Tefsir Problemleri - Prof. Dr. Durmuş Ali KAYAPINAR

Transkript

Tefsir Problemleri - Prof. Dr. Durmuş Ali KAYAPINAR
SALDIRILAR
KARŞISINDA EBEDÎ
MU’CİZE
KUR’ÂN-I KERÎM
1
Tefsir Problemleri
Prof. Dr. Durmuş Ali KAYAPINAR
S.Ü. İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
KONYA 1995
2
Tefsir Problemleri
‫س ِم ه‬
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح‬
ِّ ‫إِنَّا نَ ْح ُن نَ َّز ْلنَا‬
‫ون‬
َ ُ‫الذ ْك َر َوإِنَّا لَهُ لَ َحافِظ‬
Biz azîmü’ş-şân, kulların rehber’i, dillerin destân’ı ve
gönüllerin vird-i zebân’ı hazret-i KUR’ÂN’ı
kesinlikle bizzât kendimiz indirdik. Ve O’nu elbet yine
biz muhafaza edeceğiz.
KUR’ÂN-I KERİM
el-Hıcr Sûresi,
Âyet: 9.
Tefsir Problemleri
3
‫س ِم ه‬
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح‬
‫ين‬
َ ‫ َّما يَ َو ُّد الَّ ِذ‬٠٠٠‫ين آ َمنُوا‬
َ ‫يَا أَيُّ َها الَّ ِذ‬
‫ين أَن‬
ْ ‫ب َوالَ ا ْل ُم‬
َ ‫ش ِر ِك‬
ِ ‫َكفَ ُرو ْا ِمنْ أَه ِْل ا ْل ِكتَا‬
٠٠٠‫يُنَ َّز َل َعلَ ْي ُكم ِّمنْ َخ ْي ٍر ِّمن َّربِّ ُك ْم‬
EY İNANANLAR!...
Ne kitaplı, ne de kitapsız kâfirler, sizin iyiliğinizi
aslâ istemezler…
KUR’ÂN-I KERİM
Bakara Sûresi,
Âyet 103 ila 105.
4
Tefsir Problemleri
ÖNSÖZ
(‫)بسم هللا والحمد هللا واصالة والسالم على رسول هللا‬
Allah (c.c.)’ün ismiyle bir işe başlayan kimse, hiç değilse
o işi boyunca, O’nunla, O’nun rızâsı talebiyle ve O’nun koyduğu
değer ölçüleri çerçevesi içerisinde hareket etmeyi taahhüt etmiş;
O’nun “Rahman” ve “Rahim” sıfatlarından yararlanmaya
azmetmiş ve O’nun altalanmaz kudretiyle işinin “ebter” güdük
ve sonuçsuz kalmaması için kendisini ve emeğini Allah’ın
sigortasıyla sigortalamış olmakta...
Allah (c.c.)’e “hamd” ile bir işe koyulan kul. O’nun
kendisine bahşettiği akıl, hayat, sıhhat, güç ve yetenek
nimetleriyle elde etmeye yöneldiği başarı dolayısıyla Rabbına
peşinen şükretmiş: her hâl-ü kârda bu sınırsız nimetlerine karşı
O’ndan tam anlamıyla râzı ve son derece memnun olduğunu îtirâf
etmiş olmakta...
Tefsir Problemleri
5
Yapmaya karar verdiği işe Rasûlü’ne Salâtü Selâm
getirerek yönelen kişi de, sahte verilerle sapık bir kişilik
kazanmasını önlevip, şaşmaz ilâhî gerçeklerle yoğrularak,
gerçekçi ve yaratılışının gâyesiyle barışık bir şahsiyet
kazanmasına vesîle olan Peygamber-i Zîşân’ına -ismet sıfatıyla
muttasıf, günah işlemekten masun ve ma’sûm, bu anlamda
geçmiş ve gelecek(te işlemiş olabileceği ve ilerde işleyebileceği
tasavvur edilen en küçük) günahlarının dahî affedilmiş olması
hasebiyle- hiç de muhtaç olmadığını bile bile, bir şükrân borcu
olarak O’na hayır duâda bulunmak suretiyle, zımnen, bu işinin
kendisini Rasûlü’nün rızâ ve şefaatine lâyık kılmasını istemiş
olmaktadır.
Elimizin altındaki Kur’ân. Allah Teâlâ tarafından Levh-i
Mahfuz’dan, zaman ve mekân kaydı olmaksızın bütün insanlık ve
cinnîler âlemine yöneltilmiş bir ilâhî projektördür. Bu semâvî
projektör, ışıkları dünyaya ulaşmaya başladığı günden bugüne
bütün âlemleri, bütün mekânları ve bütün zamanları aydınlatmış
ve dünya durdukça aydınlatmaya devam edecektir. Allah
Teâlâ’nın kendi muhafaza sigortasına aldığı bu ilâhî “Nûr”, eşsiz
ışınlarını, hiçbir beşerî karartmanın gölge düşüremeyeceği, hiçbir
kirli elin bir tek harfine, hatta bir tek noktasına bile
dokunamayacağı, hiçbir âna ses, titreşim ya da notanın Cibrîl-i
Emîn’in seslendirdiği seslerinin tınısını değiştirerek kalınını
inceltip incesini kalınlaştıramayacağı, en küçük ölçüde bile ve
hiçbir beşeri dehânın en küçük parçasının dahî eşini benzerini
getiremeyeceği semâvî bir mu’cizedir
6
Tefsir Problemleri
Besmele’nin “bâ”sından “ve’n-nâs”ın “sin”ine kadar bir
“Vahy-i Metlüvv” olarak O’nun hem lafızları, hem de mânâları
tümüyle Allah Teâlâ’dan olup, tek kelimesi, harfi, hatta noktası
üzerinde Cebrail A.S.’ın ve Muhammed Mustafa S.A.’in bile
zerrece müdâhalesi yoktur. “Gayr-ı Metlüvv” vahiylerin ise,
“Kudsî Hadîs”ler ölçüsünde; i’câz vasfı dışında, meşhur kavle
göre tamamı: zayıf kavle göre de, büyük bir kısmı, hem lafız hem
de mânâ olarak Allah Kelâm’dır. “Nebevi Hadisler”in de sâdece
mânâları Allah’tan, lafızları Peygamber S. A.’dendir.
Yeryüzünde parlayan bu eşsiz “Nûr”un kendi elleriyle
tanınmaz hâle getirdikleri muharref dinlerini söndürdüğünü,
kendilerini kendilerince yüksek(!) mevkîlerinden alçak
mevkilerin altına indirdiğini; buna mukabil, inananlarını da
yücelterek yeryüzüne hâkim kıldığını gören; şaşmaz hak ve
yanılmaz Hakikatin sâdece O’nda olduğunu bile bile, kıskançlık,
çekememezlik, kin inâd ve bağnazlıkları yüzünden bir türlü bu
ilâhî “Nûr”un ışığında yürümeyi kendilerine yediremeyerek
başıboş aklın zindanlarında çürüyüp gitmeyi yeğleyen müşteşrik
ve misyoner Yahudî ve Hıristiyanlar ne kadar güçlü kâfir, müşrik, mülhid, ateist ve münâfık buldularsa, onları da yedeklerine
alarak bu güne kadar bu ulvî “Nûr”u, hep küfür kokan süflî
nefesleriyle üfürerek söndürmeye çalışmışlar; bugün de
bilimsellik(!) adına her türlü kirli metodları düzme delilleri ve
mağsûb imkânları kullanarak daha hızlı, daha şiddetli ve daha
iğrenç bir şekilde sürdürmektedirler. Müslümanların da. bu paha
biçilmez “Nûr”u tanıdıkları halde, lâyık olduğu değeri
vermedikleri için, Allah’ın, kendilerine hakkettikleri cezâyı
Tefsir Problemleri
7
vermiş olması dolayısıyla, paramparça olup zayıf düşmüş
olmaları, bu Kur’ân düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüş ve bu ıç
ve dış İslâm düşmanları birliğinin işini kolaylaştırmıştır.
Küfrün karanlığından Hâlik Teâlâ’nın hilkatinin
tercümânı, Kur an Nûru’na koşmak, ilâhî hilkatin gereğidir. Bu
tabii, ama müslüman olduğunu söyleyen kimselerin, gögüslcrim
gere gere hıristiyan ya da ateist olduklarını söyleyebilmeleri,
müşteşrik ve misyonerlerin sapıklıklarında gösterdikleri gayret
ve samimiyeti biz müslümanların müslümanlığımızda
َّ ‫) إِنَّ َما يَ ْخشَى‬1
gösteremediğimiz anlamına gelir ki; (‫هللاَ ِم ْن ِعبَا ِد ِه ْال ُعلَ َماء‬
“Allah’tan ancak âlim kullan korktuğuna” ve O’ndan hakîkaten
korkan hakîkî âlim kulu da kaht-ı ricale uğradığına göre, her
müslümanın bütün gücüyle bu kutsal nûrla nûrlanmaya ve O’nun
insanlık üzerindeki nûrunu sönükleştirme çalışmalarını
engellemeye çalışması ve aydınlanabildiği kadar etrafını da
aydınlatmaya gayret göstermesinden başka çıkış yolu
görünmemektedir. Ancak, İslâm ve Kur’ân düşmanları, boş yere
ağzıyla yeryüzünden biteviye üfleyerek göklerdeki güneşi
söndürmeye çalışan bir şaşkın gibi, Kur’ân: şiirdir, sihirdir,
masaldır İslâm: zehirdir, afyondur, çağdışıdır... Muhammed:
kâhindir, delidir, sihirbâzdır... Müslüman: bağnazdır, geri
kafalıdır, yobazdır... Diyerek; Kur’ân’ı ortadan kaldırmak.
İslâm’ı yok etmek ve Müslümanları tüketmek sûretiyle yılmadan.
Allah’ın erişilmez Nûr’unu ağızlarına gelen her türlü hezevân,
iftira, ve karalamalarıyla söndürmek istiyorlar. Olur mu?!.. Hiç
1
Hâtır Sûresi, âyet: 28.
8
Tefsir Problemleri
Allah’ın muhâfaza sigortasına aldığı Nûr’u, kulunun cılız
ْ ‫ي ُِري ُدونَ لِي‬
َّ ‫ُطفِؤُوا نُو َر‬
üfrüğüyle sönermi?! Oysa hiç Kuşkusuz; ( ِ‫هللا‬
َّ ‫)بِأ َ ْف َوا ِه ِه ْم َو‬: buyuran Allah (c.c.), kâfirlerin
َ‫ور ِه َولَوْ َك ِرهَ ْال َكافِرُون‬
ِ ُ‫هللاُ ُمتِ ُّم ن‬
hoşuna gitmese bile, kendi sigortasına aldığı kendi Nûr’unun
tamamlayıcısı yine kendisi olacaktır,”2
Muvaffakiyetim ancak Arş-ı Â’lâ’nm Rabbı olan Allâhu
Zülcelâl iledir. O’nu kendime vekil ettim. O’ha yönelir, O’na
sığınırım.
‫) َو َما تَوْ فِيقِي إِالَّ بِ ه‬3
ُ ‫اّللِ َعلَ ْي ِه تَ َو َّك ْل‬
( ُ‫ت َوإِلَ ْي ِه أُنِيب‬
Prof. Dr. Durmuş Ali KAYAPINAR
2
es-Saff Sûresi; âyet: 8. Bkz. el-Cemel, Muhamnıed’ıibnü
Ömeri’l-Ucevlî, el- Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 4/337. 338
3
Hûd Sûresi, âyet: 88.
Tefsir Problemleri
9
İÇİNDEKİLER
Sayfa
KUR’ÂN-I KERÎM ............................................................................ 1
ÖNSÖZ ........................................................................................................ 4
İÇİNDEKİLER ............................................................................................... 9
BİRİNCİ BÖLÜM ........................................................................16
(VAHY-İ METLÜVV) KUR’ÂN-I KERİM’E YÖNELTİLEN
SALDIRALAR’IN İÇ YÜZÜ .................................................................. 16
GİRİŞ ............................................................................................... 18
(VAHY-İ METLÜVV) KUR’ÂN-I KERÎM .......................... 21
BU ARAŞTIRMAYI GEREKLİ KILAN SEBEP ................................... 22
YAHÛDÎ İGNAZ GOLDZİHER’İN KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI VE
KUR’ÂN METNİNE YÖNELİK İFTİRALARI ..................................... 25
İGNAZ GOLDZİHER NE DEMEK İSTİYOR? ..................................... 28
KUR’ÂN DÜŞMANLARININ İDEALLERİ .......................................... 29
KUR’ÂN DÜŞMANLARININ İSTİSMAR SAHALARI VE EN
AMANSIZ İSLÂM DÜŞMANI YAHUDİLER ...................................... 32
İSLÂM VE KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI’NIN BOYUTLARI .................... 33
YAHUDİLERİN KENDİ KİTAPLARI TEVRAT’IN HÂLİNİ
GÖRMEYİP EBEDÎ MU’CİZE KUR’ÂN’A MUHARREF DEMELERİ
................................................................................................................. 36
İSLÂM’I YOK EDEBİLMENİN ÖNÜNDEKİ İLK ENGEL: KUR’ÂN-I
KERÎM..................................................................................................... 37
MÜSLÜMANLAR ARASINDA ÇIKAN İHTİLÂFLARI İSTİSMÂR
ETMELERİ .............................................................................................. 38
YANLIŞI AMAÇLAYAN DOĞRU........................................................ 38
KUR’ÂN’IN METNİNİ İLK TEFSİRLER OLUŞTURMUŞ?! .............. 42
TEFSİR KUR’ÂN’IN METNİNİ NASIL OLUŞTURUR?! .................... 43
10
Tefsir Problemleri
A. TEFSÎR’İN LÜGAT MÂNÂSI ................................................. 43
B. TEFSÎR’İN ISTILAH MÂNÂSI ............................................... 44
İSLÂM VE KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI İŞBİRLİKCİLİĞİNİN
MİLLETLER VE NESİLLER HÂLİNDE BU DÜŞMANLIĞI SÜREKLİ
TAKİBE ALMALARI, MÜSLÜMANLARI İSTEDİKLERİ YÖNE
YÖNLENDİRMEYE ÇALIŞMALARI VE KUR’ÂN’DA TAHRİF VAR
İDDİÂSINDA ISRARLARI .................................................................... 49
TEVRÂT VE İNCİL’İN BUGÜNKÜ DURUMLARI ............................ 53
TOPRAK İÇİNDE ASIRLARCA ÇÜRÜMEYEN KÂĞIT .................... 63
KUR’ÂN-I KERÎM’LE TEVRAT VE İNCÎL ARASINDA BİR
MUKAYESE ........................................................................................... 67
EHL-İ KİTÂB’IN YAPMASI GEREKEN
EN DOĞRU İŞ . 72
MÜSLÜMANLARIN KUR’ÂN İNANCI VE İSLÂM KARŞİTİ
GÜÇLERİN BU İNANÇ KARŞISINDAKİ TUTUMLARI .................... 73
ŞÎ’A’NIN KUR’ÂN’IN TAHRİF EDİLDİĞİ KONUSUNDA YAZDIĞI
KİTAPLAR .............................................................................................. 75
ŞÎ’A’NIN SIRF KURÂN-I KERÎM İN TAHRİF VE TAHRİBİ
KONUSUNA TAHSİS ETTİKLERİ MÜSTEKİL ESERLER ................ 81
“FASLÜ’L-HITÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ KİTABI RABBİ’L-ERBÂB”IN
FİHRİSTİNİN ORİJİNAL METNİ: ........................................................ 90
“FASLÜ’L-HITÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ ............................................... 95
KİTABİ RABBİ’L-ERBÂB’TN FİHRİSTİNİN ORİJİNAL METNİ’NİN
TERCEMESİ: .......................................................................................... 95
ŞÎ’A’NIN SÜNNÎ’LER TARAFINDAN KUR AN DAN
ÇIKARILDIĞINI İDDİA ETTİKLERİ SÛRE VE ÂYETLER ............... 99
“EL-VELÂYET” SÛRESİ’NİN METNİ ............................................... 101
“EL-VELÂYET” SÛRESİ’NİN TERCEMESİ ......................................... 102
İKİNCİ BÖLÜM ........................................................................ 107
(VAHY-İ GAYR-İ METLÜVV) SÜNNETE YÖNELTİLEN
SALDIRILARIN İÇ YÜZÜ..................................................... 107
ALLAH KELÂMI’NIN SINIRLARI “VAHY-İ METLÜVV VE VAHY-İ
GAYR-İ METLÜVV” ........................................................................... 109
GAYR-İ METLÜVV ALLAH KELÂM’I HADÎS’E YÖNELTİLEN
SALDIRILAR VE CEVAPLARI .......................................................... 111
Tefsir Problemleri
11
İSLÂM’IN KUR’ÂN’DAN SONRA EN SAĞLAM KAYNAKLARI
“KÜTÜB-Ü SİTTE” VE BUNLARIN BAŞINDA YER ALAN BUHÂRÎ
VE MÜSLİM’E SALDIRILARI............................................................ 127
İSLÂM’IN İKİNCİ KAYNAĞI HADÎS-İ ŞERİFLER’İN SIHHAT
DERECELERİ ....................................................................................... 130
SON DERECE SAĞLAM VE SAHÎH HADÎS VE HADÎS
KİTAPLARINA BİLE SALDIRILARINI SÜRDÜRMELERİ ............. 131
KENDİLERİNİN BAŞLATTIKLARI BU YIKIM İŞİYLE ISLAHATÇI
MÜSLÜMANLARI GÖREVLENDİRMELERİ ................................... 135
DEĞİŞİK BİR HADÎS İMHÂ YOLU: “PEYGAMBERİN DÎNLE İLGİLİ
SÖZLERİ HADÎS, DÜNYA İLE İLGİLİ SÖZLERİ HADÎS DEĞİL?!...”
İDDİÂSI................................................................................................. 138
L Â İ K L İ K .................................................................................... 139
“DİN İŞLERİ AYRI, DÜNYA İŞLERİ AYRIDIR” İDDİASI ......... 139
HZ. MUHAMMED’İN SÖZLERİNİN “BEŞER-MUHAMMED VE
PEYGAMBER-MUHAMMED” İN SÖZLERİ AYIRIMINA TÂBÎ
TUTULMASININ HEDEFİ .................................................................. 142
(MEVZÛ’: UYDURMA HADÎSLERİN ANA KAYNAĞI)
YAHÛDÎLER’İN İSLÂM’IN TEMELLERİNİ TAHRİP VE İMHÂ
GAYRETLERİ ...................................................................................... 143
YAHÛDÎLER’İN RAÛLÜLLAH S.A. DEVRİNDE İSLÂM’I TAHRİP
VE İMHÂ GAYRETLERİ ..................................................................... 144
YAHÛDÎLER’İN HZ. MUHAMMED’İN VEFATINDAN SONRA
İSLÂM DÜNYASINDA GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ BOZGUNCULUK
VE İSLÂM’IN ANA KAYNAKLARINA YÖNELTTİKLERİ TAHRÎB
VE İMHÂ FAÂLİYETLERİ ................................................................. 148
ŞÎ’A’NIN KUR’ÂN’IN TAHRİF EDİLDİĞİNE DÂİR UYDURDUĞU
BAZI HADÎSLER VE MÂHİYETLERİ ............................................... 158
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM.................................................................... 169
YAHÛDÎLER’İN İSLÂM, PEYGAMBERİ VE KUR’ÂN
KARŞISINDAKİ KONUMLARI .......................................... 169
TEVRAT VE İNCİL İDDİÂ EDİLDİĞİ GİBİ HİÇ TAHRİFE
UĞRAMAMIŞSA ONLARIN TA LİMATLARINA NEDEN
UYULMUYOR?!. ................................................................................. 171
12
Tefsir Problemleri
TEVRAT’TA KUR’ÂN, İSLAM, PEYGAMBERİ VE ÖZELLİKLERİ
............................................................................................................... 173
RASÛLÜLLÂH S.A.’İN HAYBER YAHÛDÎLERİNE GÖNDERDİĞİ
İSLÂM’A DA VET MEKTUBU ........................................................... 178
TEVRÂT’IN HZ. MUHAMMED S.A.’İN GELECEĞİ VE KUR’ÂN-l
KERÎM’İ GETİRECEĞİNİ HABER VERMESİ .................................. 179
SEMAVÎ KİTAPLARDA KAYNAK BİRLİĞİ .................................... 181
TEVRÂT’IN HZ. MUHAMMED S.A.’İN PEYGAMBER .................. 183
OLARAK GÖNDERİLECEĞİNİ HABER VERMESİ ......................... 183
EN BÜYÜK ŞÂHİDLİK ALLAH’IN BİRLİĞİNE VE
RASÛLÜLLAH’IN PEYGAMBERLİĞİNE TANIKLIK ETMEKTİR 184
BİLDİĞİ HALDE ŞAHİTLİK EDİP GEREĞİNİ YAPMAMANIN KÖTÜ
SONUCU ............................................................................................... 185
BAZI YAHÛDÎ ÂLİMLERİNİN GERÇEĞE TANIKLIK EDİP KENDİNİ
KURTARMASI ..................................................................................... 187
YAHÛDÎLERİN PEYGAMBERLİĞİN ELLERİNDEN ALINMASINA
KARŞI TEPKİLERİ .............................................................................. 188
YAHUDİLERİN ALLAH’A ŞERİK KOŞMAKLA KALMAYIP O NUN
YARATILIŞ VE VAHDÂNİYYETİYLE ALAY ETMELERİ ............ 188
CÂHİL ARAPLARDAN GELECEK BİR PEYGAMBERLE
YAHÛDİLERİN YOLA GETİRİLMESİ .............................................. 190
“ÜMMΔ KELİMESİNİN ANLAMI ..................................................... 190
PEYGAMBERİMİZİN ÜMMÎLİĞİ NİN FAYDA VE HİKMETLERİ 191
HZ. İBRAHİM’İN DUÂSI VE İSLÂM’IN TEMELDEKİ
DAYANAĞININ DURUMU ................................................................ 192
CÂHİL KAVİM ARAPLAR... ÜMMÎ PEYGAMBER HZ.
MUHAMMED... YAHUDİLERİN ÇEKEMEMEZLİĞİ VE İSLÂM
DÜŞMANLIĞI ...................................................................................... 195
RASÛLÜLLAH’IN YAHÛDÎLERİ YOLA GETİRMESİNİN KARŞILIĞI
............................................................................................................... 196
YAHUDİLER VE YANDAŞLARI ALLAH’IN İNTİKAMINDAN
KURTULAMAZLAR ............................................................................ 197
ORTAKLAŞA DÖRT KİTABIN DÖRDÜNÜN DE PEYGAMBERİMİZ
VE ESHÂBINI NİTELİKLERİYLE HABER VERMESİ... BUNUN İÇİN
ALLAH’IN BÜTÜN PEYGAMBERLERDEN SÖZ ALMASI... ......... 198
PEYGAMBERİMİZ VE ASHÂBI’NIN ZEBÛR’DAKİ VASIFLARI . 203
Tefsir Problemleri
13
PEYGAMBERİMİZİN TEVRAT, İNCİL VE KUR’ÂN’DAKİ
VASIFLARI ........................................................................................... 204
A. KÂFİRLERE ŞİDDET ............................................................ 205
B. DİN DÜŞMANLARINDAN NEFRET ................................... 205
C. MÜ’MİNLERE MERHAMET ................................................ 206
HZ. MUHAMMED’İN ÜMMETİ ARASINDAKİ ............................... 207
UHUVVET VE SÂDECE ALLÂH VE RASÛLÜ’NÜN RIZÂSINI
GÖZETMELERİ.................................................................................... 207
(EL-İYSÂR : MÜSLÜMANLARIN BAŞKALARINI KENDİNE TERCİH
ÖRNEKLERİ ......................................................................................... 209
MÜSLÜMANLARIN PEYGAMBERLERİYLE SAHABELERİNİN
ALTI VASFI VE BİR VAKF-Ü İBTİDÂ ÖRNEĞİ.............................. 211
KUR’ÂN-I KERÎM DEN TEVRÂT VE İNCİL’DE DE BULUNDUĞU
BİLDİRİLEN İLÂHÎ BİR TEMSîLÎ TEŞBİH ÖRNEĞİ ...................... 214
YAHÛDÎLER PEYGAMBERİMİZ GELMEDEN ONUNLA
ETRAFLARINDAKİLERİ KORKUTURKEN, GELİNCE ONU İNKÂR
ETMELERİ ............................................................................................ 216
TEVRAT’TA YAHUDİLERE BİLDİRİLEN İSLÂM’LA İLGİLİ DİĞER
HUSUSLAR VE ONLARIN AZGIN, HASETCİ VE DÖNEK BİR
MİLLET OLUŞU ................................................................................... 219
YAHUDİLERİN KENDİ ÖZ DÎN ADAMLARININ TAVSİYELERİNE
BİLE DEĞER VERMEMELERİ VE PEYGAMBERİMİZİN YAHUDİ
ÂLİMLERİ TARAFINDAN ANLATILAN BAZI SIFATLARI...
RASÛLÜLLAH VE ESHÂBI’NIN KA’BÜ’L-AHBÂR’IN TEVRAT’TA
GÖRDÜĞÜ VASIFLARI ...................................................................... 221
RASÛLÜLLAH’IN, SELMÂN-I FÂRİSÎ’NİN AKTARDIĞI VASIFLARI
VE NÜBÜVVET MÜHRÜ ................................................................... 223
PEYGAMBERİMİZİN “HEDİYYE YER, SADAKA YEMEZ” GİBİ EN
TÂLÎ:(en sonra gelen) SIFATLARININ ESKİ SEMÂVÎ KİTAPLARDA
YER ALMASI ....................................................................................... 224
ABDULLAH İBNİ SELÂM IN MÜSLÜMAN OLUŞU VE
YAHÛDÎLERİN DÖNEKLİKLERİ ...................................................... 228
YAHUDİLERİN ASIL GÖREVLERİ ................................................... 231
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ............................................................. 235
14
Tefsir Problemleri
HIRİSTİYANLARIN
İSLÂM
PEYGAMBERİ
VE
K U R ’ Â N KARŞISINDAKİ
KONUMLARI
........................................................................................................ 235
İNCİL’DE KUR’ÂN, İSLÂM, PEYGAMBERİ VE ÖZELLİKLERİ ... 237
KUR ÂN-I KERÎM’İN İNCİL’İ DOĞRULAMASI .............................. 238
HZ. İSA’NIN HIRİSTİYANLARA VASİYYETLERİ ......................... 242
HIRİSTİYANLARLA DİĞER EHL-İ KİTÂB’IN İSLÂM
KARŞISINDAKİ DURUMLARI .......................................................... 243
İNCİL’İN İSLÂM VE PEYGAMBERİ HAKKINDAKİ BAZI
ENTERESAN İFÂDELERİ VE HIRİSTİYANLARIN BUNLARI
TAHRİF VE TE’VÎL ETMELERİ ........................................................ 256
“FARAKLİYT” KELİMESİNİN ANLAMI .......................................... 261
HIRİSTİYANLARIN “AHMED” ANLAMINDAKİ “FARAKLİYT”İ
İSTİSMARLARI.................................................................................... 262
RASÛLÜLLAH S.A.’İN İNCİL’DE “FARAKLİD - AHMED” ADIYLA
MÜJDELENMESİ ................................................................................. 265
İSLÂM’I KABUL EDEN BAZI HIRİSTİYANLAR VE
DEĞERLENDİRMELERİ ..................................................................... 270
YEMEN VE IRAK NECRÂN’I TOPLUM OLARAK
MÜSLÜMAN-HIRİSTİYAN MÜNÂSEBETLERİNİN İLK MERKEZİ
............................................................................................................... 273
ÖRNEK HIRİSTİYAN - MÜSLÜMAN İLİŞKİSİ... RASÛLÜLLAH
S.A.’İN NECRAN HERİSTİYANLARINI İSLÂM’A DAVET ETMESİ
............................................................................................................... 275
RASÛLÜLLAH S.A.’İN NECRÂN’LILARA YAZDIĞI MEKTUP ... 275
NECRÂN’LI HIRİSTİYANLARIN RASÛLÜLLAH S.A.’İN
MEKTUBUNA GÖSTERDİĞİ TEPKİ ................................................. 276
HIRİSTİYANLARIN YANLIŞ ÎTİKÂDLARININ İÇ YÜZÜNÜ VEREN
BU 64 ÂYET ÜZERİNDE BÂZI MÜFESSİRLERİN AÇIKLAMALARI
............................................................................................................... 301
ALLAH NASIL HZ. ÂDEMİ BABASIZ YARATMIŞSA HZ. ÎSÂ’YI DA
ÖYLE YARATMIŞTIR......................................................................... 302
MUHAMMED’İN HAK PEYGAMBER OLDUĞUNUN DELİLİ ...... 303
HZ. ÎSÂ BİR İLÂH MIDIR? ................................................................. 304
HZ. ÎSÂ ALLAH’IN RUHUNUN KENDİSİNE (HULÛL ETTİĞİ) BİR
İLÂH YA DA ALLÂH’IN BİR PARÇASI OLABİLİR Mİ? ................ 305
Tefsir Problemleri
15
YARATICISIZ KÂİNAT OLUR MU? ................................................. 305
ALLAH’IN BİR CİSME, GEREK TÜM GEREK PARÇA OLARAK
BİRŞEYE HULÛLÜ MÜMKÜN MÜDÜR?!.. ..................................... 306
HIRİSTİYANLARI RASÛLÜLLAH’IN LÂNETLEŞMEYE DÂVET
ETMESİ VE HIRİSTİYANLARIN BUNA YANAŞMAMALARI ...... 308
TOPLU HELÂK KURALI VE KÜÇÜK ÇOCUKLARIN DURUMU . 312
MÜRÂHELE OLAYININ RASÛLÜLLAH S.A.’İN HAK PEYGAMBER
OLDUĞUNU GÖSTERMESİ ............................................................... 313
HIRİSTİYANLAR LÂNETLEŞMEDEN NEDEN KAÇTILAR?
“KORKULARINDAN YANAŞAMADILAR” DENİLMESİN DİYE Mİ
KAÇTILAR?!.. ...................................................................................... 314
İSLÂM’DA HIRİSTİYANLARLA YAPILAN İLK ANLAŞMA...
PEYGAMBERİMİZİN NECRÂN’LILARA GÖNDERDİĞİ ANLAŞMA
ŞARTLARINI BELİRLEYEN MEKTUB............................................. 317
RASÛLÜLLAH S.A.’İN MEKTUBUNDAKİ ANLAŞMA
ŞARTLARININ İFÂDE ETTİĞİ MÂNÂ ............................................. 319
NECRÂN HIRİSTÎYANLARINA HZ. EBÛBEKR’İN YAZDIĞI
MUKÂVELENÂME ............................................................................. 321
HZ. ÖMER’İN HALİFELİĞİ İLE NECRÂN HIRİSTİYANLARININ
DEĞİŞEN DURUMU VE HZ. ÖMER’İN ONLARA YAZDIĞI
MUÂHEDENÂME ................................................................................ 323
HZ. OSMAN’IN NECRÂN HIRİSTİYANLARINA YAZDIĞI
MUKÂVELENÂME ............................................................................. 325
HIRİSTİYANLARIN FIRSATÇILIĞI .................................................. 327
HZ. ALÎ’NİN NECRÂN HIRİSTİYÂNLARINA YAZDIĞI
MUÂHEDENÂME ................................................................................ 329
İSLÂM’IN İLK DEVLET ADAMLARI SÂYESİNDE
HIRİSTİYANLARIN ZARARLARININ ÖNLENMESİ ...................... 330
BU BÖLÜMLERİN SONUCU OLARAK ÖZETLE DİYEBİLİRİZ Kİ
............................................................................................................... 333
BİBLİYOĞRAFYA ................................................................... 340
KARMA İNDEX ........................................................................ 350
16
Tefsir Problemleri
BİRİNCİ BÖLÜM
(VAHY-İ METLÜVV) KUR’ÂN-I
KERİM’E YÖNELTİLEN
SALDIRALAR’IN İÇ YÜZÜ
Tefsir Problemleri
17
‫س ِم ه‬
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح‬
َّ ‫ور‬
‫ّللاِ بِأَ ْف َوا ِه ِه ْم‬
َ ‫يُ ِري ُد‬
َ ُ‫ون لِيُ ْطفِ ُؤوا ن‬
َّ ‫َو‬
َ‫ّللاُ ُمتِ ُّم نُو ِر ِه َولَ ْو َك ِره‬
“İslâm ve Kur ‘ân düşmanları, Allah’ta nûrunu
ağızlarıyla üfleyerek söndürmek isterler. Oysa
kâfirlerin hoşuna gitmese de Allah Nûr’unu
mutlaka tamamlayacaktır.”
Kur’ân-ı Kerim
Saff Sûresi,
Âyet: 8.
18
Tefsir Problemleri
GİRİŞ
Düşmanlarının saldırılarına karşı Kur’ân-ı Kerîm’in
müdâfaa ve muhâ- fazası deyince insanın aklına Rasûlüllah
S.A.’in dedesi Abdülmuttalib’in, Fil Ordusuyla Ka’be’yi
yıkmaya gelen Ebrehe’ye söylediği: “Ben Kâ’be’nin değil,
develerin sahibiyim. Bana develerimi geri ver Beyt-i
(Muazzama)nın bir Sahibi (Rabb)ı var. O. O’nu düşmanlarından
korur ve zarar vermelerini engeller...” sözü geliyor. Şöyle ki:
Yemen melîki Ebrehe Fil Ordusuyla Kâ’be’yi yıkmak
üzere gelmiş. Mekke civârında konaklamış ve ordusundan bir
müfreze Kureyşlilerin bâzı mallarını yağmalamış, develerini
toplayıp götürmüşler. Bunlar arasında Abdülmuttalib’in ikıyüz
devesi varmış. Sonra Ebrehe’nin karşısına Abdülmuttalib bu
ülkenin hükümdarı sıfatıyla çıkarılmış. Abdülmuttalib, çok
endamlı, yakışıklı ve azametli bir kimseymiş. Ebrehe O’nu
görünce, habcşlilerin Onu. Abdülmuttalib yerde, kendisi saltanat
koltuğunda oturur görmelerini kendine yedirememiş, tahtından
inerek O’nu sergisinin üstüne oturtmuş, kendisi de yanına
oturarak O’na ta’zîm ve ikrâmda bulunmuş ve tercümânına:
“O’na ihtiyâcının ne olduğunu sor” demiş. Bu soru üzerine
Abdülmuttalib tercümânına: “Hükümdardan istediğim, toplanan
mallardan bana âit olan ikiyüz deveyi geri vermesidir.” demiş,
Tercümân Abdülmuttalib’in bu sözünü Ebrehe’ye aktarınca
Ebrehe: “Ona şunları söyle: Seni gördüğüm zaman beğenmiştim,
fakat konuşunca gözümdem düştün. Demek sen kendinin ve
ecdadının dîni demek olan ve benim yıkmaya geldiğim Beyti
Tefsir Problemleri
19
(Kâ’be’yi) bir yana bırakıyor, toplanan mallar içerisinde sana
isâbet eden ikiyüz deveden bahsediyorsun öyle mi?!” diye
sormuş. Abdülmuttalib’in bu müthiş soruya cevabı: “Ben ancak
develerin sâhibiyim. Onlara sâhip çıkmalıyım. Şüphesiz ki Beyt-i
(Muazzam)’ın da, düşmanlarından koruyacak bir sâhibi, (Rabbı)
vardır”4 şeklinde olmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm’in muhâfaza ve müdâfasını Kâ’be-i
Muazzama’nın Rabbı Allah (C.C.): ( َ‫)إِنَّا نَحْ نُ نَ َّز ْلنَا ال ِّذ ْك َر َوإِنَّا لَهُ لَ َحافِظُون‬
Kuşkusuz ki, Kur ân’ı indiren biziz, biz... Ve kesinlikle O’nu hep
biz muhâfaza edeceğiz.”5 Kavli ilâhîsiyle kendi koruması altına
almıştır.
Aslında korunmaya muhtâc olan Kur’ân değil, bizleriz.
Aczimizle m ah luz Kur’ân’ı biz değil, Hâfız Teâlâ’nın bütün
kötülüklerden bizleri korumak için gönderdiği hidâyet kaynağı
Kur’ân, bizi koruma durumundadır. Biz O’nun değil, O bizim
mededresimizdir.
Bununla beraber, İslâm’ın ana Kitabı, kâinatın biricik
hidâyet rehberi Kur’ân-ı Kerim’e o kadar haksız saldırılarda
bulunulmaktadır ki. O’nun insanlar ölçüsünde, sâhipsiz ve
kimsesiz bir garip gibi, şunun bunun hedef tahtası yapılması, en
haksız isnâdlara, en insafsız iftiralara ve en iğrenç saldırılara
ma’rûz bırakılması, düşmanı tarafından kasten, dostu tarafından
gafilce ve aptalca küçük düşürülmesi; bütün azametine rağmen,
4
İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye: 1/49, 50.
Hıcr sûresi. âyet:9.
5
20
Tefsir Problemleri
küçük gösterilmeye, bütün önemine rağmen hiçe sayılmaya,
bütün muhkemliğine rağmen koflaştırılmaya çalışılması; ne
kadar sağlamsa o kadar zayıf, ne kadar muhkemse o kadar çürük,
ne kadar mu’ciz ve vecîzse o kadar basit ve âciz, ne kadar doğru
ise o kadar yanlış, ne kadar çâre ve devâ ise o kadar dert ve belâ,
ne kadar sabit ve ebedî ise o kadar değişken ve gelip geçici
gösterilmesi karşısında hakşinâs hiç bir kimsenin gayrete
gelmemesi mümkün değildir.
Öyle inanıyorum ki, yeryüzünde işlenen zulümlerin en
zâlimi, küfürlerin en kâfiri, hiyânetlerin en hâini ve cinayetlerin
ْ َ‫َو َم ْن أ‬
en canisi Kur’ân’a yönelen bu sapık saldırılardır. ( ‫ظلَ ُم ِم َّمن َكتَ َم‬
‫هللا‬
ِ ‫“ ) َشهَا َدةً ِعن َدهُ ِمنَ ه‬Allah katından kendisine tahmil edilen tanıklığı
gizleyen insanların Hakk Yol’a gitmelerini engelleyen zâlimden
ْ َ‫و َم ْن أ‬
‫ظلَ ُم ِم َّم ِن ا ْفتَ َرى َعلَى ه‬
daha zâlim adam olur mu hiç?!..6 ( ‫هللاِ َك ِذبًا‬
‫اس‬
َ َّ‫ض َّل الن‬
ِ ُ‫“ )لِي‬İnsanları (Hak yoldan) saptırmak için Allah’a karşı
yalan yere iftira uydurandan daha zâlim adam olur mu hiç?!..”7
Olamaz. Çünkü kişilerin, kitlelerin, milletlerin ve ümmetlerin en
hunhârca; ceninlerin ve gelinlerin en barbârca imhâsı, hiçbir
zaman bütün zamanlar ve mekânlar ölçüsünde ins-ü cinnü
kâinatın ifsadı kadar; onların kurtuluşunu sağlayacak biricik
Kitâb’ı yok etmek ya da değerini düşürmek kadar zâlimce,
hâince, cânîce vc kâfirce olamaz...
6
Bakara sûresi. âyet:140.
En’âm sûresi. âyet:144.
7
Tefsir Problemleri
21
(VAHY-İ METLÜVV) KUR’ÂN-I KERÎM
Kur’ân-ı Kerîm Vahy-i Metlüvv’dür. “Metlüvv”: tilâvet
olunmuş, seslendirilmiş ve sesli olarak gönderilmiş... Demektir.
Kur’ân-ı Kerîm’in lafzı da savtı da Allah’tandır. Besmele-i
şerife’nin “bâ”sından “ve’n-nâs”ın “sîn”ine kadar, her sûresi, her
âyeti, her kelimesi, her harfi her harekesi ve her noktası; bütün
ses, iniş- çıkış, uzatıp- kısaltış ve inceltiş- kalınlaştırışlarıyla hep
Allah’tandır, biz insanların kendi imkân ve yeteneklerimiz
ölçüsünde Kelâm-ı İlâhi’yi hakîkî seslerine en uygun şekilde
olduğu gibi tesbîtımizden ibarettir Hiçbir hârici müdâhale
olmaksızın Allah katından Cibrîl-i Emîn vasıtasıyla Rasûlüllah
S.A.’e indirilmiş ve Rasûlüllah S.A.’in dili ile hâfızalara
hakkedilmiş, eliyle ins-ü cinn’in saadetine sunulmuştur Bugüne
kadar tevâtür yoluyla geldiği gibi, yalan söylemek üzere bir araya
gelmeleri mümkün olmayan kalabalık insan toplulukları
tarafından bizlere hiçbir harfi değiştirilmeden ve hiç bir savtı
kaybedilmeden. Allah’ın izn-ü inâyetiyle ulaşmış ve binlerce
hâfız ve kurrâ tarafından nesilden nesle ulaştırılmıştır.
Bu bölümde Vahy-i Metlüvv; Kur’ân-ı Kerim’e
yöneltilen saldırılar üzerinde durmak ve bunların iç yüzlerini
ortaya koymak istiyoruz.
Yalnız ister istemez yapılan saldırıların peşini takîbetmek
zarureti mükemmel bir tebvîb, muntazam bir tertîb yapmak ve
konu düzeninin tam bir bütünlük ve düzen içerisinde seyrini
22
Tefsir Problemleri
sağlamak pek mümkün olmamıştır. Kusur bizden, çaba bizden,
tevfik ve bereket Allah’tandır.
BU ARAŞTIRMAYI GEREKLİ KILAN SEBEP
Beni bu araştırmayı yapmaya yönelten, özellikle
müsteşrik İgnaz Goldziher (1850-1921) ile Arthur Jeffery’nin.
îmân’ın kalbi ve İslâm’ın beyni demek olan Kur’ân-ı Kerîm’i
hedef alan aşağıdaki garazkâr fikirleri olmuştur. Aslen bir Macar
yahûdisi olduğu halde kendisini Hıristiyan müsteşriki
göstermekte yarar gören ve Avrupalılık patenti ile sahneleyen
Goldzihcr (1850-1921) 8 “Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî” adıyla
Dr. Abdülhalîm en-Neccâr tarafından Arapçaya çevrilen.
Kur’ân-ı Kerîm’e yönelik garazkâr fikirler ve insafsız iftiralarla
dolu ve dünyanın, özellikle Avrupa’nın İslâm’ı tanımada en önde
gelen kaynaklarından bin, hatta belli başlısı olarak tanıdığı9 bu
kitabında aynen şöyle söylemektedir:
“Kur’ân metninde gördüğümüz şekilde metni, en eski
tedavülü (ellerde ve dillerde dolaşması) devirlerinde (bile),
böylesine karmaşık
( ‫“ ) مضطرب‬muztarib” ve tutarsız (sabâtsız biçimde)
sunulan bir kitâb metninin. (Allah katından) inzâl veya vahy
edilmiş bir metin olduğunu (büyük) bir dîni grubun (yani,
8
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet
Hesaplaşmasının Arka Planı, S: 39.
9
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet
Hesaplaşmasının Arka Planı, S: 39’un devamı…
Tefsir Problemleri
23
müslümanların) bağlayıcı bir itirafla kabul ettiği hiçbir semavi
kitap mevcut değildir!...”10
Goldziher (1850-1921) fikirlerinin çirkinliğini uzun
cümlelerinin karanlıkları içerisinde gömmeyi şu cümleleriyle
sürdürmektedir.
“Kur’ân’dakı bağlayıcı ve uyumlu metin düzenlemesi,
tam ve kapsamlı aynilik ve uyuşma ruhuna giriş; Kur’ân’ın
belirgin özelliği yönüyle asli metninin özelliklerini
oluşturmamaktadır. Bu durum açık bir şekilde ancak sonraki
safhalarda tam tersine, dînin gerçeğinde hiç de önemsiz
olmayan, hatta dînin temelini teşkil eden bir takım özelliklerden,
işin başlanğıcında aslî metnin birleştirilmesine gösterilen meyil
ve alâkanın İslâm’a yabancı olduğunu ya da en azından hiçbir
önem taşımadığını düşünebiliriz”11
“Ortada Kur’ân’ın birleştirilmiş bir metni mevcut
değildir. Buradan hareketle Kur’ân’ın farklı kalıpları
çerçevesinde tefsirinin ilk safhalarına göz atabiliriz. Bizzat kendi
parçaları
çerçevesinde
birleştirilmemiş
(Müslümanlar
tarafından) kabulle karşılanan (meşhur kıraatler demek olan)
Kur’ân metni, üçüncü halîfe Osman’ın yardımıyla
gerçekleştirilen başarısız yazım işine dayanan metindir.”12
10
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî: s:4.
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî: s:5, 6.
12
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî: s:6.
11
24
Tefsir Problemleri
Avusturya asıllı ve Amerikan uyruklu müsteşrik Arthour
Jeffery de 13 İbnü Ebî Dâvûdi’s-Sicistânî (316/928)’nın
“Kitâbü’l-Mesâhıf”ine yazdığı mukaddimede, yukardaki ilmî(!)
tesbîtin sâhibi ve Abduh (1849-1905) ekolünün seçkin talebesi
Goldziher (1850-192l)’in 14 bıraktığı yerden Kur’ân düşmanlığı
bayrağını alarak şu hezeyânlarıyla haçlı kulvarında iftira
koşturmayı sürdürmüştür:
“Hangimiz, batı bilginlerinin. Mısır kumları sayesinde,
uzun zamanlar boyunca çürüyüp yok olmaktan korunmuş olan
Tevrat ve İncil âyet ve sifrlerini muhafaza edip bize ulaştıran bâzı
eski kağıt ve papirüs parçalarını buldukları zamanki
sevinçlerinin derecesini bilip takdir etmeyiz?!... Hıristiyan ve
Yahudi âlimlerinin iki asırdır İncil ve Tevrat tarihini inceleme
uğrunda büyük gayretler gösterdikleri bu çalışmaların neticesi
olarak şu iki kitabın Tefsir ve te’vilinde büyük etkisi olan parlak
sonuçlar kazandıkları, ilimden birazcık nasibi olan kimselere
karanlık değildir. Kur âna gelince. O’nun hakkında bir tek
Abdullah
ez-Zencâni
(1309-1360-1891-1941)’nın
son
13
el-Akîkî, Necib, El-Müsteşrikûn, 3/158.
Budapeşte (Yugoslavya) hükümeti Goldziher’i Suriye’ye gönderdi.
Orada bir müddet Şeyh Zâhiru’l-Cezâirî ile birlikle çalıştı. Sonra
hükümeti onu Filistin ve Mısır’a bıraktı. Mısır’da. Ezher Şeyhleri ve
özellikle Muhammed Abduh’la, onların kılıklarına girip kıyafetlerine
bürünerek güçlendi. Böylece İslâmî ilim ve fikir hareketleri zerinde
şöhret kazanarak müsteşriklerin yıldızı, bayrak kişisi hâline geldi
Daha geniş bilgi için Bkz: el-Akîkî. Necîb” El-Müstcşri- kûn:3/41.
14
Tefsir Problemleri
25
zamanlarda Mısır’da basılan basit kıtâbı “Târîhu’l-Kur’ân”dan
başka bu konularda hiçbir şey bulamadık…15
YAHÛDÎ İGNAZ GOLDZİHER’İN KUR’ÂN
DÜŞMANLIĞI VE KUR’ÂN METNİNE YÖNELİK
İFTİRALARI
Müsteşriklerin Kur’ân’a yönelik saldırılarından başka
örnekler vermeye geçmeden, yukarda verdiğimiz iki örneği iyice
inceleyip gereğince anlamamız lâzım.
Önce asrımızın bütün değilse, çoğu sapmalarının kaynağı
“Mezâhi-bü’t-Tefsîri’l-İslâmî” adlı kitâbından bir örnek
verdiğimiz Goldziher (18501921 )’in Hıristiyan misyonerleri
arasına sızmış bir Yahudi olduğunu, kendi asrında Avrupa
müsteşriklerinin İslâmiyet konularında tartışmasız lideri
bulunduğunu, kitaplarının hâlâ dış ve ıç İslâm ve Kur an
düşmanları çevrelerinde büyük bir ilhâm kasnağı olmaya devam
ettiğini. Hıristiyan müsteşrikleri arasında Yahûdî olduğunu
gizleyerek Kur’ân’ın Tevrat’tan alındığını veya Tevrat’ın daha
üstün olduğunu daha etkili savunabileceğini ve Kur an ve İslâm’a
daha yıkıcı darbeler varabileceğini hesaplayıp bunu başarıyla
uyguladığını,16 İslâm Dünyasından müsbet ilim, fıkıh, fen, dil ve
edebiyat konulu kırk bin cildi aşkın nâdîde kitabı kendi şahsî
serveti ile toplamış olamayacağını, sâdece Yahudilerden ve
15
İbnü Ebî Davud, Ebûbekr Abdullah İbnü Ebî Davüdi’s-Sicistâni,
Kitâbü’l- Mesâhif Mukaddimesi, s:3.
16
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm, S:39.
26
Tefsir Problemleri
Hıristiyanlardan değil; aynı zamanda gâfıl Müslümanlardan,
mesela Suriye’de Zâhiru’l-Cezâirî ve Mısır’da Muhammed
Abduh’tan (1849/1905) büyük yardımlar gördüğünü, kısacası
bütün dünya Kur’ân ve İslâm düşmanlığının odağı, dünya
çapındaki maddî ve mânevi finansmanının bileşkesi olduğunu ve
hâlâ yazdığı kitap ve makâlelerde yaydığı sapık fikirler ve
ustalıklı bir şekilde kritik noktalara gömdüğü mayınlar ve sözüm
ona bâzı modernist ya da cesûr(!) ilim adamlarına verdiği ilhâm,
formül ve usûllerle amansız İslâm ve Kur’ân düşmanlığının
başkomutanlığını sürdürdüğünü bilmemiz lâzım...17
Burada Prof. Dr. M. Hamdı Zakzûk’un şu sözlerini aynen
nakletmeden geçemeyeceğiz.
“Bir Macar Yahûdîsi olan Goldziher (1850-1921) kendi
asrında Avrupa’daki İslâmiyyat âlimlerinin tartışmasız lideri
olabilmiştir. O’nun kitapları bugün bile, bütün müsteşrik
çevrelerince büyük bir takdir ve yüksek bir saygıya mazhar
olmaya devam etmektedir.”
“İşte böylece Yahûdîler, müsteşriktik hareketi içerisinde
“Yahûdî Müsteşrik” sıfatıyla çalışmak istemediler. Tâki
dışlanmak suretiyle tesirleri azalmasın. Bu yüzden “Avrupalı
Müsteşrikler” sıfatıyla çalıştılar. Böylece iki yönden kazançlı
çıktılar. Birinci kazançları: Kendilerini bütün müsteşriklik
hareketlerine kabul ettirmeleri, ikincisi ise İslâmiyeti karalama
17
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm. s.93. el-Akîkî. Necib,
El-Müsteşrikûn, 3/40.
Tefsir Problemleri
27
şeklindeki hedeflerim gerçekleştirmeleri. Zira bu ekseri hıristiyan
müsteşrikleriyle uygun düşen bir amaçtı.”18
Golziher’in (1850-1921) yukardaki uzun cümlesini
elimizden geldiğince metne tam sâdık şekilde Türkçeye
aktarmaya çalıştık; ama bunlar genellikle bilimsellik(!) adına yan
cümlecikleri ve uzun sıfat ve hal cümleciklerini ana cümlelere
bağlayarak sözü lüzumsuz uzatır ve bu sâyede anlaşılmazlığın ya
da zor anlaşılırlığın iphâm perdesi arkasında garazlarını saklarlar
ki, anlayabilenlerden fazla tepki almasınlar ve anlayamayanları
daha rahat aldatıp sapıtabilsinler.
O’nun bu cümlesinde yer alan: “Karmaşık” kelimesiyle
Türkçeye aktardığımız (‫)اضطراب‬: “ızdırâb” kelimesi; müşâreket,
ortaklık anlamını da içeren (‫)اختالف‬: “ihtilâf”, birbirinden
farklılık, başkalık, karışıklık, uyumsuzluk, çelişki ve zıtlık
anlamlarına; 19 “Tutarsız” diye tercüme ettiğimiz: (‫)عدم الشبات‬:
“ademü’s-sebât” sözüde, sürekli, kalıcı, yerleşik olmayan,
değişken, hep aynı kalmayıp tek tarz ve hiçimde durmayan ve
kararsız olan... Anlamlarına gelmektedir.20
18
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm. s.93.
Feyrûzâbâdî, Kâmûs Tercemesi: 1/351 ve İbnü Menzûr. Cemâliiddin
Muhammcd b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, El-Ezherî, Ebû Mansûr
Muhanımed b Ahmed, Tehzîbü’l-Lüğa. İbnü Fâris, el-Mücmel’in
“Izdırâb” maddesi.
20
Bkz. Feyrûzâbâdî, Kâmûs Tercemesi: 1/556 İbnü Meıızûr,
Cemâlüddin Muhammed b. Mükerrem, Lisânü’l-Arab, El-Ezherî, Ebû
Mansûr Muhammed b Ahmed, Tehzîbü’l-Lüğa. İbnü Fâris,
el-Mücmcl’in “Sübût” maddesi.
19
28
Tefsir Problemleri
(‫)اضطراب‬: “ızdırâb”, karmaşıklık ve (‫)عدم الشبات‬:
“ademüs-sebât”, sebatsizlik ve Tutarsızlık tâbirlerinden
Goldziher (1850-192 l)’in burada: “Kur’ân metninin çok çeşitli
şekillerde ve değişik biçimlerde okunması... Bu okuyuş ya da
yazılış farklılıklarının birbiriyle bağdaştırılamaz mânâ
farklılıkları, hedef sapmaları ve gaye terslik ve tutarsızlıkları
doğurması; sonuçta da, bu farklı metinlerin hangisinin
vahyedilmiş gerçek metin, inzâl edilmiş hakîkî Kur’ân;
hangisinin değil olduğunun ayırdedilemez hâle getirildiğini;
dolayısıyla Kur’ân’ın hakîki Allah kelâmı olmaktan çıktığını
kastettiği” ileriki sayfalarından açıkça anlaşılmaktadır.21
İGNAZ GOLDZİHER NE DEMEK İSTİYOR?
Buna göre Goldziher (1850-1921) yukardaki müphem
sözüyle net olarak şöyle demiş oluyor:
“Kur an metni, birbiriyle o kadar çelişkili, âyet ve
kelimeleri o kadar tutarsız, o kadar uyumsuz ve o kadar
oturmamış, yerleşmemiş, kararsız, değişken ve aynı âyetlerin
farklı varyantları birbirinden o kadar farklı ve değişiktir ki;
değişiklik, karmaşıklık ve tutarsızlığın bu derecesi Kur ân dışında
hiçbir semavî kitapla mevcut değildir. Üstelik bu karmaşıklık ve
tutarsızlık sonraları ortaya çıkmış değil, daha Kur an’ın dillerde
dolaşmaya başlayışının ilk günlerinde, yanı Muhammed S.A.
zamanında vardır. Ne yazık ki, metni böylesine karışık ve
21
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s.6-10.
Tefsir Problemleri
29
uyumsuz biçimde sunulan bir kitâbı bir din grubu (yani
müsliimanlar), Allah katından indirilen bir vahiy olarak kesin bir
kabûlle kabul edebilmişlerdir. Yeryüzünde bunca olumsuz
özelliklen taşımasına rağmen. Kur’ân dışında, mensubu
tarafından kopmaz bir bağla bağlanılan ve tereddütsüz bir
kabûlle kabûl gören ikinci bir semavî kitap mevcut değildir...”
Burada Goldziher (1850-1921), başta Sahâbe-i Kirâm
olmak üzere. Kur “ân-ı Kerîm’ı kabûlle karşılayan bütün
miislümanlara zımmen aptal sıfatını yakıştırmakta; açıkça da
onların bu kadar tutarsız, asılsız ve tabansız bir metni, “Allah
tarafından indirilen vahiydir” diye kesin bir kabûlle kabûl etmelerini ayıplamakta ve diğer semâvî kitaplar, yani Tevrât ve
İncil dururken, asılsız ve muharref Kur’ân’a(!) kopmaz bir bağla
bağlanabilmelerine şaştığını söylemektedir.
KUR’ÂN DÜŞMANLARININ İDEALLERİ
Müsteşriklerin dinî hedefleri tâ başlangıçtanberi bir
biriyle paralel olarak faaliyet gösteren üç ayrı temayül hâlinde
seyreder. Bu temâvüller şu üç maddede kendini gösterir:
1)
İslâmiyet’le mücâdele etmek, ondaki zaaf
noktalarını(!) araştırıp ortaya çıkarmak. Bu dînin hıristiyanlık ve
Yahudilikten alındığını iddiâ etmek. Böylece onu kıymetten
düşürmek ve peygamberinin değerini azaltmak.
2)
İslâmiyet’in hakikatlerini kendilerinden gizlemek,
ondaki me\hûm kusur ve eksiklikleri(!) nazarlarına vermek
30
Tefsir Problemleri
suretiyle hıristiyanları ondan korumak ve bu dîne teslim
olmalarının tehlikelerinden onları sakındırmak.
3)
Misyonerlik,
yani
müslümanları
22
hırıstiyanlaştırmak.
Bu üç maddeye bağlı olarak bir de şu maddeyi
zikredebiliriz:
4)
İslâm ülkelerini yeniden istîlâ etmek içm onların
temel dayanakları ve kuvvet kaynaklarını yıkıp yok etmek ve hiç
değilse elden geldiğince zayıflatmak.
Buraya Prof. Dr. Mahmud Hamdi Zakzûk’un Dr.
el-Lebbân’dan
aktardığı
şu
cümleleri
kaydetmeden
geçemiyeceğım;
“Gerçek şu ki batıdaki devlet adamları orta doğuyla ilgili
kararlarını alırken mutlaka müsteşriklere başvururdu. Hatta
onlardan bâzıları, Arap topluluklarının tanınmış şahsiyetleriyle
dostluk bağları kurar, hu dostluğu bir perde yapıp arkasından
casusluk faaliyetlerini yürütürdü .”23
“Sömürgecilik görünüşte dîni, gerçekte ise emperyalist
harpler olan Haçlı Seferleri’nin bir uzantısıdır Arap ve İslâm
memleketlerini yeniden istîlâ etmek. Haçlı Seferlerinin
22
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm, s.63-64.
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm, s:37; el-Lebbân, Dr.
İbrahim, el- Müsteşrikûn ve’1-İslâm. s 18. Dr. Edward Saıd,
el-Istişrâk, s: 224.
23
Tefsir Problemleri
31
mağlûbiyetindenberi Avrupalıları kaplayan bir emel ve bir ideal
oldu. Bu gâye ile mezkûr ülkeleri, inanç, âdet, ahlâk ve
zenginlikler gibi bütün hususiyetleriyle incelemeye yöneldiler.
Böylece onlardaki kuvvet noktalarını tanıyıp, bunları
zayıflatmayı, zayıf yönlerini de tesbît edip istifâde etmeyi
amaçladılar.”24
Bilindiği gibi. İslâm’ın birinci kaynağı Kur’ân-ı Kerîm...
O’nu yıpratmak ve hakkında şüpheler uyandırarak insanların
kafasını karıştırmak lâzım... O’nun Allah katından Levh-i
Mahfûz’dan beşer katkısı ve müdâhalesi olmadan indiği ve indiği
gibi kaldığı gerçeğine leke düşürmek gerek... Bu da, ya O’nun
metnini oluşturan âyetleri, âyetlerini oluşturan kelimeleri,
kelimelerini oluşturan harf ve harekeleri üzerinde bir takım şüphe
ve tereddütler uyandırmakla, ya da mânâları üzerinde tutarsızlık
ve çelişkiler bulunduğu iddiâları ileri sürmekle olur.
Hâlen bütün müsteşrik ve müsteşrik kafalıların önderi
olma vasfını sürdüren yahudî Goldziher (1850-1921) ise, Kurân
metninde “Tutarsızlık ve Sebatsızlık” derken; O’nun lafız ve
ıiâdc olarak sağlam olmadığını, değişken ve tutarsız olduğunu,
Muhammed S.A.’in O’nu kesin ifâde ve sağlam lafızlarla ortaya
koymadığını, lafızları sâbit ve sağlam olmayan bir metnin belli
başlı bir manasının da olmayacağını kabûl ettirebilirse. Kur’ân-ı
Kerîm’i temelden yıkmayı başaracağını; bunu başardıktan sonra
da Sünnet ve Fıkh’ı, dolayısıyla da tüm islâm’ı ve müslümanlan
24
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm, s:37; Dr. Edward Saıd,
el-Istişrâk, s: 68-70.
32
Tefsir Problemleri
yıkmanın kolaylaşacağını görmüştür. Onun bu görüşü üzerine
binâ ettiği çalışma ve fikirleri İslâm’a çok büyük zararlar
vermiştir. Bugün fikrî platformda farkında olmadan veya kasıtlı
olarak İslâm ve Kur’ân’la savaş hâlinde olan herkes, az çok onun
ektiği bu şüphe tohumları üzerinde filizlenen kimselerdir,
diyebiliriz.
Bu gibiler aslında bılimsellık(!) adına, İslâmiyette zaaf
noktalan aramayı görev edinen müsteşriklerin maşası; İslâmî
tevhîd, kaynağı ve metninin sıhhati bakımından Kur’ân, yine
sıhhati açısından Hadis ve İslâm Peygamberi nin doğruluğu
üzerinde şüpheler uyandırmayı meslek edinen misyonerler
ordusunun maskarası durumundadırlar.25
KUR’ÂN DÜŞMANLARININ İSTİSMAR
SAHALARI VE EN AMANSIZ İSLÂM DÜŞMANI
YAHUDİLER
Goldziher (1850-1921), bu onulmaz idealini, belki
Hıristiyan asıllı müsteşriklerin dahî gözünden kaçan: “Kur’ân’ı
yıkıp yerine Tevrat’ı ikâme etme” idealim gerçekleştirmek için
de İslâm dünyasında; değil otoritesi, yeterli derecede vâkıfı bile
kalmamış olan, vicâhî seslendirmeye şiddetle ihtiyaç gösteren,
canlı uygulamalar gerektiren ve birer hassas müstakil ilim dalı
olan: Kıraatler, Takrib, Ahrf-u Seb’e, Resmü’l-Mesâhif,
İ’râbü’l-Kur’ân ve benzeri ilim dallarındaki bâzı müphem ve
25
Zakzûk, Prof. Dr. M. Hamdi, Oriyantalizm, s:68.
Tefsir Problemleri
33
karmaşık noktalardan, bâzı âlimlerimizin değişik şartlarda özel
maksatlarla sarf ettikleri özlü sözlerin gerçek amaçlan dışında
sarfından, bir takım iksâr hastası İslâm âlimlerinin haşviyatından,
bazen özlü ve yerinde sandığı sözlerinin nerelere sarf
edilebileceğini, nelere âlet edilebileceğini ve mâl olabileceğini
hesaplayamayan samîmi gâfillerin sâfivâne beyânlarından, bâzen
İslâm’ın ana caddesi dışına çıktığı fark edilmeyen ve İslâm’a
hizmet ediyor zannıyla abartılan sapık âlimlerden, bazen de
hıyânet hâlinde olup, kendisini iyi kamufle ve reklam edebilmiş
Hıristiyan, Yahudi ve dönmelerden flaş hâle sokulmuş sahte
İslâm bilginlerinden... yaptıkları asılsız nakillerle kaynak ve delil
diye yararlanarak; aslında kendi sapık iddialarının tam tersinin
isbâtı olan dev gerçekleri, müslünıaııların câhillik ve
çâresızliklerinden de yararlanarak sapık iddiâlanna delil
gösterebilmiş ve büyük çapta yıkım gerçekleştirebilmiştir.
ْ ُ‫َاوةً لِّلَّ ِذينَ آ َمن‬
Böylece Cenâb-u Hakk’ın: ( ‫وا ْاليَهُو َد‬
َ ‫اس َعد‬
ِ َّ‫لَتَ ِجد ََّن أَ َش َّد الن‬
ْ ‫)والَّ ِذينَ أَ ْش َر ُك‬:
‫وا‬
َ “(Yâ Muhammed)!... İnananlara en şiddetli düşman
olarak, insanlardan Yahudileri ve Allah’a eş koşan (müşrikleri)
bulursun..” 26 kavl-i ilâhisi bir kez daha örneklenmiş ve hayat
sahnesinde yerini almış olmaktadır.
İSLÂM VE KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI’NIN
BOYUTLARI
İşte Goldziher (1850-1921) misâli, İslâm’ın en şiddetli ve
cn amansız düşmanı Yahudiler ile peşlerine takılabilen her türlü
26
Mâide Sûresi, âyet:82.
34
Tefsir Problemleri
din ve dinsizlik mensubunun hayatlarını bu işe adamaları sonucu
İslâm ve O’nun ana kaynak ve dayanaklarına yöneltilen
düşmanlığın boyutlarını gösteren birkaç örnek:
Ilımlı bir âlim olarak değerlendirilen “Müslüman
Araplar Tarihi” yazarı Simon Dekley (1678-1720) İslâm’ın
peygamberi için: “O, kötü ve hilekâr biridir. Taşıdığı güzel
nitelikler de, arzu ve ihtiraslarının egemen olduğu gerçek
yüzünü örten dış bir perdeden başka bir şey değildir.” 27
“(Hâşâ), Hz. Muhammed Şeytan, Kur’ân da boş ve asılsız
sözler yığınıdır...”28
Doğudilleri Profesörü Hardrian Reland’a (ö. 1718) göre:
“İslâmiyet’in,
düşmanları
tarafından,
hakarete,
karalanmaya ve her türlü çamurun atılmasına hedef olduğu
kadar, hiçbir dönemde, hiçbir din ma’riız kalmamıştır. Hatla
durum öyle hır dereceye varmıştı ki; bir kimse bir başkasının
düşüncesini kötü diye nitelendirmek istediğinde. Hz. Muhammed’in prensip ve düşünceleri arasında doğru adına hiç bir şey
yokmuş ve bunlar tümüyle yanlışmışcasına: “Muhammedi bir
düşünce!...” diye alay ederdi. İslâm’ı öğrenmek isteyenlere de
27
Zakzûk. Prof.Dr. M. Haindi. Oriyantalizm, s:22. Türâsü’l-İslâm, s:
1/64, 67. Bosworth, C.E. Orientalism and Orientalist: (In Arab
İslâmic Bibliography) Great Britein, 1977.
28
Zakzûk. Prof.Dr. M. Haindi. Oriyantalizm, s:22.
Tefsir Problemleri
35
İslâm’a karşı kötüleme ve hakaretlerle dolu kitaplardan başkası
verilmezdi.” 29
Maxime Rodinson da (D: 1915) diyor ki: “Gerçek şu ki
Rönesans devrinde, müslümanlar da başkaları gibi “insan”
kabul edilmeye başlandı. 30 Daha önce. Fransız İhtilâli’nin
te’siriyle her şeyden evvel “İnsan” olarak kahûl edilirken,
bilâhare tamamen apayrı bir yaratık oldular. Bugün ise kendi
hususiyetinin mahkûmu ve bâzılarının başlarına kaktığı
övgülerin konusu hâline geldiler.”31
“İlimlerinin, müslümanların zelil kılınmasına, İslâm’ın
şan ve değerinin zayıflatılmasma vâsıta yapılmasına râzı olan
birçok müsteşrik, sömürgecilik emellerine hizmet ettiler.”
Alman müsteşrik Stephan Wild bu hususta şu itirafla
bulunuyor:
“Bundan daha çirkini kendilerine müsteşrik adını veren
bir grup, İslâmiyet ve İslâm tarihi hakkındaki bilgilerini. İslâm’ın
ve müslümanların zayıflatılması yolunda kullandılar. Bu,
misyonlarına samimiyetle bağlı müsteşriklerin bütün açıklığıyla
itiraf etmeleri gereken acı bir gerçektir.”32
29
Zakzûk. Prof.Dr. M. Haindi. Oriyantalizm, s:23, 24.
Türâsü’l-İslâm: 1/69. Zakzûk. Oriyantalizm, s: 27.
31
Türâsü’l-İslâm: 1/69. Zakzûk. Oriyantalizm, s: 27.
32
Zakzûk. Oriyantalizm, s: 34. El-İslâm fi’l-Fıkri’l-Ğarbî, s:60.
30
36
Tefsir Problemleri
YAHUDİLERİN KENDİ KİTAPLARI TEVRAT’IN
HÂLİNİ GÖRMEYİP EBEDÎ MU’CİZE KUR’ÂN’A
MUHARREF DEMELERİ
Goldziher (1850-1921). “Kur’ân dışında metni bu kadar
karmaşık hiç bir semâvî kitap yok” derken, acaba kendi kitabı
Tevrât’ın bilinen 47 nüshası içinden seçilmiş üç veya beş ayrı
nüshası bulunduğunu ve bunların hiç birinin hiç bir sifr’i
(cümlesi)nin birbirini asla tutmadığını, 33 Kur’ân’daki gibi,
sâdece kıraat farklılıkları, lehçe farklılıkları ve i’râb farklılıkları
olarak değil ki, bunlar, ilerde isbât edeceğimiz gibi, iddiâ edilenin
tam tersine, Kur ân metninin muharrefliğinin değil, sağlamlığının
delilleridir; yokluk ve varlık itibariyle, bölüm farklılıkları, sifr
farklılıkları, cümle farklılık ve zıtlıklarıyla dolu olduğunu; bir
nüshasında olanın, diğerinde tamamen olmayışı, cümlelerinin
birbirini tutmayışı, hatta birbirini tutan cümlc sayısının âzamî
üç-beşi geçmeyişi ve mânâların birbiriyle çelişkiler ihtivâ edişi
îtibâriyle, insan eli değdiğinin aşikâr olduğunu, tamamen beşer
tarafından yazılmış denecek derecede tahrifat geçirdiğini neden
göz ardı ediyor acaba?!... Neden aslında Kur’ân’ın hiç bir
tahrifata uğramadığı ve Allah’tan geldiği gibi kaldığının delilleri
olan: Kıraat- larını. Alıruf-ü seb’ayı, İ’râbü’l-Kur’ân’ı.
Resmü’l-Mesâhıfi, Kur’ân’ın ilk kitabet şeklini, hareke ve
noktadan yoksun oluşu ve benzeri meseleleri dile dolayarak.
Kur’ân-ı Kerim’ın Ebedî Mu’cizeliğinın delillerini, tahrifine delil
göstermeye çalışıyor acaba?!... Bu işin iç yüzünü ancak birer
33
Delhi’li, Rahmetullah Efendi, İzhârü’l-Hak Tercümesi: 65, 67.
Tefsir Problemleri
37
kitap ebadında olan Kıraatler, Ahruf-u Seb’a, İ’râbü’l-Kur’ân,
Resmü’l-Mesâhif.
Kur’ân’ın
Cem’i.
noktalanması,
harekelenmesi, vb. konularını gereği gibi öğrenince yeterince
anlayabiliriz.
İSLÂM’I YOK EDEBİLMENİN ÖNÜNDEKİ İLK
ENGEL: KUR’ÂN-I KERÎM
Müslümanlığı yok edebilmek için önce O’nun ana
kaynağı Kur’ân’ı yıkmak lazım Bunu da yapabilmek için her
şeyden önce O’nun tutarsız ve muharref olduğuna insanları
inandırmak lazım. Bu sonucu elde etmek için de O’nun gerçek
âlimlerinin halka kolaylıkla anlatamayacağı müphem taraflarından. avâmın anlayamayacağı inceliklerinden. Ahruf-u Seb’a,
Kıraatler ve İ’râb farklılıkları ve bu farklılıklardan doğan mânâ
farklılıklarından yararlanmak lazım İşaret parmağınızı,
zamanında uzmanlarının bile anlamakta zorlandığı: “Yedi Harf’.
“Yedi Kıraat”, “On Kıraat”, “On dört Kıraat”, “İ’râhî anlam
farklılıkları” gibi hassas meselelere dikerek: “Bir sözün bir
anlamı olur. Ona, herkese göre değişebilen ikinci, üçüncü,
yedinci, onuncu ve on dördüncü bir lafız ya da mânâ
yükleyemezsiniz. Böyle bir yolu zorlamak, yalana kapı aralamak
ve tahrife kılıf hazırlamak demek olur...” dediniz mi. insanların,
hatta Kur’ân’a inananların bile kafası karışacaktır “İşte şu
örnekleriyle hu tutarsızlık ve çelişkilerin Kur’ân’da yer aldığını
ishatlıyoruz...” diyerek Kıraat farklılıklarını. Ahruf-u Seb’a
meselesini, İ’râb’ı, lafız mânâ farklılıklarını. Kur’ân’ın cem’i
esnâsındaki kişisel kırgınlıkları ve zayıf, bazen uydurma nakilleri
38
Tefsir Problemleri
siyâsî ve mezhebi tarafgirlikleri delil olarak sıraladınız mı, iş
tamamdır Kur’ân diye bir semavî kitap artık mevcut değildir.
Elde etmek istedikleri sonuç işte budur.
MÜSLÜMANLAR ARASINDA ÇIKAN
İHTİLÂFLARI İSTİSMÂR ETMELERİ
Kur ân düşmanlarının ılhâm kaynağı Yahûdî Goldziher
(1850-192 l)’in sık sık başvurduğu en önemli hilelerden biri de.
İslâm’da zaman zaman ortaya çıkmış olan çeşitli fikrî hareketler,
mezhepler ve gruplar arası ihtilâflar, tefrikalar, zıtlaşmalar ve her
türlü grubun birbiriyle karşılıklı atışmaları olmuştur. Çeşitli
ihtilâf, iddiâ ve inatlaşmaların girdiği yere aşırılıkların girmesi
tabiidir. Bir de bu akımları doğru, yanlış, haklı, haksız ve zararlı
zararsız diye ayırıma tâbi tutmadan birbirine kattınızmı; İslâm
tarihi boyunca, müslümanların yaşadığı her yerde, çıkmış bunca
münâkaşa, kavga, isnâd ve ithâmlar içerisinden istediğiniz her
malzemeyi bulabilir ve önceden belirlediğiniz her sonucu kolayca elde edebilirsiniz. İşte Goldziher (1850-192 l)’in dehâsı(!)...
İslâm düşmanlarına sunduğu iksirli tezvir metodlarının dayandığı
temellerden bir diğeri İslâm içerisinde çıkan çeşitli ihtilâflardan
Kur’ân ve İslâm aleyhine yararlanmak...
YANLIŞI AMAÇLAYAN DOĞRU
Bakınız Goldziher (1850-1921), İslâm târihi boyunca
çıkan türlü fikir akımları ve mezhep farklılıklarını. Kur’ân
metninin düzme ve muharrefliğine delil ve malzeme yapma
zeminini hazırlamak için, ( ‫ )كلمة حق اريد به الباطل‬Bâtılı
Tefsir Problemleri
39
gerçekleştirme uğrunda hakkı dile getirme” 34 metodunu nasıl
ustalıklı kullanıyor?!... Evet söz doğru, doğru ama, varmak
istediği sonuç yanlış!... Aynen aktarıyorum;
“Yeni kiliseye bağlı lâhûtî âlim Peter Werenfels’in İncit
hakkında söylediği aşağıdaki söz. Kur’ân’a da tamamıyla uygun
düşmektedir...”
“Werenfels demiş ki:”
“Herkes kendi inançlarım bu kutsal kitap İncil’de arar.
Ve herkes aradığım özel bir biçimde bu kitapta bulur...”
“İslâm tarihi sahasında ortaya çıkan her fikrî hareket
kendisinin. Kur ‘ân ‘m kutsal metnine uygun biçimde, sağlıklı bir
şekilde düzenlendiği ve Kur’ân’ın kutsal metninin, kendi
mezhebinin İslâm’a tıpatıp uygun olduğu ve Peygamber’in
getirdiği şey (Hadîs)’lere mutabık düştüğüne senet teşkil ettiği
yönünde çaba sar/etmişlerdir...”
“Bunlar, sâdece bu sebepten dolayı şu dinî nizâmın (tam)
ortasında kendilerinin bir yeri bulunduğunu ve bu yeri muhafaza
edeceklerini iddia edebiliyorlardı...”35
Goldziher (1850-1921 )’in “Mezâhibü’t-Tefsir”inin
başında yer alan bu yıımuşak girişinde ileri sürdüğü: “Her
34
Sahîhu Müslim, Zekât: 105.
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s:3.
35
40
Tefsir Problemleri
hıristiyanın, kendi inancını İncil’de arayıp bulduğu gibi; İslâm
tarihinde ortaya çıkan her mezhep ve fikrî hareket de Kur’ân ve
Hadîs’te kendisine yer aramış ve bulmuştur... “ sözü, maalesef
günümüzün bâzı ilim adamları tarafından da kabul görmüştür
Oysa bu belki Yahûdî ve Hıristiyanlar için doğru olabilir, fakat
gerçek müslümanlar için hiç de doğru bir hüküm değildir. Çünkü
Hak mezhep mensubu gerçek müslümanın fikirleri Kur’ân ve
Hadîs’ten kaynaklanır; yoksa Kur’ân ve Hadîs müslümanın
fikrinden değil... Hıristiyan gibi, müslüman kendi kafasından,
önceden bir peşin fikir oluşturmuş ve kendi eliyle yazdığı ya da
tahrif ettiği İncil’de, yine kendisi veya kendisi gibi bir beşerin
belirlediği yer ya da fikri bulma imkânına sâhip değil ki!.. Onun
fikirlerini Kur’ân ve hadîs oluşturmuştur: yoksa Kur’ân ve
Hadîsi, İncil ya da Tevrât’ta olduğu gibi, onun fikirleri
oluşturmamıştır. Kur’ân ve Hadîs, metlüvv vc gayri metlüvv
vahiyler olarak tamamen Allah (C.C.)’e ve Rasûlü S.A.’e âittir.
Dolayısıyla herkesin Kur’ân ve Hadîs’te, kendisinin Vahy-i
İlâhî’den kopuk olarak benimsediği fikir ya da mezhebi bulması,
ancak tesâdüfen akıl ya da fikri vahye mutâbık düşmüşse, o
zaman mümkündür Bu ise çok nâdir olarak gerçekleşebilir Hele
sapık mezhepler için aslâ gerçekleşemez bir bütün olarak...
Sayın Goldziher (1850-192 l)’in yapmaya çalıştığı gibi,
deryalar kadar geniş ve uzun İslâm Tarihi boyunca çıkan bunca
farklı fikir ve karşıt mezheplerin, doğrusunu eğrisinden
ayırmadan; Tefsir bile denilemeyecek bir çok hezeyanlarla dolu
olanlarından tutun da en sağlam ve mu’teberlerine varana kadar,
çok değişik temâyülleri farklı üslûp ve dozlarda kaleme alan
Tefsir Problemleri
41
sayısız Tefsirleri birbirine katarak; sapık mezheplere âit
Tefsirlerin tümüne: “Mezhebi Tefsir”, hakîkî Tefsirlere de:
“Yüzeysel ve Basit Tefsir” adını takarsanız, sâdece Vahy-i
İlâhî’nin değil de böylesine ne idiği belirsiz bir Tefsîr
kargaşasının ilk merhalesinin Kur’ân metnini oluşturduğunu
söylemekle kalmaz; rahatlıkla son merhalelerinin de Kur’ân
metnini oluşturduğunu söyleyebilir; hatta Tevrât ve İncil
metinlerini Kur’ân olarak dikte ettirdiğini bile ileri sürebilirsiniz.
İşte bütün misyoner ve müsteşriklerin, Kur-an’ı yok etmek ve
İslâm’ı yıkmak için, kullanımına sunulan bir diğer metod...
Haklıyı haksıza, doğruyu eğriye, sağlamı çürüğe katıp
karıştırarak anlaşılması zor ve içinden çıkılması imkânsız bir
ortam yaratmak suretiyle hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak
sergilemek. .
İşte Goldziher (1850-192 l)’in “Mezâhibi”nden bu
bihmsel(!) davranışa da bir örnek:
“Tabiatıyla bu yöneliş (yani, her fikir ve mezhebin Kur
ân’da kendine yer bulmaya çatışması) ve bu yönelişin Tefsire
getirdikleri, mezhebi Tefsirlerin yazılmasına fidelik etti. Böylece
“Mezhebi Tefsîr”, süratle “Yüzeysel ve Basit Tefsîr” le yarış
safhasına girdi...”36
“Burada, aşağıdaki araştırmaların gâyesi, İslâm
Tarihinde yer alan dini mezheplerin (kendi mezheplerinin hakk
36
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s:3.
42
Tefsir Problemleri
olduğuna Kur’ân’dan delil bulma) gâyesinin gerçekleştirilmesi
uğrunda, ne şekilde ve ne ölçüde verimli sonuca yöneldiklerini
detaylı bir şekilde açıklamaktır...”37
KUR’ÂN’IN METNİNİ İLK TEFSİRLER
OLUŞTURMUŞ?!
“Kur ‘ân Tefsirinin ilk merhalesi ve sağlıklı tohumları
içine alan bir Tefsirin baş kısımları, bizzat Kur ân metni’nin
ortaya konmasında rol almıştır...”38
Burada Goldziher’in (1850-1921) İslâm’daki mezhebi
Tefsire yönelişten, mezhebi Tefsirin sathî Tefsirle yanşa
girmesinden ve her mezhebin Kur ân’da kendi verini bulmaya
çabalamasından memnun olduğunu; sonuçta da bu
memnûniyetinin sebebini; “Kur’ân Tefsirinin ilk merhalesi
bizzat Kur’an Metni’nin ortaya konmasında rol almıştır.”
sözüyle tasrîh ettiğini görüyoruz.
Kur’ân’ın Tefsiri, Kur’ân’ın metnini, yani âyetlerini
ortaya koymuş!... Kur’ân’ın metni Tefsirini değil de!... Tefsiri
metnini!... Hani Kur’ân, Tevrât ve İncil’den aktarılmıştı?!.. Şimdi
de tefsîr’den mi aktarıldı diyorsunuz?!..
37
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s:3.
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, s:3.
38
Tefsir Problemleri
43
TEFSİR KUR’ÂN’IN METNİNİ NASIL
OLUŞTURUR?!
Tefsir, Kur’ân’ın lafızlarının açıklamalarından ve
âyetlerinin îzâhlarından ibârettir. Nasıl olur da açıklama ve îzâh
demek olan Tefsir, açıkladığı Kur’ân’ın metnini ortaya koyar
veya bu işte rol alır?! Kur’ân âyetlerinin metinlerini, mezhep
ihtilâflarının ürünü olan Tefsir nasıl belirleyebilir? Anlamak
mümkün değildir. Oysa biz Onları Vahy-i İlâhî’nın belirlediğini
sanıyor(!) O’nların: ( ‫ُوحى‬
َ ‫) إِ ْن ه َُو إِ َّال َوحْ ٌي ي‬: “Hak tarafından iyhâ
edilmiş bir vahiyden başka bir şey olmadığı”na39 inanıyorduk.
Durun, önce şu Tefsirin lügat ve ıstılâh mânâları neymiş? Kur’ân
metinlerini nasıl oluşturmuş? Bir bakalım:
A.TEFSÎR’İN LÜGAT MÂNÂSI
Îzâh. beyân ve geniş açıklamadır. “Fesr” kökünden
alınmıştır. “Fesr” de, ortaya koymak ve açığa çıkarmak
demektir.40 Kâmûs’ta ve diğer lügatlarda da “Fesr”. Üstü örtülü
olan şeyin üstünü açmak. 41 Râğıbü’l- Isfchânî (502/1108)’ve
göre de: Ma’kûl mânâyı ortaya çıkarmak. 42 İbnü Mcnzûr
39
Necm Sûresi, âyet: 4.
Zehebî, Muhanınıed Huseyn. Et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn: 1/13.
41
Kâmûs Tercemesi: 2/606. Kâmus: 2/110. El-Ezheri, Tehzîbü’l-Lüğa.
42
Râğıbü’l-İsfehânî. Huseyn b. Muhammed. el-Müfrcdât Fî
Ğarîbi’l-Kur’ân, 571.
40
44
Tefsir Problemleri
(711/131 l)’a göre ise: yukardakilere ilâve olarak, müşkil
lafızlardan kast edilen mânâları açığa çıkarmak43 demektir.
B.TEFSÎR’İN ISTILAH MÂNÂSI
Istılâh mânâsı ise: Ebû Hayyân (654/1256)’a göre:
“Kur’ân lafızlarının telaffuz (nutk) şekilleri, delâlet ettikleri
mânâları, kelime ve cümlelerinden çıkarılacak hükümleri ve
cümle halinde lafızlarına yüklenecek anlamları araştıran
ilimdir.”44
Tefsîr’in daha genel ve yaygın bir tarifi de şudur: “Beşer
gücünün yettiği oranda, Allah Teâlâ’nın. Kelâm-ı İlâhîsinden
murâd buyurduğu mânâ ve maksadları inceleyen ilimdir.”45
Önce ortada bir metin, bir âyet vardır, müfessir bu
metinden Allah Teâlâ’nın muradının ne olduğunu, edindiği Kur
an ilimleri ve Tefsir usûlü ilimleri yardımıyla gücünün yettiğince
araştırır. Kendi aklına, mezhebine ya da kişisel temayül veya
kanâatine Kur’ân metnini âlet ederek değil, tam aksine, kendi
tarafsız aklı, yeterli ilmi ve murâd-ı ilâhî’ye en uygun düştüğüne,
hiçbir etki altında kalmadan, inandığı temâvül ve kanâati
doğrultusunda Kelâm-ı İlâhi ye açıklamalar getirir ve murâd-ı
ilâhî yi özel kuralları çerçevesinde, müfessirin taşıması gereken
43
İbnü Menzûr, Cemâlüddin Muhammed, Lisânü’l-Arab: 6/361 ve
Sofuoğlu, Mehmet, Tefsire Giriş: 239.
44
Daha geniş bilgi için bkz: Ebû Hayyân. El-Bahru’l-Muhît: 1/5-7.
45
Zehebî, Muhammed Huseyn. Et-Tefsîr ve’l-Müfessirûn: 1/14, 15.
Tefsir Problemleri
45
tüm yetki, yetenek, nitelik ve şartlarla donanmış olarak, tefsir ve
îzâh eder. Bu ölçülerin dışına taşan kimselerin Âyct-i Kerimeler
üzerinde sarfettıkleri sözler; kendi kişisel kanaatlerine. Hakk’tan
münharıf mezhep ve temâyülüne, siyâsî, iktisâdi, kültürel ve
toplumsal saplantılarına tercümân ya da âlet ettiği beyânlar asla
Tefsir sayılamaz...
Goldziher (1850-1921), vukardaki sözleriyle önce Tefsir
bile sayılamayacak bu tür söz düellolarının Tefsire girmesinden
memnûniyetini beyân etmiş, çünkü bu ona. Kur an Metni’ne bir
takını şüphe ve iftiralar yöneltme imkânı vermiştir. Sonra da bu
Tefsir kargaşasının Kur’ân Metni’ni oluşturduğunu ileri
sürmüştür. Oysa Kur’ân metni Tefsir in sebebi, Tefsir ise Kur’ân
Metni nin sonucudur. Hiçbir zaman sonuç sebebi doğurmaz; tam
aksine, her zaman sebep sonucu doğurur. Burada Kur’ân Metni
ana. Tefsir ise. O ananın evlâdı mesâbesindedir. Hiçbir zaman
evlat anasını doğurmaz; tam aksine, her zaman ana evlâdını
doğurur. Mezhebi olsun hızbî olsun, siyâsî olsun sosyal olsun,
rivâî olsun dirâî olsun... Eğri olsun doğru olsun... ilk
merhalesinde olsun son merhalesinde olsun, hiç bir zaman Tefsir,
Kur’ân Metni’ni ortaya koymuş veya bu işte rol almış değildir.
Tam tersine, her zaman. Kur’ân Metni Tefsîr’i ortaya koymuştur.
Kur’ân Metnini ortaya koymada rol alan biricik aktör-lâ teşbih ve
lâ temsîl-sâdece ve sâdece Allah c.c. olmuştur:
46
Tefsir Problemleri
ٌ ‫ات ُّمحْ َك َم‬
ٌ َ‫َاب ِم ْنهُ آي‬
( ٠٠٠‫ات‬
َ ‫ي أَن َز َل َعلَ ْيكَ ْال ِكت‬
َ ‫)هُ َو الَّ ِذ‬: “Kitâb(ı
ilâhîy)i sana indiren O’(Allah)dır, (yâ Muhammed!...)”46, ( ‫إ ِ ْن هُ َو‬
‫ي يُو َحى‬
ٌ ْ‫) إ ِ َّال َوح‬: “O Kur ân, (Beyzâvî’ye göre, Kur’ân ve Hadîs),
kendisine (Hz. Muhammed’e Allah’tan) iyhâ (ve ilkâ) edilen bir
vahiy’den başka bir şey değildir.”47
Görülüyor ki, Goldziher’in (1850-1921) Kur’ân ve İslâm
düşmanlığına burada sunduğu tahrîb metodu: “Sebepleri sonuç
yerine, sonuçları da sebep yerine koyarak, sözlerin yerlerini
değiştirip gerçeği ters yüz etmekten ibârettir. Her şeyi kendi âiı
olduğu yere değil de, tam ters ve taban tabana zıt yere koyarak
sonucu tersine çevirmek ve böylece akı kara, karayı ak. Hakkı
bâtıl, bâtılı Hakkgöstermek…” ( ‫ِّمنَ ا َّل ِذينَ هَادُو ْا يُ َح ِّر ُفونَ ا ْل َكل ِ َم عَن‬
٠٠٠ِ‫ َو َلكِن َّل َعنَهُ ُم ههللا ُ ب ِ ُك ْفرِهِ ْم‬٠٠٠‫ض ِعه‬
ِ ‫) َّم َوا‬: “Yahudilerden kimileri de
sözlerin yerlerini değiştirirler... Fakat Allah onlara küfürleri
(gerçeklerin üzerini örtüp, insanlara göstermemeleri) yüzünden
lânet etmiştir...”48
KUR’ÂN DÜŞMANLIĞINDA YAHÛDÎ MÜSTEŞRİK
GOLDZİHER’İ SÂDIK TALEBESİ ARTHUR
JEFFERY’NİN DESTEKLEMESİ VE KUR’ÂN
METNİNDE FARKLILIKLAR VE “TAHRİF” İDDİÂSI
Sâdece Kur’ân ve İslâm düşmanlığı bayrağını hocası
Goldziher (1850- 1921)’den alarak bir yere kadar taşımakla
46
Âl-i İmrân Sûresi, âyet: 7.
Necm Sûresi, âyet: 4.
48
Nisâ Sûresi, âyet: 46.
47
Tefsir Problemleri
47
kalmayıp 49 bir de büyük kayıp(!) “Goldziher (1850-192 l)’in
Hatıraları” nı kaleme alarak ona olan minnet borcunu ödeyen,
yukarda can alıcı bir paragrafını aktardığımız, sâdık talebesi,
müdekkik âlim(!) 50 Arthur Jeffery de, Kur’ân düşmanlığı
yolunda üstâdını harfıyyen izlemiş ve ona İbnü Ebî Dâvûd
es-Sicistânî’nin (316/928) “Kitâbü ‘l-Mesâhif”ini neşrederek bir
takım katkılar yapmava çalışmıştır.
Neden “Kitâbü’l-Mesâhif” derseniz?! Cevabı gâvet basit
çünkü bu kitap, bâzı sahabelerin kendi hâfızalarını kendi özel
notlarıyla takviye için yazdıkları şahıslarına mahsûs muhtelif
Kur’ân nüshalarıdır. Yazı yazmayı bilen herkes kendince not
etmiş, Kur’ân metinleri arasına bâzı hadis ve duâ metinlerini de
kaydettikleri olmuş. Kendi kafa ve imkânlarına göre ve kendileri
için yine kendilerinin bazen düzenli bazen düzensiz, bâzı eksiklik
ve fazlalıkları da ıçerebilen kişisel mushaflar... Dolayısıyla
bunlar, gâyet tabii olarak, birbirlerinden bâzı farklılıklar, takdîm
ve te’hîrler, eksiklik yükseklikler arzedebiliyorlar... Zaten İslâm
düşmanlarının büyük çapta yararlandığı malzemelerin en belli
başlılarından biri de Muhammed ümmeti içerisinde cımbızla
arayıp
buldukları
“İhtilâflar”dır
“İhtilâfa’l-Mezâhib,
İhtilâfa’l-Meşârib, İhtilâfa Ebî Hanîfe Me’a İbni Ebî Leylâ...
İhtilâf... İhtilâf … “İhtilâfü’l- Mesâhif: Kur’ân’ın ilk nüshaları
olan mushafların birbirini tutmaması ve birbirinden
farklılıkları?!...” demektir. Maksat “Falan sahâbenin mus- hafı
filamnkinden farklı... öyle ise, bu işte bir iş var!...” Sonuçta da.
49
El-Akîkî. Necib. El-Müsteşrikûn, 3/158.
El-Akîkî. Necib. El-Müsteşrikûn, 2/379.
50
48
Tefsir Problemleri
Kur’ân’da “tahrif’ var, “tashîf’ var, “ilâve” var, “eksiltme” var,
“tağyir” var “tebdil” var!...” diyebilmek.
İşle Arthur Jeffery’nin “Kitâbü’l-Mesâhif’c yazdığı
mukaddimesinde bu hususta söyledikleri:
ÇEŞİTLİ İHTİLÂFLARA AĞIRLIK VEREREK
BUNLARI TAHRÎFÂTA DELİL GÖSTERMELERİ
Jeffery mukaddimesinde diyor ki:
“Sahabe Mushaflarımn İhtilâfı (farklılıkları): Çoğu
sahabelerin Kur ân’i bir mushaf içerisinde topladıkları rivâyet
edilmiştir. Ali b. Ebî Tâlib (40/660). İ’Jbey h. Ka’b (21/641),
Huzeyfe’nin kölesi Sâlim (12/633). Abdullah b. Mes’ud (32/653),
Ebû Mûse’l-Eş’arî (324/936). Abdullah b. Zübeyr (75/695), Ebû
Zeyd (16/637), Mu’az b. Cebel (ö.639 M.) ve diğerleri... Bu
mushaflar hiç birbirini tutmuyor ve farklılıklar arz ediyordu..”51
Takdir edileceği gibi, bu işin iç yüzü ancak. Kur”ân-ı
Kerîm’in nüzûl şekli, nâzil olan âyetlerin Rasûlüllah S.A.’in
mübârek ağızlarından alınış tarzı, zihinlerde hıfzı, yazı olarak
muhâfazası. âyet ve sûrelerinin tertibi ve düzenlenerek bir
mushaf halinde bir araya toplanması konularını inceledikten
sonra gereği gibi anlaşılabilir. Takdir edersiniz ki, bunlarla ilgili
hiç bir bilgisi olmayan bir kimseye, mesela, özellikle Hz. Ali’ye
aşırı sevgisi olan bir alevîye. Jeffery’nin dediği gibi. “Ali,
51
Jeffery, Arthur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 5. 6.
Tefsir Problemleri
49
topladığı Kur ân âyetlerinden oluşan mushafmı devesinin üzerine
yükledi ve hu (bir deve yükü) mushafı sahabelere getirdi...”52
Derseniz, buna bir de “O mushafm içerisinde “Velayet Sûresi”
de vardı. “İmamet Sûresi” Bakara’nın üç misli. “Ehl-i Beyt
Sûresi” beş misli kadardı... “ türünden yalanlan eklerseniz, buna
gulât-ı şî’a bir yana. sâdece Alevî değil, işin iç yüzünden habersiz
her Ehl-i Beyi muhibbi, ki her müslüman Ehl-i Beyti sevmektedir,
rahatlıkla ınanabilecektir.
İSLÂM VE KUR’ÂN DÜŞMANLIĞI İŞBİRLİKCİLİĞİNİN
MİLLETLER VE NESİLLER HÂLİNDE BU
DÜŞMANLIĞI SÜREKLİ TAKİBE ALMALARI,
MÜSLÜMANLARI İSTEDİKLERİ YÖNE
YÖNLENDİRMEYE ÇALIŞMALARI VE KUR’ÂN’DA
TAHRİF VAR İDDİÂSINDA ISRARLARI
Şimdi Arthur Jeffery’nin yukarda bir paragrafını
verdiğimiz mukaddimesinin baş tarafından alarak, önce onun
hocası Goldziher (1850-192 l)’i izleyişini görelim:
“Biz bu kitapla okuyculara. Kur’ân’m geçirdiği
safhaların tarihçesi hususunda. “Kitâbü’l-Mesâhif’in, yeni bir
incelemeye esas teşkil etmesi umudunu taşıdığımızı arz ve takdim
ediyoruz. Günümüzde, şark ulemâsı Kur ân’m tefsiri, i’câzı ve
ahkâmı ile ilgili pek çok eserler yayınladılar. Fakat şimdiye
kadar bize “Kur’ân’ın kıraatlarmın geçirdiği safhalar”dan ve
“onlarda yapılan değiştirme ve silmeleri inceden inceye
52
Jeffery, Arthur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 5.
50
Tefsir Problemleri
araştırma”nın özel bir câzibe ve çarpıcılık taşıdığı bir asırda,
bâzı yazarların bu konudaki haşarılarına karşın, doğu
âlimlerinin bu konuya neden yanaşmadıklarını lam olarak
bilemiyoruz...”53
Tabiidir ki Jeffery’nin burada sözünü ettiği “Bâzı
yazarlar”ının başında hocası Goldziher (1850-1921) gelmektedir.
Goldziher (1850-1921)’in de bu konudaki ilhâm kaynağının,
dostum diye sitayişle bahsettiği Theodor Nöldeke (1X36-1930)
olduğu su götürmez bir gerçektir. Zira müsteşriklerden Kur’ân
metnine yönelik ilk derli toplu savaşı açan “Târîhu’n-Nassı’lKur’ânî” veya “Tarîhu’l-Kur’ân” adlı kitabıyla Nöldeke
(1836-1930) olmuştur.54 Goldziher (1850-1921) “Mezâhih” inde
bu hususa şu sözleriyle temâs eder.
“Büyük dostumuz Theodor Nöldeke (1836-1930), bu
meseleyi. (Kur’ân Metninin muharref olduğu meselesini) Paris’te
akademi mükâfatı kazanan soylu ve bâkir kitabı
“Tarihu’l-Kur’ân”da tam anlamıyla çözmüş ve meselenin
konuyla ilişkisini Kur’ân’ı tarayarak açıklamıştır...”55
Nöldeke (1836-1930): “Kur’ân’ın metm’nin muharref
olduğü’nu ılmî(!) bir üslupla isbât ettiğini iddiâ ettiği ve
Avrupa’nın “Kur ân tehdidinden kurtuloyuruz” ümidiyle, ödül
yağmuruna tuttuğu bu kitabını önce Almancaya çevirmiş ve
53
Jeffery, Arthur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi, S: 5.
El-Akîkî, Necib; El-Müsteşrikûn, S: 2/380.
55
Goldziher, İgnaz, Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî, S:7.
54
Tefsir Problemleri
51
“Târihu’n-Nassı’l-Kur’ânî” adıyla Götüngen’de 1860’da
yayınlamış; sonra bu işi talebesi Schwally’ye (1863-1919) havâle
etmiş, Schwally’de hocası Nöldeke’nın bu kitâbını yeniden
tahkik ettikten ve birtakım ekler ilâve ettikten sonra iki cilt
hâlinde Laıbniç’de 1919’da bir daha bastırmış. O da ölürken işi
Bcrgstrasser’e (1886-1933) devretmiş Bergstrasser (1886-1933)
kitâb üzerinde çalışmalarını sürdürürken ölmüş ve bu peşi
bırakılmaz işi talebesi Pretzl’c (1893-1941) devr etmiş ve nihâyet
Pretzl (1893-1941) ile kitâbın üçüncü cildi de tamamlanarak
1926’da Laibniç’de tekrar basılmış...56
İşte JefTery’nin doğu âlimlerinin ilgisizliğine karşı
başarılar kaydettiklerini ileri sürdüğü ve “bâzı” kelimesiyle
gizlediği âlimler(!) Mezkûr mukaddimesinin ikinci sayfasında
kendisinin de açıkladığı gibi, bunlar: başta Goldziher
(1850-1921) olmak üzere, Nöldeke (1836-1930), Schvvally,
(18631919). Bergstrasser (1886-1933) ve Pretzl (1893-1941)
dır.57
Açıkça görüldüğü gibi kıraat farklılıklarını gerekçe
göstererek, Kur’ân Metni’nin muharref olduğuna dünyayı
inandıracaklarını sanıyor ve bu hülyâ- nın peşine, talebesiylc.
hocasıvla zincirleme nesilden nesle birbirini kesintisiz tâkib eden
orduları takıyorlar. Bu kutsal(!) görevi, biri diğerinden devr
alarak, asırları aşan bir bayrak yarışını Yahûdî’si ve
56
El-Akîkî Necib, El-Müsteşrikûn:2/380; Jeffery, Kitâbü’l-Mesâhif
Mukaddimesi: 4.
57
Jeffery, Artlıur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 4.
52
Tefsir Problemleri
Hıristiyan’ıyla işbirliği yapmak sûretıyle sürdürmekle
yetinmiyor, bir de: “Doğu âlimlerinin bu konuya neden
yanaşmadıklarını bilemiyoruz!..” 58 diyerek, gerçek İslâm
Âlimleri’nin kendi- lerinc katılmayışlarından yakınıyorlar
Halbuki onlar doğudaki gerçek âlimlerin, farklı kıraatlann
Peygamberimize vahiy yoluyla farklı şekilde geldiklerini ve
bunların tevâtürlc sâbit olduğunu, Peygamber S.A.’in bile bunlar
üzerinde tasarruf hakkına sâhip olmadığını pek âlâ bilmektedirler
Bunlar, aç ve câhil bıraktıkları İslâm dünyasının, bir gün
yalanlarına inanıp peşlerine takılacaklarını mı zannediyorlar?!...
dersiniz. Gerçekten, müslümanlar Rablannın, Peygamberlerinin
şahsında kendilerine: ( ‫صا َرى َحتَّى تَتَّبِ َع‬
َ ‫ضى عَن‬
َ َّ‫ك ْاليَهُو ُد َوالَ الن‬
َ ْ‫َولَن تَر‬
َّ
٠٠٠‫(“ ) ِملتَهُ ْم‬Yâ Muhammed!...) Yahudiler ve hıristiyanlar. sen
onların dinlerine girmedikçe, senden aslâ râzi ve memnun
olmayacaklardır...”59 kavli ilâhîsini unutup da bu neces 60 lerin
peşine takılıp gidecekler mi aceb?!...
Bunlar, kendileri bile inanmadıkları halde, bir taraftan
Kur’ân-ı Kcrîm’in muharref olduğuna insanları inandırmak için
delîl diye bir yığın safsata getirirken, diğer taraftan bilimsellik(!)
adına. Tevrât ve İncil’in Mısır kumları içerisinde hiç bozulmadan
günümüze kadar olduğu gibi ulaştığını söyleyebilmişler; fakat
ellerine ulaştığını iddiâ ettikleri bu Tevrât ve İncil’in aslının
hangi dilden, İbrânice mi, Süryânîcc mi, Sâmirîce mi. Rumca mı
58
Jeffery, Artlıur; Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 3.
Bakara Sûresi, âyet: 120.
60
( ٌ‫ ) إ ِ َّن َما ْال ُم ْشر ِ ُكونَ نَ َجس‬Müşrikler “neces” ten başka, yâni bizzat pislikten
başka bir şey değildir.” Tevbe sûresi, âyet: 28.
59
Tefsir Problemleri
53
yoksa eski Yunanca mı olduğuna bir türlü karar
verememişlerdir.61 Mâdemki Tevrât ve İncil elinize olduğu gibi
geçmiş, açıpda hangi dilden olduğuna niçin bakamıyorsunuz?!...
Sonra bu iki semâvî kitap nasıl olmuş da aynı Mısır’ın, aynı
çölünün aynı kumunda bir araya nasıl gelebilmişler?!.
Mermerleri eriten, çelikleri çürüten ve kemikleri toz eden asırlar,
nasıl olmuş da bu kağıt tomarlarını çürütmemiş, toz etmemiştir?!.
TEVRÂT VE İNCİL’İN BUGÜNKÜ DURUMLARI
Gerçek Tevrât ve İncil’i biz müslümanlar da kabul ve
tasdik etmekteyiz. Zira Kur’ân-ı Kerîm’in kendisinden önce
indirilen kitapları, çoğu kere Tevrât ve İncil’i ismen tasrîh ederek
kabul ve tasdik ettiğini açıkça ifâde eden âyet sayısı yirminin
üzerindedir. Fakat burada sözü edilen Tevrât ve İncil Hz. Mûsâ
ve Hz. îsâ’ya indirilen Tevrât ve İncil’in asılları ve indirildiği
şekillendir. Yoksa asırlar sonra yazılmış, kimin yazdığı nıeçhûl
çok sayıda nüshaları olan ve hangi nüshasının gerçek olduğu
karanlık, büyük çapta tahrifata uğramış, hangi âyet ya da sifrinin
doğnı hangisinin yanlış olduğu meçhul, aynı âyet içerisindeki
kelime ve rakamlann nereye kadarının ilâve ve hangisinin yanlış
olduğu meçhûl; kendi mensuplarından kimilerinin kabûl,
kinıılennın reddettiği sayısız nüshalarından hangisinin ve neye
göre makbul ya da merdûd olduğu meçhûl; hiç bir nüshası
diğerini tutmayan, birinin diğeriyle hiçbir alâkası yok denecek
kadar ayrı ve aykırılıklarla dolu nüshalannın hangisini Kur’ân
tasdîk eder ve müslümanlara tasdîk mükellefiyeti yükler ki?!..
61
Delhi’li, Rahmetullah Efendi, İzhârü’l-Hakk Tercümesi: 654-685.
54
Tefsir Problemleri
Kendi bilginleri tahrifata uğradıklan hakkında hemen hemen
ittifak halinde iken biz müslümanların muharref Tevrât ve İncil’i
kabûl etmemiz, hem de Kur’ân’dan sonra neshedildiği kesin olan
Tevrât ve İncil’i Kur’ân’dan sağlam kabûl etmemiz nasıl
beklenebilir?!.. Onu onlar ancak, içimizden satın alıp kendi
hesaplarına çalıştırabıldiklcri, çifte Standard “dönme’lere telkîn
edebilir, şeytanın kalplerine eğrilik ve kaypaklık koyduğu fitneci
ve aşılandıkları peşin fikirlere uygun yorum ve “aferin “
getirecek bilimsel(!) aldatmaca: “Teşâbüh”cülerine 62 kabûl
ettirebilirler.
TEVRAT: Ahdi Atık’in 1 bölümü 38 kitâb. 2. bölümü 9
kitâb olmak üzere toplam 47 kitaptır. Bunlardan sâdece:
1)Sifr-i Tekvîn,
2)Sifr-i Hurûc,
3)Sifr-i Ahbâr,
4)Sifr-i Aded ve
5)Sifr-i İstisnâ olmak üzere”63 beşi, bir başka görüşe göre
üçü, kabûl görmüş gerisi reddedilmiştir. Sâmiriler bu 38 kitaptan
sâdece 7’sini kabûl ederler. Tevrâtları da Yahudî Tevrâtından
tamamen başkadır.”64
İNCİL: Ahdi Cedid’ın 1. bölümü 20 kitâb. 2. bölümü 7
kitâb olmak üzere 27 kitâptır. Bunlardan da sâdece:
62
Âl-i İmrân sûresi, âyet: 7’den iktibâs.
Delhi’li, Rahmetullâh Efendi. Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 65, 67.
64
Delhi’li, Rahmetullâh Efendi. Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 67.
63
Tefsir Problemleri
55
1)Matta,
2)Markos,
3)Luka ve
4)Yuhannâ İndileri kabul görmüştür.65
Kral Kostantin 325 M. yılında Nairite’de hıristiyan
bilginlerinden bir kurul kurarak bu kitapların hepsini inceletmiş.
Bilginler kurulu bu kitaplardan yalnız “Kitâb-ı Yahûdiyet”m
doğruluğuna, diğer kitapların hepsinin şüpheli ve değiştirilmiş
olduklarına karar vermiş. Bu karar, jürinin “Kitâb-ı Yahûdiyet”e
yazmış olduğu önsözden de anlaşılmaktadır.
Bundan sonra 364 M. yılında “Lodisya Kurulu” adında
bir kurul daha toplanmış bu kurulun bilginleri de “Kitâb-ı
Yahûdiyet” hakkındaki hükmü kabul etmiş, buna ilâve olarak
yedi kitâbı daha kabûle şâyân bulmuştur. Bu yedi kitâb içerisinde
bugün kabul gören dört incilden bir tanesi bile bir bütün olarak
yer almamaktadır. Ayrıca “Müşâhedât-ı Yuhannâ” kitabı, her iki
kurul tarafından da şüpheli görülmüştür
Bundan sonra 397 M. yılında “Meclis-i Kâri-i Tehis”
denilen 126 kişilik bir bilginler kurulu daha toplanmış, bunlar da
öncekilerin kararlarına ilâveten incil olarak altı kıtâb daha kabul
etmişler... Bunlar içerisinde de dört İncil’in hiçbiri, bir bölüm
ölçüsünde de olsa mevcud değildir.
65
Delhi’li, Rahmetullâh Efendi, Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 67, 69.
56
Tefsir Problemleri
Bundan sonra Vaterlo, Floransa vc Tarentc’dc de üç kurul
daha kurmuş, kutsal kitapları inceletmişler, bunlar da kabul
etmişler, reddetmişler!... Sonraları protestanlar çıkmış onlar da
öncekilerin kabul etmediği altı incil daha kabul etmişler ve
bunların bâzı bölümlerini de reddetmişler.
Bu kitapların asılları İbrânî ve Çaldı dillerinde yazılmış
fakat bugün hiçbiri ortada yok. Yahûdîler bu kitapların ilhâmla
yazılmış olduğunu kabûl etmezler! Îsevîlerin tamamı bu kitaplara
değer vermez. Cirum demişki. Bu kitaplar dînî problemlere
inandırıcı cevap vermekten uzaktır. Din bilginleri Kilos: “Bu
kitapların her zaman ve her yerde okunması sakıncalıdır”, demiş.
Boobless adındaki râhip bu kitaplardan ikisinin değiştirilmiş
olduğunu isbâtlamıştır. 66 Hz. Adem’den Nûh Tûfânı’na kadar
olan süre. İbrânîce nüshada: 1650 yıl yunanca nüshada: 2262 yıl,
Sâmirîce nüshada: 1307 yıl; Tûlan’dan Hz. İbrahim’in doğumuna
kadar ki süre, İbrânîce nüshada: 292 yıl. Yunancada: 1072 yıl,
Sâmirîcede: 942 yıl, Hz Âdem’den îsâ A.S.’ın doğumuna kadarki
süre; İbrânîce nüshada: 4004. Yunanca’da: 5872 yıl, Sâmirîcede:
4700 yıldır. Heykel mescidinin yapıldığı yer İbrânîce nüshada:
“Aybal” dağı, Sâmirî nüshada “Cerzim” dağı olarak
gösterilmiştir.67
İsmail Fennî Ertuğrul’un (1855-1946) Hakikat Nurları
adlı eserini neşre hazırlayan Osman Ergin, mezkûr kitâbın 209.
sayfasında kaydettiği bir dipnotunda özetle şöyle demektedir:
66
Delhi’li, Rahmetullâh Efendi, Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 67, 69.
Delhi’li, Rahmetullâh Efendi, Izhâru’l-Hakk Tercemesi: 545.
67
Tefsir Problemleri
57
“Vaktiyle intişâr eden elliyi mütecaviz muhtelif İncil
nüshaları Ruhban Meclisi tarafından yakılarak yalnız Matta,
Markos, Luka ve Yuhannâ’ya ısnâdedilmekte olan dört incil
bırakılmıştır. Bunlar otuz kadar sahifeden ibâret birer küçük
kitaptır... Bunlardan en eski olan Matta İncilı’nin ârâm dilinde
yazıldığı zannedilmektedir(!)Bu İncilin de aslı kaybolmuştur...
Mars iyon mezhebi İndilerin Hz. îsâ’ya isnadının doğru
olmadığına ve Luka İncili ile Senpol İncil inin az bir kısmından
mâdâsmın sonradan tasni’ edildiğine yani uydurulmuş
bulunduğuna kâildir.”68
İsmail Fennî Ertuğrul’da (1855-1946) N. Simon’un
“Dinler İçinde Muzhik Bir Seyâh ât” adlı kitâbından naklen
şunları aktarmıştır:
“Îsâ, hiçbir şey yazmadı, ilk havâriler de pek az bâzı
şeyler yazdılar.. İndilerin müellifleri, sâdece îsâ’ya yaklaşan
yahut O’nu tanıyanlarla münâsebette bulunan veyahut yalnız
îsâ’dan bahsedildiğini işiten kimselerden O’nun hakkında
işittikleri bâzı şeyleri tekrar ediyorlardı. Daha ilk asırlarda bu
İndilerin birtakım mücâdelelerin tarafgirâne ve asılsız te’lîfi
olduğundan, binaenaleyh doğruluklarını temin edecek hiçbir
şeye mâlik olmadıklarından bahisle bunlara karşı şiddetli
ıtirâzlar vukıt bulmuştur”69
68
Ergin, Osman, Hakikat Nurları: 209, 210, dipnot: 2.
Ertuğrul, İsmail Fennîa, Hakikat Nurları: 210.
69
58
Tefsir Problemleri
“İndilerin ne îsâ ne de Havâriler tarafından yazılmayıp,
çok zaman sonra meçhûl birtakım kimseler tarafından yazıldığını
ve
hu
adamların,
insanların
görmedikleri
şeylere
inanmayacaklarını bildiklerinden, hikâyelerinin başlarına
Havarilerin veya onlara mensup kimselerin isimlerini
koyduklarını herkes bilir... îsâ’nın hiçbir nutkunun metni elde
mevcut değildir. Kolleksiyon yapan biri ellidört incil bulmuş,
bunlardan ellisi yakılmış, kalan dört İncil de her türlü tezatlarla
doludur”.70
Şimdi de ömrünü Ahd-i Cedid ve Ahd-i atik içerisinde
geçirmiş ve neticede hidâyeti bulabilmiş çağdaş âlim Maurice
Bukaille’nin bu konudaki tesbîtlerine kısaca göz atalım:
“Tarafsız olmak gerekirse, bize ulaşan söz konusu Tevrat
metinlerinin gerçeği ifâde etmediklerim kabullenmek zorunludur.
Allah gerçek olmayan bir hususu vahyeder mi? Gerçeklen,
insanlara uydurmalarla, hem de çelişkili uydurmalarla tâli mâl
veren bir Tanrı fikrini anlamak mümkün değildir Durum böyle
olduğuna göre, ister istemez, metnin, insanlar tarafından
değiştirildiği hipotezini öne sürmek gerekir. Bu tahrif, ya
nesilden nesile geçen sözlü rivayetlerde, ya da bu rıvâyellerin
teshil edildiği metinlerde cereyan etmiştir. Tekvin gibi bir eserin,
üç asır zarfında, en azından iki defa yeniden elden geçirildiği
bilindiğine göre, onda bir takım yanlışlar yahut olayların gerçek
70
Ertuğrul, İsmail Fennîa, Hakikat Nurları: 210.
Tefsir Problemleri
59
durumlarıyla bağdaştırılmayacak hikâyelerin bulunmasından
şaşırmak niye?”71
“Bu yanlışlar, tutarsızlıklar ve çelişkiler yığını
karşısında, hıristiyan Tefsircilerin lepkilerindekı farklılık,
hayrete düşürecek derecededir. Bâzıları, bu hataların bir kısmını
kabûl eder ve kitaplarında, bu dikenli meseleleri ele almakla
tereddüt etmezler Bâzıları, kabûl edilemeyecek ifâdeleri pek
kurcalamaz, metinde olanı harfi harfine savunmaya yönelir,
savunmacı ve övücü sözlerle ve çoğu zaman, beklenmedik
deliller desteği ile muhâtabı iknâ etmek için çabalar durur,
böylece mantığın reddettiği hususları unutturacaklarını umarlar.”72
“Vahiy inancına dokunan, hıristiyan çevrelerde hâkim
olan bu sıkıntı. Vatikan II Konsili (1962-1965) sırasında da ifâde
edildi Orada, kabûl edilebilecek bir kesin metnin ortaya çıkması
ve -Vahy hakkındaki 4 nolu konsil belgesine yazdığı girişte 73
Mgr Weber’in deyimiyle- “konsili çamura saplanmak
tehlikesiyle karşı karşıya koyan hu acıklı durumun” sona ermesi
için. üç yıl boyunca süren tartışmalardan sonra, en azından beş
metnin değiştirilmesini beklemek gerekmişti.
71
Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim s:62.
Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim s:63.
73
Le Centurion, 1966.
72
60
Tefsir Problemleri
Bu belgenin Eski Ahid’e ilişkin iki cümlesi (4. Bölüm,
s.53), hiç bir itiraza yol açmayacak bir tarzda, bâzı metinlerin
eksikliklerini ve geçersizliklerini belirtmektedir.”74
“Kitâb-ı Mukaddes’in geniş kitle için hazırlanan
basımlarında, giriş kısımlarında yer alan ifâdeler, okuyucuyu,
farklı İncillerı kaleme alanların şahsiyetlerinin, metinlerin sıhhati
ve rivayetlerin doğrulukları konusunda İnciller yönünden hiç bir
problem doğurmadığı konusunda iknâ etmeye çalışırlar. Oysa
güvenilir kimlikleri bile bilinmeyen İncil yazarları hakkında nice
meçhuller bulunmaktadır. Bu tür notlarda, aslında basit bir
hipotezden ibaret olduğu halde, kesin bilgi olarak sunulan bir çok
hususlar vardır, Falan İncil yazarının, olayların görgü tanığı
olduğu bildirilirken ihtisâs eserleri bunun zıddını öne sürerler.
Hz. Îsâ’nın risâletinin sona erdiği târih ile kitapların ortaya
çıktığı târih arasındaki şiire, tamamen mübalağalı olarak
azaltılır. Sözlü bir rivâyet esas alınarak bir tek redaksiyon
yapıldığına inandırılmak istenir, hâlbuki metinlerin değiştirildiği
uzmanlar tarafından isbatlanmıştır. Şundan bundan, bâzı Tefsir
güçlüklerinden bahsedilip durulur, fakat düşünen kimsenin
gözlerine çarpan apaçık çelişkiler kurcalanmaksızın geçilir.
Güven verici giriş kısmının tamamlayıcısı ünvânıyle, ek olarak
sona konulan küçük lügatçe (sözlük)lerde gün gibi ortada olan
tuhaflıkların, çelişkilerin veya yanlışlıkların el çabukluğuyla yok
edildiği yahut ustalıklı bir savunma edebiyatı ile örtbas edildiği
74
Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.69.
Tefsir Problemleri
61
görülür. Tefsircilerin aldatıcılıklarını göz önüne seren böylesi
davranışlar, iç ezicidir.”75
“Bir kere İnciller, oldukça erken bir dönemden beri değil.
Hz Îsâ’nın risâletinin sona ermesinden bir asırdan fazla bir
zaman sonra bir bütün teşkil ederler. Ökümenik İncil tercümesi,
dört İncil’in resmî (kanonik) durumlarını elde etmelerinin,
yaklaşık 170 yılında olduğunu tahmin etmektedir.
Bu kitapların yazârlarını “havârî” olarak niteleyen St.
Justin’in ifâdesi, günümüzde kabule değer değildir.
İndilerin hangi tarihte yazıldığına gelince, A. Tricot
Matta, Markos ve Luka İndilerinin 70’ten önce yazıldığı
görüşündedir. Bu ise kabul edilemez, ancak olsa olsa Markos için
geçerli olabilir Bu Tefsîrci de, başka bir çokları gibi. İncil
yazarlarını Hz. îsâ’nın havârîleri veya arkadaşları olarak takdim
etmek için çırpınıp durmakta ve bundan ötürü, onların Hz. Îsâ’nın
yaşadığı zamana çok yakın bir dönemde yaşamış olduklarını
düşündürecek tarihler öne sürmektedir. Yuhannâ’ya gelince. A.
Tricot, onun yaşadığı tarihi 100 yılına kadar çıkarmaktadır.
Hıristiyanlar onun, bir takım önemli durumlarda Hz. îsâ’nın
yanında gösterilmesine, öteden beri alışmışlardır, fakat onun,
kendi adını taşıyan İncil’i yazdığını kabûl etmek, hayli güçtür. A.
Tricot’ya ve başka Tefsîrcilere göre. (Matta gibi) havârî Yuhannâ
da, anlattığı olayların yetkili ve gerekli nitelikleri taşıyan
75
Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.76, 77.
62
Tefsir Problemleri
tanığıdır, hâlbuki kritiklerin büyük çoğunluğu, onun dördüncü
İncil’i yazmış olacağı hipotezini geçerli saymazlar.”76
“Eski Ahid yaklaşık dokuz asır boyunca oluşan edebî
eserler toplamından ibarettir. Eski Ahid, son derece uyumsuz bir
mozayık teşkil etmekte olup, onu meydana getiren unsurlar,
zaman zaman eski parçalara, ilâve edilecek parçaların eklenmesi
sebebiyle, yüzyıllar boyunca insanlar tarafından değiştirilmiş
durmuştur. Öyle ki, artık bugün, o parçaların nereden geldiğini
bilmek, bazan çok zordur.
Talihsizlik, İncil yazarlarının, bildirdikleri olayların
görgü tanığı olmamalarından ileri gelir.”77
“İncil yazarları, Hz. Îsâ ile ilgili bâzı olayları büyütmek
konusunda. Ortaçağ Fransa’sındaki yiğitlik destanlarını
terennüm eden sanatçılar gibi davranmışlardır. Bunun sonucu
olarak, olaylar, anlatanlardan her birinin kendisine mahsûs
durumuna göre şekillenmiş ve anlatılan hadiselerin doğruluğunun, bir çok durumda son derece şüpheli olduğu ortaya çıkmıştır.
Çelişkiler, yanlışlıklar, çağdaş bilimin sonuçlarıyla olan
zıtlıklar... Bütün bunların neden ileri geldiği, bildirilen
durumlarla pekiyi anlaşılabilir. Fakat bunların farkına varan
hıristiyanlar büyük bir şaşkınlık geçirirler. Çünkü çağdaş
incelemelerden açıkça ortaya çıkan sonuçları, bir savunma
76
Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.88, 89.
Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.369.
77
Tefsir Problemleri
63
coşkunluğu içinde yüzen kurnazca mantık cambazlıkları altında
örtbas etmek için resmî Tefsîrcilerce şimdiye kadar sürdürülen
gayret, öylesine derin ve sürekli olmuştur kı!”.78
“Tevrâttaki bir takım kıssalarla, aynı olayları konu
edinen Kur’ân kıssaları arasında yapılan karşılaştırma,
Tevrat’ın bilimsel yönden kabûlü mümkün olmayan ifadeleriyle,
bilimle tam bir uygunluk gösteren Kur’ân’ın açıklamaları
arasındaki temel farkları ortaya koymuştur.”79
İşte Arthur Jeffery, Goldziher (1850-1921) ve Nöldeke
(1836-1930) gibilerin Kur’ân’ı Muharref göstereceğiz diye kırk
dereden kırk çeşit sudan bahâneler ararken Levh-i Mahfuz’dan
geldiği gibi muhâfaza edildiğini iddia ettikleri Tevrat ve
İncilerinin durumu!... Oysa evi camdan olanların başkasının
evini taşa tutmaya kalkışması çılgınlıktır. Özellikle bu başkası,
granitten daha sağlam bir eve sahipse!...
TOPRAK İÇİNDE ASIRLARCA ÇÜRÜMEYEN KÂĞIT
Jeffery, bütün bu gerçeklere rağmen, nüzullerinden ne
kadar sonra, kimler tarafından80 ve hangi dillerde yazıldıkları81
bilinmeyen; hangisinin gerçek, hangisinin sahte olduğu belli
olmayan bu çok sayıda Tevrat ve İncil nüshalarından
hangilerinin, Mısır’ın hangi çölündeki hangi kumlar arasında
78
Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.370.
Bucaille, Maurice, Kitâb-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim: s.371, 372.
80
Delhil’li, Rahmetullah Efendi, İzhârü’l-Hak Tercümesi: 45-46.
81
Delhil’li, Rahmetullah Efendi, İzhârü’l-Hak Tercümesi: 45.
79
64
Tefsir Problemleri
hangi insanlar tarafından ve ne zaman bulunduğu ve hâlen nerede
olduklarından ve bulunduğu iddiâ edilen bu Tevrât’ın kabûl
edilen(!) meşhur üç ya da beş Tevrât nüshasından hangisi; İncilin,
kabûl edilen(!) bir, dört, sekiz, ondört ve yirmi nüshasından
hangisi olduğundan hiç söz etmeden -ki kabûl edilmeyen ve
kiminin kabûl kiminin şiddetle reddettikleri nüsha sayısı
yüzlercedir- büyük bir gurur ve bilimsellik(!) kuruntusuyla.
sıkılmadan: “Hangimiz, batı bilginlerinin. Mısır kumları
sayesinde, uzun zamanlar boyunca çürüyiip yok olmaktan
korunmuş olan Tevrat ve İncil âyet ve sifr’lerini muhâfaza edip
bize ulaştıran bâzı eski kağıt ve papirüs parçalarını buldukları
zamanki sevinçlerinin derecesini bilip takdir edebilir?!.” 82
Diyebilmektedir. Eğer böyle bir şeyi biz müslümanlar söylesek,
eminim tefe koyar oynatırlar; taktıkları gerici, yobaz,
fundamantalist, köktenci, tutucu... İsimlerini yenileriyle
değiştirirler.
KUR’ÂN-I KERÎM Mİ TAHRİF EDİLMİŞ YOKSA
TEVRAT VE İNCÎL Mİ?!.
Yukarda sıraladığımız ve sıralayamadığımız, bütün
imkânsızlara müstehîl = olmazlara rağmen, farz edelim ki
Jeflery’nin açıkça, Goldziher (1850-192l)’in zımnen dedikleri
gibi, Tevrât ve İncil gerçekten Mısır kumları içerisinde uzun
asırlar boyunca olduğu gibi kalmış olsun...
82
Jeffery, Arthur, Kitâbü’l-Mesâhif Mukaddimesi: 3.
Tefsir Problemleri
65
Kurân-ı Kerim, yüzlerce binlerce hâfıza bantlarına
bantlanmış, gece gündüz binlerce milyonlarca ibâdet ve taatlerde
tekrarlanmış, onlarca özel ve resmî vahiy kâtiblerinın
kalemleriyle Cebrâil, Vahiy ve Rasûl S. A. kontrolünde taşlara,
ağaçlara kazılmış, derilere kemiklere yazılmış, toplanmış ve
Esbâb-ı Nüzûl dediğimiz, yirmi üç sene boyunca, bir millet ve
onu oluşturan envâ-i türlü ferd ve cemaat ölçüsünde yaşanan
olaylarla en ince duygulara indirilmiş, binlerce şuur altına
silinmez seciyyeler olarak yerleştirilmiş -kim kendisiyle,
yakınıyla veya günlerce toplumu çalkalayan ve herkesi
ilgilendiren sosyal psikolojik psiko-sosyal ya da devrim ebadında
kültürel olaylarla ilgili ve kendisinin canlı figüranlığını yaptığı
bir âyeti kolay kolay unutabilir?- ve yirmi üç senede bir bütün
olarak yirmi dört defa Cebrâil-Rasûl arası, binlerce defa
Rasûl-ümmet arası karşılıklı şifahî mukâbeleler ve redaktelerden
geçirilip tekrar edilerek tüm ümmete en ince ses ölçüleriyle
verilmiş, ibâdetlerle tirilyonlarca defa ezbere ve yüzünden
tekrarlanmış, nesilden nesle artan milletler olarak tek ses kaybı,
medd kaybı ve rezonans kaybına uğratmadan biri diğerine
aktararak şu güne, harfi harfine, noktası noktasına, mahreci
mahrecine, muhâfaza edilerek getirilmiş; ses, telalfuz, boğaz,
hançere ve ağzın çeşitli yerlerinden çıkış, incelik, kalınlık,
çekme, uzatma ve kısaltma gibi günümüzün nota ve ses bilimini
geride bırakacak “Tecvîd, Mehâric-i Hurûf, Aşere Takrib” vb.
müstekil ilimlerin tedvinine yol açmış, hassâs uygulamalı ilim
dalları hâlinde günümüze kadar gelmiş, hâlen üstâdlarının
ağzından talebelerine tekrarlana tekrarlana aktarılmakta olduğu
halde: Kıraat farklılıkları O’nun tahrifine değil, tam aksine, en
66
Tefsir Problemleri
ince mânâlannın bile muhâfaza edildiğine, Allah Kelâmının kul
kelimelerine, çok buutlu ilâhî mânâların dar beşerî zarflara
sığmaması yüzünden; kul sözleri veya beşer zarflarının Allah
kelâmını içine atırkenki zorlama ve yırtılmalarından. “Ahrufü
Seh’a, Kıraat-ı Seb’a ve Aşera” gibi, çok buutlara dönüşmesine;
beşer zarflarının, ta’bîr câizse, şuradan buradan patlamasına ve
böylece beşer ölçülerini aşan bir mânâ zenginliği sağlamasına,
mesela, bir tek âyetteki farklı kıraatin, o âyeti üç ayrı âyet beş ayrı
âyet... hâline getirmesini te’mîn etmiş olmakla, bir kitabı üç,
yedi. on., kitap derecesine yükselttiği halde; bir an için böylesine
müthiş bir mu’cize. bu derece en ince nüansı bile kaçırmayan bir
kitâb olan Kurân-ı Kerîm’ın karmaşık, tutarsız, uyumsuz ve
muharref olduğunu; onların: “kumda bulduk(!)” dedikleri, hangi
dilden olduğu, kim tarafından ve ne zaman yazıldığı kesin belli
olmayan, birbirini hiç tutmayan çok sayıda nüshalar kargaşası
Tevrât ve İncil’lerinin hiç tahrife uğramadığını farz edelim bir an
için... O zaman onların bu iki kitapta, bizim Kurân’da
َّ ‫ال ِعي َسى ابْنُ َمرْ يَ َم يَا بَنِي إِس َْرائِي َل إِنِّي َرسُو ُل‬
okuduğumuz: ( ‫هللاِ إِلَ ْي ُكم‬
َ َ‫َوإِ ْذ ق‬
َّ ‫ص ِّدقًا لِّ َما بَ ْينَ يَ َد‬
ُ‫ُول يَأْتِي ِمن بَ ْع ِدي ا ْس ُمه‬
َ ‫ُّم‬
ٍ ‫ي ِمنَ التَّوْ َرا ِة َو ُمبَ ِّش ًرا بِ َرس‬
َ
‫)أحْ َم ُد‬:“Meryem oğlu Îsâ da bir zamanlar: “-Ey İsrail oğulları, ben
size, benden evvelki Tevrât’ı tasdik eden, benden sonra gelecek,
adı AHMED olan bir peygamberi müjdele(me)ye (gele)n bir
peygamberim...” demişti. 83 Âyet-i kerîme’sini ya da benzerini
Tevrât ve İncil’de okumayacaklar mıydı?!.. Evet, okudular,
duydular, işittiler ve duyup işitmez olasılar: ( َ‫ص ْين‬
َ ‫) َس ِم ْعنَا َو َع‬: İşittik
83
Saff sûresi, âyet: 6.
Tefsir Problemleri
67
ve isyan ettik, dediler” 84 Amansız düşmanlıklarını da hep
sürdürdüler.
KUR’ÂN-I KERÎM’LE TEVRAT VE İNCÎL ARASINDA
BİR MUKAYESE
Buharı Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh’i terceme eden ve ilmî
üstünlüğü ilmî çevrelerde tereddütsüz kabul gören merhum
Ahmed Naîm Efendi (1353/1934) Kur’ân-ı Kerîm’le Tevrât ve
İncîl arasında önemli bir mukayese ve gerçekçi bir değerlendirme
yapmıştır. Burada bu büyük üstâdımızın konumuzla ilgili bu
mühim değerlendirmesini aktarmadan geçemeyeceğiz:
“İslâm’ın kaynakları arasında birinci dereceyi
Kitâbu’llah’ın nazm-ı mütevâtiri hâizdir ki bu gün tilâvet
ettiğimiz kelime ve harfler, hareke ve sükûnler, çeşitli kıraatler ile
Muhammed b. Abdillah S.A. efendimiz tarafından teblîğ
buyurulduğu ehli meşrik ve mağribin kuşaktan kuşağa kesintisiz
bir tevatürü ile şüphesiz olarak bize ulaştığı herkesin mâlûmudur.
Kur’ân-ı Kerim’in âyetleri peyderpey nâzil oldukları zaman nasıl
ümmete tâ’lim buyrul- muş ise, öylece herkes tarafından
okunmuş ve ilk zamandaki gibi hiçbir asırda inkıtaa
uğramaksızın seleften halefe mütemâdiyen intikâl etmiştir.
Kitâbu’llah’ın sûre ve âyetleri her devirde, kâffe-i ümmetin
kâffe-i ümmete teblîği suretinde bir tevâtürü hâiz olduğu gibi.
ehl-i kıraat denilen ulemâ sınıfının muttasıl isnâd ile mahfuz olan
zincirleme rivâyetleri ile de ayrıca bir tevâtürü hâizdir. Dünyada
84
Bakara sûresi, âyet: 96. Nisa sûresi, âyet: 46.
68
Tefsir Problemleri
ellaz ve mebânîsi ihtilâfsız olarak bu kadar ma’lum ve mahfuz,
tahrif ve tağyirden masuniyeti bu kadar muhakkak hiç bir söz,
hiçbir kitap yoktur ve olmayacaktır Kur’ân-ı Kerîm’i tilâvet eden
kimse, Sâhib-i Şeri’at’ın tebliğini olduğu gibi bilâ noksan tekrar
ettiğinde zerre kadar şüphe etmez. Bunda birazcık şüpheye düşen
-hangi milletten olursa olsun- aklında hiffet (delilik) var
demektir. Meğerki Kur ân ne demek olduğunu ve takriben ondört
asırdan beri nasıl bir ihtimâm-ı emânetle (kutsal emânet üzerinde
titreyerek) sudûrdan sudfıra (kalpten kalbe, hâfızadan hâfızaya)
ve suhûftan suhûfa nakledildiğini bilmeyecek kadar câhil ola...”85
“Bununla beraber bu kadarla da iktifa edecek değiliz.
Bugün Dîn-i İslâm ile mütedeyyin olanlardan başka dünyada
hiçbir dînin sâlikleri yokturki, şerî atlerinin tefasîl-i ahvâlini,
bunlann tâ’lim ettikleri ahkâmı her türlü şüphe ve zanlardan ârî
olarak bilsin ve tabî oldukları kitapların ilk tebliğcilerine
âidiyyetlerine ve noksanlık ve ilâveye ve tebdîl ve tahrife
uğramadıklarına vüsûk-u tâmları (tam güvenleri) olsun... Çünkü
kendileriyle ilk dindaşları arasında sened-i muttasıl yoktur.
Senedin inkıtâ’ından dolayı da din bâbında en büyük tanıdıkları
zât (peygamber)in dinine kendileri hakîkaten müntesip midirler?
İcrâ ettikleri ameller ve âyinler hakîkaten onların tâ’lim ettikleri
amellerle âyinler midir? Yoksa akideleri, din ve âyinleri meçhûl
kimselerin o dinlerle bir eser-i telâubu (o dinler üzerinde
oynamalarının sonucu) mudur? Bundan şüphe etmemek elden
85
Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi:
1/93.
Tefsir Problemleri
69
gelmez. Ve şüpheleri izâleye medâr olacak hiçbir delil
gösterilemez.”
Mesela Yahudi ve Nasrânîlerin müştereken ellerinde
tedâ\iil eden “Ahd-i Atik” ile yalnız Nasrânîlerin tâbi oldukları
“Ahd-i Cedîd” kitapları hakkındaki ihtilâflar hakîkaten fecîdir.
Ahd-i Atik’in 47 kitâbından Sâmirîler- ce -ki Yahudilerin bir
tâifesidir- diğer Yahudi tâifclerinin elinde mütedâvil İbrânîce
nüshasını Sâmirîler tanımazlar. Hıristiyanlarca da Ahd-i Atik’in
başlangıçta yalnız 38 kitabı tanınmış iken diğer dokuz kitabı
Mîlâdi 325, 364, 397, senelerinde akdedilen, İznik. Leodıse ve
Kartaca Konsillerınde tedricen papazların kararıyla mukaddes
kitaplar sırasına geçmiştir. Nasıl?... Hoş değil mi?!. Bir Kitâb’m
münzel vahiy olması veya olmaması keyfiyeti binlerce sene sonra
gelen birkaç papazın muvafakat re’yi verivermesiyle tekarrur
ediyor. Ve vahiy değil iken onların demesiyle min tarafıllâh
(Allah tarafından) münzel (indirilmiş) oluveriyor!..”86
Ahd-i Cedid’i teşkil eyleyen 27 kitabın da başlangıçta
yalnız 20’si vahiy savılıp, bilâhare 364 ve 397 senelerinde
akdedilen Laodise ve Kartaca Konsillerinde, diğer yedisi kânûnî
kitaplar mevkiine terfî’ ettirilmiştir. Her iki Ahd’in hâricinde
olarak Yahudilerin bâzılarınca Mûsâ A.S.’a nisbet edilen
Müşâhedât, Tekvîn-i Sağîr, Mi’râc, Esrâr, îtirâfât namlarıyla altı,
Üzeyr A.S.’a nisbet edilen bir, Îsâ A.S.’a nisbet edilen iki, İrmiyâ
A.S.’a nisbet edilen -ki cem’an on kitap- ile Habekûk A.S.’a
86
Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi:
1/92.
70
Tefsir Problemleri
nisbet edilen Kelimât, Süleyman A.S.’a nisbet edilen diğer
Mezmûrlar, Yahudilerin çoğunluğu ile Nasrânilerce merdûd
(reddedilmiş) olduğu gibi. Ahd-i Cedid’den hâne olarak da, îsâ ve
Meryem A.S. ile Havâriler ve Havarilerin etbâ’ına nisbet edilen
70 bu kadar kitap daha var ki, Nasrânilerce apokrıf, yani
(Mevzû’=uydurma) gayri sâbit addediliyor Bundan maada
Hıristiyanlarca makbul tanınmış yukanki kitaplar hakkında şark
Ortodoksları ile Katolik ve Protestanlar arasında da muazzam
ihtilâflar vardır.87
İş bu kadarla da kalmaz. Bu kitaplardan her birinin Vahy
olup olmaması hakkında her iki taifece mcvcud olan niza’dan
kat’an-nazar (niza’ bir yana) herbırınin nisbet olunduğu Nebî
tarafından yazıldığı da sâbit değildir. Bil’akis o enbiyâ
hazarâtının o kitapları yazmamış oldukları aynı kitapların kendi
metinlerinden çıkarılan delillerden ve Yahûdî ve Nasrânî
âlimlerinin sarih veya müevvel ikrâr ve bazen iddiâlarından
istidlal edilerek bi’l-bürhân (delille) isbât ediliyor.88
Hâsılı Ahd-i Atik ile Ahd-i Cedîd kitaplarını kat kat saran
perde-i pikûk ve zulmet (bir sürü şüphe ve karanlık perdeleri) o
kadar kalındır ki biz müstumanların vahy-i münzel (Allah
tarafından indirilmiş vahiy) olduğunayakîn-i tâm ile mu’tekid
olduğumuz Kur’ân-ı Kerîm olmasa, Mûsâ ve Îsâ A.S.
87
Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi:
1/92, 93.
88
Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi:
1/93.
Tefsir Problemleri
71
hazretlerinin birer nebiyy-i zîşân olup, kendilerine Tevrat ile
İncil nâmında iki kitap ve şeri’at vahy buyurulmuş olduğuna;
hatta bu nâmda iki zât-ı Celîlü’l-Kadr’in dünyayı teşrif
ettiklerine Yahudilerle Nasrânîle- rin ellerindeki hucec-i
nakliyyeye (nakli delillere) bakarak kail olmamıza imkân
bulunmaz. Yahûdîlerlc Hıristiyanların da bu gün enbiyânın ve o
me- yânda kendi nebilerinin nübüvvetlerini tasdik edebilmek için
Kur’ân-ı Kerîm’ı tasdikten yakın bir tarik-ı aklîleri yoktur
Avrupalılardan nübüvvâta inanmayanlar Tevrât’ın Âsûrîlerden
geldiğini. Îsâ A.S.’ın bir şahs-ı muhayyel olup. Hıristiyan
akidesinin bilmem hangi yunan felsefesi mahsûlü olduğunu
iddiâya kadar ileri gidip durmuyorlar mı? Acaba neden? Hiç
şüphesiz Yahudilerle Nâsranîler evveldenberi dinlerine lâyıkıyle
sâhip çıkıp, nebiyyi zîşânlarından kendilerine intikâl eden
mu’tekadât ve ahkâmı muhâfazada ihmâl gösterdiklerinden ve
muttasıl isnâdın mânâsını ve ehemmiyetini vaktiyle idrâk ederek
inkıtâ’ındakı mahzuru mühimsemediklerinden. Hâlbuki zât-ı
akdes-i Muhammedi S.A. kadar ma’ruf ve hakkında o derecede
Sahîh vesikalar toplanmış ferd-i âferide gelmemiştir. Ümmet-i
Muhammed S.A.’in bugün yeryüzünde hiçbir millete nasîb
olmayan bî-bahâ bir şerei-i âlü’l-âlî’dir ki, kitaplarını, dinlerinin
ahkâmını, peygamberlerinin hâl ve şâııını ve akvâl ve efâlini
tahrif ve tağvîre uğratmaksızın bu âna gelinceye kadar
onüçbuçuk asırdan ziyâde hıfza muvaffak olmuş, bundan sonra
da ilâ mâşâ’-Allah olacaklardır.89
89
Naîm, Ahmed, Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi:
72
Tefsir Problemleri
Tevrât ve İncil’in ise değil Kur’ân-ı Kerîm veya sahîh
hadisler, zavıf, hatta Mevzû’ hadisler kadar dahî ilmî değerleri ve
gerçekle temâsları yoktur.
EHL-İ KİTÂB’IN YAPMASI GEREKEN EN DOĞRU İŞ
Sanırım bunların İslâm’a. İslâm’ın şahsında Kur’ân’a.
ardı arkası kesilmez ve son zamanlarda flâş hâle getirdikleri
saldırıları cümlesinden: “Global Dîn, Küresel Din ve Ökiimenik
Dîn” tekliflerine karşı; “Hak Din, Gerçek Dîn ve Gerçek Kitâb”“
teklifi ile çıkmak daha gerçekçi bir davranış olacaktır.
“Global” ya da “Küresel” Dîn adı altında, her dîn ve
dinsizlikten, ma’kûl ve bağdaşabilir âyet, sifr, metin veya
tarafları birleştirip, bütün dünyanın kabûl kucağını açabileceği
karma, tâ”bîr câizse, dinler ve dinsizlikler koalisyonu kurarak,
bütün dünyayı tek dîn içerisinde birleştirme çabaları yerine;
Kurân-ı Kerim’i baz alarak, diğer semâvî kitapların Kur’ân
âyetleriyle tıpatıp uyum hâlindeki sıfr ya da cümlelerini bir araya
toparlamak suretiyle “Levh-ı Mahfuz”daki Allah Kelâm ı’nda
buluşma irâdesi; hakk arayan herkesi, onlarınki gibi içine
dinsizlik karışmış din, yalana bulanmış gerçek(!) değil, hakîkî
Hakk, içerisinde yalan yanlıştan eser olmayan mutlak,
cihânşümûl dinde birleştirecektir.
Öyle ise ey Ehl-i Kitâb!... Gerçekten hakk ve hakîkati
arayorsanız, geliniz. Elinizin altındaki semâvî kitapları
1/93, 94.
Tefsir Problemleri
73
uğradıkları içinden çıkılması imkânsız tahrifattan arındırmak,
ilmin gerçekleriyle bağdaşması imkânsız çelişkilerinden
kurtarmak ve özellikle hakk ve hakîkât’e susamış insanlığa ebedî
saâdet’in kapısını açmak için onların sifr’lerıni bir bir Kur an
âyetleriyle karşılaştırınız. Biliniz ki, bunların Kur’ân’la uyuşan
kısımları, hiç değilse mânâ olarak, gerçek Allah Kelâmı,
uyuşmayanları ise tahrifattır... Böylece hiç değilse, lamâmen yok
edilmeyen kadarı ölçüsünde de olsa, hakîkî Allah Kelâmı ile yüz
yüze gelmiş ve belli bir oranda Hakk’ı bulmuş olursunuz!...
MÜSLÜMANLARIN KUR’ÂN İNANCI VE İSLÂM
KARŞİTİ GÜÇLERİN BU İNANÇ KARŞISINDAKİ
TUTUMLARI
İslâmiyet’in giriş kapısında duran îmânın altı şartından
biri de “kitaplara îmân”dır Bunların başında da Kur’ân-ı
Kerîm’e îmân gelir Müslümanların Kur’ân inancı, ilerde de daha
geniş şekilde üzerinde durulacağı üzre, kısaca şöyledir:
Kur’ân: Allah’ın insanları hak yola iletmek için, kendi
katından özel bir yolla Muhanımed Mustafâ S. A ‘in risâletiyle
insanlığa 23 senelik süre içerisinde olaylara refakat eder biçimde,
canlı, tesbîtli ve tatbîklı tarzda gönderdiği, besmele ve hamdele
ile başlayıp ve’n-nâs’la biten 114 sûre 6666 âyetten oluşan, hiçbir
sûre, âyet, kelime ya da harfinde hiçbir değişiklik bulunmayan,
Allah’ın muhâfaza sigortasına alınmış, hem lafızları, hem de
mânâları Allah’a âit, tilâvetivle ibâdet olunan, insanların bir
benzerini getirmekten âciz kaldığı, Allah’ın mu’ciz ve vecîz
kelâmdır.
74
Tefsir Problemleri
Her müslüman, gerçek müslüman olabilmek için îmân’ın
diğer şartlan yanında Allah’ın hiçbir tahrife uğramamış tek kitabı
Kur’ân-ı Kerîm’e bu şekilde inanmasının şart olduğunu bilir.
O’n da en küçük bir tahrif vukûuna inanmak. Kur’ân’a
inanmamak anlamına gelir. Çünkü üzerinde tahrifat yapılan bir
kitâbın hangi cümlesinin muharref, -kul kelâmı- hangisinin
gerçek: Allah Kelâmı olduğu ayırdedilemeyeceğinden, gönülde
böyle mesnedsiz bir ihtimâle en küçük ölçüde de olsa yer vermek,
O’nun tamâmını şâibe altına sokar ve sonuçta Allah kelâmı olma
niteliğini ortadan kaldırır. İşte Yahûdî ve Hıristiyanlar kendi
kitaplarını bu yolla yok etmişlerdir. İrsi hastalıkları olan bu
kurdu, diğer iç ve dış İslâm düşmanlarını da kullanarak
müslümanların kalbine sokabilmek için tâ Peygamberimiz
S.A.’in peygamberliğinin ilk günlerinden bu yana çabalamış
durmuşlar; Kur’ân-ı Kerînı’in eskilerin masalları 90 olduğu, bir
kehânet ve cünûn eseri91 olduğu ve Tevrât ve İncil’den alındığı92
gibi birçok asılsız ve mantıksız iddiâlar ileri sürerek. O’nu
ortadan kaldırmaya, en azından değerini düşürmeye çalışmış ve
maalesef bu yersiz iddiâlarına en zengin malzemeyi ve bu iftiralarına en mebzûl delîli(!) yine İslâm dünyası içerisinde çıkan,
bâzen özellikle çıkardıkları, aynlıkçı unsurların duygusal hareket
ve beyânlarında bulabilmişlerdir.
90
Fürkân sûresi, âyet: 5.
Ez-Zâriyât sûresi, âyet: 39, 52.
92
Nahl sûresi, âyet: 103; Fürkân sûresi, âyet: 5.
91
Tefsir Problemleri
75
Yukarda Ahmed Naîm Efendi’ııin de (1353/1934) açıkça
belirttiği gibi Kur’ân-ı Kerîm olmasa, ellerindeki delillerle, değil
kitaplarının olduğu gibi muhâfaza edildiği. Mûsâ ve îsâ adındaki
peygamberlerinin Tevrât ve İncil adındaki kitaplarla Yahudilik
ve Hıristiyanlık adındaki dinleri getirdikleri, hattâ bu isimde iki
peygamberin dünyaya geldiğim bile isbât edemez dunımda oldukları halde: Kur’ân’ın muharref olduğunu iddiâya kalkışmalan,
bunu isbât için de ayrılıkçı unsurlann inhiraflarından yararlanarak
İslâm’ın zengin müktesebâtını istismâra yeltenmeleri,
müslümanlığı ve O’nun ana kaynağı Kur’ân ve Sünnet’i yok
etme gayretlerinin bir tezâhüründen başka bir şey değildir. Şimdi
sözünü ettiğimiz bu malzemelerin ve müslüman geçinen bâzı
kesimlerin bu İslâm düşmanlarının eline verdiği uydurma
delillerin boyutlarına bir nebze ışık tutmaya çalışalım:
ŞÎ’A’NIN KUR’ÂN’IN TAHRİF EDİLDİĞİ KONUSUNDA
YAZDIĞI KİTAPLAR
Maalesef Şî’a Kur’ân-ı Kerim’in tahrifata uğratıldığı,
içerisinden bâzı sûre ve âyetlerin çıkarıldığı, dışardan da bir çok
şeylerin ilâve edildiği konularında müsteşriklere ve diğer İslâm
düşmanlarına büyük çapta malzeme vermişlerdir. Bu konuda
yazdıkları eski ve yeni kitapların sayısı oldukça kabarıktır. Şimdi
bu kitapları ve konu ile ilgili muhtevâlarını olabildiğince
özetlemeye çalışalım:
1)
Şî’a’nın en önde gelen âlimlerinden ve
Sikatü’l-İslâm diye niteledikleri Muhammed b. Ya’kûb b.
Ishâk’ıl-Küleynî’ır-Râzi (328/939) “El-Kâfi fî’l-Ûsûl” adında
76
Tefsir Problemleri
bir kitap yazmış. Bu kitabını Ma’sûm imamları Muhammed elBâkır’ın dilinden aldığını iddiâ ettiği birçok uydurma hadislerle
doldurmuş ve sâdecc Kur’ân’ın tahrifini konu alan hadislerinin
sayısı binlerce hadisi bulmuştur.93 Şimdi el-Külevnî’nin Şî’a’nın
temel kitaplarından ve “Usûlü Er ha’a” dedikleri dört ana
kaynaklarından biri olan bu kitâbın konumuzla ilgili biriki
hükmünü aktaralım:
a)
“Hz. Ali R.A. levhalardan toplayıp yazdığı
mushafını müslümanlara arzetmiş. onlar da: “-Bizim Kıır’ân’ın
tamamını içeren Mushafımız elimizdedir, senin mushafına
ihtiyâcımız yok...” demişler. Bu cevap üzerine Hz. Ali R.A
onlara: “-Vallahi siz benim Mushaf’ımı bir daha ebediyyen
göremeyeceksiniz. Ben O’nu size okuyasınız diye toplayıp
sunmuştum...” demiş..”94
b)
“Rasûlüllah S.A. Ali A.S.’a hin bâh öğretmiş. Bu
bin bâb’ın herbirisinden biner bâb daha açılırmtş. Onların sâhip
oldukları ilim sâdece bunlar değil, daha neler neler varmış!..”
c)
Onların bir de “el-Câmi”‘leri, yani Kur’ân’ın
tümünü içinde toplayan bir mushafları varmış. Bu, uzunluğu
Muhammed A.S.’ın arşınıyla yetmiş arşın, incecik deriler üzerine
Ali A.S.’ın kalemiyle yazılmış, içinde pire ısırığının diyetine
varana kadar olmuş olacak, gelmiş gelecek her şeyin bulunduğu
ilâhî kitapmış!...
93
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 164.
el-Küleynî, Muhammed b. Ya’kub b. İshak, el-Kâfî Fi’l-lsûl: 2/263;
Zahîr, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 34.
94
Tefsir Problemleri
77
Onlar da birde “Fâtıme Aleyhesselâm’ın
Mushafı” varmış. Bu mushaf Ehl-i Sünnet’in Kur’ân’ının üç
misli imiş ve içerisinde ehl-i sünnetin Kur’ân’ından bir tek harf
bile yokmuş!...95
d)
Şi’a’nın bu kitabı bu kabil binlerce uydurma hadîsi
uydurma senedlcrle ve bu kabil mesnetsiz metinlerle doludur.
Sonraki Şî’a ulemâsı bu kitaptan büyük ölçüde yararlanmış ve
yararlanmaktadır. Daha başka Mevzû’ât örneklerini mütâkip
bölümümüzde ilgili konusu içerisinde daha geniş vermeye çalışacağız.
2) Ali b. İbrahimi’l-Kummî. Hadis ve Tefsirde Şî’a’nın
şeyhlerinin şeyhi savılan ve el-Külevnî’nin el-Kâfi’sindeki çoğu
rivayetlerini Tefsirine aktaran talebesi el-Kummî, kendi adıyla
anılan Tefsirinde konumuzla ilgili birçok şevler kaydetmiş, Ona
göre: “-Kur ân’w kimi âyetleri takdim edilmiş, kimileri te ‘hir
edilmiş, kimi inkitâ’a uğratılmış, kimi âyetleri oraya buraya atıf
yapılmış, kimi harfleri diğerleriyle değiştirilmiş, kimi âyetleri de
Allah’ın indirdiği Kur ân’a muhâlifmiş!...”96
3) Ebü’l-Hasen Muhammcd b. Mes’ûd b. Ayyâşî
(320/932) Tefstru’l- Ayyâşî’sinde Kur’ân’ın tahrîfıyle ilgili
birçok şeyler kaydetmiş ve: “-Kur’ân’ın üçte biri bizimle
düşmanlarımız (ehl-i sünnet) hakkında nazil olmuştur.”97 “Eğer
95
el-Küleynî, Muhammed b. Ya’kub b. İshak, el-Kâfî Fi’l-lsûl: 2/239,
240; Zahîr, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31, 32.
96
el-Cezâirî, Tayyib b. Mûsâ, Tefsîru’l-Kummî: 1/5; Zahîr,
İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 35, 36.
97
el-Ayvâşî, Mukaddimetü Tefsîri’l-Ayyâşî: 1/9.
78
Tefsir Problemleri
Kur’ân indirildiği şekilde okunsaydı, hiç şüphesiz sen bizi O’nda
ismimizle zikredilmiş bulurdun98 Eğer Allah’ın kitâbma bir takım
ilâve ve eksiltmeler yapılmasaydı, bizim hakkımız gizli kapaklı
kalmazdı...” demiştir.99
4) Muhammed
b.
Hasen’is-Saffâr,
(290/902)
“Besâiru’d-Deracât”ında:
“Kur’ân’ın tamamını topladığım iddiâ eden hiç kimse
yoktur ki, yalan söylememiş olsun. Zira O’nu Alı b. Ebi Talib’den
ve arkasından gelen imamlardan başka hiç kimse toplayıp,
indirildiği gibi muhafaza etmiş değildir...”100
“Kur’ân’da geçmişte olup bitenler, gelecekte olacaklar
hep vardır. O’nda bir takını rical isimleri vardı, hep atıldı. O’nda
bir tek kişinin ismi sayılamayacak bir çok vecihlerde gelmiştir
Bunları ancak vasî’ler bilir.”101 demektedir.
Fürât b İbrahim b. Fürâti’l-Kûfî’de (307/919)
Tefsirinde Kur’an’ın tahrif edildiğine dâir birçok rıvâyetlere yer
vermiştir.102
6) Sâlim b. Kaysi’l-Âmirî, Kitâbü’l-Âmirî’sinde ve daha
niceleri müfessirleri, muhaddisleri kitaplarında hep Kur’ân’ın
tahrif edildiğine dâir delil diye bir yığın şeyler sıralamakta ve
5)
98
el-Ayvâşî, Mukaddimetü Tefsîri’l-Ayyâşî: 34.
el-Bahrânî, el-Hâşi,, el-Bürhân Mukaddimesi: 38; Zahir, İhsan İlâhî,
eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 38.
100
el-Bahrânî, el-Hâşim, el-Bürhân Mukaddimesi: 1/15; Zahir, İhsan
İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 39.
101
el-Bahrânî, el-Hâşim, el-Bürhân Mukaddimesi: 38;
102
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 39, 40.
99
Tefsir Problemleri
79
Kur’ân-ı Kerîm’in mevsûkiyetine halel getiren bu tür rivâyetlerle
kitaplarını doldurmuş bulunmaktadırlar. Bu kitaplar, Şî’a’mn en
eski ve en temel dayanaklarıdır. Bunlar olmasa zâten Şî’a diye
birşey olmaz ve onlar için hiçbir dayanak kalmazdı. Sonraki
âlimleri de hep aynı yolu izlemiş ve bu konuda yenilerden
eş-Şeyh Ni’metullah el-Cezâirî de: “Eshâbımız bu sayısız
haberlerin sıhhat ve tevatürüne harfıyyen uyarak Kur’ân’da
tahrifin yapıldığına gerek söz, gerek konu, gerek yazı ve gerekse
bunları tasdik olarak hep mutâbık kalmışlardır...” demektedir.103
7) Bu konuda en sivri ve en dikkat çekici kitabı yazan ve
önemine binâen müstekillen üzerinde durmayı düşündüğüm
en-Nûrî et-Tabersî’de (1320/1902) yukardaki kitaplarda
Kur’ân’ın tahrifi konusuna tahsîs edilmiş rivâyetler için; “Bu
haberler, yanı hadisler, ashabımızın dayandığı mu’temed
kitaplardan nakledilmiştir.”104 “Sonra onların arkasından gelen
muhaddis ve müfessirler hep öncekilerin yolunu izlemiş ve
onların programlarını uygulamışlar Tevatür derecesine ulaşan
sarîh hadisleri ve vazıh rivâyetlerı îrâd edegelmişlerdir...”
demektedir.105
8) Es-Seyyid
Muhsinü’l-Kâzımî, “Şerhu’l-Vâfiye”
sinin: “Kur’an’ın tamamını imam A.S.lardan başkası
103
et-Tabersî en-Nûri, Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi
Rabbi’l-Erbâb: 31. Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 43.
104
et-Tabersî en-Nûri, Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi
Rabbi’l-Erbâb: 252.
105
et-Tabersî en-Nûri, Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi
Rabbi’l-Erbâb: 31. Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 43.
80
Tefsir Problemleri
toplamamıştır.” başlığı altında, bu tür iddialara geniş ölçüde yer
vermiştir.106
9) Muhammed
b Haseni’s-Safiâr’ın “el-Besâir”i
“Rasûlüllah S.A.’e indirilen Kur’ân’ın tamamı ancak imâm A
S.lardadır.” Başlığı altında, el- Kâfî’den daha aşırı ve açık bir
şekilde. Kur’ân’ın muharreflıği ıddiâlarıyla doludur.107
10) Sa’d
b.
Abdillahi’l-Kummî
(300/912)
“Nâsihu’l-Kur’ân ve Mensûhihi”sinin “Ehl-i Beyt’ten olan
meşâyihimizin rivayetlerine aykırı olarak Allah’ın indirdiklerinin
hilâfına olan âyetler konusunda gerçekleştirilen tahrifat” başlığı
altında bu konuda birçok hadis ve haberler aktarmıştır.”108
11) Essevyid
Ali b Ahmedi’l-Kûfi (352/963)
“Kitâbü’l-Bide’i’l- Muhdese” sinde “Ehli hadîs, insanların
ellerindeki Kur’ân’ın. Kur ‘ân’ın tamamı olmadığına ıcmâ’
etmişler ve Kur’ân’dan insanların ellerindeki dışında birçok
şeyler kaybolup gitmiştir demişlerdir. “ demektedir.109
12)Ahmed
b.
Ali
en-Necâşî’nin
(450/1058)
“Kitâbü’l-Beyân Fi Te’lî- fi’l-Kur an”ı... Herhalde bu kitap, sırf
Kur’ân’ın tahrifata uğratıldığını isbât için yazılsa gerektir.110
Tabii ki bütün bu kitaplar İslâm’ın ilk kaynağı Kur”ân-ı
Kerîm’i yok seviyesine düşüren inanç ve iddiâlara büyük çapta
yer vermiş olan kitaplardan sâdece birkaçı.. Bir de bunlar dışında
hududu aşacağı ve konuyu taşacağı için burada yer vermediğimiz
106
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 44.
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: aynı yer.
108
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: aynı yer.
109
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 44.
110
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 46.
107
Tefsir Problemleri
81
bir yığın kitapları var. Ayrıca bir de sırf Kur’ân-ı Kerim’in tahrifi,
tashîfi, tahfifi, tahribi ve yok mesâbesinc düşürülmesi konusuna
tahsis ettikleri müstakil kitapları serîsi var. Burada deryâdan bir
katre kabilinden birkaç ömek de bunlara vermemiz
gerekmektedir.
ŞÎ’A’NIN SIRF KURÂN-I KERÎM İN TAHRİF VE
TAHRİBİ KONUSUNA TAHSİS ETTİKLERİ MÜSTEKİL
ESERLER
13) Ahmed
b Muhammed b Hâlidi’l-Berkî’nın
(274/887) “Kitâbü’t- Tahrif”i.
14) Es-Sıka Muhammed b Hâlıd’in “Kitâbti’t-Tenzîl
ve’t-Tağyir”i.
15) Eş-Şeyh Ali b Hasen b. Fezzâl’in (290/902)
“Kitâbü’t-Tenzîl Mine’l-Kur’ân ve’t-Tahrîf”i.
16) Es-Sika İbnü’l-Haccâc diye tanınan, Muhammed
b. Abbas b. Ali b. Mervâııi’l-Mâhiyâr’ın “Kitâbü Kırâeti
Emîri’l-Mü’minm”i ile “Kitâbü Kırâeti Ehli’l-Beyt”i.
17) Ebü Tâhir Abdülvâhidi’bni Omeri’l-Kummî’nin
“Kitâbün Fi Kırâeti Emîrı’l-Mü’minin ve Hurûfihi”si...111
18) Şi
a’nın en mu’teber muhaddisi en-Nûri
et-Tabersî’nin (548/1153) isminden de açıkça anlaşılacağı üzre
sırf bu konuya tahsîs ettiği: “Faslü’l- Hıtâb Fi İsbâtı Tahrifi Ki
tâbi Rabbi’l-Erbâb”ı... Bu ismi türkceleştirecek olursak:
“Rahlarm Rabbı Allah’ın Kitâbının Tahrif Edildiğinin İsbâtma
Dâir Son ve Kesin Söz” diye biliriz. Bu kitâb sâdece Kur’ân’ın
111
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 48.
82
Tefsir Problemleri
tahrif ve tahkî- riyle ilgili uydurma hadislerle doludur. Önemli ve
diğer çoğu kitapların bu kitabı, konuyla ilgili ana kaynak ittihâz
edindikleri için ayrıca tanıtmak istiyoruz
Ayrıca İran’dan sonra en kalabalık şil topluluğunu içinde
barındıran Hind Kıt’ası’nın Şii âlimlerinin sırf bu konuya tahsîs
ettikleri kitaplar var. Burada birkaç örnek de bunlara verelim:
Hâmid Huseyni’l-Kühnevî’nin intikam
öneren “İstiksâ- ü’l-Efhâm ve İstîfâü’l-İntikâm”ı.
20) Mırzâ Ahmed Sültân’ın farsça “Tashîf-i Kâtibîn
veya Târiha-i Kur’ân-ı Mübîn” i.112
21) Es-Seyyid Nâsır Huseyn’ın “Raşku’n-Nibâl Alâ
Eshâbi’z-Zalâl: Ehl-i Zalâle (Yani sapık ehli sünnete) okların
yağdırılması” adlı kitabı.
22) Şemsü’l-Ulemâ
Zeydî
el-Müstebsıri’l-Azîm
Âbâdî’nin Urduca “Mısbâhu’z-Zulm: Zulüm Lambası” adlı
kitabı.113
19) Es-Seyyid
Ve daha nice eser, risale, rnakâle, kendi içlerinde ve
okullarında yaptıkları özel öğretim, konferans ve sohbetler…
Bütün bu Şî’a ulemâsı kitaplarının isimlerinden bile
açıkça anlaşılacağı üzere. Kur’ân’ın tahrif edildiğini ısrârla
savunmaktadırlar. Ayrıca bu konuda kitap yazan ya da bu konuya
112
et-Tahrânî, Ağa Büzürk, ez-Zerî’a ilâ Tesânifi’ş-Şî’a: 2/31: Zahîr,
İhsân İlâhî, eş-Sî’atü ve’l-Kur’ân: 93-94.
113
et-Tahrânî, Ağa Büzürk, ez-Zerî’a ilâ Tesânifi’ş-Şî’a: 21/113: Zahîr,
İhsân İlâhî, eş-Sî’atü ve’l-Kur’ân: 93.
Tefsir Problemleri
83
kitaplarında geniş yer veren Şî’a ulemâsı da sâdece bunlardan
ibaret değildir. Bu büyük literatür bize Şi a’nın elimizdeki
Kur’ân’a inandığına dâir sarf ettikleri sözlerin bir takıyye
politikasından ileri gitmediğini göstermektedir.
Asrının İmâmı Zâhirî İbnü Hazm’in (456/1063) de dediği
gibi. îmâmiyye, yani Şî’a’nın eski yeni ortaya attığı: “-Kur’ân
değiştirilmiştir. Ondan olmayan bir takım ilâveler ve birçok
eksiltmeler yapılmıştır.” 114 “gibi iddiâlar ve hırisliyanların.
Şia’nın bu iddialarını örnek alarak Kur’ân’da tahrifat
yapıldığını ileri sürmelerinin gerçekle hiçbir ilgisi yoktur. Şi
a’nın bu iddiaları ne Kur ân-ı Kerim, ne de miıslümanlar için
asla deli! Teşkil etmez. Çünkü ne onlar bizdendir, ne de biz
onlardanız...”115
Hiç bir devir yoktur ki Şî’a bu sapık iddiâlarını
kuvvetlendirmek ve Kur’ân’ın muharref olduğu inancını
mensuplarının kalbinde canlı tutmak için birçok eserler
yazmamış. Şiilerin yaşadığı hiç bir ülke yoktur ki kitapları ve
sözlü vazıh çeşitli yayınlarında bu sapık fikirlerini yayma işini
aralarında paylaşarak yürütmemiş olsunlar.116
Dünden bugüne hiçbir Şî’î âlim yoktur ki eserlerinde bu
menfur inancın dışına çıkmış olsun.
114
İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 4/182.
İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 2/78.
116
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 93.
115
84
Tefsir Problemleri
Şî’a’nın yüce şeyhi. “Aslü ‘ş-Şi’a ve Usûlühâ” kitabının
yazarı Muhammed Huseyn Âl-i Kâşıfi’l-öıtâ (1373/1953) gibi bir
iki Şî’a âlimi çıkmış da, bu sapık iddıâların tersine ehl-i sünnetin
görüşüne yakın bırşeyler yazmış, ya da söylemişse; bilinmelidir
ki bu, insanları aldatarak kurduktan tuzaklara düşürmek ve
duyarsız hâle getirerek sapıklıklarının ağları içme alabilmek için
planladıkları bir uygulamanın ürünüdür.
Bunun en açık delîli âdetâ kitâbmı şîıler için değil de
Sünnîler için yazmış olan mezkûr Kâşifü’l-Ğıtâ’nın şu sözleridir:
“Bizim belirlediğimiz anlamda “İmamet”e inananlar,
özel anlamda mii’min; imanlarını Şia’nın “Erkân-ı Erba’a”
sına inhisar ettirenlerse genel anlamda hem miislim, hem de
mü’mindirler. Böylelerinin canı, kanı, malı, ırz ve namuslarının
saygınlığı ve dokunulmazlığı; yoklukları hâlinde bütün bunların
dokunulmaz ve muhterem sayılarak korunmalarının vücûbu
üzerinde bütün İslâm ahkâmı geçerlilik arzeder. Nedeni, aynı
kimse “İmamet”e inanmaması hâlinde -Allah korusunmüsliiman olmaktan çıkar.”117
Bununla beraber Şî’a’nın temel prensiplerini bilenler,
onlara göre, “İmamet Dîni” ile dînlenmeyenin dîninin ve buna
kesinlikle inanmayanın îmânının olmadığını bilirler. Nitekim
“İmâmiyye” imamlarından herhangi birine inanmayanın ve
117
Kâşifü’1-Ğıtâ, Muhammed Huseyn. Aslü’ş-Şî’a ve Usûlühâ:
103-104; Zahîr, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 95.
Tefsir Problemleri
85
Allah’ın onlara kayıtsız şartsız itâati farz kıldığını inkâr edenlerin
sapık ve ebedî olarak cehennemlik odukları üzerinde ittifak
etmişlerdir.118
Şi’a şeyhlerinden Lutfullah es-Sâfî, sünnilere karşı
Şî’a’nın Kur’ân’ın tahrifi inancını savunurken:
“Böylesi konularda aramızda ihtilâf çıkarmamız doğru
olmaz. Zira bu davranış, müsteşriklerin eline Tevrat ve İncil’de
olduğu gibi müsliimanların mahfuz ve masun olduğunu iddiâ
ettikleri Kur ân’da da gerçeğe aykırı şeyler bulunduğuna dâir
silah vermek olur...” demiştir.119
Bir taraftan Kur’ân’dan ismen tasrîh ederek:
“Sûretü’n-Nurayn,
Suretti’l-Velâye,
Sûretü’l-Hafd,
120
Sûretü’l-Hal” gibi
bir çok sûrelerin çıkartıldığını, Ahzâb
Sûresi’nin Bakara sûresinden uzun bir sûre iken birçok
âyetlerinin yok edildiğini, 121 aslında altıbin küsür olan Kur’ân
âyetlerinin, 18.000 âyet iken 122 hepsinin tahrîb ve imhâ
edildiğini, Alî Mushaf ‘ı, 123 Fâtıme Mushafı 124 ve
el-Câmi’inizin125 inzal edilen gerçek Kur’ân olup herşeyi içine
118
el-Bahrânî, el-Hâşi,, el-Bürhân Mukaddimesi: 20; Zahir, İhsan
İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 95.
119
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 14, 15.
120
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 15, 16, 18, 22.
121
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 98.
122
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 141.
123
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 34.
124
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 32.
125
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31.
86
Tefsir Problemleri
aldıklarını ve içlerinde bugün ellerde dolaşan Kur’ân’dan bir harf
bile bulunmadığını126iddiâ edeceksiniz; öbür taraftan da yavuz
hırsız misâli ev sâhibine üstün çıkarak sünnîleri müsteşriklerin
eline silah vermekle suçlayacaksınız!...
Aslında Şi a’nın kendisi, siyâseten batıya, özellikle
Amerika’ya kafa tutması dışında a dan, z ye her şeyiyle
müsteşriklerin elindeki eşsiz silahtır. İslâm’ın ana kaynağı
Kur’ân ve ikinci kaynağı hadis’e yönelttikleri saldırılar, ehl-i
beyt sevgisi duygusallığına kapılarak uydurdukları bunca
iftiraları ne tarihî gerçekler ve ne de hadîs gelenek ve vüsûkuyla
asla bağdaşmayan düzme delillerle müsteşriklerin, zındıkların,
dürzîlerin, yahûdîlerin, hıristiyânların ve diğer tüm İslâm
düşmanlarının arayıp da bulamadıkları tükenmez hazîne ve
bitmez cephâne durumundadır. Gel gör ki buna karşı ehl-i sünnet
büyük çoğunluğu ile maalesef daha mezhebinin ne ve elindeki
altının ne değerde olduğundan habersiz derin uykuya dalmış
uyumaktadır. Ve gâlibâ sûr-u İsrafil’i beklemektedir. Yukarda
verdiğimiz örnekler arasında En-Nûrî et-Tabersî’nın
Faslü’l-Hitâb Fîlsbâti Kitâbi Rabbi’l-Erbâb’ı Şiilerin iç yüzünü
ve bu konuda dış düşmanlara ne kadar kıymetli ve mebzul
miktarda malzeme vermiş olduklarım açıkça ortaya koymaktadır.
Şimdi bu kitabı ve muhtevasını tanıyalım.
126
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 32.
Tefsir Problemleri
87
ŞÎ’A’NIN GİZLİ TUTTUĞU KUR’ÂN İNANCINI İFŞÂ
EDEN KİTAP “FASLÜ’L-HİTÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ
KİTABİ RABBİ’L-EHBAB”
( ‫) فصل الخطاب في اثبات تحر يف كتاب رب االربا‬
Şiilerin
meşhur
muhaddisi
Hüseyn
b.
Muhammedi’t-Takiyyi’n-Nûri’tTabersî’nin
(1320/1902)
Şî’a’nın gerçek Kur’ân inancı üzerinden takiyye perdesi nı
kaldıran, kendilerince oniki imâmdan tevâtür derecesini aşan ve
en önemli temel kaynaklarından naklettiği birçok hadîs ve
rivâyetleri içinde topladığı; Şî’î çevrelerin bile, aksi inanca sâhıp
oldukları için değil de, sırf eski- denberi gizli tutmakta yarar
gördükleri esrârengiz sırlarını ifşâ ettiği için, kısmen de olsa karşı
çıktıkları “Faslii’l-Hitâh Fi İsbâti Tahrifi Ki tâbi Rabbi’l- Erbâb:
Rabların Rabbı (Allah)’ın Kitâbı’nm Tahrif Edildiğinin İshâtı
Konusunda Kesin Söz” adlı kitâbı, isminden de açıkça anlaşıldığı
üzre, bütün Şî’a’nın, ortaya çıkışından bu güne, müslümanların
ellerinde bulunan Kur’ân-ı Kerîm’in gerçek Kur’ân olmadığına,
O’nun değiştirilip tahrif edildiğine, içerisine dıştan birçok
şeylerin sokulduğu ve birçok şeylerin çıkarılarak yok edildiğine
inandıklarını; Şî’a milletinden hiç kimsenin, sırf muârızlarını
avutarak aldatıp, kurnaz davranarak muhtemel zararlarından
kendilerini korumak maksadı dışında asla bunun tersine hiçbir
beyânda bulunmadıklarını bınbir delille tevsîk etmektedir.
Sonra bu kitap sıradan bir Şî’a âlimi tarafından değil,
özellikle hadîs ve hadîs ricâli konularında mâhir ve Şî’a
milletince en üst seviyede tutulan bir mütehassıs tarafından
88
Tefsir Problemleri
kaleme alınmış ve ma’sûm imâmlardan rivâyet edilen yaklaşık
2000 hadîsi içine almıştır.127
Şîîlerce bu zât Allah’ın daha önceki âlimlerine vermediği
lutuflarla bezenmiş, üstün meziyetlerle donanmış ve en değerli
vehbî hazînelerle techîz edilmiş çok büyük bir âlimdir. O kadar
ki, onun gerçekleştirdiği önemli hizmeti görenler; Allah’ın onu.
Rasûlüllah S.A.’in ashâb ve ailesinden arta kalan mirasını
muhafaza etmek için yarattığını anlarmış...”128
O’nun
hakkında
Ağa
Â’lâmü’ş-Şî’a’sında
biyografisine
kaydetmiştir:
Büzürkü’t-Tahrânî
başlarken
şunları
“Bu ismi yazarken elimde kalemim titredi... Eğer hayat
hikâyesi yazılan hir başkası olsaydı iş kolaydı, ama böylesine
muazzam bir şahsiyetin biyografisini yazma yiikünii güvenilir bir
tarihçinin üslenip üstesinden gelmesi çok zordur. Ben onun
hakkını yerine getirmekten âciz durumda olduğumu itiraf etmek
zorundayım...” 129 “İnsan eğer onun arkasında bıraktığı tahkik
deryasında dalgalanan ve tedkik sularında yıkanan büyük eser ve
müthiş kitaplarını düşünürse, acâib ıttılâının genişliğini görür.
127
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 111.
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 120.
129
Ağa Büzürgü’t-Tahrânî. A’lâmü’ş-Şî’a: 1. cüz 2. kısım sh:543,
Matbaatü’l-İlmiyye, Necef: 1385 H.
128
Tefsir Problemleri
89
Ruhu’l-Kuds’le müeyyed olduğunda kuşku duymaz ve Cebrâil A
S.’m onu desteklediğinden hiç şüphe etmez...”130 demektedir.
Muhammed Mehdi’l-Mûsevi’l-Isfehânî de (1325/1907)
Ahsenü’lVedi’a’sında.
“-en-Nûri’t-Tabersî’nin
“.Faslü’l-Hıtâb Fî İsbâti Tahrifi Kitâbi Rabbi’l-Erbâb”ı İran’da
basıldı, ama keşke o. onu te’lîf etmeseydi. Bâzı âlimler onun
tenkidi için değerli risâleler yazdılar ve onun hakkındaki gerçeği
bütün açıklığı ile ortaya koydular. Böylece zamanının âlimleri
muhaddis Nuri’yi rezîl ettiler. Bâzı güvenilir kimseler bana onun
bu kitâbını hıristiyanların da kendi dillerine terceme edip
yayınladıklarını haber verdi. .” demektedir.131
Şimdi müellif en-Nûri et-Tabersi’nin bizzat kendisinin
bastırdığı bu kitabının 1. baskısının ilk ve son sayfalarının
kopvesini okuyucuya bir fikir ve yakîn verir ümidiyle
aktarıyoruz:
130
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 125.
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 135.
131
90
Tefsir Problemleri
“FASLÜ’L-HITÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ KİTABI
RABBİ’L-ERBÂB”IN FİHRİSTİNİN ORİJİNAL METNİ:
Tefsir Problemleri
91
92
Tefsir Problemleri
Tefsir Problemleri
93
94
Tefsir Problemleri
Tefsir Problemleri
95
“FASLÜ’L-HITÂB FÎ İSBÂTİ TAHRİFİ KİTABİ
RABBİ’L-ERBÂB’TN FİHRİSTİNİN ORİJİNAL
METNİ’NİN TERCEMESİ:
Bu kitâb-ı şerifteki konuların özet fihristi:
Birinci Mukaddime: Kur ân’m toplanması ve toplanma
sebebi hakkında vârid olan hadîslerin zikri... Kur’ân’ın toplanma
şekline bakılarak O’nun eksiltmeye marûz kaldığının
anlaşılacağı le’lîf ve tertibinin mü’minlerin (yâni, Şî’anın)
tertibine muhâlif oluşunun beyânı hakkında.
İkinci Mukaddime: Kur’ân’da yapılmış olması mümkün
ve içine girmesi imkânsız olan değiştirmelerin kısımlarının
açıklanması hakkında.
Üçüncü
Mukaddime:
Âlimlerimizin,
Kur’ân’ın
değiştirilmesi ve değiştirilmemesi konularındaki kavillerinin
zikri hakkında...
BİRİNCİ BÂB: Kur’ân’da değiştirme ve eksiltme
yapıldığını gösteren delillerin zikri...
BİRİNCİ DELİL: Birkaç maddeden oluşmaktadır:
a)
Tevrât ve İncil’de güzel ve hoş bir biçimde tahrifat
yapılmış olması...
b)
Geçmiş ümmetlerde her ne vâkî oldu ise
hepsinin bu ümmette de vukû bulacağı hakkında
96
Tefsir Problemleri
c)
Övme ve kötüleme olarak bu ümmetin bâzı
kimseleri hakkında ortaya çıkan şüphelerin aynılarının geçmiş
ümmetlerde de çıktığına dâir hadîslerin zikri…
d)
Hakkında, içinde değişiklikler yapılması
bakımından Kur’ân’ın (aynen) Tevrât ve İncil gibi olduğunu
gösteren özel hadîsler konusunda...
İKİNCİ DELİL: Kur ‘ân’ın toplanma şekli, âdeten
O’nda değişiklik ve tahrif yapılmış olmasını gerekli kılar. Bu
konu içerisinde bir de, vahiy kâtiplerinin durumlarının özeti
vardır.
ÜÇÜNCÜ DELİL: Kur’ân’da okunması (lafzı)
neshedilmiş âyetler bulunduğu (iddiâsı) nın ortadan kaldırılması
ve (ehl-i sünnetin) okunuşu neshedilen âyetlere verdikleri
örneklerin Kur’ân’dan bâzı eksiltmeler yapılmış olmasını
zorunlu kıldığı hakkında...
DÖRDÜNCÜ DELİL: Ali A.S.’m. tertîb bakımından
mevcûd Kur’an’a aykırı özel bir Kur’âm’mn olduğu ve O’nda
Kuran’a ne Kudsî hadîslerden, ne de Tefsir ve te’vîl (kabîlin)den
olmayan (birtakım) ilâveler bulunduğu hakında…
BEŞİNCİ DELİL: Abdullah İbni Mes’ûd’un mu’teber
bir mushafımn bulunduğu ve içinde mevcûd Kur’ân’da
bulunmayan şeylerin yer aldığı hakkında...
ALTINCI DELİL: Mevcûd Kur’ân’m. bizdeki mu’teber
Übey Mushaf ında yer alan âyetlerin tamamını içine almadığı...
Tefsir Problemleri
97
YEDİNCİ DELİL: Osman İbnii Affân’m Kur’ân’t ikinci
defa topladığı zaman. O’ndan bâzı kelime ve âyetleri düşür(üp
yok et)mesi. Kur’ân’ı toplayış şekli. O’ndan çıkardığı bâzı şeyler,
mushaflarının birbirini tutmayı- şı ve kâtiplerin yaptığı
yanlışlıklar...
SEKİZİNCİ DELİL: Yukarda geçen delillere ilâve
olarak muhâliflerin rivayet ettikleri. Kur’ân’da eksiltmeler
yapıldığını açıkça gösteren hadîsler hakkında...
DOKUZUNCU DELİL: Allah Teâlâ vasilerinin (ilerde
kendisine vasi olacakların) isim ve şemaillerini eski kitaplarında
(yani Tevrât ve İncil’de) aynen zikretmiştir. Elbette ki, eski
kitaplarına boyun eğen bu Kitabında da (yani Kur’ân’da da) bu
isim ve şemâilleri zikretmesi gerekirdi. Bu konu içerisinde bize
ulaşan ilk kitapta (Hz. Ali Mushafında) onların, (yani vasilerin)
hiçbir kitapta toplanmayan zikirleri mevcuttur.
ONUNCU DELİL: Kurrâ’nın, Kur’ân’ın bâzı harfleri,
kelimeleri ve bunlar dışında kalan bâzı şeyleri hakkında ihtilâfa
düştüklerinin ısbâtmı Kur’ân’m bir tek vecih dışında (birtakım
değişik vecihlerle) indiği (iddiâsı)nın iptâli... Bu konuda
Kurrâ’nm hallerinin îzâhı... ve ısnâdlarında tedlis, yanı (sahte
râvi isimleri) bulunduğunun isbâtı. ..
ONBİRİNCİ DELİL: Kur’ân’da eksiltme yapıldığını
açıkça gösteren birçok hadîsler hakkında...
98
Tefsir Problemleri
ONİKİNCİ DELİL: Aynı şekilde. Kur an sûrelerinin
gerçek düzeninin bozulduğunu ve bizim bunları aslî sıralarına
koyduğumuzu açıkça gösteren özel hadîsler hakkında... Bu konu
içerisinde (ortaya atılabilecek) şüphelere cevap veya bu
şüphelere karşı ileri sürülebilecek delillerin reddi de vardır.
İKİNCİ BAB: Kur’ân’a değiştirme işleminin yol bul(up
gire)mediğini isbât eden bir takım âyet. hadîs ve itibârlar
bulunduğunu söyleyenlerin delillerinin zikri... Bu konu içerisinde
de Rasûlüllah S.A. zamanında Tevrât ‘ta
tahrîfât yapıldığının zikri vardır.
**
***
Bunlar, bu kitabın tıpatıp kopycsini verdiğimiz fihristinin
sâdece bir sayfasında yer alan şeylerin tercemesinden ibâret.
Bakalım diğer sayfalarında ve tamamında neler var!... Sanırım
okuyucu artık, müsteşriklere ve diğer Kur’ân düşmanlarına
malzemeyi kimlerin verdiğini anlamakta güçlük çekmeyecek ve
sözüm ona Müslümanlar (!) olarak birtakım yersiz ve faydasız
duygusallıklara kapılarak kendi bindiğimiz dalı yine kendimizin
kesmiş olduğunu anlayacaktır. Yukardaki tercemenin son
satırında açıkça ifâde edildiği gibi adamlar, ehl-i sünnete, sâdece
Kufân’ı tahrif etme vebâlini yüklemekle yetinmiyor bir de, hem
de Rasûlüllah S A. zamanında Tevrât’ı tahrif etme vebâlini
yüklemeleri süreliyle Yahûdîierin bile söylemediği sözü
söyleyebiliyor ve onların Rasûlüllah S.A.’e yapamadıkları
Tefsir Problemleri
99
ıftirâyı yapabiliyorlar!... ( ٌ‫َي ٌء ُع َجاب‬
ْ ‫)إِ َّن هَ َذا لَش‬: Hiç şüphesiz bu, son
132
derece acâib bir şey!.”
ŞÎ’A’NIN SÜNNÎ’LER TARAFINDAN KUR AN DAN
ÇIKARILDIĞINI İDDİA ETTİKLERİ SÛRE VE
ÂYETLER
Yukarda Şi a’nın Kur’ân da 18 000 âyet bulunduğuna.133
Bunların Hz. AliMushafı,134 Hz. Fatıme Mushafı,135 el-Câmi’ adlı
mushaflan 136 ve Übeyy Mushafı 137 gibi mushaflarında ver
aldığına ve bu nıushaflar içerisinde sünnîlerin mushafından bir
tek harf bile bulunmadığına:138 73 âyetten ibâret olan 10 sayfalık
Ahzâb sûresinin aslında 286 uzun âyetten oluşan 50 sayfalık
Bakara sûresinden daha uzun bir sûre iken. Sünnîler tarafından
büyük bir kısmının çıkarılıp atıldığın; 139 ayrıca Kur’ân’da
“Sûretü’l-Velâye”, “Sûretii’n-Nûrayn”, “Sûretü’l-Hafd” ve
“Sûretü’l-Hal” gibi birçok sûrelerin yine Sünnîler tarafından
çıkarılıp atıldığına140 inandıklarını belirtmiştik.
Şimdi En-Nûrî et-Tabersî’nin Muhammed Alî b Şehr
Aşûbi’l- Mâzenderânî’nin (588/1192) Kıldhü’l-Mesâlıb’mde,
herhalde O sûre şu olsa gerek diye Kur’ân’dan tamamının
132
Saad sûresi, âyet: 5.
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 141.
134
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 34.
135
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 32.
136
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31.
137
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 137 ve 138.
138
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 32.
139
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 98.
140
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 15, 16, 18, 22.
133
100
Tefsir Problemleri
düşürüldüğünü kaydettiğine işâret ederek; 141 Faslü’l-Hıtâb Fî
İsbâti Tahrifi Kitabi Rabbi’l-Erbâb’ında metnini aktardığı
“el-Velayet sûresi”nin tıpkî kopyesi ile tercemesini vermek
istiyoruz.
En-Nüri’t-Tabersî Kur’ân’ın lafızlannın tahrif edildiğini
isbât
sâdedinde
Molla
Muhsıni’l-Keşmîri’nın
Debistânü’l-Mezâhib’inden naklederek şöyle demektedir.
“Kur’ân’ın tahrifini konu alan delillerin zahiri
mânâlarından anlaşılan. O’nun mânâsının değil, lafzının
tahrifidir. “Debistân-ı Mezâhib” sahibinin. Şia’nın mânâsı bu
olan inaçlarını zikrettikten sonra: Şia’dan bâzı kimselerin.
Osman’ın mushafiarı yaktığını. Ali ve Ehl-i Beyti’nin faziletleri
hakkındaki sûreleri telef ettiğim ve bunlardan birinin şu:
“el-Velâyet Sûresi” olduğunu zikretmişlerdir.”142
141
et-Tabersî en-Nûri, Faslü’l-Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabi
Rabbi’l-Erbâb: 180, 181.
142
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 18.
‫‪“EL-VELÂYET” SÛRESİ’NİN METNİ:‬‬
‫يأيها الذين آمنوا آمنوا بالنورين أنزلناهما يتلوان عليكم آياتي ويحذرانكم‬
‫عذاب يوم عظيم‪ .‬نوران بعضهما من بعض وأنا السميع العليم‪ .‬إن الذبن يوفون‬
‫ورسوله في آيات لهم جنات النعيم (كذا) والذين كفروا من بعد ما آمنوا بنقضهم ميثاقهم‬
‫وما عاهدهم الرسول عليه يقذفون في الجحيم‪ .‬ظلموا أنفسهم وعصوا الوصي الرسول‬
‫أولئك يسقون من حميم‪ .‬إن هللا الذي نور السموات األرض بما شاء واصطفى من‬
‫المالئكة وجعل من المؤمنين أولئك في خلقه يفعل هللا ما يشاء ال إله إال هو الرحمن‬
‫الرحيم‪ .‬قد مكر الذين من قبلهم برسلهم فأخذهم بمكرهم إن أخذي شديد أليم‪ .‬إن هللا قد‬
‫أهلك عاد ًا وثمود ًا بما كسبوا وجعلهم لكم تذكرة فال تتقون‪ .‬وفرعون بما طغى على‬
‫موسى وأخيه هارون أغرقته ومن تبعه أجمعين‪ .‬ليكون لكم آية وإن أكثركم فاسقون‪ .‬إن‬
‫هللا يجمعهم في يوم الحشر فال يستطيعون الجواب حين يسألون‪ .‬إن الجحيم مأواهم وأن‬
‫هللا عليم حكيم‪ .‬يأيها الذين كانوا عن آياتي وحكمي معرضون‪ .‬مثل الذين يوفون بعهدك‬
‫أني جزيتهم جنات النعيم‪ .‬إن هللا لذو مغفرة وأجر عظيم‪ .‬وإن علي ًا من المتقين‪ .‬وإنا‬
‫لنوفينه حقه يوم الدين‪ .‬ما نحن عن ظلمه بغافلين‪ .‬وكرمناه على أهلك أجمعين‪ .‬فإنه‬
‫وذريته لصابرون‪ .‬وإن عدوهم إمام المجرمين قل للذين كفروا بعدما آمنوا طلبتم زينة‬
‫الحياة الدنيا واستعجلتم بها ونسيتم ما وعدكم هللا ورسوله ونقضتم العهود من بعد‬
‫توكيدها وقد ضربنا لكم األمثال لعلكم تهتدون‪ .‬يأيها الرسول قد أنزلنا إليك آيات بينات‬
‫فيها من يتوفاه مؤمن ًا ومن يتوليه من بعد يظهرون‪ .‬فأعرض عنهم إنهم معرضون‪ .‬إنا‬
‫لهم محضرون‪ .‬في يوم ال يغني عنهم شيء وال هم يرحمون‪ .‬إن لهم جهنم مقام ًا عنه ال‬
‫يعدلون‪ .‬فسبح باسم ربك وكن من الساجدين‪ .‬ولقد أرسلنا موسى وهارون بما استخلف‬
‫فبغوا هارون‪ .‬فصبر جميل فجعلنا منهم القردة والخنازير ولعناهم إلى يوم يبعثون‪.‬‬
102
Tefsir Problemleri
‫ وجعلنا‬.‫ ولقد آتيناك بك الحكم كالذين من قبلك من المرسلين‬.‫فاصبر فسوف يبصرون‬
‫ ومن يتولى عن أمري فإني مرجعه فليتمتعوا بكفرهم‬.‫لك منهم وصي ًا لعلهم يرجعون‬
ً ‫قلي‬
‫ يأيها الرسول قد جعلنا لك في أعناق الذين آمنوا عهدا فخذه‬.‫ال فال تسأل عن الناكثين‬
‫ إن علي ًا قانت ًا بالليل ساجد ًا يحذر اآلخرة ويرجوا ثواب ربه قل هل‬.‫وكن من الشاكرين‬
‫ سنجعل األغالل في أعناقهم وهم على‬.‫يستوي الذين ظلموا وهم بعذابي يعلمون‬
‫ فعليهم مني‬.‫ وإنهم ألمرنا ال يخلفون‬.‫ إنا بشرناك بذريته الصالحين‬.‫أعمالهم يندمون‬
‫صلوات ورحمة أحياء وأمواتا يوم يبعثون على الذين يبغون عليهم من بعدك غضبي‬
.‫ وعلى الذين سلكوا مسلكهم مني رحمة وهم في الغرفات آمنون‬.‫إنهم قوم سوء خاسرين‬
‫والحمد ّلل رب العالمين‬
“EL-VELÂYET” SÛRESİ’NİN TERCEMESİ
“Bismillahirrahmanirrahim. Ey îmân edenler iki nûra
(Hasan ve Huseyn’e) îmân edin Biz o ikisine, size âyetlerimizi
okumalarını ve büyük günün azâbından sızı korkutup
sakındırmalarını ınzâl ettik Bunlar (.Allah’ın ahdi ile) biri
diğerinden olan iki nurdur. Ben herşeyi işiten ve bilenim. Bu
ahdi. Allah’ın Rasûlü ile birlikte âyetleri çerçevesi içerisinde
yerine getirenler var ya, işte onlar için Ne’İm cennetleri vardır.
İnandıktan sonra verdikleri va’di bozarak inkâr edenler var ya,
işte onlarla Rasûlüllah’m sözlerinde durmak üzere kendileriyle
sözleşmış olduğu kimseler varya, işte onlar da cehenneme
atılacaklardır. Onlar kendi nefislerine zulm etmiş ve “Rasûl’ün
Vasisi “ne isyân etmişlerdir. Onlara hamim (kaynar) suyu
içirilecektir. O. öyle bir Allah’tır ki, gökleri ve yeri dilediği
şekilde aydınlatmış, meleklerden dilediklerini seçmiş ve
mü’mmlerden dilediklerini de halk etmiştir, işte bunlar vara
tıkları cümlesi içerisindedirler. Allah neyi dilerse, onu yapar.
Rahman ve Rahim olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Onlardan
öncekiler peygamberlerine hile yapmış ve onları aldatmışlar:
Allah da onları hileleri sebebiyle cezâlandırmıştır. Muhakkak ki,
benim cezâlandırmam çok şiddetli ve elem vericidir. Allah Ad ve
Semud kavimlerini yaptıkları şeyler yüzünden helâk etmiş ve
onları size öğüt ve nasihat kılmıştır. Siz ise (buna rağmen)
sakınmıyor, korkmuyorsunuz. Ben. Fır’avnı ve tebeasmm
tümünü. Mûsâ ve kardeşi Hâriın’a taşkın davranmaları
yüzünden, size mu’cıze ve alâmet olsun diye (denizde) boğdum.
Muhakkak ki sizin çoğunuz fâsıksınız. Şüphesiz ki. Allah onları
mahşer günü (bir araya) toplayacak ve kendilerine soru sorulduğu zaman cevap veremeyeceklerdir. Muhakkak ki cehennem
onların dönüp dolaşıp varacakları yerdir. Allah herşeyi bilir ve
her şeye hükmeder. Ey Peygamber’ Benim inzârımı (korkutmamı)
tebliğ et. Zira onlar bunu bileceklerdir. Şüphesiz benim
âyetlerimden ve hükmümden yüz çevirmiş olanlar zarar
edeceklerdir. Sonra verdikleri sözü tutanların durumu şöyle
olacaktır Ben onları kesinlikle Na im cennetleriyle
mükâfatlandıracağım. Elbettekı Allah, mağfiret ve büyük ecir
sâhibidir.
Muhakkakki
Alî.
müttekilerden
(Allah’tan
sakınanlardan)dır. Ve kuşkusuz biz onun hakkını din gününde
elbet vereceğiz. Biz Ona yapılan zulumdan gâfıl değiliz. Ve biz
onu, senin ehlinin hepsinden kerîm (değerli) kılmışız. O ve Onun
zürriyyeti (soyundan gelecek olanlar) elbet sabırlı kimselerdir.
Onların düşmanları mücrimlerin (canilerin) öndendirler. Yâ
Muhammedi îmân ettikten sonra inkâr edenlere deki: -Demek siz
Dünya hayatının zînetmi istediniz ve bunu elde etmekte acele
104
Tefsir Problemleri
ettiniz?! Allah ve Rasûlünün size olan va’dinı unuttunuz ve
pekiştirildikten sonra verilen ahitleri bozdunuz öylemi?!
Şüphesiz ki, biz size belki hidâyete erersiniz diye darb-ı meseller
getirdik. Ey Peygamber! Muhakkakla biz sana apaçık âyetler
indirdik bu âyetler içerisinde Allah’ın mü’min olarak
öldürdükleri var. Senden sonra yüz çevirmeleriyle arzı endam
edenleri var. Onların yüz çevirenlerinin peşim bırak. Zira onlar
yüz çevirmişlerdir. Biz onları hiç bir şeyin fayda vermediği ve
merhamet edilmiyeceklerı günde huzurumuza çekeceğiz.
Muhakkak onlar için Allah’tan, dönemeyip (içinden çıkamayıp)
kalacakları bir yer vardır. Sen Rabbınm ismini teşbih et ve secde
edenlerden ol. Biz halef kılındıkları şeyle Mûsâ ve Hârûn’u
gönderdik. Onlar (Fir’avn taraftarı olanlar) Hârûn’a taşkınlık
ettiler. İşte bu, güzel sabr(m yeri)dir. Biz onları maymun ve
domuz yaptık. Ve onlara dirıltilecekleri güne kadar lânet ettik.
Sen sabret. Onlarda sabr edeceklerdir. Biz sana, senden önceki
peygamberler gibi hiikm getirdik, hükümranlık verdik. Ve sana
onlardan “vasiy” yarattık. Umulurki, o “vasiy”ler geri dönerler.
Benim emrimden kim yüz çevirirse bilsinki, dönüp dolaşıp geleceği yine benim. Onlar, küfiirleriyle biraz yararlana dursunlar.
Sen ahdini bozanlardan birşey isteme. Ey Peygamber! Biz senin
için îmân edenlerin boynuna bir ahid yükü yükledik. O ahdi al ve
şiikredenlerden ol. Muhakkak ki Ali geceleri Namaz kılar, duâ
eder. secde eder, âhiretten korkar ve Rabbı’nın sevabım umar.
Deki, zulmedenler, benim azabımı bile bile, eşit seviyede
olabilirler mi?! Allah onların boyunlarına zincir tasmaları
takacak. Onlar boyunları bukağılı halde yaptıklarına pişman
olacaklar. Biz sem Ali’nin sâlih zürriyetiyle müjdeledik. Onlar
bizim emrimize muhalefet etmezler. Benden onlara diri iken ve
diriltildikleri gün rahmet ve bereketler vardır. Benden sonra
onlara taşkınlık edenlere benim azabım var. Şüphesiz kı onlar
kötü ve ziyanda olan bir kavimdir. Onların yolunu kendilerine yol
edinenlere de benden rahmet var Onlar (özel) odalarda güven
içerisindedirler. Hamd, âlemlerin Rabbı’na aittir.”
106
Tefsir Problemleri
‫س ِم ه‬
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح‬
‫ب‬
ِّ ‫سو ُل يَا َر‬
ُ ‫َوقَا َل ال َّر‬
‫آن َم ْه ُجور‬
َ ‫إِنَّ قَ ْو ِمي اتَّ َخ ُذوا َه َذا ا ْلقُ ْر‬
“Rasûlüllah Sallellâhû Aleyhi ve Sellem: “Ey
Rabbim!.. Benim kavmim bu Kur’ân’ı kesinlikle
(ahâlisi göçüp gitmiş ıssız bir yurt gibi)
m e t r u k , (kimsesiz ve sâhipsiz) bıraktılar!...”
b u y u r d u . . .
KUR’ÂN-I KERİM
Fürkân Sûresi
Âyet: 30.
İKİNCİ BÖLÜM
(VAHY-İ GAYR-İ METLÜVV)
SÜNNETE YÖNELTİLEN
SALDIRILARIN İÇ YÜZÜ
‫س ِم ه‬
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح‬
‫ق َع ِن ا ْلهَ َوى٭إِنْ هُ َو إ ِ َّال َو ْحي‬
ُ ‫َو َما يَن ِط‬
“O, (Muhammed, rastgele ve) keyfi olarak konuşmaz.
O’nun konuştukları tümüyle (Rabb’inden kendisine)
ulaştın fan bir vahiyden başka bir şey olamaz...”
Kur’ân-ı Kerîm
Necm Sûresi,
Âyet: 3-4.
Tefsir Problemleri
109
ALLAH KELÂMI’NIN SINIRLARI “VAHY-İ
METLÜVV VE VAHY-İ GAYR-İ METLÜVV”
İlerde de üzerinde durulacağı üzere “Allah Kelâmı”,
“Vahy-i Metlüvv” ve “Vahy-i Gayr-i Metlüvv” kısımlarına
ayrılır. Vahy-i Metlüvv demek, hiç kimsenin hiç bir suretle
hiçbir katkısı olmadan hem lafzı, hem de mânâsı Allah’dan gelen
vahiy demektir. Kur’ân-ı Kerîm’in tamamı “Vahy-i Metlüvv”
dür. İstisnasız bütün lafız ve mânâları Allah’tandır. Sünnet ise,
“Hadîs-i Kutsi” ve “Hadîs-i Nebevi” kısımlarına ayrılır. Kutsî
hadîsler de, meşhûr olan kavle göre Kur’ân gibi, lafzı da mânâsı
da Allah’tan olduğu için, “Vahy-i Metlüvv”e girerler. Bunların
Kur’ân’dan farkları, Kur’ân’ın mu’ciz: (benzeri beşer tarafından
getirilemez), lafzıyla ibâdet edilir (mesela, namaz kılınır) ve
Kur’ân olarak ancak kendi lafzıyla edâ edilir olmasıdır. Kutsî ve
Nebevi hadîslere ise ümmete harfıyyen muhâfaza külfeti
yüklememek için bu şartlar konmamıştır.143
Kısacası Kur’ân Allah katından hem lafız hem de mânâ
olarak i’câz ve lafızlarıyla teabbüd vasıflarıyla: sünnet ise i’câz
vasfı şart olmaksızın, kısmen hem lafız, hem de mânâ, kısmen de,
sâdece mânâ olarak gönderilmiştir. Sonuçta bu iki kaynağın her
ikisi de mânâ olarak Allah’tan gelmişlerdir. Dolayısıyla biri
diğerinin devâmı ve mütemmimi durumundadırlar. Ve
Kur’ân’sız sünnet ve Sünnet’siz Kur’ân düşünülemez.
143
ez-Zerkânî, Menâhil: 1/44.
110
Tefsir Problemleri
Zira Cenâb-u Hakk Peygamberinin durumunu kendi
diliyle şöyle belirlemekte: (‫ُوحى إِلَ َّي‬
َ ‫“ )إِ ْن أَتَّبِ ُع إِ َّال َما ي‬Ben ancak bana
144
ُ ‫نط‬
vahyedilene tâbi olurum.” (‫ق َع ِن ْالهَ َوى٭إِ ْن هُ َو إِ َّال َوحْ ٌي يُو َحى‬
ِ َ‫) َو َما ي‬
“O (Muhammed, kendi keyfi) arzû ve hevesiyle konuşmaz.
(Kur’ân ve Hadîs olarak) O’nun konuştuğu her şey kendisine
iyhâ edilen bir vahiyden başka bir şey değildir .”145 âyetleriyle
bu durumu tasrîh buyurmakta ve sünnetin. Kur’ân’ın lâzım-ı
gayri müfârikı olduğunu ortaya koymaktadır Bu itibârla Kur ân’ı
yıkmak Hadîsi, Hadîsi yıkmak da Kur’ân’ı yıkma anlamına gelmektedir. İslâm binâsını yıkmaya ha temelinden başlamış üzerine
binâyı çökertmişsin, ha tavanından başlamış temele kadar
gitmişsin, sonuç çok fazla değişmez.
İslâm düşmanlığını bir kara sevdâ hâline getiren bu
Yahûdî, hıristiyan ve müşrik milletler konfederasyonu, ittifakla
bu işi kıvırabilecek en güçlü engerek olarak kabul ettikleri
Yahûdî Goldziher’in önderliğinde Kur’ân-ı Kerîm’e yaptıklan
haksız isnâd ve iftiraları, gaddâr ve akıl almaz saldırıları amansız
bir şekilde bir yanıyla yine Allah kelâmı olan Hadîs’e
yöneltmişlerdir. Onların nazarında: “Hz. Muhammed S.A.. (hâşâ)
bir şeytan. Kur’ân-ı Kerîm de boş ve asılsız sözler yığını oldu.”146
Müsteşrikler, muhtelif cihetlerden Kur’ân-ı Kerîm’de
şüphe meydana getirmek için boşu boşuna bu kadar çabaladıktan,
144
Ahkâf sûresi, âyet: 9.
Necm sûresi, âyet: 3-4.
146
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet
Hesaplaşmasının Arka Planı: s:22.
145
Tefsir Problemleri
111
araştırmaktan yorulup bu girişimleri Kur’ân’a sımsıkı sarılan
müslümanlarda kendileri açısından müsbet hiçbir te’sir meydana
getirmeyerek, kayaları yerinden oynatmak için onlara
boynuzlarıyla süsüp. sâdece kendisine zarar veren dağ keçisinin
durumuna düştüklerini anladıktan sonra, bu defa, şüphe
uyandırmanın yönünü başka bir tarafa çevirmek istediler. Yani
önceki neticesiz çabalarına devam etmekle beraber. İslâm’ın
ikinci kaynağı olan Sünnet hakkında şüphe uyandırmaya
başladılar. Hadîs-i Şerif hakkında geniş ve kapsamlı bir şekilde
şüphe meydana getirmek için çaba göstermeye başlayan ilk
müsteşrik, hadîsi en iyi bilen (!) olarak gördükleri Yahûdî asıllı
Goldziher’dır.147
GAYR-İ METLÜVV ALLAH KELÂM’I HADÎS’E
YÖNELTİLEN SALDIRILAR VE CEVAPLARI
Dr. Mustafa Es-Sibâ’î. müsteşriklerin Sünnet karşısındaki
tutumları üzerinde dururken özetle şunları kaydetmiş ve:
“Herhalde hadîs sâhasında müsteşriklerin en tehlikelisi, en geniş
bilgiye sâhip olanı, en çok pislik ve fitne fesâtcı olanı şu Macar
Yahûdîsi müsteşrik Goldziher olsa gerek... Çünkü o arapça
kaynaklara büyük ölçüde vâkıftır. “Şeyhu’l-Müsteşrikin”.
“Müsteşriklerin Lideri” kabûl edilmiş, kitapları ve araştırmaları
147
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet
Hesaplaşmasının Arka Planı: s: 96
112
Tefsir Problemleri
çok önemli, verimli birer başvuru kaynağı olmuş ve bu özelliğini
hâlâ sürdürmektedir.148 Demiştir.
İslâm Ansiklopedisinin Hadîs maddesini yazan Fueck de
O’nun hakkında şunları söylüyor: “İlim, Goldziher’in hadis
konusundaki yazdıklarıyla kendisine çok şey borçludur.
Müsteşriklerin İslâmi araştırmalarında Goldziher’in tesiri, bütün
çagdaşlarınınkinden büyük olmuştur. O. bu sâhalardaki
araştırmaları kesin bir şekilde sınırlayıp yönlendirmiştir”149
Dr. Mustafa es-Sibâ’î, Goldziher (1850/1921)
önderliğindeki iftira kampanyasının sâdece Kur’ân’a âit
konularla sınırlı kalmayıp. Peygamber S.A.’in hadîslerine de
sirâyet ettiğini, Kur’ân konusunda olduğu gibi, sünnet konusunda
da İslâm düşmanlarına, İslâm’ı yıkmak için, hiçbir değer veya
ahlâki sınır tanımayan iğrenç ipuçları verdiğini şu ifadeleriyle
dile getirmektedir.
Goldziher yukarda belirttiğimiz, İslâm’ın ilk kaynağı
Kur’ân-ı Kerîm’e uyguladığı: Mezhepler arası ihtilâf ve siyâsi
kırgınlık eseri zıtlaşmalardan yararlanma taktiğini ikinci
kaynağı sünnet’e de ayniyle uygulamaktadır. “Dirâsâtün
148
Es-Siba’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ: 298-299. Koçyiğit,
Talat, Hadîs Tarihi: 140. Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya
Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Planı: 97-98.
149
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet
Hesaplaşmasının Arka Planı: 96. Fueck, Op. Cit. S:231.
Tefsir Problemleri
113
İslâmiyye” adıyla arapçaya çevrilen “Muhammedaniche
Studien” adlı kitabının 2. cildinde150 diyor ki:
“Hadîs’in büyük bir kısmının çocukluk devresinden
îtibâren İslâm’ın bir vesikası, bir kaynağını teşkil ettiği fikri,
doğru bir fikir değildir. Aksine Hadîs, İslâm’ın olgunluk çağında
ortaya çıkan gayretlerin bir ürünüdür. Zira birinci asırda
Emevîlerle dürüst âlimler arasında Hz. Ali (40/660) ve Muâviye
(60/680) taraftarlığı konusunda husûmet ve kavgalar
şiddetlenmiş; âlimler, tedvin edilen hadîsler içerisinde mezkûr
meselede kendilerine yeterli malzeme bulamayınca ortaya çıkan
taşkınlıklar, sapıklıklar ve doğru yoldan uzaklaşmalarla
mücâdele uğrunda yaptıkları inancıyla, dinin ruhuna aykırı
düşmeyeceği düşüncesiyle hadîs uydurmaya başladılar. Önceleri
hadîs uydurma sahaları Ehl-i Beyt’in medhine yönelik idi. Sonra
bu kendiliğinden Emevîleri kötüleme ve onlarla mücâdeleye
yöneldi. Âlimler bu konuda kendilerine yardımcı olacak hadîsler
uydurdular. Aynı zamanda Emevî hükümeti c/e buna zıt
istikâmette çalışıyor, kendi bakış açılarına destek verecek
hadîsleri uyduruyor veya başkalarını bu uydurmaya
yönlendiriyorlardı. Ayrıca bu sâhada kendilerine yardım edecek
bazı âlimler de bulabildiler. O kadar ki, Emevîler kendi dehâları
sâyesinde. halk arasında şöhreti yayılmış olan İmâm-ı Zühri
(123/740) gibi zatları hadîs uydurmada kullanmayı fırsat
150
Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 140. Es-Siba’î, Mustafa, es-Sünnetü
ve Mekânetühâ: 299.
114
Tefsir Problemleri
bilmişler151 ve Abdülmelik b. Mervân (133/750), insanları hacc
için Kâ’be’yi ziyaretten men etmiş, haccetmeleri ve etrafını tavâf
etmeleri
için
Kâ
be
yerine
Mescid-i
Aksâ’dakı
Kubbetii’s-Sahra’yı yaptırmış. Bir dînî inanç olarak halkın hacc
için oraya yönelmesini istemiş. İmâm Zühri’yi (123/740) de bu
gâyesini gerçekleştirecek hadîsler uydurmaya teşvik etmiş. O da:
(‫)التثدالرحال االالى ثالث مساجد مسجدى هذا والمسجد الحرامومسجد األقصى‬:
“Üç mescidden başkasına yolculuk edilmez. Ancak benim şu
mescidim, Mescid-i Harâm ve Mescid-i Aksâ müstesna (Yani
sâdece bunlara yolculuk edilebilir).” Hadîsi ve: ( ‫الصالة فى المسجد‬
‫)األقصى تعدل ألف صالة فيما سواه‬: “Mescid-i Aksâ’da (kılınan bir)
namaz, başka (mescid)lerde kılınan bin namaza bedeldir...”
hadîsini ve benzeri daha birçok hadîsleri uydurmuş Bununla da
kalmayarak birçoklarının kendi adına hadîs uydurmasına
müsâde etmiş ve Emevi emirlerinin kendisini hadis uydurmaya
zorladıklarını söylemiştir. 152 Ayrıca Emevîlerden İbrahim b.
Velîd (132/749), İmam Zühri’ye (123 /740) bir sayfa getirip
önüne koymuş ve bu sayfa içerisindeki hadisleri kendisinden
işitip naklettiğini kabûl etmesini ve bunları yaymasına izin
vermesini istemiş, Zührî de fazla tereddüd etmeden, ona kendi
adına hadis uydurması için icâzet vermiştir.153
151
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:
299.
152
Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 141. Es-Siba’î, Mustafa, es-Sünnetü
ve Mekânetühâ: 299-300.
153
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:
300.
Tefsir Problemleri
115
Oysa hadîs öğreniminde zorunlu bir uygulama vardır. O
da İbnü Salâh’ın (643/1I48)’da “Mukaddime” sinde tasrîh ettiği
gibi, hadîs İmâmı’nın talebelerine tedrîs ettiği hadîsleri:
“Münâvele ve Arzu’l-Münâvele” denilen dakîk bir usûlle
dinleyip bir bir gözden geçirdikten sonra: “Benden aldığın bu
hadisleri başkalarına rivayet edebilirsin” şeklinde icâzet verir.
Bu, hadîs rivayet ve naklinde önemli bir prensiptir. İbnü Asâkır
(571/1175), İbrahim b Velîd’in (132/749) de ez-Zührî’nin
(123/740) talebelerinden biri olduğunu ve ondan aldığı hadîsleri
yazarak kendisine arzettikten sonra İmâm-ı Zühri’nin (123/740)
kendisine icâzet verdiğini kaydetmektedir. Goldziher
(1850/1921) ise Emevî halîfelerinin İmâm-ı Zührî (123/740) gibi
büyük âlimleri hadîs uydurmaya zorladığını, İbrahim b. Velîd
(132/749) gibi halîfe çocuklarının o günkü hadîs imamlarından
ders ve icâzet almalarını istismâr etmiş ve önceden peşin hüküm
olarak belirlediği İslâm’ın ana temellerini ortadan kaldırma
hedefini gerçekleştirmek için ilmî belgeleri burada da tahrif
yolunu seçmiştir.154
Goldziher bu yersiz iddıâ ve geçerşiz iftiralarını şöyle
sürdürüyor.
“Ne varki mesele siyâsî emellere veya Emevî sülâlesi
çıkarma hizmet edecek hadîsleri uydurma sınırında kalmadı.
Aksine Medinelilerin kabul ettiği hadîslerle uyuşmayan, ibâdetle
ilgili dînî konulara da aksetti. Hadîs uydurma ile ilgili bu hal,
154
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:
325, 326.
116
Tefsir Problemleri
ikinci asırda da devâm etti. Bu asırda Hadîs’in sağlamlığını
kabul, sâdece şekle yönelik bir kabulden ibâretti. Zira isnâdı
sağlam hadîsler arasında, pekçok (Mevzii’): uydurma hadîsler
vardır. Bu anlayışta olanların noktayı nazarlarını hadîs olarak
Heri sürülen şu söz te’yîd etmektedir: Gûyâ Rasûlüllah S.A.
buyurmuş ki:( ‫سيكثرالحديت عنى فطبقوه علىكتاب هللا فما وافقه فهو منى قلته ام لم‬
‫)أقله‬: “Benden çok hadîs rivâyet edilecek. Kim size bir hadîs
rivayet ederse, onu Allah’ın kıtâbına uyarlayın. Ben söylemiş
olayım, olmayayım, Allah’ın kitabıyla uyuşanlar bendendir...”
ve daha bir takım örnekler...155
“Ben söylemiş olayım, söylemiş olmayayım?!.” Ne
demek?! Bu. apaçık ve katkısız bir iftirâ... Zira bu sözü hadîs
imâmları tenkîd süzgecinden geçirmiş ve mevzu’: uydurma
olduğuna karar vermişlerdir. Mevzu” olduğuna karar verdikleri
bir hadîsi nasıl kendilerinin tâkîb edecekleri bir prensip olarak
değerlendirebilirler?!..156
“Böylece durum öyle bir dereceye vardırılmış ki. bir
kimse bir başkasının düşüncesini kötü diye nitelendirdiğinde, Hz.
Muhammed S.A.’in prensip ve tavsiyeleri arasında doğru adına
hiçbir şey yokmuş ve bunlar tümüyle yan- iışmışcasına
155
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:
301.
156
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:
301.
Tefsir Problemleri
117
“Muhammedi hir düşünce!...” diyerek onları küçümseme ve
hakâret sembolü hâline getirir olmuştur...”157
İslâm Ansiklopedisi’nin hadîs maddesini yazan T.H W.
Juynbol, ansiklopedide yedi sayfalık yer verilen yazısında hep
Goldziher’den yararlanmış ve İslâm peygamberinin hadîsleri
adına özetle şu hezevânlara yer vermiştir:
“Büyük fetihler, kelâmı yeni meseleler ve diğer dinlerin
tesirleri hadislerin kasten tahrifine sâik oldu...”158
“Peygamberin kavil ve fiillerini yeni zamanın
düşüncelerine uygun şekle soktular. Hıristiyan akidelerinden,
İncil’in ve apokrif (uydurma) kitapların fıkralarından, Yahûdi
fıkriyâtından, yunan feylezoflarımn nazariyelerinden vb. bazı
müsliiman muhitlerde rağbet bulan herşey hadîslerde peygamberin sözleri imiş gibi yer buldu...”159
“Hiçbir vicdan endişesine düşülmeden... bir takım yeni
akideler, düsturlar. ahkâm, helâl, harâm. ahlâk, yiyecek içecek,
şer’î hükümler, medenî ve cezaî hukuka, muâşeret ve âdaba,
âhiret, cennet cehenneme, hilkate vahye. hâsılı insanla Allah
157
Zakzûk, Mahmud Hamdi, Oriyantalizm veya Medeniyet
Hesaplaşmasının Arka Planı: s: 23, 24.
158
İslam Ansiklopedisi: 5/48.
159
İgnaz, Goldziher, Muhammedaniche Studien: II. 6, 8, 382.
118
Tefsir Problemleri
arasındaki münâsebetlere tealluk eden her şeye dâir hadîsler
meydana getirilip peygambere isncid edildi..”160
“Zaman geçtikçe hadîs vaz’ı arttı. Bu suretle her tara f
kendi görüşlerini peygamberin hüküm ve kararlarına istinâd
ettirmeye çalışıyordu. Kendi reyini buna istinâd ettirebilen,
kesinlikle haklı oluyordu. Böylece birbirini nakzeden birçok
hadîsler meydana geldi. Keza büyük fırka mücâdelelerinde her
iki tarafın peygamberle ihticâc etmesi âdet idi... 161
“Mütenâkız (çelişkili) hadîsler itimâda şâyanmış gibi.
büyük hadîs mecmualarındayanvana derç olunmuştur ki bu
hadîsler, İslâm’ın ıç tekâmü- lüniin seyrini tâkib için tarihçilere
paha biçilmez hazineler değerindedir..”162
“El-Buhâri (256’869) ve diğer sahihleri te’lîf edenlerin
meziyetleri, haksız olarak iddia edildiği gibi, yayılmış bulunan
hadsiz hesapsız hadîslerinin hangilerinin mevsuk ve hangilerinin
uydurma olduğunu ilk defa te’yîd etmelerinde değil, bundan çok
daha ziyâde o devirlerin Sünnî muhitinde umumiyetle mevsuk
tanınmış olan hadîsleri derlemiş olmalarındadır.”163
160
İslam Ansiklopedisi: 5/48.
İgnaz, Goldziher, Muhammedaniche Studien: II. 88. İslam
Ansiklopedisi: 48.
162
İslâm Ansiklopedisi: 5/50
163
İslâm Ansiklopedisi: 5/52
161
Tefsir Problemleri
119
“Ed-Dârekutnî (385/995) Buhârî ve Müslim’in
kitaplarında zikredilen 200 hadîsin zayıf olduğunu ortaya çıkaran
bir eser yazdı”.164
Görüldüğü gibi Kur’ân düşmanlığının lideri Goldziher.
hadîs konusunda da Kur’ân metninin muharrefliğini isbât için
izlediği yolun aynısını izlemiş ve Kur’ân’ın metnini ihtilâflarla
dolu “Mezhebi tefsir” lerin oluşturduğunu iddiâ ettiği gibi. Hadîs
Metni’ ninde sonraki devrelerde çıkan Alevî-Sünnî kavgaları gibi
toplumsal gelişmelerin eseri olduğunu iddiâ ederek, günümüzün
modası hâline gelen “Mevzû” uydurma hadîs furyasının
temellerini atmıştır.
Her ne kadar ilk bakışta hadîs, bizim sadedinde
olduğumuz, Kur’ân’a karşı ileri sürülen iddıâlar konusu dışında
ve daha ziyâde hadîs uzmanlarını ilgilendiren bir konu gibi
görünüyorsa da: aslında bir “Vahy-i Gayr-i Met- lüvv” olarak
Kur’ân’dan tamamen ayrı düşünülemeyeceği ve Kur’ân’dan
sonra İslâm’ın ilk kaynağı olması dolayısıyla, sanırım bizi
konumuz dışına çıkarmaz.
Ayrıca bu konu, İslâm düşmanlarının hadîs’e
yönelttikleri, îtirâzlar, Kur’ân’a yönelttikleri îtirâzlarla aynîlik
arzettiği için, bizim bu konuya belli bir ölçüde de olsa yer
vermemizi zorunlu kılmıştır.
164
İslâm Ansiklopedisi: 5/52; İgnaz, Goldziher, Muhammedaniche
Studien: II. 257.
120
Tefsir Problemleri
Yukarda özetle harfi harfine tam bir sadâkatle
aktardığımız iddiâları özetleyecek olursak; şöyle sıralayabiliriz:
İslâm’ın bir kaynağı değilmiş.
2)-Hadîsler Emevîler devrinde, Alevî-Sünnî kavgasından
1)-Hadîs,
çıkmış.
İslâm âlimleri hadîs uydurmuş, “hadîs uydur”
diye herkese icâzet vermişler Sonuçta herkes kendi çıkarına hadîs
uydurmaya girişmiş. Bunun sonucu olarak da hadîs, alay konusu
olacak hâle düşmüş...
4)-Kur’ân’da olduğu gibi, Hadîs’de Tevrat, İncîl ve
Yunan Felsefesinden alınmış..
5)-Ferd ve cemiyet olarak herkes kendi amaçlarına araç
yapmak için hadîs uydurmuşlar.
6)-ed-Dârekutnî (385/995) gibi müslümanların kendi
âlimleri bile, Buhârî ve Müslim’de değil de. İmam Buhârî
(256/869) ve Müslim’in (261/875) kitaplarında birçok mevzû’
hadîsler bulmuşlar...
3)-Çoğu
CEVAP: Müsteşriklerin ve İslâm düşmanlarının pîri
olmuş Yahûdî Goldziher’in şu iddiâlanna bakınca insan olayın,
onu kendisine pir yapanların. İslâm’a ve O’nun mefahirine kin
kusan reddiyeler düzmeye şiddetle ihtiyaç duyup da, buna bir
türlü imkân bulamamanın sancılarıyla kıvranan kimsenin, yalan
yanlış da olsa bunu bir şekilde kıvırabilen birini bulunca, mal
bulmuş mağribî gibi üzerine çullanmasından ıbâret olduğunu
açıkça görüyor.
Tefsir Problemleri
121
Yukarda da belirttiğimiz gibi hadîs “Vahy-ı Gayr-i
Metlüvv” dür. Hadîs-i Kudsî”ler ölçüsünde, kısmen hem lafzı
hem de mânâsı Allah’dan, Hadîs-ı Nebeviler ölçüsünde de
mânâsı Allah’tan lafzı Peygamber’den olan vahiylerdir Sahâbe-ı
Kirâm udûl’dürler. Onlara, canlan pahasına da olsa yalan
söyletemezsiniz Özellikle Rasûlüllah S.A.’den: ( ‫فليتبوأ مقعده من البار‬
‫“ )من كذب لى متعمدا‬Kim bana kasıtlı olarak yalan isnâd ederse
(söylemediğim sözü söyledi derse) cehennemden yerini
hazırlasın!..” 165 hadîsini bile bile, hadîs uydurmalarını yani.
Rasûlüllah S.A ‘in söylemediği bir sözü: “Rasûlüllah söyledi”
diye pazarlamalarını düşünemezsiniz. Gerek Sahâbe’ler, gerek
Tâbi’îler ve gerekse Tebeuttâbi’ler’in, Rasûlüllah S. A.’in: ( ‫انى قد‬
‫)تركت فيكم أمرين لن تضلوا ماتمسكتم بها كتاهللا وسنة رسوله‬: “Sizlere ıkı şey
bıraktım. Bu ikisine sarıldığınız ve bağlı kaldığınız müddetçe aslâ
(yolunuzdan) sapmazsınız. (Bu iki şey) Allah’ın Ki tâbi
veRasûlü’nün Sünneti’dir.”166 . ve (‫)فليبلغ الشاهذ منكم الغائب‬: “Senim
sözlerime tanık olanınız, onları bulunmayanlarınıza tebliğ etsin,
ulaştırsın.”167 “Ib7 şeklindeki vasiyetlerini bile bile Goldziher ve
yandaşlarının ıddiâ ettikleri gibi. bol bol hadîs uydurup da.
“bunları Rasûliillah söyledi.” demelerine imkân yoktur.
165
Buhârî, İlm: 38. Cenâiz: 33. Enbiyâ: 50, Edeb: 109; Müslim, Zühd:
72; Ebû Davûd, İlm 4; Tirmîzî, Fiten: 70. tim: 8. 13; İbni Mâceh,
Mukaddime: 4.
166
Ebû Davûd, Menâsik: 56; İbnü Mâceh, Menâsik: 84: Muvatta’,
Kader: 3, Ahmed b. Hanbel: 3, 36
167
Buhârî, İlim: 19. 10, 38. Fiten: 8. Sayd: 8; Müslim, Kasâme: 29, 30;
Ebû Davûd, Tetavvu’: 10; Tirmîzî, Hacc: 1. Neseî, Menâsik: 111; İbnü
Mâceh, Mukaddime: 18.
122
Tefsir Problemleri
Uydurmuşlar. Kim uydurmuş? İmâm-ı Zührî (123/740)
uydurmuş?!.. O Zührî ki, baskısı altında kalarak zorla hadîs
uydurttuğu iddiâ edilen, câmi- den hiç çıkmadığı için haklı olarak
“Mescid Güvercini” lakabı takılan müttekî ve mü’min halîfe
Hişâm bin Abdilmelık, (61/125-690/743) bir âyeti yanlış tefsîr
edip de, kendisini destekler ümidiyle Zührî’ye sorunca.
Zührî’nin. halîfenin tefsirine uygun düşmeyen gerçeği
çekinmeden yüzüne karşı söylemesi. Halîfe Hişâm’ın da
Zührî’ye: “yalan söyledin’“ demesi üzenne öfkeyle, herkesin
karşısında titrediği halîfeye: “Demek ben yalan söylüyorum öyle
mi?!. Allah müstehakmı versin!.. Babası ölesi!.. Bana semâdan
bir miinâdî nidâ etse ve dese ki: “Allah yalan söylemeyi helâl
kıldı”, ben yine de yalan söylemem” diyebilen Zührî?!. 168
ömründe hiçbir kimseye boyun eğmeyen, dünya malına zerre
kadar değer vermeyen, cerh ve ta’dîl ulemâsının ince eleğinden
geçebilen ve hiç birinin toz kondurmayıp aksine göklere
çıkardığı, insan oğlunun kendisinde kolay kolay toplayamayacağı
en üstün niteliklerle donanmış olan İmâm-ı Zührî!. Sahîh
hadîslerin toplanmasında ilk temel taşlarından biri olan
Zührî!..169
Hangi hadîsleri uydurmuş?
168
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:
321.
169
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:
314, 331.
Tefsir Problemleri
123
(‫ )التثدالرحال االالى ثالث مساجد‬: “Üç mescidden başkasına
yolculukedilmez..” hadîsini!.. Bu hadîsi bütün hadîs kitapları
nakletmiş, hem de sâdece Zührî’nin tarikiyle değil, Zührî’den
başka çeşitli tarîklerden de rivâyet etmişler. . Buhârî (256/869),
Zührî’nin dışında bir başka tarîkten Ebû Sc’îdi’l- Hudrî’den
(74/693); Müslim, biri Zührî’den olmak üzere üç ayrı tarîkten
Ebû Hürcyre’detı (59/678) rivâyet etmiştir. Bu hadîs bunlar
dışında, başkatarîklerden de rivâyet edilmiştir. Ehl-ı ilim onun.
sıhhatinde icmâ’ etmişler, kabul ve tasdîk etmişlerdir.170 Demek
Goldziher’in mevzû’ hadîs dediği, “uydurdu” dediği hadîs, bu
kadar sağlammış!..171 Sağlam dediği nasıl olabilir?!..dersiniz!...
Gûyâ İmâm-ı Zührî (123/740) kendi ağzıyla: “Emevî
halîfeleri beni hadîs uydurmaya zorladılar.” demiş?!. Zâten hep
böyle yaparlar. Goldziher’in naklettiği bu cümlede tahrif var.
Şöyle ki: İbnü Asâkir (571/1 175) ve Îbnü Sa’d’in (276/889)
naklettikleri üzere: “Zührî halka hadîs yazarak geçimini
sağlıyordu. Halk onun hafızasının çok sağlam olduğunu
bildikleri ve O’nun hafızasına yazılı metinlerden daha fazla
güvendikleri için O’na hadîs yazdırıyorlardı. Zira halîfe Hişâm
Onu denemek için, ondan oğluna hadîs yazmasını istedi ve bu
isteğinde ısrar etti. O’da 400 hadîs yazıp halîfeye verdi. Bir ay
sonra halîfe Hişcim bu hadîsleri yazdığı kitabı kaybettiğini
söyledi. Zührî de bu hadîsleri ona tekrar yazdı. Hişâm
170
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ
Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:324-325.
171
Daha geniş bilgi için bkz: es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve
Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:324.
124
Tefsir Problemleri
kaybettiğini söylediği önceki hadîslerle bu hadîsleri karşılaştırdı
ve aralarında hiç bir değişikliğin bulunmadığını gördü. Ez-Zührî,
halîfe Hişâm’ın yanından çıkarken yüksek sesle: “-Ey nâs! Bizi
şunlara (!) sarf ettiğimiz (emek), sizinle ilgilenmekten alıkoydu.
Şu emirler bizi “belli” hadîsleri yazmaya zorladı. Haydi gelin de
bu hadîsleri size de tahdîs edeyim” dedi ve anılan 400 hadîsi
onlara tahdîs etti!...”172
Cümlenin arkasını önünü keser; bir de tercüme ederken
“belli” kelimesiyle karşılamaya çalıştığımız “harf-ı ta’rîf”i
atarsanız, her uzun cümleden maksadınıza uygun birçok
cümlecikler elde edebilirsiniz. İşte bunların bilimsellik adına
yaptıkları tahriflere bir canlı örnek daha...
Bütün tarihçiler bizim “Hacer-i Muallak” adıyla
tanıdığımız “Mesci- dü’s-Sahra”yı yapanın Goldziher’in iddiâ
ettiği gibi Abdülmelik b. Mervân (133/751) değil, Velîd b.
Abdilmelik (96/715) olduğunu kaydetmişlerdir Aslında böyle bir
şey yok ki, bu tarihçilerin hiçbiri Halîfe Velîd’in bu mescidi
Kâ’be verine koymak ve insanları Kâ’be’den oraya çevirmek,
oraya haccettirip tavâf ettirmek için yaptırdığına hiç temâs
etmemişlerdir. Onların böylesine önemli bir meseleyi göz ardı
etmeleri düşünülemez.
172
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ
Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:327. Naîm. Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı
Tecrîd Tercemesi: 65. İmam, Zührî Kur’ân’ın tamamını sekiz günde
ezberlemiş...
Tefsir Problemleri
125
Bunu sâdece bir edebiyatçı olan ed-Demîrî (808/1405)
“Kitâbii’l- Hayvân”ında zikretmiş, o da: “Mescidü’s-Sahra’yı
Abdülmelik binâ etti. Halk arafe günleri O’nıın yanında
duruyorlardı...” demiş, o kadar... Tavaftan. Kâ’be’den, hacdan
ve halka burasının Kâ’be olarak haccettirilmesinden bahis yok...
Bu, İslâm’ın kutsal mekânlarına verilen değeri kıskanıp bunu
yıkım aracı olarak kullanma kurnazlığından başka bir şey
değil...”173
Prof. Dr. Talat Koçyiğit de Goldziher’in hacc için
müslümanların Kâbe-i Muazzama yerine “Mescidü’s-Sahra”va
çevrilmeleri hikâyesini Şîı tarihçi el- Yâkûbîden (292/904) aldığı
uydurma nakle dayandırdığını kaydetmektedir;
Goldziher, yalnız Şî’a tarihçisi el-Yâkûbî (292/904)
tarafından verilen bu haberi ele alarak, hiçbir tenkide tâbi
tutmadan, haberde zikri geçen hadîsin halîfe Abdülmelik (133/75
l)’ın emriyle ez-Zührî (123/740) tarafından uydurulduğunu ileri
sürmüştür. Çünkü Goldziher’e göre Kudüs’te de hacc farizasının
îfâ edilebileceğine halkı inandırmak için halîfenin böyle bir
hadîse ihtiyâcı vardır. Her ne kadar bu hikâyeyi anlatan
el-Yâkûbî, hadîsin ez-Zührî tarafından uydurulduğuna dâir
herhangi bir söz sövlememişse de. Goldziher, böyle bir iftirayı da
ortaya almaktan çekinmemiş ve bu sııretle hadîsler hakkındaki
görüşünü, kendi kafasında İmâl ettiği bu yalanlar zincirine
bağlamak zorunda kalmış, kaynak olarak da bula bula emevîlere
173
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ
Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:323.
126
Tefsir Problemleri
karşı aşırılıkları, gerçek dışı ve tarafgir nakılleriyle şöhret bulmuş
olan Şî’a tarihçisi el-Yâkûbî’yi bulmuştur.174
Diğer taraftan Goldziher, üç mescidle ilgili olarak Zührî
tarafından rivâyet edilen hadîsi tedkîk etmek lüzumunu da
hissetmemiş, yahutta onun Hz. Peygamber’den değişik isnâdlarla
rivâyet edildiğini bilmezlikten gelmiştir. 175 Aslında Hz.
Muhammed bu hadîslerle üç mescidin kudsivetine işâretle,
oralarda yapılacak ibâdetlerin diğer mescidlerde yapılacak
ibâdetlerden üstün olduğunu belirtmek istemiş, fakat Kâ’be
dışında diğer iki mescidde de hacc farizasının îfâ edileceğini
kasdetmemiştir. Nitekim bir başka hadîsinde de şöyle buvurmıış:
“Benim şu mescidimde kılman bir namaz. Mescid-ı Haram
müstesna, diğer mescidlerde kılman bin namazdan daha
hayırlıdır.” 176 Bu hadîsin ifade ettiği mânâ ile ez-Zührî
tarafından rivâvet edilen: “Binekler yalnız üç mescide doğru
koşturulur...” hadîsinin ifâde ettiği mânâ arasında hiçbir fark
yoktur. Ve bunların hacc farizasının îfâsı ile uzaktan yakından
hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.177
174
Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 142.
Sözü edilen hadîsin kaynakları: el-Buhârî: 2/56, 2/58. 2/219-220,
2/249250; Müslim: 2/975-976. 2/1014-1015.
176
el-Buhârî, Sahih: 2/57
177
Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 142-143; Goldziher’in Hadîs
konusundaki görüşleri vc tenkidleri hakkında daha geniş bilgi için
Bkz. Ank. İlahiyat Dergisi ve es-Sibâ’î. es-Sünnetü ve Mekânctühâ:
296 ve devamı.
175
Tefsir Problemleri
127
İSLÂM’IN KUR’ÂN’DAN SONRA EN SAĞLAM
KAYNAKLARI “KÜTÜB-Ü SİTTE” VE BUNLARIN
BAŞINDA YER ALAN BUHÂRÎ VE MÜSLİM’E
SALDIRILARI
İslâm düşmanlığını meslek edinen bu insanlar,
müslümanların. peygamberlerinin hadîslerini toplarlarken, gerek
o hadîsleri nakleden kimselerin isimlerini oluşturan senedlerde ve
gerekse hadîslerin metinlerinde gösterdikleri titizliğin eseri olan
“Hadis Usûlü”, “el-Cerh ve’t-Ta’dil” gibi ilimlerin
muazzamlığını pek âlâ bilirler. Ve bu sâhada geliştirilen “Tenkid
Metodu”nu dünyanın hiçbir zaman tanımadığım da bilirler. Bu
metodlardan kendileri de kendi menfur gâyelerini
gerçekleştirmek için a’zamî derecede yararlanırlar. Döner bir de,
yanlışın geçmesine aslâ imkân vermeyen bu müthiş metodun
eseri olan hadîslere, ümmetçe cn üstünü, Kur’ân’dan sonra ilk
dînî kaynak kabul edilen Buhârî ve Müslim hadîslerine kadar
“mevzu”:uydurma damgası vurmakta te- reddüd etmezler.
Halbuki İmâm Buhârî’nin koyduğu şartlardan Rasûlüllah S. A.’in
sözlerinden başka bir sözün geçmesi aslâ mümkün değildir Bu
adamlar bu amansız ve tabansız savaşı, kendi Tevrat ve İncîlleri,
müslümanlarca “mevzu”:uydurma olarak ilân edilen
hadîs(!)lerden daha muharref, daha uydurma ve çok daha gülünç
halde iken nasıl sürdürüyorlar? bilinmez!...
İmâm Buhârî (256/869) 600.000 hadîs içerisinden eleye
eleye sâdece 4.000 kadarını “Sahîhu’l-Câmi”ine almış ve
şartlarına uygun olmasına rağmen, okuyucuları bıktırmamak için
128
Tefsir Problemleri
birçok sahîh hadîsleri Sahîh’i dışında bıraktığını ve kitabına
almadığı sahîh hadîslerin aldıklarından daha çok olduğunu
söylemiştir. İmâm Ahmed b. Hanbel de (241/855) 30-40 bin
hadîsten oluşan el-Müsnedini 1 000.000 hadîs içerisinden
seçtiğini söylemiştir.178
Sanırım bizim, aslında İslâm düşmanlarının körüklediği
bu mevzû’ hadîs furyasına kapılıp “Kütüb-ü Sitte” gibi ince
eleklerden elenmiş ve ümmetin icmâ’ı ile hüsn-ü kabul görmüş
hadîs kitaplarıyla değil de, bu kitaplar dışında kalan sahih
hadîsleri bulup çıkarmakla uğraşmamız gerekmektedir Sanırım
onlar içinde bir çok hazînelerimiz bizim kendilerini bulup
çıkarmamızı ve Müslümanların hizmetine sunmamızı
beklemektedir.
Yine sanırım bizim, aslında İslâm düşmanlarının ikide bir
ortaya atıp körüklediği bu “Mevzû’ Hadîs” furyasına kapılıp
“Kütüb-ü Sitte” gibi, ince eleklerden elenmiş hadîs
kitaplarındaki hadîslerle uğraşmak yerine, ümmetçe mu’teber
olan bu kitaplar dışında kalan sahîh hadîsleri bulup çıkarmamız,
en az bu düzme “Mevzû’ât” ı ayıklamak kadar önem taş ısa gerektir. Zira bizim zayıf, hatta mevzû’ denilen hadîslerimiz bile.
yukarıda gördüğümüz gibi, Goldziher’in önünü çektiği İslâm
düşmanlığında işbirliği eden Yahûdî ve hıristiyanların kitapları
olan Tevrât ve İncil’in metinlerinden çok daha sağlam, çok daha
ilâhî ve çok daha semavî olsa gerektir.
178
Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tecrîd Tercemesi: 63.
Tefsir Problemleri
129
Goldziher’in (1850-1921). ed-Dârekutnî’nın (385/995)
Buhâri (256/869) ve Müslim’in (261/875) 200 zayıf hadîs ihtiva
ettiğine dâir kitap yazdığı.179 O Buhârî ki. 600.000 hadîsten eleye
eleye sâdece 4.000 kadar hadîsi seçmiş. Sahîh’ine almış ve
almadığı sahîh hadîslerin aldıklarından daha fazla olduğunu
söylemiştir.180
O Buhârî ki. “Kebîr”, “Evsat” ve “Sağîr” adıyla üç târih
yazmış, bu eserlerinde sahâbeden kendisine kadar, senedlerinde
yer verdiği erkek, kadın, sika. zaîf 40.000 kadar hadîs râvîsini
incelemiş; kendisinden sonra el-Hâkim en-Nısabûri (405/1014)
Buhârî’nın bu kitaplarına aldığı râvîlerin mecruh olanlarını tesbît
için müşteki! bir kitap yazmaya kalkışmış da, Buhârî’nin tanıttığı
bu 40.000 râvî içerisinde, cerh için üzerinde durmaya değer
sâdece 126 kişiden başkasını bulamamıştır.181
O Buhâri ki. Sahîh’i, bütün İslâm ümmetince Kur’ân’dan
sonra İslâm’ın en muteber kaynağı olarak ittifakla kabûl
edilmiştir.
Ve O Müslim ki, hemen hemen Buhâri kadar sağlam
olduğu için hep “Scththayn” adıyla Buhâri ile birlikte anılmış ve
ümmetçe hemen hemen aynı mevsûkivyet ve aynı yüksek değen
hâiz olmuştur.
179
İslâm Ansiklopedisi:5/52; Goldziher. Muhammedaniche Studien:
II/257.
180
Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi
Mukaddimesi: 361.
130
Tefsir Problemleri
İSLÂM’IN İKİNCİ KAYNAĞI HADÎS-İ
ŞERİFLER’İN SIHHAT DERECELERİ
Ahmed
Na’îm
Efendi
(1353/1934)
Tecrîd
mukaddimesinde İslâm’ın ikinci kaynağı hadîslerin sıhhat
derecelerini şöyle özetlemiştir:
Birinci derece: Buhâri ile Müslim’in sahîhlerinde ittifak
edip müştereken tahrîc ettiklen hadîsler. Bunlar mertebe-i ülâyı
hâizdir.
İkinci derece: Yalnız Buhârî’nin rivâvet edip de
Müslim’in rivâyet etmediği hadîsler.
Üçüncü derece: Yalnız Müslim’in rivâyet ettiği hadîsler.
Dördüncü derece: Buhâri ve Müslim’in şartlarını
taşıdıkları halde sahîhlerinde yer almayan hadîsler.
Beşinci derece: Buhârî’nin şartlarına uygun iken
Sahihinde yer almayan hadîsler.
Altıncı derece: Müslim’in şartlanna uygun iken
Sahîh’inde yer almayan hadîsler.
Yedinci derece: Ne Buhâri. ne de Müslim’in şartlarına
uymadığı halde, hadîs imamlarınca sahîh kabûl edilen hadîsler...
Bütün bu derecelerde yer alan hadîsler, alâ merâtibihim,
Tefsir Problemleri
131
sağlamdır ve sahihtir. Hadîs imamlarınca ve ümmetçe
makbûldür.”182
SON DERECE SAĞLAM VE SAHÎH HADÎS VE
HADÎS KİTAPLARINA BİLE SALDIRILARINI
SÜRDÜRMELERİ
Sahîhavn’de hadîs münckkıdlcnnın tenkidine uğrayan
hadîslerin toplamı 220’dır. Bunların 32’si her ikisinde, 78’i
yalnız Buhârî’de, 110’u da yalnız Müslim’dedir Bunlar
Buhârî’de. Müslim’dekinden daha azdır Çünkü O, sâdece hıfz ve
itkânda en üst derecedeki râvîlerin hadîslerini tahrîc etmiştir.
Lakin mu’terizlerin zayıf gördüğü bu hadîslerin hiçbiri, bir illet-i
kâdiha ile ma’lûl değildir. Yanı reddedilmelerini gerektiren bir
yaraya sâhip değildirler. Nitekim İbnü Haceri Askalânî
(852/1448) Buhâri Şerhi’nin mukaddimesinde, Buhârî’dekilerin
hepsini birer birer inceleyip, sahîh olduklarını isbât etmiştir.
Buhârî ve Müslim’in celâlet-i kadr’leri pek büyük ve sahîhi
sakimden tefrik ve temyiz güçleri diğerlerinden çok daha
yüksektir.183
Görülüyor ki Kur’ân ve sünnet düşmanları, sahîh hadîsi
sakîm ya da zayıf hadîsten ayırma gücü îtibâriyle muhaddislerin
en üst mertebeyi verdikleri, Buhârî ve Müslim’in tahrîc ettikleri
hadîslerin zayıflarını belirlemeye kalkışıp 200 zayıf hadîs
182
Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi
Mukaddimesi: 1/234.
183
Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi
Mukaddimesi: 1/335 ve 219.
132
Tefsir Problemleri
belirlediği ileri sürülen ed-Dârekutnî (385/995)’nin yaptığı işi
dahî doğru değerlendirmemekte ve zayıf hadîsi sanki mevzu’
hadîs gibi algılamaktadırlar. Oysa senedde yer alan bir râvîye
herhangi bir töhmet isnâd edilmişse, bu durum da, o hadîsin zayıf
olarak değerlendirilmesi için yeterli sebeptir; yoksa bu, o hadîsin
Rasûlüllah S.A.’den sâdır olmadığını göstermez.
Pek Tabîî, İgnaz Goldziher’in (1850-1921) temellerini
attığı bu tezvir kampanyası, belli bir yere varıp da duracak
değildi. Müslümanlar bu eşsiz değerlerine sâhip olmadıkları
sürece bu uluslararası kampanyalar sürüp gidecekti. Nitekim
Beyrut-Amerikan Üniversitesi Roma Hukuku ve Beyrut-Fransız
Hukuk Fakültesi İslâm Hukuku öğretim üyesi Prof.Dr. Suphi
el-Mahmasânî’nin “Müslümanlar’in Geri Kalmalarının Sebep ve
Sonuçları ve Bu Gerilikten Kurtulma Çâraleri”ni konu alan,
türkçeye çevrilip defalarca basılan bir kitapçığında184 yer alan şu
cümleler, bu tezvîr kampanyasının günümüzde de sürdürülmekte
olduğunun bir delilini teşkil etmektedir.
El-Mahmasânî, bu kitapçığında: “üçüncü halîfe Osman
bin Affân (35 656) zamanında Kuran’m kıraat ve lehçe
farklılıklarının ortadan kaldırıldığım.”185 İleri sürmektedir. Oysa
ilerde detaylı olarak inceleyip işin aslını delilleriyle ortaya
koymayı planladığımız bu meselenin gerçeği, aslâ Prof.
184
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
45.
185
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
54.
Tefsir Problemleri
133
Mahmasânî’nin bu iddiâsına uymamaktadır. Zira Hz. Osman’ın
(35/656) mushafları, neshedilmeyen bütün kıraet ve lehçe
farklılıklarını vahy ile geldiği gibi aynen muhafaza etmişlerdir.
Kur’ân-ı Kerîm’in temeline bu tahrîb kalıbını
yerleştirdikten sonra Mevzu”, (uydurma) hadîsler konusunda da
önderi Goldziher’in ma’hûd fikirlerini ufak tefek ilade
farklılıklanyla aynen benimsey en el-Mahmasânî: Mevzu’
Hadîsler’in. Ehl-i Sünnet ve Şî’a ile Ehl-i Rey ve Ehl-i Hadîs
arasındaki yarıştan doğduğunu.”186 iddıâ etmekte ve bu konuda:
“İslâm Tarihinin bazı asırlarında, siyâsete hizmet,
mezhep ve particiliği te’yîd, hikâyecilerin malzemelerine pazar
bulma ve benzeri sebepler yüzünden çokça hadîs vaz’edilmiş
(uydurulmuş), hadîsler sayılamayacak derecede çoğalmış, akl-ı
selîm ve mantığın kabul edemeyeceği zayıf ve temelsiz sözler
hadîs diye rivâyet edilmiştir.”187 cümlelerini kayd ettikten sonra:
“Deniz cehennemdendir. Fâre Yahudi’dir. Patlıcan her derde
devâdır.” 188 Gibi hadîsleri örnek göstererek, İslâm’ın ikinci
kaynağı Sünnet’le alay etmektedir.
Prof. el-Mahmasânî, burada, Buhârî hadîslerinin dahî akıl
ve realite ölçüleriyle incelenip, akla ve mantığa uymayanlarının
186
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
54.
187
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
55.
188
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
55, 56.
134
Tefsir Problemleri
kaldırılıp atılmasını teklîf ederken de şu cümlelere yer
vermektedir:
“İbnü Teymiye, Muhammed Abduh (1849-1905) gibi
müceddid âlimler bu üzücü duruma karşı ayaklanmış, din ve akıl
prensiplerinin ışığı altında hadîsleri ayıklamış. Hatta Buhârî ve
Müslim hadîslerinden bir kaçını dahî tenkid etmişlerdir. 189
Mesela Buhârî: “Kim her sabah yedi adet Acve hurması yerse, o
gün bu kimseye zehir ve sihir zarar vermez.”190 hadîsini rivâyet
etmiştir. Bu hadîsin sahih (Hz. Muhammed’e âit) olması mümkün
değildir. “Bu hadîsi Hz. Muhammed söylemiştir” demek. O’na
yapılabilecek hakaretlerin en büyüğüdür. 191 Çünkü ilme ve
realiteye aykırıdır. Sonraki birçok âlim de bunun böyle olduğunu
açıkça ifâde etmişlerdir. “192
“İhmâl ve hatâ veya uydurma ve iftira yolu ile Sünnet’e
katılan binlerce benzerinden bu bir örnektir...”193
189
Mecelletü’l-Menâr, yıl. 1347, s:507-516: M. Reşid Rızâ, Yüsru İslâm
ve Usulü’t-Teşrî’il-Âmm, Mısır 1928.
190
Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecridi Sarih Tercemesi: 11/393; Sahîhu
Müslim, Nevevî Şerhi: 13/2; Davutoğlu, Ahmed, Sahîhu Müslim
Tercemesi, S: 9/370- 373.
191
Hatırladığıma göre, “Bu hadisi Hz. A fuhammed söylemiştir, demek
O’na yapılabilecek hakaretlerin en büyüğüdür.” cümlesi bu kitabın 2.
baskısından çıkarılmıştır.
192
Ahmed Emîn, Mecelletü’l-Va’y, Sayı: 2. S.3 (el-Kahîre: 1952).
193
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
56.
Tefsir Problemleri
135
KENDİLERİNİN BAŞLATTIKLARI BU YIKIM
İŞİYLE ISLAHATÇI MÜSLÜMANLARI
GÖREVLENDİRMELERİ
Sayın Prof. Mahmasânî, kendisiyle önderi Goldziher
arasında bu köprüyü kurduktan sonra, İslâm’ın ana temelleri
üzerindeki bu yıkımı sürdürmek üzere ıslâhâtçı(!) müslümanlara
bu peşi bırakılmaz görevi şu cümleleriyle aktarmaktadır:
“Islâhâtçı müslümanlara düşen vazife, bu ikâza uyarak
hatâ. İftirâ, yalan ve düzme kalıntılarından kurtulmak, dinin
prensip ve nasslarına aykırı olan veya bütün dînî hükümlerin
üzerine kurulduğu akıl ve fıkıh usûlü hükümlerine uymayan
“uydurma hadîsleri”kaldırıp atmaktır...”194
Yukarda kaldırılıp atılması gerektiği iddiâ edilen binlerce
hadîse bir örnek olarak seçilen “Acve hurması” ile ilgili Buhârî
hadîsinin, ne senedi, ne metni, ne de mânâ ve muhtcvâsı
incelenmemiş: bu hurma türünün ne gibi maddeleri ihtiva ettiği
üzerinde hiç mi hiç durulmamış ve körü körüne akla ve mantığa
uymadığı gerekçesiyle kaldırılıp atılması istenmiştir. Oysa
Buhâri’nin sahîh hadîsleri belirlemede aradığı şartlardan, ne
senedinde, ne de metninde en küçük bir za’f bulunan hiçbir
hadîsin geçmesi mümkün değildir. Ayrıca üstelik bu hadîs birkaç
tarîkten çeşitli varyantlarla, hemen hemen her mu’teber hadîs
194
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
57.
136
Tefsir Problemleri
kitabında mevcuttur. 195 Muhbir-i Sadık Rasûlüllah S. A.
tarafından “Şifâsı ve Onu midesinde bulunduran kimseye sihir ve
zehrin zarar vermeyeceği” bildirildiğine: sihir ve büyü gibi
şeylerde de şeytanın rolü bulunduğu,196 bir de Lafzatullâh’la dolu
Ezân-ı Muhammedi’yi işiten şeytanın, bu sesi duymamak için
büyük bir gürültü çıkararak kaçtığı, yine bir Buhârî hadîsinde
haber verildiğine göre;19719, her bir çekirdeği üzerinde selis bir
yazı ile arapça ,(‫)هللا‬: “Allah” kelimesi yazılı olan bu hurmayı (Bu
hurma, Rasûlüllah’ın fidânını eliyle diktiği, duasına mazhar ve
her bir tanesinde Allah lafzı yazılı çok kıymetli bir hurma
türüdür. Her çekirdeğinde bu yazı rahatça görülmektedir ve taze
meyvelerinde de bu lafzın rahatça okunabildiği söylenmektedir.
Çekirdeklerindeki Lafzatullâh’ı gözümle gördüm ama taze
meyvesini elde edemedim) midesinde taşıyan ve Lafzatullâh
damarlarında dolaşan kana dönüşen bir kimseye sihrin etki
etmeyip zarar vermemesi gâyet tabiî değilmidir?!.
“Zehir zarar vermez...” fıkrasına gelince... Bu adamlar
hep bilimsellikten dem vururlar. Bilimselliğin gereği: “Bu
hurmadan belli bir miktarını yiyene zehir zarar vermez” nebevi
195
Buhârî, Et’ıme: 43, Tıbb: 52, 56; Müslim, Eşribe: 155, 45. Ahmed b.
Han bel: 3, 397.
196
İslâm’ın ana kaynakları Kur’ân ve Sünnet’in ta’rîf ettiği “Yahudiler
kendilerine tebliğ olunan Kitâbullah’ı bıraktılar, Süleyman A.S.’ın
hükümeti ve devleti aleyhine şeytanların takîb ettikleri sihirbazlıklara,
şeytanların okuyup üfleye geldikleri efsûn ve sihirlere uydular.”
Bakara sûresi, âyet: 103. Sihir ve sihrin şeytanla ilgisi hakkında daha
geniş bilgi için Bkz: Sahîhu Buhârî, Tecrîd Tercümesi: 8/224-235.
197
“Ebû Hüreyre’den, Rasülullah S.A. buyurduki: “Namaza nida
edildiği zaman, şeytan (ezanı işitmemek için telaşla) yel/ene yellene
kaçar...” Sahîhu Buhârî, Tecrîd Tercemesi: 2/558-563.
Tefsir Problemleri
137
haberi karşısında, “bu hadîs uydurmadır!...” diyerek kaldırıp
atmayı önermek midir; yoksa biyokimyanın büyük bir gelişme
gösterdiği günümüzde bu hurma türünü gelişmiş bir
laboratuvarda inceleyip içerdiği maddeleri, mîde hastalıkları ve
zehirlenmeler karşısındaki etkilerini inceleme çâreleri aramak
mı?!.
Ben âcizâne tıbbî araştırmalar üzerinde çalışan
uzmanlarımızın bu konuya eğilmelerini öneriyorum. Ola ki bu
İslâm düşmanlarını utandıracak büyük bir buluşu ortaya koyarak,
hem Peygamberimiz S.A.’ın bu sözünde gizlenen mucizeyi gün
yüzüne çıkarmış, hem dc belki insanlığa, mîde hastalıkları, ülseri
ya da kanserinin ilacını kazandırırlar da, böylece bu tezvir
kampanyasına en susturucu cevâbı vermiş ve en kahredici
darbeyi vurmuş olurlar. Böylece. nakle tâbi olmakla görevli olan
aklı tam yerinde kullanarak, hedefe varmak için bir araç, bir
binek olan aklın sırtına binecekleri yerde, kendilerini aklın bineği
yapan, yani binecekleri atı kendi sırtlarına bindiren bu adamların
komik durumlarını dünya sahnesinde sahnelemiş olurlar.
Müslümanların geri kalmalarının hakîkî sebebinin böylelerinin
yalanlarına kanıp İslâm’a gereken değeri vermemelerinden
kaynaklandığım isbatlamış olurlar. Zira: Bütün dînî hükümlerin
üzerine kurulduğu AKİL ve FIKIH USÛLÜ hükümleri... “ ta’bîrı
gerçeği çarpıtarak ters yüz eden bir ifâdedir. Çünkü: “Bütün dînî
hükümlerin kendisi üzerine kurulduğu şey” ne “Akü”Aır, ne de
“Fıkıh Usûlü “...Butun dînî hükümler Nakil üzerine, Kur’ân ve
Hadîs üzerine kurulmuştur. “Akü” ve “Usûl” ise sâdece birer
138
Tefsir Problemleri
araçtır. Nakli doğru anlayıp Murâd-ı İlâhi’ye uygun
değerlendirme aracı!... Araçla amacı karıştırmamak gerek!...
DEĞİŞİK BİR HADÎS İMHÂ YOLU:
“PEYGAMBERİN DÎNLE İLGİLİ SÖZLERİ HADÎS,
DÜNYA İLE İLGİLİ SÖZLERİ HADÎS DEĞİL?!...”
İDDİÂSI
İslâm’ın dış düşmanları “Islahatçı müslüman” olarak
niteledikleri din devrimcisi iç düşmanlarına, başta Buhârî ve
Müslim olmak üzere, peygamberlerinin bütün hadîslerini yeni
baştan, kişilere göre değişebilen, akıl ve mantık süzgecinden
geçirerek, akıllarına uymayanlarını -hangi devrimci (!)
müslümanın aklına hangi hadîs, hatta âyet’in yatıp yatmayacağını
tahmîn işini okurların değerlendirmesine bırakmak gerekkaldırıp atma görevi vermekle yetinmemekte; buna bir de bütün
müslümanlara yükledikleri, Hz. Muhammed S. A.’in peygamber
sıfatı yla söylediği hadîsler ile beşer sıfatı’yi a söylediği hadîsleri
birbirinden ayırıp, bunlardan beşer sıfatı’yla söylediği hadîsleri
kaldırıp atarak, dînî hükümleri dünya işlerinden ayırmaları
görevini yüklemektedirler. Diyorlar ki:
“İslâm dîninin hakîkî veçhesine dönecek olursak görürüz
ki. Hz. Peygamber’in ta’limâtı ancak din ve ahlâk ile alakalı veya
bunlardan doğmuş ise müslümanları bağlar: fer’î olan dünya
hayatına âit ve Hz. Peygamber’in rey yolundan söylediklerine
Tefsir Problemleri
139
gelince, bunlara uymak zaruri değildir. Bunun delili. Müslim’in
Sahîh’inde rivâyet ettiği şu hadistir.198
“Hz. Peygamber hurmaları tozlaştıran bir güruha
rastlamış ve bunların ne yaptıklarını sormuş, kendisine “tohum
aşısı yaptıkları” söylendi. Hz. Peygamber: “yapmasalar iyi
olur” dedi. O’nıtn bu sözünü yapanlara ilettiler. bunlar da
toz/aştırmayı terk ettiler: fakat hurma meyvaları iyi olmadı. Hz.
Peygamber bundan haberdâr olunca şöyle buyurdu: “Ben bir
beşerim.Size dîninize ait bir şeyi emrettiğim zaman, onu yapın,
kendi re’y ve içtihadımdan bir şey söylersem ben bir beşerim, siz
dünya işinizi benden daha iyi bilirsiniz”199
LÂİKLİK
“DİN İŞLERİ AYRI, DÜNYA İŞLERİ AYRIDIR” İDDİASI
“Şu halde İslâm Dîni’nin esaslarından birine bağlı
bulunmadıkça fer’î dünya işleriyle İslâm’ın alâkası yoktur...
Müslümanların vazifesi bu kâideyi anlamak ve açıklandığı
şekilde dînî hükümleri, dünya işlerinden ayırmaktır... Ancak
198
Sahîhu Müslim: 7/95, Fezâil: 139-140. 141; İbnu Mâceh, Ruhûn:
15; Ahmed b. Hanbel: 1, 162, 3, 152.
199
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
72, 73.
140
Tefsir Problemleri
bununla, bu yönden gelen gerilemeyi yener, kurtulur ve saadete
yönelik kalkınmalarını gerçekleştirebilirler...”200
Önce Rasûlüllah S. A.’in hadîslerini beşer aklının insafına
terketmeyi öğütleyen bu adamlar, ardından da Rasûlüllah S. A.’in
beşer olarak söylediği hadîsleri ayıklayıp atmayı öneriyorlar
Evvela hatâ ve nisyân ile muallel olan beşer aklı eğer doğruyu
bulabilseydi, nakle ihtiyâcı olmazdı... Bu bir... Rasûlüllah S.A.’in
hadîslerinin hangisini Peygamber-Muhammed. hangisini BeşerMuhammed olarak söylediğini kim ve nasıl belirleyecek?!.
Görevlendirdiği müslümanlar (!) ın tümü mü?!. Bu iki... İlen
sürülen bu iddiâ Cenâb-u Hakk’ın. Peygamberi hakkındaki: ( ‫َو َما‬
ُ ‫“ )يَن ِط‬O, (Muhammed, rastgele ve)
‫ُوحى‬
َ ‫ق َع ِن ْالهَ َوى٭إِ ْن ه َُو إِ َّال َوحْ ٌي ي‬
keyfî olarak konuşmaz. O’nun konuştukları tümüyle
Rabb’inden kendisine ulaştırılan bir vahiyden başka bir şey
olamaz..”201 âyet-i kerîme’siyle asla bağdaşamaz... Bu da üç...
Zira âyet-i kerimedeki nefîy ve istisna, kasır ilâde eder. Ve bu
kasr, âyetin siyâk ve sibâkında hiçbir karine bulunmaması ile de
açıkça ortada olduğu üzre “Kasr-ı Hakîkî”dir. Yani. Hz.
Muhammed’in sözlerinin hiçbirinin vahiy dışına itilmesi, din dışı
olarak nitelenmesi aslâ câiz değil demektir. Dolayısıyla bu
“hurma dölleme” olavı da, Rasûlüllah S.A.’in ümmetine, bir
canlı misalle, bir gerçeği öğretmesinden ve bu gibi çok iyi bilinen
basit işlerde körükörünc, ülü’l-emr’in bağlayıcı ve kesin olmayan
200
el-Mahmasânî, Suphî, Yeni Gelişmeler Karsısında İslâm Hukuku:
73.
201
en-Necm sûresi, âyet: 3-4.
Tefsir Problemleri
kanaatlerine uyarak, onlara itâatin şart
göstermesinden başka bir şey olmasa gerektir.
141
olmadığını
Yani Rasûlüllah S.A. bu hadîsiyle -Allahu a’lem- şunu
söylemekte: “Ey mûslümanlar! Sizin kendi sanalınız ve öz
mesleği >z olan, her zaman tekrarlayıp durduğunuz ve
tecrübelerinizle olumlu sonuçlarını almakta olduğunuz
işlerinizde, sizin bu işinizle hiç ilgilenmeyen kimselerin sözüne
-bu kimse ben dahî olsam- bakmayınız. İlerde benim vekilim
olarak başınıza geçecek olan ülü’l-emr’lerin mâhiyetini
bildiğiniz ve onların da bilmediklerini bildiğiniz işlerinize
müdâhale etmelerine aldırmayın. Onlar aksi beyânda bulunsalar
dahî, siz yine bildiğiniz gibi işinize devam edin. Zaten onlar da
sizden böyle bir şeyi, yerine getirmeniz gereken bir taleb şeklinde
istemezler.” demektir.
Yoksa bu kimselerin iddiâ ettikleri gibi aslâ, “dînin dünya
ile dünya işlerinin dinle ilgisi yok, bunları birbirinden ayırmak
lâzım” demek değildir İslâm hem dm hem de dünyadır.
Müslümanın dînsiz dünyası ve dünyasız dînî olamaz. Onun aldığı
her nefes dîndir, yaptığı her iş dîndir. Onun dîni dünyasından,
dünyası dîninden kesinlikle ayrı değildir.
142
Tefsir Problemleri
HZ. MUHAMMED’İN SÖZLERİNİN
“BEŞER-MUHAMMED VE
PEYGAMBER-MUHAMMED” İN SÖZLERİ AYIRIMINA
TÂBÎ TUTULMASININ HEDEFİ
Sonra bu kimselerin “Beşer- Muhammed”, “PeygamberMuhammed” esâsına göre. hadîslerin ikiye ayrılması
safsatalarına örnek olarak bulabildikleri ve insanları aldatmaya
uygun görerek her yerde temcid pilavı gibi tekrarlayıp durdukları
sâdece iki, ya da üç örnekten biri ve en çarpıcı buldukları işte bu
örnektir. Zâten böylesine geniş kapsamlı ve tehlikeli bir ayırım
için bir başka örnek bulmaları da mümkün değildir.
Bir de, madem yukardaki “acve hurması” hadîsini akıl ve
mantık dışı kabul ederek kaldırıp atmayı öneren bu zâtlar, neden
aynı gerekçe ile bu döllenme hadîsini de kaldırıp atma yoluna
gitmiyorlar da -ki bu onların mantığın- ca yanlışlığı kesinlik
kazanmış bir hadîs- “sahih ama Peygamber’in peygamber olarak
değil de beşer olarak söylediği hadîsler” şeklinde, daha değişik
bir gerekçe îcâd ederek, mevzû’ olduğunu isbâtlamada güçlüğe
düşecekleri hadîslerin imhâsı için yeni bir çâre daha bulma ve
değişik bir tuzak daha kurma yoluna gidiyorlar?!. Neden daha
düne kadar hiç duyulmayan ve bugün çoğu Müslümanların haberi
bile olmayan böyle yeni bir çaptırmaya ve değişik bir fitne
çukuru daha açmaya ihtiyaç duyuyorlar?!..
Bunların bilim adına(!) bu gibi çirkin oyunları
oynamaları, biri yürümeyince öbürünü çalıştırmayı planlamaları
Tefsir Problemleri
143
ve bu salyongozlarını Müslüman pazarlarında pazarlayıp
durmaları yadırganmamalıdır. Zira, onlar kanlarına kanı
karışanlarla birlikte, ırsî, tahrif, tahrip ve tezvir mahâretlerini
kendi kitaplarını tanınmaz hâle getirmek ve peygamberlerini
katletmekle ispâtladıkları gibi, İslam’ı tahrib ve sağlam
kaynaklarını tahrifte de kullanmaktadırlar. Soydan gelen bu
özelliklerfiyle Müslümanları da sırtından hançerlemeleri kadar
tabîî bir şey olamaz bunların ve özellikle mürted yandaşlarının!...
öyle ya, herkes Hadîs-i Nebevî’leri kendi kâsır aklı ve göreceli
mantığıyla: “Bu hadîs, dünya ile ilgili at, bu değil dursun!” diye
ayırmaya ve istediğini atıp, işine geleni kullanmaya kalkarsa
sonuç ne olur?!...
(MEVZÛ’: UYDURMA HADÎSLERİN ANA
KAYNAĞI) YAHÛDÎLER’İN İSLÂM’IN TEMELLERİNİ
TAHRİP VE İMHÂ GAYRETLERİ
Goldziher’in (ö:1921): “ Hadîs’in büyük bir kısmı, ne
İslâm’ın tufûlet; çocukluk devresinin bir eseri, ne de O’nun ilk
günlerinde ortaya konan aslî bir vesikası değil; aksine İslam’ın
gelişme (yani Emevî ve Abbâsî) devirlerinde müslümanlarr
tarafından uydurulan O’nun inkişâfını sağlayan uydurma
sözlerden ibârettir.” 202 Şeklinde iddiasının iç yüzünü
anlayabilmek için biraz tarihin gerçeklerine eğilmek
gerekmektedir.
202
es-Sibâ’î, Mustafa, es-Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşrî’il-İslâmî:
299. Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 140. Leon Brecher, Etudes Sur La
Tradition Islamique: 6.
144
Tefsir Problemleri
YAHÛDÎLER’İN RAÛLÜLLAH S.A. DEVRİNDE
İSLÂM’I TAHRİP VE İMHÂ GAYRETLERİ
Tabii ki Yahûdîler Rasûlüllah S.A.’in sağlığında Kur’an-ı
Kerîm’in metninin tahrifi ve Hadîs-i Şerîfler’in vaz’ı yani
uydurma olduğu iddiâlarını ortaya atmazlardı. Daha Hz.
Peygamber hayatta iken bütün arap yarımadası İslâm Devleti’nin
hudutları içine girmişti. Medine devrinde bile Yahûdî “Beni
Kurayza” kabilesi: “Elleri ve dilleri ile Müslümanlara zara
vereceklerine, Rasûlüllah ve Ashabı’na taarruz etmeyeceklerine,
ettikleri takdirde Rasûlüllah’la yaptıkları anlaşma gereği, mal ve
canlarının mubâh sayılacağını kabulle karşılayacaklarına..” söz
vermiş olmalarına rağmen; Rasûlüllah S.A.’i öldürmek için
defalarca tuzak kurmuşlar ve Müslümanları imhâ etmek için
müşrik ve münâfıklarla gizli anlaşmalar yapmışlardı. Hendek
Muhârebe- si’tıde de, tam “İslâm Düşmanları”nın dört bir
taraftan Medine üzerine çullandıkları bir sırada, yapmış oldukları
anlaşmayı bozdular. Kâfirlerle savaş durumunda olan
müslümanları müthiş bir korku ve endişeye gark ettiler. O kadar
ki, bazı sahâbeler: “Medine’deki mahallelerimiz düşmana
yakındır” diyerek, harbi bırakıp geri dönmek için Rasûlüllah
S.A.den izin istemek zorunda kaldılar.203
ْ ‫إِ ْذ َجاؤُو ُكم ِّمن فَوْ قِ ُك ْم َو ِم ْن أَ ْسفَ َل ِمن ُك ْم َوإِ ْذ زَ اغ‬
( ُ‫ت ْالقُلُوب‬
َ ‫َت ْاألَ ْب‬
ِ ‫صا ُر َوبَلَ َغ‬
٠٠٠َ‫َاجر‬
ِ ‫) ْال َحن‬
203
Hasen İbrahim Hasen, Târîhu’l-İslâm: 120-121. Ertuğrul, İsmail
Fennî, Hakikat Nurları: 66-67
Tefsir Problemleri
145
“ O zaman onlar, hem üstünüzden, hem altınızdan size
gelmişlerdi... O zaman gözleryılmış, yürekler gırtlaklara
dayanmıştı...”204 âyet-i kerîme’si bu durumu dile getirmektedir.
Yahûdîler, müslümanlara hatta Rasûlüllah S.A.’e selâm
verirken bile “es-Selâmü Aleyküm” yerine, fark ettirmeden:
“Üzerinize zehir yağsın da geberin” anlamına gelen: “es-Sâmü
Aleyküm” ifadesini kullanma cür’etini gösterdiler.205
Bedir Muhârebesinden dönerken bir Yahûdî karısı
peygamberimizi kızarmış bir oğlak eti ile zehirlemek istedi. O an
için karnı aç olan peygamberimiz eti yemek için elini uzatınca
Allah Teâlâ bu kızarmış oğlağı dört ayağı üzerine kaldırdı ve dile
getirdi. Oğlak Rasûlüllah S.A.’e: “-Yâ Rasülallah! Reni yeme.
Ben zehirlenmişim.” dedi. 206 Hanımlarına varana kadar müslümanları çirkin sözlerle hicvettiler. 207 Müslümanları birbirine
düşürmek için her türlü hîle ve desîseye başvurdular. 208
Müslüman görünerek İslâm Ordusu’ndan muhâripleri geri
çevirmek ve bozgunculuk yapmak için ellerinden gelen her şeyi
yaptılar. 209 Defalarca Rasûlüllah’ı öldürmek için sûikastler
204
Ahzâb sûresi, âyet: 10.
Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 3/9. Buhârî: 7/133, 134.
Ahmed b. Hanbel, Müsned: 6/36.
206
Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 3/6. Ebû
Nuaymi’l-Isbehânî, Delâilü’n-Nübüvveh: 154.
207
Et-Taberî, Târîh: 3/3. İbnü Sa’d, Tabakât: 2/32. Köksal, Âsim, Hz.
Muhammed ve İslâmiyet: 3/9.
208
Buhârî, Sahîh: 4/221. Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet:
3/19.
209
Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 3/138.
205
146
Tefsir Problemleri
düzenlediler.210 Casusluk faaliyetlerinde bulundular.211 Âlimleri
bile kötü maksatlarla müslüman olarak Kur’ân-ı Kerîm’in
ifadesiyle: “Kitaplılardan (Yahudilerden) bir zümre münafık
Yahudilere, (mü’minlere indirilmiş olan âyetleri). “Gündüzün
evvelinde îmân, âhirinde inkâr ediniz! Belki onlar dinlerinden
dönerler/” 212 diyerek ilim adamlığı ve bilimsellik (!) adına en
sinsi tertiplere başvurdular. 213 İslâm aleyhine müşrik ve
münâfıklarla işbirliği, anlaşmalar ve silah ve mühimmât
yardımları yapmakla yetinmeyip, onlarla omuz omuza vererek
müslümanlara karşı savaştılar. 214 Müşriklerle birleşerek
müslümanlara ânı gcce baskınları yapıp arkalarından vurmaya
kalkıştılar. 215 Hâsılı Hz. Muhammed’in onlara, müşriklere
nazaran çok daha müsâmahakâr davranmasına rağmen, onlar
bunu hep istismâr ettiler; akla hayâle gelmedik her türlü
kötülüğü,
hîleyi,
sahtekârlığı,
düzenbâzlığı,
iftirâvı,
bozgunculuğu, tezvîr, tahrîb ve tahrifi yapmaktan geri
durmadılar.
Belki de “Benî Kurayza” Rasûlüllah S.A.’in haklarında
vereceği hükme râzı olup da, kendi istekleriyle Sa’d b. Muâz’ı,
210
Hasen İbrahim Hasen, Târihu’l-İslâm: 1/133: Köksal, Âsim, Hz.
Muhammed ve İslâmiyet: 4/74, 77,78, 3/6; el-Belâzürî. el-Ensâb
5/339.
211
el-Vâkidî. el-Meğâzî: 2/441-442; Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve
İslâmiyet: 5/198.
212
Âl-i İmrân sûresi, âyet: 72-73.
213
el-Belâzürî. eÎ-Ensâb: 1/271, 272. 285; Köksal, Âsim. Hz.
Muhammed: 2/183.
214
el-Vâkidî. el-Megazî: 292. 293; Kahire baskısı; Köksal, Âsim, Hz.
Muhammed ve İslâmiyet: 5/198. 248.
215
Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 5/272-273.
Tefsir Problemleri
147
haklarında kendi kitaplarıyla, hükmetmek üzere Rasûlüllah’la
aralarına hakem olarak sokmasalardı, Rasûlüllah S.A. onların da
Yahûdî “Beni Kaynukâ” ve “Beni Nadîr” kabileleri gibi
canlarına ve mallarına dokunmayacak ve Medine’den çıkıp
gitmelerine müsâde edecekti.
Sırf kin, inad ve çekememezlikleri yüzünden Hz.
Muhammcd S. A ‘in hak peygamber olduğunu bile bile kendi
muharref ve ırkçı dinlerinde direnen Yahûdîler, Medine ve
civârından Hayber’e kaçtılar, İslâm onların peşlerini bırakmadı,
orada da buldu... Suriye’ye kaçtılar, orada da buldu... Hâsılı,
dünyanın neresine giderlerse gitsinler, hep peşlerinden geldi ve
onların rahatlarını bozdu durdu.
Herhalde Yahûdîlerin, kendilerine Allah tarafından vaad
edildiğini iddiâ ettikleri meşhûr “Arz-1 Mev’ûd” haritasına
Medine-i Münevvere’yi de dâhil et- melerindeki sır, ecdâtlarının
kısmen imhâ edilip, tamâmen de sürüldükleri bu bölgeyi kendi öz
vatanlarından biri savmalarından kaynaklansa gerektir. Onların
bu “Arz-ı Mev’ûd” masalları içerisine, bizim Güneydoğu
Anadolu ve Çukurova başta olmak üzere. Türkiye topraklarının
büyük bir kısmı da dâhildir.
148
Tefsir Problemleri
YAHÛDÎLER’İN HZ. MUHAMMED’İN
VEFATINDAN SONRA İSLÂM DÜNYASINDA
GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ BOZGUNCULUK VE
İSLÂM’IN ANA KAYNAKLARINA YÖNELTTİKLERİ
TAHRÎB VE İMHÂ FAÂLİYETLERİ
Hulefây-ı Râşidîn devrinde ise İslâm devletinin hudutları,
bir taraftan Irak ve Suriye’yi de içine alarak Mısır ve Kuzey
Afrika’ya, diğer taraftan İran ve Ermenistan dâhil, Hindistan’a
kadar uzanmıştı. İslâm’ın bu yayılması, şüphesiz birçok
imparatorlukların, krallıkların veya prensliklerin yıkılması pahasına gerçekleşmiş; yayıldığı ülkelerde müsâmahası, adâleti ve
getirdiği rahat hayat şartlarıyla, halkı dalgalar hâlinde kendisine
cezbetmiş olsa bile, iktidarlarına son verdiği kudretli
imparatorlukların şanlı liderleri; ve onların yandaş ve
yardımcılarının kalplerinde kin ve intikâm ateşlerinin
alevlenmesine engel olamamıştır. Ancak bu intikâmın gün
geçtikçe kuvvetlenen İslâm Ordusu’na karşı silahlı bir mücâdele
vererek alınmasını imkânsız gören bu yabancı unsurlar, kinlerini
içlerinde gizleyerek, ya İslâm’a girdiler, ya müslüman göründüler
ya da cizye vererek dinlerinde direndiler. Yalnız başta Yahudiler
olmak üzere O’nu içten yıkmak için her fırsattan yararlanmayı
aslâ ihmâl etmediler.216
216
Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 151. İbnü’l-Cevzî: 1/37, 38.
el-Hatîbü’l- Bağdâdî, el-Kifâye: 431. es-Süyutî, el-Leâli’l-Mesnû’a:
2/468.
Tefsir Problemleri
149
Kur’ân-ı Kerim’de, başta Yahûdîler olmak üzere,
hıristiyanlar, Sâbiîler. mecûsiler ve müşrikler olarak isimleri
geçen bu değişik din mensuplarından bir çoğu, İslâm’ı kabul
etmiş olmakla beraber zihinlerinden tik dinlerinin inanç
kalıntılarını atamamışlar ve İslâm’ı bu inançların tesîri altında
anlamak zorunda kalmışlardır. Bunlardan bir kısmı ise, çeşitli
sebeplerle İslâm’ı kabul etmişler, fakat hükümrânlıklarına son
veren bu dîne karşı içlerinde devâmlı kin beslemekten kendilerini
kurtaramamışlar, fırsat buldukça O’nu inanç ve îtikâd yönünden
yıkma gayretlerine girişmişlerdir. Müslümanların siyâsi, idâri ve
içtimâi hayatlarında baş gösteren kritik durumları, dînî
hayatlarında beliren fikir farklılıklarını ve ilmî hayatlarında
ortaya çıkan bazı ihtilâf ve akımları, içlerinde gizledikleri eski
saltanat günlerine, eski yurtlarına ve dinlerine dönme
özlemlerinin gerçekleştirilmesi için elverişli birer ortam olarak
değerlendirdiler.
Halîfe Osman İbni Affân’ın (35/656) öldürülmesiyle
başlayan ihtilâfların çıkışında, aslen Yahûdî olan Abdullah İbni
Sebe’in (40/660) büyük rol oynadığı tarihî bir gerçektir.
Et-Taberî’nin kaydettiğine göre İbnü Sebe’ San’a halkından olup,
anası siyâhî bir köle idi. Hz. Osman zamanında müslüman olmuş,
müslümanlar arasına girerek onları sapıklaştırmağa çalışmıştır.
İşe önce Hıcâz’dan başlayan İbnü Sebe’, oradan Basra’ya, sonra
da Şam’a gelerek faaliyetlerine devâm etmiştir. Ancak buralarda
emellerini tam mânâsıyla ger- çekleştiremevip Hz. Muâviyc
(60/680) tarafından Şam’dan çıkarılınca Mısır’a gitmiştir. Burada
İsa’nın bir gün yeryüzüne tekrar döneceğinin iddia edildiği,
150
Tefsir Problemleri
hâlbuki Muhammed’ın son peygamber olduğu ve isa’ya nisbetle
onun yeryüzüne dönmeye daha çok hakkı bulunduğu; her
peygamberin bir vasisi olduğu, Muhammed’in vasisinin de
Ali’den başkasının olmayacağı gibi fikirleri yaymaya
başlamıştır.21’217
İbnü Sebe’ (40/660) tıpkı Medine devrindeki önderi Ka’b
bin Eşref (3/623) ve münâfıkların reîsi Abdullah b. Übey bin
Selûl (9/630) gibi İslâm îtikâdını yıkmak için O’na tamamıyla zıt
fikirler yaymaya çalışırken, siyâsî havayı da bulandırmayı ihmâl
etmemiş ve esâsen böyle bir hava içerisinde kendi fikirlerinin
daha fazla yayılabileceğine büyük bir îmânla bağlanmıştır. O’na
göre, madem ki Ali Peygamber’in vasisidir, o halde
peygamberden sonra “İmamet”, “hilâfet” veya “Devlet
Başkanlığı”, herkesten çok Ali’nin hakkıdır. Osman bu hakkı
ondan gasbetmiştir. Dolayısıyla müsliimanların hemen harekete
geçip bu hakkı sâhibine iâde etmeleri gerekir. Böyle bir hareket
el-emru bi’l-ma’rûf ve’n-nehyü ani’l-münker hükmünün de bir
gereğidir.218
Ali’ye zulmedildi, hakkı gasbedildi. Peygamber S.A.’in
ikicik torunu Hasen (50/670) ve Huseyn (61/680) katledildi.
Öyleyse onların hakları ne pahasına olursa olsun korunmalı ve
intikamları alınmalıdır...
217
Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 15106, 107. Taberî, Târîh: aynı yer.
Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 107. Taberî, Târîh: aynı yer.
218
Tefsir Problemleri
151
Bu hak(!) ve intikamın alınması için her çâreye
başvurmak câizdir. Zaten Peygamberlik de Ali’nin hakkıydı. Onu
da Muhammed gasbetmişti. Şimdi de halifeliği gasbettiler. “Ali
peygamberdir” Hatta haşa “Allah’tır”a varan amansız ve
ölçüsüz taşkınlıklardan yana görünüvermek ve Ğulât-ı Şî’a’dan
yana tavır kovmak; değil hadîs, âyet uydurmaya dahî imkân ve
ortam sağlamış; yok “velayet sûresi”, “imamet sûresi”...
Kur’ân’dan çıkarıldı, Kur’ân’ın orijinal nüshaları tahrif edildi,
tahrîb edildi, yakıldı... iddiâları yanında hadîs uydurma ıddiâsının
lafı dahî edilmese yeridir!...
Görülüyor ki, Goldziher gibi Kur’ân’ın lafzı üzerinde
tahribât yapma ve tahrifat iddiâları ortaya atma cesâreti
gösteremeyen o günki Yahûdî İbnti Sebe’, bu siyâsî ve sosyal
kargaşadan yararlanmasını bilmiştir. Ka’b b. Eşref ve Übey bin
Selûl gibi, Medine devri Yahudilerinin yardımcıları, nasıl Mekke
ve civârı müşrik ve münâfıkları olmuşsa; İbnü Sebe’ ve Theodor
Herzl gibi sonraki devir Yahudilerinin yardımcıları da bütün
İslâm devlet ve imparatorluklarının içerisinde barınan kâfir,
müşrik ve münâfıklar ile; Goldziher’in kendisim hıristiyan
müsteşriki göstermekte yarar gördüğü gibi, kendilerini müslüman
göstermekte yarar gören mülhidler, ateistler, zındıklar, 219
Râvendîler, 220 Mukanna’î’ler, 221 Hurramî’ler 222 ile; kendilerini
219
Zındıklar: Ülûhiyyeti inkâr eden, daha ziyâde mecûsi dinine mensup
olan yahut Mani ve Senevî akidelerini benimseyen, iki ilâha ibâdet
eden içlerinde küfrü gizleyip kendilerini müslüman gösteren
kimselerdir. Bkz: Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 118.
220
Râvendîler; Mecûsî. Zerdüşt, Mani ve Mezdek dinleri gibi eski din ya
da dinsizlik kalıntılarının etkisi altında kalarak kişileri ilâh sayan ve
152
Tefsir Problemleri
müslüman gören ğulât-ı şî’a, haricîler, dürzîler. kaderiyyeciler,
mürcie ve mu’tezileciler olmuştur.
Ne varki tefrika yaratma işinde nasıl en çok Hz. Osman’ın
öldürülmesi
ile
hakem
ve
Kerbelâ
vak’alarından
yararlanmışiarsa; hadîs uydurma işinde de en çok Ğulât-ı Şî’a
denilen aşırı alevîlerden yararlanmışlar ve Kur’ân ile Hadîs’m
halk nazarında değerinin düşürülmesinde de hâlen hıristiyanlarla.
diğer İslâm düşmanlarını, hattâ bağımlı müslümanları dahî
yedeğe alarak aynı unsurları kullanmayı sürdürmektedirler.
Yalnız, âlet olarak kullanmaya çalıştıkları İmâm Zührî,
Buhârî, Müslim vb. birer ihtiyat âbidesi, hâfıza ve zabt mû cızesi,
cerh ve nakd (tenkid) numunesi olarak İslâm’ın ana caddesi
üzerinde yalçın kayalar gibi dimdik duran hasîn hadîs
imamlarımız sâyesınde bu Yahûdî ve İslâm düşmanlarının bütün
bu gayretleri boşa gitmiş ve gitmeye mahkûmdur.
eski Fürs devleti gibi, kendilerini tesirinden kurtaramadıkları tarihe
karışmış sapık din ve devlet ya da imparatorlukları ihyâ hayalleriyle
yaşayan yeniden doğuşcu “Tenâsuhcu” insanlar. Bkz: Koçyiğit, Talat,
Hadîs Tarihi: 120, 121, 122.
221
Mukanna’î’ler; İslâm’ın helâl kıldığı herşeyi haram, harâm
kıldıklarını da helâl sayan ve Allah’ın Âdem süreline bürünüp,
ruhunun önce peygamberlerin, soııra Ali ve evlatlarının daha sonra
da Ebû Müslim-i Horasânî’nin ondan da Mukanna’ adındaki bu
sapığın sûretıne bölündüğüne inanan ruhların tenâsü- huna kâil ve
kişilerin ülûhiyyetini kabûl edenler. Bkz: Koçyiğit Talat, Hadîs
Tarihi: 122, 123.
222
Hurramî’ler: Haramı helâl, helâli harâm sayan, kadınlarda ortaklık
iddia eden ve çocuk çoluk demeden sebebsiz ve sınırsız müslüman
kıyımı yapan sapıklar Bkz. Koçyiğit, Talat, Hadîs Tarihi: 123,124.
Tefsir Problemleri
153
Elbette ki, kendisini gerçek yönüyle Yahûdî müsteşriki
olarak göstermek yerine, hıristiyan müsteşriki olarak göstermeyi
yeğleyen bir Yahû- dînin uydurduğu sözü müslümanların,
peygamberlerinin sözü olarak kabûl etmelerini beklemesi
düşünülemezdi. Gâyet tabii ki, bu durumda onların yapacağı şey,
ya Goldziher’leri gibi aslan postuna bürünerek kendi ürünlerini
başka isim ya da kisveler altında başka pazarlarda pazarlamak;
yahutta yukarda kısmen belirlediğimiz onca fesat unsurlarını
kendi amaçlarına araç yaparak, İslâm’ı yıkma ve Kur’ân ve
Hadîs’i ortadan kaldırma uğrunda kullanmak olacaktı.
Böylelikle belki biricik inanç ve güç kaynakları Kuriân ve
sünnet” ı yitiren veya Onlara layık oldukları önemi verme
irâdesini kaybeden müslümanları kolayca bertaraf ederek ezelî
kinlerini tatmîn, amansız intikamlarını te’mîn ve gasbedilmiş
yurtlarını istırdâd edebileceklerdi.
İşte muhterem hocam Prof.Dr. Talat KOÇYİĞİT’in,
onların Goldziher’lerinin şahsında şahsiyet ve niyetlerini
belirleyen özlü, çok manalı ve az sözlü vecîz hükümleri:
“Netice îtibâriyle Goldziher, siyâsi ihtilafların yol açtığı
hadîs vaz’ının, Emevî halîfelerinin teşvikiyle başladığını, bazı
haberleri tahrif ederek isbât etmeye çalışmışsa da, bunun gerçekle
bir ilgisi bulunmadığı âşikârdır. Daha önceki bahislerimizde de
açıkladığımız gibi, nasıl aşırı derecedeki Ali taraftarları hadîs
vaz’ını başlatmışlarsa ve Ali ile evlâdının vaz’ işinde herhangi bir
tahrik ve teşvikleri olmamışsa, Emevîler ve Abbasîler adına
154
Tefsir Problemleri
girişilen vaz’ hareketlerinde de, halîfelerin herhangi bir rolleri
olmamıştır Keza gerçek hadîsei- leri ve bilhassa ez-Zührî gibi
hadis imamlarını bu işe karıştırmak da bir iftiradan ve İslâm’ın
mühim bir temelini yıkmak arzusundan başka bir mânâya gelmez.
223
Görülüyor ki bu adamlar, müslümanlan yok edebilmek
için, Kur’ân ve Sünnet’in ortadan kaldırılmasının şart olduğunu
anlamışlar. Bunu gerçekleştirebilmek için de meşru, gayr-ı meşru
her yolu kullanmayı kafalarına kovmuşlar. Kendi “Arz-ı
Mev’ûd” ve “dünya hâkimiyeti” hâyalleri, ellerinden kaptırdıkları dünya cenneti toprakların, kıtaların, yurt ve yuvaların
müslümanlardan geri alınması hülyâları, asırların intikâmı,
sayısız acı hâtıralann öcü sevdâları... gibi, asırlarca kalplerinde
yıllanıp tortulaşmış, beyinlerinde cinnetleşmış, gırtlaklarında
düğümlenmiş, dillerinde yılanlaşmış ve kalemlerinde
cerâhetleşmiş kara sevdâlanyla yola çıkmışlar; geniş İslâm
Tarıhi’nin en ücrâ köşelerinden bulup çıkardıkları ve hiçbir ilmî
değeri olmayan halk dedikodularını.
birbirine inad sarf edilmiş hak ve hakikat dışı. sâdece
hasma gâlip gelmek için söylenmiş kîl-ü kâfin tarihin
haşviyyâtına karışan döküntülerini toplayarak. Allah ve
Rasûlü’nün koyduğu temel taşların! yerlerinden oynatıp yok
etmek için malzeme yapmış ve bu uğurda her türlü yalanı,
223
Koçyiğit, Talat; Bu konuda daha geniş bilgi için Bkz: es-Sibâ’î,
Mustafa, es Sünnetü ve Mekânetühâ Fi’t-Teşri’il-İslâmî: 296, 340
Tefsir Problemleri
155
uydurmayı, iftirayı, düzenbazlık ve sahtekârlığı meşrû
saymışlardır. Maalesef bugün de aynı yolda ve aynı gâyelerle
sür’atle ilerlemektedirler. Bu menfur gayelerini gerçekleştirmek
için uzun İslâm Tarihi ve geniş İslâm dünyası içerisinde, iki
yüzlülükleri sayesinde barınabilmiş, hatta O’nun nimetlerinden
büyük ölçüde yararlanmış ve yararlanmakta olan ayrılıkçı
unsurlar ve çifte standardlı dönmeler bazı olağan siyâsî, dînî ve
duygusal olayları istismâr ederek tarih boyu geniş İslâm âlemi
içerisinde çoğu kez kendilerinin çıkardığı ya da çıkarttığı
faciaları âlet ederek bazı müslümanlan İslâm’ın ana caddesinden
ayırıp, apayrı bir uçuruma sürükleyebilmiş ve sürüklemekte olan
Yahûdî ve zındıklar, önce ya da soyca tertemiz müslümanken,
sonra nasılsa birşeyler olmuş; beyninde, merkezlerini alt üst eden
bir buhrân, kalbinde, ufuklarını silen bir tufan kopmuş ve kanına
asrın vebâsı cibilliyet bozukluğu yapan bir kan karışmış, kendi
dalını kendi eliyle kesen ilim câsusları; bazen de güçlü ve
haklının gücüne güveninin verdiği îtiyâtsızlıkları sâyesinde,
gerekli malzemeyi bol bol bulabilmişlerdir. İşte bazı örnekleri:
‫‪Tefsir Problemleri‬‬
‫)قال رسول ّللا صلهى ّللا علىه و سلم(‬
‫ّللا َو ِعت َر ِتى(‬
‫)إنه ِي تَا ِرك ِفي ُكم ِكت َ‬
‫َاب ِ‬
‫سالم(‬
‫) وقال أبو جعفرعليه ال ه‬
‫َاب ّللاِ فَ َح َّر فُوا َواَ َّماال ِعت َرةَفَقَتَلُوا(‬
‫)اَ َّما ِكت َ‬
‫)حديث شيعى(‬
‫)بصائرالددحاتلمحم ىص الحس الصفار(‬
‫)الثامن إجمالي السابع عشر هو باب(‬
‫‪156‬‬
Tefsir Problemleri
157
“Rasûlüllâh Sallelâhü Aleyhi Vesellem buyurdu
ki:
Muhakkak ki ben sizin aranızda Allâh’ın
Kitâbı’nı, evlâtlarımı ve Ehl-i Beytimi
bırakmaktayım!...”
Ve Ebû Ca’fer buyurdu ki:
Onlar (Ehl-i Sünnet), Allah’ın Kitabını tahrif
ettiler; Rasûlüllâh’ın evlâtları ve Ehl-i Beyti’ne
gelince, onları da öldürdüler!...
(Şî’î Hadîsi)
Muhammed’ ibni’l-Haseni’ s-Saffâr’ın
Besâiru’d-Deracât’ı 8. cüz: Onyedinci bâb.
158
Tefsir Problemleri
ŞÎ’A’NIN KUR’ÂN’IN TAHRİF EDİLDİĞİNE
DÂİR UYDURDUĞU BAZI HADÎSLER VE
MÂHİYETLERİ
Aslında müsteşriklerin ve diğer İslâm düşmanlarının
Kur’ân ve Hadîs’in değerini düşürmek için sağlam delilleri tahrif
ve te’vile gitmelerine pek ihtiyaçları yoktur. Nitekim Şî’a’nın
sâdece Kur’ân’ın tahrif edildiği, içerisine Kur’ân’dan olmayan
pek çok şeylerin sokulduğu ve pek çok şeylerin de çıkarıldığına
dâir uydurdukları binlerce hadîs, onlara malzeme olarak hem
yeter hem de artar. Burada bu uydurma hadîslere birkaç örnek
vermek yerinde olacaktır:
Şî’a’nın meşhur hadîs âlimi en-Nûrî et-Tabersî
(548/1153) “Faslii’l- Hitâb Fi İsbâti Tahrifi Kitabı
Rabbi’l-Frbâb” inin “İsbâtü’t-Tahrîf Fi’l- Kur’ân: Kur ân’da
yapılan Tahri/dt’m isbâti” bahsinde şu hadîslere yer vermektedir:
1) -Muhammed
b Yahya’dan. O, Ahmed b
Muhammed’den, O Ali b. Hakem’den. O, Hişâm b Sâlim’den. O
da Ebû Abdıllah A.S ‘dan rivayet etmiş. Ebû Abdıllah A S.
(148/765) buyurmuş ki: Bütün bu uydurma hadîslerde senedlerin
dayandırıldığı isimler oniki imâm ve yakınlarına istinâd etmektedir. Oysa onların bu sözlerle hiçbir ilgileri yoktur. Bu Ebû
Abdillah, Ca’fer-i Sâdık lakabıyla da tanınan Ca’fer b.
Muhammedi’l-Bâkır b. Alî, Zey- nilâbidîn b. Huseyn’dir. Hz.
Tefsir Problemleri
159
Ali’nin torunudur. “Cebrail A.S.’ın Muhammed S. A. ‘e getirdiği
Kur an 17.000 âyettir.”224
2) -Selîm b. Kavsi’l-Hilâlî’den rivâyet edilmiştir.
“Emirulmü’minîn Ali A S. (40 660) Rasûlüllah A.S.’nin
vefâtından sonra evine kapandı. Kuran’ı cem’ve te’lîfe koyuldu.
Tamamını bir araya getirip cem’ etmeden evinden dışarı
çıkmadı. Topladığı bu Kur’ân’m nâsihini, mensûhunu,
muhkemini, mü- teşâbıhıni, va’dini ve va’idini hep yazdı. O’nun
Kur’ân’ı ¡8.000 âyetti...”225
3) -Muhammed b Muhamedi’l-Yesârî. Ali b Hakem’den,
O da Hışâm b. Sâlim’dcn rivâyet etmiş Ebû Abdıllah A S
(148/765) buyurmuş ki:
“Cebrail A.S.’ın Muhammed A.S.’a getirdiği Kur an
10.000 âyettir.”226
birkaçı. Sehl b. Ziyâd’dan, O,
Muhammed b. Süleyman’dan. O da bir ashâbından alarak
Ebü’l-Hasen A. S.’dan rivâyet etmiş. Râvi Ebü’l-Hasen A. S.’a:
“-Sana kurban olayım, biz Kur’ân’da bizde bulunmayan birtakım
âyetleri etraftan duyduğumuz gibi okumaya çalışıyor ve güzel
okuyamıyoruz. Biz bunları sizden bize tebliğ edildiği şekilde
4) -Ashabımızdan
224
El-Küleynî, el-Kâfi. Kitâbü Fazli’l-Kur’ân: 2/644; Zahîr, İhsân
İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31 ve 141
225
Zahîr, İhsân İlâhî, İhsân İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 141; Mevlâ
Muhammed Sâlih, Şerhu’l-Kâfî. Selînı b Kaysi’l-Hilâlî’den. .
226
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 141; Ahmed b.
Muhammedı’l- Yesârî’nin Kitâhü’l-Kı raât’ından. .
160
Tefsir Problemleri
okusak günâha girer miyiz?” diye sordu. Ebü’l-Hasen A.S.:
“Hayır, öğretildiğiniz gibi okuyun. Size O’nu öğretecek olan zat
ilerde gelecek...” cevabını verdi.227
5) -Yine aynı kaynak bir başka senedle Ebû Abdillah A S.
(148/765)’ın (Ca’fer-i Sâdık diye anılan “Ebû Abdillah’ diye de
tanınan Ca’fer b. Muham- medi’l-Bâkır b. Alî Zeynilâbidîn b
Huseyn. Hz. Ali’nin torunudur) bu soruya şöyle cevap verdiği
rivâyet edilmiş: “O’nu ilerde ayağa kalkacak olan Kâim A.S.
kalkana kadar halkın okuduğu gibi oku. Kâim A.S. ayağa kalktığı
zaman Allah C.C.’ün Kitabını kendi haddi (sınırı) üzre okuyacak
ve Ali A.S. ‘m yazmış olduğu Mushaf’ı ortaya çıkaracak...”228
6) -Muhammed b Mes’ûd el-Ayâşî, (320/932) tefsînnde
Ebû Ca’fer’e dayandırdığı isnâdında. Ebû Ca’fer A.S.’ın
(148/765) şöyle dediğini nakletmiş: Ebû Ca’fer demiş kı: “Eğer
Allah’ın Kıtâbı’na bir takım şeyler ilâve edilip, eksiltilmeseydi,
bizim hakkımız kaybolmazdı. Ve bizim Kâim (kalkacak olan
imâm)ımız kalkmış olsaydı Kur an onun sâdık olduğunu
söylerdi.”229
7) -Ahmed b. Muhammedi’l-Yesârî, Muhammed b.
Süleyman’dan, O da Mervân b Cehm’den. O da Muhammed b.
Müslim’den... Muhammed b Müslim demişki: “Ebû Ca’fer A.S.
(148/765) önündeki Kur’ân’dan birtakım âyetler okudu. Ben
227
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 142. el-Küleynî’nin
el-Kâfî’sinden.
228
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 142; el-Küleynî’nin el-Kâfî
ve es-Saffâr’ın el- Besâir’inden...
229
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 142. el-Bahrânî, el-Hâşim,
el-Bürhân Mukaddime: 18; el-Meclisî, el-Bihâr: 19/30; el-Âmilî.
el-Hurr. İsbâtü’l-Hüdâ: 3/43, 44.
Tefsir Problemleri
161
ona: “-Canım sana feda olsun!.. Biz bunları böyle okuyamayız”
dedim. Bana: “-Doğru söyledin. Biz O’nu Cebrail A.S.’ın
Muhammed A.S.’a indirdiği gibi okuruz. Kur’ân’ı ancak
kendisine hitâb olunan bilebilir.” (kendisini Kurân’ın ilk
muhatabı, yani Peygamber yapıyor) dedi.”230
8) -Seyf b. Umeyre’den, O da birçoklarından, Onlar da
Ebû Abdillah A S den (148/765) rivâyet etti Ebû Abdillah A S.
buyurdu ki: “Eğer Kur an indirildiği gibi bırakılsaydı. O’nun
içinde bizden öncekilerin isimleriyle zikredildikleri gibi, bizim de
ismimizle zikredildiğimizi görürdün”231
9) -Hammâd
b. îsâdan, O da İbrahim b.
Umeyri’n-Necefîden nakletmiş. Ebû Abdillah AS. (148/765)
buyurmuşki: “-Kur’ân’da geçmiş ve gelecek, olmuş ve olacak
şeylerin haberi vardır. O’nda bazı kimselerin isimleri de vardı
Ama bunlar atılmıştır...”232
10) -Ebû Salimden. O da Habîbü’s-Sicistânîden O da Ebû
Ca’fer A.S.dan (148/765). Ebû Ca’fer A.S. demişki: “-Ey habîb.
Kurân’dan birçok harfler atılmış ve Ona (vahiy) kâtiplerin(in)
yanlış yazdığı ve bazı kimselerin doğru sandığı birkaç har ften
fazlası ilâve edilmemiştir.”233
11) -Eş-Şeyh el-Keşşl (340/951) ve İbrahim b. Nasîr
Muhammed
b.
İsmaili’r-Râzî’den,
O
da
Ali
b
Habîbi’l-Medâyinî’den. O da Ali b Süveydi’t- Tâî’den demiş ki:
“Hapiste yatan Ebü’l-Hasem’l-Evvel A.S,’a bir mektup yazıldı ve
230
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 147.
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 147.
232
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 147.
233
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 147.
231
162
Tefsir Problemleri
mektupta denildiki: “Ey Ali! Bizim Şî’a’mızı bir tarafa bırakıp
da. dîninin prensiplerini kendilerinden aldığın kimselere dâir
söylediğin sözlere gelince. Eğer sen onlara karşı çıksaydın.
Allah’a. Rasûlü’ne ve kendilerine tevdi” edilen emânete hiyânet
edenlerin elinden dînini alıp kurtarırdın. Şüphesiz ki onlar Allah
C.C.’ün Kitabı’nın emânetini üzerlerine aldılar ve O’nu tahrif ve
tebdil ettiler. Allah’ın, meleklerinin, temiz ecdâdımın, benim ve
Şî’a’larımın hepsinin lâ’neti üzerlerine olsun...” 234
Şî’a’nın en mûteber saydığı “Usûl-ü Ebra’a”sının
en yücesi kabûl ettiği ve naklî ilimlerde eşinin bulunmadığına
inandığı; en mevsûk ve en sağlam âlimi Muhammed b. Yakub b.
Küleynî’r-Râzî’nin (328/939) Şî’a için kâfidir diye niteledikleri
“el-Kâfî”sinde235 Kur’ân’ın tahrifi konusunda şu hadîslere yer
vermiştir:
1)-Birçok ashâbımız Ahmcd b Muhammed’den, O
Abdullah b Hicâl’den, O Ahmed b. Omeri’l-Halebî’den, O da
Ebû Basîr’den rivâyet etmiş. Ebû Basîr demişki: “-Ali b. Ebî
Abdillah A.S.’in huzuruna girdim ve O’na: “Sana bir mesele
sormak istiyorum. Burada benim söyleyeceklerimi duyabilecek
birileri var mı?” diye sordum. Ebû Abdillah A S. kendisinin
bulunduğu ev ile bitişik evin arasındaki perdeyi kaldırdı, oradan
bakarak: “Ya Ebâ Muhammedi ne istiyorsan sor” dedi Ben de:
“Canım sana fedâ olsun, senin Şî’an Rasûlüllah S.A.’in Alî
234
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 149.
et-Tahrânî, Ağa Büzürk, ez-Zerî’a ilâ Tesânifi’ş-Şî’a: 18/245. Zahîr,
İhsân İlâhî, eş-Sî’atü ve’l-Kur’ân: 28.
235
Tefsir Problemleri
163
A.S.’a bir bâb öğrettiğine ve O’na bu bâbtan bin bâb açtığına
dâir bir hadîs ortaya atıyorlar. Bu doğru mu?” dedim. Ebû
Abdillah: “-Yâ Ebâ Muhammedi Rasûlüllah S.A. Ali A.S.’a bin
bâb öğretti Bu bâb’ların her birinden bin bâb (kapı) açılır...”
dedi. Ben de: “Vallahi işte (esâs) ilim bu (olsa gerek)tir” dedim.
O da bir müddet toprağı deşeledikten sonra, “ilim (sâdece)
bu(ndan ibâret) değil...” dedi...”
“Sonra (ilâve etti): “Ey Ebû Muhammedi Biz de
“el-Câmi” var. Onlar (müslümanım diyenler) el-Câmi’in ne
olduğunu ne bilsinler!” dedi. Ben de: “Ben sana kurban
olayım! Nedir “el-Câmi”diye sordum.” “Bu bir sayfadır,
uzunluğu Rasûlüllah S.A.’in arşınıyla yetmiş arşındır. İmlâsı
ince (kalemle ince) derilere ve Ali’nin hattı ile yazılı idi.
İçerisinde her helâl ve harâm ile insanların Pire ısırığının
diyetine varana kadar ihtiyaç duyduğu herşey vardı...” dedi...”
“(Bu arada) bana eliyle vurarak. “bana izin verirmisin
Yâ Ebâ Muhammedi” dedi. Ben de: “Canım sana fedâ olsun!
Dilediğini yap...” dedim. Bana öfkeli bir şekilde eliyle dürterek:
“Pire ısırığının diyetine varana kadar!...” dedi. Ben de:
“Vallahi işte bu ilimdir...” dedim. “Elbetteki bu ilimdir ama bu
(kadardan ibâret) değil!...”dedi “
Sonra biraz sustu, daha sonra: “Biz de “el-Cifr” var.
Onlar “el- Cifr”in ne olduğunu ne bilsinler?!.” dedi. Ben de
“-Cifr nedir?” diye sordum. Bana: “-Cifr, içerisinde Nebilerin,
Vasilerin ve gelip geçmiş Benî
164
Tefsir Problemleri
İsrail âlimlerinin ilmi bulunan deriden bir kaptır.” dedi.
Ben de “-Şüphesiz ki bu ilim (olmalı)dır.”“ dedim. O “-Bu
ilimdir anut hepsi bu(ndan ibaret) değildir.” dedi. Sonra biraz
sustu, daha sonra:
“Bizde Fâtıme Aleyhesselam’ın Mushafı var. Onlar
Fütıme Mushâ- fı’nt ne bilsinler?!.” dedi. Bende: “-Fâtıme
Mushafı nedir?!.” diye kendisine sordum. “Bu, sizin şu
Kur’ân’tmzın üç mislini ihtiva eden bir Mushaf tır. İçerisinde
de sizin Kur’ün’ınızdan bir tek harf yoktur...” dedi. Ben de:
“-Vallahi ilim hu (olmalı)dır” dedim. “Şüphesiz ki bu ilimdir
ama (hepsi) bu da değildir.” dedi. “-Sana canım fedâ olsun
(söyle öyle ise) ilim nedir?!” diye sordum. “Kıyamete kadar bir
durumdan sonra gelen öbür durum, bir halden sonra
görünecek öbür hal, bir şeyden sonra gerçekleşecek diğer
şeydir; gece gündüz ortaya çıkan ve kıyamete kadar çıkacak
olan her şeydir.” diye cevap verdi.”236 “~v’
2)-Ebû
Alî’il-Uşrî’dcn.
O
Muhammed
b.
Abdilcebbâr’dan. O Safvân’dan, O. İshâk b. Ammâr’dan, O Ebû
Ca’fcr A.S.’dan (148/675) rivayet etmiştir. Ebû Ca’fer A.S.
buyurmuş ki: “Kur an dört parçalık bir bütün olarak nazil oldu.
Bımıın dörtte biri bizim hakkımızda, dörtte biri düşmanlarımız
236
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 31,32. el-Küleynî’nin
el-Kâfî:1/239-240.
Tefsir Problemleri
165
(sünnîler) hakkında, dörltebiri simen ve emsal, dörtte biri de
ferdiz ve ahkâmdır.”237
3)- Esbağ b. Nübâte’dcn. demiş ki: “Emiru’l-Mü’minin
Alı A.S.’dan işittim: “Kur’ân üç parça hâlinde indi. Üçtebiri
bizimle düşmanlarımız hakkında, üçte biri Sünen ve emsâi,
üçtebiri deferâiz ve ahkâmdır…”238 “:3N
4)- Yine Küleynî (328/939) Muhammed b. Mumammcd
b. Yahya’dan. O Muhammed b. Hasen’dcn, O Abdurrahman b.
Ebî Hişâm’dan, O Sâlim b. Seleme’den rivayet etmiş. Sâlim b.
Seleme demiş ki: “Bir adam, Ebû Abdlllah A.S.’a Kur’ân’dan
halkın okuduğuna benzemez bir takım harfler (âyetler) okudu.
Ben de bunu dinliyordum. Ebû Abdillah A.S Ona: “-Böyle nasıl
okursun?! Kâim (ilerde kalkıp gelecek olan imâm) kalkana
kadar halkın okuduğu gibi oku. Kâim kalktığı zaman Allah’ın
Kitâbı’m bir hadd üzre okur...” dedi ve Ali A.S.’ın yazdığı
Mushaf’ı çıkardı ve bunu Ali A.S. yazıp bitirince halkın karşısına
çıkardı ve onlara: “İşte Allah C.C.’ün Muhammed A.S. ‘a
İndirdiği şekliyle Allah ‘ın Kitabı budur. Ben bunu iki levhadan
topladım...” dedi. Onlar: “-İşte Kur’ân’t içerisinde toplayan
Mushaf bizim elimizde. Bizim sizin mushafınıza ihtiyâcımız
yok...” dediler. Ali A.S.’da: “Vallahi bizim bu mushafımızı bu
237
Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 33. el-Küleynî’nin
el-Kâfî:1/239-240.
238
el-Ayvâşî, Mukaddimetü Tefsîri’l-Ayyâşî: 1/9. el-Bahrânî, el-Hâşim,
el-Bürhân Mukaddime: 1/21; Zahir, İhsân İlâhi, eş-Şî’atü
ve’l-Kur’ân: 38. el-Meclisî, el-Bihâr: 19/30. el-Kâşânî. el-Feyz.
Tefsîru’s-Sâfî: 1/14.
166
Tefsir Problemleri
günümüzden sonra bir daha ebediyyen göremeyeceksiniz.
Ancak O’nu bir araya toplayınca benim üzerime düşen O’nu
okuyasınız diye size haber vermekten ibarettir...” buyurdu...”239
5)- Ali b. Muhammed’den, o bazı ashabından, O da
Ahmed b. Muhammed b. Ebî Nasr’dan rivayet etmiş. Ahmed b.
Ebî Nasr demışki: “Ebü’l-Hasen A.S. ‘a bir Mushaf verildi. O:
“Buna bakma!...” dedi. Ben O mushafı açtım ve içerisinde ( ‫لم‬
‫)يكن الذين كفروا‬yu okudum ve orada, babalarının isimleriyle
birlikte Kureyş’ten yetmiş kişinin ismini okudum. Ebû Hasen
A.S. “O Mushafı bana geri ver” dedi...”240
Sâdece Kur’ân’ın tahrif edildiği, içerisine dışardan birçok
şeylerin sokulduğu ve bir çok şeylerin çıkarıldığı iddiâlarıyla
yetinmeyip, kendi ellerinde bulunduğunu iddiâ ettikleri Ali ve
Fâtıme mushaflannın Kur’ân-ı Kerîm’in üç dört katından fazla
olduğunu, üstelik bu Mushaflarda bugünkü Kur’ân’dan bırtek
harfin bile bulunmadığını bir takım uydurma hadîslerle
delîllendırmeye kalkışan Şî’a, nedense varlığından bahsettiği bu
Mushafları bir türlü ortaya çıkaramamaktadır.
Onların sırf Kur’ân’ın tahrifi konusunda uydurdukları bu
tür hadîslerin İhsân İlâhi Zahîr’in tesbît edebildiği sayısı ikibınin
üzerindedir. Şî’a’nın bu davranışının esas sebebine de ışık tutan
239
El-Küleynî, el-Kâfî fi’l-Usûl, Kitâbü Fazli’l-Kur’ân: 2/633; Zahîr,
İhsân İlâhî, eş-Şî’atii ve’l-Kur’ân 33-34.
240
El-Küleynî, el-Kâfî fi’l-Usûl, Kitâbü Fazli’l-Kur’ân: 2/631; Zahîr,
İhsân İlâhî, eş-Şî’atii ve’l-Kur’ân 33.
Tefsir Problemleri
167
şu uydurma hadîslerini de vererek, ne senedinin hadîs senedlerıne
ve ne de metninin sahîh hadîs metinlerine ne aklen ve ne de
naklen aslâ benzemediğini örnekleriyle gördüğümüz bu iftira
hastalığı konusuna bir nokta koymak istiyorum.
Ali b. Muhammed, Kâsım b. Muhammed’den, O
Süleyman b. Davûd’dan, O Yahyâ b. Edîm’den. O Şerîk’den, O
Câbir’den, O da Ebû Ca’fer A.S.’dan (148/765) rivâyet etmiş.
Rasûlüllah S.A. Minâ’da eshâbını çağırmış ve buyurmuşki:
“Ey Nâs! Ben sizin aranızda Allah’ın haramlarım
(hurumâtü’llah: Allah’ın dokunulmaz emânetlerini) bırakıyorum.
Bunlar, benim ehl-i beytim: (itratim, yani Hazreti Ali ¡•’atime
Hasen, Hiiseyn ve evlatları), beytii’l- haram: (Kâ’be) ve
Kur’ân’dır.” Sonra Ebû Ca’fer dedi ki: “Bunlar Allah’ın kitabını
yaktılar, Kâ’be’sinı yıktılar; itre, yani peygamber sülâlesini
katlettiler Böylece Allah’ın kendilerine tevdi’ ettiği bütün
emânetlerinden koptu ve uzak kaldılar...”241
Görüldüğü gibi Şî’a’nın bu tahrif işi de diğer işleri gibi
dînî olmaktan çok siyâsî bir mâhiyet arzetmektedır.
Asrının İmâmı Zâhirî İbnü Hazm’ın de (456/1063) dediği
gibi: “İmâmiyye, yani Şî’a’nın eski yeni ortaya attığı: “Kur’ân
değiştirilmiştir. O’ncı kendisinden olmayan bir çok ilâveler
241
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 39. es-Saffâr, Muhammed
b. el- Hasen, Besâiru’d-Derecât: 8/17. bâb. 1285H. İran Baskısı:
el-Bürhân’dan nakil: 1/15.
168
Tefsir Problemleri
yapılmış ve içerisinden bir çok şeyler çıkarılmıştır.” 242
Şeklindeki iddiâların ve hıristiyanların Şî’a’nın bu iddi- âlannı
örnek göstererek Kur’ân’da tahrifat yapıldığını ilen sürmelerinin
gerçeklerle hiçbir ilgisi yoktur.” 243 Özellikle bu iftiralarını
Rasûlüllah S.A.’in hadîslerine dayandırmaya çalışmalarının aslâ
geçerli ve gerçekçi bir dayanağı yoktur.
Yine İbnü Hazm’in dediği gibi: “Şî’a’nın bu asılsız
iddiaları ne Kur ‘ân. ne de miislümanlar için aslâ delil teşkil
etmez. Çünkü ne onlar bizdendir; ne de biz onlardanız!..”244
Bu konuda en aşırı iddiaları hadîs diye ileri süren
en-Nûrît-Tabersî’nin (548/1153) ismi üstünde “Faslü’l-Hitâb Fi
İsbâti Tahrifi Kitabi Rabbi’l- Erbâb: Rabların Rabbı Allah’ın
kitâbının tahrif edildiğinin isbâti hakkında kesin söz” adlı kitabı.
İran’da basılmış, şark ve garb ilim merkezlerinde yayımlanmış,
Müsteşriklenn eline geçmiş ve Müsteşrikler bu kitaptan kendi
kitaplarına pek çok şeyler aktarmışlar ve Kur’ân’a karşı birer
tahrip silahı olarak dünyaya pazarlamaktadırlar.245
242
İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 4/182.
İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 4/182 ve 2/78.
244
İbnu Hazm, el-Hâfız, el-Faslu Fi’l-Milel ve’n-Nihal: 2/78.
245
Zahir, İhsan İlâhî, eş-Şî’atü ve’l-Kur’ân: 24.
243
169
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YAHÛDÎLER’İN İSLÂM,
PEYGAMBERİ VE KUR’ÂN
KARŞISINDAKİ KONUMLARI
170
Tefsir Problemleri
‫س ِم ه‬
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح‬
‫ين آ َمنُو ْا‬
َ َ‫لَتَ ِجدَنَّ أ‬
َ ‫اوة لِّلَّ ِذ‬
َ ‫س َع َد‬
ِ ‫ش َّد النَّا‬
‫ين أَش َْر ُكو ْا‬
َ ‫ا ْليَ ُهو َد َوالَّ ِذ‬
“(Yâ Muhammed!.. İzzetim ve Celâlime) yemin olsun
ki, insanların inananlara düşmanlığı en şiddetli
olanlarının, yahûdîler ile müşrikler (olduğunu)
görürsün!..”
Kur’ân-ı Kerîm
Mâide Sûresi
Âyet: 82.
TEVRAT VE İNCİL İDDİÂ EDİLDİĞİ GİBİ HİÇ
TAHRİFE UĞRAMAMIŞSA ONLARIN TA
LİMATLARINA NEDEN UYULMUYOR?!.
Madem Tevrat ve İncil hiç tahrife uğramamış, öyle ise
mensupları onların talimatlarına neden uymuyor ve hep te’vîle
kaçıyorlar?!. Yahûdî ve hıristiyanlar hiç tahrife uğramadan
günümüze kadar nâzil oldukları gibi ulaştıklarını iddia ettikleri
kitaplarını açıp baktıkları zaman orada, inanmakla mükellef
tutuldukları Hz. Ahmed S.A.’in bazı isim ve sıfatlarını 246 2*1
bulmayacaklarmıydı?!...
Yahudiler, hakîkî Tevrât’ın mübârek satırları arasında
Hz. Muhammed S A’i tanıtan şu âyetleri okumayacaklar mıydı?!.
“Ey Peygamber!.. Şüphesiz biz seni (hakka) şâhid,
(mü’minlere) müjdeci, (inkârcılara) korkutucu. 247 (âcizlere)
himâveci gönderdik. Sen elbette benim kulum ve
246
Hz. Muhammed’in isim ve sıfatları için geniş bilgi: Davudoğlu,
Ahmed, Şerhu Sahihi Müslim 10/139. Mîrâs, Kâmil, Sahîhi Buhârî
Muhtasarı Tecrid Tercemesi: 9/251 ve 10/40. Kurtubî, el-Câmi’ Li
Ahkâmi’l-Kur’ân: 14/200. Râzî, Fahruddîn, Tefsîru Kebîr: 29/213.
Kastalânî, İmâm, Mevâhibü’l-Ledünniyye Şerh ve Tercemesi İlâhî
Rahmet Hz. Muhammed: 2/102. Taberî, İbnü Cerîr, Taberi Tefsiri:
18/83, 84; İbnü Hişâm, es-Sîreh: 1/32. 33. İbnü Sa’d, Tabakât: 3/360.
362; Dârimî, Sünen: 1/4.
247
Aktardığımız bu metnin burasına kadarki baş kısmı Ahzâb sûresinin
45. âyetinin Hazreti Muhammed S.A.’i vasfeden âyet-i kerîme’sinin
mânâca tıpatıp aynısıdır Demek oluyor ki bu âyetin başkısmı hakîkî
Tevrât’ta da aynen varmış. Ama şimdi?!...
172
Tefsir Problemleri
peygamberimsin!. Sana ben “Mütevekkil” 248 adını verdim. Bu
peygamber kötü huylu ve katı kalpli değildir. Çarşı pazarda
çığırtkanlık etmez. O kötülüğe kötülükle mukâbele etmez, belki
onu affile mağfiretle karşılar. Allah (şirke) sapan arap kavmini
bu peygamber(in irşâdiy)le. “Lâ ilahe illellâh” diyerek (tevhid
kıblesine) yönlendirmedikçe. O’nun ruhunu kabz etmeyecektir.
“Allah kör gözleri, sağır kulakları ve kapalı gönülleri bu
(kelime)nin (sihirli) te’sîriyle açacaktır.”249 Bu haberi, Abdullah
b Abbas (68/687) İslâmiyet’i kabulle şereflenen Yahûdî âlimi
Ka’bü’l-Ahbâr (32/652) dan almıştır.250
Hıristiyanlar da İncil-i Şerifin tahrife uğramamış satırları
arasında şu âyetleri okumayacaklar mıydı?...
“Havâri Yuhannâ demiş ki. Hz. Îsâ’nın Allah’tan gelen
şeyler içerisinde İncil’de İncil ehl-i için Hz. Muhammed’in
vasıfları hakkında belirlediğim şeyler şunlardır: Allah’ın (kendi)
katından size göndereceği şu “Münhamennâ” gelince. Rabb
katından şu “Rûhu’l-Kudüs” çıkarsa. O. hana şahittir (tanıklık
eder). Siz de şahitsiniz. Çünkü siz eskiden beri benimle
berabersiniz ve ben bu konuda size, dert yanmamanız ve (daha
248
Kastalânî. İmâm. Mevâhibü’l-Ledünniyye Şerh ve Tercemesi, ilâhî
Rahmet Hz. Muhammed: 2/102. Mîrâs, Kâmil, Sahîhi Buhârî
Muhtasarı Tecrid Tercemesi: 6/438; es-Süyûtî. Celâlüddîn.
Tenvîru’l-Havâlik Şerhu Muvattai’l-İmâmi Mâlik: 2/262-263.
249
Mîrâs, Kâmil, Sahîhi Buhârî Muhtasarı Tecrid Tercemesi: 6/438.
İbnü Sa’d. Tabakât: 3/360, 362. Dânmî, Sünen: 1/4, 6.
250
Köksal, Âsim, Hz. Muhammed ve İslâmiyet: 2/249.
Tefsir Problemleri
173
sonra) şikâyetçi olmamanız için (bunu peşinen) söylemiş
bulunuyorum.”251 ,251
Bilindiği gibi İncil’in çeşitli dillerde yazılmış, aslî metin
oldukları ıddiâ edilen bir çok nüshaları vardır. Yukardakı nakilde
yer alan “Münhamennâ” sürvânicede Muhammed demektir.
Rumcada ise bunun karşılığı “Beraklitis”dir.252252
İgnaz Goldziher, A. Jeefery ve benzeri Yahûdî ve
hıristiyan bilginlerin iddiâ ettikleri gibi madem Tevrat ve İncil’in
orijinal ve gerçek nüshaları ellerindedir, öyle ise neden vukardaki
âyetlerin gereğini yapmıyorlar? Neden bu âyetleri göz ardı
ediyorlar? Neden hep muharref metinlere ve te’vîllere îtibâr
ediyorlar?!. Anlamak mümkün değildir. Üstelik bu konudaki
deliller sâdece yukarda verdiklerimizden ibâret de değildir Şimdi
özellikle Tevrat’a ağırlık vererek bu konudaki delillere girelim.
TEVRAT’TA KUR’ÂN, İSLAM, PEYGAMBERİ VE
ÖZELLİKLERİ
Abdullah İbni Amr’ibni’l-Ass R.A.’den (43/664) rivâyet
edildiğine göre. kendisine Rasûlüllah S A.’in Tevrat’ta (yazılı)
olan alâmetlerinden soruldu da, Abdullah b. Amr yeminle
pekiştirerek şu cevabı verdi: “-Evet Vallahi Rasûlüllah.
Kur’ân’daki bazı sıfatlarıyla Tevrat’ta da tavsif buyurulmuştur
kı. bu kat’idir. Ve şöyledir: -Ey Azız Peygamber!.. Şüphesiz biz
251
İbnü Hişâm ve İbnü’l-İshâk, es-Sîreh, Sıfetü Rasûli’llâh: 1/232, 233.
İbnü Hişâm ve İbnü’l-İshâk, es-Sîreh, Sıfetü Rasûli’llâh: 1/233.
252
174
Tefsir Problemleri
seni (Hakka) şâhid, (mü’minlere) müjdeleyici ve (kâfirlere)
korkutucu olarak gönderdik.”253
İbnü Sa’d (230/844) de “Tabakât”ında İbnü Abbas’tan
(68/687) nakletmiş... Ka’bü’l-Ahbâr’a (32/652) Rasûlüllah
S.A.’in sıfatlarını Tevrat’ta nasıl bulurdun? diye sormuş. Ka’b da
şu cevabı vermiş:
“Abdullah’ın oğlu Muhammed... Doğum yeri Mekke,
hicret yeri TÂBE (yani Medîne)dir. Mülkü (saltanatı) Şam’da
kurulacak. O, çarşı pazarda bağırıp çağırmayacak. Günâh ve
hatâyı cezâ ile karşılamayacak, fakat afvii mağfiretle
karşılayacaktır.”254
Taberî de (310/922) Tefsirinde, Hz. Îsâ’nın “-O’nun ismi
“Ahmed”dir” dediğim; Hz. Mûsâ’nm da. Rabbı kendisine: “-İşte
bu “Ahmed”in ümmetidir...” dediği zaman Rabbı’na “-Ey
Allahım! Beni “Ahmed”in ümmetinden kıl.”“ diye duâ ettiğini
nakletmiştir. 255
İbnü Cerîr’in (310/922) naklettiğine göre, Hz. Ali R A.
(40/660) demişkı: “-Yüce Allah Adem A.S.’dan ve O’ndan sonra
gelen her peygamberden, eğer Muhammed A.S. gönderildiği
zaman, kendileri sağ olurlarsa. O’na îmân edip dînine yardım
253
Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarih Tercemesi:
6/438: Bu. Ahzâb sûresinin 45 âyetinin tıpatıp aynısıdır.
254
İbnü Sa’d, Tabakâtii’l-Kübrâ: 1/360-362.
255
Taberî, İbnü Cerir, Tefsîru’t-Taberî: 18/84. Râzî, Fahruddîn, Tefsîru
Kebîr: 29/213.
Tefsir Problemleri
175
etmeleri ve aynı şekilde ümmetlerinden de bu hususta kesin söz
almaları için ahit almıştır.”256
Mü’mınlerin annesi Hz. Hatîce (HÖ.3/620) validemizin
amcazadesi hıristiyan âlimi Varaka bin Nevfel (HÖ. 12/61 l)’ın,
Rasûlüllah S.A.’e Hırâ mağarasında ilk vahy’in gelmesi olayını
öğrenip de O’nun, İncil’de vasfedilen âhır zamân peygamberi
olduğunu anlayınca: “-Ey yiğenim!.. Bu gördüğün (sana vahiy
getiren). Allah Teâlâ’nın Mûsâ A.S. ‘a indirdiği Nâmûs(u Ekber:
Cebrâil)dir Ah keşke senin da’vet günlerinde genç olsaydım da.
sana bütün gücümle yardım etseydim!.. Kavmin seni
(memleketinden) çıkardıkları zaman sağ olsaydım da (senin
yanında yer alıp) sana herşeyimle destek olsaydım!..” 257 diye
yakınması, herhalde önceki peygamberlerden tevarüs edegelen
mezkûr vasiyet ve ahitlerin sembolik bir semeresi olsa gerektir.
Nitekim Husayn adındaki Medîneli meşhur Yahûdî âlimini de bu
ezelî vasıyyetin sâdıklarının başını çeken bayraklardan biri olarak
Rasûlüllah S.A.’in yanında ve en önde gelen sahâbcleri arasında
Abdullah İbm Selâm (38/663) adıyla mezkûr ezelî muâhadeleşme
zincirini selamlarken görüyoruz.
Yukarda yapmış olduğumuz nakillerde Rasûlüllah
S.A.’in isimlerinin Muhamennâ, Mütevekkil, Paraklit, Beraklitis.
Farakliyus, Muhammed ve Ahmed gibi değişiklikler arzetmesi
256
Taberî, İbnü Cerir, Tefsîru’t-Taberî: 3/332. Kaazi Iyâz, Eş-Şifâ:
1/35.
257
Na’îm, Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecridi Sarih Tercemesi:
1/12.
176
Tefsir Problemleri
okuyucuyu yanıltmamalıdır. Zira Cemel adıyla şöhret bulmuş
Süleyman b Omeri’l-Uceylî’nin (1204/1789) Fütûhâtü’lİlâhiyye’sinde bazı Bevzâvî haşiyelerinden naklederek aktardığı
bilgiye göre:
“O’nun 4.000 ismi vardır. (Bazı kaynaklarda daha
değişik rakamlar da verilmiş) Bunlardan yetmiş kadarı aynı
zamanda Allah Teâlâ’nın da ismidir.” 258 Çeşitli semâvî
kitapların çeşitli dillerdeki çeşitli nüshalarında bu isimler, dil
değişikliği gereği farklılıklar arzetmiştır. Yukardaki yüksek
rakamı da çok kelimesiyle ifade edersek bu farklı kitapların farklı
dillerdeki karşılıklarını da buna eklersek = çok çok olur ki, buna
göre mezkûr isimler çok az kalır sanırım.
Cemel, peygamberimizin es-Saff sûresinin İncil’deki ismi
olarak tasrîh edilen “Ahmed” kelimesi üzerinde durarak şunları
söylüyor:
“Ahmed, Allah’a herkesten çok hamdeden veya kendisine
herkesten çok hamdedilen demektir. Hz. Îsâ Ahmed ismini
Muhammed ismine takdîm etmiş. Çünkü O’nun Allah’a hamdi,
yaratıkların O’na hamdinden önce gelir. Çünkü yaratıkların O’na
hamdi, ancak. O’nun varlık âleminde kendini göstermesinden
sonradır. O’nun Rabbine hamdi ise insanların O’na hamdinden
öncedir Hz. Îsâ’nın O’nun en meşhur ismi olduğu halde
Muhammed ismi değil de. özellikle Ahmed ismini zikretmesi,
258
el-Cemel-Süleyman b. Omeri’l-Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 337.
Tefsir Problemleri
177
O’nun İncil’de bu isimle isimlendirilmiş olmasındandır. Zira
O’nun göklerdeki ismi Ahmed, yerdeki ismi Muhammed’dir.
Onun için Hz. Îsâ O’nu özellikle semâvî ismi ile anmıştır. Çünkü
O’nun Rabbi’ne olan hamdi. Şefâ’at-i uzmâ sı sırasında kulların
O’na yöneltecekleri hamdden öncedir.”2592,9
Farz edelim ki, onların ıddiâ ettiği gibi, Kur’ân-ı Kerim’in
muharref olmasına mukabil Mısır kumlarından çıkardıktan
Tevrat vc İncil’leri, Levh-i Mahluz’daki hâliyle Allah’tan geldiği
gibi aynen duruyor...
260
(‫هللا‬
“Allah’ın Kelâmı dâima aynı
ِ‫ت ه‬
ِ ‫)والَ ُمبَد َِّل لِ َكلِ َما‬
َ
olduğuna, hep gerçekleri Jile getirdiği ve asla birbirine ters
düşmediğine ve Levh-i Mah fuz’daki Kuran’da, Tevrât’da,
İncil’de hep aynı şeyleri söylediğine göre; bizim Kur’ân-ı
Kerîm’de okuduğumuz Hz Muhammed ve eshâbını niteleyen
aşağıdaki âyet-i kerîme’leri onların da Tevrat’ta İncil’de
َّ ‫ُّم َح َّم ٌد َّرسُو ُل‬
okumaları îcâb etmezmiydi. ( ‫ار‬
ِ َّ‫هللاِ َوالَّ ِذينَ َم َعه ُ أَ ِش َّداء َعلَى ْال ُكف‬
َّ َ‫ُر َح َماء بَ ْينَهُ ْم تَ َراهُ ْم ُر َّكعًا ُس َّجدًا يَ ْبتَ ُغونَ فَضْ ًال ِّمن‬
‫هللاِ َو ِرضْ َوانًا ِسي َماهُ ْم فِي ُوجُو ِه ِهم ِّم ْن‬
‫ك َمثَلُهُ ْم فِي التَّوْ َرا ِة‬
َ ِ‫“ )أَثَ ِر ال ُّسجُو ِد َذل‬Muhammed Allah’ın Rasûlüdür.
O’nunla birlikte bulunanlar da kâfirlere karşı çetin ve şiddetli,
kendi aralarında merhametlidirler. Sen onları çok rükû ‘ eder ve
çok secde eder görürsün. Onlar Allah’dan (dâima) fazl(ü kerem)
259
el-Cemel-Süleyman b. Omeri’l-Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 337.
En’âm sûresi, âyet: 34.
260
178
Tefsir Problemleri
ve rızâ isterler Secde izinden (meydana gelen) nişânları yüzle
rindedir. İşte onların Tevrât’takı vasıfları budur..”261
RASÛLÜLLÂH S.A.’İN HAYBER
YAHÛDÎLERİNE GÖNDERDİĞİ İSLÂM’A DA VET
MEKTUBU
Nitekim İbnü Hişâm’ın (195/810) İbnü İshâk’dan
(810-873) naklederek İbnü Abbas’tan (68/687) rivâyet ettiğine
göre. Rasûlüllah S.A. Havber Yahû- dîlerine gönderdiği bir
mektupta şöyle buyurmuştur:
“Bismillahirrahmanirrahim. Mûsâ ve kardeşinin dostu ve
onun getirdiği (Tevrât)ı tasdik eden Allah’ın Rasûlü
Muhammed’den... Dikkat ediniz ey Tevrat ehli, Allah size bir
takım sözler söylemiş, siz bu sözleri kitabınız Tevrât’ta elbet
bulursunuz. Bu sözler şunlardır: “Muhammed
Allah’ın Rasûlüdür. O’nunla birlikte bulunanlar da
kâfirlere karşı çetin ve şiddetli, kendi aralarında
merhametlidirler. Sen onları çok rükû’ eder ve çok secde eder
görürsün. Onlar Allah’dan (dâima) fazl(ü kerem) ve rızâ
isterler. Secde izinden (meydana gelen) nişânları yüz/erindedir.
İşte onların Tevrat’taki vasıfları budur...”262 Allah aşkına, size
indirilenler aşkına, sizden önceki ecdadınıza kudret helvası ve
yelve kuşu yediren aşkına, babalarınıza denizi kurutup sizi Fır
261
Feth sûresi, âyet: 29.
Feth sûresi, âyet: 29.
262
Tefsir Problemleri
179
avn ve zulmünden kurtaran aşkına söyleyin! Size benden haber
verilmedi mi? Allah’ın size indirmiş olduğu Tevrat’ın içerisinde
Muhammed’e îmân etmenizi emreden bir âyet bulmadınız mı?!.
Kesinlikle buldunuz... ayet kitabınızda bunu bulmamışsanız -ki bu
mümkün değildir- o zaman sizin için herhangi bir zorlama, bir
beis yoktur. “îmân ile küfr, hak yol ile sapık yol açıkça meydana
çıkmıştır.” 263 Dolayısıyla ben sizi Allah’a ve Peygamberine
çağırıyorum...”264
TEVRÂT’IN HZ. MUHAMMED S.A.’İN
GELECEĞİ VE KUR’ÂN-l KERÎM’İ GETİRECEĞİNİ
HABER VERMESİ
Eğer Yahûdîler. bu kadar açık delillere ve muknî
durumlara rağmen, âdetleri üzre. Kur’ân ve Hadıs’ten verdiğimiz
bu delilleri, “onlar sizi bağlar, bizce muharrefve mevzii
‘durlar...” diye kabule yanaşmazlarsa; işte kendi kitaplarından
bir sürü delil... Bunlara ne diyecekler acaba?!.
Gerçi Hırıstıvânlarda olduğu gibi. Yahûdîler de, Tevrât ve
Zebur diye kabûllendikleri, ne zaman ve kimler tarafından
kaleme alındıktan belli olmayan bir takım kitaplan tağyîr. lebdîl,
ilâve ve eksiltme gibi yollarla tamamen tahrif etmişlerse de; buna
rağmen bu kitaplar arasında karşılarına, işlerine gelmeyen bazı
hakîkat kırıntılan çıkmışsa, bunlan da indî yorumlarla saptırmaya
çalışmışlardır, ama; biz yine de fazla tahrifat görmemiş bazı
263
Bakara sûresi, âyel: 256.
İbnü Hişâm, es-Siretü’n-Nebeviyye: 1/544-545.
264
180
Tefsir Problemleri
nüsha ya da fıkralarda yer alan. bazı hakîkat kırıntılarından,
şaşmaz gerçeğe tercümân olan bazı delilleri kendi yüzlerine
vurmalıyız... Şöyle ki:
Yahûdîlerin kutsal kitabı Tevrât cümlesinden olan
“İstısnâ Sifri”nin onsekizinci bölümünde şu sözler yer
almaktadır:
“Rabb, O’na dedi ki, Peygamberin söyledikleri, kesin
olarak bilin ki, doğrudur.265 “Ben onlara kardeşlerin arasından
senin gibi bir peygamber göndereceğim ve sözlerimi O’nun
ağzına koyacağım. Her emrimi sizlere O ulaştıracaktır.”266 “Her
kim benim adıma peygamberleri tarafından söylenen sözleri
dinlemezse, ben onlardan intikam alacağım.”267 “O Peygamber,
benim O’na emr etmediğim hiç bir sözü kendiliğinden
söylemeyecektir. Çünkü, böyle bir hareketin ne kadar ağır
olduğunu O Peygamber kesin olarak bilir.”268 “Ama siz şöyle
düşünebilirsiniz: Ya bir gün kendiliğinden bir şey uydurup da, bu
da Allah’ın emridir derse ne yapalım? dersiniz. Şunu bilmenizi
isterim ki, O Peygamber, kendiliğinden bir söz uydurmaz.
Kendini ululama ve ululatma isteğinde bulunmaz. Bu konuda
güven içinde olun.” 269 ( ِ‫ى َش ْي ٍء َو َقا َلت‬
َ ‫َو َقا َلتِ ا ْليَهُو ُد َل ْي َستِ ال َّن‬
َ ‫صا َرى َع َل‬
‫صا َرى َل ْي َستِ ا ْليَهُو ُد َع َلى َش ْي ٍء‬
َ ‫“ ) ال َّن‬Yahudilerin. Hıristiyanlar hiçbir
şey iizre değildir. Hıristiyanların da. Yahudiler hiçbir şey üzere
265
Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 17. âyet.
Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 18. âyet.
267
Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 18. âyet.
268
Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 20. âyet.
269
Sifri İstisnâ,18. Bölüm, 20. âyet.
266
Tefsir Problemleri
181
değildir. (Biz Hakk ve hakikat üzereyiz, onlar değil),
dedikleri.”270 ve aslında her ikisinin de hak ve hakikatle hiç bir
ilgileri olmadığı gibi; yukardaki Tevrat ayetleri de. ne
Yahûdîlerin iddia ettikleri gibi Yuşâ A S. için. ne de
Protestanların iddia ettikleri gibi Hz. îsâ A S için söylenmiş
değildir. Çünkü burada Hz. Musâ’ya, Hz. îsâ zamanında, ilerde,
bir peygamberin geleceği bildirilmektedir. Yuşâ A. S.’da Hz. îsâ
ile aynı zamanda gelmiş bir peygamber olduğuna göre: onların
kitabında yer alan: “Ben ileride, şu nitelikleri taşıyan bir
peygamber göndereceğim...” âyeti, hiçbir zaman. “söz konusu
peygamber sizlersiniz” anlamına gelemez Dolayısıyla bu âyetlerin Peygamberimiz S.A.’in geleceğini müjdeleyen âyetler
olduğunda hiç bir şüphe yoktur.
SEMAVÎ KİTAPLARDA KAYNAK BİRLİĞİ
Nitekim yukardaki Tevrat âyetleri dikkatle tâkibedılecek
ve aşağıdaki Kur’ân âyetleriyle mukâyese edilecek olursa;
Tevrât’ın tahrife uğramayan kı- sımlarıyla Kur’ân’ın ilgili
âyetlerinin birbirlerini ne kadar yakından izledikleri ve
okşadıkları açıkça görülecek ve Vahy-i İlâhi’nin aynı kaynaktan
olduğu hissedilecektir, sanırım;
“Rabb O’na dedi ki. Peygamber’in söyledikleri kesin
olarak doğrudur” ile: (‫ي يُو َحى‬
ٌ ْ‫“ ) َو َما يَن ِط ُق َع ِن ا ْله َ َوى٭إ ِ ْن هُ َو إ ِ َّال َوح‬O,
270
Bakara sûresi, âyet: 113.
182
Tefsir Problemleri
hevâ ve hevesten (kendi kafasından) konuşmaz O’nun
konuştukları ancak kendisine iyhâ edilmiş (Allah tarafından özel
bir yolla gönderilmiş) bir vahiyden ibarettir...” 271 âyet-i
kerîme’sini karşılaştırınız.
“Her kim benim adıma Peygamberleri tarafından
söylenen sözleri dinlemezse, ben onlardan intikam alacağım”
ile:( ِ‫إ ِ َّن ا َّل ِذينَ ي َ ْك ُت ُمونَ َما َأنزَ ْلنَا ِمنَ ا ْلبَيِّنَاتِ َوا ْلهُدَى ِمن ب َ ْع ِد َما بَيَّ َّناه ُ لِل َّناس ِ فِي ا ْلكِتَاب‬
َّ ‫“ ) ُأو َلئ ِ َك يَل َع ُنهُ ُم ههللا ُ َوي َ ْل َع ُنهُ ُم‬Biz Kitapta insanlara apaçık bir
َ‫الال ِع ُنون‬
şekilde açıkladıktan sonra, indirdiğimiz o açık açık âyetleri ve
hidâyeti gizleyenler var ya, işte onlara hem Allah lanet eder, hem
de ehli lânet. lânet eder”272 âyet-i kerîmesi’ni karşılaştırınız...
“O Peygamber, benim O’na emr etmediğim hiç bir sözü
kendiliğinden söylemeyecektir. Çünkü O, böyle bir hareketin ne
kadar ağır olduğunu kesin olarak bilir. O Peygamber
kendiliğinden bir söz uydurup da, bu Allah’ın sözü derse ne
yapalım dersiniz. Şunu bilmenizi isterim ki, O Peygamber
kendiliğinden bir söz uyduramaz...” şiirleriyle, Kur”ân-ı
َ ْ ‫ْض‬
Kerîm’ın: ( ُ‫األ َقاوِي ِل٭ َ َألخَ ْذنَا ِم ْنه‬
َ ‫تَنزِي ٌل ِّمن رَّبِّ ا ْل َعا َل ِمينَ ٭ َو َلوْ تَ َق َّو َل َع َل ْينَا بَع‬
َ ‫) بِا ْلي َ ِمي ِن ُث َّم َل َق‬
‫ط ْعنَا ِم ْنهُ ا ْل َوتِينَ ٭‬
“O (Kur ân), âlemlerin Rabbı
273
(katm)dan indirilmiştir.” “Eğer Peygamber bazı sözleri bize
karşı kendiliğinden uydursaydı...”274 “Elbet biz O’nun sağ elini
(güç ve kuvvetini) alırdık.”275 “Sonra da. hiç şüphesiz O’nun can
271
Necm sûresi, âyet: 3-4.
Bakara sûresi, âyet: 159.
273
El-Hakka sûresi, âyet: 43.
274
El-Hâkka sûresi, âyet: 44.
275
El-Hâkka sûresi, âyet: 45.
272
Tefsir Problemleri
183
damarını koparırdık.” 276 âyetleri; bir de Rasûlüllah S. A.’in
ağzından ifâde buyrulan: ( ‫“ ) َما يَ ُكونُ لِي َأ ْن ُأب َ ِّد َلهُ ِمن ت ِ ْل َقاء نَ ْف ِسي‬Benim
O’nu (yanı Kur ân âyetlerini) kendi tarafımdan (kendi kafamdan)
değiştirmem söz konusu olamaz” 277 âyet-i kerîme’leriyle
karşılaştırınız. Allah Kelâmı’nın bozulmamış kısımlarının
birbirini ne kadar tıpatıp okşadığını açıkça göreceksiniz. Zaten
Yahudilerin. Allah’ın hidâyeti müstesna, müslüman olacakları
yok; hiç olmazsa. bizim başı boş gençlerimizin Yahûdîlik.
Hıristiyanlık veya ateizme heveslenenlerinin önüne bu gerçekleri
koyabilirsiniz diye düşünüyorum.
TEVRÂT’IN HZ. MUHAMMED S.A.’İN
PEYGAMBER OLARAK GÖNDERİLECEĞİNİ HABER
VERMESİ
Tevrât’ın İstisnâ sifri’nin otuz ikinci bölümünde yer alan
bir ayette de şöyle denilmektedir:
“Beni ilâh olmayan şeylerle kıskandırmak ve aslı astarı
olmayan şeylere tapmakla uydurmak istediler. Ben de onları
kendi uluslarından olmayan bir câhil kavimden çıkarıp
göndereceğim (Peygamber)le yola getireceğim. “278
276
El-Hâkka sûresi, âyet: 46.
Yûnûs sûresi, âyet: 15.
278
Sifri İstisnâ,32. Bölüm, 21. âyet.
277
184
Tefsir Problemleri
EN BÜYÜK ŞÂHİDLİK ALLAH’IN BİRLİĞİNE VE
RASÛLÜLLAH’IN PEYGAMBERLİĞİNE TANIKLIK
ETMEKTİR
İbnü Hişâm (195/810)
naklederek şu haberi verivor:
İbnü
İshâk’tan (810-873)
“Yahûdî âlimlerinden Nehhâm b. Zeyd. Kardem b. Ka’b
ve Bahrî b Amr Rasûlüllah S.A.’e gelerek: “Yâ Muhammedi Sen
Allah’la birlikte. O’ndan başka bir ilâh bilmiyor musun?!”diye
sordular Rasûlüllah S.A.: “O Allah öyle bir Allah’tır ki, asla
kendisinden başka ilâh yoktur. Ben bununla gönderildim ve
buna dâvet ederim” buyurdu. Bunun üzerine Cenâb-u Hakk bu
kimseler ve bu sözleri hakkında En’âm suresinin 19. ve 20. âyet-i
kerîmelerini inzâl buyurdu:”279
‫َي ٍء أَ ْكبَ ُر َشهَادةً قُ ِل ه‬
( ُ‫هللاِ َش ِهي ٌد بِ ْينِي َوبَ ْينَ ُك ْم َوأُو ِح َي إِلَ َّي هَ َذا ْالقُرْ آن‬
ْ ‫قُلْ أَيُّ ش‬
ُ
‫ألُن ِذ َر ُكم بِ ِه َو َمن بَلَ َغ أَئِنَّ ُك ْم لَتَ ْشهَ ُدونَ أَ َّن َم َع ه‬
ٌ‫هللاِ آلِهَةً أ ْخ َرى قُل الَّ أَ ْشهَ ُد قُلْ إِنَّ َما هُ َو إِلَه‬
َ‫) َوا ِح ٌد َوإِنَّنِي بَ ِري ٌء ِّم َّما تُ ْش ِر ُكون‬
“(Ya Muhammedi) Şâhidlik bakımından en büyük olan
şey hangisidir?... di (ye sor. Bu müthiş suâle onlar cevap
vermezlerse, kendin cevap ver ve) de ki: -Allah benimle sizin
aranızda (benim hak Peygamber olduğuma, sizin kitabınızda
yazılı olan bu gerçeği bile bile inkâr ettiğinize) hakkıyla şâhittir.
Bu Kur’ân bana, sizi ve sizden sonra O’na ulaşanları
korkutmam için vahy edildi Allah’la beraber başka ilâhlar da
279
İbnü Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye: 1/568.
Tefsir Problemleri
185
olduğuna gerçekten siz mi şâhidlik ediyorsunuz?!. De ki: -Ben
buna şâhidlik etmem. De ki: -O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır
ve benim sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerle (hiçbir) ilgim
yoktur...”280
BİLDİĞİ HALDE ŞAHİTLİK EDİP GEREĞİNİ
YAPMAMANIN KÖTÜ SONUCU
ْ ‫ْرفُونَ أَ ْبنَاءهُ ُم الَّ ِذينَ َخ ِسر‬
( ‫ُوا أَنفُ َسهُ ْم فَهُ ْم‬
َ ‫الَّ ِذينَ آتَ ْينَاهُ ُم ْال ِكت‬
ِ ‫ْرفُونَهُ َك َما يَع‬
ِ ‫َاب يَع‬
َ‫“ ) الَ ي ُْؤ ِمنُون‬Kendilerine Kitab verdiğimiz kimseler, (maksad,
Yahudi ve Hıristiyan âlimleridir) O (Peygamber Muhammed)i. öz
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Şu, kendilerini husrâna
uğratanlar (var ya), işte onlar inanmazlar...”281
Bu âyet-i kerîme’lerin sebeb-i nüzulü olarak Hâzin
(741/1310) tefsirinde de şu rivayet nakledilmiştir: “Kelbî
(520/1126) demiş ki: -Mekkeliler Rasûlüllah S.A.’e gelerek:
“-Yâ Muhammedi Senin Allah’ın Rasûlü olduğuna tanıklık eden
kimdir? Zira biz senin hak Peygamber olduğunu tasdik eden hiç
bir kimseyi görmüyoruz. Seni Yahudi ve Hıristiyânlara sorduk,
senin için kitaplarında hiçbir kaydın bulunmadığını iddia ettiler”
dediler. Bunun üzerine Cenâb-u Hakk. en müthiş ve muazzam
şâhidliğin Allah’ın birliğine ve Hz. Muhammed S.A.’in hak
peygamber olduğuna şâhidlik etmek olduğunu. Muhammed
S.A.’le Yahudi ve hınstiyânlar arasında bu hususa tanıklık edecek
şâhidin Zâtı ecelli a’lâsı olduğunu ve insanlığın tümünün saadet
280
En’âm sûresi, âyet: 19.
En’âm sûresi, âyet: 20.
281
186
Tefsir Problemleri
ve şe- kâveti demek olan bu hayâtî noktada yalancı şâhidliğin
âkıbetinin korkunçluğunu bildiren bu âyet-i kerîme nâzil oldu 282
İbnü Kesir de (0.774/ 1372) bu âyetler üzerinde şu
görüşlere yer vermiş: “Sonra Cenâb-u Hakk, ehl-i kitâb ın
durumunu, geçmiş peygamberlerden gelen haberlerle onların,
seni ve kendilerine getirdiğin dîni kendi oğulları gibi
tanıdıklarını: zira bütün peygamberlerin, Hz. Muhammed’in
peygamberliğiyle, sıfatlarıyla, beldesiyle hicret yeriyle ve
ümmetinin özellikleriyle müjdclendiği- nı haber vererek ehl-i
kitâb’ın hakikati gizlemesinin, kendileri gibi başkalarının da
inanmamalarına sebcb oluşlarının kötü sonucunu: ( ‫الذين خسروا‬
‫ )انفسهم فهم اليؤمنون‬Kendilerini zarara sokan, ebedî iflâsa
sürükleyenler ve îmân nimetine kavuşamayacak olan “, Allah’a
iftira atan ve âyetlerini yalanlayan en zâlim ve gaddâr kişiler
olmalarıyla belirlemiştir.283
Bu âyet-i kerîme’ler Yahudî ve Hıristiyanların kitaplarını
tahrif etmelerine ve Allah Teâlâ’ya şerik koşar hâle gelmiş
olmalarına rağmen. “Bizim kitabımızda Muhammed’le ilgili bir
şey yok...” şeklindeki iddiâlarının doğru olmadığını; aksine O’nu
kendi öz evlatları gibi tanıdıklarını, “tanımıyoruz” diye yalan
söylediklerini tasrîh etmektedir.
282
Hâzin, Alâüddin Ali b Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl Mcâni’t-Tenzîl:
1/8.
283
İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 2/126.
Tefsir Problemleri
187
BAZI YAHÛDÎ ÂLİMLERİNİN GERÇEĞE
TANIKLIK EDİP KENDİNİ KURTARMASI
Önceleri büyük bir Yahûdî âlimi iken, Rasûlüllah S.A.’in
Medine’ye teşrifleriyle müslüman olan Abdullah İbni Selâm’a
(38/663) Hz. Ömer R.A. (23/644): “Allah C.C. Mekke’de nebisi
Muhammed S.A.’e: ( َ‫ْرفُونَهُ َك َما يَ ْع ِرفُونَ أَ ْبنَاءهُ ُم الَّ ِذين‬
َ ‫الَّ ِذينَ آتَ ْينَاهُ ُم ْال ِكت‬
ِ ‫َاب يَع‬
ْ ‫َسر‬
َ‫ُوا أَنفُ َسهُ ْم فَهُ ْم الَ ي ُْؤ ِمنُون‬
ِ ‫“ ) خ‬Kendisine kitap verdiklerimiz O’nu, öz
oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar” 284 âyetini indirdi.
Yahûdîlerin bu tanıyışı nasıl (ve ne şekilde)dir diye sordu.
Abdullah İbni Selâm: “Ya Ömer! Ben Muhammed’i gördüğüm
zaman O’nu, kendi oğlumu tanıdığımdan daha iyi tanıdım ve
Tevrat’ta haber verilen Peygamber olduğunu hiç tereddüde
mahal bırakmayacak şekilde anladım. Çünkü bizim Muhammed’i
tanımamız, kendi öz oğlumuzu tanımamızdan daha sıhhatli ve
daha sağlamdır. “ dedi. Bunun üzerine Hz. Ömer (23/644): “Bu
nasıl olur? İnsan birisini kendi evlâdından daha iyi nasıl tanır ya
Abdullah?!” deyince; Abdullah İbni Selâm (38/663): “-Çünkü
ben kadınların neler yaptığını bilemem ama, Muhammed S.A.’in
hakk Peygamber olduğuna hiç tereddütsüz tanıklık ederim”
dedi...”285
284
En’âm sûresi, âyet: 20.
Hâzin, Alaüddin Ali b. Muhammed, Lühâbü’t-Te’vîl Fi
Me’âni’t-Tenzîl: 1/9.
285
188
Tefsir Problemleri
YAHÛDÎLERİN PEYGAMBERLİĞİN
ELLERİNDEN ALINMASINA KARŞI TEPKİLERİ
“Yahûdî ilim ve din adamları, Allah’ın, peygamberliği
araplara tahsis ettiğini görünce, taşkınlığa kapıldılar.
Çekememezlik ve kindarlıkları yüzünden Rasûlüllah S.A.’e
düşmanlığı prensib edindiler. Kendilerini müslüman göstererek
bunu kendilerine kalkan yaptılar. Münâfıklık, çifte standartlılık
ve İslam düşmanlığında müşrik ve münâfıklarla işbirlıkcilik,
sahtekârlık, iki yüzlülük, hakkı bâtılla karıştırıp ters yüz etmek,
bir takım kurnazlık ve garip sorularla Rasûlüllah S.A.’i
akıllarınca(!) zor duruma düşürme yolunu tuttular...”286
YAHUDİLERİN ALLAH’A ŞERİK KOŞMAKLA
KALMAYIP O NUN YARATILIŞ VE
VAHDÂNİYYETİYLE ALAY ETMELERİ
İbnü Hişâm (213/828), İbnü İshak’tan (151/768)
naklederek, Yahûdîlerin ne kadar inâdcı, inkârcı, kavgacı ve
uydurukcu olduklarını gösteren şu haberi rivâyet eder: “Bana
Saîd b. Cübeyr’den (95/714) rivayet edildi. Dedi ki, Rasûlüllah S
A.’e bir Yahûdî cemaati geldi ve: -”Ya Muhammedi Bu Allah...
Mahlukâtı yarattı... Peki. Allah’ı kim yarattı?!” diye sordu. Bu
(küstah) soru üzerine Rasûlüllah S.A. o kadar kızdı ki, rengi
değişti Sonra Rabbına karşı (yaptıkları bu terbiyesizliğe
dayanamayarak), üzerlerine şiddetle atıldı. Râvî diyor kı (bu
286
İbnü Hişâm, es-Sirâtü’n-Nebeviyye: 1/513. Küçük bir tasarrufla...
Tefsir Problemleri
189
arada) Cebrâil A S. gelerek Rasûlüllah’ı teskîn etti. Ve sâkin ol yâ
Muhammed diyerek, bu haddini bilmez kimselerin sordukları
sorunun cevâbını da aynı anda Allah tarafından Rasûlüne
َّ ‫)قُلْ هُ َو هللاُ اَ َح ٌد ٭ َهللاُ ال‬
ulaştırdı: (‫ص َم ُد ٭ لَ ْم يَلِ ْد َولَ ْم يُولَ ْد ٭ َولَ ْم يَ ُك ْن لَهُ ُكفُواً اَ َح ٌد ٭‬
“(Yâ Muhammed!) de ki: “-Allah birdir. Allah’dır, Samed’dir.
(Herşeyin ve herkesin medarı, kendisine muhtaç olduğudur.) Ne
doğmuş, ne de doğurulmuş değildir. Ve hiç bir şey O’nun dengi
değildir..”287
Rasûlüllah S.A. bu âyet-i kerîmeleri onlara okuyunca;
onlar, daha da ileri giderek dediler ki: “-Yâ Muhammed! Allah’ın
yaratılışı nasıl?! kolu nasıl?! pazusu nasıl?! Bize bunları vasf
et.” Bu (cüretkâr) sorular üzerine Rasûlüllah S.A. öncekinden
daha şiddetli bir şekilde öfkelendi ve üzerlerine şiddetle atıldı
Cebrâil A.S. tekrar geldi ve ilk defaki dediğinin aynısını söyledi
Ve Allah katından Yahudilerin bu (cüretkâr) sorularının cevabını
da getirdi. Cenâb-u Hakk bu cevab’ında da şöyle buyuruyordu:
ً ‫ث فِي ْاألُ ِّميِّينَ َرس‬
َ ‫هُ َو الَّ ِذي بَ َع‬
( ‫َاب‬
َ ‫ُوال ِّم ْنهُ ْم يَ ْتلُو َعلَ ْي ِه ْم آيَاتِ ِه َويُ َز ِّكي ِه ْم َويُ َعلِّ ُمهُ ُم ْال ِكت‬
‫ين‬
َ ‫“) َو ْال ِح ْك َمةَ َوإِن َكانُوا ِمن قَ ْب ُل لَفِي‬Onlar Allah’ı lâyık olduğu
ٍ ِ‫ض َال ٍل ُّمب‬
şekilde takdir etmediler. Halbuki kıyâmet günü (kürre-i) arz
toptan (ancak) O’nun kabzasıdır. Gökler de O’nun sağ eliyle
(toplanıp) dürülmüşlerdir. O, müşriklerin (kendisine) koşmakta
oldukları ortaklardan yüce ve münezzehtir.”288
287
İhlas sûresi, âyet: 1, 2, 3, 4.
Zümer sûresi, âyet: 67. İbnü Hişâm, es-Sîrâlü’n-Nebeviyye:
1/571-572.
288
190
Tefsir Problemleri
CÂHİL ARAPLARDAN GELECEK BİR
PEYGAMBERLE YAHÛDİLERİN YOLA GETİRİLMESİ
Yukardaki Tevrat âyetinin 1. kısmı Yahûdîlerin gazaba
uğrayışları ve peygamberliğin kendi kavimlerinden alınıp başka
bir kavme verilişinin sebebinin onların. Allah’a şerik koşmaları
ve Allah diye birtakım asılsız şeyler uydurup onlara tapmak
olduğunu anlatmakta; 2. kısmı da Allah’ın, Yahudi ulusundan
olmayan câhil bir kavimden çıkarıp göndereceği bir peygamberle
onları yola getireceğini ifâde etmektedir.
Burada sözü edilen Yahudilerden olmayan kavmin Arap
kavmi olduğunu Kur’ân-ı Kerîm’in şu âyetinden öğreniyoruz:(
ْ ‫ات َم‬
َّ ‫َو َما قَ َدرُوا‬
ٌ ‫ط ِوي‬
ُ ‫ضتُهُ يَوْ َم ْالقِيَا َم ِة َوالسَّما َو‬
َّ ‫هللاَ َح‬
‫َّات بِيَ ِمينِ ِه‬
َ ‫ق قَ ْد ِر ِه َو ْاألَرْ ضُ َج ِميعًا قَ ْب‬
َ‫“ ) ُس ْب َحانَهُ َوتَ َعالَى َع َّما يُ ْش ِر ُكون‬O (Allah), ümmiler içerisinden (onlara)
kendilerinden bir peygamber gönderendir. Ki bu (peygamber)
onlara (Allah’ın) âyetlerini okur, onları temizler, onlara Kitâb’ı
(Kur-ân’ı) ve hikmet’i (Sünnet’i) öğretir... Oysa onlar daha önce
(müslüman olmadan) apaçık bir sapıklık içinde idiler.”289
“ÜMMΔ KELİMESİNİN ANLAMI
Âvet-i Kerîme’den açıkça anlaşıldığı gibi, burada sözü
edilen câhil karim araplardır. Kurtubî (611/1214) bu âyetteki
“Ümmiyyîn” kelimesini şöyle açıklıyor: “Ümmîler, ister yazı
289
Cum’a sûresi, âyet: 2.
Tefsir Problemleri
191
yazmasını bilsin, ister bilmesinler. biitün araplardır. Çünkü
onlar ehl-i kitâb değildirler.”290
Bir diğer görüş de şöyle: “ümmiyyûn”: Ne yazma, ne de
okuma bilmeyenler demektir. Tekili “ümmî”dir. Kelime mânâsı
anneye mensup demek olup, ne yazı yazmayı ne de kitab
okumayı öğrenmeyıp anasından doğduğu şekilde kalan bir
ümmete mensup kimse demektir. Rasûliillah S.A.’ın ( ‫إنا أمية‬
‫“ )النكتب والنحسب‬Biz ümmi (câhil, saf, anasından doğduğu gibi
katmış), bir ümmetiz Ne yazı yazarız, ne de hesab yaparız..”291
hadîsi de bu anlamdadır.292
PEYGAMBERİMİZİN ÜMMÎLİĞİ NİN FAYDA VE
HİKMETLERİ
Âyet-i Kerîme’deki: (‫“)رسول منهم‬kendilerinden bir
peygamber...” tabiriyle Muhammed S. A. kastedilmiştir. Zira
hiçbir arab kabilesi kolu yoktur ki, Rasûlüllah S. A.’in onlarla
akrabalık bağı olmasın. Bunlardan sâdece Tağ- lib kabilesi
hâriçtir. Cenâb-u Hakk, hıristiyân oldukları için peygamberini
soyca bunların pisliğine batırmamış, soyunda onlara dayanan bir
doğum gerçekleştirmemiştir. Kendisi de ümmî idi, okuma yazma
bilmezdi. Ne bir kitab okumuş ve ne de okuma yazma öğrenmişti
Kurtubî (611/1214) burada el- Mâverdî’den (450/1058)
290
Kurtubî, el-C ami’Li Ahkâmi’l-Kur’ân: 18/91.
Buhâri, Savm:13. Müslim, Siyâm:15. Ebû Dâvûd, Savm:4. Neseî,
Sıvam: 17
292
Kurtubî, El-Câmi’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân 2/5.
291
192
Tefsir Problemleri
naklederek, ümmî bir peygamber olarak gönderilmesinin fayda
ve hikmeti nedir? diye sorulacak olursa, bunun üç cevabı vardır:
1)
Geçmiş Peygamberlerin Muhammed hakkında
önceden vermiş oldukları müjdelere uygunluk te’mîni için...
2)
Muhammed’in durumunun onların durumuna
benzemesi dolayısıyla O’nunla daha kolay uyum sağlamalarını
te’mîn için...
3)
Eline geçirip okuduğu kitab ve hikmetleri
öğret(ip yay)dığı sû-ü zannının ortadan kalkması için …”293
HZ. İBRAHİM’İN DUÂSI VE İSLÂM’IN
TEMELDEKİ DAYANAĞININ DURUMU
İmâm Kastâlanî de (923/1517) Zebur’da şunların yazılı
olduğunu kaydetmektedir:
“Gelecek son peygamberin mübarek dilinden Allah’ın
kelâmı ve kendi hadîsi şeriflert söylenecek ve boynuna hamail
gibi “Cebbar” kılıcı takacak” ki, bu söz O hazretin arap
kavminden geleceğine delildir Çünkü kılıcı o şekilde takmak
araplara mahsus bir âdettir.
“Cebbar” sözü de halkı zorla ve kılıç kuvvetiyle
küfürden döndürüp Hakka. İslâm’a götürecek demektir. Bu
vasıflar Rasûlüllah S. A.’de toplanmıştır. Bu sıfatlarla bildirilen
293
Kurtubî, El-Câmi’ Li Ahkâmi’l-Kur’ân: 18/92: Râzî, Fahreddin,
Tefsîru’l- Kebîr: 29/3.
Tefsir Problemleri
193
peygamberin, Hz. Muhammed S. A.’den başka bir kimse
olmadığına şüphe yoktur.”2942’*’
İmam Kastalânî’nin (923/1517) bu hususa ışık tutan bir
nakli de şöyledir:
Vehb b. Münebbih (114/732) hazretleri şöyle rivayet
etmiştir: “Bazı eski kitaplarda Cenâb-u Hakk’ın şöyle
buyurduğunu okudum: “İzzetim ve Celâlim hakkı için. Arap dağlarının üzerine
bir nûr indireceğim ki, doğu ve batının arasını doldursun ve
İsmail’in soyundan bir arap it m mî Rasûl göndereceğim ki,
göklerdeki yıldızlar ve yerdeki bitkiler sayısınca insanlar O’na
îmân etsinler ve O’nun ümmetinin hepsi benim liahh’liğime ve
O’nun peygamberliğine îmân edip atalarının bâtıl inanç ve
âdetlerinden kaçsınlar.”295
“Bu âyet-i kerîme Cenâb-u Hakk’ın. Halîlı İbrâhim
A.S.’ın duâsını kabul ettiğini doğrulamaktadır. İbrâhim A S.
Mekke ehli için, onlara içlerinden bir peygamber göndermesi O.
peygamberin kendilerine Allah’ın âyetlerini okuması, onları
temizlemesi ve kitab ve hikmeti onlara öğretmesi için duâ etmişti
Allah Teâlâ da peygamberlerin kesildiği ve yolların tıkandığı bir
anda O’nu peygamber olarak gönderdi. Ona duyulan ihtiyâç
294
Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünnivye Tercümesi İlâhî Rahmet Hz.
Muhammed: 1/106-107.
295
Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünnivye Tercümesi İlâhî Rahmet Hz.
Muhammed: 2/107.
194
Tefsir Problemleri
fazlasıyla artmıştı. Arabıyla acemiyle tüm dünya halkı üzerine
Allah’ın gazabı yağıyordu. Ancak yok denecek kadar az bir ehl-i
kitâb kalıntısı Meryem oğlu îsâ’nın dînine bağlı kalıyordu Bunun
َّ ‫َو َما قَ َدرُوا‬
َّ ‫هللاَ َح‬
için Cenâb-u Hakk: :( ‫ْضتُهُ يَوْ َم‬
َ ‫ق قَ ْد ِر ِه َو ْاألَرْ ضُ َج ِميعًا قَب‬
ْ
ْ
ٌ ‫ات َمط ِوي‬
ُ ‫“ )القِيَا َم ِة َوالسَّما َو‬Ümmîler
َ‫َّات ِبيَ ِمينِ ِه ُس ْب َحانَهُ َوتَ َعالَى َع َّما يُ ْش ِر ُكون‬
içerisinde kendilerinden bir peygamber gönderen O’dur. O,
onlara âyetlerini okur. onları temizler. Kitap ve hikmeti onlara
öğretir... Oysa onlar daha önce apaçık bir sapıklık
içindeydiler...” 296 âyetini uygulamaya koydu.
Bunun böyle oluşundakı sebep şudur: Eskiden araplar
Halil İbrâhim A.S.’ın dînine bağlı idiler Zamanla dinlerini
değiştirdiler, içine başka şeyler soktular, altüst ettiler, ters
düştüler. Tevhidin yerine şirki, yakînî ve sağlam bilginin yerine
şek ve şüpheyi koydular. Allah’ın izin vermediği bazı garib şeyler uydurdular. Ehl-i Kitâb da aynı şeyi yaptı. Kitaplarını
değiştirdiler, tahrif ettiler, içlerine başka şeyler soktular ve onları
bir sürü yorumlarla tanınmaz hâle getirdiler Bunun üzerine Allah
C.C. Muhammed S.A.’i büyük bir şerî’atla, eksiksiz, kapsamlı ve
bütün yaratıkları içine alan muazzam bir Şerî’atla gönderdi...297
296
Cum’a sûresi, âyet: 2.
İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 4/363:
Râzî, el-Fahr, et-Tefsîru’l-Kebîr: 29/3.
297
Tefsir Problemleri
195
CÂHİL KAVİM ARAPLAR... ÜMMÎ PEYGAMBER
HZ. MUHAMMED... YAHUDİLERİN ÇEKEMEMEZLİĞİ
VE İSLÂM DÜŞMANLIĞI
Böylece Tevrat âyetinde sözü edilen câhil kavmin araplar
gönderileceği haber verilen peygamber’in de peygamberimiz
Muhammed Muştala S.A. olduğu vuzuha kavuşmuştur.
Yahudiler Tevhîd inancını bozmuşlar Allah’a uygunsuz şeyleri
ortak koşmuşlar. Kitapları Tevrât’ı tahrif etmişler. Büyük bir
küfıir bataklığına saplanmışlardır. Hep kendilerinin en üstün ırk
oldukları. Tevrat’ta ismi ve özellikleriyle geleceği bildirilen âhır
zaman peygamberinin yine kendi kavimlerinden olacağı
saplantısına düşmüşler Cenâb-u Hakk’ın bu peygamberi Arap
yarımadasının dünya ile ilişkisi kesik bir bölgesinde, okuma
vazma, ilim. irfan nedir bilmeyen câhil ve aralarından nasıl
doğmuş ise öyle kalmış, cehâlct ve dalâlet bataklıklarına dalmış.
Önceleri Hz. İbrâhim’in dîninde iken sonraları elleriyle yaptıkları
putlara tapar hâle gelmiş, kendi öz kızlarını diri diri toprağa
gömmek, kadınlarını birer ticâret malı hâline getirmek... gibi bir
yığın sapık örf ve âdetlerle büsbütün cehâlet ve bedâvetin
sembolü hâline gelmiş ümmî bir kavim olan Arap kavminden
seçmesini gururlarına ye- dırememiş ve şevtânü’l-laîn’ın Âdem
A.S. ve nesline duyduğu müthiş hased ve tüyler ürpertici kini
onlar da Hz. Muhammed ve ümmetine yönlendirmişler ve bu
kanlı kinli düşmanlığı, her aracı müşrû, her entrikayı mübâh ve
196
Tefsir Problemleri
her zulmü revâ gören, milletçe ömür boyu süren bir hayat tarzı
hâline getirmişlerdir.298
RASÛLÜLLAH’IN YAHÛDÎLERİ YOLA
GETİRMESİNİN KARŞILIĞI
Oysa Onlara Tevrat’ta: “Ben de onları kendi uluslarından
olmayan bir câhil kavimden çıkarıp göndereceğim
(peygamber)le yola getireceğim...” 299 diyen Allah Teâlâ idi ve
bunu, kendi peygamberleri Hz. Müsâ’nın diliyle kendilerine
iletmiş ve kendileri bunu kendi kabul ettikleri bir Tevrât
nüshasında buluyor ve kendi gözleriyle görüyor, kendi dilleriyle
okuyorlardı. Buna rağmen: “Allah tarafından kendilerine tevdi’
edilen şehâdeti, (Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğuna
şehâdeti), gizleme zulmünü, dünyanın sonuna kadar sürecek;
bütün insanlığın üzerine çökecek ve onları hak yoldan uzak
tutacak bu dehşetli zulüm ve ifiirâyı”300 yapabilmiş, günümüze
kadar sürdürebilmişler ve hâlen sürdürmektedirler. “Su içerken
insana yılan bile dokunmaz” dokunmaz ama Yahudi!... el-Halîl
Câmi’inde secde hâlindeki müslümanları makinalı tüfeklerle
tarayarak Allah’ın evini mezbahaya dönüştüren Yahudi!... Hangi
yollarla hangi müslümanlann kalbini, hangi müslüman gencinin
beynini, hangi mü’mine annenin ana rahmini yaylım ateşine
tutmaktadırlar?! biliyormuyuz? Net olarak bildiğimiz ve hiç
ْ ُ‫َاوةً لِّل َّ ِذينَ آ َمن‬
unutmamız gereken bir şey var o da: ( ‫وا‬
َ ‫اس َعد‬
ِ َّ‫لَتَ ِجد ََّن أَ َش َّد الن‬
298
İbnü Hışâm, es-Sîreh: 1/513.
İstisna Sifri, Bölüm: 32. âyet: 21.
300
Bakara sûresi, âyet: 140 ve En’âm sûresi, âyet: 144’den iktibâstır.
299
Tefsir Problemleri
197
ْ ُ‫وا َولَتَ ِجد ََّن أَقْ َربَهُ ْم َّم َو َّدةً لِّلَّ ِذينَ آ َمن‬
ْ ‫ْاليَهُو َد َوالَّ ِذينَ أَ ْش َر ُك‬
‫َصا َرى َذلِكَ بِأَ َّن‬
َ ‫وا الَّ ِذينَ قَالُ َو ْا إِنَّا ن‬
َ‫ِّيسينَ َو ُر ْهبَانًا َوأَنَّهُ ْم الَ يَ ْستَ ْكبِرُون‬
ِ ‫) ِم ْنهُ ْم قِس‬
“(Yâ Muhammedi...) İnsanların mü’minlere en şiddetli
düşmanının Yahûdîlerle müşrikler olduğunu görürsün...” 301
âyeti... şaşmaz, yanılmaz hükm-ü ilâhîsi... Zamanlan aşan.
mekânları taşan ilm-i ezelî ve i İm-i ebedîsi!...
YAHUDİLER VE YANDAŞLARI ALLAH’IN
İNTİKAMINDAN KURTULAMAZLAR
Oysa Yahudilerin kendi peygamberleri Mûsâ A.S.’da
âlemlerin Rabbi’nı lavsîf, teşbih ve takdîs ederken:
“Ya Rabbî! Vallahi sen O Peygamberi tekrîm ve ta’zîm
eyledin. O’nu ululadın” buyurdu. Cenâb-u Hak da O’na:
“Ya Mûsâ! Ben O peygamberin düşmanlarından dünyada
ve âhire t te intikâm alırım. O’nun dâvetinı her dâvetin üstüne
gâlip kılarım. O’nun şe- rî’atma uymayanı alçaltır, aşağılık
yaparım. Ben O’nu, adâletimle gönderiyor ve adâletle hükm
etmesi için çıkarıyorum İzzetim hakkı için. O’nun yüzü hürmetine
nice ümmetleri cehennem ateşinden kurtarırım. Dünyayı İbrâhim
ile feth ettim. Muhammed ile sona erdirdi m. O’na yetişip de
301
Mâide Sûresi, âyet:82.
198
Tefsir Problemleri
kendisine imân etmeyen ve şerî’atma uymayan kimse benden
uzaktır.” diye buyurdu.302
Eğer Yahudiler kendi peygamberlerine gerçekten
inanıyor ve O’nun yukardaki sözlerini biliyorlarsa ki,
bilmemeleri onların bilimsel(!) liğine asla yakışmaz. o zaman
kendi peygamberlerinin diliyle itâde edilen: “Allah’ın
intikâmı’ndan sakınmalı ve peygamberlerinin kendilerine
yüklediği: “Hz. Muhammed’in şerî’atine uyma”görevini ifa
etmelidirler.” Yoksa O’nun ümmetini yarım ekmeğe muhtaç hâle
getiren iktisâdi programları bazen doğrudan, bazan dolaylı
yollarla üzerlerine uygulayıp, perîşân hâle getirdikten sonra
ellerinden “Arz-ı Mev’ûd”a rastlayan topraklanyla(!) Benî Nazîr
ve Benî Kurayza gibi soylarının intikâmını almak ihtirasıyla
yanıp tutuşmaktan vaz geçmelidirler.
ORTAKLAŞA DÖRT KİTABIN DÖRDÜNÜN DE
PEYGAMBERİMİZ VE ESHÂBINI NİTELİKLERİYLE
HABER VERMESİ... BUNUN İÇİN ALLAH’IN BÜTÜN
PEYGAMBERLERDEN SÖZ ALMASI...
Kur’ân-ı Kerîm’de de açıklandığı üzere, her peygamber
kendisinden önceki peygamberleri tasdik etmekle mükellef
tutuldukları gibi bir de, âhır zaman nebisi Muhammed Mustafâ
S.A.’i kabûl ve tasdik ederek ilerde gelcceğini insanlara haber
302
Kastalanî, Mevâhibü’l-Ledunniyye Tercümesi, İlâhî Rahmet Hz.
Muhammed, 1/107.
Tefsir Problemleri
199
vermekle mükellef tutulmuşlar ve bunu Allah’ın en büyük
emânetine şâhidlik olarak taahhüdleri altına almışlardır.
‫َوإِ ْذ أَخَ َذ ه‬
( ‫ب َو ِح ْك َم ٍة ثُ َّم َجاء ُك ْم َرسُو ٌل‬
َ ‫هللاُ ِميثَا‬
ٍ ‫ق النَّبِيِّ ْينَ لَ َما آتَ ْيتُ ُكم ِّمن ِكتَا‬
ْ‫ص ُرنَّهُ قَا َل أَأَ ْق َررْ تُ ْم َوأَخَ ْذتُ ْم َعلَى َذلِ ُك ْم إِصْ ِري قَالُوا‬
ٌ ‫ص ِّد‬
ُ ‫ق لِّ َما َم َع ُك ْم لَتُ ْؤ ِمنُ َّن بِ ِه َولَتَن‬
َ ‫ُّم‬
ُ
ْ
ْ
َ
ْ
َّ
ُ
ْ
َّ
ُ
َ
َ
َ
َ
َ
َ
َ
ُ
َ‫اسقون‬
ِ ‫)أَ ْق َررْ نَا قا َل فاشهَدُوا َوأنَا َم َعكم ِّمنَ الشا ِه ِدينَ ٭ ف َمن ت ََولى بَ ْع َد ذلِكَ فأوْ لئِكَ ه ُم الف‬
“Allah (geçmiş) peygamberler(in)den: -Yemin olsunki,
size kitap ve hikmet verdim. Sonra da size yanınızdaki (o kitap ve
hikmeti) tasdik eden bir peygamber gelecektir. Sizden O’na
kesinlikle imân edip yardım edeceksiniz diye söz aldığımız zaman
buyurdu ki: “-İkrar ettiniz ve üzerinize bu ağır yükümü alıp kabûl
eylediniz mi?...” O (peygamberler de: “-Kabûl ve ikrar ettik”
dediler. Cenâb-u Hakk da: “-Öyle ise (birbirimize ve
ümmetlerimize karşı) şâhid olun, ben de sizinle bareber bu
ikrarınıza şâhidlik edenlerdenim. “ buyurdu.”303 ve;
İbnü Abbas, (68/687) Mücâhid. (104/1722) Katâde (1
18/736) ve Süddî’ye (128/746) göre: bu âyet-i kerîmede geçen
(‫إصر‬:ağır yük) peygamberlerin Allah (c.c.) ile Muhammed S.A.’e
îmân ve yardım edeceklerine, ümmetlerine de bu taşınması zor
yükü ileteceklerine dâir verdikleri sözdür.304
303
304
Âl-i İmrân sûresi, âyet: 81-82.
İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378.
200
Tefsir Problemleri
“Artık kim bu ikrardan sonra (hakikatten) yüz çevirirse,
işte onlar fâsıkların, (îmândan çıkanların) tâ kendileridirler.”305
Fahreddîn Râzî (606/1209) bu âyeti açıklarken Rasûlüllah
S.A.’in: “-Ben size öyle ak pâk, öyle tertemiz (ve mükemmel) bir
dîn, bir şeri’at getirdim ki, şâyet Mûsâ b. İmrân sağ olsaydı
elbetteki, bana tâbi olmaktan başka çâresi kalmazdı.” Hadîsi ile
Hz. Ali R.A.’den (40/660) yapılan bu rivâyeti kaydetmiştir:
“Şüphesiz ki Allah Teâlâ Âdem A.S. ‘a ve ondan sonra
gönderdiği hiçbir peygambere, kendilerinden, eğer kendisi
sağken Muhammed S.A.’i peygamber gönderirse. O’na kesinlikle
inanacağına ve yardım edeceğine dâir söz almadıkça asla
peygamberlik görevi vermemiştir.”306 İbnü Kesîr’de (774/1372)
bu hadîsin devâmı olarak ayrıca: “Her peygamberin kendi
ümmetinden de Muhammed’e ulaşmaları hâlinde O’na
inanmaları ve yardım etmeleri için söz aldıklarını”
nakletmiştir.307
“Peygamberlerden söz almaktan maksad, onların
şahsında,
onlarla
birlikte
ümmetlerinden
ulaşırlarsa
Muhammed’e îmân ve O’na vardım sözü almak demektir Bu ahdi
yerine getirmeyenlerin fasıklar ve îmân dışı kalan kimseler
olması da peygamberlere yakışmayan bir vasıf olduğundan
burada söz alınanlardan esas maksadın peygamberler değil,
305
Âl-i İmrân sûresi, âyet: 82.
Râzî, Fahnıddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr 8/115. İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ
İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378.
307
İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378.
306
Tefsir Problemleri
201
ümmetleri olması gerekir. Dolayısıyla bu sözün asıl muhatapları
Rasûlüllah zamanındaki ehl-i kitaptır.”308
Bu konudaki Câbir b. Abdillah’dan (78/697) rivayet
edilen bu hadîsi de İbnü Kesîr (774/1372) aktarmış. Rasûlüllah
S.A. buyurmuş ki:
“Ehl-i Kitâptan hiç bir şey sormayın, zira onlar, kendileri
sapıtmış oldukları halde sizi hidâyete aslâ yönlendiremezler.
Eğer onlara soru sorarsanız, ya size bir yanlışı tasdik
ettirecekler, ya da bir doğruya tekzîb ettireceklerdir. Şurası
muhakkakki, vallahi Eğer Mûsâ aranızda sağ olsaydı. O’na,
bana tabî olmaktan başka hiçbir şey helâl olmazdı, (hadîs-i
şerifin bir değişik metninde) eğer Mûsâ ve İsa sağ olsaydı,
onların bana tâbî olmaktan başka yapacak bir şeyleri
olmazdı...309
Yine Câbir b Abdillâh R.A. (78/697)’den rivâyet edilmiş
Hz. Ömer R.A. (23/644) Rasûlüllah S.A.’e gelmiş, demişki: “Ben
Benî Kurayza’dan bir Yahudi kardeşime uğradım ve bana
Tevrat’tan seçme âyetler yazmasını emrettim. O da benim için
Tevrat tan bir takım veciz sözler yazdı. Onları sana arzedeyım
mi? Ya Rasûlüllah!’ dedim. Rasûlüllah S.A.’in yüzü değişti.
Abdullah b Sâbıt araya girerek: “Rasûlüllah S.A. ‘in yüzündekini
görmüyor musun9” dedi. Ben de: “Ben, Allah’tan Rab, İslâm’dan
dîn ve Muhammed’den Rasûl olarak râzî olmuşum.” dedim.
308
309
Râzî, Fahnıddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr 8/115, 116.
İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378.
202
Tefsir Problemleri
Peygamberimizin öfkesi geçti Ve: “-Nefsim kudret elinde olan
Allah’a yemin ederim ki, eğer Mûsâ A.S.’sizin aranızda olsaydı,
sonra siz O’na tâbi olup beni terketseydiniz kesinlikle dalâlete
düşmüş olurdunuz. Kuşkusuz siz ümmetlerden benim payıma
düşenlersiniz, ben de peygamberlerden sizin payınıza düşenim”
buyurdu.310
İbnü Kesîr (774/1372) yukardaki âyetin açıklamasını şu
sözleriyle tamamlamıştır: “Hâtemü’l-Enbiyâ S.A din gününe
(kıyamete) kadar, hangi asırda bulunursa bulunsun: eğer
mevcutsa dâima mutlak “İmâmı A ‘zam = en büyük önder” dir:
kesinlikle tâati bütün peygamberler üzerine en başta gelen hır
vecîbe (vâcib)dir. İşte O. bunun için Mîrâc gecesinde Kuds-ü
Şerifte toplandıkları zaman, onların hepsine imâm olmuştur. Aynı
şekilde O. Mahşerde Cenâb-ı Hakk C.C. ‘ün kullar arasında
hükmetmek için getireceği biricik şefaatçidir. O. O’ndan
başkasına layık olmayan, ülü’l-azm nebi ve Rasûllerin hiçbirinin
yanaşamayıp da nihayet sıranın kendisinde son bulduğu
“Makam’t Mahmûd”un kendisine tahsis buyrulduğu sallellâhii
aleyhi ve sellem’dir...”311
Rasûlüllah S.A.’in geleceğini, şahsına ve eshâbına
mahsûs bâzı özelliklerle birlikte veren ve yukarda bir
münâsebetle kayd etmiş olduğumuz Feth sûresinin yine aynı
şeyleri, yanı Rasûlüllah ve eshâbının özelliklerini anlatan 29.
âyetini andıran aşağıdaki Zebûr âyetlerini yan yana
310
311
İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378.
İbnü Kesîr, Ebü’l-Fidâ İsmail, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm: 1/378.
Tefsir Problemleri
203
getirdiğimizde bu meselede dört kitabın dördünün dc sözbirliği
ettiğini ve aynı şeyleri söylediklerini görürüz.
PEYGAMBERİMİZ VE ASHÂBI’NIN
ZEBÛR’DAKİ VASIFLARI
“Rabbmızı çok anın, (O’nu teşbih ve zikredin) çok
değerli, kavmini seven, gayretli; astlarıyla (sahabelerle) kıvanç
duyan, onların güvenini sağlayan, kazanan ve onlar tarafından
çok sevilecek olan kılıcı keskin bir peygamber gönderiyorum.
Ümmeliyle beraber çok krallardan intikam alacaklar ve senin
adını yükselteceklerdir.”312
İmam Kastalânî de (923/1517) bu konuda şunları
vermektedir:
“Dâvûd A.S.’a inen Zebur’da da şöyle yazılmıştır:
“-Gelecek son peygamberin mübarek dilinden Allah’ın kelâmı ve
kendi Hadîs-i Şerifleri söylenecek ve boynuna hamail gibi
“cebbar” kılıcını takacak ki, bu söz. O hazretin arap kavminden
geleceğine delildir. Çünkü kılıcı o şekilde takmak araplara
mahsûs âdettir.”
“Cebbar” sözü de, halkı zorla ve kılınç kuvvetiyle
küfürden döndürüp Hakk’a, İslâm’a götürecek demektir Bu
vasıflar Rasûlüllah S.A.’de meydana gelmiştir. Bu sıfatlarla
312
149. Zebur’dan alınmış birkaç âyet. Bkz. Delhi’li Rahmetullah
Efendi, İzhâ ru’l-Hakk Tercümesi: 662.
204
Tefsir Problemleri
bildirilen peygamber, Hz. Muhammed S.A.’den başka bir
kimsenin olmadığına şüphe yoktur.”313
PEYGAMBERİMİZİN TEVRAT, İNCİL VE
KUR’ÂN’DAKİ VASIFLARI
Peygamberimiz Muhammed S.A. ile ashâbının bâzı
özelliklerinin Tevrat’ta da İncil’de de mcvcud olduğunu açıkça
ifâde eden Feth âyetiyle asırlar ötesinden gelen yukardaki hakikat
kırıntıları bakınız yer yer birbirini nasıl doğruluyor:
َّ ‫ُّم َح َّم ٌد َّرسُو ُل‬
( ‫ار ُر َح َماء بَ ْي َنهُ ْم تَ َراهُ ْم ُر َّكعًا‬
ِ َّ‫هللاِ َوالَّ ِذينَ َم َعهُ أَ ِش َّداء َعلَى ْال ُكف‬
َّ َ‫ُس َّجدًا يَ ْبتَ ُغونَ فَضْ ًال ِّمن‬
‫هللاِ َو ِرضْ َوانًا ِسي َماهُ ْم فِي ُوجُو ِه ِهم ِّم ْن أَثَ ِر ال ُّسجُو ِد َذلِكَ َمثَلُهُ ْم‬
ْ ‫ع أَ ْخ َر َج ش‬
‫َطأَهُ فَآ َز َرهُ فَا ْستَ ْغلَظَ فَا ْست ََوى َعلَى سُوقِ ِه‬
ِ ْ ‫فِي التَّوْ َرا ِة َو َمثَلُهُ ْم فِي‬
ٍ ْ‫اْلن ِجي ِل َك َزر‬
َّ ‫الزرَّا َع لِيَ ِغيظَ ِب ِه ُم ْال ُكفَّا َر َو َع َد‬
ُّ ُ‫يُ ْع ِجب‬
ً‫ت ِم ْنهُم َّم ْغفِ َرة‬
ِ ‫هللاُ الَّ ِذينَ آ َمنُوا َو َع ِملُوا الصَّالِ َحا‬
‫َظي ًما‬
ِ ‫)وأَجْ رً ا ع‬
َ
“Muhammed Allah’ın Rasûlüdür. Onunla birlikte
bulunan (sahabeler) kâfirlere karşı çok şiddetli ve katı, kendi
aralarında çok merhametli ve müşfiktirler. Sen onları çok rüku’
eder ve çok secde eder görürsün. Onlar Allah’tan fazl(ii kerem)
ve rizâ isterler. Secde izlerinin belirtileri yüzlerinde- dir. İşte
Onlar’m Tevrat’taki vasıfları bunlardır (veya Tevrat ve İncil’deki
vasıfları bunlardır.) İncil’deki vasıfları da (şöyledir: Onlar)
filizini yarıp çıkarmış, gitgide onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış,
sapları üzerinde doğrulup kalkmış bir ekine benzerler ki bu,
313
Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünnivye Tercümesi İlâhî Rahmet Hz.
Muhammed: 1/106-107.
Tefsir Problemleri
205
çiftçilerin de hoşuna gider. Onların bu durumu onunla kâfirleri
kızdırmak için(dir). İçlerinden amel edip de güzel amel (ve
hareket) te bulunanlara Allah hem mağfiret, hem büyük mükâfat
va’d etmiştir.”314
A.
KÂFİRLERE ŞİDDET
Muhammed S.A. ve ashâbı, kendileri dışında kalan
(‫ )أشداءعلى لكفار‬kâfirlere karşı çok acımasız ve katıdırlar. O
kâfirler, kendi öz babalan, öz oğulları, öz kardeşleri, dayıları,
amcaları, amacaoğullan veya yakın akrabaları bile olsa;
kalplerinde zerre kadar sevgi bulundurmayı küfür ve nifak
alâmeti sayan bir peygamber ve ümmet görülmüş müdür9! İşte
Allah kelâmıyla isbâtı:
B.
DİN DÜŞMANLARINDAN NEFRET
َّ ‫اّللِ َو ْاليَوْ ِم ْاآل ِخ ِر يُ َوا ُّدونَ َم ْن َحا َّد‬
َّ ِ‫َال ت َِج ُد قَوْ ًما ي ُْؤ ِمنُونَ ب‬
( ْ‫هللاَ َو َرسُولَهُ َولَو‬
٠٠٠‫يرتَهُ ْم‬
َ ‫) َكانُوا آبَاءهُ ْم أَوْ أَ ْبنَاءهُ ْم أَوْ إِ ْخ َوانَهُ ْم أَوْ َع ِش‬
“Allah’a ve âhiret gününe inanan hiçbir kavmin Allah’a
ve Rasûlüne karşı çıkan kimselerle -o kimseler, kendi (öz)
babaları, oğulları, kardeşleri ve akrabaları bile olsa- dostluk
ettiklerini ve onlara sevgi beslediklerini göremezsin...”315
314
315
Feth Sûresi, âyet: 29.
Mücâdele sûresi, âyet: 22.
206
Tefsir Problemleri
İşte tarih sahnesinde isbâtı: “Ebû Ubeyde b Cerrah R A.
(18/639) Uhud Muharebesinde babası Abdullah b. Cerrâh’ı
(3/625) öldürmüş. Ebûbekri’s- Sıddîk R A. (13/634) Bedir
Muharebesinde Rasûlüllah S.A.’e: “Yâ Rasûlellah! Beni bırak da
bu işin öncülerinden olayım” diyerek oğlu Abdurrahman’ı
öldürmek üzere mübârezeye dâvet etmiş, fakat Rasûlüllah S.A.:
“Bizi kendinle yararlandır. Yâ Ebâbekr!...” diyerek lıhikmetin
ona engel olmuş -ki Abdurrahman İbni Ebîbekr’in müslüman
olduktan sonraki eşsiz hizmetleri malumdur- Mus’ab b. Umeyr
R.A. (3/625) Uhud Muhârebesinde kardeşi Ubeyd b. Umeyr’i,
(3/625) Ömer b Hattâb R.A. (23/644) Bedir Muhârebesinde
dayısı Âss b. Hişâm b. Muğîre’yi (2/624) öldürmüş, Alî b. Ebî
Tâlib, (40/660), Hz. Hamza (3/625) ve Ebû Übevde R.A.
(18/639) de Bedir Muhârebesinde amcazadeleri Utbe, (2/624),
Şeybe (2/624) ve Velîd b. Utbe’yi (2/624) öldürmüşlerdir .316
C.
MÜ’MİNLERE MERHAMET
“Muhammed S. A. ve ashâbı (‫ )رحماءبينهم‬Kendi aralarında
son derece
merhametli... Sahâbe deyince akla iki büyük grup gelir.
Bunlar Mekke’den Medine’ye göçen Muhacirler ve Muhâcırleri
Medine’de evlerinde barındıran Ensâr.. Bunların arasında
Rasûlüllah S.A.’in kurmuş olduğu karşılıklı kardeşlik:
316
Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 29/276-277... Cemel,
Süleyman b. Ömer, el-Fütûhatii’l-İlâhiyye: 4/308. Hâzin, Alaüddin Ali
b Muhammed, Lübâhü’t-Te’vil Fi Meâni’t-Tenzil: 4/244. İbnü Hişâm,
es-Sîratü’n- Nebevivye: 1/638.
Tefsir Problemleri
207
(‫“)تاجى‬Teâhî”nin bir benzeri öz kardeşler arasında bile
yaşanmamıştır. Mü’minlerin birbirleri için gösterdikleri şefkat ve
merhamet, İslâm’ın ilk zamanlarında görüldüğü ölçüde hiçbir
devirde ve hiçbir millette görülmemiştir İşte bu gerçeğin de Allah
kelâmı ile isbâtı:
( َ‫َاج َر إِلَ ْي ِه ْم َو َال يَ ِج ُدون‬
َ ‫اْلي َمانَ ِمن قَ ْبلِ ِه ْم يُ ِح ُّبونَ َم ْن ه‬
ِ ْ ‫َوالَّ ِذينَ تَبَ َّوؤُوا ال َّدا َر َو‬
ٌ‫اصة‬
ُ ‫)فِي‬
َ ‫ص‬
َ َ‫ُور ِه ْم َحا َجةً ِّم َّما أُوتُوا َوي ُْؤثِرُونَ َعلَى أَنفُ ِس ِه ْم َولَوْ َكانَ بِ ِه ْم خ‬
ِ ‫صد‬
“Onlardan (Muhacirlerden) evvel (Medine’yi) yurt ve
îmân (evi) edinmiş olan kimseler kendilerine hicret edenlere
sevgi beslerler. Onlara verilen şeylerden dolayı göğüslerinde bir
ihtiyaç (meyli) bulmazlar. Kendilerinde fakru-zarûret olsa bile
onları (Muhâcirleri) kendi canlarından üstün tutarlar...”317
HZ. MUHAMMED’İN ÜMMETİ ARASINDAKİ
UHUVVET VE SÂDECE ALLÂH VE RASÛLÜ’NÜN
RIZÂSINI GÖZETMELERİ
İşte İslâm Tarihinin ilk sahnelerinde yaşanmış bâzı eşsiz
emsâlsız örnekler:
“Rasûlüllah S.A Muhâcirlerle Ensârı, Mekke’den
Medine’ye göç eden ilk müslümanlarla Medine’nin yerlisi olan
müslümanları birbinne kardeş yapmış -îmân Kardeşi- Zaten bir
317
Haşr sûresi, âyet: 9.
208
Tefsir Problemleri
bakıma bu sahâbe gruplarının isimleri de müsemmâlarına uygun
düşmektedir. Bilindiği gibi “Muhacir” göçmen. “Ensâr” da
yardım eden demektir. Yardım ve rahmetin bu türlüsü görülmüş
şey değildir. Şöyleki, Ensâr-ı Kirâm Muhâcirîn-ı Izâm’ı
Rasûlüllah S.A.’in gözetiminde, kendilerine kardeş edinmiş,
evlerine almış, mallarına mülklerine, yiyecek ekmek ve içecek
sularına ortak etmişler ve her türlü ihtiyaçlarını karşılamışlardır.
O kadar ki, birden fazla hanımı olan kimi Medîneli Ensâr, nikâhları altındaki hanımlarını boyayarak bekâr Muhâcirlere
nikâhlamışlardır. Rasûlüllah S. A. Beni Nadıyr Yahûdîlerinden
alınan ganimetlerin ya sâdece Muhâcirlere verilmesi sûretıyle
bunların Ensâr’ın evlerinden çıkıp kendi başlarına geçimlerini
sağlayarak kendi hayatlarını kendilerinin sürdürmelerini; yahutta
bu ganimetlerin paylaşımına. Muhâcirler bir müddet daha
Ensâr’ın evlerinde kalmak kaydıyla, Ensâr’ın da katılabileceğini
teklif buyurduğu zaman; Ensâr-ı Kırâm, ne kendilerinin ganimet
mallarından bir şey almalarına, ne de Muhâcirlcrin evlerinden
çıkarılmalarına kesinlikle râzı olmamışlardır Onlar bunu paraya
pula, mala mülke kendi ihtiyaçları olmadığı için yapmış
değillerdir. Tam tersine bütün bunlara belki kendilerinin
Muhâcirlerden çok ihtiyaçları olmasına rağmen din kardeşlerinin
rahat ve menfaatini kendi rahat ve menfaatlerinden üstün
tuttukları ve Allah ve Rasûlü’nün rızâ ve memnuniyetinin bunda
olduğunu bildikleri için yapmışlardır. Ve böylece hem Rasûlüllah
S.A.’in memnuniyetini, hem de bu âyet-i kerîme mn en güzel
Tefsir Problemleri
209
örneğini hayat sahnesinde yaşatmakla. Cenâbu Hakk’ııı rızâsını
kazanmışlardır.”318
(EL-İYSÂR : MÜSLÜMANLARIN BAŞKALARINI
KENDİNE TERCİH ÖRNEKLERİ
Abdullah İbni Ömer R.A’dan (73/692) nvâyet edilmiş,
demiş ki: “Rasûlüllah S.A.’in sahabelerinden birine bir koyun
kellesi hediye edilmiş ve sahâbe: “-Bu kelleye falanca kardeşim
ve çoluk çocuğunun benden fazla ihtiyacı var...” demiş ve kelleyi
onlara göndermiş. O da aynı gerekçe ile öbürüne göndermiş... Bu
şekilde biri diğerine göndermeye devam etmiş. Nihâyet kelle yedi
ev dolaşdıktan sonra ilk çıktığı eve geri dönmüş... Bu olay
üzerine yukardaki âyet-ı kerîme nâzil olmuş.”319
Cemel adıyla şöhret bulmuş Futûhâtü’l-İlâhiyyc tefsirinin
verdiği bir başka İslâm îysâr=diğergâmlık örneği de şöyledir:
ed-Dârimî (255/868) rivayet etmiş: “Ömer b. Hattâb R A
(23/643) dörtyüz dînâr almış bir keseye koymuş, sonra köleye
demiş ki, bunu Ebû Ubeyde b. Cerrâh’a (18/639) götür. Sonra bu
altınları ne yaptığını öğrenmek için evde biraz eğlen... Köle
altınları Ebû Ubeyde’ye götürmüş ve: “Mü’minlerin emîri
318
Kurtubî Ebû Abdillah Muhammed b. Ahmed, el-Câmi’li-Ahkâmi’lKur’ân: 18/21. Râzî, Fahruddin, et-Telsîru’l-Kebîr: 29/287. Hâzin,
Alâuddin Ali b. Muhammed, Lübâbü’t-Te’vîl Fî Meâni’t-Tenzîl: 4/249.
Cemel, Süleyman b. Ömer Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 4/316.
319
Kurtubî Ebû Abdillah Muhanımed b. Ahmed, el-Câmi’li-Ahkâmi’lKur’ân: 18/24. Nesefi, Ebü’l- Berakâl Abdullah b. Ahmed, Medârikü
t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl: 4/249; Cemel, Süleyman b. Ömer Uceylî,
Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 4/316.
210
Tefsir Problemleri
şunları alıp bâzı ihtiyaçların, karşılamanı söylüyor...” demiş.
Ebû Ubeyde: “-Allah da onun hatırını yapsın ve merhametini
üzerinden eksik etmesin,” dedikten sonra: “Ey hâtûn gel, şu yedi
altını falancaya götür bu beş altını filancaya götür” derken
altınlar bitmiş... Köle Hz. Ömer’e gelmiş ve durumu olduğu gibi
haber vermiş. Hz. Ömer önceki keseye koyduğu kadar altını
ikinci bir keseye koyup ağzını bağlamış, onu da Muâz b. Cebel’e
(18/639) göndermiş ve köleye bunu ona götür, evde biraz eğlen
altınları ne yaptığını öğren gel demiş. Köle yine götürmüş ve
Muâz’a: “-Mü’minlerin emîri bunları sana bâzı ihtiyaçlarını
karşılaman için gönderdi.” de, demiş. Muâz’da altınları alınca:
“-Allah ona da rahmetiyle muâmele etsin ve hatırını yapsın .”
demiş. Sonra hanımına: “Ey hâtûn, şunu falancanın evine, şunu
filancanın evine götür” diye altınları sağa sola göndermiş.
Muâz’ın hanımı bunları verip geldikten sonra Muâz’a: “-Vallahi
biz de fakır ve miskiniz, bize de ver...” demiş. O âna kadar zaten
kesenin içerisinde iki dînârdan başka birşey kalmamış. Muâz,
onları da hanımına atmış... Köle. Hz Ömer’in yanına dönmüş ve
durumu bildirmiş. Ömer buna sevinerek. “-Bunlar birbirinin
kardeşidirler...” demekten kendini alamamış. Bu olayın bir
benzeri Hz. Âişe R.Anhâ (58/678) ve diğerlerinden de rivayet
edilmiştir.320
Ebû Yezîd-i Bistâmî (271/884) demiş ki: “-Belh’li bir
genç bana: “Size göre “zühd” nedir?” diye sordu. Ben de:
“-Bulursakyeriz bulmazsak sabrederiz. Bizce Zühd budur.”
320
Cemel, Süleyman b. Ömer Uceylî, Fütûhâtü’l-İlâhiyye: 4/316.
Tefsir Problemleri
211
dedim. Bunun üzerine genç: “Bizim Belh’in köpekleri de böyle
yapar Biz ise tam tersine, bulmazsak sabrederiz, bulursak
îysâr,(yani başkasını kendimize tercih) ederiz..” dedi...321
MÜSLÜMANLARIN PEYGAMBERLERİYLE
SAHABELERİNİN ALTI VASFI VE BİR VAKF-Ü İBTİDÂ
ÖRNEĞİ
Yukarda ilk yarısını verdiğimiz Feth: 29. âyetinin:
“Muhammed ve eshâbı, kendi aralarında son derece merhametli,
kâfirlere karşı son derece şiddetli ve serttirler...” kısmının: ( ‫ذلك‬
‫“ )مثلهم في التوراة‬Muhammed ve eshâbının
Tevrât’taki nitelikleri budur..” ile noktalandığı, ( ‫ومثلهم في‬
‫ )االنجيل‬diye devâm eden cümlenin yeni başlayan bir cümle, teknik
tâbiriyle cümle başındaki vâvm ibtidâiyye (başlangıç vâvı)
olduğunu kabûl eden lüğavî tefsîr görüşünü esâs alırsak, âyet-i
kerîme ile peygamber ve eshâbının:
1)-Aralarında son
derece merhametli.
2)-Kâfirlere karşı son derece sert.
3)-Çok ibâdet (rükû” ve secde) eden.
4)-Allah’ın fazl-ü bereketini elde etmeyi gâye edinen.
5)-Allah’ın rızâ ve memnûniyetini kazanmaktan başka bir
istekleri olmayan.
321
Nesefî, Ebül-Berekât Abdullah b. Ahmed, Medârikü’t-Tenzîl ve
Hakaîku’t- Te’vîl: 4/249.
212
Tefsir Problemleri
süretlerine vurmuş, içlerinin temizliği,
kalplerinin kararlılığı ve inançlarının sağlamlığının kendilerine
kazandırdığı sâbit karakterliliğin verdiği vakar yüzlenndekı
heybetten okunan kimseler olarak altı sıfatla nitelendiklerini
belirlemiş oluruz ki. mushaflarda da bu nokta da yer alan
“‫=ج‬durmak câiz” işareti bu görüşe cevâz vermektedir. Yok, eğer
bâzı müfessirlerimizin tercîh ettikleri gibi, buradaki “vâvı”
başlangıç, değil de cümleleri birbirine bağlayan “atıf vâvı” olarak
değerlendirirsek, o zaman Tevrât’ta bildirilen vasıflar, İncil’deki
vasıflarla ortaklaşa âyet sonuna kadar sürecektir ki. bu görüşü de
mushaf-ı şerifte İncil kelimesinin sonunda dur emri veren (‫)قف‬
kelimesi desteklemektedir ki. şahsen ben de bu görüşün daha
yerinde olacağını düşünüyorum. Çünkü zaten (‫ )مثلهم‬: “onların
sıfatı” derkenki (‫)هم‬: “onlar” zamiri ile, Muhammed’le ashabının
altı ortak vasfı, (¿Uh) ile başlayan ikinci cümleye aktarılmış
bulunmaktadır. Âyetin devamında ise baştaki sıfatlardan farklı
sıfatlar sayılmamaktadır ki, biz “Tevrat” kelimesinin sonunda
durup mânâyı: “İşte Onların Tevrat’taki sıfatları şu yukarda
saydığımız sıfatlardır. İncil’deki sıfatları da şu aşağıdakilerdir”
şeklinde anlayalım. Her ne kadar el-Eşmûnî (955/1548) “Tevrat”
kelimesi üzerinde vakfı tâm vardır demişse de, birbirinin misli
(tıpatıp benzeri) iki şey aynı şey demektir demekle “Tevrat”
üzerindeki vakfı tâmm’ı aynı ağırlıkta “İncil” üzerine taşımış olmaktadır. 322 Zekeriyye’l-Ensarî (926/1519) de: “Burada vakıf
“Tevrat” değil, “İncil” kelimesindedir. Sen bu iki kelimenin her
6)-Sîretlerı
322
el-Eşmûnî, Ahmed b. Muhamnıed, Menâru’l-Hüdâ Fî
Beyâni’l-Vakfi ve’I- İbtidâ: s.366.
Tefsir Problemleri
213
ikisi üzerinde durulabileceğını de düşünebilirsin. Bu iki görüşün
her ikisine de göre mânâ: “Onların Tevrat ve İncil’deki
durumları şu şu nitelikleri taşıyan bir ekin gibi, kâfirlere karşı
sert mü’minlere karşı yumuşak... olmalarıdır...”323 şeklindedir.
Ayet-i Kerîme’nin ikinci kısmında insanlara daha çok,
anlatılması zor mânâları daha iyi anlatabilme amacı olan “teşbîh:
benzetme” sanatı kullanılmış ve “şiddet, merhamet, iz, belirti,
fazl ve rızâ” gibi mânevî şeyler “ekin, sap, çiftçi, küffâr” gibi
maddi şeylerle karşı karşıya getirilerek mânâ daha belirgin hâle
getirilmiştir. Zira akıl gözle görülen maddî şeyleri duygusal
şeylerden daha iyi kavrar.324 Dolayısıyla
( ‫ذلك مثلهم في التوراة‬
‫ )ومثلهم في االنجيل‬cümlesinde (‫ )ذلك‬müptedâ ( ‫مثلهم في التوراة ومثلهم في‬
‫ )االنجيل‬de müptedânın bedel veya sıfatları, kezer’in
ise
haberdir, dersek:
Bu da: “-İşte Onların Tevrâttaki durumları ile İncil’deki
durumları, filizlenen güçlenen, kalmlaşan ve sapları üzerine
dikilen ve ekicilerini hayran bırakan ekini andırır”, anlamını
getirir. Ve böylece birinci görüşte “ibtidâiyye” dediğimiz “vâv”
burada “‫ =جمع‬toplamak” anlamındaki “atıf vavı” olarak
değerlendirilmiş olur. Kısacası böylelikle Onların Tevrat’taki
sıfatlarına İncil’deki sıfatlan da (cem’: toplama: + = artı) vâvı ile
katılarak, tahrif edilmiş bütün semavi kitaplarla sağlamlık ve
323
el-Ensârî, Ebû Yahya Zekeriyyâ, el-Maksıd Li Telhisi Mâ
Fi’l-Mürşid Fi’l- Vakfi ve’l-îbtidâ: 366.
324
el-Cürcânî, Abdülkâdır, Esrârü’l-Belâga: 112-113. el-Cârım, Ali,
Emîn Mustafa, el-Belâgatü’l-Vâzıha: 12.
214
Tefsir Problemleri
geçerliliğini yitirmiş olan bu gerçekler Kur’ân-ı Kcrîm’le bir
daha dile getirilmiştir.325 Mekkî b Ebî Tâlib (437/1045) de bu
görüşü başa alarak ez-Zahhâk (105/723) ve Katâde’ye (118/736)
katılmış (‫ )ومثلهم افي االنجيل‬müptedâ, (‫ )كزرع‬haberdir dersen,
“Tevrât” üzerinde vakfeder, (‫ )ومثلهم في االنجيل‬ile yeni cümleye
başlarsın diyerek de Mücâhidin (104/722) görüşünü göstermiştir.
326
KUR’ÂN-I KERÎM DEN TEVRÂT VE İNCİL’DE
DE BULUNDUĞU BİLDİRİLEN İLÂHÎ BİR TEMSîLÎ
TEŞBİH ÖRNEĞİ
O zaman (‫ )مثل‬kelimesinin sıfat ve hâl anlamı yanına bir
de “darb-ı
mesel” dediğimiz bu söz gelimı tarzı anlatım,
edebiyattaki teknik ta’bîriyle “Temsili Teşbih” sanatı devreye
girecektir. O takdirde ne sâdece benzetilen (müşebbeh)
kısmındaki “Allah’ın Rasûlü Muhammed” kendisine benzetilen
(müşebbehün bih) kısmındaki “filizlenen ekin tohumu”m; ne
sâdece “beraberindeki eshâb” yalın halde “çiftçiyi hayran
bırakan ekinin gürbüzlüğü” ne; ne “aralarındaki şefkat ve
merhamet duygusu”, “ekinin bir ipek yumşaklığıyla, yeşil yeşil
salmışıyla gönülleri okşayışı”na; ne “ibâdetti taâtle, rükû’ ve
325
el-Ukbcri, Ebü’l-Bekâ Abdullah b. Huseyn, İmlâü Mâ Menne
Bihi’r-Rahmân Min Vucûhi’l-İ’râbi ve’l-Kıraâti Fî Cemî’il-Kur’ân:
2/239. İbnü’l-Enbâri, Ebü’l-Berekât, el-Bevân Fî Ğarîbi
İ’râbi’l-Kur’ân: 2/380-381.
326
Mekkî b. Ebî Tâlib, Müşkilü İ’râbi’l-Kur’ân: 2/314.
Tefsir Problemleri
215
secdelerle sîretlerinin sûretlerıne vuruşu ile. derin
iman/ılıklarının sağlam karakterli oluşlarını sağlayış”ı
“ekinlerin çiftçiyi hayrân bırakışı”na, ne “biricik gayelerinin
Allah’ın rızâsını kazanmak oluşu”, yalın halde “kâfirleri kızdırıp
çatlatma”ya ne... ne. ne... ilh... benzetilmiş değildir,
tekbaşlarına... Peki ne neye benzetilmiş öyleyse diyecek
olursanız, derimki: “-Bütün bu saydıklarım ve ilh... diye işâretle
yetindiklerim birbirine ortaklaşa, birbirleriyle bağlantılı tüm
ilişki ve özellikleriyle, aralarındaki tüm ortak vasıfların bir bütün
hâlinde sergilediği müşterek manzara, dokuduğu toplu dantela ve
ortaya koyduğu uyum ve insicâm bakımından benzetilmiş...
Yani: değerli bir varlığın (Muhammed-tohum) etrafındaki
varlıklarla (ashâb- filizler) birlikte, yerine göre en uygun
özellikleri elde edip (kâfirlere şiddet, aralarında merhametekinin yükselip güçlenmesi) en güzel manzarayı sergilemesi,
(rükû’, sücûd- ekinin sapları üzerine dikilip salınması) en değerli
verimi sağlaması: (secde izlerinin yüzlerine vuruşu- ekinin
çiftçiyi hayrân bırakışı), en ulvî gâyeyi gerçekleştirmesi,
(Allah’ın fazl-ii bereketiyle rızâsı-kâfırlerin kızdırılması) vs...
vs... bakımlarından parantez içerisindekiler birbirine, parantez
dışında beşer gücü ölçüsünde belirlemeye çalıştığımız ortak
vasıflar dokusu ve nitelikler dantelası yönünden benzetilmiştir.327
Böylece gerek Tevrât, gerek İncîl, gerek Zebur ve gerekse
Kıır’ân’da Muhammed ve ashâbının durumunun, çiftçiyi hayrân
bırakan gür, güçlü ve verimli bir ekinin, ezelin derinliklerine kök,
327
el-Cârim Ali ve Emîn, Mustafa el-Belâğatü’l-Vâzıhâ: 33-36:
el-Cürcânî, Abdülkâhir. Esrâru’l-Belâğa: 167-168.
216
Tefsir Problemleri
günün semâlarına gövde, ebedin ufuklarına dal ve sürgünler salan
yemyeşil bir ekin şeklinde resmedildiği, dört kitabın dördünde de
görülmektedir...
YAHÛDÎLER PEYGAMBERİMİZ GELMEDEN
ONUNLA ETRAFLARINDAKİLERİ KORKUTURKEN,
GELİNCE ONU İNKÂR ETMELERİ
Âsim b Amr b. Katâde rıvâyet etmiş. Âsım’ın
kabilesinden bâzı kimseler nakletmişler. Demişler ki: “-Allah’ın
bize olan rahmet ve hidâyetiyle bizi İslâm’a çağıran âmillerden
biri de, hiç şüphesiz bâzı Yahudilerden duymuş olduğumuz
şeylerdir. Biz o zamanlar şirk ve Vesen ehli idik, (putperestık)
O’nlar ise kıtâb ehli idiler. Onlarda, bizde olmayan bilgiler vardı.
Onlarla bizim aramızda da hır gür, (kötülükler) hiç eksik olmazdı.
Biz onlara hoşlarına gitmeyen bâzı şeyler yaptık mı, bize:
“-Muhakkakki gönderilecek olan peygamberin gelme zamanı çok
yaklaşmıştır. O geldimi, biz O’nunla beraber olup. sizi Âd ve
İrem kavimlerinin gebertildiklerı gibi geberteceğiz..” derlerdi.
Biz bu sözü onlardan ikide bir (çok) duyardık. Allah, Rasûlü
S.A.’i peygamber olarak gönderip de, O bizi Allah’a dâvet
edince, biz O nun dâvetinı kabul ettik ve Yahudilere eskiden bizi
tehdîd edip durdukları sözlerini hatırlattık. Hani “yakında bir
peygamber gelecek, biz onunla bir olup sizi “Ad ve İrem”in
öldürüldükleri gibi öldüreceğiz...” diyordunuz ne oldu dedik İşte
böylece Yahudilerin de geleccğini haber vererek etrafındaki
insanları tehdîd edip durdukları peygamber geldi, fakat biz O’nun
dâvetine icâbette Yahûdîler- den evvel davrandık ve O’na
Tefsir Problemleri
217
inandık Onlar ise O’nun peygamberliğini inkâr ettiler. Onlarla
bizim hakkımızda Bakara sûresinin şu âyetleri nâzil oldu:
ْ ُ‫ق لِّ َما َم َعهُ ْم َو َكان‬
‫َولَ َّما َجاءهُ ْم ِكتَابٌ ِّم ْن ِعن ِد ه‬
ٌ ‫ص ِّد‬
( َ‫وا ِمن قَ ْب ُل يَ ْستَ ْفتِحُون‬
َ ‫هللاِ ُم‬
ْ ‫وا َكفَر‬
ْ ُ‫ُوا فَلَ َّما َجاءهُم َّما َع َرف‬
ْ ‫) َعلَى ال َّ ِذينَ َكفَر‬
َّ ُ‫ُوا بِ ِه فَلَ ْعنَة‬
َ‫هللا َعلَى الْ َكافِ ِرين‬
“Onlara Allah katından beraberlerindeki Tevrat’ı tasdik
eden bir ki- tâb (Kur’ân) geldi. Oysa onlar daha önceleri inkârcı
(Arap müşrik)leri aleyhine (Allah’tan bir feth, bir destek)
istiyorlardı. İşte (Tevrat’tan onlara açık âyetleriyle) tanıdıkları
O (Kur ‘ân) kendilerine gelince O’nu (hasedlerinden ve mevki
hırslarından) dolayı inkâr ettiler. Artık Allâh’m lâneti o
kâfirlerin üzerinedir...”328
ez-Zemahşerî (528/1133) bu âyet-i kerimedeki (‫)يستفتحون‬
“fetih isterlerdi”yi (‫ )يستنصرون‬yardım ister, meded beklerlerdi”
şeklinde tefsir etmiş ve şöyle demiştir:
“Yahudiler, müşriklerle savaştıkları zaman: “-Ey
Allahım, bize Tevrat’ta sıfat ve özelliklerini bulduğumuz âhir
zamanda gönderilecek olan peygamberle yardım et..” derler.
Müşriklerden (ağız kavgası ettikleri) düşmanlarına da: “-Bizim
(Tevrât’tan alarak size) söylediğimizi doğrulayarak çıkacak ve
kendisiyle birlik olup sizi Ad ve Semûd kavimleri gibi katlede-
328
Bakara sûresi, âyet: 89.
218
Tefsir Problemleri
ceğimiz peygamberin zamanının gölgesi üstümüze vurdu...”
derlerdi...329
er-Râzı de (606/1209) bu âvet-i kerîme’nin sebeb-i
nüzulü olarak şunları vermiş:
1)Peygamberimizin
peygamber olarak gelmeden ve
Kur’ân-ı Kerîm nâzıl olmadan Yahûdîler Allah’tan fetih ve
nusret isterler ve; -”Ey Allâhım!... bize fetih ve zaferi nasib eyle
ve bizi ümmîpeygamberle destekle... “ diye duâ ederlerdi.
2)Savaş esnâsında hasımlarına: -”Bu gölgesi üzerimize
vuran ve bize. size karşı yardım edecek olan peygamberdir... “
derlerdi.
3)Araplara O’nun doğum yeri veya doğmuş olup
olmadığını sorarlar ve O’nu, bâzı sıfatlan şöyle şöyle olan bir
peygamberdir diye niteliyorlardı. ..
4)Yahûdî Benî Kurayza ve Benî Nadîr kabileleri
peygambenn peygamber olarak görevlendirilmesinden önce
Rasûlüllah S. A.’in yüzü suyu hürmetine fetih ve destek
talebederlerdi.
5)Yahûdî din adamları hakkında nâzil oldu. Onlar Tevrât’ı
okuyup içerisindeki Muhammed’i andıkları. O’nun peygamber
olarak gönderileceğini ve Araplardan olacağını zikrettikleri
zaman. Arap müşriklerine aralarında vasfı Tevrât’ta zikredilen
329
ez-Zemahşerî, Cânıllah Mahmud b Ömer, el-keşşâf an Hakâiki
Ğavamızı’t- Tenzîl ve Hyûni’l-Ekâvîl Fî Vücûhi’t-Tenzîl 1/164.
Tefsir Problemleri
219
peygamberin vasıflarına uyan bir çocuğun doğup doğmadığını
sorarlardı...”330
TEVRAT’TA YAHUDİLERE BİLDİRİLEN
İSLÂM’LA İLGİLİ DİĞER HUSUSLAR VE ONLARIN
AZGIN, HASETCİ VE DÖNEK BİR MİLLET OLUŞU
Onların
Tevât’tan
öğrendikleri
şeyler
sâdece
Peygamberimiz ve Kur’ân-ı Kerîm’le ilgili şevlerle de sınırlı
değildi:
“Bedir ashâbından Seleme b. Seleme b Vakş’dan rivâvet
edilmiş Seleme demiş ki: “-Bizim bir Yahûdî komşumuz vardı.
Bir gün evinden çıkıp karşımıza dikildi. Ben o zaman
oradakilerin vaşea en küçüğü idim. Kıyâmeti, öldükten sonra
dirilmeyi, hesâbı, mîzânı, cennet ve cehennemi isimleriyle andı.
Adam bunları chl-ı şirk ve putperest bir kavme söyledi ve siz
öldükten sonra tekrar dirilmenin olmayacağı fikrinde misiniz?!,
diye sordu. Oradaki gençler: “-Yuh olsun sana he adam! Sen
bunun olacağı, insanların ölümlerinden sonra içerisinde,
amellerinin karşılıklarını görecekleri bir cennet, bir de cehennem
bulunan bir âlemde insanların yeniden diriltileceği fikrinde
misin?!.” dediler. Evet dedi. Yahûdî Gençleri!. “-Yazık sana be
adam! Madem öyle söylüyorsun, peki bunun böyle olacağının,
öldükten sonra dırılip dediğin dünyaya gidileceğinin alâmeti,
işareti nedir? Onu söyle...” dediler. Yahûdî: Eliyle Mekke ve
330
Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 3/180.
220
Tefsir Problemleri
Yemen taraflarına işaret ederek: “-Bunun alâmeti şu memleketlerden taraftan çıkacak bir peygamberdir!...” dedi. Senin
kanaatince bu iş ne zaman gerçekşelecek? diye sordular. Yahûdî
bana baktı -(dediğim gibi) ben oradakilerin yaşı en genç
olanıydım- ve: “-Şu çocuk ömrünü tüketirken, yani hayatının
sonlarına doğru. O’na ulaşır...” dedi Seleme ilâve etti ve dedi ki:
“Vallahi gece gündüz (fazla bir zaman) geçmedi ki Allah. Rasûlü
Muhammed
S.A.’i
peygamber
olarak
görevlendirdi.
Yukardakileri haber veren Yahûdî aramızda duruyordu. Biz
Rasûlüllah’a inandık imân getirdik. O. taşkınlık ve çekememezlik
yüzünden inkâr etti. Biz kendisine: “-Yazık sana be adam,
eskiden söylemiş olduğun sözlerin sahibi sen değil misin?
Eskiden Mekke tarafından bir peygamber çıkacağını, yeni hır din
getireceğini, o dinin, öldükten sonra dirilineceğini, kıyameti,
hesâbı, nizâmı, cenneti ve cehennemi ve orada herkesin
yaptıklarının karşılığını göreceği hususlarını isbâtlayacağını
söyleyen sen değil miydin?!. (işte söylediğin peygamber geldi,
neden kendi haber verdiğin şeye kendin inanmıyorsun?) diye
sorduk. “Yahûdî: “-Öyle... gelecek, gelecek ama, hu O değil!...”
dedi, çıktı işin içinden...”331
Burada Yahûdîlerin İslâm dîni hakkında çok şey
bildiğinin deliliyle birlikte, semâvî dinlerin kaynak birliğinin
delîli de vardır. Demekki, âhiret, kıyâ- met, bâ’s, hesâp, nizâm,
cennet, cehennem ve amellerin karşılıkları gibi değişmez îmânı
331
İbnü Hişâm, es-Siretü'n-Nebeviyye: 1/212.
Tefsir Problemleri
gerçekler semâvî
hükümlermiş!
kitaplarda
müştereken
mevcud
221
olan
YAHUDİLERİN KENDİ ÖZ DÎN ADAMLARININ
TAVSİYELERİNE BİLE DEĞER VERMEMELERİ VE
PEYGAMBERİMİZİN YAHUDİ ÂLİMLERİ
TARAFINDAN ANLATILAN BAZI SIFATLARI...
RASÛLÜLLAH VE ESHÂBI’NIN KA’BÜ’L-AHBÂR’IN
TEVRAT’TA GÖRDÜĞÜ VASIFLARI
Abdullah b. Abbas (68/687) Müslüman olan Yahûdî âlimi
Ka’bü’l- Ahbâr’a (32/652): “-Rasûlüllah’ın vasıflarını Tevrat’ta
ne şekilde buldun?!” diye sordu. O da: “-Biz O’nu Muhammed b.
Abdi ilah Mekke’de doğacak, Tâbe (Medine) ye hicret edecek,
Şam’a hâkim ve mâlik olacaktır. Kendisi kötü huylu ve katı kalpli
değildir. Çarşılarda ve pazarlarda bağırıp çağırmaz. Kötülüğü
kötülükle karşılamaz. Bilakis affeder ve bağışlar. O’nun ümmeti
hamd edicidirler. Genişlikte de darlıkta da Allah’a hamd ederler.
Onlar her yerde, yükseklerde (Minarelerde) Allah’ı tekbîr eder,
(Allahü Ekber) derler. Bellerine izâr (peştemal) tutunur, abdest
alırlar. Savaşlarda saf bağladıkları gibi, namazlarda da saf
bağlarlar. Mescidlerinde hurma ağaçlarının uğuldadığı gibi
uğuldarlar. Onların dellâllarının, (müezzinlerinin) sesleri
göklerde çınlar!... diye bulduk...” dedi.332
332
İbnü Sa'd, Tabakât: 3/360-362: Dârimî, Sünen: 1/4-6.
222
Tefsir Problemleri
İslâm’ın ortaya çıkışından bir kaç sene önce Şam’dan
Medine’ye İbnü’l- Heyyebân adında âbid, zâhid bir Yahûdî âlimi
gelmiş. Beş vakit namazı ondan daha üstün kılan yokmuş. Kurak
zamanlarda Medîneli Yahûdîler ondan kendileri için yağmur
duasına çıkmasını isterlermiş, o da kabul eder ve duâsıyla hemen
gökyüzünü yağmur bulutlan sarar ve bol yağmurlar yağarmış. Bu
olay defalarca da tekrarlamış. Derken bu Yahûdî âlimi
hastalanmış. Adam öleceğini anlayınca başucunda toplanan
Yahûdî gençlerine:
“-Ey Yahûdî cemaati! Siz beni şar ab ve ekmek ülkesi
(Şam) dan çıkarıp, bu sıkıntı ve açlık ülkesine getiren şeyin ne
olduğunu sanıyorsunuz?!. O bolluk ülkesinden bu darlık ülkesine
beni ne getirdi? dersiniz!... “ diye sormuş. Onlar da:
“-Sen daha iyi bilirsin...” demişler. İbnü Heyyebân:
“-Bilesinizki ben bu ülkeye, zamanı bizi gölgeleyen bir
peygamberin çıkışını beklemek üzere geldim... Bu şehir (Medine)
O’nun hicret yeridir. O, peygamber olarak gönderilir de. ben de
O’na tâbî olma şerefine ererim diye umuyordum. Fakat nasîb
olmadı. Ey Yahûdî Cemaati! O’nun zamanının gölgesi sizin
üzerinize vurmuştur. Sakın onun karşısına ilk dikilen siz olmayasınız. Zira O, kanlar dökmek ve kendisine muhalefet edenlerden
birçok nesil, çoluk çocuk ve kadım esir almak üzere
gönderilecektir. Bu durum sakın sizin O’nun dâvetine uymanızı
engellemesin...” dedi.
Tefsir Problemleri
223
Rasulüllah S.A. peygamber olarak gönderilip de Yahûdî
Benî Kurayza kabilesini muhâsara edince, İbnü Heyyebân’ın
sözlerini hatırlayan gençler -ki bu kimseler genç insanlardı- Benî
Kuravza’ya:
“-Ey Benî Kurayza! Vallahi bu peygamber kesinlikle
İbnu’l- Hayyebân m size söylediği ve hakkında sizden söz aldığı
peygamberden başkası değildir...” dediler... Fakat Benî
Kurayzalılar:
“-Bu, O değil!...” deyip dayattılar. Bu yiğitler ise:
“-Öyle. Vallahi O... Bu gelen, sıfatlarıyla birlikte
kesinlikle O’dur...” dediler. Bulundukları yerden (yâni,
müslümanlara karşı savaşmakta oldukları kalelerinden) inerek
müslüman oldular. Ve böylece canlarını, mallarını, çoluk
çocuklarını ve ebedî hayatlarını kurtardılar...”333
RASÛLÜLLAH’IN, SELMÂN-I FÂRİSÎ’NİN
AKTARDIĞI VASIFLARI VE NÜBÜVVET MÜHRÜ
Selmân-ı Fârisî (36/656) de hak ve hakîkatı arayıp
bulmakta sembol bir zâttır. Râhibden râhibe, din ulusundan din
ulusuna giderek ömrünü tüketmiştir. Yanına sığındığı son din
büyüğü ölürken ona şu vasıyyette bulunmuş:
333
İbnü Hişâm, es-Sîratü'n-Nebeviyye: 1/213-214.
224
Tefsir Problemleri
“-Yavrucuğum!... Ben bu gün, bizim üzerinde
bulunduğumuz bu (hak) dîn üzere olan bir kimsenin kalıp
kalmadığını bilmiyorum. Yeryüzünde böyle bir insan
tanımıyorum ki, senin ona gitmeni emredeyim. Ama geliş
zamanının gölgesi üzerimize vuran bir peygamber var. O, Hz.
İbrahim A.S.’iri dîni ile peygamber gönderilecektir. Arap
topraklarından çıkacaktır. Hicret yeri iki kara taşlı arazî
arasıdır. Bu iki yer arasında hurma vardır ve o hurmada da
birtakım gizlenemeyecek alâmetler vardır. O, hediyeyi yer,
sadakayı yemez... Omuzları arasında peygamberlik mührü
vardır. Eğer bu beldelere ulaşabilirsen hiç durma...” dedi.334
PEYGAMBERİMİZİN “HEDİYYE YER, SADAKA
YEMEZ” GİBİ EN TÂLÎ:(en sonra gelen) SIFATLARININ
ESKİ SEMÂVÎ KİTAPLARDA YER ALMASI
“Çıkış yeri Mekke civârı, hicret yeri hurmalıklı Medine,
güçlü, muhaliflerini öldürecek, birçok nesilleri ve kadınları esir
alacak olan, hediy- ye yiyecek fakat sadaka yemeyecek olan, iki
omuzu arasında nübüvvet mührü bulunan, kıyamet, öldükten
sonra dirilme (ba’s), hisâb, mîzân, cennet, cehennem ve
amellerin karşılıklarının mutlaka görüleceğini isbatlayacak, Hz.
İbrahim’in dîni üzere Araplar arasından çok yakında çıkacak
ümmî, okuma yazma bilmeyen arap kavminden ümmî, okuma
yazması olmayan güçlü bir peygamber...”
334
İbnü Hişâm, es-Siratü’n-Nebeviyye: 1/217-218.
Tefsir Problemleri
225
İşte Yahûdîler Peygamberimizin bütün bu özelliklerini
önceden bilmektedirler. Bunlar arasında Selmân-ı Fârisî (36/656)
gibi ömrünü hakkı aramakla geçirmiş, Rasûlüllah S.A.’in
gelmesini beklemek için Şam’dan Medine’ye kadar gelip
yerleşen Hakîkat aşığı Yahûdî âlimi İbnü’l-Heyyebân’ın beş
vakit namazı en mükemmel şekilde kılışına; dahası Rasûlüllah
S.A.’in son derece tâli sıfatları arasındaki “hediye yeyip, sadaka
yememesi”ni bilişine ne buyrulur?!... Daha henüz O gelmemiştir.
O gelmeden dört gözle gelmesini bekliyenler tarafından
söylenmiştir bu sözler: “-Hediyye yer, sadaka yemez...” Bu
gerçeğin O geldikten sonraki isbâtım Buhâri ve Müslim
hadîslerinden tâkîb edelim: Bu, kemikleri bile toz ederek yok
eden uzun zaman aralığından sonra, Rasûlüllah S.A.’in asırlar
öncesinden gelen bu sözleri doğrulamak için mi şu hadîslerini
söylediğini sanıyorsunuz?!... İşte Rasûlüllah S.A.’in hadîs-i şerifleri:
( ‫ اذا أتي بطعام عنه‬٬‫ص‬٫ ‫عن ابى هر يرة رضى هللا عنه قال كان رسول هللا‬
‫أهديت ام صدقة فان قيل صدقة قال اللصحابه كلوا ولم يأكل وان قيل هدية صرب بيده‬
‫ فأكلمعهم‬٬‫ص‬٫)
“Ebû Hüreyre R.A.’den (59/669) gelen rivayete göre, Ebû
Hüreyre şöyle demiş: Rasûlüllah S.A.’e (âile dışından) bir
yiyecek geldiğinde şöyle sormak âdeti idi. “-Bu hediye midir,
yoksa sadaka mıdır?” Sadakadır!... cevâbı verilirse. Ashabına:
“-Siz yeyiniz” buyururdu da kendisi yemezdi. Eğer “hediyedir”
226
Tefsir Problemleri
denilirse, hemen elini uzatır ve Ashâbıyla beraber yemeye
başlardı...”335
Yine Ebû Hüreyre’den (59/669) Müslim’de rivayet
edilmiş:
( ‫ وّلل إنى ألنقاب إلى أهلى‬٬‫ص‬٫ ‫عن ابى يرة رسى هللا عنه قال رسول هللا‬
‫فأجد التمرة سا قطة على فراشى اوفي بيتى فأرفعها ألكلهاشم أخشى أن تكون صدقة‬
٠٠٠‫)فألقيها‬
Rasûlüllah S.A. buyurmuş ki: “-Vallahi çok olur ki
dilemin yanma dönüp geldiğimde, evimin şurasına burasına veya
yatağıma düşmüş bir hurma bulurum da, onu alır ve yemek için
kaldırıp ağzıma götürürüm. Sonra onun sadaka malından
olmasından korkarım...”336
Ayrıca hadîs kitapları, ne peygamber ne de ehl-i beytinin
sadaka kabul etmelerinin helâl olmadığını bildiren hadîslerle
doludur.337
Demekki, onlar Rasûlülah S.A.’i öz evletlanndan daha iyi
tanımaktadırlar. 338 O zaman da şimdi de pekâla tanımaktadırlar.
335
Sahihu Buhâri, Tecrîd Tercemesi: 2/453, 8/10, 6/354, 8/15-16;
Müslim, Sahîhu Müslim Tercümesi ve Şerhi: 5/552.
336
Buhâri, Tecrîd Tercemesi: 8/16.
337
Müslim, Bâbü’s-Sâdekâti lâ tehillu lin’ Nebiyyi ve lâ li ehli beytihî:
sadaka’nın ne peygamber, ne de ehl-i beyti ne helâl olmayacağı babı”.
Dârimî, Zekât: 16; Neseî, Zekât: 90. Muvatta\ Sadaka: 13; Ahmed b.
Hanbel: 3, 279.
338
Bakara sûresi, âyet: 146. En’âm sûresi, âyet: 20.
Tefsir Problemleri
227
Fakat şu meş’ûm hased, kıskançlık ve kin duygularının bilediği
amansız düşmanlık yok mu!339 O, herşeyi göz ardı ettirebiliyor.
Çekememezlik ve intikâm hastalığı her türlü ımhâ ve ifnâ
şekillerini tarih sayfalarına seriyor. Mescid-i Aksâ’nın altını
deşebiliyorlar, nice vatanları asırlık sahiplerinin elinden binbir
entrika ile geri alabiliyorlar. Bizim peygamberimiz doğru, sizinki
yalancıdır. Bizim kitâbımız sağlam, sizinki sahtedir,
diyebiliyorlar. Peygamberimiz ve kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm
aleyhinde ciltler dolusu iftirâlar düzebiliyorlar. Câmilerinin
içerisinde secde hâlindeki müslüman saflarını kurşun yağmuruna
tutarak, câmilerini mezbahaya çevirebiliyorlar. Bütün bunlardan
daha öte ve daha kötüsü, müslümanlann başına kendi
liderleri(!...) imiş gibi oturup, ya da kendi yandaşlarından
birilerini oturtup, onların maddî manevî bütün varlıklarını kendi
aleyhlerine
kullanabiliyor
veya
kendi
elleriyle
kullandırabiliyorlar. Bir esir millet gibi ellerinden tüm silahlarını
alıp, kendi silah ve cephanelerini düşmanlarına, kendi ürettikleri
rızıklarını, kendi alın teri servetlerini küffâra vererek onları
dolaylı yoldan, hiç hissettirmeden intihâra sürükledikten sonra,
ardından içlerinden kıs kıs gülerken birtakım kınamalar,
tâ’ziyeler ve üzüntü beyânlarıyla Muhammed Ümmetiyle alay
ediyorlar. Yaptıkları en büyük cömertlik, kullandıkları maşalara
belli bir ölçüde de olsa kendilerini sorumsuz kılacak ve ma’zûr
gösterecek yalanlan düzmelerine müsâde etmelerinden ibâret!...
339
İbnü Hişâm, es-Siretü’n-Nebeviyye: 1/513.
228
Tefsir Problemleri
ABDULLAH İBNİ SELÂM IN MÜSLÜMAN
OLUŞU VE YAHÛDÎLERİN DÖNEKLİKLERİ
Bi’setten önce Yahudilerin Peygamberimiz ve İslâm dîni
hakkında birçok şeyleri bilmekte olduğunu buraya kadar
delilleriyle sıralamaya çalıştık. Bunun, bir de Rasûlüllah S. A.
geldikten sonraki örneklerine bakalım.
Yahûdîlerin büyük çoğunluğu çekememezlik yüzünden
O’na karşı çıkmış, düşmanlarıyla işbirliği yapmış, kendilerini
müslüman gibi göstererek el altından bâzı müşrik ve münafıklarla
da işbirliği yapmış, arkalarından Rasûlüllah ve müslümanlann
çukurlannı kazmayı sürdürmüşlerse de sayıları çok az olmakla
beraber bâzıları da İslâm’ı kabûl etmiş ve samîmi müslüman olmuşlardır. Abdullah b. Selâm da bunlardan biridir.
“İbnü İshâk nakletmiş: Abdullah b. Selâm (43/663)
müslüman olduğu zaman, onun müslüman oluşunu yakınlarından
biri bana şöyle anlattı: Kendisi, derin bir Yahûdî âlimi idi,
demişki: -Rasûlüllah S.A.’i duyduğumda meselenin üzerine
düştüm; ismini, sıfatını, gelmesini beklediğimiz zamanını
öğrendim. Bunu hep içimde gizliyor, sesimi çıkarmıyordum.
Nihâyet Rasûlüllah S.A. Medine’ye gelip de Küba’ya inince,
O’nun gelişini haber veren bir adam bize doğru yöneldi. Ben o
esnâda bahçemdeki hurma ağacının başında bir şeyler
yapıyordum. Teyzem Halide binti’l-Hâris de altımda oturuyordu.
Rasûlüllah S.A.’in geldiğini duyunca tekbîr getirdim. Tekbîrimi
duyan teyzem bana: “-Allah hayrım versin!.. Vallâhi eğer
Tefsir Problemleri
229
îmrân’ın oğlu Musa’nın geldiğini işitmiş olsaydın bundan
fazlasını söylemezdin...” dedi. Ben de Ona: “-Ey teyze! Vallâhi O
Îmrân’ın oğlu Musa’nın kardeşidir. O’nun dîni üzredir. O’nun
gönderildiği peygamberlik göreviyle gönderilmiştir...” dedim.
Teyzem: “-Ey kardeşimin oğlu! O, bize kıyamet gününde
gönderileceği haber verilmiş olan peygamber mi?” diye sordu.
Ben de Ona: “-Evet...” dedim. O da: “-Sen öyle diyorsan,
O’dur...” dedi. Abdullah b. Selâm sözüne devamla: Sonra çıktım
Rasûlüllah S.A.’in yanma vardım, müslüman oldum. Aileme
döndüm, onlara da müslüman olmalarını emrettim. Onlar da
müslüman oldular.’’
Abdullah b. Selâm (43/663) böylece kendisi ve âilesi
müslüman olmuştu ama kavmi onu izlemiyordu. Yahûdîlerin
zihneyitini bilen Abdullah b Selâm sonrasını şöyle anlatıyor;
“Müslümanlığımı Yahûdîlcrden gizledim. Sonra
Rasûlüllah S.A.’e geldim ve dedim ki: “-Ya Rasûlüllah!..
Yahûdîler sapık bir kavimdir. Ben arzu ediyorum ki sen beni
evinin bir yerine sokup onlara göstermeyesin. Sonrada onlara
beni sorasın ki, onlar benim müslüman olduğumu öğrenmeden,
onlar arasında nasıl birisi olduğumu sana haber versinler, zira
eğer benim müslüman olduğumu önceden bilirlerse, beni
sapıklıkla itham eder ve ayıplarlar...” dedim. Rasûlüllah S.A.’de
beni evinin bir yerine sokarak gizledi. Sonra Yahûdîler
Rasûlüllah S.A.’in huzuruna girdiler. O’nunla konuştular. Bir
takım sorular sordular. Sonra Rasûlüllah S.A. onlara:
230
Tefsir Problemleri
“-Aranızdaki şu Husayn 340 b. Selâm nasıl bir adamdır?” diye
sordu. Yahûdîler: “-O, bizim seyyidimiz, efendimiz, efendimizin
oğlu. mütefekkirimiz ve âlımımizdir...” dediler Abdullah b. Selâm
anlatıyor: Onlar sözlerini bitirince gizlendiğim yerden çıktım ve
onlara dedim ki: “-Ey Yahudi topluluğu!... Allah’tan korkutı,
Rasûlüllah’ın size getirdiği dîne yönelin. Allah ‘a yemin otsunki
siz kesinlikle O’nun, Allah’ın Rasûlü olduğunu biliyorsunuz. Ve
O’nu, ismiyle sıfatıyla Tevrat’ta yazılı buluyorsunuz- Ben ise
O’nun gerçekten Allah’ın Rasûlti olduğuna şâhidlik ediyorum,
O’na inanıyor, O’nu tasdik ediyor ve O’nu tanıyorum...” dedim.
Sözlerimi dinledikten sonra hiç tereddüd etmeden: “-Yalan
söylüyorsun...” dediler. Sonra sövüp sayarak gittiler... Ben de
Rasûlüllah S.A.’e dönerek: “-Ben sana onların sapık, hâin
yalancı ve fısk-ı fücur ehli bir kavim olduğunu söylememişmiydim
Yâ Rasûlellah!..” dedim İşte ben, müslüman oluşumu ve ailemin
müslüman oluşunu böyle açtğa vurdum. Teyzem Hâlide
binti’l-Hâris de müslüman oldu, samîmi ve güzel bir müslüman
olarak yaşadı...”341
İbnü Hişâm’ın naklettiği bu haberde. Yahudilerin hak ve
hakikat karşısında sözünden ne çabuk dönen, kendi saplantılarına
uymayan söz, düşünce ve duygulara, son derece gülünç
düşmeleri pahasına da olsa, ne kadar kaba ve tiksindirici biçimde
karşı çıkabilen, önce kuru dediklerine, işlerine gelmeyince anında
nasıl yaş; önce doğru dediklerine kendi peşin hükümlerine
340
“Husayn” Abdullah İbni Selâm’ın müslüman olmazdan önceki
ismidir.
341
İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye 1 /516-517.
Tefsir Problemleri
231
uymayınca, aynı anda nasıl yalan diyebildiklerini; önce göklere
çıkardıkları kişiyi, kendi belirledikleri çizginin dışında görür
görmez nasıl yerin dibine batırıp küfre boğabilecek derecede
bozuk karakterli, şahsiyetsiz ve dönek insanlar olduklarını
belgelendirmektedir.
YAHUDİLERİN ASIL GÖREVLERİ
Buraya kadar sıralamış olduğumuz bunca delîl,
Yahûdîlerin görevlerinin İslâm peygamberini inkâr değil, O’na
îmân ve tasdîk; getirdiği kitâb Kufân-ı Kerîm’in eksiğini aramak
değil; O’nun kendi kitaplarının aslının Allah’ın muhâfaza
sigortasıyla sigortalanmış, tahrifatı düzeltilmiş dışardan yapılmış
ilâveleri çıkartılmış, eksiklikleri tamamlanmış en mükemmel
ikinci bir nüshası olarak bağırlarına basmak, dimağlarına
kazmak, gönüllerine yazmak, öperek baş uçlarına asmak ve
oradan hiç eksik etmemektir. Yoksa İslâm düşmanlığının
liderliğini ele alıp, orada hıristivan misyoneri, burada avrupah
müsteşrik, öbür tarafla Amerikan siyâset ve fikir adamı, daha
başka yerlerde dünyanın dehâsı, en önde gelen sosyolog,
psikolog ya da akıl hocası rolleriyle küfür milletini müslümanlara
karşı tek blok, yek vücud hâle getirerek, sinsice Benî
Kurayza’larm, Benî Nadîr’lerin ya da Hayber Yahûdîlerinin
intikâmını alma sevdâsıyla yatıp; bütün müslümanlan sömürüye
esîr ederek çeyrek ekmek derdine dûçâr, mâyesi hırsızlık ve faiz
olan Yahûdî entrika ve sermâyesine köle yapmayı başarmış olma
sevinç ve kıvancıyla kalkmak değil!...
232
Tefsir Problemleri
Zaten Peygamberimiz S.A.’in Peygamberlik görevine
başladığı bölge, dünyadaki bütün beşerî unsurları içermektedir.
Yahûdîsi. Hıristiyan], putperesti, ateşperesti hepsi hepsi
meveuttur peygamberimizin görev sahası içerisinde. Mekke’de
başta putperestler olmak iizere her tür dîn ve dinsizlik mensubu.
semavî ve arzî tutkuların taraftarlarının nüveleri mevcuttur. Biraz
sahayı genişletince Medine’de Benî Kuravza, Benî Nazîr
kabileleri Yahudilerin temsilcisi olarak, Mekke-Ycmen arasında
bitek bir vâdi olan Necrân’da arap asıllı Hıristiyanlar.342 Merkez
Mekke’de putperestler ve bütün bu bölgeye değişik oranlarda
dağılmış bütün dînî unsurların temsilcileri...
Kur ân-ı Kerîm bunlardan ehl-i kitâb olarak özellikle
Yahudilerle hırıstiyânlar üzerinde durmuş, bunları da Medîııe ve
civarındaki Yahıldîler ve Necrân’dakı hınstivanlarla senore
etmiştir. Nasıl mı? Çünkü Kur’ân-ı Kerîm bir uygulamalı
mesajdır. Bir emir verdimi, mutlaka bu emrin fiilî muhatabını ve
hakîkî aktörünü de dünya salınesinde en çarpıcı biçimde
oynatmıştır. Bir yasak koydu mu. mutlakâ bunun da fiilen
sâhibinı hayat sahnesinde görevlendirmiştir... Dolayısıyla Mekke
ve civarı Yahudileri nasıl lcrdler hâlindeki tüm dünya
Yahudilerinin birer mümessili iseler. Medîne ve civarında
kabileler hâlinde yaşayan Yahudiler de kıyâmete kadar gelecek
bütün dünya Yahûdî cemiyet ve milletlerinin mümessilidirler;
Mekke ve civârı hıristiyânları da nasıl ferdler olarak tüm dünya
hıristiyânlarının ferd hâlindeki mümessilleri iseler: Necrân ve
342
Köksal, M Âsım, İslâm Tarihi: 10/193.
Tefsir Problemleri
233
civarı hıristiyânlar topluluğu da kıyâmete kadar gelecek bütün
dünya hıristiyânlığının mümessilidirler. O gün Rasûlüllah S. A.
ve eshâ- bı karşısındaki Yahûdî ve hıristiyânlar için gerek ferd ve
gerek millet ölçüsünde geçerli olan herşey, bugün de bu bîçâre
Ümmct-i Muhammed için ayniyle, belki de fazlasıyla geçerlidir.
Birbirine düşürülmüş, başsız ve sâhıpsiz müslümanların
dünyanın dört bir yanından yükselen “imdaat!” çığlıklarının
Muhammed Mustafâ’yı üzdüğü oranda. Goldziher (1850-1921)
ve Menâhem Begin’le. Nöldeke, Jeffery. Butros Gali gibilerini
sevindirdiği oranda gerçek... Onlar o zaman etrafı, Rasûlüllah S.
A ve Arap kavmi ile tehdîd etmiş, onlar da gereğim tam
anlamıyla yerine getirmişler. Fakat: bizler!.. Herhalde bizlerin de
kuşaktan kuşağa devredilegelen ve netîcede bize tevdi’ edilen bu
ebedî mu’cîze’ye yöneltilen saldırılar karşısında üzerimize düşen
bir takım görevlerimiz olsa gerek!.
İşte Yahudilerin, Medine’ye varana kadar “Bevne’l-Fürât
ve’n-Nil: Fırat- Nil arası” Arz-ı Mev’ûd hülyâsının dayanağı!...
Tüm dünyanın azgın güçlerini sinsice her sahada, İslâm ve
Kur’ân düşmanlığına yönlendirmelerinin hikmeti.. topluca
müslümanlar aleyhine kullanmasının, Bosna’da olduğu gibi: “Biz
sizi koruyacağız” diyerek ellerinden silahlarını toplayıp,
ardından küiur birliğine el altından imha emri verişlerinin sırrı!...
Târih 12 Ocak 1996... Tam bu satırların tashîhiyle
uğraşıyorum... Televizyondan Amerika’nın, eski “Filistin
Kurtuluş(!) Örgütü” yeni “Kukla Filistin Devleti” başkanı Yâser
Arafat’a. “Müslümanlara karşı kullanılmak şartıyla.” 250
234
Tefsir Problemleri
milyon dolar yardım yaptığı haberi okunuyor!... Belki bu başkanın müslümanlığı sahte!.. Müslümanlara karşı kullanmak
şartıyla!... Sürgün hâline getirdiğin bir milletin içerisinde
istediğin gibi kullanabileceğin bir sahte örgüt kuracaksın, başına
kendi kuklanı koyacaksın, bu örgüte bir de. ‘‘Kurtuluş(!)
Örgütü”adını verecek, o milleti böylelikle ikiye böleceksin, başındaki kuklan kurtuluş örgütü(!) başkanına da: “Al sana para, al
sana imkânbunların kandırıp peşine takabildiklerinin eline
silahları ver, böylece, önce kandıramadıklarının işim bitir!...
Sonra kandırdıklarının işi kolaydır..” diyeceksin Bu işin
finansmanı sâdece madde... Para ve imkân... Onu da zâten aynı
millet, ya da milletlerin sırtından, aynı müslümanların yurdundan
elde ediyorlar... İşte oynanan oyunlar!
Tefsir Problemleri
235
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
HIRİSTİYANLARIN
İSLÂM PEYGAMBERİ
VE K U R ’ Â N
KARŞISINDAKİ
KONUMLARI
236
Tefsir Problemleri
‫س ِم ه‬
‫يم‬
ْ ِ‫ب‬
ِ ‫ّللاِ ال َّر ْح َم ِن ال َّر ِح‬
‫ضى َعن َك ا ْليَهُو ُد َو َال‬
َ ‫َو َلن تَ ْر‬
َّ‫صا َرى َحتَّى تَتَّب ِ َع ِم َّلتَهُ ْم ُق ْل إِن‬
َ ‫ال َّن‬
‫هُ َدى‬
“Yâ Muhammed!.. Ne Yahûdiler, ne de
Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tâbi
olmadıkça, senden asla razi (ve memnun)
olmayacaklardır.”
Kur’ân-ı Kerîm
Bakara Sûresi
Âyet: 120.
Tefsir Problemleri
237
İNCİL’DE KUR’ÂN, İSLÂM,
PEYGAMBERİ VE ÖZELLİKLERİ
Buraya kadar özellikle Tevrat’taki, Hz.
Peygamberin geleceğini gösteren delîller üzerinde durduk.
Ve bu delillerin, Yahûdîlerin Kur’ân’a tahrif iftiraları
düzmekle değil, O’nu kabûl edip Allah’a verdikleri sözü
yerine getirmekle yükümlü tutulduklarını göstermeye
çalıştık. Şimdi de aynı şeyin “İncîl”deki delillerine göz
atalım:
ْ ُ‫ت َعلَ ْي ُك ْم َوأَوْ ف‬
ْ ‫يَا بَنِي إِ ْس َرائِي َل ْاذ ُكر‬
ُ ‫ُوا نِ ْع َمتِ َي الَّتِي أَ ْن َع ْم‬
( ‫وا بِ َع ْه ِدي‬
ُ
‫ُون‬
َ ‫وف بِ َع ْه ِد ُك ْم َوإِي‬
ِ ‫)أ‬
ِ ‫َّاي فَارْ هَب‬
“Ey İsrail oğulları!.. Size ihsân ettiğim
nimetlerimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü tutunuz, Ben
de size verdiğim sözü tutayım ve Benden korkun”343
Hâvârilerin ileri gelenlerinden, Yahûza ilk
Peygamber Adem A.S.’dan sonra gelen yedinci
peygamber -Uhnûn A.S.’dan alınan kesin bir haberi şöyle
yazmaktadır:
“Ahmed adında son bir peygamber (İslâm
peygamberi) gelecek. O’mm etra fında toplananlara
(Havari) değil, (Ashâb-ı Kirâm) denilecek. Bunlar doğru
bir dîni yürütecekler. Kötülükleri yıkacaklar; hiçbir
343
Bakara sûresi, âyet: 40.
238
Tefsir Problemleri
zaman putlara, resimlere, şekillere tapmayacaklar.
Allah’ın birliğini yayacaklar ve öğreteceklerdir. Bu
konuda önlerine çıkacak her engeli yıkacaklardır. Başka
dîn ve inanç taşıyanların tümü ağlayacaklar ve
üzüleceklerdir.344
KUR’ÂN-I KERÎM’İN İNCİL’İ
DOĞRULAMASI
Burada Rasûlüllah S.A.’in:
peygamber, diğer ifadesiyle âhır zaman
peygamberi olduğu,
2) -İsminin “Ahmed” olduğu, dâvetini kabûl
edenlerin adlarının da Hz. Isâ’nınkiler gibi “Havariler”
değil; “Ashâb-ı Kirâm” olduğu.
3) -Doğru bir dîn, (Hakk) üzere olacakları.
4) -Tevhîd inancında olacakları.
5) -Buna karşı çıkan bütün engelleri aşacakları ve
6) -Başka dîn ve inanca sâhip olanların rahatlarını
bozacakları tasrîh edilmektedir.
1) -Son
Hiçbir zaman hiç kimse bunların harfi harfine
gerçekleşmiş olduğunu inkâr edemez. Mesela:
1)- Hz. Muhammed’in Son Peygamber oluşu:
344
Delhi’li Rahmetullah Efendi, Izhâru’l-Hak Tercümesi:
669.
Tefsir Problemleri
239
َّ ‫ُول‬
( َ‫هللاِ َوخَ اتَ َم النَّبِيِّين‬
َ ‫) َّما َكانَ ُم َح َّم ٌد أَبَا أَ َح ٍد ِّمن ِّر َجالِ ُك ْم َولَ ِكن َّرس‬
“Muhammed sizin hiçbirinizin babası olmamıştır.
Fakat O, Allah’ın Rasûlü ve peygamberlerin
sonuncusudur.”345
“Gölge peygamber”, “serî peygamber”silsile
peygamber” vb. gibi, uydurmalar bazı sapıkların
sapıklıklarını tatmîn için uydurdukları saçmalıklardan
başka bir şey değildir. Neymiş efendim. Muhammed. Âhir
zaman peygamberliği serîsinin sembolü, son peygamber
Tûbâsı’nın ilk gölgesi veya son peygamberlik dizisinin
imamesi imiş; mesela, Ahmed Kâdiyân veya falan ya da
filân şeytan o dizinin tânelerinden bir tâne. o tûbânın
gölgelerinden bir gölge imiş!...346
Bütün bunlar hiçbir zaman eksik olmayan ve
özellikle müslümanların zayıf düşdükleri devrelerde azan
denge bozukluklarının yalancı peygamberlik şeklindeki
görüntülerinden başka bir şey değildir.
2)- İsminin “Ahmed”, O’na inananların isminin
(Ashâb-ı Kiram) oluşu:
345
Ahzâb sûresi, âyet: 40; Miras. Kâmil, Sahîhu Buhâri
Muhtasarı Tecrid Tercemesi ve ez-Zebîdî. Ahmed b. Ahmed
b. Abdillatif, Muhtasarı Tecrîd: 9/255-256.
346
el-Müftî Mahmud, el-Mütenebbi’I-Kâdivânî ve Nebzetün
Min Ahvâlihî ve Ekâzîbihî: 3-4.
240
Tefsir Problemleri
َّ ‫يل إِنِّي َرسُو ُل‬
( ‫هللاِ إِلَ ْي ُكم‬
َ ِ‫ال ِعي َسى ابْنُ َمرْ يَ َم يَا بَنِي إِ ْس َرائ‬
َ َ‫َوإِ ْذ ق‬
َّ ‫ص ِّدقًا لِّ َما بَ ْينَ يَ َد‬
‫ي ِمنَ التَّوْ َرا ِة َو ُمبَ ِّش ًرا بِ َرسُو ٍل يَأْتِي ِمن بَ ْع ِدي ا ْس ُمهُ أَحْ َم ُد فَلَ َّما‬
َ ‫ُّم‬
ْ
ُ
ٌ ِ‫ت قَالوا هَ َذا ِسحْ ٌر ُّمب‬
‫ين‬
ِ ‫) َجاءهُم بِالبَيِّنَا‬
“Meryem oğlu Îsâ’da bir zaman: “-Ey İsrail
oğullan! Ben size benden evvelki Tevrat’ı tasdik eden
benden sonra gelecek ismi “Ahmed” olan bir peygamberi
müjdeley(ici olarak gel)en bir peygamberim... “ dedi...
Fakat O (peygamber) kendilerine (hıristiyânlara) apaçık
delîl (ve bürhân) lar getirince: “Bu apâşikâr bir
büyüdür.” dediler,”347
(‫)أصحا كالنجوم بأيهم إقتديتم إهتديتم‬
“Benim Eshâbım yıldızlar gibidir. Hangisine
uyarsanız doğru yolu bulursunuz.”348
3)- Doğru (Hakk) din üzre olmaları:
‫)إِ َّن ال ِّدينَ ِعن َد ه‬
(‫اْل ْسالَ ُم‬
ِ ِ‫هللا‬
“Allah katında geçerli olan (Hakk) din kesinlikle
“İslâm”dır.”349
347
es-Saff sûresi, âyet: 6.
Tirmîzî, Taharet: 39, Eymân: 8; İbnü Mâceh, Zühd: 36;
Neseî. Taharet: 109; Muvatta', Taharet 28: Ahmed b.
Hanbel: 3, 22.
349
Al-i İmran sûresi, ayet: 19.
348
Tefsir Problemleri
241
(ُ‫) َو َمن يَ ْبت َِغ َغ ْي َر ا ِْل ْسالَ ِم ِدينًا فَلَن يُ ْقبَ َل ِم ْنه‬
“Kim, din olarak “islâm “dan başkasını ararsa, O
(aradığı İslâm dışı şey), ondan asla kabul edilmez...”350
-Tevhîd inancında olmaları: Bu zaten İslâm ve
îmânın temel şartıdır. Âyet ve Hadîslerden delilleri
sayılamayacak kadar çoktur.
5) -Tevhîde karşı çıkan engelleri aşmaları:
Düşmanlara karşı eshâbın şiddetli ve acımasız olduklarına
dâir Feth 29. âyetini daha önce açıkladık. Burada da:
4)
ُ ‫ْث ثَقِ ْفتُ ُموهُ ْم َوأَ ْخ ِرجُوهُم ِّم ْن َحي‬
ُ ‫) َوا ْقتُلُوهُ ْم َحي‬
(‫ْث أَ ْخ َرجُو ُك ْم‬
“Onları bulduğunuz yerde öldürün. Sizi
çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın.” 351 âyet-i
kerîmelerine işâretle yetinelim.
-Pekçok İslâm dışı din ve inanç mensûbunun
rahatlarını bozdukları, evlerini )urtlarını ellerinden
aldıkları ve içlerine bir korku, bir dehşet saldıkları tarihin
tescilidir.
6)
ْ ‫ب الَّ ِذينَ َكفَر‬
(‫ب‬
َ ‫ُوا الرُّ ْع‬
ِ ‫) َسنُ ْلقِي فِي قُلُو‬
“Kâfirlerin kalplerine korku atacağız.”352
350
Al-i İmran sûresi, ayet: 85.
Bakara sûresi, âyet: 191; Nisa sûresi, âyet: 89 ve 91.
351
242
Tefsir Problemleri
HZ. İSA’NIN HIRİSTİYANLARA
VASİYYETLERİ
“Hz. Îsâ ve Hz. Yahyâ A.S.’ın bütün İndilerde
şöyle dediği yazılıdır:
“Bize inanan Havariler, sevgili kardeşlerim!
Sizler her gittiğiniz yerde Allah’ın melekûtunun
yaklaştığını haber verin. “ “Sizi kabul edip misafir
edenlere, sizleri kabul etmeyip kovanlara devamlı olarak
Allah’ın melekûtunun yaklaştığını müjdeleyin ve bu kutsal
kişi, eşsiz peygamber gelince doğruluğun, faziletin,
bilginin, Allah’ın birliğinin müjdecisi olacaktır. En doğru
yolun yolcusu ve bu yolu büyük bir kahramanlıkla
savunacak kişilerin de O yüce Peygamber’in etrafında
toplanacaklarını,
kıyâmete
kadar
bunların
yıkılmayacaklarını bıkmadan, usanmadan tekrarlayın.”
“O’nun kitabı gökten (Allah tarafından) indirilen çok
değerli bir kitab olacaktır...”353
Burada “Allah’ın melekûtu, kutsal kişi, eşsiz
peygamber ve O’nun kitabı” ile neyin kastedildiğini
tekrarlamaya lüzum görmüyorum. İncil’den nakillere
devam ediyoruz:
“Allah’ın veya göklerin melekûtu en küçük
tohumdan da küçüktür. Fakat; ekilince, en büyük
ağaçlardan daha büyük olıır. “ -(Burada yukarda üzerinde
352
353
Âl-i İmrân sûresi, âyet: 151.
Matta İncili, 3. bölümün 1. âyetleri.
Tefsir Problemleri
243
uzun uzadıya durduğumuz: “Filizini çıkaran, yükselen,
güçlenen, kalınlaşan, ekenlerini hayran bırakan küçücük
bir ekin tohumu gibi... Kâfirlere şiddet, aralarında
merhamet sahibi...” anlamındaki Feth: 29. âyetini hatırlamamak mümkün değil)- Havadaki bütün Kuşlar onun
gövdesinde ve dallarında yaşayabilirler.”354
HIRİSTİYANLARLA DİĞER EHL-İ
KİTÂB’IN İSLÂM KARŞISINDAKİ DURUMLARI
Matta İncilinde yine şöyle bir temsilî anlatım yer
almıştır:
“Allah’ın melekûtu, göklerin melekûtu bağına işçi
(amele) bulmak üz re erkenden dışarı çıkan bir ev sahibine
benzer, d işarda birkaç işçi bulur, gündeliği -misâl
olarak- yirmi beş liradan pazarlık eder, evine gönderir.
Bir kaç saat sonra birkaç işçi daha bulur, yine bağına
yollar, öğleden sonra kalabalık bir insan topluluğu görür,
“neden boş duruyorsunuz?” diye sorar. Onlar da: “-İş
bulamadık” derler. Onları da bağa gönderir. İkindi üzeri
de yine büyük bir topluluk görür. Onlarla da gündeliği
yirmi beş liradan pazarlık ederek bağına gönderir
Akşamüzeri, önce en sonra gelenlerin hesabını vererek
gönderir. Bütün işçilere ücretlerini yirmi beş liradan
verir. Önce gelenler: “-Biz sabahın erken saatinden beri
çalıştık, sonra gelenler bizden çok az çalıştılar. Onlara
da yirmi beş lira verdiniz. Hem de bizden önce
354
Matta İncili, 13. bölümün 31. ve devâmındaki âyetleri.
244
Tefsir Problemleri
gönderdiniz,” diyerek mırıldandılar. Ev ve bağ sahibi
onlara: “-Ne mırıldanıyorsunuz? Ben sizinle
gündeliğiniz yirmi beş liradan pazarlık yaptım.
Hakkınızı eksiksiz verdim. Sonra, parayı veren benim,
yani ben mal sahibiyim. Malımı ve paramı dilediğim gibi
kullanmayıp, sizin dilediğiniz gibi mi kullanayım? Böyle
şey olur mu?!. Onlara fazla verdiğimi söylüyorsunuz.
Sizlere noksan vermedikten sonra söz söylemeye, mırıldanmaya hakkınız yoktur” der...355
Bu temsilî anlatımı andıran bir kaç hadîs de ufak
tefek metin farklılık- larıyla Buhârî, Tirmîzî, İmâm Mâiik
ve İmâm Ahmed’de de yer almaktadır. Metinler uzun
olduğu için meâlen veriyorum.
“Ebû
Müse’l-Eş’ârî’den
(44/664)
nvâyet
edilmiştir: Rasûlüllah S.A. buyurmuş ki: ‘Müslümanlara
karşı
Yahûdî
ve
Hıristiyanların
durumu
(peygamberleriyle münâsebetleri) şuna benzer.
Bir adam bir takım kimseleri (sabahtan) gece (nin
girişin)e kadar (çalışmak üzere) ücretle tutmuş. (Bu
işçiler), günün, (gündüzün) yarısına (öğleye) kadar
çalışmış ve iş sâhibine: “-Bizim senin ücretine
ihtiyacımız yok” demiş, (işi bırakıp gitmiş)ler. O adam
başkalarını tutmuş ve onlara: “-Şu günü tamamlayın da
şu (sizden önceki)ler için şart koştuğum (belirlediğim)
ücreti size (eksiksiz) vereyim...” demiş; (bu ikinci takım
355
Matta İncili, 20. bölümün 1-17. âyetleri.
Tefsir Problemleri
245
da) çalışmaya koyulmuşlar. İkindi namazı vakti gelince
bunlar da (işten vaz geçip), “çalıştığımız senin olsun,
(gündelik) falan istemeyiz demişler. (Adam bu kez de)
başkalarını ücretle tutmuş, onlar da günlerinin geri kalan,
güneş batana kadarki kısmınca çalışmışlar ve
(kendilerinden evvelki) her iki işçi grubu (Yahûdî ve
Hıristiyanların ücretlerinin her ikisini de birlikte tam
olarak almışlar...”356
Buhâri’nin meşhur şârihi Aynî (855/1451) bu
hadîsi şerhederken şunları kaydetmiş:
“Bu, Allah Teâlâ’nın emrettiğini terkeden Yahûdî
ve hıristivânlarla, Hakk’ın hidâyetini ve Rasûlüllah
S.A.’in getirdiğini kabûl eden müslümanlar hakkında
getirilmiş bir darb-ı meseldir. Bu, Ebû Mûsâ’l-Eş’arî
(44/664) hadî- siyle anlatılmak istenen şudur:
Peygamberlerin getirdikleri emir ve yasaklarla dünya
durdukça amel edilmek üzere bazılarına (yani Yahûdîlere)
Mûsâ A.S.’ın dîni gönderildi. Bunlar sonraları, Îsâ A.S.
Cenâb-u Hak tarafından peygamber olarak gönderilince,
O’na uymakla emr olundular. Onlar ise bu teklîfe
vanaşmayıp uzak durdular. Îsâ A.S.’ın getirdiği şeylerle
başkaları amel etti. Peygamberleri de onlara dünyanın geri
356
Sahîhu Buhârî, Mevâkîtü’s-Salâh: 18, Tevhîd: 31. 47;
Aynî, Bedrüddin Ebû Muhamnıed Mahmûd b Aîımed,
Umdetü’l-Kâri Fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî: 2/563; Nâsıf,
eş-Şeyh Mansûr Alî, et-Tâcü’l-Câmi’u Li’l-Usûl Fî EhâdisiYRasûl 3/426; Naînı, Ahmcd, Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tccrîdi
Sarih Tercemesi: 2/503.
246
Tefsir Problemleri
kalan kısmında kendi getirdiğiyle amel etmelerini emretti.
Nihâyet Rasûlüllah S.A. peygamber olarak gönderildi ve
onlara getirdiği şeylerle amel etmelerini emretti, onlar
yine karşı çıktı ve yanaşmadılar. Bunun üzerine Cenâb-u
Hakk’da müslümanlan getirdi. Onlar peygamberlerinin
getirdiği şeylerle kıyâmete kadar amel ettiler. Bundan
dolayı da gündüzü çalışarak tamamlayan işçinin bütün
günün ücretine kavuştuğu gibi, dünyanın tüm ömrü
boyunca Allah’a ibâdet ve taat edenin (Allah hesabına
çalışanın) mükâiatı (ve ücreti)ni elde ettiler.”357
Abdullah b. Ömer R.A.’den (73/692), Rasûlüllah
S.A.’ın şöyle dediğini işittim: Buyuruyorlardı ki: “-Sizden
evvel gelen ümmetlere nisbetle sizin (dünyada) kalış
müddetiniz (bütün bir güne nisbetle) ikindi manazından
güneşin batmasına kadarki müddet (gibi)dir. Ehl-i
Tevrat’a Tevrat verildi. Onunla âmil ol(up çalış)dılar.
Fakat gündüz yarıya varınca çalışmaktan âciz kal(ıp vaz
geç) diler. Fakat kendilerine (yine) birer kirât (olan
gündelik) verildi. Ehl-i İncil’e de İncil verildi, onlar da
ikindi namazı vaktine kadar (onunla) âmil ol(up
çalış)dıktan sonra, âciz kal(ıp vaz geç)diler. Onlara da
birer kîrât (olan gündelik) verildi. Sonra bize Kur ân
verildi. Güneş batana kadar çalıştık. Ve bize ikişer kîrât
olarak (gündelik) verildi. Bunun üzerine Ehl-i Tevrât’la
Ehl-i İncil: “-Ey Rabbimiz!.. Onlara ikişer kîrât, bize ise
(yalnız) birer kîrât verdin. Hâlbuki biz daha çok çalıştık”
357
Aynî. Bedrüddîn Ebû Mühammed Mahmud b. Ahmed.
Umdetü’l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî: 2/563
Tefsir Problemleri
247
derler. Allah Teâlâ’da: “-Bütün gün çalıştığınıza göre
(belirlenen) gündeliğinizden birşey kestim mi ki?” diye
sorar. Onlar: “-Hayır, (kesmedin Yâ Rab)” derler. O da:
“-İşte o benim (kerem ve) fazhmdır ki, dilediğime
veririm.” buyurur.358
et-Tâcü’l-Câmi’u Li’l-Usûl müellifi Şeyh Mansûr
Alî Nâsıf bu hadîs-i şerifin açıklaması olarak şunları
kaydetmiş:
“Bu, kitapları tahrif ve tebdîl edilmeden yaşamış
(ve kitaplarının doğru şekillerine uygun amel etmiş) ehl-i
kitâb hakkındadır. Onun için bunlara hakları Kîrât Kîrât
verilmiş. Geçmiş ümmetlerin zamanlarına nisbetle
Muhammed ümmetinin zamanı, ikindi namazından
güneşin batmasına kadarki zaman gibi; Yahûdîlerin
zamanı, sabahtan öğleye kadarki zaman gibi;
hıristiyânların zamanı da öğleden ikindiye kadarki zaman
gibidir. Muhammed ümmeti zamanlarının kısalığı ve
amellerinin azlığına rağmen eskilerden daha fazla ecir
almaktadırlar. Burada, Cenûb-u Hakk Yahudi ve
Hıristiyânlara
hiçbir
haksızlık
veya
zulüm
yapmamaktadır. Yalnız onlara amellerinin reel karşılığını
vermektedir. Muhammed ümmetine ise amellerinin reel
358
Buhâri Muhtasarı Tecrid Tercemesi: 2/502-504. Nâsıf,
eş-Şeyh Mensûr Alî, et- Tâcü’l-Câmi’u Li’l-Ûsûl Fî
EhâdisIV-Rasûl: 3/426-427; Buhârî. Mevâkîtü s- Salât: 18.
Tevhîd: 31, 47.
248
Tefsir Problemleri
değerlerine ilâveten bir de, bir o kadar kendi fazl-ü
keremini eklemektedir.”359
Şârih Aynî’nin (855/1451) bu Hadisi Şerîf
hakkında söylediklerini de şöyle özetleyebiliriz:
“Cenâb-u Hakk. Yahudilerin yahûdîlik esaslarına
göre amel etme sürelerini günün tamamına göre
değerlendirmiş. Bu, Yahûdîlerin şervati Îsâ A.S.’ın
şerî’atıyla neshedilene (geçersiz kılınana) kadar sürmüş.
Sonra Îsâ A.S.’ı peygamber olarak görevlendirince de
sanki: “-Bir kîrât ücret karşılığı, bu yeni şerVatla amel
edecek kim var?” diye sormuş... hıristiyânlar da o
şerî’atla, Cenâb-u Hakk o şerî’atı Muhammed S.A. ile
neshedinceye (geçersiz kılıncaya) kadar amel ettikten
sonra, müslümanlara sırf kendi kereminden: “-Günün
geri kalan kısmında iki kîrât ücretle çalışacak var mı?”
diye iş teklifinde bulunmuş, müslümanlar da: “-Dünyanın
ömrünün sonuna kadar biz çalışırız...” demiş oluyorlar.
Dolayısıyla Yahudilerden Îsâ A. S.’a îmân edip, onun
şerî’atıyla amel edinceye kadar Hz. Mûsâ’nın şerî’atıyla
amel etmiş olanların ecri iki kattır. Hıristiyânların da, Hz.
Muhammed S.A.’e îmân etmeleri hâlinde, durumları yine
böyledir. Nitekim hadîs-i şerifte:
(‫)ورجل أمن بنبيه وأمنبىيؤتى أجره مرتين‬
359
Nâsıf, Şeyh Mansûr Alî, a.g.e.: 2/427.
Tefsir Problemleri
249
“Kendi Peygamberine inanan buna ilâveten bir de
bana inanan kimse (varya), işte onun ecri de iki kat
verilir...”360 Buyurmuştur.
“Ebû Müse’l-Eş’âri’nin (44/664) hadîsine göre,
önceki iki grup (yani yahûdî ve hıristiyânlar) hiçbir şey
almamış oluyorlar. İbnü Ömer R.A.(73/692) hadîsi ise her
grubun birer kîrât ücret elde ettiklerini göstermektedir. Bu
iki farklı durumun arasında uyum nasıl sağlanacak?
Denirse; cevabı şudur: Ücret alanlar şeriatları nesh edilip
hükümsüz kılınmadan vefat edenlerin, ücret almayanlar
ise, dinlerini tahrîf edenlerle, kendi peygamberlerinden
sonra
gönderilen
peygamberlere
inanmayanların
361
durumuna misal teşkil etmektedir.”
Şârih Aynî (855/1451) Hattâbî’den naklederek
diyor ki: “İbnü Ömer R.A.’in (73/692) bu hadîsinden şu
anlaşılıyor: -Yahûdîlerin bütün gün, hıristiyânların da
gündüzün kalan yarısında çalışmak üzere ücretleri ikişer
kîrât imiş, işi hangisi tamamlarsa, ücretin tamamını
hakketmiş olduğu için ikişer kîrât alacaktır. Fakat işi
yarıda bırakıp, teahhüd ettikleri işi tam olarak
360
Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecrîd
Tercemesi: 2/504; Avnî, Bedrüddîn Ebû Muhammed
Mahmûd b. Ahmed, l'mdetü'l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi'l-Buhârî:
2/563-564.
361
Aynî, Bedrüddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed.
Umdetü'l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi'l-Buhârî: 2/564; Naîm
Ahmed. Tecrîd Tercemesi: 2/504-505.
250
Tefsir Problemleri
yapmadıkları için, her birinin payına düşen kadar ücret
alarak birer kîrât elde etmişlerdir. Sonra müslümanlar
gelip de her iki grubun ücretlerinin toplamım alınca,
hasede kapıldılar. Çekememezlik duygusuna düştüler.
Eğer durum bu şekilde olmamış olsaydı, bu sözlerin bir
anlamı kalmazdı. Özellikle, Ebû Mûsâ R.A.’in rivâyetine
göre, Yahudilerle hıristiyânların: “Bizim ücrete ihtiyacımız yok!” demiş olmaları, kitapları Tevrât ve İncil’i
tahrif ve Şeriatlarını tebdîl ederek gâyeye ulaşma yolunu
kendilerinin kesmiş olmalarından ve nefislerine karşı
cinâyeti kendilerinin işlemiş olmalarından dolayı ücretin
tamamından mahrum bırakılmışlardır...362
İmâm Mâlik (179/795) ve Ahmed (241/855) R
Anhümâ’nın rivâyetleri de şöyledir:
“Sizin dışınızdaki ümmetlere nisbetle sizin
eceliniz, ikindi namazı ile güneş batımı arası(ndaki
zaman) gibidir. Sizin durumunuzla Yahûdî ve
hıristiyânların durumları ücretle birtakım ücretli (işçi) ler
tutan kimsenin durumu gibidir. Bu kimse: “-Kim
sabahtan gündüzün ortasına (öğleye) kadar çalışırsa
ben ona bir kîrât vereceğim..” demiş, Yahudiler (bu süre
içerisinde) çalışmışlar. Sonra iş sahibi: “-Kim gündüz
ortasından (öğleden) ikindi namazına kadar çalışırsa
362
Aynî, Bedrüddîn Ebû Muhammed Mahmûd b. Ahmed:
Umdetü'l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi'l-Buhâri: 2/564; Naîm.
Ahmed. Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd Tercemesi: 2/505.
Tefsir Problemleri
251
ona da bir kîrât vereceğim...” demiş... Hıristiyânlar da
(bu süre içerisinde) çalışmışlar. Sonra, iş sahibi: “-Kim
ikindiden güneş batıncaya kadar çalışırsa ona da ikişer
kîrât vereceğim işte siz o (ikişer kîrât vereceğim)
kimselersiniz” demiş. Bunun üzerine Yahûdî ve
hıristiyânlar kızmış ve: “-Neden biz daha fazla iş yapıyor,
daha az lutfa nail oluyoruz!...” demişler. İş sahibi de
bunun üzerine: “-Ben sizin hakkınızdan herhangibir şey
kısıp da size zulmettim mi?” diye sorar. Onlar da:
“-Hayır...” derler. İş Sahibi: “-İşte bu benim fazl(ü
bereketi)imf onu dilediğim kimseye ikram ederim”
buyurur.”363
Gerek İncil’de ve gerekse çeşitli Hadîs-i Şeriflerle
İslâm’da yer alan bu darb-ı mesel şeklindeki haberde
önemli olan nokta, Yahûdî ve hıristiyânların kendilerini
tâkîben gelecek olan Şerfate uyma yükümlülüğünü
üstlenmiş olmalanna; peygamberleri kendilerine bilâhare
ismi Ahmed olan bir âhir zaman peygamberi geleceğini,
dîni O nun tamamlayacağını, kendisinin ve eshâbının
belirgin birtakım özellikleri taşıyacağını, O’na ulaşanların
mutlakâ O’nun dînine girmesi gerektiğini haber vermiş
olmasına; kitaplarında ilerde gelecek ve dünyayı iyilik ve
güzelliklerle dolduracak olan bu peygambere uymakla
363
Buhârî, Sahîhu Buhârî, Mevâkitü's-Salâh: 18, Tevhîd: 31,
47; Nâsıf, eş-Şeyh Mansûr Alî, et-Tâcü'l-Câmi'u Li'l-Usûl
Fî EhâdîsiV-Rasûl: 3/427; Müsnedü Ahmed b. Hanbel: 2,
112. 134; Tirmîzî: 93; Naîm, Ahmed, a.g.e.: 2/502-503.
252
Tefsir Problemleri
emrolunmalanna rağmen bütün bu delilleri ya tahrif ve
tebdîl etmek, ya da gerçekle ilgisi olmayan bir takım
saçmalıklarla te’vîl etmek sûretiyle bu görevlerini
çekememezlik yüzünden bile bile yerine getirmemekte
direnenlerin, Ebû Mûse’l-Eş’arî’nin (44/664) naklettiği
hadîste olduğu gibi, peygamberlerinin şahsında vermiş
oldukları sözü yerine getirmediklerinden; öğle ya da
ikindi sonuna kadar ter dökerek getirdikleri işi; “-Biz ne iş
isteriz, ne de ücret!...” diyerek terkedib tam bir aptallık
sergileyerek hiçbir şey elde etmeden çekip gitmeleridir.
Bunlar bu işten en zararlı çıkanlardır. Hz. Muhammed
S.A.’in kendilerini, kendi dinlerini ve kitaplarını da kabût
ve tasdîk eder olduğu halde, yine kendi dinlerinin tahrifata
uğratılmamış mükemmel şekline, “İslâm’a” çağırmasına
rağmen yine kendi dinlerinin gereğini yapmadıkları, O âna
kadarki kan terlerini hiçe sayıp ücret almadan çekip gitme
aptallığını göstermeleridir. Bunlar bu işte en aptalca
davranan ve kendi iplerini kendi elleriyle çekerek evlerine
eli boş dönmek zorunda kalan işçi gibi ebediyyet evi
ahirette cehennem evini hakedenlerdir. En kârlı çıkanlar
ise günün son faslı, ikindi akşam arası işçileri
(müslümanlar) içerisinde yer alma bahtiyarlığına
erebilenlerdir. Bunlar Allah’ın fazl-ü bereketiyle çok az
bir süre çalışmış olmalarına rağmen ücretlerini
hakkettiklerinin iki katı olarak alacaklardır. İster Yahûdî
ve hıristiyânlardan olsun, ister mecûsi, ya da
putperestlerden, Hz. Muhammed S.A.’in ümmeti içerisine
girebilme şansını kullanabilenler, önceki semâvî din
Tefsir Problemleri
253
mensuplarının
iki
misli
değerdedirler.
Çünkü
müslümanlann düşmanları gayr-i müslim işbirlikçisi
insanların, (yani Yahûdîler + hırıstiyânlar + müşriklerin)
şeytanları ile İblis nev’inin şeytanlarıdır. Gayr-i
müslimlerin şeytanları ise sâdece İblîs nev’inin şeytanı ve
işte bundan dolayı olsa gerek ki, Sallellahü Aleyhi ve
sellem efendimiz de:
(‫)ورجل أمن بنبيه وأمنبىيؤتى أجره مرتين‬
“Kendi Peygamberine inanan buna ilâveten bir de
bana inanan kimse (varya), işte onun ecri de iki kat
verilir...”364 Buyurmuştur.
Bu arada misli misline alın terinin reel değerini
alanlar kim denilecek olursa, o da gâyet açıktır. Hz.
Muhammed gönderilmeden Hz. Âdem’den, Hz. Mûsâ’ya
kadar Allah’a inanmış olanlar ile. Hz. Mûsâ’dan îtibâren
Hz. Muhammed’e kadar olabildiğince, tahrîf edilmemiş
şekliyle kendi hakîkî dinleri üzere kalabilmiş ve Hz.
Muhammed’e
ulaşamadan
dünya
değiştirmiş
“Hanîfler”dir.
Hani
Cenâb-u
Hakk’ın
âyet-i
kerîmelerinde ifadesini bulduğu gibi:
364
Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecrîd
Tercemesi: 2/504; Avnî, Bedrüddîn Ebû Muhammed
Mahmûd b. Ahmed, l'mdetü'l-Kârî Fî Şerhi Sahîhi'l-Buhârî:
2/563-564.
254
Tefsir Problemleri
ْ ‫وا َوالَّ ِذينَ هَاد‬
ْ ُ‫إِ َّن الَّ ِذينَ آ َمن‬
َّ ِ‫ارى َوالصَّابِئِينَ َم ْن آ َمنَ ب‬
( ِ‫اّلل‬
َ ‫ص‬
َ َّ‫ُوا َوالن‬
ٌ ْ‫صالِحا ً فَلَهُ ْم أَجْ ُرهُ ْم ِعن َد َربِّ ِه ْم َوالَ َخو‬
‫ف َعلَ ْي ِه ْم َوالَ هُ ْم‬
َ ‫اآلخ ِر َو َع ِم َل‬
ِ ‫َو ْاليَوْ ِم‬
َ‫) يَحْ زَ نُون‬
“Şüphe yok ki (daha önce gelen peygamberlere)
îmân edenler (olsun Hz. Mûsâ’nın dînini kabul eden)
Yahûdûer (olsun), Hıristiyan ve sâbi’îler (olsun); kim
(kendi peygamberinin getirdiği şerî’ate göre) Allah’a ve
âhire t gününe inanır. Bununla beraber (O şeriatın
emirleri uyarınca) sâlih (güzel) amel (ve hareket)de
bulunursa; elbette onların Rabları katında ecir (ve
mükâfatları) vardır. Onlar için hiçbir korku yoktur. Hem
onlar üzülecek de değillerdir.”365
(‫) َما َكانَ إِب َْرا ِهي ُم يَهُو ِديهًا َوالَ نَصْ َرانِيهًا َولَ ِكن َكانَ َحنِيفًا ُّم ْسلِ ًما‬
“İbrahim ne bir Yahudi, ne de hıristiyândı. Fakat
O, hanîf’ti, Allah’ı bir tanıyan bir muvahhid, bir
müslümandı.”366 buyrııluyor ya, işte onlar!...
3) - ( ‫ان َواجْ تَنِبُوا قَوْ َل‬
َ ْ‫فَاجْ تَنِبُوا الرِّج‬٠ ٠ ٠
ِ َ‫س ِمنَ ْاألَوْ ث‬
َّ
ْ
ُّ
٠٠٠‫ور٭ ُحنَفَاء ِّللِ َغ ْي َر ُمش ِر ِكينَ بِ ِه‬
ِ ‫)الز‬
“... Şu halde murdar putlardan kaçının, yalan
sözlerden (yalan yere şâhidlik etmekten) çekinin. Allah’ın
hanîfleri, O’nun birliğine inanan ve O’na eş koşmayanlar
365
366
Bakara sûresi, âyet: 62.
Âl-i Îmrân sûresi; âyet: 67.
Tefsir Problemleri
255
olarak (yalan yere şehâdetten) kaçının.”367". “3W> fermânı
var ya, işte ayrıca buralarda ifadesini bulduğu gibi...
‫َي ٍء أَ ْكبَ ُر َشهَادةً قُ ِل ه‬
( ‫هللاِ َش ِهي ٌد بِ ْينِي َوبَ ْينَ ُك ْم‬
ْ ‫قُلْ أَيُّ ش‬
ُ
‫َوأُو ِح َي إِلَ َّي هَ َذا ْالقُرْ آنُ ألن ِذ َر ُكم بِ ِه َو َمن بَلَ َغ أَ ِئنَّ ُك ْم لَتَ ْشهَ ُدونَ أَ َّن َم َع ه‬
ً‫هللاِ آلِهَة‬
َ‫ )أُ ْخ َرى قُل الَّ أَ ْشهَ ُد قُلْ إِنَّ َما هُ َو إِلَهٌ َوا ِح ٌد َوإِنَّنِي بَ ِري ٌء ِّم َّما تُ ْش ِر ُكون‬Daha
önce metinleriyle verdiğimiz, en büyük şâhidliğin
Allah’ın şâhidliği olduğu. Hz. Muhammed’in hak
peygamber olup Yahûdî ve hıristivânlara, kitaplarında
mevcûd olan bu gerçeği inkâr ettiklerine Allah’ın şehâdet
edeceği, çirkin yalancı şâhidlik ne kadar âdî ve bayağı ise,
Allah’ın bu hakk şehâdetinin o kadar ulu ve yüce bir
şahitlik olduğu;368
5) ( َ‫ْرفُونَ أَ ْبنَاءهُ ُم الَّ ِذين‬
َ ‫الَّ ِذينَ آتَ ْينَاهُ ُم ْال ِكت‬
ِ ‫َاب يَ ْع ِرفُونَهُ َك َما يَع‬
ْ ‫ )خَ ِسر‬Yahûdî ve hırıstiyânların kendi öz
َ‫ُوا أَنفُ َسهُ ْم فَهُ ْم الَ ي ُْؤ ِمنُون‬
evlatları gibi bilmelerine369 rağmen.
6) Kıyâmete kadar gelecek bütün beşeriyetin
saadeti demek olan bu paha biçilmez gerçeği gizleyerek
onlara en büyük zulmü, reva görmeleri. . . 370
4) -
İşte Allah’ın gösterdiği hak yolda direnenler ve bu
zorlu işi başarabilenlerle, her ne sûretle olursa olsun, bu
yoldan sapanların durumları!...
367
el-Hâcc Îmrân sûresi; âyet: 30, 31.
En'âm sûresi, âyet: 19.
369
En'âm sûresi, âyet: 20.
370
Bakara sûresi, âyet: 140; En'âm sûresi, âyet: 144; Bakara
sûresi, âyet: 159.
368
256
Tefsir Problemleri
İNCİL’İN İSLÂM VE PEYGAMBERİ
HAKKINDAKİ BAZI ENTERESAN İFÂDELERİ VE
HIRİSTİYANLARIN BUNLARI TAHRİF VE
TE’VÎL ETMELERİ
“Ben, babadan sizinle devamlı olarak bulunmak
için sizlere başka bir “Farakliyt” vermesini isterim. 371
“O, Allah’ın ruhundan olacaktır. İnsanlar onu görmeyip
bilmediklerinden, kabul etmeye güçleri kolay kolay
yetmeyecektir. Ama sizler O’nu bilirsiniz. Çünkü sizlerin
yanınızda oturan ve içinizde olan varlık O’dur.”372 “İyi
bilin ve inanın ki, Allah tarafından gönderilecek olan
Farakliyt size her şeyi öğretecektir. Benim öğrettiğim her
şeyi sizlerin hatırınıza getirecektir.” 373 “Ben size şimdi
ilerde olacak bir olaydan, gelecekten haber verdim ki,
olduğu
zaman
benim
sözlerimi
hatırlayarak
374
inanasınız.”
“Pederden sizlere gönderilecek olan
Farakliyt, pederden aldığı doğru ruhla benim için de
tanıklık edecektir. Siz de tanıklık edeceksiniz ki,
başlangıçtan beri benimle berabersiniz.” 375 “Ben size
kesin olarak doğruyu söylüyorum. Benim gidişim daha iyi
ve daha hayırlı olacaktır. Ben gitmeyince Farakliyt
gelmez. Ben gidersem Farakliyt’i gönderirim.” 376 “O
gelince insanları iyi yola yöneltmeye çok çalışacak.
371
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 15. âyet.
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 17. âyet.
373
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 26. âyet.
374
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 30. âyet.
375
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 26. âyet.
376
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 7. âyet.
372
Tefsir Problemleri
257
Günâh işleyenleri sapıkları affetmeyerek şiddetle
azarlayacaktır.” 377 “Bana inanmayanları da hoş
görmeyecek, onlara da kesinlik ve sertlikle işlem
yapacaktır.”378 “Benim sizlere söyleyecek birçok sözlerim
daha vardır. Fakat şimdi siz onları taşımak gücünde
değilsiniz.” 379 Lakin O, Hakk’ın ruhu geldiği zaman,
sizler doğruyu anlayacaksınız. Sizleri uyaracaktır. Çünkü
O, bir sözü kendiliğinden söylemez. Yalnız işittiği sizlere
ulaşacaktır. Ve sizlere bildirir.”380 “O kutsal kişi, beni de
kutsayacaktır. Çünkü O zât söyleyeceklerini benimkinden
alarak sizlere söyleyecektir.”381 “Pederin olanların tümü
benimdir. Bundan dolayı, benimkinden alıp size haber
verecektir.”382
İmam
Kastalânî
de
(923/1517)
“Mevâhıbü’l-Ledünniyye”sinde bu hususta şu bilgilen
aktarmaktadır:
“İbnü Tuğrul, “Dürrü Munazzam” cıdlı eserinde
İncil, Îsâ A.S.’dan sonra o kavme bir Faraklit
(peygamber) gönderileceğini ve kendisi gibi O’da
Allah’ın emirlerini halka bildireceğini ve şerî’atinin
kıyamete kadar bâkî kalacağını yazmaktadır.”
377
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 8. âyet.
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 9. âyet.
379
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 12. âyet.
380
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 13. âyet.
381
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 14. âyet.
382
Yuhannâ İncili, 14. bölüm, 15. âyet.
378
258
Tefsir Problemleri
“O, sizinle beraber dağılmış olanları bir araya
toplayacak ve Hakk’ın ruhunu kuvvetle izhâr edecektir.
Âlemde hiç kimse
O’nunla
savaşmaya güç
yetiremeyecektir, diye buyurmuştur.”
“İbnü Zafer’in (656/1258) naklettiği söz ise
şöyledir:”
“Vasiyetimi kabûl ediniz ve onu muhafaza ediniz.
Ben size Faraklit’i diledim ki, zaman sona erinceye kadar
sizinle beraber olsun.”
“İbnü Zafer’in (656/1258) bu sözü, Hz. Îsâ
tarafından açıklandığı üzere, Hakk Teâlâ hazretleri,
kendinden sonra bir peygamber daha gönderecektir.
Kendi gibi O’da Allah’ın rÎsâletıni tebtîğ edecek ve O’nun
şerî’atı ebediyyen kalıcı olacaktır. O halde bu vasıfları
taşıyan yalnız Hz. Muhammed S.A/dir O’ndan başkası
olamaz...”383 İmam Kastalânî (923/1517) İbnü Zafer’den
(656/1258) yaptığı nakillerine şöyle devâm ediyor:
“-İncilin tercemesinde “Faraklit” peygamber
demektir. Zira şöyle denilmiştir: -Muhakkak biliniz ki, hu
söylediklerim benim sözlerim değildir. Hak Teâlâ
hazretleri beni, bu sözleri size bildirmek için
göndermiştir. O, beni ismimle zikredip rÎsâletimi tasdik
383
Kastalânî, Mevâhîbü’l-Ledünniyye Tercümesi, İlâhî
Rahmet Hz. Muhammed: 2/105.
Tefsir Problemleri
259
edecektir. Ben size ne söyledimse O, size gelip
hatırlatacaktır. Bundan daha açık bir söyleyiş olmaz.
Faraklit, Cenâb-u Hakk’ın gönderdiği bir Rasûl’dür.
Gelip, Îsâ A.S.’ı tasdik edip O’nun Allah tarafından
gönderildiğini bildirecektir. Ve gereken her şeyi halka
söyleyip öğretecektir. Nitekim Îsâ A.S.’da öyle yapmıştı.”
“Anlatılan ifadede geçen “Eb” sözü değiştirilmiş
sözlerdendir. Yahudilerle hıristiyânların bu sözle
kastettikleri Allah C.C.’dür. Onların âdetlerinde bu söz
“ululamak” kelimesidir. Hıristiyânlar kendi büyüklerine
“Âbâyı Rûhâ- niyye” diye seslenirler, talebeler
öğretmenlerine “Eb, Eb...= baba baba” diye seslenirlerdi.
Benî İsrâil Benî Îsâ dâima “Ebnâullâh=Allah’ın
evlâtları” demeyi âdet edinmişlerdi. Bu sözün Cenâb-u
Hakk’a lâyık olmadığını idrâk etmeden söylüyorlardı,
(‫“ = )يرسل باسعى‬Babam beni ismimle gönderecek” sözünden kasıt, Hz. Îsâ’nın doğru ve hak peygamber olduğuna
Hz. Muhammed S.A. efendimizin şahâdetidir. Ve
Kur’ân-ı Kerîm’de O’nun övülmesi ve kendisine iftirâ
olunan şeylerden arınmasıdır dediler”.
“İncil’in diğer bir tercümesinde: “O peygamber
geldiği zaman ehl-i kitâbm âlimlerine: “Niçin gerçeği
gizlediniz?!. Neden Allah’ın kitabında olan kelimeleri
değiştirip başka şekle soktunuz?!. Niçin dîni, dünya
menfaatine karşılık sattınız?/..” diye kınanacak ve
söylediklerim
benim
değil,
Allah’ın
bana
260
Tefsir Problemleri
bildirdikleridir diyecek ve halka Hakk Teâlâ hazretlerinin
emir ve yasakları anlatılacak ve âlem hakkında haber
verilecektir... “ diye yazılmıştır İşte bu vasıfları taşıyan
Hz. Muhammed S.A. ‘den başka kim olabilir?!. O
Peygamber halka müjdeci, korkutucu ve gayıbdan haber
verici Muhammed Mustafâ hazretleridir. Ve “Faraklit”
ki, peygamber demektir, o hazretten başkasının olması
düşünülemez.384”
“Sehl, annesiyle birlikte amcasının himâyesine
sığınmış bir yetimdi. Hıristivândı ve İncil okurdu. Birgün
amcasının İncil sayfalarını alıp okurken rastladığı bir
sayfanın yazıları hoşuna gitmedi. Eliyle yoklaştırdı,
yaprağın birbirine tutkalla yapıştırılmış olduğunu gördü.
Onları
birbirinden
ayırdığı
zaman
orada,
peygamberimizin sıfatını şöylece yazılı buldu:
O, ne kısa ne de uzun boyludur. Ak tenlidir. Saçı iki
bölük hâlinde örgülüdür. İki o muzunun arasında
peygamberlik mührü vardır. Kendisi çoğu zaman
dizlerini dikip iki elini kavuşturarak oturur. Sadaka kabul
etmez. Merkebe ve deveye biner, davar sağar. Eskimiş
elbise giyer. Böyle yapan kişi, kibirden uzaktır. O, böyle
yapar işte!... İsmâil’in soyundandır O!... Ahmed’dir ismi
O’nun!..”
384
Kastalânî, Mevâhibü’l-Ledünniyye Tercümesi: İlâhî
Rahmet Hz. Muhammed: 2/106.
Tefsir Problemleri
261
“Sehl, peygamberimizin vasıflarını buraya kadar
okuyup bitirdikten
sonra amcası, çıkageldi. Sehl’in elinde İncil
sayfasını görünce, kızdı ve: “-Bu yaprağı açmak, okumak
senin nene gerek?” diyerek onu dövdü. Sehl de: “-Orada
“Ahmed” peygamberin vasıfları var!” deyince; amcası:
“-O, artık bundan sonra gelmeyecek... “ dedi.”385
“FARAKLİYT” KELİMESİNİN ANLAMI
Delhili Rahmetüllah Efendi (1306/1888), 1268
yılında bir papazlar topluluğu tarafından yazıldığını
söylediği, fakat ismini tasrîh etmediği bir kitapta Far
akliyi sözünün şöyle açıklandığını ifade etmektedir:
“Farakliyt sözü, yunancadan arapçaya aktarılmış
ve arapçalaşmış bir sözdür. Bunun aslı yunancada
–Paraklitos’tur- Ve vekîl demektir. Bu sözün yunanca
aslı: Piroklitos’ tur. Piroklitos’un anlamı da. Muhammed
ve Ahmed’dir; demişlerdir...”386
Delhili (1306/1888), bu bilgiyi aktardıktan sonra
aşağıdaki önemli açıklamaları yapmaktadır:
385
İbnü Sa'd, Tabakât: 1/363.
Delhili Rahmetüllah Efendi, Izhâru’l-Hak Tercümesi:
677.
386
262
Tefsir Problemleri
HIRİSTİYANLARIN “AHMED”
ANLAMINDAKİ “FARAKLİYT”İ İSTİSMARLARI
“Farakliyt sözünü iyice anlayan bilginler, bir
peygamberin daha geleceğinin müjdelendiğini biliyor ve
bunu bekliyorlardı. İşte bu beklenen peygamber Hz. Îsâ
olamazdı. Çünkü Hz. İsâ o zaman yaşıyordu. Bu
âyetlerden faydalanarak Hz. Îsâ’nın doğumundan 170 yıl
sonra küçük Asya’da yaşayan Menteş papazı: “-Îsâ A.S.
hazretlerinin geleceğini müjdelediği Farakliyt benim.”
diyerek peygamberliğini ileri sürdü. Kendisi çok dürüst ve
dindar bir kişiydi. “Teselli edici hakk rûh benim...”
deyince, birçok kimseler ona inandı. Ve etrafında
toplananlar
çok
büyük
yığınlar
halindeydi.
“Lübbü’t-Tevârîh”in yazarı bu olaydan haklı olarak şu
sonucu çıkarmıştır:”387
“Demek ki, hıristiyânlar, Farakliyt Îsâ A.S.’dır
diyorlar ama, buna kendileri de inanmıyorlar. Adetleri
gibi, daima din kitaplarına uydurmalar ekliyorlar. Şurası
çok açıktır ki, gerek Yahudiler gerekse hıristiyânlar,
Hz.İsa’dan sonra bir peygamberin geleceğini biliyorlardı.
Kitapları bit mübarek kişiyi müjdelemişti. Ve yıllarca bu
kutsal peygamberi beklediler. İşte bu peygamber, İslâm’ın
peygamberi. Allah’ın sevgilisi, insanların mükemmeli
Muhammed Mustafâ S.A.’dir”.
387
Delhili Rahmetüllah Efendi, Izhâru’l-Hak Tercümesi:
677-678,
Tefsir Problemleri
263
“Lübbü’t-Tevârîh” yazan kitabına bu sözlerden
sonra şöyle devâm ediyordu:
“Benim bu konuda en ufak bir şüphem bile yoktur.
Onlar gibi ben de bekledim. İslâm peygamberi gelince
bütün niteliklerin üzerinde toplandığını görerek O’na
inandım. Ve şunu da arz edeyim ki, Muhammed Mustafâ
S.A. kutsal kitaplarda geleceği müjdelenen tek ve doğru
peygamberdir. Buna yemin eder ve bütün mukaddesatımla
and içerim...”388
Farakliyt, Piraklitos, Pariklotos ile geleceği
kutsal kitaplarda bildirilen peygamberin Rasûlüllah S.A.
olduğunda şüphe yoktur. Bu konuda hıristiyânlar
Farakliyt’in Hz. Îsâ olduğunda ısrâr etmekte iseler de,
buna kendilerinin de inanmadıklarına -yanı bu ısrarlarında
samîmi olmadıklarına- kânî bulunmaktayım. Zira Hz. Îsâ:
“Farakliyt gelecektir. O’na itaât edin” demiş; yoksa
“Farakliyt benim bana itaat” dememiştir. “Ben
gitmezsem
Farakliyt
gelmez...”
demiş;
yoksa
hıristiyânların iddia ettiği gibi “Benim rûhum gidecek
sonra geri gelecek...” gibi bir takım tenâsûh yollu sözler
etmemiştir. Ayrıca: “Farakliyt, kendiliğinden bir şey
söylemez, yalnız işittiğini sizlere bildirir.” sözünde
dikkate değer ince ve acı bir eleştiri vardır. Şöyle ki: “Ey
hıristiyânlar! Sizler, benim sözlerimi ve Allah’ın kitabını
388
Delhili Rahmetullah Efendi, Izhâru’I-Hak Tercümesi:
678.
264
Tefsir Problemleri
değiştiriyorsunuz. Fakat Farakliyt Allah’dan aldığını
aldığı
gibi
söyleyecek
ve
onu
kimse
389
değiştirmeyecektir.”
Görüldüğü gibi İncil’den aktarılan bu ifadeler
içerisinde Kurân-ı Kerîm’in:
ُ ‫) َو َما يَن ِط‬
(‫ُوحى‬
َ ‫ق َع ِن ْالهَ َوى٭ إِ ْن ه َُو إِ َّال َوحْ ٌي ي‬
“O (Muhammed) kendi hevâ(ü heves) inden
konuşmaz. Onun konuştuğu ancak ve ancak iyhâ edilmiş
bir vahiyden başka birşey değildir...”390
(‫ي‬
َّ ‫) ُقلْ َما ي َ ُكونُ لِي َأ ْن ُأب َ ِّد َلهُ ِمن ت ِ ْل َقاء نَ ْف ِسي إ ِ ْن َأ َّتب ِ ُع إ ِ َّال َما يُو َحى إ ِ َل‬
“(Ya Muhammedi...) De ki: Benim O (Kur’ân)ı
kendiliğimden değiştirmem benim için imkânsız bir şeydir.
Ben, bana vahyedilmekte olan şeylerden başkasına asla
tâbi olmam.”391
389
Delhili Rahmetullah Efendi, Izhâru’I-Hak Tercümesi:
679, 681.
390
en-Necm sûresi, âyet: 3-4.
391
Yûnûs sûresi, âyet: 15.
Tefsir Problemleri
265
RASÛLÜLLAH S.A.’İN İNCİL’DE
“FARAKLİD - AHMED” ADIYLA
MÜJDELENMESİ
İbnü Hişâm da (213/828) Havârî Yuhannâ’nın,
Rasûlüllah S.A.’in geleceğinin încil’dc müjdelendiğini
şöyle ifade etmektedir:
“İbnü İshâk (151/768) demiş ki, bana ulaşan
bilgiye göre: havârî Yuhannâ Îsâ b. Meryem zamanında
hıristiyânlar için incil yazarken Rasûlüllah S.A.’in
sıfatlarıyla ilgili olarak Meryem oğlu Îsâ şu âyetleri ortaya
koymuş ve demiş ki:
“Kim beni kızdırırsa Rabbı’da kızdırmış olur.
Keşke ben sizin huzurunuzda benden önce hiç kimsenin
yapmadığı sanatları ortaya koysaydım. Onların bir hatâsı
yok. Fakat şu andan îtibâren onlar bana karşı geldiler ve
bana gâlip geleceklerini zannettiler. Aynı şekilde Rabb’a
da gâlip geleceklerim sandılar. Yalnız, “nâmûs” daki
kelimenin elbette tamamlanması lâzım: Onlar beni
meccânen, yani boşyere kızdırdılar. Şu. Allah’ın kendi
katından size göndereceği “et-Münhamennâ” yine Allah
katından görevlendirilecek “Rûhü’l-Kuds’le geldi ve
açıkça ortaya çıktı mı; O. bana şâhid olacak siz de şâhid
olacaksınız. Çünkü sız eskiden benimle beraberdiniz. İşte
bunu ben size, benden (haber vermedin diye) şikâyetçi
olmamanız için söyledim.”
266
Tefsir Problemleri
“Münhamennâ,
demektir.
Rumcada
“Berakliytis”tir.”392
süryânicede
Muhammed
ise
bunun
karşılığı
Kâmil Mırâs da bu konuyla ilgili olarak şu
açıklamayı yapmıştır:
“Nasrâniyet tarihi, incil’in Kur’ân gibi orijinal ilk
nüshasına mâlik bulunmadığından. Hz. Îsâ’nın Kur’ân’ın
haber verdiği bir tebşirinin İncil ihbârıy- la tatbiki
mümkün olmamıştır. İncil nâmına tedâvül eden dört kitap
varsa da, müteaddid tarihlerde ayrı ayrı muharrirler
tarafından yazılan bu nüshalar, gerek tarz-ı tertibi, gerek
münderecâtı itibariyle tamâmen birbirinden ayrı şeylerdir.
Bununla beraber Yuhannâ İncili’nin müteaddid bâblannda
Hz. Îsâ’nın kendisinden sonra Faraklid adlı ve kendisi
gibi halaskâr bir mürşid kardeşin geleceği. O’na ittibâ
edilip muhâlefet olunmaması uzun uzadıya zikredilmiştir.
Bu cihetle İslâm muharrirleri “Faraklid”in “Ahmed”Q
müsâvî olduğunu kabûl ve tefsir etmişlerdir. Şurası
gariptir ki. İncil’in bundan sonra yakın zamanlarda basılan
Türkçe nüshalarında bu Faraklid kelimesi değiştirilmiş
bunun yerine “Teselli edici” denilmiştir. Fakat ne sakat
bir harekettir ki, Nasrâniyet nâşirlerinin isim
değiştirmeleriyle İncil’den müstakbel mürşidin irşâdına
dâir zikredilen vazifeler de kaldırılmış olmaz ya!...
Yuhannâ İncil’inde Faraklidin îfa edeceği hayırhâhâne
392
İbnü Hişâm, es-Sirâtü'n-Nebcviyyc: 1/232-233.
Tefsir Problemleri
267
vazifeler, bütün semâvî kitaplarda peygamberlere âit
olarak zikredilmekte olduğuna ve Îsâ ile Muhammed A S.
arasında tarîhen kayda değer bir peygamber
bulunmamasına göre İncil’in Faraklidi Kur’ân diliyle
Îsâ’nın haber verdiği “Ahmed” olması kabûl edilmek
icâbeder. Nasıl ki, bir kısım Nasârâ âlimleri Faraklid’i,
“Hammâd, Hâmid” diye tefsir etmişlerdir.
Rum lÎsân ve edebiyâtına tam bir vukufu olan
Âbidin Paşa bir eserinde İncîl-i Şerifte mezkûr olan
“Ferakliyus” kelimesinin, mânâ îtibâriyle tamamen
“Ahmed” isminin mukâbili olduğunu yazıyor.
Abdü’l-Ehad Davûd’un “İncil ve Salîb” nâm eserinde
“Ahmed” mukâbili olduğu incelenmiştir.”393
İncil’de
Rasûlüllah
S.A.’in
geleceğinin
müjdelendiğini gösteren bir çok delilden bir de Delhili’nin
(1306/1888) aktardığı şu vesikayı kaydedelim:
“Ermeni bir papaz olan din bilgini Oskan, Eş’iyâ
kitabını 1666 milâdî yılında tercüme ederek şöyle yazmış:
“-Allah Teâlâ hazretlerini devamlı olarak anınız, teshîh
ediniz en arkada (en son) yolladığı değerli eserinin adı:
“Ahmed”dir
393
Naîm, Ahmed. Sahîhu Buhârî Muhtasarı, Tecridi Sarih
Tercemesi: 9/251: Ertuğrul. İsmail Fennî. Hakikat Nurları:
163-164.
268
Tefsir Problemleri
Ermenice yazılı kutsal kitaplarda bu cümle
böylece ve açıkça yazılıdır. Bu cümle birçok doğruları
ortaya çıkarmaktadır.”394
Maurice Bucaille’de Delhili’nin sıraladığı
delillerin birçoğunu sıraladıktan sonra İnciller’deki
Faraklit kelimesinin “Kutsal Rûh” ya da “Mesih “ olarak
değiştirildiğini, oysa Yuhannâ İncilinin birçok yerlerinde
tekrarlanan bu kelimenin “Kutsal ruh” ya da “Mesih”
şeklinde anlaşılmasının İncil âyetlerinin siyâk ve sibâkıvla
bazı farklı metinleriyle uyuşmadığını isbâtlamaktadır:
“Yunancadan Fransızcaya geçen bu isim veya bu
ünvân yeni ahitte sâdece Yuhannâ tarafından kullanılır.
Bu isim yuhannâ incilinde beş defa tekrarlanır, dördünde
“Kutsal Rûh”a birinde de Îsâ, Mesih’e tekâbül eder.
Paraklet, şefaatçi ve müdâfaa eden anlamına gelir... Îsâ
Rûh’un, Baba oğul (yani Allah ve Hz. Îsâ) tarafından
gönderileceğini ve O rûhun kendisinin dünya hayatı esnasında havârileri lehine gerçekleştirdiği üzere, yardım
edici rolünde oğlun yerini tutma görevini îfa edeceğini
haber verir. Mesih’in halefi olan ruh, Paraklet: yani
394
Delhi’li,
Rahmetullah
Tercümesi: 682.
Efendi,
Izhâru'l-Hak
Tefsir Problemleri
269
herşeye gücü yeten şefaatçi olarak işlerde rol alacak ve
icraatta bulunacaktır.”395 Demektedir.
Naklettiği bu metin içinde: “Şu halde bu yorum
Kutsal Rûh’u Hz. Îsâ’nın dünyadan gitmesinden sonra
insanların en yüce rehberi yapmaktadır. Ama
Yuhannâ’nın
metniyle
uyuşmaz.” 396 Şeklinde
değerledirmektedir.
Baucaille, araştırmasını şu sözleriyle sonuca
bağlamaktadır:
“Demek ki Hz. Îsâ, kendisinden sonra, Allah’ın
yeryüzüne bir başka insan göndereceğini ve Yuhannâ’ya
göre onun rolünün, bir cümleyle söylemek gerekirse,
Allah’ın kelâmını işiten ve onun mesajını insanlara teblîğ
eden bir peygamberin rolü olacağını haber vermektedir.
Kelimelere gerçek anlamları verilecek olursa,
Yuhannâ’nın metninin mantıkî yorumu bundan ibârettir.
Şimdi elimizde mevcut metninde bulunan “Kutsal
Rûh” kelimeleri tamamen kasdî olarak sonradan yazılmış
bir ilâveden ileri gelmektedir. İlâvenin gayesi, Hz. Îsâ’dan
sonra bir peygamberin geleceğini haber veren bir parçanın
395
Baucaille, Maurice, Kitab-ı Mukaddes Kur'ân ve Bilim:
157.
396
Baucaille, Maurice, Kitab-ı Mukaddes Kur'ân ve Bilim:
157.
270
Tefsir Problemleri
ilk anlamını değiştirmektir. Çünkü buna inanmak, Hz.
Îsâ’nın son peygamber olmasını isteyen, gelişme
halindeki Hıristiyân Cemaatlerinin öğrettikleriyle çelişki
ortaya çıkarıyordu.”397
İSLÂM’I KABUL EDEN BAZI
HIRİSTİYANLAR VE DEĞERLENDİRMELERİ
İlk yüzyıldan beri yetişen bilginlerin büyük bir
çoğunluğu Hz. Muham- med S.A. için birçok eserler
yazmışlar ve Onun geleceğini müjdelemişlerdir. Yahûdî
bilginlerinden Abdullah b. Selâm (43/663) ve oğulları
Saîd, Bünyamîn, Ka’bü’l-Ahbâr (32/652) ve benzeri bir
çok kişiler, hıristiyân bilginlerinden Bahîra, Nastûrâ.
Elhabeş ve Dıhyetü’l-Kelbî (45/665) gibi bilgin kişiler,
Cârûd ve Necâşî gibi birçok bilgin ve güçlü devlet
başkanları Peygamberimiz S.A.’in peygamberliğini ve
İslâm’ı kabul etmişlerdir. İslâm’ı kabûl etmedikleri halde,
peygamber efendimizin peygamberliğini ve büyüklüğünü
kabûl eden Rum kayseri Hirakl, Mısır kralı Mukavkıs.
İbnü Dorya, Atap oğlu Hayy ve Ebû Yâsir gibi nice krallar
ve bilginler vardır.398
Evet, rahmetli Delhili’nin (1306/1888) saydıkları
daha işin başında iken hakk’ı bulan ve hidâyete erebilen
397
Baucaille. Maurice, Kitab-ı Mukaddes Kur'ân ve Bilim:
160-161.
398
Delhi'li. Rahmetullah Efendi, Izhâru'I-Hak Tercümesi:
682-683.
Tefsir Problemleri
271
bir kaç kişi... bakalım ondan sonra, bugüne kadar Kelime-i
Tevhîd’le kucaklaşan daha niceleri var. Gizli aşikâr kendi
kitaplarının tuttuğu ışık kırıntıları. İslâm ve Kur’ân’dan
öğrenebildikleri hakikat parçaları, hayattan edindikleri
tecrübc bilgileri... kim bilir daha nicelerinin İslâm’ını
îlâna; nicelerinin de, Necrân piskoposunun îtirâf ettiği
gibi. îmânını gizli tutmaya zorlamıştır kendilerini!..
Evet, öyle diyordu Necrân piskoposu kardeşine:
“Eğer ben Muhammedi (açıkça) tabî olacak olursam, şu
kavim bize yaptıkları hizmetleri yapmaz, itibâr ve ikramı
göstermezler. Bizden yüz çevirir, tam aksini yaparlar.
Biz de gördüğün her şeyi çekip elimizden geri
alırlar...”399
Elimin altında “Limâzâ Eslemnâ = Niçin
Müslüman Olduk” adında bir kitap var. Bu kitapta
asrımızda İslâm ile kucaklaşmış İngiliz, Fransız, Amerikan. Alman, Hollandalı, Kanadalı, İsviçreli, İrlandalı,
Macar, Japon vs. milletlerden; nice devlet ve siyâset
adamı, nice ilim ve fikir adamı, nice sosyolog, psikolog,
gazeteci vs. kadın ve erkek, İslâm’la kucaklaştıklarını
açıkça îlân ccsâretini göstermişler; kimbilir daha niceleri
de
bu
îmânlarını
kalplerinin
derinliklerine
gömmüşlerdir?!. Bu kitapta sâdece niçin müslüman
olduklarına dâir makâle gönderenlerin sayısı kırkdörttür...
399
İbnü Hişâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye: 1/573; Ebü'l-Fıdâ.
es-Sireh: 4/107; İbnü Hacer. el-İsâbc: 3/292.
272
Tefsir Problemleri
Yalnız çoğunlukla hıristiyânken eski dinlerini terk
edip, İslâm’ı kendi dinleri, Muhammed S.A.’i kendi
peygamberleri ve Kurân-ı Kerîm’i de kendi kitapları
olarak kabûl eden bu insanların hemen hemen tamamının
üzerinde toplandıkları bir nokta var; O da şu:
“Hiçbir tahrife uğramadan bize ulaşan biricik dîn
İslâm dînidir. Ve bu dîn. “rûhânî hiç bir reîs” vb. hiç bir
beşerî aracıyı araya sokmaksızm insanı Rabb ‘ine
doğrudan doğruya ulaştıran ve Allah’ın rahmet
deryâsında afv-ü mağfiretiyle çepe çevre saran biricik
dîndir..”400
Hıristiyânlığın Peygamberimiz S.A. zamanındaki
mümessili olan Necrânlılar’ın Rasûlüllah S.A.’le
temâsları. Rasûlüllah S.A.’ın onlara nasıl davrandığı ve ne
gibi şeyler söyleyip neler yaptığı ve ne yapmalarını
istediği gibi hususlar, günümüze ve hâl-i hâzır
hıristivân-Müslüman münâsebetlerine fiilî örnek olduğu
ve açık ışık tuttuğu için büyük önem taşır. Onların
Yahudilerle İslâm düşmanlığında birleşip haçlı ve Helen
zihniyetiyle hareket ederek her sâhada olduğu gibi
İslâm’ın kökü Kur’ân’ın tahrif, tahrîb ve tahkîrinde de
onlarla elbirlik olmalarına, onlara daima destek
vermelerine mukâbil, bizim nasıl davranmamız ve nasıl
400
Râbitatü'l-Âlemi'l-İslâmî, Limâzâ Eslemnâ: 8.
Tefsir Problemleri
273
bir yol izlememiz gerektiğini belirlemesi bakımından çok
büyük önem taşır diye düşünüyorum.
YEMEN VE IRAK NECRÂN’I TOPLUM
OLARAK MÜSLÜMAN-HIRİSTİYAN
MÜNÂSEBETLERİNİN İLK MERKEZİ
Necrân Mekke’ye Yemen tarafından yedi konak
mesâfede uzun bir vâdî içerisinde kurulmuş büyük bir
şehirdir. Bu vâdî ve civârı da Necrân diye anılır. Yemen’in
kuzey doğusundaki büyük Dehnâ sahrasının kenarında
uzanan verimli bir vâdîdir. Halkı hıristiyândı. Aralarında
tek tük Yahudiler de vardı.401
Yemen meliklerinden Yahûdî Yûnus bin Nüvâs,
hıristivânlan kendi dînine dâvet etmiş, kabul etmediler
diye onları kazdırdığı uzun hendekler içerisinde yaktırdığı
ateşe atarak, sırf şükre lâyık tek Allah’a inandılar diye,
onların alevler içerisinde yanışlarını büyük bir zevkle
seyrettiklerini anlatan “Bürûc” suresinin nüzul
sebeplerinden biri olan olayın kahramanlarının neslidirler.
Şu kucağında küçücük bebeğiyle ateş çukuruna
sürüklenen kadıncağızın, bebeğine dayanamayıp
hendeğin kenarından üçüncü kez geri dönmeye
yeltendiğinde bebeğin dile gelip: “-Anne dönme arkanda
sönmek nedir bilmeyen bir ateş var. Eğer önündeki ateşe
401
Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd
Tercemesi: 10/378; Koksal, Âsim, İslâm Tarihi: 10/193
274
Tefsir Problemleri
kendini atmazsan oraya (cehenneme) düşeceksin. Kendini
çukura at, zira sen hakk üzresın!..” dediği müthiş
imtihânın nesli... 402 Dedelerini ateş çukurlarına atan
Yahûdîlerin helâk edildiğini Kur’ân-ı Kerîm’in:
“Uhdûd=ateş çukurları sahibi (Yahûdîler) lânetlenmiş ve
helâk olmuşlardır.” 403 şeklinde büyük yeminlerle haber
verdiği nesil...
Burası İslâm’dan önce tahrife uğramış Yahûdîlığin
hıristiyânlıkla neshinden sonra büyük fedâkârlıklarla
hıristiyân
kalmayı
başaran
insanların
yurdu
Yemen-Necrân’ıdır. İlerde Hz. Ömer, bunları, bu bölgede
İslâm’a karşı kıyâm için silâh biriktirildiğıni öğrenmesi
üzerine Küfe civârındaki Necrân’a nakledecektir. Buraya
da Irak Necrân ı denilecektir.4044113
402
Beyzavî, el-Kaazî. Envâru't-Tenzîl ve Esrâru't-Te'vîl:
2/595; Şeyhzâde, Muhanımed b. Muslihiddin Mustafa,
Hâşiyetü Şeyhzâde ala't-Tefsiri'l-Kâzî Bevzâvi: 4/546;
Cemel, Süleyman b. Onıer: el-Fütûhâtü'l-İlâhiyye: 4/513;
es- Sâvî, Ahmed, Ilâşiyetu's-Sâvî ala't-Tefsiri'l-Celâleyn.
4/307; Râzî, Fahrud- dîn. et-Tefsîru'l-Kebîr: 31/118; Sahîhu
Buhâri Muhtasarı Tecrîd Tercemesi: 10/379.
403
Burûc sûresi, âyet: 5.
404
Ebû Yûsuf, el-Kaazî, Kitabü’l-Harâc Tercümesi: 130.
Sahîhu Buhâri Mutasarı, Tecrîd Tercemesi: 10/383.
Tefsir Problemleri
275
ÖRNEK HIRİSTİYAN - MÜSLÜMAN
İLİŞKİSİ... RASÛLÜLLAH S.A.’İN NECRAN
HERİSTİYANLARINI İSLÂM’A DAVET ETMESİ
Hz, Muhammed ehl-i kitâbı kitaplarından
kendisini ve ümmetini özellikleriyle tanıdıklarını bildiği
için; o günkü resmî, gayri resmî, devlet ve cemaat olarak
özellikle ne kadar ehl-i kitap varsa hepsine, ilgili ve etkili
kişilere şahsında birçok haberler, mektuplar ve elçiler
gönderdi. Ve kendisinin, kitaplarında geleceği
müjdelenen peygamber olduğunu bildirerek onları İslâm’a
dâvet etti. 405 Bunlardan özellikle Necrân hıristiyânlanna
gönderdiği mektup, Âl-i Îmrân sûresinin başından altmış
dört âyetin nüzûlüne sebep oldu.
RASÛLÜLLAH S.A.’İN NECRÂN’LILARA
YAZDIĞI MEKTUP
“Îbrâhim İshâk ve Yakûb’un rabbı olan406Allah’ın
ismiyle başlarım. Allah’ın Rasûlü Muhammed 407
peygamberden408 Necrân hıristiyân piskoposunaA..409 Siz
müslüman olunuz 410 Ben sizden dolayı İbrahim’in, 411
Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd
Tercemesi: 12/380-400.
406
İbnü Sa'd, Tabakalı: 1/357; Yâkûbî, Târih: 2/81;
Ebü'l-Fidâ, Sîreh: 4/101.
407
Yâkûbî, a.g.e.: 2/82: Ebü'l-Fidâ, a.g.e.: 4/101.
408
Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101.
409
Yâkûbî, a.g.e.: 2/81; Ebü'l-Fidâ, a.g.e.: 4/101.
410
Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101.
411
Yâkûbî, a.g.e.: 2/81; Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101.
405
276
Tefsir Problemleri
İsmâil’in 412 İshak ve Yakûb’un ilâhına hamdederim.
Bundan sonra derim ki; ben sizi kullara tapmaktan
Allah’a ibâdet ve kulluk etmeye dâvet ediyorum. Eğer
buna râzî olmazsanız, cizye verirsiniz. Cizye vermeye de
yanaşmazsanız, sizinle harb edeceğimi size bildiririm.
Vesselâm. ..”413
NECRÂN’LI HIRİSTİYANLARIN
RASÛLÜLLAH S.A.’İN MEKTUBUNA
GÖSTERDİĞİ TEPKİ
Necrân sipkoposu Rasûlüllah S.A.’in bu
mektubunu okuyunca, korku ve dehşete kapıldı. Bu gibi
durumlarda önce Âkıb. Seyyid ve uskuf dedikleri en yüksek
makamları işgâl eden kişiler çağrılırdı. Bu makamları
işgâl edenlerin başında gelen Vedaa adlı kimse çağrılıp
mektup okutularak fikri soruldu. O da piskoposa:
“-Allah’ın İbrahim’e İsmail’in zürriyyetinden bir
peygamber çıkaracağını vaad buyurduğunu biliyorsun.
Eğer bu zât geleceği vaad buy- rulan peygamberse, sen
O’na îmân edecek misin?!.” diye sordu. Piskopos cevap
veremedi. Sonra ikinci ve üçüncü seyyid ve âkıb’Ieri
çağırdı. Onlardan da hemen hemen aynı cevapları aldı.
Büyüklerinin fikirleri bir noktada toplanınca kiliselerde
ateşler yaktırıp çanlar çaldırarak Necrânlıları bir araya
412
Ebü'l-Fidâ, a.g.e.: 4/101.
Yâkûbî, a.g.e.: 2/81; Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101; Mîrâs,
Kâmil, Sahîhu Buhârî Tercemesi: 10/376.
413
Tefsir Problemleri
277
topladı ve onlara Rasûlüllah S.A.’in mektubunu okuyarak
görüşlerini sordu. Fikirler: “Bir hey’et gönderilip,
pegyamberimizin haberini kendilerine getirmeleri”
üzerinde birleşti.”414
ALTMIŞ KİŞİLİK SEÇME HIRİSTİYÂN
HEY’ETİNİN
RASÛLÜLLAH
S.A/E
GÖNDERİLMESİ
Necrân hey’eti altmış süvari, ondördii
Necrânlılann eşrafı, bunların içinde üçü, onların işlerini
çekip çeviren yöneticileri mevkiinde kimselerdi. Biri.
Âkıb dedikleri Abdülmesîh adındaki Necrân valisi, onların
söz sâhibi ve nüfuzlu danışmanları idi. Hep onun görüşüne
göre hareket edilirdi. İkincisi. Seyyid dedikleri Eyhem
adındaki kimse olup, Necrânlılann toplantı ve seyâhat
işlerini yürütür ve yönetirdi. Üçüncüsü, Ebû Harise b.
Alkame adındaki Uskuf, yani piskoposları olup, en üst
seviyede dîn adamları ve medreseler (eğitim) bakanı idi415
Necrân’lılar içinde çok şerefli ve îtibârlı idi. Hıristiyân
Rum kralları ona, araplardan olduğu halde, hıristiyânlığa
bağlılığı dolayısıyla maddî destek sağlar ve ikrâmda
bulunurlardı. 416 Hıristiyânlık hakkındaki derin bilgi ve
414
Ebü'l-Fidâ. a.g.e.: 4/101-102.
İbnü Hişâm, Sîreh: 1/573; İbnü Sa'd, Tabâkat: 1/357;
Ebü'l-Fidâ, Sîreh: 4/107.
416
İbnü Hişâm, Sîreh: 1/573.
415
278
Tefsir Problemleri
ictıhâdlarını takdîr ettikleri için, onun adına kiliseler
yaptırırlar ve onu ikrâmlara boğarlardı.417
NECRANLI PİSKOPOS EBÛ HARİSE İLE
KARDEŞİNİN ENTERESAN MÜNÂKAŞASI
Piskopos Ebû Harise, dişi bir katıra binmiş,
kardeşi Kûz veya Kürz de yanında olduğu halde,
peygamberimize gelirken, katırının ayakları dolaşarak
yere kapanmıştı. Kürz bunun üzerine: “-Yüzü üzre
sürünsün, yüzünün üzerine düşsün, kahrolsun!..”diye
Rasûlüllah S.A.’e ilendi. Bunu duyan kardeşi uskuf Ebû
Harise: “-Aksine, O sürüneceğine sen sürün, sen
kahrol!...” karşılığını verdi. Kürz, şaşkınlık içerisinde:
“-Ey kardeşim! Bunu bana niçin söyledin?!..” diye sordu.
Ebû Harise: “-Vallahi O, bizim bekleyip durduğumuz
peygamberin ta kendisidir...” demekten kendini alamadı,
Kürz, kardeşine: “-Peki. sen bunu biliyorsun da; O’na
tâbî olmaktan seni alakoyan nedir?!..” diye sordu.
Piskopos Ebû Harise:
“-Eğer dediğini yapacak olursam; şu kavim bize
yaptıkları hizmeti, itibâr ve ikramı yapmazlar. Bizden yüz
çevirir ve aksini yaparlar. Bizde gördüğün her şeyi
elimizden çekip, geri alırlar!..” dedi.
417
İbnü Hişâm, Sîreh: 1/573; Ebü'l-Fidâ, Sîreh: 4/107;
Mîrâs, Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîd
Tercemesi: 10/381.
Tefsir Problemleri
279
Piskopos Ebû Harise’nin bu sözleri kardeşi Kürz b.
Alkameye çok tesîr etti ve kürz. bilâhare müslüman
oldu.418
İÇİNDE RASÛLÜLLAH S.A.’ÎN İSİM VE
SIFATLARI YAZILI İNCİL NÜSHASI
İbnü Hişâm. “Necrân reisleri ve içlerinden birinin
müslüman olması” başlığıyla verdiği bir nakilde şunları
kaydetmiştir:
Necrân reîsleri (devlet başkanlarının yanlarında,
ölürken hep birbirine tevârüs ettirdikleri bazı kitaplar
vardı. Her reîs ölüp de idâre diğerine geçerken bu kitaplar
açılmayacak şekilde mühürlenerek yeni reîse devr edilirdi.
Peygamberimiz zamanındaki Necrân reisi bir gün
gezinmeye çıkmış ve yürürken ayağı sürçmüştü. Durumu
gören oğlu ona peygamberimizi kast ederek: “Yüz üstii
gelsin, burnu yere sürtülsün, kahrolsun!” diye
söylenmeye başladı. Bunu duyan babası oğluna: “-Yapma,
zira O. bir peygamberdir. O’nun ismi şu bizim mühürlü
kitaplarımızda yazılıdır...” dedi. Babası ölür ölmez bu
kitapları devT alan oğlunun ilk işi, kitapların mührünü
bozup kitapları açarak onları okumak oldu. Ve onlarda
Rasûlüllah S.A.’in zıkredildiğini gözleriyle gördü.
418
İbnü Hişâm, es-Sîretü'n-Nebeviyye: 1/573; Ebü'l-Fidâ,
Sîreh: 4/107; İbnü Hacer, ei-İsâbe: 3/292.
280
Tefsir Problemleri
Müslüman oldu ve haccetti. Ve hıristiyânlığa şiir hâlinde
hicviyeler yazdı.4’8
NECRÂN HEY ETİ İLE PEYGAMBERİMİZ
ARASINDA ÇIKAN MÜNÂKAŞA
Necrân hey’eti Medine’ye ulaştıkları gün ipekli
giydikten, mcı ve altın takılar takındıkları için Rasûlüllah
tarafından huzura kabûl edilmediler. İkinci gün
sahâbelerin uyarmaları üzerine sefer elbiselerini giyip
altın ve incileri çıkararak gidince kabûl edildiler.
Sözcüleri ile Rasûlüllah arasında münâkaşa çıktı.
Rasûlüllah S.A. onları İslâm’a dâvet edince, onlar,
kendilerinin zâten müslüman olduklarını iddiâ ediyorlardı.
Kendi aralarında da tam bir fikir birliği içerisinde
olmadıkları halde:
“Îsâ Allah’tır. Çünkü ölüyü diri iti rdi.
gaybdan haber verirdi. Hastaları iyileştirirdi. Çamurdan
kuş biçimi bir şey yapar, içine üfler, canlandırırdı.”
diyorlardı.
2) “Îsâ Allah’ın oğludur. Çünkü O’nun
bilinen bir babası yoktur. Beşikte konuşmuştur.”
diyorlardı.
3) “O, üçün üçüncüsüdiir. O. Allah, Îsâ ve
Meryem’den ibarettir” diyorlardı. 419 Onların bu
iddiâlarına karşı Rasûlüllah S.A. de: “-O, Allah’ın kulu ve
1)
419
Râzî, et-Tefsîru'l-Kebîr: 11/190. 8/57. 8/78-79.
Tefsir Problemleri
281
Rasûliidür. Sizin: “-Biz önceden müslüman olmuşuz”
demeniz gerçek değildir... “ buyurdu ve onların İslâm dışı
oluşlarının sebeplerini şöyle sıraladı: “Sizin Allah’a oğul
isnâd etmeniz, haça tapmanız, domuz eti yemeniz ve şarap
içmeniz sizi İslâm dışı bırakmıştır...” 420 “Peki, öyle ise
O’nun (Hz. Îsâ’nm) babası kimdir? Ya Muhammedi Sen
ona, neden “kul”dur diye hakaret ediyorsun?!. Eğer
gerçek peygambersen, haydi ölüyü dirilten, anadan
doğma körü ve alaca hastalığını iyileştiren, çamurdan kuş
gibi bir şey yapıp üfleyince canlandıran bir “kul” göster
bize de görelim bakalım!..” dediler. Rasûlüllah bu
sorulara cevap vermedi ve Necrâır lılara: “Bu soruların
cevaplarını Cenâb-u Hakk’tan alıp size haber verene
kadar bekleyin.” buyurdu. Ardından, yukarda da işâret
ettiğimiz Âl-i Îmrân suresinin baş kısmındaki altmış dört
âyet nâzil oldu.421
NECRÂN HIRİSTİYANLARI İÇİN NÂZİL
OLAN ÂYETLER
‫)الم٭ ه‬
(‫هللاُ ال إِلَهَ إِالَّ ه َُو ْال َح ُّي ْالقَيُّو ُم‬
420
İbnü Hişâm, a.g.e.: 1/575.; Belâzürî, Fütûlıu'l-Büldân
1/76; İbnü Sa'd. Tabakâtü'l-Kübrâ: 1/357.
421
İbnü Hişâm. es-Sîretü'n-Nebeviyye 1/575-585; Nâim
Ahmed, Salıîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrîdi Sarih Tercemesi:
10/380; Belâzüıt Fütûhu'I-Büldân1/76; Ebü'l-Fidâ. Sîreh:
4/103.
282
Tefsir Problemleri
“Elif, Lâm, Mim... Allah. O Allah dır ki.
Kendisinden başka hiç bir ilâh yoktur. Diridir. Zâtiyle
kâimdir.”422
ِّ ‫َاب بِ ْال َح‬
( َ‫صدِّقا ً لِّ َما بَ ْينَ يَ َد ْي ِه َوأَن َز َل التَّوْ َراة‬
َ ‫نَ َّز َل َعلَ ْي‬
َ ‫ق ُم‬
َ ‫ك ْال ِكت‬
ْ ‫اس َوأَن َز َل ْالفُرْ قَانَ إِ َّن الَّ ِذينَ َكفَر‬
‫ت ه‬
‫هللاِ لَهُ ْم‬
ِ ‫ُوا بِآيَا‬
ِ َّ‫َوا ِْلن ِجي َل٭ ِمن قَ ْب ُل هُدًى لِّلن‬
‫) َع َذابٌ َش ِدي ٌد َو ه‬
‫َزي ٌز ُذو انتِقَ ٍام‬
ِ ‫هللاُ ع‬
“
O, Kitabı, hak ve önündekileri de, tasdik edici
olarak indirdi. Daha önce de, insanlara doğru yolu
göstermek üzre Tevrât ile İncil’/ indirmişti. Bir de, hak ile
bâtılı ayırd eden Fürkân indirdi. Allah ‘ın âyetlerim
tanımayanlar yok mu? Onlar için pek çetin bir azâp var!
Allah, kudretile her şeye üstün gelen intikâm
sahibidir.”423
‫)إِ َّن ه‬
(‫ض َوالَ فِي ال َّس َماء‬
ْ ‫هللاَ الَ يَ ْخفَ َى َعلَ ْي ِه ش‬
ِ ْ‫َي ٌء فِي األَر‬
“Şüphe yok ki, ne yerde, ne de gökte hiç bir şey
Allah’a gizli kalmaz.”424
ْ
‫)ال َح ِكي ُم‬
( ‫ص ِّو ُر ُك ْم فِي األَرْ َح ِام َك ْيفَ يَشَاء الَ إِلَهَ إِالَّ ه َُو ْال َع ِزي ُز‬
َ ُ‫هُ َو الَّ ِذي ي‬
“Döl yataklarında, sızı ve herkesi, dilediği gibi
tasvir eden O ‘dur. O ‘ndan başka hiç bir ilâh yoktur. O,
422
Âl-İ Îmrân sûresi, âyet: 1-2.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 3-4.
424
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 5.
423
Tefsir Problemleri
283
kudretile her şeye üstün gelen ve her yaptığını yerli
yerince yapandır.”425
ْ
ُ‫)ال َوهَّاب‬
( َ‫ك أَنت‬
َ َّ‫ك َرحْ َمةً إِن‬
َ ‫َربَّنَا الَ تُ ِز ْغ قُلُوبَنَا بَ ْع َد إِ ْذ هَ َد ْيتَنَا َوهَبْ لَنَا ِمن لَّدُن‬
“Ey Rasûlüm! Sana, Kitâbı indiren, O ‘dur.
Ondan bir kısım âyetler Muhkemdir ki, bunlar Kitâbın
anası, (temel)idir. Diğer bir kısmı da, Müte- şâbihlerdir.
Amma kalblerinde eğrilik (ve kaypaklık) bulunanlar, sırf
fitne aramak (ötekini berikini saptırmak) ve (kendi
keyiflerine göre) tevilini yapıp gerçek anlamından sapmak
için Onun müteşâbihlerine uyarlar. Hâlbuki O nun te
‘vilini ancak, Allah bilir. İlimde yüksek pâyeye erenler ise:
“-Biz, ona inandık. Hepsi, Rabbımız’ın kalındandır. “
derler. Bunları, temiz ve sâlim akıllılardan başkası
düşünemez. 426
“Onlar, derler ki: (Ey Rabbımız!) Bizi. doğru yola
erdirdikten sonra, kalblerimizi hakdan saptırma1 Bize,
Kendi katından bir rahmet ver! Şüphesiz ki, bütün
dilekleri bol bol veren Sensin Sen!”427
‫ْب فِي ِه إِ َّن ه‬
(‫هللاَ الَ ي ُْخلِفُ ْال ِمي َعا َد‬
َ ‫اس لِيَوْ ٍم الَّ َري‬
ِ َّ‫) َربَّنَا إِنَّكَ َجا ِم ُع الن‬
425
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 6.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet. 8
427
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:8.
426
284
Tefsir Problemleri
“Ey Rabbımız! Elbette ki Sen, insanları,
geleceğinde hiç şüphe olmayan bir Gün ‘de (Kıyamet
gününde) toplayacaksın! Şüphe yok ki, Allah, verdiği
sözden caymaz.”428
ْ ‫إِ َّن الَّ ِذينَ َكفَر‬
‫ُوا لَن تُ ْغنِ َي َع ْنهُ ْم أَ ْم َوالُهُ ْم َوالَ أَوْ الَ ُدهُم ِّمنَ ه‬
( ‫هللاِ َش ْيئًا‬
ُ
‫ار‬
ِ َّ‫) َوأولَئِكَ هُ ْم َوقُو ُد الن‬
“O küfr edenler yok mu? Onları, Allah’ın
azabından, hiç bir şey, ne malları, ne de, evlâdları
kurtaramayacaktır. İşte, onlar, evet, onlar, Ateşin çırası
ve tuturuğudurlar!”429
ْ ‫آل فِرْ عَوْ نَ َوالَّ ِذينَ ِمن قَ ْبلِ ِه ْم َك َّذب‬
‫ُوا بِآيَاتِنَا فَأَ َخ َذهُ ُم ه‬
( ‫هللاُ بِ ُذنُوبِ ِه ْم‬
ِ ‫َكد َْأ‬
ِ ‫ب‬
‫) َو ه‬
‫ب‬
ِ ‫هللاُ َش ِدي ُد ْال ِعقَا‬
“Onların gidişatı, tıpkı Fir’avn hanedanının ve
onlardan öncekilerin gidişatı gibidir. Onlar, bizim
âyetlerimizi yalanladılar da, Allah da, kendilerini.
günâhları yüzünden yakalayiverdi! Allah’ın cezâsı pek
çetindir!”430
ْ ‫)قُل لِّلَّ ِذينَ َكفَر‬
(‫س ْال ِمهَا ُد‬
َ ‫ُوا َستُ ْغلَبُونَ َوتُحْ َشرُونَ إِلَى َجهَنَّ َم َوبِ ْئ‬
428
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 9.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 10.
430
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 11.
429
Tefsir Problemleri
285
“Ey Rasûlüm! O küfr edenlere, de ki: Siz, yakında
yenilecek ve toplanıp Cehenneme sürüleceksiniz! Orası,
ne kötü yataktır!”431
‫قَ ْد َكانَ لَ ُك ْم آيَةٌ فِي فِئَتَ ْي ِن ْالتَقَتَا فِئَةٌ تُقَاتِ ُل فِي َس ِبي ِل ه‬
( ٌ‫هللاِ َوأُ ْخ َرى َكافِ َرة‬
ُ
‫ي ْال َعي ِْن َو ه‬
‫ك لَ ِعب َْرةً َّألوْ لِي‬
َ ِ‫هللاُ يُؤَ يِّ ُد بِنَصْ ِر ِه َمن يَشَاء إِ َّن فِي َذل‬
َ ‫يَ َروْ نَهُم ِّم ْثلَ ْي ِه ْم َر ْأ‬
‫ار‬
َ ‫)األَب‬
ِ ‫ْص‬
“Karşılaşan, çarpışan iki toplulukta, sizin için,
muhakkak bir ibret vardı. Onlardan, bir topluluk, Allah
yolunda vuruşuyordu. Diğeri ise, kâfirdi. Onlar,
öbürlerini (Müslümanları) göz göre göre kendilerinin iki
katı olarak görüyorlardı! Allah da, yardımıyla dilediğini
destekliyordu. Bunda, görecek gözleri olanlar için, elbette
kesin bir ibret vardır.”432
( ‫ير ْال ُمقَنطَ َر ِة‬
ِ ‫ت ِمنَ ال ِّن َساء َو ْالبَنِينَ َو ْالقَن‬
ِ ‫اس حُبُّ ال َّشهَ َوا‬
ِ َّ‫ُزيِّنَ لِلن‬
ِ ‫َاط‬
ْ
ْ
َ
ْ
ْ
ْ
َّ َ‫ِمن‬
ُ ‫ك َمتَا‬
َّ ِ‫ب َوالف‬
‫ع ال َحيَا ِة ال ُّد ْنيَا‬
َ ِ‫ث َذل‬
ِ ْ‫ض ِة َوال َخ ْي ِل ال ُم َس َّو َم ِة َواأل ْن َع ِام َوال َحر‬
ِ َ‫الذه‬
‫) َو ه‬
‫ب‬
ِ ‫هللاُ ِعن َدهُ ُحسْنُ ْال َمآ‬
“Kadınlara, oğullar a,yığın yığın biriktirilmiş
altın ve gümüşe, salma ve güzel atlara, deve, sığır ve
davar gibi hayvanlara, ekinlere karşı aşırı derecede sevgi,
insanlara çok süslü ve çekici gösterildi. Fakat bunlar,
431
432
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 12.
Âl-i Îmrân suresi, âyet: 13.
286
Tefsir Problemleri
dünya hayatının geçici birer metâıdırlar. Hâlbuki âkıbetin
bütün güzellikleri Allah katındadır”433
ٌ َّ‫قُلْ أَ ُؤنَبِّئُ ُكم بِخَ ي ٍْر ِّمن َذلِ ُك ْم لِلَّ ِذينَ اتَّقَوْ ا ِعن َد َربِّ ِه ْم َجن‬
( ‫ات تَجْ ِري ِمن‬
‫هللاِ َو ه‬
‫ان ِّمنَ ه‬
ٌ ‫تَحْ تِهَا األَ ْنهَارُ َخالِ ِدينَ فِيهَا َوأَ ْز َوا ٌج ُّمطَهَّ َرةٌ َو ِرضْ َو‬
‫صي ٌر‬
ِ َ‫هللاُ ب‬
‫)بِ ْال ِعبَا ِد‬
“Ey Rasûlüm! De ki: Size, o istediklerinizden daha
hayırlısını haber vereyim mi? Takvâya erenler için.
Rab’ları katında, altlarından ırmaklar akan -içinde
temelli kalacakları- Cennetler, her şeyden arınmış
zevceler ve Allah m hoşnudluğunu kazanma vardır. Allah,
kullarını hakkıyle görücüdür.”434
(‫ار‬
َ ‫)الَّ ِذينَ يَقُولُونَ َربَّنَا إِنَّنَا آ َمنَّا فَا ْغفِرْ لَنَا ُذنُوبَنَا َوقِنَا َع َذ‬
ِ َّ‫اب الن‬
“O takvaya erenler ki, onlar: (Ey Rabbımız! Biz,
îmân ettik. Artık, bizim günâhlarımızı bağışla. Bizi, o
Cehennem azâbından koru!) diyenler, Sabr edip
katlananlar, îmânlarında sâdık olanlar, Allah ‘m
huzûrunda dîvân duranlar, Mallarının sadakasını
verenler, Seherlerde yarlığanma dileyenlerdır.”435
(‫ار‬
ِ ‫)الصَّابِ ِرينَ َوالصَّا ِدقِينَ َو ْالقَانِتِينَ َو ْال ُمنفِقِينَ َو ْال ُم ْستَ ْغفِ ِرينَ بِاألَس َْح‬
433
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 14.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 15.
435
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 16.
434
Tefsir Problemleri
287
“Bizzat Allah, şehâdet etti şu hakikate ki: başka
hiç bir ilâh yok, ancak. O, var! Bütün Melekler ile ilim
sâhipleri de adâlet ve hakkâniyetle durarak şehâdet
ederler ki: başka hiç bir ilâh yok, ancak O, var!”436
ْ ُ‫هللاُ أَنَّهُ الَ إِلَهَ إِالَّ هُ َو َو ْال َمالَئِ َكةُ َوأُوْ ل‬
‫َش ِه َد ه‬
( َ‫وا ْال ِع ْل ِم قَآئِ َما ً بِ ْالقِ ْس ِط الَ إِلَه‬
‫)إِالَّ ه َُو ْال َع ِزي ُز ْال َح ِكي ُم‬
“O, kudretiyle her şeye üstün gelen, her yaptığım,
yerli yerince yapandır.”437
ْ ُ‫اختَلَفَ الَّ ِذينَ أُوْ ت‬
‫إِ َّن ال ِّدينَ ِعن َد ه‬
ْ ‫هللاِ ا ِْل ْسالَ ُم َو َما‬
( ‫َاب إِالَّ ِمن بَ ْع ِد‬
َ ‫وا ْال ِكت‬
‫هللاِ فَإ ِ َّن ه‬
‫ت ه‬
‫ب‬
ِ ‫هللاِ َس ِري ُع ْال ِح َسا‬
ِ ‫) َما َجاءهُ ُم ْال ِع ْل ُم بَ ْغيًا بَ ْينَهُ ْم َو َمن يَ ْكفُرْ بِآيَا‬
“Doğrusu, Allah katında din, İslâm ‘dır. O Kitâp
verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra, sâdece,
aralarındaki ihtirastan dolayı, ihtilâfa düştüler. Kim.
Allah’ın âyetlerini tanımazsa, şüphe yok ki, Allah, hesabı
çabuk görendir!”438
ْ ُ‫ت َوجْ ِه َي ِ هّللِ َو َم ِن اتَّبَ َع ِن َوقُل لِّلَّ ِذينَ أُوْ ت‬
ُ ‫ك فَقُلْ أَ ْسلَ ْم‬
ْ َ‫ف‬
( ‫وا‬
َ ‫إن َحآجُّ و‬
ْ ‫وا فَقَ ِد ا ْهتَد‬
ْ ‫َاب َواألُ ِّميِّينَ أَأَ ْسلَ ْمتُ ْم فَإ ِ ْن أَ ْسلَ ُم‬
ُ‫َوا َّوإِن تَ َولَّوْ ْا فَإِنَّ َما َعلَ ْيكَ ْالبَالَغ‬
َ ‫ْال ِكت‬
‫) َو ه‬
‫صي ٌر بِ ْال ِعبَا ِد‬
ِ َ‫هللاُ ب‬
“Ey Rasülüm! Seninle münâkaşaya, tartışmaya
kalkışırlarsa, onlara deki: “Ben, bana tâbî olanlarla
436
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 17.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 18.
438
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 19.
437
288
Tefsir Problemleri
birlikte, Allah ‘a teslîm oldum, İslâm yolunu tuttum. “
Kendilerine Kitâp verilenlerle Ümmîlere. Arap
müşriklerine de de ki: “Siz de, İslâm’ı, Allah’a teslim
olmayı kabul ettiniz mi?” Eğer, onlar İslâm ‘a girerlerse,
muhakkak doğru yolu bulmuşlardır. Yok, yüz çevirirlerse,
artık. Sana düşen vazîfe, ancak, teblîğ’dir. Allah, kullarım
tamamıyle görücüdür!”439
‫ت ه‬
ٍّ ‫هللاِ َويَ ْقتُلُونَ النَّبِيِّينَ بِ َغي ِْر َح‬
( َ‫ق َويَ ْقتُلُون‬
ِ ‫إِ َّن الَّ ِذينَ يَ ْكفُرُونَ بِآيَا‬
ْ
‫ب أَلِ ٍيم‬
ٍ ‫اس فَبَ ِّشرْ هُم بِ َع َذا‬
ِ َّ‫)الِّ ِذينَ يَأ ُمرُونَ بِ ْالقِ ْس ِط ِمنَ الن‬
“Allah in âyetlerini tanımayanları, haksız yere
Peygamberlerin canına kıyanları, insanlar içinde adâleti
emr edenleri öldürenleri de, elem verici bir azapla
muştula!”440
َ‫اص ِرين‬
ِ َّ‫)ن‬
ْ َ‫أُولَئِكَ الَّ ِذينَ َحبِط‬
( ‫اآلخ َر ِة َو َما لَهُم ِّمن‬
ِ ‫ت أَ ْع َمالُهُ ْم فِي ال ُّد ْنيَا َو‬
“İşte, bunlar, Öyle kimselerdir ki, bütün amelleri,
dünyada da, Ahirette de, boşa gitmiştir. Onların, bir
yardımcıları (azaptan kurtarıcıları) da, yoktur.”441
ْ ُ‫أَلَ ْم تَ َر إِلَى الَّ ِذينَ أُوْ ت‬
‫ب ه‬
( ِ‫هللا‬
ِ ‫ب يُ ْدعَوْ نَ إِلَى ِكتَا‬
ِ ‫صيبًا ِّمنَ ْال ِكتَا‬
ِ َ‫وا ن‬
ٌ ‫)لِيَحْ ُك َم بَ ْينَهُ ْم ثُ َّم يَت ََولَّى فَ ِري‬
َ‫ْرضُون‬
ِ ‫ق ِّم ْنهُ ْم َوهُم ُّمع‬
439
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:20.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:21.
441
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:22.
440
Tefsir Problemleri
289
“Baksana, o kendilerine Kitaptan bir nasîb
verilmiş olanlara! Aralarında Hakem olması için Allah ın
Kitabına çağrılıyorlar da, sonra, onlardan bir takımı yüz
çevirerek dönüp gidiyorlar!”442
ْ ُ‫ك بِأَنَّهُ ْم قَال‬
( ‫ت َو َغ َّرهُ ْم فِي ِدينِ ِهم‬
َ ِ‫َذل‬
ٍ ‫وا لَن تَ َم َّسنَا النَّا ُر إِالَّ أَيَّا ًما َّم ْعدُو َدا‬
ْ ُ‫) َّما َكان‬
َ‫وا يَ ْفتَرُون‬
“Bunun sebebi şudur: “-Onlar günlerden başka,
bize asla ateş dokunmayacak!” demekte, uydurage¡dikleri
yalanlar, dinlerinde kendilerini aldatmaktadır.”443
ْ َ‫س َّما َك َسب‬
ْ َ‫ْب فِي ِه َو ُوفِّي‬
(‫ت‬
َ ‫فَ َك ْيفَ إِ َذا َج َم ْعنَاهُ ْم لِيَوْ ٍم الَّ َري‬
ٍ ‫ت ُكلُّ نَ ْف‬
ْ
َ‫)وهُ ْم الَ يُظلَ ُمون‬
َ
“Bakalım, o geleceğinde hiç şüphe olmayan
Gün’de, kendilerini topladığımız ve herkese, her ne
kazandıysa, karşılığı -haksızlık edilmeksizin- tamamiyle
ödendiği zaman, halleri nasıl olacak?”444
ُ ‫َنز‬
( ‫ك ِم َّمن تَشَاء‬
َ ‫ع ْال ُم ْل‬
َ ِ‫قُ ِل اللَّهُ َّم َمال‬
ِ ‫ك ْال ُم ْل‬
ِ ‫ك تُ ْؤتِي ْال ُم ْلكَ َمن تَشَاء َوت‬
‫َي ٍء قَ ِدي ٌر‬
َ َّ‫ك ْالخَ ْي ُر إِن‬
َ ‫) َوتُ ِع ُّز َمن تَشَاء َوتُ ِذلُّ َمن تَشَاء بِيَ ِد‬
ْ ‫ك َعلَ َى ُكلِّ ش‬
“Ey Rasûlüm! De ki: “-Ey mülkün sahibi olan
Allah’ım! Sen, mülkü, dilediğine verirsin! Sen, mülkü,
dilediğinden de, çeker alırsın! Sen, dilediğini, azîz eder,
442
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:23.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:24.
444
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:25.
443
290
Tefsir Problemleri
yükseltirsin/ Sen, dilediğini, zelil eder, alçaltirsin! Hayır,
yalnız Senin elindedir. Sen, şüphe yok ki, her şeye, her
zaman kaadirsin!”445
( َ‫اللَّي ِْل َوتُ ْخ ِر ُج ْال َح َّي ِمن‬
ُ ‫ْال َح ِّي َوتَرْ ُز‬
‫ب‬
ٍ ‫ق َمن تَشَاء بِ َغي ِْر ِح َسا‬
‫ار َوتُولِ ُج النَّهَا َر فِي‬
ِ َ‫تُولِ ُج اللَّ ْي َل فِي ْالنَّه‬
َ‫ت َوتُ ْخ ِر ُج الَ َميَّتَ ِمن‬
ِ ِّ‫) ْال َمي‬
“Sen, geceyi, gündüze katarsın! Gündüzü de,
geceye katarsın! Ölüden, diri çıkarırsın. Diriden de, ölü
çıkarırsın! Sen, dilediğine hadsiz, hesapsız rızık
verirsin!”446
( ْ‫الَّ يَتَّ ِخ ِذ ْال ُم ْؤ ِمنُونَ ْال َكافِ ِرينَ أَوْ لِيَاء ِمن ُدوْ ِن ْال ُم ْؤ ِمنِينَ َو َمن يَ ْف َعل‬
ْ ُ‫َي ٍء إِالَّ أَن تَتَّق‬
‫هللاُ نَ ْف َسهُ َوإِلَى ه‬
‫وا ِم ْنهُ ْم تُقَاةً َوي َُح ِّذ ُر ُك ُم ه‬
‫ْس ِمنَ ه‬
َ ِ‫َذل‬
ْ ‫هللاِ فِي ش‬
َ ‫ك فَلَي‬
ِ‫هللا‬
ْ
‫صي ُر‬
ِ ‫)ال َم‬
“Mü’minler. Mü’minleri bırakıp ta, kâfirleri dost
edinmesin. Kim, bunu yaparsa, artık, ona, Allah’dan hiç
bir yardım gelecek değildir. Meğerki, onlardan
gelebilecek tehlikeden korkarak bir korunma yapmış
olasınız. Bununla beraber, Allah, asıl kendisinden
korkmanızı emr eder. En sonunda gidiş de, ancak,
Allah’adır.”447
445
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:26.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:27.
447
Âl-i Îmrân sûresi. âyet:28.
446
Tefsir Problemleri
291
ْ ُ‫قُلْ إِن تُ ْخف‬
‫ُور ُك ْم أَوْ تُ ْبدُوهُ يَ ْعلَ ْمهُ ه‬
( ‫هللاُ َويَ ْعلَ ُم َما فِي‬
ُ ‫وا َما فِي‬
ِ ‫صد‬
‫ض َو ه‬
‫َي ٍء قَ ِدي ٌر‬
ْ ‫هللاُ َعلَى ُكلِّ ش‬
ِ ‫)ال َّس َما َوا‬
ِ ْ‫ت َو َما فِي األر‬
“De ki: Göğüslerirıizdekini gizleseniz de,
açıklasamz da, Allah, onu bilir. Gökle rdekini de, yerde
kini de. O, bilir. Allah, her şeye, her zaman kadirdir.”448
ْ َ‫ض ًرا َو َما َع ِمل‬
ْ َ‫س َّما َع ِمل‬
( ‫ت ِمن ُس َو ٍء‬
َ ْ‫ت ِم ْن َخي ٍْر ُّمح‬
ٍ ‫يَوْ َم تَ ِج ُد ُكلُّ نَ ْف‬
‫هللاُ نَ ْف َسهُ َو ه‬
‫)ت ََو ُّد لَوْ أَ َّن بَ ْينَهَا َوبَ ْينَهُ أَ َمدًا بَ ِعيدًا َويُ َح ِّذ ُر ُك ُم ه‬
‫هللاُ َرؤُوفُ بِ ْال ِعبَا ِد‬
“Herkes, ne hayır, ne kötülük işlediyse, onu, önüne
konmuş bulacağı, kötülükler ile kendi arasında uzak bir
mesafe bulunmasını isteyeceği Gün u düşünsün! Allah,
size, asıl kendisinden korkmanızı emr eder. Allah,
kullarını çok esirgeyendir.”449
‫هللاُ َويَ ْغفِرْ لَ ُك ْم ُذنُوبَ ُك ْم َو ه‬
‫هللاَ فَاتَّبِعُونِي يُحْ بِ ْب ُك ُم ه‬
‫قُلْ إِن ُكنتُ ْم تُ ِحبُّونَ ه‬
( ُ‫هللا‬
‫َّحي ٌم‬
ِ ‫) َغفُو ٌر ر‬
“De ki: “-Eğer, siz Allah’ı seviyorsanız, bana tabî
olunuz ki, Allah da, sizleri sevsin!” Günâhlarınızı,
bağışlasın, ört bas etsin! Allah, çok yargılayıcı ve çok
esirgeyicisidir.”450
َ َ ‫) ُقلْ َأ ِطيعُو ْا ههللا َ َوال َّرسُو َل فإِن تَ َو َّلوْ ْا َفإ ِ َّن ههللا‬
( َ‫ال يُ ِحبُّ ا ْل َكافِرِين‬
448
Âl-i îmrân sûresi, âyet:29.
Âl-i Îmrân sûresi. âyet:30.
450
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:31.
449
292
Tefsir Problemleri
“De ki: “-Allah a itâat ediniz, Rasûlüne de!..
“Eğer, yüz çevirirlerse, şüphe yok ki, Allah da, o kâfirleri
sevmez.”451
‫)إِ َّن ه‬
( َ‫آل إِبْ َرا ِهي َم َوآ َل ِع ْمرَانَ َعلَى ْال َعالَ ِمين‬
َ ‫هللاَ اصْ طَفَى آ َد َم َونُو ًحا َو‬
“Gerçekten, Allah, Adem’i, Nûh ‘u, İbrâhîm ve
îmrân hânedânını - birbirinden ve hep Tevhîd dîninden
gelme tek bir zürriyet olarak- süzüp âlemlere mümtaz ve
üstün kıldı. Allah, her şeyi işiten ve her şeyi bilendir.”452
‫ْض َو ه‬
(‫هللاُ َس ِمي ٌع َعلِي ٌم‬
ُ ‫) ُذ ِّريَّةً بَ ْع‬
ٍ ‫ضهَا ِمن بَع‬
“Hani, îmrân’ın karısı: “-Rabb’im! Karnımdakini
azadlı bir kul olarak Sana adadım. Benden, bu adağımı
kabûl et. Şüphe yok ki, her şeyi işiten, her şeyi bilen Sensin
Sen!..” demişti.453
ْ َ‫ك َما فِي ب‬
ُ ْ‫ت ا ْم َرأَةُ ِع ْمرَانَ َربِّ إِنِّي نَ َذر‬
( ‫طنِي ُم َح َّر ًرا‬
َ َ‫ت ل‬
ِ َ‫إِ ْذ قَال‬
ْ َ‫ض َع ْتهَا قَال‬
‫ض ْعتُهَا أُنثَى‬
َ َّ‫فَتَقَبَّلْ ِمنِّي إِن‬
َ ‫ت َربِّ إِنِّي َو‬
َ ‫ك أَنتَ ال َّس ِمي ُع ْال َعلِي ُم٭ فَلَ َّما َو‬
ُ
ُ
َّ
‫َو ه‬
ُ
ْ ‫ض َع‬
َ‫ْس الذ َك ُر َكاألنثَى َوإِنِّي َس َّم ْيتُهَا َمرْ يَ َم ِوإِنِّي أ ِعيذهَا بِك‬
َ ‫ت َولَي‬
َ ‫هللاُ أَ ْعلَ ُم بِ َما َو‬
‫َّج ِيم‬
ِ ‫ان الر‬
ِ َ‫) َو ُذرِّ يَّتَهَا ِمنَ ال َّش ْيط‬
O, kız doğurunca -Allah, onun, ne doğurduğunu
daha iyi bilirken: “-Yâ Rabbî! Onu, kız doğurdum! Tabii
ki, erkek, kız gibi değil. Ben, onun adını Meryem koydum.
451
Âl-i Îmrân sûresi, âyet;32.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:33.
453
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:34.
452
Tefsir Problemleri
293
Onu da, zürriyetini de, taşlanmış Şeytân’ın şerrinden
Sana ısmarladım!” demişti.454
( ‫فَتَقَبَّلَهَا َربُّهَا ِبقَبُو ٍل َح َس ٍن َوأَنبَتَهَا نَبَاتًا َح َسنًا َو َكفَّلَهَا زَ َك ِريَّا ُكلَّ َما َد َخ َل‬
ْ َ‫ك هَ َذا قَال‬
‫ت هُ َو ِم ْن‬
َ ‫َعلَ ْيهَا َز َك ِريَّا ْال ِمحْ َر‬
ِ َ‫اب َو َج َد ِعن َدهَا ِر ْزقا ً قَا َل يَا َمرْ يَ ُم أَنَّى ل‬
‫إن ه‬
‫) ِعن ِد ه‬
َّ ِ‫هللا‬
ُ ‫هللاَ يَرْ ُز‬
‫ب‬
ٍ ‫ق َمن يَشَاء ِب َغي ِْر ِح َسا‬
Bunun üzerine, Rabbi, onu, rızâsı ile kabul
buyurdu. Onu, güzelce yetiştirip büyüttü. Zekeriyyâ’nın
himayesine verdi. Zekeriyyâ, ne zaman, Mihrâb’da Onun
yanına girse, yanında bir yiyecek bulur: “-Ey Meryem! Bu
Sana nereden geliyor?.. “ derdi. O da: “Allah
tarafındandır! Şüphe yok ki, Allah, dilediğini, hadsiz,
hesapsız rızıklandırır!..” derdi.455
( َ‫ك َدعَا زَ َك ِريَّا َربَّهُ قَا َل َربِّ هَبْ لِي ِمن لَّ ُد ْنكَ ُذرِّ يَّةً طَيِّبَةً إِنَّك‬
َ ِ‫هُنَال‬
‫) َس ِمي ُع ال ُّدعَاء‬
O sırada, Zekeriyyâ. Rabb’ına dua etti: “-Ey Rahb
‘im! Bana, Senin tarafından çok temiz bir zürriyet ihsân
buyur! Şüphe yok ki. Sen, duayı işitensin!” dedi.456
( ‫ك بِيَحْ يَى‬
َ ‫ص ِّلي فِي ا ْل ِمحْ َرابِ َأ َّن ههللا َ يُب َ ِّش ُر‬
َ ُ‫َفنَا َد ْتهُ ا ْل َمآلئ ِ َك ُة َوهُ َو َقائ ِ ٌم ي‬
َ‫ص ِّد ًقا ب ِ َكل ِ َمةٍ ِّمنَ ههللا ِ َو َسيِّدًا َو َحصُورًا َونَب ِ ًيها ِّمنَ الصَّال ِ ِحين‬
َ ‫) ُم‬
454
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:35-36.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:37.
456
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:38.
455
294
Tefsir Problemleri
Zerekiyyâ, Mihrâbda durup namaz kılarken,
Melekler, Ona: “-Haberin olsun ki: Allah, Sana,
Allah’dan gelecek bir Kelime’yi tasdik edici. Efendi,
nefsine hâkim ve Salîhlerden bir Peygamber olmak üzre
Yahyâ’yı müjdeler! “ diyerek seslendiler.”457
َ ‫ى ي َ ُكونُ لِي ُغ‬
( ‫ي ا ْلكِب َ ُر َوا ْم َر َأتِي عَاق ِ ٌر َقا َل‬
َ ِ ‫ال ٌم َو َق ْد ب َ َل َغن‬
َ ‫َقا َل َربِّ َأ َّن‬
‫) َك َذل ِ َك ههللا ُ ي َ ْف َع ُل َما يَشَاء‬
Zekeriyyâ: “-Yâ Rab! Kendime ihtiyarlık gelip
çatmış, zevcem de doğurmaktan kalmış iken, benim
çocuğum nasıl olabilir!”458 Dedi.
َّ ِ ‫ال َث َة َأيَّا ٍم إ‬
َ ‫اس َث‬
( ‫ال َر ْم ًزا‬
َ ‫ي آي َ ًة َقا َل آي َ ُت َك َأ َّال ُت َك ِّل َم ال َّن‬
َ ‫َقا َل َربِّ اجْ َعل ِّل‬
ْ
ْ
ِ ‫) َواذ ُكر َّربَّ َك َكثِيرًا َو َسبِّحْ بِال َع ِش ِّي َوا ِْل ْب َكار‬
“Öyledir amma, dedi, Allah, dilediğini yapar!”
Zekeriyyâ: “-Yâ Rab! Bana, bir âlâmet ver.” dedi “Senin
âlâmetin: üç gün dilin tutulup halka söz söylememen,
işâretle yetinmendir! Bununla beraber, Rabb ‘ını çok an!
ve akşam, sabah. Onu teşbih et/”459 dedi.
َ ْ‫طهَّ َر ِك َواص‬
َ ‫ك َو‬
َ ْ‫الئ ِ َك ُة يَا َمرْ ي َ ُم إ ِ َّن ههللا َ اص‬
َ ‫َوإ ِ ْذ َقا َلتِ ا ْل َم‬
(‫ك‬
ِ ‫ط َفا‬
ِ ‫ط َفا‬
َ‫) َع َلى ن ِ َساء ا ْل َعا َل ِمين‬
457
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:39.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:40.
459
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:41.
458
Tefsir Problemleri
295
Hani, Melekler, Meryem’e de: “-Ey Meryem!
Şüphe yok ki, Allah, Seni süzüp seçti. Seni, tertemiz kıldı.
Seni, cihân kadınlarının üstünü seçti. Ey Meryem! Rabb
ma huşu’ ile divân dur! Secdeye kapan! Rükû’ edenlerle
birlikte rükû et!”demişlerdi.460
َ ‫َذل ِ َك ِم ْن َأنبَاء ا ْل َغ ْيبِ ُنو ِحيهِ إ ِ َلي َك َو َما ُكنتَ َل َد ْيهِ ْم إ ِ ْذ يُ ْل ُقون َأ ْق‬
( ‫ال َمهُ ْم‬
َ‫ص ُمون‬
ِ َ‫) َأ ُّيهُ ْم ي َ ْك ُف ُل َمرْ ي َ َم َو َما ُكنتَ َل َد ْيهِ ْم إ ِ ْذ ي َ ْخت‬
“Ey Rasûlüm! Bunlar, Sana vahy etmekte
olduğumuz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar Meryem ‘i
“Hangisi himâyesine alacak?” diye kalemleriyle kur’â
atarlarken, Sen, yanlarında değildin. Çekişirlerken de,
yanlarında değildin!”461
( ‫ك ب ِ َكل ِ َمةٍ ِّم ْنهُ ا ْس ُمهُ ا ْل َم ِسي ُح‬
ِ ‫إ ِ ْذ َقا َلتِ ا ْل َمآلئ ِ َك ُة يَا َمرْ ي َ ُم إ ِ َّن ههللا َ يُب َ ِّش ُر‬
َ‫) ِعي َسى ابْنُ َمرْ ي َ َم َو ِجيهًا فِي ال ُّد ْنيَا َواآل ِخ َرةِ َو ِمنَ ا ْل ُم َق َّربِين‬
Hani, Melekler: “Ey Meryem! Haberin olsun ki:
Allah, Seni tarafından bir Kelime ile müjdeliyor. Onun
ismi: Mesih Îsâ b. Meryem dir. O, dünyada ve Ahirette
yüce şanlıdır Allah a, çok yakın olanlardandır. Beşikte de,
yetişkinlikte de halka, hak ve gerçek sözü söyleyecektir.
Sâlihlerdendir...” demişlerdi.462
460
Âl-i İmrâıı sûresi, âyet:42.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:44.
462
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:45.
461
296
Tefsir Problemleri
( ‫َاب َو ْال ِح ْك َمةَ َوالتَّوْ َراةَ َوا ِْلن ِجي َل٭ َو َرسُوالً إِلَى بَنِي‬
َ ‫َويُ َعلِّ ُمهُ ْال ِكت‬
ُ ُ‫إِ ْس َرائِي َل أَنِّي قَ ْد ِج ْئتُ ُكم بِآيَ ٍة ِّمن َّربِّ ُك ْم أَنِّي أَ ْخل‬
‫ين َكهَ ْيئَ ِة الطَّي ِْر‬
ِ ِّ‫ق لَ ُكم ِّمنَ الط‬
‫فَأَنفُ ُخ فِي ِه فَيَ ُكونُ طَ ْي ًرا بِإ ِ ْذ ِن ه‬
‫ص َوأُحْ يِي ْال َموْ تَى بِإِ ْذ ِن‬
ُ ‫هللاِ َوأُب ِْر‬
َ ‫ئ األ ْك َمهَ واألَب َْر‬
‫ه‬
‫ك آليَةً لَّ ُك ْم إِن ُكنتُم‬
َ ِ‫هللاِ َوأُنَبِّئُ ُكم بِ َما تَأْ ُكلُونَ َو َما تَ َّد ِخرُونَ فِي بُيُوتِ ُك ْم إِ َّن فِي َذل‬
َّ ‫ص ِّدقًا لِّ َما بَ ْينَ يَ َد‬
‫ْض الَّ ِذي حُرِّ َم َعلَ ْي ُك ْم‬
َ ‫ي ِمنَ التَّوْ َرا ِة َو ِألُ ِح َّل لَ ُكم بَع‬
َ ‫ُّم ْؤ ِمنِينَ ٭ َو ُم‬
ْ ُ‫َو ِج ْئتُ ُكم بِآيَ ٍة ِّمن َّربِّ ُك ْم فَاتَّق‬
‫هللا َوأَ ِطيعُو ِن٭ إِ َّن ه‬
‫وا َه‬
َ‫هللاَ َربِّي َو َربُّ ُك ْم فَا ْعبُ ُدوهُ هَذا‬
‫)ص َراطٌ ُّم ْستَقِيم‬
ِ
Meryem: “Yâ Rab! Bana. bir beşer dokunmamış
iken, benim nasıl çocuğum olabilir?!.” dedi. Fakat. Allah,
dilediğini yaratır. O, bir işin olmasını murad edince, ona,
ancak “Ol” der, o da, “oluverir!”. Ona, yazmayı, hikmeti.
Tevrat’ı, İncil’i öğretecek. O’nu İsrâıl oğullanna
Peygamber olarak gönderecek. O da, onlara: “Ben,
diyecek, size Rabb’ınızdan âyet ve mü’cize ile geldim. Ben,
size çamurdan kuş biçimi gibi bir şey yapar, ona
üfürürüm. O da. Allah’ın izniyle derhal canlı olur. Yine,
ben, Allah’ın izniyle, anadan doğma körü ve abraşı, alaca
hastasını iyi eder, ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor,
ne biriktiriyorsamz, onları, size haber veririm. Eğer, îmân
edicilerseniz, elbette, bunlarda, sizin için kat ‘î bir ibret
vardır. Ben, önümdeki Tevrât’/ tasdik edici olarak, size
haram kılınan bazı şeyleri de, yararınıza helallaştırmak
için geldim. Peygamberliğimi, isbât için size Rabb
‘ımzdan âyet ve mü’cizeler getirdim. Artık, Allah’dan
korkunuz da, bana itaat ediniz. Şüphe yok ki: Allah benim
Tefsir Problemleri
297
de Rabbımdır, sizin de Rabbımzdır! Öyle ise. Ona ibâdet
ediniz! Doğru yol, işte budur!”463
‫اري إِلَى ه‬
( ‫هللاِ قَا َل‬
َ ‫فَلَ َّما أَ َحسَّ ِعي َسى ِم ْنهُ ُم ْال ُك ْف َر قَا َل َم ْن أَن‬
ِ ‫ص‬
‫هللاِ آ َمنَّا بِ ه‬
‫نصا ُر ه‬
‫اّللِ َوا ْشهَ ْد بِأَنَّا ُم ْسلِ ُمونَ ٭ َربَّنَا آ َم َّنا ب ِ َما َأنزَ َل ْت‬
َ َ‫اريُّونَ نَحْ نُ أ‬
ِ ‫ْال َح َو‬
َ‫) َوا َّتبَعْ نَا ال َّرسُو َل َف ْاك ُت ْبنَا َم َع ال َّشاهِ ِدين‬
Vakta ki Îsâ, onların inkâr edeceklerini sezdi.
“-Bana, Allah yolunda yardım edecek arkadaşlarım
kim?” dedi. Havârîler; “-Biziz Allah için yardımcılar! Biz,
Allah ‘a îmân ettik Sen de, şâhid ol ki: biz, muhakkak Müslümanlar’danız! Ey Rabb’ımız! Biz, Senin indirdiğine
îmân ettik. Gönderdiğin Peygamberin ardınca da, gittik.
İmdî, Sen, bizi o şâhidlerle birlikte yaz!” dediler.464
ْ ‫) َو َم َكر‬
‫هللاُ َو ه‬
‫ُوا َو َم َك َر ه‬
( َ‫هللاُ َخ ْي ُر ْال َما ِك ِرين‬
“(Allah’ın Rasûlü ‘nü öldürmek için) Hile ve tuzak
kurdular. Allah da. mukâbele etti. Hilelerini boşa giderdi.
Allah, hilelere mukâbele edenlerin hayırlısıdır.”465
‫إِ ْذ قَا َل ه‬
َ ‫ي َو ُم‬
( َ‫طهِّرُكَ ِمنَ الَّ ِذين‬
َ ‫هللاُ يَا ِعي َسى إِنِّي ُمتَ َوفِّي‬
َّ َ‫ك َو َرافِعُكَ إِل‬
ْ ‫ق الَّ ِذينَ َكفَر‬
ْ ‫َكفَر‬
‫ُوا إِلَى يَوْ ِم ْالقِيَا َم ِة ثُ َّم إِلَ َّي َمرْ ِج ُع ُك ْم‬
َ ْ‫ك فَو‬
َ ‫ُوا َو َجا ِع ُل الَّ ِذينَ اتَّبَعُو‬
ْ ‫فَأَحْ ُك ُم بَ ْينَ ُك ْم فِي َما ُكنتُ ْم فِي ِه ت َْختَلِفُونَ ٭ فَأ َ َّما الَّ ِذينَ َكفَر‬
‫ُوا فَأ ُ َع ِّذبُهُ ْم َع َذابًا َش ِديدًا فِي‬
َ‫اص ِرين‬
ِ َّ‫اآلخ َر ِة َو َما لَهُم ِّمن ن‬
ِ ‫)ال ُّد ْنيَا َو‬
463
464
465
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:48, 49, 50, 51.
Âl-i Îmrân sûresi. âyet:52-53.
Âl-i Îmrân sûresi. âyet:54.
298
Tefsir Problemleri
“O zaman, Allah, şöyle buyurmuştu: “-Ey Îsâ!
Muhakkak, Seni vefât ettireceğim. Seni, Kendime yükseltip
kaldıracağım. Seni, küfr edenlerin içinden tertemiz
kurtarıp çıkaracağım. Sana tâbî olanları da, Kıyâmet
gününe kadar o küfr edenlerin üstünde tutacağım. Sonra,
dönüşünüz de, bana olaçaktır. Üzerinde anlaşamadığınız
şeyler hakkında o zaman, aranızda hükmü Ben vereceğimJ
O küfr edenleri, dünyada ve Ahirette şiddetli bir azapla
azaplandıracağım! Onların, hiç bir yardımcıları da,
olmayacaktır!”466
َ‫)الظَّالِ ِمين‬
ْ ُ‫َوأَ َّما الَّ ِذينَ آ َمنُوا َو َع ِمل‬
‫ت فَي َُوفِّي ِه ْم أُجُو َرهُ ْم َو ه‬
( ُّ‫هللاُ الَ ي ُِحب‬
ِ ‫وا الصَّالِ َحا‬
“Îmân edip iyi ve yararlı ameller işleyenlere
gelince: Allah, onların mükâfâtlarını tamamiyle
verecektir. Allah, zâlimleri sevmez.”467
(‫ت َوال ِّذ ْك ِر ْال َح ِك ِيم‬
َ ِ‫) َذل‬
ِ ‫ك نَ ْتلُوهُ َعلَ ْيكَ ِمنَ اآليَا‬
“Biz, bunları. Sana vahy ettiğimiz âyetlerden,
hikmetli Kur’ân’dan okuyoruz.”468
ُ‫)فَيَ ُكون‬
‫إِ َّن َمثَ َل ِعي َسى ِعن َد ه‬
( ‫ب ثِ َّم قَا َل لَهُ ُكن‬
ٍ ‫هللاِ َك َمثَ ِل آ َد َم َخلَقَهُ ِمن تُ َرا‬
466
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:55-56.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:57.
468
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:58.
467
Tefsir Problemleri
299
“Muhakkak ki, Allah katında Îsâ nın yaratılış hâli,
Adem’in hâli gibidir. Allah, Onu, topraktan yarattı.
Sonrada, Ona “Ol” dedi. O da, canlı oluverdi.”469
ْ
ُّ ‫)ال َح‬
( َ‫ق ِمن َّربِّكَ فَالَ تَ ُكن ِّمن ْال ُم ْمت َِرين‬
“Gerçek
Rabb
şüphelenenlerden olma.”470
‘indendir,
o
halde
BU ÂYETLER İÇERİSİNDE YER ALAN
KARŞILIKLI
LÂNETLEŞME
(MÜBÂHELE)
ÂYETİ
Sözünü ettiğimiz hıristiyânlıkla ilgili âyetleri
Rasûlüllah S.A. Necrânlılara okudu. Özellikle bu âyetler
arasında yer alan:
ُ ‫ك ِمنَ ْال ِع ْل ِم فَقُلْ تَ َعالَوْ ْا نَ ْد‬
( ‫ع أَ ْبنَاءنَا‬
َ ‫فَ َم ْن َحآ َّجكَ فِي ِه ِمن بَ ْع ِد َما َجاء‬
َ
‫ه‬
َّ
ُ
‫َوأَ ْبنَاء ُك ْم َونِ َساءنَا َونِ َساء ُك ْم َوأَنفُ َسنَا وأنفُ َس ُك ْم ث َّم نَ ْبتَ ِهلْ فَنَجْ َعل ل ْعنَةُ هللاِ َعلَى‬
ْ
َ‫)ال َكا ِذبِين‬
“Artık sana (bu) ilim geldikten sonra, kim seninle
onun hakkında (Hz. Îsâ’nın Allah değil, Allah’ın oğlu da
değil kulu ve Rasûlü olduğu hususunda) çekişirse, deki:
“-Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve
kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra
469
470
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:59.
Âl-i Îmrân sûresi, âyet:60.
300
Tefsir Problemleri
hepimiz (bir arada) duâ ve niyâz edelim de Allah’ın
lanetini yalan söyleyenlerin üzerine okuyalım...”471 âyeti.
ْ
‫)ال َح ِكي ُم‬
‫هللاُ َوإِ َّن ه‬
‫ق َو َما ِم ْن إِلَ ٍه إِالَّ ه‬
ُّ ‫صصُ ْال َح‬
( ‫هللاَ لَه َُو ْال َع ِزي ُز‬
َ َ‫إِ َّن هَ َذا لَهُ َو ْالق‬
“İşte (Îsâ’ya dâir sana anlatılan) bu haber),
elbette en doğru bir haberin beyânıdır. Allah’tan başka
hiç bir ilâh yoktur. Allah hiç şüphesiz biricik gâlibtır.
Mutlak hüküm ve hikmet sâhibidir...”472âyeti ve
‫)فَإِن ت ََولَّوْ ْا فَإِ َّن ه‬
( َ‫هللاَ َعلِي ٌم بِ ْال ُم ْف ِس ِدين‬
“Eğer hakk’tan, (îmândan) yine yüz çevirirlerse,
muhakkak Allah o fesâtçüarı hakkıyla bilmektedir.” 473
âyetleri hırıstiyânlann inâdlan, fıkr-i sâbit hâlme gelen
inançlarının dehşet ve mâhiyetini belirlemek bakımından
çok önemlidir.
Buna rağmen Cenâb-u Hakk, Necrânlılan.
Necrân’lılann şahsında, kökleşmiş saplantılarından
kendilerini kurtaramayanları Hak Yol’a dâvet eden ve
inananlara; kabûl edeceklennden son derece ümitsiz de
olsalar. İslâm’a karşı direnenleri Hidâyet’e çağırmaktan
hiç geri durmamayı öğreten şu âyet-i kerîmesivle bu
âyetlerin serîsini tamamlamıştır:
471
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 61.
Âl-i Îmrân sûresi; âyet: 62.
473
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 63.
472
Tefsir Problemleri
301
( َّ‫ب تَ َعالَوْ ْا إِلَى َكلَ َم ٍة َس َواء بَ ْينَنَا َوبَ ْينَ ُك ْم أَال‬
ِ ‫قُلْ يَا أَ ْه َل ْال ِكتَا‬
‫ُون ه‬
‫نَ ْعبُ َد إِالَّ ه‬
‫هللاِ فَإِن‬
ُ ‫ك بِ ِه َش ْيئًا َوالَ يَتَّ ِخ َذ بَ ْع‬
َ ‫هللاَ َوالَ نُ ْش ِر‬
ِ ‫ضنَا بَعْضاً أَرْ بَابًا ِّمن د‬
َ
ْ
ْ
ْ
َّ
ُ
ُ
ْ
َّ
َ‫)تَ َولوْ ا فَقولوا اشهَدُوا بِأنا ُم ْسلِ ُمون‬
“(Yâ Muhammed!.) De ki: Ey ehl-i kitâb, hepiniz
bizimle sizin aranızda müsâvî olan bir kelimeye geliniz.
Allah’tan başkasına tapmayalım. O ‘na hiçbir şeyi ortak
koşmayalım. Allah ı bir yana bırakıp kimimiz kimimizi
Rabblar edinmeyelim... (Buna rağmen) eğer yine de
yanaşmazlarsa, deyin ki: “-(ey millet!) şâhid olun bizleri
(sapıklıktan yana değiliz), biz müslümanız!...”474
HIRİSTİYANLARIN YANLIŞ
ÎTİKÂDLARININ İÇ YÜZÜNÜ VEREN BU 64
ÂYET ÜZERİNDE BÂZI MÜFESSİRLERİN
AÇIKLAMALARI
Fahruddîn-i Râzî (606/1209), bu “mübâhele”
âyetinin tefsirinde özetle şunları kayd etmiştir:
“Cenâb-u Hakk, bu sûrenin baş kısmında,
hıristiyânların Allah’ın zevce edinmesi, evlât edinmesi ve
onlara hulûl etmesi gibi iddiâlarının iç yüzünü çeşitli kâfi
delillerle açıkladıktan sonra, ardından bütün bu iddiâların
cevaplarını birer birer ve eksiksiz olarak getirdi. Ve sözü,
474
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 64.
302
Tefsir Problemleri
onların sözlerinin sakatlığını kesinleştiren şu nükte ile
bitirdi.475
ALLAH NASIL HZ. ÂDEMİ BABASIZ
YARATMIŞSA HZ. ÎSÂ’YI DA ÖYLE
YARATMIŞTIR
ُ ‫ك فِي ِه ِمن بَ ْع ِد َما َجاءكَ ِمنَ ْال ِع ْل ِم فَقُلْ تَ َعالَوْ ْا نَ ْد‬
( ‫ع أَ ْبنَاءنَا‬
َ ‫فَ َم ْن َحآ َّج‬
َ
َ
‫ه‬
َّ
ُ
ُ
ُ
ُ
ُ
ُ
َ
َ
‫َوأَ ْبنَاء ُك ْم َونِ َساءنَا َونِ َساءك ْم َوأنف َسنَا وأنف َسك ْم ث َّم نَ ْبتَ ِهلْ فنَجْ َعل ل ْعنَة هللاِ َعلى‬
ْ
َ‫)ال َكا ِذبِين‬
“Nasıl beşere âit bir vasıf olan babasızlık ve
annesizlik, Hz. Adem A.S.’ın; Allah’ın oğlu olmasını
gerektirmiyorsa; yine beşere âit bir vasıf olan babasızlık
da, Îsâ A.S.’ın Allah’ın oğlu olmasını gerektirmez. Allah
Teâlâ Hz. Îsâ’nın babası olmaktan tamamen berî ve
yücedir. Hz. Adem’in topraktan yaratılması nasıl aklın
alamayacağı bir şey değilse; Hz. Îsâ’nın da annesinin
rahminde toplanan bir kandan yaratılması, akla
sığmayacak bir şey değildir. Hakk’ın peşinde olan herkes,
burada gerçeğin ifâdesinin varabileceği en son noktaya
ulaştığını kabulde tereddüd etmez. Yâ Muhammedi Bunca
açık deliller ve vâzıh cevaplara rağmen yine de seninle
çekişmeyi sürdüren olursa, sen artık onlara konuşmayı kes
ve inâdçılara yapılacak olan muâmeleyi yap. Bu da senin
onları “Mübâhele”ye, yani karşılıklı lânetleşmeye
çağırmandır. Onları buna çağır ve de ki: “-Gelin,
475
Râzî, Fahreddîn, Tefsîru’l-Kebîr: 8/78: İbnü Hişâm,
es-Sîreh: 1/576.
Tefsir Problemleri
303
oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınlarınızı,
kendimizi ve kendinizi çağıralım. Sonra hepimiz (bir
arada) dua ve niyaz edelim de, Yalan söyleyenlerin
üzerine Allah’ın lanetini okuyalım...”476
MUHAMMED’İN HAK PEYGAMBER
OLDUĞUNUN DELİLİ
Râzî, (606/1209) açıklamalarına kendi şahsî
tecrübelerini de katarak maddeler hâlinde şöyle devâm
etmiştir:
1)
- “Ben Harzem”deyken, dîni ve mezhebi
hakkında derin bilgi sahibi olduğunu iddiâ eden bir
hıristiyânın oraya geldiğini işittim. Gittim kendisiyle
konuştum. Bana: “-Muhammed’in peygamberliğinin delili
nedir?” diye sordu. Ben ona: “-Bize, Hz. Mûsâ, Îsâ ve şâir
peygamberlerin elinde hârikulâde şeylerin ortaya
konduğu gibi, Hz. Muhammed’in elinde de hârikulâde
şeylerin ortaya konduğu nakledilmiştir. İster tevâtürü
reddelim, ister kabul edelim, ama eğer: Mû’cize doğruyu
göstermez dersek; o zaman diğer peygamberlerin
peygamberliği de ortadan kalkar Yok eğer tevâtürle sâbit
haberlerin doğruluğunu kabul eder ve mû’cizenin
peygamberin doğruluğuna delil teşkil ettiğini îtirâf
edersek; sonra da bu tevâtür ve doğruluğun. Muhammed
S.A. hakkında da vâki olduklarını kabul edersek,
476
Âl-i Îmrân sûresi, âyet: 61.
304
Tefsir Problemleri
Muhammed S.A.’in peygamberliğini de kesinlikle îtirâf
etmek zorunda kalırız. Çünkü delilin eşitliği, o delilin
gösterdiği şeyin meydâna gelmesinin de eşitliğini zorunlu
kılar. Yani delil doğru ise, delâlet ettiği şey de aynı ölçüde
doğrudur...” dedim477
HZ. ÎSÂ BİR İLÂH MIDIR?
“Bunun üzerine hıristiyân: “-Ben Îsâ A.S.’ın
peygamber olduğunu söylemiyorum. Ben O’nun ilâh
olduğunu söylüyorum...” dedi. Ben de ona: “-Peygamberlikten bahs etmek, ancak bir ilâhın varlığını
kabulden sonra söz konusu olabilir. Bu senin söylediğin
ise (yani, peygambere ilâh demen) sakattır ve bir ilâhın,
vücûdu zâtıyla vâcib bir varlıktan ibâret olduğunu
gösterir. Böyle bir varlığıma, cisim olmaması, mütehayyiz
ve araz olmaması gerekir. Hz. Îsâ ise şu gördüğümüz
beşerî ve cismânî bir takım organlardan mürekkep; yok
iken var edilen-hıristiyânların kendi ifâdelerine göre- diri
iken öldürülen, önce küçük bir çocukken, sonra yetişip bir
delikanlı hâline gelen, yiyen, içen, uyuyan ve uyanan bir
şahıstan ibâret tir. Açıkça ortaya çıkmıştır ki, sonradan
olan ezelî (kâdim) olamaz. Muhtaç olan ğanî ve müstağni
olumaz, mümkün olan vâcib olamaz ve değişen de devâmlı
aynı kalamaz.” dedim.
477
Râzî, Fahruddîn, et Tefsîru'l-Kebîr: 8/78.
Tefsir Problemleri
305
HZ. ÎSÂ ALLAH’IN RUHUNUN KENDİSİNE
(HULÛL ETTİĞİ) BİR İLÂH YA DA ALLÂH’IN
BİR PARÇASI OLABİLİR Mİ?
2)
- “Ey hıristiyânlar! Siz Yahûdîlerin Hz.
Îsâ’yı yakalayıp çarmıha gerdiklerini ve onu çarmıh
tahtası üzerinde diri halde bıraktıklarını, kaburgalarını
parçaladıklarını; Hz. Îsâ’nın Yahudilerden kaçıp kurtulma
ve onlardan gizlenme ihtiyâcında idiğini, Yahudiler O’na
bu sert muâmeleleri yaparken şiddetli acı çektiğini,
sızlanıp figân ettiğini îtîrâf ediyorsunuz. Mâdem iddiâ
ettiğiniz gibi. O bir ilâh idi ya da ilâh O’na hulûl etmiş,
(yani, ilâhın ruhu ona geçmiş) idi veyahutta o, ilâhın bir
parçası olup, ona hakkedilmiş ve bir nakış gibi işlenmiş idi
de neden onlara karşı kendini korumadı?!. Ve neden
onların tümünü helâk etmedi?!. Neden onlara karşı
yalvarıp yakarmaya, ağlayıp sızlamaya, onlardan kaçıp
kurtulma çâreleri aramaya ihtiyâç duydu?!. Vallahi ben
buna çok hayret ediyorum. Akıllı bir insanın böyle bir lâfı
söyleyip de doğruluğuna inanmasına şaşıyorum. Nerdeyse
aklın bedâheti, (en kaba saba bir akıl bile), bunun yanlış ve
sakatlığına şâhid durumundadır.”478
YARATICISIZ KÂİNAT OLUR MU?
“Burada ya bu cisim hâlinde gönden şahsın bizzât
kendisinin ilâh olduğu söylenecek; ya ilâhın tümüyle ona
478
Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 8/78.
306
Tefsir Problemleri
hulûl ettiği (rûhunun girdiği) söylenecek, ya da bir
parçasının hulûl ettiği söylenecektir ki, bu üç şıkkın her
üçü de sakattır”.
3/1)- “Çünkü şâyet kâinâtm ilâhi bu cisim olacak
olsaydı, Yahûdîlerin kâinâtm ilâhını katlettikleri
kesinleşecekti. Eğer öyle olsaydı, artık bundan sonra
kâinât ilâhsız nasıl ayakta kalacaktı?!. Sonra insanların
zîllet ve alçaklık bakımından en şiddetlisi, yani insanların
en zelîl ve en alçağı Yahft- dîlerdir. Ve bu ilâh, en zâlil ve
en alçak insanların bile hakkından gelememe durumuna
düşmektedir. Demek ki. hıristivânların Yahûdîlerin
öldürdükleri bu ilâhı (Hz. Îsâ) son derecede âciz bir
ilâhmış?!”
ALLAH’IN BİR CİSME, GEREK TÜM
GEREK PARÇA OLARAK BİRŞEYE HULÛLÜ
MÜMKÜN MÜDÜR?!..
3/2)- İlâhın bütünüyle bu varlığa (Îsâ’ya) hulûl
etmiş olması ihtimâli de sakattır. Çünkü ilâh dediğin ne
cisimdir, ne de arazdır. Dolayısıyla başka bir cisme hulûl
etmesi imkânsızdır.”
3/3)- “O’na ilâhın parçalarından bir parça veya
kısımlarındanbir kısmın girmiş olması ihtimâli de
imkânsızdır. Çünkü bu parça, eğer ilâh lığın içerisinde
itibâr edilse, ondan ayrılması hâlinde ilâhın ilâh olarak
kalması mümkün olamaz. Eğer ilâhhğın tahakkuku
Tefsir Problemleri
307
cümlesinden sayılmazsa, o zaman da, ilâhın bir parçası
olamaz. İşte böylece hıristiyânların sözlerinin sakatlığı
kesinlik kazanmış olmaktadır.”
4)- Hz. Îsâ, Allah’a ibâdet ve taate çok düşkündü.
Eğer kendisi bir ilâh olsaydı, böyle bir şey imkân hârici
kalırdı. Çünkü bir ilâh kendisine ibâdet etmez ve kendi
kendine tapmaz...”
Sonra bu hıristiyâna: “-Sana O’nun bir ilâh
olduğunu gösteren delil nedir?” diye sordum. “-O’nun
üzerinde ölüyü diriltme, alaca hastalığını iyileştirme gibi
acâibliklerin görünmesidir. Bunların İlâhın kudreti
dışında gerçekleşmesi mümkün değildir...” dedi. Ben de
ona:
“-Delil
yokluğunun
medlul
yokluğunu
gerektirmediğini kabul ediyor musun?” diye sordum.
Eğer sen bunu kabul etmezsen, bu seni ezelde kâinatın
yokluğundan, yaratıcısının da yokluğunu kabul etmeye
mecbur eder; yok eğer delil yokluğunun medlul yokluğunu
zorunlu kılmadığını knbûl edersen, o zaman ben de derim
ki: “-Sen ilâh’ın Îsâ A.S.’ın bedenine girmesini câiz
gördüğüne göre; benim, senin, biitün hayvanların,
bitkilerin ve cansız varlıkların bedenine girmediğini
nereden ve nasıl bitebildin?!. Delilin yokluğunun,
medlulün yokluğunu zorunlu kılmadığı kesinleştiğine
göre, şu hârikaların illâda benden veya senden zuhûr
etmemesi gerekmez. Yani senden de zuhur edebilir,
benden de... Bu durumda Allah’ın ruhunun başkasına
308
Tefsir Problemleri
girip girmemesi senin hakkında da, benim hakkımda da,
bir köpek ya da bir fâre hakkında da söz konusudur. Bir
dînî görüş ki, Allah’ın zâtı’nın, bir köpek veya sineğin
bedenine girmesini câiz görür, o görüş son derece âdi,
çirkin ve rakîk bir görüştür.”479
HIRİSTİYANLARI RASÛLÜLLAH’IN
LÂNETLEŞMEYE DÂVET ETMESİ VE
HIRİSTİYANLARIN BUNA YANAŞMAMALARI
Fahruddîn-ı Râzî (606/1209), hem tefsîr hem de
hadîs ulemâsının doğruluğunda neredeyse ittifak hâlinde
olduklarını tasrîh ettiği bu olayın devâmmı şöyle kayd
etmiştir:
“Rivâyet edilmiştir ki. Peygamber S.A. nâzil olan
bu âyetlerle îtırâzlarının tümünü tam anlamıyla
cevaplandıran bütün delîlleri Necrân hınstiyânlarının
önüne sürdü, okudu ve anlattı. Sonra bunlar câhilce
davranışlarında ısrar ettiler. Bunun üzerine Peygamber
S.A. onlara: “-Bu delilleri kabûl etmemeniz hâlinde, Allah
bana sizinle “mübâhele: karşılıklı lanetleşme” yapmamı
emretti.”480 Buyurdu. Onlar: “-Ey Ebü’l-Kâsım! Dur, öyle
yapma, en iyisi biz dönelim, durumumuzu kendi aramızda
479
Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 8/79.
İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye: 1/584. İbnü Sa’d
Tabâkâtü’l-Kübrâ 1/357.
480
Tefsir Problemleri
309
bir daha gözden geçirelim, sonra tekrar gelelim...” 481
Dediler. Döndükleri zaman sözcüleri olan Âkıb’e: “-Ey
Abdülmesîh (Mesih’in kulu), bu hussustaki fikrin nedir?..”
diye sordular. Akıb: “-Ey hıristiyân topluluğu! Anladınız
ki, Muhammed Allah katından gönderilmiş bir
peygamber... Size, adamınız (Uz, Îsâ) nın durumuyla
ilgili hak sözü getirmiştir. Vallahi, bir peygamberle
lânetleşmiş hiç bir kavim yoktur ki, onların büyükleri
hayatlarını sürdürebilmiş ve küçükleri yetişip
gelişebilmiş olsun. Eğer sizler O’nunia lânetleşecek
olursanız, kesinlikle kökünüz kazınır. Şayet dîninizde
ısrar etmek, üzerinde olduğunuz yola devam etmek ve
eski inancınızda direnmekten başka bir şeye yanaşmak
istemiyorsanız; adamla vedâlaşın ve memleketinize çekip
gidin...”482 dedi. Rasûlüllah S.A. de âyet-i kerîme gereği,
Hz. Hüseyn’i kucağına almış. Hz. Hasan’ın elinden
tutmuş, Hz. Fâttma’yı arkalarına takmış, Hz Alî R.A.da
Hz. Fâtıma’nın arkasında, kendi üzerinde siyah kıldan bir
îzârla çıkmış, onlara: “-Ey ehl-i beytim! Ben duâ ettiğim
zaman siz âmin deyiniz...” diyordu. -Böyle bir
lânetleşmeye müslümanlar bu günkü kadar hiç ihtiyaç
duydular mı bilinmez- Durumu dikkatle seyreden Necrân
piskoposu Necrân hey’etine dönerek: “-Ey hıristiyânlar
481
İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye: 1/583. Râzî,
Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr: 8/80. Ebû Nüaym,
Delâilü'n-Nübevve: 299.
482
İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye:1/583; Râzî,
et-Tefsîru’l- Kebîr: 8/80; Ebû Nüaym, Delâilü'n-Nübevve:
299.
310
Tefsir Problemleri
topluluğut Ben şu anda karşımda öyle yüzler görüyorum
ki, eğer o yüzlerin sahipleri Allah’tan bir dağı yerinden
oynatıp yok etmesini isteseler. Allah kesinlikle onların
isteğini yerine getirir ve o dağı yerinden oynatıp yok
eder. Sakın onlarla lânetleşiriz falan demeyin. Eğer
böyle bir şey yaparsanız kesinlikle helak olursunuz ve
kıyâmete kadar yeryüzünde hıristiyân diye bir şey
kalmaz...” dedi Sonra Rasûlüllah S. A.’e dönerek: “-Ey
Ebü’l-Kâsîm! Biz seninle lânetleşmemek ve senin kendi
dînin üzre kalmanı kabûl edip onaylamak fikrindeyiz...
Yalnız esbabından uygun göreceğin birim bizimle birlikte
gönderki, aramızda mâlî konularda çıkacak ihtilâfları
hükme bağlasın...”483 dediler. Bunun üzerine Rasûlüllah
S.A. “-Mâdem lânetleşmeye yanaşmıyorsunuz, öyle ise
müslüman olunuz: müslümanlar lehine olan şeyler, sizin
de lehinize, aleyhine olan şeyler sizin de aleyhinize olsun
Onların menfaatine olan şeylerden siz de yararlanın,
zararlarına olan şeyleri de onlarla paylaşın...” buyurdu.
Onlar, Peygamberimiz S.A.’in bu teklifine yanaşmadılar
Bunun üzerine Rasûlüllah S.A.: “-Öyle ise ben size harp
uygularım” buyurdu. Onlar: “-Bizim a raplar la
savaşacak gücümüz yok Ancak biz sizinle, bize
saldırmaman ve dinimizden döndürmemen kaydıyla
anlaşma yapmak isteriz. Sana, bu anlaşma karşılığı, her
sene 1000’i safer, 1000’i de receb ayında teslim edilmek
üzere 2000 elbiseyle otuz âdî demir zırh vermeyi teahhüt
483
İbnü Hişâm, es-Sîratü’n-Nebeviyye: 1/584; Râzî,
Fahruddîn. et-Tefsîru’l- Kebîr: 8/80.
Tefsir Problemleri
311
ederiz...” dediler. Ve işte bu şartlar çerçevesi içerisinde
Rasûlüllah S.A. onlarla anlaştı... ve “Nefsim yed-i
kudretinde olan Allah’a yemin ederim kî; Necrân
hıristiyânlan felâket uçurumunun kenarına o kadar sokulmuşlardı kitasavvur edemezsiniz. Vallahi eğer laneti eşi
verseIerdil kesinlikle maymun ve domuz suretine çevrilecekler, içerisinde yaşadıkları Necrân vadisi tutuşup ateş
kesilecek ve Allah Necrân’t ve halkım, ağaçlatın başlarındaki
kuşlara varana kadar, kökünden kazıyıp yok edecekti..”
buyurdu.”484
Burada Rasûlüllah S.A.’in Hz. Hasen, Hüseyin,
Fâtıma ve Alî Razıyel- lâhü Anhüm’ü beraberinde
getirmesi, âyet-i kerîme’deki: “Gelin, oğullarımızı,
oğullarınızı.
kadınlarımızı,
kadınlarınızı,
kendi
485
nefislerimizi ve kendinizi çağırıp lânetleşelim..” İfadesi
gereğidir.
484
Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l- Kebîr:: 8/80; Bursevî, Îsmâil
Hakkı, Tefsîru Rûhi’l-Beyân: 2/44-45; Kurtubî, Muhammed b.
Ahmed. el-Câmi’u Lî Ahkâmi’l-Kur’ân:4/104.
485
Âl-i Îmrân sûresi; âyet: 61.
312
Tefsir Problemleri
TOPLU HELÂK KURALI VE KÜÇÜK
ÇOCUKLARIN DURUMU
Fahruddîn-i Râzî âyet-i kerîme nin tefsirini
yaparken burada “Küçük çocukların lânetdleşmeye
sokulmasının ne faydası var7” sorusunu sorarak bu gibi
durumlarda ortaya çıkan âzâbın bir genel kuralını kayd
etmiş ve “-Şüphesiz ki, Allah bir milleti, kökünü kazıma
(isti’sâl) cezasıyla cezalandırdı mı; söz konusu kavimle
birlikte, onların masum çocukları ve kadınları da toptan
helak olur. Bu akıl baliğ olanlar hakkında ceza olmuş olur
ama, küçük çocuklar hakkında ceza değil, sâdece onların
öldürülmeleri acı ve sıkıntıya mâruz bırakılmaları yerine
geçer. Gerçek cezâ ise yetişkinlere râcî olur. Çünkü
insanın evlât ve âilesine karşı şefkati çok şiddetlidir. O
kadar ki, bâzen canını onlar için feda eder ve onları
korumak için kalkan yaparlar. İşte Rasıdüllah S. A.
bundan dolayı lânetleşme yerinde, küçük çocuklarını ve
kadınlarını beraberinde bulundurdu ve Necrânlüara da
aynı şeyi yapmalarını emretti. Bu tarz bir davranış, hasmı
daha fazla tahkir eder ve daha çok korkutur İzlenen yolun
doğruluğuna daha açık ve daha güçlü bir şekilde delâlet
eder.”486 demiştir...
486
Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru’l-Kebîr 8/82.
Tefsir Problemleri
313
MÜRÂHELE OLAYININ RASÛLÜLLAH
S.A.’İN HAK PEYGAMBER OLDUĞUNU
GÖSTERMESİ
Râzı burada bir de bu olayın Rasûlüllah S.A.’in
peygamberliğine delâlet edip etmediğini sorar, ardından
şu cevabı getirir:
“Bu olay iki bakımdan Peygamberimizin
peygamberliğinin doğruluğunu gösterir:
1)- Rasûlüllah S. A. onları, üzerlerine azâbm
inmesiyle korkuttu. Eğer bunun gerçekleşeceğinden emîn
olmasaydı; bu davranışı elbette ki, kendisinin yalancılığını
ortaya çıkarma yolunda koşturmak demek olurdu. Çünkü,
faraza onların lânetleşmeyi isteyip de. sonuçta azabın
inmemesi hâlinde, kendi kendisinin yalanını ortaya
çıkarmış olurdu. Oysa Muhammed S.A.’in insanların en
akıllısı olduğu malûm. Dolayısıyla O’na. kendi eliyle
kendi yalanını ortaya dökmesi uygun düşmez. Öyle ise
O’nun bu işte ısrâr etmesi, azabın geleceğinden emîn
olmasından kaynaklanmaktadır.
2)- Necrân hıristiyânları eğer Tevrât ve İncil’den,
O’nun gerçek peygamber olduğunu gösteren delilleri
314
Tefsir Problemleri
öğrenmemiş olsalardı, elbette ki O’nunla lânetleşmeyi
terk etmezler, “buyurun lânetleşelim” derlerdi!”487
Kurtubî de: “-Bu âyet-i kerîme, Muhammed S. A.
‘in hakk peygamber olduğunun en üst seviyedeki (alem)
delillerinden biridir.” demekte ve Akıb denilen en üst
seviyedeki adamlarının onlara: “-Muhammed Allah
tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Siz O’nun (Hz.
Muhammed’in), Îsâ’nın konumunu bir karâra
bağlayamamanız, yani O’nun bir ilâh mı, Allah’ın oğlu
mu yoksa bir peygamber mi olduğuna kesin karar
vermemeniz meselesinin aslını öğretmeye geldiğini
biliyorsunuz” dediğini nakletmiştir.”488
HIRİSTİYANLAR LÂNETLEŞMEDEN
NEDEN KAÇTILAR? “KORKULARINDAN
YANAŞAMADILAR” DENİLMESİN DİYE Mİ
KAÇTILAR?!..
Râzî, âyet-i kerîme üzerinde soru cevâp şeklindeki
açıklamalarını şu şekilde sürdürmektedir:
“Hıristiyânlar lânetleşmeyi o yüzden terk ettiler.
Belki Muhammed’in iddiâsı doğru çıkar da, söylediği
azâb üzerimize im verir diye korku lanndan yanaşmadılar
“mülâ’ane”ye .” denilmesin diye terkettiler denirse deriz
ki: Bu, iki bakımdan kabul edilemez bir düşüncedir:
487
488
Râzî, Fahruddîn. et-Tefsîm'l-Kebîr: 8/82.
Kurtubî, el-Câmi'u Lî AhkâmH-Kur'ân 4/104.
Tefsir Problemleri
315
“Bu insanlar Rasûlüllah S.A.’le kavga ve
nizâ’dan kurtulmak için, bir sürü can fedâ edip, mal sarf
etmeyi göze almış durumdadırlar. Eğer bu işin gerçek
olmadığından azıcık şüpheleri olsaydı; herhalde bir şüphe
uğruna, bunca can ve mallan harcamayı göze almazlardı”.
2) “Bir de, bu hıristiyânlardan. şunları
söyledikleri kesin ve sağlam bir delil şeklinde nakl
edilmiş.. Demişler ki: “Vallahi Muhammed, Tevrât ve
İncil’de müjdelenen peygamberin tâ kendisidir. Siz eğer
onlarla lânetleşecek olursanız elbette ki kök kazıma
(isti’sâl), yani, toplu halde bir dînin ya da din mensubu
milletin helâk edilmesi olayı tahakkuk edecektir... “ İşte
bu ifade de, onların lânetleşmeye yanaşmamalarının, Hz.
Muhammed’in Allah tarafından gönderilmiş bir
peygamber olduğunu bilmekte olduklarının kendi
dilleriyle tasrîhinden başka bir şey değildir...”489
1) -
Necrânlıların Rasûlüllah S.A.’den, ihtilafa
düştükleri mâlî konularda aralarında hükmedecek
(hâkimlik yapacak), emîn bir arkadaşını (sahâbesini)
kendilerivle birlikte Necrân’a göndermesini istediklerini
daha önce aktarmıştık.490
Rasûlüllah S.A de onların bu isteklerine karşı:
“-Sonra bana gelin de ben sizinle güçlü ve emîn
arkadaşımı
(sahâbemi)
göndereyim...”
buyurdu.
489
490
Râzî, Fahruddîn, et-Tefsîru'l-Kebîr. 8/83.
İbnü Hişâm, es-Sîreh: 1/584.
316
Tefsir Problemleri
Rasûlüllah S. A.’in bu sözünü işiten Ömer bin Hattâb R.A.
(23/644): “Bunun bana Rasûlüllah S.A.’in arkadaşı olma
sıfatını kazandıracağını umduğum için, emirliği,
(başkanlığı) bugünkü kadar hiç arzû etmedim. Belki beni
başkan yapar diye, her şeyi bir yana bırakıp sıcakta
erkenden öğle namazına gittim. Rasûlüllah S.A. bize
öğleyi kıldırdıktan sonra dönerek sağına soluna bakmaya
başladı. Ben Rasûlüllah görsün diye dizlerimin üzerine
yükselerek kendimi uzattımsa da faydası olmadı. O, Ebû
Übeyde bin Cerrâh’ı (18/639) gördü ve: “-Ben sizinle
öyle bir adam göndereceğim ki O, emniyetlinin emniyet
lisidir. Yâ Ebâ Ubeydel Çık, onlarla git ve ihtilâfa
düştükleri şeylerde aralarında adaletle hükmet...”
buyurdu.”491
Bu hâdiseyi anlatan bir hadîs-i şerifi İmam Buhârî
de Hz. Huzeyfe R.A.’den rivâyetle sahihine almıştır.
Şöyle diyor Hz. Huzeyfe R.A.:
“Necrân (hıristiyânlann)ın iki ulu kişisi: Âkıb
Abdülmesîh ile Seyyid Eyhem Rasûlüllah S.A.’e
gelmişlerdi. Rasûlüllah’la lânetleşmek istiyorlardı.
Huzeyfe der ki Âkıb ile seyyidden biri arkadaşına: “-Sakın
Muhammed’le lânetleşmeye girişme!. Vallahi eğer
Muhammed peygamberse, bir lânet eder (ve dünya-âhiret
491
İbnü Hişâm. es-Sîreh: 1/584; İbnü Sa'd, Tabakât 3/412.
Buhâri, Sahîh: 5/120. Ahmed bin Hanbel, Müsned: 1/414.
Müslim, Sahîh: 4/188.Tirmîzî; Sünen: 5/665.
Tefsir Problemleri
317
Allah’ın rahmetinden uzak bulunmamıza bir duâ eder) ki,
ne biz ne de bizden sonra gelecek evlâd ve ahfadımız felah
bulmayız!...” dedi Bu mütalaa üzerine Necrânlıların bu
iki reisi, Rasûlüllah’a gelerek:
“-(Hıristiyan kalacağız, fakat) bizden istediğin
vergiyi vereceğiz! Yalnız bizimle Necrân’a emniyetli bir
zâtı (me’mûr) gönderiniz. Göndereceğiniz bu kimse her
halde emin olsun!...” dediler. Rasûlüllah da:
“-Ben de muhakkak sûretle sizinle bi-hakkın
emniyetli ve mu’temed bir kişiyi gönderirim!” buyurdu.
Rasûlüllah’ın bu sözü üzerine ashâbı, (bu yüce emniyet ve
îtimâd kime tevcih buyurulacak? diye) intizâr ettiler. Bu
halde Rasül-ü Ekrem:
“-Kalk Yâ Ebâ übeyde İbni Cerrah!” (18/639)
buyurdu. Ebû Ubeyde ayağa kalkınca da onu göstererek:
“-İşte bu gördüğünüz sîmâ, İslâm ümmetinin
eminidir!” Hz. Enes R.A.’in rivâyet ettiği metinde de:
“-Her ümmetin bir emini vardır. İslâm ümmetinin emini
de, Ebû Übeyde b. Cerrâh’tır!” buyurmuştur.492
İSLÂM’DA HIRİSTİYANLARLA YAPILAN
İLK ANLAŞMA... PEYGAMBERİMİZİN
492
Naîm, Ahmed, Sahîhu Buhâri Muhtasarı, Tecrid
Tercemesi: 10/381-382.
318
Tefsir Problemleri
NECRÂN’LILARA GÖNDERDİĞİ ANLAŞMA
ŞARTLARINI BELİRLEYEN MEKTUB
“Bismiilahirrahmanirrahim. Bu, Allah’ın Rasûlü
Muhammed’in Necrân halkına yazdığı mektuptur. Beyaz,
kırmızı sarı her çeşit nakit, mal, mahsûl, altın gümüş ve
kölede Allah’ın hükmü onlara tatbik edilecektir. Bunlar
onlara bırakılmıştır. Buna karşı onlar her yıl safer ayında
bin ve recep ayında bin aded elbise olmak üzere ikibin
aded elbise ile birlikte, elbise başına birer ûkiye gümüş
ödeyeceklerdir. Her elbise bir ûkiye, yani kırk dirhem
değerinde olacaktır. Elbiselerin haraç vergisine göre
fazlalığı veya ûkiye kıymetinden eksikliği hesaplanacaktır.
Elçilerimin 20-30 gün ağırlanmaları Necrânlılara âittir.
Elçilerim bir aydan fazla tutulamaz ve bekletilemezler.
Yemende bir savaş veya bir yaramazlık baş gösterdiği zaman. Necrânlılar ödünç olarak otuz aded zırh, otuz at ve
otuz deve vermekle yükümlüdürler. Elçilerimize ödünç
olarak verilen zırh, at, deve ve şâir mallar –telef olanları
da tazmin edilmek sûretiyle- Necrânlılara iâde edilinceye
kadar elçilerimin kefaleti altındadır. Necrân ve Necrân’a
bağlı yerlerdekile- rin malları, canları, yurtları, dinleri,
hazır bulunanları, yabanda olanları, kiliseleri,
ruhbanlıkları, Piskoposlukları, az veya çok, ellerinin
altındaki her şeyleri Allah ve Rasûlü’nün himâyesindedir.
Piskopos piskoposluğundan, papaz papazlığından, kilise
bakıcısı bakıcılığından döndürülmeyecek. Bulundukları
hâl ve durumlarıyla, haklarından herhangi bir hak da
değiştirilmeye çektir. Artık fâiz alma verme yoktur.
Tefsir Problemleri
319
Necrânlılara zulüm ve kötülük yapılmayacaktır. Câhiliye
devrinden kalma kan dâvası da güdülmeyecektir. Onların
ne mahsûllerinden onda bir vergi alınacak, ne asker gelip
yurtlarını çiğneyecek, ne de kendileri savaş için askere
çağrılacaklardır. Necrân’da kim bir hak talebinde
bulunacak olursa, aralarında insaf ve adâlet üzere
davranacaklar, ne zulüm yapacaklar, ne de zulme
uğratılacaklardır. Gelecekte fâiz yiyen kişi himayemden
mahrum kalır. Onlardan hiç bir kimse başkasının yaptığı
kötülükten sorumlu tutulmayacaktır. Necrânlılar bu
sahîfede yazılı olan vecîbeleri yüksünmeyip gereğini
yerine getirdikleri ve iyi davrandıkları takdirde, Allah’ın
emri gelinceye kadar, Allah ve peygamberin dâima
himâyesi altında bulunacaklardır...”
Bu yazıyı Abdullah b. Ebûbekr onlar için yazdı vc
yedi kişi de şâhid oldular.493
RASÛLÜLLAH S.A.’İN MEKTUBUNDAKİ
ANLAŞMA ŞARTLARININ İFÂDE ETTİĞİ MÂNÂ
Devlet
veya
cemiyet
ölçüsünde
ilk
Îslâm-Hıristiyân münâsebetinin çekirdeğini oluşturan bu
olayda, Rasülüllah S.A. bir millet şeklinde karşısına çıkan
ilk hıristiyânlan, bütün imkânlarını zorlayarak, onların
bütün müşkille- rini hallederek, kafalarındaki bütün
493
Ebû Yûsuf, el-Kâzî Ya'kub İbni İbrahim, Kitâbü'l-Harâc
Tercemesi: 127-128. ; İbnü Sa'd, Tabakât 288. Belazürî,
Fütûhu’l-Büldân: 1/77, 78.
320
Tefsir Problemleri
sorulan cevaplayarak, ve kalplerinde uhdûd: ateş çukurları
pahasına kökleşmiş olan hıristiyânhğın bozulmuş inançlarının iç yüzlerini ortaya dökerek; ilâhî vahiyle onlan iknâ
edip bütün gücüyle müslüman yapmaya çalıştıktan sonra,
onların hâlâ direndiklerini görünce; son çâre olarak.
Allah’ın emri ile onları, mübâhele: lânetleşme gibi,
nesilleri helâk eden bir yanşa dâvet etmiş. O’nun
peygamberliğinin hak olduğunu bildikleri, en azından
bunun gerçek olma ihtimâlinden korktukları için; sâdece,
her sene 2000 elbise, 2000 ûkiye gümüş; harp hâlinde otuz
zırh, otuz at ve otuz deve vermeyi kabûl etmekle
kalmamışlar; aynı zamanda, kendi, idârî, siyâsî, adlî,
askerî, ictımâî yapılarını; iç ve dış güvenlikleri ve
ilişkilerini ve ictimâî yapılarını kendi iktidân altında
tutacak yepyeni bir otorite ve hâkimiyetin sultası altına
girmeyi kabûl etmiş olmaktadırlar.
Evet müslümanlar onları dış düşmanlara karşı
koruyacak; mallarını, canlarını, dinlerini, kilise ve
papazlarını her türlü haksızlık ve tecâvüzden muhafaza
edecekler. Onlara, İslâm’a girmeleri için zor
kullanmayacak ve baskı yapmayacaklar ama; onlar da faiz
yemek, kan dâvası gütmek, başkalarına zulm etmek gibi
İslâmî prensiplere aykırı şeyler yapmayacaklardır. En
önemlisi. anlaşma ile teahhüdü altına girdikleri egemen
İslâm Devleti’nin istek ve irâdesi dışında hareket
edemiyecek. İsvân ve ihânet muhtevâlı düşünce ve davranışlardan uzak duracak. Bu anlaşma ile, idâresi altına
Tefsir Problemleri
321
girdikleri İslâm Devleti ‘nin kendisini temsîlen
görevlendirdiği hâkim, cizye, harâc ve zekât âmili
(toplayıcısı), asker ve elçi gibi temsilcilerin Allah ve
Rasûlü adına verecekleri hükümleri ve yapacaktan
uygulamaları kabulle karşılayıp, kesinlikle onlara karşı
çıkmayacaklarına söz vermiş olmaktadırlar.
Hıristiyânlann, her İslâm devlet başkam (halîfesi)
değiştiğinde, ona gelerek mukâveleyi yenilemeleri de bu
otoritenin hıristiyânlarca sürekli olarak kabûl gördüğü ve
gereklerinin harfıyyen yerine getirildiğinin fiilî delîlidir.
NECRÂN HIRİSTÎYANLARINA HZ.
EBÛBEKR’İN YAZDIĞI MUKÂVELENÂME
Rasûlüllah S.A.’in vefatından sonra Hz. Ebûbekr
(11/632) halîfe olunca Necrân lııristiyânları O’na gelerek
Rasûlüllah’ın mektubuyla belirlenen mukâveleyi
yeniletmek istediler. Hz. Ebûbekir’de onlara şöyle yazdı:
“Bismillahirrahmanirrahim. Bu, Rasûlüllah’ın
halîfesi, Allah’ın kulu Ebûhekr tarafından Necrânlılara
yazılan mektuptur. Ebûbekr, Allah ve Rasûlü adına
Necrânlılar’ın canlarını, mallarını, arâzîlerini, dinlerini,
kendilerine bağlı kimseleri, ibâdetlerini, hâzır olan ve
olmayanlarını, pâpazlarını, râhiplerini, alım ve
satımlarını, az veya çok elleri altında bulunan her
şeylerini, kendilerine zarar verilmemek, zorluğa ve
zahmete dûçâr kılınmamak, papaz ve râhıplerin hiçbirisi
322
Tefsir Problemleri
değiştirilmemek üzere; Rasûlüllah’ın onlar için yazdığı
ahitnameye bağlı kalarak himâyesi altına aldı. Bu
mektupta yazılanlar için Allah ve Rasûlü’nün zimmetleri
vardır. Onlara düşen vazife de nasihate kulak verip yola
gelmeleri, doğru hareket etmeleri, üzerlerine gereken
vazifeleri edâ edip haklara riâyet etmeleridir. Ebûbekr bu
mektubu bu şekilde yazdı ve şu şu şu kimseler de şâhid
oldular..”494
Görüldüğü gibi Hz. Ebûbekir de Hz. Muhammed
S. A.’in mektubuyla belirlediği şartlan aynen tasdîk
ederek yürürlükte kalmasını sağlamıştır. Zaten O’nun
Rasûlüllah’ın davranış ve düşüncelerine ters düştüğü
ömrü boyunca görülmüş şey değildir. Herkes bilir ki,
“Rasûlüllah S.A.’in yapmadığım ben nasıl yaparım,
Rasûlüllah S. A.’in söylemediğini ben nasıl söylerim. “
sözleri O’nun alâmet-i farikası gibidir.
Yalnız
O’nun
mektubunda
Rasûlüllah
S.A.’inkinden farklı bir çizgi var, o da. “Necrânlılara
düşen vazife nasihate kulak verip yola gelmeleri, üzerlerine gereken (vâcip olan) vazifeleri edâ edip haklara
riâyet etmeleridir...” cümlesiyle ifadesini bulan;
Necrânlıların nasihatlere aykırı davrandıkları, anlaşma
şartlarına uygun hareket görevine gereği gibi riâyet
etmedikleri, muâ- hidlerinin teahhütleri altına aldıkları
494
Ebû Yûsuf, el-Kâzî Ya'kub İbni İbrahim, Kitâbü'l-Harâc
Tercemesi: 128-129.
Tefsir Problemleri
323
bazı haklannı çiğnedikleri ya da, en azından, itaatsizlik ve
ahde vefasızlık -ki, bu onların vahiyle sâbit değişmez
tarihî özellikleridir- belirtileri gösterdikleri zehâbını
uyandırmaktadır. Necrân hıristiyânları, Rasûlüllah’ın
vefatını müteâkib baş gösteren yalancı peygamberler ve
irtidâd hareketleri gibi İslâmiyet açısından olumsuz
olayları ganîmet bilerek, anlaşma şartlarına aykırı bazı
davranışlar sergilemeye kalkışsalar gerek ki, Hz. Ebûbekr,
onlardan nasîhat dinlemelerini, belirlenmiş olan anlaşma
şartlanna uygun hareket etmelerini, taşkınlıklardan vaz
geçip yola gelmelerini açık bir dille istemektedir.
Görüldüğü gibi, bu İslâm dışı güçler, hep
müslümanlann zayıf anlannı kollamakta ve, tâ işin
başlangıcından bu yana, en küçük fırsatları olabildiğince
kendi lehlerine değerlendirme yollannı aramaktadırlar.
HZ. ÖMER’İN HALİFELİĞİ İLE NECRÂN
HIRİSTİYANLARININ DEĞİŞEN DURUMU VE
HZ. ÖMER’İN ONLARA YAZDIĞI
MUÂHEDENÂME
Bilindiği gibi Hz Ömer (23/644) adâlet timsâli bir
halîfedir. O, Hz. Ebûbekr’in mektubunda îmâ ettiği
olayların üzerine gitmiş, Yemen bölgesinde ve Necrân’da
ortaya çıkan endişe verici durumlardan korktuğu için,
onları arazîlerinin bedellerim ödeyerek “Yemen
Necrânı”ndan Küfe yakınlarındaki “Irak-Necrânı”na,
iskân ettirerek, bölgedeki tehlikeyi önlemiştir. Çünkü
324
Tefsir Problemleri
onlar, müslümanlara karşı kıyâm etmek için silâh
biriktirmeye ve harp hazırlığı yapmaya başlamışlardı.495
Necrânlılar, Hz. Ömer halîfe olunca O’ndan da
muâhedenâmeyi
yenilemesini
istediler.
Onları
isvânkarâne davranışlar sergilemiş olmaları yüzünden
Irak’a süren Ömer R A. aslında cezanın daha şiddetlisini
hakkettiklerini îmâ eden şu mektubunu onlara imlâ eder:
“Bismillahirrahmanirrahim!
Bu,
Emirû’l-mü’minîn Ömer’in Necrânlılar a mektubudur.
Rasûlüllah Muhammed S.A.’in ve Hz. Ebûbekr’in
yazdıklarına bir vefakârlık olarak, onlardan gezip
dolaşan her ferd emniyettedir. Müslümanlardan hiç kimse
onlara zarar vermesin. Gelelim esâsa: -Şam ve Irak
vcdilerinden her kim Necrân’a uğrasa, onların arâzilerini
işlemelerine imkân versin. Onların o arâzilerden işleyip
kaldırdıkları, Allah rızâsı için ve arâzilerine bir bedel
olmak üzere kendileri için bir sadakadır. Vâlîlerden hiç
kimsenin, elde ettikleri mahsûlden bir şey almaları câiz
olmadığı gibi, onlardan mükellef bıdunmadıkları bir
cereme de alınmayacaktır. Bundan sonra, eğer
Necrânlılardan birisi, bir müslümanın kendilerine zulm
etmesi sebebiyle vâliye şikâyette bulunursa; vali, zâlime
karşı onlara yardımcı olsun. Çünkü onlar kendileri
Mîrâs. Kâmil, Sahîhu Buhâri Muhtasm, Tecrîd
Tercemesi: 10/383; Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni
İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc Tercemesi: 130.
495
Tefsir Problemleri
325
hakkında zimmet ve ahit bulunan bir kavimdir. Onların
ödemekle mükellef bulundukları cizyeler oraya (yani,
Irak’a) geldikten sonra yirmidört ay terk edilmiştir. Bu
arada, haksızlığa mâruz bırakılmamak ve haddi aşmamak
üzere, ancak îmâl etmekte oldukları elbiseden vergi
ödemekle mükelleftirler. Osman b. Affân ve Muaykıb
şâhid oldular ve Ömer bu şekilde yazdı...”496
Görüldüğü gibi Hz. Ömer sert tabiatlı bir insan
olmasma ve Necrânlıla- rın sürgünü hakketmiş olmalarına
rağmen. Rasûlüllah ve Hz. Ebûbekr’in onlara tanımış
olduğu haklan aynen tasdik ettiği gibi, bir de kendilerine
önceden verilmiş olan haklan fazlasıyla pekiştirmekte,
buna ilâve olarak da yirmi dört aylık cizye
yükümlülüğünden onları muâf tutmaktadır.
HZ. OSMAN’IN NECRÂN
HIRİSTİYANLARINA YAZDIĞI
MUKÂVELENÂME
Hıristiyânlar, İslâm devletinin başına geçen
kimselerin yaratılış ve ka- rakterlenni dahî hesâba
katmışlar ve ona göre tavır ve davranış belirlemişlerdir.
Hz. Osman’ın (35/656) yumuşak huylu ve çok merhametli
bir insan olduğunu bildikleri için, Ona Hz. Ömer’in
kendilerine sert davrandığını îmâ eder bir üslupla
496
Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc
Tercemesi: 129.
326
Tefsir Problemleri
yaklaşmışlar. Hz. Osman. Küfe bölgesindeki vâlîsi Velîd
b. Ukbe’ye hitâben şöyle yazmıştır:
“Bismillahirrahmamnrahim!
Allah’ın
kulu,
Mü’minlerin emîri Osman’dan Velîd b. Ukbe’ye
mektuptur. Selâmüllahı Aleyke. Ben seninle birlikte; eşi
nazîri ve şerîki olmayan tek Allah’a hamd ederim. Gelelim
meseleye; Irak’tan Necrânlıların papazları. maiyyetleri ve
ileri gelen reisleri bana geldiler, şikâyette bulundular. Hz.
Ömer’in
şartnâmesini
gösterdiler.
Müslümanlar
tarafından onlara yapılanlara muttali oldum. Ben onların
ödemekte oldukları cizyeden seksen aded elbiseyi, Allah
rızâsı için, tahfîfen kaldırdım. Yemendeki arâzîlerine
mukâbil Ömer’in onlara verdiği arâzîleri tam olarak
onlara verdim. Onlara iyi muâmele etmeni tavsiye ederim.
Çünkü onlar, hakkında zimmet bulunan bir kavimdir.
Onlarla benim aramda İslâm’dan önce de bir tanışıklık
vardı. Hz. Ömer’in onlar için yazdığı sahîfeyi oku. Onda
bulunan hakları onlara tam olarak ver. Onlara âit olan
sahîfeyi okuduktan sonra tekrâr kendilerine iâde et.
Selâm... Bu mektubu Humrân b. Ebân 27. H. senesinin 15.
Şâbân’mdayazdı...”497491
497
Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc
Tercemesi: 130.
Tefsir Problemleri
327
HIRİSTİYANLARIN FIRSATÇILIĞI
Yukarda da belirttiğimiz gibi, Hz. Ömer (28/664),
Necrân hıristiyânları Yemen Necrân’ında, İslâm
Devleti’nin kritik bir anında silâh toplayıp isyân
hazırlığına girişmiş olmalarına rağmen; onları
ülkelerinden çıkanp oradan uzaklaştırma tedbîrini almış
ama, aslında iki yıl gibi uzunca bir süre cizyeden affetmek
suretiyle de onlara Hulefav-ı Râşidîn’in üçünden de daha
büyük ikramı yapmış, sert tabiyatının içinde memzûc
derin merhametinin yumşaklık ve şefkat timsâli Hz.
Osman’ı aratmayacak ölçüde olduğunu isbâtlamıştır. Buna rağmen burada hıristiyânlann Hz. Ömer’i Hz. Osman’a
şikâyet ediş ve O’nun âdetâ zulmünden dert yanış
üsluplarını görmemek mümkün değildir. Zira Hz. Osman
bunu mektubunda açıkça ifade etmiş ve: “-Necrânlıların
papazları ve ileri gelen reisleri bana geldiler ve şikâyette
bulundıdar. Hz. Ömer’in şartnâmesini gösterdiler. Ben,
müslümanlar tarafından onlara yapılanlara muttali
oldum.. “ demiştir.
Bu, oldum olası hıristiyânlann ve diğer İslâm
düşmanlarının müslümanları birbirine düşürmek ve
Peygambere en yakın, halîfe bile olsalar, onların en hassas
taraflannı istismâr etme, târihî ve dînî temellerini sarsmak
için ellerinden geleni geri koymama mizacı taşıdıklarını
ve bunu da bileklerinin gücü ile değil, bir takım
entrikalarla, İslâm’ın; Allah’ın rahmetine kavuşmuş dev
bir idârecisini diğer dev idârecisine şikâyet ederek temel
328
Tefsir Problemleri
taşlarını küçültme şeklinde yapmaktadırlar. Kur’ân
metninin sakatlığı iddiâları da yine aynı karanlık yolun bir
başka etabından başka bir şey değildi. Burada, kendi
ihânetlerini unutup, müslüman liderleri küçülterek halkın
gözünden düşürmeye; orada da, kendi kitaplannı ne hâle
getirdiklerini unutup, yeryüzündeki tek hak mesaj,
Allah’tan geldiği şekilde olduğu gibi muhâfaza edilmiş
biricik Allah kelâmını halkın gözünden düşürmeye
çalışmaktadırlar.
Adamlar darbe yemiş, bağımlı hâle getirilmiş ve
vergiye bağlanmış, üstelik yerlerinden yurtlarından
edilmişler; “elbette ki, içerisinde kocasına amansız kin
gizleyen bir kadın gibi, kendini envâ-ı türlü renklere
bürümüş yılan mÎsâli, fırsatı bulduğu an, kendince,
kadınca ve yılanca gücünü kendisine yakışan biçimde
ortaya koyacaktır...” denirse; tamam... Bunu, kendi
kendini kendi eliyle tutsak etmiş, hep tecâvüze uğradığı
halde yine de ardından gitmiş, nerdeyse alabildiğine
sâdece kendisi kullanılmakla kalmamış, aynı zamanda eşe
dosta ikrâm edilişine göz yummuş, bir de hakaret olsun
diye sağ sola peşkeş çekilmeye katlanabilmiş İslâm
düşmanı aşıklarına yapsınlar. Haklıdırlar ve sonuç da
alırlar, âlâsıyla da almaktadırlar ve sanırım târihde hiç
duymadıkları hazları duymaktadırlar. Duysunlar!... Buna
da bırşey diyecek halde değiliz; ama bu hiyâneti Kur’ân-ı
Kerîm’e yapmasınlar. Bıraksınlar, O yüce mesaj rafında
râhat dursun. Ola ki bir gün Cenâb-u Hakk birilerini gön-
Tefsir Problemleri
329
derir de, onlar O’nu rafından alır, tozunu silker, başının
üzerine koyarak her arzusunu emir, her yasağını geçilmez
engel, delinmez çelik ve bükülmez demir bilirler. İşte.
O’nun düşmanları hallerini o zaman görürler. İşte bunun
için bizim Kur ân-ı Kerîm’i çelik harflere dönüştürmemiz,
mermerlere kazmamız ve gönüllere yazmamız
farzu’l-Ayn’il-uyûn olmaktadır.
HZ. ALÎ’NİN NECRÂN
HIRİSTİYÂNLARINA YAZDIĞI MUÂHEDENÂME
Hz. Ali (40/660), halîfe olduktan sonra Irak’a
gelince, Necrânlılar ona da geldiler ve şöyle dediler: “-Ey
mü’minlerin emîril Allah aşkına senden istirham ediyoruz.
Elinle yazacağın bir hattı ve dilinin şefaatini bizden
esirgeme. Bizi eski memleketimize iade et...”“
Hz. Ali bunların iâde taleplerini kabûl etmedi ve:
“-Hz. Ömer, bütün işlerinde adaletle hükm eden kâmil bir
insandı” diyerek, onların oyunlarına gelecek kadar sathî
bir insan olmadığını ortaya koydu. Onlar düşünmüşlerdi
ki. Eğer Hz. Ali, Hz. Ömer’e muhâlif düşüncede ise,
kendilerini eski yurtlarına iâde eder ve böylece, Ömer’e
muhâlefetini gerçekleştirmiş olurdu.498
498
Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc
Tercemesi: 130.
330
Tefsir Problemleri
İSLÂM’IN İLK DEVLET ADAMLARI
SÂYESİNDE HIRİSTİYANLARIN
ZARARLARININ ÖNLENMESİ
Burada da hıristiyânların hiç bir fırsatı
kaçırmadığı, her târihî değişiklik ve farklı pozisyonu
kendi lehlerine değerlendirmeyi denemeyi ihmâl
etmedikleri açıkça görülmektedir. Müslümanlar için hiç
bir zaman hüsnü niyet beslemediklerini sergileyen bu
olaylar ve bu dur dinlen bilmez gayretler karşısında
İslâm’ın uzunca bir süre hiç bir yara almadan
ilerlemesinin sırrı da bu arada kendini açıkça
göstermektedir. O da, ilk İslâm devlet adamlarının onların
oyununa pek gelmemeleri, hep biri diğerini destekler,
gelen gideni rahmetle anar, eski devlet ricâlinin
yaptıklarını, yenilerin mümkün olduğunca olduğu gibi
uygular ve her hangi bir lüzumlu ya da uygun gerekçe
göstermeden biri diğerine ters düşmez bir idâre tâkîb
etmeleridir. İşte bu yüzden olsa gerek, hıristiyânlar
müslümanlara ve İslâm’ın temel taşlarına iki üç asır gibi
yakın zamanlara kadar koordineli, sistemli ve sürekli bir
düşmanlık kampanyası yürütememişlerdi.
Hıristiyânların oyununa gelmeyip Hz. Ömer’in
hakkını: “-O, dürüst ve kâmil bir insandı...” diyerek
vermek sûretiyle Necrân hıristivânlarının iştahlarını
kursaklarında koyan Hz. Ali R.A. onlara şöyle yazdı:
Tefsir Problemleri
331
“Bismillarihrahmanirrahim! Bu, Allah’ın kulu,
Mü’minlerin emîri Alî’den Necrânhlara yazılmış bir
mektuptur. Siz bana Allâh’m Rasûlü Mu- hammed
tarafından yazılmış bir kitâbı (mektubu) getirdiniz. Bu
kitâpta canlarınızın ve mallarınızın korunması için tesbît
edilmiş şartlar vardır. Ben de Rasûlüllah’ın, Hz.
Ebûbekr’in ve Hz. Ömer’in yazdıklarını tam olarak îfâ
ediyorum. Size gelecek olan vâlîler, eslâf (eski devlet
adamları) tarafından sîze vaad edilmiş olan hakları yerine
getirsinler. Size iyi muâmele etsinler. Haksızlık
etmesinler. Hiçbir hakkı noksanlaştırmasınlar. Bu
mektubu Abdullah b. EbîRafı’hicri 37. senesinin 20.
Cemâziyülahîr’inde yazdı.”499
Hz. Ali bu mektubunda işlenn inceliklerinin ne
kadar farkında olduğunu, hıristiyânların kimlerin
za’fından ne derecede yararlandıklarını açıkça ortaya
koymuş bulunmaktadır. Farkında iseniz, kendisinden
önceki devlet başkanlarından Rasülüİlah S.A.’ı, Hz.
Ebubekr’i ve Hıristiyanların, Hz. Ali’ye gûvâ,
muhalefetinden yararlanmayı umduklan Hz. Ömer’i
ismen zikr etmiş ve fakat yumuşak huyluluğundan belli
bir ölçüde de olsa yararlandıkları Hz. Osman’ı ismen
zikretmemiştir. “Rasûlüllah. Ebûbekr ve Ömer’in
yazdıklarını tam olarak îfâ ediyorum...” diyerek; Hz.
Osman’ı bu kararında istisnâ etmekle, Hz. Osman’ın
499
Ebû Yûsuf, el-Kâzî, Yakub İbni İbrâhim, Kitâbü'l-Harâc
Tercemesi: 130.
332
Tefsir Problemleri
onlara vermiş olduğu “Yerleştirildiğiniz topraklar tam
olarak sizindir. Cizyenizden 80 elbiseyi affettim” gibi
ta’vîzleri geri almış olmakta ve böylece, kendisinden
önceki devlet idârecilerine, özellikle Rasûlüllah S.A.’in
kararına ters düşmenin hassâs ve kritik mânâ ve önemini
fiilen ortaya koymuş olmaktadır. Allah hepsinden râzî
olsun.
İşte bu birbiriyle son derece uyumlu, biri diğerinin
ufak tefek beşerî ve yaratılıştan gelen yorum farkından
doğmuş, fakat ilerde İslâm ümmetinin başına büyük
bâdireler
açabilecek
müsâmahalı
uygulamalarını
düzelterek ilerleyen tevhîd timsâli yekvücud idâre tarzıdır
ki, İlk zamanlarda İslâm ve Kurân düşmanlarının beklenen
zararlarını tamamen önleyememışse bile, hiç değilse yok
denecek derecede asgariye düşürmüştür. İçerisinde
yaşadığımız günlerde yaşananların tam tersi; biz değil,
İslâm düşmanları, bu mükemmel tesânüd sâyesinde, bizi
yarım ekmeğe esîr, geçici dünya dertleriyle makhûr
durumda tutmamış; biz onları, onların yaptıkları gibi insan
haysiyyetini ayaklar altına almadan, çoluk çocuk, kadın
kız, ihtiyâr sivil demeyip önümüze geleni zillete
düşürmeden, savaş meydanının hakkını savaşa, banş
meydanının hakkını barışa vererek yapmışız. Onlar ise
bütün bunları, bütün dünya İslâm düşmanlarıyla düzenli
bir işbirliği içerisinde, İslâm’ın temel taşları Kur’ân ve
Hadîs’in metinlerine varana, kendilerinin hunhârca
kıydığı vahy-i İlâhî’nin Levh-i Mahfuza kadar uzanan
Tefsir Problemleri
333
kökenlerine iftirâ oklarını yağdırana kadar eksiksiz
yapmıştır ve yapmaktadırlar.
BU BÖLÜMLERİN SONUCU OLARAK
ÖZETLE DİYEBİLİRİZ Kİ
Buraya kadar İslâm’ın temel taşlarına yöneltilen
saldırıların en önemlilerini, bu saldırıları bilim adına
pazarlayan ve finanse edenlerin kendi dinleri ve
kitaplarının durumlarını ve yeryer Kuf ân-ı Kerîm’le
mukâyeselerini delilleriyle vermeye çalıştık.
Gerek fert ve gerekse toplum olarak, bütün
katmanlarıyla
insanlığın
değişmez
karakteri...
Çekememezlik, hırs, inâd ve intikâm duygularına
kendisini kaptıran ve bu tehlikeli duygulan daha çok
hurâfe, dedikodu ve baskı altında tutulan “Akıl” ve etki
altından hiç kurtulamayan “mantık”la besleyen toplulukların, gerek fert ve gerekse toplum olarak, doğru bir
değerlendirme ve gerçekçi bir sonuca varma şanslan
yoktur.
Bövleleri, hak ve hakîkat üzre olmadıklan; bir de
kin, hased, tarafgirlik, hırs ve intikâm gibi, yıllanmış ve
müzminleşmiş
psikolojik
hastalıklara
müptelâ
bulundukları için, târih boyunca hep yukardan aşağı
yuvarlanmış ve hiçbir gerçekçi yanlan olmadığı için de
uçurumdan aşağı düşerken kendi bünyesinden uzanan, hiç
değilse düşüş hızlarını kesecek, bir dala takılıp tutunma
334
Tefsir Problemleri
imkânı da bulamamışlar; dolayısıyla düşüş hızlannı hiç
değilse hafifletmeyi, İslâm’ı yok etmek ve müslümanları
ezmekte aramışlardır. Bugün bu tesbîtleri yönündeki
uygulamalannı da; hızını, gücünü ve sahalarını artırarak
sürdürmektedirler. Bu arada haktan ve hakikatten
soyutlayacakları insan- lığt ne ile tutacaklarını, hangi
değerlere bağlıyacaklarını hiç hesâba katmamaktadırlar...
Sanıyorum bu adamlar Allah’ın şaşmaz adâleti gereği,
kendilerini, bugün kendini bütün korkunçluğuyla
göstermeye başlayan ateizm, sınırsız bağımsızlık adına
sınırsız uyuşturcu, avyâşlık, alkol, korkunç ahlâksızlık,
dehşet verici cinsî sapıklık ve sorumsuzluk bataklarının
eseri, hippi tipi çılgınlar ordusunun çıkaracağı hiç
görülmemiş müthiş bir yangının ortasında bulacaklardır.
Bütün varlıkları, kendi elleriyle, yollarını
aydınlatmaktan uzak hâle getirdikleri. gûyâ semâvî çürük
kitapları, mensuplarını içerisinde tutabilmek için, gerçek
dinle hiçbir alakası olmayan bir yığın yalan hurâfe ve
saçmalıkları müesseseleştirdikleri gülünç dinleri; bir
yandan târihî kök ve köken olarak bir tevhîd âkidesi diye
dindaşlanna sunduklan “eb, ibn ve Rûhü’l-Kuds=baba,
oğul ve Cebrail üçlüsü!..” üç birdir, bir üçtür, birin üçü ve
üçün biri!..” hokkabazlığıyla hâşâ üç başlı Allah
yaratırken; öbür yandan kendi elleriyle çarmıha gerip
öldürmelerini bir îmân esâsı olarak dindaşlarına takdîm
etme gülünçlüğüne düştükleri, kendi elleriyle astıklarını
iftihar vesilesi yaptıkları peygamberlerinden ibâret olan
Tefsir Problemleri
335
insanların İslâm’a, O’nun Kur’ân’ı ve Sünnet’ine
yöneltecek haklı hiçbir itirâzlan olamayacağı açıktır.
Bütün bu olumsuzlukların birikimi onlara, ya
İslâm’a teslîm nîmeti, yahut da ıielebed sürecek ve sonucu
mutlak helâk olan bir ğayyâ çukuru hazırlamıştır. Bunların
İslâm’a girenleri girmiş, kurtulmuş; girmeyip direnenleri
de kendi elleriyle hazırladıkları bu korkunç uçurumdan
aşağı yuvarlanırken -akıllarınca hep müslümanlara
kaptırdıkları cennet mÎsâli yurt ve yuvalannı- geri alma
hayâliyle yaşamışlardır.
Târihe ve İslâm’ın târih boyu hâkimiyeti altına
aldığı kıtaların halklarına baktığımız zaman. İslâm ile
müşerref olup ebedî hayatlarını kurtaran toplulukların
yanında, kendi elleri ve inâdlarıyla kendi uçurumlarını
hazırlayan toplulukların da büyük çeşitlilik arzettiğini,
kısacası belli oranlarda da olsa, toplumun bütün
katmanlarını içine aldığını görüyoruz. Bunlar, Kur’ân-ı
Kerim’de de belirtildiği gibi, kendilerini aldatmadan öteye
gitmeyen gerekçelerle cehennemle sonuçlanacak
yuvarlanışlarındaki çıkış ve yol birliği sâikasıyla İslâm ve
Kur’ân düşmanlığında birleşebilmekte, kendi aralarındaki
amansız düşmanlıktan unutup müslümanların elinden
biricik güç kaynakları Kur’ân ve Sünnet’i almakta işbirliği
yapabilmektedirler.
Zaten asılsızlık, yalan, hurâfe ve ihânetlerle
yoğrulmuş olan benlikleri, İslâm düşmanlığında da
336
Tefsir Problemleri
otomatikman biricik hareket kaynakları hâlini almakta ve
bu uğurda her türlü desîse ve sahtecilikleri bütün
amansızlığıyla hayat sahnesine aktarmaktadırlar.
Müslümanların zaman zaman, dinlerine lâyık
olduğu önemi vermemeleri yüzünden içine düştükleri
dînî, iktÎsâdi ve ictimâî za’f... Vaktiyle, hakk üzere
oluşlarının kendilerine vermiş olduğu güç ve güvenden
kaynaklanan pervâsızca beyânlar ve bazı ilim
adamlarımızın iksâr hevesi ve velûd âlım ünvâni kazanma
tutkusu ile kitaplarına, din düşmanlarının istismar ihtimâli
noktalarını gözetmeden ulu orta doldurdukları haşviyyât,
bu İslâm ve Kur’ân düşmanları birliğine büyük çapta
malzeme vermiştir.
Bu malzemelerle İslâm bağına üzüm yeme
edâsıyla giren İslâm düşmanları ordusu. İslâm bağında ne
bir tek bekçi, ne bir tâne üzüm, ne bağ ve ne de bir tek
çubuk bırakmak niyetinde değildirler.
İşle: “Kur ‘ân metni ilk tefsirlerin eseridir İlk
kişisel mushaf metinlerinin birbirini tutmayışı ve eldeki
Kur ‘ân metninin farklı kıraat ve vecîhlerı ihtıvâ edişi,
O’nun tahrife uğradığının; hadîslerin çokluğu, onların
insanlar tarafından uydurulduklarının delilidir. Kur ân ve
Sünnet İslâm’ın ilk devirlerinde çıkan dînî; siyâsî ve
içtimâi ihtilâfların ürünüdür... “ gibi iddialar hep İslâm
dışı unsurların İslâm’a sokmaya çalıştıkları asılsız,
uydurma ve en azından zayıf nakillere ve iksâr
Tefsir Problemleri
337
hastalarının tedbirsiz kavillerine dayandırılan ilmî
gerçekçilik ve tarafsızlığa sığmayan temelsiz iddiâ,
uydurma ve muharref düzme delillere dayandırılan
iftiralardan başka birşey değildir.
Yukardaki bölümlerde delilleriyle bir bir
isbâtladığımız gibi, kendi peygamberlerini kendi elleriyle
öldüren, kitaplarını bir umacı, dinlerini bencil bir ırk dîni
hâline getirip, Yahûdî ırkı dışında hiçbir ırk ve millete
aralarında yer vermeyerek tek başlarına dünya
hâkimiyetini düşleyen ve bu amaçlarını gerçekleştirmek
için, meşru’ gayri meşru’, her türlü aracı seferber eden
Yahudiler; bazen müsteşrik, bazen psikolog, bazen
sosyolog, bazen iktisatçı, bazen de istihbaratçı sıfatıyla;
bazen hıristiyân müsteşrik ya da misyoneri, bazen de
riyâen bir takım müslüman devlet ya da milletlerden yana
imiş gibi görünürek bütün şer güçleri kendi menfur
gayelerine âlet etmekte ve bugün müslümanları
sömürerek, büyük bir iktÎsâdi ve siyâsî güç olarak ortaya
çıkan hıristiyânlığa bu ortak gayenin finansmanını
yüklemiş bulunmaktadırlar.
“Yahûdî Devleti” yazarı Theodor Herzl,
“Mezâhibu’t-Tefsîri 1-İslâmî, Muhammedaniche Studien
ve Etudes Sur la Tradition Islamique” gibi eserlerin yazarı
İgnaz Goldzıher500 ve benzeri Yahûdîler, sâdece İslâm’ın
500
Koçyiğit, Talat, Hadis Tarihi: 140.
338
Tefsir Problemleri
temel dayanakları olan Kur’ân ve Hadîs sâhalarının hiç
umulmadık yerlerine gömdükleri sayısız mayınlarla
yetinmemiş, dünya üzerinde doğrudan ya da dolaylı
yollarla çıkardıkları sayısız sıcak ve soğuk harp
sahalarında da günümüzün çeşitli, amansız harp araç ve
silâhlarını hep müslümanlara yönlendirmişlerdir. Nasıl
eskiden İslâm’ın temellerim sarsmada tenâsühcü 1er,
zındıklar, mecûsiler gibi ayrılıkçı unsurlardan yararlanma
yoluna gitmişlerse, bugün de müslüman ananın
rahmindeki canlı ceninleri boğmaya da aynı sahte ve
dolaylı yollardan gitmekte ve bu uğurda İslâm
düşmanlığında birleştikleri her milleti kullanıla
bilmektedirler.
Bu korkunç gidişe dur diyebilmek ancak
uyuşturulan, derin gaflet uykusuna dalan, dünya hırsı ile
mal ve mevkî tutkularına kapılan müslümanların, bu
narkozların etkisinden kurtulmalanyla mümkündür.
Yukarda çarpıcı târihî örnekleriyle açıkça
gördüğümüz gibi, nasıl başta Rasûlüllâh S.A. olmak üzere
İslâm’ın ilk devlet başkanları tam bir uyum içerisinde bu
ayrılıkçı unsurlara karşı son derece duyarlı davranmış,
aslâ oyunlarına gelmemiş ve onlara gerektiği yerde acı da
olsa,
gereken
muâmeleyi
yapmakta
tereddüt
göstermemişlerse; bizim de fert ve toplum olarak aynı
duyarlılığı göstermemiz şarttır. Aksi takdirde bizi
Tefsir Problemleri
339
-me’âzellâh- bu fitne fesâd çarkı içerisinde yok olup
gitmekten başka hiç bir âkibet beklememektedir.
Olaki, Kaadir-i Mutlak, müslüman geçinen bizlere
el-ba’sü ba’delmevtten; yani, iş işten geçtikten sonra
gerçekleşeceği kesin Diriliş ten önce; yüce katından bir
îmânî îkân, bir amelî heyecan ve bir ilâhî cevelân; kısacası
bir el-ba’sü kable’l-mevt ihsân eyleye!
340
Tefsir Problemleri
BİBLİYOĞRAFYA
1.
KURANIKERİM
2.
ABDÜLBÂKÎ,
Muhammed
Fuâd
el-Mu’cemü’l-Müfehres
Li-Elfâzi’lKur’ani’l-Kerîm.
Meklebetü Vehbe ve Dâru’l-Kütübi’l-Hadîse Metâbi’uş-Şa’b 1378 Mısır.
3.
AHMED İBHİ HAH BEL, İmâm Ebû Abdillâh
Ahmed b. Muhammed Müsnedü’l-İmâm Ebî Abdillâh Ahmed
b. Muhammed Hanbel. (1-6), Matbaa-i Amire, Tarihsiz.
4.
EL-AKİKİ, Necib. El-Müşteşrikûn, (1-3),
Genişletilmiş 4. Baskı, Dar’u 1 -Meâri f-KÂHİRE, Tarihsiz
5.
AYHÎ, Bedrüddîn Ebû Muhammed Mahmûd b.
Ahmed. Umdeitü’l- Kârî Fî Şerhi Sahîhi’l-Buhârî (1-12),
Dâru’t-Tıbâ’atı’l-Âmire, Tarihsiz.
6.
EL-BAĞDÂDÎ, el-Hatîb Ahmed b. Alî. el-Kifâye
Fi İlmiV-Rivâye, Haydarâbâd-1357.
7.
EL-BELÂZÜRÎ, Ebü’l-Hasan.
el-Ensâbü’l
-Eşref, Matba’atü Dârı’l- Me’ârif, Mısır-1959.
8.
El-BELÂZÜRÎ, Ebü’l-Hasan. Fütûhü’I-Büldân,
Daru’l-Kütübi’il, İlmiyve, 1983.
9.
EL-BEHNÛRÎ, Muhammed Yûsûf. el-Üstâz
el-Mevdûdî ve Şey’ün Min Hayâtihî ve Efkârihî,
Karaçi-Pâkistan, Tarihsiz.
10.
BEYZÂVİ. el-Kâzî. Envâru’t-Tenzîl ve
Esrâru’t-Te’vîl, 1385. Matbaa-ı Âmire
11.
BOSWAORTH,
C.E.
Orientalism
and
Orientalists (İn Arab islamic Bibliograbhy), Great Britain-1777.
Tefsir Problemleri
341
12.
BUCAILLE, Maurice Kitâb-ı Mukaddes,
Kur’an ve Bilim “Le Bible le Koran, et la Science”, Tercüme
ve Notlar Prof. Dr. Suat Yıldırım, T. Ö V. Yayını, Çağlayan A.Ş.
Baskısı, Tarihsiz.
13.
BUHÂRİ, Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmâîl b.
İbrâhım b. Mugîra b Berdizbe. Sahîhu’l-Buhâri, (1-8),
Dânı’t-Tıbâ’ati’l-Âmir, Tarihsiz..
14.
BURSEVÎ, İsmâl Hakkı Tefsîru RûhH-Beyân
(1-10), Eser Matbaası, İstanbul, 1389, H.
15.
EL-CÂRİM,
Ali
ve
Emîn,
Mustafa
el-Belagatü’l-Vazıha,
el-Beyân
vel-Maânî
ve’I-Bedî\
Aliyyü’l-Cârim ve Mustafa Emîn, 15. Baskı, Darü’l-Meârif,
Mısır, Tarihsiz.
16.
EL-CEMEL.
Süleyman
b.
Ömer.
el-Fütûhâtü’l-İlâhiyye
Bi
Tevzîhi
Tefsîri’l-Celâleyn
f
Li’d-Dekâiki l-Hafiyye (l-4), el-İstikâme Matbaası, Kahire,
Tarihsiz.
17.
EL-CÜRCAnî, Abdül-Kâhir Esrâru’l-Belâğa,
Tahkîk H. Ritter, Maârif Nezâreti Matbaası, 1954, İSTANBUL.
18.
ED-DÂRIMÎ, el-Hâfız Ebû Muhammed Abdullah
b.
Abdirrahmân.
Sünenü’d-Dârimî,
(1-2),
Medinetü’l-Münewera, Şeriketü’t-Tıbâ’a, 1966.
19.
DAVUDOQLU, Ahmed. Sahîhu Müslim
Tercüme ve Şerhi, (1-10), 2. Baskı, Sönmez Neşriyât. İstanbul,
1977.
20.
DELHİ’Lİ Rahmetullah Efendi. İzhâru’I-Hakk
Tercümesi, Tercüme: Ömer Fehmî ve Nüzhet Efendi, Yelken
Matbaası, İstanbul, 1972.
342
Tefsir Problemleri
DERVEZE İzzet. Kur’ân’a göre Hz.
Muhammed’in Hayatı (1-3), Türkçesi Mehmet Yolcu, 2. Baskı,
Yöneliş-Doğuş Ofset, 1995.
22.
EBÜ DAVUD, el-Hâfız Ebû Dâvûd, Süleymân b.
Eş’as b. İshâki’l-Ezdî. Sünenü Ebî Dâvûd, (1-2). 1. Baskı,
Matba’atü Mustafa Bâbî’l-Halebî, 1952, Mısır.
23.
EBÛ HAYYAN, esîruddîn Ebû Abdillâh
Muhammed b. Yûsüf b. Alî b. Yûsüf. el-Bahru’l-Muhît, (1-7),
Birinci Baskı, Matba’atü’s-Seâde, Mısır, 1328 H.
24.
EBÛ MUAYM, Ahmed b. Abdillâhi’l İsbehânî.
Delâilü’n-Nübüvveh, Dâru’l-Va’y-HALEB. Basım Tarihi:
1397-1977.
25.
EBÛ
YÛSÜF,
Yakûb
ibni
İbrâhım.
Kitâbü’l-Harâc, İstanbul Üniv. İkt. Fak. Maliye Enstitüsü
Yayınlan, No: 45, İstanbul, 1970.
26.
EDWARD,
Dr.
Saîd.
el-İstişrak,
Müessesetü’I-Ebhâsi’l-Arabiyye, Beyrût, 1981, Arapçaya Tere:
Kemal Ebû Dîb.
27.
EL-ENSÂRİ, Ebû Yahyâ Zekeriyyâ. el-Maksıd
Li Telhîsı Mâfi’l- Mürşid Fi’l-vakfi ve’l-İbtidâ,
Menâru’1-Hüdâ ile birlikte basılmış, İkinci Baskı, 1973, Mustafa
Bâbî’l-Halebî Matb. MISIR.
28.
EL-EŞMÛriî, Ahmed b. Muhammed b.
Abdilkerim. Menâru’l-Hüdâ Fî Beyâni’l-Vakfi ve’l-İbtidâ, 2
Baskı, 1393-1973. Mustafa Bâbî’l- Halebî Matbaası, MISIR.
29.
EL-EZHERÎ. Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed.
Tehzîabü’I-Lüğa (1-15), Tahkîk: Abdüsselâm Muhammed
Hârûn. Dâru’l-Kavmiyyeti’l- Arabiyye, Mısır, 1964.
21.
Tefsir Problemleri
343
FÎRÜZÂBÂDÎ, Mecdü’d-Dîn Muhammed İbni
Ömer İbni Ebî Bekr İbni Mahmûd İbni İdrîsi’ş-Şîrâzî. KÂMÛS
TERCEMESİ, Tarihsiz.
31.
GOLDZIHER,
İgnaz.
Mezâhibü’t-Tefsîri’l-İslâmî,
Arapçaya
tercümesi:
Dr.
Abdülhalîm En-Neccâr. Kâhire Üniversitesi. Edebiyat Fak.
Öğretim Üyesi, Neşr: Mektebetü’l-Hancî-Mısır ve Mektebetü’lMüsennâ-Bağdad, KÂHİRE, 1374 H. 1955 M
32.
DR.
HASEIİ
İbrahim
Hasen.
Tarîhu’l-İslâmi’s-Siyâsî ve’d-Dîni ve’s- Sikâfî ve’l-İctimâ’î.
(1-3), 7. Baskı, Mektebetü’n-Nehza-Mısır. 1964.
33.
HÂZİN, Alâuddin Ali b. Muhammed b. İbrahim.
Lübâbü’t-Te’vîl Fî Meâni’t-Tenzîl (1-4). Matbaatü’l-İstikâme,
Kâhire, 1955.
34.
İBNÜ’L-CEVZÎ, Ebü’l-Ferec Abdurrahmân.
el-Mevzû’ât, Medine, 1386-1966.
35.
İBIİÜ EBÎ DÂVÛD, el-Hâfız Ebû Bekr b. Ebî
Dâvûdi’s-Sıcistânî. Kitâbu’l-Mesâhif, 1. Baskı, Tashîh, tahkîk
ve tab’ı: Dr. Arthur Jeffery. el-Matbaatü’r-Rahmâniyye. Mısır,
1936.
36.
İBNÜ L-ENBÂRİ, Ebü’l-Berekât. El-Beyân Fî
Ğarîbi İ’râbi’l- Kur’ân, (1-2), Tahkîk: Dr. Tâhâ Abdülhamid
Tâhâ Mustafa es-Sekâ, Hey’etü’ 1 - M ı sriyye’l -Âm me
Li’t-Te’lıfı ve’n-Neşr, 1390 H„ 1970 M.
37.
İBMÜ EÂRİS. Ebü’l-Huseyn, Ahmed b. Fârıs b.
Zekeriyyâ. Mu’cemü Mekâyisi’l-Lüğah. (1-6) 2. Baskı, Tahkîk:
Abdüsselâm Muhammed Hârûn, Matbaatü Mustafa Bâbî’l
Halebî, Mısır, 1969.
30.
344
Tefsir Problemleri
İBNÜ HACER, Şihâbüddin Ebü’I-Fazl Ahmed b.
Haceri’l-Askalânî. el- İsâbe Fî Temyîzi’s-Sahâbe (1-4), 1.
Baskı,
Ofset
Müessesetü’l-Halebî,
Matba’atü’s-Seâde,
Kâhire-Mısır, 1327.
39.
İBNÜ HAZIM, el-İmâm, Ebû Muhammed Ali b.
Hazmi’z-Zâhirî. el- Faslu Fi’I-Milel ve’n-Nihal, (1-4),
Mektebetü’l-Müsennâ ofset baskısı, Bağdâd, Tarihsiz.
40.
İBNÜ HİŞÂM, Ebû Muhammed Abdûlmeiik b.
Hışam b. Eyyûbi’l- Hımyeri. Es-Sîratü’n Nebeviyye Li ibni
Hişâm (1-4), Tahkiki Mustafa’s-Sekâ, İbrahimü’l-Ebyâri
Abdülhafîz Şelebi (1-4), 2. Baskı, 1955 M., 1375 H. Matba’atü
Mustafa’l-Bâbi’l-Halebî-Mısır.
41.
İBNÜ İSHÂK, Muhammed b. İshâk İbni Yesâr.
Sîratü İbni İshâk, Tahkîk-Muhammed Hamîdullah, 1981. Ofset,
Konya.
42.
İBNÜ, KESİR, Ebü’l-Fidâ İsmâl İbni Kesîr.
Tefsîru’I-Kur’âni’l-Azîm,
(1-4),
Dâru
İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, MISIR, Tarihsiz.
43.
İBNÜ MACEH, el-Hâfız Ebû Abdillâh
Muhammed b Yendi’1-Kazvînî. Sünenü İbni Mâceh (1-2),
Tahkik:
Muhammed
Fuâd
Abdülbâkî.
Dâru
İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye-1952.
44.
İBNÜ MENZÜR, Cemâlüddîn Muhammed b.
Mükerrem. LÎsânü’l- Arab (1-20), 1. Baskı, Matba’atü Mîriyye,
Bulak-1300 H.
45.
İBNÜ SA’D. Tabakâtü’l-Kübrâ, es-Sîratü’ş
-Şerîfetü’n-Nebeviyye,(1-8), Dâru Beyrût-Dâru Sâdır-Beyrût.
1952.
38.
Tefsir Problemleri
345
İMÂM MÂLİK, Mâlik b. Enes. el-Muvatta’
(1-2), Tahkik ve tashih: Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Dâru
İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye-1951.
47
İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ
48
JEFFERY,
Arthur.
Kitâbü’l-Mesâhif
Mukaddimesi, el-Matba’atü’r- Rahmânıyye, 1. Baskı,
Mısır-1936.
49.
KASTALÂNÎ,
el-İmâm.
Mevâhibü’l-Ledünniyye İlâhî Rahmet Hazreti Muhammed
(1-2), Terceme: Şâir Abdülbâki, Sadeleştiren: İ. Turgut Ulusoy,
Hisar Yayınları, Zafer Matbaası, İstanbul, 1984.
50.
KAZÎ BEYZAVÎ Tefsîru’l-Kâzî Beyzâvî, (1-2),
Matba’a-ı Âmire, 1385.
51.
KÂZI IYÂZ. Eş-Şifâ. (1 -2), Kâhire, tarihsiz ve
taş baskı.
52.
KOÇYİOİT, Prof. Dr Talât. Hadîs Tarihi, İlmî
Yayınlar, Elif Matbaası, Ankara, 1981.
53.
KÖKSAL-M Asım. İslâm Tarihi, (1-12), Hz
Muhammed (A S.) ve İslâmiyet, Şâmil Yayınevi, 1980, İstanbul.
54.
KURTUBİ, Ebû Abdillâh Muhammed b.
Ahmedi’i-Ensârî. el-Câmi’ Li- Ahkâmi’l-Kur’ân. (1-20), 2.
Baskı. Daru’l-Kâtibi’l-Arabî, 1967.
55.
El-LEBBÂN, Dr İbrâhim. El-Müsteşrikûn
ve’l-İslâm (Mecelletü’l Ezher’in Nisan 1970 tarihli sayısının
eki).
56.
EL-MAHMASÂNÎ, Prof Dr. Suphî. Yeni
Gelişmeler Karşısında İslâm Hukuku, Zafer Matbaası, İklim
Yayınları: 8, İstanbul. 1987.
46.
346
Tefsir Problemleri
MEKKÎ, Mekkî b. Ebî Tâlib’il-Kaysî. Müşkilü
i’râbi’l-Kur’an, (1-2). Tahkik: Yâsin Muhammed es-Sevvâs, 2.
Baskı, Dâru’l-Me’mûn Lit- Tûrâs. Dimeşk-Şâm.
58.
MÎRÂS. Kâmil. Sahîhu Buharı Muhtasarı
Tecrîd-i Sarih Tercemesi, (4-10), 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu
Matbaası, Ankara- 1968.
59.
EL-MÜfTÎ Mahmûd, Rüknü Meclisi Tehaffuzı
Hatmi’n-Nübüvve. el- Mütenebbî’l-Kâdıyânî ve Nebzetün
Min Ahvâlihî ve Ekâzîbihî, Lahor-Pâkistan, 1975.
60.
MÜSLİM, el-İmâm Ebü’l-Huseyn Müslim b.
Haccâci’l-Kuşeyrî. Sahîhu Müslim, (2-5), 1. Baskı, Tahkîk:
Muhammed
Fuâd
Abdü’bâkî,
Dâru
Ihyâi’l-Kütübi’l-Arabiyve-1955.
61.
NAİM, Ahmed Sahîhu Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i
Sarih Tercemesi, (1-4), 2. Baskı, Türk Tarih Kurumu Matbaası,
Ankara. 1968.
62.
M ASİT. eş-Şeyh Mansûr Alî. ef-Tâcü’l-Câmi’u
Li’l-Usûl Fî Ehâdî- si’r-Rasûl, (1-5), 3. Baskı, Dâru
Ihyâi’l-Kütübi’l-Arabiyve, Mısır, 1961.
63.
EN-NESEFİ, Abdullah b. Ahmed b. Mahmûd.
Medârikü’t-Tenzîl ve Hakâiku’t-Te’vîl (Hâzin Tefsirinin
Kenannda), (1-4), Matbaatü’l- İstikâme. Kâhire-1955.
64.
EN-NESEÎ, el-Hâfız Ebû Abdirrahmân Ahmed b.
Şua’yb b. Alî b. Bahr b. Sinân b. Dînâr. Sünenü’n-Nese’î, (1-6),
el-Matbaatü’l- Mısriyye. Tarihsiz.
65.
EN-NEVEVÎ, Ebû Zekeriyyâ Yahyâ b. Şeraf.
Şerhu Sahîhi Müslim, Matba’atü’l-Mısrivye (1-16), 1924.
57.
Tefsir Problemleri
347
RÂBİTATÜ’L-ÂLEMİ’L-İSLÂMÎ.
Limâzâ
Eslemnâ. el-Emânetü’l- Âmmc. Müesscsctü Mekke Li’t-Tıbâ’ati
ve’n-Neşr, Tarihsiz.
67.
RAGİB
EL-ISFEHÂnî,
El-Huseyn
b.
Muhammed. el-Müfredât-Fî Ğaribi’I-Kur’ân, Baskı ve Yayına
Hazırlayan:
Dr.
Muhammed
Ahmet
Halefuİlâh,
Mektebetü’l-Encılo 1970, Mısır.
68.
RAZİ, el-İmâm Fahruddîn. et-Tefsîru’l-Kebîr,
(1-32), 2. Baskı. Daru’l-Kütübi’l-Ilmiyye, TAHRAN, Tarihsiz.
69.
ES-SÂVİ, Ahmed Hâşıyetü’l-Allâme es-Sâvî Alâ
Tefsiri’l-Celâleyn,
(1-4),
Mütlezimü’t-Tab’
ve’n-Neşr:
Abdülhamid Ahmed, Şâri’ul- Huseynî, MISIR, Tarihsiz.
70.
ES-SİBÂ’Î, Dr. Mustafa Sâdık. Es-Sünnetü Ve
Mekânetühâ Fi’t- Teşrî’il-İslâmî, Beyrut, 1979
71.
ES-5ÜYÛTÎ, Celâlüddîn Abdürrahmân. El-İtkân
Fî Ulûmi’I-Kur’ân, (1-2), 3. Baskı, Matba’atü Mustafa
Bâbî’l-Halebî-Mısır, Tarihsiz.
72.
ES-SÜYÛTÎ,
Celâlüddîn
Abdürrahmân.
Teııviru’l-Havâlik Şerhu, Muvatta’i İmâm-ı Mâlik (1-2),
Matba’atü’l-İstikâmc, Kâhire, Tarihsiz.
73.
ES-SÜYÛTÎ,
Celâlüddîn
Abdürrahmân.
el-Leâlî’I-Mesnû’a Fi’l- Ehâdîsi’t-Mevzû’a, Mısır, 1352.
74.
ŞEYHZÂDE, Muhammed b. Muslıhiddîn,
Mustafa el-Kocevî. H- âşiyetü Şeyhzâde Alâ Tefsiri’l-Kâzî
Beyzâvî, (1-4), Vakfü’l-Ihlâs, Hakîkat Kitabevı, 1991, İstanbul.
75.
ET-TABERÎ. Ebû Ca’fer Muhammed İbni Cerîr.
Tefsîru’t-Taberî. Camiu’l-Beyân An Te’vîli ÂyiM-Kur’ân,
(1-30), 2 Baskı, Matbaa’tü Mustafa Babi’l-Halebî. 1954.
66.
348
Tefsir Problemleri
ET-TABERÎ, Ebû Ca’fer Muhammed İbni Cerîr.
Tefsiru’t-Taberî, (1- 15), Tahkik: Ahmed Muhammed Şâkir,
Mahmûd
Muhammed
Şâkir,
Türâsü’l-îslâm,
Daru’l-Meârif-Mısır.
77.
ET-TABERÎ, Ebû Ca’fer Muhammed. İbni Cerîr.
Tarîhu’t-Taberî, (1-11), Matbaatü’l-Huseynıyye. Mısır, 1326
H.
78.
ET-TAHRÂNÎ, Ağa Büzürg. Âlemü’ş-Şîa,
Matba’atü’l-İlmiyye, Necef- 1385 H.
79.
ET-TEHÂNEVÎ, Muhammed Alî b Alî. Keşsâfü
Istılâhâti’l-Fünûn, (1-2), Kelküta, 1862, Ofset Baskısı, İstanbul,
1984.
80.
ET’TİRMİZİ, el-Hâfız Ebû İsâ Muhammed b. İsa
b Sevra, Sünenü’t- Tırmîzî el-Câmiu’s-Sahih, (1-5),
Matba’atü’l-Medenî, Kahire.
81.
EL-UKBERÎ, Ebû’l-Bekâ Abdullah b. Husevn b.
Abdıllâh. İmlâü Mâ Menne bihi’r-Rahmân Min
Vücûhi’l-İ’râbi ve’l-Kıraâti Fî Cemı’il- Kur’ân (1-2), Tashîh:
İbrahim Atve Ivaz^Mustafa Bâbi’l-Halebî Matb. 2. Baskı,
1389-1969 KÂHİRE.
82.
EL-VÂKIDÎ, Muhammed İbni Ömer. el-Meğâzî,
Matbaatü’s-Seâde, Mısır-Kâhire, 1367-1948.
83.
EL-YA’KÛBÎ Ahmed İbnü Ebî Ya’kub b. Ca’fer.
Târihu’I-Ya’kûbî, (1-2), 1960, Darü Sâdır, Beyrut.
84.
ZAMÎR, İhsân İlâhî. eş-Şî’atu veM-Kur’ân. 3.
Baskı, Nâşir: İdâretü Tercemâni’s-Sürmeh. Pakistan. Lâhor,
1983.
76.
Tefsir Problemleri
349
ZAKZÛK, Prof. Dr Mahmûd. Hamdî.
Oriyantaliz veya Medeniyet Hesaplaşmasının Arka Plânı,
Tercüme: Abdülaziz Hatip, Işık Yayınlan, İZMİR-1933.
86.
EZ-ZEBÎDÎ. Zeynü’ddin Ahmed b. Ahmed b
Abdillatîf. Sahîhu Buharı Muhtasarı, Tecrîd-i Sarîh
Tercemesi, Terceme: Ahmed Naîm, Kâmil Mîras, (1-12), 2.
Baskı, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara-1957.
87.
EZ-ZEHEBÎ, Muhammed Huseyn. et-Tefsîr
ve’l-Müfessirûn, (1-3). 1. Baskı, Tab’ ve Neşr:
el-Kütübü’l-Hadîse, Kâhire, 1961.
88.
EZ-ZEMÂHŞERÎ, Cârullah Muhammed b. Ömer.
EI-Keşşâf An Hakâikî Ğavâmızı’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvîl
Fî
Vücûhi’t-Te’vîl,
(1
-4),
Dâru’l-Kitâbi’l-Arabî,
Beyrû-Lübnân, Tarihsiz.
89.
EZ-ZERKÂIÛ
Muhammed
Abdülanm.
Menâhilü’I-İrfân Fî ülûmi’!- Kur’ân. (1-2). 3. Baskı, Dâru
lhyâi’l-Ulûmi’l-Arabiyye-1372.
85.
350
Tefsir Problemleri
KARMA İNDEX
_______A_______
Abdullah b. Abbâs, 103, 105, 107,
122, 138.
Abdullah b. Cerrah, 127.
Abdullah b Ebîbekr, 194.
Abdullah b. Hicâl. 99.
Abdullah b. Mes’üd, 22.
Abdullah b Sâbıt, 124.
Abdullah b Übey b Selûl, 89.
Abdullah b. Zübeyr, 22.
Abdullah İbni Amri’bni’l- Âs, 104.
Abdullah İbni Ömer, 130, 154,
155, 156.
Abdullah îbni Sebe, 88, 89.
Abdullah îbni Selâm, 106, 114,
141, 143, 168.
Abdurrahman b. Ebî Hişâm, 98.
Abdurrahman İbni Ebîbekr, 127.
Abdülmelik b. Mervân, 66, 72.
Abdülmuttalib, 1.
Acve hurması, 78, 79, 83.
Âd Kavmi, 135, 136.
Hz Âdem A.S., 27, 28. 105. 120,
123, 148.. 150, 157, 163, 165, 166,
184,
âdet, 11, 70, 112, 121, 162.
Ahbâr, 28, 108, 109, 140, 168.
Ahd-î Atîk (Eski Ahıd), 26. 29. 31,
35, 36.
Ahd-î Cedîd, 26, 29, 35, 36.
Ahkâf sûresi, 63.
Ahmed b Hanbel, 71, 75. 79, 81,
141, 150, 153, 157. 192.
Ahmed b. Muhammed b. Ebî
Nasr, 99.
Ahmed Emin, 79.
Ahmed Kâdiyân, 150.
Ahrûf-u seb’â, 12, 15, 33.
Ahsenü’l-Vedra, 49.
Ahzâb sûresi. 46, 56, 85, 103, 105,
149.
el-Akîkî, Necıb, 6, 8, 21, 24.
A’lâmü’Şîa, 49.
Alevî, 23, 69, 90.
Âl-i îmrân, 21, 26, 86, 122,
123,151, 156, 159, 171, 175, 176,
177, 178, 179, 180, 181, 182, 183,
184, 190.
Hz. Ali Mushafı, 47, 56, 95, 99.
Hz. Ali b. Ebî Tâlip, 21, 22, 40, 41,
54, 65, 88, 89, 91, 94, 95, 96, 97, 98,
Tefsir Problemleri
99, 100, 105, 123, 127. 188,
190,200.
Allah Kelâmı, IV, 33, 38, 39, 63,
111.
Alman, 14, 34, 168.
Amerika, 47, 77, 144, 146.
Apokrif: Bak Mevzû’ hadîs Arap,
114, 116, 117, 118, 119, 120, 125,
135, 136, 140, 170.
Arz-ı MevTıd, 87, 91, 121, 145.
Ashâb-(ı kirâm, sahâbe), 10, 48, 70,
84, 124, 141, 145, 148, 150, 192,
193.
el-Askalâııî, İbnü Hacer, 77, 168,
173, 174.
Aslifş-Şîa ve Usûlühâ, 45, 46.
Âss b. Hişâm b. Muğîre, 127.
Âsim b. Amr b. Katâde, 134.
Avrupa, 6, 7, 8, 24.
Avusturya, 6.
el-Avyâşî, Muhammed b. Mes’ûd,
41, 95, 98.
Aynî,
Bedrüddîn
îbnü
Muhammed, 153, 154, 155, 156,
158.
__________B_________
el-Bağdâdî, Hatîb, 87.
351
el-Bahrânî, el-Hâşim, 41, 42, 46,
95, 98.
el-Bahu’l-Muhît, 19.
Bakara sûresi, 2, 25, 34, 46, 80, 108,
109, 110. 120, 135, 141, 148, 151,
158.
Basra, 88.
Baucaille, Maurıce, 29, 30, 31, 32,
166,167
el-Belâğatü’l-Vâzıha, 132, 134.
el-Belâzürî, 86, 174, 175. 194.
Belh, 131
Benî İsrâil, bak: Isrâil Oğullan Benî
Kurayza. 84, 86. 121, 124, 136,
139, 144, 145.
Benî Nadîr, 86, 121, 129. 136, 144,
145.
Beraklitis:
bkz.
Faraklit
Bergstrasser, 24.
el-Berkî, Ahmed b. Muhammed b
Hfilid, 44.
Besâiru’d-Derecât (el-Besfiir), 41,
43, 95, 100.
el-Beyân Fî Ğaribi İ’râbi’l-Kur’ân,
133.
Bcyzâvî, 21, 106, 170.
el-Bihâr, TefsîruM-Meclisî, 95, 98.
Budapeşte, 7.
352
Tefsir Problemleri
Bursevî, İsmail Hakkı, 189.
Burûc Sûresi, 170.
Buhârî (İsmâil), 69, 70, 71, 72. 73.
74, 75, 76, 77, 78, 79, 80. 81, 86, 90,
117, 140, 153, 154, 157, 159, 192.
el-Bürhân Fî Tefsîri’l-Kur’fin, 41,
42, 46, 95, 98, 100.
_________C_________
Câbir b. Abdillâh, 123, 124.
el- Câmi’ Li Ahkâmi’l- Kurân,
103, 117, 118, 129, 130, 189, 191.
el-Câmi’ Mushafı, 40, 47, 56, 97.
el-Cârim Alî. Emîn Mustafa, 132,
134.
el-Cezâirt, Ni’melullah. 41. 42.
el-Cezâirî, Şeyh Zâhir, 7, 8.
Ca’fer-İ Sâdık (Ebû Abdillâh,
Ca’fer b. Muhammedi’1-Bâkır),
40, 94, 95, 96, 97, 98, 99.
Cehennem, 58, 68, 121, 137, 138,
140, 176, 177.
el-Cemel, Süleyman b, Omeri’lUceylî, 106, 128, 129, 130, 131,
170.
Cennet, 58. 68. 137, 138, 140, 176.
177.
Cizye. 87, 171, 195, 197, 198, 199,
201.
Cum’a Sûresi, 116, 119.
el-Cûrcinî. Abdülkáhir. 132, 134.
_________Ç_________
Çaldı Dili. 27
_________D_________
ed-Dârekutnî, 69, 70, 75, 77.
Davudoglu, Ahmed, 78, 103.
Delâilü’n-Nübüvve, 85, 188.
DebistânûM-Mezâhib, 56.
ed-Demîrî, 73, 103, 130, 138, 141.
Delhili Rahmetullah Efendi, 14, 25,
26, 27, 28, 32, 125, 148, 163,
164.166,168.
Dihyetü’l-Kelbî, 168.
Dinler İçinde Muzhik Bir Seyâhat,
28.
Dirâstûn İslâmiyye, 65.
Duâ, 22, 59, 1 19, 136, 138, 180,
184, 188, 190. Dürrü Münazzam,
161.
Dûrzî, 47, 90.
_________E_________
Ebû Abdlillah, 94, 95, 96, 97, 98,
129, 130.
Ebû Dâvûd, 70, 71, 117.
Hz. Ebûbekr R.A., 127, 195, 196,
197, 198, 201.
Ebû Hayyân, 19.
Tefsir Problemleri
Ebû Hûreyre, 71, 80, 141.
Ebû Mûse’l-Eş’arî, 22, 153, 155,
156, 157.
Ebû Sa’îdi’l-Hudrî, 71. Ebû Sâlim,
96.
Ebû Übeyde b. Cerrâh, 127,
130,129, 192, 193
Ebû Yâsir. 168, 175, 194 Ebû
YûsOf, el-Kfizî, 170, 194, 196, 201
Ebû Zeyd. 22
Ebû’l-Berekât. Abdullah b.
Ahmed, 130, 131
Ebü’l-Fidâ, ismail. 114, 119, 123,
124, 168, 171, 172, 173, 174, 175
Ehl-i Beyt Sûresi, 23.
Ehl-i Beyt, 23, 43, 47, 56. 65, 141.
Ehl-i Hadîs, 43, 78.
Ehl-İ Kitâb, 37, 38, 113. 117, 119,
123, 145, 152, 154, 162, 171, 183.
Ehl-i Sünnet, 41, 45, 47, 53, 54. 78.
Emevî, 65, 66, 67, 69, 72, 73, 91.
En’âm sûresi, 2, 107, 112, 113. 114,
120, 159.
Hz Enes R.A., 193, 195, 196,
197,198, 200.
Ensâr, 128, 129.
el-Ensârî, Ebû Yahyâ Zekerivyâ,
132.
353
Envâru’t-Tenzîl ve Esrâru’t- Te’vîl,
170.
Ergin, Osman, 28.
Ermenistan, 87, 166.
Ertugrul, İsmail Fennî, 28, 29, 85,
166.
Esbağ b. Nübâte, 98.
Esrâru’l-Belâğa, 132, 134.
el-Eşmûnî, Ahmed b. Muhammed,
132.
Etudes Sur La Tradition islamique,
84, 205
_________F_________
Faraklit (Faraklyt, Keraklitis,
Paraklit), 104, 106, 160, 161, 162,
163, 164, 165, 166. 167.
FaslüT-Hitâb Fİ Isbâtı Tahrifi
Kitabı Rabbıl
-Erbâb, 42, 44, 47, 48, 49, 52, 53,
56, 94, 100.
el-Faslü Fil-Müel Ven
-Nihal, 45, 100.
Fâtır Sûresi, V.
Hz Fâtime A.S. 41, 188, 190.
Hz Fâtîme Mushafı, 47, 56, 98, 99,
100.
Feyrûzâbâdî, 9.
354
Tefsir Problemleri
Feth Sûresi, 107, 108. 124, 126,
131, 151, 152.
Fıkıh usûlü, 79, 81.
Fil Ordusu, 1.
Filistin, 7, 146.
Floransa, 27.
Fransa, 31, 167.
Fundamantalist, 32.
Furkân sûresi, 39.
Fütûhu’l-Büldân, 174.
el-Ftitûhâtü’l-îlâhiyye, V, 106, 128,
129, 130, 131, 170.
_________G_________
Goldziher, îgnaz, 5, 6, 7, 9, 10, 12,
13, 16, 17, 18, 20, 21, 23, 24, 32, 33,
64, 65, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74,
75, 77, 78, 79, 84, 89, 90, 91, 104,
145.
Götüngen, 24.
_________H_________
el-Hacc Sûresi, 159 Haçlı, 7, 11,
169.
Haçlı Seferleri, 11.
Hadîs (Hadıs-i Şerif), IV, 12, 16,
17. 21, 37, 40, 42, 47, 48, 53, 54, 55,
56, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71,
72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81,
82, 83, 84, 87, 88, 93, 108, 123.
125, 153, 188, 202, 205.
Hadîs-ı Kudsî: Bkz: Kudsî Hadîs
Hadîs-i Nebevi (Nebevî Hadîs), IV,
63, 70, 84.
Hadîs Tarihi, 65, 66, 73, 74, 84, 87,
88, 90, 205.
Hadîs Usûlü, 74.
Hafd Sûresi: Bkz. Sûretül –Hafd
Hakîkat Nûrları, 28, 29, 85, 166.
el-Hâkka Sûresi, 111.
Hal’ Sûresi: Bkz. Sûretü’l-Hal’
Hammâd b. Îsâ, 96.
Hanîf, 158, 159.
Hardrian Reland, 13.
Hasen İbrahim Hasen, 85, 86.
Hâşıyetü’s-Sâvî
Ale’t-Tefsîri’l-Ce-lâleyn, 170.
Haşr Sûresi, 128.
Havari, 28, 30, 31, 104, 148, 151,
165, 167, 181.
Hayber, 86, 107, 144.
Hâzin, Alâüddiıı
Alî b.
Muhammed, 113, 114, 128, 129.
Hıcr Sûresi, 1.
Hıristiyan, 7, 8, 10, II, 13, 17, 24. 27,
29, 31, 35, 36, 37, 39, 44, 47, 49, 64,
68, 87, 89, 90, 103, 104, 108, 109,
Tefsir Problemleri
111, 113, 114, 117, 144, 150, 151,
152, 153, 155, 156. 157, 158, 159,
160, 162, 163. 166, 167, 168, 169,
170, 171, 172, 175, 184, 185, 186,
188, 191, 193, 194, 195, 197, 1 98,
199, 200, 201.
Hilâfet, 88, 89.
Hindistan, 87.
Hırakl, 168.
Hışâm b Abdılmelik, 71, 72. 75.
Hişam b Sâlim, 94, 95.
Hud Sûresi, V.
Hulul, 184, 186, 187.
Humrân b. Ebân, 198.
Hurma dölleme, 82, 83.
Hz. Hamza, 127.
Hz. Hasen, 89, 100. 188, 190.
Hz Huseyn, 89. 100, 188, 190.
Hz Huzeyfe. 192.
_________I,İ_________
Irak, 87, 170, 197, 198, 200.
el-Isbehânî, Ebû Nüaym, 49, 85,
188 Izhârû’l-Hakk Terc., 14, 25, 26,
27, 28, 32, 125, 148, 163, 164, 166,
168.
İbnü Asâkır, 67, 72.
İbnü Dorva, 168.
İbnü Ebî Dâvûdi’s –Sicistânî, 6, 7.
355
İbnü Fârıs, 9.
İbnü Hazm, 45, 100.
İbnü Hişâm. 1, 103, 104, 107, 108,
112, 115, 116, 120, 128, 138, 139,
140, 141, 144, 165, 168, 172, 173.
174, 175, 184, 188, 189, 192.
İbnü İshâk, 104, 107, 112, 115, 141,
165.
İbnü Kesir, 113, 114, 119, 123, 124.
İbnü Mâceh, 70, 71, 81, 150.
İbnü Menzûr, 4,19.
İbnü Sa’d, 85, 103, 105, 138, 163,
171, 172, 174, 188, 192, 194.
İbnü Salâh, 66.
İbnü Teymiye, 78.
İbnü Tuğrul, 161.
İbnü Zafer, 161.
İbnü l-Cevzî, 87.
İbnü’1-Enbârî, Ebül -Berekât, 130.
İbnü’l-Heyyebân, 138, 139, 140.
Hz. İbrahim A.S., 28, 118, 119,
120, 121, 140, 159, 171, 172, 179.
İbrâhım b. Velîd, 66, 67.
İbrânice, 25, 27, 28.
İhtilâf, 22, 88, 91, 177, 192, 205.
İhlâs sûresi, 115.
İmâm Mâlik, 153, 156, 185, 186,
187, 191.
356
Tefsir Problemleri
İmamet sûresi, 23, 89.
Îmân, 5, 39, 58, 59, 88, 108, 105,
114, 118, 121, 122, 123, 128, 129,
144, 151, 155, 158, 172, 177, 181,
182, 204.
İmlâü Mâ Menne Bihir -Rahmân,
133.
İnanç, 11, 46, 65, 87, 91, 149, 151,
194.
İncil, 7, 10, 16, 17, 18, 19, 24, 26,
27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 37, 39,
46, 53, 54, 68, 70, 74, 75, 92, 104,
105, 106, 107, 126, 132, 133, 134,
148, 151, 152, 154, 156, 157, 160,
161, 162, 163, 164, 165, 166, 167,
177, 181, 191, 192.
İncîl ve Sâlib, 166.
Î’râbü’l-Kur’ân, 12.
İrmiyâ A.S., 36.
İran, 44, 49, 87, 100.
Hz. Îsâ A.S., 26, 28, 30, 31, 34, 36,
37, 39, 88, 104, 106, 109, 1 19, 124,
148, 150, 151, 153, 155, 161, 162,
163, 164, 167, 174, 180, 181, 182,
183, 184, 185, 186, 187, 188, 191.
el-Isâbe, 168, 173, 174.
IsbâtüM-Hüdâ, 95.
İshâk b. Ammâr, 98.
İslâm Ansiklopedisi, 65, 68, 69, 75.
İslâm dünyası, 12, 25, 92,
İslâm düşmanlığı, 8, 21, 23, 39, 64,
65, 74, 75, 144, 146, 202, 204, 206.
İslâm düşmanı, 22, 75, 199.
el-İslâm Fi’l-Fikri’l-Ğabri, 14.
İslâm Tarihi, 17, 18, 78, 91, 129,
145, 170.
Hz. İsmail A.S., 118, 162, 172.
İsrail Oğulları (Benî İsrail), 34, 96,
97, 149, 150, 181.
İstiksâü’l -Efhâm ve Istîfâü’l
-İntikâm, 44.
İstisna Sifri, Bkz. Sifr-i İstisna
îtırâfât, 36.
İznik, 36
_________J_________
Jeffery, Arthur, 5, 6. 21, 22, 23, 24,
32, 33, 104, 145.
Justin, St., 30.
Juynbol, T.H.W., 68.
_________K_________
Kaazî Iyâz, 105.
Kab b. Eşref, 88, 89.
Kâ’be, 1, 66, 100.
Ka’bü’l-Ahbâr, 104, 105, 138.
el-Kâfi Fi’l-Usûl, 40, 41, 43, 94, 95,
96, 97, 98, 99.
Tefsir Problemleri
Kâmûs Tercemesi. 9, 19, 20.
Kartaca Konsili, 36.
Kâsım b. Muhammed, 99.
Kastalânî, el-Imâm, 10, 3, 118, 121,
125, 161, 162. el-Kâşânî, el-Feyz,
98.
Kâşıfü’l-Ğıtâ, Muhammed Huseyn
Alî, 45, 46.
Katâde, Âsim b. Amr. 122, 133.
Katolik, 36.
Kâzî Beyzâvî, 170.
el-Kâzımî, es-Seyyid Muhsin, 43.
el-Keşmîrî, Molla Muhsin, 56.
el-Keşşâf An Hakâiki GavâmızflTenzıl, 136.
el-Keşşî, eş-Şeyh, 96 Kıraât, 12, 78.
Kıraât-ı Seb’â. 33 Kıraât-ı Aşera,
33.
Kilise, 194, 195.
Kitâb-ı Mukaddes Kur’ân ve
Bilim, 29, 30, 31, 167.
Kitâbü Kırâeti Ehli’l-Beyt, 44
Kitâbü Kırâeti Emîri’l -Mü’minîn,
44.
Kitâbü Mesâlib, 56.
Kitâbü’l-Âmirî, 42.
Kitâbü’l-Beyân Fî Te’lîfi’l-Kur’ân,
43.
357
Kitâbü’l-BideiM
-Muhdese, 43.
Kitâbü’l-HarâcTercemesi,
170,
194, 196, 201.
Kitâbn-Kıraât, 95.
Kitâbn-Mesâhif, 7, 21, 22, 23, 24,
32.
Kitâbün
Fİ
Kırâeti
Emîri’l-Mü’mi-nîn ve Hurûfihî, 44.
Kitâbü’t-Tahrîf. 44.
Kitâbü’t-Tenzîl ve’t
-Tağyîr, 44.
Kitâbü’t-Tenzîl Mine’l
-Kur’ân ve’t-Tahrîf, 44 .
Koçyiğit, Prof.Dr. Talat, 65, 66, 73,
74, 84, 87, 88, 89, 90, 91, 205.
Köksal, Âsim, 85, 86, 104, 145,
170.
Kubbetü’s Sahrâ, 66, 72.
Kudüs-ü Şerif, 73, 124.
Kudsı hadîs (Hadîs-i Kudsî), 4, 54,
63, 70.
Küfe, 170, 197, 198.
el-Kûfî, Fürât b. İbrâhîm b. Fürât,
42, 43.
el-Kummî, Alî b. İbrahim, 41.
el-Kummî,
Ebû
Tâhir
Abdülvâhidi’bnı Ömer, 44.
358
Tefsir Problemleri
el-Kummî, Sa’d b. Abdillah, 43.
Kur’ân (Kur’ân-ı Kerîm), 1, 2, 5, 6,
7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 18,
19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 31,
33, 34, 36, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44,
45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 55, 56, 57,
58, 65, 66, 67, 71, 72, 74, 76. 78, 79,
80, 81, 83, 87, 89, 90, 91, 92, 93, 96,
97, 98, 99, 100, 101, 102, 107, 108,
111, 112, 113, 114, 116, 117, 119,
120, 121, 122, 125, 126, 127, 131,
135, 136, 137, 138, 143, 146, 147,
149, 154, 162, 164, 165, 167, 168,
169, 170, 182, 189, 190, 199, 201,
203, 204, 205.
Kur’ân düşmanlığı, 8, 21, 23, 69,
146, 202, 204.
Kurtubî, Ebu Abdillâh, 103, 117,
118, 129, 130, 189, 195.
el-Kühnevî, es-Seyyid Hâmid
Hüseyn, 44.
el-Küleynî, Muhammed b Ya’kub
b İshâkfr-Râzî, 40, 41, 94, 95, 96,
97, 98, 99.
Kütüb-ü Sitte, 74, 75.
_________L________
Laibniç, 24.
Lânetleşme, 188, 189, 190, 191,
192, 194.
Le Centurion. 29.
el-Leâli’l-Mesnû’a, 87.
el-Lebbân, Dr İbrahim, 11.
Leodise, 36.
Léon Brecher, 84.
Levh-i Mahfuz, III, 1l, 32, 38, 107,
202.
Limâzâ Eslemnâ, 188, 189, 190,
191, 192, 194.
Lîsânü’l-Arab, 19.
Lodisya Kurulu, 27.
Luka İncili, 27, 28, 31.
Lübâbüt-Tevîl,
Meâni’t-Tenzîl,
113, 114. 128, 129.
Lübbüt-Tevârîh, 163, 164.
_________M_________
Macar, 5, 8, 64, 168.
Mâide sûresi, 13, 121.
el-Mahmasânî, Prof.Dr. Suphî, 77,
78, 79, 80, 81, 82, 84, 85, 211.
el-Maksıd Li Telhisî Mâ Fi’lMürşıd, 1, 32.
Markos İncili, 27, 28, 31.
Matta İncili, 27, 28, 30, 32, 151,
152, 153.
Tefsir Problemleri
Maxime Rodinson, 14. el-Mâverdî,
1, 17.
el-Mâzenderâni, Muhamnıed Alî b.
Şehrâşûb, 56.
Mecelletül-Menâr, 78.
Mecelletin-Va’y, 79.
Meclis-i Kâri-i Tehis, 27.
Mecûsî, 87, 89, 157, 205.
Medârikü’t-Tenzîl
Ve
Hakâiku’t-Te’vîl, 130, 131.
Medine, 67, 85, 86, 87, 88, 89, 105,
114, 128, 129, 138, 139, 140, 142,
145.
Mekke, 1, 113, 114, 118, 128, 129,
137, 138, 140, 145.
Mekkî b. Ebi Tâlib, 133.
Menâhilü’l-îrfân, 63.
Menâru’l-Hüdâ Fî Beyâni’l-Vakfi
Ve’l -Ibtidâ, 132.
Mervân b Cehm, 95.
Hz. Meryem A.S., 34, 150, 165,
179, 180.
Mescid-i Aksa, 66, 141.
Mescid-i Haram, 66.
Mescidü’s-Sahrâ, 72, 73.
Mevâhibü’l-Ledünniyye, 103, 118,
121, 125, 161, 162.
Mevlâ Muhammed Salih, 94.
359
Mevzu’ Hadîs (apokrıf, uydurma
hadîs), 67, 68, 69, 70. 71, 72, 74, 75,
77, 78, 79, 84.
Mezâhibüt-Tefsîril-Islâmî, 5, 7,
17, 18, 24, 205.
Mezdek, 89.
Mezhebî Tefsir, 17, 18, 69.
Mısbâhu z-Zülm, 45.
Mısır, 87, 88.
el-Fi’l-Milel Ve’n-Nihâl, Bak
el-Faslü Fi’l-Milel Mîras. Kâmil,
103, 105, 149, 165, 170, 171, 172.
Mirzâ, Ahmed Sültân, 44.
Misyoner, IV, II, 12, 18, 144, 205.
Hz. Muâviye, 65, 88.
Muâz b. Cebel, 22, 130.
Muhacir, 128, 129.
Muhammedeniche Studien, 68, 69,
75.
Muhammed Abduh, 7, 8, 78.
Muhammed b. Abdilcebbâr, 98.
Muhammed b. Hasen, 43, 44, 98.
Muhammed b. Müslim, 95
Hz. Muhammed ve İslâmiyet, 85,
86.
Hz Mûsâ A.S., 26, 36, 37, 39, 105,
107, 109, 120, 121, 124, 141, 153,
155, 158, 185.
360
Tefsir Problemleri
Mus’ab b. Umeyr, 127.
Muvatta’, 71, 141, 150 Mübâhele,
182, 184, 188, 190, 194.
Mücâdele sûresi, 127.
Mücâhid, 122.
el-Müfredât Fî Garibi T-Kurân, 19.
Münâvele, 66.
Münhamenııâ. 104, 106, 165.
Müslim, 69, 70, 71, 73, 74, 75, 76,
78, 79, 81, 90, 1 17, 140, 141, 192.
Müslüman Araplar Tarihi, 13.
Müsnedü Ahmet bin Hanbel, 157,
192.
Müsteşrik, IV, 7, 8, 10, 12, 14, 18,
21, 40, 46, 47, 55, 64, 65, 70, 86, 89,
90, 94, 100, 144, 205.
el-Müsteşrıkûn, 21, 24.
Müşâhedât-ı
Yuhannâ,
27.
Müşkilü Î’râbi’l-Kur’ân, 133.
Müşrik, IV, 13, 87, 89, 115, 116,
121.
_________N_________
Nahl sûresi, 39
Naîm, Ahmed, 34, 35, 36, 37, 39,
72, 75, 76, 77, 105, 156, 157, 158,
166, 175, 193.
Nâsıf, eş-Şeyh Mansûr Alî, 153,
154, 157.
NâsıhuT-Kurân. 43.
en-Necâşî, Ahmed b. Ali. 43, 168.
Necm sûresi. 19, 21, 63, 82, 110,
164.
Necrân, 145, 168, 169, 170, 171,
172, 173, i74, 175, 182, 183, 188,
189, 190, 191, 192, 193, 194, 195,
196, 197, 198, 199, 200, 201.
Nehhâm b. Zeyd, 1, 12.
Nesefî, EbüT-Berekât Abdullah b
Ahmed, 130, 131.
en-Neseî, 71, 117, 141, 150, 151.
en-Nevev’i, 78.
en-Neysâbûrî, el-Hakîm, 75.
Nisa sûresi, 21, 24, 151.
Nöldeke, Theodor, 23, 24, 32, 145.
Nûh A.S., 179.
Nûrayn
Sûresi:
Bak
Sûretü’n-Nûrayn Nübüvvet mührü,
139, 140, 162.
_________O, Ö_________
Oriyantalizm, 8, 11, 13, 14, 64, 65,
68.
Hz. Osman b. Affân A.S., 6, 54, 78,
88, 90, 198, 199, 201.
Hz. Osman Mushafı, 56.
Tefsir Problemleri
Hz. Ömer R.A., 1, 14, 124, 127,
130, 131, 177, 192. 197, 198, 199.
200,201.
_________P_________
Papirüs, 7, 32.
Paraklit: Bak. Faraklit Paris, 24.
Pretzl, 24.
Putperest, 144, 157.
_________R_________
RagıbüT-Isfehânî, 19 Rasûlüllah
S.A, 1, 4, 22, 41, 43, 49, 55, 58, 67,
69. 71, 74, 77, 79, 83, 85, 86, 87, 94,
97, 100, 106, 107, 108, 109, 112, 1
13, 114, 115, 116, 118, 119, 123,
124, 125, 126, 127, 128, 129, 130,
136, 137, 138, 139, 140, 141, 142,
143, 145, 147, 151, 152, 162, 163,
164, 167, 170, 171, 172, 180, 186,
187, 188,
189,
190, 192, 193, 195, 199
Raşku n-Nibâl Alâ Eshâbi’z-Zalâl,
44
Râzî, Fahruddın, 103, 105, 118,
119, 123, 128, 129, 136, 170, 174,
184, 185, 186, 187, 188, 189,
190,
191, 192 Reland
Hardrian, 13 ResınüT-Mesâhif, 12,
15 Reşid Rızâ, Mulıaınmed, 78
361
Rodinson
Maxime,
14
Rûhü’l-Kuds, 49, 104, 165, 203
Rumca, 25. 165. 172
S
Sa’d b. Mu’âz, 86
es-Saff sûresi. V, 34. 106. ¡50
es-Saffâr, Muhammed b Haseıı. 41.
43, 95, 98 100 es-Sâfı. Lutf’ullah,
46 Sahabe-i Kirâm Bkz. Ashâb-ı
Kirâm Sahîhayn, 76, 77 Sahîhu
Buhârî, 86, 153, 192 Sahîhu Buhârî
Muhtasarı
Tecrîd-i
Sarîh
Tercemesi, 34, 35. 36, 37, 72, 75,
76, 77. 78, 80, 103, 105, 141, 149,
153, 154. 156. 158, 166. 170. 171.
172. 175. 193
Sahîhu Müslim, 16. 141 Sahîhu
Müslim Tercemesi, 78. 141 Saîd b.
Cubevr, I 1 5 Salım b Kavsi
T-Hılâlt, 94, 98 Sâlım b Seleme. 98
Sâınirî (Samırîce), 25, 26, 27, 28, 35
es-Sâvî, Ahmed. 170 Sehwally. 24
Sehl b. Zıyâd, 95 Seleme b Vakş.
137 Sehnân-ı Fârisi. 139. 140
Semüd, 58, 136 Seııpol incili, 28
Seyfb Umeyr. 96
es-Sıbâ’î, Dr. Mustafa, 64. 65, 66,
362
Tefsir Problemleri
67. 71, 72. 73, 74, 87. 91
es-Sicıstânî, Habîb, 96 S i İri İstisna,
108, 109. ¡¡O, 111, 120 Sılıır, 79, 80
es-Seyyıd, Nasır Huseyn. 44
es-Sika. İbnü l-Haccâc, 44 es-Sıka,
Muhammed b Hâlıd. 44 Sımon
Dekley, 13
S i ret ü EbıT-Fıdâ, 168, 171. 172.
173,
174,
175
es-Siretü’n-Nebeviyye. 103, 104.
108, 1 12 115,” 1 16. 120, 128. 138,
139, 140. 141, 165, 168, 172. 173.
174, 175.. i 84, 188, 189, 192
Sofuoğlu. Mehmet, I 9
SûretüM-Hafd,
46,
56
SûretüT-HaF.
46,
56
Sûretü’n-Nûrayn,
46.
56
Sûretül-Velâyet (Velayet Sûresi),
23. 46, 56. 57, 58, 59, 89 Süddî, 122
Hz. Süleyman A.S.. 36 Suriye, 5, 6.
89, 90 Sünenüd-Dârimî, 103. 138
Sünnet, 12, 39, 61, 63, 64, 65, 71,
73, 78, 79. 91, 116, 204, 205
es-Sünnetü Ve Mekânetülıâ FitTeşrî il-lslâmî, 65, 66, 67, 71, 72,
73, 74, 84, 91 Sünnî, 45, 46, 47, 56,
69 Süryâııice, 25, 165 es-Süyııtî,
Celâlüddîn, 87. 103
_______ Ş ________
Şam, 88, 138, 139. 140, 197
ŞeınsüT-lJlemâ, Zeydî el-Müstebsıril-Azîmâbâdî, 45 Şerhu Salıîh-ı
Müslim. 103 ŞerhuT-Kâfi, 94, 95
Şerhıf 1-Vâfiye, 43 eş-Şeyh Ali b.
Hasen b. Fazzâl. 44 Şeylızâde.
Muhammed b. Muslihiddîn, 170, 180 Şî a, 40, 41, 42, 44,
45, 46, 47, 48, 56,
89, 90, 94, 96, 97, 99, 100 eş-Şratü
Ve’l-Kurân, 40, 41, 42, 43, 44, 45,
46. 47. 48, 49, 56, 94, 95, 96. 97, 98,
99, 100 eş-Şifâ, 106 şn, 44, 45, 46.
47, 48
_______ T ________
et-Tabakâtü’l-Kübrâ, 85, 86. 103,
105, 138, 163, 170, 171, 174, 188,
189, 194 Tâbe, 138
et-Taberî, İbnü Cerîr, 88. 103, 105
Taberî Tefsiri, 103, 105 et-Tabersî,
en-Nûrî, 42, 44, 47, 48.
49, 56, 94, 100 et-TâcüT-Câmi’u
LiT-IJsûl, 150,
154, 157 Tağyir, 22. 35, 37. 108
Tefsir Problemleri
Tahkîr, 169. 190
et-Tahrani, Ağa Büzürk, 44. 45. 48.
49, 97
Tahrîb, 2i, 43. 44. 47, 78.. 84, 86,
87. 89, 169 Tahrif, 22, 23, 33, 35,
37, 39, 40, 42, 43, 44, 45. 48, 5.3,
55, 86, 89, 91, 94, 96, 99, 100, 103,
104, 108, 110, 114, 119, 144, 156,
157, 3 58, 160. 163, 170, 205
Takıyye, 45 TârîhıTI-islâm, 85
TârîhuT-Ya’kubî,
171
Târîhu’n-Nassfl-Kuriânî (Tarîhıf IKuriân), 7, 23, 24 lârîhu’t-Taberi,
85, 88 Tashîf-ı Kâtibin, 44 Tashîf,
22, 43
Te’vîl, 94, 103, 104, 157. 160
Tebdil, 22, 35, 96, 108, 154, 156,
157 Tefsir., 6, 7. 17. 18, 19, 20. 29,
30, 31, 32, 41, 42, 54, 71, 95, 105,
113.. 130. 131 . 135 et-Tefsîr
Vel-Müfessırûn,
19,
20
TefsiruT-Ayyâşi, 41, 95, 98
TefsîrtTl-Kebîr, 103, 105. 118, 119.
123. 127. 129. 136, 170, 174, 184,
185. 186, 188. 189, 190, 191, 192
Tefsîrul-Kummî, 41 TefsiruT-Kur
anTl-Azim. 1İ4, 119.
363
124 Tefsîru’s-SâO, 98
Tenâsuh,
89,
90,
205
TenviruT-Havâlik
Şerh»
MuvattaHİmâmj Mâlik, 103 levbe sûresi, 26
Tevhîd, 12, 103, 119, 145. 148.
151. 179, 202
Tevrât, 7, 8, 10, 14. 17, 18, 19, 24,
26, 29, 31, 32, 33, 34. 37, 39, 46, 53,
54. 55, 70, 71, 75, 103, 104, 105.
107, 108, 109, 110, 111, 114. 116,
119, 120, 121,
124.
126. 131, 132. 13.3,
134, 135, 136. >37, 138, 144, 148,
150, 151. 156. 181, 191
Tezhibü’l-Lüga, 20
Theodor Ilerzl, 89, 205 et-Tirmizí,
70, 71, 150, 153, 157, 192
TürásüT-lslam, 13, 14
123,
_________U, Ü_________
Ubeyd b. Umeyr, 127.
Uhdud, 170.
el-Ukberi, EbüT-Bekä Abdullah b.
Huseyn, 133.
Umdetü‘l-Kârî Fi Şerhi’l-Sahîhi’lBuhâri, 153, 154, 156, 157, 158 .
Urduca, 45.
Usül-ü Erbe’a, 40, 96.
364
Tefsir Problemleri
Übey Mushaft, 54, 56.
Ommi, 116, 117, 118, 120, 121,
122, 140.
Ümmet, 2, 22, 33, 34, 35, 37, 53,
63, 74, 75, 76, 82, 105, 113, 117,
118, 120, 121, 122, 123, 124, 125,
127, 129, 138, 142, 145, 154, 155,
156, 171, 193, 202.
Üzeyr A.S., 36.
_________V_________
Vahy, 10, 17, 19, 21, 25, 29, 33, 36,
37, 53, 110, 112, 164, 180, 182,
194, 196, 202.
Vahy-i Gayri Metlüvv, IV, 17, 63,
69, 70.
Vahy-i Metlüvv, IV, 5, 17, 63, 64,
68, 70.
el-Vâkıdî, 86.
Varaka b. Nevfel, 105.
Velayet sûresi, 23, 46, 56, 57, 58,
59, 89 .
Velîd b. Abdilmelik, 72 Velid b.
Utbe, 128.
_________W_________
Werenfels, Peter, 16.
Weber, Mgr., 29 .
_________Y_________
Yahûdî, 5, 7, 8, 10, 13, 14, 17, 21,
24, 25, 35, 36, 37, 39, 47, 55, 64,
68, 70, 75, 78, 80, 84, 85, 86, 87, 88,
90, 92, 103, 104, 106, 108, 109,
111, 112, 113, 114, 115, 116, 119,
120, 121, 124, 134, 135, 136, 137,
138, 139, 140, 141, 143, 144, 145,
148, 153, 155, 156, 157, 158, 159,
162, 163, 168, 169, 170, 186, 205.
el-Ya’kûbî, 73, 171.
Hz. Yahvâ A.S., 151.
Yemen, I, 137, 141, 170, 197, 198.
199.
Yeni Gelişmeler Karşısında İslâm
Hukuku, 77, 78, 79, 82 .
el-Yesârî,
Mulıammed
b
Muhammed, 95.
el-Yesârî, Ahmed b Muhammed.
95.
Yugoslavya, 7.
Yuhanııâ, 27, 28, 31, 104, 165, 167.
Yuhannâ İncili, 160, 161, 166, 167.
Yunan, 37, 68,70.
Yunanca. 25, 27, 28, 167.
Yûnus Sûresi, 111, 165.
Yüsrü İslâm Ve’t-Teşrî’il-Âm, 78.
_________Z_________
ez-Zahhâk, 133.
Tefsir Problemleri
Zahîr, İhsân İlâhî, 40, 41, 42. 43, 44,
45, 46, 47, 48, 49, 56, 94, 95, 96, 97,
98, 99, 100 .
Zakzûk, Mahmud Hamdi, 5, 6, 8,
11, 13, 14, 64, 65, 68 .
ez-Zâriyât Sûresi, 39.
ez-Zebîdî, Ahıned b. Ahmed b.
Abdillatîf, 149 Zebûr, 108, 118,
125, 134 ez-Zehebî, Muhammed
Huseyn, 20 .
365
ez-Zemahşerî, Cârullalı Mahmud
b. Ömer, 135, 136.
ez-Zencânî, Abdullah, 7 .
ez-Zer’îa İlâ Tesânîfi’ş-Şî’a, 44, 45,
97.
ez-Zerkaııî, 63.
Zındık, 89, 92, 205.
ez-Zührî, el-İmâm. 66, 67, 71, 73,
74, 90, 91
Zümer sûresi, 116

Benzer belgeler