Atilla KÖKSAL Ali AĞAOĞLU İlhami KOÇ

Transkript

Atilla KÖKSAL Ali AĞAOĞLU İlhami KOÇ
MAYIS 2012 / YIL:1, SAYI:5
TSPAKB Başkanı
Atilla KÖKSAL
İş Yatırım Genel Müdürü
İlhami KOÇ
Fortune Türkiye
Genel Yayın Yönetmeni
Ali AĞAOĞLU
EDiTÖR
Değerli okurlarımız,
“Sermaye Piyasaları” konulu
Mayıs ayı özel sayımız özverili
bir çalışmanın ardından siz
okuyucularımızla buluşuyor;
öncelikle bu sayıda emeği
geçen bütün arkadaşlarımıza
teşekkür ederek sözlerime
başlamak isterim.
GENEL YAYIN YÖNETMENİ KONUK EDİTÖR
Yener COŞKUN
GENEL KOORDİNATÖR
EDİTÖR
RÖPORTAJ SORUMLUSU
YAZI İŞLERİ EDİTÖRÜ
ÜNİVERSİTELER
SORUMLUSU
FOTOĞRAF EDİTÖRÜ
M. Melih AKYURT
Birce DOBRUCALI
Sermaye piyasalarının önemini bir kez daha vurgulamak ve yatırımcıları bu konuda doğru yönlendirebilmek
bu sayıdaki başlıca hedeflerimiz arasındadır. Dergimizin bu ayki sayısında İstanbul’un finans merkezi
olmasını, yapılandırılmış finansı, kredi derecelendirme
kurumlarının işleyişini ve açığa satış işlemlerini konu
alan öğrenci yazılarını bulabilirsiniz.
Dergimizde bu ay sektörün içinden önemli kişilerle
gerçekleştirilen röportajlar da sizleri bekliyor. TSPAKB
başkanı Sn. Atilla Köksal’ın, kurumun kuruluşundan,
gelecek projelerine ve sağladığı eğitimlere yönelik öğrencilerin hazırladığı sorulara cevap verdiği
röportajı; İş Yatırım Genel Müdürü Sn. İlhami Koç’un
yine öğrencilerin sorduğu sorular doğrultusunda İş
Yatırım’ın sağladığı iş olanaklarını, sektördeki konumunu ve yeniliklerini anlattığı ayrıca Fortune Genel
Yayın Yönetmeni Sn Ali Ağaoğlu’nun gündemi meşgul
eden konulara ilişkin öğrencilerin sorularını titizlikle cevapladığı röportajlarını keyifle okuyacağınızı
düşünüyorum.
Bunlarla birlikte dergimizde sermaye piyasalarındaki
gelişmeleri ve bu süreçte Türkiye’de olanları anlatan “Sermaye Piyasalarının Kısa Geçmişi ve Yakın
Geleceği” başlıklı yazımı da bulabilirsiniz.
Sermaye piyasaları özel sayısının hazırlanması fırsatını
veren Prof. Dr. Cengiz Erol’a ve yayın sürecinde en
önemli katkının sahibi olan M. Melih Akyurt’a da
teşekkürlerimi sunmak isterim.
ERES (European Real Estate Society) Başkanı Sn. Giacomo Morri ve RICS (Royal Institution of Chartered Surveyors) Başkanı Sn. Luciano Capaldo ile röportajların
ve sektöre yönelik yazıların yer alacağı Haziran ayı özel
sayımızın taşınmaz konusuna ayrıldığını da şimdiden
duyurmak isterim.
Saygılarımla,
Yener COŞKUN
2
Halil KARLI
www.
Sabri Umut DİLEMRE
TEKNİK SORUMLU
Tezer YELKENCİ
HABER EKİBİ
Halime BAYER
Melis Gizem KONUK
Hazal ÖZGÜL
RÖPORTAJ EKİBİ
Tolga DENİZ
Gözde ÖZER
Büçke Deniz MENTEŞE
Melek GEÇER
Semih PEK
GRAFİK TASARIM
Burcu TANRIÖVER
ETKİNLİK SORUMLUSU
Celal BAŞOL
Reklam & İletişim
[email protected]
0554 886 50 55
0505 617 04 79
Yayın Türü: Yaygın, Süreli,Aylık
Sorumlu Müdür: Mehmet Melih AKYURT
Yayın Sahibi: Mehmet Melih AKYURT
Yönetim Yeri: İzmir Ekonomi Üniversitesi Sakarya
Caddesi No:156 Balçova İzmir tel: 05548865055
DANIŞMAN HOCALARIMIZ
Prof. Dr. Cengiz Erol
[email protected]
Doç. Dr. C. Coşkun Küçüközmen
[email protected]
Doç. Dr. Hasan Fehmi Baklacı
[email protected]
Yrd. Doç. Emin Akçaoğlu
[email protected]
Baskı :
Basım Tarihi :
.org
MAYIS 2012
SAYI 5
4
7
10
12
16
20
22
24
28
30
TSPAKB Başkanı Sn. Atilla Köksal
ile gerçekleştirdiğimiz röportajda
kendisi bizlerle kurumun işlevi, eğitim
seminerleri ve sektöre yönelik bilgileri
paylaştı.
Sermaye Piyasası Kurulu Başuzmanı,
MRICS ve dergimizin konuk editörü
Sn. Yener COŞKUN “Sermaye
Piyasalarının Kısa Geçmişi ve Yakın
Geleceği” hakkında değerli bilgiler
veriyor.
İş Yatırım Genel Müdürü Sn. İlhami
Koç ile gerçekleştirdiğimiz röportajda şirketin sunduğu iş imkanlarını,
yatırım fırsatlarını ve sermaye
piyasalarını masaya yatırıyoruz.
M. Melih Akyurt is focusing on structured finance in his article and he gives
us information regarding financial
crisis.
Fortune Türkiye dergisi Genel Yayın
Yönetmeni Sn. Ali Ağaoğlu ile
gündemden derlediğimiz konular
hakkındaki hoş sohbetimizde kendisi
görüşlerini bizlerle paylaşıyor.
Halil Karlı kredi derecelendirme
kuruluşlarının işleyişi, hataları ve
geleceği hakkındaki yazısı ile bu ay da
bizlerle…
Birce Dobrucalı bu ayki yazısında
İstanbul’un finans merkezi olması
konusunu ele alıyor.
Gözde Özer bu ay Avrupa’nın önemli
bir bölümünde yasaklanan açığa
satış işlemlerinin kriz dönemleri ve
İMKB’deki durumunu irdeliyor.
İzmir Ekonomi Üniversitesi 11.
kuruluş yıldönümünü adına yakışır bir
törenle kutladı.
www.
.org
5
6 Mayıs 2012
ATİLLA KÖKSAL
TSPAKB Başkanı
TSPAKB’nin geçmişinden, görev ve yetkilerinden bahsedebilirmisiniz? Hangi amaçla kuruldu,
hedeflerini ne ölçüde gerçekleştirebildi, gerçekleşen hedeflerin piyasaya etkisi nasıl oldu?
Birliği, 2001 yılında Sermaye Piyasası Kanununa
istinaden özdüzenleyici bir meslek örgütü olarak kuruldu.
Türkiye’de sermaye piyasası faaliyeti yapmak isteyen
bütün aracı kuruluşlar; diğer bir ifade ile banka, aracı
kurum ve vadeli işlemler aracılık şirketleri Birliğimize üye
olmak zorunda. Halihazırda 40 banka, 1 vadeli işlemler
aracılık şirketi ve 101 aracı kurum üyemiz bulunmaktadır.
Birliğin özdüzenleyici fonksiyonu; üyelerinin dayanışma,
özen ve disiplin içinde çalışmalarını sağlamak, haksız
rekabetiönlemekvemeslekikonulardaüyeleriniaydınlatmak
amaçlarını içeriyor. Meslek örgütü fonksiyonuyla ise Birlik,
sermaye piyasası ve aracılık faaliyetlerinin gelişmesine
katkıda bulunmayı, mesleki faaliyetleri kolaylaştırmayı
amaçlıyor. Sermaye piyasamızın büyütülüp geliştirilmesi
konusunda birçok proje ve oluşumun içinde Birliğimiz
de yer alıyor. Örneğin, Halka Arz Seferberliği, Türkiye
Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Yatırımcı Seferberliği,
İstanbul Finans Merkezi gibi diğer sermaye piyasası
ve ilgili kurumlarla ortak yürütülen projelere katkıda
www.
bulunuyoruz. Yanı sıra, piyasamızın gelişmesi amacına
yönelik olarak pek çok uluslararası oluşuma üye olarak
ülke piyasamızı bu platformlarda aktif bir şekilde temsil
ediyoruz. Ayrıca, sektör çalışanlarının gerek mesleki,
gerekse kişisel gelişimleri konusunda da çeşitli eğitimler
düzenliyoruz. Yayınladığımız Türkçe ve İngilizce yayınlar
hem yerel hem de yabancı taraflarca ilgiyle takip ediliyor.
Diğer taraftan, piyasa çalışanlarının sicil bilgilerinin takibi ve mesleki yeterliliğinin ölçülmesi konusunda organize edilen lisanslama sınavları konusunda Birliğimizin
önemli fonksiyonları bulunuyor. Başlangıçta lisanslama
sınavı SPK tarafından organize edilirken, 2010 yılında
sınavın düzenlemesinde biz de görev almaya başladık.
Bununla birlikte sınavda başarılı olan kişilere lisanslarının
dağıtımı da yine Birliğimizin görevleri arasındaydı. 2011
yılı itibariyle ise sınavın organizasyonu, lisans dağıtımı
ve sicil bilgilerinin takibi, Birliğimizin ana ortağı olduğu
Sermaye Piyasası Lisanslama, Sicil ve Eğitim Şirketine
devredildi. Kuruluşumuzdan bu yana, 11 yıllık süreç içinde
7
.org
RÖPORTAJ
TSPAKB’nin, Türkiye sermaye piyasasına eğitimden
araştırmaya, uluslararası çalışmalardan piyasanın
işleyiş mekanizmasına kadar geniş bir çerçevede
katkıları olduğu kanaatindeyim. Ama yapılacak daha
çok şey olduğuna inanıyoruz. Şu anda en öncelikli
gündem maddemiz, piyasamızı halkımıza daha iyi
tanıtarak, kendilerinin Türkiye’nin büyümesinden pay
almalarını sağlamaktır.
Finansal piyasalarda teknolojiyle birlikte hızlı bir
değişim yaşanmakta, uluslararası ve yerel piyasalar
arasındaki engel giderek azalmaktadır. Bu nedenle
finansal kurumlar arasında rekabet gücü giderek
artıyor, sizce küreselleşme bu kurumlar arasında
haksız rekabet yaratır mı?
Finans sektörü teknolojiyi en aktif kullanan sektörlerden biri. Teknoloji, mekândan bağımsız çalışabilme,
düşük maliyet, hızlı işlem ve tüm hareketlerin kayıt
altına alınabilmesi konularında finansal faaliyetlere
avantaj sağlıyor. Bir finansal piyasa işleminde parayı
yatırmaktan, işlemin sonuçlanmasına kadar bütün aşamalar teknolojiye dayalı sistemler üzerinden
yapılıyor. Bu ortamda piyasadaki her aktör düzenli
olarak teknoloji yatırımı yapmak durumunda kalıyor.
Teknolojik gelişme sayesinde, günümüzde mikro
saniyeler bazında işlemler söz konusu. Bu ortamda,
gelişmiş piyasalarda son yıllarda devreye giren alternatif işlem sistemleri hızla yaygınlaşarak, yüksek işlem
hacimlerine ulaşmış durumda.
Diğer taraftan şirketler de, dünyadaki küresel likiditeden faydalanarak, düşük maliyetli kaynak yaratmaya
çalışıyor. Sonuç olarak hem arz hem de talep tarafı
piya-salarda yoğun bir rekabete sebep oluyor. Rekabet baskısı sonucunda borsaların ve aracı kuruluşların,
satın alma ve birleşmeler yoluyla, mümkün olduğunca
çok geniş bir coğrafyada yatırımcılara ulaşmaya
çalıştıklarını görüyoruz. Haksız rekabet kavramı, iyi
niyet kurallarının ihlal edildiği, aldatıcı davranışların
söz konusu olduğu ticari faaliyetleri ifade ediyor. Uluslararası piyasalarda yaşanan küresel rekabeti, haksız rekabet olarak algılamak doğru olmaz diye düşünüyorum.
Zaten, düzenleyici otoriteler gerek haksız rekabet
ge-rekse tekelleşmeye engel olu-yor. Bunun en son
örneğini mesela NYSE Euronext ile Deutsche Börse
birleşme başvurusunda olayında gördük. Bildiğiniz
gibi birleşme tekelleşmeye sebep olacağı gerekçesiyle
ilgili Avrupa Birliği otoriteleri tarafından onaylanmadı.
8
www.
TSPAKB’nin verdiği eğitimler nelerdir?
eğitimlerin bizlere katkısı ne olacaktır?
Bu
Birliğimiz tarafından bugüne dek 1.150 eğitim düzenlendi ve bu eğitimlere yaklaşık 32.000 kişi katıldı.
Eğitimlerimizde, piyasa uzmanlarının yanı sıra alanında
uzman akademisyenler de eğitmen olarak görev alıyor.
Düzenlediğimiz eğitim programları üyelerimizin özel
ihtiyaçlarına, sermaye piyasası çalışanlarının beklentilerine, mevzuattaki güncel gelişmelere ve lisanslama
sınavlarına göre oluşturuluyor. Eğitim içeriklerinin
oluşturulmasında finans sektörü çalışanlarının güncel
gelişmeleri ve uzmanlık alanları ile ilgili literatürü takip etmelerine desteklemeyi hedefliyoruz. Bunun yanı
sıra sektör çalışanlarının hem sosyal yaşamda, hem
de çalıştığı kurumda daha verimli ve etkili olmasını
hedefleyen eğitimler de düzenliyoruz. Eğitim faaliyetlerimizi dört ana başlık altında ele alabiliriz:
- 2002 yılından itibaren lisanslama sınavlarına hazırlık
eğitimleri düzenlemekteyiz. Sermaye piyasasında
çalışmayı hedefleyen öğrencilerin bu eğitimlerimize
katılması, düzenlenen lisanslama sınavlarında başarı
şanslarını artıracaktır.
- VOB Üye Temsilcisi eğitimlerimiz, aracı kurum
çalışanları başta olmak üzere, bu alanda kariyer
hedefleyen üniversite mezunu herkesin katılımına
açıktır.
- Birliğimizce, 2003 yılından bu yana mesleki gelişim
eğitimleri de düzenlenmektedir. Genel katılıma açık
bu eğitimlerde katılımcıların mesleki bilgi ve beceri
düzeylerini artırmak, yeni ürünler ve yeni düzenlemeler
konusunda bilgi vermek amaçlanmaktadır.
- 2008 yılından itibaren, iletişim becerileri, liderlik, sunuş becerileri gibi iş verimliliği ve motivasyon
düzeyini artıracak konularda öğrencilerin de katılımına
açık olan kişisel gelişim eğitimleri düzenliyoruz. Bu
kapsamda, profesyonel iletişim ve sunuş teknikleri,
satış becerileri, İngilizce konuşma teknikleri gibi konularda eğitimler vermekteyiz.
TSPAKB’de mezun öğrencilere yönelik iş olanakları
nelerdir, staj imkânı var mı?
Halihazırda, üniversitelerin sermaye piyasası ve ilgili
bölümlerinden gelen yazılı talepleri üyelerimize ileterek, stajyer ihtiyaçlarının karşılanmasında koordinasyon görevi üstleniyoruz.
Ayrıca, Birliğimiz “TSPAKB İstanbul Finans Merkezi
.org
Özgeçmiş Bankası” adı verilen uygulama ile finans kurumlarının nitelikli çalışan taleplerinin
karşılanabilmesi ve iş arayanları organize etme, yönlendirme gibi konularda hizmet verecek yetenek
havuzunun kurulma çalışmalarını başlattı. Böylelikle
oluşturulacak elektronik platformda öğrencilerimiz de
özgeçmişlerini internet ortamında yayınlayabilecek ve
daha mezun olmadan, finans sektöründeki kurumların
insan kaynakları yöneticilerine ulaştırma imkânına sahip olacak.
%41 mevduat, %21 döviz, %20 gayrimenkul, %7
yatırım fonu, % 5 hisse senedi. İstatistiklere göre,
dünyada ve ülkemizde yatırım tercihleri farklılık
göstermektedir. Yabancılar hisse senedine eğilim
gösterirken, Türk yatırımcılar klasikleşmiş yatırım
araçlarını (altın, dolar gibi) tercih ediyor. Sizce Türk
yatırımcıların alışkanlıklarını değiştirememesinin
sebepleri nelerdir ve yatırımcıların farklı yatırım
araçlarına yönelmesi için ne gibi çalışmalar
yapıyorsunuz?
İMKB’de işlem gören şirket sayısının düşük Birliğimiz 2010 yılında ülke çapında 18 ilde 2010
kişiyle yüz yüze görüşerek yatırım araçları, borsa ve
olmasının nedenleri nelerdir?
aracı kurumlara yönelik algıyı ve yatırım potansiyeİMKB’de işlem gören şirket sayısının Türkiye’nin po- lini belirleme araştırması yaptırdı. Yaptırdığımız anket
tansiyelini yansıtmadığı hepimizin kabul ettiği bir ger- bize yatırımcının alışkanlarının değiştirilebilmesinin
çek. Türkiye’nin en büyük şirketleri diyebileceğimiz önündeki en büyük engellerden birinin düşük finansal
İSO-500 şirketlerinin bile sadece %15’i İMKB’de okuryazarlık düzeyi olduğunu gösterdi. Bu noktadan hareketle, 2011 yılında Sermaye Piyasası Kurulu
işlem görüyor.
Biliyorsunuz, Türkiye’deki şirketlerin önemli bir kısmı önderliğinde, piyasamızın diğer kurumlarıyla beraber
aile şirketi. Bu şirketler de yönetime ortak olunmasına “Yatırımcı Seferberliği” projesinde faaliyetlere başlamış
sıcak bakmıyorlar. Ayrıca, kamuyu aydınlatma ve bulunmaktayız. Yatırımcı Seferberliği ile hedeflerimiz:
raporlama yükümlülükleri konusunda da altyapılarının - Uzun yıllar süren enflasyon ortamının hala etkisi altında
yeterli olup olmadığı konusunda tereddütleri olabili- olan ve sadece kısa vadeli mevduat, altın ve döviz türü
yor. Bunların yanı sıra, şirketlerin çeşitli finansman yatırım araçlarına yatırım yapan “enflasyon nesli”nin
kaynaklarına ulaşma kolaylığı da halka açılma kararını yatırım alışkanlıklarını yeniden şekillendirmek;
- Nüfusumuzun büyük bir parçası olan genç kitleye
etkileyen bir faktör.
Ancak,şirketlerimiz artık daha fazla sermaye tasarruf alışkanlığı kazandırmak, onlara sermaye
piyasasının avantajlarını görmeye başladı. Biliyor- piyasası araçlarını tanıtmak ve uzun vadeli yatırımın
sunuz, halka açılarak sağlanan uzun vadeli özkaynak- faydaları konusunda eğitim vermek;
lar, şirketlerin daha sağlıklı büyümesine imkan tanıyor. - Bireysel yatırımcıların yatırım fonları, borsa endeks
Ayrıca, başlangıçta dezavantaj gibi görünen denetim- fonları, gayrimenkul yatırım ortaklıkları gibi kurumler de şirketleri bir anlamda doğal bir kurumsallaşma sal yatırım araçları vasıtası ile yatırım yapmalarını
sürecine sokuyor ve yönetimsel olarak da olumlu etki özendirmek.
yaratıyor. Biz, 2008’den bu yana TOBB, İMKB, SPK, Proje kapsamında, Birliğimiz SPK ve İMKB ile birlikte
KOSGEB ve TİM gibi çeşitli kuruluşlarla şirketleri hal- Türkiye genelinde üniversiteleri ziyaret ederek “Kuka açılmaya özendirmek için çalışıyoruz. Amacımız, rumlar Türkiye Sermaye Piyasası anlatıyor!” konulu
şirketlerin sermaye piyasasının, yukarıda birkaçını seminerlerde öğrencilere finansal piyasalarda çalışma
sıralayabildiğim, olanaklarını göstermek. Nitekim, imkânları ve lisanslama sınavları hakkında bilgi verison iki yılda bu çabalarımızın karşılığını da gördük, yor. Yanı sıra, Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin koordinasyonunda gerçekleştirilen etkinliklerde firmalara
borsamıza toplamda 50’den fazla şirket kazandırdık.
yönelik tanıtım çalışmalarına destek oluyoruz.
Dünya yatırımcılarının yatırım tercihleri:%33 hisse
senedi, %29 sabit getirili enstrümanlar, %19 gayri- TSPAKB hakkında:
menkul, %14 mevduat ve nakit, %5 diğer yatırımlar. Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB),
101 aracı kurum, 1 vadeli işlemler aracılık şirketi ve 40 bankanın
Eylül 2010 tarihli TSPAKB Algı ve Yatırım Potansi- üye olduğu özdüzenleyici bir meslek kuruluşudur. 11 Şubat 2001
yeli Belirleme Araştırması sonuçlarına göre; Türk tarihinde kurulan Birlik, meslek kurallarını oluşturmakta ve sekyatırımcılarının yatırım tercihleri: %47 altın,
törü denetlemektedir.
www.
.org
9
MAKALE
Yener COŞKUN
Sermaye Piyasası Kurulu Başuzmanı, MRICS
SERMAYE
PİYASALARININ
KISA GEÇMİŞİ
VE YAKIN
GELECEĞİ
Borsaların 19 uncu yüzyılda İngiltere’de ortaya çıkan
sanayi devriminde ve ABD’deki sanayileşme sürecinde
sağladığı itici güç sermaye piyasalarının büyüme ve
kalkınma süreçlerine yönelik katkılarını tarihsel düzlemde görünür kılmıştır.
Birincil sermaye piyasalarında sağlanan fonların kalıcı
ve uzun dönemli fayda sağladığını düşünsek bile, özellikle ikincil piyasa işlemlerinin doğasının kısa vadeli ve
spekülasyona açık olması dikkat çekicidir. Borsaların
bu yönü kumarhane ekonomisinin parlak bulvarı gibi
görünse de, sermaye piyasalarının geliştirilmesinin
büyüme ve kalkınma süreçlerini olumlu yönde etkilemesi mümkündür.
Ülkemizde borsanın mazisi 19. yüzyıla kadar gitmektedir. Ancak yakın dönemlerdeki gelişmelerin kaynağı
1980’lerde yaşanan Banker Krizi’dir. 1990’lı yıllarda
özellikle Anadolu’da etkinlik kazanmaya başlayan
(ve menkul kıymetlerini sermaye piyasası mevzuatına
aykırı olarak halka arz etmek yoluyla kaynak sağlayan)
holdinglerde ve 2000’li yılların başında İmar Bankası
örneklerinde ortaya çıkan ponzi finansman olgusu 1980
sonrasında ilk kez 1982 Krizi sırasında gözlenmiştir.
Ponzi finansmanın, borcu, sürdürülemez bir döngüde
borçla finanse eden, öz kaynağı zayıf finansal kurumların
finansman biçimi olarak ortaya çıktığı gözlenmektedir.
Söz konusu sarmala neden olan olguların başında; 1980
sonrası bankerlerin ve bankaların faiz verme yarışı
gelmektedir. Bankerlerin uzun vadeli yönetim stratejisinden uzak fırsatçı yaratıcılığı, yoğun rekabet güdüsü
ve gevşek resmi disiplin yapısı ile şekillenen faiz
yarışı, bankacılık sektörünün risklerinin önemli ölçüde
artmasına neden olmuştur (Coşkun, 2012: 68).
10
www.
Bu dönemde 2 banker öldürülürken, 10’u kaçtı, 5’i
gözaltına alındı, 5’i tutuklandı ve 12’sinin iflası istendi.
Bu küçük bankerler 200.000 civarında tasarruf sahibine 75 milyar TL civarında borçluydular (Aso-medya,
2001). Finansal piyasalarda yaşanan söz konusu gelişmelere tepki olarak ise 14 Ocak 1982 tarih ve 35 sayılı
Ödeme Güçlüğü İçinde Bulunan Bankerlerin İşlemleri
Hakkında KHK (Bankerler Kararnamesi) çerçevesinde
bankerlerin Sermaye Piyasası Kurulu’ndan borsa
bankerliği belgesi alma yükümlülüğü getirilmiştir
(Kurdoğlu, Tüzün ve Yüksel,2010: s. 19).
Sermaye piyasaları bağlamında krize yönelik tedbirlerin başında gelen 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu
30.07.2001 tarih ve 17416 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Ancak Ertuna (1986:
s. 131) da belirtildiği üzere, bu tarihte bankerler tasfiye olmaya başlamıştır ve en büyük kurum olan Banker Kastelli de yasadan bir yıl sonra kapanacaktır. Bu
dönemde henüz Sermaye Piyasası Kurulu’nun (SPK)
etkin olarak örgütlenemediği görülmektedir. Düzenleyici ve denetleyici açıdan sorumlu olan ve fiilen etkinlik
göstermesi beklenen Hazine Müsteşarlığı ise yeterli etkinlikle gelişmelere tepki verememiştir. Ayrıca banker
faaliyetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesine yönelik çalışmaların 1960’lardan beri gündemde olmasına
karşın (bkz. Çölaşan, 1984: s. 432), etkili bir düzenlemenin kriz sırasında bulunmadığı görülmektedir.
Bununla birlikte Boratav (2006: s. 153), 1982 Banker
Krizi’nin etkisiyle finansal serbestleşmenin ihtiyatla
sürdürüldüğünü belirtmektedir. Sonuç olarak Banker
Krizi, finansal serbestleşmenin düzenleme ve denetleme ile birlikte gitmesi gerektiğini açık biçimde ortaya
koymuştur.
Ülkemizde sermaye piyasasının sınırlı yatırım
olanakları sunması, banka dışı kurumların gelişiminin
yetersiz olması ve kamu borçlarından kaynaklanan
dışlama etkisi nedenleriyle; formel tasarruflar bankalara ve döviz cinsinden menkul kıymetlere kaymakta
ve yüksek enflasyondan korunma ve vergi avantajları
nedeniyle döviz cinsinden varlıklar, altın ve gayrimenkule yönelik informel bir tasarruf ortaya çıkarmaktadır
(Coşkun, 2011: 561). Nitekim gelişmiş ülkelerdeki sermaye piyasaları ile kıyaslandığında ülkemizdeki sermaye piyasası verilerinin oldukça mütevazı olduğu
gözlenmektedir. Aşağıdaki tabloda gelişmiş ve
gelişmekte olan ülkelerde halka açık şirket sayılarına
ilişkin veriler yer almaktadır.
.org
Yukarıdaki
veriler
ışığında
halka
açık
şirket sayısı açısından
ABD borsalarının önde
geldiği
görülmektedir.
SEC (2006: 28,29), verilerine göre 2005 yılında
ABD’nin New York, Boston, Cincinnati, Chicago,
Pacific ve Philadelphia
borsalarında işlem gören
menkul kıymet sayısı
4.223 ve bunların piyasa
değeri de, 13,4 trilyon
doları New York borsasında olmak üzere, 13,6 trilyon dolardır. Bu menkul kıymetlerin 814 adedi bono, 439
adedi imtiyazlı hisse senedi ve 2.954 adedi de adi hisse senedinden oluşmaktadır. 2005 yılı itibarı ile ABD’deki
adi hisse senetlerinin piyasa değeri yaklaşık olarak 13,6 trilyon dolardır. ABD sermaye piyasalarının bu denli
büyük olmasının altında ekonomik gelişmişlik ve sermaye piyasalarının finansal sistemdeki önemli rolünün etkisi
bulunmaktadır. Öte yandan, İMKB 2006 yılında 316 şirket sayısı ile gelişmekte olan ülke borsaları olan Tel Aviv
ve Tahran borsalarının gerisinde kalmaktadır.
Küresel finansal kriz sürecinde borsa şirketlerinin piyasa değerinde önemli bir çöküşle karşılaşılmış ve sermaye piyasalarının finansman sağlama fonksiyonunda aksamalar yaşanmıştır. Bununla birlikte gelişmiş sermaye
piyasalarına sahip olan ülkelerin kendi dinamikleri içinde söz konusu zorlukların üstesinden gelebileceğini ve
sermaye piyasalarının olağan işlevlerini yerine getirmeye devam edeceğini söylemek mümkündür.
2006 yılı verilerine göre borsaya kote şirket sayısı açısından İMKB’nin durumu potansiyelin gerisinde görünmektedir. Son yıllarda gözlenen gelişmeler ile birlikte sayıları 330’a ulaşsa da halka açık şirket sayısı açısından
İMKB’nin yeterince gelişmemiş olduğunu söylemek mümkündür. Yer kısıtı nedeniyle yapılamamakla birlikte, bu
analizi çeşitli ölçütler çerçevesinde daha kapsamlı biçimde yapılması da mümkündür.
Ülkemiz sermaye piyasalarının 1990’lı yıllarda yakaladığı ivmeyi sürdüremediği görülmektedir. Bu çarpıcı olgunun birçok yapısal nedeni bulunmaktadır. Sermaye piyasalarının gelişmesi ve hak ettiği yere gelmesi temelde
halkın finansal yatırım alışkanlıklarına uygun ve güvenilir yanıtlar üreten bir sistem tasarımı ile ilişkilidir. Bu
kapsamda gidilecek çok uzun bir yol var gibi görünmektedir.
KAYNAKÇA:
-ASOMEDYA. (2001, Mart). Türkiye’de bankacılık ve finans krizleri (s. 39-57). www.aso.org.tr/html /TUR/asobulten/asobulten2001-0304.pdf (Erişim Tarihi: 18 Ağustos 2010).
-Boratav, K. (2006), Türkiye iktisat tarihi (10. Baskı). Ankara: İmge Kitabevi.
Coşkun, Yener. (2011). Ekonomi Politik ve Düzenlemenin Gücü İstanbul’u Finans Merkezi Yapabilir Mi?. (içinde, Bilsay Kuruç’a
Armağan, Ed. Şahinkaya, Serdar ve Ertuğrul, N.İlter, Armağanlar Dizisi No:9, Yayın No: 2011/2, Kasım, Mülkiyeliler Birliği): 525576.
-Coşkun, Y. (2011). Ekonomi Politik ve Düzenlemenin Gücü İstanbul’u Finans Merkezi Yapabilir Mi?. (içinde, Bilsay Kuruç’a Armağan,
Ed. Şahinkaya, Serdar ve Ertuğrul, N.İlter, Armağanlar Dizisi No:9, Yayın No: 2011/2, Kasım, Mülkiyeliler Birliği): 525-576.
-Coşkun, Y. (2012). Repo ve Ters Repo Düzenlemeleri: Banker Krizi Sonrası Ortaya Çıkışı ve Finansal Başarısızlık Dersleri Işığında
Politika Önerileri.İşletme ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi 3 (1): 59-90.
-Çölaşan, E. (1984). Banker skandalının perde arkası: bankerler batıyor, Kastelli kaçıyor. İstanbul: Milliyet Yayınları.
-Ertuna, Ö. (1986). Finansal Kurumlar (2.Baskı). Ankara: Teori Yayınları.
-Kurdoğlu, Ç., Tüzün, G. ve Yüksel, M. (2010, Kasım). Galata’dan İstimye’ye İstanbul Menkul Kıymetler Borsası. Birinci Baskı. Tarih
Vakfı.
-SEC. (2006). Certain Broker-Dealers Deemed Not To Be Investment Advisers. Release No. 34-50979; IA-2339; File No. S7-25-99].
Internet: http://www.sec.gov/rules/final/34-50979.htm (Erişim Tarihi: 05.12.2011).
-World Federation of Exchange. (2007). Annual Report and Statistics 2006. Internet: http://www.world-exchanges.org
www.
.org
11
RÖPORTAJ
İLHAMİ KOÇ
İş Yatırım Genel Müdürü
2012’de varant ihracatında hız kazanmış durumdasınız. Bu
yılsonuna kadar aracı kuruluş varant ihracatında hedefleriniz
nelerdir? Ayrıca varant ihracatı, kurumunuz için ne gibi riskler
içermektedir?
Hisse senetlerinin büyük bir bölümünün
yabancı yatırımcıların elinde olması
ve sürekli yabancı yatırımcı türlerinin
değişmesi ne gibi riskler içerir?
Hem ihraç sayısı hem de dayanak varlık çeşitliliği açısından
yakaladığımız ivmeyi 2012 yılında da devam ettirmeyi
hedefliyoruz.
Varantları, opsiyonların öncüsü olarak görüyoruz. Bu açıdan
değerlendirildiğinde, yatırımcı eğitimine eğilerek hem varantlar
hem de varantlar aracılığı ile opsiyonlar hakkındaki farkındalığın
arttırılması amacındayız.
İhraççı açısından bakıldığında varantlar bir yükümlülüktür.
İhraççıların varant satışından sonra ortaya çıkan bu yükümlülüğün
risklerini yönetmeleri gerekiyor. İhraççılar bir varant sattıkları
zaman alan yatırımcı karşısında açık risk taşımayı tercih etmez;
aksine çoğu zaman anlık olarak satılan varantın riskini bertaraf
edecek bir işlem gerçekleştirir. Varantlarda korunma işlemlerini
gerçekleştirmekte yaşanacak aksaklıklar ihraççı kurum için risk
doğurur.
Risk açısından bir başka husus da piyasa yapıcılığı faaliyetinin
getirdiği piyasa riskidir. Ayrıca, sürekli piyasa yapıcılığı faaliyeti,
bir teknolojik alt yapının varlığını gerektirmektedir. Dolayısıyla,
piyasa riskinin yanısıra operasyonel riskler de mevcuttur.
Hisse senetleri piyasasında yabancı
yatırımcıların oranı halen %65 civarında.
Bu oran geçmişte daha yüksek seviyelere
de çıkmıştı. Bunun temel nedeni, ülkemizde
genel olarak yurtiçi tasarruf oranının düşük
olması ve bu tasarrufların da daha çok kısa
vadeli yatırım ürünlerini tercih etmesidir.
Böyle olunca, risk ve getiri beklentilerine
göre farklı ürünlerin kullanıldığı profesyonel
portföy yönetimi faaliyeti de büyümüyor. Bu
eksiklik yurtdışındaki tasarruf fazlasından
kapatılıyor.
Yatırımcı tabanının daha dengeli olabilmesi
için öncelikle, ülkemizde de başta hisse senedi
olmak üzere uzun vadeli yatırım ürünlerine
olan ilginin artmasını sağlamalıyız. Son
yıllarda bireysel emeklilik fonları sayesinde
bu alanda bazı olumlu gelişmeler oldu.
Ayrıca, yabancı yatırımcı oranının yüksek
12
www.
.org
olmasını olumsuz bir durum olarak
değerlendirmek de yanlış. Yabancı
yatırmcı olarak tanımlanan kitle,
her zaman aynı davranışı sergileyen
gruplardan oluşmuyor. Oldukça
dağınık. Bunların içinde, uzun
vadeli fonlar olduğu gibi, bölge
fonları, ülke fonları, hedge fonlar,
arbitraj fonları, pasif yönetilen
fonlar gibi farklı nitelikte fonlar
var. Yatırımların bu fonlar arasında
değişmesi uluslararası piyasalardaki
gelişmelerden
kaynaklanıyor.
Hangi fon yatırımcısına daha fazla
kazandırırsa ve hangi fon daha
fazla kaynak temin ederse o fonun
piyasadaki payı ve etkinliği artıyor.
Bu durum özel bir risk teşkil
etmiyor; aksine farklı nitelikteki
fonlara dağılmış olması aşırı fiyat
hareketlerini engelleyerek piyasanın
istikrarına yardımcı oluyor.
İş Yatırım’da Risk Yönetimi Departmanı bulunuyor, günümüzde
finansta risk yönetiminin öneminin giderek artmasının nedenleri
nelerdir?
Finans piyasalarında işlem gören
ürünler gittikçe karmaşık hale
geldikçe “risk ve getiri” ikilisinin
risk tarafını yönetmek gittikçe
önemli hale geliyor.
İş Yatırım, genişleyen müşteri
profili, artan faaliyet alanları ve
büyüyen iş hacmi nedeniyle “risk
yönetimi” alanında da gerekli
yatırımları yaparak, risk yönetimini
iş süreçlerinin bir parçası haline
getirdi. Genel kabul görmüş risk
yönetimi tekniklerini, teknolojiyi
de kullanarak ana sistemimize
uyarladık. Risk Yönetimi Müdürlüğü, bünyemizde 5,5 yıldır faaliyetlerini sürdürüyor ve doğrudan
Yönetim Kurulu’na raporlama ya-
pıyor. Bu birim, karar destek
aracı olmasının yanısıra denetim
faaliyetlerinde de rol üstleniyor.
Risk yönetimini sadece kurumun
rumun üstlendiği piyasa, kredi ve
operasyonel riskler için kullnamıyoruz; bu hizmetleri müşterilerimize
de sunuyoruz.
Kurumsal finansman gelirlerinizi
arttıracak
projelerinizi
nasıl
belirliyorsunuz?
Kurumsal finansman hizmetleri,
aracı kurumların ekonomiye kaynak
sağlama işlevini yerine getirir. Bu
kapsamda geleneksel olarak yapılan
işlemler, hisse halka arzları ve
birleşme&satınalma işlemleridir. Son
yıllarda bu geleneksel yapı değişmeye
başladı.
Halka arz tarafında, özel sektör
borçlanma aracı ihraçları hisse
arzlarını geçti. Fazilerin düşmesi ve
vergisel eşitsizliklerin kaldırılmasıyla
bu piyasa hızla büyüdü. İş Yatırım
olarak bu piyasanın büyümesi için çok
çaba harcadık. Önceleri, ihraç edecek
şirket bulmakta zorlanıyorduk. Bir
yanda. ihraççı şirket sayısını artırırken
diğer yandan talep tarafını yaratmaya
çalıştık. Son 5 yılda bu alanda
yaptığımız çabaların sonuçlarını
almaya başladık. Artık, neredeyse
her ay bir özel sektör tahvil arzı
yapıyoruz. Bundan sonra VTMK ,
VDMK , kira sertifikası gibi ürünleri
de piyasaya getirmek istiyoruz.
Hisse senedi arzlarında ise özellikle
piyasaların
gelişimine
katkı
sağlayabilecek, derinliği olabilecek
ve belli büyüklüğün üzerindeki
arzların gerçekleştirilmesi yönündeki
çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Şirket birleşme ve satınalmaları büyük
ölçüde yabancıların ülkemizdeki
şirketlere yatırım yapması şeklinde
www.
.org
gelişti. Son 5 yıllık dönemde sermaye
ve para piyasalarında yaşanan
dalganmalara rağmen Türkiye
yabancı yatırımcıların ilgi odağı
olmaya devam etti. Bu kapsamda
Şirket
Birleşme&Devralma
işlemleri hızla arttı;
ülkemizin
yabancılar açısından güvenli /getirili
liman özelliği devam etti. İş Yatırım
son 10 yılda B&D işlemlerinde 88
adet işlem tamamladı. Bu alandaki
yeni gelişme, yabancı firamaların
ülkemizde şirket satın almasının
yanısıra, Türk şirketlerinin de
yurtdışında şirketler satınalmaya
başlaması oldu. Bu alanda da
danışmanlık hizmetleri veriyoruz.
İş Yatırım’da mezun öğrencilere
yönelik iş olanakları nelerdir, staja
alımlarda neye dikkat ediliyor?
İş Yatırım ailesine katılacak yeni
mezun arkadaşlardan hangi
yetkinliklere ve donanımlara
sahip olmasını bekliyorsunuz?
Sınırlı sayıda öğrenciyi kabul
ettiğimiz bir staj programımız
var. Staj için seçim yaparken
sermaye piyasalarında kariyer
yapmak isteyen öğrencilere öncelik
veriyoruz. İş alımlarda dikkat
ettiğimiz hususların başında elbette
eğitim ilk sırada geliyor. Özellikle
finans konusunda yüksek lisans
öğrencileri tercih ediyoruz. Bunun
dışında kişilik özelliklerini dikkate
alıyoruz. Araştırmaya meraklı,
gelişime açık, dışa dönük, ikna
kabiliyeti yüksek adayların şansı
yüksek oluyor. Bu sektörde görev
almak isteyen ögrencilerin öncelikle
bu konuda lisanslama sınavlarına
girmelerini tavsiye ediyorum. Bu
sınavı almış olarak başvurmaları
kabul edilme ihtimalini oldukça
artıracaktır.
13
RÖPORTAJ
Kısa bir süre önce SPK
regülasyonuna girmiş olan foreks
piyasası faaliyet iznini almış olan
İş Yatırım, Ekim ayı itibariyle
yatırımcılara foreks işlemleri
yapma imkanı sunuyor. Foreks
işlemlerinin SPK mevzuatına
bağlanması yatırımcıları şüphesiz
memnun etti. Peki, bu durum
sermaye
piyasalarını,
aracı
kuruluşları ve aracı kuruluşların
işlem hacmini nasıl etkiledi?
Uzunca bir süre kesin bir yasal mevzuat
kapsamında bulunmayan foreks
işlemleri,
27.08.2011 tarihindeki
“Kaldıraçlı Alım Satım İşlemleri ve
Bu İşlemleri Gerçekleştirebilecek
Kurumlara İlişkin Esaslar Hakkında
Tebliğ” ile sermaye piyasası mevzuatı
kapsamına alındı. Tebliğ ile bu
işlemlere aracılık edebilecek kuruluş-
14
ların sahip olması gereken özellikler,
hizmet çeşitleri, yapılacak işlemlerin
özellikleri vb. konular belirlendi.
Bu tarihe kadar foreks için ayrı bir
mevzuat yoktu ve yatırımcılar bazı
sıkıntılara maruz kalıyorlardı.
Örneğin zarara uğrayan yatırımcılar
şikayet edecekleri bir muhatap ya da
makam bulamıyorlardı.
Yasal mevzuatın netleşmesinin
ardından yatırımcılar artık daha
güvenli bir şekilde işlemlerini gerçekleştirebiliyorlar. Bunun sonucunda
da bu piyasaların süratle geliştiğini
ve ilerlediğini görüyoruz. Bu tür
işlemler için daha önce yurtdışına
giden paralar ülkemize geri dönmeye
başladı. Kaldıraç sayesinde foreks
işlemi yapan yatırımcılar küçük
portföylerle büyük işlem hacimleri
gerçekleştire biliyorlar. Dolayısıyla
görece olarak küçük portföylü yatı-
www.
.org
rımcıların rağbet ettiği bir piyasa ;
ancak tabi ki, içerdiği risk nedeniyle
kaldıraç çok dikkatli kullanılmalı.
Foreks işlemlerinin esasen bir yatırım
olmadığı,
fiyat
hareketlerinden
fayda sağlamaya yönelik alım-satım
işlemleri olduğu unutulmamalı.
Şu sıralar, Türk kurumlarından yapılan
işlem hacmi günlük ortalama 3 milyar
Doları aşıyor. Ancak dünyadaki işlem
hacminin günlük 4 trilyon Doları aşkın
olduğu düşünülürse ve Türkiye’deki
foreks piyasasının hızla geliştiği göz
önüne alınırsa, yıl sonunda günlük
hacmin 10 milyar Doları aşacağını
tahmin etmek zor değil.
Varantlar: Elinde bulunduran kişiye, dayanak
varlığı yada göstergeyi önceden belirlenen
bir fiyattan belirli bir tarihte veya belirli bir
tarihe kadar alma yada satma hakkı veren
ve bu hakkın kaydi teslimat yada nakit uzlaşı
ile kullanıldığı menkul kıymet niteliğindeki
sermaye aracıdır.
Hedge fon: Genellikle kısa vadeli hareket eden
ve yüksek kar amacıyla piyasadan piyasaya
dolaşan fonlardır
Arbitraj fon: Fonun temel yatırım stratejisi,
piyasalardaki kısmi ya da tam arbitrajlardan
yararlanmaktır.
VDMK: İhraççıların kendi ticari işlemlerinden doğmuş alacakları veya temellük
edecekleri alacaklar karşılığında, ihraç
edebilecekleri kıymetli evraktır.
Kira Sertifikası: Özel sektör şirketlerinin, bir
“Varlık Kiralama Şirketi” (VKŞ) aracılığı ve
devret kirala devral yöntemiile, mülkiyetlerindeki veya kiralamak suretiyle
devralacakları
varlıkları
kul-lanarak
finansman sağlamalarına imkan veren bir
enstrümandır.
Kaldıraç: varlıklarımızın yüzde kaçını yabancı
kaynaklarla karşılandığını gösteren oran.
VTMK : İhraççıların, tüketici kredileri,
ticari krediler, finansal ve operasyonel
kiralama sözleşmelerinden doğan alacaklar,
ihracat işlemlerinden doğan alacaklar
ile T.C. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi
Başkanlığı’nın
gayrimenkul
satışından
kaynaklanan alacaklar karşılığında ihraç
edebilecekleri kıymetli evraktır.
MAKALE
[email protected]
M. Melih AKYURT
İzmir University of Economics,
International Trade and Finance,
Risk Management and Insurance
Certificate Program, 3rd Class
STRUCTURED
FINANCE
The structured finance concept is created by the smart
financial engineers for banks and financial institutions
who want to transfer risk of the assets in their balancesheet to other securities which are highly rated, and it
is a quite new concept for all of us. The aim for the
structured finance activities is about transforming
illiquid assets that are hard to resell in to standardized
financial assets that are liquid ( Knoop, 2008) , the
process called securitization, and creating new securities
which are seen as less risky to the customers who are
insurance companies, small banks and rich investors.
Increasing Liquidity
First of all, the
securitization process is an
essential concept, thereby
banks can transfer risks
which occur in the balance
sheet, since there is a
default risk of the loans, to
out of the its responsibility.
Also, to understand the
benefit of the securitization
we should understand that
in the balance sheet of
the banks the asset side is
called uses of funds and
the liability part is called
sources of found, that
is to say banks use their
liabilities which generally
consist of deposits for
generally giving a credit
to gain from the interest.
Moreover, long term-asset
bear responsibility of
liability part, and if long
term assets are been
16
quoted in the secondary
market, the profitability
of the bank is increased.
These long term assets are
traded in the secondary
market thus bankers
always want to make
higher profit. So, they
wanted to make long-term
asset a liquid. On the other
hand, when these are sold
in the secondary market
after securitized, these
securities are not recorded
in the balance sheet and
called off- balance sheet
items and their ability
to bear becomes an
illusion. Additionally,
as we mentioned before
the banks need to hold
an amount according
to magnitude of loss of
credits which are recorded
under the asset part, thus
these have ability not to
www.
pay back. So it is required
responsibility for the
banks and restricts the
profitability of the bank.
In this context, structured
finance may help banks to
create more liquid assets.
Securitization process
overcomes for that
problem and new
securities which are
ready to resell become
a short-term liability of
the banks, after their risk
levels reduced (credit
enhancement), with the
help of SPVs (Special
Purpose Vehicle). To sell
the securitized assets
there is need for an
organization called SPV
and the organizations
which are established
for this issue live until
the securities are just
paid pack. Nevertheless,
in 2008 the mortgage
crisis showed that there
is a misperception for the
role of SPV considering
that these have the
responsibility of default
of the new securities.
However, the truth is that
SPVs work as a trustee
who is not responsible
for making significant
decisions, does not have
any employee, does not
have a place for running
the business, never faced
with a bankruptcy are not
responsible for the default
risk of new securities
means if something going
wrong originators will
faced with (Coşkun 2010:
75).
.org
1 There had seen rapidly
increase of SPV’s before
2008 crisis, thus increase
on capital adequacy due to
affiliates which are shown as
off-balance sheet items wasn’t
anticipated on Basel capital
accord. (Coşkun 2010 : 75)
2 After 2008 crisis Basel 2
changed the situation even
there is no change on the
minimum capital requirement
of 8 percent of risk-weighted
assets (Caruana, and Narain,
2008: 45)
3 These are the mortgages that
are provided with a high credit
risk to pay back
There are three
several stages
which characterizes
the structured
finance process;
pooling of the
assets,
splitting a loan in
tranches,
and credit
enhancement.
Tranching and Process
called Securitization
As indicated, the essence of structured
finance activities is pooling of economic
assets which are loans, bonds, mortgages
etc. Moreover structured finance has
ability about the repackage of risks. By
doing this “safe” assets are created. On the
other hand, unfortunately risky collaterals
may dramatically expand in this process.
There are several tranches created after all
assets gathered in the same place, process
called polling. And, then they divided
them (the new securities) in to different
tranches considering by the different risk
levels.
The securities which are formed
from the long-term assets are called
asset backed securities (ABS). If it is
necessary to explain what an ABS is in
brief, we can describe an asset-backed
security as a security which is the value
and income payments of it are derived
from specified pool of underlying
assets and collateralized. These are
also called pass thorough securities.
And after these divided in to different
tranches by considering different risk
level, new securities are called CDOs
(Collateral Debt Obligation). There is
credit enhancement process which is an
essential while creating a CDO.
Manufacturing Highly Rated Securities
CDOs which are new instruments formed by the financial engineers
(arrangers) should be sold otherwise structured finance does not
mean anything. There should be something make them attractive
to invest on. These instruments are extremely sophisticated and
complex in nature. CDOs risk levels are essential for the both
originators and investors. To overcome the problems of inherent
risks, credit enhancement may create additional solutions to the
system.
To create a highly graded which means safe securities there
is needed to be rearrangement for the cash-flow risk of these
securities. At the same time probability of default and severity of
loss incurred in the event of default should be measured to satisfy
the guidelines set forth by the credit rating agencies. Coval et.
Al. (2008) indicate that structured finance allows originators to
accomplish this goal by means of a two-step procedure involving
pooling and trenching. Here we can briefly consider credit
enhancement through trenching procedure.
The first step, which is about the pooling means large amount
of collected credit sensitive securities gathering around, and
then they are sold with the help of SPVs. Moreover, these new
securities provide originators to sever credit risk of its liabilities
which are requirement for default risk of the asset with the help
of tranches. According to the situation if the claims that are issued
by the SPV were not prioritized and were equally shared to pay
off on the underlying portfolio, then the structure would be the
pass through securitization. Coval et. al. (2008) also underline
that at this stage, since the expected portfolio loss is equal to the
mean expected loss on the underlying securities, the portfolio’s
credit rating would be given by the average rating of the securities
in the underlying pool. The pass-through securitization claims
would inherit this rating, thus achieving no credit enhancement.
17
www.
.org
MAKALE
Graph: 2. Tranching Process
As seen in the below graph, tranches are established by their ability to
absorb losses from the underlying securities in the pool (see Graph 2).
We can describe the process of pooling and tranching, common to all
structured securities, with the help of two asset example. (Joshua et. al,
2008) Assuming that in the example there are two identical securities –
call them “bond”- and both of the securities have a probability of default
Pd. Moreover, these pay $0 provisory on default, on the other hand, pay
$1. Estimate that these securities are polled in a portfolio, and then the
portfolio’s total national value of underlying securities becomes $2. After
that two $1 tranches are issued against this fund. The first $1 loose of the
portfolio is bear by the tranche named “Junior”, since; it promise to pay $1
and interest amount related to security whether if the both bonds haven’t
faced with a debt. However “Senior” tranche face with a debt only if both
bond default.
It is clear that we need to know the probability of debt of both bonds
simultaneously to compute the expected cash flow of the new security and
either the joint probability of default or the default correlation give that
structure ability of credit enhancement. Moreover with the help of credit
enhancement process CDOs’ risk level is shown as less riskier then it is,
thus there is imperfectly correlation between the securities which CDO
consists of. So this situation makes CDOs rubbish and becomes one of the
causes of crisis.
18
www.
.org
Crisis and Structured Finance
In 2008, the structured finance
concept were showed itself as
nightmare of the financial system.
The concept absorbed people’s
assets, and savings. But there were
not only CDOs, which are structured
finance instruments, could be called
as fall guy of the panic. Actually,
the problem behind fields of the
financial system was the banks’
(orginators) projections, concept,
and approach to the structured
finance. Moreover, complexity of the
structured finance instruments didn’t
led people understand it. The critical
point in 2008 mortgage crisis was
securitization and lax regulations,
thus, securitization required banks
credit departments ability to give
subprime mortgages without any
restriction and lax regulation made
this possible.
Conclusion
Consequently, as indicated by Vettor(2011)
“Simpler systems cope better with extreme
and sudden events than highly complex ones
- they can adapt faster and are less fragile”.
Simpler systems has an advantage to prevent
chaos compared with the complex ones.
However, in the USA the situation was vice
versa. The complexity of the CDOs joined
with the uncertainty of the market and the
fragility occurred. During the global financial
crisis, one may observe that fragility is one
of the causes that almost bring on collapse of
the financial systems. We saw that one more
time in the 2008 mortgage crisis in the USA.
On the other hand, Structured Finance also is
an essential concept for the financial system,
whether it is used and understood correctly. In
my opinion ,in the near future we’re going to
face with instruments which are created by the
originators who may be accepted as new heros
of the structured finance. Moreover, we will
benefit from their advantages.
References:
-Knoop, Todd A.; (2008), MODERN FINANCIAL MACROECONOMICS (Panics, Crashes, and Crises), pp 49-53.
-COMMITTEE on the GLOBAL FINANCIAL SYSTEM; (CGFS), (2005), The Role of Ratings in Structured Finance: Issues and
Implications, BIS CGFS Papers, No: 23,
http://www. bis.org/publ/cgfs23.pdf?noframes=1, 10.01.2009
-Yener COŞKUN; (2010), “Structured Finance and Global Financial Crisis”, Finans Politik & Ekonomik Yorumlar, Volume: 47
Number: 545, pp 73-82
http://ankara.academia.edu/yenercoskun/Papers/320253/Structured_Finance_and_Global_Financial_Crisis
-Jaime CARUANA and Aditya NARIAN, Banking on More Capital, The subprime crisis has made Basel II implementation more
important—and challenging, (2008) June, Finance and Development, Volume 45, Number 2. (A quarterly magazine of the IMF)
http://www.imf.org/external/pubs/ft/fandd/2008/06/caruana.htm
-Joshua D. COVAL, Jakub JUREK , Erik STAFFORD; (2008), The Economics of Structured Finance, Working Paper 09-060
Harward Business School, pp 5-9.
http://www.hbs.edu/research/pdf/09-060.pdf
-Clodia VETTOR (2011), Traditional Ratings, Traditional Risk Management: Is it Over?
http://www.linkedin.com/groups/Traditional-Ratings-Traditional-Risk-Management-65207.S.84116862
www.
.org
19
ALİ AĞAOĞLU
Fortune Türkiye Genel
Yayın Yönetmeni
BES ile ilgili açıklanan yeni düzenlemeler hakkında neler düşünüyorsunuz? Kapsama alanının artması
hane halkını tasarrufa yöneltip cari açığın kapatılmasına bir katkı sağlayabilir mi?
Hayır, BES ile ilgili açıklanan yeni düzenlemelerin cari açığı kapatmaya yardımcı olacak kadar büyük bir fayda
sağlaması mümkün değildir. Yapılması gereken veya yapılmaya çalışılan düzenleme, bireysel emeklilikteki
vergi avantajıyla ilgilidir. Normal şartlarda ben şuandaki sistemde ne yapıyorum? Bireysel emeklilik sistemine
giriyorum, yapmış olduğum ödemelere ait makbuzları işverenime veriyorum, o da vergi matrahımdan düşüyor
ve ben vergi avantajı elde etmiş oluyorum.Yani bunu götürüp bireysel emeklilik sistemine yatırmıyorum.
Böylelikle kişisel olarak ödediğim primin net etkisi azalıyor. Şu andaki sistem bu şekilde çalışıyor. Ama
yeni dönemde o katkıyı, devletin direk vergi iadesi olarak değil de, bireysel emeklilik sistemine ek para
olarak koyması söz konusudur. Mesela böyle bir durumda tasarruf teşvik fonu vardı. Normalde 3 birim para
biriktirecekken, 5 birim para biriktiriyordum. Getirisi de 3 birim üzerinden değil, 5 birim üzerinden oluyordu. O
zaman anlamlı ve karlı bir şeydi benim için. Ben katılmıştım ve hiç de çıkmadım o sistemden. Kısacası bunun
cari açığı kapatıcı bir etkisi olmaz. Ama tabii ki tasarrufların artması, bizim cari açığımızı kendi kendimize
fonlamamız anlamına gelecek. O yüzden de fayda sağlayacaktır.
Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminlerinde pek başarılı değil. Bunun nedenleri hakkında ne
düşünüyorsunuz? Petrol fiyatındaki aşırı yükselişler tahminlerin güvenirliği azalttı mı?
Bir program ortaya koymak için tahminde bulunmak gerekir, aksi takdirde programı ortaya koyamazsınız. Belli
bir parametre setiniz olması gerekir ki, bu parametre setinden yola çıkarak, diğer parametre ve büyüklükleri
20
www.
.org
RÖPORTAJ
ortaya koyun ve nereye gideceğinizi
bilin. Yoksa tamamen “saldım çayıra
mevlam kayıra” gibi bir durum
ortaya çıkıyor. Bu durumun
olmaması lazım. Diğer taraftan
kontrol edemediğimiz parametrelerin de belirli bantlar içinde kalması
koşuluyla, alt veya üst seviyelerde
nereye gelebileceğini öngörüp,
ona göre hangi bant aralarından
yararlanacağınızı kestirme şansınız
var.Yapmanız gereken de bu aslında.
Gelelim petrol meselesine. Petrol
bizim dışımızda mı? Tabii ki bizim
dışımızda. Bunu kontrol etmek değil
de, doğru tahmin etmekte bir takım
yöntemler kullanabilirsiniz. ‘ Petrol
fiyatları tahmin etmenin dışına
çıktığı için, enflasyon rakamlarını
tutturamadım. ’demek de çok geçerli
bir mazeret değildir. Ben kendi adıma
bile her sene başında bazı tahminler
yaparım. Bunların nedenini objektif olarak analiz ederim. Merkez
Bankası da mümkün olduğu kadar
tahminlerini olması gereken yere
yaklaştırmalıdır. Objektif olması
gerekir. Bugün petrol 100 $ veya
110$ iken, ortada İran gerginliği
ya da Suriye meselesi varken,
siz bu sene için petrolün fiyatı
65$ olacak derseniz, tahmininiz
tabii ki tutmaz. O yüzden Merkez
Bankası’nın tahminlerini mümkün
olduğu kadar objektif kriterlerle
olabilecek rakama yaklaştırmasında
fayda var. Böylece istediği kadar
dışsal faktör olsun tahmin doğru
çıkar. Ama Merkez Bankası’nın
tahminini tutturamamasının tek
sebebi dışsal faktörler değildir. Faiz
politikalarında da Merkez Bankası
dönem dönem hatalar yapabiliyor.
sayede cari açığın kademeli olarak
düşürebileceğini söyledi. Sizce bu
teşvik paketi Türkiye’ye yakın
dönemde not artırımı olarak
döner mi?
Teşvik politikasının detayları henüz
daha açıklanmadı. Ancak bugün
geçmişe baktığımızda üç teşvik
paketi açıklanmış durumda. Bu teşvik
paketlerinin performanslarıyla ilgili
şimdiye kadar hiçbir çalışma yapıldığını
görmedim. İlk üçünde neyi hatalı
yaptık ki, dördüncüye ihtiyaç duyduk?
Sorusunu düzgün bir şekilde tespit
etmemiz gerekirdi ki; bundan sonraki
açıklanmış teşvik paketi işe yarasın.
Hala daha detaylarını bilmiyor olmakla
beraber, çok net olarak söyleyeceğim
bir şey de şudur; ben teşvik paketinin
cari açığa katkısıyla ilgili çok umutlu
değilim. Nedenine gelince; cari açığın
içindeki en önemli unsur ve bizdeki
cari açığın bu kadar yüksek olmasının
arkasındaki en önemli sebep bizim
enerji ithalatımız. Enerji ithalatımız
da tamamen fosil yakıtlara bağlı.
Ben bu paketin içinde bunu kendi iç
kaynaklarımızdan üretebilecek hale
getirecek bir ek teşvik göremedim.
Bunun da cari açığı kapatıcı etkisi
konusunda ne yazık ki çok umutlu
değilim. İkincisi; not artışına cari
açığı tek başına bağlamak da doğru
değil. Çünkü bizim notlarımızın
yükselmesi için sadece cari açığımızı
kapatmamız yetmiyor. Not verilirken
bunun içinde ekonomik parametreler
belirli bir bölgeyi kapsıyor; ama
bunun dışında altyapı, iş yapılabilirlik,
hukukun üstünlüğü, politik istikrar,
komşularımızla olan ilişkilerimiz gibi
faktörlerde önemli ki; biz henüz orda
bazı notları tam olarak alabilmiş değiliz.
Merkez Bankası Başkanı Erdem Bizim tek sorunumuz cari açık değil
Başçı para politikaları haricinde, yani.
teşvik paketinin ekonominin arz
yönünü de destekleyeceğini ve bu ABD’li finans spekülatörü Gewww.
.org
orge Soros Avrupa’da süren krizin
Avrupa Birliği’ni dağıtacağı
konusunda
uzun
zamandır
dillendiriyor. Amerika’danhala
karışık veriler geliyor ve
Avrupa’da İspanya endişesi hala
devam ediyor. Sizce dünya krizin
hangi aşamasında ve bu krizin
Avrupa’yı nasıl şekillendireceğini
düşünüyorsunuz?
Ben hep ikinci ayağı kısa, aksak
bir W olacak derim. W’nun birinci
V’si bitti.Şuanda eskisi kadar derin
olmayan ikinci ayağındayız. Bir
düşüş, genel bir gerileme olacak.
Orda atılmamış bazı son adımlar
atılacak ve W’nun son çıkışı
yaşanacak. Onun içinde herhalde 1
veya 1,5 senelik bir süreçten sonra
düzelmeler başlayacak. Ben George
Soros’un sözüne katılmıyorum.
Çünkü Avrupa Birliği çok kapsamlı
ayrıca olmazsa olmaz bir proje.
Yunanistan tek başına olduğu
sürece Türkiye, Çin ve Hindistan ile
rekabet edebilme şansı yok. Daha
fakirleşmeyi kabul eder, daha düşük
bir denge kurarlar, o zaman ayrı;
ama Avrupa Birliği onları bir parça
yukarıda tutuyor. O yüzden Avrupa
Birliğinin ister istemez birliği
korumak adına azami bir çaba
göstereceğini ve Euro bölgesinden
herhangi bir ülkenin çıkacağına veya
çıkartılacağını
düşünmüyorum.
Ayrıca bu W’nun ikinci ayağının
uzaması durumunda bile herhangi
bir dağılmanın olmayacağını, olursa
da kalanların ayrı, çıkanların ayrı bir
bedel ödeyeceğini düşünüyorum.
Emeği Geçenler;
Halil Karlı
Büçke Deniz Menteşe
Semih Pek
21
MAKALE
Halil KARLI
İzmir Ekonomi Üniversitesi,
Uluslararası Ticaret ve Finansman, 3.sınıf
Derecelendirme
Kuruluşlarının
İşleyişi, Hataları
[email protected]
Kredi
ve Geleceği
Büyük ve beklenmedik ekonomik çöküşler karşısında
yatırımcılara yol gösterici bir ihtiyaçtan dolayı doğan
kredi derecelendirme kuruluşları günümüz ekonomisi
için çok büyük önem teşkil etmektedirler. Kredi veren
kurumların veya kişilerin tek başına tüm şirketleri,
bankaları veya ülkeleri analiz etme gibi bir şansı ve bu
araştırmanın maliyetini kaldıracak gücü bulunmamasına
karşın kredi vereceği kurum,veya ülkeyi değerlendirmek
için detaylı bilgiye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu ihtiyaç duyulan detaylı bilgiyi yatırımcılara düzenli
olarak sağlayan kuruluşlar ise “kredi derecelendirme
kuruluşları” olarak adlandırılırlar.
Kredi derecelendirme kuruluşları değerlemelerini
yaparken kredi notu sistemini kullanırlar. Kredi notu,
kredi talep eden kurumların temerrüt riskinin önemli göstergeleri arasında yer almaktadır. Kredi veren
ve alan açısından çok büyük öneme sahiptir, çünkü
iki taraf da bu notu referans olarak kabul etmektedir.
Kredi alan şirket yada ülke durumunun iyi olduğunu
gösteren not sayesinde daha ucuz kaynak bulabilirken,
kredi veren kişi yatırımının ne kadar güvenli olduğunu
bu not sayesinde bilebilmektedir. Kredi derecelendirme
kuruluşlarının üç tanesi dünya çapında söz sahibidir. Bu
kuruluşlar: Moody’s, Standarts&Poors ve Fitch’dir. Bu
üç kuruluşun birbirinden farklı kredi notu isimleri ve
hesaplama metodları olsa da ana mantık olarak notun
derecelendirmesini en güvenilirden en risklisine doğru
sıralayıp yatırımcıya bilgi sağlamaktadırlar. Kredi derecelendirme kuruluşlarının sağladığı bilgi yatırımcı için
çok önemli bir referanstır. Şirketler ve ülkelerin kaderleri bu notlar sayesinde değişebilmektedir. Örnek vermek
gerekir ise, son olarak uluslararası kredi derecelendirme
kuruluşu S&P, Fransa’nın AAA notu düşürdüğü duyurusunda bulunması sonrasında ülkenin borçlanma mali22
www.
yetleri yükselişe geçmiştir. (http://www.euractiv.com.
tr/finansal-hizmetler/article/ab-kredi-derecelendirmekuruluslari-uzerindeki-denetimi-artiriyor-022341,
Erişim tarihi: 14.11.2011) Ayrıca Moody’s’in 13 Türk
bankasının notunu negatif izlemeye almış olması o
günkü IMKB’de değer kayıplarının yaşanmasına neden
olmuştur.
Kredi derecelendirme kuruluşları taşıdıkları öneme
rağmen bu günlerde en çok eleştirilen finansal kurumların
başında gelmektedir. Son olarak Amerika’daki eşik
altı ipotek kredileri sektöründe 2007 yılının ikinci
yarısında ortaya çıkan finansal krizle birlikte bir kez
daha finansal piyasalar açısından kredi derecelendirme
kuruluşlarının rollerini tartışmaya açmıştır. Son 15 yıl
içerisinde yaşanan krizlerde de görüldüğü üzere, söz
konusu şirketlerin önemli ölçüde eleştirildiği gözlenmektedir.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının en büyük hatasının
derecelendirme notu konusunda gerekli kararı vermede
geç kalması olduğu söylenebilir. Çünkü Asya krizinden
tutun da, WorldCom balonu, Enron olayı, eşik altı ipotek kredileri sektöründe 2007 yılının ikinci yarısında ortaya çıkan finansal kriz ve en son olarak da Avrupa’daki
borç krizinde de gördüğümüz üzere krizin ilerleyen
aşamalarında not indirimleri ortaya çıkmıştır. Halbuki, bu ülkelerin ve şirketlerin ekonomik göstergeleri
bir anda bozulmamış, zamanla kötüye gitmiştir. Kredi derecelendirme kuruluşları ise riske ve ekonomik
göstergelere göre not vermek yerine krizin etkisine
göre not verme yöntemini tercih etmişlerdir.
İkinci olarak ise, güven sorunu büyük bir öneme sahiptir. Çünkü kredi derecelendirme kuruluşları kredi alan
kurumun maliyeti açısından çok büyük bir önem teşkil
etmektedir. Kredi derecelendirme kuruluşunun, kredi
alan şirketin notunun görünümünü bile düşürdüğü
takdirde borcun miktarına göre milyonlarca dolar
ek maliyet oluşmasına neden olabilmektedir. Bu durum ise kredi derecelendirme kuruluşları açısından
çıkar çatışmalarına sebep olabilmektedir. Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in kıdemli eski başkanı
William Harrington, kredi kuruluşlarında çıkar çatışması
sorunu olduğunu iddia etmiştir. Harrington, kuruluşların
kazançlarının, bankalar ve şirketlerden gelmesinden
ötürü, kredi kuruluşlarının bu tip sorunların olduğunu
belirtmektedir. ( http://www.bloomberght.com/kuresel-piyasalar/haber/951985-rating-kuruluslari-terskoseye-yatabilir,ErişimTarihi: 23.08.2011) Ayrıca The
Economist(2007:26-34) derecelendirme kuruluşlarının
ipotek kredilerinin menkulleştirilmesi süresince men.org
kul kıymet kalitesini yeterince
iyi ölçememelerine karşın, kendi
karlılıklarını arttırma çabasıyla iyi
notlar vermesinin kriz nedenleri
arasında olduğunun altını çizmiştir.
Son olarak ise kredi derecelendirme
kuruluşları arasındaki rekabetin
göreli sınırlı olması, söz konusu 3
şirketin tüm piyasayı yargılayan
çok büyük bir güce sahip olmasını
sağlamıştır. Özellikle S&P, Moody’s
ve Fitch ihraççıların borçlarını kredi notu verme hizmeti karşılığında
kazandıkları kazançlar bakımından
piyasanın %95’ine sahiptir. (http://
online.wsj.com/article/SB10001424
05311190448090457649849388449
4956.html, Erişim Tarihi:08.10.2011)
Bu durumda şirketlerde ve kredi
veren gözünde çok büyük bir etki
yaratmaktadır. Rekabetin olmadığı
bu durumda kredi derecelendirmelerinde yapılan hatalar, yatırımcı ve
kredi veren açısından çok büyük bir
riske sebep olmaktadır. Bu konuda
kredi derecelendirme kuruluşlarının
cevabı ise, “ Bizimki sadece fikir
olup, yatırım tavsiyesi değildir.”
olmuştur ve bu sayede hesap verme
durumundan da kaçmışlardır. Kredi derecelendirme kuruluşlarının
geleceğini göz önüne aldığımızda ise
bu konuda güçlü bir tepki oluştuğunu
görmekteyiz. Özellikle Avrupa birliği üyesi ülkeler ve Asya ülkeleri
kredi derecelendirme kuruluşlarını
yeterince adil olmadığını ve ülkele-
rin kaderlerini bu 3 firmanın
eline
bırakmamak
gerektiği
savunmaktadırlar. Avrupa birliğinin
getirdiği öneriler arasında mevcut
kredi derecelendirme kuruluşlarını
bölmek ya da Avrupa ve Asya
menşeili
yeni
derecelendirme
kuruluşları oluşturmak bulunuyor.
Avrupa Komisyon’un iç pazardan sorumlu üyesi Michel Barnier şeffaflığı
artırmak için:“Düzgün iş yapan
kredi derecelendirme kuruluşlarına
ihtiyacımız var. Dünyada üç büyük
kredi derecelendirme kuruluşu
bulunuyor bu yeterli değil. Derecelendirmeye bağlı kalmamalı,
bankalar için çok fazla düzenlemeye
gidiliyor, sürekli derecelendirmeye
göre hareket ediliyor. Bu bağımlılık
en aza düşürülmeli.” diyerek bu
konuda kararlı oldukları belirtti.
(http://tr.euronews.com/2011/11/15/
ab-den-kredi-derecelendirmekuruluslarina-denetim/,Erişim Tarihi: 15.11.2011)) Bu konuda Çin
en büyük adımı atarak “Dagong”
isminde kendi kredi derecelendirme
kuruluşunu oluşturdu. Zaten yılladır
Çin mevcut kredi derecelendirme
kuruluşlarının taraflı olup, krizleri
öngörememekle suçluyordu.“Kriz
ile birlikte bakışımsız bilgi sorununu
azaltması
beklenen
muhasebeleştirme, finansal raporlama ve kredi derecelendirme
süreçlerinin sorunlu krediler ve menkul kıymetler hakkında yeterince
bilgi vermediği anlaşıldığından, söz
konusu alanlara ilişkin standartların
yakın gelecekte gözden geçirilmesinin beklendiği söylenebilir”.
(Coşkun, 2010: 24) Mevcut düzen
içinde faaliyetlerini devam ettiren
bu firmaların ise, kurumsallık ilkesi içinde daha doğru kararlar
verip, adil standartlara göre kredi notu vermeleri gerekmektedir.
Dünya Bankası’nın 2009 yılının
ekim ayında yayınladığı raporda
da belirttiği gibi, kullanılan metotlar da yeniliklere gidilmeli ve bu
kuruluşlar daha şeffaf hale getirilip,
self regülasyon yerine hükümetler
ya da uluslararası kurumlar çerçevesinde regülasyona gidilmelidir.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının
üst düzey yöneticilerinin anlaması
gereken en önemli nokta ise,
şirketlerinin gelir kaynağı kredi
notu verdikleri şirketlerden aldıkları
paralar olabilir, eğer yanlış bilgilerle
yatırımcıların gözünde önemlerini
yitirirler ise kredi notu verdikleri
şirketler yatırımcının gözünde diğer
değerli derecelendirme kuruluşlarına
gideceklerdir. Bu yüzden gelecek dönem kredi derecelendirme
kuruluşları açısından, oluşan haklı
eleştirilere yönelik oluşacak çözüm
önerileriyle daha şeffaf ve sorgulanabilir yapıya doğru gitmeli ve gelecek dönemde en başta üstlendikleri görevlerini yeniden yerine
getirmeye doğru yönelmelidirler.
KAYNAKÇA
- The World Bank(2009) Fınancial and private sector development vice precidency, 2009 october note:8, internet sitesi, www.worldbank.org
- Lannoo, Rating Agents: Scapegoat or Free-Riders, Lessons from financial Crisis: New Rules for Central Banks and Credit Rating
Agencies, İntereconomics september/october 2008, : 265-266
- A. Hill (2009) why did anyone listen to the rating agencies after enron, JOURNAL OF BUSINESS AND TECHNOLOGY LAW,
4/2: 283-294
- Tutar, Tutar,Eren(2011) “Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının rolü, güvenilirlik açısından sorgulanması ve Türkiye”,
Akademik Bakış, sayı:25
- http://tr.euronews.com/2011/11/15/ab-den-kredi-derecelendirme-kuruluslarina-denetim/, İnternet Sitesi, Erişim Tarihi: 15.11.2011- http://www.euractiv.com.tr/finansal-hizmetler/article/ab-kredi-derecelendirme-kuruluslari-uzerindeki-denetimi-artiriyor-022341,
İnternet Sitesi, 14.11.2011
- Coşkun, Y (2010), Özel Sektör Borçlanma Piyasasının Gelişmesinde Düzenlemelerin Etkisi, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 65-4
http://www.bloomberght.com/kuresel-piyasalar/haber/951985-rating-kuruluslari-ters-koseye-yatabilir, İnternet Sitesi, 23.08.2011
www.
.org
23
MAKALE
[email protected]
tercihi haline geleceğini söyleyebiliriz. Bu olumlu etkilere ek olarak finansal merkez haline gelen ülkelerde
Birce DOBRUCALI
finans sektöründe verimlilik artışı gözlenir. Yabancı fiİzmir Ekonomi Üniversitesi,
nans kuruluşlarıyla rekabet haline giren yerli kuruluşlar
Uluslararası Ticaret ve Finansman, 3.sınıf
verimliliklerini arttırıp maliyetleri düşürerek rekabet
güçlerini arttırmak isterler, bu da hem hizmet kaliteISTANBUL
sinin hem de sektör verimliliğinin artmasına yol açar.
ULUSLARASI
Finansal merkez olmanın bir diğer olumlu getirisi de
senyoraj gelirindeki artıştır. Bu görüşü destekleyen verFİNANS
iler olmadığı için, finansal merkez haline gelerek senyoraj artışının sağlanıp sağlanamayacağı biraz tartışmalıdır.
MERKEZİ
Fakat bazı çevreler finansal merkez olan bir ülkenin
kendi para cinsinden borçlanmasının kolaylaşacağını,
OLABİLİR Mİ?
böylece ülkenin para basmaktan kaynaklanan senyoraj
Küreselleşme rüzgarı ile fonların serbest dolaşımının gelirlerinin artacağını iddia etmektedir.
artması, yatırımcıların teknoloji sayesinde bilgiye
daha kolay erişim sağlaması ve böylece yatırım mali- Türkiye Bankalar Birliği Yönetim Kurulu’nun 2006
yetlerinin düşmesi “global finans merkezi” olgusunu yılında Başbakanlık’a yaptığı ziyaretin akabinde
yaratmıştır. Fonlarını istedikleri piyasaya kolayca yön- şekillenen İstanbul’un uluslararası finans merkezi
lendirebilen yatırımcılar, bulundukları ülkenin onlara olması düşüncesi, İstanbul Uluslararası Finans Merkezi
sunduğu yatırım seçenekleri ile sınırlı kalmaktan kur- (İFM) Projesi adı altında, 2007-2013 yıllarını kapsaytulup, uluslararası piyasalardaki seçeneklere de ulaşma an Dokuzuncu Kalkınma Planında yer almış, 2009imkanı elde ettiklerinden, global finans merkezi olmak, 2011 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program ve 2009
böylece farklı ülkelerden yatırımcıları cezbederek fon Yılı Programı çerçevesinde projeye ilişkin strateji
akşını kendine yönlendirmek, hemen her ülkenin tec- oluşturulmasına yönelik çalışmalar başlatılmıştır.
rübe etmek istediği bir olay halini almıştır. Son yıllarda İstanbul IFM projesi kapsamında, 2007 yılından beri
gelişmekte olan ülkelerin revaçta olması, finansal içerisinde Tokyo, Chicago, New York, Singapur, Hong
kuruluşların da yatırım yapmak için bu ülkeleri tercih Kong, Zürih ve Cenevre gibi oldukça güçlü rakiplerin
etmeye başlaması sonucu Londra, New York, Singapur de yer aldığı 75 kent arasından sıyrılıp uluslararası figibi önemli finansal merkezler ile “uluslararası finansal nans merkezi, bir diğer deyişle uluslararası fon arz ve
merkez” sıfatını almaya aday ülkeler arasında rekabet talebinin karşılaştığı kent, olabilmek için çalışmalarını
sürdürmektedir. Bu konu üzerinde yapılan ve 75
yaşanmasına sebep olmuştur.
kentin dahil edildiği çeşitli araştırmaların sonuçları
Uluslararası fon akışının yanı sıra ekonomik büyüme, derlendiğinde ortaya Londra’nın en önemli finans
merkezi olduğu, İstanbul’un ise ne yazık ki 60. sıralarda
istihdam artışı, finans sektöründe verimlilik artışı ve
senyoraj gelirindeki artış gibi olumlu etkilerden yer bulduğu gerçeği göze çarpıyor. Peki İstanbul bu
dolayı bir çok şehir global finansal merkez olmak güçlü rakiplerini eleyip, uluslararası finans merkezi
konusunda yarış halindedir. Bir şehir, “global fi- olma yarışında ipi göğüsleyebilir mi?
nansal merkez” sıfatını elde ettiğinde, yoğun fon
girişi ile karşılaşmaktadır. Bu yoğun fon girişinin “Uluslararası finans merkezi” sıfatının ülkemizin finans
ise, şirketlerin finansman kaynaklarını çeşitlendirir sistemini, ekonomik büyüklüğünü, politik ve hukukve fon kaynaklarının ucuzlamasına sebep olur. Böy- sal yapısını, istihdam düzeyini ve daha bir çok sosyolece yapacakları yatırımları daha kolay finanse et- ekonomik/politik değişkeni olumlu yönde etkileyecek
meye başlayan şirketler, ülke genelinde ekonomik olmasının yanı sıra ülkemize uluslararası platformda
büyümeyi hızlandırır. Büyüyen ekonomide istihdam saygınlık artışı sağlayacağı reddedilemez bir gerçekartışı yaşanmasının yanı sıra, iş gücü niteliği de ar- tir. Son dönemlerde yaşanan küresel kriz İstanbul’un
tar. Nitelikli iş gücünün finansal kurumların yatırım finansal merkez olmak için öne çıkmasında bir fırsat
kararlarını olumlu yönde etkilediğini de göz önünde olarak görüldüyse de, ülkemizdeki hukuksal altyapı
zayıflığının, finansal ürün ve çeşitliliğin yetersizliğinin
bulundurduğumuzda, şehrin daha fazla yatırımcının
24
www.
.org
basit ve etkin bir vergilendirme
sisteminin bulunmamasının, fiziksel
ve teknolojik altyapı zayıflığının,
düzenleyici ve denetleyici çerçevenin yeterince geniş olmamasının
“finansal merkez” olma ünvanını
elde etmeye giden yolda engel teşkil
edeceği unutulmamalıdır.
Financial Times 2010 yılı mayıs
ayında yayınladığı ve İstanbul’un
finansal merkez olmasını konu
alan özel raporunda düzenleyicilerin koordinasyon eksikliğinden
söz etmiş, konuya örnek olarak ise
Türkiye’de şirket tahvili çıkartmak
isteyen ilk bankanın başvurusunun
Sermaye Piyasası Kurulu tarafından
kabul edilip, Bankacılık Düzenleme
ve Denetleme Kurulu tarafından
reddedilişini örnek göstermiştir.
Bu tür sorunları aşmak ve hukuksal altyapının güçlendirilmesi konusunda İFM Projesi içeriğinde de
belirtilen üç öncelik bulunmaktadır.
Bunlardan ilki uyuşmazlıkların hızlı
ve etkin bir şekilde çözümlenmesine
yönelik olarak yargı sisteminde
iyileştirmelerin sağlanmasıdır.
Bu önceliği, İstanbul’da bağımsız
ve özerk yapıya sahip uluslararası
alanda rekabet edebilecek düzeyde
kurumsal bir tahkim merkezinin oluşturulması ve arabuluculuk sisteminin etkin bir şekilde
kullanılması sağlanması izlemektedir.Bir diğer öncelik ise; İFM
Projesi’nde katkısı bulunacağı
öngörülen tasarıların kanunlaşma
süreçlerinin hızlandırılması yönünde
çalışmalar yapılmasıdır. Bunların
yanı sıra finansal merkez olmaya
aday şehirlerde yerli ve yabancı
şirketler hukuken eşit tutulmalı,
hukuki düzenlemeler öngörülebilir
ve tutarlı olmalı, vergi yapısı global bazda rekabetçi olmalı, vize ve
çalışma izinleri esnek olmalıdır.
Bir kenti finansal merkez olma
mertebesine taşıyan en önemli etkenlerden biri, sunulan ürün ve
hizmetlerin çeşitliliğinin yanı sıra
sunulan koşulların cazipliğidir.
Türkiye’de finansal sektör lokomotifinin bankalar olduğu gerçeği
göz önünde bulundurulduğunda,
bankacılık sektörünün gelişmiş ülkelerdeki örneklerinden bazı açılar-
www.
.org
dan geri kalmış olması dikkat çekicidir. Özellikle gelişmekte olan ülke
ekonomileri için büyük önem taşıyan
yatırım ve kalkınma bankacılığının
yeterince gelişmemiş olması dikkat çekicidir. Yatırım imkanlarının
araştırılması ve projelendirilmesi,
yatırımcılara gerek teknik, gerekse
mali desteğin sağlanması ve menkul kıymet borsalarının gelişimini
sağlamak açısından nem teşkil eden
bu finansal kuruluşların düşük faiz,
uzun vadeli yatırımlar ve rasyonel
yapılanma gibi temel niteliklerinden
elde edilecek fayda göz önünde bulundurarak bu konularda eğilin- melidir. Bankacılık sektörünün de gerisinde kalan sigortacılık sektörü ise
gerek ürün gerekse hizmet açısından
iyileştirilmeye tabi tutulmalıdır.
Sektörde şeffaflığın arttırılması
ve rekabet üstünlüğü yurtdışı piyasalara kaymış olan finansal ürün
ve hizmetlere yönelik tedbirlerin
alınması da unutulmaması gereken
hususlardır.Bunların yanı sıra, piyasaya giriş-çıkışın kolaylaştırılması
ve yeni finansal ürünlerin sunulması
da önem teşkil etmektedir.
25
MAKALE
Etkin ve basitleştirilmiş bir vergi sistemine sahip olmak finansal merkez olma yolunda ilerleyen kentlerin
olmazsa olmazlarından biridir. Vergi öngörülebilirliği
ve rekabet gücünün arttırılması, vergi oranlarının
düşürülmesi, uzun vadeli ve geniş tabanlı vergi
sisteminin oluşturulması ilkeleri baz alınarak finansal işlemlerin ülke içinde yapılması teşvik edilmeli,
sürdürülebilir ve istikrarlı bir vergi politikası izlenmeli,
hukuki güvenlik idareye yorum yetkisi bırakmayacak
şekilde düzenlenmeli ve sektörde kayıtdışılığa dayalı
haksız rekabetin önüne geçilmesi hedeflenmelidir.
Finansal piyasaların ve kurumların hızla değiştiği
göz önünde bulundurulduğunda, finansal sistemin
düzenlenmesi ve denetlenmesine ilişkin kuralların
da benzer bir gelişime tabi tutulması gerektiği söylenebilir. Bu başlık altında; mevcut Sistemik Risk
Komitesi’nin görev ve fonksiyonları güçlendirilmeli,
uluslararası standartların oluşum süreci yakından takip
edilmeli, borsaların faaliyetlerini piyasa dinamiklerine
cevap verebilecek esneklikte gerçekleştirebilmelerini
sağlayacak
hukuki
statüye
kavuşturulmaları
ve genel kamu idaresini ilgilendiren mevzuat kapsamı dışına çıkarılmaları sağlanmalıdır.
Fiziksel
altyapının
geliştirilmesi
kapsamında
İstanbul’da yaşam kalitesi, güvenlik ve ulaşım
imkanları artırılmalı, finansal kuruluşların altyapı
ihtiyaçlarını karşılayacak fiziksel koşullar sağlanmalıdır.
Teknolojik altyapının iyileştirilmesi için ise elektronik haberleşmenin hızlı, güvenilir, kesintisiz ve
düşük maliyetli bir şekilde sunulması sağlanmalıdır.
Global finansal merkez olan şehirlerin yabancı finans kurumlarına, dolayısıyla yabancı işgücüne de
ev sahipliği yaptığı düşünüldüğünde, yabancılar için
uluslararası standartlara uygun eğitim veren okulların
bulunması, yaşam maliyetlerinin uygun olması, uygun maliyetli konutların olması ve çeşitli kültürel
faaliyet ve eğlence alanlarının bulunması gereklidir.
Mart 2012’de 11.si yayınlanan global finansal merkezler endeksine göre Ortadoğu ve Afrika merkezleri
arasında ilk 3 sırayı Dubai, Katar ve Abu Dhabi alırken
İstanbul kendine 6. sırada yer bulabilmiştir. Global
bazda ise İstanbul ancak 61. sırayı alabilmiştir. Yine aynı
raporda İstanbul’un henüz potansiyeline ulaşamadığı
ve orta vadede gelişim göstermesinin beklendiği not
edilmiştir. İyimser bir bakış açısıyla bölgesel sıralamada
bile ilk 3’e giremeyen İstanbul için uluslararası finansal merkez haline gelme yolunun hala açık olduğu
düşünülürse, önünde altyapı zayıflıklarının giderilmesi,
düzenleyici ve denetleyici çerçevenin genişletilmesi
ve vergi sisteminin basit ve etkin hale getirilmesi
gibi uzun bir yapılacaklar listesi olduğu aşikardır.
KAYNAKÇA
-Coşkun, Y., 2011, “Ekonomi Politik Ve Düzenlemenin Gücü Istanbul’u Finans Merkezi Yapabilir Mi?”, http://papers.ssrn.com/sol3/
papers.cfm?abstract_id=2008961
-Financial Times Special Report, 5 Mayıs 2010, “İstanbul as a Finance Centre”, http://www.ft.com/intl/reports/istanbul-2010
-İFM, Ekim 2009, “İstanbul Uluslar arası Finans Merkezi Stratejisi ve Eylem Planı”, http://www.ifm.gov.tr/Shared%20Documents/
IFM%20Stratejisi%20ve%20Eylem%20Plani.pdf
-Saraç, M., 2008, “Yatırım ve Kalkınma Bankacılığı”, http://web.sakarya.edu.tr/~msarac/tr/icerik/dersler/dn5/8Yatirim&KalkinmaBankalari.pdf
-The Global Financial Centres Index 11, Mart 2012, http://www.longfinance.net/Publications/GFCI%2011.pdf
-TSPAKB, Şubat 2007, “Global Finans Merkezleri ve İstanbul”, http://www.tspakb.org.tr/tr/Portals/0/57ad7180-c5e7-49f5-b282c6475cdb7ee7/AIM_Yayin_ve_Raporlar_Arastirma_Raporlari_Global_Fin_Mer.pdf
-Yılmaz, H., 2010, “İstanbul’un Uluslararası Finans Merkezleri ile Rekabet Düzeyinin Saptanmasına Yönelik Bir Çalışma”, http://
www.iudergi.com/tr/index.php/iktisatmecmua/article/viewFile/9181/8529
26
www.
.org
MAKALE
[email protected]
rinin; piyasa ve kredi risklerine neden olabildiği 20002001 Türkiye Krizi’nde açıkça görülmüştür. Özellikle
Gözde ÖZER
risklerin ve riskli satışların arttığı kriz zamanlarında
İzmir Ekonomi Üniversitesi,
açığa satış işlemlerinin yasaklandığı veya yeni düzenUluslararası Ticaret ve Finansman,
lemeler getirilerek bazı kısıtlamalara gidildiği herkes
Lojistik Yönetimi ÇAP 3.sınıf
tarafından bilinen bir geçektir. 1929 krizinde, 1997
Asya Krizi’nde ve herkesin yakından bildiği 2001
KRİZ
Türkiye Krizi’nde de açığa satışı kısıtlayan düzenleDÖNEMLERİNDE
meler getirilmiş, sınırlamalara gidilmiş ve hatta gerekli
görüldüğünde yine yasaklama yolu seçilmiştir. Öyle ki,
VE İMKB’DE
1997’de yaşanan Asya Krizi’nde, açığa satış işlemleri
yapanlar Asya mucizesinin yok edilmesine sebep olAÇIĞA SATIŞ
makla bile suçlanmışlardır (Bris, Goetzmann ve Zhu,
2007). Yakın tarihteki 2008 krizini ele aldığımızda ise
İŞLEMLERİ
ileri gelen gelişmiş ülkelerden ABD ve İngiltere’nin
yanı sıra birçok ülkede de spekülatif temellere dayandığı
Herhangi bir ürünün fiyatının daha fazla düşünülen açığa satış işlemlerinde yasaklamaya
yükselemeyeceği, yakın zamanda önemli gerilemelerin gidildiği yakından takip edilen gelişmelerden olmuştur.
gerçekleşeceği beklentisinin hâkim olduğu piyasalarda Bu süreçte iflas eden bankaların ve Bear Stearns gibi
yatırımcıların uzun yıllardan beri tercih ettiği yatırım finansal kuruluşların kısa sürede batmalarına da yine
stratejilerinden biri olan açığa satış işlemi, sahip ol- sebep olarak açığa satış işlemleri gösteriliyor.
unmayan sermaye piyasası araçlarının ödünç alınmak
sureti ile satılmasını ya da satış emrinin verilmesini Daha da yakına geldiğimizde, geçtiğimiz ağustos ayında
ifade eder. Temel olarak fiyatların aşağı yönlü hareket borç kriziyle mücadele etmekte olan Avrupa Birliği’nin
edeceği beklentisi ile gerçekleştirilen açığa satış işlemi, Fransa, İtalya, İspanya ve Belçika’da piyasalardaki belbeklenti gerçekleştiği takdirde yatırımcısına aynı ürünü li hisselerde aşırı volatiliteyi önleyebilmek adına açığa
daha ucuza satın alarak ödünç aldığı tarafa geri verme satışları yasakladığı görülmüştür. Bu süreçte, Financial
ve aradaki fiyat farkından kazanç sağlama imkânı su- Times’ın Consob’tan gelen açıklamaya dayandırarak
nar.
yaptığı “İtalya’nın düzenlediği menkul kıymetlerde,
Genellikle fiyat artışı beklentisi ile sermaye piyasası işlem gördüğü yere bakılmaksızın yerli ve yabancı
araçlarına yatırım yapan klasik borsa yatırımcılarının bütün yabancı yatırımcılar için çıplak açığa satışın
aksine açığa satan yatırımcı, borsadaki araçların değer yasaklandığı” haberi piyasalara bomba gibi düşmüştü.
kaybetmesinden kazanç sağlar. Fiyatlardaki düşüş Alınan bu kararın spekülatif haberlerin yayılması ile
beklentisi ile gerçekleştirilen açığa satış işlemleri elde edilebilecek yararları önlemek adına verildiği beek işlem hacmi yarattığından likiditenin artmasında lirtildiyse de yasağın ardından Avrupa borsalarında deönemli bir etkiye sahiptir. Bunun yanı sıra, açığa satış vam eden sert ve yüksek volatiliteli hareketler dikkat
işleminin, dengeli piyasa fiyatının oluşmasında ve bu çekmiştir. Yaşanan bu durum Avrupa’daki açığa satış
sürecin hızlandırılmasında da son derece önemli olduğu yasaklarının işe yaramadığı ve üstelik piyasanın kalitedüşünülmektedir. 1991 yılında Amerika’da “Selling sini düşürdüğü yorumlarını da beraberinde getirmiştir.
Short” isimli kitabında açığa satış konusunu detaylı 2008 krizi sürecinde olduğu gibi Avrupa’daki borç krizi
bir şekilde ele alan Joseph Walker’a göre ise açığa döneminde de uygulanan açığa satış yasağının piyasalsatışın olmaması durumunda, piyasa potansiyelinin ardaki volatiliteyi azaltmak, yaşanan düşüşleri önlemek
sadece yarısından faydalanılabilmektedir. Bu analiz, için, ekonominin temel sorunlarını gidermek adına hızlı
açığa satış işlemlerinin piyasalar için ne derece önemli ve etkin kararlar almaksızın, tek başına yeterli ve etolduğunu bir kez daha bütün çıplaklığıyla gözler önüne kin olamayacağı gerçeğini bir kez daha gözler önüne
sermektedir.
sermiştir.
Açığa satış işlemlerinin piyasaya olumlu etkilerinin IMKB’deki açığa satış işlemlerini ele aldığımızda ise
yanı sıra zarar verdiği durumlarla da karşılaşılabileceği resmi verilere göre, açığa satışların İMKB’de önemli
görüşü oldukça yaygındır. Nitekim açığa satış işlemle- bir hacim tutmadığı ve piyasa üzerindeki genel etkisi28
www.
.org
nin sınırlı kaldığı görülmektedir.
Bilindiği üzere, açığa satışların fiyat üzerinde etkili olabilmesi işlem
hacmindeki payının artması ile
doğru orantılıdır. İMKB eski başkanı
Hüseyin Erkan, geçtiğimiz ağustos
ayında Bloomberg ekranlarında
yaptığı konuşmasında, açığa satışların
toplam işlem hacminin %15’i
geçmediğine değinmiş ve bu sebeple
de fiyatlar üzerinde önemli bir etkiye
sahip olmadığını aktarmıştır. Aynı
şekilde, açığa satış ile manipülasyon
konusunu incelediklerini ve herhangi
bir yasadışı işlemde aracı kurumları da
sorumlu tutacaklarına değinerek açığa
satış konusunda yerli ve yabancı sermayeye eşit davranılacağını sözlerine
eklemiştir. Buradan da anlaşılacağı
üzere, açığa satışı yasaklamaktan
ziyade denetim ve düzenlemeleri
artırma yoluna giderek ağır para
cezaları ile caydırıcılığı ve piyasada
koruyuculuğu sağlamak esas almak-
tadır. (A, B ve C sınıflandırması
kapsamında B ve C listelerinde yer
alan hisse senetleri açığa satış işlemine
konu olamamaktadır.). Bununla
birlikte, Türkiye’nin 11 Ağustos 2011
günü Yunanistan ve Güney Kore’ye
katılarak açığa satış işlemlerine sınırlama getirmesi ve bu sınırlamanın
ardından İMKB 100 endeksinde
meydana gelen %3.4 oranındaki artış
büyük dikkat çekmiştir. Açığa satışta
%50 olan öz kaynak oranını %70’e
yükselten bu sınırlama ile gelen
%3.4 oranındaki artış, açığa satışın
yasaklanması gerektiğini düşünen
çevrelerin kendilerini daha da haklı
bulmalarına neden olmuştur. Financial Times gazetesi ise SPK’nın bu
kararının kısa vade etkili olabileceğini
savunmuş ve “Kısa vadede oynaklığı
azaltacak olsa da hisseler üzerindeki
mevcut aşağı yönlü baskı sürmesi
halinde muhtemelen daha kalıcı bir
destek sağlanamaz.” yorumunu orta-
ya koymuştur.
Son olarak, 2008 ve Avrupa borç
krizinde olduğu gibi daha çok kriz
dönemlerinde (riskli satışların
yaşandığı dönemlerde) açığa
satış işlemlerinde yasaklamalara
gidildiği ve yasaklamaların aksine denetim ve düzenlemeleri
artırma yolunun tercih edilmesinin daha etkili ve kalıcı olduğu
genel yargısına varılmıştır. Piyasa için likidite sağlamak
ve etkin fiyatın oluşmasında
önemli rol oynamak gibi olumlu
katkıları olan bu yatırım stratejisinin belli bir dönem için bile
olsa yasaklanmasındansa gerekli dönemlerde denetimin ve
kısıtlamaların arttırılması ve
caydırıcı cezaların uygulanması,
etkin
piyasa
koşullarının
oluşması açısından göz önünde
bulundurulması gereken son
derece önemli bir noktadır.
KAYNAKÇA
- Coşkun Y., 2010, “Kredili İşlemler ve Küresel Kriz Açısından İMKB’de Açığa Satış İşlemleri” http://papers.ssrn.com/sol3/papers.
cfm?abstract_id=1731928
- *http://www.imkb.gov.tr/Markets/StockMarket/TransactionsOnCredit.aspx (Mart 2012)
- http://www.borsavadisi.com/borsa/aciga-satis (Mart 2012)
- Altaş G., Ocak 2011, Sayı 102, TSPAKB Sermaye Piyasasında Gündem, Açığa Satış, Araştırma,
http://www.tspakb.org.tr/tr/Portals/0/57ad7180-c5e7-49f5-b282-c6475cdb7ee7/AIM_Yayin_ve_Raporlar_Aylik_Yayinlar_2011_
gundem_201101.pdf
- http://www.bloomberght.com/ht-yazarlar/ibrahim-haselcin/946081-aciga-satis-ocu-mu (Nisan 2012)
- http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2011/08/10/aciga-satislar-gozlem-altinda
- http://www.haberler.com/ft-turkiye-de-aciga-satisa-kisitlama-ancak-kisa-2926225-haberi/ (Nisan 2012)
- http://blogs.ft.com/beyond-brics/2011/08/11/turkey-stocks-bounce-on-short-selling-ban/#axzz1sD4j4swq (Nisan 2012)
- WALKER, Joseph A; (1991), Selling Short, Wiley Finance Edition,USA.
- BRIS, Arturo, William N. GOETZMANN and Ning ZHU; (2007),“Efficiency and the Bear: Short Sales and Markets Around the
World”, Journal of Finance 62 (3)
www.
.org
29
HABER
İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin 11. Kuruluş Yılı Töreni
Ege Bölgesi’nin ilk vakıf üniversitesi olan, İzmir Ekonomi Üniversitesi, kuruluşunun 11. Yılını 16 Nisan’da
görkemli bir törenle kutladı. Konferans Salonu’nda düzenlenen törene üniversite rektörleri, İzmir Ekonomi
Üniversitesi geçmiş dönem rektörü ve Mütevelli Heyet Onursal Üyesi Prof. Dr. Attila Sezgin, protokol,
akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Törende söz alan İzmir Ekonomi Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş, anaokul, ilköğretim
ve lise kurumlarının açılacağı müjdesini vererek, 2023 yılında dünyanın en iyi eğitimi almış gençlerini
yetiştireceklerini söyledi. Başkan Ekrem Demirtaş, 11 yılda çok yol alındığını belirterek, “Bizden sonra
İstanbul, TOBB ve Konya Ticaret Odaları üniversitelerini kurdu. Şimdi hedefimizi daha da büyütüyoruz.
İhtiyaca göre belirlediğimiz 13 yeni bölüm için YÖK’e başvurduk. Aldığımız bilgiye göre kabul görmüş. Hukuk
Fakültemize bu yıl öğrenci alacağız.. Aynı şekilde Tarımsal Teknoloji ve Gıda Bilimleri Fakültesi’ne de start
verdik. Ege için çok önemli olan Gıda İşleme Mühendisliğine öğrenci alacağız. En çok ihtiyaç olan ve yeni
Türk Ticaret Kanunu’na göre eleman yetiştirilecek olan İşletme Bölümü’nün yanı sıra Muhasebe ve Denetim
Bölümü’ne öğrenci alacağız” dedi. Başkan Demirtaş, lisans programının yanısıra gençleri kısa sürede hayata
hazırlayan, sonra eğitime devam imkânı veren mesleki eğitimin bu sene yeni hedef olduğunu belirtti.
İzmir Ekonomi Üniversitesi ve İzmir Ticaret Odası önderliğinde İzmir Bilim ve Teknoloji Parkı projesinin
hazırlanarak başvurunun yapıldığını da söyleyen Demirtaş, İzmir Bilim ve Teknoloji Parkı, üniversitemiz
öncülüğünde İzmir Ticaret Odası, İTOB OSB, İzmir Ticaret Borsası ve özel şirketler ile birlikte kurulacağı
haberini de verdi.
Konuşmalar bittikten sonra ise 2011-2012 eğitim yılı içinde uluslararası ve ulusal yarışmalarda başarı elde eden
öğrencilere plaket verildi.Daha sonra profesörlük, doçentlik ve yardımcı doçentliğe yükselen öğretim üyeleri de
cübbe giydi.Son olaraksa, 63 öğrencinin 9 ay süren hazırlık sonrasında sahneye koyduğu “Son Kahvaltı” adlı
gösteri, izleyicilerle buluştu.
Halime BAYER
İzmir Ekonomi Üniversitesi,
Uluslararası Ticaret ve Finansman, 1.sınıf
30
www.
org

Benzer belgeler