komünar - Komunar.NET

Transkript

komünar - Komunar.NET
KOMÜNAR
2005
Sosyalizmden Ku ku Duymak nsandan ve Onun
Gelece inden Ku ku Duymakt r
Kas m-Aral k-Ocak 2010-2011
l-6 Say 48
Üç Ayl k deolojik-Teorik Dergi
YA
“KAP TAL ZM”
YA
“ÖZGÜR YA AM”
NDEK LER...
Gerçe in Dili
Olarak Sanat Ve Edebiyat........................3
Son Kölelik Düzeni:
KAP TAL ST MODERN TE......................12
Kapitalizm, Devlet ve ktidar n
Neresindedir?............................................24
Kapitalist Modernitenin
Dinsel ölenleri: ÜÇ “S” LER..................37
Kapitalizm
En Geli mi ve Kurumla
Zor Temelinde
Kapitalist Modernitenin
Resmi deolojisi: L BERAL ZM.............52
Kapitalist Modernite Döneminde Kültür ve Ahlak n Ba ca Özellikleri.......76
Bir Art k-De er, Birikim
Tarz
r
Gerçek Bir Halk Sava :
N DEVR ...............................................90
KOMÜNARDAN
2005’in Aral k ay ndan bu yana 48. say
ç karan dergimizin yay m hayat
girerken yeniden yolda larla birlikte olman n onuru ile ‘merhaba’ diyoruz.
n 6. y na
Yolda lar
Geçti imiz 2010 y nda, halk z ve mücadelemiz aç ndan kader-belirleyici geli meler
ya anm r. Özellikle Kuzey’de sömürgecilik, ya am n her alan nda soyk
dayat rken,
Önder APO’nun perspektifleri ve fiili öncülü ü ile Partimiz ve Halk z, bu y l içinde dü man sadece ulusal boyutta de il uluslararas alanda da darbe yemesini ve hesaplar n bozulmas sa lad .
Önderli imizin belirledi i 1 Haziran hamlesi ile mücadelemizin 4. döneme girmesi, 35
ll k dirili ve kurulu mücadelesi aç ndan bir dönüm noktas oldu. KCK operasyonlar ve
yarg lamalar na ba olarak geli tirilen askeri operasyonlar n kar na böylesi bir hamle
ile ç lmas , sadece TC’nin de il PKK’yi de tasfiye edece ini sanan tüm güçlerin hesaplar
bozdu. Bu nedenle de Türkiye- ran, Suriye, Irak ya da Güney Kürdistan ve Türkiye- srail ili kileri yeni düzenlemelerle kar kar ya kald . Önderli imizin pe pe e geli tirdi i eylemsizlik
kararlar ve Demokratik Özerklik statüsünün hayata geçirilmesi ça
Türkiyeli güçleri,
ABD ve AB siyasetini Kürt sorununun tart lmas içerisine aktif olarak çekti. Bütün bu vb.
geli meler, devletin ve dayand güçlerin hesaplar bozdu u için AKP hükümeti önemli
bir paniklemeyi ya amaya devam ediyor.
imdi 2011 y ile birlikte, bir yan tasfiye di er yan da demokratik çözüm olan s rat köprüsü gibi bir sürecin içerisine giriliyor. Bu nedenle iyi temennilerle yeni bir y la girmekten
ziyade, özgürlükteki srar ortaya koyan örgütlenme ve eylem düzeyini yakalama çabas
elden b rakmamak gerekiyor.
Dü man n tüm oyunlar bozmak, ayn zamanda onu azg nla rmak ya da pani e kap lmas na neden olmak anlam na gelir. O nedenle de azg nla abilecek olan dü man gerçekli ine
kar en kapsaml gerilla ve devrimci halk sava na göre haz rlan rken onun, en ince-sinsi
tasfiye yöntemlerine kar da uyan k olmak gerekiyor. Uyan kl k bilinç demektir. Sinsilik ise
liberalizm silah yla donanm dü man n kar
bile kendi hizmetine sokacak tecrübesinin
olmas anlam na gelir.
Bu nedenle 2011 y
n iki a keskin b çak gibi olan özelliklerini dikkate alarak, kar
oldu umuz kapitalizmin bir tak m temel özelliklerine dikkat çekecek konulara yer verdik.
Çünkü özgürlü ün yolu anti-kapitalist mücadeleden geçiyor. Liberalizmin tüm oyunlar
bo a ç karacak bilinç donan , özgürlük kazan mlar n teminat anlam na geliyor. Bunun
için sadece insan ve toplumu de il, onlarla ilgili olan her eyi tüketim cenderesine alan kapitalist moderniteyi tan mak ve ona kar mücadele etmek demokratik uygarl kç çizginin
bir gere i olmaktad r.
te bu nedenle sadece yakla an seçimlere haz rlanmak ya da sadece demokratik anayasa
çal malar yürütmek de il, tüm toplumsal alanlar n kapitalizme kar örgütlenmesi, demokratik özerkli in ya amsalla rman n bir gere i olmaktad r. Ancak bu ekilde Önderli imizin de belirtti i gibi “2011 y Kürt sorunun demokratik ve bar
l çözümünün
geli ti i bir y l olabilir.” Bu nedenle de “Bütün halk z demokratik seferberlik ruhuyla
hareket etmeli” dir.
te böylesi bir görev yakla
ve bilinciyle “2011 y demokratik seferberlik y olmal r.” diyerek ba ta Önderli imiz, halk z ve yolda lar
n yeni y
kutluyoruz.
Devrimci selam ve sayg lar
zla
KOMÜNAR
Say 48 2011
GERÇE N D
OLARAK SANAT VE EDEB YAT
Abdullah ÖCALAN
Ya am büyük bir olaya dönü türmek,
ya am bir ulusa ve insanl a mal etmek insan n kendi elindedir. Bizim bütünüyle baarmak veya yapmak istedi imiz de budur.
Bizim yapt
z, ya am ulusla rmak, sosyalle tirmek, kültüre kavu turmak, çekici ve
ya an r k lmakt r. Çocuklar gibi kendini kanrarak, a layarak, s zlayarak, ac nd rarak,
sorun k larak bir yere var lamaz; çözümleyici
Art k bu bir terbiye meselesidir. Bir arkada ailesine, “Siz neden beni büyük bir terbiyesiz gibi yeti tirdiniz” diye mektup yazm .
Do rudur. Bize büyük bir terbiyesiz gibi yeti tirilmenin ac
çektiriyorlar. Bütün çabalar z ancak s rl sonuç alabiliyor. Bunlara kocam bebekler diyoruz. Cücele me
dedi imiz olay, iyi bir ya am biçimi de ildir.
Devrimde cücelik bir hastal kt r. Siyasi mü-
olmad ktan, görevlerde belli bir ilerleme olmad ktan sonra hiçbir yere var lamaz. Büyük
bir duyarl kla, oldukça ilerletici bir yaklamla, sorumluluk anlay
gösterdik.
Çaba dedi iniz böyle sergilenir. Öyle ki, en
hayati dersleri ve cesareti verdiklerimizin
bile, bizi ve kendilerini nas l çarçur ettiklerini
görüyoruz. Bunlar sadece kendilerini kolayca
dü mana kapt yorlar. Verilen cesaretten
bunu anl yorlar. Sadece ucuz ahkâm kesiyorlar.
Halbuki bizim yakla mlar zdan hiçbir zaman böyle sonuç ç kar lamaz.
cadelede cücelik hastal , özellikle devrimci
büyümeyi sa layamayan n içine dü ece i
durumdur ve yayg nca ya an lan da budur.
Ki i ne yap p edip kendini büyütmeyi bilecektir. Devrimci büyüme, askeri büyüme, siyasi büyüme olmadan ya amak zordur. Gücü
varsa herkes kendisini yeti tirsin. Bunu saprmaya, böyle çok çe itli sübjektif niyetlerle
bo a ç karmaya gerek yok. Bununla hiçbir
ey kazan lamaz.
Parti de erleri kar nda lay k olmamak;
ne kadar tutars z, ciddiyetten yoksun, ger3
KOMÜNAR
çeklerin fark nda olmayan havai bir tip olundu unu gösterir. Bunlar da böyle bir mücadele
sanat nda hiç yol alamazlar.
Gerçeklerin Dili Sapt rmay Kabul Etmez. Gerçeklerin Dili Hep Ciddidir
Biz zaten a rl kl olarak, Kürt ki ili ini
bir yalanc n dili olmaktan ç karmak istedik.
Demagojik bir dil olmaktan, gerçeklerle ba lant
kaybetmi bir ki ili in dili olmaktan
karmak istedik. Bunun tam tersine, temel
de erlerle ba lant kurdurmaya, ya amla,
özellikle ya am n temel sosyal, siyasal ve
askeri yanlar yla ili ki kurdurmaya büyük
özen gösterdik.
Gerçe in Dilinin En Basit fadesini Buldu u Olay, Hitabettir
Devrim, en ciddi sanat oldu una göre,
devrimin hitabeti çok güçlü ve geli kin olmak
durumundad r. Devrimci dönemler ayn zamanda güçlü hitabet dönemleridir. Devrimin
temel sorunu siyasald r denilir. Siyaset ise
yar yar ya hitabettir. Bütün güçlü siyasal
olu umlar ve devletler ortaya ç kt nda,
güçlü hatipler de ortaya ç kar. Hatta böylesi
dönemlerde büyük bir hitabet yar ba lar.
Bir Roma ça , bütünüyle hitapt r; yine klasik
Yunan ça büyük hitabet ça r. slamiyet’in
do unda büyük bir Arap hitabeti, belagat
vard r. Nereden bakarsan z bak n, bütün
önemli altüst olu dönemleri, ç
süreçleri,
güçlü bir hitabetle ba lar. Örne in, bir
Kur’an’ n dili bile, büyük belagat ve hitabet
örne idir. Ayetlerin, ezanlar n okunmas hep
hitabettir. Yine Türk parlamentosu kuruldu unda, Mustafa Kemal nas l hitap ediyor!
sacas ya am yak ndan ilgilendiren her
önemli temel siyasal iddia, güçlü bir hitabetle
yürütülüyor.
Kürt insan , hitap aç ndan tam bir sa r
dilsiz, konu amaz veya en b kt , en kaç rt
tarz sergiliyor. Ne Kürtçe, ne Türkçe, ne de
Arapça’y konu abiliyor. Hitap dili olmak urada kals n, normal bir konu ma diline bile
sahip de il. Mesela, parti kadrolar n ko4
deolojik-Teorik Dergi
nu malar gerek örgütlemede, gerekse e itim
ve emir-komutada çok yetersizdir. Çok zarar
veriyor. Hitabet tarz parçalay
r, kaç rt
r,
özü aç a ç karmaktan uzakt r. Hitap, bir üsluptur, bir d ar ya yans biçimidir. Hitap,
bir sanatt r. Öz olmazsa, birikim olmazsa,
isterseniz ku dilini kullan n, bülbül olun,
yine de etkili olamazs z.
Güçlü Konu abilmek çin Muhteva,
nanç Ve Azim Gereklidir
Bunlar olmad ktan sonra nas l konu acaks z? Nas l hakim bir hitaba sahip olacaks z? Da k, sistemsiz birikimsiz ki i-
likler konu amaz ve sa lam bir tarz sergileyemezler. Bu dersi insan za uygulamak
demek, yar yar ya dilini tutup d ar ya çekmekle; sa
, solunu, önünü törpülemekle
mümkündür. Belki böylece belli bir tav r ve
tarza dönü ebilir.
Hitabet en etkili silahlardan biri oldu u
halde, o silah sadece saflarda anlay Yetersizliklerini, karmakar kl derinle tirmekte
kullan yor. Baz lar nda ezop dili, baz lar nda
cümleleri yar m b rakma uzmanl var. Balar n da ise hangi dü üncenin anlat lmak
istendi i belli de il. Anlatmak istedi inin
onda birini bile bir cümleye s
ram yor.
çini d a vuru tarz gerçekten yürekler
ac . Ben imdiye kadar güçlü bir parti top-
Say 48 2011
lant nda sa lam bir hitaba tan k olmad m.
Yani arkada lar n a ndan kelimeleri neredeyse kerpetenle ç kar yoruz. Aç k ki bu
büyük bir zay fl kt r.
Askerlik dilinde emir-komuta, hakim bir
hitapla i ler. Bu, dinlendiren, sayg uyand ran,
hatta otoriteyi hissettiren, gerekirse korkutan,
gerekirse çok cesaretlendiren bir hitabetle
yürütülür.
Ama komutan olacaklara bak n; hepsi ölgündür, talimat vermeyi bilemez, terstir, cesaret vermesi gerekirken korkutur, korkutmas gerekiyorsa üzer. Her konuda oldu u
gibi bu konuda da büyük bir yetmezlik sürüp
gider.
Bu neden böyledir? Kürt ki ili i bu kadar
deforme olduktan, bu kadar gerçeklerle ba lant
kaybettikten, biçimsizlik ve temelde
de öz yoksunlu u sonucu bu kadar de tikten
sonra, tabii ki güçlü bir hitaba, onun temel
komutas na ula lamaz. Gerçekten de bakt zda, askerle menin ve siyasalla man n
düzeyi ne kadar geriyse, onu d a vuru biçiminin de o kadar geri oldu unu görüyoruz.
Sava lar
n foto raflar na bak yoruz,
hepsi darmada
k... Bir tarafta ka kolu,
bir taraf nda parkas , bir taraf nda yakas
bükülmü , dü meleri sökülmü . K saca sa lam bir duru yok. Hatta bunu biçim san yorlar; ne kadar da k ve lümpen durulursa
o kadar sa lam bir biçime sahip olundu unu
san yorlar.
Yine rapor yaz yor, raporlar n dili aynen
kence gibi. Bir raporda güzel bir dü ünce
yerine ne kadar kar kl k, yürekler ac durumlar varsa, onlar s ralanm . Neden? Çünkü
ki ilikte hakimiyet yok, sorumluluk yok.
Bütün raporlarda hal ve hareketler s ralanm .
Köylü ilkelli ini a mayan, s radan bir köylü
davran hakim. Basit bir köylü tarz n yaand
rahatl kla söyleyebiliriz. Bu tipler
ayd n ukalas rlar da.
Biraz a çok laf yap yorsa da içerikten
yoksun bir lafazand r. Yani böyle a r biçimsizlik neredeyse egemen bir haldir. Bütün
önemli politikac lar, devlet adamlar , askeri
KOMÜNAR
ki ilikler; hitabeti, biçimi y llarca ö renerek,
kendilerini etkili k lmay bizzat ki iliklerinde
sa lad lar. Çok önemli devletlerin ve önemli
devrimlerin, çok önemli hatipleri ve önemli
biçimleri vard r. Biz genelde sömürgecili in
kurban olan veya dü ürülmü lü ün en derinini ya ayan bir halkta bunu göremeyiz.
Hiçbirisi do ru dürüst konu maz. Kendi gerçe i yoktur; çünkü gerçe ini kaybetmi tir.
Yüzü konu maya utan r. imdi, halk z
neden bu kadar utangaçt r, niye hepsinin
yüzü bu kadar k zar r? Çünkü gerçe i elinden
al nm r. Gerçe i olmayan neye dayanarak
söz söyleyebilir? Güçsüzdür.
Hitap için diyalog olmal , diyalog için
güçlü olunmal r. Yani sa lam bir gerçe i
temsil etmek gerekir. Gerçeklerle, tarihle,
sosyal gerçeklikle ve kültürle yine bilimle
ve siyasetin kendisiyle ba
yitirmi se o
zaman bir zavall gibi ortada kalacaks n demektir.
Oysa askerli in ve siyasetin dili güçlü olman n dilidir. Ki ili i, tarz , havas ; otoriter
olmay , hükmetmeyi esas al r. Bütün komuta
ve merkez yap da çaresizli i ve acizli i
konu uyor. Siyasi ve askeri olmay henüz
becerememi ler. Bu konuda güçlü bir askeri
ki ilik, güçlü bir siyasal-örgütsel ki ilik olsa,
5
KOMÜNAR
kesinlikle otoriter olma ve bu konuda engel
tan mama geli ir. Fakat bu ki ilik var olan
büyüme imkanlar , düzenleme imkanlar
bile kendi yetmezli i içinde bo uyor. te
bu, gerçeklikten kopuk, ucuz bir demagojik
dildir. Bir ezop dili tutturur, ne dedi ini
kendisi de bilmez, anlamaz. Havas , tarz ,
temposu “yapam yorum, edemiyorum, y lm, çaresizim, dertliyim, her an ölebilirim,
fazla ya ama gücüm yoktur” der, durur.
Bunlar a lmak zorundad r.
Nas l sömürgecili e kar , her türlü gericili e kar sava m deniliyorsa; bu biçim,
dil-anlat m, tarz ve tempo gerili ine de bir
son deyip, mücadele edilmelidir. Kendini
böyle yetkinle tiremeyen bu ya am ilerletemez, sa kl bir ya am olamaz. “Ben yeterli,
yerinde ve gerçekçi davranmak zorunday m.
Konu mak zorunday m, anla r olmak zorunday m” denilmelidir. Bir de milyonlara
hitap ediliyor. Böylesine bir sanat benimsemi
olanlar, kelime hatas bile yapamazlar, tav r
yetersizli ine bile dü emezler. “Beni anlayamad , içimdekini anlatamad m” demek olmaz. Bir militan böyle yönlerini bile do ru
dürüst gideremiyorsa veya a na iki cümleyi
bile do ru-dürüst s
ram yorsa, nerede
kald devrimcilik?
Ahbap-çavu luk bizde egemen dildir. Ahbap-çavu luk, dedikodu dili, gayri siyasi ve
oldukça ilgisiz konu malar ya am n yüzde
doksan olu turuyor. Bu, militan n dili olamaz. Militan n ya am böyle süremez. Ben
bir veya bin ki inin bile kar nda olsam,
dilimi temel siyasi gerçeklik d nda kullanmam. Siyasi, askeri, bütünüyle örgütsel konuyu egemen k lar m ve onun etraf nda dönerim, herkesi de dönderirim. Görev adam ,
militan adam, profesyonel militan böyledir.
llard r Kürt insan , kendini sa lam bir
dile kavu turamad . Çocuklar bile yedi-sekiz
ya lar ndan itibaren iyi konu urlar. Demek
ki tembellik, tutars zl k var. Temel, siyasi bir
kadro olmay görev belleyen bir ki i, onun
gereklerini kendinde yerine getirmelidir. Bunun yerine günlük olarak hemen her türlü
6
deolojik-Teorik Dergi
bireysel zaaflar, yetmezlikler dayat p duruyor. Ama politikadan anla lan kendini çocuk gibi dayatmakt r. Mahalli dili bile de tirilmemi tir. Partinin, ordunun dev gibi
siyasi gerçekli inin kar nda yok olunuyor.
Öz-biçim i te böyle ele al r. Y llarca da
sürse ki i kendini yeti tirmeyi bilmelidir.
Türk okullar nda bile mükemmeliyet aran r,
hele askeri okullarda biçim kusursuzdur.
Tabii ona da yüzy llarca güvenmi ler. Bir
Türk subay her eyini üsluba, hitaba borçludur. Tek bir yersiz, kudret, otorite içermeyen
cümle söylemez. Konu mas , temposu, tarz
ba tan sona otoritedir. Kürdün ki ise, zavall
Kelo lan gibi, ezop’un dili gibidir. Yani yenilmi , sindirilmi olan, hükmetmeyen tipin
tempo, tarz ve üslubudur. Madem siyasi olunmak isteniyor, i te gerçe i böyledir. Ama
bütün davran lar örgüt olay ndan uzakt r.
li kiler örgütlülü ü, siyasi derinli i esas alyor. Duygular, tutkular, siyasi içerikten
yoksundur. Ne için ya ad
bile kestiremiyor. Dolay yla irade da
kl vard r.
Düzen, nizam haline gelmedikten sonra, intiharvari giri kaç lmazd r. Y llar n ihmalkarl , temel bir görev verildi inde, onun
kar nda cücele erek, gereklerine ula mayarak ve kaybettirerek ödeniyor. Siyasi e itim
bu yüzden çok önemlidir.
“Siyasi” kelimesi terbiyeyi içeren bir kelime; “seyis”, terbiye sanatç
r. Halk terbiyesi, daha sonra siyasi insan terbiyesine
dönü mü tür. Ama Kürt gerçe inde kar kl k
had safhada; bütün kötü biçemler, bütün
yetmez üsluplar var. Bu, üslup giderilmek
zorundad r.
Siyasi ya ayacaks z, siyasi konu acakz, siyasi seyredeceksiniz, her tarafa siyasi
yans yacaks z, askeri konu acaks z, askeri
yans yacaks z. Hiçbir zaman askeri gerçeklikle, kurallarla ba lant
yitirmeyeceksiniz. Sa lam bir fiziki biçim, ruhu biçim
ve onun dile getirili i, mümkünse onun en
çarp k nmas gereken can al bir görevdir.
Görevlerle oynanmaz, görevlere te et geçilmez, gücü oran nda gerekleri yap r. Dil de,
Say 48 2011
KOMÜNAR
beden de var; ama i letilmemi , biçimlendirilmemi . Herkes biçimi giderek daha az kusurlu yapabilir. Yanl ta srar, “böyle do muum, böyle büyümü üm, ben adam olamam”
demek, sömürgecili in istedi i bir eydir.
Onlar n takt ezop dili, yenilenin, ezilenin
dilidir. Ki, bu da dolayl olarak sömürgecili i
ya amakla izah edilir. Ama bir militan n
böyle sömürgeci etkileri bedeninde ve dilinde
ya amaya hakk yoktur.
Verdi imiz, söyledi imiz her eyi militanlar z alm larsa; onu dile getirmeyi,
bir tarza dökerek vermeyi, devrimin bir
kural olarak da belleyecek; devrimci sanat n
maya, çirkinle tirmeye, öfkelendirmeye, çeki tirmeye hakk yoktur. Her devrimci, diliyle
kolayl k sa lar, ili kileriyle yüceltir, güzelle tirir, ya am anlaml k lar. Hal hareketleriyle
sürekli yolda lar , halk zorlayan biri;
kesinlikle biçimde de, özde de büyük bir zafl ya yordur. Bunu sadece biçimde dile
getirmi tir. Ayr ca özde bir eyler almam
ve d ar ya yans tm yorsa, demek ki o eyleme
dökemiyordur. Halka yans tam yorsa (ki bu
da görevde ba ar z kalmak veya kendini
ba ar yürüyü ünde adeta ayakkab z, çulsuz
yürümektir), kesinlikle çevresinde hiçbir etkide bulunamaz. Devrim her zaman güzel
bir biçim, güçlü bir dil, güçlü bir hava ister.
Devrimcinin havas , temposu, göz al
vard r ve bütün bunlar n anlam ifade etmesi
için de büyük gerçekle ba lant kurulmal r.
Bununla ba lant olarak devrimde sanat n, edebiyat n rolüne de inilebilir. Biz,
devrimle ba lant ölçüsünde, bu toplumsal
etkinlik alanlar na ili kin de baz temel hususlar belirtebiliriz.
Edebiyat; iirden romana, an dan röportaja
kadar birçok türü içerir. Edebiyat n kendisi
bir yaz yazma sanat r. Sanat ise daha geni
alanlar kapsam nda bulundurur. Fakat insan
eyleminde, insan n toplumsal gerçekli inde
sanat n yeri büyüktür.
en güzel taraf olarak, etkileme ve sonuç alman n en özlü ba lang
eklinde de erlendireceklerdir.
Çekici ki ilik, sürükleyici ki ilik, dil ve
onun temel gerçeklerle ba lant olmal r.
Gerçeklerle ba
yitiren, bir demagogdur,
ne kadar ince de konu sa bir gevezedir. Dil
ne kadar gerçekleri dillendiriyorsa, o kadar
büyük rol oynayabilir. Ama kendi içinde de,
mümkün oldu unca biçim güzelli ini bulacakt r. Etkili olmak isteniliyorsa bu zorunludur.
El kol hareketlerinden tutal m, yürüyü havas na kadar, bak tarz ndan tutal m her
türlü ili kilenme biçimine kadar, hep güzellik
aranacakt r. Hiçbir devrimcinin bir di erini
kendi davran lar yla, diliyle üzmeye, zorla-
Sanat nsan Yaratma Eylemidir
Çok genel bir tan m olarak insan n yaratma
tarz r. Sanat, insan n do a üzerinde, ilk
ça dan günümüze kadar kendini toplumsal
biçimlendirmesi, dü üncesini olu turmas r.
Bunlar için yapt her ey sanat kavram na
girmektedir. Üretim tekni i de bir sanatt r.
Dü ünme tekni i de bir sanatt r. Sanat, insan
do uyla oldukça yo un ba lant
r.
lk insan bilimi; büyü ve dindir. Bunlar
da birer sanatt r. lk insan tekni i çok basittir.
Belki de bir çubuk kesmedir. Bir avc k tekni idir. O da sanatt r. Fakat toplum geli tikçe;
ekonomi, politika, sosyoloji bilim dallar
olarak ayr maya u ruyor. Sanat alan da giderek daral yor. Daha çok resim çizmek, yaz
7
KOMÜNAR
yazmak, heykel yapmak, ses, müzik vb. sanat n
alanlar olarak b rak yor.
Sanat tarihi, toplumlar çok iyi i ler. Siz
sanatla ilgili bir kitapta her eyi bulabilirsiniz.
Devrim için gerekli olan, sanat n daha da
ilerici, devrimle ilgili yan r. Yani geli meye
ne kadar köstektir, ne kadar yol açand r?
Zamanla iyi dinledi im Kürtçe türkü, beni
ulusal soruna çekmi tir, etkisi hayli belirgin
olmu tur. Demek ki burada iyi bir türkü veya
türküyü iyi söyleyen biri, beni devrime çekmi tir. Bu kadar bir etki gücü var. Daha sonralar heybetli sanat eserlerini gördü ümüzde;
heykeller, sanat abideleri, camiler, çe meler,
kervansaraylar, etkili romanlar okudu umuzda, bizi derinden etkiledi ve giderek
ara rmaya, güzel duygular yaratmaya, bir
amaç pe inden ko maya itti.
Duygusu Geli meyenin, Anlay
n da
Fazla Geli emeyece i Aç kt r
Ya am çok dar, ekonomik s rlar içinde
alg layan bir çoban gibi, i i gücü birkaç keçi
gütmek olan birisinden güçlü sanatkar olmas
beklenemez, olamaz da. Veya gece-gündüz
kan-ter içinde çal an bir in aat i çisi, güçlü
bir duyguya sahip olamaz. Kendini dar bir
üretime mahkum edenlerden sanatkar ç kamaz.
Halk olarak kendimizi dü ünelim; kendini
bu kadar basit bir ekilde ya am kurtarmaya veren bir halk, güçlü bir sanat edimine
sahip olamaz ve devrimci eyleme, siyasi eyleme ula amaz. Neden? Çünkü onun için
mühim olan, bir çorbay , bir parça ekme i
kurtarmakt r. Bunlar ya am için daha elzemdir, ama geri kal r. Ne yap p yap p bu
zor durumda bile bir sanatç ç kar lmal r.
Bu zor ya am n sanat dili bulunmal r. O
Kürdün ac ya am dillendirsin, bu ac
ya am n müzi ini, resmini yaps n. Toplum,
bunlar sa lanmadan kaba, maddi ve oldukça
da altta seyreden ac durumdan ba ka türlü
kurtulamaz. Sanat, burada kabul edilemez
bir ya am ko ulundan veya onundarl klarndan
yr lmak, kurtulmak edimi olarak ba yor.
8
deolojik-Teorik Dergi
Sanat Da lm
a, Bo ulmu lu a Çare
Olmak, Nefes Olmakt r
Çok iyi biliyoruz ki, toplumsal gerçe imizde geri bir toplumsal ekonomik düzeyin
üstüne, çok geri bir sanatsal düzey e lik
eder. Sömürgeci tahribat o kadar kapsaml r
ki, ya am n altyap
o kadar daraltm r
ki, bu anlamda sanat da neredeyse tüketmi tir.
Bizde çok c z bir ses vard r. Kürtlük
biraz türküde ya ar, a tlar da, ezgiler de
ya ar. Di er bütün alanlar da yok edilmi tir.
Demek ki, sanat düzeyi ayn zamanda toplumsal düzeyin bir ifadesidir. Ama yine de
bir ça
r, bir kimliktir, bir ya am belirtisidir.
Ot gibi ya anabilir, ama bu pek de iyi bir yaam belirtisi de ildir. Avrupa’da da ekonomik
olarak iyi ya and söylenebilir veya ba kalar
ad na müthi bir sanatç gibi de olunabilir.
Ama bunlar Kürt insan n ulusal gerçe i
için ya ad anlam na gelmez. Mühim olan
kendi temel tarihi, do al, toplumsal gerçe inin
ifadesi midir, de il midir ve onunla ba lant
var m , yok mu? Böyle ise ya ad
iddia
edebilir. Bir maa var, ama kimden al yor?
yi rahatlam , “iyi sanatkar m” diyor, ama
kim için? Hangi tarihle hangi temel toplumsal
gerçeklikle ba lant var? Ot gibi ya yor,
ama “ben de Kürdüm” veya “ben de Türküm”
diyor. Bunun hiçbir anlam yoktur. Kimlik
böyle gösterilmez. Bunun her türlü demagojisi, ovenizmi, bir kimlik ispat yerine ko-
Say 48 2011
nulamaz. Kimlikli olmak, gerçe in temel deerlerine ba kalmay bilmek demektir. Ancak ideolojik gerçeklik, siyasal gerçeklik, sosyal gerçeklik, devrimsel gerçeklik, bir kimlik
olabilir.
Bütün bunlar için demek ki sanat, “kendi
kimli ini bul, gerçeklerle ba lant
kur”
ça
r. Aksi halde olan sanat de il, demagojidir; bir yaranmad r, sanat ad na gericiliktir, sapt rmad r. Sanat n toplumda, daha
çok da bireyin ya am nda canland rma, ruh
verme özelli i vard r. Ekonomi olmaks n
belki k t kanaat ya anabilir, ama ruh ve topraktan yoksun ya anmaz. Hatta ideolojik
olarak bile sanat n i levini koyarsak; bir
insan kendini ne kadar sanata verirse, o
kadar ömrünü uzat r ve kendini biraz tatmin
eder. Yine bir büyücü, bir sihirbaz, bir bilim
adam , bir din adam kendini ne kadar sanata
verirse, o kadar kendini tatmin eder ve
ba ar r. Siyasetin, hatta bilimin bile sanatla
ilgisi vard r. Ve onlar için de bu geçerlidir.
Ki i bunlara ne kadar kendini verirse, o
kadar etkili ve ba ar olur.
Sanat, Yarat Ruh Demektir
Toplumlar sanattan kopard n m , ruhtan
ve kimlikten kopard n demektir. Geriye kalan
ise bir moloz y
r. imdi daha çok üzerinde durmam z gereken, sanat ve onun bir
kolu olan, ba lant
kurmaya çal
z
edebiyatt r. Askerlik bile bir sanatt r. Hiç
üphesiz, bilimle ba lant lar oldukça youndur, siyaset de hakeza öyledir, ama sanatsal yanlar daha a rl kl r.
Asl nda Kürt Gerçe i, Devrim Edebiyat na Yatk n Bir Gerçekliktir
Edebiyat alan nda da sömürgecili in büyük bir katliam gerçekle tirdi i bilinmektedir.
Yani edebiyat alan nda sömürgeci etkiler
çok yo undur. Edebi alanda da de erler sömürülmektedir. Hatta Kürdistan’daki edebiyat
için kullan labilecek her türlü malzeme, sömürgeci süzgeçten geçirilerek, bir kar silah
eklinde kullan lmaktad r. Yine bir Türk ede-
KOMÜNAR
biyat ara
lacak olursa, onun olu umunda
da yo un bir malzeme olarak kullan lma durumumuz vard r. Bu durum müzikte de öyledir. Özellikle edebiyat n temel ta lar olan
iir ve romanda kullan lanlar n kesinlikle
hepsi Kürt malzemesidir. Fakat Türk biçimlidir; üzerine Türk damgas vurulmu tur.
er devrimin edebiyat olu ursa; bu, sömürgecili e kar büyük bir kuvvet haline
gelecektir. Sömürgecilik bunu önlemek için
Kürt de erlerini -ki bunlar kesin devrime
ihtiyaç gösteren bir toplumsal gerçekliktiral yor, a nd yor. Bunun için baz lar te vik
ediyor, baz lar korkutup zindana at yor,
baz lar na olanak sunuyor ve sonuçta kendine
ba yor. Bu ise, Kürt de erlerine kar hor
bakmay getiriyor. Te vik vererek daha da
koku turuyor.
Sonuç; böyle asimile edilmi kocaman
bir edebiyat kitlesi, sömürgeci ordu gibi
kendi ulusal de erlerine kar sava
yor.
Dikkat edin, neredeyse a rl kl olarak bütün
türküler Kürt gerçe ine dayan r. Ama u
anda Kürt olay na kar tam bir kontra gibi
sava
yor. Belli ba türkücüleri göz
önüne getirdi imizde, durum daha iyi anla r.
Bu Amerika’da da böyledir. Birçok ülkede
asimile edenler, sömürülenler içinde az nktad rlar. Asimile olanlar kendi halklar n
dertlerini, sorunlar i leyeceklerine, ezilenlerin gerçeklerine kar kullan lan bir salsilah haline getirilirler. Bu Kürdistan
gerçe inde de çok somut olarak yarat lm r.
Dü man bir yandan askeri, ordusu, polisi,
jandarmas yla sava rken, bir yandan da edebiyat kontralar yla Kürdistan’ bu alan arayla bombalamaktad r. Bu gerçekten
ac r. Ac r. Kendi halk n içinden ç kmalar na, hatta halkç geçinmelerine ra men,
çok a r bir kimlik bozu mas na yol açmak,
cinayetten daha tehlikelidir. Ve halk
yaralamaya, manevi ölüme götürmeleri hiç de
küçümsenecek bir tehlike de ildir.
Burada söz konusu olan; Kürtçe konu mama, edebiyat yapmamaktan da öteye, özden bir yitirilmi liktir. Kürt gerçekli inden
9
KOMÜNAR
kopu , bilgi düzeyinde de il, daha çok özde
bir inkar ya amak veya çok ayr ks baz kelimeler kullanmakla bir imhay , bir asimilasyonu esas alan, bunun içinde sonsuz erimeyi, sonsuz bozulmay normal gören zihniyetle donanm bir ki ili e bürünmek en
tehlikelisidir. Yine bir vicdan azab duymamak
veya haks zl n oldu unu görmemek, görülse
bile hiçbir ey yapmamak en tehlikelisidir.
Bu belki de polisinden, jandarmas ndan,
hatta kontras ndan daha sak ncal sonuçlara
yol açmaktad r. Çünkü insan n ruhunu kölele tirdin mi, insan n kimli ini buru turdun
mu, asl nda ona en büyük darbeyi indirmi sin
demektir. Bizde de bu durum var ve baz
iir, sinema, resim, roman, müzik vb. yönlerle
lmak isteniyor. Ancak o da bizim devrimimizin dayatmas yla oluyor. Yoksa as l kaybettiricilerin ulusal alanda, kimlik alan nda
oldu unu biliyoruz.
Olumsuzluklar Anlatma Bir Nevi
Edebiyat n idir
Sanat silah yla vurulan bir halk n, ülke,
tarih gerçekli inin katlini sanat yoluyla ortaya
karmas çok önemlidir. Bir toplumun ruhunun, dilinin kesilmesinin sonuçlar ortaya
karmak, çok önemli bir edebiyat görevidir.
Bunu ortaya koymak için bir devrimci bile
olmaya gerek yoktur. “ lle ben bir örgüte
ba olmadan edebiyat yapmak istiyorum”
diyenlere söylüyorum; e er bu anlamda gerçekten partisiz, örgütsüz bir edebiyatç olarak
kalmak istiyorlarsa; onlar n öncelikle ruh,
duygu, kimlik, toprak vs. tarih katliam ortaya koymalar gerekir. Böyle büyük bir gerçekli i bir-iki kelimeye s
p örtbas etmek
de il, bütün yönleriyle ortaya koymak, ki iyi
dürüst bir edebiyatç olmaya götürebilir.
Maalesef bu konuda özlü edebiyatç yok.
Gerçek bir katliam irdeleyen ve halklar üzerinde yarat lan tahribat gösteren ne bir Türkiyeli, ne de bir Kürdistanl edebiyatç vard r.
Zaten kendine “Kürdistan edebiyatç ” diyen
bir ki iyi de bulamazs z. Türk edebiyatç lar n da büyük bir k sm uradan buradan
10
deolojik-Teorik Dergi
derlemedir. Ve i i gücü resmi ideolojiyi sanat
biçimleriyle yutturmaktan ibarettir. iirle de
devleti veya devletçi ya am yüceltmeye çarlar. Bütünüyle romana hakim olan cumhuriyetin resmi ya am tarz r. Tabii bu da
halklar n katliam üzerine, eme in tam sömürüsü üzerine kurulmu tur. Dolay yla
böyle resmi s rlar a mayan bir edebiyat
ve sanat, asl nda halklara en büyük darbeyi
vurur. Türkiye’de bu çok yayg nd r. Bir Kürdistanl edebiyatç dan bahsetmek de mümkün
de ildir. Halihaz rda böyle edebiyatç lar yok.
Belki ilgi duymak, anlamak isteyenler vard r.
Ama b rak n bunlara edebiyatç , sanatkar
demeyi, bunlar kazanmak için bile büyük
bir sanat özverisine ihtiyaç vard r.
Bunlar Büyük Sanat Ve Edebiyat
Edepsizidirler
yi bir edebiyatç için, önce bunlar edepli
lmak gerekiyor. Onlara tarih gerçekli i çok
iyi görülecek bir halk n ya am gerçekli i,
kimlik gerçekli i, giderek sava m gerçe i
kabul ettirilecek ki, biraz terbiyelile sinler.
Terbiye ancak böyle olabilir. Ancak beyin bu
de erlerle yo unla rsa, ruh biraz canlan rsa
ki i terbiyesini bulur. Ondan sonra belki baz
gerçekler üzerine yönelebilir, baz edebiyatç
özellikleri ortaya ç karmas ndan söz edilebilir.
Büyük bir cahil kesinlikle edebiyatç olamaz.
Temel gerçeklerini kaybetmi biri, ne söylerse
söylesin ciddiye al namaz, iyi bir ulus edebiyatç , iyi bir s f edebiyatç , sosyal edebiyatç olamaz.
Sanat, sosyal ve ulusal kimli i, onun tarihi
dayana
art k lar. Yine ulusal biçimleni i
göz önüne getirmeyi ister. Bunlar da hiç olmad na göre, o zaman ulusal sanatç , sosyal
sanatç nerede, diye bir soru sorulmal r.
Kürdistan somutu söz konusu oldu unda
daha da bir hiçle me vard r. Bunun a labilmesinin çözüm dili devrimdir dedik. yi bir
devrimci geli meye yol açmadan kimliksizli i,
sinmi li i, ruhsuzlu u devrimle k rmadan,
edepli insan yeti tirmek yine edepsizlerden
edebiyatç yeti tirmek mümkün de ildir. Do-
Say 48 2011
lay yla edebiyat n geli mesinin temel bir
çaresi olarak, bizim bütünüyle devrimci yöntemi esas almam z do ruydu. Baz lar “edebiyatla, sanatla devrime gidelim” diyordu.
Belki çok az etkisi olabilirdi, ama Kürdistan’ n
katledilmi gerçe inde edebiyat o kadar bitik,
o kadar etkisizdir ki, ulusal sorunu edebiyatla,
sanatla canland rmay sa lamak bile mümkün
de ildir. Hatta tersi sonuçlar bile almak olar. Gerçi Sovyetler’de baz ak mlar ve böyle
bir zihniyet olu tu. Yine sözüm ona “Kürt
sorunu bir kültür sorunudur” biçiminde
görü belirten birçok örgüt, parti, grup vard ,
ama onlar da kültürel bir grup olmaktan ve
onun çarp k bir ifadesi olmaktan kurtulamad lar. Sözüm ona sanat ve edebiyat n dilini
kullanarak meseleyi çözmek istediler. Ancak
bunun mümkün olmad
çok iyi görüyoruz.
Prati imiz de bunu çok çarp bir biçimde
kan tlam r. Ancak bir ça olabilir. Bunun
nda edebiyat kendi ba na fazla etkili
olamaz. Kald ki edebiyat n da geli meye,
hatta kurtar lmaya ihtiyac vard r. Ve onu da
devrim yapar. Devrim, öncelikle bo ulmu
insan , kimli i elinden al nm insan , dili
elinden al nm insan , ruhu ç km insan ,
neredeyse can da elinden al nm insan kazanmay amaçlar.
Sava an insan kazan lm insand r. Sava an
insanda çaba da vard r. “Ya amak istiyorum”
der. O zaman i te ya am n nas , anlaml ,
kabul edilebiliri akla gelir. O da insan edebiyata götürür. Yoksa kolunu kanad k rdatmayan, a
çal rmayan nas l edebiyatç olabilir?
Tabii bu konuda dü man n te viklerle
ödüllendirdi i edebiyatç lar kastetmiyorum.
Onlar dü man n bülbülleridir . Onun resmi
ideolojisinin savunucular rlar. Onlar kar
bir edebiyatç olabilirler, hatta edebiyatç
bile olamazlar. Çünkü edebiyatç gerçekleri
savmaz veya esas itibariyle toplumsald r.
Olsa olsa o türler bir demagog, bir kontrarlar ve sald rlar; fa isttir, ovendirler.
Böylelerine edebiyatç diyemeyiz. Dolay yla
önce devrimle insan kazanmak, onun can-
KOMÜNAR
lan
sa lamak ve giderek daha güçlü bir
edebiyat zemini yaratmak do rudur.
Bizim devrimimizin bu konuda büyük bir
edebiyat ortam yaratt , tart ma götürmez
bir gerçektir. Gören insan, görevli insan, yaayan insan bizdedir. Bu kadar zindan yaayan, bu kadar da ya ayan ki ilik, kesinlikle
edebiyat n zeminidir. Bu kadar teori ile u ra an, bu kadar güç olay ile u ra an ki ilik,
müthi bir edebiyat imkan ortaya ç karr.
Edebiyat ya am n güzelle tirilmesidir, yaam n espirisidir, ruhudur, zenginli idir.
Onun da ancak devrimle elde edildi ini
çok iyi görüyoruz. Bu tan m düzeyinde böyleyken, üphesiz daha yak sorular da
vard r: Baz edebiyat biçimleriyle daha neler
yap labilir? Hatta sanat n büyük biçimleri
devrimimiz için imdi ne rol oynayabilir?
Biz müzi i biraz canland rd k. Hatta resmi
inkar duvar y kt k. Kürtçe müzik biraz
alan buldu. Bu ilk ad md r. Yine Kürtçe yaz lar
yasa delindi. Müzik, resim, heykel için ilgi
alanlar yarat lm , zemin sunulmu tur. Fakat
alan kendi terbiyecilerinden o kadar yoksun
ki, bu konuda o kadar inkarc k var ki, ilgi
duyan çok az veya hiç yok. Duyulsa da beceren
yok. Neden? Çünkü terbiyesi yok. Bu i tarihi
bilinç ister, yürek ister, yüre in olmas için
de toplumsal boyutlan görmesi laz m. Toplumun ac
, toplumun k
, imhas
görmesi, dirili ini görmesi laz m. Bu konuda
adeta halk deyimiyle kaz kafal k vard r. Donan ms z, terbiyesiz konu ulursa, resmi dil,
resmi söylem konu ulursa böyle yaz r, böyle
çizilir. Çünkü Türk okullar nda bunlar ö renilmi tir. Halklar n gerçe inden fazla haberleri
yoktur. Do rusu, dayat lan devrim gerçe indedir. Fakat ki ilik ona haz r de ildir. En
temel, en önde gelen devrimciler bile, devrime
haz rl ks zsa, edebiyatç nas l haz rl k yapacak? Haz rl k yapabilmesi için bir devrimci
kadar yüre inin olmas ve beyninin çal mas
gerekiyor. Bunlar edebiyat alan ndaki baz
sorunlard r. Biz edebiyatla devrime katk
geli tirebiliriz.
11
KOMÜNAR
deolojik-Teorik Dergi
SON KÖLEL K DÜZEN
KAP TAL ST MODERN TE
21. yüzy l, kapitalizmin yaratt küresel
felâketlerle adeta k yamet ça na dönü mü
durumda. Kapitalizm kendi haline b rak rsa
bu gidi le insanl n yeni bir yüzy olmayacak
gibi. Ya toplumsal güçler onu durdurup demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü
yeni toplumsal sistemler in a etme gücünü
gösterecek ya da kapitalizm kendisiyle birlikte
Kapitalist modernite giderek dozu artan
bir biçimde sald rganla yor. Toplum, do a
ve kad n dü manl her geçen gün ço alarak
saklanamaz hale geliyor. Di er yandan ça z, güçler dengesindeki de imlerle birlikte
seyreden özellikleriyle ya genel olarak ya
da bölgesel düzeylerde her türden patlamalara haz r bir nitelik ta yor. Nitekim günümüz
do ay ve dünya üzerindeki insanlar bir çökü e sürükleyecek. Bu anlamda da ikisi d ndaki seçeneklerin ortadan kalkt , giderek
anlam yitirdi i bir süreci ya yoruz. Bunun
için de gerek do an n içine dü ürüldü ü durum, gerek ikinci do a olarak adland rd
z
toplumun kar kar ya kald çeli kiler, gerekse de kad n çekilmek istendi i zemine
bakt
zda bu gidi e ‘dur’ demek için fazla
bir zaman n kalmad
görüyoruz.
dünyas nda çe itli bölgelerde ve ülkelerde
birbiri ard s ra patlak veren kar kl klar,
halk ayaklanmalar vb. bu tespiti do ruluyor.
Kapitalist devletler topluma, do aya ve kad na
dönük artan sald rganl klar n tetikledi i
isyan dalgalar , k
yöntemlerle ve siyasi
gericili i t rmand rarak bast rmaya çal yor.
Hangi güncel sorunu ele al rsak alal m, kapitalizmin insanl n gelece ini tehdit eden
küresel bir canavara dönü tü ü gerçe iyle
12
Say 48 2011
kar la yoruz. E er canl , duygular ve sezgileri olan bir do a gerçe ine inan yorsak,
deprem, tsunami, f rt nalardaki ola anüstü
art , volkanlar n harekete geçmesi, mevsimlerin dengesizle mesi, a
so uk ve s caklar biçiminde kendini gösteren do al afetlerdeki belirgin art kapitalist sistemin y kar nda isyan eden do an n yan
olarak alg lamal z. Kapitalist sistemin tahribat kar nda do an n kendi isyan geli tirdi i bir dönemde tabiat n en muhte em
canl olan insan n ve onun toplumsal gerçekli inin yan bekleniyor. Bu bekleyi sürecinde ise her eyden önce özü kölecilik olan
merkezi uygarl n do ru tan mlanmas , onun
en y
ve örgütlü a amas olarak kapitalist
uygarl k sürecinin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Bu konuda çabalar de erli olmakla
birlikte Marksist gelene in içerdi i yanl lara
dü ünmekten kurtulmak, seksen küsur y la
yay lan ve çökü le sonuçlanan pratik deneyiminden anlaml sonuçlar ç karmak önem
ta yor. Tabi bütün bunlar ancak do ru bir
tarih okumas gerçekle tirilebildi inde ve
alternatif bir sistem ortaya konulabildi inde
bir anlam ta yabilir.
Kapitalizmi Yeniden Tan mlamak
“Ortado u, hatta Çin ve Amerika uygarl klar göz önüne al nmadan, 16. yüzlda ç
yapan kapitalizm anla lamaz.
Avrupa’n n iç potansiyeli, kapitalizm için
kesinlikle yeterli de ildir. Keza ulus-devlet
in as olmadan, kapitalist sistemin kurulu u mümkün olmaz. ktidars z ve devletsiz
hiçbir sömürü sistemi mümkün de ildir.
Kapitalizm için sadece iktidar ve devlet
de il, iktidar n azamîsi ve devletin ulusdevleti olu madan kâr ve sermaye birikimi
gerçekle tirilemez. Sistemin hegemonik
zaferi için ayr ca endüstri devriminin tekeline geçirilmesi ve endüstriyalizm olarak
ideolojikle tirilmesiyle (milliyetçilik) iç içe
olmas gerekir. Bu olgular n aralar nda
bütünlük içinde ve uzun süre kapsanda moderniteyi egemen k ld klar aç k-
KOMÜNAR
r. Ele tirel geçinen tüm dü ünce ekollerine
bakt
zda, modernitenin uzun süre ve
bütünsellik içinde ele al nmad
, bölük
pörçük ve ço unlukla süre kavram ndan
habersiz kal nd
, birkaç özelli e (örne in emek, ücret, kâr, sermaye, devlet,
sömürgecilik, emperyalizm, ki iler, olaylar)
yüklenerek sonuçlar al nmaya çal ld
görürüz. Yöntem bu olunca ortaya ç kacak
sonuç da fili k llar yla tarif etmeye benzeyecektir.”
Kapitalizm, ulus devlet ve endüstriyalizm
üzerinde yükselen merkezi uygarl n son
evresi olarak, ba ba na bir ara rma ko-
Kapitalist uygarl k
tarihsel süreç içinde ortaya ç kan
en büyük tekelle me a amas
r.
Do al topluma kar tl k temelinde
ortaya ç kan iktidar ve sermaye
tekelinin en geli kin, en örgütlü, en
kurumsal ve kendini topluma en
fazla yedirmi son halidir
nusudur. Ancak temel çizgiler halinde tamlarsak, kendini di er uygarl k a amalandan çok farkl ym , çok ayr ym gibi
sunan kapitalist uygarl k dönemi için, tarihsel
süreç içinde ortaya ç kan en büyük tekelle me
amas r diyebiliriz. Do al topluma kar tl k
temelinde ortaya ç kan iktidar ve sermaye
tekelinin en geli kin, en örgütlü, en kurumsal
ve kendini topluma en fazla yedirmi son
halidir. Ekonomik, politik, askeri ve ideolojik
alanlarda kendini hâkim k lan, asl nda bunlar n hiçbiriyle do rudan ilgisi olmayan tekelcilik, kâr ve sermaye düzeni olarak kapitalizm ne ekonomidir, ne de yeni bir toplumsall ifade eder. Esas tüm toplumsal alanlar ,
13
KOMÜNAR
insanl n ortaya ç kard tüm geli meleri
kendi kontrolüne alan, kendine mal eden,
kendi yarat ym gibi gösteren, gerçekte
ise bunlara kar tl k temelinde vücut bulan
bir tekelle medir. ngiltere öncülü ünde bir
dünya sistemine dönü en kapitalizm, di er
uygarl k süreçlerinden farkl olarak iki yüz
l gibi k sa bir sürede yol açt toplumsal
sorunlarla, y m ve k mlarla insanl uçurumun e ine getirmi , krizli ve kaoslu yayla insan toplumsall
n ve do as n
felaketine dönü mü tür. Uygarl n ba lanyla ortaya ç kan toplum, kad n ve do a
üzerindeki iktidar, egemenlik, sömürü, sava
ve y m gerçe i kapitalist uygarl k sürecinde
önceki uygarl k süreçlerini kat be kat a an
bir yayg nl a ve derinli e ula
r.
80’lerin sonlar ndan itibaren reel sosyalizmin çökü ü ve ard ndan Rusya, Çin gibi
ülkelerin kapitalizme entegre olmas yla birlikte kapitalist sistem kelimenin gerçek anlam nda küreselle ti denebilir. Bu geli melere
ba olarak, kapitalizmin art k yeni bir a amaya ula
tart malar da gündeme ta nd .
Bunun gerçekle alakas yoktur. Gelinen a ama,
kimi çevrelerin iddia etti i gibi emperyalizm
ötesi yeni bir a ama de ildir. Küreselle me
kavram yla an r hale gelen günümüz kapitalizmi, mali sermayenin (finans kapital)
egemenli inde, sürekli bir istikrars zl k ve
hegemonya krizi içinde debelenen kapitalizmden ötesi de ildir. Bundan dolay da, bu
dönem için en fazla olarak kapitalizmin
finans kapital ça r denilebilir.
Uygarl kta farkl ve de ik bir a ama olmas da yine kimi çevrelerin iddia etti i gibi
özüyle de il biçimiyle ilgilidir. Uygarl n bandan beri var olan temel iktidar ve sermaye
amaçl tüm yap ve kurumlar kapitalist modernite taraf ndan sadece devral nmakla kanmam daha da geli tirilmi tir. Bu anlam yla
da kapitalizmin ileri bir a ama oldu u, burjuvazinin en az ndan tarihin bir döneminde
devrimci bir rol oynad , önceki uygarl k
sistemlerinden daha özgürlükçü oldu u belirlemesi tam bir safsatad r.
14
deolojik-Teorik Dergi
Kapitalist uygarl kla toplumsal sorunlar
lmak urada kals n içinden ç lmaz bir
hale gelmi tir. Sermaye ve iktidar anlam nda
tekelcilik olarak kapitalizm 18.yy ile birlikte
ulus-devlet yoluyla merkezi uygarl k temsilini
üslenmeye ba lam r. Bu ekilde iktidar
tekelle mesinde zirve yapan kapitalist modernite liberalizmle bilim, felsefe, din gibi
tüm disiplinleri denetimine ve hizmetine al, maddi-manevi tüm alanlarda bunu kurumsalla
p hâkimiyet kurmad tek bir
alan b rakmam r. Bu ekilde de, sermaye
ve iktidar tekeli yan nda; milliyetçilik, bilimcilik, cinsiyetçilik ve dincilik temelinde
ideolojik ve zihni alanda da s bir tekel geli tirmi tir.
Toplumsal Sorunlarda Zirve
Bu ekilde her alanda geli en tekelle me
ayn zamanda toplumsal sorunlar n hafiflemesi de il a rla mas anlam na da gelmektedir. Ana ba klar halinde s ralayacak olursak; ulus-devlet formülasyonunda iktidar ve
devlet sorunu azalmam daha da a rla r. 16.yüzy la kadar toplumun d nda
ve üstünde örgütlenen iktidar ve devlet
olgusu kapitalist uygarl kla birlikte tüm topluma yay lm , iktidar tüm toplumun payla m
sahas haline dönü türülmü tür.
Böylece de devletçi toplum olarak tan mlad
z iktidara ve devlete ba toplum
nicelik olarak inan lmaz boyutlara ula
r.
Bürokrasi ola anüstü bir hacim kazanm
bu nedenle de, devletin ve iktidar olgusunun
zmad hiçbir ili ki biçimi ve alan kalmar.
Do a, kad n, ekonomi, bilim, teknik, din,
ahlak ba ta olmak üzere her olguya hükmeden iktidar ve erkek egemenlikçi zihniyetin
örgütsellik anlam ndaki zirvesi olan devlettir.
Devletçilik ve iktidar n bu biçimde büyütülmesi tüm toplumlar adeta iç sava a sürüklemi tir. Günümüzde kald lamaz hale gelen
bu iç çat ma durumuna bulunan çare ise,
devlet ve toplumu iktidar üzerinde uzla rmak olmaktad r. Bu anlamda büyük bir top-
Say 48 2011
KOMÜNAR
lum mühendisli i ile yap lmaya çal lan da,
tüm toplumun devletle tirilmesi olmaktad r
ki, bu ne mümkündür ne de bir çözümü
ifade etmektedir.
Tarihin hiçbir döneminde iktidar bu düzeyde toplumsal ya am kontrol alt na almam r. Ad na bio-iktidar denen bu biçim,
toplumsal ya am tümüyle denetledi i kadar,
kendisine göre bir toplumsal ya am üretme
iddias ndad r da. Bu ekilde ya am n tümden
iktidar taraf ndan üretilmesi, toplumsall n
ya am üretme ve sürdürme yetene inin y demektir.
Çünkü zaten toplum kendisini üretemeyecek kadar zay flat lm r ve bu zay fl k
üzerinden de, çözülmü ve adeta bir insan
haline getirilmi toplum iktidar tarandan yeniden üretilmektedir. Bu, tarihte
yeni bir geli medir. Tarih iktidar tekellerinin
açarak insan kendi öz varl k ko uluna, öz
hakikatine kar t hale getirmi tir. Toplumun
en büyük savunma gücü ve varl k ko ulu
olan ahlak n, bu biçimde y rt lmas üzerinden
geli en iktidar ve sermaye tekelleri günümüzde toplumu iktidar ve sermaye kar nda
en güçsüz duruma dü ürmü lerdir. ktidar
ve sermaye söz konusu oldu unda çi nenmeyecek kutsall k, ilke, kural, gelenek, töre,
yasa yoktur. Ahlak n koruyucu kalkan ndan
mahrum b rak lan toplum en büyük çözülmeyi bu uygarl k sürecinde ya amaktad r.
Toplumun kendi ya amsal ihtiyaçlar
ve sorunlar tart ma, planlama ve pratikle tirme gücü olarak politika da çoktan yerle
bir edilmi tir. Yerine ikame edilen idarecilik
bürokrasinin devasa boyutlara ula mas
getirmi , toplumun kendi ad na dü ünme,
tart ma, karara gitme yetene i dumura u -
çe itli eylemlerine ve uygulamalar na tan kl k
etmi tir, fakat iktidar tekellerinin topluma
yap-boz tahtas gibi yakla mas ve toplumu
yeniden üretmeye kalk mas kapitalist uygarl a özgü bir durumdur. Avrupa merkezli
kapitalist uygarl n bulabildi i müthi çözüm
budur. Toplumla bu biçimde oynamak sonuçlar atomdan daha tehlikeli geli melere
kap aralamakt r. Ki, devletçi-iktidarc toplumun en geli kin oldu u Bat toplumunda
ortaya ç kan sorunlar bunu do rulamaktad r.
ktidar ve devlet sorununa ba olarak
di er toplumsal sorunlar derinle erek sürmektedir. Toplumu bir arada tutan ahlak örgüsü y rt lm , yerine konulan hukuk ise toplumsal çat may derinle tiren bir hale gelmi tir. Artan suç oranlar , çat ma ve çeli kiler
her toplumda bir iç sava görüntüsü olu turmaktad r. K rt lan bireycilik, kendi toplumsall
kemiren insan gerçe ine yol
rat lm r. Bu en büyük toplum k
demektir. Toplumun ahlaki ve politik organlan bu biçimde y
, insanl n en ölümcül
sorunlar ndan biridir. Bu iki olgunun y
üzerinden, toplum her türlü sömürüye ve
talana aç k hale getirilmekte, büyük tekel
vurgunlar ya anabilmektedir. Dolay yla
kapitalist uygarl n bu soruna çözüm bulmas
yap gere i mümkün de ildir. Tersine büyük
bir zihniyet çal mas yla toplumun zihniyeti
devletçi ve iktidarc bir temelde yeniden biçimlendirilmekte, zihniyet sorunlar derinle erek yeni sorunlar tetiklemektedir.
Sanat-spor-seks üçlemesi yine e itim ve
bilim kurumlar , medya organlar ile toplumsal zihniyet kal plar , kapitalist uygarl n
devam için yeniden dizayn edilmekte; ruha,
duygulara, güdülere hükmeden sistem gerçe i, kendini bu biçimde güvenceye almaya
çal maktad r. Bu toplum hakikatinden en
15
KOMÜNAR
uza a dü mü insan gerçe ine yol açmaktad r.
Katiline â k kurban misali, devletine, egemenine ba , onun istedi i gibi dü ünen,
onun istedi i gibi hisseden, onun istedi i
gibi alg layan insan gerçe i kapitalist modernitenin arzulad ve hedef olarak önüne
koydu u bireydir. Bu nedenle kapitalistler,
toplumsal zihniyetle oynamay en temel
görev olarak bilmektedirler. Fukuyama bouna ‘ deolojilerin Sonu’ndan ya da Brezinski
‘Tarihin Sonu’ndan bahsetmemi tir. Asl nda
bu her iki ‘son’ da toplumsall n ve onun
zihniyetinin bitimi arzusu ya da hedefi olarak
yorumlanmal r.
Di er bir sorun alan da ekonomidir. Kendini ekonomiymi gibi sunan, Marksizm’in
katk lar yla bu konuda önemli bir yan lsamay
hâkim k lan kapitalizmin bir ekonomi biçimi
olmad , tersine ekonomi üzerinde kurulan
bir tekel hâkimiyeti biçimi oldu u, bu nedenle
de toplumsal ihtiyaçlar n teminini sa lamak
için gerçekle en ekonomiyi y ma u ratt ,
sizlik, açl k, yoksulluk oranlar tarihin
hiçbir döneminde olmad kadar geli tirdi i,
kaynaklar kâr ve sermaye ad na tüketti i,
do ay ve insan eme ini bu temelde heba
etti i her geçen gün daha fazla ortaya ç kmaktad r.
Ekonomi için tam bir y m i levi gören
kapitalist modernite, pozitivizmden güç
alarak endüstriyel alan kesinlikle tam denetime alm r. Endüstriyel araçlar n kâr ve
sermayenin hizmetine ko turulmas ekolojik
sorunlar felaket boyutlar na ta
r. Bu
nedenle bugün, tüm canl ya am tehdit alndad r. Endüstriyel geli me insanl a refah,
bolluk ya da bir bütün olarak daha iyi ya am
ko ullar sa layacakken, endüstricilik yoluyla
sanayi, toplumsal ihtiyaçlar ve do al dengeyi
gözetmeyen kâr ve sermaye pe inde ko anlar n hizmetine girerek insanl n gelece i
önünde en büyük tehditlerden birisi haline
gelmi tir.
Uygarl k tarihi, kad n kaybedi i ve kaybolu u tarihidir. Ama kapitalist uygarl k,
tarih boyu kad n üzerinde geli tirilen sömürü
16
deolojik-Teorik Dergi
ve egemenlik operasyonlar nda en son ve
en bitirici a amay ifade eder. Köleci uygarl kta
ev kölesi haline getirilen ve mülk konusu
yap lan kad n, hanedanlara çocuk do urmakla
yükümlü k nm r. Feodal uygarl k a amanda eksik bir canl oldu unu kabul edecek,
erke e dayanmadan ya ayamayaca na inanacak kadar dü ürülmü tür. Kapitalist uygarl kta ise en ince ve öldürücü meta haline
getirilmi tir. Kad n her eyiyle art k pazar
konusudur. Kad n sunulmad hiçbir ili ki,
kullan lmad hiçbir alan, konu olmad
hiçbir al m-sat m sahas kalmayacakt r. in
en tehlikeli yan ise, kad n bu durumu öz-
Köleci uygarl kta ev kölesi haline
getirilen ve mülk konusu
yap lan kad n, hanedanlara çocuk
do urmakla yükümlü k nm r.
Feodal uygarl k a amas nda eksik bir
canl oldu unu kabul edecek, erke e
dayanmadan ya ayamayaca na
inanacak kadar dü ürülmü tür.
Kapitalist uygarl kta ise
en ince ve öldürücü meta haline
getirilmi tir. Kad n her eyiyle art k
pazar konusudur
gürlük olarak alg lar hale getirilmesi ve sistemin en büyük savunucusu k nmaya çal lmas r. Kad nda içselle en kölelik üzerinden sistem günümüzde kendisini güvenceye almaya çal makta, kad n sistem kartl
n en büyük dü man k nmak istenmektedir.
Bu temel sorunlar yan nda devle en ve
köy-tar m toplumunu yutan kentle me olgusu,
artan nüfus sorunlar , e itim ve sa k sorunlar , toplumun militarize edilmesi, sava n
gündelik ya am n bir gerçe i haline getirilmesi, sava araçlar ve yöntemlerindeki korkutucu geli meler insanl n bu uygarl k sü-
Say 48 2011
recinde kar kar ya kald di er belli ba
sorunlar olu turmaktad r. Çözümü ise ancak
sistemin yap sal gerçe inin do ru kavranmas
ve do ru yöntemlerle ona kar mücadele
edilmesiyle ilgilidir.
Tarihin K lma Noktas
MS. 1200’lere kadar do
yapt Ortado u’da yükseli i ya ayan ve kendi diyalekti i
içinde belli bir geli im de gösteren merkezi
uygarl k, özellikle slam ad na hâkim k nan
kat dogmatizm nedeniyle önce zihinsel alanda giderek siyasal, askeri, ticari, ekonomik
alanda yarat
kaybetmi tir. Ayn dönemde devlet gelene inin zay f, do al toplum
an lar n canl oldu u Avrupa k tas , Ortado u’dan ta nan maddi-manevi de erlerin
sentezi temelinde yükseli e geçmi tir. MS.
1500’lere gelindi inde Ortado u, merkezi
uygarl n öncülü ünü Avrupa’ya kapt rm
durumdad r. Avrupa’da kara ve deniz yoluyla
muazzam bir ticaret a olu makta, Ortadou’nun maddi oldu u kadar manevi birikimi
bu k taya ta nmakta, dünyan n dört bir yana ke ifler yap lmakta, Venedik, Cenova,
Floransa, Paris, Amsterdam, Viyana gibi
büyük kentler boy vermekte, en önemlisi de
kendi içinde özerk bu kentlerde tüm ilkça
ve ortaça zihniyet birikiminin yeni bir senteze kavu turulmas ya anmaktad r. Ayn zamanda esas olarak bu kentlerde Rönesans,
Reform ve Ayd nlanma hareketleri çerçevesinde H ristiyan dogmatizmi a lmakla kar
kar yad r.
Ortaça n s rlad insan ruhunu yüceltme, akl öne ç karma bir an önce terk edilmesi
gereken dünyaya, do aya dönü biçiminde
özetleyebilece imiz içeri iyle Rönesans, kilise
kar nda toplumun büyük hamlesi olarak
geli mektedir. Bilim ve felsefede ya anan
büyük geli meler h zla toplumsalla makta
bunun üzerinden H ristiyan dogmatizmi ve
ona dayanan feodal devlet ciddi biçimde sarlmaktad r.
“Zihniyet devriminin bireyi özgürle tirmesi, devlet kullu unun çözülmesidir.
KOMÜNAR
Ayr mezhep görünümünde de gerçekle se,
lan feodal devletin me ruiyetidir.
15.yüzy ldan itibaren zihniyette ya anan
bu de imler temelinde s f temelli hareketlerde büyük bir yükseli ortaya ç km r.
Reform hareketiyle kilisenin tekeli k rken,
neredeyse e zamanl geli en köylü isyanlayla sistemin krizi derinle mekte, kilisede
temsilini bulan feodal ideolojik ve siyasi
tekel çözülmektedir. Devlet içine al nan etnisiteler ulusal taleplerle hareketlenirken
tüccar, zanaatkâr kesimin ileri gelenleri (orta
f) iktidardan pay kapabilmek için devletin
yap nda de ikli i dayatmaktad r. Geni
halk kitleleri ise mezhepsel, ulusal, s fsal
çe itli görüntüler alt nda özgürlük, e itlik
ve adalet için isyan etmektedir.
Ancak iki yüz y l kadar sürecek bu kaoslu
süreçte feodal devletin yerine neyin geçirilece i henüz belirginlik kazanmam r. Venedik, Cenova, Amsterdam, Londra gibi özerk
kentler, feodal devlet tekelini imparatorluk
düzeyine ula rmaya çal an kilise öncülüündeki feodal uygarl k güçlerine kar direnmektedir. Art k kilise yerine kiliseler (Katolik, Protestan, Anglikan) imparatorluk yerine de ulusal krall klar ( ngiltere, Fransa,
spanya, Hollanda) vard r. 17. yüzy l Rönesans
ve Ayd nlanma fikirlerinin toplumsalla
yüzy l olarak ya an rken, 18. yüzy l ise art k
bu fikirlerin feodal devletin a lmas talebiyle
kitleselle ti i, kitleleri harekete geçirdi i,
Avrupa’n n isyanlar ve ayaklanmalarla çalkaland yüzy l olacakt r. 1640’taki ngiliz
Devrimi’ni, 1776’da Amerikan, 1789’da Franz Devrimi izler. Kiliseye ba kald temelinde
monar ilerin a lmas ad m ad m gündeme
girer. Feodal devlet formu toplumu bo ucu
özellikleriyle sonuna gelmi tir.
Bu süreç boyunca ya anan geli melere
dair yorumlar ve de erlendirmeler muhteliftir.
En çok bilineni ve Marksizm’in de kabul
etti i “Burjuva Devrimler Ça ” de erlendirmesidir. Burjuva devrimler ça olarak an lan
bu sürece ili kin gerçekler burjuvazinin bir
f olarak bu sürece ili kin hiçbir devrim
17
KOMÜNAR
program n olmad
göstermektedir. Elbette sermaye ve iktidarda gözleri vard r.
Pay kapma pe indedirler ve bunun için yapamayacaklar ey yoktur. Yine bunun için
devlet ayg
n öneminin, onu ele geçirmenin
ya da orta olman n getirece i avantajlar n
fark ndad rlar. Ancak feodal devletin sonunu
getiren sürecin burjuvazi taraf ndan haz rland , örgütlendirildi i ve sonuçland rd
n
gerçekle hiçbir ili kisi yoktur.
Mezhepsel Farkl la ma le Katolik Kilise Devletinin Me ruiyeti Y lm r
ktidar n tekle me ve merkezile me e ilimine kar tarihin her döneminde ba ta
etnisite ve farkl dini-mezhepsel yap lar
olmak üzere tüm toplumsal yap lar merkez
kaç e ilimini benimsemi ler. Bu temelde de
merkezile meye kar sürekli direni içinde
olmu lard r.
Felsefe ve bilimlerde ya anan geli meler
kiliseden kopu ve onun zihni etkisinden
kurtulu sürecini ortaya ç karm r. Zihinsel
hegomonya felsefede ya anan geli meler temelinde a rken, politik alanda Protestanl k,
Anglikanizm, Calvinizm gibi mezheple meler
temelinde Katolik kilisesinden kopma süreçleri ya anm r. 15. ve 16. yüzy llarda
ulusla ma e iliminin yükselmesinin etnisitenin Katolik H ristiyanl n egemenli inden
kurtulma istemiyle ilgisi büyüktür. Kilisenin
büyük tanr devletine do ru gitme istemi
temelinde etnisitelerin ve kent devletlerinin
iradelerine el koyma ve kendisine ba lama
giri imi, etnisitenin ve kent demokrasilerinin
kendilerini ulusla ma biçiminde örgütleyerek
koruma mücadelelerini beraberinde getirmi tir.
Rönesans, Reform, Ayd nlanma hareketleriyle zihni temelleri darmada n olan feodal
uygarl k güçlerinin ya ad kriz, toplumsal
direni ler ve isyanlar temelinde sars r ve
da r. Bu da lma üzerinden say z komün
ve ba ms z birim ortaya ç karken, ehirlerde
çi örgütlenmeleri ve ayaklanmalar feodal
iktidar güçlerini saraylara hapseder. Ama
18
deolojik-Teorik Dergi
tüm bunlara ra men kapitalistik unsurlar,
bu yeni durumun varaca toplumsal sonuçlardan habersizdir, bunu dü ünmemektedir.
Hatta bunun bilincinde oldu una dair bir
bulgu da yoktur. Bu nedenle de yeni geli melerle birlikte durumun toplumsal güçlerde
yeni bir grupla maya, yeni bir mevzilenmeye
varaca
, de er verdi i krall k iktidar na
ve aralar na kat lmay dü ledi i soylulara
kar bir devrimle sonuçlanaca
dü ünmemektedirler bile. Esas olarak da ticaret
burjuvalar n istedikleri metalar n üretim
de erini dü ürmemek, Asya pazarlar na ve
Kilisenin
büyük tanr devletine
do ru gitme istemi temelinde
etnisitelerin ve kent devletlerinin
iradelerine el koyma ve kendisine
ba lama giri imi, etnisitenin ve
kent demokrasilerinin kendilerini
ulusla ma biçiminde
örgütleyerek koruma
mücadelelerini beraberinde
getirmi tir
daha yeni ke fedilmi olan Amerika pazarlar na büyük miktarlarda meta y mak ve
en büyük kârlar gerçekle tirmektir. te o
günün burjuvas n etkinli i, bu pratik ve
günlük ç karlar n dar çerçevesi içinde s rr.
Kapitalistik unsurlar çabalar toplumun
feodal uygarl k güçleriyle mücadelesinin en
keskin düzeyine ula
18. yüzy lda farkl
bir a amaya s çratm lard r. Avrupa genelinde
siyasal sistem ve onun temsilcisi olan feodal
devletin bizzat ele geçirilmesini ve yeniden
örgütlendirilmesini, askeri ve ideolojik kurumlar n denetime al nmas , geli mek ve
ilerlemek için zorunlu görmeye ba lam ,
rakip olabilecek kesimleri tasfiye etmenin
Say 48 2011
ve kesin bir iktidar gücü olman n art olduunu 18. yüzy l ile birlikte dü ünmeye ba lam lard r.
Bundan sonra özgürlük ve demokrasi
mücadelesi veren toplumsal güçlerin kar na
yeni bir güç ç kacakt r. Feodal güçlerin zay f
dü ürülmesi için toplumsal güçleri destekleyen, gerek bu biçimde gerek feodallerden
ayr cal k ve kimi güvenceler sa layarak karlar ve ç karlar güvence alt na almay
temel amaç belleyen tefeci, tüccar, zanaatkâr
kesimleri bu süreçle birlikte siyasal iktidar
ve devlet yap lanmas ele geçirmeyi hedef
haline getireceklerdir. Bu anlam yla hiçbir
zaman ilerici olmam lard r. Ortaya ç kan
bo lu u kendi lehlerine de erlendirme ve
istismar etme d nda toplumsal güçlerle
ili kileri de söz konusu de ildir
Feodal uygarl k güçlerinin toplumsal me ruiyetlerini yitirmeleri, toplumsal güçlerin
sistemi i lemez k lmalar , ancak yerine ne
koyacaklar bilememeleri bu kesimleri iktidar konusunda yeni bir yakla m içine götürmü tür. ktidar nezdinde ayr cal kl , iktidarca korunan olmay , iktidar n korumas na
ve kollamas na mazhar olmay amaçlayan
bu kesimler bizzat iktidar n sahibi olmay
dü ünmeye ba lad klar andan itibaren tarih
sahnesine sinsi ve gerici bir güç olarak giri
yapm lard r. Bu en çarp göstergelerinden
biri ulusal-devlet konusunda ya anan geli melerdir.
Ulusal örgütlenmeler, kendini önce farkl
mezhepler biçiminde ifade eden, giderek
bunu mutlak devlete, tek tanr devleti olarak
dayat lan monar ik imparatorluk fikrine
kar savunan etnisitelerin-kavimlerin ve
esas olarak komünler biçiminde örgütlenen
toplumun, feodal uygarl a kar Avrupa’y
boydan boya sarm olan direni i sonucu
olarak ortaya ç km r. Toplumun maddi ve
manevi geli im düzeyi art k verili uygarl k
formunu a may dayatmaktad r. Kent orta
olu turan tacir, zanaatkâr kesimlerinin
ba ms zla ma ve ayr cal kl konumlar
sürdürme temelinde ulusal s rlar talebi
KOMÜNAR
ise daha sonra yükselecektir. 19.yüzy la kadar
süren çeli kili, çat mal kaotik sürecin burjuvazinin lehine sonuçlanmas iddia edildi i
gibi ne burjuvazinin eseridir, ne bir zorunluluktur, ne de bunun ilerici bir yan vard r.
Ticarette yakalad geli kinlikle zenginle en Venedik, Cenova, Amsterdam, Londra
gibi kent devletleri, prenslikler-krall klar ve
Katolik kilisesi özcesi Avrupa monar isi diye
tan mlanabilecek güçler taraf ndan kurulmak
istenen büyük H ristiyan imparatorlu u için
bir zenginlik kayna olarak görülmekte ve
yutulmalar için üzerlerinde büyük bask lar
yürütülmektedir. Buna kar da a iretlerinkavimlerin, mezheplerin, orta s flar n, tar m
ve köy toplumunun direni i söz konusudur.
Mevcut örgütlenme tarz yla bu direni i sürdüremeyece inin fark nda olan kent devletleri, prenslikler ve monar ik krall klar ise
yeni bir tarzda örgütlenme aray ndad r.
Bu nedenle giderek ulusalc k öne ç kmakta,
Katoliklikle ayr an mezhepsel yakla
n
da katk lar yla ulus-devlet için zemin olu maktad r.
Bu geli meler kar nda genelde iki yakla
n ortaya ç kt görülmektedir. Devletçi
toplum güçlerinin yakla mlar ise bu kaotik
dönemden zarara u ramadan, mümkünse
aristokrasi içinde yer edinerek ç kmakt r.
Bunlar n içinde onlara dayanarak güçlenen
burjuvazinin öyle özel bir yeri ya da rolü
bulunmamaktad r. Di er yandan yine kapitalistik güçlerin toplumun geni kesimlerinin
talepleriyle ve ç karlar yla zerre kadar ilgileri
de yoktur. Sadece kurulu ya da kurulacak
olan düzenden ayr cal k koruma istemleri
olabilir. Bu karakterlerinden dolay da, zaman
zaman k r ve kent kökenli toplumcu isyanlar n
yan nda yer al rken, zaman zaman da feodal
aristokrasiyle omuz omuza en gerici pozisyondad rlar. Tutarl , ideolojik ve siyasi temelli
bir yakla mlar söz konusu de ildir. Ne Rönesans filozoflar ve sanatç lar ne ayd nlanman n ileri gelenleri ne ütopistler aras nda
bu kesimlerin öncüsü ve hâkimi olacaklar
bir toplum ya da devlet dü üncesi yoktur.
19
KOMÜNAR
Tarihsel bir dayanaklar yoktur. Kâr ve sermaye için yapamayacaklar hiçbir ey olmayan
bu tüccar-tefeci kesimler için ta nan en
iyimser duygu kalle , güvenilmez, vicdans z
ve ahlaks z olduklar r.
Feodal uygarl k sürecinde maneviyat insan
ya am n vazgeçilmezidir ve bu alan ilerici-gericisi ile dinsel dü ünü doldurmaktad r.
Egemenlerin de, ezilenlerin de ütopyalar
ve gelecek tasar mlar ahlak eksenlidir. Bu
anlam yla toplum kayg güçlüdür. Toplumu
bir arada tutan temel olgu olarak ahlaka büyük yer verme vard r. Bundan muaf olan,
ahlak n ilerici-gerici demeksizin ortadan
kalkmas ndan ç kar olan tek kesim tüccar,
tacir, simsar, tefeci kapitalistlerdir. Tarih
boyu gerek egemenler gerek ezilenler kontrol
ve denetim alt nda tutulmas gerekti ine
inan lan bu kesimin ipini gev etmeme yakla
özellikle korumu lard r. Dolay yla
bunlar n öncülü ünde bir kurtulu fikri söz
konusu bile de ildir.
Sümer’den beri var olagelen kapitalistik
elerin tarihin bu kesitinde kendilerini bir
sistem olarak kurgulamalar , iktidar güçlerine
yak n olmalar para ve bilgi biriktirmeleriyle
ilgilidir. Bin y llar boyu bu kesimler iktidar
sanat icra edenlerin yan nda, yak nda
yer alarak egemenlerin iktidar tesis etme,
ittifak geli tirme, zor ayg tlar kullanma,
me ruiyet olu turma yöntemlerini izlemi ler,
kar t güçleri tasfiye etme, denetimine alma,
birbirine kar kullanmada önemli dersler
edinmi lerdir. Zaten ticari faaliyetin gere i
olarak bu yöntemlere yabanc de illerdir.
Örgütlenme ve siyaset yürütmede muazzam bir esneklikleri söz konusudur. Toplumdaki çeli kileri kullanma, ihtiyaçlar tespit
etme, bo luklar görme, f rsatlar en verimli
biçimde kullanma yetenekleri geli kindir.
Tarihin her kesitinde ortaya ç kan geli meleri
kendi lehlerine kullanarak kendilerini güvence
alt na alma, ba ms zla ma, kendi iktidar
odaklar yaratma giri imleri hep olagelmi tir. Ancak ne üst toplum ne alt toplum
buna f rsat tan mam zaman zaman çok
20
deolojik-Teorik Dergi
sert yöntemlerle tasfiye edilmi ler, toplumlarda belirleyici olma pozisyonuna girmelerine izin verilmemi tir. Tarihin her döneminde
ve dünya co rafyas n her mekân nda bu
kesimlere kar zaman zaman ciddi yok etme
ya da kontrol alt na alma sald lar n oldu u
görülmektedir.
Köleci devlet uygarl na kar direni temelinde ortaya ç kan Yahudilik bir kavim
ad na iktidar ve devlet ideolojisi olarak ekillenmi , ancak tarihsel süreç içinde buna
çok fazla f rsat bulamam r. Bilgi ve para
biriktirmek temel varl k güvenceleri olmu tur.
Bu özellikleriyle uygarl k güçlerinin oldu u
kadar uygarl k kar
güçlerin de yan nda
yer bulabilmi , tarihin tüm çat mal dönemlerinde maddi ama daha çok da felsefiideolojik özellikleriyle her iki taraf için de
önemli roller oynam lard r. Bu nedenle H ristiyanl k ve slamiyet Musevili in bir devam ,
mezhepleri olarak geli me kaydederken, uygarl k içinde geli en s f temelli gerici-ilerici
ideolojik-felsefi birçok ak m Yahudili in izlerini ta
r. slamiyet’in s
rmas yla
Yahudili in Ortado u’dan kaç rt lmas Ortado u için bir zay flama nedeni olurken, H ristiyan Avrupa’n n Ortado u kar nda üstünlü ü yakalamas na büyük katk sunmu tur.
Bin y llar n birikimi Yahudilikle birlikte Avrupa’ya ta nm r. Avrupa en nihayetinde
Do u kar nda ya ad s may Yahudili in temel özelli i olan kapitalistli i bir
sistem haline getirerek a may esas alm r.
Yahudi kapitalistler, mutlak monar inin a lmas , krall klar n, kent devletlerinin geli mesi
için sürekli bir çaba içinde olmu ve yine
bunlar n ulus-devlete dönü melerine hem
maddi hem manevi anlamda büyük güç vermi tir.
Ulus-Devletçilik brani Kabile deolojisinin Geli tirilmi Bir Türevidir
slamiyet’in s
rmas kar nda Avrupa’ya göçen Yahudilik, Avrupa içinde de
mutlak monar i aray lar n yo unla
devletlerden ba ms zl klar korumak is-
Say 48 2011
teyen kent devletlerine ve krall klara do ru
bir kayma ya am r. Kapitalistik geli melerde oldu u kadar, onu bir sistem haline
getiren ulus-devletlerin geli mesinde ve bu
devletlerin milliyetçilik ideolojisi ile varl
sürdürmek istemesinde, tarih boyu brani
kavmi ad na iktidar ve devlet aray nda olan
Yahudili in rolünü görmemiz gerekir. Bu anlamda Yahudi gelene i sadece H ristiyanl k
ya da slamiyet’e de il, onlar n güya kar
gibi görünen seküler ulus-devlet anlay na
adeta fikir babal -öncülük yapm , kilise
ve imparatorluklar kar nda kent devletlerinin, krall klar n ve prensliklerin ulus-
Yahudi gelene i sadece
ristiyanl k ya da slamiyet’e
de il, onlar n güya kar
gibi görünen seküler
ulus-devlet anlay na adeta fikir
babal -öncülük yapm , kilise ve
imparatorluklar kar nda kent
devletlerinin, krall klar n ve
prensliklerin ulus-devletlere
evrilmesinde orta s fla birlikte
etkin bir rol oynam r
devletlere evrilmesinde orta s fla birlikte
etkin bir rol oynam r. Bu nedenle de sermaye sahibi Yahudi bankerler her ulus-devlet
içinde önemli bir yat m ve etkinlik imkân na
kavu mu lard r. Daha sonraki süreçlerde görülece i gibi ulus-devletler ça Yahudi sermayesinin de Yahudi ad yla devle ti i bir
ça olmu tur.
talyan kent devletlerinden Venedik’te
ya anan kapitalistik geli me, kapitalist uygarl a geçi te önemli bir yere sahiptir. 14.
ve 15. yüzy llarda geli tirdi i büyük ticaret
yla üretim teknikleri, para i leri, iktidar
sanat , bilim ve teknik gibi insanl n ve uy-
KOMÜNAR
garl n tüm birikimlerini Ortado u’dan Avrupa’ya ta yan Venedik, mali araçlar, para,
senet ve bankac
n yeni merkezi haline
gelerek asl nda kapitalizmi kent düzeyinde
sistem haline getiren ilk yer olmu tur. Kapitalist unsurlar n öncülü ünde Venedik h zl
bir geli meyi ve etki gücünü yakalam , kapitalizmin do una be iklik etmi tir. Ancak
bunu önce ngiltere’ye sonra tüm Avrupa’ya
giderek dünyaya yayarak bir sistem haline
getirme gücünü gösteren Londra olmu tur.
Roma Katolik Kilisesi’nin bask lamalar
ve di er talyan kent devletlerini bir çat alnda birle tirememesi nedeniyle kapitalizme
kent düzeyinde öncülük eden Venedik, kapitalizmi bir sistem olarak geli tirme gücüne
sahip olamam r. Bu gücü Amsterdam ve
Londra göstermi tir. Katolik kilisesinin ate li
savunucusu oldu u spanya ve Fransa hanedanl klar n hayalini kurdu u büyük H ristiyan imparatorlu una kar ngiltere ve
Hollanda’n n direni leri, kapitalist unsurlar
için uygun zemin yaratm r.
16. 17. yüzy llarda kilisenin destekledi i
Fransa, spanya ile mücadele halinde olan
ngiltere ve Hollanda için ticaret en önemli
gelir kayna
r. Deniza
ülkelerle ticaret
yapman n riskinin yüksek olmas tekeli
gerekli k larken, rizikoyu azaltmak için sömürgele tirme önemli bir yöntem olarak geli tirilmektedir. Bu nedenlerle büyük hacimlerde geli en ticaret, tüccarlar n ç karlar
çat r hale getirmektedir. Bunun için de ticaret sermayesi kendisini rakiplerine kar
koruyacak bir merkezi güce ihtiyaç duymaktad r. Bundan dolay r ki merkantilist dönem
de denilen bu süreçte kapitalistik unsurlar,
tüccar n kâr n ulusal ç karla özde olduunu, bunun için ticaretin ülkenin gücünü
temsil etti ini öne sürerek devletin buna
uygun politikalara ve örgütlenmeye yönelmesini dayatm lard r. Siyasal yap n kapitalistik geli meye endekslenmesinin ilk ad mlar bu biçimde at lm r.
16. yüzy ldan itibaren Hollanda ve ngiltere’de kapitalist unsurlar n klasik impara21
KOMÜNAR
torluk sistemlerine kar üstünlük sa lama
ve kendilerini resmi bir uygarl k gücü haline
getirme çabalar oldukça yo unla
r. 18.
yüzy la gelindi inde kendilerini buralarda
ba at güç haline getirebilmi lerdir. Amsterdam kenti 16. yüzy lda Avrupa feodalitesine
kar t olan felsefecilerin, sanatç lar n, dü ünce
ve bilim insanlar n, yeni fikir ak mlar n
toplanma yeridir. Orange prensli i büyük
ristiyan imparatorlu u pe inde ko an ispanya ve Fransa hanedanl klar na kar bams zl
koruma çabas içinde yenilikçi
tüm kesimlere oldu u kadar spanya’dan kovulan Yahudilere de kap lar sonuna kadar
açm r. Bu anlamda da önemli bir sermaye
ve entellektüel birikim merkezi olmu tur.
te bu zeminde kapitalist unsurlar kendilerini
hâkim güç haline getirmenin aray içindedir.
Ayn durum ngiltere ve Alman prenslikleri
için de geçerli olacakt r. Her iki merkezde
de spanya ve Portekiz sürgünü Yahudiler,
önemli bir entelektüel ve sermaye birikimine
neden olmu tur. Ayn zamanda bu her üç
merkezin d nda, imparatorluklar ve Vatikan
kar nda varl k-yokluk mücadelesi yürüten
kentler, prenslikler ve devletler kapitalist
unsurlar n yeni bir uygarl k gücü olarak ç lar na, yeni bir iktidar ve sermaye tekeli
olarak ekillenmelerine gereken zemini fazlas yla sunacakt r. te bu zeminde de kapitalistik unsurlar n ç karlar n teminat olarak
ulus-devletler yükselecektir.
Her eyin tek tiple tirildi i bu ulus-devlet
çat alt nda sermaye, tüm rakiplerini ya da
toplumsall a ait ne varsa ortadan kald rman n aray içine girecektir. Bu nedenle
de ulus-devlet için toplumsal alanda çölle menin zirvele mesidir demek yerinde olmaktad r. Ulus-devlet tarihin temel devindirici
gücü olan etnisiteye kar da sürekli bir
sava halidir. Bu nedenle de ulus-devletler
ça insanl n mezbahaneye sürüldü ü dönemi ifade etmektedir. Bu mezbahanede tarihsel olarak bir arada olan ne varsa hepsi
sava arenas nda birbirini tüketmeye yönlendirmektedir. Sadece bu nedenle bile olsa
22
deolojik-Teorik Dergi
ulus-devletler ve ona öncülük eden egemen
güçler mah erin atl lar olarak ne varsa tarih
sahnesine sürmü tür denilebilir. Ulus-devlet
bu anlamda kadavrala an bir toplum istemi
anlam na gelmektedir.
Kapitalist Hegemonyac
n Ç kmaz
Olan Endüstriyalizm
Merkezi uygarl n kapitalizm a amas
karakterize eden üçüncü olgu endüstriyalizmdir. Bilindi i gibi endüstri insan toplumsall
n her a amas nda vard r. nsan n yaamsal ihtiyaçlar kar lamaya hizmet eden
araçlar n yap
olarak endüstri toplumsal
eme in bir ürünüdür. Bin y llar boyu egemen
olan devletçi toplumun endüstrinin geli imindeki rolü s rl r. Devletçi güçler daha
çok sava ve zor araçlar n geli tirilmesi
için endüstriyle ili kili olmu lard r. Zaman
zaman toplumsal üretimin art lmas için
endüstriyel çabalara destek verenler olmu sa
da endüstri as l olarak toplumun i i olmu tur.
Üretim araçlar olarak da adland lan araçlar,
endüstrinin konusudur ve insan n do ayla
ili kilerini verimli k lmay amaçlar. Do ay ,
toplum yarar na dönü türmek, i lemek; bilimin ve tekni in geli imi öz itibariyle bu
eksen üzerindedir. Bu nedenle de endüstri
esas olarak toplumsal amaçlar için vard r.
Yüz binlerce hatta milyonlarca y n birikimine dayanan sanayi alan n, kâr ve ser-
Say 48 2011
maye amac yla kapitalistlerce ele geçirilerek
tekelle tirilmesi; endüstrinin d ta rakipler,
içte toplum üzerinde egemen olman n arac
haline getirilerek ölümcül bir iktidar gücü
haline dönü türülmesi endüstriyalizmin özünü olu turur. 17. yüzy ldan itibaren bilim ve
teknikteki geli melerin endüstriyel alan her
zamankinden daha fazla kârl bir alan haline
getirmesi k sa sürede kapitalistlerin dikkatini
çekmi ve bu alan üzerinde yo unla malar na
yol açm r. Ulus-devlet yoluyla siyasi iktidarda güç ve etkinlik kuran kapitalistler bu
alan da kendi kâr, sermaye ve iktidar amaçlar
için ele geçirmekte gecikmemi lerdir. Bu
alan esas olarak iktidar ve sermayelerini
büyütmek için ideolojik ve maddi bir silah
gibi kullanm lard r.
Sanayi devrimi ile ifade edilen endüstriyel
geli me dalgalar halinde günümüze kadar
sürmektedir. Sermaye ve iktidar tekellerinin
kontrolünde, onlar n amaçlar do rultusunda
geli me gösteren endüstri, tar m ve köy toplumunu tüketmi , do ay iflas n e ine getirmi , toplumda i sizlik ve açl k sorununu
devasa boyutlara vard rm , kentlerin adeta
tüm bir ülkenin kayboldu u kara delikler
haline gelmesine yol açm r. nsan n do ayla
en verimli ili kiyi kurma amaçl yarat
olarak endüstri, kapitalist uygarl k sürecinde
insanl do as yla birlikte yok olu a götürebilecek bir hal alm r.
Sonuç
400 y ll k bir geçmi i olan kapitalist modernite bugün çok ciddi kriz içindedir. Bu
kriz sadece maddi alanda de il zihniyet alanda da ya anmaktad r. Di er yandan kapitalist modernite ya ad bu krizi kendi
ba na a acak düzeyde de de ildir. Bu konuda
umut da vermemektedir. Onun için de kapitalist modernitenin her alanda topluma yaatm oldu u kriz ancak demokratik modernitenin müdahalesiyle a labilir. Bu anlamda demokratik uygarl k güçleri sürece
müdahale etmek zorundad r. Çünkü toplumsal
kriz politik-ahlaki toplumu tüketti i gibi in-
KOMÜNAR
sanl sonu nereye varaca belli olmayan
bir ç kmaza da sürüklemektedir. E er demokratik uygarl k güçleri, örgütlü ve bilinçli
bir ekilde bu duruma müdahale etmezse,
dünyam z ve insanl k geri dönü ü mümkün
olmayan bir sona gidecektir.
Burada u sorun kar
za ç yor: Demokratik uygarl k güçleri bu duruma müdahale için yeterince birikim ve olana a
sahip midir? Evet! Hem de bütün örgütsüzlü üne ra men buna yetecek bir birikimi ve
gücü vard r. Ütopik sosyalistlerden bilimsel
sosyalistlere, anar istlerden feministlere,
Frankfurt okulundan, Anvers okuluna, kinci
Dünya Sava ’ndan sonra ortaya ç kan Frans z
filozoflar na, 68 Gençlik Hareketi’nden yerel-kültürel hareketlere kadar geli en tüm
devrimci-demokratik hareketlerin yaratm
oldu u bir birikim vard r. Bu birikime do ru
yakla rsa ve örgütlenilirse ciddi bir entelektüel zemin oldu u görülecektir. Bu zemin
sadece bununla da s rl de ildir. nsanl n
yaratm oldu u de erler bu zeminin tarihsel
arka plan ve bizim varl k nedenimiz olmaktad r.
Bu nedenle de yeni paradigmam n temelini toplumun ve uygarl n do ru tan mlanmas olu turmaktad r. Önderli imiz tarihi
ve toplum gerçe ini yeniden tan mlad savunmalar nda toplumsall insan n en büyük
hakikati, do al toplumu ise gerçek toplum
olarak ortaya koymu tur. Buradan hareketle
do al toplumdan bir sapma olarak ortaya
kan uygarl k, temel özelliklerini koruyarak
günümüze kadar gelmi tir. nsanl ktan en
büyük uzakla ma ve kopu u ifade eden kapitalist uygarl k a amas nda uygarl k tarihinin
bu bak la ele al nmas hayati önemdedir.
Uygarl n kendisi köleciliktir. Devlet merkezli
uygarl k sistemleri köleli in de ik biçimlerini geli tirmenin ötesinde bir anlam ifade
etmezler. Devlet merkezli uygarl k sisteminin
özü köleliktir. Bu anlamda özgürle mek öncelikle kapitalist uygarl k sistemiyle do ru
temellerde hesapla mak ve ondan kopmakla
mümkündür.
23
KOMÜNAR
deolojik-Teorik Dergi
Kapitalizmi, daha gerçekçi tan mlamaya
yönelik olarak at lan ad mlar n en önemlilerinden biri de, onun devlet ve iktidarla olan
ili kilerinin aç a kavu turulmas r. Kapitalizme ili kin ya anan yan lg lar n ba nda
onun devlet ve iktidar kar nda ne anlam
ifade etti inin yeterince kavranamamas gelir.
Kapitalist s flar n devleti ele geçirme ope-
Onun için de içerisinde var oldu u ko ullarda
kendisini koruman n ve sürdürmenin tek
yolunun örgütlü bir ya am oldu unu daha
ilk sezgisel duyumsamalarla fark etmi tir.
Fiziksel boyutta çevresini ku atan do a karnda en zay f gibi görünen insan, bu durumunu toplum biçiminde örgütlenerek güce
dönü türmesini bilmi tir. Kendini korumak
rasyonlar nas l yürüttükleri, iktidara ortak
olduktan sonra da onu nas l kulland klar n
hikâyesi bilinmeden, bugün kapitalizmin
kendisini nas l ya att
anlamak da pek
mümkün görünmemektedir.
ve varl
sürdürmek için gerekli olan tüm
ihtiyaçlar bu yolla kar larken ayn zamanda bununla kendine bir anlam kazanrm r. Bu temelde geli en toplumsall k
kar nda karma kla an örgütlenme tarz
gittikçe daha belirgin bir hal alm r. Devletli
uygarl k a amas na kadar ve hatta daha sonras nda da çok uzun bir dönem toplum, kendi
komünal örgütlenmesini -ne kadar karmakla sa da- kendisi yerine getirmi tir. Bunun
Devleti Tan mak
nsan, toplumsal bir varl k olarak ekillenmi tir. Ve bu toplumsall onun her zaman örgütlü bir ya am sürmesini sa lam r.
24
Say 48 2011
için de hiçbir zaman ne d tan bir akla ne de
üstten bir kuruma ihtiyaç duymam r. Kendi
lerini kendisi belirleyen ve bu i leri yine
kendisi bizzat yürüten ahlaki-politik yap yla
toplum, kendini var etmenin ve sürdürmenin
ko ullar her zaman için yaratmay ba arr.
Devletli uygarl a geçi in nas l oldu undan
ziyade devletin nas l bir kurumla ma olduuna giri yapmak için bu k sa de erlendirme
yap lm r. Çünkü en dar anlamda toplumun
maddi ve manevi art k-ürün ve üretmi oldu u tüm de erleri üzerine kurulmu bir
tekeller bütünü olan devleti, zorunlu bir toplumsal örgütlenme gibi görme yan lg ndan
kurtulmak gerekmektedir. Daha çok toplumsal
Devlet, iktidar odaklar
taraf ndan belirlenen ve toplum
üzerindeki sömürünün
en aktif bir biçimde yürütüldü ü
bir ittifak alan olarak
ekil buluyor
korunma, beslenme ve devaml k ihtiyaçlan organizesini sa yormu gibi görünen
ve kendini bu maske alt nda gizlemeyi iyi
beceren devlet, tam da bu görevlerin z dd
bir biçimde topluma kar tehdit olu turan
ve toplumu her anlamda g das z b rakan
tüm s f ve kesimlerin bar na halindeki
tekel olmaktad r. Topluluklar, devletli uygarl k
amas na kadar geçen süre içerisinde bu
ihtiyaçlar kendileri, hiç de devlete ihtiyaç
duymadan üstelik daha özgür ve rahat bir
biçimde kar laman n yollar yaratm .
Ancak toplumsal de erlerin üzerinde ç kar
hesaplar güden ve iktidara dayal olarak
kendilerini topluma hâkim k lmak isteyen
kesimler, bu emellerini gizlemek amac yla
KOMÜNAR
ve sanki topluma faydal bir çal ma yürütüyormu gibi görünmek için devlet gibi bir
kurumu -h rs zl k sanat n gizli eli- toplumun
ba na musallat ettiler.
Devlet topluma ait olan de erleri-ürünleri
elde etmeye ve ele geçirmeye yönelik i levsellik kazanan iktidar ve iktidar güçlerinin
‘topluma faydal k’ kisvesi alt nda yutturmaya
çal
kurumlar n merkezi oluyor. Yani
devlet, iktidar kaynakl ve iktidar etraf nda
gerçekle en tüm s flar n, yap lar n ve ki ilerin bulu tuklar merkezi bir yap olarak
ekilleniyor. Bunun için de devletin proto
tipi olarak ekillenen zigguratlar n incelenmesinde aç a ç kan ilk izlenim, iktidar n
kendisini topluma yutturma mekânlar olmas r. Ayr ca buras üzerinden toplum s flara ayr makta, toplumsal de erler üzerinde fiziki ve zihni zora dayal olarak hak
talebinde bulunan kesimler kendi konumlabelirlemektedir. Burada toplum, yöneten
ve yönetilenler eklinde yap lara ayr maktad r. Yönetenler etraf nda toplumun tüm
maddi ve manevi yarat mlar birikirken toplumun geri kalan ezici ço unlu una dü en
de en iyisinden bir kul ya am olmaktad r.
Bu temelde de tanr lara çal r gibi yöneticilere çal mak toplumun sevilen bir üyesi,
devletin kabul edilebilir bir çal an olmak
anlam ta r. Devlete iyi bir vatanda ya da
köle olmak, tanr ya iyi bir kul olmakla e
anlama gelir.
Halbuki devletin gerçek yap siyasi, askeri ve dini tekel olarak ya -tecrübeli, avc
ve rahip erke in iktidar ittifak biçiminde
bir araya gelip toplum üzerinde sömürü sistemlerini kurumla rd klar alan oluyor. Yani
devlet, iktidar odaklar taraf ndan belirlenen
ve toplum üzerindeki sömürünün en aktif
bir biçimde yürütüldü ü bir ittifak alan
olarak ekil buluyor. E er ba lang nda bu
ittifak olmasayd ne kendi ba na ya -tecrübeli erkek siyasi bir güç olabilirdi, ne avc
erkek bir askeri komutana dönü ebilirdi, ne
de aman bu ikisinin deste ini almadan toplumu iktidara göre biçimlendirecek bir din
25
KOMÜNAR
yarat
rahip haline gelebilirdi. Bunun içindir ki daha olu umundan itibaren devlet,
toplum üzerinde iktidar amaçl güç olmay
ve bununla s fsal ya da bireysel ç kar sa lamay hedefleyen kesimlerin bir araya gelerek olu turduklar bir ittifak alan halinde
ekillenmi tir. Bu bak mdan da devlet, her
türden iktidar tekellerinin ittifak alan olarak
tarihe giri yaparken; di er taraftan da,
zaman içerisinde kendisi de bir tekel halini
alm r. Bu bak mdan da iktidar n tekelle ti i
alan olarak devlet en temel tekel merkezi
haline gelmi tir.
Devletin tarih içerisinde giderek geli en
bu özelli ini ya da temel karakterini Önderlik,
lk iktidar hiyerar ilerinin ve devlet egemenliklerinin kurulu undan günümüze
kadar tarih bir anlamda iktidar n kümülâtif (kar topu gibi yuvarland kça kendini
büyütme) büyümesidir” eklinde formüle
etmi tir. Burada büyümeden kastedilen sadece toplumun iktidar cenderesine al nmas
de il, kendisi bir tekel haline gelen devlete
yeni ortaklar n kat lmas r.
ktidar n do al olarak da devletin kendisi,
f yarat m kayna
r. Çünkü toplum üzerinde gerçekle tirilen sömürü s fla man n,
kara dayal farkl la man n ve elitle menin
de nedeni olurken, ayn zamanda iktidar n
gerçekle me ko ulu anlam na da gelmektedir.
Çünkü de ik dönemlerde, de ik biçimlere
dayal olarak geli en kastla malar, tabakalar
ve s fla malar bir anlamda da iktidar n
kendisini toplum içerisinde yayd alanlar
olmaktad r. Yani ba lang çtaki rahip+yönetici+asker üçlüsünden olu an iktidar güçleri,
esas olarak bu kal korumakla birlikte giderek de ik s f, zümre ve kesimleri de
içerisine alarak kendisini büyütmü tür. Hanedanl klar, iktidara dayal a iret yap lar ,
esnaf ve zanaatkârlardan olu an de ik orta
flar tarihin de ik dönemlerinde iktidar
içerisinde kendilerine yer bularak iktidar n
tekelle me olanaklar ndan yararlanm lard r.
saca bu ekilde özetleyebilece imiz,
özellikle de günümüz devlet ve iktidar e26
deolojik-Teorik Dergi
killenmesini anlamak aç ndan ortaça dan
itibaren iktidar ve devlet etraf nda gezinmeye
ba layan ve sonunda 16. ve 17. yüzy lla birlikte devletin temel bile eni haline gelen kapitalist burjuva s flar n iktidar olabilmek
ve devlette bir yer kapabilmek için gerçekle tirdi i operasyonlar bilmek oldukça önemli olmaktad r.
Kapitalizm Öncesi Avrupa
Öncelikle mekân sorununu netle tirmek
gerekiyor. Ticaretle u ra an tüccar ve tefeci
flar ile orta s f esnaf ve zanaatkar kesimleri Avrupa’dan çok daha önceleri Ortado u’da ortaya ç km lard . Kendi dönemlerinde oldukça nam salm olan Asur ticaret
kolonilerinden önceleri bile ticaretle ünlenmi
birçok kent devleti bulunmaktayd . Fenike
ba ba na bir ticaret uygarl yd . Daha
sonralar birçok devlet ticarette oldukça geli melerine, ilkel kapitalistik bir a ama yaamalar na ra men bu s flara dayal bir
kapitalist iktidarla ma ya da devletle meden
bahsedilemez. Bunun en önemli nedeni de
Ortado u iktidar gelene inin çok güçlü siyasi,
dini ve askeri tekellere dayanmas r. Onun
için de olu an ekonomik tekellerin bunlardan
ba ms z geli mesine pek izin verilmemi tir.
Yani Ortado u’da tüm her ey devlet bünyesindeki siyasi, dini ve askeri tekellerin elinde
bulundu undan bunlar n d nda ve bunlara
alternatif bir ekonomik tekel yap
n olu mas ve devlet kapsam nda bir iktidar gücü
haline gelmesi de gerçekle memi tir.
Oysa Ortado u iktidar gelene inin Avrupa’daki sürdürücüsü olan Roma mparatorlu u’nun yine Ortado u orijinli olan H ristiyanl n ve Avrupa etnisitelerinin yayg n direni i sonucu y lmas n ard ndan, Avrupa
co rafyas nda devlet gücü oldukça zay fla. Bu nedenle H ristiyanl kla uzla mak
zorunda kalan Roma’n n pagan din rahipleri,
kurulan kilise bünyesinde kendilerini yeni
bir iktidar oda haline getirerek toplum
üzerinde kaba zora dayal bir hâkimiyet sa lamaya ba lad lar. Tarihte “karanl k ça ”
Say 48 2011
olarak adland lan dönem, Avrupa co rafyas nda, kilise iktidar n zay flayan devleti
güçlendirerek toplum üzerinde gerçekle tirdi i egemenli i ve sömürüyü anlatmaktad r.
Bu dönemde bile Avrupa’n n daha geni alanlar nda demokratik komünal de erlere dayal
toplumsal yap lar hâkimdir. Kentler kat iktidar yap lar ndan ziyade daha demokratik
kurumlarla kendilerini yönetmektedir. Gerek
kuzey ve gerekse de güney Avrupa hatt nda
daha fazla konfederal yap lar hâkimdir. Örne in talya’da XI. yüzy n ba lar nda kentlerde monar iye ve kiliseye tepki olarak biraz da Roma’n n Cumhuriyet yap na özlemi an msatacak bir biçimde- seçimle i
ba na gelen yöneticilerden olu an siyasi yalar geli mektedir. Bu ehirler özgürlükçü
yap lar yla k rsalda monar iden kaçan k r
insanlar kendisine çekmektedir. Bu nedenle
de ehirlerde az msanmayacak bir i gücü
ve örgütlenme tecrübesi birikmektedir.
1045’te kilisenin atad krall k yanl piskoposa kar ayaklanarak 1057’de kraldan
ba ms zl
elde eden Milano’daki Pataria
hareketi böylesi bir birikimin sonucu olarak
ortaya ç km r. Pataria hareketi daha sonra
geli ecek olan Rönesans’a kap aralayan
bir dönüm noktas n ifadesi olarak tarihe
geçmi tir. Milano’nun ard ndan 1083’te Roma,
1084’te Pavia, 1095’te Asti, 1099’da Cenova,
1123’te Bologna ve 1138’de Floransa k ta
Avrupa’s nda ortaya ç kacak olan geli melerin
habercileri olmu lard r. te talya’da bunlar
ya an rken genel olarak Avrupa’da siyasi
olarak iktidar konusunda çok da tecrübeli
olmayan derebeylikler yeni yeni geli meye
ve prenslik ya da krall klar biçiminde bir iktidar mücadelesi vermeye ba lam lard r.
Roma’n n büyük iktidar temsili idealiyle ortaya ç kan krall klar ( spanya, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan gibi) Avrupa
üzerinde egemenlik sava lar na ba lam lard .
Bu durum uygarl n ya ad tam bir kriz
durumunu ifade etmekteydi. Her ne kadar
slamiyet merkezi uygarl temsilen, iki koldan ( spanya Endülüs Araplar ile do udan
KOMÜNAR
Osmanl lar) Avrupa’y ku atm sa da bunlar n
da Avrupa’da ya anan uygarl k krizine bir
yapt rma özellikleri bulunmamaktayd .
En iyisinden belki bir slam kolonisi haline
getirme olabilirdi. Ama bunun da mümkün
olmad görüldü. Bunun için de 13. yüzy l
ile birlikte talya’n n Floransa kentinde ortaya
karak bütün k taya yay lan Rönesans, Avrupa’n n kendi co rafyas nda ya anan uygarl k
krizine yine kendisinin yan olmaktad r.
Önderlik A HM’e sundu u ilk savunmas nda
Rönesans için unlar söylemektedir.
“(Rönesans’ n) Büyütüldü ü zemin Roma
kopyas krall k ve piskoposluk saray de il,
rsal alan manast rlar yla yeni yükselen
kent üniversiteleridir. Ne siyasal-askeri
güç, ne de feodal-tüccar ekonomik güç bu
ta belirleyicidir. K r manast ve kent
üniversitesi kendi emekleriyle geçinen,
halk n besledi i ve umut ba lad , destekledi i, özgürlük ve bilincin yükseltildi i
ba ms z çal ma mekânlar r. unu
önemle vurgulayaca m: Rönesans’a götüren yol belirleyici olarak kral ve kilisenin
saraylar ndan de il, halk n komünal okullar ndan geçmektedir. Ne feodal s
n,
ne de ortada olmayan burjuvazinin çizdi i
bir yoldur.”
Önderlik belirlemelerinde de görüldü ü
gibi demokratik komünal de erler, toplumu
kurtarman n yollar Rönesans biçiminde
ortaya ç kar rken belki de kriz halindeki uygarl a da bir ç
kap aralam oluyordu.
Rönesans’ n yaratt özgürlük ortam ndan
yararlanarak kendisini toplum içerisinde
güçlendiren ve özünde iktidar perspektifli
bir s f olan tüccar-tefeci kesimler, zay flayan
devletçi toplum güçleri etraf nda ve üzerinde
kendilerini vazgeçilmez bir güç olarak konumland rmaya ba yorlard .
Kapitalist Geli me
Avrupa Rönesans ile art k yeni bir sürece
giriyordu. Bu süreç ayn zamanda ba ba na
bir zihniyet devrimini i aret ediyordu. Toplumsal ili kilerden ekonomiye, devlet yap 27
KOMÜNAR
lar ndan dine kadar birçok konuda ya anan
de imler Avrupa aç ndan yeni bir uygarl k
na da olanak sa lamaktayd . Özellikle
bu durum kar nda siyasi otorite olarak
krall klar oldukça s
lard . Hem toplumsal de im kar nda yeterli bir siyasi
güç olam yorlar, hem de aralar ndaki sava lar
ülkelerinin siyasi ve ekonomik anlamda zay f
dü mesine neden oluyordu.
Rönesans’a öncülük eden ve geli tiren
ehirlerin birço u Roma dönemi ticaret
yollar üzerindeki ehirlerdi. Bu nedenle de
özellikle tüccar kesimler aç ndan oldukça
tah kabart alanlar olmaktayd . Bunun
için de hem krall k ve kilise bask ndan
uzak ticaret olanaklar , hem de deniz yollandaki ticaret serbestîsi tüccar s
n bu
kentlerde yo unla mas na neden olmu tu.
Kent geli imi kendisiyle beraber di er meslek
kollar n da geli ip örgütlü bir güç haline
gelmesine neden oluyordu. Duvar ustalar ,
marangozlar, terziler gibi önemli meslek kesimleri, ehir ya am nda etkin hale geliyorlard . Roma döneminde colegia (kolej) olarak
bilinen esnaf ve zanaatkâr dernekleri biçimindeki örgütlenmeler art k loncalar biçiminde ortaya ç yordu. Bu s fsal örgütlenmeler çe itli tarikat anlay lar çerçevesinde mistik havalara da büründürülerek
28
deolojik-Teorik Dergi
bütün Avrupa’da kendisini örgütlüyordu. Ticaretin geli ti i bu alanlarda Yahudi tefeciler
de oldukça yayg nd . Daha çok da ‘karanl k
ça n son dönemlerinde, kilisenin H ristiyanlar için faizi tamamen yasaklamas üzerine
Avrupa’da Yahudiler ve Suriyeli Müslümanlar
tefecilik konusunda oldukça geli mi lerdi.
Özellikle de Yahudiler, (H ristiyanlar aras nda
rahats zl k yaratsa da) uzun bir süre boyunca
bu ayr cal klar oldukça iyi kullanm ve
neredeyse Avrupa’n n bütün para piyasas na
hâkim olmu lard . Onun için de tüm Avrupa’da Yahudi bir tefeciye borçlu olmayan tek
bir siyasi otorite, tek bir toprak sahibi ya da
tüccar kalmam gibidir.
Böylesi kentsel geli imler konusunda talya’dan sonra Fransa gelirken spanya ve Almanya’da ise bu konuda ilerlemektedir.
12. yüzy ldan 14. yüzy la kadar bu biçimde
oldukça geli kin bir ekonomik etkinlik içerisinde kendilerini geli tiren bu s flar tam
anlam yla kapitalistik bir karakter kazanmaktayd lar. Bu kentler borç, senet, kredi,
faiz, tahvil gibi konularda birçok ilke imza
atmaktayd lar. lk banka örnekleri buralarda
ortaya ç yordu. Bir birleriyle çat ma halinde
bulunan birçok siyasi otorite bu s flara
borçlanmak zorunda kal yorlard . Bu ise monar i güçlerinin bu s flara ba ml hale
gelmesine neden olmaktayd . Ancak tüm bu
geli melere ra men talya ve uzant halindeki Fransa kentlerinde burjuva s flar tam
anlam yla bir kapitalist iktidar n gerçekle mesini sa lamaktan uzakt lar. Çünkü daha
çok kentler aras çeki meler ön plandad r.
Ticari tekellere dayal kapitalist geli imin
temel iktidarla ma biçimi olarak ulus-devlet
yap lanmas bir türlü buralarda gerçekle tirilemiyordu. Kentler aras rekabet bu birle menin gerçekle mesi önünde en büyük
engeldi. 14. yüzy n ortas ndan itibaren ba layan bu kentler aras çat mal ortam, kapitalistik geli meye ket vurmaktayd . Bu duruma tepki olarak Floransal Machiavelli 15.
yüzy n sonlar nda kaleme ald Prens adl
eserinde ülkede ortak bir siyasi iktidar n
Say 48 2011
gerçekle tirilmesi için her türlü yolun denenmesi gerekti ini savunur. Bu nedenle siyasetin ahlaktan ba ms z ele al nmas gerekti ine vurgu yapar. Ahlaki kayg lara düülmeden tamamen yarar ilkesi üzerinden
gerçekle tirilecek iktidar mücadelesini siyaset
anlay
n merkezine oturtur. Böylelikle de
Machiavelli ile birlikte burjuva s flar n siyaset anlay ve iktidar sava na yakla
n
temelleri at lm oluyordu. Tek hedefi iktidar
olan bir siyaset anlay
n bu s
n ç karlar n gerçekle mesinin tek yolu oldu unu
net bir dille aç a ç yordu. Yani kapitalizmin
gerçekle mesi için gerekli olan tek ey iktidara
gelmek, iktidar ele geçirmek ya da ona ortak
olmakt r. Bunun d nda bir gerçekle me koulu bulunmamaktad r. Bu noktada Machiavelli’yi amaç ve araçlar bir birine kar rmakla ele tiren yakla mlar olmas na kar n
asl nda Machiavelli burjuva s f aç ndan
gerçek amac belirlemi olmaktad r.
Bu durumdan da oldukça ders ç karm
olan kapitalist s flar daha kuzeye yönelmi lerdir. Deniz ticaret olanaklar talya’dan
az olmayan, Rönesans ve reform ak mlar yla
oldukça beslenmi olan Londra ve Amsterdam
kentlerinde daha fazla bir tecrübe sahibi
olarak ortaya ç yorlard . Bu durumu Önderlik Kapitalist Modernitenin A lma Sorunlar Ve Demokratikle me adl savunmanda u ekilde dile getirmektedir:
“Kuzey Avrupa ve iki uç ülke (ülke kavram ulusal s r anlam nda bu dönemde
yeni yeni ortaya ç kmaktad r), ngiltere
ve Hollanda eski uygarl klar aç ndan
bo denecek kadar bakir topraklard r.
er yeni bir tohum at rsa en iyi ye erebilecek alan olmalar bu özellikleri nedeniyledir. Derinli e kök salma ve kal olma
ans yüksektir. Kapitalist ekonominin bu
tohumu at lm ve iyi tutmu tur.”
At lan tohumlar n ilk ad mlar olarak
ideolojik gücün güneyden kuzeye ta nmas
gerçekle iyordu. 1450’lerden itibaren güneyden kuzeye do ru yay lan Rönesans ve
Reform hareketleri Hollanda ve ngiltere’de
KOMÜNAR
Anglo-Sakson kilisesine yol açacak olan Protestan mezhebinin geli mesini sa lam r.
Bu ise kapitalist s flar n Katolik kilisesi ile
ya ad sorunlar n a larak kendisine dini
bir k f olu turmas n en me ru yolu olmaktayd . Özellikle de 15. yüzy n sonlar nda
spanya ve Fransa’dan kovulan veya kaçmak
zorunda kalan Yahudiler buna öncülük etmi lerdir. Protestanl n kurulu unda ve kurumla mas nda öncü kabul edilen Luther ve
Calvin gibi ki iliklerin Yahudi olmalar bu
durumu aç klar niteliktedir. Protestanl kla
amaçlanan toplumsal, ekonomik ve siyasi
ya amda kilisenin etkisini k rarak sekülerizmi
(dünyevilik, bir di er anlam yla laiklik) geli tirmektir. Bu sayede devlet-iktidar odaklar ndan biri önemli oranda etkisizle tirilirken, burjuva s flar kendilerini dini bir k fa
da büründürerek iktidara biraz daha yakla
oluyorlard . Yani kapitalist geli me
seyrini izlerken bu ad mla görülen, kapitalizmin bir ekonomik biçim olarak zafer kazanmas de il, iktidar ve devlette elde etti i
konum oran nda bir sistem haline gelmesi
durumudur. Bu konuda derin çal malar
bulunan sosyolog Max Weber Protestanl ,
kapitalizmin geli mesi için zihinsel ortam
haz rlayan ve ahlaki olarak kapitalizme geçit
veren bir zihniyet dünyas n olu mas n
ön ko ulu olarak de erlendirir. Önderlik bu
durumu iki nedenden dolay böyledir diyerek
aç klar.
Birincisi; “Protestanl n kendisi en zay f
din demektir. Kapitalizm tarz bilime de
çok yak nd r. Daha da önemlisi, milli dinler
ça
ba lat r. Milliyetçili in bir nevi ön
amas r. Milliyetçilik ise, kapitalizmin
halis bir ideolojisidir. Avrupa’daki büyük
din sava lar na bu aç dan bakmak daha
da tamamlay bir anlama yol açar.”
kincisi ise; “Paradoks gibi gelse de, kapitalist zihniyet genelde dinsel zihniyetin
uzun tarihsel yürüyü ünün sonul veya en
zay flat lm bir a amas nda me ruiyet
kazanm r. Ben bilimi kesinlikle kapitalistik geli menin bir ürünü olarak görmü29
KOMÜNAR
yorum. Olan, talihsiz bir geli me a amas na
denk gelmedir.”
Bu iki durumdan da anla laca üzere
kapitalist s flar devlet ve iktidar ele geçirme
sava lar nda öncelikle zihniyet yap lanmalar gerçekle tirmi ler ve buna da din ile
ba lam lard r. Kapitalizm her ne kadar kat
din dogmalar na ve onun iktidar üzerindeki
mutlak egemenli ine kar bir sava yürütmü
gibi görünse de özünde iktidar için gerekli
olan din maskesini kendisi için yeniden düzenleyerek bir biçime kavu turmu tur. Protestanl k ad alt nda daha dünyevi, daha fazla
tüketime olanak sa layan, millile tirilmesi
daha rahat bir mezhepsel geli meyle toplumsal zihniyet üzerinde bir hâkimiyet geli tirirken iktidar içerisindeki konumunu da
bu biçimiyle güçlendirmi tir.
15. yüzy lda daha da netle en bu zihniyet
ile 16. yüzy lla birlikte art k aç ktan bir
iktidar sava ba lat lm r. Özellikle spanya
kral na ba olan ve Birle ik Eyaletler olarak
adland lan Hollanda kentlerinde kraliyet
ve onun atad valilikler oldukça etkisizle tirilmi lerdi. ehir meclislerinde krall k ve
ruhban temsilcileri oldukça s rl iken, meclisler daha çok lonca temsilcilerinden olu maktayd . Birle ik Eyaletler Genel Meclisi’nde
10 aristokrat ve 10 ruhban temsilcisine kark 50 lonca temsilcisi yer almaktayd . Bu
durum burjuva s
n iktidar üzerindeki etkisini gösteriyordu. Buna dayanarak geli tirilen isyanlar sonucu Hollanda, 1572’de bams zl
ilan etmi ve 1609 y nda da
resmen tan nm bir devlet oluyordu. Erken
bir burjuva iktidar olarak adland lan bu
geli me, kapitalist s flar n en aç k bir biçimde devlete hâkim olduklar , di er iktidar
bile enlerini de kendi etkilerine alarak bir
iktidar tekeli haline geldiklerinin ilk örne i
olmas aç ndan önemlidir.
Hollanda’da ya anan bu erken geli menin
ard ndan 1688’de, ngiliz resmi tarihçili inin
Glorious Revolutions (Muhte em Devrim)
olarak adland rd ve taht n Hollandal William Of Orange’a sunuldu u bir operasyon
30
deolojik-Teorik Dergi
sonucunda zaferini ilan eden ngiliz burjuvalar , kapitalizm ça
resmen ba latm
oluyorlard . Art k temel bir devlet tekeli
olarak kendini iktidar içerisinde konumlanran kapitalist tekeller, kendi modernitelerini
yaratmaya ba yorlard .
Bunu yaparken geçmi in zihniyet yap lay kma yönünde köklü ad mlar at lsa da
asl nda çokça bahsedildi i gibi eski yap lar
kan devrimler eklinde bir geli imden bahsedilemez. Belki kapitalist geli me önünde
direnen baz yap lara kar sava verilmi
ve bunlar bertaraf edilmi olabilirler. Ancak
Kapitalist s
flar
devlet ve iktidar ele geçirme
sava lar nda öncelikle
zihniyet yap lanmalar
gerçekle tirmi ler ve buna da
din ile ba lam lard r
genel hatlar ile gerek feodal s f olan aristokrasi gerekse de ruhban s
y lmaktan
ziyade kapitalizme ikna edilerek onlar n da
sisteme kat lmalar sa lanm r.
Bunun en aç k örne i ngiltere olmaktad r.
Bir burjuva devrimiymi gibi lanse edilen
ngiltere’de krall k ve kiliseye kar gerçekle tirilen halk isyanlar , kapitalist s flar taraf ndan aristokrasi ve kiliseyi kendi isteklerine boyun e dirmek için kullan lm r.
Bu gerçekle tikten sonra ise yine ayn s flar
halk isyanlar n bast lmas na öncülük etmi lerdir. Yani ortada herhangi bir burjuva
devrimi yoktur. Kapitalist s flar n devlet
içerisinde kendine bir konum ve etkinlik
sa lama operasyonlar olarak iktidar mücadeleleri gerçekle mektedir. E er devrim
ad na bahsedilecek bir ey varsa o da dönemin
KOMÜNAR
Say 48 2011
halk isyanlar olmaktad r. Avrupa iç sava lar ndan bunalan, bu sava lar n a r ekonomik
yükünü kald rmaktan art k yorulmu , a r
dogmatik zihni kal plardan ve krall k bask ndan kendisini kurtarmak isteyen ve a rkta köylülerden olu an halk isyanlar dönemin gerçek devrimci karakterini olu turmaktad r. Ve e er bir demokratikle me gerçekle mi se bunlar sayesinde gerçekle mi tir.
Burjuva s
n bunlar kar ndaki duru u
ise ancak pragmatizm ve ihanet olarak adland labilir. Bu isyanlar kendisini iktidara
ta mak için bir basamak olarak kullanm
ve emellerine ula ktan sonra ise bu isyanlar
en kanl bir biçimde bast rm r. Buna dev-
nilmi ti. Ulusu olu turan temel de erler
devlet çat alt nda toplan yor, böylece toplum
bir bütün olarak devlete ba lanmaya çal yordu. Ekonomik sömürünün yayg nla mas
devletin toplumda içselle mesine ba yd
ve kapitalist tekeller, toplumda içselle menin
tek arac n ulus-devlet oldu unu erken fark
etmi lerdi.
Buradan da anla laca üzere kapitalizm
her ne kadar ekonomik tekel gibi görünmek
istese de, kendisini topluma bir ekonomik
sistem olarak de il bir iktidar oda , bir
devlet biçimi olarak dayatmakla i e ba lar. Çünkü ekonomik bir sistem gibi görünmenin ya da ekonomik sömürünün tek
Ekonomik sömürünün tek ko ulu
bir devlet eliyle siyasi ve askeri tekelleri devreye sokarak
toplum üzerinde kurulacak bask
rimci bir k f uydurmak ise kapitalist s flar n
kendi gerçek karakterlerini gizlemek için
olu turulmu bir perdelemeden ba ka bir
anlam ifade etmemektedir.
Ulus-Devlete Do ru
Tüm bu burjuva operasyonlar kapitalizmin merkantilist a amas na denk geliyordu.
Ticaretin, kapitalizmin temel talan biçimi
oldu u bir dönemdi. Ticari dönemin en çok
ihtiyaç duydu u olgu pazar olgusudur. Talan
ancak pazar üzerinde yürütülecek spekülasyonlarla sa lanabilirdi. Bu nedenle ticari
tekeller kendileri için s rlar çizilmi , belli
hukuksal düzenlemelerle talana aç lm bir
pazara ihtiyaç duymaktayd lar. Daha do rusu
kapitalizmden ba ms z zaten var olan ulusa
dayal pazar, devletin askeri ve siyasi tekellerince denetime al narak burjuvazinin talan
ve sömürüsüne aç lmak durumundayd . Bu
nedenle ulusal pazar n ve ulusun bir bütün
olarak devlete ba lanmas temel amaç edi-
r
ko ulu bir devlet eliyle siyasi ve askeri tekelleri devreye sokarak toplum üzerinde kurulacak bask r. Bu nedenle de kapitalist
flar, kendi sömürü sistemlerini kurarken
en fazla bu yöntem üzerinden hareket etmi lerdir. Onun için de yap sal olarak kendilerini ilk kurumla rd klar alan ulusdevlet olmu tur. Ulus-devlet, ba larda monar ik yap larla denetleniyordu. Böylece
ticari tekel a rl kl kapitalist s flar, aristokrasiyle de uzla arak ulusu yönetme ve
kontrol etme gücüne kavu uyordu. Bu durum
aristokrasinin burjuvala mas na yol açarken,
ticari s flar da aristokratla arak birer devlet
tekeli haline dönü üyorlard .
Ticari kapitalizminin temel mant , d a
meta sat
ve d tan hammadde al
üzerine kurulmaktayd . Bu durum ise içeride
en fazla ucuz i gücünü kullanmay gerektirmekteydi. Milliyetçilik bu noktada ulusdevlete içeride i gücü bulma sorunu ya atmayan tek ideoloji olurken, hammadde ihti31
KOMÜNAR
yac n, d ar dan askeri zora dayal sömürgele tirme siyasetiyle kar lanmas na me ruiyet kazand yordu. Milliyetçilik ve yay lman n temel gücü olan askeri tekelle me
tümüyle ekonomi d alan olarak ulus-devletin karakterinin neler oldu unu ve kapitalizmin hiç de ekonomik bir sistem olmad
gözler önüne seriyordu. Çünkü bunlar yani
milliyetçilik ve ordu olmadan kapitalizmin
bir dünya sistemi olmas dü ünülemezdi.
Sadece bunun için bile olsa kapitalizmin ve
onun en derin ideolojisi olarak liberalizmin
devleti küçültmesi dü ünülemez. Devlet tekelinin kendisi kapitalizmin güvenlik supab
olmaktad r. Devletin olmad bir ortamda
kapitalizmin bir gün bile kendisini ya atmas
akla bile getirilemez. Önderlik bu durumu
öyle ele al yor;
“15. ve 18. yüzy llar aras ndaki döneme
bu etken nedeniyle merkantilist dönem de
denilir. Özünde devletin ticaret üzerinden
kendini toparlamas , bütçesine fazla verdirmesidir. Ticari milliyetçilik de denilebilir.
Ald ndan fazla satmak, üstün devlet haline gelmenin en etkili yoludur. Ulusal devletin, monar inin yükseli e geçti i dönem
olarak da bilinir. Sosyal planda aristokrasinin ticarete yönelmesiyle tüccar n aristokratla mas n iç içe geçti i, yeni modern
f olarak burjuvazinin ilk gelenek kazand ça da bu dönemdir. Burjuva ideolojisinden tutal m ya am tarz na, moda
anlay na ve kent mimarisine kadar köklü
reformlar ya anmaktad r.”
Al nt da da görüldü ü gibi ideolojik yarat mlar bu reformlar n ba nda gelmekteydi.
Sözde ‘ticaret serbestisi’ olarak ifade edilen
liberalizm, asl nda bu dönemde burjuva ideologlar taraf ndan ortaya at lan bir ideolojik
yakla m oluyordu. Pazar üzerinde serbestlik
yaratt
iddia eden ve kendisini (kelime
anlam özgürlükçülüktür) özgürlükçü ilan
eden bu anlay , esas nda devletin ekonomi
üzerindeki denetiminin mutlakla
lmandan ba ka bir anlam ifade etmemektedir.
Devletin kar mad bir piyasada rekabet
32
deolojik-Teorik Dergi
adildir. Çünkü tekelin olu ma imkân yoktur.
Kimse iflas etmek zorunda de ildir. Ancak
liberalizm aldatmacas alt nda devletin kendi
tekel sistemini dayatt bir piyasada, devlet
tekeli etraf nda kenetlenmi s flar n d nda
bir giri imcinin kendisini ya atma olana
yoktur. Bu durumu en somut ekilde ifade
eden Braudel “Kapitalizm ancak devlet ile
özde le ti i, bir ba ka ifade ile kendisi devlet
oldu u vakit muzaffer olur” diyerek kapitalizm
devlet ili kisini çarp bir biçimde ortaya
koymu tur. Sadece bu nedenle bile olsa liberalizm, özünde kapitalizmin devletle bütünle me ideolojisidir. Liberalizm sayesinde
devlet tamam yla ekonomik tekelcili in hizmetine sokulmakta, siyasi devlet ekonomik
devlete (özde ise ekonomik olmayan ekonomik devlete) dönü türülmektedir.
Yine dönemin di er bir ideolojik olu umu
milliyetçilik oluyor. Kapitalizm öncesi hiçbir
iktidar yap tüm toplumu devletin sayma
gibi bir yakla m içerisine girmemi tir. Devlet
her zaman toplumun d nda ve üstünde bir
kurum olarak kalm r. Devlete ula mak oldukça zor yollardan geçmekle mümkün olmu tur. Çünkü bu dünyada devlete ula mak
öte dünyada cennete ula mak gibi alg lanmaktayd . Ancak iktidarl uygarl n kapitalist
amas nda ortaya ç kar lan ulus-devlet yalanmas , milliyetçilik dini sayesinde tüm
toplumu devletin mal haline getirmeyi baarm r. Günümüzde dünya üzerinde herhangi bir devletin vatanda olmayan bir
birey neredeyse kalmam r. Devlet vatanda
, bir devlete aidiyet o devletin mal
olmakla e de erdir. Vatanda ait oldu u
devletin mal r. O devlet onun hakk nda
her türlü kullan m hakk na sahiptir. Metala
lm toplum gerçe i bu durumla s
ya ba lant bir geli imdir. Bu durumun
topluma yutturulma biçimi ise milliyetçilik
olmaktad r. Önderli in de belirtti i gibi “bir
ulusun devleti olamaz”. Ba ta da belirtti imiz
gibi devlet, talan ve sömürü sistemi olarak
iktidar odakl güçlerin kendini örgütledikleri
bir kurumdur. Bir toplumun hepsi sömüren
Say 48 2011
olamayaca na göre toplumun devleti diye
bir kavram ancak ve ancak bir aldatmacadan
ba ka bir anlam ifade etmez. Ancak buna
kar n ulusu olu turan tüm maddi ve manevi
de erler devlete mal edilerek, sanki devlet
tüm ulusun tek temsilcisiymi gibi lanse
edilmeye çal lmakta ve bunda büyük oranda
da ba ar olunmaktad r. Ulusu olu turan
tüm faktörler ulusal bir kimli e dönü türülerek devlet tekeli kanal yla egemen ekonomik
tekellere do ru kanalize edilmektedir. Avrupa’n n her ulusunda h zla geli en devlete
dayal ekonomik tekelle meler ancak milliyetçilik kanal yla tüm ulusa yutturabilirdi.
Kapitalist geli me içte kendi iktidar ulusdevlet ile gerçekle tirirken d ta ise sömürgecili in geli tirilmesi kapitalizmi dünya çanda hegemon bir sistem haline getirmekteydi.
1789’da gerçekle tirilen ve Frans z Devrimi olarak adland lan durum ise, asl nda
çok daha farkl bir geli menin ifadesi oluyordu. Önderlik bu döneme ili kin u deerlendirmeyi yapt :
“Avrupa’da 1789’la ba layan bir demokratik ulus devrimleri var. Bu devrimler
ba ta demokratik ulus devrimleri eklinde
ortaya ç kt . Ancak burjuvazi biraz da masonik ö eler bu devrimleri amac ndan
sapt rarak ulus-devlete dönü türdüler.
Yani bu, devrim içinde bir kar -devrimdir.
Uluslar bat da demokratik devrimlerini
gerçekle tirme yoluna gittiler ancak burjuvazi ve di er güçler bir kar devrimle
bunu dönü türdüler. Daha sonra bat da
Hitler gibi yönetimler ç kt .”
Yani dönem asl nda uluslar n kendilerini
hem eski feodal hem de yeni kapitalist iktidar
odaklar ndan kurtarmak amac yla devrime
kalk klar bir dönem oluyor. Ulusun gerek
kendi içerisinde gerekse de iktidar kar nda
yürüttü ü demokrasi mücadelesi dönemin
temel karakteri olarak öne ç yor. Kitleler
özgürlük, e itlik ve karde lik sloganlar
alt nda ayaklan rken sadece kral ve kiliseye
de il, geli en kapitalist iktidar yap lar na da
KOMÜNAR
kar ç kmaktayd lar. Aç kt r ki bunu bir burjuva demokratik devrim de il, demokratik
ulusal devrim olarak de erlendirmek daha
do ru bir yakla m olacakt r. Ancak bu durumun kendilerine kar olu turdu u tehlikeyi
erken fark eden burjuva s flar, buna bir
kar -devrim hareketi ile süreci kendi lehlerine çevirmi lerdir. Ulusun demokrasi taleplerini kendi modern ulus-devlet yap lanmalar gerçekle tirmek için kullanmaktan
geri durmam lard r. Ve burjuva s flar n
demokratik ulusla maya kar gerçekle tirdikleri bu kar -devrim, kapitalizmin ulusal
de erler üzerinden kendi talan ve sömürü
sistemini yürütmesinin yegane art olarak
günümüze kadar gelmi tir.
Kapitalist Modernitenin Zaferi
16. ve 18. yüzy llar aras nda iktidar bu
biçimiyle ele geçiren ve biçimlendiren kapitalizm, 18. yüzy n sonlar ndan itibaren gerçekle en sanayi devrimiyle beraber kendi
modernitesini tam anlam yla kurumla rm
oluyordu. Endüstrinin kendisi bir kapitalizm
icad de ildir. Hatta uygarl k süresi boyunca
ya anan teknik ve bilimsel geli melerin hiç
birisi uygarl k sistemlerine mal edilemez.
Teknik ve bilimsel geli meler insanl n kendisini ve çevresini tan mas ve ya am
idame ettirmek için daha pratik yollar bulma
aray
n bir sonucu olarak ortaya ç kan
toplumsal geli melerdir. Hangi sistem olursa
olsun insanl k bu geli meleri ya ayacakt ve
bundan sonra da ya amaya devam edecektir.
Ancak sanayi devrimi aç ndan ortaya ç kan
33
KOMÜNAR
sonuç, gerçekle ti i dönemin özelliklerine
göre bir biçim almas olmaktad r. Tek ba na
hiçbir teknik zararl de ildir. Önemli olan
onun kullan amac ve yöntemi olmaktad r.
Sanayi devrimi sonucu ortaya ç kan teknik
ve bilimsel düzey de kapitalist tekellerin
elinde bir iktidar arac olarak kullan lmas
nedeniyle oldukça tahripkâr sonuçlara yol
açm r ve halen de bu tahribat devam etmektedir.
Ortaya ç kt günden itibaren, yol açt
sonuçlar nedeniyle makinele me, endüstriyalizmin en fazla tart lan boyutu olmaktad r.
Burada as l sorun üretimdeki makinele me
Toplum
bir makine ve bireylerin
her biri bu makinenin di lileri
olarak görülür ve bu, milliyetçilik
ideolojisi sayesinde
ulus-devlet biçiminde
kurumla
larak toplum, devleti
leten en temel mekanizma
haline getirilir
de il, bu makinele menin toplumsal yap ya
uyarlanmas konusudur. Toplum bir makine
ve bireylerin her biri bu makinenin di lileri
olarak görülür ve bu milliyetçilik ideolojisi
sayesinde ulus-devlet biçiminde kurumla larak toplum devleti i leten en temel mekanizma haline getirilir. Bu konuda Önderlik
unlar belirtir.
“Sanayi tekelcili inin siyaseti ve devleti,
milliyetçili in en yo un hali ve devletle
tüm ulusal toplumun kayna
lmas temelinde olu an ulus-devlettir. Ulus-devlet
en çok bu dönemde idealize ve realize olmu tur. Bunun temel nedeni, sermayenin
kâr ve topluma yayg nla mas r.
Kâr n ço almas , tüm toplumun sanayi te34
deolojik-Teorik Dergi
kellerine ba
gerektirir. Bu ise iç
sava r. Ancak yo un milliyetçilik ve yine
iktidar n en yo un ya and ulus-devletle
bu iç sava bast larak, kâr n azamile me
düzeni sa lama al nm olur. Fa izmin yava yava bir sistem olarak bu dönemde
geli mesi özgün bir olay de ildir. Toplumun
sürüle mesi ve iktidar n ince çeperlerine
kadar yay lmas , bunun da ancak milliyetçili in dinselle mesiyle mümkün olabilmesidir.”
Asl nda sanayi devrimiyle beraber, devlet
tekelleri tarihlerinde kar la mad klar bir
kâr ve sömürü olana na sahip olmu lard r.
Do al olarak da bu durumdan sonuna kadar
yararlanmak, iktidar ve devlet olman n bir
gere i olmaktayd . Ve dönemin tek iktidar
gücü gibi görünen kapitalistler, bu olanaklar
toplum k
en üst düzeyde gerçekle tirmek
için kullanacaklard r. Bu nedenle de kendi
kârlar artt rmak için en büyük insanl k
ay olarak kabul edilen dünya sava lar na
yol açmaktan çekinmediler. Yine s rf kendi
f ç karlar gere i milliyetçilik maskesi alnda halklar bir birlerine k rd rmaktan geri
durmad lar. Dünyan n her kö esine yay lan
ulus-devletçikler emperyal bir hal alan kapitalizmin birer kolonileri halinde i görmekten kendilerini kurtaramad lar. Toplum
iktidara ba ml hale getirilmeden bunlar n
hiç biri yap lamazd . Do ada insan d nda
hiçbir canl kendi soyuna, cinsine kar planl
bir k m faaliyeti gerçekle tiremez. Bu bile
ba ba na insanl n ne kadar kendine yabanc la
ld
n, do adan kopar ld
n
bir kan olmaktad r. Bu ise tek hakikat
olarak sunulan iktidar n, devlet üzerinden
topluma ne kadar hâkim k nd
n göstergesidir. Kapitalist a amaya kadar birey
ya da hanedanlara ba olan iktidar, kapitalist
amayla beraber iktidara ba olan bireyler
üzerinden tüm topluma hâkim k nmaktad r.
Öncesinden iktidar bir tek kral taraf ndan
temsil edilirken, art k iktidara ba lanan her
birey iktidar n temsilcisi bir kral gibi hareket
etmeye ve iktidar savunmaya ba lam r.
Say 48 2011
Her birey bir iktidar alan olarak bir parti,
kurum, dernek vb. içerisine al narak adeta
toplum bir iktidarc klar a ile içten-d tan
çevrelenmi tir.
Daha 1870’te Alman ulus-devletinin olu mas kar nda ortaya ç kan tehlikeyi Nietzche “Tanr la an devlet, kar ncala an emekçi
ve bireyler ile kar la an ve i di edilen toplum”
belirlemesiyle dile getiriyordu. Kendini toplumun vazgeçilmezi haline getiren ulusdevlet, tüm kurumlar yla bir tanr gibi zihinlere yerle iyordu. Böylece devlet, tek yaam kayna ve gerekçesi haline getirilerek
tüm toplumun devlete ko mas sa lan yordu.
Ve bugün tarihin hiçbir döneminde olmad
kadar devlet, toplumsal ya ama bu kadar
hâkim hale getirilmi ise bunun tek nedeni
toplumun iktidara ko turulmas halidir. Ve
kapitalist s flar n iktidarda gerçekle tirdikleri en büyük yenilik de budur.
Küreselle en iktidar olarak
para, daha önceki ticaret
ve endüstriyalizm dönemlerindeki
iktidar biçimleriyle
çeli kilerin olu mas na neden
olmaktad r
üphesiz bu durumun alt nda, tamam yla
talan ve sömürü amac vard r. Toplumun bu
biçimiyle iktidara ba lanmas ve devlet tekellerinin kâr için devlete ko turulmas tekeller aç ndan bir patlama yaratmaktayd .
20. yüzy n son çeyre ine gelindi inde art k
kapitalizm, dünya üzerindeki hakimiyetini
ilan etmi oluyordu. Özellikle de kapitalizm,
reel-sosyalist devletlerin aç kça kapitalizme
teslim olmalar sonucunda kapitalist s flar n
kendi sistemlerini tarihin sonu ilan etmesine,
nihai hakikat olarak kapitalist iktidar odaklar topluma dayatmalar na neden oldu.
1900’lü y llar n sonu kapitalizmin finans
ça na ula
y llar olmaktayd . Kapitalist
modernite kendi kal plar na hemen hemen
tüm yönleriyle bulu mu tur art k. Bu nedenle
KOMÜNAR
de kapitalizm, art k hem ekonomik olarak
hem iktidar olarak gerçek yüzüyle toplumun
kar na ç kmaktan çekinmemektedir. Çünkü
art k çokça iddia edildi i gibi ekonomi ve
üretim olmad , hatta komutan paran n talimatlar yla bunlara kar tl k temelinde ve
hata tüm ekonomik alanlar n ve üretimin
da
bir sistem oldu u tamamen gün
yüzüne ç km oluyor. Burada tamamen sanall k üzerine kurulu bir ekonomik sistemden
bahsediyoruz. Eskiden alt n kar
olsa da,
günümüzde bunun da ortadan kalkt ve
maddi ya amda hiçbir kar
olmayan bir
kâ t parças yla tüm dünya ekonomisini
çekip çevirmek insanl k tarihinde e i benzeri
görülmemi bir kand rmaca, uyutma faaliyeti
olmaktad r. Ve bununla tüm insanl k sömürülmektedir. Üretimin olmad , aç ktan kitlelerin k ld , i sizli in al p ba
gitti i
bir devirde, böyle bir kand rmacay yürütmenin ekonomik sistem olmakla hiçbir alakas
yoktur. Bu ancak bir iktidar gücü olmak,
hem de en ince bir ideolojik iktidar gücü olmak demektir.
Bu konuda Önderlik; “Finans ça
n temel özelli i, para kurumunun (tüm enstrümanlar yla birlikte) ba at duruma geçmesidir. Sanayi ve ticaret tekellerini tamamen kontrolü alt na alm r. Tekel olarak devleti de (özellikle ulus-devleti) kendine iyice ba ml hale getirdi. Ekonominin
temel katlar olan kullan m (tüketici) ve
üretim-de im platformlar da tamamen
paran n denetimine ald . Kullan lan araçlar
IMF, Dünya Bankas , Uluslararas Ticaret
Örgütü; dünyan n tüm merkez bankalar ,
küresel bankalar, çe itli kredi senetleri,
piyasa ve borsalar; bono ve tahvil senetleri,
tüketici kartlar , faizler ve döviz kurlar
vb. geni bir enstrümanlar listesidir. Bu
kurumlar arac
yla para art k hayalet
bir varl k haline gelmi tir. Daha do rusu,
ataerk ailenin eski hiyerar ik yöneticisi
durumunda kalm r. Onun yerine yeni
yetmeler olarak bu kurumlar evlat rolünü
oynamaktad r. Ama hepsinin para atala35
KOMÜNAR
n tohumunu ta klar da bir gerçektir.”
diyerek konuya kapsaml bir aç kl k getirmektedir. Finans kapital ça n hegemon gücü
olarak ortaya ç kan ABD, dönemin iktidar
ve tekel temsilini en üst düzeyde gerçekle tirmektedir. Ancak finans ça n devlet ve
iktidar yap lanmalar da talan biçimine dayal
olarak farkl klar arz etmektedir. Küreselle en
iktidar olarak para, daha önceki ticaret ve
endüstriyalizm dönemlerindeki iktidar biçimleriyle çeli kilerin olu mas na neden olmaktad r. Önderli in Süper Tekelle me eklinde tan mlad , paran n küresel düzeyde
tekelle ti i ve uygarl k tarihinin hiçbir a amas nda görülmedi i kadar ekonomi tekelleri
ile siyasi tekellerin birle erek buna öncülük
ettikleri bu dönemde, iktidar ve devlet yap lar nda da önemli de ikliklerin ya anmas
gündemdedir. Önderlik bu durumu; “Finans
ça
n siyaset ve devlet politikalar endüstriyel ça la k smen çeli ik özellikler
ta r. Endüstriyalizm esas olarak milliyetçilik ve ulus-devlet politikalar nda yo unla r. Tekeller yaratmak ister. Finans çan küresel olma ihtiyac bu tekelleri
art k engel olarak görmektedir.” eklinde
tan mlad . Bu nedenledir ki küreselle me ve
tam bir dünya sistemi haline gelmek isteyen
finans kapital, d a kapal ve içe dönük olan
ulus-devlet yap lanmalar a ma e ilimindedir. Ulus-devletin derinli ine küreselle meye kar direnen yanlar a lmak durumundad r. ster Irak örne inde oldu u gibi
askeri zor yöntemleri ile ister Arjantin, Türkiye, Brezilya ve Rusya gibi de ik kriz yöntemleri ile ulus-devletler de ime zorlanmaktad rlar. Bunlar n yerine ise daha s rl
iktidarlarla yetinen küçük çapta yerel yap lanmalar n yarat lmas olas görünmektedir.
Postmodernizm denilen anlay n da yerelci,
küçük kültürel yap lar öne ç karan yaklamlar bunun bir sonucu olmaktad r. Ticaret
ve endüstriyalizme dayal modernizm a larak
yerine postmodernizm ad verilen yeni iktidar
anlay na dayal bir modernite kurulmak
istenmektedir.
36
deolojik-Teorik Dergi
Finans kapital, yeni iktidar ve devlet yalanmas olu tururken kulland argümanlar da oldukça dikkatli seçmektedir.
Özellikle her dönemde oldu u gibi liberal
yakla mlarla kendini özgürlükçü, demokrasi
ve toplum yanl göstererek yeni iktidar na
kar geli ecek tepkilerin önünü almaya ve
elinden geldi ince özgürlükçü taleplerin içini
bo altmaya çal maktad r. Ulus-devlet anlana kar yerelcilik, sivil toplum, sosyal
devlet, yerinden yönetim gibi kavramlarla
kar ç kmaktad r. Yeni iktidarla mas
bunlar üzerine kurarak bir yerde bunlar da
ilk elden kendi iktidar na ba layarak birer
tehdit olmaktan ç karma aray içerisindedir.
Bu geli melerin yan nda her uygarl k a amas nda oldu u gibi kapitalist a amada da
görüldü ü üzere uygarl klar kriz alanlar olmaktad r. Kriz dönemsel ya anan bunal mlar
olman n ötesinde sistemin demokratik uygarl k de erleriyle ya ad sürekli çeli ki
ve çat malar n bir sonucu olarak ortaya ç kmaktad r. ktidar n varl krizin tek kaynar. ktidar dolay yla, üretimden kopar larak eme e, do aya ve kendisine yabanc la
lm , liberalizm anlay yla ortaya ç kar lan sanal bir özgürlük havas na kap larak
her türlü ahlaki de erlerinden bo alm birey
ve toplum gerçe i krizin temel konusunu
te kil etmektedir. Özellikle de kapitalizmin
ula
oldu u finans ça uygarl ksal krizlerin sürdürülemezli inin kabul edili i anlam na gelir. “Ticaret ça büyük sömürge
talan sava lar yla yürütülmü tü. Sanayi
ça iki büyük dünya sava , kendi içinde
f sava d nda ulusal kurtulu sava lar yla dolu ya am . Finans kapital ise,
tüm toplumun toplumla iktidar sava na
dönü mü tür’ . Bu konumuyla toplum k mdan ba ka bir ifadesi kalmam olan kapitalizmin ne eski ne yeni iktidar hallerinin devam
ettirilme ko ullar kalmam r. Ya bu durum
devam edecek ve toplum, içerisinde ya ad
do a ile beraber yok olmayla yüz yüze kalacak;
ya da komünal topluma dayal demokratik modernite kendi alternatifini geli tirecektir.
Say 48 2011
KOMÜNAR
Yeryüzünde akl ve duygusuyla bilinçli
bir temelde kendine zarar verebilecek eylemlere giri enin sadece insan oldu u bilinmektedir. nsan, tüm varl klar içinde en ak ll
ve duygulu olan r. Ak l ve duygu insana ait
temel birer olgudur. Ancak insan di er canlardan farkl k lan bu özelliklerin neden
ters i ler yapmaya ba lad anla labilsin.
Bunun için de insanl n -k saca da devletçi
uygarl k denilen- geriye do ru gidi at na
mutlaka özgürlük sosyolojisi ile çözüm bulunmal r. Aksi durumda ya anan buhrandan,
sadece insan n temel özelliklerinden olan
ak l ve duygular sorumlu görmek gibi bir
insanl tersinden etkiledi i, ona zarar veren
sonuçlara yol açt her aç dan analiz gerektiren bir konu olmaktad r. Bu analizin yap labilmesi için de, insanl k tarihinin tüm zamanlar ve mekânlar n yeterince ara
p
objektif olarak yaz lmas gerekir. Çünkü günümüz insan için en önemli sorunlardan
birinin de, insanl k tarihinin do ru yaz lmas
oldu u kesindir. Tarih do ru yaz lmal r ki,
insan n nerde, ne zaman ve neden kendisine
yanl a dü ülür. Ki bu yanl , insanla makla
hata m yap ld gibi yanl bir soruya da yol
açabilir. Do al olarak böylesi bir sonuç insan
denilen varl n var olu unu sorgulamas
hatta yad rgamas demek olur. Bu da varolu a
ters dü mek anlam na gelir. Ve bu yöntem
ayn zamanda en tehlikeli sorgulama ve
sonuç ç karma yöntemidir. Ya am n hiçbir
an di erinden kopuk ele al namaz. Hayatta
ya anm hatalardan ders ç karmak gerekir
37
KOMÜNAR
ki ona ters dü ülmesin. nsan, ya ama dair
sorgulamalar do ru yapmal ki gelecekte
güzel olana ula abilsin. Özgür ya am kurabilsin. Bu, insan n güç olmas için gerekli
olan tek yoldur. Çünkü “yanl hayat do ru
ya anmaz.”
nsan toplumsal bir varl kt r. Önder Apo
bu konuda unlar söylemektedir: “Akl n
toplumla ba aç kt r. Toplum geli meden
akl n da geli meyece i s radan her toplum
bilimcisinin bile fark edebilece i bir husustur. Esas kavranmas gereken, toplumsal
varl n hangi ko ullarla akla me ruiyet
tan
r. Kapitalist modernitenin, özellikle yak n dönem küresel finans-sermaye
egemenli inin, ‘simgesel ak l’ üzerinden
korkunç kârlar sa layarak, yol açt çevre
ve toplum y
n izah , hiçbir toplumsal
me ruiyet gerekçesine dayan larak yap lamaz. Aç kças ahlakl , özgürlükçü ve politik olan toplumun hiçbir biçimi, ‘simgesel
akl n’ bu vurgununu onaylayamaz. Peki,
toplumsal me ruiyet barajlar nas l ve
kimler, hangi zihniyetler ve araçlar tarandan paramparça edildi? Akl n y m
gücü kar nda yap m, onarma ve sa kl la rma rolü kimlere aittir? Bu rolü
hangi zihniyet kurallar ve araçlar gerçekle tirmekten sorumludur? Bu sorular
hayatidir ve mutlaka cevaplar isterler.”
Toplumsal ya am içinde sorun olarak bilinen neden ve sonuçlar n -açl k, yoksulluk,
sizlik, e itsizlik, bask , sömürü, kültürel ve
fiziki k mlar, asimilasyon vb- sebebi nedir
ve nerede-nas l ba lam lard r? te günümüzde ya anan toplumsal sorunlar n giderilmesi için yan tlanmas gereken can al
soru budur. Önder Apo’nun cevab buldu u
bu soru, sadece bu güne de il binlerce y ld r
ya ananlara k tutmaktad r. Toplumsal sorunlar n okunmas na ve çözüm üretmeye
yarayan akl n-duygular n, neden insanla rmaya hizmet etmekten ç kar ld
da bu
yolla anlamak mümkündür. Bu do rultuda
özellikle son elli y ld r yap lm bilimsel ara rmalar çarp sonuçlar ortaya ç karm r.
38
deolojik-Teorik Dergi
Bu bilimsel ara rmalar n ula
sonuçlar,
insanl yeni bir toplumsal ya am paradigmas na kavu turmu tur. Bu bilimsel sonuçlar n yan s ra Önderli imizde somutla an
Kürt toplumsall
n karakteristik özellikleri
de bu paradigman n derinle erek bizlere kadar ula mas sa lam r. Elbette bizlere
kadar ula an bu paradigman n Kürt toplumsall d nda, Ortado u kimli i ve bilimsel
sosyalist ideolojinin sentezlenmesi ve 35
ll k mücadelenin tecrübesi ile yo rularak
Önderlik gerçe i ile bulu tu unu söyleyebiliriz. Bu gerçekle me, imdiye kadar insanl n
pe inde ko maktan asla yorulmad ve u runa büyük bedeller verdi i “iyiye, do ruya,
güzele ve özgürlükçü” olana kavu ma aman gerçekle mesi önünde temel engelin
iktidarc -s fl uygarl k oldu unu her zamankinden daha net olarak ortaya ç karm r.
Çünkü toplumsal sorunlar denilen problemlerin esasta bu uygarl n yarat mlar oldu u
bu ekilde aç k olarak ortaya konulmu tur.
Hatta sorun denilen sebep ve sonuçlar n,
uygarl n s fl ve devletçi yap
n kendisi
oldu u çok aç k bir dille ifade edilmi tir.
Uygarl k en az be bin y ll k zaman içinde
egemen olan ya am anlatan bir sistemi tamlar. Bu da demektir ki, be bin y ld r insan-toplum ya am sorunludur. Bu sorunlar
da, Önderli imizin deyimiyle insan bizzat
toplumsal bünye içinde kendi eliyle yaratr. Bu nedenle de uygarl kta sorunlu yaamak bir kültür halini alm r. Dolay yla
insan n en temel özelli i olan akl n-duygunun
ve hatta insanla ma serüveninde çok önemli
rol oynam olan güdülerin, toplumsal ya ama
ters olarak i levselle tirilmesi bir uygarl k
icad r-hastal
r. Toplumsal geli me içinde
ortaya ç km akl n sorun çözme gücü olmak
yerine sorun yaratan bir mekanizmaya dönü mesi; uygarl n, toplumsal ya am ve
onun ürünleri olan kültür de erlerini ele
al biçiminden kaynaklanmaktad r. Be bin
ld r insanl k kendi eliyle kendi varl
ve
üzerinde ya ad dünyay da tehdit eder
hale gelmi tir. Bu nedenle de olup bitenleri
Say 48 2011
tarihsel toplumsal ve kültürel olarak ele al p
köklü çözümler bulmaktan ba ka çare kalmam r.
nsan n di er canl lardan ayr t edici en
temel özelliklerini dahi insanl a kar kullanmaktan çekinmeyen s fl uygarl k sistemi,
bunca soruna ra men hangi yöntemlerle
kendisini sürdürebilmektedir? Ya da di er
bir deyi le, uygarl k sistemi neden yaratt
sorun ve ç kmazlarla ya am idare etmeyi
tercih etmektedir? Çünkü toplumsal yap da
sorun yaratmas bu sistemin varl k gerekçesidir. Toplumsal ya am içinde her an ve yerde
kar la
z toplumsal sorunlar, s fl uygarl k denilen mekanizman n kendisini anlatmaktad r. S fl uygarl k toplumsal ya am
üreten- ço altan de il de, var olan düzenleyerek toplumsall tüketmeyi esas alan bir
düzenektir. O zaman bu nas l bir düzenektir
ki içinden hep sorunlar ç kmaktad r. Toplumsal ya am canl ve sürekli hareket eden
bir organizmad r. Üremek ve ço almak toplumsal ya am n adeta gayesidir. te uygarl k
denilen düzenek bu ilkeye ters i leyen sistem
olmaktad r. Bu düzenek toplumsal ya am
rla
p yiyerek tüketmektedir. S fl
uygarl n sorunlar yaratan bir sistem olmas
kayna
buradan almaktad r. Bünyesi bozuk,
hastal kl ve kötürüm olan bu sistem, bu halliyle be bin y ld r ya amak için ihtiyaç duydu u teknikler geli tirerek ayakta durmay
ba arm r. Son a amas na kapitalizm döneminde varm olan bu sistemin süreklili i
sa layan eyin esas olarak “yönetim-idare
sanat ” oldu unu söylemek abart say lmamal r.
fl uygarl n en usta oldu u alan, toplumu yönetmek için araçlar aray p bulma
ve geli tirme sanat olmu tur. S fl uygarl k
bu ustal sayesinde en hastal kl halini çok
sa kl gibi gösterme ve en lanetli ya am
da kutsalla rma becerisine sahiptir. Özcesi
toplumsal ya amda ideolojik hakimiyet kurmak anlam na da gelen bu sanat, akl -duygular ve hatta güdüleri yoldan ç kararak
gerçekle tirilmektedir. Bu gerçekle tirme
KOMÜNAR
yoluyla da yani yönetim sanat yla s fl uygarl k, toplumu kendi yalanlar na ve yaratt
her türlü hastal na ‘bu do al oland r’ deyip
ikna etmek istemektedir. Bu ekilde toplumu
al rarak ya anan her durumu olmas gereken bir sonuç eklinde sunmaktad r. Bu
da ya am n dondurulmas demektir.
fl uygarl k her ne kadar kölecilik,
feodal ve kapitalist isimler tak larak sunulsa
da özünde tek bir sistemdir. Bu adland rmalar
her dönemin kulland araçlar n farkl ,
yol açt sorunlar n derinli i ba lam nda
ele almak anlaml olabilir. Nas l ki toplum
üreyerek ço alan bir organik yap ysa, s fl
uygarl k da sorunlar yaratarak büyüyen-çoalan-tekelle en bir makine düzene idir. Bir
anlamda da s fl uygarl k, tanr Enki’nin
sorunlar n birikti i havuzudur. Bu nedenle
sorunlara çözüm yolu diye sunulan ya da
gösterilenler, asl nda katlan lmas mümkün
olmayan sorunlar yerine yenilerini ikame
etmektir. Toplumu yeni sorunlara al rma
i yap rken, geçen süreçler de, sistem için
nefes ald ran dönemlerin ad olmaktad r.
Bununla sistem kendisini yepyeni bir ey,
toplumsal akla gelmeyen ama dondurulmu
ya ama ‘ya am’ diyen akla gelebilen ‘öncesi-sonras olmayan bir sistem’ gibi demagojiler
üretmektedir. Devletçi uygarl k sisteminin
temel mahareti, ku kusuz ki toplumsal deerleri toplumdan çal p topluma satmaktad r.
Onun için “Kayseri tüccar ” deyimi uygarl kta
leyen evrensel bir yasay anlatmaktad r.
Kölecili in, mitolojilerle komünal toplumu
nas l yoldan ç kard ve özgürlükten ba ka
bir ey tan mayan insanl kölele tirdi ine
dair tarih bolca belge, kan t ve olay sunmaktad r. Feodalizmin de mitolojik söylencelerin kendi ç kar na uyan bölümlerini kat
yasalara dönü türüp dini nas l formüle etti i
bilinmektedir. Mitolojik ideolojiler yoluyla
egemenlerin topluma kar komünalli in ortakç ya am ve kolektif çal ma ruhunu insan
kölele tirmek için nas l bir araç olarak kulland klar tespitlidir. Dinlerde de toplumun
varolu yasas olan ahlak n insana kar bir
39
KOMÜNAR
deolojik-Teorik Dergi
silaha dönü türüldü ünü bilmek gerekir. S fl uygarl k temsilcileri dini dincilik biçiminde, inanma olgusunu da -ki toplum inançz olmaz- toplumu kulla rmak için kullanm r. nanc n egemenlerce sapt lmas
demek olan dincilik, bir ideoloji olarak toplumu kolay yönetmede halen siyasi bir araç
olarak kullan lmaktad r.
Kapitalizmin Toplumu Yönetme Araçlar Ve 3 ‘S’ler
Uygarl n Kapitalist modernite dönemi
günceli ifade etti i için ona daha yak ndan
bakmak bir ihtiyaçt r. Kapitalist sistemin
toplumu nas l yönetti i çok kapsaml bir konudur. Onun için burada sistemin en ustaca
kulland yönetme araçlar n ba nda gelen
Her eyin pazara
sunuldu u, al
p sat ld
kar amaçl kullan ld
,
sistem
kapitalizmdir
sanat , cinselli i (seks) ve sporu ele alarak,
bunlar nas l kulland
konu edinerek kapitalist modernitenin toplum kar tl
deerlendirece iz. Bu konu her insan n özgür
gelece i için çözümlenmesi gerekli olan
hayati bir i tir. Mutlaka çözümleme ve pratikle me düzeyinde ba ar lmas gereken bu
, özgürlü e dair verilmi sözlerin ve emeklerin bo a gitmemesi için ayn zamanda insanl k için ödenmesi gereken bir borçtur.
“Kapitalist sistem hegemonyac
nda
siyasi ve askeri zorun yeri önemli olmakla
birlikte, hegemonyay esas ayakta tutan
ey toplumun kültür endüstrisiyle teslim
al nmas , hatta felçli hale getirilmesidir.
Denilebilir ki, sistemin etkisindeki topluluk
zihniyetleri insana yak n maymunlardan
daha geri ve oynat lmaya müsait hale getirilmi tir. Hayvanat bahçelerindeki düzen,
40
asl nda tüm toplumun hayvanat bahçesi
tarz nda düzenlendi ine dair çok ayd nlat bir örnektir. Nas l hayvanat bahçesindeki hayvanlar seyirlikse (gösteri unsurlar ), toplumun da bir gösteri toplumuna dönü tü ü birçok filozofça tespit
edilmi tir ve dillendirilmektedir. Ba ta üç
(S)’ler, seks endüstrisi, pe i s ra ve iç içe
spor ve sanat-kültür endüstrileri geni bir
medyatik reklam kampanyas yla yo un
ve sürekli olarak duygusal ve analitik zekân n bombalanmas ve tamamen i levsizle tirilmesiyle gösteri (tema a eden)
toplumunun zihniyet fethi tamamlanm r.”
Devletçi-uygarl kç sistemlerin toplumu
yönetme tarz her dönemin özeliklerine göre
yeni biçimler alm r. Örne in kölecilik ve
dincilik toplumun büyük gücünü ve etkisini
insan bireyine kar kullanarak onu ezmi
köle ve kul yaratarak yönetmeyi temel yol
bellemi tir. Buna firavun sosyalizmi de denilebilir. Bu yöntemler yani köle ve kul yaratma, söz konusu iki sistemin en belirgin
yönetme usulü ve ayn zamanda karakteri
olmu tur. Bu iki sistemin koydu u kural ve
kanunlara kar ç
n günahkarl k, lanetlilik,
cehennemlik gibi çok a r suçlar olarak ifade
edilmesi ve topluma kabullendirilmesi belirtilen ilkelerinden kayna
almaktad r.
Kapitalist uygarl k a amas nda da toplumu
yönetmede çok belirgin ve kendisine has
özellikler vard r. Bunlar içinde en çarp
olan insanl k de erlerinin en kutsallar da
dahil sahipsiz b rakt p pazara sunulmas r.
Her eyin pazara sunuldu u, al p sat ld ,
kar amaçl kullan ld sistem kapitalizmdir.
Demek ki kapitalist usulde yönetilen toplum
de erleri ile sat a ç kar lm toplum olmaktad r. Kapitalist modernitede yöneticilik demek de erleri iyi satma ustal
göstermek
demektir. Sat lan maddi ve manevi de erler
olarak metala an her eydir. yi sat olman n
ölçüsü bir eyi ucuza al p pahal ya satmakt r.
Hem de çok satmak. Kapitalizmde mallar n
sat ld pazar toplumun her alan r. Ba ka
Say 48 2011
bir deyimle al p sat lan toplumsal ya am n
kendisidir. Günümüzde tüketim toplumu denilen olgu bu gerçe in herkesi sarmas olmaktad r. Burada unutulmamas gereken ey
önce toplumu al p sat lacak noktaya çekmenin ilk elden yap lan eylem oldu udur.
Toplumu bu noktaya çekmek için en ba ta
yönetim sanat yla insanlar , yap lanlara inanrmak gerekmektedir. Bu inanç, kültürsanat yoluyla endüstrile tirilerek gerçekle tirilmektedir. Bunun için sistem birçok toplumsal de eri yönetme arac na dönü türmektedir. Zaten kullan lan malzeme, sahipsiz
rak lm toplumsal ya am n kendisi oldu u
için kullanma malzemelerinde sorun ç kmamaktad r. Sistem için önemli olan bu malzemeleri kullanma ustal
gösterebilmektir.
Uygarl k tarihi içinde kapitalist modernistler
bu i te en usta olanlar r. Konunun giri inde
ak l ve duygular n yoldan ç kar ld
ve insanl a kar t olarak kullan ld belirtilmi ti.
Kapitalist sistem akl en çok geli tiren hatta
akla en önde yer veren bir sistem oldu unu
iddia ederken, özünde ise onu yoldan ç karma
inde ne kadar usta oldu unu ele vermektedir. Kapitalist sistemin toplumsal ya am
kendi hizmetinde kullanmada epeyce bir
mesafe ald , toplumsal de erleri kulana
kulana ya am ruhsuz b rak p robotla rarak
insanl kaosa sürükledi i bir gerçektir.
Art k sorulmas gereken soru canl -üretken
ve sürekli de ken olan toplumsal ya am n
hangi araçlar yoluyla bu hale getirildi i ve
nas l yönetildi idir. te tam bu nokta da uygarl k sisteminin kulland toplumu yönetme
araçlar na kapitalist a amada eklenenleri
olan sanat, seks ve spor kar za ç kmaktad r.
Kapitalist sistemin kendi mekanizmas
yürütmek için en çok ba vurdu u araçlar
kültür de erlerinin, cinselli in ve sporun
endüstrile tirilerek topluma sunulmas r.
Bu araçlarla hem topluma istedi i biçimi
vermekte hem de biçimlendirdi i toplumu
istedi i gibi yönetmektedir.
“Uygarl k önce kendi mitolojik öyküleri
ile ba lat r. Ç kar klikleri veya art k-ürün
KOMÜNAR
tekelleri bu öyküler ba lam nda olmadan,
zorbal kla ancak birkaç defal k talan gerçekle tirebilirler. Kal ve kabul edilebilir
olmalar için mutlaka mitolojilere, din ve
hukuka ihtiyaçlar vard r. Günümüzde ise,
tüm bu etkenlerle birlikte üç (S)lerin, seks,
spor ve sanat n popülerle tirilip medyada
sunulmas yla, toplumlar n zihnen ve duygusal olarak daha da artland larak yürütülmesiyle kal k ve kabul edilebilirlik
kesinle tirilmeye çal
r.”
Günümüzde toplumu tümüyle kapitalist
sistemin hizmetine ko turmak için kullan lan
‘3S’ler kendi ba lar na toplumun temel deerleridirler. Sanat, toplumun maneviyat n
güçlendirilmesi ve yeniden yarat lmas alan
olarak kültür içinde farkl -özel bir yere sahiptir. Cinsellik bir dönemler kutsaldan
say lan temel bir güdü olarak ya am n devam ve neslin sürdürülmesini sa lamada
belirleyici bir konumdad r. Spor bireyin topluma kat lmas , bedenen hem estetik kazanmas hem de güçlendirilmesi anlam nda
temel bir toplumsalla rma alan r. Ya am n
bu önemli üç sahas n bireyin dü ürülmesi
amac yla kullan lmas ve bir yönetim arac na
dönü türülmesi kapitalistlerin marifetidir.
Sanat n Endüstrile tirilmesi
Sanat ve di er alanlar n kapitalist sistemde
toplum kar tl na dönü türülmesi her üç
alan n toplumda oynamas gereken i levlerinin terse çevrilmesi ile gerçekle mektedir.
Sanat, kültür de erleri içinde toplumla en
fazla ili kili olan bir aland r. Toplumsall n
kendini yaratt ve ço altt her alan sanat n
konusudur. Sanat kayna
inanç fikrinin
ilk pratik eylemlerinden ald için ahlak ile
de çok s bir ba içindedir. Kültür sahalar
içinde kendi özgün dili ve ürünleriyle tüm
topluma hitap eden tek alan n sanat oldu unu
belirtmek gerekir. Bu kadar toplumsal olan
sanat n kapitalist sistemde tersinden ele
al p kullan lmas da kapitalist sistemin
toplum paradigmas na ba bir geli medir.
Bilindi i gibi kapitalist sistem toplumsal do41
KOMÜNAR
kuyu parçalayarak toplum içine yerle ir. Toplumsal dokular n parçalanmas için ilk salrd mevzi de ahlak olmaktad r. te sistem
bu amac gerçekle tirmek için sanata tersinden bir rol oynatmaktad r. Toplum komünal ve demokratik bir yap r. Sistem
sanat ile toplumda bireycili i ve duyars zl
geli tirir. Günümüzde toplumla aralar nda
en büyük mesafenin aç ld kesimlerin sanatç lar olmas bundand r. Sanat, bireyi toplumdan kopartmaya en çok hizmet eden bir
rotada ilerlemektedir. Böyle bir bireyi ya ana inand rmaktad r.
Sanat ürünleri, toplumsal haf zay zinde
tutarak toplumsal ya am ve bu ya am geli tiren faaliyetleri her zaman hat rlatan bir
özellikte yarat rlar. Günümüzde ise sanat,
insana de erleri unutturmak için yap lmaktad r. Günü birlik olarak ya am n temel fikrini
topluma en çok a layan alan sanat ürünleri
olmaktad r. Sanat toplumsal yeniden üretim
anlam na da gelir. Ancak kapitalist sistemin
özelli i olan tüketicilik, sanat n da adeta
temel bir özelli i haline getirilmi tir. çinde
bulundu umuz ça da ekmek al r gibi sanat
ürünü denilen ürünler de al p tüketilmekte
ya da sak z gibi çi nenip at lmaktad r. Sanat
bu biçimde kendine ters bir kulvara sürüklenmi tir. Bu nedenle de kapitalist anlay la
yap lan sanat sadece çirkinlik üretmektedir.
Zaten bu biçimde ve bu mant kla yap lan etkinli e de gerçek manada sanat denilemez.
Bu haliyle endüstriyalizmin temel konusu
haline gelen sanat sadece toplumu kapitalist
pazara açmak ve ona göre biçimlendirmek
için yap lmaktad r.
Kayna nda kutsall k olan, toplumun beendi i ve kendisine güzel dedi i de erleri
aray p bulan, onlar geli tiren sanat alan
hep bir yarat eylem olmay da ifade eder.
Ancak kapitalist modernitenin hâkimiyetiyle
sanat n yarat ktan koptu u, çürüten bir
tekrara girdi i ve yozla arak topluma yozla may dayatt inkara gelmez bir realitedir.
Sistem, sanat ile yozla may en güzel bir durummu gibi sunmaya çal maktad r. Günü42
deolojik-Teorik Dergi
müzde sanata en fazla taklide dayal tarz
hakim olmu tur. Bu nedenle de sanat kendi
kendini tekrar eden bir durumdad r. Bu tekrar da a
biçimselli in do mas na neden
olmu tur. Zaten bu nedenle de art k sanatta
konu, mesaj, aray , yarat k, ele tiri-yol
gösterme gibi temel özellikler söz konusu
olmamaktad r. Çünkü bir ürünün de eri ne
kadar sat ld ile ölçülmektedir. Do al olarak
da çok sat lan çok tüketilendir. En çok tüketilen kendisine en çok ilgi duyulan anlam na
gelmektedir. De eri için ürünlerinin ne kadar
sanatsal oldu una bak lmadan ne kadar sald yla ölçülen sanat hem kendini hem de
toplumsal ya am pazarlamak için elinden
gelen tüm hünerini göstermektedir. Bu anlay la yap lan sanat ile özü ayr , biçimi ayr
çeli kili bir tip hem yarat lmakta hem de
ölçü olarak topluma sunulmaktad r. Sanat
ile kapitalist sistemin çark çevirmeye destek olan ki ilik model olarak sunulup toplum
bu yönlü yar içine çekilmektedir.
Kapitalist sistemde sanatla yap lan en
büyük kötülüklerden biri de hemen her eyin
topluma sanatsal olarak sunulmas r. Sistemde temel felsefe tüketicilik oldu u için
sistem, ne kadar çok tüketim olursa kendini
o kadar güçlü ve kabul edilir görmektedir.
Sanat üslup olarak tüm topluma ortak hitap
edebilen bir karakter ta
için, sat yalan hemen her ey sanatsal eser olarak
sunulmaktad r. Kapitalist modernite döneminde reklam sektörünün çok geli mi olmas , her mal n reklamla sat
n yap lmas
mallar n sanatsal tarzda sunumunun fazla
sat lara yol açmas yla ili kilidir. Çünkü sanat,
ayn zamanda biçim verme i idir. Sat
yap lan tüm ürünlerin çok özel ve göz doldurucu biçimlerle al ya ç kar ld bilinmektedir. Amaç ihtiyaç olan kar lamak ve
toplumun hizmetine sunmak de ildir. Amaç
daha çok satmakt r. Reklamla yap lan ayn
zamanda zoraki sat r. Ayn zamanda insanlar hem de ihtiyaç duymad klar bir mal
almaya zorlamak anlam na da gelen, reklamc n temelinde de imgesel yarat m bu-
Say 48 2011
lunmaktad r. Al -veri merkezlerindeki sat
reyonlar n dizayn , raflar da ya da bölümlerdeki mallar n dizili i, ambalajlama biçimi
hep sanatsal yarat m alan ile ilgilidir. Sat
te vik eden desenlerden kullan lan renklere
ve yine kullan lan sloganvari sözlere kadar
hepsinin bir estetikle haz rland , bunun
bir meslek düzeyine ç kar ld bilinmektedir.
Bu, kültür de erlerinin endüstrile tirilmesi
için sanatsal yarat n son haddine kadar
kullan lmas demektir. Art k ne ‘sanat sanat
içindir’ ne de ‘toplum içindir’. Kapitalist modernite döneminde sanat sadece sat a ç kar lan pazar ürünlerinin cazibeli hale getirilmesi yoluyla sat içindir. Yani k saca sanat
kar içindir. Var lan düzeyin bu oldu unu
inkar etmek mevcut duruma destek ç kmak,
onu onaylamak anlam na gelir ki bu da kapitalist modernitenin soysuzla
na
ortak olmak demektir..
Sanat kültür içinde en etkili toplumsal
sahad r. Sanat ürünlerinin bu etkileyicili i
sanatç lar n da toplumda örnek olmalar na
yol açmaktad r. Gelinen a amada sistem
içinde sanat sadece yarat ya da toplumu
güçlü etkileyen yanlar yla kullan lm yor. Sanatç lar n en ahlaks z, sanatç ktan çok cinselli i ön plana ç km çirkin örne i olan
birisi bile toplumda en iyi, etkili, güçlü ki ilikler olarak model insan diye sunuluyor.
Tarihin hiçbir döneminde uygarl k sistemleri ile sanatç lar n tüm yönleriyle uzla
görülmemi tir. Sanatç lar tarihin her döneminde var olan sistemlere kar tav r alm
ve onlar ele tirmi lerdir. Çünkü sanat n beslenmi oldu u temel kaynak demokratik komünalitedir. Bundan dolay sanatç lar n s fl
uygarl k sistemleriyle tümüyle uzla malar
mümkün de ildir. Sanat ve sanatç lar n bu
tarihsel özelli i ne yaz k ki kapitalizmle birlikte önemli oranda de ime u ram r.
Art k modernist sanatç lar sistemle uzla an
de il, adeta sistemi ya ayarak sahiplenen
gibi olmu lard r. Bu nedenle de kapitalist
modernitenin propagandas yaparak topluma enjekte edenlerin ba nda sanatç lar
KOMÜNAR
gelmektedir. Tarihte ilk kez özellikle kapitalist
sistemin son altm -yetmi y ll k döneminde
sanatç lar ile egemen sistem adeta et ile
rnak gibi iç içe geçmi tir. Bu durumun
ortaya ç
nda sistemin sanatç ya sundu u
nerdeyse s rs z olan maddi olanak önemli
olmaktad r. Bunun sonucunda da sanatç n
toplum içinde -sanat ürünlerinin do al bir
sonucu olarak- etkili olma gerçe i sistem
içinde an- öhret, star kültürü olup ç km r.
Bu duruma gelen yani sistemden beslenen
sanatç yoluyla sistem kendi ölçülerine uygun
olarak toplumla bulu maktad r. Bu anlamda
da sanatç larla sistem aras nda toplum üzerinde bir payla m yap lm gibidir. Bireyi
ve toplumu sistemle uzla ran sanatç k bu
anlay ile kapitalist sistemin art k do ay
da y ma götüren vah etine perde çekmektedir. Bu temeller üzerinde kendini icra eden
sanat, kapitalist modernitede toplumu çirkinli e al rmak için uyu turucu olma
rolünü üslenmi tir.
Birçok sanatç n milyonlarca dolar servete sahip oldu u bilinmektedir. Sadece bu
yan yla ele al nd nda bile sistemin sanat
alan koca bir sektöre çevirdi ini görebiliriz.
Milyonlarca dolar harcanarak yap lan filmler
adeta bir servet anlam na gelen paralar kazand ran konserler ya da sanatsal turnelerin
oldu u biliniyor. Ulusal, uluslararas yar malar ad alt nda her y l gerçekle tirilen etkinliklerin ne kadar debdebeli olduklar
gözler önündedir.
Sistem taraf ndan kullan lmak amac yla
teslim al nm sanat, ça
n en etkili araçlar ndan olan medya yoluyla günün her saatinde toplumu dü ünmekten al koyarak duygular yla oynay p insan adeta insanl ndan
karmaktad r. Bu biçimde sistem taraf ndan
adeta güdülen toplum gerçe i ortaya ç kmaktad r. Kültür de erlerinin popülerle tirilmesi yolu ile halklar n temel de erlerinin
basitle tirilip pazara sunulmas nda s r tanmamaktad r. Böylece temel de erler deersiz k
p sürümünde kolayla
lma
sa lanmaktad r. Sistem bu i için adeta bir
43
KOMÜNAR
starlar ordusu yaratm ve bu ordusuyla toplumu bombard man alt nda tutmaktad r. Bu
sald öylesine yo un ve ince hesapl yap lmaktad r ki, bireyin b rakal m dü ünmesi
nefes al dahi zor olabilmektedir. Hemen
herkese toplumun her katman na hitap edebilecek bir ayarlama içinde yap lan bu kar
sald ile toplum refleksiz b rak lmakta adeta
duyargalar felç edilmektedir. Sonuçta ortaya
kan sadece al kla
birey ve toplum olmaktad r. Böyle bir bireye köleli in her biçimini kabullendirmek ve onu her i e ko turmak kolayla rken, toplum da sistemin öngördü ü biçimde kolay yönetilir duruma gelmektedir. Toplumsal zemin böylece hem pazarlanmaya aç lmakta hem de tepkisiz k nmaktad r. Kapitalist sistemin istedi i bireyci, bencil, tarihinden kopmu günü birlik
ya ayan, nemelaz mc tipi hem yaratmada
hem de yönetmede sanat n bu biçimde kullan lmas n verdi i olana ba ka hiçbir güç
sunmamaktad r. Hem Atina uygarl k döneminde hem de Avrupa Rönesans’ nda görüldü ü gibi özgünlük yaratan yeni bir ça ba latan sanatç ve sanat, kapitalizmde insanl
karanl a mahkum eden bir körle tirme hareketi olmu tur. Art k onda toplumun canl ,
dinamik, kendini hep üreten dilini aramak
nafiledir. Art k sanat için maneviyat ahlak
gibi büyük erdemler yan ndan hiç geçmedi i
kavramlar olmaktad r. Oysaki toplumsal sorunlar n derinden ya and ve hissedilmeye
ba land dönemlerde sanat toplumun özgürlü e dört nala ko an at olma rolünü oynam r. Ancak bugün kapitalizmin mah erin
dört atl
n en h zl ko an görevini görmektedir. Sistemin kendini topluma kabullendirmesi için en etkili ideolojik propaganda
arac olan sanat, ça
n en büyük ideolojisi
olan liberalizmin kö e ta görevini de görmektedir. Bu, dü ünceden uzak, sorgulamayan
bireyi hem yaratmak hem yönetmektir.
Endüstriyalizm ve Cinsellik
Kapitalist sistem hâkimiyetinin ba lamayla ç
ndan ç kar p sistemin toplumu
44
deolojik-Teorik Dergi
esir al p kolay yönetmensinin hizmetine ko turulan bir alan da cinsellik olmu tur. Uygarl k
sisteminin kendisi cinsiyetçidir. Bilindi i gibi
uygarl k cinsel k lmalar n kad n aleyhinde
gerçekle tirilmesinin bir ürünüdür. Bu cinsiyetçi yakla m kapitalizmde zirveye ç kalm r. Cinsellik insan neslinin devam nda
rol oynam temel güdülerden biridir. Kutsall k
derecesine dahi ç kar lm olan cinsellik,
toplumsall n devam için de rol oynamaktad r. Tarihin hiçbir döneminde cinsellik -ki
buna kölecilik ve feodal uygarl k süreci de
dahildir- kapitalizm döneminde oldu u gibi
endüstrile tirilip sat a ç kar lmam r. Günümüzde cinselli in sat a ç kar lmas nda
var lan düzey t pk sanat alan gibi kapitalist
bir yarat md r. Bu alan n bu ekilde kullalmas kapitalist iktidar n toplum ve kad n
yakla mlar ile direk ba lant bir sonuçtur.
Kapitalist modernite özellikle feodal dönemdeki kad n kapatmalar f rsat bilerek
‘özgürlük veriyorum’ yalan yla kad n i gücünden dü ük ücret kar
nda yararlanmak
için onu toplumsal ya ama çekmi tir. Bu
yolla da en ba ta kad yeni geli en sanayi
tesislerinde t pk köleler gibi çal rm r.
çi s
n tümünü bu temelde kullanmak
isteyen sisteme kar i çilerin mücadelesi
rs z emek sömürüsünü k smen s rlar. Sistemin bu uyan a kar tedbiri en
ba ta i sizli i büyüterek yan t olmak biçiminde olmu tur. Her eyin para ile al p
sat ld sistemde mülksüzle tirme de temel
bir ekonomik politika olarak devreye girince,
sizlik aç kalmaya yol açm r. Toplumun
önemli bir kesimi k rsaldan ve köylerden
kopart p tar m ekonomisi de darbelenince,
kapitalist sistemin hâkim maddi üretim ve
manevi kültürünün merkezi haline gelmi
olan ehirlerde biriken i sizler ve açlar ordusunun kapitalist firmalarda çal maktan
ba ka çaresi kalmam r. Bu nüfus yo unlu una teknikteki geli meler de eklenince,
geçmi te de ik nedenler ve yöntemlerle
mücadele eden toplum i bulma yar na
girmeye ba lam r. Bu yar ta ne kadar
Say 48 2011
maa verilece i ya da al naca de il de, i
bulup bulmama temel sorun haline getirilmi tir. Buna ba olarak kapitalist sistemin
bir kültür haline getirdi i tüketicilik de her
insan için uyulmas gereken yeni ölçüler ortaya koymu tur. Bu ölçülerin alt nda kalmak,
maddiyatç n da etkisiyle ay plan r
bir durum olunca, ki i ya en dü ük ücret
kar
nda dahi i bulup çal acak ya da
elinde avucunda ne varsa sat a ç karmak
zorunda b rak lm r.
Kapitalizm özü itibariyle kâra dayal bir
sistemdir ve kapitalistlerin bu düzen içerisinde gerçekle tirdikleri her faaliyetin temel
amac ve nedeni kâr etmektir. Bu anlamda
“Kapitalistler gölgesini satamad klar a ac
bile keserler” sözü manidard r. Kapitalist sistem her eyi pazara sunarak satan bir uygarl k
amas oldu u için toplumu ve toplumsal
de erleri bu mant a göre düzenlemektedir.
Sistemin egemen erkek akl n bir ürünü
olmas bu düzenleme içinde kad n cinsel
olarak hem de neredeyse paramparça edilerek
sat lan bir meta olarak konumlanmas getirmi tir. Bu durumuyla kapitalist modernite
denilen bu sistemde, erkek esas olarak i çi
veya i siz pozisyonunda iken; kad n ise, a rkta i siz ve cinselli i ile sat labilir bir nesne
konumunda tutulmaktad r. Mülk ilkesel olarak
erke in oldu u için kad n bu sistemde
mülksüz kal da zirvede seyretmektedir.
Üretim olgusunun ba ndan beri uygarl k
içinde erkek i i olarak tan mlanmas kad
üretim sahas ndan koparm r. Ancak kapitalizm üreten bir ekonomik sistem olmad
için onun ilgi sahas na esas olarak sat lan
nesneler girmektedir. Rahat sat a ç karabilece ine inand kad n, sistemin kar ve toplumu açl a i sizli e ra men rahat yönetebilme olana verdi inden onun temel ilgi
sahas na girmektedir. Çünkü kad n eme i
erkek egemenlikçi akla göre cinselli i ile
birlikte metad r. Bunun için sistem binlerce
ld r adeta hapsedilmi kad bu hapisten
kar p ortal a sunarsa her aç dan kazanç
getirece ini anlamakta geç kalmam r. Ta-
KOMÜNAR
rihsel olarak toplusall n merkezinde yer
alan kad n, binlerce y ld r bu kimli inden
uzakla
lm olmas kapitalizmin özellikle
kad n cinselli i üzerinden toplumla her ekilde oynamas na olanak vermektedir. Toplumsal hareketlerin en güçlü dinami i olan
kad n bu ekilde çok yönlü olarak sistem
içine çekilmesi hatta ondan tüm toplumu
kolay lokma haline getirecek bir rol üslenmesinin sa lanmas sistem aç ndan bir
ta la birkaç ku vurma anlam na gelmi tir.
Tüm bu ve benzeri nedenlerle de kapitalist
modernite, kad n konusunu kendisinin en
iddial oldu u bir alan olarak ileri sürmektedir.
Bu konudaki ölçüsünü özellikle dincili in
hakim dönemi olan feodal uygarl kla yar rarak olu turmaktad r. Toplumun haf zanda kölecilikten kalma uygulamalar da
örneklendirmekten kaç nmayan sistem, bu
propagandayla ne kadar özgürlükçü oldu unu
ispatlamak istemektedir. Kapitalist modernite
döneminde kad n di er uygarl klardan
daha fazla gündelik ya am n içinde oldu u
do rudur. Ancak bu görünme iddia edildi i
gibi kad na verilmi özgürlüklerin bir sonucu
de ildir. Bir kere sistem herkesi bir ekilde
kullanarak ondan kâr elde etmek istemektedir.
Kapitalizmde sadece kad n de il ya lar ve
çocuklar da dahil herkes, sistem taraf ndan
eme i al p sat lan, kültür de erlerini alan
ve satan bir konuma getirilmesi vazgeçilmez
bir hedef oldu u için kad n gündelik ya am n
içine daha çok çekilmi tir. Bu sitemde her
bireyin tam bir tüketici olmas temel amaçt r.
Kad n da tüketen bir ki i olmas için ona
hareket serbestisinin tan nmas al durumdayken, tercih yapabilecek bir konuma getirilmesi ba ka bir ifadeyle pazarda al -veri
yapmas gerekir. Sistemin bu mant iyi anla lmadan onun kad na özgürlük mü yoksa
daha derin bir kölelik mi getirdi i tam olarak
anla lmaz.
Kapitalist sistemin ideolojik hâkimiyetini
üzerinde en güçlü kurmak istedi i kesimin
kad n oldu unu belirtmek gerekir. Bu, sistemin özü ile ba lant bir gerçektir. deolojik
45
KOMÜNAR
hâkimiyet ya am n her alan hedefler. Bunu
en bariz örne ini kad n bugünkü durumunda görmek mümkündür. Günümüzde
kad n her eyi ile sorun ya amaktad r. Uygarl k kültürünün bir ürünü olan bu durum
öyle bir noktaya vard lm r ki, baz toplumlarda kad n hak arama mücadelesi dahi
ay planmaktad r. Sistem, uygarl n yarat
bu gericili i bahane ederek kad cinsel bir
meta olmas için adeta tahrik etmektedir.
Bu sapt rma i inde ba ta sinema ve dizi filmler olmak üzere sanat alan yo un olarak
kullanmaktad r. Bu tip sorunlar kendi yönetim politikas n hizmetine alarak kad
bu temelde sistem içine çekmeye büyük özen
Haz rlanan her reklamda
sat lan bir mal, bir de kad n vard r.
Reklamlarda sanat ve kad n
iç içe kullan lmaktad r. Yani sanat ve
seks reklamlarda yan yana
sunulmaktad r
göstermektedir. Kapitalist sistemin kad n
konusunda özgürlük olarak kurdu u tuzak,
kad feodal de erler denilen gericilikten
çekilip kendisine teslim olmas sa lamaktad r. Bunu yaparken de en çok ba vurdu u
yöntem, cinselli e özgürlük getirdi i ve tercihleri serbest b rakt meselesi olmaktad r.
Sistemin kad n cinselli inin sat lmas
için çok yo un bir çaba verdi i, ya am n
nerdeyse her yan cinselli i te vik etmek
için ayarlad bilinmektedir. Her eyi metala ran kapitalizm, kad n cinselli ini de
metala rm r. Özellikle kad na “cinsel bir
meta olmazsan ba ka bir i e yarayamazs n”
mesaj bin bir yolla verilmeye çal lmaktad r.
Bunun için kad n adeta her yan yla tam bir
ayarlanmaya tabii tutulmaktad r. Ayak t rnaklar ndan saç tellerine kadar cinsel bir
meta olmas için akla hayale gelmeyen i ler
yap lmaktad r. Güzellik salonlar , kuaförler,
46
deolojik-Teorik Dergi
estetik cerrahi merkezleri gibi hemen her
kö e ba nda kurulmu yerler bu i i görmek
için ellerinden gelen her eyi yapmaktad r.
Sistemde daha seksi olsun diye kad n, ayarlanmakta ve en yapay hallere sokulmaktad r.
Sesi, yürüyü ü do all ktan ç kar lmaktad r.
Kendine güvensizlik a lanmaktad r. Ku kusuz
bir insan n kendine biçim vermesi, do al yabozmayacak ekilde bak ml -temiz olmas ola an bir eydir. Burada söz konusu
yap lan bu de ildir. Söz konusu olan bu i in
cinselli i körüklemek için yap yor olmas
gerçe idir. Bu temelde adeta kad n t pk bir
maddi nesne gibi çok de ik yöntemlerle
yeniden biçimlendirilip adeta sat a ç kar lmaya haz rlanmaktad r. Erkeklerin uygarl k
içinde raz edildi i bu kullan m için kad n
da ikna edilmesi bin bir dereden su getirilerek
yap lmaktad r. Bu i için model kad nlar yarat larak topluma sunulmaktad r. Bir kad n
kendi bedenini sat a ç karacak kadar düürülmesi ve bunun da özgürlük olarak allanmas kapitalizmin kad na biçti i özgürlük
ölçütü olmaktad r. Bu anlay n hakim olmaya
ba lamas yla cinsellik, seks sektörü biçiminde
bir pazara dönü türülülerek endüstriyalizmin
konusu haline getirilmi tir.
Kapitalist ideoloji ile yap lan sanata da
kad n temel cinsel bir meta olarak sunulmaktad r. Bu tür sanat eserlerinde kullan lan
dil, verilen mesajlar, sunulan argümanlar
cinsiyetçi ve kad seks nesnesi olarak göstermektedir. Toplumu ve bireyi en çok etkileyen sinema, dizi-film, müzik ve klip gibi
argümanlarla kad n hep kullan lan bir meta
konumunda tutulmaktad r. Bu alanla ba lant ele al nabilecek reklamlarda da durum
ayn r. Nas l ki tüm reklamlar sanatsal bir
tarz ile yap yorsa, ayn biçimde reklamlarda
de meyen temel bir figür de kad n olmaktad r. Haz rlanan her reklamda sat lan bir
mal, bir de kad n vard r. Reklamlarda sanat
ve kad n iç içe kullan lmaktad r. Yani sanat
ve seks reklamlarda yan yana sunulmaktad r.
Hemen her devlette resmi olarak aç lan
genelevlerde kad n bedeninin sat ld ve
Say 48 2011
devletlerin de bundan vergi ald bilinmektedir. Ancak ideolojik ve kültürel olarak
hâkim k nm erkeklik olgusunun kapitalizmde zirve yapmas ndan dolay bu durum
çok normal kar lanmaktad r. Tanr çal ktan
genelevde sat lan bir konuma dü ürülmü
kad n gerçe i anla lmas en zaruri toplumsal
bir tahribatt r. Sistemin kad bedeniyle
sat a ç karan gerçe i, toplumda ya anan
ahlakili in durumunu da göstermektedir.
Ahlaktan bu kadar dü ürülmü bir toplumun
her türlü kötülü e aç k olaca bir gerçektir.
Bunun için sava larda kimyasal silahlarla
birkaç dakikada binlerce insan katletmenin
önü de aç lm olmaktad r. Bu kadar dü mü ,
dü ürülmü toplumu koyun sürülerinden
daha rahat idare etmenin nedenleri daha
rahat anla r olmaktad r. Bu realite bir
kültür haline getirilince, kapitalizm için seks
sektörü, t pk ekonominin di er alanlar gibi
büyüterek kazanç sa lama alan na dönü mü
demektir. Bu sektörde kad na dü en pay sadece seks nesnesi olarak sat lmakt r. Erkek
de teslim al nd için bu sektörün al
konumuna dü ürülmü tür. Kad n kar nda
cinselli i ile de iktidar duygular tatmin
eden erkek için bu da tam bir dü
ya da
kar la man n doruk noktas anlam na gelmektedir. Sistem mant nda kar ve gütme
hedefiyle yap lan bu ahlaks zl k, toplumsal
gerçe e göre her iki cinsin de sat ve
kullan demektir. Belki de bu durum tam
bir ironiyi ifade etmektedir. Kad n ve erkek
kapitalist modernite ile adeta tüm insanl
kar la rmada yar a sokulmaktad r. Bu yar
ya amak için i -ekmek bulman n ya da araman n ötesinde tümüyle toplumsal ölüme
ko ma anlam na gelmektedir.
Kapitalist modernitenin cinselli i seks
sektörüne çevirmesi, kendisiyle beraber yan
kurulu lar n, pazarlar n olu mas na da yol
açm r. Bu sektörün etki alan geni letmek
ve propaganda gücünü art rmak için ba vurulan ve kültür haline getirilmeye çal an
durumlar söz konusudur. Her y l yap lan
dünya ve bölgesel kad n güzellik yar malar
KOMÜNAR
tam bir sektör gibidir. Manken yar mas ,
fotomodel yar mas bu sektörün adeta yan
kurulu lar gibi çal maktad r. Bu tür yar malarla olmas gereken kad n ölçüsü verilmektedir. Kad reklam eden bu tür yar malarda dereceye giren kad nlara çok de ik
olanaklar tan narak zenginle tirilip herkesin
dikkatini çekmesi hedeflenmektedir. Her kanda reklam edilen kad n gibi olmak, erkeklerde de ona sahip olma dü üncesi, hayali
geli tirmek bir de bu yöntemlerle sa lanmaya
çal lmaktad r.
Seks sektörü ile paralel i yapan bir alan
da kozmetik sanayi denilen ürünler alan r.
Yap lan ara rmalar, dünya da en fazla kâr
eden sektörlerin ba nda kozmetik ürünler
satan firmalar oldu unu göstermektedir.
Kozmetik ürünler seksi görünmek ya da
seksi alg lanmak için kullan lan ürünlerdir.
Son y llarda estetik cerrahi de yo unca devreye konulmu tur. Bu sektörle ba lant
di er bir alan da moda ad alt nda yap lanlard r. Saç modas , elbise modas , ayakkab
modas vb. hemen her alan kad n merkezli
ayarlanmaktad r. Amaç bellidir, daha çekici
ve etkileyici görünmek. Kad n için yap lm
tak lar ve k yafetlerin kesinlikle bir toplumun
kültürü ile de il, seksi olup olmama ile ba lant olarak planlan p yap ld bilinmektedir.
Bu konuyla ba lant söylenmi “biz insanlar
eskiden örtünmek için giyinirdik, imdi ise
görünmek için giyiniyoruz” sözü her eyi
anlatmaya yeterdir.
Kapitalist egemenlik döneminde “beyaz
kad n ticareti” ad alt nda her y l binlerce
kad n seks pazarlar na sat ld resmi belgelidir. Uzak Asya ülkelerinden daha çocuk
ya ta ya kaç larak ya da ailelerinden sat n
al p Avrupa ve Amerika’da zenginlere seks
köleleri olarak sat lan kad nlar n oldu u bilinmektedir. Bas n alan nda kad n sunumlan yap ld da bilinen di er bir gerçektir.
Porno yay nlar yapan TV kanalar , dergi ve
gazetelerin de bu i ten hat say r paralar
kazand belirtilmektedir. Kad her eyi
ile mal gören erkek zihniyeti, en son cinsel47
KOMÜNAR
li in kapitalist temeldeki kullan m ekliyle
kad n üzerindeki hâkimiyetini tamamlam
saymaktad r. Egemen sistem taraf ndan teslim
al nm , iradesiz k nm erkek, gücünü kad n
üzerindeki hâkimiyetinde görme saplant na,
cinsellik güdüsünün istismar da ekleyerek
köleli in en derin ve kapsaml
tüm topluma yaym olmaktad r. Hiçbir zaman al p
sat lmas dü ünülmemi cinsellik olgusunun
bu derekeye dü mü olmas a n, sevginin,
ahlak n bitmi li inin de ifadesidir. Art k
sat a ç kar lmam bir de erin kalmad
gösteren bu durum ya düzeltilecek ya da insanl n sonu gelecektir. Kapitalist modernitenin özellikle son yüz y lda yol açt tahribatlar n art k Dünya gezegenimizi de tehdit
eder düzeye ula
hemen herkes bas
bas ba rarak söylemektedir. Kad bu tarzda
kullanan, erke i bu kadar iktidara bula ran
bir sistemden her türlü kötülü ü beklemek
mümkündür. Bu kötülüklere ra men sistemi
acak örgütlemeler ve eylemler gerçekleemiyorsa, en temel nedeni kad seks nesnesi olarak kabul eden erkek olgusunun varve onun iktidar kültürdür. Sistem bu kültürün devam için seks sektörünü yo un geli tirerek toplumda iktidar derinli ine i lemektedir. Bu kullan mda toplum adeta birbirine dü ürülerek güdüsel tatmin aray
yar nda bir bütün olarak teslim al nmaktad r.
Ku kusuz cinselli in seks sektörüne döntürülüp kullan lmas nda, insan akl ve duygular üzerinde yarat lm olan tahribatlar
da bir neden olmaktad r. Kapitalist sistemde
ak l ç karc ve bencildir. Sadece kendisini
dü ünür. “Benden sonras tufan” diyen ak l
kapitalist ak ld r. Bu ak lda yüce duygulara
yer olmaz. Duygular yerine tahrik edilmi
güdüler vard r. Bundand r ki eskinin destanlara konu olan a klar , sevgileri bu sistemde ya anmaz. nsandaki cinselli in iki
cins aras nda ya anmas muhtemel sevgi ve
k ile terbiye edilmesi olana kalmay nca,
ortam ç ndan ç kar lm ve hayvani düzeye
indirgenmi kontrolsüz güdülere kalm r.
Seks sektörü cinsellik güdüsünün hayvani
48
deolojik-Teorik Dergi
düzeye ç kar lmas n bir sonucudur. Toplumsalla ran bir güdünün, duygular n ve
akl n kontrolünden ç kar lmas as l tehlikeli
oland r. Bu duruma getirilmi bir toplumun
kendi sorunlar dü ünmesi, kendi iradesiyle
çözüme yönelmesi asla beklenemez. Böyle
bir toplum güdülen bir toplum olarak hâkim
sistemin kullanma metas na döndürülmü tür.
Seks sektörü ve ona hizmet eden her kurum
ve faaliyet bu anlamda güdüselli i tahrik
eden ve artland ran bir rol oynamaktad r.
Bu arland rma derinle tikçe sistem de oldukça planl ve hesapl bir ekilde ayarlamalar
yap p, kad ve erke i ile tüm toplumu bu
çark n içinde yozla rarak biti e sürüklemektedir. Bu kültürün bir sonucu olarak
cinslerin birbirlerini be enmesinde ölçü, sistemin seksi olarak koydu u ölçüler ve parad r.
Bu durum her iki cins aras nda birbirinden
faydalanmas eklinde ç karc , maddi bir
ili ki biçimine yol açm r. Toplumsal ahlaka
göre olmayan bu ili ki biçiminde kaybeden
kad n ve onun ahs nda tüm toplum, kazanansa cins olarak erkek de il sadece kapitalist
ya am ve iktidar olmaktad r.
Sa kl Beden çin De il, Daha Fazla
Kâr çin Spor
Kapitalist sistemin 3S’lerden en rahat ve
korkusuzca kulland alan spordur. Spor
kapitalist sistemde adeta alt n yumurtlayan
sahipsiz tavuk gibidir. Eflatun döneminde
dahi “bedeni ve zihni geli tirmek, topluma
sa kl bir kat m için gereklidir” denilerek
ele al nan spor, kapitalist modernite ça nda
Roma arenalar nda yap lanlara dönü türülmü tür. Kazanmak, yenmek, alk almak
ve kâr etmek temel amaç haline getirilmi tir.
Onun için spor günümüzde bir sosyalle me
ya da bedenen güçlenme arac de il, toplumsall ve bireyselli i tükeni e götüren
seyirlik bir oyuna, yani ideolojiden koparlm , içi bo ki iliklerin tatmin alan na döntürülmü tür. Bu yönüyle spor esas olarak
kitleleri kontrol etme ve ba tan ç karma arar. Kapitalizmde spor, ovenizmde sald r-
KOMÜNAR
Say 48 2011
ganl güçlendirmek ve devrimcili e kar
pasifizm yaratmak için ba vurulan en etkili
silaht r. Bu nedenle de ulus-devletlerin en
sald rgan a amas temsil eden fa izmin,
taraftar denilen topluluklar içinde kök salmas na ve bu ekilde hem toplumu kontrol
ederken hem de istedikleri zaman spor yoluyla kitleleri harekete geçirdiklerine dair
say z olay mevcuttur. Ayn Hitler döneminin
spor kar la malar na yakla m gibi Türkiye’de de Diyarbak r spor maçlar nda gerçekle en Kürtleri ve özgürlük hareketini
hedef alan sloganlar ve sald lar buna en
aç k örneklerdir.
Kapitalist modernite ile birlikte iktidarlara
en ucuz ve rahat yönetme imkân veren spordur. Spor, toplumun kendi ya am sorunlar
öfkesi dindirilmek hedeflenmektedir. Böylece
bir anda ya anan s nt lar, bir robot gibi
çal lan saatler unutulup giderilmeye çal lmaktad r. Kapitalist çal ma ko ullar n
do urdu u muazzam fiziksel yorgunluk ve
psikolojik çöküntü bu yolla hafifletilip bitip
tükenen vücut yeniden çal abilecek duruma
getirilerek, ertesi günkü sömürü zaman için
yeniden haz r hale getirilmi olmaktad r. Bu
yolla ki i e lendi ini sanarak tütsülenmi
bir kafa ile çal ma performans yeniden
düzenlemi olmaktad r. Bu i için özellikle
uluslararas spor müsabakalar sistemin ekme ine ya sürmektedir. Dünya kupas , olimpiyatlar gibi uluslararas yar malarda al nacak madalyalar ve galibiyetlerle milliyetçi
duygular ok anmaktad r. Örne in Türk milli
Kapitalist modernite ile birlikte spor;
toplumun kendi ya am sorunlar
dü ünüp
tart maya, çözüm bulmaya ba layaca
vakitleri
dolduran, gündem sapt ran bir olay
haline getirilmi tir
dü ünüp tart maya, çözüm bulmaya ba layaca vakitleri dolduran, gündem sapt ran
bir olay haline getirilmi tir. Bu amaçla spor
müsabakalar insanlar n zamanlar kontrol
alt nda tutmak için ayarlan r hale getirilmi tir.
Özellikle futbol maçlar n gece oynat lman bir nedeni de budur. nsanlar n en az ndan aile içi ili ki ve sorunlar tart abilece i
saatler, yine daha kolay dü ünebilecekleri
ve tart abilecekleri vakitlerine futbol, basketbol, voleybol gibi spor etkinlikleri TV ekranlar nda yay na verilerek bu zaman dilimleri
de denetime al nmaya çal lmaktad r. Ya an özellikle ekonomik sorunlar n sözde
çözümleri için de iddia, at yar , milli piyango
gibi ans oyunlar geli tirip hem izle hem
kazan hilesine ba vurulmaktad r. Onca sorun
ve psikolojik gerginlikten sonra ki iye ‘tuttu un tak n maç izle ki rahatlayas n’
reçetesi sunulup, sisteme kar tepkisi ve
futbol tak
n dünya üçüncüsü oldu u
2002 Dünya Kupas ’nda Türkiye’nin maçlar
çal ma saatlerine denk gelmesine ra men
baz i yerlerinde i çilere dev ekranlarda izlettirilmi tir.
Ayn zamanda büyük bir ekonomik pazar
da olan spor alan nda insanlar para kazanmak
için yar
lmaktad r. Giderek daha fazla
gündem olan sporcu haklar ndan da anlald gibi sporda bir k m sporcu çok kazan rken, sporcular n önemli bir kesimi de
hak edileni alamad klar dile getirmektedir.
Sporda da as l kazanan sermayedarlar olarak
kulüp yöneticileridir. Haks z kazanc n çok
oldu u bu alanda kimileri de sporu izleyerek
bu dümenin bir parças olabilmektedir. Bunun
için kitleler profesyonel spor müsabakalar n
izleyicili ine a derecede ba ml hale getirilmektedir. Özellikle tüm dünyada profesyonel futbola olan ilgi tam bir ç lg nl k bo49
KOMÜNAR
yutuna ula
bulunmaktad r. 36 y l boyunca
Portekiz halk nas l yönetti i sorusuna
fa ist diktatör Salazar, “3 F ile: Futbol, Fado,
Fiesta” cevab vermi tir. Yani futbol, müzik
ve e lence. Hatta Lizbon Stadyumu’nun inas n, Salazar’ n, “bana on binlerce insan
uyutabilece im bir be ik yap n” sözüyle ba lat ld söylenmektedir. spanya’n n ünlü
futbol kulübü Real Madrid’in yüz bin ki ilik
stad da fa izmin bir ürünüdür. Türkiye’de
de 12 Eylül darbecisi general Kenan Evren,
ba kent Ankara’n n da bir futbol tak
n
birinci liginde olmas gerekti ini söylemi ,
bunun üzerine MKE (Makine Kimya Endüstrisi) Ankaragücü futbol tak hak etmedi i
halde birinci lige ç kar lm . Bu da kapitalist
sistemin sporu ele al biçiminin Türkiye
versiyonuna bir örnektir. Yine Türkiye de
kullan lan “Ne sa
m, ne solcu! Futbolcuyum futbolcu” sözü özellikle de futbol ile
uyu turman n egemen s f taraf ndan nas l
kullan ld
göstermektedir.
Son on y llarda spor taraftarl bir kültür
olup ç km r. Özellikle futbol bu konuda
ba çekmektedir. Art k taraftarl k bir sosyal
kimlik gibidir. Büyük amac olan ideolojiler
gibi etraf nda topluluklar n olu tu u, ekillendi i dü ünce sistemlerine benzer bir hal
alan taraftarl k sosyolojik olarak anla lmas
gereken bir durumdur. Taraftarl k amaçlardan
kopart lm , toplumsal sorunlara duyarl
kalmam daha çokta ehirlerdeki i çi ve
siz gençli inin kendini ifade tarz na döntürülmü tür. Haftan n 24 saatinden fazla
zaman tak na veren taraftar, bir haftan n
tüm yorgunlu unu ve stresini izledi i maçlarda de arj etmektedir. Bunun için taraftarl k
her hafta biriken tepkilerin stadyumlarda
al nmas sa lamaktad r. Toplumda yükselen
rahats zl klar n kontrolü için bazen ölçülü
iddete de izin verilerek, sisteme yönelmesi
gereken öfkelerin sistemi rahats z etmemesi
de sa lanm olmaktad r. Sosyolojik olarak
taraftar en basit yöntemlerle yönetilen ki i
olmaktad r. Spor yay yapan TV kanalar
ve gazetelere bak ld nda, bu guruplar n ne
50
deolojik-Teorik Dergi
kadar felsefeden, dü ünceden uzak olduklar ,
ifade edi tarzlar n ne kadar içi bo olduunu görmek mümkündür. Bunun için sisteme
spor taraftarl
n hemen her aç dan verdi i
kolayl ve kazanc ba ka bir ey vermemektedir. Toplumsal sorunlarla ilgilenenlerin
taraftarl n toplumda hangi bo luktan yarat ld
ve neyin yerine ikame edildi ini
analiz ederek bilinçlendirme faaliyeti yapmalar gerekir.
Spor yapmak hiç ku kusuz ki insan n fiziksel ve zihinsel bak mdan sa kl kalabilmesi için yararl bir aktivitedir. Üstelik düzenli
olarak yap lan spor, insan her türlü uyuukluktan kurtar r; daha güçlü, daha zinde
lar. Ne var ki kapitalist toplumda spor, bireylerin aktif olarak kat ld bir faaliyet olmaktan çok kitleleri pasifle tiren bir izleme
faaliyeti haline getirilmi tir. Kapitalizm bireyleri her alanda pasifle tirir, çünkü aktif,
dinamik bir kitle sistem için çok büyük
tehlike arz eder. Bunun yerine sadece izleyen,
dinleyen, sorgulamayan, ele tirmeyen bir
sürü toplulu u yarat r kapitalizm. Spor ile
yap lan ve önemli oranda ba ar lan da budur.
Milyarlarca insan spor yapmak yerine sadece
spor yapanlar izlemekle yetinmektedir. Kapitalizm halk n spor yapabilmesinin önüne
vakit darl ve ekonomik yetersizlik gibi
engeller dikerken, pasif bir seyirci olarak
kalabilmeleri için her türlü imkân sunabilmektedir. Dünya kupas müsabakalar bu
anlamda güzel bir örnektir. Aylar öncesinden
reklâmlar yap lmaya ba lan r. çecek tekellerinden televizyon tekellerine kadar bu turnuvadan kâr elde etmeyi hedefleyen tüm
markalar medyada boy göstermeye ba lar.
Sponsor firmalar ayr cal kl bir yer edinir.
Böylelikle kapitalizm, milyarlarca insan
elinde me rubat yla televizyonun kar na
geçip sadece birer izleyici konumunda maçlar
seyrettirmeye haz rlam olur.
Kapitalist modernite ile birlikte spor, profesyonelle erek di er tüm sektörlerde oldu u
gibi yerel ya da bölgesel s rlar a
ve
dünya çap nda yap lan endüstriyel bir faaliyet
Say 48 2011
halini alm r. Futbol gibi daha ba ka birçok
spor dal kapitalizmle birlikte profesyonel
dünya sporu haline getirilmi tir. Bu anlay
herkesin spor yapamayaca , bunun uzmanl k gerektirdi ini iler sürer. Bunun için
her spor dal bir profesyonel, bir de amatör
olmak üzere bölümlere ayr
lm r. Kapitalizm spor yar lar da adeta evrenselle tirmi tir. Ancak kapitalizm sporu evrenselle tirmesine kar n, en temel çeli kilerinden biri olan ulus-devlet diktas ndan kurtulamad için onu ayn zamanda bir milliyetçilik arac haline de getirmi tir. Bu nedenle
de spor müsabakalar n kazan lmas adeta
sava cephelerinde çarp an ordular n zaferi
gibi ulusal onur ve gurur duyulacak bir sonuç
olarak sunulmaktad r.
Kitlelerin zihinlerini buland rma ve uyu turma yolu ile toplumsal muhalefetin yükselmesini engellemenin yan s ra, kapitalizmde profesyonel spor ayn zamanda muazzam bir kâr kayna
r. Her eyi meta
haline getirmekte s r tan mayan kapitalist
sistem sporu da metala rarak kendine bir
pazar yaratm r. Ve bu pazar her gün daha
da geni letip derinle tirmektedir. Dünya kupas ve olimpiyatlardan sonra, özünde araba
reklam olan ancak sistem taraf ndan bir
“spor” olay olarak lanse edilen ve son zamanlarda dünyan n en çok ilgi duydu u profesyonel araba yar olan Formula 1’in sadece
televizyon gelirinin 5 milyar dolar buldu u
belirtilmektedir. Dünya çap nda yayg n TV
kanal olan NBC üç olimpiyat oyununun yay n
haklar için 3 milyar dolar ödemi tir. Milyonlarca dolar transfer paras alan sporcular n
say binlercedir. Bu sporcular da t pk
sistem sanatç lar gibi topluma örnek diye
sunulmaktad r. Dünyada bilim insanlar ndan
hatta her gün toplum kar nda olan siyasetçilerden çok sporcular n tan nmalar ve
bilinmeleri bo una de ildir.
Dünya genelinde üç milyardan fazla insana
ula mas yla di er spor dallar geride b rakan
futbol, bugün burjuvaziye muazzam kârlar
sa layan bir endüstri haline gelmi tir. Futbol
KOMÜNAR
sahalar n ye illi i sadece çimlerinden de il,
milyarlarca dolardan da rengini alabilmektedir. Futbolun 500 milyar dolarl k bir pazar
oldu u belirtilmektedir. Maç hâs latlar n
yan nda yay n gelirleri, reklâmlar ve tak mlar n ürünlerinin sat ile elde edilen gelirler
kasalar doldurmaktad r. Spor kulüplerinin
yalar satan ma azalar, dayan ma dernekleri en son TV kanalar n da aç lmas yla
kulüpçülük tam bir irket ve içi bo bir topluluk olmaya ba lam r. Bu durum ayn zamanda spor kulüplerini birer irket, taraftar
ve seyircileri ise mü teri durumuna getirmi tir. Tüm kulüplerin yönetim kurullar nda
kapitalist s f temsilcileri ya da Gladio-Mafia
gibi örgütlenmelerin üyeleri yer almaktad rlar.
Birçok spor kulübünün borsalarda hisseleri
sat a ç kar lm r. Örne in 250 milyon dolar
an geliriyle Manchester United dev bir
irket durumundad r. Londra borsas nda hisseleri 130 Sterlin civar nda sat lan kulübün
de erinin 1,2 milyar dolar civar nda oldu u
belirtilmektedir. Bu rakamlar özellikle profesyonel futbolun art k spor dal de il, büyük
kârlar getiren bir pazar oldu unu göstermektedir. Ku kusuz ki futbol gibi di er profesyonel spor dallar da kapitalizmde bedensel
faaliyetten ziyade kar elde etme faaliyeti anlam na gelmektedir. Di er spor dallar da,
futbol kadar olmasa bile büyük pazarlar yaratmaya ba lamaktad rlar. Örne in Formula
1 araba yar lar n dokuz milyarl k bir pazar
büyüklü üne sahip oldu u belirtilmektedir.
“Üç ‘S’ -spor, seks ve sanat-, ideolojikle menin azami dönemini ya amaktad r.
Hepsine dinsel boyut kazand lm r. Günümüzde bir stadyumdaki futbol öleninden daha afyonlay ikinci bir din bulmak
çok zordur. Sanat endüstrisinde de benzer
geli meler ya anmaktad r. Cinsellik gibi
en temel do al bir içgüdü bile seks endüstrisine dönü türülmü tür. Seksin afyonlay etkisi en az spor ve sanat kadar dinselle tirilmi tir. Bu nedenle de bu üçlüye
kapitalist modernitenin dinsel ölenleri
demek daha uygun dü ebilir.”
51
KOMÜNAR
deolojik-Teorik Dergi
KAP TAL ST MODERN TEN N RESM DEOLOJ
“
BERAL ZM”
Ahlak ve politika üzerine kurulu olan
toplumsal do adan kopu un tarihi olan merkezi uygarl k sisteminin yap sal krizli halini
temsil eden kapitalizm nas l oluyor da varl devam ettirebiliyor? Önderli imizin ‘genelle mi ve derinle mi kölelik’ olarak tamlad kapitalizmin, gelinen a amada insanl n hiçbir sorununu çözmedi i gibi, uygarl k tarihinin ba ndan beri var olan top-
ne paras ndan ne de silah ndan kaynaklanmaktad r; sonuncusu ve en güçlüsü
olan sosyalist ütopya da dâhil, tüm ütopyalar her renge bürünen ve en de me sihirbaza ta ç kartan kendi liberalizminde
bo mas onun as l gücünü olu turmaktar.” eklinde de erlendirir. Bu nedenle de
kapitalizmin ideolojisi olan liberalizmin daha
ayr nt olarak ele al nmas na ihtiyaç vard r.
lumsal sorunlar daha da artt rd , hatta
bunlara yenilerini ekleyerek onlar kronikle tirdi i bilinmesine ra men kapitalizm neden a lam yor? nsanlar n sorunlar çözmek
için yola dü en ve bu u urda büyük bedeller
ödeyen toplumcular nas l oluyor da anlay
olarak toplumda etkin olup kapitalist sistemi
alt edemiyor? Di er yandan kapitalist sistem
kar tlar bile kendi hizmetine ko abiliyor?
Bu güç ve yetene i nereden al yor? Daha da
artt labilecek bu çeli kili halleri Önderliimiz: “Kapitalist modernitenin as l gücü
Kavramsal ve Tarihsel Geli im
Kavram olarak Latince ‘hür bir ahsa yaan’ anlam na gelen ‘liberalis’ kelimesinden
kayna
alan liberalizm, Türkçe’ye Franzca’dan geçerken, ngilizceye de spanyolca’dan geçerek yayg nla
r. Özellikle de
1750’ler sonras ndan günümüze kadar çok
yayg n bir ekilde kullan lmaya ba lam r.
Siyasal literatürde yayg n kullan , 19. yüzn ba nda spanya’da kurulan ‘Liberales’
adl partiden sonra gerçekle ir. Kapitalizmin
hâkimiyetine paralel olarak, bu kavram ha-
52
Say 48 2011
yat n birçok alan na iyiden iyiye yerle ir.
Felsefe Sözlü ü’nde: “Gerek ekonomi felsefesinde gerekse siyaset felsefesinde devlet, toplum
ve birey aras ndaki tüm ili kilerde bireyin
hak ve özgürlüklerini öne ç karan, her bireyin
vicdan, inanç ve dü ünce özgürlü ünün tanmas gerekti ini savunan ekonomik ve siyasal ö reti. Bu ba lamda devletin ekonomiye
müdahalesinin en alt düzeye çekilmesi gerekti ini savlayan daha ideal olan n ise devletin
bireyler, s flar ve uluslar aras ndaki ekonomik
ili kilere hiçbir ekilde kar mamas oldu unu
öne süren ve somut anlat
‘B rak z yapnlar, b rak z geçsinler’ (Laissez faire, laissez
passer) savsözünde bulan ö reti, iktisadi liberalizm diye adland rken, devlet yetkesinin
her anlamda ve her alanda k tlanmas , bu
yetkeyi elinde tutanlar n toplumun yap ta lar
bireylerin ya amlar nas l yönlendireceklerine
herhangi bir gerekçe ileri sürerek hiçbir ekilde
kar mamas gerekti ini savunan, devletin
toplumsal ve kültürel ya am n düzenlenmesinde hiçbir belirleyici rol üstlenmemesi gerekti inin alt koyultarak çizen ve somut
anlat
‘en iyi hükümet en az hükümet
edendir’ savsözünde bulan ö retiye ise siyasal
liberalizm denmektedir.” eklinde tan mlanmaktad r.
Etimolojik olarak ‘liberty’ (özgürlük) kökünden gelen liberalizm, burjuvazinin iktidar
yürüyü ünde temel slogan olan ve al nt da
da belirtilen “laissez faire laissez passer”
(b rak z geçsinler b rak z yaps nlar)’in
yerini al r. Dü ünce, ifade, seyahat ve serbest
ticaret özgürlü ü, mülkiyet hakk vb. gibi
‘ki i hak ve özgürlükleri’ diye bilinen birinci
ku ak insan haklar n tümünü ifade edecek
ekilde kullan lmaya ba lanacakt r. nsan
haklar hukukunda bir ku
temsil eden
bu haklar n, kapitalizmin ideolojisi olan liberalizmle birlikte an lmas , tamamen bu
haklar n elde edildi i dönem ko ullar ve
‘kurnaz-avc adam’ n istismarc
ve kurnazl ile ba lant
r.
Dini dogmatizmin merkezi uygarl k sisteminin resmi ideolojisi haline geldi i; tüm
KOMÜNAR
devletlerin kutsalla arak tanr ad na, yeryüzünde onun gücünü kulland , insan n kul
haline getirilerek ‘fikren ve ruhen bitirildi i’
bir dönemde insanl k, k ta Avrupa’s nda Rönesans-Reformlarla tarihe yeni bir yorum
katma aray içindedir. Bu dönemde insan
her aç dan bir cendereye al nm r. Kilisedevlet i birli i alt nda sadece bu dünyada
topluma cehennem ya at lmam , sisteme
biat edilmemesi halinde öte dünyan n da
cehennem azab ile geçece inin inanc hâkim
nmaya çal
r. Ba ta rahipler kurumu
olmak üzere tüm devlet erkân , bu dünyada
cennetvari bir ya am sürerken tüm insanlara
da,‘endülijans’ ad verilen cennete giri belgelerini (pasaport gibi bir ey) satacak kadar
da, kendilerini öte dünyan n sahibi saymaktad rlar. Kutsall k z rh na her zamankinden
daha fazla bürünmü olan devlet, esas olarak
kendisine biat etmeyene farkl dü ünene,
teslim olmayana Engizisyon Mahkemeleri
yoluyla ak l almaz i kence yöntemleriyle en
büyük cezalar vermektedir. Yarg n, engizisyon i kence merkezlerinden beslendi i,
devletin kilisede göbek ba n kesildi i ortaça diye adland lan dönemde, tanr ad na
tarihin en büyük zalimlikleri insanl a ya alm r. Özcesi insanl k ‘olgunla
kölelik’
sürecinden geçmektedir ve insanl k bu sistemden mutlaka kurtar lmal r. Bunun için
de aray lar çok yönlü sürmektedir.
Kilisenin atafat na, maddi zenginli ine
ve halen haf zalardan silinmeyen zulmüne
kar , çok yo un köylü isyanlar ile cevap
verilirken; Vatikan’ n ‘sapk n’ olarak ilan
etti i ‘heretikler’ de H ristiyanl n, Hz. sa
dönemindeki gibi mutevaz , sade olmas gerekti ini belirterek resmi kiliseye kar mücadele içindedir. Bunun yan s ra, Vatikan’ n
Katolik tekelcili ini a mak için Almanya’dan
ba lamak üzere Avrupa’n n pek çok yerine
yay lacak biçimde ulusal kilise döneminin
ba lat lmas anlam nda dinde reform aralar ortaya ç kar. Kilisenin akl donduran,
bu yönüyle de insandaki tüm yarat
öldüren dogmatizmine kar da, bilim aray 53
KOMÜNAR
lar olarak ortaya ç kan ‘simyac lar’ çok
yo un bir çaba içindedir. Di er yandan halen
yo un bir ekilde demokratik komünal deerleri ya ayan kad n da, sistem kar nda
ciddi bir direni i söz konusudur. Bir bütün
olarak toplumun demokratik komünal deerlerdeki bu srar ve bunlar geli tirme
mücadelesi önemli ba ar lar n da habercisidir.
Tüm bunlar temelinde daha özgür, daha e itlikçi bir ya am arzusuyla gerçekle en Reformasyon, Rönesans ve buna ba olarak
geli en ayd nlanma ile do aya, topluma ve
insana olan bak aç de irken ayn zamanda bilimsel dü ünü ün de önü sonuna
kadar aç lacakt r.
Toplum, haf zalarda halen çok canl olan
demokratik komünal ya am kurma ya da
sald lara kar koruma mücadelesini yürütürken, dönemin orta s
temsil eden
burjuvazinin de henüz pay almad mevcut
devlet kar nda ciddi bir programa sahip
olmad görülmektedir. Burjuvazi bilindi i
gibi ortaça da egemen s f de ildir. Ortaça n
hâkim s
feodal beyler, derebeyler, övalyeler vb’den olu an aristokrasidir. Aristokrasinin do tan sahip oldu u askeri, siyasi,
dini ve yönetsel haklar bulunmaktad r. Aristokrasiyi tan mlayan unvanlar ve bu unvanlara
tan nan ayr cal klar nesiller boyudur sürmektedir. ktidarc güçlerin en örgütlü koalisyon organ görünümündeki devlet de, bu
n ç karlar temelinde organize edilmi tir.
Önemli askeri komutanl klar bu s
n tekelindeyken örne in, ngiltere’deki Lordlar
Kamaras ’nda meclis üyeli i babadan o ula
geçmektedir.
Bu, siyasi ve askeri ayr cal klar n yan ra
mevcut devlet yap lanmas , feodal beylerin
ve derebeylerin kendi devletçiklerinde iktidarlar sürdürmeleri için olu turulmu tur.
Yani devlet bir koalisyon ortakl gibidir,
parçal r. Merkeziyetçilik, ulus-devlette oldu u gibi çok güçlü de ildir. Ticaretle u ra an
burjuvazi böylesi bir devlet yap lanmas
içinde yer almad ya da devlet taraf ndan
istenildi i gibi desteklenmedi i için diledi i
54
deolojik-Teorik Dergi
kadar kâr edememektedir. Zira u rad her
prenslik veya beylikte ayr ayr vergi vermek
durumunda kalmaktad r. Yan ra özellikle
uzun yol ticareti istenilen ölçüde güvenlikli
de ildir. Yine tüccar n satt mallar n üretilmesi için gerekli olan i gücünü olu turan
serfler, feodal beylerin vasallar (xulam)
olarak topra a ba
r ve serbestçe hareket
edememektedirler. te bu ko ullarda burjuvazinin temel talebi, ticaret için gerekli
olan mallar üretmek için serflerin k rsaldan
kente akmas ve çal malar n serbest olmas r. Ama yap lan fief sözle meleri yani
vassal-süzeren ili kisi buna engeldir. Bu durum kentsoylu (burjuvazi) ile topraksoylu
(aristokrasi) aras ndaki temel çeli kinin ne
oldu unu ortaya koymktad r.
Bu ko ullar içerisinde egemen olmak isteyen her s f gibi tüccar s
(burjuvazi)
da gözünü devlete dikmi tir. Çünkü devlete
ortak olmadan ya da onu ele geçirmeden
güç haline gelinemeyece ini çok iyi bilmektedir. Burjuvazi tüm bu nedenlerden dolay
halk n yürütmü oldu u oldu u özgürlük,
itlik, adalet mücadelesinin içinde yer al r.
Ve pek çok halk devriminde oldu u gibi
ortaya ç kan sonuçlar kendi ç karlar temelinde yontmay ba ar r. Örne in günümüzü
hala da etkileyen ve gerçekten de çok büyük
de eri olan Frans z Devrimi’nin ilan etti i
nsan ve Yurtta Haklar Bildirgesi’nin ‘kutsal
ve dokunulmaz’ sayd tek hak ‘mülkiyet
hakk ’d r. O kadar hayati olmas gereken
insan hakk n içinde özel mülkiyetin -hem
de ezilenlerin mülklerinin pek olmamas gözetildi inde- toplumsal mücadelelerin ba kö esine yerle tirilmesi, burjuvalar n ahs nda
kurnaz-avc adam n yapt klar gözler önüne
sermektedir.
Yani ortada özü, amac ve dozaj farkl
olan ve mevcut devletçi sisteme kar yönelmi iki mücadele vard r. Bu durum o dönem itibariyle ço u zaman birlikte mücadele
yürütmenin de zeminini olu turmaktad r.
Toplumun mücadelesi radikal ve yap sal olarak farkl iken, burjuvazinin mücadelesi ik-
Say 48 2011
tidara ortak olmay öngören ve bunun için
devletten kendisini içine almas talep eden
egemenlikçi bir karakterdedir. Toplumun
mücadelesi, devlet d sistemi öngören bir
paradigmaya sahip olunamad ndan dolay
kendi alternatifini olu turamad için, toplumun yürüttü ü mücadelenin kazan mlar
burjuvazi devleti ele geçirmede kullanacakt r.
Yani toplumun mücadelesi aristokrasinin
hâkim oldu u devlete kar burjuvaziyi güçlendirecektir. Burjuvazi de tüm sistemini
aristokrasiye kar ‘e itlik ve özgürlük’ sloganlar temelinde kuracakt r,.
Ekonomik olarak durumu oldukça iyi olmas na kar n siyasi olarak devlete henüz
ortak olamam burjuvazi, e itlik ilkesiyle
aristokrasiye tan nm olan tüm haklar elde
edebilmeyi hedefler. Aristokrasiyle e it haklara sahip olan bir burjuvazinin, pek çok
avantaja ve dönem konjonktürüne dayanarak
da k sa bir süre içinde devletin temel gücü
olaca
kestirmek zor de ildir. Çünkü tüm
geli meler, feodal s flar n art k a lmas
gerekti ini i aret etmektedir. Bu da burjuvazinin önünün sonuna kadar aç ld
göstermektedir. Bu temelde sloganda talep edilen
özgürlük ile burjuvazinin isteklerini rahatça
ifade ederek özel te ebbüs yoluyla istedi i
yere serbestçe varabilmesi kastedilmektedir.
Bunun da çok dinamik bir s f olan burjuvaziyi yeni devletin temel gücü haline getirece i sonraki geli melerden anla lmaktad r.
Dikkat edilirse e itlik ve özgürlük talebi
ad na elde edilen tüm haklar, halk de il burjuvaziyi güçlendirmekten ba ka bir sonuç
do urmam r. Halk n haklar na kavu mas
için, burjuvaziye kar yürütmek zorunda
kalaca amans z bir mücadele gerecektir.
Burjuvazi iktidar yürüyü ünü gerçekle tirebilmek ve kar tlar na zihniyette de bask n
gelebilmek için bunun teorisini olu turacakt r.
Ba ta John Locke (1632-1704) olmak üzere
Bodin (1530-1596), Hobbes (1588-1679),
David Hume (1711-1776), Jeremy Bentham
(1748-1832), Vico (1668-1744), Montesquieu
(1689-1755) ve Adam Smith (1723-1790)
KOMÜNAR
gibi dü ünürler yasama, yürütme ve yarg
tek elde monar ik bir ekilde toplam olan
devlete kar egemenli in kayna
halka
dayand ran ve devletin ekonomiye müdahalesine kar ç kan teoriler olu turmu lard r.
Hobbes d ndaki tüm bu liberal öncüler
do al hukukçuyken, Vico ve Montequieu d ndaki tüm öncüler de toplumsal sözle mecidir. ‘Liberalizmin babas ’ olarak gösterilen
Locke’a göre:
“Uygar topluma geçmeden önce, insanlar
bir ‘do a durumu’nda ya yorlard . Bu yaamda, ‘ba kalar na zarar vermeme’ kural na
dayal , tanr taraf ndan konmu bir ‘do a yasas ’ egemendi, insanlar özgür, e it ve bar
içindeydiler. Do a yasas na uymay p sald rgan
davrananlar herkes tek ba na ya da ba kalar yla birle erek cezaland rma hakk na sahipti.
Ama hem davac , hem yarg ç, hem de ceza
uygulay
olmak toplumda kar kl klara
neden olabilece i için, insanlar kendi iradeleriyle uygar topluma geçmeye karar verdiler.”
Hem do al hukuk hem de toplumsal sözle menin mant
gösteren bu k sa al nt ,
liberalizmin kendisine dayanak yapt teorik
temelleri olu turmaktad r. Liberaller temel
slogan haline getirdikleri e itlik ve özgürlük
taleplerini bu Locke’nin bu tarih yorumuna
dayand rm lard r.
Kelime olarak ‘özgürlükçülük’ anlam na
gelen liberalizm, böylelikle insanl a özgürlük
getiren ideoloji olarak kendini sunmaktad r.
Burada önemli olan liberalizmin, kapitalizmin
resmi ideolojisi oldu unu bir an için bile
olsa unutmamak önem ta r. Çünkü yukar daki al nt da da belirtti imiz gibi, liberalizmin
en büyük yetene i, kendini oldu undan farkl
göstererek en güçlü kar tlar da dâhil herkese
kendini kabul ettirebilmesidir. Çok büyük
bir perdeleme ve kendini gizleme kabiliyetindedir. Kapitalizm ne kadar özgürlükçü ise
liberalizm de o kadar özgürlükçüdür. Kapitalizmin toplumsal sorunlar çözme yetene i
ne kadar ise, liberalizmin de toplumsal sorunlara çözüm gücü olma yetene i de o kadard r. Liberalizm neye i aret etmi se kapi
55
KOMÜNAR
Do a tekler (bireyler)
üzerine kurulu de ildir, muhte em
bir birli i, bütünlü ü ifade eder.
Do ada birbiri için olmayan,
birbirini tamamlamayan, birlikte
var olmayan hiçbir ey yoktur.
Scrödinger’in ‘kuantumun en temel
ilkesi’ olarak tan mlad
‘dolan kl k ilkesi’ temel birlik ilkesi
anlam na gelir. Bu, ‘bir olma’n n
bilimsel izahat ve ad r
talizm de insanl a onu hediye etmi tir. Zira
liberalizm kapitalizmin resmi ve merkezi
ideolojisidir.
Liberalizmde Tarihin Temel Birimi
Bireydir
Toplumu ve insan anlamaya çal an sosyal
bilim ekolleri veya ideolojiler, tarih okumalar n merkezine farkl farkl eyler koyarlar.
Kurnaz avc erkekten kayna
alan kimi
ideolojiler tarihi tanr n, devletin ya da
n üzerine kurarken, yine ayn kayna n
en geli mi versiyonu olan liberalizm de tarihin yorumunu istismara en aç k olan birey
üzerine kurar. Onlara göre birey temel varkt r. Birey toplum, halk, ulus…vb tüm bütün’lerden daha gerçektir, esast r, merkezidir
ve önceldir.
Mehmet Y lmaz, ‘Liberalizmin Kara Kitab ’
adl eserinde ‘Liberalizm insan birey zanneder.’
diyerek belki de liberalizmin en temel yalg
ortaya koymaktad r. Liberalizme
göre insan türü için önce birey vard r. Toplum
olma durumu daha sonralar gerçekle en
bir eydir. Birey, toplumdan önce geldi inden
dolay esast r ve onun haklar toplumun haklar ndan daha önemli ve önceldir. Bu nedenledir ki liberalizm bireyin ve bireycili in
ideolojisidir. Buna göre insanlar do tan
56
deolojik-Teorik Dergi
özgür bireyler olarak do arlar ve do a yasas
çerçevesinde e it, özgür bir ekilde ya arlar.
Zamanla bireyler aras nda ortaya ç kan sorunlarda keyfilikler ve adaletsizlikler ç kmas n
temel hak ve özgürlükler korunsun diye iradelerinin bir k sm devlete devrederek uygarl a geçerler. Devlete yarg lama, cezalanrma ve temel özgürlükleri koruma görevi
verirler.
Çok sorunlu bir tarihsel toplum okumayla kar kar ya oldu umuz aç kt r. nsan
türü için bireyi toplumdan önceye yerle tirmek, çok büyük bir teorik yanl olman n
yan nda hiç de masum bir ele al yöntemi
de ildir. Burjuvazinin bireycili ine, bencilliine teorik temel kazand rmak için uydurulmu bir yaland r, bilinçli bir sapt rmad r.
nsan türünün var olu hali, toplumsall kt r.
Yani önce birey olarak var olma sonra da
toplum olma diye bir durum insanl k tarihinin
hiçbir döneminde ya anmam r. Yakla k
olarak üç milyon y ll k insanl k tarihinde insanla ma ve toplumla ma birliktedir. Biri
di erinden önce veya sonra de ildir. Önderli imiz bu durumu ‘at ba
r.’ eklinde tamlad . Yani liberallerin dedi i gibi önce
bireyler vard , sonra tarihin bir döneminde
bireyler geleceklerini garanti alt na almak
için biraraya gelerek toplumu olu turdu diye
bir sav n hakikatle bir alakas yoktur. nsan
türü varolu sal olarak toplumsald r. Bu u
anlama gelir: toplumsall k olmadan insan
bir an için bile olsa ya ayamazd ve ya ayamaz. Dahas toplumsall k olmadan insan
türü biyolojik olarak bile var olamaz. nsan n
bir insan çiftinden olmas ve terbiyesini toplum taraf ndan almas , korunup kollanmas ,
geli tirilip büyütülmesi… onun ne kadar sosyal bir varl k oldu unu göstermeye yeterdir.
Bu nev-i ahs na münhas r olmamak durumu asl nda sadece insanlar için de de il,
do an n tüm bile enleri için de geçerlidir.
Do a tekler (bireyler) üzerine kurulu de ildir,
muhte em bir birli i, bütünlü ü ifade eder.
Do ada birbiri için olmayan, birbirini tamamlamayan, birlikte var olmayan hiçbir
Say 48 2011
ey yoktur. Scrödinger’in ‘kuantumun en
temel ilkesi’ olarak tan mlad ‘dolan kl k
ilkesi’ temel birlik ilkesi anlam na gelir. Bu,
‘bir olma’n n bilimsel izahat ve ad r. Durum
böyleyken tarihi tekiller üzerine kurman n,
evrenseli yok sayman n bilimle, hakikatle
hiçbir alakas yoktur. Do ada her eyin bir
bütün’ü olu turdu u, tek(birey)’in bu bütün
ile anlam kazand ve var oldu u görülür.
Tarihi bireyin üzerine kurmak ve bireyi toplumdan önceye yerle tirmek, sadece ve sadece
burjuvazinin toplum d olu una, bireyciliine, bencilli ine k f aramak, onu maskelemek anlam na gelir.
Liberalizmde Do al Toplum Kaos Ve
Karga a Halindedir
Toplumsal tarihin %98’inden daha fazla
bir bölümünün klan tarz nda geçti i bilinmektedir. Sonras nda gerçekle en ve toplumsall kta niteliksel bir s çrama olan neolitik
amayla birlikte bu dönemler, do al toplum
(organik toplum, ahlaki ve politik toplum)
olarak adland r. Bu uzunca tarih boyunca
insanl k egemensiz, polissiz, jandarmas z,
devletsiz ya am r. Toplumda dile gelen,
içinden gelinen do an n birbirini tamamlayan,
bütünleyen ve birlikte var olan özü oldu u
için herhangi bir toplumsal soruna rastlanmaz. Toplumda kafalar toplumun daha da
nas l geli tirilebilece i, ya am sorunlar n
nas l a labilece i üzerine yorulurken, pratik
de buna uygun gerçekle ecektir. Yani ya am
tamamen politik ve ahlaki bir karakterdedir.
Zihniyetler ve buna ba olarak ya am komünal oldu undan bu dönemde herhangi
bir düzensizlikten, ke meke likten bahsedilemez. Tersine insanl k tarihinin en düzenli,
gönüllü kat
n en güçlü oldu u dönem o
dönem olmu tur. Ahlak, temel yapt m gücü
olarak i görmektedir. Bencillik ve onun egemenli e götüren her türden versiyonu henüz
ortada olmad için toplumda düzensizliklere
neden olacak sorunlara rastlanmaz. Ya anan
sorunlar do an n di er bile enlerin de yaad normal, do al sorunlard r. Bunlar da
KOMÜNAR
el birli iyle a lmaya çal lmaktad r. Bu nedenle de liberallerin dedi i gibi do al halde
ya ayan insanlar n ya amlar belirsiz, düzensiz, herkesin istedi i gibi davrand bu
nedenle de toplumsal sorunlara sebebiyet
veren, Hobbes’un deyimiyle ‘herkesin herkesin
kurdu oldu u’ bir özellikte de ildir. O halde
liberallerce do al toplum neden böyle gösterilir?
Do al toplum kötülenir, çünkü devlete,
onun olu umuna me ruiyet kazand lmak
ya da ona ilericilik atfedilmek istenir. Toplumsal sözle mecilere göre devletin olmas
toplumun sürmesi için bir gerekliliktir. Zira
toplum karga a ve kaos halindedir. Toplum
Liberallerin dedi i gibi
do al halde ya ayan insanlar n
ya amlar belirsiz, düzensiz,
herkesin istedi i gibi davrand
bu nedenle de toplumsal
sorunlara sebebiyet veren,
Hobbes’un deyimiyle
‘herkesin herkesin kurdu oldu u’
bir özellikte de ildir
üyeleri adeta birbirini tüketecek derecede
birbiriyle mücadele içindedir. Gidi at toplumun yok olu udur. Böylesi bir düzensizlik
içinde toplum yok olmas n diye insanlar n
iradelerinin bir k sm devrettikleri ve böylelikle de varl klar onunla garanti alt na
ald klar kurumdur devlet. Devlete böylesi
bir yakla m devleti gerekli, devrimci, ilerici
bir kurum haline getirir. Marksizm de do al
toplum ve devlet hakk nda bu dönem tezlerinden etkilendi i için benzer bir yakla m
içinde olmu tur. Marksizm’e göre devletin
gerekli bir kurum olarak olu mas , kayna
bu tarih yorumundan al r.
Hâlbuki toplumsal tarihe bak ld nda,
devlet ve öncesinde hiyerar inin, toplumun
57
KOMÜNAR
komünal olan özünden kopma sonucu gerçekle en bir sapma oldu u görülür. Bundan
dolay da devlet normal bir geli im de ildir.
Zira o toplumun birbirini tamamlama üzerine
kurulu olan kimyas bozan, toplumu parçalayan bir karakterdedir. Bu nedenle de
devletli toplumlar parçal toplumlard r. Parçal
toplumlarda toplumsal bütünlük ortadan
kalkar. Bütünü olu turanlar n gücü, enerjisi
bütüne akmad gibi bütünden de parçalar
gereken gücü alamaz. Birbirini tamamlama,
dayan ma olgusu ortadan kalkar ve çözülme
ya an r. Bu sistemin mucidi olan devlet de
toplum üstünde bir ‘üst toplum’ örgütlenmesi
olarak var olur. En önemli i i toplumu parçalamak olan devlet, tüm gücünü de alt toplumun güçsüzlü ünden al r. Tüm hiyerar ik
devletçi sistemin tarihi bu gerçekli i ifade eder.
Dolay yla liberallerin dedi i gibi devlet
bir gereklilik olman n ötesinde tarihin en
lanetli, en do ad , bu nedenle de en anormal
kurumudur. Liberalizmin iddia etti inin tam
tersine as l düzensizlikler devletçi sistemin
bir ürünüdür. Çünkü devletçi sistemlerde
olu ’un do al hali olan birbirini tamamlama,
bir bütün olu turma durumu ortadan kalkar.
Devletçi sistemlerde hiçbir ey sa kl bir
ekilde i lemez. Toplumun organlar olu turan kad nlar, erkekler, büyükler, küçükler,
yetenekliler daha az yetenekliler… özcesi
toplumun çoklu yap bir sa kl organizma
olu turmaz. Çoklu yap dan baz birimler
kendilerini anormal düzeyde büyütürken dierlerini de cücele tirir. Devletçi sistem için
kullan lan ‘kanserle me’ denilen durum budur. Bu yeni olu un kendisi bu nedenle
sa kl de ildir, hastal kl r. Nas l ki hastal kl
bir beden teklerse, i levlerine göre bir pratikle me yapamazsa, toplum da tüm bileenleriyle bir bütün olu turamad nda tekler
düzensizlikler ortaya ç kar. te devlet yaratt
bu düzensizliklerin idaresini egemenler
lehine sürdüren ve mevcut durumun a lmas engelleyen kurumdur. Bu nedenle
devletin düzen getirdi i tezi en büyük yalan
ve sapt rmalar n ba nda gelmektedir. Dola58
deolojik-Teorik Dergi
yla liberalizmin do al toplumun ‘düzensiz’,
‘sürdürülemez’ oldu u iddias , devletli ya am
topluma lanse ettirmekten ba ka bir anlama
gelmez. Bu ekilde insanlara kurtulu ve düzen yolu olarak gösterilen devlet esas nda
kutsalla
lmak isteniyor. Bunun için de insanl n milyonlarca y l ya ad devletsiz
ve dayan maya dayal komünal ya am hakir
gösterilerek, ondan uzak durulmas sa lanmaya çal yor.
Liberalizm, Toplum Kar
r
Liberalizm kendi sistemini bireye, bireycili e dayand rarak daha en ba ndan toplumla aras na özsel bir mesafe koymu tur.
Liberalizm kendini topluma ve her türden
bütüne kar bireyi koruma iddias nda olan
bir ideolojidir. O birey haklar yla me guldür.
(Tabi bunun da böyle olmad aksine en
güçsüz bireyin bu dönemde geli ti i bilinmektedir.) Örne in, insan haklar hukukunda
ele al nan birinci ku ak insan haklar , ‘ki i
hak ve özgürlükleri’ olarak bilinmektedir.
Asl nda bu haklar, burjuvazinin aristokrasiye
kar e itlik talebinde bulundu u döneme
denk gelen ve burjuvaziyi güçlendiren haklard r. kinci ku ak insan haklar ise, reel
sosyalizmin öncülük etti i ve sistemin de
yer verdi i ‘ekonomik, sosyal ve kültürel
haklar’d r. Bunlar topluluk haklar r. Bu
haklar n elde edilmesi demokratik uygarl k
güçlerinin mücadelesi sonucunda mümkün
olmu tur. Bu nedenle de liberalizm, kapitalist
sistem 2. Dünya Sava ’nda ölümü görmeyinceye kadar bu ikinci ku ak haklar n (topluluk haklar ) hiçbirine ra bet etmemi tir.
Bu haklar benimsememi ve toplumun bu
haklar için verdi i mücadeleyi kar ks z b rakm r. kinci Dünya Sava ile birlikte,
ömrünü uzatmak için liberal devlet anlay ndan ‘sosyal devlet’ anlay na (sosyal
devlet gibi bir kavram ‘devlet’ ve ‘toplum’
kavramlar n özleri farkl ve uyu maz oldu undan do ru de ildir. Biz literatürde kullan ld ndan ve anla lmas için belirtiyoruz.)
geçmi tir.
Say 48 2011
Kapitalizmin bu durumu onun yap yla
ba lant
r. Toplumsal olmak komünal olmay , ba kalar dü ünmeyi, birlikte var olmay … gerektirir. Yani toplumsal do an n
özünü te kil eden politik ve ahlakl olmay
gerektirir. Ba lant olarak toplum için düünmeyi, toplumun sorunlar çözmeyi, toplumu güçlendirmeyi gerektirir. Bireyci olmamay , kendini toplumla var etmeyi, ki isel
kar ve kar pe inde ko mamay … gerektirir.
Kapitalizmin toplumcu olamamas , onun
dâhil oldu u devletçi sistemin hiyerar ik ve
iktidarc özünden kaynaklanmaktad r.
Kapitalizm, hiyerar ik devletçi sistemin
son be yüz y
temsil eder. Hiyerar ik
devletçi sistemin kendisi toplum d
r. Bu
sistem toplumu güçlendirmek için de il, birilerini güçlendirmek için içine girilen aralar n ortaya ç kard bir sonuçtur. ‘Güçlü
kurnaz adam’ n prati i olarak da okunabilecek
olan hiyerar ik devletçi sistem tarihi, toplum
kar tl üzerine yaz lm r. Erkek egemenlikçi dü ünü ün bir ürünü olan bu sistemi
geli tirenlerin derdi toplumu güçlendirmek
de ildir. Bunlar n derdi kendilerini toplumun
ço unlu u üzerinde hâkim hale getirmek,
onlar n gücünü kendi tekelleri alt na almakt r.
Bu nedenle hiyerar ik-devletçi sistem, kendini
dü ünenlerin sistemidir.
Dikkat edilirse hiyerar ik-devletçi sistemin
temel motiflerinin benlik güdüsüne dayand
aç kça görülür. O, ‘ben’i ‘biz’e kar güç haline
getirmeye çal man n bir ürünüdür. Bundan
dolay da önceki ya amda olmayan ‘ben-biz’
ayr , çok sistematik olarak geli tirilerek
kapitalizmde ‘ben’ doru a ç kar lm r. Bu
o denli tavana vurmu tur ki, art k ‘biz’i
yani toplumu onunla birlikte de tüm do ay
ortadan kald rabilecek bir düzeye gelmi tir.
Bu nedenle de kapitalist sistemin temsilcisi
olan burjuvazi için Önderli imiz “Burjuva
hem iktidar gücü, hem sömürü gücü
olarak toplumun kald ramayaca hacimde
bir s ft r.” tan mlamas yapt . ‘Ben’ güdüsünün direktifleriyle yürüyenlerin toplumsal ç kar gözetmesi, ahlakl davranmas
KOMÜNAR
mümkün olamaz. ‘Liberalizmin Kara Kita’nda geçti i biçimiyle “Liberalizm kötü
ahlâkl r’ demiyorum, su nas l renk-siz,
hava nas l koku-suz ise liberalizm de öyle
ahlâk-s z r diyorum.” Kapitalizmin bir yere
girerken, önce oran n ahlak ve toplumsall
ortadan kald rmas n nedeni i te
budur. Zira ahlak n ve toplumsall n oldu u
yere bencillik, ki isel ç karlar, toplumsal parçalanma giremez. Bunu bilen kapitalistler
toplumu her zaman kar lar na al rlar. Özünde
gerçek bir toplumsalla man n oldu u yerde
bireyin çözümsüz kalan sorunlar olamaz.
Çünkü böylesi durumlarda birey-toplum kartl na yer yoktur, birey-toplum bir bütünü
olu turur. Birbirini tamamlama söz konusudur. Burjuvazi ortaça n toplumsall k anlay na duyulan hakl tepkiyi -zira o da insanlar kulla rarak özünde devletçi sistemin
kölesi haline getiriyordu- kendi ç karlar temelinde kullanarak, topluma kar güdülerinden ba ka bir ey dü ünmeyen azg n bir
birey ortaya ç karm r.
Güdülerin yönlendirdi i bir birey tiplemesi
kapitalistlerin en fazla ihtiyaç duydu u eydir.
Zira güdüler doyumsuzdur, güdülerin doyma
yoktur. Bunu maddi zenginli i elinde
bulunduran zenginlerin, hala doymak bilmeyen daha da zenginle me aray nda; kuruldu u günden beri yerinde durmayan ve
gözü hep d ar da olan devlet gelene inde,
kapitalizmin toplumda gerçekle tirdi i tüketim kültüründe… vb görmek mümkündür.
Doyumsuzlu un tatmini için sadece anl k,
günlük tüketim mallar üreten kapitalizm
kazan r, kâr na kâr katar.
Liberalizm Bireyi En Güçsüz Bireydir
Bireyin ideolojisi oldu unu söyleyen ve
özünde bireyin önündeki engelleri kald rarak
onu özgürle tirdi ini, bu nedenle de güçlendirdi ini iddia eden liberalizm, özünde
bireyi en fazla güçsüzle tiren ideolojidir.
Çünkü toplumsall k insan türünün insanla mas n ko uludur. nsanlar ancak güçlerini
birle tirmek ve toplumsalla mak suretiyle
59
KOMÜNAR
ya ayabilirler. Dolay yla insan, dâhil oldu u
toplumunun gücü oran nda güçlüdür. Toplumu güçlü olmayan bireyin gücünden bahsedilemez. nsan topluluklar n klan, kabile,
iret, kavim, ulus vb. gibi do al ve normal
olan toplumsal kimliklerini koruma çabas n
temel nedeni de budur. Güçlü insan, toplumu
güçlü olan insand r. Zira güçlü toplumsall k
sorunlar n çözülmesi, ortak akl n ve gücün
olu mas anlam na gelmektedir. Bu perspektiften bak ld nda, toplumunun gücünden
en fazla istifade eden insan n, ahlaki-politik
toplumun insan oldu unu söylemek mümkündür. Çünkü o dönemde toplum güçlüdür.
Toplumun gücü de tüm bireylerin gücü an-
Her egemen gibi
kapitalizm de örgütsüz,
da
k, birbiri kar
nda
sorumluluk duymayan,
ortakla amayan
topluluklar n daha rahat
yönetilebileceklerini
çok iyi bilir
lam na gelirken, bir ki inin yetene i veya
gücü de tüm toplumun gücü anlam na gelmektedir. Birey-toplum aras ndaki ili ki, simbiyotik (kar kl birbirinden beslenen ve
birbirine güç katan ili ki)’tir. Sonraki dönemde
toplum parçal bir hale getirildi inden, bu
ili ki yerini özne-nesne ili kisine b rak r. Birbirinden beslenme yerini birbirini sömürme,
kölele tirmeye b rak r. Bu ayn zamanda insan n güç kayna olan toplumdan da kopart lmas anlam na gelir. Toplumundan kopart lan birey de en güçsüz bireydir. Çünkü
o art k yaln zd r, benzerlerinin gücünden yararlanamayan biridir art k o.
Toplumu güçsüzle tirdi inden ve toplum
kar
oldu undan bireyi en fazla güçsüzle tiren ve birey kar
olan ideoloji olarak
liberalizmi ele almak daha yerinde bir de60
deolojik-Teorik Dergi
erlendirme olur. O bireyi topluma kar k rtarak, toplumu bireye kemirterek toplumu
zay f dü ürür. Toplumu zay f dü ürünce de
insan n var olu yani güç kayna
zay f düürdü ünden asl nda bireyi zay f dü ürmü
olur. Peki, buna neden ihtiyaç duyar? Çünkü
her egemen gibi kapitalizm de örgütsüz, dak, birbiri kar nda sorumluluk duymayan, ortakla amayan topluluklar n daha rahat
yönetilebileceklerini çok iyi bilir. Egemenler
aç ndan her zaman en büyük tehlike kartlar n örgütlü olu lar r. Çünkü örgütlülük
güç demektir. Egemenler kar lar nda güçlü
bir toplum görmek istemediklerinden dolay
tarih boyunca en fazla toplumu nas l örgütsüz
rakacaklar üzerinde durmu lard r. Bunu
günlük olarak PKK’ye, Kürt halk na kar uygulanan politikalarda da görmek mümkündür.
Kürtleri sömürmeye devam etmek isteyenlerin en fazla üzerinde yo unla klar konu,
Kürtlerin birlik olmaktan ç kar lmas , tek
ses haline gelmelerinin engellenmesi vb. hususudur.
Tüm bu nedenlerden ötürü, öyle belirtildi i gibi liberalizm bireyi güçlendirmez, zay f
dü ürür. S rla
lan, sürüle tiren insan
gerçekli i en fazla da insanlara özgürlük getirdi i iddias nda bulunan liberalizm döneminde gerçekle mi tir.
Liberalizm Özgürlük De il, Kölelik Getirir
Liberalizmin daha ba ndan beri dilinden
dü ürmedi i en temel kavramlardan biri de
özgürlüktür. Kendisini özgürlük getiren ideoloji olarak takdim eder. Ona göre kendilerinden önceki tüm sistemler bask , zorba
rejimlerdir. Kendileri de her türden bask ya
ve bütün’e kar bireye özgürlük getiren tek
sistemdir.
Liberalizm, özgürlük anlay
bireyin
tan gelen müdahalelere kar korunmas na
oturtur. Liberalizme göre birey özgürdür,
iradelidir, d ar dan herhangi bir müdahaleye
gerek duymadan ya ayabilecek durumdad r.
Bu nedenle de d ar dan gelen her türden
müdahale, özü itibariyle özgürlü ü k tlar
Say 48 2011
ve bask alt na al r. Bu nedenle de birey, bu
müdahalelere kar korunmal r.
Liberalizm, mevcut bireyi zaten özgür
sayd ndan ve bireyin de do al hukuk gere i
haklar n oldu unu savlad ndan ona ek
olarak farkl özgürlüklerin verilmesi gerekmez. Daha çok onun müdahalelere kar korunmas gerekir. Bu nedenle de liberalizmin
özgürlük anlay na negatif özgürlük denmektedir. Yani bir eye özgürlük de il bir
ey’den özgürlük. ‘Özgürlükte esas olan bireye
bir ey sa lanmas de il, onun d bask ve
zorlamalara maruz b rak lmamas r.’ Liberalizme göre, ‘birey, davran lar na, hareketlerine di erleri taraf ndan müdahale edilmedi i
sürece özgürdür.’
Birey anlay toplum öncesi ve toplum
oldu undan liberalizm özgürlük anlay
da bireyin s
nda tutmu tur. Birey kavray ,
toplumsall d talad ndan dolay bireyin
tek ba na da ya ayabilece i görü ündedir.
O nedenle zaten birey kendine yetmektedir,
özgürdür ve do tan da getirdi i haklar
vard r. O halde birey tamd r ve kendisine
müdahale edilmemesi gerekendir. Do al toplum insan n özgür oldu undan bahsedilebilir, ancak onun özgürlük anlay toplumsald r. Çünkü do al toplum insan toplumsall kla vard r. Toplumun d nda bir var olu
hali söz konusu de ildir. O nedenle de do al
toplum insan özgürdür, ama en fazla müdahale edendir ve müdahale edilendir. Müdahale
etme ve müdahale edilmeyle özgür olma
birbirinin kar olan eyler de ildir. nsan n
toplumsal bir varl k olu u onu müdahale
eden ve edilen bir konuma otomatik olarak
getirir. Toplumsal do an n özünü olu turan
politika, herkesin birbirinin ya am na kendini
katarak müdahale etmesiyken, ahlak toplumun zora dayanmayan, gönüllüce yap lan,
leyen en temel kurallar sistemi olarak ba
ba na müdahale etme ve edilme halidir. Önderli imiz ahlak ‘özgürlü ün kat la
hali’ olarak tan mlarken de bu hususu dile
getirmi oluyor. Ahlak toplumsall n bask
ve gücü oldu undan, liberalizm taraf ndan
KOMÜNAR
hep özgürlüksüzlük ve bask k olarak ele
al nm r. Bu nedenle de liberalizm, çok özel
olarak ahlaks z olmaya özen göstermi tir.
Zira ahlak toplumsalla ma anlam na gelmektedir. Liberalizm de en toplum d ideoloji
olarak bireycili in ideolojisi olmaktad r. Gerçekte ise ahlak n yaratt bask lama, insan n
özgürlükten sapmamas sa lamay amaçlar.
Burada kastedilen ahlak, insan ve toplum
olman n özünü olu turan ahlaki-politik toplumun ahlak anlay
r. Yoksa hiyerar ik
devletçi sistemin ç karlar na endekslenmi
ve yoldan ç kar lm ahlak anlay ndan bahsedilmemektedir.
Dolay yla insan hakikati müdahale etme
ve edilme halidir. nsan n terbiye edilmesi,
toplumsalla maya al
lmas vb. tüm u ra lar birer müdahale örnekleridir. Bu nedenle liberalizmin iddia etti i gibi insanlar
müdahaleye kapatmak insan türü için varolu sal olarak mümkün de ildir.
Peki, gerçekten de liberalizmin iddia etti i
gibi insanlar özgür müdür? Liberalizm neye
özgürlük demektedir? Peki, neye özgürlük
demek gerekir? Liberalizmin bireyi özgür
ise ve özgür toplumlarda sorunlar olmuyorsa
o halde bunca toplumsal sorun da neyin
nesi? Liberalizm günümüz insan
birey
olarak ele al p onu özgür ilan ederken gerçekte ne yapmay amaçlamaktad r?
Kölele tiren bir sistemin ideolojisinin özgürlük getirmesi söz konusu olamaz. Kapitalizm, güncelle mi hiyerar ik devletçi sistemin en güçlü temsili olarak kendisi özgürlü ün can na okuyan, toplumu kölele tiren
bir sistemdir. Tüm toplumsal sorunlar n yarat
olan bir sistemin kendisini özgürlükçü
ilan etmesinin yalandan ve kendini maskeleme ihtiyac ndan ba ka bir anlam olamaz.
Zaten bir bütün olarak egemenlikçi sistemlerin bu kadar kendilerini cilalama ve maskeleme ihtiyac duymalar n temel nedeni
çok yalanc olmalar ndand r. Kendilerini oldu undan farkl göstermeleri kendilerini var
etme-ya atma çabalar yla ilgilidir. Bir bütün
olarak uygarl k tarihi boyunca insanlar n
61
KOMÜNAR
egemenlikçi sistem taraf ndan çok sistematik
bir ekilde dü ürülmeye, iradesizle tirilmeye
ve güçsüzle tirilmeye çal ld bilinmektedir.
Bu temelde egemenler çok sistematik bir
plan dâhilinde topluma kar sava yürütmü lerdir. O nedenle ister görünür ister görünmez olsun her zaman için egemenlikçi
sistemler topluma kar sava halindedir.
Toplumu güçten dü ürdükleri ölçüde kendileri güçlenirler. Kendilerini güç yapmay
kendileri d nda kalan toplumun tümünü
güçsüzle tirmede görürler. ‘Daha az toplum,
daha çok devlet’ veya ‘daha az devlet daha
çok toplum’ diyalekti i bu gerçekli i ifade eder.
nsan n ve toplumun in a edilmi gerçeklikler oldu u gerçe i bilindi inde ve yine
in a edicilerin kötü eller olmas ihtimali dikkate al nd nda, yakla k olarak yedi bin
ldan beridir insanlar n neden özgürlükten
kopar lmaya çal ld daha iyi anla r. Bu
nedenledir ki Önderli imiz hiyerar ik a ama
da dâhil, tüm merkezi uygarl k sistemini ‘kölecilik’ olarak tan mlad . te bu köleci sistem
içinde kölecilikte doru u temsil eden dönem
kapitalizm olmaktad r. Liberalizm de bu kölecilikte doru u temsil eden dönemin mimar r. O nedenle b rakal m günümüz insan n özgür olmas , aksine günümüz en
köle insanlar n oldu u dönemdir. Çünkü toplum kar tl geçmi dönemlerle k yaslanamayacak denli artm r. Toplumsall n da
insan için güç kayna oldu u bilindi inde,
insanl k en güçsüz dönemini, en tutsak dönemini bu dönemde ya yor demek saha
do ru olar. te bu nedenle de kapitalizm,
günümüz bireyini özgür ilan ediyor, çünkü
bununla kendisine kar her türden kar
koyu u engellemeye çal yor.
nsan n özgür ilan edildi i bir mekan ve
zamanda, herhangi bir özgürlük aray na
gerek kalmaz. Çünkü özgürlük zaten vard r.
Yeter ki bu özgürlük an ya da mekan nda
birey engellenmesin. Bu da mevcut sistemin
oldu u gibi devam etmesi anlam na gelir.
Egemenlik alt na al nmaya çal lanlar n tarih
boyunca her zaman egemenlikçi sisteme
62
deolojik-Teorik Dergi
kar özgürlük mücadelesi verdi i gözetildi inde, kapitalizm bu argümanla bu tarihi
aray lar n da sonuna gelindi ini iddia etmi
oluyor. Zaten ‘tarihin sonu’ tezinin alt nda
yatan gerçeklik biraz da bunu ifade etmektedir. Dinamizmini, aray lar bitirmi birey,
sürdürülebilir mevcut sistem demektir. Bu
manipülasyonda ba ar olmak için de kapitalizmin marifetlerinin haddi hesab yoktur.
Zaten bu nedenledir ki en büyük kölelik özgürlük ad na ya anmaktad r. Ya da ya anan
köleli in fark na var lmamaktad r.
Yine özgürlük kendi potansiyeli ölçüsünde
pratikle mek ve ya amak olarak tan mlannda genelde hiyerar ik devletçi sisteme,
özelde de liberalizmin merkezi ideolojisi oldu u kapitalizme bak ld nda insanlar n hiç
de özgür olmad klar görülür. Kendini toplumun üstünde örgütleyen iktidar odaklar n,
topluma kar uygulad klar sava hali toplumu parçalad ndan ve toplumu e itsiz,
özgürlüksüz k ld ndan dolay toplumun
kendini gücü ölçüsünde pratikle tirmesi ortadan kalkar. Çünkü ba ta kad n ve gençlik
olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin
önü kapat lm r. Toplumun kendini geli tirmesi, kendine yeter hale gelmesi engellenir.
Engellenir ki sorunlar çözmek veya ya amak için ba kalar na ihtiyaç duyan iradesiz
ve güçsüz bir topluluk aç a ç ks n. Ortaya
kan bu güçsüz durumu idare etmek de,
egemenlere ve onlar n en etkili kurumu olan
devlete dü mektedir. Zaten devletin zihinlerde
kendisini en kutsal kurum olarak in a ettirmesinin alt ndaki en temel faktör de bu olmaktad r.
Liberalizm Güçsüz De il, Güçlü
Devlet ster
En fazla propagandas yap lan tespitlerden
biri de liberalizmin devlete de kar oldu udur.
Liberalizme göre ‘özgürlü e olan en büyük
tehdit devlettir. Devletin, bireylerin özgürlüünü hiçe sayan, yok eden bir despot olmas
önlenmelidir. Bunun yolu da devletin hareket
alan s rlamak, onu baz kurallarla ba -
Say 48 2011
lamakt r.’ Liberalizm, do al hukuktan kaynaklanan haklar güvenceye almak ve korumak için gerekli bir kurum olan devlet, bu
haklar n kullan na engel oldu unda ona
kar mücadele içine girmek gerekir der. Kapitalizmin henüz geli medi i, burjuvazinin
devletin hâkim s
haline gelmedi i ve
aristokrasinin ayr cal klar na kar e itlik ve
özgürlük talebiyle devlete ortak olmaya çailk dönemler için devlete kar bir mücadeleden k smen bahsedilebilir. Bu dönemde
yukar da da belirtildi i gibi devlet feodal
karakterli oldu undan burjuvazi, devlete henüz yerle ememi tir. Devlet de hukuk ile
henüz yeterince s rlanmam r. Yetkisini
tanr dan alan ve tamamen teokratik bir karakterde olan devletler, esas nda tanr n
yeryüzündeki temsilcili ini yapmaktad rlar.
Bu nedenle de burjuvazi toplumun tümü
için de ilse de kendisinin hareket alan
geni letmek için kimi hak taleplerinde bulunmu tur. Toplumun egemenlikçi sisteme
kar yürüttü ü ve büyük bedellere mal olan
mücadelenin sonucu, birinci ku ak insan
haklar olur ki bunlar özünde sadece burjuvalar için geçerlili i olan haklar olarak vücut
bulmu tur. te burjuvazi bu haklar n devlet
de dâhil kimse taraf ndan engellenmemesinin
hukuki olarak tedbirini almak istemi tir. Ancak ne zaman ki devlete yerle ti ve devletin
hâkim gücü haline geldi, i te o zaman da
her eye kar man n en büyük hak sahibi
kendisi oldu.
Burjuvazinin ideolojisi olan liberalizmin
devlet kar olmas , özünden dolay mümkün
de ildir. Zira devlet, egemen kesimlerin bir
örgütlenmesidir. Ve tarih boyunca egemen
olmak isteyen, iktidarla may hedefleyen
tüm kesimlerin en fazla istedi i devlettir.
Dikkat edilirse burjuvazi de egemen olmaya
çal an bir s f olarak, güçlenmenin yolunun
devletten geçti ini çok iyi bilmektedir. Aristokrasiyle içine girdi i iktidar mücadelesi
de zaten bu nedenledir.
Devlet d ve devlet kar olan esas olarak halk kesimleridir, yani toplumdur. Bu
KOMÜNAR
hem özsel olarak hem de günlük pratik yaamda böyledir. Toplumun ahlak ve politikaya
oturan her türden edimi devlet d k anlana gelirken, egemenlerin her türden edimi
ise devlet içi ve devlet içindir. Dolay yla
egemen olmak isteyen bir s
n ideolojisi
olan liberalizmin devlet kar olmas mümkün de ildir. Burjuvazinin devletle birlikte
an lmas zorunlulu u, var olu sald r. “Devletsiz
liberalizm sahipsiz bahçe gibidir.” Ya an lan
sistemin kapitalizm ve bu sistemin de ideolojisinin liberalizm oldu u gerçe i gözetildi inde e er liberalizm devlet kar
ve
küçük devlet istemli olsayd , bu durumda
günümüz devletlerinin küçültülmü ve güçsüz
olmalar gerekirdi. Halbuki klasik liberalizm
sonras dönem, -burjuvazinin devlete hakim
olmas ndan sonraki dönem- devletler güçten
dü memi tir, tersine devletler daha da güçlenmi tir. Gelinen a amada da dünya imparatorlu unu kuracak denli geni lemi tir. Liberalizmle yönetilen bu dünya imparatorlu u
ve onun ekleri dünyada her eyi kendi denetimlerine almay isteyecek kadar da müdahaleci ve tekle tiricidirler. Bugün özellikle
de Ortado u’da gerçekle enler, ideolojisi liberalizm olan kapitalist sistemin kendi d 63
KOMÜNAR
ndaki dünyaya yakla
ortaya koymaktad r. Dolay yla liberalizmin devlet kar
olmas ndan çok devletin, aristokratik yap na
kar bir kar tl ktan söz edilebilir. Burjuvazinin denetiminde olan, onun ürünü olan
bir devlete liberalizmin kar t olmas , söz
konusu bile olamaz. Zira Önderli imizin deyimiyle “ulus-devletin anas da babas da
liberalizmin kendisidir.”
Yine ba lant olarak, daha çok da ‘ekonomik liberalizm’ ba
alt nda ele al nan
bir husus vard r ki o da devletin ekonomiye
müdahale etmemesi gerekti idir. Klasik liberalizm döneminde daha çok Adam Smith
taraf ndan dile getirilen görü ler de t pk siyasal liberalizmdeki gibi yanl ve tarafgirdir.
Bu görü lere göre ekonominin kendisi de
do al bir organizmad r ve kapitalist ekonomi
insan iradesinden ba ms z yasalar taraf ndan
yönlendirilmektedir. Serbest rekabet bu do al
ekonominin ad r ve ekonomik ya amda
herhangi bir aksaman n olmamas için tüm
ekonomik faaliyetler bu serbest rekabet
içinde gerçekle melidir. Serbest rekabet ve
bölümüne dayal ekonomik faaliyette üreticisinden tüketicisine kadar her birey, kendi
karlar temelinde pratikle irken ayn zamanda genele de hizmet etmi olmaktad r.
‘Homo economicus’ (ekonomik insan) nitelemelerinin özünde i te bu kendi ç karlar
için u ra rken, topluma hizmet etti i iddia
edilen birey tasar vard r. Zaten özgür, bilinçli ve iradeli olarak kabul edilen birey
kendi ç kar n nereden geçti ini en iyi
kendisi bildi inden, ona kimsenin yol göstermesine veya ona müdahale etmesine gerek
yoktur. Tam da bu noktada devletin de müdahalesi engellenmelidir, zira her ey kendi
do al ak içinde sürmektedir zaten. Devletin
müdahalede bulunmas “en çok say da ki iye
en yüksek düzeyde mutluluk’ ilkesinin gerçekle mesini sa layacak” olan bireye engel
olmak demekti. O nedenle de devlet piyasan n
ve ekonominin d nda olmal yd .
Bar nd rd teorik ve ideolojik yanl klar
bir yana, devletin ekonomiye müdahale et64
deolojik-Teorik Dergi
medi i tespiti tamamen bir sapt rmad r. Bu
tespit, daha çok ilk dönem burjuvalar n
kendilerine alan açmak ve henüz ele geçirmedikleri devlete kar kendilerini korumaya
alma amaçl yap lm r. Yoksa devlet her zaman ekonomiyi yapan de il, ekonominin
üzerine çöreklenen ve her eyi kendinde tekelle tiren bir gasp ve talan sistemi olmu tur.
Ve bunu en fazla da liberalizmin ideolojik
öncülü ünü yapt kapitalizm ve ulus-devlet
yapm r. Bunun içindir ki özel irketler her
önemli krizden ancak devlet deste iyle ç kabilmi lerdir. Bunu en son ABD merkezli
kan ve dünyan n tümünü etkisi alt na alan,
kimi ülkelerin tümden iflas na neden olan
dünya ekonomik krizinde de gördük. Egemenli in yönü her zaman için devlete dönük
oldu undan dolay bir egemenlik ideolojisi
olan liberalizm devletsiz yapamaz. Önderliimiz “Liberalizmin esas anlam , devleti
tamam yla ekonomik tekelcili in hizmetine
sokmak, siyasi devleti ekonomik devlet
yapmakt r.” derken, liberalizmin devlet yakla
ortaya koymu oluyor.
Liberalizm Zenginlik De il, Tekliktir
Herkese özgürlükten bahseden ve herkesi
özgür ilan eden liberalizm, bununla güya en
kat mc ideoloji oldu unu göstermi oluyor.
Buna göre de, herkesin ifade özgürlü ü temelinde kendini katt bir sistemin ideolojisi
oluyor liberalizm. Kimsenin de önü kesilmeyece i iddias ndan dolay da kapitalizm
en ideal sistem olarak kendini sunuyor.
Liberalizm Önderli imizin deyimiyle ‘görü enflasyonu’ olu turarak esas nda kendi
ideolojik hegemonyas kurmaktad r. A
göreci bir gerçeklik yaratarak herkesin üzerinde uzla abilece i, hakikat diyebilece i
gerçeklerin olmad
iddia etmektir bu.
‘Ne kadar çok kafa, o kadar dü ünce’. te bu
gerçek, liberalizmin günümüzdeki durumunu
ortaya koymaktad r. Sisteme çok güçlü ele tiriler getirmesine kar n post modernizmin
liberalizmin yeni yüzü olarak de erlendirilmesinin alt nda yatan gerçeklik de budur.
Say 48 2011
Buna göre insanlar n tümünün üzerinde anla abilece i eyler yoktur. Nesnel, dizgesel
eyler bir dayatmad r. Çünkü Protagoras’ n
dedi i gibi ‘insan her eyin ölçüsüdür.’ Bu
yakla mda herkesi mevcut haliyle bir renk,
bir farkl k olarak de erlendirmek vard r.
Do an n ve onun bir devam mahiyetindeki ikinci do a olarak insan ve toplumun
da farkl renklerden, farkl klardan olu an
çoklu bir yap oldu u aç kt r. Do an n dilinde
ve i leyi inde teklik söz konusu de ildir. Bu
nedenle de tekli i hedefleyen her türden
aray , özünde do a d
r ve ba ar z kalmaya mahkûmdur. Çünkü öylesi bir öz mevcut
de ildir. Hiyerar ik devletçi sistemin ekonomik, siyasi, askeri, örgütsel vb. gücüne
ra men toplumda her yönüyle hâkim olamamas onun bu do a d özelli inden kay-
Kendi potansiyeline
ve özüne göre olana ve buna
göre pratikle ene renk,
fark denir
naklan r. Yine o nedenledir ki devletçili in
oldu u yerde yan ba nda do al olan n (toplumsal do a olarak ahlak ve politikan n)
kar mücadelesi de hep vard r ve var olacakt r. Çünkü herhangi bir eyin do as
de tirmek mümkün olamaz. Toplumun doas olu turan ahlak ve politika bu nedenledir ki tümden yok edilemiyor. O nedenle
çoklu u reddetmek söz konusu olamaz. Ama
liberalizmin iddia etti i gibi mevcut durumda
herkesin de çoklu yap n sa kl bir üyesi
oldu unu iddia etmek de içinde çok büyük
yan lg lar ta r.
nsanlar hiyerar ik devletçi sistem eliyle
dü ürüldüklerinden ve do alar ndan koparld klar ndan bir renk ve farkl k olma özelli ini de kaybetmi lerdir. Kendi potansiyeline
ve özüne göre olana ve buna göre pratikle ene
KOMÜNAR
renk, fark denir. Hâlbuki yukar da da de inildi i gibi insanlar kölele tirilmi tir. Kölenin
veya kölecinin rengi, farkl
olamaz. Zira
her iki statü de insanl ktan bir dü me halini
ifade eder. Örne in egemenin veya kölele tirilenin duygular , dü ünceleri, duru u ne
kadar gerçek insana özgüdür. nsan olmak
için nefes almak, yemek, içmek vb. eyler
yetmiyorsa o halde insan kime denir ve mevcut insan n gerçek insan kar ndaki pozisyonu nedir? Mademki insan türünün özü
ahlak ve politika ile örülmü tür ve insan
böyle olmad halde ya ayamaz. O halde
günümüz insan n ahlak ve politika kar ndaki duru u nedir? Bir insan n ne kadar
insan oldu u onun toplumsal do ay olu turan ahlak ve politika kar ndaki duruundan belli olur. Bu durumda ahlakl ve
politik davranan insan gruplar na renk, fark
denir ve ancak böylesi topluluklardan olu an
bir yap çoklu olur. Yoksa her kafadan bir
sesin ç kt , herkesin kendi ç kar dü ündü ü, insan türünün var olu ko ulu olan
toplumsall a bir ey katmad ve ondan
bir ey almad hallerdeki bireylere gerçek
insan denemeyece i gibi onlar n olu turacaklar yap lardan da farkl klar n birli i
kmaz. Dü ünce zenginli i, farkl k i te her
eyin kendi özüne uygun gerçekle ti i hallerde geli ir. Yoksa liberalizmin özünden kopartt ve toplumu kemiren (asl nda kendi
var olmas kemiren) bencil birey ve onlar n
olu turdu u topluluklardan hiçbir zenginle me ç kmaz. Çünkü toplumsall da llar n zenginlik olu turmalar mümkün
olamaz. te liberalizm bu safsatalarla insanlar uyutmaktad r. nsanlar toplumdan,
tarihten kopartarak sadece o bireye ait k larak
önce gerçeklerden kopart yor, sonra da bir
ekilde etkiledi i dü ünceleri söyleterek, her
eyde oldu u gibi dü ünce alan nda da bir
enflasyon yarat yor. Her kafadan bir sesin
kt bol görü lü ama bölük pörçük, toplumsalla ma aç ndan hiçbir de eri olmayan
bir ortamda da kendi görü lerini hâkim k yor. Böylelikle de ideolojik olarak en öz65
KOMÜNAR
gürlükçü gibi görünüp en hegemonik güç
haline geliyor. deolojik, ekonomik tekeller
de bu temelde olu uyor.
Yan s ra liberalizmin tekçili ini ve soymc yap
en iyi onun örgütlenme
biçimi olan ulus-devlette görebiliriz. Liberalizm o kadar ‘özgürlükçü’ bir ideolojidir
ki tarihin gördü ü en gaddar ve tekçi devlet
biçimini yaratm r. Tarihin hiçbir döneminde
devlet liberalizm dönemindeki kadar totaliter,
tekçi ve farkl klar yok eden bir karakterde
olmam r. O çokça kötülenen imparatorluklarda bile farkl kimliklerin, etnisitelerin,
dinlerin, dillerin özcesi ötekilerin ya amalar na kendi özgünlükleriyle birlikte var olmalar na kar lmam r. Sonu fa izme varan
bir motivasyonla ulus-devlet s rlar içinde
dil-kültür, inanç ya da etnik kimlik anlam nda
bir unsur hâkim hale getirilerek geriye kalan
tüm farklar yok edilmi tir. TC’nin Rumlar,
Ermeniler, Asurîlerin vb. ba na getirdi i
gibi fiziki olarak, o ekilde yok edemediklerini
de Kürtlerde oldu u gibi ekonomik, kültürel,
siyasi, sosyal vb aç lardan ortadan kald rma
örne i tüm ulus-devletlerin en temel özelli i
olmu tur. Bu fiziksel ya kültürel soyk mlara
halklar n direnmesi kar nda da çok bar l
geçinen liberalizm, en kanl sava lar n mimar
olmu tur. Önderli imiz ‘sava z kurulmu
tek bir ulus-devlet yoktur’ derken bu gerçe i
ortaya koymaktad r. Yine tüm insanl k tarihi
içindekileri kat be kat a an bir say da insan
kayb na neden olan iki dünya sava n mimar liberalizm ve onun örgütlenme modeli
olan ulus-devlettir. Tüm bunlar bir yandan
liberalizmin ne kadar farkl klar n dü man
oldu unu gösterirken, di er yandan da liberalizmin kanl tarihini ortaya koymaktad r.
Tekle tirirken kendini çokla ran olarak
kölele tirirken kendini özgürle tiren olarak
göstermede hayli ba ar olan liberalizm,
bu yetene ini zihinsel örülü ündeki karmakl ndan ve eklektizminden al r. Herhangi
bir kal ba girmeden, kendini herhangi bir ilkeye tabi tutmadan faydac bir yakla mla
herkesten görünmeye ama esas nda da ken66
deolojik-Teorik Dergi
disini herkese ta rmaya büyük özen gösterir.
Bunu bir yandan s rt s vazlarken di er yandan
kar na yumruk atmaya benzetebiliriz.
Liberalizm, tüm kar tlar
içine al p
kendi hizmetinde kullanarak ideolojik hegemonyas kurmu gibidir. Bundan dolay r
ki art k tarihin ve ideolojilerin sonuna gelindi i propagandas yap lmaktad r. te liberalizm bu hegemonyas kendisinin her
özgün duruma göre versiyonu olan milliyetçilik, dincilik, pozitif bilimcilik ve cinsiyetçilik
yolu ile gerçekle tirmektedir.
er dikkat edilirse liberalizmin ideolojik
hegemonyas kurmak için kulland milliyetçilik, dincilik, pozitif bilimcilik ve top-
Tarihin hiçbir döneminde
devlet liberalizm dönemindeki
kadar totaliter,
tekçi ve farkl klar yok eden bir
karakterde olmam
r
lumsal cinsiyetçilik bir tür parçalama yöntemi
olmaktad r. Bir milleti di er milletlerden,
bir dini di erlerinden, olu ’un bir yönünü
di er yan ndan, bir cinsi di er cinsten üstün
tutmak bu parçalama tarz n merkezine
oturan ey oluyor. Bu türden bir zihinsel kurulu bir egemenlik kurulu udur. Tüm egemenlikler böyle kurulur. Bu ikiliklerin hiçbiri
birbirini tamamlama üzerine kurulu de ildir.
Aksine birini di eri üzerinde hâkim k lmay
amaçlar. Birini öznele tirirken di erini nesnele tirmeye, birini de erli k larken di erini
de ersizle tirmeye, birini güçlendirirken dierini zay flatmaya… endeksli zihinsel kurulu tur. Zaten hiyerar ik devletçi sistemin
üzerine kuruldu u zihniyet de tam anlam yla
budur. Dolay yla liberalizmin kulland bu
varyantlar n mucidi olarak kapitalizmi gör-
Say 48 2011
mek do ru olmaz. Kapitalizm bunlar s rdan
yaratmam bunlar n üzerine yeni eyler katarak bunlar kendi ç karlar temelinde kullanmay bilmi tir. imdi kapitalizmin bu varyantlar üzerinden yapt klar na k saca bakal m:
1- Liberalizm Milliyetçilikten
Yararlanm r
Liberalizmi kendi ideolojileri olarak geli tiren burjuvazi, yukar da da belirtildi i
gibi devlete ortak olmak, dahas hâkim olmak
isterken aristokrasinin ç karlar temelinde
düzenlenmi olan parçal devletin a lmas
istemi tir. Bunu ekonomik ç karlar koruma
ve siyasi olarak güçlenmek için olmazsa
olmaz kabilinde görmü tür. Bu iktidar yürüyü ünde feodal beylerle merkezi krall klar n
aralar ndaki çeli kilerde her zaman için merkezi krall klardan yana tav r koymu lard r.
Yer yer de merkezi krall klar prensliklere
kar harekete geçirmi lerdir. Amaç parçalanm devlet yap ndan merkezi devlete
geçi yapmakt r. Dolay yla da aristokrasinin
yerine kendisini hâkim s f haline getirmektir.
ktidar mücadelesinin böylesine gerçekle ti i bir konjonktürde, burjuvazinin elini
en fazla güçlendiren ve ona büyük f rsatlar
sunan geli me ise, bir toplumsal form olan
ulusla man n da ayn dönemlere denk gelmesidir. Burjuvazi, herhangi bir yarat m
çabas olmadan normal seyrinde geli erek
olu an toplumsal formu yani ulusu sanki
kendi yarat ym gibi kendisini ulusun sahibi haline getirmi tir. Ulus bir toplumsal
form olarak var olan farkl klar n daha üst
düzeyde birlik olu turmas anlam na gelir.
Bu nedenle de kendinden önceki toplumsal
formlara göre daha bütün’dür. (Toplumsal
tarihte toplumlar bir dönem nas l ki klan,
kabile, a iret, milliyet tarz nda ya am sa,
geli en toplumsall kla özellikle 12. yüzy ldan
itibaren de ulus eklinde ya amaya ba lalard r. Bu yönüyle ulusla mada bir anormallik, bir yarat lm k durumu yoktur. Son
derece do al ve normal bir süreçtir ya an-
KOMÜNAR
makta olan.) Burjuvazinin devlet modeli olan
merkezi devlet de, kendinden önceki feodal
prensliklere, derebeyliklere ya da krall k
veya imparatorluklara göre daha bütün’dür.
Burada e ilimi bütün olan iki olgunun bir
konjonktürde birle mesi gerçekle iyor ki,
bu da burjuvaziye çok büyük olanaklar sunuyor. Burjuvazi bu konjonktürü çok iyi deerlendirerek ulusu devlete ta yor. Yani
ulusu devlete ait k yor. Böylece kendisi bir
toplumsal örgütlenme olan ulus formu, tepeden t rna a kendisini inkâr anlam na gelen
devletle birlikte an r hale geliyor. Bunun
teorisi de olu turularak, o dönemden sonra
ulus olman n yolu devletle meden geçer deniliyor. Yani ulus olabilmek için devlet olmak
bir zorunluluk halini alacakt r. Özellikle de
yirminci yüzy lda tüm ulusal kurtulu hareketlerinin ulus sorununu çözme ve emperyalizmden kurtulma yolu olarak kendi ulusdevletlerini kurma isteminin alt nda yatan
gerçeklik i te budur.
Burjuvazi bu ekilde ulusu tekeli alt na
alarak, merkezi devletin ad ‘ulus-devlet’
olarak koyarak, devletin tüm ulusun oldu u
propagandas yapacakt r. Hâlbuki ne ulusdevlet ne de herhangi bir ba ka devlet biçimi
tarihin hiçbir döneminde toplumun veya
halk n tümünün olmam r. Her devlet sadece
birilerindir. O birileri de her zaman için egemenlerdir. Ezilenlere ait oldu u dönemde
bile ezilenleri egemenle tirmekten ba ka
bir i e yaramam r. Bu durum devletin geneti inden ve özünden kaynaklan r. O bir
egemen s f örgütlenmesidir ve topluma
ait olmas bu yap ndan ötürü de mümkün
de ildir. Ancak kendisini toplumun tümününmü gibi yans tmas ve zihinlerde bunu
bir aldatmacayla hâkim k lmas da kendisi
aç ndan en büyük ba ar
r. Onun için
Ulus-devlet tastamam güçlü-kurnaz adam n
zirveye ç km temsili anlam na gelmektedir.
Hegel bo una onun için ‘tanr n yeryüzüne
inmi halidir’ dememi tir.
Ulusu bu ekilde tekeline alan burjuvazi
kendi egemenli i ve ç karlar u runa kan67
KOMÜNAR
rd kitleleri ulusal ç karlar korumak
ad na sava lara sürmek de dâhil her türden
istismara maruz b rakacakt r. 16. yüzy l sonras Avrupa’s na ve Avrupa’n n yay m alan
olan dünyan n di er yerlerine bak ld nda,
ulus-devletler aras ndaki say z sava , bunun
en aç k örnekleri olmaktad r. Bu doyumsuz
zihniyet nihayetinde yüz milyon civar nda
insan n ya am na mal olan iki dünya sava na
neden olmu tur.
Burjuvazi toplumu kendi ç karlar temelinde manipüle ederken, en çok da ulusun
elerini a derecede öne ç kararak, hitap
etti i ulusun di er uluslardan daha önemli,
de erli vb. oldu u propagandas yla bunu
yapmaktad r. Ulusun do al ve her ulusta
olan ö elerine a vurgu yaparak di er topluluklara kar kendi ulusunu güya her zaman
zinde tutmaktad r. Örne in Yahudiler ‘tanr yla
güre ecek’ ve ‘onunla evlenecek’ kadar ona
yak n dururken, Araplar kendilerini ‘kavm-i
necip’ olarak tan mlayarak en üstün halk olduklar iddia edecek, Türk milliyetçili ini
geli tirenler de ‘bir Türk dünyaya bedeldir’
diyerek kendilerini dünyan n en seçkin halk
olarak adland racaklard r. Yine Hitler seçkin
Alman rk tüm dünyan n efendisi k lmak
için dünya sava lar na giri ecek kadar gözü
kara hareket edecektir. Tüm bunun örneklerini daha da artt rmak mümkündür. Ama
tümünde de kendisini di erlerinin üstünde
görme yakla
hâkimdir. Bunun da bir
egemenlik türevi ya da a
k kompleksi
oldu u aç kt r. Hâlbuki do al toplumlar komplekse hiçbir zaman dü mezler.
Yine liberalizm ya da kapitalist sistem,
tüm krizlerini milliyetçilikle a maya çal makta, iç sorunlar n tümünü milliyetçili in
hat na a ar hale gelmektedir. Liberalizmin
siyasi organizasyonu anlam na gelmek üzere
ulus-devletler zihniyetleri gere i demokratik
olamaz. Zira ulus-devlet farkl klar n ‘tek’
içinde eritilmesi yani yok edilmesi üzerine
kuruludur. Yani ulus-devlet, farkl klar n
itlik temelindeki birli ine de il, farkl klar n
tek içinde eritilmesine, tek’le tirilmesine da68
deolojik-Teorik Dergi
yan r. Zaten bu zihniyeti nedeniyledir ki, iç
ya da d sava z kurulan neredeyse tek bir
ulus-devlete rastlanmaz. Her ulus-devlet bir
yandan içindeki farkl klara hâkim olmak,
onlar kendi içinde eritmek için onlara kar
sava halindeyken, di er yandan di er ulusdevletlerle daha fazla kar amac yla sava maktad r. Yani ulus-devlet sistemi tam sava
halini temsil eder. Örne in, TC’nin kurulduundan k sa bir süre sonra içine girdi i
durum tam da bunu ifade etmektedir. Bir
yandan Anadolu ve Kürdistan’ n farkl klan hepsini tek bir kimlik yani ‘Türk’ yapma
sava na giri irken, di er yandan da etraflan dü man güçlerce çevrili oldu u anlayla adeta herkesle sava halinde olmu tur.
Dahas böyle bir sürecin içinde oldu u, herkesin onlar bölüp parçalamak istedi i ve
bu nedenle de herkesin devletin bekas
dü ünmesi, bu u urda her eyini vermeye
haz r olmas gerekti i… propagandas younca yapm r, yapmaya devam etmektedir.
Ulus-devlet böyle yaparak asli unsur haline
getirdi i unsurun deste ini alarak di erlerini
yok etme temelinde egemenlikçi sistemini
sürdürmeye çal r. Böylelikle de demokrasi,
özgürlük, e itlik, adalet gibi sorunlar ya
da ekonomik krizlerini unutturmay ba armaktad rlar.
2- Liberalizm, Dincilikten
Yararlanm r
Kölecilik aç k bir bask rejimidir. Köle sahibiyle köle aras ndaki ili kiler ve uygulanan
sömürü aç kt r, herhangi bir gizlili e ihtiyaç
duymaz. Me ruiyet zeminini mitoloji-din kazihniyet arac kullanarak gerçekle tirir. Ayn ey feodalizmde de mevcut olmakla
birlikte nispeten daha gizlidir. nsan yine
üretim arac r, ama toprak da önemli bir
üretim arac r ve insan topra a ba ml
hale gelmi tir- getirilmi tir. Topra a ba ml
hale getirilen insan, art k bir hayvan gibi
pazarda al p-sat lmamakta, toprakla birlikte
al p-sat lmaktad r. Burada feodalizmin me ruiyet ihtiyac da din kar lamaktad r. Ka
Say 48 2011
pitalist sistem bu sömürü düzeninin üzerine
bir perde örtmü tür. Bu perde eme ini satma
özgürlü üdür. Bununla sömürü ve bask yokmu gibi gösterilir. Zorla i e ko turulan ve
pazarlarda al p-sat lan kölenin ya da toprakla birlikte al p-sat lan serfin yerini,
eme ini özgürce satma hakk na sahip proleter
alm r. Böylece sömürü daha derinle tirilmi
ve genelle tirmi tir.
Gelenekten ve ahlaktan kopan bu sistemin
nazar nda insan n hayvanlar kadar bile de eri
yoktur. Eme ini satma özgürlü ü, i sizlik ve
açl ktan ölme özgürlü üdür. Bu sistemin de
me ruiyet ihtiyac vard r ve bu ihtiyac da
pek çok eyin yan nda din de kar lar. Dikkatle
izlenip de erlendirildi inde, dinin bir bask
ve egemenlik arac olarak tüm kar tl na
ra men en fazla kapitalist modernite tarandan kullan ld görülür.
Kapitalizmin geli meye ba lad ilk dönemlerde kapitalizmin öncüsü olarak burjuvazi kilise ile bir çat ma içinde olmu tur.
Daha çok dini reddeder pozisyonda görünmtür. Bunun temel nedeni, burjuvazinin hâkim olmak istedi i devletlerin Avrupa Katolik
dünyas çap nda Papal a ba olmas r.
Öyle ki papan n elinden krall k tac giymeyen kral, krall k için icazet alm olmuyordu. Çünkü egemenli in kayna tanr r
KOMÜNAR
ve kilise de tanr n yeryüzündeki temsilcisidir. Bu yönüyle kilise ulusal s rlar n ötesinde etkilidir. Yani ümmet anlay hâkimdir.
te burjuvazi, ulusal devlet kurma yolculuuna ç karken ilk önce kilisenin bu etkisini
rmak zorundad r. Bunu da ulusal kiliselerin
geli mesini destekleyerek ba ard . Reformasyon süreciyle birlikte kilisenin dini tekeli
larak yerine ulusal kiliselerin geçmesi
burjuvazi aç ndan önemli bir olanakt . Bu
olana ulusal kiliselerin kendi ç karlar için
kullanarak de erlendirdi.
Di er yandan burjuvazi, ‘laisizm’ ad alnda din ile devlet ili kilerini birbirinden
ay rarak kilisenin etkinlik alanlar s rlam
ve mülklerine de el koymu tur. Ancak iktidarda tam bir hâkimiyet sa lad ktan sonra
din olmadan sistemi sürdürmenin mümkün
olmad
anlam r. Toplumu, kutsall k
yüklenen metafizik kavramlarla en fazla sistemin yönetimine haz rlayan n din oldu unu,
birçok konunun oldu u gibi yöneticili in temel kavramlar n da buradan ödünç al ngörmü tür. Bunlar n yan s ra geli en
toplumsal muhalefetin, dinin katk olmadan
etkisiz duruma getirilemeyece ini anlay nca
da, dini ba kö eye oturtmaktan çekinmemi tir. Denilebilir ki, dinin iktidar organlar
taraf ndan en çok kullan ld , toplumun en
69
KOMÜNAR
fazla kulla
larak sistemin yede i ve ‘uysal
i’ haline getirildi i dönem, en çok din
kar oldu unu söyleyen kapitalist-modernite dönemidir. Dinin vazetti i mutlak düzen
fikri tüm iktidar sistemlerinin de amac r.
Bu da ancak toplum kulla
larak gerçekle tirilebilir.
“Toplumsal kulluk sadece s fsal bir
olgu de ildir. Despot d nda -o da sistemin
tutsa
r- herkes, tüm toplumsal s f ve
tabakalar ba lanm r. Köleci sistemden
daha derinlikli gizlenmi bir boyun e dirmecilik düzeni vard r. Yumu atma, sistemin derinle mesi anlam na da gelmektedir. Toplumun temel paradigmas , öncesi
ve sonras olmayan bir kulluk sistemidir.
Ezelden ebede -bu iki kavram daha çok
olgunluk dönemi devletine aittir- kadar
düzen oldu u gibi sürecektir. mtihan ve
de me yeri öte dünyaya ili kindir. Sisteme
sadece fiili kalk ma biçiminde de il, ruhen
ve fikren kar olmak bile en büyük günaht r. En iyi kulluk mutlak itaat etmesini
bilen için erdemin, yetkinli in ta kendisidir.”
Kapitalist modernite döneminde dinin
devletle iç içe olan ili kilerini ö renmek için
herhangi bir devlete bakmak yeterlidir. Türkiye bunun için iyi bir örnektir. Türkiye gibi
kendisini laik sayan bir devlette din devletin
tekeline al nm haldedir. Dini egemenlikçi
sistemin ç karlar do rultusunda i görür
hale getirebilmek için dini i lere büyük bütçeler ayr lmaktad r. Yüz binlerce kadrolu
dini kurumlar olu turulmaktad r. Bu gibi ülkelerde, dini devlet eliyle geli tiren ve yayan
itim kurumlar bir a gibi toplumu sarlard r. Tüm toplumsal mücadelelerde,
emekçi s flar n hak aray lar nda panzehir
olarak ba vurulan araç hep din olmu tur.
Milliyetçilikle halk n ulusal duygular ,
dincilikle de toplumun dini-manevi duygular suiistimal eden kapitalist sistem sürekli
bu ikisini birle tirerek kullan r. Yahudilerin
ba ta Araplar olmak üzere di er halklarla
ya ad sorun bu görünümdedir. Yahudilerde
din ve milleti birbirinden ay rmak mümkün
70
deolojik-Teorik Dergi
de ildir. Yine Türk- slam sentezi veya tersinden slam-Türk sentezi ayn özelli e sahiptir. Örne in Türkiye Cumhuriyeti’nin dini,
tüm materyalleri Arapça olan slam dinine
mensuptur. Ama bu dini metinleri vaaz ederken ve ibadetin pek çok eklinde Türkçe
kullan lmaktad r. Ayn dine mensup olan
Kürtler de ibadetlerini kendi dillerinden yapmaya kalk klar nda buna yasaklar getirilmektedir. Kürtçe vaaz veren imamlar görevden al nmakta, haklar ndan mahrum b ralmaktad r. Sadece bu örnek bile din ile
milliyetçili in nas l da iç içe yürütüldü ünü
göstermeye yeterlidir.
Bugün özellikle de Kuzey Kürdistan’da
Kürtlere kar geli tirilen soyk m politikalar n temel yürütücü gücü AKP ve ba ta
Gülen cemaati olmak üzere tarikat-cemaat
örgütlenmeleridir. Bu cemaatler ve siyasi
parti eliyle Kürtler toplum ve halk olmaktan
kaynaklanan haklar ndan al konulmak, asimile edilmek ve her aç dan soyk ma tabi
tutularak Türkle tirilmek istenmektedir. Bu
soyk m politikalar n en etkili arac olarak
da cemaatler kullan lmaktad r. Bu cemaatler
eliyle halk n dini duygular istismar edilerek
halk egemenlikçi, sömürgeci sisteme ta nmak
istenmektedir.
ABD’nin kendi ç karlar için geçmi te komünizme kar olu turdu u ‘Ye il Ku ak’ da
ayn anlama geldi i gibi, bunun farkl versiyonlar günümüzde de etkili biçimde sürdürülmektedir. Özellikle ‘Il ml slam’ eliyle Ortado u’ya kendi ç karlar temelinde bir biçim
vermeye çal
bilinmektedir. Dikkat edilirse, bunda da en etkili olarak kullan lan
yine dinin kendisi oluyor. AKP’nin benzeri
partilerin Ortado u’da yayg nla
lmas n
nedeni budur. Yine AKP üzerinden Türkiye’nin
Ortado u’ya ve slam âlemine ‘model ülke’
olarak takdim edilmesinin alt nda yatan gerçeklik de budur. Yine Fethullah Gülen’in ‘ slam n Ekümeni’ haline getirilmek istenmesinin nedeni de, dinden yararlanarak topluluklara egemenlerin ç karlar n hâkim k nmak istenmesidir.
Say 48 2011
3-Liberalizm, Pozitif Bilimcilikten
Yararlanm r
Ortaça n dü ünü tarz olan dini dogmatizmin yerini özellikle de Rönesans döneminden ba lamak üzere bilimsel dü ünüün almaya ba lad bilinmektedir. Tüm bilgiyi, hakikati tekeline alm olan kilisenin
kar nda, gittikçe akl n gücünü daha fazla
kullanmay esas alan bir anlay hâkim oluyordu. Nihayetinde kilisenin tanr kelam
diye herkese kabul ettirdi i tespitlere kar ,
o günün ko ullar nda bilimsel de eri yüksek
olan yeni tezler ileri sürülüyordu. Eski ile
yeni aras ndaki bu mücadele ile Bruno gibi
dü ünürlerin ya am na mal olsa da, güçlü
kan ve kazanan bilimsel dü ünce olacakt r.
Geli en bilim anlay , biraz da dinin durumu
metafizikle aç klamas na bir tepki olarak
her eyin deney konusu olup olmad na
yani duyu organlar taraf ndan alg lan p allanmad na bakarak aç klamaya çal acakt r.
Olan biteni görüngülerle aç klayan, duyu
organlar n kapsam alan na giren eyleri
bilimin konusu olarak belirleyen, bilgiye
ula ma yolu olarak da deney ve gözlemi esas
alan bu anlay pozitivizmdir. Böylece kendisini ifade eden pozitivizmin maddi uygarl k
eklinde örgütlemi olan kapitalizme çok
büyük katk lar sunmas kaç lmazd r. Maneviyat , hissiyat , ahlak , sezgiyi, bir bütün
olarak metafizi i bilimin d na itmi olan
pozitivizmin yap sal ve özsel olarak tam da
kapitalizmle örtü tü ü ve kapitalizmi oldukça
güçlendirdi i aç kt r. ‘Modenist paradigma’
diye de adland lan kapitalist modernitenin
öncüleri olan Galileo, F. Bacon, Descartes ve
Newton’ n ayn zamanda pozitivizmin de geli tiricileri olduklar gözetildi inde, pozitivizm
ile kapitalizm aras ndaki sars lmaz ba , hatta
ayn k daha iyi anla lm olur.
Bilim bilmek, tan mak, anlamak ve böylelikle de hakikate varmak ister. Dahas bilim
bunun içindir. Bilimle, bilginin gücüyle hakikate var r ya da ona yak nla r. O nedenle
de bilimin tespitlerinin do ru olmas gerekir.
KOMÜNAR
Tam da bu noktada pozitivizmin bilim ad na
yapt tespitlere bak ld nda, olu ’u parçalayarak sadece maddeye indirgeyen pozitivizmin hakikati veremeyece i, ona yak nla ramayaca görülür. Kapitalizmin pozitivizmle yapt , “bilimi i di edip, onu ahlak
ve inanç dünyas n kar na ç karmak” r.
Bir insan nas l ki sadece beden de ilse, yani
sadece kabuktan olu muyorsa ve insan anlamak, tan mak için onun hem görünen (madde) hem de görünmeyen (maneviyat, ahlak,
moral, inanç, sevgi, duygu, bir bütün olarak
metafizik yönü vb…) yan birlikte ele almak
gerekliyse, do adaki herhangi bir eyi anlamak için de ayn ekilde yakla mak gerek-
Bilim bilmek, tan mak,
anlamak ve böylelikle de hakikate
varmak ister. Dahas bilim bunun
içindir. Bilimle, bilginin
gücüyle hakikate var r ya da ona
yak nla r
mektedir. Çünkü bilimsel dü ünü te ula lan
en yüksek düzey olarak tan mlanan kuantumun sundu u veriler
nda, bugün madde
ile enerjinin (görünen ile görünmeyenin)
özünde ayn ey oldu u, hepimizin, her eyin
enerjinin çocuklar oldu u ve bunlar n her
an birbirine dönü tü ü, bunlar n birbirinin
alternatifi veya kar de il de bütün’ü olu turarak birlikte var oldu u tespitlerine ulalmaktad r. Bu da felsefe tarihinde yürütülen
materyalizm-idealizm ikilemini olu turan
tart malar n özünde olu ’un gerçe ini bilememekten kaynakland
ortaya koymaktad r. Dolay yla pozitivizmin kaba maddeci yakla
yla gerçe e ula mak mümkün
de ildir. Çünkü o kabukla ilgilidir, görünenle
ilgilidir, görünen üzerinde adeta belirleyici
olan görünmeyeni görmez, dikkate almaz
ve bilim d sayar. Her eyi görüngüye indirgeyen bu yakla
n vard nokta Auguste
71
KOMÜNAR
Comte’un toplum için kulland ‘fizik toplum’
tespiti olacakt r. Hem fizik hem de metafizik
olan insan ve toplum gerçekli i nas l olur
da sadece fizik yasalarla aç klanabilir? Bilim
ad na ula lacak tespitler bu durumda ne
kadar gerçe i yans tacakt r?
Önderli imiz de pozitivizmin en büyük
günah n ‘toplumsal gerçeklikleri fiziksel
gerçeklikler olarak görmeleri’ oldu unu
belirtir. Bu, insan , toplumu suyun, kayalar n,
açlar n vb. fiziki olu lar n hareket ve yasalar yla aç klamak gibi bir eydir. Hâlbuki
insan n ‘ikinci do a’, ‘mikro kozmos’ olan
özelli i onun evrimsel ak ta kendisinden
daha geride olanlarla aç klanamayacak denli
donan ml ve yetkin oldu unu gösterir. Her
nsan ve toplum
pozitivizmin ele ald gibi salt
pozitif bilimlerin yasalar yla
aç klanamayacak kadar karma k,
donan ml bir yap dad r
olu un kendisine kadarki tarihin bir toplam
oldu u gözetildi inde, insan öncesinde insan n olmad anla r. Bu da insan öncesiyle
insan n ve onun var olu tarz olan toplumun
aç klanamayaca
kan tlar. Ancak insan
kendisinden öncekileri de kendi içinde band rd ndan -zaten bu nedenledir ki kendisine mikro kozmos denilmektedir- insanda
di erlerini tan mak mümkündür. Yine bu
nedenledir ki Önderli imiz tüm bilmelerin
temeline ‘kendini bil’i yerle tirerek “kozmosu
ve kuantumu bilmek istiyorsan kendini
bil!” dedi. Özcesi insan ve toplum pozitivizmin
ele ald gibi salt pozitif bilimlerin yasalar yla
aç klanamayacak kadar karma k, donan ml
bir yap dad r. Bu nedenle de pozitivizmin
insan ve topluma dair tespitleri yanl r ve
bu yanl tespitlerle do ru bir ya am n kurulmas mümkün de ildir. Zaten bilimsel alt
72
deolojik-Teorik Dergi
yap
pozitivizmden alan kapitalizmin insanlar için kurdu u ya am, yaratt toplumsal
sorunlar do ru bir ya am n kurulamad
fazlas yla göstermektedir. .
Asl nda sadece foto raf çeken ve bu yönüyle de yüzeyle ilgilenen pozitivizmin kendisini bilim olarak sunmas en büyük tehlikeyi
olu turur. Çünkü ça n hâkim dü ünü biçimi
bilimsel dü ünü tür ve bu dü ünü le insanlara yanl eylerin verilmesi mümkündür
ve yap lan da bu olmaktad r. Pozitivizmle
hiyerar ik-devletçi sistemin kendisini üzerine
kurdu u özne-nesne zihni kurumla mas bu
defa da bilim ad na sürdürülür. Pozitivizm
özünde hiyerar ik devletçi sistem için bu
levi görmektedir. Çünkü sistem ba ta toplum
olmak üzere her eyi parçalayan ve bu parçalardan her zaman için birini öznele tirirken,
di erini nesnele tiren bir zihni yap lanmaya
sahiptir. Ve her sistem gibi kendisini beyinlere
kaz mak ister. Bu i te de bir dönem mitolojiyi,
bir dönem dini ve felsefeyi kullanm r. Ama
gelinen a amada art k dini dü üncenin hükmü
kalmam r, yerine bilimsel dü ünü hâkim
olmaktad r. Sistem de kendisini devam ettirmek ve me ruiyetini korumak istemektedir.
te tam da böylesi bir ihtiyaç hâs l oldu unda
devreye özne-nesne ayr
bu defa da
bilim ad na yapan pozitivizm girmektedir. O
nedenledir ki pozitivizm hiyerar ik devletçi
sistemin kapitalist ça da sürdürülmesine
me ruiyet sa lamaya çal maktan ba ka bir
ey de ildir. Yani pozitivizm her ne kadar
bilim ad na hareket etti ini söylese de toplumu güçlendirmemi tir, devleti toplum karnda güçlendirmi tir. Çünkü hakikatle oynam r, ondan kopmu tur.
Pozitivizmin öncüleri bilim ad na en olmad k eyleri ileri sürmü lerdir. Galileo olu u
parçalayarak madde ve zihni birbirinden
ay r. Erkenden bir deneyci gibi davranarak
metafizi i bilimin d na iter. Bacon bir Engizisyon savc olarak do a ile kad özde le tirerek, insan-do a, erkek-kad n birli ini
tümden tahakkümcü bir ili kiye tabi tutarak
kapitalist sistemin vah etinin temellerini iyi-
Say 48 2011
den iyiye dö er. ‘Bilim güçtür’ tespitinden
yola ç karak tüm bilgileri ba nda tutan ve
cimrili inden dolay vermeyen do aya kar
tam bir i kenceci olarak sald rmaya davet
eder insano lunu. Descartes mükemmel bir
makine olarak gördü ü evreni herhangi bir
eyi b çakla ikiye böler gibi madde ve ruh
diye ikiye böler. Maddeyi mekanik yasalara
göre i leyen, yer kaplayan ama dü ünmeyen
olarak tan mlarken; ruhu mekanik yasalara
göre i lemeyen, yer kaplamayan ama dü ünen
olarak tan mlar. Ve en kötüsü Descartes’e
göre bu ikiliyi evrende sadece ama sadece
insanda görmekteyiz. Bu u anlama gelir:
evrende canl olan sadece insand r. Do al
toplum insan n hissederek bildi i, kuantumun da bilimsel yöntemlerle ispatlad
canl evren anlay bir tarafa, Descartes capcanl olan herhangi bir hayvanda bile bir
canl k görmez. Hayvanlarda, bitkilerde herhangi bir hisse dolay yla canl a rastlalmad na inan r. Evreni bilim ad na makine
gibi gören bir anlay n, do aya engelsiz ve
kar amaçl yay lmak için can atan kapitalist
sistem için bulunmaz bir nimet anlam na
geldi ini kestirmek zor de ildir. Sonuç ortaya
kan ekolojik y md r.
Dikkat edilirse bilim ad na asl nda bir
olan bütün parçalan yor ve parçalardan biri
di erine göre daha bask n, hakim, güçlü,
önemli olarak ele al yor. Hiyerar ik-devletçi
sistemin yaratt bu ikiliklerden birbirini
tamamlayan bir ili ki de il, egemenli e tayan bir ili ki ortaya ç kmaktad r. Tüm
bunlar da toplum-devlet ikilisinde devletin
hakimiyetine, egemenli ine teorik me ruiyet
kazand rmak içindir. Mitoloji, din ve sonranda pozitif bilimcilik döneminde türetilen
ikiliklerin esas amac tüm do a d ve egemenli e ta yan ikiliklerin babas olan devlete
(ba lant olarak iktidar, egemenlik, hiyerar iye vb.) me ruiyet kazand rmakt r. te
pozitivizmden kapitalist sistem bir de böyle
yararlanmaktad r.
Pozitivistlerin en göze çarpan bir yan
da her eyi bilinebilir görmeleridir. Yani de-
KOMÜNAR
terminist ve düz-çizgiselci olu lard r. Onlara
göre bir ey olmu sa zorunlu oldu undan
olmu tur. Yine herhangi bir eyin bir an n
bilinmesi halinde o eyin gelece inin de bilinmesi mümkündür. Dolay yla gidi at ve
gelecek bilinebilirdir. Aç k ki bu ekilde bilimi
tanr n, kendilerini de tanr n temsilcilerinin yerine koymu lard r. Bilim ad na en az
tanr kadar her eyi bilebileceklerinden emindirler. Laplace’ n Newton’ n evrenin tüm yasalar ke fetti i, bu nedenle de kendilerine
bir ey kalmad yönündeki söylemleri ve
hay flanmas durumu aç klamaya yeterlidir.
Peki, bunlar n kapitalizmle ba lant nedir?
Bilim ad na bu gerçekle enler, sosyal teorileri
de etkileyecektir. Bu sosyal teorilerle de hem
de bilimsellik ad na ya am ve sistem kurulacakt r.
En basitinden, örne in Marksizm de kendisini determinizmden, kaba materyalizmden
ve kapitalist modernitenin daha pek çok eyinden kurtaramayacakt r. Çünkü Marksizm
de bilimsel olmaya çal acakt r, ama ça n
bilimi de pozitivizmdir. Bu da onu sistem
içile mekten kurtaramayacakt r. Zaten bu
nedenledir ki Önderli imiz Marksizm için
‘kapitalizme kar yd lar ama moderniteye
de il’ demektedir.
Kapitalizmin ideolojisi olan liberalizm
bir de bu nedenle a lamayacakt r. Çünkü
onu a mak için ortaya ç km olan ideolojilerle
zihinsel arka planda ortakla r. Ortakla klar
nokta Reformasyon, Rönesans ve Ayd nlanma’dan beslenen modernitedir. Bu durum
pek çok konuda ortak dü ünmelerinin temel
nedeni olur. Farkl toplumsal kesimlerin benzer tespitlerle birbiriyle yeni sistem kurma
ad na mücadele etmesidir gerçekle en.
Sonuç, ezilenler ad na yola ç kanlar n
kar olduklar sistem içinde erimeleri ve
egemenler lehine gerçekle en ‘tarihin sonu’
iddias r. Liberalizm, pozitivist paradigmay
en etkin ekilde sosyal bilimlere ta yarak
tüm kar tlar kendi sistemi içinde tutmay ,
onlar n zihinlerine hükmetmeyi ba arm
oluyor.
73
KOMÜNAR
4- Liberalizm Cinsiyetçilikten
Yararlanm r
kinci do a olarak gerçekle en insan türünün var olu halinin toplumsall k oldu unu
yukar da belirtmi tik. Bu toplumsall k normal
seyrinde gerçekle en bir durum olarak anakad n etraf nda gerçekle ir. Toplumun yeni
do an üyesi ana taraf ndan e itilir, topluma
al
r, terbiye edilir. Bu biyolojik ö enin
yan s ra ekonomik ve sosyal ya amda da
kad n gittikçe artan etkinli i kad özellikle
de neolitik dönemde ya am n adeta merkezi
haline getirir. Kürtçede kullan lan‘jin-jiyan’
tan mlar bu gerçekli i en özlü ekilde ifade
etmektedir. Milyonlarca y l süren ve daha
çok da kad n etraf nda gerçekle en toplumsall kta kad n-erkek birbirini tamamlayan
ve özünde insan türünün bir’ini olu turan
bir ekilde ya am lard r. Önderli imizin ‘evrenin en mükemmel ikilisi’ olarak tan mlakad n ve erkek aras nda bu dönemde
cinsiyetten kaynaklanan herhangi bir sorun
söz konusu de ildir. Birbirini tamamlama,
toplumun varl için birlikte var olma en
temel ya am felsefesidir. Bu anlay ayn zamanda insanl k tarihinin ilk sistemi anlam na
da gelmektedir.
Ana-kad n etraf ndaki bu toplumsalla maya ve ya am tarz na kar , öncülü ünü
ya bilge, aman ve güçlü avc n kendi arlar nda kurdu u kutsal ittifakla yeni bir örgütlenme içine girilir. Bu nedenle de tarihte
do al toplum ile devlet aras ndaki ara süreç
anlam na gelen hiyerar ik a amay yaratan
bu örgütlenme, erkek egemenlikçi bir zihniyet
ve buna ba bir ya am tarz na dayan r. Yani
geli en yeni sistem, erke i egemen k lmaya
çal an cinsiyetçi bir sistemdir. Böylelikle
‘cinsiyetçilik’ diye tüm köleliklerin ve egemenliklerin merkezine oturan bir hastal k
türetilmi olur.
Eski toplumu temsilde en önde olan anakad n güçsüzle tirilmeden, yeni sistemin
yerle emeyece ini çok iyi bilen egemen erkek
ittifak , kad çok sistematik bir ekilde o
tarihten itibaren kar na al r. Tarih art k
74
deolojik-Teorik Dergi
güçlü hale gelmeyi kad n güçsüzle tirilmesi
üzerine kuran bir erkek egemen zihniyetle
kar kar yad r. Bu nedenle ilk boyun e dirilen, kölele tirilen, erke e ait k nan kad nd r.
Yine bu nedenledir ki kad n köleli i tüm köleliklerin kayna olmakta ve kad n özgürle me düzeyi toplumlar n özgürlük düzeyini
belirlemektedir.
Hiyerar ik devletçi sistemin yap sal ve
özsel olarak çeli ti i kad n, bu sistem tarandan ‘birinci ve ikinci cinsel k lma’ denilen
süreçlerden geçirilerek, güçsüzle tirilip-iradesizle tirilerek mülkle tirilmi ve lanetlenmi tir. Öyle ki bu yönelim kad nda içerilmi
kölelik olu turacak denli ba ar olmu tur.
Bu anlamda kad n için ilk köle, ücretsiz
emekçi, sisteme çocuk do urma makinesi,
seks arac haline getirilme tan mlamalar hiyerar ik devletçi sistemin tüm dönemlerinde
ortak olan yönlerdir. Hiyerar ik devletçi sistemin doru unu temsil eden kapitalist modernite döneminde toplumsal cinsiyetçili in
bu yönlerine yenileri eklenecektir.
Köleli i derinle tiren ve yayg n hale getiren
kapitalist modernitenin zaten kölelik-iktidar
denklemi üzerine kurulu olan toplumsal cinsiyetçilikten yararlanmamas , bunu daha da
azg nla rmamas dü ünülemez.
Her eyden önce unu belirtmek gerekir
ki toplumsal cinsiyetçilik salt cinsler aras ndaki bir e itsizli e vurgu yapmaz. nsanlar
cinsine göre toplumda konumland rmaktan
kaynakl bir e itsizlik gibi görünse de özünde
devlet-toplum ikili ine kadar götüren tüm
egemenlik üreten ikiliklerin kayna r. Kad
egemenli i alt na alan, onu iradesizle tiren,
mülkle tiren bir sistem kad kar la rm
demektir. Kad kar la ran egemenlikçi
sistem, kar la rma i ini kad nla s rl tutmayarak tüm topluma yayacakt r. Sonuçta
ortaya kendine yetmeyen, sorunlar çözemeyen, iradesizle tirilmi , güçsüzle tirilmi ,
cellâd na muhtaç k nm bu yönüyle de kala
lm bir toplumsal gerçeklik ç km r.
Bu aç dan toplumsal cinsiyetçilikle sadece
kad n kölele tirilmemekte, onun izdü ümleri
Say 48 2011
biçiminde toplumun tümü de kölele tirilmektedir. Bu nedenle toplumsal cinsiyetçilik
cinsler sorununun ötesinde bir kapsamda
ve derinliktedir.
Devlet kendi büyük iktidar na toplumsal
cinsiyetçilik kapsam nda erke e de küçük
iktidar olma hakk vererek toplumda kendine
ortaklar yaratm olmaktad r. Erkek bu küçük
iktidar kad n üzerinde gerçekle tirmektedir. Dolay yla da kad n ile erkek aras ndaki
do al ve birbirini tamamlamaya endeksli olmas gereken ili ki, bir iktidar ili kisine dönü mektedir. Bu ili kide erkek her zaman
için iktidar temsil ederken, kad n da iktidara
maruz kalan, kölele tirilen pozisyondad r.
Kad n bu ekildeki varl her zaman için
erkek aç ndan iktidar giderece i, kendisini iktidar sayaca ya da iktidar oldu unu
hat rlayaca bir nesne konumunda olacakt r.
Bu yönüyle kad n, erke e iktidar oldu unu
hat rlatan ve erke in iktidar her zaman
için tahrik eden bir nesne gibi olacakt r. Bu
da ya am n tümden iktidar-kölelik denklemi
içine al nmas anlam na gelecektir.
Egemenlikçi sistem tarihin hiçbir döneminde kapitalist modernite dönemi kadar
toplumu dü ürmede kad kullanmam r.
Kad n tarihsel-toplumsal aç dan oynad
merkezi yap ndan da yararlanarak onu
toplumu dü ürmenin en etkili arac haline
getirmi tir. Erke in cinsellik güdüsünü her
zaman canl tutarken, kad da bunun giderilmesi için ‘metalar n kraliçesi’ olarak
pazara sürmektedir. Sisteme ekonomik olarak
en fazla kazand ran sektör, kad n cinsel
meta olarak kullan ld sektördür. Hem
erkek egemenlikçi zihniyeti cinsel alanda da
kamç layan hem de kad bir meta olarak
piyasaya süren sistem kâr na kâr katmaktad r.
Kurdu u bu insanl ktan dü üren denklemi
canl tutmak için de kad erke in be eni
ölçülerine göre ayarlamaya özen gösterir.
Bunun için de bu defa daha çok da kad nlara
hitap edecek ekilde kozmetik denilen bir
sektör olu turacakt r. Tüm bunlardan ç kan
sonuç, daha güçlü bir insanla ma kesinlikle
KOMÜNAR
de ildir, güdülerinin yönlendirmesi alt nda
gerçekle en hayvanca bir ya amd r. in tuhaf
ve ürkütücü taraf ya anan n özgürlük ad na
ve ilericilik ad na yap lmas r. Zaten liberalizmin sömürüyü derin köleli i gizleme ustal da burada ortaya ç kmaktad r. Geçmi te
bir bütün olarak sat lan, birine ait olan kad n,
kapitalizmle paramparça edilerek sat lmakta
ve herkesin kullan na aç lmaktad r. Bu u
demektir: her iki durumda da ya anan bir
köleliktir. Farkl olan kapitalizmin kad bir
ki inin yerine herkesin kölesi haline getirmesidir. Bunun özgürlük ad na yap yor olmas da en büyük tuzak ve aldatmacad r.
Liberalizmin yumu at rken derinle tiren
politikas kad n sorununa yakla
nda
ve feminist hareketleri kendi içine çekmesinde
de görmekteyiz. Kad kapitalist modernitenin s rlar nda tutmaya azami özen gösterirken, sisteminin bekas sa lamak için
de gerekti inde kimi haklar tan maktad r.
Ya am e itlemeden, özgür k lmadan kanun
önünde kad n ile erke i e it ilan ediyor, yaam n her alan nda kad n kendisini katmas n önündeki engelleri ortadan kald yor
vb. Bunun çok yönlü olarak propagandas
yaparak kad na özgürlük getiren bir sistem
olarak kendini sunuyor. Nas l ki felaket boyutlar ndaki ekolojik sorunlar birkaç çevresel
tedbirlerle a maya çal yorsa, yine nas l ki
ezilen s flara daha fazla maa vererek onlarla ya ad s fsal çeli kiyi nötralize ediyorsa, kad na da kimi haklar tan yarak onunla
ya ad çeli kileri unutturmaya, onu sisteminin en etkili vurucu gücü haline getirmeye
çal maktad r.
Liberalizmin kapitalist moderniteye yönlendiren bu tutumunun çok önemli ölçüde
kabul gördü ü ve bu konuda çok ciddi bir
özgürlük yan lsamas n ya and bir gerçektir. Ya amla direkt ba ndan ve merkezi
konumundan dolay belki de di er varyantlardan çok daha fazla liberalizmi dolay yla
kapitalist moderniteyi güçlendiren eyin toplumsal cinsiyetçilik oldu unu belirtmek yerinde olacakt r.
75
KOMÜNAR
deolojik-Teorik Dergi
KAP TAL ST MODERN TE DÖNEM NDE
Ulus-Devlet Kültürü Ve Ahlak n
Parçalanmas
Modernite ça nda geli en ulusal devletler
kendi amaçlar na uygun bir toplumsal kültür
olu turdular. Avrupa’da bu süreç 12. yüzy ldan
ba layarak geli mi , 16. yüzy ldan sonra ise
büyük bir s çrama yapm r. 19. yüzy l endüstri devrimi ile de bu süreç tamamlanm r.
Endüstriyalizm ça da denilen bu dönem,
ulus-devlet kültürünün olu um sürecini ifade
eder. Bu kültürün temel özellikleri öyle s ralanabilir:
Kapitalizm ve endüstriyalizm öncesi uygarl k ça lar nda bireyler yerel ve dinsel cemaatlerin, ailelerin vb. üyeleri say rd . Örne in bir ki i kendi aidiyetini, yani kimli ini
tan mlamaya çal rken, “ben Atinal m, Romal m, Venedikliyim, H ristiyan’ m, Müslüman’ m, Aleviyim, Suniyim, Yezidiyim” derdi.
Ya da hangi kantona, feodal beye ve a irete
ba oldu unu söylerdi. Ulus-devlet, bu anlay ve kültür yerine, devlete ba vatanda k
ba
getirdi. Ulus-devlet vatanda demek,
söz konusu devletin s rlar tayin eden
76
co rafya üzerinde ya ayan tüm bireylerin
ve topluluklar n zorunlu siyasi ve hukuki
ba lar temelinde ortak bir yükümlülük alt na
al nmas demektir. Bu ekilde de ulus-devlet
eliyle ortak ve tek bir tarih bilinci, ulus, s f
ve cins bilinci olu turuldu. Böylece de devlet
vatanda olan herkesin sorumlu k nd ,
görev ve yükümlülükler belirlendi. Ulus denilen topluluk ad na ölmek ve öldürmek kutsal say ld . Yurtseverlik, ulus-devleti savunman n ve koruman n etik de eri haline getirildi. Her ey kutsanm ulusal devleti savunmak, ona sahip ç kmak ve buyruklar na
sayg göstermek için haz rland . “ yi vatanda ”
demek, devletin tüm buyruklar na ve hukuk
sistemine kölece boyun e en “uyruk” demekti.
Ulus-devlet bir yandan bu ekilde kendi
uyruklar na ideolojik-kültürel içselle tirme
yoluyla boyun e dirirken, bir yandan da
di er toplumlar ve uluslar hor görme, sömürgele tirme ve onlar üzerinde bask kurma
kültürünü de a lad . Bu yöntemle de ulusdevlet içinde bir rk, din, mezhep ya da kültürel küme hâkim k nd . Egemen k nan
KOMÜNAR
Say 48 2011
kültürel kümeye resmiyet ve me ruluk kazand rken, di er kültürel kümeler ya yasakland ya da bask alt na al nd . Bunun en
uç örne i Türk ulusal devletinde görüldü ü
gibi “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek
dil” gibi her bak mdan tekçi olan bir ulusdevlet kültürü her bireye empoze edildi. Her
devlet, kendine araç yapt ulusal zemini
olabildi ince yüceltti ve herkesten üstün
gösterme yoluna ba vurdu. Ço unlukla da
bunu “yurtseverlik ve tüm ulusun ç karlar na
ba k” ad na yapt . Bu olgular temelinde
bir bilinç tarz , dü ünme, ya ama ve toplumsal
ili ki biçimi geli tirildi. Bireyler, do al-toplumsal ili kilerinden soyutland ve devlete
ster maddi ister manevi
boyutuyla olsun, her iki boyutuyla
(maddi-manevi)
kültürün
metala
lmas , kapitalist
sistemin do as gere idir
kar sorumlu bireyler haline getirildi. Tüm
bunlar, ulusal vatanda k kültürü olarak her
bireyde içselle ti. Al kanl k ve bir ya ama
biçimi haline geldi.
Bu süreç geleneksel toplumsal ahlak da
parçalad . Cemaat, din, mezhep ve yerel kümeler aras nda temel bir ba olarak çimento
görevini gören ahlak, yeni bir siyasi örgütlenme ve iktidar biçimi olan ulus-devlet ve
kapitalist ili kiler içinde ekarte edilerek,
mutlak surette parçalanmas gereken bir
e olarak görüldü. Ahlaki ba ve toplum
vicdan yerine, hukuk kriterleri ikame edildi.
Ulus-devlet, egemen hukuk temeli üzerine
kuruldu. Her vatanda n uymakla yükümlü
ve mükellef oldu u, uyulmamas durumunda
ise cezai yapt mlar n devreye girdi i bir
hukuksal düzen geli tirildi. Ahlak yerine
art k toplumsal ili kileri düzenleyen hukuk
oldu. Böylece toplumun akl , yarg , vicdan ,
toplumun kendini bir tür koruma ve yürütü
ilkesi olan ahlak bir kenara itildi, pasifle tirildi
ve parçaland .
Kültürün Metala
lmas Ve
Tanr =Para Kültürü
Kültür kapsam içinde nitelendirebileceimiz hemen her ey kapitalist uygarl k çanda metala
r. Meta, bilinen en yayg n
tan yla pazara sunulmak üzere üretilen
mallara ya da ürünlere verilen genel ad’d r.
Bu tan ma göre piyasa amaçl , bir kazanç ya
da kâr elde etmek için bir de im de eri
olarak pazara sürülen, bu amaç temelinde
al m-sat m konusu yap lan her ey metad r
sonucunu ç karabiliriz. O halde bu tan m
çerçevesinde kapitalizmin nas l bir metakültür yap ya sahip oldu u k saca öyle özetlenebilir:
Endüstriyel üretimin ba at bir üretim
tarz oldu u kapitalist ça da, sadece maddi
metalar n üretimi anlam nda de il, üretimin
her anlam nda bir metala ma sa lan r. Frankfurt Okulu’nun önde gelen simalar ndan
Adorno’nun da belirtti i gibi, meta sisteminin
olu umunda ve geli iminde i lerlikte olan
ikili bir süreç vard r. Ona göre bu ikili süreç,
endüstrinin kültürle mesi ve kültürün endüstrile mesidir. Kapitalist sistemde kültürün
kendisi endüstrile ir, kültürel ürünler ise
meta özelli ini kazan r. Örne in entelektüel
alandan tutal m sanat eserlerine de in tüm
kültürel etkinlikler bir gelir ya da bir kazanç
elde etmeye ko ullan r. Metala ma sadece
maddi alt yap da gerçekle mez, daha çok da
kültür ile kayna an birle ik bir yap da gerçekle ir. Örne in, t pk bir ücret kar
nda
eme ini satan bir i çi gibi bilgin de, sanatç
da ürünlerini satar ya da satmak durumunda
kal r. Meta sistemi bir bütün olarak tüm toplumsal ili kilere yay r. Bildi imiz anlamda
sadece mamul metalar n üretimi ve dola nda bir sektörle me ya anmaz. Sanattan
77
KOMÜNAR
itime, i itsel ve görsel ileti im araçlar ndan
kitap ve gazete gibi alanlara kadar toplumun
hemen her alan nda bir sektörle me ya an r.
Bunlar kültür endüstrisinin ba ca araçlar
ve metalar olarak rol oynar. Dolay yla ister
maddi ister manevi boyutuyla olsun, her iki
boyutuyla (maddi-manevi) kültürün metala
lmas , kapitalist sistemin do as gereidir. Gerçekte, kapitalizmde, maddi kültür
ile manevi kültür denen ay m da ortadan
kalkar, metala ma düzleminde birle ir veya
ayn la r. Bu durum, kapitalizmin insan insan
yapan ve onu belirleyen bütün kültürel dokuyu meta sistemine indirgeyip nesnelle tirmesinden ötürü gerçekle ir. Sistemin metafeti özelli i buna yol açar. Bu aç dan kapitalist
modernite ça nda insanlar n kendine yabanc la mas ve nesnelle mesi, genelde kültürün metala
lmas , daha özgül anlamda
ise meta-kültür özelli inin çok belirgin bir
a vurumu olan nesne tap nmac
n bir
sonucu olarak gerçekle ir.
Bu tap nmac k, en belirgin özelli iyle
tanr -para kültüründe ifadesini bulur. Bu
ça n zihni format nda para, tanr yerine
ikame eder. Hatta tanr dan daha öte bir
tap nç kültüne dönü ür. Geçmi in soyut tan, nesnelle en tanr -para olarak yeryüzüne
iner. Gücün, iktidar n, prestijin, de erin, mutlulu un, rahatl n, “özgürlü ün”, kurtulu un,
sahip olman n, u runa her tür ç lg nl yapabilmenin ve bilebildi imiz anlamda daha
da s ralanabilecek bir dizi toplumsal statü
ve simgesel özelli in toplam parada birle ir.
Tanr ya biçilen 99 s fat parada simgele ir.
Gündelik hayatta çokça dillendirilen “paran n
açmayaca kap yoktur” özdeyi i, bu gerçe in
çarp bir izah r. Kapitalist dönemde “para”
demenin her eyin biricik simgesi oldu u
gerçe ini aç klamas bak ndan, Protestan
ahlak n pragmatist yorumcusu ve kapitalist
ya am felsefesinin öncülerinden say lan Benjamin Franklin’in u görü leri bir hayli çarr: “Unutma ki vakit nakittir… Kredi, parad r… Paran n do urgan özelli i vard r… yi
bir ödeyici, herkesin cüzdan n efendisidir.”
78
deolojik-Teorik Dergi
Kapitalist sistemde para ile tanr n bu e de er ili kisini daha da çarp çözümleyen
Önder APO, AH M savunmas nda konuya
ili kin u de erlendirmeyi yapmaktad r:
“Para gücünü tanr yla e itlemektedir. Yani
tanr =para formülü en çok kapitalist topluma yak maktad r. Para, sistemin ruhunun somut ifadesi olmaktad r. Sihirli güçtür,
çevrilemeyece i hiçbir de er yoktur. Toplumun daha önceki biçimlerinde simgeleri
totem, tanr , tanr -krallar gibi de erlendirilirken, kapitalist biçimleni te toplumun
en özlü ve güç yans
, bireysel ruhu
Kapitalist modernite ça nda
insanlar n kendine yabanc la mas
ve nesnelle mesi, genelde kültürün
metala
lmas , daha özgül
anlamda ise meta-kültür
özelli inin çok belirgin bir d a
vurumu olan nesne tap nmac
n
bir sonucu olarak gerçekle ir
en çok çeken, u runa her eyin göze al n, gerekti inde tüm insanl a kan kusturacak sava lara götüren güç para olmaktad r. Para etraf nda ekillenen bir
ruh kimli i geçerli olmaktad r.”
Bireycilik Kültürü Ve Toplumun Ahlaki
Çöküntüye Sürüklenmesi
“Bireycilik, kapitalizmin do unda zincirinden bo alm bireyin ç lg nl a varan,
kendisinin ç kar ndan ba ka hiçbir kutsall
olmayan kükreyi idir; benli i en temel sürükleyici güçlerden ba ta gelenidir.”
Kapitalist modernitenin insan toplumuna
dayatt sosyo-kültürel biçimleni bireyciliktir. Bireycilik, kapitalizmin özsel kimli idir.
Geleneksel toplum ba lar n çözüldü ü, ah-
Say 48 2011
laki örgünün zay flad ve parçaland bir
toplumsal durumda ortaya ç kan ya da bizzat
bunu yaratt oranda geli me imkân bulan
bireycilik, toplumsal birey olman n aksine,
toplumsal olana kar t, toplumsal n reddi
ve inkâr üzerinden geli en bir kimlik, zihniyet
ve ruhsal duru u ifade eder.
Bireycilik kültürü özü bak ndan kapitalizmin iktisadi, sosyal ve kültürel ili kilerinin
bireyde içselle mesidir. Kapitalizmin varl k
ko ulu bireyci bir toplum yaratmaktan geçer.
Kapitalist tarz ili kiler ancak bu her bak mdan
bireycile en bir toplum ortam nda varl k bulabilir. ster geleneksel ister daha ba ka terimlerle tan mlam olal m toplumsal ba lar n,
ahlak n ve dayan ma kültürünün nispeten
hâkim oldu u bir toplumsall k durumunda,
insanlar n kapitalist tarz iktisadi, sosyal ve
kültürel ili kiler ortam na çekilmesi oldukça
zor ve birçok nedenden ötürü de imkâns z
gibidir. Bu aç dan kapitalist tarz ili kilerin
geli ebilmesi için öncelikle insan toplumunda
bireycilik kültürünün yerle mesi gerekir.
Çünkü bireycilik, toplumsal n aleyhine toplumun içyap nda sürekli derinle en bir çözülmenin mimar r. Toplumsal ba lar n çözülmesi demek, bireyin meta-kültür ili kilere
rahatl kla dâhil edilmesi, savunmas z ve korunaks z b rak lmas demektir. Bunun için
bireycili e, kapitalizmin yaratt insan tipidir
demek daha do rudur. Bu insan tipinde toplumun tüm ahlaki de erlerine sald rmak temel bir davran kural r. Bu tip’in varsa
yoksa ya am na yön veren kendi ki isel ç kar r. Kendi ç kar ndan öte bir amentüsü
yoktur. Her ey ama her ey -kendisi de dâhil- bu tip’in al m-sat m malzemesidir. Günübirlik ya am felsefesi içinde olmak ve tarihsel de er yarg lara yabanc k, bu insan
tipinin en belirgin özelli i olmaktad r. Toplumsal kolektivizme gelmeyen bireycilik, insanlar aras ili kilerde ç karc oldu undan
sald rgand r. En do rusu toplumdan ö renmek olan, kendinde sentezleyip topluma geri
vererek gerçekle en bireye kar k, bireycilik
toplumdan ö renmek, sentezleyip kendine
KOMÜNAR
mal etmek, topluma vermeyi ise ay plamak
ilkesi ile gerçekle en bir duru tur. Bu tipin
ya am lügatinde toplumsala kar en ufak
bir duygu ve sorumluluk besleme yoktur.
Kendi ç kar ndan öte dü ündü ü bir ilgiler
dünyas olmad ndan ili kilenme esas , ç karlar n ba lay p bitti i yerdir. Bu gerçeklik,
toplumu ören temel ilke olarak ahlaka salrmak demektir. Sürekli kendi ç kar esas
alan insan n kar ndaki insanlar dü ünmemesi gerekir. Bunun için de kar dakini
kendisi gibi bir insan olarak ele almamak,
kendisinden faydaland ve kendisi için kullanabildi i kadar yak nl k duymak, bireycilikle
ortaya ç kan önemli bir anti-sosyal ili ki gerçe idir. Bu yakla mda insan n insana güven
duymas gerçekle mez. Toplumsal ili kilerde
ören ve kuran de il, çözen ve y kan ili kiler
üzerinden toplumda yeni ili ki a lar gerçekle tirir. Toplumdaki dayan ma, yard mla ma, kolektivizm gibi temel insani ili kiler
en anlams z ili kilere dönü türülünce, kendini
kurtarmak -ki bu anlay a göre “gemisini
kurtaran kaptand r”-, kendini kurtar nca da
birçok insan bat rmak temel ‘insani’ özellikler
biçiminde yeni bir sapk n ya am n do rusu
haline getirilir.
Mülk edinerek zenginle menin temel
amaç oldu u bireycilik kültüründe, toplumsal
dü ünmek ‘enayilik’ anlam na gelmektedir.
Kö e dönmek, i ini bilmek, rü vet almak,
rs zl k yapmak, gasp etmek gibi kendini
a vuran ahlakd yöntemler resmi bir
kültüre dönü türülerek hukuken de yasalla
larak güvence alt na al r. Toplumsal
dü ünüldü ünde, bunlar sistemin kendisi
olmaktad r. Bu kültür içinde toplumcu olmak,
do al olarak toplum d k olmaktad r. Maddi
payla mlar her eyin üstünde tutularak, samimiyet ve dürüstlü ün ölçüsüne maddile mi ölçüler dayat lmaktad r. Tümü bireyci
kültürü ifade eden bu özelliklerin birey olman n yerine koyulmas gibi bir sapma, günümüzün en tehlikeli yakla
olmaktad r.
Binlerce y ll k insanl k birikimlerinin insanda
manevi yans mas olarak moral de erlerin
79
KOMÜNAR
deolojik-Teorik Dergi
hayranl k uyand ran nitelikleri yerine, maneviyat düzeyi güdüselli e indirgenmi günümüz insan n krizini ifade eden hâkim
ya am tarz n sosyolojik anlam geçmi inden
kopmu bireyciliktir. Dolay yla bu kültürün
yol açt sonuç toplumun her bak mdan ahlaki çöküntüye sürüklenmesidir. Ahlaki çöküntü, toplumu bir arada tutan örgünün,
toplumsal varl k olman n içsel yasas olan
dayan ma kültürünün ve kolektif geli me
ko ulunun da lmas anlam na gelmektedir.
Bir yandan tanr kat na yükselen, ama öte
yandan ço ul durumda cücele en günümüzün
“birey” profili, bu gerçe i aç kça teyit etmektedir. Toplumsal bünyeye girmi kurtçuk
ve kanser benzetmesi, bu kültürü çok daha
iyi aç klar niteliktedir. Durumun vahametine
ili kin Önder APO’nun da s kça ve önemle
dikkat çekti i gibi, bireycilik kültürünün yaamdaki tüm etkileri ve yans malar bak ndan günümüz toplumlar nda yaratt
ey, toplumsal içten içe çürüten tam bir
kanserle me halidir.
seçim özgürlü üne dayanan me ruluk iddias ve bunun siyasal alandaki ifadesi
olan seçim süreçleriyle yan yana olmu tur”.
Gerçekte bugün popüler kültürün niteli i
ve anlam , halk orijinli bir kültür olmaktan
öte, özellikle ulusal ve uluslar aras çaptaki
merkezi politik ve sermaye güçlerinin kitle
ileti im vas talar ile kitleleri siyasi ve ekonomik olarak yönlendirdikleri bir kültürel
belirlenim alan olu turmaktad r. Günümüz
modern toplumlar nda modas ndan yeme
içmesine, markas ndan imaj na, pop müziinden TV’lerin dizi ve magazin programlar na
kadar, ya am n hemen-hemen her karesinde
Popüler Kültür
Günümüzde popüler kültür kapitalist modernite etiketli, piyasa de erinde ve günlük
uygulamalar kapsam nda kitlelerin ilgi alanlar belirlemek, yönlendirmek ve insan kitlelerini tüketime ko ullamak suretiyle üretilen
ve toplu bir ekilde yay lma özelli i gösteren
bir kültür olarak tan mlanabilir. Her ne kadar
popüler kültür kavram sözcük kar
olarak köken itibariyle “halka ait” anlam na
gelse de, bugünkü anlam kaymas na bak lnda hiç de “halka ait” bir orijinaliteye ya
da anlama i aret etmedi i rahatl kla anlalmaktad r. “Popüler kavram n günümüzde popüler olan tan , popüler gaspa
dayanan yanl betimlemelerden biridir.
Bu betimlemeyle, tan m ‘halk n, halka ait’
anlam ndan, ‘birçok ki i taraf ndan sevilen
veya tercih edilen’ anlam na dönü mü tür.
Bu dönü üm tesadüfî ve kendili inden olmam r. Burjuva demokrasilerinin yükselmesi ve bu demokrasilerin popüler
insanlar n ilgi, duygu, güdü ve
80
Günümüz modern toplumlar nda
modas ndan yeme içmesine,
markas ndan imaj na, pop
müzi inden TV’lerin dizi ve magazin
programlar na kadar, ya am n
hemen hemen her karesinde
davran lar günlük olarak kontrole
al
p manipüle edilmektedir
insanlar n ilgi, duygu, güdü ve davran lar
günlük olarak kontrole al p manipüle edilmektedir. Böylece “halkça tutulan, insanlar
taraf ndan en çok be enilen ve tercih edilen”
anlam ndaki popüler kültürün bu yayg n tana ra men gerçekte popüler kültürün
hangi amaç ve imajlar üzerinden türetilip,
cilalan p insanlara sunulan bir kültür olduunu kolayl kla anla r k lmaktad r. Buna
kar n gündelik ya amda çokça dillendirilen
popüler politikac , popüler sanatç , popüler
marka, popüler e ya, popüler müzik, popüler
dizi vb. daha da uzat labilecek bir dizi popülist
söylem ve adland rman n tümü, önceden
üretilmi imajlar n toplumlar n önüne sürülmesinden ba ka bir de ildir. Dolay yla
popüler kültür temelinde gerek siyasi alanda
Say 48 2011
ba vurulan politik imaj, söylem ve uygulamalar n, gerekse de piyasa amaçl üretilen
maddi ve kültürel ürünlerin kitlelerce ra bet
görmesinin popülaritesi, kitlelerin kendiliinden olu an bir e ilimi ve talebi de ildir.
Bu talep ve e ilimler belirlenmi ve yönlendirilmi tir. Bu yüzden günümüz ba lam ndaki
popüler kültürün anlam ile tarihsel birikimler
sonucu olu an (halk destanlar , öykülerini,
müzi ini, ozanlar , folklorunu, halk n ortak
ac ve sevinçlerini bünyesinde toplayan) ve
halk n ortak de er yarg lar n bir ifadesi
olan halkç kültür aras nda kelime benzerli i
nda hiçbir ili ki ve ilgi bulunmamaktad r.
Bu ili kisizli e ra men yine de ulusal ve
uluslararas kapitalist sermayenin, halk n ve
halklar n yerel kültürlerini kendi format ndan
geçirip yeniden üretti i ve metala p pazara
sürdü ü bilinen bir gerçektir.
Postmodern Kültür (Nihilizm)
Postmodernizmin ne oldu una dair yalan birçok de erlendirme vard r. Bunlar n
içinde postmodernizmi savunanlar, onu felsefeden bilime, mimari alandan sanat ve
edebiyata kadar bir dizi kültürel alanda modernizmin “sonunu” ve “ölümünü” haber veren yeni bir a ama, yeni bir ya am biçimi
olarak tan mlamaktad r. Çok aç k bir ekilde
modernizmin hakikatlerine, de er yarg lar na
ve fikirlerine -daha özgül olarak da ayd nlanmac fikirlere- sald ran postmodernizm,
kendisini tüm yönleriyle “modernizm sonras ”
ya da “modernizmden sonra gelen” yeni bir
kültürel evre olarak görmektedir.
“Modernizm sonras ” anlam na gelen
“postmodern” bir a amaya girip-girmedi imiz
ya da postmodernitenin ne kadar modern
kar olup-olmad
üphesiz ayr bir inceleme konusudur ve bu “post-modern durum”
önemle tart lmas gereken bir sorundur
da. Konumuz aç ndan önem ta yan postmodern kültürün ne oldu u, daha do rusu
post-modern kuram n ya ama nas l bakt
ve bu görü aç ndan hareketle bize ne tür
bir ya am kültürünü vaaz etti idir.
KOMÜNAR
Postmodernizmin, modernizmin hemen
hemen tüm teorik hakikatlerini sorunla rdo rudur. Ama bu ayn sorunla rmay
kapitalist modernitenin tüm ya am tarz na
ve onun kültürel ba lamlar na yöneltti i söylenemez. Özellikle de toplumsall k ve bireycilik söz konusu oldu unda postmodernistin
tavr , kapitalist modernitenin üretti i bir
gerçeklik olan bireycili i ve onun kültürel
a vurumu olan davran kiplerini esas almak ve bu bireycilikten yana toplumsall
terk etmektir. Bunun yerine bireyi, toplumsal
ba lar ndan bo alm bir nihilizme ve tüketim
kapitalizminin ak na savurmakt r. Bunun
nedeni, postmodernist bak aç yla ve kapitalist kültür içindeki yeriyle ba lant
r.
Postmodernist görü aç ndan bak ld nda,
ilkesel olarak ba kal nmas gereken ne bir
de erler sistemi ne de kolektif olarak idealle tirebilece imiz bir toplumsal gerçeklik
vard r. Örne in bir postmodernistin görü
perspektifinde do ru veya yanl tarz, do ru
ya da yanl kültür demek art k o kadar anlaml de ildir. Onlara göre, do ru ile yanl
aras ndaki hat belirsizdir. Ve bu yüzden bir
yanl ktan do ruya gitme yoktur, yorumdan
yoruma gitme vard r. Bu nedenledir ki ne
geçmi i a ma ne de gelece i kurma iddias na
gerek vard r. Öte taraftan dünyada olupbiten her ey göreceli, tutars z, temelsiz ve
81
KOMÜNAR
belirsizdir. Bu belirlenmemi ve anlam n sürekli de ti i belirsizlik dünyas nda ilkece
de er görmesi gereken bir ey de yoktur.
Varsa-yoksa o da “ imdi”dir, “ imdi” olan
“ben” ve bu “ben”de dile gelen öz’sel gerçekliktir. Ve bu yüzden de her ey bu “ imdi”
ile ba lamal ve bu “ imdi” ile sonlanmal r.
Çünkü hayat ak kan ve de kendir. Sürekli
ço ullu u ve belirsizli i üretmektedir. Bu
durumda önerebilece imiz ve herkesin üzerinde uzla ma sa layabilece i ne ideal bir
toplum modeli ne de sistemi vard r. nsan
toplumunda böyle bir hedef ve amaç asla
olamaz, olmamal r da. Belirlenmi bu tür
bir amaca da asla ula lamaz. Çünkü onlara
göre, bu tür ideal toplum teorileri bize, “tarihin sonu”na gelindi i saçmal ndan öte
bir ey anlatmamaktad r. Ça
z ayn zamanda metafizi in ve ideal soyut düzenlerin
“sonunu” getiren bir ça olmu tur. Buna karn kolektif ahlaki de er yarg lar
, sorumluluklar
, kimli imizi ve aidiyet bilincimizi belirleyen sosyolojik temelli bu Ortodoks toplum teorileri de art k bir an önce
terk edilmeli, tarihin tozlu raflar na kald lmal r.
Kabaca vermeye çal
z bu postmodernist yorumun kültürel plana yans mas ,
daha somut olarak inceleyebilece imiz bir
alan olu turmaktad r. Özellikle mimari alanda
kullan lan stil, sanat ve edebiyata yans yan
tarz, postmodern kültürün ne oldu una
ili kin bir fikir yürütmemize de önemli bir
olanak sunmaktad r.
lk defa mimari alanda hemen hemen
her tür geometrik eklin ve renk deseninin
kullan ld yap lar n in a edilmesi, postmodern kültürün de ilk i aretlerinden biri salm r. Mimari alanda ya anan bu geli me,
ayn biçimde sanat ve edebiyat alan nda da
görülmeye ba lar. Postmodern sanat tarz nda,
sanat tarihinden al nan birçok stilin bir araya
getirilmesi ile olu an bir eklektizm yine nostalji, taklit ve popülist bir yönelim olmu tur.
Onlara göre sanatta yüksek bir estetik araman n gere i yoktur. Ça da toplumlarda
82
deolojik-Teorik Dergi
ya am kitleselle mi tir ve bir sanat eserinin
estetik ölçüsü de kitleler taraf ndan belirlenmektedir. E er sanat bu kitlelerin be eni
ölçülerine hitap edecekse ve sonuçta bunu
kitleler “tayin” etmekte ise, o zaman sanat
kaç lmaz olarak “taklit” unsurunu da içermek durumundad r. Kald ki çok geli mi
biçimlerine sahip oldu umuz ça
n bili im ve görsel teknolojisi gerçek ile görüntü,
as l ile taklit aras nda pek bir fark b rakmar. Ve bu fark art k o kadar da önemli
de ildir. Ve bir de “sanat n yarat , ya am
sorgulay ve ya am de tirici” diye bir yönelimi olmamal r. Çünkü o zaman modern
sanat n gelecek yönelimli olan anlay ndan
pek farkl bir ey yap lmam olunacakt r.
Öyle ise her halükarda sanat, her tarzdan ve
stilden taklit unsurlar bar nd rmal , bir
araya getirmeli ve bize e lenmek, nostaljik
bir keyif almaktan öte bir sorumluluk yüklemeyi sal k vermemeli, hele hele ya ama
hiç yön verici olmamal r.
Bu ekilde kendini ortaya koyan postmodern sanat, esasen de popülist yönelimli
ve tüketim kapitalizmini sürekli ço altarak
üreten bir sanat anlay olmu tur. Edebiyatta
ve özellikle de romanlarda da ayn yoruma
rastl yoruz. Örne in postmodern perspektiften yaz lan romanlarda okuyucu, gerçek
ile dü ün, as l ile yans man n art k bir ve
ayn ey oldu u hissine kap r. Okuyucunun
sürüklendi i as l tema, her eyin belirsiz ve
dolambaçl oldu u bu dünyada “gerçekli i”
araman n ve/veya ideal bir gerçekli in pe ine
dü menin anlams zl
r. “Gerçeklik” ya da
“gerçek d k” denilen ey, sonuçta dil araile anla lmakta ve dilin olanakl k ld
bir ey olmaktad r. Çünkü dil, olabildi ince
esnek ve birçok eyi olanakl k labilen bir
özelli e sahiptir. Öyle ise roman “gerçekli i”
de il, “insan olanakl
n alan ” olan “varolu u” incelemeli ve betimlemelidir. Sonuçta
sanat n hangi dal na el atarsak atal m ister
tiyatro, ister roman, sanat n türü ve konusu
ne olursan olsun, her hangi bir sanat eserinin
bize gösterebilece i otoriter bir çözümü yok-
Say 48 2011
tur. Her sanat eserinin vard yer belirsizliktir.
Öyle ise sanat her halükarda gelecek yönelimli
olmamal , günübirlik ak a yan t olabilen bir
mecrada seyretmelidir.
Kültür ile kal hale gelen de ersel temellerin bu ekilde anlams zla mas ve yine
kültür ile dile gelen normlar n ve moral deerlerin önemini yitirmesi ve tan ms zla mas
bir anlamda ilgisizli in, ilkesizli in, inançzl n, aidiyetsizli in ve sonuçta ise her
eyden ku ku duyan bir nihilizmin (hiççilik,
inkârc k) de temeli olur. Gelece e dair perspektifsizlik, bir ideal beslemekten yana yönsüzle me ve günübirlik bir ya am n s rlar
içinde hapsolan gelecek perspektifi anlam
yitirir, de ersizle ir. Bu durumda ya am n
anlam sadece ya yor ve tüketiyor olmaya
indirgenir. Postmodernizmin “an ya ama
felsefesi” olarak tan mlanmas bu gerçekliinden ötürü olsa gerek. An ya ama ve “her
ey uyar” (buna konformizm de denilir) felsefesine dayal ç lg nl a varm bir e lencecilik, ç
ndan ç km bir tüketicilik, “böyle
de olur/ öyle de olur, buna göre de olur/
una göre de olur” gibi her yollu olan bir
yönsüzle me, asl nda postmodern kültürün
ve ya am n da esas gerçe idir. Özellikle de
Bat kapitalizminin dünya zenginliklerini
Bat ülkelerine ta yan dünya çap nda bir
sömürü mekanizmas kurmas , yine bilim
ve teknolojik alanda ya anan geli meler neticesinde ula lan konfora dayal ya am standartlar , önü al namaz bir tüketim toplumunu
da yaratm r. Tarihsel ve toplumsal de erlere
kar yabanc la ma, moral de erlerden yoksunluk, kolektif aidiyetlerin anlams zla mas ,
tüketicili in sürekli olarak derinle tirilmesi
neticesinde insanlarda verili olana kar bir
doyumsuzluk ve tatminsizli i do urmu tur.
Bu tatminsizlikten ötürü de her eyi deneme,
olmad k k klara girme ve yine a
maddile menin ve teknolojikle menin yaratt
ruhsal gerilim ortam nda varl ndan dahi
ku ku duyar olma ve her bak mdan bir ç zl ya ama, kapitalist moderniteyi ileri
düzeyde ya am olan bu toplumlar n tipik
KOMÜNAR
karakteristi idir. Postmodernizmin Bat ülkelerinde ortaya ç kmas ve yine Bat toplumlar n böyle bir ya am kültürüne savrulmas , asl nda kapitalist-modernist gerçekli in de bir itiraf r. ABD’li olan ve kendisini postmodern bir yazar olarak tan mlayan
Zygmunt Bauman’la postmodernite üzerine
yap lan bir söyle ide postmodern kültüre
ili kin yapt u k sa tan mlama, postmodern
kültürün dünyan n hangi ayr cal kl toplumlar
içinde ve hangi temeller üzerinden ekillendi ini konuya aç kl k getirmesi bak ndan
oldukça dikkate de erdir. Bauman, postmoderniteyi öyle tan mlamaktad r: “Postmodernite, dünyan n ayr cal kl bir bölümüne
ait bir kültürdür ve dünyan n bu bölümünün
tipik bir özelli i olan, üst derecede tüketim
ve zenginli e ba
r.” Dikkat edilirse, zenginlik ve yüksek dereceye varm bir tüketim,
bu kültürün en asli iki unsuru olarak zikredilmektedir. Buna göre postmodern kültürü,
tüketimcili in en geli mi bir türü olarak
de erlendirirsek, belki de gerçekli ini daha
do ru tan mlam oluruz.
Sanal Kültür
Gerçe in görüntüsüne ya da kopyas na
dayal geli tirilen ya am, ili ki ve etkinliklerin
toplam na sanal kültür diyebiliriz. Ça
zda
bilim ve teknolojinin geli imi, özellikle de
görselli e dayal ileti im teknolojisinin h zl
bir geli me göstermesi, kendisi ile birlikte
sanal bir kültürü de yaratm r. Kapitalist
modernitenin bilim ve teknolojiyi sermaye
sisteminin ç karlar ve amaçlar do rultusunda çok kötü bir temelde kullanmas bu
kültürü daha da h zland rm r. Televizyon,
internet gibi, yine ya am n daha ba ka alanlar nda bilgisayar tekni inin kullan lmas suretiyle yapay ortamlar n yarat lmas , insanlar
gerçek ya am zemininden koparan sanal bir
dünya içine çekmi , çekmektedir. Örne in,
ileti imden haberle meye, bilgi sa lamaktan
ticari ili kilere, hatta günlük al veri e kadar
daha ba ka bir dizi ili kiler a
bünyesinde
toplayan internet ortam , kar
zda küçük
83
KOMÜNAR
bir ekran olarak görünen ama öte taraftan
bir dünyay içine alacak ekilde dünyan n
her taraf na aç labilen sanal bir platformdur.
nternet’in insan hayat na girmesi birçok
bak mdan ileti im, haberle me ve benzer
daha birçok i lerin yürütülmesinde büyük
kolayl klar sa lam r. Ama madalyonun
di er taraf ndan bak ld nda ise gerçek
insani ili kileri öldüren, insanlar suni, hayali
ve küçük bir ekrana s
lan sanal bir
dünya ile s rland rmakta ve ba ml hale
getirdi i de görülmektedir. nternet dünyas ,
yapay olarak dizayn edilmi bir dünyad r.
Ticari ve daha ba ka olumsuz amaçlar için
insanlar n ve özellikle de genç ku aklar n
Madalyonun
di er taraf ndan bak ld nda ise;
insani ili kileri
öldüren, insanlar suni, hayali ve
küçük bir ekrana s
lan
sanal bir dünya ile
rland rmakta ve ba ml hale
getirdi i de görülmektedir
bu ortam n müptelas haline getirilmesi için
çok özenle sanal konseptlerin haz rlan p yürürlü e konuldu u bilinmektedir. Yine bilgisayar üzeri geli tirilen bilim-kurgu, animasyon filmleri ve atari oyunlar ile sanal
bir ortamda çocuklar n dünyas na girilerek
tüm insani ba lar ndan kopar lm ve her
bak mdan yapayla
bir toplumsal ku ak
yarat lmaktad r. Çocuklar n insani ekillenmesinde ve toplumsal duruma haz r hale
gelmelerinde çok önemli bir i lev gören oyun
dünyalar n bu ekilde sanalla
lmas , insani gelece i çok tehlikeli bir boyutta zehirlemektedir. Çünkü tümüyle anti-sosyal, antiruhsal-duygusal ve anti-kültürel bir insan
tipini de beraberinde ekillendirmektedir.
Bu tehlikeli durumu, insani gerçekli i ciddi
84
deolojik-Teorik Dergi
tehlikelere aç k hale getiren simülasyona indirgenmi ya amdan da anlamaktay z. Benzetimin ve taklidin, as l olan n yerine geçti ini
anlatan bu durum, insanlarda büyük bir yapayla maya da neden olmaktad r. Örne in,
insanlar n alg nda gerçek olmad halde
yine de “gerçekmi ” gibi alg lama, bu yapayn boyutunu göstermektedir. Bu ekilde
insanlar n duygu, dü ünce ve ruhsal dünyalar
erozyona u ramakta ve bunun önlenilmemesi
halinde gerçekten de insan n insan olarak
kalabilmesinin toplumsal artlar art k giderek
zorla maktad r.
Kapitalist modernitenin, ça
n insanl k
durumunda derinle tirdi i bu sanal kültürü
baz lar (örne in postmodernler) yeni bir
“insanl k durumu”nun önsel a amas olarak
nitelendirmekte ve böylelikle de bu duruma,
“yeni post-modern durum”un ola an kabulü
üzerinden yakla maktad r. Örne in, bu konuda yine Zygmunt Bauman aynen unlar
belirtmektedir: “Günümüzde, ‘televizyonda
görünmek’ gerçekli in onaylanmas r. Oyun
olmak, gerçek olman n art r. Bu yüzden
aile için önemli olaylar -onlar n gerçek olduunu ispatlamak için-videoya çekilir. ‘Gerçekten
gerçek’ olman n ça da tan , bir ekranda
görünmektir; gerçekli in bir yans mas olarak
kullan lan ey, gerçekli in standard haline
gelmi tir. Belirsizlik ve olas n yay lmas n
di er bir örne i, ku kunun yaratt gerilimin
art k geçici bir fenomen de il, kal bir durum
olmas r. Simülasyon (sahip olunmayan eye
sahipmi gibi yapmak) ve dissimülasyon (sahip
olunan eye sahip de ilmi gibi yapmak) erozyona u rat lm r ve bundan ötürü Baudrillard, simülasyon ve dissimülasyon yerine simulacrumdan (-m gibi olan/ gerçek-mi
gibi) söz eder. Biz art k taklit ile gerçeklik
aras ndaki fark n o kadar da önemli olmad
dü ünüyoruz.” (Zygmunt Bauman’la söyle iDo u-Bat dergisinden al nm r.) Görüldü ü
üzere, gerçek ile simülasyon aras ndaki fark n
art k o kadar anlaml olmad dü ünülmektedir. Bir zamanlar Hegel, ak lc k felsefesinin
(rasyonalizmin) savunusu için u ünlü be-
Say 48 2011
lirlemede bulunmu tu: “Gerçek us’sald r,
us’sal olan ise gerçektir.” Günümüzde ise yarat lan sanal kültür nedeniyle bu ça n dilinde
gerçekten de gerçe in anlam ya da alg lan
biçimi -daha farkl bir alanda da olsa- tam
da Hegel’in bu deyimine benzer bir durumu
ça
rmaktad r: “Gerçek sanal’d r, sanal
olan ise gerçektir.”
Ya am n ve insani gerçekli in bu düzeyde
ve bu kadar sanall a indirgenmesinin gerçekte ne anlama geldi ini çözümleyen Önder
APO, Demokratik Toplum Manifestosu adl
kitab nda öyle dile getirir:
“Kapitalizmin zihniyet hegemonyas nda
temelde medya organlar nca yürütülen
sanal dünya di er çok önemli bir zihinsel
araçt r. Ya am n sanalla mas analitik akn en uç s rlara varmas r. Sava gibi
en deh etli bir olay bile sanal olarak su-
KOMÜNAR
özünde yatan farkl la ma asla tekrara dayanmaz. Tarih bile tekerrür etmez. Taklit
geli menin z dd r. Sanal ya am ise s rs z
taklide dayan r. Herkes birbirini taklit
ederek, birbirine benzetilir. Böylelikle
koyun sürüleri yarat r. Finans ça sanal
ya am olmadan ya ayamaz.
Medya Kültürü Ve Kültür Emperyalizmi
Kapitalist modernite döneminde geçmi
dönemlerden çok daha farkl olarak yeni bir
kuvvet biçimi ortaya ç kar. Çok zaman her
hangi bir ülkenin dört temel (askeri, siyasi,
ekonomik ve hukuk) kuvveti ile birlikte o
ülkenin be inci bir kuvveti olarak adland lan
ama günümüzde bu kuvvetlerin çok üstünde
bir kuvvet olma özelli ini kazanan birincil
bir kuvvettir medya. leti im teknolojisinin
zl bir geli me gösterdi i modernist ça da
Sistemin güdümündeki medya tekelleri,
kapitalist kültürün kitlelere ta
lmas nda ya da sistemin
kültürel hegemonyas n geli iminde ba at
bir rol üstlenmi lerdir
nuldu unda ahlak tek ba na y kmas
ten bile de ildir. nsan beden ve zihninin
deneyimlemedi i ya ama eskiden beri sahte ya am denirdi. Sanal ismi tak lmakla
sahte olmaktan kurtulamaz. Sanal ya am
olanakl hale getiren teknik geli im kendi
ba na suçlanm yor. stismar bir kere
daha kar
za birey zihnini felç eden
özelli iyle de erlendiriliyor. Ba bo teknoloji en tehlikeli silaht r. Kapitalizmin
tekni e hâkimiyeti ve milyarlar yönetme
ihtiyac sanal ya am zorlayan esas etkendir. Ya am art k ya anm yor sürekli
sanalla yor. Bir nevi ayakta ölüm oluyor.
Simülakiler sanal ya am n en somut halidir.
Her olay , ili kiyi, eseri, simüle etmekle
insan bilgilenmez, aptalla
r. Tüm uygarl k eserlerinin taklidi yap lmakla bir
geli me sa lanm yor. Taklit kültürünün
hegemonyas gerçekle tiriliyor, ya am n
medya, toplum üzerinde çok etkili olabilen
bir kurum olarak rol oynar. Özellikle ileti imin
uluslararas bir boyut kazanmas ile medyan n
bu etkileyici konumu daha da önem kazanr.
Medya, kitle ileti im araçlar n ya da organlar n (radyo, televizyon, internet, yaz
bas n-yay n, vb. gibi) tümüne verilen add r.
Günümüzde medya, olumlu ya da olumsuz
temelde her hangi bir kültürün ulusal ve
uluslararas çapta yay lmas nda çok etkili
bir rol oynamaktad r. Bugün medya ve özellikle de sistemin güdümündeki medya tekelleri, kapitalist kültürün kitlelere ta lmas nda ya da sistemin kültürel hegemonyas n geli iminde ba at bir rol üstlenmi
bulunmaktad r. Sadece kapitalist kültürü kitlelere ta rma boyutu ile de de il, bizzat bu
kültürü üretme ve da tma boyutuyla da bir
rol ve görev üstlenmi bulunan medya, do 85
KOMÜNAR
rudan kitlelere hitap eden ve yönlendirebilen
konumu ile de kendine özgü bir kültür yap meydana getirmi tir. Kapitalist modernitede medya kültürü kavram bu gerçeklik
ba lam nda anlam bulmaktad r.
üphesiz kitle ileti im araçlar yani medya,
salt anlamda ve kendi ba na bir olumsuzlu u
ifade etmez. Medya, içeri e ve amaca ba
olarak fevkalade olumlu bir rol de oynayabilir.
Ancak kapitalist modernizme hizmet eden
kitle ileti im araçlar n yani medyan n olumluluk ad na bir rol ifa etmesi mümkün de ildir.
Tam tersine medya bir ahtapot gibi toplumu
sar p sarmalayan ve günlük olarak da toplumu
beyinsizle tiren bir makine i levini görmektedir. Toplumun beyni olmas gereken medya
tam aksine, toplumun beynini y kama görevini
yerine getirmektedir. “Medya, modernizmin
en etkili beyin ve yürek y kama arac r.
leti im teknolojisinin sundu u olanaklardan
yararlanan ulus-devlet bu ayg tlarla diledi i
vatanda yeti tirmekte büyük kolayl klar sa lamaktad r. Özellikle üç (S)’ler seks, spor, sanat n popülerle tirilerek, özünden bo alt larak
topluma sunulmas aptal, banal, afyonlanm
vatanda olu umunda medya ba at rol oynamaktad r.” Bu anlamda hiçbir siyasi, ekonomik ve askeri güç, sermaye tekellerinin
kontrolündeki medya gücü kadar toplumu
ve dolay yla bireyi do rudan ve günlük
olarak kolay yönetemez ya da yönlendiremez.
Günümüzde medya organlar n bu kadar
yayg nl k kazanmas ve ad na medya kültürü
dedi imiz bir “kültür”ün de yarat lmas n
temelinde esasen bu gerçeklik yatmaktad r.
Örne in günümüz insan , dünyada olup
biten hemen her eyi medya yoluyla edinmektedir. Ba ta televizyon olmak üzere di er
bütün yay n organlar arac
ile önceden
bir imaj çizilmekte ve çizilen bu imaj do rultusunda insanlar n nas l dü ünmesi ve
ya amas gerekti i de bir ekilde bilinçalt na
yerle tirilmektedir. Kitle ileti im araçlar
üzerinde önemli bir ara rma yapan Huxley’e
göre bu dünya hakk nda nas l dü ünmemiz
gerekti i ç kar sahibi guruplarca yani dünyay
86
deolojik-Teorik Dergi
yöneten güçlerce tayin edilmekte ve kitleler
bu ekilde yönlendirilmektedir. Dünyaya ili kin hemen hemen bütün bildiklerimiz ya da
bildi imizi sand
z eyler bize günlük
gazeteler, haftal k dergiler, radyo ve televizyon
vb. gibi kitle ileti im araçlar vas tas ile aktar lmakta ve benimsetilmeye çal lmaktad r.
Ça
z insan n ya am nda önemli bir yer
tutan, örne in bir televizyonu ele ald
zda
dünyada en fazla izlenen bir araç oldu u
gibi, kapitalist ya am kültürünün en çok da
televizyon yoluyla insanlara ta ld bilinmektedir. Televizyon, ister haber boyutuyla,
ister daha ba ka kültürel boyutlarla ele
al ns n, günlük olarak ve sürekli bir ekilde
sistemin ideolojik yönlendirme bombard man na maruz kald
z bir araç konumundad r. Nas l dü ünece imiz, nas l giyineceimiz, nas l tüketece imiz, nas l konu acaz, ne tür hayal ve dü ler kuraca
z,
ne tür bir ya am tarz na ve imaj na sahip
olaca
z vb. dü ünsel ve kültürel dünyan d a vurumu olan hemen her davran nas l olmas gerekti i bizzat televizyon arac
ile bize empoze edilmektedir.
Pembe dizilerden erotik filmlere, e lence ve
magazin kültüründen tüketim kültürüne,
reklâm bombard man ndan televole kültürüne kadar popüler kültür insanlara a lanmakta ya da a lanmak istenmektedir. Özellikle cinsellik ve iddet kültürü çok bilinçli
ve merkezi bir konu olarak i lenmektedir.
Tek tiple tirilen bir kültür ile insanlar art k
ayn filmleri izliyor, ayn danslarla e leniyor,
ayn müzikleri dinliyor, ayn tutku ve hayaller
besliyor ve ayn imajlara özeniyor. Televizyon
bu anlam yla insanlar n tüketim zincirinin
esaretine al nmas ve bu amaçla bönle mesi
ve aptalla mas için adeta ne gerekiyorsa
onu yapmaktad r. Adeta dokundu u her eyi
çürütmektedir. Örne in Cerdan’a göre televizyon, “bireylerin aptalla mas na, kölele mesine, seçimlerde artla mas na ve yeryüzünün Amerikanla mas na” sebep olmu tur.
Dünya ölçe inde etkili olabilen medya
irketlerini kontrol eden ülkelerin, özellikle
Say 48 2011
de Bat ülkelerin daha çok da medya yoluyla
geli tirdi i en önemli bir yöntem de kültür
emperyalizmidir. Kültür emperyalizmi, bir
ülkenin ya da devletin kendi kültürel de erlerini ve ideolojisini di er ülkelerin halk na
benimsetmesi ya da ta rmas olarak tan mlan r. Kitle ileti im araçlar n geli mesi ve
dünya çap nda yayg nla mas üzerine her
ulus-devlet kendi kültürel de erlerini ba ka
ülkelerin halklar na ta rma olana
bulsa
da, gerçekte medya gücünü en fazla kontrol
edebilen ülkeler bu yöntemi uygulayabilmi lerdir. Kültür emperyalizmi esasen de
di er emperyalist emellerin gerçekle mesi
için uygun bir zemin haz rlar, yani tamamlay
bir rol oynar. Tüketim kapitalizminin dünya
ölçe inde yayg nla mas için bu tür kültürel
ihraçlar n bizzat medya arac yla sa land
bilinmektedir. Bu nedenle de uluslararas
düzeyde etkili olan medya tekelleri, dünyadaki
tüm ileti im sistemini kontrollerinde tutmaktad r. Bu konuda önemli bir ara rma
yapan Schiller, dünyadaki ileti im sisteminin
ve araçlar n üretti i mesajlar n gerçek kayna n ve biçimlendiricisinin Bat ülkeler
oldu unu belirtmektedir. Schiller bunu “kültür
emperyalizmi ya da kültürel nüfuz” olarak
tan mlamaktad r. Örne in Bat ya am tarz n
ve kültürel de erlerinin dünyan n geri kalan
halklar na ta lmas için çok önemli bir
çaba yürütülmü , yürütülmektedir. En çok
da “Bat la ma” ad alt nda geli tirilen bu
kültürel yay lmac k, dünyan n geri kalan
halklar na kar bir kültürel ‘üstünlük’ ve
‘geli mi lik’ nedeni olarak sunulmu ve bu,
kültür emperyalizminin en önemli dayana
olu turmu tur. Böylelikle Bat ya am tarz yla,
daha çok da Amerikan ya am tarz yla tek
tiple en bir kültürel hegemonyan n sa lanmas amaçlanmaktad r.
KOMÜNAR
keticili e özendirilmesi ve hatta bir tüketim
makinesine dönü türülmesi, kapitalist ya am
tarz n ve onun ekonomi-politikas n en
birincil amaçlar ndan biridir. Sistemin çarn dönebilmesi için insanlar n daha fazla
tüketmesi ve dolay yla tüketim kültürü zincirinin birer halkas -nesnesi haline gelmeleri
gerekmektedir. nsanlar tüketim kültürüne
al
ld kça, tüketim kültürünün ba ml
haline gelip tüketimi artt rd kça, sermaye
sisteminin çark da o düzeyde dönebilmektedir. Kapitalist sermayenin do as nda da
öyle bir diyalektik kural sürekli i ler haldedir:
Daha fazla sermaye birikimi+daha fazla satmak=daha fazla tüketmek!
Kapitalizm bu kurala göre i leyen bir sistem oldu u için kaç lmaz olarak bir tüketim
toplumunu yarat r. Kapitalist modernitede
toplumun tüketim kültürüne göre ekillendirilmesi için birçok yol ve yöntem kullan r.
En ba ta medya üzerinden yürütülen reklâm
kampanyalar ile toplum sürekli olarak lükse
ve konforlu bir ya ama özendirilir. Gerek
medya arac yla ve gerekse de her yere
yap
lan reklâm panolar yla topyekûn bir
kampanya halinde tüketim kültürü yüceltilir.
Böylece sürekli al konumda olmak ve tüketmek, ya am n en vazgeçilmezi olarak sunulur. nsanlar n güdü, duygu, tutku ve düünsel dünyas , bu tüketim kampanyas n
günlük k rtmalar ve uygulamalar ile
Tüketim Kültürü
Tüketim kültürü, kapitalist uygarl n bir
kaç lmaz r. Endüstriyalizmin ve sermaye
birikiminin ba at bir ekonomi-politika oldu u
kapitalist uygarl k döneminde insanlar n tü87
KOMÜNAR
tahrik edilir. Kapitalist ülkelerin bir tüketim
toplumunu yaratmak için bunu bir ulusal
politika halinde yürüttüklerini inceleyen
Alan Durning, “Tüketim Toplumu ve Dünyan n
Gelece i” adl kitab nda, özellikle ABD’yi
örnek bir ülke olarak i lemekte ve bu modelin
giderek dünyada yayg nla
öyle ifade
etmektedir:
“…tüketim, neredeyse evrensel çapta iyi
olarak görülmektedir; asl nda tüketimi arrmak, ulusal ekonomi politikas n birinci
hedefidir.”
“II. Dünya Sava ’ndan sonra ba layan
ABD refah döneminde sat analizcisi Victor
Lebow unlar söylemi tir: ‘A
derecede
üretken olan ekonomimiz... tüketimi ya am
tarz haline getirmemizi, mallar n sat n al nmas ve kullan lmas bir ayine dönü türmemizi, tüketimde manevi tatmini, egomuzun
tatminini aramam istemektedir... Bir eylerin
giderek artan bir h zla tüketilmesine, yak p
bitirilmesine, y prat lmas na, yenisiyle de tirilmesine ve hurdaya çevrilmesine ihtiyac z
var.’ Bat ülkelerin vatanda lar n ço u Lebow’un ça
na kulak vermi tir ve dünyan n
geri kalan k sm da bu ça
izlemekte gayretli görünmektedir.”
“Endüstriye dayal ülkelerde tüketim art k
toplumsal de erlere nüfuz etmektedir. Dünyan n en büyük iki ekonomisinde -Japonya ve
ABD’de- yap lan kamuoyu yoklamalar insanlar n ba ar , tükettikleri miktarla giderek
daha fazla ölçtüklerini göstermektedir. Japonlar ‘üç yeni kutsal hazine’ den bahsetmektedirler; renkli televizyon, havaland rma
cihaz ve otomobil.
Polonyal lar n dörtte biri Amerika’n n en
zenginlerinin ya am tarz anlatan ‘Hanedan’
en çok be enilen televizyon program olarak
saymakta ve Afrika’n n ortas ndaki köylüler
Amerikal petrol zenginlerinin sergilendi i
‘Dallas’ izlemektedirler. Tayvan’da bir ilan
tahtas nda ‘Neden Hala Milyoner De ilsiniz?’
sorusu yer almaktad r. Business Week muhabirlerinden biri öyle yazmaktad r: ‘Meksika’da... Amerikan Rüyas canl ve iyidir.’ Ger88
deolojik-Teorik Dergi
çekten de ‘tüketici’ ve ‘ki i’ sözcükleri e anlaml
sözcükler haline gelmi tir.”
Maddi uygarl n en geli mi biçimi olan
kapitalizmin insanlarda önemle derinle tirdi i
u mit, üphesiz tüketim kültürünün de en
önemli bir toplumsal dayana
r. Tarihsel
temelleri güçlü olan ve ancak kapitalist uygarl n daha fazla geli tirip derinle tirdi i,
hiçbir zaman ve hiçbir surette doyuma ve
tatmine u ramayacak olan bu mit, sermaye
birikimi ve zenginle me tutkusu olarak karza ç kmaktad r. Kapitalist insan tipinin
en temel dü sel gerçe i ve amac ; daha fazla
zenginle mek, para, mal ve mülk sahibi
olmak, dolay yla maddi zenginli e dayal
konforlu bir ya am sürdürmektir. Bu maddi
mit, insanlar n tüm güdü, duygu, dü sel ve
ruhsal dünyas süsler, ya am n her an na
damgas vurur. nsani var olu un anlam ,
sadece ve sadece bu tutkunun pe inde olmaya-ko maya hasredilir. Buna göre ya am n
bir anlam olacaksa o da zenginle mek ve
zenginlik içinde tüketebilmektir. Ayn ekilde
insani mutlulu un tek kayna olarak da
maddi zenginlik gösterilir. Gerçekten de kapitalist toplumda bireyler, maddi zenginlik
ve varl k içinde ya ad kça, bolluk içinde daha
fazla tükettikçe mutlu olabileceklerini ve bunun mutlulu un tek kayna oldu una inarlar ya da gerçekli in bu oldu una inand lm lard r. Asl nda bu maddi ya am dogmas n sadece mitolojik de eri olan bir yaam sapmas oldu u, onun sürekli tatminsizlik
ve doyumsuzluk içinde debelenen tüketici
bir birey ve toplum üretmesinden anla lmaktad r. Örne in maddi zenginle me tutkusu, dayan lmas güç bir cazibe gibidir. Ki i
ne kadar na sahip olursa bir o kadar na da
daha fazla sahip olmak ister. Bir arabas
varsa ikinci bir arabas n da olmas ister.
Bu her konuda böyledir. Hep daha az na
sahip oldu u için kendisini daha az mutlu
sayar. Onun için sürekli bir mutsuzluk içinde
hep için içini kemirir ve bu yüzden hep biraz
daha fazlas na sahip olmak ister. Hiçbir
ekilde “mutlu bir son”u olmayan bu tutkunun
Say 48 2011
doyumsuzlu u ve tatminsizli i hep böyle sürüp gider. imdi kapitalizmde yarat lan tüketici birey ve toplumun temel zihni forman bu tutkuya göre belirlendi ini iyi biliyoruz. Hemen herkesin zenginle me tutkusu
ile yan p tutu tu u kapitalist ya am zemininde hiç üphesiz dünya tüketim zincirinin
hiyerar isinde, belirli bir nicelikte ve belirli
bir insan kümesi d nda herkesin zengin
olmas asla mümkün de ildir. Günümüz
dünya tablosuna bak ld nda zengin ve yoksul ülkeler, bölgeler ve insanlar aras ndaki
uçurumun her geçen gün daha da derinle ti i
çok iyi görülmektedir
Doyumsuzluk ve tatminsizlik her aç dan
bir tüketim kültürünü yarat r. nsanlar tükettikçe daha da tüketir. Tüketim kültürünün
kal plar na mahkûm olan insan, art k her
eyi ile tüketici bir varl kt r. Kapitalizm, insan
da dâhil, her eyi tüketim kültürünün kurban
yapar. nsan n güdüleri, duygular , tutkular ,
cinselli i, açl ve k sacas her eyi, günlük
olarak k rt r ve tüketim kültürünün birer
nesnesi/arac haline dönü türülür. Kapitalist
piyasa sisteminin i leyebilmesi için örne in,
her zaman yeni icatlar ve ürünler piyasaya
sürülür. Çünkü insanlar n sürekli al konumda olabilmeleri için tüketime a ba ml
olmalar temel bir ko uldur. Bunun için
gerekli olan, insanlar marka ba ml olmaya
ya da gösteri e, süse ve imaja önem veren
bir ya am tarz na yönlendirmektir. Bu nedenle
de insanlar n bilinçalt na “kullan at” ideolojisi
kaz lmal r. Birey ve toplum bu ya am tarz
ve ideolojiye göre ekillendirilip yönlendirildi inde her yeni otomobil, bilgisayar, cep
telefonu, vb. e ya ya da meta piyasaya sürüldü ünde insanlar hemen bunlar almak
ister. nsan toplumu bu ekilde doymak bilmeyen bir tüketim ç lg nl
n içine çekilir.
zl ya amak ve h zl tüketmek, insanlar
için art k tek ya am tutkusu haline gelir.
Bütün bu vb. yönleriyle kapitalist uygarn ekillendirdi i insan tipi, homo-economicos olarak tan mlanan ve asl nda her tür
tüketime ko ulland lan bir insan tipidir.
KOMÜNAR
Tüketime ba ml hale getirilen bu tip yaln zca
maddi de erleri tüketmekle kalmaz, bununla
birlikte en temel insani nitelikleri de tüketir.
Asl nda sistem tam tam na insan tüketen
bir ya am mekanizmas kurar. Bu konuda
sistemin en temel ya am felsefesi olacak
tarzda tüm toplum bireylerine sürekli olarak
lad iki temel kavram ekonomizm ve
rasyonalizmdir. Bu iki kavram içerdikleri anlam bak ndan bireyde tek bir hedefe yönelecek tarzda ortak bir ça
m yarat r:
“Daha fazla sermaye birikimi”. En “ak lc yol”
ile mümkün olan en geni lik ve yo unlukla
ve bir an dahi kesintiye u ramayacak tarzda
daha fazla sermaye birikimi. imdi bu, ak l
bak ndan ak l d
n kendisidir. Buna
kar n burada rasyonalitenin anlam ve i levi,
toplumsal ahlak a man n bir tür akl oluyor.
Bu ak l, toplumsal ili kilerin temeline maddi
kar ili kisini koyar. Bunun önünde engel
olabilecek tüm toplumsal ö eleri ortadan
kald r. Daha fazla sermaye birikimini elde
etmek için hiçbir kural, hiçbir toplumsal
de er ilkesini tan maz. Her eyden bir ç kar
uman, toplumsal olan her olguyu maddi bir
kar ili kisine indirgeyerek tan mlayan bu
ak l, insan n varolu temeli olan toplumsall
parçalamakla kalmaz, yöneldi i insan ve
do a kaynaklar da son kertesine de in
tüketmeyi esas al r. Mümkün olan en yüksek
yo unlukta bir sermaye birikimi, mümkün
olan en yüksek yo unlukta bir de er tüketimi
demektir. Bu nedenledir ki sistem, toplumu
tüketim esaslar na göre ekillendirir. Tüketicilik, tüketici insan ve toplum gerçe i bizzat
sistemin yaratt bir olgudur. Kapitalizm
kaç lmaz olarak tüketici bir toplum ve
kültür yarat r. Kitle ileti im araçlar yoluyla
toplum tüketicili e özendirilir. Burada olup
biten insan n tam bir tüketim nesnesine
dönü türülmesidir. Bir tüketim nesnesine
indirgenmi olan insan için ya am n art k
tekbir anlam vard r: Tüketmek için ya amak!
Kapitalizm bu anlamda insan toplumunu tek
bir ya am seçene iyle kar kar ya b rak r:
“YA TÜKET, YA DA ÖL!”
89
KOMÜNAR
deolojik-Teorik Dergi
Bat , girdi i yeniça da sermayenin egemenli i alt nda, yeni hayat alanlar bulmak
üzere gözlerini Do u’ya çevirdi. Burada özellikle de Çin’de, kendisinin henüz yeni kullanmaya ba layabildi i ya da yeni tan yabildi i
tekniklerin kâ t, barut ve saat yap
n,
askerlik ve devlet idaresinin, güzel sanatlar
ve felsefenin kullan ld
ya da en incelmi
ve ayr nt bilgisine ula lm olundu unu
ri ilen 1. Payla m Sava ’nda olu an emperyalist zincir, Rusya halkas n kopmas
nedeniyle darbe yedi. Bu darbe ile asl nda
Rusya’n n emekçi halklar , Ekim 1917’de kapitalist sistemin y larak da lmas n mümkün oldu unun somut kan tlar dünya halklar na sunan bir devrimi ba ard lar. Bu devrimden ilk etkilenen halklardan birisi de Çin
halk olmu tur. Önceleri Sun Yat Sen’in Ko-
gördü. Yine burada kendisinin o ana kadar
ya amad muazzam maddi-manevi zenginliklere sahip olan büyük bir uygarl a
tan k oldu. Ama sermaye egemenli i, dünya
ölçe inde bir hegemonya sistemi kurdu unda,
tükenmi bir geleneksel uygarl k olan Çin
mparatorlu u art k hayran olunacak tüm
de erlerini kaybetmi yar -sömürgeden ba ka
bir ey de ildi.
Çin’in de aralar nda yer ald sömürgeler
sisteminin yeniden payla lmas u runa gi-
mintang’ sonralar da Mao’nun ÇKP’si öncülü ünde Çinliler, sava a alar ndan, büyük
toprak sahiplerinden ve bir sömürge olarak
elde tutmak için bu çökmü egemenlik sistemini destekleyen emperyalizmden Çin’i
kurtarmak için zaten Rusya ile ba lam olan
sosyalist devrimlere eklenerek kurtulu un
mümkün oldu unu dünyaya ikinci kez gösterdiler. Bu kurtulu fikri dalgas ile ilk önce
yo unlu u ve geni li iyle 20. yüzy n en büyük kitle hareketini Çin’in sonsuz bozk rlar na
90
Say 48 2011
yayd lar. Böylece 30 y l içinde köhnemi imparatorluk enkaz üzerinden Çin Halk Cumhuriyeti do du. Kendisiyle birlikte devrim,
sosyalizm ve s f mücadelesi hakk ndaki
yerle ik Marksist yorumlar n hepsine yönelik
soru i aretlerini pe i s ra sürüklese de, Mao
önderlikli ÇKP bir milyar yoksul köylüyü
sosyalizm alan na çekmeyi ba ard .
te böylesine devasa nicelikli Çin Devrimi,
Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmas yolunda,
1934’te imparatorluk içinde ba layan ve ÇinJapon Sava ve II. Dünya Sava ’n da içine
alarak sonuca ula an Maocu bir halk devrimidir. Özellikle son iki yüz y ll k tarihini sömürgele me süreci olarak da adland rabilece imiz Çin birçok kez Japonlar, ngilizler
ve Frans zlar n d sald lar na maruz kalr. çte de i birlikçi hanedanl klar n yaryla Çin halk , kapitalist güçler için sömürünün kayna haline getirilmi tir. Bu sömürüye kar Çinli köylüler birçok kez ba kald da bulunmu larsa da ba ar z olmu lard r. Özellikle sava a alar ve ihanetçilerin
ellerindeki güç, Çin’in sömürgeci güçlere
pe ke çekilmesine hizmet etmi tir. Fakat
buna ra men Çin halk n özgürlükçü duru u
zay flamam , tersine daha da güçlenerek
Çin Devrimi’nin gerçek zemini olmu tur.
Hanedanlardan Cumhuriyete
Bilindi i gibi cumhuriyet, Çin’de ilk olarak
1911 Sun Yat Sen devrimiyle birlikte benimsenmeye ba lam r. Cumhuriyet öncesi
ise esas olarak hanedanl klar-krall klar dönemidir. Çin’de en son ve en güçlü anlam nda
egemenli ini sürdüren Mançurya hanedann (bir yabanc egemenlik) 1911’de bir
halk ayaklanmas yla egemenli ine son verilmesi, ayn zamanda cumhuriyetin ilan
edili tarihidir. Bu anlamda cumhuriyet ulusal
mücadeleye giri en Çinli köylülerin bir yabanc egemenli e yani Mançurya hanedann sultas na son vermesi anlam na gelmektedir. Bu mücadelenin ba
Sun Yat
Sen’in liderli indeki Çin ulusal burjuva partisi
olan Komintang çeker. Her ne kadar müca-
KOMÜNAR
deleye öncülük eden burjuva bir parti olsa
da, devrimin esas gücü ve kayna bütün
devrimlerde oldu u gibi halk olmu tur. 1911
ayaklanmas ile Mançurya hâkimiyeti ve onlar n i birlikçisi kral devrilip Çin’de cumhuriyet kurulmu ve Sun Yat Sen ba kan seçilmi tir. Fakat cumhuriyet daha kurulurken
çürümeye yüz tutmu tur. Bu yüzden yeni
sistemin ismi her ne kadar cumhuriyet olsa
da, yönetim biçimi krall ktan farkl olmam r.
Yani halk kendi kendisini yönetmemi tir.
Sun Yat Sen’in daha 1894’te kurmu oldu u burjuva ulusal parti iktidara geldikten
hemen sonra 1912’de Komintang (Ulusal
Parti) ad alm r. Böylece Çin’de burjuvaziyi
iktidara ta yan ilk devrime tan k olmu oluyoruz. Ama bu devrim, feodalizm ve emperyalizmin hâkimiyetini k ramam r. Zaten
öncülü ün s f karakteri gere i de k rmas
mümkün de ildir. Bu nedenle de bu tarihte
ba layan devrim sürecinin tamamlanmas
çe itli a amalardan geçerek emperyalizm ve
feodalizmin hâkimiyetinin büyük bir darbe
yedi i 1949 devrimine kadar sürmü tür.
Çin burjuvazisini iktidara getiren 1911
devriminden sonra proletarya da siyaset
sahnesinde görünmeye ba lam r. lk kez
4 May s 1919 hareketinde i çi s
n varl
hissedilmi tir. Daha belirgin i areti olarak
da 1921’de Çin Komünist Partisi’nin kurulu u
bu s
n varl na kan t olarak da gösterilir
ve resmi tarih yaz na göre Çin’de 1921’den
sonraki devrimci-demokratik ç lara ÇKP
öncülük etmi tir.
Uzun Yürüyü (1934-1935)
Sun Yat Sen’in ölümünden sonra Komintang’ n ba na Çan Kay ek geçer. Çan Kay
ek’le birlikte art k 1911 devrimi amac ndan
sapm r. Hatta Çin Devrimi’nin 1925-1927
llar nda yenilgiyle sonuçlanmas da Çan
Kay ek hükümetinin anti-komünist, i birlikçi
karakterinin eseridir. Hâlbuki Sun Yat Sen’in
‘üç halk ilkesi’nde komünistlerle i birli i de
vard r. Bu durum 1911 Çin devriminin hedeflerinin tümüyle toplumsall inkâr et91
KOMÜNAR
medi ini, aksine devrimde komünal-demokratik anlay n da önemli bir rolünün olduunu gösteriyor. Yani Komintang öncülü üne
bak larak devrim için her ne kadar ulusal
burjuva karakterli dense de geni halk y nlar n devrimde sadece nicelik olarak
de il anlay olarak da var oldu u görülmektedir. Bir anlamda da devrime karakterini
veren demokratik toplum güçleri önemli bir
yere sahiptir. te Çan Kay ek bu duruma
son vererek ayn Frans z burjuvalar gibi
devrimin kazan mlar
kendi ç karlar na
hizmet eder hale getirmek istemi tir. Bu nedenle de geni köylü y nlar , i çiler ve
iret güçleri ile inanç gruplar nda temsilini
bulan demokratik uygarl k güçleri komünistlerin öncülü ünde örgütlenmeye ba lar. te bu zeminde k sa sürede önemli
bir güç haline gelen komünistler yani ÇKP,
bir yandan Komintang’a di er yandan da Japonlara kar mücadele etmi tir. Bütün zorlu
ko ullar ve engellemelere ra men Mao önderli inde ço unlu unu köylülerin olu turdu u K l Ordu kurularak ‘halk Sava stratejisi’ ad alt nda üç a amal bir mücadele
ba lat lm r. Komünistlerle Çan Kay ek
birlikleri aras nda süren iç sava tan faydalanan Japonlar, Çin’i (Mançurya’y ) i gal eder.
Çan Kay ek’in bu bölgedeki birlikleri
bozguna u ray nca Japonlar 40 milyon nüfuslu zengin sanayi bölgesini kolayl kla ele
geçirir. Bu i gale ra men Çan Kay ek, Japonlardan çok komünistlerle u ra may
tercih eder. Bu nedenle de Kiangsi’de kurulan
komünist hükümeti ezmek için ardarda gönderilen ordular n fayda vermedi ini gören
Çan Kay ek, bunun yerine komünistlerin
bulundu u bölgeleri çevirerek ve yava yava
çemberi daraltan bir ku atma takti i uygular.
Komünistlerin baz taktik hatalar ve bölgedeki yanl politikalar nedeniyle de bu çevirme hareketi ba ar olur. Bu durum karnda ÇKP, çemberi yar p güneydeki bölgeden ç kmay ve kuzeye gidip yerle meyi
planlar. Bu kararla 1934 y nda tarihin en
uzun yürüyü lerinden biri ba lat lm olur.
92
deolojik-Teorik Dergi
Büyük k sm asker, küçük bölümü sivil
halk ve öncülerden olu an 100 bin ki ilik
komünist güç çemberi yararak Tibet’in eteklerinden dola p Çin Türkistan’ na varm lard r. Sonra kuzeye do ru ilerlemi lerdir.
Ortalama 13 bin kilometre yol yürümü ve
yürürken kendilerini takip eden Çan Kay
ek kuvvetleriyle de çarp mak zorunda kallard r. Uzun yürüyü ba larken komünistlerin kuvveti 100 bin ki idir. Yürüyü
bitti inde ise açl k, k ve firarlar yüzünden
bu say 30 bine inmi tir. Buna ra men ÇKP,
bu yürüyü ü büyük bir zafer olarak ilan etmi tir. Çünkü bu yürüyü le komünist güçler
hem çevrilip yok edilmekten kurtulmu hem
de daha güvenli bir bölgeye yerle mi lerdir.
Ayr ca bu çekilen güçler, bölgede Japonlarla
sava mak için haz rl k yapacak ve böylece
Çan Kay ek’in ba aramad bir i e giri erek
birçok grubun deste ini kazanacaklard r.
Benzeri içerikli birçok geri çekilme hareketine
dünyan n her yerinde ve zaman nda rastlamak mümkündür. Ve devrimlerin geli mesinde de bu tür çekilmeler hayati önemde
bir rol oynam r. slamiyet ve parti mücadele
tarihimiz de böylesi çekilmelerin rolü önemlidir. Lenin de böylesi durumlar ‘iki ad m
geri’ olarak tarif etmi tir. Ancak böylesi geri
ad mlarla bir ad m ileri at labilece ine yap lan
vurgu önemlidir. Ve bu tarif ayn zamanda
bir tarih bilincini de ortaya koymaktad r.
Çin-Japon Sava (1937-1945)
Uzun yürüyü ten sonra Japonlarla sava mak için haz rl k yapan komünistler, ayn
zamanda ensi bölgesinde reformlar yapm ,
itim kampanyas ba latm lard r. “Çinli
Çinliyle de il Japonlarla sava mal ” slogan
bütün Çin’de yank uyand rm r. Komünistler
Japonlara kar Nankin’ deki rejim gibi (Çan
Kay ek’in rejimi) boyun e meyeceklerini,
Japonlarla sava maya kararl olduklar ilan
ederken halk n da önemli oranda deste ini
art yorlard . Çan Kay ek’in emrindeki kuvvetler ise Mançurya’da Japonlara yenilip çekilen kuzeydo u ordusuyla, bölgedeki da lan
Say 48 2011
ve inançs zla an birliklerden olu maktayd .
Japonya 1937 y içinde bütün Çin’i istila
etmeye kalk nca Çan Kay ek ile komünistler
aras nda bar yap ld ve böylece Çin Devrimi’nde Japon emperyalizmine kar sava
ba lad . Japon ordusu 7 Temmuz 1937 de
kuzeyden Pekin’e sald rd ve Marko Polo
Köprüsü’ne kadar geldi. Çok geçmeden Japon
donanmas angay’ bombalad ve kente
asker ç kartt . Japonya Çin’i tam bir sömürge
haline getirmek istiyordu. Japonlar n Pearl
Harbour’a yapt klar bask ndan sonra Amerika’n n sava a girmesi durumu de tirdi
ve sonuçta Japonya sava
tüm cephelerde
yenilgiye u ramas n yan nda Hiro ima ve
Nagazaki’ye at lan atom bombas nedeniyle
teslim oldu. Böylece Çin-Japon Sava da
sona ermi oldu.
Halk Cumhuriyeti’nin Kurulmas (1949)
Japonya’n n teslim olmas üzerine Çin de
komünistlerin egemen olmamas için gerek
Amerikal lar gerek Çan Kay ek hükümeti
taraf ndan önlemler al nmaya ba lanm r.
lk önlem olarak General MacArthur, Çin
deki Japon ordu komutan na “komünist kuvvetlere teslim olmayacaks z. Silahlar
sadece Komintang birliklerine b rakacaks z”
eklinde dikkat çekmi tir. Bu dikkat çekmeyi
Çan Kay ek’in Japon kumandan na “Komintang birlikleri gelene kadar komünistlere
kar direnin ve Komintang birlikleri gelince
de teslim olun” emri izlemi tir.
Gerek ba ta ABD olmak üzere emperyalist
güçlerin ve gerekse de Komintang’ n bu güçten dü ürme ve ku atmay esas alan uygulamalar na kar ÇKP zaman kazanmak için
Çan Kay ek’e iki anla ma yapmay önerir.
Çan Kay ek’in de zaman kazanmak için
kabul etti i bu antla malar Ekim 1945 ve
Ocak 1946’da imzalan r. Antla malara göre
Çin’de Komintang ve ÇKP koalisyonuna dayal
demokratik bir hükümet kurulacak ve komünist güçlerle Komintang güçleri birle ecektir. Komünistler ABD’nin Komintang ordular yeniden örgütleme ve e itme iste-
KOMÜNAR
mine kar ç kmaktad r. Komintang ise komünistlerin toprak reformunu yaymalar
istememekte ve ayr ca demiryollar n kesilmesine muhalefet etmektedir. Di er yandan
içeride orta s
n çökmesi, enflasyon ve
köylülerin topraklar na kavu mak için f rsat
beklemeleri de i birli i için zorluk yarat yordu. Ortak hükümet aray bu kar kl
restle meler ve var olan iç-d ko ullar nedeniyle en ba ndan suya dü mü oluyordu.
Ayr ca Amerika ve Rusya aras nda so uk sava n ba lamas ve her iki gücün de kar taraflara destek olmas , koalisyon çal malar n
devam etmesini zorla
yordu. Bu süreçte
ABD aç kça Çan Kay ek hükümetinin yan nda
yer al rken, SSCB ise ancak dolayl ekilde
komünistlere destek veriyordu.
Bu ekilde 1947 y na gelindi inde devrim
sava lar n son a amas ba lam oluyordu.
Komünistler ve Komintang ordular ya anan
iç sava ta daha iyi örgütlenerek sonuca ula mak istiyordu. Bu nedenle de ÇKP’nin halk
ordusu güneydo uya inerek Komintang ordular bölmek için hareket ederken, Komintang güçleri de,kuzeydeki demiryolu ba lant
sa lamak için hücuma geçti. Ancak
Komintang’ n en iyi ordular antung’da a r
bir yenilgi ald . Y l sonunda Komintang ordular n Mançurya ile de ba lant lar kesilmi
haldeydi. Böylece kuzey tamamen komünist
güçlerin elinde kald .
Sava bu ekilde bir y l boyunca çe itli
cepheler de sürdü ve 1948’e gelindi inde
komünistler tüm alanlarda üstünlü ü sa lad
ve sonbahar da komünistlerin büyük sald
ba lad ktan sonra. Kuzey Çin’deki son Komintang kuvvetleri de çekilmek zorunda
kald . Ekim ay nda Mançurya için kesin sava lar yap ld ve kuzey tamamen ve kesin
olarak art k komünistlerin eline geçmi oldu.
ubat ay nda Pekin’in al nmas ve Nankin
bozgunu ile de Çan Kay ek ordular n kesin
yenilgisi ilan edildi. Yenilgiye u rat lan Komintang lideri Çan Kay ek, ‘Milliyetçi Çin’
de denilen Tayvan’a çekilip orada ABD yanl
bir hükümet kurdu.
93
KOMÜNAR
deolojik-Teorik Dergi
1 Ekim 1949’da komünistler, ba kentleri
Pekin olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruldu unu dünyaya ilan ettiler. Böylece Çin’de
milyonlarca insan n ölmesi ile sonuçlanan
devrim sava lar sona ermi , yeni bir devlet
kurulmu ve ‘sosyalizme’ giden yolda yürünmeye ba lanm .
Burada sosyalizmi t rnak içine ald k.
Çünkü ad na ne denilirse denilsin, hangi s f
öncülüklü olursa olsun hiçbir devlet sosyalizme gidi in garantörlü ünü yapamaz. Aksine
sürekli üretilen iktidar yolu ve her türden
tekelle me e ilimi ile devlet, toplumculu un
de il ancak toplumu da tman n teminat
olabilir. Bu nedenle de reel sosyalizmin di er
alanlarda oldu u gibi Çin’deki temel yan llar ndan birisi de devrimin devlet kurmaya
yönelmesi olmu tur.
25 maddelik ba k alt ndaki program tasla ,
köylük bölgelerde sosyalist e itim hareketinin
nas l yürütülece ini anlat yor, yüksek düzeydeki parti kadrolar n kol gücüyle çal mas zorunlu k yor ve “alanlarda ya amak”
slogan gündemle tiriyordu. “Hastal tedavi ederek hastay kurtarma” politikas srarla vurgulan yor, bununla birlikte yeni ilkeler de belirtiliyordu. Buna göre, önderlik
er tamamen kar devrimcilerin ya da yozla
unsurlar n eline geçmi se, halk kitleleri
ayaklanarak yönetimi ele geçirecekti. Yozla
parti liderlerinden yönetimin ar nd larak ele geçirilmesi kavram Kültür Devrimi’nin özüydü ve halka bu tür yönetimlere
Kültür Devrimi
1964 y na gelindi inde parti örgütünü
mevcut haliyle art k çal rmayaca
aç kça
gören Mao, sosyalizm aleyhine çal klar
iddias yla bir çok alandaki parti örgütlerine
ve kadrolar na kar önlem almaya ba lam .
Özellikle parti içindeki ‘sa
revizyonist’
kanat oldukça güç kazanm , ülkenin önemli
bir çal ma alan eline geçirmi ve ‘kar
devrim’ çal malar yo unla rm . Bu
çal malar, Mao’nun yard mc olan Liu ao
Çi ve onun etraf nda kümelenen bir grup taraf ndan yürütülüyordu. Mao bu durumu a mak için Kültür Devrimi ad alt nda büyük
ve oldukça kapsaml bir ‘düzeltme’ ve ‘ar nrma’ hareketine giri mi ti. Parti örgütü
bir meyve a ac na benzetilirse, bu meyve
ac a dan yukar ya do ru iyice sarsmak
gerekiyordu; öyle bir sars lmal yd ki, tepesindeki çürümü meyvelerin hepsi dökülmeliydi. Bu sars nt döneminde de devrimin
temel dayana Çin halk ya da ÇKP örgüt ve
kadrolar de il Halk Kurtulu Ordusu’ydu.
Mao, 1964 y
n ocak ay nda merkez
komitesine Kültür Devrimi hakk ndaki bir
program tasla ile birlikte Çin’in ekonomik
kalk nmas na ili kin bir plan tasla da sundu.
bir meyve a ac na benzetilirse,
94
Parti örgütü
bu meyve a ac
a
dan
yukar ya do ru iyice sarsmak
gerekiyordu; öyle bir
sars lmal yd ki, tepesindeki
çürümü meyvelerin hepsi
dökülmeliydi
kar ayaklanma öneriliyordu. kinci ilkeye
göre ise, parti örgütleri yozla
nda yeni
bir önderlik çekirde i olu turuluncaya kadar,
yönetimi geçici olarak yoksul ve alt-orta
köylü örgütleri ele geçirecekti. Bu örgütler
parti yönetiminin yerini almayacak, ancak
parti örgütü yerel kaynaklardan olu uncaya
kadar yönetimi geçici olarak ellerinde bulunduracaklard . Bu ilke de birçok parti bürokrat deh ete dü üren çok yeni bir sistem
öneriyordu.
Mao devrimin ilk y llar ndaki çizgisine
dönmü tü. Mao’nun Halk Kurtulu Ordusu’nu
devrimin koruyucu ve ba lat
olarak gördü ü bir kez daha anla yordu. “Halk Kur-
Say 48 2011
tulu Ordusu’ndan Ö renelim” slogan yla
kitlelere birçok olumlu örnek sunuluyordu.
Kentlerde siyasi e itimi canland rmak amayla ba lat lan bir kampanya sonucunda
Halk Kurtulu Ordusu’nun birçok subay ve
askeri, ‘sivil’ örgütlere atanm . Bu ekilde
de ‘sivil’ ve ‘asker’ görevliler aras nda birbirinden ö renme tutumu güçlendirilmi oluyordu. Kar la klar birçok i nelemeye karn, mütevaziliklerini ve çal kanl klar koruyan Halk Kurtulu Ordusu askerleri, tüm
samimiyetleri ile “Yap Dü ünelim” slogan
dillerinden dü ürmüyorlard . “Halk yüceltin”,
“Halk Kurtulu Ordusu’nu Yüceltin!” kampanyalar yla halk kitleleri ve HKO aras ndaki
Kültür Devrimi’nin
özü ve en temel de eri
‘revizyonizme’ kar mücadeleydi
ve Mao, Çin’i revizyonizmin
ihanetinden korumakta sonuna
kadar kararl yd
ba lar oldukça güçlendirilmi ti. Her halk komününe yollanan HKO birimleri kuyular kayor, tepeleri düzeltiyor, yollar onar yor,
aç dikme kampanyalar düzenliyor ve eski
toprak a alar taraf ndan örgütlenmi silahl
çeteleri etkisizle tiriyorlard . Ayr ca 1964
nda düzenlenen yaz kamplar nda 600
bin genç ö renci ve ö retmen, yüzme, atletizm
ve silah kullanma e itim alm . Bu kamplar n
amac , bedensel güçlülük ve moral yüksekli i
olarak belirlenmi tir.
1964’te ba lat lan Kültür Devrimi ile ba lat lan sosyalist e itim hareketi sonucunda,
köylü örgütleri güçlenmi ve sesleri daha
etkili ç kmaya ba lam . Parti üyeleri ve
halk kitleleri aras nda, Mao Zedung’un nas l
KOMÜNAR
bir Çin yaratmak istedi i dü ünsel olarak
art k daha iyi kavran yordu. 1964 Aral k ve
1965 Ocak aylar nda toplanan siyasi merkez
komitesi ve geni letilmi çal ma konferannda Mao, bir kez daha fakat çok daha özlü
sözlerle Liu’ya kar mücadele ba latm .
Kültür Devrimi’nin özü ve en temel de eri
‘revizyonizme’ kar mücadeleydi ve Mao
Çin’i revizyonizmin ihanetinden korumakta
sonuna kadar kararl yd .
Mao Kültür Devrimi’nin yönetiminden
sorumlu olan gurubu görevden alm ve yeni
bir örgütlenmeye gitmi ti. Her eye ra men
Kültür Devrimi’ni devam ettirmeye kararl yd .
Mao yak n çal ma arkada lar na büyük bir
mücadeleye haz rlanmalar , kitlelerden
kendilerine yönelik iddetli ele tirilerin gelece ini, bu ele tirileri can kula yla dinlemelerini, kitlelerin gerçek duygu ve dü üncelerini iyice kavramalar gerekti ini belirtmi ti.
“Büyük Kültür Devrimi’nin ate ini kendinize
yöneltin. Devrim ate inin sizi yakmas ndan
korkmay n. Baz yolda lar, ba kalar na kar
çok iyi mücadele ediyorlar, ama kendilerine
kar hiç de ba ar de iller.”
Mao yak n çal ma arkada lar yla ileti im
içinde olaylar yak ndan izliyordu. Ancak en
çok üzerinde durdu u konu, kitlelerin gerçek
anlamda aya a kalkmas yla, partinin karanl k
yüzünün aç a ç kar lmas ve burjuva egemenli inin sona erdirilmesiydi. Geli en devrim hiçbir düzeltme hareketinin, sosyalist
itim kampanyas n yapamad
yapm ,
partinin karanl k yüzünü bütün yönleriyle
tabandan en üst düzeye kadar halk n gözü
önüne sermi ti ve zaten Mao’nun amac da
buydu. Kültür Devrimi, Çin’in gelece in dünyas nda üstlenece i kritik rol do rultusunda
ülkeyi politik ve stratejik olarak haz rlamak
amac yla yürütülmü , iradi, uzun soluklu ve
kararl bir mücadeleydi.
1966’lara gelindi inde, Kültür Devrimi
önemli oranda amac na ula
, kültür cephesinde birle me sa lanarak önemli bir geli me yarat lm . Yine 1966 y nda Kültür
95
KOMÜNAR
Devrimi’nin tar m ve sanayi sektörlerinde
de ba ar ya ula
resmen aç klanm .
Art k devrim her okulda üçlü bir ittifak temelinde (ö renciler, kadrolar ve ö retmenler
aras nda) mücadele, ele tiri ve dönü türme
ilkesine uygun olarak okullardaki revizyonistlerin aç a ç kar lmas için sürdürülecekti.
Ders kitaplar ve e itim programlar yeniden
yaz lacakt . Kültür Devrimi ile amaçlanan
hedefler büyük ölçüde ba ar lm , ‘sa -revizyonist’ anlay önemli ölçüde tasfiye edilmi , halk ç kar ve iradesini esas alan yeniden yap lanma sürecine girilmi ve böylelikle devrimin gelece i daha da sa lamla lm .
Devrim Ö retmeye Devam Ediyor
Çin Devrimi dünya devrimleri içerisinde
tecrübe, strateji ve taktikler aç ndan en
zengin olanlar ndand r. Fakat Çin Devrimi’ni
dünya devrimcileri aç ndan bugün için as l
olarak önemli k lan iki yan öne ç kar labilir:
Birincisi; Marksizm-Leninizmin dogmatik
olarak kavranmadan Çin’in somut ko ullar na
göre uygulanmas r. Bu, halk sava nda somutlanm r. Devrim Marksist teoriye göre
sadece i çi s
na dayand lmam r. Zaten
feodal Çin’de i çi s
yok denecek kadar
azd . Bu yüzden önceki pratik ve teoriler ol96
deolojik-Teorik Dergi
du u gibi Çin’e uyarlanmam r. Daha önce
zafere ula
bir tek Sovyet devrim deneyiminin olmas , ilk etapta Çinli devrimcileri
taklide sürüklemi se de, ard ndan kendi deneyimleriyle ö renerek, ö reterek, pratikten
dersler ç kartarak bir rota tutturmu lard r.
kincisi; halk n %90’ n okuma yazma
bilmedi i, nüfusun %85 kadar n köylerde
ya ad , her türlü mistik, geri dü ünceyle
halk n kand p ‘cahil’ b rak ld bir ülkede
Çinli devrimcilerin bu yoksul köylüleri örgütleme ve kadrola rmadaki ustal klar r.
üphesiz ki, bu tablonun büyük ustas da
Mao’dur. Çin’deki mücadelenin geli imi boyunca gerek politikalar , taktikleri belirlemede, gerekse de bu politikalar hayata geçirmede, prati i örgütlemede Mao hep vard r.
Bu yüzden Çin Devrimi ve Mao birbirinden
ayr lmaz bir bütündür. Birini anlatmak dierini anlatmak demektir.
Allah n Da nda Marksizm
Mao ba ndan itibaren partinin ‘sa oportünist’ önderli inden farkl dü ünüyordu.
Sürekli köylülerin aras nda bulunup onlar
itiyor, dertlerini, taleplerini dinliyordu.
Mao k l siyasi üs kurma çal malar için
köylüleri örgütlemeye ilk gitti i zaman
ÇKP’nin sa ve sol anlay lar ayn noktada
Say 48 2011
bulu mu , “Allah n da nda Marksizm mi ö retilir’” sözüyle yoksul köylülere bak lar
ortaya koymu lard . Her iki sapma da devrimin sadece proletarya ile gerçekle ebilece ini
dü ünüyor, yüz milyonlarca ki iden olu an
devi görmüyorlard . Dizginsiz bir sömürü
ve bask alt nda ya ayan bu halk ‘cahil’ b ralm . Ancak tarihi düz bir mant kla ele
alan bu anlay yan lm . Devrimi yapan
horlanan bu halk olmu tu. Önemli olan ise,
yeter ki kitlelere gidilsin ve onlar e itilsinörgütlensin.
lmayan Tek Kale Kitlelerdir
Bir devrim kitlelere dayanmak zorundad r.
Aksi takdirde mücadeleyi kazanmak mümkün
olmaz. Bunun için kitleleri harekete geçirmek
gerekir. Bu gerçe i iyi bilen Mao, kitlelere
olan güvenini, “y lmayan tek kale kitlelerdir”
sözüyle ifade etmi tir.
Bir devrim için gerekli olan silah do ru
bir ideoloji ise, halk bu ideoloji ile donatmak
zorunludur. te bu nedenle de Mao, Marksizm
ideolojisini entelektüel ayd nlardan, ehirlerden al p da lara yoksul köylülere ta
r.
KOMÜNAR
Mao’ya göre “kitleler her eyi yapabilirler,
do ru dü ünceyi kavrad zaman bu düünceyi yeri gö ü alt üst edebilecek muazzam
bir maddi güce dönü türürler.” E itilen halk n
yarat
yla sava zenginle tirebilece ine
inanan Mao, bunu bizzat kendi deneyimlerinde ya ar.
Çin’de kitleleri devrimci mücadeleye katmak için sürdürülen e itim faaliyetinde hedef
kitle, her insand r. Tüm ön yarg lardan uzak
bir ekilde kimse bu e itim faaliyetinden
lanmam r. Hatta toplumun en geri
kesimi olan lümpen proletarya, dilenciler ve
haydutlar da e itilerek mücadeleye kazanlm r.
Anyuan’daki madenlerde i çileri örgütlemeye giden Mao, ço unun okuma-yazma
bilmedi ini görür, fakat bu Mao’yu y ld rmaz,
tüm olanaks zl klara ra men topra a çubukla
yazarak bu i çilere okuma-yazma ö retir ve
onlar örgütler. Bu i çilere “tarih sizin elinizdedir, tarihi siz yapacaks z” diyen
Mao’nun bu dü üncesi bir süre sonra gerçek
olur. Çin devriminin temeli olan k l ordunun
ilk çekirde i Anyuan’daki bu ‘cahil’ i çilerden
97
KOMÜNAR
olu ur. Bir k sm devrimden sonra Çin Halk
Cumhuriyeti’nde büyükelçilik gibi ileri görevlere kadar yükselmi tir.
Marksizm’i Çin’in Özellikleriyle Yo urmak
Mao için kitleleri e itmenin belli bir kal
yoktur. E itim için akla gelebilecek her yol
uygulanabilir. Ancak halk n anlayabilece i
bir dille konu mak, anlatmak e itim faaliyetinin temelini olu turmaktad r.
“Marksizm’in her belirtisi mutlaka Çin
özelli i ta yacak bir biçimde Çin’de somut
olarak uygulanacak yani Marksizm’i Çinin
somut özelliklerinin
nda uygulama bütün
partinin bir an önce kavramas ve çözmesi
gereken bir sorun olmaktad r. Yabanc , basma-kal p yaz lar n yerini Çin halk n çok
sevdi i yeni ve canl Çin tarz almal r.” diyen
Mao, Marksizm’i halka soyut olarak anlatanlar kitabi ve halka uzak olmakla ele tiriyordu.
itimde, üslupta sadele tirme Mao’nun
vazgeçemedi i çok önem verdi i bir yand .
çi ve köylüleri e itirken çok sade ve anla r
bir dil kullan rd . Siyasi gerçekleri halka anlat rken, halk n gelenek görenek, kültür ve
tarihinden yola ç kar, halk hikayeleriyle, atasözleriyle, mitolojik öykülerle bunlar halka
kavrat rd . Tabii ki bu ekilde halk e itebilmek için halk iyi tan mak gerekir. Mao ise
halkla zaten iç içeydi, onlar iyi tan r, kültürlerini iyi bilirdi. Parti kadrolar n da Çin tarihini çok iyi bilmeleri gerekti ini hep ö ütlerdi. Tüm bunlar Marksizm’in Çinlile tirilmesinin bir göstergesiydi.
Halk e itirken sadece anlatma biçiminde
bir yöntem Çin’de benimsenmemi tir. E itimin as l biçimi olan pratik içerisinde, siyasi
faaliyet içersinde halk bilinçlendirmek temel
yöndü. Bunun en somut örne i köylü birlikleriydi. Köylü birlikleri halk n örgütlülükleriydi. Bu örgütlülüklerde halk kendi demokratik i leyi ini kurmu , adaletinden savunmas na kadar tüm sorunlar bu örgütlülükler içerisinde çözerek, kendi kendini yönetecek kendi gücünün fark na varm r.
98
deolojik-Teorik Dergi
Kitlelerden Ö renmeli, Kitlelere
retmeliyiz
Köylü birlikleri için Mao öyle der: “On
bir hukuk ve siyaset bilimi okulu aç lm
olsayd ; köylülük bölgelerin en uzak kö elerindeki kad n-erkek, genç-ihtiyar tüm halka
köylü birliklerinin bu kadar k sa zamanda
verdi i siyasi e itimi verebilir miydi? Sanm yorum.” Gerçekten buralardan binlerce kadro
km , kurtar lm bölgelerde ileri sorumluluklar yüklenmi lerdir.
Halk n bu zenginli i mücadeleye de yanr. Parti kadrolar n da halk n bu zenginli inden ö renecekleri çok ey vard
elbette ki. E itim faaliyeti tek tarafl olamazd .
Mao’ya göre bu “kitlelerden ö renmeli, kitlelere ö retmeliyiz” slogan nda somutlanm .
Gezdi i yerlerde Mao, halk n sorunlar dinler ve sürekli notlar al rd . Halk n deneyimlerini hiç bir zaman göz ard etmez, ö renmeye çal rd . “Onlardan ö renece im o kadar çok ey var ki; onlar benden o kadar çok
ey biliyorlar ki” sözü Mao’nun yaln z ö reten
de il ö renen, mütevaz bir yakla
n ifadesidir.
Halk kitlelerini örgütleyebilmek için hiçbir
yol ve yöntemi yads mam r. Sava n bu
kadar keskin ve iddetli yürüdü ü ortam da
dahi Mao, di er mücadele ve örgütlenme biçimlerini d lamam , tam tersi her zaman
için önemine vurgu yapm r. Kitleleri harekete geçirmeliyiz ama nas l sorusuna Mao,
“Onlar seferber etmeliyiz. Sözle, bültenlerle,
gazetelerle, bildirilerle, kitaplar ve bro ürlerle,
tiyatro ve filmler arc yla, okullar arac yla,
kitle örgütleri ve kadrolar arac yla seferber
etmeliyiz.” cevab yla her eyi mücadelenin
bir arac haline getirmek gerekti ini belirtir.
Nitekim bu sözlerin hiç biri Çin’de sözde
kalmam , sokak tiyatrosundan gazete ve
dergisine kadar hepsi mücadelenin bir arac
olmu tur.
Çin Devrimi yüzy llard r horlanm , sömürülmü ‘cahil’ b rak lm ve sadece itaat
etmenin ö retildi i bir halk mücadeleye
katmas yan yla çokça ö reticidir.
Say 48 2011
Kar devrime kar yürütülen k yas ya
bir sava ta bu halk katledilmi , uzun yürüyü
gibi zorluklar n a ld
anlatan manifestolar
bu halkla yaz lm r. Kar -devrimin en güçlü
göründü ü bir s rada, kimilerinin devrimin
yenilgisine hükmetti i bir anda, kimilerinin
Mao’nun k l siyasi üslerinin iflas etti ini
dü ündü ü bir zamanda, on binler tüm olanaks zl klara kar n yola koyulmu , yoksullardan ve cahillerden olu an K l Ordu’yla
Çin’i bir ba tan bir ba a on binlerce ehit
vererek a
, sonras nda ise tüm Çin’i toplumculu un bir kalesi olan özgürlük alan
ilan olarak etmi lerdir. Nihayetinde zafer de
bu halkla kazan lm r. Halka gidildi inde,
halka güvenildi inde, halk do ru yol ve yöntemlerle e itildi inde, halk n bunu kar ks z
rakmayaca n en somut kan Çin Devrimi’dir. Birçok yerde “Köpekler ve Çinliler
giremez” diye yaz lan levhalarda a
lanan
Çin halk aya a kalkm , dünyay sarsm ve
emperyalizmi ülkeden kovarak tüm insanl k
için umut kayna olmu tur.
Mao, “Çin bir kez aya a kalkt . Bizi art k
layamayacaklar” sözüyle zaferin müjdesini vermi tir. Tüm bu yönleriyle Çin Devrimi, dünyadaki ve ülkemizdeki devrim mücadelelerine yol göstermeye ve ö retmeye
devam ediyor.
Önder Apo ve Mao
Önder Apo ile Çin halk n Önderi Mao
Zedung’u birçok noktada kar la rmak
yanl olmayacakt r. Her eyden önce her iki
önderin de, büyük istila ve talan meydan na
çevrilmi ülkelerinin kurtulu u için verdikleri
mücadele ‘Uzun Süreli Halk Sava Stratejisi’
temelinde ba lam r. Dünya görü lerinde
Marksizm ö retisini esas almakla beraber,
bunu hiçbir zaman basma kal p uygulamaya
kalkmam , kendi ülke ve halk gerçekliklerine
göre uyarlamay bilmi lerdir. Yine her ne
kadar emekçiler ve i çiler dayand klar temel
flar olsa da, yarat lacak yeni ya amda
bütün toplumsal s f ve katmanlar n da yer
alaca inanc yla hareket etmi lerdir. Bu ne-
KOMÜNAR
denle de uzla maz klasik sol s f teorisini
bir kenara b rakarak bütün toplumsal dinamikleri verilen bu mücadeleye kanalize etmi ,
hatta özünde devrimin temel ilkelerine kar
olanlar bile uzun veya k sa süreli olarak mücadelenin hizmetine sokulmu tur.
Önder Apo ile Mao Zedung aras ndaki
di er önemli bir benzerlik de halka olan büyük ba klar ve onlara duyduklar büyük
sayg ve inançt r. Mao bu konuda gerekti inde
yozla an parti yönetimlerine ve örgütlerine
kar ayaklanma hakk verecek kadar halk
inisiyatifli k lm ve halk yarat lan de erlerin
temel güvencesi olarak görmü tür. Ayn ekilde Önder Apo da, “halk n gücü tanr sald r”
belirlemesiyle halk iradesini ve gücünü ortaya
karmada büyük bir çaban n sahibi olmu tur.
Önderli imizin bu anlamda halkta ortaya ç kard düzey, 15 ubat komplosuyla büyük
bir ba k ve güç olarak d a vurmu , dünyay
ve bütün parti kadrolar
rtacak kadar
yüksek bir düzeyde oldu unu bütün dünyaya
ispatlam r. Yani Önderlik halka tanr sal
bir misyon -yaratma misyonu- yüklerken,
halk da kendisine tarihin hiçbir döneminde
görülmemi bir ekilde verilen bu de ere
lay k olmaya çal
, Önderli ini yüceltmi tir.
Öte yandan parti içi mücadelede yolda lara
ve sorunlara yakla m biçimleri de dikkate
de erdir. Her iki önderlikte de görülen temel
yakla m insana olan büyük güven temelinde,
de ece ine dair ta lan mutlak inançt r.
En kötü çizgi suçu i lemi parti üyelerine
bile kendilerini düzeltmeleri için tekrar
tekrar ans verilmi ve büyük sab rla kendilerini de tirmeleri için f rsat tan nm r.
Çünkü birey ahs nda kazan lan zaferin, toplumsal de imin ve kurtulu un da olmazsa
olmaz önko ulu oldu u bilince ç kar lm r.
üphesiz ki daha sayabilece imiz birçok
ortak yan vard r. Ama bütün bunlar n yan nda
Önder Apo ile Mao Zedung’un ç
ko ullar
birbiriyle kar la
lmayacak kadar farkl r.
Her eyden önce Çin Devrimi Mao daha do madan önce ba lam , büyük direni ler ve99
KOMÜNAR
rilmi ve yine Sun Yat Sen gibi demokratik
halk öncüleri ortaya ç km r. Yani Mao s rdan ba lamam r, öncesi vard r ve devrimi
örgütlemenin ko ullar oldukça olgunla
r.
Ayn ekilde bu ko ullar Çin Devrimi’nin her
döneminde de var olmu tur. Ama Önder
Apo’nun hiçbir zaman böyle bir ans olmar. Önder Apo s rdan hatta s n da
alt ndan ba layarak önce zemin yaratm ,
de er ortaya ç kartm ve ondan sonra mücadeleyi ete kemi e büründürmü tür. Yaratt
de erler defalarca bitirilmek istenmi , bilinçli
veya bilinçsiz bir ekilde devrimi ve mücadeleyi yenilginin e ine getirme çabalar ve
anlay lar yla kar kar ya kalm olmas na
ra men, Anka Ku u gibi kendini yeniden yeniden yaratm , yaratt kça da devrimin yürütülmesi için gereken zemin ve olanaklar
ortaya ç karm r. Bu durum bugün halen
de bu ekilde devam etmektedir.
Di er yandan devrim sürecinde Mao’nun
yaratt kadrolar ona ideolojik, örgütsel, askeri vb. anlamda büyük destek sunarak yükünü hafifletmi lerdir. Hatta Mao’ya kar
faaliyet yürütenler bile, kar ideolojik ve
iktidar sava yürütmü olmalar na ra men
örgütsel görevlerini k smi olarak da olsa yerine getirmi lerdir. Kendi gerçekli imizde
bunu ele ald
zda, kadrolar n büyük emeini inkâr etmemekle beraber gerçekle en
biraz bunun tersi olmu tur. Objektif ve sub100
deolojik-Teorik Dergi
jektif anlamda ortaya ç kan pratik, genelde
Önderli in yükünü hafifletmekten çok a rla rmaya dönük olmu tur. Önderlik bu durumu ‘yetmez yolda k’ olarak de erlendirmi tir. Bu konuda ciltler dolusu çözümlemeler
yapm r. Bu da Önder Apo ile Mao Zedung
aras nda mücadele ko ullar aç ndan yaanan farkl klar anlam nda önemli bir husustur.
Di er yandan de en ko ullar çerçevesinde ortaya ç kan veriler ve deneyimlerin
ortaya ç kard sonuçlara ba olarak yaanan paradigma çerçevesinde Çin Devrimi’ne
ve önderli ine bakt
zda kullan lan yöntem
ve araçlar n d nda tarihe ve güncele bak
konusunda ciddi ele tirilerin geli tirilmesi
gerekti i de aç kt r. Devlet-devrim, sava iktidar- demokrasi-çevre-kad n vb. gibi konularda bu anlamda farkl de erlendirmeler
de yap labilir. Yap lmal r da.
Bütün bu gerçekler temelinde kendi Önderlik gerçe imizi de erlendirdi imizde,
onun temel karakteristik özelliklerini parçal
olarak “tarihe yön veren” bütün büyük önder
ve ki iliklerde görmek mümkündür. Ama
er Önderli imize en yak n önderlik hangisidir denilirse, Mao Zedung’tur demek
yanl bir tespit olmayacakt r.
Yine de unutulmamal r ki, her Önderli in
kendine göre ve ona özgü özellikleri vard r
ve bu özellikler onu orijinal ve sayg n k lar.
Küresel imparatorluk a amas ndaki kapitalizmin do as çözümlenmeden, özgür ya ama ili kin program ve form kestirmenin her tür
sapt lmaya aç k olaca birçok tarihsel örnekten anla lmaktad r.
Söylenecek her söz, yap lacak her eylem, di er bir deyi le teori-pratik
rakibinin sahas nda kendine rol biçemez. En az ndan dört yüz y ld r
hegemonik bir hal alan kapitalistik modernitenin gelenekselle en, en
fanatik dinden daha çok kültle en kavram ve uygulamalar na kar en
yetkin evliya, peygamber ve Budistik yakla mlar geli tirilmeden,
sistemin de irmenine aptalca su ta maktan kurtulunamaz.
Kapitalist modernitenin ideolojik hegemonyac
nda sa lanmaya
çal lan amaçlar n ba nda hakikat kavram na ve eylemine ili kin
tarihsel toplumsal gerçekliklerin karart lmas ve bast lmas gelir.
Esas sorun olan toplumsal kimli e yönelik tehditler hakikatin konusu
olmaktan dü ürülürken, yerine bireycilik ikame edilmeye çal lm r.
nsan haklar bu ba lamda istismar konusu edilmi tir.
Kendini do rucu ideoloji olarak sunan sistem kar
görü ler bile
modernite paradigmas
a ma cesaretini göstermeye yana mazlar.
Liberalizm sistemin resmi ideolojisi olarak sa ve solu üzerinde tekelini
günümüze kadar sürdürebilmi tir.

Benzer belgeler