kadim medeniyetler - Tire Belediyesi İbn

Transkript

kadim medeniyetler - Tire Belediyesi İbn
KADİM MEDENİYETLER
MEZOPOTAMYA
Diğer uygarlıklardan farklılık gösteriyor. Cadı kazanı gibi. Sürekli bir gelgit yeri olmuş, pek
çok kültür varolmuş. Birçok verimsiz toprak arasında münbit bir yer. Genellikle MÖ
3000’lerden başlatılır, Sümerler ile. Sümerlerin Orta Asya’dan geldiği ile ilgili iddialar var.
Çünkü deskriptif bir zihniyet yapısına sahipler Çinliler gibi, çevrelerindeki milletlerde ise
demonstratif. Yazıyı bulanlar Sümerlerdir. Yazılı malzeme, tabletler üzerine çivi yazısı ile.
Belli başlı Sümer kentleri
Bölgenin coğrafi konumu
Çivi yazılı tabletler
Çivi yazısı işaretlerini oluşturmakta kullanılan tahta kama
Çivi yazısı işaretlerinin 2500 yıllık dönemde gösterdiği değişim
M.Ö.
barley:
head:
bird:
ox:
tree:
palm:
arpa
kafa
kuş
öküz
ağaç
palmiye ağacı
Kilden çamur tablet üzerinde çiviyazı işaretlerinin oluşturulması
Üzerinde Marduk’un canavar
Tiamat’ı nasıl öldürdüğünü ve
onun bedeninden dünyayı nasıl
yarattığını anlatan Asur efsanesi
Enuma Elish’in (tanrılar varken)
yazılı olduğu Ninova’da
bulunmuş kilden tablet
M.Ö. 600’ler civarına ait bu kilden tablette eski Babil’in bir haritası çizilmiştir
A.
ASTRONOMİ:
-Modern astronominin temelinde Mezopotamya astronomisi var.
-Hem ay takvimi hem de güneş takvimi kullanıyorlar.
-Bir ziraat toplumu oldukları için ay takvimi kullanışlı değildi. Bugün kullandığımız güneş
takvimini çok geliştirdiler. Yılı dört mevsime ayırdılar, gece-gündüz süresi eşit değil
mevsimlere göre değişiyor.
-Günü 12 saate, saati 60 dakikaya, dakikayı da 60 saniyeye bölenler ilk defa mezopotamya
medeniyetidir.
-5 gezegeni biliyorlardı (Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn).
-5 gezegen, Güneş ve Ay’a bağlı olarak haftayı yedi gün kabul etmişler.
-Ay ve Güneş tutulması tahminlerini yapabilecek düzeyde astronomi bilgisine sahiptiler.
-Gökte çıplak gözle gözlemlenebilen gök cisimleri içinde Güneş ve Ay’dan başka, yıldızlar,
gezegenler, kuyruklu yıldızlar ve kayan yıldızlar sayılabilir. Yıldızlar gece gökyüzünde
yerlerini değiştirmeyen, birbirlerine göre daima aynı yerlerde duran ışıklı noktacıklardır. Gece
çıplak gözle gözlendiklerinde bu noktacıklar titreyen bir ışık verirler. Işığın titremesinin
sebebi yıldızlardan gelen ışğın çok zayıf olması ve dolayısıyla Dünya’nın atmosferinden
geçerken her türlü fiziksel etkiden kolayca etkilenebilmesidir. Yıldızların nokta kadar küçük
görünmelerinin, ve ışklarının çok zayıf olmasının sebebi bize çok çok uzak olmalarıdır.
Yıldızlar aslında küçük değildirler, hepsi de aşağı yukarı bizim Güneş’imizin boyutlarında bir
büyüklüğe sahiptirler. Birbirlerine göre yerleri hiç değişmediği için gece gökyüzünde sabit bir
desen oluştururlar. Bu desen, Dünya’nın kuzey yarım küresinden gözlendiğinde Kutup
Yıldızı’nın etrafında saat yönünde sabit bir hızla topluca dönüyor olarak görünür.
-Gezegenler de gece gökyüzünde aynı yıldızlar gibi ışıklı noktacıklar olarak görünürler.
Ancak bu ışıklı noktacıkların yıldızlardan iki önemli farkı vardır. Birincisi gece çıplak gözle
gözlendiklerinde bu noktacılar yıldızlarınkinin aksine titremeyen sabit bir ışık verirler. Bunun
sebebi gezegenlerin yıldızlara göre bize çok daha yakın olmalarıdır. İkinc fark ise, gezgenler
yıldızların oluşturduğu fon üzerinde geceden geceye, haftadan haftaya, yıldan yıla yerlerini
değiştirirler. Yani gezegenler yıldızların oluşturduğu fon üzerinde adeta geziniyor gibi
göründükleri için Türkçede gezegen adını almışlardır. Gezgenlerin sayısı 9’dur, ancak gece
çıplak gözle sadece 5 tanesi görülebilir. Bunlar Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn’dür.
-12 takım yıldızı (burçlar) tanıyorlardı. Astrolojinin cenneti idi. Eşref saati (bir işin yapılması
için ene uygun saatin veya zamanın belirlenmesi) gibi (horoskop) adetleri vardı.
Takımyıldızlar
Büyük Ayı (Ursa Major) takımyıldızının gece gökyüzündeki görünüşü
Büyük Ayı (Ursa Major – Büyük Kepçe diye de bilinir) takımyıldızının en parlak
yedi yıldızı
Bu resimde yukarıda Küçük Ayı (Ursa Minor – Küçük Kepçe diye de bilinir) ve
alt tarafta Büyük Ayı görülüyor
Kutup Yıldızı (Polaris)
-Türkçede Kutup Yıldızı, Kuzey Yıldızı, Demir Kazık gibi adlarla bilinen Polaris, Küçük
Ayı’nın kuyruğunun ucundaki yıldızdır.
Küçük Ayı’yı oluşturan
yıldızlardan altı tanesinin tarih
boyunca kullanılan özel adları
(Proper Names), Bayer
Gösterimindeki sembolleri (Bayer
Designation), kadir cinsinden
Görünür Parlaklık değerleri
(Apparent Magnitude) ve ışıkyılı
cinsinden dünyaya olan
uzaklıkları (Distance – lightyear)
Işık yılı, (sembol: IY, İng. light year (ly)), ışığın bir yılda boşlukta aldığı mesafedir.





1 IY = 9,460,730,472,580.800 metre
1 IY = 9,460,730,472,580 kilometre (yaklaşık dokuz buçuk trilyon kilometre)
1 IY = 5,878,625,373,183.607 mil
1 IY = 63,241 AU (astronomik birim)
1 IY ≈ 0,3 parsek
Saatte on bin kilometre hızla giden (en hızlı yolcu uçağından en az on kat hızlı) bir aracın bile
bir ışıkyıllık mesafeyi kat etmesi yüzbin seneden fazla sürmektedir.
Yıldızların parlaklık ölçümünde kullanılan kadir sistemi
•
•
•
•
•
•
•
Kadir, bir yıldızın parlaklığını dile getiren gökbilim terimidir.
Yıldızlar parlaklık derecelerinde farklılıklar gösterdiğinden, onları parlaklıklarına göre
sınıflamak için bir sistem kurulmuştur.
İki türlü kadir vardır: Yıldızın yeryüzünden görünen kadri ve mutlak kadri.
• Görünen kadir, bulutsuz ve gökyüzünün açık olduğu bir gecede çıplak gözle
görülen yıldızların parlaklıklarına göre derecelendirilmesidir.
• Mutlak kadir, farazi olarak yıldızın yeryüzünden 32,6 ışık yılı uzaktaki
bulunması halinde görüneceği parlaklıktır. Mutlak kadir yöntemiyle, yıldızların
yere uzaklıklarından kaynaklanan parlaklık farkları eşitlenir, gerçek parlaklık
dereceleri görülebilir.
Yıldızlarla iligili kadir sistemini ilk olarak MS 2. yüzyılda Batlamyus ortaya atmıştır.
En parlak yıldızları 1. dereceden saymış ve çıplak gözle görme sınırı olan 6. dereceye
kadar bir sınıflama yapmıştır. Bu sınıflamaya göre, 1. dereceden bir yıldız, 2.
dereceden bir yıldızdan 2,5 kat, 6. dereceden bir yıldızdan ise 100 kat daha parlaktır.
Ancak, sonraki dönemlerde, kimi yıldızların 1. dereceden daha parlak olduğu
belirlenmiştir. Bunun kadir sisteminde yol açtığı sorunu gidermek için, sıfır ve eksi
kadirler ortaya atılmıştır. Örneğin gökyüzündeki en parlak yıldız olan Sirius -1,42
kadirdendir.
Kadir sistemi Güneş'in ve gezegenlerin parlaklıklarını belirtmek için de kullanılır.
Buna göre Güneş -26,8 kadirdendir. Ay'ın dolunay durumundaki kadri ise -12,5'tir.
Venüs en parlak olduğu zaman -4,4; Mars ve Jüpiter ise -2,8 kadirdendir. Neptün 8,2
ve Plüton 13,7 kadirle çıplak gözle görülemeyecek kadar sönüktürler. Uranüs ise 5,6
kadriyle çıplak gözle görme sınırı olan 6. dereceye çok yakın olduğundan zor
görülebilirdir.
Çıplak gözle görme sınırı olan 6. derece, insan gözü için ortalama bir değerdir. Kimi
keskin gözlü kimseler Jüpiter'in dört büyük uydusunu (Io, Callisto, Europa ve
Ganymede) çıplak gözle görebilirler. Gene kimileri Venüs'ün evrelerini bile ayırt
edebilecek görme yetisine sahiptir.
En parlak 10 yıldızın görünür ve mutlak kadirleri aşağıdaki gibidir:
•
•
•
•
•
Yıldız
G. K.
M. K.
Sirius
Canopus
Rigelkent
Arcturus
Vega
-1,46
-0,72
-0,27
-0,04
0,03
1,4
-2,5
4,4
0,2
0,6
•
•
•
•
•
Capella
Rigel
Procyon
Achernar
Betelgeuse
0,08
0,12
0,38
0,46
0,50
0,4
-8,1
2,6
-1,3
-7,2
-Astroloji: yeryüzünde meydana gelen olaylar ile gökyüzünün (gezgenler ve takım yıldızların
birbirlerine göre konumlarından hareketle) durumu veya görünümü arasında bağlantı kuran ve
bu bağlantıyı inceleyen bilim dalı. Günümüzde bir bilim olarak kabul edilmemektedir.
-burçlar kuşağı (Zodyak): gökyüzünü kolayca adresleyebilmek için küçük parçalar halinde
parsellenmiş ve bunlara mitolojik kökenli isimler verilmiştir. Günümüzde bütün takım
yıldızlar 88 tanedir, bir gecede bunlardan 40’ı görülebilir. 12 tanesi Güneşin yıl boyunca
hareket ettiği yol üzerinde bulunurlar, bunlara burçlar kuşağı denir (Koç, Boğa, İkizler,
Yengeç, Aslan, Başak, Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık). Zodyak’a dahil olmayan
diğer takım yıldızlardan kadim emdeniyetlerde en çok bilinen bazıları: Ursa Major (büyük
ayı), Ursa Minor (küçük ayı),Draco (ejderha), Çoban, Corona Borealis (kuzey tacı), Lyra
(çalgı), Cygnus (kuğu), Aquila (kartal), Cassiopea (kraliçe), Pegasus (kanatlı at), Andromeda,
Perseus (kahraman). Kadim medeniyetlerde bilhassa çok özel bir öneme sahip olan iki takım
yıldızı ayrıca anmak gerekir: Orion (avcı) ve Pleiades (süreyya veya yedi kandil).
Burada Güneş-Dünya hizasını birleştiren doğru üzerinde bulunan ve Zodyak’ı
oluşturan 12 burç (takımyıldız) görülüyor. Dünya, Güneş etrafında döndükçe
her gece gökte tepede görünen takımyıldız ayda bir değişmektedir. Bu 12
burcun üzerinde bulunduğu çembere, ekliptik (tutulum) düzlemi denir.
Aries
Taurus
Gemini
Cancer
Aquarius
Leo
Virgo
Libra
Scorpio
Sagittarius
Capricorn
Pisces
Koç
Boğa
İkizler
Yengeç
Kova
Aslan
Başak
Terazi
Akrep
Yay
Oğlak
Balık
Dünya Güneş etrafında döndükçe Güneş sanki, ekliptik denilen tutulum düzlemi
boyunca dizilmiş ve Zodyak’ı oluşturan burçlar üzerinden geçiyormuş gibi
görünür. Ekliptik aynı zamanda, Dünyanın yörüngesinin gökteki izdüşümüdür.
B.
MATEMATİK:
-60 tabanlı (sexadesimal) sayı sistemi kullanılıyor. Konumsal sistem var. Kesirli işlemler de
var dolayısıyla. Günümüzde zamanı, açıları ve coğrafi koordinatları ölçmek için
kullandığımız sistemlerin kökeni altmış tabanlı sisteme dayanmaktadır ve Sümer kaynaklıdır.
Sayıları göstermek için kullandığımız semboller iki farklı sisteme dayanır: toplamalı veya
eklemeli notasyon ile konumsal notasyon.
Toplamalı (eklemeli) notasyon
Bu notasyonda sayılar, aşağıda gösterilen çiviyazısı sayılarda olduğu gibi, aynı sembolün yan
yana ilave edilmesi suretiyle gösterilir. Bir noktadan sonra tamamen kullanışsız hale gelir
çünkü büyük sayıları göstermek için sürekli yeni semboller üretmek gerekir ve bir sembol
enflasyonuna yol açar. Ayrıca bu notasyonu kullanarak çarpma ve bölme işlemlerinin
yapılması mümkün değildir ve sıfır kullanımını gerektirmediği için (çünkü hane kavramı
yoktur) sıfır sayısının kavramını doğuracak bir gelişmeye yol açmaz.
Çivi yazısıyla sayıların gösterimi
Konumsal notasyon
Bu notasyonda ise sınırlı sayıda sembolle olası bütün sayıları göstermek mümkün olmaktadır.
Örneğin bizim bugün kullandığımız ve Arap rakamları olarak bilinen on tabanlı notasyon, on
tane sembolle bütün sayıları gösterebilmektedir. Bu sistemde her rakamın (sayı sembolünün)
bulunduğu yerin bir değeri vardır. Dolayısıyla rakamlar yan yana yazıldıklarında ortaya
haneler dediğimiz değerler (birler, onlar, yüzler, vb.) çıkmaktadır. Bu hane değerlerini
belirlemek için sayı tabanının üstel katları kullanılmaktadır. Örneğin dörtyüzaltmışbeş
sayısının on tabanlı konumsal notasyonda gösterimi şu şekilde olmaktadır:
Konumsal sistemde sadece iki sembol kullanarak bile (örneğin sıfır ve birden oluşan iki
tabanlı sayı sisteminde olduğu gibi) bütün sayıları göstermek mümkündür. Örneğin otuzyedi
sayısı iki tabanlı sistemde 100101 şeklinde gösterilebilir:
Ayrıca bu notasyonla, toplama ve çıkarmanın yanı sıra, çarpma ve bölme gibi aritmetik
işlemler ve daha pek çok işlem de yapılabilir hale gelmektedir. Bundan başka, konumsal
notasyonda boş haneyi belirten bir yer tutucu sembole ihtiyaç duyulmaktadır ve bu sembolün
bağımsız kullanımı ileride sayı olarak sıfır kavramını doğuracak bir gelişmeye kapıyı
açmaktadır. Dolayısıyla sayıları göstermek için konumsal notasyonun icat edilmesi, bilim
tarihindeki en önemli atılımlardan biri olarak kabul edilmektedir. Konumsal sistemle sayıları
göstermek için sayma çubukları veya abaküsler kullanmak tarih boyunca en sık başvurulan
yöntemler olmuştur, ancak bu yöntemlerde sıfır kullanımı ortaya çıkamamıştır. Sümerlerin
M.Ö. 3100’lerde sayıları göstermek için altmış tabanlı konumsal bir sistem kullandıkları
bilinmektedir.
Altmış tabanlı konumsal Sümer sayı sisteminde kullanılan sayı sembolleri
Sümerlerden Babil’e aktarılan bu sayı sisteminde M.Ö. 300’lere doğru boş haneyi göstermek
için bir yer tutucu kullanılmaya başlanmış, ancak bu sembolün bağımsız kullanımından
kaçınıldığı için gerçek bir sıfır sayısı haline gelememiştir. Örneğin bu sembol, sayıların
sonunda kullanılmamıştır, bu yüzden mesela birler hanesindeki 2 ile altmışlar hanesindeki
2’yi (ki değer olarak 120’dir) birbirinden ayırmak olası değildir. Keza örneğin 3 ile 180 (3 x
60) ve 4 ile 240 (4 x 60) bu sistemde birbirine karışmakta ve ancak bağlam dolayımıyla bu
sayıları ayırt etmek mümkün olabilmekteydi. Yani bir sayının nasıl anlaşılacağı bu sistemde
doğrudan doğruya açık değildir ve rakamların gerçek sayısal değerini anlamak ancak bağlam
sayesinde mümkün olabilmektedir. Bu sebeplerden ötürü sayıları konumsal sistemle
göstermek için yazılı semboller yerine, sayma çubukları veya abaküsler kullanmak daha çok
tercih ediliyordu. Yine bu yüzden, mesela ortaçağda konumsal sistemi yazılı sembollerle
kullanmayı savunanlar ile abaküsle desteklenen toplamalı sistem kullanmayı savunanlar
arasında dört yüzyıl (13. yy. ile 16. yy. arası) süren derin anlaşmazlıklar olmuştur. Konumsal
sisteme karşı getirilen güçlü itirazlardan birisi, bir sayının başına veya sonuna bir rakam
eklemek suretiyle (örneğin 100’ü 5100’e veya 1000’e dönüştürmek gibi) kolayca hile
yapılmasına imkan veriyor olmasıydı. Hatta bu sebepten ötürü, günümüzde bile ticari
sözleşmelerde veya banka çeklerinde miktarı belirtir sayının günlük dildeki adının yazılması
şart koşulmaktadır. Yine aynı sebeple, Çincede rakam olarak günlük doğal dilden alınma sayı
adları kullanılmaktadır.
Neden altmış tabanlı bir sistem kullanıldığı konusunda çeşitli görüşler mevcuttur. Bir görüşe
göre altmış sayısı son derece bileşik bir sayıdır, çünkü tam oniki tane çarpanı vardır { 1, 2, 3,
4, 5, 6, 10, 12, 15, 20, 30, 60 }. Altmış sayısı, ilk altı sayıya yani 1,2,3,4,5 ve 6’ya kalansız
bölünebilen en küçük sayıdır. Dolayısıyla altmış tabanlı sistemde kesirlerden birçoğunu
basitleştirmek/basitçe göstermek mümkün olabilmektedir. Mesela altmış dakikadan oluşan bir
saati otuza, yirmiye, onbeşe, onikiye, ona, altıya, beşe, dörde, üçe ve ikiye kalansız
bölebilmek olanaklı hale gelmektedir. Yine bir başka görüş, Sümerlerin saymak için
başparmak hariç dört parmağın parmak boğumlarını kullandıkları şeklindedir. Her parmakta
üç boğum olduğu için toplam oniki etmektedir. Buna göre örneğin sağ elle tekrarlı bir şekilde
onikiye kadar sayılırken sol elle onikinin beşe kadar olan katları sayılmaktadır ki bu da altmış
etmektedir.
-Çarpma ve bölme için özel çarpım cetvelleri ve ters sayı cetvelleri hazırlamışlar. Toplama ve
çıkarmayı kendileri yapabiliyorlar.
-Bu cetvellerin yanısıra pitagor tiryakları (üçgen sayılar) dedikleri cetvelleri var (a^2 için bir
sütun, b^2 için bir sütun, a/b için bir sütun).
-Hint ve Çin’de genellikle demonstratif bir sistem vardı, çizerek göstermek vardı. Halbuki
Mezopotamya’da deskriptif bir sistem var, dolayısıyla cebir gelişmiştir. Çeşitli geometri
problemlerini cebir ile çözüyorlar.
-İrrasyonel sayılar var ve diğer sayılar da var. Birim karenin köşegen uzunluğundan kök 2’yi
biliyorlar. Kök 2= 1,24 değeri veriyorlar
- Aritmetikle ilgili boru problemleri çözüyorlar.
- Cebirin vatanı olarak bilinir. Benzer çalışmaları daha sonra İslam dünyası içinde (Harezmi
ile) görüyoruz.
- Dokuz tane denklem kalıbı var.
- Çeşitli geometri problemlerinin cebirsel olarak çözülebildiğini görüyoruz. Örneğin benzer
üçgenler problemi burada cebirsel olarak çözülüyordu. Ancak bunun için geometri bilgisine
de sahip olmaları gerekir. Pi=3 olarak kabul ediyorlar.
-Yöndeş, içters açıların eşit olduğunu bildiklerini görüyoruz.
-Geometrik ilişkileri kullanarak çözeceklerine bunları cebire uyguluyorlar.
-Kare ve dikdörtgenin alan formüllerini, kesik piramitin hacim formülünü biliyorlar ama tam
piramitin hacim formülünü bilmiyorlar (piramit formüllerini Mısır’dan almış olabilirler).
MISIR
Nil civarında oluşmuş bir uygarlık. Geometri gelişmiş. Yazısı resim yazısı (hieroglif). Nil
Mısır için kutsaldır. Aşağı Mısır’ın yıllık su baskını döneminde düzenlenen bir sulamadan
yararlandığı biliniyor.
Nil nehrini, ve Hanedanlık döneminin (MÖ 3.150 - MÖ 30) büyük şehir ve
bölgelerini gösteren Antik Mısır haritası.
Mısır piramitleri: Piramitlerin basamakları firavunun Güneş Tanrının krallığına çıkacağı dev
merdiveni çağrıştırmaktadır. Piramitlerde hiyeroglif yazıyla yapı hakkında bilgi vardır.
Piramit tek başına bir yapı değildir, aksine firavunu sonsuza dek yalnız bırakmayacak (burada
eski Mısırlıların ahiret inancı olduğu bellidir) soyluların ve kraliçelerin mezarlarını kapsayan
bir mezar kompleksidir. Mısır bilimciler (egyptologlar) arasındaki görüş, rampa ve
iskelelerden yararlanıldığıdır. Yine de nasıl olup da devasa blokların dikildiği
anlaşılamamıştır. Malzeme taştır.
Hiyeroglif, antik döneme ait bir yazı sistemi. Birçok türü olan hiyerogliflerin en bilinen türü
Mısır hiyeroglifleridir. Yunancadan gelme bir sözcük ve “kutsal oymalar” anlamına geliyor.
Hiyeroglifler birer logografik (mantıkçizisel) çizimler veya piktografik (resimçizisel)
biçimlerdir. Bir logogram (mantıkyazı) veya logograf (mantıkçizi) bir sözcük veya bir
morfemi (biçimbirim – dilin anlamlı en küçük birimi) temsil eden bir grafemdir (çizibirim).
Bunları, fonemleri (sesbirimleri - tek başına anlamı olmayan sesler, dilin en küçük yapıtaşları)
veya fonem birleşimlerini ve determinatifleri (kiplik belirleyicileri) temsil eden
fonogramlardan (sesyazılardan), ayırmak gerekir.
Logogramlar yaygın olarak ideogramlar (fikiryazılar) olarak da bilinirler. Ancak ideogramlar
fikirleri/düşünceleri sözcüklere ve morfemlere nazaran daha doğrudan temsil eder/ifade
ederler ve logografik sistemler gerçek manada ideografik sayılmazlar.
Piktogram (resimyazı)
Logogram (mantıkyazı)
İdeogram (fikiryazı)
Fonogram (sesyazı)
Logogramlar, sözcüğün kurucu unsurları olan sesler veya fonemlerden ziyade sözcüklerin
kendilerini temsil eden görsel semboller oldukları için, logogramların anlamlarını hatırlamak
ya da kestirmek daha kolaydır. Oysa alfabetik yazılı sözcüklerin seslerini hatırlamak veya
tahmin etmek buna kıyasla daha zordur. Logogramların bir diğer özelliği de, tek bir
logogramın birden fazla dilde benzer anlamlara sahip sözcükleri göstermekte kullanılabilir
olmasıdır. Diğer yandan ayrı diller aynı veya benzer alfabeyi kullanabilse bile, ayrı
telaffuzlara sahip sözcükler için özdeş temsillerin (fonemlerin) kullanılması durumu çok daha
sınırlıdır.
Dünyanın farklı bölgelerinde kullanılan çeşitli yazı sistemleri
Rosetta Taşı
Rosetta Taşı ya da Reşid Taşı, Mısır'da kale yapımındaki bir kazı sırasında rastlantı eseri bir
Fransız askeri tarafından bulunmuştur. Taşın üzerinde aynı metin üç farklı yazı sistemi ile
yazılmıştır. Bu yazılar: Demotik (Mısır'da halkın kullandığı yazı), Hiyeroglif ve Antik Yunan
alfabesi. Böylece Mısır halkı ile Mısır asilleri ve Yunanlılar bu antlaşmayı rahatlıkla
okuyabilmişlerdir.
Yüzyıllar boyunca çözülemeyen bir sır olarak kalan Hiyeroglif, Napolyon'un 1798 yılındaki
Mısır Seferi sırasında bulunan bu taşın yardımıyla çözülmüştür. MÖ 196 yılında yazıldığı
tahmin edilen bu taş adını bulunduğu Reşit (Rosetta) kasabasından almaktadır. Ağırlığı 760
kg dan daha fazla ve 114 cm uzunluğunda, 72 cm genişliğinde, 28 cm kalınlığındaki bu taş
granit ya da siyah bazalttan yapılmıştır. Büyük İskender'in Mısır'ı fethinden sonra hüküm
sürmeye başlayan Ptolemaios Hanedanı'nın hükümdarlarından biri tarafından yazdırılmıştır. O
güne kadar okunamamış Demotik ve Hiyeroglif alfabelerinin yanı sıra, okunabilen Yunanca
bir metnin de aynı taş üzerinde bulunması ile tek bir metnin üç ayrı dilde yazılmış olduğu
görüşü pek çok araştırmacının ilgisini çekmiştir. Taşın ve dolayısıyla Hiyeroglifin sırrını
çözen araştırmacı, 1822 yılında, eski Mısır yazılarının güncel koptik diline benzediğini ortaya
koyan araştırmacı Jean-Francois Champollion olmuştur. Yazıtın Yunanca kısmını
Hiyerogliflerle kıyaslayan Champollion'a Demotik alfabesini 1814 yılında çözen İngiliz
Thomas Young'ın çalışmaları da yardımcı olmuştur.
Eski Mısır'a ait yazıların çözülmesi ile birlikte Egyptology diye adlandırılan Eski Mısır bilimi
doğmuş ve geçmiş yüzyılların açıklığa kavuşması kolaylaşmıştır. İngiliz kolleksiyoncuların
eline geçen taş, günümüzde British Museum'da sergilenmektedir.
A.
MATEMATİK:
-Toplamalı 10 tabanlı sistem var.
-Dört işlem var
-Sayı sembolleri: hiyeroglif sistemin yanında sayıları kendine özgü biçimde gösteren ve işlek
bir yazı olan hiyeratik yazı sistemini kullandılar. Bu sistem hiyeroglif sistemdeki aşırı
tekrarlardan kaçınmak için özel işaretler kullanıyordu.
-Çarpma ve bölme iki katını almaya ve toplama işlemlerine indirgenmişti. Örneğin 9’u 14’le
çarpmak için,
1
9
2
18
4
36
8
72
her satır bir öncekinin iki katını alarak elde ediliyordu. Böylece 14, 2’nin kuvvetlerinin
toplamı olarak yazılabiliyordu. 14=2+4+8 ve sağ sütundaki sayıların toplamı ise çarpımın
sonucunu veriyordu: 18+36+72=126.
-Mısırlılar kesirleri de kullanıyorlardı, ancak 2/3’ün dışında payı 1 olan kesirleri kabul
ediyorlardı.
-Papirüslerde birinci ve ikinci dereceden denklemlere rastlanır.
Rhind Papirüsü M.Ö. 1650 yazıldığı belirlenen Antik Mısır Papirüs'ü.
Matematiğin cebir, geometri, trigonometri ve bölme gibi konularında bilgiler
içerir. Antik Mısır'ın matematiğinin temelini oluşturur.
-Aritmetik ve geometri gereksinimlere dayanır. Herodot, geometrinin Nil ırmağının her
taşkınından sonra toprağı dağıtma zorunluluğundan kaynaklandığını söyler. Kare, dikdörtgen,
üçgen ve yamuğun alanını doğru hesaplıyorlardı. Dairenin alanını da yaklaşık
hesaplamışlardı: pi=3,1605.
-Toplama ve çıkarma tüm matematik sistemlerinin temelini oluşturuyor, diğer işlemleri
bunlara dayanarak yapıyorlar.
-Mısır matematiği yeterince ilerlememiş, basit düzeyde kalmış.
-Geometride alan hesaplamayı (kare, dikdörtgen gibi) biliyorlar.
-Kesik piramidin hacmini hesaplamayı biliyorlar.
B.
TIP:
-O dönemin (MÖ 3000’lerden 1500’lere kadar) en parlak tıbbı. Gizemli bir sanat (babadan
oğla geçer). Gerektiğinde evlatlık alıp bildiği şeyleri ona aktarıyor, hekim.
-Birtakım papirüslerde tıp bilgileri var. Tıpta sihir ve büyü öğesi var. Bu papirüslerde de bu
öğelere rastlanıyor.
-Mumyalama ileri idi. Dini görüşlerini temel alan bir uygulamadır. İç organlar, beyin
çıkarılıyor, kalp ve dış organlar bırakılıyor. Anatomi bilgisinin ileri olduğunu buna bakıp
söyleyemeyiz, çünkü bu daha ziyade dini bir işlemdi. Mumyalama işini yapanlar hekimler
değil, rahiplerdi. Mumyalamanın hiçbir yararı olmamış denemez, bu uygulama topluma,
cesetlerle ilgilenme konusunda hoşgörü kazandırmış. Avrupa’da ilk diseksiyon tatbikatı (ölü
bedenlerin kesilerek kısımlarına ayrıştırılmak suretiyle iç organların yapısının gözlenmesi ve
incelenmesi) 1600’lerde, Türkiye’de 1841’de yapılmış.
-Trefenasyon da (beyindeki birtakım iltihaplanmaların kafatasının kesilerek boşaltılması
işlemi) Mısır’da yapılmış ilk uygulamalardan biridir.
-Büyüsel sihirsel uygulamalar da var (baştaki ağrının geçmesi için kokmuş balığın başı ile
ovuyorlar).
-Vhedu teorisi var. Metu damar sistemine bağlı olarak geliştirilmiş. Vücuttaki bütün damarlar
ve kanallar bu sistem içine giriyor. Konuşan damarları (atan damarlar) ayırıyorlar. Eğer
insanda bir hastalık olursa, bu bozukluk damarlarla vücudun diğer yerlerine de taşınacak ve
bu yerlerde de bozulma oluşacaktır bu teoriye göre.
-Mısır’da ne gibi ihtisas dalları var? İç hastalıkları bilgisi var ama bu bir ihtisas dalı kabul
edilemez. Kadın-doğum var. Kadın hastalıkları içinde bebekle ilgili olanlardan çok, kısırlıkla
ilgili olanlar var. Sindirimle ilgili hastalıkları ve göz hastalıklarını iyi biliyorlar. Cerrahi ile
ilgili (büyük cerrahi olaylar değil) basit kırık, çıkık, yaralar gibi. Acemi pastası kullanarak
alçıya alma var. Dişlerle ilgili bilgileri var, çürüğü biliyorlar. Omurgadaki hasarların felce
sebep olduğunu biliyorlar.
-Hayat evleri var. Bunlar bazılarına göre tıp eğitiminin verildiği yerler.
C.
ASTRONOMİ
-Tapınakların ve mezarların tavanlarına çizilmiş gök haritaları, gökbilim incelemeleri, gece
takvim yıldızlarının dizilişini belirten çizelgeler vardır.
-Mısırlıların takvimi gökcisimlerinin hareketlerini bildiklerini göstermektedir. 365 günden
oluşan yıl 30 günlük 12 aya bölünmüştür (bunlara 5 artık gün ekleniyordu), ve her gün 12 saat
gece 12 saat gündüz olarak hesaplanıyordu.
-5 gezegeni biliyorlardı.
-Yıldız gruplamalarını Mezopotamya’dan almışlardır.
-Tutulmaları (onlara göre Güneş’in Ay ile karşılaşmasının sonucuydu) ve göktaşlarının
geçişini saptamışlar ve papirüslere hiyeroglifle yazmışlardı.

Benzer belgeler

Yıldızlar ve Tayfları

Yıldızlar ve Tayfları -Astroloji: yeryüzünde meydana gelen olaylar ile gökyüzünün (gezgenler ve takım yıldızların birbirlerine göre konumlarından hareketle) durumu veya görünümü arasında bağlantı kuran ve bu bağlantıyı ...

Detaylı