İndir - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi

Transkript

İndir - Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Bayram ertesi fiziksel aktivite önemli
Bu durum ise gereğinden fazla
beslenen ancak hareketsiz kalan
bireylerde kilo artışına neden
olabilmektedir.
Ramazan ayı boyunca yavaşlayan
metabolizmanın tekrar
düzelebilmesi, vücut ağırlığının
dengede tutulabilmesi için
bayramdan sonra yeterli ve dengeli
beslenme, öğün atlamama, bol
su içme vb. sağlıklı beslenme
ilkelerine uymanın yanısıra düzenli
fiziksel aktivite yapmaya da özen
gösterilmelidir. SAYFA 11’DE
ÜCRETSİZDİR
Ramazan ayı boyunca beslenme
düzeni ile birlikte bireylerin
fiziksel aktivite düzenleri de
değişmektedir. Oruç tutan bireyler,
fazla enerji harcamamak ve iftar
vaktinden önce acıkmamak için
daha önce uyguladıkları egzersiz
programlarını bırakmaktadırlar.
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
Üst solunum yolu
hastalıklarını
birbiriyle
karıştırmayın!
www.numunegazetesi.com
Ramazanda Beslenme
ÜST solunum yolları enfeksiyonları sıklıkla basit nezle, akut tonsillt, faranjit sinüzit
ve gripal enfeksiyonlardır. Bu hastalıkların başlangıç belirtileri aynı olduğu için
sıklıkla başlangıçta birbirleri ile karışabilir. Hemen hemen hepsinde ateş, boğaz
ağrısı, halsizlik, kırıklık ve kas ağrıları görülür. SAYFA 2'DE
YAZ aylarının başlamasıyla ile artan
hava sıcaklıkları ve özellikle son bir
kaç yıldır Ramazan ayının da yaza denek gelmesi birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir.
Ağız kokusuna karşı iftar
ve sahurda
Sağlık Problemlerine Dikkat
Sıcaklıkların etkisiyle artan terleme
ile birlikte su ve mineral kaybı sonucu, bayılma hissi, bulantı, baş dönmesi
gibi sağlık problemleri de görülebilmektedir. SAYFA 10’DA
dişler düzenli fırçalanmalı
HALİTOZİS (ağız kokusu), toplumun büyük bir kısmını etkileyen ve sosyal problemlere yol açan bir semptomdur. Ağız
kokusu genellikle dil sırtında ve diş aralarında biriken bakterilerin yemek artıklarını parçalamasıyla ortaya çıkan kükürtlü
ve kükürtsüz gazlar sonucu meydana
gelir. Bunun dışında çeşitli baharatlar da
kendine has koku ve tatları nedeniyle
ağız kokusu yapabilir. SAYFA 9’DA
Diyabet hastaları
Ramazan’da nasıl
beslenmeli?
RAMAZAN ayı toplumsal olarak hayatımızda önemli bir yer teşkil etmekle birlikte bu ayda özellikle diyabetik hastalar
oruç tutma konusunda endişeler yaşamaktadırlar. Aynı şekilde hekimlerimizin
de bu konuda hastalarına yol gösterirken pek çok faktörü göz önünde bulundurmaları gerekmektedir. SAYFA 16’DA
Mangal ve Sağlık
Yaşamımızın temel maddesi olan besinler, satın almadan tüketime kadar
geçen aşamalarda sağlıklı hazırlama
ve pişirme yöntemlerinin uygulanmaması ve hijyenik koşulların yeterince
sağlanamaması nedeniyle zararlı hale
gelebilmekte ve sağlığımız için gizli
bir tehlike oluşturabilmektedir. SAYFA 19’DA
TEMMUZ-AĞUSTOS 2013
Din İşleri Yüksek Kurulu
Kararları
Tuz tüketiminde nelere dikkat edilmeli?
TUZ tüketimi ile hipertansiyon arasında yakın bir ilişki vardır. Ayrıca fazla tuz tüketimi idrarla kalsiyum atılmasını arttırarak kemiklerden kalsiyum kaybına neden olur. Tuz tüketimini azaltmak için;
lezzetine bakılmadan yemeklere tuz eklenmemelidir. Daima taze
ve aşırı tuz içermeyen besinler tercih edilmelidir. Satın alınan hazır
ürünlerin etiketleri mutlaka okunmalıdır. Tuzsuz ya da tuzu azaltılmış besinler tercih edilmelidir.
Uzak Durulacak Besinler
Masada tuz kullanılmamalıdır. Baharat ve maydanoz, nane, kekik,
dereotu, rezene, fesleğen gibi aroma sağlayıcılar tuz yerine tercih
edilmelidir. Turşu, ketçap, hardal, soya sosu vb. yiyeceklerin tuz
içeriği çok fazladır. Bu besinlerden uzak durulmalı ya da az ve seyrek tüketilmelidir. Sebze ve meyve tüketimi arttırılmalıdır. Bol su
içilmelidir. Su genelde az sodyum içerir. Şişe suları
ve maden sularının sodyum içeriğini etiketinden kontrol edilmelidir.
Evde tansiyon ölçerken neler yapmalı.......... 3
Bağışıklık sisteminizi güçlendirin.............. 12
Sıcak havalar kalbin düşmanı...................... 4
Suyu dengeli tüketin ................................ 13
İftar abartılmamalı,
sahura mutlaka kalkılmalı.......................... 7
Kronik hastalar hekime danışmalı............. 15
DİN İşleri Yüksek Kurulu tarafından yapılan görüşmeler sonucunda, birçok kişinin,
çeşitli sağlık problemleri nedeniyle tedavi
görmekte olduğu ancak bu kişilerin bir kısmının tedavi görürken oruç tutmayı da istediği ifade edilerek, “Ancak, bu tedavi ve
muayene yöntemlerinin oruçlarına zarar verip vermeyeceği konusunda tereddüde düşmekte ve bu konuda Başkanlığımızdan bilgi
istemektedirler." denildi. SAYFA 18’DE
Prof. Dr.
Nurullah Zengin
Başyazı
[email protected]
R
Ramazan Ayı
amazan ayı toplumumuz için özel
zaman dilimlerinden bir tanesidir.
Oruç ve diğer ibadetlerin getirdiği
hava, daha farklı bir ay geçirmemizi sağlar.
Oruç bir yandan gönüllü bir açlık ile insan
olarak irademizi güçlendirirken diğer yandan
açların ve ihtiyaç sahiplerinin yaşadıklarını
daha yakından anlamamızı mümkün kılar.
SAYFA 11'DE
2 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Üst solunum yolu
hastalıklarını birbiriyle
karıştırmayın!
Üst solunum yolları
enfeksiyonları sıklıkla
basit nezle, akut tonsillt,
faranjit sinüzit ve gripal
enfeksiyonlardır. Bu
hastalıkların başlangıç
belirtileri aynı olduğu
için sıklıkla başlangıçta
birbirleri ile karışabilir.
Hemen hemen hepsinde
ateş, boğaz ağrısı,
halsizlik, kırıklık ve kas
ağrıları görülür. Tedavi
süreçleri farklıdır.
Prof. Dr. Adil ERYILMAZ
Op. Dr. Seçil KAYALI
ANEAH Kulak Burun Boğaz Kliniği
hastanın genel durumu daha ağırdır.
Gripte de bol sıvı alımı ve ağrı kesiciler ile yatak istirahati önerilir.
ÜST solunum yolları enfeksiyonları sıklıkla basit nezle, akut tonsillt,
faranjit sinüzit ve gripal enfeksiyonlardır. Bu hastalıkların başlangıç
belirtileri aynı olduğu için sıklıkla
başlangıçta birbirleri ile karışabilir.
Hemen hemen hepsinde ateş, boğaz
ağrısı, halsizlik, kırıklık ve kas ağrıları görülür.
miş olduğu bir reaksiyondur ve 24 ila
72 saat devam eder. Viral hastalıklarda genellikle 38 dereceyi geçmez. Bu
nedenle ateş 38 dereceyi geçmedikçe
hastaya antibiyotik verilmemesi uygundur. Antibiyotiklere karşı direnç
oluşması, yan etkileri ve maliyeti nedeniyle bu konuda çok dikkatli davranılmalıdır.
Etiyolojik Ajan
Etiyolojik ajanın viral mi yoksa bakteriyel mi olduğunun ayırt edilmesi
gerekir. Viral nedenler en sıkboğaz
ağrısı nedenidir. Çoğu zaman ani gelişir ve kendi kendini sınırlar. Hastaya ağrı kesici, ağız gargarası ve bol
sıvı alımı önerilir. Eğer etken bakteri
ise boğaz ağrısının yanında ateş de
oluşur. Ateş bu hastalıklarda ayırıcı
tanıda en belirleyici bulgudur. Ateş
vücudun enfeksiyonlara karşı göster-
Bol Sıvı Alımı
Basit nezle, virüslerin neden olduğu
burun akıntısı, hafif ateş ve boğaz ağrısı ile karşımıza çıkan bir hastalıktır.
Genellikle kendiliğinden bir haftada
geçer. Hastanın bol sıvı alımı, ağrı
kesicilerle şikâyetlerinde azalma görülür. Antibiyotik önerilmez.
Grip ve Nezle
Grip te genellikle nezle ile karıştırılır.
Fakat gripte ateş daha yüksek olur ve
Akut Farenjit
Akut farenjit boğazın arkasının yani
farinksin iltihabıdır. Genellikle virüsler sebep olur. Hastada boğaz ağrısı olur. Bol sıvı alımı, ağız gargarası ve ağrı kesici ile şikayetleri geriler.
Akut tonsillit ise bademcik iltihabıdır. Virüsler veya bakteriler neden
olabilir. Hastada boğaz ağrısı en
önemli şikâyettir. Eğer 38 dereceyi
aşan ateş varsa bakterilerin neden
olduğu düşünülür. Hastanın muayenesinde bademciklerin kızarık
olduğu görülür. Kızarıklık dışında
bademcikler üzerinde beyaz yapılar
da görülebilir. Bademcik iltihabında
boğaz kültürü alınması doğru tedavi
uygulamamızda bize yol gösterici
olur. Kültür sonucu Beta Hemolitik
Streptokok tespit edilirse tercihan
penisilin grubu bir antibiyotik 10 gün
süre ile verilir. Penisilin alerjisi olanlarda diğer seçenekler yine en az 10
gün kullanılmalıdır. Ayrıca ağız gargarası ve ağrı kesici önerilir.
Akut sinüzit burun etrafındaki havalı
boşlukların yani sinüslerin enfeksiyonudur. Hastada burun tıkanıklığı,
sarı-yeşil burun ve geniz akıntısı olur.
Bunun dışında hastada yüzde basınç
hissi ve baş ağrısı da olur. Tedavide
on dört gün antibiyotik, ağrı kesici ve
nazal dekonjestanlar kullanılır. Nazal
dekonjestanlar beş günden fazla kullanılmaz.
Boyuma göre uygun
ağırlıkta mıyım?
Uygun vücut ağırlığı Beden Kitle İndeksi (BKİ) hesaplanarak bulunur. BKİ
formülü aşağıda verilmektedir. BKİ= Ağırlık (kg) / Boy uzunluğu (m)2 Örnek: 1.70 m boyunda ve 75 kg ağırlığında olan bir insanın BKİ değeri şöyle
hesaplanır: BKİ= 75 / (1.70)2 = 75 / 2.89 = 26 Yetişkinler için, BKİ' nin 18.5
ile 24.9 arasında olması uygun vücut ağırlığına sahip olunduğunun göstergesidir. BKİ'nin18.5'dan düşük olması, zayıflığın 25 den yüksek olması
şişmanlığın 30'un üzerinde olması ise obezitenin (aşırı şişmanlık) göstergesidir. Bel çevresi de vücut ağırlığının değerlendirilmesinde önemli bir
ölçüttür. Bel çevresinin erkeklerde 102 cm ve kadınlarda 88 cm üzerine
çıkması sağlık riskini arttırır.
Aysun PALALI KÖKTAŞ
Yazı
[email protected]
"Oruç Tutunuz, Sıhhat
Bulursunuz"
İ
çinde bulunduğumuz mübarek ramazan
ayında gazetemizin ‘Oruç ve Sağlık’
içerikli özel sayısı ile tekrar sizlerle beraber
olmanın mutluluğunu ve heyecanını yaşıyoruz.
Bu sayımızda gerek oruç tutacak olan sağlıklı
kişilerin, gerekse bazı hastaların bu ayda
sağlık açısından dikkat etmeleri gereken
kurallar, konularında uzman olan çok değerli
hekimlerimiz tarafından açıklanmaktadır.
Son yıllarda ramazan ayının yaz mevsimine
denk gelmesi ile bu ibadeti yerine getirirken
karşılaşıldığı düşünülen meşakkatlere sıcak
havaların yoğun atmosferi de eklenmektedir.
Tüm bu meşakkatlere rağmen oruç
tutabilenlere ne mutlu. Hayatı ve öğretileri
ile tüm insanlığa rehberlik eden Hz.
Peygamberimizin de buyurduğu gibi, “Oruç
tutunuz, sıhhat bulursunuz.”
Sağlık açısından bir mahzuru bulunmayan
Müslümanların tuttukları bu oruçlarının gerek
sağlık açısından gerekse bedenen faydalarının
yanı sıra bireylere ve toplumlara katacağı
manevi katkıları da belirtmeden geçemeyiz.
Her şeyden önce oruç bizlere sabırlı olmayı
öğretir. Oruç tutan kişi belli bir zaman dilimi
içinde yeme-içme gibi temel ihtiyaçlarına
karşı koyarak karşısına çıkabilecek güçlüklere
karşı daha sabırlı, daha dayanıklı olur ve insan
bu sayede nefsine hükmeder ve böylece iradesi
daha da güçlenir.
Oruç tutmak toplumun ahlaki hayatını
değiştirir, güzelleştirir. Oruç tutan kişi sürekli
Allah’ı hatırlar, Allah’a kulluk görevini yerine
getirirken kötülüklerden daha fazla sakınmaya
çalışır, iyiye güzele yönelir.
Oruç insanların merhamet duygularını
uyandırır. Oruç ile vicdan duygumuz gelişir.
Oruç tutan kişi açlığın, susuzluğun gerçekte
ne demek olduğunun farkına varır. Aç
insanların halini anlamaya yardımcı olur, oruç
tutan yoksul insanlara karşı daha şefkatlimerhametli olur, yoksullara yardım eder.
Böylelikle bireyler arasında sevgi, merhamet,
yardımlaşma duyguları gelişir.
Yukarıda sadece örnekleme olması amacıyla
yazmaya çalıştığımız orucun bireyin ve
toplumların manevi hayatlarına katkılarına
daha birçok şey eklenebilir. Görünen veya
görünmeyen, hissedilen veya hissedilmeyen,
bilinen
veya
bilinmeyen
yönleriyle
onlarca faydası bulunan orucu huşu içinde
karşılayanlara selam olsun.
Millet olarak nice ramazanları da sağlık
ve mutluluk ile geçirmeyi dilerken, tüm
Türk - İslam alemine hayırlı bir Ramazan
diliyorum…
Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Hipertansiyon ölümcül hastalıklara sebep olabilir
50 yaş üzerindeki
iki kişiden biri
tansiyon hastası
Doç. Dr. Fatih DEDE
ANEAH Başhekimi, Nefroloji Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu
Hipertansiyon kontrol ve tedavi edilebilir bir
hastalıktır. Tedavinin en önemli basamağı
hastanın hastalığını ve sonuçlarını bilmesi
ve düzenli takiplerine devam etmesidir.
Hastaların takibinde evde kan basıncı ölçümü,
tedavideyse yaşam tarzı değişiklikleri başarıya
ulaşmanın temel unsurlarındandır.
HİPERTANSİYON, 50 yaş üzerindeki her iki kişiden birinde mevcuttur. Kan basıncının (tansiyon) sürekli
olarak, sistolik (büyük) 140 mmHg,
diyastolik (küçük) 90 mmHg’nin
üzerinde saptanmasına hipertansiyon diyoruz. Kan basıncı ölçümü
evde yapılıyorsa, 135/85 mmHg’nin
üzerindeki değerler hipertansiyon
kabul edilir. Hipertansiyon erken dönemde belirgin bir şikâyete yol açmasa da; kalp ve damar hastalıkları,
felç, görme kaybı ve böbrek yetmezliği gibi birçok ölümcül sağlık sorununa neden olabilir.
Kırk yaş üzerindeki herkes, özellikle
risk grubundaysa (ailede hipertansiyon öyküsü, şişmanlık, yetersiz egzersiz, stres, sigara, şeker hastalığı);
muhakkak yılda en az 1 kez kan basıncını ölçtürmelidir.
Hipertansiyonun tek teşhis
yöntemi, koldan tansiyon
ölçülmesidir.
Hastalığın takibinde bilek veya koldan ölçüm yapan cihazlarla evde kan
basıncı ölçümü önemlidir. Piyasada
satılan cihazların bazıları bu işlem
için uygun değildir. Özellikle bilekten ölçüm yapan cihazlarda hatalı
ölçüm sıktır. Koldan ölçüm yapan
cihazlar kullanılmalı ve doğru cihaz
markası için hekimle görüşülmelidir.
Evde tansiyon ölçerken
neler yapmalı
M Uluslararası güvenilirliği kanıtlanmış amblemin bulunduğu, pil
gücü yeterli ve koldan ölçüm yapan cihaz kullanılmalıdır.
M Cihazın kullanım kılavuzu dikkatlice okunmalıdır.
M Manşeti (kola sarılan kısım) uygun bir cihaz alınmalıdır.
M Ölçüm yapacağınız mekân rahat,
ideal sıcaklıkta ve gürültüsüz olmalıdır.
M Cihaz işlem esnasında kolaylıkla
Kan basıncı ölçümü öncesi
nelerden kaçınmalıyız?
Ağrılı, yorgun, ateşli ve stresliyken
ölçüm yapılmamalıdır. Yemek yenildikten sonra en az 2 saat; sigara,
kahve, kolalı içecekler ve çay gibi
gıda alımı varsa en az yarım saat ölçüm ertelenmelidir. Ölçüm sırasında
idrar veya büyük abdeste sıkışık olmamalıdır.
Ölçüm sırasında bacak bacak üstüne
atılmamalı, avuç kapalı olmamalı,
hareket edilmemeli ve konuşulmamalıdır.
Yapmayın!..
Çok sık kan basıncı ölçmek, gereksiz streslere neden olabilir. Evde ölçümlere göre asla tedavinizi düzenlemeyin.
Doktor kontrollerinde nelere
dikkat edilmelidir?
Kontrolden önceki 7 gün boyunca
kan basıncı sabah ve akşam, 1-2 dakika arayla ikişer kez ölçülmeli ve
günde toplam 4 ölçüm yapılmalıdır.
Ölçümler ilaçlar alınmadan ve yemekten önce yapılmalıdır. Doktora
giderken kayıtlar getirilmelidir. Cihazın hafızası varsa, aletin götürülmesi yararlıdır. Kontrole giderken
ilaçlarınızı yanınıza alınız.
Unutmayın!..
Manşeti kalp seviyesinden yüksekte
tutarsanız, kan basıncınızı yanlışlık-
M
M
M
M
ulaşılabilecek şekilde hastanın
yakınında olmalıdır.
Ölçümden önce en az 5 dakika
dinlenilmelidir.
Ölçüm yapılan kol tamamen çıplak olmalı ve kolu sıkan giysiler
çıkarılmalıdır.
Oturma pozisyonu rahat olmalıdır. Sırt yaslanmalı ve ayaklar
yere tam basmalıdır. Ölçüm yapılacak kol, bir masa veya uygun
bir destekle alttan desteklenmelidir. Avuç açık ve yukarı bakıyor
olmalıdır.
Manşet sarılmadan önce kolun
iç yüzündeki atardamar elle his-
la düşük ölçersiniz. Kontrol günü aç
olarak kan vermeniz gerekse bile,
ilaçlarınızı çok az bir suyla içebilirsiniz.
Gün içi aktiviteler, yorgunluklar ve
streslere bağlı kan basıncınızda değişimler olabilir. Bu anlık değişiklikler nedeniyle üzüntüye kapılmayın.
Önemli olan bu değişimlerin sık, devamlı ve çok aşırı değerlerde olmasıdır. Böyle bir durumda, muhakkak
hekime başvurun.
Evde yapılan ölçümlerde, iki kol
arasında 10 mmHg’dan fazla fark
varsa, yüksek olan koldan ölçüm yapılmalıdır.
Hipertansiyon tedavi edilebilen
bir hastalıktır
Hipertansiyon tedavi edilebilir bir
hastalıktır. Tedavinin en önemli basamağı, yaşam tarzı değişiklikleri
(tuz kısıtlaması, ideal kiloya ulaşmak, düzenli egzersiz, meyve ve
sebze tüketimini arttırmak ve yağlardan kaçınmak) konusunda hastalarımızın yapacakları çok iş vardır. Hazır gıda tüketimi azaltılmalı ve “tuz”
bir damak tadı ihtiyacı olarak tüketilmemelidir. Sigaranın mevcut riskleri ikiye katladığı unutulmamalıdır.
Yaşam tarzı değişiklikleriyle sağlanan başarının, bir ve hatta iki ilaca
karşılık geldiği unutulmamalıdır.
sedilmeli, manşet atardamardan
2-3 cm yukarısından bağlanmalı,
çok sıkı veya gevşek sarılmamalı
ve manşetten çıkan hortum damarın üzerinde olmalıdır.
M Manşet kalp seviyesinde olmalıdır. Ölçüm kaydedilmelidir. Tekrarlayan ölçümlerde manşetin havası
tamamen boşaltılmalı
ve 1-2 dakika beklenmelidir. Bilekten ölçüm yapan
alet kullanılıyorsa,
cihaz kalp seviyesinde tutulmalıdır.
3
Prof. Dr.
Hürrem BODUR
Editörden
[email protected]
Yaz ve Mide Barsak
Enfeksiyonları
Y
azın gelmesi ve sıcakların artması
ile
vücudumuzun
günlük
su
ihtiyacı da artmaktadır. Bir de yaz
aylarında açıkta, uygun saklama koşullarında
bekletilmeyen gıdaların ve içeceklerin
tüketilmesi, mide barsak enfeksiyonlarına
açık davetiye çıkarmaktadır. Sıcak havalarda
gıdaların üzerine hijyen kurallarına dikkat
edilmediği için bulaşmış mikroorganizmalar
hızla
çoğalırlar.
Gıdalara
bulaşmış
mikroorganizmaların ya da salgıladıkları
toksinlerin etkileri ile bulantı, kusma, karın
ağrısı bazen bunlara ateşin de eklenmesi
ile besin zehirlenmesi dediğimiz hastalık
tablosu ortaya çıkar. Sadece birkaç kez kusma
veya hafif ishal tablosundan, bazen ölümcül
olabilen ağır klinik tablolara kadar geniş bir
yelpazede klinik belirtiler görülebilir. Besin
zehirlenmelerinin en önemli sonucu vücuttan
sıvı ve elektrolit kaybına neden olması
ve ihtiyaç duyulan sıvı ve elektrolitlerin
yeterince alınamamasıdır. Klinik durumun
ağırlığı,
etken mikroorganizmanın türü,
alınan bozuk gıdanın miktarı ve kişinin
direnci ile de ilgilidir. Hastalıktan en çok uç
yaşlar dediğimiz bebekler, yaşlılar ile diyabet,
böbrek yetmezliği gibi kronik hastalığı ve
organ yetmezliği olanlar etkilenmektedir. Sıvı
elektrolit kayıplarının bir başka tehlikesi ise
inmeler, kalp krizi ve böbrek yetmezliklerine
davetiye çıkarmalarıdır.
Peki nelere dikkat etmeliyiz;
1- Açıkta satılan ve beklemiş gıdaları
tüketmekten kaçınmalıyız
2- Sebze ve meyveleri taze olarak ve bol su
ile iyice yıkadıktan sonra tüketmeliyiz
3- Taze pişirilmiş gıda tüketmeli ve temiz su
içmeliyiz
4- Şüpheli bir gıda alımından sonra ishal veya
kusma şikayetleri olduğunda yeterince sıvı
alamıyorsak, hekime başvurmalıyız
5- Bebekler, yaşlılar, kronik hastalığı ve
organ yetmezliği olanlarda sıvı kaybı
ve diğer komplikasyonlar açısından
daha dikkatli davranmalıyız ve hekime
başvurmada gecikmemeliyiz
6- Hekim tavsiyesi olmadan rast gele ishal
durdurucu veya antibiyotik türü ilaçları
kullanmamalıyız.
4 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
!
Sıcak havalar
kalbin düşmanı
Dr. Hülya ÇİÇEKÇİOĞLU
ANEAH Kardiyoloji Kliniği
HAVA sıcaklıklarının artması ile birlikte kalp ve tansiyon ile ilgili şikayetler de
artış gösteriyor.
Kalp hastaları dört çeşit hastalık nedeniyle yazdan etkileniyor. Bunlar koroner arter hastalığı, kalp yetersizliği,
hipertansiyon ve kalp kapak hastalıkları. Kalp yetersizliği ve kalp kapak hastalarının yazdan etkilenme nedeni idrar
söktürücü kullanmalarından ileri geliyor. Çünkü bu hastalar vücutlarındaki
fazla su ve tuzu idrarla atarlar. Ancak
yazın çok terledikleri için terleme ile
de tuz ve su atacaklarından özellikle tuz
kayıpları aşırı miktarda olmaktadır. Bu
da halsizlik, bitkinlik ve ritim bozukluğuna yol açabilir. O nedenle yazın idrar
sökücü kullanan hastaların doktorlarına
danışarak idrar söktürücü ilaç dozunu
gerekli miktara gelecek şekilde azaltmaları gerekiyor.
Koroner kalp hastaları bol su içmeli
Koroner kalp hastalarında ise kan akışkanlığı çok önemli. Bu hastalara kan sulandırıcı ilaçlar veriliyor ki, kanlarının
akışkanlığı artsın. Ancak koroner kalp
hastaları yaz aylarında çok fazla terledikleri için 1-2 litrelik su kayıplarında
kanları koyulaşıyor ve akışkanlığı da
buna bağlı olarak azalıyor. Bu da çok
kritik olmayan bir darlıkta oluşabilecek
bir pıhtının hiç beklenmeyen ve sonu
ölümle sonuçlanabilen bir enfarktüse
neden olabilme ihtimalini artırıyor. Bu
nedenle koroner kalp hastaları aşırı sıcaklardan kesinlikle kaçınmalılar, güneşin dik konumda olmadığı sabah erken
ve akşamüstü saatlerinde denize girmeliler ve bol bol su içmeliler. Su, onların
terlediklerinde kaybettikleri su miktarını geri kazandırıyor.
Güneş altında alkol almayın
Bütün kalp hastaları için önemli olan bir
nokta da, güneş altında kesinlikle alkol
almamaları. Özellikle yüksek tansiyonu
olan hastalar güneş altında alkol almaktan kaçınmalı, az az sık sık yemeli, ağır
ve yağlı beslenmekten kaçınmalıdır.
Koroner hastalarının günde en az iki litre ve daha çok su içmeleri, ağır ve yağlı
yemekler yerine günü sebze ve meyve
ile geçirmeleri gerekmektedir.
Sporu sabah ya da akşamüstü
saatlerine bırakın
Kalp hastaları kesinlikle güneşin dik geldi-
ği ve güneş ışınlarının dik olarak geldiği
11.00 – 16.00 saatleri arasında dışarıda
dolaşmamalı, kesinlikle spor yapmamalı, yürüyüş için de sabah erken ya da
güneşin batmak üzere olduğu saatleri
tercih etmeliler. Denizden faydalanma
konusunda ise bu kadar hassas olmalarına gerek yok. Kısa süreli denize girip
tekrar gölgelik alanları tercih edebilirler.
Hipertansiyon hastalarının ilaçları
yaza göre düzenlenmeli
Hipertansiyonu bulunan ve idrar söktürücü ilaçlar kullanan hastaların yeterli
miktarda sıvı almaları çok önemlidir.
Aksi takdirde ani tansiyon düşmeleri,
böbrek fonksiyonlarında bozulmalar ortaya çıkabilir. Bunun yanında tansiyon
düşürücü olarak kalsiyum kanal blokeri
kullanan bazı hastaların sıcaklarla birlikte bacaklarında ve ayak bileklerinde
gözlenebilen şişliklerde artış olmaktadır. Bu durumdaki hastalar tuz kısıtlamasına biraz daha fazla dikkat etmelidir.
Hipertansiyon çoğunlukla herhangi bir
şikayete yol açmayan bir hastalık olduğundan çoğu hasta kan basıncındaki değişikliklerin farkına varamaz. Özellikle
mevsim değişikliği dönemlerinde kan
basıncındaki değişiklikleri daha yakından izlemekte yarar vardır. Bu nedenle,
yüksek tansiyonu bulunan hastalar yaz
aylarında herhangi bir sorun yaşamamak
için doktorlarına danışmalıdır. Böylelikle bu hastaların ilaç kullanımları eğer
hekimleri tarafından gerekli görülürse
yaz dönemi için yeniden düzenlenebilir.
Aşırı sıcaklarda kalp krizleri artıyor
Aşırı sıcak ve nemli günlerde, kalp krizi
geçiren veya kalp ve damar hastalığı nedeni ile yaşamını yitirenlerin sayısı artış
göstermektedir. Aşırı sıcak dalgalarının
yaşandığı yıllarda yapılan gözlemsel
çalışmalarda özellikle yaşlı ve yandaş
hastalıkları olan hastaların daha fazla
etkilendiği görülmüştür.
Yazın kalp sağlığı nasıl
korunur:
$ Sıcak havanın metabolizmanın çalışmasını olumsuz etkilemesini engellemek ve yaz aylarını sağlıklı geçirmek
için alınacak bazı temel tedbirleri ise
şöyle sıralamak mümkün.
$ Yaz aylarında açık renkli, rahat ve
bol, terlemeyi artırmayan kumaştan
yapılmış giysileri tercih edin.
$ Ağır, yağlı yemeklerden kaçının, az
ve sık aralıklarla, sebze ve meyveden
zengin bir tarzda beslenmeye çalışın.
$ Alkol alıyorsanız dikkatli olun. Özellikle güneş ışınlarının dik geldiği saatlerde açık havada güneş altında kesinlikle alkol almayın.
$ Yaz aylarında günlük sıvı ihtiyacı
2-3 litreye çıkmaktadır. Yazın günde
2-2.5 litre su tüketmeye özen gösterin.
$ Soda ve maden suyu tüketiminde
dikkatli olmalıdır. Kontrolsüz maden
suyu ve soda tüketimi tansiyonu yükselteceği gibi, kalp yetmezliği bulgularının da ortaya çıkmasına ya da daha
ağırlaşmasına neden olabilir.
$ Özellikle güneşin dik olduğu saatlerde açık havada dolaşmayın.
$ Terle birlikte vücudumuzda elektrolit,
özellikle de sodyum kaybı fazla olacağından, doktorunuzun fikri doğrultusunda tuz kullanın.
$ Denize, sabah ve akşam saatlerinde
aç karnına girin, kumda güneş banyosu yapmayın, denizde kıyıya paralel
olarak yüzün. Açıklarda yüzmeyin.
$ Doktorunuza danışarak hipertansiyon
ilaçlarınızın yaza göre düzenlenmesini sağlayın.
$ Uzun seyahate çıkmadan mutlaka
kalbiniz ile ilgili kontrollerinizi yaptırın.
Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Dişleriniz Çürümeden
Önlemini Alın
Diş Hekimi Öztan YOSUN
ANEAH Ağız ve Diş Sağlığı Birimi
ların sık tüketilmesi çürük riskini
artırıyor. Bu nedenle karbonhidratlı
besinlerin ana öğünlerde alınması öneriliyor. Mekanik temizlikten
bahsettiğimiz günlük 3 defa diş fırçalanmasıdır. Bu olay aynı zamanda
diş eti hastalıklarını da engellemektedir.
de çürük yok olamayan ve hayat boyunca süreklilik gösteren bir hastalık
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir
diğer sorun ise dişleri tutan dokuların hastalıklarıdır. Bu dokular ise diş
etleri ve çene kemiğidir.
Dişlerimizi neler çürütüyor?
Ağzımızda asite dönüşen her şey çürüğe neden olabilir; karbonhidratlı
yiyecekler, şeker, çikolata, hatta pilav ve makarna da dahil! Ama bu,
hiçbir şey yemeyeceğimiz anlamına
gelmesin. Yediğimiz şeylerin asite
dönüşmesini engellememiz gerekir.
Bunun tek yolu da mekanik temizliktir.
Dünya Sağlık Örgütü; diş çürüğünü
davranış ve beslenme hastalığı olarak tanımlıyor. Asite dönüşen gıda-
Bebeklerin sıvı kaybını
su ve ayranla giderin
Bebek (0-2yaş) ve çocukların (2-12 yaş)
beslenmesinde neye dikkat edilmeli?
SICAK havada dikkat etmeniz gereken en önemli nokta çocuğunuzun
artan sıvı ihtiyacıdır. Bebeğiniz ne
kadar küçükse sıcak havadan o kadar
fazla etkilenecektir. Çocuğunuzun ve
bebeğinizin kaybettiği sıvıyı muhakkak yerine koymalısınız. Bebeğiniz
için en uygun sıvı, 0-6 ay sadece anne
sütü 6. ayın sonunda yoğurt, meyve
püresi, yumurta sarısı, sebze çorbası
gibi tamamlayıcı besinlere geçişle
birlikte su da verilmeye başlanmalı-
dır. Daha büyük çocuklarınız
için su, kefir, taze meyve suları ve ayran arasında tercih
yapabilirsiniz.
Yaz aylarında bebek ve çocuklarda yaygın olarak görülen ishallerin önlenmesinde el hijyeni
ile sebze ve meyveleri yemeden
önce iyice yıkamak çok önemlidir. İshali olanlar en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.
Prof. Dr.
Adil ERYILMAZ
Beyaz Köşe
[email protected]
Sahurda da yemek yedikten sonra diş fırçalamadan
yatmamalıyız. Şayet fırçalamadan yatılır ise diş
yüzeylerine biriken gıda artıkları gün boyunca
kalacağı için kişinin kendisini ve çevresini rahatsız
eden bir kokuya neden olur.
SİNDİRİM sisteminin başlangıç
evresi ağız bölgesidir. Sağlıklı beslenmek yaşam kalitesini direkt ilgilendirir ki, ağız ve diş sağlığının
en üst seviyede olması diş ve dişleri
tutan tüm dokuların hijyenik, bakterilere karşı dirençli ve çiğneme
fonksiyonlarını en iyi şekilde yerine
getirmesi büyük önem taşımaktadır.
Burada birinci görev mevcut olan
dokuların kişi tarafından korunması,
yani iyi bir hijyen sağlanması, diğer bir görev ise mevcut dokularda
birçok sebebe bağlı olarak meydana
gelen tüm harabiyetler, yıkımlar, diş
kayıpları, ağrılı durumlar ve enfeksiyonların diş hekimi tarafından giderilmesidir.
Öncelikle diş eti hastalıkları ve diş
çürüklerinden bahsetmeliyiz. Dişler-
5
Diş eti hastalıklarından nasıl
korunuruz?
Dişler kök yüzeylerindeki lifler aracılığıyla çene kemiğine tutunurlar.
Bu yapının üst yüzeyi diş eti ve ağız
dokusuyla kaplıdır. Yemeklerden
sonra dişler fırçalanmaz ise gıda artıkları dişlerin yüzeylerinde birikir
ve tükürük ile birleşip bakteri plağı
adı verilen mikrop dolu plaklar şeklinde bu yüzeylere yapışır. Sonrasında diş etleri olaydan etkilenir. Doğal
yapısını kaybeder. Şişer, kızarır, kanar. Ayrıca ağız kokusu da meydana
gelir. Bu plaklar diş çürüğüne de
neden olmaktadır. Daha ileri dönemlerde ise burada biriken mikroorganizmalar çene kemiğine de ilerleyip
kemiği eriterek dişlerin sallanması
ve kaybına neden olurlar.
Sonuç olarak diş fırçalamak ağız
sağlığının vazgeçilmezidir. Olası
birçok ağız içi hastalık diş fırçalama
ile engellenecektir. Ramazan ayında
özellikle oruçluyken uzun bir süre
boyunca ağız içine sıvı alınmadığı
için ağız kuru kalacaktır. Arada bir
ağız su ile çalkalanmalıdır ki birikintiler dişlerin arasından uzaklaştırılsın ve koku engellensin. Sahurda
da yemek yedikten sonra diş fırçalamadan yatmamalıyız. Şayet fırçalamadan yatılır ise diş yüzeylerine
biriken gıda artıkları gün boyunca
kalacağı için kişinin kendisini ve
çevresini rahatsız eden bir kokuya
neden olur.
Ç
Burun Kanamaları
oğu kişi hayatında en az bir kez burun
kanaması geçirmiştir. Kulak burun
boğazda en sık gördüğümüz şikayetlerden
biridir ve çoğu zaman can sıkıcıdır. Çoğu zaman
kendiliğinden veya kolayca durdurulur. Fakat
bazen korkutucu ve yaşamı tehdit edici olabilir.
Burun kanamasının en sık nedeni travmadır.
Özellikle küçük çocuklarda burun ile oynama
en sık burun kanaması nedenidir. Bunun dışında
burundaki eğrilik (kret) kabuklanma, çocuklarda
yüksek ateş, iklim ve mevsim değişikliği(Çok
sıcak hava şartları), burunda yabancı cisim,
kanama bozuklukları, hipertansiyon burun
kanamasına neden olabilir. Burun içerisindeki
damarların adele tabakası olmadığından kolayca
kanama olur. Özellikle yüksek tansiyonu
olanlarda burunda kanama olması daha hayati
organların kanamasını engelleyebilir.
Özellikle sıcak havalara bağlı ya da ateşi olan
küçük çocuklarda burun kanaması olduğunda
panik olunmaması gerekmektedir. Öncelikle
bir yere oturduktan sonra burunun ucundaki
yumuşak kısmı başparmakla diğer iki parmak
arasına alınmalı ve beş dakika beklenmeli.
Enseye, burun kenarlarına ve yanağa soğuk
uygulanması doktora başvurmadan öncelikle ilk
tedavi basamağı olmalıdır. Takibinde kanama
durmaz ise mutlaka doktora başvurulması
gerekmektedir.
Doktora başvurulduğunda hastanın sistemik
ve burun muayenesi yapılır. Kanamanın
sistemik bir nedenden mi yoksa buruna ait bir
nedenden mi olduğunun ayırt edilmesi gerekir.
Öncelikle hasta sakinleştirilir, her iki nazal
kavite temizlenir ve kanama odağı belirlenmeye
çalışılır. Yaşlılarda genellikle burnun arka
kısmında, çocuklar ve genç hastalarda burnun
ön kısmında kanama odağına rastlanılır. Eğer
kanama fazla değilse burnun içerisinde herhangi
bir kitle ya da patoloji olup olmadığı belirlenir.
Burnun endoskopik muayene yöntemi tanı da
çok yararlandığımız bir muayene yöntemidir.
Kanamanın durdurulması için yapılabilecek
işlemlerden ilki burun mukozasının yakılmasıdır.
Burun ön kısmındaki kanama odağına kimyasal
maddeler uygulanarak kanama durdurulur.
Yakılma işlemi tek taraflı yapılmalıdır. Burun
her iki tarafına yakılma işlemi yapılırsa
burun kemiğinde delinmeye neden olabilir.
Diğer bir tedavi yöntemimiz ise burun içine
tampon konulmasıdır. Burnun ön kısmından
kaynaklanan kanamalarda anterior nazal tampon
adını verdiğimiz tampon konulur.. Her iki nazal
kaviteye uygulanmalıdır. Genellikle 48 saat
burunda kalır. Hastaya enfeksiyonu önlemek
amacıyla antibiyotik tedavisi ve hapşırmayı
önlemek için antihistaminik tedavi başlanır.
Genellikle kanama durur. Bunun dışında hastanın
tansiyonu ölçülür ve başta kan tetkikleri olmak
üzere gerekli tetkikler istenir. Tampon konulmuş
ve ikinci kez hastaya müracaat edenler ya da aşırı
kanaması olanlar mutlaka hastaneye yatırılır.
Kanamanın burnun arka kısmından kökenli
olduğu durumlarda posterior tampon ya
da nazal balon katater konulur. Bunun için
kullanılabilecek birkaç yöntem vardır. Posterior
tampon konulan hasta muhakkak hospitalize
edilir. Posterior tampon yerleştirildikten 48-72
saat sonra çıkartılır.
Burun kanamalarının sistemik nedenlere bağlı
olanlarında hekim hastadan çok iyi hikaye almalı
ve hastayı Dahili yada Hematoloji kliniğine
mutlaka yönlendirmelidir.
6 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Ramazan Bayramı'nda ve sonrasında beslenmede
nelere dikkat etmeliyiz
Bayramda aşırı
yemekten kaçının
SAĞLIĞIN korunması ve geliştirilmesinde hayatımızın her döneminde
yeterli ve dengeli beslenme en önemli
faktörlerden biridir.
Ancak, Ramazan ayı boyunca oruç tutan kişiler, günlük öğün sayısını azaltmaları ve beslenme düzeninde meydana gelen değişiklikler nedeniyle,
bayramda normal yeme düzenine geçtiklerinde psikolojik olarak daha fazla
yemek yeme eğilimine girmektedirler.
problemler kaçınılmaz olur. Bunların
en önemlisi hazımsızlık ve mide problemleridir.
Kimi kişiler hala kendilerini oruç tutuyor zannederken, kimi kişiler ise
'oruç bitti şimdi yeme zamanı' diyerek
aşırı miktarda besin tüketirler. Bayram sonrası aşırı yemek yeme ile bazı
Ayrıca, gelenek üzere bayramda tatlı tüketimi de artmaktadır. Bayramda
birdenbire aşırı yemek yemek, şeker,
çikolata, ağır hamur işleri ve diğer
tatlıları aşırı tüketmek, sindirim siste-
minde ve diğer organlarda çeşitli rahatsızlıklara yol açacaktır.
Vatandaşların bu nedenle bayram ziyaretlerinde sunulan ikramlara dikkat etmeleri gerekmektedir. Ramazan
bayramı ve sonrasında sağlıklı beslenmeye yönelik öneriler aşağıda belirtilmiştir.
BAYRAM VE BAYRAM SONRASI SAĞLIKLI BESLENME ÖNERİLERİ
1. Yaşamın her döneminde yeterli ve
dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört
besin grubunda bulunan çeşitli
besinler en az 3 ana ve 2 ara öğünde yeterli miktarlarda alınmalıdır.
Süt grubunda yer alan süt, yoğurt,
et grubunda yer alan et, tavuk,
yumurta, peynir, kuru baklagiller,
sebze ve meyve grubu ve tahıl
grubuna giren ekmek, bulgur,
makarna, pirinç vb. besinlerin her
öğünde yeterli miktarlarda tüketilmesi önerilmektedir.
2. Hafif bir kahvaltı ile güne başlanmalı ve gün boyu öğün atlanmamalıdır.
3. Besinler iyi çiğnenmeli, yavaş yavaş, azar azar ve sık yenilmelidir.
4. Ramazan bayramı boyunca tatlı,
çikolata tüketimine dikkat edilmeli,
çevrenin ısrarcı tutumlarından ve
aşırı yeme eğiliminden mümkün
olduğunca uzak kalınmalıdır. Eğer
tatlı tüketmek çok isteniyorsa hamurlu, şerbetli tatlılar yerine sütlü
tatlılar tercih edilmelidir.
5. Bayram süresince ve bayramdan
sonra da sıvı alımı arttırılmalı, günde yaklaşık 1.5- 2 litre su içilmeli,
sıvı tüketimini artırmak amacıyla
öğünlere ayran, komposto gibi sıvı
gıdalar eklenmelidir.
6. Ramazan ayı süresince oruç tutma
nedeniyle yaşanan kabızlık gibi
bazı sindirim sistemi rahatsızlıklarının önlenmesi açısından mevsiminde bol sebze ve meyve tüketimi
önemlidir. Yetişkin bireylerin
imkanlar dahilinde günde 5 porsiyon sebze ve meyve tüketmeleri
önerilmektedir.
BU AYLARDA DONDURMA
Tüketimine DİKKAT
SICAK yaz günlerinin gelişiyle birlikte başta dondurma olmak üzere buzlu
gıdaların tüketimi de artmaktadır. Yeterli ve dengeli beslenme için her gün
tüketilmesi gereken süt ve süt ürünleri
grubunda yer alan dondurma; protein,
karbonhidrat ve yağın yanı sıra A, B, C,
D, E vitaminleri, kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum, demir ve
çinko gibi mineralleri içerir.
Dondurmanın temel yapımında sütün
yanı sıra şeker, çeşitli meyveler, çikolata, kakao, fındık, fıstık, karamel vb,
glikoz şurubu, bitkisel yağ, süt yağı,
sahlep, kıvam vericiler, doğal ve doğala özdeş aromalar da bulunabilmektedir.
Ancak sağlıklı bir dondurma ve buzlu
gıda üretiminde kullanılan bu tür katkı
maddeleri Tarım ve Köy İşleri Bakan-
lığı tarafından izin verilen Türk Gıda
Kodeksine uygun katkı maddelerini
içermelidir.
Dondurma her ne kadar besleyici değeri
yüksek bir gıda olsa da sağlıklı koşullarda üretilmemiş veya saklanmamış dondurmalar sağlığı tehdit eder hale gelebilir. Bu nedenle sağlık koşullarına uygun
ortamda üretilen, gerektiği şekilde korunan ve sağlıklı ambalajlarda satışa
sunulan dondurmalar ve buzlu içecekler
tüketilmeli; bu tür besinler güvenilir olmayan yerlerden satın alınmamalıdır.
7. Şeker, kalp ve yüksek tansiyon
hastaları ile kronik hastaların, sürdürdükleri diyete bayram süresince
de özen göstermeleri önemlidir.
Ayrıca, 0-12 yaş grubu bebek ve
çocukların, büyüme ve gelişime
katkısı olmayan, boş kalori kaynağı şeker ve şekerli besinlerden
uzak tutulmaları, bu tür besinlerin
tüketiminden sonra diş temizliğine
özen gösterilmesi gerekmektedir.
8. Özellikle yaşlılar ve tansiyon
hastalarının gün boyu kahve ve çay
tüketimlerine dikkat etmeleri, bitki
çaylarını tercih etmeleri, günde 2
fincandan fazla kahve tüketmekten
kaçınmaları önerilmektedir.
9. Ramazan boyunca önerilen sahur
yemekleri ramazan sonrası gece
yemek seklinde sürdürülmemeli,
gece öğününde meyve, yoğurt gibi
dondurmanın pastörize sütten yapılması
ve hijyenik koşullarda üretilmesi çok
önemlidir. Süt, mikroorganizmaların
üremesi için çok iyi bir ortamdır. Sağlıksız koşullarda üretilen dondurmada
bakteriler kolaylıkla üreyebilir ve zevkle yediğimiz dondurma sağlığı bozucu hale gelebilir. Bu nedenle özellikle
açıkta satılan dondurmalar ve buzlu
içecekler satın alınırken dikkatli olunmalı, güvenilir olmayan yerlerden, sokak satıcılarından dondurma satın
alınmamalıdır.
Peki, dondurmayı tüketirken nelere dikkat etmeliyiz?
Paketlenmiş dondurmalar ve
buzlu gıdalarda ise paket
üzerindeki etiket okunmalı,
Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı üretim/ithalat izninin
olup olmadığına, son kullanma tarihine dikkat edilmeli, izinsiz ve/veya son kullanma tarihi geçmiş ürünler asla
satın alınmamalıdır.
Dondurma tüketilirken dikkat edilmesi gereken en önemli husus, sağlıklı ve
hijyenik şartlarda hazırlanmış dondurmanın tüketilmesidir. Bunun için de
Ayrıca bu tür gıdaların servis edildiği
soğutucunun yeterli soğuklukta ve
çalışıyor durumda olması da göz
ardı edilmemelidir.
besinlerin tüketimi tercih edilmelidir.
10.Şeker ve şekerli ürünleri satın alırken Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı'ndan izinli olmasına, son
kullanma tarihi geçmemiş ve ambalajı bozulmamış olmasına dikkat
edilmelidir.
11.Her gün düzenli yapılan fiziksel
aktivite, fiziksel ve zihinsel sağlığı
olumlu yönde etkilemekte, oruç
tutma nedeniyle azalan metabolizma hızının artmasına imkan sağlamaktadır. Bu nedenle, "yaşam stili
aktiviteleri" olarak adlandırılan yürüyüş, bahçe işi ile uğraşma, araba
yıkama, bisiklete binme, merdiven
kullanma vb. gibi aktivitelerle
aktif bir yaşama başlamaya karar
verilerek düzenli aktivite yaşamın
bir parçası haline getirilmelidir.
Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
İFTAR abartılmamalı,
SAHURA mutlaka kalkılmalı
Oruç tutan kişiler iftar ve sahur
menülerinden nelere dikkat
etmeli?
RAMAZAN aylarında sahur normal
kahvaltıdan, iftar ise akşam yemeğinden daha zengin hazırlanır; bu nedenle, beslenme alışkanlıklarında da büyük değişiklikler olur.
Ramazan ayında da amaç, yeterli ve
dengeli beslenmeyi sağlayabilmektir.
Yeterli ve dengeli beslenmenin Ramazan ayında da sağlanabilmesi için
gün içerisinde en az üç öğünü tamamlamak adına, sahur öğününün mutlaka
atlanmaması gerekir. Sahurda sadece
su içerek niyetlenmenin veya gece
yatmadan önce yemek yemenin son
derece zararlı olduğu unutulmamalıdır.
Çünkü bu beslenme tarzı, yaklaşık 16
saat olan açlığı, ortalama 20 saate çıkarıyor ki bu da açlık kan şekerinin
daha erken saatlerde düşmesine ve
buna bağlı olarak günün daha verimsiz geçmesine neden oluyor. Bu durumun aksine eğer sahur öğünü ağır
yemeklerden oluşursa; gece metabolizma hızı düştüğü için yemeklerin
yağa dönüşme hızı yükselir ve kilo
alma riski artar. Bu nedenle sahura
mutlaka kalkılmalı ve bu öğünde ya
hafif bir kahvaltı yapılmalı (süt, yumurta, peynir vs.)ya da çorba, az yağlı
yapılmış sebze ve zeytinyağlı yemeklerden oluşan bir öğün şekli tercih
edilmelidir. Aşırı tuz kullanımından
kaçınılmalıdır.
Günün ilk öğünü olan iftar, hurma
veya zeytin, bir kase çorba, 1 dilim
ekmek veya küçük bir parça pide, salata ile açılmalı ve bir süre ara verildikten sonra (en az 15-30 dk. sonra)
ana yemeğe geçilmelidir. Hurma yağ,
karbonhidrat ve proteini bünyesinde
tek başına barındıran bir meyve olması nedeniyle beslenme açısından
oldukça faydalıdır. Başlangıç için beyine doygunluk hissi veren çorba en
uygun yiyecektir. İftarda yavaş yavaş
ve az miktarda yemek yenilmelidir.
Dengeli olmak kaydı ile iftar ile sahur arasına da mutlaka bir ara öğün
eklenmelidir. Ara öğünde özellikle
aşırı sıcaklar göz önüne alınarak sulu
meyveler (karpuz, kavun, üzüm vs.)
tercih edilmelidir.
Ramazan ayında oruç tutarken beslenmeye daha çok özen gösterilmeli
ve yağlı yiyeceklerden kaçınılmalıdır.
Yemeklerin ağır olmamasına, az yağlı
ve yağda kızartılmadan yapılmış yiyeceklerin seçilmesine, sık aralıklarla
az yemek tüketilmesine ve özellikle
yeteri kadar sıvı alımına dikkat edilmelidir.
Gözünüzü güneşten koruyun!
Yaz aylarında aşırı sıcaklarla birlikte
istenmeyen bazı sağlık sorunları
da yaşanabiliyor. Bu sorunlardan
biri de güneş ışınlarına daha çok
maruz kalanların gözlerde oluşan
hastalıklar. Hikmet Sarıkatipoğlu,
güneş ışınlarının gözünüze verdiği
zararlar ve bunlardan korunmak için
yapmanız gerekenleri anlattı.
YAZ ayları ve sıcakların göz üzerine etkilerinden bahseder misiniz?
Yaz aylarında Ultraviole ışınlarına
daha fazla maruz kaldığımız için
göz yönünden birkaç noktaya dikkat etmemiz gerekir.
Bildiğimiz gibi UV(Ultraviole)
güneş ışınlarının gözümüz tarafından algılanmayan bir grup dalga
boyunu ifade etmektedir. Bunlar
A, B ve c diye sınıflanırlar. Bunlardan UVC atmosferdeki ozon tabakasından emildiklerinden bizim
için tehdit oluşturmazlar. UVA
ve UVB ise gözümüz ve cildimiz
üzerinde olumsuz etkilere yol açabilirler.
Bunlardan kısa sürede oluşan etkilerden bahsetmek gerekirse; fotokeratit dediğimiz, gözün en dış ve
önünde bulunan kornea tabakasının inflamasyonudur. İnflamasyon
mikrobik olmayan bir iltihaplanmadır. Aslında bu durum yüksek
ve karlı yerlerde daha sık görülür.
Çünkü yansıyan UV göze daha
çok temas eder. Gözde ağrı ve sulanma olur. Genellik kendi başına
geçer. Gözü bir süre kapamak ve
antinflamatuar veya antibiotikli
damlalar kullanmak yeterlidir. Bu
durum aslında koruyucu gözlük
kullanmadan yapılan kaynak sonrası oluşan durumla aynıdır. Çünkü kaynak cihazı da UV yayar.
UV nin uzun dönem etkilerine bakacak olursak, bunlar süreyle ortaya çıkan durumlardır ve UV ye ne
kadar çok maruz kalırsak görülme
sıklıkları da o kadar artarlar. Erken
dönemde ortaya çıkıp hastaya oldukça rahatsız eden fotokeratittden daha ciddidirler. Lensin şeffaflığını kaybetmesi olan katarakt,
gözün iç duvarını oluşturan, retina
dediğimiz ağ tabakadaki dejenerasyon, kornea dediğimiz şeffaf tabakanın kenarında oluşan ve bazen
korneanın ortasına kadar ilerleyen
Pterjium, yine kornanın buruna
yakın tarafında gelişip korneaya
ya ilerlemeyen pinguakula, kapak
ve çevresinde oluşan cilt kanserleri bunlar arasında sayılabilir.
Korunmak için yapabileceğimiz
bir takım şeyler vardır. Bunlar
içerisinede güneş gözlükleri kullanmak oldukça önemlidir. Her ne
kadar boyalı, her türlü cam 'UV'
yi belli bir miktarda bloke etse de,
tercihimiz en az yüzde 99’luk bir
blokajı temin etmelidir. Aynı zamanda gözün dış kısımlarına kadar
uzanarak çerçevenin kenarından
UV nin göze ulaşmasını en aza indirmelidir. Sadece yaz aylarında ve
güneşin yoğun olduğu durumlarda
değil bulutlu ve kış günlerinde de
kullanmaya özen gösterilmelidir.
Açık alanda çalışanlar geniş kenarlı şapka kullanarak kapak ve
yüz bölgelerini korumalıdırlar.
Oruç tutmanın göz üzerine etkisi
var mıdır?
Oruç tutmanın sağlıklı gözlerde
bilinen bir etkisi yoktur. Glokom,
retina dejenerasyonu (sarı nokta hastalığı), şaşılık, gözlük kullanımını gerektiren bozukluklar
ve benzeri hiçbir göz hastalığını
doğrudan etkilemez. Ama diabet,
hipertansiyon gibi sistemik hastalıklarda oruç nedeniyle hastalık
kötüye giderse, gözde bundan dolaylı olarak etkilenir. Bu sebeple
bu tip hastalar ancak ilgili doktora
danışarak oruç tutabilirler.
7
Doç. Dr.
Fatih DEDE
Pencere
[email protected]
D
İlaç Tüketimi ve
Böbrek Sağlığı
enge yaşamın ve doğanın her köşesinde
kendini göstermektedir. İnsan vücudu
da bunun en güzel örneklerindendir.
Ama bazen, işlerin hepimiz için yolunda
gitmediği de bir gerçek. Vücuttaki dengenin
değiştiği durumlar, yani hastalıklar; bir yandan
günlük yaşantımızda sıkıntılara neden olmakla
birlikte; birçok hastalığın tedavisi için ilaçların
kullanımda olması bize güven vermektedir.
Hastalığa yakalandığımızda ilaçlar en yakın
dostlarımız belki ama bu ilaçlar bu kadar güvenli
midir?
Daha doğrusu bir yandan tedaviyi yaparken,
diğer taraftan vücudumuza zarar verebilirler mi?
Yaşamın her alanında artan tüketim çılgınlığı,
aşırılıkların bu alana da yansıması olarak ortaya
çıkan bu önemli sorun; mutlak gereksinim
olmadığı durumlarda ilaçlarla teskin olma hali
ne kadar doğrudur?
İlaçların vücuttan temizlendiği iki ana organ,
böbrek ve karaciğerdir. Bu iki organ ilaçlara bağlı
zararlı etkilere sıkça maruz kalabilmektedir.
Yeterli süre ve dozda ilaç kullanımı faydalıyken;
gereksiz ilaç kullanılması ve bazı hastalıkların
varlığında ilaçların yan etkilerinin artabileceği
unutulmamalıdır. Özellikle ileri yaşlı ve çocuk
hastalar, bunama veya zihin özürlü kişiler,
su tüketimi az olan veya ishal, kusma gibi su
kaybıyla giden hastalıkları olanlar (günlük ideal
su tüketimi 2-2.5 litre olmalıdır), fazla sıvı
kaybının olduğu meslekler (sıcak ortamlarda ve
bedenen ağır çalışma gerektiren işler), ağır ateşli
enfeksiyonlar, büyük ameliyat veya kazalar
sonrası evde tedavi gören hastalar, kanser, organ
nakli, kalp yetmezliği, karaciğer yetmezliği,
şeker hastalığı, böbrek yetmezliği ve kontrolsüz
kan basıncı olan hastalar (çok düşük veya
yüksek kan basıncı varlığı) ve gebeler; ilaçlara
bağlı böbrek hasarı gelişmesi için risk taşırlar.
Özellikle terleme yoluyla su kaybının arttığı
yaz aylarında, bu risklerin daha da artacağı
kaçınılmaz bir gerçektir.
Toplumda kullanılan en sık ilaçlar ağrı kesiciler
ve antibiyotiklerdir. Maalesef bu ilaçlara bağlı
böbrek hasarları azımsanmayacak sıklıktadır.
Bu ilaçlar genelde eczanelerden hekime
danışılmadan alınmakta olup; yukarıda geçen ek
hastalıkların varlığında, tek doz kullanımlarında
bile kalıcı böbrek yetmezliğine kadar gidebilecek
yan etkilere neden olabilirler.
Hastalıkların tedavisindeki başrol oyuncuları
olan ilaçlardan vazgeçilmesi mümkün değildir.
Ama bunun kuralları olmalıdır. Hekim
kontrolünde, gerekli süre ve dozlarda ilaç
kullanılmazsa, bunun zararları beklenmedik
derecede ağır olabilir.
Hekimlerin size çok uzak olmadığını ve her
ağrının tek çaresinin ilaç olmadığını hatırlatarak,
sağlıklı günler dileğiyle..
8 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Astımlı ve KOAH’lı hastalar
Ramazan Uyarısı
ANEAH Göğüs
Hastalıkları Bölümü’nden
Uz. Dr. Serpil Arıkan, son
dönemlerde (KOAH) veya
astımlı bir çok hastanın
kendilerine başvurarak,
“Bizler oruç tutabilir
miyiz ?, Oruç tutarken
dikkat etmesi gereken
durumlar nelerdir?”
gibi sorular yönelttiğini
belirterek, önemli
açıklamalarda bulundu.
Uz. Dr. Arıkan, Ramazan
ayında özellikle ağır
astımlı, ağır KOAH’ lı ve
solunum yetmezliği olan
hastaların daha dikkatli
olması, Ramazan ile
ilgili olarak takip eden
doktorlarının önerilerine
mutlaka uymaları
gerektiğini ifade etti.
ANKARA - ANEAH Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Serpil
Arıkan, “Ramazan ayına hazırlık olarak
oruç tutarken dikkat edilmesi gereken
durumları tekrar hatırlamamız, hastalarımıza hatırlatmamız ve tedavi planları,
beslenme önerileri konusunda uyarılarda bulunmamız gerekiyor” dedi.
Obstrüktif Akciğer Hastalığı
Dr. Serpil Arıkan, son dönemlerde
Kronik obstrüktif akciğer hastalığı
(KOAH) veya astımlı bir çok hastanın
kendilerine başvurarak, "Astımlı ya da
KOAH’lı hasta oruç tutabilir mi? Oruç
tutarken dikkat etmesi gereken durumlar nelerdir? İlaçlarını Ramazanda
nasıl kullanmalılar? Nefes açıcı ilaçlar
orucu bozar mı?” sorularını yönelttiğini belirterek, “Ramazan ve Solunum
Sistemi hastalıkları ile ilgili önemli
açıklamalarda bulundu.
Hışıltılı Solunum
Astım hastalığının, özellikle gece yarısı
veya sabaha karşı hışıltılı solunum,
nefes darlığı, göğüste sıkışıklık ve
öksürük nöbetlerine yol açtığını ve bu
atakların genellikle değişen derecede
havayolu obstrüksiyonu ile birlikte
olup, sıklıkla tedaviyle veya kendiliğinden düzeldiğini kaydeden Uz. Dr.
Serpil Arıkan, bu hastaların sigara dumanı, hava
kirliliği olan ortamlardan
uzak durmaları gerektiğini
söyledi.
Zararlı Gaz
Kronik obstrüktif akciğer
hastalığının ise (KOAH);
tam olarak geri dönüşümlü olmayan, ilerleyici
hava akımı kısıtlanması
ile karakterize bir
hastalık olduğuna
değinen Arıkan, hastalığın zararlı gaz
ve partiküllere özellikle sigara dumanına karşı oluşan inflamatuvar bir süreç
sonucu geliştiğini kaydetti. KOAH
için bilinen en önemli risk faktörünün
tütün kullanımı olduğuna dikkat çeken
Dr. Serpil Arıkan, Astım ve KOAH’ta
tedavi başarısının tedavinin önerildiği
şekilde ve düzenli olarak uygulanması, sigara içiminden ve sigara dumanı
başta olmak diğer risk faktörlerinden
kaçınılması ile mümkün olabileceğini
anlattı.
ş
e
n
ü
G
ve Gebelik
ANKARA - ANEAH Kadın hastalıkları Klinik Şef Yardımcısı Doç.
Dr. Cemal Atalay, gebelikte güneş
ışınlarının etkileri ile ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Gebe olsun ya da olmasın güneş
veya ultraviyole ışınlarının kişi
üzerinde pek çok faydasının yanında güneş yanığı,
çeşitli alerjik reaksiyonlar,
erken deri yaşlanması ve
deri kanseri oluşumu gibi
göz ardı edilemeyecek
zararlarının da olduğunun unutulmaması
gerektiğine işaret
eden Doç. Dr. Cemal Atalay, “Yaşamın diğer dönemlerinde
olduğu gibi
gebelikte
de güneşten
bilinçli bir
şekilde yararlanılma-
lıdır. Güneş ışığı içerdiği ultraviyole
ışınları sayesinde cilt altı yağ dokusunda aktif D vitamini oluşmasını
sağlar” dedi.
Kalsiyum Emilimi
D vitamininin esas olarak bağırsaklardan kalsiyum emilimini artırarak,
gebelikte artan kalsiyum ihtiyacının
karşılanmasını sağladığını ifade eden
Cemal Atalay, “Bu sayede bebek için
gereken kalsiyum annenin kalsiyum depoları yerine, yiyeceklerden
karşılanmış olur. Bu da annenin ileri
yaşlarda kemik erimesi riskini azaltan bir faktördür” diye konuştu.
Normal insanlara göre gebelerin
güneş ışınlarından daha fazla etkilendiklerine de işaret eden Doç. Dr.
Cemal Atalay, “Gebelik döneminde hormon düzeylerinde yaşanan
değişikliklere bağlı olarak deri güneş
ışınlarına karşı daha duyarlı hale
geldiğinden, daha kısa sürede güneş
yanıkları oluşabilir. Pigment yapıcı
melanositleri uyaran hormon düzey-
Solunum Yetmezliği
Ramazan ayında özellikle ağır astımlı,
ağır KOAH’ lı ve solunum yetmezliği
olan hastaların daha dikkatli olması,
Ramazan ile ilgili olarak takib eden
doktorlarının önerilerine mutlaka
uymaları gerektiğini ifade eden Dr.
Serpil Arıkan, bu hastaların özellikle
günü en sıcak saatleri olan 10.00–16.00
saatleri arasında mutlaka evde kalmaları, her gün iftardan sahura kadar en az
2-2,5 litre su içmeleri, aşırı hareketten
kaçmaları ve ılık suyla duş almaları, sahurda yemekten hemen sonra yatılması
yine reflüyü arttıracağından yemekten
hemen sonra yatmamaları gerektiğini
vurguladı.
leri yükseldiğinden aşırı pigmentasyona karşı da duyarlılık artar”
şeklinde konuştu.
Aşırı sıcaklarda gebelerin dikkat
etmesi gereken diğer önemli bir
konunun da sıvı tüketimi olduğunu
anlatan Cemal Atalay, sözlerini şöyle
sürdürdü : “Bul sıvı tüketilmelidir.
Aşırı terlemeyle vücuttan atılan su,
tuz ve mineraller yerine konmalıdır.
Fazla sıvı kaybı bebeğe giden kan
miktarında azalmaya yol açabilmesi
nedeniyle çok önemlidir. Bu nedenle
gebelerin bugünlerde sıvı alımını
normalin en az iki katına çıkarmaları
gerekmektedir”
Direk Güneş Işınları
ANEAH Kadın hastalıkları Klinik
Şef Yardımcısı Doç. Dr. Cemal
Atalay, gebelikte güneşten nasıl
korunmak gerektiği konusunda da
şu önerilerde bulundu : “Saat 11.00
– 16.00 arasında direk güneş ışınları
altında bulunmaktan kaçınmalı, En
az 15 koruma faktörlü, geniş spektrumlu, parfümsüz bir güneş koruyucu kullanmalı. Güneş koruyucuyu
2 saatte bir yenilemeli, parfüm ve
losyonlar fotosensitivite yaratarak
deride reaksiyona yol açabileceğinden bu tür ürünlerden kaçınılmalı,
güneş ışınlarını yansıtacak açık renkli giysiler giyilmeli, yüz e boyunu
koruyacak geniş kenarlı bir şapka
kullanmalı.”
Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Bunların çayları ya da doğrudan tüketimi ayrıca sindirim problemlerinde de
yardımcı olacaktır. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda günde 1 kase yoğurt
alımının ağız kokusuna neden olan kükürtlü gazların miktarını azalttığı gösterilmiştir.
Ağız kokusuna karşı iftar
ve sahurda dişler düzenli
fırçalanmalı
Tükürük Salgısı
Tükürük salgısı arttıran elma, havuç ve
kereviz gibi lifli gıdalar da ağız kokusu
9
ile mücadelede faydalıdır.
C vitamini içeren narenciye, kavun gibi
meyvelerden ağız içinde bakteri çoğalmasını engelleyerek ve diş, diş eti problemlerini azaltarak ağız kokusu önlemede yararlanılabilir.
Hastalarımız bütün bu önlemlerle çözüm bulamadığı durumlarda altta yatan
başka problemler de olabileceğinden
hekime başvurmalıdır.
ANKARA RAMAZAN İMSAKİYESİ
Hicri Tarih
Prof. Dr. Adil ERYILMAZ
Op. Dr. Sabri KÖSEOĞLU
HALİTOZİS (ağız kokusu),
toplumun büyük bir kısmını
etkileyen ve sosyal problemlere yol açan bir semptomdur.
Ağız kokusu genellikle dil sırtında ve diş aralarında biriken
bakterilerin yemek artıklarını
parçalamasıyla ortaya çıkan
kükürtlü ve kükürtsüz gazlar
sonucu meydana gelir. Bunun
dışında çeşitli baharatlar da
kendine has koku ve tatları
nedeniyle ağız kokusu yapabilir. Özellikle oruç gibi uzun
süreli açlık durumlarında ağız
içindeki bakteriler çoğalır ve
yemek artıklarının parçalanmasıyla ortaya çıkan gaz miktarı artar. Sıvı gıda alımı da
olmadığından ağzın fizyolojik
temizliği sağlanamamış olur.
Dolayısıyla ağız kokusu oruç
gibi uzun süre açlık durumlarında artış gösterir. Piyasada
bulunan macunlarda köpürmeyi sağlayan maddelere sıklıkla
rastlandığı için fırçalamadan
sonra ağız bol su ile çalkalanmalıdır. Sonrasında ise bir bardak su içilerek gün içinde ağız
kuruması da azaltılabilir.
kalmasını önlemek için asitli içecek tüketimi azaltılmalı
veya arkasından ağız suyla
çalkalanmalı. Gün içinde dişler macunsuz olarak fırçalanabilir. Böylece mekanik temizlik sağlanmış olur ve ağız
kokusu önlenir.
Asitli içecekler dişlerde asit
erezyonunu arttırır. Bu yüzden
dişlerin asit erozyonuna maruz
Nane, okaliptus, kişniş, tarhun gibi bitkiler ağız kokusu
ile mücadelede çok önemlidir.
Diş Eti Problemleri
Ağız kokusu diş ve diş eti
problemleri (kötü ağız hijyeni,
diş çürükleri), sigara ve diğer
tütün ürünleri, gastrointestinal
sistem hastalıkları (reflü, gastrit, dispepsi), üst solunum yolu
hastalıkları (sinüzit, farenjit,
tonsillit) ve alt solunum yolu
hastalıkları nedeniyle de oluşabilir.
Ağız Kokusu
Oruç tutarken ağız kokusunu önlemek için iftar vakti ve
sahurda düzenli olarak diş ve
dil üzerini fırçalamak esastır.
Ayrıca ağız bakımı için alkol
ve antienflamatuar içermeyen
ağız gargaraları kullanılmalı
ya da tuzlu su ile gargara yapılmalıdır.
1 RAMAZAN 9 2 Miladi Tarih
TEMMUZ SALI 3 27 5 21 13 01 16 56 20 28 22 12 RAMAZAN 10 TEMMUZ ÇARŞAMBA 3 28 5 22 13 01 16 56 20 28 22 12 3 RAMAZAN 11 TEMMUZ PERŞEMBE 3 29 5 23 13 01 16 56 20 27 22 11 4 RAMAZAN 12 TEMMUZ CUMA 3 30 5 23 13 01 16 56 20 27 22 10 5 RAMAZAN 13 TEMMUZ CUMARTESİ 3 31 5 24 13 01 16 56 20 27 22 09 6 RAMAZAN 14 TEMMUZ PAZAR 3 32 5 25 13 01 16 56 20 26 22 08 7 RAMAZAN 15 TEMMUZ PAZARTESİ 3 34 5 25 13 02 16 56 20 26 22 07 8 RAMAZAN 16 TEMMUZ SALI 3 35 5 26 13 02 16 56 20 25 22 06 9 RAMAZAN 17 TEMMUZ ÇARŞAMBA 3 36 5 27 13 02 16 56 20 24 22 05 10 RAMAZAN 18 TEMMUZ PERŞEMBE 3 37 5 28 13 02 16 56 20 24 22 04 11 RAMAZAN 19 TEMMUZ CUMA 3 39 5 29 13 02 16 56 20 23 22 03 12 RAMAZAN 20 TEMMUZ CUMARTESİ 3 40 5 29 13 02 16 55 20 22 22 02 13 RAMAZAN 21 TEMMUZ PAZAR 3 41 5 30 13 02 16 55 20 22 22 01 14 RAMAZAN 22 TEMMUZ PAZARTESİ 3 43 5 31 13 02 16 55 20 21 22 00 15 RAMAZAN 23 TEMMUZ SALI 3 44 5 32 13 02 16 55 20 20 21 59 16 RAMAZAN 24 TEMMUZ ÇARŞAMBA 3 45 5 33 13 02 16 55 20 19 21 57 17 RAMAZAN 25 TEMMUZ PERŞEMBE 3 47 5 34 13 02 16 55 20 18 21 56 18 RAMAZAN 26 TEMMUZ CUMA 3 48 5 35 13 02 16 54 20 18 21 55 19 RAMAZAN 27 TEMMUZ CUMARTESİ 3 50 5 35 13 02 16 54 20 17 21 53 20 RAMAZAN 28 TEMMUZ PAZAR 3 51 5 36 13 02 16 54 20 16 21 52 21 RAMAZAN 29 TEMMUZ PAZARTESİ 3 52 5 37 13 02 16 54 20 15 21 50 22 RAMAZAN 30 TEMMUZ SALI 3 54 5 38 13 02 16 53 20 14 21 49 23 RAMAZAN 31 TEMMUZ ÇARŞAMBA 3 55 5 39 13 02 16 53 20 13 21 48 24 RAMAZAN 1 AĞUSTOS PERŞEMBE 3 57 5 40 13 02 16 53 20 12 21 46 25 RAMAZAN 2 AĞUSTOS CUMA 3 58 5 41 13 02 16 52 20 11 21 45 26 RAMAZAN 3 AĞUSTOS CUMARTESİ 4 00 5 42 13 02 16 52 20 10 21 43 27 RAMAZAN 4 AĞUSTOS PAZAR 4 01 5 43 13 02 16 52 20 09 21 42 28 RAMAZAN 5 AĞUSTOS PAZARTESİ 4 02 5 44 13 02 16 51 20 07 21 40 29 RAMAZAN 6 AĞUSTOS SALI 4 04 5 45 13 02 16 51 20 06 21 38 30 RAMAZAN 7 AĞUSTOS ÇARŞAMBA 4 05 5 46 13 01 16 50 20 05 21 37 BAYRAM NAMAZ VAKTİ = 6 36
Not : 26 RAMAZAN'I 27 RAMAZAN'A bağlayan gece Kadir Gecesi olarak idrak edilecektir.
Diyet için, diyetisyene başvurun
ÖZELLİKLE ramazan ayında
dönemde kilo vermek amaçlanıyorsa mutlaka diyetisyene başvurmak gerekir. Herkesin boyu,
kilosu, yaşı ve fiziksel aktivitesi
birbirinden farklı olduğu için
gün boyunca gereksinimleri de
farklı olacaktır. Kalori, karbonhidrat, protein ve diğer gereksinimleri göz önüne alınarak az ve
sık yeme sistemi ile ve hareketi
arttırarak zayıflama sağlanabilir.
Ancak bu dönem de kilonun sabit olarak tutulması, kilo almanın
engellenmesi bile doğru bir yaklaşım olacaktır.
Öncelikle tek veya iki öğün şeklindeki alınan gıdaları üç veya
İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı
dört öğüne yaymak gerekir. Çok
çeşitli yemeği bir arada ve hızlıca
tüketmek yerine iftarı çorba veya
kahvaltılıklar ile açmak 1-2 saat
sonra ana yemeğe geçmek en
doğru olanıdır.
Yemeklerden sonra yenen ağır
tatlılar sindirim sisteminin yükünü daha da arttırırlar. Eğer i s teniyorsa yemekten 1-2
saat kadar sonra sütlü
tatlılar, güllaç, dondurma, meyvelerle
yapılmış tatlılar
yenilebilir. Ancak meyve en
doğru seçim
olacaktır.
Ağır yemeklerden sonra yenilenleri yakmak için tok karnına
koşmak yürüyüş yapmak ya da
diğer sporları yapmak risklidir.
Yemekten 2 saat sonra yürüyüş yapmak ise son derece faydalıdır.
Aşırı Sıcaklarda Beslenme
Yaz aylarının başlaması ile artan hava sıcaklıkları birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Sıcaklık ve nem artışına bağlı olarak
vücut ısısı artmakta ve metabolizma bu yeni duruma uyum sağlamaya çalışmaktadır. Kalp debisinde düşme, doku ve organlarda oksijenlenmede
azalma, kalp atım sayısı ve kan basıncındaki artış nedeniyle yaz aylarında özellikle
yüksek tansiyon, kalp yetmezliği
ve koroner kalp hastalıklarında
artış gözlenmektedir. Ayrıca
sıcaklıkların etkisiyle artan
terleme ile birlikte su ve mineral kaybı sonucu, bayılma
hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık
problemleri de
görülebilmektedir. Yaz aylarında özellikle
bebek ve çocuklarda ishal
görülme sıklığı
artmaktadır.
10 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Aşırı Sıcaklarda
Beslenme
YAZ aylarının başlamasıyla ile artan
hava sıcaklıkları ve özellikle son bir kaç
yıldır Ramazan ayının da yaza denk gelmesi birtakım sağlık sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Sıcaklık ve nem
artışına bağlı olarak vücut ısısı artmakta
ve metabolizma bu yeni duruma uyum
sağlamaya çalışmaktadır. Kalp debisinde düşme, doku ve organlarda oksijenlenmede azalma, kalp atım sayısı ve kan
basıncındaki artış nedeniyle yaz aylarında özellikle yüksek tansiyon, kalp yetmezliği ve koroner kalp hastalıklarında
artış gözlenmektedir. Ayrıca sıcaklıkların etkisiyle artan terleme ile birlikte
su ve mineral kaybı sonucu, bayılma
hissi, bulantı, baş dönmesi gibi sağlık
problemleri de görülebilmektedir. Yaz
aylarında özellikle bebek ve çocuklarda
ishal görülme sıklığı artmaktadır. Ayrıca sıcak havalarda besinlerin bozulma
riski artmakta ve besin kaynaklı zehir-
lenmeler sık
görülmektedir.
Yaz sıcaklığından
en çok etkilenenler
çocuklar,
yaşlılar, hamileler, kalp
ve şeker hastalığı olan bireylerdir. Yaz
aylarında sıklıkla görülen sağlık
problemlerinin azaltılmasında sağlıklı
beslenme ve bu konuda toplumun bilinçlendirilmesi son
derece önemlidir.
Pişirme Esnasında Yiyeceklerin
Besin Kayıplarını Önlemek İçin Neler
Yapılmalıdır?
HAZIRLAMAK ve pişirmek için
besinlere uygulanan işlemler besleyici değerini artırır veya azaltabilir.
Aşağıda bu işlemlere örnekler verilmiştir. Ekmek, çörek, kurabiye yapmak için hamurun mayalandırılması
besleyici değerini artırır.
Kimyasal kabartıcılar ise azaltır. Mayalandırmadan yapılan ekmeğin besleyici değeri, mayalı ekmekten daha
düşüktür. Beyaz ekmek yapmak için
buğday tanesinin, kepek ve özünün
iyice ayrılması, besleyici değerini
azaltır.
En besleyici ekmek, dış kepeği biraz
ayrılmış, fakat özü ve iç kepeği ayrılmamış undan iyice mayalandırılarak
yapılan ekmektir. Ekmek ince dilimlenip kızartılırsa besleyici değeri
azalır.
Tarhana, yoğurt ve unun karışımıyla
mayalandırılarak yapıldığında, besleyici değeri artar. Pişirirken içine
pişmiş nohut, mercimek, havuç eklenmesi değerini daha da artırır.
Yumurta, süt, yoğurt, peynir ve tahinle yapılan tatlıların besleyici değerleri, sadece un, yağ, şeker kullanılarak yapılanlardan fazladır. Şeker
yerine pekmez kullanılması, besleyici değerini daha da artırır. Sütlü tatlı
yaparken şeker önceden konulmamalı, ocaktan indirmeye yakın ilave
edilmelidir. Birlikte yüksek sıcaklıkta pişirilirse, protein değeri azalır.
Kuru fasulye, nohut, mercimek gibi
besinler iyi pişirildiğinde sindirimi
kolaylaşır ve böylelikle protein değeri artar.
Yumurta çiğ yenirse ya da sarısının
etrafı yeşillenecek kadar hızlı ateşte,
uzun süre pişirilirse, besleyici değeri
azalır.
Yeşil ve sarı sebzelerden yapılan
salatalara limon veya sirke eklenir,
bekletilirse A ve C vitamini değeri
azalır. Sebzeler doğrandıktan sonra
bekletilir, haşlama ve pişme suları
atılır sa, vitamin ve mineralleri azalır.
Meyveler kesildikten veya soyulduktan sonra bekletilirse C vitamini
değeri azalır. Hatta sıkılmış meyve
suları buzdolabında bekletilirse vitamin değeri azalır.
Süt yarım saat gibi uzun süre kaynatılırsa vitaminleri azalır. Pastörize
ve sterilize edilmemiş süt kabarınca
ateşten alınırsa, mikropları ölmez.
Süt kabardıktan sonra karıştırılarak
4-5 dakika daha kaynatılıp hemen
soğutulur. Cam kavanozda buzdolabında 3-4 gün saklanır. a yemeğe
konursa, sağlığa zararlı duruma gelir.
Yoğurdun yeşilimsi suyu atılırsa vitamin değeri azalır. Ayrıca yoğurt
torbaya konup süzülür ve süzülen
suyu atılırsa vitamin kaybı olur. Kapakları hafif de olsa içe veya dışa
doğru bombaj yapmış konserve ve
ayranlar sağlık için zararlıdır.
Sağlıklı Öneriler
1. Yaşamın her döneminde yeterli ve
dengeli beslenme sağlığın korunması için esastır. Bu nedenle, dört
besin grubunda bulunan besinlerden 3 ana ve 3 ara öğünde yeterli
miktarlarda alınmalıdır.
2. Kahvaltı günün en önemli öğünüdür. Yaz aylarında yapılacak kahvaltıda az yağlı peynirler, zeytin
ve taze sebzeler bulunmalı, kafein
içeren içecekler yerine de süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi
bitki çayları tercih edilmelidir.
3. Yaz aylarında yağlı besinlerin ve
yağda kızartmaların tüketiminden
kaçınılmalı; yemeklerde bitkisel
sıvı yağların kullanılmalı, yemekleri pişirirken ise kızartma ve kavurma yerine haşlama, ızgara, kendi
suyunda veya az suda pişirme gibi
sağlıklı pişirme yöntemleri uygulanmalıdır.
4. Yaz aylarında vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda
vitamin ve mineral alınmasını sağlamak için sebze ve meyve çeşitlerinden yararlanılması önemlidir.
Günde en az 5 porsiyon sebze ve
meyve tüketilmelidir.
5. Kan şekerini hızla yükselten ve
hızlı düşüren besinlerin tercih edilmemesi, basit karbonhidrat olan saf
şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi
lifli besinlerin tüketilmesine özen
gösterilmelidir.
6. Enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar, meyve tatlıları,
dondurma gibi tatlılar tercih edilmelidir.
7. Terleme ile artan sıvı ve mineral
kaybının önlenmesi için yeterli sıvı
alımı önemlidir. Ayrıca, yaşamın
her döneminde yeterli sıvı alımı
vücutta oluşan toksinlerin (zararlı
öğeler) atılması, vücut fonksiyonlarının düzenli çalışmasında, metabolizma dengesinin sağlanmasında
ve vücutta pek çok biyokimyasal
reaksiyonun gerçekleşmesinde son
derece önemli rol oynamaktadır. Bu
nedenle, her gün en az 2-2.5 litre
(12-14 su bardağı) su içilmeli, sıvı
alımının karşılanmasında kahve,
çay ve gazlı içecekler yerine süt,
ayran ve meyve suyu gibi içecekler
tercih edilmelidir.
8. Besin zehirlenmeleri özellikle yaz
aylarında artmaktadır. Çoğunlukla
hafif seyirli ve kısa süreli olmalarına karşın, zehirlenmeye yol açan
besinle ve kişiyle ilgili bazı faktörler besin zehirlenmelerinin zaman
zaman daha ağır seyretmesine hatta
ölümcül olmasına yol açabilmektedir. Özellikle yaz aylarında dışarıda ve açıkta satılan yiyeceklerin
tüketiminden kaçınılmalı, çabuk
bozulan potansiyel riskli besinler
(et, yumurta, süt, balık vb.) açıkta
bekletilmemeli, besinlerin hazırlanması ve pişirilmesi aşamalarında
hijyen kurallarına özen gösterilmelidir.
9. Yaz aylarında özellikle rota virüslerden kaynaklanan bebek ve çocuklarda yaygın olarak görülen ishallerin önlenmesinde el hijyeni ile
sebze ve meyveleri yemeden önce
iyice yıkamak çok önemli olup, ishali olanlar en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalıdır.
Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Bayram ertesi fiziksel
aktivite önemli
RAMAZAN ayı boyunca beslenme düzeni ile
birlikte bireylerin fiziksel
aktivite düzenleri de değişmektedir. Oruç tutan
bireyler, fazla enerji harcamamak ve iftar vaktinden önce acıkmamak için
daha önce uyguladıkları
egzersiz programlarını bırakmaktadırlar. Bu durum
ise gereğinden fazla besle-
Düzenli
nen ancak hareketsiz kalan
bireylerde kilo artışına neden olabilmektedir.
Ramazan ayı boyunca
yavaşlayan metabolizmanın tekrar düzelebilmesi,
vücut ağırlığının dengede tutulabilmesi için bayramdan sonra yeterli ve
dengeli beslenme, öğün
atlamama, bol su içme
vb. sağlıklı beslenme il-
sonuçlanan
aktivitedir.
Yürüme, koşma, sıçrama,
yüzme, bisiklete binme,
çömelme kalkma, kol ve
bacak hareketleri, baş ve
gövde hareketleri vb. temel vücut hareketlerinin
tümünü ya da bir kısmını
içeren çeşitli spor dalları
fiziksel aktivite olarak kabul edilir.
kân olmadığı
Egzersiz yapmak için im
içindeki
düşünüldüğünde, gün
zersize
mecburi hareketler eg
dönüştürülebilir.
taşıma araçlarını
$ Özel araç yerine toplu
tercih etmek,
dan bir kaç durak
$ Gidilecek yere varma
devam etmek,
ere
önce inip yola yürüy k
aklanmadığı takdir$ Hekim tarafından yas
merdivenleri
de asansöre binmek yerine
kullanmak,
riş yapmak hafif bir
$ Hızlı yürüyüşle alışve
egzersiz yerine geçebilir.
kelerine uymanın yanısıra
düzenli fiziksel aktivite
yapmaya da özen gösterilmelidir.
Fiziksel aktivite; günlük
yaşam içerisinde kas ve
eklemleri kullanarak enerji tüketimine sebep olan,
kalp ve solunum hızını
arttıran ve yorgunlukla
fizik
sel aktiv
$ Kas g
ite;
ücünü ve
vücut esnekliğini
artırır.
$ Çevik
liği artırır
$ Kalp
.
damar sis
$
Y
ü
te
ksek kan
mini
güçlendir
b
a
s
ın
erek daya
cı (h
pertansiy
nıklılığı
arttırır.
on), kalp-d iamar
hastalıkla
rı, şişman
$ Düzen
lı
li egzersiz
k
(o
b
e
zite), şek
le kişi ge
rilimini a
er hastalı
(diyabet)
zaltabilir,
ğı
, ke
gü
baskılard
(osteoporo mik erimesi
an uzakla nlük
şabilir ve
z), depres
zihnini zin
yon
bel ağrısı,
de tutabil
k
ireçlenme ,
ir.
$ İdeal
rit) gibi b
(artvücut ağır
irçok has
lığına
ulaşmayı
ta
lı
k
k
o
tan
ru
r ya da va
ve yağ do
r olanları
kusunda
azalmayı
ş
id
n
d
e
tinin azalm
sağlar.
asına ne$ Daha
d
e
n
o
lur.
iyi motor
koordinas
yon sağla
r.
nel
e ve profesyo
gram dahilind
ro
p
e
ir
b
rd
li
le
ir
iz
el
B
egzers
an yapılacak
yardım almad
llar aşağıda
ra
ku
ı
eken baz
er
g
i
es
m
n
ili
b
sıralanmıştır:
ndilemadan önce ke
rze
eg
an
ol hehiç
rini izlemekte
$ Daha önce
r
la
an
ol
ıdırlar.
siz yapmamış
kime başvurmal
10
ı
ır
aş
egzersize gün
e birlikte gelerle $ Egzersizl
re
sü
bi
gi
ğüs ağka
daki
len şiddetli gö
zanu
bu
ve
ı
al
rlığının
am
da
başl
rısı ve nefes
az 30
en
de
in
ığının
iç
al
st
man
bir kalp ha
şekilde
ak
ac
ol
ği bice
ka
ile
ki
da
belirtisi olab
r.
la
ır
ıd
al
rm
arttı
linmelidir.
öncesinde
z
si
pılacak
er
gz
E
$
Açık havada ya
$
ha
ş
va
ya
va kirliyumuşak ve
sporlar için ha
ska
k
re
re
ge
olmadıreketlerle
liğinin yoğun
ır.
ıd
al
seçmek
lar ısıtılm
ğı ortamları
ıaş
i geretler ve
dikkat edilmes
$ Ani hareke
le
lik
el
önemli
rı yüklenme öz
ken bir diğer
ık
ış
al
daha önceden
noktadır.
erde
yl
re
bi
an
yapılan
olmay
zce
arına $ Bilinçsi
al
nm
la
ra
sağlık
ya
spor
aşırı egzersiz
r.
ili
kaab
ol
lik
neden
için hareketsiz
sha
ik
on
kr
dar zararlıdır.
$ Bilinen bir
egzersiz
r,
la
an
ol
ı
lığ
ta
başlaprogramlarına
Bireysel sağlığın ve dolayısıyla toplumsal sağlığın,
fiziksel aktivite alışkanlığı gibi eğlenceli, düşük
maliyetli ve yüksek verimli bir edinimle korunması, sağlık harcamalarının azaltılması konusunda da
etkili bir araçtır. Örneğin, sürekli masa başında, bilgisayar karşısında çalışan bir kişinin vücut düzgünlüğünün farkında olmaması, ergonomik şartlarda
çalışmaması, bilgisayar karşısında hiç ara vermeden sürekli çalışması, çalışmasına düzenli sürelerle
ara vererek baş-boyun, omuz-kol ve gövde hareketleri yapmaması, ara sıra kalkıp yürümemesi vb.
nedenlerden kaynaklanacak omurga problemleri,
zamanla sırt, boyun ve bel ağrısı yakınmalarına
dönüşecektir. Burada ortaya çıkan maliyete bir göz
atacak olursak;
$ Muayene için alınan izin ve bu süre boyunca ortaya çıkan iş gücü kaybı,
$ Muayene ücretleri,
$ Gerekli röntgen, MRI, vb. tetkikler,
$ Tedavi giderleri (ilaç, korse, fizik tedavi, vb.)
$ Sevk kağıdı, reçete, tetkik kağıdı, rapor, vb. evrak ve kağıt israfı,
$ Sağlık hizmetlerinin her kademesinde çalışan
eleman giderleri (doktor, hemşire, eczacı, fizyoterapist, hasta bakıcı, vb.)
$ İşe dönüşten sonra verimi düşük çalışma,
$ Stres, hastalık psikolojisi, ağrıya bağlı depresyon ve anksiyetenin uzun dönem etkilerini görebiliriz.
Oysa yapılacak bir mesai planlamasıyla her gün
en az 30 dakikayı egzersize ayırarak yukarıda sözü
edilen problemleri önlememiz mümkün olabilecektir.
11
Prof. Dr.
Nurullah ZENGİN
Başyazı
[email protected]
R
Ramazan Ayı
amazan ayı toplumumuz için özel
zaman dilimlerinden bir tanesidir.
Oruç ve diğer ibadetlerin getirdiği
hava, daha farklı bir ay geçirmemizi sağlar.
Oruç bir yandan gönüllü bir açlık ile insan
olarak irademizi güçlendirirken diğer yandan
açların ve ihtiyaç sahiplerinin yaşadıklarını
daha yakından anlamamızı mümkün kılar.
İnsan olarak bu özelliklere sahip olmaya
ihtiyacımız var. Özellikle pek çok teknolojik
imkân sayesinde gittikçe daha çok "birey"
olarak yaşadığımız günüm yaşam tarzında bu
niteliklere belki de daha çok ihtiyacımız var.
Birbirlerine karşı duyarlı, zorluklar karşısında
sabırlı, toleransı geniş, empati yapabilen
kişilerden oluşan bir toplum şüphesiz daha
sağlam bir toplumdur.
Bildiğimiz gibi Hicri Takvimde yılın daha
kısa sürmesi nedeni ile her yıl Ramazan ayı
10 gün kadar erken başlıyor. Yani bu yıl ve
önümüzdeki birkaç yıl daha en uzun ve sıcak
Ramazanları yaşayacağız. Pek çok kronik
hasta ramazan ayını oruçla geçirmeyi arzu
etmektedir. Bu noktada oruç tutmalarının
uygun olup olmayacağını doktorları ile
görüşmelerini özellikle tavsiye ediyoruz.
Sağlığımız bize verilen en büyük emanetlerden
ve onu korumakta insan ve kul olarak bizim
görevlerimizden bir tanesidir. Dinimizin oruç
tutmanın sağlığa zarar verecek durumlarda
pek çok kolaylığı getirdiği din adamlarımızın
belirttiği hususlardandır.
Oruç gibi toplumumuzun geniş bir kesimini
ilgilendiren konuda sağlık ile ilgili faydalı
bilgiler içeren bir Numune Gazetesi sayısı,
"toplumu sağlık alanında doğru bilgilendirme"
anlayışımızın da aynı zamanda güzel bir
örneği olmuştur. Hocalarımızın kendi
uzmanlık alanları ile ilgili tavsiyelerini hem
hastalarımız hem de sağlıklı vatandaşlarımız
için faydalı olacağını ümit ediyoruz. Ayrıca
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek
Kurulunun "Orucu Bozan ve Bozmayan
Muayene ve Tedavi Yöntemleri" konusundaki
açıklamalarını yine gazetemizin bu sayısında
bulabilirsiniz. Bu açıklamaların hem sağlık
çalışanlarını
hem
de
vatandaşlarımız
tarafından bilinmesi pek çok soru işaretlerini
ortadan kaldıracak ve daha bilinçli ibadet
duygusunu bizlere yaşayacaktır.
Ramazan ayının insanımıza ve tüm insanlığa
güzellik getirmesini diliyorum. Yaklaşan
Ramazan Bayramınızı da şimdiden kutluyor
ve hepinize saygılar sunuyorum.
12 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Bağışıklık sisteminizi güçlendirin
BAĞIŞIKLIK sistemi, farklı enfeksiyon ve zararlı maddelerle savaşan; insanı virüs, bakteri, mantar ve parazit gibi
mikroorganizmaların zarar verici etkilerine karşı koruyan bir savunma mekanizmasıdır. Bağışıklık sisteminin işlevini yerine getirmesinde yeterli ve dengeli
beslenme çok önemli bir yere sahiptir.
Vücutta zararlı bazı maddeler oluşur.
Vücudumuz bu zararlı maddelerle savaşmak için çalışır. Bu savunmada bağışıklık sistemini destekleyen en önemli
antioksidanlar A, C ve E vitamini, selenyum, çinko, beta-karoten, probiyotikler
ve omega-3’dür. Bu besin öğelerinin yaz
ayları için başlıca kaynakları şunlardır.
A VİTAMİNİ: Koyu yeşil
yapraklı sebzeler, yumurta,
süt, peynir, kayısı. Bağışıklık sistemi hücrelerinin sayısında önemli derecede artış
sağlar.
C VİTAMİNİ: Çilek,
çarliston biber, kırmızı
salçalık biber, sivri biber, enginar, taze fasul-
ye, ahududu. Bağışıklık sisteminin savunma mekanizması geliştirir.
E VİTAMİNİ: Zeytinyağı, ayçiçek yağı, fındık, badem, soya, ceviz
ve fıstık. Selenyum ile
birlikte bağışıklık sistemimizi güçlendirerek
birçok kanser türüne
karşı vücudumuzu korur. Kalp krizi riskini
azaltır.
SELENYUM: Kümes hayvanları, deniz ürünleri, et, soğan,
sarımsak,
kırmızı salçalık biber, yulaf. Bağışıklık
sistemini aktive eder. Virüslerle ve kanserle savaşan hücreleri güçlendirir.
ÇİNKO: Balık,
et, buğday tohumu, kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği,
tüm
tahıllar, ceviz, badem, yumurta, peynir,
süt. Bağışıklıkla ilgili hormon ve salgı-
VARİS ölümle
sonuçlanabiliyor
ların işlevinde ve üretiminde rol oynar.
BETA-KAROTEN:
Turuncu, kırmızı, yeşil
sebze ve meyvelerde
bol miktarda bulunan
beta karoten de bağışıklık sistemi hücrelerinin sayısında artış sağlar.
PROBİYOTİKLER:
Kefir, turşu, yoğurt,
ayran, lor peynir ve
probiyotik eklenmiş
ürünler. Bağırsak çalışmasını düzenleyerek zararlı mikropların üremesine engel olur.
OMEGA 3:
Özellikle balıkta ve
yağlı tohumlarda
(ceviz, badem, fındık, keten tohumu)
bulunan omega-3
de kalp ve damar sağlığımızı korur, bağışıklık sistemimizi güçlendirir.
Ayrıca bağışıklık sistemini güçlendirmek için şu besinleri beslenmenize ekle-
ANEAH Göğüs Cerrahi Kliniği
Eğitim ve İdari Sorumlusu Doç.
Dr. Ünal Sakıncı, varisin birçok nedeninin olduğuna dikkat çekti. En
belirgin sebebin derin toplardamardaki kapak yetmezliği sebeplerden,
bunun haricindeki sebeplerin ise
genetik, obezite, hamilelik gibi karın basıncını arttıran nedenlerden
kaynaklandığını değinen Sakıncı,
uzun süre ayakta kalanların, sıcak
ve nemli ortamlarda çalışanların ve
özellikle aşçıların varis için riskli
grupta yer aldıklarını belirtti.
Varisin öncelikle estetik görüntünün
bozulmasına bağlı olarak psikolojik
bozukluklara, kramplara daha ileri
durumlarda ayak bileği seviyesinde
Numune Gazetesi
Temmuz - Ağustos 2013 Sayı:10
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Adına
Yayın Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Nurullah ZENGİN
(Hastane Yöneticisi)
Genel Yayın Yönetmeni
Prof. Dr. Hürrem BODUR
Yönetim Adresi:
Mahatma Gandi Caddesi No:105/3
G.O.P. / Çankaya – ANKARA
Tel: 0312 436 44 00
Fax: 0312 447 54 59
E-mail: [email protected]
www.numunegazetesi.com
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi :
Tel: 508 40 00
www.anh.gov.tr
Bilimsel Danışma Kurulu
1. ABAYLI Ekrem
2. AK Fikri
3. ALLI Nuran
4. ALTIPARMAK Emin
5. ATAN Ali
6. AVŞAR Fatih
7. AYDOĞDU Sinan
8. BALABAN Neriman
9. BELEN Ahmet Deniz 10. BİÇİMOĞLU Ali 11. BODUR (ÇOLAKOĞLU) Hatice
12. CENGİZ Ömer
13. COŞKUN Faruk
14. ÇETİNKAYA Mesut
15. DEDE Doğan
16. DERE Hacı Hüseyin
17. DİKMEN Bayazit
18. DİLBAZ Nesrin
19. DOKUZOĞUZ (KUT) Başak
20. ERDOĞAN Bülent
21. ERYILMAZ Adil
22. ESKİOĞLU Erdal
23. GÖĞÜŞ Nermin
24. GÖKA Erol
25. GÜÇTEKİN Ali
26. GÜL Ülker
27. GÜLER Serdar
28. GÜVENER Engin
29. HASIRİPİ Hikmet
30. HENGİRMEN Süleyman
31. KAMA Nuri Aydın
32. KARAASLAN Yaşar
33. KARADEMİR Mehmet Alp
34. KOCA Yüksel
35. KOÇ Mahmut
36. KOPARAL Salih Suha
37. KULAÇOĞLU Sezer
38. KURAL Gülcan
39. MEMİŞ Ali
40. ODABAŞ Ali Rıza
41. ÖZBAKIR Şenay
42. ÖZDEM Cafer
43. ÖZET Gülsüm Gülistan
44. ÖZKARA Adem
45. ÖZMEN Mehmet Mahir
46. PEKSOY İrfan
47. SAKINCI Ünal
48. SARAÇOĞLU Ömer Ferit
49. SEÇKİN (ERARSLAN) Selda
50. TABAK Abdullah Yalçın
51. TÜMÖZ Mehmet Ali
52. TÜMÖZ Mübeccel
53. UÇANER Ahmet
54. ULUSOY Feridun Vasfi
55. ÜNAL Adnan
56. YILDIRIMKAYA Mustafa Metin
57. YÜKSEL Enis
yin. Keten tohumunu kanser riskini azaltır. Soya fasulyesi kanser, kemik erimesi
ve kalp damar hastalıkları riskini azaltır.
Sarımsak kanser ve kalp damar hastalıkları riskini azaltır. Meyan kökün alerji
ve iltihabı azaltır. Bağışıklık sistemimizi
güçlendirecek gıdalara ek ekinezya, ve
yeşil çay gibi doğal maddeleri saymak
da mümkündür.
Günde 3 litre su için
Yaz
aylarında
aşırı terleme ile
artan sıvı ve mineral
kaybının
önlenmesi
için
yeterli sıvı alımı
önemlidir. Yeterli
sıvı alımı vücutta oluşan zararlı
maddelerin atılmasında son derece önemli rol
oynamaktadır. Bu
nedenle her gün 2.5-3 litre su içilmeli;
sıvı alımı kahve, çay, gazlı içecekler yerine saf su, süt, ayran ve taze sıkılmış
meyve suları ile sağlanmalıdır.
staz ülseri denen kapanmayan yaralara sebep olduğunu söyleyen Doç.
Dr. Ünal Sakıncı, varisin en önemli
etkisinin damar içerisinde staz etkisinden oluşan kan pıhtısının yerinden koparak akciğerin bir bölümünü
tıkayarak ani ölümlere neden olmasını dile getirdi.
Doç. Dr. Ünal Sakıncı variste erken
teşhisin koruyucu önlemlerin etkisini arttıracağını savundu. Doç. Dr.
Sakıncı, varis yerinin ve varise neden olan sebeplerin varisin türünü
etkilediğine dikkat çekerek, varisin
temel tedavisinin cerrahi olduğunu
kaydetti.
Sakıncı, yüzeysel varislerde sklerozan enjeksiyon tedavisinin yüksek
frekansta termal enerji ile tedavi ve
köpük jel uygulamalarının başarılı
sonuç verdiğini ifade etti.
Doç. Dr. Sakıncı, "Varisten korunmak için, uzun süre hareketsiz bir
şekilde ayakta kalınmamalı, karın
içi basıncı arttıracak korse ve ve sıkı
giysilerden kaçınılmalıdır." dedi.
Doç. Dr. Ünal Sakıncı, yürüyüşler
yapmanın ve sporun varis hastalığını önlemede yararlı olacağını belirtti. Doç. Dr. Ünal Sakıncı, varis
çorabının, erken evre cerrahi uygulanmayan dönemlerde ve ameliyat
sonrası koruyucu etkisi bakımından
faydalı olduğunu ancak varis çorabının tedavi edici bir özelliğinin bulunmadığını sözlerine ekledi.
Aysun Yayıncılık Matbaacılık
Numune Gazetesi Basın Meslek
Reklam İnşaat Turizm
ilkelerine uymaya söz vermiştir.
San. Tic. Ltd. Şti. Adına
Ücretsizdir, para ile satılmaz.
İmtiyaz Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Aysun PALALI KÖKTAŞ
Genel Yayın Koordinatörü
Cumali KÖKTAŞ
Hukuk Danışmanı
Av. Behiye ALKOÇ
Mizanpaj
AVEC Reklam Organizasyon
www.avecreklam.com
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
Numune Gazetesi’nin tüm içeriği,
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi tarafından hazırlanmakta
olan bir sağlık gazetesidir. Yayınlanan
yazıların sorumluluğu yazarlarına,
reklamların sorumluluğu ise reklam
verene aittir. Numune Gazetesinde
yayınlanan makale ve haberler kaynak
belirtilmek suretiyle alıntı yapılabilir.
Baskı: Başak Matbaacılık Tanıtım Hiz.
Ltd. Şti.
Anadolu Bulvarı No:5/15 GimatYenimahalle Ankara Tel:0312 397 15 17
(30.06.2013)
Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
13
Suyu dengeli tüketin
Uz. Dr. Didem TURGUT
ANEAH Nefroloji Kliniği
Sağlıklı bireyler su tüketimini ihtiyaçlarına göre yapabilirken; kalp,
böbrek ve karaciğer yetmezliği olan hastaların daha dikkatli davranması
gerekmektedir. Bu hastalarda gereğinden fazla su ölümcül problemlere
neden olabileceği gibi; yetersiz alımların da riskleri vardır. Sağlıklı
bireyler için ise günlük ihtiyaç duyulan su miktarı 1,5 - 2 litredir.
SU, insan yaşamı için oksijenden sonra
gelen en önemli maddedir. İnsan vücudunun yüzde 60’ı sudan oluşur. Günlük
işlerde sarf edilen enerjinin oluşması,
büyüme ve yıpranan dokuların onarımı
için protein sentezlenmesi, harcanmayan
enerjinin yağ olarak depolanması ve zararlı atıkların dışarı atılması gibi birçok
fonksiyonda suyun önemli rolü vardır.
Günlük ihtiyacımız olan suyun bir kısmı, vücut tarafından üretilmekle birlikte; idrar, bağırsaklar, deri ve nefes alma
yoluyla, günlük 1.5-2 litre su sürekli eksilmektedir. Kaybolan su mutlaka yerine
konmalıdır. Günlük kaybedilen miktarın
karşılanması için vücut ağırlığımızın
yaklaşık olarak 1/36’sı kadar su, bir gün
içerisinde alınmalıdır. Örneğin 72 kg.
ağırlığındaki bir kişinin günlük su ihtiyacı yaklaşık 2 litredir. Bu ihtiyacın bir
kısmının yiyecekler ve içeceklerle (çorba, yoğurt, çay, ayran gibi) alındığı düşünülürse; bir yetişkinin günde en az 1.5
litre su içmesi gerekmektedir.
Sağlıklı bir kişide, günlük su tüketiminin
yeterli olduğunu gösteren önemli bulgulardan biri idrar miktarıdır. Eğer günde
yaklaşık 1-1.5 litre idrar çıkımı varsa, su
alımı yeterli kabul edilebilir. Pratik olarak, idrar miktarından 0.5-1 litre fazla su
tüketilmesi, su ihtiyacını karşılayacaktır. Eğer fazladan kayıplar varsa, (ateşli
hastalık, aşırı terleme, kusma, ishal, aşırı
sıcaklar, bedenen ağır çalışma ve egzersiz) alınması gerekli su miktarı yeniden
gözden geçirilmelidir.
Vücuttaki su oranı yeterli düzeyde
tutulmalı
Vücuttaki su oranının yeterli düzeyde
tutulması yaşamsal önem taşıdığından,
vücuttan kaybolan suyun yerine konması zorunludur. Yeterli su tüketilmesi;
metabolizmanın dengeli çalışmasını ve
hücrelerin kendini yenilemesini sağladığı gibi; yaşlanmaya karşı da etki gösterir.
Erişkin bir insan, vücut ağırlığının yaklaşık olarak yüzde 1’i kadar oranda (70 kg
bir insanda 0.7
litre) su kaybederse, vücudun
susama merkezi uyarılır. Bu
oran yüzde 10
olduğunda kas
spazmı, aşırı yorgunluk, dolaşım böbrek yetmezliği
gibi ciddi sağlık
sorunları
ortaya
çıkmaya
başlarken; yüzde 20’lik
su kaybında ölüm
gerçekleşebilir.
Aşırı su
tüketimi ölümcül
problemlere sebep olabilir
Sağlıklı bireyler su tüketimini ihtiyaçlarına göre yapabilirken; kalp, böbrek
ve karaciğer yetmezliği olan hastaların
dikkatli davranması gerekmektedir. Bu
hastalarda gereğinden fazla su
ölümcül problemlere neden
olabileceği gibi; yetersiz alımların da riskleri vardır. Böbrek
ve kalp yetmezliği olan hastalarda vücudun idrarla su atılımı
bozulduğundan, dengeli su tüketilmemesi, kalan böbrek fonksiyonlarının kaybına ve hastalığın
ilerlemesine neden olabilir. Bu tür
hastalıkları olan hastaların doktor
gözetiminde dengeli bir su ve sıvı
tüketimi yapmaları, özellikle terlemeyle kaybın arttığı yaz aylarında
daha dikkatli olmaları gerekmektedir.
Su hayatın sürdürülmesi için mutlak bir gereksinimdir. Yetersiz
alımların neden olabileceği problemler
yanında; fazla tüketimin de özellikle sürekli hastalığı olan bazı hastalarda kendine ait riskleri mevcuttur. Dengeli, doğru
ve kaliteli bir su tüketiminin sağlık için
vazgeçilmez bir şarttır.
Kronik Böbrek Hastalığı ve Ramazan
Uz. Dr. Ali Bakan,
Ramazan ayı gelmeden
en çok karşılaştıkları
sorunun “Ben oruç
tutabilir miyim?
Olduğunu belirterek,
özellikle böbrek
yetmezliği olan
hastalarda bu konunun
dikkatli bir şekilde
masaya yatırılması
gerektiğine işaret etti.
ANKARA - Medeniyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Anabilim
Dalı Uzm. Dr. Ali Bakan, hekimler
olarak Ramazan ayı gelmeden yaklaşık bir ay öncesinde en çok karşılaştıkları sorunun “Ben oruç tutabilir
miyim? olduğunu belirterek, özellikle böbrek yetmezliği olan hastalarda
bu konunun dikkatli bir şekilde masaya yatırılması gerektiğine işaret
etti.
Solüt Dengesi
Vücudun sıvı ve solüt dengesini
ayarlayan en önemli organın böbrekler olduğunu kaydeden Ali Bakan, bundan dolayı Ramazan ayında
böbrek hastalarının oruç tutmasını
değerlendirmenin önemli olduğunu
belirtti
Kronik böbrek hastalığında 5 evrenin mevcut olduğunu anlatan Dr. Ali
Bakan, “Evre 5 son dönem böbrek
yetmezliği olarak tanımlanan evredir ve bu hastalar hemodiyaliz veya
periton diyaliz tedavisi görmektedirler. Hemodiyalize giren hastalarımız
haftada üç gün, 4 saat süre ile diyaliz
yapılmaktadır. Bu dönemlerde hem
tıbben hemde dinen oruç tutmaları mümkün değildir. Ayrıca bu grup
hastalarımız altta yatan başka hastalıklar nedeni ile çok sayıda ilaç
almaktalar ve ilaç alım zamanını da
gün içine yaydıklarından dolayı oruç
tutmaları zordur” dedi.
Diyabet
Bu evrede olan hastalara oruç tutmayı tavsiye etmediklerini kaydeden
Dr. Ali Bakan, “Ancak eğer hastanın
diyabeti yoksa ve oruç tutmasına engel olabilecek eşlik eden ek bir hastalığı yoksa diyaliz tedavisi görmediği günlerde oruç tutmasında sakınca
yoktur” diye konuştu.
Diyaliz Öncesi Evre
Dr. Ali Bakan sözlerini şöyle sürdürdü : “ Evre IV böbrek hastalığı, diyaliz öncesi evredir. Bu evrede böbrek
yetmezliğinin klinik ve laboratuar
bulgularında önemli değişiklikler
mevcuttur. Anemiye bağlı halsizlik
ve güçsüzlük bu evrede önemli klinik belirtilerin başında gelir. Bu klinik bulgu hastaların oruç tutmasını
engellemektedir. Bu hastaların sıvı
tüketimine dikkat etmeleri hastalığın ilerleyişini yavaşlatma açısından önemlidir. Evre I-III arasındaki
hastalarda birçok laboratuar değişikliklerin daha az görüldüğü evredir.
Hastalarda asit-baz ve potasyum için
değişikliklerin daha az olduğu evredir. Hastalarda halsizlik gibi önemli
semptomların daha az olduğu evrelerdir. Bu evrelerde olan kronik böbrek hastalığı yanında başka hastalıkları yoksa hastaların ağızdan sıvı ve
katı gıda aldığı dönemde yeteri miktarda sıvı alabiliyor ise ve bu hastaların tıbben oruç tutmalarına engel bir
durum yoktur”
Su Tüketimi
Böbrek hastalarının hepsine mutlaka
sahura kalkmaları ve iftar-sahur vakitleri arasında idrar çıkışlarına göre
en az 2 litre su tüketimi tavsiye edilmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Ali
Bakan, “Sonuç olarak böbrek hastaları güvendikleri bir böbrek hastalıkları uzmanına başvurmalı ve birlikte
oruç tutup tutmamalarına karar vermelidirler. Ancak hemen ben böbrek
hastasıyım oruç tutmam doğru değil
demek hem dinen hem tıbben çok
ağır bir mesuliyettir. Özel durumlar
dışında (ileri evre böbrek hastaları)
böbrek hastalarının oruç tutmasında
sakınca yoktur. Hastanın oruç tutup
tutmasına hasta değil hekim karar
vermelidir” şeklinde konuştu.
14 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
TETANOZ Hala
Ö
Tetanoz ya da halk arasında bilinen adı ile “Kazıklı Humma”
clostridium tetani adı verilen sporlu bakterinin salgıladığı
toksine bağlı olarak gelişen bir enfeksiyon hastalığıdır.
Doğumdan başlayarak her yaştan insanda ve hemen her
toplumda görülebilen son derece tehlikeli bir hastalık olan
tetanoz, gelişmiş ülkelerde yüksek aşılama oranlarıyla
giderek azalmakla beraber, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde halen önemli bir ölüm nedenidir.
ANEAH Enfeksiyon Hastalıkları ve
Mikrobiyoloji Kliniği Eğitim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Meltem Arzu
Yetkin, "Tetanozun bulaşma yolları
herkesin bildiği gibi sadece paslı çivi
ya da küflü teneke değil, toprağın üst
tabakalarında, nemli ortamlarda, evameliyathane tozlarında, tuzlu suda,
özellikle gübre içerisinde ve insan ve
hayvanların bağırsak kanalında bulunur ve buradan dış dünyaya yayılır”
dedi.
Yara ve kesikler
Vücuda çok küçük yara ve kesiklerden dahi girebilen tetanoz mikrobunun, salgıladığı “tetanozpazmin” adlı
tetanoz zehri ile omuriliğe ve sinir
sistemine zarar verdiğini belirten Dr.
Meltem Arzu Yetkin, gelişmiş tüm tedavi yöntemlerine rağmen tetanozun
hala on hastadan altısının ölümüne yol
açtığını söyledi.
Dr. Meltem Arzu Yetkin, tetanoz mikrobunun vücuda ciltteki kesiklerden
girdiğini, ayrıca yanıklardan, damardan ilaç kullanımının, kulak delinmesi, açık yaranın etraftan bulaşması, donuklar, deri yaraları, ameliyat yaraları,
doğum sonrası dönem ve hayvan ısırıklarının tetanoz enfeksiyonu açısından riskli durumlar olduğunu belirtti.
Tetanozun insandan insana bulaşan
bir hastalık olmadığına dikkat çeken
Dr. Meltem Arzu Yetkin, erişkin tetanozlu bir hastanın yüzünde kasılmalar
sonucunda özel bir görüntünün (alaycı
bir gülüş gibi) belirdiğini ifade etti.
Yüz kasları spazmı
Yüz kaslarının spazmı sonucu alın kırışır, dudaklar hafif aralanır, ağzın iki
uçları kenara çekilir, gözler daralır,
burun kenarındaki çizgiler daha belirgin hale gelir. Boyun kasları kasılır ve
yutma güçlüğü olur. Refleks halinde
gelen kas spazmları hastalığın yaygın
özelliği olup, gürültü, ışık, dokunma,
koku ile uyarılabilir. Sinir sisteminin
uyarılması sonucu kalp atışında düzensizlikler, kan basıncında değişik-
likler, terleme, yutak spazmı, idrar
tutamama görülebilir.
Tetanozun erişkin kişilerin yanı sıra,
yeni doğan bebeklerde de hastalık
yapabileceğini söyleyen Dr. Meltem
Arzu Yetkin, göbek bağının uygun olmayan şartlarda kesilmesi sonucu oluşan “ yenidoğan tetanozu” nun çok sık
görüldüğünü ve buna bağlı yenidoğan
ölümlerinin yaklaşık %10 civarında
olduğunu kaydetti.
Yaygın bulunan bir bakteri
Dr. Meltem Arzu Yetkin, yeryüzünde
bu kadar yaygın bulunan bir bakteri ile
karşılaşma oranı bu kadar yüksek, tanı
ve tedavisi güç ve ölüm oranı yüksek
olan tetanozdan en önemli korunma
yolunun aşılanma olduğunu söyledi.
Özellikle yenidoğan bebeklerin, çocukların, gebelerin, elli yaş üzeri grubun, toprak ve bahçe işleriyle uğraşan
kişilerin yüksek risk altında olduklarını ifade eden Dr. Meltem Arzu Yetkin,
bu kişilerin aşılanma konusunda daha
duyarlı davranmalarını istedi.
Tiroid Kanserine 45
Yaş Üzerinde Dikkat
Tiroid bezi, boynun ortasında ve nefes borusunun önünde
yer alan kelebek veya papyon şeklinde ve ortasını birleştiren
parçadan oluşan bir organdır. Tiroid bezi foliküler
hücrelerden tiroksin (T4) ve triiyodotirin (T3) adı verilen
tiroid hormonlarını salgılar. Tiroid hormonları vücudun
hareket yeteneğini ve enerjisini düzenlemektedir. Vücutta
bir çok hücrenin normal işlevlerini devam ettirebilmesi için
T4 ve T3 hormonlarına gereksinimi vardır.
ANEAH Genel Cerrahi Kliniği Eğitim
Görevlisi Doç. Dr. Mutlu Doğanay,
Tiroid kanserleriyle ilgili olarak, “Tiroid kanserinin over kanserlerinden
sonra en sık görülen endokrin sistem
kanserleri olmasına karşın tüm kanserler içerisinde görülme oranı % 1’dir.”
dedi. Tiroid kanserlerinin büyük bir
çoğunun ameliyat ile tedavi edildiğini, özellikle genç hastalarda ve kanser
çapınının 1-1,5 cm’den küçük olması
durumlarında uygun bir tedavi ile tam
bir tedavi gerçekleştiğini belirten Doç.
Dr. Mutlu Doğanay, tiroid nodüllerinin
toplumda yaklaşık % 10-30 arasında
görüldüğünü, ancak bunların ise sade-
r
o
y
ü
r
ldü
!
ce % 10-15 nin kansere dönüştüğünü
ifade etti.
Tiroid kanserleri arasında en sık görülen tipin papiller tiroid kanseri olduğuna değinen Doğanay, özellikle 40 yaşın altındaki kadınlarda, çapı 4 cm’nin
altında olan ve tiroid bezinin dışına
taşmamaış durumlarda tedaviden elde
edilen sonucun çok iyi olduğuna dikkat
çekti.
Doç. Dr. Mutlu Doğanay, “ Tiroid
kanserleri genellikle 45 yaş üzerindeki kişilerde görülür. Tiroid kanseri ile
basit ndüllü guatrın coğrafi dağılımı
arasında sıkı bir bağ vardır. Kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha fazla
görülür." dedi.
Numune Gazetesi
Temmuz-Ağustos 2013
15
Kronik hastalar
hekime danışmalı
ANEAH Nöroloji Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu Uz. Dr. Fikri Ak, Ramazan
ayı ile birlikte, özellikle poliklinik hizmeti veren hekimlere olmak üzere tüm
hekimlere, kronik hastalığı olan hastalar
tarafından en çok sorulan ve cevabının
bir anlamda bu hastalar için hayati önemi
olabilen soruların “Ramazan ayında oruç
tutabilir miyim?”, “Oruç tutmamın hastalığım açısından bir sakıncası var mıdır?”,
“Ramazan’da ilaç saatlerim nasıl ayarlanmalıdır?” olduğuna dikkat çekerek, bu soruların cevabının hastalıkları göre değişebilmekte olduğuna işaret etti.
Günlük alınan kalori miktarı
“Ramazan ve Nörolojik hastalıklar” ile ilgili olarak bir açıklama yapan Ak, “Oruç
tutmanın sağlıklı bireyler açısından olumsuz bir yanının olmadığı, tam aksine her
yıl belirli bir süreyle tutulan orucun – oruç
tutanın inancı nedeniyle psikolojik ve ruhsal yapısındaki olumlu etkileri yanında
– fizyolojik açıdan oruç tutan kişi üzerinde olumlu etkilerinin olduğu bilinen bir
gerçektir. Oruç tutulduğu sürede günlük
alınan kalori miktarındaki azalışın da sağlığı olumlu yönde etkilediğine ilişkin gözlemsel ve deneysel çalışmalar mevcuttur”
dedi.
Hekim değerlendirmesi
Uzm. Dr. Ak, nöroloji hastalarının Ramazan ayında oruç tutmaları halinde gerek
ilaç kullanımı, gerek günün belli bir süresinde yiyecek ve içecek tüketememeleri
nedeniyle hastalıklarının bundan olumsuz
etkilenip etkilenmeyeceğinin bireysel olarak takip eden hekim tarafından değerlendirilmesinin de önem arz ettiğini kaydetti.
Migren
Diğer yandan migren tipi baş ağrıları olan
hastalarda da özellikle oruç tuttukları ilk
günlerde yine kan şekerindeki düşmeye ve
uyku düzenindeki değişikliklere bağlı olarak migren ataklarının tetiklenebileceğini
belirten Uz. Dr. Fikri Ak, “Ancak migreni
olan bir kişinin oruç tutmasının kesin olarak sakıncalı olduğu söylenemez. Bu hasta
grubunda oruç tutma kararı hastadan hastaya değişebilmektedir.” şeklinde konuştu.
Sağlık açısından
Uzm. Dr. Ak, nörolojik hastalıkları bulunanlar ile diğer tüm kronik hastalığı olanların Ramazan ayı öncesinde hekimlerine
başvurarak nasıl bir yemek düzeni, ilaç
kullanımı ve günlük aktivite uygulayacaklarını öğrenmelerinin sağlıkları açısından
uygun olacağını da sözlerine ekledi.
Ramazan ve
Kalp Sağlığı
Anne adayları
süt yapıcı
besinler almalı
HAMİLELİK ve emzirme, kadının hayatında beslenmenin en
önemli olduğu bir dönemdir. Bu
dönemde, artan protein, vitamin
ihtiyacı göz önüne alınmalı ve sağlıklı bir beslenme programı uygulanmalıdır. Anne adayının yetersiz
ve dengesiz beslenmesi, yetersiz
kilo alımı ya da aşırı kilo alması risklidir. Özellikle çalışan anne
adayları, ergen yaştaki hamileler,
hamilelik öncesi hastalıkları olan
veya kilolu hamile kalanlarda beslenme daha önemlidir. Emziren
annede süt yapımının sağlanabilmesi için düzenli olarak
su ve sıvı alımı önemlidir.
Uzm. Dr. Emrullah KIZILTUNÇ, Uzm. Dr. Mustafa ÇETİN
ANEAH Kardiyoloji Kliniği
Ramazan ayı ile neredeyse özdeşleşmiş
olan oruç ibadeti bedensel olarak gün
doğumundan güneş batımına kadar yi-
ların iftardan sonra yoğun bir şekilde tüketilmesi de açlık ve susuzluğun dışında
Ramazan
ayında
karşılaşılabilecek
sağlık sorunlarının
sebeplerini oluşturmaktadır.
yecek ve içecek gıdaların
tüketilmemesini gerektirdiğinden bu ayda vücudun biyolojik düzeninde değişiklikler olmaktadır. Uzun süreli açlık
ve susuzluk bireylerde çeşitli semptom
ve bulgular oluşturabilir. Ayrıca iftarda
ve sonrasında dengesiz beslenme, aşırı
kalorili ve yağlı yiyeceklerin alınması
ve gün içerisinde içilmemiş olan sigara-
Yeme alışkanlıkları
Ramazan ayında yeme alışkanlıklarındaki ve yaşam tarzındaki değişikliklerin kalp ve damar sağlığı üzerine olumsuz bir etkisi saptanmamıştır.
Aksine kan yağlarındaki ve serum inflamasyon belirteçlerindeki değişiklikler
kalp damar sağlığını olumlu yönde etkilemektedir.
Ramazan ayında beslenme düzeni bireysel ve toplumsal olarak değişkenlik
göstermektedir. Yapılan çalışmalar kimi
toplumlarda Ramazan ayında kalori ve
kilo alımının arttığını gösterirken kimi
toplumlarda da tam tersi olarak alınan
toplam kalorinin azaldığını ve kilo kaybı olduğunu göstermektedir. Ramazanda
kilo kaybının sebepleri arasında enerji
alımının azalmasının yanında dehidratasyona bağlı vücut su oranındaki azalmanın da etkili olduğu bilinmektedir.
Beslenme tarzı
Yine ramazan ayındaki beslenme tarzının birçok hastalık üzerine olduğu gibi
kalp yetmezliği hastalarına, koroner
arter hastalığı olan hastalara nasıl etki
oluşturabileceği, bu beslenme tarzının
hastalıklarda bir alevlenme yaratıp yaratmayacağı hep akıllarda bir soru işareti oluşturmuştur. Bütün hekimler, Ramazan ayı yaklaşırken hastaların’’ben
oruç tutabilir miyim?’’ sorusu ile karşılaşmaktadır. Ne yazık ki bu konularla
ilgili literatürde büyük ölçekli çalışma-
lar yoktur ancak ramazan ayı ile normal aylar arasında kalp yetmezliği, kalp
krizi, inme oranlarının karşılaştırıldığı
çalışmalar yapılmıştır.
Yaşam
Sonuç olarak; Ramazan ayında yeme
alışkanlıklarındaki ve yaşam tarzındaki değişikliklerin kalp ve damar sağlığı
üzerine olumsuz bir etkisi saptanmamıştır. Aksine kan yağlarındaki ve serum inflamasyon belirteçlerindeki değişiklikler
kalp damar sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Medikal tedavi altında stabil
olan hastaların oruç tutmaları için engel
bir bulgu saptanmamıştır. Ancak kişinin
öncesinde sağlıklı olup olmamasına bakılmaksızın herkesin Ramazan ayında
beslenme tarzına dikkat etmesi gereklidir. İftar ve sahur ana öğünlerini atlamamak, bu öğünlerde yükleme tarzında
yemek yememek ve ara öğünler yapmak
herkes için önem arz etmektedir. Özellikle gündüz sürelerinin uzun olduğu bu
yaz aylarında iftar ile sahur arasında bol
sıvı tüketmek dehidratasyona karşı bir
nebze de olsa faydalı olacaktır.
16 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Diyabet hastalarına
Ramazan uyarısı
Yrd. Doç. Dr. Kerim KÜÇÜKLER
Hitit Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı
RAMAZAN ayı toplumsal olarak hayatımızda önemli bir yer teşkil etmekle birlikte bu ayda özellikle diyabetik hastalar
oruç tutma konsunda endişeler yaşamaktadırlar. Aynı şekilde hekimlerimizin de
bu konuda hastalarına yol gösterirken pek
çok faktörü göz önünde bulundurmaları
gerekmektedir.
Ramazan ayı süresince beslenme alışkanlıklarımızdaki önemli değişiklikler düzenli giden şeker ve tansiyon değerlerinde
bozulmalara yol açabilir. İstenmeyen bu
gibi olaylar ile karşılaşmamak için sağlıklı
kişiler bile ramazan ayında iftar ile sahur
arasına bir öğün ekleyerek düzenli olarak
üç öğün almaları gereklidir. Oruç, çorba
gibi sıvı gıdalar ile açılıp hafif kahvaltılıklar yendikten sonra ana öğüne geçilmeli,
öğünlerde aşırı kalori alımından kaçınılmalıdır. Sahur öğününün atlanması veya
öğünlerde aşırı kalorili beslenme birtakım
sağlık sorunların yaşanmasına neden olabilir. Özellikle yaz aylarında yeterli sıvı
alımı mutlaka sağlanmalıdır. Orta ve ağır
egzersizlerden özellikle gün sonu saatlerde ve yaz aylarında kaçınmak gereklidir.
Ramazan ayında insanlar genel olarak aç
kaldıkları için zayıflayacaklarını düşünseler de genelde kilo alımı ile bayrama merhaba derler.
Diyabetik hastalar üç ara üç ana öğün yemek zorunda olduklarından uzun süreli
açlıkta hipoglisemi ve hiperglisemi yaşama riskleri artar. Riskli hastalarda hipoglisemi, diyabetik ketoasidoz, hiperglisemik
koma, trombotik olaylar, kardiyovasküler
olaylar ve dehidratasyon gelişme riski artar.
Diyabet hastaları için özel bir durum oluşturan Ramazan ayı için literatürde yapılmış çeşitli çalışmalar bulunmaktadır. Birkaç çalışmada Ramazan ayı boyunca tip 1
ve tip 2 DM hastalarında günlük kalori ve
karbonhidrat alımının düştüğü saptanmış.
Tip 2 DM hastalarında düşen karbonhidrat
alımına karşılık yağ alımında artış saptandığı fakat günlük total kalori alımının değişmediği bildirilmesine rağmen sağlıklı
kişilerde iftar sırasında günlük kalorinin
%65’inin alındığı düşünülmektedir. Vücut
kitle indeksi ve kilonun değişmediği hatta
azaldığı bildirilmiştir. Diyabetli hastalarda
günlük kalori alımının iftar ve sahur arasındaki döneme yayılarak alınması tavsiye edilir. Ramazan ayında diürnal açlığın
kompansatuvar olarak gece dengelenmesinin normal vücut ağırlığını koruduğu
düşünülür. Bazı çalışmalarda Ramazan
ayındaki ek açlığın tip 2 DM’ta ideal hipokalorik diyet olduğu yönünde sonuçlar
çıkarılmıştır.
Her ne kadar çalışmalarda kilo ile ilgili
olumlu sonuçlar olsa da ülkemizde Ramazan ayı boyunca özellikle kızartmalar,
şekerli içecek ve yiyeceklerin tüketiminde
önemli artış olmaktadır. Bu tarz beslenmede ise kilo artışının olacağı aşikârdır.
Diyet planı beslenme ve yaşam tarzı düzenlemelerini içerecek şekilde kişiselleştirilmelidir. Genel olarak günlük kalorinin
%55-60’ ı karbonhidratlardan, %30’u
yağlardan, %10-20’si proteinlerden karşılanmalıdır. Diyette doymuş yağ oranı
%7’den az olmalı, tekli ve çoklu doymamış yağ asidlerinden zengin olmalıdır.
Ramazan ayı boyunca hem tip 1 DM hem
TİP 2 DM’ta hipoglisemi sıklığının arttığı
bildirilmiştir. Normal kilolu tip 2 DM’ta
ve sağlıklı kişilerde kan şekerinde saat
15:00 sularında düşme, saat 21:00 – 08:00
arasında ise artış olduğu gösterilmiştir.
Birçok çalışmada HbA1C’de değişiklik
saptanmamakla birlikte bazı çalışmalarda
düşme olduğu bildirilmiştir. Açlık plazma
insulin ve C-peptid düzeylerinde de değişiklik izlenmemiştir, bir çalışmada ise kadınlarda değişiklik olmamasında rağmen
erkeklerde düşme olduğu saptanmıştır.
İnsulin direncinde kadınlarda daha belirgin olmak üzere her iki cinste de düzelme
olduğu görülmüştür. Ürik asid düzeyinde
de düşme olmuştur. Bazı çalışmalar lipid
düzeylerinde herhangi bir değişikliğin
olmadığını savunurken bazıları da trigliserid düzeylerinde azalma, total kolesterol, HDL ve LDL kolesterol düzeylerinde
artma olduğunu bildirmişlerdir. Bu değişiklikler sağlıklı bireylerde de izlenmiş
olup sadece LDL kolesterol düzeylerinde
düşme görülmüştür. Yapılan çalışmalarda
ramazan ayı süresince trombosit agregasyonunda azalma olduğu gösterilmiştir.
Ancak Tip 2 DM’de anjiopatik komplikasyonları değerlendiren çalışma yoktur.
Oral Antidiyabetik İlaçların(OAİ)
Değerlendirilmesi
Bazı çalışmalar oral antidiyabetik alan ve
diyet yapan hastalarda oruç tutmanın glisemik kontrolu bozmadığını ve hipoglisemik olayların yaşanmadığını bildirmesine
karşın klinik gözlemimizde bu durumlarla
sık karşılaşıyoruz.
Çalışmalarda genellikle OAİ’lar iftar ve
sahur saatlerinde iki doz şeklinde veril-
miştir. Özellikle yaşlı hastalarda sabah
dozunun azaltılarak verilmesi hipoglisemik olayları azaltmıştır. Repaglinid ve glibenklamidin günde iki kez alınarak karşılaştırıldığı bir çalışmada repaglinidin daha
iyi glisemik kontrol sağladığı ve daha az
izin
sına alar:
a
beti
m
t
tu
ast ayan diya
ç
h
u
r
k
e
O
c
lı olm
ebile
veril ulin bağım
ar,
s
olanl igua$ İn
dan;
ilolu
hipoglisemik olaya neden olduğu gösterilmiştir. Ayrıca yine repaglinid, glimepirid
ve gliklazide göre daha az hipoglisemiye
neden olmaktadır.
İnsulin Tedavisinin Değerlendirilmesi
Tip 2 DM hastalarında lispro insulin ve
reguler insulinin iftar ve sahur saatlerinde iki kez verilerek yapıldığı çalışmada
lispro insulinin postprandial kan şekeri
kontrolunu daha iyi sağladığı ve daha az
hipoglisemik olaya neden olduğu gösterilmiştir.
b
k
ar
Aynı çalışma tip 1 DM hastalarında yaolanl e normal sterenler, lar,
v
ö
n
z
a
g
l
e
pıldığında da benzer sonuçlar alınmışa
b
i
m
s
O
vi
yu
$
ete u ilüre teda nlar,
y
tır. Günde tek doz insulin tedavisinini
D
$
ejene
ulfon
e ola
de etkili olduğunu iddia eden yayınlar
nid, s keri regul stalığı ve d anlar
ay
şe
ha
r
n
m
i
l
a
da vardır.
b
o
K
ı
a
r
k
$
t baş likasyonla
u
k
A
$
1995 Casablanca Konsensusu'nda oruç
omp
ratif k
tutabilecek ve tutmaması gereken hastalar
şu şekilde özetlenmiştir :
in
ına iz talar:
s
a
m
tut
has
Oruç eyecek n hastalar, t kan şem
e
na
ka
veril
kulla
an fa
,
"Oruç tutamayacak hastalarımızın bir kısmının bizim uyarılarımıza rağmen oruç
tuttuklarını bilmekteyiz. Bu hastalara
ay
alar asulin
m
t
s
gerekli yaklaşımda bulunabilmek için
n
s
n
a
a
İ
l
l
h
u
n
ik
$
ulin k e olmaya t kompl
s
genellemeler yapmak yerine yapılan
n
İ
$
abe
egul
çalışmalar ve klinik deneyimlerimizin
keri r ratif diy
ö
d
zirme
ejene lanlar,
m
ışığı altında her hastanın tedavisini
D
e
,
t
$
rı o
abe
yonla yonel diy
bireyselleştirerek gereğinde tedavi
estas ekiler,
G
değişikliği yapmak ve bir diyetisyen
$
nd
nemi astalar
desteği almak en doğru yaklaşım olacakşlı h
tır."
$ Ya
Ramazan Ayı için Örnek Menü
Sahur
$ 1-2 dilim ekmek ya da pide
$ 1-2 dilim peynir ya da 1 adet yumurta
$ 5-6 adet zeytin
$ Domates, salatalık
Veya
$ 1 kâse çorba
$ 1 kâse yoğurt
$ 1 porsiyon etli sebze ya da et yemeği
$ 1dilim ekmek
$ Domates, salatalık
İftar
$ 1-2 adet zeytin ya da hurma veya peynir
$ 1 kâse çorba
$ 1 porsiyon et yemeği ya da etli sebze yemeği
$ Salata (az yağlı)
$ 2-3 dilim ekmek ya da pilav veya makarna veya 1 dilim börek
Ara Öğün
$ 2 adet meyve + 1 su bardağı süt ya da yoğurt
Veya
$ 1 kâse meyve kompostosu + gece yatarken süt
Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Mide rahatsızlığı olanlar
Ramazan’da ne yapmalı?
17
Doç. Dr.
R. Ferda ARTÜZ
Sağlık
[email protected]
Doç Dr. Ersan ÖZASLAN
ANEAH, Gastroenteroloji Kliniği
Güneşten Nasıl Korunmalıyız?
Oruç tutmanın gastrit, ülser, reflü gibi mide
rahatsızlıklarını alevlendirdiğine dair oldukça yayın bir
inanış var. Peki bunlar doğru mu? İşte size cevapları:
RAMAZAN ayında mide rahatsızlığı
yaşayan hastaların gastrointestinal sistemle ilgili temel soruları şunlardır:
$ Oruç tutabilir miyim?
$ Oruç tutmak gastrointestinal (ülser
vb.) hastalıklara yol açar mı?
$ Oruç tutmak var olan gastrointestinal
hastalığı nasıl etkiler?
Oruç tutmanın gastrit, ülser, reflü gibi
üst gastrointestinal sistem hastalıklarını
alevlendirdiğine ait oldukça yaygın bir
inanış mevcut. Fakat ramazanın gastrointestinal sistem üzerindeki etkilerine ait
bilimsel çalışmalar oldukça az sayıda ve
genellikle çalışma dizaynı uygun olmayan, hakemli dergilerde yayınlanmamış,
tartışmaya açık verileri içeriyor. Dolayısıyla ramazanın olumlu veya olumsuz
etkileri konusundaki bilgilerimiz oldukça az ve çelişkilidir. Bu yazıda literatür
bilgileri ve klinik deneyim eşliğinde ramazan ve gastrointestinal sistem hastalıkları hakkındaki bilgiler özetlenmiştir.
Oruç reflüye yol açmaz
Ramazanda günboyu süren açlık ve
susuzluğu takiben, iftar ve sahurda bol
miktarda gıda alımı, ilave sigara, çay,
kahve ve kola gibi içeceklerle birlikte
özefagus ile ilişkili reflü semptomlarına,
mide-barsak ile ilişkili dispeptik yakınmalara (şişkinlik, gaz, ağrı, gerginlik,
bulantı vb) sık olarak yol açıyor. Bu
durum özellikle reflüsü olanlarda semptomların belirgin olarak artmasına, hele
hele ağır yemekler sonrası hemen yattığında regürgitasyon hatta aspirasyonlara
yol açabiliyor. Dolayısıyla reflü hastalığı zaten biliniyorsa, asit azaltıcı ilaçlar
düzenli olarak kullanılmalı, diyet
ve yaşam tarzı önerilerine daha
sıkı riayet edilmelidir. Açlığın
veya orucun direkt kendisi reflüye yol açmaz, tam tersine
hasta sahurda abartılı yememişse gün
b o y u
kendini daha da rahat hisseder. Dolayısıyla reflü hastası olmayanlarda, aşağıda belirtilen diyet önerileri ramazanda
oluşabilecek retrosternal yanma gibi
durumları önlemek için genellikle yeterli olur. Reflü hastası olanlar ise diyet
önerilerine ilave olarak proton pompa
inhibitörü ilaçlarını 1 veya 2 kez alarak
oruç tutabilirler.
İsteyen ülserli hasta oruç tutabilir
Reflüye benzer şekilde mide-barsak sistemi ile ilişkili dispeptik yakınmalarda
genellikle aşırı beslenme ile ilgili olup
geçicidir (dismotilite ve/veya hiperasidite semptomları). Uygun beslenme
önerilerine dikkat edilmesi veya yeterince dikkat edilemiyorsa antiasit, proton pompa inhibitörü, gaz giderici gibi
ilaçların kullanılması ile düzelir. Orucun kendisi gastrite veya ülsere neden
olmaz. Zaten bilinen ülseri olan hastalarda uzun süreli açlığın şikâyetleri
artırabildiği bilinmektedir. Fakat eski
yıllarda öne sürülen ülser kanaması,
perforasyonu gibi komplikasyonların
ramazan süresince veya sonrasında arttığına dair iddiaların objektif kanıtları
çok yetersizdir. Dolayısıyla ülserle ilgili
şöyle bir yaklaşım mantıklı olacaktır:
$ Mide veya duodenum ülseri olanlar
tercihen ramazandan önce uygun tedavilerini yaptırmalıdır, günümüzde modern
ilaç tedavileri ile (asit azatıcı ilaçlar, gerekirse helikobakter pilori eradikasyonu
ve analajeziklerden kaçınmak) ülser tamamen düzelen bir hastalıktır.
$ Ülseri olan kişi arzu ediyorsa, ilaçlarını iftar ve sahurda düzenli
kullanmak ve beslenme
önerilerine riayet etmek
suretiyle oruç tutabilir. Ağrısı veya ciddi şikâyetleri olursa
oruç tutmamalıdır.
$ Komplike ülseri olanların ise (obstrüksiyon,
kanama vb) oruç tutmaları
doğru değildir, uygun tedavileri yapılmalıdır.
Mide rahatsızlığı olanlara
sağlıklı beslenme önerileri
$ İftarda ve sahurda fazla miktarda mideyi doldururcasına yemek yenilmemesi en temel öneridir.
Yemekler yavaş yavaş ve iyice çiğnenerek tüketilmelidir.
$ İftar sofralarında baharatlı, kırmızı et
ağırlıklı ve yağlı gıdalar yerine daha hafif ve sindirilmesi kolay gıdaların (lifli
gıdalar, zeytinyağlı gıdalar, sebze yemekleri, sulu yemekler, meyve) tercih
edilmelidir.
$ Özellikle reflü hastaları yemek yedikten sonra hemen yatmamalıdır (en az 45
dakika- 1 saat). Aksi takdirde hastalarda
retrosternal yanma, ağza acı su gelmesi
ciddi boyutlarda olabilir.
$ İftarla sahur arasında bol miktarda su
içilmelidir.
$ Sigara, kahve, çay, gazlı veya asitli
içecekler, domates, salça ve baharatlı
besinlerin özellikle reflü hastalarınca tüketiminde kontrollü olunmalıdır.
İftar ve sahurda dengeli beslenme
bağırsak rahatsızlıklarını azaltıyor
İftarda ve sahurda düzenli, dengeli beslenerek oruç tutanlarda gaz-şişkinlikağrı gibi irritabıl barsak sendromu
şikâyetleri azalmaktadır. Dolayısıyla bu
kişiler oruç tutabilir. Fakat iftarda ve/
veya sahurda ağır beslenirlerse semptomları daha da artabilir, diyete çok dikkat etmeleri, ilaç kullananların ise ilaç
saatlerini düzenleyerek, tedaviyi kesmemeleri gerekir.
İltihabi barsak hastalıkları (Ülseratif kolit ve Crohn) olanlar hastalıkları hafiforta aktiviteli ve remisyonda ise ilaçlarını kesmemek şartıyla oruç tutabilir. Bu
konuda orucun olumsuz etkisi olmadığı
birkaç çalışmada gösterilmiştir. Fakat
hastalık aktif ise veya oruç ile aktifleşme gözlenirse oruç ertelenmelidir.
Orucun karaciğere olumsuz etkisi
yok
Oruç tutmanın ALT, AST, ALP, GGT
gibi karaciğer testleri üzerine olumsuz
bir etkisi yoktur. Sadece bilirübinlerden,
özellikle indirekt bilirübin düzeyinde
hafif, geçici artışlar görülebilir. Lipid
profilinde geçici olumlu-olumsuz etkiler
bildirilmiştir. Orucun karaciğerin metabolik fonksiyonları üzerine etkileri konusunda yeterli çalışmalar yapılmamıştır. Teorik olarak, doğru diyet ve yeme
alışkanlığını ramazanda da uygulayabilen kişilerde, karaciğer açısından olumlu etkiler görülmesi beklenir. Fakat iftar
ve sahurda aşırı beslenme, kilo alınması
karaciğer yağlanmasına ve lipid profilinde bozulmalara yol açabilir.
U
ltraviyole
ışınlarının
kanserojen
olduğu ve deri kanseri gelişimindeki
ana etken olduğu bugün kesin olarak
bilinmektedir. Tek bir ciddi güneş yanığı dahi
deri kanseri riskini %50 arttırmaktadır. Çocukluk
ve
ergenlik
dönemindeki
güneş
yanıkları
özellikle daha büyük risk oluşturur. Bu nedenle
bebeklerin ilk 6 ay güneşe çıkmaları kesin olarak
yasaktır. Sonrasında güneş koruyucularla güneşe
çıkabilirler. Ozon tabakasının koruyuculuğu
azaldığı ve güneşlenme alışkanlığı arttığından
deri kanserleri hızla artmaktadır. Ancak deri
kanserleri önlenebilir kanserlerin başında gelir;
tek yapılması gereken bilinçli olarak güneşten
korunmaktır. Yine de saat 10.00- 16.00 arası güneş
maruziyeti daima sakıncalıdır. Dışarıdayken de
mümkün olduğunca gölge ortam aranmalıdır. Plaj
şemsiyesinin gölgesi en az koruma sağlarken,
ağaç yeşillikleri en yoğun korumayı sağlar. Kar,
kum ve metal güneşi %90 a varan oranda, deniz
güneşi %15 oranında yansıtır. Uzun kollu, sıkı
dokumalı giysiler güneşten daha iyi koruma
sağlar. Polyester kumaşların koruması kotondan
daha fazladır. Yine de giysilerin güneş koruması
SPF 3-7 arasındadır. Islanan giysilerin koruma
özelliği düşer. Şapka kullanımı korunmaya çok
önemli katkı sağlar. Şapka seçerken, güneşe
tutulmalı,
ışık
geçirmeyen
şapkalar
terci
edilmelidir. 10 cm kenarlı şapkalar daha yoğun
korunma sağlar. Korunmada sonraki basamak
güneşten koruyuculardır. Güneşten koruyucular
dışarı çıkmadan 30 dakika önce sürülmeli, 2-4
saatte bir yenilenmelidir.
Yüzme ve terleme
Siroz olanların oruç tutması
sakıncalı
sonrasında güneş koruyucular tekrar sürülmelidir.
İkterik veya anikterik akut hepatit geçiren hastaların, etyolojisi ne olursa
olsun siroz evresindeki hastaların veya
hepatoma gibi malignite tanılı hastaların
oruç tutması sakıncalıdır. Bu tür hastalarda ilaç alımında düzensizlik, dehidratasyon, hipoglisemi gibi faktörlerin
etkisiyle hem de açlığa karşı toleransın
çok zor olması nedeniyle ciddi aciller
ortaya çıkabilir. İnaktif taşıyıcılar ve
yağlı karaciğer hastaları oruç tutabilir.
Gilbert sendromu olanlarda açlığa bağlı konjugasyon enziminin aktivitesinde
azalma hafifçe bilirübin artışına yol açabilir, bu durum geçicidir. Kronik hepatit hastaları (etyolojisi ne olursa olsun)
oruç tutabilir, fakat antiviral ilaçlarını
iftarda veya sahurda düzenli olarak almaları gerekir. İnterferon türü enjektabl
ilaç kullananlarda yan etkiler nedeniyle,
orucun ertelenmesi uygun olacaktır.
önemlidir, zira az sürüldüğünden etkisi kat kat
Kremlerin yeterli miktarda sürülmesi de çok
düşmektedir. Güneşten koruyan ürünler güneş
yanığını önlemekle kalmaz, kanseri önler,
bağışıklık sisteminin güneşle baskılanmasını ve
cildin yaşlanmasını engeller. Güneş kremlerinin
üzerinde mutlaka ‘geniş spektrumlu’ ibaresi
aranmalı, ürünün hem UVB hem UVA’dan
koruduğundan emin olunmalıdır. D vitamini
sentezinin
güneşten
korunmakla
azalacağı
endişesi anlamlı değildir. Zira güneş ışınlarıyla
salgılanan D vitamininin fazlası, var olan D
vitamini üzerinde toksik etki yaratmakta ve
yıkımına neden olmaktadır. Ülkemizde kış ve
bahar aylarında sadece el sırtı ve yüzümüzün
10-20dakika güneş görmesi D vitamini sentezi
için yeterlidir. Koyu tenliler D vitamini sentezi
Safra taşı oruça engel değil
için daha yoğun güneşe ihtiyaç duyar. Yaş
Oruç tutmanın kolelitiyazis komplikasyonlarını artırmadığı bildirilmiştir. Bu
nedenle akut aciller dışında (kolesitit,
kolanjit gibi) safra taşları oruç tutmaya
engel değildir. Oruç tutmakla semptomatik hale gelirse (biliyer kolik gibi)
ertelenmesi önerilir.
ilerledikçe de D vitamini sentezi azalır. Tüm bu
nedenlerden dolayı D vitaminini kanserojen olan
ultraviyoleden değil, besin desteği olarak almak
daha anlamlıdır.
18 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
“Orucu Bozan ve Bozmayan Muayene ve Tedavi Yöntemleri”
taya serum veya kan verilmesi de, aynı
hükme tabidir.
Din İşleri Yüksek
Kurulu Kararları
k) Diyaliz
Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan
diyaliz, periton diyalizi, hemodiyaliz olmak üzere iki çeşittir.Hastaya herhangi bir
sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen
hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda içerikli
sıvı verildiği için oruç bozulur.
l) Anjiyo yaptırmak
Din İşleri Yüksek Kurulu, Dini Soruları
Cevaplandırma Komisyonu’nca hazırlanan "Orucu
Bozan ve Bozmayan Muayene ve Tedavi Yöntemleri"
konusunda açıklamalarda bulundu
Tedavi görürken oruç tutmak
Kurul tarafından yapılan görüşmeler sonucunda, birçok kişinin, çeşitli sağlık
problemleri nedeniyle tedavi görmekte olduğu ancak bu kişilerin bir kısmının tedavi görürken oruç tutmayı da istediği ifade
edilerek, “Ancak, bu tedavi ve muayene
yöntemlerinin oruçlarına zarar verip vermeyeceği konusunda tereddüde düşmekte
ve bu konuda Başkanlığımızdan bilgi istemektedirler. İslâm'ın beş temel esasından
biri olan oruç, ayet ve hadislerdeki tanımına göre, fecr-i sadıktan güneşin batmasına kadar yemekten, içmekten ve cinsî
münasebetten uzak durarak ifa edilen bir
ibadettir. Buna göre oruç, ibadet niyetiyle
yemekten, içmekten ve cinsî münasebetten uzak durmaktan ibarettir ve bunlardan
birinin yapılmasıyla oruç bozulur. Bu konuda bütün İslâm bilginleri görüş birliği
içindedir” denildi.
kanallarda ve mukozasında mesamat yolu
ile emilerek vücuda alınmaktadır. Damlanın yok denilebilecek kadar çok az bir kısmının, sindirim kanalına ulaşma ihtimali
bulunmaktadır. Bu bilgiler, yukarıdaki bilgilerle birlikte değerlendirildiğinde, göz
damlası orucu bozmaz.
c) Burun damlası
Tedavî amacıyla burna damlatılan ilacın
bir damlası, yaklaşık 0,06 cm3tür. Bunun
bir kısmı da burun çeperleri tarafından
emilmekte, çok az bir kısmı mideye ulaşmaktadır. Bu da, mazmazada olduğu gibi
ma'fuv kapsamında değerlendirilebilir.
d) Dil altı
orucu bozmayacağının hadislerde yer aldığının belirtildiği açıklamalar ışığında,
orucu bozup bozmayacağı bakımından
muayene ve tedavi yöntemleri aşağıdaki
şekilde sıralandı :
a) Astım hastalarının kullandığı sprey
Akciğer hastalarının
kullandıkları spreyden, bir kullanımda
1/20 ml. gibi çok az
bir miktar ağıza sıkılmaktadır. Bunun da
önemli bir kısmı ağız
ve nefes boruları cidarında emilerek yok
olmaktadır. Bu itibarla astımlı hastaların, sağlığı oruç tutmalarına uygun olup başka bir hastalıkları da
yoksa, rahat nefes almalarını sağlamak
amacıyla ağza püskürtülen oksijenli ilaç
orucu bozmaz.
Bazı kalp rahatsızlıklarında dilaltına konulan ilaç, doğrudan ağız dokusu tarafından emilip kana karışarak kalp krizini
önlemektedir. Söz konusu ilaç ağız içinde
emilip yok olduğundan mideye bir şey
ulaşmamaktadır. Bu itibarla, dil altı kullanmak orucu bozmaz.
e) Endoskopi, kolonoskopi yaptırmak,
makat veya ferçten ultrason çektirmek
Midedeki hastalığı tespit amacıyla mideyi
görüntülemek veya mideden parça almak
için yaptırılan endoskopide, ağız yoluyla
mideye tıbbî bir cihaz sarkıtılmakta ve
işlem bittikten sonra çıkarılmaktadır. Endoskopi veya kolonoskopi yaptırmak; makat veya ferçten ultrason çektirmek; yeme,
içme anlamına gelmemekle birlikte, çoğunlukla cihaz içinden su verildiği için
oruç bozulur. Ancak söz konusu işlemlerde cihazların kullanımı sırasında sindirim
sistemine su, yağ ve benzeri gıda özelliği
taşıyan bir madde girmemesi durumunda
endoskopi, kolonoskopi yaptırmak, makat veya ferçten ultrason çektirmek orucu
bozmaz.
f) İdrar kanalının görüntülenmesi, kanala ilaç akıtılması
İdrar kanallarına giren cihazlar veya akıtılan ilaçlar orucu bozmaz.
g) Anestezi
b) Göz damlası
Uzman göz doktorlarından alınan bilgilere göre, göze damlatılan ilaç miktar olarak çok az (1 mililitrenin 1/20'si olan 50
mikrolitre) olup bunun bir kısmı gözün
kırpılmasıyla dışarıya atılmakta, bir kısmı
gözde, göz ile burun boşluğunu birleştiren
Anestezi, nefes yolu veya iğne ile vücuda ilaç verilerek oluşturulmaktadır. Nefes
yolu veya iğne ile yapılan anestezi, mideye ulaşmadığı gibi, yeme-içme anlamı da
taşımamaktadır. Ancak bölgesel ve genel
anestezide, acil durumlarda ilaç ve sıvı
vermek amacıyla damar yolu açılarak, bu
açıklık işlem süresince serum vermek suretiyle sağlanmaktadır. Bu itibarla, lokal
anestezi, orucun sıhhatine engel değildir.
Bölgesel ve genel anestezide serum verildiği için oruç bozulur.
h) Kulak damlası ve kulağın yıkattırılması
Muayene ve tedavi yöntemleri
Yıkanmak, ağza su almak (mazmaza), diş
fırçalamak (misvak kullanmak), sürme
çekmek, eşini öpmek, yağlanmak, koku
sürünmek gibi pek çok uygulamanın da
Acı ileten sinir yolları üzerinde iletimin
değişik seviyelerde engellenmesi anestezi
oluşturmaktadır. Lokal, bölgesel ve genel
anestezi olmak üzere, üç türlü anestezi
vardır.
Kulak ile boğaz arasında da bir kanal bulunmaktadır. Ancak kulak zarı bu kanalı
tıkadığından, su veya ilaç boğaza ulaşmaz. Bu nedenle kulağa damlatılan ilaç
veya kulağın yıkattırılması orucu bozmaz.
Ancak kulak zarının delik olması durumunda, kulak yıkattırılırken suyun mideye ulaşması mümkündür. Bu itibarla, orucu bozacak kadar suyun mideye ulaşması
halinde oruç bozulur.
i) Fitil kullanmak, lavman yaptırmak
Ağrı kesici, ateş düşürücü olarak veya
diğer bazı amaçlarla makattan; mantar
ve bazı kadın hastalıklarının tedavisinde
ferçten fitil kullanılmaktadır. Lavman,
tıbbî operasyon öncesi veya kabızlıkta kalın bağırsak da bulunan dışkının, anüsten
içeriye, sıvı verilerek dışarı çıkarılmasıdır.
Sindirim sistemi, ağızla başlayıp anüsle
sona eren, sindirim borusu ile sindirim
bezlerinden oluşur. Sindirim borusu ise,
ağızla başlar. Sindirim ince bağırsaklarda tamamlanmaktadır. Kalın bağırsaklarda ise, sadece su, glikoz ve bazı tuzlar
emilmektedir. Kadının ferci ile sindirim
sistemleri arasında ise bir bağlantı bulunmamaktadır.
Halk arasında anjiyo olarak bilinen operasyon, teşhise yönelik (anjiyografi) ve
tedaviye yönelik olarak uygulanmaktadır.
Anjiyografi vücut damarlarının görüntülenmesi demektir. Gerek anjiyografi,
gerekse anjiyoplasti operasyonlarında yemek ve içmek anlamı bulunmadığından,
oruç bozulmaz.
m) Biyopsi yaptırmak
Tahlil amacıyla vücudun herhangi bir organından parça alınması (biyopsi), orucu
bozmaz.
n) Kan vermek
Kan vermenin orucu bozup bozmayacağı
konusunda, Hz. Peygamber'den rivayet
edilen "Hacamat yapanın ve yaptıranın
orucu bozulur." (Ebû Davûd, Sıyam, 28)
hadisinden hareketle bazı İslâm bilginleri
kan vermekle orucun bozulacağını söylemişlerdir. Din bilginlerinin çoğunluğu ise,
Hz. Peygamber'in oruçlu iken hacamat
olduğuna dair rivayeti (Buhârî, Savm, 32;
Ebû Dâvûd, Sıyam, 29) esas alarak kan
vermenin orucu bozmayacağını söylemişlerdir. Bu iki hadis ve diğer rivayetler
birlikte değerlendirildiğinde, "Hacamat
yapanın ve yaptıranın orucu bozulur." Hadisinin "hacamat yapanın ve yaptıranın
orucu bozulma tehlikesiyle karşı karşıyadır." şeklinde anlaşılmalıdır. Zira hacamat
yapan kişi emerek kanı aldığı için boğazına kan kaçma ihtimali, hacamat yaptıranın
ise zayıf düşeceğinden yeme içme zorunda kalma ihtimali bulunmaktadır. Nitekim
Enes b. Malik
de, hacamat yaptırmanın oruçluyu zayıf
düşüreceğinden dolayı hoş karşılanmadığını söylemiştir (Buhârî, Savm, 32). Bu
itibarla, oruçlu iken kan vermek orucu
bozmaz.
o) Merhem ve ilaçlı bant
Bu itibarla kadınların fercinden kullanılan
fitiller, orucu bozmaz. Makattan kullanılan
fitiller ise, her ne kadar sindirim sistemine
dahil olmakta ise de, sindirim ince bağırsaklarda tamamlandığı, fitillerde gıda verme özelliği bulunmadığı ve makattan fitil
almak yemek ve içmek anlamına gelmediği için, orucu bozmaz.
j) İğne yaptırmak, hastaya serum ve
kan vermek
İğnenin orucu bozup bozmayacağı, kullanılış amacına göre değerlendirilebilir.
Ağrıyı dindirmek, tedavi etmek, vücudun direncini artırmak, gıda vermek gibi
amaçlarla enjeksiyon yapılmaktadır. Gıda
ve keyif verici olmayan enjeksiyonlar, yemek ve içmek anlamına gelmediklerinden
orucu bozmazlar. Ancak gıda ve/veya keyif verici enjeksiyonlar orucu bozar. Has-
Deri üzerindeki gözenekler ve deri altındaki kılcal damarlar yoluyla vücuda sürülen yağ, merhem ve benzeri şeyler emilerek kana karışmaktadır. Ancak cildin bu
emişi, çok az ve yavaş olmaktadır. Diğer
taraftan bu yeme içme anlamına da gelmemektedir. Bu itibarla, deri üzerine sürülen
merhem, yapıştırılan ilaçlı bantlar orucu
bozmaz.
Numune Gazetesi
Temmuz-Ağustos 2013
19
Kayna
mı
Mangal ve Sağlık
YAŞAMIMIZIN temel maddesi olan
besinler, satın almadan tüketime kadar
geçen aşamalarda sağlıklı hazırlama
ve pişirme yöntemlerinin uygulanmaması ve hijyenik koşulların yeterince
sağlanamaması nedeniyle zararlı hale
gelebilmekte ve sağlığımız için gizli
bir tehlike oluşturabilmektedir. Belirli
pişirme yöntemlerini sıklıkla kullanan
toplumlarda bazı kanser türlerinin sık
görülmesi, yenen ve içilen gıdaların
tür ve miktarlarına dikkat edilmesi gerektiği kadar pişirme yöntemlerine de
özen gösterilmesi gerekliliğini ortaya
koymaktadır. Yapılan araştırmalarda, gıdalara uygulanan yanlış pişirme
yöntemleri sonucunda oluşan bazı
kanser yapıcı maddelerin solunum ve
sindirim yoluyla alınması ile özellikle
akciğer ve sindirim sistemi kanserlerine neden olduğu bildirilmektedir.
Yanlış pişirme yöntemleri sonucunda oluşan kanser yapıcı maddelerden
birisi polisiklik aromatik hidrokarbonlar (PAH) dır. PAH'ların ızgara,
dumanlanma ve kızartma işlemleri
sırasında kullanılan yüksek ısıl işlemlerde gıdalarda oluşmakta, mangalda
pişirilen etlerde yüksek konsantrasyonlara çıkmaktadır. Araştırmalarda,
etin, odun ateşinin alevine doğrudan
tutulması durumunda yüksek düzeyde, kor üzerinde pişirildiğinde ise daha
düşük düzeyde PAH oluştuğu saptanmıştır. Yiyeceklerin pişirilmesi sırasında erimiş yağların ısı kaynağı üzerine
damlaması sonucu meydana gelen parçalanma ile PAH oluşumu artmakta ve
atmosfere de yayılmaktadır. Bu arada
özellikle etin üzerinde de birikmektedir. PAH daha çok yağda depolanabildiğinden etin yağ içeriğinin artması
da PAH miktarının artmasına neden
olmaktadır. Hamburger, biftek, balık
ve tavuk etlerinin yüksek ısıda mangal
ateşinde pişirilmesi sonucunda PAH
içerikleri önemli ölçüde artmaktadır.
Mangaldaki kömür ve kömür tozları, pişirilen besinlerin üzerine sinerek
karsinojen etki yapmakta, başta mide
kanseri olmak üzere yemek borusu ve
kalın bağırsak kanserlerine neden olabilmektedir.
Ayrıca, sıcak havalarda bozulma riski
yüksek besinlerden et ve ürünlerinin
uygun koşullarda hazırlanmaması ve
pişirilmemesi, uzun süre bekletilmesi sonucunda da besin zehirlenmesi
ile karşılaşılabilmektedir. Bu nedenlerle özellikle yaz aylarında mangal
yapmak amacıyla tüketilen besinlerin
uygun koşullarda hazırlanması, saklanması ve sağlıklı pişirme yöntemleri
ile pişirilmesi sağlığın korunması açısından son derece önemlidir.
ş su ar
Kayn
ınmış
a
m
ı
ş su y
eder.
mıdır
a
N
?
kirle itrat, a lnızca b
tici
ğ
a
k
ı
r
t
erile
meta
madd
ayrıl
ri
l
a
ma i maz. Ba e kayna ler gibi ç yok
şlem
t
z
ı
ı
l
a
i suy durum rak su oğu
madd
e
l
e
rin k u azalttığ larda ka dan
rabil
y
o
i
ı
ulaşm r. Ancak nsantras için kirl naty
etici
t
o
a
e
m
nu
imka
kulla
nı bu iz ve güv nu arttı
n
m
a
mak,
enli
dan
lunm
s
getir sudaki mönce ka uyorsa s uya
y
u
i
temd lmek içi ikroplar natıp so ları
n ku
ı etk
ir.
ğuti
llanı
lan siz hale
bir y
ön-
emir
d
r
e
l
?
ek
yiyec zengindir urta, pegki-li
g
n
um
la
Ha ından
et, y urubak .
ı
z
m
ı
k
ı
ı
k
rm er ve
ıd r
ba
l
r, kı
klar
ciğe
eyve ayna
Kara , kuru m engin k
mez emirin z
ler d
Ambala
jlı
hangi b suların etiket
in
ilgilere
yer veri de
Suları
n etik
lir?
im
eti
Mangal Keyfi İçin Sağlıklı
Beslenme Önerileri
1. Mangalda pişirilmek için tavuk
eti gibi beyaz etlerin tercih edilmesi, eğer kırmızı et pişirilmek istenirse yağsız olması ve içine kuyruk
yağı konulmaması gerekmektedir.
2. Yakıt olarak alevsiz yanan ladin
ağacı veya çam kozalakları, tezek
gibi kaynaklar kullanılmamalı, saf
odun kömürü tercih edilmelidir.
3. Kömür közüyle et arasında en
az 15 santimetrelik bir mesafe bırakılmalı, etler ateşe çok yaklaştırılmamalı, alevle yakılarak pişirilmemelidir.
4. Etlere pişirilmeden önce terbiye
işleminin uygulanması (sıvıyağ,
sirke, limon suyu, süt, yoğurt, tuz
vb. oluşan soslar) tercih edilmeli,
bu işlemde çay şekeri kullanılmamalıdır.
5. Çiğ veya pişmiş et ve et ürünleri
açıkta veya oda sıcaklığında bırakılmamalı, tüketilene kadar buz-
nde
la e
lıkça dildiği yer suyun adı,
i
v
Bakan erilen izni n adresi, B cinsi,
n tari
lığın u
akanh
Bakan
lığın ygun gördü ve sayısı
,
işleml
izni il
ğü uy
e
e
metre r, suyun s suya uyg arılar,
le
a
u
ma ta r yer alır. İ hip olduğu lanan
rihi il
mal v
e son parae part
etiket
kullan
i
ü
v
z
e
e
rin
se
veya
kapak e yazılabil ri numaras
diği g
ı
yazılm
üzerin
ib
e
ış olm
alıdır. görünür ş i kap
ekilde
dolabı ısısında (0-4°C) muhafaza
edilmelidir.
6. Çiğ besinler ile pişmiş yiyecekler birbirine temas etmeyecek şekilde üzerileri kapalı olarak muhafaza edilmelidir.
7. Mangal etlerinin yanında mutlaka söğüş sebze, salata, meyve
gibi besinler tüketilmeli, sebze ve
meyveler iyice yıkandıktan sonra
yenilmelidir.
8. Sıcak havalarda alkol tüketiminden kaçınılmalı, kafeinli ve gazlı
içecekler yerine de ayran, limonata, meyve suyu gibi içeceklerin tüketimine özen gösterilmelidir.
9. Özellikle çiğ kırmızı et, kümes
hayvan etleri ve yumurta gibi besinleri hazırladıktan sonra eller
iyice yıkanmalı, bu tür besinler ile
pişirilmeden tüketilecek sebze ve
meyveleri hazırlarken ayrı doğrama tahtası ve bıçaklar kullanılmalıdır.
1
lere e şeker
k
e
b
v
gen be ar tuz
e
d
tam ünü
Ne a kad ir?
z
enü yük ad
n
yaşı memeli rekleri kh solidgelene mk esi
l
l
veri lere böeb böbreyaşına rin verşi kalorui -
v
ir
b
ek
nle bo
Beb ediği için b u besi r de atkısı ttığı
l
e
k
l
m
ı
liş ırdığ e tuz . Şek eye i aza rden
artt tuz v ğildir gelişm isteğin esinle
dar un de olup, eme gun b
uyg nağı ı ve y in uy
kay madığ kler iç
lun bebe
için ildir.
değ
20 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Her 100 Kişiden 8’inde
Akut Apandisit Görülüyor
Akut apandisit, karnın sağ alt kısmında bulunan apandix
vermiformisinin (kör bağırsak) iltihaplanmasıdır. Normalde
karnın sağ alt kısmında yer alan bu organ vücudun çeşitli
yerlerinde de bulanabiliyor.
ANKARA Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Cerrahi Kliniği Eğitim
Görevlisi Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, Akut apandisitin her yaş grubunda
görülmekte beraber, özellikle 20-30 yaşlarda daha sık rastlandığına dikkat çekerek, akut apandisitin temel olarak apandix vermiformis lümeninin tıkanmasıyla
oluştuğunu söyledi. Hamamcı, "Nadir
olarak lenf dokularının şişmesi, meyve
çekirdeği, bağırsak parazitleri gibi nedenler de akut apandisite neden oluyor.
Apandix lümeninin tıkanması sonucu
lümende sıvı birikir, mikroorganizmalar
çoğalır ve lümen içi basınç artar. Bu basınç artışı da apandixin dolaşımının bozulmasına yol açar." dedi. Hamamcı, bu
durumun zamanında tedavi edilmeyen
hastalarda apandix vermiformisinin herhangi bir yerinden delinmesine neden
olabileceğine dikkat çekti.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 6. Cerrahi Klinik Şef Yardımcısı Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, akut apandisitte en önemli belirtinin
karın ağrısı olduğunu, bu ağrının genellikle göbek çevresinde başladığını, 4-6
saat sonra karnın sağ alt kadranına yerleştiğini ve göbek çevresindeki ağrıların
azalma ve artma gösterdiğini ve ağrının
sürekli hale geldiğini söyledi. Göbek
çevresindeki ağrının hastalar tarafından
net olarak lokalize edilemediğine dikkat
çeken Doç. Dr. Hamamcı, ağrının sağ
alt kadrana geçmesiyle ağrının hastalar
tarafından net bir şekilde gösterildiğini
kaydetti.
Bu tür şikayetleri olan hastaları ağrı kesici ilaç almamaları konusunda uyaran
Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, "Bir
şeyler yenilip içilmemeli ve derhal bir
hastaneye başvurulmalıdır" diye konuştu.
Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, akut
apandisitin gelişen hastalarda ilaçla te-
EPİLEPSİ
Ak, epilepsi nöbetlerinin çok değişik
çeşitlerinin olduğunu ve kırkın üzerinde nöbet tipinin tanımlandığını söyledi. Dr. Ak, "Herkes tarafından epilepsi
veya sara dendiği zaman anlaşılan ve
iyi bilinen tonik-klonik nöbetin yanı
sıra başkalarının farketmeyeceği kadar hafif nöbet çeşitleri de vardır. Tanımlanmış bu mevcut nöbet tiplerine
rağmen, herkesin geçirdiği nöbet kendine özgü bazı farklılıklar gösterebilir" dedi.
Bu tip durumların bazı hastalara epilepsi tanısının konulmasını güçleştirdiğini ve çok çeşitli karışıklara neden
olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Fikri
Ak, bu durumdaki pek çok hastaya
tanı konulamadığını ve problemin ne
olduğunun açığa kavuşmasının yıllar
alabileceğini kaydetti. Aynı zamanda
başka bir bozukluğun yol açtığı belirtilerin yanlış olarak epilepsi tanısı ala-
Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, akut
apandisiti olan hastaların zamanında
doktora başvurduğunda tedavisinin basit olduğunu ancak geç kalındığında
Alkollü içecekler, nöbet oluşumuna
yol açabileceği ve epilepsi ilaçların
etkilerini değiştirebileceği için kesinlikle kullanılmamalıdır.
Aç kalınmamalıdır.
Epilepsi (sara hastalığı) dünya nüfusunun yaklaşık % 1
ini etkileyen bir hastalıktır. Hastalık, erkek ve kadınlarda
ırk ayrımı olmadan eşit olarak görülmektedir. Epilepsi
nöbetleri herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir ama sıklıkla
gençler ve yaşlılar etkileniyor
ANEAH Nöroloji Kliniği Eğitim ve
İdari Sorumlusu Uzm. Dr. Fikri Ak,
halk arasında sara hastalığı olarak da
bilinen epilepsinin kısa süreli beyin
fonksiyon bozukluğuna bağlı oılduğunu ve beyin hücrelerinde geçici anormal elektrik yayılması sonucu ortaya
çıktığını belirtti.
davi imkanının olmadığını, bu hastalarda kesin tedavinin cerrahi olduğunun altını çizdi. Akut apandisit ameliyatlarının
günümüzde güvenli ameliyatlardan biri
olduğunu belirten Doç. Dr. Enver Okan
Hamamcı, bazı durumlarda apandix vermiformisinin delinebildiğini, bunun sonucunda da peritonit (karın zarı iltihabı)
oluştuğunu söyledi. Hamamcı, "Genellikle akut apandisitin erken aşamalarında görülmeyen bu durum sıklıkla karın
ağrısının önemsiz olduğunu düşünerek
ihmal eden ve ağrı kesicilerle zaman
kaybeden hastalarda görülüyor. Delinen
apandisitten çıkan zararlı mikrobik ve
toksik sıcı karın zarı iltihaplanmasına
yol açıyor. Geç kalındığında ölümcül bir
seyir izleyebiliyor." şeklinde konuştu.
bileceğine de değinen Ak, gelişen tanı
yöntemleri sayesinde yanlış tanıların
giderek azaldığını söyledi.
Dr. Fikri Ak, epileptik nöbeti tetikleyen faktörleri ve epilepsili hastaların
dikkat etmesi gerekenleri şu şekilde
sıraladı:
Epilepsi hastalığı olan kişi aşırı uykusuz kalmamalı, günde en az 7-8 saat
uyumalıdır.
Çay, kahve ve kola gibi uyarıcı içecekler ılımlı tüketilmelidir.
Uzun süreli ve yakından televizyon
(en az 3 m. olmalı) seyredilmemeli
ve fazla bilgisayar kullanılmamalıdır.
Böyle zamanlarda oda ışığı mutlaka
açık olmalıdır.
Epileptik hasta, aşırı efor sarf etmemeli ve bunu gerektiren sportif faaliyetlerden kaçınmalıdır.
İlacı doğru kullanmamak hastanın nöbet geçirmesine neden olabilir. Ayrıca
antiepileptik ilaçların etkinliğini azaltan diğer ilaçların kullanımı nöbet riskini artırabilir.
B6 vitamin eksikliği ve kan elektrolit
dengesinde bozulma nöbet riskini arttırabilir.
Epilepsili hastalar yüksek yerlerin
(balkon, çatı vs.) kenarında bulunmamalı ve nöbet geçirdiğinde hayati
tehlikeye girebileceği yerlerden uzak
durmalıdır.
Nöbetler kontrol altına alınıncaya kadar motorlu taşıt kullanılmamalıdır.
Epilepsili kişi evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Epileptik kişi evlenecek
ise eşi hastalığını bilmelidir. Bayanlar
hamile kalmadan önce mutlaka doktoru ile görüşmelidir.
Alınan ilaçların hastalığı tamamen
geçirmeyebileceği bilinmelidir. Ama
ilaçlar nöbet gelmemesini ya da sayısının azalmasını sağlayacaktır.
İlaçlar, düzenli ve mutlaka önerildiği
şekilde kullanılmalıdır.
ölümcül bir seyir izleyebildiğini söyledi. Özellikle çocuk ve yaşlılarda tanı
güçlüklerine bağlı olarak teşhis ve tedavideki gecikmelerin ölüm riskini arttırabileceğinin altını çizen Doç. Dr. Hamamcı, bu nedenle bu hastaların karın
ağrısı, iştahsızlık gibi durumlarda hastaneye başvurmak için zaman geçirmemeleri gerektiğini ifade etti.
Düzenli aralıklarla doktor kontrolüne
gidilmelidir.
Hastalar, yanında iyi yüzme bilen birisi olmak şartıyla denize girebilir, fakat uzun süre denizde ve güneş altında
kalmamalı, aşırı yorulmamalıdır.
Epilepsili hasta elinden geldiğince
üzülmemeli, olur olmaz şeyleri dert
etmemelidir.
ANEAH 2. Nöroloji Kliniği Şefi Uzm.
Dr. Fikri Ak, son olarak epilepsi hastalarına bazı önerilerde bulundu. Dr.
Fikri Ak; “Epilepsi kısmen de olsa
hayatınızı etkileyebilir, ama normal,
aktif bir hayat sürmenizi engellemez,
bazı meslekler dışında yapamayacağınız hiçbir şey yoktur” dedi. Dr. Fikri
Ak, anne ve babalara da seslenerek,
çocuklarının kendini hasta olarak görmesine ya da epilepsiyi bir özürmüş
gibi kullanmasına izin vermemelerini
gerektiğini kaydetti. Ak, epileptik bir
hastanın aşırı kollanmasına, sosyal yaşamdan geri bırakılmasına, takip edilmesine ve kendisine gereğinden
fazla ilgi gösterilmesine
gerek olmadığını
da sözlerine ekledi.
Numune Gazetesi
Birçok sinsi hastalığın
göstergesi, GECE TERLEMESİ
ANEAH Dahiliye Kliniği Eğitim
Görevlisi Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, gece terlemesinin çarşafın veya
çamaşırların değiştirilmesi ihtiyacını
doğuracak kadar “sırıl sıklam” terlemek şeklinde olduğunu kaydetti.
Lenf kanseri, kan kanseri, verem,
AIDS, çeşitli tümörler ve uyku apnesi gibi hastalıkların gece terlemesiyle
ilişkili olduğuna değinen Uzm. Dr.
Sennaroğlu, bunların yanında gebelik
ve menopoz gibi fizyolojik durumlarda da gece terlemesine rastlanabileceğini bildirdi. Bazı ağrı kesici ilaçların
ateşin düşmesiyle gece terlemesine
neden olabileceğini ifade eden Engin
Sennaroğlu, bunlar gibi birçok ilacın
da gece terlemesine sebep olacağını
belirtti.
Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, lenf
kanserinin (lenfomların) gece terlemesi ile en çok ilişkili olan kötü huylu hastalıkların başında gelen, sinsi
hastalıklardan biri olduğunu ve erken
teşhiste önemli rol oynadığına dikkat
çekti.
Türkiye açısından özellikle vurgulanması gereken, gece terlemesi ile ala-
Sahte İlaçlar ve İnternet'ten
Satılan İlaçlara Dikkat
ANEAH Başeczacısı, Dr. Ecz. A. Alper
Şahin, günümüzde hemen hemen her şeyin sahtesinin olduğunu, sağlık sektöründe de sahtecilik ve kaçakçılık gibi olayların görüldüğünü ve devletin mümkün
olduğu kadar sağlık harcamalarına destek
olduğunu söyledi. Başeczacı Şahin, sağlığın öneminden dolayı da sektörün her
zaman suistimale açık olduğunu belirtti.
Şahin, dünya genelinde 2005 yılında sahte ilacın piyasa payının yüzde 6 civarında
olduğunu, 2010 da ise bu oranın yüzde 15
civarında olduğunu kaydetti.
Dr. Ecz. A. Alper Şahin, ülkemizde halkın aldığı ilaçların önemli bir bölümünün
sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılandığını, Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi'nde ise yatan hastaların ilaçlarının hastane tarafından karşılandığını ifade etti.
Sahte ilaçların önüne geçmek için üretim, ithalat, satış ve kalite gibi konularda
gerekli tedbirlerin alınmasının önemine
değinen Şahin, eczacıların işinin sadece
ilaç satmak olduğunun unutulmaması gerektiğini, sahte ilaçların azaltılması için de
eczacıların daha güçlü olması ve üretim
noktalarının sık sık denetlenmesinin gerekliliğini savundu.
Dr. Ecz. A. Alper Şahin, "İlaçta kazancın
geri planda olup, sağlığın daha önemli olduğu herkes tarafından bilinmesi gerekir.
Türkiye' de sahte ilaç konusu dünyadan
biraz daha farklı oluyor. Ülkemizde sahte
ilaç olarak piyasa sürülen ilaçlar genellikle ambalajı değiştirilmiş şekilde üretiliyor" dedi.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, gelişmiş ülkelerde kullanılan ilaçların tümünün % 30 dan fazlasını sahte ilaçların
oluşturduğunu ifade eden Şahin, sahte
ilaçlardan korunmak için ilaçları kullan-
madan önce mutlaka bir hekime danışılması ve ilaçtaki belgelerin ve seri numaraların kontrol edilmesi gerektiğini söyledi.
Bitkisel İlaçlar da Tehlike
Oluşturuyor
Dr. Ecz. A. Alper Şahin, bitkisel ilaçlar ve
internetten satılan ilaçlar hakkında ise bitkisel ilaçların, genelde internetten satılan
ve reklamı yapılan ilaçlar grubunda yer aldığını, internetten satılan bitkisel ilaçların
denetim zorluğu ve bu ilaçları kullananların hiçbir bilgi sahibi olmadan bitkisel
ilaç kullanmalarının büyük tehlike oluşturduğunu açıkladı. Bu ilaçların büyük
çoğunluğunun yan etken maddeler içerdiğini kaydeden Dr. Ecz. A. Alper Şahin; bu
bitkisel ilaçların bazı faydalar sağladığını
ancak yüksek oranda insan vücuduna zararlı olduğunu, bu ilaçların kullanılmasını
özendirici yayınlara, desteklere ve övgülere pek kulak asılmaması gerektiğini sözlerine ekledi.
Temmuz-Ağustos 2013
21
kalı diğer bir hastalığın da verem (tüberküloz) olduğunu söyleyen Engin
Sennaroğlu, verem hastalarının en sık
şikayetleri arasında öksürük, yorgunluk, ateş ve gece terlemesi olduğunun
altını çizdi.
Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, bruselloz (peynir hastalığı) un Türk insanı
için önem arz eden nörolojik, hematolojik, pek çok hastalıkla karıştırılabilen ve gece terlemesiyle ilişkili sinsi
hastalıklardan biri olduğunu söyledi.
Bruselloz hastalığının insanlara çeşitli yollardan bulaştığı , ülkemizde de
en çok bulaşmanın çiğ sütten yapılan
peynir ve krema yağlarla oluştuğunu
kaydeden Sennaroğlu, "Kırsal kesimlerde sütler pastorize edilmemektedir.
Sıcak yaz günlerinde hayvanlardan
sağılan sütlere hiçbir ısıtma işlemi
yapılmadan üretilen peynir ve yağlar
hastalığa neden olmaktadır." dedi.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. Dahiliye Klinik Şefi
Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, “Gece
terlemesi şikayeti ile doktora başvuran ve yakın zamanda üst solunum
yolu enfeksiyonu geçirme hikayesi
olan hastalarda infeksiyöz mononükleoz öncelikle araştırılmalıdır.” diye
konuştu. Sennaroğlu, yapılan bir çalışmada infeksiyöz mononükleoz enfeksiyonun, akut ve subakut dönemde
diğer üst solunum yolu enfeksiyonu
nedenleri ile karşılaştırıldığında daha
fazla gece terlemesi ve yorgunluk şikayetlerinin olduğuna dikkat çekti.
Dünya genelinde 2005 yılında
sahte ilacın piyasa payı yüzde
6 civarındayken, 2010`da bu
oran yüzde 15 civarında.
22 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
Ramazan Ayında Beslenme
YAZ sıcaklarına denk gelen Ramazan
ayında doğru beslenmek büyük önem
taşır. Ramazan ayının başlamasıyla; yemek saatlerimiz, yenen yemeğin çeşidi,
aktivite miktarına kadar hayatımızda
birçok değişiklik meydana gelir. Beslenme alışkanlıklarımızda yapacağımız
küçük değişiklikler ile bu dönemi sağlıklı geçirebiliriz. Sağlıklı olmanın ilk
şartı olan yeterli ve dengeli beslenmeyi
sağlayabilmek için Ramazan ayında da
bütün besin gruplarından yeterli ve dengeli olarak tüketmek gerekir.
cekler, tatlı tüketmemeye dikkat edilmelidir.
İftarda;
Özenle hazırlanan iftar sofraları, iftar
davetleri gün boyu açlıktan sonra çok
fazla miktarda yemek yeme arzusunu
uyandırır. Fakat;
Yaz ayında olmamız nedeni ile şerbetli
tatlılar yerine daha hafif oldukları için
sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Tatlılar
iftardan 2–2,5 saat sonra tüketilmelidir.
Aynı anda fazla miktarda yemek yemenin olumsuzluğunu engellemek ve yavaşlayan metabolizmayı hızlandırmak
Orucunuzu oda ısısında bir bardak su
içerek açmalısınız. Arkasından hurma,
kayısı ,zeytin gibi iftariyeliklerden 1-2
adet alınmalıdır. Bunu takiben 1 kase
Bitki çayı
2 kibrit kutusu kadar peynir (60) gr
2 ince dilim kepekli/tam buğday
ekmeği (50gr)
1-2 adet zeytin
1 porsiyon meyve
İFTAR
1-2 adet zeytin veya 1 adet hurma
Açlık döneminin uzun olması nedeniyle
mutlaka sahura kalkılmalıdır. Uzun açlık dönemlerinde metabolik hız azalır,
mide asit salgısı artar, halsizlik ve hipoglisemiler görülür. Bu yüzden sahura
mutlaka kalkılmalıdır. Gece sindirim ve
metobolizma yavaşladığı için tüketilen
besinlerin miktarı ve çeşidi önemlidir.
1 kase çorba
En az 15dak. Ara veriniz
1 porsiyon et yemeği
5-6 yemek kaşığı zeytinyağlı sebze
yemeği
1 su bardağı yoğurt (200gr.)
Yavaş sindirilen ve daha uzun süre
tokluk sağlayan proteinli ve lifli yiyecekler tercih edilmelidir. Bunlar tam
tahıllı ürünler, süt ürünleri, et çeşitleri,
yumurta, yağlı tohumlar, kurubaklagiller, sebze ve meyvelerdir. Sahurda fazla
yiyerek doygunluk sürenizi uzatamayacağınızı unutmayınız.
Kan şekerini hızlı yükselten (Glisemik
indeksi yüksek ) üzüm, kavun, muz, incir gibi meyveler daha hızlı bir acıkma
sağlayacağı için tercih edilmemelidir.
Yine aynı şekilde şeker ve şekerli yiye-
SAHUR
1 adet domates, salatalık
Sahurda;
Kilo kontrolü sağlamak ve mide
şikâyetlerinden korunmak için sahurda
yağlı ve ağır yiyecekler yerine yağ oranı
düşük, günlük protein ihtiyacımızı karşılayacak ve bizi tok tutacak protein içeriği yüksek yiyecekler tercih etmeliyiz.
Örnek Menü (1300 kalori)
yağsız salata
1/6 pide veya 2 ince dilim kepekli
ekmek (50 gr)
ARA ÖĞÜN
1 porsiyon sütlü tatlı
ARA ÖĞÜN
çorba yavaş yavaş içilip yemeğe bir süre
(en az 15 dk) ara verildikten sonra ana
yemeğe geçilmelidir.Yemekte mutlaka
sebze yemeği veya salata bulunmalıdır.
Kızartmalardan, yağlı yiyeceklerden,
tuzlu ve baharatlı yemeklerden, hamur
işlerinden uzak durulmalıdır. Bunların
yerine ızgara, haşlama, buğulama yöntemleri kullanılarak pişirilmiş hafif yemekler tercih edilmelidir.
için iftar ile sahur arasına bir veya iki
adet ara öğün eklenmelidir. 1 avuç kuruyemiş,1-2 porsiyon meyve…
Vücudumuzun vitamin ve mineral ihtiyacını karşılamak için günde 4-5 porsiyon sebze ve meyve tüketmeye dikkat
edilmelidir.
Gün boyu en az 2–2,5 lt su tüketilmelidir. İftar ile sahur arasındaki sürede
1 porsiyon meyve
yavaş yavaş içilmelidir. Nane, limon,
ıhlamur gibi bitki çayları, ayran sıvı alımına destek için tercih edilebilir. Çay
içmek isteniyorsa yemekten 45 dk sonra
içilmelidir.
Unutulmamalıdır ki Ramazan ayında
enerji, protein, vitamin, mineral ihtiyacı değişmez sadece aç kaldığımız süre
değişir.
Ramazan Ayı ve Uyku Düzeni
ANKARA - Turgut Özal Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları
bölümü’nden Prof. Dr. Duygu Özol, uykunun, organizmayı
ruhsal ve bedensel olarak dinlendiren, yaşantımızın üçte birlik
dönemini kapsayan, vücut için onarıcı, yararlı ve vazgeçilmez
bir fizyolojik süreç olduğunu belirtti.
Özol, “Uyku süresi yaşla birlikte değişmekle birlikte, herkesin
uyku süresi genetik olarak belirlenmekte ve bunu değiştirebilmek pek mümkün olmamaktadır. Bazı kişiler günde 12 saat,
bazı kişiler ise 4 saat uykuya ihtiyaç duyarlar. Ancak toplumda
birçok erişkinin ortalama uyku süresi 6- 8 saattir” dedi.
Bazı değişiklikler olur
“Ramazan ayı ve uyku düzeni” konusunda değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Duygu Özol, Ramazan ayında oruç tutan
kişilerin uyku düzenlerinde beklendiği gibi bazı değişiklikler
ortaya çıktığına işaret ederek, “Ramazan ayında sahura kalkmalar nedeniyle uykuya dalma ve toplam uyku süreleri azalmaktadır. Bu da insanların sabahları yorgun olarak uyanmalarına yol
açmaktadır. Sağlıklı bir uyku içinde özellikle Ramazan ayında
daha dikkatli olmak gerekir. Birikmiş uyku açlığı kognitif fonksiyon kaybına, ruh halinin bozulmasına, gündüz uyku halinin
ortaya çıkmasına ve fiziksel performansın olumsuz etkilenmesine yol açmaktadır” diye konuştu.
Uyulması gereken öneriler
İslam medeniyetlerine bakıldığı zaman, uyku hijyeni, refah ve
sağlık gibi ilkeler ile beraber yeterli uyku sağlandığı sürece
oruçlu olmanın insanları etkilemediğinin vurgulanmakta olduğuna işaret eden Prof. Özol, bu çalışmalar ve bilgiler ışığında ramazan ayında uyku düzeninin bozulmaması için şu
önerilerde bulundu: “Uyku düzenimizin fazla bozulmaması için öğünlerde, özellikle sahurda hafif
yemekler yenilmeli, iftar ve sahurda dikkatsizce ağır yemek tüketilmemelidir. Yemek
yedikten hemen sonra uykuya dalınmamalıdır. Çay ve kahve mümkün olduğunca az
tüketilmelidir. Sahura kalkanlar çok ağır
ve kuvvetli yememelidir. Adaçayı, ıhlamur, rezene gibi bitki çaylarının tüketimine ağırlık verilmelidir. Ağır, yağlı, acılı
ve baharatlı yemekler tüketilmemelidir.
Sahurdan sonra uyumamaya gayret gösterilmelidir. İftar sonrası
hafif egzersiz ve yürüyüşler yapılmalıdır. Yatmadan önce süt,
ayran, yoğurt gibi hem uyku yapıcı hem sindirimi kolay gıdalardan tüketilmelidir.”
Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi
23
Lenf Bezi
Kanseri
Lenfoma en hızlı ilerleyen kanser türlerinden biri olmasına
karşın, tedavi başarısı oldukça yüksektir. En önemli belirtileri
boyunda, koltuk altında ya da kasıklardaki ağrısız bezeler,
gece terlemesi, düşmeyen ve sebebi bilinmeyen ateştir. Ayrıca
sürekli yorgunluk ve kilo kaybı da lenfomanın habercisi
olabilir. Ancak bu belirtilerin başka hastalıklarda da
görülebileceği unutulmamalıdır.
ANEAH, Tıbbi Onkoloji Kliniği Başasistanı Doç. Dr. Doğan Uncu, lenf bezi kanserinin vücuttaki çeşitli lenfoit dokulardan
ortaya çıkan ve geniş bir hastalık grubunu
oluşturan bir kanser çeşidi olduğunu söyledi. Genelde bu tümörlerin kanser olarak
değil lenfoma olarak adlandırıldığını belirten Doç. Dr. Doğan Uncu, lenf bezi kanserinin tüm kanser türlerinde % 3 olarak
görüldüğünü ve altıncı sıklıkta görüldüğünü kaydetti.
Genel olarak lenf bezi kanserlerinin hodgkin lenfomalar ve hodgkin dışı lenfomalar
olarak 2'ye ayrıldığını ifade eden Doç. Dr.
Doğan Uncu, "Lenfomalar genelde lenf
bezlerinde ortaya çıkarken özellikle hodgkin dışı lenfomalarda daha sık olarak lenf
bezleri dışında vücudun her organında köken alabilirler. Bunlar da extranodal lenfomalar olarak adlandırılır" dedi.
Son 20 yılda görülme sıklığı artan lenf
bezi kanserinin gittikçe artan tümörler
arasında yer aldığını anlatan Uncu, 'Bu
artış özellikle yaşlılarda extranodal len-
fomalar şekilde görülür. Lenf bezi kanseri
ileri yaş hastalığıdır. Hodgkin dışı lenfomalar daha ileri yaşlarda ortaya çıkarken
hodgkin lenfomalar daha genç yaşlarda
ortaya çıkıyor.' ifadesine yer verdi.
Doç. Dr. Doğan Uncu, lenfoma tanısının
uygun dokunun biyopsi ile alınıp patolojik olarak incelenmesi ile ortaya konulduğunu, lenfomalar için tanı koydurucu bir
laboratuvar olgusunun olmadığını söyledi.
Doç. Dr. Doğan Uncu, ancak çeşitli organ
tutunumlarına bağlı olarak hastalarda anemi, sarılık ve böbrek fonksiyonları bozuklukları gibi bulguların da ortaya çıktığını,
yine hastalarda B semptomları denen ateş,
gece terlemesi ve kilo kaybı görüldüğünü,
özellikle ultrasonografi, tomografi, MR ve
PET gibi güncel görüntüleme yöntemleri
ile hastalığın dağılımı ve yaygınlığının
belirlendiği, tedavi planlamasının da buna
göre yapıldığını anlattı. Uncu, "Hastalığın
evrelemesinde, tutulan lenf bölgesi sayısı bu bölgelerin diyaframın tek tarafında
veya her 2 tarafında olması ve kemik iliği
gibi organların tutulumunun araştırılması
Ataklar Halinde Gelen Bir Baş
Ağrısı Türü: MİGREN
ANEAH, Nöroloji Kliniği'nde görevli
Uzm. Dr. Berna Allı, migren baş ağrılarının genelde tek taraflı (bazen çift taraflı
olabilen), şiddetli, nabız atması gibi hissedilen baş ağrıları olduğunu söyledi. Dr.
Berna Allı, migrende baş ağrısının yanı
sıra bulantı, kusma, ışığa ve sese karşı aşırı duyarlılık gibi belirtilerin de görüldüğünü kaydetti.
Uzm. Dr. Berna Allı, migreni tetikleyen
faktörlerin çok çeşitli olduğunu ve bu
faktörlere mutlaka dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Dr. Berna Allı migreni etkileyen ve tetikleyen faktörleri
şöyle sıraladı.
Bazı besin ürünleri
ve malzemeleri
$ Çikolata, narenciye, soğan, fasulye, fındık ve yüksek yağlı besinler,
$ Alkollü içecekler, kafein ve kafein yokluğu,
Çevresel faktörler
$ Işık: Parlak ışık, yanıp sönen ışık,
$ Güçlü kokular: Parfümler, boya, temizlik ürünleri, egsoz dumanı, sigara
dumanı
$ Hava durumu ve seyahat: Hava durumu değişikleri, aşırı nem, deniz seviyesinden çok yükseklerde olmak
Bazı besin katkı maddeleri
$ Glutamatlar ya da tat verici maddeler:
Çin yemeklerinde, kurutulmuş ette,
birçok dondurulmuş gıdada, kutulan-
hastalığın evresini belirliyor." şeklinde
konuştu.
Tedavi planlamasından önce hastalığın
kesin alt tipinin belirlenmesinin son derece önemli olduğunun altını çizen Doç. Dr.
Doğan Uncu, lenfomaların çok geniş bir
hastalık grubunu oluşturduğu için Dünya
Sağlık Örgütü sınıflamasına göre yaklaşık 30 alt tipi bulunduğunu ve bu alt tipleri hastanın tedavisinin planlanmasında
ve prognozunun belirlenmesinde oldukça
önemli olduğuna dikkat çekti. Uncu, "Zira
foliküler lenfomalarda hastalığın başlangıç tedavisi ilaçsız takip ederken, agrsif
lenfomalarda (Burkitt lenfoma) ise çok
yoğun kemoterapiler ile beraber kemilk
iliği nakli gündeme gelmektedir dedi."
diye konuştu.
Hastalığın tam alt tipi ve yaygınlığı belirlendikten sonra tedaviye çoklu kemoterapi kombinasyonları ile başlanılmalı
diyen Doç. Dr. Doğan Uncu, hodgkin ve
hodgkin dışı lenfomaların tedavi protokollerinin birbirinden farklılık gösterdi-
ğini, erken evre hodgkin hastalığında %
90 üzerinde tedavi sağlanırken, ileri evre
hodgkin dışı lenfomlarda bu oranın % 20
lerin altına düşebildiğini ifade etti. Radyoterapinin erken evrelerde ve lenf bezi veya
organ tutunumlarında şifa şansını artırabileceğini bildiren Doç. Dr. Doğan Uncu,
sözlerine şöyle devam etti: "Son yıllarda
biyolojik ajanların standart tedavi protokollerine eklenmesiyle tedavi şansının artmıştır, bu konuda en çok kullanılan ajan
lenfoma hücresinin yüzeyindeki bir antijeni hedefleyen ve bir monoklonal antikor
olan rituximabtır. Bu antikor özelllikle B
hücreli lenfoma alt tiplerinde kullanılmaktadır."
Genelde ileri ortaya çıksa da insan hayatının her döneminde görülen lenfomalar
için erken teşhis önemli olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Doğan Uncu özellikle boyun,
koltuk altı veya kasık bölgesinde ortaya
çıkan ağrısız ve ilerleyici lenf bezi büyümelerinde zaman geçirmeden en yakın
sağlık kurumuna müracaat edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
ANEAH 2. Nöroloji Kliniği Uzman Doktoru Berna Allı “ Migren
ataklar halinde gelen bir baş ağrısı türü ve ataklar 4 ile 72 saat
arasında değişen sürelerde olabiliyor. Kişi ataklar arasında
kendini tamamıyla normal hisseder ancak bir sonraki atağın
endişesi içindedir.” dedi.
mış veya hazır çorbada, mangal soslarında, salata soslarında ve besin tozlarında vardır.
$ Aspartam gibi tatlandırıcılar: Gazlı
içeceklerde, meyve sularında, multivitaminlerde, sakızda vardır.
$Tiramin: Eski peynirde, bazı şarap-
larda, tuzlanmış ringa balığında, kurutulmuş füme balıkta, ekşi kremada,
yoğurt ve maya ekstrelerinde vardır.
$ Sodyum nitratlar: Sosisli sandviçte
vardır.
$
$
$
$
Yaşam biçimi
Uykusuzluk ya da çok uyumak
Düzenli beslenmemek
Sigara içmek
Fiziksel güç harcamak, ritim değişikliği
$ Stresin artması, stres boşalması ya da
sevinç ve kızgınlık gibi güçlü duygular
Diğer nedenler
$ Kadınlarda hormonal değişiklikler:
Menopoz, oral kontrasepsiyon, hormon replesman tedavisi, gebelik, bazı
ilaçlar
Önleyici bir tedavi yolu ile atakların sıklığını ve şiddetinin,
hastaya bağlı olarak yarı yarıya
azaltılabileceğini ifade eden Dr.
Berna Allı; herhangi bir tedavi
almadan sadece tetikleyici faktörlerin kontrolü ile yaşam kalitesinde anlamlı
bir artış sağlanabildiğine dikkat çekti.
24 Temmuz-Ağustos 2013
Numune Gazetesi

Benzer belgeler