Son Sayı Kasim 2011 - Frankfurt Alevi Kültür Merkezi

Transkript

Son Sayı Kasim 2011 - Frankfurt Alevi Kültür Merkezi
KASIM 2011 / NOVEMBER 2011
AABF üyesi dernekler, iki otel görevlisi ve 33 aydın insanı
yakarak öldürme olayına suçu sabit görülerek ömür boyu
hapse mahkum olan Vahit Kaynar’ın Türkiye’ye iadesini
talep etti !
Sayfa 5
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 1
BAŞKAN
Değerli Hünkar
okuyucuları, sevgili Dostlar,
Frankfurt Alevi Kültür
Merkezi-Cemevi Hünkar
dergisinin Ekim/Kasım
baskısında sizlerle
bulușmaktan mutluyuz.
Hünkar dergimiz sadece
merkezimizde yapılan
etkinlikleri,
faaliyetleri değil, aynı
zamanda Almanya ve
Türkiye´de yașanan, bizleri
yakından ilgilendiren konulara
da yer veriyor.
3. Mahkemenin tüzüğü
kabulünden sonra Frankfurt
Alevi Kültür Merkezi
üyeleri Frankfurt
Alevi Toplumu ve Kültür
Merkezi üyesi olacaklar
4. Frankfurt Alevi Kültür
Merkezi pasif kalacak ve
üyesiz kaldığı tarihte de fesh
edilecek.
Merkezimiz hakkında son
zamanlarda önemli kararlar
aldık:
Merkez Tüzük değișikliği…
Bilindiği gibi iki derneği
beraber yürütüyoruz. Cemevi
Yaptırma Derneği binamızın
alınıșı ve onarımıyla görevini
yerine getirmiștir, ‘‘Kamu
Yararına‘‘ (Gemeinnützig)
olma özelliğini korumakla
birlikte hiçbir aktivitesi
yoktur. Bu yüzden iki
derneğin devam etmesi,
merkezde yașanan ‘‘Vakıf‘‘
tartıșmalarının giderilmesi ve
aktüel bir tüzükle yolumuza
devam edebilmek için genel
kurulumuzda șu kararlar
alınmıștır:
1. Cemevi Yaptırma
Derneğimizin ismi ‘‘Frankfurt
Alevi Toplumu ve Kültür
Merkezi‘‘
(Alevitische Gemeinde
Frankfurt und Kulturzentrum
e.V.) olarak değiștirilecek
2. Genel Kurul tarafından
onaylanan tüzük mahkemeye
sunulacak
Okullarda Alevilik
Dersleri…
Değerli Veliler, Hessen´deki
okullarda (Grundschule)
öğrenciler, isteğe bağli
Alevilik
derslerine katılabilirler. Bu
konuda bilgi almak
isteyenler Merkezimize
Telefon yada Mail yoluyla
ulașabilir. Yönetim
Kurulundaki arkadașlarımız
bu konuda sizlere yardımcı
olacaklardır. Unutmayın,
çocuklarımız
geleceğimizdir! İnancımız
ve kültürümüz geleceğe
onlar tarafından
aktarılacak.
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Göçün 50.Yılı…
31 Ekim 1961 yılından
itibaren Türkiye´den
Almanya´ya küçük umutlarla,
biraz para kazanıp
tekrar Memleketine dönmek
isteğiyle yola çıkan
insanlarımızın çoğu geri
dönememiș yada
dönmek istememiștir. Ailesini
yanına alarak buralara kök
salmıș ve Almanya´nın
daimi ama yinede ‘‘Misafir
İșçisi‘‘ olarak kalmıștır.
Bizlerin anneleri, babaları,
dedeleri, nineleri olan bu
insanları hatırlamak ve
hatırlatmak için Almanya
Alevi Birlikleri
Federasyonumuzun
05.11.2011 tarihinde,
Wuppertal șehrinde
düzenlediği ‘’50 Jahre
Einwanderung aus der
Türkei‘‘ isimli etkinliğine
hepinizi bekliyoruz.
Merkezimizden otobüs
kalkacaktır, bilgi almak ve
katılmak isteyenler bize
merkez telefonumuzdan
ulașabilirler.
Tüm üyelerimizi ve
dostlarımızı 30 Ekim 2011
tarihinde, Eschborn Cansu
Dügün Salonunda
yapacagimiz Kültür ve
Dayanıșma Etkinliğimize
davet eder, merkezimiz adına
hepinize sevgi ve saygılarımı
sunarım.
Frankfurt Alevi Kültür
Merkezi - Cemevi
Bașkanı Halil Özdemir
Seite 2
KISA KISA
AGRI „Ah bașım“
Frankfurt'ta yayımlanan ÖkoTest Dergisi baș ağrısı
haplarını test etmiș. Piyasada
değișik ürünler bulunmakta.
Bașağrısı
ve
ateșli
hastalıklarda
sadece
Paracetamol veya ASS içeren
hap tafsiye ediliyor. İltahap
kesici olarak İbuprofen veya
Naproxen içeren ilaçların en
az yan etkisi olduğu tespit
edilmiș. Habere göre “benuron”,
“Dolormin”
ve
“Neuralgin extra” “pek iyi”
olarak, buna karșı “Aspirin”
“iyi” olarak test edilmiș.
Koffein maddesini içeren
Ürünler hakkında bağımlılık
yapabileceği endișesiyle uzun
süre
kullanılmaması
tavsiyesinde bulunuluyor.
Facebook'a adres ve
telefon yazmayın!
kullanıcı
mahremiyetine
bașından beri birincil önemi
vermediği
eleștirisinde
bulunan siber
güvenlik uzmanları, adres ve
telefon
bilgilerinin
de
pazarlama amacıyla üçüncü
firmalara açılmasının ciddi
yolsuzluk suçlarına yol
açacağı uyarısında bulundu.
(Radikal Gazetesi, 1/2011)
Đlimden gidilmeyen
yolun
sonu
karanlıktır
Federal
İstatistik
Kurumunun son sayılarına
göre
Almanya'daki
çocukların üç te biri yabancı
kökenli.
Büyükșehirlerde
her ikinci çocuk Alman
kökenli değil.
2005
senesinde
toplam
yabancı kökenli çocuk sayısı
4,1 milyon iken, 2010
senesinde bu rakam 4,0
milyona gerilemiș. Yabancı
kökenli insanların orantısı
19,6% düzeyinde seyrederken,
bunların üçte ikisi 1950
yılından beri göç yoluyla
gelenler,
üçte
birinide
Almanya
doğumlular
olușturuyor. Bu sayılar bilim
ve eğitimin ne kadar önemli
olduğunu
gösteriyor.
Bu
insanların istikbali için en
büyük yatırım küçük yașta
Almancayı öğrenmek ve
öğrencilerin
okuldaki
sorunlarıyla ilgilenip onlara
engellere
rağmen
destek
vermektir. Bu görev ilk önce
anne ve babalara düșüyor.
En büyük sosyal paylașım
sitesine ilișkin mahremiyet
kaygıları yine ayyuka çıktı.
Siber güvenlik uzmanları,
kullanım
koșullarındaki
tehlikeli bir duruma dikkat
çekerek, esaplara adres ve
telefon
bilgilerinin
yazılmaması
uyarısında
bulundu. Facebook’ta bir
uygulamayı kullanmak için
ișletmeciye
erișim
izni
verirken, kim tarafından ve
nasıl
kullanılacağını bilmeden adres
bilgilerini
de
vermiș
olacaksınız.
Facebook’un
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 3
IN ALLER KÜRZE
Hochschulen engagieren
sich für Integration
Studierende mit Migrationshintergrund sind an deutschen
Hochschulen leider unterrepräsentiert
und
haben
vergleichsweise
niedrige
Studienerfolgsquoten.
Dies
gibt Anlass zur Auseinandersetzung mit der Frage: Welche
spezifischen
Ansätze
existieren an Hochschulen,
um die Bildungserfolge dieser
Gruppe zu fördern?
Der Workshop "Integration
von
Studierenden
mit
Migrationshintergrund
an
Hochschulen – Bestandsaufnahme und Vernetzung",
den das Bundesamt für
Migration und Flüchtlinge
(BAMF) in Kooperation mit
der
Stiftung
Universität
Hildesheim
veranstaltete,
beinhaltete
daher
eine
Bestandsaufnahme
der
Situation von Studierenden
mit
Migrationshintergrund
sowie der Initiativen zur
individuellen Steigerung ihrer
Bildungschancen
auf
Hochschulebene. Der Workshop bot ein Forum für
interessierte
Hochschulen,
Stiftungen u.a. zur Vorstellung
verschiedener Ansätze, zur
Diskussion von zukünftig
wichtigen Themen im Bereich
der Hochschulintegration und
zur Vernetzung zwischen den
hier engagierten Akteuren.
(Quelle: BAMF 9/2011).
Eine
Serie
Brandanschlagsserie in Frankfurt
Brandanschlägen
im
Nordwesten
Frankfurts
findet kein Ende. Es ist
bisher
Sachschaden
in
sechsstelliger
Höhe
entstanden.
Die
Ziele
befinden sich in der
Nordweststadt
und
Heddernheim. Im BuberNeumann-Weg wurde das
geparkte Auto der Marke
Volkswagen
einer
42jährigen
Frankfurterin
angezündet.
In
der
Parkebene des Nordwestzentrums ein BMW der
Dreierreihe eines 44 Jahre
alten Mannes aus Felsberg.
Im
Gerhart-HauptmannRing
410
sind
zwei
Müllcontainer angezündet
worden.
Eine
sofort
durchgeführte
Fahndung
verlief bislang ohne Erfolg.
Die Kriminalpolizei hat die
Ermittlungen
wegen
vorsätzlicher Brandstiftung
aufgenommen.
Inwieweit
die jüngsten Brände im
Zusammenhang mit der
Brandstiftungsserie in 2004
steht, wird auch Gegenstand
der Ermittlungen sein.
Höchst: Brand von
von fünf
Fahrzeugen
Stadtteil Höchst zu Bränden
an fünf Pkw.
Dabei sind drei Fahrzeuge, die
im Bereich der Seilerbahn
geparkt
standen,
durch
unbekannte(n)
Täter
angezündet
worden.
Ein
viertes Auto hat durch die
Hitzeeinwirkung
Schaden
genommen.
Festgestellt hatte das Feuer
ein
betroffener
Fahrzeugbesitzer, der sein
Auto
ebenfalls
in
der
Seilerbahn abgestellt hatte.
Nachdem er die Feuerwehr
verständigte, löschte er die
Flammen an seinem Auto mit
Hilfe einer Decke. Danach
fuhr er sein Fahrzeug aus dem
Gefahrenbereich. Ein weiterer
Pkw ist wenig später in der
Bolongarostraße angezündet
worden.
Zeugen oder Hinweisgeber,
die Angaben zu den Bränden
machen
können,
werden
gebeten sich mit der Polizei in
Verbindung zu setzen. Das 14.
Polizeirevier ist unter der
Rufnummer 069-755-11400
sowie
der
Kriminaldauerdienst unter der
Nummer 069-755-53111 zu
erreichen.
In den Abendstunden des
23. Oktober 2011 kam es
gegen 19:30 Uhr im
von
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 4
KAPAK KONU
‚Sivas katili Kaynar iade edilmelidir‘
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu'na üye dernekler, T. C. Berlin Büyükelçiliği ve
Bașkonsolosluklar önünde düzenledikleri mitinglerde Almanya'dan Polonya'ya giriș
yaptığı sırada polis kontrolü sonucu yakalanan Sivas davasının idama mahkum firarisi
Vahit Kaynar'ın Türkiye'ye iadesini talep ettiler.
Foto: Frankfurt'ta yapılan gösteride Almanya Alevi Kadınlar Birliği Genel Bașkanı Özlem Akgül
Gökdemir ile AABF Hessen Bölge Bașkanı Özgür Öz, Frankfurt Bașkonsolosluğu kapısına siyah
çelenk koydular
FRANKFURT. AABF Hessen
Bölge Temsilciliği ile Alevi
Kadınlar Birliği‘nin çağrısı
üzerine
Frankfurt
Bașkonsolosluğu
önünde
toplanan yaklașık 500 kiși,
Türkiye Cumhuriyeti Adalet
Bakanlığı'nın
biran
önce
harekete geçmesini istedi.
Avrupa'nın çeșitli ülkelerinde
yakalanan
Sivas davası
mahkumlarının
gözaltı
süreleri dolduğunda serbest
bırakılmalarını içleri acıyarak
izlediklerini kaydeden AABF
Hessen
Bölge
Bașkanı
Özgür
Öz,
"Türkiye
Cumhuriyeti adli makamları
tarafından yapılan iade
talebindeki gerekçeyi sadece
'izinsiz gösteriye katılmak'
ile sınırlandırılıyor. Yargı
sırasında suçu sabit bulunan
ve idama mahkum edilen
Vahit Kaynar ile gerekçe de
bilinçli șekilde iade talebine
yansıtılmıyor.
Türk
Hükümeti'ni
ve Adalet
Bakanlığı'nı göreve davet
ediyoruz. Adelet Bakanlığı
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
biran önce kapsamlı iade
talebinde bulunmalı ve 37
kișinin ölümünden sorumlu
Vahit Kaynar ve diğer katiller
cezalarını çekmelidir" dedi.
Gösteriye ailesiyle birlikte
katılan Ozan Emekçi de
'Sivas' șiirini okudu.
'Sesimizi yükseltelim'
Berlin'de
Büyükelçilik
önündeki protestoya AABF
Genel Bașkanı Turgut Öker,
Almanya Türk Toplumu TGD
Genel Bașkanı Kenan Kolat,
Seite 5
KAPAK KONU
Sol Parti Berlin Eyalet Meclis
milletvekili Hakan Taș, Sol
Parti Berlin Eyalet Yönetim
Kurulu üyesi Figen İzgin,
Almanya Ticaret ve Yatırım
Birliği Bașkanı Emre Kiraz, 2
Temmuz 1993’te Madımak
Oteli’nde katledilen ozan
Hasret Gültekin’in öğretmen
eși Yeter Gültekin ve sanatçı
Metin Kahraman ile çok
sayıda sivil toplum kurulușu
temsilcisi katıldı. Türkiye’nin
Berlin
Büyükelçiliğinin
önünde konușan AABF Genel
Bașkanı Turgut Öker, yakın
tarihte çok sayıda katliamın
yașandığını
hatırlatarak
devletin
bu
saldırılar
karșısında sessiz kalmasını
eleștirdi. Sivas katliamını
‘barbarlık’
olarak
değerlendiren Öker “Devlet
yașanan
katliamdan
sorumludur. Katiller teslim
edilene
kadar
sesimizi
yükseltelim”
dedi.
Sivas
katliamında yașamını yitiren
Ozan Haset Gültekin’in eși
Yeter Gültekin ise Türkçe ve
Almanca
yaptığı
konușmasında;
Avrupa’da
katillerin
serbestçe
dolașmalarını
eleștirdi.
Almanya
Türk
Toplumu
(TGD) Genel Bașkanı Kolat
ve Sol Parti milletvekili
Hakan Taș da Sivas katliamı
sorumlularının bir an önce
yakalanıp Türkiye’ye iade
edilmesini isterken, Türkiye
Adalet Bakanlığı’nın da ciddi
delillerle bu kișileri talep
etmesi gerektiğinin altını
çizdi.
'Alevi
toplumunun
kanayan yarası'
Düsseldorf
Bașkonsolosluğu'nun
önündeki
protesto
gösterisine eyaletin çeșitli
șehirlerinden
otobüslerle
gelen 500'ün üzerinde kiși
katıldı. AABF Kuzey Ren
Vestfalya (NRW) Eyaleti
Bölge Bașkanı Ersin Bilge
yaptığı basın açıklamasında,
Vahit Kaynar'ın biran önce
Türkiye'ye iade edilmesi
gerektiğini belirterek, "Vahit
Kaynar,
Avrupa'nin
göbeğinde Almanya gibi bir
ülkede nasıl oluyor da
yıllarca rahat yașayabiliyor.
40 günlük tutukluluk süreci
bitmeden Polonya'dan alıp
cezasını vermeli" dedi.
AABF
İkinci
Bașkanı
Çağlar Kanar da "Bu yara
Alevi toplumunun kanayan
yarasıdırb Biran önce bu kiși
cezasını çekmeli, kanayan
yaramız durdurulmalıdır" diye
konuștu.
‚Devlet koruyor‘ iddiası
Diğer taraftan Almanya'da
yașayan Sivas katillerinin
Türkiye eliyle korunduğu
iddia
edildi.
Almanya
Mannheim kentinde, iltica
talebinde
bulunarak
ikametgah alıp, iș yeri açan
bir katilin hakkında yakalama
kararı olmasına ve kaçak
olarak yurt dıșına çıkmasına
rağmen
Karlsruhe
Bașkonsolosluğu'na
gidip
geldiği ve belge aldığı
kaydedildi.
Eski Ceza
Kanunun 146/3. maddesinden
hükümlü olan sanığın, 2911
sayılı Toplantı ve Gösteri
Kanununa
muhalefetten
iadesinin talep edilmesi ve
ayrıca eksik evrak ve bilgi
sunulması da, katillerin devlet
tarafından
korunduğu
iddiasını doğruladığı belirtildi.
Foto: Frankfurt'ta gösteriye katılan Aleviler, Sivas
katillerinin cezalarını çekmelerini istedi
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 6
ĐNANÇ
MUHAMMED ALI´YE İNDİ KURBAN
Akıl ermez yaradanın sırrına
Muhammed Ali´ye indi bu kurban
Kurban olam kudretinin nuruna
Hasan, Hüseyin´e indi bu kurban
Post Dedesi
Kasım Erdoğan
ALEVĐLĐK’TE KURBAN TÖRENĐ, KURBANIN
YERĐ ve TANIMI
Tanrı-İnsan-Doğa sevgisine
ve
birliğine
dayanan
Alevilik’te asıl kurban,
nefsini tığlamaktır; „canım
kurban, tenim tercüman”
diyerek Mansur dârında ikrar
verip ikrarında durmaktır;
İlim ve irfanla olgunlașıp
erenler yolunda el ele, el
Hakk’a meydana gelmektir.
Alevilik’te
Tanrı’ya
yaklașmanın en güzel yolu,
sevgiden,
güzellikten,
doğruluktan, iyilikten, yani
kâmil (olgun, yetkin) insan
olmaktan geçer.
kötülüklerden,
kötü
ruhlardan, doğal affetlerden
korumak için korktukları ve
korktukları
için
de
tanrısallaștırdıkları
doğa
güçlerine,
Tanrılara
ve
Tanrıçalara
kurbanlar,
adaklar
sunarlardı.
Korunma, zarara uğramama,
sağlığına kavușma, dilek ve
isteklerinin
yerine
getirilmesi, evine bereket ve
bolluğun girmesi gibi çeșitli
vesilelerle
sunulan
kurbanlar, kanlı ve kansız
kurbanlar
olarak
ikiye
ayrılırdı.
İbranice
“korbân”
sözcüğünden,
Aramice
yoluyla
Arapçaya
geçen
“kurban”, sözcük anlamıyla
“yakın olma, yakınlașma ”
demektir. Genel anlamıyla,
Tanrı’ya mânen yaklașmak,
yakınlık
göstermek
için
sunulan ve vasıta kılınan șey;
kurban, adak.
Kanlı kurbanlar, insan,
hayvan (sığır, koyun, keçi,
deve, at, tavuk, horoz…) ve
balık
etinden;
Kansız
kurbanlar ise genellikle
tahıl ürünlerinden, ayrıca
üzüm, ceviz, zeytin, süt,
yağ, șarap gibi ürünlerden
yapılırdı.
Kurban olayı, tek Tanrılı
dinlerden önceki çok Tanrılı
dinler döneminde de vardı. Bu
olay, ta Paleolotik (Taș devri)
dönemine
dek
dayanır.
İnsanlar, kendilerini
Günümüzde de bu tür kansız
kurbanlar
halen
yapılmaktadır.
Örneğin
Anadolu’da, özellikle Alevi
toplumunda, maddi durumu
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
yerinde olmayan ailelerde
kanlı
kurbanlar
yerine
genellikle helva, Âșûre, kuru
yemiș ve kömbe gibi çeșitli
yiyecek maddeleri adak olarak
sunulur; ziyaretlere gidilir,
ölülerin
ruhuna
lokma
çıkartılır vs.
Tarihi kaynaklara göre, Tek
Tanrı incının temel ilkelerini
koyan;
Allah’ı
birleyen,
kendini Allah’a veren ve
Allah’a eș koșmayan İbrahim
Peygamber’in (Halilullah’ın,
İ.Ö. 1263), gördüğü rüya
üzerine, Tanrı’nın emriyle
Kur’ân’a göre oğlu İsmail’i,
İncil ve Tevrat’a göre İshak’ı
kurban
ederken,
Tanrı
tarafından, bunun sadece bir
sınama olduğunu ve bu
vesileyle kendisine kurban
edilmek üzere bir koç
gönderilmesiyle
birlikte,
bundan böyle insanlar kurban
edilmekten
kurtuldu.
Hıristiyanlıkta
ise,
İsa
Peygamberin,
insanları
günahlardan arındırmak ve
Tanrısal birliği güçlendirmek
için
kendisini
kurban
etmesiyle
birlikte,
kanlı
kurban olayı ortadan kalktı.
Seite 7
Bu nedenle Hıristiyanlık’ta
kurban “kudas” yani âyin
esnasında șaraba bastırılmıș
ekmek anlamına gelmektedir.
Șarap, Hz. İsa’nın kanını,
ekmek ise bedenini simgeler.
Böylece
diğer
dinlerde
insanlar kurban veya dini
merasimler yoluyla Tanrı’ya
yaklașırken, Hıristiyanlık’ta
Hz. İsa vasıtasıyla yaklașır.
Yahudilik’te kurban, bir Tanrı
buyruğudur, İslâmiyet’te ise
Peygamber Hz. Muhammed
tarafından da yapıldığı için,
yapılması
gereken
bir
vecibedir
(gerekliliktir).
Hanefi Mezhebine göre vacib,
Șafii ve Maliki mezheblerine
göre ise sünnettir.
Kameri
takvimine
göre
Zilhicce ayının 10′dan 13′üne
kadar devam eden Kurban
Bayramı’na Arapçada “İd-i
adhâ”, “id al-azhâ” veya
büyük bayram anlamında “id
al-Kebir” denir. Ramazan
(șeker) bayramına, “id al-fitr”,
ulusal bayramlara “id al-milli”
denir. Arapça “zabh, zabih,
zabiha”
veya
“nahr”
sözcükleri ise boğazlama,
kesme anlamında kullanılır.
Günümüzde yiyeceklerin așırı
derecede israf edildiği ve
hatta çöplere atıldığı gelișmiș
ülkelerde,
Alevilerin
bir
kısmı, inançları ve yașam
felsefeleri gereğince kanlı
kurbanlar (hayvan kesmek,
kan akıtmak) yerine, daha çok
kansız kurbanları (helva,
börek, çörek, Âșûre așı,
kömbe
vs.)
tercih
etmektedirler. Ayrıca bazı
kimseler kurban kesme yerine,
bu parayı fakir, hasta ve
kimsesiz
insanlara
göndermektedirler; bazıları
okul ve cemevi (kültür evi)
gibi
toplumsal
hizmet
alanlarına
destek
vermektedir; kimileri de
kurban parasıyla, doğanın
korunmasına
ve
yeșillenmesine
katkıda
bulunmak için, köyünde
veya mahallesinde ağaç
diktirmektedir. Tanrı-İnsanDoğa sevgisine dayanan
Alevi öğretisine ve hümanist
yașam felsefesine uyan en
güzel uygulama da bu olsa
gerektir.
Foto:Kansız kurban için bir
örnek, ağaç dikmek
Sonra günümüzde, özellikle
gelișmiș sanayi ülkelerinde
et yemiyenlerin
(vejetaryenlerin) sayısı
gittikçe çoğalmaktadır.
Yapılan bilimsel
araștırmalara göre insan, et
yemeden de sağlıklı ve
mutlu bir șekilde yașayabilir
ve vücut için gerekli olan
temel protein birimlerini ve
vitaminleri bitkilerden
(sebze ve meyvelerden) de
sağlayabilir. Vejetaryenlik
düșüncesi Antik Yunan
felsefesine kadar
dayanır.Sokrates, Platon,
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Pythagoras, Orpheus gibi
düșünürler, ta o dönemlerde
kanlı kurban olayına karșı
çıkarlar. Sokrates’e göre,
kurban, adak olayı, Tanrı
inancıyla bağdașmayan șekilci
bir davranıștır. İnançta asıl
amaç, öze inmektir, içe
yönelmektir; gösterișten uzak
durmaktır. Platon’a göre,
kurban ve adak olayı, ticari bir
anlayıșın ifadesidir (ben sana
veririm, sen de bana ver gibi).
Vejetaryenlikten amaç: *)
İnsanlar gibi, her türlü canlı
varlığa ve hayvanlara karșı
duyulan saygı. Ünlü düșünür
Voltaire,
bunu
șöyle
açıklamaktadır:
Hayvanlar
konușabilseydi, onları kesip
yemeye cesaret eder miydik!
*) Sağlık nedenleriyle (et
yemiyenlerin, et yiyenlere
oranla
daha
sağlıklı
olduklarına
dair
yapılan
tespitler); *)
Hayvanlara
verilen
antibiyotikler
ve
hormonlar sonucu etlerin
hastalıklı olması; *) Etli
yiyeceklerin pahalı olması
(insanın dar bir bütçeyle bile
vejeteryan olarak sağlıklı
beslenebilmesi) gibi daha
birçok
nedenler…[1]
[Kaynak: Alevi Akademesi
Yayınları, A. D. Gülçiçek]
Her yılın Muharrem ayında 12
günden az olmamak üzere, yer
yer 15 güne varan bir süre,
yas tutulur. Hazret-i Hüseyin
bașta olmak üzere, Kerbelâ
șehitlerine, Oniki İmamlar’a
olan bağlılık duyguları daha
da canlanır, belirtilen sürenin
her anı șehitleri anmakla,
onlarla
ilgili
bilgileri
yinelemekle,
kitap
ve
mersiyeler okumakla geçer.
Seite 8
ĐNANÇ
Muharrem Matemi Ve Matem Orucu
Kerbela olayı (680) meydana geleli beri, 1329 yıldır tüm Șia-i Ali kolları, özellikle
Aleviler, bitmek nedir bilmeyen, acısı dinmeyen bir yası sürdürmektedirler. Bu aynı
zamanda inanç ve ibadetin de belirleyici bir öğesi ve ilkesi haline gelmiș.
Hazret-i Hüseyin, Kerbela
șehitleri ve Oniki İmamlar’ı
anmayan Alevi ve Șii șair ve
düșünür
yok
gibidir.
Doğrudan Kerbela faciasını
konu
alan
mersiyelerin
kimileri Muharremiye diye de
adlandırılır.
Dünyada,
hakkında çeșitli dillerde en
çok mersiye (ağıt) yazılan
kiși, hiç kușkusuz ki Hz.
Hüseyin’dir. Șiir ve deyiș
edebiyatımızın
köșe
tașlarından birini olușturan
“Düvazde İmam”larda O ve
bütün İmamlar veciz bir
șekilde anıla gelmiș ve Cem
Ayını’nın
vazgeçilmez
kesitlerinden biri durumuna
gelmiștir. Cem, Kerbela’da
Ehl-i Beyt mazlumlarına
yașatılan susuzluğu, açlık ve
eziyetleri, inanç ve doğruluk
konusunda
gösterilen
kararlılığı ifade eden çeșitli
motiflerle donatılmıș, bu
nedenle
akıtılacak
olan
gözyașları ișlenecek sevabın
kaynağı
olarak
kabul
edilmiștir.
Hz. Hüseyin, askeri anlamda,
Kerbela’da yenilmiș; ancak
sergilediği tutum ve kararlılık,
Emevi baskı ve hileleri
sonucu sönmeye yüz tutan
Hak-Muhammed-Ali yolunun
șahlanıșı
bakımından
da
tarihte eșine az rastlanan bir
büyük zaferin öncüsü, önderi
ve kahramanı olmuștur. Bu
sadece Aleviler için değil,
bașka mazlumlar için de ciddi
bir
örnek
olușturmuș,
ezilenlerin cesaret ve iman
kaynağı olmuștur.
Hicri ve Miladi Takvim
Sorunu:
Muharrem
Mâtemi’nin,
Hicri
takvime
göre
hesaplanıp tutulması öteden
beri
tartıșıla
gelen
konulardan biridir. Özellikle
Miladi takvimin kullanıldığı
ülkelerde yașayan Aleviler,
sabit bir tarihin ya da olayın
geçtiği miladi tarihin, yani
her yılın 10 Ekim gününün
benimsenmesini
arzu
etmekte, Hicriye göre yılda
onbir gün önce gelen dönerli
tarihlerden vazgeçilmesini
istemektedirler.
Halihazırdaki uygulamada
sık sık karșılașılan tarih
belirleme
zorluklarından
böylece
kurtulunacağı,
durumun daha bir netlik ve
kolaylık kazanacağı görüșü
önesürülmekte. Gerçi söz
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
konusu
Miladi
tarih
konusunda bașka öneriler de
var, ancak bunlar doğru bir
hesaplamanın değil, keyfi ve
bilimsel esaslardan yoksun
oldukları
için
üzerinde
durmaya değmez. Biz burada
10 Ekim 680 tarihini temel
almakta ve değerlendirmemizi
buna
göre
yapmaktayız.
Doğrusu, miladi takvimin
getirdiği kolaylıkları yakından
bilen ve yașayan toplumlar
bakımından bu yaklașım ilk
bakıșta makul ve çekici bir
görünüme de sahip. Ne var ki
iș bu kadar basit ve rizikosuz
değil.
Kerbela olayı 10 Ekim 680
yılında meydana gelmiș. Söz
konusu görüș yanlılarına göre,
Muharrem Matemi’nin her yıl
bu tarihte bașlaması daha
doğrudur. Hz. Ali’nin Doğum
Günü ve Sultan Nevruz, Hızır
Orucu gibi Aleviler’e de ait
olan diğer günlerin, her yıl
aynı
tarihlerde
gündeme
gelmesi ve bu yüzden
herhangi
bir
güçlüğün
yașanmaması,
insanları
Muharrem Matemi’nin de
böyle sabit
bir tarihte
bașlatılması
düșüncesine
yöneltmekte.
Besbelli ki böyle düșünenler,
muharrem
Matemi’nin
dayandığı nedenleri, uyulması
gereken zorunlulukları dikkate
almıyor,
ișin
kolayına
kaçıyorlar. Anımsanacağı gibi
Muharrem baștan sona yas
temeline oturtulmuș, çeșitli
Seite 9
ĐNANÇ
zevk ve eğlenceden uzak
durmak
esas
alınmıștır.
Matem günlerinde hiç bir
nedenle kan dökülmemesine,
karınca gibi can tașıyan en
küçük
hayvanın
dahi
çiğnenmemesi,
taze
yeșilliklere dahi basılmaması,
gülme ve neșelenmeden uzak
durulması, giyim-kușam ve
temizlik konularında keyif ve
gösterișten feragat edilmesi ve
benzeri bir çok dünya
halinden
el
çekilmesi,
uyulması gereken bașlıca
kurallardır.
Oysa
Muharrem’de
oruç,
“matem”den bağımsız olarak
ne düșünülür ne de tutulur.
Çünkü yalnız “oruç” değil,
“Matem Orucu” olarak kabul
edilmiștir. Meseleyi sadece
oruca indirgemek, bilerek ya
da bilmeyerek, iși çığırından
çıkarma çabalarının hileșeriyesi olarak karșımıza
çıkar. Kimileri de Sünni
yurttașlarla adeta yarıș içine
girerek, “Bizim de orucumuz
var”
deyip
kendilerini
savunma duygusunu tatmin
etme dürtüsüyle bu tür yollara
düșerler. […]
Bu
durumda
Muharrem
Matemi; Kurban Bayramı’nın
ilk gününden bașlayarak “bir”
deyip yirmi gün saydıktan
sonra, yirminci günün gecesi
niyetlenip yirmi birinci gün
bașlatılmalıdır. Matem, yerel
bazı
farklılıklar
dikkate
alınırsa, genel olarak12 ila 15
gün kadar bir süreyi kapsar.
Bazı bölgelerde yas 12 gün
sürer ve onikinci günün öğle
vakti așure ile bozulur.
Bazıları
da
13.
güne
sarkıtırlar. Bazıları da 15 gün
tutarlar. Bir çok yerde
kadınlar, Ana Fatma için bir
gün önceden bașlamak üzere
bir günlük fazlasıyla tutarlar.
Bunlar uygulamada görülen
farklılıklar olup ișin özünü
değiștirmeyen
özellikler
olarak karșımıza çıkar.
2. Kerbelâ’ya
Gelișmeler:
Yolaçan
Kerbela
olayı,
İslam
tarihinde ciddi bir dönüm
noktasıdır ve bu faciaya
yolaçan gelișmeleri sadece
Hz. Ali ile Muaviye
arasındaki
gerginliğe
dayamak yetmez. Onun
İslam dininin ortaya çıktığı,
Muaviye’nin babası Ebu
Süfyan
ile
Peygamber
arasında geçen savașlara
kadar
geri
götürülmesi
gerekir. Her ne kadar bazı
çevreler gerçeği örtmeye
çalıșıyorlarsa
da,
Ebu
Süfyan ailesinin İslam’a
karșı savașan kuvvetlerin
bașında
bulundukları,
İslam’ın zafere ulașmasıyla
ekonomik
ve
siyasal
egemenliklerini
büyük
oranda
yitirdiklerini
görmezlikten
gelmemeli.
Ebu
Süfyan’ın
bu
savașlarda,
özellikle
Bedir’de, yakınları ve en
güçlü savașçıları öldürülür.
Bozguna uğratılırlar. Bu
savașın
iki
önemli
kahramanı Hz. Hamza ve
Hz. Ali’diler. Ebu Süfyan’ın
karısı
ve
Muaviye’nin
annesi olan Hind de babasını
ve
kardeșini
kaybeder.
Nitekim
kiraladığı
bir
zencinin Hamza’yı arkadan
vurarak öldürmesi sırasında
Hind, büyük bir hırçınlıkla
cesede saldırıp, tırnaklarıyla
cesedin göğsüne dalarak
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
söküp
çıkardığı
kalbini
yemeye bașlaması kin ve
intikam
duygularının
boyutlarını
göstermek
bakımından
önemlidir.
Tarihlerin yazdığına göre,
soyuna vasiyette bulunarak
“Bedir’in intikamını mutlaka
almalısınız” demiștir. Bundan
uzun zaman sonra meydana
gelen Kerbela faciasında,
Yazid’in, kesilip kendisine
sunulan Hz. Hüseyin’in bașına
bakarak yaptığı konușmadan
da anlașılıyor ki Ebu Süfyan
ailesi hala Bedir’in intikamını
alma,
kandavası
gütme
peșindedir.
Peygamber’in bir çok kere
açıkça belirttiği Hz. Ali’nin
vasiliği kararına uyulmadan
Ebu Bekir’in hilafeti ele
geçirmesi, tarafların tutumunu
sergileyen ilk ve dikkate değer
bir gelișme olmuștur.
Ebu
Bekir
zamanında
”Peygamber’in malı kamunun
malıdır” gerekçesiyle Hz.
Fatma’dan alınan Fedek,
halifenin bir yakınına mülk
olarak bağıșlanmıștır. Ömer
ve Osman zamanında bu gibi
meșru olmayan tasarruflar
daha da artarak sürdü.
Muhammed dininin esaslarına
ters düșen çokça ișler yapıldı,
Kur’an’ın
derlenip
toparlanmasında uygunsuz yol
ve yöntemler izlenerek, onun
varlığına ve kutsallığına gölge
düșürüldü.
Osman;
Beytülmal’ı,
Muhammed’e
düșmanlık
yapanlara
ve
O’nun
cezalandırdığı
kimselere, kendi akraba ve
yakınlarına sonuna kadar
peșkeș çektirdi. Örneğin,
kızının kocası Haris bin
Hakem’e Fidek hurmalığını
Seite 10
mülk olarak verdi ve büyük
miktarda
para bağıșında
bulundu. Peygamber’e karșı
savașıp yenildikten sonra
“mecburen” İslam’ı kabul
eden
Ebu
Süfyan’a
Beytülmal’dan
200
bin
dirhem vermekte tereddüt
etmedi. Yapılan hesaplara
göre, Osman’ın akrabalarına
Beytülmal’dan sağladığı çıkar,
126 milyon 770 bin dirheme
ulașmıștır.
Genel kanıya göre, Mekke
aristokrasisinin önderi ve
Umeyyeoğulları’nın bașı Ebu
Süfyan ailesi, bașından beri
İslam’a
direnmiș,
savașı
kaybettiğini anlayınca, taktik
değiștirerek dini kabul eder
görünmüș, bu kez kaleyi
içinden fethetmeyi planlayıp
durmuștur. Yani inanıp gönül
bağlayarak değil, onu her
vesile ile kendi yararına
kullanma amaç ve hedefini
seçmiștir. İslam’ın esaslarına
bağlı kalmak yerine, onu,
kurmayı düșlediği Roma
İmparatorluğu gibi güçlü bir
saltanatın ideolojisi haline
getirmeyi planlamıș ve bunda
bașarılı da olmuștur.
İmam Ali; Peygamber’in
vasisi olduğu halde, hakkının
yendiği duygusuna kapılıp, iși
iktidar kavgasına ve kanlı
çatıșmalara
vardırmamıș.
Kardeș
kanının
dökülmesinden
șiddetle
kaçınmıș ve “müminlerin
emiri” ve İmam olarak
kalmayı yeğlemiștir. Nitekim
Osman’ın halk tarafından linç
edilmesinden sonra, kendisine
gelip Halife olmasını rica
eden ileri gelenlere verdiği
cevap da bu yargımızı
doğrular niteliktedir:
“Bırakın beni, benden bașka
birini arayın, bulun! Çünkü
görüyorum ben, bu ișin
sonunda çok ișler var; çok
renklere boyanacak bu iș.
Öyle bir hâle gelecek ki
yürekler
dayanamayacak,
akıllar almayacak. Çevre
sislendi, delil inkâr edilir
oldu. Davetinize uyarsam,
biliyorum
neye
uğrayacağım.
Beni
bırakırsanız,
ben
de
içinizden biri gibi olurum;
kimi emir yaparsanız onu
dinlerim, ona itâat ederim;
benim size vezir olmam,
emir
olmamdan
daha
hayırlıdır sizin için.”
Çünkü İmam Ali ve
evlatları, yani Ehlibeyt,
İslam’ın bașından beri sahip
olduğu inanç ve değerlerin
korunması için ciddi ve acılı
bir gayretin temsilcisi ve
öncüsü oldular. Onlar için
İslam’a
uymak
esastı.
Yöneticilerin buna göre
davranmaları,
iși
saptırmamaları bașlıca ilke
olmalıydı. Oysa daha önce
keyfi bir dönem yașanmıș,
en çok da Osman’ın yapıp
ettikleri, bir çok șeyin
bozulmasına yolaçmıș, din
bir
bașka
mecraya
sokulmaya
çalıșılmıștı.
İmam Ali, tüm karșı
çıkıșlarına rağmen, halk
tarafından halife yapılıp
ișbașına geldiğinin hemen
ikinci günü verdiği hutbede
Osman’ın yaptıklarını ve
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
kendisinin
yapacağı
düzeltmeleri șöyle dile getirir:
”Osman’ın șuna-buna verdiği
arazinin, șuna-buna verdiği
malların hepsi de Allah
malıdır; âmmenin hakkıdır;
hepsi bâtıldır ve hepsi Beytü-l
Mal’e
alınacaktır.
Hatta
evlendiği kadınlarla, parasiyle
aldığı cariyeleri bile bulursam,
onları bile ona ait saymam.
Çünkü
adâlette
genișlik
vardır; adâletle hükmetmekte
âciz
olan
kiși,
cebirle
hükmederse, daha da âciz bir
hâle düșer.”
Çarçur edilmiș olan para ve
malların büyük bir bölümünü
Beytülmal’e alan İmam Ali,
bu
kurumda
ciddi
bir
düzenleme yaparak, kendisi
dahil herkese sadece üçer
dinar verilmesini kararlaștırdı.
Geçmiște büyük maaș ve
ikramlarla
ödüllendirilmiș
bulunanlar bu durumdan
büyük rahatsızlık duyarak
İmam’ın karșısına geçtiler.
Peygamber’in
Veda
Haccı’ndan dönerken Gadiru
Humm’da yaptığı konușmaya,
vasiyetnamesini
yazdırmak
istemesindeki
duyarlığına
bakılırsa,
O’nun
da
kendisinden sonra olacaklar
konusunda ciddi endișeler
tașıdığı
söylenebilir.
Bu
konușmasında İmam Ali’yi
yerine vasi tayin ettiğini
bildirmesi,
ümmetinden
Kur’an’a ve Ehlibeyt’e saygılı
davranmalarını
istemesinin
sadece bir rastlantı eseri
olmadığı anlașılıyor.
Seite 11
ĐNANÇ
Mâide Sûresi, 5. Âyeti’nin
gereği, yani Allah´ın emri
olarak sözkonusu hutbenin
irad edilmiș olması bile, İmam
Ali’nin
halife
olmasına,
haksızlıklarla
karșılașmamasına
yetmedi.
Bir yolunu bulup Ebu Bekir’i,
ardından
da
Ömer
ve
Osman’ın halife yapmaları,
sıra Ali’ye geldiğinde ise Șam
Valisi Muaviye’nin, Osman’ın
ölümünü
bahane
ederek
ayaklanması, boșuna değildi.
Çünkü
İmam
Ali
ve
evlatlarının sahip oldukları
İslam
anlayıșı
ile
Muaviye’ninki arasında büyük
fark vardı. Ehlibeyt, koșullar
ne olursa olsun inancı önde
tutuyor,
sadakatte
kusur
etmiyor, inancın saptırılması
girișimlerine seyirci kalmak
istemiyordu.
“Boylarınıza
dönünce emin olduğunuz,
inandığınız kișilere sözlerimi
duyurun, onları çağırın; çünkü
ben bu gerçeğin sörnüp
yıpranmasından,
yitip
gitmesinden korkuyorum; ama
Allah, kâfirler hoșlanmasa da
nurunu parlatır” talimatının
verilmesi, durumun nasıl bir
noktada bulunduğunu ortaya
koyuyordu.
Osman zamanında temelleri
atılan, Muavi’ye döneminde
sistemli bir biçimde yürütülen,
Ali’nin İslam anlayıșı ile
bağdașmayan
bir
diğer
politika da, Araplar’ın “asıl
Müslüman”, Arap olmayan
diğer halkların da “mevali
(yani alınıp satılmayan köle)”
olarak
sınıflandırılmasıydı.
Bununla birlikte, İslam öncesi
Arap
gelenek
ve
göreneklerinin giderek İslam
dininin yerine konulması,
“Șeriat” etiketi altında ve daha
çok da Arap milliyetçiliğini
empoze eden yaklașımın her
geçen
gün
ağırlık
kazanmaya bașlaması da Ali
ve evlatları tarafından kabul
edilir șey değildi.
Muaviye’ninse
hesabı
kendisine,
Emevi
saltanatının
ihyasına
dönüktü. İslam’ın esasları,
kural ve normları, onun
önüne koyduğu hedefe
ulașmasına yaradığı sürece
değerli, değilse yerine bașka
șeyler koymakta sakınca
yoktu. Emeviler, dünyanın
dört
bir
tarafından
Beytülmal’e akan büyük
servete tek bașına konmayı
hedeflemiș, İslam’ın birçok
ilkesini
kendi
çıkarları
yönünde evriltmiș, buna
karșı çıkan Ehlibeyt`i ise
çıkarlarının
önünde
en
büyük
engel
olarak
görmüștür.
Muaviye, Hz. Ali’nin halife
seçilmiș olmasını hazm
edemedi, karșı çıkmak için
Osman’ın
öldürülmesini
bahane edip Ali’yi bu olayın
sorumlusu olarak gösterdi.
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Oysa Ali ve çocukları
Osman’ı kurtarmak için çok
çaba göstermișlerdi. Ali ile
Muaviye arasında bașgösteren
Sıffın Savașı’nda Muaviye
kuvvetleri
yenilmek
üzereyken, ortaya atılan hileli
bir öneri sonucu (Hakem
olayı),
zaman
Muaviye
yararına ișlemeye bașladı.
Ali’nin bir rivayete göre
Küfe’nin dar sokaklarından
birinde
kıstırılıp
ağır
yaralanması, bir diğer rivayete
göre ise Küfe mescidinin
önünde bir Harici tarafından
19 ramazan 661’de zehirli
kılıç darbesiyle yaralanıp üç
gün sonra șahadete ermesi,
Muaviye’nin önünü açtı.
Kerbela Faciası:
İmam
Hasan’ın
șehit
edilmesinden
sonra,
Ümeyyeoğulları’nın çekindiği
tek kiși İmam Hüseyin’di.
Muaviye daha ölmeden önce,
bunun önemini oğlu Yezit’e
anlatmıștı.
Hüseyin,
Muaviye’ye ne biat etmiș ne
de yüz vermiști. Muaviye,
daha ölmeden, oğluna yeteri
kadar
destek
bulabilmek
amacıyla İmam Hüseyin’e bir
mektup yazmıș, fakat sert bir
cevapla karșılașmıștı. Hüseyin
cevabi mektubunda șöyle
diyordu:
“Halka
senin
hükmetmenden daha büyük
bir fitne bilmiyorum”.
Bununla birlikte, Muaviye’nin
yaptığı kötülükleri bir bir
sayıp dökerek, Yezit gibi
“ahlaksız bir adamı” halife
diye dayatmasını kınıyordu.
İmam Hüseyin bir inanç
önderi olarak dünya malına,
saltanata değil, sahip olduğu
Seite 12
ĐNANÇ
inanca ve onun pürüzsüz
olarak varlığını korumasına
önem veriyordu.
Muaviye, 680’de öldü ve
Yezit halife oldu. Emevi
saltanatının tam da bu esnada
sahib olduğu debdebeyi, a.
Gölpınarlı șu sözlerle ifade
ediyor:
“... Müslümanlıkta saltanat
sarayıyla-debdebesiyle,
vezirleriyle-nedimeleriyle,
ordusuyla-kumandanlarıyla,
zındanlarıyla-celladıyla,
ihsanıyla-inamıyla, zulmüylekahrıyla
ve
saltanat
hanedanıyla-keyfi idaresiyle,
hazinesiyle ve yoksul, sürünen
halkıyla kurulmuștu. Kisralar,
Arap Kisrası’nın makamını
bir bir alacaklardı; Roma
İmparatorluğu, ayrı bir dille,
hükümlerine baș eğilmeyen
bir
dinle,
fakat
İslam
kisvesine bürünerek tarih
alanına
çıkmıștı
artık.
Kendisine böyle bir saltanatı
devreden babası ölürken bile
bașucunda
bulunmak
lüzumunu
duymayan,
avlanmakla gönül eğleyen
Yezid, gününü-gecesini çalgıçağanak dinlemekle, köçekçengi
oynatmakla,
içip
kendinden
geçmekle
sürdürmeyi adet edinmiș bir
kișiydi...” Yezit ilk iș olarak
Medine Valisi Velid’e bir
mektup göndererek, derhal
Hüseyin’i çağırıp Yezit’e
biatını
almasını,
değilse
kellesini
emretti.
Ancak
Hüseyin buna boyun eğmedi
ve kellesini almaya da cesaret
edemediler.
Mervan
«Hüseyin’i bırakma, hapset;
giderse bir daha ele geçmez;
ya biat etsin, ya boynunu
vurdur» sözleriyle Velid’e
çıkıșınca,
Yezid
ve
yandașlarının niyetleri iyice
açığa çıkmıș oldu. Hz.
Hüseyin
taraftarlarının
kapının
önünü
tutmuș
olmalarının
anlașılması
sonucu
kan
dökülmesi
önlenmiș oldu.
Bu olaydan bir gün sonra,
İmam Hüseyin büyüklerinin
kabirlerini ziyaret ettikten,
Hașimoğulları’na
ve
Basralılar’a birer mektup
yazdıktan sonra Kûfe’ye
gitmek üzere harekete geçti.
Hașimoğulları’na,
yani
akrabalarına
yazdığı
mektupda
“Kendileriyle
gelenlerin
șehid
olacaklarını,
kendilerine
uymayıp kalanların da bir
fethe,
bir
huzura
erișemeyeceklerini” bildirdi.
Basralılar’a hitaben yazdığı
mektubunda
ise,
karșı
karșıya bulunulan durumu
ve hareketinin gerekçelerini
anlatıyordu.
Mekke’de
kalması
ve
olmazsa
Yemen’e
gitmesi
gibi
önerilere iltifat etmeden,
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
kendisine mektup yazıp dâvet
eden Kûfeliler’e daha önce
söz verdiğini, bu nedenle
oraya gideceğini bildirdi. Bu
yüzden gerekli hazırlıkların
yapılması amacıyla Amcası
Akil’in oğlu Müslüm’ü önden
gönderdi. Yezid, bu sırada
Kûfe’ye
Ziyad’ın
oğlu
Abdullah´ı Vali tayin etmiști.
Sonunda Müslüm’ün Kûfe’de
olduğunu öğrenen Abdullah
bin
Ziyad,
Kûfeliler’in
ihanetinden de yararlanarak
onu ve çocuklarını bazı
yandașlarıyla birlikte katletti.
Denilir ki İmam, bu acı haberi
ve
Küfeliler’in
ihanetini
Kerbela yolundayken öğrenir
ve șöyle söyler: Dünya güzel
gelse de, iyi saysan onu sen,
Allah’ın sevap yurdu daha
güzel,
bir
bilsen,
Bırakılmak içindir toplanan
bütün
mallar;
Öyleyse
neden
düșkün
mallara
insan,
neden?
Değil mi ki bedenler ölüm
için
çatılmıș
Daha üstün elbette Allah
yolunda
ölmen,
kılıçla
öldürülmen
Allah esenlik versin ey
Ahmed
soyu
size
Görüyorum
yakında
ayrılacağım sizden. Kerbelâ;
Bağdat`ın 90 km kadar
güneybatısına düșen, Fırat`ın
sağ
kıyısından
25
km
uzaklıkta, Irak sınırları içinde,
çöl sayılan bir yörenin adıdır.
Aleviler buradan bahsederken
"Kerb-ü belâ", "Gelbelâ" gibi
duydukları acıyı dile getiren
deyimler
de
kullanırlar.
Kerbelâ olayının meydana
geldiği zaman bir çölden
ibaret olan burası Osmanlılar
zamanında bir șehir halini
almıștır.
Kerbelâ,
İslam
tarihinde Hz. Hüseyin, ailesi,
Seite 13
akrabaları ve dostlarının,
Muaviye oğlu Yezit tarafından
burada
ablukaya
alınıp
katledilmeleriyle bilinen bir
yerdir.
Tarih, Hicret’in 61. yılı
Muharrem ayının onuncu
gecesini, yani 10 Ekim 680’i
gösteriyordu. Kerbela denilen
yere
ulașmıșlardı.
Karșılarında ilkin 20 bin, daha
sonra sayısı 30 bine çıkarılan
kocaman bir ordu vardı. İmam
Hüseyin’in
karargâhında
korku ve hüzün havasından
çok âdeta bir bayram havası
vardı. Herkes son savașını en
kusursuz
biçimde
ve
kahramanca bașarmak için
hazırlık yapmaktaydı. Savaș
düzenine girmekten bașka
çare kalmamıștı. Hüseyin sağ
koluna Kayn oğlu Züheyr’i,
sol tarafına da Habib’i memur
etmiști. Sancaksa Eb’ül Fazl
Abbâs’ın elindeydi. İlkin
İmam Hüseyin öne çıkıp
kendisini tanıttı ve herhangi
bir kusuru bulunmadığını
yineledi. Düșmansa ”Yezid’e
biat etmedikçe, bu sözlerin
yararı yok” dedi ve Sa’doğlu,
yayını gerip ilk oku Hz.
Hüseyin’e
atarak,
savașı
bașlatmıș oldu.
Evet, savaș bașlamıștı. Hurri
Riyahi, Yezid ordusunda
yeraldığı için çoktan pișman
olmuștu.
Yanında
oğlu,
kardeși ve kölesi olduğu
halde, Yezid ordusundan
ayrılarak, at sürüp İmam’ın
huzuruna
geldiler.
”Mahçubum. İlk karșı duran
bendim, izin verin ilk ölen de
ben
olayım!”
dedi.
Kahramanca
dövüștükten
sonra ilkin Hurr ve ardından
da kardeși, oğlu ve kölesi
șehid oldular.
Bunları
Avsece
oğlu
Müslüm, Muzahir oğlu
Habib, Ebû-Veheb Abdullah
ve annesi, Ebu Sumame,
Habib, İmam Hüseyin oğlu
Ali Ekber, İmam Hasan oğlu
Kasım ve bir kardeși, Ebül
Fazl Abbas, İmam Hüseyin
oğlu henüz altı aylık olan
Asgar gibi onlarcası peșpeșe
sehid oldular...
Zeynel Abidin 24 yașlarında
ve hastaydı. Meydana girip
savașmak istedi, ama İmam
Hüseyin
izin
vermedi.
Soyunun,
Ehl-i
Beyt
soyunun yürümesi için onun
yașamasının
gerekli
olduğunu bildirdi.
Sıra
İmam
Hüseyin’e
geldiğinde, artık geride
erkek
kalmamıștı.
Kahramanca dövüștü ve
sonunda
ordunun
dört
koldan saldırması sonucu
șehid oldu. Kimse bașını
kesmeye cesaret edemedi.
Ancak Șimr koșup, oniki
kılıç darbesiyle bașını kesti.
Toplam 72
olmuștu.
kiși
kahramanca dövüșmüș ve
fakat yine “bu alemde”
yenilmiști. Ne var ki söz
konusu Emevi ordusu ve
önderi
Yezit;
insanlık
vicdanında ve mana aleminde
“lanet” damgasını yemiș,
İmam Hüseyin ve yandașları
karșısında tarih
boyunca
yenilmiști.
İnsanoğlunun
nefretle yükselttiği ”lanet
Yezid’e!” sesleri arasında
sayısız kereler kahrolmuștu.
Dahası ișlediği bu insanlık
ayıbının
utancıyla,
belleklerden silinmeyen bir
kötülüğün, insanlık tarihi
boyunca
ișlenebilecek
kötülüklerin sembolü olarak
anılacak ve daha nice bin
yıllar
”lanet”e
müstehak
görülmeye devam edecektir.
[Kaynak/Alıntı:
Alevi
Akademesi
Yayınları
Mustafa
Düzgün
www.aleviakademisi.de]
șehit
Hz. Hüseyin’in bașı ve diğer
bașlar ile esirler ise Șam’a,
Yezit’e gönderildi.
Evet,
Șah
Hüseyn-i
Kerbela’nın
çok
güzel
belirttikleri gibi, “suret
aleminde” yani görünürde
72 kiși, 30 bin kișilik bir
zulüm
ordusuyla
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 14
Şah Đsmail
smail Hatayi
Im 13. Jahrhundert zogen
Mongolen-Stämme
in
den
Westen. Vor ihnen fliehend
kamen
Menschen
nach
Anatolien, wie zum Beispiel
Haci Bektasi Veli. Es entstanden
Sufi-Orden. Es gab' aber keine
einheitliche
Religion.
Die
damaligen Aleviten wurden als
“Häretiker” (eine Lehre, die im
Widerspruch
zur
vorherrschenden
islamischen
Lehre steht und beansprucht,
selbst die Wahrheit richtiger zum
Ausdruck zu bringen)
betrachtet.
KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN
und die schwarze Horde
besiegte. Mit 17 Jahren heiratet
Haydar seine Base Fürstin
Marta (Tochter von Uzun
Hasan, Enkelin des letzten
Kaisers von Trapezunt). Er
bewaffnete seine Derwische
und ließ sie in blauben Kutten
und roten Turbanen mit 12
Windungen, auf denen jeweils
die Namen der 12 Imame
stand, ausstatten. Aufgrund
dieser Kopfbedeckung wurden
die ardabiler Münche bald
Şah Safi adad-Din
Diese Gemeinschaft
führt ihre Entstehung
und das Geschlecht
ihrer Ordensmeister
auf den Scheich Safi
ad-Din zurück, der zu
dieser
Zeit
bei
Ardabil
geboren
wurde. Bis zur Mitte
des 15. Jahrhunderts
beschränken sich die
safawidischen
Scheiche von Ardabil,
die die Titel “Pir”
(=”Ältester”)
oder
“Mürșid” (=”Leiter”) führen, auf
die geistliche Führung. Erst
Scheich Cüneyt (Ordensmeister
seit 1447) nutzt die Stärke der
Derwische
für
politische
Zwecke. Deshalb wurde er von
“Karakoyunlu”
(=”der
schwarzen Horde”) verfolgt.
Haydar
Auf
Cüneyt
folgte
als
Ordensmeister
sein
Sohn
Haydar, der bei seinem Onkel
Uzun Hasan aufgewachsen war
“Kızılbaș”
(=”Rotköpfe”)
genannt. Diese wurde auch
“Haydar”-Kappe
genannt.
Haydar
stirbt
in
der
entscheidenden Schlacht gegen
seinen Vetter um die Throne
von Täbris (1488).
Machtkämpfen um den Thron
mit “Akkoyunlu” (=”der weißen
Horden”) stirbt der Älteste.
Ismail jedoch wird gerettet und
übernimmt die Führung des
Ordens. Ihm folgen die Jünger
mit solch einer religiösen
Begeisterung, dass sie teilweise
ohne Waffen in den Kampf
ziehen und tatsächlich zieht er
1501 in Täbris ein. Er lässt das
Bekenntnis an die zwölf Imame
ausrufen. Die damals mystisch
gläubigen Anhänger, die die
orthodoxe Ausrichtung nicht
befürworteten unterstützten
ihn nicht mehr, so dass er
gezwungen war Sklaven aus
eroberten
Gebieten
“einzusetzen”. In folgenden
Jahren verößert er sein Reich
durch seine kriegerischen
Siegeszüge. Sultan Selim I,
der das Osmanische Reich
beherrschte,
hatte
die
“Gefahr” im Osten erkannt.
Er befahl die allgemeine
Verfolgung der Anhänger
Alis, bei der 40.000 getötet
worden sein sollen. Im Jahre
1514 besiegte Sultan Selim I
in der Schlacht von Çaldıran
Șah Ismail. Er stirtbt 1524
mit 37 Jahren – doch sein Reich
lebt weiter. (ak)
Şah Ismail
Haydar hinterlässt drei Söhne,
Sultan Ali, Ismail und Ibrahim.
Sie
werden
zunächst
eingesperrt.
In
den
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 15
KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN
Alevi Aydın ve Akademisyenler Platformu
Yeni faaliyetler ve konuları ele almak amacıyla Alevi Aydin Akademisyenler
Platform sekreteryası ve yöredeki bulunan Alevi Kültür Merkezlerin yönetim kurulu
üyeleriyle Frankfurt'ta 16 Eylül'de toplantı yapıldı.
Alevi
Aydın
ve
Akademisyenler
Çalıșma
Grubu, Öğretmenlerden, yerel
politikacılardan,
Mühendislerden,
öğrencilerden,
serbest
calıșanlardan,
sosyal
danıșmanlardan,
Alevi
dernekleri
yöneticilerinden
ve
demokratik
kurum
ve
kurulușlarda aktif olan duyarlı
șahıslardan olușuyor. 1999
yılındaki ilk bulușmasında,
böylesi bir çalıșma grubunun
gerekli
olduğuna
kanaat
getirildi.
Özellikle
din
derslerinin günün güncel
sorunları
olması
Akademisyenleri motive etti.
Ön araștırmalarda Frankfurt
ve çevresinde yașayan Alevi
kökenli
aydın
ve
akademisyenlerin bir çoğu,
bazı
nedenlerden
dolayı
faaliyet
gösteren
Alevi
derneklerinin çalıșmalarında
katılmada çekingeleri olduğu,
ama olușacak bir inisiyatifte
yer alabilecekleri sinyalleri
geliyordu. İlk toplantıdan
sonra üç kișiden olușan
sekreterya,
2000
yılının
bașından itibaren Alevileri
ilgilendiren Alevi din dersleri
ve
diğer
konular
için
Frankfurt
ve
çevresinde
yașayan, bir çok aydın ve
akademisyeni yazılı davetiye
ile ilk bulușmaya davet etti
Foto: C.Babayiğit, A.Ercan, K.Topuz
bașından itibaren Alevileri
ilgilendiren
Alevi
din
dersleri ve diğer konular için
Frankfurt ve çevresinde
yașayan, bir çok aydın ve
akademisyeni
yazılı
davetiye ile ilk bulușmaya
davet etti.
Katılımın sürekli artıșı bu
Platformdaki insanları daha
fazla motive ederek, yeni
konulara el atma cesaretini
verdi.
16 Eylül 2011 tarihinde
Frankfurt
Cemevinde
yapılan toplantıya Frankfurt
bașta olmak üzere Bad
Homburg, Darmstadt,
Friedberg,
Hanau
ve
Hattersheim Alevi Kültür
Merkezlerinden yöneticiler
katıldılar. Önümüzdeki yıl
için önerilen konular :
Elli yıl göçün muhasebesi.
sonra üç
sekreterya,
kișiden
2000
olușan
yılının
Arap Baharı nedir ve
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
arkasında kimler niçin yer
almaktadır?
Türkiye'de
hazırlıkları
yapılan yeni Anayasa`dan
Alevilerin
beklentileri
nedir?
Türkiye'nin
sosyolojik
yapısı ve bu yapı daki yeri
Dersim olayı, nedeni ve
sonuçları
Hangi konuların öncelikli ele
alınacağına
önümüzdeki
günlerde karar verilecek.
ilerideki tarihlerde daha çok
Almanya'daki olup bitenlerin
mercek
altına
almasının
gerekliliği
vurgulanarak
toplantı tamamlandı.
Alevi
Aydın
ve
Akademisyenler Grubu ile
bilgi alıșverișinde bulunmak
isteyenlerin șu mail adresine
bașvurabileceği kaydedildi:
[email protected]
Seite 16
KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN
VAN Depremzedelerine Yardim Kampanyasi
Frankfurt Alevi Kültür Merkezi Cemevi çok kısa zamanda bașlattığı
Van Depremzedelerine
yardım kampanyasında 24 saat´de
yaklașık 3 Tonluk Giysi, Battaniye ve
yiyecek toplayarak
Depremzedelere gönderdi.
Frankfurt Alevi Kültür Merkezi
Bașkanı Halil Özdemir Kampanya
hakkında șunları iletti….
‚,Van´a gidecek olan Tır´ı duyar
duymaz yetkili arkadașlarımızla
birlikte hemen bir kampanya
bașlattık ve 24 saatlik bir zaman
belirledik. İnternet ve Telefon
aracılığı ile herkese duyurmaya
çalıștık ve üç-dört saat içinde Merkez
yemek salonumuz yardımlarla
dolmuștu. Gece saat 02:00
a kadar yardım etmek isteyen
insanlarımız Merkezimize geldiler.
Kampanyanın bukadar kısa
zamanda bitmiç olmasından dolayı
dostlarımızdan tepkiler de aldık.
Yakın zamanda yine bir
yardım kampanyası bașlatacağız, bu
Kampanya büyük ihtimal 30.10.2011
Pazar günü Eschborn
Can-Su Festsaal´de yapılacak Kültür
ve Dayanıșma etkinliğimizde Start
alacak‘‘
Birdaha böyle felaketlerin
yașanmaması dileğiyle, tüm
yardımsever insanları, paketleme ve
tașıma islerinde çalıșan gönüllüleri,
emeklerinden ve özellikle İnsancıl
duygularını
kaybetmediklerinden dolayı Saygıyla
selamlıyorum‘‘
25.10.2011 Salı günü saat 13:00´den
26.10.2011 Çarsamba günü saat
13:00 e kadar yapılan Yardım
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Kampanyasında 100´lerce
yardımsever Alevi Kültür
Merkezi´ne akın ettiler.
Merkez yetkili ve gönüllü
çalıșanları tarafından
katagorize edilip
paketlenen yardımlar üç
Minibüs ve bir araç ile
Lojistik firmasına ulaștırıldı.
Akșam saatlerinde yola çıkan
Tır´ın 29.10.2011 Cumartesi
günü Van´a ulașacağı
tahmin ediliyor. (ho)
Seite 17
ALEVĐ KÜLTÜR MERKEZĐ-CEMEVI
FRANKFURT AM MAIN
Alevi Frankfurt Kültür Merkezi — An der Steinmühle 16
65934 Frankfurt am Main — Telefon 069 / 419116
www.alevi-frankfurt.com — [email protected]
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
May
Haziran
Pz.
1.
Çș.
1.
Pș.
1.
Pz.
1.
Sa.
1.
Cu.
Pzt.
2.
Pș.
2.
Cu.
2.
Pzt.
2.
Çș.
2.
Ct.
1.
2.
Sa.
3.
Cu.
3.
Ct.
3.
Sa.
3.
Pș.
3.
Pz.
3.
Çș.
4.
Ct.
4.
Pz.
4.
Çș.
4.
Cu.
4.
Dersim 1938
Pzt.
4.
Pș.
5.
Pz.
5.
Pzt.
5.
Pș.
5.
Ct.
5.
Hıdırellez
Sa.
5.
Cu.
6.
Pzt.
6.
Sa.
6.
Cu.
6.
Pz.
6.
Hıdırellez
Çș.
6.
Abdal Musa
Ct.
7.
Sa.
7.
Çș.
7.
Ct.
7.
Pzt.
7.
Pș.
7.
Abdal Musa
Pz.
8.
Çș.
8.
Pș.
8.
Pz.
8.
Ostern
Sa.
8.
Cu.
8.
Ostern
Pzt.
9.
Pș.
9.
Cu.
9.
Pzt.
9.
Çș.
9.
Ct.
9.
Sa.
10.
Cu.
10.
Ct.
10.
Sa.
10.
Pș.
10.
Pz.
10.
Çș.
11.
Ct.
11.
Pz.
11.
Çș.
11.
Cu.
11.
Pzt.
11.
Pș.
12.
Pz.
12.
Pzt.
12.
Pș.
12.
Ct.
12.
Sa.
12.
Cu.
13.
Pzt.
13. Hızır Orucu Sa.
13.
Cu.
13.
Pz.
13.
Çș.
13.
Ct.
14.
Sa.
14. Hızır Orucu Çș.
14.
Ct.
14.
Pzt.
14.
Pș.
14.
Pz.
15.
Çș.
15. Hızır Orucu Pș.
15.
Pz.
15.
Sa.
15.
Cu.
15.
Pzt.
16.
Pș.
16.
Cu.
16.
Pzt.
16.
Çș.
16.
Ct.
16.
Sa.
17.
Cu.
17.
Ct.
17.
Sa.
17.
Pș.
17.
Pz.
17.
Çș.
18.
Ct.
18.
Pz.
18.
Çș.
18.
Cu.
18.
Pzt.
18.
Chr. Himmelf.
Pș.
19.
Pz.
19.
Pzt.
19.
Pș.
19.
Ct.
19.
Sa.
19.
Cu.
20.
Pzt.
20.
Sa.
20.
Cu.
20.
Pz.
20.
Çș.
20.
Ct.
21.
Sa.
21.
Çș.
21.
Ct.
21.
Pzt.
21.
Pș.
21.
Pz.
22.
Çș.
22.
Pș.
22.
Pz.
22.
Sa.
22.
Cu.
22.
Pzt.
23.
Pș.
23.
Cu.
23.
Pzt.
23.
Çș.
23.
Ct.
23.
Sa.
24.
Cu.
24.
Ct.
24.
Sa.
24.
Pș.
24.
Pz.
24.
25.
Hz.Ali doğumu
Çș.
25.
Ct.
25.
Pz.
25.
Çș.
25.
Cu.
25.
Pzt.
Pș.
26.
Pz.
26.
Pzt.
26.
Pș.
26.
Ct.
26.
Sa.
26.
Cu.
27.
Pzt.
27.
Sa.
27.
Cu.
27.
Pz.
27. Pf ingsten
Çș.
27.
Pș.
28.
Ct.
28.
Sa.
28.
Çș.
28.
Ct.
28.
Pzt.
28. Pf ingsten
Pz.
29.
Çș.
29.
Pș.
29.
Pz.
29.
Sa.
29. Corum 1980 Cu.
29.
Pzt.
30.
Cu.
30.
Pzt.
30.
Çș.
30.
30.
Sa.
31.
Ct.
31.
Pș.
31.
Ct.
Okul Tatilleri 2012
Noel Tatili
Paskalya Tatili
Yaz Tatili
Sonbahar Tatili
Noel Tatili
21.12. - 06.01.2012
02.04. - 14.04.2012
02.07. - 10.08.2012
15.10. - 27.10.2012
24.12. - 12.01.2013
* Hessen'deki ilkokullarda
ilkokullarda
Alevilik dersleri başlıyor.
Kaynak: Hessisches Kultusministerium
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 18
„Bana
bir harf
öğretenin
kırk yıl kölesi
olurum‘‘
2012
Temmuz
Pz.
1.
A ğ ustos
Çș.
1.
Hz.Ali
Eylül
Ct.
1.
Ekim
Pzt.
1.
Pzt.
2.
Pș.
2.
Pz.
2.
Sa.
2.
Sa.
3.
Cu.
3.
Pzt.
3.
Çș.
3.
Siv as 1993
Kası
Kas ı m
Pș.
Birlik günü
1.
Aralı
Aral ı k
Ct.
1.
Cu.
2.
Pz.
2.
Ct.
3.
Pzt.
3.
Çș.
4.
Ct.
4.
Sa.
4.
Pș.
4.
Pz.
4.
Sa.
4.
Pș.
5.
Pz.
5.
Çș.
5.
Cu.
5.
Pzt.
5.
Çș.
5.
Cu.
6.
Pzt.
6.
Pș.
6.
Ct.
6.
Sa.
6.
Pș.
6.
Ct.
7.
Sa.
7.
Cu.
7.
Pz.
7.
Çș.
7.
Cu.
7.
Pz.
8.
Çș.
8.
Ct.
8.
Pzt.
8.
Pș.
8.
Ct.
8.
Pzt.
9.
Pș.
9.
Pz.
9.
Sa.
9.
Cu.
9.
Pz.
9.
Sa.
10.
Cu.
10.
Pzt.
10.
Çș.
10.
Ct.
10.
Pzt.
10.
Çș.
11.
Ct.
11.
Sa.
11.
Pș.
11.
Pz.
11.
Masumu Paklar
Sa.
11.
Pș.
12.
Pz.
12.
Çș.
12.
Cu.
12.
Pzt.
12.
Masumu Paklar
Çș.
12.
Cu.
13.
Pzt.
13.
Pș.
13.
Ct.
13.
Sa.
13.
Masumu Paklar
Pș.
13.
*
Ct.
14.
Sa.
14.
Cu.
14.
Pz.
14.
Çș.
14. Fatma Ana
Cu.
14.
Pz.
15.
Çș.
15.
Ct.
15.
Pzt.
15.
Pș.
15. Matem (1)
Ct.
15.
Pzt.
16.
Pș.
16. Hacı Bektaș Pz.
16.
Sa.
16.
Cu.
16.
Pz.
16.
Sa.
17.
Cu.
17. Hacı Bektaș Pzt.
17.
Çș.
17.
Ct.
17.
Pzt.
17.
Çș.
18.
Ct.
18. Hacı Bektaș Sa.
18.
Pș.
18.
Pz.
18.
Sa.
18.
Pș.
19.
Pz.
19.
Çș.
19.
Cu.
19.
Pzt.
19.
Çș.
19.
Cu.
20.
Pzt.
20.
Pș.
20.
Ct.
20.
Sa.
20.
Pș.
20.
Ct.
21.
Sa.
21.
Cu.
21.
Pz.
21.
Çș.
21.
Cu.
21.
Pz.
22.
Çș.
22.
Ct.
22.
Pzt.
22.
Pș.
22.
Ct.
22. Maras 1978
Pzt.
23.
Pș.
23.
Pz.
23.
Sa.
23.
Cu.
23.
Pz.
23.
Sa.
24.
Cu.
24.
Pzt.
24.
Çș.
24.
Ct.
24.
Pzt.
24.
Çș.
25.
Ct.
25.
Sa.
25.
Pș.
25. Kurban Bay . Pz.
25.
Sa.
25. Noel
Pș.
26.
Pz.
26.
Çș.
26.
Cu.
26.
Pzt.
26. Matem (12)
Çș.
26. Noel
Cu.
27.
Pzt.
27.
Pș.
27.
Ct.
27.
Sa.
27. Așure
Pș.
27.
Ct.
28.
Sa.
28.
Cu.
28.
Pz.
28.
Çș.
28.
Cu.
28.
Pz.
29.
Çș.
29.
Ct.
29.
Pzt.
29.
Pș.
29.
Ct.
29.
Pzt.
30.
Pș.
30.
Pz.
30.
Sa.
30.
Cu.
30.
Sa.
31.
Cu.
31.
Çș.
31.
Frankfurt Alevi Kültür MerkeziMerkezi-Cemevi Etkinlikleri
Her Perşembe: Đnanç Sohbeti ve Lokma
Her Cuma:
Sofra Sohbeti ve Mangal
Her Pazar:
Kahvaltı
Her Pazar:
Gençler ve Yetişkinler icin Folklör
Her Pazartesi:
Semah Eğitimi
Değisik gün ve saatlerde Saz ve Müzik Egitimi
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Pz.
30.
Pzt.
31.
Devamlı olmayan
değişik Eğitim ve
Seminerler için bilgi
hattı:
Tel.: 069-419116 veya
[email protected]
Seite 19
KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN
Frankfurt Alevi Kültür
Merkezi, Kadınlar Kolunun
Mayıs 2011 tarihinde
bașlatmıș olduğu ‘’Aktion
Rosa-Schleife für
krebskranke Kinder’’ isimli
Kanserli çocuklara yardım
kampanyası bütün hızıyla
devam ediyor.
Aldığımız bilgilere göre
Ekim 2011 tarihine kadar
yaklașık 1825,00 € yardım
toplayan bayanlarımız bu
kampanyanın 21.12.2011
tarihinde biteceğini ve
toplanan bağıșların
Frankfurt´da Kanserli
çocuklara yardım amacıyla
kurulan ‘’Verein Hilfe für
Krebskranke Kinder
Frankfurt’’
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
derneğine
bağıșlanacağını, bu
kampanyaya destek
olanlara ve gönüllülere
teșsekkür eden
bayanlarımız, herkesi
duyarlı olmaya ve
kanserle savașan
çocuklara yardım elini
uzatmaya davet ettiler.
(ho)
Seite 20
GÜNCEL
Almanya'ya göçün 50. yılı
Tarih 30. Ekim 1961, bir kaç
hafta önce iki Alman devleti
arasına örülecek duvarın ilk
tașları üst üste konuluyor.
Ama bu hatıladığımız günün
anlamı farklı: Türkiye ve
Almanya, önemi o zamanla
daha çok kendini hissetirecek
anlașmanın altına imzalarına
atıyorlar. Bu Almanya'ya
getirtmek hiç planda yoktu.
Bu
anlașmaya
göre,
Almanya'ya
isçi
olarak
gelenlerin yanlızca iki yıl
sonra
ülkelerine
geri
döneceklerdi.
Ailelerini
Almanya'ya getirtmek hiç
planda yoktu. Türkiye, bu
anlașmayla hem ülkeye gelen
döviz miktarını artırmak hem
de gurbetçilerin transfer ettiği
bilgi
ve
tecrübelerinden
yararlanmak istiyordu.
Yıllar geçtikçe gelen insanlar
hem ülkeyi benimsedi hemde
aile
birleșiminden
yararlanarak eș ve çocuklarını
yanlarına aldılar.
destekliyorlardı.
Aleviler
için kendilerini Almanya'da
gizlememelerinin acı bir
nedeni
vardı:
Sivas
Katliamı.
1993'teki
bu
insanlık
dıșı
olay
Almanya'daki
Alevileri
mobilize etti ve en önemlisi
birleștirdi. Aleviler, güçlü
örgütleriyle Alman toplumu
içinde yer almaya bașladılar.
Almanya'daki Başarılar
Bilhassa son yıllarda bu
“Yabancı” kitleden bir çok
insan
adını
duyurmayı
bașardı. Bașarılı girișimci
göç
menlerin
yanısıra
Almanya'nın önde gelen
șirketlerde
üst
düzey
yönetimlerinde,
partilerin
yönetim ve kadrolarında
meclislerde
göçmenler
bulmak mümkün.
Almanya'da
göçmenler
arasında bakanlar, doktorlar,
bilim adamlar, sanatçılar ünlü
spor takımlarında yıldızlar
oyuncular var.
Üstümüze düşen görev
Mademki bu ülkenin yasalar ı
na ve toplum kurallarına uyup
ıșini iyi yapan kendini kabul
ettirebiliyor, Almanya do ğ
umlu yeni nesillere de anne ve
babalarının elli yıl önceki hırs
ve
calıșkanlığını
devam
ettirmeliler. Eğitime büyük
önem vermeliler. Bu konuda
“Yanlızca bana mı görev
düșüyor” sorusuna tek bir
cevap var: “Her ne arıyorsan,
kendinde ara.”
Alevi Göçmenler
Almanya özellikle 1980'li
yıllardan sonra göçmenlerin
ülkelerine
artık
dönmeyeceğini
anlamaya
bașlıyordu. Ilk “Çokkültürlü
toplum”
kavramıda
yaygınlașmaya bașlamıștı.
Özellikle Aleviler, demokrasi
anlayıșları
gereği
Gurbetçiler beraber hasret gideriyor
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 21
GÜNCEL
Aşırı sağcılığa karşı
1993 senesinde Solingen'de așırı sağcı saldırıda ölen dokuz yașındaki Hülya Genç´in
anısına ve ırkcılığa karșı, Frankfurt'ta 1995 yılında bir Anıt Heykel yapılmıș ve
Frankfurt´un Bockenheim Semtinde ‘‘Hülya-Platz‘‘ adı verilen meydana konulmuștu.
Bu meydandaki Anıt Heykel
(Çekiçli adam gamalı haçı
dövüyor) ögrenildigi kadarıyla
müsadesiz
yapılmıștı.
Belediye uzun tartıșmalar
sonunda Heykeli 2007 yılında,
paslanmıș
diye
buradan
kaldırdı.
Șu
anda
bu
Meydanda ağaçtan yapılmıș
kopyası bulunan Anıt, yine
bașka bir sebepten dolayı
problem yașıyor. Heykelin
orjinalinin Frankfurt Fuarı
(Messe) önünde olması, Telif
hakkı sorunu yaratıyor. Șimdi
ise
Türk
kökenli
bir
sanatkardan yeni bir Anıt
Heykelin yapılması isteniyor.
Hülya-Platz ve Anit Heykel
ile Frankfurt ırkçılığa karșı
açık tepkisini gösteriyor. Bu
tabiiki
bölgede
yașayan
insanların katkısıyla olușuyor.
Frankfurt'ta da yanlız bu
yakıșır.
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 22
KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN
Stopp dem sunnitischen Pflichtunterricht
Analog zu einem Urteil am Europäischen Gerichtshof für Menschenrechte (EGMR) aus
dem Jahr 2007 ist auch für den BDAJ der Pflichtreligionsunterricht in der Türkei mit
universellen Menschenrechten und insbesondere dem Recht auf Glaubensfreiheit
unvereinbar. Der BDAJ verurteilt diese Form der Religionsindoktrinierung und fordert die
Türkei auf, dringend Reformen einzuleiten.
In der Türkei gibt es einen
einen
obligatorischen
sunnitsichen
Religionsunterricht. Alevitische Kinder
sind gezwungen, an diesem
sunnitisch-islamischen
Religionsunterricht
teilzunehmen.
Dagegen
protestierten
am
29.
September 2011 über 200
Mitglieder der Vereinigung
Bundesverband
der
alevitischen Jugend (BDAJ)
in Frankfurt am Main. Sie
legten vor dem Türkischen
Generalkonsulat
in
der
Kennedyallee
115
einen
schwarzen Kranz nieder.
Der BDAJ ist der Meinung:
“Der
Religionsunterricht
wurde bewusst von den
Putschisten als Instrument der
Assimilation genutzt! Eine
Befreiung
von
diesem
Unterricht ist für die Aleviten
bis heute nicht möglich.”
Fakt ist, dass sich die
alevitische Lehre grundlegend
vom
sunnitischen
Islam
unterscheidet.
Doch
der
türkische Staat bietet keinen
Raum, in denen Menschen
anderen Glaubens oder mit
anderen
Sprachen
diese
zumindest pflegen können.
Assimilierung in den
sunnitschen
Relgigionsunterricht
Der Standpunkt des BDAJ
wird untermalt von den
aktuellen
Entwicklungen.
Demnach soll die alevitische
Lehre in den sunnitischen
Religionsunterricht
integriert werden. Wirft man
dann einen Blick, welche
Inhalte dies sind – hat man
sich beschränkt auf Zitate
vom Hl. Ali und wie es für
den sunnitischen Glauben
wichtig ist auf ein paar
Rituale. Auf Perspektiven
wie “zahiri” und “batini”
oder die Definition von Gott
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
im Alevitentum wird nicht
eingegangen,
weil
sie
grundverschieden ist – und
nicht angepasst werden kann.
Insgesamt bleibt es eine AlibiAktion. Der BDAJ erklärte:
“Einige
Kinder
sind
inzwischen dazu bereit, eine
muslimische
'Tarnidentität'
anzunehmen, um nicht als
'Abweichler' aufzufallen, denn
dies bringt klare Nachteile in
der Schule und im Alltag mit
sich,
wie
aus
vielen
Erfahrungs-berichten
ehemaliger
nichtmuslimischer Schüler in der
Türkei hervorgeht.”
Seite 23
KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN
MenschenrechtsMenschenrechtsverletzung
Der
BDAJ
sieht
im
Pflichtreligionsunterricht eine
klare
Verletzung
der
universellen Menschenrechte
und: “Die Türkei hat sich zur
Einhaltung dieser verpflichtet
und begeht somit eine
bewusste Verletzung einer
internationalen Abmachung.
Weiterhin ist es die Pflicht
eines demokratischen Staates,
seinen
Bürgerinnen
und
Bürgern Glaubensfreiheit zu
gewährleisten.
Menschen
dürfen
aufgrund
ihrer
Glaubensvorstellungen nicht
vom gesellschaftlichen Leben
Bundesvorsitzende Serdar Akın, Stadträtin Frau Dr. Renat-Sterzel,
SPD-Generalsekretärin Frau Andrea Nahles, Vorsitzende der
Schiedskommission (Foto: BDAJ)
Bund der alevitischen Jugend –
Bundesdeligiertenkongress 2011 in Frankfurt
Der BDAJ diskutiert die wichtigsten integrationspolitischen Themen und beschließt sein
Jahresthema "Unser Deutschland - Ein Wir-Land!". Außerdem kritisiert der Verband in
Frankfurt a.M. die Besetzung des Bundesbeirates für Integration, welcher im Januar 2011
einberufen wurde und von dem sich die Bundesregierung „neue Schubkraft“ für die
Integrationsarbeit in Deutschland verspricht.
dass unter den 32 Vertretern liegt im Geiste der Jugend,
ausgeschlossen werden.”
des Rates kein Sprecher der einen anderen Blick auf die
Dazu der Bundesvorsitzende Jugend zu finden ist. Dabei Dinge zu haben, offensiver
sind Integration, Inklusion und visionsreicher zu sein.
des BDAJ Serdar Akin
und Zukunft ohne Kinder Diesen Blick darf sich die
„Ausgestattet
mit
einem
und Jugend unvorstellbar! politische Elite des Landes
beachtlichen Etat soll der
Sie sind diejenigen, in deren nicht entgehen lassen. Jeder
Integrationsbeirat
Händen die Zukunft unseres Integrationsbeirat, der die
insbesondere zu Themen wie
Landes liegt. Insbesondere Jugend ausschließt, ist deshalb
Spracherwerb,
Bildung,
wenn man bedenkt, dass der immer nur halb gelungen!“
Arbeitsmarkt und Identität
Anteil der Personen mit
Input leisten. Das alles sind
einem
sogenannten
Themen, die Kinder und
„Migrationshintergrund“
Jugendliche mit Sicherheit am
zunimmt, je niedriger das
stärksten tangieren. Deshalb
Betrachtungsalter ist. Es
ist es für uns unverständlich,
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 24
KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN
Größte JugendMigrantenselbstorganisation
An
der
dreitägigen
Bundesdelegiertenkonferenz
des BDAJ, der mit 33.000
Mitgliedern
größten
Migrantenjugendselbstorganis
ation Deutschlands, nahmen
in diesem Jahr über 200
Delegierte und prominente
Gäste teil. Unter anderem
hielt die Generalsekretärin der
SPD Andrea Nahles ein
Grußwort. Der junge Verband
unterstrich insbesondere den
Wunsch
der alevitischen
Jugendlichen
nach
einer
Verbesserung der Möglichkeiten zur Partizipation.
Dazu die Generalsekretärin
des BDAJ Elvan Korkmaz
„Unser Verband wird im
nächsten Jahr „volljährig“ und
hat mittlerweile bundesweit
professionelle
Strukturen
aufbauen können. Wir sind
wichtiger
Partner
der
Jugendverbandsszene, bieten
ein breites Spektrum von
inhaltlichen Angeboten an und
leisten wertvolle Pionierarbeit
in Sachen interkultureller
Öffnung. Ende Oktober wird
die Vollmitgliedschaft im
Deutschen Bundesjugendring
folgen. Wir wollen ein
mündiger
Teil
der
Gesellschaft sein. Teil einer
pluralistischen,
humanistischen,
demokratischen,
umweltfreundlichen
und
solidarischen Gesellschaft,
die sich Frieden, Freiheit
und Bildung ganz groß auf
die Fahne geschrieben hat.
Es geht um unsere Zukunft
in unserem Land! Die
Sorgen
und
Chancen
Deutschlands sind auch
unsere Sorgen und unsere
Chancen. Die schwarzen
Kapitel
der
deutschen
Geschichte sind auch unsere
schwarzen Kapitel, denn sie
sind
Teil
der
Menschheitsgeschichte. Wir
wollen alle gemeinsam aus
ihnen lernen, weil das Land
unserer Ideale ein WIRLand
ist.“
Für
den
BDAJ
ist
Deutschland ein Ort an dem
jede und jeder partizipiert,
ganz
gleich
welche
Hautfarbe, ob oder an was
die Person glaubt, welche
(demokratische)
Weltanschauung man besitzt
und
wie
hoch
das
Einkommen ist. Gemäß
dieser Maxime will der
BDAJ an der Gesellschaft
teilhaben.
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
„Unser Deutschland ein WIR-Land!”
Ein Ort an dem man
miteinander
und
nicht
übereinander
redet.“
Weiterhin sprach sich der
Verband auf seiner Konferenz
gegen Kriege als Mittel der
zivilisierten
Welt
und
Kinderarmut
aus.
Die
Tatsache, dass Kinder von
Hartz IV – Empfängern ein
sehr überschaubares Budget
für die Bildung zugestanden
wird und der Grad der
sozialen Mobilität und somit
die
Möglichkeit
des
gesellschaftlichen Aufstiegs in
Deutschland nicht mehr so gut
ausgeprägt ist, wie in anderen
Industriestaaten wurde als
gemeinsames
Aktionsfeld
bestimmt.
Seite 25
KÜLTÜR MERKEZĐMĐZDEN
Vortrag über „die Aleviten“
EvangelischEvangelisch-reformatorische
reformatorische Gemeinde informiert sich
Am 29. September ab 20 Uhr
hielt Herr Mete Özcan vor
einer
überschaubaren,
interessierten Gruppe von
Zuhörern seinen Vortrag über
"die Aleviten" in der ev.-ref.
Buchenbuschgemeinde
in
Neu-Isenburg.
Zu
der
gemeinschaftlichen
Veranstaltung
mit
dem
Alevitischen Kulturzentrum
Frankfurt
hatte Pfarrerin
Susanne Lenz eingeladen und
übernahm
auch
die
Moderation. Der Referent
Mete
Özcan
ist
Vorstandsvorsitzender
des
Alevitischen Kulturzentrums
Offenbach
und
selbst
Berufsschullehrer in Frankfurt
am Main. Er unterrichtet an
einer Grundschule in Hanau
montags von 14:30 bis 16:00
die alevitische Religionslehre.
In seinem Vortrag nahm er
bezug auf die Vorträge, die
bereits
in
vorherigen
Veranstaltungen über Sunniten
und Schiiten gehalten wurden.
Er wies dabei auf die
Unterschiede hin. Özcan
nahm bezug auf die heiligen
Personen
(Ehlibeyt)
und
stellte das Selbstbild der
Aleviten
dar:
"Das
Alevitentum
ist
ein
humanistischer
Glaube.
Kernelemente des alevitischen
Glaubens sind: Gleichstellung
der Geschlechter, Naturverbundenheit, Toleranz, Welt-
offenheit,
Bescheidenheit
und Hilfsbereitschaft. Im
Zentrum der alevitischen
Lehre steht der Mensch doch die Summe alles
Lebens und des Kosmus ist
Gott." Özcan wies auch auf
die Entwicklung in der
alevitischen Praxis hin, die
sich
auch
den
Gegebenheiten
in
Deutschland anpasst.
Die alevitische Lehre und
Tradition wurde aufgrund
der politischen Verfolgung
und Unterdrückung bis ins
21.
Jahrhundert
nur
mündlich
überliefert.
Deshalb kann dieser Glaube
nicht ausschließlich nach
historisch-religiösen
Belegen bestimmt werden.
Die Aleviten glauben an ein
Wertesystem „Vier Tore –
vierzig
Stufen“,
diese
müssen Schritt für Schritt
erklimmen (Reifeprozess) –
das ist der Weg zur
Vervollkommnung.
Ein
großer Teil dieser Stufen
sind Tugenden, die in der
Erziehung und Bildung als
Ziele vorgeschrieben sind:
Fürsorge für Mitmenschen,
Liebe und Schutz der Natur,
Gutes wollen und umsetzen,
das
Ego
beherrschen,
gerecht und ehrlich sein,
rechtmäßiges
Verhalten
zeigen,
Geduld,
Bescheidenheit
und
Freigiebigkeit,
keine
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Unterschiede zwischen den
Menschen
machen
und
insgesamt ein konfliktfreies
Leben in der Gesellschaft
führen. Das Cem-Ritual ist die
alevitische Gebetsform, die
allerdings über das Gebet
hinaus viele weitere Elemente
enthält, z. B. den sogenannten
„Semah“. Özcan zitiert auch
die Handlungsmaxime der
Aleviten: „Hab' deine Hände,
deine Zunge und deinen
Körper unter Kontrolle!“
Pfarrerin Lenz und Referent Mete Özcan (i. d. Mitte)
Im
Anschluss
an
den
einstündigen Vortrag gab' es
Zeit für Fragen aus der Runde
der Zuhörer. Hier konnten
nochmal Detailfragen geklärt
werden.
Wer sich ein genaues Bild
vom Alevitentum machen
möchte, kann dies durch
Lesen des Buches „Aleviten
in Deutschland“ - erschienen
als EZW-Text 211 der
Evangelischen Zentralstelle
für
Weltanschauungsfragen
(www.ezw-berlin.de). [ak]
Seite 26
BASIN
'Cafer Erçakmak’ı devlet sakladı'
Pir Sultan Abdal Kültür
Derneği (PSAKD) Sivas
Madımak Katliamı davası
sanıklarından
Cafer
Erçakmak’ın
Sivas’taki
evinde öldüğü ve yine
Sivas’ta
defnedildiği
iddialarının ortaya atılması
üzerine bir basın açıklaması
yaptı. Katledilen aydınların
yakınları,
PSAKD
temsilcileri ve dava avukatı
Șenal Sarıhan’ın katıldığı
basın toplantısında açıklama
metnini
PSAKD
Genel
Bașkan Yardımcısı Mustafa
Özarslan
okudu.
ERÇAKMAK’I KĐM KORUDU?
“Madımak Katliamı’nın bir
numaralı
sanığı
Cafer
Erçakmak’ın 18 yıl sonra
Sivas’ta șaibeli bir șekilde
ortaya çıkması bunca yıl
Erçakmak’ı
kim
korudu
sorularını akla getiriyor”
diyen Özarsalan, Erçakmak’ın
o dönemde Refah Partisi’nin
Belediye
Meclis
üyesi
olduğunu ve Aziz Nesin’i
itfaiye
merdiveninden
tekmelediğini
kameraların
çektiğini
söyledi.
Sanık Erçakmak’ın kaçmayıp
kaçırıldığını
ifadeden
Özarslan
“Fransa’da
olduğunu adresiyle birlikte
mahkeme, savcılık ve Adalet
Bakanlığı’na
bildirmemize
rağmen peșine düșülmedi,
bürokratik
yazıșmalarla
sadece dosya șișirildi” dedi.
BU BİR OYUN MU?
Özarsalan
konușmasında
“Doğrusu o mezarda șu
sıcak Temmuz günü, mezar
kurtçuklarına yem olmakta
olan ceset, gerçekten Cafer
Erçakmak’a mı ait yoksa bu
da bir oyun mu, ‘öldü’
kaydıyla
bir
dosya
kapatılmak mı isteniyor”
ifadelerine yer verirken
Sivas Valiliği binasına ve
Emniyet Müdürlüğüne 60
metre uzaklıktaki adreste
ortaya çıkan Erçakmak’ın
hesabının sorulacağını dile
getirdi.
ĐDDĐANAME
ALELACELE
HAZIRLANDI
Basın metninin okunmasının
ardından
Sivas
davası
avukatlarından
Șenal
Sarıhan dava sürecine ilișkin
açıklamalarda bulundu. 15
bin sanıklı bir davanın
iddianamesinin alelacele 18
gün içinde hazırlanmıș
olmasının bile bir șaibe
olduğunu belirten Sarıhan,
33 kișinin müebbet hapis
aldığını ancak 146/3’le
yargılananların
2005’te
yürürlüğe giren yasanın
resmen kabul edilmesini
beklemeden hemen tahliye
edilmelerini aynı zamanda
savcılığın ‘yanlıș yaptık’
diyerek
arama
emrini
çıkarmasına
rağmen
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
sanıkların kaçırıldığını ifade
etti.
Sarıhan,
katliamcılardan
birinin cezaevindeyken çocuk
sahibi olduğunu ve “ben idam
cezası aldım, yoksa soyum
tükenecek”
diyerek
izin
aldığını söylerken “peki 33
insanın soyu nasıl devam
edecek, bunun hesabını kim
verecek”
diye
sordu.
MAAŞINI ÇEKEREK SĐVAS’TA
YAŞAMIŞ
TUİK belgelerinde Cafer
Erçakmak’ın
Fransa’da
olduğuna
dair
belgelerin
olduğunu ve bu belgeleri
mahkemeye
sunarak
araștırılmasını,
sanığın
Türkiye’ye getirilmesini talep
ettiklerini
belirten
dava
avukatı Sarıhan, ancak sanığın
zaten Sivas’ta olduğunu hatta
maașını çekerek yașadığını ve
devletin de bunu bildiğini dile
getirdi.
ERÇAKMAK’IN
MEZARI
AÇILACAK
Erçamak’ın hakkında iki tane
iddianame olmasına rağmen
yalnızca 2911 Toplantı ve
Gösteri
Yürüyüșleri
Kanununa
muhalefetten
yargılanmasının
da
düșündürücü
olduğuna
değinen Sarıhan Özarsalan
gibi
mezarda
yatanın
Erçakmak olduğu konusunda
emin olmadıklarını bunun bir
Seite 27
BASIN
oyun
olup
olmadığını
bilmediklerini bu nedenle
mezarının açılmasını talep
ettiklerini ve savcılığın bunu
kabul
ettiğini
söyledi.
SĐVAS YANMAYA DEVAM
EDĐYOR
“Sivas
yanmaya
devam
ediyor” diyen Sarıhan hem
Erçakmak’ın hem de diğer
sanıkların
saklanmasına,
kaçmasına yardımcı olanlar,
olaya göz yumanlar hakkında
suç
duyurusunda
bulunacaklarını ifade etti.
çalıștığı tespit edilen ve
aralarında
Cafer
Erçakmak’ın da bunduğu bu
sanıklar devlet tarafından
korunan sanıklar mıydı ki
yakalanıp
yargı
önüne
çıkarılmadı?
- Cafer Erçakmak gibi Sivas
katliam davasında ismi ve
resmi çok fazla öne çıkmıș
bir kișinin, devletin ve onun
istihbaratlarının
gözü
önünde Sivas’ta yașıyor
olmasının ortaya çıkmasının
sorumluları
kimdir?
ABF'den AKP'ye Erçakmak
soruları
Alevi Bektași Federasyonu
(ABF) Bașkanı Selahattin
Özel de konuyla ilgili bir
açıklama yaptı. Erçakmak’ın
Sivas’ta öldüğünün ortaya
çıkmasının katillerin devlet
tarafından
korunduğu
sorusunu yeniden akıllara
getirdiğini ifade eden Özel,
hükümetin
açıklama
yapmasını istedi. Özel AKP
hükümetine ve mahkemeye șu
soruları
yöneltti:
- Hükümet yetkilileri bu
konuda
bir
araștırma
bașlatmayı ve sonuçları
kamuoyu ile paylașmayı
düșünüyor
mu?
- “Cafer Erçakmak’ın Sivas’ta
öldüğü
doğru
mudur?
Firari
sanıkların
yakalanıp adalet önüne
çıkarılmasını
sağlamayan
sorumlular hakkında gerekli
kovușturmayı
yaptırmayı
düșünüyor
mu?”
ANF
Cafer
Erçakmak’ın
Fransa’da yașadığına yönelik
haberler ve bununla ilgili iade
görüșmeleri yalan mıydı?
- Sivas katliamına karıșan
ancak
bir
türlü
yakalanamayan,
bazılarının
daha sonra belediyelerde
- Bugün AKP de yer alan
birçok yönetici, milletvekili
ve Bakanın Sivas Katliamı
davasında
katliam
sanıklarının avukatı olması
ile firari sanıkların bir türlü
yakalanamamaları arasında
bir
bağının
kurulması
mümkün
mü?
Avukatlara
‘yürü
ya
kulum’
denmiș
Pir Sultan Abdal Kültür
Derneği (PSAKD), İstanbul
İHD’de de bir açıklama
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
yaptı. PSAKD GYK üyesi
Atilla Özdemir’in yaptığı
açıklamada, Sivas katliamı
davasında
sanıkların
avukatlığını
yapan
bazı
kișilerin, AKP'de ve devlette
önemli
noktalarda
bulunduklarına da dikkat
çekilerek, șu liste kamuoyuyla
paylașıldı:
Av. Șevket Kazan - Eski RP
Milletvekili ve eski Adalet
Bakanı;
Av. Celal Mümtaz Akıncı Afyon Barosu Bașkanı ve
AKP oylarıyla Anayasa
Mahkemesi üyesi;
Av. Hayati Yazıcı AKP’nin
Devlet Bakanı;
Av. Haydar Kemal Kurt - AKP
Isparta Milletvekili;
Av. Zeyid Aslan - AKP Tokat
Milletvekili, Bașbakan
Erdoğan’ın eski avukatı;
Av. Hüsnü Tuna - AKP Konya
Milletvekili;
Av. Burhanettin Çoban Afyonkarahisar AKP’li
Belediye Bașkanı;
Av. Faik Ișık - Bașbakan
Erdoğan’ın ve Süleyman
Mercümek’in avukatı;
Av. İbrahim Hakkı Așkar - 22.
Dönem AKP Afyon
Milletvekili;
Av. M. Ali Bulut - AKP Maraș
[...]
Kaynak: ESRA
KOÇAK/ANKARA
Birgün Gazetesi, 13 Temmuz
2011
Seite 28
BASIN
18 yıl sonra yakalandı
37 kișinin öldüğü Madımak
Oteli yangını davasının
firari sanığı Vahit Kaynar,
Almanya’dan
Polonya’ya
girerken yakalandı. İdam
cezasına çarptırılan ve firari
olduğu için dosyası ayrılan
Kaynar’ın iadesi için Adalet
Bakanlığı harekete geçti.
arandığını belirledi. Bunun
üzerine polise haber verildi
ve önce geçici gözaltına
alma gerçeklești. Ardından
da savcılık tarafından 40
günlük gözaltı kararı geldi.
36 yașında olduğu belirtilen
șüphelinin Türkiye’ye iade
talebinin, gözaltı süresi
içinde yapılması gerekiyor.
Sivas’ta, Madımak Oteli’nin
yakılarak
ikisi
saldırgan
olmak üzere 37 kișinin öldüğü
davanın firari sanığı Vahit
Kaynar,
Polonya’da
yakalandı. Kaynar gözaltına
alınırken, Adalet Bakanlığı
Türkiye’ye
iadesi
için
harekete
geçti.
BELGESİ YOKTU
İADESİ İSTENECEK
Hürriyet gazetesinin haberine
göre, tutuklama haberini ilk
olarak
Polonya’da
yayın
yapan TVN24 adlı televizyon
kanalı
verdi.
Polonya
televizyonunun
internet
sitesine göre 25 Eylül 2011
günü
Odra
Gümrük
Kapısı’nda,
Almanya’dan
Polonya’ya arabayla geçen
dört
Türk’ten
ikisinin
üzerinde, sınırdan geçmesine
imkan verecek belgeler yoktu.
Bunun
üzerine
güvenlik
güçleri,
araçtakilerin
kimlikleriyle
veritabanında
kontrol yaptı ve yolculardan
birinin Sivas Katliamı’ndaki
kundaklamanın
sorumlularından
olduğu
iddiasıyla Türkiye tarafından
Olay sırasında 18 yașında
olduğu belirlenen bu kișinin,
Vahit Kaynar olduğu iddia
edildi. Adalet Bakanlığı
yetkilileri de dün akșam
saatlerinde
yakalanan
kișinin
Kaynar
olduğu
bilgisini doğruladı. İdam
cezasına çarptırılan ve firari
olduğu için dosyası ayrılan
Kaynar’ın iadesi için Adalet
Bakanlığı, harekete geçti.
Kaynar’ın
iadesi
için
mahkemeden
belgeler
istendi.
Dosyası
hızla
hazırlanarak
Kaynar’ın
Polonya’dan iadesi talep
edilecek.
REDDETTİ
Yargıtay ilamında 32’nci
sırada bulunan Kaynar için,
“Tüm
așamalarda
suçlamaları
reddetmiș,
otelin
tașlandığını
gördüğünü,
sloganlar
atıldığını
duyduğunu
söylemiștir”
denilmiști.
Durușmalara
asker
kıyafetiyle katılan Kaynar,
Interpol aracılığıyla kırmızı
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
bültenle aranıyordu.
3 KİȘİ İDDİASI
Sivas
davasının
müdahil
avukatlarından Șenal Sarıhan,
dün sabah Ankara Adliyesi’ne
gelerek, üç firari sanığın
Polonya
sınırında
yakalandığını iddia etti. Bu
kișilerin Türkiye’ye iade
edilmesi için savcılığa dilekçe
veren Saruhan șunları söyledi:
“Polonya’da yayın yapmakta
olan TVN24 adlı televizyonun
internet
üzerinden
gerçekleștirmiș
olduğu
yayınlarda, 3 Ekim 2011 ya da
bir gün önce PolonyaAlmanya sınırında bir araç
içinde
Sivas
katliamı
davasından aranmakta olan üç
Türk vatandașının yakalandığı
haberine yer verildi. Bu
kișilerin isimleri, Polonya
Kișisel Bilgilerin Korunması
Yasası ya da benzer adı
tașıyan yasa nedeniyle basın
organlarına verilmemektedir.
Yine ülke yasalarına göre
yakalanan
kișileri
tutma
süreleri 40 günle sınırlıdır.
Ancak edindiğim bilgiye göre
bu kișilerin adları ve açık
kimlikleri,
Türk
ilgili
makamlarına
bildirilmiș
bulunmaktadır. Acil olarak
iade
ișlemlerine
bașlanılmasını
talep
ediyoruz.”
Seite 29
BASIN
33 SANIĞA MÜEBBET
HAPİS VERİLMİȘTİ
2
TEMMUZ
1993’de
aralarında Aziz Nesin’in de
bulunduğu çok sayıda yazar,
ozan, sanatçı Sivas’ta șenlik
için buluștu. Gerici gruplar,
șenliğe katılanlara önce kültür
merkezinde
saldırdılar.
Binlerce kiși daha sonra
sanatçı
ve
aydınların
bulunduğu Madımak Oteli
önünde toplandı. Saatlerce
süren
gösteri
sırasında
eylemciler, oteli ateșe verdi.
33 yazar, ozan, düșünür ile 2
otel görevlisi yanarak ya da
dumandan boğularak öldü.
Göstericilerden de iki kiși
hayatını kaybetti. Gözaltına
alınan 190 kișiden 124’ü
hakkında “Laik anayasal
düzeni değiștirip din devleti
kurmaya
kalkıșma”
suçlamasıyla dava açıldı. 26
Aralık 1994’te mahkeme 22
sanık hakkında 15’er yıl, 3
sanık hakkında 10’ar yıl, 54
sanık hakkında 3’er yıl, 6
sanık hakkında 2’șer yıl hapis
cezası, 37 sanık hakkında
beraat kararı verdi,Yargıtay bu
kararı bozdu. Yeniden yapılan
yargılama sonucunda 33 sanık
idama mahkûm edilirken, 14
sanık 15 yıla kadar değișen
hapis cezalarına mahkûm
edildi. Yargıtay 9. Ceza
Dairesi
24
Aralık
1998’de
hapis
cezalarını onadı, 33 idam
cezasını usul noksanlıkları
nedeniyle bozdu. Yeniden
yapılan yargılamada 33 sanık
idama
mahkûm
oldu.
2002’de
idamın
kaldırılmasıyla
cezaları,
müebbet ağır hapis cezasına
çevrildi.
Kaynak:
http://www.cnnturk.com
Mahkeme, tüzüğünde
"Cemevi ibadethanedir"
yazan Çankaya Cemevi
Yaptırma Derneği'ne
kapatma talebini reddetti.
16.
Asliye
Hukuk
Mahkemesi,
Çankaya
Cemevi
Yaptırma
Derneği’nin
kapatılması
istemini
reddederken,
derneğin tüzüğünde yer alan
“Cemevi
ibadethanedir”
ifadesinin suç olmadığına
hükmetti.
Ankara’da yașayan bir grup
Alevi vatandaș, 2004 yılında
‘Çankaya Cemevi Yaptırma
Derneği’ kurdu. Dernek
tüzüğünün
ikinci
maddesinde
derneğin
faaliyetleri
arasında
“Çankaya’da yașayan Alevi
inançlı yurttașların inanç ve
ibadetlerini yerine getirme
merkezleri olan cemevlerini
yapmak ve yaptırmaktır”
ibaresi yer aldı. Tüzüğün 4.
maddesinde derneğin ișleri
“Alevi inanç ve ibadet
merkezi olan cemevleri
yapmak ve yaptırmak...”
olarak sıralandı.
Derneğin kuruluș dilekçesi
İçișleri
Bakanlığı’na
sunulurken,
Bakanlık
Diyanet’ten görüș istedi.
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Diyanet cemevlerinin ibadet
yeri olmadığını bildirince,
Dernekler Dairesi Bașkanlığı,
tüzüğün
“kültür
amaçlı
cemevi yapmak ve yaptırmak”
diye değiștirilmesini istedi.
Ancak
dernek
değișiklik
yapmadı. Bunun üzerine
Ankara Valiliği geçen yıl
Ankara
Bașsavcılığı’na
bașvurarak, derneğin feshi
için dava açılmasını istedi.
Bașsavcılık da Ankara 16.
Hukuk
Mahkemesi’ne
bașvurdu. Yargılama sürerken
savcı da “Alevilik din değil,
cemevi de ibadethane değildir,
toplantının adıdır” dedi. Karar
durușması
dün
yapıldı.
Mahkeme kapatma davasını
reddetti. Böylece tüzükteki
“Cemevi
ibadethanedir”
ibaresi
kapatma
nedeni
olmaktan
çıktı.
‘AĐHM içtihadına uygun bir
karar’
Radikal’e konușan derneğin
avukatlarından Kazım Genç,
mahkemenin
AİHM
içtihatlarına uygun bir karar
verdiğini
belirttirek
“Mahkemenin,
AİHM’nin
Sinan Ișık dosyasında verdiği,
devletin
inanç
ișlerine
karıșmaması ve her inanca eșit
mesefade durması gerektiği
noktasındaki görüșüne itibar
ettiğini ve bu nedenle davayı
reddettiğini
düșünüyoruz”
dedi.
Kaynak:
http://www.radikal.com.tr
05.10.2011
Seite 30
PRESSE
Türkische Eltern helfen häufiger bei den Hausaufgaben
Berlin
(dapd).
Türkischstämmige
Eltern
helfen ihren Kindern bei
den Schulaufgaben häufiger
als deutsche Väter und
Mütter. Das geht aus einer
am Dienstag in Berlin
vorgestellten Studie des
Instituts für Demoskopie
Allensbach
über
Bildungsambitionen
von
Eltern hervor. Demnach
gaben 64 Prozent der aus
der Türkei stammenden
Eltern an, ihren Kindern
häufig oder gelegentlich bei
den
Hausaufgaben
zu
helfen. Unter allen 1.256
befragten Eltern lag dieser
Wert nur bei 56 Prozent.
Dabei
fällt
vielen
türkischstämmigen Eltern die
Mithilfe
bei
den
Hausaufgaben
deutlich
schwerer als den deutschen
Eltern. 48 Prozent der Eltern
mit
Migrationshintergrund
gaben der Studie zufolge an,
dass ihnen die Unterstützung
schwer bis sehr schwer falle.
Unter allen befragten Eltern
empfanden das nur 35 Prozent
so. Ob Eltern optimistisch in
die Zukunft ihrer Kinder
sehen, hängt nicht nur von
ihrer Herkunft, sondern auch
von ihrem sozialen Stand ab.
Nur 38 Prozent aller befragten
Eltern aus sozial schwächeren
Schichten glaubten laut Studie
daran, dass es ihrem Kind
später einmal besser gehen
werde als ihnen. Die Eltern
aus
höheren
sozialen
Schichten waren sich des
Erfolges
ihrer
Kinder
hingegen sicher.
Die Studie, die von der
Vodafone
Stiftung
in
Auftrag gegeben wurde,
zeigt auch, dass Eltern in
Deutschland ehrgeizig sind.
So wünschten sich 66
Prozent, dass ihr Kind das
Abitur macht, nur drei
Prozent
gaben
den
Hauptschulabschulss
als
Ziel
an.
Der
Erziehungswissenschaftler
Klaus Hurrelmann sagte:
"Wir sehen an der Studie,
dass die Eltern die alles
entscheidenden Motivatoren
der Kinder sind. Da können
Schulen kaum noch etwas
korrigieren." Die sozialen
Ungleichheiten
im
Bildungssystem entstünden
durch
unterschiedliche
Elternhäuser,
sagte
Hurrelmann. Deshalb müsse
man in Zukunft Bildungsstärker
an
die
Familienpolitik knüpfen.
Gute Bildung ist der Studie
zufolge für viele Eltern ein
Garant für eine erfolgreiche
Karriere ihrer Kinder. 94
Prozent der befragten Eltern
gaben an, mit guter Bildung
zugleich bessere Chancen
im Beruf zu verbinden. 83
Prozent sahen in guter
Bildung
zudem
die
Voraussetzung für berufliche
Aufstiegschancen.
Zehn
Prozent der Eltern befanden,
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
dass gute Bildung überschätzt
werde.
Auf die Frage, was für sie
elementarer Bestandteil guter
Bildung sei, gaben 76 Prozent
der Eltern ein breites Wissen
an. Eine gute sprachliche
Ausdrucksfähigkeit fanden 70
Prozent
unabdingbar,
52
Prozent das Wissen über
tagesaktuelles
Geschehen.
Kenntnisse
in
Naturwissenschaften, Politik,
Kultur,
Geschichte
und
Wirtschaft wurden hinten
angestellt.
Das
Spielen
eines
Musikinstrumentes gehört für
jedes zweite Elternteil der
Studie zufolge ebenso wenig
zu einer guten Bildung, wie
handwerkliches Geschick und
die
Beschäftigung
mit
religiösen Fragen. Der sichere
Umgang mit Computern hat
für
Eltern
aus
sozial
schwachen Schichten einen
sehr viel größeren Stellenwert
als bei Eltern aus mittleren
oder
höheren
sozialen
Schichten.
Große Unterschiede gab es
auch in der Beurteilung von
Fremdsprachenkenntnissen,
guter
Geschichtskenntnisse
und dem sinnvollen Umgang
mit den Medien. Deren
Bedeutung schätzten Eltern
aus
sozial
schwächeren
Schichten
unterdurchschnittlich und Eltern aus
höheren sozialen Schichten
überdurch-schnittlich
hoch
ein.
[Quelle:
http://de.nachrichten.yahoo.com/t%C3%
Seite 31
TERMINE
Interkulturelle Wochen Frankfurt am Main
23. Oktober bis 12. November 2011
BCrkische-eltern-helfenh%C3%A4ufiger-bei-den-hausaufgaben122525882.html
Menschen machen sich auf
den Weg aufeinander zu
oder arbeiten miteinander
an einer Aufgabe, sie
diskutieren, spielen, singen,
essen, laufen, lesen, feiern,
musizieren gemeinsam –
alles, um Begegnung von
Angesicht zu Angesicht, von
Mensch zu Mensch, ganz
konkret zu erleben und sich
besser
kennenund
verstehen zu lernen.
TÜRKISCHE MIGRANTINNEN
UND MIGRANTEN UND IHR
UMGANG MIT DEMENZ
FILM UND DISKUSSION
Anhand des Films »Kalp unutmaz –
Das Herz vergisst nicht«, über das
Leben
mit
Demenz
in
türkischstämmigen Familien, wollen
Maren Kochbeck (Bürgerinstitut
e.V. / HILDA) und Sevil Sezer (IFZ
e.V.) einen Raum für Fragen und
Austausch rund um das Thema
Demenz eröffnen.
Wann 01.11.2011, 15 bis 17 Uhr
Wo Internationales Familienzentrum
e.V., Gusti-Gebhardt-Haus, 3. Stock,
Ostendstraße 70, Ostend
Veranstalter Bürgerinstitut e.V., IFZ
e.V.
Kontakt Frau Sevil Sezer,
[email protected], Tel. 069 / 94
34 44 31
50 JAHRE GASTARBEITER-ABKOMMEN
ZWISCHEN DER TÜRKEI UND
DER BRD
DISKUSSION
Heuer jährt sich zum 50. Mal der
Tag des Anwerbeabkommens mit
der Türkei. 50 Jahre Migration
ohne Emanzipation – wie geht
das? Sind unsere türkischen oder
türkischstämmigen Migrantinnen
und Migranten gleichberechtigte
Mitglieder unserer Gesellschaft?
Wie sieht es mit Akzeptanz und
Respekt aus? Werden Mitglieder
einer
sich
demokratisch
nennenden Gesellschaft in eine
erste, zweite und dritte Klasse
aufgeteilt? Wie lässt sich eine
wahrhaft
solidarische
Stadtgesellschaft verwirklichen?
Ziel der Diskussion ist es, die
Vergangenheit
kritisch
zu
beleuchten, die Gegenwart zu
reflektieren und die Zukunft
gemeinsam zu gestalten.
Referentinnen und Referenten
Frau Dr. Eskandari-Grünberg,
AMKA;
Enis
Dezernentin,
Gülegen, KAV;
Yilmaz Karahasan, DGB
Wann 02.11.2011, 18 Uhr
Wo DGB-Haus Frankfurt am
Main, Wilhelm-Leuschner-Straße
69 – 77, Willi-Richter-Saal,
Innenstadt
Veranstalter KAV Frankfurt am
Main und DGB Region FrankfurtRhein-Main
Kontakt Horst Koch-Panzner,
Enis
Gülegen,
[email protected], Tel. 069 / 27 30
05 74
ÜBER DEN UMGANG MIT
FREMDHEIT
MEINE RECHTE AM
ARBEITSPLATZ
WORKSHOP
Für
Menschen
mit
Migrationshintergrund stellen sich
oft die Fragen: Wie ist das
eigentlich mit meinen Rechten
und Pflichten am Arbeitsplatz?
Wie kann ich sinnvoll individuell
oder gemeinsam mit anderen
meine Rechte in Anspruch
nehmen?
Was
ist
das
Betriebsverfassungsgesetz,
und
wie geht das eigentlich mit dem
Betriebsrat? Was machen in
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
diesem
Zusammenhang
die
Gewerkschaften?
Referent Peter Artzen, ehemaliger
Geschäftsführer der Gewerkschaft
Nahrung-Genuss-Gaststätten
in
Frankfurt am Main
Wann 05.11.2011, 10 bis 16.30 Uhr
Wo Gewerkschaftshaus, Raum 4
(Erdgeschoss), Wilhelm-LeuschnerStraße 69 – 77, Gutleut
Veranstalter Arbeit und Leben (VHS
/ DGB), Volkshochschule
Kontakt Angela Fischer,
[email protected], Claudia Politycki,
[email protected], Tel. 069 / 21 23 - 76 56
oder - 79 66
KULTURBRÜCKE KINO:
»ALMANYA — WILLKOMMEN
IN DEUTSCHLAND«
FILM UND GESPRÄCH
Als der kleine Enkel türkischer
Einwanderer nachfragt, ob er und
seine in Deutschland lebende
Familie nun türkisch oder deutsch
seien, wird das für den vielköpfigen
Clan
zum
Anlass,
die
Familiengeschichte aufleben zu
lassen. Zugleich soll eine Reise in
die einstige anatolische Heimat der
Großeltern alte Bande stärken.
Einfallsreiche,
mit
vielen
Rückblenden
und
surrealen
Exkursen
jonglierende
Familienkomödie, die satirisch und
mit liebevollem Augenzwinkern
deutsch-türkische bzw. türkischdeutsche Vorurteile und Klischees
aufs Korn nimmt, um die
alltagstaugliche Lebbarkeit einer
multikulturellen Identität zu feiern.
– Sehenswert ab 12 Jahren.
Wann 08.11.2011, 18.30 Uhr
Wo Haus am Dom, Domplatz 3,
Innenstadt
Veranstalter
Arbeitskreis
»Kulturbrücke Kino«
Kontakt Prof. Dr. Joachim Valentin,
[email protected],
Tel.
069 / 80 08 71 84 01 j.v
Beitrag 4 Euro, ermäßigt 3 Euro
Rollstuhlgerecht
Seite 32
TERMINE
11. Türkisches Filmfestival in Frankfurt am Main
Vom 4. bis 13. November 2011
Quelle: Stadt Frankfurt am Main,
Amt für Multi-Kulturelle
Angelegenheiten
Zum 11. Mal präsentiert sich
das Türkische Filmfestival in
Frankfurt am Main unter der
Schirmherrschaft
der
Oberbürgermeisterin
Petra
Roth,
des
Hessischen
Ministers
der
Justiz,
für Integration und Europa,
Jörg-Uwe Hahn und des
Türkischen Generalkonsuls in
Frankfurt, Ilhan Saygılı. Der
Veranstalter,
Transfer
zwischen den Kulturen e.V.,
hofft an den Erfolg des letzten
Jahres anzuknüpfen.
Das
vielfältige
Angebot
präsentiert eine Auswahl an
Klassikern, aktuellen Filmen
und
Literaturverfilmungen
türkischer, deutsch-türkischer
und
europäischer
Filmemacher.
Zahlreiche
Gäste
aus
Regie
und
Schauspiel werden erwartet.
Neben
vielen
unterschiedlichen Filmen wird
auch
der
Film
“Sakli
Hayatlar” gezeigt: Im Juli
1980 kam es in der türkischen
Stadt Corum zu einem
Pogrom gegen Aleviten. Die
Entstehung passt zu der
Schablone vom Pogrom in
Kahramanmaras. Am 4. und 5.
Juli wurden – angestiftet
durch die nationalistischen
sog. ‘Grauen Wölfe’ –
kurdische Wohnviertel und
Dörfer angegriffen. Häuser
wurden in Brand gesetzt. Es
starben Menschen. Es war
nur eine Facette der
Einschüchterungspolitik
gegen
die
alevitische
Minderheit.
Der Film „Sakli Hayatlar“
erzählt
von
einer
alevitischen Familie, die vor
diesem
Pogram
nach
Istanbul flüchtet, um dort
festzustellen,
dass
die
gleichen
Vorurteile
herrschen. Sie spürt die
Ausgrenzung, dargestellt an
einem
alevitischsunnitischen Liebespaar.
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Vorführung:
11.11.2011
19:00
UHR
FREITAG
/
CUMA,
ORFEO'S ERBEN
12.11.2011
17:00
UHR
SAMSTAG / CUMARTESİ
CINESTAR METROPOLIS
KINO 12
Seite 33
MERKEZĐMĐZDE DEVAMLI YAPILAN
KURSLAR VE AKTĐVĐTELER
Bağlama / Saz Dersleri
Pazartesi, Salı, Perșembe Cuma
ve Cumartesi Değișik Gruplar ve
Saatlerde Eğitmen: Medet Aslan
Her Perșembe
İnanç Sohbetleri ve kısa
Cemler
Postdedesi Kasım Erdoğan
YAKIN TARĐHDEKĐ
ETKĐNLĐKLER
Kasım ayından itibaren yeni
kurslar: Alevilik, Bilgisayar,
Almanca, Türk ç e, Tiyatro,
Sağlık ve doğru beslenme,
Yoga, Güzel Konușma, Çocuk
ve Ebeveyn ilișkileri
6.11.2011, Saat 08:00
Kurban bayramı erkanı
26.11.2011 gününden itibaren
Muharrem orucu bașayacak,
derneğimizde oruç açılabilir
08.12.2011 Așure pișireceğiz
09.12.2011 Așure Cemi
Semah Eğitimi
Pazartesi günleri, Saat 20:00
Eğitmen: Ahmet Aslan
____________________________
Genç ve Yetișkinlere Folklör Kursu
Pazar Günleri, Saat 11:00 / 13:00
Eğitmenler:
Köksal Doğan ve Șahin Özer
_______________________________
Her Cuma
Mangal ve Sofra Sohbeti
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
31.12.2011 Yılbașı
Organizasyonu
Her Pazar
Kahvaltı
Her Pazar
Degisik konu ve alanlarda
Egitim seminerleri
Merkezimize 02.05.2011 ve
18.10.2011 tarihleri arasında
yeni katılan üyelerimiz:
Zerrin Çakmakyurdu, Hüseyin
Çakmakyurdu, Ali Kurt,
Zeynel Gündoğdu, Ebru
Gümüș, Nuri Gümüș, Özkan
Bugur, Önder Özkușcu,
Zümrüt Çal, Intizar Çal,
Mehmet Ali Ağtas, Sami
Parlaz, Denise Șanlı, Hüseyin
Doğan,
Seda Kurul, Sevda Kurul,
Filiz Baran, Aytuğ Baran,
Sema Bulut, Engin Bulut,
Zehra Karakurt, Evren
Karakurt ve Vahap Tezgel.
Yeni üyelerimizi vermiș
oldukları isabetli
kararlarından dolayı tebrik
ediyor, hoșgeldiniz diyoruz...
Seite 34
MĐZAH
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
Seite 35
ANA SPONSORUMUZ
HÜNKAR Kasım 2011 / November 2011
SÖZLEȘMELİ SPONSORLARIMIZ
Seite 36

Benzer belgeler