Haziran 2015 - Sayı 12 - Akdeniz Koruma Derneği

Transkript

Haziran 2015 - Sayı 12 - Akdeniz Koruma Derneği
KÜNYE
EDİTÖR’DEN
Akdeniz Koruma Derneği
Aylık Bülten, Sayı:12/2015
Adres: Doğa Park Villaları 3360 Sokak No: 7/16
Kalabak Urla 35430 İzmir
Telefon (Merkez): (+90) 232 812 6459
Telefon (Mobil): (+90) 530 115 3405
Web Site: http://www.akdenizkoruma.org.tr/
E-mail: [email protected]
Yönetim Kurulu
Zafer Kızılkaya (Başkan)
İnci Tüney
Sinan Şekerci
Yelken sporuna başladığım yıllarda benimle birlikte bu
spora yeni başlayan her çocuk gibi bu uğraş bize biraz
ürkütücü geliyordu. Ortalama 10 yaşlarında çocuklardık
ve bilinmezlikleriyle dolu mavilik karşımızda
uzanıyordu.
Elizabeth Grace Tunka Eronat
Sonraları, antrenörlerimizden öğrendik; denizde güvenli
seyir etmeyi, rüzgârın yönünü, akıntıyı… Artık denizi
tanımış, arkadaş olmuştuk.
Bülten Tasarımı
Boş vakitlerimizde yelkenle, denizle ilgili dergileri
okuyarak birbirimizle paylaşırdık… İşte böyle
zamanlarda tanıdım Sadun Boro’yu…
11 metrelik Kısmet adlı teknesi ile Dünya turu yapan ilk
Türk denizcisi olan Sadun Boro, birçok kişiye ilham
vermiş gezi yazıları ve kitaplarıyla okuyucularının
hayallerini süslemiştir.
Mert Ardar
Editör
Umut Uyan
Sait Aytar
Yazarlar
Hakan Tiryaki, Haluk Karamanoğlu, Dilay
Doğru, Ece Çetinörge, Ece Anıl, Mert Ardar,
Melisa Vural, TEMA Vakfı
Bültenimizin bu sayısını, 87 yaşında aramızdan ayrılan
ünlü denizciye armağan ediyoruz. İyi okumalar.
Umut UYAN
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
1
İÇİNDEKİLER
Sadun-Oda Boro Ve Amatör Denizciler
Anıtı
28 Mayıs Cumartesi günü Sadun – Oda Boro ve Amatör
Denizciler Anıtı Kalamış'ta, Setur Marinanın hemen
karşısında açıldı. Devamı için…
Sadun Boro kimdir? Sadun Abi Kimdir?
Denizle uzaktan yakından ilgisi olan herkes Sadun
Boro’yu tanır.
Sadun Boro, on bir metre kısmet kotrası ile dünyayı
yelkenle dolaşan ilk Türk denizcidir, çok iyi bir
denizcidir. Devamı için…
8 Haziran – Dünya Okyanus Günü
Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bu gün,
okyanuslarımızın güzelliklerini tanıtmak ve aynı
zamanda korumak için harekete geçmek amacıyla ilan
edilmiştir. Bu amaçla her sene Dünya’nın her yerinde
farklı kutlamalar düzenleniyor. Bu senenin teması
“Sağlıklı Okyanuslar, Sağlıklı Dünya” ve bunun üzerine,
Birleşmiş Milletler plastik kirliliğini önlemek için
fazladan çaba sarf etmekte. Devamı için…
Vampir Kalamarlar
Ne Vampir ne de Kalamar
Loretta Maticke’in güzel tespitlerini dernek gönüllü
üyemiz Dilay Doğru sizler için çevirdi. Devamı için…
…Bu keşif seferinde Carl Chun ve çalışma arkadaşları, ne
kalamar ne de vampir olmamasına rağmen Vampir
kalamar olarak sözü geçen, derin denizlerde
yaşamasının getirdiği farklı özelliklere sahip bir türle
karşılaşmışlar. Devamı için…
“Yeni Balıklar - Yeni Lezzetler”
Balık Tadım Festivali / Akyaka
Geleceğimiz İçin Sürdürülebilir Tarım,
Sağlıklı Topraklar
Derneğimizin önemli çalışma alanlarından biri olan,
Gökova Körfezi’ndeki balıkçılar tarafından sıkça
yakalanan ve ekonomik değere sahip istilacı Kızıldeniz
göçmeni balık türlerinin yöre halkı tarafından
tanınmaları ve lezzetlerinin bilinmelerini sağlamak
amacıyla 2 Haziran 2015 tarihinde Akyaka’da ilk defa bir
‘Balık Tadım Festivali’ düzenlenmiştir. Devamı için…
1995 yılından bu yana 17 Haziran günü, Birleşmiş
Milletler tarafından "Dünya Çölleşme ile Mücadele
Günü" olarak kutlanıyor. İklim değişikliğiyle birlikte
artan kuraklık ve çölleşme konusu giderek daha ağır bir
soruna dönüşüyor. Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü,
toprakların korunması ve sürdürülebilir yönetiminin
önemine dikkat çekiyor. Her yıl 11 Haziran'ı takip eden
Pazar günü Türkiye'de Toprak Bayramı olarak
kutlanıyor. Birleşmiş Milletler ise toprağın yaşamsal
önemini dünya çapında gündeme getirmek için 2015'i
‘Dünya Toprak Yılı’ ilan etti. Devamı için…
Denizcilerle Seyahat Etmek İçin En İyi 20
Neden
Okyanus Örnekleme Günü
Ocean Sampling Day
Akdeniz Koruma Derneği olarak, Micro B3 adlı Avrupa
Birliği Projesi’nin organize ettiği “Okyanus Örnekleme
Günü (Ocean Sampling Day; OSD)” kapsamında
gerçekleştirilen küresel örnekleme ve ölçüm
kampanyasına katıldık. Türkiye’den Dokuz Eylül
Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü
(DEÜ-DBTE)’nden Yard. Doç. Dr. Kemal Can Bizsel’in
yürütücülüğündeki araştırma ekibi, 2014’te olduğu gibi
bu yıl da desteklerini sürdürmeye devam ettiler.
Devamı için…
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
2
SADUN-ODA BORO VE AMATÖR
DENİZCİLER ANITI
denizcilerin yerleri anıtta şimdiden hazır. Tasarım
grubunun başında görev alan Sayın Ersal Yavi ve emeği
geçen tüm sanatçılar içten bir teşekkürü hak ediyorlar.
Yazan: Hakan Tiryaki
Sualtı Temizlik ve Bilinçlendirme Hareketi Derneği
(STH) Kurucu Üyesi ve Genel Koordinatörü
Bir ilk…
28 Mayıs Cumartesi günü Sadun – Oda Boro ve Amatör
Denizciler Anıtı Kalamış'ta, Setur Marinanın hemen
karşısında açıldı.
Projenin fikir babası ve maddi destekçisi Mustafa Aksoy
anıtın açılışı için halen devam etmekte olduğu dünya
seyahatine Karayiplerde ara verip, teknesi Betame'yi
bırakarak Kalamış'ta yerini aldı.
Projenin önemli destekçileri arasında Sadun-Oda Boro
çiftinin hayallerinin gerçekleşmesinde önemli bir paya
sahip olan Necati Zincirkıran, kadim denizcilerden
Turgay Noyan ve deniz kenti Kadıköy’de belki de deniz
ve denizcilik adına ilk ciddi çalışmaya olanak sağlayan
Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk'te yer almakta.
Sadun ve eşi Oda Boro
Böyle bir günde alanı dolduran insan sayısı amatör
denizcilik adına bulunulan noktayı betimlemesi adına
çarpıcıydı. Alanı dolduranların sayısı ne yazık ki ancak
bir kaç yüzle ifade edilebilecek kadardı. Yani hemen
karşısındaki Kalamış Marina'da mevcut tekne sayısı
kadar bile değildi belki...
Sadun – Oda Boro ve Amatör Denizciler Anıtı
Patlıcanla levreğin bakanının aynı olduğu ülkenin ilk
amatör denizcilik anıtı olması açısından önemi
yadsınamaz.
Sadun ve Oda Boro'nun yanı sıra tekneleriyle dünya
turunu tamamlayan denizcilerin de rölyeflerinin yer
aldığı anıt tasarım açısından gerçekten harika. Ayrıca,
bundan sonra da dünya seyahatine çıkacak amatör
Amatör denizciliğin gerek genel bakış, gerek mevcut
mevzuatlar tarafından "lüks tüketim" olarak algılandığı
bir ülkenin nüfusu her ne kadar yetmiş beş milyon olsa
da anıt üzerinde yer alan dünya turu yapan denizcilerin
sayısı sadece 14.
Bu sayı nasıl artar? Ya da öncelikle neden artmalı?
113 yıl sonra Türkiye’de…
Vendee Globe [1] yarışı sırasında uzunca bir süre bir
albatros eşlik eder Isabelle Autissier’e [2]. Ona taktığı
ad Bernard’tır. Albatros Bernard Moitissier’den [3] alır
ismini; dünyanın belki de en ilham verici deniz
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
3
gezgininden. Moitissier okyanusların Shakespeare’idir.
Sayısız denizciye ilham kaynağı olmuştur öyküsü ve
yazdıkları… Moitissier’in teknesinin adı Joshua’dır.
Joshua kimdir derseniz…
Isabelle Autissier
Bir ihtiyar adamdır Joshua, Joshua Slocum [4]. Büyük
yelkenlilerin çağı geride kalırken ıskartaya çıkan bir
deniz ihtiyarı. 1895 Nisan’ında çözer palamarı, bırakır
kendini tek başına okyanusların koynuna. 1898’de geri
döndüğünde amatör denizciliğin başyapıtını yayınlar:
“Tek Başına “Yelkenle Dünya Turu” [5].
Ve bu eser ancak 113 yıl sonra buluşabilir Türk
okuyucusuyla. Ve bir büyük deniz tutkunu yazar
önsözünü; Sadun Boro. “Hoş geldin Slocum” diyerek
başladığı önsöz şu satırlarla biter: “Aramıza gelişi yüzyılı
geçmiş de olsa hoş geldin koca Kaptan Joshua Slocum,
hoş geldin evimize, teknemize.”
Sadun Boro’da kendini okyanuslara bırakan Türk
denizcilerine.
Sonsöz
Hep birlikte göreceğiz boş yerlerin ne kadar zamanda
dolacağını. Fakat asıl görmemiz, anlamamız gereken
amatör denizciliğin sadece bir hobi olmadığı. Bir yaşam
biçimi, deniz kültürü kavramının en somutlaşmış hali
olduğunu kavramalıyız artık.
Bugünü yaşayan her denizci kendi adına alışılageldik
deniz tutkusu söyleminin ötesinde bir misyonun parçası
olmalı. Kaybettiğimiz deniz kültürü adına, siyasi
otoritenin bozuk algısını düzeltebilmek adına ve daha
da önemlisi bir deniz kentinde, denizin tekrar
ulaşılabilirliği adına sorumluluk almalı.
Dünyanın dört bir tarafında seyretmiş, seyreden ve
seyredecek tüm denizcilere SAYGIYLA!
[1] Vendee Globe, tek başına, durmaksızın ve yardım
almaksızın düzenlenen dünyanın en zorlu yelken yarışı.
[2] Isabelle Autissier, Vendee Globe 1996-1997
[3] Bernard Moitissier, 1968 Sunday Times Golden
Globe Race’i kazanmak yerine yolculuğa devam etmeyi
seçen, ardında bir çok denizciye ilham kaynağı olan
eserler bırakan Fransız denizci, yelkenci, yazar.
[4] Joshua Slocum, Spray adlı teknesiyle tek başına
dünya turu yapan ilk denizci.
[5] İlk Defa Tek Başına ‘Yelkenle Dünya Turu’, Kaptan
Joshua Slocum (Naviga Yayınları)
[6] Pupa Yelken, Sadun Boro, [Hürriyet Yayınları (1969),
Ege Yayınları (2004)]
Joshua Slocum ve Kitabı
Sadun Boro’nun Pupa Yelkeni [6] olmasa o sayı 14 bile
olamazdı belki. Slocum gibi bir ilham kaynağı oldu
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
4
SADUN BORO KİMDİR..? SADUN ABİ KİMDİR..?
Sene 1993, Sadun Boro ile gerçek anlamda tanışmamız
bu tarihten sonra başlamıştı. Biz Karacasöğüt’e
yerleştik; Sadun Boro’da Okluk Koyu’nda 8 numaralı
ağaca bağlı Kısmet’te yaşıyordu.
Yazan: Haluk Karamanoğlu
Gökova Yelken Kulübü (GYK)
Denizle uzaktan yakından ilgisi olan herkes Sadun
Boro’yu tanır.
Sadun Boro, on bir metre kısmet kotrası ile dünyayı
yelkenle dolaşan ilk Türk denizcidir, çok iyi bir
denizcidir.
Sadun Boro, ilk Türk olarak bir dünya seyahati yapmış,
denizciliğini kanıtlamış bir kişiydi. Biz de yapmıştık,
üstelik iki bebek ile beraber.
Yazdığı Pupa yelken, hemen her deniz sevdalısı
tarafından okunmuş ve okuyanlar etkilenmişlerdir.
Dünyayı benzer koşullarda dolaşan yüzlerce değişik
ülkeden denizci vardı.
Böyle bir maceraya atılmak isteyen ama amalarının ağır
basmasıyla yapamayan kim bilir nice kişiler yapamamış
fakat yüreklerinde değişik bir deniz sevgisi canlanmıştır.
Yani Sadun Boro Türkiye adına bir kahraman olabilirdi
ama yaptığı Dünya’da çok da önemli bir şey değildi.
İşte bende yüreğimde zaten var olan deniz sevgisine
değişik bir boyut eklenmiş olan, kendi teknesi ile
Dünya’yı yelkenle dolaşan bir düzine deniz tutkunu
kişiden birisiyim.
Sadun Boro’nun Dünya turunu bitirdiği 1968 yılından
tam yirmi yıl sonra ilk biz Karamanoğlu takımı (HK 41 CK
36 DK 4 DK 1) olarak Deriska kotramızla hiçbir “AMA”
ya boyun eğmeden 1988 yılında batıya yelken açtık.
Beş yıl Dünya’yı yelkenle dolaştık, Sadun Boro’nun ve
Dünya turu yapanları klasik rotası dışına çıkarak Yeni
Zelanda ve Avustralya etaplarını da ekleyerek, dolu
dolu bir beş sene dünya denizlerini dolaştık.
Ben Sadun Boro’yu seyahati sırasında gazeteden ve
sonradan da Pupa yelkenden tanıyanlardan birisiyim.
Hele bir seyahatimi yapıp bitireyim de, “işte bende
yaptım döndüm” diyerek tanışmayı arzu etmiştim.
Fakat Sadun Boro ile ilk iletişimimiz, Galapagos
Adaları’nın Postane Adası’ndaki fıçıya Sadun Boro’ya
bıraktığımız kartpostalın kendisine kısa sürede ulaşması
sonucu, Sadun Boro’nun Tahiti’ye S/Y Deriska Poste
restante adresine gönderdiği mektupla başlamış oldu.
1989 tarihinde başlayan nasihatleri sonucu beni Yelken
Dünyası’na yazmaya ikna etmişti. Mantık yerindeydi,
gençlere bu deniz dünyasını sevdirmeli, aşılamalıydık.
Peki, Sadun Boro’yu bana Sadun Abi dedirten neydi…
Önüne gelene abi diyenlerden değildim. Benden 19 yaş
büyüktü, amca veya Sadun bey diyebilirdim…
Sadun Boro’nun ülkemizin denizlere doğaya arkasını
dönmüş insanına,
Neyi koruduğunun, neyi koruması gerektiğinin, nasıl
koruyacağının bilincinde olmayan yetkililere karşı
verdiği mücadele ile Gökova’nın bugün hala Gökova
olmasını sağlayan, çevre koruma bilincini bir nebze bile
olsa insanımızın beynine tanıtma başarısını gösteren bir
kişi olması, kendisine Abi demem için yeterli sebep
olmuştur.
Her dünya turu
buluşamazsınız,
atmış
kişiyle
aynı
frekansta
Her iyi denizci iyi bir arkadaş, yoldaş, dost demek
değildir,
Dünya malına kıymet vermeyen, mütevazılığı,
kanaatkârlığı ile şükretmeyi hiç ihmal etmeyen birisini
düşünebiliyorsanız,
Her söylediğinden size yaşam mesajları verdiğini fark
edebiliyorsanız,
İşte bu kişi SADUN ABİ’dir.
Sadun Abi ile 1993/2015 arası neredeyse hep beraber
olduk. Dostluğumuz pekişti, birbirimizi belki de ailesi
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
5
dışında çok iyi tanıma ayrıcalığına sahip birkaç kişiden
birisi olduk.
Kısmet’i
müzeye
verdikten
sonra,
Sonbahar
Kulübümüzün süsü, Sadun Abi ise vazgeçilmez neşe
kaynağımız olmuştu.
Son aylarındaki rahatsızlığı hepimizi derinden üzüyordu.
Acı gerçeğin artık kaçınılmaz olduğu anlaşılınca, isteği
üzerine Karacasöğüt’e; mekânına, takunya dediği
teknesi Sonbahar’a getirdik.
Son haftalarını ve son günlerini birlikte yaşayıp birlikte
öldük.
Son sözlerinden birisi “ben hayatı doya doya dilediğim
gibi yaşadım. Gözüm arkada gitmiyorum. Şükürler
olsun” oldu.
Sadun Abi’yi geç tanımamıza rağmen, çok çok az kişinin
tanıdığı ve anladığı kadar iyi tanıma ayrıcalığına
eriştiğimiz için şükürler olsun.
Sadun Abi’yi sadece dünyayı dolaşan ilk Türk olarak
değil daha önemli diğer meziyetleri ile tanımak ve
anlamak gereğini vurgulamak istiyorum.
Demir yerin, Cennetin Gökova olsun, Sevgili Sadun
Abi....
Bundan böyle, anılarınla, tatlı sohbetinle, nasihatlerinle,
güler yüzünle saksında taşıdığın zakkum çiçeğinle hep
aramızda olacaksın...
Sadun Boro, son yolculuğuna uğurlanıyor
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
6
DENİZCİLERLE SEYAHAT ETMEK İÇİN EN
İYİ 20 NEDEN
Yazan: Loretta Maticke
Çeviren: Dilay Doğru
Galatasaray Üniversitesi/ Fen Edebiyat Fakültesi/
Karşılaştırmalı Dilbilim ve Uygulamalı Yabancı Diller
Bölümü/ Lisans Öğrencisi
1. Denizciler, bagajlarını hafif tutmaya alışkınlardır.
Teknelerde fazla yer olmadığından eşyalar minik
dolaplara sıkıştırılır. Yumuşak yüzeyli su geçirmez
çantalar denizciler için bir standarttır. Bu yüzden
arkadaşlarınız arabada ya da otelde çok fazla yer
kaplamayacaktır. Onlar, havaalanlarında bagajlarını
alırlarken siz de fazla beklemek zorunda kalmayarak,
oradan çabucak çıkıp tatilin keyfini çıkarmaya biran
önce başlayabilirsiniz.
2. Uyku şartlarıyla ilgili asla şikâyet etmezler.
Denizciler, küçük yerlerde ya da güvertelerde, yastıklı
veya yastıksız uyumaya alışmışlardır. Onları otel
yataklarından ya da uyku tulumlarından şikâyet
ederlerken duyamazsınız. Uzun uçuşlar ve aktarmalar,
onlar için hiç sorun olmaz, hemen hemen her yerde
otururken bile rahatlıkla uyuyabilirler.
alışkınlardır. Birçok denizci seyir halindeyken bir şeylere
tutunarak bu işleri yapabilir. Hatta Tayland'da veya
Hindistan'daki o ayakta ya da eğilerek kullanılan
tuvaletler bile, onlar için hiç sorun değildir.
4. Denizciler tren/otobüs molalarında veya uçak
aktarmalarında kısıtlı zamanı en iyi şekilde
değerlendirmeyi bilirler.
Ücretler ödenmeden önce denize atılan ve çıkarılan
çapalar sayesinde, denizciler en yakın dükkânı bulabilir
çabucak geri dönebilirler. Bira ve yemek için yapılan o
Amazing Race (1)'i bir düşünün.
5. Turist tuzaklarından
gösterirler.
nasıl
kaçılacağını
size
Denizciler, kolaylıkla yeni yerlere ulaşabilir, nerde ve ne
zaman turist tuzakları var fark edip onlardan
kaçabilirler. Çünkü limanlar genelde onlarla doludur.
6. Denizciler bir şekilde herkesi tanır.
Denizciler, orayla alakasız bile olsanız, diğer bir kaç
denizcinin ismini söyleyerek sizi yerel etkinliklere dâhil
edebilirler. ''A öyle mi, tabi tabi…'' ve bir bakmışsınız
hepiniz birden sahildeki ateşin onur konukları
olmuşsunuz.
7. Gittikleri yerlerle ilgili bilgilere içerden biri gibi
ulaşırlar
3. Aynı şekilde, banyo şartlarıyla ilgili şikâyet
etmelerini de asla duymazsınız.
Denizciler, birçok değişik şartta işlerini görmeye
Denizciler, gittikleri yerlerden mal alıp birçok limandaki
servislerden yararlanırlar. Bir öneriye mi ihtiyaç var, her
hangi bir deniz ofisine gidip tersane müdürüyle biraz
çene çalındı mı bir sürü yerel bilgi edinildi demektir.
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
7
8. Denizciler neredeyse her şeyi tamir edebilir.
büyüsünü onlarla yapar.
Genel kural: WD40 sık olmadı mı bantla. Denizciler
etrafta kırık, bozuk şeyler varsa çok yeteneklidirler.
14. Denizcilerin süslenmesini beklemezsiniz.
9. Denizciler kötü havalarda sinirlenmezler.
Denizcilerin saç kurutma makinası veya kozmetik
ürünlere ihtiyacı yoktur. Onların saçları rüzgârla
kuruyarak güneşle bronzlaşır.
Denize açılmak ya da yolculuğa çıkmak için pencere
önünde havanın düzelmesi için beklerler. Etrafta
şikâyet ederek dolaşmazlar. Yağmurlu bir günde,
yakınlardaki bir bara gidip oranın insanlarıyla tanışıp
deniz hikâyelerini anlatmayı çok iyi bilirler.
10. Eğer o harika günbatımı fotoğrafınız o kadar da iyi
değilse, her zaman onlarınkini çalabilirsiniz.
Onların çektikleri fotoğraflar, sizinkileri her zaman
ezecektir. Muhtemelen 5000 kadar kanıtları da vardır.
15. Uçuşlarınızı zekice ayarlayabilirler.
Bütün havaalanlarını ve onların sembollerini bilirler.
'Uçmak' onların işinin bir parçasıdır ve bir sürü uçuşu
sizinle de paylaşabilirler.
16. Denizciler elektrikler ya da WİFİ gittiğinde çılgına
dönmezler.
Bir başucu lambası ve kitap yeterlidir. Onları internet
çekmiyor diye şikâyet ederken duyamazsınız.
Umursamazlar.
17. Asıl izciler denizcilerdir.
Hep çok amaçlı şeyler taşırlar. Şarap şişesi mi buldunuz
her zaman bir şekilde onu açarlar.
18. Denizciler sizin kişisel navigatörünüz olabilirler.
Gerektiğinde güneşin ve yıldızların yeri yol göstericidir.
Kayıp mı oldunuz? Bu taraftan…
11.Eğer bir denizciyle seyahat ediyorsanız, herhangi
bir sahilde bir gemiye, bota davet edilme şansınız
bolca
artar.
Denizcilerin, dünyanın her yerinde seyahat eden bir
sürü diğer denizciyle geniş bir bağlantıları vardır ve
genelde onlara 'toslarlar'. Diğer gemilere davet edilmek
onlar için olağan dışı bir şey değildir.
12.Denizciler sahilleri ve surf noktalarını bilirler.
Her zaman rüzgârdan haberdarlardır ve haberleşmeleri
sayesinde de dinlenmek veya surf yapmak için en iyi
yerleri bulabilirler.
13.Denizciler pürmüz ile nasıl lazanya yapılır bilirler.
Normal yol arkadaşların aynısını yapabilirler mi? Eğer
bir yerde pişirme araçlarınız olmadan kalırsanız, bilin ki
güvendesiniz. Denizci arkadaşınız elinde ne varsa
19. Denizciler dikiş dikmeyi bilirler.
İğne iplik çıkarmaktan hiç gocunmazlar. Sonuçta
yelkenler kendi kendilerini tamir edemezler. Çantanız
mı bozuldu? Denizci arkadaşınıza verin ve bir kaç
dakikada sizin için yenilesin.
20. Denizciler her saatin happy hour (2) olduğunu bilir.
Daha fazla şey söylemeye gerek yok.
(1) Amazing Race/tr. Harika Yarış. Yarışmacıların fiziki
ve akli sınırlarını zorlayan, iki takımdan oluşan ve
takımların dünyanın her yerinde yarıştığı Amerikan bir
televizyon
programıdır.
(2) Happy hour/tr.lit. Mutlu saat: indirimli içki saati
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
8
“YENİ BALIKLAR - YENİ LEZZETLER”
BALIK TADIM FESTİVALİ / AKYAKA
Yazan: Ece Anıl
Akdeniz Koruma Derneği (AKD) Üyesi
düzenlenmiştir. Proje kapsamında Akyaka Su Ürünleri
Kooperatifi binasının iç ve dış dekorasyonu yenilenmiş,
bölgeye özgü ticari balık türlerini gösteren panolar
tasarlanmış ve kooperatifte satılan türlerden 35 balık
türü için çok çeşitli balık tariflerinin bulunduğu
broşürler hazırlanarak gelecek müşterilerin kolayca
erişebileceği bir şekilde kooperatife yerleştirilmişlerdir.
Turizmci
Derneğimizin önemli çalışma alanlarından biri olan,
Gökova Körfezi’ndeki balıkçılar tarafından sıkça
yakalanan ve ekonomik değere sahip istilacı Kızıldeniz
göçmeni balık türlerinin yöre halkı tarafından
tanınmaları ve lezzetlerinin bilinmelerini sağlamak
amacıyla 2 Haziran 2015 tarihinde Akyaka’da ilk defa bir
‘Balık Tadım Festivali’ düzenlenmiştir.
Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
Festival süresince: 30 kg Lokum Balığı (Saurida
undosquamis), 29 kg Kıl Kuyruk Mercan (Nemipterus
randalli), 7,5 kg Paşa Barbunu (Upeneus moluccensis)
ve 30 kg Sokkan türlerinden (Siganus luridus, Siganus
rivulatus) olmak üzere, toplamda 96,5 kg balık (400450) porsiyon), 3 saatlik kısa süre içerisinde pişirilerek,
garnitür ile donatılmış tabaklarda katılımcılara ikram
edilmiştir. Sunulan balıklara ilişkin çeşitli konularda bir
değerlendirmeler yapmak üzere misafirlere ayrıca yazılı
bir anket uygulaması (Doç. Dr. Vahdet ÜNAL tarafından
hazırlanan ve AKD Üyesi Özüm Baykaş tarafından
uygulanan) gerçekleştirilmiş olup
değerlendirmesi
devam etmektedir.
Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
MEDPAN Küçük Ölçekli Projeler desteğinde, Akdeniz
Koruma Derneği (AKD) tarafından yürütülen
Sürdürülebilir Balıkçılık Projesi kapsamındaki festival,
Akyaka Su Ürünleri Kooperatifi ile ortaklaşa
Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
9
Mutfak
organizasyonunda;
tüm
malzemelerin
hazırlanması ve balıkların pişirilmesi Ercüment
ALTINSOY, Levent YÜKSEL ve Ezgi SAYDAM tarafından
olağan üstü bir gayret ve başarıyla gerçekleştirilmiş
olup, katılımcılara servis işlemi İnci TÜNEY, Vahdet
ÜNAL, İskender DEMIREL, Can GÖRGÜN, Sedat BAĞCI,
Gökhan YASAVUR, Sait AYTAR, Sinan ŞEKERCİ, Özüm
BAYKAŞ tarafından zevkle ve heyecan içinde aksaksız
olarak gerçekleştirilmiştir. Ayrıca gelen misafirlerin
karşılanması,
festivalin
felsefesi
hakkında
bilgilendirilmesi ve festival alanına yönlendirilmesi bu
ekip tarafından kesintisiz ve dönüşümlü olarak
sağlanmıştır.
Gözlem ve değerlendirmemize göre; çoğunluğu
Akyaka’nın yerleşik ve yöresel halkından olmak üzere
festivale yerli ve yabancı 450-550 civarında misafir
katılmıştır. Ayrıca kamu sektöründen Muğla Tarım İl
Müdürlüğü, Ula Tarım İlçe Müdürlüğü temsilcileri,
Jandarma Komutanlığından ve Sahil Güvenlik
Komutanlığından temsilciler katılmıştır. Festivalin
medya tarafından izlenmesi TRT-RADYO1Deniz
Dünyası Programı, İhlas Haber Ajansı, Anadolu Haber
Ajansı tarafından gerçekleştirilmiş olup kendileri
festivalin yöneticileri ve katılımcı misafirler ile çeşitli
röportajlar ve söyleşiler yapmışlardır.
Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
Üç saat civarında süren festivalde, festivalin hedeflenen
amaçlarına beklentimizin üzerinde ulaşmamızla birlikte
misafir
katılımcıların
görünür
memnuniyetleri,
heyecanları; AKD’yi merakla ve ilgiyle sorgulamaları,
tanımaya çalışmaları, zaman zaman festivalin ana
hedeflerinin önüne geçmiş ve bu festival, derneğimizin
itibar ve tanınırlığının daha da artmasında çok önemli
bir katkısı olmuştur. Festival bitiminde organizasyonun
tüm paydaşları tarafından bir ilk değerlendirme
söyleşisi yapılmış olup sonuç tam anlamıyla başarılı
olarak değerlendirilmiştir.
Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
Özet olarak; "Yeni Balıklar-Yeni Lezzetler" adı altında,
Akyaka’da 2 Haziran 2015 tarihinde, Akyaka Su
Ürünleri Kooperatifi ile ortaklaşa gerçekleştirdiğimiz
Balık Tadım Festivali, tüm katılımcılar tarafından
heyecan ve beğeni karşılanmış, sahibi ekip tarafından
aksaksız olarak yürütülmüş ve Gökova Körfezi’nde
avlanan ekonomik değere sahip 5 istilacı göçmen balık
türünü tüketicilerle tanıştırılmıştır. Derneğimizin
görünürlüğünü ve ne için var olması gerektiğini bir kere
daha doğrulayan bu kıvançlı faaliyette emeği geçenlere
ve proje destekçimiz MedPAN’a teşekkür ederiz.
Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
10
OKYANUS ÖRNEKLEME GÜNÜ
OCEAN SAMPLING DAY
Yazan: Mert Ardar
bir özelliği de araştırmacıların yanında organizasyona
bir günlük de olsa bilim insanları ile birlikte çalışmak
isteyen genç bilim insanı adaylarının hatta yerel halkın
katılımının da sağlanmış olması ve deniz konusunda
biraz da olsa farkındalığın arttırılması.
Akdeniz Koruma Derneği (AKD) Yönetim Kurulu Üyesi
Akdeniz Koruma Derneği olarak, Micro B3 adlı Avrupa
Birliği Projesi’nin organize ettiği “Okyanus Örnekleme
Günü (Ocean Sampling Day; OSD)” kapsamında
gerçekleştirilen küresel örnekleme ve ölçüm
kampanyasına katıldık. Türkiye’den Dokuz Eylül
Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü
(DEÜ-DBTE)’nden Yard. Doç. Dr. Kemal Can Bizsel’in
yürütücülüğündeki araştırma ekibi, 2014’te olduğu gibi
bu yıl da desteklerini sürdürmeye devam ettiler.
Fotoğraf: Zafer Kızılkaya
Dünyadaki bütün araştırma ekipleriyle birlikte 22
Haziran 2015 günü tam 191 farklı noktadan eşzamanlı
olarak belirlenen parametrelerle ilgili örnekleme ve
ölçüm çalışmamızı yaptık. Bu sene bizim de bu
organizasyona dâhil olmamız, geçen senelerden farklı
olarak OSD organizasyonun “myOSD” adı altında bir
sivil toplum hareketi ile genişletilmiş olmasına
dayanıyor. Bu organizasyonun Türkiye ayağını Dokuz
Eylül Üniversitesi üstlendi ve ülkenin tam 12
noktasından eş zamanlı olarak örnek alınmasını sağladı.
Biz de Akdeniz Koruma Derneği olarak 6 farklı noktadan
örnek aldık. Çok keyifli bir şekilde örnekleme faaliyeti
gerçekleştirdik ve deniz üzerindeyken bu basit gibi
görünen işlemin aslında ne kadar zor olduğunu birlikte
keşfettik.
Yapılan örnekleme ve ölçümler, deniz suyunun fiziksel
ve kimyasal özellikleri ile bu koşullarda mevcut olan
bakteriyel DNA’ların belirlenmesine yönelik bir
çalışmayı öngörüyor. Deniz Örnekleme Günü’nün diğer
Fotoğraf: Umut Uyan
Fotoğraf: Enes Şensoy
“Bu örnekleme neden yapılıyor acaba?” sorusunu
sordurmuş ve bunun cevabını düşündürmüş olması da
bu işin ayrı bir güzelliği (şahsen ben bu soruyu sordum).
Dünyanın farklı farklı noktalarından katılım sağlamış
olan insanların fotoğraflarını görmemiz için sosyal
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
11
medyanın kullanılması da bence organizasyon için ayrı
bir katkı ve farkındalık sağlamış. Bu fotoğrafları aşagıda
yazılmış olan linke tıklayıp görebilirsiniz.
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.7162154
15149112.1073741858.309203595850298&type=3
Bahar KALYONCU, Umut UYAN ve Gökhan YASAVUR’a;
deniz korucularımız Sedat Bağcı ve İskender Demirel’e
ve Gökova’nın Deniz Korucu Köpeği Fındık’a verdikleri
destekten dolayı teşekkür ederiz.
Fotoğraf: Umut Uyan
Fotoğraf: Orhan Kuşçu
Fotoğraf: Orhan Kuşçu
Aldığımız örneklerin analizlerinin toplu bir şekilde
yapılmasına olanak sağlamak için, belirlenen bir
prosedür var. Bu prosedürü takiben tüm veriler veri
tabanlarına işleniyor ve DNA analizlerinin tamamını ise
Bremen’de bulunan “Max Planck Institute for Marine
Microbiology”de gerçekleştiriliyor.
Etkinlik çok güzel, böyle bir etkinliğin parçası olmak ve
biraz olsun katkıda bulunabilmiş olmak ise daha da
güzel bir duygu. Etkinlik ve yazı desteğinden dolayı
Dokuz Eylül Deniz Bilimleri Enstitüsü’nden Janset
KANKUŞ’a ve etkinlik sırasında bana yardımcı olan
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
12
8 HAZIRAN – DÜNYA OKYANUS GÜNÜ
dağıyla karsı karsıya kalıyoruz! Her seferinde çöpleri
toplayıp, kayığımızla götürüp bir çöp kutusuna atıyoruz.
Yazan: Melisa Vural
Gökovalı Deniz Biyoloğu ve Deniz Yıldızı Aşığı
Birleşmiş Milletler tarafından tanınan bu gün,
okyanuslarımızın güzelliklerini tanıtmak ve aynı
zamanda korumak için harekete geçmek amacıyla ilan
edilmiştir. Bu amaçla her sene Dünya’nın her yerinde
farklı kutlamalar düzenleniyor. Bu senenin teması
“Sağlıklı Okyanuslar, Sağlıklı Dünya” ve bunun üzerine,
Birleşmiş Milletler plastik kirliliğini önlemek için
fazladan çaba sarf etmekte.
Okyanuslar, gezegenimizin kalbidir (aynen bizim
kalbimiz gibi). Bizim kalbimiz nasıl vücudumuzun her
yerine kan pompalıyorsa, okyanuslar da nerde yaşarsak
yasayalım
Dünya’nın
her
yerindeki
insanları
birleştiriyor.
Plastik kirliliği, canlıları potansiyel olarak zehirleyebilir
ve bu da insanlara sağlanan besin kaynaklarını olumsuz
yönde etkileyebilir. Tekne turlarına çıktığınızda denizde
yüzen torbaları mutlaka görmüşsünüzdür. Deniz
kaplumbağaları ve diğer canlılar, bu torbaları denizanası
sanarak yiyebiliyorlar. Bu durumda torbalar bu
canlıların sindirim sistemlerinde tıkanıklıklar yaratarak
yavaş ve acılı bir ölüme sebep oluyorlar. Yunus ve
balinalar gibi deniz memelileri de plastik ürünlerine
dolanabiliyorlar ki bu da ciddi yaralanmalara veya
ölümlere sebep olabiliyor.
Okyanuslar, iklimimizi düzenliyor. Her yıl milyonlarca
insanı besliyor, oksijen üretiyor ve bize tıpta kullanılan
ilaçlar olarak geri dönen milyonlarca hayvana ev
sahipliği yapıyor. Toplumumuzun ve gelecek
nesillerimizin sağlığını korumak için okyanuslarımızın
bize gösterdiği değeri bizim de onlara göstermemiz
gerekir.
Günümüzde neredeyse herkes plastik kirliliğinin önemli
bir sorun olduğunun farkında. Çoğu plaja gittiğinizde
poşet parçası, cips paketleri, plastik su şişeleri
görürsünüz.
Babamla
her
sene
ilkbahar-Yaz
mevsimlerinde, Gökova Köyü yakınlarında deniz
kayağıyla gezmeye çıkarız. Bu çok zevkli ve sakin bir
aktivite; ancak hangi plaja öğle yemeği/kamp için
çıksak, bir köşede mutlaka oldukça büyük bir çöp
Belki de plastik kirliliğinin daha kötü niyetli bir tarafı da
mikroplastik kirliliği; yani 5 mm’den küçük olan plastik
parçalarının varlığı. Parçaların küçüklüğünden dolayı,
tabi ki daha küçük bir canlı sınıfını etkiliyorlar ilk olarak
fakat daha sonra, besin zincirinden yukarıya doğru
işleyerek
bizi
de
etkileyebiliyor.
Öncelikle,
mikroplastikler deniz tabanında biriktikleri için oksijen
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
13
akışını önlüyorlar. Bu alanda yaşayan ve beslenme
organları süzgeç gibi çalışan canlıların sindirim
sistemlerinde de mikroplastik birikimi görülebiliyor.
Midye gibi insanlar tarafından tüketilen canlılar da bu
sınıfa girdikleri için, mikroplastik kirliliği bizi de etkiliyor.
Plastikler; kararlı, biyobirikime sebep olan zehirli
kimyasalları absorbe ettiklerinden dolayı, deniz canlıları
ve biz insanlara büyük bir tehdit oluşturuyorlar.
aynen
deniz
kaplumbağalarında
olduğu gibi
mikroplastikler, planktonun sindirim sisteminde
tıkanıklık yaratıyor ve dolayısıyla canlılar her zaman
kendilerini tok hissediyorlar. Bu durum zamanla
açlıktan ölmelerine sebep oluyor. Benim gibi bir deniz
biyoloğu için bu içler acısı bir durum. Denizlerimizdeki
bu büyük miktardaki plastik, sadece küçücük olan
canlıları etkilemiyor; bu besin ağından yukarıya doğru
işliyor ve dolaylı yoldan bizi de etkiliyor. Okyanuslarımız
ve canlıları, plastik içinde boğuluyor.
Birleşmiş Milletler ’in 8 Haziran Dünya Okyanus Günü,
bu gibi problemleri insanların fark etmeleri için ilan
edildi. Dünya’nın birçok yerinde bu gün işe yaradı da.
İngiltere’deki Simply Scuba dalış şirketi, yerel
plajlarında bir temizlik düzenlediler ve deniz temizliği
için para toplamaya yönelik çeşitli aktiviteler
düzenlediler (deniz temalı kekleri satmak gibi mesela!).
Maldivler ’deki Coco Collection Tatil Köyü yakınlarındaki
bir gölcüğe yeni bir mercan bahçesi ektiler. Bunun için
doğal mercanlardan kırılmış parçaları kullanıp küçük bir
mercan bahçesi yarattılar.
Danimarka’da 50 denizci, dalgıç, kürekçi ve balıkçı Sager
der Samler ile Aarhus limanlarını temizlemek için
toplandılar. Her yaş grubundan etkinliğe katılan
insanlar, deniz yüzeyinin altını ve üstünü temizlediler.
Daha sonra da bu başarılı günü bir mangal ve müzik ile
kutladılar.
Bunun dışında, okyanus akıntılarının kapalı bir daire
oluşturduğu bölgelerde (ki bunlar genelde okyanusların
ortasında bulunuyor) inanılmaz derecede bir plastik
akümülasyonu görüyoruz. Mesela Kuzey Pasifik
Okyanusu’ndaki ‘Çöp Adası’nın büyüklüğü, Türkiye’nin
%90’ını kaplayacak büyüklüğe ulaşmış durumda.
İlaveten, 3,5 milyon tonluk çöp barındıran bu ada, 6
metre derinliğe ulaşıyor. Bunun önümüzdeki 5 sene gibi
çok kısa bir süre içinde iki katına çıkacak olmasının ne
kadar ciddi bir durum olduğunun farkındasınızdır
umarım. Bu alanda bulunan her kilogram plankton için
6 kilogram plastik bulunuyor. Plastikler zaman geçtikçe,
güneşten alınan UV ışınları ile daha da küçük parçalara
ayrılıyorlar. İşte o zaman mikroplastiklerle karşı karşıya
kalıyoruz. Plankton adını verdiğimiz, besin ağını en alt
basamağını oluşturan okyanustaki küçücük canlılar bu
mikroplastikleri besin maddeleri sanarak yiyorlar. Fakat
Umarım siz de artık 8 Haziran Okyanus Günü’nün neden
bu kadar önemli bir gün olduğunun farkındasınızdır.
Okyanuslar, sadece deniz biyologları için önemli bir
bölge değil; hepimizin hayatının bir parçası. Onların bize
baktığı gibi bizim de onlara bakmamız en doğru adım
olacaktır. Lütfen denizlerimize sahip çıkalım.
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
14
VAMPİR KALAMARLAR:
NE VAMPİR NE DE KALAMAR
Yazan: Ece Çetinörge
Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü, Su Ürünleri Fakültesi Temel Bilimler Ana
Bilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi
Yaşadığımız gezegen, bilmediğimiz kısa yaşam
süremizde belki de hiç öğrenemeyeceğimiz, hiç
karşılaşamayacağımız büyük bir canlı çeşitliliğine sahip.
Bildiklerine, görebildiklerine daha fazlasını katmak,
daha da ötesine gitmek için durmayan insanların
paylaşımcılığı sayesinde, dünyayı bizim de daha iyi
tanımamız mümkün olmaktadır. Kafadanbacaklılar
(Cephalopoda) ve plankton üzerine uzmanlığı olan
Alman deniz biyoloğu Prof. Dr. Carl Chun, 1898 yılının
Ağustos başında derin denizlerdeki hayatın keşfi için
Hamburg’dan denize açılan Valdivia keşif seferini
başlatmış. Bu seferde Güney Afrika’nın batı kıyıları,
Gine Körfezi, Antarktika Denizi ve Hint Okyanusu’nun
büyük bir kısmını içeren 268 durağı ziyaret etmenin
sonucu olarak birçok yeni tür keşfedilmiş ve bütün
sonuçlar 24 ciltlik ‘Alman Derin Deniz Keşif Seferi
‘Valdivia’nın bilimsel sonuçları, 1898-1899’ (Scientific
results of the German deep-sea expedition on the
steamer ‘’Valdivia’’ 1898-1899) kitabı ile bilim
dünyasına sunulmuştur.
Valdivia araştırma gemisi
Bu keşif seferinde Carl Chun ve çalışma arkadaşları ne
kalamar ne de vampir olmamasına rağmen Vampir
kalamar olarak sözü geçen, derin denizlerde
yaşamasının getirdiği farklı özelliklere sahip bir türle
karşılaşmışlar. Bu tür Kafadanbacaklılar filumundan,
Vampyromorphida takımının bir üyesi. Dolayısıyla ne
ahtapot (Sınıf: Octopoda) ne de kalamar (Sınıf:
Decapoda). Kökeni 300 milyon yıl öncesine dayanan
Vampir kalamarlar, Octopoda ve Decapoda takımlarının
üyelerinden daha uzun bir süredir, denizlerde yaşamını
sürdürmekteler. Vampyromorphida takımı Octopoda ve
Decapoda takımlarının her ikisinden de özellikler
taşımakta fakat Octopoda takımı üyeleri 8 kola,
Decapoda takımı üyeleri 8 kol ve 2 tentaküle sahipken,
Vampyromorphida, temelde sahip olduğu 8 kol ve 2
filament ile bu gruplardan ayrılmaktadır. Carl Chun,
keşfettikleri bu canlının bilimsel adını 1903 yılında
Vampyroteuthis infernalis (Cehennemden gelen Vampir
kalamarlar) olarak belirlemiştir. Bu şekilde korkutucu
bir ada sahip olmasının sebebi, Vampir kalamarların iri,
ışığa bağlı olarak değişen mavi veya kırmızı renk
gözlerinden, kollarının arasındaki pelerin benzeri ağ
yapısından ve derilerinin koyu kırmızı veya siyah renge
sahip olmasından ileri gelmektedir.
Alman Derin Deniz Keşif Seferi “Valdivia”
Resim: Carl Chun (1911’de resmedilmiş)- Vampyroteuthis infernalis
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
15
Fotoğraf: Steve Downer
https://www.flickr.com/photos/63617196@N06/5790194313/sizes//
Korkutucu, güçlü ve tehlikeli zannedilen vampir
kalamarlar aslında küçük ve hafif vücut ağırlığına sahip
canlılardır. Kafadanbacaklıların vücudu, gözleri ve
kolları içeren bir baş bölgesi ile iç organların bulunduğu
manto bölgesi olmak üzere iki kısımdan oluşmaktadır.
Vampir kalamarlar, manto boyları en fazla 13 cm’ye,
total boyları ise 30 cm’ye ulaşabilen nispeten küçük
boyutları ile gözümüzün önünde canlananın aksine bir
durum göstermektedir. Kollarının arasında oldukça
derin bir ağ yapısı vardır ve her bir kol, vantuzlardan
uzanan ve ‘Cirri’ adı verilen çift halinde çıkıntılar
taşımaktadır. Yüzgeçler olgunlarda bir çift, juvenillerde
iki çift olmak üzere manto da yer almaktadır. Dolayısıyla
bu canlılarda büyüdükçe yüzgeçlerin boyutu, şekli ve
pozisyonunda metamorfoz gerçekleşmektedir. Manto
boyları 15-25 mm boyutlarındayken ikinci çift yüzgeçler,
orijinal yüzgeçlerin önünde gelişmeye başlamaktadır ve
gelişimini
tamamladığında,
orijinal
yüzgeçler
kaybolmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, hayvanın
yüzme stili de değişmektedir. Juveniller hareket için
manto boşluğuna alınan suyun sifon (dışarı açılan kassal
tüp) aracılığıyla kuvvetli bir şekilde dışarı bırakılması
sonucunda, hayvanın geriye doğru itilmesini sağlayan
jet etkisini kullanırken, olgunlar hareket için bir çift
yüzgeçlerini kullanmaktadır. Vampir kalamarların diğer
bir ilgi çekici özelliği de bütün canlılar arasında, vücut
oranına göre en büyük göze sahip olmasıdır.
Vampir kalamarlar Pasifik, Atlantik ve Hint
Okyanusu’nun ılıman ve tropik sularında, 500-3000 m.
derinlikleri arasında yaşamaktadırlar. Yaşadıkları derin
deniz ortamının koşullarında önemli rolleri olan, vücut
yüzeyine dağılmış küçük, yüzgeçlerin bazalinde ve
gözlerin arkasında mantoda yer alan bir çift büyük
olmak üzere farklı tipte gelişmiş fotoforlara sahiptirler.
Bunun yanı sıra bu canlıların kol uçlarında da ışıma
organları (fotoforlar) bulunmaktadır. Fotoforlar ışık
yaymadıkları zaman vampir kalamarlar yaşadıkları derin
deniz ortamında neredeyse tamamen görünmez
olmaktadırlar. Ayrıca bu canlılar da diğer
Kafadanbacaklı üyelerinde karakteristik bir yapı olan,
mürekkep kesesi yoktur. Bunun yerine, kol uçlarından
ışıma özelliği gösteren partiküller içeren akıcı bir sıvı
serbest bırakılmaktadır. Mürekkep gibi bu sıvı da
canlının, predatörlerle tehlikeli bir karşılaşma anında
zaman kazanarak kaçabilmesi için imkân sağlamaktadır.
Fakat Vampir kalamarların, derin denizlerin ekstrem
koşulları sebebiyle fazla predatörü (avcı) yoktur. Bu
oksijenin minimum olduğu zonda, nadir bir avantajdır.
Tehlikeli veya rahatsız edici durumlarda kendilerini
savunmak için kollar ve ağın, manto ile başı sarmasıyla,
ters-yüz olurlar ve derilerinin koyu siyah rengi ile
kollarındaki cirrileri açığa çıkarırlar. Buna ‘Ananas
postürü’ denmektedir.
Fotoğraf: MBARI -‘Balkabağı veya Ananas Postürü’
http://bogleech.com/cephalopods.html
Vampir kalamarların yaşadıkları derinlik aralığı,
oksijenin minimum olduğu zondur. Denizin bu
tabakasına ulaşan güneş ışınları çok azdır veya hiç
o
ulaşmamaktadır. Sıcaklık 2-6 C arasında değişmektedir.
Dolayısıyla bu canlıların metabolizma hızı oldukça
düşüktür ve bu koşullara adaptasyonu sağlamak için
çeşitli özellikler geliştirmişlerdir. Cephalopodların
kanında, insan kanında O2’i taşıyan hemoglobin yerine
hemosiyanin bulunmaktadır. Bu molekül demir yerine
bakır taşımaktadır ve oksijenlenmiş hemosiyanin mavi
olduğundan, bu canlıların kanı mavi renklidir. Vampir
kalamarlarda solungaçların daha geniş bir yüzey alanını
kapsaması, hem sudan O2 elde edilmesi hem de
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
16
hemosiyanin tarafından bağlanıp, tüm dokulara
taşınması işlemlerinin daha etkili gerçekleşmesini
sağlamıştır. Önemli diğer adaptasyonlardan biri de bu
canlıların vücudunda dokuların su içeriğinin fazla olması
ve kas kitlelerinin indirgenmiş olmasıdır. Buna rağmen
gelişmiş statositleri (denge organı) ve amonyum içeriği
zengin dokuları ile çevikliklerini ve sudaki yüzerliklerini
(batmazlık) korumaktadırlar.
Fotoğraf: MBARI -Uzaktan kontrol edilebilen su altı cihazı (ROV).
http://www.slashgear.com/vampire-squid-feeds-upon-waste-blastseggs-21380118/
Fotoğraf: MBARI
http://www.mbari.org/data/images/animals/Vampyroteuthis_infern
alis.html
Vampir kalamarlar hakkındaki bilmediklerimiz ve merak
konusu olan sorular, teknolojinin gelişmesiyle beraber
uzaktan kontrol edilebilen cihazlar (ROV) ile gözlem ve
laboratuvar ortamında canlılıklarının korunarak
incelemelerin
artışı
sonucunda
çözümlenmeye
başlamıştır.
Monterey Körfezi Akvaryumu Araştırma Enstitüsü
(MBARI) araştırıcılarından Henk-Jan T. Hoving ve Bruce
2
H. Robison (2012) tarafından yapılan hem doğal hem
yapay
ortamdaki
gözlemler
sonucu
vampir
kalamarların, canlı av üzerinden beslenen akrabaları
ahtapotlar ve kalamarların aksine, iki retraktil (ileri ve
geri çekilebilir) filamentleri vasıtasıyla, denizin
yüzeyinden diplerine doğru inen organik materyal
parçacıklarını (Deniz karı) yakalayarak, beslendikleri
ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla yaşadıkları ortamın bir
getirisi olarak, elde ettikleri beslenme kalorisi de
düşüktür.
Fotoğraf: MBARI- İnce uzun yapı filament gösterilmektedir.
http://www.mbari.org/news/news_releases/2012/vampfood/vampf
ood-release.html
Fotoğraf: MBARI- Arka planda noktacıklar halinde ,vampir
kalamarların besinleri zooplankton ve organik materyal parçacıkları
http://oceanservice.noaa.gov/facts/marinesnow.html
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
17
üreme döngüsü 20’den fazla kez tekrarlanmaktadır.
Dolayısıyla yumurtalar, tek bir defada çok sayıda olmak
yerine birçok seferde daha az sayıda olacak şekilde
bırakılmaktadır.
Fotoğraf: MBARI- Kolların vantuzlarından uzanan çiftler halinde
‘Cirriler’.
http://www.mbari.org/news/news_releases/2012/vampfood/vampf
ood-release.html
Farklılığın sebebiyle ilgili, Muğla Sıtkı Koçman
Üniversitesi’nden Cephalopoda uzmanı ve Teutolog
olan Doç. Dr. M. Bahadır Önsoy, New Scientist
dergisinde ‘Bu üreme stratejisi, derin deniz ortamında
oldukça zayıf koşullar altında yaşayan Vampir
kalamarların, enerjilerini koruması açısından avantaj
sağlamaktadır.’ yorumunu yapmıştır. Böylece daha az
sayıda fakat daha kaliteli yumurtalar üreterek yaşam
oranını artıran ve enerjisini koruyan, Vampir kalamarlar
300 milyon yıl öncesinden beri evrimsel süreç içerisinde
gelişen özellikleri ile çevrelerine uyum konusunda çok
ilerlemiş ve günümüze kadar türünün devamlılığını
sağlamıştır.
Fotoğraf: Prof.Kevin Raskoff -Vücut yüzeyinde yer alan küçük
fotoforlar https://www.pinterest.com/pin/21568026963119030/
Araştırıcılar bu yıl, vampir kalamarların diğer
Cephalopoda türlerinden farklı bir üreme stratejisine
sahip olduğu konusunda bir araştırma daha
yayınlamışlardır (Hoving, Laptikhovsky & Robison,
3
2015) . Yaşayan bütün Cephalopod türlerinin (Nautilus
hariç) üreme stratejisinin, canlının yalnızca bir üreme
döngüsü geçirmesi anlamına gelen ‘’Semelparite’’
olduğu düşünülmekte. Bu stratejide, yumurtalar tek bir
defada veya birbirine yakın aralıklarla birkaç seferde
bırakıldıktan sonra bireyler ölmektedir. Bu araştırmada
ise, Vampir kalamarların, "İteroparite’’ adındaki çoklu
üreme döngüleri, stratejisi ile kuşaklarının devamlılığını
sürdürdüğü hakkında, kanıtlar elde edilmiştir. Bu
strateji de dişi vampir kalamarın gonadları (üreme
hücresi oluşturan organlar, yumurtalık), yumurtalar
bırakıldıktan sonra, yeni bir yumurta grubunun gelişimi
başlayana kadar dinlenme fazında beklemektedir ve bu
Kol uçlarından serbest bırakılan, ışıma özellikli partiküllerin bir
görünümü (Robison et al., 2003)1 .
Meraklılarına kaynaklar:
1. Robison, B.H., Reısenbichler, K.R., Hunt, J.C., Haddock
S.H.D. (2003). Light production by the Arm tips of the Deep-Sea
Cephalopod Vampyroteuthis infernalis,Biol.Bull.205:102-109
2. Hoving, H.J.T., Robison,B.H. (2012).Vampire squid:detritivores in
the oxygen minimum zone.Proc.R.Soc.B-Biol.Sci.279,4559-4567
3. Hoving, H.J.T., Laptikhovsky, V.V., Robison, B.H. Vampire squid
Reproductive Strategy is unique among Coleoid Cephalopods.Current
Biology. Vol 25, R322-R323
4. New Scientist Dergisinde Doç. Dr. M. Bahadır Önsoy’un yorumu,
2015: http://www.newscientist.com/article/dn27387-vampire-feedson-decaying-matter-and-spawns-eggs-inbatches.html#.VYQaI_ntmko
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
18
GELECEĞİMİZ İÇİN SÜRDÜRÜLEBİLİR
TARIM, SAĞLIKLI TOPRAKLAR
Yazan: Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve
Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA)
1995 yılından bu yana 17 Haziran günü, Birleşmiş
Milletler tarafından "Dünya Çölleşme ile Mücadele
Günü" olarak kutlanıyor. İklim değişikliğiyle birlikte
artan kuraklık ve çölleşme konusu giderek daha ağır bir
soruna dönüşüyor. Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü,
toprakların korunması ve sürdürülebilir yönetiminin
önemine dikkat çekiyor. Her yıl 11 Haziran'ı takip eden
Pazar günü Türkiye'de Toprak Bayramı olarak
kutlanıyor. Birleşmiş Milletler ise toprağın yaşamsal
önemini dünya çapında gündeme getirmek için 2015'i
Dünya Toprak Yılı ilan etti.
Çölleşmeyle mücadele için acil önlemler alınması
gerekiyor
Çölleşme, arazi bozunumu ve kuraklığın etkileri gıda
fiyatlarındaki artışa bağlı olarak yalnızca kırsal kesimde
yaşayanları değil, şehirlileri de tehdit ediyor. Kırsalda
yaşayan insanların sayısını geride bırakan şehirliler gıda
üretimine katkısı olmayan, net tüketici olarak öne
çıkıyor. Şehirlilerin yaşamı kırsalın üretimine doğrudan
bağlantılı olarak devam ediyor. Dünya nüfusunun 1/3'ü
çölleşme riskinin en yüksek olduğu kurak ve yarı kurak
bölgelerde yaşıyor. Kurak ve yarı kurak alanlar tarımsal
üretim yapılan bitkilerin yüzde 30’unu ve bunların gen
kaynağı konumundaki yabani akrabaları ile atalarını
barındırıyor. Kurak alanlarda görülen çölleşmenin
yanında aşırı gübre kullanımı da arazi bozunumunun
nedenlerinin başında geliyor. Dünya'da arazi bozunumu
ve çölleşmenin ekonomiye verdiği yıllık zarar 42 milyar
ABD doları seviyesine ulaştı. Yıllık tarım arazisi kaybı ise
12 milyon hektara yükseldi. Arazi bozunumu ve
çölleşme insan kaynaklı olarak gerçekleşiyor. Arazi
bozunumu ve çölleşmenin ana nedenleri erozyon,
toprak sıkışması, aşırı gübre ve kimyasal kullanımı
nedeniyle toprak ekosisteminin bozulması, tarım
alanları elde etmek için doğal orman ve mera
alanlarının tahribi, madencilik ve kentleşmeden
oluşuyor. Dünya nüfusu artıyor ve nüfusun gıda
ihtiyacını karşılayabilecek tek temel varlık toprak.
Fotoğraf: Baran Yoğurtçuoğlu
Kişi başına düşen tarım arazisi hızla azalıyor
Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen tarım arazisi,
1960'ta 7 dekar iken 2008'de 4,6 dekara düştü. 2050'de
ise 4 dekara kadar gerileyeceği tahmin ediliyor.
Gelişmekte olan ülkelerde ise 1960'ta 3,35 dekar iken
2008'de 1,86 dekar oldu, 2050'de ise 1,39 dekara
düşemesi bekleniyor. Eğer bu hızla kentleşme
yaşanmaya devam ederse 2050 yılında 170 milyon
hektar toprak daha şehirlerle örtülecek. Sadece
Avrupa’da her bir saatte 11 ha alan kentlerle örtülüyor.
Başka bir ifadeyle her yıl Berlin şehri büyüklüğünde bir
alan kentleşiyor. Erozyonla toprağın en verimli üst
tabakası kayboluyor, topraklar verimliliğini kaybediyor.
Yaşamın temel kaynağı olan toprağın her 1 cm.’sinin
oluşması için ortalama 400 yıl gerekiyor. Ancak
dünyada 1 cm. toprak 10 yıl gibi kısa bir zaman
diliminde erozyonla kaybediliyor. Toprağı ormanlar ve
bitkiler koruyor. Sadece 2011 yılında 24 milyar ton
verimli toprağın kaybolduğu biliniyor. Bu miktar, dünya
çapında kişi başı 3 tonluk bir kayba denk geliyor.
Erozyon her yıl kişi başı yaklaşık 70 ABD doları, dünya
çapında ise 490 milyar ABD dolarına mal oluyor. Eğer
tarım ürünlerine olan talep bugünkü oranda olduğu gibi
artarsa 2050 yılında gıda ihtiyacını karşılamak için 320
ila 850 milyon hektar arasında tarım alanına daha
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
19
ihtiyaç duyulacağı tahmin ediliyor. Bu ise en iyi
olasılıkta en az Hindistan, en kötü olasılıkta Brezilya
kadar ilave alana denk geliyor.
Yanlış uygulamalar toprağın verimini azaltıyor
Bir kaşık sağlıklı toprakta dünya nüfusundan daha fazla
canlı bulunuyor. 1 hektar toprak 15 ton organizmayı
2
içinde barındırıyor. 1 m toprakta 1,5 kg. canlı
bulunuyor. Yapılan yanlış tarımsal uygulamalarla
toprağın bu zengin doğal yapısı bozulurken içindeki
humus ve organik madde miktarı azalıyor. Ağır
makinelerle toprak sıkışırken, aşırı gübre ve kimyasal
zehirlerin kullanımı ile toprak ekosistemi bozuluyor,
verimliliği düşüyor. Verimlilik düştükçe toprağa daha
fazla gübre vererek verimlilik artırılmaya çalışılıyor.
1960'ta 50 milyon tonun altında olan gübre kullanımı
2010'da 200 milyon tona ulaştı. Diğer bir ifadeyle
1960'lı yıllarda hektar başına 40 ila 50 kg. arasında
gübre kullanılırken, 2010'da 150 kg. kullanıldı.
Kullanılan gübrenin yüzde 70'ini azot gübreleri
oluşturuyor, azot toprağı asitleştirerek toprak
organizmalarının ve humusun işlevinin bozulmasına
neden oluyor. Ayrıca kullanılabilir suyun kalitesini
bozuyor ve sulak alanların ekosistemini etkiliyor. Bugün
dünya topraklarının yüzde 20-25'i yanlış ve yoğun
kullanımlardan etkileniyor ve her yıl Avusturya
büyüklüğünde (8.4 milyar hektar) toprak vasfında
bozulmalar görülüyor. Tüm bu olumsuzluklara tarım
değil, yanlış tarım uygulamaları neden oluyor. Örneğin;
7 bin yıldır tarım yapılmasına rağmen Yeni Gine’nin
yüksek kesimlerinde, Irak’ta Fırat nehri etrafında
topraklar hala verimliliğini sürdürüyor.
durum her yıl 0,8 mm., her 12 yılda ise 1 cm. üst
toprağın kaybedilmesi anlamına geliyor. Gıda güvenliği
açısından önemli olan meralar hızla kaybediliyor.
1920’lerin başında Türkiye'de arazilerin yüzde 56’sını
oluşturan meraların oranı bugün yüzde 19’a geriledi.
Mevcut meraların yüzde 70’inde bitki örtüsü zayıf ve
verimsizdir.
TEMA Vakfı olarak, 2015 Uluslararası Toprak Yılı, Toprak
Bayramı ve Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü
sebebiyle, sağlıklı yaşamın, sağlıklı topraklarda mümkün
olabileceğini
vurguluyoruz.
Verimli
topraklar
yapılaşmadan korunmalı, konut, sanayi ve turizm
amaçlı yatırımlar için kullanılmamalıdır. Organik tarım
gibi toprak ekosistemine uygun uygulamalar teşvik
edilmeli, toprağın yapısını bozacak, verimini azaltacak
ve çevre kirliliğine neden olacak uygulamaların önüne
geçilmelidir. Karar vericileri, gıda güvenliğinin
sağlanması ve gelecek nesillere üretken toprakları
bırakabilmek için politika geliştirmeye ve somut adımlar
atmaya davet ediyoruz.
Türkiye Çöl Olmasın!
Türkiye'de her yıl 743 milyon ton toprak erozyonla
taşınıyor
Türkiye’nin tarım arazisi 2001 yılında 26,4 milyon
hektar iken, 2014 yılında 24 milyon hektara geriledi. 13
yılda 2,4 milyon hektar (tarım arazilerinin yüzde 9’u)
tarım arazisi kaybedildi. Diğer yandan erozyon hala
ülkemizin toprak bozulmasına neden olan etmenlerinin
başında geliyor. Türkiye'deki arazilerin 5,6 milyon
hektarında hafif, 15,6 milyon hektarında orta, 28,3
milyon hektarında şiddetli ve 17,4 milyon hektarında
çok şiddetli erozyon görülüyor. Tarım arazilerinin yüzde
59’unda, orman alanlarının yüzde 54’ünde, meraların
ise yüzde 64’ünde erozyon söz konusudur. Türkiye'de
her yıl 743 milyon ton toprak erozyonla taşınıyor. Bu
Akdeniz Koruma Derneği | Bülten Sayı 12
20

Benzer belgeler