komünar - Komunar.NET
Transkript
komünar - Komunar.NET
KOMÜNAR 2005 Sosyalizmden Ku ku Duymak nsandan ve Onun Gelece inden Ku ku Duymakt r Kas m-Aral k-Ocak 2010-2011 l-6 Say 48 Üç Ayl k deolojik-Teorik Dergi YA “KAP TAL ZM” YA “ÖZGÜR YA AM” NDEK LER... Gerçe in Dili Olarak Sanat Ve Edebiyat........................3 Son Kölelik Düzeni: KAP TAL ST MODERN TE......................12 Kapitalizm, Devlet ve ktidar n Neresindedir?............................................24 Kapitalist Modernitenin Dinsel ölenleri: ÜÇ “S” LER..................37 Kapitalizm En Geli mi ve Kurumla Zor Temelinde Kapitalist Modernitenin Resmi deolojisi: L BERAL ZM.............52 Kapitalist Modernite Döneminde Kültür ve Ahlak n Ba ca Özellikleri.......76 Bir Art k-De er, Birikim Tarz r Gerçek Bir Halk Sava : N DEVR ...............................................90 KOMÜNARDAN 2005’in Aral k ay ndan bu yana 48. say ç karan dergimizin yay m hayat girerken yeniden yolda larla birlikte olman n onuru ile ‘merhaba’ diyoruz. n 6. y na Yolda lar Geçti imiz 2010 y nda, halk z ve mücadelemiz aç ndan kader-belirleyici geli meler ya anm r. Özellikle Kuzey’de sömürgecilik, ya am n her alan nda soyk dayat rken, Önder APO’nun perspektifleri ve fiili öncülü ü ile Partimiz ve Halk z, bu y l içinde dü man sadece ulusal boyutta de il uluslararas alanda da darbe yemesini ve hesaplar n bozulmas sa lad . Önderli imizin belirledi i 1 Haziran hamlesi ile mücadelemizin 4. döneme girmesi, 35 ll k dirili ve kurulu mücadelesi aç ndan bir dönüm noktas oldu. KCK operasyonlar ve yarg lamalar na ba olarak geli tirilen askeri operasyonlar n kar na böylesi bir hamle ile ç lmas , sadece TC’nin de il PKK’yi de tasfiye edece ini sanan tüm güçlerin hesaplar bozdu. Bu nedenle de Türkiye- ran, Suriye, Irak ya da Güney Kürdistan ve Türkiye- srail ili kileri yeni düzenlemelerle kar kar ya kald . Önderli imizin pe pe e geli tirdi i eylemsizlik kararlar ve Demokratik Özerklik statüsünün hayata geçirilmesi ça Türkiyeli güçleri, ABD ve AB siyasetini Kürt sorununun tart lmas içerisine aktif olarak çekti. Bütün bu vb. geli meler, devletin ve dayand güçlerin hesaplar bozdu u için AKP hükümeti önemli bir paniklemeyi ya amaya devam ediyor. imdi 2011 y ile birlikte, bir yan tasfiye di er yan da demokratik çözüm olan s rat köprüsü gibi bir sürecin içerisine giriliyor. Bu nedenle iyi temennilerle yeni bir y la girmekten ziyade, özgürlükteki srar ortaya koyan örgütlenme ve eylem düzeyini yakalama çabas elden b rakmamak gerekiyor. Dü man n tüm oyunlar bozmak, ayn zamanda onu azg nla rmak ya da pani e kap lmas na neden olmak anlam na gelir. O nedenle de azg nla abilecek olan dü man gerçekli ine kar en kapsaml gerilla ve devrimci halk sava na göre haz rlan rken onun, en ince-sinsi tasfiye yöntemlerine kar da uyan k olmak gerekiyor. Uyan kl k bilinç demektir. Sinsilik ise liberalizm silah yla donanm dü man n kar bile kendi hizmetine sokacak tecrübesinin olmas anlam na gelir. Bu nedenle 2011 y n iki a keskin b çak gibi olan özelliklerini dikkate alarak, kar oldu umuz kapitalizmin bir tak m temel özelliklerine dikkat çekecek konulara yer verdik. Çünkü özgürlü ün yolu anti-kapitalist mücadeleden geçiyor. Liberalizmin tüm oyunlar bo a ç karacak bilinç donan , özgürlük kazan mlar n teminat anlam na geliyor. Bunun için sadece insan ve toplumu de il, onlarla ilgili olan her eyi tüketim cenderesine alan kapitalist moderniteyi tan mak ve ona kar mücadele etmek demokratik uygarl kç çizginin bir gere i olmaktad r. te bu nedenle sadece yakla an seçimlere haz rlanmak ya da sadece demokratik anayasa çal malar yürütmek de il, tüm toplumsal alanlar n kapitalizme kar örgütlenmesi, demokratik özerkli in ya amsalla rman n bir gere i olmaktad r. Ancak bu ekilde Önderli imizin de belirtti i gibi “2011 y Kürt sorunun demokratik ve bar l çözümünün geli ti i bir y l olabilir.” Bu nedenle de “Bütün halk z demokratik seferberlik ruhuyla hareket etmeli” dir. te böylesi bir görev yakla ve bilinciyle “2011 y demokratik seferberlik y olmal r.” diyerek ba ta Önderli imiz, halk z ve yolda lar n yeni y kutluyoruz. Devrimci selam ve sayg lar zla KOMÜNAR Say 48 2011 GERÇE N D OLARAK SANAT VE EDEB YAT Abdullah ÖCALAN Ya am büyük bir olaya dönü türmek, ya am bir ulusa ve insanl a mal etmek insan n kendi elindedir. Bizim bütünüyle baarmak veya yapmak istedi imiz de budur. Bizim yapt z, ya am ulusla rmak, sosyalle tirmek, kültüre kavu turmak, çekici ve ya an r k lmakt r. Çocuklar gibi kendini kanrarak, a layarak, s zlayarak, ac nd rarak, sorun k larak bir yere var lamaz; çözümleyici Art k bu bir terbiye meselesidir. Bir arkada ailesine, “Siz neden beni büyük bir terbiyesiz gibi yeti tirdiniz” diye mektup yazm . Do rudur. Bize büyük bir terbiyesiz gibi yeti tirilmenin ac çektiriyorlar. Bütün çabalar z ancak s rl sonuç alabiliyor. Bunlara kocam bebekler diyoruz. Cücele me dedi imiz olay, iyi bir ya am biçimi de ildir. Devrimde cücelik bir hastal kt r. Siyasi mü- olmad ktan, görevlerde belli bir ilerleme olmad ktan sonra hiçbir yere var lamaz. Büyük bir duyarl kla, oldukça ilerletici bir yaklamla, sorumluluk anlay gösterdik. Çaba dedi iniz böyle sergilenir. Öyle ki, en hayati dersleri ve cesareti verdiklerimizin bile, bizi ve kendilerini nas l çarçur ettiklerini görüyoruz. Bunlar sadece kendilerini kolayca dü mana kapt yorlar. Verilen cesaretten bunu anl yorlar. Sadece ucuz ahkâm kesiyorlar. Halbuki bizim yakla mlar zdan hiçbir zaman böyle sonuç ç kar lamaz. cadelede cücelik hastal , özellikle devrimci büyümeyi sa layamayan n içine dü ece i durumdur ve yayg nca ya an lan da budur. Ki i ne yap p edip kendini büyütmeyi bilecektir. Devrimci büyüme, askeri büyüme, siyasi büyüme olmadan ya amak zordur. Gücü varsa herkes kendisini yeti tirsin. Bunu saprmaya, böyle çok çe itli sübjektif niyetlerle bo a ç karmaya gerek yok. Bununla hiçbir ey kazan lamaz. Parti de erleri kar nda lay k olmamak; ne kadar tutars z, ciddiyetten yoksun, ger3 KOMÜNAR çeklerin fark nda olmayan havai bir tip olundu unu gösterir. Bunlar da böyle bir mücadele sanat nda hiç yol alamazlar. Gerçeklerin Dili Sapt rmay Kabul Etmez. Gerçeklerin Dili Hep Ciddidir Biz zaten a rl kl olarak, Kürt ki ili ini bir yalanc n dili olmaktan ç karmak istedik. Demagojik bir dil olmaktan, gerçeklerle ba lant kaybetmi bir ki ili in dili olmaktan karmak istedik. Bunun tam tersine, temel de erlerle ba lant kurdurmaya, ya amla, özellikle ya am n temel sosyal, siyasal ve askeri yanlar yla ili ki kurdurmaya büyük özen gösterdik. Gerçe in Dilinin En Basit fadesini Buldu u Olay, Hitabettir Devrim, en ciddi sanat oldu una göre, devrimin hitabeti çok güçlü ve geli kin olmak durumundad r. Devrimci dönemler ayn zamanda güçlü hitabet dönemleridir. Devrimin temel sorunu siyasald r denilir. Siyaset ise yar yar ya hitabettir. Bütün güçlü siyasal olu umlar ve devletler ortaya ç kt nda, güçlü hatipler de ortaya ç kar. Hatta böylesi dönemlerde büyük bir hitabet yar ba lar. Bir Roma ça , bütünüyle hitapt r; yine klasik Yunan ça büyük hitabet ça r. slamiyet’in do unda büyük bir Arap hitabeti, belagat vard r. Nereden bakarsan z bak n, bütün önemli altüst olu dönemleri, ç süreçleri, güçlü bir hitabetle ba lar. Örne in, bir Kur’an’ n dili bile, büyük belagat ve hitabet örne idir. Ayetlerin, ezanlar n okunmas hep hitabettir. Yine Türk parlamentosu kuruldu unda, Mustafa Kemal nas l hitap ediyor! sacas ya am yak ndan ilgilendiren her önemli temel siyasal iddia, güçlü bir hitabetle yürütülüyor. Kürt insan , hitap aç ndan tam bir sa r dilsiz, konu amaz veya en b kt , en kaç rt tarz sergiliyor. Ne Kürtçe, ne Türkçe, ne de Arapça’y konu abiliyor. Hitap dili olmak urada kals n, normal bir konu ma diline bile sahip de il. Mesela, parti kadrolar n ko4 deolojik-Teorik Dergi nu malar gerek örgütlemede, gerekse e itim ve emir-komutada çok yetersizdir. Çok zarar veriyor. Hitabet tarz parçalay r, kaç rt r, özü aç a ç karmaktan uzakt r. Hitap, bir üsluptur, bir d ar ya yans biçimidir. Hitap, bir sanatt r. Öz olmazsa, birikim olmazsa, isterseniz ku dilini kullan n, bülbül olun, yine de etkili olamazs z. Güçlü Konu abilmek çin Muhteva, nanç Ve Azim Gereklidir Bunlar olmad ktan sonra nas l konu acaks z? Nas l hakim bir hitaba sahip olacaks z? Da k, sistemsiz birikimsiz ki i- likler konu amaz ve sa lam bir tarz sergileyemezler. Bu dersi insan za uygulamak demek, yar yar ya dilini tutup d ar ya çekmekle; sa , solunu, önünü törpülemekle mümkündür. Belki böylece belli bir tav r ve tarza dönü ebilir. Hitabet en etkili silahlardan biri oldu u halde, o silah sadece saflarda anlay Yetersizliklerini, karmakar kl derinle tirmekte kullan yor. Baz lar nda ezop dili, baz lar nda cümleleri yar m b rakma uzmanl var. Balar n da ise hangi dü üncenin anlat lmak istendi i belli de il. Anlatmak istedi inin onda birini bile bir cümleye s ram yor. çini d a vuru tarz gerçekten yürekler ac . Ben imdiye kadar güçlü bir parti top- Say 48 2011 lant nda sa lam bir hitaba tan k olmad m. Yani arkada lar n a ndan kelimeleri neredeyse kerpetenle ç kar yoruz. Aç k ki bu büyük bir zay fl kt r. Askerlik dilinde emir-komuta, hakim bir hitapla i ler. Bu, dinlendiren, sayg uyand ran, hatta otoriteyi hissettiren, gerekirse korkutan, gerekirse çok cesaretlendiren bir hitabetle yürütülür. Ama komutan olacaklara bak n; hepsi ölgündür, talimat vermeyi bilemez, terstir, cesaret vermesi gerekirken korkutur, korkutmas gerekiyorsa üzer. Her konuda oldu u gibi bu konuda da büyük bir yetmezlik sürüp gider. Bu neden böyledir? Kürt ki ili i bu kadar deforme olduktan, bu kadar gerçeklerle ba lant kaybettikten, biçimsizlik ve temelde de öz yoksunlu u sonucu bu kadar de tikten sonra, tabii ki güçlü bir hitaba, onun temel komutas na ula lamaz. Gerçekten de bakt zda, askerle menin ve siyasalla man n düzeyi ne kadar geriyse, onu d a vuru biçiminin de o kadar geri oldu unu görüyoruz. Sava lar n foto raflar na bak yoruz, hepsi darmada k... Bir tarafta ka kolu, bir taraf nda parkas , bir taraf nda yakas bükülmü , dü meleri sökülmü . K saca sa lam bir duru yok. Hatta bunu biçim san yorlar; ne kadar da k ve lümpen durulursa o kadar sa lam bir biçime sahip olundu unu san yorlar. Yine rapor yaz yor, raporlar n dili aynen kence gibi. Bir raporda güzel bir dü ünce yerine ne kadar kar kl k, yürekler ac durumlar varsa, onlar s ralanm . Neden? Çünkü ki ilikte hakimiyet yok, sorumluluk yok. Bütün raporlarda hal ve hareketler s ralanm . Köylü ilkelli ini a mayan, s radan bir köylü davran hakim. Basit bir köylü tarz n yaand rahatl kla söyleyebiliriz. Bu tipler ayd n ukalas rlar da. Biraz a çok laf yap yorsa da içerikten yoksun bir lafazand r. Yani böyle a r biçimsizlik neredeyse egemen bir haldir. Bütün önemli politikac lar, devlet adamlar , askeri KOMÜNAR ki ilikler; hitabeti, biçimi y llarca ö renerek, kendilerini etkili k lmay bizzat ki iliklerinde sa lad lar. Çok önemli devletlerin ve önemli devrimlerin, çok önemli hatipleri ve önemli biçimleri vard r. Biz genelde sömürgecili in kurban olan veya dü ürülmü lü ün en derinini ya ayan bir halkta bunu göremeyiz. Hiçbirisi do ru dürüst konu maz. Kendi gerçe i yoktur; çünkü gerçe ini kaybetmi tir. Yüzü konu maya utan r. imdi, halk z neden bu kadar utangaçt r, niye hepsinin yüzü bu kadar k zar r? Çünkü gerçe i elinden al nm r. Gerçe i olmayan neye dayanarak söz söyleyebilir? Güçsüzdür. Hitap için diyalog olmal , diyalog için güçlü olunmal r. Yani sa lam bir gerçe i temsil etmek gerekir. Gerçeklerle, tarihle, sosyal gerçeklikle ve kültürle yine bilimle ve siyasetin kendisiyle ba yitirmi se o zaman bir zavall gibi ortada kalacaks n demektir. Oysa askerli in ve siyasetin dili güçlü olman n dilidir. Ki ili i, tarz , havas ; otoriter olmay , hükmetmeyi esas al r. Bütün komuta ve merkez yap da çaresizli i ve acizli i konu uyor. Siyasi ve askeri olmay henüz becerememi ler. Bu konuda güçlü bir askeri ki ilik, güçlü bir siyasal-örgütsel ki ilik olsa, 5 KOMÜNAR kesinlikle otoriter olma ve bu konuda engel tan mama geli ir. Fakat bu ki ilik var olan büyüme imkanlar , düzenleme imkanlar bile kendi yetmezli i içinde bo uyor. te bu, gerçeklikten kopuk, ucuz bir demagojik dildir. Bir ezop dili tutturur, ne dedi ini kendisi de bilmez, anlamaz. Havas , tarz , temposu “yapam yorum, edemiyorum, y lm, çaresizim, dertliyim, her an ölebilirim, fazla ya ama gücüm yoktur” der, durur. Bunlar a lmak zorundad r. Nas l sömürgecili e kar , her türlü gericili e kar sava m deniliyorsa; bu biçim, dil-anlat m, tarz ve tempo gerili ine de bir son deyip, mücadele edilmelidir. Kendini böyle yetkinle tiremeyen bu ya am ilerletemez, sa kl bir ya am olamaz. “Ben yeterli, yerinde ve gerçekçi davranmak zorunday m. Konu mak zorunday m, anla r olmak zorunday m” denilmelidir. Bir de milyonlara hitap ediliyor. Böylesine bir sanat benimsemi olanlar, kelime hatas bile yapamazlar, tav r yetersizli ine bile dü emezler. “Beni anlayamad , içimdekini anlatamad m” demek olmaz. Bir militan böyle yönlerini bile do ru dürüst gideremiyorsa veya a na iki cümleyi bile do ru-dürüst s ram yorsa, nerede kald devrimcilik? Ahbap-çavu luk bizde egemen dildir. Ahbap-çavu luk, dedikodu dili, gayri siyasi ve oldukça ilgisiz konu malar ya am n yüzde doksan olu turuyor. Bu, militan n dili olamaz. Militan n ya am böyle süremez. Ben bir veya bin ki inin bile kar nda olsam, dilimi temel siyasi gerçeklik d nda kullanmam. Siyasi, askeri, bütünüyle örgütsel konuyu egemen k lar m ve onun etraf nda dönerim, herkesi de dönderirim. Görev adam , militan adam, profesyonel militan böyledir. llard r Kürt insan , kendini sa lam bir dile kavu turamad . Çocuklar bile yedi-sekiz ya lar ndan itibaren iyi konu urlar. Demek ki tembellik, tutars zl k var. Temel, siyasi bir kadro olmay görev belleyen bir ki i, onun gereklerini kendinde yerine getirmelidir. Bunun yerine günlük olarak hemen her türlü 6 deolojik-Teorik Dergi bireysel zaaflar, yetmezlikler dayat p duruyor. Ama politikadan anla lan kendini çocuk gibi dayatmakt r. Mahalli dili bile de tirilmemi tir. Partinin, ordunun dev gibi siyasi gerçekli inin kar nda yok olunuyor. Öz-biçim i te böyle ele al r. Y llarca da sürse ki i kendini yeti tirmeyi bilmelidir. Türk okullar nda bile mükemmeliyet aran r, hele askeri okullarda biçim kusursuzdur. Tabii ona da yüzy llarca güvenmi ler. Bir Türk subay her eyini üsluba, hitaba borçludur. Tek bir yersiz, kudret, otorite içermeyen cümle söylemez. Konu mas , temposu, tarz ba tan sona otoritedir. Kürdün ki ise, zavall Kelo lan gibi, ezop’un dili gibidir. Yani yenilmi , sindirilmi olan, hükmetmeyen tipin tempo, tarz ve üslubudur. Madem siyasi olunmak isteniyor, i te gerçe i böyledir. Ama bütün davran lar örgüt olay ndan uzakt r. li kiler örgütlülü ü, siyasi derinli i esas alyor. Duygular, tutkular, siyasi içerikten yoksundur. Ne için ya ad bile kestiremiyor. Dolay yla irade da kl vard r. Düzen, nizam haline gelmedikten sonra, intiharvari giri kaç lmazd r. Y llar n ihmalkarl , temel bir görev verildi inde, onun kar nda cücele erek, gereklerine ula mayarak ve kaybettirerek ödeniyor. Siyasi e itim bu yüzden çok önemlidir. “Siyasi” kelimesi terbiyeyi içeren bir kelime; “seyis”, terbiye sanatç r. Halk terbiyesi, daha sonra siyasi insan terbiyesine dönü mü tür. Ama Kürt gerçe inde kar kl k had safhada; bütün kötü biçemler, bütün yetmez üsluplar var. Bu, üslup giderilmek zorundad r. Siyasi ya ayacaks z, siyasi konu acakz, siyasi seyredeceksiniz, her tarafa siyasi yans yacaks z, askeri konu acaks z, askeri yans yacaks z. Hiçbir zaman askeri gerçeklikle, kurallarla ba lant yitirmeyeceksiniz. Sa lam bir fiziki biçim, ruhu biçim ve onun dile getirili i, mümkünse onun en çarp k nmas gereken can al bir görevdir. Görevlerle oynanmaz, görevlere te et geçilmez, gücü oran nda gerekleri yap r. Dil de, Say 48 2011 KOMÜNAR beden de var; ama i letilmemi , biçimlendirilmemi . Herkes biçimi giderek daha az kusurlu yapabilir. Yanl ta srar, “böyle do muum, böyle büyümü üm, ben adam olamam” demek, sömürgecili in istedi i bir eydir. Onlar n takt ezop dili, yenilenin, ezilenin dilidir. Ki, bu da dolayl olarak sömürgecili i ya amakla izah edilir. Ama bir militan n böyle sömürgeci etkileri bedeninde ve dilinde ya amaya hakk yoktur. Verdi imiz, söyledi imiz her eyi militanlar z alm larsa; onu dile getirmeyi, bir tarza dökerek vermeyi, devrimin bir kural olarak da belleyecek; devrimci sanat n maya, çirkinle tirmeye, öfkelendirmeye, çeki tirmeye hakk yoktur. Her devrimci, diliyle kolayl k sa lar, ili kileriyle yüceltir, güzelle tirir, ya am anlaml k lar. Hal hareketleriyle sürekli yolda lar , halk zorlayan biri; kesinlikle biçimde de, özde de büyük bir zafl ya yordur. Bunu sadece biçimde dile getirmi tir. Ayr ca özde bir eyler almam ve d ar ya yans tm yorsa, demek ki o eyleme dökemiyordur. Halka yans tam yorsa (ki bu da görevde ba ar z kalmak veya kendini ba ar yürüyü ünde adeta ayakkab z, çulsuz yürümektir), kesinlikle çevresinde hiçbir etkide bulunamaz. Devrim her zaman güzel bir biçim, güçlü bir dil, güçlü bir hava ister. Devrimcinin havas , temposu, göz al vard r ve bütün bunlar n anlam ifade etmesi için de büyük gerçekle ba lant kurulmal r. Bununla ba lant olarak devrimde sanat n, edebiyat n rolüne de inilebilir. Biz, devrimle ba lant ölçüsünde, bu toplumsal etkinlik alanlar na ili kin de baz temel hususlar belirtebiliriz. Edebiyat; iirden romana, an dan röportaja kadar birçok türü içerir. Edebiyat n kendisi bir yaz yazma sanat r. Sanat ise daha geni alanlar kapsam nda bulundurur. Fakat insan eyleminde, insan n toplumsal gerçekli inde sanat n yeri büyüktür. en güzel taraf olarak, etkileme ve sonuç alman n en özlü ba lang eklinde de erlendireceklerdir. Çekici ki ilik, sürükleyici ki ilik, dil ve onun temel gerçeklerle ba lant olmal r. Gerçeklerle ba yitiren, bir demagogdur, ne kadar ince de konu sa bir gevezedir. Dil ne kadar gerçekleri dillendiriyorsa, o kadar büyük rol oynayabilir. Ama kendi içinde de, mümkün oldu unca biçim güzelli ini bulacakt r. Etkili olmak isteniliyorsa bu zorunludur. El kol hareketlerinden tutal m, yürüyü havas na kadar, bak tarz ndan tutal m her türlü ili kilenme biçimine kadar, hep güzellik aranacakt r. Hiçbir devrimcinin bir di erini kendi davran lar yla, diliyle üzmeye, zorla- Sanat nsan Yaratma Eylemidir Çok genel bir tan m olarak insan n yaratma tarz r. Sanat, insan n do a üzerinde, ilk ça dan günümüze kadar kendini toplumsal biçimlendirmesi, dü üncesini olu turmas r. Bunlar için yapt her ey sanat kavram na girmektedir. Üretim tekni i de bir sanatt r. Dü ünme tekni i de bir sanatt r. Sanat, insan do uyla oldukça yo un ba lant r. lk insan bilimi; büyü ve dindir. Bunlar da birer sanatt r. lk insan tekni i çok basittir. Belki de bir çubuk kesmedir. Bir avc k tekni idir. O da sanatt r. Fakat toplum geli tikçe; ekonomi, politika, sosyoloji bilim dallar olarak ayr maya u ruyor. Sanat alan da giderek daral yor. Daha çok resim çizmek, yaz 7 KOMÜNAR yazmak, heykel yapmak, ses, müzik vb. sanat n alanlar olarak b rak yor. Sanat tarihi, toplumlar çok iyi i ler. Siz sanatla ilgili bir kitapta her eyi bulabilirsiniz. Devrim için gerekli olan, sanat n daha da ilerici, devrimle ilgili yan r. Yani geli meye ne kadar köstektir, ne kadar yol açand r? Zamanla iyi dinledi im Kürtçe türkü, beni ulusal soruna çekmi tir, etkisi hayli belirgin olmu tur. Demek ki burada iyi bir türkü veya türküyü iyi söyleyen biri, beni devrime çekmi tir. Bu kadar bir etki gücü var. Daha sonralar heybetli sanat eserlerini gördü ümüzde; heykeller, sanat abideleri, camiler, çe meler, kervansaraylar, etkili romanlar okudu umuzda, bizi derinden etkiledi ve giderek ara rmaya, güzel duygular yaratmaya, bir amaç pe inden ko maya itti. Duygusu Geli meyenin, Anlay n da Fazla Geli emeyece i Aç kt r Ya am çok dar, ekonomik s rlar içinde alg layan bir çoban gibi, i i gücü birkaç keçi gütmek olan birisinden güçlü sanatkar olmas beklenemez, olamaz da. Veya gece-gündüz kan-ter içinde çal an bir in aat i çisi, güçlü bir duyguya sahip olamaz. Kendini dar bir üretime mahkum edenlerden sanatkar ç kamaz. Halk olarak kendimizi dü ünelim; kendini bu kadar basit bir ekilde ya am kurtarmaya veren bir halk, güçlü bir sanat edimine sahip olamaz ve devrimci eyleme, siyasi eyleme ula amaz. Neden? Çünkü onun için mühim olan, bir çorbay , bir parça ekme i kurtarmakt r. Bunlar ya am için daha elzemdir, ama geri kal r. Ne yap p yap p bu zor durumda bile bir sanatç ç kar lmal r. Bu zor ya am n sanat dili bulunmal r. O Kürdün ac ya am dillendirsin, bu ac ya am n müzi ini, resmini yaps n. Toplum, bunlar sa lanmadan kaba, maddi ve oldukça da altta seyreden ac durumdan ba ka türlü kurtulamaz. Sanat, burada kabul edilemez bir ya am ko ulundan veya onundarl klarndan yr lmak, kurtulmak edimi olarak ba yor. 8 deolojik-Teorik Dergi Sanat Da lm a, Bo ulmu lu a Çare Olmak, Nefes Olmakt r Çok iyi biliyoruz ki, toplumsal gerçe imizde geri bir toplumsal ekonomik düzeyin üstüne, çok geri bir sanatsal düzey e lik eder. Sömürgeci tahribat o kadar kapsaml r ki, ya am n altyap o kadar daraltm r ki, bu anlamda sanat da neredeyse tüketmi tir. Bizde çok c z bir ses vard r. Kürtlük biraz türküde ya ar, a tlar da, ezgiler de ya ar. Di er bütün alanlar da yok edilmi tir. Demek ki, sanat düzeyi ayn zamanda toplumsal düzeyin bir ifadesidir. Ama yine de bir ça r, bir kimliktir, bir ya am belirtisidir. Ot gibi ya anabilir, ama bu pek de iyi bir yaam belirtisi de ildir. Avrupa’da da ekonomik olarak iyi ya and söylenebilir veya ba kalar ad na müthi bir sanatç gibi de olunabilir. Ama bunlar Kürt insan n ulusal gerçe i için ya ad anlam na gelmez. Mühim olan kendi temel tarihi, do al, toplumsal gerçe inin ifadesi midir, de il midir ve onunla ba lant var m , yok mu? Böyle ise ya ad iddia edebilir. Bir maa var, ama kimden al yor? yi rahatlam , “iyi sanatkar m” diyor, ama kim için? Hangi tarihle hangi temel toplumsal gerçeklikle ba lant var? Ot gibi ya yor, ama “ben de Kürdüm” veya “ben de Türküm” diyor. Bunun hiçbir anlam yoktur. Kimlik böyle gösterilmez. Bunun her türlü demagojisi, ovenizmi, bir kimlik ispat yerine ko- Say 48 2011 nulamaz. Kimlikli olmak, gerçe in temel deerlerine ba kalmay bilmek demektir. Ancak ideolojik gerçeklik, siyasal gerçeklik, sosyal gerçeklik, devrimsel gerçeklik, bir kimlik olabilir. Bütün bunlar için demek ki sanat, “kendi kimli ini bul, gerçeklerle ba lant kur” ça r. Aksi halde olan sanat de il, demagojidir; bir yaranmad r, sanat ad na gericiliktir, sapt rmad r. Sanat n toplumda, daha çok da bireyin ya am nda canland rma, ruh verme özelli i vard r. Ekonomi olmaks n belki k t kanaat ya anabilir, ama ruh ve topraktan yoksun ya anmaz. Hatta ideolojik olarak bile sanat n i levini koyarsak; bir insan kendini ne kadar sanata verirse, o kadar ömrünü uzat r ve kendini biraz tatmin eder. Yine bir büyücü, bir sihirbaz, bir bilim adam , bir din adam kendini ne kadar sanata verirse, o kadar kendini tatmin eder ve ba ar r. Siyasetin, hatta bilimin bile sanatla ilgisi vard r. Ve onlar için de bu geçerlidir. Ki i bunlara ne kadar kendini verirse, o kadar etkili ve ba ar olur. Sanat, Yarat Ruh Demektir Toplumlar sanattan kopard n m , ruhtan ve kimlikten kopard n demektir. Geriye kalan ise bir moloz y r. imdi daha çok üzerinde durmam z gereken, sanat ve onun bir kolu olan, ba lant kurmaya çal z edebiyatt r. Askerlik bile bir sanatt r. Hiç üphesiz, bilimle ba lant lar oldukça youndur, siyaset de hakeza öyledir, ama sanatsal yanlar daha a rl kl r. Asl nda Kürt Gerçe i, Devrim Edebiyat na Yatk n Bir Gerçekliktir Edebiyat alan nda da sömürgecili in büyük bir katliam gerçekle tirdi i bilinmektedir. Yani edebiyat alan nda sömürgeci etkiler çok yo undur. Edebi alanda da de erler sömürülmektedir. Hatta Kürdistan’daki edebiyat için kullan labilecek her türlü malzeme, sömürgeci süzgeçten geçirilerek, bir kar silah eklinde kullan lmaktad r. Yine bir Türk ede- KOMÜNAR biyat ara lacak olursa, onun olu umunda da yo un bir malzeme olarak kullan lma durumumuz vard r. Bu durum müzikte de öyledir. Özellikle edebiyat n temel ta lar olan iir ve romanda kullan lanlar n kesinlikle hepsi Kürt malzemesidir. Fakat Türk biçimlidir; üzerine Türk damgas vurulmu tur. er devrimin edebiyat olu ursa; bu, sömürgecili e kar büyük bir kuvvet haline gelecektir. Sömürgecilik bunu önlemek için Kürt de erlerini -ki bunlar kesin devrime ihtiyaç gösteren bir toplumsal gerçekliktiral yor, a nd yor. Bunun için baz lar te vik ediyor, baz lar korkutup zindana at yor, baz lar na olanak sunuyor ve sonuçta kendine ba yor. Bu ise, Kürt de erlerine kar hor bakmay getiriyor. Te vik vererek daha da koku turuyor. Sonuç; böyle asimile edilmi kocaman bir edebiyat kitlesi, sömürgeci ordu gibi kendi ulusal de erlerine kar sava yor. Dikkat edin, neredeyse a rl kl olarak bütün türküler Kürt gerçe ine dayan r. Ama u anda Kürt olay na kar tam bir kontra gibi sava yor. Belli ba türkücüleri göz önüne getirdi imizde, durum daha iyi anla r. Bu Amerika’da da böyledir. Birçok ülkede asimile edenler, sömürülenler içinde az nktad rlar. Asimile olanlar kendi halklar n dertlerini, sorunlar i leyeceklerine, ezilenlerin gerçeklerine kar kullan lan bir salsilah haline getirilirler. Bu Kürdistan gerçe inde de çok somut olarak yarat lm r. Dü man bir yandan askeri, ordusu, polisi, jandarmas yla sava rken, bir yandan da edebiyat kontralar yla Kürdistan’ bu alan arayla bombalamaktad r. Bu gerçekten ac r. Ac r. Kendi halk n içinden ç kmalar na, hatta halkç geçinmelerine ra men, çok a r bir kimlik bozu mas na yol açmak, cinayetten daha tehlikelidir. Ve halk yaralamaya, manevi ölüme götürmeleri hiç de küçümsenecek bir tehlike de ildir. Burada söz konusu olan; Kürtçe konu mama, edebiyat yapmamaktan da öteye, özden bir yitirilmi liktir. Kürt gerçekli inden 9 KOMÜNAR kopu , bilgi düzeyinde de il, daha çok özde bir inkar ya amak veya çok ayr ks baz kelimeler kullanmakla bir imhay , bir asimilasyonu esas alan, bunun içinde sonsuz erimeyi, sonsuz bozulmay normal gören zihniyetle donanm bir ki ili e bürünmek en tehlikelisidir. Yine bir vicdan azab duymamak veya haks zl n oldu unu görmemek, görülse bile hiçbir ey yapmamak en tehlikelisidir. Bu belki de polisinden, jandarmas ndan, hatta kontras ndan daha sak ncal sonuçlara yol açmaktad r. Çünkü insan n ruhunu kölele tirdin mi, insan n kimli ini buru turdun mu, asl nda ona en büyük darbeyi indirmi sin demektir. Bizde de bu durum var ve baz iir, sinema, resim, roman, müzik vb. yönlerle lmak isteniyor. Ancak o da bizim devrimimizin dayatmas yla oluyor. Yoksa as l kaybettiricilerin ulusal alanda, kimlik alan nda oldu unu biliyoruz. Olumsuzluklar Anlatma Bir Nevi Edebiyat n idir Sanat silah yla vurulan bir halk n, ülke, tarih gerçekli inin katlini sanat yoluyla ortaya karmas çok önemlidir. Bir toplumun ruhunun, dilinin kesilmesinin sonuçlar ortaya karmak, çok önemli bir edebiyat görevidir. Bunu ortaya koymak için bir devrimci bile olmaya gerek yoktur. “ lle ben bir örgüte ba olmadan edebiyat yapmak istiyorum” diyenlere söylüyorum; e er bu anlamda gerçekten partisiz, örgütsüz bir edebiyatç olarak kalmak istiyorlarsa; onlar n öncelikle ruh, duygu, kimlik, toprak vs. tarih katliam ortaya koymalar gerekir. Böyle büyük bir gerçekli i bir-iki kelimeye s p örtbas etmek de il, bütün yönleriyle ortaya koymak, ki iyi dürüst bir edebiyatç olmaya götürebilir. Maalesef bu konuda özlü edebiyatç yok. Gerçek bir katliam irdeleyen ve halklar üzerinde yarat lan tahribat gösteren ne bir Türkiyeli, ne de bir Kürdistanl edebiyatç vard r. Zaten kendine “Kürdistan edebiyatç ” diyen bir ki iyi de bulamazs z. Türk edebiyatç lar n da büyük bir k sm uradan buradan 10 deolojik-Teorik Dergi derlemedir. Ve i i gücü resmi ideolojiyi sanat biçimleriyle yutturmaktan ibarettir. iirle de devleti veya devletçi ya am yüceltmeye çarlar. Bütünüyle romana hakim olan cumhuriyetin resmi ya am tarz r. Tabii bu da halklar n katliam üzerine, eme in tam sömürüsü üzerine kurulmu tur. Dolay yla böyle resmi s rlar a mayan bir edebiyat ve sanat, asl nda halklara en büyük darbeyi vurur. Türkiye’de bu çok yayg nd r. Bir Kürdistanl edebiyatç dan bahsetmek de mümkün de ildir. Halihaz rda böyle edebiyatç lar yok. Belki ilgi duymak, anlamak isteyenler vard r. Ama b rak n bunlara edebiyatç , sanatkar demeyi, bunlar kazanmak için bile büyük bir sanat özverisine ihtiyaç vard r. Bunlar Büyük Sanat Ve Edebiyat Edepsizidirler yi bir edebiyatç için, önce bunlar edepli lmak gerekiyor. Onlara tarih gerçekli i çok iyi görülecek bir halk n ya am gerçekli i, kimlik gerçekli i, giderek sava m gerçe i kabul ettirilecek ki, biraz terbiyelile sinler. Terbiye ancak böyle olabilir. Ancak beyin bu de erlerle yo unla rsa, ruh biraz canlan rsa ki i terbiyesini bulur. Ondan sonra belki baz gerçekler üzerine yönelebilir, baz edebiyatç özellikleri ortaya ç karmas ndan söz edilebilir. Büyük bir cahil kesinlikle edebiyatç olamaz. Temel gerçeklerini kaybetmi biri, ne söylerse söylesin ciddiye al namaz, iyi bir ulus edebiyatç , iyi bir s f edebiyatç , sosyal edebiyatç olamaz. Sanat, sosyal ve ulusal kimli i, onun tarihi dayana art k lar. Yine ulusal biçimleni i göz önüne getirmeyi ister. Bunlar da hiç olmad na göre, o zaman ulusal sanatç , sosyal sanatç nerede, diye bir soru sorulmal r. Kürdistan somutu söz konusu oldu unda daha da bir hiçle me vard r. Bunun a labilmesinin çözüm dili devrimdir dedik. yi bir devrimci geli meye yol açmadan kimliksizli i, sinmi li i, ruhsuzlu u devrimle k rmadan, edepli insan yeti tirmek yine edepsizlerden edebiyatç yeti tirmek mümkün de ildir. Do- Say 48 2011 lay yla edebiyat n geli mesinin temel bir çaresi olarak, bizim bütünüyle devrimci yöntemi esas almam z do ruydu. Baz lar “edebiyatla, sanatla devrime gidelim” diyordu. Belki çok az etkisi olabilirdi, ama Kürdistan’ n katledilmi gerçe inde edebiyat o kadar bitik, o kadar etkisizdir ki, ulusal sorunu edebiyatla, sanatla canland rmay sa lamak bile mümkün de ildir. Hatta tersi sonuçlar bile almak olar. Gerçi Sovyetler’de baz ak mlar ve böyle bir zihniyet olu tu. Yine sözüm ona “Kürt sorunu bir kültür sorunudur” biçiminde görü belirten birçok örgüt, parti, grup vard , ama onlar da kültürel bir grup olmaktan ve onun çarp k bir ifadesi olmaktan kurtulamad lar. Sözüm ona sanat ve edebiyat n dilini kullanarak meseleyi çözmek istediler. Ancak bunun mümkün olmad çok iyi görüyoruz. Prati imiz de bunu çok çarp bir biçimde kan tlam r. Ancak bir ça olabilir. Bunun nda edebiyat kendi ba na fazla etkili olamaz. Kald ki edebiyat n da geli meye, hatta kurtar lmaya ihtiyac vard r. Ve onu da devrim yapar. Devrim, öncelikle bo ulmu insan , kimli i elinden al nm insan , dili elinden al nm insan , ruhu ç km insan , neredeyse can da elinden al nm insan kazanmay amaçlar. Sava an insan kazan lm insand r. Sava an insanda çaba da vard r. “Ya amak istiyorum” der. O zaman i te ya am n nas , anlaml , kabul edilebiliri akla gelir. O da insan edebiyata götürür. Yoksa kolunu kanad k rdatmayan, a çal rmayan nas l edebiyatç olabilir? Tabii bu konuda dü man n te viklerle ödüllendirdi i edebiyatç lar kastetmiyorum. Onlar dü man n bülbülleridir . Onun resmi ideolojisinin savunucular rlar. Onlar kar bir edebiyatç olabilirler, hatta edebiyatç bile olamazlar. Çünkü edebiyatç gerçekleri savmaz veya esas itibariyle toplumsald r. Olsa olsa o türler bir demagog, bir kontrarlar ve sald rlar; fa isttir, ovendirler. Böylelerine edebiyatç diyemeyiz. Dolay yla önce devrimle insan kazanmak, onun can- KOMÜNAR lan sa lamak ve giderek daha güçlü bir edebiyat zemini yaratmak do rudur. Bizim devrimimizin bu konuda büyük bir edebiyat ortam yaratt , tart ma götürmez bir gerçektir. Gören insan, görevli insan, yaayan insan bizdedir. Bu kadar zindan yaayan, bu kadar da ya ayan ki ilik, kesinlikle edebiyat n zeminidir. Bu kadar teori ile u ra an, bu kadar güç olay ile u ra an ki ilik, müthi bir edebiyat imkan ortaya ç karr. Edebiyat ya am n güzelle tirilmesidir, yaam n espirisidir, ruhudur, zenginli idir. Onun da ancak devrimle elde edildi ini çok iyi görüyoruz. Bu tan m düzeyinde böyleyken, üphesiz daha yak sorular da vard r: Baz edebiyat biçimleriyle daha neler yap labilir? Hatta sanat n büyük biçimleri devrimimiz için imdi ne rol oynayabilir? Biz müzi i biraz canland rd k. Hatta resmi inkar duvar y kt k. Kürtçe müzik biraz alan buldu. Bu ilk ad md r. Yine Kürtçe yaz lar yasa delindi. Müzik, resim, heykel için ilgi alanlar yarat lm , zemin sunulmu tur. Fakat alan kendi terbiyecilerinden o kadar yoksun ki, bu konuda o kadar inkarc k var ki, ilgi duyan çok az veya hiç yok. Duyulsa da beceren yok. Neden? Çünkü terbiyesi yok. Bu i tarihi bilinç ister, yürek ister, yüre in olmas için de toplumsal boyutlan görmesi laz m. Toplumun ac , toplumun k , imhas görmesi, dirili ini görmesi laz m. Bu konuda adeta halk deyimiyle kaz kafal k vard r. Donan ms z, terbiyesiz konu ulursa, resmi dil, resmi söylem konu ulursa böyle yaz r, böyle çizilir. Çünkü Türk okullar nda bunlar ö renilmi tir. Halklar n gerçe inden fazla haberleri yoktur. Do rusu, dayat lan devrim gerçe indedir. Fakat ki ilik ona haz r de ildir. En temel, en önde gelen devrimciler bile, devrime haz rl ks zsa, edebiyatç nas l haz rl k yapacak? Haz rl k yapabilmesi için bir devrimci kadar yüre inin olmas ve beyninin çal mas gerekiyor. Bunlar edebiyat alan ndaki baz sorunlard r. Biz edebiyatla devrime katk geli tirebiliriz. 11 KOMÜNAR deolojik-Teorik Dergi SON KÖLEL K DÜZEN KAP TAL ST MODERN TE 21. yüzy l, kapitalizmin yaratt küresel felâketlerle adeta k yamet ça na dönü mü durumda. Kapitalizm kendi haline b rak rsa bu gidi le insanl n yeni bir yüzy olmayacak gibi. Ya toplumsal güçler onu durdurup demokratik, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü yeni toplumsal sistemler in a etme gücünü gösterecek ya da kapitalizm kendisiyle birlikte Kapitalist modernite giderek dozu artan bir biçimde sald rganla yor. Toplum, do a ve kad n dü manl her geçen gün ço alarak saklanamaz hale geliyor. Di er yandan ça z, güçler dengesindeki de imlerle birlikte seyreden özellikleriyle ya genel olarak ya da bölgesel düzeylerde her türden patlamalara haz r bir nitelik ta yor. Nitekim günümüz do ay ve dünya üzerindeki insanlar bir çökü e sürükleyecek. Bu anlamda da ikisi d ndaki seçeneklerin ortadan kalkt , giderek anlam yitirdi i bir süreci ya yoruz. Bunun için de gerek do an n içine dü ürüldü ü durum, gerek ikinci do a olarak adland rd z toplumun kar kar ya kald çeli kiler, gerekse de kad n çekilmek istendi i zemine bakt zda bu gidi e ‘dur’ demek için fazla bir zaman n kalmad görüyoruz. dünyas nda çe itli bölgelerde ve ülkelerde birbiri ard s ra patlak veren kar kl klar, halk ayaklanmalar vb. bu tespiti do ruluyor. Kapitalist devletler topluma, do aya ve kad na dönük artan sald rganl klar n tetikledi i isyan dalgalar , k yöntemlerle ve siyasi gericili i t rmand rarak bast rmaya çal yor. Hangi güncel sorunu ele al rsak alal m, kapitalizmin insanl n gelece ini tehdit eden küresel bir canavara dönü tü ü gerçe iyle 12 Say 48 2011 kar la yoruz. E er canl , duygular ve sezgileri olan bir do a gerçe ine inan yorsak, deprem, tsunami, f rt nalardaki ola anüstü art , volkanlar n harekete geçmesi, mevsimlerin dengesizle mesi, a so uk ve s caklar biçiminde kendini gösteren do al afetlerdeki belirgin art kapitalist sistemin y kar nda isyan eden do an n yan olarak alg lamal z. Kapitalist sistemin tahribat kar nda do an n kendi isyan geli tirdi i bir dönemde tabiat n en muhte em canl olan insan n ve onun toplumsal gerçekli inin yan bekleniyor. Bu bekleyi sürecinde ise her eyden önce özü kölecilik olan merkezi uygarl n do ru tan mlanmas , onun en y ve örgütlü a amas olarak kapitalist uygarl k sürecinin iyi analiz edilmesi gerekiyor. Bu konuda çabalar de erli olmakla birlikte Marksist gelene in içerdi i yanl lara dü ünmekten kurtulmak, seksen küsur y la yay lan ve çökü le sonuçlanan pratik deneyiminden anlaml sonuçlar ç karmak önem ta yor. Tabi bütün bunlar ancak do ru bir tarih okumas gerçekle tirilebildi inde ve alternatif bir sistem ortaya konulabildi inde bir anlam ta yabilir. Kapitalizmi Yeniden Tan mlamak “Ortado u, hatta Çin ve Amerika uygarl klar göz önüne al nmadan, 16. yüzlda ç yapan kapitalizm anla lamaz. Avrupa’n n iç potansiyeli, kapitalizm için kesinlikle yeterli de ildir. Keza ulus-devlet in as olmadan, kapitalist sistemin kurulu u mümkün olmaz. ktidars z ve devletsiz hiçbir sömürü sistemi mümkün de ildir. Kapitalizm için sadece iktidar ve devlet de il, iktidar n azamîsi ve devletin ulusdevleti olu madan kâr ve sermaye birikimi gerçekle tirilemez. Sistemin hegemonik zaferi için ayr ca endüstri devriminin tekeline geçirilmesi ve endüstriyalizm olarak ideolojikle tirilmesiyle (milliyetçilik) iç içe olmas gerekir. Bu olgular n aralar nda bütünlük içinde ve uzun süre kapsanda moderniteyi egemen k ld klar aç k- KOMÜNAR r. Ele tirel geçinen tüm dü ünce ekollerine bakt zda, modernitenin uzun süre ve bütünsellik içinde ele al nmad , bölük pörçük ve ço unlukla süre kavram ndan habersiz kal nd , birkaç özelli e (örne in emek, ücret, kâr, sermaye, devlet, sömürgecilik, emperyalizm, ki iler, olaylar) yüklenerek sonuçlar al nmaya çal ld görürüz. Yöntem bu olunca ortaya ç kacak sonuç da fili k llar yla tarif etmeye benzeyecektir.” Kapitalizm, ulus devlet ve endüstriyalizm üzerinde yükselen merkezi uygarl n son evresi olarak, ba ba na bir ara rma ko- Kapitalist uygarl k tarihsel süreç içinde ortaya ç kan en büyük tekelle me a amas r. Do al topluma kar tl k temelinde ortaya ç kan iktidar ve sermaye tekelinin en geli kin, en örgütlü, en kurumsal ve kendini topluma en fazla yedirmi son halidir nusudur. Ancak temel çizgiler halinde tamlarsak, kendini di er uygarl k a amalandan çok farkl ym , çok ayr ym gibi sunan kapitalist uygarl k dönemi için, tarihsel süreç içinde ortaya ç kan en büyük tekelle me amas r diyebiliriz. Do al topluma kar tl k temelinde ortaya ç kan iktidar ve sermaye tekelinin en geli kin, en örgütlü, en kurumsal ve kendini topluma en fazla yedirmi son halidir. Ekonomik, politik, askeri ve ideolojik alanlarda kendini hâkim k lan, asl nda bunlar n hiçbiriyle do rudan ilgisi olmayan tekelcilik, kâr ve sermaye düzeni olarak kapitalizm ne ekonomidir, ne de yeni bir toplumsall ifade eder. Esas tüm toplumsal alanlar , 13 KOMÜNAR insanl n ortaya ç kard tüm geli meleri kendi kontrolüne alan, kendine mal eden, kendi yarat ym gibi gösteren, gerçekte ise bunlara kar tl k temelinde vücut bulan bir tekelle medir. ngiltere öncülü ünde bir dünya sistemine dönü en kapitalizm, di er uygarl k süreçlerinden farkl olarak iki yüz l gibi k sa bir sürede yol açt toplumsal sorunlarla, y m ve k mlarla insanl uçurumun e ine getirmi , krizli ve kaoslu yayla insan toplumsall n ve do as n felaketine dönü mü tür. Uygarl n ba lanyla ortaya ç kan toplum, kad n ve do a üzerindeki iktidar, egemenlik, sömürü, sava ve y m gerçe i kapitalist uygarl k sürecinde önceki uygarl k süreçlerini kat be kat a an bir yayg nl a ve derinli e ula r. 80’lerin sonlar ndan itibaren reel sosyalizmin çökü ü ve ard ndan Rusya, Çin gibi ülkelerin kapitalizme entegre olmas yla birlikte kapitalist sistem kelimenin gerçek anlam nda küreselle ti denebilir. Bu geli melere ba olarak, kapitalizmin art k yeni bir a amaya ula tart malar da gündeme ta nd . Bunun gerçekle alakas yoktur. Gelinen a ama, kimi çevrelerin iddia etti i gibi emperyalizm ötesi yeni bir a ama de ildir. Küreselle me kavram yla an r hale gelen günümüz kapitalizmi, mali sermayenin (finans kapital) egemenli inde, sürekli bir istikrars zl k ve hegemonya krizi içinde debelenen kapitalizmden ötesi de ildir. Bundan dolay da, bu dönem için en fazla olarak kapitalizmin finans kapital ça r denilebilir. Uygarl kta farkl ve de ik bir a ama olmas da yine kimi çevrelerin iddia etti i gibi özüyle de il biçimiyle ilgilidir. Uygarl n bandan beri var olan temel iktidar ve sermaye amaçl tüm yap ve kurumlar kapitalist modernite taraf ndan sadece devral nmakla kanmam daha da geli tirilmi tir. Bu anlam yla da kapitalizmin ileri bir a ama oldu u, burjuvazinin en az ndan tarihin bir döneminde devrimci bir rol oynad , önceki uygarl k sistemlerinden daha özgürlükçü oldu u belirlemesi tam bir safsatad r. 14 deolojik-Teorik Dergi Kapitalist uygarl kla toplumsal sorunlar lmak urada kals n içinden ç lmaz bir hale gelmi tir. Sermaye ve iktidar anlam nda tekelcilik olarak kapitalizm 18.yy ile birlikte ulus-devlet yoluyla merkezi uygarl k temsilini üslenmeye ba lam r. Bu ekilde iktidar tekelle mesinde zirve yapan kapitalist modernite liberalizmle bilim, felsefe, din gibi tüm disiplinleri denetimine ve hizmetine al, maddi-manevi tüm alanlarda bunu kurumsalla p hâkimiyet kurmad tek bir alan b rakmam r. Bu ekilde de, sermaye ve iktidar tekeli yan nda; milliyetçilik, bilimcilik, cinsiyetçilik ve dincilik temelinde ideolojik ve zihni alanda da s bir tekel geli tirmi tir. Toplumsal Sorunlarda Zirve Bu ekilde her alanda geli en tekelle me ayn zamanda toplumsal sorunlar n hafiflemesi de il a rla mas anlam na da gelmektedir. Ana ba klar halinde s ralayacak olursak; ulus-devlet formülasyonunda iktidar ve devlet sorunu azalmam daha da a rla r. 16.yüzy la kadar toplumun d nda ve üstünde örgütlenen iktidar ve devlet olgusu kapitalist uygarl kla birlikte tüm topluma yay lm , iktidar tüm toplumun payla m sahas haline dönü türülmü tür. Böylece de devletçi toplum olarak tan mlad z iktidara ve devlete ba toplum nicelik olarak inan lmaz boyutlara ula r. Bürokrasi ola anüstü bir hacim kazanm bu nedenle de, devletin ve iktidar olgusunun zmad hiçbir ili ki biçimi ve alan kalmar. Do a, kad n, ekonomi, bilim, teknik, din, ahlak ba ta olmak üzere her olguya hükmeden iktidar ve erkek egemenlikçi zihniyetin örgütsellik anlam ndaki zirvesi olan devlettir. Devletçilik ve iktidar n bu biçimde büyütülmesi tüm toplumlar adeta iç sava a sürüklemi tir. Günümüzde kald lamaz hale gelen bu iç çat ma durumuna bulunan çare ise, devlet ve toplumu iktidar üzerinde uzla rmak olmaktad r. Bu anlamda büyük bir top- Say 48 2011 KOMÜNAR lum mühendisli i ile yap lmaya çal lan da, tüm toplumun devletle tirilmesi olmaktad r ki, bu ne mümkündür ne de bir çözümü ifade etmektedir. Tarihin hiçbir döneminde iktidar bu düzeyde toplumsal ya am kontrol alt na almam r. Ad na bio-iktidar denen bu biçim, toplumsal ya am tümüyle denetledi i kadar, kendisine göre bir toplumsal ya am üretme iddias ndad r da. Bu ekilde ya am n tümden iktidar taraf ndan üretilmesi, toplumsall n ya am üretme ve sürdürme yetene inin y demektir. Çünkü zaten toplum kendisini üretemeyecek kadar zay flat lm r ve bu zay fl k üzerinden de, çözülmü ve adeta bir insan haline getirilmi toplum iktidar tarandan yeniden üretilmektedir. Bu, tarihte yeni bir geli medir. Tarih iktidar tekellerinin açarak insan kendi öz varl k ko uluna, öz hakikatine kar t hale getirmi tir. Toplumun en büyük savunma gücü ve varl k ko ulu olan ahlak n, bu biçimde y rt lmas üzerinden geli en iktidar ve sermaye tekelleri günümüzde toplumu iktidar ve sermaye kar nda en güçsüz duruma dü ürmü lerdir. ktidar ve sermaye söz konusu oldu unda çi nenmeyecek kutsall k, ilke, kural, gelenek, töre, yasa yoktur. Ahlak n koruyucu kalkan ndan mahrum b rak lan toplum en büyük çözülmeyi bu uygarl k sürecinde ya amaktad r. Toplumun kendi ya amsal ihtiyaçlar ve sorunlar tart ma, planlama ve pratikle tirme gücü olarak politika da çoktan yerle bir edilmi tir. Yerine ikame edilen idarecilik bürokrasinin devasa boyutlara ula mas getirmi , toplumun kendi ad na dü ünme, tart ma, karara gitme yetene i dumura u - çe itli eylemlerine ve uygulamalar na tan kl k etmi tir, fakat iktidar tekellerinin topluma yap-boz tahtas gibi yakla mas ve toplumu yeniden üretmeye kalk mas kapitalist uygarl a özgü bir durumdur. Avrupa merkezli kapitalist uygarl n bulabildi i müthi çözüm budur. Toplumla bu biçimde oynamak sonuçlar atomdan daha tehlikeli geli melere kap aralamakt r. Ki, devletçi-iktidarc toplumun en geli kin oldu u Bat toplumunda ortaya ç kan sorunlar bunu do rulamaktad r. ktidar ve devlet sorununa ba olarak di er toplumsal sorunlar derinle erek sürmektedir. Toplumu bir arada tutan ahlak örgüsü y rt lm , yerine konulan hukuk ise toplumsal çat may derinle tiren bir hale gelmi tir. Artan suç oranlar , çat ma ve çeli kiler her toplumda bir iç sava görüntüsü olu turmaktad r. K rt lan bireycilik, kendi toplumsall kemiren insan gerçe ine yol rat lm r. Bu en büyük toplum k demektir. Toplumun ahlaki ve politik organlan bu biçimde y , insanl n en ölümcül sorunlar ndan biridir. Bu iki olgunun y üzerinden, toplum her türlü sömürüye ve talana aç k hale getirilmekte, büyük tekel vurgunlar ya anabilmektedir. Dolay yla kapitalist uygarl n bu soruna çözüm bulmas yap gere i mümkün de ildir. Tersine büyük bir zihniyet çal mas yla toplumun zihniyeti devletçi ve iktidarc bir temelde yeniden biçimlendirilmekte, zihniyet sorunlar derinle erek yeni sorunlar tetiklemektedir. Sanat-spor-seks üçlemesi yine e itim ve bilim kurumlar , medya organlar ile toplumsal zihniyet kal plar , kapitalist uygarl n devam için yeniden dizayn edilmekte; ruha, duygulara, güdülere hükmeden sistem gerçe i, kendini bu biçimde güvenceye almaya çal maktad r. Bu toplum hakikatinden en 15 KOMÜNAR uza a dü mü insan gerçe ine yol açmaktad r. Katiline â k kurban misali, devletine, egemenine ba , onun istedi i gibi dü ünen, onun istedi i gibi hisseden, onun istedi i gibi alg layan insan gerçe i kapitalist modernitenin arzulad ve hedef olarak önüne koydu u bireydir. Bu nedenle kapitalistler, toplumsal zihniyetle oynamay en temel görev olarak bilmektedirler. Fukuyama bouna ‘ deolojilerin Sonu’ndan ya da Brezinski ‘Tarihin Sonu’ndan bahsetmemi tir. Asl nda bu her iki ‘son’ da toplumsall n ve onun zihniyetinin bitimi arzusu ya da hedefi olarak yorumlanmal r. Di er bir sorun alan da ekonomidir. Kendini ekonomiymi gibi sunan, Marksizm’in katk lar yla bu konuda önemli bir yan lsamay hâkim k lan kapitalizmin bir ekonomi biçimi olmad , tersine ekonomi üzerinde kurulan bir tekel hâkimiyeti biçimi oldu u, bu nedenle de toplumsal ihtiyaçlar n teminini sa lamak için gerçekle en ekonomiyi y ma u ratt , sizlik, açl k, yoksulluk oranlar tarihin hiçbir döneminde olmad kadar geli tirdi i, kaynaklar kâr ve sermaye ad na tüketti i, do ay ve insan eme ini bu temelde heba etti i her geçen gün daha fazla ortaya ç kmaktad r. Ekonomi için tam bir y m i levi gören kapitalist modernite, pozitivizmden güç alarak endüstriyel alan kesinlikle tam denetime alm r. Endüstriyel araçlar n kâr ve sermayenin hizmetine ko turulmas ekolojik sorunlar felaket boyutlar na ta r. Bu nedenle bugün, tüm canl ya am tehdit alndad r. Endüstriyel geli me insanl a refah, bolluk ya da bir bütün olarak daha iyi ya am ko ullar sa layacakken, endüstricilik yoluyla sanayi, toplumsal ihtiyaçlar ve do al dengeyi gözetmeyen kâr ve sermaye pe inde ko anlar n hizmetine girerek insanl n gelece i önünde en büyük tehditlerden birisi haline gelmi tir. Uygarl k tarihi, kad n kaybedi i ve kaybolu u tarihidir. Ama kapitalist uygarl k, tarih boyu kad n üzerinde geli tirilen sömürü 16 deolojik-Teorik Dergi ve egemenlik operasyonlar nda en son ve en bitirici a amay ifade eder. Köleci uygarl kta ev kölesi haline getirilen ve mülk konusu yap lan kad n, hanedanlara çocuk do urmakla yükümlü k nm r. Feodal uygarl k a amanda eksik bir canl oldu unu kabul edecek, erke e dayanmadan ya ayamayaca na inanacak kadar dü ürülmü tür. Kapitalist uygarl kta ise en ince ve öldürücü meta haline getirilmi tir. Kad n her eyiyle art k pazar konusudur. Kad n sunulmad hiçbir ili ki, kullan lmad hiçbir alan, konu olmad hiçbir al m-sat m sahas kalmayacakt r. in en tehlikeli yan ise, kad n bu durumu öz- Köleci uygarl kta ev kölesi haline getirilen ve mülk konusu yap lan kad n, hanedanlara çocuk do urmakla yükümlü k nm r. Feodal uygarl k a amas nda eksik bir canl oldu unu kabul edecek, erke e dayanmadan ya ayamayaca na inanacak kadar dü ürülmü tür. Kapitalist uygarl kta ise en ince ve öldürücü meta haline getirilmi tir. Kad n her eyiyle art k pazar konusudur gürlük olarak alg lar hale getirilmesi ve sistemin en büyük savunucusu k nmaya çal lmas r. Kad nda içselle en kölelik üzerinden sistem günümüzde kendisini güvenceye almaya çal makta, kad n sistem kartl n en büyük dü man k nmak istenmektedir. Bu temel sorunlar yan nda devle en ve köy-tar m toplumunu yutan kentle me olgusu, artan nüfus sorunlar , e itim ve sa k sorunlar , toplumun militarize edilmesi, sava n gündelik ya am n bir gerçe i haline getirilmesi, sava araçlar ve yöntemlerindeki korkutucu geli meler insanl n bu uygarl k sü- Say 48 2011 recinde kar kar ya kald di er belli ba sorunlar olu turmaktad r. Çözümü ise ancak sistemin yap sal gerçe inin do ru kavranmas ve do ru yöntemlerle ona kar mücadele edilmesiyle ilgilidir. Tarihin K lma Noktas MS. 1200’lere kadar do yapt Ortado u’da yükseli i ya ayan ve kendi diyalekti i içinde belli bir geli im de gösteren merkezi uygarl k, özellikle slam ad na hâkim k nan kat dogmatizm nedeniyle önce zihinsel alanda giderek siyasal, askeri, ticari, ekonomik alanda yarat kaybetmi tir. Ayn dönemde devlet gelene inin zay f, do al toplum an lar n canl oldu u Avrupa k tas , Ortado u’dan ta nan maddi-manevi de erlerin sentezi temelinde yükseli e geçmi tir. MS. 1500’lere gelindi inde Ortado u, merkezi uygarl n öncülü ünü Avrupa’ya kapt rm durumdad r. Avrupa’da kara ve deniz yoluyla muazzam bir ticaret a olu makta, Ortadou’nun maddi oldu u kadar manevi birikimi bu k taya ta nmakta, dünyan n dört bir yana ke ifler yap lmakta, Venedik, Cenova, Floransa, Paris, Amsterdam, Viyana gibi büyük kentler boy vermekte, en önemlisi de kendi içinde özerk bu kentlerde tüm ilkça ve ortaça zihniyet birikiminin yeni bir senteze kavu turulmas ya anmaktad r. Ayn zamanda esas olarak bu kentlerde Rönesans, Reform ve Ayd nlanma hareketleri çerçevesinde H ristiyan dogmatizmi a lmakla kar kar yad r. Ortaça n s rlad insan ruhunu yüceltme, akl öne ç karma bir an önce terk edilmesi gereken dünyaya, do aya dönü biçiminde özetleyebilece imiz içeri iyle Rönesans, kilise kar nda toplumun büyük hamlesi olarak geli mektedir. Bilim ve felsefede ya anan büyük geli meler h zla toplumsalla makta bunun üzerinden H ristiyan dogmatizmi ve ona dayanan feodal devlet ciddi biçimde sarlmaktad r. “Zihniyet devriminin bireyi özgürle tirmesi, devlet kullu unun çözülmesidir. KOMÜNAR Ayr mezhep görünümünde de gerçekle se, lan feodal devletin me ruiyetidir. 15.yüzy ldan itibaren zihniyette ya anan bu de imler temelinde s f temelli hareketlerde büyük bir yükseli ortaya ç km r. Reform hareketiyle kilisenin tekeli k rken, neredeyse e zamanl geli en köylü isyanlayla sistemin krizi derinle mekte, kilisede temsilini bulan feodal ideolojik ve siyasi tekel çözülmektedir. Devlet içine al nan etnisiteler ulusal taleplerle hareketlenirken tüccar, zanaatkâr kesimin ileri gelenleri (orta f) iktidardan pay kapabilmek için devletin yap nda de ikli i dayatmaktad r. Geni halk kitleleri ise mezhepsel, ulusal, s fsal çe itli görüntüler alt nda özgürlük, e itlik ve adalet için isyan etmektedir. Ancak iki yüz y l kadar sürecek bu kaoslu süreçte feodal devletin yerine neyin geçirilece i henüz belirginlik kazanmam r. Venedik, Cenova, Amsterdam, Londra gibi özerk kentler, feodal devlet tekelini imparatorluk düzeyine ula rmaya çal an kilise öncülüündeki feodal uygarl k güçlerine kar direnmektedir. Art k kilise yerine kiliseler (Katolik, Protestan, Anglikan) imparatorluk yerine de ulusal krall klar ( ngiltere, Fransa, spanya, Hollanda) vard r. 17. yüzy l Rönesans ve Ayd nlanma fikirlerinin toplumsalla yüzy l olarak ya an rken, 18. yüzy l ise art k bu fikirlerin feodal devletin a lmas talebiyle kitleselle ti i, kitleleri harekete geçirdi i, Avrupa’n n isyanlar ve ayaklanmalarla çalkaland yüzy l olacakt r. 1640’taki ngiliz Devrimi’ni, 1776’da Amerikan, 1789’da Franz Devrimi izler. Kiliseye ba kald temelinde monar ilerin a lmas ad m ad m gündeme girer. Feodal devlet formu toplumu bo ucu özellikleriyle sonuna gelmi tir. Bu süreç boyunca ya anan geli melere dair yorumlar ve de erlendirmeler muhteliftir. En çok bilineni ve Marksizm’in de kabul etti i “Burjuva Devrimler Ça ” de erlendirmesidir. Burjuva devrimler ça olarak an lan bu sürece ili kin gerçekler burjuvazinin bir f olarak bu sürece ili kin hiçbir devrim 17 KOMÜNAR program n olmad göstermektedir. Elbette sermaye ve iktidarda gözleri vard r. Pay kapma pe indedirler ve bunun için yapamayacaklar ey yoktur. Yine bunun için devlet ayg n öneminin, onu ele geçirmenin ya da orta olman n getirece i avantajlar n fark ndad rlar. Ancak feodal devletin sonunu getiren sürecin burjuvazi taraf ndan haz rland , örgütlendirildi i ve sonuçland rd n gerçekle hiçbir ili kisi yoktur. Mezhepsel Farkl la ma le Katolik Kilise Devletinin Me ruiyeti Y lm r ktidar n tekle me ve merkezile me e ilimine kar tarihin her döneminde ba ta etnisite ve farkl dini-mezhepsel yap lar olmak üzere tüm toplumsal yap lar merkez kaç e ilimini benimsemi ler. Bu temelde de merkezile meye kar sürekli direni içinde olmu lard r. Felsefe ve bilimlerde ya anan geli meler kiliseden kopu ve onun zihni etkisinden kurtulu sürecini ortaya ç karm r. Zihinsel hegomonya felsefede ya anan geli meler temelinde a rken, politik alanda Protestanl k, Anglikanizm, Calvinizm gibi mezheple meler temelinde Katolik kilisesinden kopma süreçleri ya anm r. 15. ve 16. yüzy llarda ulusla ma e iliminin yükselmesinin etnisitenin Katolik H ristiyanl n egemenli inden kurtulma istemiyle ilgisi büyüktür. Kilisenin büyük tanr devletine do ru gitme istemi temelinde etnisitelerin ve kent devletlerinin iradelerine el koyma ve kendisine ba lama giri imi, etnisitenin ve kent demokrasilerinin kendilerini ulusla ma biçiminde örgütleyerek koruma mücadelelerini beraberinde getirmi tir. Rönesans, Reform, Ayd nlanma hareketleriyle zihni temelleri darmada n olan feodal uygarl k güçlerinin ya ad kriz, toplumsal direni ler ve isyanlar temelinde sars r ve da r. Bu da lma üzerinden say z komün ve ba ms z birim ortaya ç karken, ehirlerde çi örgütlenmeleri ve ayaklanmalar feodal iktidar güçlerini saraylara hapseder. Ama 18 deolojik-Teorik Dergi tüm bunlara ra men kapitalistik unsurlar, bu yeni durumun varaca toplumsal sonuçlardan habersizdir, bunu dü ünmemektedir. Hatta bunun bilincinde oldu una dair bir bulgu da yoktur. Bu nedenle de yeni geli melerle birlikte durumun toplumsal güçlerde yeni bir grupla maya, yeni bir mevzilenmeye varaca , de er verdi i krall k iktidar na ve aralar na kat lmay dü ledi i soylulara kar bir devrimle sonuçlanaca dü ünmemektedirler bile. Esas olarak da ticaret burjuvalar n istedikleri metalar n üretim de erini dü ürmemek, Asya pazarlar na ve Kilisenin büyük tanr devletine do ru gitme istemi temelinde etnisitelerin ve kent devletlerinin iradelerine el koyma ve kendisine ba lama giri imi, etnisitenin ve kent demokrasilerinin kendilerini ulusla ma biçiminde örgütleyerek koruma mücadelelerini beraberinde getirmi tir daha yeni ke fedilmi olan Amerika pazarlar na büyük miktarlarda meta y mak ve en büyük kârlar gerçekle tirmektir. te o günün burjuvas n etkinli i, bu pratik ve günlük ç karlar n dar çerçevesi içinde s rr. Kapitalistik unsurlar çabalar toplumun feodal uygarl k güçleriyle mücadelesinin en keskin düzeyine ula 18. yüzy lda farkl bir a amaya s çratm lard r. Avrupa genelinde siyasal sistem ve onun temsilcisi olan feodal devletin bizzat ele geçirilmesini ve yeniden örgütlendirilmesini, askeri ve ideolojik kurumlar n denetime al nmas , geli mek ve ilerlemek için zorunlu görmeye ba lam , rakip olabilecek kesimleri tasfiye etmenin Say 48 2011 ve kesin bir iktidar gücü olman n art olduunu 18. yüzy l ile birlikte dü ünmeye ba lam lard r. Bundan sonra özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren toplumsal güçlerin kar na yeni bir güç ç kacakt r. Feodal güçlerin zay f dü ürülmesi için toplumsal güçleri destekleyen, gerek bu biçimde gerek feodallerden ayr cal k ve kimi güvenceler sa layarak karlar ve ç karlar güvence alt na almay temel amaç belleyen tefeci, tüccar, zanaatkâr kesimleri bu süreçle birlikte siyasal iktidar ve devlet yap lanmas ele geçirmeyi hedef haline getireceklerdir. Bu anlam yla hiçbir zaman ilerici olmam lard r. Ortaya ç kan bo lu u kendi lehlerine de erlendirme ve istismar etme d nda toplumsal güçlerle ili kileri de söz konusu de ildir Feodal uygarl k güçlerinin toplumsal me ruiyetlerini yitirmeleri, toplumsal güçlerin sistemi i lemez k lmalar , ancak yerine ne koyacaklar bilememeleri bu kesimleri iktidar konusunda yeni bir yakla m içine götürmü tür. ktidar nezdinde ayr cal kl , iktidarca korunan olmay , iktidar n korumas na ve kollamas na mazhar olmay amaçlayan bu kesimler bizzat iktidar n sahibi olmay dü ünmeye ba lad klar andan itibaren tarih sahnesine sinsi ve gerici bir güç olarak giri yapm lard r. Bu en çarp göstergelerinden biri ulusal-devlet konusunda ya anan geli melerdir. Ulusal örgütlenmeler, kendini önce farkl mezhepler biçiminde ifade eden, giderek bunu mutlak devlete, tek tanr devleti olarak dayat lan monar ik imparatorluk fikrine kar savunan etnisitelerin-kavimlerin ve esas olarak komünler biçiminde örgütlenen toplumun, feodal uygarl a kar Avrupa’y boydan boya sarm olan direni i sonucu olarak ortaya ç km r. Toplumun maddi ve manevi geli im düzeyi art k verili uygarl k formunu a may dayatmaktad r. Kent orta olu turan tacir, zanaatkâr kesimlerinin ba ms zla ma ve ayr cal kl konumlar sürdürme temelinde ulusal s rlar talebi KOMÜNAR ise daha sonra yükselecektir. 19.yüzy la kadar süren çeli kili, çat mal kaotik sürecin burjuvazinin lehine sonuçlanmas iddia edildi i gibi ne burjuvazinin eseridir, ne bir zorunluluktur, ne de bunun ilerici bir yan vard r. Ticarette yakalad geli kinlikle zenginle en Venedik, Cenova, Amsterdam, Londra gibi kent devletleri, prenslikler-krall klar ve Katolik kilisesi özcesi Avrupa monar isi diye tan mlanabilecek güçler taraf ndan kurulmak istenen büyük H ristiyan imparatorlu u için bir zenginlik kayna olarak görülmekte ve yutulmalar için üzerlerinde büyük bask lar yürütülmektedir. Buna kar da a iretlerinkavimlerin, mezheplerin, orta s flar n, tar m ve köy toplumunun direni i söz konusudur. Mevcut örgütlenme tarz yla bu direni i sürdüremeyece inin fark nda olan kent devletleri, prenslikler ve monar ik krall klar ise yeni bir tarzda örgütlenme aray ndad r. Bu nedenle giderek ulusalc k öne ç kmakta, Katoliklikle ayr an mezhepsel yakla n da katk lar yla ulus-devlet için zemin olu maktad r. Bu geli meler kar nda genelde iki yakla n ortaya ç kt görülmektedir. Devletçi toplum güçlerinin yakla mlar ise bu kaotik dönemden zarara u ramadan, mümkünse aristokrasi içinde yer edinerek ç kmakt r. Bunlar n içinde onlara dayanarak güçlenen burjuvazinin öyle özel bir yeri ya da rolü bulunmamaktad r. Di er yandan yine kapitalistik güçlerin toplumun geni kesimlerinin talepleriyle ve ç karlar yla zerre kadar ilgileri de yoktur. Sadece kurulu ya da kurulacak olan düzenden ayr cal k koruma istemleri olabilir. Bu karakterlerinden dolay da, zaman zaman k r ve kent kökenli toplumcu isyanlar n yan nda yer al rken, zaman zaman da feodal aristokrasiyle omuz omuza en gerici pozisyondad rlar. Tutarl , ideolojik ve siyasi temelli bir yakla mlar söz konusu de ildir. Ne Rönesans filozoflar ve sanatç lar ne ayd nlanman n ileri gelenleri ne ütopistler aras nda bu kesimlerin öncüsü ve hâkimi olacaklar bir toplum ya da devlet dü üncesi yoktur. 19 KOMÜNAR Tarihsel bir dayanaklar yoktur. Kâr ve sermaye için yapamayacaklar hiçbir ey olmayan bu tüccar-tefeci kesimler için ta nan en iyimser duygu kalle , güvenilmez, vicdans z ve ahlaks z olduklar r. Feodal uygarl k sürecinde maneviyat insan ya am n vazgeçilmezidir ve bu alan ilerici-gericisi ile dinsel dü ünü doldurmaktad r. Egemenlerin de, ezilenlerin de ütopyalar ve gelecek tasar mlar ahlak eksenlidir. Bu anlam yla toplum kayg güçlüdür. Toplumu bir arada tutan temel olgu olarak ahlaka büyük yer verme vard r. Bundan muaf olan, ahlak n ilerici-gerici demeksizin ortadan kalkmas ndan ç kar olan tek kesim tüccar, tacir, simsar, tefeci kapitalistlerdir. Tarih boyu gerek egemenler gerek ezilenler kontrol ve denetim alt nda tutulmas gerekti ine inan lan bu kesimin ipini gev etmeme yakla özellikle korumu lard r. Dolay yla bunlar n öncülü ünde bir kurtulu fikri söz konusu bile de ildir. Sümer’den beri var olagelen kapitalistik elerin tarihin bu kesitinde kendilerini bir sistem olarak kurgulamalar , iktidar güçlerine yak n olmalar para ve bilgi biriktirmeleriyle ilgilidir. Bin y llar boyu bu kesimler iktidar sanat icra edenlerin yan nda, yak nda yer alarak egemenlerin iktidar tesis etme, ittifak geli tirme, zor ayg tlar kullanma, me ruiyet olu turma yöntemlerini izlemi ler, kar t güçleri tasfiye etme, denetimine alma, birbirine kar kullanmada önemli dersler edinmi lerdir. Zaten ticari faaliyetin gere i olarak bu yöntemlere yabanc de illerdir. Örgütlenme ve siyaset yürütmede muazzam bir esneklikleri söz konusudur. Toplumdaki çeli kileri kullanma, ihtiyaçlar tespit etme, bo luklar görme, f rsatlar en verimli biçimde kullanma yetenekleri geli kindir. Tarihin her kesitinde ortaya ç kan geli meleri kendi lehlerine kullanarak kendilerini güvence alt na alma, ba ms zla ma, kendi iktidar odaklar yaratma giri imleri hep olagelmi tir. Ancak ne üst toplum ne alt toplum buna f rsat tan mam zaman zaman çok 20 deolojik-Teorik Dergi sert yöntemlerle tasfiye edilmi ler, toplumlarda belirleyici olma pozisyonuna girmelerine izin verilmemi tir. Tarihin her döneminde ve dünya co rafyas n her mekân nda bu kesimlere kar zaman zaman ciddi yok etme ya da kontrol alt na alma sald lar n oldu u görülmektedir. Köleci devlet uygarl na kar direni temelinde ortaya ç kan Yahudilik bir kavim ad na iktidar ve devlet ideolojisi olarak ekillenmi , ancak tarihsel süreç içinde buna çok fazla f rsat bulamam r. Bilgi ve para biriktirmek temel varl k güvenceleri olmu tur. Bu özellikleriyle uygarl k güçlerinin oldu u kadar uygarl k kar güçlerin de yan nda yer bulabilmi , tarihin tüm çat mal dönemlerinde maddi ama daha çok da felsefiideolojik özellikleriyle her iki taraf için de önemli roller oynam lard r. Bu nedenle H ristiyanl k ve slamiyet Musevili in bir devam , mezhepleri olarak geli me kaydederken, uygarl k içinde geli en s f temelli gerici-ilerici ideolojik-felsefi birçok ak m Yahudili in izlerini ta r. slamiyet’in s rmas yla Yahudili in Ortado u’dan kaç rt lmas Ortado u için bir zay flama nedeni olurken, H ristiyan Avrupa’n n Ortado u kar nda üstünlü ü yakalamas na büyük katk sunmu tur. Bin y llar n birikimi Yahudilikle birlikte Avrupa’ya ta nm r. Avrupa en nihayetinde Do u kar nda ya ad s may Yahudili in temel özelli i olan kapitalistli i bir sistem haline getirerek a may esas alm r. Yahudi kapitalistler, mutlak monar inin a lmas , krall klar n, kent devletlerinin geli mesi için sürekli bir çaba içinde olmu ve yine bunlar n ulus-devlete dönü melerine hem maddi hem manevi anlamda büyük güç vermi tir. Ulus-Devletçilik brani Kabile deolojisinin Geli tirilmi Bir Türevidir slamiyet’in s rmas kar nda Avrupa’ya göçen Yahudilik, Avrupa içinde de mutlak monar i aray lar n yo unla devletlerden ba ms zl klar korumak is- Say 48 2011 teyen kent devletlerine ve krall klara do ru bir kayma ya am r. Kapitalistik geli melerde oldu u kadar, onu bir sistem haline getiren ulus-devletlerin geli mesinde ve bu devletlerin milliyetçilik ideolojisi ile varl sürdürmek istemesinde, tarih boyu brani kavmi ad na iktidar ve devlet aray nda olan Yahudili in rolünü görmemiz gerekir. Bu anlamda Yahudi gelene i sadece H ristiyanl k ya da slamiyet’e de il, onlar n güya kar gibi görünen seküler ulus-devlet anlay na adeta fikir babal -öncülük yapm , kilise ve imparatorluklar kar nda kent devletlerinin, krall klar n ve prensliklerin ulus- Yahudi gelene i sadece ristiyanl k ya da slamiyet’e de il, onlar n güya kar gibi görünen seküler ulus-devlet anlay na adeta fikir babal -öncülük yapm , kilise ve imparatorluklar kar nda kent devletlerinin, krall klar n ve prensliklerin ulus-devletlere evrilmesinde orta s fla birlikte etkin bir rol oynam r devletlere evrilmesinde orta s fla birlikte etkin bir rol oynam r. Bu nedenle de sermaye sahibi Yahudi bankerler her ulus-devlet içinde önemli bir yat m ve etkinlik imkân na kavu mu lard r. Daha sonraki süreçlerde görülece i gibi ulus-devletler ça Yahudi sermayesinin de Yahudi ad yla devle ti i bir ça olmu tur. talyan kent devletlerinden Venedik’te ya anan kapitalistik geli me, kapitalist uygarl a geçi te önemli bir yere sahiptir. 14. ve 15. yüzy llarda geli tirdi i büyük ticaret yla üretim teknikleri, para i leri, iktidar sanat , bilim ve teknik gibi insanl n ve uy- KOMÜNAR garl n tüm birikimlerini Ortado u’dan Avrupa’ya ta yan Venedik, mali araçlar, para, senet ve bankac n yeni merkezi haline gelerek asl nda kapitalizmi kent düzeyinde sistem haline getiren ilk yer olmu tur. Kapitalist unsurlar n öncülü ünde Venedik h zl bir geli meyi ve etki gücünü yakalam , kapitalizmin do una be iklik etmi tir. Ancak bunu önce ngiltere’ye sonra tüm Avrupa’ya giderek dünyaya yayarak bir sistem haline getirme gücünü gösteren Londra olmu tur. Roma Katolik Kilisesi’nin bask lamalar ve di er talyan kent devletlerini bir çat alnda birle tirememesi nedeniyle kapitalizme kent düzeyinde öncülük eden Venedik, kapitalizmi bir sistem olarak geli tirme gücüne sahip olamam r. Bu gücü Amsterdam ve Londra göstermi tir. Katolik kilisesinin ate li savunucusu oldu u spanya ve Fransa hanedanl klar n hayalini kurdu u büyük H ristiyan imparatorlu una kar ngiltere ve Hollanda’n n direni leri, kapitalist unsurlar için uygun zemin yaratm r. 16. 17. yüzy llarda kilisenin destekledi i Fransa, spanya ile mücadele halinde olan ngiltere ve Hollanda için ticaret en önemli gelir kayna r. Deniza ülkelerle ticaret yapman n riskinin yüksek olmas tekeli gerekli k larken, rizikoyu azaltmak için sömürgele tirme önemli bir yöntem olarak geli tirilmektedir. Bu nedenlerle büyük hacimlerde geli en ticaret, tüccarlar n ç karlar çat r hale getirmektedir. Bunun için de ticaret sermayesi kendisini rakiplerine kar koruyacak bir merkezi güce ihtiyaç duymaktad r. Bundan dolay r ki merkantilist dönem de denilen bu süreçte kapitalistik unsurlar, tüccar n kâr n ulusal ç karla özde olduunu, bunun için ticaretin ülkenin gücünü temsil etti ini öne sürerek devletin buna uygun politikalara ve örgütlenmeye yönelmesini dayatm lard r. Siyasal yap n kapitalistik geli meye endekslenmesinin ilk ad mlar bu biçimde at lm r. 16. yüzy ldan itibaren Hollanda ve ngiltere’de kapitalist unsurlar n klasik impara21 KOMÜNAR torluk sistemlerine kar üstünlük sa lama ve kendilerini resmi bir uygarl k gücü haline getirme çabalar oldukça yo unla r. 18. yüzy la gelindi inde kendilerini buralarda ba at güç haline getirebilmi lerdir. Amsterdam kenti 16. yüzy lda Avrupa feodalitesine kar t olan felsefecilerin, sanatç lar n, dü ünce ve bilim insanlar n, yeni fikir ak mlar n toplanma yeridir. Orange prensli i büyük ristiyan imparatorlu u pe inde ko an ispanya ve Fransa hanedanl klar na kar bams zl koruma çabas içinde yenilikçi tüm kesimlere oldu u kadar spanya’dan kovulan Yahudilere de kap lar sonuna kadar açm r. Bu anlamda da önemli bir sermaye ve entellektüel birikim merkezi olmu tur. te bu zeminde kapitalist unsurlar kendilerini hâkim güç haline getirmenin aray içindedir. Ayn durum ngiltere ve Alman prenslikleri için de geçerli olacakt r. Her iki merkezde de spanya ve Portekiz sürgünü Yahudiler, önemli bir entelektüel ve sermaye birikimine neden olmu tur. Ayn zamanda bu her üç merkezin d nda, imparatorluklar ve Vatikan kar nda varl k-yokluk mücadelesi yürüten kentler, prenslikler ve devletler kapitalist unsurlar n yeni bir uygarl k gücü olarak ç lar na, yeni bir iktidar ve sermaye tekeli olarak ekillenmelerine gereken zemini fazlas yla sunacakt r. te bu zeminde de kapitalistik unsurlar n ç karlar n teminat olarak ulus-devletler yükselecektir. Her eyin tek tiple tirildi i bu ulus-devlet çat alt nda sermaye, tüm rakiplerini ya da toplumsall a ait ne varsa ortadan kald rman n aray içine girecektir. Bu nedenle de ulus-devlet için toplumsal alanda çölle menin zirvele mesidir demek yerinde olmaktad r. Ulus-devlet tarihin temel devindirici gücü olan etnisiteye kar da sürekli bir sava halidir. Bu nedenle de ulus-devletler ça insanl n mezbahaneye sürüldü ü dönemi ifade etmektedir. Bu mezbahanede tarihsel olarak bir arada olan ne varsa hepsi sava arenas nda birbirini tüketmeye yönlendirmektedir. Sadece bu nedenle bile olsa 22 deolojik-Teorik Dergi ulus-devletler ve ona öncülük eden egemen güçler mah erin atl lar olarak ne varsa tarih sahnesine sürmü tür denilebilir. Ulus-devlet bu anlamda kadavrala an bir toplum istemi anlam na gelmektedir. Kapitalist Hegemonyac n Ç kmaz Olan Endüstriyalizm Merkezi uygarl n kapitalizm a amas karakterize eden üçüncü olgu endüstriyalizmdir. Bilindi i gibi endüstri insan toplumsall n her a amas nda vard r. nsan n yaamsal ihtiyaçlar kar lamaya hizmet eden araçlar n yap olarak endüstri toplumsal eme in bir ürünüdür. Bin y llar boyu egemen olan devletçi toplumun endüstrinin geli imindeki rolü s rl r. Devletçi güçler daha çok sava ve zor araçlar n geli tirilmesi için endüstriyle ili kili olmu lard r. Zaman zaman toplumsal üretimin art lmas için endüstriyel çabalara destek verenler olmu sa da endüstri as l olarak toplumun i i olmu tur. Üretim araçlar olarak da adland lan araçlar, endüstrinin konusudur ve insan n do ayla ili kilerini verimli k lmay amaçlar. Do ay , toplum yarar na dönü türmek, i lemek; bilimin ve tekni in geli imi öz itibariyle bu eksen üzerindedir. Bu nedenle de endüstri esas olarak toplumsal amaçlar için vard r. Yüz binlerce hatta milyonlarca y n birikimine dayanan sanayi alan n, kâr ve ser- Say 48 2011 maye amac yla kapitalistlerce ele geçirilerek tekelle tirilmesi; endüstrinin d ta rakipler, içte toplum üzerinde egemen olman n arac haline getirilerek ölümcül bir iktidar gücü haline dönü türülmesi endüstriyalizmin özünü olu turur. 17. yüzy ldan itibaren bilim ve teknikteki geli melerin endüstriyel alan her zamankinden daha fazla kârl bir alan haline getirmesi k sa sürede kapitalistlerin dikkatini çekmi ve bu alan üzerinde yo unla malar na yol açm r. Ulus-devlet yoluyla siyasi iktidarda güç ve etkinlik kuran kapitalistler bu alan da kendi kâr, sermaye ve iktidar amaçlar için ele geçirmekte gecikmemi lerdir. Bu alan esas olarak iktidar ve sermayelerini büyütmek için ideolojik ve maddi bir silah gibi kullanm lard r. Sanayi devrimi ile ifade edilen endüstriyel geli me dalgalar halinde günümüze kadar sürmektedir. Sermaye ve iktidar tekellerinin kontrolünde, onlar n amaçlar do rultusunda geli me gösteren endüstri, tar m ve köy toplumunu tüketmi , do ay iflas n e ine getirmi , toplumda i sizlik ve açl k sorununu devasa boyutlara vard rm , kentlerin adeta tüm bir ülkenin kayboldu u kara delikler haline gelmesine yol açm r. nsan n do ayla en verimli ili kiyi kurma amaçl yarat olarak endüstri, kapitalist uygarl k sürecinde insanl do as yla birlikte yok olu a götürebilecek bir hal alm r. Sonuç 400 y ll k bir geçmi i olan kapitalist modernite bugün çok ciddi kriz içindedir. Bu kriz sadece maddi alanda de il zihniyet alanda da ya anmaktad r. Di er yandan kapitalist modernite ya ad bu krizi kendi ba na a acak düzeyde de de ildir. Bu konuda umut da vermemektedir. Onun için de kapitalist modernitenin her alanda topluma yaatm oldu u kriz ancak demokratik modernitenin müdahalesiyle a labilir. Bu anlamda demokratik uygarl k güçleri sürece müdahale etmek zorundad r. Çünkü toplumsal kriz politik-ahlaki toplumu tüketti i gibi in- KOMÜNAR sanl sonu nereye varaca belli olmayan bir ç kmaza da sürüklemektedir. E er demokratik uygarl k güçleri, örgütlü ve bilinçli bir ekilde bu duruma müdahale etmezse, dünyam z ve insanl k geri dönü ü mümkün olmayan bir sona gidecektir. Burada u sorun kar za ç yor: Demokratik uygarl k güçleri bu duruma müdahale için yeterince birikim ve olana a sahip midir? Evet! Hem de bütün örgütsüzlü üne ra men buna yetecek bir birikimi ve gücü vard r. Ütopik sosyalistlerden bilimsel sosyalistlere, anar istlerden feministlere, Frankfurt okulundan, Anvers okuluna, kinci Dünya Sava ’ndan sonra ortaya ç kan Frans z filozoflar na, 68 Gençlik Hareketi’nden yerel-kültürel hareketlere kadar geli en tüm devrimci-demokratik hareketlerin yaratm oldu u bir birikim vard r. Bu birikime do ru yakla rsa ve örgütlenilirse ciddi bir entelektüel zemin oldu u görülecektir. Bu zemin sadece bununla da s rl de ildir. nsanl n yaratm oldu u de erler bu zeminin tarihsel arka plan ve bizim varl k nedenimiz olmaktad r. Bu nedenle de yeni paradigmam n temelini toplumun ve uygarl n do ru tan mlanmas olu turmaktad r. Önderli imiz tarihi ve toplum gerçe ini yeniden tan mlad savunmalar nda toplumsall insan n en büyük hakikati, do al toplumu ise gerçek toplum olarak ortaya koymu tur. Buradan hareketle do al toplumdan bir sapma olarak ortaya kan uygarl k, temel özelliklerini koruyarak günümüze kadar gelmi tir. nsanl ktan en büyük uzakla ma ve kopu u ifade eden kapitalist uygarl k a amas nda uygarl k tarihinin bu bak la ele al nmas hayati önemdedir. Uygarl n kendisi köleciliktir. Devlet merkezli uygarl k sistemleri köleli in de ik biçimlerini geli tirmenin ötesinde bir anlam ifade etmezler. Devlet merkezli uygarl k sisteminin özü köleliktir. Bu anlamda özgürle mek öncelikle kapitalist uygarl k sistemiyle do ru temellerde hesapla mak ve ondan kopmakla mümkündür. 23 KOMÜNAR deolojik-Teorik Dergi Kapitalizmi, daha gerçekçi tan mlamaya yönelik olarak at lan ad mlar n en önemlilerinden biri de, onun devlet ve iktidarla olan ili kilerinin aç a kavu turulmas r. Kapitalizme ili kin ya anan yan lg lar n ba nda onun devlet ve iktidar kar nda ne anlam ifade etti inin yeterince kavranamamas gelir. Kapitalist s flar n devleti ele geçirme ope- Onun için de içerisinde var oldu u ko ullarda kendisini koruman n ve sürdürmenin tek yolunun örgütlü bir ya am oldu unu daha ilk sezgisel duyumsamalarla fark etmi tir. Fiziksel boyutta çevresini ku atan do a karnda en zay f gibi görünen insan, bu durumunu toplum biçiminde örgütlenerek güce dönü türmesini bilmi tir. Kendini korumak rasyonlar nas l yürüttükleri, iktidara ortak olduktan sonra da onu nas l kulland klar n hikâyesi bilinmeden, bugün kapitalizmin kendisini nas l ya att anlamak da pek mümkün görünmemektedir. ve varl sürdürmek için gerekli olan tüm ihtiyaçlar bu yolla kar larken ayn zamanda bununla kendine bir anlam kazanrm r. Bu temelde geli en toplumsall k kar nda karma kla an örgütlenme tarz gittikçe daha belirgin bir hal alm r. Devletli uygarl k a amas na kadar ve hatta daha sonras nda da çok uzun bir dönem toplum, kendi komünal örgütlenmesini -ne kadar karmakla sa da- kendisi yerine getirmi tir. Bunun Devleti Tan mak nsan, toplumsal bir varl k olarak ekillenmi tir. Ve bu toplumsall onun her zaman örgütlü bir ya am sürmesini sa lam r. 24 Say 48 2011 için de hiçbir zaman ne d tan bir akla ne de üstten bir kuruma ihtiyaç duymam r. Kendi lerini kendisi belirleyen ve bu i leri yine kendisi bizzat yürüten ahlaki-politik yap yla toplum, kendini var etmenin ve sürdürmenin ko ullar her zaman için yaratmay ba arr. Devletli uygarl a geçi in nas l oldu undan ziyade devletin nas l bir kurumla ma olduuna giri yapmak için bu k sa de erlendirme yap lm r. Çünkü en dar anlamda toplumun maddi ve manevi art k-ürün ve üretmi oldu u tüm de erleri üzerine kurulmu bir tekeller bütünü olan devleti, zorunlu bir toplumsal örgütlenme gibi görme yan lg ndan kurtulmak gerekmektedir. Daha çok toplumsal Devlet, iktidar odaklar taraf ndan belirlenen ve toplum üzerindeki sömürünün en aktif bir biçimde yürütüldü ü bir ittifak alan olarak ekil buluyor korunma, beslenme ve devaml k ihtiyaçlan organizesini sa yormu gibi görünen ve kendini bu maske alt nda gizlemeyi iyi beceren devlet, tam da bu görevlerin z dd bir biçimde topluma kar tehdit olu turan ve toplumu her anlamda g das z b rakan tüm s f ve kesimlerin bar na halindeki tekel olmaktad r. Topluluklar, devletli uygarl k amas na kadar geçen süre içerisinde bu ihtiyaçlar kendileri, hiç de devlete ihtiyaç duymadan üstelik daha özgür ve rahat bir biçimde kar laman n yollar yaratm . Ancak toplumsal de erlerin üzerinde ç kar hesaplar güden ve iktidara dayal olarak kendilerini topluma hâkim k lmak isteyen kesimler, bu emellerini gizlemek amac yla KOMÜNAR ve sanki topluma faydal bir çal ma yürütüyormu gibi görünmek için devlet gibi bir kurumu -h rs zl k sanat n gizli eli- toplumun ba na musallat ettiler. Devlet topluma ait olan de erleri-ürünleri elde etmeye ve ele geçirmeye yönelik i levsellik kazanan iktidar ve iktidar güçlerinin ‘topluma faydal k’ kisvesi alt nda yutturmaya çal kurumlar n merkezi oluyor. Yani devlet, iktidar kaynakl ve iktidar etraf nda gerçekle en tüm s flar n, yap lar n ve ki ilerin bulu tuklar merkezi bir yap olarak ekilleniyor. Bunun için de devletin proto tipi olarak ekillenen zigguratlar n incelenmesinde aç a ç kan ilk izlenim, iktidar n kendisini topluma yutturma mekânlar olmas r. Ayr ca buras üzerinden toplum s flara ayr makta, toplumsal de erler üzerinde fiziki ve zihni zora dayal olarak hak talebinde bulunan kesimler kendi konumlabelirlemektedir. Burada toplum, yöneten ve yönetilenler eklinde yap lara ayr maktad r. Yönetenler etraf nda toplumun tüm maddi ve manevi yarat mlar birikirken toplumun geri kalan ezici ço unlu una dü en de en iyisinden bir kul ya am olmaktad r. Bu temelde de tanr lara çal r gibi yöneticilere çal mak toplumun sevilen bir üyesi, devletin kabul edilebilir bir çal an olmak anlam ta r. Devlete iyi bir vatanda ya da köle olmak, tanr ya iyi bir kul olmakla e anlama gelir. Halbuki devletin gerçek yap siyasi, askeri ve dini tekel olarak ya -tecrübeli, avc ve rahip erke in iktidar ittifak biçiminde bir araya gelip toplum üzerinde sömürü sistemlerini kurumla rd klar alan oluyor. Yani devlet, iktidar odaklar taraf ndan belirlenen ve toplum üzerindeki sömürünün en aktif bir biçimde yürütüldü ü bir ittifak alan olarak ekil buluyor. E er ba lang nda bu ittifak olmasayd ne kendi ba na ya -tecrübeli erkek siyasi bir güç olabilirdi, ne avc erkek bir askeri komutana dönü ebilirdi, ne de aman bu ikisinin deste ini almadan toplumu iktidara göre biçimlendirecek bir din 25 KOMÜNAR yarat rahip haline gelebilirdi. Bunun içindir ki daha olu umundan itibaren devlet, toplum üzerinde iktidar amaçl güç olmay ve bununla s fsal ya da bireysel ç kar sa lamay hedefleyen kesimlerin bir araya gelerek olu turduklar bir ittifak alan halinde ekillenmi tir. Bu bak mdan da devlet, her türden iktidar tekellerinin ittifak alan olarak tarihe giri yaparken; di er taraftan da, zaman içerisinde kendisi de bir tekel halini alm r. Bu bak mdan da iktidar n tekelle ti i alan olarak devlet en temel tekel merkezi haline gelmi tir. Devletin tarih içerisinde giderek geli en bu özelli ini ya da temel karakterini Önderlik, lk iktidar hiyerar ilerinin ve devlet egemenliklerinin kurulu undan günümüze kadar tarih bir anlamda iktidar n kümülâtif (kar topu gibi yuvarland kça kendini büyütme) büyümesidir” eklinde formüle etmi tir. Burada büyümeden kastedilen sadece toplumun iktidar cenderesine al nmas de il, kendisi bir tekel haline gelen devlete yeni ortaklar n kat lmas r. ktidar n do al olarak da devletin kendisi, f yarat m kayna r. Çünkü toplum üzerinde gerçekle tirilen sömürü s fla man n, kara dayal farkl la man n ve elitle menin de nedeni olurken, ayn zamanda iktidar n gerçekle me ko ulu anlam na da gelmektedir. Çünkü de ik dönemlerde, de ik biçimlere dayal olarak geli en kastla malar, tabakalar ve s fla malar bir anlamda da iktidar n kendisini toplum içerisinde yayd alanlar olmaktad r. Yani ba lang çtaki rahip+yönetici+asker üçlüsünden olu an iktidar güçleri, esas olarak bu kal korumakla birlikte giderek de ik s f, zümre ve kesimleri de içerisine alarak kendisini büyütmü tür. Hanedanl klar, iktidara dayal a iret yap lar , esnaf ve zanaatkârlardan olu an de ik orta flar tarihin de ik dönemlerinde iktidar içerisinde kendilerine yer bularak iktidar n tekelle me olanaklar ndan yararlanm lard r. saca bu ekilde özetleyebilece imiz, özellikle de günümüz devlet ve iktidar e26 deolojik-Teorik Dergi killenmesini anlamak aç ndan ortaça dan itibaren iktidar ve devlet etraf nda gezinmeye ba layan ve sonunda 16. ve 17. yüzy lla birlikte devletin temel bile eni haline gelen kapitalist burjuva s flar n iktidar olabilmek ve devlette bir yer kapabilmek için gerçekle tirdi i operasyonlar bilmek oldukça önemli olmaktad r. Kapitalizm Öncesi Avrupa Öncelikle mekân sorununu netle tirmek gerekiyor. Ticaretle u ra an tüccar ve tefeci flar ile orta s f esnaf ve zanaatkar kesimleri Avrupa’dan çok daha önceleri Ortado u’da ortaya ç km lard . Kendi dönemlerinde oldukça nam salm olan Asur ticaret kolonilerinden önceleri bile ticaretle ünlenmi birçok kent devleti bulunmaktayd . Fenike ba ba na bir ticaret uygarl yd . Daha sonralar birçok devlet ticarette oldukça geli melerine, ilkel kapitalistik bir a ama yaamalar na ra men bu s flara dayal bir kapitalist iktidarla ma ya da devletle meden bahsedilemez. Bunun en önemli nedeni de Ortado u iktidar gelene inin çok güçlü siyasi, dini ve askeri tekellere dayanmas r. Onun için de olu an ekonomik tekellerin bunlardan ba ms z geli mesine pek izin verilmemi tir. Yani Ortado u’da tüm her ey devlet bünyesindeki siyasi, dini ve askeri tekellerin elinde bulundu undan bunlar n d nda ve bunlara alternatif bir ekonomik tekel yap n olu mas ve devlet kapsam nda bir iktidar gücü haline gelmesi de gerçekle memi tir. Oysa Ortado u iktidar gelene inin Avrupa’daki sürdürücüsü olan Roma mparatorlu u’nun yine Ortado u orijinli olan H ristiyanl n ve Avrupa etnisitelerinin yayg n direni i sonucu y lmas n ard ndan, Avrupa co rafyas nda devlet gücü oldukça zay fla. Bu nedenle H ristiyanl kla uzla mak zorunda kalan Roma’n n pagan din rahipleri, kurulan kilise bünyesinde kendilerini yeni bir iktidar oda haline getirerek toplum üzerinde kaba zora dayal bir hâkimiyet sa lamaya ba lad lar. Tarihte “karanl k ça ” Say 48 2011 olarak adland lan dönem, Avrupa co rafyas nda, kilise iktidar n zay flayan devleti güçlendirerek toplum üzerinde gerçekle tirdi i egemenli i ve sömürüyü anlatmaktad r. Bu dönemde bile Avrupa’n n daha geni alanlar nda demokratik komünal de erlere dayal toplumsal yap lar hâkimdir. Kentler kat iktidar yap lar ndan ziyade daha demokratik kurumlarla kendilerini yönetmektedir. Gerek kuzey ve gerekse de güney Avrupa hatt nda daha fazla konfederal yap lar hâkimdir. Örne in talya’da XI. yüzy n ba lar nda kentlerde monar iye ve kiliseye tepki olarak biraz da Roma’n n Cumhuriyet yap na özlemi an msatacak bir biçimde- seçimle i ba na gelen yöneticilerden olu an siyasi yalar geli mektedir. Bu ehirler özgürlükçü yap lar yla k rsalda monar iden kaçan k r insanlar kendisine çekmektedir. Bu nedenle de ehirlerde az msanmayacak bir i gücü ve örgütlenme tecrübesi birikmektedir. 1045’te kilisenin atad krall k yanl piskoposa kar ayaklanarak 1057’de kraldan ba ms zl elde eden Milano’daki Pataria hareketi böylesi bir birikimin sonucu olarak ortaya ç km r. Pataria hareketi daha sonra geli ecek olan Rönesans’a kap aralayan bir dönüm noktas n ifadesi olarak tarihe geçmi tir. Milano’nun ard ndan 1083’te Roma, 1084’te Pavia, 1095’te Asti, 1099’da Cenova, 1123’te Bologna ve 1138’de Floransa k ta Avrupa’s nda ortaya ç kacak olan geli melerin habercileri olmu lard r. te talya’da bunlar ya an rken genel olarak Avrupa’da siyasi olarak iktidar konusunda çok da tecrübeli olmayan derebeylikler yeni yeni geli meye ve prenslik ya da krall klar biçiminde bir iktidar mücadelesi vermeye ba lam lard r. Roma’n n büyük iktidar temsili idealiyle ortaya ç kan krall klar ( spanya, Fransa, Almanya, Avusturya-Macaristan gibi) Avrupa üzerinde egemenlik sava lar na ba lam lard . Bu durum uygarl n ya ad tam bir kriz durumunu ifade etmekteydi. Her ne kadar slamiyet merkezi uygarl temsilen, iki koldan ( spanya Endülüs Araplar ile do udan KOMÜNAR Osmanl lar) Avrupa’y ku atm sa da bunlar n da Avrupa’da ya anan uygarl k krizine bir yapt rma özellikleri bulunmamaktayd . En iyisinden belki bir slam kolonisi haline getirme olabilirdi. Ama bunun da mümkün olmad görüldü. Bunun için de 13. yüzy l ile birlikte talya’n n Floransa kentinde ortaya karak bütün k taya yay lan Rönesans, Avrupa’n n kendi co rafyas nda ya anan uygarl k krizine yine kendisinin yan olmaktad r. Önderlik A HM’e sundu u ilk savunmas nda Rönesans için unlar söylemektedir. “(Rönesans’ n) Büyütüldü ü zemin Roma kopyas krall k ve piskoposluk saray de il, rsal alan manast rlar yla yeni yükselen kent üniversiteleridir. Ne siyasal-askeri güç, ne de feodal-tüccar ekonomik güç bu ta belirleyicidir. K r manast ve kent üniversitesi kendi emekleriyle geçinen, halk n besledi i ve umut ba lad , destekledi i, özgürlük ve bilincin yükseltildi i ba ms z çal ma mekânlar r. unu önemle vurgulayaca m: Rönesans’a götüren yol belirleyici olarak kral ve kilisenin saraylar ndan de il, halk n komünal okullar ndan geçmektedir. Ne feodal s n, ne de ortada olmayan burjuvazinin çizdi i bir yoldur.” Önderlik belirlemelerinde de görüldü ü gibi demokratik komünal de erler, toplumu kurtarman n yollar Rönesans biçiminde ortaya ç kar rken belki de kriz halindeki uygarl a da bir ç kap aralam oluyordu. Rönesans’ n yaratt özgürlük ortam ndan yararlanarak kendisini toplum içerisinde güçlendiren ve özünde iktidar perspektifli bir s f olan tüccar-tefeci kesimler, zay flayan devletçi toplum güçleri etraf nda ve üzerinde kendilerini vazgeçilmez bir güç olarak konumland rmaya ba yorlard . Kapitalist Geli me Avrupa Rönesans ile art k yeni bir sürece giriyordu. Bu süreç ayn zamanda ba ba na bir zihniyet devrimini i aret ediyordu. Toplumsal ili kilerden ekonomiye, devlet yap 27 KOMÜNAR lar ndan dine kadar birçok konuda ya anan de imler Avrupa aç ndan yeni bir uygarl k na da olanak sa lamaktayd . Özellikle bu durum kar nda siyasi otorite olarak krall klar oldukça s lard . Hem toplumsal de im kar nda yeterli bir siyasi güç olam yorlar, hem de aralar ndaki sava lar ülkelerinin siyasi ve ekonomik anlamda zay f dü mesine neden oluyordu. Rönesans’a öncülük eden ve geli tiren ehirlerin birço u Roma dönemi ticaret yollar üzerindeki ehirlerdi. Bu nedenle de özellikle tüccar kesimler aç ndan oldukça tah kabart alanlar olmaktayd . Bunun için de hem krall k ve kilise bask ndan uzak ticaret olanaklar , hem de deniz yollandaki ticaret serbestîsi tüccar s n bu kentlerde yo unla mas na neden olmu tu. Kent geli imi kendisiyle beraber di er meslek kollar n da geli ip örgütlü bir güç haline gelmesine neden oluyordu. Duvar ustalar , marangozlar, terziler gibi önemli meslek kesimleri, ehir ya am nda etkin hale geliyorlard . Roma döneminde colegia (kolej) olarak bilinen esnaf ve zanaatkâr dernekleri biçimindeki örgütlenmeler art k loncalar biçiminde ortaya ç yordu. Bu s fsal örgütlenmeler çe itli tarikat anlay lar çerçevesinde mistik havalara da büründürülerek 28 deolojik-Teorik Dergi bütün Avrupa’da kendisini örgütlüyordu. Ticaretin geli ti i bu alanlarda Yahudi tefeciler de oldukça yayg nd . Daha çok da ‘karanl k ça n son dönemlerinde, kilisenin H ristiyanlar için faizi tamamen yasaklamas üzerine Avrupa’da Yahudiler ve Suriyeli Müslümanlar tefecilik konusunda oldukça geli mi lerdi. Özellikle de Yahudiler, (H ristiyanlar aras nda rahats zl k yaratsa da) uzun bir süre boyunca bu ayr cal klar oldukça iyi kullanm ve neredeyse Avrupa’n n bütün para piyasas na hâkim olmu lard . Onun için de tüm Avrupa’da Yahudi bir tefeciye borçlu olmayan tek bir siyasi otorite, tek bir toprak sahibi ya da tüccar kalmam gibidir. Böylesi kentsel geli imler konusunda talya’dan sonra Fransa gelirken spanya ve Almanya’da ise bu konuda ilerlemektedir. 12. yüzy ldan 14. yüzy la kadar bu biçimde oldukça geli kin bir ekonomik etkinlik içerisinde kendilerini geli tiren bu s flar tam anlam yla kapitalistik bir karakter kazanmaktayd lar. Bu kentler borç, senet, kredi, faiz, tahvil gibi konularda birçok ilke imza atmaktayd lar. lk banka örnekleri buralarda ortaya ç yordu. Bir birleriyle çat ma halinde bulunan birçok siyasi otorite bu s flara borçlanmak zorunda kal yorlard . Bu ise monar i güçlerinin bu s flara ba ml hale gelmesine neden olmaktayd . Ancak tüm bu geli melere ra men talya ve uzant halindeki Fransa kentlerinde burjuva s flar tam anlam yla bir kapitalist iktidar n gerçekle mesini sa lamaktan uzakt lar. Çünkü daha çok kentler aras çeki meler ön plandad r. Ticari tekellere dayal kapitalist geli imin temel iktidarla ma biçimi olarak ulus-devlet yap lanmas bir türlü buralarda gerçekle tirilemiyordu. Kentler aras rekabet bu birle menin gerçekle mesi önünde en büyük engeldi. 14. yüzy n ortas ndan itibaren ba layan bu kentler aras çat mal ortam, kapitalistik geli meye ket vurmaktayd . Bu duruma tepki olarak Floransal Machiavelli 15. yüzy n sonlar nda kaleme ald Prens adl eserinde ülkede ortak bir siyasi iktidar n Say 48 2011 gerçekle tirilmesi için her türlü yolun denenmesi gerekti ini savunur. Bu nedenle siyasetin ahlaktan ba ms z ele al nmas gerekti ine vurgu yapar. Ahlaki kayg lara düülmeden tamamen yarar ilkesi üzerinden gerçekle tirilecek iktidar mücadelesini siyaset anlay n merkezine oturtur. Böylelikle de Machiavelli ile birlikte burjuva s flar n siyaset anlay ve iktidar sava na yakla n temelleri at lm oluyordu. Tek hedefi iktidar olan bir siyaset anlay n bu s n ç karlar n gerçekle mesinin tek yolu oldu unu net bir dille aç a ç yordu. Yani kapitalizmin gerçekle mesi için gerekli olan tek ey iktidara gelmek, iktidar ele geçirmek ya da ona ortak olmakt r. Bunun d nda bir gerçekle me koulu bulunmamaktad r. Bu noktada Machiavelli’yi amaç ve araçlar bir birine kar rmakla ele tiren yakla mlar olmas na kar n asl nda Machiavelli burjuva s f aç ndan gerçek amac belirlemi olmaktad r. Bu durumdan da oldukça ders ç karm olan kapitalist s flar daha kuzeye yönelmi lerdir. Deniz ticaret olanaklar talya’dan az olmayan, Rönesans ve reform ak mlar yla oldukça beslenmi olan Londra ve Amsterdam kentlerinde daha fazla bir tecrübe sahibi olarak ortaya ç yorlard . Bu durumu Önderlik Kapitalist Modernitenin A lma Sorunlar Ve Demokratikle me adl savunmanda u ekilde dile getirmektedir: “Kuzey Avrupa ve iki uç ülke (ülke kavram ulusal s r anlam nda bu dönemde yeni yeni ortaya ç kmaktad r), ngiltere ve Hollanda eski uygarl klar aç ndan bo denecek kadar bakir topraklard r. er yeni bir tohum at rsa en iyi ye erebilecek alan olmalar bu özellikleri nedeniyledir. Derinli e kök salma ve kal olma ans yüksektir. Kapitalist ekonominin bu tohumu at lm ve iyi tutmu tur.” At lan tohumlar n ilk ad mlar olarak ideolojik gücün güneyden kuzeye ta nmas gerçekle iyordu. 1450’lerden itibaren güneyden kuzeye do ru yay lan Rönesans ve Reform hareketleri Hollanda ve ngiltere’de KOMÜNAR Anglo-Sakson kilisesine yol açacak olan Protestan mezhebinin geli mesini sa lam r. Bu ise kapitalist s flar n Katolik kilisesi ile ya ad sorunlar n a larak kendisine dini bir k f olu turmas n en me ru yolu olmaktayd . Özellikle de 15. yüzy n sonlar nda spanya ve Fransa’dan kovulan veya kaçmak zorunda kalan Yahudiler buna öncülük etmi lerdir. Protestanl n kurulu unda ve kurumla mas nda öncü kabul edilen Luther ve Calvin gibi ki iliklerin Yahudi olmalar bu durumu aç klar niteliktedir. Protestanl kla amaçlanan toplumsal, ekonomik ve siyasi ya amda kilisenin etkisini k rarak sekülerizmi (dünyevilik, bir di er anlam yla laiklik) geli tirmektir. Bu sayede devlet-iktidar odaklar ndan biri önemli oranda etkisizle tirilirken, burjuva s flar kendilerini dini bir k fa da büründürerek iktidara biraz daha yakla oluyorlard . Yani kapitalist geli me seyrini izlerken bu ad mla görülen, kapitalizmin bir ekonomik biçim olarak zafer kazanmas de il, iktidar ve devlette elde etti i konum oran nda bir sistem haline gelmesi durumudur. Bu konuda derin çal malar bulunan sosyolog Max Weber Protestanl , kapitalizmin geli mesi için zihinsel ortam haz rlayan ve ahlaki olarak kapitalizme geçit veren bir zihniyet dünyas n olu mas n ön ko ulu olarak de erlendirir. Önderlik bu durumu iki nedenden dolay böyledir diyerek aç klar. Birincisi; “Protestanl n kendisi en zay f din demektir. Kapitalizm tarz bilime de çok yak nd r. Daha da önemlisi, milli dinler ça ba lat r. Milliyetçili in bir nevi ön amas r. Milliyetçilik ise, kapitalizmin halis bir ideolojisidir. Avrupa’daki büyük din sava lar na bu aç dan bakmak daha da tamamlay bir anlama yol açar.” kincisi ise; “Paradoks gibi gelse de, kapitalist zihniyet genelde dinsel zihniyetin uzun tarihsel yürüyü ünün sonul veya en zay flat lm bir a amas nda me ruiyet kazanm r. Ben bilimi kesinlikle kapitalistik geli menin bir ürünü olarak görmü29 KOMÜNAR yorum. Olan, talihsiz bir geli me a amas na denk gelmedir.” Bu iki durumdan da anla laca üzere kapitalist s flar devlet ve iktidar ele geçirme sava lar nda öncelikle zihniyet yap lanmalar gerçekle tirmi ler ve buna da din ile ba lam lard r. Kapitalizm her ne kadar kat din dogmalar na ve onun iktidar üzerindeki mutlak egemenli ine kar bir sava yürütmü gibi görünse de özünde iktidar için gerekli olan din maskesini kendisi için yeniden düzenleyerek bir biçime kavu turmu tur. Protestanl k ad alt nda daha dünyevi, daha fazla tüketime olanak sa layan, millile tirilmesi daha rahat bir mezhepsel geli meyle toplumsal zihniyet üzerinde bir hâkimiyet geli tirirken iktidar içerisindeki konumunu da bu biçimiyle güçlendirmi tir. 15. yüzy lda daha da netle en bu zihniyet ile 16. yüzy lla birlikte art k aç ktan bir iktidar sava ba lat lm r. Özellikle spanya kral na ba olan ve Birle ik Eyaletler olarak adland lan Hollanda kentlerinde kraliyet ve onun atad valilikler oldukça etkisizle tirilmi lerdi. ehir meclislerinde krall k ve ruhban temsilcileri oldukça s rl iken, meclisler daha çok lonca temsilcilerinden olu maktayd . Birle ik Eyaletler Genel Meclisi’nde 10 aristokrat ve 10 ruhban temsilcisine kark 50 lonca temsilcisi yer almaktayd . Bu durum burjuva s n iktidar üzerindeki etkisini gösteriyordu. Buna dayanarak geli tirilen isyanlar sonucu Hollanda, 1572’de bams zl ilan etmi ve 1609 y nda da resmen tan nm bir devlet oluyordu. Erken bir burjuva iktidar olarak adland lan bu geli me, kapitalist s flar n en aç k bir biçimde devlete hâkim olduklar , di er iktidar bile enlerini de kendi etkilerine alarak bir iktidar tekeli haline geldiklerinin ilk örne i olmas aç ndan önemlidir. Hollanda’da ya anan bu erken geli menin ard ndan 1688’de, ngiliz resmi tarihçili inin Glorious Revolutions (Muhte em Devrim) olarak adland rd ve taht n Hollandal William Of Orange’a sunuldu u bir operasyon 30 deolojik-Teorik Dergi sonucunda zaferini ilan eden ngiliz burjuvalar , kapitalizm ça resmen ba latm oluyorlard . Art k temel bir devlet tekeli olarak kendini iktidar içerisinde konumlanran kapitalist tekeller, kendi modernitelerini yaratmaya ba yorlard . Bunu yaparken geçmi in zihniyet yap lay kma yönünde köklü ad mlar at lsa da asl nda çokça bahsedildi i gibi eski yap lar kan devrimler eklinde bir geli imden bahsedilemez. Belki kapitalist geli me önünde direnen baz yap lara kar sava verilmi ve bunlar bertaraf edilmi olabilirler. Ancak Kapitalist s flar devlet ve iktidar ele geçirme sava lar nda öncelikle zihniyet yap lanmalar gerçekle tirmi ler ve buna da din ile ba lam lard r genel hatlar ile gerek feodal s f olan aristokrasi gerekse de ruhban s y lmaktan ziyade kapitalizme ikna edilerek onlar n da sisteme kat lmalar sa lanm r. Bunun en aç k örne i ngiltere olmaktad r. Bir burjuva devrimiymi gibi lanse edilen ngiltere’de krall k ve kiliseye kar gerçekle tirilen halk isyanlar , kapitalist s flar taraf ndan aristokrasi ve kiliseyi kendi isteklerine boyun e dirmek için kullan lm r. Bu gerçekle tikten sonra ise yine ayn s flar halk isyanlar n bast lmas na öncülük etmi lerdir. Yani ortada herhangi bir burjuva devrimi yoktur. Kapitalist s flar n devlet içerisinde kendine bir konum ve etkinlik sa lama operasyonlar olarak iktidar mücadeleleri gerçekle mektedir. E er devrim ad na bahsedilecek bir ey varsa o da dönemin KOMÜNAR Say 48 2011 halk isyanlar olmaktad r. Avrupa iç sava lar ndan bunalan, bu sava lar n a r ekonomik yükünü kald rmaktan art k yorulmu , a r dogmatik zihni kal plardan ve krall k bask ndan kendisini kurtarmak isteyen ve a rkta köylülerden olu an halk isyanlar dönemin gerçek devrimci karakterini olu turmaktad r. Ve e er bir demokratikle me gerçekle mi se bunlar sayesinde gerçekle mi tir. Burjuva s n bunlar kar ndaki duru u ise ancak pragmatizm ve ihanet olarak adland labilir. Bu isyanlar kendisini iktidara ta mak için bir basamak olarak kullanm ve emellerine ula ktan sonra ise bu isyanlar en kanl bir biçimde bast rm r. Buna dev- nilmi ti. Ulusu olu turan temel de erler devlet çat alt nda toplan yor, böylece toplum bir bütün olarak devlete ba lanmaya çal yordu. Ekonomik sömürünün yayg nla mas devletin toplumda içselle mesine ba yd ve kapitalist tekeller, toplumda içselle menin tek arac n ulus-devlet oldu unu erken fark etmi lerdi. Buradan da anla laca üzere kapitalizm her ne kadar ekonomik tekel gibi görünmek istese de, kendisini topluma bir ekonomik sistem olarak de il bir iktidar oda , bir devlet biçimi olarak dayatmakla i e ba lar. Çünkü ekonomik bir sistem gibi görünmenin ya da ekonomik sömürünün tek Ekonomik sömürünün tek ko ulu bir devlet eliyle siyasi ve askeri tekelleri devreye sokarak toplum üzerinde kurulacak bask rimci bir k f uydurmak ise kapitalist s flar n kendi gerçek karakterlerini gizlemek için olu turulmu bir perdelemeden ba ka bir anlam ifade etmemektedir. Ulus-Devlete Do ru Tüm bu burjuva operasyonlar kapitalizmin merkantilist a amas na denk geliyordu. Ticaretin, kapitalizmin temel talan biçimi oldu u bir dönemdi. Ticari dönemin en çok ihtiyaç duydu u olgu pazar olgusudur. Talan ancak pazar üzerinde yürütülecek spekülasyonlarla sa lanabilirdi. Bu nedenle ticari tekeller kendileri için s rlar çizilmi , belli hukuksal düzenlemelerle talana aç lm bir pazara ihtiyaç duymaktayd lar. Daha do rusu kapitalizmden ba ms z zaten var olan ulusa dayal pazar, devletin askeri ve siyasi tekellerince denetime al narak burjuvazinin talan ve sömürüsüne aç lmak durumundayd . Bu nedenle ulusal pazar n ve ulusun bir bütün olarak devlete ba lanmas temel amaç edi- r ko ulu bir devlet eliyle siyasi ve askeri tekelleri devreye sokarak toplum üzerinde kurulacak bask r. Bu nedenle de kapitalist flar, kendi sömürü sistemlerini kurarken en fazla bu yöntem üzerinden hareket etmi lerdir. Onun için de yap sal olarak kendilerini ilk kurumla rd klar alan ulusdevlet olmu tur. Ulus-devlet, ba larda monar ik yap larla denetleniyordu. Böylece ticari tekel a rl kl kapitalist s flar, aristokrasiyle de uzla arak ulusu yönetme ve kontrol etme gücüne kavu uyordu. Bu durum aristokrasinin burjuvala mas na yol açarken, ticari s flar da aristokratla arak birer devlet tekeli haline dönü üyorlard . Ticari kapitalizminin temel mant , d a meta sat ve d tan hammadde al üzerine kurulmaktayd . Bu durum ise içeride en fazla ucuz i gücünü kullanmay gerektirmekteydi. Milliyetçilik bu noktada ulusdevlete içeride i gücü bulma sorunu ya atmayan tek ideoloji olurken, hammadde ihti31 KOMÜNAR yac n, d ar dan askeri zora dayal sömürgele tirme siyasetiyle kar lanmas na me ruiyet kazand yordu. Milliyetçilik ve yay lman n temel gücü olan askeri tekelle me tümüyle ekonomi d alan olarak ulus-devletin karakterinin neler oldu unu ve kapitalizmin hiç de ekonomik bir sistem olmad gözler önüne seriyordu. Çünkü bunlar yani milliyetçilik ve ordu olmadan kapitalizmin bir dünya sistemi olmas dü ünülemezdi. Sadece bunun için bile olsa kapitalizmin ve onun en derin ideolojisi olarak liberalizmin devleti küçültmesi dü ünülemez. Devlet tekelinin kendisi kapitalizmin güvenlik supab olmaktad r. Devletin olmad bir ortamda kapitalizmin bir gün bile kendisini ya atmas akla bile getirilemez. Önderlik bu durumu öyle ele al yor; “15. ve 18. yüzy llar aras ndaki döneme bu etken nedeniyle merkantilist dönem de denilir. Özünde devletin ticaret üzerinden kendini toparlamas , bütçesine fazla verdirmesidir. Ticari milliyetçilik de denilebilir. Ald ndan fazla satmak, üstün devlet haline gelmenin en etkili yoludur. Ulusal devletin, monar inin yükseli e geçti i dönem olarak da bilinir. Sosyal planda aristokrasinin ticarete yönelmesiyle tüccar n aristokratla mas n iç içe geçti i, yeni modern f olarak burjuvazinin ilk gelenek kazand ça da bu dönemdir. Burjuva ideolojisinden tutal m ya am tarz na, moda anlay na ve kent mimarisine kadar köklü reformlar ya anmaktad r.” Al nt da da görüldü ü gibi ideolojik yarat mlar bu reformlar n ba nda gelmekteydi. Sözde ‘ticaret serbestisi’ olarak ifade edilen liberalizm, asl nda bu dönemde burjuva ideologlar taraf ndan ortaya at lan bir ideolojik yakla m oluyordu. Pazar üzerinde serbestlik yaratt iddia eden ve kendisini (kelime anlam özgürlükçülüktür) özgürlükçü ilan eden bu anlay , esas nda devletin ekonomi üzerindeki denetiminin mutlakla lmandan ba ka bir anlam ifade etmemektedir. Devletin kar mad bir piyasada rekabet 32 deolojik-Teorik Dergi adildir. Çünkü tekelin olu ma imkân yoktur. Kimse iflas etmek zorunda de ildir. Ancak liberalizm aldatmacas alt nda devletin kendi tekel sistemini dayatt bir piyasada, devlet tekeli etraf nda kenetlenmi s flar n d nda bir giri imcinin kendisini ya atma olana yoktur. Bu durumu en somut ekilde ifade eden Braudel “Kapitalizm ancak devlet ile özde le ti i, bir ba ka ifade ile kendisi devlet oldu u vakit muzaffer olur” diyerek kapitalizm devlet ili kisini çarp bir biçimde ortaya koymu tur. Sadece bu nedenle bile olsa liberalizm, özünde kapitalizmin devletle bütünle me ideolojisidir. Liberalizm sayesinde devlet tamam yla ekonomik tekelcili in hizmetine sokulmakta, siyasi devlet ekonomik devlete (özde ise ekonomik olmayan ekonomik devlete) dönü türülmektedir. Yine dönemin di er bir ideolojik olu umu milliyetçilik oluyor. Kapitalizm öncesi hiçbir iktidar yap tüm toplumu devletin sayma gibi bir yakla m içerisine girmemi tir. Devlet her zaman toplumun d nda ve üstünde bir kurum olarak kalm r. Devlete ula mak oldukça zor yollardan geçmekle mümkün olmu tur. Çünkü bu dünyada devlete ula mak öte dünyada cennete ula mak gibi alg lanmaktayd . Ancak iktidarl uygarl n kapitalist amas nda ortaya ç kar lan ulus-devlet yalanmas , milliyetçilik dini sayesinde tüm toplumu devletin mal haline getirmeyi baarm r. Günümüzde dünya üzerinde herhangi bir devletin vatanda olmayan bir birey neredeyse kalmam r. Devlet vatanda , bir devlete aidiyet o devletin mal olmakla e de erdir. Vatanda ait oldu u devletin mal r. O devlet onun hakk nda her türlü kullan m hakk na sahiptir. Metala lm toplum gerçe i bu durumla s ya ba lant bir geli imdir. Bu durumun topluma yutturulma biçimi ise milliyetçilik olmaktad r. Önderli in de belirtti i gibi “bir ulusun devleti olamaz”. Ba ta da belirtti imiz gibi devlet, talan ve sömürü sistemi olarak iktidar odakl güçlerin kendini örgütledikleri bir kurumdur. Bir toplumun hepsi sömüren Say 48 2011 olamayaca na göre toplumun devleti diye bir kavram ancak ve ancak bir aldatmacadan ba ka bir anlam ifade etmez. Ancak buna kar n ulusu olu turan tüm maddi ve manevi de erler devlete mal edilerek, sanki devlet tüm ulusun tek temsilcisiymi gibi lanse edilmeye çal lmakta ve bunda büyük oranda da ba ar olunmaktad r. Ulusu olu turan tüm faktörler ulusal bir kimli e dönü türülerek devlet tekeli kanal yla egemen ekonomik tekellere do ru kanalize edilmektedir. Avrupa’n n her ulusunda h zla geli en devlete dayal ekonomik tekelle meler ancak milliyetçilik kanal yla tüm ulusa yutturabilirdi. Kapitalist geli me içte kendi iktidar ulusdevlet ile gerçekle tirirken d ta ise sömürgecili in geli tirilmesi kapitalizmi dünya çanda hegemon bir sistem haline getirmekteydi. 1789’da gerçekle tirilen ve Frans z Devrimi olarak adland lan durum ise, asl nda çok daha farkl bir geli menin ifadesi oluyordu. Önderlik bu döneme ili kin u deerlendirmeyi yapt : “Avrupa’da 1789’la ba layan bir demokratik ulus devrimleri var. Bu devrimler ba ta demokratik ulus devrimleri eklinde ortaya ç kt . Ancak burjuvazi biraz da masonik ö eler bu devrimleri amac ndan sapt rarak ulus-devlete dönü türdüler. Yani bu, devrim içinde bir kar -devrimdir. Uluslar bat da demokratik devrimlerini gerçekle tirme yoluna gittiler ancak burjuvazi ve di er güçler bir kar devrimle bunu dönü türdüler. Daha sonra bat da Hitler gibi yönetimler ç kt .” Yani dönem asl nda uluslar n kendilerini hem eski feodal hem de yeni kapitalist iktidar odaklar ndan kurtarmak amac yla devrime kalk klar bir dönem oluyor. Ulusun gerek kendi içerisinde gerekse de iktidar kar nda yürüttü ü demokrasi mücadelesi dönemin temel karakteri olarak öne ç yor. Kitleler özgürlük, e itlik ve karde lik sloganlar alt nda ayaklan rken sadece kral ve kiliseye de il, geli en kapitalist iktidar yap lar na da KOMÜNAR kar ç kmaktayd lar. Aç kt r ki bunu bir burjuva demokratik devrim de il, demokratik ulusal devrim olarak de erlendirmek daha do ru bir yakla m olacakt r. Ancak bu durumun kendilerine kar olu turdu u tehlikeyi erken fark eden burjuva s flar, buna bir kar -devrim hareketi ile süreci kendi lehlerine çevirmi lerdir. Ulusun demokrasi taleplerini kendi modern ulus-devlet yap lanmalar gerçekle tirmek için kullanmaktan geri durmam lard r. Ve burjuva s flar n demokratik ulusla maya kar gerçekle tirdikleri bu kar -devrim, kapitalizmin ulusal de erler üzerinden kendi talan ve sömürü sistemini yürütmesinin yegane art olarak günümüze kadar gelmi tir. Kapitalist Modernitenin Zaferi 16. ve 18. yüzy llar aras nda iktidar bu biçimiyle ele geçiren ve biçimlendiren kapitalizm, 18. yüzy n sonlar ndan itibaren gerçekle en sanayi devrimiyle beraber kendi modernitesini tam anlam yla kurumla rm oluyordu. Endüstrinin kendisi bir kapitalizm icad de ildir. Hatta uygarl k süresi boyunca ya anan teknik ve bilimsel geli melerin hiç birisi uygarl k sistemlerine mal edilemez. Teknik ve bilimsel geli meler insanl n kendisini ve çevresini tan mas ve ya am idame ettirmek için daha pratik yollar bulma aray n bir sonucu olarak ortaya ç kan toplumsal geli melerdir. Hangi sistem olursa olsun insanl k bu geli meleri ya ayacakt ve bundan sonra da ya amaya devam edecektir. Ancak sanayi devrimi aç ndan ortaya ç kan 33 KOMÜNAR sonuç, gerçekle ti i dönemin özelliklerine göre bir biçim almas olmaktad r. Tek ba na hiçbir teknik zararl de ildir. Önemli olan onun kullan amac ve yöntemi olmaktad r. Sanayi devrimi sonucu ortaya ç kan teknik ve bilimsel düzey de kapitalist tekellerin elinde bir iktidar arac olarak kullan lmas nedeniyle oldukça tahripkâr sonuçlara yol açm r ve halen de bu tahribat devam etmektedir. Ortaya ç kt günden itibaren, yol açt sonuçlar nedeniyle makinele me, endüstriyalizmin en fazla tart lan boyutu olmaktad r. Burada as l sorun üretimdeki makinele me Toplum bir makine ve bireylerin her biri bu makinenin di lileri olarak görülür ve bu, milliyetçilik ideolojisi sayesinde ulus-devlet biçiminde kurumla larak toplum, devleti leten en temel mekanizma haline getirilir de il, bu makinele menin toplumsal yap ya uyarlanmas konusudur. Toplum bir makine ve bireylerin her biri bu makinenin di lileri olarak görülür ve bu milliyetçilik ideolojisi sayesinde ulus-devlet biçiminde kurumla larak toplum devleti i leten en temel mekanizma haline getirilir. Bu konuda Önderlik unlar belirtir. “Sanayi tekelcili inin siyaseti ve devleti, milliyetçili in en yo un hali ve devletle tüm ulusal toplumun kayna lmas temelinde olu an ulus-devlettir. Ulus-devlet en çok bu dönemde idealize ve realize olmu tur. Bunun temel nedeni, sermayenin kâr ve topluma yayg nla mas r. Kâr n ço almas , tüm toplumun sanayi te34 deolojik-Teorik Dergi kellerine ba gerektirir. Bu ise iç sava r. Ancak yo un milliyetçilik ve yine iktidar n en yo un ya and ulus-devletle bu iç sava bast larak, kâr n azamile me düzeni sa lama al nm olur. Fa izmin yava yava bir sistem olarak bu dönemde geli mesi özgün bir olay de ildir. Toplumun sürüle mesi ve iktidar n ince çeperlerine kadar yay lmas , bunun da ancak milliyetçili in dinselle mesiyle mümkün olabilmesidir.” Asl nda sanayi devrimiyle beraber, devlet tekelleri tarihlerinde kar la mad klar bir kâr ve sömürü olana na sahip olmu lard r. Do al olarak da bu durumdan sonuna kadar yararlanmak, iktidar ve devlet olman n bir gere i olmaktayd . Ve dönemin tek iktidar gücü gibi görünen kapitalistler, bu olanaklar toplum k en üst düzeyde gerçekle tirmek için kullanacaklard r. Bu nedenle de kendi kârlar artt rmak için en büyük insanl k ay olarak kabul edilen dünya sava lar na yol açmaktan çekinmediler. Yine s rf kendi f ç karlar gere i milliyetçilik maskesi alnda halklar bir birlerine k rd rmaktan geri durmad lar. Dünyan n her kö esine yay lan ulus-devletçikler emperyal bir hal alan kapitalizmin birer kolonileri halinde i görmekten kendilerini kurtaramad lar. Toplum iktidara ba ml hale getirilmeden bunlar n hiç biri yap lamazd . Do ada insan d nda hiçbir canl kendi soyuna, cinsine kar planl bir k m faaliyeti gerçekle tiremez. Bu bile ba ba na insanl n ne kadar kendine yabanc la ld n, do adan kopar ld n bir kan olmaktad r. Bu ise tek hakikat olarak sunulan iktidar n, devlet üzerinden topluma ne kadar hâkim k nd n göstergesidir. Kapitalist a amaya kadar birey ya da hanedanlara ba olan iktidar, kapitalist amayla beraber iktidara ba olan bireyler üzerinden tüm topluma hâkim k nmaktad r. Öncesinden iktidar bir tek kral taraf ndan temsil edilirken, art k iktidara ba lanan her birey iktidar n temsilcisi bir kral gibi hareket etmeye ve iktidar savunmaya ba lam r. Say 48 2011 Her birey bir iktidar alan olarak bir parti, kurum, dernek vb. içerisine al narak adeta toplum bir iktidarc klar a ile içten-d tan çevrelenmi tir. Daha 1870’te Alman ulus-devletinin olu mas kar nda ortaya ç kan tehlikeyi Nietzche “Tanr la an devlet, kar ncala an emekçi ve bireyler ile kar la an ve i di edilen toplum” belirlemesiyle dile getiriyordu. Kendini toplumun vazgeçilmezi haline getiren ulusdevlet, tüm kurumlar yla bir tanr gibi zihinlere yerle iyordu. Böylece devlet, tek yaam kayna ve gerekçesi haline getirilerek tüm toplumun devlete ko mas sa lan yordu. Ve bugün tarihin hiçbir döneminde olmad kadar devlet, toplumsal ya ama bu kadar hâkim hale getirilmi ise bunun tek nedeni toplumun iktidara ko turulmas halidir. Ve kapitalist s flar n iktidarda gerçekle tirdikleri en büyük yenilik de budur. Küreselle en iktidar olarak para, daha önceki ticaret ve endüstriyalizm dönemlerindeki iktidar biçimleriyle çeli kilerin olu mas na neden olmaktad r üphesiz bu durumun alt nda, tamam yla talan ve sömürü amac vard r. Toplumun bu biçimiyle iktidara ba lanmas ve devlet tekellerinin kâr için devlete ko turulmas tekeller aç ndan bir patlama yaratmaktayd . 20. yüzy n son çeyre ine gelindi inde art k kapitalizm, dünya üzerindeki hakimiyetini ilan etmi oluyordu. Özellikle de kapitalizm, reel-sosyalist devletlerin aç kça kapitalizme teslim olmalar sonucunda kapitalist s flar n kendi sistemlerini tarihin sonu ilan etmesine, nihai hakikat olarak kapitalist iktidar odaklar topluma dayatmalar na neden oldu. 1900’lü y llar n sonu kapitalizmin finans ça na ula y llar olmaktayd . Kapitalist modernite kendi kal plar na hemen hemen tüm yönleriyle bulu mu tur art k. Bu nedenle KOMÜNAR de kapitalizm, art k hem ekonomik olarak hem iktidar olarak gerçek yüzüyle toplumun kar na ç kmaktan çekinmemektedir. Çünkü art k çokça iddia edildi i gibi ekonomi ve üretim olmad , hatta komutan paran n talimatlar yla bunlara kar tl k temelinde ve hata tüm ekonomik alanlar n ve üretimin da bir sistem oldu u tamamen gün yüzüne ç km oluyor. Burada tamamen sanall k üzerine kurulu bir ekonomik sistemden bahsediyoruz. Eskiden alt n kar olsa da, günümüzde bunun da ortadan kalkt ve maddi ya amda hiçbir kar olmayan bir kâ t parças yla tüm dünya ekonomisini çekip çevirmek insanl k tarihinde e i benzeri görülmemi bir kand rmaca, uyutma faaliyeti olmaktad r. Ve bununla tüm insanl k sömürülmektedir. Üretimin olmad , aç ktan kitlelerin k ld , i sizli in al p ba gitti i bir devirde, böyle bir kand rmacay yürütmenin ekonomik sistem olmakla hiçbir alakas yoktur. Bu ancak bir iktidar gücü olmak, hem de en ince bir ideolojik iktidar gücü olmak demektir. Bu konuda Önderlik; “Finans ça n temel özelli i, para kurumunun (tüm enstrümanlar yla birlikte) ba at duruma geçmesidir. Sanayi ve ticaret tekellerini tamamen kontrolü alt na alm r. Tekel olarak devleti de (özellikle ulus-devleti) kendine iyice ba ml hale getirdi. Ekonominin temel katlar olan kullan m (tüketici) ve üretim-de im platformlar da tamamen paran n denetimine ald . Kullan lan araçlar IMF, Dünya Bankas , Uluslararas Ticaret Örgütü; dünyan n tüm merkez bankalar , küresel bankalar, çe itli kredi senetleri, piyasa ve borsalar; bono ve tahvil senetleri, tüketici kartlar , faizler ve döviz kurlar vb. geni bir enstrümanlar listesidir. Bu kurumlar arac yla para art k hayalet bir varl k haline gelmi tir. Daha do rusu, ataerk ailenin eski hiyerar ik yöneticisi durumunda kalm r. Onun yerine yeni yetmeler olarak bu kurumlar evlat rolünü oynamaktad r. Ama hepsinin para atala35 KOMÜNAR n tohumunu ta klar da bir gerçektir.” diyerek konuya kapsaml bir aç kl k getirmektedir. Finans kapital ça n hegemon gücü olarak ortaya ç kan ABD, dönemin iktidar ve tekel temsilini en üst düzeyde gerçekle tirmektedir. Ancak finans ça n devlet ve iktidar yap lanmalar da talan biçimine dayal olarak farkl klar arz etmektedir. Küreselle en iktidar olarak para, daha önceki ticaret ve endüstriyalizm dönemlerindeki iktidar biçimleriyle çeli kilerin olu mas na neden olmaktad r. Önderli in Süper Tekelle me eklinde tan mlad , paran n küresel düzeyde tekelle ti i ve uygarl k tarihinin hiçbir a amas nda görülmedi i kadar ekonomi tekelleri ile siyasi tekellerin birle erek buna öncülük ettikleri bu dönemde, iktidar ve devlet yap lar nda da önemli de ikliklerin ya anmas gündemdedir. Önderlik bu durumu; “Finans ça n siyaset ve devlet politikalar endüstriyel ça la k smen çeli ik özellikler ta r. Endüstriyalizm esas olarak milliyetçilik ve ulus-devlet politikalar nda yo unla r. Tekeller yaratmak ister. Finans çan küresel olma ihtiyac bu tekelleri art k engel olarak görmektedir.” eklinde tan mlad . Bu nedenledir ki küreselle me ve tam bir dünya sistemi haline gelmek isteyen finans kapital, d a kapal ve içe dönük olan ulus-devlet yap lanmalar a ma e ilimindedir. Ulus-devletin derinli ine küreselle meye kar direnen yanlar a lmak durumundad r. ster Irak örne inde oldu u gibi askeri zor yöntemleri ile ister Arjantin, Türkiye, Brezilya ve Rusya gibi de ik kriz yöntemleri ile ulus-devletler de ime zorlanmaktad rlar. Bunlar n yerine ise daha s rl iktidarlarla yetinen küçük çapta yerel yap lanmalar n yarat lmas olas görünmektedir. Postmodernizm denilen anlay n da yerelci, küçük kültürel yap lar öne ç karan yaklamlar bunun bir sonucu olmaktad r. Ticaret ve endüstriyalizme dayal modernizm a larak yerine postmodernizm ad verilen yeni iktidar anlay na dayal bir modernite kurulmak istenmektedir. 36 deolojik-Teorik Dergi Finans kapital, yeni iktidar ve devlet yalanmas olu tururken kulland argümanlar da oldukça dikkatli seçmektedir. Özellikle her dönemde oldu u gibi liberal yakla mlarla kendini özgürlükçü, demokrasi ve toplum yanl göstererek yeni iktidar na kar geli ecek tepkilerin önünü almaya ve elinden geldi ince özgürlükçü taleplerin içini bo altmaya çal maktad r. Ulus-devlet anlana kar yerelcilik, sivil toplum, sosyal devlet, yerinden yönetim gibi kavramlarla kar ç kmaktad r. Yeni iktidarla mas bunlar üzerine kurarak bir yerde bunlar da ilk elden kendi iktidar na ba layarak birer tehdit olmaktan ç karma aray içerisindedir. Bu geli melerin yan nda her uygarl k a amas nda oldu u gibi kapitalist a amada da görüldü ü üzere uygarl klar kriz alanlar olmaktad r. Kriz dönemsel ya anan bunal mlar olman n ötesinde sistemin demokratik uygarl k de erleriyle ya ad sürekli çeli ki ve çat malar n bir sonucu olarak ortaya ç kmaktad r. ktidar n varl krizin tek kaynar. ktidar dolay yla, üretimden kopar larak eme e, do aya ve kendisine yabanc la lm , liberalizm anlay yla ortaya ç kar lan sanal bir özgürlük havas na kap larak her türlü ahlaki de erlerinden bo alm birey ve toplum gerçe i krizin temel konusunu te kil etmektedir. Özellikle de kapitalizmin ula oldu u finans ça uygarl ksal krizlerin sürdürülemezli inin kabul edili i anlam na gelir. “Ticaret ça büyük sömürge talan sava lar yla yürütülmü tü. Sanayi ça iki büyük dünya sava , kendi içinde f sava d nda ulusal kurtulu sava lar yla dolu ya am . Finans kapital ise, tüm toplumun toplumla iktidar sava na dönü mü tür’ . Bu konumuyla toplum k mdan ba ka bir ifadesi kalmam olan kapitalizmin ne eski ne yeni iktidar hallerinin devam ettirilme ko ullar kalmam r. Ya bu durum devam edecek ve toplum, içerisinde ya ad do a ile beraber yok olmayla yüz yüze kalacak; ya da komünal topluma dayal demokratik modernite kendi alternatifini geli tirecektir. Say 48 2011 KOMÜNAR Yeryüzünde akl ve duygusuyla bilinçli bir temelde kendine zarar verebilecek eylemlere giri enin sadece insan oldu u bilinmektedir. nsan, tüm varl klar içinde en ak ll ve duygulu olan r. Ak l ve duygu insana ait temel birer olgudur. Ancak insan di er canlardan farkl k lan bu özelliklerin neden ters i ler yapmaya ba lad anla labilsin. Bunun için de insanl n -k saca da devletçi uygarl k denilen- geriye do ru gidi at na mutlaka özgürlük sosyolojisi ile çözüm bulunmal r. Aksi durumda ya anan buhrandan, sadece insan n temel özelliklerinden olan ak l ve duygular sorumlu görmek gibi bir insanl tersinden etkiledi i, ona zarar veren sonuçlara yol açt her aç dan analiz gerektiren bir konu olmaktad r. Bu analizin yap labilmesi için de, insanl k tarihinin tüm zamanlar ve mekânlar n yeterince ara p objektif olarak yaz lmas gerekir. Çünkü günümüz insan için en önemli sorunlardan birinin de, insanl k tarihinin do ru yaz lmas oldu u kesindir. Tarih do ru yaz lmal r ki, insan n nerde, ne zaman ve neden kendisine yanl a dü ülür. Ki bu yanl , insanla makla hata m yap ld gibi yanl bir soruya da yol açabilir. Do al olarak böylesi bir sonuç insan denilen varl n var olu unu sorgulamas hatta yad rgamas demek olur. Bu da varolu a ters dü mek anlam na gelir. Ve bu yöntem ayn zamanda en tehlikeli sorgulama ve sonuç ç karma yöntemidir. Ya am n hiçbir an di erinden kopuk ele al namaz. Hayatta ya anm hatalardan ders ç karmak gerekir 37 KOMÜNAR ki ona ters dü ülmesin. nsan, ya ama dair sorgulamalar do ru yapmal ki gelecekte güzel olana ula abilsin. Özgür ya am kurabilsin. Bu, insan n güç olmas için gerekli olan tek yoldur. Çünkü “yanl hayat do ru ya anmaz.” nsan toplumsal bir varl kt r. Önder Apo bu konuda unlar söylemektedir: “Akl n toplumla ba aç kt r. Toplum geli meden akl n da geli meyece i s radan her toplum bilimcisinin bile fark edebilece i bir husustur. Esas kavranmas gereken, toplumsal varl n hangi ko ullarla akla me ruiyet tan r. Kapitalist modernitenin, özellikle yak n dönem küresel finans-sermaye egemenli inin, ‘simgesel ak l’ üzerinden korkunç kârlar sa layarak, yol açt çevre ve toplum y n izah , hiçbir toplumsal me ruiyet gerekçesine dayan larak yap lamaz. Aç kças ahlakl , özgürlükçü ve politik olan toplumun hiçbir biçimi, ‘simgesel akl n’ bu vurgununu onaylayamaz. Peki, toplumsal me ruiyet barajlar nas l ve kimler, hangi zihniyetler ve araçlar tarandan paramparça edildi? Akl n y m gücü kar nda yap m, onarma ve sa kl la rma rolü kimlere aittir? Bu rolü hangi zihniyet kurallar ve araçlar gerçekle tirmekten sorumludur? Bu sorular hayatidir ve mutlaka cevaplar isterler.” Toplumsal ya am içinde sorun olarak bilinen neden ve sonuçlar n -açl k, yoksulluk, sizlik, e itsizlik, bask , sömürü, kültürel ve fiziki k mlar, asimilasyon vb- sebebi nedir ve nerede-nas l ba lam lard r? te günümüzde ya anan toplumsal sorunlar n giderilmesi için yan tlanmas gereken can al soru budur. Önder Apo’nun cevab buldu u bu soru, sadece bu güne de il binlerce y ld r ya ananlara k tutmaktad r. Toplumsal sorunlar n okunmas na ve çözüm üretmeye yarayan akl n-duygular n, neden insanla rmaya hizmet etmekten ç kar ld da bu yolla anlamak mümkündür. Bu do rultuda özellikle son elli y ld r yap lm bilimsel ara rmalar çarp sonuçlar ortaya ç karm r. 38 deolojik-Teorik Dergi Bu bilimsel ara rmalar n ula sonuçlar, insanl yeni bir toplumsal ya am paradigmas na kavu turmu tur. Bu bilimsel sonuçlar n yan s ra Önderli imizde somutla an Kürt toplumsall n karakteristik özellikleri de bu paradigman n derinle erek bizlere kadar ula mas sa lam r. Elbette bizlere kadar ula an bu paradigman n Kürt toplumsall d nda, Ortado u kimli i ve bilimsel sosyalist ideolojinin sentezlenmesi ve 35 ll k mücadelenin tecrübesi ile yo rularak Önderlik gerçe i ile bulu tu unu söyleyebiliriz. Bu gerçekle me, imdiye kadar insanl n pe inde ko maktan asla yorulmad ve u runa büyük bedeller verdi i “iyiye, do ruya, güzele ve özgürlükçü” olana kavu ma aman gerçekle mesi önünde temel engelin iktidarc -s fl uygarl k oldu unu her zamankinden daha net olarak ortaya ç karm r. Çünkü toplumsal sorunlar denilen problemlerin esasta bu uygarl n yarat mlar oldu u bu ekilde aç k olarak ortaya konulmu tur. Hatta sorun denilen sebep ve sonuçlar n, uygarl n s fl ve devletçi yap n kendisi oldu u çok aç k bir dille ifade edilmi tir. Uygarl k en az be bin y ll k zaman içinde egemen olan ya am anlatan bir sistemi tamlar. Bu da demektir ki, be bin y ld r insan-toplum ya am sorunludur. Bu sorunlar da, Önderli imizin deyimiyle insan bizzat toplumsal bünye içinde kendi eliyle yaratr. Bu nedenle de uygarl kta sorunlu yaamak bir kültür halini alm r. Dolay yla insan n en temel özelli i olan akl n-duygunun ve hatta insanla ma serüveninde çok önemli rol oynam olan güdülerin, toplumsal ya ama ters olarak i levselle tirilmesi bir uygarl k icad r-hastal r. Toplumsal geli me içinde ortaya ç km akl n sorun çözme gücü olmak yerine sorun yaratan bir mekanizmaya dönü mesi; uygarl n, toplumsal ya am ve onun ürünleri olan kültür de erlerini ele al biçiminden kaynaklanmaktad r. Be bin ld r insanl k kendi eliyle kendi varl ve üzerinde ya ad dünyay da tehdit eder hale gelmi tir. Bu nedenle de olup bitenleri Say 48 2011 tarihsel toplumsal ve kültürel olarak ele al p köklü çözümler bulmaktan ba ka çare kalmam r. nsan n di er canl lardan ayr t edici en temel özelliklerini dahi insanl a kar kullanmaktan çekinmeyen s fl uygarl k sistemi, bunca soruna ra men hangi yöntemlerle kendisini sürdürebilmektedir? Ya da di er bir deyi le, uygarl k sistemi neden yaratt sorun ve ç kmazlarla ya am idare etmeyi tercih etmektedir? Çünkü toplumsal yap da sorun yaratmas bu sistemin varl k gerekçesidir. Toplumsal ya am içinde her an ve yerde kar la z toplumsal sorunlar, s fl uygarl k denilen mekanizman n kendisini anlatmaktad r. S fl uygarl k toplumsal ya am üreten- ço altan de il de, var olan düzenleyerek toplumsall tüketmeyi esas alan bir düzenektir. O zaman bu nas l bir düzenektir ki içinden hep sorunlar ç kmaktad r. Toplumsal ya am canl ve sürekli hareket eden bir organizmad r. Üremek ve ço almak toplumsal ya am n adeta gayesidir. te uygarl k denilen düzenek bu ilkeye ters i leyen sistem olmaktad r. Bu düzenek toplumsal ya am rla p yiyerek tüketmektedir. S fl uygarl n sorunlar yaratan bir sistem olmas kayna buradan almaktad r. Bünyesi bozuk, hastal kl ve kötürüm olan bu sistem, bu halliyle be bin y ld r ya amak için ihtiyaç duydu u teknikler geli tirerek ayakta durmay ba arm r. Son a amas na kapitalizm döneminde varm olan bu sistemin süreklili i sa layan eyin esas olarak “yönetim-idare sanat ” oldu unu söylemek abart say lmamal r. fl uygarl n en usta oldu u alan, toplumu yönetmek için araçlar aray p bulma ve geli tirme sanat olmu tur. S fl uygarl k bu ustal sayesinde en hastal kl halini çok sa kl gibi gösterme ve en lanetli ya am da kutsalla rma becerisine sahiptir. Özcesi toplumsal ya amda ideolojik hakimiyet kurmak anlam na da gelen bu sanat, akl -duygular ve hatta güdüleri yoldan ç kararak gerçekle tirilmektedir. Bu gerçekle tirme KOMÜNAR yoluyla da yani yönetim sanat yla s fl uygarl k, toplumu kendi yalanlar na ve yaratt her türlü hastal na ‘bu do al oland r’ deyip ikna etmek istemektedir. Bu ekilde toplumu al rarak ya anan her durumu olmas gereken bir sonuç eklinde sunmaktad r. Bu da ya am n dondurulmas demektir. fl uygarl k her ne kadar kölecilik, feodal ve kapitalist isimler tak larak sunulsa da özünde tek bir sistemdir. Bu adland rmalar her dönemin kulland araçlar n farkl , yol açt sorunlar n derinli i ba lam nda ele almak anlaml olabilir. Nas l ki toplum üreyerek ço alan bir organik yap ysa, s fl uygarl k da sorunlar yaratarak büyüyen-çoalan-tekelle en bir makine düzene idir. Bir anlamda da s fl uygarl k, tanr Enki’nin sorunlar n birikti i havuzudur. Bu nedenle sorunlara çözüm yolu diye sunulan ya da gösterilenler, asl nda katlan lmas mümkün olmayan sorunlar yerine yenilerini ikame etmektir. Toplumu yeni sorunlara al rma i yap rken, geçen süreçler de, sistem için nefes ald ran dönemlerin ad olmaktad r. Bununla sistem kendisini yepyeni bir ey, toplumsal akla gelmeyen ama dondurulmu ya ama ‘ya am’ diyen akla gelebilen ‘öncesi-sonras olmayan bir sistem’ gibi demagojiler üretmektedir. Devletçi uygarl k sisteminin temel mahareti, ku kusuz ki toplumsal deerleri toplumdan çal p topluma satmaktad r. Onun için “Kayseri tüccar ” deyimi uygarl kta leyen evrensel bir yasay anlatmaktad r. Kölecili in, mitolojilerle komünal toplumu nas l yoldan ç kard ve özgürlükten ba ka bir ey tan mayan insanl kölele tirdi ine dair tarih bolca belge, kan t ve olay sunmaktad r. Feodalizmin de mitolojik söylencelerin kendi ç kar na uyan bölümlerini kat yasalara dönü türüp dini nas l formüle etti i bilinmektedir. Mitolojik ideolojiler yoluyla egemenlerin topluma kar komünalli in ortakç ya am ve kolektif çal ma ruhunu insan kölele tirmek için nas l bir araç olarak kulland klar tespitlidir. Dinlerde de toplumun varolu yasas olan ahlak n insana kar bir 39 KOMÜNAR deolojik-Teorik Dergi silaha dönü türüldü ünü bilmek gerekir. S fl uygarl k temsilcileri dini dincilik biçiminde, inanma olgusunu da -ki toplum inançz olmaz- toplumu kulla rmak için kullanm r. nanc n egemenlerce sapt lmas demek olan dincilik, bir ideoloji olarak toplumu kolay yönetmede halen siyasi bir araç olarak kullan lmaktad r. Kapitalizmin Toplumu Yönetme Araçlar Ve 3 ‘S’ler Uygarl n Kapitalist modernite dönemi günceli ifade etti i için ona daha yak ndan bakmak bir ihtiyaçt r. Kapitalist sistemin toplumu nas l yönetti i çok kapsaml bir konudur. Onun için burada sistemin en ustaca kulland yönetme araçlar n ba nda gelen Her eyin pazara sunuldu u, al p sat ld kar amaçl kullan ld , sistem kapitalizmdir sanat , cinselli i (seks) ve sporu ele alarak, bunlar nas l kulland konu edinerek kapitalist modernitenin toplum kar tl deerlendirece iz. Bu konu her insan n özgür gelece i için çözümlenmesi gerekli olan hayati bir i tir. Mutlaka çözümleme ve pratikle me düzeyinde ba ar lmas gereken bu , özgürlü e dair verilmi sözlerin ve emeklerin bo a gitmemesi için ayn zamanda insanl k için ödenmesi gereken bir borçtur. “Kapitalist sistem hegemonyac nda siyasi ve askeri zorun yeri önemli olmakla birlikte, hegemonyay esas ayakta tutan ey toplumun kültür endüstrisiyle teslim al nmas , hatta felçli hale getirilmesidir. Denilebilir ki, sistemin etkisindeki topluluk zihniyetleri insana yak n maymunlardan daha geri ve oynat lmaya müsait hale getirilmi tir. Hayvanat bahçelerindeki düzen, 40 asl nda tüm toplumun hayvanat bahçesi tarz nda düzenlendi ine dair çok ayd nlat bir örnektir. Nas l hayvanat bahçesindeki hayvanlar seyirlikse (gösteri unsurlar ), toplumun da bir gösteri toplumuna dönü tü ü birçok filozofça tespit edilmi tir ve dillendirilmektedir. Ba ta üç (S)’ler, seks endüstrisi, pe i s ra ve iç içe spor ve sanat-kültür endüstrileri geni bir medyatik reklam kampanyas yla yo un ve sürekli olarak duygusal ve analitik zekân n bombalanmas ve tamamen i levsizle tirilmesiyle gösteri (tema a eden) toplumunun zihniyet fethi tamamlanm r.” Devletçi-uygarl kç sistemlerin toplumu yönetme tarz her dönemin özeliklerine göre yeni biçimler alm r. Örne in kölecilik ve dincilik toplumun büyük gücünü ve etkisini insan bireyine kar kullanarak onu ezmi köle ve kul yaratarak yönetmeyi temel yol bellemi tir. Buna firavun sosyalizmi de denilebilir. Bu yöntemler yani köle ve kul yaratma, söz konusu iki sistemin en belirgin yönetme usulü ve ayn zamanda karakteri olmu tur. Bu iki sistemin koydu u kural ve kanunlara kar ç n günahkarl k, lanetlilik, cehennemlik gibi çok a r suçlar olarak ifade edilmesi ve topluma kabullendirilmesi belirtilen ilkelerinden kayna almaktad r. Kapitalist uygarl k a amas nda da toplumu yönetmede çok belirgin ve kendisine has özellikler vard r. Bunlar içinde en çarp olan insanl k de erlerinin en kutsallar da dahil sahipsiz b rakt p pazara sunulmas r. Her eyin pazara sunuldu u, al p sat ld , kar amaçl kullan ld sistem kapitalizmdir. Demek ki kapitalist usulde yönetilen toplum de erleri ile sat a ç kar lm toplum olmaktad r. Kapitalist modernitede yöneticilik demek de erleri iyi satma ustal göstermek demektir. Sat lan maddi ve manevi de erler olarak metala an her eydir. yi sat olman n ölçüsü bir eyi ucuza al p pahal ya satmakt r. Hem de çok satmak. Kapitalizmde mallar n sat ld pazar toplumun her alan r. Ba ka Say 48 2011 bir deyimle al p sat lan toplumsal ya am n kendisidir. Günümüzde tüketim toplumu denilen olgu bu gerçe in herkesi sarmas olmaktad r. Burada unutulmamas gereken ey önce toplumu al p sat lacak noktaya çekmenin ilk elden yap lan eylem oldu udur. Toplumu bu noktaya çekmek için en ba ta yönetim sanat yla insanlar , yap lanlara inanrmak gerekmektedir. Bu inanç, kültürsanat yoluyla endüstrile tirilerek gerçekle tirilmektedir. Bunun için sistem birçok toplumsal de eri yönetme arac na dönü türmektedir. Zaten kullan lan malzeme, sahipsiz rak lm toplumsal ya am n kendisi oldu u için kullanma malzemelerinde sorun ç kmamaktad r. Sistem için önemli olan bu malzemeleri kullanma ustal gösterebilmektir. Uygarl k tarihi içinde kapitalist modernistler bu i te en usta olanlar r. Konunun giri inde ak l ve duygular n yoldan ç kar ld ve insanl a kar t olarak kullan ld belirtilmi ti. Kapitalist sistem akl en çok geli tiren hatta akla en önde yer veren bir sistem oldu unu iddia ederken, özünde ise onu yoldan ç karma inde ne kadar usta oldu unu ele vermektedir. Kapitalist sistemin toplumsal ya am kendi hizmetinde kullanmada epeyce bir mesafe ald , toplumsal de erleri kulana kulana ya am ruhsuz b rak p robotla rarak insanl kaosa sürükledi i bir gerçektir. Art k sorulmas gereken soru canl -üretken ve sürekli de ken olan toplumsal ya am n hangi araçlar yoluyla bu hale getirildi i ve nas l yönetildi idir. te tam bu nokta da uygarl k sisteminin kulland toplumu yönetme araçlar na kapitalist a amada eklenenleri olan sanat, seks ve spor kar za ç kmaktad r. Kapitalist sistemin kendi mekanizmas yürütmek için en çok ba vurdu u araçlar kültür de erlerinin, cinselli in ve sporun endüstrile tirilerek topluma sunulmas r. Bu araçlarla hem topluma istedi i biçimi vermekte hem de biçimlendirdi i toplumu istedi i gibi yönetmektedir. “Uygarl k önce kendi mitolojik öyküleri ile ba lat r. Ç kar klikleri veya art k-ürün KOMÜNAR tekelleri bu öyküler ba lam nda olmadan, zorbal kla ancak birkaç defal k talan gerçekle tirebilirler. Kal ve kabul edilebilir olmalar için mutlaka mitolojilere, din ve hukuka ihtiyaçlar vard r. Günümüzde ise, tüm bu etkenlerle birlikte üç (S)lerin, seks, spor ve sanat n popülerle tirilip medyada sunulmas yla, toplumlar n zihnen ve duygusal olarak daha da artland larak yürütülmesiyle kal k ve kabul edilebilirlik kesinle tirilmeye çal r.” Günümüzde toplumu tümüyle kapitalist sistemin hizmetine ko turmak için kullan lan ‘3S’ler kendi ba lar na toplumun temel deerleridirler. Sanat, toplumun maneviyat n güçlendirilmesi ve yeniden yarat lmas alan olarak kültür içinde farkl -özel bir yere sahiptir. Cinsellik bir dönemler kutsaldan say lan temel bir güdü olarak ya am n devam ve neslin sürdürülmesini sa lamada belirleyici bir konumdad r. Spor bireyin topluma kat lmas , bedenen hem estetik kazanmas hem de güçlendirilmesi anlam nda temel bir toplumsalla rma alan r. Ya am n bu önemli üç sahas n bireyin dü ürülmesi amac yla kullan lmas ve bir yönetim arac na dönü türülmesi kapitalistlerin marifetidir. Sanat n Endüstrile tirilmesi Sanat ve di er alanlar n kapitalist sistemde toplum kar tl na dönü türülmesi her üç alan n toplumda oynamas gereken i levlerinin terse çevrilmesi ile gerçekle mektedir. Sanat, kültür de erleri içinde toplumla en fazla ili kili olan bir aland r. Toplumsall n kendini yaratt ve ço altt her alan sanat n konusudur. Sanat kayna inanç fikrinin ilk pratik eylemlerinden ald için ahlak ile de çok s bir ba içindedir. Kültür sahalar içinde kendi özgün dili ve ürünleriyle tüm topluma hitap eden tek alan n sanat oldu unu belirtmek gerekir. Bu kadar toplumsal olan sanat n kapitalist sistemde tersinden ele al p kullan lmas da kapitalist sistemin toplum paradigmas na ba bir geli medir. Bilindi i gibi kapitalist sistem toplumsal do41 KOMÜNAR kuyu parçalayarak toplum içine yerle ir. Toplumsal dokular n parçalanmas için ilk salrd mevzi de ahlak olmaktad r. te sistem bu amac gerçekle tirmek için sanata tersinden bir rol oynatmaktad r. Toplum komünal ve demokratik bir yap r. Sistem sanat ile toplumda bireycili i ve duyars zl geli tirir. Günümüzde toplumla aralar nda en büyük mesafenin aç ld kesimlerin sanatç lar olmas bundand r. Sanat, bireyi toplumdan kopartmaya en çok hizmet eden bir rotada ilerlemektedir. Böyle bir bireyi ya ana inand rmaktad r. Sanat ürünleri, toplumsal haf zay zinde tutarak toplumsal ya am ve bu ya am geli tiren faaliyetleri her zaman hat rlatan bir özellikte yarat rlar. Günümüzde ise sanat, insana de erleri unutturmak için yap lmaktad r. Günü birlik olarak ya am n temel fikrini topluma en çok a layan alan sanat ürünleri olmaktad r. Sanat toplumsal yeniden üretim anlam na da gelir. Ancak kapitalist sistemin özelli i olan tüketicilik, sanat n da adeta temel bir özelli i haline getirilmi tir. çinde bulundu umuz ça da ekmek al r gibi sanat ürünü denilen ürünler de al p tüketilmekte ya da sak z gibi çi nenip at lmaktad r. Sanat bu biçimde kendine ters bir kulvara sürüklenmi tir. Bu nedenle de kapitalist anlay la yap lan sanat sadece çirkinlik üretmektedir. Zaten bu biçimde ve bu mant kla yap lan etkinli e de gerçek manada sanat denilemez. Bu haliyle endüstriyalizmin temel konusu haline gelen sanat sadece toplumu kapitalist pazara açmak ve ona göre biçimlendirmek için yap lmaktad r. Kayna nda kutsall k olan, toplumun beendi i ve kendisine güzel dedi i de erleri aray p bulan, onlar geli tiren sanat alan hep bir yarat eylem olmay da ifade eder. Ancak kapitalist modernitenin hâkimiyetiyle sanat n yarat ktan koptu u, çürüten bir tekrara girdi i ve yozla arak topluma yozla may dayatt inkara gelmez bir realitedir. Sistem, sanat ile yozla may en güzel bir durummu gibi sunmaya çal maktad r. Günü42 deolojik-Teorik Dergi müzde sanata en fazla taklide dayal tarz hakim olmu tur. Bu nedenle de sanat kendi kendini tekrar eden bir durumdad r. Bu tekrar da a biçimselli in do mas na neden olmu tur. Zaten bu nedenle de art k sanatta konu, mesaj, aray , yarat k, ele tiri-yol gösterme gibi temel özellikler söz konusu olmamaktad r. Çünkü bir ürünün de eri ne kadar sat ld ile ölçülmektedir. Do al olarak da çok sat lan çok tüketilendir. En çok tüketilen kendisine en çok ilgi duyulan anlam na gelmektedir. De eri için ürünlerinin ne kadar sanatsal oldu una bak lmadan ne kadar sald yla ölçülen sanat hem kendini hem de toplumsal ya am pazarlamak için elinden gelen tüm hünerini göstermektedir. Bu anlay la yap lan sanat ile özü ayr , biçimi ayr çeli kili bir tip hem yarat lmakta hem de ölçü olarak topluma sunulmaktad r. Sanat ile kapitalist sistemin çark çevirmeye destek olan ki ilik model olarak sunulup toplum bu yönlü yar içine çekilmektedir. Kapitalist sistemde sanatla yap lan en büyük kötülüklerden biri de hemen her eyin topluma sanatsal olarak sunulmas r. Sistemde temel felsefe tüketicilik oldu u için sistem, ne kadar çok tüketim olursa kendini o kadar güçlü ve kabul edilir görmektedir. Sanat üslup olarak tüm topluma ortak hitap edebilen bir karakter ta için, sat yalan hemen her ey sanatsal eser olarak sunulmaktad r. Kapitalist modernite döneminde reklam sektörünün çok geli mi olmas , her mal n reklamla sat n yap lmas mallar n sanatsal tarzda sunumunun fazla sat lara yol açmas yla ili kilidir. Çünkü sanat, ayn zamanda biçim verme i idir. Sat yap lan tüm ürünlerin çok özel ve göz doldurucu biçimlerle al ya ç kar ld bilinmektedir. Amaç ihtiyaç olan kar lamak ve toplumun hizmetine sunmak de ildir. Amaç daha çok satmakt r. Reklamla yap lan ayn zamanda zoraki sat r. Ayn zamanda insanlar hem de ihtiyaç duymad klar bir mal almaya zorlamak anlam na da gelen, reklamc n temelinde de imgesel yarat m bu- Say 48 2011 lunmaktad r. Al -veri merkezlerindeki sat reyonlar n dizayn , raflar da ya da bölümlerdeki mallar n dizili i, ambalajlama biçimi hep sanatsal yarat m alan ile ilgilidir. Sat te vik eden desenlerden kullan lan renklere ve yine kullan lan sloganvari sözlere kadar hepsinin bir estetikle haz rland , bunun bir meslek düzeyine ç kar ld bilinmektedir. Bu, kültür de erlerinin endüstrile tirilmesi için sanatsal yarat n son haddine kadar kullan lmas demektir. Art k ne ‘sanat sanat içindir’ ne de ‘toplum içindir’. Kapitalist modernite döneminde sanat sadece sat a ç kar lan pazar ürünlerinin cazibeli hale getirilmesi yoluyla sat içindir. Yani k saca sanat kar içindir. Var lan düzeyin bu oldu unu inkar etmek mevcut duruma destek ç kmak, onu onaylamak anlam na gelir ki bu da kapitalist modernitenin soysuzla na ortak olmak demektir.. Sanat kültür içinde en etkili toplumsal sahad r. Sanat ürünlerinin bu etkileyicili i sanatç lar n da toplumda örnek olmalar na yol açmaktad r. Gelinen a amada sistem içinde sanat sadece yarat ya da toplumu güçlü etkileyen yanlar yla kullan lm yor. Sanatç lar n en ahlaks z, sanatç ktan çok cinselli i ön plana ç km çirkin örne i olan birisi bile toplumda en iyi, etkili, güçlü ki ilikler olarak model insan diye sunuluyor. Tarihin hiçbir döneminde uygarl k sistemleri ile sanatç lar n tüm yönleriyle uzla görülmemi tir. Sanatç lar tarihin her döneminde var olan sistemlere kar tav r alm ve onlar ele tirmi lerdir. Çünkü sanat n beslenmi oldu u temel kaynak demokratik komünalitedir. Bundan dolay sanatç lar n s fl uygarl k sistemleriyle tümüyle uzla malar mümkün de ildir. Sanat ve sanatç lar n bu tarihsel özelli i ne yaz k ki kapitalizmle birlikte önemli oranda de ime u ram r. Art k modernist sanatç lar sistemle uzla an de il, adeta sistemi ya ayarak sahiplenen gibi olmu lard r. Bu nedenle de kapitalist modernitenin propagandas yaparak topluma enjekte edenlerin ba nda sanatç lar KOMÜNAR gelmektedir. Tarihte ilk kez özellikle kapitalist sistemin son altm -yetmi y ll k döneminde sanatç lar ile egemen sistem adeta et ile rnak gibi iç içe geçmi tir. Bu durumun ortaya ç nda sistemin sanatç ya sundu u nerdeyse s rs z olan maddi olanak önemli olmaktad r. Bunun sonucunda da sanatç n toplum içinde -sanat ürünlerinin do al bir sonucu olarak- etkili olma gerçe i sistem içinde an- öhret, star kültürü olup ç km r. Bu duruma gelen yani sistemden beslenen sanatç yoluyla sistem kendi ölçülerine uygun olarak toplumla bulu maktad r. Bu anlamda da sanatç larla sistem aras nda toplum üzerinde bir payla m yap lm gibidir. Bireyi ve toplumu sistemle uzla ran sanatç k bu anlay ile kapitalist sistemin art k do ay da y ma götüren vah etine perde çekmektedir. Bu temeller üzerinde kendini icra eden sanat, kapitalist modernitede toplumu çirkinli e al rmak için uyu turucu olma rolünü üslenmi tir. Birçok sanatç n milyonlarca dolar servete sahip oldu u bilinmektedir. Sadece bu yan yla ele al nd nda bile sistemin sanat alan koca bir sektöre çevirdi ini görebiliriz. Milyonlarca dolar harcanarak yap lan filmler adeta bir servet anlam na gelen paralar kazand ran konserler ya da sanatsal turnelerin oldu u biliniyor. Ulusal, uluslararas yar malar ad alt nda her y l gerçekle tirilen etkinliklerin ne kadar debdebeli olduklar gözler önündedir. Sistem taraf ndan kullan lmak amac yla teslim al nm sanat, ça n en etkili araçlar ndan olan medya yoluyla günün her saatinde toplumu dü ünmekten al koyarak duygular yla oynay p insan adeta insanl ndan karmaktad r. Bu biçimde sistem taraf ndan adeta güdülen toplum gerçe i ortaya ç kmaktad r. Kültür de erlerinin popülerle tirilmesi yolu ile halklar n temel de erlerinin basitle tirilip pazara sunulmas nda s r tanmamaktad r. Böylece temel de erler deersiz k p sürümünde kolayla lma sa lanmaktad r. Sistem bu i için adeta bir 43 KOMÜNAR starlar ordusu yaratm ve bu ordusuyla toplumu bombard man alt nda tutmaktad r. Bu sald öylesine yo un ve ince hesapl yap lmaktad r ki, bireyin b rakal m dü ünmesi nefes al dahi zor olabilmektedir. Hemen herkese toplumun her katman na hitap edebilecek bir ayarlama içinde yap lan bu kar sald ile toplum refleksiz b rak lmakta adeta duyargalar felç edilmektedir. Sonuçta ortaya kan sadece al kla birey ve toplum olmaktad r. Böyle bir bireye köleli in her biçimini kabullendirmek ve onu her i e ko turmak kolayla rken, toplum da sistemin öngördü ü biçimde kolay yönetilir duruma gelmektedir. Toplumsal zemin böylece hem pazarlanmaya aç lmakta hem de tepkisiz k nmaktad r. Kapitalist sistemin istedi i bireyci, bencil, tarihinden kopmu günü birlik ya ayan, nemelaz mc tipi hem yaratmada hem de yönetmede sanat n bu biçimde kullan lmas n verdi i olana ba ka hiçbir güç sunmamaktad r. Hem Atina uygarl k döneminde hem de Avrupa Rönesans’ nda görüldü ü gibi özgünlük yaratan yeni bir ça ba latan sanatç ve sanat, kapitalizmde insanl karanl a mahkum eden bir körle tirme hareketi olmu tur. Art k onda toplumun canl , dinamik, kendini hep üreten dilini aramak nafiledir. Art k sanat için maneviyat ahlak gibi büyük erdemler yan ndan hiç geçmedi i kavramlar olmaktad r. Oysaki toplumsal sorunlar n derinden ya and ve hissedilmeye ba land dönemlerde sanat toplumun özgürlü e dört nala ko an at olma rolünü oynam r. Ancak bugün kapitalizmin mah erin dört atl n en h zl ko an görevini görmektedir. Sistemin kendini topluma kabullendirmesi için en etkili ideolojik propaganda arac olan sanat, ça n en büyük ideolojisi olan liberalizmin kö e ta görevini de görmektedir. Bu, dü ünceden uzak, sorgulamayan bireyi hem yaratmak hem yönetmektir. Endüstriyalizm ve Cinsellik Kapitalist sistem hâkimiyetinin ba lamayla ç ndan ç kar p sistemin toplumu 44 deolojik-Teorik Dergi esir al p kolay yönetmensinin hizmetine ko turulan bir alan da cinsellik olmu tur. Uygarl k sisteminin kendisi cinsiyetçidir. Bilindi i gibi uygarl k cinsel k lmalar n kad n aleyhinde gerçekle tirilmesinin bir ürünüdür. Bu cinsiyetçi yakla m kapitalizmde zirveye ç kalm r. Cinsellik insan neslinin devam nda rol oynam temel güdülerden biridir. Kutsall k derecesine dahi ç kar lm olan cinsellik, toplumsall n devam için de rol oynamaktad r. Tarihin hiçbir döneminde cinsellik -ki buna kölecilik ve feodal uygarl k süreci de dahildir- kapitalizm döneminde oldu u gibi endüstrile tirilip sat a ç kar lmam r. Günümüzde cinselli in sat a ç kar lmas nda var lan düzey t pk sanat alan gibi kapitalist bir yarat md r. Bu alan n bu ekilde kullalmas kapitalist iktidar n toplum ve kad n yakla mlar ile direk ba lant bir sonuçtur. Kapitalist modernite özellikle feodal dönemdeki kad n kapatmalar f rsat bilerek ‘özgürlük veriyorum’ yalan yla kad n i gücünden dü ük ücret kar nda yararlanmak için onu toplumsal ya ama çekmi tir. Bu yolla da en ba ta kad yeni geli en sanayi tesislerinde t pk köleler gibi çal rm r. çi s n tümünü bu temelde kullanmak isteyen sisteme kar i çilerin mücadelesi rs z emek sömürüsünü k smen s rlar. Sistemin bu uyan a kar tedbiri en ba ta i sizli i büyüterek yan t olmak biçiminde olmu tur. Her eyin para ile al p sat ld sistemde mülksüzle tirme de temel bir ekonomik politika olarak devreye girince, sizlik aç kalmaya yol açm r. Toplumun önemli bir kesimi k rsaldan ve köylerden kopart p tar m ekonomisi de darbelenince, kapitalist sistemin hâkim maddi üretim ve manevi kültürünün merkezi haline gelmi olan ehirlerde biriken i sizler ve açlar ordusunun kapitalist firmalarda çal maktan ba ka çaresi kalmam r. Bu nüfus yo unlu una teknikteki geli meler de eklenince, geçmi te de ik nedenler ve yöntemlerle mücadele eden toplum i bulma yar na girmeye ba lam r. Bu yar ta ne kadar Say 48 2011 maa verilece i ya da al naca de il de, i bulup bulmama temel sorun haline getirilmi tir. Buna ba olarak kapitalist sistemin bir kültür haline getirdi i tüketicilik de her insan için uyulmas gereken yeni ölçüler ortaya koymu tur. Bu ölçülerin alt nda kalmak, maddiyatç n da etkisiyle ay plan r bir durum olunca, ki i ya en dü ük ücret kar nda dahi i bulup çal acak ya da elinde avucunda ne varsa sat a ç karmak zorunda b rak lm r. Kapitalizm özü itibariyle kâra dayal bir sistemdir ve kapitalistlerin bu düzen içerisinde gerçekle tirdikleri her faaliyetin temel amac ve nedeni kâr etmektir. Bu anlamda “Kapitalistler gölgesini satamad klar a ac bile keserler” sözü manidard r. Kapitalist sistem her eyi pazara sunarak satan bir uygarl k amas oldu u için toplumu ve toplumsal de erleri bu mant a göre düzenlemektedir. Sistemin egemen erkek akl n bir ürünü olmas bu düzenleme içinde kad n cinsel olarak hem de neredeyse paramparça edilerek sat lan bir meta olarak konumlanmas getirmi tir. Bu durumuyla kapitalist modernite denilen bu sistemde, erkek esas olarak i çi veya i siz pozisyonunda iken; kad n ise, a rkta i siz ve cinselli i ile sat labilir bir nesne konumunda tutulmaktad r. Mülk ilkesel olarak erke in oldu u için kad n bu sistemde mülksüz kal da zirvede seyretmektedir. Üretim olgusunun ba ndan beri uygarl k içinde erkek i i olarak tan mlanmas kad üretim sahas ndan koparm r. Ancak kapitalizm üreten bir ekonomik sistem olmad için onun ilgi sahas na esas olarak sat lan nesneler girmektedir. Rahat sat a ç karabilece ine inand kad n, sistemin kar ve toplumu açl a i sizli e ra men rahat yönetebilme olana verdi inden onun temel ilgi sahas na girmektedir. Çünkü kad n eme i erkek egemenlikçi akla göre cinselli i ile birlikte metad r. Bunun için sistem binlerce ld r adeta hapsedilmi kad bu hapisten kar p ortal a sunarsa her aç dan kazanç getirece ini anlamakta geç kalmam r. Ta- KOMÜNAR rihsel olarak toplusall n merkezinde yer alan kad n, binlerce y ld r bu kimli inden uzakla lm olmas kapitalizmin özellikle kad n cinselli i üzerinden toplumla her ekilde oynamas na olanak vermektedir. Toplumsal hareketlerin en güçlü dinami i olan kad n bu ekilde çok yönlü olarak sistem içine çekilmesi hatta ondan tüm toplumu kolay lokma haline getirecek bir rol üslenmesinin sa lanmas sistem aç ndan bir ta la birkaç ku vurma anlam na gelmi tir. Tüm bu ve benzeri nedenlerle de kapitalist modernite, kad n konusunu kendisinin en iddial oldu u bir alan olarak ileri sürmektedir. Bu konudaki ölçüsünü özellikle dincili in hakim dönemi olan feodal uygarl kla yar rarak olu turmaktad r. Toplumun haf zanda kölecilikten kalma uygulamalar da örneklendirmekten kaç nmayan sistem, bu propagandayla ne kadar özgürlükçü oldu unu ispatlamak istemektedir. Kapitalist modernite döneminde kad n di er uygarl klardan daha fazla gündelik ya am n içinde oldu u do rudur. Ancak bu görünme iddia edildi i gibi kad na verilmi özgürlüklerin bir sonucu de ildir. Bir kere sistem herkesi bir ekilde kullanarak ondan kâr elde etmek istemektedir. Kapitalizmde sadece kad n de il ya lar ve çocuklar da dahil herkes, sistem taraf ndan eme i al p sat lan, kültür de erlerini alan ve satan bir konuma getirilmesi vazgeçilmez bir hedef oldu u için kad n gündelik ya am n içine daha çok çekilmi tir. Bu sitemde her bireyin tam bir tüketici olmas temel amaçt r. Kad n da tüketen bir ki i olmas için ona hareket serbestisinin tan nmas al durumdayken, tercih yapabilecek bir konuma getirilmesi ba ka bir ifadeyle pazarda al -veri yapmas gerekir. Sistemin bu mant iyi anla lmadan onun kad na özgürlük mü yoksa daha derin bir kölelik mi getirdi i tam olarak anla lmaz. Kapitalist sistemin ideolojik hâkimiyetini üzerinde en güçlü kurmak istedi i kesimin kad n oldu unu belirtmek gerekir. Bu, sistemin özü ile ba lant bir gerçektir. deolojik 45 KOMÜNAR hâkimiyet ya am n her alan hedefler. Bunu en bariz örne ini kad n bugünkü durumunda görmek mümkündür. Günümüzde kad n her eyi ile sorun ya amaktad r. Uygarl k kültürünün bir ürünü olan bu durum öyle bir noktaya vard lm r ki, baz toplumlarda kad n hak arama mücadelesi dahi ay planmaktad r. Sistem, uygarl n yarat bu gericili i bahane ederek kad cinsel bir meta olmas için adeta tahrik etmektedir. Bu sapt rma i inde ba ta sinema ve dizi filmler olmak üzere sanat alan yo un olarak kullanmaktad r. Bu tip sorunlar kendi yönetim politikas n hizmetine alarak kad bu temelde sistem içine çekmeye büyük özen Haz rlanan her reklamda sat lan bir mal, bir de kad n vard r. Reklamlarda sanat ve kad n iç içe kullan lmaktad r. Yani sanat ve seks reklamlarda yan yana sunulmaktad r göstermektedir. Kapitalist sistemin kad n konusunda özgürlük olarak kurdu u tuzak, kad feodal de erler denilen gericilikten çekilip kendisine teslim olmas sa lamaktad r. Bunu yaparken de en çok ba vurdu u yöntem, cinselli e özgürlük getirdi i ve tercihleri serbest b rakt meselesi olmaktad r. Sistemin kad n cinselli inin sat lmas için çok yo un bir çaba verdi i, ya am n nerdeyse her yan cinselli i te vik etmek için ayarlad bilinmektedir. Her eyi metala ran kapitalizm, kad n cinselli ini de metala rm r. Özellikle kad na “cinsel bir meta olmazsan ba ka bir i e yarayamazs n” mesaj bin bir yolla verilmeye çal lmaktad r. Bunun için kad n adeta her yan yla tam bir ayarlanmaya tabii tutulmaktad r. Ayak t rnaklar ndan saç tellerine kadar cinsel bir meta olmas için akla hayale gelmeyen i ler yap lmaktad r. Güzellik salonlar , kuaförler, 46 deolojik-Teorik Dergi estetik cerrahi merkezleri gibi hemen her kö e ba nda kurulmu yerler bu i i görmek için ellerinden gelen her eyi yapmaktad r. Sistemde daha seksi olsun diye kad n, ayarlanmakta ve en yapay hallere sokulmaktad r. Sesi, yürüyü ü do all ktan ç kar lmaktad r. Kendine güvensizlik a lanmaktad r. Ku kusuz bir insan n kendine biçim vermesi, do al yabozmayacak ekilde bak ml -temiz olmas ola an bir eydir. Burada söz konusu yap lan bu de ildir. Söz konusu olan bu i in cinselli i körüklemek için yap yor olmas gerçe idir. Bu temelde adeta kad n t pk bir maddi nesne gibi çok de ik yöntemlerle yeniden biçimlendirilip adeta sat a ç kar lmaya haz rlanmaktad r. Erkeklerin uygarl k içinde raz edildi i bu kullan m için kad n da ikna edilmesi bin bir dereden su getirilerek yap lmaktad r. Bu i için model kad nlar yarat larak topluma sunulmaktad r. Bir kad n kendi bedenini sat a ç karacak kadar düürülmesi ve bunun da özgürlük olarak allanmas kapitalizmin kad na biçti i özgürlük ölçütü olmaktad r. Bu anlay n hakim olmaya ba lamas yla cinsellik, seks sektörü biçiminde bir pazara dönü türülülerek endüstriyalizmin konusu haline getirilmi tir. Kapitalist ideoloji ile yap lan sanata da kad n temel cinsel bir meta olarak sunulmaktad r. Bu tür sanat eserlerinde kullan lan dil, verilen mesajlar, sunulan argümanlar cinsiyetçi ve kad seks nesnesi olarak göstermektedir. Toplumu ve bireyi en çok etkileyen sinema, dizi-film, müzik ve klip gibi argümanlarla kad n hep kullan lan bir meta konumunda tutulmaktad r. Bu alanla ba lant ele al nabilecek reklamlarda da durum ayn r. Nas l ki tüm reklamlar sanatsal bir tarz ile yap yorsa, ayn biçimde reklamlarda de meyen temel bir figür de kad n olmaktad r. Haz rlanan her reklamda sat lan bir mal, bir de kad n vard r. Reklamlarda sanat ve kad n iç içe kullan lmaktad r. Yani sanat ve seks reklamlarda yan yana sunulmaktad r. Hemen her devlette resmi olarak aç lan genelevlerde kad n bedeninin sat ld ve Say 48 2011 devletlerin de bundan vergi ald bilinmektedir. Ancak ideolojik ve kültürel olarak hâkim k nm erkeklik olgusunun kapitalizmde zirve yapmas ndan dolay bu durum çok normal kar lanmaktad r. Tanr çal ktan genelevde sat lan bir konuma dü ürülmü kad n gerçe i anla lmas en zaruri toplumsal bir tahribatt r. Sistemin kad bedeniyle sat a ç karan gerçe i, toplumda ya anan ahlakili in durumunu da göstermektedir. Ahlaktan bu kadar dü ürülmü bir toplumun her türlü kötülü e aç k olaca bir gerçektir. Bunun için sava larda kimyasal silahlarla birkaç dakikada binlerce insan katletmenin önü de aç lm olmaktad r. Bu kadar dü mü , dü ürülmü toplumu koyun sürülerinden daha rahat idare etmenin nedenleri daha rahat anla r olmaktad r. Bu realite bir kültür haline getirilince, kapitalizm için seks sektörü, t pk ekonominin di er alanlar gibi büyüterek kazanç sa lama alan na dönü mü demektir. Bu sektörde kad na dü en pay sadece seks nesnesi olarak sat lmakt r. Erkek de teslim al nd için bu sektörün al konumuna dü ürülmü tür. Kad n kar nda cinselli i ile de iktidar duygular tatmin eden erkek için bu da tam bir dü ya da kar la man n doruk noktas anlam na gelmektedir. Sistem mant nda kar ve gütme hedefiyle yap lan bu ahlaks zl k, toplumsal gerçe e göre her iki cinsin de sat ve kullan demektir. Belki de bu durum tam bir ironiyi ifade etmektedir. Kad n ve erkek kapitalist modernite ile adeta tüm insanl kar la rmada yar a sokulmaktad r. Bu yar ya amak için i -ekmek bulman n ya da araman n ötesinde tümüyle toplumsal ölüme ko ma anlam na gelmektedir. Kapitalist modernitenin cinselli i seks sektörüne çevirmesi, kendisiyle beraber yan kurulu lar n, pazarlar n olu mas na da yol açm r. Bu sektörün etki alan geni letmek ve propaganda gücünü art rmak için ba vurulan ve kültür haline getirilmeye çal an durumlar söz konusudur. Her y l yap lan dünya ve bölgesel kad n güzellik yar malar KOMÜNAR tam bir sektör gibidir. Manken yar mas , fotomodel yar mas bu sektörün adeta yan kurulu lar gibi çal maktad r. Bu tür yar malarla olmas gereken kad n ölçüsü verilmektedir. Kad reklam eden bu tür yar malarda dereceye giren kad nlara çok de ik olanaklar tan narak zenginle tirilip herkesin dikkatini çekmesi hedeflenmektedir. Her kanda reklam edilen kad n gibi olmak, erkeklerde de ona sahip olma dü üncesi, hayali geli tirmek bir de bu yöntemlerle sa lanmaya çal lmaktad r. Seks sektörü ile paralel i yapan bir alan da kozmetik sanayi denilen ürünler alan r. Yap lan ara rmalar, dünya da en fazla kâr eden sektörlerin ba nda kozmetik ürünler satan firmalar oldu unu göstermektedir. Kozmetik ürünler seksi görünmek ya da seksi alg lanmak için kullan lan ürünlerdir. Son y llarda estetik cerrahi de yo unca devreye konulmu tur. Bu sektörle ba lant di er bir alan da moda ad alt nda yap lanlard r. Saç modas , elbise modas , ayakkab modas vb. hemen her alan kad n merkezli ayarlanmaktad r. Amaç bellidir, daha çekici ve etkileyici görünmek. Kad n için yap lm tak lar ve k yafetlerin kesinlikle bir toplumun kültürü ile de il, seksi olup olmama ile ba lant olarak planlan p yap ld bilinmektedir. Bu konuyla ba lant söylenmi “biz insanlar eskiden örtünmek için giyinirdik, imdi ise görünmek için giyiniyoruz” sözü her eyi anlatmaya yeterdir. Kapitalist egemenlik döneminde “beyaz kad n ticareti” ad alt nda her y l binlerce kad n seks pazarlar na sat ld resmi belgelidir. Uzak Asya ülkelerinden daha çocuk ya ta ya kaç larak ya da ailelerinden sat n al p Avrupa ve Amerika’da zenginlere seks köleleri olarak sat lan kad nlar n oldu u bilinmektedir. Bas n alan nda kad n sunumlan yap ld da bilinen di er bir gerçektir. Porno yay nlar yapan TV kanalar , dergi ve gazetelerin de bu i ten hat say r paralar kazand belirtilmektedir. Kad her eyi ile mal gören erkek zihniyeti, en son cinsel47 KOMÜNAR li in kapitalist temeldeki kullan m ekliyle kad n üzerindeki hâkimiyetini tamamlam saymaktad r. Egemen sistem taraf ndan teslim al nm , iradesiz k nm erkek, gücünü kad n üzerindeki hâkimiyetinde görme saplant na, cinsellik güdüsünün istismar da ekleyerek köleli in en derin ve kapsaml tüm topluma yaym olmaktad r. Hiçbir zaman al p sat lmas dü ünülmemi cinsellik olgusunun bu derekeye dü mü olmas a n, sevginin, ahlak n bitmi li inin de ifadesidir. Art k sat a ç kar lmam bir de erin kalmad gösteren bu durum ya düzeltilecek ya da insanl n sonu gelecektir. Kapitalist modernitenin özellikle son yüz y lda yol açt tahribatlar n art k Dünya gezegenimizi de tehdit eder düzeye ula hemen herkes bas bas ba rarak söylemektedir. Kad bu tarzda kullanan, erke i bu kadar iktidara bula ran bir sistemden her türlü kötülü ü beklemek mümkündür. Bu kötülüklere ra men sistemi acak örgütlemeler ve eylemler gerçekleemiyorsa, en temel nedeni kad seks nesnesi olarak kabul eden erkek olgusunun varve onun iktidar kültürdür. Sistem bu kültürün devam için seks sektörünü yo un geli tirerek toplumda iktidar derinli ine i lemektedir. Bu kullan mda toplum adeta birbirine dü ürülerek güdüsel tatmin aray yar nda bir bütün olarak teslim al nmaktad r. Ku kusuz cinselli in seks sektörüne döntürülüp kullan lmas nda, insan akl ve duygular üzerinde yarat lm olan tahribatlar da bir neden olmaktad r. Kapitalist sistemde ak l ç karc ve bencildir. Sadece kendisini dü ünür. “Benden sonras tufan” diyen ak l kapitalist ak ld r. Bu ak lda yüce duygulara yer olmaz. Duygular yerine tahrik edilmi güdüler vard r. Bundand r ki eskinin destanlara konu olan a klar , sevgileri bu sistemde ya anmaz. nsandaki cinselli in iki cins aras nda ya anmas muhtemel sevgi ve k ile terbiye edilmesi olana kalmay nca, ortam ç ndan ç kar lm ve hayvani düzeye indirgenmi kontrolsüz güdülere kalm r. Seks sektörü cinsellik güdüsünün hayvani 48 deolojik-Teorik Dergi düzeye ç kar lmas n bir sonucudur. Toplumsalla ran bir güdünün, duygular n ve akl n kontrolünden ç kar lmas as l tehlikeli oland r. Bu duruma getirilmi bir toplumun kendi sorunlar dü ünmesi, kendi iradesiyle çözüme yönelmesi asla beklenemez. Böyle bir toplum güdülen bir toplum olarak hâkim sistemin kullanma metas na döndürülmü tür. Seks sektörü ve ona hizmet eden her kurum ve faaliyet bu anlamda güdüselli i tahrik eden ve artland ran bir rol oynamaktad r. Bu arland rma derinle tikçe sistem de oldukça planl ve hesapl bir ekilde ayarlamalar yap p, kad ve erke i ile tüm toplumu bu çark n içinde yozla rarak biti e sürüklemektedir. Bu kültürün bir sonucu olarak cinslerin birbirlerini be enmesinde ölçü, sistemin seksi olarak koydu u ölçüler ve parad r. Bu durum her iki cins aras nda birbirinden faydalanmas eklinde ç karc , maddi bir ili ki biçimine yol açm r. Toplumsal ahlaka göre olmayan bu ili ki biçiminde kaybeden kad n ve onun ahs nda tüm toplum, kazanansa cins olarak erkek de il sadece kapitalist ya am ve iktidar olmaktad r. Sa kl Beden çin De il, Daha Fazla Kâr çin Spor Kapitalist sistemin 3S’lerden en rahat ve korkusuzca kulland alan spordur. Spor kapitalist sistemde adeta alt n yumurtlayan sahipsiz tavuk gibidir. Eflatun döneminde dahi “bedeni ve zihni geli tirmek, topluma sa kl bir kat m için gereklidir” denilerek ele al nan spor, kapitalist modernite ça nda Roma arenalar nda yap lanlara dönü türülmü tür. Kazanmak, yenmek, alk almak ve kâr etmek temel amaç haline getirilmi tir. Onun için spor günümüzde bir sosyalle me ya da bedenen güçlenme arac de il, toplumsall ve bireyselli i tükeni e götüren seyirlik bir oyuna, yani ideolojiden koparlm , içi bo ki iliklerin tatmin alan na döntürülmü tür. Bu yönüyle spor esas olarak kitleleri kontrol etme ve ba tan ç karma arar. Kapitalizmde spor, ovenizmde sald r- KOMÜNAR Say 48 2011 ganl güçlendirmek ve devrimcili e kar pasifizm yaratmak için ba vurulan en etkili silaht r. Bu nedenle de ulus-devletlerin en sald rgan a amas temsil eden fa izmin, taraftar denilen topluluklar içinde kök salmas na ve bu ekilde hem toplumu kontrol ederken hem de istedikleri zaman spor yoluyla kitleleri harekete geçirdiklerine dair say z olay mevcuttur. Ayn Hitler döneminin spor kar la malar na yakla m gibi Türkiye’de de Diyarbak r spor maçlar nda gerçekle en Kürtleri ve özgürlük hareketini hedef alan sloganlar ve sald lar buna en aç k örneklerdir. Kapitalist modernite ile birlikte iktidarlara en ucuz ve rahat yönetme imkân veren spordur. Spor, toplumun kendi ya am sorunlar öfkesi dindirilmek hedeflenmektedir. Böylece bir anda ya anan s nt lar, bir robot gibi çal lan saatler unutulup giderilmeye çal lmaktad r. Kapitalist çal ma ko ullar n do urdu u muazzam fiziksel yorgunluk ve psikolojik çöküntü bu yolla hafifletilip bitip tükenen vücut yeniden çal abilecek duruma getirilerek, ertesi günkü sömürü zaman için yeniden haz r hale getirilmi olmaktad r. Bu yolla ki i e lendi ini sanarak tütsülenmi bir kafa ile çal ma performans yeniden düzenlemi olmaktad r. Bu i için özellikle uluslararas spor müsabakalar sistemin ekme ine ya sürmektedir. Dünya kupas , olimpiyatlar gibi uluslararas yar malarda al nacak madalyalar ve galibiyetlerle milliyetçi duygular ok anmaktad r. Örne in Türk milli Kapitalist modernite ile birlikte spor; toplumun kendi ya am sorunlar dü ünüp tart maya, çözüm bulmaya ba layaca vakitleri dolduran, gündem sapt ran bir olay haline getirilmi tir dü ünüp tart maya, çözüm bulmaya ba layaca vakitleri dolduran, gündem sapt ran bir olay haline getirilmi tir. Bu amaçla spor müsabakalar insanlar n zamanlar kontrol alt nda tutmak için ayarlan r hale getirilmi tir. Özellikle futbol maçlar n gece oynat lman bir nedeni de budur. nsanlar n en az ndan aile içi ili ki ve sorunlar tart abilece i saatler, yine daha kolay dü ünebilecekleri ve tart abilecekleri vakitlerine futbol, basketbol, voleybol gibi spor etkinlikleri TV ekranlar nda yay na verilerek bu zaman dilimleri de denetime al nmaya çal lmaktad r. Ya an özellikle ekonomik sorunlar n sözde çözümleri için de iddia, at yar , milli piyango gibi ans oyunlar geli tirip hem izle hem kazan hilesine ba vurulmaktad r. Onca sorun ve psikolojik gerginlikten sonra ki iye ‘tuttu un tak n maç izle ki rahatlayas n’ reçetesi sunulup, sisteme kar tepkisi ve futbol tak n dünya üçüncüsü oldu u 2002 Dünya Kupas ’nda Türkiye’nin maçlar çal ma saatlerine denk gelmesine ra men baz i yerlerinde i çilere dev ekranlarda izlettirilmi tir. Ayn zamanda büyük bir ekonomik pazar da olan spor alan nda insanlar para kazanmak için yar lmaktad r. Giderek daha fazla gündem olan sporcu haklar ndan da anlald gibi sporda bir k m sporcu çok kazan rken, sporcular n önemli bir kesimi de hak edileni alamad klar dile getirmektedir. Sporda da as l kazanan sermayedarlar olarak kulüp yöneticileridir. Haks z kazanc n çok oldu u bu alanda kimileri de sporu izleyerek bu dümenin bir parças olabilmektedir. Bunun için kitleler profesyonel spor müsabakalar n izleyicili ine a derecede ba ml hale getirilmektedir. Özellikle tüm dünyada profesyonel futbola olan ilgi tam bir ç lg nl k bo49 KOMÜNAR yutuna ula bulunmaktad r. 36 y l boyunca Portekiz halk nas l yönetti i sorusuna fa ist diktatör Salazar, “3 F ile: Futbol, Fado, Fiesta” cevab vermi tir. Yani futbol, müzik ve e lence. Hatta Lizbon Stadyumu’nun inas n, Salazar’ n, “bana on binlerce insan uyutabilece im bir be ik yap n” sözüyle ba lat ld söylenmektedir. spanya’n n ünlü futbol kulübü Real Madrid’in yüz bin ki ilik stad da fa izmin bir ürünüdür. Türkiye’de de 12 Eylül darbecisi general Kenan Evren, ba kent Ankara’n n da bir futbol tak n birinci liginde olmas gerekti ini söylemi , bunun üzerine MKE (Makine Kimya Endüstrisi) Ankaragücü futbol tak hak etmedi i halde birinci lige ç kar lm . Bu da kapitalist sistemin sporu ele al biçiminin Türkiye versiyonuna bir örnektir. Yine Türkiye de kullan lan “Ne sa m, ne solcu! Futbolcuyum futbolcu” sözü özellikle de futbol ile uyu turman n egemen s f taraf ndan nas l kullan ld göstermektedir. Son on y llarda spor taraftarl bir kültür olup ç km r. Özellikle futbol bu konuda ba çekmektedir. Art k taraftarl k bir sosyal kimlik gibidir. Büyük amac olan ideolojiler gibi etraf nda topluluklar n olu tu u, ekillendi i dü ünce sistemlerine benzer bir hal alan taraftarl k sosyolojik olarak anla lmas gereken bir durumdur. Taraftarl k amaçlardan kopart lm , toplumsal sorunlara duyarl kalmam daha çokta ehirlerdeki i çi ve siz gençli inin kendini ifade tarz na döntürülmü tür. Haftan n 24 saatinden fazla zaman tak na veren taraftar, bir haftan n tüm yorgunlu unu ve stresini izledi i maçlarda de arj etmektedir. Bunun için taraftarl k her hafta biriken tepkilerin stadyumlarda al nmas sa lamaktad r. Toplumda yükselen rahats zl klar n kontrolü için bazen ölçülü iddete de izin verilerek, sisteme yönelmesi gereken öfkelerin sistemi rahats z etmemesi de sa lanm olmaktad r. Sosyolojik olarak taraftar en basit yöntemlerle yönetilen ki i olmaktad r. Spor yay yapan TV kanalar ve gazetelere bak ld nda, bu guruplar n ne 50 deolojik-Teorik Dergi kadar felsefeden, dü ünceden uzak olduklar , ifade edi tarzlar n ne kadar içi bo olduunu görmek mümkündür. Bunun için sisteme spor taraftarl n hemen her aç dan verdi i kolayl ve kazanc ba ka bir ey vermemektedir. Toplumsal sorunlarla ilgilenenlerin taraftarl n toplumda hangi bo luktan yarat ld ve neyin yerine ikame edildi ini analiz ederek bilinçlendirme faaliyeti yapmalar gerekir. Spor yapmak hiç ku kusuz ki insan n fiziksel ve zihinsel bak mdan sa kl kalabilmesi için yararl bir aktivitedir. Üstelik düzenli olarak yap lan spor, insan her türlü uyuukluktan kurtar r; daha güçlü, daha zinde lar. Ne var ki kapitalist toplumda spor, bireylerin aktif olarak kat ld bir faaliyet olmaktan çok kitleleri pasifle tiren bir izleme faaliyeti haline getirilmi tir. Kapitalizm bireyleri her alanda pasifle tirir, çünkü aktif, dinamik bir kitle sistem için çok büyük tehlike arz eder. Bunun yerine sadece izleyen, dinleyen, sorgulamayan, ele tirmeyen bir sürü toplulu u yarat r kapitalizm. Spor ile yap lan ve önemli oranda ba ar lan da budur. Milyarlarca insan spor yapmak yerine sadece spor yapanlar izlemekle yetinmektedir. Kapitalizm halk n spor yapabilmesinin önüne vakit darl ve ekonomik yetersizlik gibi engeller dikerken, pasif bir seyirci olarak kalabilmeleri için her türlü imkân sunabilmektedir. Dünya kupas müsabakalar bu anlamda güzel bir örnektir. Aylar öncesinden reklâmlar yap lmaya ba lan r. çecek tekellerinden televizyon tekellerine kadar bu turnuvadan kâr elde etmeyi hedefleyen tüm markalar medyada boy göstermeye ba lar. Sponsor firmalar ayr cal kl bir yer edinir. Böylelikle kapitalizm, milyarlarca insan elinde me rubat yla televizyonun kar na geçip sadece birer izleyici konumunda maçlar seyrettirmeye haz rlam olur. Kapitalist modernite ile birlikte spor, profesyonelle erek di er tüm sektörlerde oldu u gibi yerel ya da bölgesel s rlar a ve dünya çap nda yap lan endüstriyel bir faaliyet Say 48 2011 halini alm r. Futbol gibi daha ba ka birçok spor dal kapitalizmle birlikte profesyonel dünya sporu haline getirilmi tir. Bu anlay herkesin spor yapamayaca , bunun uzmanl k gerektirdi ini iler sürer. Bunun için her spor dal bir profesyonel, bir de amatör olmak üzere bölümlere ayr lm r. Kapitalizm spor yar lar da adeta evrenselle tirmi tir. Ancak kapitalizm sporu evrenselle tirmesine kar n, en temel çeli kilerinden biri olan ulus-devlet diktas ndan kurtulamad için onu ayn zamanda bir milliyetçilik arac haline de getirmi tir. Bu nedenle de spor müsabakalar n kazan lmas adeta sava cephelerinde çarp an ordular n zaferi gibi ulusal onur ve gurur duyulacak bir sonuç olarak sunulmaktad r. Kitlelerin zihinlerini buland rma ve uyu turma yolu ile toplumsal muhalefetin yükselmesini engellemenin yan s ra, kapitalizmde profesyonel spor ayn zamanda muazzam bir kâr kayna r. Her eyi meta haline getirmekte s r tan mayan kapitalist sistem sporu da metala rarak kendine bir pazar yaratm r. Ve bu pazar her gün daha da geni letip derinle tirmektedir. Dünya kupas ve olimpiyatlardan sonra, özünde araba reklam olan ancak sistem taraf ndan bir “spor” olay olarak lanse edilen ve son zamanlarda dünyan n en çok ilgi duydu u profesyonel araba yar olan Formula 1’in sadece televizyon gelirinin 5 milyar dolar buldu u belirtilmektedir. Dünya çap nda yayg n TV kanal olan NBC üç olimpiyat oyununun yay n haklar için 3 milyar dolar ödemi tir. Milyonlarca dolar transfer paras alan sporcular n say binlercedir. Bu sporcular da t pk sistem sanatç lar gibi topluma örnek diye sunulmaktad r. Dünyada bilim insanlar ndan hatta her gün toplum kar nda olan siyasetçilerden çok sporcular n tan nmalar ve bilinmeleri bo una de ildir. Dünya genelinde üç milyardan fazla insana ula mas yla di er spor dallar geride b rakan futbol, bugün burjuvaziye muazzam kârlar sa layan bir endüstri haline gelmi tir. Futbol KOMÜNAR sahalar n ye illi i sadece çimlerinden de il, milyarlarca dolardan da rengini alabilmektedir. Futbolun 500 milyar dolarl k bir pazar oldu u belirtilmektedir. Maç hâs latlar n yan nda yay n gelirleri, reklâmlar ve tak mlar n ürünlerinin sat ile elde edilen gelirler kasalar doldurmaktad r. Spor kulüplerinin yalar satan ma azalar, dayan ma dernekleri en son TV kanalar n da aç lmas yla kulüpçülük tam bir irket ve içi bo bir topluluk olmaya ba lam r. Bu durum ayn zamanda spor kulüplerini birer irket, taraftar ve seyircileri ise mü teri durumuna getirmi tir. Tüm kulüplerin yönetim kurullar nda kapitalist s f temsilcileri ya da Gladio-Mafia gibi örgütlenmelerin üyeleri yer almaktad rlar. Birçok spor kulübünün borsalarda hisseleri sat a ç kar lm r. Örne in 250 milyon dolar an geliriyle Manchester United dev bir irket durumundad r. Londra borsas nda hisseleri 130 Sterlin civar nda sat lan kulübün de erinin 1,2 milyar dolar civar nda oldu u belirtilmektedir. Bu rakamlar özellikle profesyonel futbolun art k spor dal de il, büyük kârlar getiren bir pazar oldu unu göstermektedir. Ku kusuz ki futbol gibi di er profesyonel spor dallar da kapitalizmde bedensel faaliyetten ziyade kar elde etme faaliyeti anlam na gelmektedir. Di er spor dallar da, futbol kadar olmasa bile büyük pazarlar yaratmaya ba lamaktad rlar. Örne in Formula 1 araba yar lar n dokuz milyarl k bir pazar büyüklü üne sahip oldu u belirtilmektedir. “Üç ‘S’ -spor, seks ve sanat-, ideolojikle menin azami dönemini ya amaktad r. Hepsine dinsel boyut kazand lm r. Günümüzde bir stadyumdaki futbol öleninden daha afyonlay ikinci bir din bulmak çok zordur. Sanat endüstrisinde de benzer geli meler ya anmaktad r. Cinsellik gibi en temel do al bir içgüdü bile seks endüstrisine dönü türülmü tür. Seksin afyonlay etkisi en az spor ve sanat kadar dinselle tirilmi tir. Bu nedenle de bu üçlüye kapitalist modernitenin dinsel ölenleri demek daha uygun dü ebilir.” 51 KOMÜNAR deolojik-Teorik Dergi KAP TAL ST MODERN TEN N RESM DEOLOJ “ BERAL ZM” Ahlak ve politika üzerine kurulu olan toplumsal do adan kopu un tarihi olan merkezi uygarl k sisteminin yap sal krizli halini temsil eden kapitalizm nas l oluyor da varl devam ettirebiliyor? Önderli imizin ‘genelle mi ve derinle mi kölelik’ olarak tamlad kapitalizmin, gelinen a amada insanl n hiçbir sorununu çözmedi i gibi, uygarl k tarihinin ba ndan beri var olan top- ne paras ndan ne de silah ndan kaynaklanmaktad r; sonuncusu ve en güçlüsü olan sosyalist ütopya da dâhil, tüm ütopyalar her renge bürünen ve en de me sihirbaza ta ç kartan kendi liberalizminde bo mas onun as l gücünü olu turmaktar.” eklinde de erlendirir. Bu nedenle de kapitalizmin ideolojisi olan liberalizmin daha ayr nt olarak ele al nmas na ihtiyaç vard r. lumsal sorunlar daha da artt rd , hatta bunlara yenilerini ekleyerek onlar kronikle tirdi i bilinmesine ra men kapitalizm neden a lam yor? nsanlar n sorunlar çözmek için yola dü en ve bu u urda büyük bedeller ödeyen toplumcular nas l oluyor da anlay olarak toplumda etkin olup kapitalist sistemi alt edemiyor? Di er yandan kapitalist sistem kar tlar bile kendi hizmetine ko abiliyor? Bu güç ve yetene i nereden al yor? Daha da artt labilecek bu çeli kili halleri Önderliimiz: “Kapitalist modernitenin as l gücü Kavramsal ve Tarihsel Geli im Kavram olarak Latince ‘hür bir ahsa yaan’ anlam na gelen ‘liberalis’ kelimesinden kayna alan liberalizm, Türkçe’ye Franzca’dan geçerken, ngilizceye de spanyolca’dan geçerek yayg nla r. Özellikle de 1750’ler sonras ndan günümüze kadar çok yayg n bir ekilde kullan lmaya ba lam r. Siyasal literatürde yayg n kullan , 19. yüzn ba nda spanya’da kurulan ‘Liberales’ adl partiden sonra gerçekle ir. Kapitalizmin hâkimiyetine paralel olarak, bu kavram ha- 52 Say 48 2011 yat n birçok alan na iyiden iyiye yerle ir. Felsefe Sözlü ü’nde: “Gerek ekonomi felsefesinde gerekse siyaset felsefesinde devlet, toplum ve birey aras ndaki tüm ili kilerde bireyin hak ve özgürlüklerini öne ç karan, her bireyin vicdan, inanç ve dü ünce özgürlü ünün tanmas gerekti ini savunan ekonomik ve siyasal ö reti. Bu ba lamda devletin ekonomiye müdahalesinin en alt düzeye çekilmesi gerekti ini savlayan daha ideal olan n ise devletin bireyler, s flar ve uluslar aras ndaki ekonomik ili kilere hiçbir ekilde kar mamas oldu unu öne süren ve somut anlat ‘B rak z yapnlar, b rak z geçsinler’ (Laissez faire, laissez passer) savsözünde bulan ö reti, iktisadi liberalizm diye adland rken, devlet yetkesinin her anlamda ve her alanda k tlanmas , bu yetkeyi elinde tutanlar n toplumun yap ta lar bireylerin ya amlar nas l yönlendireceklerine herhangi bir gerekçe ileri sürerek hiçbir ekilde kar mamas gerekti ini savunan, devletin toplumsal ve kültürel ya am n düzenlenmesinde hiçbir belirleyici rol üstlenmemesi gerekti inin alt koyultarak çizen ve somut anlat ‘en iyi hükümet en az hükümet edendir’ savsözünde bulan ö retiye ise siyasal liberalizm denmektedir.” eklinde tan mlanmaktad r. Etimolojik olarak ‘liberty’ (özgürlük) kökünden gelen liberalizm, burjuvazinin iktidar yürüyü ünde temel slogan olan ve al nt da da belirtilen “laissez faire laissez passer” (b rak z geçsinler b rak z yaps nlar)’in yerini al r. Dü ünce, ifade, seyahat ve serbest ticaret özgürlü ü, mülkiyet hakk vb. gibi ‘ki i hak ve özgürlükleri’ diye bilinen birinci ku ak insan haklar n tümünü ifade edecek ekilde kullan lmaya ba lanacakt r. nsan haklar hukukunda bir ku temsil eden bu haklar n, kapitalizmin ideolojisi olan liberalizmle birlikte an lmas , tamamen bu haklar n elde edildi i dönem ko ullar ve ‘kurnaz-avc adam’ n istismarc ve kurnazl ile ba lant r. Dini dogmatizmin merkezi uygarl k sisteminin resmi ideolojisi haline geldi i; tüm KOMÜNAR devletlerin kutsalla arak tanr ad na, yeryüzünde onun gücünü kulland , insan n kul haline getirilerek ‘fikren ve ruhen bitirildi i’ bir dönemde insanl k, k ta Avrupa’s nda Rönesans-Reformlarla tarihe yeni bir yorum katma aray içindedir. Bu dönemde insan her aç dan bir cendereye al nm r. Kilisedevlet i birli i alt nda sadece bu dünyada topluma cehennem ya at lmam , sisteme biat edilmemesi halinde öte dünyan n da cehennem azab ile geçece inin inanc hâkim nmaya çal r. Ba ta rahipler kurumu olmak üzere tüm devlet erkân , bu dünyada cennetvari bir ya am sürerken tüm insanlara da,‘endülijans’ ad verilen cennete giri belgelerini (pasaport gibi bir ey) satacak kadar da, kendilerini öte dünyan n sahibi saymaktad rlar. Kutsall k z rh na her zamankinden daha fazla bürünmü olan devlet, esas olarak kendisine biat etmeyene farkl dü ünene, teslim olmayana Engizisyon Mahkemeleri yoluyla ak l almaz i kence yöntemleriyle en büyük cezalar vermektedir. Yarg n, engizisyon i kence merkezlerinden beslendi i, devletin kilisede göbek ba n kesildi i ortaça diye adland lan dönemde, tanr ad na tarihin en büyük zalimlikleri insanl a ya alm r. Özcesi insanl k ‘olgunla kölelik’ sürecinden geçmektedir ve insanl k bu sistemden mutlaka kurtar lmal r. Bunun için de aray lar çok yönlü sürmektedir. Kilisenin atafat na, maddi zenginli ine ve halen haf zalardan silinmeyen zulmüne kar , çok yo un köylü isyanlar ile cevap verilirken; Vatikan’ n ‘sapk n’ olarak ilan etti i ‘heretikler’ de H ristiyanl n, Hz. sa dönemindeki gibi mutevaz , sade olmas gerekti ini belirterek resmi kiliseye kar mücadele içindedir. Bunun yan s ra, Vatikan’ n Katolik tekelcili ini a mak için Almanya’dan ba lamak üzere Avrupa’n n pek çok yerine yay lacak biçimde ulusal kilise döneminin ba lat lmas anlam nda dinde reform aralar ortaya ç kar. Kilisenin akl donduran, bu yönüyle de insandaki tüm yarat öldüren dogmatizmine kar da, bilim aray 53 KOMÜNAR lar olarak ortaya ç kan ‘simyac lar’ çok yo un bir çaba içindedir. Di er yandan halen yo un bir ekilde demokratik komünal deerleri ya ayan kad n da, sistem kar nda ciddi bir direni i söz konusudur. Bir bütün olarak toplumun demokratik komünal deerlerdeki bu srar ve bunlar geli tirme mücadelesi önemli ba ar lar n da habercisidir. Tüm bunlar temelinde daha özgür, daha e itlikçi bir ya am arzusuyla gerçekle en Reformasyon, Rönesans ve buna ba olarak geli en ayd nlanma ile do aya, topluma ve insana olan bak aç de irken ayn zamanda bilimsel dü ünü ün de önü sonuna kadar aç lacakt r. Toplum, haf zalarda halen çok canl olan demokratik komünal ya am kurma ya da sald lara kar koruma mücadelesini yürütürken, dönemin orta s temsil eden burjuvazinin de henüz pay almad mevcut devlet kar nda ciddi bir programa sahip olmad görülmektedir. Burjuvazi bilindi i gibi ortaça da egemen s f de ildir. Ortaça n hâkim s feodal beyler, derebeyler, övalyeler vb’den olu an aristokrasidir. Aristokrasinin do tan sahip oldu u askeri, siyasi, dini ve yönetsel haklar bulunmaktad r. Aristokrasiyi tan mlayan unvanlar ve bu unvanlara tan nan ayr cal klar nesiller boyudur sürmektedir. ktidarc güçlerin en örgütlü koalisyon organ görünümündeki devlet de, bu n ç karlar temelinde organize edilmi tir. Önemli askeri komutanl klar bu s n tekelindeyken örne in, ngiltere’deki Lordlar Kamaras ’nda meclis üyeli i babadan o ula geçmektedir. Bu, siyasi ve askeri ayr cal klar n yan ra mevcut devlet yap lanmas , feodal beylerin ve derebeylerin kendi devletçiklerinde iktidarlar sürdürmeleri için olu turulmu tur. Yani devlet bir koalisyon ortakl gibidir, parçal r. Merkeziyetçilik, ulus-devlette oldu u gibi çok güçlü de ildir. Ticaretle u ra an burjuvazi böylesi bir devlet yap lanmas içinde yer almad ya da devlet taraf ndan istenildi i gibi desteklenmedi i için diledi i 54 deolojik-Teorik Dergi kadar kâr edememektedir. Zira u rad her prenslik veya beylikte ayr ayr vergi vermek durumunda kalmaktad r. Yan ra özellikle uzun yol ticareti istenilen ölçüde güvenlikli de ildir. Yine tüccar n satt mallar n üretilmesi için gerekli olan i gücünü olu turan serfler, feodal beylerin vasallar (xulam) olarak topra a ba r ve serbestçe hareket edememektedirler. te bu ko ullarda burjuvazinin temel talebi, ticaret için gerekli olan mallar üretmek için serflerin k rsaldan kente akmas ve çal malar n serbest olmas r. Ama yap lan fief sözle meleri yani vassal-süzeren ili kisi buna engeldir. Bu durum kentsoylu (burjuvazi) ile topraksoylu (aristokrasi) aras ndaki temel çeli kinin ne oldu unu ortaya koymktad r. Bu ko ullar içerisinde egemen olmak isteyen her s f gibi tüccar s (burjuvazi) da gözünü devlete dikmi tir. Çünkü devlete ortak olmadan ya da onu ele geçirmeden güç haline gelinemeyece ini çok iyi bilmektedir. Burjuvazi tüm bu nedenlerden dolay halk n yürütmü oldu u oldu u özgürlük, itlik, adalet mücadelesinin içinde yer al r. Ve pek çok halk devriminde oldu u gibi ortaya ç kan sonuçlar kendi ç karlar temelinde yontmay ba ar r. Örne in günümüzü hala da etkileyen ve gerçekten de çok büyük de eri olan Frans z Devrimi’nin ilan etti i nsan ve Yurtta Haklar Bildirgesi’nin ‘kutsal ve dokunulmaz’ sayd tek hak ‘mülkiyet hakk ’d r. O kadar hayati olmas gereken insan hakk n içinde özel mülkiyetin -hem de ezilenlerin mülklerinin pek olmamas gözetildi inde- toplumsal mücadelelerin ba kö esine yerle tirilmesi, burjuvalar n ahs nda kurnaz-avc adam n yapt klar gözler önüne sermektedir. Yani ortada özü, amac ve dozaj farkl olan ve mevcut devletçi sisteme kar yönelmi iki mücadele vard r. Bu durum o dönem itibariyle ço u zaman birlikte mücadele yürütmenin de zeminini olu turmaktad r. Toplumun mücadelesi radikal ve yap sal olarak farkl iken, burjuvazinin mücadelesi ik- Say 48 2011 tidara ortak olmay öngören ve bunun için devletten kendisini içine almas talep eden egemenlikçi bir karakterdedir. Toplumun mücadelesi, devlet d sistemi öngören bir paradigmaya sahip olunamad ndan dolay kendi alternatifini olu turamad için, toplumun yürüttü ü mücadelenin kazan mlar burjuvazi devleti ele geçirmede kullanacakt r. Yani toplumun mücadelesi aristokrasinin hâkim oldu u devlete kar burjuvaziyi güçlendirecektir. Burjuvazi de tüm sistemini aristokrasiye kar ‘e itlik ve özgürlük’ sloganlar temelinde kuracakt r,. Ekonomik olarak durumu oldukça iyi olmas na kar n siyasi olarak devlete henüz ortak olamam burjuvazi, e itlik ilkesiyle aristokrasiye tan nm olan tüm haklar elde edebilmeyi hedefler. Aristokrasiyle e it haklara sahip olan bir burjuvazinin, pek çok avantaja ve dönem konjonktürüne dayanarak da k sa bir süre içinde devletin temel gücü olaca kestirmek zor de ildir. Çünkü tüm geli meler, feodal s flar n art k a lmas gerekti ini i aret etmektedir. Bu da burjuvazinin önünün sonuna kadar aç ld göstermektedir. Bu temelde sloganda talep edilen özgürlük ile burjuvazinin isteklerini rahatça ifade ederek özel te ebbüs yoluyla istedi i yere serbestçe varabilmesi kastedilmektedir. Bunun da çok dinamik bir s f olan burjuvaziyi yeni devletin temel gücü haline getirece i sonraki geli melerden anla lmaktad r. Dikkat edilirse e itlik ve özgürlük talebi ad na elde edilen tüm haklar, halk de il burjuvaziyi güçlendirmekten ba ka bir sonuç do urmam r. Halk n haklar na kavu mas için, burjuvaziye kar yürütmek zorunda kalaca amans z bir mücadele gerecektir. Burjuvazi iktidar yürüyü ünü gerçekle tirebilmek ve kar tlar na zihniyette de bask n gelebilmek için bunun teorisini olu turacakt r. Ba ta John Locke (1632-1704) olmak üzere Bodin (1530-1596), Hobbes (1588-1679), David Hume (1711-1776), Jeremy Bentham (1748-1832), Vico (1668-1744), Montesquieu (1689-1755) ve Adam Smith (1723-1790) KOMÜNAR gibi dü ünürler yasama, yürütme ve yarg tek elde monar ik bir ekilde toplam olan devlete kar egemenli in kayna halka dayand ran ve devletin ekonomiye müdahalesine kar ç kan teoriler olu turmu lard r. Hobbes d ndaki tüm bu liberal öncüler do al hukukçuyken, Vico ve Montequieu d ndaki tüm öncüler de toplumsal sözle mecidir. ‘Liberalizmin babas ’ olarak gösterilen Locke’a göre: “Uygar topluma geçmeden önce, insanlar bir ‘do a durumu’nda ya yorlard . Bu yaamda, ‘ba kalar na zarar vermeme’ kural na dayal , tanr taraf ndan konmu bir ‘do a yasas ’ egemendi, insanlar özgür, e it ve bar içindeydiler. Do a yasas na uymay p sald rgan davrananlar herkes tek ba na ya da ba kalar yla birle erek cezaland rma hakk na sahipti. Ama hem davac , hem yarg ç, hem de ceza uygulay olmak toplumda kar kl klara neden olabilece i için, insanlar kendi iradeleriyle uygar topluma geçmeye karar verdiler.” Hem do al hukuk hem de toplumsal sözle menin mant gösteren bu k sa al nt , liberalizmin kendisine dayanak yapt teorik temelleri olu turmaktad r. Liberaller temel slogan haline getirdikleri e itlik ve özgürlük taleplerini bu Locke’nin bu tarih yorumuna dayand rm lard r. Kelime olarak ‘özgürlükçülük’ anlam na gelen liberalizm, böylelikle insanl a özgürlük getiren ideoloji olarak kendini sunmaktad r. Burada önemli olan liberalizmin, kapitalizmin resmi ideolojisi oldu unu bir an için bile olsa unutmamak önem ta r. Çünkü yukar daki al nt da da belirtti imiz gibi, liberalizmin en büyük yetene i, kendini oldu undan farkl göstererek en güçlü kar tlar da dâhil herkese kendini kabul ettirebilmesidir. Çok büyük bir perdeleme ve kendini gizleme kabiliyetindedir. Kapitalizm ne kadar özgürlükçü ise liberalizm de o kadar özgürlükçüdür. Kapitalizmin toplumsal sorunlar çözme yetene i ne kadar ise, liberalizmin de toplumsal sorunlara çözüm gücü olma yetene i de o kadard r. Liberalizm neye i aret etmi se kapi 55 KOMÜNAR Do a tekler (bireyler) üzerine kurulu de ildir, muhte em bir birli i, bütünlü ü ifade eder. Do ada birbiri için olmayan, birbirini tamamlamayan, birlikte var olmayan hiçbir ey yoktur. Scrödinger’in ‘kuantumun en temel ilkesi’ olarak tan mlad ‘dolan kl k ilkesi’ temel birlik ilkesi anlam na gelir. Bu, ‘bir olma’n n bilimsel izahat ve ad r talizm de insanl a onu hediye etmi tir. Zira liberalizm kapitalizmin resmi ve merkezi ideolojisidir. Liberalizmde Tarihin Temel Birimi Bireydir Toplumu ve insan anlamaya çal an sosyal bilim ekolleri veya ideolojiler, tarih okumalar n merkezine farkl farkl eyler koyarlar. Kurnaz avc erkekten kayna alan kimi ideolojiler tarihi tanr n, devletin ya da n üzerine kurarken, yine ayn kayna n en geli mi versiyonu olan liberalizm de tarihin yorumunu istismara en aç k olan birey üzerine kurar. Onlara göre birey temel varkt r. Birey toplum, halk, ulus…vb tüm bütün’lerden daha gerçektir, esast r, merkezidir ve önceldir. Mehmet Y lmaz, ‘Liberalizmin Kara Kitab ’ adl eserinde ‘Liberalizm insan birey zanneder.’ diyerek belki de liberalizmin en temel yalg ortaya koymaktad r. Liberalizme göre insan türü için önce birey vard r. Toplum olma durumu daha sonralar gerçekle en bir eydir. Birey, toplumdan önce geldi inden dolay esast r ve onun haklar toplumun haklar ndan daha önemli ve önceldir. Bu nedenledir ki liberalizm bireyin ve bireycili in ideolojisidir. Buna göre insanlar do tan 56 deolojik-Teorik Dergi özgür bireyler olarak do arlar ve do a yasas çerçevesinde e it, özgür bir ekilde ya arlar. Zamanla bireyler aras nda ortaya ç kan sorunlarda keyfilikler ve adaletsizlikler ç kmas n temel hak ve özgürlükler korunsun diye iradelerinin bir k sm devlete devrederek uygarl a geçerler. Devlete yarg lama, cezalanrma ve temel özgürlükleri koruma görevi verirler. Çok sorunlu bir tarihsel toplum okumayla kar kar ya oldu umuz aç kt r. nsan türü için bireyi toplumdan önceye yerle tirmek, çok büyük bir teorik yanl olman n yan nda hiç de masum bir ele al yöntemi de ildir. Burjuvazinin bireycili ine, bencilliine teorik temel kazand rmak için uydurulmu bir yaland r, bilinçli bir sapt rmad r. nsan türünün var olu hali, toplumsall kt r. Yani önce birey olarak var olma sonra da toplum olma diye bir durum insanl k tarihinin hiçbir döneminde ya anmam r. Yakla k olarak üç milyon y ll k insanl k tarihinde insanla ma ve toplumla ma birliktedir. Biri di erinden önce veya sonra de ildir. Önderli imiz bu durumu ‘at ba r.’ eklinde tamlad . Yani liberallerin dedi i gibi önce bireyler vard , sonra tarihin bir döneminde bireyler geleceklerini garanti alt na almak için biraraya gelerek toplumu olu turdu diye bir sav n hakikatle bir alakas yoktur. nsan türü varolu sal olarak toplumsald r. Bu u anlama gelir: toplumsall k olmadan insan bir an için bile olsa ya ayamazd ve ya ayamaz. Dahas toplumsall k olmadan insan türü biyolojik olarak bile var olamaz. nsan n bir insan çiftinden olmas ve terbiyesini toplum taraf ndan almas , korunup kollanmas , geli tirilip büyütülmesi… onun ne kadar sosyal bir varl k oldu unu göstermeye yeterdir. Bu nev-i ahs na münhas r olmamak durumu asl nda sadece insanlar için de de il, do an n tüm bile enleri için de geçerlidir. Do a tekler (bireyler) üzerine kurulu de ildir, muhte em bir birli i, bütünlü ü ifade eder. Do ada birbiri için olmayan, birbirini tamamlamayan, birlikte var olmayan hiçbir Say 48 2011 ey yoktur. Scrödinger’in ‘kuantumun en temel ilkesi’ olarak tan mlad ‘dolan kl k ilkesi’ temel birlik ilkesi anlam na gelir. Bu, ‘bir olma’n n bilimsel izahat ve ad r. Durum böyleyken tarihi tekiller üzerine kurman n, evrenseli yok sayman n bilimle, hakikatle hiçbir alakas yoktur. Do ada her eyin bir bütün’ü olu turdu u, tek(birey)’in bu bütün ile anlam kazand ve var oldu u görülür. Tarihi bireyin üzerine kurmak ve bireyi toplumdan önceye yerle tirmek, sadece ve sadece burjuvazinin toplum d olu una, bireyciliine, bencilli ine k f aramak, onu maskelemek anlam na gelir. Liberalizmde Do al Toplum Kaos Ve Karga a Halindedir Toplumsal tarihin %98’inden daha fazla bir bölümünün klan tarz nda geçti i bilinmektedir. Sonras nda gerçekle en ve toplumsall kta niteliksel bir s çrama olan neolitik amayla birlikte bu dönemler, do al toplum (organik toplum, ahlaki ve politik toplum) olarak adland r. Bu uzunca tarih boyunca insanl k egemensiz, polissiz, jandarmas z, devletsiz ya am r. Toplumda dile gelen, içinden gelinen do an n birbirini tamamlayan, bütünleyen ve birlikte var olan özü oldu u için herhangi bir toplumsal soruna rastlanmaz. Toplumda kafalar toplumun daha da nas l geli tirilebilece i, ya am sorunlar n nas l a labilece i üzerine yorulurken, pratik de buna uygun gerçekle ecektir. Yani ya am tamamen politik ve ahlaki bir karakterdedir. Zihniyetler ve buna ba olarak ya am komünal oldu undan bu dönemde herhangi bir düzensizlikten, ke meke likten bahsedilemez. Tersine insanl k tarihinin en düzenli, gönüllü kat n en güçlü oldu u dönem o dönem olmu tur. Ahlak, temel yapt m gücü olarak i görmektedir. Bencillik ve onun egemenli e götüren her türden versiyonu henüz ortada olmad için toplumda düzensizliklere neden olacak sorunlara rastlanmaz. Ya anan sorunlar do an n di er bile enlerin de yaad normal, do al sorunlard r. Bunlar da KOMÜNAR el birli iyle a lmaya çal lmaktad r. Bu nedenle de liberallerin dedi i gibi do al halde ya ayan insanlar n ya amlar belirsiz, düzensiz, herkesin istedi i gibi davrand bu nedenle de toplumsal sorunlara sebebiyet veren, Hobbes’un deyimiyle ‘herkesin herkesin kurdu oldu u’ bir özellikte de ildir. O halde liberallerce do al toplum neden böyle gösterilir? Do al toplum kötülenir, çünkü devlete, onun olu umuna me ruiyet kazand lmak ya da ona ilericilik atfedilmek istenir. Toplumsal sözle mecilere göre devletin olmas toplumun sürmesi için bir gerekliliktir. Zira toplum karga a ve kaos halindedir. Toplum Liberallerin dedi i gibi do al halde ya ayan insanlar n ya amlar belirsiz, düzensiz, herkesin istedi i gibi davrand bu nedenle de toplumsal sorunlara sebebiyet veren, Hobbes’un deyimiyle ‘herkesin herkesin kurdu oldu u’ bir özellikte de ildir üyeleri adeta birbirini tüketecek derecede birbiriyle mücadele içindedir. Gidi at toplumun yok olu udur. Böylesi bir düzensizlik içinde toplum yok olmas n diye insanlar n iradelerinin bir k sm devrettikleri ve böylelikle de varl klar onunla garanti alt na ald klar kurumdur devlet. Devlete böylesi bir yakla m devleti gerekli, devrimci, ilerici bir kurum haline getirir. Marksizm de do al toplum ve devlet hakk nda bu dönem tezlerinden etkilendi i için benzer bir yakla m içinde olmu tur. Marksizm’e göre devletin gerekli bir kurum olarak olu mas , kayna bu tarih yorumundan al r. Hâlbuki toplumsal tarihe bak ld nda, devlet ve öncesinde hiyerar inin, toplumun 57 KOMÜNAR komünal olan özünden kopma sonucu gerçekle en bir sapma oldu u görülür. Bundan dolay da devlet normal bir geli im de ildir. Zira o toplumun birbirini tamamlama üzerine kurulu olan kimyas bozan, toplumu parçalayan bir karakterdedir. Bu nedenle de devletli toplumlar parçal toplumlard r. Parçal toplumlarda toplumsal bütünlük ortadan kalkar. Bütünü olu turanlar n gücü, enerjisi bütüne akmad gibi bütünden de parçalar gereken gücü alamaz. Birbirini tamamlama, dayan ma olgusu ortadan kalkar ve çözülme ya an r. Bu sistemin mucidi olan devlet de toplum üstünde bir ‘üst toplum’ örgütlenmesi olarak var olur. En önemli i i toplumu parçalamak olan devlet, tüm gücünü de alt toplumun güçsüzlü ünden al r. Tüm hiyerar ik devletçi sistemin tarihi bu gerçekli i ifade eder. Dolay yla liberallerin dedi i gibi devlet bir gereklilik olman n ötesinde tarihin en lanetli, en do ad , bu nedenle de en anormal kurumudur. Liberalizmin iddia etti inin tam tersine as l düzensizlikler devletçi sistemin bir ürünüdür. Çünkü devletçi sistemlerde olu ’un do al hali olan birbirini tamamlama, bir bütün olu turma durumu ortadan kalkar. Devletçi sistemlerde hiçbir ey sa kl bir ekilde i lemez. Toplumun organlar olu turan kad nlar, erkekler, büyükler, küçükler, yetenekliler daha az yetenekliler… özcesi toplumun çoklu yap bir sa kl organizma olu turmaz. Çoklu yap dan baz birimler kendilerini anormal düzeyde büyütürken dierlerini de cücele tirir. Devletçi sistem için kullan lan ‘kanserle me’ denilen durum budur. Bu yeni olu un kendisi bu nedenle sa kl de ildir, hastal kl r. Nas l ki hastal kl bir beden teklerse, i levlerine göre bir pratikle me yapamazsa, toplum da tüm bileenleriyle bir bütün olu turamad nda tekler düzensizlikler ortaya ç kar. te devlet yaratt bu düzensizliklerin idaresini egemenler lehine sürdüren ve mevcut durumun a lmas engelleyen kurumdur. Bu nedenle devletin düzen getirdi i tezi en büyük yalan ve sapt rmalar n ba nda gelmektedir. Dola58 deolojik-Teorik Dergi yla liberalizmin do al toplumun ‘düzensiz’, ‘sürdürülemez’ oldu u iddias , devletli ya am topluma lanse ettirmekten ba ka bir anlama gelmez. Bu ekilde insanlara kurtulu ve düzen yolu olarak gösterilen devlet esas nda kutsalla lmak isteniyor. Bunun için de insanl n milyonlarca y l ya ad devletsiz ve dayan maya dayal komünal ya am hakir gösterilerek, ondan uzak durulmas sa lanmaya çal yor. Liberalizm, Toplum Kar r Liberalizm kendi sistemini bireye, bireycili e dayand rarak daha en ba ndan toplumla aras na özsel bir mesafe koymu tur. Liberalizm kendini topluma ve her türden bütüne kar bireyi koruma iddias nda olan bir ideolojidir. O birey haklar yla me guldür. (Tabi bunun da böyle olmad aksine en güçsüz bireyin bu dönemde geli ti i bilinmektedir.) Örne in, insan haklar hukukunda ele al nan birinci ku ak insan haklar , ‘ki i hak ve özgürlükleri’ olarak bilinmektedir. Asl nda bu haklar, burjuvazinin aristokrasiye kar e itlik talebinde bulundu u döneme denk gelen ve burjuvaziyi güçlendiren haklard r. kinci ku ak insan haklar ise, reel sosyalizmin öncülük etti i ve sistemin de yer verdi i ‘ekonomik, sosyal ve kültürel haklar’d r. Bunlar topluluk haklar r. Bu haklar n elde edilmesi demokratik uygarl k güçlerinin mücadelesi sonucunda mümkün olmu tur. Bu nedenle de liberalizm, kapitalist sistem 2. Dünya Sava ’nda ölümü görmeyinceye kadar bu ikinci ku ak haklar n (topluluk haklar ) hiçbirine ra bet etmemi tir. Bu haklar benimsememi ve toplumun bu haklar için verdi i mücadeleyi kar ks z b rakm r. kinci Dünya Sava ile birlikte, ömrünü uzatmak için liberal devlet anlay ndan ‘sosyal devlet’ anlay na (sosyal devlet gibi bir kavram ‘devlet’ ve ‘toplum’ kavramlar n özleri farkl ve uyu maz oldu undan do ru de ildir. Biz literatürde kullan ld ndan ve anla lmas için belirtiyoruz.) geçmi tir. Say 48 2011 Kapitalizmin bu durumu onun yap yla ba lant r. Toplumsal olmak komünal olmay , ba kalar dü ünmeyi, birlikte var olmay … gerektirir. Yani toplumsal do an n özünü te kil eden politik ve ahlakl olmay gerektirir. Ba lant olarak toplum için düünmeyi, toplumun sorunlar çözmeyi, toplumu güçlendirmeyi gerektirir. Bireyci olmamay , kendini toplumla var etmeyi, ki isel kar ve kar pe inde ko mamay … gerektirir. Kapitalizmin toplumcu olamamas , onun dâhil oldu u devletçi sistemin hiyerar ik ve iktidarc özünden kaynaklanmaktad r. Kapitalizm, hiyerar ik devletçi sistemin son be yüz y temsil eder. Hiyerar ik devletçi sistemin kendisi toplum d r. Bu sistem toplumu güçlendirmek için de il, birilerini güçlendirmek için içine girilen aralar n ortaya ç kard bir sonuçtur. ‘Güçlü kurnaz adam’ n prati i olarak da okunabilecek olan hiyerar ik devletçi sistem tarihi, toplum kar tl üzerine yaz lm r. Erkek egemenlikçi dü ünü ün bir ürünü olan bu sistemi geli tirenlerin derdi toplumu güçlendirmek de ildir. Bunlar n derdi kendilerini toplumun ço unlu u üzerinde hâkim hale getirmek, onlar n gücünü kendi tekelleri alt na almakt r. Bu nedenle hiyerar ik-devletçi sistem, kendini dü ünenlerin sistemidir. Dikkat edilirse hiyerar ik-devletçi sistemin temel motiflerinin benlik güdüsüne dayand aç kça görülür. O, ‘ben’i ‘biz’e kar güç haline getirmeye çal man n bir ürünüdür. Bundan dolay da önceki ya amda olmayan ‘ben-biz’ ayr , çok sistematik olarak geli tirilerek kapitalizmde ‘ben’ doru a ç kar lm r. Bu o denli tavana vurmu tur ki, art k ‘biz’i yani toplumu onunla birlikte de tüm do ay ortadan kald rabilecek bir düzeye gelmi tir. Bu nedenle de kapitalist sistemin temsilcisi olan burjuvazi için Önderli imiz “Burjuva hem iktidar gücü, hem sömürü gücü olarak toplumun kald ramayaca hacimde bir s ft r.” tan mlamas yapt . ‘Ben’ güdüsünün direktifleriyle yürüyenlerin toplumsal ç kar gözetmesi, ahlakl davranmas KOMÜNAR mümkün olamaz. ‘Liberalizmin Kara Kita’nda geçti i biçimiyle “Liberalizm kötü ahlâkl r’ demiyorum, su nas l renk-siz, hava nas l koku-suz ise liberalizm de öyle ahlâk-s z r diyorum.” Kapitalizmin bir yere girerken, önce oran n ahlak ve toplumsall ortadan kald rmas n nedeni i te budur. Zira ahlak n ve toplumsall n oldu u yere bencillik, ki isel ç karlar, toplumsal parçalanma giremez. Bunu bilen kapitalistler toplumu her zaman kar lar na al rlar. Özünde gerçek bir toplumsalla man n oldu u yerde bireyin çözümsüz kalan sorunlar olamaz. Çünkü böylesi durumlarda birey-toplum kartl na yer yoktur, birey-toplum bir bütünü olu turur. Birbirini tamamlama söz konusudur. Burjuvazi ortaça n toplumsall k anlay na duyulan hakl tepkiyi -zira o da insanlar kulla rarak özünde devletçi sistemin kölesi haline getiriyordu- kendi ç karlar temelinde kullanarak, topluma kar güdülerinden ba ka bir ey dü ünmeyen azg n bir birey ortaya ç karm r. Güdülerin yönlendirdi i bir birey tiplemesi kapitalistlerin en fazla ihtiyaç duydu u eydir. Zira güdüler doyumsuzdur, güdülerin doyma yoktur. Bunu maddi zenginli i elinde bulunduran zenginlerin, hala doymak bilmeyen daha da zenginle me aray nda; kuruldu u günden beri yerinde durmayan ve gözü hep d ar da olan devlet gelene inde, kapitalizmin toplumda gerçekle tirdi i tüketim kültüründe… vb görmek mümkündür. Doyumsuzlu un tatmini için sadece anl k, günlük tüketim mallar üreten kapitalizm kazan r, kâr na kâr katar. Liberalizm Bireyi En Güçsüz Bireydir Bireyin ideolojisi oldu unu söyleyen ve özünde bireyin önündeki engelleri kald rarak onu özgürle tirdi ini, bu nedenle de güçlendirdi ini iddia eden liberalizm, özünde bireyi en fazla güçsüzle tiren ideolojidir. Çünkü toplumsall k insan türünün insanla mas n ko uludur. nsanlar ancak güçlerini birle tirmek ve toplumsalla mak suretiyle 59 KOMÜNAR ya ayabilirler. Dolay yla insan, dâhil oldu u toplumunun gücü oran nda güçlüdür. Toplumu güçlü olmayan bireyin gücünden bahsedilemez. nsan topluluklar n klan, kabile, iret, kavim, ulus vb. gibi do al ve normal olan toplumsal kimliklerini koruma çabas n temel nedeni de budur. Güçlü insan, toplumu güçlü olan insand r. Zira güçlü toplumsall k sorunlar n çözülmesi, ortak akl n ve gücün olu mas anlam na gelmektedir. Bu perspektiften bak ld nda, toplumunun gücünden en fazla istifade eden insan n, ahlaki-politik toplumun insan oldu unu söylemek mümkündür. Çünkü o dönemde toplum güçlüdür. Toplumun gücü de tüm bireylerin gücü an- Her egemen gibi kapitalizm de örgütsüz, da k, birbiri kar nda sorumluluk duymayan, ortakla amayan topluluklar n daha rahat yönetilebileceklerini çok iyi bilir lam na gelirken, bir ki inin yetene i veya gücü de tüm toplumun gücü anlam na gelmektedir. Birey-toplum aras ndaki ili ki, simbiyotik (kar kl birbirinden beslenen ve birbirine güç katan ili ki)’tir. Sonraki dönemde toplum parçal bir hale getirildi inden, bu ili ki yerini özne-nesne ili kisine b rak r. Birbirinden beslenme yerini birbirini sömürme, kölele tirmeye b rak r. Bu ayn zamanda insan n güç kayna olan toplumdan da kopart lmas anlam na gelir. Toplumundan kopart lan birey de en güçsüz bireydir. Çünkü o art k yaln zd r, benzerlerinin gücünden yararlanamayan biridir art k o. Toplumu güçsüzle tirdi inden ve toplum kar oldu undan bireyi en fazla güçsüzle tiren ve birey kar olan ideoloji olarak liberalizmi ele almak daha yerinde bir de60 deolojik-Teorik Dergi erlendirme olur. O bireyi topluma kar k rtarak, toplumu bireye kemirterek toplumu zay f dü ürür. Toplumu zay f dü ürünce de insan n var olu yani güç kayna zay f düürdü ünden asl nda bireyi zay f dü ürmü olur. Peki, buna neden ihtiyaç duyar? Çünkü her egemen gibi kapitalizm de örgütsüz, dak, birbiri kar nda sorumluluk duymayan, ortakla amayan topluluklar n daha rahat yönetilebileceklerini çok iyi bilir. Egemenler aç ndan her zaman en büyük tehlike kartlar n örgütlü olu lar r. Çünkü örgütlülük güç demektir. Egemenler kar lar nda güçlü bir toplum görmek istemediklerinden dolay tarih boyunca en fazla toplumu nas l örgütsüz rakacaklar üzerinde durmu lard r. Bunu günlük olarak PKK’ye, Kürt halk na kar uygulanan politikalarda da görmek mümkündür. Kürtleri sömürmeye devam etmek isteyenlerin en fazla üzerinde yo unla klar konu, Kürtlerin birlik olmaktan ç kar lmas , tek ses haline gelmelerinin engellenmesi vb. hususudur. Tüm bu nedenlerden ötürü, öyle belirtildi i gibi liberalizm bireyi güçlendirmez, zay f dü ürür. S rla lan, sürüle tiren insan gerçekli i en fazla da insanlara özgürlük getirdi i iddias nda bulunan liberalizm döneminde gerçekle mi tir. Liberalizm Özgürlük De il, Kölelik Getirir Liberalizmin daha ba ndan beri dilinden dü ürmedi i en temel kavramlardan biri de özgürlüktür. Kendisini özgürlük getiren ideoloji olarak takdim eder. Ona göre kendilerinden önceki tüm sistemler bask , zorba rejimlerdir. Kendileri de her türden bask ya ve bütün’e kar bireye özgürlük getiren tek sistemdir. Liberalizm, özgürlük anlay bireyin tan gelen müdahalelere kar korunmas na oturtur. Liberalizme göre birey özgürdür, iradelidir, d ar dan herhangi bir müdahaleye gerek duymadan ya ayabilecek durumdad r. Bu nedenle de d ar dan gelen her türden müdahale, özü itibariyle özgürlü ü k tlar Say 48 2011 ve bask alt na al r. Bu nedenle de birey, bu müdahalelere kar korunmal r. Liberalizm, mevcut bireyi zaten özgür sayd ndan ve bireyin de do al hukuk gere i haklar n oldu unu savlad ndan ona ek olarak farkl özgürlüklerin verilmesi gerekmez. Daha çok onun müdahalelere kar korunmas gerekir. Bu nedenle de liberalizmin özgürlük anlay na negatif özgürlük denmektedir. Yani bir eye özgürlük de il bir ey’den özgürlük. ‘Özgürlükte esas olan bireye bir ey sa lanmas de il, onun d bask ve zorlamalara maruz b rak lmamas r.’ Liberalizme göre, ‘birey, davran lar na, hareketlerine di erleri taraf ndan müdahale edilmedi i sürece özgürdür.’ Birey anlay toplum öncesi ve toplum oldu undan liberalizm özgürlük anlay da bireyin s nda tutmu tur. Birey kavray , toplumsall d talad ndan dolay bireyin tek ba na da ya ayabilece i görü ündedir. O nedenle zaten birey kendine yetmektedir, özgürdür ve do tan da getirdi i haklar vard r. O halde birey tamd r ve kendisine müdahale edilmemesi gerekendir. Do al toplum insan n özgür oldu undan bahsedilebilir, ancak onun özgürlük anlay toplumsald r. Çünkü do al toplum insan toplumsall kla vard r. Toplumun d nda bir var olu hali söz konusu de ildir. O nedenle de do al toplum insan özgürdür, ama en fazla müdahale edendir ve müdahale edilendir. Müdahale etme ve müdahale edilmeyle özgür olma birbirinin kar olan eyler de ildir. nsan n toplumsal bir varl k olu u onu müdahale eden ve edilen bir konuma otomatik olarak getirir. Toplumsal do an n özünü olu turan politika, herkesin birbirinin ya am na kendini katarak müdahale etmesiyken, ahlak toplumun zora dayanmayan, gönüllüce yap lan, leyen en temel kurallar sistemi olarak ba ba na müdahale etme ve edilme halidir. Önderli imiz ahlak ‘özgürlü ün kat la hali’ olarak tan mlarken de bu hususu dile getirmi oluyor. Ahlak toplumsall n bask ve gücü oldu undan, liberalizm taraf ndan KOMÜNAR hep özgürlüksüzlük ve bask k olarak ele al nm r. Bu nedenle de liberalizm, çok özel olarak ahlaks z olmaya özen göstermi tir. Zira ahlak toplumsalla ma anlam na gelmektedir. Liberalizm de en toplum d ideoloji olarak bireycili in ideolojisi olmaktad r. Gerçekte ise ahlak n yaratt bask lama, insan n özgürlükten sapmamas sa lamay amaçlar. Burada kastedilen ahlak, insan ve toplum olman n özünü olu turan ahlaki-politik toplumun ahlak anlay r. Yoksa hiyerar ik devletçi sistemin ç karlar na endekslenmi ve yoldan ç kar lm ahlak anlay ndan bahsedilmemektedir. Dolay yla insan hakikati müdahale etme ve edilme halidir. nsan n terbiye edilmesi, toplumsalla maya al lmas vb. tüm u ra lar birer müdahale örnekleridir. Bu nedenle liberalizmin iddia etti i gibi insanlar müdahaleye kapatmak insan türü için varolu sal olarak mümkün de ildir. Peki, gerçekten de liberalizmin iddia etti i gibi insanlar özgür müdür? Liberalizm neye özgürlük demektedir? Peki, neye özgürlük demek gerekir? Liberalizmin bireyi özgür ise ve özgür toplumlarda sorunlar olmuyorsa o halde bunca toplumsal sorun da neyin nesi? Liberalizm günümüz insan birey olarak ele al p onu özgür ilan ederken gerçekte ne yapmay amaçlamaktad r? Kölele tiren bir sistemin ideolojisinin özgürlük getirmesi söz konusu olamaz. Kapitalizm, güncelle mi hiyerar ik devletçi sistemin en güçlü temsili olarak kendisi özgürlü ün can na okuyan, toplumu kölele tiren bir sistemdir. Tüm toplumsal sorunlar n yarat olan bir sistemin kendisini özgürlükçü ilan etmesinin yalandan ve kendini maskeleme ihtiyac ndan ba ka bir anlam olamaz. Zaten bir bütün olarak egemenlikçi sistemlerin bu kadar kendilerini cilalama ve maskeleme ihtiyac duymalar n temel nedeni çok yalanc olmalar ndand r. Kendilerini oldu undan farkl göstermeleri kendilerini var etme-ya atma çabalar yla ilgilidir. Bir bütün olarak uygarl k tarihi boyunca insanlar n 61 KOMÜNAR egemenlikçi sistem taraf ndan çok sistematik bir ekilde dü ürülmeye, iradesizle tirilmeye ve güçsüzle tirilmeye çal ld bilinmektedir. Bu temelde egemenler çok sistematik bir plan dâhilinde topluma kar sava yürütmü lerdir. O nedenle ister görünür ister görünmez olsun her zaman için egemenlikçi sistemler topluma kar sava halindedir. Toplumu güçten dü ürdükleri ölçüde kendileri güçlenirler. Kendilerini güç yapmay kendileri d nda kalan toplumun tümünü güçsüzle tirmede görürler. ‘Daha az toplum, daha çok devlet’ veya ‘daha az devlet daha çok toplum’ diyalekti i bu gerçekli i ifade eder. nsan n ve toplumun in a edilmi gerçeklikler oldu u gerçe i bilindi inde ve yine in a edicilerin kötü eller olmas ihtimali dikkate al nd nda, yakla k olarak yedi bin ldan beridir insanlar n neden özgürlükten kopar lmaya çal ld daha iyi anla r. Bu nedenledir ki Önderli imiz hiyerar ik a ama da dâhil, tüm merkezi uygarl k sistemini ‘kölecilik’ olarak tan mlad . te bu köleci sistem içinde kölecilikte doru u temsil eden dönem kapitalizm olmaktad r. Liberalizm de bu kölecilikte doru u temsil eden dönemin mimar r. O nedenle b rakal m günümüz insan n özgür olmas , aksine günümüz en köle insanlar n oldu u dönemdir. Çünkü toplum kar tl geçmi dönemlerle k yaslanamayacak denli artm r. Toplumsall n da insan için güç kayna oldu u bilindi inde, insanl k en güçsüz dönemini, en tutsak dönemini bu dönemde ya yor demek saha do ru olar. te bu nedenle de kapitalizm, günümüz bireyini özgür ilan ediyor, çünkü bununla kendisine kar her türden kar koyu u engellemeye çal yor. nsan n özgür ilan edildi i bir mekan ve zamanda, herhangi bir özgürlük aray na gerek kalmaz. Çünkü özgürlük zaten vard r. Yeter ki bu özgürlük an ya da mekan nda birey engellenmesin. Bu da mevcut sistemin oldu u gibi devam etmesi anlam na gelir. Egemenlik alt na al nmaya çal lanlar n tarih boyunca her zaman egemenlikçi sisteme 62 deolojik-Teorik Dergi kar özgürlük mücadelesi verdi i gözetildi inde, kapitalizm bu argümanla bu tarihi aray lar n da sonuna gelindi ini iddia etmi oluyor. Zaten ‘tarihin sonu’ tezinin alt nda yatan gerçeklik biraz da bunu ifade etmektedir. Dinamizmini, aray lar bitirmi birey, sürdürülebilir mevcut sistem demektir. Bu manipülasyonda ba ar olmak için de kapitalizmin marifetlerinin haddi hesab yoktur. Zaten bu nedenledir ki en büyük kölelik özgürlük ad na ya anmaktad r. Ya da ya anan köleli in fark na var lmamaktad r. Yine özgürlük kendi potansiyeli ölçüsünde pratikle mek ve ya amak olarak tan mlannda genelde hiyerar ik devletçi sisteme, özelde de liberalizmin merkezi ideolojisi oldu u kapitalizme bak ld nda insanlar n hiç de özgür olmad klar görülür. Kendini toplumun üstünde örgütleyen iktidar odaklar n, topluma kar uygulad klar sava hali toplumu parçalad ndan ve toplumu e itsiz, özgürlüksüz k ld ndan dolay toplumun kendini gücü ölçüsünde pratikle tirmesi ortadan kalkar. Çünkü ba ta kad n ve gençlik olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin önü kapat lm r. Toplumun kendini geli tirmesi, kendine yeter hale gelmesi engellenir. Engellenir ki sorunlar çözmek veya ya amak için ba kalar na ihtiyaç duyan iradesiz ve güçsüz bir topluluk aç a ç ks n. Ortaya kan bu güçsüz durumu idare etmek de, egemenlere ve onlar n en etkili kurumu olan devlete dü mektedir. Zaten devletin zihinlerde kendisini en kutsal kurum olarak in a ettirmesinin alt ndaki en temel faktör de bu olmaktad r. Liberalizm Güçsüz De il, Güçlü Devlet ster En fazla propagandas yap lan tespitlerden biri de liberalizmin devlete de kar oldu udur. Liberalizme göre ‘özgürlü e olan en büyük tehdit devlettir. Devletin, bireylerin özgürlüünü hiçe sayan, yok eden bir despot olmas önlenmelidir. Bunun yolu da devletin hareket alan s rlamak, onu baz kurallarla ba - Say 48 2011 lamakt r.’ Liberalizm, do al hukuktan kaynaklanan haklar güvenceye almak ve korumak için gerekli bir kurum olan devlet, bu haklar n kullan na engel oldu unda ona kar mücadele içine girmek gerekir der. Kapitalizmin henüz geli medi i, burjuvazinin devletin hâkim s haline gelmedi i ve aristokrasinin ayr cal klar na kar e itlik ve özgürlük talebiyle devlete ortak olmaya çailk dönemler için devlete kar bir mücadeleden k smen bahsedilebilir. Bu dönemde yukar da da belirtildi i gibi devlet feodal karakterli oldu undan burjuvazi, devlete henüz yerle ememi tir. Devlet de hukuk ile henüz yeterince s rlanmam r. Yetkisini tanr dan alan ve tamamen teokratik bir karakterde olan devletler, esas nda tanr n yeryüzündeki temsilcili ini yapmaktad rlar. Bu nedenle de burjuvazi toplumun tümü için de ilse de kendisinin hareket alan geni letmek için kimi hak taleplerinde bulunmu tur. Toplumun egemenlikçi sisteme kar yürüttü ü ve büyük bedellere mal olan mücadelenin sonucu, birinci ku ak insan haklar olur ki bunlar özünde sadece burjuvalar için geçerlili i olan haklar olarak vücut bulmu tur. te burjuvazi bu haklar n devlet de dâhil kimse taraf ndan engellenmemesinin hukuki olarak tedbirini almak istemi tir. Ancak ne zaman ki devlete yerle ti ve devletin hâkim gücü haline geldi, i te o zaman da her eye kar man n en büyük hak sahibi kendisi oldu. Burjuvazinin ideolojisi olan liberalizmin devlet kar olmas , özünden dolay mümkün de ildir. Zira devlet, egemen kesimlerin bir örgütlenmesidir. Ve tarih boyunca egemen olmak isteyen, iktidarla may hedefleyen tüm kesimlerin en fazla istedi i devlettir. Dikkat edilirse burjuvazi de egemen olmaya çal an bir s f olarak, güçlenmenin yolunun devletten geçti ini çok iyi bilmektedir. Aristokrasiyle içine girdi i iktidar mücadelesi de zaten bu nedenledir. Devlet d ve devlet kar olan esas olarak halk kesimleridir, yani toplumdur. Bu KOMÜNAR hem özsel olarak hem de günlük pratik yaamda böyledir. Toplumun ahlak ve politikaya oturan her türden edimi devlet d k anlana gelirken, egemenlerin her türden edimi ise devlet içi ve devlet içindir. Dolay yla egemen olmak isteyen bir s n ideolojisi olan liberalizmin devlet kar olmas mümkün de ildir. Burjuvazinin devletle birlikte an lmas zorunlulu u, var olu sald r. “Devletsiz liberalizm sahipsiz bahçe gibidir.” Ya an lan sistemin kapitalizm ve bu sistemin de ideolojisinin liberalizm oldu u gerçe i gözetildi inde e er liberalizm devlet kar ve küçük devlet istemli olsayd , bu durumda günümüz devletlerinin küçültülmü ve güçsüz olmalar gerekirdi. Halbuki klasik liberalizm sonras dönem, -burjuvazinin devlete hakim olmas ndan sonraki dönem- devletler güçten dü memi tir, tersine devletler daha da güçlenmi tir. Gelinen a amada da dünya imparatorlu unu kuracak denli geni lemi tir. Liberalizmle yönetilen bu dünya imparatorlu u ve onun ekleri dünyada her eyi kendi denetimlerine almay isteyecek kadar da müdahaleci ve tekle tiricidirler. Bugün özellikle de Ortado u’da gerçekle enler, ideolojisi liberalizm olan kapitalist sistemin kendi d 63 KOMÜNAR ndaki dünyaya yakla ortaya koymaktad r. Dolay yla liberalizmin devlet kar olmas ndan çok devletin, aristokratik yap na kar bir kar tl ktan söz edilebilir. Burjuvazinin denetiminde olan, onun ürünü olan bir devlete liberalizmin kar t olmas , söz konusu bile olamaz. Zira Önderli imizin deyimiyle “ulus-devletin anas da babas da liberalizmin kendisidir.” Yine ba lant olarak, daha çok da ‘ekonomik liberalizm’ ba alt nda ele al nan bir husus vard r ki o da devletin ekonomiye müdahale etmemesi gerekti idir. Klasik liberalizm döneminde daha çok Adam Smith taraf ndan dile getirilen görü ler de t pk siyasal liberalizmdeki gibi yanl ve tarafgirdir. Bu görü lere göre ekonominin kendisi de do al bir organizmad r ve kapitalist ekonomi insan iradesinden ba ms z yasalar taraf ndan yönlendirilmektedir. Serbest rekabet bu do al ekonominin ad r ve ekonomik ya amda herhangi bir aksaman n olmamas için tüm ekonomik faaliyetler bu serbest rekabet içinde gerçekle melidir. Serbest rekabet ve bölümüne dayal ekonomik faaliyette üreticisinden tüketicisine kadar her birey, kendi karlar temelinde pratikle irken ayn zamanda genele de hizmet etmi olmaktad r. ‘Homo economicus’ (ekonomik insan) nitelemelerinin özünde i te bu kendi ç karlar için u ra rken, topluma hizmet etti i iddia edilen birey tasar vard r. Zaten özgür, bilinçli ve iradeli olarak kabul edilen birey kendi ç kar n nereden geçti ini en iyi kendisi bildi inden, ona kimsenin yol göstermesine veya ona müdahale etmesine gerek yoktur. Tam da bu noktada devletin de müdahalesi engellenmelidir, zira her ey kendi do al ak içinde sürmektedir zaten. Devletin müdahalede bulunmas “en çok say da ki iye en yüksek düzeyde mutluluk’ ilkesinin gerçekle mesini sa layacak” olan bireye engel olmak demekti. O nedenle de devlet piyasan n ve ekonominin d nda olmal yd . Bar nd rd teorik ve ideolojik yanl klar bir yana, devletin ekonomiye müdahale et64 deolojik-Teorik Dergi medi i tespiti tamamen bir sapt rmad r. Bu tespit, daha çok ilk dönem burjuvalar n kendilerine alan açmak ve henüz ele geçirmedikleri devlete kar kendilerini korumaya alma amaçl yap lm r. Yoksa devlet her zaman ekonomiyi yapan de il, ekonominin üzerine çöreklenen ve her eyi kendinde tekelle tiren bir gasp ve talan sistemi olmu tur. Ve bunu en fazla da liberalizmin ideolojik öncülü ünü yapt kapitalizm ve ulus-devlet yapm r. Bunun içindir ki özel irketler her önemli krizden ancak devlet deste iyle ç kabilmi lerdir. Bunu en son ABD merkezli kan ve dünyan n tümünü etkisi alt na alan, kimi ülkelerin tümden iflas na neden olan dünya ekonomik krizinde de gördük. Egemenli in yönü her zaman için devlete dönük oldu undan dolay bir egemenlik ideolojisi olan liberalizm devletsiz yapamaz. Önderliimiz “Liberalizmin esas anlam , devleti tamam yla ekonomik tekelcili in hizmetine sokmak, siyasi devleti ekonomik devlet yapmakt r.” derken, liberalizmin devlet yakla ortaya koymu oluyor. Liberalizm Zenginlik De il, Tekliktir Herkese özgürlükten bahseden ve herkesi özgür ilan eden liberalizm, bununla güya en kat mc ideoloji oldu unu göstermi oluyor. Buna göre de, herkesin ifade özgürlü ü temelinde kendini katt bir sistemin ideolojisi oluyor liberalizm. Kimsenin de önü kesilmeyece i iddias ndan dolay da kapitalizm en ideal sistem olarak kendini sunuyor. Liberalizm Önderli imizin deyimiyle ‘görü enflasyonu’ olu turarak esas nda kendi ideolojik hegemonyas kurmaktad r. A göreci bir gerçeklik yaratarak herkesin üzerinde uzla abilece i, hakikat diyebilece i gerçeklerin olmad iddia etmektir bu. ‘Ne kadar çok kafa, o kadar dü ünce’. te bu gerçek, liberalizmin günümüzdeki durumunu ortaya koymaktad r. Sisteme çok güçlü ele tiriler getirmesine kar n post modernizmin liberalizmin yeni yüzü olarak de erlendirilmesinin alt nda yatan gerçeklik de budur. Say 48 2011 Buna göre insanlar n tümünün üzerinde anla abilece i eyler yoktur. Nesnel, dizgesel eyler bir dayatmad r. Çünkü Protagoras’ n dedi i gibi ‘insan her eyin ölçüsüdür.’ Bu yakla mda herkesi mevcut haliyle bir renk, bir farkl k olarak de erlendirmek vard r. Do an n ve onun bir devam mahiyetindeki ikinci do a olarak insan ve toplumun da farkl renklerden, farkl klardan olu an çoklu bir yap oldu u aç kt r. Do an n dilinde ve i leyi inde teklik söz konusu de ildir. Bu nedenle de tekli i hedefleyen her türden aray , özünde do a d r ve ba ar z kalmaya mahkûmdur. Çünkü öylesi bir öz mevcut de ildir. Hiyerar ik devletçi sistemin ekonomik, siyasi, askeri, örgütsel vb. gücüne ra men toplumda her yönüyle hâkim olamamas onun bu do a d özelli inden kay- Kendi potansiyeline ve özüne göre olana ve buna göre pratikle ene renk, fark denir naklan r. Yine o nedenledir ki devletçili in oldu u yerde yan ba nda do al olan n (toplumsal do a olarak ahlak ve politikan n) kar mücadelesi de hep vard r ve var olacakt r. Çünkü herhangi bir eyin do as de tirmek mümkün olamaz. Toplumun doas olu turan ahlak ve politika bu nedenledir ki tümden yok edilemiyor. O nedenle çoklu u reddetmek söz konusu olamaz. Ama liberalizmin iddia etti i gibi mevcut durumda herkesin de çoklu yap n sa kl bir üyesi oldu unu iddia etmek de içinde çok büyük yan lg lar ta r. nsanlar hiyerar ik devletçi sistem eliyle dü ürüldüklerinden ve do alar ndan koparld klar ndan bir renk ve farkl k olma özelli ini de kaybetmi lerdir. Kendi potansiyeline ve özüne göre olana ve buna göre pratikle ene KOMÜNAR renk, fark denir. Hâlbuki yukar da da de inildi i gibi insanlar kölele tirilmi tir. Kölenin veya kölecinin rengi, farkl olamaz. Zira her iki statü de insanl ktan bir dü me halini ifade eder. Örne in egemenin veya kölele tirilenin duygular , dü ünceleri, duru u ne kadar gerçek insana özgüdür. nsan olmak için nefes almak, yemek, içmek vb. eyler yetmiyorsa o halde insan kime denir ve mevcut insan n gerçek insan kar ndaki pozisyonu nedir? Mademki insan türünün özü ahlak ve politika ile örülmü tür ve insan böyle olmad halde ya ayamaz. O halde günümüz insan n ahlak ve politika kar ndaki duru u nedir? Bir insan n ne kadar insan oldu u onun toplumsal do ay olu turan ahlak ve politika kar ndaki duruundan belli olur. Bu durumda ahlakl ve politik davranan insan gruplar na renk, fark denir ve ancak böylesi topluluklardan olu an bir yap çoklu olur. Yoksa her kafadan bir sesin ç kt , herkesin kendi ç kar dü ündü ü, insan türünün var olu ko ulu olan toplumsall a bir ey katmad ve ondan bir ey almad hallerdeki bireylere gerçek insan denemeyece i gibi onlar n olu turacaklar yap lardan da farkl klar n birli i kmaz. Dü ünce zenginli i, farkl k i te her eyin kendi özüne uygun gerçekle ti i hallerde geli ir. Yoksa liberalizmin özünden kopartt ve toplumu kemiren (asl nda kendi var olmas kemiren) bencil birey ve onlar n olu turdu u topluluklardan hiçbir zenginle me ç kmaz. Çünkü toplumsall da llar n zenginlik olu turmalar mümkün olamaz. te liberalizm bu safsatalarla insanlar uyutmaktad r. nsanlar toplumdan, tarihten kopartarak sadece o bireye ait k larak önce gerçeklerden kopart yor, sonra da bir ekilde etkiledi i dü ünceleri söyleterek, her eyde oldu u gibi dü ünce alan nda da bir enflasyon yarat yor. Her kafadan bir sesin kt bol görü lü ama bölük pörçük, toplumsalla ma aç ndan hiçbir de eri olmayan bir ortamda da kendi görü lerini hâkim k yor. Böylelikle de ideolojik olarak en öz65 KOMÜNAR gürlükçü gibi görünüp en hegemonik güç haline geliyor. deolojik, ekonomik tekeller de bu temelde olu uyor. Yan s ra liberalizmin tekçili ini ve soymc yap en iyi onun örgütlenme biçimi olan ulus-devlette görebiliriz. Liberalizm o kadar ‘özgürlükçü’ bir ideolojidir ki tarihin gördü ü en gaddar ve tekçi devlet biçimini yaratm r. Tarihin hiçbir döneminde devlet liberalizm dönemindeki kadar totaliter, tekçi ve farkl klar yok eden bir karakterde olmam r. O çokça kötülenen imparatorluklarda bile farkl kimliklerin, etnisitelerin, dinlerin, dillerin özcesi ötekilerin ya amalar na kendi özgünlükleriyle birlikte var olmalar na kar lmam r. Sonu fa izme varan bir motivasyonla ulus-devlet s rlar içinde dil-kültür, inanç ya da etnik kimlik anlam nda bir unsur hâkim hale getirilerek geriye kalan tüm farklar yok edilmi tir. TC’nin Rumlar, Ermeniler, Asurîlerin vb. ba na getirdi i gibi fiziki olarak, o ekilde yok edemediklerini de Kürtlerde oldu u gibi ekonomik, kültürel, siyasi, sosyal vb aç lardan ortadan kald rma örne i tüm ulus-devletlerin en temel özelli i olmu tur. Bu fiziksel ya kültürel soyk mlara halklar n direnmesi kar nda da çok bar l geçinen liberalizm, en kanl sava lar n mimar olmu tur. Önderli imiz ‘sava z kurulmu tek bir ulus-devlet yoktur’ derken bu gerçe i ortaya koymaktad r. Yine tüm insanl k tarihi içindekileri kat be kat a an bir say da insan kayb na neden olan iki dünya sava n mimar liberalizm ve onun örgütlenme modeli olan ulus-devlettir. Tüm bunlar bir yandan liberalizmin ne kadar farkl klar n dü man oldu unu gösterirken, di er yandan da liberalizmin kanl tarihini ortaya koymaktad r. Tekle tirirken kendini çokla ran olarak kölele tirirken kendini özgürle tiren olarak göstermede hayli ba ar olan liberalizm, bu yetene ini zihinsel örülü ündeki karmakl ndan ve eklektizminden al r. Herhangi bir kal ba girmeden, kendini herhangi bir ilkeye tabi tutmadan faydac bir yakla mla herkesten görünmeye ama esas nda da ken66 deolojik-Teorik Dergi disini herkese ta rmaya büyük özen gösterir. Bunu bir yandan s rt s vazlarken di er yandan kar na yumruk atmaya benzetebiliriz. Liberalizm, tüm kar tlar içine al p kendi hizmetinde kullanarak ideolojik hegemonyas kurmu gibidir. Bundan dolay r ki art k tarihin ve ideolojilerin sonuna gelindi i propagandas yap lmaktad r. te liberalizm bu hegemonyas kendisinin her özgün duruma göre versiyonu olan milliyetçilik, dincilik, pozitif bilimcilik ve cinsiyetçilik yolu ile gerçekle tirmektedir. er dikkat edilirse liberalizmin ideolojik hegemonyas kurmak için kulland milliyetçilik, dincilik, pozitif bilimcilik ve top- Tarihin hiçbir döneminde devlet liberalizm dönemindeki kadar totaliter, tekçi ve farkl klar yok eden bir karakterde olmam r lumsal cinsiyetçilik bir tür parçalama yöntemi olmaktad r. Bir milleti di er milletlerden, bir dini di erlerinden, olu ’un bir yönünü di er yan ndan, bir cinsi di er cinsten üstün tutmak bu parçalama tarz n merkezine oturan ey oluyor. Bu türden bir zihinsel kurulu bir egemenlik kurulu udur. Tüm egemenlikler böyle kurulur. Bu ikiliklerin hiçbiri birbirini tamamlama üzerine kurulu de ildir. Aksine birini di eri üzerinde hâkim k lmay amaçlar. Birini öznele tirirken di erini nesnele tirmeye, birini de erli k larken di erini de ersizle tirmeye, birini güçlendirirken dierini zay flatmaya… endeksli zihinsel kurulu tur. Zaten hiyerar ik devletçi sistemin üzerine kuruldu u zihniyet de tam anlam yla budur. Dolay yla liberalizmin kulland bu varyantlar n mucidi olarak kapitalizmi gör- Say 48 2011 mek do ru olmaz. Kapitalizm bunlar s rdan yaratmam bunlar n üzerine yeni eyler katarak bunlar kendi ç karlar temelinde kullanmay bilmi tir. imdi kapitalizmin bu varyantlar üzerinden yapt klar na k saca bakal m: 1- Liberalizm Milliyetçilikten Yararlanm r Liberalizmi kendi ideolojileri olarak geli tiren burjuvazi, yukar da da belirtildi i gibi devlete ortak olmak, dahas hâkim olmak isterken aristokrasinin ç karlar temelinde düzenlenmi olan parçal devletin a lmas istemi tir. Bunu ekonomik ç karlar koruma ve siyasi olarak güçlenmek için olmazsa olmaz kabilinde görmü tür. Bu iktidar yürüyü ünde feodal beylerle merkezi krall klar n aralar ndaki çeli kilerde her zaman için merkezi krall klardan yana tav r koymu lard r. Yer yer de merkezi krall klar prensliklere kar harekete geçirmi lerdir. Amaç parçalanm devlet yap ndan merkezi devlete geçi yapmakt r. Dolay yla da aristokrasinin yerine kendisini hâkim s f haline getirmektir. ktidar mücadelesinin böylesine gerçekle ti i bir konjonktürde, burjuvazinin elini en fazla güçlendiren ve ona büyük f rsatlar sunan geli me ise, bir toplumsal form olan ulusla man n da ayn dönemlere denk gelmesidir. Burjuvazi, herhangi bir yarat m çabas olmadan normal seyrinde geli erek olu an toplumsal formu yani ulusu sanki kendi yarat ym gibi kendisini ulusun sahibi haline getirmi tir. Ulus bir toplumsal form olarak var olan farkl klar n daha üst düzeyde birlik olu turmas anlam na gelir. Bu nedenle de kendinden önceki toplumsal formlara göre daha bütün’dür. (Toplumsal tarihte toplumlar bir dönem nas l ki klan, kabile, a iret, milliyet tarz nda ya am sa, geli en toplumsall kla özellikle 12. yüzy ldan itibaren de ulus eklinde ya amaya ba lalard r. Bu yönüyle ulusla mada bir anormallik, bir yarat lm k durumu yoktur. Son derece do al ve normal bir süreçtir ya an- KOMÜNAR makta olan.) Burjuvazinin devlet modeli olan merkezi devlet de, kendinden önceki feodal prensliklere, derebeyliklere ya da krall k veya imparatorluklara göre daha bütün’dür. Burada e ilimi bütün olan iki olgunun bir konjonktürde birle mesi gerçekle iyor ki, bu da burjuvaziye çok büyük olanaklar sunuyor. Burjuvazi bu konjonktürü çok iyi deerlendirerek ulusu devlete ta yor. Yani ulusu devlete ait k yor. Böylece kendisi bir toplumsal örgütlenme olan ulus formu, tepeden t rna a kendisini inkâr anlam na gelen devletle birlikte an r hale geliyor. Bunun teorisi de olu turularak, o dönemden sonra ulus olman n yolu devletle meden geçer deniliyor. Yani ulus olabilmek için devlet olmak bir zorunluluk halini alacakt r. Özellikle de yirminci yüzy lda tüm ulusal kurtulu hareketlerinin ulus sorununu çözme ve emperyalizmden kurtulma yolu olarak kendi ulusdevletlerini kurma isteminin alt nda yatan gerçeklik i te budur. Burjuvazi bu ekilde ulusu tekeli alt na alarak, merkezi devletin ad ‘ulus-devlet’ olarak koyarak, devletin tüm ulusun oldu u propagandas yapacakt r. Hâlbuki ne ulusdevlet ne de herhangi bir ba ka devlet biçimi tarihin hiçbir döneminde toplumun veya halk n tümünün olmam r. Her devlet sadece birilerindir. O birileri de her zaman için egemenlerdir. Ezilenlere ait oldu u dönemde bile ezilenleri egemenle tirmekten ba ka bir i e yaramam r. Bu durum devletin geneti inden ve özünden kaynaklan r. O bir egemen s f örgütlenmesidir ve topluma ait olmas bu yap ndan ötürü de mümkün de ildir. Ancak kendisini toplumun tümününmü gibi yans tmas ve zihinlerde bunu bir aldatmacayla hâkim k lmas da kendisi aç ndan en büyük ba ar r. Onun için Ulus-devlet tastamam güçlü-kurnaz adam n zirveye ç km temsili anlam na gelmektedir. Hegel bo una onun için ‘tanr n yeryüzüne inmi halidir’ dememi tir. Ulusu bu ekilde tekeline alan burjuvazi kendi egemenli i ve ç karlar u runa kan67 KOMÜNAR rd kitleleri ulusal ç karlar korumak ad na sava lara sürmek de dâhil her türden istismara maruz b rakacakt r. 16. yüzy l sonras Avrupa’s na ve Avrupa’n n yay m alan olan dünyan n di er yerlerine bak ld nda, ulus-devletler aras ndaki say z sava , bunun en aç k örnekleri olmaktad r. Bu doyumsuz zihniyet nihayetinde yüz milyon civar nda insan n ya am na mal olan iki dünya sava na neden olmu tur. Burjuvazi toplumu kendi ç karlar temelinde manipüle ederken, en çok da ulusun elerini a derecede öne ç kararak, hitap etti i ulusun di er uluslardan daha önemli, de erli vb. oldu u propagandas yla bunu yapmaktad r. Ulusun do al ve her ulusta olan ö elerine a vurgu yaparak di er topluluklara kar kendi ulusunu güya her zaman zinde tutmaktad r. Örne in Yahudiler ‘tanr yla güre ecek’ ve ‘onunla evlenecek’ kadar ona yak n dururken, Araplar kendilerini ‘kavm-i necip’ olarak tan mlayarak en üstün halk olduklar iddia edecek, Türk milliyetçili ini geli tirenler de ‘bir Türk dünyaya bedeldir’ diyerek kendilerini dünyan n en seçkin halk olarak adland racaklard r. Yine Hitler seçkin Alman rk tüm dünyan n efendisi k lmak için dünya sava lar na giri ecek kadar gözü kara hareket edecektir. Tüm bunun örneklerini daha da artt rmak mümkündür. Ama tümünde de kendisini di erlerinin üstünde görme yakla hâkimdir. Bunun da bir egemenlik türevi ya da a k kompleksi oldu u aç kt r. Hâlbuki do al toplumlar komplekse hiçbir zaman dü mezler. Yine liberalizm ya da kapitalist sistem, tüm krizlerini milliyetçilikle a maya çal makta, iç sorunlar n tümünü milliyetçili in hat na a ar hale gelmektedir. Liberalizmin siyasi organizasyonu anlam na gelmek üzere ulus-devletler zihniyetleri gere i demokratik olamaz. Zira ulus-devlet farkl klar n ‘tek’ içinde eritilmesi yani yok edilmesi üzerine kuruludur. Yani ulus-devlet, farkl klar n itlik temelindeki birli ine de il, farkl klar n tek içinde eritilmesine, tek’le tirilmesine da68 deolojik-Teorik Dergi yan r. Zaten bu zihniyeti nedeniyledir ki, iç ya da d sava z kurulan neredeyse tek bir ulus-devlete rastlanmaz. Her ulus-devlet bir yandan içindeki farkl klara hâkim olmak, onlar kendi içinde eritmek için onlara kar sava halindeyken, di er yandan di er ulusdevletlerle daha fazla kar amac yla sava maktad r. Yani ulus-devlet sistemi tam sava halini temsil eder. Örne in, TC’nin kurulduundan k sa bir süre sonra içine girdi i durum tam da bunu ifade etmektedir. Bir yandan Anadolu ve Kürdistan’ n farkl klan hepsini tek bir kimlik yani ‘Türk’ yapma sava na giri irken, di er yandan da etraflan dü man güçlerce çevrili oldu u anlayla adeta herkesle sava halinde olmu tur. Dahas böyle bir sürecin içinde oldu u, herkesin onlar bölüp parçalamak istedi i ve bu nedenle de herkesin devletin bekas dü ünmesi, bu u urda her eyini vermeye haz r olmas gerekti i… propagandas younca yapm r, yapmaya devam etmektedir. Ulus-devlet böyle yaparak asli unsur haline getirdi i unsurun deste ini alarak di erlerini yok etme temelinde egemenlikçi sistemini sürdürmeye çal r. Böylelikle de demokrasi, özgürlük, e itlik, adalet gibi sorunlar ya da ekonomik krizlerini unutturmay ba armaktad rlar. 2- Liberalizm, Dincilikten Yararlanm r Kölecilik aç k bir bask rejimidir. Köle sahibiyle köle aras ndaki ili kiler ve uygulanan sömürü aç kt r, herhangi bir gizlili e ihtiyaç duymaz. Me ruiyet zeminini mitoloji-din kazihniyet arac kullanarak gerçekle tirir. Ayn ey feodalizmde de mevcut olmakla birlikte nispeten daha gizlidir. nsan yine üretim arac r, ama toprak da önemli bir üretim arac r ve insan topra a ba ml hale gelmi tir- getirilmi tir. Topra a ba ml hale getirilen insan, art k bir hayvan gibi pazarda al p-sat lmamakta, toprakla birlikte al p-sat lmaktad r. Burada feodalizmin me ruiyet ihtiyac da din kar lamaktad r. Ka Say 48 2011 pitalist sistem bu sömürü düzeninin üzerine bir perde örtmü tür. Bu perde eme ini satma özgürlü üdür. Bununla sömürü ve bask yokmu gibi gösterilir. Zorla i e ko turulan ve pazarlarda al p-sat lan kölenin ya da toprakla birlikte al p-sat lan serfin yerini, eme ini özgürce satma hakk na sahip proleter alm r. Böylece sömürü daha derinle tirilmi ve genelle tirmi tir. Gelenekten ve ahlaktan kopan bu sistemin nazar nda insan n hayvanlar kadar bile de eri yoktur. Eme ini satma özgürlü ü, i sizlik ve açl ktan ölme özgürlü üdür. Bu sistemin de me ruiyet ihtiyac vard r ve bu ihtiyac da pek çok eyin yan nda din de kar lar. Dikkatle izlenip de erlendirildi inde, dinin bir bask ve egemenlik arac olarak tüm kar tl na ra men en fazla kapitalist modernite tarandan kullan ld görülür. Kapitalizmin geli meye ba lad ilk dönemlerde kapitalizmin öncüsü olarak burjuvazi kilise ile bir çat ma içinde olmu tur. Daha çok dini reddeder pozisyonda görünmtür. Bunun temel nedeni, burjuvazinin hâkim olmak istedi i devletlerin Avrupa Katolik dünyas çap nda Papal a ba olmas r. Öyle ki papan n elinden krall k tac giymeyen kral, krall k için icazet alm olmuyordu. Çünkü egemenli in kayna tanr r KOMÜNAR ve kilise de tanr n yeryüzündeki temsilcisidir. Bu yönüyle kilise ulusal s rlar n ötesinde etkilidir. Yani ümmet anlay hâkimdir. te burjuvazi, ulusal devlet kurma yolculuuna ç karken ilk önce kilisenin bu etkisini rmak zorundad r. Bunu da ulusal kiliselerin geli mesini destekleyerek ba ard . Reformasyon süreciyle birlikte kilisenin dini tekeli larak yerine ulusal kiliselerin geçmesi burjuvazi aç ndan önemli bir olanakt . Bu olana ulusal kiliselerin kendi ç karlar için kullanarak de erlendirdi. Di er yandan burjuvazi, ‘laisizm’ ad alnda din ile devlet ili kilerini birbirinden ay rarak kilisenin etkinlik alanlar s rlam ve mülklerine de el koymu tur. Ancak iktidarda tam bir hâkimiyet sa lad ktan sonra din olmadan sistemi sürdürmenin mümkün olmad anlam r. Toplumu, kutsall k yüklenen metafizik kavramlarla en fazla sistemin yönetimine haz rlayan n din oldu unu, birçok konunun oldu u gibi yöneticili in temel kavramlar n da buradan ödünç al ngörmü tür. Bunlar n yan s ra geli en toplumsal muhalefetin, dinin katk olmadan etkisiz duruma getirilemeyece ini anlay nca da, dini ba kö eye oturtmaktan çekinmemi tir. Denilebilir ki, dinin iktidar organlar taraf ndan en çok kullan ld , toplumun en 69 KOMÜNAR fazla kulla larak sistemin yede i ve ‘uysal i’ haline getirildi i dönem, en çok din kar oldu unu söyleyen kapitalist-modernite dönemidir. Dinin vazetti i mutlak düzen fikri tüm iktidar sistemlerinin de amac r. Bu da ancak toplum kulla larak gerçekle tirilebilir. “Toplumsal kulluk sadece s fsal bir olgu de ildir. Despot d nda -o da sistemin tutsa r- herkes, tüm toplumsal s f ve tabakalar ba lanm r. Köleci sistemden daha derinlikli gizlenmi bir boyun e dirmecilik düzeni vard r. Yumu atma, sistemin derinle mesi anlam na da gelmektedir. Toplumun temel paradigmas , öncesi ve sonras olmayan bir kulluk sistemidir. Ezelden ebede -bu iki kavram daha çok olgunluk dönemi devletine aittir- kadar düzen oldu u gibi sürecektir. mtihan ve de me yeri öte dünyaya ili kindir. Sisteme sadece fiili kalk ma biçiminde de il, ruhen ve fikren kar olmak bile en büyük günaht r. En iyi kulluk mutlak itaat etmesini bilen için erdemin, yetkinli in ta kendisidir.” Kapitalist modernite döneminde dinin devletle iç içe olan ili kilerini ö renmek için herhangi bir devlete bakmak yeterlidir. Türkiye bunun için iyi bir örnektir. Türkiye gibi kendisini laik sayan bir devlette din devletin tekeline al nm haldedir. Dini egemenlikçi sistemin ç karlar do rultusunda i görür hale getirebilmek için dini i lere büyük bütçeler ayr lmaktad r. Yüz binlerce kadrolu dini kurumlar olu turulmaktad r. Bu gibi ülkelerde, dini devlet eliyle geli tiren ve yayan itim kurumlar bir a gibi toplumu sarlard r. Tüm toplumsal mücadelelerde, emekçi s flar n hak aray lar nda panzehir olarak ba vurulan araç hep din olmu tur. Milliyetçilikle halk n ulusal duygular , dincilikle de toplumun dini-manevi duygular suiistimal eden kapitalist sistem sürekli bu ikisini birle tirerek kullan r. Yahudilerin ba ta Araplar olmak üzere di er halklarla ya ad sorun bu görünümdedir. Yahudilerde din ve milleti birbirinden ay rmak mümkün 70 deolojik-Teorik Dergi de ildir. Yine Türk- slam sentezi veya tersinden slam-Türk sentezi ayn özelli e sahiptir. Örne in Türkiye Cumhuriyeti’nin dini, tüm materyalleri Arapça olan slam dinine mensuptur. Ama bu dini metinleri vaaz ederken ve ibadetin pek çok eklinde Türkçe kullan lmaktad r. Ayn dine mensup olan Kürtler de ibadetlerini kendi dillerinden yapmaya kalk klar nda buna yasaklar getirilmektedir. Kürtçe vaaz veren imamlar görevden al nmakta, haklar ndan mahrum b ralmaktad r. Sadece bu örnek bile din ile milliyetçili in nas l da iç içe yürütüldü ünü göstermeye yeterlidir. Bugün özellikle de Kuzey Kürdistan’da Kürtlere kar geli tirilen soyk m politikalar n temel yürütücü gücü AKP ve ba ta Gülen cemaati olmak üzere tarikat-cemaat örgütlenmeleridir. Bu cemaatler ve siyasi parti eliyle Kürtler toplum ve halk olmaktan kaynaklanan haklar ndan al konulmak, asimile edilmek ve her aç dan soyk ma tabi tutularak Türkle tirilmek istenmektedir. Bu soyk m politikalar n en etkili arac olarak da cemaatler kullan lmaktad r. Bu cemaatler eliyle halk n dini duygular istismar edilerek halk egemenlikçi, sömürgeci sisteme ta nmak istenmektedir. ABD’nin kendi ç karlar için geçmi te komünizme kar olu turdu u ‘Ye il Ku ak’ da ayn anlama geldi i gibi, bunun farkl versiyonlar günümüzde de etkili biçimde sürdürülmektedir. Özellikle ‘Il ml slam’ eliyle Ortado u’ya kendi ç karlar temelinde bir biçim vermeye çal bilinmektedir. Dikkat edilirse, bunda da en etkili olarak kullan lan yine dinin kendisi oluyor. AKP’nin benzeri partilerin Ortado u’da yayg nla lmas n nedeni budur. Yine AKP üzerinden Türkiye’nin Ortado u’ya ve slam âlemine ‘model ülke’ olarak takdim edilmesinin alt nda yatan gerçeklik de budur. Yine Fethullah Gülen’in ‘ slam n Ekümeni’ haline getirilmek istenmesinin nedeni de, dinden yararlanarak topluluklara egemenlerin ç karlar n hâkim k nmak istenmesidir. Say 48 2011 3-Liberalizm, Pozitif Bilimcilikten Yararlanm r Ortaça n dü ünü tarz olan dini dogmatizmin yerini özellikle de Rönesans döneminden ba lamak üzere bilimsel dü ünüün almaya ba lad bilinmektedir. Tüm bilgiyi, hakikati tekeline alm olan kilisenin kar nda, gittikçe akl n gücünü daha fazla kullanmay esas alan bir anlay hâkim oluyordu. Nihayetinde kilisenin tanr kelam diye herkese kabul ettirdi i tespitlere kar , o günün ko ullar nda bilimsel de eri yüksek olan yeni tezler ileri sürülüyordu. Eski ile yeni aras ndaki bu mücadele ile Bruno gibi dü ünürlerin ya am na mal olsa da, güçlü kan ve kazanan bilimsel dü ünce olacakt r. Geli en bilim anlay , biraz da dinin durumu metafizikle aç klamas na bir tepki olarak her eyin deney konusu olup olmad na yani duyu organlar taraf ndan alg lan p allanmad na bakarak aç klamaya çal acakt r. Olan biteni görüngülerle aç klayan, duyu organlar n kapsam alan na giren eyleri bilimin konusu olarak belirleyen, bilgiye ula ma yolu olarak da deney ve gözlemi esas alan bu anlay pozitivizmdir. Böylece kendisini ifade eden pozitivizmin maddi uygarl k eklinde örgütlemi olan kapitalizme çok büyük katk lar sunmas kaç lmazd r. Maneviyat , hissiyat , ahlak , sezgiyi, bir bütün olarak metafizi i bilimin d na itmi olan pozitivizmin yap sal ve özsel olarak tam da kapitalizmle örtü tü ü ve kapitalizmi oldukça güçlendirdi i aç kt r. ‘Modenist paradigma’ diye de adland lan kapitalist modernitenin öncüleri olan Galileo, F. Bacon, Descartes ve Newton’ n ayn zamanda pozitivizmin de geli tiricileri olduklar gözetildi inde, pozitivizm ile kapitalizm aras ndaki sars lmaz ba , hatta ayn k daha iyi anla lm olur. Bilim bilmek, tan mak, anlamak ve böylelikle de hakikate varmak ister. Dahas bilim bunun içindir. Bilimle, bilginin gücüyle hakikate var r ya da ona yak nla r. O nedenle de bilimin tespitlerinin do ru olmas gerekir. KOMÜNAR Tam da bu noktada pozitivizmin bilim ad na yapt tespitlere bak ld nda, olu ’u parçalayarak sadece maddeye indirgeyen pozitivizmin hakikati veremeyece i, ona yak nla ramayaca görülür. Kapitalizmin pozitivizmle yapt , “bilimi i di edip, onu ahlak ve inanç dünyas n kar na ç karmak” r. Bir insan nas l ki sadece beden de ilse, yani sadece kabuktan olu muyorsa ve insan anlamak, tan mak için onun hem görünen (madde) hem de görünmeyen (maneviyat, ahlak, moral, inanç, sevgi, duygu, bir bütün olarak metafizik yönü vb…) yan birlikte ele almak gerekliyse, do adaki herhangi bir eyi anlamak için de ayn ekilde yakla mak gerek- Bilim bilmek, tan mak, anlamak ve böylelikle de hakikate varmak ister. Dahas bilim bunun içindir. Bilimle, bilginin gücüyle hakikate var r ya da ona yak nla r mektedir. Çünkü bilimsel dü ünü te ula lan en yüksek düzey olarak tan mlanan kuantumun sundu u veriler nda, bugün madde ile enerjinin (görünen ile görünmeyenin) özünde ayn ey oldu u, hepimizin, her eyin enerjinin çocuklar oldu u ve bunlar n her an birbirine dönü tü ü, bunlar n birbirinin alternatifi veya kar de il de bütün’ü olu turarak birlikte var oldu u tespitlerine ulalmaktad r. Bu da felsefe tarihinde yürütülen materyalizm-idealizm ikilemini olu turan tart malar n özünde olu ’un gerçe ini bilememekten kaynakland ortaya koymaktad r. Dolay yla pozitivizmin kaba maddeci yakla yla gerçe e ula mak mümkün de ildir. Çünkü o kabukla ilgilidir, görünenle ilgilidir, görünen üzerinde adeta belirleyici olan görünmeyeni görmez, dikkate almaz ve bilim d sayar. Her eyi görüngüye indirgeyen bu yakla n vard nokta Auguste 71 KOMÜNAR Comte’un toplum için kulland ‘fizik toplum’ tespiti olacakt r. Hem fizik hem de metafizik olan insan ve toplum gerçekli i nas l olur da sadece fizik yasalarla aç klanabilir? Bilim ad na ula lacak tespitler bu durumda ne kadar gerçe i yans tacakt r? Önderli imiz de pozitivizmin en büyük günah n ‘toplumsal gerçeklikleri fiziksel gerçeklikler olarak görmeleri’ oldu unu belirtir. Bu, insan , toplumu suyun, kayalar n, açlar n vb. fiziki olu lar n hareket ve yasalar yla aç klamak gibi bir eydir. Hâlbuki insan n ‘ikinci do a’, ‘mikro kozmos’ olan özelli i onun evrimsel ak ta kendisinden daha geride olanlarla aç klanamayacak denli donan ml ve yetkin oldu unu gösterir. Her nsan ve toplum pozitivizmin ele ald gibi salt pozitif bilimlerin yasalar yla aç klanamayacak kadar karma k, donan ml bir yap dad r olu un kendisine kadarki tarihin bir toplam oldu u gözetildi inde, insan öncesinde insan n olmad anla r. Bu da insan öncesiyle insan n ve onun var olu tarz olan toplumun aç klanamayaca kan tlar. Ancak insan kendisinden öncekileri de kendi içinde band rd ndan -zaten bu nedenledir ki kendisine mikro kozmos denilmektedir- insanda di erlerini tan mak mümkündür. Yine bu nedenledir ki Önderli imiz tüm bilmelerin temeline ‘kendini bil’i yerle tirerek “kozmosu ve kuantumu bilmek istiyorsan kendini bil!” dedi. Özcesi insan ve toplum pozitivizmin ele ald gibi salt pozitif bilimlerin yasalar yla aç klanamayacak kadar karma k, donan ml bir yap dad r. Bu nedenle de pozitivizmin insan ve topluma dair tespitleri yanl r ve bu yanl tespitlerle do ru bir ya am n kurulmas mümkün de ildir. Zaten bilimsel alt 72 deolojik-Teorik Dergi yap pozitivizmden alan kapitalizmin insanlar için kurdu u ya am, yaratt toplumsal sorunlar do ru bir ya am n kurulamad fazlas yla göstermektedir. . Asl nda sadece foto raf çeken ve bu yönüyle de yüzeyle ilgilenen pozitivizmin kendisini bilim olarak sunmas en büyük tehlikeyi olu turur. Çünkü ça n hâkim dü ünü biçimi bilimsel dü ünü tür ve bu dü ünü le insanlara yanl eylerin verilmesi mümkündür ve yap lan da bu olmaktad r. Pozitivizmle hiyerar ik-devletçi sistemin kendisini üzerine kurdu u özne-nesne zihni kurumla mas bu defa da bilim ad na sürdürülür. Pozitivizm özünde hiyerar ik devletçi sistem için bu levi görmektedir. Çünkü sistem ba ta toplum olmak üzere her eyi parçalayan ve bu parçalardan her zaman için birini öznele tirirken, di erini nesnele tiren bir zihni yap lanmaya sahiptir. Ve her sistem gibi kendisini beyinlere kaz mak ister. Bu i te de bir dönem mitolojiyi, bir dönem dini ve felsefeyi kullanm r. Ama gelinen a amada art k dini dü üncenin hükmü kalmam r, yerine bilimsel dü ünü hâkim olmaktad r. Sistem de kendisini devam ettirmek ve me ruiyetini korumak istemektedir. te tam da böylesi bir ihtiyaç hâs l oldu unda devreye özne-nesne ayr bu defa da bilim ad na yapan pozitivizm girmektedir. O nedenledir ki pozitivizm hiyerar ik devletçi sistemin kapitalist ça da sürdürülmesine me ruiyet sa lamaya çal maktan ba ka bir ey de ildir. Yani pozitivizm her ne kadar bilim ad na hareket etti ini söylese de toplumu güçlendirmemi tir, devleti toplum karnda güçlendirmi tir. Çünkü hakikatle oynam r, ondan kopmu tur. Pozitivizmin öncüleri bilim ad na en olmad k eyleri ileri sürmü lerdir. Galileo olu u parçalayarak madde ve zihni birbirinden ay r. Erkenden bir deneyci gibi davranarak metafizi i bilimin d na iter. Bacon bir Engizisyon savc olarak do a ile kad özde le tirerek, insan-do a, erkek-kad n birli ini tümden tahakkümcü bir ili kiye tabi tutarak kapitalist sistemin vah etinin temellerini iyi- Say 48 2011 den iyiye dö er. ‘Bilim güçtür’ tespitinden yola ç karak tüm bilgileri ba nda tutan ve cimrili inden dolay vermeyen do aya kar tam bir i kenceci olarak sald rmaya davet eder insano lunu. Descartes mükemmel bir makine olarak gördü ü evreni herhangi bir eyi b çakla ikiye böler gibi madde ve ruh diye ikiye böler. Maddeyi mekanik yasalara göre i leyen, yer kaplayan ama dü ünmeyen olarak tan mlarken; ruhu mekanik yasalara göre i lemeyen, yer kaplamayan ama dü ünen olarak tan mlar. Ve en kötüsü Descartes’e göre bu ikiliyi evrende sadece ama sadece insanda görmekteyiz. Bu u anlama gelir: evrende canl olan sadece insand r. Do al toplum insan n hissederek bildi i, kuantumun da bilimsel yöntemlerle ispatlad canl evren anlay bir tarafa, Descartes capcanl olan herhangi bir hayvanda bile bir canl k görmez. Hayvanlarda, bitkilerde herhangi bir hisse dolay yla canl a rastlalmad na inan r. Evreni bilim ad na makine gibi gören bir anlay n, do aya engelsiz ve kar amaçl yay lmak için can atan kapitalist sistem için bulunmaz bir nimet anlam na geldi ini kestirmek zor de ildir. Sonuç ortaya kan ekolojik y md r. Dikkat edilirse bilim ad na asl nda bir olan bütün parçalan yor ve parçalardan biri di erine göre daha bask n, hakim, güçlü, önemli olarak ele al yor. Hiyerar ik-devletçi sistemin yaratt bu ikiliklerden birbirini tamamlayan bir ili ki de il, egemenli e tayan bir ili ki ortaya ç kmaktad r. Tüm bunlar da toplum-devlet ikilisinde devletin hakimiyetine, egemenli ine teorik me ruiyet kazand rmak içindir. Mitoloji, din ve sonranda pozitif bilimcilik döneminde türetilen ikiliklerin esas amac tüm do a d ve egemenli e ta yan ikiliklerin babas olan devlete (ba lant olarak iktidar, egemenlik, hiyerar iye vb.) me ruiyet kazand rmakt r. te pozitivizmden kapitalist sistem bir de böyle yararlanmaktad r. Pozitivistlerin en göze çarpan bir yan da her eyi bilinebilir görmeleridir. Yani de- KOMÜNAR terminist ve düz-çizgiselci olu lard r. Onlara göre bir ey olmu sa zorunlu oldu undan olmu tur. Yine herhangi bir eyin bir an n bilinmesi halinde o eyin gelece inin de bilinmesi mümkündür. Dolay yla gidi at ve gelecek bilinebilirdir. Aç k ki bu ekilde bilimi tanr n, kendilerini de tanr n temsilcilerinin yerine koymu lard r. Bilim ad na en az tanr kadar her eyi bilebileceklerinden emindirler. Laplace’ n Newton’ n evrenin tüm yasalar ke fetti i, bu nedenle de kendilerine bir ey kalmad yönündeki söylemleri ve hay flanmas durumu aç klamaya yeterlidir. Peki, bunlar n kapitalizmle ba lant nedir? Bilim ad na bu gerçekle enler, sosyal teorileri de etkileyecektir. Bu sosyal teorilerle de hem de bilimsellik ad na ya am ve sistem kurulacakt r. En basitinden, örne in Marksizm de kendisini determinizmden, kaba materyalizmden ve kapitalist modernitenin daha pek çok eyinden kurtaramayacakt r. Çünkü Marksizm de bilimsel olmaya çal acakt r, ama ça n bilimi de pozitivizmdir. Bu da onu sistem içile mekten kurtaramayacakt r. Zaten bu nedenledir ki Önderli imiz Marksizm için ‘kapitalizme kar yd lar ama moderniteye de il’ demektedir. Kapitalizmin ideolojisi olan liberalizm bir de bu nedenle a lamayacakt r. Çünkü onu a mak için ortaya ç km olan ideolojilerle zihinsel arka planda ortakla r. Ortakla klar nokta Reformasyon, Rönesans ve Ayd nlanma’dan beslenen modernitedir. Bu durum pek çok konuda ortak dü ünmelerinin temel nedeni olur. Farkl toplumsal kesimlerin benzer tespitlerle birbiriyle yeni sistem kurma ad na mücadele etmesidir gerçekle en. Sonuç, ezilenler ad na yola ç kanlar n kar olduklar sistem içinde erimeleri ve egemenler lehine gerçekle en ‘tarihin sonu’ iddias r. Liberalizm, pozitivist paradigmay en etkin ekilde sosyal bilimlere ta yarak tüm kar tlar kendi sistemi içinde tutmay , onlar n zihinlerine hükmetmeyi ba arm oluyor. 73 KOMÜNAR 4- Liberalizm Cinsiyetçilikten Yararlanm r kinci do a olarak gerçekle en insan türünün var olu halinin toplumsall k oldu unu yukar da belirtmi tik. Bu toplumsall k normal seyrinde gerçekle en bir durum olarak anakad n etraf nda gerçekle ir. Toplumun yeni do an üyesi ana taraf ndan e itilir, topluma al r, terbiye edilir. Bu biyolojik ö enin yan s ra ekonomik ve sosyal ya amda da kad n gittikçe artan etkinli i kad özellikle de neolitik dönemde ya am n adeta merkezi haline getirir. Kürtçede kullan lan‘jin-jiyan’ tan mlar bu gerçekli i en özlü ekilde ifade etmektedir. Milyonlarca y l süren ve daha çok da kad n etraf nda gerçekle en toplumsall kta kad n-erkek birbirini tamamlayan ve özünde insan türünün bir’ini olu turan bir ekilde ya am lard r. Önderli imizin ‘evrenin en mükemmel ikilisi’ olarak tan mlakad n ve erkek aras nda bu dönemde cinsiyetten kaynaklanan herhangi bir sorun söz konusu de ildir. Birbirini tamamlama, toplumun varl için birlikte var olma en temel ya am felsefesidir. Bu anlay ayn zamanda insanl k tarihinin ilk sistemi anlam na da gelmektedir. Ana-kad n etraf ndaki bu toplumsalla maya ve ya am tarz na kar , öncülü ünü ya bilge, aman ve güçlü avc n kendi arlar nda kurdu u kutsal ittifakla yeni bir örgütlenme içine girilir. Bu nedenle de tarihte do al toplum ile devlet aras ndaki ara süreç anlam na gelen hiyerar ik a amay yaratan bu örgütlenme, erkek egemenlikçi bir zihniyet ve buna ba bir ya am tarz na dayan r. Yani geli en yeni sistem, erke i egemen k lmaya çal an cinsiyetçi bir sistemdir. Böylelikle ‘cinsiyetçilik’ diye tüm köleliklerin ve egemenliklerin merkezine oturan bir hastal k türetilmi olur. Eski toplumu temsilde en önde olan anakad n güçsüzle tirilmeden, yeni sistemin yerle emeyece ini çok iyi bilen egemen erkek ittifak , kad çok sistematik bir ekilde o tarihten itibaren kar na al r. Tarih art k 74 deolojik-Teorik Dergi güçlü hale gelmeyi kad n güçsüzle tirilmesi üzerine kuran bir erkek egemen zihniyetle kar kar yad r. Bu nedenle ilk boyun e dirilen, kölele tirilen, erke e ait k nan kad nd r. Yine bu nedenledir ki kad n köleli i tüm köleliklerin kayna olmakta ve kad n özgürle me düzeyi toplumlar n özgürlük düzeyini belirlemektedir. Hiyerar ik devletçi sistemin yap sal ve özsel olarak çeli ti i kad n, bu sistem tarandan ‘birinci ve ikinci cinsel k lma’ denilen süreçlerden geçirilerek, güçsüzle tirilip-iradesizle tirilerek mülkle tirilmi ve lanetlenmi tir. Öyle ki bu yönelim kad nda içerilmi kölelik olu turacak denli ba ar olmu tur. Bu anlamda kad n için ilk köle, ücretsiz emekçi, sisteme çocuk do urma makinesi, seks arac haline getirilme tan mlamalar hiyerar ik devletçi sistemin tüm dönemlerinde ortak olan yönlerdir. Hiyerar ik devletçi sistemin doru unu temsil eden kapitalist modernite döneminde toplumsal cinsiyetçili in bu yönlerine yenileri eklenecektir. Köleli i derinle tiren ve yayg n hale getiren kapitalist modernitenin zaten kölelik-iktidar denklemi üzerine kurulu olan toplumsal cinsiyetçilikten yararlanmamas , bunu daha da azg nla rmamas dü ünülemez. Her eyden önce unu belirtmek gerekir ki toplumsal cinsiyetçilik salt cinsler aras ndaki bir e itsizli e vurgu yapmaz. nsanlar cinsine göre toplumda konumland rmaktan kaynakl bir e itsizlik gibi görünse de özünde devlet-toplum ikili ine kadar götüren tüm egemenlik üreten ikiliklerin kayna r. Kad egemenli i alt na alan, onu iradesizle tiren, mülkle tiren bir sistem kad kar la rm demektir. Kad kar la ran egemenlikçi sistem, kar la rma i ini kad nla s rl tutmayarak tüm topluma yayacakt r. Sonuçta ortaya kendine yetmeyen, sorunlar çözemeyen, iradesizle tirilmi , güçsüzle tirilmi , cellâd na muhtaç k nm bu yönüyle de kala lm bir toplumsal gerçeklik ç km r. Bu aç dan toplumsal cinsiyetçilikle sadece kad n kölele tirilmemekte, onun izdü ümleri Say 48 2011 biçiminde toplumun tümü de kölele tirilmektedir. Bu nedenle toplumsal cinsiyetçilik cinsler sorununun ötesinde bir kapsamda ve derinliktedir. Devlet kendi büyük iktidar na toplumsal cinsiyetçilik kapsam nda erke e de küçük iktidar olma hakk vererek toplumda kendine ortaklar yaratm olmaktad r. Erkek bu küçük iktidar kad n üzerinde gerçekle tirmektedir. Dolay yla da kad n ile erkek aras ndaki do al ve birbirini tamamlamaya endeksli olmas gereken ili ki, bir iktidar ili kisine dönü mektedir. Bu ili kide erkek her zaman için iktidar temsil ederken, kad n da iktidara maruz kalan, kölele tirilen pozisyondad r. Kad n bu ekildeki varl her zaman için erkek aç ndan iktidar giderece i, kendisini iktidar sayaca ya da iktidar oldu unu hat rlayaca bir nesne konumunda olacakt r. Bu yönüyle kad n, erke e iktidar oldu unu hat rlatan ve erke in iktidar her zaman için tahrik eden bir nesne gibi olacakt r. Bu da ya am n tümden iktidar-kölelik denklemi içine al nmas anlam na gelecektir. Egemenlikçi sistem tarihin hiçbir döneminde kapitalist modernite dönemi kadar toplumu dü ürmede kad kullanmam r. Kad n tarihsel-toplumsal aç dan oynad merkezi yap ndan da yararlanarak onu toplumu dü ürmenin en etkili arac haline getirmi tir. Erke in cinsellik güdüsünü her zaman canl tutarken, kad da bunun giderilmesi için ‘metalar n kraliçesi’ olarak pazara sürmektedir. Sisteme ekonomik olarak en fazla kazand ran sektör, kad n cinsel meta olarak kullan ld sektördür. Hem erkek egemenlikçi zihniyeti cinsel alanda da kamç layan hem de kad bir meta olarak piyasaya süren sistem kâr na kâr katmaktad r. Kurdu u bu insanl ktan dü üren denklemi canl tutmak için de kad erke in be eni ölçülerine göre ayarlamaya özen gösterir. Bunun için de bu defa daha çok da kad nlara hitap edecek ekilde kozmetik denilen bir sektör olu turacakt r. Tüm bunlardan ç kan sonuç, daha güçlü bir insanla ma kesinlikle KOMÜNAR de ildir, güdülerinin yönlendirmesi alt nda gerçekle en hayvanca bir ya amd r. in tuhaf ve ürkütücü taraf ya anan n özgürlük ad na ve ilericilik ad na yap lmas r. Zaten liberalizmin sömürüyü derin köleli i gizleme ustal da burada ortaya ç kmaktad r. Geçmi te bir bütün olarak sat lan, birine ait olan kad n, kapitalizmle paramparça edilerek sat lmakta ve herkesin kullan na aç lmaktad r. Bu u demektir: her iki durumda da ya anan bir köleliktir. Farkl olan kapitalizmin kad bir ki inin yerine herkesin kölesi haline getirmesidir. Bunun özgürlük ad na yap yor olmas da en büyük tuzak ve aldatmacad r. Liberalizmin yumu at rken derinle tiren politikas kad n sorununa yakla nda ve feminist hareketleri kendi içine çekmesinde de görmekteyiz. Kad kapitalist modernitenin s rlar nda tutmaya azami özen gösterirken, sisteminin bekas sa lamak için de gerekti inde kimi haklar tan maktad r. Ya am e itlemeden, özgür k lmadan kanun önünde kad n ile erke i e it ilan ediyor, yaam n her alan nda kad n kendisini katmas n önündeki engelleri ortadan kald yor vb. Bunun çok yönlü olarak propagandas yaparak kad na özgürlük getiren bir sistem olarak kendini sunuyor. Nas l ki felaket boyutlar ndaki ekolojik sorunlar birkaç çevresel tedbirlerle a maya çal yorsa, yine nas l ki ezilen s flara daha fazla maa vererek onlarla ya ad s fsal çeli kiyi nötralize ediyorsa, kad na da kimi haklar tan yarak onunla ya ad çeli kileri unutturmaya, onu sisteminin en etkili vurucu gücü haline getirmeye çal maktad r. Liberalizmin kapitalist moderniteye yönlendiren bu tutumunun çok önemli ölçüde kabul gördü ü ve bu konuda çok ciddi bir özgürlük yan lsamas n ya and bir gerçektir. Ya amla direkt ba ndan ve merkezi konumundan dolay belki de di er varyantlardan çok daha fazla liberalizmi dolay yla kapitalist moderniteyi güçlendiren eyin toplumsal cinsiyetçilik oldu unu belirtmek yerinde olacakt r. 75 KOMÜNAR deolojik-Teorik Dergi KAP TAL ST MODERN TE DÖNEM NDE Ulus-Devlet Kültürü Ve Ahlak n Parçalanmas Modernite ça nda geli en ulusal devletler kendi amaçlar na uygun bir toplumsal kültür olu turdular. Avrupa’da bu süreç 12. yüzy ldan ba layarak geli mi , 16. yüzy ldan sonra ise büyük bir s çrama yapm r. 19. yüzy l endüstri devrimi ile de bu süreç tamamlanm r. Endüstriyalizm ça da denilen bu dönem, ulus-devlet kültürünün olu um sürecini ifade eder. Bu kültürün temel özellikleri öyle s ralanabilir: Kapitalizm ve endüstriyalizm öncesi uygarl k ça lar nda bireyler yerel ve dinsel cemaatlerin, ailelerin vb. üyeleri say rd . Örne in bir ki i kendi aidiyetini, yani kimli ini tan mlamaya çal rken, “ben Atinal m, Romal m, Venedikliyim, H ristiyan’ m, Müslüman’ m, Aleviyim, Suniyim, Yezidiyim” derdi. Ya da hangi kantona, feodal beye ve a irete ba oldu unu söylerdi. Ulus-devlet, bu anlay ve kültür yerine, devlete ba vatanda k ba getirdi. Ulus-devlet vatanda demek, söz konusu devletin s rlar tayin eden 76 co rafya üzerinde ya ayan tüm bireylerin ve topluluklar n zorunlu siyasi ve hukuki ba lar temelinde ortak bir yükümlülük alt na al nmas demektir. Bu ekilde de ulus-devlet eliyle ortak ve tek bir tarih bilinci, ulus, s f ve cins bilinci olu turuldu. Böylece de devlet vatanda olan herkesin sorumlu k nd , görev ve yükümlülükler belirlendi. Ulus denilen topluluk ad na ölmek ve öldürmek kutsal say ld . Yurtseverlik, ulus-devleti savunman n ve koruman n etik de eri haline getirildi. Her ey kutsanm ulusal devleti savunmak, ona sahip ç kmak ve buyruklar na sayg göstermek için haz rland . “ yi vatanda ” demek, devletin tüm buyruklar na ve hukuk sistemine kölece boyun e en “uyruk” demekti. Ulus-devlet bir yandan bu ekilde kendi uyruklar na ideolojik-kültürel içselle tirme yoluyla boyun e dirirken, bir yandan da di er toplumlar ve uluslar hor görme, sömürgele tirme ve onlar üzerinde bask kurma kültürünü de a lad . Bu yöntemle de ulusdevlet içinde bir rk, din, mezhep ya da kültürel küme hâkim k nd . Egemen k nan KOMÜNAR Say 48 2011 kültürel kümeye resmiyet ve me ruluk kazand rken, di er kültürel kümeler ya yasakland ya da bask alt na al nd . Bunun en uç örne i Türk ulusal devletinde görüldü ü gibi “tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek dil” gibi her bak mdan tekçi olan bir ulusdevlet kültürü her bireye empoze edildi. Her devlet, kendine araç yapt ulusal zemini olabildi ince yüceltti ve herkesten üstün gösterme yoluna ba vurdu. Ço unlukla da bunu “yurtseverlik ve tüm ulusun ç karlar na ba k” ad na yapt . Bu olgular temelinde bir bilinç tarz , dü ünme, ya ama ve toplumsal ili ki biçimi geli tirildi. Bireyler, do al-toplumsal ili kilerinden soyutland ve devlete ster maddi ister manevi boyutuyla olsun, her iki boyutuyla (maddi-manevi) kültürün metala lmas , kapitalist sistemin do as gere idir kar sorumlu bireyler haline getirildi. Tüm bunlar, ulusal vatanda k kültürü olarak her bireyde içselle ti. Al kanl k ve bir ya ama biçimi haline geldi. Bu süreç geleneksel toplumsal ahlak da parçalad . Cemaat, din, mezhep ve yerel kümeler aras nda temel bir ba olarak çimento görevini gören ahlak, yeni bir siyasi örgütlenme ve iktidar biçimi olan ulus-devlet ve kapitalist ili kiler içinde ekarte edilerek, mutlak surette parçalanmas gereken bir e olarak görüldü. Ahlaki ba ve toplum vicdan yerine, hukuk kriterleri ikame edildi. Ulus-devlet, egemen hukuk temeli üzerine kuruldu. Her vatanda n uymakla yükümlü ve mükellef oldu u, uyulmamas durumunda ise cezai yapt mlar n devreye girdi i bir hukuksal düzen geli tirildi. Ahlak yerine art k toplumsal ili kileri düzenleyen hukuk oldu. Böylece toplumun akl , yarg , vicdan , toplumun kendini bir tür koruma ve yürütü ilkesi olan ahlak bir kenara itildi, pasifle tirildi ve parçaland . Kültürün Metala lmas Ve Tanr =Para Kültürü Kültür kapsam içinde nitelendirebileceimiz hemen her ey kapitalist uygarl k çanda metala r. Meta, bilinen en yayg n tan yla pazara sunulmak üzere üretilen mallara ya da ürünlere verilen genel ad’d r. Bu tan ma göre piyasa amaçl , bir kazanç ya da kâr elde etmek için bir de im de eri olarak pazara sürülen, bu amaç temelinde al m-sat m konusu yap lan her ey metad r sonucunu ç karabiliriz. O halde bu tan m çerçevesinde kapitalizmin nas l bir metakültür yap ya sahip oldu u k saca öyle özetlenebilir: Endüstriyel üretimin ba at bir üretim tarz oldu u kapitalist ça da, sadece maddi metalar n üretimi anlam nda de il, üretimin her anlam nda bir metala ma sa lan r. Frankfurt Okulu’nun önde gelen simalar ndan Adorno’nun da belirtti i gibi, meta sisteminin olu umunda ve geli iminde i lerlikte olan ikili bir süreç vard r. Ona göre bu ikili süreç, endüstrinin kültürle mesi ve kültürün endüstrile mesidir. Kapitalist sistemde kültürün kendisi endüstrile ir, kültürel ürünler ise meta özelli ini kazan r. Örne in entelektüel alandan tutal m sanat eserlerine de in tüm kültürel etkinlikler bir gelir ya da bir kazanç elde etmeye ko ullan r. Metala ma sadece maddi alt yap da gerçekle mez, daha çok da kültür ile kayna an birle ik bir yap da gerçekle ir. Örne in, t pk bir ücret kar nda eme ini satan bir i çi gibi bilgin de, sanatç da ürünlerini satar ya da satmak durumunda kal r. Meta sistemi bir bütün olarak tüm toplumsal ili kilere yay r. Bildi imiz anlamda sadece mamul metalar n üretimi ve dola nda bir sektörle me ya anmaz. Sanattan 77 KOMÜNAR itime, i itsel ve görsel ileti im araçlar ndan kitap ve gazete gibi alanlara kadar toplumun hemen her alan nda bir sektörle me ya an r. Bunlar kültür endüstrisinin ba ca araçlar ve metalar olarak rol oynar. Dolay yla ister maddi ister manevi boyutuyla olsun, her iki boyutuyla (maddi-manevi) kültürün metala lmas , kapitalist sistemin do as gereidir. Gerçekte, kapitalizmde, maddi kültür ile manevi kültür denen ay m da ortadan kalkar, metala ma düzleminde birle ir veya ayn la r. Bu durum, kapitalizmin insan insan yapan ve onu belirleyen bütün kültürel dokuyu meta sistemine indirgeyip nesnelle tirmesinden ötürü gerçekle ir. Sistemin metafeti özelli i buna yol açar. Bu aç dan kapitalist modernite ça nda insanlar n kendine yabanc la mas ve nesnelle mesi, genelde kültürün metala lmas , daha özgül anlamda ise meta-kültür özelli inin çok belirgin bir a vurumu olan nesne tap nmac n bir sonucu olarak gerçekle ir. Bu tap nmac k, en belirgin özelli iyle tanr -para kültüründe ifadesini bulur. Bu ça n zihni format nda para, tanr yerine ikame eder. Hatta tanr dan daha öte bir tap nç kültüne dönü ür. Geçmi in soyut tan, nesnelle en tanr -para olarak yeryüzüne iner. Gücün, iktidar n, prestijin, de erin, mutlulu un, rahatl n, “özgürlü ün”, kurtulu un, sahip olman n, u runa her tür ç lg nl yapabilmenin ve bilebildi imiz anlamda daha da s ralanabilecek bir dizi toplumsal statü ve simgesel özelli in toplam parada birle ir. Tanr ya biçilen 99 s fat parada simgele ir. Gündelik hayatta çokça dillendirilen “paran n açmayaca kap yoktur” özdeyi i, bu gerçe in çarp bir izah r. Kapitalist dönemde “para” demenin her eyin biricik simgesi oldu u gerçe ini aç klamas bak ndan, Protestan ahlak n pragmatist yorumcusu ve kapitalist ya am felsefesinin öncülerinden say lan Benjamin Franklin’in u görü leri bir hayli çarr: “Unutma ki vakit nakittir… Kredi, parad r… Paran n do urgan özelli i vard r… yi bir ödeyici, herkesin cüzdan n efendisidir.” 78 deolojik-Teorik Dergi Kapitalist sistemde para ile tanr n bu e de er ili kisini daha da çarp çözümleyen Önder APO, AH M savunmas nda konuya ili kin u de erlendirmeyi yapmaktad r: “Para gücünü tanr yla e itlemektedir. Yani tanr =para formülü en çok kapitalist topluma yak maktad r. Para, sistemin ruhunun somut ifadesi olmaktad r. Sihirli güçtür, çevrilemeyece i hiçbir de er yoktur. Toplumun daha önceki biçimlerinde simgeleri totem, tanr , tanr -krallar gibi de erlendirilirken, kapitalist biçimleni te toplumun en özlü ve güç yans , bireysel ruhu Kapitalist modernite ça nda insanlar n kendine yabanc la mas ve nesnelle mesi, genelde kültürün metala lmas , daha özgül anlamda ise meta-kültür özelli inin çok belirgin bir d a vurumu olan nesne tap nmac n bir sonucu olarak gerçekle ir en çok çeken, u runa her eyin göze al n, gerekti inde tüm insanl a kan kusturacak sava lara götüren güç para olmaktad r. Para etraf nda ekillenen bir ruh kimli i geçerli olmaktad r.” Bireycilik Kültürü Ve Toplumun Ahlaki Çöküntüye Sürüklenmesi “Bireycilik, kapitalizmin do unda zincirinden bo alm bireyin ç lg nl a varan, kendisinin ç kar ndan ba ka hiçbir kutsall olmayan kükreyi idir; benli i en temel sürükleyici güçlerden ba ta gelenidir.” Kapitalist modernitenin insan toplumuna dayatt sosyo-kültürel biçimleni bireyciliktir. Bireycilik, kapitalizmin özsel kimli idir. Geleneksel toplum ba lar n çözüldü ü, ah- Say 48 2011 laki örgünün zay flad ve parçaland bir toplumsal durumda ortaya ç kan ya da bizzat bunu yaratt oranda geli me imkân bulan bireycilik, toplumsal birey olman n aksine, toplumsal olana kar t, toplumsal n reddi ve inkâr üzerinden geli en bir kimlik, zihniyet ve ruhsal duru u ifade eder. Bireycilik kültürü özü bak ndan kapitalizmin iktisadi, sosyal ve kültürel ili kilerinin bireyde içselle mesidir. Kapitalizmin varl k ko ulu bireyci bir toplum yaratmaktan geçer. Kapitalist tarz ili kiler ancak bu her bak mdan bireycile en bir toplum ortam nda varl k bulabilir. ster geleneksel ister daha ba ka terimlerle tan mlam olal m toplumsal ba lar n, ahlak n ve dayan ma kültürünün nispeten hâkim oldu u bir toplumsall k durumunda, insanlar n kapitalist tarz iktisadi, sosyal ve kültürel ili kiler ortam na çekilmesi oldukça zor ve birçok nedenden ötürü de imkâns z gibidir. Bu aç dan kapitalist tarz ili kilerin geli ebilmesi için öncelikle insan toplumunda bireycilik kültürünün yerle mesi gerekir. Çünkü bireycilik, toplumsal n aleyhine toplumun içyap nda sürekli derinle en bir çözülmenin mimar r. Toplumsal ba lar n çözülmesi demek, bireyin meta-kültür ili kilere rahatl kla dâhil edilmesi, savunmas z ve korunaks z b rak lmas demektir. Bunun için bireycili e, kapitalizmin yaratt insan tipidir demek daha do rudur. Bu insan tipinde toplumun tüm ahlaki de erlerine sald rmak temel bir davran kural r. Bu tip’in varsa yoksa ya am na yön veren kendi ki isel ç kar r. Kendi ç kar ndan öte bir amentüsü yoktur. Her ey ama her ey -kendisi de dâhil- bu tip’in al m-sat m malzemesidir. Günübirlik ya am felsefesi içinde olmak ve tarihsel de er yarg lara yabanc k, bu insan tipinin en belirgin özelli i olmaktad r. Toplumsal kolektivizme gelmeyen bireycilik, insanlar aras ili kilerde ç karc oldu undan sald rgand r. En do rusu toplumdan ö renmek olan, kendinde sentezleyip topluma geri vererek gerçekle en bireye kar k, bireycilik toplumdan ö renmek, sentezleyip kendine KOMÜNAR mal etmek, topluma vermeyi ise ay plamak ilkesi ile gerçekle en bir duru tur. Bu tipin ya am lügatinde toplumsala kar en ufak bir duygu ve sorumluluk besleme yoktur. Kendi ç kar ndan öte dü ündü ü bir ilgiler dünyas olmad ndan ili kilenme esas , ç karlar n ba lay p bitti i yerdir. Bu gerçeklik, toplumu ören temel ilke olarak ahlaka salrmak demektir. Sürekli kendi ç kar esas alan insan n kar ndaki insanlar dü ünmemesi gerekir. Bunun için de kar dakini kendisi gibi bir insan olarak ele almamak, kendisinden faydaland ve kendisi için kullanabildi i kadar yak nl k duymak, bireycilikle ortaya ç kan önemli bir anti-sosyal ili ki gerçe idir. Bu yakla mda insan n insana güven duymas gerçekle mez. Toplumsal ili kilerde ören ve kuran de il, çözen ve y kan ili kiler üzerinden toplumda yeni ili ki a lar gerçekle tirir. Toplumdaki dayan ma, yard mla ma, kolektivizm gibi temel insani ili kiler en anlams z ili kilere dönü türülünce, kendini kurtarmak -ki bu anlay a göre “gemisini kurtaran kaptand r”-, kendini kurtar nca da birçok insan bat rmak temel ‘insani’ özellikler biçiminde yeni bir sapk n ya am n do rusu haline getirilir. Mülk edinerek zenginle menin temel amaç oldu u bireycilik kültüründe, toplumsal dü ünmek ‘enayilik’ anlam na gelmektedir. Kö e dönmek, i ini bilmek, rü vet almak, rs zl k yapmak, gasp etmek gibi kendini a vuran ahlakd yöntemler resmi bir kültüre dönü türülerek hukuken de yasalla larak güvence alt na al r. Toplumsal dü ünüldü ünde, bunlar sistemin kendisi olmaktad r. Bu kültür içinde toplumcu olmak, do al olarak toplum d k olmaktad r. Maddi payla mlar her eyin üstünde tutularak, samimiyet ve dürüstlü ün ölçüsüne maddile mi ölçüler dayat lmaktad r. Tümü bireyci kültürü ifade eden bu özelliklerin birey olman n yerine koyulmas gibi bir sapma, günümüzün en tehlikeli yakla olmaktad r. Binlerce y ll k insanl k birikimlerinin insanda manevi yans mas olarak moral de erlerin 79 KOMÜNAR deolojik-Teorik Dergi hayranl k uyand ran nitelikleri yerine, maneviyat düzeyi güdüselli e indirgenmi günümüz insan n krizini ifade eden hâkim ya am tarz n sosyolojik anlam geçmi inden kopmu bireyciliktir. Dolay yla bu kültürün yol açt sonuç toplumun her bak mdan ahlaki çöküntüye sürüklenmesidir. Ahlaki çöküntü, toplumu bir arada tutan örgünün, toplumsal varl k olman n içsel yasas olan dayan ma kültürünün ve kolektif geli me ko ulunun da lmas anlam na gelmektedir. Bir yandan tanr kat na yükselen, ama öte yandan ço ul durumda cücele en günümüzün “birey” profili, bu gerçe i aç kça teyit etmektedir. Toplumsal bünyeye girmi kurtçuk ve kanser benzetmesi, bu kültürü çok daha iyi aç klar niteliktedir. Durumun vahametine ili kin Önder APO’nun da s kça ve önemle dikkat çekti i gibi, bireycilik kültürünün yaamdaki tüm etkileri ve yans malar bak ndan günümüz toplumlar nda yaratt ey, toplumsal içten içe çürüten tam bir kanserle me halidir. seçim özgürlü üne dayanan me ruluk iddias ve bunun siyasal alandaki ifadesi olan seçim süreçleriyle yan yana olmu tur”. Gerçekte bugün popüler kültürün niteli i ve anlam , halk orijinli bir kültür olmaktan öte, özellikle ulusal ve uluslar aras çaptaki merkezi politik ve sermaye güçlerinin kitle ileti im vas talar ile kitleleri siyasi ve ekonomik olarak yönlendirdikleri bir kültürel belirlenim alan olu turmaktad r. Günümüz modern toplumlar nda modas ndan yeme içmesine, markas ndan imaj na, pop müziinden TV’lerin dizi ve magazin programlar na kadar, ya am n hemen-hemen her karesinde Popüler Kültür Günümüzde popüler kültür kapitalist modernite etiketli, piyasa de erinde ve günlük uygulamalar kapsam nda kitlelerin ilgi alanlar belirlemek, yönlendirmek ve insan kitlelerini tüketime ko ullamak suretiyle üretilen ve toplu bir ekilde yay lma özelli i gösteren bir kültür olarak tan mlanabilir. Her ne kadar popüler kültür kavram sözcük kar olarak köken itibariyle “halka ait” anlam na gelse de, bugünkü anlam kaymas na bak lnda hiç de “halka ait” bir orijinaliteye ya da anlama i aret etmedi i rahatl kla anlalmaktad r. “Popüler kavram n günümüzde popüler olan tan , popüler gaspa dayanan yanl betimlemelerden biridir. Bu betimlemeyle, tan m ‘halk n, halka ait’ anlam ndan, ‘birçok ki i taraf ndan sevilen veya tercih edilen’ anlam na dönü mü tür. Bu dönü üm tesadüfî ve kendili inden olmam r. Burjuva demokrasilerinin yükselmesi ve bu demokrasilerin popüler insanlar n ilgi, duygu, güdü ve 80 Günümüz modern toplumlar nda modas ndan yeme içmesine, markas ndan imaj na, pop müzi inden TV’lerin dizi ve magazin programlar na kadar, ya am n hemen hemen her karesinde davran lar günlük olarak kontrole al p manipüle edilmektedir insanlar n ilgi, duygu, güdü ve davran lar günlük olarak kontrole al p manipüle edilmektedir. Böylece “halkça tutulan, insanlar taraf ndan en çok be enilen ve tercih edilen” anlam ndaki popüler kültürün bu yayg n tana ra men gerçekte popüler kültürün hangi amaç ve imajlar üzerinden türetilip, cilalan p insanlara sunulan bir kültür olduunu kolayl kla anla r k lmaktad r. Buna kar n gündelik ya amda çokça dillendirilen popüler politikac , popüler sanatç , popüler marka, popüler e ya, popüler müzik, popüler dizi vb. daha da uzat labilecek bir dizi popülist söylem ve adland rman n tümü, önceden üretilmi imajlar n toplumlar n önüne sürülmesinden ba ka bir de ildir. Dolay yla popüler kültür temelinde gerek siyasi alanda Say 48 2011 ba vurulan politik imaj, söylem ve uygulamalar n, gerekse de piyasa amaçl üretilen maddi ve kültürel ürünlerin kitlelerce ra bet görmesinin popülaritesi, kitlelerin kendiliinden olu an bir e ilimi ve talebi de ildir. Bu talep ve e ilimler belirlenmi ve yönlendirilmi tir. Bu yüzden günümüz ba lam ndaki popüler kültürün anlam ile tarihsel birikimler sonucu olu an (halk destanlar , öykülerini, müzi ini, ozanlar , folklorunu, halk n ortak ac ve sevinçlerini bünyesinde toplayan) ve halk n ortak de er yarg lar n bir ifadesi olan halkç kültür aras nda kelime benzerli i nda hiçbir ili ki ve ilgi bulunmamaktad r. Bu ili kisizli e ra men yine de ulusal ve uluslararas kapitalist sermayenin, halk n ve halklar n yerel kültürlerini kendi format ndan geçirip yeniden üretti i ve metala p pazara sürdü ü bilinen bir gerçektir. Postmodern Kültür (Nihilizm) Postmodernizmin ne oldu una dair yalan birçok de erlendirme vard r. Bunlar n içinde postmodernizmi savunanlar, onu felsefeden bilime, mimari alandan sanat ve edebiyata kadar bir dizi kültürel alanda modernizmin “sonunu” ve “ölümünü” haber veren yeni bir a ama, yeni bir ya am biçimi olarak tan mlamaktad r. Çok aç k bir ekilde modernizmin hakikatlerine, de er yarg lar na ve fikirlerine -daha özgül olarak da ayd nlanmac fikirlere- sald ran postmodernizm, kendisini tüm yönleriyle “modernizm sonras ” ya da “modernizmden sonra gelen” yeni bir kültürel evre olarak görmektedir. “Modernizm sonras ” anlam na gelen “postmodern” bir a amaya girip-girmedi imiz ya da postmodernitenin ne kadar modern kar olup-olmad üphesiz ayr bir inceleme konusudur ve bu “post-modern durum” önemle tart lmas gereken bir sorundur da. Konumuz aç ndan önem ta yan postmodern kültürün ne oldu u, daha do rusu post-modern kuram n ya ama nas l bakt ve bu görü aç ndan hareketle bize ne tür bir ya am kültürünü vaaz etti idir. KOMÜNAR Postmodernizmin, modernizmin hemen hemen tüm teorik hakikatlerini sorunla rdo rudur. Ama bu ayn sorunla rmay kapitalist modernitenin tüm ya am tarz na ve onun kültürel ba lamlar na yöneltti i söylenemez. Özellikle de toplumsall k ve bireycilik söz konusu oldu unda postmodernistin tavr , kapitalist modernitenin üretti i bir gerçeklik olan bireycili i ve onun kültürel a vurumu olan davran kiplerini esas almak ve bu bireycilikten yana toplumsall terk etmektir. Bunun yerine bireyi, toplumsal ba lar ndan bo alm bir nihilizme ve tüketim kapitalizminin ak na savurmakt r. Bunun nedeni, postmodernist bak aç yla ve kapitalist kültür içindeki yeriyle ba lant r. Postmodernist görü aç ndan bak ld nda, ilkesel olarak ba kal nmas gereken ne bir de erler sistemi ne de kolektif olarak idealle tirebilece imiz bir toplumsal gerçeklik vard r. Örne in bir postmodernistin görü perspektifinde do ru veya yanl tarz, do ru ya da yanl kültür demek art k o kadar anlaml de ildir. Onlara göre, do ru ile yanl aras ndaki hat belirsizdir. Ve bu yüzden bir yanl ktan do ruya gitme yoktur, yorumdan yoruma gitme vard r. Bu nedenledir ki ne geçmi i a ma ne de gelece i kurma iddias na gerek vard r. Öte taraftan dünyada olupbiten her ey göreceli, tutars z, temelsiz ve 81 KOMÜNAR belirsizdir. Bu belirlenmemi ve anlam n sürekli de ti i belirsizlik dünyas nda ilkece de er görmesi gereken bir ey de yoktur. Varsa-yoksa o da “ imdi”dir, “ imdi” olan “ben” ve bu “ben”de dile gelen öz’sel gerçekliktir. Ve bu yüzden de her ey bu “ imdi” ile ba lamal ve bu “ imdi” ile sonlanmal r. Çünkü hayat ak kan ve de kendir. Sürekli ço ullu u ve belirsizli i üretmektedir. Bu durumda önerebilece imiz ve herkesin üzerinde uzla ma sa layabilece i ne ideal bir toplum modeli ne de sistemi vard r. nsan toplumunda böyle bir hedef ve amaç asla olamaz, olmamal r da. Belirlenmi bu tür bir amaca da asla ula lamaz. Çünkü onlara göre, bu tür ideal toplum teorileri bize, “tarihin sonu”na gelindi i saçmal ndan öte bir ey anlatmamaktad r. Ça z ayn zamanda metafizi in ve ideal soyut düzenlerin “sonunu” getiren bir ça olmu tur. Buna karn kolektif ahlaki de er yarg lar , sorumluluklar , kimli imizi ve aidiyet bilincimizi belirleyen sosyolojik temelli bu Ortodoks toplum teorileri de art k bir an önce terk edilmeli, tarihin tozlu raflar na kald lmal r. Kabaca vermeye çal z bu postmodernist yorumun kültürel plana yans mas , daha somut olarak inceleyebilece imiz bir alan olu turmaktad r. Özellikle mimari alanda kullan lan stil, sanat ve edebiyata yans yan tarz, postmodern kültürün ne oldu una ili kin bir fikir yürütmemize de önemli bir olanak sunmaktad r. lk defa mimari alanda hemen hemen her tür geometrik eklin ve renk deseninin kullan ld yap lar n in a edilmesi, postmodern kültürün de ilk i aretlerinden biri salm r. Mimari alanda ya anan bu geli me, ayn biçimde sanat ve edebiyat alan nda da görülmeye ba lar. Postmodern sanat tarz nda, sanat tarihinden al nan birçok stilin bir araya getirilmesi ile olu an bir eklektizm yine nostalji, taklit ve popülist bir yönelim olmu tur. Onlara göre sanatta yüksek bir estetik araman n gere i yoktur. Ça da toplumlarda 82 deolojik-Teorik Dergi ya am kitleselle mi tir ve bir sanat eserinin estetik ölçüsü de kitleler taraf ndan belirlenmektedir. E er sanat bu kitlelerin be eni ölçülerine hitap edecekse ve sonuçta bunu kitleler “tayin” etmekte ise, o zaman sanat kaç lmaz olarak “taklit” unsurunu da içermek durumundad r. Kald ki çok geli mi biçimlerine sahip oldu umuz ça n bili im ve görsel teknolojisi gerçek ile görüntü, as l ile taklit aras nda pek bir fark b rakmar. Ve bu fark art k o kadar da önemli de ildir. Ve bir de “sanat n yarat , ya am sorgulay ve ya am de tirici” diye bir yönelimi olmamal r. Çünkü o zaman modern sanat n gelecek yönelimli olan anlay ndan pek farkl bir ey yap lmam olunacakt r. Öyle ise her halükarda sanat, her tarzdan ve stilden taklit unsurlar bar nd rmal , bir araya getirmeli ve bize e lenmek, nostaljik bir keyif almaktan öte bir sorumluluk yüklemeyi sal k vermemeli, hele hele ya ama hiç yön verici olmamal r. Bu ekilde kendini ortaya koyan postmodern sanat, esasen de popülist yönelimli ve tüketim kapitalizmini sürekli ço altarak üreten bir sanat anlay olmu tur. Edebiyatta ve özellikle de romanlarda da ayn yoruma rastl yoruz. Örne in postmodern perspektiften yaz lan romanlarda okuyucu, gerçek ile dü ün, as l ile yans man n art k bir ve ayn ey oldu u hissine kap r. Okuyucunun sürüklendi i as l tema, her eyin belirsiz ve dolambaçl oldu u bu dünyada “gerçekli i” araman n ve/veya ideal bir gerçekli in pe ine dü menin anlams zl r. “Gerçeklik” ya da “gerçek d k” denilen ey, sonuçta dil araile anla lmakta ve dilin olanakl k ld bir ey olmaktad r. Çünkü dil, olabildi ince esnek ve birçok eyi olanakl k labilen bir özelli e sahiptir. Öyle ise roman “gerçekli i” de il, “insan olanakl n alan ” olan “varolu u” incelemeli ve betimlemelidir. Sonuçta sanat n hangi dal na el atarsak atal m ister tiyatro, ister roman, sanat n türü ve konusu ne olursan olsun, her hangi bir sanat eserinin bize gösterebilece i otoriter bir çözümü yok- Say 48 2011 tur. Her sanat eserinin vard yer belirsizliktir. Öyle ise sanat her halükarda gelecek yönelimli olmamal , günübirlik ak a yan t olabilen bir mecrada seyretmelidir. Kültür ile kal hale gelen de ersel temellerin bu ekilde anlams zla mas ve yine kültür ile dile gelen normlar n ve moral deerlerin önemini yitirmesi ve tan ms zla mas bir anlamda ilgisizli in, ilkesizli in, inançzl n, aidiyetsizli in ve sonuçta ise her eyden ku ku duyan bir nihilizmin (hiççilik, inkârc k) de temeli olur. Gelece e dair perspektifsizlik, bir ideal beslemekten yana yönsüzle me ve günübirlik bir ya am n s rlar içinde hapsolan gelecek perspektifi anlam yitirir, de ersizle ir. Bu durumda ya am n anlam sadece ya yor ve tüketiyor olmaya indirgenir. Postmodernizmin “an ya ama felsefesi” olarak tan mlanmas bu gerçekliinden ötürü olsa gerek. An ya ama ve “her ey uyar” (buna konformizm de denilir) felsefesine dayal ç lg nl a varm bir e lencecilik, ç ndan ç km bir tüketicilik, “böyle de olur/ öyle de olur, buna göre de olur/ una göre de olur” gibi her yollu olan bir yönsüzle me, asl nda postmodern kültürün ve ya am n da esas gerçe idir. Özellikle de Bat kapitalizminin dünya zenginliklerini Bat ülkelerine ta yan dünya çap nda bir sömürü mekanizmas kurmas , yine bilim ve teknolojik alanda ya anan geli meler neticesinde ula lan konfora dayal ya am standartlar , önü al namaz bir tüketim toplumunu da yaratm r. Tarihsel ve toplumsal de erlere kar yabanc la ma, moral de erlerden yoksunluk, kolektif aidiyetlerin anlams zla mas , tüketicili in sürekli olarak derinle tirilmesi neticesinde insanlarda verili olana kar bir doyumsuzluk ve tatminsizli i do urmu tur. Bu tatminsizlikten ötürü de her eyi deneme, olmad k k klara girme ve yine a maddile menin ve teknolojikle menin yaratt ruhsal gerilim ortam nda varl ndan dahi ku ku duyar olma ve her bak mdan bir ç zl ya ama, kapitalist moderniteyi ileri düzeyde ya am olan bu toplumlar n tipik KOMÜNAR karakteristi idir. Postmodernizmin Bat ülkelerinde ortaya ç kmas ve yine Bat toplumlar n böyle bir ya am kültürüne savrulmas , asl nda kapitalist-modernist gerçekli in de bir itiraf r. ABD’li olan ve kendisini postmodern bir yazar olarak tan mlayan Zygmunt Bauman’la postmodernite üzerine yap lan bir söyle ide postmodern kültüre ili kin yapt u k sa tan mlama, postmodern kültürün dünyan n hangi ayr cal kl toplumlar içinde ve hangi temeller üzerinden ekillendi ini konuya aç kl k getirmesi bak ndan oldukça dikkate de erdir. Bauman, postmoderniteyi öyle tan mlamaktad r: “Postmodernite, dünyan n ayr cal kl bir bölümüne ait bir kültürdür ve dünyan n bu bölümünün tipik bir özelli i olan, üst derecede tüketim ve zenginli e ba r.” Dikkat edilirse, zenginlik ve yüksek dereceye varm bir tüketim, bu kültürün en asli iki unsuru olarak zikredilmektedir. Buna göre postmodern kültürü, tüketimcili in en geli mi bir türü olarak de erlendirirsek, belki de gerçekli ini daha do ru tan mlam oluruz. Sanal Kültür Gerçe in görüntüsüne ya da kopyas na dayal geli tirilen ya am, ili ki ve etkinliklerin toplam na sanal kültür diyebiliriz. Ça zda bilim ve teknolojinin geli imi, özellikle de görselli e dayal ileti im teknolojisinin h zl bir geli me göstermesi, kendisi ile birlikte sanal bir kültürü de yaratm r. Kapitalist modernitenin bilim ve teknolojiyi sermaye sisteminin ç karlar ve amaçlar do rultusunda çok kötü bir temelde kullanmas bu kültürü daha da h zland rm r. Televizyon, internet gibi, yine ya am n daha ba ka alanlar nda bilgisayar tekni inin kullan lmas suretiyle yapay ortamlar n yarat lmas , insanlar gerçek ya am zemininden koparan sanal bir dünya içine çekmi , çekmektedir. Örne in, ileti imden haberle meye, bilgi sa lamaktan ticari ili kilere, hatta günlük al veri e kadar daha ba ka bir dizi ili kiler a bünyesinde toplayan internet ortam , kar zda küçük 83 KOMÜNAR bir ekran olarak görünen ama öte taraftan bir dünyay içine alacak ekilde dünyan n her taraf na aç labilen sanal bir platformdur. nternet’in insan hayat na girmesi birçok bak mdan ileti im, haberle me ve benzer daha birçok i lerin yürütülmesinde büyük kolayl klar sa lam r. Ama madalyonun di er taraf ndan bak ld nda ise gerçek insani ili kileri öldüren, insanlar suni, hayali ve küçük bir ekrana s lan sanal bir dünya ile s rland rmakta ve ba ml hale getirdi i de görülmektedir. nternet dünyas , yapay olarak dizayn edilmi bir dünyad r. Ticari ve daha ba ka olumsuz amaçlar için insanlar n ve özellikle de genç ku aklar n Madalyonun di er taraf ndan bak ld nda ise; insani ili kileri öldüren, insanlar suni, hayali ve küçük bir ekrana s lan sanal bir dünya ile rland rmakta ve ba ml hale getirdi i de görülmektedir bu ortam n müptelas haline getirilmesi için çok özenle sanal konseptlerin haz rlan p yürürlü e konuldu u bilinmektedir. Yine bilgisayar üzeri geli tirilen bilim-kurgu, animasyon filmleri ve atari oyunlar ile sanal bir ortamda çocuklar n dünyas na girilerek tüm insani ba lar ndan kopar lm ve her bak mdan yapayla bir toplumsal ku ak yarat lmaktad r. Çocuklar n insani ekillenmesinde ve toplumsal duruma haz r hale gelmelerinde çok önemli bir i lev gören oyun dünyalar n bu ekilde sanalla lmas , insani gelece i çok tehlikeli bir boyutta zehirlemektedir. Çünkü tümüyle anti-sosyal, antiruhsal-duygusal ve anti-kültürel bir insan tipini de beraberinde ekillendirmektedir. Bu tehlikeli durumu, insani gerçekli i ciddi 84 deolojik-Teorik Dergi tehlikelere aç k hale getiren simülasyona indirgenmi ya amdan da anlamaktay z. Benzetimin ve taklidin, as l olan n yerine geçti ini anlatan bu durum, insanlarda büyük bir yapayla maya da neden olmaktad r. Örne in, insanlar n alg nda gerçek olmad halde yine de “gerçekmi ” gibi alg lama, bu yapayn boyutunu göstermektedir. Bu ekilde insanlar n duygu, dü ünce ve ruhsal dünyalar erozyona u ramakta ve bunun önlenilmemesi halinde gerçekten de insan n insan olarak kalabilmesinin toplumsal artlar art k giderek zorla maktad r. Kapitalist modernitenin, ça n insanl k durumunda derinle tirdi i bu sanal kültürü baz lar (örne in postmodernler) yeni bir “insanl k durumu”nun önsel a amas olarak nitelendirmekte ve böylelikle de bu duruma, “yeni post-modern durum”un ola an kabulü üzerinden yakla maktad r. Örne in, bu konuda yine Zygmunt Bauman aynen unlar belirtmektedir: “Günümüzde, ‘televizyonda görünmek’ gerçekli in onaylanmas r. Oyun olmak, gerçek olman n art r. Bu yüzden aile için önemli olaylar -onlar n gerçek olduunu ispatlamak için-videoya çekilir. ‘Gerçekten gerçek’ olman n ça da tan , bir ekranda görünmektir; gerçekli in bir yans mas olarak kullan lan ey, gerçekli in standard haline gelmi tir. Belirsizlik ve olas n yay lmas n di er bir örne i, ku kunun yaratt gerilimin art k geçici bir fenomen de il, kal bir durum olmas r. Simülasyon (sahip olunmayan eye sahipmi gibi yapmak) ve dissimülasyon (sahip olunan eye sahip de ilmi gibi yapmak) erozyona u rat lm r ve bundan ötürü Baudrillard, simülasyon ve dissimülasyon yerine simulacrumdan (-m gibi olan/ gerçek-mi gibi) söz eder. Biz art k taklit ile gerçeklik aras ndaki fark n o kadar da önemli olmad dü ünüyoruz.” (Zygmunt Bauman’la söyle iDo u-Bat dergisinden al nm r.) Görüldü ü üzere, gerçek ile simülasyon aras ndaki fark n art k o kadar anlaml olmad dü ünülmektedir. Bir zamanlar Hegel, ak lc k felsefesinin (rasyonalizmin) savunusu için u ünlü be- Say 48 2011 lirlemede bulunmu tu: “Gerçek us’sald r, us’sal olan ise gerçektir.” Günümüzde ise yarat lan sanal kültür nedeniyle bu ça n dilinde gerçekten de gerçe in anlam ya da alg lan biçimi -daha farkl bir alanda da olsa- tam da Hegel’in bu deyimine benzer bir durumu ça rmaktad r: “Gerçek sanal’d r, sanal olan ise gerçektir.” Ya am n ve insani gerçekli in bu düzeyde ve bu kadar sanall a indirgenmesinin gerçekte ne anlama geldi ini çözümleyen Önder APO, Demokratik Toplum Manifestosu adl kitab nda öyle dile getirir: “Kapitalizmin zihniyet hegemonyas nda temelde medya organlar nca yürütülen sanal dünya di er çok önemli bir zihinsel araçt r. Ya am n sanalla mas analitik akn en uç s rlara varmas r. Sava gibi en deh etli bir olay bile sanal olarak su- KOMÜNAR özünde yatan farkl la ma asla tekrara dayanmaz. Tarih bile tekerrür etmez. Taklit geli menin z dd r. Sanal ya am ise s rs z taklide dayan r. Herkes birbirini taklit ederek, birbirine benzetilir. Böylelikle koyun sürüleri yarat r. Finans ça sanal ya am olmadan ya ayamaz. Medya Kültürü Ve Kültür Emperyalizmi Kapitalist modernite döneminde geçmi dönemlerden çok daha farkl olarak yeni bir kuvvet biçimi ortaya ç kar. Çok zaman her hangi bir ülkenin dört temel (askeri, siyasi, ekonomik ve hukuk) kuvveti ile birlikte o ülkenin be inci bir kuvveti olarak adland lan ama günümüzde bu kuvvetlerin çok üstünde bir kuvvet olma özelli ini kazanan birincil bir kuvvettir medya. leti im teknolojisinin zl bir geli me gösterdi i modernist ça da Sistemin güdümündeki medya tekelleri, kapitalist kültürün kitlelere ta lmas nda ya da sistemin kültürel hegemonyas n geli iminde ba at bir rol üstlenmi lerdir nuldu unda ahlak tek ba na y kmas ten bile de ildir. nsan beden ve zihninin deneyimlemedi i ya ama eskiden beri sahte ya am denirdi. Sanal ismi tak lmakla sahte olmaktan kurtulamaz. Sanal ya am olanakl hale getiren teknik geli im kendi ba na suçlanm yor. stismar bir kere daha kar za birey zihnini felç eden özelli iyle de erlendiriliyor. Ba bo teknoloji en tehlikeli silaht r. Kapitalizmin tekni e hâkimiyeti ve milyarlar yönetme ihtiyac sanal ya am zorlayan esas etkendir. Ya am art k ya anm yor sürekli sanalla yor. Bir nevi ayakta ölüm oluyor. Simülakiler sanal ya am n en somut halidir. Her olay , ili kiyi, eseri, simüle etmekle insan bilgilenmez, aptalla r. Tüm uygarl k eserlerinin taklidi yap lmakla bir geli me sa lanm yor. Taklit kültürünün hegemonyas gerçekle tiriliyor, ya am n medya, toplum üzerinde çok etkili olabilen bir kurum olarak rol oynar. Özellikle ileti imin uluslararas bir boyut kazanmas ile medyan n bu etkileyici konumu daha da önem kazanr. Medya, kitle ileti im araçlar n ya da organlar n (radyo, televizyon, internet, yaz bas n-yay n, vb. gibi) tümüne verilen add r. Günümüzde medya, olumlu ya da olumsuz temelde her hangi bir kültürün ulusal ve uluslararas çapta yay lmas nda çok etkili bir rol oynamaktad r. Bugün medya ve özellikle de sistemin güdümündeki medya tekelleri, kapitalist kültürün kitlelere ta lmas nda ya da sistemin kültürel hegemonyas n geli iminde ba at bir rol üstlenmi bulunmaktad r. Sadece kapitalist kültürü kitlelere ta rma boyutu ile de de il, bizzat bu kültürü üretme ve da tma boyutuyla da bir rol ve görev üstlenmi bulunan medya, do 85 KOMÜNAR rudan kitlelere hitap eden ve yönlendirebilen konumu ile de kendine özgü bir kültür yap meydana getirmi tir. Kapitalist modernitede medya kültürü kavram bu gerçeklik ba lam nda anlam bulmaktad r. üphesiz kitle ileti im araçlar yani medya, salt anlamda ve kendi ba na bir olumsuzlu u ifade etmez. Medya, içeri e ve amaca ba olarak fevkalade olumlu bir rol de oynayabilir. Ancak kapitalist modernizme hizmet eden kitle ileti im araçlar n yani medyan n olumluluk ad na bir rol ifa etmesi mümkün de ildir. Tam tersine medya bir ahtapot gibi toplumu sar p sarmalayan ve günlük olarak da toplumu beyinsizle tiren bir makine i levini görmektedir. Toplumun beyni olmas gereken medya tam aksine, toplumun beynini y kama görevini yerine getirmektedir. “Medya, modernizmin en etkili beyin ve yürek y kama arac r. leti im teknolojisinin sundu u olanaklardan yararlanan ulus-devlet bu ayg tlarla diledi i vatanda yeti tirmekte büyük kolayl klar sa lamaktad r. Özellikle üç (S)’ler seks, spor, sanat n popülerle tirilerek, özünden bo alt larak topluma sunulmas aptal, banal, afyonlanm vatanda olu umunda medya ba at rol oynamaktad r.” Bu anlamda hiçbir siyasi, ekonomik ve askeri güç, sermaye tekellerinin kontrolündeki medya gücü kadar toplumu ve dolay yla bireyi do rudan ve günlük olarak kolay yönetemez ya da yönlendiremez. Günümüzde medya organlar n bu kadar yayg nl k kazanmas ve ad na medya kültürü dedi imiz bir “kültür”ün de yarat lmas n temelinde esasen bu gerçeklik yatmaktad r. Örne in günümüz insan , dünyada olup biten hemen her eyi medya yoluyla edinmektedir. Ba ta televizyon olmak üzere di er bütün yay n organlar arac ile önceden bir imaj çizilmekte ve çizilen bu imaj do rultusunda insanlar n nas l dü ünmesi ve ya amas gerekti i de bir ekilde bilinçalt na yerle tirilmektedir. Kitle ileti im araçlar üzerinde önemli bir ara rma yapan Huxley’e göre bu dünya hakk nda nas l dü ünmemiz gerekti i ç kar sahibi guruplarca yani dünyay 86 deolojik-Teorik Dergi yöneten güçlerce tayin edilmekte ve kitleler bu ekilde yönlendirilmektedir. Dünyaya ili kin hemen hemen bütün bildiklerimiz ya da bildi imizi sand z eyler bize günlük gazeteler, haftal k dergiler, radyo ve televizyon vb. gibi kitle ileti im araçlar vas tas ile aktar lmakta ve benimsetilmeye çal lmaktad r. Ça z insan n ya am nda önemli bir yer tutan, örne in bir televizyonu ele ald zda dünyada en fazla izlenen bir araç oldu u gibi, kapitalist ya am kültürünün en çok da televizyon yoluyla insanlara ta ld bilinmektedir. Televizyon, ister haber boyutuyla, ister daha ba ka kültürel boyutlarla ele al ns n, günlük olarak ve sürekli bir ekilde sistemin ideolojik yönlendirme bombard man na maruz kald z bir araç konumundad r. Nas l dü ünece imiz, nas l giyineceimiz, nas l tüketece imiz, nas l konu acaz, ne tür hayal ve dü ler kuraca z, ne tür bir ya am tarz na ve imaj na sahip olaca z vb. dü ünsel ve kültürel dünyan d a vurumu olan hemen her davran nas l olmas gerekti i bizzat televizyon arac ile bize empoze edilmektedir. Pembe dizilerden erotik filmlere, e lence ve magazin kültüründen tüketim kültürüne, reklâm bombard man ndan televole kültürüne kadar popüler kültür insanlara a lanmakta ya da a lanmak istenmektedir. Özellikle cinsellik ve iddet kültürü çok bilinçli ve merkezi bir konu olarak i lenmektedir. Tek tiple tirilen bir kültür ile insanlar art k ayn filmleri izliyor, ayn danslarla e leniyor, ayn müzikleri dinliyor, ayn tutku ve hayaller besliyor ve ayn imajlara özeniyor. Televizyon bu anlam yla insanlar n tüketim zincirinin esaretine al nmas ve bu amaçla bönle mesi ve aptalla mas için adeta ne gerekiyorsa onu yapmaktad r. Adeta dokundu u her eyi çürütmektedir. Örne in Cerdan’a göre televizyon, “bireylerin aptalla mas na, kölele mesine, seçimlerde artla mas na ve yeryüzünün Amerikanla mas na” sebep olmu tur. Dünya ölçe inde etkili olabilen medya irketlerini kontrol eden ülkelerin, özellikle Say 48 2011 de Bat ülkelerin daha çok da medya yoluyla geli tirdi i en önemli bir yöntem de kültür emperyalizmidir. Kültür emperyalizmi, bir ülkenin ya da devletin kendi kültürel de erlerini ve ideolojisini di er ülkelerin halk na benimsetmesi ya da ta rmas olarak tan mlan r. Kitle ileti im araçlar n geli mesi ve dünya çap nda yayg nla mas üzerine her ulus-devlet kendi kültürel de erlerini ba ka ülkelerin halklar na ta rma olana bulsa da, gerçekte medya gücünü en fazla kontrol edebilen ülkeler bu yöntemi uygulayabilmi lerdir. Kültür emperyalizmi esasen de di er emperyalist emellerin gerçekle mesi için uygun bir zemin haz rlar, yani tamamlay bir rol oynar. Tüketim kapitalizminin dünya ölçe inde yayg nla mas için bu tür kültürel ihraçlar n bizzat medya arac yla sa land bilinmektedir. Bu nedenle de uluslararas düzeyde etkili olan medya tekelleri, dünyadaki tüm ileti im sistemini kontrollerinde tutmaktad r. Bu konuda önemli bir ara rma yapan Schiller, dünyadaki ileti im sisteminin ve araçlar n üretti i mesajlar n gerçek kayna n ve biçimlendiricisinin Bat ülkeler oldu unu belirtmektedir. Schiller bunu “kültür emperyalizmi ya da kültürel nüfuz” olarak tan mlamaktad r. Örne in Bat ya am tarz n ve kültürel de erlerinin dünyan n geri kalan halklar na ta lmas için çok önemli bir çaba yürütülmü , yürütülmektedir. En çok da “Bat la ma” ad alt nda geli tirilen bu kültürel yay lmac k, dünyan n geri kalan halklar na kar bir kültürel ‘üstünlük’ ve ‘geli mi lik’ nedeni olarak sunulmu ve bu, kültür emperyalizminin en önemli dayana olu turmu tur. Böylelikle Bat ya am tarz yla, daha çok da Amerikan ya am tarz yla tek tiple en bir kültürel hegemonyan n sa lanmas amaçlanmaktad r. KOMÜNAR keticili e özendirilmesi ve hatta bir tüketim makinesine dönü türülmesi, kapitalist ya am tarz n ve onun ekonomi-politikas n en birincil amaçlar ndan biridir. Sistemin çarn dönebilmesi için insanlar n daha fazla tüketmesi ve dolay yla tüketim kültürü zincirinin birer halkas -nesnesi haline gelmeleri gerekmektedir. nsanlar tüketim kültürüne al ld kça, tüketim kültürünün ba ml haline gelip tüketimi artt rd kça, sermaye sisteminin çark da o düzeyde dönebilmektedir. Kapitalist sermayenin do as nda da öyle bir diyalektik kural sürekli i ler haldedir: Daha fazla sermaye birikimi+daha fazla satmak=daha fazla tüketmek! Kapitalizm bu kurala göre i leyen bir sistem oldu u için kaç lmaz olarak bir tüketim toplumunu yarat r. Kapitalist modernitede toplumun tüketim kültürüne göre ekillendirilmesi için birçok yol ve yöntem kullan r. En ba ta medya üzerinden yürütülen reklâm kampanyalar ile toplum sürekli olarak lükse ve konforlu bir ya ama özendirilir. Gerek medya arac yla ve gerekse de her yere yap lan reklâm panolar yla topyekûn bir kampanya halinde tüketim kültürü yüceltilir. Böylece sürekli al konumda olmak ve tüketmek, ya am n en vazgeçilmezi olarak sunulur. nsanlar n güdü, duygu, tutku ve düünsel dünyas , bu tüketim kampanyas n günlük k rtmalar ve uygulamalar ile Tüketim Kültürü Tüketim kültürü, kapitalist uygarl n bir kaç lmaz r. Endüstriyalizmin ve sermaye birikiminin ba at bir ekonomi-politika oldu u kapitalist uygarl k döneminde insanlar n tü87 KOMÜNAR tahrik edilir. Kapitalist ülkelerin bir tüketim toplumunu yaratmak için bunu bir ulusal politika halinde yürüttüklerini inceleyen Alan Durning, “Tüketim Toplumu ve Dünyan n Gelece i” adl kitab nda, özellikle ABD’yi örnek bir ülke olarak i lemekte ve bu modelin giderek dünyada yayg nla öyle ifade etmektedir: “…tüketim, neredeyse evrensel çapta iyi olarak görülmektedir; asl nda tüketimi arrmak, ulusal ekonomi politikas n birinci hedefidir.” “II. Dünya Sava ’ndan sonra ba layan ABD refah döneminde sat analizcisi Victor Lebow unlar söylemi tir: ‘A derecede üretken olan ekonomimiz... tüketimi ya am tarz haline getirmemizi, mallar n sat n al nmas ve kullan lmas bir ayine dönü türmemizi, tüketimde manevi tatmini, egomuzun tatminini aramam istemektedir... Bir eylerin giderek artan bir h zla tüketilmesine, yak p bitirilmesine, y prat lmas na, yenisiyle de tirilmesine ve hurdaya çevrilmesine ihtiyac z var.’ Bat ülkelerin vatanda lar n ço u Lebow’un ça na kulak vermi tir ve dünyan n geri kalan k sm da bu ça izlemekte gayretli görünmektedir.” “Endüstriye dayal ülkelerde tüketim art k toplumsal de erlere nüfuz etmektedir. Dünyan n en büyük iki ekonomisinde -Japonya ve ABD’de- yap lan kamuoyu yoklamalar insanlar n ba ar , tükettikleri miktarla giderek daha fazla ölçtüklerini göstermektedir. Japonlar ‘üç yeni kutsal hazine’ den bahsetmektedirler; renkli televizyon, havaland rma cihaz ve otomobil. Polonyal lar n dörtte biri Amerika’n n en zenginlerinin ya am tarz anlatan ‘Hanedan’ en çok be enilen televizyon program olarak saymakta ve Afrika’n n ortas ndaki köylüler Amerikal petrol zenginlerinin sergilendi i ‘Dallas’ izlemektedirler. Tayvan’da bir ilan tahtas nda ‘Neden Hala Milyoner De ilsiniz?’ sorusu yer almaktad r. Business Week muhabirlerinden biri öyle yazmaktad r: ‘Meksika’da... Amerikan Rüyas canl ve iyidir.’ Ger88 deolojik-Teorik Dergi çekten de ‘tüketici’ ve ‘ki i’ sözcükleri e anlaml sözcükler haline gelmi tir.” Maddi uygarl n en geli mi biçimi olan kapitalizmin insanlarda önemle derinle tirdi i u mit, üphesiz tüketim kültürünün de en önemli bir toplumsal dayana r. Tarihsel temelleri güçlü olan ve ancak kapitalist uygarl n daha fazla geli tirip derinle tirdi i, hiçbir zaman ve hiçbir surette doyuma ve tatmine u ramayacak olan bu mit, sermaye birikimi ve zenginle me tutkusu olarak karza ç kmaktad r. Kapitalist insan tipinin en temel dü sel gerçe i ve amac ; daha fazla zenginle mek, para, mal ve mülk sahibi olmak, dolay yla maddi zenginli e dayal konforlu bir ya am sürdürmektir. Bu maddi mit, insanlar n tüm güdü, duygu, dü sel ve ruhsal dünyas süsler, ya am n her an na damgas vurur. nsani var olu un anlam , sadece ve sadece bu tutkunun pe inde olmaya-ko maya hasredilir. Buna göre ya am n bir anlam olacaksa o da zenginle mek ve zenginlik içinde tüketebilmektir. Ayn ekilde insani mutlulu un tek kayna olarak da maddi zenginlik gösterilir. Gerçekten de kapitalist toplumda bireyler, maddi zenginlik ve varl k içinde ya ad kça, bolluk içinde daha fazla tükettikçe mutlu olabileceklerini ve bunun mutlulu un tek kayna oldu una inarlar ya da gerçekli in bu oldu una inand lm lard r. Asl nda bu maddi ya am dogmas n sadece mitolojik de eri olan bir yaam sapmas oldu u, onun sürekli tatminsizlik ve doyumsuzluk içinde debelenen tüketici bir birey ve toplum üretmesinden anla lmaktad r. Örne in maddi zenginle me tutkusu, dayan lmas güç bir cazibe gibidir. Ki i ne kadar na sahip olursa bir o kadar na da daha fazla sahip olmak ister. Bir arabas varsa ikinci bir arabas n da olmas ister. Bu her konuda böyledir. Hep daha az na sahip oldu u için kendisini daha az mutlu sayar. Onun için sürekli bir mutsuzluk içinde hep için içini kemirir ve bu yüzden hep biraz daha fazlas na sahip olmak ister. Hiçbir ekilde “mutlu bir son”u olmayan bu tutkunun Say 48 2011 doyumsuzlu u ve tatminsizli i hep böyle sürüp gider. imdi kapitalizmde yarat lan tüketici birey ve toplumun temel zihni forman bu tutkuya göre belirlendi ini iyi biliyoruz. Hemen herkesin zenginle me tutkusu ile yan p tutu tu u kapitalist ya am zemininde hiç üphesiz dünya tüketim zincirinin hiyerar isinde, belirli bir nicelikte ve belirli bir insan kümesi d nda herkesin zengin olmas asla mümkün de ildir. Günümüz dünya tablosuna bak ld nda zengin ve yoksul ülkeler, bölgeler ve insanlar aras ndaki uçurumun her geçen gün daha da derinle ti i çok iyi görülmektedir Doyumsuzluk ve tatminsizlik her aç dan bir tüketim kültürünü yarat r. nsanlar tükettikçe daha da tüketir. Tüketim kültürünün kal plar na mahkûm olan insan, art k her eyi ile tüketici bir varl kt r. Kapitalizm, insan da dâhil, her eyi tüketim kültürünün kurban yapar. nsan n güdüleri, duygular , tutkular , cinselli i, açl ve k sacas her eyi, günlük olarak k rt r ve tüketim kültürünün birer nesnesi/arac haline dönü türülür. Kapitalist piyasa sisteminin i leyebilmesi için örne in, her zaman yeni icatlar ve ürünler piyasaya sürülür. Çünkü insanlar n sürekli al konumda olabilmeleri için tüketime a ba ml olmalar temel bir ko uldur. Bunun için gerekli olan, insanlar marka ba ml olmaya ya da gösteri e, süse ve imaja önem veren bir ya am tarz na yönlendirmektir. Bu nedenle de insanlar n bilinçalt na “kullan at” ideolojisi kaz lmal r. Birey ve toplum bu ya am tarz ve ideolojiye göre ekillendirilip yönlendirildi inde her yeni otomobil, bilgisayar, cep telefonu, vb. e ya ya da meta piyasaya sürüldü ünde insanlar hemen bunlar almak ister. nsan toplumu bu ekilde doymak bilmeyen bir tüketim ç lg nl n içine çekilir. zl ya amak ve h zl tüketmek, insanlar için art k tek ya am tutkusu haline gelir. Bütün bu vb. yönleriyle kapitalist uygarn ekillendirdi i insan tipi, homo-economicos olarak tan mlanan ve asl nda her tür tüketime ko ulland lan bir insan tipidir. KOMÜNAR Tüketime ba ml hale getirilen bu tip yaln zca maddi de erleri tüketmekle kalmaz, bununla birlikte en temel insani nitelikleri de tüketir. Asl nda sistem tam tam na insan tüketen bir ya am mekanizmas kurar. Bu konuda sistemin en temel ya am felsefesi olacak tarzda tüm toplum bireylerine sürekli olarak lad iki temel kavram ekonomizm ve rasyonalizmdir. Bu iki kavram içerdikleri anlam bak ndan bireyde tek bir hedefe yönelecek tarzda ortak bir ça m yarat r: “Daha fazla sermaye birikimi”. En “ak lc yol” ile mümkün olan en geni lik ve yo unlukla ve bir an dahi kesintiye u ramayacak tarzda daha fazla sermaye birikimi. imdi bu, ak l bak ndan ak l d n kendisidir. Buna kar n burada rasyonalitenin anlam ve i levi, toplumsal ahlak a man n bir tür akl oluyor. Bu ak l, toplumsal ili kilerin temeline maddi kar ili kisini koyar. Bunun önünde engel olabilecek tüm toplumsal ö eleri ortadan kald r. Daha fazla sermaye birikimini elde etmek için hiçbir kural, hiçbir toplumsal de er ilkesini tan maz. Her eyden bir ç kar uman, toplumsal olan her olguyu maddi bir kar ili kisine indirgeyerek tan mlayan bu ak l, insan n varolu temeli olan toplumsall parçalamakla kalmaz, yöneldi i insan ve do a kaynaklar da son kertesine de in tüketmeyi esas al r. Mümkün olan en yüksek yo unlukta bir sermaye birikimi, mümkün olan en yüksek yo unlukta bir de er tüketimi demektir. Bu nedenledir ki sistem, toplumu tüketim esaslar na göre ekillendirir. Tüketicilik, tüketici insan ve toplum gerçe i bizzat sistemin yaratt bir olgudur. Kapitalizm kaç lmaz olarak tüketici bir toplum ve kültür yarat r. Kitle ileti im araçlar yoluyla toplum tüketicili e özendirilir. Burada olup biten insan n tam bir tüketim nesnesine dönü türülmesidir. Bir tüketim nesnesine indirgenmi olan insan için ya am n art k tekbir anlam vard r: Tüketmek için ya amak! Kapitalizm bu anlamda insan toplumunu tek bir ya am seçene iyle kar kar ya b rak r: “YA TÜKET, YA DA ÖL!” 89 KOMÜNAR deolojik-Teorik Dergi Bat , girdi i yeniça da sermayenin egemenli i alt nda, yeni hayat alanlar bulmak üzere gözlerini Do u’ya çevirdi. Burada özellikle de Çin’de, kendisinin henüz yeni kullanmaya ba layabildi i ya da yeni tan yabildi i tekniklerin kâ t, barut ve saat yap n, askerlik ve devlet idaresinin, güzel sanatlar ve felsefenin kullan ld ya da en incelmi ve ayr nt bilgisine ula lm olundu unu ri ilen 1. Payla m Sava ’nda olu an emperyalist zincir, Rusya halkas n kopmas nedeniyle darbe yedi. Bu darbe ile asl nda Rusya’n n emekçi halklar , Ekim 1917’de kapitalist sistemin y larak da lmas n mümkün oldu unun somut kan tlar dünya halklar na sunan bir devrimi ba ard lar. Bu devrimden ilk etkilenen halklardan birisi de Çin halk olmu tur. Önceleri Sun Yat Sen’in Ko- gördü. Yine burada kendisinin o ana kadar ya amad muazzam maddi-manevi zenginliklere sahip olan büyük bir uygarl a tan k oldu. Ama sermaye egemenli i, dünya ölçe inde bir hegemonya sistemi kurdu unda, tükenmi bir geleneksel uygarl k olan Çin mparatorlu u art k hayran olunacak tüm de erlerini kaybetmi yar -sömürgeden ba ka bir ey de ildi. Çin’in de aralar nda yer ald sömürgeler sisteminin yeniden payla lmas u runa gi- mintang’ sonralar da Mao’nun ÇKP’si öncülü ünde Çinliler, sava a alar ndan, büyük toprak sahiplerinden ve bir sömürge olarak elde tutmak için bu çökmü egemenlik sistemini destekleyen emperyalizmden Çin’i kurtarmak için zaten Rusya ile ba lam olan sosyalist devrimlere eklenerek kurtulu un mümkün oldu unu dünyaya ikinci kez gösterdiler. Bu kurtulu fikri dalgas ile ilk önce yo unlu u ve geni li iyle 20. yüzy n en büyük kitle hareketini Çin’in sonsuz bozk rlar na 90 Say 48 2011 yayd lar. Böylece 30 y l içinde köhnemi imparatorluk enkaz üzerinden Çin Halk Cumhuriyeti do du. Kendisiyle birlikte devrim, sosyalizm ve s f mücadelesi hakk ndaki yerle ik Marksist yorumlar n hepsine yönelik soru i aretlerini pe i s ra sürüklese de, Mao önderlikli ÇKP bir milyar yoksul köylüyü sosyalizm alan na çekmeyi ba ard . te böylesine devasa nicelikli Çin Devrimi, Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmas yolunda, 1934’te imparatorluk içinde ba layan ve ÇinJapon Sava ve II. Dünya Sava ’n da içine alarak sonuca ula an Maocu bir halk devrimidir. Özellikle son iki yüz y ll k tarihini sömürgele me süreci olarak da adland rabilece imiz Çin birçok kez Japonlar, ngilizler ve Frans zlar n d sald lar na maruz kalr. çte de i birlikçi hanedanl klar n yaryla Çin halk , kapitalist güçler için sömürünün kayna haline getirilmi tir. Bu sömürüye kar Çinli köylüler birçok kez ba kald da bulunmu larsa da ba ar z olmu lard r. Özellikle sava a alar ve ihanetçilerin ellerindeki güç, Çin’in sömürgeci güçlere pe ke çekilmesine hizmet etmi tir. Fakat buna ra men Çin halk n özgürlükçü duru u zay flamam , tersine daha da güçlenerek Çin Devrimi’nin gerçek zemini olmu tur. Hanedanlardan Cumhuriyete Bilindi i gibi cumhuriyet, Çin’de ilk olarak 1911 Sun Yat Sen devrimiyle birlikte benimsenmeye ba lam r. Cumhuriyet öncesi ise esas olarak hanedanl klar-krall klar dönemidir. Çin’de en son ve en güçlü anlam nda egemenli ini sürdüren Mançurya hanedann (bir yabanc egemenlik) 1911’de bir halk ayaklanmas yla egemenli ine son verilmesi, ayn zamanda cumhuriyetin ilan edili tarihidir. Bu anlamda cumhuriyet ulusal mücadeleye giri en Çinli köylülerin bir yabanc egemenli e yani Mançurya hanedann sultas na son vermesi anlam na gelmektedir. Bu mücadelenin ba Sun Yat Sen’in liderli indeki Çin ulusal burjuva partisi olan Komintang çeker. Her ne kadar müca- KOMÜNAR deleye öncülük eden burjuva bir parti olsa da, devrimin esas gücü ve kayna bütün devrimlerde oldu u gibi halk olmu tur. 1911 ayaklanmas ile Mançurya hâkimiyeti ve onlar n i birlikçisi kral devrilip Çin’de cumhuriyet kurulmu ve Sun Yat Sen ba kan seçilmi tir. Fakat cumhuriyet daha kurulurken çürümeye yüz tutmu tur. Bu yüzden yeni sistemin ismi her ne kadar cumhuriyet olsa da, yönetim biçimi krall ktan farkl olmam r. Yani halk kendi kendisini yönetmemi tir. Sun Yat Sen’in daha 1894’te kurmu oldu u burjuva ulusal parti iktidara geldikten hemen sonra 1912’de Komintang (Ulusal Parti) ad alm r. Böylece Çin’de burjuvaziyi iktidara ta yan ilk devrime tan k olmu oluyoruz. Ama bu devrim, feodalizm ve emperyalizmin hâkimiyetini k ramam r. Zaten öncülü ün s f karakteri gere i de k rmas mümkün de ildir. Bu nedenle de bu tarihte ba layan devrim sürecinin tamamlanmas çe itli a amalardan geçerek emperyalizm ve feodalizmin hâkimiyetinin büyük bir darbe yedi i 1949 devrimine kadar sürmü tür. Çin burjuvazisini iktidara getiren 1911 devriminden sonra proletarya da siyaset sahnesinde görünmeye ba lam r. lk kez 4 May s 1919 hareketinde i çi s n varl hissedilmi tir. Daha belirgin i areti olarak da 1921’de Çin Komünist Partisi’nin kurulu u bu s n varl na kan t olarak da gösterilir ve resmi tarih yaz na göre Çin’de 1921’den sonraki devrimci-demokratik ç lara ÇKP öncülük etmi tir. Uzun Yürüyü (1934-1935) Sun Yat Sen’in ölümünden sonra Komintang’ n ba na Çan Kay ek geçer. Çan Kay ek’le birlikte art k 1911 devrimi amac ndan sapm r. Hatta Çin Devrimi’nin 1925-1927 llar nda yenilgiyle sonuçlanmas da Çan Kay ek hükümetinin anti-komünist, i birlikçi karakterinin eseridir. Hâlbuki Sun Yat Sen’in ‘üç halk ilkesi’nde komünistlerle i birli i de vard r. Bu durum 1911 Çin devriminin hedeflerinin tümüyle toplumsall inkâr et91 KOMÜNAR medi ini, aksine devrimde komünal-demokratik anlay n da önemli bir rolünün olduunu gösteriyor. Yani Komintang öncülü üne bak larak devrim için her ne kadar ulusal burjuva karakterli dense de geni halk y nlar n devrimde sadece nicelik olarak de il anlay olarak da var oldu u görülmektedir. Bir anlamda da devrime karakterini veren demokratik toplum güçleri önemli bir yere sahiptir. te Çan Kay ek bu duruma son vererek ayn Frans z burjuvalar gibi devrimin kazan mlar kendi ç karlar na hizmet eder hale getirmek istemi tir. Bu nedenle de geni köylü y nlar , i çiler ve iret güçleri ile inanç gruplar nda temsilini bulan demokratik uygarl k güçleri komünistlerin öncülü ünde örgütlenmeye ba lar. te bu zeminde k sa sürede önemli bir güç haline gelen komünistler yani ÇKP, bir yandan Komintang’a di er yandan da Japonlara kar mücadele etmi tir. Bütün zorlu ko ullar ve engellemelere ra men Mao önderli inde ço unlu unu köylülerin olu turdu u K l Ordu kurularak ‘halk Sava stratejisi’ ad alt nda üç a amal bir mücadele ba lat lm r. Komünistlerle Çan Kay ek birlikleri aras nda süren iç sava tan faydalanan Japonlar, Çin’i (Mançurya’y ) i gal eder. Çan Kay ek’in bu bölgedeki birlikleri bozguna u ray nca Japonlar 40 milyon nüfuslu zengin sanayi bölgesini kolayl kla ele geçirir. Bu i gale ra men Çan Kay ek, Japonlardan çok komünistlerle u ra may tercih eder. Bu nedenle de Kiangsi’de kurulan komünist hükümeti ezmek için ardarda gönderilen ordular n fayda vermedi ini gören Çan Kay ek, bunun yerine komünistlerin bulundu u bölgeleri çevirerek ve yava yava çemberi daraltan bir ku atma takti i uygular. Komünistlerin baz taktik hatalar ve bölgedeki yanl politikalar nedeniyle de bu çevirme hareketi ba ar olur. Bu durum karnda ÇKP, çemberi yar p güneydeki bölgeden ç kmay ve kuzeye gidip yerle meyi planlar. Bu kararla 1934 y nda tarihin en uzun yürüyü lerinden biri ba lat lm olur. 92 deolojik-Teorik Dergi Büyük k sm asker, küçük bölümü sivil halk ve öncülerden olu an 100 bin ki ilik komünist güç çemberi yararak Tibet’in eteklerinden dola p Çin Türkistan’ na varm lard r. Sonra kuzeye do ru ilerlemi lerdir. Ortalama 13 bin kilometre yol yürümü ve yürürken kendilerini takip eden Çan Kay ek kuvvetleriyle de çarp mak zorunda kallard r. Uzun yürüyü ba larken komünistlerin kuvveti 100 bin ki idir. Yürüyü bitti inde ise açl k, k ve firarlar yüzünden bu say 30 bine inmi tir. Buna ra men ÇKP, bu yürüyü ü büyük bir zafer olarak ilan etmi tir. Çünkü bu yürüyü le komünist güçler hem çevrilip yok edilmekten kurtulmu hem de daha güvenli bir bölgeye yerle mi lerdir. Ayr ca bu çekilen güçler, bölgede Japonlarla sava mak için haz rl k yapacak ve böylece Çan Kay ek’in ba aramad bir i e giri erek birçok grubun deste ini kazanacaklard r. Benzeri içerikli birçok geri çekilme hareketine dünyan n her yerinde ve zaman nda rastlamak mümkündür. Ve devrimlerin geli mesinde de bu tür çekilmeler hayati önemde bir rol oynam r. slamiyet ve parti mücadele tarihimiz de böylesi çekilmelerin rolü önemlidir. Lenin de böylesi durumlar ‘iki ad m geri’ olarak tarif etmi tir. Ancak böylesi geri ad mlarla bir ad m ileri at labilece ine yap lan vurgu önemlidir. Ve bu tarif ayn zamanda bir tarih bilincini de ortaya koymaktad r. Çin-Japon Sava (1937-1945) Uzun yürüyü ten sonra Japonlarla sava mak için haz rl k yapan komünistler, ayn zamanda ensi bölgesinde reformlar yapm , itim kampanyas ba latm lard r. “Çinli Çinliyle de il Japonlarla sava mal ” slogan bütün Çin’de yank uyand rm r. Komünistler Japonlara kar Nankin’ deki rejim gibi (Çan Kay ek’in rejimi) boyun e meyeceklerini, Japonlarla sava maya kararl olduklar ilan ederken halk n da önemli oranda deste ini art yorlard . Çan Kay ek’in emrindeki kuvvetler ise Mançurya’da Japonlara yenilip çekilen kuzeydo u ordusuyla, bölgedeki da lan Say 48 2011 ve inançs zla an birliklerden olu maktayd . Japonya 1937 y içinde bütün Çin’i istila etmeye kalk nca Çan Kay ek ile komünistler aras nda bar yap ld ve böylece Çin Devrimi’nde Japon emperyalizmine kar sava ba lad . Japon ordusu 7 Temmuz 1937 de kuzeyden Pekin’e sald rd ve Marko Polo Köprüsü’ne kadar geldi. Çok geçmeden Japon donanmas angay’ bombalad ve kente asker ç kartt . Japonya Çin’i tam bir sömürge haline getirmek istiyordu. Japonlar n Pearl Harbour’a yapt klar bask ndan sonra Amerika’n n sava a girmesi durumu de tirdi ve sonuçta Japonya sava tüm cephelerde yenilgiye u ramas n yan nda Hiro ima ve Nagazaki’ye at lan atom bombas nedeniyle teslim oldu. Böylece Çin-Japon Sava da sona ermi oldu. Halk Cumhuriyeti’nin Kurulmas (1949) Japonya’n n teslim olmas üzerine Çin de komünistlerin egemen olmamas için gerek Amerikal lar gerek Çan Kay ek hükümeti taraf ndan önlemler al nmaya ba lanm r. lk önlem olarak General MacArthur, Çin deki Japon ordu komutan na “komünist kuvvetlere teslim olmayacaks z. Silahlar sadece Komintang birliklerine b rakacaks z” eklinde dikkat çekmi tir. Bu dikkat çekmeyi Çan Kay ek’in Japon kumandan na “Komintang birlikleri gelene kadar komünistlere kar direnin ve Komintang birlikleri gelince de teslim olun” emri izlemi tir. Gerek ba ta ABD olmak üzere emperyalist güçlerin ve gerekse de Komintang’ n bu güçten dü ürme ve ku atmay esas alan uygulamalar na kar ÇKP zaman kazanmak için Çan Kay ek’e iki anla ma yapmay önerir. Çan Kay ek’in de zaman kazanmak için kabul etti i bu antla malar Ekim 1945 ve Ocak 1946’da imzalan r. Antla malara göre Çin’de Komintang ve ÇKP koalisyonuna dayal demokratik bir hükümet kurulacak ve komünist güçlerle Komintang güçleri birle ecektir. Komünistler ABD’nin Komintang ordular yeniden örgütleme ve e itme iste- KOMÜNAR mine kar ç kmaktad r. Komintang ise komünistlerin toprak reformunu yaymalar istememekte ve ayr ca demiryollar n kesilmesine muhalefet etmektedir. Di er yandan içeride orta s n çökmesi, enflasyon ve köylülerin topraklar na kavu mak için f rsat beklemeleri de i birli i için zorluk yarat yordu. Ortak hükümet aray bu kar kl restle meler ve var olan iç-d ko ullar nedeniyle en ba ndan suya dü mü oluyordu. Ayr ca Amerika ve Rusya aras nda so uk sava n ba lamas ve her iki gücün de kar taraflara destek olmas , koalisyon çal malar n devam etmesini zorla yordu. Bu süreçte ABD aç kça Çan Kay ek hükümetinin yan nda yer al rken, SSCB ise ancak dolayl ekilde komünistlere destek veriyordu. Bu ekilde 1947 y na gelindi inde devrim sava lar n son a amas ba lam oluyordu. Komünistler ve Komintang ordular ya anan iç sava ta daha iyi örgütlenerek sonuca ula mak istiyordu. Bu nedenle de ÇKP’nin halk ordusu güneydo uya inerek Komintang ordular bölmek için hareket ederken, Komintang güçleri de,kuzeydeki demiryolu ba lant sa lamak için hücuma geçti. Ancak Komintang’ n en iyi ordular antung’da a r bir yenilgi ald . Y l sonunda Komintang ordular n Mançurya ile de ba lant lar kesilmi haldeydi. Böylece kuzey tamamen komünist güçlerin elinde kald . Sava bu ekilde bir y l boyunca çe itli cepheler de sürdü ve 1948’e gelindi inde komünistler tüm alanlarda üstünlü ü sa lad ve sonbahar da komünistlerin büyük sald ba lad ktan sonra. Kuzey Çin’deki son Komintang kuvvetleri de çekilmek zorunda kald . Ekim ay nda Mançurya için kesin sava lar yap ld ve kuzey tamamen ve kesin olarak art k komünistlerin eline geçmi oldu. ubat ay nda Pekin’in al nmas ve Nankin bozgunu ile de Çan Kay ek ordular n kesin yenilgisi ilan edildi. Yenilgiye u rat lan Komintang lideri Çan Kay ek, ‘Milliyetçi Çin’ de denilen Tayvan’a çekilip orada ABD yanl bir hükümet kurdu. 93 KOMÜNAR deolojik-Teorik Dergi 1 Ekim 1949’da komünistler, ba kentleri Pekin olan Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruldu unu dünyaya ilan ettiler. Böylece Çin’de milyonlarca insan n ölmesi ile sonuçlanan devrim sava lar sona ermi , yeni bir devlet kurulmu ve ‘sosyalizme’ giden yolda yürünmeye ba lanm . Burada sosyalizmi t rnak içine ald k. Çünkü ad na ne denilirse denilsin, hangi s f öncülüklü olursa olsun hiçbir devlet sosyalizme gidi in garantörlü ünü yapamaz. Aksine sürekli üretilen iktidar yolu ve her türden tekelle me e ilimi ile devlet, toplumculu un de il ancak toplumu da tman n teminat olabilir. Bu nedenle de reel sosyalizmin di er alanlarda oldu u gibi Çin’deki temel yan llar ndan birisi de devrimin devlet kurmaya yönelmesi olmu tur. 25 maddelik ba k alt ndaki program tasla , köylük bölgelerde sosyalist e itim hareketinin nas l yürütülece ini anlat yor, yüksek düzeydeki parti kadrolar n kol gücüyle çal mas zorunlu k yor ve “alanlarda ya amak” slogan gündemle tiriyordu. “Hastal tedavi ederek hastay kurtarma” politikas srarla vurgulan yor, bununla birlikte yeni ilkeler de belirtiliyordu. Buna göre, önderlik er tamamen kar devrimcilerin ya da yozla unsurlar n eline geçmi se, halk kitleleri ayaklanarak yönetimi ele geçirecekti. Yozla parti liderlerinden yönetimin ar nd larak ele geçirilmesi kavram Kültür Devrimi’nin özüydü ve halka bu tür yönetimlere Kültür Devrimi 1964 y na gelindi inde parti örgütünü mevcut haliyle art k çal rmayaca aç kça gören Mao, sosyalizm aleyhine çal klar iddias yla bir çok alandaki parti örgütlerine ve kadrolar na kar önlem almaya ba lam . Özellikle parti içindeki ‘sa revizyonist’ kanat oldukça güç kazanm , ülkenin önemli bir çal ma alan eline geçirmi ve ‘kar devrim’ çal malar yo unla rm . Bu çal malar, Mao’nun yard mc olan Liu ao Çi ve onun etraf nda kümelenen bir grup taraf ndan yürütülüyordu. Mao bu durumu a mak için Kültür Devrimi ad alt nda büyük ve oldukça kapsaml bir ‘düzeltme’ ve ‘ar nrma’ hareketine giri mi ti. Parti örgütü bir meyve a ac na benzetilirse, bu meyve ac a dan yukar ya do ru iyice sarsmak gerekiyordu; öyle bir sars lmal yd ki, tepesindeki çürümü meyvelerin hepsi dökülmeliydi. Bu sars nt döneminde de devrimin temel dayana Çin halk ya da ÇKP örgüt ve kadrolar de il Halk Kurtulu Ordusu’ydu. Mao, 1964 y n ocak ay nda merkez komitesine Kültür Devrimi hakk ndaki bir program tasla ile birlikte Çin’in ekonomik kalk nmas na ili kin bir plan tasla da sundu. bir meyve a ac na benzetilirse, 94 Parti örgütü bu meyve a ac a dan yukar ya do ru iyice sarsmak gerekiyordu; öyle bir sars lmal yd ki, tepesindeki çürümü meyvelerin hepsi dökülmeliydi kar ayaklanma öneriliyordu. kinci ilkeye göre ise, parti örgütleri yozla nda yeni bir önderlik çekirde i olu turuluncaya kadar, yönetimi geçici olarak yoksul ve alt-orta köylü örgütleri ele geçirecekti. Bu örgütler parti yönetiminin yerini almayacak, ancak parti örgütü yerel kaynaklardan olu uncaya kadar yönetimi geçici olarak ellerinde bulunduracaklard . Bu ilke de birçok parti bürokrat deh ete dü üren çok yeni bir sistem öneriyordu. Mao devrimin ilk y llar ndaki çizgisine dönmü tü. Mao’nun Halk Kurtulu Ordusu’nu devrimin koruyucu ve ba lat olarak gördü ü bir kez daha anla yordu. “Halk Kur- Say 48 2011 tulu Ordusu’ndan Ö renelim” slogan yla kitlelere birçok olumlu örnek sunuluyordu. Kentlerde siyasi e itimi canland rmak amayla ba lat lan bir kampanya sonucunda Halk Kurtulu Ordusu’nun birçok subay ve askeri, ‘sivil’ örgütlere atanm . Bu ekilde de ‘sivil’ ve ‘asker’ görevliler aras nda birbirinden ö renme tutumu güçlendirilmi oluyordu. Kar la klar birçok i nelemeye karn, mütevaziliklerini ve çal kanl klar koruyan Halk Kurtulu Ordusu askerleri, tüm samimiyetleri ile “Yap Dü ünelim” slogan dillerinden dü ürmüyorlard . “Halk yüceltin”, “Halk Kurtulu Ordusu’nu Yüceltin!” kampanyalar yla halk kitleleri ve HKO aras ndaki Kültür Devrimi’nin özü ve en temel de eri ‘revizyonizme’ kar mücadeleydi ve Mao, Çin’i revizyonizmin ihanetinden korumakta sonuna kadar kararl yd ba lar oldukça güçlendirilmi ti. Her halk komününe yollanan HKO birimleri kuyular kayor, tepeleri düzeltiyor, yollar onar yor, aç dikme kampanyalar düzenliyor ve eski toprak a alar taraf ndan örgütlenmi silahl çeteleri etkisizle tiriyorlard . Ayr ca 1964 nda düzenlenen yaz kamplar nda 600 bin genç ö renci ve ö retmen, yüzme, atletizm ve silah kullanma e itim alm . Bu kamplar n amac , bedensel güçlülük ve moral yüksekli i olarak belirlenmi tir. 1964’te ba lat lan Kültür Devrimi ile ba lat lan sosyalist e itim hareketi sonucunda, köylü örgütleri güçlenmi ve sesleri daha etkili ç kmaya ba lam . Parti üyeleri ve halk kitleleri aras nda, Mao Zedung’un nas l KOMÜNAR bir Çin yaratmak istedi i dü ünsel olarak art k daha iyi kavran yordu. 1964 Aral k ve 1965 Ocak aylar nda toplanan siyasi merkez komitesi ve geni letilmi çal ma konferannda Mao, bir kez daha fakat çok daha özlü sözlerle Liu’ya kar mücadele ba latm . Kültür Devrimi’nin özü ve en temel de eri ‘revizyonizme’ kar mücadeleydi ve Mao Çin’i revizyonizmin ihanetinden korumakta sonuna kadar kararl yd . Mao Kültür Devrimi’nin yönetiminden sorumlu olan gurubu görevden alm ve yeni bir örgütlenmeye gitmi ti. Her eye ra men Kültür Devrimi’ni devam ettirmeye kararl yd . Mao yak n çal ma arkada lar na büyük bir mücadeleye haz rlanmalar , kitlelerden kendilerine yönelik iddetli ele tirilerin gelece ini, bu ele tirileri can kula yla dinlemelerini, kitlelerin gerçek duygu ve dü üncelerini iyice kavramalar gerekti ini belirtmi ti. “Büyük Kültür Devrimi’nin ate ini kendinize yöneltin. Devrim ate inin sizi yakmas ndan korkmay n. Baz yolda lar, ba kalar na kar çok iyi mücadele ediyorlar, ama kendilerine kar hiç de ba ar de iller.” Mao yak n çal ma arkada lar yla ileti im içinde olaylar yak ndan izliyordu. Ancak en çok üzerinde durdu u konu, kitlelerin gerçek anlamda aya a kalkmas yla, partinin karanl k yüzünün aç a ç kar lmas ve burjuva egemenli inin sona erdirilmesiydi. Geli en devrim hiçbir düzeltme hareketinin, sosyalist itim kampanyas n yapamad yapm , partinin karanl k yüzünü bütün yönleriyle tabandan en üst düzeye kadar halk n gözü önüne sermi ti ve zaten Mao’nun amac da buydu. Kültür Devrimi, Çin’in gelece in dünyas nda üstlenece i kritik rol do rultusunda ülkeyi politik ve stratejik olarak haz rlamak amac yla yürütülmü , iradi, uzun soluklu ve kararl bir mücadeleydi. 1966’lara gelindi inde, Kültür Devrimi önemli oranda amac na ula , kültür cephesinde birle me sa lanarak önemli bir geli me yarat lm . Yine 1966 y nda Kültür 95 KOMÜNAR Devrimi’nin tar m ve sanayi sektörlerinde de ba ar ya ula resmen aç klanm . Art k devrim her okulda üçlü bir ittifak temelinde (ö renciler, kadrolar ve ö retmenler aras nda) mücadele, ele tiri ve dönü türme ilkesine uygun olarak okullardaki revizyonistlerin aç a ç kar lmas için sürdürülecekti. Ders kitaplar ve e itim programlar yeniden yaz lacakt . Kültür Devrimi ile amaçlanan hedefler büyük ölçüde ba ar lm , ‘sa -revizyonist’ anlay önemli ölçüde tasfiye edilmi , halk ç kar ve iradesini esas alan yeniden yap lanma sürecine girilmi ve böylelikle devrimin gelece i daha da sa lamla lm . Devrim Ö retmeye Devam Ediyor Çin Devrimi dünya devrimleri içerisinde tecrübe, strateji ve taktikler aç ndan en zengin olanlar ndand r. Fakat Çin Devrimi’ni dünya devrimcileri aç ndan bugün için as l olarak önemli k lan iki yan öne ç kar labilir: Birincisi; Marksizm-Leninizmin dogmatik olarak kavranmadan Çin’in somut ko ullar na göre uygulanmas r. Bu, halk sava nda somutlanm r. Devrim Marksist teoriye göre sadece i çi s na dayand lmam r. Zaten feodal Çin’de i çi s yok denecek kadar azd . Bu yüzden önceki pratik ve teoriler ol96 deolojik-Teorik Dergi du u gibi Çin’e uyarlanmam r. Daha önce zafere ula bir tek Sovyet devrim deneyiminin olmas , ilk etapta Çinli devrimcileri taklide sürüklemi se de, ard ndan kendi deneyimleriyle ö renerek, ö reterek, pratikten dersler ç kartarak bir rota tutturmu lard r. kincisi; halk n %90’ n okuma yazma bilmedi i, nüfusun %85 kadar n köylerde ya ad , her türlü mistik, geri dü ünceyle halk n kand p ‘cahil’ b rak ld bir ülkede Çinli devrimcilerin bu yoksul köylüleri örgütleme ve kadrola rmadaki ustal klar r. üphesiz ki, bu tablonun büyük ustas da Mao’dur. Çin’deki mücadelenin geli imi boyunca gerek politikalar , taktikleri belirlemede, gerekse de bu politikalar hayata geçirmede, prati i örgütlemede Mao hep vard r. Bu yüzden Çin Devrimi ve Mao birbirinden ayr lmaz bir bütündür. Birini anlatmak dierini anlatmak demektir. Allah n Da nda Marksizm Mao ba ndan itibaren partinin ‘sa oportünist’ önderli inden farkl dü ünüyordu. Sürekli köylülerin aras nda bulunup onlar itiyor, dertlerini, taleplerini dinliyordu. Mao k l siyasi üs kurma çal malar için köylüleri örgütlemeye ilk gitti i zaman ÇKP’nin sa ve sol anlay lar ayn noktada Say 48 2011 bulu mu , “Allah n da nda Marksizm mi ö retilir’” sözüyle yoksul köylülere bak lar ortaya koymu lard . Her iki sapma da devrimin sadece proletarya ile gerçekle ebilece ini dü ünüyor, yüz milyonlarca ki iden olu an devi görmüyorlard . Dizginsiz bir sömürü ve bask alt nda ya ayan bu halk ‘cahil’ b ralm . Ancak tarihi düz bir mant kla ele alan bu anlay yan lm . Devrimi yapan horlanan bu halk olmu tu. Önemli olan ise, yeter ki kitlelere gidilsin ve onlar e itilsinörgütlensin. lmayan Tek Kale Kitlelerdir Bir devrim kitlelere dayanmak zorundad r. Aksi takdirde mücadeleyi kazanmak mümkün olmaz. Bunun için kitleleri harekete geçirmek gerekir. Bu gerçe i iyi bilen Mao, kitlelere olan güvenini, “y lmayan tek kale kitlelerdir” sözüyle ifade etmi tir. Bir devrim için gerekli olan silah do ru bir ideoloji ise, halk bu ideoloji ile donatmak zorunludur. te bu nedenle de Mao, Marksizm ideolojisini entelektüel ayd nlardan, ehirlerden al p da lara yoksul köylülere ta r. KOMÜNAR Mao’ya göre “kitleler her eyi yapabilirler, do ru dü ünceyi kavrad zaman bu düünceyi yeri gö ü alt üst edebilecek muazzam bir maddi güce dönü türürler.” E itilen halk n yarat yla sava zenginle tirebilece ine inanan Mao, bunu bizzat kendi deneyimlerinde ya ar. Çin’de kitleleri devrimci mücadeleye katmak için sürdürülen e itim faaliyetinde hedef kitle, her insand r. Tüm ön yarg lardan uzak bir ekilde kimse bu e itim faaliyetinden lanmam r. Hatta toplumun en geri kesimi olan lümpen proletarya, dilenciler ve haydutlar da e itilerek mücadeleye kazanlm r. Anyuan’daki madenlerde i çileri örgütlemeye giden Mao, ço unun okuma-yazma bilmedi ini görür, fakat bu Mao’yu y ld rmaz, tüm olanaks zl klara ra men topra a çubukla yazarak bu i çilere okuma-yazma ö retir ve onlar örgütler. Bu i çilere “tarih sizin elinizdedir, tarihi siz yapacaks z” diyen Mao’nun bu dü üncesi bir süre sonra gerçek olur. Çin devriminin temeli olan k l ordunun ilk çekirde i Anyuan’daki bu ‘cahil’ i çilerden 97 KOMÜNAR olu ur. Bir k sm devrimden sonra Çin Halk Cumhuriyeti’nde büyükelçilik gibi ileri görevlere kadar yükselmi tir. Marksizm’i Çin’in Özellikleriyle Yo urmak Mao için kitleleri e itmenin belli bir kal yoktur. E itim için akla gelebilecek her yol uygulanabilir. Ancak halk n anlayabilece i bir dille konu mak, anlatmak e itim faaliyetinin temelini olu turmaktad r. “Marksizm’in her belirtisi mutlaka Çin özelli i ta yacak bir biçimde Çin’de somut olarak uygulanacak yani Marksizm’i Çinin somut özelliklerinin nda uygulama bütün partinin bir an önce kavramas ve çözmesi gereken bir sorun olmaktad r. Yabanc , basma-kal p yaz lar n yerini Çin halk n çok sevdi i yeni ve canl Çin tarz almal r.” diyen Mao, Marksizm’i halka soyut olarak anlatanlar kitabi ve halka uzak olmakla ele tiriyordu. itimde, üslupta sadele tirme Mao’nun vazgeçemedi i çok önem verdi i bir yand . çi ve köylüleri e itirken çok sade ve anla r bir dil kullan rd . Siyasi gerçekleri halka anlat rken, halk n gelenek görenek, kültür ve tarihinden yola ç kar, halk hikayeleriyle, atasözleriyle, mitolojik öykülerle bunlar halka kavrat rd . Tabii ki bu ekilde halk e itebilmek için halk iyi tan mak gerekir. Mao ise halkla zaten iç içeydi, onlar iyi tan r, kültürlerini iyi bilirdi. Parti kadrolar n da Çin tarihini çok iyi bilmeleri gerekti ini hep ö ütlerdi. Tüm bunlar Marksizm’in Çinlile tirilmesinin bir göstergesiydi. Halk e itirken sadece anlatma biçiminde bir yöntem Çin’de benimsenmemi tir. E itimin as l biçimi olan pratik içerisinde, siyasi faaliyet içersinde halk bilinçlendirmek temel yöndü. Bunun en somut örne i köylü birlikleriydi. Köylü birlikleri halk n örgütlülükleriydi. Bu örgütlülüklerde halk kendi demokratik i leyi ini kurmu , adaletinden savunmas na kadar tüm sorunlar bu örgütlülükler içerisinde çözerek, kendi kendini yönetecek kendi gücünün fark na varm r. 98 deolojik-Teorik Dergi Kitlelerden Ö renmeli, Kitlelere retmeliyiz Köylü birlikleri için Mao öyle der: “On bir hukuk ve siyaset bilimi okulu aç lm olsayd ; köylülük bölgelerin en uzak kö elerindeki kad n-erkek, genç-ihtiyar tüm halka köylü birliklerinin bu kadar k sa zamanda verdi i siyasi e itimi verebilir miydi? Sanm yorum.” Gerçekten buralardan binlerce kadro km , kurtar lm bölgelerde ileri sorumluluklar yüklenmi lerdir. Halk n bu zenginli i mücadeleye de yanr. Parti kadrolar n da halk n bu zenginli inden ö renecekleri çok ey vard elbette ki. E itim faaliyeti tek tarafl olamazd . Mao’ya göre bu “kitlelerden ö renmeli, kitlelere ö retmeliyiz” slogan nda somutlanm . Gezdi i yerlerde Mao, halk n sorunlar dinler ve sürekli notlar al rd . Halk n deneyimlerini hiç bir zaman göz ard etmez, ö renmeye çal rd . “Onlardan ö renece im o kadar çok ey var ki; onlar benden o kadar çok ey biliyorlar ki” sözü Mao’nun yaln z ö reten de il ö renen, mütevaz bir yakla n ifadesidir. Halk kitlelerini örgütleyebilmek için hiçbir yol ve yöntemi yads mam r. Sava n bu kadar keskin ve iddetli yürüdü ü ortam da dahi Mao, di er mücadele ve örgütlenme biçimlerini d lamam , tam tersi her zaman için önemine vurgu yapm r. Kitleleri harekete geçirmeliyiz ama nas l sorusuna Mao, “Onlar seferber etmeliyiz. Sözle, bültenlerle, gazetelerle, bildirilerle, kitaplar ve bro ürlerle, tiyatro ve filmler arc yla, okullar arac yla, kitle örgütleri ve kadrolar arac yla seferber etmeliyiz.” cevab yla her eyi mücadelenin bir arac haline getirmek gerekti ini belirtir. Nitekim bu sözlerin hiç biri Çin’de sözde kalmam , sokak tiyatrosundan gazete ve dergisine kadar hepsi mücadelenin bir arac olmu tur. Çin Devrimi yüzy llard r horlanm , sömürülmü ‘cahil’ b rak lm ve sadece itaat etmenin ö retildi i bir halk mücadeleye katmas yan yla çokça ö reticidir. Say 48 2011 Kar devrime kar yürütülen k yas ya bir sava ta bu halk katledilmi , uzun yürüyü gibi zorluklar n a ld anlatan manifestolar bu halkla yaz lm r. Kar -devrimin en güçlü göründü ü bir s rada, kimilerinin devrimin yenilgisine hükmetti i bir anda, kimilerinin Mao’nun k l siyasi üslerinin iflas etti ini dü ündü ü bir zamanda, on binler tüm olanaks zl klara kar n yola koyulmu , yoksullardan ve cahillerden olu an K l Ordu’yla Çin’i bir ba tan bir ba a on binlerce ehit vererek a , sonras nda ise tüm Çin’i toplumculu un bir kalesi olan özgürlük alan ilan olarak etmi lerdir. Nihayetinde zafer de bu halkla kazan lm r. Halka gidildi inde, halka güvenildi inde, halk do ru yol ve yöntemlerle e itildi inde, halk n bunu kar ks z rakmayaca n en somut kan Çin Devrimi’dir. Birçok yerde “Köpekler ve Çinliler giremez” diye yaz lan levhalarda a lanan Çin halk aya a kalkm , dünyay sarsm ve emperyalizmi ülkeden kovarak tüm insanl k için umut kayna olmu tur. Mao, “Çin bir kez aya a kalkt . Bizi art k layamayacaklar” sözüyle zaferin müjdesini vermi tir. Tüm bu yönleriyle Çin Devrimi, dünyadaki ve ülkemizdeki devrim mücadelelerine yol göstermeye ve ö retmeye devam ediyor. Önder Apo ve Mao Önder Apo ile Çin halk n Önderi Mao Zedung’u birçok noktada kar la rmak yanl olmayacakt r. Her eyden önce her iki önderin de, büyük istila ve talan meydan na çevrilmi ülkelerinin kurtulu u için verdikleri mücadele ‘Uzun Süreli Halk Sava Stratejisi’ temelinde ba lam r. Dünya görü lerinde Marksizm ö retisini esas almakla beraber, bunu hiçbir zaman basma kal p uygulamaya kalkmam , kendi ülke ve halk gerçekliklerine göre uyarlamay bilmi lerdir. Yine her ne kadar emekçiler ve i çiler dayand klar temel flar olsa da, yarat lacak yeni ya amda bütün toplumsal s f ve katmanlar n da yer alaca inanc yla hareket etmi lerdir. Bu ne- KOMÜNAR denle de uzla maz klasik sol s f teorisini bir kenara b rakarak bütün toplumsal dinamikleri verilen bu mücadeleye kanalize etmi , hatta özünde devrimin temel ilkelerine kar olanlar bile uzun veya k sa süreli olarak mücadelenin hizmetine sokulmu tur. Önder Apo ile Mao Zedung aras ndaki di er önemli bir benzerlik de halka olan büyük ba klar ve onlara duyduklar büyük sayg ve inançt r. Mao bu konuda gerekti inde yozla an parti yönetimlerine ve örgütlerine kar ayaklanma hakk verecek kadar halk inisiyatifli k lm ve halk yarat lan de erlerin temel güvencesi olarak görmü tür. Ayn ekilde Önder Apo da, “halk n gücü tanr sald r” belirlemesiyle halk iradesini ve gücünü ortaya karmada büyük bir çaban n sahibi olmu tur. Önderli imizin bu anlamda halkta ortaya ç kard düzey, 15 ubat komplosuyla büyük bir ba k ve güç olarak d a vurmu , dünyay ve bütün parti kadrolar rtacak kadar yüksek bir düzeyde oldu unu bütün dünyaya ispatlam r. Yani Önderlik halka tanr sal bir misyon -yaratma misyonu- yüklerken, halk da kendisine tarihin hiçbir döneminde görülmemi bir ekilde verilen bu de ere lay k olmaya çal , Önderli ini yüceltmi tir. Öte yandan parti içi mücadelede yolda lara ve sorunlara yakla m biçimleri de dikkate de erdir. Her iki önderlikte de görülen temel yakla m insana olan büyük güven temelinde, de ece ine dair ta lan mutlak inançt r. En kötü çizgi suçu i lemi parti üyelerine bile kendilerini düzeltmeleri için tekrar tekrar ans verilmi ve büyük sab rla kendilerini de tirmeleri için f rsat tan nm r. Çünkü birey ahs nda kazan lan zaferin, toplumsal de imin ve kurtulu un da olmazsa olmaz önko ulu oldu u bilince ç kar lm r. üphesiz ki daha sayabilece imiz birçok ortak yan vard r. Ama bütün bunlar n yan nda Önder Apo ile Mao Zedung’un ç ko ullar birbiriyle kar la lmayacak kadar farkl r. Her eyden önce Çin Devrimi Mao daha do madan önce ba lam , büyük direni ler ve99 KOMÜNAR rilmi ve yine Sun Yat Sen gibi demokratik halk öncüleri ortaya ç km r. Yani Mao s rdan ba lamam r, öncesi vard r ve devrimi örgütlemenin ko ullar oldukça olgunla r. Ayn ekilde bu ko ullar Çin Devrimi’nin her döneminde de var olmu tur. Ama Önder Apo’nun hiçbir zaman böyle bir ans olmar. Önder Apo s rdan hatta s n da alt ndan ba layarak önce zemin yaratm , de er ortaya ç kartm ve ondan sonra mücadeleyi ete kemi e büründürmü tür. Yaratt de erler defalarca bitirilmek istenmi , bilinçli veya bilinçsiz bir ekilde devrimi ve mücadeleyi yenilginin e ine getirme çabalar ve anlay lar yla kar kar ya kalm olmas na ra men, Anka Ku u gibi kendini yeniden yeniden yaratm , yaratt kça da devrimin yürütülmesi için gereken zemin ve olanaklar ortaya ç karm r. Bu durum bugün halen de bu ekilde devam etmektedir. Di er yandan devrim sürecinde Mao’nun yaratt kadrolar ona ideolojik, örgütsel, askeri vb. anlamda büyük destek sunarak yükünü hafifletmi lerdir. Hatta Mao’ya kar faaliyet yürütenler bile, kar ideolojik ve iktidar sava yürütmü olmalar na ra men örgütsel görevlerini k smi olarak da olsa yerine getirmi lerdir. Kendi gerçekli imizde bunu ele ald zda, kadrolar n büyük emeini inkâr etmemekle beraber gerçekle en biraz bunun tersi olmu tur. Objektif ve sub100 deolojik-Teorik Dergi jektif anlamda ortaya ç kan pratik, genelde Önderli in yükünü hafifletmekten çok a rla rmaya dönük olmu tur. Önderlik bu durumu ‘yetmez yolda k’ olarak de erlendirmi tir. Bu konuda ciltler dolusu çözümlemeler yapm r. Bu da Önder Apo ile Mao Zedung aras nda mücadele ko ullar aç ndan yaanan farkl klar anlam nda önemli bir husustur. Di er yandan de en ko ullar çerçevesinde ortaya ç kan veriler ve deneyimlerin ortaya ç kard sonuçlara ba olarak yaanan paradigma çerçevesinde Çin Devrimi’ne ve önderli ine bakt zda kullan lan yöntem ve araçlar n d nda tarihe ve güncele bak konusunda ciddi ele tirilerin geli tirilmesi gerekti i de aç kt r. Devlet-devrim, sava iktidar- demokrasi-çevre-kad n vb. gibi konularda bu anlamda farkl de erlendirmeler de yap labilir. Yap lmal r da. Bütün bu gerçekler temelinde kendi Önderlik gerçe imizi de erlendirdi imizde, onun temel karakteristik özelliklerini parçal olarak “tarihe yön veren” bütün büyük önder ve ki iliklerde görmek mümkündür. Ama er Önderli imize en yak n önderlik hangisidir denilirse, Mao Zedung’tur demek yanl bir tespit olmayacakt r. Yine de unutulmamal r ki, her Önderli in kendine göre ve ona özgü özellikleri vard r ve bu özellikler onu orijinal ve sayg n k lar. Küresel imparatorluk a amas ndaki kapitalizmin do as çözümlenmeden, özgür ya ama ili kin program ve form kestirmenin her tür sapt lmaya aç k olaca birçok tarihsel örnekten anla lmaktad r. Söylenecek her söz, yap lacak her eylem, di er bir deyi le teori-pratik rakibinin sahas nda kendine rol biçemez. En az ndan dört yüz y ld r hegemonik bir hal alan kapitalistik modernitenin gelenekselle en, en fanatik dinden daha çok kültle en kavram ve uygulamalar na kar en yetkin evliya, peygamber ve Budistik yakla mlar geli tirilmeden, sistemin de irmenine aptalca su ta maktan kurtulunamaz. Kapitalist modernitenin ideolojik hegemonyac nda sa lanmaya çal lan amaçlar n ba nda hakikat kavram na ve eylemine ili kin tarihsel toplumsal gerçekliklerin karart lmas ve bast lmas gelir. Esas sorun olan toplumsal kimli e yönelik tehditler hakikatin konusu olmaktan dü ürülürken, yerine bireycilik ikame edilmeye çal lm r. nsan haklar bu ba lamda istismar konusu edilmi tir. Kendini do rucu ideoloji olarak sunan sistem kar görü ler bile modernite paradigmas a ma cesaretini göstermeye yana mazlar. Liberalizm sistemin resmi ideolojisi olarak sa ve solu üzerinde tekelini günümüze kadar sürdürebilmi tir.