05 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı

Transkript

05 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
T.C.
MALİYE
BAKANLIĞI
SAYI 27
BÜLTEN
MAYIS 2009
2009
BU SAYIDA:
AB KOMİSYONU’NUN
2009-2010 YILI
EKONOMİK TAHMİNLERİ
PİYASALARA DOMUZ
GRİBİ DARBESİ
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE
FİNANSAL KRİZ VE
FİNANSAL KURUMLARA
SAĞLANAN DEVLET
YARDIMLARI
AVRUPA
PARLAMENTOSU
SEÇİMLERİ YAKLAŞIRKEN
AVRUPA BİRLİĞİ’NDE
PARANIN SAHTECİLİĞE
KARŞI KORUNMASI
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
YOLSUZLUKLA
MÜCADELE
SÖZLEŞMESİNDE
REFORM: YENİ BİR
DEĞERLENDİRME/İZLEME
MEKANİZMASI
KURUMSAL YÖNETİM
2
AT-Türkiye Ortaklık Konseyi toplandı
6
11
16
19
24
28
47. AT-Türkiye Ortaklık Konseyi toplantısı 19 Mayıs 2009 tarihinde
Brüksel’de toplandı. Toplantıda Türk tarafına Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu, AB heyetine de dönem başkanı Çek Cumhuriyeti’nin
Dışişleri Bakanı Jan Kohout başkanlık etti. Avrupa Komisyonu da
Genişlemeden Sorumlu Komisyon üyesi Olli Rehn tarafından temsil
edildi.
Toplantıda Avrupa Birliği, Türkiye’nin katılım sürecinde ilerleme
gösterdiğini, şimdiye kadar gelinen bu aşamada 35 fasıl
başlığından 10 tanesinin açıldığını, birinin geçici olarak
kapatıldığını, diğer fasıl başlıklarında ise tarama raporları ve AB
Ortak Pozisyonlarına ilişkin görüşmelerin devam ettiğini belirtmiştir.
Açılış kriterlerinin belirlendiği fasıl başlıklarına ilişkin olarak AB, bu
kriterlerin uygun bir şekilde belirlenmesi ve bu çerçevede
hazırlıklara başlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunmuştur.
AB, Türkiye’nin müzakerelerdeki ilerleme hızının Müzakere Çerçeve
Belgesinde yer alan şartlar kadar açılış ve kapanış kriterlerinin
belirlenmesinde gösterdiği ilerlemeye de bağlı olduğunu ifade
etmiştir. Bu çerçevede, Avrupa Birliği Müktesebatının Üstlenilmesine
İlişkin Türkiye Ulusal Programı’nın 31 Aralık 2008 tarihinde
onaylanması AB tarafından olumlu bulunmuştur.
Kaynak: http://www.consilium.europa.eu
http://www.avrupa.info.tr/DelegasyonPortal.html
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB Komisyonu’nun 2009-2010 Yılı Ekonomik Tahminleri
Işıl DEĞERLİ AB Uzman Yardımcısı
Bültenimizin Şubat sayısında, Avrupa
Komisyonu Ekonomik ve Mali İşler
Genel Müdürlüğü tarafından 19 Ocak
2009 tarihinde yayınlanan ara tahmin
raporundaki 2009 ve 2010 yılına ilişkin
beklentilere yer verilmişti. Bu sayıda, 4
Mayıs 2009 tarihinde yayınlanan ve ara
tahmin raporundan farklı olarak tüm
üye ülkelerle birlikte Euro bölgesini ve
aday ülkeleri de kapsayan Bahar
Tahminlerine yer verilecek ve özellikle
ülkemize ilişkin beklentiler aktarılacaktır.
Ocak ayında yayınlanan raporda,
2008 yılında %3,3 oranında büyüyen
dünyanın, 2009 yılında %0,5, 2010
yılında ise bir miktar iyileşme göstererek
%2,75
oranında
büyüyeceği
öngörülmüştü. Mayıs raporunda ise, bu
rakamlar aşağı doğru revize edilerek,
dünyadaki büyümenin 2009 yılında
%1,5 oranında daralacağı, 2010 yılında
ise bir miktar iyileşme göstererek %2
oranında olacağı tahmin edilmiştir.
AB ekonomisine ilişkin olarak, rapordaki
genel görüş 2009 yılının zor geçeceği;
fakat destek önlemlerinin etkisini
göstermesiyle ekonominin 2010 yılında
istikrara
kavuşacağı
yönündedir.
2008’in ikinci çeyreğinde başlayan
durgunluk, yıl sonuna doğru daha da
kötüleşmiş ve son çeyrekte AB ve Euro
bölgesinde GSYH’nin %1,5 civarında
düşmesine
neden
olmuştur.
Araştırmalar bu yılın ilk çeyreğinde de
kötüleşmenin
devam
edeceğini
göstermektedir. AB’nin en büyük beş
ekonomisine
bakıldığında,
reel
GSYH’nin bu yıl Almanya’da %5,5,
İtalya ve İngiltere’de %4-4,5, Fransa ve
İspanya’da da %3 civarında gerilemesi
beklenmektedir.
Durgunluk
bütün
üye
ülkeleri
etkilemesinin yanı sıra tüm talep
bileşenlerini de etkilemektedir. Özel
yatırımlardaki
düşüş,
talep
beklentilerindeki kötüleşmeyi, kapasite
kullanımındaki azalmayı ve hala sıkı
olan
finansman
koşullarını
yansıtmaktadır. Benzer şekilde, dünya
ticaretindeki
belirgin
daralmayla
birlikte ihracat da önemli ölçüde
azalmıştır. 2009 yılında, büyümeye
yalnızca
AB
İyileşme
Planı
kapsamındaki hükümet harcamalarının
ve bütçesel teşvik önlemlerinin pozitif
etki etmesi öngörülmektedir.
Başlıca ekonomik göstergelere ilişkin
olarak raporda yer alan tahminler
şöyledir:
•
AB’de GSYH’nin bu yıl %4 oranında
düşmesi
beklenmektedir.
Durgunluğun arkasındaki başlıca
nedenler, küresel finansal krizin
derinleşmesi,
dünya
ticaretinin
büyük ölçüde daralması ve bazı
ekonomilerde devam eden konut
piyasasına
ilişkin
düzenlemeler
olarak sıralanmıştır. Ancak, mali ve
parasal teşvik önlemleriyle birlikte
büyümenin 2010 yılında bir miktar
ivme kazanarak pozitife döneceği
beklenmektedir.
Ocak ayında yayınlanan raporda,
GSYH’nin
2009
yılında
%1,8
oranında düşmesi, 2010 yılında ise
pozitife
dönerek
%0,5
olması
öngörülmekteydi. Mayıs ayında
GSYH artışına yönelik tahminlerin
aşağı
doğru
revize
edildiği
görülmektedir.
•
2010 yılında işsizlik oranının AB’de
%11’e, Euro bölgesinde ise %11,5’e
yükseleceği tahmin edilmektedir.
2009 yılında istihdam oranının AB’de
ve Euro bölgesinde %2,5 oranında
2
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Ocak ayında yayınlanan raporda
ise, bütçe açığının 2009 yılında
GSYH’nin
%4,5’una yükselmesi,
2010 yılında ise bunun daha da
artacağı öngörülmüştür. Bu durum
göstermektedir ki, bütçe açığına
ilişkin tahminler de Ocak ayına
kıyasla daha kötümser bir tablo
çizmektedir.
düşmesi, 2010 yılında da bu
düşüşün devam etmesi (%1,5
civarında) beklenmektedir.
Ocak ayında yayınlanan raporda
ise, 2010 yılında işsizlik oranı AB’de
%9,5, Euro alanında %10.25 olarak
tahmin edilmiştir. Bu da, işsizlik
oranına
ilişkin
tahminlerin
de
kötüleştiğini göstermektedir.
•
Bütçe açığının 2009 yılında ikiye
katlanarak GSYH’nin %6’sına, 2010
yılında ise %7,25’ine yükselmesi
beklenmektedir.
Bütçedeki
bu
kötüleşme ekonomik durgunluğun
yanı
sıra
ekonomik
aktiviteyi
canlandırmak için alınan bütçesel
teşvik
önlemlerinden
kaynaklanmaktadır.
•
Enflasyon son aylarda önemli
ölçüde düşmüş olup, bu düşüşün
ikinci ve üçüncü çeyrekte de
devam etmesi beklenmektedir.
Genel
olarak,
2009
yılında
enflasyonun
AB’de
%1,
Euro
bölgesinde %0,5 civarına düşmesi,
gelecek yıl ise %1,25 civarında
olması öngörülmektedir.
Aşağıdaki tablo, Avrupa Komisyonu tarafından 2009 Bahar Tahminleri Raporunda
açıklanan rakamlar ile bu tahminlerin Ocak ayında yayınlanan Ara Tahmin
Raporundaki rakamlar ile farkını göstermektedir.
2009 Bahar Tahminleri - AB
GSYH
Özel Tüketim
Kamu Tüketimi
Toplam Yatırım
İstihdam
İşsizlik Oranı
Enflasyon
Bütçe
Dengesi
(%GSYH)
Kamu Borç Stoku
(%GSYH)
Cari Açık (%GSYH)
Ocak ayı tahminlerinden
farkı - AB
2009
2010
-2,2
-0,6
-1,1
-0,8
0,4
0,6
-4,6
-2,3
-1,0
-0,9
0,7
1,4
-0,3
-0,6
2008
0,9
0,9
2,2
0,1
0,7
7,0
3,7
2009
-4
-1,5
1,9
-10,5
-2,6
9,4
0,9
2010
-0,1
-0,4
1,7
-2,9
-1,4
10,9
1,3
-2,3
-6,0
-7,3
-1,6
-2,5
61,5
72,6
79,4
5,2
8,5
-1,5
-1,9
-2,0
-0,4
-0,6
Kaynak: European Commission Spring Forecasts 2009
Raporda, Türkiye için yapılan tahminler
de yer almaktadır. Bu çerçevede,
Türkiye’ye ilişkin bulgular şöyledir:
•
Türkiye ekonomisi küresel finansal
kriz öncesinde durgunlaşmaya
başlamış ve reel GSYH artışı 20022006 dönemindeki ortalama %7,5
seviyesinden,
2007’de
%4’e,
2008’de ise %1’e gerilemiştir. Bu
durum, genel olarak, 2006 yılında
Türk lirasına olan güvenin sarsılması
sonucu sıkılaşan para politikası ile
3
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
birlikte artan siyasi belirsizlik gibi
Türkiye’ye
özgü
faktörlerden
kaynaklanmıştır.
•
•
2008 yılının ikinci yarısından itibaren,
ihracat ve dış talepteki hızlı düşüşler
imalat sektörünü olumsuz etkilemiş,
sanayi
üretimi
2008’in
son
çeyreğinde
%12,5
oranında
düşmüştür.
Ekonomik aktivite, azalan yerli
kredilerin özel tüketimi %1,25’e, özel
yatırımları ise -%1,5’a düşürmesiyle
daha da olumsuz etkilenmiştir.
Yurtiçi toplam tüketimdeki düşüş,
yerel secimler nedeniyle artan
kamu tüketimi ve teşvik paketleri
sayesinde
bir
miktar
telafi
edilecektir. Yurtiçi talep bileşenleri
içinde en büyük düşüş özel
yatırımlarda yaşanmıştır.
•
Ticaretin bozulmasıyla, dış koşullar
2009 yılında da olumsuz kalmaya
devam etmiş ve ekonomik aktivite
de bundan negatif etkilenmiştir.
•
Tahminlere ilişkin riskler aşağı yönlü
olup, iyileşme önceki döngülerde
olduğu kadar güçlü olmayacaktır.
Ancak, bankacılık sisteminin sağlam
olması ve envanter uyumunun sona
ermesi 2010 yılında reel GSYH’de
%2,25 civarında artış sağlayacaktır.
•
Yurtiçi talep ve dış ticaretin
büyümesi
beklenirken,
ithalatın
ihracatı yine aşacağı tahmin
edilmektedir.
2009 yılındaki derin durgunluğu 2010
yılında
bir
miktar
toparlanma
izleyecektir.
•
•
•
•
2009 yılında Türkiye ekonomisinin,
ihracat daralması, iç talepte düşüş
ve dış finansman yetersizlikleri gibi
benzer senkronize şoklara maruz
kalması beklenmektedir.
İhracat, sanayi üretimi, kapasite
kullanımı,
bankaların
verdikleri
krediler ve sermaye mallarının
ithalatıyla ilgili son veriler, 2009
yılında derin bir durgunluğa işaret
etmektedir. Ekonominin reel olarak
%3,75
oranında
daralması
beklenmektedir;
ancak,
bu
daralma
önceki
durgunluk
dönemlerinde
olduğu
gibi
bankacılık/finans
krizi
ile
tetiklenmeyecektir.
Bankacılık sektörü 2001 krizinden
sonra yeniden yapılanarak, bugün
daha kapitalize hale gelmiş ve
“toxic assets” yani zehirli varlıklara
karşı
daha dayanıklı olmuştur.
Ancak yine de, kredi kalitesinin
bozulması
ve
dış
finansman
yetersizlikleri karşısında borç vermeyi
sürdürebileceği sanılmamaktadır.
Özel tüketimin 2009 yılında %5,5
oranında düşmesi beklenmektedir.
Dış
dengesizlikler
oluşturmamaktadır.
artık
tehdit
•
Dış
hesaplardaki
düzelme
durgunluğun
iyi
tarafını
yansıtmaktadır. Cari açığın 2002
yılında GSYH’nin %1’inden, 2008
yılında
%5’ine
yükselmesinin
arkasındaki başlıca faktör mal ve
petrol fiyatlarındaki artıştır. Petrol
fiyatlarının düşmesi ve iç talep ile
ithalatın gerilemesiyle birlikte ticaret
ve cari açık önemli ölçüde
azalmıştır.
•
2009 yılında, cari açığın GSYH’nin
%1,75’i
olarak
gerçekleşeceği
tahmin
edilmektedir.
Eğer
tahminlere ilişkin aşağı yönlü riskler
gerçekleşirse, Türkiye 2009 yılında
cari
açık
ile
karşı
karşıya
kalmayabilir.
•
Bu dengeleme, Türk lirası için olumlu
4
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
bir destek olacak iken, sermaye
akımları ve dış borç ödemeleri aksi
yönde bir etki yapacaktır.
•
Beklenen iyileşme ile birlikte, 2010
yılında cari açığın yeniden artması
öngörülmektedir.
2009 yılında enflasyon hedeflenenin
altında kalacaktır.
•
Mali dengeleme zor olacaktır.
•
2001’den
2007
yılına
kadar
uygulanan mali konsolidasyon ile
kıyaslandığında, bütçe performansı
2008’in son çeyreğinde ve 2009’un
ilk
çeyreğinde
oldukça
kötü
kalmıştır. Bunun başlıca sebepleri
arasında, gelirlerde beklenin altında
gerçekleşen performans ve kamu
harcamalarının giderek artması,
özellikle sosyal güvenlik kurumları ve
belediyelere yapılan transferler ile
yerel seçimlerden kaynaklanan
kişisel harcamaların artması yer
almaktadır.
durgunluktan
•
İşsiz sayısındaki artış, işsizlik oranının
2008 yılı sonunda %10,5’tan %13’e
yükselmesine
neden
olmuştur.
Tarım sektörü göz ardı edildiğinde,
emek
piyasasına
ilişkin
göstergelerdeki bozulma daha da
vahim görünmektedir.
Hükümet
tarafından
açıklanan
çeşitli teşvik paketlerinin etkisi de
göz önüne alındığında, 2009 yılında
bütçe açığının GSYH’nin %4,5’una
kadar yükselmesi beklenmektedir.
Yerel seçimlerden sonra mali
dengeleme, IMF
ile
anlaşma
yapılması halinde bile zor olacaktır.
•
2010 yılında açığın daha az olması,
ancak yine de GSYH’nin %4’ü
seviyelerinde
gerçekleşmesi
beklenmektedir. Bu nedenle, kamu
borcunun hem 2009 hem de 2010
yılında GSYH’nin yüzdesi olarak
artacağı tahmin edilmektedir.
Azalan toplam talep ve daha
düşük
uluslararası
fiyatlardan
kaynaklanan enflasyon üzerindeki
aşağı yönlü baskı, döviz kurundaki
değer kaybının doğrudan etkisini
bastırmaktadır. Bu nedenle, dönem
sonu enflasyon oranının 2009 yılı
Merkez Bankası hedefi olan %7’nin
oldukça altında olacağı, 2010
yılında
ise
%6,5
civarında
gerçekleşeceği
tahmin
edilmektedir.
Emek
piyasası
da
olumsuz etkilenecektir.
•
işgücüne her yıl artarak eklenen
yeni
katılımlar
göz
önünde
bulundurulduğunda,
işsizlik
oranında 2010 yılından önce bir
azalma beklenmemektedir.
•
Gelecek aylarda, işsizlik oranı %15’e
yükselerek yıllık ortalamanın %14’ün
üzerine çıkmasına neden olabilir.
•
Türkiye’nin genç nüfusu ve
Kaynakça
European Commission Spring Forecasts 2009, 4 May 2009
http://ec.europa.eu/economy_finance/pdf/2009/springforecasts/overview_en.pdf
European Commission Spring Forecasts 2009 Overview
http://ec.europa.eu/economy_finance/publications/publication15048_en.pdf
5
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Piyasalara Domuz Gribi Darbesi
Duygu YÜCESOY AB Uzman Yardımcısı
Herhangi bir küresel gelişmeden
etkilenmek için adeta tetikte bekleyen
finansal piyasalar belki de bu kez
beklenmedik bir manevrayla karşı
karşıya. Bir biyolojik terör tehdidi mi,
yoksa teknoloji dünyasının ekolojik
dengeyi bozmasının bir cezası mı diye
ortaya atılan senaryolar çoğaltılırken
bir yandan domuz gribinden nasibini
alan; diğer yandan ise bu gelişmeden
kazançlı çıkan sektörlerde yaşananlar,
telaffuz edilen salgının bile önüne
geçmekte çoğu zaman. Bu yazıda,
daha önce yaşanmış benzer salgınların
ekonomik etkileri, domuz gribi salgını
alarmının küresel piyasalarda ve
ekonomilerde yarattığı endişe ve
uluslararası kuruluşların söz konusu
tehdide karşı geliştirdikleri önlemler ele
alınacaktır.
İspanyol Gribi, SARS, Kuş Gribi sözü
yerini şimdilik domuz gribine bıraktı
Grip hastalığının küresel düzeyde salgın
ve ölümcül hale gelmesi belki de en
belirgin olarak 1918 yılında ABD’de
başladı. Domuz gribine benzer bir
hastalık olan ve o dönemde İspanyol
basını tarafından ortaya çıkarıldığı ve
İspanya’daki ölüm vakaları çok büyük
bir hızla arttığı için “İspanyol gribi”
olarak adlandırılan bu salgın sadece
Avrupa’da yaklaşık 25 milyon kişinin;
toplamda ise o dönemki nüfusun
yaklaşık
%5’inin
ölümüne
sebep
olmuştu.1
2000li yılların başlarında Çin’de patlak
veren SARS (ağır akut solunum yolu
yetersizliği sendromu) ise hızla büyüyen
Çin ekonomisine karşı ABD’nin bir
biyolojik silahı olduğu yönündeki
komplo teorileriyle gündeme gelmiş,
yarattığı ölümcül vakaların yanı sıra
Asya Kalkınma Bankası’nın verilerine
göre 2003 yılında Doğu ve Güneydoğu
Asya ekonomilerine 18 milyar dolara
(GSYİH’nin %0.6’sı kadar) mal olmuştu.
SARS salgınının
Asya-Pasifik
bölgesindeki maliyeti ise 40 milyar
doları bulmuştu.2 Bu tip salgınlardan en
çok etkilenen sektörlerin başında gelen
turizm sektörü bu sefer de salgından
olumsuz yönde etkilenmişti. Salgından
en fazla etkilenen ülkelerin (Çin,
Singapur, Hong Kong, Malezya) 2003
yılı Nisan ayında çektikleri turist sayısı
%70 düşmüş, turizm sektörünün toplam
zararı ise 15 milyar doları bulmuştu.
Hong Kong ekonomisi 2003'ün ilk
yarısında %2,6; Singapur ekonomisi ise
%2 daralmıştı. Piyasalara bakılacak
olursa Singapur doları 2003 Ocak sonuNisan sonu döneminde ABD doları
karşısında %4 değer kaybetmiş; ancak
sonrasında hükümetlerin yerinde ve
zamanında almış olduğu önlemlerle
hızla toparlanmıştı. Hong Kong'un Hang
Seng endeksi 2002 Aralık- 2003 Nisan
döneminde %18 değer kaybederek bir
dönem son dört yılın en düşük
değerine ulaşmış; Japonya hariç
gelişen Asya'nın MCSI Endeksi ise 2003
OcakMart
döneminde
%14
3
gerilemişti. O dönemde salgına karşı
alınan ekonomik önlemler ise şöyleydi:
SARS ile ilgili ilaçlarda fiyat kontrolü
yapılması, turizm sektörüne vergi
muafiyeti uygulanması, Hong Kong
hükümetinin vergi indirimleri ve kredi
garantileri dahil GSYİH’nin %1'i kadar
önlem paketi açıklaması, Singapur
hükümetinin
hava
yollarını
da
kapsayan önlem paketi hazırlaması ve
Malezya’nın ucuz kredi, iş eğitimi
desteği ve turizm sektörlerini kapsayan
GSYİH’nin % 2'si kadar bir paketi
6
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
uygulamaya koyması.
Domuz gribinin yansıması ne olacak?
Geçtiğimiz sene oldukça gündemde
olan kuş gribi ise tavuk çiftliklerinde
toplu itlaflara gidilmesine neden olmuş;
yaşanan panik dolayısıyla beyaz et
üreticilerinin hem borsadaki hisse
senetleri, hem de satışları büyük bir
darbe almıştı. Kırmızı et ve balık eti
tüketiminin artması da üreticilerin
yüzünü güldürmüştü. Gribin etkilerinin
bir nebze olsun azalmasını takiben ise
toplumun
yeniden
beyaz
ete
güvenmesine ve beyaz et tüketiminin
arttırılmasına yönelik bilinçlendirme
kampanyaları
ve
reklamlar
yürütülmüştü. Kuş gribinin 2005 yılı Ekim
ayı
itibariyle
ülke
borsalarının
performanslarında yarattığı etki ise şu
şekildeydi: Alman borsası %2, Türk
borsası %4, Rus ve İtalyan borsaları %7
oranında değer kaybetti.4
Son zamanlarda yaşanan Meksika
kaynaklı domuz gribi salgını ise hem
kısa zamanda birçok kişinin hayatını
kaybetmesi, hem de Dünya Sağlık
Örgütü’nün domuz gribi için salgın
evreleri alarmını birkaç gün içerisinde
yükseltmesi nedeniyle söz konusu
vakanın yaşanan diğer vakalara
nazaran daha
ciddi
boyutlarda
olduğunu ve ekonomileri de daha farklı
şekilde
etkileyeceğini
akıllara
getirmekte. Bu nedenle, ülkelerin yanı
sıra Dünya Sağlık Örgütü, Dünya
Bankası, Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar
da alarma geçmiş durumda. Dünya
Sağlık Örgütü’nce, salgın hastalıkların
evrelerine
göre
piyasalara
olan
etkilerini ortaya koyan aşağıdaki tablo
da endişelerin yerinde olduğunu
doğrular nitelikte.
Alarm
Seviyesi
Salgın Evreleri
Piyasaya Etkisi
1
Hayvanlarda bulunan bir virüsün
henüz
insanlara
bulaşmadığı
seviyedir.
Bu seviyede piyasaya etkisi yok.
2
Bir virüsün
evcil
veya vahşi
hayvanlar arasında görülme ve
insana
geçme
olasılığının
bulunduğu seviyedir. Bu aşamada
virüs potansiyel bir salgın yaratma
tehdidine sahiptir.
Belli şirket veya sektörler etkilenebilir.
3
Virüsün hayvanlardan insanlara
geçmesi, ancak görülen hastalığın
yaygın olmamasıdır. Bu aşamada
virüs insandan insana geçmez.
Kısa vadeli olur; ancak hastalığın uzun
sürmesi durumunda ekonomik büyüme
tahminlerinde aşağı yönlü revizyonlar
görülebilir. Ulaşım, turizm ve emtia fiyatlarına
bağlı sektörler bundan daha fazla etkilenir.
Borsalarda hafif bir düşüş ve tahvil talebinde
artış görülebilir. Dolar, yen gibi güvenli liman
olarak kabul edilen para birimleri değer
kazanır,
gelişmekte
olan
ülke
para
birimlerine satış gelir. Altın değer kazanır.
4
Virüsün insandan insana geçtiği ve
toplu
hastalıkların
görüldüğü
seviyedir.
Global ekonomik aktivite konusundaki
endişeler arttığından borsalar üzerindeki
baskı da artar. Kısa vadeli likit tahvillere kayış
hızlanır. Yen ve doların değer kazancının
7
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
hızlanması, gelişmekte olan ülkelerden ise
çıkışların artması beklenebilir.
5
6
İnsandan insana ve ülkeler arasında
hastalığın
yayıldığı,
hastalığın
salgına dönüşme riskinin yükseldiği
seviyedir.
Borsalarda sert satışlar, işlem hacimlerinde
yüksek oranlı düşüşler, nakit tercihinde ve
tahvil talebinde artış görülür. Dolar ve Yen
talebi
hızlanırken,
gelişmekte
olan
ülkelerden çıkışlar ivme kazanır.
Salgın hastalık aşamasıdır. Hastalığın
küresel
ölçeğe
yayılma
riski
yüksektir.
Borsalardaki satışlar hızlanırken, piyasalarda
likiditenin iyice kaybolma riski artar. Nakitte
kalma eğilimi çok güçlenir.
Kaynak: http://www.garantiyatirim.com.tr/arastirma_raporlari/Grip2.pdf
Hastalığın
piyasalar
üzerinde
gözlemlenen ilk etkileri beklendiği üzere
sektörler
bazında.
İlaç
sektörü
hisselerine talep artarken, ulaşım
sektöründeki hisselerde düşüşler ve
satışlar
gündemde.
Seyahatlerin
azalacağını
öngören
küresel
yatırımcılar, havayolu ve hizmetler
sektöründeki
şirketlere
ait
hisse
senetlerini hızla ellerinden çıkarmayı
tercih etmekteler. Hastalığın yayılmaya
devam etmesi durumunda özellikle
havayolları için en yoğun aylar olan
Temmuz-Eylül döneminin çok sorunlu
geçmesi ve küresel mali kriz nedeniyle
halihazırda
zor
durumda
olan
havayolları sektörü üzerindeki baskının
artması mümkün.
2009 Nisan sonu itibariyle Hong Kong
havayolu şirketi Cathay Pacific'in
hisseleri %8, Avustralya’nın Qantas
Airways şirketinin hisseleri %4, İngiliz
British Airways, Air France-KLM ve
Alman havayolu şirketi Lufthansa'nın
hisseleri de %7,3 ile %10 arasında düştü.
İngiliz gemi seyahati şirketi Carnival'ın
hisseleri %6,9 ve Fransız otel işletmesi
Accor'un
hisseleri
%6,3,
seyahat
şirketleri Thomas Cook Group, TUI Travel
ve TUI AG'nin hisseleri ise %4'ten fazla
değer kaybetti.5
Domuz gribinden olumsuz etkilenen
sektörlerden bir diğeri de şüphesiz ki
turizm. Turizm gelirlerinin ülke
ekonomisine büyük katkıda bulunduğu
Meksika’ya (özellikle Japon seyahat
şirketlerince) düzenlenen bazı paket
turlar iptal edilirken başkent Mexico
City’ye gerçekleştirilmesi planlanan
bazı seyahatler de iptal edilmektedir.
Japonya’nın aldığı başka bir önleyici
tedbir de restoranlar zinciri Matsuya
Foods’un, Meksika'dan ithal edilen
domuz ürünleriyle yapılan yemekleri
menülerinden
geçici
olarak
çıkaracağını bildirmesi yönünde oldu.
Gribin domuz eti tüketimiyle doğrudan
ilişkisinin bulunmadığının açıklanmasına
rağmen kuş gribi ve deli dana
hastalıklarında olduğu gibi somon
balığına
olan
talebin
artmasıyla
fiyatının
da
artacağı
yönündeki
beklentiler, dünyanın en büyük balık
üreticisi Marine Harvest Group'un
hisselerini %9’dan fazla arttırdı.
Domuz gribinin piyasalara olan etkisiyle
yüzü gülen diğer bir sektör de ilaç
sektörü oldu. Kuş gribinin tedavisinde
de kullanılan Tamiflu ilacını üreten
İsveçli Roche'un hisseleri Avrupa'da %4,
yine aynı ilacı üreten Japon Chugai
Pharmaceutical şirketinin hisseleri de
Tokyo'da
%14,3
değer
kazandı.
Relenza ilacını üreten, dünyanın ikinci
büyük
ilaç
şirketi
İngiliz
GlaxoSmithKline'ın hisseleri Avrupa'da
%3
artarken
aynı
ilacı
üreten
Avustralyalı Biota şirketinin hisseleri
Sydney'de %82 yükseldi.
8
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Domuz gribi ülkeler arası ticarete de
sınırlamalar
getirmekte.
Örneğin
Sırbistan, Amerika kıtası ülkelerinden
canlı domuz ve domuz eti alımını
durdurdu. Bundan önceki SARS ve Kuş
Gribi salgınlarında da benzer ithalat
yasakları getirilmiş, bu yasaklar da ülke
ekonomilerine olumsuz bir şekilde
yansımıştı. Bu nedenle, domuz gribine
karşı
getirilecek
ticari
yasakların
genişlemesinin ya da uzun sürmesinin
küresel krizden darbe almış dünya
ekonomisi için yeni bir tokat olabileceği
düşünülmekte.
Uluslararası kuruluşlar tarafından alınan
önlemler neler?
tavsiye etmemektedir.
Dünya Sağlık Örgütü tarafından alınan
ilk önlem söz konusu gribe, domuz
hayvanına ve yetiştiriciliğine yönelik
olumsuz
izlenimleri
daha
fazla
arttırmamak
amacıyla
“A
gribi”
denmesinin
yaygınlaştırılmasıdır.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü
de (FAO) bu kararı desteklercesine
besin
zincirinin
tehdit
altında
olmadığını;
hastalığın
insanlar
vasıtasıyla
taşındığını
açıklamıştır.
Ancak,
ülkelerin
kararlaştırdığının
tersine Dünya Sağlık Örgütü henüz
ülkeler arası seyahate veya ticarete
herhangi bir kısıtlama getirilmesini
Son 50 yılda yaşanan salgınların küresel
büyüme üzerindeki etkisi ise Garanti
Yatırım tarafından aşağıdaki şekilde
ortaya konmakta:
Domuz gribine karşı alınan ekonomik
önlemlere ilişkin olarak ise Dünya
Bankası tarafından 26 Nisan 2009
tarihinde yapılan açıklamaya göre 3 ile
5 hafta içerisinde grip salgınının
yaygınlaşmasının önlenmesi çabaları
için Meksika’ya 205 milyon dolarlık mali
yardımda bulunulacaktır.6 Söz konusu
yardımın
halihazırda
Meksika’da
sağlığın korunmasına ilişkin olarak
yürütülen bir projenin finansmanından
bu çalışmalara aktarılan 25 milyon
dolarlık kısmının ilaçlar ve ilave tıbbi
kaynaklar için kullanılması; 180 milyon
dolarlık kısmının ise salgını önleyici ve
düzenleyici faaliyetlerin yanı sıra
9
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
kurumsal ve operasyonel çalışmalar
için kullanılması öngörülmektedir.
Domuz gribinin küresel düzeyde ne
kadar ciddi etkiler yaratacağı henüz
bilinmemekle
birlikte
söz
konusu
belirsizlik başta turizm, ulaşım ve ilaç
sektörlerinde olmak üzere ekonomileri
etkilemekte, finansal piyasalarda da
farklı
hareketliliklerin
yaşanmasına
neden olmaktadır. Gribe bağlı ölümcül
vakaların küresel düzeyde önemli
ölçüde artması durumunda uluslararası
kuruluşların da ülkeler arası seyahatlere
ve ticari ilişkilere sınırlama getirilmesini
talep etmeleri sürpriz olmayacaktır.
Buna bağlı olarak, ülkeler arasındaki
ticari ve ekonomik ilişkilerin ne düzeyde
ilerleyeceğine ve küresel düzeyde ne
gibi önlemler alınabileceğine ilişkin
faaliyetlerin
de
yoğunlaşması
beklenmektedir.
Kaynakça
Billings, M. (1997), The Influenza Pandemic of 1918, Stanford University: USA
Garanti Yatırım, “Domuz Gribi, Piyasalar ve Ekonomi Üzerindeki Etkileri Analizi”, 28
Nisan 2009
http://www.haber7.com
http://www.referansgazetesi.com
http://www.cnnturk.com
http://www.worldbank.com
1
Billings, M. (1997), The Influenza Pandemic of 1918. Stanford University: USA
Haber 7’nin 27 Nisan 2009 tarihli ve “Domuz gribi küresel ekonomiyi de vurdu” başlıklı haberi
3 28 Nisan 2009 tarihli Referans Gazetesi’nin “Krizde piyasalara son darbeyi domuz gribi vurdu” başlıklı
haberi. Söz konusu habere http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=121728 adresinden
erişilebilir.
4 Garanti Yatırım. “Domuz Gribi, Piyasalar ve Ekonomi Üzerindeki Etkileri Analizi”. 28 Nisan 2009. Söz
konusu belgeye http://www.garantiyatirim.com.tr/arastirma_raporlari/Grip2.pdf adresinden erişim
mümkündür.
5
CNN
Türk’ün
27
Nisan
2009
tarihli
haberi.
Söz
konusu
habere
http://www.cnnturk.com/2009/ekonomi/dunya/04/27/domuz.gribi.piyasalari.vurdu/524256.0/index.html
adresinden erişilebilir.
6 Dünya Bankası resmi web sitesi (www.worldbank.com)
2
10
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Birliği’nde Finansal Kriz ve Finansal Kurumlara Sağlanan Devlet Yardımları
Ekin GÜNDAY ECER AB Uzmanı
Bilindiği üzere, dünya ekonomisi son
dönemin en ağır finansal ve ekonomik
krizlerinden biri ile karşı karşıyadır. Söz
konusu finansal ve ekonomik krizden
Avrupa ekonomisi de büyük ölçüde
etkilenmektedir. 1945’ten beri ilk kez
dünya ekonomisi küçülmektedir. Hem
AB’de, hem de Avro alanında 2009
yılında reel GSYİH’da %2’lik bir düşüş
beklenmektedir.
2010
yılında
ise
büyüme rakamlarının pozitife döneceği
tahmin edilmektedir.
AB genelinde finansal krize karşı alınan
önlemler çok paydaşlı bir çalışmayı
gerekli kılmaktadır. Ulusal hükümetler,
Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa
Komisyonu tasarrufları korumak, mali
istikrarı sağlamak, iş ortamı ve hane
halkları için gerekli kredi akışını
sürdürmek ve gelecek dönem için
daha iyi bir yönetişim sistemini ortaya
koymak için işbirliği içerisinde çalışmak
durumundadırlar.
Bu süreçte AB Rekabet Politikasının
ayrılmaz bir parçası olan devlet
yardımlarının kontrolü önemli bir rol
oynamaktadır.1 Unutulmamalıdır ki, AB
Rekabet Politikasının temel amacı
rekabet önündeki her türlü engeli
kaldırarak, iyi işleyen bir İç Pazar’ın
oluşmasını sağlamaktır. Rekabete ilişkin
engeller
özel
sektörden
kaynaklanabileceği
gibi,
Üye
Devletlerin yürütmüş oldukları devlet
yardımları politikaları ile de ortaya
çıkabilir. İşte bu nedenle, devlet
yardımlarına
ilişkin
AB
mevzuatı
rekabeti bozucu etkisi olan bu
yardımları İç Pazar’a aykırı kabul
etmekte ve yasaklamaktadır.2
AB devlet yardımları politikasının çıkış
noktası Kurucu Antlaşma’nın 87 nci
maddesine dayanmaktadır. Bu madde
uyarınca, devlet yardımları Ortak Pazar
ile uyumlu değildir. Antlaşmanın 88 inci
maddesi ise devlet yardımlarının
kontrol yetkisini Avrupa Komisyonu’na
vermektedir. Üye Devletler herhangi bir
devlet
yardımını
uygulamaya
koymadan önce Komisyon’a bilgi
vermek yükümlülüğündedirler. Ancak
devlet yardımlarının Ortak Pazar ile
uyumlu olmadığı görüşü tam olarak bir
yasaklamayı
beraberinde
getirmemektedir. Belli koşullar altında
Komisyon tarafından Üye Devletlere
devlet yardımları uygulamaları için izin
verilmektedir.3
Finansal krizin ilk aşamalarında AB Üye
Devletlerince
finansal
kurumlara
sağlanan devlet yardımları Kurucu
Antlaşma’nın 87 nci maddesine ve
2004/ C 244/ 02 sayılı kurtarma ve
yeniden yapılandırma yardımlarına
ilişkin kuralları düzenleyen rehbere
dayanmaktadır.4 Kurtarma yardımı
doğası gereği geçicidir ve temel
amacı zor durumdaki bir şirketin
yeniden yapılandırılması veya tasfiyesi
için
gerekli
süre
içerisinde
desteklenmesidir.
Diğer
taraftan,
yeniden
yapılandırma
yardımları
firmanın uzun dönemde yeniden
yapılandırılmasına yönelik ulaşılabilir,
uyumlu ve uzun vadeli bir plana
dayanmalıdır. Yeniden yapılandırma
planı firmanın zor duruma düşmesine
neden olan koşulları açıklamalı ve bu
durumların
ortadan
kaldırılmasına
yönelik adımlar atmalıdır.
Ekim 2008 tarihinden itibaren bankacılık
sektörüne olan güvenin azalması ile
beraber
bankalar
ciddi
likidite
problemleri yaşamaya başlamışlardır.
11
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Finansal kriz daha sistematik hale
gelmiş ve 2004/ C 244/ 02 sayılı
Kurtarma ve Yeniden Yapılandırma
Yardımlarına İlişkin Rehber yetersiz
kalmıştır.
Genel
piyasa
koşulları
nedeniyle likidite problemi yaşayan
bankaları “zor durumda firma” olarak
nitelemek
doğru
bir
yaklaşım
5
olmamaktadır.
İşte bu nedenle Komisyon, 13 Ekim 2008
tarihinde “Bankacılık Tebliği” olarak
bilinen “mevcut küresel finansal kriz
kapsamında alınan finansal kurumlara
ilişkin önlemlerde devlet yardımları
kurallarının
uygulanmasına”
ilişkin
tebliği yayımlamıştır.6 Bu Tebliğ ile
Komisyon Üye Devletlerin AB devlet
yardımları
kurallarına
uyarak
ve
rekabete ilişkin engellerden kaçınarak
nasıl en iyi şekilde finansal kurumları
destekleyebileceklerini
ortaya
koymuştur. Genel olarak bu tebliğ ile
devlet garantilerine yoğunlaşılmıştır.
Bankacılık Tebliği’nin Kurtarma ve
Yeniden Yapılandırma Yardımlarından
en önemli farklı bu tebliğ ile
faydalanıcının zor durumda olması
gerekliliğinin kaldırılması ve prensip
olarak
yapısal
önlemlere
izin
verilmesidir.
“Bankacılık Tebliği”nin ardından 5 Aralık
2008 tarihinde Komisyon tarafından
“mevcut
finansal
krizde
finansal
kurumların sermaye artırımlarına” ilişkin
“Sermaye Artırım Tebliği” ve 25 Şubat
2009 tarihinde “bankacılık sektöründe
değer kaybeden varlıklara yönelik
uygulamalara”
ilişkin
“Değer
Kaybeden
Varlıklar
Tebliği”
yayımlanmıştır.7
Yayımlanan
tebliğler
sonrasında,
finansal kurumlara yönelik 23 adet
yardım planı Komisyon tarafından
onaylanmıştır.
Onaylanan
yardım
planlarından 12 tanesi garanti, 5 tanesi
sermaye artırımı, 5 tanesi çeşitli
önlemleri içeren ve bir tanesi ise
finansal varlıkların iktisabına ilişkin
planlardır. Mevcut istisnai durum
dolayısıyla
Komisyon
tarafından
onaylanan bu yardım programlarının
hem Komisyon, hem de Üye Devletler
tarafından sıkı bir şekilde takibi ve
ekonomik koşullar el verdiğinde de
sona erdirilmesi gerekmektedir. Bu
doğrultuda, genel bir kural olarak, Üye
Devletler altı ayda bir mevcut duruma
ve
yardım
planına
ilişkin
bir
değerlendirme yapmak ve Komisyona
sunmak yükümlülüğündedir. Yapılan bu
değerlendirmelerle
Komisyon
yürürlükteki yardım planlarını şu üç
alanda inceleyecektir: faydalanıcıların
uzun dönemli finansal kapasitesine
sağlamış olduğu faydalar, yeniden
yapılandırma
masraflarına
özel
teşebbüsün yapmış olduğu katkılar ve
rekabete ilişkin engellerin en aza
indirilmesi yönünde alınan önlemler.8
Yürürlükteki bu genel planlar haricinde,
10 Üye Devlet belli finansal kurumlara
ilişkin geçici bireysel müdahaleleri
yürürlüğe koymuştur.
Garanti Planları: Garanti planları
finansal istikrara katkı sağlayan ve iş
ortamının kredi imkanlarını artıran etkili
bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ancak garanti planlarında dikkat
edilmesi gereken husus hem komşu
piyasalarda, hem de İç Pazarın
genelinde çarpıtma etkisinin ortaya
çıkmasından sakınılmasıdır. Garanti
planlarında faydalanıcılar arasında
ayrımcılık yapılmasından kaçınılması,
değerlemenin
piyasa
fiyatına
olduğunca yakın yapılmasına gayret
edilmesi
ve
faydalanıcıların
risk
düzeylerinin dikkate alınmasının yanı
sıra rekabete ilişkin engellerin en aza
indirilmesi gerekmektedir. Şu ana kadar
Komisyon 16 Üye Devlette garanti planı
12
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
uygulamasına onay vermiştir. Garanti
planlarında öngörülen rakam en üst
garanti düzeyini göstermektedir. Üye
Devlet tarafından verilen yardım
miktarı
bu
tutarın
altında
gerçekleşmektedir. Mevcut planlar
kapsamında Komisyon en fazla 2,300
milyar
Avro
tutarında
yardımı
onaylamıştır.
Üye Devlet
Toplam Garanti
Tutarı (milyar
Avro)
Garanti
Planlarının
GSYİH’ya Oranı
(%)
Danimarka
580.00
259.27
Almanya
400.00
16.30
Yunanistan
15.00
6.56
İspanya
200.00
19.39
Fransa
265.00
14.22
Litvanya
4.24
20.00
Macaristan
4.95
5.09
Hollanda
200.00
35.00
Avusturya
90.00
33.29
Portekiz
20.00
12.92
Slovenya
12.00
20.67
Finlandiya
50.00
28.06
İsveç
150.00
46.20
İngiltere
294.26
15.75
Kaynak: http://epp.eurostat.ec.europa.eu/
Sermaye Artırım Planları: Sermaye
artırımları Üye Devletlerce finansal
piyasalarda istikrarı ve uygun işleyişi
sağlamak
amacıyla
kullanılan
araçlardan biridir. Sermaye artırım
planlarının kapsamı ve koşulları çok
çeşitlilik göstermektedir. Bu önlemleri
değerlendirirken Komisyon özellikle
kullanım koşulları ile faydalanıcıların
değişik risk düzeylerine ve kredi ödeme
kabiliyetlerine bakmaktadır. Mevcut
durumda Komisyon 11 Üye Devlette
yaklaşık 275 milyar Avro tutarında
sermaye
artırım
önlemine
onay
vermiştir.9
13
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Sermaye Artırım Tutarı
(milyar Avro)
Sermaye Artırım
Planlarının
GSYİH’ya Oranı (%)
Danimarka
13,50
6,03
Almanya
80,00
3,26
Yunanistan
5,00
2,19
Fransa
21,50
1,15
Macaristan
1,04
1,07
Avusturya
15,00
5,55
Slovenya
12,00
20,67
İsveç
4,80
1,48
İngiltere
63,00
3,37
Üye Devlet
Kaynak: http://epp.eurostat.ec.europa.eu/
Yaşanmakta olan küresel mali kriz Üye
Devletlerin finansal istikrarı sağlamak ve
mali piyasalara olan güveni devam
ettirmek amacıyla bir takım yardım
planlarını uygulamaya koymalarını
zorunlu
kılmaktadır.
Ancak
uygulamaya
konulacak
yardım
planlarının
AB
rekabet
politikası
kapsamında devlet yardımları kuralları
ile de uyumlu olması gerekmektedir.
Kurucu Antlaşma’nın 87 inci maddesi
ve Kurtarma ve Yeniden Yapılandırma
Yardımlarına İlişkin Rehber bu yardım
planlarının
değerlendirilmesinde
yetersiz
kaldığından,
Avrupa
Komisyonu bu konuya yönelik tebliğler
yoluna gitmiştir.
Üye Devletlerce önerilen yardım
planları “Bankacılık Tebliği”, “Sermaye
Artırım Tebliği” ve “Değer Kaybeden
Varlıklar
Tebliği”
kapsamında
değerlendirilmektedir. AB genelinde
finansal
kriz
nedeniyle
finansal
kurumlara yönelik oluşturulan yardım
planları genel olarak garanti planları ve
sermaye artırım planları şeklindedir. Bir
de hem garanti planlarının, hem de
sermaye artırım planlarının özelliklerini
taşıyan karma planlar ile belli finansal
kurumlara tanınan geçici planlar
bulunmaktadır. Tüm bu planların
tasarlanmasında
göz
önünde
bulundurulması
gereken
hususlar
faydalanıcılar
arasında
ayrım
yapılmaması, faydalanıcıların değişik
risk düzeylerinin dikkate alınması ve
rekabete
ilişkin
engellerden
kaçınılmasıdır.
14
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Kaynakça
Avrupa Komisyonu, State Aid Scoreboard Special Edition on State Aid Interventions in
the Current Financial and Economic Crisis, COM (2009) 164, Brüksel, 8 Nisan 2009.
Avrupa Komisyonu, Communication from the Commission – The Application of State
Aid Rules to Measures Taken in relation to Financial Institutions in the context of the
Current Global Financial Crisis, COM (2008) 270, Brüksel, 13 Ekim 2008.
Avrupa Komisyonu, Vademecum Community Rules on State Aid, Brüksel, 2008.
Avrupa Komisyonu, Community Guidelines on State Aid for Rescuing and
Restructuring Firms in Difficulty, Resmi Gazete C244, Brüksel, 2004.
İktisadi Kalkınma Vakfı, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Devlet Yardımları, İstanbul, 2005.
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/
1
Avrupa Komisyonu, State Aid Scoreboard Special Edition on State Aid Interventions in the Current
Financial and Economic Crisis, COM (2009) 164, Brüksel, 8 Nisan 2009.
2 İktisadi Kalkınma Vakfı, Avrupa Birliği ve Türkiye’de Devlet Yardımları, İstanbul, 2005, s. 11.
3 Avrupa Komisyonu, Vademecum Community Rules on State Aid, Brüksel, 2008.
4 Avrupa Komisyonu, Community Guidelines on State Aid for Rescuing and Restructuring Firms in
Difficulty, Resmi Gazete C244, Brüksel, 2004.
5 Avrupa Komisyonu, State Aid Scoreboard Special Edition on State Aid Interventions in the Current
Financial and Economic Crisis, COM (2009) 164, s. 8.
6 Avrupa Komisyonu, Communication from the Commission – The Application of State Aid Rules to
Measures Taken in relation to Financial Institutions in the context of the Current Global Financial Crisis,
COM (2008) 270, Brüksel, 13 Ekim 2008.
7 Ibid., s. 11 – 13.
8 Ibid., s. 14.
9 Ibid., s. 19.
15
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Parlamentosu Seçimleri Yaklaşırken
Nihal SAMSUN KARABACAK AB Uzmanı
Önümüzdeki ay 7. kez yapılacak olan
Avrupa
Parlamentosu
seçimlerinin
hazırlıkları son hız devam etmekte. 27
üye devlette 4-7 Haziran tarihleri
arasında yapılacak seçimlere katılım
oranının yüksek olmasını sağlamak için
hem ülkeler hem de AB kurumları
tarafından
çeşitli
kampanyalar
organize ediliyor. Ancak, bu yılki
seçimlere geçmeden önce, Avrupa
Parlamentosu’nun yapısına bir göz
atalım.
Avrupa halklarını temsil eden kurum
olan Avrupa Parlamentosu için ilk
doğrudan seçimler Haziran 1979 yılında
yapılmıştır. 1979 yılından bu yana,
Avrupa Birliği’nin doğrudan seçilen tek
kurumu
Avrupa
Parlamentosudur.
Parlamento seçimleri her 5 yılda bir
yapılmakta olup, Parlamenter sayısı
AB’nin genişlemesiyle orantılı olarak
artmış ve bugün 785’e ulaşmıştır.
AB Kurucu Antlaşmaları tadil edildikçe,
Parlamento’nun yetkilerinde de bir artış
görülmüştür. Bugün, AB bütçesinin
kabulü; kişilerin, malların, hizmetlerin ve
sermayenin
serbest
dolaşımı,
ve
çevrenin ve tüketicinin korunması ile
ilgili mevzuat konusunda Konsey ile eşit
güce sahiptir.
Parlamento’nun
ana
binası
Strazburg’da olup, burada ayda bir
kez
genel
kurul
toplantısı
düzenlenmektedir.
Genel
kurul
toplantılarına hazırlık yapmak üzere
kurulmuş olan, bütçe, çevre, ulaştırma
veya sanayi gibi çok farklı alanlarda
uzmanlaşmış 20 adet sürekli komite de
bulunmaktadır. Parlamento’da AB’nin
23 resmi dili konuşulmakta, her
oturumda simultane tercüme
yapılmaktadır.
AB vatandaşlarının AB hukukunun
uygulanmasına ilişkin konulardaki talep
veya
şikayetleri
hakkında
Parlamento’ya dilekçe verme hakkı
bulunmaktadır. AB vatandaşları ile AB
kurumları
arasında
çıkabilecek
anlaşmazlıkların
soruşturulmasından
sorumlu Ombudsman da Avrupa
Parlamentosu
tarafından
atanmaktadır.
Avrupa
Komisyonu
başkanı, Avrupa Parlamento’sunun
onayı
ile
atanırken,
Komisyonun
tamamı için de Parlamento’nun
güvenoyunun alınması şarttır. Diğer
yandan, AB’nin taraf olacağı tüm
uluslararası anlaşmalarda ve yeni üye
kabulünde Parlamento’nun onayının
alınması gerekmektedir.
AB’ye
üye
devletlerin
ulusal
parlamentolarındaki üyeler ile Avrupa
Parlamentosu üyeleri farklı kişilerdir ve
farklı seçimlerle göreve gelmektedir.
Avrupa Parlamentosuna seçilen üyeler
aynı anda başka bir görevle meşgul
olamazlar. Parlamenterler yılın büyük
bir bölümünde genel kurul, siyasi grup
toplantıları, komite toplantıları gibi
vesilelerle Strazburg veya Brüksel’de
biraraya gelmektedir. Yılın birkaç
haftası ise, Parlamenterlerin kendi
seçim bölgelerine veya dünyanın çeşitli
yerlerine
yapacakları
misyon
ziyaretlerine ayrılmıştır.
Avrupa Parlamentosunda hangi üye
devletin kaç parlamenter ile temsil
edileceği Kurucu Anlaşmalarda yer
almaktadır. Halihazırda, yani 2004-2009
dönemine ait 784 Parlamenterin üye
devlet bazında dağılımı şu şekildedir:
16
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Almanya
Birleşik Krallık
Fransa
İtalya
Polonya
İspanya
Romanya
Hollanda
Çek Cumhuriyeti
99
78
78
78
54
53
35
27
24
Macaristan
Yunanistan
Portekiz
Belçika
İsveç
Bulgaristan
Avusturya
Slovakya
Finlandiya
24
24
24
24
19
18
18
14
14
Danimarka
Litvanya
İrlanda
Letonya
Slovenya
Estonya
Lüksemburg
Güney Kıbrıs
Malta
14
13
13
9
7
6
6
6
5
Kaynak: http://www.europarl.europa.eu <30.04.2009>
Avrupa Parlamentosu’ndaki gruplar,
Parlamenterlerin uyruklarına göre değil,
siyasi
eğilimlerine
göre
oluşturulmaktadır. Parlamento’da, en
şiddetli AB karşıtlarından, en AB
yanlılarına, her türlü siyasi görüş temsil
NI
edilmektedir. Hiçbir gruba ait olmayan
Parlamenterler
ise
bağımsızlar
grubunda yer almaktadır. Bu gruplar
ve Parlamento içerisindeki dağılımları
şu şekildedir:
Avrupa Halkları Partisi (Hıristiyan Demokratlar) ve Avrupa
Demokratlar Grubu (EPP-ED)
288 Parlamenter
Avrupa Parlamentosundaki Sosyalistler Grubu (PES)
217 Parlamenter
Liberaller İttifakı ve Avrupa için Demokratlar Grubu
(ALDE-ADLE)
99 Parlamenter
Uluslar Avrupası için Birlik Grubu (UEN)
44 Parlamenter
Yeşiller Grubu/Avrupa Serbest İttifakı (GREENS-EFA)
43 Parlamenter
Avrupa Birleşik Sol - Kuzey Yeşil Solu Konfederal Grubu
(GUE/NGL)
41 Parlamenter
Bağımsızlık/Demokrasi Grubu (IND/DEM)
22 Parlamenter
Bağımsızlar (NI)
30 Parlamenter
Kaynak: http://www.europarl.europa.eu <30.04.2009>
Bu yılın Haziran ayında, yaklaşık 492
milyon AB vatandaşını temsil etmek
üzere 736i üye Parlamento’da görev
yapmak üzere seçilecek. Avrupa Birliği
üye devletlerinin vatandaşları, bu
seçimlerde seçme ve seçilme hakkına
sahip. AB vatandaşlarının,
sadece
vatandaşı oldukları ülkede değil,
ikamet ettikleri AB üye devletinde oy
kullanma
hakkı
bulunuyor. Buna
rağmen,
Avrupa
Parlamentosu
seçimlerine katılım oranı genelde düşük
seyrediyor. Bu oran, 1979’da % 63,
1984’te % 61, 1989’da % 58.5, 1994’te %
56.8, 1999’da % 49.8 ve 2004’te % 45.6
olmuş. Bu ilgisizlik, AB kurumları
17
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
nezdinde bir memnuniyetsizliğe yol
açmakta ve her seçim öncesi AB
vatandaşlarına yönelik kampanyalar
yoğunlaşmakta.
Örneğin,
Avrupa
Komisyonu gençleri bu sürece dahil
edebilmek amacıyla MTV kanalı ile
ortak bir kampanya düzenlemiş.
Parlamento’nun internet sitesi ise bu
alanda güncel haberler ve duyurularla
donatılmış durumda. Sayfadan hem
mevcut Parlamentonun oluşumu, hem
de seçimlerle ilgili her türlü bilgiye
erişmek mümkün.
Seçim
kampanyaları
sırasında
adayların en yoğun olarak gündeme
getirdiği konulardan biri de genişleme
süreci. Bazı muhafazakar politikacılar,
AB
genişlemesinin
durması
ve
kapılarının artık tamamen kapanması
gerektiğini savunarak oy istiyor. Bazıları
da, küresel ekonomik krizi bahane
ederek genişlemeye ara verilmesi
gerektiğini öne sürüyor. Buna karşılık
bazı Parlamenterler ise, bunu çok
tehlikeli bir seçim kampanyası olarak
gördüklerini söyleyerek AB üyelik
sürecinin özellikle Balkan ülkelerinde
reform sürecini hızlandırdığını, bunun
tüm bölgenin yararına olduğunu
savunuyor. Halihazırda birçok aday da,
Ülkemizin AB üyeliğine karşı baktıklarını
ve zamanı geldiğinde aleyhinde oy
kullanacaklarını açıkça ifade etmekten
kaçınmıyor.
Elbette
bunda,
üye
olduğumuz takdirde, AB ile ilgili alınan
temel kararlarda önemli bir yeri olan
Avrupa Parlamentosu’nda en yüksek
sayıda temsilcisi bulunan ülkelerden biri
olacak olmamızın da payı var. Diğer
yandan, Ülkemizin üyelik sürecinin
yalnızca
Avrupa
Parlamentosu
seçimlerinin değil, Almanya ve Fransa
gibi önemli üye devletlerde yapılan
ulusal seçimlerin de konusu olduğunu
hatırlatmakta fayda var.
Görüleceği üzere, AB vatandaşlarının
Birlik kurumları içerisindeki tek sesi olan
ve bu sebeple yetkileri yıllar içerisinde
artan Parlamento’nun seçimleri, AB
bünyesindeki
önemli
karar
ve
politikaları etkilediğinden büyük önem
taşımakta.
Bu
yılki
seçim
kampanyalarının
katılım
oranını
artırmak açısından etkili bir sonuç verip
vermediğini
ve
Parlamentodaki
grupların oluşumu açısından nasıl bir
yeni
dağılım
olacağını
ilerleyen
günlerde hep birlikte göreceğiz.
Kaynakça
European Communities, The European Parliament, Luxembourg, 2008
Avrupa Parlamentosu Resmi İnternet Sitesi, http://www.europarl.europa.eu
Euractiv Haber Portalı, http://www.euractiv.com/en/eu-elections
Euobserver.com Haber Sitesi, http://euobserver.com/883
i
Şu an yürürlükteki Nice Anlaşması uyarınca, parlamenter sayısı 736’dir. Ancak, bu sure zarfında Lizbon
Anlaşması’nın onay süreci tamamlanırsa, Nice’i tadil eden bu anlaşma parlamenter sayısını 751’e
çıkaracaktır.
18
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Birliği’nde Paranın Sahteciliğe Karşı Korunması
M. Didem DOĞMUŞ AB Uzmanı
AB ile yürütülen müzakere sürecinde
Mali Kontrol faslı kapsamında da yer
alan para sahteciliği ile mücadele,
AB’nin
en
çok
önem
verdiği
konulardan
birini
oluşturmaktadır.
Ekonomik ve parasal birliğin temelini
oluşturan Avro’nun sahteciliğe karşı
korunması; bilginin merkezileştirilmesi ve
ilgili aktörlerle sağlanan işbirliği yoluyla
sağlanmaktadır.1 Bunun yanı sıra AB,
genişleme sürecinde de bu konuya
büyük
önem
atfetmekte,
aday
ülkelerden Avro’nun sahteciliğe karşı
korunmasını sağlayacak bir sistemin,
Avro banknot ve madeni paraların
piyasa sürülmeden önce kurulmasını
talep etmektedir.
Bu makalede AB’de para sahteciliği ile
mücadele konusu ele alınacaktır. Para
sahteciliğine ilişkin yasal çerçeveden
özetle bahsedilmesinin ardından, üye
devletlerle AB arasında para sahteciliği
konusundaki teknik işbirliğinin nasıl
gerçekleştiği
açıklanmaya
çalışılacaktır.
Sonrasında
para
sahteciliği ile mücadelede yer alan
sorumlulardan kısaca bahsedilecek ve
ardından para sahteciliği konusunda
ülkelerdeki farklı yapılanmalara dikkat
çekilmeye çalışılacaktır. Makale, genel
bir değerlendirmeyle sonlandırılacaktır.
Yasal Çerçeve
Para sahteciliği konusunda referans
alınan temel doküman, 20 Nisan 1929
tarihli
Cenevre
Konvansiyonu’dur.
Bununla
birlikte;
1338/20012
ve
3
2182/2004 sayılı Konsey Tüzükleri para
sahteciliğine ilişkin esas düzenlemeleri
içermektedir. 1338/2001 sayılı Tüzük ile
Avrupa Birliği’nin tek para birimi olan
Avro’nun sahteciliğe karşı korunmasını
sağlayacak bir sistemin Avro banknot
ve
madeni
paraları
piyasaya
sürülmeden
önce
kurulmasını
sağlamak amaçlanırken; 2182/2004
sayılı Konsey Tüzüğü ile Avro madeni
paralarına
ebat
olarak
benzer
madalya ve bozuklukların satılması,
üretimi, stoklanması, ithali ve dağıtımı
sırasında belirli görsel özelliklerden
kaçınılması
gerektiğine
vurgu
yapılmaktadır.4
Para Sahteciliği ile Mücadelede Sistem
Nasıl İşlemektedir? (Teknik İşbirliği Nasıl
Sağlanmaktadır?)
Para
sahteciliği
ile
mücadele
konusunda teknik olarak ülkelerde üç
temel yapı bulunmaktadır; “Ulusal
Analiz Merkezi” (NAC – National
Analysis Center), “Madeni Para Ulusal
Analiz Merkezi” (CNAC – Coin National
Analysis Center) ve “Ulusal Merkez Ofis”
(NAO - National Central Office). Bu üç
yapı AB’nde yer alan şu üç yapı ile
sırasıyla iletişim içerisindedir; “Sahtecilik
Analiz Merkezi” (CAC - Counterfeiting
Analysis Center), “Avrupa Teknik ve
Bilimsel Merkezi” (ETSC – European
Technical and Scientific Center) ve
“Europol”. Söz konusu yapılar ve para
sahteciliği ile mücadelede AB ile
işbirliği süreci şu şekilde özetlenebilir:
Üye devlette Avrupa Merkez Bankası ile
anlaşma içerisinde ve genellikle ulusal
merkez bankalarında oluşturulmuş olan
Ulusal Analiz Merkezi (NAC), ülke
içerisinde ele geçirilmiş olan sahte
banknotların kaydını, analizini ve
sınıflandırmasını yapmakla görevlidir.
Söz konusu merkez eline geçen şüpheli
banknotlara
ilişkin
sınıflandırmaları,
Avrupa Merkez Bankası tarafından
oluşturulmuş olan ve sahte banknot ve
madeni paralara ilişkin istatistiki
19
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
bilgilerin yer aldığı veri tabanına (CMS –
Counterfeit
Monitoring
System)5
girmektedir. Bunun ardından, şüpheli
banknotlar
incelenmesi
amacıyla
Avrupa
Merkez
Bankası’ndaki
Sahtecilik Analiz Merkezine (CAC)
iletmektedir.6 Sahtecilik Analiz Merkezi;
sahte banknotlara ilişkin teknik verilerin
sınıflandırılması
ve
analizinin
merkezileştirilmesi
görevlerini
yürütmektedir.
Bunun
yanı
sıra
sahtecilikle ilgili teknik ve istatistiki
bilginin
koordine
edilmesinden
sorumludur. Merkezin veri tabanında
depolanan bilgi, ulusal polis güçleri ve
sahtecilikle mücadelede yer alan diğer
kurumlarca paylaşılmaktadır.7
Üye ülkeler; sahte madeni paralara
ilişkin kendi iç hukuk ve uygulamalarına
uygun olarak Darphane, Ulusal Merkez
Bankası
ya
da
Merkez
Polis
Laboratuarlarında Madeni Para Ulusal
Analiz Merkezleri (CNAC) oluştururlar.
Bu merkez, sahte madeni paraların
analiz edilmesi ve onlara ilişkin teknik
ve istatistiki verilerin düzenlenmesi ile
görevlidir. Söz konusu merkez, incelemiş
olduğu şüpheli madeni paraları ve
onlara ilişkin teknik ve istatistiki verileri
Avrupa Dolandırıcılıkla Mücadele Ofisi
(OLAF – European Anti-Fraud Office)8
bünyesinde oluşturulmuş olan Avrupa
Teknik ve Bilimsel Merkezine (ETSC)
iletmekte ve aynı zamanda temel veri
tabanı olan sahtecilik izleme sistemine
girmektedir.9 Avrupa Teknik ve Bilimsel
Merkezi, sahte Avro madeni paraların
AB düzeyinde teknik analizi ve
sınıflandırmasından
sorumludur.
Bu
çerçevede, Avrupa Teknik ve Bilimsel
Merkezi; Madeni Para Ulusal Analiz
Merkezi (CNAC) ve kanun uygulayıcı
birimlere yardımcı olmakta ve sahte
Avro madeni paralarının analizinde ve
korumanın
güçlendirilmesinde
yetkiliotoritelerle
işbirliğinde
10
bulunmaktadır. Bilgi alışverişinin yanı
sıra Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi,
Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi
uzmanlarına sahte madeni paraların
görsel analizine ilişkin eğitim de
sağlamaktadır. Avrupa Teknik ve
Bilimsel
Merkezi;
Avrupa
Merkez
Bankası, Europol ve Ulusal Merkez
Ofislerle (NAO) sahtecilikle mücadele
konusunda düzenli olarak iletişim
içerisindedir.11
Para sahteciliği ile mücadele etmek ve
bu
alanda
ulusal
düzeyde
koordinasyonu ve diğer Ulusal Merkez
Ofislerle yakın işbirliği ve etkin bilgi
akışını sağlamak üzere üye ülkede
Ulusal Merkez Ofis (NAO) oluşturulur.
Para sahteciliği ile mücadelede AB’nin
merkez ofisi Europol’dür. Europol;
terörizm, yasadışı uyuşturucu ticareti ve
diğer uluslararası organize suçları
önleme
ve
mücadelede
üye
devletlerdeki yetkili otoritelerin etkinliği
ve işbirliğini geliştirmek amacını taşıyan
Avrupa
Birliği
Polis
Teşkilatıdır.
Europol’ün
amacı
üye
devletler
arasında
öngörülen
işbirliği
çerçevesinde, Europol sözleşmesinde
belirtilen tedbirlerle, örgütlü suçun
bulunduğuna dair somut belirtiler
içeren ve iki veya daha fazla üye
devleti etkileyen ve büyüklük, önlem ve
sonuçları itibariyle üye devletlerin ortak
yaklaşımına ihtiyaç duyan terörizm,
uyuşturucu
kaçakçılığı
ile
diğer
uluslararası suç tiplerinin önlenmesinde
ve
bunlarla
mücadelede,
üye
devletlerdeki
yetkili
makamların
etkinliğini ve işbirliğini artırmaktır.12
Para sahteciliği konusundaki teknik
işbirliği kısaca şu şekilde özetlenebilir:
20
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
AB’de Para Sahteciliği ile Mücadelede İlgili Kurumlar
Ulusal Düzeyde
Banknot
Ulusal Analiz Merkezi
Madeni
Para
Madeni Para Ulusal
Analiz Merkezi
AB Düzeyinde
Sahtecilik Analiz
Merkezi (Avrupa
Merkez Bankası)
Avrupa Teknik ve
Bilimsel Merkezi (OLAF)
Ulusal Merkez Ofis
Europol
Teknik Analiz
Kolluk Kuvvetlerinin
Koordinasyonu
AB’de
Paranın
Sahteciliği
Mücadelede Sorumlular
ile
Para sahteciliği konusundaki teknik
işbirliği; yukarıda ifade edildiği üzere
temelde ulusal düzeyde Ulusal Analiz
Merkezi (NAC), Madeni Para Ulusal
Analiz Merkezi (CNAC) ve Ulusal
Merkez Ofis (NAO) ile AB düzeyinde
Sahtecilik
Analiz
Merkezi
(CAC),
Avrupa Teknik ve Bilimsel Merkezi
(ETSC)
ve
Europol
arasında
gerçekleşmektedir. Bununla birlikte
AB’de para sahteciliği ile mücadelede
temel aktörleri özetlemek gerekirse
şunlar söylenebilir:
Üye devletler paranın sahteciliği ile
mücadelede temel aktörlerdir. Üye
devletler
para
sahteciliği
ile
mücadelede üç temel sorumluluk
üstlenmişlerdir:
kanunun
uygulanması
ve
adaletin
sağlanması;
cezai
mevzuatın
düzenlenmesi; Ulusal Merkez Ofis
(NAO), Ulusal Analiz Merkezi (NAC)
ve Madeni Para Ulusal Analiz
Merkezlerinin (CNAC) oluşturulması.
Avrupa Merkez Bankası; Sahtecilik
İzleme
Sisteminin
(CMS)
oluşturulması ve yürütülmesi ile
Sahtecilik Analiz Merkezinin (CAC)
oluşturulmasından sorumludur.13
OLAF; Avro banknot ve madeni
paralarına
ilişkin
mevzuatı
yayınlamak, eğitim ve teknik destek
vermek ve sahte Avro madeni
paraların analizi ve korunmasına
ilişkin
teknik
koordinasyonu
sağlamak görevlerini yürütmektedir.
Europol,
terörizm,
yasadışı
uyuşturucu
ticareti
ve
diğer
uluslararası organize suçları önleme
ve mücadelede üye devletlerdeki
yetkili
otoritelerin
etkinliği
ve
işbirliğini geliştirmek amacını taşıyan
Avrupa Birliği Polis Teşkilatıdır ve
para sahteciliği ile mücadelede
AB’nin merkez ofisidir.
Eurojust sınır ötesi soruşturma ve adli
kovuşturma ve organize suç ile
mücadele
konularında
üye
devletlerdeki
yetkili
otoriteler
arasında işbirliğini geliştirmektedir.14
Üye Devletlerde Farklı NAC, CNAC ve
NCC15 Yapılanmaları
Üye devletlerde Ulusal Analiz Merkezi
(NAC), Madeni Para Ulusal Analiz
Merkezi (CNAC) ve Ulusal Sahtecilik
Merkezi (NCC) oluşumu birbirinden
farklı yapılanmalar sergilemektedir. Bu
farklılık temelde dört grup altında
toplanabilir:
1) İlk modelde; Ulusal Analiz Merkezi
(NAC), Madeni Para Ulusal Analiz
Merkezi (CNAC) ve Ulusal Sahtecilik
Merkezinin (NCC) her üçü Ulusal
Merkez
Bankası
altında
yapılandırılmıştır. Bu modele örnek
olarak Lüksemburg, Malta, Polonya,
Slovakya, Bulgaristan, Romanya,
İspanya, Çek Cumhuriyeti,
21
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Almanya, Macaristan, İrlanda ve
Litvanya gösterilebilir.
2) İkinci
modelde,
Ulusal
Analiz
Merkezi (NAC) ve Madeni Para
Ulusal Analiz Merkezi (CNAC)
Merkez Polis Laboratuarı altında
oluşturulurken;
Ulusal
Sahtecilik
Merkezi (NCC) Ulusal Merkez
Bankası içerisinde yer almaktadır.
Örnek olarak Güney Kıbrıs Rum
Yönetimi,
Danimarka,
Estonya,
Finlandiya, Portekiz, Yunanistan,
Slovenya,
Letonya
ve
İsveç
gösterilebilir.
3) Üçüncü modelde Ulusal Analiz
Merkezi (NAC) ve Ulusal Sahtecilik
Merkezi (NCC) Ulusal Merkez
Bankası içerisinde yer alırken;
Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi
(CNAC) Darphane içerisinde yer
almaktadır. Örnek olarak Avusturya,
Belçika, Hollanda, İtalya ve Fransa
verilebilir. Ülkemizde de bu modele
uygun
bir
yapılanma
bulunmaktadır.
4) Son modelde ise Ulusal Analiz
Merkezi (NAC) ve Ulusal Sahtecilik
Merkezi (NCC) Ulusal Merkez
Bankası
içerisinde
yer
alırken
Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi
(CNAC) Polis (Police) içerisinde yer
almaktadır. Bu modelin tek örneği
İngiltere’dir.16
Sonuç
Para sahteciliği ile mücadele konusu
AB’nin üzerinde önemle durduğu bir
konudur ve oluşturulan sistemde ulusal
düzeyde ve AB düzeyinde pek çok
aktör birlikte rol almaktadır. Bununla
birlikte Avrupa düzeyinde olduğu
kadar uluslararası düzeyde de bilgi
paylaşımı ve işbirliğinin önemi giderek
artmaktadır.
Para sahteciliği konusunda ulusal
düzeyde bir Ulusal Merkez Ofisin (NAO)
kurulması
ve
bilgi
burada
merkezileştirilmesi
büyük
önem
taşımaktadır. Bunun yanı sıra; Avro’nun
sahteciliğe karşı korunmasını sağlamak
üzere Ulusal Analiz Merkezi (NAC) ve
Madeni Para Ulusal Analiz Merkezinin
(CNAC) kurulması ve yetkili ulusal
otoriteler ile Komisyon, Avrupa Merkez
Bankası ve diğer üye ülkeler arasında
yakın
ve
düzenli
bir
işbirliğinin
sağlanması; AB’nin söz konusu sorunla
mücadelede
üzerinde
önemle
durduğu hususları oluşturmaktadır. 17
Kaynakça
Avrupa Komisyonu, 2005/37 Commission Decision establishing the European
Technical and Scientific Center (ETSC) and providing for coordination of technical
actions to protect euro against counterfeiting, Brüksel, 29 Ekim 2004.
Avrupa Komisyonu, The European Technical and Scientific Center, Activity in 2002,
Paris, 18 Mart 2003.
Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 2182/2004 concerning medals and tokens
similar to euro coins, OJ L 373 21/12/2004, Brüksel, 6 Aralık 2004.
Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 1338/2001 laying down the measures
necessary for the protection of the euro against counterfeiting, OJ L 181/6 4/7/2001,
Brüksel, 28 Haziran 2001.
22
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Avrupa Merkez Bankası, Decision of European Central Bank on certain conditions
regarding access to the Counterfeit Monitoring System, (ECB/2001/11), 8 Kasım 2001.
Avrupa Merkez Bankası, Guideline of the European Central Bank on certain
provisions regarding euro banknotes, (ECB/1999/3), 26 Ağustos 1998.
“Paranın Sahteciliğe Karşı Korunmasında İşbirliği” konulu seminer, Ankara, 10-12 Şubat
2009.
http://ec.europa.eu
http://www.eurojust.europa.eu
http://europol.europa.eu
http://www.ecb.int
1
http://europa.eu/scadplus/leg/en/s30003.htm
Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 1338/2001 laying down the measures necessary for the
protection of the euro against counterfeiting, OJ L 181 4/7/2001, Brüksel, 28 Haziran 2001. (44/2009 sayılı
Konsey Tüzüğü ile değişikliğe uğramıştır.)
3 Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 2182/2004 concerning medals and tokens similar to euro coins,
OJ L 373 21/12/2004, Brüksel, 6 Aralık 2004. (16/2009 sayılı Konsey Tüzüğü ile değişikliğe uğramıştır.)
4 Para sahteciliği ile mücadele konusundaki diğer yasal dokümanlar: 20 Mayıs 2000 tarihli Konsey
çerçeve Kararı, 6 Aralık 2001 tarihli Konsey Kararı, 27 Mart 2005 tarihli Komisyon Tavsiyesi ve 12 Haziran
2005 tarihli Konsey Kararıdır.
5 Avrupa Merkez Bankası, Decision of European Central Bank on certain conditions regarding access to
the Counterfeit Monitoring System, (ECB/2001/11), 8 Kasım 2001.
6 Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 1338/2001 laying down the measures necessary for the
protection of the euro against counterfeiting.
7 Avrupa Merkez Bankası, Guideline of the European Central Bank on certain provisions regarding euro
banknotes, (ECB/1999/3), 26 Ağustos 1998.
8 OLAF 1999 yılından beri AB Kurumlarının soruşturma birimidir. Misyonu; dolandırıcılık, yolsuzluk ve diğer
herhangi bir usulsüz faaliyetle mücadelede AB’nin mali çıkarlarının korunmasıdır. Para sahteciliğine ilişkin
üç temel görevi bulunmaktadır; Avro banknot ve madeni paralarına ilişkin mevzuatı yayınlamak, eğitim
ve teknik destek vermek ve sahte Avro madeni paraların analizi ve korunmasına ilişkin teknik
koordinasyonu sağlamak. (http://ec.europa.eu/anti_fraud/index_en.htm)
9 Avrupa Konseyi, Council Regulation No: 1338/2001 laying down the measures necessary for the
protection of the euro against counterfeiting.
10 Avrupa Komisyonu, 2005/37/Commission Decision establishing the European Technical and Scientific
Center (ETSC) and providing for coordination of technical actions to protect euro against
counterfeiting, Brüksel, 29 Ekim 2004.
11 Avrupa Komisyonu, The European Technical and Scientific Center, Activity in 2002, Paris, 18 Mart 2003.
12 http://europol.europa.eu.
13 http://www.ecb.int/ecb/orga/escb/html/index.html
14 http://www.eurojust.europa.eu
15 Ulusal Sahtecilik Merkezi (NCC – National Counterfeiting Center) üye ülkelerin ulusal merkez
bankalarında oluşturulan ve sahtecilikle mücadelede koordinasyon faaliyeti yürüten merkezlerdir.
Avrupa Merkez Bankası Sahtecilikle Analiz Merkezi (CAC) ve sahtecilikle mücadele eden ulusal otoriteler
arasında bir ara birim olarak görev yapar. Ülkede ele geçirilen sahte paraların kaydedilmesi, analizi ve
sınıflandırılması görevlerini yürütür. Ulusal düzeyde sahtecilik izleme merkezi (CMS) kullanıcı yönetimi ile
ilgilenmenin yanı sıra ulusal polis güçleriyle işbirliğine girer ve diğer ulusal analiz merkezleriyle ve sahtecilik
analiz merkeziyle bilgi alışverişinde bulunur.
16 “Paranın Sahteciliğe Karşı Korunmasında İşbirliği” konulu seminer notları.
17 Türkiye açısından, Mali Kontrol Faslının 6. kapanış kriteri olan 1338/2001 sayılı Konsey Tüzüğüne uyum
çerçevesinde halihazırda TCMB Ulusal Analiz Merkezi, Darphane ise Madeni Para Ulusal Analiz Merkezi
görevini fiilen yerine getirmektedir. İçişleri Bakanlığı Interpol, Europol, Sirene Daire Başkanlığı ise Bakan
Onayı ile Ulusal Merkez Ofis olarak belirlenmiştir.
2
23
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele
Değerlendirme/İzleme Mekanizması
Sözleşmesinde
Reform:
Yeni
Bir
Pınar BAŞPINAR AB Uzmanı
Aralık 2000’de Birleşmiş Milletler (BM)
Genel Kurulu, yolsuzlukla mücadelede
etkili uluslararası bir yasal enstrümanın
oluşturulması amacıyla tüm devletlere
açık özel bir komite kurulması kararını
almıştır. Söz konusu Komite aracılığıyla
ve 25 ülkenin katılımıyla yürütülen
müzakereler sonucunda hazırlanan BM
Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi (UN
Convention
against
CorruptionUNCAC), 31 Ekim 2003 tarihinde BM
Genel Kurulu tarafından onaylanarak1
9-11 Aralık 2003 tarihlerinde Meksika
Merida’da ülkelerin imzasına açılmıştır.
10 Aralık 2003 tarihinde Türkiye
tarafından imzalanan ve Merida
Konvansiyonu
olarak
da
bilinen
Sözleşme, 15 Eylül 2005 tarihinde
Avrupa Birliği (AB) tarafından kabul
edilmiştir. Türkiye’nin AB ile yürüttüğü
üyelik müzakereleri kapsamında, 23 No
lu ‘Yargı ve Temel Haklar’ Faslı altında
yer
alan
yolsuzlukla
mücadele
alanındaki
uyum
çalışmalarında
referans alınacak belgelerin başında
gelen
BM
Yolsuzlukla
Mücadele
Sözleşmesi bu açıdan ayrı bir önem
taşımaktadır.
Vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları
karşısında
hükümetlerin
hesap
verebilirliğini sağlamak üzere küresel
standartlar
ortaya
koyan
BM
Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesinin
temel amaçları şu şekilde özetlenebilir:
•
Ülkelerde, yolsuzluğu önlemek ve
yolsuzluk ile daha etkin ve etkili
mücadele etmek üzere alınacak
önlemleri
teşvik
etmek
ve
güçlendirmek,
•
Bu alanda uluslararası işbirliği ve
teknik
yardımı
teşvik
etmek,
kolaylaştırmak ve desteklemek,
•
Kamusal faaliyetlerin ve kamu
malının doğru şekilde yönetimini,
dürüstlük ve şeffaflık ilkelerini çeşitli
yollarla teşvik etmek.
71 Maddeden oluşan Sözleşmenin
genel başlıklar itibariyle kapsamına
bakıldığında; kamuda adil ve dürüst
istihdam, şeffaf ve rekabetçi ihaleler,
şeffaf ve hesap verebilir kamu mali
yönetimi,
siyasi
partilerin
finansmanında şeffaflık, özel sektöre
geçen
kamu
görevlileriyle
ilgili
sınırlamalar, kamuda iyi uygulama
kuralları,
muhasebe
ve
denetim
standartlarını da içeren özel sektöre
yönelik
yüksek
standartlar,
vatandaşların bilgiye erişimi, dürüst bir
adli sistem ve cezai soruşturmalarda
sağlanacak
olan
bilgiler
göze
çarpmaktadır.
Sözleşme esas olarak, yolsuzluğun
önlenmesi,
soruşturulması
ve
kovuşturulması
süreçleri
ile
suç
gelirlerinin dondurulması, zapt edilmesi,
müsaderesi
veya
geri
iadesi
hususlarıyla ilgilenmektedir.
Sözleşmenin, yolsuzluğun önlenebilmesi
için detaylı önlemler sunan önleyici
tedbirler bölümünde, tüm önleyici
politika ve uygulamaların hayata
geçirilmesi, amaca uygun kurumların
oluşturulması, kamu görevlileri ile ilgili iyi
uygulama
kurallarının
hayata
geçirilmesi ve memurların işe alımı ve
24
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
yükselmesi ile ilgili objektif kriterlerin
uygulanması
ve
kamu
ihaleleri
düzenlenmektedir.
Ayrıca,
kamu
maliyesinde
şeffaflık
ve
hesap
verilebilirliğin
artırılmasını
ve
özel
sektörde daha sıkı muhasebe ve
denetim standartlarının uygulanmasını
tavsiye
etmektedir. İlave
olarak,
karapara aklama ile mücadele ve
yargı
bağımsızlığının
korunması
alanlarında alınacak önlemler de bu
kapsamda ele alınan diğer önemli
hususlardır.
Sözleşme, Devletlere bazı alanlarda
gerekli her tür yasal ve diğer önlemleri
almasını tavsiye etmektedir. Söz konusu
alanlar ulusal ve yabancı kamu
görevlileri
ile
uluslararası
örgüt
çalışanlarının
yolsuzlukları,
kamu
görevlileriyle ilgili zimmet, irtikap veya
diğer
benzer
sapmalar,
kamu
görevlilerinin ticareti, görevin kötüye
kullanılması ve sebepsiz zenginleşme
olarak özetlenebilir. Devletler, aşağıda
belirtilen spesifik konularda gerekli
önlemleri almaya davet edilmektedir:
-
Tüzel
kişilerin
sağlanması,
sorumluluğunun
-
Dondurma,
müsadere,
etme
ve
-
Şahit,
bilirkişi
(uzman)
mağdurların korunması,
ve
-
Raporlama
korunması,
-
Yolsuzluk eylemlerinin sonuçlarıyla
ilgili
gerekli
uygulamanın
yürütülmesi,
-
Yolsuzluk eylemleri sonucunda zarar
görenlerin tazmin amaçlı yasal
yollara başvurmasını sağlayacak
zapt
yapan
kişilerin
mekanizmaların oluşturulması,
-
Kolluk gücü aracılığıyla yolsuzlukla
mücadele
edecek
uzman
kurum/kişilerin tesis edilmesi,
-
Kolluk kuvvetleriyle işbirliğinin teşvik
edilmesi,
-
Ulusal yetkililer ile özel sektör
arasında işbirliğinin desteklenmesi,
-
Bankacılık
alanındaki
gizlilik
kurallarının
uygulanmasından
kaynaklı
sıkıntıların
ortadan
kaldırılması,
-
Diğer bir ülkede suçlu olarak itham
edilen kişilerin önceki sabıkalarını
dikkate alarak gerekli önlemlerin
alınması ve ülkelerin kendi sınırları
içinde işlenen suçlar ile ilgili yargı
mekanizmasını gerektiği şekilde
hayata geçirmesi.
Özel sektörde ise, zimmet ve yolsuzluk
suçlarının
oluşturulması
konusunda
çağrıda
bulunan
Sözleşme,
suç
gelirlerinin aklanması, çalıntı mallar, adli
sistemin işleyişini zorlaştırma gibi suç
unsurlarının tanımlanmasını da talep
etmektedir.
Sözleşmenin
önemli
bir
bölümü
uluslararası işbirliğine ayrılmıştır. Buna
göre devletler cezai hususlarda işbirliği
yapmalı, hüküm giyen kişilerin iadesi
veya transferini mümkün kılmalıdır.
Karşılıklı adli yardımlaşma bu bölümün
en kritik unsurudur; sözleşme bu
kapsamda çeşitli senaryolar sunarak
farklı alanlarda dayanışma olanakları
ortaya koymaktadır. Yine Sözleşme
kapsamında devletler, cezai takibatı
gerektiğinde transfer edebilecek ya da
müşterek soruşturma yürütebilecek ve
ayrıca elektronik gözetim gibi özel
25
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
soruşturma
tekniklerinden
yararlanabilecektir. Devletlerin kolluk
güçleri arasında daha etkili bir iletişim
mekanizmasının kurulması ve özel
eğitim
programları
geliştirerek
olabilecek en geniş kapsamlı desteğin
verilmesi
hedeflenmiştir.
Özellikle,
gelişmekte olan ülkeler ile geçiş
ekonomisine sahip ülkelerin yolsuzlukla
mücadele çalışmalarını desteklemek
üzere mali ve diğer tüm maddi
yardımların
artırılması;
bilginin
toplanması,
değişimi
ve
analizi
hususlarında
ülkelerarası
işbirliğinin
güçlendirilmesi teşvik edilmektedir.
Sözleşmede ayrı bir bölüm halinde
belirtilen diğer bir önemli husus,
(çalınan) varlıkların geri iadesi ile
ilgilidir. Buna göre mali kuruluşlar,
müşterilerinin kimliklerini ve yüksek
değerli
hesap
sahiplerini
doğrulamalıdır.
Ayrıca,
fiziki
mevcudiyeti olmayan bankaların ya
da düzenlenmiş bir mali grup ile ilişkisi
olmayan bankaların geçersiz kılınması
konusunda da tavsiye sunulmaktadır.
Buna ilave olarak, varlıkların doğrudan
iadesi ile ilgili spesifik önlemler ve bu
alanda
uluslararası
işbirliğine
başvurulması; ve yine bu amaçla bir
mali istihbarat birimi ve ikili ve çok
taraflı anlaşmaların hayata geçirilmesi
önerilmektedir.
Önemli hedefleri olan bu Sözleşmenin
etkili
bir
değerlendirme/izleme
mekanizmasına sahip olmadan etkili
olabilmesi zor görülmektedir. Diğer
Sözleşmelerde
olduğu
gibi,
hükümetlerin,
ülkelerin
gelişmeler
hakkında düzenli rapor sunması ve
ilerleme düzeyleri hakkında geri bildirim
alması gerekli görülmektedir. Etkili bir
değerlendirme/izleme
mekanizması
için gerekli olan unsurlar UNCAC
Koalisyonu tarafından şu şekilde
tanımlanmıştır:
Yeterli
kaynağa
sekretarya,
sahip
bir
Bağımsız bir uzman grubu,
Eş (peer) inceleme mekanizmaları
ve ülke ziyaretlerini de kapsayan
test edilmiş değerlendirme/izleme
yöntemleri,
Sivil toplum kuruluşları ile ilgili
tarafları içeren katılımcı bir yaklaşım,
Tavsiyeler içeren ülke raporlarının
yayımlandığı şeffaf bir uygulama,
Bölgesel inceleme yöntemleri ile
işbirliği
halinde
yürütülecek
uygulamalar,
BM bütçesinden finansman veya
gönüllü katkıları da içeren diğer
finansman desteği.
Halihazırda
tartışılan
söz
konusu
unsurlarla ilgili olarak, bazı hükümetler
gayet sınırlayıcı bir pozisyon ortaya
koymaktadır. Özellikle, değerlendirme
sürecinde hükümetlerin yanı sıra sivil
toplumun katkısının alınması veya ülke
raporlarının
yayımlanması
gibi
hususlarda bazı ülkelerin ciddi direnci
ile
karşılaşılmaktadır.
Tüm
bu
nedenlerle,
2009
yılı
Sözleşme
açısından önemli bir yıl olarak
değerlendirilmektedir.
140
devlet,
Sözleşmenin yeni bir değerlendirme/
inceleme
mekanizmasını
hayata
geçirip geçirmeyeceği noktasında bir
karar alacaktır. Bu çerçevede, 11-13
Mayıs 2009 tarihinde Viyana’da
26
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
gerçekleştirilmiş olan hükümetler arası
toplantının ardından Eylül 2009’da
ikinci
bir
toplantı
daha
düzenlenecektir. Son olarak, Kasım
2009’da Katar’ın başkenti Doha’da bir
araya gelecek olan hükümetler,
ülkelerinin
yolsuzlukla
mücadele
alanındaki
çalışmalarını
değerlendirecek
bir
inceleme
mekanizmasının nasıl olması gerektiği
konusunda mutabakata varacaklardır.
Mevcut durumda uluslararası arenada
destek
bulan
görüş,
böyle
bir
değerlendirme/inceleme mekanizmasının gerekli olduğu ve Sözleşmeyi
güçlendirmek
açısından
bu
mekanizmanın olabildiğince güçlü,
şeffaf ve katılımcı olması gerektiği
yönündedir.
Kaynakça
Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi
Uluslararası Şeffaflık Örgütü web sitesi(www.transparency.org)
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi web sitesi (www.unodc.org)
1
58/4 sayılı Karar ile kabul edilmiştir.
27
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Kurumsal Yönetim
Selcen YILDIRIM AB Uzman Yardımcısı
Kurumsal yönetim, bir şirketin yönetimi,
yönetim
kurulu,
hissedarları
ve
paydaşları
arasındaki
ilişkileri
düzenleyen bir dizi politika ve süreci
içeren önemli bir yönetim yaklaşımıdır.
Bu güncel yönetim yaklaşımında,
şirketler hedeflerini oluştururken ve
performanslarını ölçerken kurumsal
yönetim kriterlerini de dikkate alırlar. Bu
kriterler, hesap verebilirlik, şeffaflık ve
bütünlük
değerleri
etrafında
şekillenmiştir1. Bu kapsamda, yönetim
kurulu ve idare, hissedarlar, kredi
kuruluşları,
çalışanlar,
müşteriler,
tedarikçiler gibi geniş bir paydaşlar
grubunun çıkarlarına ve yararlarına
uygun
hedefler
seçerek stratejik
amaçlarını
başarmayı
hedeflemektedirler. Diğer taraftan,
etkin bir denetimi sağlayarak şirketin
kaynaklarını daha verimli kullanmasını
sağlamaktadırlar2. Kurumsal yönetim,
sadece reel sektör oyuncuları için
değil, birçok kamu kurumu, üniversite
ve dernek yönetimleri için de son
yıllarda iyi yönetimin temel taşlarından
biri haline gelmiştir.
Tarihçe:
Yaklaşık 20 yıldır dünya gündeminde
olan kurumsal yönetim, son 10 yılda
yaşanan çeşitli mali krizler dolayısıyla
daha da önem kazanmıştır. Kurumsal
politikaların
yanlış
ve
yetersiz
uygulanması ise bu mali krizlerin en
önemli
sebeplerinden
biri
sayılmaktadır.
Günümüzde,
çoğu
şirketin
performans
ve
karlılık
hedeflerinin yanında iyi bir kurumsal
yönetim uygulaması şirket misyonlarının
kritik bir parçası haline gelmiştir. Bu
kavram,
özellikle
2001
yılında
Amerika’nın
en
büyük
enerji
şirketlerinden
biri
olan
Enron’un
çöküşüyle başta Amerika olmak üzere
devletlerin
üzerinde
yoğunlaştığı
önemli bir konu olmuştur. Diğer
taraftan, Enron skandalı şirketlerin
denetim
ve
danışmanlık
hizmeti
aldıkları denetçi firmalar ile olan
ilişkilerinin de sorgulanmasına yol
açmıştır.
Ancak, kurumsal yönetim konusunda
reform niteliğindeki yaklaşım, Cadbury
Schweppes şirketinin de eski başkanı
olan Sir George Adrian Hayhurst
Cadbury tarafından 1992 yılında
çıkarılmış olan Cadbury Raporu’dur. Sir
Adrian
Cadbury,
1991
yılında
İngiltere’deki
kurumsal
yönetim
sistemini incelemek ve sistemdeki
yatırımcı güvenini tekrar inşa etmek
üzere oluşturulan komitenin başına
getirilmiştir. Rapor kurumsal yönetimin
risk ve eksikliklerini azaltmak amacıyla
şirketlerin
yönetim
kurulları
ve
muhasebe sistemlerine yönelik birçok
tavsiyeyi içermektedir. Söz konusu
rapor, Avrupa Birliği, Amerika ve Dünya
Bankası tarafından da farklı seviyelerde
kabul edilmiştir3. Cadbury Kodu olarak
da geçen rapor, borsada işlem gören
şirketlerin kurumsal davranış ve etik
standartlarına ne kadar uyduklarını
inceleme altına almıştır.
2002 yılına gelindiğinde, bir yatırım
bankacısı olan Derek Higgs tarafından
daha önceki yaklaşımları kapsayıcı bir
şekilde yeni bir kod oluşturulmuştur. Bu
kod,
icrada
görevli
olmayan
yöneticilerin (yönetim kurulu üyeliği
haricinde şirkette başka bir görevi
olmayan
yöneticiler)
rollerini
ve
etkinliklerini değerlendirmiştir.
2002 yılında yürürlüğe giren Amerika
Birleşik Devletleri’nin Sarbanes-Oxley
28
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Kanunu, Enron, Tyco International,
Adelphia, Peregrine Systems and
WorldCom
gibi
büyük
şirketlerin
kurumsal ve muhasebe skandalları
sonucu çıkarılmıştır. Skandallarla anılan
şirketlerin hisse fiyatları çökmüş, birçok
yatırımcı büyük zararlara uğramış,
ülkenin borsaya olan güveni önemli
derecede sarsılmıştır. Söz konusu
kanun, kurumsal muhasebe kontrollerini
güçlendirerek
kamunun
sermaye
piyasalarına olan güvenini iyileştirmeyi
amaçlamıştır.
Kanun,
denetçi
bağımsızlığı, kurumsal yönetim, iç
kontrol ve mali bildirime ilişkin konuları
içermektedir. Kanunla Halka Açık Şirket
Muhasebesi Gözetim Kurulu (Public
Company
Accounting
Oversight
Board) adında yeni bir yarı kamu
kuruluşu kurulmuştur. Bu kurul, halka
açık şirketlerin denetimini yapan
denetim firmalarını gözeten, inceleyen
ve düzenleyen bir kuruldur4.
Yukarıda bahsedilen kod ve kanunların
haricinde,
hissedarların
hakları,
paydaşların rolleri, yönetim kurulunun
sorumluluğu, şeffaflık ve bildirime ilişkin
OECD, IMF ve Dünya Bankasının
çıkardığı ilkeler yönetimlere önemli bir
kılavuz oluşturmuştur.
Kurumsal Yönetimin Genel İlkeleri:
Birçok raporda ortak olarak şekillenen
kurumsal yönetim ilkeleri beş başlık
altında
incelenebilmektedir:
Hissedarların hakları ve eşit muamelesi,
paydaşların
çıkarları,
yönetim
kurulunun sorumlulukları, bütünlük ve
etik davranış, bildirim ve şeffaflık5.
Hissedarların
hakları
ve
eşit
muamelesi: Şirketler hissedarların
haklarına saygı duymalıdır ve bu
haklarını
kullanmalarını
temin
etmelidir. Şirketler, hissedarlara
anlaşılır ve ulaşılabilir bilgiler sunarak
ve
hissedarların
genel
kurul
toplantılarına katılmalarını teşvik
ederek bu haklarını etkin bir şekilde
kullanmalarını sağlayabilirler.
Paydaşların çıkarları: Şirketler tüm
yasal paydaşlarına karşı çeşitli
yükümlülükleri
olduğunu
kabul
etmelidirler.
Yönetim kurulunun sorumlulukları:
Yönetim kurulu, çeşitli iş konularıyla
ilgilenecek yetiye ve bilgiye sahip
olmalı, yönetim performansını sürekli
gözden geçirmeli, sorumluluk ve
görevlerini yerine getirecek bağlılık
ve kararlılıkta olmalıdır. Ayrıca,
yönetim kurulu uygun oranda
icrada
olan
ve
olmayan
yöneticilerden oluşmalıdır.
Bütünlük ve etik davranış: Karar
verirken
etik
ve
sorumlu
davranmak,
sadece
halkla
ilişkilerde önemli değildir, aynı
zamanda risk yönetimi için de
gerekli bir konudur. Bu sebeple
şirketler, üst düzey yöneticileri ve
müdürleri için davranış kuralları
geliştirmelilerdir.
Bildirim ve şeffaflık: Şirketler, hesap
verebilirlik
bağlamında,
hissedarlarına yönetimin ve kurulun
rollerini
ve
sorumluluklarını
açıklamalıdırlar.
Şirketin mali
raporlarını bağımsız bir şekilde
denetleyen,
doğrulayan
ve
koruyan
prosedürleri
uygulamalıdırlar. Şirketi ilgilendiren
önemli konuların bildirimi açık,
zamanlı ve dengeli olmalıdır.
Nitekim, yatırımcılar, açık ve doğru
bilgiye ulaşabilme imkanına sahip
olmalılardır.
29
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
BÜLTEN
Sonuç:
Kurumsal yönetim, şirket idaresinin ve
faaliyetlerinin
sadece
geleneksel
olarak kar elde etme ve karı ortaklara
dağıtma
amacına
odaklanmasını
engelleyerek
paydaşlar
grubunun
haklarını gözeten ve koruyan, menfaat
grupları
(çalışanlar,
müşteriler,
alacaklılar, fon sağlayanlar ve devlet
gibi) arasındaki ilişkilerin belli kurallar
çerçevesinde
düzenlenmesini
hedefleyen bir yönetim anlayışıdır.
Ayrıca kurumsal yönetim, şeffaflık,
sorumluluk ve paydaşların çıkarları ile
şirket bütünlüğünü sağlayan kural ve
uygulamaları ifade eder ve şirketlerin
yönetim ve denetimine paydaşları da
katar. Kurumsal yönetim, gittikçe
rekabetin arttığı, insan ve değer odaklı
modern yönetim anlayışlarının ağırlık
kazandığı
günümüz
koşullarında
yatırımcı güvenini sağlamlaştırmakta,
öngörülebilirliği ve hesap verebilirliği
artırarak
şirketlerin
kredilerini
artırmaktadır. Şirketler bir yandan uzun
dönemde
paydaşlarına
ekonomik
değer yaratırken diğer yandan beşeri
ve mali sermayeyi daha kolay
çekebilmektedir.
Bu
durum
da,
şirketlerin her zamanki nihai hedefi olan
kar
maksimizasyonuna
hizmet
etmektedir.
Dolayısıyla,
kurumsal
yönetim
yine
modern
yönetim
anlayışlarında geçen “kazan-kazan”
modelinin
önemli
bir
yansıması
olmaktadır.
Kaynakça
www.out-law.com
www.wikipedia.org
OECD Principles of Corporate Governance, 1999
1
http://www.out-law.com/page-8213
OECD, Principles of Corporate Governance, 1999, s.11
3 http://en.wikipedia.org/wiki/Cadbury_Report
4 http://en.wikipedia.org/wiki/Sarbanes-Oxley_Act
5 OECD Principles of Corporate Governance, 1999
2
30
T.C.
MALİYE BAKANLIĞI
AB VE DIŞ İLİŞKİLER DAİRESİ BAŞKANLIĞI
İlkadım Caddesi No:2 Kat:6 06450 Dikmen/ANKARA
Telefon: (312) 415 23 38 - 415 23 41
Faks: (312) 417 11 72
e-posta: [email protected]
http://www.maliye-abdid.gov.tr/
© 2009 T.C. Maliye Bakanlığı
Tüm hakları saklıdır.
Bültenimizde yer alan yazıların sorumluluğu yazarlara ait olup Maliye Bakanlığı açısından bağlayıcılığı yoktur.

Benzer belgeler

03 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı

03 - Avrupa Birliği ve Dış İlişkiler Dairesi Başkanlığı açıklanan rakamlar ile bu tahminlerin Ocak ayında yayınlanan Ara Tahmin Raporundaki rakamlar ile farkını göstermektedir. 2009 Bahar Tahminleri - AB

Detaylı