Yakın Dönem Türk Ermeni İlişkileri Üzerine

Transkript

Yakın Dönem Türk Ermeni İlişkileri Üzerine
Yakın
Dönem
Türk
İlişkileri Üzerine
Ermeni
Kılıç, R. (2007).Yakın dönem Türk-Ermeni ilişkileri üzerine.
Türk Yurdu, S. 236, Ankara, (Nisan 2007), C. 27, ss. 40-48.
YAKIN DÖNEM TÜRK-ERMENİ İLİŞKİLERİ ÜZERİNE
Prof. Dr. Remzi KILIÇ*
ÖZET:
Ermeni toplumu dokuz yüzyıla yakın bir zamandır, tarihî ve
stratejik bakımdan önemli olan, Anadolu yada Ön Asya olarak
bilinen coğrafyada, Türkler ile beraber yaşamışlardır. Ancak,
XIX. yüzyıl başlarına doğru gelindiği zaman, Osmanlı
devletinin zayıflaması, emperyalist devletlerin Anadolu
topraklarına göz dikmeleri, yüzyıllar boyunca bir arada
yaşayan bazı toplulukların Türklere karşı tahrik edilmeleri,
Anadoluyu paylaşma planları gibi, sorunlar ortaya çıkmıştır.
Bu arada Ermenilere de; Doğu Anadoluda, Rusların, Fransızların
ve İngilizlerin desteği ile bağımsız Ermenistan devleti
kurdurulacağı propagandası yapılmıştır. Bunun sonucu olarak,
silahlı Ermeni komiteleri ve çeteleri oluşturularak, Doğu
Anadolu başta olmak üzere, Anadolunun bazı bölgelerinde sivil
Türk halkı saldırı ve katliamlara maruz bırakılmıştır.
Özellikle, 1890dan 1922 yılına kadar otuz iki yıl, Ermeni
militanlar; Taşnaksutyan, Hınçak ve Ramgâvar gibi terör
örgütleri vasıtasıyla, yirmi altı binden fazla eylem, baskın,
saldırı ve cinayet gerçekleştirmişlerdir.
Yaşanan olumsuz ve acı gelişmeler sonucu, yüz binlerce Türk
insanı öldürülmüş, Osmanlı Devletinin aldığı tedbirler
sayesinde, Ermeni terör çeteleri bertaraf edilmiş, Anadolu
toprakları üzerinde bir Ermeni devleti kuramamışlardır.
İngilizler, Ruslar, Fransızlar ve Ermeni terör örgütlerini
destekleyen emperyalist güçlerin planları tutmamıştır. Bu
olayların üzerinden, 1915 yılından bu tarafa geçen doksan yıla
rağmen, Türkiye aleyhine, siyasî amaçlı olarak kullanılan
Ermeni olayı, soykırım iddiasına dönüştürülerek, hâlâ
emperyalist devletler ve Ermeni komitacıları tarafından
gündemde tutulmaktadır. Hatta, Ermeni diasporası tarafından,
Türkler soykırım yaptılar iddiasıyla dünya kamuoyu meşgul
edilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Türkler, Ermeniler, Osmanlı Devleti, Sevk
ve iskan, Doğu Anadolu.
ABSTRACT: Armenian and Turkish people have lived together in
Anatolia which is an important region because of its
historical and strategic aspects for nearly nine hundred
years. However, in the early 19th. Century the problems such
as weakening of Ottoman Empire, plans of Imperial Countries to
invade Anatolia and impulsion of some societies living
together for centuries to fight against Turkish people have
emerged.
By the way Russia, England and France made a propaganda that
an Independent Armenia would be founded. Thus, armed Armenian
committees set up criminal organizations and Turkish people
were exposed to injustice and massacres by Armenian by these
groups mostly in East Anatolia and some other regions in
Anatolia. Especially between the years 1890 and 1922, for 32
years, Armenian Militants organized more than twenty six
thousands of attacks, assaults and descents via terrorist
organizations such as Tashnak, Hinchak and Ramgavar. As a
result of these of grievous events, hundreds of thousands of
people were murdered. Thanks to the precautions of Ottoman
administration, Armenian terror organizations were dismissed
and an Armenian Government could not be founded in lands of
Anatolia. The plans of imperial countries such as England,
Russia and France who supported Armenian terrorist
organizations failed.
Today, after ninety years, the events in 1915 are considered
as genocide and they are still brought up by Armenian Diaspora
and some imperialist countries politically to the disadvantage
of Turkey. Moreover, Armenian Diaspora occupied public opinion
with the claim of so-called Armenian genocide.
Key words: Turks, Armenians, Ottoman Empire, East Anatolia,
Immigration and Settlement.
*
Niğde
Üniversitesi
Eğitim
Üyesi. [email protected]
Fakültesi
Öğretim
Giriş:
1915-1916 yıllarındaki Osmanlı topraklarında cereyan eden
Ermeni terör olayları, binlerle ifade edilmektedir. Büyük
çoğunluğu Ermeni olan yazarların, daha ziyade tarihçi
oldukları ve olayları Ermeni soykırımı olarak niteledikleri
görülmektedir. Türk yazarların ise, hemen hepsi de konuya
tarih açısından yaklaşmış ve soykırım olmadığını
savunmuşlardır. Yayımlara tarafsız bir tarih görüşünün hakim
olması güç olmakla beraber, olayların niteliğini
değerlendirmek için yeterli arşiv çalışmasının yapılmış ve
yayımlanmış olduğu söylenebilir (Aktan, 2001:5).
Araştırma çalışmalarına ve belgelerin yorumlarına dayanarak,
yakın dönem Türk-Ermeni ilişkilerini değerlendirmek yerinde
olacaktır. Çünkü, tek taraflı iddia ve yayınlar ile hem dünya
hem de Türk kamuoyu yanıltılmaya çalışılmaktadır. Tarihi
gerçekler ile yüzleşmek, bilim ve akıl yoluyla olayları ortaya
koymak gerekir. Bugün dünyada yürütülen Ermeni propagandasının
başlıca hedefleri üç gurupta toplanabilir:
1. Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Ermenilerin; tarih,
dil, din ve kültür unsurlarını canlı tutmak, Ermenilik şuurunu
korumak, geliştirmek ve yaymaktır.
2. Dünya ve özellikle Hıristiyan kamuoyunda, Türkiye
Cumhuriyetini ırkçı insan hak ve özgürlüklerine saldırgan,
tarihi misyonu bakımından fetihçi ve emperyalist, bir devlet
olarak tanıtmak suretiyle, uluslararası ilişkilerinde güçsüz,
yalnız ve etkisiz bırakmak, böylece çeşitli yapay sorunlarla
karşı karşıya getirerek gelişmesini engellemektir.
3. Tarihî gerçekleri saptırmak ve ortadan kaldırmak suretiyle,
Şark-doğu Meselesini yeniden güncelleştirmek, Bağımsız ve
Büyük Ermenistan emel ve beklentilerini tahrik etmek
suretiyle, gelecekte Türkiye Cumhuriyetinin doğu hudut komşusu
Ermenistanın çok yönlü gelişmesine kaynak ve belge
hazırlamaktır.
Ermeni propagandasının hedef kitleleri ise şunlar olabilir:
1. Dünyanın çeşitli ülkeleri üzerine yayılmış, yaşamakta olan
Ermeni toplulukları.
2. ABD başta olmak üzere birçok ülkenin devlet ve siyaset
adamları, kilit personeli, iktisadî ve ticarî güç merkezleri,
Türkiye ve Ortadoğu üzerinde araştırma yapan Enstitü ve
merkezlerde çalışanlar araştırmacılar, basın ve yayın
organları, her türlü kamu iletişim araçlarının sahip ve
yöneticileri.
3. Hıristiyan
Asûrîyenler.
din
merkezleri,
kiliseler,
Kürtler
ve
4. Türkiye ve Türkiye toprakları ve kaynakları üzerinde
jeopolitik beklentileri olan çıkar ve rekabet çatışması
içerisinde olan ülkelerin etkin kamuoyları, (Osmanlı Arşivi
Yıldız Tasnifi, 1989-C.III:11) yani halk topluluklarıdır.
Ermeni propaganda faaliyetlerinde kullanılan başlıca temalar
ise şunlardır: Türk düşmanlığı, Türklerin Hıristiyan toplumlar
üzerinde zulüm ve baskıları, Türk devletlerinin saldırgan ve
emperyalist tutum ve davranışları ile Ermenilerin uzun bir
tarihî geçmişe, kültür ve medeniyete sahip bulundukları, ancak
Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde hak ve özgürlüklerini
yitirdikleri, zulüm ve işkence altında yaşadıkları, can ve
mallarını, yer ve yurtlarını Türkler karşısında yitirdikleri,
bütün Ermeni propagandalarının vazgeçilmez temalarıdır.
Genel ve özel olarak seçilmiş bu temalar, her türlü iletişim
araçlarıyla, yazılı, sözlü ve görüntülü olarak özenle yayılır
ve işlenir. Bütün bunlar yapılırken, geçmiş yüzyılların
olayları saptırılır, gerçekler gözden uzak tutulmaya
çalışılır. Yapay olarak yaratılan tarihî olaylar bugün
yaşanıyormuş gibi, karşıdakilere aktarılır (O.A.Y.T, 1989C.III:12). Günümüzde Ermenilerin, dünya kamuoyunu etkilemek
için 300 bin web sayfasına varan soykırım belgeseli
hazırladıkları bilinmektedir.
Ermeni propaganda ve faaliyetleri, birçok ülkenin doğrudan
veya dolaylı, açık veya örtülü desteğine sahip olmuşlardır. Bu
ülkelerin bir kısmı, Türkiyeyi kendisine rakip veya gelecekte
rakip görenlerdir. Bir kısmı ise, çıkarları ve beklentileri
açısından bölgede güçlü bir Türkiyenin varlığını kabul
etmeyenlerdir. 1960-1973 yılları arasında toprakları üzerinde,
Ermeni katliam anıtları diktiren ve üniversitelerinde
araştırma merkezlerinde, Ermeni propagandalarına kaynak
üreten, uluslararası toplantılarda ve ikili temaslarda
diplomatlarına sürekli olarak, Ermeni Meselesini dile getirme
talimatı veren Fransa vb. ülkeler, 1973-1985 yılları arasında
Ermeni Terörünün başlıca destekleyicisi olmuşlardır.
27 Ocak 1973 tarihinde Los Angeles Türkiye başkonsolusu Mehmet
Baydar ve yardımcısı Bahadır Demiri öldürerek eylemlerine
başlayan, Ermeni terörü 1 Ocak 1975te Beyrutta Dünya Kiliseler
Konseyine yaptığı bombalı saldırı ile ilk defa adını ASALA
olarak duyurmuştur. ASALA, Ermeni terör örgütü yayınladığı
bildiride amaçlarını; 1- İşgal altındaki Ermeni topraklarını
Türkiyeden kurtarmak (Doğu Anadolu vilayetlerimizi
kastederek), 2- Ermeni toplumuna kendi kaderini tayin hakkını
sağlamak, 3- Ermeni katliamının Türkiye tarafından kabulünü
temin etmek, 4- Türkiyeyi katliâm/soykırım sebebiyle tazminat
ödemeye zorlamak, olarak açıklamıştır (Türközü, 1983:22-23).
ASALA adlı Ermeni terör örgütü, 1973-1985 yılları arasında on
iki yıl boyunca, Türk diplomatlarını ve büyük elçilerini
suikast yaparak şehit etmişlerdir (Bilim ve Aklın Aydınlığında
Eğitim, 2003/38:173-174). ABD, Fransa, İngiltere gibi batılı
ülkeler bunları desteklemiş ve himaye etmişlerdir (O.A.Y.T,
1989-C.III:12). ASALA terör örgütü, Türkiye aleyhine bölücü
PKK terör örgütü ile 8 Nisan 1980 tarihinde, Lübnanın Sidon
şehrinde bir araya gelerek, ortak bir basın toplantısı
düzenlemiş, Türkiye Cumhuriyetine karşı birlikte mücadele
etmek amacıyla ittifak kurduklarını, dünya kamuoyuna
açıklamıştır (Türközü, 1983:23). Türkiye Cumhuriyetinin
kararlı tutumu karşısında, ASALA adlı Ermeni terör örgütü,
silahlı mücadeleyi 1984te, PKK terör örgütüne devretmiştir.
PKK terör örgütü ise, 1984-1999 yılları arasında; katliam,
cinayet, yol kesme, güvenlik güçlerine pusu kurma, saldırı,
bombalama gibi, eylemleri ile Türkiyede otuz binden fazla
insanın ölümüne sebebiyet vermiştir.
Tarihî Süreç İçerisinde Türk-Ermeni İlişkileri:
Türk-Ermeni ilişkilerini kısa bir tarihçe ile belirtmek
yerinde olabilir. Doğu Roma-Bizans devletinin doğu
hudutlarında zorunlu iskana tâbi tutulan Ermeniler ile Türk
toplumlarının ilk temasları XI. yüzyılın ilk yıllarına
rastlamaktadır (Göyünç, 1983;Yıldız, 1985:29-51). Büyük
Selçuklu Sultanı Alparslanın 1064 yılında Ermeniler ile meskun
bulunan Ani şehrini yönetimi altına aldığını ve Ermenilere son
derece iyi muamele yaptığını biliyoruz. Alparslan
kumandasındaki Büyük Selçuklu orduları, Malazgirtte Bizans
kuvvetlerini mağlup ettikten (1071) sonra Anadoluya Türk göç
ve yerleşmesi hızlanmıştır. Oğuz boyları (Türkmenler),
Bizanstan alınan ve yoğun bir nüfus bulunmayan Anadoluda kısa
sürede yerleşmişlerdir.
Bu sırada Ermeni toplulukları, ülkelerini Bizansa terk ederek,
guruplar halinde Bizans devletinin baskısıyla, Güney Anadoluya
göçerler ve küçük kaleler içerisinde varlıklarını sürdürmeye
çalışırlar (Halaçoğlu, 2005:13). Bizans, Süryanî ve bazı Arap
tarihçiler, Kilikya Ermenileri olarak tanımladıkları bu
halkın, I. Haçlı seferine 1098de yardımlarından dolayı, Bizans
kuvvetlerinin Kilikyayı tamamen işgal ederek, 1137 yılında
Ermeni egemenliğine son verdiklerini belirtirler. Türkiye
Selçukluları (1077-1308) himayesinde, Ermeniler yeniden
Kilikya bölgesinde güçlenir ve Anadoluda Türklerle bir arada
yaşamaya başlarlar.
Kilikya Ermenilerini, Mısırdaki Memluklu devletine (1250-1518)
karşı, Türkiye Selçuklu devleti korur ve destekler. Ermeni
etkinliği, Anadoluda 1335 yılında Arap-Moğol işbirliği sonucu
tamamen sona erdirilir. Ermeniler, Kıbrıs ve diğer adalar ile
Fransaya kaçarlar, geriye kalanlar ise, küçük Ermeni gurupları
olarak Anadoluda, Türkmen beyliklerinin huzur ve güvenlik
şemsiyesi altında yaşamını sürdürürler. Ancak, Ermenilerin
zaman zaman Moğolların Anadoluyu istilâsına yardımcı oldukları
bilinmektedir. Erzurum, Sivas, Kayseri gibi, şehirlerin
Moğollar eline geçmesine Ermeniler yardım ederler (O.A.Y.T,
1989-C.III:13-14).
Osmanlı Devletinin daha kuruluş yıllarında Ermenilere büyük
bir önem verilir. Orhan Gazi, Bursa başkent yapıldıktan sonra,
Ermenilerin dini liderlerini ve dağınık halde bulunan
topluluklarını 1326da Bursaya getirir ve yerleştirir. Osmanlı
Devleti tarafından, bütün din, mezhep, dil ve insanlara
hoşgörüyle yaklaşmak ve onları mutlu etmek anlayışı ortaya
konulmuştur.
Fatih Sultan Mehmet ise, 1453te İstanbulu fethinden sonra,
Bursadaki Ermeni piskoposu Ovakim efendiyi, 1461de Anadoludan
bir miktar Ermeni ile beraber İstanbula getirtmiştir. Padişah,
Samatyadaki Sulu Manastır isimli kiliseyi Ermenilere vermiş ve
Ovakimi kendilerine patrik tayin ederek, Ermeni Patrikliğini
kurmuştur (Ermeni Komitelerinin Emâl ve Hareketi
ihtilâliyyesi, 1332/1916:7; Halaçoğlu, 2005:16).
Patriğine bütün Ermenilerin dinî-ruhanî lideri
Ermeni
sıfatı
tanınarak, Osmanlı Devletinin Ermeni toplumuna karşı yakınlığı
hoşgörüsü ve güveni gösterilmiştir (Eroğlu, 1982:216;Kocaş,
1967:59).
Anadolunun birçok şehrinde dağınık olarak yaşayan Ermeniler,
zamanla İstanbula gelerek çeşitli mahallelere yerleşmişlerdir.
XIX. yüzyılın başlarına kadar dört yüz yıldan fazla bir süre,
Ermeni toplumu, Osmanlı Devleti bünyesinde tam bir serbestlik,
güven ve imkan içerisinde, kendilerine tanınan bütün fırsat ve
imkanlardan sonuna kadar yararlanarak yaşamışlardır.
Ermeni toplumu arasındaki mezhep çatışmaları, GregoryanKatolik ve daha sonra Kafkas bölgesinde Katolik-Ortodoks
mezhepleri arasındaki çatışmalar, ayrıca Yahudi-Ermeni çıkar
çatışmaları, XIX. yüzyılın başlarında ortaya çıkmıştır. II.
Mahmut devrinde Osmanlı Devleti, Ermeniler arasındaki mezhep
çatışmalarını çözümlemeye çalışmıştır. Yüzyıllardır Tebâ-i
sadıka olarak bilinen Ermeniler arasındaki anlaşmazlıklar
giderilmiştir.
Ermeni toplulukları arasında ilk mezhep kışkırtıcılığı ise,
Fransa tarafından yapılmıştır. Ermenileri, Katolik mezhebine
katarak, Fransız misyoner papazları, İstanbuldan başlayarak
Anadolunun çeşitli yerleşim birimlerinde, Ermenilerin
Gregoryan-Katolik olarak ikiye ayrılmalarına sebebiyet
verirler. İkinci dini kışkırtma Rusya çarlığından gelir. Daha
sonra ise, İngiltere Krallığı aynı yolu takip eder.
Osmanlı Devleti, insan hak ve hürriyetleri konusunda en büyük
girişimi, 3 Kasım 1839da Tanzimat dönemiyle başlatmıştır.
Bütün gayr-i Müslim cemaatlere, en geniş haklar ve özgürlükler
tanınmıştır. Gayr-i Müslim cemaatlerin her türlü işleri, dinî
merkezlerince yürütülürdü. 1856da Islahat Fermanı ilan edilmiş
ve bundan sonra 1863te Ermeni Milleti Nizamnamesi hazırlanmış
ve yürürlüğe girmiştir. Bu belge ile Ermeniler, adetâ devlet
içinde imtiyazlı hale getirilmiştir. Ermeniler ve diğer gayr-i
Müslim unsurlar, devlet kademelerinde ve bürokraside her türlü
makam ve mevkîye gelebilme imkanına kavuşmuştur. Osmanlı
Devletinin bütün iyi niyet ve gayretlerine rağmen Ermeniler,
dış devletlerin de tahrikleriyle ayrılıkçı hareketlere ve
terör eylemlerine yönelmeye başlamışlardır.
I. Dünya savaşı sırasında (1914-1918) Ermeniler, Doğu Anadolu
başta olmak üzere, Rusların müttefiki olarak Türk toplumuna
karşı savaş halini alırlar. Amaçları; Rusların, İngilizlerin
ve Fransızların desteği ile yıkılıp, dağılacak olan Osmanlı
ülkelerinden toprak ele geçirerek, Doğu Anadoludan Revana
kadar uzanan topraklar üzerinde, bir Ermenistan devleti
kurmaktır (O.A.Y.T, C.III:15).
Taşnak ve Hınçak gibi, Ermeni terör örgütleri, yüzyıllardır iç
içe vatandaşı olarak yaşadıkları, Osmanlı Devletine karşı
savaş haline girerek, Ermeni topluluklarını isyana
çağırmıştır. Osmanlı Devletinin Batı cephesinde, Çanakkale ve
Gelibolu savaşlarının devam ettiği, Doğu cephesinde, Rus
ordularının Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarına
yöneldikleri, Güney cephesinde, Doğu Akdenizde ve Basra
Körfezine ve Musula doğru İngilizlerin harekete geçtikleri bir
dönemde, Türk ordularının arkalarında bütün ulaştırma ve ikmal
sistemlerini tehdit etmeye başlamışlardır. Bunun üzerine bir
çıkar yol olarak, ordularının güvenliği için Osmanlı Devleti,
Doğu Anadoludaki Ermenilerin başka bölgelere, askerî alanlar
dışına güvenli görülen şehirlere, yerleştirilmesine karar
vermiştir.
Son yılların 1915 Ermeni Tehciri şeklinde, Dünya kamuoyunu bir
kez daha Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine
döndürmeye çalıştıkları propagandaların gerçek tarafı budur.
Bütün dikkatler tehcir kavramı etrafında toplanır. Birçok
kimse olayların gerçek yönünü araştırmaksızın, Osmanlı
Devletinin hangi şartlar altında bulunduğuna bakmaksızın ve
dünyada hangi devletin böyle bir durumda neler yapabileceğini
hesaba katmadan, tarihin birçok hadiselerini görmezlikten
gelmektedirler (O.A.Y.T, C.III:16).
Fatih Sultan Mehmetten itibaren yaklaşık olarak 400 yıl
boyunca II. Mahmut devri dahil, Osmanlı Devletinde gayr-i
Müslimlerin, bu arada Ermenilerin de dinî ve toplumsal
işlerine kesinlikle karışılmamıştır. Osmanlı Devleti
yönetiminde, Ermenilere birçok okullar, kütüphaneler,
matbaalar açılmıştır. Özellikle, XIX. yüzyılda Ermeni gençler,
tahsil amacıyla eğitim için Avrupa üniversitelerine serbestçe
gönderilmiştir.
Ermeni toplumu, tarihinde hiçbir devletten ve hükümdardan
görmedikleri ilgiyi Osmanlı Devletinden görmüştür. Ermeniler,
XIX. yüzyılın ortalarına kadar devletin en güvenilir unsuru
oldukları için kendilerine millet-i sâdıkada denilmiştir
(Eroğlu, 1982:218). Ermeniler, millî varlıklarını ancak Türk
idaresinde koruyabilmişlerdir. Ermeniler, Osmanlı toplum
bünyesinde huzur içinde devletin asıl sahibi olan Türklerden
daha rahat bir şekilde hayat sürmüşlerdir (Kocabaş, 2003:22).
XIX. yüzyılın son dönemlerine gelindiği zaman, Türk-Ermeni
ilişkilerinde; Rusların, Fransızların, İngilizlerin vb.
milletlerin tahrik ve teşvikleriyle Hınçak, Taşnak, Anelkan
gibi, terör örgütleri kuran Ermeniler, emperyalist devletlerin
teşvik ve tahrikleriyle, git gide millet-i sâdıka olmaktan
çıkmışlardır.
1890 yılında Erzurum İsyanı, Kürt Musa Bey Hadisesi, Merzifon,
Kayseri, Yozgat hadiseleri, 1894 Maraş-Zeytun İsyanı, 1894 I.
Sason İsyanı, 1895 Bab-ı Âli Olayı, 1896 Osmanlı Bankası
Baskını, I.Van İsyanı, 1898 II. Sason İsyanı, 1904de Sultan
II. Abdülhamide suikast, 1909 yılında Adanada ortaya çıkan
Ermeni isyanı vb. olaylar birbirini izlemiştir. Nisan 1915 II.
Van isyanı, Halep, Erzurum, Bitlis, Sivas, Diyarbakır
illerinde kanlı olaylar meydana gelmiş on binlerce insan
ölmüştür (Mayeweskiy, 2001:13).
Ortalama yirmi yıllık bir hazırlık döneminden sonra başlayan
bu Ermeni olayları, Ermeni komitecilerin dış güçlerle yaptığı
işbirliği sonucu, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere dönüşmüş,
yabancı devletler açık ve örtülü bir biçimde Ermenileri
desteklemiş ve tahrik etmişlerdir (Osmanlı Arşivleri,
1995:24). Anadolu, I. Dünya savaşı boyunca, Ermeni terör
örgütlerinin yoğun baskın ve saldırıları ile masum on binlerce
Türk evladını kurban vermiştir.
Bu gelişmeler karşısında, Osmanlı Devleti bazı tedbirler almak
zorunda kalmıştır:
1. Ermeni ve diğer gayr-i Müslim memurlarına memuriyetten el
çektirilmesi,
2. Şehirlerde Ermeni terör örgütlerine silah taşıyanların
tutuklanması ve bu faaliyetlerin yasaklanması,
3. İttihat ve Terakki Hükümetinin Ermeni komiteci ve ihtilal
örgütlerini uyarması,
4. Ermeni vatandaşların
güvenli
görülen
bölgelere
yerleştirilmesi kararı ve uygulanması.
Osmanlı Devleti, I. Dünya savaşındaki ilk yenilgisinin
ardından, istilâcı ordulara silahlı Ermeni desteği karşısında,
Alman Genelkurmayının da ısrarlı önerisiyle, Sevk ve İskan
Kanununu çıkarmıştır (Ortaylı, 2001:43-44).
Ermeniler için Çıkarılan Sevk ve İskan Kanunu:
Ermeni çeteleri, 15 Nisan 1915te Van, Çatak ve Bitliste isyan
başlatmışlardı. Van ve çevresinde memur ve jandarmaları
öldürmüşler, karakollara ve Türklere ait evlere saldırmışlar,
resmi binaları yakıp yıkmışlar. Ruslarla işbirliği yapan
Ermeni kuvvetleri, 16/17 Mayıs 1915 gecesi Vanın Ruslara
teslimini sağlamışlar. İstanbuldaki Almanya büyükelçisi
Wangenheim, Alman dışişleri bakanlığına: Van vilayetindeki
Ermeniler ayaklanmışlar, Müslüman köylere ve kaleye saldırıya
geçmişlerdir. Kaledeki Türk garnizonu üç yüz kayıp vermiş,
günlerce devam eden sokak muharebeleri sonunda şehir âsilerin
eline geçmiştir. 17 Mayıs 1915te Van Ruslar tarafından işgal
edilmiş, Ermeniler düşman tarafına geçmiş ve Müslümanları
katletmeye başlamıştır. 80.000 Müslüman Bitlis istikâmetinde
kaçmaktadır diyerek, durumu telgrafla bildirmiştir (Özdemir ve
arkadaşları, 2004:60).
24 Nisan 1915te vilayetlere ve mutasarrıflıklara gönderilen
bir tamimle Ermeni komitelerinin elebaşlarının tutuklanması
istenerek, söz konusu emirler gereğince, çeşitli Ermeni
örgütlerine mensup 2345 Ermeni militanı tutuklanmıştır.
Tutuklanan Ermenilerin Müttefik ordularına hizmet eden Ermeni
gönüllüler veya Müslüman katliâmı sorumluları oldukları
İstanbuldaki İngiliz Yüksek Komiseri amiral Calthorpee
gönderilen şifre telgraflarda da kaydedilmektedir (Özdemir ve
arkadaşları, 2004:62).
Bütün kaynaklarda yer alan bilgiler, Ermenilerin Osmanlı
Devletine karşı bir savaşa girdiklerini ortaya koymaktadır.
Doğu cephesinde Ermeni komitacıların ihanetine uğrayan Osmanlı
varlığına karşı yöneltilen faaliyetlerin engellenmesi amacı
ile Ermeni cemiyetlerini kapatma, örgüt liderlerini tutuklama
kararları alınmıştır. Doğu Anadoluda savaş hattı içerisinde
kalan Ermenileri, Güneydeki savaş dışı kalan bölgelere sevk
etmek için Talat Paşa, 9 Mayıs 1915 tarihinde Erzurum, Bitlis
ve Van valilerine gönderdiği talimatta, ordu komutanlarıyla
işbirliği içerisinde hareket etmelerini emretmiştir. Meclis-i
Vükelâ 30 Mayıs 1915te Dahiliye Nezaretinin kararını ve
başlatmış olduğu uygulamayı onaylamıştır. Sevk ve İskan Kanunu
çıkarılarak, tehcire tabi tutulan Ermenilerin mallarının
tespiti, nakliyatın emniyet içerisinde yapılması, Ermenilere
gittikleri yerlerde ev ve iş imkanının sağlanması,
hususlarında bir talimatnâme yazılması kararlaştırılmıştır
(Özdemir ve arkadaşları, 2004:63-64).
30 Mayıs 1915 tarihinde İçişleri Bakanlığı Aşiretleri ve
Göçmenleri Yerleştirme Müdürlüğü tarafından, savaş şartları ve
olağanüstü siyasi zaruretler dolayısıyla nakilleri yapılan
aşiretler ve Ermenilerin iskan, iaşe ve diğer hususlarını
düzenlemek amacıyla çıkarılan talimatnâme, tehcir işinin
lâlettayin, gayr-i insanî ve sadece mahalli idarecilerin
tasarruf ve hislerine terkedilmiş bir uygulama değildir
(Süslü, 1990: 113).
1915 Ermeni sevkıyatı; fiilen ortaya çıkan isyana ve düşman
ordusuyla işbirliğine karşı alınan ve o günün şartları
içerisinde kaçınılmaz bir tedbirdir (Ortaylı, 2001:45). Tehcir
diye bilinen kavram ise, sürgün, zor kullanma, soykırım yapmak
değildir. Bir yerden başka bir yere göç ettirmek, nakletmek
demektir. Yabancı dilde, immigration, emigration olarak ifade
edilir. Ermeni tarihçi Leon ve Amerikalı tarihçi J. Mc Cartye
göre; Osmanlı Hükümeti, Rus silahlarına güvenerek karışıklık
çıkartan Ermeni komiteleri karşısında kendi varlığını korumak
hakkını kullanmıştır (Yıldırım, 1990:8-9).
Yine tehcir kavramını jenocide-soykırım kavramıyla izah etmek
aynı hataya düşmek demektir. Esasen, jenocide, soykırım,
emigration gibi kavramlar Türkçede yoktur. Dilimizde ve
kültürümüzde olmayan kavramlar tarihimizde ve hayatımızda da
yoktur. Tehcir denen sevk ve iskan sırasında meydana gelen
Ermeni vatandaşların kayıplarının; daha çok eşkıya ve
çetelerin saldırıları, hastalık, yol meşakkati vs. sebeplerden
olduğu görülür. Ayrıca, bu esnada meydana gelen
olumsuzlukların sorumlularını Osmanlı Hükümeti şiddetle
cezalandırmıştır (Aydoğan, 2005:355;Kaya, 2003:C.I:258).
İttihat ve Terakki Hükümeti tarafından, sevk ve iskan işleri
son derece hassasiyet ve itinâ içerisinde yürütülmeye
çalışılmıştır.
9 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım
Sözleşmesine göre soykırım;Bir milleti, etnik, ırkî veya dinî
gurubu, gurup niteliğiyle kısmen veya tümüyle, yok etmek kastı
ile aşağıdaki fiillerin işlenmesidir:
a) Gurubun mensuplarını katletmek,
b) Gurubun mensuplarına ciddî bedensel ve psikolojik zarar
vermek,
c) Gurubun maddî varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına
yol açacak hayat şartlarına kasten tâbi tutmak,
d) Gurup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak,
e) Gurubun çocuklarını bir başka guruba zorla nakletmek
(Aydoğan, 2005:355;Kaya, 2003:C.I:257;Bilim ve Aklın,
2003:166).
Ermenilerin I. Dünya savaşı sürecinde, sevk ve iskana tâbi
tutulmalarının iç ve dış dünyada siyasi etkisi büyük olmuştur.
Ancak, Osmanlı Hükümeti böyle bir kararı bir anda almamıştır.
Savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü bir dönemde, ülkenin içinde
bulunduğu sosyo-ekonomik, askeri ve politik sıkıntılar
karşısında, cephe gerisinde Ermeni terör örgütlerinin
aldatmaları,
isyanları,
casuslukları,
eşkıyalıkları,
sabotajlarının dayanılmaz boyutlara ulaşması üzerine alınmış
bir karardır. Alınan bu kararın sebepleri tarihi gerekçeler
arasında önemli yer tutmaktadır (Aydoğan, 2005:356).
1915 yılına gelindiğinde, planlı ve örgütlü bir şekilde Ermeni
komitacıların sebep olduğu olaylar, kaybedilecek zaman
kalmadığını göstermiştir. Bu maksatla, Van, Bitlis ve Erzurum
vilayetlerindeki Ermenilerin savaş sahasının dışına
çıkarılması istenmiştir. Dahiliye Nezâreti 9 Mayıs 1915 (26
Nisan 1331) tarihinde Erzurum, Van ve Bitlis valiliklerine
şifre emirler göndererek, bu bölgelerde yaşayan Ermenilerin
güneye doğru sevkıyatlarının başlatılması istenmiştir. Ayrıca,
Başkomutanlık vekaletine ve ilgili ordu komutanlıklarına
gereken şifre emirler verilmiştir. Sevk edilen Ermenilerin;
Halep, Suruç, Rakka, Resulayın, Harran, Deyr-i zor, Müslime
gibi yerlere iskanı emredilmiştir. Bu şehirler, bazılarının
iddia ettiği gibi çöl vs. değil, o zamanlar Osmanlı
topraklarının en sakin, savaşsız ve hoşgörülü Türkmenlerle
meskun yerleridir. Osmanlı Devleti, Ermenilerin güvenliğini
daima göz önüne almıştır.
Ermeni kafileleri, iskan sahalarına dağıtılmak üzere yol
kavşakları üzerinde bulunan; Diyarbakır, Konya, Birecik, Cizre
ve Halep gibi belirli merkezlere toplanmıştır. Ayrıca,
belgelere göre sevkıyat güzergâhı seçiminde kafilelerin
muhtemel zorluk ve güçlüklerle karşılaşmamaları için emniyet
ve can güvenlikleri dikkate alınmıştır. Misal, Batı Anadoludan
gönderilen kafileler, Kütahya, Afyon, Konya, Karaman, Tarsus
üzerinden Kadirli, Maraş, Pazarcık yoluyla Zora sevk
edilmişlerdir. Sivas, Elazığ ve Erzurum havalisinden
gönderilen Ermeni kafileleri ise, Diyarbakır, Cizre yolundan
Musula sevk edilmişlerdir. Urfadan Resulayn ve Nusaybin
yoluyla gidenler, Arap kabileleriyle diğer aşiretlerin
saldırılarından
korunmak
için
Siverek
yolundan
gönderilmişlerdir. Bütün bu nakil yollarının seçiminde, demir
yolları ve nehir nakliye araçlarının bulunduğu yerler tercih
edilmiştir.
Buna rağmen Rusya, Fransa ve İngiltere hükümetleri, 24 Mayıs
1915de Osmanlı Hükümetine bir nota vererek, sevk ve iskanın
insanlık ve uygarlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu, bu yeni
cinayetlerden dolayı Osmanlı Hükümetinin sorumlu olacağını
vurgulamışlardır. Buna karşılık olarak Osmanlı Hükümeti,
ülkelerinde yaşananların asıl sorumlularının kendileri
olduklarını bu devletlere söyleyerek, bundan dolayı Osmanlı
Devletinin hiçbir devlete hesap vermek zorunda olmadığını,
İngiliz ve Fransız deniz kuvvetlerinin Çanakkalede hastaneleri
topa tutarken, Rusyanın Kars yöresinde Müslüman ahaliyi
Ermenilere kırdırırken, İngiltere, Fransa ve Rusyanın
insanlıktan bahsetmeye hakları olmadığını vurgulamış ve
notaları reddedilmiştir (Aydoğan, 2005:358;Karabıyık,
1984:120).
Bu kanun incelendiği zaman, yalnız Ermenilerle ilgili
olmadığı, hatta Ermeni isminin dahi zikredilmediği, yalnız
isyan edenleri kapsadığı hemen göze çarpmaktadır. Ayrıca,
ülkede yaşayan Katolik ve Protestan Ermeniler sevkıyattan
hariç tutulmuştur. Daha çok kargaşa bölgesinde olan Gregoryan
Ermenileri sevk ve iskana tâbi tutulmuşlardır. Hatta göçten
kurtulmak için birçok Gregoryan Ermeni Ortodoks mezhebine
girmeye çalışmıştır. Üç mezhebe mensup Ermenilerin sadece bir
mezhebe mensup olanlarının tehcir edilmesi, Osmanlılarda
Ermenilerin tümüne dönük bir ırkçı nefretin bulunmadığını da
açıkça göstermektedir (Aktan, 2001:23).
Osmanlı Hükümeti, almış olduğu bu kararı düzenli bir şekilde
uygulayabilmek için yol güzergâhlarının emniyet ve güvenliğini
sağlamak amacıyla devamlı tâlimatlar ve şifreli uyarılarda
bulunmuştur. Sevkıyat esnasında yaşanan olumsuzlukları yerinde
tespit ve cezalandırmak için Soruşturma Komisyonları
kurulmuştur. 10 Haziran 1915de yayınlanan bir talimatname ile
göçe tâbi tutulan Ermenilerin geride bıraktıkları mallarını
defterlere kaydederek, biri kiliseye biri mahalli idareye
verilmesi için Emvâl-ı Metrûke Komisyonu kurulması
sağlanmıştır. Karar; çocukları, dul kadınları, hastaları ve
yaşlıları kapsamıyordu. Sadece silahlı ve savaşabilecek
Ermenileri kapsamaktaydı (Halaçoğlu, 2001:52-53;Aydoğan,
2005:360-1).
Dönemin Osmanlı Hükümetinin Ermeni vatandaşları yok etme
kastının bulunmadığının açık bir kanıtı da, sevk sırasında
Ermenilere saldıran çetelerle, Ermenilerin
yararlananların
Divân-ı
Harbe
sevk
durumundan
edilerek
cezalandırılmalarıdır. 1918 yılına, yani Mondros Mütarekesine
kadar bu çerçevede bazı illerden 1397 kişi çeşitli cezalara
çarptırılmış ve yarısından çoğu idam edilmiştir (Aktan,
2001:20; Turan, 2003:153).
Ermenilerin iskan sırasında sarf ettikleri mallar, masraflar,
harcanan iaşe ve ibate ler, bunların giderleri için tutulan
kayıtlar ve defterler, hepsi ortadadır. Eğer bir katliâm,
toplu öldürme vs. amacı güdülseydi, bu kadar iskan süresi
boyunca ve savaş sonrası geri yerlerine dönmeleri sürecinde
yapılan harcamalar ve kayıtlar olmaması gerekirdi.
Ermenilerin, savaşın sonunda yerlerine salimen döndüklerini
görmekteyiz.
Birinci Dünya savaşının sonra ermesiyle, Osmanlı Hükümeti
tehcire tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin tekrar eski
yerlerine dönmeleri için bir kararnâme çıkarmıştır. 31 Aralık
1918 tarikli dönüş kararnâmesi, 4 Ocak 1919 tarihinde alınan
tedbirler ile uygulamaya konulmuştur. Buna göre; 1- Sadece
geri dönmek isteyenler sevk edilecek, 2- Yerlerine iade
edileceklerin yollarda perişan olmamaları için mesken ve iaşe
sıkıntıları için önlemler alınacak, 3- Yerlerine geri
dönenlere ev ve arazileri teslim edilecek, 4- Yetim çocuklar
istenildiği takdirde hüviyetleri tespit edilerek velilerine
veya cemaatlerine iade olunacak, 5- Açıkta hiç kimse
bırakılmayacak, 6- İhtida etmiş olanlar, eski dinlerine
dönebilecekler, 7- Kilise ve mektep binaları cemaatler geri
verilecek, 8- Yerlerine daha önce muhacir yerleştirilmiş
olanların evleri tahliye edilecektir, gibimaddeler bize bu
hadiselerin asla soykırım olmadığını açıkça göstermektedir.
I. Dünya Savaşı Sonrası Gelişmeler:
I. Dünya savaşından önce Osmanlı topraklarında, Osmanlı
istatistiklerine göre, 1.295.000 Ermeni yaşamaktaydı. İngiliz
Yıllığına göre, 1.056.000, Fransız Sarı Kitabına göre,
1.555.000 kişi, Encyclopedia Britannicaya göre, 1.500.000,
H.F.B. Linche göre, 1.345.000, Revue de Parise göre, 1.300.000
Ermeni (Metel, 2001:26) yaşamaktaydı. Bu verilerden hareketle
ortalama Ermeni nüfusu Osmanlı ülkesinde; 1.300.000 olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Soykırıma tâbi tutulduğu iddia edilen Ermeni nüfus meselesine
de bakmak lazımdır. Osmanlı devletinde I. Dünya savaşından
sonra sayımı yabancıların yaptığı ve 17 Mart 1919da İstiklâl
gazetesinde yayımlanan nüfus verileri şöyledir:
Türk nüfus: 11.349.293, Rum nüfus: 1.367.600, Ermeni nüfus:
1.258.325dir. Bu nüfusun % 81i Türk-Müslüman, % 10u Rum
Hıristiyan, % 9u ise, Ermeni-Hıristiyandır.
I. Dünya savaşında, Ermeni soykırımı yahut jenosid-katliam,
etnik arındırma eğer yapılmışsa, Osmanlı ülkesinde savaştan
sonra yabancıların yaptığı nüfus sayımı sonuçları ortadadır.
Ayrıca, Osmanlı arşivindeki gizli şifrelere göre asla katliam
emri yoktur. Ne askeri nede sivil yöneticilerin defter, şifre,
tutanak ve hatıratlarında böyle bir işaret yada ize
rastlanmamaktadır. Bu da böyle bize bir olayın yapılmadığını
göstermektedir.
I. Dünya savaşının cereyan ettiği 1914-1918 yılları arasında
yaklaşık olarak 250.000 Ermeni Rusyaya, 40.000 Ermenide
Fransaya göç etmişlerdir. Savaştan sonra bazı vilayetlerde
Ermeni nüfusun artmış olduğunu, Türk nüfusun ise azalmış
olduğunu görmekteyiz. I. Dünya savaşından sonra 586.000 Ermeni
tekrar Anadoluya geri dönmüştür. Bazı verilere göre ise
600.000 civarında geri dönüş olmuştur. Sevk ve iskan edilen
Ermeni sayısı, Fransız arşivlerine göre 500.000 civarındadır.
Amerikanın Halep konsolosluğu rakamları ise 486.000dir. Ermeni
Patrikhanesinin raporuna göre ise 450.000 kişidir.
Bu hususta, I. Dünya savaşından önce Osmanlı Devletinin
Dışişleri bakanı olarak görev yapmış, savaşla birlikte birçok
Ermeni milletvekili gibi, ihanet etmiş ve devlete silah çeken
Ermenileri yönetmiş olan Noradunkyan Gabriel efendi, Lozan
Konferansı tâli komisyonunda sunduğu raporda 700.000 Türkiye
Ermenisinden 345.000inin Kafkasyanın çeşitli yerlerine,
140.000inin Suriyeye, 120.000inin Yunanistan ve Adalar
Denizindeki adalara, 40.000inin Bulgaristana, 50.000inin İrana
geri kalanlarında başka yerlere dağıldıklarını ifade etmiştir
(Süslü, 1990:141).
I. Dünya savaşı sırasında propaganda işlerinden sorumlu
İngiliz Arnold Toynbeenin yazdığı Mavi Kitapta, ölen
Ermenilerin 600.000 olduğu bildirilmektedir. Bu rakam daha
sonra, Encyclopaedia Britannicaya aynen geçmiştir. Toynbee, 5
Nisan 1916ya kadar tehcirle, Zûr, Şam ve Halepe ulaşan
Ermenilerin sayısını 500.000 olarak zikretmektedir. Tehcire
tabi olmayan 180.000 ve Kafkaslara giden 400.000e yakın Ermeni
ile birlikte toplam Ermeni nüfusu, 1.300.000 olarak kabul
görmektedir. Bu durumda ise ölenlerin 600.000 değil 200.000
civarında olduğu ortaya çıkmaktadır (Aktan, 2001:22).
Ermenilerden sevk ve iskan olayında saldırılar sonucu 8500
kişi, hastalık vs. sebeplerden dolayı 52.000 kişi hayatını
kaybetmiştir.Yusuf Halaçoğluna göre göç ve sevkıyat
sırasındaki toplam Ermeni kaybı 60.000-62.000 civarındadır.
Ermeni terör çeteleri ise bu süreçte Doğu Anadoluda yaklaşık
520.000 sivil Türkü katletmişlerdir.
Bizzat, sevk ve iskan kanunu başta olmak üzere, I. Dünya
savaşı sürecine ait Ermeni olayları ile ilgili hiçbir belge,
tamim, talimatnâme, karar, gizli şifre vesikaları vs. bize
iddia edilen Ermeni katliamına yahut soykırım-jenosid
yapıldığına dair bir işaret yada bilgi vermemektedir. Bu
iddialar,Türk milletine bir iftiraya ve açıkça düşmanlığa
dönüştürülmek istenmektedir.
Amerikalı tarihçi Justin Mc Carty: O dönemde bir savaş vardı
ve soykırım söz konusu değildi. Bu savaş içerisinde Osmanlı
hükümetine başkaldıran insanlar vardı. Hükümet bunlara
reaksiyon gösterdi. Ermeniler öldüler, zaman zaman Türkler
tarafından öldürüldüler. Ama çok daha fazla Türk insanı öldü.
Bu bir savaştır, soykırım değildir (Carty, 22.03.2005)
demektedir.
I. Dünya savaşının sona ermesinden sonra Osmanlı Hükümeti,
tehcire tâbi tutulan Ermenilerden isteyenlerin tekrar eski
yerlerine dönmeleri için bir kararnâme çıkarmıştır. 4 Ocak
1919 Dahiliye Nazırı Mustafa Paşanın Sadarete gönderdiği
yazıda, Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yerlerine
nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere tâlimat verildiği ve
gereken tedbirlerin alındığı belirtilmektedir (Halaçoğlu,
2001:204). Bu kararnâme on beş maddeden oluşmaktadır.
Nitekim, bu kararnâme üzerine, yüz binlerce Ermeni tekrar eski
yerlerine dönmüştür. Keza, İngiltere Karadeniz Ordusu
İstihbarat Biriminin Savaş kabinesine sunduğu bir raporda,
çeşitli Anadolu şehirlerinin 1914 nüfusuyla 1918 yılı nüfusu
karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Bu belgede; Edirne ve
İstanbul dahil Anadoludaki 1914 Ermeni nüfusu 773.430,
1918deki nüfusu da 658.900 şeklinde açıklanmıştır. Verilen
istatistikî rakamlardan Anadolunun birçok şehrinde1914 yılına
göre 1918 yılında Ermenilerin arttığı görülmektedir. Meselâ
Ankarada 1914te Ermeni nüfusu 54.000 iken, 1918de 80.000,
Trabzonda 1914te 40.200 iken. 1918de 58.000, Sivasta 1914te
151.700 iken, 1918de 162.000, Adanada 1914te 57.700 iken,
1918de 72.000 olarak verilmiştir (Halaçoğlu, 2001:106).
Bir diğer hususta, olayın propagandasından kaynaklanan yanlış
ve yanlı bilgilerdir. Dünyanın en büyük kütüphanelerinden biri
olan Washingtondaki Congress Librery de Ermeni meselesi ile
ilgili, Ermenice 300 kadar kitap varken, aynı kütüphanede
sadece 16 tane Türkçe kitap bulunmaktadır. Californiadaki
Stanford Üniversitesinde Hoover Institute Kütüphanesinde ise,
bu konuda iki Türkçe, yüzlerce Ermeni görüşünü destekleyen
kitap bulunmaktadır (Metel, 2001:27-28).
Yusuf Halaçoğluna göre; bugün Ermeni soykırımı iddiasıyla
Türkiyeyi suçlayan devletlerin tarihçi bilim adamları Osmanlı
arşivinde yıllardır araştırma yapmaktadırlar. Ama üç binden
fazla yabancı araştırıcının büyük önem verdiği ve güvendiği
arşivin, ne gariptir ki, Ermenilerle ilgili olan belgeleri,
Batı
dünyasında
inandırıcı
bulunmamaktadır.
Tarih
araştırmacıları tarafından yayınlanan konu ile ilgili
kitaplarda siyasi bir yaklaşımla değersiz sayılmaktadır.
Ayrıca, 1921 yılından 2001 yılı başına kadar üç binden fazla
yabancı ilim adamının araştırma yaptığı Osmanlı arşivinin
kapalı olduğu iddia edilmektedir.
ABDden 610, Fransadan 150, İngiltereden 75, Almanyadan 170
ilim adamı gelmiş; ama hiçbiri Ermeni konusunda araştırma
yapmamıştır. Siyasi amaçlarla hareket edilerek Ermeni sorununu
araştırmak istemedikleri dikkati çekmektedir.
1998-2001 yılları arasında son üç yılda Osmanlı Arşivinde 52
ülke araştırmacıları 549 araştırma yapmışlardır. Bunlardan hiç
biri Ermeniler ve tehcir olayı ile ilgili izin talebinde
bulunmamışlardır.
Belge ve bilgilerin ışığı altında görüleceği üzere,
Ermenilerin sımsıkı sarıldıkları soykırım iddiası bir yalandan
başka hiçbir şey değildir. Soykırım hiçbir zaman olmamıştır.
Türk milletinin haklı insanların vakarı içinde susması adetâ,
suçlu insanların sessiz kalışı gibi görülmek istenmektedir.
Sonuç:
I. Dünya savaşından dolayı Kafkas cephesinde bulunan Osmanlı
ordularına ihanet eden ve Ruslarla birlikte hareket ederek
Van, Kars ve Erzurum gibi Osmanlı vilayetlerinin Rusların
eline geçmesine yardımcı olan Ermenilere karşı, Osmanlı
devletinin tehcir uygulaması, her devletin tabii olarak
kendisini müdafaa hakkı gibi görülmelidir (Halaçoğlu,
2001:111).
Bilimsel olarak hiçbir gerçeğe dayanmayan Ermeni iddiaları,
günün şartlarına göre Türkiye Cumhuriyetine dost yada düşman
devletler tarafından iç ve dış politika malzemesi olarak
gündeme getirilmektedir. Ermenilerin de, Türkiye aleyhine
yoğun bir karalama kampanyasına giriştikleri görülmektedir.
İngilterede yayınlanan siyaset dergisi The Spectator, Batıdaki
Ermeni soykırımı tartışmalarının asıl amacı Türkiyeyi
Avrupadan uzak tutmaktır, diye ifade etmektedir.
Ermeni propaganda ve yaygarasıyla şartlandırılmış kitleleri ve
devletleri gerçeklerle yüz yüze getirmek, I. Dünya savaşı
öncesi ve sonrasında Türkler tarafından asla soykırım
yapılmadığını, aksine Ermeniler tarafından yüz binlerce sivil
Türkün öldürüldüğünü anlatmak ve bunu belgeler ışığında ortaya
koymak, Türk aydını için millî ve tarihî bir sorumluluktur.
Asılsız Ermeni soykırım iddialarını; Dünya kamuoyuna ve
parlamentolarına
anlatmak
uzman
kadrolara
ve
üniversitelerimize düşmektedir (Binark, 2005:96-97).
Geçmiş olaylara mutlaka bir sorumlu aranacaksa, bu sorumlular
önce Ermenileri kendi emperyalist emellerine vasıta kılarak
kandıranlardır. Daha sonrada bunlara kanarak Anadoluyu kana
bulayan, Türk insanına her türlü vahşet ve mezâlimi yapan
Ermeni komiteleri ve çeteleridir.
24 Nisanı Ermeni Soykırım Günü olarak kabul edenler,
Ermenilerin asılsız iddialarını destekleyenlerdir. I. Dünya
savaşı öncesinde ve sonrasında Anadolunun çeşitli bölgelerinde
ve Kafkaslarda Ermeni komitelerinin ve çetelerinin masum ve
savunmasız insanlara yaptığı vahşet ve mezâlimi, soykırımı,
Türk halkına verdiği acıları ve her gün bir yenisi ortaya
çıkarılan, Ermenilerce öldürülmüş Türklerin gömülü bulunduğu
toplu Türk mezarlarını nasıl görmezlikten gelebilirler
(Binark, 2005:96-99).
Ermeni terör örgütleri ve silahlı çeteleri tarafından
1915-1920 yılları arasında Anadoluda katledilen toplam 520.000
Türk insanını unutmamalıdır. Ayrıca, bu süre içerisinde
600.000-700.000 civarında masum Türk insanının, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerimizden Ermeni çetelerinin
katliamları sebebiyle, Anadolu içlerine göç etmek zorunda
kalarak, bir çoğunun korumasız bir şekilde hastalıklar
sebebiyle ölmüş olduğunu yada perişanlık içerisinde yaşamak
zorunda kaldıklarını bilmeliyiz.
Ayrıca, Ermeni hadiselerinin dört boyutu söz konusudur.
Bunlar; tarihî-ilmî, hukukî, siyasî ve silahlı-askerî
boyutlardır. Ermeniler, 1878lerde başlayıp 1922lere kadar
devam eden örgütlenme, silahlı eylem, cinayet, saldırı,
karşılıklı savaş dahil bütün girişimleri kaybetmiştir.
Ermeniler, tarihen, hukuken, siyaseten ve silahlı mücadele
sonucu Türkler karşısında mağlup olmuşlardır. Ancak Ermeniler,
Türklere karşı mücadeleden vazgeçmemişlerdir (Kodaman,
2006:17).
Emperyalist kuvvetler, Ermeniler ile birlikte Kürtleride kendi
safhalarına çekmek için büyük bir çaba sarf etmişlerdir.
Osmanlı devletine karşı organize ve planlı eylemler
yaptırmışlardır. I. Dünya savaşı sırasında İttihat ve Terakki
Partisi -iktidarı ve hükümeti- Kürtlere büyük önem
vermişlerdir. Çünkü, İngiltere ve Rusyanın Kürtlere yönelik
plan ve programları vardı. Kaderlerini Türkler ile
birleştirmiş olan Müslüman unsurun sağduyulu ve muhafazakar
tutumu Osmanlı devletinin yanında yer alması emperyalistlerin
oyununu boşa çıkarmıştır. İttihat ve Terakkinin Kürt
politikası başarılı olmuştur, diyebiliriz.
I. Dünya savaşından sonra Vilâyet-i Şarkiyenin bütünlüğü
korunmuştur. Millî Mücadelenin başarıya ulaşmasına ve Türkiye
Cumhuriyetin kurulmasına Doğuda izlenen siyasetin başarısının
büyük bir katkı sağladığı muhakkaktır. Aradan geçen 90 yıla
rağmen Ermeniler, uğramış oldukları başarısızlıklarını
başarıya çevirmek ve Türklerden intikam almak için Hıristiyan
dünyasına propaganda yapmaktadırlar. Üstelik bunu yaparken
günümüzün siyaset anlayışı ve kavramlarıyla hareket
etmektedirler. Buna tarihe aykırılık (Anakronizm) denir.
Anakronizm ise, tarihi körlük yaratır (Kodaman, 2006:aynı
yer). Bu anlayış ise, yanlış değerler esas alındığı için
olumlu sonuçlar doğurmaz.
Ermenilerin tarihi gerçeklerden uzak olan bu yalan
propagandadan, siyasetten vazgeçmesi ve Türkiye ile iyi
münasebetler içerisinde dostça siyaset takip etmesi kendileri
için daha yararlı olacaktır. Gelinen noktada, Türkiye
Cumhuriyeti devletine dayatılan ve bir gaile olarak uluslar
arası arenada dile getirilen ve üzerinden 90 yıl geçmiş olan
bu hadiseler, Türk Milletinin geleceğini meşgul etmeye devem
edecektir.
KAYNAKÇA:
AKTAN, Gündüz, (Kış 2001), Devletler Hukukuna Göre Ermeni
Meselesi, Türkiye Günlüğü, S. 64, Ankara.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadoluda Ermeni
Mezalimi, (1995), Osmanlı Arşivleri, Ankara.
AYDOĞAN, Erdal, (2005), İttihat ve Terakkinin Doğu Politikası,
Ötüken Neşriyat, İstanbul.
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, (Nisan 2003), M.E.B. (Özel
Sayı), Yıl 4, S. 38, Ankara.
BİNARK, İsmet, (2005), Asılsız Ermeni İddiaları ve Ermenilerin
Türklere Yaptıkları Mezâlim, ATO Yayınları, (3. Baskı),
Ankara.
Ermeni Komitelerinin Emâl ve Hareketi İhtilâliyyesi, (1916),
Amire Matbaası, İstanbul.
Ermeni Meselesi, (1989), Osmanlı Arşivi Yıldız Tasnifi, C.
III, İstanbul.
EROĞLU, Hamza, (1982), Türk İnkılap Tarihi, M.E.B. Yayınları,
İstanbul.
GÖYÜNÇ, Nejat, (1983), Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul.
HALAÇOĞLU, Yusuf, (2005), Ermeni Tehciri, Babıâli Kültür
Yayınları, (7. baskı), İstanbul.
___________, (2001), Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918),
Ankara.
KARABIYIK, Osman, (1984), Türk-Ermeni Münasebetlerinin Dünü
Bugünü, İstanbul.
KAYA, İbrahim, (2003), Uluslararası Hukukta Soykırım, Ermeni
Araştırmaları I. Türkiye Kongresi Bildirileri, C. I, Ankara.
KOCABAŞ, Süleyman, (2003), Ermeni Meselesi Nedir, Ne
Değildir?, Vatan Yayınları, (5. Baskı), İstanbul.
KOCAŞ, Sadi, (1967), Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk Ermeni
İlişkileri, Ankara.
KODAMAN, Bayram, (Mayıs 2006), Ermeni Hadiseleri Kimin İçin
Mesele, Kimin İçin İsyan, Kimin İçin Macera ?, Türk Yurdu, S.
225, Ankara.
MAYEWESKİY, Karsolos Wladimir, (2001), Yabancı Gözüyle Ermeni
Meselesi, Çeviren Mehmed Sadık, APK Daire Başkanlığı
Yayınları, Ankara.
MC CARTY, Justin, (2005), Tercüman Gazetesi, 22.03.2005.
METEL, Ali Balkan, (2001), Ermeni Mezalimi ve Gerçekler, (3.
Baskı), İstanbul.
ORTAYLI, İlber, (Mart 2001), Ermeniler Neden Göç Etmeye
Zorlandı?, Popüler Tarih Dergisi, S. 10, İstanbul.
ÖZDEMİR, Hikmet, ÇİÇEK, Kemal, TURAN, Ömer, ÇALIK, Ramazan,
HALAÇOĞLU, Yusuf, (2004), Ermeniler: Sürgün ve Göç, T.T.K.
Yayınları, Ankara.
SÜSLÜ, Azmi, (1990), Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı, (1.
Baskı), Ankara.
TURAN, Ömer, (2003), Dünü ve Bugünü ile 1915 Ermeni Olayları,
Dünden Bugüne Ermeni Meselesi Sempozyumu, (Editör: Ramazan
Tosun), Selçuk Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi, Konya.
TÜRKÖZÜ, Halil Kemal, (1983), Osmanlı ve Sovyet Belgeleriyle
Ermeni Mezâlimi, (2. Baskı), Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü Yayınları, Ankara.
YILDIRIM, Hüsamettin, (1990), Rus-Türk-Ermeni Münasebetleri,
Kök Yayınları, Ankara.
YILDIZ, Hakkı Dursun, (1985), 10. Yüzyılda Türk-Ermeni
Münasebetleri, Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile
İlişkileri Sempozyumu, Ankara.
Yakın
Dönem
Türk
İlişkileri Üzerine
Ermeni
Kılıç, R. (2007).Yakın dönem Türk-Ermeni ilişkileri üzerine.
Türk Yurdu, S. 236, Ankara, (Nisan 2007), C. 27, ss. 40-48.
Prof.Dr Remzi Kılıç
Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
Giriş:
Ermeni toplumu dokuz yüzyıla yakın bir zamandır, tarihî ve
stratejik bakımdan önemli olan, Anadolu yada Ön Asya olarak
bilinen coğrafyada, Türkler ile beraber yaşamışlardır. Ancak,
XIX. yüzyıl başlarına doğru gelindiği zaman, Osmanlı
devletinin zayıflaması, emperyalist devletlerin Anadolu
topraklarına göz dikmeleri, yüzyıllar boyunca bir arada
yaşayan bazı toplulukların Türklere karşı tahrik edilmeleri,
Anadolu yu paylaşma planları gibi, sorunlar ortaya çıkmıştır.
Bu arada Ermenilere de; Doğu Anadolu da, Rusların,
Fransızların ve İngilizlerin desteği ile bağımsız Ermenistan
devleti kurdurulacağı propagandası yapılmıştır. Bunun sonucu
olarak, silahlı Ermeni komiteleri ve çeteleri oluşturularak,
Doğu Anadolu başta olmak üzere, Anadolu nun bazı bölgelerinde
sivil Türk halkı saldırı ve katliamlara maruz bırakılmıştır.
Yaşanan olumsuz ve acı gelişmeler sonucu yüz binlerce Türk
insanı öldürülmüş, bu arada Ermeni terör çeteleri bertaraf
edilmiş, Anadolu toprakları üzerinde bir Ermeni devleti
kuramamışlardır. Bu olayların üzerinden, 1915 yılından bu
tarafa geçen doksan yıla rağmen, Türk milleti aleyhine siyasî
amaçlı olarak Ermeni olayı, hala emperyalist devletler ve
Ermeni komitacıları tarafından gündemde tutulmaktadır. Hatta,
Türkler soykırım yaptılar iddiasıyla dünya kamuoyu meşgul
edilmektedir.
1915-1916 yıllarındaki Osmanlı topraklarında cereyan eden
Ermeni olaylarının yirmi altı binden fazla olduğu ifade
edilmektedir. Büyük çoğunluğu Ermeni olan yazarların daha
ziyade tarihçi oldukları ve olayları Ermeni soykırımı olarak
niteledikleri görülmektedir. Türk yazarların hemen hepsi de
konuya tarih açısından yaklaşmış ve soykırım olmadığını
savunmuşlardır. Yayımlara tarafsız bir tarih görüşünün hakim
olması güç olmakla beraber, olayların niteliğini
değerlendirmek için yeterli arşiv çalışmasının yapılmış ve
yayımlanmış olduğu söylenebilir[1].
Araştırma çalışmalarına dayanarak yakın dönem Türk-Ermeni
ilişkilerini değerlendirmek yerinde olacaktır. Bugün dünyada
yürütülen Ermeni propagandasının başlıca hedefleri üç gurupta
toplanabilir:
Dünya nın çeşitli ülkelerinde yaşayan Ermenilerin; tarih, dil,
din ve kültür unsurlarını canlı tutmak, Ermenilik şuurunu
korumak, geliştirmek ve yaymaktır.
Dünya ve özellikle Hıristiyan kamuoyunda, Türkiye Cumhuriyeti
ni ırkçı insan hak ve özgürlüklerine saldırgan, tarihi misyonu
bakımından fetihçi ve emperyalist , bir devlet olarak tanıtmak
suretiyle, uluslararası ilişkilerinde güçsüz, yalnız ve
etkisiz bırakmak, böylece çeşitli yapay sorunlarla karşı
karşıya getirerek gelişmesini engellemektir.
Tarihî gerçekleri saptırmak ve ortadan kaldırmak suretiyle,
Şark-doğu Meselesi ni yeniden güncelleştirmek, Bağımsız ve
Büyük Ermenistan emel ve beklentilerini tahrik etmek
suretiyle, gelecekte Türkiye Cumhuriyeti nin doğu hudut
komşusu Ermenistan ın çok yönlü gelişmesine kaynak ve belge
hazırlamaktır.
Ermeni propagandasının hedef kitleleri ise şunlar olabilir:
Dünya nın çeşitli ülkeleri üzerine yayılmış, yaşamakta olan
Ermeni toplulukları.
ABD başta olmak üzere birçok ülkenin devlet ve siyaset
adamları, kilit personeli, iktisadî ve ticarî güç merkezleri,
Türkiye ve Ortadoğu üzerinde araştırma yapan Enstitü ve
merkezlerde çalışanlar araştırmacılar, basın ve yayın
organları, her türlü kamu iletişim araçlarının sahip ve
yöneticileri.
Hıristiyan din merkezleri, kiliseler, Kürtler ve Asurîyenler.
Türkiye ve Türkiye toprakları ve kaynakları üzerinde
jeopolitik beklentileri olan çıkar ve rekabet çatışması
içerisinde olan ülkelerin etkin kamuoyları[2], yani halk
topluluklarıdır.
Ermeni propaganda faaliyetlerinde kullanılan başlıca temalar
ise şunlardır: Türk düşmanlığı , Türklerin Hıristiyan
toplumlar üzerinde zulüm ve baskıları , Türk devletlerinin
saldırgan ve emperyalist tutum ve davranışları ile Ermenilerin
uzun bir tarihî geçmişe, kültür ve medeniyete sahip
bulundukları, ancak Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde hak ve
özgürlüklerini yitirdikleri, zulüm ve işkence altında
yaşadıkları, can ve mallarını, yer ve yurtlarını Türkler
karşısında yitirdikleri, bütün Ermeni propagandalarının
vazgeçilmez temalarıdır.
Genel ve özel olarak seçilmiş bu temalar, her türlü iletişim
araçlarıyla, yazılı, sözlü ve görüntülü olarak özenle yayılır
ve işlenir. Bütün bunlar yapılırken, geçmiş yüzyılların
olayları saptırılır, gerçekler gözden uzak tutulmaya
çalışılır. Yapay olarak yaratılan tarihî olaylar bugün
yaşanıyormuş gibi, karşıdakilere aktarılır[3]. Günümüzde
Ermenilerin, dünya kamuoyunu etkilemek için 300 bin web
sayfasına varan soykırım belgesi hazırladıkları bilinmektedir.
Ermeni propaganda ve faaliyetleri, birçok ülkenin doğrudan
veya dolaylı, açık veya örtülü desteğine sahip olmuşlardır. Bu
ülkelerin bir kısmı, Türkiye yi kendisine rakip veya gelecekte
rakip görenlerdir. Bir kısmı ise, çıkarları ve beklentileri
açısından bölgede güçlü bir Türkiye nin varlığını kabul
etmeyenlerdir. 1960-1973 yılları arasında toprakları üzerinde,
Ermeni katliam anıtları diktiren ve üniversitelerinde
araştırma merkezlerinde, Ermeni propagandalarına kaynak
üreten, uluslararası toplantılarda ve ikili temaslarda
diplomatlarına sürekli olarak, Ermeni Meselesi ni dile getirme
talimatı veren ülkeler, 1973-1985 yılları arasında Ermeni
Terörü nün başlıca destekleyicisi olmuşlardır.
ASALA adlı Ermeni terör örgütü, 1973-1985 yılları arasında on
iki yıl boyunca, Türk diplomatlarını ve büyük elçilerini
suikast yaparak şehit etmişlerdir[4]. ABD, Fransa, İngiltere
gibi batılı ülkeler bunları desteklemiş ve himaye
etmişlerdir[5]. Türkiye nin kararlı tutumu karşısında ASALA
adlı Ermeni terör örgütü, adını değiştirerek PKK terör
örgütüne görevini devretmiştir.
Tarihî Süreç İçerisinde Türk-Ermeni İlişkileri:
Türk-Ermeni ilişkilerini kısa bir tarihçe ile belirtmek
yerinde olabilir. Doğu Roma-Bizans devletinin doğu
hudutlarında zorunlu iskana tabi tutulan Ermeniler ile Türk
toplumlarının ilk temasları XI. yüzyılın ilk yıllarına
rastlamaktadır[6]. Alparslan kumandasındaki Büyük Selçuklu
orduları, Malazgirt te Bizans kuvvetlerini mağlup ettikten
(1071) sonra Anadolu ya Türk göç ve yerleşmesi hızlanmıştır.
Oğuz boyları, Bizans tan alınan ve yoğun bir nüfus bulunmayan
Anadolu da kısa sürede yerleşmişlerdir. Bu sırada Ermeni
toplulukları, ülkelerini Bizans a terk ederek, guruplar
halinde Bizans devletinin baskısıyla, Güney Anadolu ya
göçerler ve küçük kaleler içerisinde varlıklarını sürdürmeye
çalışırlar[7]. Bizans, Süryanî ve bazı Arap tarihçiler,
Kilikya Ermenileri olarak tanımladıkları bu halkın, I. Haçlı
seferine 1098 de yardımlarından dolayı, Bizans kuvvetlerinin
Kilikya yı tamamen işgal ederek, 1137 yılında Ermeni
egemenliğine son verdiklerini belirtirler. Anadolu
Selçukluları himayesinde, Ermeniler yeniden Kilikya bölgesinde
güçlenir ve Anadolu da Türklerle bir arada yaşamaya başlarlar.
Kilikya Ermenilerini, Mısır Memluklu devletine karşı Selçuklu
devleti korur ve destekler. Ermeni etkinliği 1335 yılında
Arap-Moğol işbirliği sonucu tamamen sona erdirilir. Ermeniler,
Kıbrıs ve diğer adalar ile Fransa ya kaçarlar, geriye kalanlar
küçük Ermeni gurupları olarak Anadolu da, Türkmen
beyliklerinin huzur ve güvenlik şemsiyesi altında yaşamını
sürdürürler. Ancak Ermeniler, zaman zaman Moğolların Anadolu
yu istilasına yardımcı olurlar[8].
Osmanlı Devleti nin daha kuruluş yıllarında Ermenilere büyük
bir önem verilir. Orhan Gazi, bunların dağınık topluluklarını
ve dini liderlerini 1326 da Bursa ya getirir ve yerleştirir.
Bütün din, mezhep, dil ve insanlara hoşgörüyle yaklaşmak ve
onları mutlu etmek anlayışı ortaya konulmuştur.
Fatih Sultan Mehmet ise, 1453 te İstanbul u fethinden sonra,
Bursa daki Ermeni piskoposu Ovakim efendiyi, 1461 de Anadolu
dan bir miktar Ermeni ile beraber İstanbul a getirtmiştir.
Padişah Samatya daki Sulu Manastır isimli kiliseyi Ermenilere
vermiş ve Ovakim i kendilerine patrik tayin ederek, Ermeni
Patrikliği ni kurmuştur[9]. Bütün Ermenilerin dinî-ruhanî
lideri sıfatı tanınarak, Osmanlı devletinin Ermeni toplumuna
karşı yakınlığı hoşgörüsü ve güveni gösterilmiştir[10].
Anadolu nun birçok şehrinde yaşayan Ermeniler, zamanla
İstanbul a gelerek çeşitli semtlere yerleşmişlerdir. XIX.
yüzyılın başlarına kadar Ermeni toplumu, Osmanlı devleti
bünyesinde tam bir serbestlik, güven ve imkan içerisinde,
bütün fırsat ve
yaşamışlardır.
imkanlardan
sonuna
kadar
yararlanarak
Ermeni toplumu arasındaki mezhep çatışmaları, GregoryenKatolik ve daha sonra Kafkas bölgesinde Katolik-Ortodoks
mezhepleri arasındaki çatışmalar, ayrıca Yahudi-Ermeni çıkar
çatışmaları, XIX. yüzyılın başlarında ortaya çıkar. II. Mahmut
devrinde Osmanlı devleti, Ermeniler arasındaki mezhep
çatışmalarını çözümlemeye çalışmıştır.
Ermeni toplulukları arasında ilk mezhep kışkırtıcılığı ise,
Fransa tarafından yapılır. Ermenileri, Katolik mezhebine
katarak, Fransız misyoner papazları İstanbul dan başlayarak,
Anadolu nun çeşitli yerleşim birimlerinde, Ermenilerin
Gregoryen-Katolik olarak ikiye ayrılmalarına sebebiyet
verirler. İkinci dini kışkırtma Rusya dan gelir. Daha sonra
ise, İngiltere krallığı aynı yolu takip eder.
Osmanlı devleti, insan hak ve hürriyetleri konusunda en büyük
girişimi, 3 Kasım 1839 da Tanzimat dönemiyle başlatmıştır.
Bütün gayr-i müslim cemaatlere, en geniş haklar ve özgürlükler
tanınır. Gayr-i müslim cemaatlerin her türlü işleri dinî
merkezlerince yürütülür. 1856 da Islahat Fermanı ilan edilir
ve bundan sonra 1862 de Ermeni Milleti Nizamnamesi hazırlanır
ve yürürlüğe girer. Osmanlı devletinin bütün iyi niyet ve
gayretlerine rağmen Ermeniler, dış devletlerin tahrikleriyle
ayrılıkçı hareketlere ve terör eylemlerine yönelmeye
başlarlar.
I. Dünya savaşı sırasında Ermeniler, Rusların müttefiki olarak
Türk toplumuna karşı savaş halini alırlar. Amaçları; yıkılıp,
dağılacak olan Osmanlı ülkesinden toprak ele geçirerek Doğu
Anadolu dan Revan a kadar uzanan topraklar üzerinde büyük bir
Ermenistan devleti kurmaktır[11].
Ermeni terör örgütleri, yüzyıllardır iç içe vatandaşı olarak
yaşadıkları Osmanlı devletine karşı, savaş haline girerek,
Ermeni topluluklarını isyana çağırmıştır. Osmanlı devletinin
Batı da Çanakkale ve Gelibolu savaşlarının devam ettiği, Doğu
da Rus ordularının Doğu ve Güneydoğu Anadolu topraklarına
yöneldikleri, Güney de Doğu Akdeniz de ve Basra Körfezi ne
Musul a doğru İngilizlerin harekete geçtikleri bir dönemde,
Türk ordularının arkalarında bütün ulaştırma ve ikmal
sistemlerini tehdit etmeye başlamışlardır. Bunun üzerine bir
çıkar yol olarak, ordularının güvenliği için Osmanlı devleti,
Ermenilerin başka bölgelere, askeri alanlar dışına
yerleştirilmesine karar vermiştir.
Son yılların 1915 Ermeni tehciri şeklinde, Dünya kamuoyunu bir
kez daha Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti devleti aleyhine
döndürmeye çalıştıkları propagandaların gerçek tarafı budur.
Bütün dikkatler tehcir kavramı etrafında toplanır. Birçok
kimse olayların gerçek yönünü araştırmaksızın, Osmanlı
devletinin hangi şartlar altında bulunduğuna bakmadan ve
dünyada hangi devletin böyle bir durumda neler yapabileceğini
hesaba katmadan, tarihin birçok hadiselerini görmezlikten
gelmektedirler[12].
Fatih Sultan Mehmet ten itibaren yaklaşık olarak 360 yıl
boyunca II. Mahmut a kadar, Osmanlı devletinde gayr-i
müslimlerin, bu arada Ermenilerin de dinî ve toplumsal
işlerine kesinlikle karışılmamıştır. Osmanlı devleti
yönetiminde Ermenilere birçok okullar, kütüphaneler, matbaalar
açılmıştır. Ermeni gençler, tahsil amacıyla eğitim için Avrupa
üniversitelerine serbestçe gönderilmiştir.
Ermeni toplumu, tarihinde hiçbir devletten ve hükümdardan
görmedikleri ilgiyi Osmanlı devletinden görmüştür. Ermeniler
XIX. yüzyılın ortalarına kadar devletin en güvenilir unsuru
oldukları için kendilerine millet-i sadıka denilmiştir[13].
Ermeniler, millî varlıklarını ancak Türk idaresinde
koruyabilmişlerdir. Ermeniler, Osmanlı toplum bünyesinde huzur
içinde devletin asıl sahibi olan Türklerden daha rahat bir
şekilde hayat sürmüşlerdir[14].
XIX. yüzyılın son dönemlerine gelindiği zaman, Türk-Ermeni
ilişkilerinde; Rusların, Fransızların, İngilizlerin vs.
milletlerin tahrik ve teşvikleriyle Hınçak, Taşnak, Anelka
gibi, terör örgütleri kuran Ermeniler, emperyalist devletlerin
teşvik ve tahrikleriyle, git gide millet-i sadıka olmaktan
çıkmışlardır.
1890 yılında Erzurum İsyanı, Kürt Musa Bey Hadisesi, Merzifon,
Kayseri, Yozgat hadiseleri, 1894 Maraş-Zeytun İsyanı, 1894
Sason İsyanı, 1895 Bab-ı Ali Olayı, 1896 Osmanlı Bankası
Baskını, I.Vatan İsyanı, 1898 II. Sason İsyanı, 1904 de Sultan
II. Abdülhamid e suikast, 1909 yılında Adana da ortaya çıkan
Ermeni isyanı vb. olaylar birbirini izlemiştir. Nisan 1915 Van
isyanı, Halep, Erzurum, Bitlis, Sivas, Diyarbakır illerinde
kanlı olaylar meydana gelmiş on binlerce insan ölmüştür[15].
Ortalama yirmi yıllık bir hazırlık döneminden sonra başlayan
bu Ermeni olayları, Ermeni komitecilerin dış güçlerle yaptığı
işbirliği sonucu, yıkıcı ve bölücü faaliyetlere dönüşmüş,
yabancı devletler açık ve örtülü bir biçimde Ermenileri
desteklemiş ve tahrik etmişlerdir[16]. Anadolu, I. Dünya
savaşı boyunca, Ermeni terör örgütlerinin yoğun baskın ve
saldırıları ile masum on binlerce Türk evladını kurban
vermiştir.
Bu gelişmeler karşısında Osmanlı devleti bazı tedbirler almak
zorunda kalmıştır:
1. Ermeni ve diğer gayr-i müslim memurlarına memuriyetten el
çektirilmesi,
2. Şehirlerde Ermeni terör örgütlerine silah taşıyanların
tutuklanması ve bu faaliyetlerin yasaklanması,
3. İttihat ve Terakki Hükümeti nin Ermeni komiteci ve ihtilal
örgütlerini uyarması,
4.
Ermeni
vatandaşları
güvenli
görülen
bölgelere
yerleştirilmesi kararı ve uygulanması.
Osmanlı
devleti,
I.
Dünya
savaşındaki
ilk
yenilgisinin
ardından, istilacı ordulara silahlı Ermeni desteği karşısında,
Alman Genelkurmayı nın da ısrarlı önerisiyle, Sevk ve İskan
Kanunu nu çıkarmıştır[17].
Ermeniler için Çıkarılan Sevk ve İskan Kanunu:
24 Nisan 1915 de Doğu cephesinde, Ermeni vatandaşlarının
ihanetine uğrayan Osmanlı varlığına karşı yöneltilen
faaliyetlerin engellenmesi amacı ile Ermeni komitelerini
kapatma, örgüt liderlerini tutuklama kararları alınmıştır.
Doğu Anadolu da savaş hattı içerisinde kalan Ermenileri, Güney
deki savaş dışı kalan bölgelere sevk etmek için 24 Nisan 1915
tarihli Sevk ve İskan Kanunu çıkarılmıştır. Ermeni tarihçi
Leon ve Amerikalı tarihçi J. Mc Carty e göre; Osmanlı
Hükümeti, Rus silahlarına güvenerek karışıklık çıkartan Ermeni
komiteleri karşısında kendi varlığını korumak hakkını
kullanmıştır[18].
1915 Ermeni sevkiyatı; fiilen ortaya çıkan isyana ve düşman
ordusuyla işbirliğine karşı alınan ve o günün şartları
içerisinde kaçınılmaz bir tedbirdir[19]. Tehcir diye bilinen
kavram ise, sürgün, zor kullanma, soykırım yapmak değildir.
Bir yerden başka bir yere göç ettirmek, nakletmek demektir.
Yabancı dilde, immigration, emigration olarak ifade edilir.
Yine tehcir kavramını jenocide-soykırım kavramıyla izah etmek
aynı hataya düşmek demektir. Sevk ve iskan sırasında meydana
gelen kayıpların, eşkıya ve çetelerin saldırıları, hastalık
vs. sebeplerden olduğu görülür. Ayrıca bu esnada meydana gelen
olumsuzlukların sorumlularını hükümet cezalandırmıştır[20].
Sevk ve iskan işleri son derece hassasiyet ve itina içerisinde
yürütülmeye çalışılmıştır.
9 Aralık 1948 tarihli Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi
ne göre soykırım; Bir milleti, etnik, ırkî veya dinî gurubu,
gurup niteliğiyle kısmen veya tümüyle, yok etmek kastı ile
aşağıdaki fiillerin işlenmesidir:
a) Gurubun mensuplarını katletmek,
b) Gurubun mensuplarına ciddî bedensel ve psikolojik zarar
vermek,
c) Gurubun maddî varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına
yol açacak hayat şartlarına kasten tabi tutmak,
d) Gurup içinde doğumları önlemek amacıyla önlemler dayatmak,
e) Gurubun çocuklarını bir başka guruba zorla nakletmek [21]
Ermenilerin I. Dünya savaşı sürecinde, sevk ve iskana tabi
tutulmalarının iç ve dış dünyada siyasi etkisi büyük olmuştur.
Ancak, Osmanlı Hükümeti böyle bir kararı bir anda almamıştır.
Savaşın bütün şiddetiyle sürdüğü bir dönemde, ülkenin içinde
bulunduğu sosyo-ekonomik, askeri ve politik problemler
karşısında, cephe gerisinde Ermeni terör örgütlerinin
aldatmaları,
isyanları,
casuslukları,
eşkıyalıkları,
sabotajlarının dayanılmaz boyutlara ulaşması üzerine alınmış
bir karardır. Alınan bu kararın sebepleri tarihi gerekçeler
arasında önemli yer tutmaktadır[22].
1915 yılına gelindiğinde, planlı ve örgütlü bir şekilde Ermeni
komitacıların sebep olduğu olaylar, kaybedilecek zaman
kalmadığını göstermiştir. Bu maksatla, Van, Bitlis ve Erzurum
vilayetlerindeki Ermenilerin savaş sahasının dışına
çıkarılması istenmiştir. Dahiliye Nezareti 9 Mayıs 1915 (26
Nisan 1331) tarihinde Erzurum,Van ve Bitlis valiliklerine
şifre emirler göndererek, bu bölgelerde yaşayan Ermenilerin
güneye doğru sevkıyatlarının başlatılması istenmiştir. Ayrıca,
Başkomutanlık vekaletine ve ilgili ordu komutanlıklarına
gereken şifre emirler verilmiştir. Sevk edilen Ermenilerin;
Halep, Suruç, Rakka, Resulayın, Harran, Deyr-i zor, Müslime
gibi yerlere iskanı emredilmiştir.
Bunun üzerine Rusya, Fransa ve İngiltere hükümetleri, 24
Mayıs1915 de Osmanlı hükümetine bir nota vererek, sevk ve
iskanın insanlık ve uygarlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu,
bu yeni cinayetlerden dolayı Osmanlı Hükümeti nin sorumlu
olacağını vurgulamışlardır. Buna karşılık olarak Osmanlı
Hükümeti, ülkelerinde yaşananların asıl sorumlularının
kendileri olduklarını bu devletlere söyleyerek, bundan dolayı
Osmanlı devletinin hiçbir devlete hesap vermek zorunda
olmadığını, İngiliz ve Fransız deniz kuvvetlerinin Çanakkale
de hastaneleri topa tutarken, Rusya nın Kars yöresinde
Müslüman ahaliyi Ermenilere kırdırırken, İngiltere, Fransa ve
Rusya nın insanlıktan bahsetmeye hakları olmadığını vurgulamış
ve notaları reddedilmiştir[23].
Bu kanun incelendiği zaman, yalnız Ermenilerle ilgili
olmadığı, hatta Ermeni isminin dahi zikredilmediği, yalnız
isyan edenleri kapsadığı hemen göze çarpmaktadır. Ayrıca
ülkede yaşayan Katolik ve Protestan Ermeniler sevkıyattan
hariç tutulmuştur. Daha çok kargaşa bölgesinde olan Gregoryan
Ermenileri sevk ve iskana tabi tutulmuşlardır. Hatta göçten
kurtulmak için birçok Gregoryan Ermeni Ortodoks mezhebine
girmeye çalışmıştır. Üç dine mensup Ermenilerin sadece bir
dine mensup olanlarının tehcir edilmesi, Osmanlılarda
Ermenilerin tümüne dönük bir ırkçı nefretin bulunmadığını
göstermektedir[24].
Osmanlı Hükümeti, almış olduğu bu kararı düzenli bir şekilde
uygulayabilmek için yol güzergahlarının emniyet ve güvenliğini
sağlamak amacıyla devamlı talimatlar ve şifreli uyarılarda
bulunmuştur. Sevkıyat esnasında yaşanan olumsuzlukları yerinde
tespit ve cezalandırmak için Soruşturma Komisyonları
kurulmuştur. 10 Haziran 1915 de yayınlanan bir talimatname ile
göçe tabi tutulan Ermenilerin geride bıraktıkları mallarını
defterlere kaydederek, biri kiliseye biri mahalli idareye
verilmesi için Emval-ı Metruke Komisyonu kurulması
sağlanmıştır. Karar; çocukları, dul kadınları, hastaları ve
yaşlıları kapsamıyordu. Sadece
Ermenileri kapsamaktaydı[25].
silahlı
ve
savaşabilecek
Dönemin Osmanlı Hükümeti nin Ermeni vatandaşları yok etme
kastının bulunmadığının açık bir kanıtı da, sevk sırasında
Ermenilere saldıran çetelerle, Ermenilerin
yararlananların
Divan-ı
Harb
e
sevk
durumundan
edilerek
cezalandırılmalarıdır. 1918 yılına, yani Mondros Mütarekesi ne
kadar bu çerçevede bazı illerden 1397 kişi çeşitli cezalara
çarptırılmış ve yarısından çoğu idam edilmiştir[26].
I. Dünya Savaşı Sonrası Gelişmeler:
I. Dünya savaşından önce Osmanlı topraklarında, Osmanlı
istatistiklerine göre, 1.295.000 Ermeni yaşamaktaydı. İngiliz
Yıllığı na göre, 1.056.000, Fransız Sarı Kitabı na göre,
1.555.000 kişi, Encyclopedia Britannica ya göre, 1.500.000,
H.F.B. Linch e göre, 1.345.000, Revue de Paris e göre,
1.300.000 Ermeni[27] yaşamaktaydı. Bu verilerden hareketle
ortalama Ermeni nüfusu Osmanlı ülkesinde; 1.300.000 olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Soykırım a tabi tutulduğu iddia edilen Ermeni nüfus meselesine
de bakmak lazımdır. Osmanlı devletinde I. Dünya savaşından
sonra sayımı yabancıların yaptığı ve 17 Mart 1919 da İstiklal
gazetesinde yayımlanan nüfus verileri şöyledir:
Türk nüfus: 11.349.293, Rum nüfus: 1.367.600, Ermeni nüfus:
1.258.325 dir. Bu nüfusun % 81 i Türk-Müslüman, % 10 u Rum
Hıristiyan, % 9 u ise, Ermeni-Hıristiyan dır.
I. Dünya savaşında, Ermeni soykırımı yahut jenosid-katliam,
etnik arındırma eğer yapılmışsa, Osmanlı ülkesinde savaştan
sonra yabancıların yaptığı nüfus sayımı sonuçları ortadadır.
Ayrıca, Osmanlı arşivindeki gizli şifrelere göre asla katliam
emri yoktur.
I. Dünya savaşının cereyan ettiği 1914-1918 yılları arasında
yaklaşık olarak 250 bin Ermeni Rusya ya, 40 bin Ermeni de
Fransa ya göç etmişlerdir. Savaştan sonra bazı vilayetlerde
Ermeni nüfusun artmış olduğunu, Türk nüfusun ise azalmış
olduğunu görmekteyiz. I. Dünya savaşından sonra 586 bin Ermeni
tekrar Anadolu ya geri dönmüştür. Bazı verilere göre ise 600
bin civarında geri dönüş olmuştur. Sevk ve iskan edilen Ermeni
sayısı, Fransız arşivlerine göre 500 bin civarındadır. Amerika
nın Halep konsolosluğu rakamları ise 486 bin dir. Ermeni
Patrikhanesi nin raporuna göre ise 450 bin kişidir.
I. Dünya savaşı sırasında propaganda işlerinden sorumlu
İngiliz Arnold Toynbee nin yazdığı Mavi Kitap ta, ölen
Ermenilerin 600 bin olduğu bildirilmektedir. Bu rakam daha
sonra, Encyclopaedia Britannica ya aynen geçmiştir. Toynbee, 5
Nisan 1916 ya kadar tehcirle, Zur, Şam ve Halep e ulaşan
Ermenilerin sayısını 500 bin olarak zikretmektedir. Tehcire
tabi olmayan 180 bin ve Kafkaslara giden 400 bine yakın Ermeni
ile birlikte toplam Ermeni nüfusu, 1.300 bin olarak kabul
görmektedir. Bu durumda ise ölenlerin 600 bin değil 200 bin
civarında olduğu ortaya çıkmaktadır[28].
Ermeniler den sevk ve iskan olayında saldırılar sonucu 8500
kişi, hastalık vs. sebeplerden dolayı 52.000 kişi hayatını
kaybetmiştir.Yusuf Halaçoğlu na göre göç ve sevkıyat
sırasındaki toplam Ermeni kaybı 60-62 bin civarındadır. Ermeni
terör çeteleri ise bu süreçte Doğu Anadolu da yaklaşık 518 bin
sivil Türk ü katletmişlerdir.
Bizzat, sevk ve iskan kanunu başta olmak üzere, I. Dünya
savaşı sürecine ait Ermeni olayları ile ilgili hiçbir belge,
tamim, talimatname, karar, gizli şifre vesikaları vs. bize
iddia edilen Ermeni katliamına yahut soykırım-jenosid
yapıldığına dair bir işaret yada bilgi vermemektedir. Bu
iddialar,Türk milletine bir iftiraya ve açıkça düşmanlığa
dönüştürülmek istenmektedir.
Amerikalı tarihçi Justin Mc Carty: O dönemde bir savaş vardı
ve soykırım söz konusu değildi. Bu savaş içerisinde Osmanlı
hükümetine başkaldıran insanlar vardı. Hükümet bunlara
reaksiyon gösterdi. Ermeniler öldüler, zaman zaman Türkler
tarafından öldürüldüler. Ama çok daha fazla Türk insanı öldü.
Bu bir savaştır, soykırım değildir [29], demektedir.
I. Dünya savaşının sona ermesinden sonra Osmanlı Hükümeti,
tehcire tabi tutulan Ermeniler den isteyenlerin tekrar eski
yerlerine dönmeleri için bir kararname çıkarmıştır. 4 Ocak
1919 Dahiliye Nazırı Mustafa Paşa nın Sadaret e gönderdiği
yazıda, Ermeniler den dönmek isteyenlerin eski yerlerine
nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere talimat verildiği ve
gereken tedbirlerin alındığı belirtilmektedir[30]. Bu
kararname on beş maddeden oluşmaktadır.
Nitekim, bu kararname üzerine, yüz binlerce Ermeni tekrar eski
yerlerine dönmüştür. Keza, İngiltere Karadeniz Ordusu
İstihbarat Birimi nin Savaş kabinesi ne sunduğu bir raporda,
çeşitli Anadolu şehirlerinin 1914 nüfusuyla 1918 yılı nüfusu
karşılaştırmalı olarak verilmiştir. Bu belgede; Edirne ve
İstanbul dahil Anadolu daki 1914 Ermeni nüfusu 773.430, 1918
deki nüfusu da 658.900 şeklinde açıklanmıştır. Verilen
istatistikî rakamlardan Anadolu nun birçok şehrinde1914 yılına
göre 1918 yılında Ermenilerin arttığı görülmektedir. Mesela
Ankara da 1914 te Ermeni nüfusu 54.000 iken, 1918 de 80.000,
Trabzon da 1914 te 40.200 iken. 1918 de 58.000, Sivas ta 1914
te 151.700 iken, 1918 de 162.000, Adana da 1914 te 57.700
iken, 1918 de 72.000 olarak verilmiştir[31].
Bir diğer hususta olayın propagandasından kaynaklanan yanlış
ve yanlı bilgilerdir. Dünya nın en büyük kütüphanelerinden
biri olan Washington daki Congress Librery de Ermeni meselesi
ile ilgili, Ermenice 300 kadar kitap varken, aynı kütüphanede
sadece 16 tane Türkçe kitap bulunmaktadır. California daki
Stanford Üniversitesi nde Hoover Institute Kütüphanesi nde
ise, bu konuda iki Türkçe, yüzlerce Ermeni görüşünü
destekleyen kitap bulunmaktadır[32].
Yusuf Halaçoğlu na göre; bugün Ermeni soykırımı iddiasıyla
Türkiye yi suçlayan devletlerin tarihçi bilim adamları Osmanlı
arşivinde yıllardır araştırma yapmaktadırlar. Ama üç bin den
fazla yabancı araştırıcının büyük önem verdiği ve güvendiği
arşivin, ne gariptir ki, Ermenilerle ilgili olan belgeleri,
Batı
dünyasında
inandırıcı
bulunmamaktadır.
araştırmacıları tarafından yayınlanan konu ile
Tarih
ilgili
kitaplarda siyasi bir yaklaşımla değersiz sayılmaktadır.
Ayrıca, 1921 yılından 2001 yılı başına kadar üç binden fazla
yabancı ilim adamının araştırma yaptığı Osmanlı arşivinin
kapalı olduğu iddia edilmektedir.
ABD den 610, Fransa dan 150, İngiltere den 75, Almanya dan 170
ilim adamı gelmiş; ama hiçbiri Ermeni konusunda araştırma
yapmamıştır. Siyasi amaçlarla hareket edilerek Ermeni sorununu
araştırmak istemedikleri dikkati çekmektedir.
1998-2001 yılları arasında son üç yılda Osmanlı Arşivi nde 52
ülke araştırmacıları 549 araştırma yapmışlardır. Bunlardan hiç
biri Ermeniler ve tehcir olayı ile ilgili izin talebinde
bulunmamışlardır.
Belge ve bilgilerin ışığı altında görüleceği üzere,
Ermenilerin sımsıkı sarıldıkları soykırım iddiası bir yalandan
başka hiçbir şey değildir. Soykırım hiçbir zaman olmamıştır.
Türk milletinin haklı insanların vakarı içinde susması adeta,
suçlu insanların sessiz kalışı gibi görülmek istenmektedir.
Sonuç:
I. Dünya savaşından dolayı Kafkas cephesinde bulunan Osmanlı
ordularına ihanet eden ve Ruslarla birlikte hareket ederek
Van, Kars ve Erzurum gibi Osmanlı vilayetlerinin Rusların
eline geçmesine yardımcı olan Ermeniler e karşı, Osmanlı
devletinin tehcir uygulaması, her devletin tabii olarak
kendisini müdafaa hakkı gibi görülmelidir[33].
Bilimsel olarak hiçbir gerçeğe dayanmayan Ermeni iddiaları,
günün şartlarına göre Türkiye Cumhuriyeti ne dost yada düşman
devletler tarafından iç ve dış politika malzemesi olarak
gündeme getirilmektedir. Ermenilerin de, Türkiye aleyhine
yoğun bir karalama kampanyasına giriştikleri görülmektedir.
İngiltere de yayınlanan siyaset dergisi The Spectator , Batı
daki Ermeni soykırımı tartışmalarının asıl amacı Türkiye yi
Avrupa dan uzak tutmaktır, diye ifade etmektedir.
Ermeni propaganda ve yaygarasıyla şartlandırılmış kitleleri ve
devletleri gerçeklerle yüz yüze getirmek, I. Dünya savaşı
öncesi ve sonrasında Türkler tarafından asla soykırım
yapılmadığını, aksine Ermeniler tarafından yüz binlerce sivil
Türkün öldürüldüğünü anlatmak ve bunu belgeler ışığında ortaya
koymak, Türk aydını için millî ve tarihî bir sorumluluktur.
Asılsız Ermeni soykırım iddialarını; Dünya kamuoyuna ve
parlamentolarına
anlatmak
uzman
kadrolara
ve
üniversitelerimize düşmektedir[34].
Geçmiş olaylara mutlaka bir sorumlu aranacaksa, bu sorumlular
önce Ermenileri kendi emperyalist emellerine vasıta kılarak
kandıranlardır. Daha sonrada bunlara kanarak Anadolu yu kana
bulayan, Türk insanına her türlü vahşet ve mezalimi yapan
Ermeni komiteleri ve çeteleridir.
24 Nisan ı Ermeni Soykırım Günü olarak kabul edenler,
Ermenilerin asılsız iddialarını destekleyenlerdir. I. Dünya
savaşı öncesinde ve sonrasında Anadolu nun çeşitli
bölgelerinde ve Kafkaslarda Ermeni komitelerinin ve
çetelerinin masum ve savunmasız insanlara yaptığı vahşet ve
mezalimi, soykırımı, Türk halkına verdiği acıları ve her gün
bir yenisi ortaya çıkarılan, Ermenilerce öldürülmüş Türklerin
gömülü bulunduğu toplu Türk mezarlarını nasıl görmezlikten
gelebilirler[35].
Ermeni terör örgütleri ve silahlı çeteleri tarafından
1915-1920 yılları arasında Anadolu da katledilen toplam
518.105 Türk insanını unutmamalıdır. Ayrıca, bu süre
içerisinde 600-700 bin civarında masum Türk insanının, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu bölgelerimizden Ermeni çetelerinin
katliamları sebebiyle, Anadolu içlerine göç etmek zorunda
kalarak, bir çoğunun korumasız bir şekilde hastalıklar
sebebiyle ölmüş olduğunu yada perişanlık içerisinde yaşamak
zorunda kaldıklarını bilmeliyiz.
Emperyalist kuvvetler, Ermeniler ile birlikte Kürtleri de
kendi safhalarına çekmek için büyük bir çaba sarf etmişlerdir.
Osmanlı devletine karşı organize ve planlı eylemler
yaptırmışlardır. I. Dünya savaşı sırasında İttihat ve Terakki
Partisi -iktidarı ve hükümeti- Kürtlere büyük önem
vermişlerdir. Çünkü, İngiltere ve Rusya nın Kürtlere yönelik
plan ve programları vardı. Kaderlerini Türkler ile
birleştirmiş olan Müslüman unsurun sağduyulu ve muhafazakar
tutumu Osmanlı devletinin yanında yer alması emperyalistlerin
oyununu boşa çıkarmıştır. İttihat ve Terakki nin Kürt
politikası başarılı olmuştur, diyebiliriz.
I. Dünya savaşından sonra Vilayet-i Şarkiye nin bütünlüğü
korunmuştur. Millî Mücadele nin başarıya ulaşmasına ve Türkiye
Cumhuriyet in kurulmasına Doğu da izlenen siyasetin
başarısının büyük bir katkı sağladığı muhakkaktır. Gelinen
noktada Türkiye Cumhuriyeti devletine dayatılan ve bir problem
olarak uluslar arası arenada dile getirilen ve üzerinden 90
yıl geçmiş olan bu hadiseler Türk Milleti nin geleceğini
meşgul etmeye devem edecektir.
KAYNAKÇA:
AKTAN, Gündüz; Devletler Hukukuna Göre Ermeni Meselesi ,
Türkiye Günlüğü,
S. 64, Ankara, Kış 2001, ss. 5-30.
AYDOĞAN, Erdal; İttihat ve Terakki nin Doğu Politikası, Ötüken
Neşriyat,
İstanbul, 2005.
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, M.E.B. (Özel Sayı), Yıl 4,
S. 38, Ankara,
Nisan 2003.
BİNARK,
İsmet;
Asılsız
Ermeni
İddiaları
ve
Ermenilerin
Türklere Yaptıkları
Mezalim, ATO Yayınları, (3. Baskı), Ankara, 2005.
Ermeni Meselesi, Osmanlı Arşivi Yıldız Tasnifi, C. III,
İstanbul, 1989.
EROĞLU, Hazma; Türk
İstanbul, 1982.
İnkılap
Tarihi,
M.E.B.
Yayınları,
GÖYÜNÇ, Nejat; Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul, 1983.
HALAÇOĞLU, Yusuf; Ermeni Tehciri, Babıali Kültür Yayınları,
(7. baskı), İstanbul,
2005.
___________; Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918), Ankara,
2001.
KARABIYIK, Osman; Türk-Ermeni Münasebetlerinin Dünü Bugünü,
İstanbul, 1984.
KAYA, İbrahim;
Araştırmaları
Uluslararası
Hukukta
Soykırım
,
Ermeni
I. Türkiye Kongresi Bildirileri, Ankara, 2003, C. I, s. 258.
KOCABAŞ, Süleyman; Ermeni Meselesi Nedir, Ne Değildir?, Vatan
Yayınları,
(5. Baskı), İstanbul, 2003.
KOCAŞ, Sadi; Tarih Boyunca
İlişkileri, Ankara, 1967.
MAYEWESKİY,
Karsolos
Ermeniler
Wiladimir;
Yabancı
ve
Türk
Ermeni
Gözüyle
Ermeni
Meselesi,
Çeviren Mehmed Sadık, APK Daire Başkanlığı Yayınları, Ankara,
2001.
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu da Ermeni
Mezalimi,
Osmanlı Arşivleri, Ankara, 1995.
MC CARTY, Justin; Tercüman Gazetesi, 22.03.2005.
METEL, Ali Balkan; Ermeni Mezalimi ve Gerçekler, (3. Baskı),
İstanbul, 2001.
ORTAYLI, İlber; Ermeniler Neden Göç Etmeye Zorlandı? , Popüler
Tarih Dergisi,
S. 10, İstanbul, Mart 2001, ss. 40-46.
YILDIRIM, Hüsamettin;
Yayınları,
Ankara, 1990.
Rus-Türk-Ermeni
Münasebetleri,
Kök
YILDIZ, Hakkı Dursun; 10. Yüzyılda Türk-Ermeni Münasebetleri ,
Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile İlişkileri
Sempozyumu, Ankara, 1985, ss. 29-51.
——————————————————————————–
*Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi,Yeniçağ ve Yakınçağ
Tarihi Öğretim Üyesi.
[1] Gündüz Aktan, Devletler Hukukuna Göre Ermeni Meselesi ,
Türkiye Günlüğü, S. 64, Ankara, Kış 2001, s. 5.
[2] Osmanlı Arşivi Yıldız Tasnifi, Ermeni Meselesi, İstanbul,
1989, C. III, s. 11.
[3] O.A.Y.T., Ermeni Meselesi, C. III, s. 12.
[4] Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, M.E.B. (Özel Sayı),
Yıl 4, S. 38, Ankara, Nisan 2003, s. 173-174; ASALA tarafından
öldürülen Türk diplomatlarının isim listesi yer almaktadır.
[5] O.A.Y.T., Ermeni Meselesi, C. III, s. 12.
[6] Nejat Göyünç, Osmanlı İdaresinde Ermeniler, İstanbul,
1983; Hakkı Dursun Yıldız, 10. Yüzyılda Türk-Ermeni
Münasebetleri , Tarih Boyunca Türklerin Ermeni Toplumu ile
İlişkileri Sempozyumu, Ankara, 1985, ss. 29-51.
[7] Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, Babıali Kültür Yay., (7.
baskı), İstanbul, 2005, s. 13.
[8] O.A.Y.T., Ermeni Meselesi, C. III, s. 13-14.
[9] Halaçoğlu, A.g.e., s. 16.
[10] Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, M.E.B. Yayınları,
İstanbul, 1982, s. 216; Sadi Kocaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve
Türk Ermeni İlişkileri, Ankara, 1967, s. 59.
[11] O.A.Y.T., Ermeni Meselesi, C. III, s. 15.
[12] O.A.Y.T., Ermeni Meselesi, İstanbul, 1989, C. III, s. 16.
[13] Hamza Eroğlu, A.g.e., s. 218.
[14] Süleyman Kocabaş, Ermeni Meselesi Nedir, Ne Değildir?,
Vatan Yayınları, 5. Baskı, İstanbul, 2003, s. 22.
[15] Karsolos Wladimir Mayeweskiy, Yabancı Gözüyle Ermeni
Meselesi, Çeviren Mehmed Sadık, APK Daire Başkanlığı
Yayınları, Ankara, 2001, s. 13 .
[16] Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu da Ermeni
Mezalimi, Osmanlı Arşivleri, Ankara, 1995, s. 24.
[17] İlber Ortaylı, Ermeniler Neden Göç Etmeye Zorlandı? ,
Popüler Tarih Dergisi, S. 10, İstanbul, Mart 2001, s. 43-44.
[18] Hüsamettin Yıldırım, Rus-Türk-Ermeni Münasebetleri, Kök
Yayınları, Ankara, 1990, s. 8-9.
[19] İlber Ortaylı, A.g.mk., s. 45.
[20] Erdal Aydoğan, İttihat ve Terakki nin Doğu Politikası,
Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2005, s. 355; İbrahim Kaya,
Uluslararası Hukukta Soykırım , Ermeni Araştırmaları I.
Türkiye Kongresi Bildirileri, Ankara, 2003, C. I, s. 258.
[21] İbrahim Kaya, A.g.m., C. I, s. 257; Aydoğan, A.g.e., s.
355; Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, Yıl 4, S. 38, M.E.B.
(Özel Sayı), Ankara, Nisan 2003, s. 166.
[22] Aydoğan, A.g.e., s. 356.
[23] Aydoğan, A.g.e., s. 358; Osman Karabıyık, Türk-Ermeni
Münasebetlerinin Dünü Bugünü, İstanbul, 1984, s. 120.
[24] Aktan, A.g.m., s. 23.
[25] Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri ve Gerçekler (1914-1918),
Ankara, 2001, s. 52-53; Aydoğan, A.g.e., s. 360-361.
[26] Aktan, A.g.m., s. 20.
[27] Ali Balkan Metel, Ermeni Mezalimi ve Gerçekler, (3.
Baskı), İstanbul, 2001, s. 26.
[28] Aktan, A.g.m., s. 22.
[29] Justin Mc Carty, Tercüman Gazetesi, 22.03.2005.
[30] Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, s. 104.
[31] Halaçoğlıu, A.g.e. , s. 106.
[32] Metel, A.g.e., s. 27-28.
[33] Halaçoğlu, A.g.e., s. 111.
[34] İsmet Binark, Asılsız Ermeni İddiaları ve Ermenilerin
Türklere Yaptıkları Mezalim, ATO Yayınları, 3. Baskı, Ankara,
2005, s. 96-97.
[35] Binark, A.g.e., s. 99.

Benzer belgeler