ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ

Transkript

ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ
İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER
(1923-1938)
Dr. Şafak BAŞA
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER
(1923-1938)
© 2016, 1. Basım, Dr. Şafak BAŞA
Bu kitabın bütün hakları Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokuluna aittir.
Yazarının yazılı izni olmaksızın, kitabın tümünün veya bir kısmının elektronik,
mekanik veya fotokopi yoluyla basımı, yayımı, çoğaltma ve dağıtımı yapılamaz.
Kapak Tasarımı
Merve AKKARTAL
Sayfa Düzenlemesi
Hüseyin ALEMDAROĞLU
ISBN: 978-605-66054-1-3
Sertifika No: 26375
Basım Yeri
Patrol Matbaacılık Gıda San. Ve Tic. Ltd. Şti.
Güllübağlar Mah. Ankara Cad. No: 260 Pendik, İstanbul
Kütüphane Bilgi Kartı
Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti ile Mülki ve Mahalli İdareler (1923-1938)
ISBN: 978-605-66054-1-3
1-Atatürk Dönemi, 2-Dâhiliye Vekâleti, 3-Mülki İdare, 4-Mahalli İdareler
Yazarın İletişim Bilgileri
Dr. Şafak BAŞA, (0505) 4662706, [email protected]
ii
ÖNSÖZ
Bu kitap, 2003 yılında yayımlanan “Kurumsallaşma Bağlamında Dâhiliye Nezaretinden Dâhiliye Vekâletine Geçiş (1920-1923)” başlıklı çalışmamın devamı
olarak tasarlanmıştır. Anılan kitap yayımlandıktan sonra, gerek meslek mensuplarından gerekse akademik camiadan gelen olumlu tepkiler ve çalışmanın Atatürk Dönemi’ni kapsayacak şekilde devam ettirilmesine yönelik öneriler dikkate
alınarak, “Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti ile Mülki ve Mahalli İdareler (19231938)” başlıklı bu eser kaleme alınmıştır. Kitap, döneme ilişkin kaynak olma
iddiasıyla yazılmış, çoğunlukla Cumhuriyet Arşivi belgeleri, TBMM Kütüphanesinde bulunan Meclis Zabıtları, Kavanin Mecmuaları, Resmi Gazeteler gibi birincil kaynaklara dayanılmıştır. Kitap hazırlanırken yazarının da görev aldığı, “İçişleri Bakanlığı Tarihini Araştırma Projesi” kapsamında yapılan doküman incelemelerinden de kısmen yararlanılmıştır. Kitapta temel olarak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Reisicumhur olarak devletin başında olduğu ve “Atatürk Dönemi” olarak adlandırılan 1923-1938 arası yıllarda, Dâhiliye Vekâleti ile mülki ve
mahalli idarelerin gelişim ve kurumsallaşma süreçleri ile uygulanan dâhiliye
politikaları ve yapılan icraat üzerinde ayrıntılı olarak durulmuştur. Kitapta ilaveten, kolluk birimlerine yönelik gelişmelere de, mevzuat değişikliklerinin izi sürülerek değinilmeye çalışılmıştır.
Çalışmanın sonunda, İçişleri Bakanlığı teşkilatı başta olmak üzere, mülki ve mahalli idareler ile kolluk birimlerinin Atatürk Dönemi’nde büyük bir reforma uğradığı, bu birimlerin kuruluş ve kurumsallaşma süreçlerinin bu dönemde önemli
ölçüde tamamlandığı ortaya çıkmaktadır. Zira Dâhiliye Vekâleti, Mübadele-İmar
ve İskân, Jandarma, Emniyet, Gümrük Muhafaza, Matbuat, Orman Koruma,
Umumi Müfettişlik, Van Gölü Gemi İşletme İdaresi, Ankara Şehremaneti, Ankara Şehri İmar Müdüriyeti, Bozcaada ve İmroz Mahalli İdareleri, Vilayet Özel
İdareleri Tekaüt Sandığı, İstanbul Sular İdaresi, Belediyeler Bankası, Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı, Belediyeler İmar Heyeti gibi ülke yönetimi ve
mahalli idareler açısından hayati öneme haiz kurumlar büyük ölçüde, Mustafa
Kemal Atatürk’ün devletin, İsmet İnönü’nün hükümetin, Mehmet Şükrü Kaya’nın da bakanlığın başında olduğu yıllarda teşkilatlandırılmışlardır.
Yine, Türk istiklal ve inkılabının büyük lideri Gazi’den alınan ilham ve onun verdiği direktiflerle, İskân, Genel Nüfus Sayımı İcrası, Türk Vatandaşlığı, Gizli Nüfusların Yazımı, Maaşat, Dâhiliye Memurları, Dâhiliye Memurlarının Emeklilik
Yaşları, Cemiyetler, Kaçakçılığın Men ve Takibi, Polis Vazife ve Salahiyet, Pasaport, Ecnebilerin Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri, Devlet Dairelerinin Vekâlet-
iii
lere Ayrılması, Köy, Belediye, Teşkilatı Mülkiye, Umumi Müfettişlik Teşkili, Vilayet İdaresi, Tunceli Vilayetinin İdaresi, Belediye Yapı ve Yollar, Belediyece Yapılacak İstimlâk, Gayrimenkule Tecavüzün Defi, Vali Maaşlarının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması gibi çok önemli düzenlemeler de, anılan dönemde yapılmıştır. Bugünkü İçişleri Bakanlığı hizmet binası (vilayetler evi) ile
Polis ve Jandarma Mektepleri de o dönemin ürünleridir. İlk Belediyeler Kongresi ile Umumi Müfettişler Konferansı Atatürk Dönemi’nde toplanmıştır.
Atatürklü yıllarda yapılan ve kitapta ayrıntılı olarak incelenen kurumsal ve yasal
düzenlemelerle birlikte, ülkenin “içişleri” yapılanması da önemli ölçüde tamamlanmış olmaktadır. Ayrıca bütün bu düzenlemeler yapılırken sanıldığının aksine
otoriter bir polis devleti anlayışı yerine mülki ya da sivil yönetime daha fazla
önem verildiği, Jandarma Kanunu, Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesi ile
Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılmasına İlişkin Talimatname örneğinde
olduğu gibi mülki makamların kolluk üzerindeki ağırlığının günümüzden daha
ileri bir noktada olduğu da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Atatürk Dönemi’nde
ortaya konulan kurumsal yönetim uygulamaları ile takip edilen dâhiliye politikalarının günümüze de esin kaynağı olabileceği düşünülmektedir.
Bu çalışmanın kitap haline getirilmesi ve basımını sağlayan Beykoz Lojistik Meslek Yüksekokulu Mütevelli Heyeti Başkanı Sayın Ruhi Engin Özmen’e, kitap taslağını inceleyerek düzeltme ve önerilerde bulunan meslektaşım Mülkiye Başmüfettişi Oral Karakaya ile Hazine Müsteşarlığı Hukuk Müşaviri Cihan
Meşrefoğlu’na, kitabımı yazarken zamanımın büyük bölümünü geçirdiğim
TBMM ve TODAİE Kütüphanesinin değerli çalışanlarına şükranlarımı sunuyorum. Bu kitabımı, sevgili eşim Meltem ve canım kızlarım Sıla ve Doğa’ya ithaf
ediyorum.
Tekirdağ, Haziran 2015
Dr. Şafak BAŞA
TESKİ Genel Müdürü
iv
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ............................................................................................................ iii
İÇİNDEKİLER .....................................................................................................v
TABLOLAR DİZİNİ ............................................................................................ ix
KISALTMALAR DİZİNİ ....................................................................................... x
GİRİŞ ............................................................................................................... 1
I. DÂHİLİYE NEZARETİNDEN DÂHİLİYE VEKÂLETİNE GEÇİŞ .......................... 3
II. 1924 ANAYASASI’NIN GETİRDİĞİ YENİ TEŞKİLAT DÜZENİ ..................... 10
III. DÂHİLİYE VEKÂLETİNİN TEŞKİLAT VE GÖREV ALANINA İLİŞKİN
GELİŞMELER ............................................................................................ 17
1. Hapishaneler Yapımı İçin Dâhiliye Vekâle e Ödenek Verilmesi ............. 17
2. Mübadele, İmar ve İskân Vekâle in Dâhiliye Vekâle e Devri .............. 20
3. Takriri Sükûn Kanunu’nun Çıkarılması ...................................................... 27
4. İskân Kanunu ile Dâhiliye Vekâle e Verilen Görevler ............................ 34
Verilmesi ............ 37
5. Nüfus Sayımı Yapılması Görevinin Dâhiliye Vekâle
6. Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun Kabul Edilmesi ......................................... 40
7. Hudut Taburlarının Milli Müdafaa Vekâle e Devredilmesi .................... 43
8. Maaşat Kanunu’nda Dâhiliye Vekâle Teşkila ve Kadroları ................... 43
9. Dâhiliye Vekâle Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun ............. 53
10. Dâhiliye Vekâle Merkez Teşkilat Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler ..... 60
11. Matbuat Kanunu ile Dâhiliye Vekâle ne Verilen Görevler..................... 81
12. Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı Kurulması .............................. 84
13. Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun’un Çıkarılması ....................... 86
14. Van Gölü Gemi İşletme İdaresinin Dâhiliye Vekâle
Bağlanması ....... 89
Bağlanması ........ 91
15. Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Na a Vekâle
16. Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri ........................... 93
Görevleri ......... 97
17. İskân Kanunu’nun Yenilenmesi ve Dâhiliye Vekâle
18. Ankara’da Vilayetler Evi (Dâhiliye Vekâle Hizmet Binası) Yapılması .. 101
19. Gizli Nüfusların Yazımı Hakkında Kanun ............................................... 103
20. İskân İşlerinin Sıhhat ve İç ai Muavenet Vekâle ne Devredilmesi ... 106
21. Dâhiliye Vekâle ne Devrim Anı Yapılması Görevi Verilmesi .............. 109
22. Devlet Dairelerinin Vekâletlere Ayrılması ve Siyasi Müsteşarlıklar ...... 110
23. Orman Koruma Teşkila Kurulması ve Dâhiliye Vekâle ile İlişkisi ...... 114
24. Cemiyetler (Dernekler) Kanunu’nun Çıkarılması .................................. 115
25. Pasaport Kanunu Çıkarılması ................................................................ 117
V
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
26. Ecnebilerin Türkiye’de İkamet ve Seyahatlerinin Düzenlenmesi.......... 118
27. Dâhiliye Vekâletini İlgilendiren Diğer Düzenlemeler ve Kararlar .......... 120
28. Dâhiliye Vekâletince Yayımlanan Bazı Önemli Tamimler ..................... 124
IV. DÂHİLİYE MEMURLARINA İLİŞKİN GELİŞMELER................................. 134
1. Vali Maaşlarının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması .......... 134
2. Ermenilerce Şehit Edilenlerin Ailelerine Emlak ve Arazi Verilmesi ......... 136
3. Dâhiliye Memurları Kanunu’nun Çıkarılması .......................................... 136
4. Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesinin Yayımlanması ......... 148
5. Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşlarının Düzenlenmesi .................... 151
6. Nahiye Müdürlerinin Tayinine İlişkin Kanun Çıkarılması ........................ 153
7. Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosunda Değişiklik Yapılması ................ 154
8. Dâhiliye Memurlarına Yönelik Bazı Atama, Terfi ve Tekaüt Kararları ..... 156
9. Dâhiliye Memurlarına İlişkin Bazı Meclis ve Şurayı Devlet Kararları....... 162
V. KOLLUK BİRİMLERİNE İLİŞKİN GELİŞMELER ........................................ 165
1. Jandarma Kanunu’nun Çıkarılması ......................................................... 165
2. Polis Teşkilat Kanunu’nun Çıkarılması .................................................... 169
3. Ankara’da Polis ve Jandarma Mektebi Yapılması ................................... 172
4. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Çıkarılması ................................... 174
5. Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılmasına İlişkin Talimatname .. 177
6. Emniyet Teşkilat Kanunu’nun Çıkarılması ............................................... 183
7. Jandarma Teşkilat ve Vazife Nizamnamesinin Yürürlüğe Konulması ..... 189
VI. MÜLKİ İDAREYE İLİŞKİN GELİŞMELER ................................................ 198
1. Mülki Taksimata İlişkin Düzenlemeler .................................................... 198
1.1. Resülayn Kazasının Teşkili İle Mustafapaşa Kazasının Kaldırılması ...... 198
1.2. Kırkkilise İsminin Kırklareli Olarak Değiştirilmesi ................................. 200
1.3. Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun Çıkarılması ........................................... 201
1.4. Bozok İsminin Yozgad Olarak Değiştirilmesi ........................................ 205
1.5. On Kaza Teşkiline Dair Kanun .............................................................. 206
1.6. Bitlis Vilayeti İlga Olunarak Muş Vilayetinin Kurulması ....................... 206
1.7. Yalova Nahiyesinin Kaza Haline Getirilmesi ......................................... 207
1.8. Fatih, Eminönü, Kadıköy, Beşiktaş, Sarıyer ile İznik’in Kaza Olması .... 208
1.9. Yeniden Tam Teşekküllü Elli Nahiye Teşkil Edilmesi ............................ 209
1.10. Şemdinan Kazasının Lağvedilmesi ve Solhan’ın Kaza Olması ............ 210
vi
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1.11. Bazı Vilayetlerin İlgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanun 211
1.12. Kocaeli’nde Dört Nahiyenin Kaldırılması ve Karasu Kazası Kurulması213
1.13. Darende Kazasının Malatya Vilayetine Bağlanması ........................... 214
1.14. Iğdır, Tuzluca ve Malazgirt Kazalarının Bağlılık Değişikliği ................. 215
1.15. Beş Yeni Kaza (Bingöl, Çat, Kavak, Akçakoca, Bulancak) Kurulması .. 216
1.16. Yeniden Dokuz Kaza ve Beş Vilayet Oluşturulması ............................ 218
1.17. Yeniden Dokuz Kaza Teşkil Edilmesi .................................................. 221
1.18. Beş Kaza (İdil, Mazıdağı, Karayazı, Çınar, Kalan) Teşkil Edilmesi ....... 224
1.19. Kemaliye ve Tercan Kazaları ile Ağın Nahiyesinin Bağlılık Değişikliği 226
1.20. Üç Yeni Kaza (Kozluk, Baykan, Sütçüler) Teşkil Edilmesi ................... 227
1.21. İcra Vekilleri Heyeti ile Vekâletçe Yapılan İsim Değişiklikleri ............. 228
1.22. Dâhiliye Vekâletince Yapılan İdari Taksimat Değişiklikleri ................. 232
2. Umumi Müfettişlik Teşkilatı Kurulması .................................................. 241
2.1. Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun ............................................. 242
2.2. Trakya Umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında Kanun .......................... 245
2.3. I, III ve IV. Umumi Müfettişlik Kadrolarının Düzenlenmesi.................. 248
2.4. II. Umumi Müfettişlik Kadrolarının Yeniden Düzenlenmesi ................ 250
2.5. Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun......................................... 252
2.6. I. Umumi Müfettişlik Kadrolarında Değişiklik Yapılması ...................... 255
2.7. Umumi Müfettişler Konferansı ve Değerlendirme .............................. 256
3. Vilayet İdaresi Kanunu’nun Çıkarılması .................................................. 261
4. Mülki İdare Amirlerine Görev Veren Diğer Düzenlemeler ..................... 284
4.1. Gayrimenkule Tecavüzün Define Dair Kanun Çıkarılması.................... 284
4.2. Fuhuşla ve Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesi .................. 286
4.3. Soyadı Kanunu’nu ile Mülki İdare Amirlerine Verilen Görevler .......... 288
4.4. Sokak ve Binaların Numaralandırılmasına İlişkin Talimatname ........... 293
4.5. 1935 Umumi Nüfus Sayımı Talimatnamesi ve Mülki İdare Amirleri .... 294
4.6. Arazi Tahrir Kanunu ile Mülki İdare Amirlerine Verilen Görevler ........ 296
VII. MAHALLİ İDARELERE İLİŞKİN GELİŞMELER ....................................... 299
1. Ankara Şehremanetinin Kurulması ......................................................... 299
2. Köy Kanunu’nun Çıkarılması ................................................................... 303
3. Bozcaada ve İmroz Mahalli İdarelerinin Düzenlenmesi.......................... 310
4. Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin Kurulması .......................................... 315
5. Belediye Kanunu’nun Çıkarılması ........................................................... 319
6. Vilayet Özel İdareleri Tekaüt Sandığı Kurulması ..................................... 325
7. İstanbul Sular İdaresi Kurulması ............................................................. 327
8. Belediye Yapı ve Yollar Kanunu Çıkarılması ............................................ 329
vii
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
9. Belediye Teşkilâtı Olan Yerlerdeki Muhtarlıkların Kaldırılması ............... 331
10. Belediyeler Bankası Kurulması .............................................................. 333
11. Belediyece Yapılacak İstimlâk Hakkında Kanun .................................... 336
12. Vilayetler Hususi İdarelerinin Borçlarının Hazinece Tasfiye Edilmesi ... 338
13. Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı Kurulması......................... 341
14. Belediyeler İmar Heyeti Oluşturulması ................................................. 342
15. Belediyeler Kongresinin Toplanması ve Değerlendirme ....................... 345
VIII. BÜTÇE KANUNLARINDA DÂHİLİYE VEKÂLETİ................................... 348
1. 1924 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 348
2. 1925 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 355
3. 1926 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 363
4. 1927 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 368
5. 1928 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 371
6. 1929 Senesi Bütçe Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti .................................. 375
7. 1930 Senesi Bütçe Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti .................................. 377
8. 1931 Senesi Bütçe Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti .................................. 379
9. 1932 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ........ 382
10. 1933 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ...... 385
11. 1934 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ...... 387
12. 1935 Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ............ 391
13. 1936 Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ............ 393
14. 1937 Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ............ 395
15. 1938 Yılı Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti ............ 398
IX. DÂHİLİYE VEKİLLERİ, POLİTİKALAR VE İCRAAT................................... 404
1. Görev Yapan Dâhiliye Vekilleri ............................................................... 404
1.1. Ahmet Ferit Tek ................................................................................... 404
1.2. Mehmet Recep Peker .......................................................................... 407
1.3. Mehmet Cemil Uybadın ....................................................................... 409
1.4. Mehmet Şükrü Kaya ............................................................................ 411
2. Takip Edilen Dâhiliye Politikaları ve İcraat .............................................. 415
2.1. Hükümet Programlarında Dâhiliye Politikaları ve İcraat ..................... 415
2.2. Atatürk’ün Meclis Konuşmalarda Dâhiliye Politikaları ve İcraat .......... 421
SONUÇ .................................................................................................. 430
KAYNAKÇA ........................................................................................... 433
viii
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1: Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları .............................................. 47
Tablo 2: Dâhiliye Vekâleti Vilayet Memurları ............................................... 49
Tablo 3: Dâhiliye Vekâletine Bağlı Kuruluşların Memurları .......................... 50
Tablo 4: Dâhiliye Vekâleti Memurlarının Maaş Durumu .............................. 51
Tablo 5: Dâhiliye Memurları ile Diğer Kamu Personelinin Maaşları ............. 52
Tablo 6: Dâhiliye Vekâletinin Merkez Teşkilatı ve Kadro Durumu ............... 60
Tablo 7: Dâhiliye Vekâleti Hukuk Müşavirliği Kadrosu ................................. 64
Tablo 8: Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü Kadrosu ................. 65
Tablo 9: Dâhiliye Vekâleti Seferberlik Müdürlüğü Kadrosu.......................... 69
Tablo 10: Dâhiliye Vekâleti Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü Kadrosu ........... 70
Tablo 11: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İskân Teşkilatı Kadrosu ..................... 71
Tablo 12: Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları ............................................ 76
Tablo 13: Dâhiliye Vekâleti Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü .................. 79
Tablo 14: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü ................ 81
Tablo 15: Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat Yapısı (1934 yılı) .......... 96
Tablo 16: Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat Yapısı (1938 yılı) .......... 97
Tablo 17: Dâhiliye Memurlarının Dereceleri .............................................. 138
Tablo 18: Dâhiliye Memurlarının Sınıfları ................................................... 138
Tablo 19: Dâhiliye Memurlarının İntihap ve Tayin Usulleri ........................ 142
Tablo 20: Dâhiliye Vekâleti İnzibat (Disiplin) Cezaları ................................ 145
Tablo 21: Dâhiliye Memurlarının Tezkiye Varakalarını Dolduracak Amirler150
Tablo 22: Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşları ..................................... 152
Tablo 23: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosu ........................................... 154
Tablo 24: Emniyet Umum Müdürlüğü Merkez Teşkilatı ............................. 187
Tablo 25: Türkiye Cumhuriyeti Jandarmasının Kuruluşu ............................ 191
Tablo 26: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Görünümü (1924 Mali Yılı) .. 351
Tablo 27: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Görünümü (1925 Mali Yılı) .. 356
Tablo 28: Mülki İdare Amirlerine Verilen Ödeneği Gösteren (D) Cetveli ... 364
Tablo 29: 1924-1938 Yılları Arasında Dâhiliye Vekâleti Bütçeleri ............... 403
Tablo 30: Görev Yapan Dâhiliye Vekilleri (1923-1938) ............................... 404
ix
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
KISALTMALAR DİZİNİ
AA
AÜ
ATO
C.
CA
CHF
çev.
ed.
ET
İ.
İİBF
haz.
HÜ
KAYAUM
KM
md.
RG
S.
s.
SBE
SBF
SCF
TBMM
TCF
TİD
TODAİE
YN
Vd.
ZC
: Anadolu Ajansı,
: Ankara Üniversitesi,
: Ankara Ticaret Odası,
: Celse,
: Cumhuriyet Arşivi,
: Cumhuriyet Halk Fırkası,
: Çeviren,
: Editör,
: Erişim tarihi,
: İçtima,
: İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
: Hazırlayan,
: Hacettepe Üniversitesi,
: Kamu Yönetimi Araştırma ve Uygulama Merkezi,
: Kavanin Mecmuası,
: Madde,
: Resmi Gazete,
: Sayı,
: Sayfa,
: Sosyal Bilimler Enstitüsü,
: Siyasal Bilgiler Fakültesi,
: Serbest Cumhuriyet Fırkası,
: Türkiye Büyük Millet Meclisi,
: Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası,
: Türk İdareciler Derneği,
: Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü,
: Yazarın notu,
: Ve diğerleri,
: Zabit Ceridesi,
x
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
GİRİŞ
Bu kitap, Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti ile mülki ve mahalli idareler yapılanmasını konu almaktadır. Çalışma, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Reisicumhur” olarak devletin başında olduğu, 1923-1938 yılları arası dönemi kapsamaktadır. Bu yüzden Cumhuriyet Dönemi İçişleri Bakanlığı ile mülki ve mahalli idareler tarihine bir giriş mahiyetindedir ve takip eden dönemlere bir zemin
oluşturmayı amaçlamaktadır. Yaklaşık 15 yıllık süreyi kapsayan bu dönem,
cumhuriyet tarihi açısından olduğu gibi, İçişleri Bakanlığı ile mülki ve mahalli
idarelerin kurumsal tarihleri açısından da son derece önemlidir. Zira daha Milli
Mücadele yıllarında kurulan İçişleri Bakanlığının kurumsallaşması, büyük ölçüde
bu dönemde gerçekleştirilmiş; mülki ve yerel yönetimlere yönelik reform mahiyetinde değişiklikler de ağırlıklı olarak bu dönemde yapılmıştır. Dolayısıyla
kitapta, Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatı ve bununla bağlantılı konular (birimler, kadrolar, bütçeler, vekiller, politikalar, icraat vb.) yanında, Vekâletle
yakın ilişkisinden dolayı mülki ve mahalli idarelerle kolluk birimlerine ilişkin
gelişmelere de, incelenen dönemin mevzuat düzenlemeleri takip edilerek değinilmeye çalışılmıştır.
Bu kapsamda kitap, toplam dokuz ana başlık altında kaleme alınmıştır. Çalışmada ilk olarak, “Dâhiliye Nezaretinden Dâhiliye Vekâletine Geçiş” başlığı altında, 1920-1923 yılları arası döneme ilişkin gelişmeler özetlenerek Osmanlı
Devleti’nden miras alınan teşkilat yapısı ile Dâhiliye Vekâletinin kuruluşu hakkında özet bilgi verilmiştir. İkinci olarak, “1924 Anayasası’nın Getirdiği Yeni
Teşkilat Düzeni” başlığı altında, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası olan 1924
tarihli ve 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu irdelenerek, merkez ve taşra teşkilatları için öngörülen yönetim ilkeleri üzerinde durulmuştur. Üçüncü olarak,
“Dâhiliye Vekâletinin Teşkilat ve Görev Alanına İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, 1923-1938 yılları arası dönemde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren belli başlı
siyasal ve yönetsel olaylar ile yasal düzenlemeler kapsamlı olarak incelenmiştir.
Dördüncü olarak, “Dâhiliye Memurlarına İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, Vekâletin insan unsurunu oluşturan Dâhiliye memurlarına yönelik yapılan yasal ve
idari düzenlemeler açıklanmıştır. Beşinci olarak, “Kolluk Birimlerine İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, Vekâletin kolluk birimleri olan polis ve jandarmaya
ilişkin örgütsel düzenlemeler sıralanmıştır. Altıncı olarak, “Mülki İdareye İlişkin
Gelişmeler” başlığı altında, mülki idare teşkilatına (mülki taksimat, il idaresi,
umumi müfettişlik) ilişkin öne çıkan başlıca gelişmeler üzerinde durulmuştur.
Yedinci olarak, “Mahalli İdarelere İlişkin Gelişmeler” başlığı altında, köy, belediye ve il özel idarelerine ilişkin yapılan yasal düzenlemeler hakkında bilgi veril1
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
miştir. Sekizinci olarak, “Bütçe Kanunlarında Dâhiliye Vekâleti” başlığı altında,
araştırılan dönemde kabul edilen bütçe kanunları etraflıca incelenerek, Dâhiliye
Vekâleti ile bağlı kuruluşlarının ödenek ve kadro durumu ile devlet teşkilatı
içerisindeki yeri anlaşılmaya çalışılmıştır. Dokuzuncu ve son olarak, “Dâhiliye
Vekilleri, Politikalar ve İcraat” başlığı altında; dönemin Dâhiliye vekilleri ile Hükümet programlarında ve Meclis konuşmalarında yer verilen dâhiliye politikaları ile başlıca icraat ortaya konulmaya çalışılmıştır. Özetle bu kitapta, Milli Mücadele Dönemi’nde Dâhiliye Vekâletinin ortaya çıkışından, Ulu Önder Atatürk’ün ebediyete intikal ettiği 1938 yılına kadar geçen süre içerisinde ve çoğunlukla İsmet İnönü’nün hükümetin, Şükrü Kaya’nın da bakanlığın başında
olduğu yıllarda meydana gelen önemli tarihsel, siyasal ve yönetsel olaylar ortaya konularak, erken Cumhuriyet Dönemi’nde İçişleri Bakanlığı ile mülki ve mahalli idarelerin gelişim süreçleri anlaşılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın Türk idare
ve özellikle kurum tarihi çalışmalarına katkı sağlamasının yanında, Atatürk Dönemi’nde uygulanan iç politikanın daha iyi anlaşılmasına da katkı sağlayacağı
umulmaktadır.
Kitaba temel teşkil eden araştırma ve incelemeler yapılırken, nitel araştırma
yöntemleri tercih edilmiş; ağırlıklı olarak da doküman ya da belge analizi tekniği
kullanılmıştır. Doküman analizine de çoğunlukla, Meclis Kütüphanesi’nde bulunan Kavanin Mecmuaları, Zabıt Cerideleri ve Resmi Gazeteler, Başbakanlık
Cumhuriyet Arşivi’nden alınan bazı resmî belgeler, zamanın devlet adamlarının
yaşam öyküleri ile söylev, demeç ve mülakatları konu edilmiştir. Diğer taraftan,
kapsamlı bir kaynak taraması yapılmış, yönetim zaman dizini gibi çalışmalardan
ikincil veri olarak yararlanılmıştır. Yalnız yürütülen araştırma görgül olmadığından dolayı, ne tür bilgi ve belgelere ulaşılacağı ilk anda kestirilememiş; dolayısıyla başlangıçta evren belirlemesi ve örneklem tespitinin yapılması tam olarak
mümkün olamamıştır. Bu durumda çalışmanın, olasılıksız örnekleme türlerinden tesadüfî örnekleme yöntemiyle yürütülmesi söz konusu olmuştur. Bu çerçevede araştırma evrenini, Meclis tarafından kabul edilmiş olan kanunlar, yasalaşma olanağı bulamamış tasarı ve teklifler, alınan Meclis kararları, yapılan
görüşmelere ait tutanaklar, yasama denetimi faaliyetleri, Meclis komisyonlarınca düzenlenen mazbatalar, bütçe cetvelleri, hükümet kararnameleri, araştırma raporları ile ulaşılabilen tüm arşiv belgeleri oluşturmuştur. Araştırmada
elde edilen bilgi ve belgelerin yazımında ise çiftli bir atıf sistemi tercih edilmiştir. İkincil kaynaklara yapılan atıflar metin içinde gösterilirken (Harvard sistemi),
birincil kaynaklara yapılan atıflar ve bunlara ilişkin ilave açıklamalar için dipnot
sistemi kullanılmıştır. Bu yöntem sayesinde eserden yararlanacakların atıfta
bulunulan birincil kaynaklara ulaşması daha kolay olacaktır.
2
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
I. DÂHİLİYE NEZARETİNDEN DÂHİLİYE VEKÂLETİNE GEÇİŞ 1
Osmanlı Devleti Dâhiliye Nezareti, oldukça reformcu ve mutlak hâkim bir padişah olan II. Mahmud tarafından kuruldu. Sultan II. Mahmud, padişahlığının son
yıllarına doğru 13 Mart 1836 tarihinde Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa’ya
gönderdiği bir hattı hümayun ile Sadaret Kethüdalığını Umur-ı Mülkiye Nezaretine dönüştürdü. Böylece, Umur-ı Mülkiye Nezareti, Sadaret Kethüdasının çalışma ofisi üzerine kurulmuş; Sadrazamın en önemli yardımcısı olan Sadaret
Kethüdası veya diğer adıyla Kâhya Bey, Umur-ı Mülkiye Nezaretinin selefi olmuş oldu. İlk Umur-ı Mülkiye Nazırı olarak da, o dönemde Sadaret Kethüdası
olan Mehmed Said Pertev Efendi görevlendirildi. Bir yıl sonrasında, “Umur-ı
Mülkiye Nezareti” adı hariciyeye uyum sağlaması amacıyla “Dâhiliye Nezaretine” döndürüldü. Dâhiliye Nezaretinin bünyesinde müsteşarlık makamı da oluşturularak, daha başlangıçta nazıra yardımcı olacak uzman idarecilere yönetimde yer verilmeye başlandı. Nezaretin kuruluşunda sadece kurumsal girişimcisi
olan II. Mahmud’un iradesi belirleyici olmamış; Dâhiliye Nezareti esasen, Tanzimat’ın hemen öncesinde başlayan siyasal ve bürokratik sistemlerdeki yapısal
ve işlevsel farklılaşma sonucunda ve toplumsal bir ihtiyacın gereği olarak ortaya
çıkmıştı. “Değişik faaliyetlerin değişik kurumlar tarafından yürütülmesi” anlamına gelen yapısal ve işlevsel farklılaşma sonucunda bir “nezaretleşme” süreci
başlamış; hizmet yükü oldukça artmış olan Bâb-ı Âli’nin, daha etkin ve verimli
çalışabilmesi için çeşitli uzman bakanlıklara ayrılması gerekmiştir. II. Mahmud,
Bab-ı Âli’ye kafa tutacak kadar kendini güçlü hissedince de, reformlarının yönünü Batı’ya çevirerek “bakanlık” (nazırlık) sistemine geçmiştir. Diğer nezaretlerde olduğu gibi Dâhiliye Nezaretinin şekillendirilmesinde de, Batı’dan yapılan
kurumsal aktarmalardan yararlanılmıştır. Bu süreçte, başta Dâhiliye olmak üzere birbiri ardına kurulan nezaretler zamanla birtakım uygun norm ve değerleri
benimseyerek kurumsallaşmaya başlamışlardır (Başa, 2013, 2015).
Buna karşın Dâhiliye Nezareti, kuruluşundan itibaren inişli-çıkışlı bir tarihsel
seyir izlemiş, bir dönem açılıp bir dönem kapatılmıştır. 1839-1869 yılları arasındaki 30 yıllık dönem ile 1871-1877 yılları arasındaki 6 yıllık dönemde Nezaret,
1
Bu bölüm yazarın şu çalışmasından özetlenmiştir: BAŞA, Şafak (2013), Kurumsallaşma Bağlamında Dâhiliye Nezaretinden Dâhiliye Vekâletine Geçiş (1920-1923), Ankara: TODAİE Yayını. Bu
bölüm için ayrıca bakınız: BAŞA, Şafak (2015), “Dâhiliye Vekâletinin Kuruluş ve Kurumsallaşma
Dönemi: 1920-1930”, T.C. İçişleri Bakanlığı Tarihi (1920-2014), (Editör Prof. Dr. Mehmet ÇELİK),
Ankara: Türk İdari Araştırmalar Vakfı Yayınları, s. 18-141.
3
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
müstakil olarak faaliyetlerini sürdürememiş ve Sadaret bünyesinde görev yapmak durumunda kalmıştır. Doğal olarak bu kesintiler, Nezaretin hem kronolojik
hem de kuşaksal yaşını küçültmüştür. Taşra yönetim sisteminin önemli kilometre taşları da büyük ölçüde Dâhiliye Nezareti ile kesişmemiş; mülki idare sisteminin özgünlüğünden dolayı Dâhiliye Nezareti ile taşra yönetiminin gelişim
seyirleri uzun yıllar ayrı devam etmiştir. Mülki yönetimi düzenleyen en önemli
değişikliklerin gerçekleştiği “eyaletten vilayete geçiş” döneminde Dâhiliye Nezaretinin müstakil olmadığı, Sadaretin içerisine faaliyet gösterdiği ortaya çıkmaktadır. Dâhiliye Nezareti ancak; Osmanlı Devleti’nin son döneminde sadrazamlık bünyesinden çıkıp kendi ofisleri ve taşra teşkilatıyla bir bütün oluşturabilmiştir. Dolayısıyla, Dâhiliye Nezaretinin son defa yeniden açıldığı 1877 yılından önce, kurumsal anlamda kendine özgü bir yaşamı ve kimliğinin oluşması
mümkün olamamıştır. Zamanla değişen siyasi konjonktür ve ihtiyaçlar doğrultusunda Nezaretin teşkilat yapısına ve görev alanına yönelik yüzlerce müdahalede bulunulmuş; fakat sağlıklı bir örgütsel yapı oluşturulamamıştır. Maliye
Nezaretinden sonra sivil bürokrasinin en büyük bütçesine sahip nezaret olmasına ve bürokrasinin en önemli insan kaynağını bünyesinde barındırmasına
rağmen, uzun müddet bir teşkilat yasasının bulunmayışı, Dâhiliye Nezaretinin
tanımlanması ve iç teşkilatının anlaşılmasını önemli ölçüde zorlaştırmıştır. Nihayet, 1913 yılında çıkarılan “Dâhiliye Nezareti Teşkilatı Hakkında Nizamname”
ile Nezaretin örgütsel yapısı büyük ölçüde açıklığa kavuşmuş, merkez teşkilat
şeması ortaya çıkmıştır. Bu düzenlemeyle birlikte Dâhiliye Nezaretinin kurumsallaşma anlamında çok önemli bir genişlemeye uğradığı, nispeten kalabalık
hizmet, destek, denetim ve danışma üniteleri ile kendine özgü bir yapılanma ve
bürokratik kültür oluşturmaya başladığı görülmüştür (Başa, 2013, 2015).
Tanzimat’la birlikte hızlanan reform hareketlerinin dikkat çekici bir gelişmesi,
yeni kurulan ofislerin devamlı hizmet binalarına kavuşması olmuş, Sadaretten
sonra Dâhiliye Nezaretinin erkânı ve kalemleri de Bâb-ı Âli’de yerleşmişlerdir.
Dolayısıyla, Dâhiliye Nezaretinin hizmet binası ve fiziki yerleşim açısından diğer
nezaretlerle kıyaslandığında daha iyi bir konumda olduğu, bu durumun kurumsallaşma açısından Nezarete katkı sağladığı anlaşılmıştır. Bu arada daha nezaretlerin kurulma aşamasında kamu görevlileri “dâhiliye ve hariciye memurları”
olmak üzere ikiye ayrılarak personel rejimi açısından önemli bir adım atılmıştır.
Sonraki yıllarda da, Nezaret bünyesinde dâhiliye memurlarıyla ilgili işleri görmek üzere Memurin Müdüriyeti ile bütün devlet memurlarının hal tercümelerinin tespiti ve karıştıkları olayların takibi amacıyla Sicill-i Ahval Müdüriyeti
oluşturulmuştur. Böylece, Dâhiliye Nezareti içerisinde personele yönelik olarak
kurulan birimlerle memurların maaş, terfi ve özlük işlerini yürütebilir bir örgüt4
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
sel yapı oluşturulmaya çalışıldığı; bu konuda mesafeler alındığı söylenebilir.
Bütün bu örgütsel düzenlemelerin çalışanların kurumsal bağlılığının sağlanması
açısından da katkı sağlaması muhtemeldir. Fakat devletin son dönemlerine
doğru sıkça görülen tensikat uygulamalarının bu konuda olumsuz bir etki yarattığı da dikkate alınmalıdır. Öte yandan, başta Dâhiliye Nezaretinin kurucusu II.
Mahmud olmak üzere takip eden padişahlar, dâhiliye nazırı olarak görev yapanlardan, kurumsal lider oluşmasına pek fazla izin vermemişler; çeşitli nedenlerle
dâhiliye nazırlarını çok sık değiştirmişlerdir. Özellikle savaş ve devrim yıllarında
“nazır değişim hızının” çok yüksek olduğu görülmüştür. Bunun tek istisnası,
1895-1908 yılları arasında 13 yıl süreyle görev yapan Memduh Paşa olmuştur.
Eski bir vali ve istibdat döneminin simge ismi olan Mazlum Paşazade Memduh
Paşa, Dâhiliye Nezaretinin nispeten istikrarlı bir kurum niteliği kazanmasında
önemli rol oynamıştır (Başa, 2013, 2015).
Kurumsallaşma bağlamında yaşadığı sorunlara rağmen Dâhiliye Nezareti, zamanla üstlendiği önemli idari ve siyasi görevlerin etkisi ve taşra idaresiyle olan
bağlantıları nedeniyle, Osmanlı Devleti’nin en önemli ve vazgeçilmez kurumlarından biri haline gelmeyi başarmış; bu durum kurumsal çevrede bulunanlar
tarafından da büyük ölçüde kabul edilmiştir. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde basında yer alan ifadeler, Dâhiliye Nezareti ile memurin-i dâhiliyenin
önemini ve toplum nazarında vazgeçilmezliğini ortaya koyar nitelikte görülmektedir. Ancak Dâhiliye Nezareti, gelişen siyasi olayların etkisiyle kurumsal ve
yapısal atalet içine girecek kadar yaşayamamış, uğradığı kesintiler ve son olarak
bağlı olduğu devletle birlikte hukuken ilga edildiğinden, örgütsel yaşamı sona
ermiştir. Tarihsel süreç içerisinde, devletin gerçek hâkimi olan yenilikçi Osmanlı
yönetici sınıfı tarafından “tekrar tekrar yeniden yaratılmış” ve uzun yıllar siyasilerin kişisel hedefleri uğrunda bir “araç” olarak kullanılmış olan Dâhiliye Nezaretinin örgütsel mirası, Milli Mücadele’yi başlatan ve yeni bir milli hükümet
kuran askeri ve idareci gruba devredilmiştir. Dâhiliye Nezareti; “kurumsallaşması güçlü; ancak tamamlanamamış bir örgüt” olarak yeni döneme intikal etmiştir (Başa, 2013, 2015).
Meclisi Vükelanın ve dolayısıyla Dâhiliye Nezaretinin mevcudiyeti 4 Kasım 1922
tarihinde son bulmuş; İcra Vekilleri Heyeti, dolayısıyla Dâhiliye Vekâletinin örgütsel varlığı ise Büyük Millet Meclisinin açılış günü olan 23 Nisan 1920’de başlamıştır. Dâhiliye Vekâleti, Meclisin açılmasından hemen sonra, 2 Mayıs 1920
tarihinde kabul edilen ve İcra Vekilleri Heyetini düzenleyen 3 sayılı Kanun ile
kurulmuştur. Böylece, ilk hükümet kurulurken, İcra Vekilleri Heyetini oluşturan
diğer vekâletlerle birlikte Dâhiliye Vekâleti de hukuken kurulmuş oldu. Kuruluş
5
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yasasında, Emniyet-i Umumiye ile Posta ve Telgraf Teşkilatlarının da açıkça
Dâhiliye Vekâleti ile ilişkilendirildiği görülmüştür. Bu durumda, 3 sayılı Kanun’un kabul tarihi olan “2 Mayıs 1920”, Dâhiliye Vekâletinin doğum günü olarak kabul edilebilir. Bir gün sonra Aydın Mebusu Cami Bey’in vekil seçilmesiyle
de, Dâhiliye Vekâleti fiilen çalışmalarına başlamıştır. 3 sayılı Kanun’a yönelik
olarak 1 Mayıs günü Mecliste yapılan görüşmelerde, Dâhiliye Vekâletinin görev
alanına ilişkin bazı tartışmaların yaşandığı anlaşılmaktadır. Özellikle, Sıhhiye
Vekâletinin kurulmasıyla beraber sağlık işlerinin Dâhiliye Vekâletinden alınması
konusunda yaşanan tartışmalar hayli hararetli olmuştur. Diğer taraftan anılan
Kanun’un Dâhiliye Vekâletini düzenleyen kısmı üzerinde Meclise bazı değişiklik
önergeleri verilmiş; ancak verilen tekliflerin hiçbiri kabul edilmeyince Kanun’un
Dâhiliye Vekâletini düzenleyen maddesi, değişikliğe uğramamıştır (Başa, 2013,
2015).
3 sayılı Kanun’un Dâhiliye Vekâletine ilişkin kısmı, teşkilat yapısı hakkında çok
fazla bilgi vermemekle birlikte, ilgili madde ve geçiş sürecinin koşulları dikkatle
incelendiğinde bu konuda bazı saptamalarda bulunmak mümkündür: İlk olarak,
bakanlığın adının değiştiği görülmektedir. Osmanlı Dönemi’nin “Dâhiliye Nezareti ya da Nazırlığı” adı, Meclis Hükümetinin “Dâhiliye Vekâleti”ne dönüştürülmüştür. İkinci olarak, Dâhiliye Vekâletinin Ankara’da kuruluşu ile ortaya çıkan
ad değişikliği, İstanbul Hükümetinin Dâhiliye Nezaretini hemen ortadan kaldırmamıştır. Milli Mücadele Dönemi’nde yaklaşık iki yıl, biri İstanbul ve biri de
Ankara’da olmak üzere aynı anda iki ayrı bakanlığın görev yaptığı görülmüştür.
İstanbul’da “Dâhiliye Nezareti” ve Ankara’da “Dâhiliye Vekâleti” şeklindeki bu
ikili yapı, 4 Kasım 1922 tarihine kadar devam etmiştir. Üçüncü olarak, Emniyeti
Umumiye ile Posta ve Telgraf Teşkilatları açıkça Dâhiliye Vekâletine bağlanmışlardır. Emniyetten farklı olarak PTT, ilk defa olarak Dâhiliye ile ilişkilendirilmektedir. Dördüncü olarak, sıhhiye işleri Dâhiliye Vekâletinin görev alanının dışına
çıkarılmıştır. Kanunla “Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâleti” adıyla yeni bir
bakanlık kurulduğundan, Osmanlı Dönemi’nde Dâhiliye Vekâletine bağlı olan
Sıhhiye Müdüriyeti Umumiyyesi, doğal olarak yeni kurulan Sıhhiye Vekâletine
bağlanmıştır. Beşinci olarak, jandarmanın durumu açıkça ortaya konulmamıştır.
Bazı mebusların Jandarma Umum Kumandanlığının Dâhiliye Vekâletiyle ilişkilendirilmesine yönelik çeşitli önerilerine rağmen bu teşkilatın durumu 3 sayılı
Kanun’da açıklığa kavuşturulmamıştır. Lakin Mart 1919 tarihli “Jandarmanın
Dâhiliye Nezaretine Raptı Hakkında Kararname” ile Umum Jandarma Kumandanlığı bütün birimleriyle Dâhiliye Nezaretine bağlandığından ve bu düzenleme
yürürlükte olduğundan, bu bağlılığın Dâhiliye Vekâletine intikal ettiği söylenebilir. Altıncı olarak, Milli Mücadele Dönemi Dâhiliye Vekâletinin teşkilatını düzen6
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
leyen ana hukuki metin, halen daha 1913 tarihli Dâhiliye Nezareti Teşkilatı
Hakkında Nizamname’dir. Dâhiliye Vekâleti ve bağlı kuruluşları için -bu teşkilatların zaten mevcut olduğu farz edilerek- ayrı bir teşkilat yasası çıkarılmadığından ve anayasa dâhil Osmanlı Dönemi’nin ilga edilmemiş kanunları geçerli olduğundan, II. Meşrutiyet Dönemi’nde oluşturulan Dâhiliye Nezareti merkez
teşkilat yapısının, ufak bazı değişikliklerle Milli Mücadele Dönemi’ne intikal
ettiği söylenebilir (Başa, 2013, 2015).
Esasen Milli Mücadele Dönemi’nin Dâhiliye Vekâleti, hızla ve kaotik biçimde
değişen örgütsel alanda yeniden kurumsallaşma süreçlerinin bir ürünü olarak
ortaya çıkmış; eski şablonu benimseyen grupların Dâhiliye Nezareti üzerinden
başlattıkları karşı kurumsallaşma süreci ise başarıya ulaşamamıştır. Başka bir
ifadeyle, İstanbul Hükümeti’nin Dâhiliye Nezareti ile Ankara Hükümeti’nin Dâhiliye Vekâleti tam bir yaşam savaşı vermişler; bu savaştan galip çıkan yeniden
kurumsallaşma sürecinin ürünü olan Dâhiliye Vekâleti olmuştur. Aslında, Büyük
Millet Meclisi Hükümeti’nin Anadolu’da kurduğu idare adeta devletin başının
gövdesinden ayrılmasıyla oluşturulmuş bir idare olmuş; bu ayrışma, yeni kurulan Dâhiliye Vekâletinin merkezde hızla teşkilatlanması ve başı koparılmış olan
bir gövde şeklinde kalan mülki idare ile bütünleşmesi yönünde kolaylık sağlamıştır. Bu bütünleşme sonucunda, Osmanlı Dönemi Dâhiliye Nezaretinin ve
mülki idare sisteminin işleyişine ilişkin genel kabul görmüş eylemler, yazılı ve
sözlü kuralların büyük bir bölümü Dâhiliye Vekâletine de yansıtılmıştır. Dolayısıyla, kuruluş aşamasında Dâhiliye Nezaretinin kurumsal mirasından da önemli
ölçüde yararlanılmıştır (Başa, 2013, 2015).
Mustafa Kemal’in kişisel yönetimden özenle kaçınması ve kurumsal yönetime
verdiği önem nedeniyle Dâhiliye Vekâleti, kurulduktan sonra müstakil bakanlık
olarak çalışmalarına kesintisiz devam edebilmiş; kurumsallaşma yönünde
önemli ilerlemeler sağlayabilmiştir. Bu durumda, Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi
Mustafa Kemal Paşa, sadece yeni Türk Devleti’nin değil, yeni Dâhiliye Vekâletinin de kurumsal girişimcisi ve lideri olmuştur. Milli Mücadele Dönemi’nde devlet ve siyaset kurumu tarafından yaratılan olumlu atmosferden yararlanarak
çalışmalarını sürdüren Dâhiliye Vekâleti, kuruluşundan itibaren üstlendiği
önemli idari ve siyasi görevler ile mülki ve mahalli idarelerle olan sıkı bağlantıları nedeniyle kısa sürede, yeni devletin en önemli ve vazgeçilmez kurumlarından biri haline gelmiştir. Dâhiliye Vekâletinin önemi ve kurumsal gücü nedeniyle Mustafa Kemal için Dâhiliye Vekâleti ve uyguladığı politikalar her zaman
önemli olmuş; bu yüzden Milli Mücadele Dönemi dâhiliye vekilleri Mustafa
Kemal’in yakın denetimi ve gözetimi altında görev yapmak durumunda kalmış7
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
lardır. Büyük Millet Meclisinin açılmasından cumhuriyetin ilan edildiği tarihe
kadar altı ayrı dâhiliye vekili seçilmiş; Refet Bele iki, Ali Fethi Okyar ise üç ayrı
dönemde dâhiliye vekilliği görevinde bulunmuşlardır. Görevde kalma rekoru,
kesintisiz iki yıldan fazla görev yapan Ali Fethi Bey’e aittir (Başa, 2013, 2015).
Dâhiliye Vekâletinin kuruluşunda sadece vekiller değil, dâhiliye bürokratlarının
da önemli katkıları olmuştur. Daha başlangıçtan itibaren, Dâhiliye Vekâletinde
bulunan müdüriyetlerin başına bulunabildiği ölçüde profesyonel yöneticiler
getirilmiş; özellikle Dâhiliye Müsteşarı, vekillerin en büyük yardımcısı olmuştur.
Dönemin Dâhiliye Müsteşarlarının Meclise gelerek verdikleri beyanatlar bunun
kanıtıdır. Bu yüzden, müsteşarlık makamının kaldırılarak bu görevin müdürlerden birinin yapması konusundaki görüş ve öneriler itibar görmemiştir. Bu arada, Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatında Memurin ve Sicil Müdüriyeti kurularak
personele ilişkin konular yakından takip edilmiştir. Lakin bu dönemde, Dâhiliye
memurlarının temini ve görevde yükselmelerinin belli ilke ve usullere bağlanması tam olarak mümkün olmamış; bu yüzden merkez ve taşra birimlerine yönelik atama ve yer değiştirmeler sıklıkla eleştiri konusu yapılmıştır. Nitelikli
personel yetersizliği ise dönemin genel karakteristiğidir. Bunun üzerine, Meclisin ikinci devresinin başlangıcında Dâhiliye Vekili Ali Fethi Bey’in isteğiyle “Dâhiliye Memurlarına Dair Kanun Layihası” hazırlanarak Meclise sunulmuş ise de
yasalaşma olanağı bulamamıştır. Bu dönemde ayrıca, çeşitli nedenlerle şehit
edilen mülki idare amirlerinin ailelerine maaş bağlanması, vali ve kaymakamların maaşlarının belirlenmesinde Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılması vb.
uygulamalar Dâhiliye memurlarının kurumsal bağlılığını artırma yönünde etkili
olmuştur. Dâhiliye Vekâletinin kadrolarının düşünsel yapısı da hızla eskisinden
farklılaşmış, memurin-i mülkiye kısa sürede milli devletin amaçları doğrultusunda hareket etmeye başlamıştır. Eskiden kalan yerleşik hâl almış bürokratik
uygulamalara devam edilmekle birlikte, kullanılan örgütsel dil, davranış ve alışkanlıkların büyük oranda değişmeye başladığı görülmüştür. Bu sürece ayak
uyduramayan kadrolar ise tasfiye edileceklerdir. Bu dönemde, kadroları önce
kaldırılan; fakat kısa sürede bunun yanlışlığının farkına varılarak ipka edilen
Mülkiye Teftiş Heyetinden, bir disiplin sağlama ve kurumsallaştırma aracı olarak yararlanılmıştır (Başa, 2013, 2015).
Bütün bu gelişmelere karşın, Dâhiliye Vekâletinin Milli Mücadele Dönemi’nde
kurumsallaşma sürecini tamamladığını söylemek doğru olmayacaktır. Dönem
içerisinde Bakanlığın görevlerini ve amaçlarını açıkça ortaya koyan yeni bir yasal bir düzenleme yapılamamıştır. İkili yapı nedeniyle, Osmanlı Devleti’nden
kalma yasalar henüz ilga edilmemiş olduğundan, Dâhiliye Nezareti merkez teş8
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kilatını düzenleyen 1913 tarihli geçici nizamname, Dâhiliye Vekâleti teşkilatını
da biçimlendirilen temel dayanak olarak kalmıştır. Bu arada, yeni devletin üzerine kurulduğu Ankara’nın şartları nedeniyle diğer vekâletler gibi Dâhiliye Vekâleti de yerleşim sorunu yaşamış, uzun yıllar kendisine ait bir hizmet binasına
sahip olamamıştır. Milli Mücadele Dönemi sonunda ise Dâhiliye Vekâleti, jandarma ve polis birimleriyle beraber Ulus’taki Hükümet Konağı’nın hemen yanındaki binalarda konuşlanmış ve geçici de olsa bir çalışma mekânına kavuşmuştur. Teşkilat yasasının olmayışı, nitelikli personel ve bina yetersizliği gibi
kurumsal sorunlara rağmen Dâhiliye Vekâleti, yeniden kurumsallaşma sürecine
kısa sürede ayak uydurabilen mülki idare amirleri ile taşra ve bağlı kuruluşlarının gücünü de arkasına alarak kısa sürede, “yeni devletin en fazla kurumsallaşmış bürokratik aygıtlarından biri” durumuna gelmeyi başarmıştır. Bunun en
büyük kanıtı, Dâhiliye Vekâletinin görev alanından çıkarılan işlerin önemli bir
bölümünün bir süre sonra yeniden Dâhiliye Vekâletinin bünyesine girmesi ile
müstakil bir bakanlık olabilecek teşkilatların dahi Dâhiliye Vekâletine bağlanmış
olmasıdır (Başa, 2013, 2015).
Özetlemek gerekirse, 1920-1923 yılları arası geçiş sürecinde Dâhiliye Vekâletinin teşkilat yapısı, görevleri, kadroları, bütçesi ve programı büyük ölçüde ortaya
çıkmış, nitelikli personel yetersizliği ile fiziki ve maddi sıkıntılara rağmen örgütten kuruma dönüşme yolunda önemli mesafeler alınmıştır. Böylece Dâhiliye
Vekâleti, bazı örgütsel eksikliklerine rağmen yeni devletin en fazla kurumsallaşmış bürokratik aygıtlarından biri olarak merkez, bağlı ve taşra teşkilatlarıyla
birlikte Cumhuriyet Dönemi’ne intikal etmiştir. Dâhiliye Vekâletinin cumhuriyet
hükümetine intikal eden teşkilat yapısı incelendiğinde; Vekâletin başında vekil
ve müsteşar bulunduğu, üst yönetimin altında da on civarında birimin yer aldığı
görülmektedir. Bu birimler şöyle sıralanmaktadır: İdare-i Umumiye-i Vilayat
Müdüriyeti, İdare-i Mahalliye-i Vilayat Müdüriyeti, Memurin ve Sicil Müdüriyeti, Nüfus Müdüriyeti, Heyet-i Teftişiye Müdüriyeti, Hapishaneler İdare-i
Umumiyesi Müdüriyeti, Kalem-i Mahsus Müdüriyeti, Evrak Müdüriyeti, Hukuk
Müşavirliği, Levazım ve Evrakı Matbua ve Daire Müdürü. Bunlara, mülga Dâhiliye Nezareti evrak dosyalarını muhafaza ile görevli memurları da eklemek gerekir. Öte yandan yeni döneme devreden Bakanlık merkez birimlerinde ortalama
6-7 personel bulunmakta olup, 1923 yılı itibarıyla bu birimlere tahsis edilen
kadro toplamı sadece 61’dir. Bakanlık merkezinde kadro bakımından en büyük
grubu, 24 kişiyle Teftiş Heyetinde görevli mülkiye müfettişleri oluşturmaktadır.
Dâhiliye Vekâletinin asıl personel gücünü ise 3894 kişiyle taşrada çalışanlar
oluşturmaktadır (Başa, 2013, 2015).
9
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
II. 1924 ANAYASASI’NIN GETİRDİĞİ YENİ TEŞKİLAT DÜZENİ 2
1924 Anayasası’nın kabulü öncesinde iki önemli tarihsel ve siyasal gelişme yaşanmıştı. Bunlardan ilki Lozan Antlaşması’nın imzalanması, ikincisi ise cumhuriyetin ilan edilmesidir. Birinci olarak Lozan Antlaşması, 3 Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin kuruluş senedi olmasının yanında, bir savaşın, mücadelenin adıydı:
“Osmanlı Devleti’nin bittiği yerde, yeni bir Türk devletinin kurulabilmesinin
savaşı.” Bu savaş, ülkeyi kurtarmanın, Türklere bir yurt kazandırmanın savaşıydı
ve üç aşamadan geçerek kazanılmıştı: “İnönü, dağınık kuvvetler yerine kurulan
ilk düzenli ordunun, askeri emir ve komutanın zaferiydi. Sakarya, düşman işgalini vatanın bağrında durduran ve geri çeviren zaferin adıydı. Dumlupınar ise
işgal ordularını yok ederek ulusal kurtuluşu sağlayan en büyük askeri zaferdi.”
Bütün bunlardan sonra Lozan Antlaşması da, yeni Türk devletinin toprak ve
haklarının bütünlüğünü bütün uluslar âlemine tanıttıran ve onaylatan siyasi
başarının şanlı ve şerefli belgesiydi. Dolayısıyla milli kurtuluş tarihimiz, üç askeri, bir de siyasi zafer üstüne kurulmuş oluyordu (Başa, 2012b: 63).
İki dönem halinde ve sekiz ay devam eden zorlu görüşmelere sahne olan bir
konferansın ardından, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lozan Şehrinde,
TBMM temsilcileriyle Birleşik Krallık, Fransa ve İtalya gibi büyük devletlerin
temsilcileri arasında imzalanan Lozan Antlaşması, “savaş meydanında kazanılmış bir zaferin diplomasi alanında taçlandırılması” anlamına gelmektedir. Türk
ulusu, Sevr gibi bir utanç belgesini kısa sürede yırtıp atmış, yerine Türkiye
Cumhuriyeti’nin temel taşlarından biri olan Lozan’ı koymuştur. Lozan Antlaşmasıyla ülkenin bütünlüğü ve bağımsızlığı uluslararası alanda belgelenmiş, son
Türk devletinin dünya uluslar topluluğundaki yeri kesin bir şekilde gösterilmiştir. Bu nedenle Lozan Antlaşması, “cumhuriyet tarihinin en önemli tarihi ve
siyasi belgesi” olarak kabul edilmektedir. Lozan’da sadece Anadolu’ya saldıran
ve yenilgiye uğrayan Yunanlılar ile değil, Osmanlı Devleti ile yüzyıllara dayanan
hesapları olan I. Dünya Savaşı’nın galip devletleriyle de hesaplaşılmıştır. Bu
yüzden Lozan’daki görüşmeler, “tarihsel bir gerçeklik olarak barışın kazanılmasının savaşın kazanılmasından daha zor olduğunu” bir kez daha kanıtlamıştır.
Bu güçlüklere karşı çıkan ve başarı ile üstesinden gelen kişi ise büyük asker,
2
Bu bölümde yazarın şu makalesinden yararlanılmıştır: BAŞA, Şafak (2014), “90 Yıl Sonra Cumhuriyetin İlk Anayasasını Hatırlamak: 1924 Tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu”, Denetim Dergisi, Yılı:
27, Sayı: 125-126, (2014/1-2), s. 7-13.
3
Lozan Antlaşması ile ilgili olarak şu kaynaktan yararlanılmıştır: BAŞA Şafak-Sıla (2012), “Lozan
Antlaşması: Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluş Senedi”, Denetim Dergisi, Ekim-Aralık 2012, Sayı:
120, s. 63-65.
10
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
devlet ve siyaset adamı İsmet İnönü’dür. İnönü’nün bu başarısının ardında yatan en önemli etken ise ulusuna duyduğu güvendi. Nitekim Antlaşma sonrasında İstanbul’da yaptığı bir konuşmada, Barış Konferansını bir sınava benzeterek,
sağlanan başarının sırrını şu şekilde açıklıyordu; “Yaşamaya yetecek güçte olduğumuzu belirtmeye gitmiştik. Kuvvetli durumdaydık. Reddediyoruz dediğimiz
zaman ulusun da reddedeceğini biliyorduk.” Aynı fikirde olacak ki ulusun biricik
temsilcisi olan TBMM de, 23 Ağustos 1923 tarihinde büyük bir oy oranıyla Lozan Antlaşması’nı onaylamıştır. Lozan Antlaşması’na yönelik bazı eleştiriler olsa
da (milli sınırlardan taviz verildiği vb.), Türk ulusunun haklarının iyi müzakere
edildiği ve çok önemli kazanımlar elde edildiğinden şüphe duyulmamaktadır.
Zaten böyle olmasaydı, “Büyük Savaş” sonrası imzalanan; ancak kısa süre sonra
ortadan kalkan antlaşmalar gibi Lozan Antlaşması da, tarihin karanlıklarına
gömülürdü. Oysa Lozan, 91 yıldır geçerliliğini korumakta ve bu yönüyle de ayrıcalık taşımaktadır (Başa, 2012b: 63-65).
Lozan Antlaşması’ndan sonra Ankara’da en çok tartışılan konulardan biri de
“yeni devletin niteliği” sorunuydu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1923
tarihinde seçimlerin yenilenmesine karar vermiş ve yeni kurulan Meclis, Lozan
Antlaşmasını onaylamıştı. Bu antlaşmanın kabulü ve Türk Ordusunun 6 Ekim
1923’te İstanbul’a girmesiyle, vatanın birliği ve bütünlüğü büyük ölçüde sağlandı. Türk tarihinde yeni bir devir açan bu gelişmelerle birlikte devlet şeklinin
belirlenmesi de bir zorunlu haline gelmişti. Siyasal rejimin 23 Nisan 1920’den
itibaren kaydettiği ilerlemeler dikkate alındığında, kabul edilecek devlet şeklinin, cumhuriyetten başka bir şey olamayacağı açıktı. Cumhuriyetin ilanı, 25
Ekim 1923 tarihinde gelişen bir kabine bunalımının ertesinde gerçekleşti. Ali
Fethi Bey başkanlığındaki hükümetin istifası ve Cumhuriyet Halk Fırkası grubunun yeni hükümet listesi üzerinde anlaşmaya varamaması, Gazi Mustafa Kemal’e cumhuriyeti ilan etmek için beklediği fırsatı verdi. 28 Ekim akşamına kadar hükümetin kurulamaması üzerine Mustafa Kemal, Çankaya Köşkü’nde arkadaşlarına, “Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz” diyerek sorunun çözümüyle ilgili
düşüncelerini açıkladı. Ayrıca o gece İsmet Paşa’yla birlikte 1921 Anayasası’nın
bazı maddelerini değiştiren ve devletin niteliğinin “cumhuriyet” olduğunu öngören bir yasa tasarısı hazırladı. Ertesi gün, 29 Ekim 1923 tarihinde kabul edilen
364 sayılı “Teşkilatı Esasiye Kanununun Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair
Kanun” ile 1921 Anayasası’nın bazı maddeleri değiştirilmiş, “Hâkimiyet, bilakaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare
etmesi esasına müstenittir. Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir.”,
11
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
hükmü getirilmiştir. 4 Hemen ardından, TBMM Reisi olan Gazi Mustafa Kemal,
oy birliği ile cumhurbaşkanı seçildi. Mustafa Kemal’in bu vesileyle yaptığı teşekkür konuşmasında, “Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır”, sözleri tarihe geçti. Böylece, “üç-dört yıldır var olan fiili cumhuriyetin
adı konularak”, Türk Devleti’nin yönetim biçimi cumhuriyet olmuştur. Bu gelişmeyle birlikte Türk tarihinde, Meclis Hükümeti Dönemi’nden Cumhuriyet
Dönemi’ne geçiş ve “Osmanlı İmparatorluğu’nun kalıntıları üzerinde yeni bir
devlet kurma süreci başarılmış” oldu. Ancak iç isyanlar ve Kurtuluş Savaşı’nın
olağanüstü günlerinde pratik zorunlulukları karşılamak üzere hazırlanan 1921
Teşkilatı Esasiye Kanunu, “yeni devletin gereksinimlerine yanıt verecek derecede uzun ve ayrıntılı bir metin değildi.” Diğer taraftan, “geçiş döneminden başarıyla çıkılmasından sonra, devletin temel kuruluşunu, toplumun ve bireylerin
konumunu ve haklarını belirleyecek yeni bir yapılanmaya gereksinim vardı.”
Ayrıca, 1876 Osmanlı Kanun-ı Esasisi de halen daha yürürlükteydi. Dolayısıyla,
“iki anayasalı” (1876-1921) duruma da artık bir son verilmeliydi. Bu yüzden
İkinci Meclis, seçilmesinden az bir süre sonra, yeni bir anayasa yapma sorununa
eğilmek durumunda kaldı. Yunus Nadi Bey başkanlığındaki “Kanun-ı Esasi Encümeni, anayasa tasarısı hazırlanması konusunda bir öneri olmadan, kendiliğinden bir tasarı hazırlayarak Meclis genel kuruluna sundu.” 9 Mart 1924 tarihinde başlayan 5 ve nisan ayı boyunca devam eden anayasa müzakereleri zaman zaman oldukça hararetli geçmiştir. Özellikle cumhurbaşkanına tanınmak
istenen yetkilerin tepkiyle karşılandığı görülmüş; bu bağlamda mebus seçimlerinin yenilenmesine karar verme ile geciktirici veto yetkisinin kullanılmasına
yönelik maddeler konusunda şiddetli münakaşalara tanık olunmuştur. Ancak o
zaman için temel mesele, “kuvvetli bir anayasa yapılmasıdır ve bu mümkün
olduğu kadar tatmin edilmiştir” (İnönü, 2006: 452-453; Tanör, 2011: 290-293;
Kili, 2003: 284; Akşin, 2011: 184, 193, Kongar, 1994: 109; Aydın, 2012: 1343,
1505; Bayrak, 2012: 1548-1849).
20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen 491 sayılı “Teşkilatı Esasiye Kanunu” ile
yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk anayasası yürürlüğe konulmuş oldu (RG:
24.05.1924 tarihli ve 71 sayılı). 6 “Atatürk’ün yakından meşgul olarak vücuda
getirdiği bir eser” sayılan 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun, klasik anayasa
anlayışına ve sistematiğine uygun olarak yapılandırıldığı görülmektedir. Nitekim
4
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 125).
“Teşkilatı Esasiye Hakkında Kanunu Esasi Encümeni Mazbatası ve Teklifi Kanunisi (2/302)” için
bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 213-224, İ: 7, C: 1).
6
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 365-372).
5
12
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Anayasada, “devletin kuruluşu, organları ve bunların işleyişi ayrıntılı olarak
düzenlenmiş; hak ve özgürlüklerle ilgili hükümlere de yer verilmiştir.” 1924
Anayasası’nın 1. maddesinde, “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”, denilerek
cumhuriyet yönetimi bir kez daha garanti altına alınıyordu. Ayrıca cumhuriyetle
ilgili bu hüküm özel koruma altına alınmış; değiştirilemeyeceği, hatta değiştirilmesinin dahi teklif edilemeyeceği kabul olunmuştur (md.103-3). Toplam 6
fasılda 105 maddeden oluşan yeni anayasa, niteliği yönünden “güçler birliği”
ilkesine göre hazırlanmış ve “meclis üstünlüğünü” benimsemiştir. Bu arada,
“1920’de başlayan anayasal devrimin temel düsturu olan millet egemenliği
ilkesi”, Teşkilatı Esasiye Kanunu’nda da ön plandadır: “Hâkimiyet; bilakaydüşart
milletindir” (md.3). Anayasanın diğer maddelerine göz atıldığında da, “meclis
hükümeti ile parlamenter rejim arasında karma bir sistem” getirildiği görülmektedir. “Çağın ve medeni devlet anlayışının gerekli esaslarını vazetmiş olan”
yeni anayasa, çok partili siyasi yaşama da olanak vermiştir (İnönü, 2006: 452;
Tanör, 2011: 294, 305; Özbudun, 1990: 10; Kili, 2003: 284; Akşin, 2011: 193194).
1924 Anayasası’nın genelinin burada tartışılması konumuz dışında olmakla
birlikte, çalışma açısından hükümetin kuruluşu, vekâletler ile mülki idare teşkilatına ilişkin anayasal hükümlere bakılması yararlı olacaktır. Teşkilatı Esasiye
Kanunu’nun getirdiği sisteme göre hükümet, “yürütme işlerini yüklenmiş olan
asıl kanattır ve oluşumu bakımından da Meclise bağlı olmaktan çıkmıştır.” Zira
cumhurbaşkanı, Meclis üyeleri arasından bir başvekil seçecek ve başvekil de
yine Meclis üyeleri arasından vekillerini seçerek cumhurbaşkanının onayına
sunacaktır. Bu onayla birlikte kabine kurulmuş olacaktır. Ancak hükümet bir
hafta içinde programını Meclise sunmak ve güvenoyu almak zorundadır
(md.44). 1924 Anayasası’nda vekiller ve vekâletlerle ilgili hükümler de bulunmaktadır: “Vekiller Başvekilin riyaseti altında İcra Vekilleri Heyeti’ni teşkil ederler” (md.45). “İcra Vekilleri Heyeti Hükümetin umumi siyasetinden müştereken
mesuldür. Vekillerden her biri kendi salahiyeti dairesindeki icraattan ve maiyetinin efal ve muamelatından ve siyasetinin umumi istikametinden münferiden
mesuldür” (md.46). “Vekillerin vazife ve mesuliyetleri kanunu mahsus ile tayin
olunur” (md.47). “Vekâletlerin adedi kanunla tayin olunur” (md.48). 7 Anayasanın bu hükümlerine rağmen vekâletlerin teşkilat yasalarının çıkarılması hemen
mümkün olmamış; örneğin Dâhiliye Vekâletinin teşkilat yasası, ileride de değinileceği üzere 1930’da kabul edilebilmiştir.
7
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 368).
13
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Öte yandan 1921 Anayasası gibi 1924 Anayasası’nda da taşra yönetimine özel
yer ayrılmakla birlikte, “1921’dekinden farklı olarak, vilayet ve nahiye şuralarına yer verilmemiş, merkeziyetçilik yeniden ön plana çıkarılmıştır” (Tanör, 2011:
295). Hatta “1876 Anayasası düzenine yakın bir merkeziyetçilik” kabul edilmiştir. “Merkezi idare asli ve genel, yerel idareler ise tali ve özeldir” (Aslan, 2006:
236). Zira yeni anayasada “vilayat” (vilayetler) yönetimine sadece üç maddenin
(altıncı fasılda 89, 90 ve 91. maddeler) ayrıldığı görülmektedir. İl yönetimini
düzenleyen bu maddeler, 1921 Anayasası gibi ayrıntılı da değildir. Vilayetlerle
ilgili olarak Anayasa’nın 89. maddesinde, “Türkiye coğrafî vaziyet ve iktisadi
münasebet nokta-i nazarından vilâyetlere, vilâyetler kazalara, kazalar nahiyelere münkasemdir ve nahiyeler de kasaba ve köylerden terekküp eder.”; 90.
maddesinde, “Vilayetlerle şehir, kasaba ve köyler hükmî şahsiyeti haizdir.”; 91.
maddesinde de, “Vilayetler umuru tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif esası üzerine idare olunur.”, hükümleri yer alıyordu. 8 Böylece yeni anayasa, ülkedeki vilayet, kaza, nahiye bölünmesini aynen kabul etmiş; nahiyelerin kasaba ve köylerden oluşacağını belirtmiştir. Bu ayrımda yine coğrafi durum ve ekonomik şartlar göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca vilayetlerle (özel idareler), şehir, kasaba ve köylerin tüzel kişiliklerinin olacağı ve vilayetlerin yetki genişliği ve görev
ayrımı ilkesi çerçevesinde çalışacağı belirtilmiştir. Böylece ülkenin mülki yönetimi, vilayet, kaza ve nahiyelere ayrılmış olmaktadır. Burada dikkat çeken yenilik, nahiyelerle ilgilidir. Nahiye, sınırları içinde yer alan kasaba ve köyler bir yana
bırakılırsa, artık yeni statüyle tüzel kişiliğe sahip değildir. Bu bakımdan nahiye,
kazaya yakın hale getirilmiştir (Yayla, 1982: 132; İçişleri Bakanlığı, 1983: 159).
1924 Anayasası’nın 91. maddesine (1921’de bulunmayan), “Vilayetler umuru
tevsii mezuniyet ve tefriki vezaif esası üzerine idare olunur” (İllerin işleri, yetki
genişliği ve görev ayrımı esaslarına göre idare olunur), hükmü konularak, 1876
Anayasası’nda bulunan yönetim ilkelerine geri dönüş yapıldığı görülmektedir.
Zira 1876 Kanun-ı Esasisi’nin 108. maddesi de; “Vilayetin usulü idaresi, tevsii
mezuniyet ve tefriki vezaif kaidesi üzerine müesses…”, şeklindeydi. Böylece
1924 Anayasası’nda da, “tevsi-i mezuniyet” (yetki genişliği) ve “tefrik-i vezaif”
(görev ayrımı), taşra yönetiminin başlıca ilkeleri olarak düzenlenmiş oluyordu.
İlgi çekici biçimde 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu, “merkeziyet ya da âdemimerkeziyet” terimleri yerine, “tevsi-i mezuniyet ve tefrik-i vezaif” ilkelerini kullanmış; fakat açık ve belirgin biçimde de 1921 Anayasası’nın âdemi merkeziyetçi
düzenini terk etmiştir. 1876 Anayasası’nda yer alan; ancak 1921 Anayasası’nda
olmayan bu ilkelere tekrar neden yer verildiği sorusu, oldukça tartışma yarat8
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 371).
14
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
mıştır. Örneğin, anayasal yönetim ilkeleri konusunda en dikkat çekici çalışmalardan birini yapmış olan Yayla’ya (1982: 135) göre, “1921 Anayasası’nın yönetim ilkeleri aslında uygulanmadığına ve bu anayasa döneminde selamete çıkıldığına, başka bir deyişle Kurtuluş Savaşı ve cumhuriyetin kurulması aşamaları
başarıyla geçilmiş olduğuna göre, söz konusu ilkelerden ve âdemi merkeziyetçi
yaklaşımdan vazgeçilmeyeceği düşünülebilirdi. Ancak böyle olmadığı görülmüştür. Kuşkusuz bunda uygulanmayan yönetim ilkelerinden çok, uygulanan düzenin rolü vardır. O da giderek merkezileşen, öyle olmak zorunda bulunan; birçok
bölücü olayla mücadele etmiş olan TBMM Hükümetinin uygulamasıdır ve doğal
olarak siyasi, askeri ve idari bakımlardan zorunlu olarak merkezileşmiştir. Üstelik genç cumhuriyetin çağdaşlaşması için reformlar yapılacak, yeni yönetimin
bütün ülkeye yayılacak düşünce yapısı, her yerde aynı güçte etkisini gösterecek; iktisadi ve sosyal dengesizlikler aşılacak, mahalli yönetimler kendi beceri
ve olanaklarıyla kaderine terk edilmeyecektir. Bütün bunlar olanaklar ölçüsünde yapılacaktır. Yalnız genç cumhuriyetin ulusal egemenlik ilkesine dayandığı,
demokrasiyi amaç bildiği, halkın kendi kendini yönetmesinden vazgeçmesinin
de düşünülemeyeceği açıktır. Bu ikili durum merkeziyetçiliği de, âdemi merkeziyetçiliği de birlikte gerektirmektedir.”
Kuşkusuz 1924 Anayasası’nın yönetim ilkeleri, sonradan araya giren olayların
da etkisiyle, zaman içinde farklı yorumlara konu olmuştur. O dönemde yapılan
tartışmaların da yine, 1876 Anayasası Dönemi’nde yapılan tartışmalara benzediği görülmektedir. Bazıları tevsi-i mezuniyeti merkezi sistemin dışında görmüşler; bazıları tevsi-i mezuniyeti merkeziyet sistemi içinde kabul ederek taşra
görevlilerine yetki tanıması olarak anlamışlar; bazıları tevsi-i mezuniyetin asıl
bir ilke olduğunu ileri sürmüşlerdir. Yine bazılarınca tefrik-i vezaif âdemimerkeziyet olarak kabul edilmiştir. Diğer taraftan tefrik-i vezaif ilkesi çerçevesinde
ayrılacak görevler de yoğun olarak tartışılmıştır. Bu tartışmalardan çıkan sonuca göre; “1924 Anayasası’ndaki tefrik-i vezaif, yalnız vilayetlerle ilgili ve âdemimerkeziyetin daha kısıtlı ve kanun koyucunun iradesine daha fazla takdir payı
bırakan bir şeklidir. Bu durumda 91. maddedeki iki esastan biri olan, tefrik-i
vezaif, sadece vilayetle ilgili görülmeli, diğer esas olan tevsi-i mezuniyet de,
vilayet mülki kademesiyle sınırlı bir ilke olarak kabul edilmelidir” (Yayla, 1982:
142-163).
Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan bir başka yazar olan Güler’e (2006:
217-219) göre ise “1921 Anayasası ülkeyi vilayet, kaza ve nahiyelere ayırmış,
vilayet ve nahiyelerin manevi şahsiyet ve muhtariyeti haiz olduğunu belirtmiş,
buralarda yönetimi şuralara vermiştir. Millet Meclisi Hükümetinin temsilcisi
15
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
olan vali, ilde yalnızca genel devlet işlerinden sorumlu tutulmuş, yerel devlet
işleri şuralara bırakılmıştır. 1924 Anayasası ise yerel kamu gücünün doğrudan
yerel geleneksel egemenlerin eline bırakılmasını önlemiş, cumhuriyet iktidarlarının tasfiye etmeye çalıştıkları bu toplumsal ve siyasal unsurların etki alanını
daraltmıştır. İl yerel yönetimleri valilik kurumunun yönetimi ve denetimine
çekilmiş, merkezi yönetimin, yerel egemenleri amaçlar doğrultusunda yönlendirme aracına dönüştürülmüştür.” Yönetim ilkelerinin 1924 Anayasası’nda yer
almış olması, özellikle il idaresiyle ilgili kanunların hazırlanması sırasında etkisini gösterebilmiş; Meclis tartışmalarında dayanak olabilmiştir. Örneğin Dâhiliye
Vekili ve Muğla Mebusu Mehmet Şükrü Kaya, 1929 tarihli Vilayetlerin Umumi
İdaresi Hakkında Kanun Layihasının görüşülmesi sırasında; “İdare kanunlarının
esaslı karakteri teşkilatı esasiyeye makes olmaktır. Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun
koyduğu prensipler oralarda tafsil ve onlarla tatbik olunur”, diyecektir 9 (Yayla,
1984: 137).
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, hakkında yapılan çeşitli tartışmalara ve bazı
boşluklara rağmen 20 Nisan 1924 tarihli ve 491 sayılı Teşkilatı Esasiye Kanunu,
“o dönemin Türkiye’si ve toplumu için çok büyük bir gelişmenin, çok önemli bir
atılımın ana belgesi” olarak kabul edilmektedir. Çünkü “1921 Anayasası ile başlayan sıçramayı belgelemiş, ulusal, demokratik ve laik bir devletin temellerini
kurmuştur.” Öte yandan yeni anayasayı yaratan dinamikler tıpkı bir önceki
1921 Anayasası gibi yerli ve ulusaldır. Zira bu anayasa, “herhangi bir dış güce
ödün vermek için yapılmış değildir. Temelleri bakımından, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın ve onun iktidara taşıdığı güçlerin eseridir.” Bu yüzden olsa gerek, “zaman içinde bazı değişikliklere (ikisi biçimle, diğerleri esasla ilgili yedi değişiklik)
uğramışsa da, 1961 Anayasası kabul edilinceye kadar yürürlükte kalmayı başarmıştır (Tanör, 2011: 323, 328; Kili, 2003: 284, 289). Düşüncemiz şudur ki,
Atatürk Dönemi’nin çok önemli bir eseri olan bu anayasa, 1961 Anayasası ile
kaldırılmamalı, gerekli düzeltme ve eklemeler yapılarak devletin kurucu belgesi
olarak kullanılmaya devam etmeliydi.
9
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-73, İ: 54, C: 1).
16
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
III. DÂHİLİYE VEKÂLETİNİN TEŞKİLAT VE GÖREV ALANINA İLİŞKİN
GELİŞMELER
“Atatürk Dönemi” olarak adlandırılan 1923-1938 yılları arası dönemde meydana gelen siyasal ve toplumsal gelişmelere bağlı olarak, Dâhiliye Vekâleti açısından da önemli gelişmeler olmuştur (Başa, 2015: 26). Aşağıda bu düzenlemeler
özetlenerek, anılan dönemde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı ile görev alanının nasıl
şekillendiği ortaya konulmaya çalışılmıştır.
1. Hapishaneler Yapımı İçin Dâhiliye Vekâletine Ödenek Verilmesi
Cumhuriyet Dönemi başladıktan sonra Dâhiliye Vekâleti için ilk önemli gelişme,
ülke genelinde yeniden yapılacak hapishaneler için Vekâletin 1923 yılı bütçesine ödenek konulması olmuştur. Bu amaçla 11 Şubat 1924 tarihli ve 409 sayılı
“Yeniden İnşa Edilecek Hapishaneler Masarifi İçin Üç Yüz Otuz Dokuz Senesi
Bütçesine Üç Yüz Bin Lira Tahsisat Konulmasına Dair Kanun” çıkarılmıştır (Bayrak, 2012: 1610). 10 Yapılan bu düzenlemeden, hapishaneler ile ilgili olarak Dâhiliye Vekâletinin Osmanlı Devleti ve Milli Mücadele Dönemi’nden intikal eden
görevinin, Cumhuriyet Dönemi’nde de devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu görevin
de Vekâlete bağlı olan “Hapishaneler İdare-i Umumiyesi Müdüriyeti” aracılığıyla takip edildiği söylenebilir (Başa, 2015: 30-31).
Osmanlı hapishanelerinin idari açıdan Dâhiliye Nezareti ile ilgisinin kurulması ilk
olarak 1881 yılında olmuş; “gardiyanların tahsisatının Harbiye yerine Dâhiliye
Nezareti bütçesinden karşılanması” kararlaştırılmıştı. 1907 yılından itibaren ise
hapishanelerin kendileri de Dâhiliye Nezareti bütçesine dâhil edildi. 1913 yılında da “Mebani-i Emiriye ve Hapishaneler İdaresi Müdüriyeti” kuruldu. Hapishaneler İdaresinin Dâhiliyeye bağlılığı büyük ölçüde, kolluk birimlerinin Dâhiliye
Nezareti bünyesinde yer almasından kaynaklanmaktaydı. Dâhiliye Nezaretinin
merkez teşkilatını düzenleyen 22 Aralık 1913 tarihli “Dâhiliye Nezareti Teşkilatı
Hakkında Nizamname”de “Hapishaneler Müdüriyeti”, Nezaretin ana hizmet
birimlerinden biri olarak gösterildi. Nizamnamenin 13. maddesinde düzenlenen
ve günümüz Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün karşılığı olan bu müdüriyet genel olarak, “hapishanelerin korunması, idaresi, inşaat ve tamiratını gerçekleştirip hesaplarını tutmakla görevlendirilmişti.” Hapishaneler Müdüriyeti,
Dâhiliye Nezaretinin bir birimi olarak Milli Mücadele Dönemi’ne intikal etmiş ve
10
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 208).
17
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yeni dönemde Dâhiliye Vekâleti bünyesinde faaliyetini sürdürmüştür. Bu amaçla Vekâlet bütçesine hapishaneler için ödenek konulduğu görülmüştür. Dâhiliye
Vekâleti bütçelerinin üçüncü kısmında “Hapishaneler” başlığı altında; “alelumum hapishaneler maaşatı, levazım, hapishaneler inşaatı, hapishanelerin masarifi tamireyesi ile mücrimin sevkiyesi” kalemlerine yer verildiği görülmüştür.
Dolayısıyla, Milli Mücadele Dönemi ve takip eden yıllarda Dâhiliye Vekâletinin
hapishanelerle ilgili görevlerinin bulunduğu; farklı bir ifadeyle, hapishanelerin
idaresinin Dâhiliye Vekâletine ait olduğu; özellikle hapishanelerin yapımı ile suç
ve cürüm işlemiş olanların sevkinin, Dâhiliye Vekâletince sağlandığı anlaşılmaktadır. Bu görevleri yapabilmesi için de Dâhiliye Vekâleti bütçelerinin yaklaşık
dörtte biri, hapishaneler için ayrılmıştır. Hapishaneler için verilen ödenek yetersiz kaldığında ise Vekâlet bütçesine ilave tahsisat verilmesine yönelik yasal
düzenlemeler yapılmıştır (Başa, 2013: 245; 2015: 30; İpşirli, 1993: 416;
Erdoğdu, 2005: 35-36; Tural, 2009: 151; Findley, 1994: 266).
28 Ocak 1924 tarihinde ruznameye alınması kabul edilen “Yeniden İnşa Edilecek Hapishaneler Masarifi İnşaiyesi İçin Tahsisi Lazım Gelen Üç Yüz Bin Liranın
Senei Haliye Bütçesine Vaz’ı ve Sarf Edilmeyen Miktarının Senei Atiyede Sarfı
Hakkında (1/236) Numaralı Layihai Kanuniye” ve buna ilişkin Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası, 11 Şubat 1924 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek
kabul edilmiştir. 11 Meclise sunulan Esbabı Mucibe Layihasından, oldukça kötü
olan hapishanelerin durumunun düzeltilmesi için projeler geliştirildiği anlaşılmaktadır: 12 “Hapishane binalarının elyevm (halen) bulunduğu hali müessife
nihayet verilmek üzere bunlardan bir kısmının tadil ve tevsii suretiyle bulunduğu mahalli hapishane ihtiyacından vareste kılacak bir hale ifrağ etmek ve bir
kısmını da müceddeden (yeni baştan) inşa eylemek zaruri olmakla öteden beri
icra edilen tetkikat neticesinde lüzum ve ihtiyaca göre projeler ihzar edilmiştir…” Encümen Mazbatasında da; 13 “… Hapishanelerimiz elyevm pek müessif
bir halde bulunduğu ve biran evvel icabatı sıhhiye ve fenniyeye muvafık hapishaneler inşası emri zaruri olduğu cihetle layihai kanuniye aynen kabul edilerek
müstaceliyet kararı ile müzakeresi Heyeti Umumiyeye arz olunur.”, denilerek
düzenlemeye destek verilmiştir (Başa, 2015: 30-31).
Bazı mebusların soruları üzerine dönemin Hapishaneler Müdürü Umumisi
Efdalüddin Bey’in Mecliste söz alarak yapılmak istenilen düzenlemeyle ilgili
11
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 705-708, İ: 99, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 705-706, İ: 99, C: 2).
13
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 706, İ: 99, C: 2).
12
18
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
bilgi verdiği görülmektedir. Efdalüddin Bey’in açıklamaları düzenlemenin amacını ortaya koyar niteliktedir: 14 “… Bu gün en büyük ve mübrem ihtiyacımız
kürek mevkilerdir. Hapishanelerde izdihamı tevlideden ve tulü müddet oralarda yatmaya mecbur olan insanların daha iyi disiplin altında bulundurulmasını
temin etmek üzere kürek mevkilerine ihtimam etmek lazım gelir. Binaenaleyh
memleketimizde kürek mahkûmlarını bir araya toplayarak Hapishaneler Nizamnamesinin iktiza ettirdiği mevaddı yapabilmek üzere dört mıntıkada dört
kürek mevkii tesisine teşebbüs olunacak…” Umum Müdür Efdalüddin Bey’in
devam eden açıklamalarından da, o tarihte ülke genelinde 397 adet hapishane
olduğu; bunların 320’sinin kazalarda bulunduğu anlaşılmaktadır (Başa, 2015:
30-31). 15
Umum müdürün izahatı, mebuslar üzerinde etkili olmuş ve 11 Şubat 1924 tarihli oturumda yapılan oylamada, 150 oyla kanun layihası kabul edilmiştir. 16
409 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yer alan; “Müceddeden inşa edilecek hapishaneler masarifi için bin üç yüz otuz dokuz senesi Dâhiliye bütçesinin yüz elli
altı faslına üç yüz bin lira tahsisat konulmuştur. İş bu tahsisatın senei mezkûre
zarfında sarf edilemeyen miktarı üç yüz kırk senesi zarfında dahi sarf olunacaktır.”, hükmüyle, hapishaneler inşası için Dâhiliye Vekâleti bütçesine 300.000 lira
tahsisat ilave edilmiştir. Vekâlete verilen ödenek ile Ankara’da merkezi hükümet hapishanesi ile Sinop, Konya, Diyarbakır gibi yerlerde kürek mevkii tesisine
teşebbüs olunacağı anlaşılmaktadır (Başa, 2015: 30-31). 17
Yapılan bu düzenlemeye rağmen hapishaneler konusu Meclis gündemine gelmeye devam edecektir. Örneğin Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in 14 Şubat 1924 tarihli “Dâhiliye Encümeninde Bulunan Hapishanelerin İdarei
Umumiyeleri Hakkında Kanun Layihasının Müstacelen İntacına Dair Takriri”nden, hapishanelerin idaresi konusunda bir yasa tasarısının hazırlandığı anlaşılmaktadır: 18 “Hapishanelerimize dair, acı ne söylense azdır. Bunların ıslahı için
ne kadar süratle çalışılsa azdır. Mali (1340) senesi de hulul ediyor (gelip çatıyor). İmdi gelen yılbaşından itibaren hapishanelerimizin idareleri olsun yeni bir
temellüce başlayabilmek üzere 94. içtimada Dâhiliye Encümenine havale edilmiş olan kanun layihasının müstaceliyetle takdim ile müzakere edilmesini teklif
ederim.” Hilmi Bey’in girişimlerine rağmen incelenen dönemde hapishanelerin
14
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 707, İ: 99, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 707, İ: 99, C: 2).
16
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 8, 8/1, Sayfa: 708, İ: 99, C: 2).
17
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 840, İ: 102, C: 1).
18
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 2, Sayfa: 664, İ: 35, C: 1).
15
19
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
esaslı bir şekilde düzenlenmesi mümkün olmamıştır (Başa, 2015: 31). Nitekim
hükümet tarafından “Hapishanelerin Islahı Hakkında (1/213) Numaralı Kanun
Layihası” hazırlanarak Meclise sunulmasına rağmen, “berayı tetkik hükümete
iadesi hakkında” Dâhiliye Encümeni Mazbatasının 18 Mart 1926’da kabulü üzerine yasalaşması mümkün olmamıştır. 19
2. Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Dâhiliye Vekâletine Devri 20
Cumhuriyetin ilanından hemen önce 13 Ekim 1923 tarihli ve 352 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti İhdasına Dair Kanun” kabul edilerek, “Mübadele,
İmar ve İskân Vekâleti” adıyla yeni bir bakanlığın kurulması onaylanmış; 21 ilaveten kurulacak yeni bakanlığa tekabül edecek bir meclis komisyonunun teşekkülüne karar verilmişti. Birkaç gün sonra yapılan seçimle de, İzmir Mebusu Mustafa Necati Bey, ilk “Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti Vekili” olarak göreve getirilmişti. Bu yeni bakanlık, “Lozan görüşmeleriyle karara bağlanmış olan mübadele meselesi ve savaş sonrasında neredeyse ülke genelinde ortaya çıkmış olan
yıkımın etkilerini azaltmak amacıyla kurulmuştu” (Arı, 2000: 28; Aydın, 2012:
1387; Başa, 2015: 27).
Mübadele, İmar ve İskân Vekâletini kuran 352 sayılı Kanun’un 1. maddesinde;
“Mübadele, imar, iskân umuriyle mükellef olmak üzere (Mübadele, İmar ve
İskân Vekâleti) namıyla bir vekâlet teşkil olunmuştur.”, hükmü bulunmaktaydı.
Dolayısıyla yasa maddesinde, Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti oluşturulurken
hangi teşkilatların bu Vekâlete bağlandığı, özellikle Dâhiliye Vekâleti bünyesinde yer alan “İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesi”nin nasıl düzenlendiği konusunda açıklayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. Mecliste yapılan
görüşmelerden de bu konuda bilgi edinilememektedir. 22 Kanun’un 2. maddesinde; “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin vazaif ve salahiyetiyle tahsisat ve
teşkilatı kanunu mahsusla tayin olunur.”, denilerek yeni oluşturulan bakanlığın
görev, yetki, ödenek ve teşkilatının özel bir kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Anlaşılan, acelece yeni bir vekâlet kurulması için kanun çıkarılmış; ancak bu
aşamada teşkilatı düzenlenememiştir (Başa, 2013: 373-374; 2015: 27; Aydın,
2012: 1389).
19
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 250, İ: 73, C: 1).
Bu konuda bakınız: BAŞA, Şafak (2013), Kurumsallaşma Bağlamında Dâhiliye Nezaretinden
Dâhiliye Vekâletine Geçiş (1920-1923), Ankara: TODAİE Yayını.
21
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 2, Sayfa: 664, İ: 35, C: 1).
22
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 2, Sayfa: 621-664, İ: 35, C: 1).
20
20
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Bu eksiklik, Mübadele, İmar ve İskân Vekili Mustafa Necati Bey’in girişimleri
sonucunda, 1 Kasım 1923’de kabul edilen 366 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân
Vekâletinin Teşkilat ve Masarifi Hakkında Kanun” ile giderilmeye çalışıldı. 23 Bu
Kanun ile büyük zorluklar altında göreve başlamış olan Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin teşkilat yapısı ve bütçesi belirlendi. Kuruluş aşaması ve bütçe
olanaklarının belirlenmesinden sonra Vekâletin önünde en büyük iş, imar ve
iskân konularını düzenleyecek kapsamlı bir yasanın çıkarılması oldu. Vekil Mustafa Necati Bey ile Vekâlet bürokratlarının çalışmaları sonucu, 8 Kasım 1923
tarihli ve 368 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Kanunu” kabul edildi. 24 Toplam
20 maddeden oluşan yasa metninde, vekâletin görev ve yetkilerinin kapsamı,
bütçe kaynakları, uzman elemanların sağlanması ve diğer vekâletlerle koordinasyonun kurulmasıyla ilgili pek çok konu düzenlenmişti (Başa, 2015: 27-28).
Ancak Mübadele, İmar ve İskân Kanunu’nda konumuz açısından en dikkat çekici düzenleme, 4. maddede yapılmıştır. Zira anılan maddede; “Şimdiye kadar
Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletine merbut bulunan İskân Müdüriyeti
ilga edilmiştir. Bu müdüriyetin ve mülga Dâhiliye Nezaretine merbut İskân-ı
Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesinin bütün hidemat ve vesikası ile
levazımı Mübadele, İmar ve İskân Vekâletine devredilmiştir…”, hükmü yer almaktaydı. Bu maddeyle, o vakte kadar Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletine bağlı bulunan İskân Müdüriyeti kaldırılmış, bu Müdüriyetin ve mülga Dâhiliye Nezaretine bağlı İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesinin bütün görevleri, belgeleri ile araç ve gerecinin Mübadele, İmar ve İskân Vekâletine devredilmesi öngörülmüştür (Başa, 2015: 28). Bu hükümde açıkça, önce
Dâhiliye Nezaretine bağlı olan, sonrasında Dâhiliye Vekâletine aktarılan İskân-ı
Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesinden bahsedilmektedir.
Nitekim söz konusu düzenleme, 3 Kasım 1923 günü yapılan Meclis görüşmelerinde mebusların dikkatini çekmiştir. Bazı mebusların soruları üzerine söz alan
Muvazene-i Maliye Encümeni Reisi Reşad Bey, yapılmak istenilen düzenlemeye
açıklık getirmiştir: 25 “Yalnız mülga Dâhiliye Nezaretine merbut olan İskân ve
23
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 127-130). Kanun’a ilişkin görüşmeler için
bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 136-144, İ: 45, C: 2); (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 148-152, İ: 46, C: 1).
24
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 132-134). Kanun’a ilişkin görüşmeler için
bakınız: (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 158-166, İ: 46, C: 1); (ZC: Devre: 2, İçtima
Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 180-209, İ: 47, C: 1, 2); (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 214245, İ: 48, C: 1, 2); (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 294-306, İ: 50, C: 1, 2).
25
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 3, Sayfa: 197, İ: 47, C: 1).
21
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Aşair Müdüriyeti Umumiyesi kaydını sarih bir surette vazetmekten maksadımız
o zamanki müdüriyetin vazaifi, hidematı daha vasi bir surette muhtelif kanun,
nizamnameler ve talimatnamelerle tensip edilmiş, elyevm Sıhhiye Vekâletinde
ifayı vazife etmekte bulunan İskân Müdüriyetinin vazaifi; ifasıyla mükellef olduğu hidemat ise bu kadar tavzih edilmemiştir. Bu itibarla lüzum gördük.” Yasa
hükmünden ve yapılan konuşmalardan anlaşılabildiği kadarıyla ifade etmek
gerekirse; Osmanlı Dönemi’nde Dâhiliye Nezaretine, Milli Mücadele Dönemi’nde de Dâhiliye Vekâletine bağlı bulunan İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesi yanında bir de Sıhhiye ve Muavenet-i İçtimaiye Vekâletine bağlı
İskân Müdüriyeti kurulduğu; İskân-ı Aşair ve Muhacirin Müdüriyeti
Umumiyesinin anılan Kanun’un çıkmasından yaklaşık bir yıl önce Sıhhiye ve
Muavenet-i İçtimaiye Vekâletinin İskân Şubesine devredilmesinin kararlaştırıldığı; ancak bu devrin tam olarak sağlanamadığı; Sıhhiye Vekâletine bağlı olarak
kurulan İskân Müdüriyetinin de tam anlamıyla görev icra edemediği; bundan
dolayı her iki teşkilatın kaldırılarak bütün malvarlıklarıyla yeni kurulan Mübadele, İmar ve İskân Vekâletine devredildiği söylenebilir. Lakin bu teşkilatın Dâhiliye Vekâletinden koparılmasının yanlışlığı çok geçmeden görülecektir (Başa,
2013: 374-376; 2015: 28; Aydın, 2012: 1389).
Mübadele göçmenlerinin ve onların dışında daha 1912 yılından itibaren Türkiye’ye sığınmış olan göçmenler ile savaşın yıkımından zarar görmüş felaketzedelerin yerleşmeleri ve üretici duruma gelinceye kadar sorunlarının çözümü için
görevlendirilmiş olan Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti, diğer bakanlıklarda
rastlanmayan olağanüstü yetkilere sahip olmasına rağmen kaynak ve örgütsel
yetersizlikler nedeniyle bir türlü başarılı olamıyordu. Bu başarısızlık, bakanlığın
üst düzey idarecileri tarafından da görülemedi (Başa, 2013: 376; 2015: 28; Bayrak, 2012: 1543). Örneğin, Samsun ve Trabzon bölgesinin teftişinden dönen
Vekâlet Müsteşarı Ömer Lütfi Bey, 3 Kasım 1924 günü Cumhuriyet gazetesine
yaptığı açıklamada, gezdiği bölgelerdeki muhacirin işlerini “şayan-ı memnuniyet” görmektedir. Kendisine son günlerde İmar Vekâletinin lağvı konusunda
Mecliste bir cereyan olduğu söylendiğinde ise şöyle diyecektir: “İmar Vekâletinin hakkıyla muhacir işlerini ifa etmiş olduğuna kaniyim. Çünkü Vekâlet mümkün olan her şeyi yapmıştır. İşte bugün denetlemelerinden döndüğüm bölgelerdeki iskân işlerinin memnuniyet verici olması bu görüşümü doğrulamaktadır” (Özel ve Hacıibrahimoğlu, 2011: 258-261; Başa, 2015: 28).
Ancak Mustafa Kemal Paşa (2001: 855-856), Ömer Lütfi Bey gibi düşünmemekteydi: “… İçtima etmiş olan Mecliste, ortaya atılan bir mesele de, bu şitabı tacil
edecek mahiyette idi. Filhakika, mebuslardan Hoca Esat Efendi, 20 Teşrinievvel
22
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1924 tarihli takririyle, mübadele ve iskânı muhacirine ait ve leyli mekteplere ne
kadar meccani talebe alındığına ve nerelerde iptidai mektepler açıldığına dair
birtakım sualleri ait oldukları vekillerden soruyorlardı. Bu suallerin şamil olduğu
hususat, cidden milleti alakadar eden mesail idi. Bu meseleler, vekilleri tenkit
etmek için pek müsait idi. Bilhassa, mübadele ve iskân işlerinde herkesi meşgul
eden noktalar bariz idi. Bizzat ben dahi seyahatim esnasındaki meşhudatımla,
mübadele ve iskân işlerinin sureti cereyanından şikâyet etmiş ve Ankara’ya
avdetimde bu Vekâletin lağvıyla, bütün hükümetin vesaitinin bu hususta alaka
ve faaliyetini temin edecek bir şekli, hükümete teklif etmiş idim; bunda mutabık kalmıştık…” İşte Gazi Mustafa Kemal’in belirttiği, “bütün hükümetin vesaitinin bu hususta alaka ve faaliyetini temin edecek” bir düzenleme, Mübadele,
İmar ve İskân Vekâletinin lağvedilerek, İskân Müdüriyet-i Umumiyesinin 1924
yılında Dâhiliye Vekâleti teşkilatına eklenmesine yönelik olacaktır. Bu konuda
ilk olarak Ertuğrul Mebusu Doktor Fikret Bey’in “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Teklifi Kanunisi
(2/345)” ile Dersim Mebusu Feridun Bey’in “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye ve Nahiye Vekâletlerine Devri Hakkında Teklifi
Kanunisi (2/346)”, 23 Ekim 1924 tarihinde Meclise sunulmuş ve tekliflerin Layiha Encümenine havalesi kararlaştırılmıştır (Başa, 2015: 28). 26
Menteşe Mebusu Esat Efendi’nin, “Ne kadar muhacir geldiğinin ve ne kadarının
iskân edildiğinin ve nerelerde imaratta bulunulduğunun bildirilmesine dair”
sual takriri ile buna yönelik Mübadele, İmar ve İskân Vekili Refet Bey’in cevabı
(6/14), 27 Ekim 1924 günlü Meclis oturumunda görüşülürken Mübadele, İmar
ve İskân Vekâletinin uygulamaları bir kez daha mercek altına alınmış ve yoğun
bir şekilde eleştirilmiştir. 27 Vekil Refet Bey’in yaptığı konuşmadan o güne kadar
ülkeye gelmiş olan mübadil ve muhacirlerle ilgili bilgi edinmek mümkündür: 28
“… Kuyuda müsteniden gelen muhacirlerin miktarı hakkında izahat vereceğim.
Efendim; mübadeleye tabi olarak kendi vesaitimizle naklettiğimiz muhacirinin
yekûnu umumisi 380.000 kişidir. Fakat mübadeleye tabi olanlar (…) yalnız bizim
vapurlarımızla nakil olunanlar değildir. Balkan Harbi’nden sonra herhangi suretle Türkiye’ye gelmiş olanlar da mübadeleye tabidir. Bunlar da dâhil olmak üzere
400.000’i mütecavizdir. Şimdi gelen 380.000 muhacirden 56.347’si Samsun,
79.631’i Trakya, 38.921’i Karesi, 64.668’i İzmir, 26.824’ü Bursa, 33.129’u İstanbul, 26.568’i İzmit, 6.179’u Antalya, 30.674’ü Konya, 20.856’sı Adana, 4.121’i
26
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 9, Sayfa: 32, İ: 47, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 9, Sayfa: 57-61, İ: 47, C: 2).
28
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 9, Sayfa: 60, İ: 47, C: 2).
27
23
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Sivas, 2.984’ü Kastamonu mıntıkalarına yerleştirilmiştir. Vuku bulan iskân bundan ibarettir…” (Başa, 2015: 28).
Bu gelişmelerden sonra Hükümet de harekete geçerek, 5 Kasım 1924 tarihinde,
“Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Mezkûr Vekâlet Vezaifinin Müdüriyeti Umumiye Teşkilatı ile Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun Layihası”nı (1/517) Meclise sunmuştur. Aynı gün adı geçen Kanun Layihasının, Mübadele ve Dâhiliye Encümenlerine havalesi kabul edilmiştir. 29 Bu arada, İnönü’nün hastalığı nedeniyle 20 Kasım 1924 tarihinde Başvekillikten çekilmesi
üzerine göreve gelen Ali Fethi Bey kabinesinde Dâhiliye Vekilliği ile Mübadele,
İmar ve İskân Vekilliğinin aynı kişi üzerinde birleştiği görülmüştür. 22 Kasım
günü Mecliste okunan ve müttefikan kabul edilen Gazi Mustafa Kemal imzalı
“Başvekâlete Ali Fethi Beyefendinin Tayin Kılındığına ve Müşarünileyh Tarafından Teşkil Olunan Kabinenin Tasdik Buyrulduğuna Dair Reisicumhur Hazretlerinin Tezkeresi” gereği Kütahya Mebusu Recep Bey (Peker), “Dâhiliye Vekili ve
Mübadele, İmar ve İskân Vekilli” sıfatıyla göreve başlamıştır. 30 Kabinede birleşen görevlerin teşkilat olarak birleşmesi için de fazla zaman geçmeyecek, 11
Aralık 1924’te kabul edilen 529 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin
Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun” (RG: 07.01.1925
tarihli ve 81 sayılı) ile Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kaldırılarak bütün görev
ve yetkileri Dâhiliye Vekâletine devredilecektir (Başa, 2013: 376-377; 2015: 29;
Bayrak, 2012: 1564-1565). 31
Ertuğrul Mebusu Dr. Fikret ve Dersim Mebusu Feridun Fikri Beylerin “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvı ile Mezkûr Vekâlet Vazaifinin Müdüriyeti
Umumiye Teşkiliyle Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında (1/345, 346) Numaralı
Teklifi Kanunileriyle Bu Babta (1/517) Numaralı Kanun Layihası” ve bunlara
ilişkin Dâhiliye, Mübadele, İmar ve İskân Encümenleri Mazbataları ilk olarak, 10
Aralık 1924 tarihinde Mecliste müzakere edilmiştir. 32 Tasarıya ilişkin Esbabı
Mucibe Layihasında düzenlemenin amacı şöyle ifade ediliyordu: 33 “Mübadele,
İmar ve İskân vazaifinin şimdiye kadarki şekli ruiyetinde ciheti merbutiyet ve
emri idare nokta-i nazarından müşkülat müşahede edilmiştir. Bilhassa mezkûr
vazifeyi rüiyete memur vekâletin muhtelif menatıkta müstakil memurlar istihdam eylemiş ve bugün alakadar vekâletlerin azami muavenet ve mesaisine
29
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 15-16, İ: 2, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 375, İ: 11, C: 2).
31
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 25 ).
32
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 46-79, İ: 19, C: 1).
33
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 47, İ: 19, C: 1).
30
24
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rağmen vazifenin aslen mütedahil bulunması müşkülatı tezyit ve muvaffakiyeti
tavik eylemiştir. Bu sebeple iskân işlerinde müessir olması müfit ve tabi bulunan rüesayı memurini mülkiyeyi doğrudan doğruya tavzif edecek ve muhacir
meselesinin icap ve mahalline göre münasip surette takviye edilecek olan devletin teşkilatı daimesiyle rüiyetini mümkün kılacak bir şeklin teminine acil ihtiyaç vardır. Mülahazatı maruzaya binaen İmar ve İskân ve Mübadele Vekâletinin
lağvı ile mezkûr vekâletin hukuk ve vazaifinin bir müdüriyeti umumiye teşkilatıyla Dâhiliye Vekâletine devri en münasip bir tarzı hareket olur…”
Bazı mebusların Kanun Layihası hakkında soru sormaları üzerine söz alan dönemin Dâhiliye Vekili Recep Bey de, düzenlemenin Dâhiliye Vekâletine etkisini
şöyle ortaya koymuştur: 34 “… Dâhiliye Vekâleti malik olduğu vazaife
zammimeten bilcümle mübadillere ve muhacirlere ait olan vazaifi de ifa etmek
vazifesini bu kanunla tahammül etmiş bulunacaktır (…) Şimdiye kadar
mütedahilen cereyan eden birtakım mesaili şimdi yeni baştan esası katiye
makrun olmayan bir teklif ile kabul edecek olursak bu işleri daha büyük bir
çorba haline getirmek tehlikesi vardı. Bundan sakınmak için yalnız idare nokta-i
nazarından rüesayı memurini mülkiyeye amir ve nazır olan Dâhiliye Vekâletinin
bu işe amir ve nazım olarak getirilmesini bu layiha amirdir…”
İstanbul Mebusu Hamdullah Suphi Bey’in konuşmasından ise Dâhiliye Vekâletinin iş yükünün büyüklüğü ortaya çıkmaktadır: 35 “… Muhterem arkadaşlar, bizim
Dâhiliye Vekâletimizin deruhte ettiği vezaif, muhterem Recep Beyefendi gibi
şuurla, vicdanla hizmet görenleri bunaltacak ağırlıktadır. Büyüktür. Bazen lüzum hâsıl olursa, ben kendilerinin nezdine gidiyorum. Gece on bire on ikiye
kadar çalışıyorlar ve vazifelerinden ayrıldıkları vakit işler daha bitmemiştir. Yarına kalmış daha yüzlerce evrak vardır. Dâhiliyenin kendi işlerini tamamıyla ifa
edebilmesi korkunç denecek kadar ağır bir vazifedir. Nasıl olur da İmar ve İskân
Vekâleti gibi hakikaten ezici, tüketici işi munzam olarak bu vekâletin üzerine
yükleyebiliriz?” Bazı mebusların Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin kaldırılmasına karşı çıkmalarına rağmen, 43 ret oyuna karşılık 89 oyla tasarı kabul
edilmiştir. 36
11 Aralık 1924 tarihli ve 529 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye Vekâletine Devri Hakkında Kanun” ile temel olarak, Mü34
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 51, İ: 19, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 55-56, İ: 19, C: 1).
36
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 88-89, 99, İ: 20, C: 1).
35
25
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
badele, İmar ve İskân Vekâleti kaldırılarak görevlerinin, Dâhiliye Vekâletine
bağlanan İskân Müdüriyeti Umumiyesi marifetiyle idare olunması öngörülmüştür (md.1). Böylece, büyük ümitlerle kurulan Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti
fazla uzun ömürlü olmamış, Osmanlı Dönemi’nden beri Dâhiliyenin konusu
olan mübadele ve iskân işleri tekrar Dâhiliye Vekâletine geri dönmüş oluyordu.
Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kaldırıldıktan sonra bu Vekâlete ait resmi
belgeler de, 9 Ağustos 1925 günü Meclis tarafından Dâhiliye Vekâletine gönderildi. 37 Müstakil bir bakanlığın lağvedilerek mübadele, imar ve iskâna ilişkin
yetki ve görevlerin tekrar Dâhiliye Vekâletine verilmiş olması, Atatürk Dönemi’nde Vekâlete duyulan güvenin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Çünkü o dönemde Dâhiliye Vekâleti, merkezde ve taşrada en fazla örgütlenmiş ve
kurumsal yapıya kavuşmuş teşkilatların başında gelmektedir. Doğrusu iskân ve
mübadele konusu, devletin üstesinden gelmesi gereken en zor ve önemli sorun
alanlarından birini oluşturmaktadır ve bunun altından ancak kurumsal bir yapıyla kalkılabilir (Başa, 2013: 377; Bayrak, 2012: 1721).
Bu meşakkatli işi üstlenen Dâhiliye Vekillerinin, Mecliste sıklıkla sorulara muhatap oldukları da görülmüştür. İstanbul Mebusu H. Suphi Bey’in, 26 Ocak 1925
tarihli “Ahırkapı misafirhanesinde iskân edilen mübadelelerin vaziyeti elimesine
dair” suali örnektir. Suphi Bey’in sorusunu dönemin Dâhiliye Vekili Cemil Bey
yanıtlamıştır: 38 “… Mübadillerin mahalli iskânlarının tertibi, İskân Kanunu mucibince İskân Müdüriyeti Umumiyesine aittir. Bunlar gelişi güzel tertip edilmiyor.
Bir talimat ve tertibat ile şimdiye kadar yerleştirilenler gibi yerleştiriliyor ve
emsaline tevfiki muamele yapılıyor. Mahalli mürettepleri ayrılıyor. İstanbul’da
yerleşmek hakkına haiz olanlar yerleştirildikten sonra diğerleri sevk ediliyor…”
Dâhiliye Vekilince yapılan izahat Suphi Bey tarafından kâfi görülmekle birlikte,
mübadillerin iskânına ilişkin sorunlar Meclis gündemine gelmeye devam edecek; bu konuda bazı yeni yasal düzenlemeler yapılacaktır. 28 Kasım 1925 tarihli
ve 675 sayılı “Mahalli İskânlarını Bila Mezuniyet Tebdil Eyleyen Muhacir ve
Mültecilerle Aşair Hakkında Kanun” (RG: 10.12.1925 tarihli ve 241 sayılı) bunlardan biridir. 39 Kanun’un 1. maddesiyle muhacir, aşair ve mültecilerin iskân
edildikleri yerlerde beş yıl oturma zorunluluğu getirilmiştir. (Başa, 2015: 29). 40
37
“Mülga İmar ve İskân Vekâletine ait belgelerin Dâhiliye Vekâletine gönderildiğine dair” yazılar
için bakınız: (CA: 09.08.1925, Sayı:-, Dosya: 19121, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 19.111..19).
38
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 326-328, İ: 41, C: 1).
39
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 19). Kanun’un görüşmeleri için bakınız:
(ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sayfa: 186-187, İ: 12, C: 1).
40
675 sayılı Kanun’un 1. maddesi hükmü şöyledir: “Gerek kendi arzularıyla ve gerek bir zaruret
veya muahede dolayısıyla Türkiye’ye gelip kabul edilen ve badema gelecek olan mübadil veya
26
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
3. Takriri Sükûn Kanunu’nun Çıkarılması
İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâleti ve uyguladığı politikalar açısından önem
arz eden bir başka yasal düzenleme, 4 Mart 1925 tarihli ve 578 sayılı “Takriri
Sükûn Kanunu” 41 ya da Türkçe ifadesiyle “Huzurun Sağlanması Yasası”dır (RG:
04.03.1925 tarihli ve 87 sayılı). Esasen bu Kanun’un, birtakım siyasi ve toplumsal gelişmelerin sonucunda ortaya çıktığı görülmektedir. 1 Kasım 1924’te yeni
yasama dönemine başlayan Büyük Millet Meclisinde, 9 Kasım günü Rauf Orbay,
Refet Bele ve Dr. Adnan Adıvar, Halk Fırkasından ayrıldılar. Bir gün sonra da
Halk Fırkası, adına “cumhuriyet” sözcüğünü ekledi (CHF). 17 Kasım 1924’te de
ilk muhalefet partisi olarak “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası” (TCF) kuruldu.
Başkanlığını Kazım Karabekir Paşa’nın, genel sekreterlik görevini de Ali Fuat
Paşa’nın üstelendiği yeni fırkanın kurucuları arasında, Rauf Orbay, Refet Bele,
Dr. Adnan Adıvar, Cafer Tayyar Paşa gibi, Milli Mücadele yıllarında Mustafa
Kemal’in en yakınında yer alan; ancak daha sonraları gidişattan hoşnut olmamaya başlayan arkadaşları bulunuyordu. Böylece, Amasya Tamimi ile Kurtuluş
Savaşı’nı başlatan kadronun Mustafa Kemal ve İsmet İnönü hariç tüm üyeleri,
TCF’nin kurucuları arasında yer almış oldu. İlk şubesi Urfa’da açılan TCF’nin,
Mecliste de 30 kadar yandaşı bulunuyordu. “Siyasal özgürlükler açısından parti
programı liberal bir nitelik taşıyordu ve dinsel inançlara saygılı bir parti olduğu
programında yer almıştı. Partinin gelenekçi-liberal cephe tarafından Mustafa
Kemal’e karşı kurulduğundan şüphe yoktu.” 20 Kasım’da İsmet Paşa, Suriye
Savaşı’ndan kalma dizanteri hastalığı nedeniyle başvekillikten çekilince yeni
hükümet, 22 Kasım 1924 günü Ali Fethi Bey tarafından kuruldu. Meclis Başkanlığı görevine de Kazım Özalp seçildi. Mustafa Kemal Paşa, CHF grup idare heyetinde yaptığı konuşmada; “Büyük bir inkılap yaptık. Memleketi bir çağdan alıp
yeni bir çağa götürdük. Birçok eski müesseseyi yıktık. Bunların binlerce taraftarı
vardır. Fırsat beklediklerini unutmamak lazım”, diyerek siyasi gelişmelerle ilgili
çalışma arkadaşlarını ikaz ediyordu 42 (Başa, 2015: 31-32; Özakman, 2009: 174175; Akşin, 2011: 194; Kongar, 2007: 138-139; Bayrak, 2012: 1544).
gayri mübadil bilumum muhacir ve aşair ve mülteciler Hükümetçe gösterilmiş veya gösterilecek
olan iskân mahallerinde beş sene müddetle oturmaya mecburdur. Bunlar vekâleti aidesinin
müsaadesi lahik olmadıkça hiçbir suretle iskân yerlerini terk edemezler. Muvakkaten berayi
maslahat mahalli iskânlarından infikakleri, oraları terk mahiyetinde olmamak meşruttur. İskân
mahallerini bu şerait hilafına olarak terk edenler iade olunurlar” (RG: 10.12.1925, 241).
41
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 98 ).
42
Mustafa Kemal’in uyarılarını dikkate alan Dâhiliye Vekâleti, Başvekâlete gönderdiği 23.12.1924
tarihli bir yazıyla; “meydana gelen olaylar üzerine, sınır ve sahil vilayetlerinden rapor verilmesine
devam edileceğini” bildiriyordu: “Hudut ve sahillerde tahaddüs eden şayan-ı dikkat ve zayiatlar
27
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Mustafa Kemal’in bu uyarılarında haksız olmadığı çok geçmeden anlaşıldı. Zira
1925 yılı Ankara Hükümeti için bazı talihsiz olaylarla başlamış; 9 Şubat günü
Mecliste çıkan bir tartışmada Ardahan Mebusu (Deli) Halit Paşa kaza kuruşunu
ile vurulmuştu. 13 Şubat 1925 tarihinde ise Doğu’da “Şeyh Sait İsyanı” (diğer
adıyla Genç İsyanı) patlak verdi. Genç (Bingöl) Vilayetine bağlı Piran’da ayaklanma başlatan asiler, 16/17 Şubat günü Genç’in merkezini ele geçirerek yağma
edince, 23 Şubat 1925’te bir kısım Doğu vilayetlerinde örfi idare (sıkıyönetim)
ilan edildi. Ancak isyan oldukça önemli ve genişler mahiyette görünüyordu.
Asiler 24 Şubat’ta Elazığ’ı, iki gün sonra da Hani’yi işgal ve yağma edince, Ankara’nın endişesi daha da arttı. İsyan, Fethi Okyar Hükümetince ilk önce basit bir
asayişsizlik hareketi olarak algılanmıştı. Ne var ki ayaklanma, “şeriat ve halifelik
adınaydı” ve isyancılar karşılarına çıkan ordu birliklerini yenilgiye uğratıyorlardı.
Nakşibendi tarikatına bağlı bir ağa olan Şeyh Sait, aşiretler üzerinde oldukça
nüfuz sahibiydi. Bu günlerde CHF Meclis grubu da bir toplantı yapmış ve grupta
gidişat üzerine kapsamlı görüşmeler olmuştu. Fırka grubundaki münakaşalar
sertleşince ve iş ciddiyet kazanınca, kısa bir süre önce göreve gelen (22 Kasım
1924) Ali Fethi Okyar Hükümetinin durumu da oldukça güçleşti. Bu gelişmeler
üzerine Ali Fethi Bey, 2 Mart 1925 tarihinde başvekillikten istifa etti. 43 Akabinde yeni hükümeti 3 Mart 1925 günü bir kez daha İsmet Paşa kurdu ve Terakkiperverlerin muhalefet oylarına karşılık büyük bir çoğunlukla Meclisten güvenoyu aldı. Kurulan hükümette Dâhiliye Vekâleti görevini de bir kez daha, asker
kökenli üyelerden Tekfurdağı (Tekirdağ) Mebusu Cemil Bey üstlenmişti. 44 Olağanüstü bir dönemde iş başına gelen hükümetin programı da gayet kısaydı ve
İsmet Paşa’nın sözleriyle aşağı yukarı şu noktalara dayanıyordu: “Her şeyden
evvel son hadiselerin süratle ve şiddetle ortadan kaldırılması, memleketin her
türlü fesat hareketlerden korunması, huzurun sağlanması ve devlet otoritesinin
sağlam bir şekilde yerleştirilmesi için bütün tedbirlerin alınması” (Başa, 2015:
32-33; Özakman, 2009: 176; İnönü, 2006: 461-462; Kongar, 2007: 139).
üzerine her gün hudut ve sahil vilayetlerinden raporlar alınarak hülasası arz ediliyordu. Elyevm
sükûn mevcut olduğundan telgraf muhaberatının çoğalmasında ihtizaren sahil ve hudutlarda
vukuat olmadığı günler malumat verilmesi ve vukuat oldukça hudud-ı hadisat ve harekâtı hakkında tetkikat ve istihbarat bersabık-ı devam olunması şark, garp ve cenup hudutlarındaki
vilayata yazılmıştır. Netayici ve sarfı makam-ı devletlerine o suretle arz olunacaktır efendim.
Başvekâlet, Hariciye Vekâleti ve Erkân-ı Harbiye Riyaset-i Umumiye Celilesine arz olunmuştur. 23
Kânunuevvel 340, Dâhiliye Vekili” (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 23.10.1924, Sayı:- Dosya: 7216, Fon
Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 64.431..16).
43
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 127, İ: 68, C: 2).
44
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 127, İ: 69, C: 1).
28
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Nitekim Başvekil İsmet Paşa, 4 Mart 1925 günü Mecliste yaptığı konuşmada
hükümetin iç siyasetini (siyaseti dâhiliye) şöyle açıklıyordu: 45 “… Siyaseti dâhiliyede her şeyden evvel hadisatı ahirenin sürat ve şiddetle itfası ve memleketin
maddeten ve manen ifsattan vikayesi, umumi huzur ve sükûnunun muhafazası
ve herhalde devlet nüfuzunun teyit ve tarsini için seri, müessir tedabiri mahsusa ittihazını iltizam ediyoruz…” Başvekilin bu kararlı sözlerinin ardından yeni
hükümet, 4 Mart 1925’te ilk iş olarak, kendisine olağanüstü yetkiler veren
“Takriri Sükûn Hakkında Kanun Layihası”nı (1/638) Meclise sundu (Yılmaz,
2012: 1753; Başa, 2015: 33). 46 Tasarı aynı gün Adliye Encümeninde görüşüldü
ve hazırlanan mazbata hızla Meclise sunuldu. 47 Başvekil İsmet Paşa tarafından
Meclis Başkanlığına gönderilen 4 Mart 1925 tarihli yazıda, düzenlemenin amacı
şöyle ortaya konuluyordu: 48 “Ahval ve hadisatı fevkaladei ahirenin gösterdiği
lüzum ve memleket dâhilinde emniyet ve asayişi huzur ve sükûnu ve nizamı
içtimaiyi ihlal edecek irticakarane ve ihtilalkarane hareket ve teşebbüsata ve
ifsidata (fitnecilik) karşı icap eden tedabiri ittihaz ile Türkiye Cumhuriyeti’nin
nüfuz ve kudretini takviye ve inkılabın esasatını tarsin (sağlamlaştırma) ve masum halkı ızrar ve idlal eden (zarara uğratan) mütecasirlerin (küstahların) süratle takip ve tenkili maksadıyla İcra Vekilleri Heyetinin 4 Mart 1341 tarihli içtimaında karara iktiran eden iş bu layihanın iktisabı kanuniyeti için Meclisi Alinin
nazarı tasvip ve tasdikine arzına müsaade buyurulmasını rica ederim” (Başa,
2015: 33).
Takriri Sükûn Hakkında Kanun Layihasının görüşmelerinin hayli tartışmalı geçtiği görülmektedir. Müzakereler başlayınca TCF mensupları tasarıya karşı şiddetle muhalefete geçtiler (İnönü, 2006: 463; Yılmaz, 2012: 1754; Başa, 2015: 33).
Özellikle İstanbul Mebusu Kazım Karabekir Paşa, İstanbul Mebusu Rauf Bey,
Gümüşhane Mebusu Zeki Bey, Dersim Mebusu Feridun Fikri Bey gibi mebuslar,
tasarıyı ağır bir şekilde eleştirmişler ve düzenlemenin Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na aykırı olduğunu ileri sürmüşlerdir. 49 Kazım Karabekir Paşa düzenlemeyi,
“gayrı vazıh ve elastiki” bulmaktadır: 50 “… Huzuru alinize getirilen kanun gayrı
vazıh ve elastikidir. Eğer bu kabul edilirse, buna istinaden Teşkilatı Esasiyemizin
ruhundan doğan siyasi taazzuvlar ve bunların faaliyetini tahdide veyahut matbuatı tazyike teşebbüs edilirse, halk hâkimiyeti tenkis edilecek demektir. Çünkü
45
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 127, İ: 69, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 129, İ: 69, C: 1).
47
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 131, İ: 69, C: 2).
48
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 131, İ: 69, C: 2).
49
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 131-154, İ: 69, C: 2).
50
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 134-135, İ: 69, C: 2).
46
29
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
artık milletvekillerinin sedaları dahi bu kubbe altından harice çıkmayacaktır. Bu
kanunu kabul etmek, cumhuriyet tarihi için bir şeref olmayacaktır…” İstanbul
Mebusu Rauf Bey de Karabekir Paşa gibi düşünmektedir ve tasarının “iltibas
(tereddüt) götürür bir ifadeyle yazılmış maddeleri” olduğunu söylemiştir: 51 “…
Muhterem arkadaşlar! Tekrar ediyorum, bu kanun Başvekil Paşa Hazretlerinin
buyurdukları gibi iltibastan beri değildir, iltibas götürür bir ifade ile yazılmış
maddesi vardır. Bu mesele üzerinde tetkikatta bulunalım, mahsurları varsa
refedelim ve daha lazım olan fıkralar varsa ilave edelim. Fakat efkârı milleti
endişenak edecek ve huzur ve sükûn tesis edelim derken ve sükûnu ihlal edecek şekilde bir madde tedvin edelim. İstirhamım bundan ibarettir.”
Bu eleştirilere Adliye Vekili Mahmut Esat Bey ile Başvekil İsmet Paşa cevap
vermiştir. Özellikle İsmet Paşa’nın şu sözleri hükümetin kararlılığının bir göstergesidir: 52 “… Hiç kimsenin şüphe bırakmayacak derecede bir kanaati katiye ile
anlaşıldığı üzere mevcut olan kanun, Teşkilatı Esasiyenin hududu dâhilinde,
memlekette tedabiri nafıa cümlesinden asarı nafıa vücuda getirecek bir kanun
mahiyetindedir. Bu itibarla Heyeti Celilenin sabrını suiistimal edip mükâlemeyi
uzatmak istemem. Yalnız, muhterem Kazım Karabekir Paşa, ıslahatı istiklal
mahakimine istinaden mi yapacaksın diye soruyorlar. Islahatı emniyet ve asayiş
temeline istinat ederek yapabiliriz. Benim kanaatim budur. Emniyet ve asayiş
temelini muhafaza etmek, tarsin etmek (sağlamlaştırmak), daima tarsin etmek
için bütün kanunlar gibi, İstiklal Mahkemesi de bir vasıtadan ibarettir. Emniyet
ve asayişin ve huzur ve sükûnetin muhafazası, milletin her türlü kanunlardan
beklediği ilk ve başlıca bir vazifedir ki, bu hususta hiçbir tedbiri ihmal etmemek
mecburiyeti katıyesi karşısındayız…”
Kanun Layihasına ilişkin görüşmeler, 4 Mart günü tamamlanmış ve yapılan oylamada 22 ret oyuna karşı 122 oyla tasarı kabul edilmiştir. 53 Tasarıya ret oyu
verenler arasında Ankara Mebusu Ali Fuat Paşa, İstanbul Mebusları Hüseyin
Rauf Bey ve Kazım Karabekir Paşa, Edirne Mebusu Cafer Tayyar Paşa ile Erzurum Mebusu Rüştü Paşa’nın da bulunduğu görülmektedir. 54 Takriri Sükûn Kanunu’nun kabulünden sonra Başvekil İsmet Paşa tarafından “Harekâtı Askeriye
mıntıkasında ve Ankara’da birer İstiklal Mahkemesi teşkili hakkında Başvekâlet-
51
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 136, İ: 69, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 145, İ: 69, C: 2).
53
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 149, İ: 69, C: 2).
54
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 155-156, İ: 69, C: 2).
52
30
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ten mevrut tezkere” (3/386) Meclise sunulmuş ve bazı itirazlara rağmen aynı
gün “ekseriyeti azime” ile kabul edilmiştir (Başa, 2015: 34). 55
Toplam üç maddeden oluşan 4 Mart 1925 tarihli ve 578 sayılı Takriri Sükûn
Kanunu’nun 1. maddesi şöyle düzenlenmişti: 56 “İrticaa ve isyana ve memleketin
nizamı içtimaisini (toplumsal düzen) ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini ihlale bais (bozmaya yönelik) bilumum teşkilat ve tahrikât ve teşvikat ve
teşebbüsat ve neşriyatı (örgütlenmeleri, kışkırtmaları, yüreklendirmeleri, girişimleri ve yayınları) Hükümet, Reisicumhurun tasdikiyle, resen ve idareten mene mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İş bu efal erbabını (bu eylemleri işleyenleri) Hükümet İstiklal mahkemesine tevdi edebilir.” Kanun’un 2.
maddesi de; bu Kanun’un yayımından itibaren iki sene müddetle yürürlükte
kalacağını amirdir. Ancak ülkede iç huzurun ve barışın sağlanmasında çok faydalı olan Takriri Sükûn Kanunu’nun yürürlüğü, daha sonra, 2 Mart 1927 tarihli
ve 979 sayılı Kanunla iki yıl daha (04.03.1927-04.03.1929 tarihleri arası)
uzatılmıştır 57 (Özakman, 2009: 176; Yılmaz, 2012: 1754-1755; Başa, 2015: 34).
Takriri Sükûn Kanunu’nda doğrudan hükümete yetki verilmesine rağmen icrasında en büyük görevin Dâhiliye Vekâletine düştüğü muhakkaktır. Nitekim Kanun’un uygulamasıyla ilgili bazı mebusların çok geçmeden Meclise soru önergeleri verdikleri ve buna zamanın dâhiliye vekillerinin karşılık verdiği görülmektedir. Erzurum Mebusu Rüştü Paşa’nın, “Tevhidi Efkâr, Son Telgraf, İstiklal, Sayha
gazeteleriyle dört mecmuanın bilamüddet tatilleri esbabına dair sual takririne”
dönemin Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in 11 Mart 1925 günü verdiği cevap örnektir
(Yılmaz, 2012: 1827; Başa, 2015: 34-35): 58 “Muhterem efendiler! Meclisi Alice
isdar olunan Takriri Sükûn Kanununun birinci maddesinde irae edilen (gösterilen) esbap ve avam ile mugayir olarak bir neşriyat mesleğini takip ettiklerinden
dolayı bu gazetelerle mecmualar tatil edilmiştir. Yani bu gazeteler mesleki neşriyatları dolayısıyla tatil edilmiştir.”
Takriri Sükûn Kanunu’nun kabulü, ülke genelinde emniyet ve asayişin sağlanmasında çok etkili olmuştur. Kanun’a dayanılarak bazı gazetelerin (özelikle yanlı
yayın yapan muhalif Tanin gazetesi) hükümet tarafından yayını durdurulmuş,
isyana karşı da geniş bir harekât düzenlenmiştir. 26 Mart’ta ordu birlikleri asile55
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 149-154, İ: 69, C: 2).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 98).
57
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 71). Kanun’a ilişkin görüşmeler için
bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 30, Sayfa: 6-9, İ: 39, C: 1).
58
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 349-350, İ: 75, C: 1).
56
31
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ri sarmaya ve tepelemeye başlamış; 15 Nisan’da Şeyh Sait ve bir kısım elebaşılar yakalanarak Varto’ya getirilmişlerdir. Hükümeti oldukça uğraştıran Şeyh Sait
İsyanı, 31 Mayıs 1925 tarihinde tamamen bastırılmış; aynı gün ayaklanma nedeniyle ilan edilen kısmi seferberlik kaldırılmıştır. Başta Şeyh Sait olmak üzere
ayaklanmanın elebaşları da (47 asi), kurulan İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak idam edilmişlerdir. İsyan bölgesindeki askeri harekâtın başarıyla sonuçlanması ülke genelinde memnuniyetle karşılanmış, muhtelif yerlerden Büyük Millet Meclisine kutlama telgraflarının gönderildiği görülmüştür. 21 Nisan 1925
günü Mecliste okunan “İsyan mıntıkasındaki harekâtı askeriyenin muvaffakiyetle neticelenmesi üzerine Alaşehir, Ordu, İzmir, Of, Bursa, Çivril’den mevrut
tebrik telgrafnameleri” örnektir. 59 Bu gelişmelerin siyasi sonucu ise karşı devrimci toplumsal tabakanın merkezi haline gelmiş olan TCF’nin, dini siyasete alet
ettiği, irticayı yüreklendirdiği gerekçesiyle, 3 Haziran 1925’te alınan Heyeti Vekile kararıyla kapatılması olmuştur. Ancak bu partinin kapatılması, “başlaması
muhtemel olan çok partili yaşamın da daha doğmadan sona ermesi anlamına
geliyordu” (Yılmaz, 2012: 1757-1758, 1843-1844; Bingöl ve Çolak, 2010: 97-98;
Başa, 2015: 35).
İncelenen dönemin en önemli olayları arasında yer alan Şeyh Sait İsyanı’nın
nedenleri ve niteliği konusunda farklı görüşler olsa da bu konuda muhakkak
olan şey, “Musul için İngiltere ile çekişme halinde olan Türkiye’nin ayaklanma
dolayısıyla birçok yönden zor durumda kaldığıdır.” Gerçekten de özellikle dış
dünya nazarında bu isyanın yansımaları büyük olmuş ve olay öneminden daha
fazla mikyasta değerlendirilmiştir. Avrupa’nın her tarafında Anadolu, baştanbaşa halife yanlılarının isyan mıntıkası olarak gösterilmiş; bu suretle genç Türkiye
Cumhuriyeti’nin yakın gelecekte ne olacağı belli değil gibi bir manzara yaratılmıştır.” Yine ayaklanmaları bastırmak üzere çıkarılan ve “cumhuriyet tarihinde
önemli bir dönüm noktası” sayılan Takriri Sükûn Kanunu’nun 60, “Atatürk Dönemi’ni tek parti kalıbına sokan gelişme” olduğu yolunda değerlendirmeler
bulunmaktaysa da, bu düzenlemeyi rejimi korumak için atılmış dönemsel bir
59
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 301, İ: 108, C: 1).
24 Ekim 2013 günü İçişleri Bakanlığında verdiği “Cumhuriyet Dönemi’nin İlk Sekiz Yılında Siyasi
Akımlar ve İdareye Yansımaları” başlıklı konferansta Mete Tuncay, Takriri Sükûn Kanunu’nu,
Cumhuriyet Dönemi’nin önemli bir dönüm noktası saymıştır. Tuncay’ın; “1925 yılında bu çıkartılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile Türkiye’nin, o zamana kadar gidilen yönden farklı yöne girdiğini
gördüm (…) 1923 Cumhuriyet ilan edildikten sonra Takrir-i Sükûn Kanunu’na kadar bir süre geçiyor. Takrir-i Sükûn Kanunu’ndan sonra Türkiye’de artık siyaset 1945 yılına kadar sona eriyor (…)
Takrir-i Sükûn döneminde, muhalefetin susturulması, istiklal mahkemeleri, basının yola getirilmesi var.”, şeklindeki sözleri bu açıdan anlamlıdır (Tuncay, 2013: 129-148).
60
32
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
adım olarak kabul etmek daha doğru olacaktır (İnönü, 2006: 464; Akşin, 2011:
195-196; Özakman, 2009: 176-178; Kongar, 2007: 139). Nitekim dönemin Başbakanı İnönü’nün (2006: 463) hatıralarında geçen bir değerlendirme bu açıdan
önemli bulunmuştur: “Saltanat 1922’de kaldırılmış; 1923’te cumhuriyet ilan
edilmiş. 1924’te hilafetin ilgası, Şeriye ve Evkaf Vekâletinin kaldırılması, tedrisatın birleştirilmesi hakkında kanunlar tatbike konulmuş. Cumhuriyet henüz bir
yılını yeni doldurmuş. Memleketin her tarafında irtica alabildiğine tahrik ediliyor. Memleketin bir köşesinde silahlı bir irtica ayaklanması başlamış, hadise
süratle yayılıyor. Bütün bu şartlar içinde Takriri Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleri gibi radikal tedbirlere müracaat etmeden cumhuriyeti, yeni rejimi
korumak mümkün müdür? Terakkiperver Fırka erkânına Mecliste bunları anlatmaya çalıştık. Neticede teklif ettiğimiz kanun ve tedbirler, Meclis çoğunluğunca kabul edildi” (Başa, 2015: 36).
Başta Takriri Sükûn Kanunu olmak üzere, hükümet tarafından alınan bütün
tedbirlere rağmen ülkenin muhtelif yerlerinde başka bazı (Sivas, Kayseri, Erzurum, Rize, Maraş vb.) irtica hareketleri görülmüş; ancak bu olaylara karışanlar
kısa sürede yakalanarak cezalandırılmışlardır. Halkın büyük bir kısmı da irtica
hareketlerine destek vermemiş, tepki göstermiştir. Nitekim Başvekil İsmet Paşa’nın, dâhili ve harici durum hakkında bir soru önergesi üzerine 12 Aralık 1925
günü Mecliste yaptığı konuşmadan, ülkenin bazı yerlerinde görülen irtica hareketleri kapsamında halkın tutumu ve tevkif edilenler hakkında bilgi almak
mümkündür: 61 “… İrtica hareketlerine karşı halk umumiyetle her yerde amik
(büyük) bir nefret ve hiddet gösterdi. Tevkif edilenler hakkında aldığım son
malumata göre bazı rakamlar söyleyeyim. Sivas’ta 12 mahkûm 2 nefiy (sürgün)
vardır. Erzurum’da 32 mahkûm vardır. 10 kişi Ankara’da muhakeme edilmek
üzere mevkuftur. Rize’de 33 mevkuf vardır. İstanbul’da bir kişi tevkif edilmiştir.
Bazı adamlar daha tahtı nezarete alınmıştır. Maraş’ta 39 kişi derdest olunmuştur. Rize’de ve Maraş’ta derdest suretiyle görülen fazlalar henüz muhakeme
intaç olunmadığı (neticelenmediği) için tedabiri iptidaiye cümlesindendir. Yalnız
mahkûmlar nazarı dikkate alınacak olunursa tatbikat, asgari can yakılarak müsebbiplere, muharriklere ve mücrim olanlara hasredilmek manzarasını göstermektedir…” (Başa, 2015: 36).
Takriri Sükûn Kanunu, 4 Mart 1929 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. Başvekil
İsmet Paşa, Kanun’un süresinin bitmesi münasebetiyle Mecliste yaptığı konuş-
61
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 20, Sayfa: 109-111, İ: 23, C: 2).
33
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
mada, özetle şunları söylemiştir: 62 “Ünlü Efendiler! Takriri Sükûn Kanunu’nun
sürerliği bu gün bitti. Hükümetiniz Kanunun yenilenmesini istemiyor; hatta
Kanunun yenilenmemesini istiyor. Bu karara Hükümet, Devlet Başı olan Büyük
Reisi Cumhurun irşadı ve öğüdü ile varmıştır. Bu memlekette cumhuriyet vatandaşlığının pürüzsüz, engelsiz yerleşmesi Büyük Reisi Cumhurun ideali olduğu
çok kez söylenmiş her zaman görülmüştür. Bu günkü kararımız da o idealin
sarsı götürmez yeni bir delilidir. Cumhuriyete kadar bu memleketi idare edenlerin muvakkat konulan kanunları kendi hükümlerini süreklendiren bir vasıta
gibi kullanmalarından örnek alarak endişe edenlere de bu kararımızla, tarih
karşısında cevap vermiş oluyoruz (Alkışlar) …” (Başa, 2015: 36-37).
4. İskân Kanunu ile Dâhiliye Vekâletine Verilen Görevler
1926 yılına gelindiğinde nüfus politikası ve taşınmaz malların yönetimi, Hükümetin önünde duran en önemli konu başlıkları durumundaydı. Bu iki başlık
birlikte “iskân sorunu” olarak ifade edilmektedir. Bu kapsamda gündeme gelen,
“mübadillerin kabul edilmesi, iskân edilecekleri mahallerin belirlenmesi, belirlenen alanlara yerleştirilmesi ve hayatlarını devam ettirebilecek araçların sağlanmasında”, merkez ve taşra bürokrasisine büyük görev düşmekteydi (Yılmaz,
2002b: 1919). Bu görevin yerine getirilebilmesi konusunda en büyük sorumluluğu yine Dâhiliye bürokrasisi üstlenecekti. Nitekim 31 Mayıs 1926 tarihli ve
885 sayılı “İskân Kanunu” (RG: 01.07.1926 tarihli ve 409 sayılı) ile iskân hizmetlerinin yürütülmesi konusunda Dâhiliye Vekâletine önemli görevler verildi. Bu
Kanun, Cumhuriyet Dönemi’nin iskânla ilgili ilk kapsamlı düzenlemesiydi (Başa,
2013: 377; Anadolu Ajansı, 2010: 45; Solak, 2013. 98). 63
İsmet Paşa Hükümeti tarafından hazırlanan “İskân Kanunu Layihası” (1/812) ilk
olarak 6 Ocak 1926 tarihinde Meclise sunulmuş ve Dâhiliye, İskân ve Muvazene-i Maliye Encümenlerine havalesi kararlaştırılmıştır. 64 25 Mayıs 1926 tarihinde de, “İskân Kanunu Layihası (1/812)” ile Denizli Mebusu Yusuf Bey’in “Aşairi
Seyyarenin Sureti İskânı Hakkında (2/61) Numaralı Teklifi Kanunisi” ve encümenlerden gelen mazbataların gündeme alınması kabul edilmiştir. 65 İskân Kanunu Layihası ile Yusuf Bey’in Kanun Teklifi ve Dâhiliye, İskân ve Muvazene-i
Maliye Encümenleri Mazbataları (Sıra No: 214), esas olarak 30 Haziran 1926
62
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 9, Sayfa: 19-21, İ: 40, C: 1).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 943-944).
64
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 21, Sayfa: 55, İ: 37, C: 1).
65
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 522, İ: 108, C: 1).
63
34
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
günlü Meclis oturumunda görüşülmüştür. Kanun Layihası üzerinde fazla bir
tartışma olmadan görüşmelerin tamamlandığı görülmüştür. 66
Tasarının müzakereleri sırasında dönemin Dâhiliye Vekili Mehmet Cemil Bey
söz alarak bazı maddelerle ilgili açıklamalarda bulunmuştur. Cemil Bey’e göre
bu yasa, “devletin iskân hakkındaki umumi siyasetini tespit eden bir kanundur
ve bir seneye münhasır değildir.” 67 Görüşmeler sırasında gündeme gelen
önemli bir konu da, çingenelerin iskânıdır. Burdur Mebusu Hüseyin Baki
Bey’in; 68 “Efendim, daha altı ay evvel ecnebi tabiiyetinde olan çingeneler biliyorum, Türk tabiiyetine geçiriyoruz diye nüfusa kaydolundular, şuraya buraya
iskân olundular. Fakat bunlar yine eski melanetlerine devam ediyorlar. Bunlara
bir müddet verilsin. Yani bunlar ne vakitten itibaren Türk tabiiyetine girmiş
olarak kabul olunacaktır? Çünkü bunlar fenalık yapıyorlar, asayişi ihlal ediyorlar…”, sözleri üzerine Cemil Bey şu açıklamayı yapmıştır: “Baki Beyefendinin
buyurdukları mahsur nazarı dikkate alınarak, zaten şurada burada gezen Kıptilerin iskânı bu madde ile temin ediliyor. Ecnebi tabiiyetinde olarak memleketin
bazı taraflarında gezenler var ki, bunların iskânı arzu edilmiyor. Bunlar bittabi
hudut haricine çıkarılacaktır. Kıptilerin iskânı temin edildikten sonra bu mahazir
(engel) de tabii kalmaz.” İskân Kanunu Layihasına ilişkin görüşmelerin ardından
yapılan oylamada yeterli çoğunluk sağlanamamış, ertesi gün yapılan ikinci oylamada ise 121 oyla tasarı yasalaşmıştır. 69
Yapılan görüşmelerden ve yasa hükümlerinden, bu önemli düzenlemeyle, “nüfusun arttırılması ve iskân edilen nüfusun bir an evvel üretim faaliyetlerine
dâhil edilebilmesinin amaçlandığı” anlaşılmaktadır. İskân Kanunu ile genel olarak, “muhacir ve mülteciler ile yurtiçindeki göçebe nüfusun, dağınık yerleşimlerin ve birtakım grupların iskâna kabulü, borçlanma yasası çerçevesinde yapılacak yardımlar ile tanınan muafiyetler düzenlenmiş (Yılmaz, 2012b: 2027); bu
konularda Dâhiliye Vekâletine de önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Örneğin
885 sayılı Kanun’un 1. maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti memaliki (memleketi) dâhilinde tavattun etmek (bir yeri vatan edinmek) maksadile hariçten münferiden veya müçtemiam gelmek isteyenlerin Hükümetçe müttehaz kararlara
tevfikan kabulleri ve iskân mahallerinin tayini ve bu mahallere sevki Dâhiliye
Vekâletine aittir.”, denilmiştir. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde
66
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 649-652, İ: 110, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 649-652, İ: 110, C: 2).
68
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 650, İ: 110, C: 2).
69
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 737, İ: 111, C: 2).
67
35
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yerleşmek amacı ile bireysel veya toplu olarak gelmek isteyenlerin kabul edilmesi, iskân bölgelerinin belirlenmesi ve gelecek olanların belirlenen iskân bölgelere sevk edilmesi görevinin Dâhiliye Vekâletine verildiği görülmektedir.
Yine, 885 sayılı Kanun’un 3. maddesinde; “Dâhili memleketteki seyyar aşiretlerle alelumum göçebelerin ve sıhhi esbap dolayısıyla nakli icap eden veya ormanlar dâhilinde vasıtai maişetten mahrum bulunan köylerin münasip ve müsait
mahallere nakil ve iskânları ve evleri çok dağınık olan bazı köylerin münasip
merkezler etrafında teksifi ve casusluklarından şüphe edilen eşhasın hudutlardan uzaklaştırılması, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla Dâhiliye Vekâletince icra
edilir.”, denilerek; ülke dâhilindeki gezici aşiretlerle genel göçebelerin ve sıhhi
esbap dolayısıyla nakli gereken veya ormanlar dâhilinde geçim olanaklarından
mahrum bulunan köylerin uygun mahallere nakil ve iskânları, evleri çok dağınık
olan bazı köylerin uygun merkezler etrafında toplanması ve casusluklarından
şüphe edilen kişilerin sınırlardan uzaklaştırılması görevi, İcra Vekilleri Heyeti
kararıyla Dâhiliye Vekâletine verilmiştir (Yılmaz, 2002b: 1919).
Böylece, 885 sayılı Kanunla, iskâna ilişkin sorunların çözümünde, bu işlerden
birinci derecede sorumlu olan Dâhiliye Vekâletinin eli daha da güçlenmiş oldu.
Ancak yapılan bu düzenlemeye rağmen, iskân ve özelikle mübadele konusu
uzun süre ülke gündeminden düşmeyecektir. Görev yapan Dâhiliye Vekilleri de
sürekli olarak bu sorunla uğraşmak zorunda kalacaklardır. Örneğin, Cemil
Bey’den sonra göreve gelen Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Ocak 1928’de Başvekâlete gönderdiği bir yazıda, mübadele meselesini biran evvel bitirecek bir kanun
tasarısı hazırlandığını bildiriyordu: 70 “Başvekâlet Müdavemet Müdüriyetinden
Başvekil İsmet Paşa hazretlerine maruzdur (16.1.1928): Mübadele meselesini
biran evvel bitirecek ve muhtelif icabatı telif edecek ameli bir kanunun tanzimi
ile bir aydır meşgulüm. Hatta layihayı buraya getirerek iş üzerinde çalıştım.
Hazırladığım projeyi bu ayın 18’de çarşamba günü Heyet-i Vükelaya arz edebileceğim malumdur efendim.”
70
“Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya'nın, mübadele meselesi ile ilgili olarak kanun projesi hazırladığına”
yönelik yazı için bkz. (CA: 14.01.1928, Sayı:-, Dosya: Z, Fon Kodu: 30..1.0.0, Yer No: 134.872..7).
36
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
5. Nüfus Sayımı Yapılması Görevinin Dâhiliye Vekâletine Verilmesi
Ülkemizde nüfus hizmetleri, Osmanlı yönetimi dâhil her zaman önemli görülmüştür. Zira yönetim, doğrudan nüfusla ilgili bir olgudur. Bundan dolayı olsa
gerek, iş başına gelen neredeyse tüm hükümetler, kendi öncelikleri çerçevesinde nüfus bilgisine gereken önemi vermişler, dönemin ihtiyaçlarına göre “nüfus
kütüklerinin düzenlenmesi, bireylerin kayıt altına alınması ile nüfus kayıt sisteminin iyileştirilmesine” yönelik dikkat çekici çalışmışlarda bulunmuşlardır. Osmanlı Dönemi Dâhiliye Nezaretinin en önemli birimlerinden olan Nüfus Müdüriyet-i Umumiyesinin teşkilat ve görevleri de, bir değişikliğe uğramadan milli
hükümetin Dâhiliye Vekâletine intikal etmiştir. Ülkede asayiş ve güvenliği sağlamaya öncelik veren Milli Mücadele Dönemi Dâhiliye Vekâleti, nüfus hizmetlerinin yeniden düzenlenmesi, nüfus sayımı yapılması gibi faaliyetlere girişememiş, ufak bazı düzenlemelerle nüfus hizmetlerinin yürütülmesine müdahalede
bulunmuştur. Dönemin olağanüstü şartları gereği olarak da öncelikle, gelir getirici (nüfus harçları, nakdi cezalar vb.) düzenlemelere ağırlık verilmiştir (Özbay,
2010: 167, 171; Başa, 2013: 392-393; 2015: 39; Yılmaz, 2012b: 1920).
Milli Mücadele yıllarında gündeme gelmesine rağmen ülke genelinde bir nüfus
sayımı yapılması da mümkün olamamıştır. Cumhuriyetin kabulüyle birlikte nüfus sayımı üzerinde daha fazla durulmuş; bu amaçla 2 Haziran 1926 tarihli ve
893 sayılı “Umumi Tahriri Nüfus İcrası Hakkında Kanun” (RG: 04.08.1926 tarihli
ve 438 sayılı) kabul edilerek, nüfus sayımı yapma görevi Dâhiliye Vekâletine
verilmiştir. 71 “Umumi Tahriri Nüfus İcrası Hakkında (1/954) Numaralı Kanun
Layihası” ilk olarak, 13 Mayıs 1926 tarihinde Meclise sunulmuş ve Dâhiliye,
Adliye ve Muvazene-i Maliye Encümenlerine havalesi kararlaştırılmıştır. 72 Anılan Kanun Layihası ile encümenlerden gelen mazbatalar (Sıra No: 228), 2 Haziran 1926 tarihinde Mecliste görüşülmüş ve kabul edilmiştir (Başa, 2015: 39). 73
Başvekil İsmet Paşa tarafından Meclise sunulan gerekçe layihasında, “Bir milletin gerçek varlığının nüfusu” olduğu belirtilerek yapılmak istenilen düzenlemenin amacı oldukça güzel ifade edilmişti (Yılmaz, 2012b: 1920): 74 “Bir milletin
serveti esasiyesi, ahalisidir. Bu hakikati ispata hiç ihtiyaç yoktur. Bir milletin
71
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 963).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 93, İ: 98, C: 1).
73
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 53, İ: 113, C: 1).
74
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 28/1-5, Sıra Numarası: 228).
72
37
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
malik olduğu en iyi emvali maddiye, bir devletin hudutları dâhilinde ve hüküm
ve nüfusu tahtında bulunan insanlardır ki aynı zamanda kudret ve kuvvetinin
de membaıdır. Bir hükümet için ahalisinin ahval ve inkişafına müteallik sahih ve
mükemmel malumatı katiyeye malik olmak fevkalade mühimdir. Bu hususta
malik olduğumuz malumatı mevcude gayrı kâfidir. Epey uzun bir devrede istihsal edilmiş olan bu malumat sıhhati matlubeyi temin etmediği gibi harbi umuminin ve mübadele-i ahalinin sebebiyet verdiği tahavvülattan sonra cumhuriyetin hududu hazırası dâhilinde bulunan ahali miktarına da tekabül eylemektedir.
Bizde mevcut olmayan vasaiti yalnız umumi bir tahriri nüfus temin edebilir.
Ahalinin miktarı hakikisini, cins, sin ve sanat nokta-i nazarından olduğu gibi
siyaset cihetinden alaka peyda eden ırk ve menşei din ve mezhep nokta-i nazarından sureti tevziini anlamak için her mahallin bütün ahalisini usulü dairesinde
tadada mecburiyet hâsıl olmuştur. Merbut kanun layihası gelecek tahriri nüfusun 1927 senesinde icra edileceğini tayin eder…” (Başa, 2015: 39-40).
Mecliste hızla yasalaşan 893 sayılı “Umumi Tahriri Nüfus İcrası Hakkında Kanun’un 1. maddesinde; 1927 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde genel bir nüfus
sayımı (umumi tahriri nüfus) yapılacağı hüküm altına alınmış; Kanun’un 2.
maddesiyle de; 1926 yılında memleketin bazı aksamında, nüfus sayımı tahsisatından deneme sayımı (tecrübe tahriri icrası) yapmaya Dâhiliye Vekâleti yetkili
kılınmıştır. Ayrıca Kanun’un 3. maddesi gereğince; halkın cevap vermeye mecbur oldukları sorularla tahrir ve hanelere numara verilmesi gibi nüfus sayımının
sonucunu temine yönelik bütün önlemler, İstatistik ve Nüfus Umum Müdürlükleri tarafından belirlenerek bir talimatname ile tayin olunacaktır. Kanun’un 7.
maddesinde de; nüfus sayımının tahsisatının Dâhiliye bütçesine konulacağı
belirtilmiş; ayrıca bu tahsisatın tevzi ve sarfı ile sayımda görev alan memurlara
ücret verilmesi ve zorunlu masrafların karşılanması görevi Dâhiliye Vekiline
verilmiştir. Kanun’un 4, 5 ve 6. maddelerinde ise nüfus sayımında görevlendirileceklerle, Kanun’a aykırı hareketlerden dolayı verilecek cezalar düzenlenmiştir. Kanun’un 5. maddesi gereğince, para cezalarına vali ve kaymakamlar karar
vereceklerdir (Başa, 2015: 39-40). 75 Bu arada, 893 sayılı Kanun’un çıkarılmasından az bir süre önce, 29 Mayıs 1926 tarihli ve 861 sayılı “Müddeti Zarfında Nüfus Kütüğüne Yazdırılmayan Doğum, Ölüm, Evlenme veya Boşanma Vakalarıyla
Mektum Kimselerin Cezadan Afları Hakkında Kanun” 76 kabul edilerek, nüfusun
kayıt altına alınmaya çalışıldığı belirtilmelidir. 861 sayılı Kanun ile her ne sebeple olursa olsun şimdiye kadar nüfus kütüklerine yazılmamış olan kimseler, nüfus
75
76
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 963).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 765).
38
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
dairelerine müracaatla kayıtlarını yaptıracak olurlarsa, bu kayıtlar için alınacak
cezaların af edileceği hükme bağlanmıştır.
Falih Rıfkı Atay, Hâkimiyet-i Milliye’nin 4 Ocak 1927 günlü nüshasında yayımlanan “Kaç Kişiyiz” başlıklı yazısında, 1927’de umumi nüfus tahririne karar veren
hükümetin tatbik edilecek usullerin doğru netice verip veremeyeceğini anlamak üzere şimdiden tahrir tecrübeleri yaptığını yazmaktadır. Falih Rıfkı yazısında ayrıca, cumhuriyet tesis edildiği zaman Türkiye’nin nüfusu sureti hakkında
İmparatorluktan kalan ilmi hiçbir istatiksel veri bulunmadığını belirtmekte ve
devletin tebaasının adedini bilmemesinden daha garip ne olabileceğini sormaktadır (Dik, 2012: 2105). Falih Rıfkı’nın yazısında da belirtiği gibi, Umumi Tahriri
Nüfus İcrası Hakkında Kanun’un gereği olarak ilk önce birkaç vilayette (örneğin,
Ankara, Çorum, Sivas) genel sayıma hazırlık amacıyla nüfus sayımı denemeleri
yapılacak, ardından da genel nüfus sayımı gerçekleştirilecektir. 28 Ekim 1927
günü yapılan cumhuriyet tarihinin ilk nüfus sayımının sağlıklı bir şekilde yapılmasında Dâhiliye Vekâleti ile mülki idare amirlerinin de önemli katkıları olmuştur. Sayım vali ve kaymakamlar tarafından tayin edilen memurlar aracılığıyla
gerçekleştirilmiş; üç yüz doksan vilayet ve kaza merkezinin sayım neticesi vakit
geçirilmeksizin telgrafla merkeze bildirilmiştir (Yılmaz, 2012b: 1920, 2028; Dik,
2012: 2072-2073; Başa, 2015: 40-41).
Sayım soncunda ülke nüfusu 13.648.270 kişi olarak belirlenmiştir. 1927 yılı
itibariyle ülke nüfusu için belirlenen bazı özellikler ise şunlardır: Bu nüfusun
yaklaşık %52’si kadın, %48’i ise erkeklerden oluşmaktadır. Ülkede 1000 erkeğe
karşılık 1075 kadın bulunmaktadır. İmparatorluğun dağılması, pek çok Türk’ün
Misak-ı Milli sınırları dışında kalması ve savaşlarda uğranılan kayıplar nedeniyle
ülke nüfusunun gerilediği görülmüştür. Bu ilk sayımdaki erkek oranının düşüklüğü de savaşlarda nüfusun kırılmasından kaynaklanıyordu. 77 Tespit edilen nüfus 63 il, 328 ilçe ve 699 bucak merkezi olan 40.991 yerleşim yerinde oturmaktadır. 1000 kilometrekareye 54 yerleşim birimi, her yerleşim birimine de 333
kişi düşmektedir. Nüfusu 5000 ve daha fazla olan 147 yerleşim biriminde oturanlar, genel nüfusun %20,35’ini oluşturmaktadır. Ülkede kilometrekareye 18
kişi düşmektedir. Nüfusun okuryazarlık oranı %10,6’dır. Nüfusu 40.000’in üzerinde olan az sayıda şehir vardır: İstanbul 673.029, İzmir 153.845, Ankara
74.784, Adana 72.652, Bursa 61.451, Konya 47.286. Nüfusun %97,3’ünün dini
İslam’dır. Ana diller bakımından büyük bir kesim Türkçe konuşmakla birlikte,
Kürtçe, Arapça, Çerkezce, Rumca ve Ermenice de yaygın olarak kullanılan diller
77
(http://www.almanaktr.com/index.php/anasayfa.html); (ET: 15.01.2014).
39
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
arasındadır” (Dik, 2012: 2073; Özakman, 2009: 184; Anadolu Ajansı, 2005: 49;
Başa, 2015: 41). Ülkenin gelişmesi açısından önemli yararları görülen ilk sayımdan sonra ikinci genel nüfus sayımı 1935’te gerçekleştirilmiş (nüfus:
16.158.567) ve bu sayımdan sonra da her beş yılda bir düzenli olarak nüfus
sayımlarının yapılmasına devam edilmiştir (Özakman, 2009: 209).
6. Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun Kabul Edilmesi
Atatürk Dönemi’nde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren bir başka dikkat çekici düzenleme, 28 Mayıs 1928 tarihli ve 1312 sayılı “Türk Vatandaşlığı Kanunu”nun 78
(RG: 04.06.1928 tarihli ve 904 sayılı) kabul edilmesidir (Özakman, 2009: 186).
Tabiiyet-i Osmaniye Kanunnamesi, cumhuriyetin ilanından sonra beş yıl daha
uygulanmış, 1928’de yerini 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’na bırakmıştır
(Dik, 2012b: 2205). İstanbul Mebusu Tevfik Kamil Bey’in, “Türk Vatandaşlığı
Kanunu” unvanlı teklifi kanunisi (2/599), 1 Aralık 1927 tarihinde Meclise sunulmuş ve aynı gün Layiha Encümenine havalesi uygun görülmüştür. 79 19 Mayıs
1928 tarihinde ruznameye alınması kararlaştırılan 80 Kanun Teklifi (2/17) ile
buna ilişkin Dâhiliye, Adliye ve Hariciye Encümenleri Mazbataları, 22 Mayıs
günü Mecliste müzakere edilmeye başlanmıştır. Ancak İstanbul Mebusu Tevfik
Kamil Bey’in 8. maddenin yanlış okunduğuna yönelik itirazı üzerine bu ve müteakip maddelerin müzakeresi encümenin huzuruna talik edilmiştir. 81 Kanun
Teklifinin geri kalan maddelerinin görüşülmesine, 23 Mayıs 1928 günü devam
edilmiş ve teklif tartışmasız kabul edilmiştir. 82
Cumhuriyet Dönemi’nin uyrukluk hukuku alanındaki ilk kapsamlı düzenlemesi
olan 28 Mayıs 1928 tarihli ve 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, üç fasıl halinde düzenlenmiştir. Birinci Fasıl “Asli ve Müktesep Vatandaşlık”, İkinci Fasıl
“Vatandaşlıktan Çıkmak, Vatandaşlık Iskat ve Hükümleri”, Üçüncü Fasıl “Evlenmenin Vatandaşlığa Tesiri ve Rücu” başlıklarını taşımaktadır. Kanun’un 1 ve 2.
maddelerinde “ana ve baba itibariyle ve doğduğu yer itibariyle” kimlerin Türk
vatandaşı olacağı düzenlenmiştir: “Bir Türk baba veya ananın Türkiye’de veya
ecnebi memlekette doğan çocukları Türk vatandaşıdır” (md.1). “Aşağıdaki çocuklar Türk vatandaşıdır. A- Türkiye’de doğup ta anası babası belli olmayan, B78
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 329-331).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 28, Sayfa: 4, İ: 11, C: 1).
80
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 165, İ: 77, C: 1).
81
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 263, İ: 80, C: 1).
82
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 295-296, İ: 81, C: 1).
79
40
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Türkiye’de doğup ta anası ve babası veya bunlardan birisi vatansız olan, C- Türkiye’de veya ecnebi memlekette evlilik haricinde Türk anadan doğan veya Türk
babadan olan” (md.2). Kanun’un diğer maddelerinde de, “Türkiye’de doğan
ecnebi çocuklar” (md.3), “Türkiye’de doğan ecnebilerin çocukları” (md.4),
“Müktesep vatandaşlık” (md.5), “Fevkalade verilecek vatandaşlık” (md.6), “Vatandaşlıktan çıkmak” (md.7), “İkametgâh ve merkezi muameleyi nakil ve tasfiye” (md.8), “Vatandaşlıktan ıskat sebepleri” (9, 10. maddeler), “Müktesep Vatandaşlığın ıskatı” (md.11), “Avdet memnuniyeti, tasfiye” (md.12), “Evlenmenin
vatandaşlığa tesiri ve rücu” (md.13), “Vatandaşlığın tekrar iktisabı” (md.14),
konuları düzenlenmiştir. 1312 sayılı Kanun, vatandaşlığı kan ve toprak esasına
dayandırmaktadır. Kanun’da özellikle soydanlık (kan bağı) ilkesinin çok geniş
biçimde benimsendiği görülmektedir. Zira Kanun’a göre bir Türk baba veya
ananın Türkiye’de veya ecnebi memlekette doğan çocukları Türk vatandaşıdır.
Çocuğun evlilik içi veya evlilik dışı doğması da durumu değiştirmeyecektir. Anlaşılan o dönemde nüfus azlığı nedeniyle olabildiğince çok kişiye Türk vatandaşlığı verme eğilimi ağır basmaktadır. 1312 sayılı Kanun, kan bağı ilkesinin yanında toprak (doğum yeri) ilkesine de yer vermiştir. Nitekim Türkiye’de doğup ta
anası, babası veya bunlardan biri yurtsuz (vatansız) olan çocuklar da Türk vatandaşı olacaktır (Dik, 2012b: 2005, 2245).
1312 sayılı Kanun’da vatandaşlıkla ilgili yetkiler (Türkiye’de doğan ecnebi çocukların vatandaşlığı iktisabı, ecnebilere müktesep vatandaşlık ile fevkalade
vatandaşlık verilmesi, Türklerin vatandaşlıktan ıskat edilmeleri), genel olarak
İcra Vekilleri Heyetine (Bakanlar Kurulu) verilmiştir. Kanun’da Dâhiliye Vekâletinin adı sadece 7. maddede geçmektedir. Kanun’un “Vatandaşlıktan Çıkmak”
başlıklı 7. maddesinde, vatandaşlıktan çıkmak isteyenlerin Dâhiliye Vekâletine
müracaat edecekleri belirtilmiştir: “Türk vatandaşlığından çıkmak müsaadei
mahsusa istihsaline mütevakkıftır. İşbu müsaade vatandaşlıktan çıkacak olan
kimsenin Dâhiliye Vekâletine müracaatı ve İcra Vekilleri Heyetinin kararı ile
istihsal olunabilir. Askeri hizmeti muvazzafasını ifa etmeyenlere bu müsaade
verilmez.” Kanun’un bu maddesinin uygulanmasına ilişkin dönem içerisinde çok
sayıda kararname çıkarıldığı incelenmiştir. 15 Nisan 1936 tarihli ve 2/4386 sayılı
İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi örnektir; “İstanbul Eminönü Kazası Karaki
Hüseyin Çelebi Mahallesi Ebussuud Sokağı 12 sayılı ev üzerine 308 doğumu ile
nüfus defterlerinde kayıtlı olup 1911 yılında Hollanda’ya giderek halı ticareti
yapmakta olan ve Hollanda tabiiyetine geçmesini isteyen Mayer Oğlu İlya
Perez’in vatandaşlığımızdan çıkarılmasına mani bir hali görülemediğinden 1312
sayılı Vatandaşlık Kanunu’nun 7. maddesine göre izin verilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 2.3.1936 tarih ve 2549/1905 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra
41
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Vekilleri Heyetinin 15.4.1936 toplantısında onanmıştır” (RG: 24.04.1936 tarihli
ve 3287 sayılı).
Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun kabul edilmesi milli devletin oluşturulması yönünde atılmış çok önemli bir adım anlamına gelmektedir ve bu konuda en fazla
görevi Dâhiliye Vekâleti üstlenmiştir. 1312 sayılı Kanun’un diğer maddelerinde
Dâhiliye Vekâletinin adı geçmemekle birlikte, yasanın uygulanmasından sorumlu esas bakanlığın Dâhiliye Vekâleti olduğundan şüphe duyulmamalıdır. Nitekim
kanun maddelerinin yaşama geçirilmesi için Dâhiliye Vekâletince hazırlanan
birçok kararname, İcra Vekilleri Heyetince görüşülerek kabul edilmiştir. Kanun’un “Türkiye’de Doğan Ecnebi Çocuklar” başlıklı 3. maddesinin uygulanmasına ilişkin 23 Aralık 1937 tarihli ve 2/7893 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi örnektir. Anılan kararnamede şöyle denilmiştir: “Yabancı devlet tebaasından olduğunu söyleyerek yurttaşlığa alınmasını isteyen ve fena bir hali olmadığı
anlaşılan 1915 Seyhan doğumlu mühtedi (İslamiyet’e girmiş) Edip kızı Klara
(Cülgün)’nün 1312 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre Türk vatandaşlığına alınması, Dâhiliye Vekilliğinin 18.12.1937 tarih ve 14604/9085 sayılı teklifi üzerine
İcra Vekilleri Heyetince 23.12.1937’de onanmıştır.” (RG: 06.01.1938 tarihli ve
3801 sayılı).
Kanun’un “Müktesep Vatandaşlık” başlıklı 5. maddesinin uygulanmasına ilişkin
26 Mart 1936 tarihli ve 2/4270 sayılı Heyeti Vekile Kararnamesi bir diğer örnektir. Anılan kararname şu şekilde düzenlenmiştir: “Türkiye’de beş sene oturma
müddetini doldurarak vatandaşlığa alınmasını isteyen ve fena bir hali olmadığı
anlaşılan 1910 Budapeşte doğumlu Krans Oğlu Jozef Krans Yusuf’un 1312 sayılı
Kanun’un 5. maddesine göre Türk Vatandaşlığına alınması; Dâhiliye Vekilliğinin
23.3.1936 tarih ve 3125/2275 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince
26.3.1936’da onanmıştır” (RG: 18 Nisan 1936 tarihli ve 3283 sayılı). Yine Kanun’un “Vatandaşlıktan Iskat Sebepleri” başlıklı 9. maddesinin uygulanmasına
ilişkin 15 Eylül 1937 tarihli ve 2/7382 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi bir
başka örnektir. Anılan kararnamede şöyle denilmiştir: “Yabancı devlet tabiiyetine ve askerlik hizmetine geçen mütekaid (emekli) topçu binbaşılarından ve
Arap ırkından ölü Ahmed oğlu 1309 Bağdat doğumlu Abbas Hilmi Çizmeci’nin,
1312 sayılı Kanun’un 9. maddesi hükmüne göre Türk vatandaşlığından çıkarılması; Dâhiliye Vekilliğinin 10.9.1937 tarih ve 10571/6647 sayılı tezkeresiyle
yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 15.9.1937’de onanmıştır” (RG:
25.09.1937 tarihli ve 3718 sayılı).
42
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
7. Hudut Taburlarının Milli Müdafaa Vekâletine Devredilmesi
Cumhuriyetin ilk yıllarında Dâhiliye Vekâleti aleyhine gerçekleşen neredeyse
tek düzenleme, hudut taburlarının Dâhiliye Vekâletinden Milli Müdafaa Vekâletine devredilmesine ilişkin İcra Vekilleri Heyeti kararı alınmasıdır (Bayramoğlu,
2007: 55). Cumhuriyet Arşivi’nden sağlanan bir belge bize bu konuda bilgi vermektedir. 83 20 Mart 1929 tarihli ve 7801 sayılı Heyeti Vekile Kararnamesiyle,
hudut taburlarının Dâhiliye Vekâletinden Milli Müdafaa Vekâletine devredilmesi kararlaştırılmıştır. Anılan Kararnamenin içeriği şöyledir: “Dâhiliye Vekâletinden yazılan 20.3.929 tarih ve 2163 sayılı numaralı tezkerede; çok geniş hudutlar üzerinde dağınık olan hudut kıtalarının esaslı talim ve terbiyeden mahrum
bulundukları ve sarf edilen emeklere rağmen hudut işlerinin iyi bir surette gitmediği gibi küçük zabit ihtiyacının da temin edilemediği ve son dört sene zarfında hudut taburlarının bir misli arttığı halde zabit mevcudunun değişmediği,
mübadele, staj gibi kanuni vazaifin ifa edilemediği bildirilmiş, emniyet işleri için
kapı ittihaz edilecek mahallerde polisler ikamesi asayişe müteallik işlerde hudut
kıtalarının şimdi olduğu veçhile Dâhiliye Vekâleti ile ve bulundukları mıntıkalar
valileriyle muhabere etmeleri kâfi görüldüğünden, zabiti, silahı, cephanesi,
talimi, terbiyesi ve hassaten sefer için hazırlıkları gibi birçok esbap dolayısıyla
mezkûr hudut taburlarının Milli Müdafaa Vekâletine devri muvafık olacağından
929 bütçesinin kabulünden evvel bu hususta bir karar verilmesi teklif edilmiştir.
Keyfiyet İcra Vekilleri Heyetinin 20.3.929 tarihli içtimaında tetkik edilerek hudut asayişinde bu kıtaatın suhulet ve süratle mübadelelerini temin edecek tedbirin Dâhiliye ve Milli Müdafaa Vekâletleri arasında birlikte mütalaa ve tanzim
edilmek şartıyla mezkûr hudut taburlarının bütçesiyle beraber Milli Müdafaa
Vekâletine devri kabul edilmiştir.” Dâhiliye Vekâletinin teklifi üzerine alınan bu
karar gereğince hudut taburlarının bakanlıkla olan organik bağı kesilmiştir. Bu
düzenleme, o dönemde oldukça önemli görevler üstlenen Dâhiliye Vekâletinin
iş yükünün bir miktar azaltılması anlamına gelmektedir.
8. Maaşat Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti Teşkilatı ve Kadroları
İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı ve kadrolarının şekillenmesi açısından ilk önemli düzenleme, 1929 yılında yapılmıştır. Cumhuriyet yönetimi
siyasal açıdan kendine güvenli ve görece daha rahat bir havayla 1929 yılına
83
“Hudut Taburlarının Dâhiliye Vekâletinden Milli Müdafaa Vekâletine Devredilmesi” başlıklı
belge için bakınız: (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 20.03.1929, Sayı: 7801, Dosya: 106-68, Fon Kodu:
30..18.1.2, Yer No: 2.18..29).
43
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
girmiş (Bayramoğlu, 2007: 21), sıra merkez teşkilatında kalıcı düzenlemeler
yapılmasına gelmiştir. Nitekim 24 Mayıs 1929 tarihli ve 1452 sayılı “Devlet
Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair Kanun” 84 (RG: 30.06.1929
tarihli ve 1229 sayılı) ile diğer bakanlıklarla birlikte Dâhiliye Vekâletinin de teşkilat ve kadro durumunun önemli ölçüde şekillendirildiği söylenebilir. “Maaş
Kanunu” olarak adlandırılmasına rağmen bu yasa aslında, tüm devlet memurluğu sistemini yeniden şekillendiren bir “kadro düzenlemesi” olarak kabul
edilmektedir. Ayrıca yasaya bağlı 2 numaralı çizelge, askerler dışındaki tüm
devlet memurları için bir “teşkilat kanunu” niteliğindedir. Zira anılan çizelge,
her derecedeki kadroların unvan ve sayısını bağlı bulundukları bakanlık ya da
kamu kuruluşuna göre tek tek ortaya koymaktadır (Aruoba, 1976: 68, 70). Yine
bu Kanunla ilk defa olarak barem sistemi uygulanmaya başlanmış, tek tip maaş
sistemi ve eşitlik ilkesi getirilmiş, değişik isimler altında memurların maaşlarından yapılan kesintiler kaldırılarak net maaş ödemesine geçilmiştir (Bayramoğlu,
2007: 65-66). Bu yüzden Maaşat Kanunu ile getirilen düzenlemelere göz atılması yararlı olacaktır.
“Maaşatın Tevhit ve Teadülüne Dair (1/488) Numaralı Kanun Layihası” ile buna
ilişkin Bütçe Encümeni Mazbatası esas olarak, 18 Mayıs 1929 tarihli Meclis oturumunda görüşülmüş ve aynı gün kabul edilmiştir. 85 Dönemin Maliye Vekili
Saraçoğlu Şükrü Bey, uzun bir takdim konuşmasıyla Kanun Layihasının amacını
ortaya koymuştur. Şükrü Bey’in sözlerinden o dönem için maaş ve ücret namıyla personele yapılan ödemelerin çeşitliliği ve karışıklığı ortaya çıkmaktadır: 86
“Elyevm (bugün) Türkiye’de maaş ve ücret namı altında verilmekte olan paraların almış olduğu isimler o kadar mütenevvi (çeşitli), o kadar çoktur ki bunların
bir araya gelmesinden mütevellit vaziyet, içinden çıkılmayacak derecede karışık
bir şekle girmiştir. Maaş, tahsisatı fevkalade, makam maaşı, ihtisas ücretleri,
pahalılık zammı ki bu dahi yer yer yüzde altmış, elli, kırk, otuz dört nispetinde
yapılan uzaklık ve pahalılık zamlarından teşekkül eden, polislere ve posta memurlarına yapılan ve zammı mahsus ve zabitan ve mensubini (mensuplar) askeriyeden bir kısmına nefer tayını namları altında verilmekte olan para elyevm
vermekte olduğumuz maaşatın bu suretle vuku bulan silsilei zamaimi birçok
sütunlardan terekküp eden biz vaziyete geçmiş oluyor. Bununla müşkülat ve
karışıklık bitmiş olmuyor. Sadece başlıyor. Bu karışık vaziyetten sonra vereceğimiz paranın yekûnundan da bir silsilei tevkifat başlıyor (…) Hülasaten arz etti84
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 549-632).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 2-9, İ: 66, C: 1).
86
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 2-5, İ: 66, C: 1).
85
44
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ğim bu karışıklıklara bir nihayet vermek ve sadece bir hizmet mukabili para
vermek demek olan maaş meselesini tek bir sütun ve tek bir kaleme raptetmek…” Maliye Vekili Saraçoğlu Şükrü Bey’in konuşmasından sonra, toplam 21
maddeden oluşan tasarının tartışmasız kabul edildiği görülmüştür. 87
1452 sayılı Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair Kanun’un 1.
maddesi hükmü şöyleydi: 88 “Bilumum Devlet memurları için (hâkimler, muallimler dâhil ve zabitan ve askeri memurlar hariç) yirmi derece tayin edilmiş ve
derecelere ait maaş asılları merbut (1) numaralı cetvelde gösterilmiştir. Tekaüt
ve harcırah hesabında ve muhtelif kanunların maaşlara ait hükümlerinde bu
cetvelde yazılı maaş asılları esastır. Birinciden beşinciye kadar olan dereceler
(A) serisi, altıncıdan on üçüncüye kadar olanlar (B) serisi, on dördüncüden yirminciye kadar olanlar (C) serisi itibar olunur.” Böylece, “1452 sayılı Kanun’a
bağlı 1 numaralı çizelge, subaylar dışındaki bütün devlet memurlarını 20 derece
içinde ele almış ve her derecenin karşılığı olan maaş asıllarını göstermiştir.”
Sözü edilen 20 derece, yasanın ilk maddesinde, A, B ve C serileri şeklinde üçe
ayrılmaktadır. Bu bölünmeye istinaden, “birden beşe kadar olan dereceler A
serisini, altıdan on üçe kadar olan dereceler B serisini, on dörtten yirmiye kadar
olan dereceler de C serisini oluşturmaktadır.” Diğer taraftan, benzeri bir statü
ve hiyerarşi kaygısına maaş asıllarına uygulanacak katsayıları belirleyen 1452
sayılı Kanun’un 3. maddesinde de rastlanmaktadır. Buna göre, “19’uncu dereceyle 4’üncü derece arasındaki maaş asıllarına 2,70-3,75 arasında değişen katsayılar uygulanarak bu derecelerdeki memurların brüt maaşları hesaplanacak,
buna karşılık ilk üç derecedeki yüksek memurlarla son derecedeki küçük memurların maaş asıllarına uygulanan katsayı 4 olacaktır. Belirtilen katsayılar öngörülen maaş asıllarına uygulandığında, orta ve küçük memurlarla yüksek yöneticiler arasındaki farklılaşmanın daha da belirginleştiği görülmektedir.” Özetle, memurluk sistemini yeniden düzenleyen ve devlet memurları için toplam
45,691 kadro (subaylar hariç) öngören 1452 sayılı Kanun’un, “yüksek düzeydeki
devlet memurlarına daha fazla önem verdiği ve bunu yaparken çeşitli iş ve
meslekleri statü ve hiyerarşi bakımından çarpıcı şekilde farklılaştırdığı” söylenebilir (Aruoba, 1976: 69-70). Bu genel değerlendirmeden sonra, yasanın mülki
idare amirlerinin statülerine olan etkisi üzerinde durmak yararlı olacaktır. Bu
konuda Aruoba’nın (1976: 71-72) değerlendirmesi önemli görülmüştür:
87
88
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 5-9, İ: 66, C: 1).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 549).
45
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
“… Öte yandan kadroların unvanlarla ilişkileri de ilginç bazı gözlemler veriyor. Söz gelişi,
1’nci derecedeki toplam 10 kadronun 3’ü valilere, kalan 7’si de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, Başbakanlık Müsteşarı ve yüksek mahkemelerin başkanlarına aittir. Aynı
şekilde, 2’nci derecenin kadrolarında 5 vali bulunmakta, geri kalan kadrolarsa bakanlık
müsteşarları, Danıştay daire başkanları, beş önemli genel müdür, Milli Talim Terbiye
Heyeti Reisi ve Yargıtay daire başkanlarınca doldurulmaktadır (…) Yine söz gelişi, 3’üncü
derecedeki 92 memurluk kadrosunun 16’sı valilerde, geri kalanları da 3 baş hukuk müşaviri, 4 teftiş heyeti reisi, TBMM genel sekreteri ve Danıştay üyelerindedir. 4’üncü
derecenin 97 kadrosunun 16’sı valilere, 1’i de İstanbul vali muavinine ayrılmıştır. Bu
derecede, ayrıca 23 genel müdür, bazı yüksek düzeydeki başdanışmanlar, Ali İktisat
Meclisi kâtibi umumisi ve bazı yüksek yargıçlar yer almaktadır. (A) serisinin son derecesi olan 5’inci derecedeyse, 23 validen başka birinci sınıf bakanlık müfettişleri, bazı teftiş
heyeti reisleri, İstanbul ve Ankara defterdarları ve birinci sınıf maarif emini vardır. Yine
bu derecede bir tane birinci sınıf vali muavini kadrosu bulunmaktadır. Görüldüğü gibi
ilk beş dereceye kadro verilirken oldukça cimri davranılmış, ince elenip sık dokunulmuştur. Ancak asıl dikkati çeken nokta, iki vali muavini kadrosuyla birlikte ülkedeki
bütün vali kadrolarının ilk beş derecedeki 332 memurluk arasına yerleştirilmesi, (A)
serisinden kadro alan her beş yüksek yöneticiden birinin vali olmasıdır. Bu yüksek oranı, cumhuriyetin ilk yıllarında valilere biçilen yüksek statü değerinin bir göstergesi sayabiliriz. Öte yandan, 1452 sayılı Yasa, kaymakamları dört sınıfa ayırmakta ve 7-10.
dereceler arasına yerleştirmiş bulunmaktadır. Kaymakam kadroları bu dört derecedeki
toplam kadroların % 13’ünü meydana getirir; ayrıca 6’ncı derecede iki de vali muavini
kadrosu vardır. Mülki idare amirlerinin ilk beş derece içinde % 20’lik bir yer tutarken
ikinci beş derecedeki paylarının % 13’e düşmesi, dönemin mülki amirlik mesleğine
statü hiyerarşisinde yüksek bir değer biçtiğine işaret sayılmak gerekir.”
Yukarıdaki uzunca alıntıdan, 1452 sayılı Kanunla düzenlenen devlet memurlarının bütünü içerisinde vali ve kaymakamların ayrıcalıklı konumu açıkça ortaya
çıkmaktadır. Yasada mülki idare amirlerinin imtiyazlı konumunu destekleyen bir
başka ilginç düzenleme 8. maddede yer almıştır: “Teselsülü derece sırası takip
etmeyen memuriyetlerde (…) memurin kanunu ahkâmına göre bir memurun
azami üç derece mafevk (üstünü) memuriyete tayini caizdir.” Aruoba’ya (1976:
76) göre, bu hükmün yöneldiği en belirgin meslek memurluğunun mülki idare
amirliği olduğundan şüphe duyulmamaktadır. Zira “müfettişlik, yargıçlık, hekimlik ve mühendislikte teselsülün derece sırası izlediği (2) numaralı cetvelin
incelenmesinden anlaşılmaktadır (…) Oysa maiyet memuru olarak 13. dereceden mülki amirlik sistemine giren bir kişi, buradaki kısa süresini tamamladıktan
sonra, 8. madde hükümlerine göre 10. derecedeki bir kaymakamlık kadrosuna
atanmaktadır. Mülki idare amirleri için maiyet memurluğu dışında öngörülen
en düşük kadronun 10. derecedeki dördüncü sınıf kaymakamlık kadrosu olduğu
46
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
düşünülürse, mülki amirlerin devlet memurluğu sistemi içinde tuttukları ayrıcalıklı yer daha iyi anlaşılır.”
1452 sayılı Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair Kanun’un
maddelerinde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı hakkında açıklayıcı bilgi bulunmamakla
birlikte, yasaya eklenen cetvellerde bakanlığın teşkilat şeması ile bakanlıkta
bulunan memuriyetlerin türünü görmek mümkündür. 89 Anılan cetvellerden
yararlanılarak 1929 yılı itibariyle Dâhiliye Vekâletinin teşkilat ve kadro durumu
aşağıya özetlenmiştir.
Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları: 1452 sayılı Kanun’a göre Dâhiliye Vekâletinde bulunan birimler (cetveldeki sırasına uyarak) ile bu birimlere tahsis edilen
kadro miktarı Tablo 1’de gösterilmiştir. 90
Tablo 1: Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları (1929 yılı)
MERKEZ MEMURLARI
Müsteşar
Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü
Vilayetler Mahalli İşler Umum Müdürlüğü
Zat İşleri Müdürlüğü
Nüfus Umum Müdürlüğü
İstatistik Şubesi
Heyeti Teftişiye (1 Reis+38 Müfettiş+ 6 Diğer Per.)
Kalemi Mahsus
Evrak Müdürlüğü
Hukuk Müşavirliği (1 Müşavir, 1 Müşavir Muavini, 3 Kâtip)
Mülga Nezaret Evrakını Muhafaza İle Muvazzaf Memurlar
Tabiiyet Müdürlüğü
Tetkiki Tabiiyet Şubesi
Tasdiki Tabiiyet Şubesi
MERKEZ MEMURLARI TOPLAMI
SAYISI
1
15
12
15
6
3
45
10
14
5
3
1
6
5
141
Tablodan da anlaşılacağı üzere, Haziran 1929 tarihi itibariyle Dâhiliye Vekâletinin merkez personeli kadro toplamı 141’dir. Bakanlıkta müsteşar bulunurken
müsteşar yardımcısı kadrosu öngörülmemiştir. “Umum (genel) müdürlük” olarak teşkilatlanan birimler şunlardır: Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü (İller
İdaresi Genel Müdürlüğü), Vilayetler Mahalli İşler Umum Müdürlüğü (Mahalli
89
90
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 578-591).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 578-580).
47
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
İdareler Genel Müdürlüğü) ile Nüfus Umum Müdürlüğü (Nüfus ve Vatandaşlık
İşleri Genel Müdürlüğü) olmak üzere. Zat İşleri (Personel Genel Müdürlüğü),
Kalemi Mahsus (Özel Kalem) Evrak, Tabiiyet birimleri ise “müdürlük” şeklinde
teşkilatlanmıştır. Ayrıca Heyeti Teftişiye ile Hukuk Müşavirlikleri de çizelgede
görülmektedir. Teftiş Heyetinde yer alan müfettiş sayısı Reis dâhil 39 kişi iken,
Hukuk Müşaviri sayısı sadece 1’dir. Mülkiye müfettişlerinin kendi arasında
başmüfettiş (3), birinci sınıf (5), ikinci sınıf (12), üçüncü sınıf (9), dördüncü sınıf
(9), beşinci sınıf (0) şeklinde sınıflandırmaya tabi tutulduğu; Bakanlığın en fazla
personeli olan biriminin Teftiş Heyeti olduğu görülmektedir.
Daha önce Dâhiliye Vekâletine bağlı bulunan Hapishaneler Müdürlüğü ise Adalet Vekâleti kadroları içerisinde düzenlenmiştir. 91 Öte yandan yukarıdaki tabloda “Tabiiyet Müdürlüğünün” Dâhiliye Vekâleti bünyesinde gösterilmesi önemlidir. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nden elde edilen “Tabiiyet Müdürlüğünün
İçişleri Bakanlığı emrine verildiği” başlıklı belgeden, 92 Hariciye Vekâletine bağlı
olarak görev yapan bu müdürlüğün daha Maaşat Kanunu çıkmadan evvel Dâhiliye Vekâleti bünyesine katılması için çalışma yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Emniyet Umum Müdürlüğünün Başvekâlete gönderdiği 25 Nisan 1929 tarihli ve
1246/71 sayılı “Tabiiyet Müdürlüğünün Dâhiliye Vekâleti Emrine Verilmesine
Dair”, Şükrü Kaya imzalı yazıda şöyle denilmekteydi: “5.4.1929 tarihli 972 sayılı
tezkerei acizanemde arz ettiğim veçhile Hariciye Vekâleti, Tabiiyet Müdürlüğünü vekâleti aciziye devre muvafakat buyuruldu. Bu Müdürlüğün 1 Haziran 1929
tarihinden itibaren memurları ve maaşları ile birlikte Dâhiliye kadrosuna ilhakı
zımnında Büyük Millet Meclisi riyaseti celilesine iş’arı manutu müsaadei
fahimaneleridir efendim.” Belirtilen yazı 1 Mayıs 1929 tarihinde Başvekil İsmet
İnönü tarafından gereği yapılmak üzere Meclis Bütçe Encümenine havale edilmiş ve bu husus bir yazıyla Dâhiliye Vekâletine bildirilmiştir. 1452 sayılı Kanun’a
ekli cetvellerde anılan müdürlük, Vekâlet bünyesinde gösterildiğinden, Dâhiliye
Vekâletinin bu konudaki girişiminin başarılı olduğu anlaşılmaktadır. Böylece
1929 yılından sonra tabiiyet işleri Dâhiliye Vekâletince görülecektir.
Dâhiliye Vekâleti Vilayet Memurları: Dâhiliye Vekâletinin taşra teşkilatını oluşturan vilayetlerin kadro durumu, Tablo 2’de gösterilmiştir. 93 Tablodan da anlaşılabileceği üzere, o dönem için Bakanlığın merkez teşkilatında sadece 141 kişi91
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 578-580).
“Tabiiyet Müdürlüğünün İçişleri Bakanlığı emrine verildiği” başlıklı belge için bakınız: (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 05.05.1929, Sayı:- Dosya: 10414, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 124.884..14).
93
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 580-582).
92
48
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
lik kadro bulunurken personelin büyük oranda vilayetlerde yoğunlaştığı görülmektedir. Zira mülki idare amirleri dâhil vilayetlerde çalışanların toplamı 3.308
kişidir. Yönetici sınıfla ilişkili olarak; 63 vali, 4 vali muavini, 63 mektupçu, 338
kaymakam, 800 nahiye müdürü, 1 umumi müfettiş, 25 maiyet memurunun
görev yaptığı; aldıkları maaş itibariyle valilerin beş, vali yardımcılarının iki, kaymakamların dört, mektupçuların beş, nahiye müdürlerinin üç sınıfa ayrıldığı;
İstanbul vali yardımcısının ayrı bir sınıf oluşturduğu; taşrada 1 umum müfettişin
görev yaptığı; listede merkez valisi bulunmadığı; vali yardımcılarının da sayıca
çok az olduğu görülmektedir.
Tablo 2: Dâhiliye Vekâleti Vilayet Memurları (1929 yılı)
VİLAYET MEMURLARI
Valiler (1, 2, 3, 4, 5. Sınıf Toplamı)
Vali Muavinleri (İstanbul Vali Muavini ile 1, 2. Sınıf Toplamı)
Mektupçular (1, 2, 3, 4, 5. Sınıf Toplamı)
Diğer Memurlar (Tahrirat, Evrak, İdare Heyeti, Nüfus, Umuru Hukukiye,
Tasdiki Tabiiyet vb.)
Maiyet Memurları
Kaymakamlar (1, 2, 3, 4. Sınıf Toplamı)
Diğer Kaza Memurları (Tahrirat, Nüfus vb.)
Nahiye Müdürleri (1, 2, 3. Sınıf Toplamı)
Diğer Nahiye Memurları (Tahrirat, Nüfus vb.)
Umumi Müfettiş
Diğer Umumi Müfettişlik Memurları (Baş Müşavir, Asayiş, İstihbarat ve
Umuru Tahririye Müdürleri, Kalemi Mahsus Amiri, Evrak ve İstihbarat Memurları)
TAŞRA MEMURLARI TOPLAMI
BAKANLIK GENEL TOPLAMI (Merkez + Taşra)
SAYI
63
4
63
671
25
338
1.031
800
300
1
12
3.308
3.449
Dâhiliye Vekâletine Bağlı Kuruluşların Memurları: 1452 sayılı Kanun’a ekli cetvellerde Dâhiliye Vekâleti altında Hariciye Vekâletine kadar olan bölümde sırasıyla Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü, Emniyeti Umumiye Umum Müdürlüğü, Umum Jandarma Kumandanlığı ile İskân Umum Müdürlüğü sıralanmıştır.
Dolayısıyla bu cetveller, Vekâlete bağlı kuruluşlar ile bunların kadroları hakkında da bilgi vermektedir. Buna ilişkin veriler Tablo 3’te gösterilmiştir. Tablodan
da görülebileceği üzere, PTT Umum Müdürlüğünün kadro toplamı 3.701; Emniyeti Umumiye Umum Müdürlüğünün kadro toplamı 5.648; İskân Umum Müdürlüğünün kadro toplamı 263; askeri personel hariç Umum Jandarma Kumandanlığının kadro toplamı: 173 olmak üzere, bağlı kuruluşların genel kadro toplamı 9785 kişi olmaktadır. Bağlı kuruluşlar içerisinde kadro sayısı itibariyle Em49
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
niyet ile Posta ve Telgraf teşkilatları dikkat çekmektedir. İskân Umum Müdürlüğünün kadro sayısı ise nispeten düşük bir oranda kalmaktadır. Sonuçta, bakanlık ve bağlılarının genel kadro toplamı 13.234 kişiye ulaşmaktadır. Bu sayıya
jandarmanın askeri personeli de eklendiğinde sayı daha da büyüyecektir. 94
1452 sayılı Kanunla subaylar dışındaki devlet memurları için toplam 45.691
kadro öngörmüş olduğu dikkate alındığında Dâhiliye Vekâleti ve bağlı kuruluşlarının kadro büyüklüğü yaklaşık % 29 (13.234/45.692) gibi yüksek bir orana
ulaşmaktadır.
Tablo 3: Dâhiliye Vekâletine Bağlı Kuruluşların Memurları (1929 yılı)
BAĞLI
BİRİMLER
SAYI
KURULUŞLAR
Umum Müdür ve Muavini, Telgraf Fen Müdürlüğü, Telgraf İşletme Müdürlüğü, Posta İşleri Merkez: 228,
POSTA,
Müdürlüğü, Memurin ve Sicil Müdürlüğü, Taşra: 3.473,
TELGRAF
Tetkik ve Hesap Müdürlüğü, Mebani ve Leva- Toplam: 3.701
UMUM
zım Müdürlüğü, Heyeti Teftişiye, Hukuk MüMÜDÜRLÜĞÜ
şavirliği, Evrak ve Dosya Şubesi, Posta ve Telgraf Mektebi, Vilayet Memurları
Umum Müdür ve Muavini, Kısmi Siyasi (1. Merkez: 57,
Şube), Ecanip ve Seyri Sefain (2. Şube), Me- Polis
EMNİYETİ
murin (3. Şube), İstitlaat ve İstihbarat (4. Şu- Mektepleri: 25,
UMUMİYE
be), Levazım (5. Şube), Ekalliyetler (6. Şube), Emniyet
UMUM
İstatistik ve Neşriyat, Evrak Kalemi, Müdüriye- Müfettişliği: 43,
MÜDÜRLÜĞÜ
ti Umumiye Maiyetine Memur, Vilayet Me- Taşra: 5.523,
murları, Polis Mektepleri, Emniyet Müfettişliği Toplam: 5.648
UMUM
Hukuk Müşaviri, Hesap Memurları, Kâtip,
JANDARMA
Tüfekçi, İmam, Nalbant, Saraç vb. (Askeri Toplam: 173
KUMANDANLIĞI personel dâhil değildir)
Umum Müdür ve Muavini, Muhacirin ve Aşair Merkez: 37,
İSKÂN UMUM
Şubesi, Tasarruf İşleri Şubesi, İstatistik ve Taşra: 226,
MÜDÜRLÜĞÜ
Tavizat Şubesi, Memurin ve Evrak Şubesi, Toplam: 263
Vilayet Memurları
BAĞLI KURULUŞLAR TOPLAMI
9.785
GENEL TOPLAM (Merkez + Taşra + Bağlı Kuruluşlar)
13.234
Dâhiliye Memurlarının Maaş Durumu: 1452 sayılı Kanun’a ekli cetvellerden o
dönemde görev yapan birim amirleri ve bazı personelin aldıkları maaşlar konu-
94
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 585-590).
50
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
sunda da bazı çıkarımlarda bulunulabilir. 95 Aşağıya Bakanlık personelinin dâhil
edildiği örnek bir tablo (Tablo 4) çıkarılarak kıyaslamaya olanak sağlanmıştır.
Tablo 4: Dâhiliye Vekâleti Memurlarının Maaş Durumu (1929 yılı)
MEMURİYETİN NEV’İ
Müsteşar
Vilayetler İdaresi Umum Müdürü
Vilayetler Mahalli İşler Umum Müdürü
Zat İşleri Müdürü
Nüfus Umum Müdürü
Kalemi Mahsus Müdürü
Heyeti Teftişiye Reisi
Başmüfettiş
Birinci Sınıf Müfettiş
Hukuk Müşaviri
Birinci Sınıf Vali
İkinci Sınıf Vali
Üçüncü Sınıf Vali
Dördüncü Sınıf Vali
Beşinci Sınıf Vali
İstanbul Vali Muavini
Birinci Sınıf Vali Muavini
İkinci Sınıf Vali Muavini
Birinci Sınıf Mektupçu
Birinci Sınıf Nüfus Müdürü
Umuru Hukukiye Müdürü
Birinci Sınıf Kaymakam
İkinci Sınıf Kaymakam
Üçüncü Sınıf Kaymakam
Dördüncü Sınıf Kaymakam
Birinci Sınıf Nahiye Müdürü
Umumi Müfettiş
Umumi Müfettişlik Baş müşaviri
İskân Umum Müdürü
Posta ve Telgraf Umum Müdürü
Emniyeti Umumiye Umum Müdürü
İstanbul Polis Müdürü
Ankara Polis Müdürü
Birinci Sınıf Polis Müdürü
Emniyet Müfettişi
Umum Jandarma Kumandanlığı Hukuk Müşaviri
95
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 578-590).
51
MAAŞ (LİRA)
125
90
90
70
90
50
100
90
80
90
150
125
100
90
80
90
80
70
50
40
45
60
50
45
40
25
150
125
125
125
125
80
60
50
60
40
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Tablo 4’ten de izlenebileceği üzere, Bakanlık görevlileri içinde en yüksek maaşı
150 lira ile Birinci Sınıf Vali ile Umumi Müfettişler almaktadır. Bu kişileri 125 lira
maaşla Müsteşar, İkinci Sınıf Vali, Umumi Müfettişlik Başmüşaviri, Posta ve
Telgraf Umum Müdürü, Emniyeti Umumiye Umum Müdürü ile İskân Umum
Müdürü izlemektedir. Bu görevlilerin arkasından ise 100 lira maaşla Heyeti
Teftişiye Reisi ile Üçüncü Sınıf Valiler gelmektedir.
1452 sayılı Kanun’a ekli cetveller incelenerek, Dâhiliye memurları ile diğer kamu personelinin maaşlarını da kıyaslanmak mümkün görülmektedir. Bu amaçla
aşağıdaki tablo (Tablo 5) tanzim edilmiştir. 96
Tablo 5: Dâhiliye Memurları ile Diğer Kamu Personelinin Maaşları (1929 yılı)
MAAŞ
MEMURİYETİN NEV’İ
(Lira)
Riyaseti Cumhur Kâtibi Umumi, Başbakanlık Müsteşarı, Divanı Muhasebat
150
Reisi Evvel, Şurayı Devlet Reisi, Diyanet İşleri Başkanı, Umumi Müfettiş,
Birinci Ferik, Birinci Sınıf Vali
Ferikler, İkinci Sınıf Vali, Şurayı Devlet Daire Reisi, Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı, Umumi Müfettiş Baş Müşaviri, Hariciye Vekâleti Müsteşarı, Maliye
125
Vekâleti Müsteşarı, Emniyeti Umumiye Müd., Posta ve Telgraf Umum Müd.,
Hariciye Vekâleti Baş Hukuk Müşaviri, Tapu ve Kadastro Umum Müdürü
Büyük Millet Meclisi Kâtibi Umumi, Şurayı Devlet Azası, Riyaseti Cumhur
100
Kalemi Mahsus Müd., Mülkiye Teftiş Kurulu Reisi, Maliye Teftiş Kurulu Reisi,
Üçüncü Sınıf Vali, Maliye Vekâleti Hukuk Müşaviri, Muhasebat Umum Müd.
Nüfus Umum Müd., Matbuat Umum Müd., Maliye Vekâleti Varidat Umum
Müd., Mülkiye Başmüfettişi, Maliye Başmüfettişi, Adalet Başmüfettişi, Hıf90
zıssıhha İşleri Umum Müd., İstanbul Vali Muavini, Mirlivalar, Adliye Vekâleti
Ceza İşleri Genel Müd., Orman Umum Müd., Mahkeme Reisi
İstanbul Defterdarı, Umumi Müfettişlik İstihbarat Müdürü, Birinci Sınıf Vali
80
Muavini
Dâhiliye Vekâleti Zat İşleri Müdürü, İstatistik Umum Müdürü, İkinci Sınıf Vali
70
Muavini, Miralaylar, Emniyet Umum Müdür Muavini, Maliye Vekâleti Milli
Emlak Müdürü, Büyük Millet Meclisi Kanunlar Kalem Müdürü
Adalet Vekâleti Hapishaneler Müdürü, Emniyet Umum Müdürlüğü Birinci
Şube Müdürü, Birinci Sınıf Kaymakam, Başbakanlık Kalemi Mahsus Müdürü,
60
Emniyet Müfettişi, Ankara PTT Başmüdürü, Ankara Polis Müdürü, İstanbul
Müftüsü
96
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 549-633). Askeri personelin maaşları
24.05.1929 tarihli ve 1453 sayılı Zabitan ve Askeri Memurların Maaşatı Hakkında Kanun’dan
yararlanılarak çıkarılmıştır (Kavanin Mecmuası: Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 633-635); (RG:
30.06.1929 tarihli ve 1229 sayılı).
52
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Tablo 5’ten de anlaşılabileceği üzere, Devlet memuriyeti içinde en yüksek maaş
olarak 150 lira benimsenmiştir. Bu maaşı alanlar arasında Riyaseti Cumhur Kâtibi Umumisi, Başbakanlık Müsteşarı, Şurayı Devlet Reisi, Birinci Ferikler yanında Dâhiliye Vekâletine bağlı görev yapan Umumi Müfettişler ile Birinci Sınıf
Valilerin de bulunduğu görülmektedir. Yine İkinci Sınıf Valilerin Ferikler, Şurayı
Devlet Daire Reisi, Dâhiliye, Hariciye ve Maliye Müsteşarları gibi 125 lira maaş
aldığı; Mülkiye Teftiş Kurulu Reisinin ve Üçüncü Sınıf Valilerin, Şurayı Devlet
Azası, Riyaseti Cumhur Kalemi Mahsus Müdürü, Maliye Teftiş Kurulu Reisi gibi
100 lira maaş aldıkları anlaşılmaktadır. Bu veriler ışığında mülki idare amirlerinin devlet teşkilatı içindeki statülerinin 1929 yılı itibariyle oldukça iyi düzeyde
olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Aruoba (1976: 73-74), 1452 sayılı yasa ile hemen ardından çıkarılan ve askeri personelin maaşlarını düzenleyen 1453 sayılı
yasayı kıyaslayarak askeri memurin karşısında mülki idare amirlerinin konumunu şu şekilde değerlendirmiştir: “… Öte yandan, iki yasadaki duruma bakarak,
valilerle generallerin aynı düzeyde tutulduklarını söyleyebiliriz. Dönemin özellikleri ve mantığı açısından da bunu doğal karşılamak gerekir (…) 7-10’uncu
dereceler arasında bir yerde bulunan kaymakam, aynı yerde bulunan sözgelişi
bir yarbay, binbaşı, kıdemli yüzbaşı veya yüzbaşıdan daha fazla maaş almaktadır (…) Giderek yasa koyucunun, sivil ve asker kamu görevlileri arasında ilkinin
lehine bir fark gözettiğini, devlet hiyerarşisi içinde mülki idare amirlerine daha
yüksek bir statü değeri biçtiğini söyleyebiliriz.”
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, 1939 yılına kadar yaklaşık 10 yıl yürürlükte
kalacak olan 1452 sayılı Kanun ile bürokrasi içerisinde oldukça özenli ve dengeli
bir maaş dağılımının yapıldığı; bu düzenleme içerisinde mülki idare amirlerinin
ayrıcalıklı bir konumda bulunduğu; vali ve kaymakamlara daha yüksek kadro ve
maaş verildiği; ayrıca yasa koyucunun belli bazı bakanlıkları ve bu arada Dâhiliye Vekâletini diğerlerinden daha önemli gördüğü anlaşılmaktadır. Ne var ki
cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan bu hassas dengenin, daha sonraları sisteme
yapılan müdahalelerle mülki idare amirleri aleyhine bozulmaya başladığı ve bu
bozunumun günümüze kadar ulaştığı görülecektir.
9. Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun
Başlangıçta da ifade edildiği üzere, Osmanlı Devleti’nin Dâhiliye Nazırlığı, 2
Mayıs 1920 tarihli ve 3 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâletine dönüştürülmüş,
bakanlığın teşkilat yapısı hemen hemen aynı şekilde korunmuştur. Cumhuriyetin ilan edilmesiyle memleket dâhilinde çeşitli reform hareketleri başlamış, yeni
gelişmeler devlet teşkilatında da yeniliklere gidilmesini zorunlu kılmıştır. 2 Ma53
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yıs 1920’de kurulan Dâhiliye Vekâletinin yeniden teşkilatlanması ise 1930 yılında gerçekleşebilmiştir. Bu zaman aralığında, yani yaklaşık on yıl boyunca Dâhiliye Vekâletine ilişkin herhangi bir teşkilat yasası çıkarılmamıştır. 1930’a kadar
Dâhiliye Vekâleti, II. Meşruiyet Dönemi’nde çıkarılan 23 Aralık 1913 tarihli kanun niteliğinde nizamname ile idare edilmiştir (Başa, 2013: 312, 315; İçişleri
Bakanlığı, 1969: 25).
İçişleri Bakanlığı, Cumhuriyet Dönemi’ndeki ilk teşkilat yasasına, 21 Mayıs 1930
tarihli ve 1624 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında
Kanun” (RG: 24.05.1930 tarihli ve 1501 sayılı) ile kavuşmuştur. 97 “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Hakkında 1/635 Numaralı Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 19 Mayıs 1930 tarihinde Meclis
gündemine gelmiş ve hızla kabul edilmiştir. Kanun’un kabul edildiği tarihe ilişkin Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri incelendiğinde, yasa maddelerinin
mebusların itirazları olmadan, tartışmasız kabul edildiği anlaşılmaktadır. 98 Görülen o ki, Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatının düzenlenmesi konusunda hükümetle mebuslar arasında güçlü bir mutabakat sağlanmıştır.
Kanun Layihasının gerekçesinde de, dönemin Dâhiliye Vekâleti teşkilatı hakkında önemli bilgiler bulunmaktadır. Başvekil İsmet Paşa tarafından 26 Nisan 1930
tarihinde Büyük Millet Meclisine gönderilen tasarının gerekçesinde, 1624 sayılı
Kanun’un çıkarılış amacı şu şekilde açıklanmaktadır: 99 “Dâhiliye Vekâletinin
teşkilatı hakkında bir kanun mevcut olmadığından 1452 numaralı Teadül Kanunu hükümlerine tevfikan işbu teşkilat kanunu layihası hazırlanmıştır. Medeni
memleketler teşkilat kanunları da tetkik edilmek suretiyle vücuda getirilen işbu
layihanın tanziminde başlıca esas nazarı dikkate alınmıştır: Vekâlet muamelatı
umumiyesinde insicam ve münasebet; memurlarda keyfiyet ve mesuliyete
ehemmiyet; işten zamandan ve paradan tasarruf. (1) Vekâlet muamelatı
umumiyesinde insicam ve münasebet; Dâhiliye Vekâletinde halen Emniyet,
İskân, Vilayetler İdaresi, Mahalli İdareler, Nüfus, Tabiiyet, Evrak, Levazım işlerine bakmak üzere ayrı müdürlerin idaresinde müstakil şubeler mevcuttur. İskân
idaresinin mübadele gibi arızi ve muvakkat muamelat dolayısıyla bugüne kadar
geniş kadrolu bir müdüriyet halinde bulunmasına zaruret görülmüş ise de mübadele işlerinin hitamından sonra bu idare netice itibariyle nihayet nüfus hareketiyle alakadar görülmesi ve tabiiyet işlerinin de binnetice yeni nüfus işleri ile
97
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 310-316).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sayfa: 132-134, İ: 64, C: 1).
99
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sıra No: 158).
98
54
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
irtibatı olmasına binaen bu iki idarenin lağvı ile işlerini birer şube halinde nüfus
idaresine devri ve bir müdürü umumi idaresine tevdii muvafık görülmüştür.
Diğer taraftan memurların zat işleri, evrakı umumiyenin sevk ve celbi hüsnü
muhafazası ve vekâlet ve vilayetler levazımatının tedarik ve sevki vekâletin
idarei umumiyesine müteallik hususattan bulunması itibariyle bunlardan müstakil birer idare halinde bırakılmayarak diğer memleketlerde olduğu gibi muamelatı umumiye ile meşgul olan vilayetler idaresine raptı muvafık görülmüş ve
binaenaleyh mezkûr idareler lağvedilerek bu vazife birer şube halinde Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğüne verilmiştir. (2) Memurlarda keyfiyet ve mesuliyete ehemmiyet; Elyevm vekâletin merkez teşkilatında 221 memur mevcuttur.
Bu memurların ekserisinin maaşı 17,5 (…) liradır. Bu maaşlarla yüksek tahsil
görmüş ve işlerin ehemmiyetini müdrik kanuni ve idari muktazalar serdine
muktedir memur bulmak mümkün değildir. Binaenaleyh kemiyetten ziyade
keyfiyete ehemmiyet verilerek az maaşlı çok memur yerine mümkün mertebe
dolgun maaşla mahdut memurlar istihdam etmek suretiyle işlerin vazife ve
mesuliyet hissini tamamen müdrik ve faal ellere tevdi gayesi gözetilmiş ve memur adedi 221’den 196’ya indirilmiştir. (3) İşten zamandan ve paradan tasarruf; Yekdiğeriyle alaka ve münasebeti olan işlerin aynı idareler tarafından cem’i
memurların adedinden ziyade kıymetlerinin yüksekliğinden istifade edilmek
üzere adetlerinin tenkisi hem işlerin selameti cereyanına ve hem de süratle
görülmesine sebep olacağı gibi paraca da tasarrufu mucip olacaktır. Dâhiliye,
Emniyet ve İskân merkez teşkilatı maaşat yekûnu 278.700 liradır. 1930 senesinde ise aynı bütçeler merkez maaşatı 276.348 liraya tenezzül etmektedir.
Hizmetlerin kalp ve tevhidi suretiyle vücuda getirilen ayı teşkilat dolayısıyla
vilayetler idaresi ve nüfus işleri umum müdürlükleri ve vekâletin diğer daireleri
kadroları ihtiyaç nispetinde tadilen ve kanun layihası rapten takdim kılınmıştır
efendim.”
Yukarıda alıntılanan gerekçeden, Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatı düzenlenirken; (1) Vekâlet muamelatı umumiyesinde insicam ve münasebet, (2) Memurlarda keyfiyet ve mesuliyete ehemmiyet ile (3) İşten zamandan ve paradan
tasarruf ilkelerinin göz önünde bulundurulduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca gerekçede; Bakanlık merkez teşkilatında görevli memur sayısının 221 olduğu ve bu
sayının 196’ya indirilmesinin öngörüldüğü; yine, Dâhiliye, Emniyet ve İskân
merkez teşkilatları maaş yekûnunun 278.700 lira olduğu; 1930 senesinde ise bu
miktarın 276.348 liraya karşılık gelmekte olduğu belirtilmiştir.
Yasa maddelerinin incelenmesine geçmeden önce, 1624 sayılı Kanun’un özelliklerine değinmek yararlı olacaktır: (a) Öncelikle belirtmek gerekirse adından da
55
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
anlaşılacağı üzere 1624 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâletinin sadece “merkez”
teşkilatı düzenlenmiş olup, taşra teşkilatı için bir düzenleme öngörülmemiştir.
Anlaşılan bir yıl önce 1426 sayılı “Vilayet İdaresi Kanunu” çıkarıldığından dolayı,
taşra teşkilatı için bir düzenleme yapılmasına gerek duyulmamıştır. (b) 1624
sayılı Kanun’un 12. maddesi ile “Jandarmanın teşkilat ve vazifeleri kendi kanun
ve nizamnamelerine tabidir”, hükmü getirilmiştir. Bu hükümden anlaşılacağı
üzere 1624 sayılı Kanun, Jandarma Teşkilatını kapsamına almamıştır. Jandarma
kendi özel kanun ve nizamnamelerine tabi olacaktır. (c) 1624 sayılı Kanun’un 5.
maddesi ile Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, Jandarmadan farklı olarak Dâhiliye Vekâletinin ana hizmet birimi olarak düzenlenmiştir. (d) 1624 sayılı Kanun’un 15. maddesi ile Dâhiliye Vekâletinin bir kuruluşu olan ve 1924 yılından
beri görev yapan İskân Umum Müdürlüğü ilga edilmiştir. Bu Müdürlüğün, vilayet memurlarından merbut ve Kanun’a ekli (B) işaretli cetvelde gösterilen toplam 97 personeli, Dâhiliye Vekâleti vilayet memurları kadrosuna ilave edilmiştir. Ardından da taşrada bazı iskân bölgeleri (Konya, Edirne, İstanbul, Balıkesir,
Adana, Ankara, İzmir, Kars, Samsun vb. illerde) oluşturulmuştur. (e) 1624 sayılı
Kanun’da Zat (Personel) İşleri Müdürlüğüne de yer verilmemiştir. Personel konularıyla ilgili görevlerin Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğüne verildiği görülmektedir. (f) 1624 sayılı Kanun ile Vekâlet bünyesinde yer alan genel müdürlükler, şube müdürlüklerine ve şubeler de bürolara bölünmüşlerdir. Genel müdürler, dairelerinin bütün işlemlerinin sorumlu amiri ve denetleyicisi oldukları gibi,
dairelerinin gerek merkeze ve gerek vilayetlere ait işlerini takip, düzenleme ve
iyileştirme ile mükellef tutulmuşlardır. Genel müdürler ayrıca, TBMM ile encümenlerde görüşülmekte olan ve dairelerini ilgilendiren kanun teklif ve tefsirlerini takip ve muktazi muamelatı ihzar etmekle görevlidirler (md.4). (g) 1624
sayılı Kanun ile sayılan göreler, Vekâlet daire ve memurlarının asli görevlerinden olup, vekil ya da amir tarafından verilecek diğer görevlerin de yerine getirilmesi mecburidir (md.11).
Bakanlığın örgütlenme esaslarını belirleyen 1624 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatı şu birimlerden oluşacaktır: (1) Müsteşarlık, (2) Hususi Kalem, (3) Emniyet İşleri, (4) Hukuk Müşavirliği, (5) Mahalli İdareler, (6) Nüfus
İşleri, (7) Teftiş Heyeti, (8) Vilayetler İdaresi, (9) Umum Jandarma Kumandanlığı, (10) Hususi Kanun ve Nizamnamelerle Dâhiliye Vekâletine merbut diğer
idareler (md.1). Şimdi, 1624 sayılı Kanun ile anılan birimlere verilen görevlere
değinmek yararlı olacaktır.
56
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
MÜSTEŞARLIK: Dâhiliye Müsteşarı, Vekâlete ait işleri vekilin direktifleri dairesinde ve vekil adına idare edecektir. Müsteşar, Vekâlete ait işlerin sorumlu
amiri ve murakıbıdır (md.2).
HUSUSİ KALEM: Hususi Kalem, bir müdürün idaresinde iki bürodan oluşacaktır.
Bu birimin görevi, vekil ve müsteşarın resmi ve siyasi işleri ile muhabere ve şifre
işlerini görmektir. Hususi Kalem ilaveten, matbuatı tetkik etmek, Vekâlet dairelerini ilgilendiren neşriyatı ait olduğu dairelere göndermek ve sonuçlarını takip
ile vekile bildirmekle görevli kılınmıştır (md.3).
EMNİYET İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, beş
şubeden ve bir müstakil evrak bürosundan oluşmaktadır. (A) Birinci Şube;
memleketin umumi emniyet ve asayişine müteallik işlerle meşgul olacak ve iki
bürodan oluşacaktır. Birinci şube müdürlüğü, genel müdür yardımcısının idaresine verilmiştir. (B) İkinci Şube; idari, beledi ve adli zabıta işleri ile iştigal etmek
üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube; polis amir ve memurlarının
personel (zat) işleri, polis okulu, talim ve terbiye ve genel (umumi) zabıta teşkilat ve tevziatı, hesap ve levazım işleri ile iştigal edecektir. Bu görevler iki büroya
bölünerek yerine getirilecektir. (D) Dördüncü Şube; ecnebilere müteallik muamelat ile meşgul olmak üzere üç bürodan oluşacaktır. (E) Beşinci Şube; zabıtaya
ait teknik işlerle istatistik ve neşriyat işlerini yerine getirmek üzere iki bürodan
oluşacaktır. (F) Evrak Bürosu; Genel Müdürlüğe ait muhaberelerin kayıt ve sevkini temin ve iş sahiplerinin müracaatlarını kabul ve işlerini ait olduğu şubelerden tahkik ve sonuçlarını tebliğ ile iştigal edecektir (md.5).
HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ: Hukuk Müşavirliği; Vekâletten gönderilecek olan her
nevi işler hakkında mütalaa ve kanuni mukteza beyan etmek, Vekâletçe düzenlenen veya diğer vekâletlerden gönderilen kanun, nizamname ve talimatname
layihalarıyla Vekâlet dairlerinden hazırlanacak genel emirleri, memurin
muhakemat (memur yargılaması) ve inzibat (disiplin) komisyonları evrakını,
Vekâletçe yapılacak veya tasdik olunacak mukaveleleri tetkik ve takip, Vekâlete
taalluk eden davaları ikame ve takip eylemekle mükellef kılınmıştır. Hukuk Müşavirliğinin yazı işleriyle meşgul bir bürosu olacaktır (md.6).
MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü
iki şubeden oluşacaktır. (A) Birinci Şube; mahalli idarelere ait kanun, nizam ve
talimat projelerini tanzim ve teklif, vilayet, belediye ve köy meclisleri karar ve
temennilerini tetkik, il özel idaresi (idare-i hususiye-i vilayat), belediye ve köy
kanunları ile sair kanunların vilayet, belediye ve köylere tahmil ettiği (yüklediği)
57
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
işlere ait idari ve hukuki muamele ve muhaberelerle vilayet ve belediyelerin
beşer yıllık çalışma programlarını ve vilayet, belediye ve köylere ait teftiş ve
tahkik raporlarını ve memurları hakkındaki şikâyetleri tetkik ve takip ile mükellef olmak üzere iki bürodan oluşacaktır. (B) İkinci Şube; vilayet, belediye ve köy
bütçeleri ve mahalli idarelerin mali ve ihsai (istatistik) işleriyle mükellef olmak
üzere üç bürodan oluşacaktır (md.7).
NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü, üç şubeden oluşacaktır. (A) Birinci Şube; göçebe ve aşiretlere ve hariçten getirilecek
muhacirlere ait iskân mıntıkalarının tayini, bunların nakil, sevki ve müstahsil
hale getirilmelerinin temini için lazım gelen muamele ve muhaberelerle topraksız köylülere toprak tevzii (dağıtımı) ve istatistik işleri ile iştigal etmek üzere iki
bürodan oluşacaktır. Birinci Şube Müdürlüğü görevini, Genel Müdür Yardımcısı
yürütecektir. (B) İkinci Şube; Vatandaşlık Kanunu’nun tatbikatına ve vatandaşlığa müteallik işlerle iştigal etmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube; nüfus muamele ve muhaberelerini, tescil ve istatistik işlerini ifa etmek üzere iki bürodan oluşacaktır (md.8).
TEFTİŞ HEYETİ REİSLİĞİ: Teftiş Heyeti Reisliği, müfettişlere ait şahsi ve gizli sicilleri tanzim, teftiş ve tahkik işlerine ait talimatnameleri ihzar, müfettişlerin mesai tarzlarını tayin, teftiş ve tahkik işlerinde müfettişlerin vekil ile olan münasebetlerine tavassut, vekil tarafından müfettişlere verilecek icra görevlerinin ifasını murakabe, teftiş raporlarını tetkik ve tahlil, bunlar üzerine dairelerle temas
ve icabının icrasını takip, vekile bildirilecek mesaili tayin, müfettişler tarafından
gönderilen tahkikat fezlekelerini tetkik ve bunların idari cihetleri hakkında ittihazı muktazi tedbirleri tayin ve takip, müfettişlerin ve teftiş heyetinin genel
harcamalarını tetkik ve tanzim, yılsonlarında müfettişlerin mesaileri sonuçlarına ve idarenin genel durumuna ve kanun nizamnamelerinin tatbik tarzına dair
yıllık rapor tanzimi, Teftiş Heyeti Nizamnamesinin Reisliğe verdiği diğer görevleri ifa ile mükelleftir. Teftiş Heyeti, müfettişlik sıfat ve salahiyetini haiz bir reis
ile lüzumu kadar müfettişten ve yazı ve hesap işleriyle meşgul bir bürodan oluşacaktır (md.9).
VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü üç şubeden oluşacaktır. (A) Birinci Şube; Merkez ve merkezden mansup
(atanmış) vilayet memurları ile nahiye müdürlerinin sicillerini düzenlemek,
tayinleri taşraya ait olan tali memurların genel durumlarını (ahvali
umumiyesini) tetkik, müsabaka ve imtihan, mezuniyet (izin), tekaüt (emeklilik),
tecziye (cezalandırma), tayin, terfi, tahvil, becayiş, tekaüt ve eytam (dul) ve
58
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
eramil (yetim) maaşı tahsisi ve askerlik gibi memurların zat işlerini ve tahakkuk
işlemlerini yürütmek üzere üç bürodan oluşacaktır. Birinci Şube Müdürlüğü
genel müdür muavinliği tarafından idare olunacaktır. (B) İkinci Şube: Vilayetlerin genel (umumi) idare teşkilatı ve intihap işlerine ait vazifelerle mükelleftir.
Vilayetlerin umumi ve hususi ahvaline (genel ve özel durumlarına) dair raporların, umumi müfettişlik ve teftiş heyeti raporlarının tetkiki ve bu raporlara ait
muameleler, şikâyet ve itiraz işleri, iane (yardım), seferberlik işlemleri, emniyete müteallik olmayan ve uluslararası mahiyet arz eden ecnebi (yabancı) işleri,
milli bayramlar ve merasim işleri ve Vekâletten tevdi edilen diğer benzeri işleri
yürütmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube: Evrak, dosya, neşriyat (yayın) ve kütüphane işleriyle, levazım ve mutemetlik ve müstahdemlere
(hizmetlilere) ait işlemleri yürütmek, şikâyet ve müracaatların takibini yapmak
ve sonucundan ilgilileri bilgilendirmek üzere üç bürodan oluşacaktır (md.10).
UMUM JANDARMA KUMANDANLIĞI: Yukarıda da değinildiği üzere, 1624 sayılı
Kanun’un 12. maddesinde; “Jandarmanın teşkilat ve vazifeleri kendi kanun ve
nizamnamelerine tabidir”, denilerek, Jandarma Teşkilatı, Kanun kapsamı dışında bırakılmıştır.
1624 sayılı Kanun’un 13. maddesi ile bir önceki bölümde ayrıntısı verilen Devlet
Memurları Maşatının Tevhit ve Teadülüne Dair 1452 sayılı Kanun’a ekli (2) numaralı cetvelin Dâhiliye Vekâleti merkez memurlarına ait bulunan kısmı kaldırılarak bu Kanun’a ekli (A) işaretli teşkilat kadrosu konulmuştur. Kanun’un 14.
maddesine göre de; kadroda yazılı dereceler azami olup gerektiği takdirde yüksek dereceler yerine maaşı daha az dereceden memur istihdamı mümkündür.
Ayrıca yukarı derecelere yeniden alınacak memurların yüksekokul mezunu
olması koşulu getirilmiştir.
Neticede, 1930 yılı Mayıs ayı itibariyla Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatı ve
kadro durumu Tablo 6’da gösterilen şekli almış olmaktadır. Tablodan da anlaşılacağı üzere, o dönem için Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatı için öngörülen
kadro toplamı 195’tir. Dâhiliye Vekâleti merkez birimleri içinde en fazla kadronun Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü (46), Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü
(42) ile Teftiş Heyeti (37+5=42) için öngörüldüğü görülmektedir. Bakanlık kadroları belirlendikten sonra, birim müdürlerine yönelik atamaların da vakit kaybedilmeden yapıldığı görülmektedir. Örneğin, Temmuz ayı içerisinde mülga Zat
İşleri Müdürlüğünün başında bulunan Fazıl Bey, ikinci sınıf mülkiye müfettişliği
görevine atanmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğüne Tevfik Hadi, Jandarma Genel
Komutanlığına Kazım Paşa, Teftiş Heyeti Reisliğine ise Sabri Bey getirilmiştir.
59
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Ayrıca birçok vali ve kaymakamın nakil ve atamalarına ilişkin kararnameler yayımlanmıştır (Keskin, 2007: 184-187).
Tablo 6: Dâhiliye Vekâletinin Merkez Teşkilatı ve Kadro Durumu (1930 yılı)
DÂHİLİYE VEKÂLETİ MERKEZ MEMURLARI
SAYI
MÜSTEŞAR: (Maaşı: 125 lira)
1
HUSUSİ KALEM: Müdür, Şef, memur ve kâtipler
11
EMNİYET İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür (125 lira), Muavin ve
Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Üçüncü Şube Müdürü, Dördüncü
Şube Müdürü, Beşinci Şube Müdürü, Polis Müfettişleri, Şubelere bağlı şef, 46
memur, kâtip ve tercümanlar
EVRAK BÜROSU: Memur, kâtip ve müracaat memuru
3
HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ: Hukuk Müşaviri (90 lira), Muavin, şef, memur ve kâtip
5
MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür (Maaşı: 90 lira),
Muavin ve Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Şubelere bağlı şef, me13
mur ve kâtipler
NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür (90 lira), Muavin ve Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Üçüncü Şube Müdürü, Şubelere bağlı
30
şef, memur, müracaat memuru ve kâtipler
TEFTİŞ HEYETİ: Reis (100 lira), Baş Müfettiş (3), Birinci (3), İkinci (12) ve
Üçüncü Sınıf Müfettişler (18)
37
TEFTİŞ HEYETİ BÜROSU: Şef, memur ve kâtipler
5
VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür (90 lira), Muavin
ve Birinci Şube Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Üçüncü Şube Müdürü, Şubelere
bağlı, şef, memur, kâtip, mutemet, kütüphane memuru ve İstanbul evrak 42
memurları
MÜRACAAT BÜROSU: Memur ve kâtip
2
TOPLAM
195
Sonuç itibariyla, 1624 sayılı Kanun ile birlikte Dâhiliye Vekâleti özel teşkilat
yasasına kavuşmuş olmaktadır. 1624 sayılı Kanun yaklaşık 55 yıl çeşitli değişikliklere uğrayarak yürürlükte kalmayı başarmış ve 1985’te kabul edilen 3152
sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırılıncaya kadar İçişleri Bakanlığının merkez
teşkilatını düzenlemiştir. Kanun ile Dâhiliye Vekâleti teşkilatının daha kurumsal
bir yapıya kavuştuğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
10. Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat Kanunu’nda Yapılan Değişiklikler
1624 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra da Dâhiliye Vekâleti teşkilatında
bazı değişikliklere gidilmiştir. Aşağıda, anılan Kanun’da yapılan önemli değişik60
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
likler üzerinde durularak, takip eden yıllarda Vekâletin teşkilat yapısındaki değişim ve gelişimin seyri izlenmeye çalışılmıştır.
2050 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun: Polis Teşkilat Kanunu ile aynı
gün çıkarılan 30 Haziran 1932 tarihli ve 2050 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında
Kanun” 100 (RG: 06.07.1932 tarihli ve 2143 sayılı), 1624 sayılı Teşkilat Kanunu’nda yapılan ilk değişikliktir. Kanunla Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü teşkilatında bazı değişiklikler yapılmıştır (Çınar, 2007: 376). “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilâtı ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun’un 5’inci ve 13’üncü Maddelerinin
Tadiline Dair 1/384 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri
Mazbataları, 30 Haziran 1932 günü müzakere edilerek kabul edilmiştir. Tasarının görüşülmesi sırasında mebuslardan dikkate değer bir eleştiri gelmemiştir. 101
Başvekâlet Vekili Dr. Refik Bey imzalı tasarıya ilişkin esbabı mucibe layihasında,
Emniyet Teşkilatında yapılması öngörülen değişikliklerin nedenleri maddeler
halinde sıralanmıştır. 102 Tasarının gerekçesinde; Jandarmaya ilişkin ilginç değerlendirmelerde bulunulduktan sonra şu ifadelere yer verilmiştir: “Memleketin
emniyet ve asayişini istihdaf eden hâdisat ve kayide ait muamelâtın yalnız bir
daireden tetkiki ve derhal ve süratle tedabir ve mukarrerat ittihazı için bu umurun bir elden ve bir baştan idare edilmesi; tecrübelerin verdiği katî kanaatlere
istinaden daha müfit (yararlı) ve müsmir (verimli) neticeleri tevlit edeceği (doğuracağı) düşünülmüş ve Umum jandarma kumandanlığındaki asayiş şubesi
vezaifinin Emniyeti Umumiyeye nakli zarureti hâsıl olmuştur. Emniyeti
Umumiyede her sahada istihbarat faaliyeti mevcut ve şümullüdür. Memleket
dâhil ve haricinde cereyan eden bütün hareket ve hâdiselerden süratle haberdar olacak bir vaziyettedir. Herhangi bir hâdiseye karşı alınması icap eden
tedabirin ittihazı için esaslı ve müspet malûmat sahibi olmak, katî neticenin
müspet olarak istihsalinde bir şartı esasidir. Bu ihtiyaç ve zarureti temin için
Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünde yeniden bir şube ihdasına mecburiyet
hissedilmiş ve Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilât ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun’da, merbut lâyihada tasrih edilen (belirtilen) tadilâta lüzum görülmüştür.
Bu lâyihaya göre, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün birinci şubesi yalnız em100
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Sayfa: 831).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 429-430, İ: 75, C: 1).
102
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sıra No: 258).
101
61
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
niyet işleriyle iştigal edecek ve yine iki bürodan ibaret olacak ve birinci şube
müdürü ayni zamanda yine umum müdür muavini vazifesini de görecektir.
Yeniden ihdas edilen şube, altıncı şube unvanını alacak ve memleketin umumî
asayişine müteallik işlerle iştigal ve iki büroyu ihtiva edecektir…”
EMNİYET İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 2050 sayılı Kanun ile 1624 sayılı Kanun’un Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünü düzenleyen 5. maddesi tadil edilmiş; Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün şube sayısı beşten altıya çıkarılmıştır
(md.1). Buna göre, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, altı şubeden ve müstakil
evrak ve tahrirat bürolarından oluşacaktır. (A) Birinci Şube; memleketin genel
emniyetine müteallik işlerle meşgul olacak ve iki bürodan oluşacaktır. Birinci
şube müdürlüğü genel müdür yardımcısının idaresine verilmiştir. (B) İkinci Şube; idari, beledi ve adli zabıta işleri ile iştigal etmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube; polis amir ve memurlarının zat (personel) işleri, polis okulu, talim ve terbiye ve genel zabıta teşkilat ve tevziatı, hesap ve levazım işleri ile
iştigal edecektir. Bu görevler iki büroya bölünerek yerine getirilecektir. (D) Dördüncü Şube; ecnebilere (yabancılara) müteallik muamelat ile meşgul olmak
üzere iki bürodan oluşacaktır. (E) Beşinci Şube; zabıtaya ait teknik işlerle istatistik ve neşriyat işlerini yerine getirmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (F) Altıncı
Şube; memleketin umumi asayişine müteallik işlerle iştigal edecek ve iki bürodan oluşacaktır. (G) Evrak ve Tahrirat Büroları; Umum Müdürlüğe ait muhaberelerin kayıt ve sevkini temin ve resen yazılacak yazıların tesvit ve tebyizini (temizce yazılması) temin ve iş sahiplerinin müracaatlarını kabul ve işlerini ait
olduğu şubelerden tahkik ve sonuçlarını tebliğ ile iştigal edecektir.
2050 sayılı Kanun ile Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün teşkilat kadrosu da
tadil edilmiştir. 1624 sayılı Kanun’un 13’üncü maddesine merbut (A) işaretli
kadroda Emniyet İşleri Umum Müdürlüğüne ait teşkilât, merbut cetvelde gösterildiği üzere tadil ve 1659 sayılı Kanun’un (C) fıkrasına merbut 3 sayılı cetvelde gösterilen memuriyetler lağvedilmiştir (md.2). Böylece Vekâletin teşkilat
yasası çıktıktan sonra ilk değişikliğe uğrayan birimi, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü olmaktadır. Polis Teşkilat Kanunu çıkarılmasına rağmen Emniyet Teşkilatı, Dâhiliye Vekâleti içinde ana hizmet birimi olarak kalmaya devam etmiştir.
2205 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki (1624)
Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Dâhili Matbuat
İşlerinin Umum Müdürlük Halinde Dâhiliye Vekâletine Bağlanmasına Dair
Kanun: 22 Mayıs 1933 tarihli ve 2205 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat
ve Vazifeleri Hakkındaki (1624) Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değişti62
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rilmesine ve Dâhili Matbuat İşlerinin Umum Müdürlük Halinde Dâhiliye Vekâletine Bağlanmasına Dair Kanun” 103 (RG: 28.05.1933 tarihli ve 2412 sayılı) ile
1624 sayılı Teşkilat Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmiş ve Kanun’a yeni
maddeler eklenmiştir. Kanunla, Dâhiliye Vekâleti Hukuk Müşavirliği yeniden
düzenlenmekte ve Matbuat İşleri “umum müdürlük” halinde Vekâlete bağlanmaktadır (Kalfa, 2007: 465).
“Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilât ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Dâhili Matbuat İşlerinin Mezkûr Vekâlete Bağlanmasına Dair 1/700 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe
Encümenleri Mazbataları, 104 22 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülürken bazı tartışmalar yaşandığı görülmektedir. Söz alan mebuslar özellikle,
matbuat işlerinin Dâhiliye Vekâletine bağlanması konusu üzerinde durmuşlardır. Bunun üzerine söz alan Hariciye Vekâleti Vekili ve Muğla Mebusu Şükrü
Kaya, matbuat teşkilatının geçirdiği uzun safahat hakkında bilgi vermiştir. 105
Şükrü Bey’in sözleri Matbuat Müdürlüğünün Dâhiliye Vekâleti ile olan ilişkisini
açıkça ortaya koymaktadır: “… Memleketimizin siyaseti dâhiliyesine ait gazeteciler malûmat isterlerse onu vermekle mükellef bir makam olmak lâzım gelir. O
da Matbuat Müdüriyetidir. Onun Dâhiliye Vekâletine merbut olması lâzımdır.
Bu öteden beri mutasavverdi (tasavvur edilmiştir); fakat bütçelerin imkânsızlığı
bunu ayırmak imkânını vermedi (…) Dâhiliye Vekilinin vazifesi fena fikirleri neşretmek isteyen gazeteleri toplattırmak ve derhal Heyeti Vekileye haber vermekten ibarettir. Bu gün dahi Dâhiliyenin bazı şubeleri hariçte çıkan gazeteleri
takip etmektedir. Böyle bir kanun yapılırsa salâhiyet daha artar…”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da tasarısın gerekçesi şu
şekilde açıklanmıştır: 106 “Dâhili matbuat işlerinin Dâhiliye Vekâleti tarafından
tedviri (idare edilmesi) takarrür etmiş olduğundan bu işlerle meşgul olmak üzere bir müdüriyet tesisi lâzım gelmiştir. Bu müdüriyetin esasen hukukî ve kanunî
işleri tetkik ve takiple mükellef olan Hukuk Müşavirliğine raptı murakabenin
daha esaslı olmasını ve daha salim bir yolda yürümesini temin için muvafık
görülmüştür. Bu itibarla 1624 numaralı Merkez Teşkilâtı Kanunu’nun Hukuk
Müşavirliğinin vazifesine müteallik olan altıncı maddesi matbuata ait vazifelerin
de ilâvesi suretiyle tadil edilmiştir. Ayni zamanda Hukuk Müşavirliğinin kadrosu
103
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 361-362).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 284-291, İ: 56, C: 1).
105
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 286-288, İ: 56, C: 1).
106
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 196).
104
63
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
da bu yeni müdüriyet kadrosunun ilâvesi suretiyle tadil edilmiş olduğundan 13.
maddede mezkûr A cetveli bu nokta-i nazardan tanzim edilmiştir.”
HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ: 2205 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 1624 sayılı Kanun’un
6. maddesi değiştirilerek Hukuk Müşavirliğinin yeniden düzenlendiği ve “müşavirlik” ve “muhakemat” olmak üzere iki kısma ayrıldığı görülmektedir. Buna
göre Hukuk Müşavirliği; “müşavirlik ve muhakemat kısımlarından mürekkeptir.
Hukuk Müşavir Muavini aynı zamanda muhakemat kısmının müdürüdür.” (A)
Müşavirlik Kısmı: Vekâletten tevdi olunan her nevi işler hakkında mütalaa dermeyan ve kanun muktazasını beyan etmek, Vekâletçe tanzim edilen veya diğer
vekâletlerden irsal olunan (yollanan) kanun ve nizamname ve talimatname
layihalarını ve Vekâlet dairelerinde hazırlanacak umumi emirleri ve Vekâletçe
yapılacak veya tasdik olunacak mukaveleleri tetkik ve takip eylemekle mükelleftir. (B) Muhakemat Kısmı: Memurin muhakematına (memur yargılaması) ve
inzibat (disiplin) komisyonlarına ait muameleleri tetkik ve Vekâletçe taalluk
eden davaları ikame ve takip ile muvazzaftır.
2205 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile de, 1624 Sayılı Kanun’un 13. maddesine
merbut (A) işaretli kadroda Hukuk Müşavirliğine ait teşkilat, iş bu Kanun’a bağlı
(1) numaralı cetvelde gösterildiği üzere tadil edilmiştir. Kanunla yeniden düzenlenen Hukuk Müşavirliğinin teşkilatı, Tablo 7’de gösterilmiştir. Kanun’a ekli 1
sayılı cetvele göre Hukuk Müşavirliğinin kadro mevcudu, Hukuk Müşaviri dâhil
7 kişi olmuştur. Önceki halde Hukuk Müşavirliğinin kadro toplamı 5 kişidir. Yeni
Kanun Hukuk Müşavirliğine ilave 2 memur kadrosu vermiştir. Ayrıca “Muavin”
kadrosu, “Muavin ve Muhakemat Kısmı Müdürü” şekline dönüştürülmüş ve
muavin maaşı 55 liradan 70 liraya çıkarılmıştır.
Tablo 7: Dâhiliye Vekâleti Hukuk Müşavirliği Kadrosu (1933 yılı)
HUKUK MÜŞAVİRLİĞİ
Hukuk Müşaviri (Maaşı: 90 lira)
Muavin ve Muhakemat Kısmı Müdürü (Maaşı: 70 lira)
Şef
Memur
Kâtip
TOPLAM
SAYISI
1
1
2
1
2
7
MATBUAT UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 2205 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 1624
sayılı Kanun’a bir madde eklenerek, Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatı bünyesinde “Matbuat Umum Müdürlüğü” oluşturulmuştur. Kanun’un getirdiği dü64
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
zenleme şöyledir: “Matbuat Umum Müdürlüğü; bilumum gazete ve mecmuaları ve risaleleri ve emsali neşriyatı tetkik etmek ve Devleti alakadar eden yazıları
tefrik ile Vekâlet makamına bildirmek ve matbuat mensuplarının Matbuat Kanunu’nun tayin ettiği vasıf ve şartları haiz olup olmadıklarını araştırmak ve
Matbuat Kanunu’nun hükümlerine nazaran matbuat harekâtını takip eylemek
ile mükellef olmak üzere Dâhiliye Vekâletinde bir Matbuat Umum Müdürlüğü
teşkil edilmiştir.”
Böylece Dâhiliye Vekâleti, “Matbuat Umum Müdürlüğü” adında yeni bir genel
müdürlüğe kavuşmuş olmaktadır. Bu değişiklikle, uzun müddet Dâhiliye Vekâleti teşkilatına bağlı olup, bir ara Hariciye Vekâletine bağlanan Matbuat Umum
Müdürlüğü tekrar Dâhiliye Vekâleti bünyesine alınmış oluyordu. Yeni kurulan
Genel Müdürlüğün görevleri de şöyleydi: (1) Bilumum gazete ve mecmuaları ve
risaleleri ve emsali neşriyatı tetkik etmek, (2) Devleti alakadar eden yazıları
tefrik ile Vekâlet makamına bildirmek, (3) Matbuat mensuplarının Matbuat
Kanunu’nun tayin ettiği vasıf ve şartları haiz olup olmadıklarını araştırmak, (4)
Matbuat Kanunu’nun hükümlerine nazaran matbuat harekâtını takip eylemek.
2205 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre, “Lüzum görüldüğü takdirde Matbuat
Umum Müdürlüğüne diğer vekâletlerin memurlarından biri de tayin edilebilir.”,
hükmü getirilmiştir. Böylece Matbuat Umum Müdürlüğüne gerek görüldüğünde diğer bakanlıkların memurlarından da atama yapılmasının yolu açılmıştır.
2205 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile de (2) numaralı cetvelde derece ve maaş
miktarları yazılı memuriyetler, 26 Temmuz 1931 tarih ve 1843 sayılı Kanun’a
merbut Hariciye Vekâleti kadrosundan çıkarılmış ve (3) numaralı ilişik cetvelde
yazılı teşkilat 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine merbut (A) cetveline ilave
edilmiştir. Yeni oluşan Matbuat Umum Müdürlüğünün teşkilat yapısı, Tablo
8’de gösterilmiştir. Buna göre Matbuat Umum Müdürlüğünün kadro durumu; 1
Umum Müdür, 2 Şef, 2 Memur, 2 Kâtip olmak üzere toplam 7 kişiden oluşmaktadır. Hariciye Vekâletinin 6 kadrosu iptal edilirken, Dâhiliye Vekâletine 7 ilave
kadro verilmiştir. Bu arada Umum Müdürünün maaşı 90 lira olacaktır.
Tablo 8: Dâhiliye Vekâleti Matbuat Umum Müdürlüğü Kadrosu (1933 yılı)
MATBUAT UMUM MÜDÜRLÜĞÜ
Umum Müdür (Maaşı: 90 lira)
Şef
Memur
Kâtip
TOPLAM
65
SAYISI
1
2
2
2
7
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
2531 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunların Tadili Hakkında Kanun: 23 Haziran 1934 tarihli ve 2531 sayılı “Dâhiliye
Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunların Tadili Hakkında
Kanun” 107 (RG: 03.07.1934 tarihli ve 2742 sayılı) ile 1624 sayılı Kanun’un 5.
maddesini tadil eden 30 Haziran 1932 tarih ve 2050 sayılı Kanun’un 1. maddesi
tadil edilmiştir. Kanunla Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü ile Vilayetler Umum
Müdürlüğü teşkilatlarında değişiklik yapılmış; ayrıca Vekâlete bağlı olmak ve
seferberlik işleriyle iştigal etmek üzere bir “Seferberlik Müdürlüğü” kurulmuştur (Turan, 2007: 579).
“Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilâtı ve Vazifeleri Hakkındaki Kanuna Müzeyyel
1/934, Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilât ve Vazifeleri Hakkındaki Kanun’un
5’nci Maddesini Muaddil Kanun’un 1’nci Maddesinin Değiştirilmesine Dair
1/966, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünde Bir Şube Müdürlüğü Teşkiline Dair
1/1030 Numaralı Kanun Lâyihaları ve Dâhiliye Encümeni Mazbataları ile Polis
Teşkilâtı Kanununa Bağlı Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair 1/1064 Numaralı
Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 23 Haziran 1934 günü Mecliste
görüşülerek ufak bazı değişikliklerle kabul edilmiştir. 108
Başvekil İsmet Paşa imzalı esbabı mucibe layihasında, tasarılar şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 109 “(1) 5-IV-931 tarihli Millî Seferberlik Talimatnamesi, Dâhiliye Vekâletine seferberliğe ait pek mühim vazifeler tahmil etmiştir. Bu iş bu
güne kadar, Vilâyetler İdaresi Umum Müdürlüğünün 2’nci şubesi tarafından
görülmekte idi. Bu şubenin mütenevvi ve kanunen muayyen olan birçok işleri
arasından bu işin ayrılarak seferberliğe ait işlerin bir müdüriyet tarafından idare
ve ifa edilmesi, daha muvafık olacaktır. Çünkü her hangi bir seferberlik vukuunda, işlerin çok muntazam bir şekilde cereyan edebilmesi için bu hususun
hazarda (barışta) tespit ve her şeyin hazırlanması icap eder. Binaenaleyh; bu
hayatî olan işin daha muntazam ve daha esaslı bir surette cereyanının temini
için bu vazifenin doğrudan doğruya Vekâlete merbut olmak ve seferberlik işleriyle iştigal etmek üzere bir müdüriyet teşkiline lüzum ve zaruret hâsıl olduğundan merbut kanun lâyihası tanzim ve takdim kılındı. (2) Suriye, Irak, İran,
Rusya, Bulgaristan, Yunanistan ve İtalya ile hemhudut (komşu) olan Devletimizin bu devletlerin her biri ile hudut işleri bilhassa Dâhiliye, Hariciye, Gümrük ve
İnhisarlar Vekâletleriyle Büyük Erkânıharbiyeyi alâkadar eden muhtelif münasebetleri itibariyle hangi makama ait olursa olsun neticesinin, memleketin asa107
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 877-878).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 288-289, İ: 72, C: 1).
109
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 237).
108
66
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yiş ve emniyetine taalluk etmesi dolayısıyla bir kül teşkil ettiğinden, bir taraftan
emrivaki halinde mütebayin (birbirine uymayan) nokta-i nazarların hudusuna
(sonradan peyda olmasına) meydan vermemek ve diğer taraftan da her hududa ait noksansız ve mütekâmil dosyalar vücuda getirmek suretiyle hudut mesailine dair temas yapacak heyetlere, vazifesini kolaylaştıracak esaslı ve toplu
direktifler ihzar ve hudut meselesine ait protokol ve itilâfnamelerin tadil veya
yeniden akdinde mevcut vekayi netayicine ve vesaika nazaran nokta-i nazarlar
tespit ve binnetice hudut işlerini bir elden idare eylemek için Emniyet İşleri
Umum Müdürlüğünde bir şube teşkil zarureti hadisatla kendini göstermiştir. (3)
Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü evvelce beş şubeden müteşekkil iken geçen
sene Jandarma Umum Kumandanlığından devren alınan asayiş işleri için bir
asayiş şubesi teşkil edilmişti. Bu sene de hudut işlerine bakmak üzere diğer bir
şubenin teşkiline teşebbüs olunmuş ve bu suretle mezkûr Umum Müdürlükteki
şubelerin miktarı yediye çıkmıştır. Birinci şube müdürlüğü vazifesini gören
umum müdür muavinliğinin bu teşkilât dolayısıyla işi fevkalâde çoğalmıştır.
Bundan başka siyasî emniyet işleriyle uğraşan ve haddi zatinde başlı başına
ehemmiyeti haiz bulunan ve iştigal ettiği işlerin mahiyeti itibariyle münhasıran
bu işle meşgul olacak bir müdire mutlak surette ihtiyaç gösteren birinci şubenin
muavinlikten tefrikiyle ayrıca bir şube müdürlüğü halinde idaresi muvafık görülmüştür. Hazineye fazla külfet tahmil etmemek için teklif olunan birinci şube
müdürlüğünün maaşına tekabül etmek üzere lağvolunan vilâyetlerin bir ikinci
sınıf emniyet memuru ile bir sivil ikinci komiser ve bir polis namzedinin maaşları karşılık gösterilmiştir.”
EMNİYET İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Daha önce de değinildiği üzere; Polis
Teşkilat Kanunu ile aynı gün çıkarılan 30 Haziran 1932 tarihli ve 2050 sayılı
“Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun” ile Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 sayılı Kanun’un Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünü düzenleyen 5. maddesi tadil edilerek, Umum Müdürlüğün şube sayısı beşten altıya
çıkarılmış idi. 110 Bu sefer de, 2050 sayılı Kanun’un 1. maddesi tadil edilerek
(esasen 1624 sayılı Kanun’un 5. maddesi) yeniden düzenlenmiş; Emniyet İşleri
Umum Müdürlüğünün şube sayısı yediye çıkarılmıştır.
2531 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü,
yedi şubeden ve müstakil evrak ve tahrirat bürolarından oluşmaktadır. (A) Birinci Şube; memleketin genel emniyetine müteallik işlerle meşgul olacak ve iki
110
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Sayfa: 831).
67
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
bürodan oluşacaktır. (B) İkinci Şube; idari, beledi ve adli zabıta işleri ile iştigal
etmek üzere iki bürodan oluşacaktır. (C) Üçüncü Şube; polis amir ve memurlarının zat (personel) işleri, polis okulu, talim ve terbiye ve genel zabıta teşkilat ve
tevziatı, hesap ve levazım işleri ile iştigal edecektir. Bu görevler iki büroya bölünerek yerine getirilecektir. (D) Dördüncü Şube; ecnebilere (yabancılara) müteallik muamelat ile meşgul olmak üzere iki bürodan oluşacaktır. (E) Beşinci
Şube; zabıtaya ait teknik işlerle istatistik ve neşriyat işlerini yerine getirmek
üzere iki bürodan oluşacaktır. (F) Altıncı Şube; memleketin umumi asayişine
müteallik işlerle iştigal edecek ve iki bürodan oluşacaktır. (G) Yedinci Şube;
memleketin hudut (sınır) işleri ile iştigal edecek ve iki bürodan oluşacaktır. (H)
Evrak ve Tahrirat Büroları; Umum Müdürlüğe ait muhaberelerin kayıt ve sevkini
temin ve resen yazılacak yazıların tesvit ve tebyizini temin ve iş sahiplerinin
müracaatlarını kabul ve işlerini ait olduğu şubelerden tahkik ve sonuçlarını
tebliğ ile iştigal edecektir. 2531 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle ilaveten, Emniyet
İşleri Umum Müdürlüğünün teşkilat kadrosu tadil edilmiştir. Buna göre, 2050
sayılı Kanun’un 2. maddesine merbut cetvelde “umum müdür muavini ve birinci şube müdürü” unvanı “umum müdür muavini” şeklinde tadil edilmiş ve mezkûr cetvelin ait olduğu kısımlara bazı memuriyetler ilave edilmiştir.
VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 2531 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle,
1624 numaralı Kanun’un 10. maddesinin (B) fıkrası tadil edilmiştir. Hatırlanacağı üzere 1624 sayılı Kanun’un 10. maddesi Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğünü, bu maddenin (B) fıkrası da Müdürlüğün ikinci şubesini düzenlemektedir.
Yapılan bu değişiklikle ikinci şubenin görevleri şu hali almıştır: “B: İkinci Şube;
vilayetlerin umumi idare teşkilat ve intihap işlerine ait vazifelerle mükelleftir.
Vilayetlerin umumi ve hususi ahvaline dair raporların, umumi müfettişlik ve
teftiş heyeti raporlarının tetkiki ve bu raporlara ait muameleler, şikâyet ve itiraz işleri, iane (yardım) ve emniyete müteallik olmayan ve beynelmilel mahiyet
arz eden ecnebi işleri, milli bayramlar ve merasim işleri ve Vekâletten tevdi
edilen diğer müteferrik işler dahi bu şube tarafından yapılır. İkinci şube iki büroya münkasemdir.”
SEFERBERLİK MÜDÜRLÜĞÜ: 2531 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle; 1624 sayılı
Kanun’a aşağıdaki madde eklenmiştir: “Vekâlete merbut olmak ve seferberlik
işleriyle iştigal etmek üzere bir seferberlik müdürlüğü teşkil olunmuştur.” 2531
sayılı Kanun’un 5. maddesi ile de; 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine merbut
(A) cetvelinde “Seferberlik Müdürlüğü” başlığı altında Tablo 9’da gösterilen
memuriyetler ilave olunmuştur. Yapılan bu değişikliklerle “seferberlik muameleleri” görevinin ikinci şubenin görev alanından çıkarıldığı ve bu işleri görmek
68
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
üzere Vekâlete bağlı yeni bir müdürlük oluşturulduğu görülmektedir. Bu yeni
müdürlüğe 7 adet kadro verilmiş, müdür maaşı olarak ta 70 lira öngörülmüştür.
Tablo 9: Dâhiliye Vekâleti Seferberlik Müdürlüğü Kadrosu (1934 yılı)
SEFERBERLİK MÜDÜRLÜĞÜ
SAYISI
Müdür (Maaşı: 70 lira)
1
Şef
2
Memur
2
Kâtip
2
TOPLAM
7
2577 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadiline Ait Kanun: 5 Temmuz 1934 tarihinde kabul
edilen 2577 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki
Kanunun Bazı Maddelerinin Tadiline Ait Kanun” 111 (RG: 15.07.1934 tarihli ve
2752 sayılı) ile 1624 sayılı Kanun’un bazı maddeleri tadil edilmiştir. “1/1095
Numaralı İskân Teşkilat Kanunu Layihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 5
Temmuz 1934 günü görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 112 Tasarıya ilişkin
esbabı mucibe layihasının oldukça kısa düzenlendiği görülmektedir: 113 “Muhtelit (Karma) İskân Encümeninin ilişik esbabı mucibesinde kabul edilen esaslar
dairesinde Maliye Vekâletinin muvafakatiyle tertip olunan kanun lâyihası takdim olunmuştur. Bu devrede kabulüne ait muamelenin ikmali arz olunur.”
NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Numaralı Kanun’un 8. maddesi değiştirilerek Nüfus İşleri
Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir (md.1). Buna göre, Nüfus İşleri
Umum Müdürlüğü dört şubeden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. (A) Birinci Şube: 2510 sayılı İskân Kanunu hükümlerine göre muhacirlerin, mültecilerin, göçebelerin ve nakledilenlerin getirilmesi, yollanması, yerleştirilmesi, müstahsil (üretici) hale konması, mıntıkalarının ve yerlerinin ayrılması,
topraksız veya az topraklı yerli çiftçilere toprak dağıtılması, eski iskân işlerinin
tasfiye edilip bitirilmesi işleri ile bunların muharebe ve muameleleri ile uğraşır.
Bu şube, üç büro ve iki müstakil memurdan mürekkeptir ve umum müdür ve
muavini tarafından idare olunacaktır. (B) İkinci Şube: Memleket içinde vatandaşların kültür cephesinden her türlü vaziyetlerini araştırmak, 2510 sayılı İskân
111
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 980-983).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 451-452, İ: 78, C: 1).
113
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 301).
112
69
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kanunu’nun 8, 9, 10 ve 11’inci maddelerine göre lüzumlu görülen tedbirleri
arayıp bulmak, bu tedbirlerin tatbikatını devamlı yürütmek ve yoklamak, hariçteki Türk kan veya kültürüne bağlı olanlardan geleceklerin vaziyetlerini tetkik
etmek, yurdun iskâna elverişli ve verimli topraklarını araştırıp bulmak ve tespit
etmek işleriyle uğraşır. Bu şube, dört bürodan mürekkeptir. (C) Üçüncü Şube:
Nüfus muamele ve muhaberelerini tescil ve istatistik işlerini ifa etmek üzere iki
bürodan mürekkeptir. (D) Dördüncü Şube: Vatandaşlık Kanunu’nun tatbikatına
ve vatandaşlığa müteallik işlerle iştigal etmek üzere iki bürodan mürekkeptir.
Yukarıdaki maddeden anlaşılacağı üzere, 2577 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile
1624 sayılı Kanun’un 8. maddesi değiştirilerek, Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü
yeniden düzenlenmiştir. Düzenlemeyle Nüfus İşleri Umum Müdürlüğünün şube
sayısı üçten dörde çıkarılmış; 2510 sayılı İskân Kanunu’nun getirdiği yeni hükümler çerçevesinde Umum Müdürlüğe yeni görevler verilmiştir. Ayrıca 2577
sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine bağlı (A)
cetvelinin Nüfus İşleri Umum Müdürlüğüne ait kısmı, bu Kanun’a bağlı (1) numaralı cetvelde gösterildiği şekilde tadil edilmiştir. Böylece Nüfus İşleri Umum
Müdürlüğü, Tablo 10’da gösterildiği şekilde yeniden teşkilatlanmış; kadro toplamı da 30’dan 60’a yükseltilmiştir. Şubeler arasında, iskân ve kültür şubelerine
daha fazla ağırlık verildiği görülmektedir.
Tablo 10: Dâhiliye Vekâleti Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü Kadrosu (1934 yılı)
NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ
Umum Müdür (Maaşi: 90 lira)
Birinci Şube: İskân, (İskân, Eski İşler, Muamelat Büroları)
İkinci Şube: Kültür (4 büro)
Üçüncü Şube: Nüfus
Dördüncü Şube: Tabiiyet
TOPLAM
SAYISI
1
23
20
7
9
60
VİLAYETLER İSKÂN TEŞKİLATI KADROSU: 2577 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile
1624 sayılı Kanun’un 15. maddesine bağlı (B) cetveli yerine bu Kanun’a bağlı (2)
numaralı cetvel konulmuştur. Daha önce de ifade edildiği üzere, 1624 Sayılı
Kanun’un 15.maddesi ile Dâhiliye Vekâletinin bağlı kuruluşu olan “İskân Umum
Müdürlüğü” ilga edilmiş, bu Müdürlüğün vilayet memurlarından merbut ve
Kanun’a ekli (B) işaretli cetvelde gösterilen toplam 97 personel, Dâhiliye Vekâleti vilayet memurları kadrosuna ilave edilmiştir. 2577 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile söz konusu (B) cetveli yerine (2) numaralı cetvel konulmuş olmaktadır.
Böylece Vilayetler İskân Teşkilatı Kadrosu Tablo 11’de gösterilen şekli almıştır.
70
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Buna göre anılan teşkilatın kadrosu toplamı 97 kişiden 62 kişiye indirilmiş; ayrıca memuriyetin nevi de değiştirilmiştir. Ayrıca bu cetvelde yazılı memurlar lüzum görülen yerlerde istihdam olunmak üzere merkezce tayin olunabileceklerdir.
Tablo 11: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İskân Teşkilatı Kadrosu (1934 yılı)
VİLAYETLER İSKÂN TEŞKİLATI
İskân Müdürü (1,2 ve 3.sınıf)
İskân Memuru (1,2 ve 3.sınıf)
İskân Fen Memuru (1,2 ve 3.sınıf)
İskân Kâtibi (1,2 ve 3.sınıf)
Birinci Umumi Müfettişlik İskân Müdürü
Birinci Umumi Müfettişlik İskân Müşavir Muavini
TOPLAM
SAYISI
10
20
10
20
1
1
62
3046 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624
Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Kanun: 12 Haziran 1936 tarihli ve 3046 sayılı “Dâhiliye
Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Numaralı Kanunun Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Kanun” 114 (RG: 20.06.1936 tarihli ve 3335 sayılı) ile bir kez daha 1624 sayılı Dâhiliye Vekâleti teşkilat yasasında değişiklik yapıldığı görülmektedir. Kanunla Dâhiliye Vekâletinin bazı merkezi birimleriyle kadroları yeniden düzenlenmiştir (Zengin, 2007: 774). “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki
Kanunu Değiştiren 2531 Sayılı Kanunun Değiştirilmesine Dair 1/552, Dâhiliye
Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Sayılı Kanun’un Ek ve
Tadillerinin Değiştirilmesine Dair 1/557 Sayılı Kanun Layihaları ve Dâhiliye Encümeni Mazbataları ile Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanuna Ek 1/604 Sayılı Kanun Layihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 12
Haziran 1936 günü görüşülerek herhangi bir itiraz olmadan kabul edilmiştir. 115
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, düzenlemenin mucip
sebepleri maddeler halinde belirtilmiştir: 116
(1) “Milli seferberlik talimatnamesi ve buna müteferri (alakalı) olup halen ona
baliğ olan diğer talimatname ve kitaplar mucibince Dâhiliye vekâletine tevec114
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 1022-1027).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 259-260, İ: 79, C: 1).
116
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sıra No: 257).
115
71
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
cüh eden işler çok mühimdir. Bilhassa (Hazar ve seferde havaya karşı koruma
talimatnamesi) ile tevcih edilmiş olan (Pasif müdafaa) işlerinin; bir an evvel
yoluna konması, hayati ehemmiyeti haiz olduğu kadar da teferruatlı, devamlı
ve bilgili mesaiye ihtiyaç gösteren büyük bir iştir. Bütün bu işlerin başlıca iki
şubeye tefrik edilmesi gereklidir (…) Bütün bu işlerin vilayetlere taalluk eden
kısımlarının ehemmiyetle takibi: Vilayet, kaza ve nahiyelerde en büyük idare
amirlerinin reislikleri altında teşkil edilmiş olan havaya karşı korunma komisyonlarının faaliyetlerinin temini ve raporlarının tetkiki; mühim şehir ve kasabalarımızda havaya karşı korunma maksadıyla yaptırılacak hava tehlikesi (alarm)
deneme ve tatbikatlarının tanzimi, mahallerinde teftişi icap etmektedir. Ordunun seferberliğinin sürat ve muvaffakiyetle icrasına ve seferin devamı müddetince ordunun, halkın ve millî kaynakların beslenmesine ve hava taarruzlarına
karşı korunmasına yarayacak olan bütün tedbirlerin iyi bir görüş ve kavrayışla
başarılması ve aleddevam (devamlı olarak) hızla ilerletilmesi için seferberlik
müdürlüğü teşkilatının ilişik kadroya göre değiştirilmesi lüzumlu görülmüştür.”
(2) “Dâhiliye vekâleti merkez teşkilat ve vazifelerine dair olan 19 Mayıs 1930
tarihli ve 1624 sayılı Kanun’un neşrine kadar bir müdüriyet halinde iş görürken
ismi geçen kanun ile vilayetler idaresi umum müdürlüğüne şube halinde bağlanarak levazım, neşriyat ve kütüphane işleriyle de tavzif edilen evrak müdürlüğünün bu şekilde vazife görmesi muvafık olmadığı gibi bu şubenin yalnız bağlı
bulunduğu umum müdürlüğe ait evrak işiyle uğraşmayıp Vekâlete merbut diğer
umum müdürlüklerinin de evrak muamelatını tedvir etmekte bulunmasına
mebni ehemmiyeti derkar (malum) olan evrak işlerine ait muamelatın daha
salim bir şekilde tedviri için mezkûr şubenin levazım ve neşriyat ile kütüphane
işleri ayrılarak evrak müdüriyeti namında bir müdüriyet halinde bırakılması
münasip görülmüştür. Levazım işleri vilayetler idaresi umum müdürlüğünün
tahakkuk işlerini gören birinci şubesi ve neşriyat ve kütüphane işleri de sözü
geçen umum müdürlüğün ikindi şubesi müdürlükleri vazifeleri arasına konulmuştur. Ayniyat ve levazım işlerinin ehemmiyeti ve hesaba taalluk etmesi mesul bir ayniyat muhasibi ile levazım islerini görmek üzere bir kısım memurun
ilavesine zaruret ve ihtiyaç hâsıl olmuştur. Normal vaziyetteki şifre muamelatının çokluğu ve ehemmiyeti bu işin mevcut kadro ile istenilen süratte yürütülmesine imkân bırakmadığı tahakkuk etmiş bir halde iken ahiren kurulan umumi
müfettişlikler ve vilayetler muhaberatının da inzimamı (bağlanması) şifre muamelatını bir kat daha fazlalaştıracağından bu işin arzu edildiği veçhile çabuklaştırılması ve esaslı bir şekilde idaresi için kadronun tevsiine zaruret hâsıl olmuştur. Hukuk müşavirliği vazifeleri kanunda gösterildiği üzere çok mütenevvi
(çeşitli) ve her birisi başlı başına tetebbuu (inceleme) ve birçok muhaberat ile
72
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
elde edilecek dosya ve malumata müstenit tetkikat hülasaları demek olduğundan senelerle yapılan tecrübe neticesinde mevcut kadro ile bu işin başarılması
mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Adetleri arttırılan vilayetler de binnetice (neticede) müşavirlik muamelatını çoğaltacaktır. Bundan başka Dâhiliye vekâleti
hukuk müşavirliği vekâlet makamından tevdi edilen bütün işleri tetkik ile mükellef olduğundan her gün vazifesi artmakta ve vaziyeti itibariyle diğer vekâlet
hukuk müşavirlerinden ayrı olarak bütün vekâlet dairelerinin her hususta bir
nevi yardımcısı mevkiinde bulunmaktadır. Vekâlet aleyhine ikame edilen davaların adliye mahkemelerine ait olan kısmı her ne kadar Hazine avukatları tarafından takip edilmekte ise de, Şurayı Devlete ikame edilen davalar müşavirlikçe
takip edilmek lazım geldiğinden ve hukuk müşavirliğine merbut avukat da olmadığından haftada bir kaç defa Şurayı Devlette vicahi duruşmalara dahi gidilmekte ve bütün merkez ve vilayetler dâhiliye memurlarının zabıta memurları
da dâhil olduğu halde ikame ettikleri yüzlerce davalar ve her birisi esaslı müdafaayı icap ettiren iskân davaları mevcut kadro ile takip edilememektedir. Bu
sebeple müşavirliğin muhakemata ait kısmının bir şube ve diğer mütenevvi
işlerin de ikinci bir şube tarafından idare ve takibi zaruri görülmüştür. Müsteşarlık makamı yeni teşkil olunacak vilayetler ve genel müfettişliklerle bir kat
daha meşgul olacaktır. Her günkü muharebe evrakının okunup imzalanması
bile bu makamın yetiştiremeyeceği derecede fazla olduğundan müsteşarın
vekâletin umumi muamelatını daha nafiz bir nazarla esaslı surette murakabe
ederek vekâlete daha müsmir (faydalı) bir tarzda yardım edebilmesi için her
günkü işlerin bir kısmının vaziyeti itibariyle bitaraf ve esasen umumi muamelatta bir nevi muavin demek olan hukuk müşavirine gördürülmesi düşünülmüş ve
müşavirliğe munzam bir vazife olarak müsteşar muavinliği vazifesi dahi tahmil
edilmiştir.1281 tarihli mülki teşkilat hakkındaki nizamname ve 1287 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayat Nizamnamesi ile 50 yıl kadar idare edilen köyler teşkilat
ve uzuvlarının salahiyetleri bakımından cılız birer kurum olarak 1340 senesine
kadar mühim bir iş yapamadan idare edilip gelmiştir. 19 Mart 1340 tarihinde
tatbik mevkiine konan 442 sayılı Köy Kanunu iledir ki, dağınık esaslara istinat
eden köy işleri yoluna konmuş ve iş alanında en önemli eser meydana getirilmiştir. Köy işlerini, harcanacak parayı, köy hukuku şahsiyetinin idaresini ifade
eden uzuvları ve bu uzuvların vazife ve salahiyetlerini ayrı ayrı sayan kanun
verimini çoğaltmak ve köy islerini Köy Kanunu’nun gösterdiği kolaylıklardan
istifadeyi en yüksek kerteye çıkartmak için bu işleri merkezden kontrol etmek
üzere mahalli idareler kadrosuna bir (köycülük) şubesi eklenmesi gerekli görülmüş ve işbu şube kurum bu noktadan teklif edilmiştir (…)”
73
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
(3) “1 Haziran 1936 tarihinden itibaren meriyet mevkiine giren 2871 sayılı Kanun mucibince arazi ve bina vergileriyle binalardan alınan iktisadi buhran vergisi vilayet hususi idarelerine devredildiği gibi arazi ile binaların tahriri ve bunların kıymet ve iratlarının tadili, bu vergilerin tarh, tahakkuk ve tahsil işleri bu
idarelere bırakılmış ve buna karşı kazanç ve hayvanlar vergilerine munzam vilayet hisseleri Hazineye terk olunmuştur. Mahalli idareler mefhumuna dâhil vilayet belediye ve köy idarelerinin kanunlar ile muayyen bilumum idari ve hukuki
muamelat ve muhaberatına merci olan, bu idarelerin mesai programları ile
hidemat ve icraatını tetkik ve tanzim eden, kanun, nizamname ve talimatname
projelerini hazırlayan, istatistik ve nesir (yazı) işlerine bakan, teftiş ve tahkik
raporları ile memurlar hakkındaki şikâyetleri tetkik ve takip eden mahalli idarelerin on bir memurdan ibaret olan teşkilatı hazırası dünün ihtiyaçlarına bile
cevap vermekten çok uzak iken yepyeni ve şümullü bir işin sahai faaliyetine
girmesi imkânsızlığı azami hadde çıkarmış ve mesaisini büsbütün sekteye uğratacak bir vaziyet hazırlamıştır. Bu vaziyeti bütün şümulü ile derpiş ederek ihtiyaca uygun bir teşkilat kurmak zaruridir. Ancak umumi bütçenin tasdikten
geçmiş olması ve zamanın darlığı dolayısıyla tatbikattan alınacak neticelere
göre atiyen esaslı ve ihtiyaca uygun bir teşkilat vücuda getirilmek üzere şimdilik
bu işlere merci olmak üzere küçük bir teşkilat kadrosu tanzim edilmiştir.”
Bu uzun gerekçeyle hazırlanan 3046 sayılı Kanunla Dâhiliye Vekâletinin merkez
teşkilatında yer alan mahalli idareler, nüfus işleri ve vilayetler idaresinin teşkilat
ve görevleri yeniden düzenlenmiş, ayrıca ilave olarak Evrak Müdürlüğü kurulmuştur. Aşağıda bu birimlere ilişkin açıklamalarda bulunulmuştur.
MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 3046 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
1624 sayılı Kanun’un 7. maddesi değiştirilerek Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü
dört şubeden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. (A) Birinci
Şube; mahalli idarelere ait kanun, nizam ve talimat projelerini tanzim ve teklif,
vilayet, belediye meclisleri karar ve temennilerini tetkik, idare-i hususiye-i vilayet, belediye kanunlarıyla sair kanunların vilayet, belediyelere tahmil ettiği
işlere ait idari ve hukuki muamele ve muhaberelerle vilayet ve belediyelerin
beşer senelik mesai programlarını ve vilayet, belediyelere ait teftiş ve tahkik
raporlarını ve memurları hakkındaki şikâyetleri tetkik ve takip ile mükellef olmak üzere iki bürodan mürekkeptir. (B) İkinci Şube; vilayet, belediye bütçeleri
ve mahalli idarelerin mali ve ihsai (istatistik) işleriyle mükellef olmak üzere üç
bürodan mürekkeptir. (C) Üçüncü Şube; köy işlerini merkezden idare etmek
üzere iki bürodan mürekkeptir. (D) Dördüncü Şube; 1- 2871 sayılı Kanun muci74
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
bince vilayetlere devredilen bina ve arazi vergileriyle binalardan alınan iktisadi
buhran vergisinin ve Hazineye intikal eden kazanç ve hayvanlar vergisine munzam vilayet ve maarif hisselerinin tutarları arasındaki farktan dolayı borçlu,
alacaklı hesaplarının tutulması, 2- Alacaklı vilayetler matlubatının takibi ile mahallerine gönderilmesinin ve borçlu vilayetlerin bütçelerine Hazine alacaklarının koydurularak taksit zamanlarında Hazineye yatırılmasının temini, 3- Binalarla arazinin tahrir ve tadil işlerinin tanzimi, işlerini yapmakla mükelleftir.
NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 3046 sayılı Kanun’un 2. maddesiyle 1624
sayılı Kanun’un 2577 numaralı Kanunla değiştirilen 8. maddesi değiştirilerek
Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir. Buna göre, Nüfus İşleri
Umum Müdürlüğü, dört şubeden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. (A) Birinci Şube; nüfus yazım hazırlıkları ve nüfus istatistikleriyle umum
müdürlük dosya ve evrak işlerine bakar. Birinci şube müdürlüğü umum müdür
muavini tarafından idare olunur. (B) İkinci Şube; nüfus muamele ve muhaberelerine ve tescil işlerine mercidir. (C) Üçüncü Şube; Vatandaşlık Kanunu’nun
tatbikatı, vatandaşlık, tetkik ve tasdiki tabiiyet işleriyle iştigal eder. (D) Dördüncü Şube; 2510 sayılı İskân Kanunu’nun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair
olan 2848 numaralı Kanunla Dâhiliye vekâletine bırakılan işleri görür.
VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 3046 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle
1624 sayılı Kanun’un 10. maddesi değiştirilerek Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir. Buna göre Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü iki şubeden oluşacak ve aşağıdaki görevleri yerine getirecektir. (A) Birinci
Şube; merkez ve merkezden mansub vilayetler memurlarıyla nahiye müdürlerinin sicillerini tanzim, tayinlerini mahallerine ait tali memurların ahvali
umumiyesini tetkik, müsabaka, imtihan, mezuniyet, tekaüd, tecziye, tayin, terfi,
tahvil, becayiş, tekaüt ve yetim maaşları tahsis ve askerlik gibi memurların zati
işlerini ve tahakkuk muamelelerini ve levazım ve mutemetlik işlerini ve ayniyat
muhasebesini ifa ile mükellef olmak üzere dört bürodan mürekkeptir. Birinci
şube müdürlüğü umum müdür muavinliği tarafından idare olunur. (B) İkinci
Şube; vilayetlerin umumi idare, teşkilat ve intihap ve neşriyat ve kütüphane
işlerine ait vazifelerle mükelleftir. Vilayetlerin umumi ve hususi ahvaline ait
raporların, umumi müfettişlik raporlarının tetkiki ve bu raporlara ait muameleler, milli bayramlar ve merasim işleri ve vekâletten tevdi edilen diğer müteferrik işler bu şube tarafından yapılır. İki bürodan mürekkeptir.
EVRAK MÜDÜRLÜĞÜ: 3046 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle; Vekâletin umumi
evrak ve dosyaları ile meşgul olmak üzere Evrak Müdürlüğü teşkil olunmuştur.
75
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
28 Haziran 1936 tarihli Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle de, yeni Müdürlüğe,
Vilâyetler İdaresi Umum Müdürlüğü Üçüncü Şube Müdürü Ahmed atanmıştır
(RG: 23 Temmuz 1936 tarihli ve 3363 sayılı).
3046 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle; 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine bağlı
cetvelde önemli ölçüde değişiklik yapılmıştır. 1624 sayılı Kanun’un 13. maddesine bağlı cetvelde Hususi Kalem, Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü, Vilayetler
İdaresi Umum Müdürlüğü başlıkları altındaki kadrolar ve 2205 ve 2577 sayılı
Kanunlarla tadil edilen Hukuk Müşavirliği, Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü kadroları ve 2531 sayılı Kanun’un 5. maddesine bağlı Seferberlik Müdürlüğü kadrosu tadil edilmiştir. Buna göre, Dâhiliye Vekâletinin merkez teşkilatında yer alan
Hususi Kalem, Şifre Kalemi, Mahalli İdareler, Vilayetler İdaresi, Evrak Müdürlüğü, Müracaat Bürosu, Hukuk Müşavirliği, Nüfus İşleri ve Seferberlik Müdürlüğünün kadro durumu Tablo 12’de gösterilen şekli almıştır.
Tablo 12: Dâhiliye Vekâleti Merkez Memurları (1936 yılı)
BİRİMLER
HUSUSİ KALEM: Müdür, şef, memur ve kâtipler
ŞİFRE KALEMİ: Şifre başmemuru, şifre memuru ve memur
MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum müdür, muavin ve birinci
şube müdürü, ikinci şube müdürü, üçüncü şube müdürü, dördüncü şube
müdürü, şubelere bağlı şef, memur ve kâtipler
VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum müdür, muavin ve birinci şube müdürü, ikinci şube müdürü, şubelere bağlı, şef, memur, kâtip,
ayniyat muhasibi, mutemet ve kütüphane memurları
EVRAK MÜDÜRLÜĞÜ: Müdür, şef, memur, kâtip ve İstanbul evrak muhafızları
MÜRACAAT BÜROSU: Müracaat memuru, kâtip
HUKUK MÜŞAVIRLİĞİ: Hukuk Müşaviri, Muavin ve muhakemat kısmı müdürü, Muhakemat kısmı müdür muavini, Şef, memur ve kâtipler
NÜFUS İŞLERİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Umum Müdür, Muavin ve Birinci Şube
Müdürü, İkinci Şube Müdürü, Üçüncü Şube Müdürü, Dördüncü Şube Müdürü, Şubelere bağlı şef, memur, müracaat memuru ve kâtipler
SEFERBERLİK MÜDÜRLÜĞÜ: Müdür, Birinci Şube ve İkinci Şubede görevli
şef, memur ve kâtipler
SAYI
9
5
28
31
19
2
8
44
9
3184 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624
Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler
İlavesine Dair Olan 3046 Sayılı Kanuna Bağlı Cetvelde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun: 27 Mayıs 1937 tarihli ve 3184 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teş76
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Sayılı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Olan 3046 Sayılı Kanuna Bağlı
Cetvelde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 117 (RG: 31.05.1937 tarihli ve 3618
sayılı) ile 1930 yılında oluşturulan Bakanlık teşkilat yapısına bir kez daha müdahale edilmiştir. “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanuna Ek 3046 Sayılı Kanuna Bağlı Kadro Cetvelinde Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/765), 27 Mayıs 1937 tarihli Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek
tartışmasız kabul edilmiştir. 118 3184 sayılı Kanunla, Dâhiliye Vekâleti Merkez
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Sayılı Kanun’un Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair Olan 12 Haziran 1936 tarihli
ve 3046 sayılı Kanun’un 6. maddesine bağlı cetvelin Hususi Kalem, Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü, Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü, Hukuk Müşavirliği, Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü ve Seferberlik Müdürlüğü başlığı altındaki
kısımları, kanuna bağlı cetvelde olduğu gibi değiştirilmiştir (Övgün, 2007: 859).
Zabıt Ceridelerinde tasarıya ilişkin gerekçe layihası görülememektedir. Bu Kanunla yapılan değişikliklerin yalnız memurların dereceleriyle ilgili olduğu, bazı
memurlukların kadro derecelerinin artırıldığı ve eksiltildiği, kadro toplamında
ve teşkilat yapısında ise bir değişiklik olmadığı anlaşılmıştır.
3314 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun: 14 Ocak 1938 tarihli ve 3314 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 119 (RG: 21.01.1938 tarihli ve 3814 sayılı) ile 12 Haziran
1936 tarih ve 3046 sayılı Kanun’un birinci maddesi (dolayısıyla 1624 sayılı Kanun’un Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünü düzenleyen 7. maddesi) değiştirilerek Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü yeniden düzenlenmiştir (Baskıcı, 2007:
913). “Mahallî İdareler Teşkiline, Vazife ve Salâhiyetlerinin Tayinine Dair Kanun
Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/892), 14 Ocak 1938
günlü Meclis oturumunda görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 120
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı mucip sebepler layihasında, düzenlemenin amacı okunabildiği kadarıyla şöyle ifade edilmiştir: 121 “… Şimdiye kadar
Devlet murakabesine tabi tutulmayan köy idarelerinin kanunlarla muayyen
117
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 438-441).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 18, Sayfa: 309, İ: 66, C: 1).
119
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 113).
120
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 97-98, İ: 28, C: 1).
121
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sıra No: 67).
118
77
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
hizmet ve faaliyetlerine, mesai programlarına müstenit inkişaf verilmesi ve bu
suretle memleket nüfusunun %78’inin yaşadığı köylere Devletin inkılap hamlesinin götürülmesi zarureti bu sahadaki hareket ve faaliyetin ne derecelerde
şamil bir mahiyeti haiz olduğunu tebarüz ettirir. 2871 sayılı Kanunla vilâyetlere
devredilen bina, arazi vergileri bu idareler için yeni ve geniş bir faaliyet sahası
açmış bulunmaktadır. İdare-i umumiye kadrolarında bulunan 70.000 memura
mukabil mahallî idareler bütçelerinden maaş ve ücret alan memur ve müstahdemler sayısı 50.000’ne yaklaşmıştır. Bunlardan tayinleri merkeze ait olanların
bile zat ve sicil işlerine merci olacak bir teşkilâtın mevcut olmaması bu hususu
devamlı müşküller karşısında bırakmaktadır. Bu mülâhazalar bu günün ihtiyaca
uygun olmayan ve en esaslı mahallî hizmet ve faaliyetlerin murakabesine bile
kâfi gelmeyen teşkilât kadrolarının değiştirilmesine saik olmuştur. Yukarıda
temas edildiği gibi mahiyeti vazife ve mevzuları bir birinden ayrı olan vilâyet
hususî idareleriyle belediye ve köy idarelerinin merkezî işlerinin yalnız bir reis
tarafından murakabe ve takibindeki imkânsızlık bu idarelere ait umumî işlerde
reisin yardımcısı olarak bir muavine ve her kısmın umumî muamelât ve faaliyetine istikamet vermek ve o sahada reise yardımcı vaziyetinde bulunmak üzere
birer muavine ihtiyacı kati bulunduğundan teşkilât cetvelinde bu vazifeleri görecek olanların memuriyet unvanları derece ve maaşları bu mülâhaza ve esasa
göre tanzim ve ifade kılınmıştır. Kanunun muvakkat maddesi, vilâyet hususî
idareleriyle, belediye ve köy idarelerinin her bakımdan nizam altına alınmasında amil olacak mevki ve vaziyette bulunan elemanların hizmet ve hususiyetlerine nüfuz etmiş, bu işlerle devamlı surette iştigal etmiş olanlar arasından alınmasını temin maksadım istihdaf etmektedir.” Bu gerekçelerle hazırlanan 3314
sayılı Kanunla “daire reislikleri” kurulmuş, daire reislikleri kendi içlerinde şubelere ayrılmış, bunlardan başka birde müstakil şube teşkil edilmiştir.
MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: 3314 sayılı Kanun’un 1. maddesine
göre, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü aşağıdaki şekli almıştır. (A) Mahalli
İdareler Umum Müdürlüğü, bir umum müdürünün idaresi altında, umum müdür muavini ile üç daire reisliğinden ve bir de müstakil şube müdürlüğünden
teşekkül edecektir. (B) Daire reislikleri ikişer şubeye ayrılacaktır. Her şubede
birer müdür ve müdür muavini ile lüzumu kadar mümeyyiz ve memur bulunacaktır. (C) Umum müdür muavini, bütün işlerde umum müdürünün yardımcısıdır. Birinci daire reisliği vilayet hususi idarelerinin, ikinci daire reisliği belediye
idarelerinin, üçüncü daire reisliği köy idarelerinin muamelatına bakacaktır.
Müstakil şube müdürlüğü, tayinleri Dâhiliye Vekâletine ait ve tekaüt hakkını
haiz hususi idare ve belediye memurlarına müteallik zat ve sicil işleriyle dosya
ve evrak muamelatının tanzimi, mahalli idareleri alakadar eden neşriyatın taki78
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
bi ve bu idarelere taalluk eden muamelatın cem (toplama), telfik (birleştirme)
ve neşri vazifesiyle mükellef kılınmıştır. Ayrıca 27 Mayıs 1937 tarihli ve 3184
sayılı Kanun’a bağlı cetvelin Mahalli İdareler Umum Müdürlüğüne ait kısmı bu
Kanun’a bağlı cetvelde yazıldığı üzere değiştirilmiştir. Bu durumda, Mahalli
İdareler biriminin yeni kadro ve teşkilat durumu Tablo 13’teki görünümü almıştır. Yapılan düzenlemeyle, Mahalli İdareler Umum Müdürlüğünün daire başkanlıkları şeklinde örgütlendiği ve kadrosunun epeyce genişlediği söylenebilir.
Tablo 13: Dâhiliye Vekâleti Mahalli İdareler Umum Müdürlüğü (1938 yılı)
MAHALLİ İDARELER UMUM MÜDÜRLÜĞÜ
Umum Müdür
Umum Müdür Muavini
Daire Reisi
Şube Müdürü
Şube Müdür Muavini
Büro şefi, mümeyyiz ve memurlar
TOPLAM
SAYISI
1
1
3
7
6
44
62
3406 Sayılı Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Hükümlerini Değiştiren 3046 ve 3184 Sayılı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun: İncelenen dönemde Bakanlık teşkilatına yönelik son
değişiklik, 30 Mayıs 1938 tarihli ve 3406 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Hükümlerini Değiştiren 3046 ve 3184
Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 122 (RG: 11.06.1938 tarihli
ve 3931 sayılı) ile yapılmıştır. “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilât ve Vazifeleri
Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlâvesine Dair Olan 3046 Sayılı Kanunun 3’ncü Maddesinin Tadili Hakkında Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/996),
30 Mayıs 1938 günlü oturumda görüşülerek çekişmesiz kabul edilmiştir. 123
Tasarıya ilişkin Başvekil Celal Bayar imzalı mucip sebepler layihasında, düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 124 “Dâhiliye vekâleti levazım işleri, teşkilât
kanunu mucibince Vilâyetler İdaresi Umum Müdürlüğünün vazifeleri arasında
bulunmakta ise de bütçe vaziyeti dolayısıyla şimdiye kadar bu iş için hiç bir
memur kadrosu bırakılamamış ve ihtiyaca cevap verebilecek teşkilât yapılamamıştı. Umumî müfettişliklerin idare masrafları ile Dâhiliyenin vilâyetlerdeki
122
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 18, Sayfa: 684-685).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 295, İ: 69, C: 1).
124
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sıra No: 197).
123
79
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
teşkilâtına ait mefruşat, demirbaş, tenvir (aydınlatma) ve teshin (ısıtma), müteferrika, kırtasiye ve defatir (defterler) ve evrakı matbua ve icar bedelleri, ücretli
muhabere ve bunlara müteferri (alakalı) masraflarla merkeze ait elektrik ve
telefon tesisatı ve vekâlet binasının tanzimi, tamiri ve inşa ve temizliği için lüzumu olan malzemeyi ve vekâlet dairelerine bastırılacak defatir ve evrakı matbua, kırtasiye ve mefruşat, müteferrika vesaireye müteallik vekâletin bütün
ihtiyaçlarını temine matuf mubayaa ve satın alma komisyonuna ve eksiltme ve
ihale işlerine müteferri hususatın ifa ve intacı ve bütçe mucibince verilen tahsisatın tespit ve tevzii ve kayıtlarının ve daimî kontrolünün yapılması gibi işlerin
memur kadrosu olmayan ve munzam bir vazife tahmili suretiyle her hangi bir
büro tarafından yapılması hem imkânsız ve hem de mahzurlu bir durumda olduğu görülmüştür. Levazım işlerinin düzeni temin edebilmek için münhasıran
bunlarla iştigal etmek üzere, halen iki şubeden mürekkep olan Vilâyetler idaresi
umum müdürlüğüne bağlı, bir Levazım Müdürlüğü teşkili ve birinci şube kadrosu arasında bulunan ayniyat muhasipliği ile mutemetliğin de bu müdürlük arasına alınmak suretiyle ilişik cetvelde tespit olunan levazım kadrosunun mezkûr
Umum müdürlük kadrosuna ilâvesi kati ve zarurî görülmüş ve bu maksat ve
lüzuma binaen hazırlanan kanun lâyihası rapten takdim kılınmıştır.” Bu gerekçelerle hazırlanan 3406 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle Dâhiliye Vekâleti Merkez
Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki 1624 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesine ve Kanuna Bazı Hükümler İlavesine Dair olan 3046 sayılı Kanun’un 3. maddesi değiştirilerek Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü yeniden
düzenlenmiştir. Kanunla anılan birime ait büro sayısı arttırılış ve ek olarak Levazım Müdürlüğü ihdas edilmiştir.
VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ: Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü, iki şube ile bir Levazım Müdürlüğünden oluşacak ve aşağıdaki görevleri
yapacaktır. (A) Birinci Şube: Merkez ve merkezden mansub vilayetler memurlarıyla nahiye müdürlerinin sicillerini tanzim, tayinleri mahallerine ait tali memurların ahvali umumiyesini tetkik, müsabaka, imtihan, mezuniyet, tekaüt, tecziye,
tayin, terfi, tahvil, becayiş, tekaüt ve yetim maaşları tahsis ve askerlik gibi memurların zati işlerini ve tahakkuk muamelelerini ifa ile mükellef olmak üzere
dört bürodan mürekkeptir. Birinci şube müdürlüğü, umum müdür muavinliği
tarafından idare olunacaktır. (B) İkinci Şube: Vilayetlerin umumi idare, teşkilat
ve intihap ve neşriyat ve kütüphane işlerine ait vazifelerle mükelleftir. Vilayetlerin umumi ve hususi ahvaline ait raporların, umumi müfettişlik raporlarının,
tetkik ve bu raporlara ait muameleler, milli bayramlar ve merasim işleri ve vekâletten tevdi edilen diğer müteferrik işler bu şube tarafından yapılacaktır.
İkinci Şube Müdürlüğü iki bürodan mürekkeptir. (C) Levazım Müdürlüğü: Mer80
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kez ve vilayetlerin dâhiliye teşkilatının mefruşat, demirbaş, tenvir, teshin, kırtasiye, müteferrika, kira bedelleri, mutemetlik işleri ve ayniyat muhasipleri ve
bunlara sair levazım işleri bu müdürlük tarafından yapılacaktır. Ayrıca 27 Mayıs
1937 tarih ve 3184 sayılı Kanun’a bağlı cetvelin Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü kısmı bu kanuna bağlı cetvelde yazıldığı üzere değiştirilmiştir (Baskıcı,
2007: 936). Böylece, Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğünün kadro ve teşkilatı,
Tablo 14’teki görünümü almıştır. Yapılan bu düzenlemeyle, anılan Umum Müdürlüğün yeniden örgütlendiği ve kadrosunun da genişlediği görülmektedir.
Tablo 14: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İdaresi Umum Müdürlüğü (1938 yılı)
VİLAYETLER İDARESİ UMUM MÜDÜRLÜĞÜ
Umum Müdür (Maaşı: 100 lira)
Muavin ve Birinci Şube Müdürü (Maaşı: 80 lira)
İkinci Şube Müdürü
Şubelerde görevli şef, memur, kâtip ve kütüphane memuru.
Levazım Müdürü
Levazım Müdürlüğünde görevli şef, memur, ambar memuru, kâtip, ayniyat muhasibi ve mutemet
TOPLAM
SAYISI
1
1
1
26
1
10
40
11. Matbuat Kanunu ile Dâhiliye Vekâletine Verilen Görevler
Atatürk Dönemi’nde basın ve yayın faaliyetlerine ilişkin en önemli düzenleme,
25 Temmuz 1931 tarihli ve 1881 sayılı “Matbuat Kanunu” 125 (RG: 08.08.1931
tarihli ve 1867 sayılı) ile yapıldı. Özellikle menfur Menemen hadisesinin (23
Aralık 1930) ardından basın denetim altına alınmak istenilmiş, bu yolda sıkı
hükümler içeren Matbuat Kanunu çıkarılmıştır (Duru, 2007: 239; AA, 2010: 65).
“1/146 Numaralı Matbuat Kanunu Lâyihası” ile Adliye ve Dâhiliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit (Karma) Encümen Mazbatası, 25 Temmuz 1931
günlü Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 126
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı özetle şöyle ifade edilmiştir: 127 “… Bu tecrübelerden mülhem olan
medenî devletlerin matbuat kanunları matbuatın bu şekilde tecelli eden muzur
tesiratından memleketi korumak ihtiyacını hissetmişlerdir. Bu devletlerin yeni
125
Kavanin Mecmuası: (Devre. 4, İçtima Fevkalade, Cilt: 10, Sayfa: 365-377).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 3, Sayfa: 357-380, İ: 35, C: 1).
127
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 3, Sıra No: 87).
126
81
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yeni ihtiyaçlara tekabül etmek üzere çıkardıkları kanunlara mukabil bizde meri
olan 16 Temmuz 1325 tarihli Matbuat Kanunu o zamanki ihtiyaçlara göre tanzim edilmiş ve üstünden geçen 22 senelik bir zaman içinde hâsıl olan tecrübelere nazaran kanunun çerçevesine dâhil olması lâzım gelen birçok hadiselerin bu
kanunun şümul ve hükümleri haricinde kaldığı anlaşılmıştır. Matbuat, kanun
yani milletin menfaatlerinin müeyyideleri dairesinde serbesttir diyen teşkilâtı
esasiyemizin de işaret ettiği veçhile matbuat, kendisinden beklenilen yüksek
vazifeleri hakkı ile ifa edebilmek için bazı teminata ihtiyaç olduğu derkârdır. İşte
bu ihtiyacın sevkiledir ki, ihzar edilen matbuat kanunu lâyihasının ihtiva etmekte olduğu kuyudu (kayıtlar), matbuatın hürriyetine mukabil kabul etmek mecburiyeti hâsıl olmuş bulunmaktadır. Bu lâyihanın tanziminde matbuatımızın
tarihi tekâmül ve bu günkü vaziyeti nazarı dikkate alınarak memlekette gazete
çıkarmak isteyenler için bazı teminat aranmasına lüzum görülerek bu yolda
hükümler konmuş olduğu gibi matbuatın memlekete karşı ifası ile mükellef
olduğu âli vazifelerden inhiraf edebileceği vaziyetlerde düşünülerek matbuatı
bu vaziyete düşürmemek için bazı müeyyideler tespit edilmiştir. Halkın efkârı
üzerinde tesiri müsellem olan matbuatın bir suç irtikâbına vasıta olması halinde
ise bu suçların takibini alelade suretlerle irtikâp edilen suçların tabi olduğu
muhakeme usulüne bırakmak tecviz edilemeyeceği içindir ki kanunun son faslını teşkil eden maddelerde matbuat davaları için teminatlı fakat seri bir usulü
muhakeme tarzı kabul edilmiştir.”
Tasarının görüşülmesi sırasında Muhtelit Encümen adına söz alan Kayseri Mebusu Sait Azmi Bey’e göre bu düzenlemeyle basın hürriyetinin sınırlandırılmasına yönelik asla bir adım atılmamıştır: 128 “… Bu Kanunla hürriyeti matbuatın
tahdidine doğru asla bir adım atılmamıştır. Bilâkis matbuat hürriyetini daha
ziyade temin edecek, mecmua ve risale çıkarmağı teshil edecek (kolaylaştıracak) esaslar kabul edilmiştir. Bu kanun, eski Matbuat Kanunu’nda (500) altın
olmak üzere tayin edilen teminat akçesini bile almağı lüzum görmemiştir. Ancak matbuatın suiistimaline karşı şiddetli ahkâm (hükümler) konulmuştur. Sırrı
Beyefendi, matbuat hürriyetinin suiistimalini güzelce ifade buyurdular. Buna ait
hiçbir şey söylemeyeceğim…”
1881 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle; matbuat hürriyeti ve matbu eserler neşri,
bu yasada yazılı hükümlere bağlanmıştır. Kanun’un 51. maddesiyle Dâhiliye
Vekâletine de görev verilmiştir: “Yabancı bir memlekette çıkan bir gazete veya
mecmuanın Türkiye’ye sokulması ve dağıtılması İcra Vekilleri Heyeti kararı ile
128
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 3, Sayfa: 358, İ: 35, C: 1).
82
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
menolunabilir. Dağıtılan nüshalar karardan evvel, İcra Vekilleri Heyetinden
müstacelen karar alınmak üzere Dâhiliye Vekilinin emri ile toplattırılabilir. Menolunmuş gazeteleri memnuiyeti bilerek Türkiye’ye sokan ve dağıtanlardan 300
liraya kadar ağır para cezası alınır.” Dönem içerisinde Kanun’un 51. maddesi
hükmünün uygulanmasına yönelik Dâhiliye Vekâletinin önerisi üzerine İcra
Vekilleri Heyetince bazı kararlar alındığı görülmektedir. Örneğin, “Taşnak Komitesinin organı olmak üzere Amerika’nın Boston Şehrinde çıkan Ermenice
Hayrenik Gazetesinin, memleketimiz aleyhine yazı yazdığı anlaşıldığından, Türkiye’ye sokulmasının yasak edilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 15.4.1933 tarih ve
3494 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 26.4.1933’te kabul edilmiştir” (Kararname No: 14260, RG: 13 Mayıs 1933 tarihli ve 2399 sayılı).
Matbuat Kanunu, mahalli mülki amirler açısından da dikkat çekici hükümler
içermekteydi. Kanun’un 3. maddesinde yer alan; “Bir matbaa açılmadan evvel
bulunacağı yerin en büyük mülkiye memuruna bir beyanname verilir…”, hükmü; 4. maddesinde yer alan; “Açılan matbaanın yeri ve tabı sistemi değiştirilir
veya ortaklarından bazıları ayrılır veya yeni ortak alınırsa yine en büyük mülkiye
memuruna bir beyanname ile bildirilir…”, hükmü; 8. maddesinde yer alan;
“Matbaacılar bastıkları her türlü matbualardan ikişer tanesini günü gününe
bulunduğu yerin en büyük mülkiye memuru ile Cumhuriyet Müddeiumumisine
vermeğe mecburdurlar…”, hükmü; Kanun’un 9. maddesinde yer alan; “Gündelik yahut mevkut gazete ve mecmua çıkarmak isteyenler gazete ve mecmuanın
çıkarılacağı mahallin en büyük mülkiye memuruna aşağıda istenilen malûmatı
havi imzaları ile bir beyanname verirler…”, hükmü; 11. maddesinde yer alan;
“Sahibi vefat eden gazete veya mecmua umumî neşriyatını idare edenin cezaî
mesuliyeti altında üç ay neşrolunabilir. Bu müddet içinde varisler arasında bu
kanunda yazılı vasıf ve şartları haiz birisi varsa mahallinin en büyük mülkiye
memuruna yeni bir beyanname vermek ve diğer mirasçıların muvafakatini aldığına dair resmî bir vesikaya bağlamak şartı ile gazete ve mecmuayı neşre devam edebilir…”, hükmü; 17. maddesinde yer alan; “Beyannameyi alan en büyük
mülkiye memuru beyanname münderecatını mahsus defterine kaydettirdikten
sonra beyanname sahibine bir ilmühaber verir ve en kısa müddet içinde beyanname muhteviyatının hakikate muvafık olup olmadığını tahkik ve alacağı
neticeye göre 18’inci madde hükmünce hareket eder.”, hükmü; 18. maddesinde yer alan; “Yukarıki maddeler hükmüne muhalif olarak neşredilen gazete
veya mecmua en büyük mülkiye memurunun emri ile derhal kapatılır ve aşağıdaki cezaî hükümler tatbik olunur…”, hükmü; 20. maddesinde yer alan; “Gazete
veya mecmuaların her nüshasından ikişer ianesi günü gününe ve tevzii takip
eden mesai saatinde gazele veya mecmuaların çıktığı yerin en büyük mülkiye
83
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
memuru ile Cumhuriyet Müddeiumumisine verilir...”, hükmü; 21. maddesinde
yer alan; “Her gazete ve mecmuanın istihdam edeceği muhbir, muhabir, muharrir, ressam, fotoğrafçı ve idare müdürüyle idarehane haricinde abone kaydına veya ilân almağa memur olanların isimlerini mahallin en büyük mülkiye
memuruna bildirilir (…) Muhbir, muhabir ve muharrir ve yukarıda yazılı diğer
müstahdemlerin mensup oldukları gazete veya mecmuadan verilmiş ve mahallinin en büyük mülkiye memurluğunca tasdik olunmuş hüviyet varakasını hâmil
olmaları lâzımdır…”, hükmü ve son olarak Kanun’un 26. maddesinde yer alan;
“Mahallinin en büyük mülkiye memuruna gazete veya mecmualarının ikişer
nüshasının verilmesi gazete veya mecmuada çıkan yazı ve resimlerdeki telif
hakkının kayıt ve tescili hükmündedir.”, hükmü; mülki idare amirleri açısından
son derece önemlidir. Bu yetkilerin bazıları günümüze kadar ulaşmıştır.
12. Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı Kurulması
7 Ocak 1932 tarihli ve 1917 sayılı “24 Temmuz 1931 tarihli ve 1841 Numaralı
Kanuna Müzeyyel Kanun” 129 (RG: 12.01.1932 tarihli ve 2000 sayılı) da, Dâhiliye
Vekâleti açısından önemlidir. Zira anılan yasayla oluşturulan “Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı”, belli konularda Dâhiliye Vekâletiyle ilişkilendirilmiştir.
“24 Temmuz 1931 Tarih ve 1841 Numaralı Kanunu Muaddil 1/205 Numaralı
Kanun Lâyihası” ile Millî Müdafaa, Maliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 7
Ocak 1932 günlü Meclis oturumunda görüşülerek itirazsız kabul edilmiştir. 130
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı özetle şöyle ifade edilmiştir: 131 “Kaçakçılığın men ve takibinden ve
gümrük idareleri haricinde cereyan eden tahmil (yüklemek), tahliye, aktarma
ve transit gibi muamelâtta icap eden teftiş ve murakabe vazifeleriyle mükellef
olan gümrük muhafaza teşkilâtı bazı Avrupa devletlerinde askerî esaslar dairesinde tensik edildiği (düzenlendiği) şekilde bizde de bu teşkilâtın usulü askeriyeye göre teşkil ve tensik edilmesi ihtiyacı hâsıl olmuş ve bu ihtiyacı karşılamak
üzere 24-VII-1931 tarih ve 1841 numaralı Kanunla Gümrük Umum Müdürlüğü
emrinde gümrük kıtaları kumandanı unvan ile liva kumandanı salâhiyetini haiz
bir kumandanlık ihdas ve gümrük muhafaza memurları bu kumandanlığın emir
ve kumandasına tevdi edilmişti. İlk tecrübe olmak üzere de bu esasın cenup
hudutlarımızdaki muhafaza kuvvetleri üzerinde tatbikine başlanılmıştır. Türk
129
Kavanin Mecmuası: (Devre. 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Sayfa: 47-48).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sayfa: 176, İ: 22, C: 1).
131
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sıra No: 55).
130
84
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
iktisadiyatını korumak için ittihaz edilen tedbirler cümlesinden olmak üzere
ithalâta vazolunan tahdidat dolayısıyla esasen şümullü ve Devlet varidatı için
tehlikeli bir manzara alan kaçakçılığın çok daha şamil bir mahiyet alması kuvvetle melhuz (olabilir) bulunduğundan ciddî bir tehlike arz eden bu vaziyete
karşı seri ve çok esaslı tedbirler almak lüzum ve zarureti karşısında kalınmıştır.
İşte bu maksatla 1847 numaralı Kanunla ihdas ve 1931 senesinde yalnız cenup
hudutlarımızın bir kısmında tatbik edildiği arz olunan askerî muhafaza teşkilâtının sahiller de dâhil olduğu halde bütün gümrük hudutlarımızda tatbiki suretiyle tevsii ve bu teşekkülün vazife ve salâhiyetinin yalnız gümrük kaçakçılığında
değil alelıtlak Devlet inhisarları mevadı (maddeler) kaçakçılığına da teşmili
(kapsamak) suretiyle Maliye Vekâletine merbut ve fırka kumandanlığı salâhiyetini haiz bir Gümrük Umum Muhafaza Kumandanlığı teşkili muvafık görülmüştür. Bu kumandanlık memleketin iktisadî ve malî bünyesinde tahribat yapan
kaçakçıların gayri meşru hareketlerine meydan bırakmaması ve bu günden
daha muntazam ve yekdiğerini kontrol edecek yeni bir muhafaza teşkilâtı ile
kaçakçılığın önüne geçilmesi temin edilecektir…”
1917 sayılı Kanun’un 1. maddesi hükmü, Dâhiliye Vekâleti açısından önemlidir:
“Gümrük ve İnhisarlar Vekâletine merbut ve fırka kumandanlığı salâhiyetini
haiz olmak üzere merkezde «Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı» teşkil
edilmiştir. Kara ve denizlerde gümrük mıntıkaları dâhilinde devlet inhisarı altındaki mevat (madde) kaçakçılığına karşı muhafaza işlerinin vezaif ve vesaiti de
dâhil olduğu halde gümrük muhafaza teşekkülleri ve memur ve vasıtaları ve bu
kanunda yazılı kıtalar ve salâhiyetler tevhit edilerek Gümrük Muhafaza Umum
Kumandanlığının emir ve kumandasına tevdi olunmuştur. Bu kumandanlığın,
kaçakçılığın men ve takibi ile sair vezaifinin icap ettirdiği şekil ve vüsatte bir
karargâh heyeti bulunur. Kumandanlık kaçakçılığın menü takibinden ibaret olan
vazifei asliyesinden başka kara ve deniz hudutlarının emniyeti hususlarında
Büyük Erkânıharbiye Reisliğinden, sahil ve hudut üzerinde dâhiliyeye müteallik
emniyet işlerinde Dâhiliye Vekâletinden emir alır. Kumandanlık, askerî talimü
terbiye işlerinde doğrudan doğruya Büyük Erkânıharbiye Reisliğine ve zabıtan
ve askerî memurlar ile efrat ve eslihanın (silahlar) ikmali hususunda Millî Müdafaa Vekâletine merbuttur. Gümrük Muhafaza kıtaatı ümera ve zabitanı kavanini
askeriye tatbikatında kara ordusu aksamından maduttur.” Buna göre yeni teşkil
edilen Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığının, sahil ve sınır üzerinde dâhiliye ile bağlantılı emniyet işlerinde Dâhiliye Vekâletinden emir alması öngörülmüştür. Kanun’un yasalaşmasından hemen sonra, Kara Müsteşarı Mirliva Seyfi
Paşa, Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığının başına getirilmiştir (Çınar,
1997: 325). Gümrük Muhafaza Teşkilatı günümüze kadar ulaşmıştır.
85
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
13. Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun’un Çıkarılması
Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığının teşkiline ilişkin yapılan düzenlemenin hemen ardından, Dâhiliye Vekâleti ve mülkiye memurları açısından dikkat
çekici hükümler içeren, 7 Ocak 1932 tarihli ve 1918 sayılı “Kaçakçılığın Men ve
Takibine Dair Kanun” 132 (RG: 12.01.1932 tarihli ve 2000 sayılı) kabul edilmiştir.
Ancak bu yasa, incelenen dönemde kaçakçılığın men ve takibine ilişkin yapılan
ilk düzenleme değildir. Cumhuriyetin ilanından dört yıl sonra 22 Haziran 1927
tarihli ve 1126 sayılı “Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında Kanun” (RG: 10
Temmuz 1927 tarihli ve 629 sayılı) yürürlüğe konulmuş; ancak uygulamaya
girişinin üzerinden henüz iki yıl bile geçmeden yerini 2 Haziran 1929 tarihli ve
1510 sayılı “Kaçakçılığın Men ve Takibi Hakkında Kanun”a bırakmıştır (RG: 15
Haziran 1929 tarihli ve 1216 sayılı). Bu Kanun da kaçakçılıkla mücadelede yeterli olmayınca yeni bir yasa tasarısı hazırlanması kararlaştırılmıştır.
“Kaçakçılık Hakkında 1/213 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Adliye, Dâhiliye, Maliye ve Millî Müdafaa Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümenle Bütçe
Encümeni Mazbataları”, 7 Ocak 1932 günlü Meclis oturumunda öncelikle görüşülerek kabul edilmiştir. Bazı mebusların tasarıya ilişkin eleştirilerine Muhtelit
Encümen adına Kocaeli Mebusu Salahattin Bey cevap vermiştir. 133 Tasarıya
ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, “kaçakçılığın bu
günkü vaziyeti bir memleket meselesi halinde telâkkisini icap ettiren bir mahiyet almıştır.”, denilmiş ve düzenlemenin gerekçesi uzun bir şekilde izah edilmiştir. 134 Muhtelit (Karma) Encümen Mazbatasında da tasarının kaleme alınma
nedenleri şu şekilde özetlenmiştir: “Mütalaa edilen esbabı mucibe lâyihası ile
Vekil Beyefendilerin şifahî izahatlarından ve kanun lâyihasının münderecatından anlaşıldığına göre bu lâyihanın tanzimine saik olan sebepler: (1) Kaçakçılığın arz ettiği vaziyet itibariyle bir memleket meselesi halinde telâkkiye değer
mahiyet ve ehemmiyeti haiz bulunması, (2) Kaçakçılık hakkında mevcut kanunların bu filin men ve zecrine kâfi hükümleri ihtiva etmemesinden ibarettir. Bu
hale karşı kaçakçılığın ikaına mani tedbirler başkaca ittihaz edilmekle beraber
kaçakçılık vakalarının men ve takip ve tahkik işlerinin süratle yapılması ve muhakeme safhasına da şamil olmak üzere merasim ve usule mütedair faidelerin
umumî hükümlerden istisnaen sadeleştirilmesi ve verilecek cezaların daha şedit (sıkı) olarak tertibiyle Devletin her türlü emniyet ve selâmetini ihlâle matuf
132
Kavanin Mecmuası: (Devre. 4, İçtima: 1, Cilt: 11 Sayfa: 49-63).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sayfa: 177-194, İ: 22, C: 1).
134
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sıra No: 56).
133
86
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
olabilecek kaçakçılık fiillerinin bir daha bu fili ikaa cüret edememelerinin temini
zımnında müeyyedatı ihtiva etmesi lüzumu anlaşılarak Adliye vekâletinde alâkadar vekâletler erkânından terekküp eden bir komisyon tarafından bu maksatlar dâhilinde lâyihanın kaleme alındığı görülmüştür…”
1918 sayılı Kanun’un 5. maddesinde yer alan; “Kara, deniz, nehir ve hava yollarından biriyle Türkiye’ye gelecek veya Türkiye’den harice gidecek şahısların ve
eşyanın memlekete hangi noktadan girip gümrüğe kadar hangi yolları takip
edecekleri ve hangi noktadan harice çıkacakları ve transit ve aktarma olunacak
eşya ve şahıslar hakkında ne yolda muamele yapılacağı ve transit antrepolarının ithalât ambarlarından icabına göre tefriki Dâhiliye, iktisat ve Gümrük ve
İnhisarlar Vekâletlerince tayin ve ilân olunur.”, hükmü, Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir. Kanun’da mülki idare amirlerini ilgilendiren hükümler de bulunmaktadır. Bu çerçevede; Kanun’un 3. maddesinde yer alan, “Her mahallin
en büyük mülkiye memuru, bilumum gümrük memurları, doğrudan doğruya
Devlet tarafından idare edilen bilcümle inhisar memurları, polis müdürü, merkez memuru, komiser, muavin ve memuru, jandarma kumandan, zabıtan ve
efradı, hudut ve sahillerde gümrük muhafaza kıtaları zabıtan ve efradı ve memurları kaçakçılığı men ve takip ve tahkik ile mükelleftirler.”, hükmü; 4. maddesinde yer alan, “Kaçakçılığı takip ve men ile mükellef olanlar kaçakçılık vukuuna muttali veya müsadif bulundukları zaman bu kanunun kendilerine tahmil
ettiği vazifeleri hemen ifaya başlar ve ayni zamanda keyfiyeti taallûkuna göre
gümrük veya inhisar memurları ile en büyük mülkiye memuruna bildirirler (…)
Kaçakçılığın men ve takibi ile mükellef olanlara muavenet iktiza ettiği takdirde
en büyük mülkiye memuru veya muhafaza kıtaları kumandanları tarafından
yapılacak tahriri talep üzerine en yakın askerî kumandanı muktazi (gerekli) askerî kuvveti derhal tefrik ve sevk eder.”, hükmü; 8. maddesinde yer alan, “Hususî evlerle müştemilâtında arama: (A) Mahallin en büyük mülkiye memurunun
vereceği yazılı izinle (…); (C) Arama izni verenlerin evlerinde arama icap ettiği
takdirde mafevk mülkiye memurunun izni ile yapılır…”, hükmü ve son olarak
Kanun’un 65. maddesinde yer alan, “… Valiler, kaymakamlar, ağır ceza mahkemeleri ile bu kanuna göre kaçakçılık işlerini gören mahkemeler hâkimleri ve bu
mahkemeler nezdindeki cumhuriyet müddeiumumileri ve maaşların tevhit ve
teadülüne dair olan 1452 numaralı kanunun 4’üncü derecesinde ve daha yukarı
derecede bulunan memurlar hariç olmak üzere bu kanunda yazılı suçlardan
dolayı memurların takip ve tahkik usulüne ve mahkeme merciine mütedair 766
ve 1609 numaralı kanunlarda mevcut istisnaî hükümler tatbik olunmaz.”, hükmü; mülki amirler açısından önemli görülmüştür.
87
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1918 sayılı Kanun, ticareti denetim altına almakta, bu konuda yeni denetim ve
ceza hükümleri getirmekteydi. Ayrıca yasanın çıkarılmasından sonra gümrüklerde kendilerinden yararlanılamayan bazı memurlar tasfiyeye tabi tutulmuşlardır (Çınar, 2007: 325). Ancak gerek 1917 sayılı Kanun ile askeri bir teşkilat
olarak Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı kurulması gerekse 1918 sayılı
Kaçakçılığın Men ve Takibine Dair Kanun çıkarılmasına rağmen, incelenen dönemde kaçakçılığın önüne geçilmesi konusunda tam bir başarı sağlandığını
söylemek mümkün değildir. Nitekim 1936 yılı sonlarında dönemin Gümrük
Muhafaza Umum Komutanı General Seyfi Düzgören tarafından kaçakçılık olayları ve işleri konusunda Dâhiliye Vekâletine verilen izahata göre bu konuda
birçok eksiklik ve sıkıntılar bulunmaktadır. General Düzgören, kaçakçılıkla mücadele konusunda yapılması gerekenleri de şu şekilde sıralamıştır: “(1) Muhafaza teşkilatının kuvvetlendirilmesi, subay ihtiyacının ve bunların istikbalinin temini. (2) Karakol binalarının ve hudut üzerindeki resmi dairelerin on senelik bir
program dâhilinde yaptırılması, halen Kürt ve Arap köylerinde barındırılmak
mecburiyetinde kalınan subay ailelerinin iskân (yerleşim) vaziyetinin ıslahı. (3)
Verilen yüz yirmi beş liralık tahsisatla doktor bulunamaması yüzünden karşı
taraftaki Taşnak doktorlara müracaat mecburiyetinde kalınmakta olduğundan
buna nihayet verilmesi, hudutta doktor bulundurulması. (4) Hudut kıtaatı (birlikleri) ve jandarma ile telefon irtibatının ve hudut alaylarının muhafaza teşkilatına yardımının temini. (5) Hudut emniyetine ait tedbir ve direktifleri teshil
eden (kolaylaştıran) hudut kaçak komisyonlarının kuvvetlendirilmesi. (6) Gümrük kaçakçılığını tütün kaçakçılığı çoğaltmakta olduğundan bunun önlenmesi
için İnhisar İdaresince (Tekel) halktan değer fiyatla ve zamanında tütün mubayaasına (satın alımına) devam olunması. (7) Hudut mülakatlarında (görüşmelerinde) vali ve kaymakamlar tercümanlık vazifesini karşı taraftaki Ermenilere
yaptırmakta olduklarından hudut vilayetlerine lisan bilen ecnebi işler müdürleri
gönderilmesi. (8) Kaçakçılık Kanunu’ndaki noksanların tamamlanması, suçlarla
cezalar arasındaki nisbetsizliğin (oransızlığın) izalesi (giderilmesi). (9) Tutulan
kaçak malların gümrüksüz cif kıymet üzerinden satılığa çıkarılması, kaçakçılığı
teşvik, kaçakları teşci eder (özendiren) mahiyette olduğundan bu esasın tadiliyle (değiştirilmesiyle) Cenup pazarlarında kaçak mal satılmasına mani olacak ve
kaçakçılığın önüne geçecek hükümler konması. (10) En müessir (etkili) tedbirler
iktisadi olacağına göre halkın ayağına ucuz mal getirmek ve Sümerbank tarafından açılacak depolarla bu işi idare etmek üzerindeki komisyon tetkikatının tez
elden bitirilmesi, bir-iki sene için zararlı da olsa bu tedbirin tatbik olunması.
(11) Suriye hududu boyuna sıralanmış olan şerirlerin (fesatçıların) siyasi teşebbüslerle kaldırılmasının temini, muvafık olacağı mütalaa edilmiştir” (Varlık,
2010: 41-47).
88
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
14. Van Gölü Gemi İşletme İdaresinin Dâhiliye Vekâletine Bağlanması
28 Mayıs 1928 tarihli ve 1347 sayılı “Van Gölü Seyrisefain İdaresinin Van Vilayeti İdarei Hususiyesine Devrine Dair Kanun” 135 ile “Van Gölü Sefain İdaresi”, Van
İl Özel İdaresine devredilmişti. Ancak bu durum fazla uzun sürmemiş; 28 Haziran 1932 tarihli ve 2046 sayılı (RG: 04.07.1932 tarihli ve 2141 sayılı) “Van Gölü
İşletme İdaresi 1932 Senesi Bütçe Kanunu” 136 ile anılan idare merkezileştirilerek Dâhiliye Vekâletine bağlanmıştır. “Van Gölü İşletme İdaresinin Mülhak Bütçe İle İdaresi Hakkındaki 1/371 Numaralı Kanun Lâyihası” ve buna ilişkin Bütçe
Encümeni Mazbatası, 28 Haziran 1932 günlü Meclis oturumunda görüşülerek
tartışmasız kabul edilmiştir. 137
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında Van Gölü İşletme İdaresinin bir mahalli kuruluştan çok bir devlet müessesesi olduğunun altı çizilmiş ve
düzenlemenin gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: 138 “Van gölü işletme idaresinin ciheti maliyesini tedvir için lâzım gelen varidat; biri muvazene-i
umumiyeden ve diğeri Van vilâyetinin hususî idare bütçesine vazolunan tahsisattan olmak üzere iki membadan istihsal olunmakta ve bu suretle müessesenin varidat ve masarifatı da Vilâyetler Hususî İdaresi Kanunu’na tevfikan tanzim
edilmekte olan mahallî idare bütçesi meyanında bulunmaktadır. Varidatının
tamamını muvazene-i umumiyeden temin eden bu müessesenin gerek askerî
ve gerek iktisadî nokta-i nazardan olan ehemmiyeti nazarı dikkate alınırsa hiç
şüphe yok ki bu idare bir vilâyet müessesesinden ziyade bir Devlet müessesesi
halindedir. Diğer taraftan merakibin (vapurların) fennî terakkiyatı yanında nakliyecilik sanatında da günden güne meşhut olan tekâmül, ayrıca bir ehemmiyeti
haizdir. Tekâmülün doğrudan doğruya temin ettiği faydaları tahlil edecek olursak bunların ucuzluk, sürat, emniyet, intizam gibi bir kaç aslî noktaya ircaı
mümkün olduğunu görürüz. Nakliyeciliğin bu bariz seciyeleridir ki hizmetin
gerek tesisinde ve gerek işletme ve idaresinde işi Devlet müdahalesine de maruz bırakmaktadır. Bu itibarladır ki nakliyeciliğin kârlı bir iş olabilmesi; tesis ve
işletme işlerde inşa ve bakım meselelerinin nafiz bir kontrol altına alınmasını
icap ettirmekte bunun için de işin bitaraf bir teşkilât kuvvetiyle tedvir olunmasını zarurî kılmaktadır. İşte; gerek bu kontrolü ve gerek Devlet tarafından yapılan fedakârlıkların şimdiye kadar olduğu gibi mevzuunun gayri bir cihete sarf
135
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 396).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Sayfa: 815-817).
137
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 404-405, İ: 73, C: 2).
138
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sıra No: 244).
136
89
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
edilmemesini temin için Van gölü işletme idaresini artık mahallî idare bütçesinden alarak mülhak bir bütçe haline ifrağ eylemek zarureti hâsıl olmuştur. Bu
zaruret ayni zamanda senelerin verdiği neticelerin de mahsulüdür.”
Belirtilen gerekçelerle kabul edilen 2046 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince;
1347 sayılı Kanun’un birinci maddesiyle Van Vilayeti İdare-i Hususiyesine devredilmiş olan teşkilatın idare ve işletmesi için “Van Gölü Sefain (Gemi) İşletme
İdaresi” namı altında Dâhiliye Vekâletine merbut (bağlı) bir idare teşkil edilmiştir. Bu idare, “şahsiyeti hükmiyeyi” haiz olup mülhak bir bütçe ile idare olunacaktır. Kanun’a ekli (A) cetveline göre bu idareye 1932 yılı için 73.600 lira ödenek verilmiştir. (B) cetvelinde de idarenin tahmini gelirleri gösterilmiştir. İdarenin 1932 mali senesi memur ve müstahdemleri kadrosu ise (C) işaretli cetvelde
gösterilmiştir. Buna göre Van Gölü Sefain İşletme İdaresinde müdür dâhil toplam 52 kişi çalışacaktır. Müdür için 250 lira ücret öngörülmüştür.
Takip eden yıllarda da Van Gölü Sefain İşletme İdaresine ilişkin bütçe kanunları
çıkarılmasına devam edilmiştir. 29 Nisan 1933 tarihli ve 2157 sayılı “Van Gölü
Sefain İdaresi 1933 Mali Senesi Bütçe Kanunu”na 139 (RG: 08.05.1933 tarihli ve
395 sayılı) ekli (A) işaretli cetvelde Van Gölü Sefain İdaresine 1933 yılı için
73.600 lira ödenek verilmiştir. (B) cetvelinde de İdarenin tahmini gelirleri gösterilmiştir. Kanun’a ekli (C) cetvelinde ise İdarenin kadroları gösterilmiştir. Buna
göre, İdareye verilen kadro toplamı, 52’dir. Yine, 31 Mayıs 1934 tarihli ve 2482
sayılı “Van Gölü Sefain İşletme İdaresi 1934 Mali Senesi Bütçe Kanunu”na 140
(RG: 03.06.1934 tarihli ve 2717 sayılı) ekli (A) işaretli cetvelde Van Gölü Sefain
İşletme İdaresine 1934 yılı için 74.980 lira ödenek verilmiştir. (B) cetvelinde de
İdarenin tahmini gelirleri gösterilmiştir. Kanun’a ekli (C) cetveline göre, anılan
yıl için İdareye verilen kadro toplamı bir önceki yıl gibi 52’dir. Son olarak, 6
Nisan 1935 tarihli ve 2682 sayılı “Van Gölü Gemi İşletme İdaresi 1935 Mali Senesi Bütçe Kanunu”na 141 (RG: 13.04.1935 tarihli ve 2976 sayılı) ekli (A) işaretli
cetvelde Van Gölü Sefain İşletme İdaresine 1935 yılı için 73.230 lira ödenek
verilmiştir. (B) cetvelinde de idarenin tahmini gelirleri gösterilmiştir. Kanun’a
ekli (C) cetveline göre, anılan yıl için İdareye verilen kadro toplamı 60 kişidir.
Van Gölü Gemi İşletmesinde bazı yıllarda yabancı personel çalıştırılmasına da
izin verilmiştir. 1934 yılı Şubat ayında Macar asıllı Danyal Gamboş’un makinist
olarak çalıştırılmasına izin verilmesi örnektir (Turan, 2007: 548).
139
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 249-251).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 677-679).
141
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: Fevkalade, Cilt: 15, Sayfa: 27-29).
140
90
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1934 yılının Mart ayında Dâhiliye Vekâletince hazırlanan “Van Gölü Gemi İşletme İdaresi Nizamnamesi” yürürlüğe konulmuştur. Buna ilişkin kabul edilen 19
Mart 1934 tarihli ve 2/306 sayılı İcra Vekilleri Heyeti Kararnamesi şöyledir:
“Van Gölü Gemi İşletme İdaresi için Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve Şûrayı
Devletçe görülerek 17.3.1934 tarih ve 7890 sayılı tezkere ile gönderilen ilişik
nizamnamenin meriyete konulması; İcra Vekilleri Heyetince 19.3.1934’de kabul
olunmuştur” (RG: 02.04.1934 tarihli ve 2665 sayılı). Nizamnamenin 1. maddesi
gereğince; “2046 numaralı kanun mucibince Dâhiliye Vekâletine merbut olarak
teşkil olunan Van Gölü Gemi İşletme İdaresine ait bütün işlerin murakabe ve
nezareti Birinci Umumî Müfettişlik makamına tevdi olunmuştur.”
Bu nizamnameyle yeniden düzenlenen Van Gölü Gemi İşletme İdaresi, 1936
yılına kadar Dâhiliye Vekâletine bağlı kalmış; anılan yılda yapılan bir yasal düzenlemeyle “Van Gölü İşletme İdaresi” adıyla İktisat Vekâletine bağlanmıştır. 10
Haziran 1936 tarihli ve 3025 sayılı “Van Gölü İşletmesi Kanunu” 142 (RG:
17.06.1936 tarihli ve 3332 sayılı) ile Van Gölü’nde her nevi makineli ve makinesiz vasıtalarla yapılacak alelumum yük ve yolcu nakliyatı ve bu maksatla göl
çevresinde iskele, mendirek, rıhtım ve antrepolar inşa etmek ve işletmek hakkı
Devlet inhisarına alınmış ve bu inhisarı işletmek üzere hükmi şahsiyeti haiz
olmak, İktisat Vekâletine bağlı bulunmak ve merkezi İktisat Vekâletince tayin
edilmek üzere “Van Gölü İşletme İdaresi” kurulmuştur. Bu idare, 1938 yılında
da Denizbank’ın yönetimine verilmiştir. Anılan idare günümüzde, “Van Gölü
Feribot Müdürlüğü” adıyla TCDD bünyesinde varlığını sürdürmektedir.
15. Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Nafıa Vekâletine Bağlanması
Osmanlı Dönemi’nde Posta Teşkilatı ilk olarak, 23 Ekim 1840 tarihinde “nazırlık” olarak kurulmuş; 1855 yılında da ayrı bir Telgraf Müdürlüğü teşkil edilmişti.
1871’de Posta Nazırlığı ile Telgraf Müdürlüğü birleştirilerek “Posta ve Telgraf
Nezaretine” dönüştürüldü. Adı geçen Nezaret 1909 yılında “Posta, Telgraf ve
Telefon Nezareti” adını almış; 1913 yılında da Nezaret lağvedilerek “Posta,
Telgraf ve Telefon Umum Müdürlüğü” oluşturulmuştur. Osmanlı Dönemi’nde
bir dönem nezaret bir dönem de umum müdürlük şeklinde faaliyet gösteren
Posta ve Telgraf Müdüriyeti Umumiyesinin, Büyük Millet Meclisinin açılmasından hemen sonra 3 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâletine bağlandığı daha önce
ifade edilmişti (Başa, 2013: 395-398). Yolları Milli Mücadele Dönemi’nde kesi142
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 948-950).
91
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
şen Dâhiliye Vekâleti ile PTT Teşkilatı arasındaki bağlılık ilişkisi 13 yıl sürmüş; 23
Mayıs 1933 tarihli ve 2208 sayılı (RG: 31.05.1933 tarihli ve 2415 sayılı) “Posta,
Telgraf ve Telefon İdaresi Teşkilatı Hakkında Kanun” ile 1920 yılından beri Dâhiliye Vekâletine bağlı olarak görev yapan PTT İdaresi, Nafıa Vekâletine bağlanmıştır (Kalfa, 2007: 467). 143 2208 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; “Posta,
Telgraf ve Telefon İdaresi” hükmi şahsiyete haiz bir umumi müdürlük halinde
mülhak bütçe ile idare edilmek üzere mevcut hukuk ve vecaibi ile Nafia Vekâletine raptedilmiştir.”
“Posta, Telgraf ve Telefon İdaresinin Teşkilâtı Hakkında 1/622 Numaralı Kanun
Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 23 Mayıs 1933 tarihli
Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 144 Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya,
Mecliste yaptığı konuşmada; 145 “… Bu Kanun Mecliste bir seneden beri bulunmaktadır. Bunun üzerinde encümenlerde de kâfi derecede çalışılmıştır. Bu teşkilâtın, münakalât itibariyle, Nafıaya bağlanması zaruridir. Dâhiliye vekâleti bu
idareden ayrıldığından dolayı, arkadaşlık itibariyle, cidden müteessirdir. Ben
şahsen memuriyetimin ve mesuliyetimin şerefini bu idarenin başında bulunduğum zaman hissetmişimdir. Çünkü bu idarenin ordumuz gibi şanlı muvaffakiyeti
olduğu gibi, hamaset ve fedakârlıkla dolu bir de tarihi vardır…”, diyerek bu teşkilatın Dâhiliye Vekâletinden ayrılmasından dolayı üzgün olduklarını; ancak
bunun bir zorunluluk olduğunu belirtmiştir.
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenlemenin gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: 146 “Malûm olduğu üzere posta işleri nakliye
işlerinin intizamı ve vesaiti nakliyenin mebzuliyet ve mükemmeliyeti nispetinde
mazharı intizam olur. Nafıa vekâleti ise memleketin yollarını, limanlarını, şimendiferlerini yedi idaresinde bulundurmak münasebetiyle postanın bu yoldaki ihtiyaçlarına daha kolay ve daha seri bir surette cevap verebilecek mevkide
demektir. Hususiyle gerek Nafıa Vekâletinin gerek Posta Telgraf Müdüriyeti
Umumiyesinin vezaifinden bir kısmı mühimmini teknik işler teşkil etmek itibariyle Posta ve Telgrafın Nafıa vekâletinden bu noktada da kıymetli istifadeler
temin etmesi tabidir. Posta ve Telgrafın şahsiyeti hükmiyeyi haiz bir idare olmasına gelince: Posta ve Telgraf resmi bir Devlet müessesesi halinde kalıp hareket ve faaliyetini muayyen usullerle muayyen bir sahaya hasretmek mecburi143
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 365-371).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 299-305, İ: 57, C: 1).
145
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 303, İ: 57, C: 1).
146
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 201).
144
92
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yetinde bulundukça kendisinden beklenilen terakki ve inkişafı temine kadir
olamayacağı izahtan müstağnidir. Hâlbuki onun için velev nispi olsun bazı serbest ve ticari teşebbüs hakları tanındığı ve mukarrerat ve muamelâtında da o
haklarla münasip kolaylıklara mazhar kılındığı takdirde bir taraftan sahai faaliyetini diğer taraftan menabii varidatını (membaalar geliri) arttırarak kendine
yepyeni ve feyizli bir hayat temin etmiş olacağına şüphe yoktur. Şahsiyeti
hükmiyeyi haiz olması da bu mülâhazalardan dolayı istenilmektedir…”
16. Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
22 Mayıs 1932 tarihli ve 2205 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki (1624) Numaralı Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
ve Dâhili Matbuat İşlerinin Umum Müdürlük Halinde Dâhiliye Vekâletine Bağlanmasına Dair Kanun” ile Matbuat Umum Müdürlüğü Dâhiliye Vekâletine bağlanmıştı. Bu sefer, 26 Mayıs 1934 tarihli ve 2444 sayılı “Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilatına ve Vazifelerine Dair Kanun” 147 (RG: 29.05.1934 tarihli ve 2713
sayılı) çıkarılarak, Matbuat Umum Müdürlüğünün teşkilatı ve görevleri düzenlenmiştir (Turan, 2007: 570).
“Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilât ve Vazifeleri Hakkında 1/971 Numaralı
Kanun Lâyihası ve Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları”, 26 Mayıs 1934
tarihli Meclis oturumunda müstaceliyetle görüşülerek hızla kabul edilmiştir. 148
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında özetle
şöyle denilmiştir: 149 “… Diğer memleketlerde, matbuat umum müdürlüklerine
verilen vazifelerin çerçevesi daha geniş olmasına rağmen, bizim müdürlüğümüzün bu günkü teşkilât kadrosu, nispeten pek dar tutulmuş olan vazife çerçevesini bile kavramağa müsait değildir. Meselâ, bilumum gazete, mecmua, risale
ve emsali neşriyatı, sırf inzibatî bakımdan bile, tetkik edebilmek için, hiç olmazsa, Fransızca, İngilizce, Almanca, İtalyanca, Rusça, Bulgarca, Yunanca, Arapça,
Acemce gibi dillere eyice vâkıf unsurlara ihtiyaç varken, bu zaruret kadronun
tanziminde hiç hesaba alınmamıştır. Bu günkü kadro ile değil yabancı memleketlerden gelen neşriyatı, memleketimizde çıkan neşriyatı bile takip etmeğe
imkân yoktur (…) Ayrıca, yerli ve yabancı bütün neşriyatın hiç değilse belli başlılarını tedarik için bile bütçeye hiç bir tahsisat konmamıştır. Bütün bu izahattan
anlaşılacağına göre, Matbuat Umum Müdürlüğü kadrosunun darlığı ve bütçesi147
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 310-311).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 270-277, İ: 57, C: 1).
149
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sıra No: 162).
148
93
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
nin kifayetsizliği yüzünden bu günkü mahdut vazifelerini bile hakkıyla yapmaktan âciz bir vaziyettedir. Takdim olunan yeni kanun projesinde, Matbuat Umum
Müdürlüğünün vazife ve salâhiyetleri ve bu vazifelerin ifası için lâzım gelen
asgarî teşkilât ve tahsisat müfredatı ile arz olunmuştur (…) Lâyiha ile tesisi lüzumu arz edilen matbuat ve istihbarat müdüriyeti umumiyesinin gayesi iki büyük hedefe müteveccih olmak lâzım gelir. Biri, harice karşı milletin amal ve
metalibini tanıtmaya ve davamızın meşruiyetini ispata çalışmak, diğeri de dâhilde milletin efkârını ayni noktada tevhit etmek üzere her vasıtadan istifade
ederek mütemadiyen tenvir ve irşat ile meşgul olmak (…) Matbuat Umum Müdürlüğünün vezaifi arasına radyo, film ve tiyatro gibi efkârı umumiye müesseselerinin sevk ve idaresi de alınmıştır (…) İşte gerek hariçte, gerek dâhilde, yazı,
söz ve resimle ve radyo, tiyatro, filmle yapılacak propaganda ve telkinlerin Devlet ve millet menfaatleri namına sevk ve idaresini temin için teşkil edilen böyle
bir Matbuat umum müdürlüğü, millî mücadelenin en hararetli ve en şuurlu
zamanlarında merbut lâyiha ile o zaman müdafaa edilen Matbuat ve İstihbarat
Müdüriyeti Umumiyesinin tekemmül etmiş bir devamı olacaktır…”
Görüşmeler sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, yapılan düzenlemenin
önemi ve gereği üzerinde durmuştur: 150 “… Şimdiye kadar matbuat müdürlüğü
teşkilâtına verilen ehemmiyete rağmen kendisinden beklenilen hizmetlerin
görülmemiş olması kendisine lâzım gelen organların verilmemesindendir. Matbuatın ehemmiyetini tekrar edecek değilim. Herkes bilir ki, matbuat efkârı
umumiyeye tesir eden bir müessesedir. Cumhuriyet Hükümetinin bu müessese
ile yakından alâkadar olması behemehâl şart ve esastır (…) Matbuat yalnız
memleket dâhilinde efkârı umumiyeyi temsil veya tevlit etmekte değil, memleketin hissiyatını, düşüncesini, kudretini harice ve bütün cihana yaymaktadır (…)
Matbuat müdürlüğünün aldığı bu vazifeler hakikaten mühimdir…” Şükrü Bey,
matbuat hürriyeti üzerinde de durmuştur: 151 “… Biz hürriyeti matbuat diye
mektep köşelerinde bağıran adamlarız. İçimizde zindanlarda kalanlar çoktur.
Hürriyeti matbuatı takyit etmek asla hatırımıza gelmemiştir ve gelemez ve böyle bir hareket elimizden de gelmez ve zaten hastalığın ilâcı da bu değildir. Büyük Şefimiz bunun yine hürriyetle tedavi edileceğini söylüyor. Bizim tutmamız
lâzım gelen yol budur. Bu yol matbuat erbabı ile teşriki mesai ederek matbuatın kudretli ve kuvvetli telkinlerini memleketin manafiine tevcih etmek ve bu
gayeye birlikte yürümektir (Bravo sesleri).”
150
151
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 272-273, İ: 57, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 273, İ: 57, C: 1).
94
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Belirtilen gerekçelerle hazırlanıp Mecliste bazı eklemelerle kabul edilen 2444
sayılı Kanun’un 1. maddesine göre, Dâhiliye Vekâletine bağlı Matbuat Umum
Müdürlüğünün vazifeleri şunlardır; (A) Gerek memleket dâhilinde ve gerek
haricindeki siyasi, iktisadi, içtimai ve harsi (eğitim) hareketler bakımından yerli
ve yabancı neşriyatı takip etmek; (B) Milli matbuatın inkılâp prensiplerine, Devlet siyasetine ve millet ihtiyaçlarına uygun olmasını temin eylemek; (C) Memleketimiz içinde milliyet ve demokrasi esaslarına mugayir fikir cereyanlarının
yapılmasına mani olmak için tedbirler almak, bu gibi cereyanlar ile neşriyat
vasıtası ile mücadele etmek; (D) Matbuatın en mühim bir telkin ve terbiye vasıtası olmak vasfını tahakkuk ettirmek için tedbirler almak; (E) Milli gazeteciliğimizin seviyesini yükseltecek tedbirlerin alınmasında rehberlik etmek (gazetecilik kursu ihdası, matbuat mensupları birliği ve kulübü vücuda getirilmesi ve
matbuat kongrelerinin yapılması ve saire gibi); (F) Memleket haricinde Türkiye’yi tanıttırmayı ve menfi propagandalarla mücadeleyi temin eylemek; (G)
Kendi sahasında neşriyat yapmak; (H) Matbuat Kanunu’nun tatbikatına nezaret
etmek; (İ) Beynelmilel matbuat teşekkülleri ile mesleki temas ve münasebetlerde bulunmak; (J) Radyo, film ve tiyatro gibi efkârı umumiye ile alakadar olan
vasıtaları murakabe etmek. Matbuat Umum Müdürlüğü bu vazifelerini, alakadar vekâletler ve makamlarla temas ve murakabe ederek ifa eyleyecektir. Radyo, film ve tiyatro gibi efkârı umumiye ile alakadar olan vasıtalarını murakabesinde Maarif vekâletinin direktifleri nazarı dikkate alınacaktır.
Kanun’un 2. maddesine göre, Matbuat Umum Müdürlüğü, istihbarat, neşriyat
ve propaganda servislerini ihtiva etmektedir. Bu servisler lüzumu kadar bürolara ayrılacak ve aşağıdaki vazifeleri görecektir; (A) Devletin dâhili ve harici politikadaki umumi prensipleri, milli ahlak, haberlerin doğruluğu, yabancı tahrikât ve
propagandalar, Devlet icraatının efkârı umumiyeye layık oldukları ebat ve
ehemmiyette arzı, milli kültür, matbuata verilen direktiflerin tatbiki ve Matbuat
Kanunu bakımlarından iç neşriyatı; (B) Memleketlerin cihan siyasetindeki temayülleri, dâhili siyasetlerindeki tezahürleri, Türkiye ile olan münasebetleri ve
kültür hareketleri bakımlarından harici neşriyatı takip eylemek. (C) Umum müdürlüğün gündelik bültenleri (Ayın tarihi), yıllık, hariç için neşriyat ve broşürler
gibi teşebbüslerine ve neşriyatına lazım olan bilcümle vesikaları hazırlamak ve
toplamak. (D) Umum Müdürlüğün vereceği direktifleri gerek bültenler vasıtası
ile gerek telefon ve telgrafla icap edenlere bildirmek. (E) Günlük bültenler, makaleler, ayın tarihi, yıllık ve broşürler yapmak. (F) Ecnebi memleketlerde yapılacak propagandanın vasıtalarını hazırlamak. (G) Memleket dâhilinde radyo neşriyat programlarını tanzim etmek. (H) Memleket haricinde radyo vasıtası ile
propaganda yapmak imkânlarından istifade eylemek. (İ) Memleket dâhilinde
95
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yapılan filmlerin senaryolarını ve hariçten gelen filmleri kontrol etmek. (J) Senaryolar hazırlatmak. (K) Memleket sahnelerinin repertuarlarını kontrol etmek.
(L) Her memlekete ve hadiseye ait vesikaları, fotoğrafları, gazete ve mecmua
koleksiyonlarını, kupürlerini, kitapları ve muhaberatı tasnif ve hıfzetmek. (M)
İcap eden vilayetlerde bu kanun hükümlerinin tatbik ve takibini valilerin idaresi
altında çalışacak Matbuat Umum Müdürlüğü mümessilleri veya muhabirleri
vasıtasıyla temin eylemek.
Kanun’un 3. maddesinde de; Matbuat Umum Müdürlüğünün maaşlı ve ücretli,
memurları teşkilat kadrosunun, bu Kanuna bağlı cetvelde gösterildiği ifade
edilmiştir. Ayrıca lüzum görüldüğü takdirde Matbuat Umum Müdürlüğüne ve
Umum Müdürlük memuriyetlerine diğer vekâletlerin memurlarından biri de
tayin edilebilecektir. Yapılan düzenlemeyle, Matbuat Umum Müdürlüğünün
kadrosu 7 kişiden 20 kişiye çıkarılmış; Umum Müdürün ücreti de 500 liraya
yükseltilmiştir. Böylece Matbuat Umum Müdürlüğünün teşkilat yapısı, Tablo
15’te gösterilen hali almıştır.
Tablo 15: Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat Yapısı (1934 yılı)
MEMURİYETİN NEVİ
SAYISI
Umum Müdür (Ücret: 500 lira)
1
Başmüşavir
1
1’inci sınıf müşavir
4
2’inci sınıf müşavir
3
Raportör
2
Şef
4
Memur
3
Kâtip
2
TOPLAM
20
2444 sayılı Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilatına ve Vazifelerine Dair Kanun
ile polis ve jandarma dışında Matbuat Umum Müdürlüğü için de özel bir kanun
çıkarılmış olunmaktadır. Daha sonra 13 Nisan 1938 tarihli ve 3361 sayılı “Matbuat Umum Müdürlüğü Teşkilat Kadro Cetvelini Değiştiren Kanun” 152 (RG:
22.04.1938 tarihli ve 3889 sayılı Kanun) ile 2444 sayılı Kanun’a bağlı teşkilat
kadrosunda ufak bazı değişiklikler yapılmıştır (Baskıcı, 2007: 927). Yapılan düzenlemeden sonra Matbuat Umum Müdürlüğünün yeni teşkilat yapısı, Tablo
16’da gösterilen hali almıştır. Tabloda Umum Müdür maaşı 125 lira görünmekle
152
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 240).
96
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
birlikte, yasa gereği umum müdüre maaş ile emsal hasılanın tutarı ücret olarak
verilecektir. 2444 sayılı yasayla Atatürk sonrası döneme intikal eden Matbuat
Umum Müdürlüğü, 1940 yılında çıkarılan 3837 sayılı Kanunla Başvekâlete bağlanıncaya kadar Dâhiliye Vekâleti bünyesinde yer alacaktır.
Tablo 16: Matbuat Umum Müdürlüğünün Teşkilat Yapısı (1938 yılı)
MEMURİYETİN NEVİ
SAYISI
Umum Müdür (Maaşı: 125 lira)
1
Başmüşavir
1
1’inci sınıf müşavir
4
2’inci sınıf müşavir
3
Raportör
2
Şef
3
Memur
6
TOPLAM
20
17. İskân Kanunu’nun Yenilenmesi ve Dâhiliye Vekâletinin Görevleri
Daha önce de üzerinde durulduğu üzere, cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan 31
Mayıs 1926 tarihli ve 885 sayılı “İskân Kanunu” (RG: 01.07.1926 tarihli ve 409
sayılı) ile iskân hizmetlerinin yürütülmesi konusunda Dâhiliye Vekâletine önemli görevler verilmişti (Başa, 2013: 377; Anadolu Ajansı, 2010: 45). 153 885 sayılı
İskân Kanunu, 1934 yılına kadar yürürlükte kalmış; 14 Haziran 1934 tarihli ve
2510 sayılı “İskân Kanunu” 154 (RG: 21.06.1934 tarihli ve 2733 sayılı) ile Dâhiliye
Vekâletine verilen görevler yeni baştan ve daha ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
“1/335 Numaralı İskân Kanunu Lâyihası ve İskân Muvakkat Encümeni Mazbatası” 14 Haziran 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 155
Müzakereler sırasında çok sayıda mebusun tasarının maddeleri üzerinde görüş
açıkladığı görülmüştür. Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da, birçok kez söz alarak yapılmak istenilen düzenleme hakkında açıklamalarda bulunmuştur. Şükrü Bey’in
şu sözleri tasarının amacı ve önemini göstermektedir: 156 “… Muhterem efendiler, bu kanun memlekette büyük bir davanın hallini temin edecek bir kanundur
(…) Arkadaşlarım, bu kanunun ismi her ne olursa olsun, kanunun ihtiva ettiği ve
istihdaf ettiği gaye bir ümranı dâhilidir. Memleketin içinin istismarıdır ve vah153
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 943-944).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 781-794).
155
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 140-164, İ: 68, C: 1).
156
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 140, İ: 68, C: 1).
154
97
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
detinin teminidir. Bu evvelemirde nüfusla alâkadardır, ikincisi muhaceretle
alâkadardır. Üçüncüsü dâhildeki seyyar aşiretlerle alâkadardır. Dördüncüsü de;
demin lâyihada mevzubahis olan topraksız ve başkalarının toprağında çalışan
topraksızlarla alâkadardır. Bu dört noktadan kanun tetkik edilecek olursa, görülür ki, her dördüne de ayrı ayrı çare aranmıştır…”
Tasarıya ilişkin Başvekâlet Vekili Dr. Refik Bey imzalı esbabı mucibe layihasının
da oldukça kapsamlı hazırlandığı ve özellikle iskân konusunda geçirilen tarihi
süreçlerin özetlendiği görülmektedir. Gerekçede düzenlemeyle ilgili şu bilgiler
dikkat çekmiştir: 157 “… Bu suretle iskân işi harici ve dâhilî iki safha arz eyler ve
dâhilî iskân safhası temdin ve temsil, memleketin muhtelif coğrafî, iklimi, iktisadî şartları haiz mıntıkalarda nüfus kesafetlerini tanzim ve tevzin hususlarını
da tazammun eder. Bu maksatları temin için merbut iskân kanunu projesiyle
millî nüfus siyasetimizin esaslı, ilmî ve uzunca bir devre zarfında muttariden
(devamlı) tatbiki mümkün olacak veçhile amelî bir programa istinat etmesini
istihdaf ediyoruz. Millî hars ve medeniyetimize temessülü matlup olan nüfus
kütleleriyle temsil kudretini haiz olan nüfus anasırının konuş vaziyetleri ve iskân
ve ikameti gerek maddî şerait, gerek millî bünyemizin korunması noktasından
mahzurlu olan mahallerin ayrılması lüzumu nazara alınarak memleket dâhilinde
1, 2, 3, 4 numaralı iskân mıntıkalarının İcra Vekilleri Heyeti kararı ile tespiti ve
bir numaralı mıntıkalara Türk nüfusunun teksifi, iki numaralı mıntıkalara temsili
matlup nüfusun nakil ve iskânı, 3 numaralı mıntıkaların hariçten gelecek ve
kudreti maliyeleri muayyen haddin fevkinde olan Türk muhaciri için serbestçe
iskânlarına tahsisi; 4 numaralı mıntıkalar da iskân ve ikametin meni için Meclisten salâhiyet istihsali teemmül olunmuştur (…) Merbut lâyiha meriyete girdiği
takdirde 1771 numaralı kati tasfiye kanunu ile 716 numaralı borçlanma kanununun hükümleri mahfuz kalmak üzere yekdiğerini tadil ve itmam eden ve
muhtelif metinlerde dağınık halde bulunan bilcümle iskân mevzuatı kaldırılmış
ve iskâna ait bütün kanunî hükümler bu kanunda toplanmış bulunacaktır…”
Maddeler üzerinde yapılan hararetli tartışmaların ardından oylamaya katılan
177 mebusun ittifakıyla kabul edilen 2510 sayılı İskân Kanunu ile Dâhiliye Vekâletine çok önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Kanun’un 1. maddesi gereğince;
Türkiye’de Türk kültürüne bağlılık dolayısıyla nüfus oturuş ve yayılışının, bu
kanuna uygun olarak, İcra Vekillerince yapılacak bir programa göre düzeltilmesi
157
“1/335 Numaralı İskân Kanunu Lâyihası ve İskân Muvakkat Encümeni Mazbatası” 02.05.1932
tarihli ve 189 sıra sayılıdır. Tasarının görüşüldüğü güne ilişkin zaptın sonunda ise Sıra No: 189’a
ilave mazbata görülebilir (Zabıt Ceridesi: Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23).
98
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Dâhiliye Vekilliğine verilmiştir. Kanun’un 2. maddesine göre; Dâhiliye Vekilliğince yapılıp İcra Vekilleri Heyetince tasdik olunacak haritaya göre Türkiye, iskân
bakımından üç nevi mıntıkaya ayrılacaktır: 1 numaralı mıntıkalar: Türk kültürlü
nüfusun tekâsüfü istenilen yerlerdir. 2 numaralı mıntıkalar: Türk kültürüne
temsili istenilen nüfusun nakil ve iskânına ayrılan yerlerdir. 3 numaralı mıntıkalar: Yer, sıhhat, iktisat, kültür, siyaset, askerlik ve inzibat sebepleriyle boşaltılması istenilen ve iskân ve istikamet yasak edilen yerlerdir. Yukarıda yazılı iskân
mıntıkalarının tasdikli haritasında, zamanla ortaya çıkacak ihtiyaca göre değişiklikler yapılması Dâhiliye Vekilliğinin teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin kararına bağlanmıştır. Kanun’un 3. maddesine göre; Türkiye’de yerleşmek maksadı
ile dışarıdan, münferiden veya müctemian (topluca), gelmek isteyen Türk soyundan meskûn veya göçebe fertler ve aşiretler ile Türk kültürüne bağlı meskûn kimseler, iş bu kanunun hükümlerine göre Dâhiliye Vekilliğinin emri ile
kabul olunacaklardır. Dâhiliye Vekilliği muhacirlerin ve mültecilerin alınma yollarını gösterir bir talimatname hazırlayacaktır. Kanun’un 8. maddesi gereğince,
Türkiye içinde toprağı dar veya azmaklık, bataklık, ormanlık, dağlık ve taşlık
olan yerlerde bulunan ve geçim vasıtasından mahrum olan köyleri, gerek meskûn gerek göçebe bulunsun üç numaralı mıntıkalar halkını yaşayış ve sıhhat
şartları elverişli olan yerlere nakletmeğe; evleri dağınık köyleri daha uygun
merkezlerde toplamağa; huğları, obaları ve komları köyler içine kaldırmağa ve
yenilerinin yapılmasını yasak etmeğe Dâhiliye Vekili salahiyetli kılınmıştır. Kanun’un 9. maddesi gereğince; Türkiye tabiiyetinde bulunan gezginci çingeneleri
ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebeleri, toplu olmamak üzere kasabalara
ve serpiştirme suretiyle Türk kültürlü köylere dağıtıp yerleştirmeye; casuslukları
sezilenleri sınır boylarından uzaklaştırmağa ve ecnebi tebaası gezginci
çingeneleri ve Türk kültürüne bağlı olmayan göçebeleri milli sınırlar dışına çıkarmağa Dâhiliye Vekili salahiyetlidir. Kanun’un 10. maddesi gereğince; Bu
Kanun’un neşrinden önce aşiretlere reislik, beylik, ağalık, şeyhlik yapmış olanları ve yapmak isteyenleri ve sınırlar boyunda oturmasında emniyet ve asayiş
bakımından mahsur bulunanları, aileleriyle birlikte, münasip yerlere naklettirip
yerleştirmeğe İcra Vekilleri Heyeti kararıyla Dâhiyle Vekili salahiyetli kılınmıştır.
Ayrıca, Türk tebaasından olup ta Türk kültürüne bağlı bulunmayan aşiretler
fertlerinin dağınık olarak 2 numaralı mıntıkalara, Türk tabiiyetli ve Türk kültürlü
göçebe aşiretler fertlerini sıhhat ve yaşama şartları elverişli yerlere nakledip
yerleştirmeğe; Türk tebaası olmayan ve Türk kültürüne bağlı bulunmayan göçebe aşiretler fertlerini icaba göre Türkiye dışarısına çıkarmağa Dâhiliye Vekili
salahiyetlidir. Kanun’un 11. maddesi gereğince; Türk kültürüne bağlı olmayanlar veya Türk kültürüne bağlı olup ta Türkçeden başka dil konuşanlar hakkında
harsi, askeri, siyasi, içtimai ve inzibati, sebeplerle, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla
99
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Dâhiyle Vekili lüzumlu görülen tedbirleri almağa mecbur tutulmuştur. Kanun’un 13. maddesinde; 2 numaralı mıntıkada: dışarıdan gelen muhacirler ve
mülteciler; bu mıntıkadaki aşiretler; 1 ve 3 numaralı mıntıkalardan naklolunanlar; 1 ve 3 numaralı mıntıkalar halkından olup bu mıntıkalarda askerliğini bitirmiş olanlardan evlenerek kalmak isteyenler; 1 numaralı mıntıkalarda Türk ırkından olmayanlardan bu mıntıkaya gelip yerleşmek isteyenlerin Dâhiliye Vekilliğinin münasip göreceği yerlerde iskân edileceği hüküm altına alınmıştır. Kanun’un 15. maddesine göre; iskân yerlerini bırakarak serbest iskân isteyenlere,
verilmiş olan yapılar ve topraklar ve yapılan masraflar peşin olarak geri alınmak
şartıyla, Dâhiliye Vekilliğince serbest iskâna izin verilebilecektir. Ayrıca, ihtiyaçları ve ihtiyaçsızları (ihtiyacı olmayanları) ayırmağa yarayan bir “ihtiyaç derece
cetveli” Dâhiliye Vekilliğince yapılacaktır. Kanun’un 25. maddesine göre; muhacirlerin, mültecilerin, naklolunanların ve göçebelerin yurtlandırıldıklarından
başlayarak iki yıl içinde, görülecek hakiki lüzum üzerine, aynı mıntıkalarda iskân
yerlerini değiştirmeğe ve düzeltmeğe Dâhiliye Vekili salahiyetlidir. Kanun’un
29. maddesine göre; Hükümetçe iskân edilen muhacirler, mülteciler, göçebeler
ve 1 numaralı mıntıkada Hükümetçe yerleştirilen kimseler yerleştirildikleri yerde en az on yıl oturmağa mecburdurlar. Bunlar Dâhiliye Vekilliğinin izni olmadıkça başka yerlerde yurt tutamazlar. Kanun’un 39. maddesi gereğince; 2 numaralı mıntıkada 885 numaralı Kanun hükümlerine göre iskân edilmiş veya bu
kanunun hükümlerine göre iskân edilecek mültecilere, göçebelere ve naklolunanlara verilmiş veya verilecek yapılar borçlanmağa tabidir. Borçlanma muameleleri Dâhiliye; tahsilât, Tahsili Emval Kanununa göre Maliye Vekâletince
yapılacaktır. Kanun’un 41. maddesine göre; her yıl, Dâhiliye Vekâleti bütçesine
ayrı bir fasıl halinde, bu Kanunda yazılan işleri görmeğe kâfi miktarda tahsisat
konulacaktır. Kanun’un 42. maddesi gereğince; Dâhiliye Vekilliğinde vekilin
veya tevkil edeceği zatın reisliği altında Dâhiliye, Milli Müdafaa, Hariciye, Maliye, Maarif, İktisat, Ziraat, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliklerince ve Ziraat
Bankasınca seçilecek zatlardan ve vukuf ve ihtisaslarından istifade edilmek
üzere Dâhiliye Vekâletince hariçten alınacak en çok üç zattan müteşekkil merkezi iskân komisyonu bulunur. Kanun’un 45. maddesi gereğince; valiler ve
kaymakamlar bu kanun hükümlerini, İcra Vekilleri Heyetince veya Dâhiliye Vekilliğince verilecek talimat ve emirleri dikkat ve ehemmiyetle tatbik ve takip
etmeğe, nahiye müdürleri, emniyet memurları ve jandarma bu emir ve talimatlara istinaden vali ve kaymakamlardan verilecek emirleri dikkat ve ehemmiyetle ve azami süratle yapmağa mecburdurlar. Kanun’un 44, 46 ve 47. maddelerinde de iskân konusuyla alakalı olarak, vali, kaymakam ve umumi müfettişlere
çok önemli görevler verilmiştir. Bu Kanunla birlikte iskân konusu, Dâhiliye Vekâletinin en önemli çalışma alanlarından biri haline gelmiş olmaktadır.
100
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
18. Ankara’da Vilayetler Evi (Dâhiliye Vekâleti Hizmet Binası) Yapılması
Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti açısından önemli gelişmelerden biri de, 1934
yılında yeni bir hizmet binası (VİLAYETLER EVİ) yapılmasıydı. Binanın mimarı,
Avusturyalı Clemens Holzmeister’dir. Bu kişi Vilayetler Evi ile aynı yıl hizmete
giren, Yargıtay ve Emlak Bankası Genel Müdürlüğü binalarının da mimarıdır
(Özakman, 2009). Çıkarılan bazı yasalardan binanın yapımında il özel idareleri
kaynaklarının kullanıldığı, bu amaçla “vilayetler evi” olarak adlandırıldığı incelenmiştir. Örneğin, 4 Temmuz 1934 tarihli ve 2562 sayılı (RG: 12.07.1934 tarihli
ve 2750 sayılı) “Vilayetler Hususi İdarelerinin Borçları ve 1934 Mali Senesi Bütçeleri Hakkında Kanun”un 2. maddesine göre, “Ankara da yapılmakta olan Vilayetler Evinin taahhüt bedelinden karşılığı bulunmayan (334.000) liralık kısmı
Hazinece deruhte edilir. Bu miktar tediye edileceği seneler bütçelerine konulacak tahsisattan mahsup olunacaktır.” 158 Bu düzenlemenin Mecliste itiraz edilmeden kabul edildiği görülmektedir. 159 Bütçe, Dâhiliye ve Maliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümen mazbatasındaki ifadeler, düzenlemenin
Dâhiliye Vekâletiyle ilgisini ortaya koymaktadır: 160 “İkinci maddede şimdiye
kadar vilâyetlerin yardımı ile yapılmakta olan vilâyetler evi inşaatının Hazinece
deruhte edilmesi ve bono ihracı teklif olunmuştur. Encümenimiz inşaatın Hazinece deruhte edilmesi kaydıyla iktifa etmiş ve maddeye bu miktarın tediye
edileceği seneler bütçelerine tahsisat konularak mahsup edilmesi hükmünü
ilâve eylemiştir.”
Yine 10 Aralık 1934 tarihli ve 2604 sayılı (RG: 16.12.1934 tarihli ve 2881 sayılı)
“Vilayetler Evi Müteahhidi İstihkakı İçin Bono Verilmesine ve Vilayetler Evinin
Tesisat ve Mefruşatı İçin 200.000 Liraya Kadar Taahhüd İcrasına ve 1935 ve
1936 Seneleri Bütçelerine Konacak Tahsisat İle Ödenmek Üzere Bono Çıkarılmasına Mezuniyet Verilmesine Dair Kanun” ile “Ankara’da yapılan Vilayetler
Evinin 2562 numaralı Kanun mucibince Hazinece deruhte edilen 334.000 liralık
istihkakına mukabil müteahhide tediye edileceği seneler bütçelerine tahsisattan ödenmek üzere bono verileceği (md.1); vilayetler evinin tesisat, inşa ve
mefruşatı için 1935 ve 1936 senelerine sâri 200.000 liraya kadar taahhüde girişmeye ve 1935 ve 1936 yılları bütçelerine konulacak tahsisattan ödenmek
üzere bono çıkarılmasına mezuniyet verildiği (md.2)”, hüküm altına alınmış-
158
Kavanin Mecmuası (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 957-958).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 395-396, İ: 77, C: 1).
160
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra Sayısı: 296).
159
101
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
tır. 161 Bu düzenlemenin Mecliste itiraz olmadan kabul edildiği görülmektedir. 162
Tasarıya ilişkin mucip sebepler layihasında, düzenlemenin Dâhiliye Vekâletiyle
ilişkisi şu şekilde ifade edilmiştir: 163 “Ankara’da yapılan vilâyetler evinin 2562
numaralı kanun mucibince taahhüt bedelinden bakiye olan 334.000 lirası tediye edileceği seneler bütçelerine konacak tahsisattan ödenmek üzere Hazinece
deruhte edilmiş ise de müteahhidin bu sene yaptığı işlerden dolayı tahakkuk
eden istihkak için bütçeye tahsisat konulmamış ve bu işlere ait tediyenin ancak
gelecek sene bütçesine konulacak tahsisattan icrası mümkün bulunmuş olduğundan müteahhidin tahakkuk eden istihkaklarına karşılık olmak üzere kendisine Hazine bonosu verilmesi zarurî görülmüştür. Bundan başka vilâyetler evinin
tesisat ve mefruşatı için 200.000 liraya kadar taahhütte girişilmesi ve 19351936 seneleri bütçelerine konulacak tahsisattan ödenmek üzere bono çıkarılmasına. Mecburiyet hâsıl olmuştur.”
Daha sonra çıkarılan, 11 Haziran 1937 tarihli ve 3245 sayılı “Vilayetler Evinin
İnşaat, Tesisat ve Mefruşatının İkmali İçin 100.000 Liraya Kadar Gelecek Senelere Geçici Taahhüd İcrasına Dair Kanun” (RG: 24.06.1937 tarihli ve 3639 sayılı)
ile de; Vilayetler Evinin inşaat, tesisat ve mefruşatı için 100.000 liraya kadar
1938 senesinde ödenmek üzere taahhüde girişmeğe Dâhiliye Vekili ve taahhüt
miktarı nispetinde bono çıkarmağa Maliye Vekili mezun edilmiştir (md.1).” 164
Dönemin Dâhiliye Vekâleti Siyasi Müsteşarı ve Malatya Mebusu Abdülmuttalib
Bey’in önerisi üzerine, bu düzenlemenin Mecliste müstaceliyetle görüşüldüğü
ve itirazsız kabul edildiği görülmektedir. 165 Tasarıya ilişkin gerekçede, vilayetler
evi inşaatı ile ilgili önemli bilgiler bulunmaktadır: 166 “Vilayetler evinin cephesi
ile diğer vekâletler arasındaki boş ve açık yerlerin düzeltilmesi ve gereği nispetinde tarh ve tanzimi ve binanın mevcut krokilere nazaran etrafındaki pergolalar inşaatının ikmali ve umumi tenvirat gibi tesisatın yapılması lazım ve zaruri
olmakla bu mübrem kısımların inşa ve tesisatına ait icap eden tahsisatın alınmasına ehemmiyetle ihtiyaç görülmüş ve Nafıa vekâlet bütçesine mevzu tahsisat umum vekâletlerin inşaatına ait olup alınan bu gayri kâfi tahsisatla çabuk
yapılması muktazi olan Vilayetler evinin bu noksanlarının ikmali imkânsız bulunmuştur. Binaenaleyh maruz ihtiyacın temini zımnında 2604 numaralı kanunun 2’nci maddesi hüküm ve muhteviyatının iki sene daha temdidi mahiyetinde
161
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 4, Cilt: 14, Sayfa: 45).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 4, Cilt: 25, Sayfa: 117, İ: 15, C: 1).
163
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 4, Cilt: 25, Sıra Sayısı: 33).
164
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 1012).
165
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 19, Sayfa: 209, İ: 74, C: 1).
166
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 19, Sıra Sayısı: 250).
162
102
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
olan bu kanun layihasının tanzim ve teklifine kati lüzum hâsıl olmuştur.” Atatürk Dönemi’nde yaptırılan İçişleri Bakanlığı hizmet binasına, sonraki yıllarda
ihtiyaca göre bazı eklemeler yapılmış olup; bina halen daha kullanılmaktadır.
Vilayetler Evinin yapıldığı yıllara ait bir fotoğraf, kitabın kapağına konulmuştur.
19. Gizli Nüfusların Yazımı Hakkında Kanun
Atatürk Dönemi’nde nüfus hizmetleri açısından en dikkat çekici düzenleme, 5
Temmuz 1934 tarihli ve 2576 sayılı “Gizli Nüfusların Yazımı Hakkında Kanun” 167
(RG: 15.07.1934 tarihli ve 2752 sayılı) ile yapılmıştır. “Gizli Nüfusların Yazımı
Hakkında 1/1095 Numaralı Kanun Lâyihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası”, 5
Temmuz 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 168
Görüşmeler sırasında söz alan Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey’in açıklamaları önemli görülmüştür: 169 “Efendim, şimdiye kadar nüfusun böyle mektum (saklı) kalmasının sebebi ikidir. Birisi; bir adam nüfus memuruna gider, nüfus memuru geç kalmışsın ver iki buçuk lira ceza der, adam vermez, bu iş te böyle
kalır, gider. İkincisi; nüfus cüzdanı 10 kuruş ta olsa gene pahalıdır. Herkes bu
parayı veremez. Bunlar meccanen verilmelidir ki, halka kolaylık olsun.” Tasarıya
ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenlemenin
gerekçesi açıkça ortaya konulmuştur: 170 “Umumî uğraşım ve millî savaşın uzun
sürmesi, bu savaşlarda istilâ gören yerden kütle halinde halkın başka diyarlara
akması ve istilâ altında kalan halkın yabancı hâkimiyetler içinde Hükümet kapılarına müracaattan çekinmesi gibi çok mühim sebepler altında memlekette
doğum, ölüm ve evlenmeleri kaydettirmeğe karşı halkta, derin bir ihmal ve
lakaydi uyanmış ve bu itiyat haline girmiş olduğu gibi medenî kanunun neşrinden sonra da imam nikâhlarının devamı evlenmelerin daha fazla ihmal edilmesine sebep olmuş olduğundan bu gün memlekette üç milyondan fazla nüfus
kayıtsız kalmış; bir milyondan artık ölü ve kayıp defterlerden silinmemiş ve yüz
binlerce evlilik yazısız kalmıştır. Bu hal hu gün memleketin hakikî nüfusunu ve
evlilik miktarlarını bilmeğe mâni olduğu gibi askerlik, yol parası ve diğer vergi
işlerini de sakat bir hale getirmiştir. Bu güne kadar kura efradı umumî savaştan
önceki doğumlardan alınmış olduğundan bu halin büyük mahzuru henüz filen
duyulmamış idi. Ancak, artık kura efradını umumî savaş içindeki doğumlulardan
167
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 978-979).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 450-451, İ: 78, C: 1).
169
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 451, İ: 78, C: 1).
170
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 360).
168
103
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
tedarik etmek sırası gelmiş olduğundan, nüfus vakalarının kaydına karşı olan
ihmal ve lakaydinin seyyiesi içinde girilmiş bulunuyor. Bu itibarla mevcut nüfus
kayıt karışıklığına nihayet vermek acil bir iş sırasına girmiştir…”
Belirtilen gerekçeyle kabul edilen 2576 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile nüfusa
yazılmamış kimselere ilişkin bildirim zorunluluğu getirilmiştir (Turan, 2007:
583): “Bu kanunun belediyelere ve muhtarlara tebliği tarihinden itibaren bir
buçuk ay içinde her aile reisi kendi evindeki veya emri altındaki, her veli velâyetindeki, her vasi vesayetindeki nüfusta yazılmamış kimseleri; bunlardan evlilikleri kaydedilmemiş olanların evliliklerini ve ölmüş veya kaybolmuş olup ta nüfustan silinmemiş bulunanlarını köyde muhtar ve ihtiyar heyetine, kasaba ve
şehirlerde belediyelere bildirmeğe mecburdur. Nüfusa yazılmamış reşitler de
muhtarlara veya belediyelere ve yahut nüfus dairelerine müracaat ederek kendilerini yazdırmakla mükelleftirler.”
Kanun’un devam eden maddeleri de büyük ölçüde mülki idare amirlerini ilgilendirmektedir. Kanun’un 2. maddesinde yer alan; “Muhtarlar ve ihtiyar heyetleri, belediyeler veya memur ettikleri kimseler; kendilerine haber verilen gizli
nüfusları, kayıtsız evlenmeleri, silinmemiş ölümleri ve kayıpları ayrı ve numunesine uygun defterlere yazıp tasdikli olarak birinci maddede yazılı müddetin
hitamından itibaren bir ay içinde, kaymakamlara ve merkez kazalarında valilere
bir makbuz mukabilinde vermeğe mecburdurlar.”, hükmü; 4. maddesinde yer
alan; “Bu kanunun belediyelere ve muhtarlara tebliğinden itibaren bir buçuk ay
sonra evinde veya işinde nüfusa yazılmamış kimseleri ve silinmemiş ölümleri ve
kayıpları ve kayıtsız evlenmeleri bildirmeyenlerden; Yeni doğumları bir ay ve
ölümleri on gün içinde nüfus dairelerine haber vermeyenlerden; Evlenmeyi on
beş gün içinde nüfusa kaydettirmeyenlerden ve kendini kaydettirmeyen reşitlerden mazeretlerini ispat edemedikleri takdirde mahallî İdare heyetlerinin
kararı ile bir liradan on liraya kadar para cezası alınır…”, hükmü; 5. maddesinde
yer alan; “Gizli nüfus, silinmemiş ölüm ve kayıp, yazılmamış evlenme vakaları
defterlerini ikinci maddede yazılı müddet içinde tasdikli olarak vermeyen muhtar ve belediye reisinden veya vekilinden veya belediye reisi veya vekillerinin
memur ettiği kimselerden mahallî İdare heyeti kararı ile beş liradan yirmi beş
liraya kadar para cezası alınır…”, hükmü; 7. maddesinde yer alan; “Bu defterlerin esas defterlerine yazılması, gizli nüfuslara nüfus cüzdanı verilmesi, bunların
yıllarına göre tasnif ettirilmesi, istatistik cetvelleri çıkarılması ve mektum (saklı)
nüfus vakaları yazımının şehir ve kasaba ve köylerde takip edilmesi işlerinde
vali ve kaymakamlar işleri müsait diğer Devlet daireleri memurlarından münasip gördüklerini yardımcı olarak kullanmağa salahiyetlidirler. Vali ve kaymakam104
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ların gösterecekleri bu işleri bu memurlar görmeğe mecburdurlar.”, hükmü ve
son olarak Kanun’un 8. maddesinde yer alan; “Bu kanunun neşrinden üç ay
geçtikten sonra gizli doğum, ölüm ve kayıp ve evlenme vakası haber verenlere
alınacak cezanın yarısı, tahsisat aranmasına ve başka merasim icrasına lüzum
kalmaksızın mahallî İdare heyeti kararı ile verilir.”, hükmü; vali ve kaymakamlar
için dikkat çekici bulunmuştur.
2576 sayılı Kanun kabul edildikten sonra, gizli nüfusların yazımına yönelik çok
önemli çalışmalar yürütüldüğü anlaşılmaktadır. 1937 yılında yayımlanan bir
raporda (Umumi Müfettişler Konferansında Görüşülen ve Dâhiliye Vekâletini
İlgilendiren İşlere Dair Toplantı Zabıtları ile Rapor), bu konuda yapılan işler hakkında şu bilgilere yer verilmiştir: “Nüfus sicillerinin zayi (kayıp) ve muhterik
(yanmış) olan yerlerde mevzii (yerel) tahrirler (sayımlar) yapılmış, gizli doğum,
ölüm, evlenme, boşanma vakalarının cezasız tescili için zaman zaman kanunlar
alınmış ise de eldeki kayıtlar tashih (düzeltme) ve itmam (tamamlama) kabiliyetini kaybetmiş olduğundan esaslı faydalar temin olunamamıştır. 1934 yılında
kabul edilen gizli nüfusların yazımı hakkındaki 2576 sayılı Kanun’un tatbikatı
neticesinde 3.655.537 gizli doğum, 2.426.023 gizli ölüm, 631.471 gizli evlenme
ve 13.143 boşanma tescil edilmiştir. Bütün medeni dünyada haber verilmemiş,
kaydı yaptırılmamış bir tek vakaya tesadüf edilmediği bir zamanda alınan bu
netice sistemin bozukluğunu, teşkilatın kifayetsizliğini, eldeki kayıtların ne derecelere kadar ihticaca (karşılaştırmaya) salih (güvenilir) olduğunu bir kere daha teyit etmiştir…”, denilmiştir. Anılan raporda bu konudaki eksikliklerin giderilmesi, nüfus işlerinin ferde ve devlete inanç verecek şekle sokulması için yapılacak işler de sıralanmıştır: “(A) Umumi nüfus yazımı yapılmasına, (B) Gayrimüslim anasırla kapitülasyonların mevcudiyeti göz önünde bulundurularak hazırlanmış bu günkü rejimin prensip ve kaidelerine uymayan, birçok hükümleri
Medeni Kanunumuzda tearuz eden (zıt düşen) muasır telakkilere ve ihtiyaca
uygun olmayan 1330 (1914/1915) tarihli Nüfus Kanunu’nun değiştirilmesine,
(C) Teşkilatın bütün medeni dünyada olduğu gibi nüfus esasına göre kurulmasına, ihtiyaç vardır. Bu maksatla hazırlanan Nüfus Kanunu Layihası Yüksek Meclise sunuldu (…) (Ç) Evlenmelerin tabi olduğu resim, bedel ve külfetler yüzünden
çoğalan gizli evlenmelerin, imam nikâhlarının ve metres hayatının önüne geçmek için evlenme evrakının parasız teminini istihdafen (hedef alan) bir kanun
layihası hazırlanmıştır” (Varlık, 2010: 68-69).
Sözü edilen raporda 1330 tarihli Nüfus Kanunu’nun değiştirilmesi gerektiği ve
buna ilişkin bir kanun tasarısının hazırlandığı belirtilmesine rağmen, incelenen
dönemde yeni bir Nüfus Kanunu’nun yürürlüğe girmesi mümkün olmamış;
105
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Osmanlı Dönemi’nden kalma 14 Ağustos 1330 tarihli “Sicilli Nüfus Kanunu” ve
bu Kanun’da değişiklik yapan 30 Ekim 1330 ve 4 Mayıs 1331 ve 28 Kasım 1336
tarihli Kanunlar ile yabancı memleketlerde oturan Türk vatandaşlarının nüfus
vakaları hakkındaki 15 Şubat 1331 tarihli Kanun hükümleri yürürlükte kalmaya
devam etmiştir.
20. İskân İşlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine Devredilmesi
Cumhuriyet Dönemi’nin başlangıcında, 11 Aralık 1924 tarihli ve 529 sayılı “Mübadele, İmar ve İskân Vekâletinin Lağvıyla Vezaifinin Dâhiliye Vekâletine Devri
Hakkında Kanun” ile Mübadele, İmar ve İskân Vekâleti kaldırılarak görevlerinin,
Dâhiliye Vekâletine bağlanan “İskân Müdüriyeti Umumiyesi” marifetiyle idare
olunması öngörülmüştü. Anılan teşkilat, 1935 yılına kadar Dâhiliye Vekâleti
bünyesinde görev yapmış; 18 Kasım 1935 tarihli ve 2849 sayılı “İskân İşlerinin
Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliğine Devrine ve Ayrı Bir Bütçe İle İdare
Olunmasına Dair Kanun” 171 (RG: 21.11.1935 tarihli ve 3162 sayılı) ile Sıhhat ve
İçtimai Muavenet Vekâletine devredilmiştir (Avaner, 2007: 697).
“İskân Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine ve İskân İşlerinin Sıhhat
ve İçtimai Muavenet Vekâletine Devrine ve Ayrı Bütçe İle İdare Olunan Bir İskân
Umum Müdürlüğü Teşkiline Dair Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve
Sıhhat ve İçtimai Muavenet Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümen ve
Bütçe Encümeni Mazbataları (3/318), 18 Kasım 1935 tarihli oturumda görüşülerek kabul edilmiştir. 172 Başvekil İsmet İnönü imzalı mucip sebepler layihasında; 173 “Yer değiştiren göçmenlerin gerek yolculukları ve gerekse yerleştirilmeleri esnasında topluluk halinde bulunmaları dolayısıyla normal şartlar içinde bulunan bu topluluğun kendisini teşkil eden göçmenlerin sağlığı için olduğu kadar
genel sağlık için de ehemmiyetli ve muzur bir amil olacağı şüphesizdir. Normal
şartlar içinde olsa dahi topluluklar, bulaşıcı hastalıklar salgınlarının belli başlı
sebepleridir. Bunun için evvela sağlık ve sonra sosyal yardım işi telakki edilmek
lazım gelen iskân ve göçmen işlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet vekâletine
devri dolayısıyla 2510 sayılı Kanun’un ve buna ait diğer kanunların bu görüşe
göre tadili zaruri bulunmuş ve bağlı kanun layihası tanzim edilmiştir…”, denilerek düzenlemenin gerekçesi ortaya konulmuştur.
171
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 20-25).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 76-84, İ: 7, C: 1).
173
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sıra Sayısı: 10).
172
106
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Müzakereler sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da, uzun bir konuşma
yaparak, muhacir işlerinin geçirdiği evreler hakkında bilgi vermiş; ayrıca düzenlemenin Dâhiliye Vekâletine olan etkisi üzerinde durmuştur: 174 “Kanunun esbabı mucibesi muhacir işlerini ikiye ayırıp politika kısmı Dâhiliyede ve işin muaveneti içtimaiyeye taalluk eden kısmı da Sıhhiye Vekâletine vermekten ibarettir.
İskân işinin, nakil, iskân ve iaşe tarafların teknik itibariyle doğrudan doğruya
Sıhhat Vekâletine taalluk ettiğinden o vekâlete devrederek teknik yollarından
yürümeği daha muvafık bulduk. Tek ve müctemi (toplu) muhacirler davası da
yine politikaya taalluk ettiğinden dolayı muhacirler müctemi bir halde geldikleri
takdirde heyeti umumiyesi birden kabul edileceği için keyfiyetten tabiatıyla
Dâhiliye Vekâleti haberdar olur ve nereye gideceğini bilir (…) Cumhuriyet devrinde yani 923’ten bugüne kadar memlekete 660.000 muhacir gelmiş bulunuyor. Bunun 400 bini mübadele suretiyle gelmiştir. Diğer kısmı da kendi istek ve
arzularıyla gelen ırkdaşlarımızdır. Muhacir işleri bidayeten Sıhhat ve İçtimai
Muavenet Vekâleti tarafından görülürdü. 1923’te mübadele mukavelesinin
tatbikata girmesi üzerine İskân Vekâleti ihdas edildi. Bir seneden biraz fazla
devam eden bu İskân Vekâleti mübadelenin arkası alınması üzerine ilga edilerek Muhacirin Müdüriyeti Umumiyesi yapıldı. Bu da 929’a kadar devam etti ve
ilga edildi. Nüfus Müdüriyeti Umumiyesi teşekkül etti. 929’dan 934’e kadar
muhacir işleri bu suretle görüldü. Devlet bütçesinin darlığı ve buhran bu işe
daha fazla ehemmiyet vermemize mani oldu. Bu hususta en büyük ehemmiyet
934’ün mayısında burada verdiğiniz bir tahsisatla başlar. Ondan itibaren Rumeli’den gelen ırkdaşlarımız yine Rumeli ve Trakya’ya yerleştirilmeğe başlanmıştır
(…) Kanunu iki kısma ayırdık. Birinci kısmı, doğrudan doğruya politika ve kültür
işidir. Buna ait işler Dâhiliye Vekâletine, diğer nakil, iskân ve iaşe işi de Sıhhiye
Vekâletine aittir. Tabiatıyla Dâhiliye Vekâleti ile Sıhhiye Vekâleti memurları bu
işte el birliği ile yürürlerse muvaffak olacaklardır ve şüphesiz beraber yürüyeceklerdir. Dâhiliyedeki kültür işi ve nüfus muamelatı için rica ettiğimiz bir kısım
vardır. Bunun zaruri olduğu vaktiyle Nüfus Müdüriyeti Umumiyesini birinci
şube, evrak ve müracaat ve muavinlik kaldırılacak olursa, ondan daha az mühim olmayan nüfus işi memlekette arızaya uğrayabilir. Onun için rica ettiğimiz
kısım sırf bu dosya ve müracaat memurluğunun Nüfus Müdüriyeti
Umumiyesine bağlanmasıdır…”
Yapılan müzakerelerin ardından ilk önce, 18 Kasım 1935 tarihli ve 2848 sayılı
“İskân Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” 175 (RG:
174
175
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 77-79, İ: 7, C: 1).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 17-19).
107
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
21.11.1935 tarihli ve 3162 sayılı) yasalaşmıştır. 2848 sayılı Kanun ile İskân Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmiştir. Kanun’un 1. maddesinde, “2510 sayılı
İskân Kanunu’nun 1’nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir: Türkiye’de
Türk kültürüne bağlılık dolayısıyla nüfus, oturuş ve yayılışının bu kanuna uygun
olarak İcra Vekilleri Heyetince yapılacak bir programa göre düzeltilmesi Dâhiliye ve Sıhhat ve içtimaı muavenet vekilliklerine verilmiştir.”, hükmü yer almaktaydı. Bu Kanun ile Dâhiliye Vekâleti bazı yetkilerini kaybetmiş, bazı yetkilerini
de Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti ile paylaşmak durumunda kalmıştır.
2848 sayılı Kanun’un görüşülmesinden sonra, 18 Kasım 1935 tarihli ve 2849
sayılı “İskân İşlerinin Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekilliğine Devrine ve Ayrı Bir
Bütçe İle İdare Olunmasına Dair Kanun” 176 kabul edilmiştir (Avaner, 2007: 696697). 2849 sayılı Kanun ile başta 2510 sayılı İskân Kanunu olmak üzere, iskân
konusuyla ilgili diğer kanunlarla Dâhiliye Vekâletine verilmiş olan vazifeler Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine devredilmiştir (md.1). Sıhhat ve İçtimai
Muavenet Vekâletine devredilen vazifeleri görmek için Vekâlete bağlı olmak ve
umumi muvazene dâhilinde ayrı bir bütçe ile idare olunmak üzere “İskân
Umum Müdürlüğü” yeniden teşkil edilmiştir (md.2). Muhacir ve mültecilere ait
olup Dâhiliye Vekilliğinde bulunan umum muamele ve muhabere dosyaları bu
Kanunun meriyeti tarihinde olduğu gibi Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine
devredilecektir (md.3).
Bu arada Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun
Bazı Maddelerini Değiştiren 2577 sayılı Kanuna bağlı (1) ve (2) numaralı cetveller ile Trakya Umumi Müfettişliği Teşkilatı Maaş, Ücret ve Masrafları Hakkındaki
2393 sayılı Kanuna bağlı (1) numaralı cetvelden derece, adet ve maaşları bu
Kanuna bağlı (B) işaretli cetveldeki memuriyetler çıkarılarak İskân Umum Müdürlüğü kadrosuna nakledilmekle beraber bunların sicil dosyaları da Sıhhat ve
İçtimai Muavenet Vekâletine devredilecektir (md.6). Öte yandan, 2577 sayılı
Kanun’un 2. maddesine bağlı cetvelde derece, adet ve maaşları bu Kanuna
bağlı (C) işaretli cetvelde yazılı memuriyetler ve Maliye Vekâleti teşkilat kadrosuna da İskân Umum Müdürlüğünde istihdam edilmek üzere bağlı (D) işaretli
cetvelde gösterilen memuriyetler eklenmiştir (md.7). Ayrıca, 11 Aralık 1924
tarihli ve 529 sayılı Kanun ile 2577 sayılı Kanun’un, bu Kanun hükümlerine muhalif kısımları mülga hale getirilmiştir (md.8). Bu düzenlemelerle birlikte, neredeyse cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Dâhiliye Vekâletinin bir birimi olan
İskân Müdüriyeti, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletine devredilmiş olmakta176
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 20-21).
108
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
dır. Bu Kanun ile daha önce Nüfus Teşkilatı ile birleştirilmiş İskân Umum Müdürlüğü yeniden kurularak ayrı bir bütçeye kavuşturulmuştur. Ancak bu değişiklik, Dâhiliye Vekâletinin iskân işleriyle olan bağlantısının kalmadığı anlamına
gelmemektedir. Dâhiliye Vekili Şükrü Bey’in de belirtiği gibi, bu konudaki politika ve kültür işleri Dâhiliye Vekâletinin yetkisinde kalmaya devam edecek; teknik konular (nakil, iskân, iaşe işleri) ise Sıhhiye Vekâletine ait olacaktır (Solak,
2013: 162).
21. Dâhiliye Vekâletine Devrim Anıtı Yapılması Görevi Verilmesi
8 Haziran 1936 tarihli ve 3002 sayılı “İstanbul’da Yapılacak Devrim Anıdı Hakkında Kanun” (RG: 13.06.1936 tarihli ve 3329 sayılı) ile İstanbul Belediyesi bütçesinden ödenmek üzere İstanbul’da bir “Devrim Anıtı” yapılması öngörülmüştür (md.1) (Zengin, 2007: 768). 177 İstanbul’da Atatürk’ün ölümünden iki yıl önce, büyük Türk devrimini canlandıracak, onun büyüklüğünü gösterecek böyle
bir anıtın yapılmasında Dâhiliye Vekâletinin de görev aldığı anlaşılmıştır. Bu
arada 3002 sayılı Kanun’un adında, daha o yıllarda “devrim” sözcüğünün kullanılması ilgi çekicidir.
Yapılacak Devrim Anıdı Hakkında Kanun Layihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası (1/549)” 1 Haziran 1936 tarihinde görüşülmeye başlanmıştır. 178 Görüşmeler sırasında söz alan Trabzon Mebusu Mitat Aydın tasarıyla ilgili bazı eleştirilerde bulunmuştur: 179 “Arkadaşlar, büyük devrime ait olarak bir anıt yapmak ve
bunu 300.000 liraya meydana getirmek istiyoruz. Bana öyle geliyor ki tarihin
bizden istediği Atatürk’e layık bir anıttır. Bu ise böyle 300.000 lira ile meydana
gelmez. Bana kalırsa şark ile garbın birleştiği ve herkesin geldiği, görüp geçtiği
yerde daha mükemmel bir eser vücuda getirmek için Vekâlet yeni bir teklifle
gelmelidir.” Bu eleştiri üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya şu açıklamayı
yapmıştır: 180 “Buraya konan para tahsisatın haddi azamisi değildir. Belediye
bütçesine kabil olduğu kadar para koyacaktır. Bu üç yüz bin lira belediye bankasının İstanbul belediyesine yapacağı istikrazın haddi azamisidir.”
177
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 801).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 15, İ: 72, C: 1).
179
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 15, İ: 72, C: 1).
180
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 15, İ: 72, C: 1).
178
109
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 181 “Büyük Türk inkılabını canlandıracak,
onun büyüklüğünü gösterecek sütunların yer yer yükselmesindeki fayda ve
zaruret aşikârdır. Bu maksatla İstanbul Belediyesi tarafından İstanbul’da bir
devrim anıtı yapılması kararlaştırılmıştır. Bu büyük inkılabı remz (işaret) edecek
bu abidenin yeri, şekli her şeyi hususi itinaya, ali fen müsabakalarına mevzu
olacak mahiyette bulunduğundan plan ve resimlerinin merkezin tetkik ve tasvibinden geçmesi, işin yüksek fen murakabesine tabi tutulması zaruridir. Anıtın
ifadelerinde saklayacağı büyük mana ve hakikatleri canlandıracak kafanın beynelmilel şöhreti haiz olması tabiidir. Mahiyeti itibariyle bu işin alelade bir yapı
mevhumundan çıkarılması ve arttırma, eksiltme hükümlerinden hariç, tutulması zaruri görülmüştür.” Tasarı 8 Haziran 1936 tarihli Meclis oturumunda yapılan
ikinci müzakerenin ardından tartışmasız kabul edilmiştir. 182
3002 sayılı Kanunla, yapılacak olan anıtın yerinin tayini, şeklinin ve projesinin
tespiti görevi, belediyenin ve sanat noktasından Maarif Vekilliğinin mütalaası
alınmak şartıyla Dâhiliye Vekâletine verilmiştir (md.2). Belediyeler Bankası, anıt
masrafına medar (desteklemek) olmak ve on senede ödenmek üzere 300.000
liraya kadar ikraza mezun kılınmıştır (md.3). Anıtın beynelmilel müsabakaya
vazedilecek plan ve resimleri, Hükümetin kabul ve tasdikiyle katileşecektir
(md.4). Ayrıca tasdikli plan ve resimlerine istinaden belediye encümeni tarafından yapılacak ihalenin tasvibi ve mukavele akdi salahiyeti, Dâhiliye Vekâletince
verilecek mezuniyet üzerine İstanbul vali ve belediye reisine verilmiştir (md.5).
22. Devlet Dairelerinin Vekâletlere Ayrılması ve Siyasi Müsteşarlıklar
İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren bir başka önemli gelişme,
devlet dairelerinin vekâletlere ayrılması ile siyasi müsteşarlıklar teşkil edilmesine yönelik anayasal ve yasal düzenleme yapılmasıdır. Bu konuda önce, 5 Şubat
1937 tarihli ve 3115 sayılı “Teşkilâtı Esasiye Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” 183 (RG: 13 Şubat 1937 tarihli ve 3533 sayılı) kabul
edilerek, 1924 Anayasası’nda bazı değişiklikler yapılmıştır. 3115 sayılı Kanun’un
2. maddesiyle Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun 44. maddesinde değişiklik yapılarak
Başvekil, sair vekiller ile siyasi müsteşarlıkların atanması düzenlenmiştir: “Başvekil, Reisicumhur canibinden ve Meclis azası meyanından tayin olunur. Sair
181
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sıra Sayısı: 215).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 12, Sayfa: 86-87, İ: 75, C: 1).
183
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 184-185).
182
110
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
vekiller Başvekil tarafından Meclis azası arasından intihab olunarak heyeti
umumiyesi Reisicumhurun tasdikile Meclise arzolunur. Meclis, müçtemi değilse
arz keyfiyeti Meclisin içtimaına talik olunur. Hükümet hattı hareket ve siyasî
noktai nazarını azamî bir hafta zarfında Meclise bildirir ve itimad taleb eder.
Siyasî müsteşarları Başvekil, Meclis azası arasından seçerek Reisicumhurun
tasdikına arzeder.” Kanun’un 3. maddesiyle de, Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nun
47. maddesi değiştirilerek, vekiller ile siyasi müsteşarların görev ve sorumluluklarının özel kanunla belirleneceği hüküm altına alınmıştır: “Vekillerin ve siyasî
müsteşarların vazife ve mesuliyetleri mahsus kanunla tayin olunur.”
Teşkilâtı Esasiye Kanunu’nda yapılan bu değişikliklerin hemen ardından, 8 Şubat 1937 tarihli ve 3117 sayılı “Devlet Dairelerinin Vekâletlere Tefriki ve Siyasi
Müsteşarlıkların Vazifeleri Hakkında Kanun” (RG: 18.02.1937 tarihli ve 3537
sayılı) çıkarılarak, bakanlıklar ve siyasi müsteşarlıklar anayasaya paralel olarak
düzenlenmiştir. 184 Trabzon Mebusu Hasan Saka’nın “Devlet Dairelerinin Vekâletlere Tefriki ve Siyasî Müsteşarlıklar Teşkili Hakkında Kanun Teklifi” ile buna
ilişkin Teşkilâtı Esasiye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (2/46), 8 Şubat 1937
günlü Meclis oturumunda görüşülerek ufak bazı tadilatlarla kabul edilmiştir
(Övgün, 2007: 832-833). 185
Teklife ilişkin Trabzon Mebusu Hasan Saka imzalı mucip sebepler layihasından
düzenlemenin amacı öğrenilebilmektedir: 186 “… Bu vaziyetten mülhem olarak
tanzim ettiğim bu kanun teklifimi bariz bir ihtiyaca cevap vermek gibi, amelî bir
faydası olacağı mülahazasıyla takdim ediyorum. Teklifim, yukarıda arz ettiğim
ihtiyacın tedbirlerini iki kısımda mütalaa etmektedir. Birincisi doğrudan doğruya icra Vekilleri Heyetini teşkil eden vekâletlerde bir genişlik, bir çoğalma imkânını temin etmektir. İkincisi, îttisa (genişlemek) imkânı tabiatı ile mahdut olan
Hükümet Heyetinin, kabinenin yeni idare ve ihtiyaçlarına bunalmadan kifayet
edecek hale konulmasına yarayan ikinci derecede siyasî bir teşkilât ile çare
bulmaktır. Teklifimin istihdaf ettiği parlementaire müsteşarlıklar teşkili bu mülâhazadan doğmuştur…” Teşkilatı Esasiye Encümeni Mazbatasında da; “… Medeniyet dünyası, terakki alanında baş döndürücü bir hızla ilerlerken Türkiye
Devleti cumhuriyet rejimi içinde vasıl olduğu (vardığı) bu günkü mesut netice
ve tekemmül derecesiyle iktifa edememesi ve az zamanda çok ve büyük işleri
başararak hayatın akışma muvazi bir yol takip etmesi icap edip bu itibarla
184
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 206-207).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 108-109, İ: 34, C: 1).
186
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra Sayısı: 95).
185
111
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
memleketin her bakımdan terakki ve inkişafı karşısında iş faaliyetleri günden
güne artan ve bu günkü ihtiyacı bile pek güçlükle karşılayan Devlet daire ve
teşkilâtının tevessüüne (büyümesine) katî lüzum ve ihtiyaç görülmektedir…”,
denilerek düzenlemeye destek verilmiştir. 187
Türk siyasi ve idari hayatı açısından önemli hükümler içeren 3117 sayılı Kanun’un “Vekâletler: Kabine” başlıklı Birinci Bölüm, 1. maddesine göre; Devlet
daireleri, biri Başvekâlet olmak ve adetleri on ikiden az ve on altıdan fazla olmamak üzere vekâletlere ayrılacaktır. “Devlet Vekili” denilen vekâletsiz vekiller
de bu sayıya dâhildir. Yasanın bu maddesiyle ilk defa olarak “devlet bakanı”
uygulamasına geçilmiş olmaktadır (Övgün, 2007: 815). Kanun’un 2. maddesine
göre ise; İcra Vekilleri Heyetinin kaç vekâletten terekküb edeceği (oluşacağı)
her kabine teşkilinde Başvekil tarafından gösterilen ve Cumhur Reisinin onayına
iktiran eden kabine azasına göre belirlenecektir. Kanun ayrıca vekillere yardımcı olmak üzere “siyasi müsteşarlar” görevlendirilebilmesine de olanak tanımıştır. 3117 sayılı Kanun’un 3. maddesine göre, “Siyasî müsteşarların adedini ve
hangi vekâlet işlerinde vazife göreceklerini Başvekil tayin eder ve kararnamesi
ona göre tanzim ve tasdik olunur. Lüzumuna göre bir vekâlet için birden fazla
siyasî müsteşar seçilebilir.” Kanun’un 4. maddesi gereği, siyasî müsteşarların
İcra Vekilleri Heyetinin toplantılarına iştiraki Başvekilin davetiyle olacaktır. Bu
kişilerin Vekiller Heyetinde reyleri de istişaridir. Kanun’un 7. maddesinde siyasi
müsteşarların görevleri şu şeklide düzenlenmiştir: “Siyasi müsteşarların vazifeleri umumî surette ve mesul vekilin direktifi dairesinde; vekilin bizzat yapacağı
bütün işlerde vekile yardım etmek, idaresi kendilerine verilen muayyen vekâlet
hizmetleri hakkında icap eden kararları vermek, vekâletin, Büyük Millet Meclisindeki işlerini vekiller namına takip ve intaç eylemek, vekillerin muhatap oldukları suallere vekil namına cevap vermekten ibarettir.” Kanun’un 9. maddesine göre, siyasî müsteşarlara mebusluk tahsisatına ilâve olarak ayda iki yüz lira
tahsisat verilecektir.
Övgün’e (2007: 814) göre, siyasi müsteşarlıkların kurulmasındaki temel düşünce, “büyüyen devlet örgütlenmesinde bakanların artan işlerinde birtakım milletvekillerinin uzmanlık bilgileriyle bakanlara bir anlamda danışmanlık hizmeti
sunmalarıdır.” Bu düşünceden hareketle 3117 sayılı Kanun’a dayanarak siyasi
müsteşarlıklara hızla atamalar yapılmıştır (Övgün, 2007: 889). 25 Mart 1937
tarihli ve 3563 sayılı RG’de yayımlanan atama kararnamesi şöyledir: “3117 numaralı Kanunla ihdası Büyük Millet Meclisince kabul buyrulmuş olan Siyasî
187
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra Sayısı: 95).
112
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Müsteşarlıklardan Adliye Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Kocaeli Mebusu Salâh
Yargı’nın, Millî Müdafaa Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Denizli Mebusu Necib Ali
Küçüka'nın, Dâhiliye Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Malatya Mebusu
Abdülmuttalip Öker’in, Maarif Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Erzurum Mebusu
Nafi Atuf Kansu'nun, Ziraat Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Mardin Mebusu Rıza
Erten'in, İktisat Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Konya Mebusu Ali Rıza Türer’in,
Nafıa Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Trabzon Mebusu Sırrı Day'ın, Sıhhat ve içtimaî Muavenet Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına Aydın Mebusu Doktor Hulusi
Alataş'ın tayinleri tensip edilmiştir.” Dâhiliye Vekilliği Siyasî Müsteşarlığına getirilen Malatya Mebusu Abdülmuttalip Öker’in, sıklıkla Mecliste söz alarak yasa
tasarıları hakkında görüş belirtildiği incelenmiştir.
Ancak çok geçmeden, bakanlıkların teşkilatlanması konusunda daha esnek bir
yapıya geçildiği ve siyasi müsteşarlıkların da ilga edildiği incelenmiştir. Bu konuda önce, 29 Kasım 1937 tarihli ve 3272 sayılı “Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun
Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun” 188 (RG: 01.12.1937 tarihli ve
3773 sayılı) kabul edilerek, 1924 Anayasası’nın bazı maddeleri değiştirilmiş ve
vekâletlerle ilgili yeni hükümler getirilmiştir. “İzmir Mebusu Celal Bayar ve 152
Arkadaşının, Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 44, 47, 48, 49, 50 ve 61’nci Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun Teklifi ve Teşkilatı Esasiye Encümeni Mazbatası (2/59)”, 29 Kasım 1937 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek hızla kabul edilmiştir. 189 3272 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile Anayasa’nın 47. maddesi
değiştirilerek; vekillerin vazife ve mesuliyetlerinin mahsus kanunla tayin olunacağı, Kanun’un 3. maddesi ile de Anayasa’nın 48. maddesi değiştirilerek; vekâletlerin teşkili tarzının mahsus kanuna tabi olacağı, hüküm altına alınmıştır.
Anayasa’da yapılan değişikliğin ardından aynı gün, “İzmir Mebusu Celal Bayar
ve 18 Arkadaşının, Devlet Dairelerinin Vekâletlere Tefriki ve Siyasi Müsteşarlıkların Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Tadiline Dair Kanun Teklifi ve Teşkilatı Esasiye Encümeni Mazbatası (2/60)”, tartışılarak kabul edilmiştir. 190 29 Kasım 1937
tarihli ve 3271 sayılı “Devlet Dairelerinin Vekâletlere Ayrılması Hakkında Kanun” 191 (RG: 01.12.1937 tarihli ve 3773 sayılı) ile 3117 sayılı Kanun’un vekâletleri düzenleyen 1. maddesi değiştirilmiş, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 ve 9. maddeleri de
ilga edilmiştir. Yeni düzenlemeye göre; “İcra Vekilleri Heyetinin kaç vekilden
188
Kavanin Mecmuası, (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 8).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 83, İ: 11, C: 1).
190
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 83-86, İ: 11, C: 1).
191
Kavanin Mecmuası, (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 7).
189
113
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
terekküp edeceği, Başvekilin teklifi üzerine Cumhur Reisinin tasdikiyle taayyün
edecektir (belirlenecektir). Devlet daireleri, biri Başvekâlet olmak üzere, Devlet
işlerinin inkişafına göre ve Devlet işlerini lüzumsuz yere parçalamayacak surette Başvekilin teklifi ve Cumhur Reisinin tasdiki ile vekâletlere taksim olunacaktır” (md.1). Görüşmeler sırasında siyasi müsteşarlıkların kaldırılmasına itiraz
eden mebus olmadığı görülmektedir. 192 Yapılan değişikliklerden sonra siyasi
müsteşarlar görevlerini bakanlara ve idari müsteşarlara devretmişlerdir (Övgün, 2007: 889).
23. Orman Koruma Teşkilatı Kurulması ve Dâhiliye Vekâleti ile İlişkisi
Atatürk Dönemi’nde kurulan bazı teşkilatların doğrudan olmasa bile bilvasıta
Dâhiliye Vekâleti ile ilişkili olduğu anlaşılmıştır. 26 Nisan 1937 tarihli ve 3157
sayılı “Orman Koruma Teşkilat Kanunu” 193 (RG: 05.05.1937 tarihli ve 3596 sayılı) ile kurulan “Orman Koruma Genel Komutanlığı”, bu tür birimlere örnektir.
1937 yılı başında hazırlanan “Askeri Orman Koruma Teşkilatı Hakkında Kanun
Layihası” ve buna ilişkin Ziraat, Milli Müdafaa ve Bütçe Encümenleri Mazbatası
(1/672), 26 Nisan 1937 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek hızla kabul edilmiştir (Övgün, 2007: 823). 194
Kanun’a ilişkin esbabı mucibe layihasında; “… Şimdiye kadar mevcut olan orman muhafaza teşkilat ve kadrosunun beklenilen semereleri vermediği düşünülerek bu muhafaza işinin askeri bir teşkilat haline konulması düşünülmüş ve
takdim kılınan kanun layihası bu maksatla tanzim kılınmıştır…”, denilmiştir. 195
Görüşmeler sırasında söz alan Bütçe Encümeni Mazbata Muharriri Trabzon
Mebusu Raif Karadeniz, Orman Koruma Genel Komutanlığının Dâhiliye Vekâletiyle olan ilişkisi üzerine açıklamalarda bulunmuştur: 196 “… Diğer taraftan Milli
Müdafaa Encümeninin buraya koyduğu hükümle, bu kıtalar ancak doğrudan
doğruya Dâhiliye Vekâletinden emir alabilecekler gibi bir vaziyete düşürülmüştür. Yani Dâhiliye Vekâleti istediği zaman, dâhili asayiş için, bir yerde eşkıya
çıktığı zaman, işini bırak, onu takip et diyecekti. Bu cihet, iki vekâlet tarafından
da tereddüdü mucip olmuş, bunun üzerine Ziraat ve Dâhiliye Vekâletleri birbirleriyle anlaşarak müşterek bir formül tespit etmişler ve demişler ki, orman koruma kıtalarının asıl vazifesi ormanı beklemek olmakla beraber dâhili emniyet
192
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 83-86, İ: 11, C: 1).
Kavanin Mecmuası, (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 339-341).
194
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 113-122, İ: 51, C: 1).
195
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sıra Sayısı: 146).
196
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 115, İ: 51, C: 1).
193
114
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
bakımından Dâhiliye Vekâletinin emrindedir. Bu formül Bütçe Encümeninde
ayrıca tetkik edildi. Bu kıtaların Dâhiliyeye merbutiyetleri, hakikaten dâhili emniyet bakımından iyice düşünülmüş ve yerinde görülerek kabul edilmiştir. Arkadaşların izah ettikleri gibi, çetelerin orman yanında, ormanda saklanmış olmaları vesilesiyle Dâhiliye Vekili emir verebilir…”
İttifakla kabul edilen 3157 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince, orman koruma görevi bu Kanun’da gösterilen şekilde askeri kıtalara verilmiştir. Bu kıtalar,
koruma görevlerine halel gelmemek koşuluyla askeri usullere göre teşkil, talim
ve terbiye edileceklerdir. Kanun ile Ziraat Vekâletine bağlı ve tüm komutanı
salahiyetini haiz bir “Orman Koruma Genel Komutanlığı” teşkil olunmuştur
(md.2). Bu Komutanlık, memleket müdafaası, askeri talim ve terbiye, seferberlik işlerinde doğrudan doğruya Genel Kurmaya, subay ve askeri memurlar ile
erat ve silah ikmali hususlarında Milli Müdafaa Vekilliğine bağlı olacaktır. Kanunla oluşturulan orman koruma kıtalarının asıl vazifeleri ormanları korumak
olmakla birlikte, bu kıtalar bulundukları yerlerdeki orman konusu vesilesiyle
ilgilenecekleri emniyet işlerinden dolayı Dâhiliye Vekâletinden de emir alacaklardır (md.3). Kanun’a eklenen geçici madde gereği, Orman Koruma Teşkilatının
teşekkülünde, ilk defaya mahsus olmak üzere ordunun ve jandarmanın altı ay
ve bir sene talim görmüş eratından istifade edilecektir.
24. Cemiyetler (Dernekler) Kanunu’nun Çıkarılması
Cemiyetlere ilişkin düzenlemelere daha Milli Mücadele yıllarında başlanılmış;
cumhuriyetin ilanından hemen önce, 15 Ekim 1923 tarihli ve 353 sayılı “Cemiyetler Kanunu’nun Beşinci Maddesinin Tadili Hakkında Kanun” çıkarılmıştır. 353
sayılı Kanun’un 1. maddesinde yer alan; “Cemiyetler azasının on sekiz yaşına
dâhil olanlardan olması ve bir cinayetle mahkûm veya hukuku medeniyeden
mahrum olmamaları şarttır.”, hükmü ile dernek üyelerinin en az 18 yaşında
olması ve bir cinayetle mahkûm veya medeni haklardan mahrum olmaması
şartı getirilmiştir. Kanun’un uygulanması görevi de Dâhiliye ve Adliye Vekillerine verilmiştir (Başa, 2013: 398-399).
Atatürk Dönemi’nde cemiyetler konusundaki en önemli düzenleme 1938 yılında yapılmıştır. 28 Haziran 1938 tarihli ve 3512 sayılı “Cemiyetler Kanunu” 197
(RG: 14.07.1938 tarihli ve 3959 sayılı) ile cemiyetler yeni baştan düzenlenmiştir
(Baskıcı, 2007: 941, 949; Anadolu Ajansı, 2010: 95). “Bazı Müesseselerin İdaresi
197
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1091-1096).
115
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Hakkında Kanun Lâyihası ile Cemiyetler Kanunu Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Mazbataları (1/60, 61), Meclisin 28 Haziran 1938
tarihli oturumunda müstaceliyetle görüşülerek kabul edilmiştir. 198
Kanun’a ilişkin Başvekil İsmet Bey imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde belirtilmiştir: 199 “… Binaenaleyh insanların içtimaî, medenî birçok ihtiyaçlarını tatmin eden bu teşekkülü kurmak kendilerinin en tabiî
bir hakkı olmak lâzımdır. Fakat cemiyetler her ne maksatla teşekkül ederse
etsin gaye ve faaliyeti yalnız o cemiyeti teşkil eden efradın müşterek iradelerini
temsil edemeyerek cemiyeti idare edenlerin tarzı idare ve iradelerine tâbi olduğu için gerek o teşekküle dâhil olan efradın bidayette ve gerek o cemiyet
haricinde kalan diğer fertlerin hak ve menfaatlerini de muhafaza etmek daha
büyük bir cemiyet olan Devletin vazifesidir. İşte, bu zaruret cemiyetlerin gerek
teşekkülünde ve gerek faaliyet zamanında Devletin bazı kayıt ve şartlar koymasını icap ettirmiştir (…) İş bu Cemiyetler Kanunu, Kanunu Medenînin cemiyetler
hakkında vaz eylediği umumî hükümlere tamamen tatbik etmek üzere bu esas
ve prensibe müsteniden tanzim olunmuştur…”
Müzakereler sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da, tasarıyla ilgili şu
bilgileri vermiştir: 200 “Bu Kanun, Türk camiasının ve Türkiye’de oturan diğer
cemaatlerin nizamı ammeye ve ihtiyacatı hazıraya uygun bir şekilde birlik teşkil
edebilmelerini temin için yapılmıştır. Kanun, Teşkilatı Esasiye Kanunu’na ve
diğer ana kanunlarımıza tamamıyla muvafıktır (uygundur). Ayrıca istisnai hükümleri yoktur. Yalnız eski Cemiyet Kanunu’nun bu günkü Teşkilatı Esasiyemize
uygun olmayan ve ihtiyaçlarımıza tevafuk etmeyen cihetlerini çıkarıp icap eden
hükümleri yeniden koymayı istihdaf etmektedir…”
3512 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre; kazanç paylaşmaktan başka bir maksatla ikiden ziyade şahsın bilgilerini ve faaliyetlerini devamlı bir şekilde birleştirmek suretiyle vücuda gelen cemiyetler, bu kanuna tabi olacaklardır. Kanun’un 2. maddesi gereğince, her cemiyetin yasada gösterilen hususları içeren
bir ana nizamnamesi bulunacaktır. Kanun’un 3. maddesine göre, cemiyetlere
aza olacakların medeni haklara sahip ve on sekiz yaşını bitirmiş bulunmaları
lazımdır. Kanun’un 4. maddesi, Dâhiliye Vekâleti ile mahalli mülki idare amirlerini ilgilendirmektedir. Buna göre; cemiyetler mahallin en büyük mülkiye amiri198
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 412-417, İ: 82, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sıra Sayısı: 303).
200
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 413, İ: 82, C: 1).
199
116
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ne ana nizamnamesinin iki nüshasını ilişik olarak verilecek bir beyanname ile
teşekkül etmiş olacaklardır. Siyasi cemiyetlerle birden ziyade vilayetlerde faaliyet gösterecek cemiyetlerin ana nizamnameleri ve beyannameleri Dâhiliye
Vekâletine verilecektir. Bir cemiyetin faaliyete geçebilmesi için ana nizamnamesinin verildiği mülkiye makamlarınca tescil olunduğuna dair bir vesika alınması şarttır. Kanun’un 7. maddesi gereğince; cemiyetler Dâhiliye Vekâletinin
müsaadesiyle birlikler meydana getirebileceklerdir. Atatürk Dönemi’nde olduğu gibi günümüzde de derneklere ilişkin iş ve işlemler, İçişleri Bakanlığı ve mülki
idare amirlerince takip edilmektedir.
25. Pasaport Kanunu Çıkarılması
Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren bir başka önemli düzenleme, 28
Haziran 1938 tarihli ve 3519 sayılı “Pasaport Kanunu” 201 (RG: 15.07.1938 tarihli
ve 3960 sayılı) ile yapılmıştır. Cemiyetler Kanunu’nun kabulünden hemen ardından, “Pasaport Kanunu Lâyihası ve Dâhiliye Encümeni ile Muvakkat Encümen Mazbataları (1/1050)”, Mecliste müstacelen görüşülerek hızla kabul edilmiştir. Maddelere yönelik ufak bazı değişiklik önerileri dışında, tasarı hakkında
söz alan mebus olmamıştır. 202
Kanun’a ilişkin Başvekil Vekili Şükrü Kaya imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 203 “20 Teşrinisani 1334 tarihli Pasaport
Kanunu hükümlerinin bu günün tekemmül etmiş olan ihtiyaçlarını ve memleketimize has olan hususları tatmin ve temin edemediği tatbikat neticesinde tezahür etmiştir. Filhakika bu Kanunda eski devrin izlerini taşıyan tabirlerden maada idarî ve adlî makamları tereddüde düşüren muğlak ifadeler ve boşluklar
bulunmakta ve bunların bertaraf edilmesi birçok güçlükler ve hatta imkânsızlıklarla karşılaşılmaktadır. Bu Kanun’da yapılan tadilât ise esaslara taallûk etmemekte idi. Bu itibarla millî ve mahallî ihtiyaçlardan olduğu kadar garp medenî
memleketleri mevzuatından da mülhem, inkılapçı ve milliyetçi Türkiye Cumhuriyeti rejimine uygun yepyeni ve Türkiye’den yabancı memleketlere ve yabancı
memleketlerden Türkiye’ye yolculukların bütün icaplarını kavrayacak ve tatbikiyle alâkadar olanların tereddüdünü mucip olmayacak bir Pasaport Kanunu
projesinin hazırlanması her cihetten lüzumlu ve faydalı görülmüştür. Yepyeni
olan bu kanun eski kanunun alâkadarlar tarafından alışılmış olan ana hatlarını
201
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1109-1118).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 418-424, İ: 82, C: 1).
203
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sıra Sayısı: 310).
202
117
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ve halen ipkası lüzumlu görülen hükümlerini muhafaza etmek suretiyle millî ve
mahallî ihtiyaçlara ve ileri garp mevzuatına uygun tekemmüllerle vücuda getirilmiştir…”
3519 sayılı Kanun toplam 54 maddeden oluşmakta olup, Kanun’un birinci bölümünde; “umumi hükümler”, ikinci bölümünde “pasaport ve vesikaların cinsleri, verilişleri, müddetleri ve vizeler”, üçüncü bölümünde; “pasaport ve vize
harçları ve istisnaları”, dördüncü ve son bölümünde de “ceza hükümleri” düzenlenmiştir (Baskıcı, 2007: 951). Kanun’un 1. maddesi gereğince; Türk vatandaşları ve ecnebiler ancak Hükümetçe tayin olunan yerlerden ve usulüne uygun
ve muteber pasaport veya vesikalarla Türkiye’ye girip çıkabileceklerdir. Kanun’un 52. maddesiyle, 20 Teşrinisani 1334 tarihli “Pasaport Kanunu” yürürlükten kaldırılmıştır. 3519 sayılı Pasaport Kanunu, 15 Temmuz 1950 tarihli ve 5862
sayılı “Pasaport Kanunu” ile yürürlükten kaldırılıncaya kadar uygulanmıştır.
26. Ecnebilerin Türkiye’de İkamet ve Seyahatlerinin Düzenlenmesi
Pasaport Kanunu’nu günün ihtiyaçları doğrultusunda yenileyen Hükümet, hemen arkasından yabancıların ülkemizdeki ikamet ve seyahatlerini el aldı. Çünkü
Osmanlı Dönemi’nden intikal eden, 2 Mart 1331 tarihli “Memaliki Osmaniye’de
Ecnebilerin İkamet ve Seyahatleri Hakkında Muvakkat Kanun” ve bu Kanun’un
tatbik suretine ait talimatname günün ihtiyaçlarını karşılamıyordu. Yasal mevzuat yetersiz kalınca da, Dâhiliye Vekâleti çıkardığı bazı tamimlerle uygulamaya
müdahale ediyordu. Dâhiliye Vekâletince yayımlanan, 5 Ağustos 1937 tarihli ve
9865 sayılı “Ecnebilerin Kanunen Tâbi Oldukları Muamelelere Aid İzahname
Hakkında” tamim uygulamaya örnek verilebilir. Bu tamimin ekinde, 122 maddeden oluşan ve oldukça kapsamlı hazırlanmış, “Kanunî Mevzuata Göre Ecnebilerin Türkiye’de Tâbi Oldukları Muameleler Hakkında İzahname” bulunuyordu
(RG: 15 Aralık 1937 tarihli ve 3783 sayılı). 204 Ecnebilerin Türkiye’ye girdikleri
andan itibaren çıkmalarına veya vefat etmelerine kadar tâbi oldukları seyahat,
ikamet ve iş rejimini tayin eden kanunî esasların ne suretle tatbik edileceğini
gösteren bu izahnamenin, halen Büyük Millet Meclisinde bulunan “Ecnebilerin
Türkiye’de Seyyahat ve İkametleri Hakkındaki Kanun Lâyihası” yasalaşıncaya
kadar uygulamadaki boşluğu doldurmak amacıyla hazırlandığı anlaşılıyordu.
Dâhiliye Vekâletince daha sonrasında; 26 Kasım 1937 tarihli ve 14493 sayılı “İlk
204
Kanunî Mevzuata Göre Ecnebilerin Türkiye’de Tâbi Oldukları Muameleler Hakkında
İzahname” Milli Kütüphanede de görülebilir: (Milli Kütüphane, Yer No: 1937 AD, 1166, Basım
Bilgileri: (Ankara) Dâhiliye Vekâleti, Emniyet Umum Müdürlüğü, 1937.
118
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Beyannameler Hakkında Vilâyetlere Tamim” başlıklı bir başka bildiri yayımlandı
(RG: 15 Aralık 1937 tarihli ve 3783 sayılı).
Tamimlerle düzenlenmeye çalışılan yabancılar konusundaki hukuki boşluk çok
geçmeden doldurulmuş; bu amaçla 29 Haziran 1938 tarihli ve 3529 sayılı “Ecnebilerin Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun” 205 (16 Temmuz
1938 tarihli ve 3961 sayılı), çıkarılarak, yabancıların Türkiye’de ikamet ve seyahatleri yasayla düzenlenmiştir (Baskıcı, 2007: 952). Bir yıl önce Meclise sunulan
“Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun Lâyihası” ve
buna ilişkin Dâhiliye, İktisat ve Adliye Encümenleri Mazbataları (1/809)”, 29
Haziran 1938 tarihli oturumda görüşülerek tartışmasız yasalaşmıştır. 206
Kanun’a ilişkin Başvekâlet Vekili Dr. R. Saydam imzalı esbabı mucibe layihasında
düzenlemenin amacı özetle şöyle ifade edilmiştir: 207 “Türkiye’de yabancıların
ikamet ve seyahatleri 2 Mart 1331 tarihli (Memaliki Osmaniye’de Ecnebilerin
İkamet ve Seyahatleri Hakkında Muvakkat Kanun) ve bu Kanun’un tatbik suretine ait talimatname ile tanzim edilmekte ve cumhuriyet devrinde yapılan bazı
tadilâtı ihtiva eden 935 ve 983 sayılı Kanunlarla pasaportlara ait bazı hususları
da ihtiva etmek şartıyla yapılan 1930 tarihli talimat 1331 yılında konulmuş olan
esaslarda bir gûna değişiklik husule getirmemiş bulunmaktadır. Kapitülasyonların ilk defa kaldırılmasını müteakip yapılmış olan 2 Mart 1331 tarihli muvakkat
kanunun Lozan muahedesiyle esaslı bir şekilde tanıttırılmış olan Millî hâkimiyetimizin bütün icaplarını ve o zamandan beri tekemmül etmiş olan ihtiyaçları
artık karşılayamadığı ve kanunun tatbik ile mükellef olanların doldurmakta
birçok zorluklarla karşılaştıkları boşlukları ihtiva ettiği birçok vesilelerle anlaşılmış bulunmaktadır. Bu itibarla memleketimizin içtimaî bünyesinin ve idare
cihazının olduğu kadar beynelmilel âlemde husule gelen değişikliklerinde icaplarını kavrayacak yeni bir kanunun hazırlanmasına şiddetle ihtiyaç hissedilmekte bulunmuş ve bunun için gereken esaslı tetkiklere girişilmiştir…”
Bu gerekçeyle yasalaşan 3529 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; Pasaport
Kanunu hükümlerine uygun bir şekilde gelen her ecnebi için Türkiye’de ikamet
ve seyahat Türk kanunları ile tayin olunan şart ve kaideler dairesinde serbest
olacaktır. Toplam 38 maddeden oluşan Kanun’un bazı maddelerinde Dâhiliye
Vekâletine önemli görevler verilmiştir. Örneğin Kanun’un 22. maddesine göre,
205
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1155-1159).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 467-471 İ: 83, C: 1).
207
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sıra Sayısı: 315).
206
119
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Dâhiliye Vekâleti memlekette kalmasını umumi emniyete ve siyasi ve idari icaplara muzır saydığı ecnebileri vereceği muayyen müddet zarfında Türkiye’den
çıkarmaya davet edebilecektir. Kanun’un 23. maddesine göre, tabiiyetsiz veya
ecnebi Devlet tebaası olan çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan ecnebi
göçebelerin sınır dışı edilmelerine Dâhiliye Vekâleti salahiyetlidir. Sınır dışı edilenler Dâhiliye Vekâletinin hususi müsaadesi alınmadıkça Türkiye’ye dönemeyeceklerdir. Kanun’un 24. maddesine göre, memleket dışına çıkarılmalarına
karar verilip de pasaport tedarik edemediğinden veya sair bir sebepten dolayı
Türkiye’yi terk etmeyenler Dâhiliye Vekâletinin göstereceği yerde oturmaya
mecburdurlar. Siyasi sebeplerle Türkiye’ye sığınan ecnebiler ancak Dâhiliye
Vekâletince müsaade olunacak yerlerde ikamet edebileceklerdir. Kanun’un 33.
maddesine göre, Dâhiliye Vekâleti lüzum göreceği hudut ve sahil vilayetlerine
memleketin umumi emniyet ve nizamı noktasında derhal çıkarılmaları lazım
gelen ecnebileri istizan etmeden sınır dışı etmek salahiyetini verebilir. Bu vilayetler bu madde hükümlerine göre muamele yaptıkları takdirde keyfiyeti mucip sebepleriyle birlikte Dâhiliye Vekâletine bildirmeğe mecburdurlar. Ardı ardına yapılan yasal düzenlemelerle, ülkemizdeki pasaport ve yabancılar hukukunun altyapısının Atatürk Dönemi’nde önemli ölçüde tamamlandığı söylenebilir.
27. Dâhiliye Vekâletini İlgilendiren Diğer Düzenlemeler ve Kararlar
Buraya kadar yapılan açıklamalarla, 1923-1938 yılları arası dönemde Dâhiliye
Vekâleti merkez teşkilatını ilgilendiren başlıca gelişmeler ve düzenlemelerin
önemli ölçüde ortaya konulduğu düşünülmektedir. Ancak anılan dönemde
Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren ya da uygulama görevi veren daha birçok yasal
düzenleme bulunmaktadır. Ayrı bir başlık açılmamakla birlikte bu yasalardan
bazılarına temas edilmesi Vekâletin görev ve yetki alanının anlaşılabilmesi açısından önemli görülmüştür.
* 19 Ocak 1925 tarihli ve 542 sayılı “Yol Mükellefiyeti Kanunu”nun 208 19. maddesinde; “Bu Kanunun idari kısımlarını mülkiye ve fen kısımlarını nafıa müfettişleri teftiş etmeye mecburdur”, hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla Yol Mükellefiyeti Kanun’un idari kısımlarını teftiş görevi, mülkiye müfettişlerine verilmiştir.
* 13 Nisan 1925 tarihli ve 616 sayılı “Mektep Vergisi Kanunu”nun 209 12. maddesinde; “Mülkiye, maliye ve maarif müfettişleri işbu kanunun tatbikatıyla ala208
209
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 39-41).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 181-182).
120
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kadar olanların muamelatını tetkik ve teftiş ile mükelleftiler”, hükmü bulunmaktadır. Dolayısıyla Mektep Vergisi Kanunu’nun uygulanmasıyla ilgili olanların
işlemlerini teftiş ve tetkik ile mülkiye müfettişleri mükellef kılınmıştır.
* 8 Haziran 1926 tarihli ve 919 sayılı “Dini ve Milli Bayram Günlerinde İstimal
Edecek Hilaliahmer Şefkat Pulları Hakkında Kanun”un 210 1. maddesiyle; dini ve
milli bayram günlerinde posta ve telgraf ücretinden ayrı olarak adi mektuplara
bir, taahhütlü ve kıymetli mektuplara iki buçuk ve telgrafnamelere beş kuruşluk
Hilaliahmer şefkat ve hatıra pulu ilsakına (bitiştirilmesine) Dâhiliye Vekâleti
yetkili kılınmıştır.
* 21 Mayıs 1930 tarihli ve 1625 sayılı “Nahiye Müdürlerinin Hayvan Yem Bedelleri Hakkında Kanun” 211 ile “Binek hayvanı besleyen nahiye müdürlerine ayda
on lirayı geçmemek üzere yem bedeli verileceği” (md.1); ayrıca “hangi nahiyelerde hayvan besleneceğine ve yem bedelinin miktarını Dâhiliye Vekilinin tayin
edeceği” (md.2), hüküm altına alınmıştır.
* 14 Nisan 1934 tarihli ve 2408 sayılı “Üç Vilayette Teşkil Edilecek İdare Heyetleri Kadrosu Hakkında Kanun” 212 (RG: 19.04.1934 tarihli ve 2680 sayılı) ile Vilâyet İdaresi Kanunu’nun 58. maddesi mucibince üç vilâyette daha teşkil edilecek
olan İdare Heyetlerine ait kadro (Derece: 6, Adet: 9, Maaş: 70), 1452 sayılı Kanun’un 2 maddesine merbut cetvelin Dâhiliye Vekâleti kısmına eklenmiştir.
* 22 Aralık 1934 tarihli ve 2644 sayılı “Tapu Kanunu” 213 (RG: 29.12.1934 tarihli
ve 2892 sayılı) ile mülki idare amirlerine bazı görevler verilmiştir. Kanun’un 2.
maddesinde yer alan; “Hükmî şahısların tapu işlerinde merkez veya şubelerinin
bulundukları yerin en büyük mülkiye âmirinden nizamnamelerine göre gayrimenkul tasarrufuna izinli olduklarına ve tescil işini yapacak mümessilin salâhiyetine dair alınacak belgenin verilmesi mecburidir…”, hükmü ile Kanun’un 6.
maddesinde yer alan; “… Birinci ve ikinci fıkralarda yazılı araziyi açmak isteyenler açacağı kısmın mevkiini, sınır ve miktarlarını gösterir bir beyanname ile mahallin en büyük mülkiye memuruna müracaat ederek bir makbuz ilmühaberi
aldığı takdirde bir sene için o yerin imarında tercih hakkı kazanır…”, hükmü,
mülkiye memurları için önemli görülmüştür.
210
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 1029).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 317).
212
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 173).
213
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 4, Cilt: 14, Sayfa: 347-352).
211
121
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
* 23 Aralık 1935 tarihli ve 2871 sayılı “Arazi ve Bina Vergileri ile Binalardan
Alınan İktisadi Buhran Vergisinin Vilayet Hususi İdarelerine Devri Hakkında Kanun” 214 (RG: 30.12.1935 tarihli ve 3193 sayılı) ile arazi ve bina vergileri ile binalardan alınan iktisadi buhran vergisi, bakayasıyla birlikte vilayet hususi idarelerine devredilmiştir. Kanun’un 7. maddesi de Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir: “Tahrir ve tadil masrafları ve devredilen vergilerin tahakkuk ve tahsiline
ait maaş ve masraflar 1934 bütçesindeki tahsisata göre ve bir detaya mahsus
olmak üzere hesaplanarak Hazinece her sene hususî idarelere verilir. Bu tahsisat vilâyetlerin ihtiyacına göre Dâhiliye Vekâletince tevzi olunur.”
* 11 Haziran 1936 tarihli ve 3039 sayılı “Çeltik Ekimi Kanunu” 215 (RG: 23.6.1936
tarihli ve 3337 sayılı) ile çeltik ekimi yapılan veya yapılmak istenilen yerlerde
vali ve kaymakamlar tarafından “Çeltik Komisyonları” kurulması öngörülmüştür. Anılan komisyonlar, Kanun’un 1. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“Çeltik ekimi yapılan veya yapılmak istenilen vilâyetlerde valiler ve kazalarda
kaymakamlar bir Çeltik Komisyonu kuracaklardır. Bu komisyonda: başkan olarak: vali veya kaymakam, üye olarak: ziraat odası başkanı, ziraat müdürü veya
ziraat memuru, nafıa mühendisi veya fen memuru, sıtma mücadele başkanı
veya hekimi, bunlar bulunmayan vilâyette sıhhat ve içtimaî muavenet müdürü
ve kazalarda hükümet tabibi ve çeltik ekimi ile uğraşanlardan biri bulunur (…)
On hektardan aşağı çeltik ekimi yapılan vilâyet ve kazalarda komisyonda: başkan olarak: vali veya kaymakam, üye olarak: ziraat müdürü veya memuru, sıtma mücadele başkanı veya hekimi ve bunlar bulunmayan vilâyetlerde sıhhat ve
içtimaî muavenet müdürü ve kazalarda hükümet tabibi ve çeltik ekimi yapanlardan biri bulunur. Bunlarda ziraat ve sıhhat teşkilâtı bulunmadığı takdirde
komisyonda: başkan olarak: vali veya kaymakam, üye olarak da: ziraat odası
başkanı ve çeltik ekimi yapanlardan biri bulunur. Ziraat odası bulunmayan yerlerde bu komisyonlara belediye başkanları girerler.”
*12 Haziran 1936 tarihli ve 3042 sayılı “Belediyeler İmar Heyetinin Fen İşleri
Teşkilatına Aid Kanun” 216 (RG: 20.06.1936 tarihli ve 3335 sayılı) da, Dâhiliye
Vekâleti açısından önemli görülmüştür. Kanun’un 2. maddesinde yer alan; “Belediyeler Bankasının senelik bilançosunda tespit edilecek belediyeler temettü
hissesinden belediyeler imar heyetinin fen işlerine bakmak üzere kullanılacak
mütehassıs mühendis, mimar, memur ve müstahdemlerin ücret ve harcırahla214
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 74-76).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 1001-1007).
216
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 1013).
215
122
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rına tekabül edecek kısmı, bankaca Dâhiliye Vekâleti namına açılacak hesaba
naklolunur.”, hükmü doğrudan Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir.
* 5 Mayıs 1937 tarihli ve 3167 sayılı “Kara Avcılığı Kanunu” 217, mülki idare amirlerini ilgilendirmektedir (RG: 13.05.1937 tarihli ve 3603 sayılı). Kanun’un 10.
maddesinde yer alan; “Avcılık izni av tezkeresi ile alınır. Bu tezkere vilâyetlerde
valiler, kazalarda kaymakamlar ve nahiyelerde müdürler tarafından verilir. Her
hangi bir yerden alınmış av tezkeresi Türkiye’nin her yerinde avlanmak için
muteberdir…”, hükmü ile Kanun’un 16. maddesinde yer alan; “… Vilâyetlerde
valinin başkanlığı altında orman, baylar, ziraat müdür veya memurları ile eğer o
vilâyet dâhilinde avcılar cemiyeti varsa bunlara mensup olan avcılardan her yıl
için valinin seçeceği iki zattan mürekkep olmak üzere “Vilâyet Av Komisyonu”
namı ile birer komisyon kurulur. Ziraat Vekili lüzum göreceği kazalarda bunlara
mümasil Kaza Av Komisyonları teşkiline salahiyetlidir...”, hükmü, memurini
mülkiye için önemli görülmüştür.
* 10 Haziran 1938 tarihli ve 3434 sayılı “Oyun Alet ve Vasıtalarından Belediyelerce ve Köy İdarelerince Alınacak Resim Hakkında Kanun” 218, Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir (RG: 25.06.1938 tarihli ve 3943 sayılı). Kanun’un 12.
maddesinde; “Oyun aletlerine konulacak levhalar ve soğuk damgalar Maliye ve
Dâhiliye Vekâletlerince tayin olunacak şekil dairesinde darphanece hazırlanır.”,
denilmiştir.
İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren Meclis kararlarına da rastlanmaktadır. 3 Ocak 1927 tarihli ve 291 sayılı “Sivas Polis Mektebi Namının
Trabzon Polis Mektebine Tahvili Hakkında” Meclis Kararı (RG: 10.01.1927 tarihli
ve 545 sayılı) 219 örnektir. 291 sayılı Karar’da; “1926 senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun dokuzuncu maddesine merbut (C) cetvelinde muharrer (Sivas
Polis Mektebi) namının, (Trabzon Polis Mektebi)’ne tahvili (…) takarrür etmiştir.”, denilerek Sivas Polis Okulunun Trabzon’a alınması kararlaştırılmıştır.
217
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 370-373).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 790-791).
219
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: Kararlar Bölümü: 10).
218
123
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
28. Dâhiliye Vekâletince Yayımlanan Bazı Önemli Tamimler
Atatürk Dönemi’nde Dâhiliye Vekâletince mülki idare amirlerine yönelik bazı
ilginç tamimler yayımlandığı belirlenmiştir. Örneğin, 2 Ocak 1932 tarihinde, ilçe
kaymaklarının askere gidip döndüğü tarihlerin tespit edilerek merkeze bildirilmesi ilgililere tebliğ edilmiştir (Çınar, 2007: 318). 8 Ocak 1937 tarihinde, vali ve
kaymakamların poker ve benzeri oyunları oynamamaları, bu oyunların oynandığı evlere misafir olarak bile gitmemeleri bildirilmiştir. 8 Mart 1937 tarihli bir
tamimle de, İstanbul Emniyet Müdürü ve diğer bazı illerin müdürlerine vali
adına imza atma yetkisi verilmiştir (Övgün, 2007: 823, 840). Dâhiliye Vekâletince yayımlanan, diğer bazı önemli tamimlere aşağıda değinilmiştir.
Kanun ve Tamimlerin Tebliğinde Dâhiliye Vekâletinin Aracı Olarak Kullanılmaması, Bu İşlerin Valilikler Vasıtasıyla Yapılması Hakkında Tamim: Dâhiliye
Vekâletinin teklifi üzerine Başvekâlet tarafından 1927 yılı Kasım ayında bilcümle vekâletlere gönderilen tamimde; devletçe neşir ve ilan olacak kanun ve tamimlerin tebliğinde Dâhiliye Vekâletinin aracı olarak kullanılmaması, bu işlerin
doğrudan valilikler vasıtasıyla yapılması istenilmiştir. Konuyla ilgili olarak Dâhiliye Vekâleti İdare-i Umumiye Müdüriyeti Umumiyesinden Başvekâlete yazılan
11 Kasım 1927 tarihli yazıda şöyle denilmekteydi: “İdare-i Umumiye-i Vilayat
Kanunu’nun 20 ve 21. maddelerinin delalet sarihası veçhile valilerin her vekâletin vekil ve mümessili olup evamir ve talimatını icra ile mükellef olduğu malumı samileridir. Devletçe neşir ve ilan olunacak bilcümle kavanin (kanunlar) ve
nizamat (tamimler) ve bunlara müteallik vekâletlerce verilecek talimat ve mukarreratı şubat-ı idarenin ancak valiler vasıtasıyla tebliğ etmesi atıf-ı zikr kanunun mukteziyyatından (icabından) olduğu halde tebliğ ve tamimlerde vekâlet-i
âcizi tamamen tatbiki lüzumunun vekâletlere tebliğine ve tebliğ keyfiyetinden
vekâlet-i aciziye malumat itasına müsaade buyurulmasını arz ederim efendim.
Dâhiliye Vekili.” Dâhiliye Vekâletinin bu teklifinin uygun görülmesi üzerine Başvekâlet Muamelat Müdüriyetinden bütün vekâletlere şöyle bir tamim gönderilmiştir: “İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’nun 20 ve 21. maddeleri ahkâmının tamamı tatbikine dair Dâhiliye Vekâleti celilesince verilen 11 Teşrinisani
1927 tarihli ve İdare-i Umumiye-i Vilayat 1192/992 numaralı tezkiresinin tasdik
bir sureti leffen (ekte) takdim olunmuştur... Başvekil.” Sözü edilen talimatın
vekâletlere tebliğ edildiği hususu Başvekâlet Müsteşarı tarafından Dâhiliye
Vekâletine de bildirilmiştir: “İdare-i Umumiye-i Vilayat Müdüriyet-i
Umumiyesinin 11 Teşrinisani 927 tarih ve 1493/992 numaralı tezkiresine cevaptır. Keyfiyet iş bu tezkire tarih ve numarasıyla bilcümle vekâletlere tama-
124
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
men tebliğ edilmiştir efendim.” 220 Böylece sözü edilen bildiri üzerine vekâletler,
neşir ve ilan olacak kanun ve tamimlerin tebliğinde Dâhiliye Vekâletine değil,
doğrudan valilikleri aracı kılacaklardır. Esasen bu, İdare-i Umumiye-i Vilayat
Kanunu’ndan kaynaklanan bir durumdu; ancak uygulamada diğer vekâletlerce
pek fazla dikkate alınmıyordu. 11 Kasım 1927 tarihli tamimle, yasanın bu maddeleri hatırlatılarak mülki yönetim sisteminin özgünlüğü ilkesine uygun bir adım
atılmış oldu.
Vilayetlerin Yazışmalarını Dâhiliye Vekâletini Aracı Kılmaksızın Yapmaları
Hakkında Tamim: 19 Nisan 1928 tarihinde Dâhiliye Vekâletince Başvekâlete
gönderilen bir yazıdan anlaşıldığı üzere; 221 İdare-i Umumiye-i Vilayet Kanunu’nun ilgili maddelerinin vilayetlerin kendilerini alakadar eden işlerde vekâletlerle muhabere etmelerini öngördüğü halde bazı vilayetlerin bu kabil hususlarda buna uymayarak Dâhiliye Vekâletini aracı kıldıkları, bu tarz muhaberenin ise
vekâletlerin salahiyetlerine tecavüz mahiyetinde görüldüğünden sair vekâletleri
alakadar eden hususlar hakkında kanun gereği olarak doğrudan doğruya ait
olduğu vekâletlere müracaat edilmesi hususunun vilayetlere tebliğ edildiği; bu
usulün aralıksız olarak muhafazasını sağlamak için vekâletlerin de İdare-i
Umumiye-i Vilayat Kanunu’nda zikredilen maddeler gereğince vekâletlerine
taalluk eden hususlar hakkında doğrudan doğruya vilayetlere tebligat ifa etmeleri hususunun teminine müsaade buyrulması istenilmiştir. Bu gün de devam
eden bu uygulamanın il sisteminin bir gereği olduğu açıktır. İl sisteminde vilayetler sadece Dâhiliye Vekâletinin değil bütün bakanlıkların taşra teşkilatını da
temsil etmektedirler. Dolayısıyla vilayetlerin ve vekâletlerin kendilerini ilgilendiren hususlarda Dâhiliye Vekâletini aracı kılmaksızın doğrudan yazışmalarından daha normal bir şey olamaz. İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu’ndan kaynaklanan bu hususun hatırlatılması doğru bir uygulama olmuştur.
Yer Değiştirme Vakalarının Takib ve Tescili Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 6 Şubat 1937 tarihli ve 1381/135 sayılı tamimi: “Nüfus Kanunu’nun 37.
maddesi nüfus kütüklerinde kayıtlı olanları yerleşmek suretiyle bir mevkiden
diğer mevkie “nakli hane” eyledikleri zaman terk edecekleri yer nüfus idaresine
müracaat ederek hüviyet cüzdanına işaret ettirmekle ve gittikleri yerde alelusul
bir ilmühaber alarak oranın nüfus idaresine vermekle; 38. maddesi ise ziyaret
220
“Kanun ve tamimlerin tebliğinde Dâhiliye Vekâletinin aracı olarak kullanılmaması, bu işlerin
valilikler vasıtasıyla yapılması hakkında tamim” için bakınız. (CA: 12.11.1927, Sayı:-, Dosya: 1336,
Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 15.83..11).
221
“Vilayetlerin Yazışmalarını Dâhiliye Vekâletini Aracı Kılmaksızın Yapmaları Hakkında Tamim”
için bakınız: (CA: 19.04.1928, Sayı:-, Dosya:1337, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 15.83..12).
125
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ve seyahat larikile bir mahalden diğer mahalle gidenler hariç tutulmak şartıyla
misafireten “tebdili mekân” edenleri dahi gittikleri yerde altı aydan ziyade ikamet etmek mecburiyetinde bulundukları takdirde sakin oldukları mahal veya
köyden alacakları ilmühabere istinaden muvakkat “tebdili mekân” muamelesi
yaptırmakla mükellef tutmuş olmasına rağmen birçok vatandaşların asıl kayıtlı
bulundukları yerlerden uzun zamandan beri ayrılmış bulundukları halde bu
kanunî lâzimeye riayet etmemekte oldukları anlaşılmış ve bu ihmal vatandaşların asli memleketlerindeki kütüklerde ikamet mahallerinin ve medenî hallerinin
meçhul kalmasına sebebiyet verdiği gibi, asıl mukayyed bulundukları yerlerdeki
kütüklerin kaybolması veya yanması takdirinde yeni yazım sırasında tespit
edilmeyerek kayıt haricinde kalmalarını mucip olmakta ve zayiinden veya yeniden hüviyet cüzdanı almakta veya ölüm, doğum, evlenme ve boşanma gibi
medenî vakalarının tescilinde zorluğa ve karışıklıklara sebep olmaktadır. Esasen
ana kütükler bir ailenin muayyen bir yerdeki efradını ihtiva eden aile kütükleri
mahiyetini de haiz bulunmak itibariyle nakli hane (Nüfus Kanunu, Md. 37) veya
tebdili mekân (Nüfus Kanunu, Md. 38) vukuu takdirinde kimlerin yeri değişmiş
ise yeni yerleştikleri ver ana kütüklerine kaydedilmeleri lâzım geleceği tabi ve
Nüfus Kanunu’nun koyduğu ve ceza tehdidi altında bulundurduğu yer değiştirme hükümlerinin de bu gayeyi temine matuf olduğu aşikârdır. Daimî ikametgâhını değiştirmiş de Nüfus Kanunu’nun 37 ve 38’inci maddelerinde gösterilen
şekilde yer değiştirme muamelesini yaptırmamış olanlardan eski ikametgâhındaki ana kütüğü kaydı yanmak veya kaybolmak dolayısıyla kayıt harici kalmış
olanların ellerindeki hüviyet cüzdanlarına ve yapılacak tahkikat neticesine göre
son daimî ikametgâhlarının bulunduğu yer nüfus kütüklerine kayıtlarından önce
Nüfus Kanununun 40’ıncı maddesine istinaden nüfus idareleri tarafından kesilecek bir irsaliye ile muktazi para cezası alındıktan sonra yeniden tescilleri cihetine gidilmesi lâzımdır. Buna göre muamele yapılması ve her hangi bir iş dolayısıyla devlet daire ve müessesatına bilhassa emniyet idarelerine uğrayacak vatandaşlara muvakkat veya kat'î nakil muamelelerini yaptırmaları kendi menfaatleri iktizasından bulunduğu gibi devletçe tanzim edilmekte olan istatistik ve
nüfus kütüklerinin sıhhat ve selâmeti için de elzem ve kanunî bir vazife bulunduğunun, münasip vasıtalarla hatırlattırılarak halkın bu kanunî lâzımeye riayet
etmeleri ve etmeyenler hakkında nüfus dairelerinin harekete geçmeleri esbabının temin buyrulması ehemmiyetle ve tamimen rica olunur. Umumî müfettişliklere, vilâyetlere, teftiş heyeti reisliğine, emniyet işleri umum müdürlüğüne
yazılmıştır” (RG: 01.04.1937 tarihli ve 3569 sayılı).
Medenî Kanun Hükümlerine Muhalif Olarak Evlenenlerle Bunu Haber Vermeyen Muhtarlar Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 13 Şubat 1937 tarihli ve
126
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1658/529 sayılı tamimi: “… Türk Ceza Kanunu’nun bazı maddelerini değiştiren
ve 1.10.1936 tarihinden itibaren meriyet mevkiine giren 3038 sayılı Kanunla
yapılan tadilâtta: Medenî Kanun hükümlerine göre evlenmeleri memnu bulunmasına rağmen evlenmiş olanların üç aydan iki seneye ve aralarında evlenme
akdi olmaksızın evlenmenin dinî merasimini yaptıran erkek ve kadınların da iki
aydan altı aya kadar hapis cezası ile cezalandırılacakları kabul edilmiştir. Erkeğin evli bulunması keyfiyeti de şiddet sebebi sayılarak erkek ve erkeğin evli
olduğunu bilen kadın hakkında altı aydan üç seneye kadar hapis cezası tertip
olunmuştur. Kanunun bu husustaki hükümlerinin iyi bir surette tatbikinin temini ve istenen gayenin elde edilebilmesi için muhtarlar, muttali olacakları bu gibi
evlenmeleri ihbar ile mükellef tutulmakladır. Vazifelerinde ihmâl gösteren
muhtarlar da maddenin son fıkrası mucibince beş liradan yüz liraya kadar ağır
para cezası ile mahkûm edilecekler, tekerrürü halinde bu cezaya ayrıca bir aya
kadar hapis cezası da ilâve olunacaktır. Yukarıya hülâsa edilmiş olan bu hükümler; kanun vazıhının taaddüdü zevcatın memleket içinde her hangi bir şekilde
devamına imkân bırakılmayarak bazı aileler arasına yerleşmiş olan orta zamanlara ait bu kötü teamülün de yok edilmesine büyük bir önem verdiğini göstermektedir. Bu neviden birleşmelerin bilhassa köylerde daha fazla taammüm
etmiş olduğu muhakkaktır. İçtimaî bünyenin temelini teşkil eden ailenin düzenini bozmakta olan bu sakim itiyadın tamamen ortadan kaldırılması için muhtarlara vazifelerinin şümul ve ehemmiyetinin anlatılması ve kaymakam ve nahiye müdürleri tarafından devamlı surette takip ve kontrol edilerek ihmali görülenlerin kanuni müeyyidelere şiddetle çarptırılması icap etmekle ve ceza mevzuatımız arasına yeni girmiş olan bu hükümlerin muhtarlarla köylüye münasip
şekil ve vasıtalarla anlatılmasının da iyi sonuçlar vereceği umulmaktadır. Gerekenlere tebliği ve ehemmiyetle takibi tamimen rica olunur. Umumî müfettişliklere, vilâyetlere ve teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır” (RG: 02.04.1937 tarihli ve
3570 sayılı).
Nüfus İdarelerince Yapılacak Muhabere Şekli Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 30 Temmuz 1937 tarihli ve 9253/2935 sayılı tamimi: “1426 sayılı Vilâyet
İdaresi Kanunu’nun 22. Maddesi, idarî şubeler reisleriyle kaymakamların talimat, evamir (emirler) ve mukarreratın esasında yahut kanun ve nizamların
hükümlerini icra sırasında istizana muhtaç gördükleri cihetleri validen sormalarını, valinin o meseleyi ait olduğu şube reisi ile bilmüzakere halledemediği takdirde keyfiyeti ait olduğu vekâletten soracağını, sormak muamelesinin o iş
hangi idare şubesine ait ise orada hazırlanmak ve vali tarafından mensup olduğu vekâlete yazılmak suretiyle yapılacağını âmir bulunduğu halde, bazı nüfus
müdürlerinin mercilerini tecavüz ederek doğrudan Nüfus İşleri Umum Müdür127
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
lüğüne müracaat etmekte oldukları görülmektedir. Binaenaleyh bu gibi hallerde önce vilâyet makamına müracaat olunmasının ve vekâletten istizanı
icabeden hususatta dahi yukarıda gösterilmiş olan kanunî usul dairesinde hareket edilmesi lüzumunun gerekenlere tebliğ buyurulmasını tamimen rica ederim. Vilâyetlere, umumî müfettişliklere, teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır” (RG:
13.08.1937 tarihli ve 3682 sayılı).
Emniyeti Umumiye Nezareti Altına Alınacak Kimseler İçin Tanzim Edilen Cetvel Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 6 Ağustos 1937 tarihli ve 2 Kasım
1936 tarih ve 4736 sayılı yazıya ek olan tamimi: “Emniyeti umumiye nezareti
altına alınacak kimseler için yeniden tanzim ve tabettirilen cetvellerden (1)
tanesi birlikte gönderilmiştir. Vilâyetiniz çerçevesinde bir ay içinde nezaret
altına alınacak kimselerin bu cetvellere kaydı sırasında istenilen malûmatın
noksansız bir halde yazılmasını ve her ayın sonunda muntazaman Vekâlete
gönderilmesini rica ederim. Vilâyetlere ve bilgi olmak üzere umumî müfettişliklerle teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır” (RG: 13.08.1937 tarihli ve 3682 sayılı).
Memurlarının Mutemet Sıfatı ile Para Alamayacaklarına Dair Tamim: Dâhiliye
Vekâletinin bila tarihli ve 7102 sayılı tamimi: “Bazı vilâyet hususî muhasebe
müdürleri ile memurlarının mutemet sıfatıyla para aldıkları mülkiye müfettişleri
tarafından Vekâlete gönderilen raporların tetkikinden anlaşılmıştır. Hususî muhasebe müdür ve memurları kanunen nakde vaziülyed olamayacaklarından
kanun ve emirler hilâfında muamele yapılmasına meydan bırakılmamak üzere
keyfiyetin alâkadarlara ehemmiyetle tebliği ve mevzuat haricinde hareket
edenler hakkında da kanunî takibata tevessül olunması rica olunur” (RG:
13.08.1937 tarihli ve 3682 sayılı).
Nüfus Vukuatına Aid Vesikaların Daire Dışına Çıkarılmaması Hakkında Tamim:
Dâhiliye Vekâletinin 16 Ağustos 1937 tarihli ve 9834/3181 sayılı tamimi: “Nüfus
sicillerine aid vukuat ilmühaberleriyle boşanma ilâmı, soyadı beyannamesi gibi
diğer müsbit (kanıtlayıcı) evrakın muntazam dosyalar içinde ve müteselsil sıra
numarası altında saklanması ve nüfus müdürleri ile memurlarının muhafazası
altına verilmiş olan bu vesikaların evrakı müsbite olarak kütükler gibi haleften
selefe devredilip daire haricine çıkarılmaması icabettiği halde, bazı nüfus idarelerince bu lâzimeye riayet edilmeyerek mezkûr vesikaların her hangi bir talep
üzerine başka dairelere verilmekte ve uzun müddet oralarda alıkonulmakta
olduğu haber alınmaktadır. Bu vesikaların şahsen muhafazasından ve sıhhat ve
tahriften selâmeti ile kütük kayıtlarına tetabukundan mesul olan nüfus memurlarının elinden alınması, vesikaların ziyamı, tahrif edilmesini veya değiştirilip
128
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yerine başkasının ikame olunmasını intaç edebilir ki bu hal nüfus memuruna
tahmil edilen mesuliyet esası ile telif kabul edemez. Esasen nüfus kütüklerimiz
memurların ve vaka alâkadar ve şahitlerinin imza ve tasdiklerini ihtiva etmeyen
kayıtlardan ibaret olmak dolayısıyla bunlar hukukî kıymet ve mahiyetlerini
müsbit evrakına dayanmak suretiyle ihraz ve muhafaza edebileceklerinden ve
bu itibarla bahsi geçen müsbit evrak nüfus kütüklerinin birbirinden ayrılması
caiz olmayan merbutlarını teşkil etmekte bulunduğundan her hangi bir nüfus
vesikasını taallûk ettiği nüfus kütüğünden ayırmağa müntehi hareketlerden
ictinab edilmesi (çekinilmesi) gereklidir. Bir mahkeme kararına müsteniden bu
gibi vesikaların aynen talep edilmesi takdirinde vesikanın örneği çıkartılarak
nüfus müdür veya memur ile kâtibi tarafından aslına uygunluğu tasdik edilip en
büyük mülkiye memuruna da imzalattırıldıktan sonra örnek dosyasında alıkonulup aslı talebeden mahkemeye gönderilecek ve hangi tarih ve numara ile
nereye verildiği dairede alıkonulan örneğine de yazılacaktır. Vesikanın aslı iade
edildiğinde dairedeki dosyasında bulunan örneğine raptolunacaktır. Bu esasa
aykırı hareket edenler hakkında kanunî takibat yapılacaktır. Ona göre muamele
yapılması tamimen tebliğ olunur. Umumi müfettişliklere, valiliklere, teftiş heyeti reisliğine diğer vekâlet dairelerine yazılmış ve malûmat olarak Adliye Vekâletine arz edilmiştir” (RG: 31.08.1937 tarihli ve 3696 sayılı).
Nüfus Kütüklerinin Haleften Selefe Devri Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 16 Ağustos 1937 tarihli ve 9835/3182 sayılı tamimi: “Ahvali şahsiye sicilli
mahiyetinde bulunan nüfus kütüklerinin hüsnü muhafazası ile şahsen mükellef
olan nüfus müdür ve memurları nakil ve tahvil vesaire gibi herhangi bir sebeple
vazifelerinden kat'i surette ayrılırken kendi muhafaza ve mesuliyetleri altına
almış oldukları nüfus kütüklerini hâk ve silintisiz olarak kendilerinden sonra
gelecek memurlara devretmeleri icabettiği halde, bazı nüfus müdür ve memurlarının bu lâzimeye ve 5 kânunusani 340 günlü umumî tebligat hükümlerine
ehemmiyet atfetmeyerek devir muamelesi yapmaksızın işlerinden ayrılmakta
oldukları ve bunları istihlâf eden memurların da kayıtları tetkik ve tahlifleri
tespit etmeksizin sicilleri tesellüm etmeleri yüzünden sonradan görülen tahrifatın kimin tarafından vukua getirildiğinin tayini mümkün olmamakla beraber
ekseriyetle tahvil olunan memurların bu yüzden nakletmiş oldukları yerlere
tekrar gönderilerek devir muamelesi yaptırılmasına zaruret hâsıl olmaktadır.
Binaenaleyh; mezuniyetten gayri her ne surette olursa olsun vazifesinden ayrılması icap eden nüfus müdürleriyle kazalar nüfus memurlarına nakil ilmühaberlerinin verilmesinden evvel muhafaza ve mesuliyetleri altında bulunan nüfus kütüklerini selef veya vekillerine devreylediklerine dair halef ve selef tarafından imzalanmış devir cetvellerini idare heyetlerine tevdi ettirip ettirmedikle129
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rinin aranmasının usul ittihazı ve devir muamelesi yapmadıkça hiç bir nüfus
memur ve müdürünün ayrılmasına müsaade olunmaması ehemmiyetle ve
tamimen rica olunur. Vilâyetlere, umumî müfettişliklere, teftiş heyeti reisliğine
yazılmış ve malûmat için maliye vekâletine arz edilmiştir” (RG: 31.08.1937 tarihli ve 3696 sayılı).
Bina ve Arazi Vergileri Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 24 Ağustos 1937
tarihli ve 7365 sayılı tamimi: “2656 sayılı Kanun’un muvakkat maddesi mucibince, bina ve arazi vergilerinden tahakkuk senelerine nazaran beş yılı tamamlamış
olanlar kânunuevvel 1937 sonunda müruru zamana uğramaktadır. Mezkûr
Kanun’un 6. maddesinin son fıkrasında usulüne göre verilen kararlarla mükellefin haczi caiz malları, alacak ve hakları üzerine konulan hacizlerin müruru zamanı keseceği yazılı olmasına binaen bu tarihe kadar her mükellef hakkında
kanunda yazılı takibat yapılmak suretiyle vergi müruru zamanına meydan verilmemesi ve keyfiyetin ehemmiyetle alâkadarlara tebliğ edilmesi rica olunur”
(RG: 31.08.1937 tarihli ve 3696 sayılı).
Vilâyet Hususî İdareleriyle Belediye ve Köy İdareleri Tarafından Vücuda Getirilen Eserlerin Fotoğraflarının Gönderilmesi Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin bila tarihli ve 7367 sayılı tamimi: “Vilâyet hususî idareleriyle belediye ve
köy idareleri tarafından şimdiye kadar yapılan işlerin ve vücuda getirilen eserlerin tespiti, hem bu idarelerin faaliyetini ve hem de memleketin inkişaf seyrini
tebarüz ettirmek noktasından lüzumlu ve faideli görüldüğünden evvelce bunların fotoğrafları istenmişti. Gönderilen fotoğraflar tarih kurumuna tevdi edildi.
Vilâyet hususî idaresiyle vilâyet dâhilindeki belediye ve köy idarelerinin şimdiye
kadar vücuda getirdikleri mektep, hastahane, köprü, fidanlıklar, hayvan depoları, elektrik, kanalizasyon, mezbaha, mezarlık, anıt ve emsali hizmetler ve bayındırlık tesisatına ait fotoğrafların arkalarına inşa tarihleri, inşa bedelleri ve
diğer faideli malûmat dercedilmek suretiyle her birinden üçer nüsha ve mevcut
ise ayrıca camlarının gönderilmesi rica olunur. Bunlar bir araya getirilerek yakında bastırılacaktır” (RG: 31.08.1937 tarihli ve 3696 sayılı).
1704 ve 2099 Sayılı Kanunların Münhasıran Ticaret ve Sanat İçin Açılmış Olan
Hususî Müesseselere Şümulü Olup İdaresi Devlet ve Belediyelere Bağlı Müesseselere Taalluku Bulunmadığına Dair Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 2 Eylül
1937 tarihli ve 1060 sayılı tamimi: “Bazı vilâyetlerimizden alınan yazılardan;
1704 nolu Kanun’un birinci maddesini değiştiren ve bir madde ilâve eden 2099
sayılı Kanun’un birinci maddesinde yazılı yerlerden hastahanelerde hasta yatanlardan hüviyet ihbar varakası alınıp alınmayacağı ve bu kanun hükümlerinin
130
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Devlet ve belediyelere ait hastahanelerle devlet ve belediyeye bağlı diğer müesseselere şümulü olup olmadığı hususunda tereddüt edildiği anlaşılmaktadır
2099 sayılı Kanun’un birinci maddesi, han, pansiyon, otel, bekâr odası, malî
müessese, ticaret şirketleri, ticarethane ve dükkân nev’inden olup münhasıran
ticaret ve sanat için açılmış olan hususî müesseselerde oturanlarla daimî olarak
çalışanları hüviyet ihbar varakası vermeğe mecbur tutmuş bulunmasına ve
hastahanelerin de bu meyanda zikredilmiş olmasına göre; sözü geçen kanunda
mevzu bahsedilen hastahaneler tabirindeki kasd, hususî eşhas ve müesseselere
ait hastahanelere matuf bulunmakta ve idaresi devlet ve belediyelere aid olan
hastahanelerle keza idaresi doğrudan doğruya devlet ve belediyelere bağlı
diğer müesseselere şamil bulunmamaktadır. Şu hale göre, kanunda sayılan ve
tamamen bir mahiyeti hususiye arz eden yerlerle hususî eşhas ve müesseselere
ait hastahanelerde oturanların, çalışanların ve hasta olarak yatanların kanunda
yazılı şartlar içinde bu müesseselerin sahip ve müdürleri vasıtası ile hüviyet
ihbar varakası vermeleri muktezidir (gereklidir). Gereğinin ona göre yapılmasını
rica ederim. Umumî Müfettişliklere, vilâyetlere ve teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır” (RG: 09.09.1937 tarihli ve 3704 sayılı).
Evliliği Bozulan Kadınların Soyadları Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 11
Ekim 1937 tarihli ve 11814/3919 sayılı tamimi: “Evliliği bozulan veya boşanan
kadın 2/1759 sayılı Soyadı Nizamnamesinin 19’uncu maddesi mucibince, bozulma veya boşanmadan sonra kocasının soyadını kullanamayacağına göre rücu
edeceği babasının da soyadı bulunmadığı takdirde yeniden alacağı soyadı için
vereceği dilekçe üzerine doğrudan doğruya tescil edilip edilmeyeceği veya bu iş
için mahkemeden karar istihsaline lüzum olup olmayacağı bazı mahallerden
sorulmaktadır. Nizamnamenin 20’nci maddesi mucibince, mümeyyiz olan reşit
soyadını seçmekte serbest bulunduğundan ve boşanan veya evliliği bozulan
kadının babası tarafından soyadı alınmayışında da bir sun'u taksiri olmayacağından nizamnamenin yirminci maddesinde gösterildiği gibi bir sene müddet
içinde vereceği pulsuz beyanname üzerine seçeceği soyadının cezasız olarak
tescili icabeder. Buna göre muamele yapılması tamimen rica olunur” (RG:
23.10.1937 tarihli ve 3742 sayılı).
Kendinden Başkasına Aid Nüfus Kayıt Örneklerini İsteyenler Hakkında Olunacak Muameleye Dair Tamim: Dâhiliye Vekâletinin bila tarihli ve 11622/3843
sayılı tamimi: “Kanunu Medeninin 36. maddesinin (Ahvali şahsiye sicilleri Devletçe mansub memurlar tarafından tutulur. Ahvali şahsiye kayıtlarını tutmak ve
suretlerini vermek bu memurlara mahsustur.) hükmünce ve Nüfus Kanunu’nun
15. maddesinde ise (Kendine taallûk eden nüfus kaydının suretini almağa her
131
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ferdin salâhiyeti vardır. İşbu suretlerin sicile muvafık olduğunun nüfus memuru
tarafından tasdik edilmesi lâzımdır.) denilmesine nazaran, kanundaki taallûk
tabirinin kendi kayıt örneğini isteyen şahsa ait olarak kabul edilmesi lâzım geleceği ve aksi halde bunun hududunu tayin mümkün olamayacağı cihetler hangi
bir şahıs tarafından başkasına ait bir kaydın çıkarılması istenildiği takdirde bu
kayt (kayıt) hangi makam veya daireye ibraz edilecekse o makam veya mahkemenin resmen talebi üzerine verilmesi kanunun ve maslahata daha uygun görülmüştür. Binaenaleyh; kendinden başkasına ait kütük kayıtlarını isteyenlerin
bu kayıtları hangi daireye ibraz edeceklerse önce oraya müracaat etmelerinin
ve bu makamlar tarafından istenen örneklerin yine resmen verilmesinin usul
ittihazı lüzumunun gerekenlere tebliği ile bu yolda muamele yapılmasının temini rica olunur” (RG: 26.10.1937 tarihli ve 3744 sayılı).
Ticaret ve Sanat İçin Açılan Yerlerin Sahip ve Müstecirleri Tarafından 1704
Sayılı Kanun Hükmüne Göre Tutacakları Defterlerin Diledikleri Yerden Tedarik
Edebilmeleri Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 26 Ekim 1937 tarihli ve
1347 sayılı tamimi: “Numunesi 1704 sayılı Kanun’un tatbik suretini gösterir
talimatnameye bağlı olup şimdiye kadar Türk Hava Kurumu tarafından bastırılan ve muayyen bir bedel mukabilinde satılan defterlerin 1.11.1937 tarihinden
itibaren bastırılıp sattırılmasından vaz geçilmiş olduğu, sözü geçen kurumun
merkez başkanlığından alınan 1.10.1937 tarih ve 26853 sayılı yazıdan anlaşılmıştır. Şu hale göre, Kanunda sözü geçen ticaret ve sanat için açılan yer sahiplerinin, evvelce olduğu gibi bu defterleri diledikleri yerden tedarik edebileceklerinin münasip bir surette kendilerine tebliğini ve bu sebeple kanun hükümlerine aykırı bir hareketlerine meydan verilmemesini ehemmiyetle rica ederim”
(RG: 04.11.1937 tarihli ve 3750 sayılı).
Nüfus Vukuat İlmühaberlerindeki Din ve Mezheb Sütunu Hakkında Tamim:
Dâhiliye Vekâletinin 4 Kasım 1937 tarihli ve 12694/4254 sayılı tamimi: “Evvelce
bastırılmış olan doğum ve ölüm ilmühaberlerinden açılan sütuna doğan ve
ölenlerin din ve mezhebi yazılmak lâzım gelirken, yalnız «Mezhebi» kelimesi
yazıldığı ve «Dini» kelimesinin unutulduğu görülmüştür. Nüfus Kanunu’nun
üçüncü maddesi hükmüne göre kütüklerde Müslümanların dinini ve gayri Müslimlerin din ve mezhebini göstermek iktiza ettiğinden mevcut vukuat ilmühaberlerine «Mezhebi» kelimesinden evvel «Dini» kelimesinin de ilâve edilmesinin ve ilmühaberler doldurulurken Müslümanların yalnız dininin ve gayri Müslimlerin hem din ve hem de mezhebinin yazılmasının gerekenlere bildirilmesi
tamimen tebliğ olunur” (RG: 17.12.1937 tarihli ve 3785 sayılı).
132
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Boşanma Suretiyle Yapılacak Yer Değiştirme İşi Hakkında Tamim: Dâhiliye
Vekâletinin 4 Kasım 1937 tarihli ve 12695/4255 sayılı tamimi: “… Evliliğin bozulması halinde karı ve kocadan birinin evlenme suretiyle evvelce geldiği eve
kaydının nakli zarurî bulunduğundan mahkemelerden getirilecek boşanma
ilâmlarında adları yazılı olan erkek ve kadından hangisinin geldiği eve nakli icap
ediyorsa aynı kaza dâhilindeki nüfus kütüklerinde kayıtlı oldukları takdirde boşanma ilâmına istinaden yer değiştirme ilmühaberi aranmaksızın evlenmelerde
olduğu gibi resen nakillerinin yapılması iktiza eder. Ancak kadın ve erkekten biri
başka kazadan evlenme suretiyle kayıtlı bulunduğu kazaya gelmiş ise tekrar
geldiği kazaya kaydının nakli için öteden beri olduğu gibi yer değiştirme ilmühaberi getirmesi ve ait olduğu kazalarca kayıtları tesis edilmek üzere boşanma
ilâmı ile yer değiştirme ilmühaberi örneklerinin de o kaza nüfus memurluğuna
gönderilmesi lâzımdır. Ona göre muamele yapılmasının gerekenlere tebliği
tamimen rica olunur” (RG: 22.12.1937 tarihli ve 3789 sayılı).
Teftiş Lâyihalarının Cevapları Hakkında Tamim: Dâhiliye Vekâletinin 18 Mart
1938 tarihli ve 3886/1054 sayılı tamimi: “Mülkiye müfettişleri tarafından nüfus
idarelerinde yapılan teftiş üzerine tanzim kılınan ve birer nüshası mahallî memurlarına verilerek asılları vekâlete gönderilen teftiş lâyihaları üzerine tenkit ve
tespit edilen başlıca noksanlar, Vekâletçe ait olduğu vilâyetlere yazılmadıkça ve
neticeleri takip edilmedikçe bu noksanların ikmal ve yanlışların ilah edilmediği
ve bazı mahallerden verilen cevaplarda ise yapılan işin mahiyeti izah edilmeyerek: ‘yapılmakta, yapılacak, ait olduğu yere müzekkere yazılmıştır veya mahkemeye müracaat olunmuştur’, denilerek işin sonunun bildirilmediği anlaşılmakta ve bu yüzden uzun muhaberelere yol açıldığı ve yanlışlık ve bozuklukların da idamesine meydan verildiği görülmektedir. Her yerde muamelâtı teftiş
edilen memurların teftiş lâyihalarını alır almaz gösterilen noksan ve yanlışlığın
hemen tamamlanmasına ve düzeltilmesine başlayarak hiçbir noksan ve yanlış
kalmadıktan ve bunların sıhhatine vali ve kaymakamlarca kanaat getirildikten
sonra her maddeye ayrı ayrı cevap teşkil edecek surette vekâlete karşılık verilmeli ve bu raporlar yazılırken hangi müfettişin hangi tarihte ve hangi memurun
muamelâtını teftiş ettiği ve kaç numaralı lâyihaya cevap olduğu da bildirilmelidir. Ancak lâyihada tenkit edilen mesele hakkında müfettiş ile memurun veya
âmirinin kanaat ve içtihatlarında ihtilâf çıkar ve vilâyet makamınca da müfettişin mütalaası kabul edilmezse, bu yüzden yapılacak işte tereddüt hâsıl olunca o
noktanın gerek ait olduğu madde cevabında gerekse bu hususta yazılacak tahriratta gösterilerek vekâletten sorulması lâzımdır. Ona göre keyfiyetin gerekenlere tebliği tamimen rica olunur” (RG: 05.04.1938 tarihli ve 3874 sayılı).
133
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
IV. DÂHİLİYE MEMURLARINA İLİŞKİN GELİŞMELER
1. Vali Maaşlarının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması
22 Nisan 1925 tarihli ve 147 sayılı “Valiler Maaşatının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması Hakkında” Meclis Kararı 222 (RG: 06.05.1925 tarihli ve
100 sayılı) ile valilere verilecek maaşların belirlenmesinde Dâhiliye Vekâleti
serbest bırakılmıştır. Anılan Karar şöyledir: “Dâhiliye Vekâleti bütçesinin 127’nci
faslının birinci maddesindeki miktarı tahsisatı tecavüz etmemek kaydıyla, valiler
maaşatının tayini miktarından Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılması, Heyeti
Umumiyenin 22.IV.1341 tarihinde münakit 109’ncu içtimaının altıncı celsesinde
takarrür etmiştir.” Bu düzenlemeyle ilgili Başvekâletten mevrut (3/449) sayılı
“Valilere Verilecek Maaşat Miktarında Dâhiliye Vekâletinin Serbest Bırakılması
Hakkında Tezkere” ile Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası, 22 Nisan 1925
tarihinde Meclise sunulmuş ve aynı gün itirazsız kabul edilmiştir. 223
Başvekil İsmet Bey imzalı Meclise sunulan tezkerede düzenlemenin amacı şöyle
ortaya konuluyordu: 224 “Valilere verilecek maaşat miktarının tayininde 148’nci
faslın birinci ve ikinci maddelerinin mutazammın olduğu meblağı tecavüz etmemek şartıyla Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılması hakkında Mersin Mebusu Besim Bey tarafından muta 6.4.1338 tarihli takrir Meclisi Alice kabul edilmiş olduğundan senei mezkure ile 1339 senesinde de senei mezkure mucibince
muamele ifa edilmiş ve 1340 senei maliyesi zarfında Divanı Muhasebatça vuku
bulan itiraz üzerine Vekâleti Müşarünileyhaca deruhtei mesuliyet edilmek suretiyle aynı şekilde hareket olunmuştu. Dâhiliye Vekâleti Celilesinden ahiren
mevrut 20 Nisan 1341 tarih ve 2157 numaralı tezkerede senei haliyede
deruhtei mesuliyet suretiyle dahi muamele ifası mümkün olmayacağı anlaşılmasına ve 1341 senesi için kabul olunan tahsisatın kadro mucibince tevzi-i halinde elyevm münhal bulunan Bitlis, Van, Muş gibi hasbelhal haizi ehemmiyet
olan vilayetlere gönderilecek valilere 6.000 kuruştan ziyade maaş itasına imkân
222
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 333).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 468-469, İ: 109, C: 6). Vali maaşlarıyla ilgili alınan Meclis Kararıyla ilgili olarak TBMM Katib-i Umumi Kavanin Müdüriyetinden Başvekâlete gönderilen yazı şöyleydi:“22.4.341 tarih ve 119 numaralı tezkireye cevaptır. Dâhiliye Vekâleti bütçesinin Ğ. 127 faslının 1. maddesindeki miktar-ı tahsisatı tecavüz etmemek kaydıyla valilerin maaşatının tayin miktarında Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılması Heyet-i Umumiyenin
22/23.4.341 tarihinde (…) takdir etmiştir efendim, TBMM Reisi Vekili” (Cumhuriyet Arşivi: Tarih:
10.05.1925, S:-, Dosya: 768, Fon Kodu: 30..10.0.0; Yer No: 68.450..8).
224
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 468-469, İ: 109, C: 6).
223
134
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
olmadığı gibi bu kadar maaşla havalii mezkurenin icabatını ihata ve idare edebilecek zevatın tayin ve izamı gayrı kabil bulunmuş olmasına mebni Meclisi Alice
1338 senesinde kabul ve zamanla mukayyet olmamak itibarıyla müteakip senelerde tatbik edilmiş olan Besim Bey’in teklifi mucibince muamele ifa olunması
hususunun temini rica olunmuştur. İşaratı vakıa hakikaten şayanı tezekkür görülmüş olduğu cihetle bu hususta Meclisi Alice muktazi muamelenin ifası ile
Vekâleti Müşarünileyhaya mezuniyet itasına ve neticesinin işarına müsaade
buyurulmasını rica ederim efendim.”
Yukarıya çıkarılan 22 Nisan 1924 tarihli Başvekâlet tezkeresinde, düzenlemeyle
ilgili olarak Mersin Mebusu Besim Bey’in 6 Nisan 1338 (1922) tarihli takririne
atıfta bulunulduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu düzenlemenin, anılan tarihten
itibaren uygulamada olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekten de 1922 yılı bütçe görüşmelerinde Kastamonu Mebusu Besim Bey’in verdiği bir önerge üzerine, 6
Nisan 1922 tarihli ve 248 sayılı “Valiler Maaşatının Tayininde Dâhiliye Vekâletinin Serbest Kalması Hakkında” Meclis Kararı alınmıştı. Besim Bey’in aynı tarihli
önergesinde şöyle denilmekteydi: “Yüz kırk sekizinci faslın birinci ve ikinci maddelerinin muntazammın olduğu meblağı tecavüz etmemek şartıyla valilere verilecek maaşat miktarının tayininde Dâhiliye Vekâletinin serbest bırakılmasını
teklif eylerim.” Besim Bey’in teklifi Mecliste tartışılmadan kabul edilmiştir. 225
Bu Kararla bütçede verilen miktarı aşmadan valilerin maaşlarının belirlenmesinde Dâhiliye Vekâletine yetki verilmiş oluyordu. Benzer bir karar, 1923 yılının
sonlarına doğru kaymakamlara yönelik olarak da alınmıştı (Başa, 2003: 483485). 226
İşte 22 Nisan 1925 tarihli ve 147 sayılı “Valiler Maaşatının Tayininde Dâhiliye
Vekâletinin Serbest Kalması Hakkında” Meclis Kararı da, 1922’de başlatılan
uygulamanın devamı olarak ortaya çıkmış olmaktadır. Buna göre, 1923 yılında
da aynı muamelenin yapıldığı, 1924 yılında Dâhiliye Vekâletinin sorumluluğu
üzerine alarak bütçedeki ödeneği aşmamak üzere maaşları belirlediği; 1925
yılında ise Bitlis, Van ve Muş gibi illerin valilerinin tayinlerinin yapılacağı ve bu
valilere ödenecek miktarın 6 bin liradan az olmaması gerektiği kabul edilerek,
bu atamalarda Vekâletin belirlediği maaşların geçerli olması kabul edilmiştir
(Yılmaz, 2012: 1852). Mecliste diğer memurlara yönelik böyle bir karar alınmazken valilerin maaşlarının belirlenmesinde Dâhiliye Vekâletinin serbest bıra-
225
226
Zabıt Ceridesi: (Devre: 1, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sayfa: 23, İ: 21, C: 2).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 466).
135
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kılması, oldukça anlamlı bulunmuştur. Anlaşılan valiler, Cumhuriyet Hükümetince diğer memurlarla aynı konumda görülmemektedirler (Başa, 2013: 485).
2. Ermenilerce Şehit Edilenlerin Ailelerine Emlak ve Arazi Verilmesi
31 Mayıs 1926 tarihli ve 882 sayılı “Ermeni Suikast Komiteleri Tarafından Şehit
Edilen veya Bu Uğurda Suveri Muhtelife İle Düçarı Gadrolan Ricalin Ailelerine
Verilecek Emlak ve Arazi Hakkında Kanun” (RG: 27.06.1926 tarihli ve 405 sayılı)
ile Ermeni suikast komiteleri tarafından şehit edilen bazı mülki idare amirlerinin
ailelerine emlak ve arazi verilmesi kararlaştırılıştır. 227 “Ermeni Suikast Komiteleri Tarafından Şehit Edilen Ricalin Ailelerine ve Evladına Emlak ve Arazi Veya
Nakden Tazminat İtası Hakkında (1/799) Numaralı Kanun Layihası ile Denizli
Mebusu Haydar Rüştü Bey’in (2/511) Numaralı Teklifi Kanunisi ve Kavanini
Maliye ve Muvazene-i Maliye Encümenleri Mazbataları (Sıra No: 193)”, 29 Mayıs 1926 günü Mecliste görüşülmüş; ancak bazı düzeltme ve eklemeler yapılması için tekrar encümenlere gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 228 Anılan Kanun
Layihası, 30 Mayıs tarihinde encümenlerden gelen şekliyle yeniden müzakere
edilerek kısa bir tartışmadan sonra oya sunulmuş; ancak yeterli nisap sağlanamamıştır. 229 31 Mayıs 1926 tarihinde ikinci defa reye konulan Kanun Layihası
bu sefer oylamaya katılan 137 mebusun tamamının oyuyla kabul edilmiştir. 230
31 Mayıs 1926 tarihli ve 882 sayılı Kanun ile temel olarak Ermeni suikast komiteleri tarafından şehit edilen bazı önemli devlet adamlarıyla (Talat Paşa, Cemal
Paşa, Sait Halim Paşa vb.) birlikte Muş Mutasarrıfı Servet Bey, Urfa Mutasarrıfı
Nusret Bey ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in ailelerine emlak ve arazi
verilmesi kararlaştırılmıştır. 231
3. Dâhiliye Memurları Kanunu’nun Çıkarılması
Milli Mücadele Dönemi’nde Dâhiliye Memurlarının hukuki durumlarının düzenlenmesine yönelik olarak 1 Eylül 1923 tarihli bir Kanun Tasarısı hazırlanmasına
rağmen yasalaşma olanağı bulamamış; bu tür düzenlemeler Cumhuriyet Dönemi’ne bırakılmıştı. 232 Anılan Kanun Layihası uzun süre encümende bekledikten sonra 1926 yılının başlarında bir kez daha Meclis gündemine geldi. “Memu227
Kavanin Mecmuası: (Devre. 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 940).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 601-605, İ: 109, C: 2).
229
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 645-646, İ: 110, C: 2).
230
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 728, İ: 111, C: 2).
231
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 940).
232
1 Eylül 1923 tarihli “Dâhiliye Memurlarının Durumlarını Düzenleyen Kanun Layihasının” hükümleri için bakınız: (Başa, 2003: 471-474).
228
136
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rini Dâhiliyenin Terfih ve Terakki, Azil ve Nasıpları Hakkında (1/214) Numaralı
Kanun Layihası ve Hükümete İadesi Hakkında Dâhiliye Encümeni Mazbatası”,
20 Şubat 1926 tarihinde Meclise sunuldu. 233 Başkan olarak eski Dâhiliye Vekillerinden Niğde Mebusu Mehmet Ata Bey’in imzası bulunan Encümen Mazbatasında tasarıyla ilgili şu ifadeler yer alıyordu: “Memurini dâhiliyenin terfih ve
terakkileriyle nasip ve azilleri hakkında Başvekâleti Celileden mevrut (gelmiş)
1.9.1339 tarihli ve (6/2697) numaralı kanun layihası encümenimize havale buyrulmakla tetkik ve müzakere olundu. Bilumum memurlar hakkında encümeni
mahsusunca tanzim olunup Heyeti Umumiyeye takdim olunan kanun layihasında birtakım esasat kabul edildiği gibi her vekâletin bu esasata göre birer
hususi kanun layihası ihzar eylemeleri ile layihai anifülbeyanın maddei
mahsusasiyle tespit olunduğundan, bu layihai kanuniye hakkında şimdilik tayini
muameleye hacet görülmemiş ve hükümete iadesi hususu muvafık görülmekle
Heyeti Celileye arz ve takdim kılınmıştır.” Encümen mazbatasının Mecliste kabulü üzerine Kanun Layihası Hükümete iade edilince, Dâhiliye memurlarının
hukuki durumlarının yeni bir yasayla düzenlenmesi konusu gündemden düşmüş oldu.
Atatürk Dönemi’nde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı ve memurları için en önemli
düzenlemelerin 1930 yılında yapıldığı görülmektedir. Anılan yılda Dâhiliye Vekâleti önce merkez teşkilat yasasına (1624 sayılı Kanun) kavuşmuş; ardından da
Dâhiliye memurları için özel yasa mahiyetinde 16 Haziran 1930 tarihli ve 1700
sayılı “Dâhiliye Memurları Kanunu” (RG: 19.06.1930 tarihli ve 1524 sayılı) kabul
edilmiştir (Başa, 2013: 472-475; Keskin, 2007: 117). 234 Bu yasa, Dâhiliye Vekâleti teşkilatını tamamlayıcı nitelikte görülmektedir (Yalçın, 1990: 153). Toplam 31
maddeden oluşan 1700 sayılı Kanun’un 29. maddesi gereğince; 9 Kânunuevvel
1329 (1913) tarihli “Dâhiliye Nezareti Teşkilatına Ait Nizamname” ve “Dâhiliye
Memurin Nizamnamesi” ile 2 Mayıs 1329 (1913) tarihli “Polis” ve 23 Teşrinisani
1331 (1915) tarihli “Cemi İanat Nizamnamelerinin” ve diğer kanunların bu Kanun’a aykırı olan hükümleri mülga hale gelmiştir. Dâhiliye Memurları Kanunu’nun özelliklerini Tutum (1976: 149), şu şekilde özetlemiştir:
“… Mülki idare amirlerine öteki kamu görevlilerinden farklı bir statü tanıma isteği, dâhiliye memurluğu statüsünü düzenleyen 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu’nda
somutlaşmaktadır. Bu yasa çerçevesinde, valilik ikinci, kaymakamlık da dördüncü derece memurluklar arasında sayılmış, görev özellikleri göz önünde tutularak bazı ilginç
düzenlemeler getirilmiştir. Söz gelişi, 1700 sayılı yasa, valilik ve kaymakamlığa yerlilerin
233
234
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 244, İ: 58, C: 1).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 808-313).
137
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
tayin edilmemesi, emir ve gözetimleri altındaki dairelerde meydana gelecek yolsuzluk
ve alelumum kanunsuz hareketlerden mülki amirlerin sorumlu tutulacakları, yeterli
maddi ve yasal delil bulunmasa bile yapılacak soruşturmalarda veya sicil raporlarında
vazife ve memurluk haysiyet ve şerefine uymayan kötü itiyat ve halleri görülen mülki
idare memurlarının Vekâlet İnzibat Komisyonu kararıyla meslekten çıkarılacakları vb.
konuları hükme bağlamaktadır. Aynı şekilde, bu kadar dikkatli bir surette yetiştirilecek
ve kendilerinde yüksek kabiliyet aranacak olan kaymakamlara gerek kabiliyetleri ve
gerek vazifelerinin nezaketi dolayısıyla diğer bütün devlet memurlarından farklı olarak
deruhte edecekleri maddi ve manevi zahmet ve mesuliyetle beraber kazalarda işgal
edecekleri mevkiin icabı nazarı dikkate alınarak, kaymakamların emsallerine oranla
daha üst dereceden hizmete girmeleri öngörülmüştür…”
Memurların Derece ve Sınıfları: 1700 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle “Memurların Derece ve Sınıfları” düzenlenmiştir. Buna göre merkez ve vilayetlerde görevli Dâhiliye memurlarının dereceleri, Tablo 17’de gösterilen şekilde olacaktır.
Kanun ile memuriyetler ayrıca sınıflara ayrılmıştır. Buna göre, Dâhiliye memurlarının sınıfları da Tablo 18’de gösterilmiştir.
DERECE
1
2
3
4
5
6
DERECE
1
2
3
4
5
6
7
Tablo 17: Dâhiliye Memurlarının Dereceleri
MERKEZ MEMURLARI
Müsteşar
Teftiş Heyeti Reisi, Umum Müdürler, Vekâlet Hukuk Müşaviri
Umum Müdür Muavinleri, Hukuk Müşavir Muavini
Şube Müdürleri
Şefler ve Memurlar
Kâtipler
VİLAYET MEMURLARI
Umumi Müfettişler
Valiler
Vali Muavinleri
Kaymakamlar, Mektupçular, Hukuk İşleri Müdürleri ve Polis Müdürleri
Nüfus, İskân, Nahiye Müdürleri, Vilayet Maiyet Memurları, Mektupçuluk
Kalemi Mümeyyizleri
Vilayet Mektupçuluk Kalemi, İdare Heyeti ve Nüfus Baş Kâtipleri, İskân ve
Evrak Memurları, Kaza Tahrirat Kâtipleri, Nüfus ve İskân Memurları
Nahiye Tahrirat Kâtipleri, Nahiye Nüfus Memurları, Kaza Tahrirat Kâtibi
Refikleri ve Nüfus Kâtipleri
Valilik ve Müfettişlik
Tablo 18: Dâhiliye Memurlarının Sınıfları
MEMURİYET
138
SINIF SAYISI
4
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kaymakamlık, Mektupçuluk, Hukuk İşleri Müdürlüğü, Polis Müdürlüğü,
Vali Muavinlikleri ve Beşinci Derecedeki Memurluklar
Altıncı ve Yedici Derecede Memurları
3
1
1700 sayılı Kanun’un 1. maddesine gereğince; valilik, vali muavinliği, mektupçuluk, hukuk işleri müdürlüğü, kaymakamlık, polis müdürlüğü ve nahiye müdürlüğü sınıfları mahalli olmayıp şahsidir. Lüzum ve zaruret halinde valiler ve kaymakamlar kendi dereceleri maaşlarıyla umum müdürlüklerinde ve şube müdürlüklerinde istihdam olunabilecektir. Kanun’un 1. maddesi Mecliste görüşülürken
özellikle vali yardımcılarının durumu üzerinde durulduğu anlaşılmaktadır. 235
Ankara Mebusu İhsan Bey, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’ya; “Efendim; umumi
müfettişler birinci, valiler ikinci, vali muavinleri üçüncü gösteriliyor. Hâlbuki vali
sınıf ve derecesinde halen vali muavinleri vardır. Bu Kanun çıktıktan sonra vaziyetleri ne olacaktır?”, sorusunu yöneltmiştir. Şükrü Kaya, bu soruya şu yanıtı
vermiştir: “Bu Kanun’un tayin ettiği derecede olacaklardır. Valilerin derecesinden aşağı ineceklerdir. Zaten valilikleri de biz burada dört kısım yapıyoruz. Onlar valilikten gelmedir amma beşinci sınıf vali maaşı alırlar.” Bu açıklama üzerine Ankara Mebusu İhsan Bey; “İstanbul vali muavini dördüncü sınıf vali derecesinden maaş alır.”, eklemesini yaptıktan sonra Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da;
“İstanbul vali muavini maaş itibariyle vali derecesindedir. Fakat derece nokta-i
nazarından valilik derecesinde değildir. Şimdi bu Kanun mucibince vali muavinlikleri, tabiatıyla ve pek mantıki olarak valilikten daha aşağı sınıfa geliyor. Bu
vaziyette bulunanları yani şahsiyetleri itibariyle valilik derecesinde bulunanların
vaziyetleri tabii ıslah edilecektir.”, demiştir. Bu sefer Adana Mebusu Kemal Bey;
“Gelecek vali muavinleri aynı maaşı alacaklar mı?”, sorusunu yöneltmiş; Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; “Maaşları zatidir efendim. Memuriyetleri de şahsi yaptık,
mahalli yapmadık.”, diyerek konuya açıklık getirmiştir.
Kanun’un 1. maddesinin Mecliste görüşülmesi sırasında, umumi müfettişlerin
valilerin üzerinde tutulmasının da bazı tartışmalara yol açtığı anlaşılmaktadır. 236
Trabzon Mebusu Abdullah Bey, Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’ya, “Vilayetlerde
birinci derecede umumi müfettişler, sonra valiler gelecektir. Öyle mi?”, sorusunu yöneltmiş; Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; “Evet, vilayetlerde birinci derecede
umumi müfettişler validen evvel gelir” cevabını vermiş; Trabzon Mebusu Abdullah Bey’in; “Valiler orada vekâletlerin mümessili olmak itibariyle kendilerine
müfettişlerin takaddüm etmesi nedendir?”, sorusu üzerine de; “Valilerden
daha yüksek mertebe ve salahiyeti haiz oldukları içindir.”, demiştir. Trabzon
235
236
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 143, İ: 73, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 143, İ: 73, C: 1).
139
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Mebusu Abdullah Bey’in; “Hâlbuki valiler malumu âliniz bütün vekâletlerin
mümessilidir. Umumi müfettişlerin valilerden daha yüksek addedilmesinde bir
mahsur görmüyor musunuz efendim?”, diyerek tartışmayı sürdürmesi üzerine
Şükrü Kaya Bey: “Hayır efendim, umumi müfettişlerin valiler üzerinde salahiyeti
teftişiyeleri vardır. Sonra valiler yalnız daire-i salahiyetlerinde en büyük salahiyeti haizdirler, Devlet mümessilidirler. Umumi müfettişlerin vazifesi ise birçok
vilayetlere âm ve şamildir.”, diyerek konuyu kapatmıştır. Bu tartışmalara rağmen, madde metni değişikliğe uğramadan aynen kabul edilmiştir.
Memurların Namzetlik ve Ehliyet Şartları: 1700 sayılı Kanun’un 2, 3 ve 4. maddelerinde “Namzetlik ve Ehliyet Şartları” düzenlenmiştir. Kanun’un 2. maddesine göre; ilk defa Dâhiliye memurluğuna aday olarak girebilmek için orta mektep mezunu bulunmak şarttır. Bu şartı taşıyanlardan istekli bulunduğu takdirde
talipler arasında müsabaka (yarışma) yapılacaktır. Namzetlik (adaylık) süresi
azami bir yıldır. Bu süre sonunda, dairesi amirince ehliyeti (yeterliliği) tasdik
edilenler, kesin olarak memuriyete kabul olunacaktır. Mülkiye veya hukuk mekteplerinden mezun olanlar, adaylık devrelerini birinci sınıf nahiye müdürlüklerinde, vekâlet veya vilayet maiyet memurluklarında veyahut bu derecelere
muadil olmak üzere Vekâletin uygun göreceği memurluklarda geçireceklerdir.
Bununla birlikte, Mülkiye ve Hukuk Mekteplerinden mezun olup bir sene adaylık süresini tamamlamış bulunanlardan her sene yarışma ile beş kişi (efendi)
Avrupa’ya staj için gönderilebilecektir. Bu madde üzerinde uygulamada bazı
tereddütler olunca TBMM tarafından, 20 Mart 1936 tarihli ve 219 sayılı “Dâhiliye Memurları Hakkındaki 1700 Numaralı Kanunun İkinci Maddesinin Tefsiri”
kararı alınmıştır. Buna göre; “Mülkiye Mektebi ve Hukuk Fakültesi mezunları
Dâhiliye Vekâletinin merkez ve vilâyetler beşinci derecedeki memurluklarının
bütün sınıflarına tayin olunurlar ve stajlarını bu sınıflarda görebilirler. Ancak
ayrıca başka istihkakları yoksa kendilerine 25 liradan fazla maaş verilmez” (RG:
24 Mart 1936 tarihli ve 3261 sayılı). Kanun’un 3. maddesinde de, Dâhiliye memurluğunun muayyen bir meslek olduğu belirtildikten sonra, bu meslekte dereceleri ihraz (almak) için aranacak şartlar gösterilmiştir. Buna göre, dördüncü
veya daha yukarı derecelerdeki merkez ve vilayet memurlarının mülkiye veya
hukuk mekteplerinden mezun olmaları şarttır. Kanun’un 4. maddesi gereğince
de; valiliğe, vali muavinliğine, mektupçuluğa, polis müdürlüğüne ve kaymakamlığa yerli olanlar tayin edilemeyecektir.
140
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kanun’un 2. maddesinin Mecliste görüşülmesi sırasında Kars Mebusu Ağaoğlu
Ahmet Bey, 237 her sene beş kişinin Avrupa’ya staj için gönderilmesi konusu
üzerinde durarak Dâhiliye Vekiline; “Bu beş efendi Avrupa’ya ne için gönderilecektir?”, sorusunu yöneltmiştir. Dâhiliye Vekili Şükrü Bey; 238 “Dâhiliyeye ait
emniyeti umumiye işleri, belediye işleri, maiyet memurluğu işleri için staj göreceklerdir. Her sene müsabaka ile maddede yazılı şekilde beş efendi gönderilecektir.”, diyerek konuya açıklık getirmiştir. Kanun’un 3. maddesinin görüşmeleri
yapılırken de Yozgat Mebusu Hamdi Bey, 239 Dâhiliye Vekiline; “Bu Kanun mevkii
tatbikata konduktan sonra mektebi mülkiye veyahut hukuk mektebinden mezun olmayıp ta şimdiye kadar dördüncü derecede ifayı vazife etmiş olan kaymakam ve sairenin vaziyetleri ne olacaktır? Bunların hukuki müktesebatı mahfuz mudur?”, sorusunu sormuştur. Bunun üzerine Şükrü Kaya; 240 “Evet efendim; hukuki müktesepleri mahfuzdur”, diyerek yanıt vermiştir.
1700 sayılı Kanun’un en çok değiştirilen maddeleri 2 ve 3. maddeler olmuştur. 241 Anılan maddeler zamanla birçok değişikliğe uğramış, sonunda da tamamıyla farklı bir hale gelmiştir. Bugün itibariyle İçişleri Bakanlığı memurluklarına
intisap ve terfide, bu Kanun’da yazılı haller dışında genel hükümler uygulanmaktadır. Yine, Kanun’un 1. maddesinde yazılı 4’üncü ve daha yukarı sınıflardaki memurluklara geçebilmek ve tayin olunmak için üniversitelerin Siyasal Bilgiler, Hukuk, İktisat, İşletme, İktisadi ve İdari Bilimler Fakülteleri ile bunlara denkliği Yükseköğretim Kurulu tarafından kabul edilen yurtdışındaki en az dört yıl
süreli fakültelerden mezun olmak şarttır. Bu arada, kaymakam adaylığı için 35
yaş sınırı getirilmiştir. Kanun’un 2. maddesinde kaymakam adaylığı yazılı sınavı,
mülakatı ile atama usulü de gösterilmiştir. Kanun’un 3. maddesinde de, kaymakamlık stajı düzenlenmiştir. 4. madde ise aynı şekilde yürürlükte kalmıştır.
237
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 144, İ: 73, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 144, İ: 73, C: 1).
239
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 144, İ: 73, C: 1).
240
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 144, İ: 73, C: 1).
241
Örneğin, 22.03.1934 tarihli ve 2390 sayılı “1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanununun 3’üncü
Maddesini Değiştiren Kanun” (RG: 25.03.1934, 2662) ile 1700 sayılı Kanun’un 3. maddesi yeniden
düzenlenmiştir (Kavanin Mecmuası: Cilt: 13, Sayfa: 107). 10.05.1934 tarihli ve 2429 sayılı “1700
sayılı Dâhiliye Memurları Kanununun 2’nci Maddesini Değiştiren Kanun” (RG: 15.05.1934, 2701)
ile 1700 sayılı Kanun’un 2. maddesi yeniden düzenlenmiştir (KM: Cilt: 13, Sayfa: 239). 10.06.1935
tarihli ve 2768 sayılı “Dâhiliye Memurları Kanununun İkinci Maddesini Değiştiren 2429 Sayılı
Kanun’un Birinci Maddesini Değiştiren Kanun” (RG: 15.06.1935, 3029) ile 1700 sayılı Kanun’un 2.
maddesi bir defa daha yeniden düzenlenmiştir (KM: Cilt: 14, Sayfa: 540).
238
141
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Memurların İntihap ve Tayin Usulleri: 1700 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile “İntihap (Seçilme) ve Tayin Usulleri” düzenlemiştir. Bu madde hiç değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Maddede öngörülen Dâhiliye memurlarının
seçim ve tayin usulleri Tablo 19’da gösterilmiştir.
Tablo 19: Dâhiliye Memurlarının İntihap ve Tayin Usulleri
MEMURİYET
İNTİHAP VE TAYİN USULÜ
Birinci ve ikinci sınıf valiler veya bu sınıflara terfi
hakkını kazanmış ve evvelce valilik etmiş umum
MÜSTEŞAR
müdürler arasından Vekâletin inhası üzerine müşterek
kararname ve Reisicumhurun tasdikiyle;
UMUMİ MÜFETTİŞLER
Dâhiliye Vekâletinin inhası, İcra Vekilleri Heyetinin
İLE VALİLER
kararı ve Reisicumhurun tasdikiyle;
TEFTİŞ HEYETİ REİSİ,
Vekâletin inhası üzerine müşterek kararname ve
UMUM MÜDÜRLER VE
Reisicumhurun tasdikiyle;
VEKÂLET HUKUK MÜŞAVİRİ
Müdürler encümeninin intihabı ve vekilin tasvibi üzeÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ
rine müşterek kararname ve Reisicumhurun tasdikiyDERECELERDEKİ MEMURLAR
le;
BEŞİNCİ VE ALTINCI
Daireleri müdür veya umum müdürlerin inhası üzeriDERECELERDEKİ MEMURne Vekâletçe;
LARDAN MERKEZDEKİLER
VİLAYET NÜFUS VE İSKÂN
Umum müdürlerinin inhası ve müdürler encümeninin
MÜDÜRLERI
kararıyla Vekâletçe;
MAİYET MEMURLARI
Doğrudan doğruya Vekâletçe;
VİLAYETLERIN DİĞER MERVilayetlerdeki daire amirlerinin inhası üzerine
KEZ MEMURLARIYLA KAZA
vilayetlerce;
DAİRE AMİRLERİ
NAHİYE MÜDÜRLERİ
Vekâletin tasdikiyle vilayetlerce;
Dairesi amirinin inhası üzerine kaymakamlıkça tayin
KAZALARIN YEDİNCİ DERECE
olunacaklardır. Kaymakamlıklarca tayin edilen meMEMURLARI İLE
murların memuriyetleri vilayetlerin tasdiki ile tamam
NAHİYE MEMURLARI
olacaktır.
Kanun’un 5. maddesi Mecliste görüşülürken Gaziantep Mebusu Ahmet Remzi
Bey’in; 242 “Efendim, altıncı satırda (Umumi müfettişlerle valiler vekâletinin)
yazılmıştır. (Umumi müfettişlerle valiler Dâhiliye Vekâletinin) olacaktır. Oraya
bir (Dâhiliye) kelimesi ilave edilecektir.”, açıklaması üzerine madde tashih edilerek kabul edilmiştir.
242
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 145, İ: 73, C: 1).
142
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Mülkiye Müfettişleri: 1700 sayılı Kanun’un 6, 7 ve 8. maddelerinde, “Müfettişler” başlığı altında mülkiye müfettişleri düzenlenmiştir. Bu maddeler de değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kanun’un 6. maddesine göre müfettişler, Teftiş Heyeti Reisinin inhası ve Dâhiliye Vekilinin tasvibi üzerine müşterek
kararname ve Reisicumhurun tasdiki ile tayin olunacaktır. Müfettişliğe
bidayeten (başta) tayin olunanlar, ilk altı ay zarfında evvelki memuriyetleri
maaşı ile bir mülazemet (staj) devresi geçireceklerdir. Bu sürenin içinde veya
sonunda müfettişlikte kabiliyet ve kifayeti görülemeyenler, önceki derece ve
sınıflarına iade olunacaklardır. Kanun’un 7. maddesine göre ise mülkiye müfettişlerinin mesai ve istihdam tarzları bir nizamname ile tespit olunacaktır. Kanun’un 8. maddesine göre de, müfettişler lüzumu halinde Dâhiliyenin diğer
memurluklarına nakil veya terfi suretiyle tayin olunabilirler. Diğer memurlardan da kanuni ehliyeti haiz olanlar, maaşlarının miktarına göre, müfettişliğe
nakil veya terfi olunabilirler. Ancak müfettişliğe tayin edileceklerin mülkiye
veya hukuk mekteplerinden mezun olmaları ve hukuktan mezun olanların yedi
senelik idadi veyahut lise tahsilini bitirmiş olmakla beraber kaymakamlıkta en
az üç sene hizmet etmiş bulunmaları şarttır. Mülkiye müfettişleriyle ilgili yasa
maddelerinin Mecliste herhangi bir itiraz olmadan kabul edildiği görülmektedir. 243
Memurların Terfi Usulü: 1700 sayılı Kanun’un 9 ve 10. Maddeleri, “Terfi” konusunu düzenlemiştir. Bu maddeler de hiç değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kanun’un 9. maddesine göre; bir derece içinde bir sınıftan yukarı
sınıfa veya bir derecenin en yüksek sınıfından üst derecenin en küçük sınıfına
terfi için bulunduğu sınıfta üç sene hizmet etmiş ve Memurin Kanunu’nun 20.
maddesi gereğince ehliyeti tasdik edilmiş olmak şarttır. Birinci sınıf kaymakamlardan terfie hak kazananlar, üçüncü derecedeki memurluklara ve dördüncü
dereceye dâhil olan mektupçularla hukuk işleri müdürleri ve polis müdürleri,
kendi sınıflarında muayyen müddeti ikmal ile terfie ehliyetleri tasdik edildikten
sonra birinci sınıf kaymakamlığa tayin edilebilirler. Kanun’un 10. maddesine
göre de; bilgi ve görgülerini artırmak için Vekâletçe yabancı memleketlere gönderilen memurların oralarda bulundukları müddetler, kıdemlerinden sayılacaktır (hesap olunacaktır). Terfi ile ilgili Kanun maddelerinin Mecliste herhangi bir
itiraza uğramadığı görülmektedir. 244
243
244
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 145, İ: 73, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 145, İ: 73, C: 1).
143
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Memurların Tahvil ve Nakilleri: 1700 sayılı Kanun’un 11, 12 ve 13. maddeleri
“Tahvil (Değişme) ve Nakil” konusunu düzenlemiştir. Bu maddeler de değişikliğe uğramadan günümüze kadar gelmiştir. Kanun’un 11. maddesine göre; bir
derece veya sınıfta bulunan merkez ve mülhakat (merkeze bağlı) memurları
lüzumu sabit olduğu takdirde, Vekâletçe aynı derece ve sınıftaki diğer memuriyetlere tayin olunabilirler. Kanun’un 12. maddesine göre; aynı şehir ve kasaba
dâhilinde aynı sınıf ve derecedeki memurların tebdillerinde (değiştirilmelerinde) bunları tayin eden makamlar serbesttirler. Kanun’un 13. maddesine göre
de; merkez memurlarından birinci ve ikinci derecede bulunanlarla valiler, kaymakamlar ve zabıta amirleri Vekâletçe kati zaruret üzerine tayinlerindeki usule
tevfikan Vekâlet emrine alınabilirler. Tahvil ve nakil ile ilgili Kanun maddelerinin
Mecliste herhangi bir itiraza uğramadığı anlaşılmıştır. 245
Memurların İstifa ve Mezuniyetleri: 1700 sayılı Kanun’un 14, 15, 16 ve 17.
maddeleri, “İstifa ve Mezuniyet (İzin)” konusunu düzenlemiştir. Bu maddelerden 14, 16 ve 17. maddeler halen daha yürürlükte olup, 15. madde ise 13 Eylül
1943 tarihli ve 4489 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
Kanun’un 14. maddesine göre; izni bitip de on beş gün içinde geçerli (makbul)
mazereti olmaksızın iş başına dönmeyenler veyahut mazeretini amirine bildirmeden üç gün işini bırakanlar istifa etmiş sayılacaktır. Kanun’un yürürlükten
kaldırılan 15. maddesine göre; izin, Memurin Kanunu’nda yazılı şartlara tabidir.
Kanun’un 16. maddesine göre; fevkalade hallerde memurların vazifelerinden
ayrılmalarında mahzur görüldüğü takdirde izinleri geri bırakılır ve izinde bulunanlar iş başına çağırılır. Kanun’un 17. maddesine göre de; istifa veya diğer bir
daireye nakil suretiyle ayrılmış olan memurlardan tekrar Dâhiliye hizmetine
girmeleri Vekâletçe kabul olunanlar, ancak ayrıldıkları zamandaki sınıf ve derecelerine muadil memuriyetlere tayin olunabilirler. İstifa ve izin ile ilgili yasa
maddelerinin Mecliste tartışmasız kabul edildiği incelenmiştir. 246
Müdürler Encümeni: 1700 sayılı Kanun’un 18 ve 19. maddeleri “Müdürler Encümeni” düzenlemiştir. Bu maddeler de hiç değişmemiştir. Kanun’un 18. maddesine göre Müdürler Encümeni; Müsteşarın riyaseti altında alfabe sırasıyla; (1)
Emniyet İşleri Umum Müdürü, (2) Hukuk Müşaviri, (3) Mahalli İdareler Umum
Müdürü, (4) Nüfus İşleri Umum Müdürü, (5) Teftiş Heyeti Reisi ile (6) Vilayetler
İdaresi Umum Müdüründen terekküp edecektir. Memurin Şubesi Müdürü,
Encümenin raportörü olarak görev yapacaktır. Kanun’un 19. maddesine göre
245
246
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 145-146, İ: 73, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 146, İ: 73, C: 1).
144
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
de, Müdürler Encümeni, Dâhiliye memurlarının mesai ve faaliyetlerini, zati hal
ve vaziyetlerini tetkik ve tespit eyleyecek ve bu Kanunla intihap hakkı kendisine
verilmiş olan memurların intihap, terfi ve ehliyetlerinin tasdiki ile tahvil hususlarını tezekkür edecektir. Encümenin kararları Dâhiliye Vekilinin tasdiki ile tamam olacaktır. Böylece, 1624 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun”da öngörülmeyen Müdürler Encümeni, 1700 sayılı Kanun ile Bakanlık teşkilatına girmiş olmaktadır. Müdürler Encümenini düzenleyen Kanun maddelerinin Mecliste tartışmasız kabul edildiği incelenmiştir. 247
İnzibat (Disiplin) Cezaları: 1700 sayılı Kanun’un 20, 21, 22, 23, 24 ve 25. maddeleri ile “İnzibat Cezaları” düzenlenmiştir. Bu maddeler de hiç değişikliğe uğramadan günümüze ulaşmış olup; özel disiplin cezası maddeleri olarak halen
daha yürürlüktedirler. Kanun’un 20. maddesine göre; Memurin Kanunu’nun
28-33. maddelerindeki ahvalden başka, Tablo 20’de gösterilen inzibat (disiplin)
cezaları verilecektir.
CEZA
İHTAR
TEVBİH
MAAŞ
KESİLMESİ
KIDEM
TENZİLİ
SINIF
247
Tablo 20: Dâhiliye Vekâleti İnzibat (Disiplin) Cezaları
CEZA GEREKTİREN FİİLLER
* Zaruret olmadan merciini tecavüz etmek,
* Teftiş ve tahkikleri sebepsiz uzatmak,
* Teftiş layihalarını ve tahkik fezlekelerini vaktinde göndermemek veya
sebepsiz olarak tahkikatı noksan bırakmak,
* Teftiş için gidilecek yeri işaa etmek,
* Müfettişler tarafından tevdi edilen teftiş layihalarında ve sorulan
suallere sebepsiz olarak bir hafta zarfında cevap vermemek,
* Bir meselenin evrakını kast olmaksızın zayi etmek,
* Vazife icabını takdir ve ifada müsamaha göstermek,
* Bir aylık hesap kâğıtlarını diğer ayın on beşine kadar merciine
göndermemek,
* Eli işten çektirilen memurlar hakkında tahkikat bittikten sonra
sebepsiz olarak en çok on beş gün zarfında fezlekesini ait olduğu
makama vermemek,
* Maiyetindeki memurlara karşı fena muamelede bulunmak ve
* Resmi muamele ve kayıtlara muhalif iş'aratta bulunmak.
* İfasına mecbur olduğu tahkikatın safhalarını ifşa etmek,
* Hesaplarını sene nihayetinde tamamıyla kapatmamak,
* Avans alıp bunu üç ay zarfında tesviye etmemek,
* Amirine vazife başında veya vazifeden dolayı her nerede olursa, olsun
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 146, İ: 73, C: 1).
145
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
TENZİLİ
hakaret etmek,
* Vazife başında madununa yahut arkadaşlarına hakaret etmek,
* Memur bulunduğu yerin ve mıntıkanın haricine izinsiz gitmek yahut
vazife icabı gittiği takdirde mafevkini haberdar etmemek,
* Cemi İanat Nizamnamesine mugayir harekette bulunmak.
Kanun’un 21. maddesine göre; Evrak zıyaı ve vazife icabını takdir ve ifada müsamaha, Devlet ve efratça mazarratı (zarar) mucip olmuş ise zararın derecesine
göre memur hakkında inzibat cezaları en ağrına kadar tatbik edilmekle beraber
kanuni takibatta icra edilecektir. Kanun’un 21. maddesiyle ilgili Mecliste söz
alan olmamıştır. 248 Kanun’un 22. maddesine göre de; resmi muamelelerden
dolayı amirlerini alenen tenkit edenler tenkidin şekil, mahiyet ve tesiri derecesine göre maaş kesilmesi, kıdem tenzili cezalarından biri ile cezalandırılacaktır.
Kanun’un 22. maddesi Mecliste görüşülürken söz alan Kars Mebusu Ağaoğlu
Ahmet Bey; 249 “Efendim; tenkit kelimesi biraz şümullü bir kelimedir. Lütfen
bunu beyan buyursunlar. Çünkü bazen bir amirin, en ufak ve farklı bir sözü de
tenkit telakki etmesi mümkündür. Tabii Vekil Beyefendi böyle mütalaa buyurmamışlardı. Yalnız meseleyi izah buyursunlar da zapta geçsin.”, demiştir. Bu
uyarı üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; 250 “Efendim; maksadımız
memur ile amir arasında vazife dolayısıyla vaki olacak tenkittir, yoksa haklı itirazlar şüphesizdir ki, misallerini her gün görüyoruz. Amirin otoritesi kırılıyor,
demagoji yapılıyor, buna mani olmak için bu kaydı koyduk.”, açıklamasında
bulunmuştur. Kanun’un 23. maddesine göre ise; irtikâp ve irtişaları (yiyicilik)
veya vazife ve memurluk haysiyet ve şerefine uymayan kötü itiyat (huy) ve
halleri şayi (yaygın) olduğu ve bu ayrı ayrı iki müfettiş tarafından verilen raporlar ve muhtelif iki amirin mahrem (gizli) tezkiye varakalarıyla teeyyüt ettiği halde maddi ve kanuni kâfi deliller bulunmamasından haklarında takibat yapılmayan memurlar, Vekâlet İnzibat Komisyonunun kararı ve Vekilin tasdikiyle, meslekten çıkarılırlar. Kanun’un 24. maddesine göre ise; vali veya kaymakamlarla
nahiye müdürleri, emir veya nezaretlerine tabi dairelerde, suiistimallerin ve
alelumum kanunsuz hareketlerin vukuundan mesuldürler. Bu gibi hallerin tekerrür ve tevalisi teftişler veya tahkikler neticesinde sabit olur ve vali ile kaymakam ve nahiye müdürünün onlara daha evvel vakıf olmadıkları veya vakıf
oldukları halde salahiyetleri dâhilindeki teşebbüslere girişmedikleri anlaşılırsa
haklarında vazifelerinde lakaydı gösteren memurlar gibi muamele olunacaktır.
Getirilen bu hüküm, mülki idare amirlerine çok özel bir sorumluluk yüklemiştir.
248
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 146, İ: 73, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1).
250
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1).
249
146
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kanun’un 25. maddesi gereğince de; Dâhiliye memurlarının sicilleri ile mahrem
dosyalarının tespit ve tanzimi usulleri, bir nizamname ile tayin olunacaktır. Bu
maddelere Mecliste itiraz eden olmamıştır. 251
Vekâlet İnzibat Komisyonu: 1700 sayılı Kanun’un 26. maddesi, “Vekâlet İnzibat
Komisyonu” başlıklıdır. Kanun’un 26. maddesi gereğince, Vekâlet İnzibat (Disiplin) Komisyonu; müsteşarın başkanlığında müdürler encümenini teşkil eden
azadan terekküp edecektir. Bu madde de günümüze kadar gelmiştir. Kanun
maddesinin Mecliste tartışmasız kabul edildiği görülmüştür. 252
İçtihadi Hareket: 1700 sayılı Kanun’un 27. maddesi “İçtihadi Hareket” başlıklıdır. Anılan maddeye göre; “Kanun ve nizamnamelerde sarahat olmayan ve
hakkında hususi emir bulunmayan mesailde mafevkten (üstten) istizan imkânı
olmadığı takdirde vali, kaymakam ve nahiye müdürleri kendi içtihatlarıyla hareket ederler ve tedbir alırlar.” Kanun’un 27. maddesi Mecliste tartışmasız kabul
edilmiştir. 253 Getirilen bu hüküm ile mülki idare amirlerine, içtihadı hareket
etmek gibi çok özel bir yetki verilmiş olmaktadır. Madde halen yürürlüktedir.
Meslek Kursu: 1700 sayılı Kanun’un 28. maddesi “Meslek Kursu” başlıklıdır.
Maddeye göre; Vekâlet, münasip gördüğü yerlerde memurlar için meslek kursu
açmağa ve bunların programını tanzime salâhiyettardır. Bu kurslara kabul edilecek memurların evsaf ve şeraiti bir nizamname ile tayin olunur. Kursa kabul
edilen memurlara harcırah kararnamesine tevfikan harcırah ve yevmiye verilecektir. Kanun’un 28. maddesi görüşülürken söz alan mebus olmamış, madde
tartışma olmadan kabul edilmiştir. 254
1700 sayılı Kanun’un yürütmeye ilişkin maddesi de Mecliste kabul edildikten
sonra söz alan Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey; 255 “Dâhiliye Vekili Beyefendi
hazretlerine hakikaten çok kıymetli olan bu kanunu getirmiş olduklarından
dolayı çok teşekkür ederim ve arzu ederim ki diğer vekâletler dahi böyle bir
kanunu bir an evvel getirsinler. Teşkilatı Esasiye Kanunumuz her vekâlete ait bir
memurin kanununun yapılmasını vazife olarak vekillere tahmil etmektedir.
Şimdiye kadar bunu yalnız Dâhiliye ve Hariciye Vekâletleri getirmiştir (…) Hâlbuki diğer vekâletlerdeki memurinin vaziyeti hakikaten müphemdir ve dâhili
251
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1).
253
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1).
254
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1).
255
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1).
252
147
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
nizamnameler ve dâhili talimatnamelerle fiilen idare edilmektedir. Hâlbuki
ellerinde mükemmel bir numune de vardır. Diğer vekillerimizin de hepsinin
böyle bir kanun getirmelerini rica ederim. Bu suretle memurlarının vaziyetlerini
tayin etmiş olurlar.”, diyerek Dâhiliye Memurları Kanunu ve bunu Meclise getiren Dâhiliye Vekilini övmüş; diğer vekâletlere örnek göstermiştir. Bu sözler
üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey; 256 “Ahmet Beyefendiye teşekkür ederim. Fakat hususi malumatıma göre Başvekâlet ve diğer vekâletler de
bu memurin kanununu hazırlamaktadırlar. Zannederim ki Hâkimler Kanunu,
Adliye Vekâletinin memurin kanunudur. Şu halde Dâhiliye, Hariciye ve Adliye
Vekâletleri bu kanunu yapmış bulunuyorlar. Gelecek sene diğer arkadaşlar da
getireceklerdir.”, demiştir. Bu konuşmalardan sonra yasanın geneli oya sunularak kabul edilmiştir. 257
Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, 1700 sayılı Kanun’un kabulüyle Dâhiliye
Vekâleti, Hariciye ve Adliye Vekâletleri gibi kendi Memurin Kanunu’nu yapmış
ilk bakanlıklar arasında yerini almış oldu. Bu durum, bakanlığın kurumsallaşması açısından atılmış çok önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Zira zaman
içinde bazı değişikliklere uğrasa da, 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu, bu
gün halen daha yürürlüktedir. Kanun’un yukarıda değinilen bazı maddeleri değişmiş, ayrıca zamanla Kanun’a bazı ek maddeler ilave edilmiştir. Bunlar arasında en önemlisi, 1 Temmuz 2006 tarihli ve 5540 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle
yapılan “birinci sınıf mülki idare amirliği” statüsüne yönelik eklemelerdir.
4. Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesinin Yayımlanması
Atatürk Dönemi’nde Dâhiliye memurlarını ilgilendiren bir başka önemli düzenleme, 1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu’na müsteniden tanzim kılınmış
olan 31 Ocak 1932 tarihli ve 12226 karar sayılı “Dâhiliye Vekâleti Memurları
Sicil Nizamnamesi”nin yürürlüğe konulması olmuştur. Buna ilişkin İcra Vekilleri
Heyeti kararı şöyledir: “Dâhiliye Vekâletince tanzim ve Şûrayı Devletçe tadilen
kabul olunan merbut Dâhiliye Memurları Sicil Nizamnamesinin meriyete vaz'ı;
Vekâleti müşarünileyhanın 5.1.1932 tarih ve 148 numaralı tezkeresiyle yapılan
teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 31.1.1932 tarihli içtimaında tasvip ve
kabul olunmuştur” (RG: 22 Şubat 1932 tarihli ve 2032 sayılı). Toplam 31 maddeden oluşan Nizamnamenin birinci faslında “Tercümeihal”, ikinci faslında “Sicil Cüzdanları”, üçüncü faslında “Müsbit Evrak Zarfı”, dördüncü faslında “Sicil
256
257
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 147, İ: 73, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 148, İ: 73, C: 1).
148
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Karneleri”, beşinci faslında “Mahrem Muamelat”, altıncı faslında “Tezkiye Varakaları”, yedinci faslında “Hüviyet Cüzdanları ve Tashihler”, sekizinci fasılda
“İnzibati Hususlar”, düzenlenmiştir. Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesi, Emniyeti Umumiye ile Posta, Telgraf ve Telefon Memurlarını kapsamamaktadır. Bu memurlar kendi kanun ve nizamnamelerine tabi olacaklardır
(md.31). Yeni Nizamnameyle birlikte, 15 Mayıs 1330 tarihli Sicilli Ahvali Memurin Nizamnamesi, Dâhiliye memurları hakkında tatbik olunmayacaktır (md.28).
Nizamnamenin 1. maddesi göre, Dâhiliye Vekâleti hizmetinden birine ilk girenlerden bir “tercümeihal” alınacaktır. Tercümeihal matbu bir varakaya yazılacak
ve nizamnamede belirtilen hususları ihtiva edecektir (md.2). Vekâletin merkez
teşkilâtına mensup memurları ile merkezden nasbedilen (tayin edilen) memurlarının ve nahiye müdürlerinin tercümeihal varakaları Vekâlete ve diğer memurlarınki vilâyetlere verilecektir. Müfettişi umumilik memurlarının tercümeihalleri ise Vekâlete gönderilecektir (md.4). Nizamnamenin 7. maddesi gereğince, her memur için melfuf (sarılı) numunesi veçhile bir “sicil cüzdanı” tutulacaktır. Nizamnamenin 9. maddesi gereğince, her memur için müsbit evrakı havi bir
“zarf” (müsbit evrak zarfı) bulunacaktır. Nizamnamenin 12. maddesi gereğince,
her memur için numunesi veçhile bir “sicil karnesi” tanzim olunarak kendine
verilecektir. Nizamnamenin 14. maddesi gereğince de, bir memur için bir
“mahrem sicil” tutulacaktır. Bu sicil memurların tezkiye varakaları, müfettiş
raporları, âmirlerinin mütalaaları gibi mahrem hususları ihtiva edecektir.
Nizamnamenin 16. maddesi gereğince; memurların ahval ve evsafını göstermek
üzere senede bir defa âmirleri tarafından melfuf numunesine tevfikan bir “tezkiye varakası” doldurulacaktır. “Mahrem Tezkiye Varakasının” örneği, Nizamnamenin ekinde gösterilmiştir. İçişleri Bakanlığı merkez arşivinde bulunun özlük
dosyalarında birçok personelin “Mahrem Tezkiye Varakası” görülebilmektedir.
Örnek olması amacıyla 3 sicil numaralı Tortum Kaymakamı Halit İzzet Bey’in
(Öztürk) tezkiye varakası incelenmiştir. Tezkiye varakasında, anılan zatın “kaymakamlıklarda hizmetinden istifade edilebileceği” belirtilmiştir. Özlük dosyasında ilaveten, Tortum İlçesini teftiş eden Mülkiye Müfettişi Nuri Atay tarafından düzenlenen 28.11.1938 tarihli ve 165 sayılı teftiş layihasına dayanılarak,
ikinci şube müdürü tarafından hazırlanmış “Tortum Kaymakamının çalışması
hakkında” bir değerlendirme raporu bulunmaktadır. Umum Müdürlük Yüksek
Makamına sunulduğu anlaşılan raporun “Edinilen kanaatin mahiyeti başlıklı”
bölümünde şu değerlendirmeler yer almaktadır: (1) Eski teftiş layihasındaki
noksanların ikmal ve ıslahına çalışmaktadır. (2) İdare heyeti kararlarının bazıları
noksandır, bazıları da vazıh değildir. (3) Memurin Muhakematı kararları iyidir.
149
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
(4) Seferberlik işleri çok iyi takip edilmektedir. (5) Köy Kanunu tatbikatı ile yakından alakadar olunmaktadır. (6) Muamelat tam bir intizamla takip edilmiştir.
(7) Müfettiş, dürüst ve vazife sevgisi taşıyan kaymakamın mesaisini şayanı takdir bulmuştur.”
Dâhiliye Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesinin 17. maddesinde, tezkiye
varakalarının kimler tarafından doldurulacağı hüküm altına alınmış olup, buna
ilişkin tablo (Tablo 21) aşağıya çıkarılmıştır.
Tablo 21: Dâhiliye Memurlarının Tezkiye Varakalarını Dolduracak Amirler
MEMUR
Müsteşar
Merkez Teşkilâtına Mensup Memurlar
Umum Müdürler
Nahiye Müdürleri
Nahiye Memurlari
Kaymakamlar
Mektupçular
Vilâyet Memurları
Nüfus Müdürleri
Hukuk Işleri Müdürleri
Vali
ÜST AMİR
Vekil
Umum Müdürler ve Müsteşar
Müsteşar ve Vekil
Kaymakam ve Vali
Nahiye Müdürü ve Kaymakam
Vali ve Müsteşar
Vali ve Müsteşar
Mektupçu ve Vali
Vali ve Umumî Nüfus Müdürü
Vali ve Müsteşar
Müsteşar ve Vekil
Nizamnamenin 19. maddesi gereğince, tezkiye varakaları memurların terfilerinde esas olup kıdem sırasına göre yapılacak terfilerde tezkiye varakalarında
yazılı hususlar daima nazarı itibara alınacaktır. Tezkiyeleri düzgün olmayan
memurlar, kıdem sırası gelse bile o sene için terfiden mahrum olurlar. Nizamnamenin 20. maddesine gereğince; memurda görülecek ve tashihi kabil olacak
fena huyların ve hareketlerin ıslahı için kendisine tebligat yapılacak ve ıslahı hâl
edip etmediği takip edilerek bundan alınacak netice memurun mahrem sicilline
derç edilecektir. Nizamnamenin 21. maddesine göre, Memurin Kanunu’nun 17.
maddesine tevfikan Dâhiliye memurlarına birer fotoğraflı “hüviyet cüzdanı”
verilecektir. Nizamnamenin 25. maddesi gereğince, tercümeihal varakalarını ve
müsbît evrakı zayi eden sicil memurları hakkında takibatı kanuniye yapılmakla
beraber Dâhiliye Memurları Kanunu’nun inzibatî cezalar faslındaki hükümlere
göre muamele olunacaktır. Nizamnamenin 27. maddesi gereğince de; mahrem
sicil dosyaları münderecatını ifşa eden memurlar hakkında, inzibat komisyonu
kararı ile ihraç muamelesi tatbik ve ayrıca kanunî takibat yapılacaktır. Dâhiliye
Vekâleti Memurları Sicil Nizamnamesinin yürürlüğe konulmuş olması, mülki
150
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
idare memurlarının meslek olma yolunda atılmış önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.
5. Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşlarının Düzenlenmesi
8 Mayıs 1933 tarihli ve 2169 sayılı “Dâhiliye Memurlarının Bir Kısmının Tahdidi
Sinlerine Dair Kanun” 258 (RG: 14.05.1933 tarihli ve 2400 sayılı) ile nahiye müdürleri, kaymakamlar ile emniyet müdürleri, mülkiye başmüfettiş ve müfettişlerinin emeklilik yaşları düzenlenmiştir (Kalfa, 2007: 460). “Dâhiliye Memurlarının Tahdidi Sinlerine Dair 1/243 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, ilk olarak Meclisin 1 Mayıs 1933 tarihli
oturumunda görüşülmüştür. 259
İzmir Mebusu Kitapçı Hüsnü Bey’in bazı eleştirilerde bulunması üzerine söz alan
Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, dâhiliye memurlarıyla ilgili dikkat çekici açıklamalarda bulunmuştur: 260 “Her meslekin kendine has birtakım müşkülâtı vardır. Memuriyet meslekleri arasında bunların en müşkülü arkadaşımızın dediği gibi en
yıpratıcı olanı mülkiye memurluğudur. Bahusus mülkiye memurluğu eski devirde olduğu gibi temsilî ve timsali (simgesel) olmaktan çıkmıştır. Memleketimizin
muhtaç olduğu birçok imar ve birtakım asayişi, doğrudan doğruya idare memurları teminle mükelleftirler. Bu vaziyet, kendilerini zamanından evvel yıpratıyor ve yoruyor. Yıpranmanın ve yorulmanın miyarı (ölçüsü) ve mikyası (tartısı), henüz bulunmuş değildir. Fakat birçok esaslarda olduğu gibi burada da yine
miyar olarak sin kabul edilmiştir. Biz de düşündük, idare arkadaşlarımızın uzun
müddet yıpranmaması ve işlerine sekte vermemek için bu sinne geldiklerinde
şerefleriyle, haysiyetleriyle tekaüde sevk ederek milletin ve Devletin kendilerine tahsis edeceği nimetten müstefit olsunlar ve bunun için bu kanunu takdim
ediyoruz. Kanunu, büyük kanuna yani mülkî ve askerî tekaüt kanununa zeyil
yapmak ta mümkün olabilirdi. Fakat sırf Mülkiyelilere yani idare âmirlerine
mahsus olduğu için ayrı bir kanun yapmağı teknik noktasından daha muvafık
bulduk…”
Başvekil İsmet İnönü imzalı mucip sebepler layihasında da, mülki idare amirliği
mesleğine yönelik ilginç tanımlamalar yapıldıktan sonra, düzenlemenin amacı
şöyle ifade edilmiştir: 261 “İdare amirliği dimağ ve vücut sağlamlığını, iyi bir gör258
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 293).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 7-8, İ: 44, C: 1).
260
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 7, İ: 44, C: 1).
261
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 130).
259
151
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
güyü ve bilgiyi istilzam eden zahmetli, mesuliyetti bir ihtisas meselesidir. Bu
mesleğin müfettişlik, kaymakamlık, polis ve nahiye müdürlüğü gibi hareket ve
faaliyeti istilzam eden kısmında rükûp ve nüzule muktedir bulunmayanların
muvaffakiyetleri memul bulunmadığından sinleri muayyen hadlere vâsıl olanların rızalarına bakılmaksızın tekaüt edilmeleri pek zaruridir. Ancak bunlardan
istisnaî olarak zindegisini (zindelik) muhafaza edenlerin istihdamlarına devam
edebilmek için vekâlet tekaüde sevk hususunda tahyir edilmiştir. Nahiye müdürleri, kaymakamlar, polis müdürleri, mülkiye müfettişleri için konulan azamî
sin kendilerinden alınacak randıman için en azamî bir haddir. Bu hadlere vâsıl
olan idare âmirlerinden ve mülkiye müfettişlerinden hizmet ve istifade beklemek imkân haricinde olduğu gibi bulunduğu derece ve sınıfların da icap ettirdiği ehliyeti ve zindegiyi tamamen kaybetmiş sayılırlar. Binaenaleyh nahiye müdürleri için azamî sin 50, kaymakamlar için 56, mülkiye müfettişleri için 58 olarak tespit edilmiştir. Valiler bu tertibe ithal edilmemiştir. Zira 1851 numaralı
Kanunun 3. maddesi valilerin her yaşta İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile tekaüt
edilebileceklerini tayin ve tasrih etmiştir. Kanunda tayin edilen sinlere vâsıl
olanların tekaütlüklerinde tekaü maaşları için mülkî ve askerî tekaüt kanunu
hükümleri esas ittihaz edilmiş ve bir maddei kanuniye ilâve edilmiştir.”
Tasarı, 8 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda ikinci defa görüşülerek kabul
edilmiştir. Görüşmeler sırasında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, polisler için
de böyle bir düzenleme yapılması gerektiğini belirtmiştir. 262 2169 sayılı Kanunla
getirilen düzenlemeyle Dâhiliye memurları, Tablo 22’te gösterilen yaşları bitirince tekaüt olunacaklardır. Ayrıca Kanun’a göre bu sayılanlardan hizmetlerinin
devamında fayda olduğu mafevklerinin vereceği ve Dâhiliye Vekâletinin kabul
eyleyeceği sicil ile anlaşılanlar, İcra Vekilleri Heyeti Kararı ile daha beş seneye
kadar istihdam edilebilecektir.
Tablo 22: Dâhiliye Memurlarının Emeklilik Yaşları
MEMURİYET
Nahiye Müdürleri
Mülkiye Başmüfettiş ve Birinci Sınıf Müfettişler, Birinci Sınıf Kaymakam ve Emniyet Müdürleri
İkinci Sınıf Kaymakam, Mülkiye Müfettiş ve Emniyet Müdürleri
Üçüncü Sınıf Kaymakam, Mülkiye Müfettiş ve Emniyet Müdürleri
262
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 35-36, İ: 47, C: 1).
152
TEKAÜT YAŞI
55
60
58
56
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
6. Nahiye Müdürlerinin Tayinine İlişkin Kanun Çıkarılması
5 Haziran 1933 tarihinde kabul edilen 2270 sayılı “Nahiye Müdürlerinin Tayini
Sureti Hakkında Kanun” 263 (RG: 12.06.1933 tarihli ve 2425 sayılı) ile nahiye
müdürlerinin tayin usulleri düzenlenmiştir (Kalfa, 2007: 472). “Nahiye Müdürlerinin Tayini Hakkında 1/554 Numaralı Kanun Lâyihası” ve Dâhiliye Encümeni
Mazbatası, 5 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itirazsız kabul edilmiştir. 264
Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçe layihasında, nahiye müdürleri hakkında
dikkat çekici değerlendirmeler yer almaktadır: 265 “Vilâyet İdaresi Kanunu’nun
52, 53, 54, 55, 56 ve 57’nci maddeleri nahiye müdürlerine çok esaslı vazifeler
vermiştir. Nahiye müdürleri nahiyenin en yüksek Hükümet memurudur. Nahiye
dâhilinde kanun ve nizamnamelerin neşir ve ilânı ve tatbikini temin ile mükelleftir. Nahiyenin emniyet ve asayişini muhafazadan müdür mesuldür. Nahiyeye
mürettep jandarmalar asayiş hususunda müdürden aldıkları emirleri ifa ederler. Müdür nahiyesi dâhilindeki köyleri Köy Kanunu hükümlerine göre nezaret
ve murakabesi altında bulundurur. Müdür halkın müracaat ve şikâyetlerini
dinler, nüfus kanunu hükümlerini tatbik ve icra eder. Bu muhtelif işlerde ilk
temas noktası olan nahiye müdürleri bilhassa asayiş gibi nazik hususların ilk
mercii ve derhal tedbir alacak merhalesidir. Buna rağmen bu mevki için bir
menşe olmadığı gibi bir münteha da yoktur. Dâhiliye Memurları Kanunu’nun
elyevm meri olan hükümlerine göre bir nahiye müdürü için terfi imkânı ancak
yüksek tahsil görmüş olması ile kabildir. Hâlbuki her zaman bu şerait içinde
nahiye müdürü bulunamadığından zarurî olarak yerli ve idare kıymeti olmayan
kimseler tayin olunmaktadır. Lise tahsili olup vazifesinde muvaffakiyet gösteren
nahiye müdürleri içinde bu günkü hükümlere göre terfi imkânı bulunmamaktadır. İşte buna binaen nahiye müdürlüğü için menşe olarak polis komiserlikleri
kabul edilmiş ve kanunun birinci maddesinde yüksek tahsilli nahiye müdürlerinden maada bu vazife için polis komiserlikleri bir menşe olarak gösterilmiştir.
Nahiye hizmetinden sonra yine polis teşkilâtı kanunu dairesinde terfileri imkânı
hâsıl olmak üzere ikinci maddedeki hükümler konulmuştur. Bu gün müstahdem
263
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 846).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 43, İ: 6, C: 1).
265
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 154).
264
153
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
olan nahiye müdürlerinin müktesep hakları tanınmakla beraber matlup vasıfları
haiz olanların polis komiseri olabilmesini temin için üçüncü madde tanzim
edilmiştir...”
2270 sayılı Kanun’a göre nahiye müdürleri, mülkiye ve hukuk mektebi veya lise
mezunlarından ve polis komiserlerinin keza lise tahsili görmüş olanlarından
tayin olunacaktır. Nahiye müdürlüklerine komiserlikten tayin olunanlar, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü kadrolarındaki sınıf ve derecelerini ve haklarını
muhafaza edeceklerdir. Elyevm müstahdem nahiye müdürlerinin müktesep
hakları saklı tutulmuştur. Bunlardan evsafı matlubeyi haiz olanlar doğrudan
doğruya komiserliklere alınabilecektir. Daha sonra, 2270 sayılı Kanun’da, 28
Aralık 1933 tarihli ve 2380 sayılı “Nahiye Müdürlerinin Tayini Sureti Hakkındaki
Kanunun Birinci Maddesini Değiştiren Kanun” 266 (RG: 03.01.1934 tarihli ve
2595 sayılı) ile değişiklik yapılarak; nahiye müdürlerinin mülkiye, hukuk mektebi veya lise veya yedi senelik idadi veya orta mektep mezunlarından ve sicili
itibariyle vazifesinde muvaffak olan polis komiserleri arasından tayin olunacakları kayıt altına alınmıştır (Turan, 2007: 535).
7. Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosunda Değişiklik Yapılması
1700 sayılı Dâhiliye Memurları Kanunu çıkarıldıktan sonra da, Dâhiliye Vekâletinin merkez ve taşra memurlarına ilişkin yeni düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. 30 Mayıs 1938 tarihli ve 3409 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosunda Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun” 267 (RG: 08.06.1938 tarihli ve
3928 sayılı), bu konuda örnektir. 3409 sayılı Kanun ile Dâhiliye Vekâletinin vilayetler kadrosunun vali, vali muavini, idare heyeti azaları, mektupçu ve nüfus
müdürlerine ait kısmı, Tablo 23’te gösterildiği şekilde değiştirilmiştir (Baskıcı,
2007: 936).
Tablo 23: Dâhiliye Vekâleti Vilayetler Kadrosu
VİLAYET MEMURLARI (MEMURİYETİN NEVİ)
SAYI
Birinci Sınıf Vali (1. derece)
8
İkinci Sınıf Vali (2. derece)
10
Üçüncü Sınıf Vali (3. derece)
25
Dördüncü Sınıf Vali (4. derece)
18
Tunceli Vali Muavini (3. derece)
1
Ankara Vali Muavini (4. derece)
1
266
267
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 81).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima. 3, Cilt: 18, Sayfa: 695).
154
MAAŞ
150
125
100
90
100
90
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
İstanbul Vali Muavini (4. derece)
Vali Muavini (5. derece)
Vali Muavini (6. derece)
Birinci Sınıf İdare Heyeti Azaları (4. derece)
İkinci Sınıf İdare Heyeti Azaları (5. derece)
Üçüncü Sınıf İdare Heyeti Azaları (6. derece)
Birinci Sınıf Mektupçu (İstanbul ve Ankara için) (6. sınıf)
İkinci Sınıf Mektupçu (7. derece)
Üçüncü Sınıf Mektupçu (8. derece)
Dördüncü Sınıf Mektupçu (9. derece)
Birinci Sınıf Nüfus Müdürü (7. derece)
İkinci Sınıf Nüfus Müdürü (8. derece)
Üçüncü Sınıf Nüfus Müdürü (9. derece)
Dördüncü Sınıf Nüfus Müdürü (10. derece)
Beşinci Sınıf Nüfus Müdürü (11. derece)
1
8
5
6
7
8
2
15
18
27
2
4
7
7
42
90
80
70
90
80
70
70
55
45
40
55
45
40
35
30
“Dâhiliye Vekâleti Kadrolarında Bazı Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Lâyihası”
ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/995) 268, 30 Mayıs
1938 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir.
Oldukça ayrıntılı hazırlanan tasarıya ilişkin Başvekil Celal Bayar imzalı esbabı
mucibe layihasından yapılan düzenlemenin amacını öğrenmek mümkündür: 269
“(1) Vilâyetlerde Devletin ve her vekâletin mümessili ve umumî idarenin reis ve
mesulü olan valilerin şümullü salâhiyet ve kuvvetli mesuliyetleri göz önüne
alınarak ve bütçe durumu da derpiş edilerek birinci, ikinci ve üçüncü sınıf maaşlarına ait kadroların kanun lâyihasına bağlı cetvelde tespit edildiği miktara iblâğ
edilmiştir. (2) Bütün Devlet teşkilâtının ve amme hizmetinin nazım ve murakıbı
ve vekâletlerin idarî ve siyasî icra vasıtası olan valilerin bu geniş işleri verimli bir
şekilde yapabilmesi için vali muavinliklerinin bütçenin inkişafı nispetinde fazlalaştırılması zarurî görülmektedir. Bu suretle iki vilâyette daha vali muavinliği
ihdas edilmiştir. (3) Vilâyet idare şube reislerinden ve vilâyetin mühim muhaberesinin ve kayıt, dosya, zat ve sicil ve levazım ve daire işlerinin nâzımı olan mektupçuların 1700 numaralı Dâhiliye Memurları Kanunu’na göre mülkiye ve hukuk gibi yüksek mektep mezunu olması şart kılınmış olmasına ve bu vasıfları
haiz kaymakamların maaşlarının başlangıcı dört bin kuruş olduğu halde mektupçu maaşlarının bazı tali memurların maaşına muadil bir miktarda yani 3.000
ve 3.500 nispetinde bırakılması her cihetten muvafık görülmemiş bulunmasına
binaen bu kanunda mektupçuların maaş başlangıçlarının dört bine iblâğı ve
268
269
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 297, İ: 69, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sıra Sayısı: 179).
155
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
İstanbul ve Ankara gibi mühim ve mütekâsif vazife külfet ve mesuliyeti içinde
çalışmak mecburiyetinde bulunan iki mektupçuluk için de 7.000 kuruş maaş
tespiti zarurî görülmüştür. (4) Devlet ve şahsî işlerin en mühimlerinin temeli
olan nüfus işlerini düzgün yürütmek, istatistikleri muntazam tutmak, doğum,
ölüm ve evlenmelerin azalıp çoğalmasını mukayeseli bir surette tetkik ve takip
etmek, sebeplerini aramak, kazalar nüfus teşkilâtını sıkı yoklamalarla düzenini
ve nüfus ve tabiiyet mevzuatının muntazam tatbikini temin etmek gibi bilgili ve
ihtisasa dayanan mühim vazifeleri bulunan nüfus müdürlerinin maaş başlangıçları yirmi lira gibi çok noksan bir vaziyettedir. Bu maaşlarla kuvvetli ve istenilen
vasıflarda iş ehli bulmak çok müşkülleşmiştir. Bu esaslar düşünülerek bu kanuna bağlı cetvelde nüfus müdürlerinin maaşları yirmi beş liradan başlayarak elli
beş liraya kadar nüfus müdürü maaşı tespit edilmiştir.”
8. Dâhiliye Memurlarına Yönelik Bazı Atama, Terfi ve Tekaüt Kararları
İncelenen dönemde Dâhiliye memurlarının atamalarıyla ilgili Cumhuriyet Arşivi’nden birçok belgeye ulaşılabilmektedir. Dâhiliye Vekâleti Müsteşarlığına İzzet
Bey’in vekâleten tayini (7 Ocak 1925) 270, İskân Umum Müdürlüğü Sevkiyat ve
Levazım Müdürlüğüne Sabri Bey’in tayini (4 Mart 1925) 271, İskân Umum Müdürlüğü Muavinliğine Maruf Bey’in tayini (14 Haziran 1925) 272, Dâhiliye Müsteşarlığına Said Bey’in tayini (15 Nisan 1925) 273, Personel Müdürlüğüne Macid
Bey’in tayini (28 Haziran 1925) 274, İdare-i Umumiye, Nüfus Müdüriyet-i
Umumiyesi ve Hapishaneler Müdürlüklerine Muttalib, Sabri ve Nedim Beylerin
tayinleri (18 Temmuz 1927) 275, Danıştay Maliye ve Bayındırlık Dairesi üyesi
Hilmi Bey’in Dâhiliye Müsteşarlığına tayinine ilişkin yazı (12 Ekim 1927) 276, Mülkiye Müfettişliğine Sahip Bey’in tayini (21 Mart 1929) 277, Mülkiye Müfettişliğine
Servet Bey’in tayini (14 Nisan 1929) 278 ile Mülkiye Müfettişliğine Fazıl Bey’in
tayini (21 Haziran 1930) 279, bu tür atama ve görevlendirmelere örnek olarak
gösterilebilir.
270
C. Arşivi: ( 07.01.1925, S: 776, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 10.1..12).
C. Arşivi: (04.03.1925, S: 6/1087, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 11.8..12).
272
C. Arşivi: (14.06.1925, S: 6/2921, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 15.27..2).
273
C. Arşivi: (15.04.1925, S: 6/1868, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 12.15..12).
274
C. Arşivi: (28.06.1925, S: 6/3186, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 15.29..18).
275
C. Arşivi: (18.07.1927, S: 198, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 32.16..18).
276
C. Arşivi: (12.10.1927, S:-, Dosya: 7526, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 68.448..26).
277
C. Arşivi: (21.03.1929, S: 2878, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 47.9..14).
278
C. Arşivi: (14.04.1929, S: 2914, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 47.9..14).
279
C. Arşivi: (21.06.1930, S: 5124, Dosya:-, Fon Kodu: 30..11.1.0, Yer No: 55.15..20).
271
156
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Hükümetçe üst düzey Dâhiliye memurlarına yapılan bazı atamaların tenkide
uğradığı ve bu konuda Meclise soru önergelerinin verildiği de görülmüştür.
Örneğin Malatya Mebusu Reşit Bey’in “Urfa Valiliğinden azledilmiş olan İzzet’in
Dâhiliye Vekâleti Müsteşarlığına tayini hakkında” 7 Ocak 1925 tarihli soru
önergesi bunlardan biridir. Anılan önergede şöyle denilmekteydi: 280 “Dâhiliye
Müsteşarlığı vekâletine Urfa Vilayetinden mazul (azledilmiş) İzzet Bey’in tayin
edilmekte olduğu anlaşılmıştır. Azledilen ve hakkındaki evrak-ı tahkikiye muamelesi ricattan geçerek tekemmül eyleyen ve henüz cevaz-ı istihdamına dahi
karar verilmemiş olan bir memuru vekâlet-i müsteşarlığa nasıl tayin ediyor.
Dâhiliye vekili beyefendinin şifahen cevap vermesini rica ederim.”
Devlet Salnamelerinde de Dâhiliye Vekâletinin üst düzey görevlerine atanan
görevlilerin isimlerini görmek mümkündür. Örneğin 1927-1928 Salnamesinde
Dâhiliye Vekâletinin temel birimleri ile bunların başındaki üst düzey yöneticiler
şunlardır: Dâhiliye Müsteşarı: Müsteşar Hilmi Bey, Kalemi Mahsus Müdüriyeti:
Müdür Ekrem Bey, İdare-i Umumiye-i Vilayat Müdüriyeti Umumiyesi: Müdür-i
Umumi İbrahim Ali Bey, İdare-i Mahalliye ve Vilayat Müdüriyet-i Umumiyesi:
Müdür-i Umumi Nazif Bey, Memuriyet ve Sicil Müdüriyet-i Umumiyesi: Müdür-i
Umumi Semih Bey, Nüfus Müdüriyet-i Umumiyesi: Müdür-i Umumi Sabri Bey,
Hapishaneler Müdüriyeti: Müdür Mahmut Nedim Bey, Hukuk Müşavirliği: Müşavir Emrullah Bey, Heyet-i Teftişiye Riyaseti: Reis Mustafa Arif Bey, Heyet-i
Fenniye Riyaseti: Reis Fuad Bey, Emniyet-i Umumiye Müdüriyet-i Umumiyesi:
Müdür-i Umumi Refet Bey, Jandarma Umum Kumandanlığı: Umum Jandarma
Kumandanı Zeki Paşa, İskân Müdüriyet-i Umumiyesi: Müdür-i Umumi: Hacı
Mahmud Bey, PTT Müdüriyeti Umumiyesi: Müdür-i Umumi Fahri Bey, Ankara
Şehremaneti: Şehir Emini Asaf Bey, İstanbul Şehremaneti: Şehir Emini
Muhiddin Bey olmak üzere (Dik, 2012b: 2284-2289).
Resmi Gazete nüshaları incelendiğinde de, Dâhiliye Vekâletince hazırlanan çok
sayıda atama kararnamesine rastlanmaktadır. Bu konudaki çeşitliliğin anlaşılması açısından farklı memuriyetlere ilişkin kararname örnekleri aşağıda sıralanmıştır: “Münhal olan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Şurayı Devlet
tanzimat dairesi muavinlerinden Sahip Bey’in tayini tensip edilmiştir (uygun
280
Konuyla ilgili olarak Büyük Millet Meclisinden Başvekâlete gönderilen 08.01.1925 tarihli yazıda şöyle deniliyordu: “Dâhiliye Vekâleti celilesi müsteşarlığına Urfa vali-i sabıkı İzzet Bey’in
vüruset tayin bulunması hakkında Malatya mebusu Reşid Ağanın Dâhiliye Vekâletinden sual-i
takdirinin suret-i masaddukası leffen takdim kılındı efendim” (Cumhuriyet Arşivi: Tarih:
08.01.1925, S:-, Dosya: 6461, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 7.39..39).
157
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
görülmüştür)” (RG: 26.03.1929, 1151). “Sasun Kaimakamı (Kaymakamı) Bilâl
Bey hakkında Memurin Kanunu’nun muvakkat birinci maddesine tevfikan muamele ifası tensip edilmiştir” (RG: 10.04.1929, 1164). “Görülen lüzumu kat'iye
mebni Adana Valisi Müştak Lütfi Bey’in Vekâlet emrine alınarak Adana Valiliğine Ankara Valisi Vehbi ve Ankara Valiliğine Konya mebusu sabık Malatya Valisi
Nevzat Beylerin nakil ve tayinleri, Dâhiliye Vekâletinin 13.6.1929 tarih ve 2633
numaralı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 12.6.1929
tarihli içtimaında tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 26.06.1929, 1226). “Mülkiye
Müfettişliğince görülen lüzum üzerine işten el çektirilen İstanbul Polis Dördüncü Şube Müdürü Sadettin Bey’in Vekâlet emrine alınarak yerine Tarsus Kaymakamı Daniş Bey’in mezkûr müdüriyete muhassas maaşla tayini tensip kılınmıştır” (RG: 25.02.1931, 1733). “Çine Kaymakamı Sakıp Bey’in görülen aczi idaresine (idaredeki zayıflığına) binaen tasfiyesi tensip edilmiştir” (RG: 03.03.1931,
1738). “Münhal bulunan Elâziz (Elazığ) Vali Muavinliğine Ankara Vilâyeti Mektupçusu Sezai Bey’in terfian tayini tensip edilmiştir” (RG: 18.03.1931, 1751).
“Sicilleri itibariyle kendilerinden istifade edilemeyeceği anlaşılan Cizre Kaymakamı Hayri, Alaca Kaymakamı Muhterem ve Osmancık Kaymakamı Abdürrahim
Beyler hakkında Memurin Kanunu’nun muvakkat (geçici) birinci maddesinin
tatbiki tensip edilmiştir” (RG: 13.04.1931, 1773). “Münhal bulunan Foça Kazası
Kaymakamlığına Nüfus İşleri Umum Müdürlüğü Birinci Şube Şefi Hukuk Mektebi mezunlarından Gafur, Mesudiye Kaymakamlığına Dinar Kaymakamı İsmail
Hakkı Beylerin tayinleri tensip edilmiştir (RG: 18.04.1931, 1777). “Münhal bulunan Hususî Kalem Müdürlüğüne Beypazarı Kaymakamı Ekrem Bey’in tayini
tensip edilmiştir” (RG: 06.09.1931, 1891). “Mülkiye Müfettişi Kemal Bey’in sicili
itibariyle tasfiyesi tensip edilmiştir” (RG: 09.11.1931, 1945). “Münhal bulunan
4000 kuruş maaşlı Emniyeti Umumiye Polis Müfettişliğine hakkı müktesebi baki
kalmak şartı ile Ilgaz Kaymakamı Ali Fuat Bey’in tayini tensip kılınmıştır” (RG:
21.01.1932, 2008). “Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Kadıköy Kaymakamı
İbrahim Mesut Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 25.01.1932, 2011). “Yozgat
Valisi Ali Galip Bey’in Nüfus İşleri Umum Müdürlüğüne tayini tensip edilmiştir”
(RG: 31.07.1932, 2162). “Münhal bulunan Vilâyetler İdaresi İkinci Şube Müdürlüğüne Kandıra Kaymakamı Halit Bey’in naklen tayini tensip edilmiştir” (RG:
28.09.1932, 2212). “Münhal bulunan Elâziz İkinci Sınıf Emniyet Müdürlüğüne
Dörtyol Kaymakamı Nuri ve Erzurum İkinci Sınıf Emniyet Müdürlüğüne Yıldızeli
Kaymakamı Şevket Beylerin tayinleri tensip kılınmıştır” (RG: 30.10.1932, 2238).
“Münhal bulunan Mahallî idareler Umum Müdürlüğüne vekâletinde bulunan
Umum Müdür Muavini Naci Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 31.10.1932,
2239). “Münhal bulunan Birinci Umumî Müfettişliğe Dâhiliye Vekâleti Müsteşarı Hilmi Bey’in tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 12.1.1933 tarih ve 378 sayılı tezkeresi
158
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
üzerine İcra Vekilleri Heyetince 12.1.1933’de kabul edilmiştir” (RG: 21.01.1933,
2309). “Münhal bulunan Ankara Vali Muavinliğine, Vilâyetler İdaresi Umum
Müdür Muavini Salâhattin Bey’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 02.02.1933,
2318). “Münhal olan Dâhiliye Vekâleti Müsteşarlığına Konya Valisi Vehbi Bey’in
tayini tensip edilmiştir” (RG: 27.03.1933, 2363). “Diyarbekir (Diyarbakır) Belediye Meclisince Reisliğe intihap olunan Şeref Bey’in intihabı, Belediye Kanunu’nun 89. maddesine tevfikan tasvip olunmuştur” (RG: 20.04.1933, 2381).
“Münhal bulunan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliklerine, Birinci Sınıf Kaymakamlardan Adalar Kaymakamı Hayri ve Birinci Umumî Müfettişlik Hususî Kalem
Amiri Feyzullah Sacit Beylerin naklen tayinleri tensip edilmiştir” (RG:
15.05.1933, 2401). “İstanbul İdare Heyeti azalıklarına Mülkiye Müfettişi Enver,
Mahallî İdareler Umum Müdür Muavini Hüseyin Sabri, Şebinkarahisar Valisi
Ferruh ve Ankara Vilâyeti İdare Heyeti azalıklarına Devrek Kaymakamı Enver,
Mülkiye Müfettişi Yahya Sezai, Mülkiye Müfettişi Hakkı Haydar Beylerin tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 16.07.1933, 2453). “Aydın Belediye Meclisince Reisliğe intihap edilen Nazif Bey’in intihabı, Belediye Kanunu’nun 89’uncu maddesine tevfikan tasdik edilmiştir (RG: 16.09.1933, 2504). “Kayseri Belediye Reisliğinin, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 94. maddesinin D fıkrasına göre vali
uhdesine verilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 27.1.1934 tarih ve 91/3 sayılı tezkeresi
ile yapılan teklifi üzerin İcra Vekilleri Heyetince 29.1.1934’de kabul olunmuştur” (RG: 25.02.1934, 2638). “Açık olan Birinci Umumi Müfettişlik
Başmüşavirliğine Kastamonu Valisi Fuat Bey’in tayini; Dâhiliye Vekilliğinin
24.8.1934 tarih ve 10630 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince
25.8.1934’de tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 06.09.1934, 2796). “Seyhan
Valiliğine Emniyet İşleri Umum Müdürü Tevfik Hadi Bey’in tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 3.9.1934 tarihli tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 3.9.1934’de
tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 20.09.1934, 2808). “Emniyet İşleri Umum
Müdürlüğüne Trakya Umumî Müfettişliği Başmüşaviri Şükrü Bey’in tayini tensip
edilmiştir” (RG: 30.09.1934, 2816). “Açık olan Birinci Umumî Müfettişlik Asayiş
Müdürlüğüne İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişlerinden Niyazi, İstihbarat Müdürlüğüne Hukuk Müşavir Muavini Burhan Beylerin tayinleri tensip edilmiştir” (RG:
17.10.1934, 2831). “Antalya Valiliğine Kütahya Valisi Sahip, Kütahya Valiliğine
İçel Valisi Hazım, Kırşehir Valiliğine Muş Valisi Mithat, Giresun Valiliğine Ankara
Vilâyeti İdare Heyeti Azasından Yahya Sezai, İçel Valiliğine Ankara İdare Heyeti
Azasından Hakkı Haydar, Kastamonu Valiliğine vekâletinde bulunan Mülkiye
Müfettişi Fazıl, Kocaeli Valiliğine vekâletinde bulunan Mülkiye Müfettişi Hasan
Faik, Çankırı Valiliğine vekâletinde bulunan Mülkiye Müfettişi Derviş Hüsnü’nün
nakil ve tayinleri; Dâhiliye Vekilliğinin 4.12.1934 tarihli teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 4.12.1934’de onay edilmiştir” (RG: 15.12.1934, 2880). “Açık olan
159
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Edirne Hukuk İşleri Müdürlüğüne Devlet Şûrası muavinlerinden Seyfeddin’in,
Bursa Hukuk İşleri Müdürlüğüne Sandıklı Kaymakamı Arifin nakil ve tayinleri
tensip edilmiştir” (RG: 01.07.1935, 3042). “Açık olan Yalova Kaymakamlığına
hukuk mezunlarından Hüsnü’nün tayini tensip edilmiştir” (RG: 17.08.1935,
3083). “Açık olan İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Riyaseti Cumhur Hususî
Kalem Müdür Muavini Sabit Seren’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 16.09.1935,
3107). “Açık olan Vekâlet Hususî Kalem Müdürlüğüne Emniyet İşleri Umum
Müdürlüğü Yedinci Şube Müdürü Arif Karan’ın naklen tayini tensip edilmiştir”
(RG: 09.11.1935, 3152). “Açık bulunan Çoruh Valiliğine eski Konya Saylavı Refik’in tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 5.2.1936 tarih ve 918 sayılı tezkeresiyle yapılan
teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 6.2.1936’da onanmıştır” (RG: 15.02.1936,
3233). “Açık bulunan Tokat Valiliğine Diyarbekir (Diyarbakır) Valisi Faiz'in,
Diyarbekir Valiliğine Adliye Müfettişlerinden Ferid’in, Niğde Valiliğine Kırklareli
eski Valisi Faik’in, Hakâri (Hakkâri) Valiliğine Van Vali Muavini Mitah Kemal’in,
Bitlis Valiliğine Vekâlet Seferberlik Müdürü Hasan Fehmi’nin, Bingöl Valiliğine
İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişlerinden Şefik’in tayinleri; Dâhiliye Vekilliğinin
18.2.1936 tarih ve 1413 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince
19.2.1936’da onanmıştır (RG: 09.03.1936, 3248). “Açık olan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliklerine Tosya Kaymakamı Şemsettin’in, Akhisar Kaymakamı Rauf
Cavid’in, Mustafa Kemal Paşa Kaymakamı Hayri’nin, Gemlik Kaymakamı Gani’nin, Birinci Umumî Müfettişlik Yazı İşleri Müdürü Halis’in naklen tayinleri
tensip edilmiştir” (RG: 14.03.1936, 3253). “Açık olan Üçüncü Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Posta ve Telgraf Umum Müdürlüğü Muamelât ve Zat İşleri Müdürü
Saim’in tayini tensip edilmiştir” (RG: 06.05.1936, 3296). “Açık olan Mahallî İdareler Umum Müdürlüğüne, Nüfus İşleri Umum Müdürü Faik Türeli’nin ve Nüfus
Umum Müdürlüğüne İkinci Sınıf Mülkiye Müfettişlerinden Muhtar Akman’ın
tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 19.08.1936, 3386). “Açık olan Manisa Valiliğine
Kütahya Saylavı Doktor Lütfi Kırdar’ın, Kastamonu Valiliğine Yozgad Saylavı Avni
Doğan’ın, Yozgad Valiliğine Üçüncü Umumî Müfettişlik Başmüşaviri Yahya Sezai
Üzer’in, Ordu Valiliğine Erzurum Valisi Baran’ın tayinleri; Dâhiliye Vekilliğinin
25.8.1936 tarih ve 8827 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri
Heyetince 28.8.1936’da onanmıştır” (RG: 14.09.1936, 3408). “Açık olan Üçüncü
Sınıf Mülkiye Müfettişliğine Bahçe Kaymakamı Nuri’nin, Silivri kaymakamı Hayri’nin, Tarsus Kaymakamı Hıfzı’nın, Trakya Umumî Müfettişliği Yazı işleri Müdürü Raşid’in naklen tayinleri tensip edilmiştir” (RG: 25.12.1936, 3491). “Dâhiliye
Vekâleti Hususî Kalem Müdürü Arif Karan'ın Emniyet Umum Müdürlüğü İkinci
Daire Reisliğine tayini tensip kılınmıştır” (RG: 27.11.1937, 3770). “Açık olan
Matbuat Umum Müdürlüğüne Sinop Valisi Naci Kıcıman’ın tayini tensip edilmiştir” (RG: 30.11.1937, 3772). Üçüncü Umumî Müfettişlik Yazı İşleri Müdürlü160
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ğüne 40 lira maaşla Sürmene Kaymakamı Cahid Ortaç’ın tayini tensip edilmiştir
(RG: 10.01.1938, 3804).“Açık olan Vilâyetler İdaresi Umum Müdürlüğü Levazım
Müdürlüğüne, Vezirköprü Kaymakamı İhsan Gürel’in tayini tensip edilmiştir”
(RG: 04.08.1938, 3977).
Bu arada Şurayı Devlete yapılan atamalarda da mülki idare amirlerinin tercih
edildiği görülmektedir. Örneğin, 23 Haziran 1927 tarihli oturumda alınan 363
sayılı Meclis Kararı, “Şurayı Devlet Riyaseti ile Devair Reislikleri Başkitabet ve
Azalıklar İntihabatı Hakkında” (RG: 29.06.1927 tarihli ve 620 sayılı) olup; bununla Şurayı Devletin bazı dairelerinin başkanlıkları ile üyeliklerine birçok mülki
idare amirinin atandığı görülmektedir. Anılan Karar ile Tanzimat Dairesi Reisliğine Adana Valisi Reşad Bey; Mülkiye ve Maarif Dairesi Reisliğine Ankara Valisi
Atıf Bey; azalıklara ise Dâhiliye İdare-i Umumiye Müdürü Asaf Bey, Sabık Tekirdağ Valisi İhsan Bey, Mersin Valisi Abdullah Sabri Bey, Trabzon Vali-i Sabıkı
Haydar Bey, Kırklareli Vali-i sabıkı Sabri Bey, Bozok Valisi Asım Bey, Amasya
Valisi Hilmi Bey ile Sabık Mülkiye Müfettişi Vasfi Bey atanmışlardır. 281 Bu konuda bir başka örnek, 25 Haziran 1932 tarihli ve 714 sayılı “Sabık Gümüşhane
Valisi Hüsnü, Kütahya Valisi Nusrat ve Şurayı Devlet Baş Muavinlerinden Ferit
Beylerin Şurayı Devlet Azalığına İntihap Edildiklerine Dair” Meclis Kararı 282 (RG:
29.06.1932 tarihli ve 2137 sayılı) ile sabık Gümüşhane Valisi Hüsnü ve Kütahya
Valisi Nusrat Beyler Şurayı Devlet azalığına seçilmişlerdir. Yine, 10 Haziran 1933
tarihli ve 774 sayılı “Şurayı Devlet Azalıklarına Emin, Fatin, Dr. Kilisli Rıfat ve
Nuri Beylerin İntihap Oldukları Kakında” Meclis Kararı 283 (RG: 19.06.1933 tarihli
ve 2431 sayılı) ile Bilecik Valisi Emin, Bursa Valisi Fatin Şurayı Devlet azalığına
seçilmişlerdir. Son olarak, 23 Aralık 1934 tarihli ve 843 sayılı “Şurayı Devlet
Umumi Kâtipliği ile Azalıklarına Seçilenler Hakkında” Meclis Kararı 284 (RG:
29.12.1934 tarihli ve 2892 sayılı) ile Samsun Valisi Mustafa Arif, Şurayı Devlet
azalığına seçilmiştir. Bu geleneğin günümüze kadar ulaştığı, Danıştay’a yapılan
atamalarda bugünlerde de valilere öncelik verildiği görülmektedir.
Dönem içerisinde Dâhiliye memurlarının terfilerine yönelik olarak Vekâletçe
hazırlanan listelerin de Resmi Gazete’de yayımlandığı görülmektedir. 24 Ekim
1933 tarihli ve 2357 sayılı RG’de yayımlanan “Dâhiliye Terfileri” başlıklı liste
örnektir. Anılan listede; “Vekâletçe ittihaz edilen usul mucibince her sene
281
Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 43). Seçimler için
bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 610-611, 643-644, İ: 81, C: 1).
282
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Meclis Kararları Sayfa: 40).
283
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, sayfa: 1221).
284
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 4, Cilt: 14, sayfa: 417).
161
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Cumhuriyet Bayramı’nda ilân edilen terfi edenlerle kıdem zammı alanlara ait
listedir.”, denildikten sonra o yıl terfi eden valiler, müfettişler, kaymakamlar,
mektupçular, nüfus müdürleri sıralanmıştır. Listede ayrıca; Memurin Kanunu’nun 25. maddesine göre birer sene kıdem zammı ile Memurin Kanunu’nun
37. maddesine göre 1933 senesinde uzaklık zammı almaya hak kazanan Dâhiliye memurları gösterilmiştir. Bu durumda, Dâhiliye memurlarının terfilerinin her
sene Cumhuriyet Bayramı’nda ilân edilmesinin bir “usul” haline getirildiği anlaşılmaktadır. Bu geleneğin takip eden yıllarda da devam ettiği görülmüştür. 30
Ekim 1934 tarihli ve 2841 sayılı RG’de yayımlanan “Dâhiliye Terfileri” başlıklı
liste bu konuda bir diğer örnektir. Listeye göz atıldığında; ikinci sınıftan birinci
sınıfa terfi eden valiler arasında 1643 sicil numaralı İzmir Valisi Kazım Paşa;
dördüncü sınıftan üçüncü sınıfa terfi eden valiler arasında 905 sicil numaralı
Bolu Valisi Salih Cemal Bey; beşinci sınıftan dördüncü sınıfa terfi eden valiler
arasında 1110 sicil numaralı Kars Valisi Cevdet Bey, 440 sicil numaralı Kırklareli
Valisi Faik Bey, 169 sicil numaralı Muş Valisi Mitat Bey ile 507 sicil numaralı Siirt
Valisi Sakıp Bey; ikinci sınıftan birinci sınıfa terfi eden mülkiye müfettişleri arasında 2430 sicil numaralı Şefik Bey ile 120 sicil numaralı Suheyp Bey bulunmaktadır. Listenin devamında da; bir üst sınıfa teri eden kaymakamlar, mektupçular
ile nüfus müdürleri görülmektedir.
İncelenen Resmi Gazeteler’de valilerin emekli edilmelerine ilişkin İcra Vekilleri
Heyeti kararnamelerine de rastlanmaktadır. 18 Şubat 1933 tarihli ve 13861
sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararnamesiyle, Vekâlet emrinde bulunan Aksaray
Valisi Yusuf Ziya Bey’in emekli edilmesi örnektir. Anılan kararnamede şöyledir:
“Vekâlet emrinde bulunan Aksaray Valisi Yusuf Ziya Bey’in 1851 sayılı Kanun’un
üçüncü maddesine göre tekaüt edilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 13.2.1933 tarih ve
958 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 18.2.1933 tarihli toplantısında kabul olunmuştur” (RG: 28 Şubat 1933 tarihli ve 2340 sayılı).
9. Dâhiliye Memurlarına İlişkin Bazı Meclis ve Şurayı Devlet Kararları
Büyük Millet Meclisi tarafından çeşitli tarihlerde alınan kararlarla, bazı mülki
idare amirlerinin cezalarının affedildiği, bazılarının ise affına gerek görülmediği;
ayrıca bazı mülki idare amirlerinin istiklal madalyası ile taltif edildiği incelenmiştir. Bu çerçevede alınan kararlardan önemli görülenler aşağıya sıralanmıştır:
188 sayılı Lüleburgaz Kaymakamı Sabıkı Sait ve Jandarma Bölük Kumandanı
Mustafa Beyler Hakkında Karar (RG: 13.02.1926 tarihli ve 305 sayılı) 285, 269
285
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 1107).
162
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
sayılı Sinob (Sinop) Valisi Nizameddin Beyin Mahkûm Olduğu Cezanın Affı Hakkında Karar (RG: 23.11.1926 tarihli ve 518 sayılı) 286, 277 sayılı Nazimiye Kaymakamı İsmail Hakkı Beyin Mahkûm Olduğu Cezanın Affı Hakkında Karar (RG:
04.12.1926 tarihli ve 527 sayılı) 287, 315 sayılı Sabık Genç Valisi İsmail Hakkı Beyin, Affını Müstelzim Sebep Görülemediği Hakkında Karar (RG: 30.03.1927 tarihli ve 580 sayılı) 288, 329 sayılı Bursa Valisi Kemal Beyin Beyaz Şeritli İstiklal
Madalyasıyla Taltifi Hakkında Karar (RG: 07.05.1927 tarihli ve 590 sayılı) 289, 16
Şubat 1929 tarihli ve 483 sayılı Adapazarı Sabık Kaymakamı Hüsnü Beyin İstiklal
Madalyasıyla Taltifine Dair Karar (RG: 26.02.1929 tarihli ve 1129 sayılı) 290, 22
Mayıs 1929 tarihli ve 499 sayılı Hasan Reşit Beyin (Sabık Mülkiye Müfettişi)
İstiklal Madalyası Şeridinin Kırmızıya Tebdili Hakkında Karar (RG: 30.04.1929
tarihli ve 1180 sayılı) 291, 2 Haziran 1929 tarihli ve 518 sayılı Sabık Ergani Valisi
Rifat Beyin Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyasıyla Taltifi Hakkında Karar (RG:
08.06.1929 tarihli ve 1210 sayılı) 292 ile 28 Kasım 1931 tarihli ve 655 sayılı Orhaneli Sabık Kaymakamı Bahaettin Beyin İstiklal Madalyasıyla Taltifi Hakkında
Karar (RG: 01.12.1931 tarihli ve 1964 sayılı). 293
İncelenen dönemde Şurayı Devlet tarafından da bazı mülki idare amirliklerine
yönelik kararlar alındığı görülmektedir. 1 Temmuz 1934 tarihli ve 2740 sayılı
RG’de yayımlanan, “Bozüyük Belediyesinin 1934 Senesi Bütçesinde Kaymakamlıkça Yapılan Tadillere Karşı Belediye Meclisince Yapılan İtiraza Dair Karar” örnektir. Anılan kararda şöyle denilmiştir: “Bozüyük Belediyesinin 1934 senesi
bütçesinde Kaymakamlıkça yapılan tadillere karşı belediye meclisince itiraz
olunduğundan bahisle bu baptaki evrakın tetkik olunmak üzere gönderildiğine
dair Dâhiliye Vekilliğinin Yüksek Başvekâletten muhavvel (havale edilmiş)
4.6.1934 tarihli ve 299/15 numaralı tezkeresiyle melfufları (ekleri) dairemize
tevdi olunmakla mütalaa olundu. Kaymakamlıkça yapılan tadiller: Ayar memurluğu için konan 480 liranın 300 liraya indirilmesi ve mezarlıklar masarifi
muhtelifesine ait tahsisatın depolar bekçilerine ait tahsisatla birleştirilerek her
şahsa başka başka fasıllardan ücret verilmesi muvafık görülmediğinden gazhane ve yapılacak mezbaha bekçiliği için bütçeye bu senelik 120 lira tahsisat
286
Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 2).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 5).
288
Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 22).
289
Kavanin Mecmuası: (Devre: 1, İçtima: 1, Cilt: 5, Kararlar Bölümü, Sayfa: 28).
290
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Kararlar Bölümü, Sayfa: 1018).
291
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Kararlar Bölümü, Sayfa: 1026).
292
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Kararlar Bölümü, Sayfa: 1035).
293
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11, Meclis Kararları Sayfa: 1).
287
163
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
konması hususlarından ibarettir. Belediye meclisinin itirazı: Grup merkezi olmak itibariyle ayar memurluğuna verilecek 40 lira ücretin 5 lirası İnönü, 10
lirasının Pazarcık ve 25 lirasının da Bozüyük Belediyelerince temin olunmak
üzere İktisat Vekâletinin tebligatına müsteniden bütçeye konduğu ve mezarlığın gazhaneye muttasıl (bitişik) olması ve her iki hizmet için ayrı ayrı şahıslara
fazla para verip hizmet gördürmekten ise her iki işe ait masraftan verilecek
onardan yirmi lira ile bu hizmetin bir şahsa gördürülmesi daha muvafık olacağı
cihetle yapılan tadillerin yerinde bulunmadığı merkezindedir. İcabı düşünüldü:
Ayar memurluğu için İktisat Vekâletince vuku bulan tebligat dairesinde bütçeye
konan tahsisattan 180 liranın mıntıkaya dâhil Pazarcık ve İnönü Belediyelerince
temin edileceğine ve bu muavenetin varidat bütçesine konmuş olmasına göre
bu kısma ait kaymakamlıkça yapılan tadillere karşı Belediye Meclisince
serdolunan itirazın varit olduğuna ve bekçi muhassasatı hakkında serdolunan
mütalaa ve yapılan tadilât usule ve kanuna uygun görülmekle buna karşı dermeyan olunan itirazın varit bulunmadığına 9.6.1934 tarihinde ittifakla karar
verildi.”
164
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
V. KOLLUK BİRİMLERİNE İLİŞKİN GELİŞMELER
1. Jandarma Kanunu’nun Çıkarılması
Milli Mücadele Dönemi ile cumhuriyetin ilk yıllarında Jandarma Teşkilatının
düzenlenmesine (özellikle Dâhiliye Vekâleti ve mülki idare amirleriyle olan ilişkileri) yönelik bazı girişimlerde bulunulduğu ve bu konuda Meclise birtakım
yasa tasarılarının sunulduğu görülmekle birlikte, bunların yasalaşması mümkün
olmamıştır. 26 Ekim 1925 tarihinde Meclise sunulan “Jandarmanın Vezaif ve
Teşkilatı Esasiyesiyle Ciheti Merbutiyeti Hakkında Kanun Layihası (1/714)” bu
tür girişimlerden biriydi. 294 Yine öncesinde “Jandarma ile Memurini Mülkiyenin
Vaziifinin Mucibi İtilaf Olmayacak Surette Tayin ve Tavzihi Hakkında (1/377)
Numaralı Kanun Layihası” ile “Jandarma Umum Kumandanlığı Umur ve Muamelatının Dâhiliye Nezaretine Raptına Dair (1/379) Numaralı Kanun Layihası”
hazırlanarak Meclise sunulmuştu. Ancak anılan tasarıların “berayı tetkik hükümete iadesi hakkında” Dâhiliye Encümeni Mazbatasının 18 Mart 1926 tarihinde
Mecliste kabulü üzerine, yasalaşmaları mümkün olmadı. 295
Atatürk Dönemi’nde Jandarma Teşkilatına yönelik ilk önemli düzenleme, 19
Nisan 1926 tarihli ve 812 sayılı “Jandarma Efradının Kayıt ve Kabulü ve Muhassasatları Hakkında Kanun” 296 ile yapıldı. “Jandarma Efradının Kayıt ve Kabul ve
Muhassasatları Hakkında (1/393) Numaralı Kanun Layihasıyla Niğde Mebusu
Galip Bey’in Jandarmanın Tensik ve Islahına ve Bolu Mebusu Şükrü Bey’in Jandarmanın Tezyidi Muhassasatına Dair (2/174), (2/129) Numaralı Teklifi Kanunileri” ile bunlara ilişkin Dâhiliye ve Muvazene-i Maliye Encümenleri Mazbataları,
19 Nisan 1926 günü Meclis gündemine gelmiş ve fazla tartışılmadan yasalaşmıştır. 297 Kabul edilen 812 sayılı Kanunla jandarma efradının (askerler) kayıt,
kabul ve maaş durumları yeniden düzenlendi. Ancak bu Kanun bir teşkilat yasası niteliğinde değildi ve jandarmanın bağlılığı ve mülki idare birimleriyle olan
ilişkisini yönelik hükümler içermiyordu. Anılan dönemde bu konuda yapılan bir
başka girişim, Dâhiliye Vekâleti tarafından 9 Ekim 1928 tarihinde vilayetlere
tamim gönderilmesi olmuştur. Anılan tamim, jandarmanın amacı dışında kullanılmasını engellemeye yöneliktir ve jandarmanın görev, yetki ve sorumluluklarının sınırlarını tespit etmektedir. Bu önemli bildiride özetle; “… Vilayetlerin
294
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 19, Sayfa: 3, İ: 110, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 250, İ: 73, C: 1).
296
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 567-568).
297
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 24, Sayfa: 132-134, İ: 87, C: 1).
295
165
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
asayişinde doğrudan doğruya ve birinci derecede mesul olan valiler ve kaymakamlar jandarmayı, mühim icra kuvvetlerini hüsnü idareden de mesul olduklarından vezaif ve hidemata (görev ve hizmetlere) müteallik jandarmadan vuku
bulacak mutalebatın (istekler) behemehli rüesayı memurini mülkiye vasıtası ile
olması ve rüesanın yalnız bir esas ve maksat dâhilinde jandarmaya tevdii umur
eylemesi sureti kat’iyede elzemdir. Jandarma kuvvetleri doğrudan doğruya ve
yalnız bulundukları vilayet ve kazanın vali ve kaymakamlarının ve nahiye müdürünün emri altındadır. Başka hiçbir makamın emrini dinlemek mecburiyetinde
değildir…”, deniliyordu (Dik, 2012b: 2200).
İncelenen dönemde Jandarmaya yönelik en kapsamlı düzenleme, 1930 yılında
yapıldı. 18 Haziran 1930 tarihinde kabul edilen 1706 sayılı “Jandarma Kanunu” 298 (RG: 22.06.1930 tarihli ve 1526 sayılı) ile jandarma birimleri özel teşkilat
yasasına kavuştu. Yasayla jandarmalık bir meslek haline getirilmiş ve jandarmanın görevleri ile terfi usulleri düzenlenmiştir (Başa, 2013: 357; Keskin, 2007:
178). Daha önce de ifade edildiği üzere, 1624 sayılı Kanun’un 12. maddesi,
“Jandarmanın teşkilat ve vazifeleri kendi kanun ve nizamnamelerine tabidir”,
hükmünü getirmiş olup, bu hükümden anlaşılacağı üzere 1624 sayılı Kanun,
Jandarma Teşkilatını kapsamına almamıştır. Jandarmanın kendi özel kanun ve
nizamnamelerine tabi olması kararlaştırılmıştır. 1706 sayılı Jandarma Kanunu,
bu ihtiyacı karşılamıştır. 1706 sayılı Jandarma Kanunu’nun Mecliste görüşülmesi sırasında milletvekillerinden herhangi bir itiraz gelmediği ve kanunun hızlıca
kabul edildiği anlaşılmıştır. 299
Kanun’un gerekçesinde ise Jandarma teşkilatı hakkında değerli bilgiler bulunmaktadır. Başvekil İsmet Paşa tarafından Büyük Millet Meclisi Reisliğine 7 Haziran 1930 tarihinde gönderilen Esbabı Mucibe Layihasında düzenlemenin amacı
şöyle açıklanmaktadır: 300 “Jandarmanın vazaifi ve teşkilatı esasiyesile ciheti
merbutiyeti hakkındaki 13. teşrinievvel 333 tarihli kararnamenin 14’üncü maddesi; maaş ve muhassasata taalluk edenlerden başka jandarma hakkındaki
umum kanunları ve 15 Mart 335 tarihli kararnamenin dahi 333 tarihli kararnamenin bir kısmı ahkâmını ilga eylemiştir. Bu sebepledir ki; hali hazırda Jandarmanın kanuni ve hukuki vaziyeti ve vazaifile teşkilatı esasiyesi 333 sayılı kararnamenin feshedilmemiş maddelerine ve 335 senesinden sonra müteferrik bir
surette istihsal edilmiş hususi kanunlara ve bundan maada jandarmaya da teş298
299
300
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Sayfa: 844-846).
Zabıt Ceridesi: (Cilt: 20, Devre: 3, İçtima: 3, Sayfa: 178-181).
Zabıt Ceridesi: (Cilt: 20, Devre: 3, İçtima: 3, Sıra No: 254).
166
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
mil olunan bir kısım ordu kanunlarına müstenit bulunmaktadır ki bunların
umumi ihtiyaçlara tekabül edememesi hasebiyle birçok mesai ve ikdama rağmen jandarmanın terki ve tekâmülü esbabı husule gelmemektedir. Binaenaleyh; memlekette emniyeti amme gibi en büyük ve mukaddes varlığı korumağa
ve cumhuriyet kanunlarının icrayı ahkâmını temine memur olan jandarmanın
derli toplu bir kanuna bağlanması ıslah ve tanzim için esas ve gaye teşkil edeceği cihetle takdim kılınan kanun layihasını bu ihtiyaç doğurmuştur. Ve her
maddenin esbabı mucibesi de zirde sıra ile arz olunmuştur…”
1706 sayılı Jandarma Kanunu’nun Dâhiliye Vekâleti ile mülki idare amirlerini
ilgilendiren bazı önemli maddeleri üzerinde durulması yararlı olacaktır. Kanun’un 1. maddesinde jandarmanın tanımı yapılmıştır. Buna göre Türkiye
Cumhuriyeti Jandarması, umumi emniyet ve asayişi korumağa, kanun ve nizamlar hükümlerinin icrasını temine ve bunlara müstenit Hükümet emirlerini ifaya
memur müsellah (silahlı) ve askeri bir inzibat kuvvetidir. Silahı ordu silahının
aynıdır. Kanun’un 2. maddesinde jandarmanın bağlılık durumu gösterilmektedir. Buna göre; Jandarmanın vazife ve hizmet itibariyle mercii Dâhiliye Vekâletidir. Askeri talimü terbiye hususunda Büyük Erkânı Harbiye Reisliğine, silah ve
mühimmat ile seferberlik ve seferde ordu emrine intikal edeceklerin maaş, iaşe
ve elbise ve teçhizatı ve bilumum masarifatı hususlarında ordudakinin ayni
olmak üzere Milli Müdafaa Vekâletine, emniyet ve asayiş işleriyle diğer bütün
muamelelerde Dâhiliye Vekâletine merbuttur. Kanun’un 4. maddesi gereğince;
jandarma zapturaptında ve hususi kanunlarla gösterilmemiş zat işlerinde, askeri kanun ve nizamnamelere tabidir. Kanun’un 5. maddesi gereğince; hazarda
umum jandarmanın ve seferde jandarma olarak ifayı vazife edecek aksamın
idare ve kumandası, kolordu kumandanı sıfat ve salahiyetinde bulunan Umum
Jandarma Kumandanına aittir. Kanun’un 6. maddesi umum jandarma kumandanının atanma usulünü düzenlemektedir. Buna göre; Umum Jandarma Kumandanı usulü veçhile Milli Müdafaa Vekâletinin muvafakati alınmak şartıyla
Dâhiliye Vekilinin intihap ve inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle tayin olunur.
Umum Jandarma Kumandan Muavini Dâhiliye Vekilinin inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle tayin olunur. Kanun’un 8. maddesi jandarma personelinin atamalarını düzenlemektedir. Buna göre; Binbaşıdan yukarı rütbeliler ve muadilleri
Dâhiliye Vekilinin inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle, binbaşı ve binbaşıdan
küçük rütbeliler ve muadilleri Umum Jandarma Kumandanının inhası ve Dâhiliye Vekilinin tasdikiyle tayin olunur. Kanun’un 9. maddesi gereğince; jandarma
kuruluşları mülki teşkilata tabidir. Kadrolarının tertip ve tevzii Dâhiliye Vekâletince yapılır. Kanun’un 10. maddesi gereğince; jandarma teftiş mıntıkaları Dâhiliye Vekâletince tespit olunur ve bu mıntıkalara liva ve miralay rütbesinde mü167
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
fettişler tayin olunur. Kanun’un 14. maddesi gereğince; jandarma zabitleri emniyet ve asayişi muhafaza kavanin ve nizamatı devletin icrayı ahkâmını temine
müteallik vazifelerinden dolayı mahallin en büyük mülkiye memurunun emri
altındadır. Kanun’un 17. maddesi gereğince; jandarman mülki vazifelerine temas eden ve disiplin cezasını müstelzim olan hareketlerine valiler muttali oldukta bu hareketlerini vilayet jandarma kumandanlığına bildirirler. Jandarma
kumandanı bu bilgiler hakkında askeri disiplin cezalarını salahiyeti dairesinde
tatbik eder ve valiye malumat verir. 1706 sayılı Jandarma Kanunu hükümlerinden anlaşılacağı üzere, jandarma teşkilatının Dâhiliye Vekâletine bağlılığı ve
jandarma görevlilerinin de mülki idare amirlerinin emri altında oldukları, günümüzde olduğundan daha açık bir şekilde kayıt altına alınmıştır.
1706 sayılı Jandarma Kanunu’nda dönem içerisinde bazı değişiklikler olduğu
görülmüştür. Örneğin, 25 Temmuz 1931 tarihli ve 1886 sayılı “1706 Numaralı
Jandarma Kanununun 9’uncu Maddesinin Son Fıkrasının Tadili Hakkında Kanun” 301 (RG: 03.08.1931 tarihli ve 1863 sayılı) ile Jandarma Kanunu’nun 9.
maddesinin son fıkrasındaki (Büyük Erkânı Harbiye Reisliğine malumat verilir)
cümlesi (Büyük Erkânı Harbiye Reisliğinin mütalaası alınır) şeklinde tadil edilmiştir. Yine, 5 Nisan 1937 tarihli ve 3148 sayılı “Jandarma Kanununun 18. maddesinin Değiştirilmesine Dair Kanun” (RG: 10.04.1937 tarihli ve 3577 sayılı) ile
de, zaruri hallerde Dâhiliye Vekilinin emri ile jandarma subaylarının geçici olarak vali, kaymakam ve nahiye müdürlüklerine vekâlet edebilmelerine olanak
sağlanmıştır: 302 “Kanun ve nizamnamelerin ve bunlara müstenid salâhiyettar
makamlardan verilen emirlerin mükellef tutmadığı hiç bir iş jandarmadan istenemez ve jandarma hiç bir suretle esas vazifesi haricinde kullanılamaz. Ancak
zarurî hallerde Dâhiliye Vekilinin emri ile jandarma subaylarının muvakkaten
vali, kaymakam ve nahiye müdürlükleri vekilliklerinde istihdamları caizdir
(md.1).” Bu arada dönem içerisinde çıkarılan, 21 Temmuz 1931 tarihli ve 1861
sayılı “Jandarma Efradı Hakkında Kanun” 303 (RG: 30.07.1931 tarihli ve 1860
sayılı) ile jandarmanın efrat ve küçük zabit derecelerinin düzenlendiği belirtilmelidir (Duru, 2007: 281).
301
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 10, Sayfa: 385).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima. 2, Cilt: 17, Sayfa: 290).
303
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 10, Sayfa: 274–277).
302
168
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
2. Polis Teşkilatı Kanunu’nun Çıkarılması
Jandarma teşkilatında düzenleme yapıldıktan sonra Cumhuriyet Hükümeti,
Polis teşkilatı üzerinde daha fazla durmaya başlamıştır. Polis teşkilatında ıslahat
yapılması için Avrupa’dan yabancı polis uzmanları getirilmiş, bu uzmanlar tarafından hazırlanan raporlar dikkate alınarak Emniyet Umum Müdürlüğünce Polis
teşkilatını düzenleyen bir kanun layihası hazırlanarak Dâhiliye Vekâletine sunulmuştur (Çınar, 2007: 359). İşte bu çalışmaların bir sonucu olarak kabul edilen 30 Haziran 1932 tarihli ve 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu” 304 (RG:
06.07.1932 tarihli ve 2143 sayılı) ile Dâhiliye ve Jandarmadan sonra Polis de
kendi özel teşkilat yasasına kavuşmuştur. Ancak Polis Teşkilat Kanunu çıkarılmasına karşın Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün merkez teşkilatı, 1624 sayılı
Kanun kapsamında kalmaya devam etmiştir. Bu arada 2049 sayılı Kanun ile aynı
gün 2050 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun” 305 çıkarılarak Emniyet İşleri
Umum Müdürlüğünün merkez teşkilatı yeniden düzenlenmiştir. Bu yasaya daha önce değinildiği için burada ayrıca üzerinde durulmamıştır.
“Polis Teşkilâtı Hakkında 1/165 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 30 Haziran 1932 günlü Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 306 Görüşmelerin başlangıcında söz alan
Gaziantep Mebusu Reşit Bey, kazalardaki polis azlığından yakınmıştır: 307 “Bendeniz polis teşkilâtı hakkındaki kanunun aleyhinde bir şey arz edecek değilim.
Yalnız bu münasebetle muhterem Dâhiliye Vekili Beyefendiden bir şey rica
edeceğim. Bazı kazalarda polis yoktur. Merkezi kazalarda gerek büyük ve gerek
küçük işlerin tahkiki jandarmalar tarafından yapılmaktadır. Malûmu âliniz jandarmalar ne kadar tahkikat yaparlarsa yapsınlar usulüne muvafık tahkikat yapamazlar. Binaenaleyh cürmün mahiyetini ve delâilini (deliller), esbabı
mucibesini (gerekçe) teşkil edecek tahkikatı evveliyedir. Bunun için Dâhiliye
Vekili Bey'den, mümkünse polis teşkilâtı olmayan yerlere ikişer polis gönderilmesini rica edeceğim. Tahkikatın iyi yapılması, asayiş ve inzibatın muhafazası ve
bilhassa kaçakçılığın önüne geçmek için bu lâzımdır. Hiç olmazsa kaza merkezlerine ikişer polis gönderilmesini rica edeceğim. Maruzatım bundan ibarettir.”
Tasarıya ilişkin görüşmelerin tamamlanmasından sonra Dâhiliye Vekili Şükrü
304
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11 Sayfa: 821-830).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 11 Sayfa: 831).
306
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 423-429, İ: 75, C: 1).
307
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 423, İ: 75, C: 1).
305
169
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kaya ise şu açıklamayı yapmıştır: 308 “Vilâyetlerdeki Emniyet Teşkilâtına merkezde tekabül eden küçük bir teşkilâtımız daha vardır. Bu teşkilâta ait olan kanun lâyihası şimdi tevzi edilmiş bulunuyor. Bu teşkilâtı da kendi mevcudumuzdan tasarruf ederek yaptık ki; altıncı şubeyi, yani asayiş şubemizi ihtiva ediyor.
Kanun şimdi gelmiştir. Polis Teşkilâtı Kanunu ile murtabittir (irtibatlıdır). Eğer
müsaade buyurursanız müstacelen müzakeresine başlayabiliriz (Muvafık sesleri).” Şükrü Bey’in kastettiği düzenlemenin, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün
merkez teşkilatına yeni düzenleme getiren 2050 sayılı “Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat ve Vazifeleri Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Tadili Hakkında Kanun” olduğu anlaşılmaktadır.
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 309 “Elyevm meri bulunan Polis Nizamnamesinin teşkilâta mütedair olan maddeleri bu günkü ihtiyacı temine gayrikâfidir. Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair 1452 numaralı Kanun’un ikinci maddesinde; Devlet daireleri teşkilâtına ait yeni kanunlar yapılıncaya kadar bu kanuna merbut kadro cetvellerinin teşkilât kanunu hükmünde
olduğu tasrih edilmiş bulunduğundan, yeni bir teşkilât kanunu tanzimi icap
etmiş ve polis teşkilâtının, kanunî mevzuatımıza uygun ve muvazi bir şekilde
konulması için işbu Polis Teşkilât Kanunu’nun tedvinine katı lüzum hâsıl olmuştur (…) Polis mesleğinin derece ve sınıfları, duhul şartları, intihap ve tayin usulleri, terfi, tahvil ve nakil, istifa ve mezuniyet, inzibatî cezalar, sicil gayret ve
fedakârlık karşılıkları, tedris ve talim, melbusat ve teçhizat ve tedavi ve saire
gibi polis mesleğinde bulunanların hal ve istikballerini alâkadar eden ve tahtı
temine alan umumî hükümler tespit edilmiştir. Mevcut ve meri polis nizamnamesi de yeniden bu esaslar dairesinde tetkik ve ıslah olunacaktır.”
Bu gerekçelerle kabul edilen Polis Teşkilatı Kanunu’nun 1. maddesine göre Polis; üniformalı ve sivil olmak üzere iki kısımdır: Üniformalı polis de atlı ve piyade
olmak üzere ikiye ayrılır. Atlı polis icabında ihdas olunur. Bunların istihdam
şartları nizamname ile tespit olunacaktır. Kanun’un 2. maddesine göre ise, vilayetlerde polisin amiri emniyet müdürü veya emniyet memurudur. Vilayet emniyet müdür veya memurları kanun ve nizamnamelerle kendilerine verilen vazifelerden başka aynı zamanda vilayet mıntıkasında siyasi emniyet ve inzibat ve
asayişe müteallik meselelerle de iştigal edeceklerdir. Kanun’un 3. maddesine
göre de, Polis mahsus bir meslek olup mensuplarının derece, sınıf ve unvanları
308
309
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sayfa: 429, İ: 75, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 1, Cilt: 9, Sıra No: 250).
170
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kanun’da gösterilmiştir. Buna göre personelin merkezde 6, vilayetlerde de 5
dereceye ayrılması öngörülmüştür. Ayrıca personel unvanına göre çeşitli sınıflara ayrılmıştır.
Polis teşkilatının temel yapısını oluşturan 2049 sayılı Kanun, toplam 46 maddeden oluşmaktadır. Polisliğin özel bir meslek olduğundan hareketle Kanun’da;
merkez ve vilayet memurlarının derece, sınıf ve unvanları (md.3-6), mesleğe
giriş (md.7-15), intihap ve tayin usulleri (md.16), müfettişler (md.17-18), terfi
(md.19-20), tahvil ve nakil (md.21-25), istifa ve mezuniyet (md.26-27), müdürler encümeni (md.28), inzibati cezalar (md.29-34), inzibat komisyonları ve polis
divanları (md.35-37), sicil (md.38), gayret ve fedakârlık karşılığı (md.39), tedrisat ve talim (md.40), melbusat ve teçhizat ve tedavi (md.41), konuları ayrıntılı
olarak düzenlenmiştir (Çınar, 2007: 314, 376). Kanun’un 42. maddesi gereğince; 2 Mayıs 1339 tarihli “Polis Nizamnamesi”, Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilat
ve Vazifeleri Hakkındaki 21 Mayıs 1930 tarih ve 1624 sayılı Kanun ile Devlet
Memurlarının Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair 8 Mayıs 1928 tarih ve 1452
sayılı Kanun’un iş bu kanuna muhalif hükümleri mülga hale gelmiştir. Kanun’un
43. maddesiyle de; Devlet Memurlarının Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair
1452 numaralı Kanuna bağlı 2 numaralı cetvelin Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün vilayet kadrolarına ait kısmı yerine, bu Kanun’a bağlı cetvelde gösterilen teşkilat kadrosu konulmuştur. Bu cetvele göre İstanbul Emniyet Müdürünün 80, Ankara Emniyet Müdürünün 70 ve birinci sınıf bir emniyet müdürünün
55 lira maaş alması öngörülmüştür.
Polis Teşkilatı Kanunu hükümleri incelendiğinde, 2049 sayılı Kanun’un daha çok
Dâhiliye memurlarına benzer bir şekilde polislik mesleğini düzenleyen bir yasa
olarak çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Zira Kanun’un madde başlıkları 1700 sayılı
Dâhiliye Memurları Kanunu’na benzemektedir. 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu”, 1937 yılında 3201 sayılı “Emniyet Teşkilatı Kanunu” çıkarılıncaya kadar
yürürlükte kalmıştır. Bu arada 8 Mart 1934 tarihinde kabul edilen 2388 sayılı
“Polis Mensuplarının Yaş Hadlerine Dair Kanun” 310 (RG: 13.03.1934 tarihli ve
2652 sayılı) ile polis mensuplarının dereceleri itibariyle mecburi olarak emekliliğe sevk olunacakları yaş hadlerinin (50 ile 60 yaş arası) belirlendiğini belirtelim
(Turan, 2007: 552). Düzenlemeye göre, hizmetlerinin devamında fayda olduğu
üstlerinin vereceği ve Dâhiliye Vekâletinin kabul edeceği sicil ile anlaşılanlar,
İcra Vekilleri Heyetinin kararıyla daha beş yıla kadar istihdam edilebileceklerdir.
310
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 102).
171
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
3. Ankara’da Polis ve Jandarma Mektebi Yapılması
Teşkilat yasaları çıkarılan kolluk birimleri açısından sonraki önemli adım, Başkent Ankara’da Polis ve Jandarma Mektepleri yapılması olmuş; bunun için iki
ayrı yasa çıkarılmıştır. 20 Mayıs 1933 tarihli ve 2185 sayılı “Ankara’da Yapılacak
Polis Mektebi Hakkında Kanun” 311 (RG: 25.05.1933 tarihli ve 2410 sayılı) ile
Ankara’da yapılacak Polis Mektebi inşaat, tesisat ve sair masrafları için 1933,
1934 ve 1935 seneleri bütçelerine konulacak tahsisattan verilmek şartı ile mezkûr senelere şamil olmak üzere 200.000 liraya kadar taahhüt icrasına Dâhiliye
Vekili yetkili kılınmıştır (Kalfa, 2007: 463). “Ankara’da Yapılacak Polis Mektebi
Hakkında 1/646 Numaralı Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, ilk
olarak 13 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülmüştür. 312 Tasarı üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya düzenlemenin amacını şu şekilde açıklamıştır: “Efendim, cumhuriyetin başladığı işler ve program bir kül halindedir ve
bu külün parçaları vekâletlere ayrılmıştır. Muntazam bir program ve metot
dâhilinde her vekâlet kendisine düşen vazifeyi yapmağa çalışmaktadır. Dâhiliye
Vekâletinin uhdesine düşen en mühim vazife memleketin emniyet ve asayişini
muhafaza etmektir. Bunun için de elimizdeki en mühim vasıtalar jandarma ve
polistir. Jandarmanın ıslahına girişildiği gibi polisin de ıslahına başlanmıştır. Bu
her iki ıslahın başında mektep vardır. Her ikisi de meslektir ve bu mesleğe lâzım
olan malûmatla mücehhez olması lâzım gelir. Jandarmayı zaptiyelikten, polisi
teftiş memurluğundan kurtarmak için her şeyden evvel kendilerine mesleklerinin icap ettirdiği malûmata vermek zaruretindeyiz. Vaktiyle polis mekteplerimiz
daha çoktu. Fakat dağınık bulunması, lâzım gelen muallim keyfiyetinden ihmale
sevk etmiştir. Onun için bu gün yalnız İstanbul’da vardır. İstanbul’daki mektebi
de Ankara’ya, hükümet ve devlet merkezine getirmek zaruretini hissettik…”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenleme şu şekilde
gerekçelendirilmiştir: 313 “25 sene evvel açılan Polis Mektebi, bu güne kadar
İstanbul’da Yıldız’ın saray müstahdemini için yapılmış ahşap dairelerinden birini
işgal etmektedir. Mektep maddî vaziyeti itibariyle ancak meslekî terbiye ve
nazarî olarak umumî bilgilerin tedrisine müsait olacak bir haldedir. Hâlbuki
polis mesleği, zamanımızda tamamen ilmî ve fennî bir mahiyet almış ve talimü
terbiyenin de bu ehemmiyetle mütenasip bir şekilde görülmesi lüzumunu arz
etmiştir. Bu esas dâhilinde, gerek polise namzet olarak alınacakların gerekse
311
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima, 2, Cilt: 12, Sayfa: 315).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 60-63, İ: 49, C: 1).
313
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 170).
312
172
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
mevcut memurların Polis Teşkilât Kanunu’nda yazılı olduğu gibi orta ve yüksek
kurslardan geçirmek suretiyle polis tekâmülile muvazi bir surette bilgilerini
arttırmağa bu günkü mektep binasının hal ve mekân itibariyle kabiliyeti olmadığı gibi yeni ihtiyaçları karşılayacak tesisata da müsaadesi yoktur. Bu cihetle
Polis Mektebinin Ankara’da yapılmasına zaruret hâsıl olmuş ve bu itibarla mezkûr binanın inşaat ve tesisat ve sair masarifatı için 200.000 liraya kadar taahhüde girmek icap eylemekte bulunmuş ve bu taahhüdün karşılığı olarak 75.000
lirası 1933 bütçesine konulmuş ve mütebakisi 1934 ve 1935 seneleri bütçelerine konulmak suretiyle temini muvafık görülmüş olduğundan işbu kanun lâyihasının tanzim kılınmış olduğunu müşir esbabı mucibe muhtırasıdır.” Söz konusu
tasarı, 20 Mayıs 1933 tarihli Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek kabul
edilmiştir. 314
Yine 3 Haziran 1933 tarihli ve 2267 sayılı “Ankara’da Yapılacak Jandarma Mektebi Hakkında Kanun” 315 (RG: 11.06.1933 tarihli ve 2424 sayılı) ile Başkentte
yapılacak Jandarma Mektebi inşaat, tesisat ve sair masrafları için 1933, 1934,
1935 ve 1936 seneleri bütçelerine konulacak tahsisattan verilmek şartı ile mezkûr senelere şamil olmak üzere 400.000 liraya kadar taahhüt icrasına Dâhiliye
Vekili yetkili kılınmıştır (Kalfa, 2007: 471). “Ankara’da Yaptırılacak Jandarma
Mektebi İçin Gelecek Senelere Sâri Taahhüdat İcrası Hakkında 1/718 Numaralı
Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 3 Haziran 1933 tarihli Meclis
oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 316
Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde
ifade edilmiştir: 317 “1706 numaralı Jandarma ve 1861 numaralı Jandarma Efradı
Kanunları mucibince jandarma noksanlarının ikmali için gerek ordudan alınan
zabitler ve gerek gedikli küçük zabitlerin jandarma meslek bilgilerini görmek
için bir mektep tesisi icap etmektedir. Böyle bir mektep binası olmadığı için
ordudan alınan zabitan vilâyet merkezlerinde ve nezaret altında istihdam edilmektedir ve gedikli küçük zabitler ise Ankara’da kira ile tutulan ve 30 kişi alabilecek bir binada tahsil ettirilmektedir. Jandarmanın gedikli küçük zabit ihtiyacına nazaran bu icarlı (kiralık) binada ve mahdut miktarda tahsile tâbi tutulacak
küçük zabitlerle bu ihtiyaç ancak 80-90 senede zail olabilecektir ki buna boşluğun tahammülü yoktur. Jandarmanın gerek keyfiyet ve kemiyet nokta-i naza314
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 191, İ: 54, C: 1).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima, 2, Cilt: 12, Sayfa: 843).
316
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 8-9, İ: 65, C: 1).
317
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 252).
315
173
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rından çok mühim ihtiyacına karşılık teşkil edecek bu meslek mektebi için senevi 300-400 küçük zabit ve 50 zabit tahsiline müsait bir mektebin acele inşasına
zaruret görülmektedir. Yaptırılan plân ve keşifnameye göre azamî 400.000 lira
ile yapılacak bu binanın jandarma bütçesine her sene konulacak tahsisatla dört
senede bedeli verilmek üzere 1033 senesinde bir müteahhide yaptırılması düşünülmüş ve merbut lâyihai kanuniye tanzim kılınmıştır.” Jandarma ve Polis
Mektepleri, 6 Kasım 1937 günü törenle hizmete açılmıştır (Övgün, 2007: 821,
883, Anadolu Ajansı, 2010: 92). Polis ve Jandarma okullarının açılmasıyla, kolluk
personelinin eğitimleri konusunda önemli bir aşama kaydedilmiş olmaktadır.
4. Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun Çıkarılması
4 Temmuz 1934 tarihli ve 2559 sayılı “Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu” 318 (RG:
14.07.1934 tarihli ve 2751 sayılı) ile polisin görev ve yetkileri yeniden düzenlenmiştir (Turan: 2007: 582). Daha önce açıklandığı üzere, 30 Haziran 1932
tarihli ve 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu” ile Polisin özel teşkilat yasası çıkarılmıştır. Ancak 2049 sayılı Kanun’da daha çok dâhiliye memurlarına benzer bir
şekilde polislik mesleği düzenlenmiş; yasada polisin görev ve yetkileri belirtilmemiş idi. Bu sefer 2559 sayılı “Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu” çıkarılarak,
polisin görev ve yetkilerinin ayrı bir yasayla ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmüştür. Bu düzenleme önemli bir ihtiyacın gereğiydi. Zira Polisin teşkilât, vazife
ve salâhiyetlerini belirleyen Polis Nizamnamesi o günkü ihtiyaçlara yetmediği
gibi, sonradan çıkarılan bazı kanunlar da bu nizamnamenin bir kısım hükümlerini ilga eylediklerinden, halen polisin vazife ve salâhiyetini açıkça belirlemek
mümkün olmamakta ve genellikle polisle adlî makamlar arasında ihtilâflar çıkmaktaydı.
Bu düşüncelerle hazırlanan “Polisin Vazife ve Salâhiyetleri Hakkında 1/278 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Mazbataları, 4 Temmuz 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek fazla bir itiraz olmadan kabul
edilmiştir. 319 Müzakereler sırasında Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya zaman zaman
söz alarak maddeler üzerinde açıklamalarda bulunmuştur. Konya Mebusu Refik
Bey’e göre bu kanun; “… Yalnız halkın mutlak mânisiyle emniyetini, Devletin
mütemadiyen gözü önünde tutmakla kalmıyor, ayni zamanda halka doğrudan
318
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, sayfa: 950-954). “Polis Vazife ve Salahiyet
Kanunu” metni için ayrıca bakınız: (Milli Kütüphane: Yer No: 1934 AD, 94, Basım Bilgileri: (Ankara) Dâhiliye Vekâleti, Emniyet İşleri Umum Müdürlüğü, 1934).
319
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 406-411, İ: 77, C: 1).
174
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
doğruya içtimaî hayatın icap ettirdiği zarurî hareketleri dahi temin etmek gibi
mümtaz bir vazife yapmaktadır…” 320
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenlemenin amacı
şu şekilde ifade edilmiştir: 321 “Zabıta teşkilât ve kavanini intizam ve inzibatı
ammenin temin ve istikrarına matuf olup memnu fiillerin ikamı daima men ve
ikadan evvel de icap eden tedabiri mâniayı ittihaz ve ifa vazife ve salâhiyetini
haizdir. Polisin eskisine nispetle çok şümullü (geniş) bir mahiyet alan ve artan
vazifeleri karşısında muhtelif kanunî mevzuat ile tenakus etmiş olan salâhiyetinin iadesi, memleketin daima muhtaç olduğu huzur ve sükûnun ve asayişin
devamlı istikrarını temin nokta-i nazarından çok lüzumludur. Vatandaşların
haklarına, hürriyetlerine ve memleketin umumi emniyetine karşı yapılan ve
yapılacak olan her tecavüz karşısında kanun hükümlerini harfiyen icra ile mükellef bulunan inzibat kuvvetlerine verilen salâhiyetlerin, umumi bir şikâyeti
dâvet edecek mahiyette hiç bir suretle suiistimal edildiği görülmemiştir. İçtimai
bünyemizi tahrip eden işret, kumar ve alelumum uyuşturucu mevat ile fuhuş ve
ahlâk adabı umumiyeyi muhil ahval ve neşriyata ve bu gibi tufeyli (asalak) harekât ve müesseselere karşı Cumhuriyet Hükümeti zaten esaslı bir mücadele
halindedir. Vatandaşların ahlâkını istismar ederek menfi yollardan yürüyen kirli
ruhlu eşhas ve müesseselerin faaliyetine set çekmek, ammenin selâmet ve
huzuru için elzem ve bu da polise verilen ve verilecek olan salâhiyetlerle mümkündür. Evvelce polise verilmiş ola bazı kanunî salâhiyetlerin, yeni çıkan adlî
kanunlarla tehdit veya refedildiğinden bahisle, adli makamat (makamlar) ile
zabıta arasında her an ve zaman ihtilâflar tahaddüs etmekte (ortaya çıkmakta)
ve devam eden bu nokta-i nazar ihtilafından binnetice emniyeti amme müteessir olduğu gibi memnu efal müteşebbislerinin de cüretlerini artırmaktadır. Zabıta memurlarının, vazifelerini ifa ederken, salâhiyetlerini istimal (kullanmak)
hususunda mevcut kanunların muhtelif ve mütereddit hükümleri karşısında,
arz edilen ihtilâflar yüzünden tereddüde düştükleri ve tedabiri mânia ittihazında ve hadisatın karşılanmasında ve akabı vakada (olay sonrasında) zaafa duçar
oldukları ve binnetice asayişin ihlâline sebebiyet verecek vaziyetler ihdas ettikleri vekayi ile müspet bir keyfiyettir. Bunun için bu günkü Türkiye polisinin evvelce mevcut olan salâhiyetlerin iadesi ve lüzum ve ihtiyaca göre yeni salâhiyetlerle teçhiz edilmesi memleketin yüksek menfaatleri icabındandır. Bu vazife ve
salâhiyetlerin zabıta memurlarınca sarahaten ve vazıhan (açıkça) bilinmesi,
tatbikatta tereddütsüz icraat yapılmasını ve adlî vezaifin de ihtilafsız ve müte320
321
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 410, İ: 77, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 205).
175
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kâmil bir şekilde ifasını temin edecektir. Bu suretle polise ait vazife ve salâhiyetlerin bir araya telifi ile muayyen ve müspet bir şekilde ve bir kanun halinde
tedvini icap etmiş ve polisin vazife ve salâhiyetlerim umumiyet itibarıyla gösteren işbu kanun lâyihası vücuda getirilmiştir. Takdim kılınan bu kanun lâyihası,
bilhassa Vilâyetler İdaresi, Türk Ceza ve Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunları ile
zabıtanın vazife ve salâhiyetlerine temas eden diğer muhtelif kanunlar göz
önünde bulundurularak onların çizdiği esaslı hatlardan inhiraf edilmeksizin
tanzim edilmiştir.”
Devletin emniyetini, efradın hürriyet, şahıs ve mesken masuniyetini muhafaza
ve temin ile mükellef olan polisin vazife ve salâhiyetini açık bir surette belirlemek amacıyla kabul edildiği anlaşılan 2559 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre
Polis; asayişi, amme, şahıs, tasarruf emniyetini ve mesken masuniyetini korur.
Halkın ırz, can ve malını muhafaza ve ammenin istirahatini temin eder. Yardım
isteyenlerle yardıma muhtaç olan çocuk, alil ve acizlere muavenet eder. Kanun
ve nizamnamelerin kendisine verdiği vazifeleri yapar. Kanun’un 2. maddesine
göre ise Polisin umumi emniyete müteallik inzibati vazifeleri iki kısımdır: (a)
Kanunlara ve nizamnamelere ve Hükümet emirlerine ve amme nizamına uygun
olmayan hareketlerin işlenmesinden evvel bu Kanun hükümleri dairesinde
önünü almak; (b) İşlenmiş olan bir suç hakkında ceza muhakemeleri usulü kanunu ile diğer kanunlarda yazılı vazifeleri yapmak. Kanun 3. maddesi gereğince
de; Belediye zabıtası işleri Hükümetçe lüzum görülen yerlerde polise gördürülebilecektir. Kanun’un 4. maddesinde de; “Polis hiçbir suretle vazifesinden başka bir işte kullanılamaz.”, denilerek polise yönelik bir koruma getirilmiştir.
Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nda genel olarak polisin; parmak izi ve fotoğraf alma, film gösterimi ve çekimi, umuma açık yerlerin açılması ve kapatılması,
umuma açık yerlerde çalışma, sarhoşların, etrafı rahatsız edenlerin ve gürültü
yapanların men edilmesi, silah kullanma, yakalama, gözaltına alma, konuta
girme, nakil vasıtalarını işlemekten men vb. gibi konulardaki yetkileri ayrıntılı
olarak düzenlemiştir (md.5-21). Bu arada Kanun’da polisin bazı yetkileri kullanması mahallin en büyük mülki amirinin emri ve onayına bağlanmıştır. Örneğin Kanun’un 8. maddesi gereğince; kumar oynanan umumî veya umuma açık
yerleri; uyuşturucu maddeler kullanılan yerleri; mevcut hükümlere aykırı hareketleri görülen umumî evler, birleşme yerleri ve tek başına fuhuş yapanların
evlerini; ahlâka ve umumî terbiyeye uygun olmayan veya Devletin emniyet ve
siyasetine mazarratı dokunacak oyun oynatılan veya temsil verilen yerleri; polis
kat'î deliller elde ettiği takdirde o yerin en büyük mülkiye âmirinin emriyle kapatabilecektir. Diğer taraftan Kanun’un 22. maddesi gereğince; bu Kanun’da
176
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yazılı vazife ve salahiyetlerin yapılması ve kullanılması için mahalli mülkiye amirinin vereceği emirleri, “Dâhiliye Vekili” resen verebilecektir. Yine Kanun’un 25.
maddesi gereğince; Polis teşkilatı olmayan yerlerde vilayet ve kaza jandarma
kumandanları bu kanunda yazılı vazifeleri yapmaya ve salahiyetleri kullanmaya
yetkili kılınmıştır.
Toplam 28 maddeden oluşan 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu, zamanla birçok değişikliğe uğramakla birlikte halen daha yürürlüktedir. Kanun’un
hemen bütün maddeleri değişikliğe uğramış, Kanun’a 10 ek ve 3 geçici madde
ilave edilmiştir. 1938 yılında ise “Polis Vazife ve Salâhiyet Nizamnamesi” yayımlanmıştır. Polis Vazife ve Salâhiyetleri Salahiyet Kanunu’nun 26. maddesine
dayanılarak kaleme alınmış ve Dâhiliye Vekâletinin 19 Haziran 1936 tarih ve
3421/18352 sayılı tezkeresiyle teklif ve Şûrayı Devletçe görülerek 28 Mart 1938
tarih ve 7450 sayılı tezkere ile tadilen tevdi edilen bu nizamnamenin meriyete
(yürürlüğe) konulması İcra Vekilleri Heyetinin 7 Nisan 1938 tarihli toplantısında
onanmıştır (RG: 25.04.1938 tarihli ve 3890 sayılı).
5. Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılmasına İlişkin Talimatname
“Emniyet ve Asayiş İşlerinde Vilâyet, Kaza ve Nahiyelerdeki Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılması ve Salâhiyetlerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebatı Gösterir Talimatnamenin” meriyete konulması, Dâhiliye
Vekilliğinin 12 Şubat 1937 tarih ve 9593 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince aynı tarihte onanmıştır (Kararname No: 2/6057; RG:
24.03.1937 tarihli ve 3562 sayılı).
Talimatnamenin Kapsamı: Bu önemli Talimatnamenin 1. maddesine göre; genel
baysallık (dirlik) ve güvenlik işlerinde ve her hangi bir suçun vukuunda mahallî
hükümet reislerinin emniyet ve jandarma teşekküllerinin vazife, salâhiyet ve
mesuliyetleri hususî kanun, nizamname ve talimatnamelerde yazılıdır. Aynı
işler için kanunen mükellef ve muvazzaf bulunan bu makam ve teşekküllerin
birebiriyle olan münasebat ve vazifelerini ne suretle yapacakları bu talimatnamede tespit olunmuştur.
Vali, Kaymakam ve Nahiye Müdürlerinin Sorumlulukları: Talimatnamenin 2.
maddesine göre; vilâyet, kaza ve nahiyelerin emniyet ve asayişinden doğrudan
doğruya vali, kaymakam ve nahiye müdürleri mesuldürler. Bunların icra vasıtaları jandarma komutanları, emniyet müdür veya memurlarıdır. Emniyet teşkilâtı
olmayan yerlerde ise jandarmadır.
177
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Jandarma ve Polis Amirlerinin Sorumlulukları: Talimatnamenin 3. maddesine
göre; jandarma ve polisin iyi vazife görmelerinden ve maksada uygun bir tarzda
kullanılmalarından hükümet reislerine karşı kendi komutan, müdür veya memurları mesuldür. Jandarma komutanları ve emniyet âmirlerinin aldıkları vazifelerin yapılması için kullanacakları vasıtaların intihabı (seçimi) kendilerine aittir. Ancak lüzum gördükleri takdirde salahiyetli mülkiye âmirleri bu vasıtaları
bizzat da tayin edebilirler. Her hangi bir vakaya karşı jandarma veya emniyet
tarafından yapılması vali tarafından emredilen bir hareketin icra keyfiyeti ve
teferruatı emniyet ve jandarma tarafından yapılır. Jandarma ve emniyet kuvvetleri bu işi başarırken safha safha rapor vermekle beraber sonunda icraatlarını mufassal (detaylı) bir raporla valiye bildirmekle mükelleftirler.
Vilayetlerde Emniyet ve Asayiş İşlerinin Yürütülmesi: Talimatnamenin 4. maddesinde, emniyet ve asayiş işlerinin vilayetlerde yapılış usulü de belirtilmiştir.
Buna göre; Emniyet ve asayiş işleri vilâyetlerde şu suretle yapılır: (A) Her gün
saat (11) bütün Türkiye’de emniyet ve asayiş saatidir. Muayyen (belirli) iş olsun
olmasın tam bu saatte ve mühim hadiselerde saat kaydı ile mukayyet (sınırlı)
olmayarak derhal emniyet âmirleri ve jandarma komutanları ve bulunmadıkları
takdirde vekilleri beraberce valinin ve bunlar bulunmadıkları takdirde vekilleri
yanına davet edilmeden giderler. Emniyet âmirleri ve jandarma komutanları,
24 saat zarfında kendi memuriyet ve inzibat bölgeleri içinde olan bütün vukuatı
(siyasî, idarî ve asayişe müteallik) ve aldıkları haberleri, bunlara karşı alınan
veya alınması gerekli olan tedbirleri ve tekliflerini bildirirler ve o gün için hizmete amade (hazır) olan kuvvet miktarını da izah ederler. Vali veya vekili izahatı
aldıktan sonra emir ve direktiflerini ağızdan bildirir. Mülkiye âmirinin verdiği
emir ve direktifler vaziyete uygun görülmez ve yapılacak iş de netice itibariyle
mesuliyetli görülürse jandarma komutanı ve emniyet âmiri bu husustaki mütalaalarını bildirirler. Son karar mülkiye âmirine aittir. Bu takdirde mülkiye âmirleri bu emir ve direktiflerini yazılı olarak verirler ve işbu emir mülkiye âmirinin
mesuliyeti altında yapılır. Her iki teşekkülün âmiri bu tebligatı not olarak alırlar.
Emniyet veya jandarma dairesinde bu not üç kıta olarak teksir edilir ve jandarma komutanı ile emniyet âmiri tarafından imza edilerek birisi jandarmada diğeri emniyette bu notların saklanması için açılan dosyalara konur. Üçüncü nüshası
emniyet teşkilâtı olan yerlerde emniyetten en yüksek mülkiye âmirine bilgi için
sunulur. (B) Emniyet ve asayişe taallûk eden her türlü ihbar ve malûmatı emniyet âmirleri ve jandarma komutanları resen yekdiğerine bildirmekle mükellef
oldukları gibi bu haber ve malûmatın asayiş saatinde arzını beklemek her hangi
bir fenalığı intaç edecekse aynı zamanda ve derhal mülkiye âmirine de bildirilir.
178
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Mülkiye âmirleri bu malûmatın makam vasıtası ile teatisini emredebilirler.
Memleketin emniyet ve asayişine müteallik ihbarlar doğruca Cumhuriyet Müddeiumumiliğine (savcılığına) yapıldığı takdirde müddeiumumilik gecikmeksizin
bu ihbar veya şikâyetlerden mahallî hükümet reisini ve müstacel (acele) hallerde aynı zamanda ilgili bulunan emniyet âmiri veya jandarma komutanını da
haberdar eder. Suç işlendiğini ilk haber alan veya memuriyetine müteallik olarak resen veya resmen takibat icrasını müstelzim bir cürme vakıf olan emniyet
âmiri veya jandarma komutanı keyfiyeti valiye bildirmekle beraber Cumhuriyet
Müddeiumumiliği de haberdar eder.
Emniyet ve Asayiş İşlerinde Yazı İşleri: Talimatnamenin 5. maddesinde, emniyet
ve asayiş işlerine ilişkin yazı işlerinin nasıl yürütüleceği gösterilmiştir: Yazı işleri
aşağıda izah olunduğu veçhile yapılır: (A) Asayiş işlerine ait dosyalar vilâyetlerde emniyet amirliğinde toplanır ve tutulur. Vukuat raporları doğruca valiler
tarafından emniyete havale olunur. Emniyet bu raporların, hiç vakit geçirmeden bir örneğini çıkarıp vilâyet jandarma komutanına göndermeğe mecburdur.
(B) Vukuat raporları şifre ile gelmiş ise vilâyet kalemince açılarak bundan iki
örnek çıkarılır. Birisi jandarma komutanlığına diğeri emniyet amirliğine gönderilir ve her iki suretin altına hem emniyet ve hem de jandarmaya gönderildiği
işaret olunur. Emniyetten veya jandarmadan yazılan vukuat raporlarına ait
şifreler de vilâyet kalemince kapanır ve müsveddesi altına “şifre edilmiştir”
kaydı yazılarak ait olduğu dairesine iade edilir. (C) Vukuat raporlarını alan emniyet müdür veya memuru bir örneğini hiç vakit kaybetmeden jandarma komutanına gönderirken emniyet bakımından bu vakanın esbabına ve faillerinin
meydana çıkarılmasına dair işe yarar bilgileri varsa malûmaten raporun altına
yazar. Mühim hadiselere ait raporların muhteviyatından yazılı örnek gönderilmeden önce emniyet âmiri jandarma komutanını bu raporun muhteviyatından
şifahen de haberdar eder. Vakalara karşı alınacak tertibat, yapılacak harekât
veya sevk olunacak kuvvetler hakkında vali ile görüşüp kararlaştırmak ve kendisinden alınacak emre göre sevk ve idareyi temin etmek doğrudan doğruya vilâyet Jandarma komutanlığının vazifesidir. Şu kadar var ki: takibin yapılacağı bölge halkının ruhî halleri, mizaçları, hükümete olan bağlılık dereceleri, asayiş bakımından durumları, ellerinde silâh olup olmadığı, varsa cins ve miktarı, bu
bölgelerde haber alma ve kılavuz işlerinde kimlerden istifade edileceği hakkında emniyette malûmat varsa bunları emniyet âmiri bilgi için Jandarma komutanına bildirir. Takibin devamı müddetince emniyetin edineceği istihbarat da
Jandarma komutanlarına zaman zaman bildirilir. Eğer takip bölgesinde emniyet
amirliğince istihbarat kolları teşkil olunmuş ise bunlar da istihsal edecekleri
(üretecekleri) haberleri doğruca takip müfrezesi komutanlığına verirler.
179
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Yapılacak Tebligat ve Verilecek Raporlara İlişkin Esaslar: Talimatnamenin 6.
maddesinde mülki birimler arasında yapılacak tebligat ile üst makamlara verilecek raporlara ilişkin esaslar da düzenlenmiştir. Buna göre; Asayiş bakımından
vilâyetlerden kaza kaymakamlarına ve merkez kaza nahiyelerine yapılacak tebligatın ve bu işlere ait olmak üzere vilâyetlerden Umumî Müfettişliklere ve Dâhiliye Vekâletine verilecek raporların esasları şunlardır: (A) Asayiş bakımından
jandarmayı ilgilendiren ve takibat ve harekâtı icap ettiren her türlü emir ve
tebligat valinin umumî direktiflerine göre vilâyet Jandarma komutanlığı tarafından hazırlanır. Ve vali imzası ile icap edenlere gönderilir. Ve bir örneği de
jandarmadan vakit geçirilmeksizin doğruca emniyet amirliğine verilir. (B) Jandarma kuvvetlerinin tahrikini istilzam etmeyen (ilgilendirmeyen) ve doğrudan
doğruya emniyeti ilgilendiren vakalar hakkındaki emir ve tebligat valinin umumî direktiflerine göre emniyet tarafından hazırlanarak vali imzası ile icap edenlere gönderilir. Ve bir örneği de vakit geçirilmeden emniyetten doğruca vilâyet
jandarma komutanlığına verilir. (C) Merkez kazasına ait tebligat kaymakamlık
teşkilâtı yoksa vilâyetten doğruca merkez kaza jandarma komutanlığına ve
merkeze bağlı nahiye müdürlüklerine yapılır. Emniyet ve asayişe taallûk eden
rapor, telgraf ve şifrelerin son maddesinde hangi makamlara yazıldığı da bildirilir.
Emniyet ve Asayişe İlişkin Büro ve Dosyalama İşleri: Talimatnamenin 7. maddesinde emniyet ve asayişe ilişkin büro ve dosyalama işleri de belirtilmiştir. Buna
göre; Emniyet ve asayişe ait büro işleri emniyetçe yapılacağından umumî ve
yevmî (güncel) asayiş raporları ile istatistikler ve grafikler ve diğer yazı ve çizelge işleri bu bürolar tarafından birleştirilerek tanzim ve takip olunur. Kılavuz,
muhbir veya yataklara ait dosyalar umumî dosyalarda saklanmayıp kilit altında
saklanır ve seleften halefe devredilir. Emniyetten yazılan umumî ve yevmî asayiş raporlarının bir örneği aynı günde bilgi için ve emniyetten doğruca jandarma
komutanlığına da gönderilir. Emniyet teşkilâtı olan kazalarda ve nahiyelerde bu
işler vilâyette olduğu gibi cereyan eder. Henüz emniyet teşkilâtı bulunmayan
kazalarda ve nahiyelerde gerek emniyet ve gerekse jandarmaya ait işler kaza ve
nahiye jandarma komutanlığı tarafından yapılır ve büro işleri de jandarmaca
görülür. Emniyet teşkilâtı yapılınca (karakol açılınca) bu teşkilâtın görmekle
mükellef bulunduğu işlere ait dosyalar aynen bu daireye devredilir.
Kazalarda ve Nahiyelerde Emniyet ve Asayiş İşlerinin Yapılış Usulü: Talimatnamenin 8. maddesinde kazalarda emniyet ve asayiş işlerinin yapılış usulü gösterilmiştir. Buna göre; Kazalarda emniyet ve asayiş işleri aşağıda yazıldığı gibi
180
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yapılır: (A) Emniyet teşkilâtı olan kazalarda (emniyetçe o kazada karakol açılmış
ise) emniyet ve asayiş işleri büro muamelâtı vilâyette yapıldığı ve yukarıdaki
maddelerde yazıldığı gibi cereyan eder. (B) Emniyet teşkilâtı olmayan kazalarda
(karakol açılmamış ise) asayiş işleri gerek jandarma bölgesine ve gerekse emniyet bölgesine ait olsun hepsi jandarma tarafından yapılır ve kaza kaymakamı
imzası ile nahiyelere tebliğ olunur. Veya vilâyete yazılır ve bütün dosyalar orada
toplanır. (C) Nahiyelerde emniyet ve asayiş işleri emniyet teşkilâtı olduğuna
veya olmadığına göre kazalarda yapıldığı gibi cereyan eder.
Zabıta Kuvvetlerini Kullanma Yetkisi: Talimatnamenin 9. maddesine göre; Bir
vilâyet dâhilinde emniyet ve asayişin muhafazası için emniyet ve jandarmayı ve
diğer hususî zabıta kuvvetlerini kullanmak ve bu kuvvetlerin birbirine yardımını
temin etmek en büyük mülkiye âmirinin salâhiyeti cümlesindendir. Vilâyetin bir
kazasında zuhur edip takibat ve harekâtı istilzam eden vakaya karşı o kazanın
jandarma kuvveti kâfi gelmezse vilâyetin buna mücavir kazalarından yardımcı
kuvvet sevki ve verilmesi valinin emriyle olur. Ancak jandarma komutanlığının
bu hususta göstereceği lüzum ve yapacağı teklif göz önünde tutulur.
Birden Fazla Vilâyetlerce Müşterek Önlemlerin Alınması: Talimatnamenin 10.
maddesine göre; İki ve daha ziyade vilâyetlerce alınması lüzumlu olan müşterek
inzibatî tedbir ve tertiplerde bu vilâyetler umumî müfettişlikler mıntıkasında
iseler icabı ve müşterek kuvvetlerin komutanı umumî müfettişlikçe tayin olunur
ve keyfiyet umumî müfettişlikten Dâhiliye Vekâletine bildirilir. Bu vilâyetler
umumî müfettişlik mıntıkasında değilseler veya iki umumî müfettişliği alâkadar
ediyorsa yapılacak tertibat ve idare edecek komutan Dâhiliye Vekâletince tespit
ve tayin olunur. Gecikmesinde zarar umulan vaziyetlerde ve basit vakalarda
komşu emniyet âmiri veya jandarma komutanları resen muhabere ve müşterek
icraatta bulunabilirler. Ancak keyfiyetten derhal en büyük mülkiye âmirlerini
haberdar etmeğe mecburdurlar.
Emniyet ve Jandarmanın Birbirine Yardım Etmeleri: Talimatnamenin 11. maddesine göre; Emniyet ve jandarmanın yekdiğerine (birbirlerine) yardımları şu
suretle olur: (A) Emniyet bölgesinde her hangi bir suça rastlayan jandarma subayı veya jandarma devriyeleri (orada polis yoksa) müdahale etmek ve emniyeti de derhal haberdar eylemek ve emniyet memurlarının talebi halinde jandarma devriyesi tarafından kendilerine yardım edilmek mecburidir. Hadiseye rastlamış olan jandarma subayı ve devriyesi emniyet memurları gelinceye kadar
orada tahkikat yapmazlar. Vaziyeti olduğu gibi muhafaza ederler. Ve delillerin
zıyaına (yok olmasına) meydan verilmemesi için icap eden tedbirleri alırlar.
181
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Hadise mahallinde zapt ve müsadereye mecbur kaldıkları eşyayı vaka mahalline
gelen emniyet memurlarına makbuz mukabilinde teslim ederler. Emniyet memurlarının gelmesi delillerin kaybolmasına meydan verecek kadar geciktiği
takdirde tahkikat yaparlar. Ve işbu tahkikat evrakını talep vaki olmadan emniyet amirliğine gönderirler. (B) Her hangi bir icap ve zaruret dolayısıyla jandarma
bölgesinde vazife alan emniyet memurları bir hadiseye rastlarlarsa jandarmanın emniyet bölgesindeki vazife ve salâhiyetleri gibi hareket ederler. (C) Vaka
faillerinin tespiti ve tutulmaları hususunda jandarma ve emniyet kendi bölgelerinde yekdiğerine lâzım olan yardımı yapmakla mükellef ve mecburdurlar.
Emniyete Yardımcı Olarak Verilen Jandarma Kuvvetlerinin Sevk ve İdaresi: Talimatnamenin 12. maddesine göre; Emniyete yardımcı olarak verilen jandarma
kuvvetlerinin sevk ve idaresi şu şekilde olacaktır: (A) Emniyete yardımcı olarak
verilen jandarma kuvvetlerinin başında komutan olarak er veya erbaş var ise
emniyet âmirinin direktifi altında iş görmek üzere yalnız jandarma kuvvetlerinin
sevk ve idaresi kendi komutanlarına aittir. (B) Komiser emrindeki emniyet kuvvetlerine yardımcı olarak verilen jandarmaların başında subay var ise müşterek
görülen bu vazifelerde jandarma ve emniyet kuvvetlerinin sevk ve idarede emir
ve komutasını emniyet komiserinin vereceği esaslar dâhilinde subay deruhte
eder. (C) Emniyet müdür veya memurlarının hazır bulundukları bu gibi hallerde
(jandarma emniyete, yardımcı ve emniyet bölgesinde iş gördüğü için) vazife
tevziatı ve direktifler bunlar tarafından verilir. Ve bu direktiflere göre jandarma
kuvvetlerinin sevk ve idaresi jandarma komutanlarına aittir. (Ç) Örfî idare ilân
edilen bölgelerde jandarma ve emniyetin müştereken görecekleri vazife ve
hizmetlerin yapılış tarzı mahsus kanun ve örfî idare kararnamesindeki esaslar
içinde cereyan eder.
Jandarma ve Emniyetin Mahallî Memurlarla ve Meslekî Âmirleri ile İlişkileri:
Talimatnamenin 13. maddesine göre; Jandarma ve emniyetin mahallî memurlarla ve meslekî amirleriyle münasebetleri aşağıda yazıldığı gibi cereyan eder:
(A) Emniyet ve asayişi korumağa Devletin kanun ve nizamlarının icrayı ahkâmını
temine müteallik vazifelerden dolayı emniyet âmirlerinin ve jandarma komutanlarının âmir ve mercileri vilâyette vali, kazada kaymakam ve nahiyede müdürdür. (B) Umumî emniyet ve asayişe taallûkundan dolayı emniyet ve jandarmanın müdahale edeceği ahvalle adlî vazifeleri ve kendi askerî ve meslekî işlen
müstesna olmak üzere Devletin muhtelif daire ve şubeleriyle vuku bulacak her
nevi vazife ve münasebetlerinin mercii mahallin en büyük mülkiye âmiridir. (C)
Jandarma subayları Askerî Muhakeme Usulü Kanunu’nun hükümleri dâhilinde
veya jandarma seferberliğine ait işlerde veya meslekî ve askeri zapturapt ve
182
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
disipline müteallik hizmet ve işlerde ciheti askeriye ile ve kendi meslekî amirleriyle doğrudan doğruya münasebatta bulunurlar. (Ç) Her mahallin emniyet
memurları ile jandarma kuvvetleri kendi âmirlerinin emir ve idaresi altında olup
jandarma veya emniyetten istenecek her nevi işler için mahallin en büyük emniyet âmirine ve jandarma komutanına veya bunların vekillerine müracaat olunur. (E) Adliyeye müteallik vazife ve hizmetlerin yapılış tarzı mahsus kanunlarına göre cereyan eder.
17 Şubat 1937 tarihli ve 2/6057 karar sayılı “Emniyet ve Asayiş İşlerinde Vilâyet,
Kaza ve Nahiyelerdeki Jandarma ve Emniyet Hizmetlerinin Yapılması ve Salâhiyetlerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebatı Gösterir Talimatname”, taşrada yürütülen emniyet ve asayiş hizmetleri konusundaki kargaşayı
ortadan kaldırmış, özellikle “asayiş saati” uygulaması kolluk güçleri üzerinde
mülki idare amirlerinin sivil denetim ve gözetiminin arttırılması yönünde çok
yararlı olmuştur. Bu önemli talimatname, 28 Haziran 1961 tarihli ve 5/1409
sayılı “Emniyet ve Asayiş İşlerinde İl, İlçe ve Bucaklardaki Jandarma ve Emniyet
Ödevlerinin Yapılması ve Yetkilerinin Kullanılması Suretini ve Aralarındaki Münasebetleri Gösterir Yönetmelik” yayımlanıncaya kadar uygulamada kalmıştır.
6. Emniyet Teşkilat Kanunu’nun Çıkarılması
4 Haziran 1937 tarihli ve 3201 sayılı “Emniyet Teşkilat Kanunu” (RG: 12.06.1937
tarihli ve 3629 sayılı) ile 1932 yılında yürürlüğe konulan 2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu” yürürlükten kaldırılmıştır. 322 Daha önce de ifade edildiği üzere,
2049 sayılı “Polis Teşkilatı Kanunu” ile polise yönelik özel teşkilat yasası çıkarılmış; ancak Emniyet İşleri Umum Müdürlüğünün merkez teşkilatı 1624 sayılı
Kanun kapsamında kalmaya, başka bir ifadeyle Dâhiliye Vekâleti merkez teşkilatı şemasında yer almaya devam etmiştir. Bu sefer 3201 sayılı Kanunla Emniyet Umum Müdürlüğü teşkilatında köklü değişikliklere gidilerek şube sayısı
dokuza çıkarılmış; ayrıca daire başkanlıkları kurulmuştur. Emniyet Umum Müdürlüğü bu düzenlemeyle, Jandarma Genel Komutanlığı gibi özel bir yasaya tabi
ve Dâhiliye Vekâletine bağlı bir umum müdürlük olmuştur (Yalçın, 1990: 175).
“Polis Teşkilat Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Layihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbatalarına (1/625) ilişkin görüşmelere ilk olarak, 27 Mayıs 1937 tarihinde başlanmıştır. Tasarıyla alakalı ilk
sözü alan Maraş Mebusu Hasan Reşid Tankut’a göre bu kanun layihası; “mem322
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 808-826).
183
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
leketin emniyet teşkilatının bazı eksikliklerini arz edecek ve onların telafisini
isteyecek; memleketin emniyet teşkilatını istihdaf edecektir.” Eskişehir Mebusu
İstamat Özdamar’a göre ise bu düzenleme; “Devletin mekanizmasının en faal
organı polisimizin intizamı hayatına ve temini refahına ve aynı zamanda şeref
ve haysiyeti memuriyet ve buna muvazi (paralel) istikbalinden emin olmasına
yeni ve esaslı unsurlar ve umdeler (prensipler) koymakla gayet mühimdir ve
şayanı takdirdir.” 323 Tasarının geneline ilişkin görüşmelere 31 Mayıs 1937 tarihinde devam edilmiş olup, belirtilen tarihte söz alan dönemin Dâhiliye Vekili
Şükrü Kaya’nın polis teşkilatı hakkında söyledikleri oldukça dikkat çekicidir: 324
“… Arkadaşlar, zabıta teşkilatı, zabıta kuvveti bir memleketin bayrağı gibi, kanunu gibi istiklal alametlerinden bir alamettir (Bravo sesleri). Bir memlekete
göz dikildiği ve parçalamağa karar verildiği vakit evvelemirde hatırlanan şey,
polis kuvvetidir. Evvela onun murakabesiyle işe başlanır ve polis ele alınır. Osmanlı İmparatorluğunun hazin akıbeti, bunu gösterecek manzaralarla doludur.
Zabıta kuvveti bir memleketin şekli idaresinin de bir ifadesidir ve o, efradı milletin karakterinin numunesi olarak durur. Eğer Türk Polisi fedakârlıkta cesarette, fedailikte diğer meslek erbabı gibi büyük varlıklar gösteriyorsa ve göstermişe bu, kendilerinin damarlarımda taşıdıkları Türk milletinin asil kanının eseridir.
(Bravo sesleri, alkışlar) (…) Arkadaşlar; polis denilen kuvvet, zabıta kuvveti daima sinsi ve gizli, arkadan vuran kuvvetlerle uğraşan bir heyettir. Onu daima
pusuda bekleyen kötü emelli adamlar en dalgın bir zamanda onu arkadan vururlar. O, milletin ve halkın namusunu, hayatını, haysiyetini ve malını, kötü
emelli, kötü ruhlu adamlara karşı koruyan, kanunun kalkmış bir kalkanı gibidir.
Bu kalkan daima sinsi kuvvetlerin attıkları kurşunların hedefi olmaktadır…” 2
Haziran 1937 tarihli görüşmelerde de, Dâhiliye Vekâleti Siyasi Müsteşarı Malatya Mebusu Abdülmuttalip Öker’in söz alarak maddeler üzerinde açıklamalarda
bulunduğu görülmüştür. 325 Bazı maddelerin encümene geri gönderilmesi nedeniyle tasarının görüşmeleri 4 Haziran 1937 tarihinde tamamlanabilmiştir. 326
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasının da özellikle, vilayetlerde
görevli polis sayısının yetersizliğine dikkat çekilmiştir: 327 “… Bazı vilayetlerin bu
günkü polis kadroları şöyledir; Afyonkarahisar 17, Amasya 10, Aydın 21, Ağrı
16, Bilecik 10, Bolu 10, Burdur 12, Çankırı 10, Çorum 10, Denizli 10, Elaziz (Elazığ) 15, Erzincan 10, Giresun 17, Gümüşhane 13, Isparta 12, Kırşehir 10, Malat323
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 324-326, İ: 66, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sayfa: 454-455, İ: 69, C: 1).
325
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 19, Sayfa: 2-27, İ: 70, C: 1).
326
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 19, Sayfa: 50, İ: 71, C: 2).
327
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 2, Cilt: 18, Sıra No: 172).
324
184
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ya 18, Maraş 14, Muş 10, Ordu 10, Rize 15, Siirt 10, Sinop 13, Tokat 14, Van 16,
Yozgat 13 polistir. Diğer vilayetlere gelince: bunların mevcutları da 15 ile 60
arasındadır. İstanbul, İzmir, Ankara polis ihtiyacı, bu merkezlerin talep ettikleri
miktarın çok dunundadır (aşağısındadır). Polisin hafta izni, mektep, kurs, hastalık gibi zaruri durumları nazari dikkate alınırsa kadroların ancak üçte ikisinden
istifade edilebilir. Buna nazaran mevcudu 10 polis olan bir vilayet merkezinde iş
başında ancak 7 polis görebiliriz. Bu yedi polisin en az üçünü idari, siyasi ve adli
şube teşkilatında çalıştırmak kati mecburiyeti göz önüne alınırsa bu kadronun
şehir inzibatının dört polis eline kalacağı göze çarpar (…) Polis, kasabalarda ve
şehirlerde vazife gören bir inzibat kuvvetidir. Halkla ilk teması yapan bir Devlet
memurudur. Kanunların tatbikatında ön safta bulunan bir icra vasıtasıdır. Ahlaki, siyasi ve idari sahada derin mesuliyetleri vardır. Şehirlerin ve kasabaların,
yurdun münevver halk tabakalarının yerleri olduğu nazari dikkate alınırsa polisin kemiyet ve keyfiyet itibariyle bu münevver tabaka karşısındaki durumunun
ne olması lazım geleceğini tayin ve takdir asla müşkül değildir. Bu itibarla polis
kadrosunda gerek kemiyet ve gerek keyfiyet itibariyle memleket ihtiyaçlarına
karşılık verebilecek bir hareket yapmak zamanının geldiğine kaniyiz…”
Bu gerekçelerle kabul edilen 3210 sayılı Emniyet Teşkilat Kanunu’nun 1. maddesi gereğince; Memleketin umumi emniyet ve asayiş işlerinden Dâhiliye Vekili
mesul tutulmuştur. Dâhiliye Vekili bu işleri, kendi kanunları dairesinde hareket
eden Emniyet Umum Müdürlüğü ile Umum Jandarma Komutanlığı ve icabında
diğer bütün zabıta teşkilatı vasıtasıyla ifa ve lüzum halinde İcra Vekilleri kararıyla ordu kuvvetlerinden istifade eder (Övgün, 2007: 863). Kanun’un 2. maddesi
ile “Emniyet Komisyonu” düzenlenmiştir. Buna göre; Dâhiliye Vekilinin riyaseti
altında Büyük Erkânıharbiyenin bir mümessili ile Emniyet Umum Müdürü, Jandarma ve Gümrük ve Orman Muhafaza Umum Komutanları ve Vekâletçe seçilecek lüzumu kadar umumi müfettiş ve validen mürekkep bir emniyet komisyonu teşkil edilecektir. Bu komisyon Ankara’da bulunan azaları ile her ay ve
umumi müfettiş ve valilerin iştiraki ile de en az senede bir defa Dâhiliye Vekilinin lüzum gördüğü zamanlarda toplanacak ve memleketin umumi emniyet ve
asayiş işlerini tetkik ile istişari mütalaasını bildirecektir. Dâhiliye Vekili lüzum
gördüğü zamanlarda diğer alâkalı vekâletlerden birer mümessil göndermesini
talep edebilecektir. Komisyonda raportörlük görevi Emniyet Umum Müdürüne
verilmiştir. Kanun’un 3. maddesi umumi (genel) zabıta teşkilatını tanımlamaktadır. Buna göre umumi zabıta teşkilatı, silahlı ve silahsız olmak üzere iki kısımdır. Silahlı kısmı, polis ve jandarma ve silahlı hususi zabıta kuvvetleri teşkil eder.
Silahsız kısım, istihbarat ve muamelat memurları ile silahsız hususi zabıta memurlarıdır. Jandarma ve hususi zabıta teşkilatı kendi kanunlarına ve emniyet
185
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
teşkilatı bu kanun hükümlerine tabidir. Jandarma ve hususi zabıta ile emniyet
teşkilatının merkezde ve vilayetlerde yekdiğeriyle irtibat, muhabere ve çalışma
tarzları nizamname ile tespit edilir. Kanun’un 4. maddesi gereğince Polis, silahlı
icra ve inzibat kuvveti olup üniformalı ve sivil olmak üzere iki kısımdır. Her iki
kısmın ayrıca teknik kolları vardır. Kanun’un 5. maddesi gereğince üniformalı
polis; vasıtalı ve vasıtasız kısımlara ayrılır. Vasıtalı polis; atlı, bisikletli, motorlu
ve canlı ve cansız diğer vasıtalarla teçhiz edilen kısımdır. Kanun’un 6. maddesi
gereğince de sivil polis; her nevi emniyet hizmetinde üniformasız çalıştırılan
kısımdır. Kanun’un 7. maddesi emniyet makamlarını sıralamaktadır. Buna göre
emniyet makamları vilayetlerde; emniyet müdürü, kazalarda emniyet amiri
veya emniyet komiseri ve polis teşkilatı bulunan nahiye ve iskele ve istasyonlarda emniyet komiserleridir. Bu memurlar vilayet, kaza ve nahiyelerle bulundukları yerin emniyet ve asayişine müteallik işlerini idare ederler.
Kanun’un 8-12. maddelerinde Emniyet Teşkilatının bölümleri düzenlemiştir.
Kanun’un 8. maddesine göre Polis; idari, siyasi ve adli kısımlara ayrılır. Belediye
zabıtası işleri, lüzum görülen yerlerde, idarî polis kadrosundan ayrılan ve tahsisatı belediyelerden alınan bir kısım tarafından ifa edilir. Bu kısım memurlar dahi
işbu kanun hükümlerine tâbi tutulur. Kanun’un 9. maddesine göre; (a) İdari
polis, içtimai ve umumi intizamı temin etmekle mükellef olan kısımdır. (b) Siyasi polis, Devletin umumi emniyetine taalluk eden işlerle mükellef olan kısımdır.
(c) Adli polis, asgari tam teşekküllü bir polis karakolu bulunan yerlerde, adli
ilerle uğraşmak üzere Emniyet Umum Müdürlüğünce kadrodan ayrılan bir kısımdır. Ayrıca, tam teşekküllü bir kadrodan daha az kuvvette olan polis teşekküllerinin tamamı veya bir kısmı adlî polis olarak tefrik edilebilir.
Kanun’un 16-22. maddelerinde Emniyet Umum Müdürlüğünün merkez ve vilayet teşkilatının düzenlendiği görülmektedir. Emniyet Umum Müdürlüğü merkez
teşkilatında yer alan birimler Tablo 24’te gösterilmiştir (md.16). Kanun’un 19.
maddesi gereğince, lüzum görülen vilâyetlerde, polis yetiştirmek için polis mektepleri açılabilecektir. Yine Kanun’un 22. maddesinde; lüzum görülen vilâyetlerde münhasıran emniyet polis memurları ile ailelerinin sıhhat halleriyle meşgul olmak üzere icabı kadar hekim istihdam olunabilecektir. Kanun’un 20. maddesinde ise vilâyetlerde bulundurulacak vilâyet emniyet müdürlüklerinin ve
kaza emniyet amirliklerinin ve bunların şubelerinde bulunacak memurların
meslek derecelerini tayin etmek yetkisi Dâhiliye Vekâletine verilmiştir.
(A)
Tablo 24: Emniyet Umum Müdürlüğü Merkez Teşkilatı (1937 yılı)
UMUM MÜDÜRLÜĞE BAĞLI MAKAMLAR
186
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
(B)
(C)
Umum Müdür Muavinlikleri
Teftiş Heyeti Reisliği
Birinci Daire Reisliği (Üç şubeden teşekkül eder)
İkinci Daire Reisliği (İki şubeden teşekkül eder)
Üçüncü Daire Reisliği (İki şubeden teşekkül eder)
Dördüncü Daire Reisliği (İki şubeden teşekkül eder, ayrıca laboratuvarları
vardır)
Hukuk İşleri Müdürlüğü (Bir bürodur)
Önemli İşler Müdürlüğü (Üç büroya havidir)
Arşiv Müdürlüğü (Üç büroya havidir)
Tercüme Bürosu
Birinci daire üç, diğer daireler ikişer şubeden teşekkül eder. Dördüncü
dairenin ayrıca laboratuvarları vardır.
Birinci şube dört, ikinci şube iki, üçüncü şube üç, dördüncü şube iki, beşinci
şube iki, altıncı şube üç, yedinci şube iki, sekizinci şube bir, dokuzuncu şube iki
büroya taksim edilir. Daireler, birbirinden numara ile tefrik edilir ve
görecekleri işler Umum Müdürlük Arşivinde saklanacak vazife taksimi
cetvelinde tasrih edilir.
Toplam 98 asıl ve 5 geçici maddeden oluşan Kanun’da yukarıda değinilen konular dışında; Emniyet Teşkilatının meslek dereceleri (md.13-15), mesleğe kabul
ve enstitü ve mekteplerde tahsil şartları (md.23-42), intihab ve tayin usulleri
(md.43-47), teftiş (md.52-54), terfi (md.55), meslekten çıkma ve çıkarılma ve
mezuniyet (md.56-64), intihab encümeni (md.65-67), inzibat komisyonları ve
inzibati cezalar (md.68-84), emniyet teşkilatı memurlarının sicilleri (md.85),
para mükâfatı (md.86), melbusat ve teçhizat ve tedavi (md.87-90) ve müteferrik hükümler (md.91-96) ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. 3201 sayılı Emniyet
Teşkilat Kanunu’nun 94. maddesi gereğince; 2049, 2050, 2352 sayılı Kanunlar
ve Polis Nizamnamesi ile 2531 sayılı Kanun’un emniyet ve polis teşkilatı hakkındaki hükümleri mülga edilmiştir. Kanun’un 95. maddesi gereğince de; Emniyet Teşkilatı kadroları yeniden düzenlenerek Kanun’a ekli (1) sayılı cetvelde
gösterilmiştir.
Zaman içinde bazı maddeleri kaldırılan ve birçok maddesi değişen; ancak Emniyet Teşkilatının gelişmesinde önemli katkıları olan bu Kanun, halen daha yürürlüktedir. 3201 sayılı Kanun’da ilk ciddi değişiklik, 15 Haziran 1938 tarihli ve
3452 sayılı “Emniyet Teşkilat Kanununun Bazı Maddelerini Değiştiren Kanun”
(RG: 28.06.1938 tarihli ve 3945 sayılı) ile yapılmıştır. 328 3452 sayılı Kanunla
328
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 18, sayfa: 848-852).
187
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
3201 sayılı Kanun’un, 3, 8, 19, 25, 70, 75, 77. maddeleri yeniden düzenlenmiş;
mezkûr Kanun’un 95. maddesine bağlı cetvel yerine, yeni bir kadro cetveli konulmuştur. Yine, 29 Haziran 1938 tarihli ve 3534 sayılı “Emniyet Teşkilatı Kanununa Ek Kanun” (RG: 16.07.1938 tarihli ve 3961 sayılı) ile de 3201 sayılı Kanun’a ekleme yapılarak; “lüzumu halinde Emniyet Umum Müdürü kadrosu bir
vali kadrosu ile tebdil edilebilir”, hükmü getirilmiştir (Baskıcı, 2007: 951). 329
Emniyet Teşkilat Kanunu yürürlüğe girdikten sonra ikincil mevzuatının da çok
geçmeden hazırlandığı görülmüştür. Örneğin, 9 Kasım 1937 tarihli ve 2/7620
sayılı “Polis Mesleğine Giriş ve Poliste Terfi Esaslarını Düzenleyen Nizamname” 330 (RG: 13.11.1937 tarihli ve 3758 sayılı) kabul edilerek, polislik mesleğine
giriş ve polislerin terfi esasları Emniyet Teşkilat Kanunu’na dayanılarak yeniden
düzenlenmiştir. 9 Kasım 1937 tarihli ve 2/7621 sayılı “Emniyet Teşkilatı Mensuplarına Verilecek İnzibati Cezalara Dair Nizamname” 331 (RG: 15.11.1937 tarihli ve 3759 sayılı) ile de, gerek inzibat komisyonları ve polis divanları tarafından
gerekse salâhiyet dairesinde resen verilecek inzibatî cezalarını icap ettiren fiil
ve hareketler düzenlenmiştir. Buna göre, Emniyet Teşkilatı mensuplarına verilecek inzibatî cezalar şunlardır: (1) İhtar, (2) Tevbih, (3) Maaş Kat'ı, (4) Kıdem
Tenzili, (5) Terfiin Bir Devre Geciktirilmesi, (6) Meslekten İhraç, (7) Memuriyetten İhraç olmak üzere (md.1-8). Nizamnameye göre, aynı derecede inzibatî
cezalardan ikisini aldıktan sonra üçüncü defa olarak yine o derecede bir cezaya
müstahak olan memura bir derece daha ağır ceza verilecektir (md.9). Nizamnamede ayrıca, inzibatî cezayı müstelzim olan fiil ve hareketler Ceza Kanunu’nda da suç mahiyetinde ise alâkadarlar hakkında, hem idarî hem de cezaî
takibat yapılacağı kayıt altına alınmıştır (md.15).
Emniyet Teşkilatına yönelik bu önemli düzenlemelere rağmen, incelenen dönemde polisin sorunlarının tam anlamıyla çözüme kavuşturulduğunu söylemek
mümkün değildir. Nitekim 1936 yılı sonlarında dönemin Emniyet İşleri Umum
329
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1173).
Buna ilişkin kararname şöyledir: “3201 sayılı Kanun’a göre Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve
Şûrayı Devletçe görülerek 7.10.1937 tarih ve 16700 sayılı tezkere ile tevdi olunan polis mesleğine
giriş ve poliste terfi esaslarını gösteren bu nizamnamenin meriyete konulması; İcra Vekilleri
Heyetinin 9.11.1937 günlü toplantısında onanmıştır” (RG: 13.11.1937 tarihli ve 3758 sayılı).
331
Buna ilişkin kararname şöyledir: “3201 sayılı Kanun’a göre Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve
Şûrayı Devletçe görülerek 7.10.1937 tarih ve 16698 sayılı tezkere ile tevdi olunan Emniyet Teşkilatı Mensuplarına Verilecek İnzibati Cezalara Dair Nizamname Lâyihası ve Dâhiliye Vekilliğinin
5.11.1937 tarih ve 4178/24001 sayılı tezkeresi; İcra Vekilleri Heyetinin 9.11.1937 tarihli toplantısında tetkik ve mütalaa edilerek bu nizamnamenin tadilen meriyete konulması onanmıştır” (RG:
15.11.1937 tarihli ve 3759 sayılı).
330
188
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Müdürü Şükrü Sökmensüer’in Ankara’da yapılan umumi müfettişler konferansında verdiği izahatta Emniyet Teşkilatının artan iş yükü ve ihtiyaçları konusunda dikkat çekici değerlendirmeler bulunmaktadır (Varlık, 2010: 37-38, 75-76):
“(A) Memlekette iş hacmi büyüyüp fabrikalar ve amele yuvaları çoğaldıkça;
komünizm ve emsali cereyanlar dünyanın her tarafında arttıkça, harici tahrikât
cereyanları yürüdükçe polisin emniyet, asayiş ve istihbar sahalarındaki vazifeleri muvazi (paralel) surette çoğalmakta ve ehemmiyet kesp etmektedir (kazanmaktadır). (B) Emniyet teşkilatı ve polis kuvvetleri ihtiyaca cevap verecek derecede değildir. Çoğaltmak lazımdır. (C) Kazalarda, kasabalar asayişi ve istihbarat
işleri jandarma elindedir. Polis teşkilatı yapılmış olan mahdut (sınırlı sayıdaki)
kazalardaki polis kuvveti polise mevdu (verilmiş) vezaifi (görevleri) görebilecek
miktarda değildir. (D) Emniyet teşkilatına mensup olanların ve bilhassa polis
memurlarının maaşları azdır. (E) Karakol binalarının çoğu barınmağa, iş görmeğe müsait halde değildir. 1. Emniyet teşkilatının kazalara teşmili (yayılması); 2.
Polis maaşlarının arttırılması; 3. Karakol binalarının yaptırılması için hazırlanan
kanun layihalarının bir an evvel çıkarılması, temenniye layık görülmüştür.”
7. Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesinin Yürürlüğe Konulması
Dönemin kolluk kuvvetlerini ilgilendiren son önemli düzenleme, 1937 yılı Aralık
ayında Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesinin yürürlüğe konulmasıdır
(RG: 25.12.1937 tarihli ve 3791 sayılı). Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilâtı ve
Vazifeleri Hakkındaki 1624 sayılı Kanun’un 12 ve 1706 sayılı Jandarma Kanunu’nun 26’ncı maddelerine göre Dâhiliye Vekilliğince teklif ve Şûrayı Devletçe
görülerek 20 Kasım 1937 tarih ve 18716 sayılı tezkere ile tadilen tanzim ve tevdi olunan Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesinin meriyete konulması,
İcra Vekilleri Heyetince 1 Aralık 1937 tarihinde onanmıştır.
1 Aralık 1937 tarihli ve 2/7756 sayılı “Jandarma Teşkilât ve Vazife Nizamnamesi”, Jandarma teşkilatına ilişkin kapsamlı düzenlemeler getirmektedir. Nizamnamenin 1. Faslı “Umumi Hükümler” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Esaslar,
Kısım 2: Bağlılık, Kısım 3: Teşkilat ve Tertibat konuları düzenlenmiştir. Nizamnamenin 2. Faslı “Subay İşleri” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Subay Membaı,
Kısım 2: Subayların Terfileri, Kısım 3: Subayların Tayinleri ve Yerlerinin Değiştirilmesi, Kısım 4: Mezuniyet, Kısım: 5: Açığa Çıkarma ve İşten El Çektirme, Kısım
6: Muhakeme Usulleri, düzenlenmiştir. Nizamnamenin 3. Faslı “Vazife, Mesuliyet, Münasebet ve Teftişler” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Jandarma Genel
Komutanı, Kısım 2: Jandarma Müfettişleri, Kısım 3: Jandarma Mıntıka Komutanları, Kısım 4: Vilayet Jandarma Komutanları, Kısım 5: Kaza Jandarma Komutan189
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ları, Kısım 6: Jandarma Takım Komutanları, Kısım 7: Jandarma Karakol Komutanları, Kısım 8: Teftişler, düzenlenmiştir. Nizamnamenin 4. Faslı “Jandarmanın
Mahallî Memurlarla Münasebetleri” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Esaslar,
Kısım 2: Mülkiye Memurları ile Münasebet, Kısım 3: Jandarmanın Polisle Münasebetleri, Kısım 4: Jandarmanın Adliye Memurları ile Münasebetleri, Kısım 5:
Jandarmanın Ciheti Askeriye ile Münasebetleri, düzenlenmiştir. Nizamnamenin
5. Faslı “Genel Ödevler” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Mülki Ödevler, Kısım
2: Jandarmanın Adli Ödevleri, Kısım 3: Hapishane ve Tevkifhanelerin Muhafazası, Kısım 4: Mevkufların Tahkikat veya Duruşmaya Götürülmeleri, Kısım 5:
Mahpus ve Mevkuf Sevk ve Nakli, Kısım 6: Jandarmanın Askerî Ödevi, Kısım 7:
Jandarmanın Refakat ve Muhafaza Ödevleri, düzenlenmiştir. Nizamnamenin 6.
Faslı “Jandarmanın Vazifede Salâhiyeti ve Hareket Tarzı” başlıklıdır ve bu fasılda; Kısım 1: Silah Kullanma Salahiyeti, Kısım 2. İfayı Vazifede Hareket Tarzı,
konuları düzenlenmiştir. Nizamnamenin 7. ve son Faslı “Tecziye ve Taltif” başlıklıdır ve kısımlara ayrılmadan ceza ve ödül konularını düzenlemiştir.
Toplam 7 Fasılda 282 maddeden oluşmakta olan Jandarma Teşkilât ve Vazife
Nizamnamesinin getirdiği hükümlerin ayrıntılı olarak incelenmesi bu bölümün
hacmini aşmakla birlikte, Dâhiliye Vekâleti ve mülki idare amirleri açısından
önemli görülen bazı hükümlere temas etmek yararlı olacaktır. Nizamnamenin
1. maddesinde “Jandarma” şu şekilde tanımlanmaktadır: “Türkiye Cumhuriyeti
jandarması, umumî emniyet ve asayişi korumağa, kanun, nizamname ve talimatnameler hükümlerinin icrasını temine ve bunlara müstenit Hükümet emirlerini ifaya ve en büyük idare memurlarının idarî vazife dolayısıyla verdikleri
emirleri tatbike memur müsellâh (silahlı) ve askerî bir inzibat (güvenlik) kuvvetidir. Umumî nizamı, emniyet ve asayişi korumak için daima uyanık bulunarak
icabeden önleyici tedbirleri almak, Devlet kanun ve nizamlarına aykırı olup
kanunen müdahaleyi icap eden fiil ve hareketlere müdahale etmek ve halkın
kanunî yardım taleplerini dinleyerek kanunî ve nizami icaplarını yapmak jandarmanın başlıca vazifelerini teşkil eder. Bu vazifelerin nasıl yapılacağı bu nizamnamede gösterilmiştir.” Nizamnamenin 2. maddesine göre, Jandarmanın
umumî emniyeti ve asayişi korumağa müteallik ödevleri ikiye ayrılır: (A) Kanunlara, nizamname ve talimatnamelere ve bunlara müstenit Hükümet emirlerine
aykırı fiil ve hareketlerin yapılmasına mani olmak (Zabıta-i mânia); (B) İşlenmiş
olan suç hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu ile diğer kanunlarda yazılı
vazifeleri yapmak, (Zabıta-i Adliye). Jandarmanın yürüteceği “Mülki Ödevler”
(Zabıta-i Mânia) Nizamnamenin 115-178. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Nizamnamenin 115. maddesinde, Jandarmanın mülkî vazifelerinin
esasları şu şekilde gösterilmiştir: (A) Umumî emniyet ve asayişin temin ve mu190
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
hafazası için gerekli tedbirleri almak, (B) Kırlarda, köylerde ve yollarda emniyet
ve asayişi ve mal ve can emniyetini korumak, (C) Kanun ve nizamlar hükümlerinin ve bunlara dayanan hükümet emirlerinin ifasını temin etmek, (Ç) Devamlı
bir uyanıklık ve faaliyetle her nevi suçların yapılmasına mani olacak tedbirleri
almak, (D) Emniyet ve asayişi koruma esnasında veya kanun ve nizamların icrayı ahkâmını teminde karşılaşacağı mukavemeti kırmak ve icabında tenkil etmek. Nizamnamenin 116. maddesine göre, Jandarma zabıtai mânia vazifesini
kendi mıntıkaları dâhilinde her yerde devriye gezdirmek suretiyle ifa edecektir.
Nizamnamenin 8. maddesinde, Jandarmanın bağlılık durumu görülebilmektedir: “Jandarmanın vazife ve hizmet itibariyle mercii Dâhiliye Vekâleti olup memleketin emniyet ve asayiş işlerinde ve aşağıda gösterilenlerden maada diğer
bütün muamelelerde bu Vekâlete bağlıdır. Askerî talim ve terbiye hususunda
Genelkurmay Başkanlığına bağlıdır. Silâh, mühimmat ve subay ikmali ile seferberlik ve seferde ordu emrine intikal edeceklerin maaş, iaşe, melbusat ve teçhizatı ve bilumum masraflarının, ordudakinin aynı olmak üzere, temini hususlarında Millî Müdafaa Vekâletine merbuttur.” Nizamnamenin 13. maddesi gereğince de, Jandarmanın kuruluşları mülkî teşkilâta tâbi olacaktır. Bir vilâyet mıntıkasında bulunan sabit jandarmalar o vilâyetin jandarma birliğini, bir kaza mıntıkasında bulunan sabit jandarmalar o kazanın jandarma birliğini teşkil edecektir. Nizamnamede Türkiye Cumhuriyeti Jandarmasının kuruluşu (md.9) ile Jandarma Genel Komutanlığının merkez ve taşra birimleri de gösterilmiş olup
(md.10); bu kapsamda Tablo 25’teki teşkilat şeması düzenlenmiştir.
Tablo 25: Türkiye Cumhuriyeti Jandarmasının Kuruluşu (1937 yılı)
A
B
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI,
-Jandarma Genel Komutanı,
-Jandarma Genel Komutan Muavini,
-Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanı,
-Komutanlık kalemi,
-Müşavere heyeti,
-Teşkilât, kadro, bütçe, ikmal ve seferberlik şubesi,
-Zat işleri şubesi,
-Asayiş şubesi,
-Talim ve terbiye, neşriyat şubesi,
-Levazım işleri şubesi,
-Sıhhat işleri şubesi,
-Baytar işleri şubesi,
-Gedikli ve temdidli erat şubesi,
-Mehakim işleri, şubesi,
-Daire müdürlüğünden müteşekkildir.
Jandarma müfettişlikleri,
191
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
C
Ç
D
E
F
G
H
İ
J
K
L
M
N
O
Ö
P
R
S
Ş
T
U
Jandarma mıntaka komutanlıkları,
Vilâyet jandarma komutanlıkları,
Kaza jandarma komutanlıkları,
Jandarma takım komutanlıkları,
Jandarma karakol komutanlıkları,
Seyyar jandarma piyade alayı ve seyyar taburları,
Müstakil jandarma taburu,
Jandarma subay meslek mektebi,
Jandarma gedikli erbaş mektebi,
Jandarma er mektebleri,
Jandarma satın alma komisyonları,
Jandarma yoklama heyeti,
Jandarma levazım teftiş heyeti,
Jandarma silâh teftiş heyeti,
Jandarma konakları (yollama ödevi beraber),
Jandarma matbaası,
Jandarma dikim evi,
Jandarma hastahanesi,
Jandarma ilâç ambarı,
Jandarma eşya ve levazım ambarı,
Jandarma bandosu,
Nizamnamenin 29. maddesine göre, Jandarma bütçesiyle birlikte kabul edilecek jandarma mürettebatının jandarma teşekküllerine tevzi ve taksimi Dâhiliye
Vekilinin emir ve tasvibi alındıktan sonra Jandarma Genel Komutanlığınca yapılacaktır. Yine Nizamnamenin 30. maddesine göre, vilâyetlere verilen jandarma
mürettebatı, vilâyet jandarma komutanının teklifi ve valinin tasvibi ile lüzumlu
olan mevkilere tevzi edilecek ve bu tevziatı gösteren kadro ve konuş cetvelleri,
krokiler ile birlikte vilâyetten Dâhiliye Vekâletine gönderilecektir. Nizamnamenin 31. maddesine gereğince, vilâyet dâhilinde mevakie tevzi edilmiş (duracak
yerleri belirlenmiş) olan kuvvetlerden bir kısmı vilâyet jandarma komutanının
teklifi ve valinin muvafakati ile veya doğrudan doğruya valinin vereceği emir
üzerine muvakkaten diğer mahalde kullanılabilir ve bu halde keyfiyet esbabı
mucibesi ile vilâyetten Dâhiliye Vekâletine bildirilir. Bunu icap ettiren sebep zail
olunca kuvvetler yine esas mevkilerine iade edilerek Dâhiliye Vekâletine malûmat verilir. Nizamnamenin 44. maddesi gereğince, Jandarma subaylarının terfi
inhaları Jandarma Genel Komutanlığınca tanzim ve Dâhiliye Vekâletince yüksek
tasdike arz olunacaktır. Nizamnamenin 45. maddesi gereğince, Jandarma subaylarından binbaşıdan yukarı rütbeliler ve muadilleri Jandarma Genel Komutanının teklifi ve Dâhiliye Vekilinin tasvip ve inhası ve Reisicumhurun tasdikiyle
tayin olunacaklardır. Binbaşı ve binbaşıdan küçük rütbeliler ve muadilleri ise
192
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Jandarma Genel Komutanlığının inhası ve Dâhiliye Vekâletinin tasdikiyle tayin
olunacaklardır. Yer değiştirmeler de ayni usulde yapılacaktır.
Nizamnamenin mülki idare amirlerini ilgilendiren ve günümüzde de tartışılan
bir diğer önemli maddesi “mezuniyet” yani izin işlerine yönelik olan 48. maddesidir. Buna göre; Jandarma subay ve memurlarının mezuniyetleri 2161 sayılı
Askerî İzin Kanunu’na ve Askerî İzin Nizamnamesine tabidir. Bu kanun ve nizamnamelerin birinci maddeleri mucibince izin verilmesinde hizmetin sektedar
olmamasına (kesilmemesine) dikkat edilmesi lâzımdır. Bunun için izinli olarak
ayrılmalarında mahzur olmadığına dair kaza jandarma komutanları için kaza
kaymakamının ve vilâyet jandarma komutanları için valilerin ayrıca mütalaa ve
muvafakatlerinin alınması esastır. Jandarma subay ve askerî memurlarının muvakkaten işten el çektirilmesi konusunda da Dâhiliye Vekâleti ve mülki idare
amirlerinin yetkileri bulunmaktadır. Nizamnamenin 51. maddesi gereğince,
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 12. maddesine göre aleyhlerinde
vilâyetlerce ilk tahkikata başlanan jandarma subay ve memurları görülecek
lüzum üzerine Dâhiliye Vekâletinin muvafakati alınmak şartı ile işten el çektirilebilir. Ayrıca Vilâyet İdaresi Kanunu’nun muaddel 35. maddesinin son fıkrasına
göre vali yapacağı teftiş neticesinde vazifesi başında kalmasında mahzur gördüğü jandarma subaylarına, mesuliyeti üzerine alarak, idareten işten el çektirilebilir ve keyfiyeti derhal Dâhiliye Vekâletine bildirir. Nizamnamenin 53. maddesine göre de, Jandarma subay ve memurları hakkında Memurin Muhakemat
Kanununa göre tahkikat ya bizzat vali, kaymakam tarafından veya kendi âmirleri olan jandarma mıntıka komutanı, vilâyet jandarma komutanı veya kaza jandarma komutanları veya mülkiye veya jandarma müfettişleri tarafından yapılacaktır. Bu husustaki evrak vali ve kaymakama, fezlekesi sureti de meslekî âmirleri vasıtası ile Jandarma Genel Komutanlığına gönderilecektir.
Nizamnamenin 55. maddesinde tanımlandığı şekliyle Jandarmanın başında
bulunan Jandarma Genel Komutanı; hazarda umum jandarmanın ve seferde
Dâhiliye Vekâleti emrinde jandarma olarak ifayı vazife edecek aksamın idare ve
komutasına memurdur. Jandarma Genel Komutanı Kor komutanı sıfat ve salâhiyetini haizdir. Nizamnamenin 71. maddesine göre, vilâyetlerdeki jandarma
kuvvetleri Devletin kanun ve nizamlarının tenfizi (infazı), emniyet ve asayişin
temin ve muhafazası vazifelerinden dolayı valinin emri altındadırlar. Vilâyet
jandarma komutanları bu ödevlerin ifasından valiye karşı mesuldürler. Nizamnamenin 76. maddesine göre de, kaza jandarma komutanları, kaza dâhilinde
devlet kanun ve nizamnamelerinin icrayı ahkâmını temin etmek, emniyet ve
asayişi korumak vazifelerinden dolayı kaza kaymakamının emri altındadırlar.
193
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Nizamnamenin mülki makamları ilgilendiren bir diğer önemli maddesi “teftişler” konusundadır. Nizamnamenin 84. maddesi gereğince, Vilâyet İdaresi Kanunu mucibince vali ve kaymakamlar emirleri altında bulunan jandarmaların
emniyet ve asayişe ve kanun ve nizamlar hükümlerinin temini icrasına ait işlerini teftiş ve murakabe edebileceklerdir. Nizamnamenin 86. maddesi gereğince
de, mülkiye müfettişleri, jandarmanın mıntıkaları dâhilinde emniyet ve asayişi
muhafazaya, kanun ve nizamların icrayı ahkâmını temine ait mülkî vazifelerini
ne suretle ifa ettiklerini teftiş edeceklerdir. Nizamnamede mülki makamları
ilgilendiren bir diğer husus da, 279. maddede tecziye bağlamında yapılmıştır.
Buna göre, Jandarmanın mülkî vazifelerine temas eden ve disiplin cezasını müstelzim olan hareketlerine valiler muttali olunca bu hareketlerini vilâyet jandarma komutanlarına bildirirler. Jandarma komutanı bu gibiler hakkında askerî
disiplin cezasını salâhiyeti dâhilinde tatbik eder ve valiye bildirir.
Nizamnamede jandarmanın mahalli memurlarla, özellikle mülki idare amirleriyle olan münasebetleri de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Nizamnamenin 91.
maddesine göre, Emniyet ve asayişi korumağa, devletin kanun ve nizamlarının
icrayı ahkâmını temine müteallik vazifelerinden dolayı jandarma komutanlarının âmir ve mercii vilâyette vali, kazada kaymakam, nahiyelerde müdürdür.
Nizamnamenin 92. maddesine göre de, Jandarmanın adlî vazifeleri ve kendi
askerî işleri müstesna olmak üzere devletin muhtelif daire ve şubeleri ile vuku
bulacak her nevi vazife münasebetlerinin mercii mahallin en büyük mülkiye
memurudur. “Mülkiye Memurlarıyla Münasebet” esas itibariyle Nizamnamenin
96-102. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Nizamnamenin 96. maddesi gereğince; vali, kaymakam ve nahiye müdürlerinin kanun ve nizamlar hükümlerine müstenit emir ve taleplerini jandarma komutanları yapmakla mükelleftirler. Bu mülkî âmirlerin verecekleri emir ve direktiflerden doğan mesuliyet
kendilerine ve emirlerin tatbik tarzından doğan mesuliyet de jandarma komutanlarına aittir. Şu kadar ki alınan tedbirler ve yapılan hareketlerden ağızla veya
yazı ile peyderpey malûmat vermeğe jandarma komutanları mecburdurlar.
Nizamnamenin 97. maddesi gereğince; Jandarma komutanları valiler tarafından kendilerine resen verilen emirlerin kanun ve nizamnamelere uygun olmadığı içtihadında bulundukları takdirde keyfiyeti yazı ile valilere bildirirler. Verdikleri emrin kanun ve nizamnamelere uygun olduğunda ısrar ederlerse yazılı
olarak emir verirler ve ayni zamanda bu hususu Dâhiliye Vekâletine bildirirler.
Vekâletten emir gelinceye kadar valinin verdiği emir mesuliyeti altında tatbik
olunur. Kaza kaymakamları ile kaza jandarma komutanları, nahiye müdürleriyle
nahiye jandarma takım komutanları arasında bu yolda bir ihtilâf zuhurunda en
yüksek merci olan vali katî kararını verir. Yine ısrar vaki olduğu takdirde vilâyet194
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ten Dâhiliye Vekâletine yazılır ve ayni zamanda validen emir gelinceye kadar
kaymakamın ve nahiye müdürünün yazılı emri tatbik edilir. Nizamnamenin 99.
maddesine göre, Jandarma komutanları memuriyetleri mıntıkasındaki her nevi
suç ve vakaları ve neticelerini, memleketin emniyet ve asayişini bozan veya
bozacak olan vakaları, yangın, su baskını gibi afetleri, haber aldıkları salgın ve
bulaşıcı hastalıkları, hükümet aleyhine yapılan propagandalara dair edindikleri
malûmatı vakit geçirmeksizin mahallin en büyük mülkiye memuruna ağızdan
veya yazılı olarak bildireceklerdir. Nizamnamenin 101. maddesine göre de,
Jandarma komutanları her gün muayyen saatte mahallin en büyük mülkiye
memurları ile görüşerek memuriyeti mıntıkasının asayişi ve sair mülkî vazifelerinin ifası hakkında alınan ve alınacak olan tedbirlere dair malûmat verirler ve
mülkî âmirlerin bu husustaki emir ve direktiflerini alırlar.
Bu kapsamlı düzenlemeyle birlikte Jandarmanın teşkilat ve görevleri ile sivil
makamlarla görev ilişkisi açıkça olarak ortaya konulmuş olmaktadır. Burada en
dikkat çekici husus, Jandarmanın Dâhiliye Vekâleti ve mahalli mülki idare amirleriyle olan bağlılık durumunun günümüzde olduğundan daha ileri bir boyutta
olmasıdır. Başka bir ifadeyle, askeri bir teşkilat olmasına rağmen jandarmanın
sivil ya da mülki idareye bağlılık düzeyinin Atatürk Dönemi’nde çok daha ileri
boyutta olduğu iddia edilebilir. Ancak Jandarma teşkilatına yönelik bu önemli
düzenlemelere rağmen, incelenen dönemde jandarmanın sorunlarının tam
anlamıyla çözüme kavuşturulduğunu söylemek mümkün görülmemektedir.
Nitekim 1936 yılı sonlarında yapılan umumi müfettişler toplantısında dönemin
Jandarma Genel Komutanı Korgeneral Naci Tınaz’ın verdiği izahatta, jandarma
teşkilatının başta personel olmak üzere, silah, bina, karakol, teçhizat ve iaşe
hususlarında ciddi sıkıntı ve ihtiyaçlarının olduğu görülmektedir (Varlık, 2010:
32-34); “KADRO: Jandarma kadrosu 35.415’dir. Mekteplerde talim ve terbiye
gören 6 bin gençle, geri hizmetlerde kullanılanlar ve Doğu bölgelerine bağlı 4-5
bine yakın seyyarlar bu yekûndan çıkarılırsa bilfiil vazife gören ve asayişle uğraşan kuvvetin 15 bine indiği görülür. 1, 3 ve 4’üncü umumi müfettişlikler mıntıkasında vasati olarak 290, diğer vilayetlerde 906 nüfusa ve 30 kilometre murabbaına (kareye) bir jandarma düşmektedir. Karakol miktarı 2.193’tür. SUBAY
DURUMU: Kadrosu 1.900 olmak lazım gelirken elde 1.000 subay vardır ki bunun da 200’ü Milli Müdafaadan muvakkaten (geçici) verilmiştir. Buna nazaran
asıl jandarma subay mevcudu 800’dür. Ordu stajında bulunan 41’ini çıkarınca
750’ye iner. 35 kadar kazada subay yoktur. Buralarda asayiş işleri erbaşı ve
çavuşların elinde kalmıştır (…) GEDİKLİ DURUMU: 7-8 sene içinde 3 bin gedikli
(astsubay) yetiştirmek, bunları karakollara dağıtmak esasına istinat eden proje
bütçe imkânsızlığı yüzünden tatbik edilmemiş, gedikli miktarı yüze indirilmiştir.
195
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
TEMDİTLİLER (UZATMALILAR): Jandarmaya mevdu (verilmiş) işlerin tenevvü
(çeşitliliği) ve ehemmiyeti 6 aylık hatta bir senelik talim ve terbiye ile ödevlerin
yapılmasına müsait olmadığından meslek-i mahsus (özel meslek) olan jandarmada temditlilerin (askerlik hizmetinden sonra tezkere bırakarak görevine devam edenler) mevkii mühimdir. Mevcudu dört bine çıkan temditliler zamanında
iyi ayrılmadıklarından tecziye ve tavsiye yolları ile ıslah edilmektedir. SİLAH
DURUMU: Alınan yüz bin liralık tahsisatla jandarma elindeki bozuk silahların
yenileriyle değiştirilmesine başlanmıştır (...) Yapılan projeye göre çap itibariyle
tehalüf eden (birbirine uymayan) ve çok eskimiş olan jandarma silahlarının
yenilenmesi için 645 bin liraya ihtiyaç vardır. HAYVAN DURUMU: Beş binlik
kadroya karşın hayvan mevcudu dört bindir. Hayvan sahiplerine istedikleri kadar iaşe (beslenme) bedeli verilememekte olduğundan hayvan beslemek isteği
azalmaktadır. Geçen seneye nazaran 300 hayvan azalmaktadır. BÜTÇE DURUMU: 1935 yılında münakalelerle (aktarmalarla) 9.780.000 liraya çıkmış olan
jandarma bütçesi bu sene 9 milyona düşmüştür. Tekâmül (gelişme) seyri üzerinde yürümek mecburiyetinde bulunan jandarma bundan müteessirdir (üzgündür). İNŞAAT DURUMU: Karakol binalarıyla birlikte jandarmanın 3 bin parça
yapısı var. Geçen sene alınan 60 bin lira ile birkaç yapı yaptırılmış, 270 yere
yardım yapılmıştır (…) Karakol binaları oturmağa müsait değildir. Çoğunun yenilenmesi lazımdır. MEKTEPLER: Ankara’daki subay meslek mektebi bitmek üzeredir. Seneyi kaybetmemek için Genel Komutanlık dairesinin üst katında tedrisata başlanmıştır. 29 talebesi vardır. Bina bitince gediklilere mahsus meslek
kursu açılacaktır. İstanbul’da Maltepe Atış Mektebindeki gedikliler kursuna
devam ediliyor. Bu sene yetişen 232 gedikli umumi müfettişlik mıntıkaları ile
kazalara dağıtılmıştır. Altısı Çanakkale, beşi Edirne, Kütahya, Silifke, Yozgat ve
Erzincan’da olmak üzere mevcut 11 jandarma mektebinden 6’şar aylık iki devrede yılda 12 bin acemi er yetiştirilerek kıtalara dağıtılmaktadır. TELEFONLAR:
Bu sene çok az para alındığından inşaata ayrılmamıştır. Gelecek sene alınacak
tahsisat ile Şark’taki karakollara telefon temdidi (bağlantısı) düşünülmektedir.”
Jandarma Genel Komutanı Korgeneral Naci Tınaz’ın sunumunda, Jandarma
teşkilatının daha iyi bir duruma gelebilmesi için yapılması gerekenler de sıralanmıştır (Varlık, 2010: 35-36, 74-75); “NETİCE: Memleket asayişini elinde tutan, devlet kanunlarının tenfiz (infaz) ve icra (yürütme) vasıtası olan mesleki,
mülki, askeri ve adli sahalarda birçok vazife sahibi bulunan jandarma, büyük
ihtimamlara (özene) değer bir müessese ve meslek-i mahsus olduğuna göre;
subay, silah, bina, karakol, teçhizat, iaşe cihetlerinden (hususlarından) kuvvetlendirilmeğe muhtaç haldedir. Diğer medeni memleketlerde mahdut (belirli)
sahalarda beş yüz kişiye bir jandarma düştüğüne göre saha vüsatı (genişliği) ve
196
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Şark bölgesinin istisnai vaziyeti göz önüne getirilince jandarma mevcudunun 42
bine çıkarılması icap eder. Meslekten olması, mektepten yetişmesi lazım gelen
jandarmanın her birine ayda kırk lira sarf edilmek icap ettiğine göre jandarma
bütçesinin 19 milyon liraya çıkarılması iktiza eder (gerekir). Bütçe, ilerde de bu
parayı veremeyeceğine göre; (1) Ordudan iyi erat ayrılması. (2) Kazalardaki
emniyet işlerinin jandarmadan alınarak polise verilmesi, polis teşkilatının kazalara götürülmesi (Yeni Polis Teşkilat Kanunu’nda bu cihet derpiş edilmiştir). (3)
Jandarma ile alakası olmayan vergi, tahsilat, şahit celbi, adli tebligat gibi işlerin
jandarmadan alınması. (4) Bilgi ve ihtisasa taalluk eden (ilişiği olan) ilk tahkikat
işlerinin jandarma elinde kalması sadece jandarmayı işgalden, asli vazifelerini
göremeyecek hale getirmekten başka bir fayda ve netice vermediğinden bu
işlerin jandarmadan alınması. (5) Bölüklerdeki cetvel ve kırtasiye işlerinin azaltılması bölük komutanlarının asayişle iştigale (uğraşmaya) vakit ve imkân bulabilecek hale getirilmesi. (6) İaşe bedeli olarak verilmekte olan 14 liranın rayice
göre arttırılması. (7) Karakol binalarının senelere taksim edilerek bir program
dâhilinde yaptırılması. (8) Çap itibariyle muhtelif ve bozuk olan jandarma silahlarının yenilenmesi, yenileriyle değiştirilmesi. (9) Subay noksanının tamamlanması. (10) Bilhassa Doğu bölgesinde telefon şebekelerine ehemmiyet verilmesi,
bu işin ilk plana alınması, tesis ve idamesinin bir usule bağlanması. (11) Toplu
hareket ihtimali mevcut oldukça Birinci Umumi Müfettişlikte seyyar jandarmanın kolordu emrine bırakılması. (12) Jandarma subayları tekaüt yaşlarının uzatılması. (13) Vilayetlerdeki altı aylık jandarma talimlerinin kış mevsimine tesadüf ettirilmesi muvafık olacağı mütalaa edilmiştir.”
197
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
VI. MÜLKİ İDAREYE İLİŞKİN GELİŞMELER
1. Mülki Taksimata İlişkin Düzenlemeler
Yeni devletin toprağa dayalı örgütlenmesine yönelik düzenlemeler, Büyük Millet Meclisinin açılmasının hemen ertesinde başlamış ve Milli Mücadele Dönemi’nde önemli ölçüde şekillenmiştir. Meclis tarafından bir biri ardına kabul
edilen yasalarla ve İcra Vekilleri Heyetince çıkarılan kararnamelerle Osmanlı’dan miras kalan idari yapıya müdahale edilerek, mülki idare birimleri yeniden
düzenlenmiştir. Ancak Ankara’da oluşan yönetim yeni sınırlar üzerinde kuruluşunu “idari coğrafyada toptan bir sınır-merkez değişimiyle değil, kısmi değişimlerle” gerçekleştirmeyi tercih etmiştir. Bu dönemde mülki idare birimleriyle
ilgili en dikkat çekici gelişme, bazı sancakların ve kazaların müstakil livalar haline getirilmesine yönelik düzenlemelerdir. Birinci Meclisin mülki teşkilata yönelik ilk müdahalesi, “bir üst kademede vilayete bağlı olan bazı mülhak livaları
müstakil kılıp doğrudan Ankara’ya bağlamak” ya da “yeni müstakil livalar kurmak” şeklinde olmuştur. Meclis açıldıktan sonra adeta bir müstakil liva olma
yarışı yaşanmış, bu kapsamda birçok kanun layihası gündeme gelmiş, bunlardan bazıları kabul edilerek yasalaşmıştır. Bu konuda farklı görüşler bulunmakla
birlikte, mülki taksimatta yapılan yeni düzenlemelerin arka planında genel olarak “müstakil liva olma mücadelesi ile güvenlik ve asayiş” konusundaki hassasiyetlerin bulunduğu anlaşılmaktadır. 1921 yılının başında Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle birlikte yönetsel kademe dörtten üçe düşürülmüş, bütün müstakil livalar, vilayet statüsüne sokulmuştur. 8 Mart 1924 tarihli
ve 82 sayılı Meclis Kararı ile de, bütün mülhak livaların müstakil olarak idaresi
kararlaştırılmıştır. Bazı sancakların ve kazaların müstakil liva haline dönüştürme
yarışı yanında dikkat çekici bir başka düzenleme, güvenlik ve asayiş gerekçesiyle yeni kaza merkezlerinin oluşturulmasıdır. Ayrıca bu dönemde, doğu sınırlarında anavatana katılan arazi (Elviye-i Selase) ile işgalden kurtarılan vilayetlerde
(Vilayatı Müstahlasa) mülki idare birimleri yeniden kurulmuştur (Başa, 2013:
596-597). Teşkilatı mülkiyeye yönelik düzenlemeler, Cumhuriyet Dönemi’nde
de ihtiyaca göre (özellikle sınırlarda meydana gelen değişiklikler) devam etmiştir. Aşağıda bu düzenlemelerden önemli görülenleri açıklanmıştır.
1.1. Resülayn Kazasının Teşkili İle Mustafapaşa Kazasının Kaldırılması
13 Aralık 1924 tarihli ve 532 sayılı “Resülayn Kazasının Teşkiliyle Mustafapaşa
Kazasının Lağvine Dair Kanun” (RG: 07.01.1925 tarihli ve 81 sayılı) ile Mardin
198
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Vilayetine mülhak olmak üzere Resülayn Kazası (şimdiki Ceylanpınar ilçesi) kurulmuş; Kırkkilise (sonradan Kırklareli) Vilayetine bağlı Mustafapaşa Kazası (diğer adıyla Cisri Mustafapaşa Kazası) ise lağvedilmiştir (Bayrak, 2012: 1722). 332
Mustafapaşa Kazasının Lağvıyla Resülayn Kazasının Müceddeden Teşkili Hakkında (1/479) Numaralı Kanun Layihası” ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası ilk
olarak 4 Aralık 1924 tarihli Meclis oturumunda görüşülmüştür. Tasarının müzakeresi esnasında Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey, “Resülayn” yerine “Pınarbaşı” denilmesini teklif etmiş; ancak kabul edilmemiştir. Teklifinin reddedilmesi üzerine Tunalı Hilmi Bey’in; 333 “Hayret; Türkoğlu Türklere bakın bir kere!”, şeklinde tepki verdiği duyulmuştur. Yine Kırkkilise Mebusu Dr. Fuat Bey,
Kanun Layihasında geçen “Kırkkilise” isminin “Kırklareli” olarak değiştirilmesini
teklif etmiş; ancak bu aşamada kabul edilmemiştir. Dr. Fuat Bey’in takriri kabul
edilmemekle birlikte encümene gönderilmesine karar verilmiştir. 334 Anılan
Kanun Layihası, 13 Aralık günü ikinci defa müzakere edilmiş ve ismi değiştirilerek geneli ekseriyetle kabul edilmiştir. 335
Kanun’a ilişkin Esbabı Mucibe Layihasında Resülayn Kazasının teşkil edilmesinin
gerekçesi şu şekilde ifade edilmiştir: 336 “Resülayn Kazası Fransızlarla aktolunan
itilafname mucibince tayin edilecek hududun cenubunda kalmasıyla bilahare
şekli idaresi tespit edilmek üzere muvakkaten mülga addedilmiş ise de Suriye
hattı hududu üzerinde bulunan bu mevkide hududun öbür tarafından gelen,
buradan o tarafa giden eşhas ve esbabı ceraimin ahval ve harekâtını takip ve
murakabe edecek inzibati ve idari bir teşkilatın âdemi mevcudiyeti urban ve
aşairin hududu tecavüzle gasbı garta tasaddi etmesi gibi birtakım hadisat ve
vakayiin devamı tekevvüne badi olmakta ve memleketin inzibati dâhilîsine şiddetle tesir eden bu ahvalin men’i hudusu orada inzibat ve idare teşkilatının
vücudunu elzem kılmaktadır. Binaenaleyh gerek hududun muhafazai emni selameti ve gerek o havali inzibatının tesis ve istikrarı için Resülayn Kazasının
şimalde kalan ve merbut pusulada isimleri muharrer bulunan köylerden mürekkep olarak müceddeden (yeni baştan) teşkili lazım gelmiştir (…) Binaenaleyh
sair şuebatı idariyeye ait teşkilat bilahare nazarı itibare alınmak üzere şimdilik
burada bir kaymakam ve tahrirat kâtibi ile hattı ve hat civarında yerleşik ahaliyi
tecavüzü urban ve aşairden muhafaza edecek kuvvetli bir jandarma teşkilatıyla
332
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 28).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 468, İ: 16, C: 1).
334
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 469-470, İ: 16, C: 1).
335
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 116-117, İ: 21, C: 1).
336
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 460-461, İ: 16, C: 1).
333
199
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
polis ikamesi kâfi görülmüş ve Resülayn istasyonunun Resülayn Kazasına merkez ittihazı ve Mardin Vilayetine mülhak olarak idaresi tespit edilmiştir.”
Esbabı Mucibe Layihasında Mustafapaşa Kazasının kaldırılması gerekçesi de
şöyle açıklanmıştır: 337 “… Edirne Vilayetine mülhak Kırkkilise Vilayeti
müzafatından olup Lozan Muahedenamesi mucibince hududu milli haricinde
kalan on dokuz karyesinden sonra halen yedi karye ve üç çiftliği ve iki bin yüz
doksan bir nüfusu ihtiva eden Mustafapaşa Kazasının 1339 senesi aşar ve vergi
tahakkukatının 1700 lira olup masarifi umumiyei idaresini ifaya kifayet edememekte ve nüfus ve varidat itibariyle kaza olabilmek için lazım gelen şeraiti
zail olmasıyla kaza halinde idaresine lüzum görülmemekte bulunduğundan
mülhak kurası Kırkkilise’ye ilhak edilmek suretiyle kazayı mezkûrun lağvı ve
tahsisatının mücaddeden teşkil edilecek Resülayn Kazasına nakli lazım gelmiştir.”
1.2. Kırkkilise İsminin Kırklareli Olarak Değiştirilmesi
20 Aralık 1924 tarihli ve 537 sayılı “Kırkkilise İsminin Kırklareli’ne Tahvili Hakkında Kanun” (RG: 14.01.1925 tarihli ve 82 sayılı) ile Kırkkilise Vilayetinin adı
“Kırklareli” olarak değiştirilmiştir (AA, 2010: 38; Bayrak, 2012: 1727). 338 10 Aralık 1924 tarihinden ruznameye alınması kabul edilen Kırkkilise Mebusu Dr. Fuat
Bey’in “Kırkkilise İsminin Kırklareli’ne Tahvili Hakkında Takriri” (4/238) ve buna
ilişkin Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 15 Aralık 1924 tarihinde görüşülmüş ve
itiraz olmadan takririn ikinci müzakeresine geçilmesi kabul edilmiştir. 339
Encümen Mazbatasında düzenlemeyle ilgili şu değerlendirmenin yapıldığı görülmektedir: “Kırkkilise Vilayetinin merkezi olan Kırkkilise Kasabasının ‘Kırklareli’ namına tahvili hakkında Kırkkilise Mebusu Doktor Fuat Bey tarafından ita
olunup, Heyeti Umumiyece nazarı mütalaaya alınan takrir müzakere olunarak
tarihi millimizle alakadar olmayan mezkûr ismin tebdili muvafık görülmüş ve
berveçhi ati maddei kanuniye kabul edilmiştir.” Anılan Kanun Layihası, 20 Aralık
1924 tarihinde ikinci defa müzakere edilirken bazı mebusların başka yerleşim
yerleriyle ilgili isim değişikliklerini gündeme getirdikleri görülmüş, bu bağlamda
dönemin Dâhiliye Vekili Recep Bey söz alarak açıklamalarda bulunmuştur: 340 “…
337
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 460-461, İ: 16, C: 1).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 33).
339
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 155, İ: 22, C: 2).
340
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 190-193, İ: 24, C: 2).
338
200
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Hakikaten bu mesele yalnız bir vilayete ve bir kazaya münhasır değildir. Memleketin birçok aksamında vilayet, kaza, nahiye, köy ve en nihayet beş haneli
küçük köylere varıncaya kadar bu isim meselesi mevzubahis oldu. Bununla birlikte Vekâlet, muayyen bir liste tutmak üzere teşebbüsatta bulundu. Bunları
tespit ediyor. Fakat şu kadar var ki (…) bütün bu isimler, bir anda tebdil edildiği
takdirde memleket vaziyeti coğrafiyesinde öyle bir manzara hâsıl olacaktır ki
ihtimal, o zaman arkadaşlar birbirini kaybedeceklerdir (…) Encümende arkadaşlarla görüştüm, şimdilik yalnız vilayet ve kaza isimlerinin yavaş yavaş tebdiline
başlanması, nahiye ve karye isimlerinin tebdiline henüz geçilmemesi mütalaasını dermeyan ve rica ettim…”
Bazı mebusların “Kırklareli” ismine de karşı çıkmışları üzerine Dâhiliye Encümeni Mazbata Muharriri ve Kayseri Mebusu Hilmi Bey şu açıklamayı yaparak değişikliğin gerekçesini ortaya koymuştur; 341 “… Malumu aliniz Cisri Mustafa Paşa
Kazasının lağvı meselesi mevzubahis olduğu zamanda bir arkadaşımız Kırkkilise
isminin, Kırklareli namına tahvilini teklif etmişti (…) Dâhiliye Encümeni de sathi
bir nokta-i nazarla değil, alakadar olan vilayetin muhterem mebuslarının da
mütalaasını alarak bu Kırklareli’nin onlarda tarihi ve ananevi bir isim olduğuna
kanaat getirdikten sonra Heyeti Aliyenize sevk etmiştir…” Bu konuşmadan sonra oya sunulan Kanun Layihasının heyeti umumiyesi, ekseriyetle kabul edilmiştir. 342 537 sayılı Kanun ile adı değiştirtilen “Kırklareli Vilayeti”, günümüzde de
aynı adla vilayet statüsünü korumaktadır.
1.3. Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun Çıkarılması
Cumhuriyet Dönemi’nin başlangıcında en geniş kapsamlı taşra düzenlemesi ise
30 Mayıs 1926 tarihli ve 877 sayılı “Teşkilatı Mülkiye Kanunu” (RG: 26.06.1926
tarihli ve 404 sayılı) ile yapılmıştır. 343 Bu Kanunla, mülki idare birimleri kapsamlı
bir şekilde yeniden düzenlenmiş, özellikle il sayısında ciddi bir indirime gidilmiştir. Bilhassa Genç İsyanı sonrasında mülki teşkilatta reform yapılması gündeme
gelmiş; bu doğrultuda 1925 yılında mahallinde inceleme yapmak üzere Seyyar
Tetkik Heyetleri ile bu heyetlerin raporlarını değerlendirmek üzere Teşkilatı
Mülkiye Merkez Heyeti kurulmuştu (Yılmaz, 2012: 1761; 2012b: 2025). Dolayısıyla uzun ve kapsamlı bir çalışmanın sonucu olan “Teşkilatı Mülkiye Hakkında
(1/955) Numaralı Kanun Layihası” ve Dâhiliye ve Muvazene-i Maliye Encümen341
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 193, İ: 24, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 11, Sayfa: 193, İ: 24, C: 2).
343
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 932-935).
342
201
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
leri Mazbataları, ilk olarak 22 Mayıs 1926 tarihinde Meclise sunulmuş ve aynı
gün ruznameye alınması ve müstacelen müzakeresi kabul edilmiştir. 344
Meclise sunulan encümen mazbatalarında yer alan “Taksimatı Mülkiye Tetkikatının Netayici Hakkında Umumi Rapor” yapılmak istenilen mülki taksimat düzenlemesi hakkında detaylı bilgiler vermektedir. 345 Anılan raporda, bazı mülki
idare birimlerinin ilga edilme gerekçeleri şöyle sıralanmıştır: “(1) Muvazenei
umumiyeye ait varidatın masarifi mahalliyesine tekabül edememesi (genel
bütçeye ait gelirlerin yerel giderleri karşılayamaması), (2) İdarei hususiyesinin
kudretsizliği, (3) Nüfusunun azlığı, (4) Sahasının darlığı, (5) Büyük ve kudretli
cüz’ü idariler (yönetim kademeleri) arasında sıkışmış olması, (6) Başlı başına
ümran ve terakkiye (gelişme ve ilerlemeye) kabiliyetinden mahrum olması, (7)
Arazisinin teşkilatı tabiiyesi cihetinden müstakillen temini emri idaresi kabil
olmaması (arazisinin doğal kuruluşu nedeniyle bağımsız yönetilmeye elverişsiz
olması), (8) Cebri ve gayrı tabii olan hudutların hududu tabiiyeye icraı sırasında
müstakillen ipkasına imkân bulunmaması, (9) İktisadi, askeri (…) bazı esbabı
saire.” Yine, encümen mazbatalarında bulunan “İlga Edilmelerine Lüzum Görülen Vilayetler ve İlgalarının Sebep Esbabı Mucibesi” başlıklı raporda da, kazaya
dönüştürülen her bir vilayetle ilgili açıklamalar yapılmıştır. Örneğin Genç Vilayeti hakkında, “Bu vilayetin gerek sahasına ve gere nüfusuna nispetle vilayet
teşkilatını muhafaza edemeyeceği görülmüştür…”, notu bulunmaktadır. Kozan
Vilayeti hakkında ise, “İş bu vilayet dahi 70.000’den dun nüfusu ile vilayet evsafını kaybetmiştir…”, denilmiştir. Kazaya dönüştürülen diğer vilayetler hakkında
da, benzer açıklamalarda bulunulduğu incelenmiştir. 346
Teşkilatı Mülkiye Hakkında Kanun Layihası ile Dâhiliye ve Muvazene-i Maliye
Encümenleri Mazbataları (Sıra No: 199), esas olarak Meclisin 29 Mayıs 1926
tarihli oturumunda görüşülmüştür. Müzakereler sırasında birçok mebusun söz
alarak görüş açıkladığı ve bunlara dönemin Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in yanıt
verdiği görülmüştür. 347 Kanun Layihasının heyeti umumiyesi üzerine ilk söz alan
Erzurum Mebusu Münür Hüsrev Bey, “Teşkilatı Mülkiye” kavramından ne anladığını şöyle açıklamıştır: 348 “Teşkilatı mülkiye denilince bendenizin hatırıma
vahlei ulada şu gelir. Bir cüzütam idari olan köylerden başlayarak derece derece, nahiye, kaza, vilayet teşkilatını nazarı dikkate almak gerekir. Çok temenni
344
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 279, İ: 105, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sıra No: 199, Sayfa: 136-138).
346
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sıra No: 199, Sayfa: 138-141).
347
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 605-615, İ: 109, C: 2).
348
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 605-608, İ: 109, C: 2).
345
202
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ederim ki, Dâhiliye Vekili muhteremi Beyefendi senelerden beri idarecilerin
intizar ettiği bir Teşkilatı Mülkiye Kanunu Meclise tevdi etsin. Fakat o Teşkilatı
Mülkiye Kanunu evvelemirde nevahi teşkilatını ihtiva edebilecek esaslı, kuvvetli
birtakım şekilleri ihtiva etsin beyefendiler (…) Hükümetten sevk edilen teşkilatı
Mülkiye Kanunu bendenizce bir teşkilatı mülkiyeden ziyade bir taksimatı ve bir
tashihi ifade eder…” Erzurum Mebusu Münür Hüsrev Bey konuşmasının devamında kazaya dönüştürülen vilayetlerle ilgili eleştirilerde de bulunmuş, gelir
yetersizliğinin bu vilayetlerin kaldırılması için yeterli bir sebep oluşturmayacağı
üzerinde durmuş, “fena bir taksimden ibaret olan” bu Teşkilatı Mülkiye Kanununu’nun kabul edilmeyerek hükümete iade edilmesini istemiştir.
Eleştiriler artınca söz alan Dâhiliye Vekili Mehmet Cemil (Uybadın) Bey, yapılmak istenilen düzenlemeyi uzun bir konuşmayla savunmuştur. 349 Cemil Bey’in
şu sözleri dikkat çekicidir: “… En son huzuru alinize getirdiğimiz teşkilat layihasının memleketin ihtiyacını tamamıyla tatmin eder tam bir layiha olduğunu
bendeniz arz ediyorum (…) İlki esaslı fikir tebarüz ediyordu. Bir idarei umumiye
fikri, diğer idarei mahalliye fikri (…) Cumhuriyeti idare ve Meclisi Ali ikinci fikre
mütemayildir. Çünkü az adetteki vilayetlere inzimamen ve müstakil ve mülhak
livaları da vilayet yapmak suretiyle idarei mahalliyelerin inkişafı Cumhuriyet ve
Meclisi Alice kabul edilmiştir ve memlekette taaddüt eden bu merkezler halkın
kendi kendini idare edebilmek kabiliyet ve cazibesi memlekette büyük bir hassasiyetle karşılanmış, hüsnü telakki edilmiş ve kemalı arzu ile bunun inkişafına
çalışılmakta bulunmuştur (…) Binaenaleyh hükümetin doğru bulduğu fikir idarei
mahalliyelerin inkişafı, bunların kuvvetlenmesi ve halkın kendi kendini idare
edebilecek kabiliyeti idareyi iktisap etmesi fikridir…” Dâhiliye Vekili Cemil Bey,
konuşmasının devamında da kaza haline getirilen vilayetlerle ilgili açıklamalarda bulunmuştur.
Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in açıklamalarından sonra Kanun Layihasının maddelerine geçilmiş, yapılan görüşmelerde fazla bir itiraz olmadan Kanun maddeleri
hızla kabul edilmiş; ancak ilk oylamada yeterli oy sağlanamamıştır. 350 30 Mayıs
1926 tarihinde ikinci defa olarak reye vazedilen “Teşkilatı Mülkiye Hakkında
Kanun Layihası” bu sefer 12 ret oyuna karşı 118 oyla kabul edilmiştir. 351 Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun kabul edilmesinin ardından 31 Mayıs günü Hâkimiyeti
Milliye gazetesinde yayımlanan Siird Mebusu Mahmud Bey’in “Teşkilatı Mülki349
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 610-612, İ: 109, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 612-615, İ: 109, C: 2).
351
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 674-676, İ: 110, C: 2).
350
203
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ye” başlıklı başyazısında; “Osmanlı’dan kalan mülki teşkilatın cumhuriyet ile
yeniden yapılandırıldığı” belirtiliyordu. Mahmud Bey’e göre bu süreçte önemli
olan idarenin karakter, ahlak, tecrübe itibariyle cumhuriyeti temsil edecek güç
ve yeteneğe sahip kişilere verilmesidir” (Yılmaz, 2012b: 2026).
Mülki teşkilatta önemli düzenlemeler öngören 877 sayılı Kanun’un 1. maddesi
ile 11 vilayet (Üsküdar, Beyoğlu, Çatalca, Gelibolu, Genç, Ergani, Ardahan, Siverek, Kozan, Muş, Dersim vilayetleri) kazaya; 27 kaza nahiyeye (Silivri, Büyük
Çekmece, Beykoz, Abdurrahmangazi, Lâdik, İlisu, Yumurtalık, Hassa, Zir, Erdek,
İznik, Yalova, Kadı Şehri, Borçka, Ayvacık, Narman, Hoşap, Adilcevaz, Harput,
İpsala, İnoz, Şarköy, Havza, Lalapaşa, Pınarhisar, Gazipaşa, Halfeti ilçeleri) tahvil
edilmiş; 60 nahiye de ilga edilmiştir. Bu nahiyelerden bazıları şunlardır; Torbalı
(Merkez-İzmir), Edremit (Merkez-Van), Kuyucak (Nazilli-Aydın), Selçuk (Kuşadası-İzmir), Ereğli (Çorlu-Tekirdağ), Dudullu (Üsküdar), Bucak (Merkez-Burdur),
Hadim (Karaman-Konya), Ovacık (Çerkeş-Çankırı) vb. Kanun’un 2. maddesi ile
18 kaza yeniden teşkil edilmiştir. Bu kazalar şunlardır; Baskil (Elaziz), Gölpazarı
(Ertuğrul), Osmaneli (Ertuğrul), Bozöyük (Ertuğrul), Sorgun (Bozok), Çumra
(Konya), Hadım (Konya), Cihanbeyli (Konya), Bucak (Burdur), Küre (Kastamonu),
Torbalı (İzmir), Nizip (Gaziantep), Susurluk (Karesi), Gercüş (Mardin), Hilvan
(Urfa), Yaylak (Urfa), Polatlı (Ankara), Serik (Antalya) olmak üzere. Kanun’un 3.
maddesi ile 17 kazanın bağlı olduğu vilayetler değiştirilmiştir. Bu kazalar şunlardır; Gebze (İzmit), İnegöl (Bursa), Yenişehir (Bursa), Keşan (Edirne), Aziziye
(Kayseri), Besni (Gaziantep), Arapkir (Malatya), Eğin (Malatya), Ceyhan (Cebelibereket), Vezirköprü (Canik), Havza (Canik), Yusufeli (Artvin), Kiği (Erzincan),
Bayburt (Gümüşhane), Safranbolu (Zonguldak), Beşiri (Siirt), Derik (Mardin)
olmak üzere. Kanun’un 4. maddesi ile ilga, tadilat ve teşkilat sebebiyle iktiza
eden tahvil ve irtibatların icrasına Dâhiliye Vekili yetkili kılınmıştır. Kanun’un 5.
maddesi ile teşkilat ve tadilat dolayısıyla vuku bulacak tasarrufat karşılık addedilerek yeniden yüz nahiye teşkiline ilişkin olarak Dâhiliye Vekiline yetki verilmiştir. Kanun’un 6. maddesi ile yeni teşkilat dolayısıyla kaymakam ve nahiye
müdürleri kadrolarına ilaveler yapılmıştır. Kanun’un 7 ve 8. maddeleri de ilga ve
teşkil edilen yeni mülki idare birimlerinde görevli personele ilişkin düzenlemeleri içermektedir.
Yılmaz (2012b: 1929), Teşkilatı Mülkiye Kanunu ile yapılan düzenlemeyi şu şekilde özetlemiştir: “… Sonuç olarak, ekonomik coğrafi, hukuki ya da güvenlik ile
ilişkili birtakım nedenlerle mülki taksimat yeniden düzenlenmiştir. Genel olarak
bakıldığında, illerin ve kazaların sınırlarının genişletildiği görülmektedir. Nahiyelerde ise sayıca önemli bir azalma yaşanmış, nahiyelerin lağvedilmesi ile köyle204
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rin etkinliği arttırılmıştır.” Böylece yasa öncesinde yönetsel coğrafyada 74 il,
315 ilçe ve 673 bucak bulunmakta iken, kabul edilen Teşkilatı Mülkiye Kanunu
ile idari bölünüş, 63 il, 317 ilçe ve 640 bucak olarak düzenlenmiş oldu (Keskin,
2009: 305; İçişleri Bakanlığı, 1983: 159). 352 Teşkilatı Mülkiyede yapılan düzenlemenin ardından Müsteşar Seydi Bey’in riyasetinde Haziran 1926’da toplanan
Dâhiliye Vekâleti İntihap Encümeni de, kaldırılan iller ile ilçe haline getirilen
nahiyelere atanacak kaymakamların listelerini hazırlamıştır. Dâhiliye Vekâleti,
Temmuz ayında da, 877 sayılı Kanunla mülki taksimatı değişen illerin yönetim
şekline dair, bütün illere bir tamim göndermiştir (Yılmaz, 2012b: 2034, 2043).
1.4. Bozok İsminin Yozgad Olarak Değiştirilmesi
Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun kabulünden sonra da, mülki idare birimlerine
yönelik düzenlemelerin devam ettiği görülmüştür. Örneğin, 25 Haziran 1927
tarihli ve 365 sayılı “Bozok İsminin Yozgad’a Tahvili Hakkında” Meclis Kararı
(RG: 11.07.1927 tarihli ve 630 sayılı) ile Bozok Vilayetinin adı “Yozgad” olarak
değiştirilmiştir. 353 Bozok Mebusu Süleyman Sırrı Bey ve rüfekasının “Bozok
İsminin Yozgad’a Tebdil Ettirilmesi Hakkında Takriri”, 25 Haziran 1927 tarihinde
Meclis gündemine gelmiş ve hızla kabul edilmiştir (Dik, 2012: 2150). 354 Meclise
sunulan takrirden Yozgad isminin Bozok’a dönüştürülmesinin yanlışlığı ifade
edilmiştir. 355 “Birinci Büyük Millet Meclisinde Kütahya Mebusu merhum Cemil
Bey tarafından verilen bir takrir üzerine (Yozgad) unvanının (Bozok)’a tebdil
edildiği malumdur. Yozgad isminin tebdiline bir lüzum ve mecburiyet olmadığı
halde sureti tebdil birtakım yanlış muamele ve muhaberede müşkülatı intaç
etmekten başka bir fayda temin etmediği de meydandadır. Binaenaleyh Meclisi
Alinin kararıyla tebdil edilen Bozok isminin kemafıssabık (eskisi gibi) Yozgad’a
tashih ve tebdili hususuna müsaade buyurulmasını arz ve teklif ederiz.” Takrir
üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Cemil Bey de; 356 “Efendim, Bozüyük ile Bozok
isimleri muamelatta da karışıklığı mucip oluyor.”, diyerek isim değişikliğine
ilişkin takriri desteklemiştir.
352
İçişleri Bakanlığına göre ise 1926 yılında 74 olan il sayısı 63, ilçe sayısı 312 ve bucak sayısı da
661 olmuştur (http://www.illeridaresi.gov.tr); (E.T: 15.02.2007). Yılmaz (2012b: 1929) da, Teşkilatı Mülkiye Kanunu’ndan sonra mülki idare birimlerinin sayısı konusunda şu bilgiyi vermiştir:
“Kanun ile yapılan düzenlemeler sonrasında, il sayısı 11 azalmış, kaza sayısı 2 artmış ve nahiye
sayısı da 33 azalmıştır. Bu doğrultuda, 1927 yılında yayımlanan devlet salnamesinde mülki taksimat 63 il, 342 ilçe ve 666 bucaktan oluşmaktadır.”
353
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Kararlar Bölümü Sayfa: 44).
354
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 681, İ: 82, C: 1).
355
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 681, İ: 82, C: 1).
356
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 681, İ: 82, C: 1).
205
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1.5. On Kaza Teşkiline Dair Kanun
24 Mayıs 1928 tarihli ve 1282 sayılı “On Kaza Teşkiline Dair Kanun” (RG:
28.05.1928 tarihli ve 900 sayılı) ile 10 adet yeni kaza kurulması kararlaştırılmıştır. 357 17 Mayıs 1928 tarihinde ruznameye alınması kararlaştırılan “Bazı Vilayetler Dâhilindeki On Bir Nahiyenin Kaza Haline İfrağı ve Tahvilleri Hakkında
(1/226) Numaralı Kanun Layihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları esas olarak 19 Mayıs 1928 tarihinde görüşülmüş ve tartışmasız kabul edilmiştir. 358 Meclise sunulan Esbabı Mucibe Layihasında; toplam 11 nahiyenin kaza
haline getirilmesi (İpsala, Lâdik, Silivri, Kartal, Beykoz, Erdek, İznik, Dikili, Dadye,
Reşadiye, Borçka ve Sarıyer) öngörülmüş ve her bir nahiyenin idari, iktisadi ve
sosyal durumu hakkında bilgiler verilmiştir. Dâhiliye Encümeni, hazırladığı mazbatada, sehven birinci maddeye yazılan İznik Nahiyesinin hazf olunması (çıkarılması), buna mukabil bir önceki yıl nahiye haline getirilen Çanakkale’ye bağlı
Ayvalık Nahiyesinin de “mevkii ehemmiyetine binaen” kaza haline getirilmesini
kabul etmiştir. Kanun Layihası üzerine son incelemeyi yapan Bütçe Encümeni
ise Dâhiliye Vekilinin de muvafakatiyle Sarıyer Kazasının layihadan çıkarılmasını
ve kaza isimlerinin maddede zikredilmesi yerine bir cetvelde gösterilmesini
kararlaştırmıştır. 359 Böylece 1282 sayılı Kanun ile Borçka (Artvin), İpsala (Edirne), Dikili (İzmir), Kartal (İstanbul), Beykoz (İstanbul), Silivri (İstanbul), Erdek
(Balıkesir), Ayvacık (Çanakkale), Lâdik (Samsun) ve Dadye (Muğla) nahiyeleri
kaza haline getirilmiş oldu. Aynı yıl temmuz ayı içerisinde, 1282 sayılı Kanun
gereğince yeniden teşkil edilmiş olan kazaların ihtiva edeceği köylerin tespitine
ilişkin bir de tamim yayımlandı (İçişleri Bakanlığı, 1983: 160; Dik, 2012b: 2195).
1.6. Bitlis Vilayeti İlga Olunarak Muş Vilayetinin Kurulması
2 Haziran 1929 tarihinde kabul edilen 1509 sayılı “Muş Vilayeti Teşkiline Dair
Kanun” (RG: 11.06.1929 tarihli ve 1213 sayılı) ile Bitlis Vilayeti ilga olunarak,
Bitlis, Varto, Bulanık, Malazgirt, Mutki Kazaları ve Elaziz ve Siirt Vilayetlerinden
irtibatları kesilerek Çapakçur (Bingöl), Genç ve Sason Kazalarından mürekkep
Muş Vilayeti teşkil olunmuştur. Kanunla ayrıca, Ahlat Kazası ile Tatvan Nahiyesi
Van Vilayetine ilhak ve Hizan Kazası birinci sınıf nahiye haline ifrağ olunarak
Bitlis Kazasında bırakılmıştır (Bayramoğlu, 2007: 72). 360 “Muş Vilayeti Teşkilatı
357
Kavanin Mecmuası: (Devre. 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 235).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 174-175, İ: 77, C: 1).
359
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sıra No: 177).
360
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 7, Sayfa: 940).
358
206
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Hakkında 1/395 Numaralı Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe
Encümenleri Mazbataları, 2 Haziran 1929 tarihinde Mecliste görüşülmüş ve
tartışılmadan kabul edilmiştir. 361 Bu durumda 63 olan il sayısı değişmemiştir
(İçişleri Bakanlığı, 1983: 160).
Kanun’un Başvekil İsmet Paşa imzalı 16 Mart 1929 tarihli Esbabı Mucibe Layihasından bu değişikliğe neden ihtiyaç duyulduğu açıkça ortaya çıkmaktadır: 362
“Umumi harpten evvel büyükçe bir kasaba olan Bitlis gerek harp tahribatı ve
ahalisinin üçte ikisinin hicreti dolayısıyla halen içtimaî ve iktisadî hayatı sönük
ve eski ehemmiyetini tamamen kaybetmiş bir haldedir. Kasaba Bitlis deresiyle
buna mülhak diğer dereciklerin uzunlukları boyunca dar ve sarp yamaçlar üzerinde serpinti halinde evlerden kurulmuş olup bir vilâyet merkezi olmağa her
nota-i nazardan gayri müsaittir. Gerek vaziyet ve gerek kazaları ile idarî iktisadî
temasları nokta-i nazardan pek aykırı ve vilâyet hududunun bir köşesinde bulunuşu vilâyet merkezinin daha müsait ve merkezî bir vaziyete naklini icap ettirmektedir. Bugünkü Vilâyet merkezinin Diyaribekir (Diyarbakır)-Van yolu üzerinde bulunmasından başka hiç bir kıymeti yoktur. Yapılmakta olan DiyarbakırKulp-Muş yolu Bitlis’in yol üzerinde bulunan faydasını haylice tenkis etmiştir.
Binaenaleyh vilâyet merkezinin idarî, iktisadî, askerî nokta-i nazardan mühim
ve vasi bir mıntıkanın tam ortasında bulunan ve her türlü medenî inkişafa müsait olan Muş’a naklinde bir zaruret ve ihtiyacı kat’i mevcuttur. Merkezin nakli
dolayısıyla hâsıl olan yeni vaziyet icabı Bitlis Vilâyeti ilga edilmiş ve teşkilâtı
mülkiyesinde bervechiati (aşağıdaki gibi) tadilât ve tashihatla (düzeltmelerle)
yeniden Muş Vilayeti ihdas olunmuştur…” Bitlis’in kaza haline getirilmesinde
idari, iktisadi ve askeri zaruretlerin rol oynadığı görülmektedir.
1.7. Yalova Nahiyesinin Kaza Haline Getirilmesi
2 Aralık 1929 günü kabul edilen 1533 sayılı “Yalova’nın Kaza Haline Konulmasına Dair Kanun” (RG: 09.12.1929 tarihli ve 1366 sayılı) ile Kocaeli Vilayetinin
Karamursal (Karamürsel) Kazasına bağlı Yalova Nahiyesi kaza haline getirilerek
İstanbul Vilayetine bağlanmıştır (Bayramoğlu, 2007: 95). 363 Kanunla Yalova
Kazasına bağlanan köyler ise şunlardır: Ak, Elmalık, Üvezpınar, Ortaburun, Burhaniye, Paşa, Teşvikiye, Çalıca, Çınarcık, Çukur, Hacımehmet, Dere, Sultaniye,
Samanlı, Soğucak, Safran, Taşköprü, Gacık, Kadı, Kadıçiftliği, Kabaklı, Kılınç Kurt,
361
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 262-263, İ: 72, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 12, Sıra No: 247).
363
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 7).
362
207
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kuru, Kocadereibalâ, Kocadereizir, Kâzimiye, Kirazlı, Gökçedere, Küllük,
Lâledere, Yalova, Çağşak, Çengiler, Esadiye, Reşadiye. “Kocaeli Vilâyetinin
Karamursal Kazasına Merbut Yaluva (Yalova) Nahiyesinin Kaza Haline İfrağıyla
İstanbul Vilâyetine İlhakı Hakkında 1/531 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna
ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 2 Haziran 1929 tarihinde
Mecliste görüşülmüş ve tartışmasız kabul edilmiştir. 364
Kanun’un Başvekil İsmet Paşa imzalı 12 Kasım 1929 tarihli Esbabı Mucibe Layihasından Yalova’nın ilçe yapılarak İstanbul’a bağlanmasının nedeni ortaya çıkmaktadır: 365 “Evvelce Kocaeli Vilayetinin bir kazası iken köylerinin bir kısmı
civarında bulunan Karamursal Kazasına verilerek nahiye haline ifrağ olunan
Yaluva kaplıcalarıyla meşhurdur. Eskiden beri İstanbul’un bir su sayfiyesi ve
sıhhat ve eğlence yeri olarak tanınmıştır ve adeta İstanbul’un bir banliyösüdür.
Son zamanlarda kaplıcalarda aranan hikemi ve kimyevî evsaf ve mevaddan ve
nadir gazlardan birçoğunu hamil bulunduğu tahlil neticesi olarak anlaşılan bu
kaplıcaların en yeni ve en sıhhî şartlara göre tanzim ve tevsiine karar verilmiştir.
Bu sayede İstanbul’dan gelenlerin miktarı da arttığı gibi seyrüsefer tanzim ve
kaplıcalar tesis edildikçe daha ziyade artacağı muhakkaktır. Tarihte de meşhur
olan bu suların fen dairesinde tanzimi temin edilmiş olması hariçten de birçok
ecnebileri celp ve cezp edecektir. Binaenaleyh bu kadar kalabalık ziyaretçileri
olacak bir yeri nahiye teşkilâtı ile idarede devama imkân bulunmayacağından
kazaya tahvili zarurî görülmüştür. Kazaya tahvil edildikten sonra buranın uzaklık
itibariyle ne Bursa’ya ne de arada hiç bir muvasala ve münasebeti olmayan
İzmit’e bağlanmasında fayda yoktur. Yaluva’nın kaza olmasını icap ettiren hususî mahiyeti ve bir de deniz yolunun yakınlığı ve münasebatının çokluğu itibariyle bu kazanın İstanbul’a raptında idarî ve iktisadî büyük faydalar ve menfaatler hatta zaruretler vardır…”
1.8. Fatih, Eminönü, Kadıköy, Beşiktaş, Sarıyer ile İznik’in Kaza Olması
19 Mayıs 1930 tarihli ve 1612 sayılı “Yeniden Kaza Teşkiline ve 1452 Numaralı
Kanuna Merbut (2) Numaralı Cetvelin Tadiline Dair Kanun” (RG: 21.05.1930
tarihli ve 1499 sayılı) ile İstanbul İline bağlı olarak; Fatih, Eminönü, Kadıköy,
Beşiktaş ve Sarıyer; Bursa İline bağlı olarak ta İznik kaza haline getirilmiştir.
Kanunla belirtilen kazalarda yeniden teşkil olunacak seksen tam teşekküllü
nahiyelerde istihdam edilecek olan memurlara ait kadrolar da düzenlenmiştir
364
365
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 14, Sayfa: 3, İ: 9, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 14, Sıra No: 5).
208
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
(Keskin, 2007: 166). 366 “Yeniden Altı Kaza ve Seksen Tam Teşekküllü Nahiye
Teşkili Hakkında 1/636 ve Devlet Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülü Hakkındaki Kanuna İki Madde Tezyiline Dair 1/669 Numaralı Kanun Lâyihaları” ile
buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri mazbataları”, 16 Mayıs 1930 tarihli
Meclis oturumunda görüşülmüş ve tartışılmadan kabul edilmiştir. 367 Başvekil
İsmet Paşa imzalı Esbabı Mucibe Layihasında, düzenlemenin gerekçesi şu şekilde izah edilmiştir: 368 “Belediye Kanunu mucibince İstanbul’da Şehremanetiyle
vilâyet idare-i hususiyesinin birleşmesi İstanbul’da gerek idarî gerek beledî ve
inzibatî teşkilât tadilâtını icap ettirmektedir. Bu itibarla İstanbul’da daha beş
kaza teşkiline zaruret hâsıl olmuş ve Bursa Vilâyetine mülhak İznik’in idarî ve
inzibatî ehemmiyetine binaen tekrar kaza haline ifrağına lüzum hâsıl olmakla
İznik’te de bir kaza teşkil olunmuştur. Bu sene dahi memleketin bir kısmını tam
teşekküllü nahiyelerle teçhiz etmek hususundaki Meclisi Âlinin tasvibine iktiran
eden programın tatbikatına devam edilerek bütçenin müsaadesi nispetinde 80
tam teşekküllü nahiye tesis edilmektedir. Teadül Kanununa merbut kadro cetvelleriyle devlet teşkilâtı tespit edilmiş olmasına göre bu teşkilâtın da mezkûr
cetvellere ilâvesini temin için üçüncü madde tespit edilmiştir.”
1.9. Yeniden Tam Teşekküllü Elli Nahiye Teşkil Edilmesi
21 Temmuz 1931 tarihli ve 1857 sayılı “Yeniden Tam Teşekküllü Elli Nahiye
Teşkiline ve 1452 Numaralı Kanuna Merbut 2 Numaralı Cetvelin Tadiline Dair
Kanun” 369 (RG: 30.07.1931 tarihli ve 1860 sayılı) ile tam teşekküllü 50 nahiye
kurulması kararlaştırılmış ve bu yeni nahiyelere kadro verilmiştir. Yasayla birinci
sınıf nahiye müdürüne 25 lira maaş verilecektir (Duru, 2007: 281). “Yeniden
Tam Teşekküllü 50 Nahiye Teşkiline ve 1452 Numaralı Kanuna Merbut 2 Numaralı Cetvelin Tadiline Dair 1/132 Numaralı Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni
Mazbatası”, 21 Temmuz 1931 tarihli Meclis toplantısında müstaceliyetle görüşülerek, itiraz olmadan kabul edilmiştir. 370 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı
mucibe layihasında düzenlemenin amacı oldukça kısa ifade edilmiştir: 371 “931
senesinde 50 tam teşekküllü nahiye teşkiline ihtiyaç hâsıl olmuş olduğundan bu
hususta bir lâyihai kanuniye tanzim ve takdim kılınmıştır.”
366
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 263).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 19, Sayfa: 53-53, İ: 58, C: 1).
368
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 19, Sıra No: 156).
369
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: Fevkalade, Cilt: 10, Sayfa: 262).
370
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Cilt: 3, Sayfa: 278, İ: 33, C: 1).
371
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, Fevkalade İçtima, Sıra No: 97).
367
209
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1.10. Şemdinan Kazasının Lağvedilmesi ve Solhan’ın Kaza Olması
28 Haziran 1932 tarihli ve 2042 sayılı “Hakâri (Hakkâri) Vilayetine Tabi
Şemdinan Kazasının Lağvı ile Muş Vilayetine Tabi Olmak Üzere Solhan Namı ile
Bir Kaza Teşkiline Dar Kanun” 372 (RG: 04.07.1932 tarihli ve 2141 sayılı) ile
Şemdinan (Şemdinli) Kazası kaldırılarak, Muş Vilayetine bağlı olarak Solhan
Kazası teşkil edilmiştir. Kaldırılan Şemdinan Kazası nahiye olarak Gevar Kazasına
bağlanmıştır (Çınar, 2007: 374). “Hakâri Vilâyetine Tâbi Şemdinan Kazasının
Nahiye Haline Kalbile Muş Vilâyetine Tâbi Solhan Namile Bir Kaza Teşkiline Dair
1/399 Numaralı Kanun Lâyihası” ile Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları,
28 Haziran 1932 günlü Meclis oturumunda görüşülerek, itiraz olmadan kabul
edilmiştir. 373 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 374 “Genç ve Çapakçur (Bingöl) havalisi
asayişinin daha sıkı bir surette temin edilebilmesi ve Erzurum yolunun daima
emniyet ve nezaret altında bulundurulması ve vilâyet merkezine 85 kilometre
ve Çapakçur, Kiğı, Varto Kazalarına 60’şar kilometre uzaklığında bulunan bu
mıntıkada Hükümet nüfuzunun tamamen temin edilmesi ve mahallî cereyanlarının yakından takibi ve menaati mevkiiyesi itibariyle cenup eşkıyalarının barınmasına müsait yüksek dağları ihtiva eden bu mahallerin nezaret ve murakabesinin bir kat daha takviyesi için Solhan mıntıkasında bir kaza teşkiline pek
ziyade lüzum ve ihtiyaç hâsıl olmuştur. Fırat’ın garp havzası ile Van havzasını
arzen birbirine bağlayan Muş yolu üzerinde merkezî bir vaziyette bulunan
Serban köyü Solhan Kazasının merkezi ittihaz edilmiş ve Gönik mıntıkasında
teşkil edilecek olan Gönik Nahiyesi ile esasen mevcut olan Valir Nahiyesi bu
kazaya raptolunmuştur. Ancak tasarruf mülâhazası ve bütçe muvazenesi noktai nazarından yeni bir masraf ihtiyarına lüzum görülmeksizin maksadın husulünü
temin ve teshil etmek üzere Hakâri vilâyeti dâhilindeki Şemdinan kazası ile Herki ve Hamaro Nahiyeleri lağvedilmiştir. Şemdinan Kazası harbi umumiden evvel
kesafeti nüfusa malik idi ise de gerek harbi umumî ve gerek onu müteakip zuhur eden hâdisatı zailede ahalisinin hicreti dolayısıyla ekser köylerin gayrimeskûn olması ve nüfusunun hemen hemen 400’e inmesi artık bu mıntıkada kaza
teşkilâtının idamesine mahal bırakmamıştır. Binaenaleyh bu kazanın Herki ve
Hamaro nahiyeleri ile birlikte ilgası ve merkezi Sürünüş olmak üzere Şemdinan
nahiyesi haline kalbine zaruret hâsıl olmuş ve her iki vilâyet meclisi umumî ve
idare heyetlerinin bu bapta mütalaası alınmıştır…”
372
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima. 1, Cilt: 11, Sayfa: 800).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 9, Sayfa: 403, İ: 73, C: 1).
374
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 1, Cilt: 9, Sıra No: 242).
373
210
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1.11. Bazı Vilayetlerin İlgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanun
20 Mayıs 1933 tarihli ve 2197 sayılı “Bazı Vilayetlerin İlgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanun” 375 (RG: 27.05.1933 tarihli ve 1933 sayılı) ile mülki
taksimatta çok önemli düzenlemeler yapılmıştır. Bu Kanunla, İçel (Silifke), Artvin, Aksaray, Hakkâri, Cebel-i Bereket (Osmaniye), Şebinkarahisar Vilayetleri
kaldırılarak, il sayısı azaltılmıştır (Kalfa, 2007: 421). “Bazı Vilâyetlerin Kaldırılması ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında 1/575 Numaralı Kanun Lâyihası” ile
buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri mazbataları, 20 Mayıs 1933 tarihli
Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 376
Tasarı Mecliste görüşülmeye başladığında kaldırılan vilayetlerin mebusları eleştiride bulunmuşlar ve kanun layihasının encümene iadesini talep etmişlerdir.
Şebin Karahisar Mebusu İsmail Bey ile Aksaray Mebusu Besim Atalay Bey, bu
tür mebuslar arasındadır. Eleştiriler üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya
düzenlemeyi şu şekilde savunmuştur: 377 “… Vilâyet lâğvetmek hakikaten his
itibariyle zevkli bir şey değildir. Fakat memleket idaresi meselesinde histen ve
keyiften ziyade akıl ve bilhassa hayatı umumiyenin menfaati hâkim olursa bunu
yapmak zarurî olur. Mesuliyet makamını üzerine alanlar, bu teessürlere iştirak
etmişlerdir. Çünkü vilâyet merkezi, hakikaten irfan, ümran ve asayiş merkezidir,
bir dereceye kadar büyük memurların bulunması bu ümniyeyi temin eder. Fakat cumhuriyetin vilâyet merkezi oradan ayrılırsa yine bu cihetleri temin edecek tedabir alınacaktır. Binaenaleyh Aksaray hakikaten terakki etmişse o terakkiyi vilâyet merkezi olmasından ziyade cumhuriyet idaresine medyundur (borçludur). Vilâyet merkezi olduğundan dolayı terakki etmiş değildir. Yani cumhuriyet idaresine nail olduğundan dolayı terakki etmiştir (Şüphesiz sesleri)…”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, kaldırılan her bir vilayetle ilgili değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. 378 Örneğin, Mersin ve İçel
Vilayetlerinin birleştirilmesi şu şekilde izah edilmiştir: “İçel Vilâyetinin merkezi
bulunan Silifke 700 haneli bir kasabadır. Nüfusunun azlığı ve mevkiinin kabiliyetsizliği dolayısıyla iktisadî ve ticarî sahalarda bir vilâyet merkezi derecesinde
terakki ve inkişaf edememiştir. Vilâyetin umumî nüfusu 91.032 mesahai
sathiyesi 9.445 kilometre murabbaı ve umumî varidatı 302.655 liradır. Yakının375
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 339).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sayfa: 196-201, İ: 54, C: 1).
377
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sayfa: 198, İ: 54, C: 1).
378
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sıra No: 174).
376
211
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
da Taşucu iskelesi mevcut ise de iskelenin hiç bir ticarî ehemmiyeti olmadığından bu vilâyet de ithalât ve ihracatını iç vilâyetlerimizden bir kısmının iskelesi
olan Mersin ile temin etmektedir. Gerek nüfusunun ve varidatının azlığı ve
gerekse iktisadiyatının durgunluğu itibariyle İçel Vilâyeti bir vilâyet evsafını haiz
değildir. İki kazadan ibaret olan Mersin Vilâyetinin mesahası ve nüfusu pek az
olduğundan bu günkü teşkilât ile bir vilâyet evsafını haiz bulunmamaktadır.
Binaenaleyh ayrı ayrı sebeplerden birer vilâyet evsafını haiz olmayan bu iki
vilâyetin birleştirilerek merkezi Mersin olmak üzere İçel Vilâyetinin teşkili, İçel
Vilâyetinin merkezi olan Silifke’nin kaza haline konulması...”
Gerekçenin tamamı incelendiğinde, lağvedilecek vilayetler hakkında esbabı
mucibe olarak, “varidatının azlığı” ile “inkişaf (gelişme) kabiliyetinin olmaması”
gösterilmiştir (Kalfa, 2007: 421). Örneğin; “Artvin Vilâyetinin merkezi 2.900
nüfuslu ufak bir kasabadır. Sathî mesahası 5.400 kilometre murabbaı olan bu
vilâyetin umumî nüfusu 89.630 ve umumî varidatı 443.456 lira masarifi için
497.777 lira olup varidatı mahallî ihtiyaca bile tekabül etmemektedir. Vaziyeti
coğrafiyesi ve mevkii itibariyle atiyen de inkişafa müsait değildir (…) Üç kazadan
mürekkep küçük bir sahil vilâyeti olan Rize, hinterlanda malik değildir. Coğrafî
vaziyeti hasebiyle de hâlihazır şekli ile atiyen inkişafa müsait görülmemektedir.
Nüfus ve mesaha itibariyle bu günkü mülhakat ile bir vilâyet evsafım haiz bulunmamaktadır (…) Eskiden Niğde’ye bağlı iken vilâyet haline getirilmiş olan
Aksaray vilâyeti mevkii coğrafisi itibariyle en küçük bir inkişaf kabiliyeti gösterememekte ve ayni zamanda kazaları ile merkez arasında iktisadî ve ticarî münasebet mevcut olmadığından bu vilâyet teşkilâtından istifade edilememektedir (…) Hakâri vilâyetinin merkezi 800 nüfuslu ufak bir kasabadır. İlk nazarda
Irak ve İran hudutları üzerinde bir vilâyet merkezinin bulunmasının mühim
faideleri varidi hatır olabilirse de coğrafî vaziyeti itibariyle siyasî bir ehemmiyet
iktisap etmeye müsait değildir (…) Nüfusu 107.000 miktarında olan Cebelibereket vilâyetinin mesahai sathiyesi pek az ve varidatının masarif atına tekabül
edemeyecek derecede mahdut bulunması ve mıntıkanın haiz olduğu siyasî
ehemmiyeti itibariyle daha şimalden idaresi zaruridir (…) Mesahai sathiyesi
5.415 kilometre murabbaı olan Şebin Karahisar vilâyetinin nüfusu 108.000,
varidatı umumiyesi 283.340 lira masarifi ise, 314.760 lira olup varidatı mahallî
ihtiyaca bile kifayet etmemektedir…”
Mülki teşkilat açısından önemli görülen bu yasayla yapılan düzenlemeler şöyle
sıralanabilir: (1) İçel ve Mersin Vilayetleri birleştirilerek merkezi Mersin olan
İçel Vilayeti teşkil edilmiştir. Böylece İçel Vilayeti merkezi olan Silifke; vilayet
merkez kazası mülhakatını ihtiva eden Silifke Kazasının merkezi haline konul212
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
muştur. (2) Artvin ve Rize Vilayetleri birleştirilerek merkezi Rize olmak üzere
Çoruh Vilayeti teşkil edilmiştir. Artvin; vilayet merkez kazası mülhakatını ihtiva
eden Artvin Kazasının merkezi haline konulmuştur. Yusufeli Kazası Erzurum
Vilayetine bağlanmıştır. (3) Aksaray Vilayeti lağvedilmiştir. Aksaray kaza haline
konularak Arapsun Kazası ile birlikte Niğde Vilayetine ve Şerefli Koçhisar Kazası
Ankara Vilayetine bağlanmıştır. (4) Niğde Vilayetine tabi Ürgüp Kazası Kayseri
Vilayetine bağlanmıştır. (5) Hakkâri Vilayeti lağvedilmiştir. Hakkâri kaza haline
konularak Gevar Kazası ile birlikte Van Vilayetine ve Beytüşşebap Kazası Siirt
Vilayetine bağlanmıştır. (5) Cebelibereket Vilayeti lağvedilmiştir. Vilayetin merkez kazası olan Osmaniye Kazası, Bahçe, Dörtyol, Ceyhan Kazaları ile birlikte
Adana Vilayetine ve İslâhiye Kazası da Gazi Antep Vilayetine bağlanmıştır. Bu
suretle teşekkül eden Adana Vilayetinin ismi, merkezi Adana olmak üzere Seyhan’a tebdil edilmiştir. (6) Pazarcık Kazası Maraş Vilayetinden alınarak Gazi
Antep Vilayetine, Behisni (Besni) Kazası Gazi Antep Vilayetinden alınarak Malatya Vilayetine bağlanmıştır. (7) Şebin Karahisar Vilayeti lağvedilmiştir. Vilayet
merkezi olan Şebin Karahisar Kazası merkez kazası mülhakatını ihtiva eden
Şebin Karahisar Kazasının merkezi haline konulmuştur. Şebin Karahisar, Alucra
Kazası ile birlikte Giresun Vilayetine, Mesudiye Kazası da Ordu Vilayetine bağlanmıştır. Böylece 1933 yılı itibariyle il sayısı, 63’ten 57’ye düşürülmüş oldu
(Kalfa, 2007: 422).
1.12. Kocaeli’nde Dört Nahiyenin Kaldırılması ve Karasu’nun Kaza Olması
20 Mayıs 1933 tarihli ve 2202 sayılı “Kocaeli Vilayeti İçinde Dört Nahiyenin Kaldırılması ve Karasu Adile Yeniden Bir Kaza Kurulması Hakkında Kanun” 379 (RG:
27.05.1933 tarihli ve 2411 sayılı) ile Kocaeli’ne bağlı dört nahiye (Hendek Kazasına bağlı Açmabaşı, Adapazarı Kazasına bağlı Taşağıl, Kayalar ve Karasu nahiyeleri) kaldırılmış ve Karasu adıyla yeni bir kaza kurulmuştur. Yeni kurulan ilçenin
kaza merkezi olarak İncirli Kasabası belirlenmiştir (Kalfa, 2007: 464). “Kocaeli
Vilâyetine Bağlı 4 Nahiyenin Kaldırılması ve Karasu Namı ile Yeni Bir Kaza Kurulması Hakkında 1/610 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve
Bütçe Encümenleri Mazbataları, 20 Mayıs 1933 günlü Meclis oturumunda görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 380
379
380
Kavanin Mecmuası: (Devre. 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 351).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sayfa: 215-216, İ: 54, C: 1).
213
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçede düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 381 “Adapazarı Kazasına tabi Karasu Nahiyesinin Adapazarı’na pek uzak ve
Karadeniz sahilinde bulunması bu kaza ile aralarında mevanii tabiiyenin mevcudiyeti, yekdiğerine uzak köylerden terekküp etmesi ve oldukça mühim ve
geniş sahayı ihtiva etmesi dolayısıyla bu mıntıkada öteden beri vuku bulan kaçakçılık faillerinin önüne geçilememekte ve idarî ve inzibatî noktadan muntazam bir kontrole tâbi tutulamamakta ve birçok mücrimler serbest kalmaktadır.
Binaenaleyh bu mıntıkada Hükümet kuvvetlerinin teksifi ve halkın Hükümet ile
olan münasebat ve ihtiyacatının daha yakından ve kolaylıkla ifasının temini için
bir kaza teşkiline lüzum ve zaruret hâsıl olmuştur. Ancak tasarruf mülâhazası ve
bütçe muvazenesi nokta-i nazarından yeni bir masraf ihtiyacına lüzum görülmeksizin maksadın husulünü teshil ve temin etmek üzere Kocaeli Vilâyeti dâhilinde teşkilâtsızlık dolayısıyla idamelerinde şimdilik bir fayda umulmayan
Açmabaşı, Taşağıl, Kayalar, Karasu nahiyelerinin lâğvı ile bunların müdür ve
odacı tahsisatlarından ve icar masraflarından yapılacak tasarruf ile yeni teşkil
edilecek kaza memurlarının maaşat ve masarifatı temin edilebilecektir…”
Daha sonra, 19 Nisan 1934 tarihli ve 2411 sayılı “2202 Numaralı Kanunun
Üçüncü Maddesinde Yazılı 3 Numaralı Cetvelin Dâhiliye Vekâleti Kısmının Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ile 2202 sayılı Kanun’un 3. maddesinde yazılı 3
numaralı cetvelin Dâhiliye Vekâleti kısmı değiştirilmiştir (RG: 25.04.1934 tarihli
ve 2684 sayılı). Bu değişikliklerden sonra 1933 yılı Haziran ayında yayımlanan
“Teşkilat-ı Mülkiye” adlı bir raporda; anılan yılda ülkemizde 57 il, 381 ilçe ve
880 nahiyeden oluşan bir idari bölümlenme bulunduğu belirtilmiştir (Kalfa,
2007: 478).
1.13. Darende Kazasının Malatya Vilayetine Bağlanması
9 Aralık 1933 tarihli ve 2347 sayılı “Sivas Vilayetine Bağlı Darende Kazasının Bu
Vilayetten Ayrılarak Malatya Vilayetine Bağlanması Hakkında Kanun” 382 (RG:
18.12.1933 tarihli ve 2581 sayılı) ile Sivas Vilayetine bağı Darende Kazası bu
Vilayetten ayrılarak Malatya Vilayetine bağlanmıştır (Kalfa, 2007: 514). “Darende Kazasının Malatya Vilâyetine Bağlanması Hakkında 1/753 Numaralı Kanun
Lâyihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası”, 9 Aralık 1933 tarihli Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek tartışmasız kabul edilmiştir. 383 Başvekil İsmet
381
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 15, Sıra No: 192).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 21).
383
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 19, Sayfa: 35-36, İ: 11, C: 1).
382
214
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
İnönü imzalı gerekçe layihasında düzenlemenin amacı şöyle ifade edilmiştir: 384
“Darende Kazası, Sivas Vilâyetine 35 saat mesafede kâin olduğu cihetle halkın
ticarî ve iktisadi işlerinin tedariki Sivas’tan ziyade Malatya Vilâyeti ile olduğundan ve vilâyet merkezi ile görülmesi zarurî olan işlerin de Sivas’a gelmek için
gayrimuntazam ve kış mevsimlerinde geçit vermeyen yollardan gitmeğe mecbur kalarak son derece zahmet çekmekte ve fazla vakit zayi etmekte oldukları,
hâlbuki bu kaza halkının esasen iktisadi ve ticarî bütün ihtiyaçlarını yollarının
kolaylığı ve mesafesinin 18 saatten ibaret bulunan Malatya Vilâyetinden temin
etmekte ve yakın mesafeden geçen Fevzipaşa-Malatya şimendifer hattının
Malatya Vilâyetine alâka ve münasebatını mezkûr kazanın bir kat daha arttırmakta olduğundan Darende Kazasının Malatya Vilâyetine bağlanması halkın
ticari ve iktisadî ihtiyaçlarının temini noktalarından muvafık olduğuna dair Sivas
Vilâyeti umumî meclis ve idare heyeti tarafından ittihaz olunan kararlar, Vilâyet
İdaresi Kanununun ikinci maddesi ahkâmına uygun görülerek merbut kanun
lâyihası tanzim olunmuştur.”
1.14. Iğdır, Tuzluca ve Malazgirt Kazalarının Bağlılık Değişikliği
7 Haziran 1934 tarihli ve 2500 sayılı “Bayazıt Vilayetine Bağlı Iğdır ve Tuzluca
Kazalarının Kars Vilayetine ve Muş Vilayetine Bağlı Malazgirt Kazasının da
Bayazıt Vilayetine Bağlanmaları Hakkında Kanun” 385 (RG: 14.06.1934 tarihli ve
2727 sayılı) ile Bayazıt Vilayetinin Iğdır ve Tuzluca Kazaları bu vilayetten alınarak Kars Vilayetine ve Muş Vilayetine bağlı Malazgirt Kazası da bu vilayetten
alınarak Bayazıt Vilayetine bağlanmıştır (Turan, 2007: 575). “Iğdır ve Tuzluca
Kazalarının Kars Vilâyetine ve Malazgirt Kazasının Bayazıt Vilâyetine Bağlanmaları Hakkında 1/998 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 7 Haziran 1934 günlü Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek
tartışmasız kabul edilmiştir. 386 Başvekil İsmet İnönü imzalı gerekçe layihasında
düzenlemenin amacı şöyle açıklanmıştır: 387 “Iğdır ve Tuzluca kazalarının merkezi vilâyetle araları kışın aylarca karla örtülü kalmak suretiyle kapanarak hiç bir
veçhile muvasala (ulaşım) imkânını bırakmayan yüksek dağlarla ayrılmış olmasına ve alelhusus maişeti haliye ve müstakbelesini ancak sayi zatisinden bekleyen bu mıntıka halkının iktisadî münasebatı Karsa müteveccih (yönelmiş) olduğundan halkın Bayazıt ile hiç bir alâkası yoktur. Iğdır ve Tuzluca, Kars’a bağlı
384
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 19, Sıra No: 10).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 754).
386
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sayfa: 77, İ: 65, C: 1).
387
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 22, Sıra No: 190).
385
215
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kağızman şosesi üzerinde kâin olup Bayazıt Vilâyetinin merkezi bulunan
Karaköse Kazasına muntazam yollarla da bağlı bulunmadığından bu iki kazanın
Bayazıt Vilâyetinden ayrılarak her suretle bağlı bulundukları Kars Vilâyetine
rapt ve ilhakları asayiş, inzibat ve halkın menfaati noktalarından faydalı ve zarurî görülmüştür. Muş Vilâyeti merkezine 113 ve Bayazıt Vilâyeti merkezine 83
kilometre mesafede bulunan Muş Vilâyetine bağlı Malazgirt Kazasının da ayni
mülâhazalara binaen ve halkın işlerinin kolaylıkla görülebilmesini temin noktasından mezkûr vilâyetten ayrılarak Bayazıt Vilâyetine bağlanması muvafık görülmüş ve bu bapta Kars, Bayazıt, Muş Vilâyetlerinin de mütalaaları alınarak
merbut kanun lâyihası tanzim olunmuştur.”
1.15. Beş Yeni Kaza (Bingöl, Çat, Kavak, Akçakoca, Bulancak) Kurulması
23 Haziran 1934 tarihinde kabul edilen 2529 sayılı “Yeniden Beş Kaza Teşkiline
ve İki Vali Muavinliği İhdasına ve Maliye, Dâhiliye Vekâletleriyle Tapu ve Kadastro Umum Müdürlüğü Kadro Cetvellerinde Tadilat Yapılmasına Dair Kanun” 388 (RG: 03.07.1934 tarihli ve 2742 sayılı) ile Muş Vilayetine bağlı olarak
Bingöl; Erzurum Vilayetine bağlı olarak Çat; Samsun Vilayetine bağlı olarak Kavak; Bolu Vilayetine bağlı olarak Akçakoca ve Giresun Vilayetine bağlı olarak
Bulancak ilçeleri teşkil olunmuştur (Turan, 2007: 579).
“Devlet Memurları Aylıklarının Tevhit ve Teadülü Hakkındaki Kanuna Bağlı 2
Numaralı Cetvelin Dâhiliye Vekâletine Ait Olan Kısmında Değişiklik Yapılmasına
Dair 1/980, Muş Vilâyeti Dâhilinde Bingöl Adlı Bir Kaza ve Bu Kazaya Bağlı Olmak Üzere Uğnut Adlı Bir Nahiye Teşkili Hakkında 1/1000, Erzurum Vilâyeti
Dâhilinde Çat Adlı Bir Kaza Teşkiline Dair 1/1001, Samsun Vilâyetine Bağlı Kayak
Nahiyesinin Kaza Haline Konulması Hakkında 1/1010, Bolu Vilâyeti Dâhilinde 4
Nahiyenin Kaldırılmasına ve Akçaşehir Adı ile Bir Kaza Kurulmasına Dair 1/1050
ve Giresun Vilâyetine Bağlı Bulancak Nahiyesinin Kaza Haline Konulması Hakkında 1/1077 Numaralı Kanun Lâyihaları” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları”, 23 Haziran 1934 günlü Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 389
Tasarının müzakereleri sırasında söz alan Konya Mebusu Sırrı Bey’in Akçaşehir
ismine itiraz ettiği görülmüştür: “Efendim, yeni teşkil edilen kazalardan birinin
adı, Akçaşehir oluyor. Malûmu Âliniz, Konya’nın Akşehir diye bir kazası vardır,
388
389
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 868).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sayfa: 279, 284, İ: 72, C: 1).
216
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
isimler arasında büyük yakınlık vardır. Akşehir’le Akçaşehir, birbirine yakın kelimelerdir. Nitekim Ereğli iki tane idi, birisine Karadeniz Ereğlisi denmek suretle
iltibasın (karışıklığın) önü alınabilmişti. Keza İzmit ve İzmir kelimeleri, eski harflerle birbirine yakın olduklarından tefrikleri için imlâ şekilleri tamim edildi. Bunun için tensip buyurulursa yeni teşkil edilecek kazaya Akkaza denebilir.” Bu
uyarı üzerine Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya şu açıklamayı yapmıştır: “Efendim;
Akçeşehir kazası, isim iltibasını mucip olacağı düşünülerek Heyeti Âliye, başka
bir isim bulunması temayülünü göstermiş. Doğrudur, fakat yalnız Akça da diyemeyiz. Aydın’da böyle bir isim vardır. Bendenizin hatırıma, iki isim geldi, ikisi
de Türkçedir. Birisi, Akçakent, diğeri Akçakoca’dır. Kent, malûmu âliniz Türkçedir, eskiden şehirlere kent derlerdi yahut eski bir kumandan vardı, ona izafeten
Akçakoca deriz. Hangisini kabul buyurursanız, o isimle bir kaza olmuş olur (Akçakoca sesleri).” Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’nın önerisini Meclisin uygun görmesiyle, “Akçaşehir” ismi “Akçakoca” olarak tadil edilmiştir.
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihalarında her bir kazanın kuruluş
gerekçelerinin ayrı ayrı açıklandığı görülmektedir: 390 “… Erzurum merkezi ile
Kiğı, Solhan, Varto, Hınıs, Tercan kazaları arasında açık ve boş kalan geniş mıntıkanın bu havalideki emniyet ve asayişe menfi tesir yapmakta olduğu hâdiselerle sabit olmuştur. Bu itibarla bu vâsi (geniş) sahada iki kaza teşkili düşünülmüştür. Teşkil edilecek bu kazalardan maksat Erzurum vilâyetinin Taşken ve
Erzincan vilâyetinin Şorik mıntıkalarında asayişin temini ve Şark havalisinin ana
yollarından biri olan Erzurum-Diyarbekir şosesinin emniyetinin teminidir (…)
Teşkil edilen yeni kazalar en ziyade şekavet (eşkıyalık) mıntıkası olan Hınıs’ın
Taşken, Karaoğlan ve Kiğı’nın Şorik, Tercan’ın Yavi mıntıkalarını Hükümet teşkilâtının yakından gözü önünde bulundurmak ve Cibranlı aşiretinin asayişi ihlâl
edecek hareketlerine meydan vermemek hususlarını temin etmiş olacaktır. Bu
kazalardan birinin Erzurum Vilâyeti dâhilinde “ÇAT” mevkiinde ve bu namda
teşkili muvafık görülmüş ve bu bapta hazırlanan kanun lâyihası Yüksek Meclise
arz edilmiştir. Kazalardan ikincisi; Muş Vilâyeti dâhilinde bulunmak ve merkezi
Kale olmak üzere Solhan Kazasının 21, Varto Kazasının 7, Kiğı Kazasının 11 ki
ceman 39 köyden ibaret bulunacaktır. Bu geniş sahanın emniyetinin mutlak
surette temini için ayrıca Uğnut mevkiinde bir nahiye teşkil edilmiştir. Kazanın
merkezi olarak Kale mevkii intihap ve kazanın adı da bu civarda bulunan dağlara izafeten “BİNGÖL” olarak tespit edilmiştir (…) Samsun Merkez Kazasına bağlı
olan Kavak Nahiyesi şoseden itibaren vilayete 10 saat mesafededir. 92 köyden
ibaret olup 25.000 nüfusa maliktir. Demiryolu güzergâhındadır. Kâfi miktarda
390
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sıra No: 245).
217
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
varidata maliktir. Mesahası (genişliği), varidatı ve nüfusu ve köy adedi itibariyle
kazalığa lâyıktır. İnkişafa müsait olan mezkûr nahiyenin coğrafî mevkiinin
ehemmiyetine binaen içtimaî, idarî, iktisadî vaziyetlerinin daha fazla inkişaf
edebilmesi için kaza haline ifrağı zaruridir. Bu cihet nazarı dikkate alınarak
mezkûr nahiyenin Samsun Vilâyetine irtibatı baki kalmak üzere “KAVAK” adı ile
kaza haline konulması münasip görülerek merbut kanun lâyihası tanzim edilmiştir (…) Düzce Kazasının şimalini (kuzey) teşkil eden ve vilâyetin yegâne deniz
mahreç ve iskelesi bulunan Düzce Kazasına bağlı Akçaşehir nahiye merkezi
hâlihazırda 760 hanede 4.000 ve mülhakat (bağlılar) ile 16.000 nüfusu ihtiva
etmekte ve Bolu Vilâyetinin deniz mahreci olması hasebiyle iktisadî, içtimaî
vaziyeti de şayanı memnuniyet bir halde bulunmaktadır. Bu nahiye otuz sekiz
muhtarlığı ihtiva ettiği gibi Düzce kazasından tabiî hudut ve coğrafî vaziyetlerle
ayrı idarî bir cüzü tam vasıflarını haiz bulunmaktadır. Bu nahiyenin kaza haline
kalbedilmesi hem nahiyenin iktisaden inkişafını, hem de nüfus ve vüsat itibariyle çok büyük ve ehemmiyetli bulunan Düzce Kazasının idarî işlerini azaltacaktır.
Bu mülâhazalara binaen “AKÇAŞEHİR” (Akçakoca) nahiyesinin kaza haline konulmasına lüzum ve zaruret hâsıl olmuştur (…) İktisaden ve ümran (bayındırlık)
noktasından her gün bir az daha inkişaf eden ve 27 köy ile iki mahalle ve 18.000
nüfus ve 3.000 haneden mürekkep olan Bulancak Nahiyesine, Piraziz Nahiyesinin de ilhakı suretiyle bir kaza teşkiline Vilâyet İdaresi Kanunu’nun 2’inci maddesi mucibince Giresun Vilâyeti meclisi umumî ve idare heyeti kararları ile lüzum gösterilmiş ise de Bulancak’ın iktisadî vaziyeti nüfusunun kesafeti hasebiyle atiyen daha ziyade inkişafa müsait bir vaziyette bulunmuş ve şarkan (doğudan) Giresun Merkez Kazası ile Küçük küre hattı tabiisi, şimalen (kuzeyden)
Karadeniz, garben (batıdan) ve cenuben (güneyden) Ordu Vilâyetleri ile mahdut olan bu sahanın sahil cihetinden arzı 27 ve derinliği 90 kilometre
imtidadında (uzunluğunda) olduğu gibi takriben 1.600 kilometre terbiinde sahaya malik ve 54 köy, 5.000 hane ve 35.000 nüfustan ibaret olmasına göre
yalnız Bulancak nahiyesinin lâğvı ile bu nahiyeye ait köylerle Pir Aziz nahiyesi ve
mülhakatından mürekkep olmak üzere “BULANCAK” namı ile bir kaza teşkili
muvafık görülerek kanun lâyihası tanzim edilmiştir.”
1.16. Yeniden Dokuz Kaza ve Beş Vilayet Oluşturulması
25 Aralık 1935 tarihli ve 2885 sayılı “Yeniden Dokuz Kaza ve Beş Vilayet Teşkiline ve Bunlarla Otuz Nahiyeye Aid Kadrolar Hakkında Kanun” 391 (RG: 04.01.1936
tarihli ve 3197 sayılı) ile mülki taksimatta yeni ve önemli düzenlemeler yapıl391
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 117-127).
218
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
mıştır. Kanunla dokuz kaza (Şemdinli, Hizan, Kotum, Bismil, Eğil, Gürpınar, Patnos, Karakoçan, Sivrice) ile beş vilayet (Hakkâri, Bitlis, Bingöl, Artvin, Tunceli)
teşkil edilmiştir. Bu Kanunla kurulan 5 yeni vilayetle birlikte, 1936 yılı itibariyle
il sayısı 57’den 62’ye yükselmiş oldu.
“Yeniden 4 Vilayet, 13 Kaza Kurulmasına ve Bu Teşkilat Dolayısıyla Bazı Kazaların Bağlılıklarının Değiştirilmesine ve Ayrıca Yeniden 17 Merkez Kaymakamlığı
İhdasına ve Dâhiliye Vekâleti Kadro Cetvelleri ile Bütçesinde Tadilat İcrasına
Dair Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları
(1/342), 25 Aralık 1935 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 392 Müzakerelerin başında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, mülki taksimatta yapılan düzenlemelerle ilgili açıklamalarda bulunmuştur: 393 “Memleketimizdeki idari teşkilat bu günkü ihtiyaca tekabül edecek derecede değildir.
Memleketin nüfusu artmakta, yollar ve şimendifer yolları ilerlemekte ve halkın
birbirleriyle olan münasebetleri fazlalaşmaktadır. Binaenaleyh halkın bu ihtiyaçlarına cevap vermek lazımedir. Dâhiliye Vekâleti imkân ve fırsat buldukça
bunları birer birer yapmakta ve bunlar için bir program takip etmektedir. Bu
esas dâhilinde bazı kazalar teşkil etmekte ve vilayetlerde vali muavinlikleri ihdas eylemektedir…” Görüşmeler devam ederken Antalya Mebusu Rasih Kaplan,
Antalya’ya bağlı olmak üzere “Gündoğmuş” kazasının da kurulmasına yönelik
bir önerge vermiş; ancak kabul edilmemiştir. 394
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında yapılan düzenlemenin
gerekçeleri görülebilmektedir: 395 “Ülkemizin doğu bölgesinde yerin genişliğine
göre nüfusun azlığı yüzünden mülki kurullarda ve idare taksimatında ara sıra
azaltmalar olmuş ve birçok yerlerde de öteden beri teşkilata lüzum görülmemiş
ise de doğu illerimizdeki güvenlik, soysal ve kültür islerinin tanzimi ve halk ile
Hükümet arasındaki bağlılığın pekleştirilmesi göz önüne alınarak idare teşkilatımızın aşağıda yazılı olduğu şekil de çoklaştırılmasına ve sıkılaştırılmasına lüzum görülmüştür. (1) HAKÂRİ (HAKKÂRİ) VİLAYETİ: Arazinin genişliği, Irak ve
Iran gibi iki Devlet arasında bulunması ve halk arasına Hükümet teşkilatının
daha iyi girebilmesi gibi düşüncelerle Hakkâri’nin tekrar vilayet haline konulması muvafık görülmüştür. “Hakkâri Vilayeti”; yeniden kaza haline konulan
Şemdinan, Siirt’ten alınacak Beytüşşebab ve Van’ın Gevar ve Hakâri kazalarını
392
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 7, Sayfa: 171-175, İ: 21, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 7, Sayfa: 171, İ: 21, C: 1).
394
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 7, Sayfa: 172-173, İ: 21, C: 1).
395
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 7, Sıra No: 57).
393
219
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ihtiva edecektir. Merkezi Çölemerik’tir. (2) BİTLİS VİLAYETİ: Muş Vilayetinin yeri
çok geniştir. Yağışlı zamanlarda, şosesi olmaması dolayısıyla derhal çamur olan
yolları ve senenin birçok aylarında karla kapalı bulunan ova ve dağları ile bir
ucundan diğer ucu yüzlerce kilometre olan bir sahanın ve bilhassa şark halkının
meskûn bulunduğu bu dağlık, taşlık yerlerin bir vilayetle idaresinde güçlük çekilmektedir. Bütün bu sebeplerden başka Van Gölünün batısında bulunan Bitlis’in kuvvetli bir Türklük merkezi olması ve civarındaki dağlı köylülerle daima
münasebatta bulunarak temsil rolünü laikiyle yapabilmesi için de Bitlis’in Vilayet haline konulması zaruri görüldüğünden bu sebeplerle merkezi Bitlis olmak
üzere yeniden “Bitlis Vilayeti” kurulmuştur (…) (3) BİNGÖL VİLAYETİ: Bitlis vilayeti ayrıldıktan sonra Muş Vilayetinde kalan saha o havalide bir vilayet için yine
lüzumundan fazla geniş olduğundan, halk işlerinin daha kolaylıkla yürütülmesi,
Hükûmet otoritesinin tamamı ile tatbiki ve asayişin istikrarı iyice temin edilebilmek için Çapakçur’da yeni bir vilayet daha kurulmasına lüzum görülmüştür.
Bu maksatla Muş’un Çapakçur, Genç, Solhan, Bingöl ve Erzincan’ın Kiğı kazaları
ayrılarak merkezi Çapakçur olmak üzere yeni bir vilayet kurulmuş ve bu vilayete
“Bingöl vilayeti” adı verilmiştir. (4) ÇORUH (ARTVİN) VİLAYETİ: Artvin, evvelce
bir vilayet halinde idare edilirken 27-V-1933 tarih ve 2197 sayılı Kanunla bu
vilayet kaldırılarak Çoruh Vilayetine bağlanmıştı. Hâlbuki Artvin’e evvelce bağlı
olan kazalar yeni merkezleri olan Rize’ye çok uzak kaldığı gibi aralarında yüksek
dağların bulunması tabii irtibatın kesilmesine sebep olduğu anlaşıldığından ve
binnetice idari, inzibati ve iktisadi düşüncelerle Artvin yeniden vilayet haline
konulması faydalı görüldüğünden Artvin merkez, Borçka, Şavşat, Hopa ve Yusufeli kazalarını ihtiva etmek üzere yeniden kurulan Artvin Vilayetine, “Çoruh
Vilayeti” adi konulmuş ve bu günkü Rize ve Pazar kazalarından ibaret kalan
Çoruh Vilayetine de eskisi gibi “Rize Vilayeti” adi verilmiştir…” Esbabı mucibe
layihasının devamında da yeni kurulan ilçelerle ilgili açıklamalar bulunmaktadır.
2885 sayılı Kanunla yapılan idari düzenlemeler şu şekilde özetlenebilir: (1)
Şemdinli (Hakkâri), Hizan (Bitlis), Kotum (Bitlis), Bismil (Diyarbakır), Eğil (Diyarbakır), Gürpınar (Van), Patnos (Ağrı), Karakoçan (Elaziz), Sivrice (Elaziz) olmak
üzere 9 kaza teşkil edilmiştir. (2) Borçka, Artvin, Şavşat, Hopa Kazalarıyla Erzurum Vilayetinin Yusufeli Kazasını ihtiva etmek ve merkezi Artvin olmak ve “Çoruh Vilayeti” adıyla anılmak üzere yeni bir vilayet kurulmuş ve bu günkü Çoruh
Vilayetinin Rize ve Pazar Kazalarından ibaret kalan kısmına, merkezi Rize olmak
üzere “Rize Vilayeti” adı verilmiştir. (3) Şemdinli, Hakari, Gevar Kazalarıyla Siirt
Vilayetinin Beytüşşebab Kazasından teşekkül etmek ve merkezi Çölemerik Kasabası olmak üzere “Hakari (Hakkâri) Vilayeti” kurulmuştur. (4) Muş Vilayetinin
Bitlis, Mutki ve Van Vilayetinin Ahlât Kazalarıyla Hizan ve Kotum Kazalarından
220
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
teşekkül etmek ve merkezi Bitlis Kasabası olmak üzere “Bitlis Vilayeti” kurulmuştur. (5) Muş Vilayetinin Çapakçur, Genç, Solhan ve Bingöl Kazaları ile Erzincan Vilayetinin Kiğı Kazasından teşekkül etmek ve merkezi Çapakçur Kasabası
olmak üzere “Bingöl Vilayeti” kurulmuştur. (6) Erzincan Vilayetinin Plümür (Pülümür) Kazası ile Elaziz (Elazığ) Vilayetinin Nazimiye, Hozat, Mazgird, Ovacık,
Pertek, Çemişgezek Kazalarından teşekkül etmek üzere “Tunceli Vilayeti” kurulmuştur. İcra Vekilleri Heyetince görülecek lüzuma göre başka mahalle nakledilmek üzere bu vilayetin merkezi şimdilik Elaziz Kasabasıdır. (7) Muş Vilayetinin Sason Kazası Siirt Vilayetine ve Ağrı Vilayetinin Malazgird Kazası Muş Vilayetine bağlanmıştır (Zengin, 2007: 716).
Bu arada, Van Vilâyetinde Gürpınar, Hakkâri’de (Hakkâri) Şemdinli,
Diyarbekir’de (Diyarbakır) Bismil ve Eğil, Elâziz’de (Elazığ) Sivrice ve Karakoçan
adları ile yeni teşkil edilen altı kazanın hudutları tayin ve tespit edilmek üzere
bu kazalara bağlanacak nahiye ve köylerin isimlerini gösteren cetvellerin, 2885
sayılı Kanun’un 1. maddesine göre tasdiki; Dâhiliye Vekilliğinin 30 Ocak 1936
tarih ve 535 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 31 Ocak 1936 tarihinde onanmıştır (Kararname No: 2/3974; RG: 03.04.1936 tarihli ve 3270 sayılı). Yine, 31 Ocak 1936 tarih ve 2/3974 sayılı Kararnameye ek olarak; Ağrı Vilâyeti içinde Patnos ve Bitlis Vilâyeti içinde Hizan ve Kotum adları ile yeni kurulan
üç kazanın hudutları tehdit ve tespit edilmek üzere, bu kazalara bağlanacak
nahiye ve köylerin isimlerini gösterir 1, 8 ve 9 sayılı cetvellerin 2885 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre tasdiki, Dâhiliye Vekilliğinin 12 Mart 1936 tarih ve
1290 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 16 Mart 1936 tarihinde
onanmıştır (Kararname No: 2/4200; RG: 07.04.1936 tarihli ve 3273 sayılı). Böylece yeni kurulan 9 ilçenin sınırları ile bağlı köy ve nahiyeleri belirlenmiş olmaktadır.
1.17. Yeniden Dokuz Kaza Teşkil Edilmesi
9 Haziran 1936 tarihli ve 3012 sayılı “Yeniden Dokuz Kaza Teşkiline ve Kadrolarda Bazı Değişiklikler Yapılmasına Dair Kanun” 396 (RG: 15.06.1936 tarihli ve
3330 sayılı) ile Çankaya (Ankara), Gündoğmuş (Antalya), Manyas (Balıkesir),
Yeşilova (Burdur), Eyüp (İstanbul), Kargı (Kastamonu), Gölcük (Kocaeli), Yenice
(Çanakkale) ve Gölköy (Ordu) olmak üzere dokuz yeni kaza teşkil olunmuştur.
Bu Kanunla ayrıca beşinci sınıf valiler kaldırılmış ve dördüncü sınıf vali sayısı
396
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 879).
221
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
otuz ikiye çıkarılmış, beş vilayette vali muavinliği ve yirmi beş maiyet memurluğu ihdas edilmiştir (Zengin, 2007: 769).
“Yeniden 9 Kaza Teşkiline ve Dâhiliye Vekâleti Kadrosuna Bazı Memuriyetler
Eklenmesine Dair Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri
Mazbataları (1/554), 9 Haziran 1936 tarihli Meclis toplantısında görüşülerek
itiraz olmadan kabul edilmiştir. 397 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe
layihasında; “Vilayetlerin vaki müracaat ve teklifleri üzerine Vekâletçe yapılan
incelemeler sonunda ülke içinde muhtelif vilayetlere bağlı olarak daha dokuz
kazanın kurulması gerekli görülmüştür. Bu kazaların mevkileri ve mucip sebepleri sırası ile arz edilmiştir”, denilerek her bir ilçe itibariyle değerlendirmeler
yapıldığı görülebilmektedir: 398 “(A) ÇANKAYA KAZASI: Ankara Merkez Kazası
nüfusunun ve köylerinin çokluğu işlerin günü gününe çıkarılabilmesine imkân
bırakmadığı görüldüğünden, bu mahzuru önlemek ve Köy Kanunu’nun tamamii
tatbikini temin etmek için yeni kurulacak olan Keçiören, Cebeci ve Dikmen nahiyelerini ihtiva etmek üzere “Çankaya Kazası” kurulmuştur. (B) GÜNDOĞMUŞ
KAZASI: Antalya’nın Akseki ve Alanya Kazaları arasında kalan ve birçok aşiretlerin, muhtelif mevsimlerde uğrağı olan sabada kuvvetli bir Hükümet kurulunun
bulundurulması inzibat ve idare noktasından gerekli bulunduğundan Akseki’nin
Güzelsu ve Alanya’nın Köprülü ve Kızılağaç nahiyelerinden ayrılacak bir kısım
köyleri ihtiva etmek ve merkezi Eksere köyü olmak üzere “Gündoğmuş Kazası”
kurulmuştur. (C) MANYAS KAZASI: Manyas nahiyesinin halen bağlı bulunduğu
Bandırma Kazasına uzak mesafede olması ve nahiyeye merbut köylerin çokluğu
yüzünden kesafeti malum olan bu nahiyede idare, inzibat ve ekonomi işlerinin
matlup olan sürat ve intizamla yürütülmesinde zorluk çekilmekte olduğu gibi
bu haliyle kaldıkça Köy Kanunu’nun tatbikine de imkân bulunamayacağı anlaşıldığından mevkiinin ehemmiyeti, nüfusunun nefaseti ve ekonomik durumu
göz önüne alınarak bu nahiyede “Manyas” adıyla bir kaza kurularak Balıkesir
vilayetine bağlanması muvafık görülmüştür. (Ç) YEŞİLOVA KAZASI: Halen Denizli
Vilayetinin Acıpayam Kazasına bağlı ve Denizli-Burdur sınırında bulunan Erle
Nahiyesinin Burdur Vilayetiyle daha ilgili olmasından dolayı bu nahiyeye merbut 44 köy ile Burdur Vilayeti merkez kazasından ayrılacak 8, Sertaç Nahiyesinden 1 ve Tefenni’nin Karamanlı Nahiyesinden ayrılacak 4 ki ceman 57 köyden
mürekkep ve merkezi Erle Nahiyesinin bu günkü merkezi olan Satırlar köyü
olmak üzere “Yeşilova” adıyla yeni bir kaza kurularak Burdur Vilayetine ilhak
edilmesi, gerek halk gerek Hükümet işlerinin çabuk görülebilmesi ve gerekse
idari, iktisadi ve zirai mesailde birçok kolaylık ve inkişaf eylemesi bakımından
397
398
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 12, Sayfa: 123-124, İ: 75, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 12, Sıra No: 226).
222
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
çok yerinde görülmüştür. (D) EYYÜP KAZASI: İstanbul Vilayetinin Fatih Kazası
sınırlarının bir taraftan Karagümrük ve Fener Nahiyeleri ile surlara ve Eyyüp
(Eyüp) cihetinden Haliç’e kadar uzanmış, diğer taraftan da Şehremini ve
Samatya cihetinden surlar haricine dahi çıkmış bulunması, bu kaza işlerinin
lüzumundan çok dazla artmasını intaç etmiştir. Son tahrire göre 22.151 nüfusu
olduğu tespit edilen Eyyüp Nahiyesinin bu kazaya bağlı bir nahiye halinde idaresine devam edilmesi, bu dağınık sahayı ihtiva eden Fatih Kazası işlerini beklenilen sürat ve mükemmeliyetle tedvirine main bulunduğu gibi Eyyüb’ün kaza
haline konulması idare ve inzibat bakımından da gerekli bulunmuş ve bu maksatla “Eyyüp Kazası” kurulmuştur. (E) KARGI KAZASI: Kastamoni (Kastamonu)
Vilayetinin Tosya Kazasına bağlı Kargı Nahiyesi; Taşköprü, Boyabat ve Osmancık
Kazaları arasında şimalden Ilgaz dağları ve cenuptan Kızılırmak Nehri ile sınırlanmış bir bölgede olup kaza merkezine 42 kilometre mesafededir. Dağlık ve
dağınık saha içinde kalan köyler halkı gerek mesafenin uzunluğundan ve gerekse muntazam yol olmamasından kazada bitecek islerini görmekte büyük sıkıntı
çekmektedirler. Mühim miktarda pirinç istihsal eden bu nahiyenin inkişafı, köylünün refahı bakımından, coğrafi ve idari durumu da göz önüne alınarak, bu
nahiyenin “Kargı” adı ile kaza haline ifrağı lüzumlu görülmüştür. (F) GÖLCÜK
KAZASI: Gölcük tersanesi inşası hususunda yapılmakta olan plana nazaran deniz
fabrikaları, tersane müesseseleri, üssü bahri karargâhı ve donanma yatağı Değirmendere ile Kazıklı mevkileri arasındaki Gölcük mıntıkasında tekâsüf etmesinden (toplanmasından) dolayı gerek askerlik ve gerekse işçilik kifayeti bakımından deniz subayları ve memurları ile fabrikalar işçilerinin bu mıntıkada süratle yerleşmelerine kati zaruret bulunduğu gibi subay ve amele ailelerinin
sağlık, soysal ve kültür ihtiyaçlarının karşılanması için bu mıntıkada bir kaymakamlık teşkiline Genelkurmay Başkanlığınca lüzum gösterilmiş ve bakanlıkça
yapılan inceleme sonunda da bu mevkide Kocaeli Vilayetine bağlı olarak “Gölcük” adı ile yeni bir kaza kurulması lüzum ve zarureti tahakkuk etmiştir. (J) YENİCE KAZASI: Balıkesir’in Edremit Kazasına bağlı Agonya; Balya Kazasının
Pazarköy ve Gönen Kazasının Çakır Nahiyelerinin bulunduğu sahanın seferberlik
ve asker alma işlerinin tanzimi ve bilhassa boğazın müdafaası bakımından Çanakkale-Balıkesir askeri yolu üzerine tesadüf eden Yenice köyünde bir kaza
kurulmasına M. Müdafaa Bakanlığınca lüzum gösterilmekte olduğu gibi bu mıntıkanın askeri, idari, inzibati ve iktisadi islerinin tanzimi için bu lüzum ve zaruret
bakanlığımızca da varit görüldüğünden yukarıda yazılı üç nahiyeyi ihtiva etmek
ve merkezi Yenice köyü olmak üzere Çanakkale Vilayetine bağlı “Yenice Kazası”
kurulması münasip görülmüştür. (H) GÖLKÖY KAZASI: Ordu Vilayetini Mesudiye
Kazasına bağlayan şose üzerinde ve 73 kilometre mesafede bulunan Gölköy
Nahiyesi yüksek tepe ve ormanlarla muhat ve arızalı bir mevkide olmakla bera223
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ber kış mevsiminde yollarının daimi surette karla kapalı bulunmasından münakalatın sekteye uğraması hasebi ile halkın Hükûmetle olan işlerini görebilmek
için 20 saat uzaktaki vilayet merkezine gelmek mecburiyetinde bulundukları
gibi kışın bu yollarda birçok tehlikelere de maruz kaldıkları yapılan incelemeler
sonunda anlaşıldığından bu mıntıkanın kaza halinde idaresinde zaruret görülmüştür. Halkın Hükûmetle olan işlerini kolaylaştırmak, mıntıkanın kültür ve
ekonomi inkişafını ve inzibati umurunu temin etmek gayesiyle merkezi Gölköy
olmak ve Aybastı Nahiyesini de ihtiva etmek üzere “Gölköy Kazası” kurulması
gerekli bulunmuştur…”
3012 sayılı Kanun çıkarıldıktan sonra yeni ilçelere bağlanacak yerleşim yerlerine
yönelik bazı idari düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Örneğin, Dâhiliye Vekâletinden: (1) “3012 sayılı Kanunla kurulmuş olan Antalya Vilâyetinde Gündoğmuş, Balıkesir Vilâyetinde Manyas, Burdur Vilâyetinde Yeşilova, Kastamonu
Vilâyetinde Kargı, Kocaeli Vilâyetinde Gölcük, Ordu Vilâyetinde Gölköy Kazalarına ekli cetvellerde yazılı köyler verilmiştir” (RG: 28.07.1936 tarihli ve 3367
sayılı). (2) “3012 sayılı Kanunla Ankara Vilâyetinde kurulmuş olan Çankaya Kazasına ekli cetvelde yazılı nahiye ve köyler verilmiştir” (RG: 21.08.1936 tarihli ve
3388 sayılı). (3) “3012 sayılı Kanunla İstanbul Vilâyetinde yeniden kurulmuş
olan Eyüp Kazasına ekli cetvelde yazılı nahiye ve köyler verilmiştir” (RG:
07.12.1936 tarihli ve 3478 sayılı). (4) “3012 sayılı Kanunla Çanakkale Vilâyetine
bağlı olmak üzere yeniden kurulmuş olan Yenice Kazasına ilişik (2) numaralı
cetvelde yazılı nahiye ve köyler bağlanmıştır” (RG: 30.01.1937 tarihli ve 3521
sayılı). İlçe haline getirilen yerleşim yerlerinde belediye teşkilatlarının kurulması
da gecikmemiştir. Örneğin Çankaya Kazasında, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun
10. maddesi mucibince belediye şubesi teşkili; Dâhiliye Vekilliğinin 26 Şubat
1937 tarih ve 1265 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 27 Şubat 1937 günlü toplantısında onanmıştır (Kararname No: 2/6080,
RG: 29.03.1937 tarihli ve 3566 sayılı).
1.18. Beş Kaza (İdil, Mazıdağı, Karayazı, Çınar, Kalan) Teşkil Edilmesi
9 Haziran 1937 tarihli ve 3223 sayılı “Beş Kaza Teşkili Hakkında Kanun” 399 (RG:
23.06.1937 tarihli ve 3638 sayılı) ile Mardin Vilayetinde merkezi Hazak olmak
üzere İdil ve merkezi Şamrah olmak üzere Mazıdağı Kazaları; Erzurum Vilayetinde merkezi Bayraktar olmak üzere Karayazı; Diyarbakır Vilayetinde merkezi
Melkiş olmak üzere Çınar; Tunceli Vilayetinde merkezi Mameki olmak üzere
399
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 3638).
224
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kalan Kazaları teşkil olunmuştur (Övgün, 2007: 866). Yeni kurulan kazaların
sınırları İcra Vekilleri Heyetince belirlenecektir. Kanunla vekâletlere yeni kadro
verilmesi de öngörülmüştür. “Beş Kaza Teşkili Hakkında Kanun Layihası” ile
buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/797), 9 Haziran 1937
günlü Meclis oturumunda ikinci kez görüşülerek kabul edilmiştir. 400 Müzakereler sırasında söz alan Çanakkale Mebusu Ziya Gevher Etili, ilçelerin isimlerine
yönelik eleştirilerde bulunmuştur: “Bu yeni kazalar teşkil ediliyor. Fakat hepsi
de bilmediğimiz kelimelerden ibarettir. Acaba bunlar da Türkçe midir? Bu beş
kazanın ismi de garip garip isimlerdir. Şunu yaparken hepsini beraber yapsak
daha iyi olmaz mı?” Bu eleştiri üzerine söz alan Dâhiliye Vekâleti Siyasi Müsteşarı ve Malatya Mebusu Abdülmuttalip Öker şu açıklamayı yapmıştır: “Mameki
bir köy ismidir. O köy merkez olduğu için köyün ismi kazaya veriliyor. Mamafih
bunları değiştirmeğe Meclisi umumiler salahiyettardır. Meclisi umumilerin alacağı kararlarla bunlar değişir.”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında yapılan düzenlemenin
gerekçeleri görülebilmektedir: 401 “Mardin vilayetinin Cizre kazasına bağlı Hazak
Nahiyesi ile Serik Kazasın bağlı Şamrah Nahiyelerinin ihtiva ettiği arazi Diyarbakır-Mardin-Irak yollarının telaki ettiği mühim idari bölgelerimizdendir. Bu yerlerin mühim yolların birleştiği noktalarda bulunmaları ve cenup hududumuza
yakın olmaları dolayısıyla cenuptaki firarilerin şimale geçiş mıntıkalarını teşkil
etmekte ve bu itibarla da asayiş bakımından hususi bir ehemmiyet arz etmektedirler. Bu iki nahiye ile idari bakımdan çok mühim olan Tunceli Vilayetinin
Kalan ve Erzurum Vilayetinin Karayazı Nahiyelerinde yalnız birer nahiye müdürünün ve karakol komutanının mevcudiyeti gerek idare ve gerekse asayiş ve
inzibat itibariyle beklenilen vazifelerin hakkıyla ifası hususunu temin edememektedir. Birinci Umum müfettişlik bölgesinde asayiş ve idare bakımından üzerinde durulması lazım gelen Diyarbakır’ın Melkiş köyünde kaza teşkili de çok
lüzumlu görülmektedir. Bu itibarla hem bu idari mülahazaları bertaraf etmek ve
hem de asayiş bakımından mühim yolların telaki noktasını ve ehemmiyetli yerleri kuvvetli bir idare teşkilatı ile tarsin etmek (sağlamlaştırmak) maksadı ile
Mardin Vilayetinin Hazak Nahiyesinde “İDİL” ve Şamrah Nahiyesinde “MAZIDAĞI” ve Tunceli Vilayetinin, merkezi Dirik köyü (Mecliste Mameki olarak düzeltilmiştir) olmak üzere, Kalan Nahiyesinde “KALAN” (Tunceli merkez ilçesi) ve
Diyarbakır Vilayetinin Melkiş köyünde “ÇINAR”, Erzurum Vilayetinin Karayazı
Nahiyesinde de merkezi Bayraktar köyü olmak üzere “KARAYAZI” adı ile yeni400
401
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 19, Sayfa: 154-155, İ: 73, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 19, Sıra No: 178).
225
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
den beş yerde kaza teşkilatı vücuda getirilmesine idari bakımdan zaruret hâsıl
olmuş ve ilişik kanun layihası bu maksatla hazırlanmıştır.”
1.19. Kemaliye ve Tercan Kazaları ile Ağın Nahiyesinin Bağlılık Değişikliği
11 Mayıs 1938 tarihli ve 3383 sayılı “Kemaliye ve Tercan Kazalarının Erzincan
Vilayetine ve Ağın Nahiyesinin de Elazığ Vilayetinin Keban Kazasına Bağlanmaları Hakkında Kanun” 402 (RG: 18.05.1938 tarihli ve 3910 sayılı) ile Malatya Vilayetine bağlı Kemaliye ve Erzurum Vilayetine bağlı Tercan Kazaları mevcut nahiye ve köyleri ve hali hazır sınırları ile ait oldukları vilayetlerden alınarak Erzincan Vilayetine ve Malatya’nın Arabkir Kazasına bağlı Ağın Nahiyesi de bütün
köyleriyle birlikte bu kaza ve vilayetten alınarak Elazığ’ın Keban Kazasına bağlanmıştır (Baskıcı, 2007: 932).
“Kemaliye ve Tercan Kazalarının Erzincan Vilâyetine ve Ağın Nahiyesinin de
Elâzığ Vilâyetinin Keban Kazasına Bağlanmaları Hakkında Kanun Lâyihası” ile
buna ilişkin Dâhiliye Encümeni Mazbatası (1/1009), 11 Mayıs 1938 tarihli Meclis toplantısında ikinci kez görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 403 Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında yapılan düzenlemenin gerekçeleri şöyle izah edilmiştir: 404 “(1) KEMALİYE Kazasının Malatya’ya uzaklığı ve
yolunun da muntazam olmaması itibariyle bu kazanın bu vilâyetten alınarak
daha yakın olan ve az zamanda demiryolu ile bağlanacağı muhakkak bulunan
Erzincan Vilâyetine ilhakı idarî ve asayiş bakımından faydalı olduğu gibi halkın
iktisadî vaziyeti de bunu âmir bulunmaktadır. (2) Vilâyet hududu pek dar olan
ve şarkta en mühim bir Türk topluluğu halinde bulunan Erzincan Vilayetinin
büyütülmesi lüzumlu bir vaziyet olup Erzurum Vilâyetinin TERCAN Kazası da
vilayetine uzak bulunduğundan bu kazanın da Erzurum’dan alınarak Erzincan’a
verilmesi gerek idare ve gerekse halkın rahatlığı bakımından faydalı bulunmaktadır. (3) Malatya vilâyetinin Arabkir Kazasına bağlı AĞIN Nahiyesi çevresini
teşkil eden mıntıka gerek idare ve gerek asayiş bakımından Elâzığ Vilâyetinin
Keban Kazası ile daha sıkı alâkası olup bu nahiyeyi teşkil eden mıntıkanın da
nahiye ile birlikte Arabkir’den alınıp Keban’a verilmesi idare ve bilhassa asayiş
bakımından lüzumlu görülmüştür. (4) Yukarıda izah edilen sebeplerle Kemaliye
Kazası Malatya’dan ve Tercan Kazası da Erzurum’dan, alınarak her iki kazanın
da Erzincan’a ve Ağın Nahiyesinin de Arabkir’den irtibatının fekkiyle Keban
402
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 314).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 25, Sayfa: 43, İ: 59, C: 1).
404
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 25, Sıra No: 165).
403
226
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kazasına verilmeleri zarureti İcra Vekilleri Heyetinin 17-VI-1937 tarihli içtimaında da yerinde görülmüş olduğundan ilişik kanun lâyihası bu zaruretin yerinde
bir cevabı olmak üzere yapılmıştır.”
1.20. Üç Yeni Kaza (Kozluk, Baykan, Sütçüler) Teşkil Edilmesi
20 Mayıs 1938 tarihli ve 3393 sayılı “Üç Kaza Teşkiline Dair Kanun” 405 (RG:
28.05.1938 tarihli ve 3919 sayılı) ile Siirt Vilayetinde merkezi Hazo olmak üzere
“Kozluk” ve merkezi Ziyaret olmak üzere “Baykan” ve Isparta Vilayetinde merkezi Sütçüler olmak üzere “Sütçüler” adlarıyla üç kaza kurulmuştur (Baskıcı,
2007: 934). “İki Kaza Teşkiline Dair 1/999 ve Isparta Vilâyeti Dâhilinde Sütçüler
Adı ile Bir Kaza Kurulmasına Dair 1/1008 Sayılı Kanun Lâyihaları” ile Dâhiliye Ve
Bütçe Encümenleri Mazbataları, 20 Mayıs 1938 tarihli Meclis oturumunda ikinci
kez görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 406 Mecliste söz alan Isparta
Mebusu İbrahim Demiralay, Sütçüler’in ilçe yapılmasına teşekkür etmiştir:
“Cumhuriyetimizin bariz feyizli eserlerinden birisi; vatanımızın ücra köşelerine
kadar nüfuz ederek oradaki muhtacı muavenet vatandaşlarımıza şefkatli elini
uzatıp maddî, manevî inkişafına yardım etmektir. Bu defa teşkil edilen üç kaza
meyanında yeşil Isparta’nın Sütçüler Kazası da vardır. Bundan dolayı muhterem
heyetinize ve Hükümetimize minnet ve şükranlarımı sunarım.”
Başvekil Celal Bayar imzalı esbabı mucibe layihasında yapılan düzenlemenin
gerekçeleri şöyle izah edilmiştir: 407 “(1) Siird vilâyetinin Sason Kazası mıntıkasındaki Kalmesdağı-Başursuyu-Dicle şimali-Batmansuyu ve Baştirim şimal hududu içindeki sahada itaatsizlikle melûf (alışık) Beleki, Çiri, Malaşeref, Poran,
Babusi, Pencinaran, Alyan, Remman ve Reşkotan gibi şarkın en mühim aşiretleri meskûn bulunmaktadır. (2) Yukarıda hudutları çizilmiş olan mıntıkadaki sözü
geçen aşiretler 1341 isyanında ve muhtelif şekavet hâdiselerinde cenubla şimal
bölgesi arasındaki irtibatı temin eden en mühim yollar üzerinde bulunmakta ve
şimalde Şigo, şarkta Muki mıntıkasındaki Velo ve Boban aşiretleriyle sureti
umumiyede akrabalıkla ilgili olmak üzere münasebet temin etmektedirler. Gerek şimal ve cenub arasındaki mühim mevkilerde bulunmaları ve gerekse kötü
hareket ve faaliyetleriyle tanınan aşiretlerle münasebette olmaları yüzünden
sık sık şekavet hâdisesi çıkarmak ve cenubla şimal arasında kaçakçılık ve propaganda hareketleri yapan muzır eşhası himaye etmek suretiyle Birinci umumî
405
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 345).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 25, Sayfa: 96-97, İ: 63, C: 1).
407
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 25, Sıra No: 180).
406
227
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
müfettişlik bölgesini teşkil eden bu mıntıkada devlet kuvvetlerini işgal eylemektedirler. (3) Mülkî teşkilâtın en mühim gayesinin, köylünün Hükümet işlerini bir
günde yapıp köyüne dönebilmesi ve asayiş ve inzibatı temin ve devlet otoritesini sağlamlaştırmak suretiyle halkın umumî kalkınmasına el ve yol vermesi
olduğuna göre mülkî teşkilât itibariyle zayıf olan ve idarî otoritenin halkın yakınında olmaması yüzünden aşairin kötü hareket ve faaliyetleri vaktinde önlenemeyen bu mıntıkada Sason bölgesine her veçhile hâkim olabilecek kuvvetli
bir idare otoritesini tesis etmek ve bu suretle atiyen vukuu melhuz hâdisat ve
ihtilâflara mâni olmak zarureti çok bariz olarak göze çarpmaktadır. Hulâsa bu
mıntıkada gerek Hükümet otoritesini yakından tanıtmak ve Hükümetin temsil
işini salâhiyettar idare âmirlerine vermek ve gerekse halkın kültür ve ekonomi
bakımından kalkınmasını temin etmek için Sason Kazasına bağlı Hazo Nahiyesi
merkez olmak üzere “KOZLUK” ve Şirvan Kazasına bağlı Minar Nahiyesi çevresinde Ziyaret merkez olmak üzere “BAYKAN” adları ile yeniden iki kaza kurulması Hükümet ve halk için zarurî ve her bakımdan faydalı görülmüş olduğundan ilişik kanun lâyihası bu esaslara dayanılarak yapılmıştır (…) Isparta Vilâyetinin Eğridir Kazasına bağlı SÜTÇÜLER Nahiyesi; Beyşehir, Seydişehir, Manavgat,
Serik ve Bucak Kazaları ile hem hudut olup geniş, dağlık ve ormanlık bir sahayı
ihtiva etmektedir. Kendisine bağlı bulunan 24 köyle birlikte işgal ettiği geniş
saha Eğridir’e vasatı 70 kilometre mesafededir. Durumunun bu şekilde olması
her sene Antalya havalisinden bu mıntıkaya gelen seyyar aşiretler dolayısıyla
geniş olan bu sahadaki asayiş ve inzibatın hakkı ile murakabe edilememesi bu
mıntıkada suçların devam ve tekerrürüne ve ayrıca suç mahalline gidilinceye
kadar suçluların ve suç delillerinin elde edilmesinde müşkülât çıkmasına sebep
olmakta ve kış mevsiminde yolların kapanması ile zikredilen müşkülât bir kat
daha artmaktadır. Asayiş itibariyle takviyeye muhtaç bulunan bu mıntıka iktisadî bakımdan geniş ve bol bir zeytinlik ve ayrıca arazisinin çok mümbit ve mahsuldar oluşu ile pamuk, sisam (susam) ve pirinç ziraatına elverişli bulunduğundan kıymetli bir memba teşkil etmekte olup şuurlu ve çalışkan halkı ile her bakımdan ıslah ve kalkınmaya muhtaç bulunmaktadır. Binaenaleyh arz edilen
asayiş ve inzibatî müşkülleri önlemek ve geniş mikyastaki iktisadî durumunu
tanzim etmek üzere bu mıntıkada nahiye merkezi bulunan Sütçüler köyünde
yeniden bir kaza kurulması idarî, inzibatî ve iktisadî bakımdan zarurî görülmüş
ve ilişik kanun lâyihası bu maksada göre hazırlanmıştır.”
1.21. İcra Vekilleri Heyeti ile Vekâletçe Yapılan İsim Değişiklikleri
Meclis tarafından çıkarılan yasalar ve alınan kararlarla yapılan mülki idare düzenlemelerinin dışında, Dâhiliye Vekâleti ya da Vekâletin önerisi üzerine İcra
228
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Vekilleri Heyetince alınan kararlarla bazı mülki idare birimlerin isimlerinin değiştirildiği incelenmiştir. Bunlardan bazıları aşağıya çıkarılmıştır.
Yabanabat Kazası Adının Kızılcahamam’a ve Garbîkaraağaç Kazası Adının Acıpayam’a Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti tamimiyle, Ankara’nın Yabanabat Kazasının ismi Kızılcahamam ve Denizli’nin Garbîkaraağaç Kazasının ismi de Acıpayam’a çevrilmiştir. Buna ilişkin tamim şöyledir: “Eskiden beri halk arasında söylendiği veçhile Ankara Vilayetinin Yaban abat kazasının ismi ‘Kızılcahamam’a ve
Denizli Vilayetinin Garbî karaağaç ismi de ‘Acıpayam’a tebdil olunmuş ve vilayetlere tamimen tebligat ifa edilmiştir” (RG: 26.02.1929 tarihli ve 1129 sayılı).
Resülayn Kazasının Adının Koçhisar’a Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle, Resülayn Kazasının isminin Koçhisar’a çevrilmesi kararlaştırılmıştır. Buna
ilişkin kararname şöyledir: “Mardin Vilâyeti merkezine merbut Koçhisar Nahiyesi mezkûr vilâyete tabi Resülayn Kazasına raptedilmiş ve kaza merkezi
Resülayn’dan Koçhisara ve Koçhisar’daki nahiye teşkilâtı da Resülayn’a nakledilmiştir. Kazanın ismi ‘Koçhisar’ ve nahiyenin ismi de ‘Resülayn’ olarak tevsim
edilmiştir (adlandırılmıştır)” (RG: 23.10.1929 tarihli ve 1327 sayılı).
Koçhisar Kazası Adının Kızıltepe’ye Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 7 Haziran 1931 tarihli ve 11210 sayılı kararnamesiyle, Mardin Vilâyetine bağlı Koçhisar Kazasının adı Kızıltepe olarak değiştirilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Mardin Vilâyetine tâbi Koçhisar Kazası adının Kızıltepe’ye tebdiline dair
Dâhiliye Vekâletinin 30.5.1931 tarih ve 1943/479 numaralı tezkeresiyle tevdi
olunan Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesiyle Heyeti Umumiyesinin 2.5.1931,
14.5.1931 tarih ve 1047/1003, 194/212 numaralı mazbataları İcra Vekilleri Heyetinin 7.6.1931 tarihli içtimaında tetkik edilerek mezkûr kaza adının teklif veçhile ‘Kızıltepe’ye tebdili tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 17.06.1931 tarihli ve
1825 sayılı).
Aziziye Kazası Adının Emirdağı’na Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 1 Temmuz 1931 tarihli ve 11387 sayılı kararnamesiyle, Afyonkarahisar’a bağlı Aziziye
Kazası isminin Emirdağı’na (Emirdağ) dönüştürülmesi kararlaştırılmıştır. Buna
ilişkin kararname şöyledir: “Afyonkarahisar Vilâyetine merbut Aziziye Kazası
isminin ‘Emirdağı’na tebdili; Dâhiliye Vekâletinin teklifi ve Şûrayı Devlet Heyeti
Umumiyesinin tensibi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 1.7.1931 tarihli içtimaında tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 18.07.1931 tarihli ve 1851 sayılı).
229
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Saray Kazası Adının Kazımpaşa’ya Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 2 Mart
1932 tarihli ve 12333 sayılı kararnamesiyle, Van Vilâyetine bağlı Saray Kazasının
ismi Kâzımpaşa olarak değiştirilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Tekirdağ ve Van Vilâyetleri dâhilinde Saray namı ile iki kaza mevcut bulunması muamelâtta yanlışlığa mahal vereceğinden Van Vilâyetine mülhak Saray Kazası
isminin ‘Kâzımpaşa’ namı ile tevsimine dair mahallî Belediye Meclisiyle Van
İdare Heyeti ve Şûrayı Devlet mazbataları İcra Vekilleri Heyetinin 2.3.1932 tarihli içtimamda tetkik edilerek mezkûr kazanın mazbatalar veçhile ‘Kâzımpaşa’
olarak tevsimi (adlandırılması) tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 20.04.1932
tarihli ve 2078 sayılı).
Alâıye Kazası Adının Alanya’ya Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 23 Temmuz
1933 tarihli ve 14437 sayılı kararnamesiyle, Antalya’nın Alâıye Kazası isminin
Alanya’ya çevrilmesi kabul edilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Antalya
Vilâyetine bağlı Alâıye Kazası isminin ‘Alanya’ya çevrilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin
18.5.1933 tarih ve 71/18 numaralı tezkeresiyle yapılan teklifi ve Şûrayı Devlet
Heyeti Umumiyesinin tensibi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 23.5.1933 toplanışında kabul edilmiştir” (RG: 13.07.1933 tarihli ve 2451 sayılı).
Dadya Kazası Adının Datça’ya Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 4 Aralık 1933
tarihli ve 15382 sayılı kararnamesiyle, Muğla Vilâyetine bağlı Dadya Kazası adının, halk arasında kullanılmakta olan Datça’ya çevrilmesi kararlaştırılmıştır.
Buna ilişkin kararname şöyledir: “Kastamonu Vilâyetindeki Daday Kazası adıyla
aradaki benzeyişi kaldırmak üzere Muğla Vilâyetine bağlı Dadya Kazası adının,
Belediye Kanunu’nun 9. maddesine göre halk arasında kullanılmakta olan ‘Datça’ya çevrilmesi; Dâhiliye Vekilliğinin 14.10.1933 tarih ve 4256 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi ve Şûrayı Devlet Heyeti Umumiyesinin tensibi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 4.12.1933 toplanışında kabul olunmuştur” (RG: 11.12.1933
tarihli ve 2575 sayılı).
Sultaniye Kazası Adının Karapınar’a Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 19
Temmuz 1934 tarihli ve 2/1063 sayılı kararnamesiyle, Konya Vilâyetine bağlı
Sultaniye Kazasının adı Karapınar’a çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Konya Vilâyetine bağlı Sultaniye Kazası adının, Karapınar olarak değiştirilmesi hakkındaki Belediye Meclisi ve İdare Heyeti kararları ile Şûrayı Devlet
Mülkiye Dairesi ve Heyeti Umumiye mazbataları İcra Vekilleri Heyetince
19.7.1934’de okunarak mezkûr kaza adının ‘Karapınar’ olarak değiştirilmesi
tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 04.08.1934 tarihli ve 2768 sayılı).
230
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Bayazıd Vilâyeti Adının Ağrı’ya ve Karaköse Kazası Adının Doğu Bayazıdı’na
Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 4 Mayıs 1935 tarihli ve 2/2460 sayılı kararnamesiyle, merkezi Karaköse olan Bayazıd Vilâyeti adı Ağrı’ya ve merkezi
Bayazıd olan Karaköse Kazası adı da Doğu Bayazıdı’na çevrilmiştir. Buna ilişkin
kararname şöyledir: “1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 9. maddesine göre merkezi Karaköse olan Bayazıd Vilâyeti adının ‘Ağrı’ya ve merkezi Bayazıd olan
Karaköse Kazası adının da ‘Doğu Bayazıdı’na çevrilmesi; Vilâyet Belediye Meclisi
ve İdare Heyetinin kararına atfen Dâhiliye Vekilliğinin 3.3.1935 tarih ve 541
sayılı teklifi ve Şûrayı Devlet Reisliğinin 2.5.1935 tarih ve 4232 sayılı
mütaleanamesi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 4.5.1935’de onanmıştır” (RG:
16.05.1935 tarihli ve 3004 sayılı).
Kavaklı İlçesi Adının Meriç’e Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 25 Kasım 1935
tarihli ve 2/3579 sayılı kararnamesiyle, Edirne’ye bağlı Kavaklı İlçesi adı Meriç’e
çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Edirne İline bağlı Kavaklı İlçesi
adının, başka yerlerde benzerleri olmasından dolayı Belediye Kanunu’nun 9.
maddesine göre ‘Meriç’e çevrilmesi, Dâhiliye Vekilliğinin 26.9.1935 tarih ve
3865 sayılı tezkeresi ve Şurayı Devletin mütaleanamesi üzerine İcra Vekilleri
Heyetince 25.11.1935’de onanmıştır” (RG: 12.12.1935 tarihli ve 3180 sayılı).
Gevar Kazası Adının Yüksekova ve Hüseyin Abat Kasabası Adının Alaca'ya
Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 29 Kasım 1935 tarihli ve 2/3624 sayılı kararnamesiyle; Gevar Kazası adının Yüksekova ve Hüseyin Abat Kasabası adının
Alaca'ya çevrilmesi uygun görülmüştür. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Gevar
Kazası adının ‘Yüksekova’ ve Hüseyin Abat Kasabası adının ‘Alaca'ya çevrilmesi,
Dâhiliye Vekilliğinin teklifi ve Şûrayı Devletin mütalaası üzerine İcra Vekilleri
Heyetince 29.11.1935’de onanmıştır (RG: 16.12.1935 tarihli ve 3183 sayılı).
Ergani Osmaniye Kazasının Adının Ergani ve Ergani Madeni Kazasının Adının
Maden’e Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle; Diyarbekir’e bağlı Ergani Osmaniye Kazasının adının Ergani ve Elâziz’e bağlı Ergani Madeni Kazasının
adının Maden’e çevrilmesi kararlaştırılmıştır. Buna ilişkin kararname şöyledir:
“Diyarbekir Vilâyetine bağlı Ergani Osmaniye Kazasının adı Ergani ve Elâziz Vilâyetine bağlı Ergani Madeni Kazasının adı da ‘Maden’ olarak değiştirilmiştir (RG:
26.04.1937 tarihli ve 3589 sayılı).
Kâzımpaşa Kazasının Adının Özalp’a Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle; Van’a bağlı Kâzımpaşa Kazasının hem merkezi değiştirilmiş; hem de ismi
Özalp’a çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Van Vilâyetine bağlı
231
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kâzımpaşa Kazasının merkezi şimdiki bulunduğu kasabadan kaldırılarak
Karakallı Köyüne götürülmüş ve kazanın adı da ‘Özalp’ olarak değiştirilmiştir
(RG: 12.10.1937 tarihli ve 3732 sayısı).
Elâziz Beldesi Adının Elazığ’a Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 10 Aralık 1937
tarihli ve 2/7806 sayılı kararnamesiyle; Elâziz Beldesi adı Elazığ’a çevrilmiştir.
Buna ilişkin kararname şöyledir: “Elâziz Beldesi adının Elazığ olarak değiştirilmesi hakkındaki Belediye Meclisi ve Vilâyet İdare Heyetinin kararları ve Şûrayı
Devlet Reisliğinin 2.12.1937 tarih ve 19432 sayılı tezkeresiyle gönderilen Mülkiye Dairesiyle Umumi Heyetin mazbataları İcra Vekilleri Heyetinin 10.12.1937
tarihli toplantısında okunarak 1580 sayılı Kanun’un 9. maddesine göre bu belde
adının ‘Elazığ’ olarak değiştirilmesi onanmıştır” (Anadolu Ajansı, 2010: 92); (RG:
17 Aralık 1937 tarihli ve 3785 sayılı).
Diyarbekir Beldesi Adının Diyarbakır’a Çevrilmesi: İcra Vekilleri Heyetinin 10
Aralık 1937 tarihli ve 2/7789 sayılı kararnamesiyle; Diyarbekir Beldesi adı Diyarbakır’a çevrilmiştir. Buna ilişkin kararname şöyledir: “Diyarbekir Beldesi
adının Diyarbakır olarak değiştirilmesi hakkında Belediye Meclisi ile Vilâyet
idare Heyetinin kararları ve Şûrayı Devlet Reisliğinin 2.12.1937 tarih ve 19430
sayılı tezkeresiyle gönderilen Mülkiye Dairesi ile Umumî Heyetin mazbataları
İcra Vekilleri Heyetinin 10.12.1937 tarihli toplantısında okunarak 1580 sayılı
Kanunun 9. maddesine göre bu belde adının ‘Diyarbakır’ olarak değiştirilmesi
onanmıştır” (RG: 18 Aralık 1937 tarihli ve 3786 sayılı).
Bingöl Kazasının Adının Karlıova’ya Çevrilmesi: Dâhiliye Vekâleti kararnamesiyle; Bingöl Vilayetine bağlı Bingöl Kazasının adı Karlıova’ya çevrilmiştir. Buna
ilişkin kararnamede şöyle denilmiştir: Dâhiliye Vekâletinden: “Bingöl Vilâyetine
bağlı Bingöl Kazasının adı ‘Karlıova’ olarak değiştirilmiştir” (RG: 16.08.1938
tarihli ve 3987 sayılı).
1.22. Dâhiliye Vekâletince Yapılan İdari Taksimat Değişiklikleri
İncelenen dönemde Dâhiliye Vekâletince, ihtiyaca göre çok sayıda idari taksimat değişikliği yapıldığı görülmektedir. Bu değişikliklerin çoğunlukla kaza merkezinin yerinin değiştirilmesi, yeni nahiyelerin kurulması, kaldırılması ya da
merkezinin değiştirilmesi ile köylerin bağlılık durumlarının değiştirilmesine yönelik olduğu incelenmiştir. Köyler dâhil bütün bu idari değişikliklere değinilmesi
kitap hacmini arttıracağı için (örneğin sadece 1932 yılında köy bağlılıklarının
232
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
değiştirilmesine ilişkin 40’ın üzerinde karar alınmıştır), aşağıda kaza ve nahiyelere yönelik bazı örnekler verilmekle yetinilmiştir.
Kazalara İlişkin Alınan Karar Örnekleri: “Erzincan Vilâyeti dâhilinde bulunan
Nazimiye Kazası mezkûr vilâyetten alınarak Elâziz vilâyetine bağlanmıştır” (RG:
25.04.1929, 1176). “Muş Vilâyetinin Genç Kazası merkezinin Darahini Köyünden kaldırılarak Varamerik’e nakli tensip olunmuştur” (RG: 18.07.1932, 2152).
“Besni Kazası merkezi mezkûr kaza dâhilinde kâin Çat mevkiine kaldırılmıştır”
(RG: 30.03.1933, 2366). “Manisa Vilâyetine bağlı Eşme Kazası merkezi Takmak
mevkiinden Elvanlar İstasyonuna nakledilmiştir” (RG: 21.03.1934, 2659). “Elâziz
Vilâyetine bağlı Palu Kazası merkezinin şimdiki bulunduğu yerden kaldırılarak
Kovancılar Köyüne götürülmesi tensip edilmiştir” (RG: 27.02.1936, 3243). “Bingöl Vilâyetine bağlı Genç Kazası merkezinin şimdiki bulunduğu Varamerik Köyünden kaldırılarak Kupar Köyüne götürülmesi ve bu kaza içinde, merkezi
Varamerik olmak ve ilişik cetvelde yazılı yedi köyü ihtiva etmek üzere Yayla adı
ile yeni bir nahiye kurulması tensip edilmiştir” (RG: 27.02.1936, 3243). “Elâziz
Vilâyetine bağlı Karakoçan Kazasının merkezi şimdiki bulunduğu Zelbıdır Köyünden kaldırılarak aynı kaza dâhilindeki Ohu Nahiyesinin merkezi bulunan
Tepe Köyüne ve Ohu Nahiyesi merkezi de nahiye adı yeni merkezin adı ile anılmak üzere Aşağılanan Köyüne götürülmüş ve ilişik cetvellerde yazılı köyler de
yeni kaza ve nahiye merkezlerine bağlanmıştır (RG: 26.04.1937, 3589). “Erzurum Vilâyetine bağlı Çat Kazasının merkezi, şimdiki bulunduğu Çat Köyünden
kaldırılarak vilâyet merkez kazasına bağlı Aşkale Nahiyesinin merkezi olan Aşkale Kasabasına ve Aşkale Nahiye merkezi de Çat Köyüne kaldırılmıştır. Bu nahiye
ve kazanın adları yeni merkezlerinin adları ile anılmak üzere eski Çat Kazasında
kalan Gökoğlan Nahiyesi Hınıs Kazasına ve Tercan’ın Gölviran Nahiyesiyle Çat
Nahiyesi de bütün köyleriyle birlikte Aşkale Kazasına bağlanmıştır (RG:
26.05.1937, 3614). “Mesudiye Kazasına bağlı Geldişer, Sarıcamüslim, Tavara,
Fistori Köyleri ile Geldişer Köyünün Eksere ve Fistori Köyünün Maksudalan Mahallelerinin 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 7. maddesine tevfikan Mesudiye
Belediyesi sınırı içine alınması tensip kılınmıştır” (RG: 27.12.1937, 3793).
Nahiyelere İlişkin Alınan Karar Örnekleri: Nahiyelere ilişkin alınan kararlar,
kazalardan daha fazladır. “Kırşehir Vilâyetinin mezkûr kazasına merbut Köşker
ve Avanos Kazasına merbut Karahasanlı köylerinde bu namlarla birer nahiye
teşkil edilmiştir” (RG: 22.10.1929, 1326). “Aydın Vilâyetinin Çine Kazasına bağlı
olan Karpuzlu Nahiyesi merkezi Demirci Dere Köyüne nakledilmiştir” (RG:
23.10.1929, 1327). “Konya Vilâyetinin Merkez Kazası dâhilinde: Hatip, Tömek,
Yarma, Obruk ve Akşehir Kazası dâhilinde: Tuzlukçu, Turgut Reis ve Kadınhanı
233
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kazası dâhilinde: Sarayönü, Kurthasanlı ve Seydişehri Kazası dâhilinde: Çavuş,
Çetmi ve Sultaniye Kazası dâhilinde: Beyviran ve Ereğli Kazası dâhilinde: Zanapa
ve Karaman Kazası dâhilinde: Kılbasan, İlişire, Bucakkışla ve Bozkır Kazası dâhilinde: Hocaköy, Ahurlu ve Ermenak Kazası dâhilinde: Kazancı ve Ilgın Kazası
dâhilinde: Aşağıcığıl ve Beyşehri Kazası dâhilinde: Manastır ve Hadım Kazası
dâhilinde: Gerez ve Cihanbeyli Kazası dâhilinde: Sülüklü namları ile tam teşkilatlı olarak yeniden 23 nahiye teşkil edilmiştir…” (RG: 21.11.1929, 1351). “Adana Vilâyetinin Kozan Kazasına tâbi Sırkıntıibalâ Nahiyesinin ismi Yukarısırkıntı’ya
tebdil edilmiştir” (RG: 06.03.1930, 1434). “Mardin Vilâyetine merbut Koçhisar
kazasının Resülayn Nahiyesi mezkûr kazadan alınarak Urfa Vilâyetinin Viranşehir Kazasına ilhak edilmiştir” (RG: 18.03.1930, 1448). “Eskişehir Vilâyeti Merkez
Kazası dâhilinde: Yarımca, Alpu ve Sivrihisar Kazası dâhilinde: Kaymas ve Mihalıççık Kazası dâhilinde: Beylikahır ve Seyitgazi Kazası dâhilinde: Kırka köylerinde
bu namlarla yadedilmek üzere birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 02.04.1930,
1461). “Zonguldak Vilâyetinin Merkez Kazasına merbut Beycuma ve Ereğli Kazasına merbut Başviran ve Alaplı köylerinde; bu namlarla yadedilmek üzere
birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 03.04.1930, 1462). “Niğde Vilâyetinin Bor
Kazasına tâbi Ortaköy karyesinde bu namla yadedilmek üzere bir nahiye teşkil
edilmiştir” (RG: 03.04.1930, 1462). “Konya Vilâyeti dâhilinde Bozkır Kazasına
merbut Ahırlı Nahiyesinin merkezi bu nahiye mıntıkasında bulunan Yahhüyük
karyesine nakil ve ayni vilâyetin Seydişehir Kazasının Karaviranlar namlarındaki
üç köyü de mezkûr nahiyeye ilhak edilmiştir” (RG: 15.05.1930, 1494). “Bilecik
Vilâyetinin Söğüt Kazasına merbut İnönü Nahiyesi mezkûr kazadan alınarak
merbut cetvelde isimleri yazılı köylerle birlikte ayni vilâyetin Bozüyük Kazasına
ilhak edilmiştir” (RG: 15.05.1930, 1494). “İstanbul Vilâyetinde Fatih Kazası mıntıkasında Karagümrük’te bu namla bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 20.01.1931,
1704). “Ordu Vilâyeti Merkez Kazasında Kabadüz ve Uzunisa köylerinde bu
namlarda birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 01.03.1931, 1736). “Antalya Vilâyeti Merkez Kazasında, merkezi Karataş köyü olmak üzere Döşeme altı namı ile
bir ve Akseki Kazasının Kağras köyünde bu namla bir nahiye teşkil edilmiştir”
(RG: 28.03.1931, 1759). “Aksaray Vilâyetinin merkez kazasına merbut Ortaköy,
Gelveri ve Arapsun Kazasına bağlı Alemli köylerinde bu namlarla birer nahiye
teşkil edilmiştir” (RG: 28.05.1931, 1808). “Bursa Vilâyetinin Merkez Kazasına
merbut Kelez ve Çanakkale Vilayetinin Lâpseki Kazasına merbut Beyçayırı ve
Çankırı Vilâyetinin Çerkeş Kazasına merbut Akkaracalar ve Sinop Vilâyetinin
Merkez Kazasına merbut Kabalı köylerinde bu namlarla birer nahiye teşkil
edilmiştir. (RG: 30.05.1931, 1809). “Sivas Vilâyetinde Kangal kazasına merbut
Killik ve Akpınar köylerinde bu namlarla birer nahiye teşkil edilmiştir” (RG:
08.06.1931, 1817). “Amasya Vilâyetinde Merzifon Kazasına merbut Alıcak kö234
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yünde bu namla bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG: 08.06.1931, 1817). “Çorum
Vilâyeti Merkez Kazasına tâbi Kızılviran Nahiyesinin merbut 1 numaralı cetvelde
isimleri yazılı dört köyü, Vilâyet Merkez Kazasında kalmak ve 21 köyü, nahiyenin mülhakatını teşkil etmek üzere bu nahiye 2 numaralı cetvelde atları yazılı
mezkûr yirmi bir köy ile birlikte merkez kazasından alınarak ayni Vilâyetin İskilip
Kazasına ve mezkûr nahiye mülhakatından 3 numaralı cetvelde isimleri yazılı 5
köy de Sungurlu Kazasına ilhak edilmiştir” (RG: 29.06.1931, 1835). “Konya Vilâyeti Merkez Kazasına merbut Tömek Nahiyesinin merkezi, nahiye mülhakatından Pınarbaşı köyüne nakledilmiştir” (RG: 01.07.1931, 1837). “Konya Vilâyetinde Karaman Kazasına merbut Başkışla Nahiyesinin merkezi, nahiye mülhakatından Kızılyaka köyüne naklolunmuştur” (RG: 01.07.1931, 1837). “Bursa Vilâyetinin İnegöl Kazasına merbut Domaniç Nahiyesi -Mezit, Dombayçayırı köylerinden maada- bütün mülhakatı ile birlikte Kütahya Vilâyetinin Tavşanlı Kazasına
(…) ilhak edilmiştir” (RG: 07.07.1931, 1842). “Ankara Vilâyeti Merkez Kazasına
bağlı Karalar Nahiyesinin merkezi nahiye mülhakatından Bitik köyüne nakledilmiştir” (RG: 09.07.1931, 1844). “Antalya Vilâyetinin Elmalı Kazasında, merkezi
Kaşçifliği köyü olmak ve Bayat Nahiyesi namı ile anılmak ve mülhakatı, merbut
listede atları yazılı köylerden ibaret bulunmak üzere bir nahiye teşkil edilmiştir”
(RG: 06.09.1931, 1891). “Malatya Vilâyetinde Akçadağ Kazasına merbut Kürecik
Nahiyesinin merkezi Korsüleymanlı köyüne ve Arapkir Kazasına bağlı Birik Nahiyesinin merkezi Şotik köyüne nakil edilmiştir” (RG: 29.09.1931, 1911). “Tokat
Vilâyetinin Erbaa Kazasına merbut Alinek Nahiyesi merkezi Ziğdi köyüne nakledilmiştir” (RG: 18.10.1931, 1927). “İstanbul Vilâyetinde Fatih, Eminönü, Beyoğlu Kazalarının merkezlerinde merkez nahiyesi namları ile birer ve Beyoğlu Kazası mıntıkasında Taksim’de bu namla bir ki ceman dört nahiye teşkil edilmiştir.
Beyoğlu Kazasına merbut Pangaltı Nahiyesi merkezi Şişli’ye nakledilmiştir” (RG:
20.10.1931, 1929). “Sivas Vilâyetinin Merkez Kazasına merbut Hıdıranlı Nahiyesi merkezi, Karaçayır köyüne nakledilmiştir” (RG: 21.10.1931, 1930). “Muğla
Vilâyetinde Köyceğiz Kazasına bağlı Karaman Nahiyesi, merbut cetvelde yazılı
köyleri ile birlikte mezkûr kazadan alınarak Denizli Vilâyetinin Acıpayam Kazasına ilhak edilmiştir” (RG: 04.01.1932, 1993). “Antalya Vilâyetine merbut
Döşemealtı Nahiyesinin merkezi Karataş köyünden kaldırılarak Bıyıklı Çiftliğine
nakledilmiştir” (RG: 02.03.1932, 2040). “İzmir Vilâyetinin Çeşme Kazasına bağlı
Barbaros Nahiyesi merkezi Uzunkuyu köyüne nakledilmiştir” (RG: 14.03.1932,
2050). “Çanakkale Vilâyetinin Biga Kazasına bağlı Sinekci Nahiyesinin merkezi
Dimetoka köyüne nakledilmiştir” (RG: 29.03.1932, 2063). “Diyarbekir Vilâyetinin merkez kazasına bağlı Devegeçiti Nahiyesi merkezi Karakilise köyüne ve
Mermer Nahiyesi merkezi Alıbardak köyüne nakledilmişlerdir” (RG: 02.04.1932,
2066). “İzmir Vilâyetinin Seferihisar Kazasına bağlı Sığacık Nahiyesi lağvedilerek
235
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
mezkûr nahiye kadrosu ile Tire Kazası dâhilinde (…) köylerinden mürekkep ve
merkezi Büyük kadife olmak üzere Boğaziçi Nahiyesi teşkil edilmiştir” (RG:
14.06.1932, 2214). “Konya Vilâyetinin Sultaniye Kazasına tâbi Beyviran Nahiyesi
merkezinin Beyviran köyünden kaldırılarak Gölviran köyüne nakli tensip olunmuştur” (RG: 08.11.1932, 2246). “Sinop Vilâyetinin Boyabat Kazasına bağlı
Dorağan Nahiyesi merkezinin Çerçiler köyüne nakli tensip olunmuştur” (RG:
14.11.1932, 2251). “Eskişehir Vilâyetinin Yarımca Nahiyesi merkezinin Taşköprü
köyüne nakli tensip olunmuştur” (RG: 14.11.1932, 2251). “Aydın Vilâyeti
Merkea Kazasına bağlı Karahayıt Nahiyesi merkezinin Karahayıt Köyünden Dalama köyüne nakli tensip olunmuştur” (RG: 05.02.1933, 2320). “Aydın Vilâyeti
Merkez Kazasına bağlı Karahayıt Nahiyesi merkezinin Karahayıt köyünden Dalama köyüne nakli tensip olunmuştur (RG: 05.02.1933, 2320). “Malatya Vilâyetinin Adıyaman Kazasına bağlı Tut Nahiyesi mezkûr kazadan ayrılarak Besni
Kazasına ilhak olunmuştur” (RG: 19.03.1933, 2356). “Elâziz Vilâyeti Merkez
Kazasına tâbi Balibey Nahiyesi merkezi Çöteli köyünden Dişidi köyüne nakledilmiştir” (RG: 26.03.1933, 2362). “Antalya Vilâyetinin Korkuteli Kazasına tâbi
Bozova Nahiyesinin merkezi Çomaklıdede köyünden Zivint köyüne naklolunmuştur” (RG: 26.03.1933, 2362). “Besni Kazası merkezi mezkûr kaza dâhilinde
kâin (bulunan) Çat mevkiine kaldırılmıştır” (RG: 30.03.1933, 2366). “Nizip Kazasına tâbi Cinkife Nahiyesi bu kazadan ayrılarak Gazi Antep Vilâyeti Merkez Kazasına ilhak olunmuştur” (RG: 01.04.1933, 2367). “Gaziantep Vilâyeti Merkez
Kazasına bağlı Akçakoyunlu Nahiyesinin merkezi Harar köyünden Yona köyüne
kaldırılmıştır” (RG: 02.05.1933, 2390). “Erciş Kazasına tâbi Zilân Nahiyesinin
lâğvı ile yine mezkûr kazaya tâbi olmak ve merbut bir ve iki numaralı; cetvelde
yazılı köyleri ihtiva etmek ve merkezi Kertis köyü olmak ve Kertis adı ile anılmak
üzere yeniden bir nahiye teşkil olunmuştur” (RG: 02.05.1933, 2390). “Çumra
Kazasına tâbi ve merkezi Dineksaray köyünde bulunan Dinek Nahiyesinin merkezi, Dinek köyüne nakledilmiştir” (RG: 02.05.1933, 2390). “Sivas Vilâyetinin
Kangal Kazasına bağlı Akpınar Nahiyesi merkezi Kızıldikme köyüne ve Killik Nahiyesi merkezi de İğdeli köyüne nakledilmiştir” (RG: 09.05.1933, 2396). “Kars
Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Susuz Nahiyesi merkezi aynı nahiye hududu dâhilinde Cilavuz mevkiine nakledilmiştir” (RG: 16.05.1933, 2402). “Yozgat Vilâyeti Merkez Kazasına tâbi Kızılkoca Nahiyesi merkezi, Yassıağıl köyünden
Hacışefaatli köyüne nakledilmiştir” (RG: 26.07.1933, 2461). “Ankara Vilâyetinin
Nallıhan Kazasının Beydili Nahiyesi merkezi Beydili köyünden Gerede köyüne
kaldırılmıştır. Beydili Nahiyesine bağlı Karahisar, Cendere, İslamalan, Epçeler
köyleri bu nahiyeden ayrılarak Nallıhan Kazasına bağlanmışlardır (RG:
29.07.1933, 2463). “İzmir Vilâyetinin Bergama Kazasının Turanlı Nahiyesi merkezi Ayas köyünden Güçbeyli köyüne nakledilmiştir” (RG: 01.08.1933, 2466).
236
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
“Erzurum Vilâyetinin Oltu Kazasına tâbi Örtülü ve Muşıh Nahiyeleri lâğvedilmiş
ve bu iki nahiye yerine merkezi Kosor köyü olmak üzere Kosor Nahiyesi teşkil
olunmuştur…” (RG: 15.08.1933, 2478). “Malatya Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı
Kale Nahiyesi Merkezi Pırot köyünden kaldırılarak Mestikân köyüne nakledilmiştir” (RG: 04.11.1933, 2543). “Malatya Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı
İspendere Nahiyesi merkezi Çolaklı köyünden kaldırılarak Frat (Fırat) köyüne
nakledilmiştir” (RG: 04.11.1933, 2543). “Malatya Vilâyetinin Hekimhan Kazasına bağlı Gelengeç Nahiyesi merkezi Gelengeç köyünden Kurşunlu köyüne kaldırılmıştır” (RG: 04.11.1933, 2543). “Siirt Vilâyetinin Eruh Kazasına bağlı Lodi
Nahiyesi Merkezi Balikân köyünden Ayni köyüne kaldırılmıştır” (RG:
17.03.1934, 2655). “İstanbul Vilayetinin Üsküdar Kazasının Kısıklı Nahiyesine
merbut (Küçük bakkal) köyü bu nahiyeden ayrılarak Kadıköy Kazasının Erenköy
Nahiyesine bağlanmıştır (RG: 18.03.1934, 2656). “Balıkesir Vilâyetinin Merkez
Kazasına bağlı Adalı Nahiyesi merkezinin Yağcılar köyüne kaldırılması ve Nahiye
adının da Yağcılar’a değiştirilmesi tensip olunmuştur” (RG: 27.03.1933, 2363).
“Konya Vilâyetinin Karaman Kazasına bağlı İlişire Nahiyesi merkezi İlişire köyünden Kasaba köyüne kaldırılmıştır (RG: 12.05.1934, 2698). “Erzurum Vilâyetinin Tercan Kazasına bağlı Gölviran Nahiyesi merkezi Gölviran köyünden Çiflik
köyüne kaldırılmıştır” (RG: 16.05.1934, 2702). “Hakâri (Hakkâri) kazasına bağlı
Livin Nahiyesi merkezi Piyanist köyünden Kaval köyüne kaldırılmıştır” (RG:
26.06.1934, 2736). “Diyarbekir Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Hanakpınar Nahiyesi merkezi Akpınar köyünden Aşağıhanik köyüne kaldırılmıştır” (RG:
26.06.1934, 2736). “Konya Vilâyetinin Cihanbeyli Kazasına bağlı Böyrüdelik
Nahiyesi lağvedilmiştir…” (RG: 11.08.1934, 2774). “Erzurum Vilâyetinin Tercan
Kazasına bağlı Yavi ve İspir Kazasına merbut Karataş Nahiyeleri lağvedilmiştir.
Lağvedilen Yavi Nahiyesinin ilişik 1 numaralı cetvelde isimleri gösterilen köyleri
Tercan Kazasına ve Karataş Nahiyesinin ilişik 2, 3 numaralı cetvelde isimleri
gösterilen köyleri de İspir Kazası ile bu kazanın Norkâh Nahiyesine bağlanmışlardır” (RG: 16.08.1934, 2779). “Antalya Vilâyeti Merkez Kazası dâhilinde merkezi Macun köyü olmak ve ilişik cetvelde isimleri yazılı köyler bu nahiyenin
mülhakatını teşkil etmek üzere Aksu adı ile bir nahiye teşkil edilmiştir” (RG:
27.08.1934, 2788). “İstanbul Vilâyetinin Sarıyer Kazasına bağlı Kemerburgaz
Nahiyesi köyleriyle birlikte bu kazadan alınarak Beyoğlu Kazasına bağlanmıştır”
(RG: 22.01.1935, 2910). “Sungurlu Kazasına bağlı Yekpas Nahiyesi merkezinin
Boğazkale köyüne kaldırılması ve isminin Boğazkale olarak değiştirilmesi tensip
edilmiştir” (RG: 27.01.1935, 2914). “Bolu Vilâyetinin Gerede Kazası içinde merkezi Reşadiye köyü olmak üzere Yeniçağa adlı bir nahiye teşkil edilmiş ve ilişik
kâğıtta yazılı 17 köy bu nahiyeye bağlanmıştır (RG: 09.02.1935, 2925). “Tokat
Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Ohtap ve Bizeri Nahiyeleri lağvedilmiştir. İlga
237
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
edilen bu nahiyelerden tasarruf edilen tahsisatla ilişik (1) ve (2) numaralı cetvellerde yazılı köyleri ihtiva etmek ve merkezleri Bizeri ve Kırımgir köyleri olmak
üzere Gökdere ve Dökme Tepe namları ile yeniden iki nahiye teşkil edilmiştir”
(RG: 11.02.1935, 2927). “Çorum Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Yeniçamlıca
Nahiyesinin merkezi, yine bu nahiye içindeki Lâçin köyüne kaldırılmış ve ismi
Lâçin Nahiyesi olarak değiştirilmiştir” (RG: 27.04.1935, 2987). “Çat Kazasına
bağlı Gökoğlan Nahiyesi merkezinin şimdiki bulunduğu Kırıkan köyünden kaldırılarak Keçelan köyüne götürülmesi tensib edilmiştir” (RG: 27.04.1935, 2987).
“Bozkır Kazasının Yalıhüyük Nahiyesinin merkezi, şimdiki bulunduğu köyden
kaldırılarak Ahırlı köyüne götürülmüştür” (RG: 13.05.1935, 3001). “Edirne Merkez Kazasına bağlı Tatarlar Nahiyesinin merkezi şimdiki köyden kaldırılarak yine
bu nahiye içindeki Süleoğlu köyüne götürülmüş ve bu nahiyenin Sarı
Danişmend, Süleyman Danişmend ve Ömeroba köyleri ayrılarak Lalapaşa Nahiyesine bağlanmıştır” (RG: 13.05.1935, 3001). “Çanakkale Vilâyeti Merkez Kazasının Kirazlı köyünde, ilişik cetvelde adlan yazılı 10 köy ve 9 obayı ihtiva etmek
ve Çanakkale merkezine bağlı olmak üzere Kirazlı adı ile yeniden bir nahiye
kurulmuştur” (RG: 23.05.1935, 3010). “Kâhta Kazasına bağlı Alut Nahiyesinin
merkezi şimdiki bulunduğu Alut köyünden kaldırılarak ayni nahiye içindeki
Tavis köyüne götürülmüştür” (RG: 20.06.1935, 3033). “Malatya Merkez Kazasına bağlı İspendere Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Fırat mevkiinden
kaldırılarak aynı nahiye içindeki Çolaklı köyüne götürülmüştür” (RG:
01.07.1935, 3042). “Erzurum Vilâyetinin Oltu Kazasına bağlı Kömürlü Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Dölgâh köyünden kaldırılarak aynı nahiye içindeki Göllet köyüne götürülmüştür” (RG: 07.10.1935, 3125). “Boğazliyan Kazasına bağlı Sarıkaya Nahiyesinin merkezi, şimdiki bulunduğu köyden kaldırılarak
Hamam köyüne götürülmüştür” (RG: 09.10.1935, 3127). “Yozgat Merkez Kazasına bağlı Haydarbeyli ve Bişek Nahiyeleri kaldırılarak aynı kaza içinde Musabeyli ve Osmanpaşa adları ile iki nahiye kurulmuştur. Kaldırılan nahiyelerin bir
ve iki numaralı cetvellerde yazılı köyleri Yozgat Merkez Kazası ile Salmanlı Nahiyesine verilmiş ve üç ve dört numaralı cetvellerde yazılı köyler yeni kurulan
Musabeyli ve Osmanpaşa Nahiyelerine bağlanmıştır (RG: 10.10.1935, 3128).
“Hakâri Vilâyetinin Şemdinan, Bitlis Vilâyetinin Hizan, Van Vilâyetinin Havasor,
Ağrı Vilâyetinin Patnos ve Diyarbekir Vilâyetinin Eğil ve Bismil Nahiyeleri kaldırılmıştır” (RG: 22.02.1936, 3239). “Bitlis Vilâyetinin Mutki Kazası içinde merkezi
İğik Köyü olmak ve ilişik cetvelde yazılı 19 köyü ihtiva etmek üzere İğik Nahiyesi
kurulmuştur” (RG: 26.02.1936, 3242). “Diyarbekir (Diyarbakır) Vilâyetine bağlı
Lice Kazasında Hezan, Çermik’te Çünküş, Yoğun, Kulp’a Bahamdan, Cikse, Silvan’da Başnik ve Ergani Osmaniye Kazasında Zengetil adları ile anılmak ve ilişik
1-7 sayılı cetvellerde yazılı köyleri ihtiva etmek üzere yeniden yedi nahiye ku238
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rulması tensip edilmiştir” (RG: 27.02.1936, 3243). “Malazgirt Kazasında Karahasan, Çapakçur’da Sancak ve Fahran, Bulanık’ta Karaağıl, Solhan’da Canut ve
Genç Kazasında Valir adları ile anılmak (…) üzere yeninden altı nahiye kurulmuş
ve Palu Kazasının Sivan Nahiyesi (…) bu kazadan alınarak Genç Kazasına bağlanmıştır” (RG: 28.02.1936, 3244). “Van merkez kazası içinde Erçek, Şatak Kazasında Narlı, Bitlis’in Sasun Kazasında Cacas ve Hakâri’nin Beytüşşebap kazası
içinde Gerür adları ile anılmak (…) üzere yeniden 4 nahiye kurulmuş ve ilişik 2
sayılı cetvelde isimleri gösterilen köyler Van Merkezinden ayrılarak Muradiye
Kazasına ve Kâzımpaşa Kazasının Taşrumi Nahiyesine bağlanmıştır (RG:
29.02.1936, 3245). “Diyarbekir Merkez Kazasına bağlı Devegeçidi Nahiyesi kaldırılmıştır…” (RG: 29.02.1936, 3245). “Mardin Vilâyetinin Cizre Kazası içindeki
Amirin köyünde Dicle adı ile yeniden bir nahiye kurulmuş ve ilişik cetvelde yazılı
köyler bu nahiyeye bağlanmıştır” (RG: 26.03.1936, 3263). “Siirt Vilâyetine bağlı
Beşiri Kazasının İluh ve Şimis ve Bervari Kazasının Harhur köylerinde bu adlarla
anılmak (…) üzere yeniden üç nahiye kurulmuştur” (RG: 26.03.1936, 3263).
“Van Vilayetinin Erciş Kazası içindeki Ağı köyünde Kocapınar adı ile yeni bir
nahiye kurulmuş ve ilişik cetvelde yazılı köyler bu nahiyeye bağlanmıştır” (RG:
01.04.1936, 3268). “Urfa Vilâyetine bağlı Siverek Kazası içinde Dağbaşı,
Çaylarbaşı ve Şekerli, Birecik Kazasında Büyük Göğlü, Harran Kazasında Akçakale, Hilvan Kazasında Gölcük ve Ovacık, Viranşehir Kazasında Demirci, Yaylak
Kazasında Kanlıavşar ve Suruç Kazasında Mürşidpınar adları ile anılmak (…)
üzere yeniden 10 nahiye kurulmuştur (RG: 01.04.1936, 3268). “Hadım Kazasına
bağlı Pirlerkondu Nahiyesi adının Taşkend’e çevrilmesi hakkındaki Dâhiliye Vekilliğinin teklifi üzerine Şurayı Devlet Mülkiye Dairesiyle Heyeti Umumiyeden
yazılan 249/220 ve 24/35 sayılı mazbatalar İcra Vekilleri Heyetince
20.3.1936’da okunarak 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 9. maddesine göre
Pirlerkondu Nahiyesi adının Taşkend’e çevrilmesi onanmıştır” (RG: 14.04.1936,
3279). “Elâziz’in Palu Kazasına bağlı Sivan Nahiyesi ilişik listede yazılı bütün
köyleriyle birlikte bu kazadan alınarak Bingöl Vilâyetinin Genç Kazasına bağlanmıştır” (RG: 15.04.1936, 3280). “Van Vilâyetine bağlı Gürpınar Kazasının
Kığzı köyünde Havasor adı ile anılmak ve ilişik listede yazılı köyleri ihtiva etmek
üzere yeniden bir nahiye kurulmuştur” (RG: 08.06.1936, 3324). “Balıkesir Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Giresun Nahiyesinin adı Savaştepe olarak değiştirilmiştir” (RG: 26.06.1936, 3340). “Balıkesir Vilâyetine bağlı Manyas, Denizli’nin
Erle, İstanbul’un Eyüp, Kastamonu’nun Kargı, Ordu’nun Gölköy ve Kocaeli’nin
İhsaniye Nahiyeleri kaldırılmıştır” (RG: 29.07.1936, 3368). “Ankara Vilâyetinde
Merkez Kazasına bağlı olmak ve Keçiören adı ile anılmak ve merkezi de Keçiören mevkii olup ilişik listede yazılı köyleri ihtiva etmek üzere yeniden bir nahiye
kurutmuştur” (RG: 21.08.1936, 3388). “3012 sayılı Kanunla Ankara Vilâyetinde
239
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kurulmuş olan Çankaya Kazasına bağlı olmak ve ekli cetvellerdeki köyleri ihtiva
etmek ve Dikmen ve Cebeci adları ile anılmak üzere iki nahiye teşkil edilmiştir”
(RG: 21.08.1936, 3388). “Tunceli Vilâyetine bağlı Mazgirt Kazasının Milli köyünde Kahmut, Ovacık Kazasının Merho köyünde Kalan ve Bornak köyünde
Havaçor adları ile anılmak (…) üzere yeniden 3 nahiye kurulmuştur” (RG:
11.09.1936, 3406). “Gebze’nin Taşköprü Nahiyesi kaldırılarak aynı kaza dâhilinde merkezi Tavşancıl Köyü olmak (…) üzere bu namda yeniden bir nahiye kurulmuştur…” (RG: 12.09.1936, 3407). “Van Vilâyetinin Gevaş Kazasına bağlı
Mukus Nahiyesi bu kaza ve vilâyetten alınarak, bütün köyleriyle birlikte, Siirt
Vilâyetinin Pervari Kazasına bağlanmıştır” (RG: 15.09.1936, 3409). “Hozat Kazasına bağlı Germil Nahiyesi bu kazadan alınarak bütün köyleriyle birlikte Ovacık
Kazasına bağlanmış ve adı da Demir olarak değiştirilmiştir” (RG: 15.09.1936,
3409). “Samsun Vilâyeti Merkez Kazasının Gaman köyünde Gaman, Bafra Kazasının Darboğaz köyünde Darboğaz, Çarşamba Kazasının Ayvacık köyünde Ayvacık ve Vezirköprü Kazasının Mezraa köyünde Mezraa adları ile anılmak (…) üzere yeniden 4 nahiye kurulmuştur (RG: 06.10.1936, 3427). “Kars Vilâyetinin Göle
Kazasına bağlı Hoçuvan Nahiyesi bu kazadan alınarak bütün köyleriyle birlikte
Ardahan Kazasına bağlanmıştır” (RG: 10.10.1936, 3431). “Gönen Kazasına bağlı
Çakır Nahiyesi kaldırılmış ve Edremit Kazasının Hamdibey Nahiyesine bağlı
Naibli köyünde Kalkım adıyla anılmak (…) üzere yeniden bir nahiye kurulmuştur…” (RG: 30.01.1937, 3521). “İçel Merkez Kazasının Kazanlı köyünde bu adla
anılmak (…) üzere yeniden bir nahiye kurulmuştur (RG: 14.05.1937, 3604).
“Bursa Merkez Kazasına bağlı Kestel Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu
Kestel Köyünden kaldırılarak yine Kestel adı ile anılmak üzere, aynı nahiye içindeki Büyüksusurluk köyüne götürülmüştür” (RG: 26.05.1937, 3614). “Mardin
Vilâyetinin Cizre Kazasına bağlı Hazak, Derik Kazasına bağlı Şamrah ve Erzurum
Vilâyetinin Pasinler Kazasına bağlı Karayazı Nahiyeleri kaldırılmıştır (RG:
27.08.1937, 3694). “Erzurum Vilâyetinin Aşkale Kazasına bağlı Çat Nahiyesinin
merkezi şimdiki bulunduğu Çat köyünden kaldırılarak aynı nahiye çevresindeki
Yavi köyüne götürülmüş ve bu nahiyeye bağlı Pencirlik, Kod ve Küllüce köyleri
de bu nahiye ve kazadan alınarak Tercan merkez kazasına bağlanmıştır” (RG:
13.09.1937, 3707). “Sinob Vilâyetinin Boyabat Kazasına bağlı Durağan Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Çerçiler köyünden kaldırılarak aynı nahiye
çevresindeki Durağan köyüne götürülmüştür” (RG: 18.01.1938, 3811). “Urfa
Vilâyeti Merkez Kazasına bağlı Kabahaydar Nahiyesinin merkezi şimdiki bulunduğu Koymat köyünden kaldırılarak aynı nahiye çevresindeki Kalacık köyüne
götürülmüştür” (RG: 01.02.1938, 3823). “Isparta Vilâyetinin Eğridir Kazasına
bağlı Sütçüler Nahiyesi ile Siirt Vilâyetinin Sason Kazasına bağlı Hazo Nahiyeleri
kaldırılmıştır” (RG: 28.08.1938, 3996).
240
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
2. Umumi Müfettişlik Teşkilatı Kurulması
Atatürk Dönemi Dâhiliye Vekâleti ve mülki idare teşkilatını ilgilendiren bir başka önemli düzenleme, “il yerine ya da ille birlikte bölge yönetimi” görüşünün ilk
kısmi uygulaması olan “umumi müfettişlik” modelinin kurulmasıdır. Bu konuda
ilk olarak 1927 yılında 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun”
çıkarılmış; daha sonra yapılan ilave düzenlemelerle, umumi müfettişliklerin
teşkilat ve kadroları düzenlenmiştir. Bakanlık ve mülki idare tarihinde farklı bir
yeri olan ve 1864 yılında kurulan il sistemini etkileyen bir uygulama sayılan
umumi müfettişlik teşkilatları üzerinde ayrı bir başlık altında durulması yararlı
olacaktır (Güler, 2009: 272; Çoker, 2003: 26). Tutum (1976: 149-150), umumi
müfettişlik düzenlemesinin ortaya çıkışını ve niteliklerini şöyle anlatmaktadır:
“1920-1949 dönemindeki mevzuat düzenlemelerinden söz edilirken Şeyh Sait ayaklanmasının Doğu Anadolu’da yarattığı iç güvenlik sorununa değinmemek olmaz. Ayaklanmanın etkileri öylesine derindi ki, iç güvenlik kaygıları ayaklanmanın bastırılmasından sonra bile uzun süre devam etmiş, taşra düzeyinde yeni yasal düzenlemelere yol
açmıştı. Söz gelişi, 1927 yılında çıkarılan bir yasayla (1164 sayılı yasa) hükümete, müteaddit vilayetleri alakadar eden ve bu vilayetlerin müşterek faaliyetiyle izalesi kabil olan
ihtiyaç hususunda o vilayetler üzerinde geçici genel müfettişlik kurma yetkisi tanınıyordu. Emniyet ve asayiş gerekçesiyle kurulan ve valilerin üstünde önemli hiyerarşik yetkileri bulunan bu örgütlenme biçimi, Türkiye’nin belli bölgelerinde uzunca bir süre uygulandıktan sonra, hikmet-i vücudunun kalkmasına bağlı olarak yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu olay, mülki idare amirliğini düzenleyen yasalarla toplumsal-siyasal olgular arasında
doğrudan bir ilişki bulunduğunu göstermekle kalmamakta, aynı zamanda eski bir Osmanlı yönetim geleneğinin (toplumun mülki amirlik sistemince zapturapt altında tutulması geleneği), cumhuriyetin ilk döneminde de iz sürdüğünü ortaya koymaktadır.”
Osmanlı’dan devralınan bir kurum olan umumi müfettişlik uygulaması, ilk olarak 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yer bulmuştu (Aydın, 2012: 1401). Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 22. maddesinde yer alan; “Vilayetler, iktisadi ve içtimai münasebetleri itibarıyla birleştirilerek, umumi müfettişlik kıtaları vücuda
getirilir.”, hükmüyle, “umumi müfettişlik kıtaları” oluşturulması öngörülmüştür.
Kanun’un 23. maddesi gereği olarak da umumi müfettişler, sınırları içerisinde
asayişin temini, daire ve işlemlerin denetlenmesi, vilayetleri arasında eşgüdüm
sağlanması görevlerini yerine getireceklerdir. Umumi müfettişlere ilâveten,
devletin genel görevleriyle mahalli idarelere ait görevleri ve onların alacağı
kararları sürekli olarak denetleme görevinin verildiği anlaşılmıştır. Nahiye de
dâhil olmak üzere, mahalli idarelerin hepsi, mıntıkalarında bulundukları umumi
müfettişlerin denetimi altındadır. Bu durumda, umumi müfettişlik teşkilatı,
241
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
merkezin taşradaki bir uzantısı, merkezi idarenin taşra örgütünü tamamlayan
bir makam ve mıntıkadır. Fakat bir mülki birim veya bölge teşkilatı olarak sayılmamıştır. 1921 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun 22 ve 23. maddeleri, validen
başka bir de umumi müfettişlik kurumunu tanımlamış olmakla birlikte bu birim,
1921 Anayasası’nın uygulandığı dönemde yaşama geçirilememiştir. Kazım Karabekir’in umumi müfettişliğin uygulanması için Meclise dilekçe verdiği; ancak
sonuç alamadığı da bilinmektedir. 1924 Anayasası’nda ise umumi müfettişliği
düzenleyen herhangi bir madde bulunmamaktadır (Başa, 2013: 497-498;
Bayramoğlu, 2005: 45; İçişleri Bakanlığı, 1983: 164-165).
Anayasada yer verilmemekle birlikte dönemin hükümetince umumi müfettişlik
kurulmasına yönelik çalışmalara 1926 yılının ilk aylarında başlanılmıştı. Nitekim
20 Ocak 1926 günü Hâkimiyeti Milliye gazetesinde çıkan haberde, “Dâhiliye
Vekili Türkiye’yi beş genel müfettişliğe bölen tasarıyı hazırlamıştır. Uzmanların
görüşü alındıktan sonra kanun tasarısı Meclise sunulacaktır.”, deniliyordu. Aynı
gazetenin 15 Şubat tarihli nüshasında da Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in müfettişi
umumilik ve zabıta kuvvetlerinin birleştirilmesi konusunda beyanatı yayımlanmıştır. Habere göre Cemil Bey, “memleketin beş bölgeye ayrılacağını, her bölgeye bir genel müfettiş tayin edileceğini ve müfettişlerin mülkiye, maliye, adliye ve eğitim müfettişlerine inceleme yaptırma yetkisinin olacağını, bölgenin
ortak işlerinde belediye meclislerinin bütçe ve programları aracılığıyla etki ve
nüfus sahibi olacağını belirtmiş ve polis ve jandarma kuvvetlerinin bakanlıkta
Zabıta İşleri Genel Müdürlüğü ile illerde Zabıta İşleri Müdürlüğü adına birleştirileceğini” açıklamıştır.” Haberde değinilen polis ve jandarmanın birleştirilmesi
konusunda bir ilerleme olmamakla birlikte, umumi müfettişlik konusu yıl boyunca gündemde kalmaya devam edecek, Dâhiliye Vekâletince hazırlanan tasarı bir sonraki yıl yasalaşma imkânı bulacaktır (Yılmaz, 2012b: 1978, 1985).
2.1. Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun
Umumi Müfettişlik uygulaması açısından ilk önemli yasal düzenleme, 25 Haziran 1927 tarihli ve 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun” (RG:
16.07.1927 tarihli ve 634 sayılı) ile yapılmıştır. 408 19 Haziran 1927 tarihinde
ruznameye alınması kararlaştırılan “Umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında
408
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 584).
242
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
(1/1064) Numaralı Kanun Layihası” 409 ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 25 Haziran 1927 tarihinde Meclise sunuldu. 410 Başvekil
İsmet İnönü imzalı gerekçe mazbatasında yapılmak istenilen düzenlemenin
amacı şöyle ortaya konuluyordu: 411 “Elyevm (halen) mevcut 63 vilayetimiz
umumi bir nazarla tetkik edildiği takdirde bu vilayetlerin iktisadi, içtimai ve
coğrafi nokta-i nazardan yekdiğeriyle alakadar birtakım menatıka münkasem
olduğu ve bu mıntıkaları teşkil eden vilayetler arasında umumi müşterek birtakım menfaatlerin mevcut olduğu tezahür eder. İşte işbu müşterek menfaat ve
ihtiyaçları mahallerinde şamil bir nazarla tetkik ve bunların temin ve tanzimi
hususunda nazım olmak ve aynı zamanda vilayatı (vilayetleri) da sıkı bir teftiş
ve murakabe altında bulundurarak ihtiyacatı idariyenin lüzum gösterdiği
hususatı icra etmek üzere Müfettişi Umumilik teşkilatının icrasına lüzum ve
zaruret hâsıl olmuş ve layihai kanuniye takdim kılınmıştır efendim.” Dâhiliye
Encümeni Mazbatasında da; 412 “… Dâhiliye Encümeni asayiş ve inzibat, iktisat
ve menafii müşterekesi hasebiyle bir kül arz eden vilayetlerin bir merkezden
teftiş ve murakabesi imkânını bahşeden Umumi Müfettişlik teşkilatı hakkındaki
layihayı bazı tadilat icra ederek kabul etmiştir…”, denilerek düzenlemeye destek verilmiştir. Kanun Layihasının müzakerelerinin tartışma olmadan bazı ufak
düzeltmelerle tamamlandığı ve yapılan oylamada, 1 ret oyuna karşın 194 oyla
tasarının kabul edildiği incelenmiştir. 413
Meclisin ikinci içtima devresinin hitamından hemen önce yapılan son yasal
düzenlemelerden biri olan ve büyük bir uzlaşmayla kabul edilen 25 Haziran
1927 tarihli ve 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair Kanun”un 1. maddesinde; “Müteaddit vilayetleri alakadar eden ve bu vilayetlerin müşterek faaliyetiyle izalesi kabil olan ihtiyacat hudusunde o vilayetler üzerinde mevadı
atiyede muharrer salahiyetleri haiz umumi müfettişlikler teşkiline ve ihtiyacın
zail olmasıyla bu müfettişliklerin ilgasına Hükümet mezundur. Umumi müfettişler, İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunur ve memuriyetlerine de aynı suretle nihayet verilir.”, denilerek, Umumi Müfettişlik kuruluşu düzenlenmiştir.
Kanun’un 2. maddesinde; “Umumi müfettişlik kadroları bütçelerle tayin olunur.
Ancak sene-i maliye zarfında teşkiline lüzum görülecek umumi müfettişlik kad409
“Umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında Kanun Layihası” hakkında 20.01.1927 tarihli Başvekâlet
kararnamesi için bakınız: (Cumhuriyet Arşivi: Tarih: 30.01.1927, Sayı: 4696, Dosya:-, Fon Kodu:
30..18.1.1., Yer No: 22.87..18).
410
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 682-687, İ: 82, C: 1).
411
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 682-683, İ: 82, C: 1).
412
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 683, İ: 82, C: 1).
413
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 686-687, 809-811, İ: 82, C: 1).
243
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
roları Dâhiliye Vekâletince bittanzim İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tatbik ve
ertesi sene Meclisi Âliye arz olunur. Umumi müfettişlikler emrine Hükümetçe
tensip edilecek vekâletlerden lüzumu kadar müşavir ve saire de ayrıca tahsis
olunabilir.”, denilerek, Umumi Müfettişlik kadroları düzenlenmiştir. Kanun’un
3. maddesinde de; “Umumi müfettişler Dâhiliye Vekâletine merbut (bağlı) olup
mıntıkaları dâhilinde asayiş ve inzibatın teminine nezaret ve kavanin ve
nizamatın tamamii tatbik ve icrasını mütemadiyen takip ve murakabe ve vekâletlerin kanunen haiz oldukları salahiyetlerden İcra Vekilleri Heyetince kendilerine tevdiine karar verilenleri istimal ederler.”, denilerek, umumi müfettişlerin
görev ve yetkileri gösterilmiştir. Bunlar arasında en önemlisinin bölgelerindeki
asayiş ve inzibatın (güvenliğin) sağlanmasına nezaret etmek olduğu söylenebilir
(Bayramoğlu, 2005: 120). Bu düzenlemelerle oluşturulan umumi müfettişlik
uygulamasının, klasik il sisteminden farklı bir uygulama olarak ortaya çıkmış
olduğu anlaşılmaktadır. Bu Kanun özetle, “birden çok ili ilgilendiren konularda,
bir ihtiyaç baş gösterirse umumi müfettişlik kurulmasını ve bu ihtiyaç ortadan
kalktığı zaman umumi müfettişlik uygulamasının sona ermesi gerektiğini öngörüyordu.” Umumi müfettişler bir bakıma, “bölgesi dâhilinde hükümetin vekili
konumunda idiler.”
1164 sayılı Kanun gereğince Dâhiliye Vekâletince tanzim ve tevdi kılınmış olan
“Umumi Müfettişlik Vazife ve Salahiyetlerine Dair Talimatnamenin Meriyete
Vaz'ı Hakkında Kararname” de, 27 Kasım 1927’de İcra Vekilleri Heyetince kabul
edilmiştir. Dik (2012: 2077-2078, 2170), Talimatnamenin yürürlüğe girmesine
ilişkin kararnamenin kabul tarihinin, Doğu vilayetlerinde sıkıyönetimin kaldırıldığı tarihe denk geldiğini; bunun bir anlamda olası bir asayiş zafiyetinin, Umumi
Müfettişlik mekanizması ile bertaraf edilebileceği anlamına geldiğini belirtmiştir. Yine sözü edilen kararnameye ilave olarak 25 Aralık 1927’de kabul edilen bir
başka kararnameyle de; Elazığ, Urfa, Bitlis, Hakkâri, Diyarbakır, Siirt, Mardin,
Van Vilayetlerinde “Birinci Umumi Müfettişlik” kurulması kararlaştırılmıştır.
Başvekâlet Muamelat Müdüriyetinden gönderilen 25 Aralık 1927 tarihli kararnamede şöyle denilmekteydi: 414 “27 Teşrinisani (Kasım) 927 tarih ve 5858 numaralı kararnameye zeyldir (ek). 1164 numaralı Kanun mucibince Elazığ, Urfa,
Bitlis, Hakkâri, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Van vilayetlerini ihtiva etmek üzere
teşkil ve kadrosu ikmal edilmiş olan umumi müfettişlik (…) 1. Umum Müfettişlik
suretinde tadili Dâhiliye Vekâletinin 22 Kânunuevvel 927 tarih ve 1/7261 nu414
“Elazığ, Urfa, Bitlis, Hakkâri, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Van illerinin 1. Umumi Müfettişlik Bölgesi Olarak Tespiti” hakkında 25.12.1927 tarihli Başvekâlet kararnamesi (Karar No: 5997) için bakınız: (CA: Tarih: 25.12.1927, Sayı: 5977, Dosya:-, Fon Kodu: 30..18.1.1., Yer No: 27.70..7).
244
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
maralı tezkiresiyle vukuu bulan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 25 Kânunuevvel 927 tarihli içtimaında (…) kabul olunmuştur.” Kararnameyle, “Umumi
Müfettişlik” unvanının “Birinci Umumi Müfettişlik” olarak tadil edildiği anlaşılmaktadır. Merkezi Diyarbakır olarak belirlenen Birinci Umumi Müfettişlik (Vilayeti Şarkiye Müfettişi Umumiliği) bölgesinin başına da, Diyarbakır Mebusu İbrahim Tali Bey (Öngören) tayin edilmiştir. İlk umumi müfettiş olan Doktor İ. Tali
Öngören, doğal olarak mebusluktan ayrılmıştır. 415 Dâhiliye Vekâletince hazırlanarak İcra Vekilleri Heyetine sunulmuş olan Şark Umumi Müfettişlik teşkilatı
kadrosu 15 Aralık’ta müzakere ve kabul edilmiş; ardından da Umumi Müfettişlik Başmüşavirliği görevine Mümtaz Bey atanmıştır (Dik, 2012: 2173). İcra Vekilleri Heyetinin 13 Şubat 1929 tarihli ve 7670 sayılı kararnamesiyle de 416 (RG:
11.03.1929 tarihli ve 1140 sayılı) “Asayiş ve muamelâtı umumiyesi Birinci
Umumî Müfettişlik mıntıkasına dâhil vilâyetlerle alâkadar olan Beyazıt Vilâyetinin mezkûr müfettişliğe raptı (bağlanması) zaruri olduğundan, Birinci Umumi
Müfettişlik talimatnamesinin birinci maddesine Beyazıt Vilâyetinin de ilâvesi”
kararlaştırılmıştır (Bayramoğlu, 2007: 53).
2.2. Trakya Umumi Müfettişlik Teşkilatı Hakkında Kanun
Yukarıda da ifade edildiği üzere umumi müfettişlik uygulaması ilk olarak 1927
yılında çıkarılan 1164 sayılı Kanunla başlatılmış, Birinci Umumi Müfettişlik teşkilatı da aynı yıl Diyarbakır merkezli olarak kurulmuştur. 1927-1934 yılları arasında 1164 sayılı Kanun’a dayanarak yeni bir umumi müfettişlik oluşturulmamıştır.
Şarkta yapılan uygulama başarılı sonuçlar verince, 1164 sayılı Kanun’un hükümete verdiği yetkiye istinaden 19 Şubat 1934 tarih ve 2/150 sayılı İcra Vekilleri
Heyeti kararnamesiyle “Trakya Umumî Müfettişliği” adıyla ikinci bir umumi
müfettişlik teşkil edilmiştir. Anılan kararnamede Trakya Umumi Müfettişliğinin
kuruluşu şu şekilde gerekçelendirilmiştir: “Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale mıntıkalarında Nafıa ve İskân İşlerinin esaslı bir surette tanzim ve idaresi
için 1164 numaralı Kanunun hükmüne göre mezkûr mıntıkada «Trakya Umumî
Müfettişliği» namı ile ikinci bir Umumî Müfettişlik teşkili ve bu umumî müfettişliğe ait ilişik kadronun tasdiki; Dâhiliye Vekilliğinin 19.02.1934 tarih ve 679 sayılı
tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetinin 19.02.1934 toplanışında kabul olunmuştur” (RG: 27.02.1934 tarihli ve 2640 sayılı). Birincisinden farklı olarak İkinci
415
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 1, Sayfa: 189, İ: 24, C: 1).
1. Umumi Müfettişlik Bölgesine Bayezid Vilayetinin de Katılması” başlıklı belge için bakınız:
(CA: Tarih: 13.02.1929, Sayı: 7660, Dosya:77-3, Fon Kodu: 30..18.1.2., Yer No: 2.15..20).
416
245
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Umumi Müfettişliğin “nafıa ve iskân işlerinin esaslı bir surette tanzim ve idaresi” amacıyla oluşturulduğu anlaşılmaktadır (Turan, 2007: 528).
İcra Vekilleri Heyeti kararnamesiyle oluşturulan Trakya Umumî Müfettişliğinin
kadrolarının yasayla düzenlenmesi ihtiyacı duyulmuş olacak ki; bu amaçla 22
Mart 1934 tarihli ve 2393 sayılı “Trakya Umumi Müfettişlik Teşkilatı Maaş, Ücret ve Masrafları Hakkında Kanun” 417 (RG: 25.03.1934 tarihli ve 2662 sayılı)
çıkarılarak, bu teşkilatın maaş, ücret ve ödenekleri düzenlenmiştir
(Bayramoğlu, 2005: 46). “Trakya Umumî Müfettişliğinin Maaş ve Masrafları
Hakkında 1/859 Numaralı Kanun Lâyihası ve Bütçe Encümeni Mazbatası”, 22
Mart 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 418 Görüşmelerin başında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, yeni umumi müfettişlik uygulamasıyla ilgili çarpıcı bir konuşma yapmıştır: 419 “Efendim, Türkiye Cumhuriyetinin esaslarından birisi de halkçı olmasıdır. Biz müfettişi umumilikler ihdas
etmekle Hükümetin murakabe ve hizmetini halkımızın ayaklarına götürüyoruz.
Bu esasla memlekette altı müfettişi umumilik olacaktır. Bütçenin müsaadesi
oldukça bunu tatbik etmekteyiz. Birincisini şarkta yapmıştık. Şarkta yaptığımız
umumî müfettişlikten beklenilen bütün vazife ve hizmetleri, azamisiyle aldık.
Bundan cesaret alarak ikinci yaptığımızı da Trakya’ya hasrediyoruz. Malûmu
ihsanınızdır ki Trakya; bu Türk vatanının, Türk kanı ile en mebzul (bol) olarak
yoğurulmuş aziz bir parçasıdır (Alkışlar). Trakya; Türk medeniyetini, kurunu
vusta (orta çağ) karanlıklarında Avrupa’ya götüren, inkişafımızın köprübaşı olmuştur. Bu köprüyü ve bu aziz toprağı vatanımızın her kısmı gibi hassasiyetle
imar etmeğe ve inkişaf ettirmeğe mecburuz. Bu teşekkül o memlekette evvel
emirde ümranın ve nüfusun hüsnü tevessüüne hizmet edecektir. Bu itibarla
evvelce bütçe zaruretini nazarı itibara alarak yapmış olduğumuz teşkilâtı, bilâhare bütçede azıcık bir müsait vaziyet görmekle derhal haddi lâyikine ve icabının gösterdiği vaziyete çıkardık.”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da düzenleme şu şekilde
gerekçelendirilmiştir: 420 TRAKYA UMUMÎ MÜFETTİŞLİĞİ: “Mühim nafıa ve iskân
işlerine saha teşkil eden Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale mıntıkalarını
ihtiva etmek ve bu işleri esaslı bir surette tanzim ve idare eylemek üzere 1164
numaralı Kanunun Hükümete verdiği salâhiyete müsteniden (Trakya Umumî
417
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 112).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 151-153, İ: 32, C: 1, 2).
419
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sayfa: 152, İ: 32, C: 2).
420
TBMM Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 20, Sıra No: 80).
418
246
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Müfettişliği) teşkili zarurî ve faydalı görülmüştür. Trakya Umumî Müfettişliğinin
maaş ücret ve masrafları 1933 Dâhiliye bütçesi yekûnu umumisi arasında yapılacak tasarrufla temin edilecektir. Bu esaslar göz önünde tutularak merbut
kanun lâyihası tanzim olunmuştur.” Gerekçe layihasından Trakya Umumi Müfettişlik teşkilatının Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale illerini kapsadığı
anlaşılmaktadır.
Belirtilen gerekçelerle kabul edilen 2393 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle; Devlet
Memurları Maaşatının Tevhit ve Teadülüne Dair olan 1452 sayılı Kanun’un 2.
maddesine merbut (2) numaralı cetvelin Dâhiliye Vekâleti kısmındaki umumi
müfettişlik kadrosuna Trakya’da yeniden teşkil edilen bir Umumi Müfettişlik
için derece, adet ve maaşları (1) numaralı cetvelde gösterilen memuriyetler
ilave edilmiştir. Kanun’un 2. maddesiyle; bu Müfettişliğin (2) numaralı cetvelde
gösterilen ücretli memur ve müstahdemleri, 1933 Mali Senesi Muvazene-i
Umumiye Kanunu’nun 5. maddesine merbut (D) cetvelinin Dâhiliye Vekâleti
kısmındaki Umumi Müfettişlik kadrosuna ilave olunmuştur. Kanun’un 3. maddesinde de; yeni kurulan bu teşkilatın masraflarına ilişkin düzenlenmiştir. Buna
göre; Trakya Umumi Müfettişliği kadrosu şu şekilde sıralanabilir; (1) Umumi
Müfettiş, (1) Baş müşavir, (1) Emniyet Müşaviri, (1) Emniyet Müşavir Muavini,
(1) İskân Müşaviri, (1) İskân Müşavir Muavini, (1) Yazı İşleri Müdürü, (1) Hususi
Kalem Müdürü, (1) Evrak Memuru, (22) Ücretli Memur ve Müstahdemler (yazı
işleri kâtibi, hususi kalem kâtibi, dosya memuru, levazım ve daire müdürü, odacı, şoför ve tamirci, şoför muavini), toplamda (31) personel.
Trakya Umumî Müfettişliğine ilk olarak, İstanbul Mebusu ve eski Vilayeti Şarkiye Müfettişi Umumisi İbrahim Tali Bey tayin edilmiştir. Buna ilişkin kararname
şöyledir: “19.2.1934 tarih ve 2/150 sayılı kararname ile teşkili kararlaştırılan
Trakya Umumî Müfettişliğine İstanbul Mebusu İbrahim Tali Beyefendinin tayini;
Dâhiliye Vekilliğinin 18.3.1934 tarih ve 3626 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 18.3.1934’de kabul olunmuştur” (Kararname No: 2/303; RG:
24.03.1934 tarihli ve 2661 sayılı). İbrahim Tali Bey’in bozulan sağlığı nedeniyle
tedavi için yurt dışına gitmesi üzerine Trakya Umumî Müfettişliğine bu sefer,
İzmir Valisi Kazım Dirik getirilmiştir: “Dâhiliye Vekilliğinin 9.8.1935 tarih ve 6831
sayılı tezkeresiyle vaki teklifi üzerine, açık bulunan Trakya Umumî Müfettişliğine İzmir Valisi Kâzım Dirik’in (…) tayinleri İcra Vekilleri Heyetince 9.8.1935’de
tasvip ve kabul olunmuştur” (Kararname No: 2/3065; RG: 14.08.1935 tarihli ve
3080 sayılı). Kazım Dirik, bu görevini vefat ettiği 3 Temmuz 1941 tarihine kadar
sürdürmüş; görevi sırasında köy kalkınması ve eğitim konularında yaptığı çalışmalar, bölge halkının yaşam düzeyinin yükselmesine önemli katkılar yapmıştır.
247
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Yine, “Dâhiliye Vekâletinin 26.5.1935 tarih ve 4815 sayılı tezkeresi üzerine, açık
olan Trakya Umumî Müfettişliği Başmüşavirliğine Vilâyetler İdaresi Umum Müdürü Sabri Öney’in tayini, İcra Vekilleri Heyetince 26.5.1935 günü onanmıştır”
(Kararname No: 2/2630; RG: 08.07.1935 tarihli ve 3048 sayılı).
2.3. I, III ve IV. Umumi Müfettişlik Kadrolarının Düzenlenmesi
Dönem içerisinde umumi müfettişlik ile ilgili bir başka önemli gelişme, umumi
müfettişliklerin sayısının arttırılması olmuştur. Birinci ve Trakya Umumi Müfettişliğinden sonra 1935 yılının sonuna doğru üçüncü ve 1935 yılının başında
Dördüncü Umumi Müfettişlik mıntıkası oluşturulmuştur. Üçüncü Umumi Müfettişlik 11 Eylül 1935 tarihinde kurulmuş olup; buna ilişkin olarak yayımlanan
2/3199 sayılı İcra Vekilleri Heyeti kararnamesinde şöyle deniliyordu: “25 Haziran 1927 tarih ve 1164 numaralı Kanunun birinci maddesi mucibince ve Erzurum, Kars, Gümüşhane, Çoruh, Erzincan, Trabzon, Ağrı Vilâyetlerini ihtiva etmek üzere üçüncü bir Umumî Müfettişlik kurulması tensip edilmiştir.” Aynı gün
çıkarılan bir başka kararnameyle de (Kararname No: 2/3200), yeni kurulan III.
Umumî Müfettişliğe Erzurum Saylavı (Mebusu) Tahsin Üzer atanmıştır (RG:
11.09.1935 tarihli ve 3103 sayılı). Tahsin Üzer, 3 Kasım 1939 tarihine kadar bu
görevini sürdürmüştür.
Dördüncü Umumi Müfettişlik ise 6 Ocak 1936 tarihinde kurulmuş olup (Solak,
2013: 253); buna ilişkin olarak yayımlanan 2/3823 sayılı İcra Vekilleri Heyeti
kararnamesinde kuruluş gerekçesi şöyle ifade ediliyordu: “Orta Anadolu’nun
doğu kısımlarında ve bilhassa şark halkının mütekâsif bulunduğu Dersim çevresinde idare ve inzibat işlerinin esaslı surette tanzim ve Hükümet murakabesinin
daha yakından ifasını temin için yeniden kurulacak Bingöl ve Tunceli ve Birinci
Umumî Müfettişlik mıntıkasından ayrılacak Elâziz Vilâyetlerini ihtiva etmek ve
27 teşrinisani 1927 tarihli talimatname ile muayyen vazife ve salâhiyetleri haiz
olmak üzere 1164 sayılı Kanunun 1. maddesine dayanarak dördüncü bir Umumî
Müfettişlik kurulması; Dâhiliye Vekilliğinin 4.1.1936 tarih ve 52 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 6.1.1936’da onanmıştır” (RG:
16.01.1935 tarihli ve 3207 sayılı). 10 Ocak 1936 tarihli kararnameyle de Dördüncü Umumi Müfettişlik görevi, Tunceli Valisinin uhdesine verilmiştir. Buna
ilişkin kararnamede şu ifadeler bulunmaktaydı: “Yeni kurulan Tunceli Valiliğine
2884 sayılı Kanunun 1’inci maddesinin son fıkrasına göre Dördüncü Umumî
Müfettişlik de uhdesinde bulunmak üzere Sekizinci Kolordu Komutanı Korgeneral Hüseyin Abdullah Alpdoğan’ın tayini; Dâhiliye Vekilliğinin 10.1.1936 tarih ve
229 sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 10.1.1936 da onanmıştır”
248
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
(RG: 16.01.1935 tarihli ve 3207 sayılı). Kararnamede değinilen 2884 sayılı Tunceli Vilayetinin idaresine ilişkin yasaya ileride değinilmiştir.
Kararnamelerle oluşturulan umumi müfettişliklerin kadrolarının yasayla düzenlenmesi ihtiyacı duyulmuş olacak ki; bu amaçla 16 Aralık 1935 tarihli ve 2865
sayılı “Birinci, Üçüncü ve Dördüncü Umumi Müfettişliklerle Müşavirliklerinin
Teşkilat Kadroları Hakkında Kanun” 421 (RG: 24.12.1935 tarihli ve 3190 sayılı)
kabul edilmiştir. “Birinci Umumi Müfettişlik Teşkilat Kadrosunun Değiştirilmesi
Hakkında 1/322, Üçüncü Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair 1/323 ve Dördüncü
Umumi Müfettişlik Teşkiline Dair 1/324 Sayılı Kanun Layihaları” ile bunlara
ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, 16 Aralık 1935 günlü Meclis
oturumunda müstacelen görüşülerek kabul edilmiştir. 422 Görüşmelerin başında
söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, umumi müfettişliklerin kadroları arasındaki
farklılığın nedenleri üzerinde durmuştur: 423 “Teşkilat arasındaki fark da, mıntıkalar arasındaki işlerdeki farktan döğmüştür. Mesela Birinci Umumi Müfettişliğin esas olarak uğraştığı meselelerle Üçüncü Umumi Müfettişliğin uğraştığı
meseleler ayrıdır. Fark bundan doğmuştur. Bazı müfettişliklerin kadrolarında
noksanlık vardır. Maliye bu sene çok fedakârlık yapmıştır. Mesela Trakya Müfettişi Umumiliğinde inşallah gelecek sene noksanları da temin edeceğiz. Valilerin maaşları arasındaki farka gelince; malumu aliniz, bu bir ehrama tabidir. Bu
ehrama göre maaşları nazari dikkate alınmıştır.”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da, her bir umumi müfettişlikle ilgili değerlendirmelerde bulunulmuştur. 424 BİRİNCİ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: “İmar, ekonomi ve emniyet işlerinin esaslı bir surette ve bir elden idare
ve murakabesi için 1164 sayılı Kanun’un verdiği salahiyete binaen evvelce teşkil
edilmiş olan Birinci Umumi Müfettişliğin de diğer müfettişlikler teşkilatının ayni
olmasını temin için maaş, ücret ve masraflarına ait olarak bağlı kanun layihası
hazırlanmıştır.” ÜÇÜNCÜ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: “Mühim olan imar, iktisat ve
emniyet işlerini esaslı bir surette tanzim ve bir elden idare ve murakabe etmek
üzere pek geniş ve merkeze uzak bulunan Erzurum, Erzincan, Trabzon, Ağrı,
Gümüşhane, Kars, Çoruh vilayetlerini ihtiva eden mıntıkada 1164 numaralı
Kanunun Hükûmete verdiği salahiyete müsteniden Üçüncü Umumi Müfettişlik
teşkili zaruri ve faideli görülmüştür. Üçüncü Umumi Müfettişliğin maaş, ücret
421
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 58–65).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 96-101, İ: 17, C: 1).
423
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 97, İ: 17, C: 1).
424
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sıra No: 35).
422
249
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ve masraflarına ait kanun layihası tanzim olunmuştur.” DÖRDÜNCÜ UMUMİ
MÜFETTİŞLİK: “Coğrafi sınırları birbirini çevreleyen bir kısım illerin güvenlik ve
yasa (inzibat), ekonomi, soysal ve kültürel noktadan ve bayındırlık bakımından
yüksek salahiyet ve toplu görüş düzenliğini kollamak gereği ile ülkemizin üç
muhtelif cephesinde üç umumi müfettişlik kurulmuştur. Yeni teşkili takarrür
eden Murat (Bingöl) ve Munzur (Tunceli) Vilayetleri ile Elaziz Valiliğini kaplamak üzere kurulan Dördüncü Umumi Müfettişlik, bu ülkede pek önemli bu
işlerin yapılmasını temin için çok gerekli olmakla beraber idari ve içtimai bakımdan özel durumlarla geliştirilmesi (inkişaf ettirilmesi) zaruri görülen Munzur
Vilayeti ile bu vilayete yakınlıktan ötürü Elaziz ve Murat Vilayetlerinin birbirlerine ilgili amme ödevlerini idare çığrının (idare nehci) en yüksek salahiyetle
bezenmiş bu teessüsün murakabesine bağlanması vatandaşların hukuki ve her
yönden gelişimi hususunda çok faydalı görülmüştür. Bu müfettişliğe ait maaş
ve ücret ve masarifatina ait kanun layihası tanzim olunmuştur.”
Belirtilen gerekçelerle kabul edilen 2865 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle; 25 Haziran 1927 tarih ve 1164 sayılı Kanun’un verdiği salahiyete binaen Hükümetçe
teşkil edilmiş olan Birinci Umumi Müfettişlikle, bu defa yeniden teşkil olunan
Üçüncü ve Dördüncü Umumi Müfettişliklerin ve bu müfettişlikler emrinde bulunacak müşavirliklerin kadroları düzenlenerek, Kanun’a bağlı (1) numaralı cetvelde gösterilmiştir. Bu cetvelde gösterilen kadrolar ait oldukları vekâletlerin
kadrolarına eklenmiştir. Kanun’un 2. maddesiyle; müşavirliklere icabında müfettişler de tayin olunabilecektir. Bu takdirde emrinde oldukları umumî müfettişliğin merkezi, bu müfettişlerin mıntıka merkezleri sayılacaktır.
2.4. II. Umumi Müfettişlik Kadrolarının Yeniden Düzenlenmesi
25 Aralık 1935 tarihli ve 2883 sayılı “İkinci Umumi Müfettişlikle Müşavirliklerinin Teşkilat Kadroları Hakkında Kanun” 425 (RG: 02.01.1936 tarihli ve 3195 sayılı)
ile daha önce kurulmuş olan Trakya Umumi Müfettişliğinin, “İkinci Umumi Müfettişlik” olarak yeniden düzenlendiği anlaşılmaktadır. “İkinci Umumi Müfettişlik ve Müşavirliklerinin Teşkilat Kadroları Hakkında Kanun Layihası” ile buna
yönelik Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/359), 25 Aralık 1935 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 426
425
426
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 16, Sayfa: 106-111).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 169-171, İ: 21, C: 1).
250
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin gerekçesi
şu şekilde ifade edilmiştir: 427 “Trakya Umumi Müfettişliği kadrosunun aşağıda
yazılan sebeplerden ötürü genişletilmesine zaruret haşıl olmuştur (…) Trakya’da
şimdiye kadar yaptırılan tetkikatla toprak, iklim ve coğrafi durum bakımından
İzmir’de tatbik sahası bulunan ve iyi neticeler veren bu teşekkülün Trakya’nın
ekonomsal (ekonomik) kalkınmasını temin yolunda ilk defa plana alınacak ve
güzel sonuç verecek yegâne teşekkül olacağı kanaati tebellür eylemiştir (ortaya
çıkmıştır). Şu halde mevcut imkân ve şartları köy kalkınma işi için düzenleyerek
teşkilatlandırılmakta zaruret vardır. Önümüzdeki yıllarda bu mıntıkada köycülük işlerinin alacağı geniş durum şimdiden göz önüne getirilirse bu çalışma ve
planlaştırma keyfiyetinin kati bir lüzum ve zaruret halini aldığı tebarüz eder.
İste köylerimizde istihsal, satış ve istihlak tarzlarını düzenlemek ve sağlık, kültür, tarım ve bayındırlık işlerini planlastırarak yürütmek maksadı ile köy büroları
teşkili zaruri görülmüştür (…) Trakya’nın kalkınması işini yürütürken bu ergeye
gidiş yollarını her zaman iyice aydın bulundurarak sistemli ve derlenmiş rakamların elde bulundurulmasındaki kati zaruret her işte noksanlığımı göstermiş
bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bölgenin rakamla statik bir tarifini yapmak ve
nüfus, iskân, tarım, tecim, ekonomi, bayındırlık, finans, köy ve köycülük, tüze,
kültür, güven ve sair bakımlardan yürüyüş yollarını muayyen evreler içinde
bilmeyi temin için de bir istatistik bürosunun umumi müfettişlik kadrosuna
ilavesine zaruret haşıl olmuştur…”
Bu gerekçelerle kabul edilen 2883 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle, 25 Haziran
1927 tarih ve 1164 numaralı Kanun’un verdiği salahiyete binaen hükûmetçe
teşkil edilmiş olan İkinci Umumi Müfettişlik ile bu müfettişlik emrinde bulunacak müşavirliklerin kadroları yeniden düzenlenerek Kanun’a bağlı (1) numaralı
cetvelde gösterilmiştir. Yine bu cetvelde gösterilen kadrolar ait oldukları vekâletlerin kadrolarına eklenmiştir. İkinci Umumi Müfettişliğin de diğer umumi
müfettişliklerde olduğu gibi Dâhiliye Vekâleti kadroları dışında; Maliye Vekâleti,
Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti, Adliye Vekâleti, Maarif Vekâleti, Nafıa
Vekâleti, İktisat Vekâleti ile Ziraat Vekâletlerinin müşavir kadroları bulunacaktır.
427
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sıra Sayısı: 61).
251
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
2.5. Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun
25 Aralık 1935 tarihli ve 2884 sayılı “Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun” 428 (RG: 02.01.1936 tarihli ve 3135 sayılı), sadece Tunceli Vilayetinin idaresine özel bir yasadır ve yine umumi müfettişlik teşkilatıyla bağlantılı olarak kabul edilmiştir. Esasen yeni oluşturulan Dördüncü Umumi Müfettişlik mıntıkası,
bu Kanun ile teşkil edilen vilayeti de ihtiva edecektir ve vilayetin başına atanacak olan vali ve kumandan yeni umumi müfettişliğin de başında olacaktır.
“Munzur Vilayeti Teşkilat ve İdaresi Hakkında Kanun Layihası” ile buna ilişkin
Dâhiliye, Milli Müdafaa, Adliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/304), 25
Aralık 1935 tarihinde müstaceliyetle görüşülerek kabul edilmiştir. 429
Tasarı üzerine ilk sözü alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Tunceli (Munzur, Dersim)
bölgesiyle ilgili önemli bilgiler vermiştir (Solak, 2013: 250-251): 430 “Tunceli adi
ile simdi teşkil edilecek vilayetin ve o bölgenin eski ismi Dersim’dir. Dersim, eski
zamanda da muayyen bir mıntıkaya verilmiş bir isim değildir. Fakat bu günkü
idare bakımına göre Dersim’in mesahai şathiyesi (genişliği), uzunluk itibariyle
90, genişlik itibariyle 60 olarak heyeti umumiyesi 450-500 kilometredir. Yüksek
dağları, derin dereleri ve geniş vadileri vardır ve bu bölgenin kısmi azami taşlık
ve kayalıktır. Sakinleri 65-70 bin nüfustan ibarettir. Aslen Türk unsuruna mensup bir kitledir. Bu bölgenin ilk Türk tarihinde resmi olarak teması Şah İsmail ile
Yavuz Sultan Selim’in muharebeleri zamanına tesadüf ediyor. Ondan sonra
memleketin birçok kısımlarındaki usulü idare gibi o da yerli ağalara ve beylere
verilerek idare olunuyordu. Tanzimat’ta vilayet teşkilatı yapıldığı zaman burada
da vilayet teşkil ediliyor. Fakat her nasılsa, ihmal, Dersim’i olduğu gibi bırakıyor.
Bu gün oranın içtimaı teşkilatı kurunu vüstai (orta çağ) bir teşkilattır. Yani birtakım parçalara ayrılmıştır. Bunlar, hususati medeniye, hukukiye ve hatta
cezaiyelerini kendi aralarında görürler. Bu gün burası 91 aşirete münkasemdir
(bölünmüştür). 1876’dan bu güne kadar muhtelif zamanlarda Dersim üzerine
11 harekâtı askeriye yapılmıştır. Halkı cahil, biraz da toprağın fakirliği dolayısıyla halkı fakir olur ve eli de silahlı bulunursa tabii böyle bir yerde vukuat eksik
olmaz. Böyle yerler her medeni memlekette bulunabilir (…) Fakat bu harekâtı
askeriye muayyen bir gayeyi istihdaf ettiği (hedeflediği) için asker geri alınmış,
asil harekâtı askeriyeyi icap ettiren hastalık, ne tahlil ve ne de tedavi edilmiştir.
Yalnız hafifletilmiştir. Cumhuriyet devrinin, şiarı, memleketin esaslı ihtiyaçlarını
428
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt:16, Sayfa: 112-116).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 169, 175-181, İ: 21, C: 1).
430
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sayfa: 175, İ: 21, C: 1).
429
252
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
esasından tedavi etmek ve asil hastalığı tedavi eylemek olduğu için burada da
medeni usullerle bir tedbir düşündü ve bu program ile memleketin her yerinde
olduğu gibi buraların da cumhuriyetin feyizlerinden istifade etmesini temin
edecektir. Şimdi müzakere edilecek kanun bu kanundur. Orada anormal bir şey
yoktur. Efkârı umumiyeye arz etmek isterim ki, memleketimizde anormal bir
vaziyet yoktur.”
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında da, düzenleme şu şekilde gerekçelendirilmiştir: 431 “… Mahallin ihtiyacını yakından
görerek aldığı tedbirleri derhal orada tatbik edebilecek ve vekillerin haiz olduğu
salahiyetlerle mücehhez yüksek bir Hükûmet mümessillerinin orada vali olması
ve bu zatin askeri bakımdan da vaziyeti idare edebilmesi için komutan sıfatını
da üzerinde birleştirmiş bulunması gerekli görülmüştür. Kanun’un ilk dokuz
maddesi esasen mevcut ve meri kanunlarla Vekiller Heyetine verilmiş olan salahiyetlerin daha kısa bir yoldan mahallinde tatbik edilebilmesi için valiye verilen salahiyetleri göstermektedir. 4’üncü umumi müfettişlik mıntıkası esasen bu
kanun ile teşkil edilen vilayeti de ihtiva edecektir. Vilayette yapılacak ıslah ve
idare tedbirlerinin ve imar hareketlerinin Elaziz Vilayeti gibi demir yolu üzerinde bulunan ve merkezle irtibatı kolay olan, istenilen malzemenin tedariki müşkül bulunmayan emin bir yere istinat etmesi gerekli görülmüştür. İşte bu suretle Elaziz’de oturacak olan 4’üncü umumi müfettiş, arz edilen hususi vaziyet
dolayısıyla teşkili bu kanun ile istenilen Munzur Vilayetinin de valisi olması işlerin iyi gitmesi ve neticenin verimli olması bakımından zaruri görülmüştür (…)
İşte mahallin ihtiyaçları göz önüne getirilerek haklıya, kısa, basit yollarla derhal
hakkını vermek ve suçluyu da süratle filinin akıbetine uğratmak için muhtasar
ve yine teminatlı usul kaideleri konulmuştur.”
2884 sayılı “Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun”, idari ve adli olmak
üzere iki kısımdan oluşmaktadır. Kanun’a göre; Tunceli Vilayetine ordu ile irtibatı baki kalmak ve rütbesinin salahiyetini haiz bulunmak üzere korkomutan
rütbesinde bir zat vali ve kumandan seçilecektir. Vali ve kumandan usulü veçhile Milli Müdafaa Vekâletinin muvafakati alınmak şartıyla Dâhiliye Vekilinin inhası ve İcra Vekilleri Heyetinin kararıyla tayin olunacaktır. Bu vali ve kumandan,
teşkil edilen Dördüncü Umumi Müfettişliğin de umumi müfettişi olacaktır
(md.1). Vali ve kumandan vilayet umur ve muamelatında ve vilayet memurları
hakkında, vekillerin kanunen haiz oldukları bütün salahiyetleri haiz olacak, vali
ve kumandan lüzum gördüğü takdirde vilayeti teşkil eden kaza ve nahiyelerin
431
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 1, Cilt: 7, Sıra Sayısı: 58).
253
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
hudut ve merkezlerini değiştirebilecek ve keyfiyeti Dâhiliye Vekâletine bildirecektir (md.2). Tunceli Vilayetinin kaza kaymakamları ve nahiye müdürleri usulü
dairesinde Milli Müdafaa Vekâletinin muvafakati alındıktan sonra vali ve kumandanın inhası ve Dâhiliye Vekilinin tasvibi üzerine kararname ile ve orduya
irtibatları baki kalmak şartıyla muvazzaf subaylardan dahi tayin olunabilecektir
(md.3). Vali ve kumandan vilayette kullanılan asker memurlar hakkında inzibati
bakımdan askeri kanunların kendisine verdiği disiplin salahiyetini kullanacaktır.
Diğer memurlar hakkında da ihtar ve tevbih cezalarından başka kanunların
inzibat komisyonlarına verdiği maaş katı, kıdem tenzili salahiyetlerini de resen
kullanacak ve bu cezalar sicile geçecektir. Sınıf tenzili ve memuriyetten ihraç
cezaları inzibat komisyonu kararıyla tatbik edilecektir. Hâkimler Kanunu hükümleri saklı kalmakla birlikte, vali ve kumandan adliye memur ve kâtipleri
hakkında Hâkimler Kanunu hükümlerine göre bunların amirleri tarafından verilebilecek cezaları dahi tatbike salahiyetlidir (md.5). Tunceli Vilayetinde umumi
meclis vazifesini valinin veya tevkil edeceği zatın riyaseti altında vilayet idare
heyeti azalarıyla kaza kaymakamlarından mürekkep bir heyet görecektir. Daimi
encümen işini valinin veya tevkil edeceği zatın riyaseti altında defterdar, maarif
müdürü, nafıa başmühendisi veya bunların vazifelerini görenlerden mürekkep
bir heyet görecektir (md.6). Vali ve kumandan lüzum gördüğü belediyelerde
reislik vazifesini kaymakamlara ve nahiye müdürlerine verebilecektir (md.7).
Vali ve kumandan emniyet ve asayiş noktasından lüzum görürse vilayet halkından olan fertleri ve aileleri vilayet içinde bir yerden diğer yere nakletmeye ve
bu gibilerin vilayet içinde oturmalarını menetmeğe salahiyetlidir (md.31). Vali
ve kumandan herhangi bir şahıs hakkındaki takibatın tehirine ve cezaların teciline salahiyetlidir (md.32). İdam hükümlerinin vali ve kumandan tarafından
tecile lüzum görülmediği takdirde infazı emredilecektir (md.33).
Görüldüğü üzere 2884 sayılı Kanunla Tunceli Vilayeti diğer illerden farklı olarak
oldukça önemli yetkilerle donatılmış bir vali ve kumandanın yönetimine verilmiştir. Tunceli Valiliğine getirilen Korgeneral Hüseyin Abdullah Alpdoğan, aynı
zamanda Dördüncü Umumi Müfettişlik görevini de yürütecektir (Solak, 2013:
249-253). Tunceli Vali Muavinliği görevine de Muğla Valisi Cevad Ökmen’in
tayini tensip edilmiştir (RG: 12.02.1936 tarihli ve 3230 sayılı). Bir il valisinin
Tunceli’ye vali yardımcısı olarak atanması bu ile verilen önemin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Yine Zengin’e (2007: 715) göre, Tunceli’ye vali olarak bir
komutanın atanmasında 1930’lu yılların ilk yarısında Dersim Bölgesi’nde meydana gelen sürekli ve geniş kapsamlı isyanların etkisi büyüktür. Tunceli Vilayetinin bu tarihte kurulması da Dersim olaylarından sonradır. Tunceli Vilayetinin
İdaresi Hakkında Kanun, 1 Kânunusani 1940 tarihine kadar meri olacaktır.
254
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Tunceli Vilayetinin idaresi için özel bir yasa çıkarıldıktan kısa bir süre sonra, 8
Ocak 1936 tarihli ve 2887 sayılı “Tunceli Vilayeti Halkından Olupta Nüfus ve
Askerlik Kanunlarına Göre Kendilerine Verilmesi Lazım Gelen Bazı Cezaların
Affına ve Nüfus Yazımı ile Askerlik İşlerine Dair Kanun” (RG: 13.01.1936 tarihli
ve 3204 sayılı) kabul edilerek; Tunceli Vilâyeti halkından olup da her ne sebeple
olursa olsun şimdiye kadar nüfus kütüklerine yazılmamış veya doğum, ölüm,
evlenme, boşanma ve kayıp vakalarını yazdırmamış olanlar hakkında, 2576
sayılı Kanun hükümlerine göre tayin edilen cezalar affolunmuştur (md.1). Ayrıca 2576 sayılı Kanun’un, pulsuz ve cezasız tescile dair hükümleri Tunceli Vilâyeti
halkı hakkında iki yıl müddetle tatbik olunacaktır (md.2). Yine, Tunceli Vilâyeti
halkından 1316’dan 1331 yılına kadar doğumlulardan iki yıl içinde kendilerini
nüfus kütüklerine kaydettirip askerlik şubesine başvuranların askerlik muamelelerinden dolayı görecekleri cezalar affolunacak ve yalnız muvazzaf hizmetleri
yaptırılacaktır (md.3). Yoklama kaçağı, bakaya, saklı, firari ve izinsizlerden iki yıl
içinde askerlik şubelerine başvuranların da bu suçlarından dolayı haklarında
takip yapılmayacaktır (md.4). 2887 sayılı Kanun’un uygulanması için Dâhiliye
Vekâletinin de bazı tamimler yayımladığı görülmüştür. 9 Ekim 1937 tarihli ve
11814/3918 sayılı “Tunceli Vilayeti Halkına Yapılacak İlan Hakkında Tamim”
bunlardan biridir. Anılan tamimde şöyle denilmiştir (RG: 23.10.1937 tarihli ve
3742 sayılı): “Nüfus ve askerlik işlerini kanunî müddet içinde bu dairelere müracaatla bildirmemiş olan Tunceli Vilâyeti halkından alınması lâzım gelen para
cezalarının 13.1.1936 tarihinden itibaren iki sene müddetle affına dair olan
2887 sayılı Kanun hükmünün bitmesine pek az bir zaman kaldığından 11.2.1936
tarih ve 1811/323 sayılı tamim ile bildirildiği veçhile bu vilâyet halkından olup
da vilâyetiniz dâhilinde bulunan ve şimdiye kadar nüfus ve askerlik dairelerine
müracaat etmemiş olanların cezasız işlerinin görülebilmesi için keyfiyetin bütün
köylere varmaya kadar tekrar ilânı suretiyle kanun müddetinin hitamından
evvel müracaatlarının temini muvafık görülmüştür.” Yapılan bu uygulama, devletin Tunceli halkını yanına çekmesi yolunda atılmış önemli bir adım olarak
değerlendirilebilir.
2.6. I. Umumi Müfettişlik Kadrolarında Değişiklik Yapılması
Atatürk Dönemi’nde umumi müfettişliklerle ilgili son yasal düzenleme, 24 Haziran 1938 tarihli ve 3484 sayılı “Birinci Umumi Müfettişlik Kadrosunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun” 432 (RG: 09.07.1938 tarihli ve 3955 sayılı) ile yapılmıştır. Bu Kanunla 16 Aralık 1935 tarihli ve 2865 sayılı Kanun’a bağlı (1) numaralı
432
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 3, Cilt: 18, Sayfa: 1000).
255
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
cetvelin Birinci Umumi Müfettişlik kısmı yeniden düzenlenmiştir. Bu kapsamda;
(1) numaralı cetvelin Birinci Umumî Müfettişlik kısmından, 5. dereceden 80 lira
maaşlı bir yabancı işleri müdürü kaldırılmış ve bu kısma yeniden 7. dereceden
55 lira maaşlı bir Hususî Kalem Müdürü konulmuştur (Baskıcı, 2007: 945). Kanun’a ekli cetvelde yer alan “Memur (Parti İşleri İçin)” bölümü ilgi çekicidir.
Buradan hareketle umumi müfettişliklerin parti işleri ile de meşgul oldukları
sonucu çıkarılabilir.
“Birinci, Üçüncü ve Dördüncü Umumî Müfettişliklerle Müşavirliklerinin Teşkilât
Kadroları Hakkındaki 2865 Sayılı Kanuna Ek Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Bütçe Encümenleri mazbataları (1/1060)” 433, 24 Haziran 1938 tarihli
Meclis oturumunda görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. Tasarıya ilişkin
Başvekil Celal Bayar imzalı esbabı mucibe layihasında düzenleme şu şekilde
gerekçelendirilmiştir: 434 “Doğu ve Trakya bölgelerindeki illerin idare ve emniyet
işlerinin iktisadî ve ümran kalkınmalarının cumhuriyetin yüksek rejimlerine
tekabül edebilecek ve halkın ihtiyaçlarını karşılayacak bir durumda murakabe
ve düzenini temin için kurulan ve günden güne istenilen verimleri artmakta
olan umumî müfettişliklerin şümullü faydalarını arttırmak ve kuvvetlendirmek
için şimdiye kadar yapılan görgü ve tecrübelere istinaden bu müfettişlikler kadrolarının tevsi ve tadili zarureti hâsıl olmuş ve bu maksatla geçen yıl hazırlanarak Yüksek Başvekâlet makamına sunulan kadro değişikliklerine ait kanun lâyihası bütçe vaziyeti itibarıyla iade olunmuştur. Her umumî müfettişliğin arz ettiği hususiyetten doğan bu esaslı ihtiyaçları bütçe vaziyeti göz önüne alınmak
suretiyle kısmen ve peyderpey mümkün mertebe temin etmek zarurî olduğundan bu maksatla Birinci Umumî Müfettişlik teşkilât kadrolarında bazı değişiklikler yapılması için hazırlanan ve bütçeye hiç bir suretle tesir yapmayacak olan
kanun lâyihası bağlı olarak sunulmuştur.”
2.7. Umumi Müfettişler Konferansı ve Değerlendirme
Yukarıdaki düzenlemelerden, 1927’de 1164 sayılı “Umumi Müfettişlik Teşkiline
Dair Kanun” çıkarıldıktan sonra ülke genelinde dört umumi müfettişlik teşkilatının kurulduğu anlaşılmaktadır. Bu müfettişlikler kuruluşlarından itibaren bölgelerinde emniyet ve asayişin sağlanması başta olmak üzere kendilerine tevdi
edilen konularda önemli mesafeler almışlardır. Umumi müfettişlerin çalışmaları, Dâhiliye Vekâletince de yakından izlenmiştir. Örneğin, umumi müfettişlere
433
434
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sayfa: 297, İ: 80, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima Senesi: 3, Cilt: 26, Sıra Sayısı: 283).
256
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
mevdu mesaili (verilen konuları) görüşmek üzere dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü
Kaya’nın başkanlığında Birinci Umumi Müfettiş Abidin Özmen, Trakya Umumi
Müfettişi General Kazım Dirik, Üçüncü Umumi Müfettiş Tahsin Uzer, Dördüncü
Umumi Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan, Jandarma Genel Komutanı
Korgeneral Naci Tınaz ile Gümrük Umum Muhafaza Komutanı Tümgeneral Seyfi
Düzgören’in iştirakiyle 5-22 Aralık 1936 tarihleri arasında Dâhiliye Vekâletinde
on toplantı yapıldığı incelenmiştir. Bu önemli toplantıya ait rapor ve tutanaklarda dört umumi müfettişlik mıntıkasının genel durumu ile buralarda yapılan
çalışmalara ilişkin oldukça dikkat çekici değerlendirmelerde bulunulduğu görülmektedir. Umumi müfettişler konferansına sunulan ana raporda, teşkilatlanma, asayiş ve emniyet ile etnik unsurlar hakkında verilen bilgiler aşağıda
özetlenmiştir (Varlık, 2010: 25-29, 71-73).
(A) UMUMİ MÜFETTİŞLİKLER TEŞKİLATI: “Umumi Müfettişlikler teşkilatının, kısa
bir hayata sahip olmasına rağmen, memlekete ve devlete taalluk eden (ilişkin)
işlerle halkın refahına ait hususatta çok faydalı olduğu rakam ve hakikatlere
dayanan izahlardan anlaşıldı. Bu teşkilatın memleketin diğer aksamına (bölgelerine) teşmili (yayılması), memleket işlerinin yüksek görüş ve yakın alaka ile
takip ve tanzimi noktalarından faydalı olacağı anlaşılarak tasvip edildi (uygun
görüldü). Bütçe imkânları ile ilgili olan bu temenni tahakkuk edinceye (gerçekleşinceye) kadar, Birinci Umumi Müfettişlik mıntıkasına dâhil Van, Hakkâri,
Bitlis ve Muş ile Üçüncü Umumi Müfettişlikten alınacak Ağrı Vilayetlerinden
mürekkep (oluşan) ayrı bir müfettişlik teşkilatı vücuda getirilmesinin acil zaruretlere, inzibati (düzenle ilgili) ve iktisadi mühim sebeplere istinat etmekte
(dayanmakta) olduğu anlaşıldı.”
(B) ASAYİŞ VE EMNİYET: “Hemen kaydetmek lazımdır ki güvenlik ve asayiş durumu bütün bölgelerde daima lehe inkişaf etmekle (gelişmekle), vakayı (olaylar) azalmaktadır.”
BİRİNCİ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: 1934-1936 yıllarına ait istatistikler üzerine yapılan tetkikler, bölgede hadiselerin gittikçe azalmakta olduğunu göstermiştir.
Çoğalan umumiyetle kız kaçırma ve Siirt vilayetindeki soygun vakalarıdır. Kız
kaçırmaların çoğalmasında evlenme işlerindeki zorluk ve külfetlerin amil (neden) olduğu anlaşılmıştır. Siirt vilayetindeki soygunların Sason harekâtından
doğduğu, ikametin menedildiği bu mıntıkadan çıkarılan 3.500 kişiden mühim
bir kısmının bölge haricine sevk edilmeyerek civara yerleştirilmelerinin ve bazı
şahısların bölgenin sarp yerlerinde ihtifa etmelerinin (saklanmalarının) saik
olduğu müşahede edilmiştir. Şimdiye kadar hükümet nüfuz ve icraatı girmeyen
257
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Sason mıntıkasındaki halk, toplu hayata ve ziraata alışmamış olmakla beraber
yasak bölgenin sarp arazi ve kovuklarında kalanlara yardım gayreti soygunların
çoğalmasını icap ettirmiştir. Bunların nakli, vaziyeti salaha sevk edecektir (durumu düzeltecektir). Diyarıbekir’de (Diyarbakır) hadiselerin çoğalması Cenup
(Güney) hududunun gayri tabiliğinden, teşkilatımızın tamam olmayışından,
memleketimizden çekilmiş birçok Ermeni, Kürt ve Asurilerle yüz elliliklerin sınırlara yerleşmiş olmalarından, kaçakçılık hadiselerinden ve Fransızların bunları
himaye etmelerinden ileri gelmektedir. Memleketimizden aşırılan hayvan ve
sairinin satış bedelinde koloni zabitlerinin büyük menfaatleri olduğu aşikârdır.
TRAKYA UMUMİ MÜFETTİŞLİĞİ: Bu bölgenin asayiş ve emniyet durumu tamamen yerinde ve normal haldedir. Burada Şark (Doğu) gibi asayiş (güvenlik) meselesi mevcut değildir. Pomaklar tehlikeli olabilecek vaziyet ve kesafette (yoğunlukta) değildir. Türk lehçesi hâkimdir. Kültür hareketleri zamanla dil zaafını
ortadan kaldıracaktır.
ÜÇÜNCÜ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: Bu bölgede umumi müfettişliğin teşekkülünden evvel büyük ıstırap vardı. Kars’tan Eleşkirt’e kadar uzanan sahada, köy, ev
basmak ve yol kesmek hareketleri oluyordu. Hınıs ve Hasankale mıntıkasında
şekavet (eşkıyalık) hadiseleri vardı. Bugün bunların hepsi bertaraf edilmiş, mühim çeteler ortadan kaldırılmış bulunuyor. Bu sahada da Garp mıntıkası gibi
sükûn ve asayişin teessüs ettiği görülmüştür. Karadeniz sahillerinde devam
eden kan davalarının alınan tedbirlerle ortadan kalkacağı anlaşılmıştır.
DÖRDÜNCÜ UMUMİ MÜFETTİŞLİK: Teşkilatın en yeni ve gencidir. Henüz yaşını
bile doldurmamıştır. Şimdiye kadar hükümet kuvvet ve nüfuzunun giremediği;
Kürtlüğün ve şekavetin merkezi sayılan Dersim, büyük hükümet adamı İsmet
İnönü’nün isabetli karar ve tedbirleriyle Türkiye Cumhuriyeti camiasının fethedilmiş ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bölge asayişinde %99 nispetinde
salah (düzelme) vardır. Bu sahada zaman zaman vukua gelen, köy, ev, ağıl, karakol basması, yol kesme hadiseleri dikkati çekecek derecede azalmış, hatta
mukayeseli asayiş istatistiklerinin 1936 sütunlarının bir kısmı rakamsız hale
gelmeğe başlamıştır. Coğrafi vaziyet, arazi darlığı, geçim ıstırabı, asırların ihmali, su-i idare (kötü yönetim) ve harici tahrikât (dış kışkırtmalar) gibi sebeplerle
istinat eden Dersim vakayii, şekavet hadiseleri, kuvvetli, adil, alakalı ve şefik
(şefkatli) bir idare altında hareketlerini değiştirmiştir. Devlete ve hükümet kuvvetlerine karşı günden güne çoğalmakta olan itimat, alınan tedbirlerle kuvvet
bulmakta ve daima artmaktadır.
258
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
(C) ANASIR (ETNİK UNSURLAR), TEDBİRLER: Bugün Kürt tanınan, sayımlarda,
istatistiklerde, bazı eserlerde Kürt gösterilen 1, 2 ve 4’üncü umumi müfettişlik
bölgelerinde yaşayanların çoğu tarihten Türk olmakla beraber muhtelif sebepler altında bir kısmı lehçelerini değiştirmiş, dillerini kaybetmiştir. Anasır istatistiklerine göre, Birinci Umumi Müfettişliği teşkil eden 8 vilayette toplanan
1.129.174 nüfusun 206.420’sini Türk, 741.325’ini Kürt göstermektedir. Bu rakamlara göre bölgedeki Kürt kesafeti (yoğunluğu) %60’dır. Üçüncü Umumi Müfettişliğin 8 vilayetindeki 1.866.809 kişiden 299.055’i Kürt, 1.515.928’i Türk
olarak kayıtlıdır. Nispet %16’dır. Dördüncü Umumi Müfettişlik mıntıkasındaki
350.826 nüfusun 198.508’i Kürt, 107.965’i Türk gösterilmektedir. Nispet %
56’dır. Netice: Memurların gafletine, siyasi maksatlara dayanan bu rakam ve
izahlar hakikati ifadeden çok uzak olmakla beraber doğuda bir Kürtlük davası
bulunduğunu kabul etmek ve üzerinde esaslı suretle durmak mecburiyetindeyiz. (…) Bu bölgelerde yaşayanların çoğunun tarihen, ırk ve şecere itibariyle
Türk oldukları halde harici tahrikâta istinat eden ağaların, beylerin, şeyhlerin,
seyyitlerin, reislerin tagallüp (baskı) ve nüfuzu, saltanat idaresinin gaflet ve
himayesi altında Kürtleşen kısmı; (A) Masrafı devlet bütçesinden temin edilmek
suretiyle yatılı ve kuvvetli elemanlı köy okul ve pansiyonları açmak; (B) Türklük
ve kültür merkezlerinde kuvvetli ticaret evleri kurmak, köy köy dolaşarak köylüyü şehir ve kasabalardan uzaklaştıracak haberler yayan ve köylü istihsalatını
(üretimini) yok pahasına ellerine geçiren ayak satıcılarını, çerçi ve tefecileri
ortadan kaldırmak; (C) Demiryolları ile şoselerin iki tarafına toplu ve kuvvetli
Türk köyleri kurarak her sene maksat ve ihtiyacı karşılayacak miktarda muhacir
yerleştirmek; Doğu bölgelerinde inşaat müteahhitleri bulunmayacağına ve bulunsa bile iyi iş görmedikleri emsali ile anlaşıldığına göre muhacir evleri inşaatını salahiyetli mütehassıslardan müteşekkil, umumi müfettişliklere bağlı komisyonlar marifetiyle yaptırmak, toprak ve istihsal vasıtası vermek; (Ç) Aşiretlere
ağalık, beylik, şeyhlik, reislik yapmış, hadiselere karışmış, tahrikâta alet olmuş
ve olmakta bulunmuş olanları aileleriyle birlikte Garba (Batı) nakil ve iskân etmek; (D) Göçebe aşiretleri yerleştirip toprağa bağlamak; (E) Halk Evlerine önem
vermek, okuma odaları açarak halka ajans, gazete ve mecmua okutmak, gezici
ve öğretici film ve temsil işlerine el uzatmak; (F) Her kazada doktor, ebe ve
sağlık teşkilatı bulundurmak, gezici sağlık ekipleri kurmak, nahiye müdürleriyle
ziraat ve baytar memurlarını süvari ve seyyar hale getirmek, hayvan yem bedeli
vermek; (G) İyi memur seçmek (…) gibi idari, içtimai ve kültürel tedbirlerle
Türklük camiasına almak, bunları temsil ve daha doğrusu ırki hüviyet ve benliklerini iade etmek muvafık görülmüştür.
259
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Yukarıdaki verilerden hareketle, umumi müfettişlik uygulamasını özetlemek
gerekirse; 1927 yılında 1164 sayılı Kanun’a dayalı olarak Diyarbakır’da (Mardin,
Muş, Urfa, Bitlis, Siirt, Hakkâri, Van) I. Umumi Umumi Müfettişlik kurulmuş,
başına da İbrahim Tali Öngören vali olarak atanmıştır. Bu tarihten 1934 yılına
kadar başka bir umumi müfettişlik teşkilatı oluşturulmamıştır. 1934 yılında
Edirne merkezli (Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli) II. Umumi Müfettişlik (Trakya),
1935 yılında Erzurum merkezli (Kars, Çoruh, Rize, Trabzon, Gümüşhane, Erzincan, Ağrı) III. Umumi Müfettişlik; 1936 yılında Elaziz (Elazığ) merkezli (Tunceli,
Bingöl) IV. Umumi Müfettişlik oluşturulmuştur. İncelenen dönemden sonra da
1947 yılında Adana merkezli (Mersin) V. Umumi Müfettişlik teşkilatı kurulmuş;
ancak fazla uzun ömürlü olmamıştır. Böylece 1164 sayılı Kanun çerçevesinde
toplam beş umumi müfettişlik kurulmuş olmaktadır.
Ancak bu uygulamanın, “ülkenin tüm topraklarını kapsayan genel bir yapıya
dönüştürülmediği, umumi müfettişlik birimlerinin farklı zamanlarda kurulup
kaldırıldığı” görülmektedir. 435 Nitekim umumi müfettişliklerin uygulanmamasına yönelik görüşlerin ağırlık kazanması üzerine bu uygulama, 1948 yılında
umumi müfettişlik kadrolarının bütçenin L cetveline alınmamasıyla fiilen son
bulmuştur. Umumi müfettişliklerin yasal olarak kaldırılması ise 21 Kasım 1952
tarihli ve 5990 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle gerçekleşmiştir. 436 Bu durumda,
umumi müfettişlik uygulamasını, “zamanın şartlarının getirdiği ve belirli bir
zamanda yaşamış bir müessese” olarak kabul etmek mümkün görülmektedir.
Umumi müfettişliğin kurulduğu bölgelerde halk açısından nasıl değerlendirildiğine ilişkin fazla bir bilgi olmadığı; ancak bu uygulamayla ilgili başta il valileri
olmak üzere alt kademe mülki idare amirlerinin olumsuz değerlendirmeleri
bulunduğu; birinci ve ikinci idareciler kongresinde de konunun değerlendirildiği
ifade edilmektedir (Bayramoğlu, 2005: 45-48; Güler, 2009: 272; İçişleri Bakanlığı, 1983: 165).
435
Umumi müfettişlik ile hemen aynı tarihlerde, “mülki yönetim olarak değil ama bakanlık örgütlenmesi olarak gerçekleştirilmiş bir başka uygulamanın daha yapıldığı görülmektedir. Maarif
Vekâleti, 1926-1931 yılları arasında ülke genelinde çalışmalarını bölge düzeyinde örgütlenerek
yürütmüş; taşra örgütlenmesinde Ankara, İstanbul, İzmir, Edirne, Konya, Antalya, Adana, Sivas,
Trabzon, Erzurum, Elaziz, Van ve Gaziantep illeri merkez olmak üzere 13 Maarif Eminliği Mıntıkası oluşturmuştur” (Güler, 2009: 273-274).
436
Umumi müfettişlik uygulamasının kısa sürmesine rağmen, daha sonraki yıllarda sisteme monte edilecek olan bölge kuruluşları, gittikçe artan bir oranda Türk yönetim sistemi içinde yerini
almaya ve genişlemeye devam etmiştir (Çoker, 2003: 26).
260
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
3. Vilayet İdaresi Kanunu’nun Çıkarılması
Atatürk Dönemi’nde mülki idare teşkilatına yönelik olarak yapılan düzenlemelerin en önemlisi, 1929 yılında çıkarılan 1426 sayılı “Vilayet İdaresi Kanunu”
olmuştur. Vilayetlerin idaresine yeni bir düzen getirmek amacıyla hazırlanan ve
Devlet Şurasında tetkik edildikten sonra Büyük Millet Meclisine takdim edilen
“Vilayetlerin Umumi İdaresi Hakkında Kanun Layihası” ile Muvakkat Encümenle
Bütçe Encümeni Mazbataları esas itibariyle 18 Nisan 1929 tarihli Meclis oturumunda müzakere edilmiş ve aynı gün kabul edilmiştir. 437 Müzakerelerin başlangıcında dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, hazırlanan Kanun Layihasının
“diğerlerine takdimen ve tercihen ve müstaceliyetle müzakere edilmesini” istemiş, bu teklif kabul edilmiştir. Ardından da Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, getirilen düzenlemenin gerekçesini ortaya koyan açıklayıcı ve uzun bir konuşma
yapmıştır. 438 Şükrü Kaya konuşmasının başında, “… İdare Kanunlarının esaslı
karakteri Teşkilatı Esasiyeye makes olmaktır. Teşkilatı Esasiyeye Kanunu’nun
koyduğu prensipler oralarda tafsil ve onlarla tadbik olunur. Türk Teşkilatı Esasiye Kanunu vilayetler umurunun tevsii mezuniyet ve tefriki vazaif esasları ile
idare olunmasını emrediyor. Tasvibi alilerine arz olunan vilayetlerin umumi
idaresi hakkındaki bu kanun da o esaslardan mülhemdir (…) Rüesayı memurini
idariye ve mahalli idarelere kâfi salahiyet verilmek, Teşkilatı Esasiyeye Kanunumuzun koyduğu tevsii mezuniyet ve tefriki vazaif prensibini hakiki ve ameli
manasıyla ifade etmektir…”, diyerek sunulan Kanun Layihasının Anayasa’nın
ilkelerine göre hazırlandığını ifade etmiştir. 439
Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, konuşmasının devamında da tasarı hakkında özetle
şu önemli açıklamalarda bulunmuştur: 440 “… Layihanın esaslı fasıllarından biri
mülki taksimat ve idari teşkilattır. İdari taksimatın coğrafi vaziyetlere ve iktisadi
ihtiyaçlara göre yapılması esastır. Coğrafi vaziyet değişmese de yollarımızın ve
demiryollarımızın ve limanlarımızın inkişafı, iktisadi vaziyetleri şüphesiz tahavvül edecektir. Binaenaleyh, vilayetlerin bu ihtiyaçları temin edecek esaslara
göre zaman zaman tahavvül etmesi zaruridir. Bunun ani ve fevri olmaması için
kanuna lazım gelen kayıtlar konulmuştur. İdare teşkilatı bahsinde ise hükümetimizin programı malumdur. Köyleri takviye ederek komün kanunu ile temeli
kurmak ve onun üzerine tam teşekküllü nahiye dediğimiz kaza mahiyetindekile437
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-100, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-74, İ: 54, C: 1).
439
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72, İ: 54, C: 1).
440
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-74, İ: 54, C: 1).
438
261
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ri ikmal ederek vilayetlere müntehi olmak bunlara kâfi salahiyetleri verdikten
sonra merkezde yakın murakabeyi temin için büyük mıntıkalara ayırarak umum
müfettişlikler tesis etmek! Diğer mühim bir fasıl memurların tayinine ait olan
fasıldır. Şuabatı idariye rüesasının merkezden tayinleri asıldır. Hükümetimizin
isabetli olduğuna kani olduğumuz prensibi yani bir ihtisas mesleki olan ve aralarında teknik silsilei meratip bulunan fen ve ihtisas memurlarını idarenin, vilayetlerin ve o meslekin nef’ine (yararına) olarak merkezden tayin etmektir. Çünkü vilayet idaresinde tesis etmek istediğimiz ahenk, inzibat ve irtibat orduda
esas olan inzibattan daha fazla olmak iddiasında bulunamayız (…) Kanunun
38’inci maddesi mülkiye idaresi için kâfi olan bu salahiyeti rüesayı memurini
mülkiyeye vermektedir ve salahiyet 15’inci madde ile de teyit ve takviye olunmaktadır. Valilerin muhtelif şuabattaki vazife ve salahiyetleri ayrı ayrı maddelerde sayılmıştır. Vali bu maddelerin kendisine temin ettiği salahiyetten başka
vilayetin umur ve muamelatı umumiyesini tensik ve onlar üzerine de haiz olduğu idare ve murakabe salahiyetini tesis için rüesayı istediği zaman toplayarak
vilayet ahvalini münakaşa etmek gibi yepyeni bir salahiyet ve bir teşekkül ile de
teçhiz edilmiştir. Efendiler, bu salahiyet ve teşekkülün vilayetlerimizin idaresinde çok nafi (faydalı) semereler vereceğine eminiz. Layihanın son faslı vilayet ve
kaza idarelerinin teşekküllerini, idari ve kazai (yargısal) salahiyet vazifelerini
şimdiye kadar olduğu gibi gayri muayyen ve gayrı vazıh bir surette değil, ilmin
ve tecrübenin gösterdiği hak ve adalet esaslarına göre vazıh bir surette tayin
etmektedir. İmkân oldukça tatbik edilmek üzere idare heyetlerinin yerine kaim
olacak daimi ve mütehassıs bir idare heyeti teşkili salahiyeti vardır…”
Kanun Layihasının heyeti umumiyesi hakkında Denizli Mebusu Mazhar Müfit
Bey, İzmir Mebusu Enver Bey, Eskişehir Mebusu Emin Bey, Yozgat Mebusu
Süleyman Sırrı Bey ile Burdur Mebusu Mustafa Şerif Beylerin konuşmalarından
sonra maddelere geçilmesi kabul edilmiştir. 441 Söz alan mebuslar arasında,
özellikle Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey’in konuşması, 1913 tarihli Vilayet
Nizamnamesi ile yeni kanunu kıyaslaması açısından ilginç görülmüştür. Anayasada yer alan yönetim ilkelerini de tartışan Mazhar Müfit Bey, “… Bu Kanunun
en bariz iyiliği de tevsii mezuniyet hududunun gayet makulane ve ilmi çizilmiş
olmasıdır.”, diyerek düzenlemeyi desteklemiştir. Diğer söz alan mebuslar da
konuşmalarında genel olarak tasarıyı desteklemişler, hususi idarelerle ilgili düzenlemenin de bir an evvel Meclise getirilmesini talep etmişlerdir.
441
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 72-80, İ: 54, C: 1).
262
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
18 Nisan 1929 tarihinde toplam 71 madde olarak kabul edilen 1426 sayılı “Vilayet İdaresi Kanunu” (RG: 05.05.1929 tarihli ve 1184 sayılı) ile taşra mülki yönetim sisteminin 1924 Anayasası’na uygun olarak yeni baştan düzenlendiği görülmektedir. 442 Başlangıç ve 6 fasıldan oluşan 1426 sayılı Kanun, Cumhuriyet
Dönemi il idaresine ilişkin ilk kapsamlı yasal düzenlemedir. Zira anılan yasa ile
Türkiye’nin bugünkü mülki idare amirliği sisteminin temelleri atılmıştır (Tutum,
1976: 148). 1426 sayılı Vilayet İdaresi Kanunu’nun Başlangıç Bölümü, “Tevsii
Mezuniyet ve Tefriki Vazaif” ile “İdari Taksimat” konularını; Birinci Fasıl, “Taksimat ve İdare ve Vilayet Memurlarının İntihap ve Tayini Suretleri” konularını;
İkinci Fasıl, “Vilayet Memurları Hakkında İnzibati Cezalar ve Şikâyetler” konularını; Üçüncü Fasıl, “Valinin ve Vilayet Memurlarının Salahiyet ve Vazifeleri”
konularını; Dördüncü Fasıl, “Kaymakam ve Kaza Memurlarının Vazifeleri” konularını; Beşinci Fasıl: “Nahiye Müdür ve Memurlarının Vazifeleri” konularını;
Altıncı Fasıl ise “Vilayet ve Kaza İdare Heyetleri Teşkilatı” konularını düzenlemiştir. 1426 sayılı Kanun’un “Mülga Kanunlar” başlıklı 69. maddesinde; “İşbu
kanun ahkâmına mugayir olan umum kavanin ahkâmı mülgadır”, denilerek
genel bir yaklaşımla ve kanun ismi zikredilmeden bu kanuna aykırı mevzuatın
yürürlükten kaldırıldığı belirtilmiştir. Vilayet İdaresi Kanunu’nun maddelerine
göz atıldığında, vilayet memurlarının tayin usulleri, vali ve kaymakamların görev ve yetkileri, valinin genel idareye dâhil bulunmayan dairelerle ilişkileri, il ve
ilçe idare kurullarının kuruluş ve görevlerinin oldukça ayrıntılı olarak düzenlendiği görülmektedir (İçişleri Bakanlığı, 1983: 163).
YÖNETİM İLKELERİ VE İDARİ TAKSİMAT: 1426 sayılı Kanun’un “Başlangıç” başlıklı bölümünde “yönetim ilkeleri” ile “idari taksimat” düzenlenmiştir. (a) Yönetim İlkeleri: 1924 Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 91. maddesinde belirtilen yönetim ilkelerinin 1426 sayılı Kanun’un başlangıç bölümünde de yer aldığı görülmektedir. Buna göre vilayetler umuru, “tevsii mezuniyet” ve “tefriki vazaif”
esası üzerine idare olunacaktır. 1924 Anayasası’nın anlatıldığı bölümde bu ilkelere yer verildiğinden dolayı, burada ayrıca üzerinde durulmayacaktır. (b) İdari
Taksimat: 1426 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile “idare taksimatı” düzenlenmiştir.
Buna göre Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 89. maddesi mucibince (gereğince),
Türkiye coğrafi vaziyet ve iktisadi münasebet nokta-i nazarından vilayetlere,
vilayetler kazalara, kazalar nahiyelere münkasemdir. Nahiyeler de kasaba ve
köylerden terekküp edecektir. Kanun’un 1. maddesi üzerine söz alan mebus
olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 443
442
443
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 2, Cilt: 7, Sayfa: 407-416).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 80-81, İ: 54, C: 1).
263
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
TAKSİMAT VE İDARE VE VİLAYET MEMURLARININ İNTİHAP VE TAYİN SURETLERİ: 1426 sayılı Kanun’un birinci faslında “taksimat ve idare ve vilayet memurlarının intihap ve tayin usulleri” düzenlenmiştir. Aşağıda bu konudaki maddelere
ayrı ayrı değinilmiştir.
Mülki İdare Birimlerinin Teşkili, Kaldırılması, Merkez ve Sınırlarının Değiştirilmesi: Kanun’un 2. maddesinde; “vilayet, kaza, nahiye, köy teşkili, aldırılması,
merkez ve sınırlarının değiştirilmesi” usulleri gösterilmiştir. Buna göre, vilayet
teşkili veya mevcut vilayetlerden birinin kaldırılması veyahut vilayet merkezinin
değiştirilmesi Devlet Şurasının mütalaası alınarak kanun ile yapılacaktır. Kaza
teşkili, kaldırılması veya bir kazanın bir vilayetten başka bir vilayete bağlanması,
vilayet idare heyet ve umumi meclislerinin mütalaası alındıktan sonra kanun ile
yapılacaktır. Vilayet sınırlarının, kaza merkez ve sınırlarının değiştirilmesi, nahiye teşkili veya kaldırılması veya bunların merkez ve sınırlarının değiştirilmesi,
bir kazadan başka bir kazaya bağlanması alakadar vilayet idare heyet ve umumi
meclislerinin mütalaası alındıktan sonra Dâhiliye Vekâletinin kararı ve Reisi
Cumhurun tasdiki ile yapılacaktır. Yeniden köy teşkili, köylerin birleştirilmesi,
ayrılması veya bir nahiyeden başka bir nahiyeye bağlanması vilayet idare heyet
ve umumi meclislerinin mütalaası alındıktan sonra Dâhiliye Vekâletinin tensibi
ile vilayetçe yapılacaktır. Kanun’un 2. maddesi görüşülürken Gaziayintap Mebusu Ahmet Remzi Bey ile Kars Mebusu Ağa Oğlu Ahmet Beylerin, maddede
yer alan Şurayı Devletle ilgili soruları üzerine (özellikle maddenin birinci fıkrasında Şurayı Devletin adı geçip ikinci fıkrada geçmemesiyle alakalı) söz alan
Malatya Mebusu Abtülmuttalip Bey; 444 “Efendim, birinci fıkrada Şurayı Devlet
mütalaasına olan ihtiyaç vilayetin teşekkülü, teşkili, lağvı veyahut merkezinin
tebdili itibariyledir. Diğeri ise vilayet dâhilinde bir tebeddüldür. Onun için lüzum görülmemiştir. Zaten salahiyet vardır kuvvei icraiye (icra kuvveti) isterse
onlar için de Şurayı Devletin mütalaasını alır. Birinci fıkra için, yani vilayetler
hakkında behemehâl Şurayı Devletin mütalaasının alınmasını encümen şart
koymuştur.”, diyerek konuya açıklık getirmiştir. Bu açıklama üzerine madde
hükmü değiştirilmeden kabul edilmiştir.
İdare Reisleri: Kanun’un 3. maddesi ile “vilayet, kaza, nahiye ve köy idare reisleri” düzenlenmiştir. Buna göre, vilayet umumi idaresinin reisi ve mercii validir.
Kaza idaresinin reisi kaymakamdır. Nahiye idaresinin reisi müdürdür. Köy idaresinin reisi de muhtardır. Ayrıca Hükümetçe lüzum görülen vilayet merkezlerinde dahi başkaca bir merkez kazası teşkilatı ve kaymakam bulunacaktır. Ka444
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 81, İ: 54, C: 1).
264
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
nun’un 3. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 445
Vali Muavinleri: Kanun’un “vali muavinleri” başlıklı 4. maddesi gereğince hükümetçe lüzum görülen yerlerde vali muavinleri bulunacaktır. Muavinler vali
tarafından tevdi edilecek işleri ve vazifeleri yapacaklar ve bulunmadıkları zamanda kendilerine vekâlet edeceklerdir. Kanun’un 4. maddesi üzerine söz alan
mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 446
Vilayet İdareleri Şube Reisleri: Kanun’un “vilayet idareleri şube reisleri” başlıklı
5. maddesi gereğince vilayet idare şubelerinin reisleri şunlardır: defterdar,
mektupçu, nafıa başmühendisi veya mühendisi, hukuk işleri, sıhhiye, maarif,
ticaret, sanayi ve mesai, orman, maden, baytar, evkaf, tapu, nüfus, ziraat, iskân
müdürleri, posta ve telgraf ve telefon, rüsumat başmüdür veya müdürleri, polis
müdürü veyahut bunların vazifelerini ifa etmek için yerlerine kaim olanlar ile
jandarma kumandanı. Kanun’un 5. maddesi görüşülürken, Hükümetin teklifinde olmayan; ancak Bütçe Encümeninin teklifinde bulunan maarif eminlerinin
durumu gündeme gelmiş ve bu konu tartışma yaratmıştır. Hükümetin teklifinde
bulunmayan bir konunun Bütçe Encümeni tarafından teklif edilmesinin nedenini Yozgat Mebusu Süleyman Sırrı Bey şöyle açıklamıştır: 447 “Efendim,
malumualileri maarif eminleri her yerde bulunmaz, bazı vilayetler vardır ki mıntıka merkezidir, orada maarif emini vardır. Maarif eminlerinin bulunduğu yerlerde maarif emininin idare meclisine aza olarak girmeleri için bu madde konulmuştur. Maarif emini olmayan vilayetlerde maarif müdürleri idare reislerinden maduttur (sayılmıştır).” Bu konuşmadan sonra Bütçe Encümeni teklifinde
ısrarcı olmayınca ve Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey’in araya girmesi üzerine
hükümetin teklifi kabul edilmiş; böylece Maarif Eminleri madde metninden
çıkarılmıştır.
Kaza İdare Şube Reisleri: Kanun’un “kaza idare şube reisleri” başlıklı 6. maddesi
gereğince kaza idare şube reisleri şunlardır: mal müdürü, tahrirat kâtibi, hükümet hekimi, orman, ziraat, baytar, tapu, nüfus, iskân ve evkaf memurları ile
polis komiserleri ve jandarma kumandanları, posta ve telgraf ve telefon müdürleri. Kanun’un 6. maddesi görüşülürken, İzmir Mebusu Enver Bey, maddede yer
445
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 81, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 81, İ: 54, C: 1).
447
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 82, İ: 54, C: 1).
446
265
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
alan “hükümet hekimi” yerine, “hükümet tabibi” denilmesini önermiş; ancak
hekim kelimesi daha Türkçe bulunarak madde bu haliyle kabul edilmiştir. 448
Nahiye İdare Memurları: Kanun’un “nahiye idari memurları” başlıklı 7. maddesi
gereğince nahiye idare memurları şunlardır: nahiye kâtibi ve zabıta memuru ile
hükümet hekimi veya sıhhiye memuru, nüfus, tapu ve vergi memurları. Kanun’un 7. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 449
Tali Memurlar: Kanun’un “tali memurlar” başlıklı 8. maddesi gereğince her
vilayet, kaza ve nahiye merkezinde hâkimle ile müddei umumiler ve askeri
memurlardan başka lüzumu kadar tali memurlar bulunacaktır. Kanun’un 8.
maddesi görüşülürken, İzmir Mebusu Enver Bey, maddede yer alan “başka”
kelimesi yerine “müstesna” kelimesinin kullanılmasını önermiş; bunun üzerine
Muhtelit (Karma) Encümen namına söz alan Abtülmuttalip Bey’in; Encümenin
başka kelimesini, müstesna mukabili olarak kullandığını açıklaması üzerine konu kapanmış; madde aynen kabul edilmiştir. 450
Mülki İdare Amirlerinin Tayin Usulleri: Kanun’un “valilerle muavinlerinin, mektupçu ve kaymakamların tayin suretleri” başlıklı 9. maddesinde mülki idare
amirlerinin tayin usulleri gösterilmiştir. Buna göre valiler, Dâhiliye Vekâletinin
inhası ve İcra Vekilleri Heyetinin kararıyla; vali muavinleri, mektupçular ile
kaymakamlar, Dâhiliye Vekâletinin inhası ile Reisi Cumhur tarafından tayin
olunacaktır. Kanun’un 9. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde
tartışılmadan kabul edilmiştir. 451
Vilayet İdare Şube Reislerinin Tayin Usulleri: Kanun’un “vilayet idare şube reislerinin tayinleri” başlıklı 10. maddesinde vilayet idare şube başkanlarının tayin
usulleri gösterilmiştir. Buna göre 5. maddede sayılan idare şubelerinin reisleri
ve 14. madde gereğince vilayet tali memuru olanlardan gayrısı, mensup oldukları vekâlet veya umumi müdürlüklerce kanunlarına göre intihap ve tayin olunacaklardır. Muhtelit Encümen namına söz alan Abtülmuttalip Bey’in önerisi
üzerine Kanun’un 10. maddesi tashih edilerek (“ve 14. madde mucibince vilayet tali memuru olanlardan gayrısı” cümlesi ilave edilerek) kabul edilmiştir. 452
448
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 82, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 82, İ: 54, C: 1).
450
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 82-83, İ: 54, C: 1).
451
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 83, İ: 54, C: 1).
452
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 83-84, İ: 54, C: 1).
449
266
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Bazı Memurların Tayininde Valilerin Mütalaalarının Alınması: Kanun’un “bazı
memurların tayininde valilerin mütalaaları” başlıklı 11. maddesi gereğince vali
muavinleri, mektupçular, jandarma kumandanları, polis müdürleri ile hukuk
işleri müdürlerinin tayininde valilerin mütalaaları alınacaktır. Kanun’un 11.
maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 453
Vilayet Merkezinin Tali Memurları ile Kaza İdare Memurlarının ve Nahiye Müdürlerinin Tayin Usulleri: Kanun’un “vilayet merkezinin tali memurları ile kaza
idare memurlarının ve nahiye müdürlerinin tayinleri” başlıklı 12. maddesi gereğince vilayet merkezinin tali memurları ile 6. maddede sayılan kaza idare memurları, mensup oldukları idare şube reisinin intihap ve inhasıyla; nahiye müdürleri ise doğrudan doğruya valiler tarafından tayin olunacaktır. Ayrıca intihap
sureti bir nizamname ile tespit olunacaktır. Muhtelit Encümen namına söz alan
Abtülmuttalip Bey’in önerisi üzerine Kanun’un 12. maddesi tashih edilerek (“Şu
kadar ki 14. madde ahkâmı mahfuz kalacaktır” cümlesi ilave edilerek) kabul
edilmiştir. 454
Kaza Tali Memurları ile Nahiye Memurlarının Tayin Usulleri: Kanun’un “kaza tali
memurları ile nahiye memurlarının tayinleri” başlıklı 13. maddesi gereğince
kazanın tali memurları ile nahiye memurları mensup oldukları dairelerin inhası,
kaymakamların tasvibi üzerine (vilayette mensup oldukları idare şube reisinin
mütalaası alındıktan sonra) valiler tarafından tayin olunacaktır. Kanun’un 13.
maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 455
Muhtelif Vekâletlerin Tali Memurları: Kanun’un “muhtelif vekâletlerin tali memurları” başlıklı 14. maddesinde çeşitli bakanlıkların tali memurları (12 ve 13.
maddelerde yazılı) sayılmıştır. Dâhiliye: Mektupçu ve hukuk işleri, polis, nüfus,
iskân müdürleri, merkez memurları, komiserler ve komiser muavinlerinden
maada (başka) dâhiliye memurları. Maliye: Valilerin tasvip ve inhası ile yahut
mütalaası alındıktan sonra Maliye Vekâletince tayin edilen varidat, muhasebe,
tahakkuk şube müdürleriyle muhasebe mümeyyiz ve kaza mal müdürlerinden
maada maliye memurları. Maarif: Doğrudan doğruya Maarif Vekâleti tarafından tayin olunanlar müstesna olmak üzere bilumum memur ve mensupları.
Nafıa: Başmühendis ve fenni memurlardan maada nafıa memurları. İktisat:
Tayinleri doğrudan doğruya vekâlete ait idare şube reisleri, müdürleri, fenni
453
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 84, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 84, İ: 54, C: 1).
455
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 84, İ: 54, C: 1).
454
267
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
memur ve müfettişleri ile muallim ve muavinlerinden maada İktisat Vekâleti
memurları. Sıhhiye: Hekimler, eczacılar ve küçük sıhhiye memurları ile doğrudan doğruya vekâlete merbut sıhhi müessesat ve mücadele müdür ve memurlarından maada sıhhiye memurları. Kanun’un 14. maddesi görüşülürken Yozgat
Mebusu Süleyman Sırrı Bey’in; “14. madde Teşkilatı Esasiye Kanunu’na
münafidir (aykırıdır). Tayyını (çıkarılmasını) teklif ederim.”, şeklindeki takriri
nazari dikkate alınmamış, madde aynen kabul edilmiştir. 456
VİLAYET MEMURLARI HAKKINDA İNZİBATİ CEZALAR VE ŞİKÂYETLER: Kanun’un
ikinci faslında “vilayet memurları hakkında inzibati cezalar ve şikâyetler” düzenlenmiştir. Aşağıda bu konudaki maddelere ayrı ayrı değinilmiştir.
Vilayet Memurları Hakkında İnzibati Cezaların Tatbiki: Kanun’un “vilayet memurları hakkında inzibati cezaların tatbiki” başlıklı 15. maddesinde valilerin
disiplin cezası verme yetkileri düzenlenmiştir. Buna göre vali, hâkim sınıfında
bulunanlarla vilayet idare şube reisleri ve kaymakamlar müstesna olmak üzere
diğer bilumum memurların Memurun Kanunu’nun 26. maddesi mucibince ceza
görmeleri müstelzim hareketleri sabit olduğu takdirde ihtar cezasını bizzat tatbik edecektir. Sair cezalar için ise tayin hakkı vilayete ait olanlar hakkında karar
ittihazını vilayet inzibat komisyonundan ve tayin hakkı vekâletlere ait olanlar
hakkında da mensup oldukları vekâletlerden talep eyleyecektir. Kanun’un 15.
maddesi Mecliste tartışma yaratmış; maddeyle ilgili söz alan mebuslar özellikle,
valilerin doğrudan disiplin cezası verme yetkisi üzerinde durmuşlardır. Yapılan
müzakerelerden sonra madde hükümetin teklifi doğrultusunda tadil edilerek ve
valilerin yetkisi daraltılarak kabul edilmiştir. 457 Maddenin Meclise sunulan ilk
halinde valilerin disiplin cezası verme yetkisi daha geniş düzenlenmişti: “Hâkimlik sınıfında bulunanlar müstesna olmak üzere Memurin Kanunu’nun 26’ıncı
maddesi mucibince ceza görmelerini müstelzim hareketleri sabit olan diğer
umum memurlardan vilayet idare şube reisleri ile kaymakamlar hakkında vali
idareten lüzum görürse ihtar ve tevbih cezalarını ve diğer memurlar hakkında
ihtar, tevbih ve maaş kat’i cezalarını re’sen tadbik eder.”
Memurlara Garez veya Hakaret İçin Uydurma Bir Suç İsnat Edenlerin Müddei
Umumiliğe Verilmesi: Kanun’un “memurlara garez veya hakaret için uydurma
bir suç isnat edenlerin müddei umumiliğe verilmesi” başlıklı 16. maddesinde;
memurlar hakkındaki ihbar ve şikâyetler, garez veya mücerret hareket için uy456
457
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 85, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 85-87, İ: 54, C: 1).
268
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
durma ve bir suç isnadı suretiyle yapıldığı ve tahkikatın tabi oluğu kanuni muamele mucibince neticesi de sabit olmadığı takdirde, keyfiyetin mensup olduğu
dairelerce valiler vasıtasıyla müddei umumiliğe verileceği, hüküm altına alınmıştır. Kanun’un 16. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 458
VALİNİN VE VİLAYET MEMURLARININ SALAHİYET VE VAZİFELERİ: Kanun’un
üçüncü faslında “valinin ve vilayet memurlarının salahiyet ve vazifeleri” ayrı
başlık ve maddeler halinde gösterilmiştir. Aşağıda bu yetki ve görevler maddeler halinde gösterilmiştir.
Vali, Devletin mümessili ve her vekâletin idari ve siyasi icra vasıtasıdır: Vali vilayette Devletin ve her vekâletin mümessili ve vekâletlerin idari ve siyasi icra
vasıtası olup vilayetin umumi idaresinden mesuldür (md.17). Kanun’un 17.
maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 459
Valilerin Vekâletlerle Muhabereleri: Valiler vilayete ait işler hakkında ait olduğu
vekâletlerle muhabere edecekleri gibi vekâletler de idari ve siyasi muhaberat
ve devlete ait işleri doğrudan doğruya valilere yazarlar (md.18). Kanun’un 18.
maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 460
Vekâletlerin İdare Şube Reisleri İle Muhabere Edecekleri Hususlar: Vekâletlerin
mütehassıs rüesayı memurinle resen muhabere ve muameleleri fenni ve
hesabata ait mali ve ihtisasi hususata mahsustur. Şu kadar ki valilerin mütehassıs rüesayı memurinden talep edecekleri bilcümle malumatı memurin vermeğe
mecburdurlar (md.19). Kanun’un 19. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış,
madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 461
Kanun ve Nizamnamelerin Neşir ve İlan ve Tatbiki: Vali, vilayette kanun ve nizamların neşir ve ilan tatbikatını temin ile muvazzaf ve bunların kendisine verdiği bilcümle vazifeleri ifa ve salahiyetleri istimal ve vekâletlerin talimat ve
emirleri icra ile mükelleftir (md.20). Kanun’un 20. maddesi görüşülürken söz
alan Gaziayintap Mebusu Reşit Bey’in, maddede yer alan; “valilerin vekâletlerin
talimat ve emirlerini icra ile mükellef” oldukları yolundaki cümle ile ilgili açık458
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 87, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 87, İ: 54, C: 1).
460
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 88, İ: 54, C: 1).
461
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 88, İ: 54, C: 1).
459
269
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
lamaları üzerine Mecliste, “kanunsuz emir” tartışması yaşanmış; ancak yapılan
açıklamalardan tatmin olan Reşit Bey, maddeye yönelik değişiklik önerisini geri
çekince madde değiştirilmeden kabul edilmiştir. 462
Kanun, Nizamname, Talimatname ve Mukarreratın Valiler Vasıtasıyla Tebliği:
Bilcümle kanunlar ve nizamnamelerle bunlara müteallik olarak vekâletlerce
verilecek talimat ve mukarrerat, idare şubelerine ancak valiler vasıtasıyla tebliğ
olunur (md.21). Kanun’un 21. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 463
İdari Şubeler Reisleri ile Kaymakamlar İstizana Muhtaç Gördükleri Cihetleri
Validen Sorarlar: İdari şubeler reisleri ve kaymakamlar talimat, evamir ve mukarreratın esasında veyahut kanun ve nizamların hükümlerini icra sırasında
istizana muhtaç gördükleri cihetleri validen sorarlar. Vali o meseleyi ait olduğu
ait olduğu şube reisi ile bilmüzakere halledemediği takdirde keyfiyeti ait olduğu
vekâletten sorar. Sormak muamelesi o iş hangi idare şubesine ait ise orada
hazırlanmak ve vali tarafından mensup olduğu vekâlete yazılmak suretiyle olur.
Kezalik valilerin muhtelif şube işlerine ait vekâletlerle muhabereleri o şubelere
yazdırılır (md.22). Kanun’un 22. maddesi görüşülürken söz alan Dâhiliye Vekili
Şükrü Kaya Bey’in teklifi üzerine maddeye; “Kezalik valilerin muhtelif şube işlerine ait vekâletlerle muhabereleri o şubelere yazdırılır.”, fıkrası eklenmiştir.
Şükrü Kaya’ya göre bu ilave; “Muamelatta hüsnü cereyanı temin ve valilerle
şube rüesasının malumattar olmaları için”, konulmuştur. 464
Valinin Resen Verdiği Emri Kanun ve Nizamnamelere Uygun Bulmayan İdari
Şubeler Reisleri ve Kaymakamlara Karşı Valinin Emri: İdari şubeler reisleri ve
kaymakamlar vali tarafından resen verilen emrin kanun ve nizamnamelere
uygun olmadığı içtihadında bulundukları takdirde bunu valiye yazarlar. Vali
emrin nizamnamelere uygun olduğunda ısrar eylediği takdirde yazılı olarak
emir verir. Aynı zamanda bu hususu mercii olan vekâlete yazar. Vekâletin emri
gelinceye kadar valinin verdiği emir, mesuliyeti altında tatbik olunur (md.23).
Kanun’un 23. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan
kabul edilmiştir. 465
462
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 88-89, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 89, İ: 54, C: 1).
464
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 89, İ: 54, C: 1).
465
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 89, İ: 54, C: 1).
463
270
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Bir Memurla Amir Veyahut Vilayetin İdare Şubeleri Arasındaki İhtilaflar: Memurin Kanunu’nun 40. maddesi mucibince bir memur ile amiri arasında bir emrin
kanun ve nizamnamelere, talimat ve emirlere uygun olmamasından dolayı çıkan ihtilafta en yüksek merci validir. Vali kat’i kararı verir. Amir mütalaasında
ısrar ederse 23. madde ahkâmı tatbik olunur. İhtilaf vilayetin muhtelif idare
şubeleri amirleri arasında çıkmış ise merci yine vali olup amirlerden birisinin
mütalaasında ısrarı takdirde kezalik 23. madde ahkâmı tatbik olunur. Bu madde, hakkı ve menfaati haleldar olanların kanunen haiz oldukları kazai müracaatlarına mani değildir (md.24). Kanun’un 24. maddesi, madde numaralarına ilişkin olarak yapılan bazı ufak değişiklerle fazla tartışılmadan kabul edilmiştir. 466
Huzur ve Asayiş: Vilayet dâhilinde huzur ve asayişin, şahsi masuniyetin ve tasarrufa müteallik emniyetin temini ve zabıtai mânia (önleyici kolluk) valinin
vazifelerindendir (md.25). Kanun’un 25. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 467
Jandarma ve Polis Kuvvetleri: Vilayet dâhilindeki jandarma ve polis kuvvetleri
doğrudan doğruya valinin emri altında olup nizamatı mahsusasına tevfikan
lâzımeye tevzi ve ikame edilmiş olan mezkûr kuvvetlerin muvakkaten mevkilerinin tebdili ve mahalli ahara nakilleri ve jandarma zabitanıyla polis komiser ve
memurlarının vilayet dâhilinde icabına göre muvakkat veya daimi surette mevkilerinin tahvili hususlarına vilayet valisi salâhiyettardır (md.26). Kanun’un 26.
maddesi Mecliste görüşülürken söz alan Cebelibereket Mebusu Naci Paşa’nın;
Encümenin teklifinde yer alan; “Vazifeleri başında bırakılmalarında mahzur
görülen jandarma zabitlerinin müstacel hallerde mevkilerinin tebdili”, ifadesini
biraz sebepsiz ve ağır bulması üzerine, Hükümetin teklifi oya sunulmuş; dolayısıyla belirtilen ifade madde metninden çıkarılmıştır. 468
Zabıta Kuvveti Valinin Emri Altındır, İcabında Askeri Kuvvet de Kullanabilir: Vali
vilayette Devletin kanun ve nizamlarının tenfizi, emniyet ve asayişin muhafazası için polis ve jandarma ve diğer mülki zabıta inzibat ve muhafaza kuvvetlerini
istihdam eder. Vilayet dâhilinde bulunan bu kuvvetlerle teskin edilmeyecek ani,
fevkalade hadisat karşısında kalındığı takdirde vali vilayet dâhilindeki kara ve
deniz kumandanlarına tahriren müracaat ederek muavenet talep eder ve bu
muavenet askeri kumandanlarca derhal ifa olunur. Kuvayi askeriyenin derhal
466
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 89, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1).
468
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1).
467
271
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ve bila ifatei zaman müdahalesini icap ettirecek derecede müstacel olmayan ve
askeri kumanda makamatı tarafından idaresini icap ettirecek derecede kuvayi
askeriye istihdamını istilzam eden ahvalde asayişin teminine matuf tedbir için
kolordu kumandanıyla temas eder (md.27). Kanun’un 27. maddesi görüşülürken söz alan Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey maddeyle ilgili bazı itirazlarda
bulunmuştur: 469 “… Bendenizin işte bu Kanunda kabiliyeti tatbikiyesini görmediğim bir madde budur. Emnü asayiş muhtel olduğu (bozulduğu) zaman vali;
bütün muhafaza kuvvetlerini celp edecek, kâfi gelmezse civardaki kolordu kumandanından kuvvet isteyecek, bu da kâfi gelmezse kolordu kumandanına
emir verecek. İşte bunun kabiliyeti tatbikiyesi (tatbik kabiliyeti) yoktur. Bir kere
kolordu kumandanı Erkânı Harbiye’nin müsaadesi olmadıkça kolordusu dâhilindeki tabiyesini kendi kendine bozmağa bile muktedir değildir, kolordusunu
kaldırsın da şuraya nakletsin, buraya nakletsin… Kabil olmayan bir salahiyeti
valiye vermek, tevsii mezuniyet çerçevesinin haricine çıkmak demektir. Binaenaleyh kuvveyi tatbikiyesi (tatbik gücü) olmayan bu maddenin kabulü doğru
değildir. Hükümetin teklifinin kabulünü talep ediyorum”. Mazhar Müfit Bey’in
konuşmasında belirtilen hususlara katılan Milli Müdafaa Vekili Abdülhalik Bey
de, hükümetin teklifini kabul etmiştir. 470 Bunun üzerine Hükümetin önerdiği 27.
maddenin reye konulmasına ilişkin bir önerge sunulmuştur. 471 Milli Müdafaa
Vekilinin önerisine Encümenin de katılması üzerine, fıkraları ayrı ayrı oylanan
madde bazı ufak değişikliklerle (örneğin berri ve bahri yerine kara ve deniz
tabirleri konulmuştur) kabul edilmiştir. 472
Askerlik ve Seferberlik: Vali askerlik ve seferberlik kanun ve talimatnameleriyle
kendisine tevdi edilen vazifelerin süratle intacını (sonuçlandırılmasını) temin
eder (md.28). Kanun’un 28. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde
tartışılmadan kabul edilmiştir. 473
Kaçakçılığın Men’i: Vali her nevi kaçakçılığı men için vilayetin sahillerini muhafazaya memur bilcümle resmi gemilerin süvarilerine lüzumuna göre ne tarafları
gezmeleri ve ne cihetlere tahsisen dikkat etmeleri lazım geleceğini tahriren
bildirir. Süvariler, validen aldıkları emri derhal infaz ederler (md.29). Kanun’un
29. maddesi görüşülürken söz alan Gaziayintap (Gaziantep) Mebusu Ahmet
469
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1).
471
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 90, İ: 54, C: 1).
472
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1).
473
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1).
470
272
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Remzi Bey, kaçakçılığın yapılış yeri ile ilgili bazı eleştirilerde bulunmuştur: 474
“Efendim, kaçakçılık yalnız denizden olmaz, kara hudutlarında da olur. Metne
göre adeta kaçakçılık yalnız denizden oluyormuş gibi bir vaziyette madde tespit
edilmiş, öteki vaziyet açıkta kalmıştır...” Bu itiraz üzerine Malatya Mebusu
Abtülmuttalip Bey, maddeyle yapılan düzenlemeye açıklık getirmiştir: 475 “Efendim maksat şudur: Kabul ettiğiniz yirmi yedinci maddenin birinci fıkrasında,
denizde bazı sahil muhafazası için gemiler ve saire vardır, onları da valinin emri
altına vazetmek için deniz kaçakçılığının men’i hakkında izahat verdik.” Bu açıklamadan tatmin olmayan Gaziayintap Mebusu Remzi Bey, itirazlarına devam
etmiştir: 476 “Kara hudut taburları vardır. Onlar hakkında Kanunda sarahat yoktur.” Bunun üzerine devreye giren Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; 477 “Hudut taburları valinin emri altındadır”, diyerek konuyu kapatmış ve yapılan oylamada
madde aynen kabul edilmiştir.
Hapishanelerin Teftiş ve Murakabesi: Vali hapishaneleri dâhili inzibat ve harici
muhafaza itibariyle teftiş eder. Mahpusların hallerinin ıslahı ve sıhhi şartlarının
temini için hapishaneleri murakabesi altında bulundurur (md.30). Kanun’un 30.
maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 478
Maarif İşlerinde Valinin Vazifesi: Vali maarifin terakkisini, inkişafını temine çalışır. Halkın fikri, ahlakı ve içtimai tekâmülünü temin edecek esbap ve vesaiti
tetkik eder. Bunun için icap eden teşebbüsat ve icraatta bulunur (md.31). Kanun’un 31. maddesi görüşülürken söz alan Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey;
maddenin değiştirilmesi gerektiğini söylemiştir: 479 “Efendim, valilerin bu hususta resen teşebbüsleri (…) bazen pek menfi neticeler ihdas etmektedir. Kendiliklerinden ve maarifle doğrudan doğruya alakadar olan memurlarla temasta bulunmayarak kendi teşebbüsleriyle icraatta bulunmalarını, bendeniz icra ettiğim
seyahat esnasındaki müşahedatım üzerine muvafık bulunuyorum. Bazen beyhude masraflar yapılıyor ve bir netice vermiyor. Binaenaleyh yine valilerin teşebbüsünü kırmamak ve bu hususta maarife hizmet imkânını ellerinden almamak üzere bu gibi teşebbüslere müracaat ettikleri zaman valilerin maarifle
alakadar memurlarla temasta bulunmalarını bendeniz tercih ederim ve bu
maddenin bu şekilde tadilini teklif edeceğim.” İstanbul Mebusu Akçora Oğlu
474
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1).
476
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1).
477
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91, İ: 54, C: 1).
478
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91-92, İ: 54, C: 1).
479
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 91-92, İ: 54, C: 1).
475
273
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Yusuf Bey de maddede yer alan; “Fikri, ahlakı, içtimai tekemmülü”, sözünden
ne murat edildiğinin açıklanmasını istemiştir. 480 Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet
Bey birkaç defa daha söz alarak maddeyle ilgili değişiklik talep etmiştir. 481 Bu
itirazlar üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya özetle şunları söylemiştir; 482
“(İstanbul Mebusu Akçora Oğlu Yusuf Bey’in itirazına yönelik olarak) Efendim
(…) İçtimai olmayan kanun olur mu? İktisadi olur, içtimai olur, bunlar jenerik
olarak yazılan kelimelerdir. (Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey’in itirazlarına
yönelik olarak): Vilayetlerde maarif işlerinde gerek iptidai tedrisat, gerek tali
tedrisat Maarif Vekâletinin emri altındadır. Bunların programını idaresini Maarif Vekâleti yapar. Hatta binaların projeleri bile Maarif Vekâleti tarafından yapılmış olarak gelir. Binaenaleyh temasa ihtiyacı olduğu vakit kendisi takdir eder,
temas eder. Maarif memurları da müdürleri de valilerle temas ederler. Dâhiliye
Vekâleti ile Maarif Vekâleti müştereken bir talimatname yapar, valilerin maarif
memurlarıyla ne surette temasa geleceklerini beyan eder. Binaenaleyh böyle
bir kayda gerek yoktur.” Dâhiliye Vekili Şükrü Bey’in açıklamalarından sonra
Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey’in, “Vilayetin en yüksek maarif memuru ile
görüştükten sonra” kaydını içeren değişiklik önerisi kabul edilmemiştir. 483
Ziraat, Ticaret, Sanayi ve Nakliyat Gibi İstihsal ve Servet Menba ve Vasıtaları
Hakkında Valinin Vazifesi: Vali ticaret, ziraat, sanayi ve nakliyat gibi istihsal ve
servet menba ve vasıtalarının inkişafına, tealisine (yükselme) ve bilhassa zürraın terfihine medar olacak esbabı derpiş eyleyerek vilayetin bu işlerle alakadar
devair ve müessesatını ikaz ve teşvik ve bunlara lazım gelen muaveneti ifa ve
vilayet daire ve müesseseleriyle yapılamayacak işler hakkında alakadar vekâletleri tenvir eder (md.32). Kanun’un 32. maddesi görüşülürken söz alan İstanbul
Mebusu Akçora Oğlu Yusuf Bey, maddede yer alan “derpiş” yerine daha Türkçe
bir kelime bulunmasını istemiş; ancak madde olduğu gibi kabul edilmiştir. 484
Umumi Sıhhatin Korunması, Sâri ve Müstevli İnsan ve Hayvan Hastalıklarının
Meni: Vali, umumi sıhhatin korunması ve vilayet dâhilinde sıhhi şartları ihlal
eden sebeplerin taharri ve izalesi ve bulaşıcı salgın hastalıklara mahsus kanun
ve nizamnameler mucibince lazım gelen tedbirlerin süratle tatbiki hususlarında
vilayet sıhhiye müdürü ile konuşarak lazım gelen teşebbüsat ve icraatta bulunur. Sâri (bulaşıcı) ve müstevli hayvan hastalıklarının taharri ve izalesi için ka480
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 92, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 92-93, İ: 54, C: 1).
482
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 92-93, İ: 54, C: 1).
483
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1).
484
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1).
481
274
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
nun ve nizamnameleri mucibince ittihaz olunacak tedbirleri vilayet baytar müdürü veya baytarı müessese başındaki memurlarla konuşarak icra eder
(md.33). Kanun’un 33. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 485
Nafıa İşleri: Vali vilayet dâhilindeki nafıa işleri hakkında Hükümetçe tanzim
olunacak programlara göre memleketin imarına müteallik teşebbüsat ve icraatta bulunur (md.34). Kanun’un 34. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış,
madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 486
Valinin Teftiş ve Murakabesine Tabi Devlet Daireleri: Adli ve askeri daireler
müstesna olmak üzere vilayette mevcut bilumum devlet daire ve müesseseleri
valinin teftiş ve murakabesi altındadır. Vali, teftiş muamelesini bizzat yapabileceği gibi daire reisleri ve ait olduğu müfettişler vasıtasıyla da icra eder (md.35).
Kanun’un 35. maddesi okunduktan sonra söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya; 487
“Efendim, bendeniz Hükümetin teklifinin kabulünü rica edeceğim”, diyerek
müdahalesi üzerine Hükümetin hazırladığı teklifinin 38. maddesi okunmuştur.
Söz alan Denizli Mebusu Mazhar Müfit Bey, Hükümetin teklifi ile Encümenin
teklifi arasındaki farkı açıklamıştır: 488 “Hükümetin teklifi ile Encümenin teklifi
arasındaki fark, encümenin maddesinde; Lazım gelenlere işten el çektirir diyor.
Hükümet de bunun tadilini teklif ediyor. Bendenizce hiç fark yoktur. Mademki
murakabe ve teftişi kabul ediyoruz, teftişin netayici hukukiye ve kanuniyesi ne
ise vali o salahiyete haizdir. Bir müfettiş bu gün teftişin neticesinde ne gibi hukuka malik ise demek ki vali de teftişatın icap ettirdiği hukuka ve her şeye maliktir. O halde hükümetin teklifini kabulde beis yoktur.” Bu konuşmalardan sonra yapılan oylamada Hükümetin teklifi kabul edilmiştir. Böylece maddenin ilk
halinde yer alan; “Teftiş neticesinde vazifesi başında kalmasında mahzur gördüğü memurlara mesuliyeti üzerine alarak işten el çektirebilir ve keyfiyeti derhal ait olduğu vekâlete yazar.”, ifadesi madde metninden çıkarılmıştır.
Orman Yangınları, Mezruat Hasarı ve Muzır Hayvanların İtlafı: Vali, vilayet dâhilinde orman yangınlarını, mezruata (ekili yerler) ika edilebilecek hasar ve zararları evvelden men ve muzır (zararlı) hayvanların itlafını ve bilhassa Köy Kanunu’nun tatbikini temin edecek tedabiri ittihaz ve tatbik ile mükelleftir (md.36).
485
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1).
487
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 93, İ: 54, C: 1).
488
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1).
486
275
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kanun’un 36. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan
kabul edilmiştir. 489
Devir ve Teftiş: Vali, her sene vilayet dâhilinde münasip göreceği zamanlarda
devir ve teftiş yapar. Bu devir ve teftişlerin müddetleri mecmuu (toplamı), fevkalade haller müstesna olmak üzere, iki aydan az ve dört aydan ziyade olamaz
(md.37). Kanun’un 37. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 490
Görülmesi Geri Kalmış Davaları Müddei Umumiden Sual Eder: Vali, adliye dairesinde hal ve rüyeti teahhür ettiğine ıttıla peyda ettiği maddelerin teahhür
sebeplerini müddei umumilerden tahriren sual eder ve alacağı malumata göre
keyfiyeti Adliye Vekâletine bildirir (md.38). Kanun’un 38. maddesi üzerine söz
alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 491
Mahkeme Kararlarının Tenfizi: Vali, adliyeye müteallik işlerin tesrii rüyeti ve
mahkeme hüküm ve kararlarının tenfizi (infazı) hususunda alakadar memurlar
tarafından talep olunacak muavenetin yapılmasına emir verir (md.39). Kanun’un 39. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan
kabul edilmiştir. 492
İdare Şube Reislerinin Valiye Karşı Mesuliyetleri: Vilayet idare şube reislerinden
her biri kendi daire ve şubeleri memurlarının kanun ve nizamnamelerle muayyen vazifelerinin sürat ve intizamla yapılması ile mükellef ve bunlardan dolayı
birinci derecede valiye karşı mesuldürler. İdare şube reislerinin her biri vali
tarafından havale ve tevdi edilen işler üzerine icap eden tetkikatı icra ile malumat ve mütalaalarını zamanında bildirmeğe mecburdur (md.40). Kanun’un 40.
maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 493
Her Ay Nihayetinde İdari Şube Reislerinin Valinin Riyaseti Altında Toplanmaları:
Vali, her ay nihayetinde ve lüzum gördüğü zamanlarda hâkimlerle ordu mensuplarının maada idare şube reislerini ve lüzum gördüğü diğer memurları heyet
halinde toplayarak vilayet işleri hakkında kendilerinden malumat ister. Vilayet
ahvali umumiyesini müzakere ve bu hususta icap eden talimatı verir. Vali, bu
489
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1).
491
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1).
492
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1).
493
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94, İ: 54, C: 1).
490
276
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
salahiyetini bu memurları ayrı ayrı çağırmak suretiyle de kullanabilir (md.41).
Kanun’un 41. maddesi okunduktan sonra madde numaralarıyla ilgili bir tartışma yaşanmış; ancak teklif edilen maddenin içeriğinde bir değişiklik olmadan
aynen kabul edilmiştir. 494
Valinin Belediyeleri Teftiş ve Murakabesi: Vali, vilayet dâhilinde bulunan belediyeler üzerindeki murakabe ve teftiş hakkını Belediye Kanunu’na göre kullanır
(md.42). Kanun’un 42. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 495
KAYMAKAM VE KAZA MEMURLARININ VAZİFELERİ: Kanun’un dördüncü bölümünde “kaymakam ve kaza memurlarının vazifeleri” ayrı başlık ve maddeler
halinde gösterilmiştir. Aşağıda bu görevler maddeler halinde gösterilmiştir.
Kaymakam Kazanın Umumi İdaresinden Mesuldür: Kaymakam kazada en yüksek Hükümet memuru olup kazanın umumi (genel) idaresinden mesuldür
(md.43). Kanun’un 43. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 496
Kanun ve Nizamnamelerin Neşri ve Valinin Nezareti Altında Vazife İfası, Salahiyet İstihsali: Kaymakam, kaza dâhilinde kanun ve nizamnamelerin neşir ve ilan
ve tatbikatını temin ile muvazzaf olup bunların kendisine tevdi eylediği vazifeleri valinin nezareti altında ifa ve salahiyetleri istimal ile mükelleftir. Kaymakam
fevkalade haller müstesna olmak üzere kaza muamelatı hakkında merbut bulunduğu vilayetle muhabere eder (md.44). Kanun’un 44. maddesi okunduktan
sonra yine madde numaralarıyla ilgili bir tartışma yaşanmış; ancak teklif edilen
maddenin içeriğinde bir değişiklik olmadan aynen kabul edilmiştir. 497
Kazada Huzur ve Emniyetin Temini: Kaza dâhilinde huzur ve asayişin, şahsi masuniyetin ve tasarrufa müteallik emniyetin temini ve zabıtai mânia (önleyici
kolluk) kaymakamın vazifelerindendir (md.45). Kanun’un 45. maddesi üzerine
söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 498
494
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 94-95, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 95, İ: 54, C: 1).
496
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 95, İ: 54, C: 1).
497
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 95-96, İ: 54, C: 1).
498
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1).
495
277
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Zabıta Kuvvetleri Kaymakamın Emri Altındadır: Devletin kanun ve nizamlarının
tenfizi ve kaza dâhilinde emniyet ve asayişin muhafazası için polis ve jandarma
ve diğer mülki inzibat ve muhafaza kuvvetleri kaymakamın emri altındadır
(md.46). Kanun’un 46. maddesi okunduktan sonra Erzurum Mebusu Aziz Bey,
madde içeriğine ilişkin bazı itirazlarda bulunmuştur: 499 “Efendim, bu maddenin
ihtiva ettiği ahkâm diğer bir madde ile kanunda geçmiştir ve valilerin salahiyeti
daha sarih ve kat’idir. Burada encümenin nokta-i nazarı şudur. Bir kaza dâhilinde o kazanın mahalli asayişini alakadar edecek her hangi bir vaziyette kaymakamlar mevcut olan kuvvetleri istihdam etsinler. Fakat bunu daimi bir istihdam
şekline sokmasınlar. Mesela, rüsumat muhafaza memurları, orman bekçileri
var, bunlar bu salahiyetlerini bilakaydüşart istimal edecek olurlarsa onları da
vazifelerinden uzun boylu ayrılmalarını mucip olacaktır ki, bunu bir gayri muvafık gördük.” Bu konuşma üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya da, kaymakamların yetkilerine ilişkin şu açıklamayı yapmıştır: 500 “Efendim kaymakam
kazada vilayetin salahiyetine istinaden icrayı umur eder. Onun haiz olduğu salahiyeti haiz olması lazım gelir. Bendeniz Muhtelit Encümenin teklifini daha
muvafık buluyorum ve icabı hale mutabık olan da budur.” Bu konuşmadan
sonra Muhtelit Encümenin teklifi kabul edilmiş, Bütçe Encümeninin teklifi reddedilmiştir. 501 Mecliste kabul edilemeyen 46. madde şu şekilde düzenlenmişti:
“Kaymakam, Devletin kanun ve nizamlarının tenfizi ve kaza dâhilinde emniyet
ve asayişin muhafazası için polis ve jandarma kuvvetlerini ve icabında muvakkaten diğer mülki zabıta inzibat ve muhafaza kuvvetlerini istihdam edebilir.”
Fevkalade Hallerde Validen Muavenet Talebi: Kaza dâhilinde bulunan zabıta
kuvvetleriyle yatıştırılmayacak ani ve fevkalade hadiseler karşısında kaymakam
valiye derhal malumat verir ve yardım ister (md.47). Kanun’un 47. maddesi
üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 502
Maarif, Ziraat, Ticaret, Sanayi, Nafıa ve Sıhhat İşleri Hakkında Kaymakamın
Vazifesi: Kaymakam 31, 32, 33 ve 34. maddelerle valiye verilmiş olan vazifeler
hakkında tetkikat yaparak tedbir ve mütalaalarını valiye bildirir ve alacağı talimata göre hareket eder (md.48). Kanun’un 48. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 503
499
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1).
501
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1).
502
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1).
503
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1).
500
278
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kaymakamın Teftiş ve Murakabesine Tabi İdare Şubeleri: Adliye ve askeriye
daireleri müstesna olmak üzere kaza dâhilinde bulunan bilumum idare şubeleri
kaymakamın teftiş ve murakabesi altındadır (md.49). Kanun’un 49. maddesi
üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 504
Devir ve Teftiş: Kaymakam kaza dâhilinde devir ve teftiş icrası ile mükelleftir.
Kaymakamın senede iki defa nahiye merkezlerini ve kazanın en az on beş köyünü devir ve teftiş etmesi meşrut (şart) olup devir ve teftiş müddeti ile icra
zamanı vali ile bilmuhabere tayin olunur. Bu devir ve teftiş mecburiyeti haricinde kaymakam lüzum görürse valiye malumat vermek şartıyla kazasının köylerini devir ve teftiş edebilir (md.50). Kanun’un 50. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 505
Kaymakamın Muhtelif Vazifeleri: Kaymakam üçüncü fasılda valiye verilen vazifelerin kazaya ait olan kısımlarını ve bu hususta validen alacağı emirleri ifa ile
mükelleftir (md.51). Kanun’un 51. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış,
madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 506
NAHİYE MÜDÜR VE MEMURLARININ VAZİFELERİ: Kanun’un beşinci kısmında
“nahiye müdür ve memurlarının vazifeleri” ayrı başlık ve maddeler halinde
gösterilmiştir. Aşağıda bu görevler maddeler halinde gösterilmiştir.
Nahiye Müdürü ve Nahiyedeki Vazifesi: Nahiye müdürleri nahiyede en yüksek
Hükümet memurudur. Nahiye dâhilinde kanun ve nizamnamelerin neşir ve ilan
ve tatbikini temin ile muvazzaf olup bunların kendisine tevdi eylediği vazifeleri
amirinin nezareti altında ifa ve salahiyetleri istimal ile mükelleftir. Müdür nahiyenin işleri hakkında merbut bulunduğu kaza kaymakamı ile muhabere ve aldığı
emirleri ifa eder (md.52). Kanun’un 52. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 507
Emniyet ve Asayiş ve Jandarma Kuvveti: Nahiyenin emniyeti ve asayişini muhafazadan müdür mesuldür. Nahiyeye mürettep jandarmalar bu hususta müdürden aldıkları emirleri ifa ederler (md.53). Kanun’un 53. maddesi üzerine söz
alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 508
504
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 96-97, İ: 54, C: 1).
506
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
507
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
508
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
505
279
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Köy Kanunu’nun Tatbikini Murakabe: Müdür, nahiyesi dâhilindeki köyleri, köy
kanunu hükümlerine göre nezaret ve murakabe altında bulundurur (md.54).
Kanun’un 54. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan
kabul edilmiştir. 509
Müdür Halkın Müracaat ve Şikâyetlerini Dinler: Müdür, nahiyesi dâhilindeki
halkın müracaat ve şikâyetlerini dinler. Salahiyeti dâhilindeki işleri yapar ve
haricindeki işleri de amirinden sorar (md.55). Kanun’un 55. maddesi üzerine
söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 510
Nüfus Kanununun Hükümlerini Tatbik ve İcra: Müdür, Nüfus Kanunu ve nizamnameleri hükümlerinin ve bu hususta amirinden alacağı emirlerin tamamen
tatbik ve icrası ile mükelleftir (md.56). Kanun’un 56. maddesi üzerine söz alan
mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 511
Nahiye Memurları Müdürden Alacakları Emirleri İfa ve İnfaz Ederler: Nahiye
memurları, müdür tarafından dairelerine ait ve kanun ve nizamnamelerine
uygun verilen emirleri ifa ile mükelleftir (md.57). Kanun’un 57. maddesi üzerine
söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 512
VİLAYET VE KAZA İDARE HEYETLERİ TEŞKİLATI: Kanun’un altıncı ve son faslında
“vilayet ve kaza idare heyetleri teşkilatı” düzenlemiştir. Aşağıda bu heyetlerin
oluşumu ve görevleri maddeler halinde gösterilmiştir.
Vilayet İdare Heyeti: Vilayet idare heyeti; valinin riyaseti altında mektupçu,
defterdar, maarif müdürü, nafıa başmühendisi ile sıhhiye ve ziraat müdürlerinden teşekkül eder. Vali, mazereti halinde muavinini ve muavin bulunmayan
vilayetlerde mektupçuyu heyete riyaset etmek üzere tevkil edebilir. Lüzum
görülen vilayetlerde valinin riyaseti altında bulunmak ve mülkiye veya hukuk
mektepleri mezunlarından intihap edilmek üzere üç azadan müteşekkil idare
heyetleri tesisine Dâhiliye Vekâleti mezundur (md.58). Kanun’un 58. maddesi
üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 513
509
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
511
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
512
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
513
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
510
280
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kaza İdare Heyeti: Kaza idare heyeti; kaymakamın riyaseti alında tahrirat kâtibi,
mal müdürü, hükümet hekimi ile ziraat memurundan mürekkeptir (md.59).
Kanun’un 59. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan
kabul edilmiştir. 514
Heyetten Olmayan İdare Şube Reislerinin Müzakereye İştirak ile Rey Vermeleri:
Gerek vilayet ve gerek kaza idare heyetlerinde heyete dâhil olmayan idare şubelerinin reisleri kendi idarelerine ait idari ve istişari işlerin müzakeresinde aza
sıfatı ile davet olunarak o iş hakkında lazım gelen izahatı verir ve reye iştirak
ederler (md.60). Kanun’un 60. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 515
İdare Heyetlerinin İdari, İstişari ve Kazai Kararları: İdare heyetleri; idari, istişari
(danışma) ve kazai (yargısal) olmak üzere üç tarzda karar ittihaz ederler. İdare
heyetlerinin idari salahiyetleri kanun ve nizamnamelerle kendilerine verilen
vazifelerdir. Vilayet veya kaymakamlık makamları tarafından vaki talep üzerine
istişari mahiyette beyan edecekleri mütalaadan dolayı idare heyetleri mesul
değildir (md.61). Kanun’un 61. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 516
İdari ve İstişari ve Kazai Müzakerelerde Nisap: İdare heyetlerinin idari ve istişari
müzakereleri, mürettep azanın yarısından bir fazlası hazır bulunmadıkça açılmaz. İdari ve kazai kararlarda reylerin tesavisi (denkliği) halinde reisin bulunduğu taraf ekseriyeti haizdir. Kazai müzakereler, muayyen heyetin yarısından
fazlası mevcut olmadıkça açılmaz (md.62). Kanun’un 62. maddesi görüşülürken
söz alan Erzurum Mebusu Aziz Bey’in Meclise sunduğu; “Bendeniz burada bir
tadil teklif ediyorum. İdari olsun, kazai olsun aza mevcudunun nısfından fazla
olması kâfidir. Çünkü bu tatbikatta müşkülatı intaç edecektir. (…) (İdari kararlarda) denecek yerde, (idari ve kazai kararlarda) denmesi, bir de (aza mevcudu
tek olmadıkça) fıkrasının kalkmasını teklif ediyorum.”, şeklindeki teklifi kabul
edilerek madde düzeltilerek kabul edilmiştir. 517
İptal Davaları: Vilayet idare heyetleri, vilayet idare şubelerinin, kaymakamların
ve kaza idare şubeleri ile nahiye müdürlerinin lazimülicra kararları aleyhinde
514
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97, İ: 54, C: 1).
516
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 97-98, İ: 54, C: 1).
517
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1).
515
281
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
menfaati haleldar olanlar tarafından bu kararların esas, maksat, salahiyet ve
şekil itibariyle kanun ve nizamnameye muhalefetinden dolayı ikame olunan
iptal davalarına bakarlar. Bu davalar, kararların menfaati haleldar olanlara tebliği veya bunların icraya ıttılaı tarihinden itibaren altmış gün zarfında ikame
olunmalıdırlar. Bu davalar Şurayı Devlet usulü muhakemesine tabidir. Bu madde hususi kanunlarla vilayet ve kaza idare heyetlerine verilen diğer kazai işlerdeki salahiyetlere halel vermez (md.63). Kanun’un 63. maddesi görüşülürken
söz alan İzmir Mebusu Enver Bey’in Meclise sunduğu; “Bu maddede usulü muhakeme gösterilmemiştir. Hâlbuki idare heyetlerinin de bir usulü muhakemeye
tabi olmaları bir emri zaruridir. Onun için bendeniz 63. maddenin üçüncü fıkrasına şu zeylin ilavesini teklif ediyorum. (Bu davalar, Şurayı Devlet usulü muhakemesine tabidir).”, şeklindeki teklifi kabul edilerek maddeye bir fıkra ilave
edilmiştir. 518
Müddei Umumilik Vazifesi: İdare heyetlerinin kazai işlerinde, vilayetlerde hukuk işleri müdürleri ve bunların bulunmadığı yelerde mektupçular (ve kazalarda
tahrirat kâtipleri) müddei umumi (savcı) vazifesini görürler (md.64). Kanun’un
64. maddesi üzerine söz alan olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 519
Aza Olmayan Daire Amirleri: İdare heyetlerinin kazai vazife görmek üzere toplanmalarında idari davaya esas olan kararı ittihaz eden daire amiri aza sıfatıyla
bulunmaz ve reye iştirak etmez (md.65). Kanun’un 65. maddesi üzerine söz
alan mebus olmamış, madde tartışılmadan kabul edilmiştir. 520
İtiraz Makamları: Kaza idare heyetlerinin aleyhine vilayet idare heyetlerinde ve
vilayet idare heyetlerinin gerek birinci ve gerek ikinci derecede verdikleri kararlar aleyhine Şurayı Devlette, alakadarlar tarafından Şurayı Devlet Kanunu’na
göre itiraz olunabilir. Ancak gerek vilayet ve gerek kaza idare heyetleri tarafından askerlik mükellefiyeti kanun mucibince verilecek kararların derecei saniyede tetkik mercii, 103. maddesi mucibince (gereğince) Milli Müdafaa Vekâletidir
(md.66). Kanun’un 66. maddesi üzerine söz alan mebus olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 521
518
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1).
520
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1).
521
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98, İ: 54, C: 1).
519
282
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Müntahap Azanın Vazifeleri: İdare heyetlerinin mülga müntahap azasına mevdu vazifeler Hükümet tarafından vuku bulacak talep ve maslahatın icabatına
göre belediye heyetlerinin kendi azaları meyanından intihap edecekleri zevat
tarafından ifa olunur (md.67). Kanun’un 67. maddesi üzerine söz alan mebus
olmamış, madde tartışmasız kabul edilmiştir. 522
Para Cezası: Vilayet umumi meclisi veya idare heyeti veya mülki memurlar reisleri tarafından ittihaz ve tebliğ veya usulen ilan olunan kararların tatbik ve icrasına mümaneat edenler hakkında, hususi kanunlarda muayyen cezalar bulunmadığı takdirde, mahalleri idare heyetlerince, kabili temyiz olmamak üzere, beş
liradan yirmi beş liraya kadar para cezası hükmolunur (md.68). İzmir Mebusu
Enver Bey’in önerisi üzerine, Kanun’un 68. maddesinde düzeltme yapılarak,
“cezayi nakti” yerine, “para cezası” tabirinin konulması kabul edilmiştir. 523
Yukarıda incelenen yasa hükümlerinden ve Mecliste yapılan tartışmalardan
anlaşılabileceği üzere Vilayet İdaresi Kanunu, kamu yönetiminde merkezileşmeyi getirmesine rağmen, salt katı merkeziyetçi anlayışlarının bir ürünü de
değildir. Bayramoğlu’nun (2007: 29) isabetle altını çizdiği üzere bu düzenleme,
“merkeziyetçilik ve âdemi-merkeziyetçilik arasındaki dengeyi ülke gerçekleri
ışığında gözetme iddiasındaki bir yaklaşımın ürünüdür. Kanun, tevsii mezuniyet
ilkesi uyarınca valileri taşrada devletin temsilcisi ve bakanlıkların yürütme araçları olarak kabul etmektedir. İdari bölünmede il, ilçe ve bucak sistemine oturmaktadır.” Merkeziyetçilik ve âdemi-merkeziyetçilik tartışmaları bir yana, 1426
sayılı Vilayet İdaresi Kanunu’nun oldukça güçlü bir mülki yönetim sistemi getirdiği rahatlıkla söylenebilir. Böylece, 1930’lı yıllara yaklaşıldığında 1426 sayılı
Kanun ile çok önemli bir düzenleme yapılarak mülki yönetim sisteminin genel
çerçevesi çizilmiş oldu. Vilayet İdaresi Kanunu’nda zaman içinde bazı
değişiklikler 524 yapılmakla birlikte, bu önemli yasa yaklaşık 20 yıl süre uygulanmış ve 10 Haziran 1949 tarihinde yürürlüğe konulan 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 68. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.
522
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 98-99, İ: 54, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 99, İ: 54, C: 1).
524
Örneğin, 20 Temmuz 1931 tarihli ve 1851 sayılı “Vilayet İdaresi Kanununun Bazı Maddelerini
Muaddil Kanun” (RG: 29.07.1931 tarihli ve 1859 sayılı) ile Vilayet İdaresi Kanunu’nun bazı maddeleri değiştirilmiştir (KM: Cilt: 10, Sayfa: 224-225); 8 Haziran 1936 tarihli ve 3001 sayılı “Vilayet
İdaresi Kanununun 2. ve 71. Maddesini Değiştiren Kanun” (RG: 16.06.1936 tarihli ve 3331 sayılı)
ile Vilayet İdaresi Kanunu’nun 2. ve 71. maddeleri değiştirilmiştir (KM: Cilt: 16, Sayfa: 800-801);
15 Haziran 1938 tarihli ve 3451 sayılı “Vilayet İdaresi Kanununun 2. ve 71. Maddelerini Değiştiren
3001 Sayılı Kanunun Birinci Maddesini Tadil Eden Kanun” (RG: 28.06.1938 tarihli ve 3945 sayılı)
ile 3001 sayılı Kanun’un 1. maddesi değiştirilmiştir (KM: Cilt: 18, Sayfa: 847).
523
283
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
4. Mülki İdare Amirlerine Görev Veren Diğer Düzenlemeler
İncelenen dönem içerisinde, Vilayet İdaresi Kanunu dışında mülki idare amirlerine görev ve yetki veren başka yasal düzenlemeler de bulunmaktadır. Aşağıda
mülki idare tarihi için önemli görülen ve etkileri günümüze kadar ulaşan dikkat
çekici bazı kanun ve nizamnameler özetlenmeye çalışılmıştır.
4.1. Gayrimenkule Tecavüzün Define Dair Kanun Çıkarılması
12 Haziran 1933 tarihli ve 2311 sayılı “Gayrimenkule Tecavüzün Define Dair
Kanun” 525 (RG: 24.06.1933 tarihli ve 2435 sayılı) ile mülki idare amirlerine
önemli görev ve yetkiler verilmiştir. “Gayrimenkule Tecavüzün Kaldırılması
Hakkında 1/576 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Adliye
Encümenleri Mazbataları, 12 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda müstaceliyetle görüşülerek kabul edilmiştir. 526
Bazı mebusların düzenlemeyle ilgili bazı hususlarla ilgili tereddüt göstermeleri
nedeniyle Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya düzenlemeyle ilgili önemli açıklamalarda
bulunmuştur: 527 “Muhterem efendiler, huzuru âlinizde bulunan bu kanun,
icabatı ahvalin zarurî kıldığı bir kanundur. İdare-i Vilâyat Kanunu’nun bir maddesinde tasarruf emniyetinin mahfuziyet salâhiyeti valilere, kaymakamlara,
nahiye müdürlerine verilmiştir. Gayrimenkulün temini mahfuziyeti yine kendilerine aittir. Yolda giden bir kimsenin saatini gasp eden bir kimseye polis, emniyet müdürü, vali, kaymakam, nahiye müdürü gördükte derhal mücrimin elinden o malı alır ve sahibine verir. Kendilerinde bu salâhiyet vardır. Hâlbuki gayrimenkule mülkiyetin delili zilyetliktir. Böyle olduğu halde gayrimenkulde valiler, kaymakamlar ve nahiye müdürlerinin bu salâhiyeti münaziünfihtir (ihtilaf
halindedir). Çünkü evvelce Süleyman Sırrı Bey arkadaşımızın söylediği gibi arazi
ihtilafının halli, hakkı mülkiyetin tespiti doğrudan doğruya meclisi idarelere
verilmişti. O vakit meclisi idarelerde müntehap (seçilmiş) aza da bulunuyordu.
Adeta bir heyeti hâkime gibi meseleyi tetkik ediyor, hükmünü veriyordu. Bilâhare sulh hâkimleri kanunu çıkınca sulh hâkimleri her yere gidecekleri ve seyyar
olacakları için meseleyi daha yakından görürler ve hukuku tasarrufiyenin hallü
faslı esasen mahkemelere ait olduğundan dolayı, münazaalar gerek sınır, hudut
münazaaları, gerek gayrimenkul münazaaları sulh hâkimliğine verildi. Sulh Hâ525
Kavanin Mecmuası (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, sayfa: 1026).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 16, Sayfa: 208-214, İ: 70, C: 1, 2).
527
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 16, Sayfa: 212-213, İ: 70, C: 2).
526
284
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kimleri Kanunu, İdare-i Vilâyat Kanunu’ndan muahhar olduğundan bu hak meclisi idarelerden nezedilmiş sayılıyordu. Mehakimin ve temyiz mahkemesinin bu
hususta muhtelif içtihatları vardır. Bunların karşısında idare âmirleri bu gibi ani
vaziyetlerde kendilerinde müdahale salâhiyeti görmediler. Vilâyetlerimizin bir
kısmında arazi çoktur. Sınırlar gayrimuayyendir. Arazisi küçük ve sınırları mahdut ve muayyen olan yerlerde ekseriya bu kabil davalar olmaz. Fakat meselâ
Edirne vilâyeti gibi arazisi bol, hudutları gayri muayyen yerlerde evvelâ köyden
köye, saniyen eşhas arasında, salisen büyük arazi sahipleri ile köylü arasında bu
gibi ihtilâflar eksik değildir. Bazı defa bunlar zamanında halledilmediği için büyük münazaalara ve münaferetlere (huzursuzluk) sebebiyet veriyor. Hükümeti
Cümhuriyenin vazifesi memlekette bu gibi münazaaları kaldırmak ve vatandaşları kemali emniyetle hukuku tasarrufiyelerine sahip kılmaktır. İdare âmirlerine
verilen bu salâhiyet hukuku tasarrufiyenin tayini salâhiyeti değildir. O yine
mahkemelerimize aittir. Mahkemelerimiz, gene kanunlarımız dairesinde kemali
serbesti ile o hususta karar vereceklerdir. Bu doğrudan doğruya zorbalık ve
yahut bir zan ile diğerinin malına vuku bulan bir tecavüz filini kaldırmaktır. Tabiî
kendisine salâhiyet verilen vali, kaymakam, nahiye müdürü kendilerine vaki
olan müracaatları tetkik edeceklerdir (…) Bu gün idare âmirlerine verilmek istenilen bu salâhiyet onların hak sahiplerine müzahir olmasını temin etmekten
başka bir şey değildir…”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, düzenleme şu şekilde
gerekçelendirilmiştir: 528 “Memleketimizde arazi hududu ihtilâf ve münazaaya
badi olmayacak bir tarzda iyice tespit edilmemiş olduğu için arazi ashabı arasında öteden beri ihtilâfat ve münazaat (çekişme) ananevi bir şekil almıştır.
Emvali gayrimenkule tasarrufundan mütehaddis ihtilâfat vakti ile ittihaz edilen
bir karara ve bu kararın suveri tatbikiyesini mübeyyin 26 Mart 1329 tarihli talimat ahkâmına tevfikan «meclisi idarelerce» idare heyetlerince hal ve fasledilmekte iken bu kabil ihtilâfatın rüyet ve halli muahharan sulh mahkemelerine
verilmiştir ve mezkûr ihtilâflar halen mahkemelerce rüyet edilmektedir. Ahiren
intişar eden Vilâyet İdaresi Kanunu’nun 25. maddesinde vilâyet dâhilinde huzur
ve asayişin ve şahsî masuniyetin ve tasarrufa müteallik emniyetin ve zabıtai
mânia valinin vazifelerinden olduğu gösterilmiş ve mezkûr kanunun 45. maddesi de kaza dâhilinde ayni vazifeleri kaymakama vermiştir. Ancak zikrolunan
maddelerde muahhar hukuku tasarrufiyenin temini fıkrası ile idare memurlarına verilen salâhiyetin hududu tayin ve tavzih edilmemesine mebni memurini
mumaileyhim tatbik sahasında katî icraatta bulunamamakta ve müşkülât karşı528
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 16, Sıra No: 314).
285
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
sında kalmaktadır. Tasarruf meselesinin Medenî Kanun’un ahkâmı dairesinde
mahkemelerde halledilmesi şüphesizdir. Ancak hakkı tasarrufu müsbit olmamak ve tasarruf iddialarında bir vesika teşkil etmemek üzere yet münazaalarını
men için vaziyeti bulunduğu halde muhafaza ve arazide tasarruf iddia eden
kimsenin kendi kendine mevcut hali bozmasına müsaade edilmesi icap etmektedir. Esasen Medenî Kanun’un 894, 895. maddeleri de böyle bir tecavüzü zilyedin menedebileceğine dair hükümleri ihtiva etmektedir. Bundan başka gayrimenkul tecavüzlerinden mütevellit vakalar inzibat ve asayiş ile de alâkadar
bulunduğundan hudusu (meydana gelme) müteakip derhal meni lâzımeden
olmakla bir kimsenin zilyedi olduğu gayrimenkule vuku bulan tecavüz ve müdahalelerin mahemeden sadır olacak karara intizaren idareten meni için vali,
kaymakam ve nahiye müdürlerine salâhiyet itası zarurî görülerek merbut kanun
lâyihası tanzim edilmiş ve birinci maddesine bu yolda ahkâm konulmuştur.
Tecavüz ettiği gayrimenkulden bu madde mucibince yedi nez olunan kimsenin
tekrar tecavüz ve müdahalesini men için bir müeyyide koymak zaruretine
mebni tecziyesi lâzımeden görülmüş ve kanunun ikinci maddesi de bu nokta-i
nazardan tanzim kılınmıştır.”
Bu gerekçelerle kabul edilen 2311 sayılı Kanun, gayrimenkule tecavüz durumunda yetkili idare mercilerini belirlemekte ve tecavüz edene verilecek cezai
hükümleri düzenlemektedir (Kalfa, 2007: 477). Kanun’un 1. maddesine göre;
bir kimsenin yedinde bulunan gayrimenkule başkası tarafından tecavüz ve müdahale olunarak ihdasiyet edildikte vilayette vali, kazada kaymakam ve nahiyede nahiye müdürü tarafından, bu tecavüz def ve eski hal iade olunur. Tecavüz
eden, gayrimenkul üzerinde tercihe şayan bir hakkı olduğunu iddia etse bile
mahkemeye müracaat eylemesi lüzumu tembih olunur. Bu hal, tarafların mahkemeye müracaatla refiyet veya mülkiyet davaları açmasına mani olmaz. Kanun’un 2. maddesine göre de, Tecavüzü defedilen kimse mahkeme kararı ile
kendisine teslim edilmeksizin o gayrimenkule tekrar tecavüz ederse birinci
maddeye göre tecavüzü defedilmekle beraber sulh mahkemesince bir aydan
altı aya kadar hapis veya beş liradan elli liraya kadar ağır para cezasına mahkûm edilecektir. Bu Kanunla, günümüzde de uygulanan taşınmaz mal zilyetliğine yapılan tecavüzlerin vali ve kaymakamlarca men edilmesi yetkisinin (3091
sayılı Kanun) temelleri atılmış olmaktadır.
4.2. Fuhuşla ve Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesi
Mülki idare amirlerini ilgilendiren bir diğer önemli düzenleme, 1593 sayılı
Umumî Hıfzıssıhha Kanunu’na dayanılarak Sıhhat ve İçtimaî Muavenet ile Dâhi286
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
liye Vekâletlerinin müştereken hazırladığı “Fuhuşla ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan
Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesi Hakkında Kararname” çıkarılması
olmuştur (Kalfa, 2007: 509). Buna ilişkin 12 Kasım 1933 tarihli ve 15264 sayılı
İcra Vekilleri Heyeti kararnamesinde şu ifadeler yer alıyordu: “Umumî Hıfzıssıhha Kanunu’nun 128’inci maddesine göre Sıhhat ve İçtimaî Muavenet ve Dâhiliye Vekilliklerince müştereken hazırlanıp Şûrayı Devlet Tanzimat Dairesiyle heyeti umumiyesi tarafından tetkik edilerek tadilen kabul ve Şûrayı Devlet Reisliğinin 14.08.1933 tarih ve 12452 sayılı tezkeresiyle tevdi olunan Fuhuşla ve Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesinin meriyete konulması; İcra Vekilleri Heyetinin 12.11.1933 toplanışında kabul olunmuştur” (RG: 23.11.1933 tarihli ve 2560 sayılı).
Toplam 126 maddeden oluşan bu önemli Nizamnamenin Birinci Kısmında “Teşkilat”, İkinci Kısmında “Tarifler”, Üçüncü Kısmında “Umumî Kadınların Tesbit,
Muayene ve Tedavileri, Umumî Evlerin Açılma Şartları ve İşletenlerin Mükellefiyeti, Birleşme Yerlerinin Açılma Şartları ve İşletenlerin Mükellefiyeti, Tek Başına Fuhuş Evlerinin Açılma Şartları ve İşletenlerin Mükellefiyeti, Umumî Evler,
Birleşme Yerleri ve Tek Başına Fuhuş Yapılan Evler Hakkındaki Müşterek Hükümler, Cezalar”, Dördüncü Kısmında “Otel, Lokanta, Misafirhane, Pansiyon,
Bar ve Bu Kabil Yerlerde Çalışacaklar Hakkındaki Hükümler”, Beşinci Kısmında
“Fuhuşla Mücadele”, Altıncı Kısmında “Muayenehaneler-Hastahaneler”, Yedinci Kısmında “Mali Hükümler” ve son olarak Sekizinci Kısmında “Müteferrik Hükümler”, düzenlenmiştir.
Nizamnamenin 5. maddesine göre, Zührevî Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele
Komisyonları, idare, sıhhat ve icra işleriyle alâkadar olmak üzere üç kısma ayrılacaktır. Bunlardan “İdare Kısmı”, Nizamnamenin 6. maddesinde şöyle düzenlenmiştir: “İdare kısmı, vilâyetlerde sıhhat ve içtimaî muavenet müdürü, en
yüksek polis âmiri, belediye tarafından memur edilecek bir tabip veya diğer bir
memur ve zührevî hastalıklar muayene baştabip veya tabibi, mevcutsa ahlâk
zabıtası şefi veya memurlarından biri ile teşekkül eder. Bu komisyonun içtimalarına vilâyet sıhhat ve içtimaî muavenet müdürü riyaset eder. Kazalarda bu
heyet, hükümet veya belediye tabibi, mevcut olduğu takdirde zührevî hastalıklar muayene tabibi, belediyece müntehap bir memur, mahallin en yüksek polis
âmiri ve eğer mevcutsa ahlâk zabıtası vazifesiyle mükellef bir memurdan teşekkül edip Hükümet veya belediye tabibinin riyaseti altında toplanır.” Nizamnamenin “Komisyon İçtimaları” başlıklı 9. maddesi doğrudan vali ve kaymakamları
ilgilendirmektedir: “Komisyon en az haftada bir defa ve reisin daveti ile toplanır. Kararlar ekseriyetle ittihaz olunur ve vilâyetlerde valinin, kazalarda kayma287
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kamın tasdikiyle tamam olur. Reylerin tesavisi halinde ihtilaflı mesele valinin
veya kaymakamın tetkikına arz olunur. Valinin veya kaymakamın reyi inzimam
ettiği tarafın fikri ekseriyete iktiran etmiş sayılır. Kaza kaymakamı tarafından
tasdik edilmeyen komisyon kararları üzerinde komisyonca ısrar edildiği takdirde mesele vilâyete bildirilir. Ve valinin tebliği infaz olunur. Valiler tarafından
tasdik edilmeyen kararlar üzerinde komisyonca ısrar edildiği takdirde, vali tarafından, sebeplerinin beyanı ile keyfiyet, Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekâletine
yazılır.” Nizamnamenin “Yardım Heyetlerinin Teşkil Şartları” başlıklı 12. maddesi kaymakamlara görev vermektedir: “İkinci maddede yazılı (Zührevî Hastalıklar
ve Fuhuşla Mücadele Komisyonu) teşkiline imkân olmayan kaza merkezlerinde
en yakın komisyona bağlı olmak üzere kaymakamın riyasetinde en büyük zabıta
âmirleri ve mevcutsa resmî veya hususî tabipten ve belediyeden müntehab bir
zattan mürekkep (Zührevî Hastalıklar ve Fuhuşla Mücadele Komisyonlarına
Yardım Heyeti) teşkil olunur.” Nizamnamenin 11. maddesinde ise “Valinin Komisyona Karşı Vazifeleri” düzenlenmiştir. Buna göre; “Valiler, gerek vilâyet
merkezlerinde ve gerek kazalarda zührevî hastalıklarla mücadele komisyonunun teşekkülünü ve azadan bazılarının infikâki (ayrılması) halinde bu nizamnameye tevfikan tamamlanmasını temin ve komisyonun muntazam toplanmasını
ve azanın devamını ve işin intizam ile cereyanını murakabe ile mükelleftirler.
Kaymakamlar kendi kazaları dâhilinde bu komisyonların murakabesi hususunda
valilerin haiz oldukları salâhiyeti istimal ederler. “Fuhuşla ve Fuhuş Yüzünden
Bulaşan Zührevî Hastalıklarla Mücadele Nizamnamesi”, 1961 yılına kadar yürürlükte kalmış; 30 Mart 1961 tarihli ve 5/984 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konulan “Genel Kadınlar ve Genelevlerin Tabi Olacakları Hükümler ve
Fuhuş Yüzünden Bulaşan Zührevi Hastalıklarla Mücadele Tüzüğü” ile yürürlükten kaldırılmıştır (RG: 19.04.1961 tarihli ve 10786 sayılı).
4.3. Soyadı Kanunu’nu ile Mülki İdare Amirlerine Verilen Görevler
Mülki idare amirlerine önemli görev ve yetkiler veren bir diğer önemli yasa, 21
Haziran 1934 tarihli ve 2525 sayılı “Soy Adı Kanunu”dur 529 (RG: 02.07.1934
tarihli ve 2741 sayılı). “Muğla Mebusu Nuri Bey’in, Nüfus Kanununa Müzeyyel
2/97 Numaralı Kanun Teklifiyle Soy Adı Hakkında 1/558 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Mazbataları, 21 Haziran
1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir (AA, 2010: 79). 530
529
530
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 861-862).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sayfa: 245-259, İ: 71, C: 1).
288
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Bazı mebusların itirazları üzerine dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya sık sık söz
alarak açıklamalarda bulunmuştur. Dâhiliye Vekilinin şu sözleri önemli görülmüştür: 531 “… Kanunun maksadı, Türklerin bir soyadı, bir aile adı taşımasını
mecburî kılmaktır ki, bu maksat temin edilmiş bulunmaktadır. İkincisi; bu adın
sicillâta geçmesidir. Bu madde bunu da temin ediyor. Eğer bu gibi hususları
mahkemelerden geçirmeğe kalkacak olursak; seneler ve senelerce mahkemelerimizi bu işle uğraştırmağa sebep olmuş oluruz. Esasen bu, idarî bir meseledir.
Bu idarî olan hususlar da, kanunu medeninin ahkâmı dairesinde cereyan edecektir. Eğer mahkemelere müracaatı mecburî kılacak olursak, kanunların tatbikindeki müşkülât açıktadır, keyfiyeti büsbütün güçleştirmiş oluruz. Biz her Türkün bir aile ismi taşımasını istiyoruz. Bu; bir tasarruf mevzuu değil, doğrudan
doğruya tespit mevzuudur. Benim adım gülünçtür, iğrençtir, denildiği zaman, o
adamın o isminin deftere konulmaması kararlaştırılacaktır. Bu, tespittir, tebdil
değildir. Bence bunu tebdil mahiyetinde telâkki caiz olamaz. Eğer istiyorsa istediği kadar kendisine Bayındırlı, Tekeli desin. Amma bu gün yaşayan aşiretleri
tekrar, tekrar kullandırmak, demin arz ettiğim gibi, bu memlekette aykırılıklar
tevlidi demektir. Yabancı isimlere gelince; bir memleketin en büyük vazifesi,
sınırlan içinde oturanların hepsini kendi camiasına ilhak etmek, temsil etmektir
(Bravo sesleri). Bunun aksi, bizde görülmüştür ve memleket parçalanmıştır.
Eğer Osmanlılar, gittikleri yerlerde ilk devirde olduğu gibi oralardaki ahaliyi
dillerine ve dinlerine çevirselerdi, Türkiye’nin hudutları hâlâ Tuna’dan başlardı.
Bunun acısını çok gördük. Burada oturanları, bizim camiamız dâhilinde bulunanları behemehâl Türk camiasının medeniyetine sokmak ve onları medeniyetin feyzinden istifade ettirmek bizim borcumuzdur. Niçin hâlâ Kürt Memet,
Çerkeş Hasan, Lâz Ali diyelim. Bir defa bu, hâkim unsurun kendi zaafını gösteren bir şeydir. Hâlbuki Türk unsuru en çok temsil eden bir unsurdur…”
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 532 “Her aile ve her fert için bir soyadı
taşımak asırlardan beri yerleşmiş bir anane halini almıştır. Bizde ise bu hal isteğe bağlı bırakılmış olduğundan bu gün görülen şekil meydana gelmiştir. Çok
eskiden Türkler arasında da soyadı kullanmak ve hatta uzun zaman soy şecerelerini muhafaza etmek ve evlenme veya her hangi bir iş için fert hakkında tetkikat yapılacağından her şeyden evvel soyu ve soyunu aramak bir türe olduğu
görülür. Bugün de köylerde hemen soyadı olmayan ve kullanılmayan bir aileye
ve ferde tesadüf edilmez. Medenî Kanun’da 25, 26, 153, 259’uncu maddelerin531
532
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sayfa: 249, İ: 71, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 23, Sıra No: 203).
289
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
de soyadına ait hükümler konmuştur. Şu vaziyete göre soyadı almağı kanuni bir
mecburiyet haline koymak ve bunları nüfus kütüklerine kaydetmek ve herkes
için bu adın üzerine tasarruf hakkını tespit eylemek lazım geldiğinden bu kanun
tanzim edilmiştir. Kanunla mevcut bütün soyadlarının nüfus kütüklerine yazdırılması ve soyadı olmayanların yeni bir ad seçerek bunu yazdırması mecburiyeti
konmuştur. Adları ilk defa umumî olarak konacağından karışıklıklara meydan
bırakmamak üzere ikiden yedinci maddeye kadar olan beş madde bu hususta
vazıh hükümler koymaktadır. Soyadlarını hiç değişmez bir halde bırakmak doğru görülmediğinden makul ve lüzumlu sebeplerle değiştirilmesi kabul olunmuş
ve değiştirilme işi idare heyetlerinin kararına ve valinin ve 935 yılından sonra
Dâhiliye Vekâletinin tasdikine bağlı tutulmuştur. Bu değiştirmeden zarar görenlere de mahkemeye müracaat hakkı verilmiştir. Soyadı olanların bunları ve olmayanların yenisini seçip yazdırmaları için köy muhtarları ve ihtiyar meclisi
azaları bunları araştırıp yazdırmakla mükellef tutulmuştur. Ancak muhtar ve
azaların da bu işi araştırıp kovalamaları ile başarmak kabil olacağından köylerde
ve mahallelerde devletin son memuru olan bu zatları mükellef tutmak mecburî
görülmüştür. Bu vazifelerini yapmayan mükellefler ve muhtar ve azalar hakkında cezalar konulmuştur. Buradaki cezadan maksat idari intizam ve sürat temin
etmek olduğundan idare heyetlerince karara bağlanması ve başka bir karara
lüzum olmaksızın kaymakam veya valinin tasdiki ile zabıta tarafından Tahsili
Emval Kanunundaki tahsilat komisyonlarının kararlarının icrası gibi doğrudan
doğruya icra edilmesi tercih edilmiştir. Vali ve kaymakamlara bu işte diğer devlet ve idare-i hususiye ve belediye memurlarından lüzumu kadar yardımcı vermek ve gerek nüfus memurlarına ve gerek bu yardımcılara iyi iş gördürmek
üzere doğrudan doğruya kaymakamlara 15 (gün) ve valilere bir aylık maaş
kesme cezası vermek salahiyeti konmuştur. Vali ve kaymakamlar da bu işin
başarılması ile mükellef tutulmuştur. Bu geniş işi muvaffakiyetle başarabilmek
için kanunun tatbikine ve bazı ihtilafların halline ait tafsilâtlı talimatlara ihtiyaç
vardır. Bu talimatları yapmak üzere de Dâhiliye Vekâletine salahiyet veren
11’nci madde konmuştur.”
Bir devrim niteliğinde olan 2525 sayılı Kanunla; her Türk öz adından başka soyadını da taşımağa mecbur tutulmuştur (md.1). Söyleyişte, yazışta, imzada öz
ad önde, soyadı sonda kullanılacaktır (md.2). Rütbe ve memuriyet, aşiret ve
yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmayan veya iğrenç ve
gülünç olan soyadları kullanılamayacaktır (md.3). Soyadı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir (md.4). Soyadı Kanunu’nun uygulanmasında mülki idare amirlerine de çok önemli görev ve yetkiler verilmiştir.
Örneğin Kanun’un 6. maddesine göre; en büyük mülkiye memurunun vereceği
290
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
müzekkere üzerine Cumhuriyet Müddeiumumîsi, 3. maddedeki memnuiyete
uygun olmayarak soyadı kullananların bu adı değiştirmelerini ve tarihte ün
almış olanlara ilişik anlatan adların, hilafını iddia ile kullanılmamasını mahkemeden isteyebilecektir. Kanun’un 8. maddesine göre; soyadı seçme işlerinde
çıkacak ihtilafları halletmek ve kendiliklerinden soyadı seçmeyenlere anası babası belli olmayan çocuklara ad takmak ve bir adın kanunun istediği şekle uygun olup olmadığı hakkında karar vermek salahiyeti, ana kütüğün bulunduğu
yerin en büyük mülkiye memuruna verilmiştir. Kanun’un 9. maddesi gereğince;
valiler ve kaymakamlar soyadlarının nüfus kütüklerine ve doğum kâğıtlarına
doldurulması işinde diğer devlet dairelerinde münasip gördükleri memurları iş
bitinceye kadar yardımcı olarak nüfus dairelerinde çalıştırmağa salahiyetli kılınmışlardır. Kanun’un 11. maddesine göre; soyadlarını nüfus kütüğüne ve doğum kâğıtlarına yazma işinde ihmali görülen memurlar hakkında kaymakamlar
bir haftalığa, valiler on beş günlüğe kadar maaş kesme cezası verebilirler. Bu
kararlar kati olup ilk ödenecek maaştan kesilecektir. Yine Kanun’un 12. maddesine göre; kanunun tayin eylediği zaman içinde soyadını memurlara bildirmeyenlerden beş liradan on beş liraya kadar ve bu iş için Hükümetçe verilecek
vazifede ihmali görülen muhtar ve ihtiyar heyetleri azasının her birinden ve
belediyelerce memur edilenlerden on liradan elli liraya kadar hafif para cezası
alınır. Bu cezalar mahalli idare heyetleri kararıyla verilir ve vali veya kaymakamların tasdiki ile katileşir. Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal, bu kanun kapsamında soyadı almamış; 24 Kasım 1934 tarihli ve 2587 sayılı “Kemal Öz Atlı (Adlı)
Cumhur Reisimize Verilen Soy Adı Hakkında Kanun” (RG: 27.11.1934 tarihli ve
2865 sayılı) ile Mustafa Kemal’e “ATATÜRK” soyadı verilmiştir (AA, 2010: 80).
2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun uygulanması sıkı bir şekilde takip edilmiş, bu
amaçla Dâhiliye Vekâletince bazı genelgeler yayımlanmıştır. Örneğin, Dâhiliye
Vekâletinin 10 Nisan 1937 tarihli ve 4084/1227 sayılı, “Soyadı Kanunu Mucibince Tayin Olunan Para Cezasını Vermeyenler Hakkında Olunacak Muameleye
Dair” tamim örnektir (19.05.1937 tarihli ve 3608 sayılı). Anılan genelgede özetle şu hükümlere yer verilmiştir: “1- 2525 sayılı Soyadı Kanunu’nun 12. maddesinde (…) denilmekte ise de, vermeyenlerden bu para cezasının ne suretle tahsil edileceğine dair bir kayıt ve sarahat mevcut olmadığından olunacak muamele bazı yerlerden sorulmakta ve bazı yerlerce de Tahsili Emval Kanunu’na göre
tahsil edilmesi yoluna gidilmek istenildiği anlaşılmaktadır. 2525 sayılı Soyadı
Kanunu’nda tayin olunan cezaları veremeyenler hakkında Tahsili Emval Kanununun tatbik edileceği hakkında bir kayıt bulunmadığı cihetle Soyadı Kanunu ile
alâkası olmayan 2576 sayılı Kanun’daki cezaların tahsili için tecviz edilmiş olan
bu usulün soyadı cezalarına da teşmili kanunen mümkün görülemeyeceği ve
291
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Tahsili Emval Kanunu gibi istisnaî ve hususî hükümlerin ancak kanunun tasrih
ettiği ahvalde tatbik edilebileceği ve binaenaleyh soyadı cezalarında umumî
hükümler icabına göre hareket edilmesi yani vali veya kaymakamlar tarafından
Cumhuriyet Müddeiumumiliklerine yazılacak müzekkere üzerine Türk Ceza
Kanunu’nun 19 ve 24. maddelerine göre hafif hapse tahvil yoluna gidilmesi
lâzım geleceği cihetle ona göre muamele yapılması tâmimen tebliğ olunur. 2Umumî müfettişliklere, valiliklere ve teftiş heyeti reisliğine yazılmıştır.”
Yasanın soyadı seçmek için tayin ettiği sürenin bitmesinden sonra da, Dâhiliye
Vekâletince 18 Mart 1938 tarihli ve 3887/1055 sayılı, “Soyadı İşlerinin Sona
Erdirilmesi Hakkında” tamim (RG: 05.04.1938 tarihli ve 3874 sayılı) yayımlanmıştır. Anılan tamimde şöyle deniliyordu: “Soyadı Kanun ve Nizamnamesinin
soyadı seçmek için tayin ettiği müddet 2.7.1936 tarihinde sona erdiğinden bu
tarihten sonra soyadı alamayanların listesinin nüfus idarelerince çıkarılarak
kanun ve nizamname hükümlerine tevfikan bunlara vali ve kaymakamlar tarafından ad verilmesi ve tescil olunarak bu işin arkasının alınması 1.4.1937 tarihli
ve 3795/1144 sayılı umumî yazımızla bildirildiği halde el'an bazı yerlerde bu işin
yapılmadığı gerek yurt içinde gerekse dışında bulunan yurttaşların mütevali
müracaatlarından anlaşılmakta ve bunlardan bazılarının evrakı seçilen adın
daha önce başkası tarafından alındığından bahisle ve başka bir ad seçilmesi
kaydıyla iade edildiği ve bazı mahallerde de doğum vukuat ilmühaberlerine
tebligata rağmen soyadı yazılmadığı görülmektedir. Soyadı kanun ve nizamnamesi 2.7.1936 tarihinden sonra soyadı seçmek hakkını nezetmiş ve bu gibilere
ancak vali ve kaymakamlar tarafından ad verileceğini tasrih etmiştir. Binaenaleyh beyhude muhabereye ve yanlışlığa mahal kalmamak üzere mevcut soyadı
beyanname ve defterlerinden henüz kütüklere işlenmemiş olanlar varsa bunlar
derhal tescil edilmekle beraber şimdiye kadar soyadı seçip nüfus idarelerine
bildirmeyenlerin nihayet bir ay içinde defterlerinin çıkarılarak ad verilme ve
tescil edilme işinin bitirilmesi ve bulunduğu yerde belediye ve muhtarlıklarca
toptan verilen defterlere nazaran soyadı alıp ta bu güne kadar kayıtlı olduğu
yerlere bildirilmemiş olanların da yine bir ay içinde ait olduğu yerlere yani nüfus kütüklerinde kayıtlı bulundukları mahal nüfus idarelerine bildirilerek ad
verilmemiş ve tescil edilmemiş kimse bırakılmaması ve bundan sonra yapılacak
teftişlerde bu işi bitirmedikleri görülecekler hakkında kanunî takibat yapılacağının da alâkadarlara hatırlatılması tamimen ve tekrar rica olunur.”
292
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
4.4. Sokak ve Binaların Numaralandırılmasına İlişkin Talimatname
“Sokaklara İsim veya Numara ve Bütün Binalara Numara Konulması Hakkında
Talimatname”, 9 Temmuz 1934 tarihli ve 2/968 sayılı “2465 Sayılı Kanunun
4’üncü Maddesine Göre Sokaklara İsim veya Numara ve Bütün Binalara Numara Konulması Hakkında” İcra Vekilleri Heyeti kararnamesi ile yürürlüğe
konulmuştur 533 (RG: 7 Ağustos 1934 tarihli ve 2771 sayılı). 2465 sayılı Kanun’un
4. maddesine göre Dâhiliye Vekâleti ile İstatistik Umum Müdürlüğünün müşterek olarak hazırladığı anlaşılan Talimatnamenin 1. maddesine göre; “1935 senesinde yapılması, 30.5.1934 tarih ve 2465 numaralı Kanunla emredilen umumî
nüfus sayımının icrası için 10 Nisan 1927 tarih ve 1003 numaralı (binalara numara ve sokaklara isim verilmesi) hakkındaki kanun esasları dairesinde: A) Belediye teşkilâtı olan yerlerde; belediye hududu dâhilindeki sokaklara isim veya
numara verilecek ve bütün binalara ve insan oturan yerlere numara konulacaktır. B) Belediye teşkilâtı olmayan yerlerde binalara numara konulması mecburi
olup, sokaklara isim verilmesi ihtiyaridir.”
Toplam 40 madde ve bir muvakkat maddeden oluşan talimatnameyle mülki
idare amirlerine de bazı önemli görevler verildiği görülmektedir. Örneğin Talimatnamenin 3. maddesi gereğince; “Sokaklara isim verme ve binaları numaralama işinin vaktinde ve noksansız olarak yapılmasından belediye teşkilâtı olan
yerlerde belediyeler, belediye olmayan yerlerde muhtar ve ihtiyar heyetleri
mesuldürler. Vali, kaymakam ve nahiye müdürleri de numaralama işinin vaktinde ve tam olarak yapılmasından, numaraların muhafaza ettirilmesinden ve
daimî kontrol altında bulundurulmasından mesul tutulurlar.” Ayrıca; Talimatnamenin 32. maddesinde yer alan; “… Belediye teşkilâtı olmayan yellerde binalar cetvelinin bir nüshası köy muhtarında kalarak iki nüshası kazalarda kaymakama ve vilâyetlerde vahye tevdi edilecek vali ve kaymakam da bunların birer
nüshasını mahallî nüfus dairesine tevdi ederek diğerini İstatistik Umum Müdürlüğüne göndereceklerdir, Belediye teşkilâtı olmayan mahallere ait cetvelin vali
ve kaymakamlarca teker teker gönderilmeyerek hepsinin bir arada müçtemian
vilâyet vasıtası ile sevk edilmesi icap eder.”, hükmü; Talimatnamenin 33. maddesinde yer alan; “Numaralama ameliyesi gerek belediyeler dâhilinde ve gerek533
Anılan kararnamede şöyle denilmektedir: “2465 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre sokaklara isim veya numara ve bütün binalara numara konulması hakkında Dâhiliye Vekâleti ile müştereken hazırlanıp İstatistik Umum Müdürlüğünün 2.7.1934 tarih ve 2874/147 sayılı tezkere ile
tevdi olunan ilişik talimatnamenin meriyete konulması; İcra Vekilleri Heyetince 9.7.1934’de
tasvip ve kabul olunmuştur” (RG: 07.08.1934 tarihli ve 2771 sayılı).
293
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
se belediyesi olmayan yerlerde en geç Şubat 1935 nihayetine kadar ikmal edilmiş olacaktır. Valiler vilâyet hududu dâhilinde numaralama işinin tam olarak
yapıldığını hem Dâhiliye Vekâletine ve hem de istatistik Umum Müdürlüğüne
şubat nihayetinde bildireceklerdir. Ayni senenin mart ve nisan aylarında vali,
kaymakam ve nahiye müdürleri gerek belediye hudutları dâhilinde ve gerekse
belediyesi olmayan sair yerlerde numaralama ameliyesini mümkün olduğu
kadar bizzat veyahut bu işle tavzif edecekleri kimseler vasıtası ile kontrol ettirecekler ve bu kontrol neticesini de bir raporla hem Dâhiliye Vekâletine ve hem
de Başvekâlet İstatistik Umum Müdürlüğüne Nisan 1935 nihayetinde bildireceklerdir.”; hükmü ve son olarak Talimatnamenin 38. maddesinde yer alan;
“İçinde bulundukları binalara numara vaz'ına muhalefet edenler, numaraları
silenler, bozanlar veya söküp kaldıranlar, konulan numaraları muhafaza etmeyenler, numarası zıyaa uğradığı halde yenisini taktırmayanlar ve sureti
umumiyede işbu talimatname hükmüne tebaiyet etmeyenler vali veya kaymakamlar tarafından sayım kanununun 6’ncı maddesi hükmüne tevfikan 5-25
liraya kadar para cezasına çarptırılırlar.”, hükmü doğrudan mülki amirleri ilgilendirmektedir.
4.5. 1935 Umumi Nüfus Sayımı Talimatnamesi ve Mülki İdare Amirleri
1935 yılında yapılacak olan genel nüfus sayımına hazırlık amacıyla Dâhiliye Vekâleti ile İstatistik Umum Müdürlüğünün müştereken hazırladığı, “1935 Umumi
Nüfus Sayımı Talimatnamesi”, 8 Mayıs 1935 tarihli ve 2/2511 sayılı İcra Vekilleri
Heyeti kararnamesiyle yürürlüğe konulmuştur 534 (RG: 23.05.1935 tarihli ve
3010 sayılı). 2465 sayılı Kanun’un 4. maddesine gereğince hazırlanan Nüfus
Sayımı Umumi Talimatnamesinin 1. maddesinde; “Sayım Kanunu ve Sayımın
Gayesi” şöyle belirtilmiştir: “Umumî Nüfus sayımı hakkındaki 30.5.1934 tarih ve
2465 numaralı Kanuna tevfikan 1935 senesinde Türkiye Cumhuriyeti dâhilinde
umumî bir nüfus sayımı yapılacaktır. Umumî nüfus sayımı vaktinden evvel gayet itina ile hazırlanması icabeden bir iştir. Sayımın neticeleri memleketin iktisadî ve içtimaî tekâmülü için alınması lâzım gelen tedbirlerin isabetle ittihazına
yarıyan malûmatı temin edecektir.” Talimatnamenin 2. maddesinde de “Sayım
İşinin Şekli” gösterilmiştir: “Sayım işi mevcud nüfusun bir gün zarfında sayım
534
Anılan kararnamede şöyle denilmektedir: “2465 sayılı Kanunun 4’üncü maddesine göre Dâhiliye Vekilliği ile birlikte hazırlanan ilişik Nüfus Sayımı Umumî Talimatnamesinin meriyete konulması; İstatistik Umum Müdürlüğünün 8.5.1935 tarih ve 2102/455 sayılı tezkeresile yapılan teklifi
üzerine İcra Vekilleri Heyetince 8.5.1935’de onanmıştır” (RG: 23.05.1935 tarihli ve 3010 sayılı).
“1935 Umumi Nüfus Sayımı Talimatnamesi” metni için ayrıca bakınız: (Milli Kütüphane: Yer No:
1935 AD, 619, Basım Bilgileri: (Ankara) Müdürlük, 1935).
294
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
defterlerine (örnek: A ) sayım memurları tarafından birer birer kaydi suretile
yapılacaktır.” Talimatnamenin 3. maddesinde ise “Sayımda Yazılacak Nüfus”
açıklanmıştır: “Umumî nüfus sayımının gayesi; 18 birinciteşrin 1935 cuma günü
Türkiye Cumhuriyeti hududları dâhilindeki yerlerde şahsan mevcud bulunan
insanların adedini tespit etmektir. Şu halde sayım günü, sayım defterlerine
yazılacak nüfus her sayım mıntıkasında o gün şahsan mevcud bulunan insanlardır…” Talimatnamenin “Sayım Tarihi” başlıklı 4. maddesi gereğince de; “Nüfus
sayımı, 18 birinciteşrin 1935 Cuma günü yapılacaktır. Sayım işi memleketin her
yerinde aynı günde başlayıp aynı günde bitirilecektir.”
Nüfus Sayımı Umumi Talimatnamesiyle mülki idare amirlerine de önemli görevler verildiği görülmektedir. Nitekim Talimatnamenin ilk bölümü 67 maddeden
oluşmakta olup, bu bölümde “Vali, Kaymakam ve Nahiye Müdürlerinin Vazifeleri” kapsamlı olarak açıklanmıştır. Örneğin Talimatnamenin “Cezalar” başlıklı
8. maddesi gereğince; “2465 numaralı Umumî Nüfus Sayımı Kanununun 6’ncı
maddesine ve bu talimatnamenin 25 inci maddesine tevfikan sayım memurluğu
vazifesini makbul bir mazerete müstenit olmayarak kabul etmeyenlerle işbu
talimatname hükmüne mugayir harekette bulunanlardan beş liradan yirmi beş
liraya kadar ve sayım memurluğuna tayin olunanların bu vazifeyi kabul etmelerine mani olan kimselerden 10 liradan 50 liraya kadar hafif para cezası alınacaktır. Bu cezalar sayım yapılan yerin en büyük mülkiye memurları (vali, kaymakam, nahiye müdürü) tarafından tertip olunur. Bu cezalar aleyhine itiraz ve
temyiz olunamaz.” Ayrıca; Talimatnamenin 11. maddesinde yer alan; “… Bu
sebeple sayım hakkındaki talimat ve emirlerin zamanında ve tamamı tamamına
tatbik edilmiş olması icap eder. Bu ciheti takip ve temin etmekten sırası ile nahiye müdürleri, kaymakamlar ve valiler mesuldürler.”, hükmü; 13. maddesinde
yer alan; “Numaralama ameliyesi ikmal edildikten sonra, sayımdan evvel vali,
kaymakam ve nahiye müdürlerine teveccüh eden en mühim vazife, bu işin hakkı ile yapılıp yapılmadığını mümkün olduğu nispette bizzat veya zabıta, jandarma ve sair teşkilât vasıtası ile her yerde kontrol ettirmektir.”, hükmü; 16. maddesinde yer alan; “… Bunun için vali, kaymakam ve nahiye müdürleri, sayım
gününden evvel içtimalar tertip ederek sayım memurlarına yapacakları işin
mevzuunu, gayesini, ehemmiyetini ve sureti icrasını gayet vazıh şekilde ve amelî misallerle izah edecekler, tereddüt ettikleri noktalar hakkında kendilerini
tenvir edeceklerdir.”, hükmü; 25. maddesinde yer alan; “Teşkil olunacak sayım
mıntıkalarının her birine vali, kaymakam veya nahiye müdürleri tarafından birer sayım memuru tayin edilecektir (…) Binaenaleyh vali; kaymakam ve nahiye
müdürleri sayım memurluğu yapabilecek kabiliyette olduklarına hükmettikleri
her şahsı bu vazife ile tavzif eylemek salâhiyetine maliktirler.”, hükmü; 40.
295
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
maddesinde yer alan; “Valiler, mülkiye müfettişleri, kaymakamlar ve nahiye
müdürleri teftiş dolayısıyla veya her hangi bir vazife ile gittikleri yerlerde sayım
hazırlıklarını kontrol edecekler ve noksan gördükleri işlerin ikmalini talep etmekle beraber mühim gördükleri nokta hakkında İstatistik Umum Müdürlüğüne malûmat vereceklerdir.”, hükmü; 48. maddesinde yer alan; “Vali, kaymakam
ve nahiye müdürleri umumî nüfus sayımı günü sayım ameliyesinin tekmil şehir
veya kaza dâhilinde hitamından evvel bulundukları yerlerden çıkmamaları lüzumunu bütün halka en müessir vasıta ile emir ve ilân edeceklerdir.”, hükmü;
52. maddesinde yer alan; “Sayım memurlarının sabahleyin muayyen saatte
vazife başında olup olmadıklarını kontrol memurları kontrol etmekle beraber
ayrıca vali ve kaymakam ve nahiye müdürleri de bulundukları mevkideki bütün
mıntıkalarda sayım işinin ne vaziyette olduğunu teftiş edeceklerdir…”, hükmü;
54. maddesinde yer alan; “Sayım ve kontrol memurlarının ziyaret ettikleri binalarda oturup sohbet etmeleri yemek yemeleri meşrubat ve sair ikramlar kabul
eylemeleri velhasıl vakit zıyaına vazifenin gecikmesine sebep olacak her hangi
bir harekette bulunmaları memnudur. Vali, kaymakam ve nahiye müdürleri
kendilerinin tavzif edecekleri memurlar veya kontrol memurlarının ihbarı üzerine bu gibi hallere ıttıla hâsıl eyledikleri takdirde, bu suretle hareket eden sayım memurları ile bu ahvale sebebiyet veren hane sahihleri hakkında Sayım
Kanunu’nun 6’ncı maddesine tevfikan para cezası tertip edeceklerdir”, hükmü;
65. maddesinde yer alan; “Sayım defterleri kâmilen toplandıktan sonra vali ve
kaymakamlar bunları süratle gözden geçirterek kaza veya vilâyet merkezine aid
nüfus yekûnunu bir kalem, nahiye ve bilumum köylere ait nüfus yekûnunu da
bir kalem olmak Müdürlüğüne bildireceklerdir. Telgrafta nüfus rakamları yazı
ile ifade edilecektir…”, hükmü, mülki idare amirleri açısından önemli görülmüştür. 25 maddeden oluşan Talimatnamenin ikinci bölümünde de “Sayım ve
Kontrol Memurlarının Vazifeleri” düzenlenmiştir. Mülki idare amirlerinin yönetim ve denetiminde gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyetinin ikinci nüfus sayımında ülke nüfusu 16.188.767 olarak tespit edilmiştir (Özakman, 2009: 209).
4.6. Arazi Tahrir Kanunu ile Mülki İdare Amirlerine Verilen Görevler
İncelenen dönemde üzerinde durulması gereken bir diğer düzenleme, 24 Ocak
1936 tarihli ve 2901 sayılı “Arazi Tahrir Kanunu” 535 (RG: 31.01.1936 tarihli ve
3220 sayılı) ile yapılmıştır. Zira 1931 tarihli ve 1833 sayılı Kanun mucibince arazi
vergisine tâbi bulunan arazi ve arsaların tahriri (kaydedilmesi) ve kıymetlerinin
takdiri bu kanun hükümleri dairesinde yapılacaktır. Kanunla vali ve kaymakam535
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima. 1, Cilt: 16, Sayfa: 191-197).
296
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
lara da arazi tahriri konusunda önemli görevler verilmiştir (Zengin, 2007: 729).
“Arazinin Acele Tahriri Hakkında Kanun Layihası” ve buna ilişkin Dâhiliye ve
Maliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümenle Adliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları (1/295), 24 Ocak 1936 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 536
Görüşmelerin hemen başında söz alan Maliye Vekili Fuad Ağralı, “Yüksek heyetin tasvibine arz olunan bu layiha, arazi vergisindeki teşettütün (dağınıklık) başlıca sebebi olan noksanın ikmali maksadı ile takdim edilmiştir. Arazi vergisindeki
tezebzubün (karışıklık) esasi, tahririn yapılmış olmamasıdır ve buna dair de bir
kanunun olmamasıdır. Bu noksanın ikmali maksadıyla, acele olarak bir tahrir
yapmak, vergi üzerinde lazım gelen ıslahatı temin etmek için, lazım gelen teşkilatın bir an evvel mevkii tatbike konulması için layihanın müstacelen müzakeresini rica ediyorum.”, diyerek düzenlemenin önemi ortaya konulmuştur. Başvekil
İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında mülki idare amirlerinin düzenlemeyle ilgili görevlerine de değinildiği görülmektedir: 537 “… Arazi vergisi tamamen hususi idarelere devredildiği cihetle tahrir işinin vali ve kaymakamlar tarafından bizzat idaresi tahririn muvaffakiyetini temin edecek en mühim bir zaman
olmakla beraber vazifede ihmali görülenlerin cezalandırılması için kanuni müeyyideler de konmuştur. Usuldeki sadelik ve vali ve kaymakamların tahririn
idaresinde göstereceği gayret ve dikkat sayesinde, bu tahririn en geç, bir buçuk
senede bitirileceği ümit edilmektedir.”
2901 sayılı Kanun’un 2. maddesinde yer alan; “Her kazada arazinin tahriri ve
kıymetlerinin tahmini üçer kişilik komisyonlar tarafından yapılır. Bu komisyonlar valiler tarafından tayin olunacak bir zat ile Vilâyet Umumî Meclisince hariçten ve belediyelerce kendi azaları arasından seçilecek birer zattan terekküp
eder (…) Köylerde yapılacak tahrirlerde belediye azası yerine köy muhtarı aza
olarak bulunur. Komisyona azadan kimin riyaset edeceği ve hangi azanın kâtiplik yapacağı vali tarafından tayin olunur.”, hükmü; 3. maddesinde yer alan
“Tahrire başlanmadan evvel vali ve kaymakamların reisliği altında en büyük mal
memuru ile en büyük hususî muhasebe memuru ve komisyon reis ve azaları
toplanarak, tahriri yapılacak mahalle ve köylerin isimleriyle tahrir sıralarını ve
takriben hangi tarihlerde oraların tahririne başlanacağını gösteren bir cetvel
tanzim ederler. Bu cetvel vali ve kaymakamlar tarafından her mahalle ve köyde
mutat vasıtalarla ilân ettirilir.”, hükmü; 8. maddesinde yer alan; “Her mahalle
536
537
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 8, Sayfa: 137-143, İ: 31, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 5, İçtima: 1, Cilt: 8, Sıra Sayısı: 89).
297
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
veya köyün tahriri hitam buldukça tahrir cetvelleri makbuz mukabilinde vali
veya kaymakama tevdi olunur. Hususî idarelerce bu cetvellerdeki malûmat esas
tutularak arazinin nev'i, miktarı, kıymeti, vergi nispeti ve miktarı bir ihbarname
ile alâkadarlara tebliğ olunur. Alâkadarlar bu ihbarnamelerin tebliğini ve hususî
idareler tahakkuk memurları da tahrir ve tahmin cetvellerinin vali veya kaymakama verildiği günü takip eden günden itibaren bir ay içinde mahalle veya köyün bağlı bulunduğu kaza veya vilâyet idare heyetleri nezdinde itiraz edebilirler.”, hükmü; 10. maddesinde yer alan; “Yeni tahrir neticeleri her cüzütamda,
itirazların tetkikatı hitam bulduğu gün vali veya kaymakam tarafından ilân ettirilir. Vergi bu ilân yılını takip eden malî yıldan itibaren meriyete konulur.”,
hükmü; 12. maddesinde yer alan; “Bu Kanunun 2’nci maddesinde yazılı komisyonların müntehab azası vali ve kaymakamlar tarafından vaki olacak tebligat
üzerine salahiyetli meclisler tarafından nihayet on gün içinde seçilir ve isimleri
bildirilir. Meclislerce aslî azadan başka ikişer yedek aza da seçilir. Aslî azanın
mücbir bir sebeple vazifesine devam edememesi halinde yedek aza komisyona
iştirak eder. Mazeretsiz birbirini müteakip üç gün vazifesine gelmeyen aza vali
veya kaymakam tarafından komisyondan çıkarılır. Bu takdir de yedek azadan
en çok rey almış olan komisyona aslî aza yapılır. Köylerde yapılacak tahrirlerde
köy muhtarı mücbir bir sebeple komisyona iştirak edemediği takdirde yerine
komisyonca ihtiyar heyeti azasının biri seçilerek vazifeye devam olunur. Mazeretsiz birbirini müteakip üç defa komisyona iştirak etmeyen muhtarlar vali veya
kaymakam tarafından komisyon azalığından çıkarılır ve yerine köy ihtiyar heyetince içlerinden veya köy halkından biri seçilir…”, hükmü; 13. maddesinde yer
alan; “Tahrir işleri ile alâkalı olan memurlar bu kanun mucibince yapılacak tahririn en çabuk bir surette icrası için kendisine terettüb eden vazifeyi yapmakla
mükelleftir. Vali ve kaymakamlar vilâyet ve kaza dâhilindeki tahrir komisyonlarının faaliyet ve mesaileri ile bizzat ve yakından alâkadar olmağa ve tahririn kısa
bir zamanda bitirilmesini temin edecek tedbirleri almağa mecburdurlar…”,
hükmü, doğrudan mahalli mülki idare amirlerini ilgilendirmektedir.
298
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
VII. MAHALLİ İDARELERE İLİŞKİN GELİŞMELER
1. Ankara Şehremanetinin Kurulması 538
11 Ağustos 1923 tarihinde çalışmalarına başlayan İkinci Dönem Meclisinin ele
aldığı ilk işlerden biri, yeni devletin hükümet merkezinin belirlenmesi oldu.
Lozan görüşmelerinden dönen Hariciye Vekili İsmet Paşa’nın girişimiyle alınan
13 Ekim 1923 tarihli ve 27 sayılı Meclis Kararı ile Kurtuluş Savaşı’ndan beri fiilen
yeni devletin başkenti olan Ankara, “Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi” (yönetim yeri) ilan edildi 539 (İnönü, 2006: 431-432; Tanör, 2011: 282-283). Alınan
bu karardan yaklaşık beş ay sonra 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu’nun 2. maddesinde de; “Türkiye Devleti'nin dini din-i İslam’dır; resmi dili Türkçedir; makarrı (başkenti) Ankara şehridir.”, hükmü yer
aldı. Ankara’nın başkent olma kararı anayasayla da teyit edildikten sonra Cumhuriyet Hükümetince, Ankara’nın imarı üzerinde daha fazla durulmaya başlandı. Çünkü genç başkentin imarındaki başarı bir anlamda, yeni rejimin başarısıyla
özdeşleşecekti. Bunun için öncelikle belediyecilik ve imar faaliyetleri açısından
bazı adımların atılması gerekti. Bu konuda ilk önemli gelişme, 16 Şubat 1924
tarihli ve 417 sayılı “Ankara Şehremaneti Kanunu”nun çıkarılması oldu. 540 Bu
Kanun ile Ankara’daki belediye düzeni, İstanbul’a benzer olarak “şehremaneti”
haline getirildi. Esasen bu adım, Osmanlı belediyecilik geleneğinin de bir devamıydı. Zira Cumhuriyet yönetimi, aynen İstanbul’da olduğu gibi başkent belediye yönetiminin, diğer belediyelerden ayrılması ve farklı yasayla düzenlenmesi
ilkesini devam ettirerek, Ankara Belediyesinin adını “Ankara Şehremanetine”
çevirdi. Ankara Şehremanetinin kurulması, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun
yürürlüğe girmesinden önce, belediyecilik açısından oldukça farklı bir uygulamaydı (Tekeli, 1978: 37; Atasoy, 1992: 52; Başa, 2012b: 67).
538
Bu bölüm yazarın şu makalesine dayandırılmıştır: BAŞA, Şafak (2012b), “Şehircilik ve İmar
Tarihinden Bir Sayfa: Ankara Şehri İmar Müdüriyeti”, Denetim Dergisi, Yıl: 25, Sayı: 117, (OcakMart 2012), s: 67-71. Makale için ayrıca bakınız: (independent. academia. edu).
539
13.10.1923 tarihli ve 27 sayılı Meclis Kararı’nın sadeleştirilmiş metni şöyledir: “Ankara şehrinin Türkiye Devleti'nin başkenti olmasına ilişkin Malatya Milletvekili İsmet Paşa Hazretlerinin
2/188 sayılı yasa önerisi üzerine, Anayasa Komisyonunca düzenlenen 10 Ekim 1923 tarihli mazbata 13 Ekim 1923 tarihli 35. Birleşimin 2. oturumunda okunarak olduğu gibi kabul edilmiş ve
Ankara şehrinin Türkiye Devleti'nin başkenti olması büyük çoğunlukla kararlaştırılmıştır.” Tanör’e
(2011: 283) göre, 1923 yılında Ankara’nın başkent ilan edilmesinin özel bir anlamı vardı: “Bu
seçim, halifeliğin, dünya İslam’ının ve dinselliğin önemli merkezi olan İstanbul’a karşı bir tavırdı.”
540
Kavanin Mecmuası: (Devre. 2, İçtima. 1, Cilt: 2, Sayfa: 218-219).
299
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
“Belediye Kanunu Layihasının İntacına Değin İstanbul Şehremaneti Kanununun
Bazı Tadilat ve Tenkihat İcrasıyla Ankara’da Tatbiki Zımmında Başvekâletten
Mevrut (1/440) Numaralı Kanun Layihası” ile buna ilişkin Dâhiliye Encümeni
Mazbatası, ilk olarak Meclisin 13 Şubat 1924 tarihli oturumunda görüşülmüştür. 541 Dâhiliye Vekili Ferid Bey’in Başvekâlete gönderdiği 5 Şubat 1924 tarihli
sunuş yazısından Kanun Layihasının gerekçesi anlaşılmaktadır: 542 “Belediyelerin
ihtiyacat ve inkişafatını temin maksadıyla tanzim ve Meclisi Aliye takdim kılınmış olan Belediye Kanunu ile büyük şehirlerin de ihtiyacatı medeniye ve
asriyesi tahtı temine alınmış ise de bu kanunun müzakeresi ve intacı oldukça
zamana tevakkuf edeceği cihetle Türkiye Cumhuriyeti’nin merkezi bulunması
hasebiyle ihmali caiz olmayan Ankara şehri hidematı belediyesinin mihveri
matlubunda cereyanını teminen şimdilik bazı tadilat ve tashihat icrasıyla İstanbul Şehremaneti Kanunu’nun Ankara’da tatbiki zaruri görülmüştür…” Dâhiliye
Encümeni Mazbatasında da, tasarının bazı maddeleri tadil edilerek müstaceliyet kararı ile müzakere edilmesi istenilmiştir. 543
Kanun Layihasının Meclisteki müzakereleri oldukça tartışmalı geçmiş, bazı mebuslar bu tasarının “halkın egemenliği ilkesine aykırı olduğunu” ileri sürmüşlerdir. Özellikle Karesi Mebusu Ali Şuuri Bey, “… Şu halde beyefendiler bu şehremaneti Dâhiliye Vekâletine merbut bir müessesei memurin menziline iniyor…”,
diyerek, Kanun ile Dâhiliye Vekâletine verilecek yetkilere yönelik yoğun eleştirilerde bulunmuştur. 544 Karesi Mebusu Vehbi Bey gibi bazı mebuslar anayasa
tartışmasına girerek, düzenlemenin hâkimiyeti milliye esasına aykırı olduğuna
yönelik eleştirilerde bulununca söz alan Dâhiliye Vekili Ferid Bey, düzenlemeyi
savunmak durumunda kalmıştır: 545 “Efendim, Heyeti Celilelerine arz olunan
Şehremaneti Kanunu, şehrin en zaruri ihtiyacatını süratle temin etmek arzusuna müsteniden arz ve teklif edilmiştir (…) bu müzakere münasebetiyle hâkimiyeti milliye meselesinin katiyen mevzuubahis olmaya burada mahal yoktur.”
Dâhiliye Vekilinin izahatına rağmen Kanun Layihasının maddelerine geçilmesine
ilişkin oylamada yeterli çoğunluk sağlanamamıştır. 546 14 Şubat 1924 günü yapılan ikinci oylamada ise 117 kabul oyuyla Kanun Layihasının maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir. 547 16 Şubat 1924 tarihinde maddeler üzerinde yapılan
541
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 822-831, İ: 101, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 822, İ: 101, C: 2).
543
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 822-824, İ: 101, C: 2).
544
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 825, İ: 101, C: 2).
545
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 828-829, İ: 101, C: 2).
546
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 831, İ: 101, C: 2).
547
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 841, 880, İ: 102, C: 1, 2).
542
300
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
görüşmelerde de Dâhiliye Vekili Ferid Bey, sık sık söz alarak yapılmak istenilen
düzenlemenin amacını ortaya koymaya çalışmıştır: 548 “İstanbul Şehremanetinin
tatbik ettiği mevad başkadır, taşra belediyelerinin ki başkadır. Biz bu defa Ankara Şehremanetine İstanbul Şehremanetinin tatbik etmekte olduğu şeyleri
tatbik etmek istiyoruz. Yoksa taşra belediyelerine ait olan şey elyevm (halen)
tatbik edilmektedir.” Kanunla Dâhiliye Vekâletine verilen önemli yetkiler nedeniyle oldukça tartışmalı bir oturumdan sonra görüşmeleri tamamlanan Kanun
Layihasının heyeti umumiyesi aynı gün kabul edilmiştir. 549
16 Şubat 1924 tarihli ve 417 sayılı “Ankara Şehremaneti Kanunu”nun 1. maddesinde Ankara Şehremaneti şöyle kuruluyordu: “Ankara Şehri, kendine tabi
olan bağ ve bahçe ve tarla ve otlakları içeride kalmak üzere tepelerden geçirilecek hududuyla bir şehremaneti teşkil eder. Bu hudut, cemiyeti umumiyei belediye tarafından tespit ve haritası tanzim ettirilir. Hududu gösteren iş bu harita
Dâhiliye Vekâletince tasdik olunduktan sonra kesbi katiyet eder.” Kanun’un 2.
maddesinde; “İstanbul Şehremanetince tatbik edilmekte olan nizamat ve talimat ve mukarrerattan Ankara şehri ihtiyacatına uygun olanların cemiyeti
umumiyei belediyece tatbik olunur.”, denilerek, İstanbul Şehremaneti tarafından uygulanmakta olan mevzuatın, Ankara şehrine uygun olanlarının belediye
genel kurulunun kararı ile uygulanabileceği hükme bağlamıştır. Kanun’un 3.
maddesinde Ankara Şehremininin atanması ile görev ve yetkisi düzenlenmiştir;
“Ankara şehremini Dâhiliye Vekâleti tarafından nasbolunur. İstanbul şehremininin vazife ve salahiyetine haizdir.” Buna göre Ankara Şehremini, Dâhiliye Vekili tarafından atanacak olup, görev ve yetkileri de İstanbul Şehremini ile aynı
olacaktır. 417 sayılı Kanun’un 4. maddesine göre, “Ankara Şehremaneti bir
dairei belediyeden ibarettir.” En önemli karar organı olan “Ankara cemiyet-i
umumiye-i belediyesi” de (belediye genel kurulu), 24 azadan teşekkül edecektir. Genel kurul üyelikleri seçimi, 48 üyelik için ve Vilayet Belediye Kanunu’na
göre yapılacaktır. “Şehirde sakin ve müntehiplik evsafını haiz her fert bizzat rey
verebilecektir.” Şehremaneti için Belediye Kanunu’nda tayin edilen süreler bu
seçim için yarıya indirilerek uygulanacaktır. Böylece, İstanbul Cemiyeti
Umumiyesini seçecek seçmenlerin 100, seçilecek adayların da 200 kuruş emlak
vergisi veren kişiler olması şartı varken, Ankara için bu koşul öngörülmemiş
oldu. Kanun’un 5. maddesine göre de, Ankara cemiyet-i umumiye-i belediyesi,
şehremininin riyaseti altında toplanacak ve görev ve yetkileri, İstanbul cemiyeti umumiye-i belediyesinin görev ve yetkileri ile aynı olacaktır. Kanun’da ilaveten
548
549
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 17, İ: 103, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 14-41, İ: 103, C: 1, 2).
301
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
şehremaneti bünyesinde “emanet encümeni” teşkil edilmesi öngörülmüştür.
Kanun’un 9. maddesi gereğince emanet encümeni, “şehremininin riyasetinde
umuru fenniye, sıhhiye, hesabiye, tahririye ve hukukiye müdürlerinden” oluşacaktır. Bu encümen belediye meclislerinin vazife ve salahiyetini haiz olacaktır 550
(Tekeli, 1978: 38; Atasoy, 1992: 52-53; Başa, 2012b: 68; Bayrak, 2012: 1616).
Ankara Şehremaneti, İstanbul’dakine benzer olmakla birlikte bazı önemli farklılıkları da beraberinde getirmişti. Örneğin, 417 sayılı Kanun’un 7. maddesinde
yer alan, “Ankara Şehremaneti bütçesi cemiyeti umumiyei belediyece tanzim
ve Dâhiliye Vekâletince on gün zarfında tetkik ve tasdik edildikten sonra tatbike
olunur…”, hükmü; Kanun’un 8. maddesinde yer alan, “Ankara şehremaneti
umuru fenniye, sıhhiye, hesabiye, tahririye ve hukukiye müdürleri şehremanetinin inhası ile Dâhiliye Vekâleti tarafından ve diğer memur ve müstahdemin
şehremini tarafından nasıp ve azlolunur.”, hükmü; Kanun’un 10. maddesinde
yer alan, “Ankara şehremaneti memurlarının Devletçe mansup olanlarının maaşı Dâhiliye Vekâletince ve şehremini tarafından tayin olunacakların da cemiyeti umumiyei belediyece tayin ve tespit olunur…”, hükmü gereğince, Ankara
Şehremaneti bütçesinin tasdiki ile kadro ile maaşların tayin hakkı Dâhiliye Vekâletine verildi. Hâlbuki İstanbul’da bu konularda şehremaneti yetkiliydi. Diğer
taraftan İstanbul Şehremanetinin kendisinin bir zabıta teşkilatı yapma hakkı
vardı. 1912 yılında Belediye Zabıtası görevinin polis tarafından görüleceğine
ilişkin bir kanun çıkarıldı ise de, uygulama imkânı olmadı. Lakin 417 sayılı Kanun’un 11. maddesinde yer alan; “Ankara şehremanetinin zabıtai belediye
vezaifi polis tarafından ifa olunur. Belediyeye müteallik vezaifte polis müdürü
doğrudan doğruya şehremini ile muhabere eder…”, hükmüyle, Ankara’da bu
görev doğrudan polise verildi. Başka bir ifadeyle, belediye zabıta hizmetlerinin
Ankara Polis Müdürlüğünce yerine getirilmesi kararlaştırıldı 551 (Tekeli, 1978:
38; Atasoy, 1992: 52-53; Başa, 2012b: 68).
417 sayılı Ankara Şehremaneti Kanunu çıkarıldıktan sonra Ankara’nın ilk şehremini olarak Mehmet Ali Bey tayin edildi. Ancak dört aylık görev süresinde
Şehremanetin kuruluşunda bir ilerleme sağlayamayınca, İstanbul’da uygulamacı niteliğiyle tanınan Ali Haydar Bey, Haziran 1924’te Ankara Şehremini olarak
atandı. Haydar Bey pragmatik bir yaklaşımla başkentte, İstanbul Şehremanetine benzer bir düzen oluşturdu. Haydar Bey’in en önemli girişimi, yeni Ankara’nın kurulacağı 4.000.000 m2’lik alanın kamulaştırılması oldu. Bu iş için özel
550
551
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 218).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 218-219).
302
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
olarak, 15 Mart 1925 tarihli ve 583 sayılı “Ankara’da İnşası Mukarrer Yeni Mahalle İçin Muktazi (Lüzumlu) Yerler İle Bataklık ve Merzagi (Bataklık) Arazinin
Şehremanetince İstimlâki Hakkında Kanun” 552 çıkarıldı (RG: 24.03.1925 tarihli
ve 90 sayılı). İcra görevi Dâhiliye Vekâletine verilen 583 sayılı Kanun ile Ankara’nın imarında önemli bir adım daha atılmış oldu. Bu Kanun, “Ankara kentinin
gelecekteki konumunu da belirlemiş oldu. Eski Ankara bırakılarak, Çankaya ile
eski şehir arasında yeni ve modern bir kent kuruldu. Ankara Şehremaneti, Dâhiliye Vekâletinin yönlendirmesi altında 1924-1930 yılları arasında görev yapmıştır. İleride de değinileceği üzere, 1930’da kabul edilen 1580 sayılı Belediye Kanun’un 162. maddesi ile Ankara Şehremaneti Kanunu yürürlükten kaldırılarak,
yeni belediye düzenine geçilmiştir (Tekeli, 1978: 38-39; Başa, 2012b: 67-68;
Bayrak, 2012: 1677; Yılmaz, 2012: 1769).
2. Köy Kanunu’nun Çıkarılması
Köy idarelerinin düzenlenmesine yönelik girişimler daha Milli Mücadele Döneminde başlamıştı. Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in “Köy İdaresi Hakkındaki
Teklifi Kanunisi” bunlardan ilkidir. Söz konusu Kanun Teklifi ve Layiha Encümeni
Mazbatası, Meclisin 30 Ekim 1920 tarihli birleşiminde gündeme gelmiş ve aynı
gün Dâhiliye Encümenine havalesi kararlaştırılmıştır. Layiha Encümeni Mazbatasından, teklifin 54 maddeden oluştuğu anlaşılmıştır. 553 Anılan Kanun Teklifine
ilişkin hazırlanan Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 2 Aralık 1920’de Meclis gündemine girmiştir. Encümen Mazbatası önerisi doğrultusunda, teklifin değerlendirilmek üzere Dâhiliye Vekâletine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 554 Bu arada,
Trabzon Mebusu Hüsrev Bey tarafından, 9 Aralık 1920 tarihinde “Köy İdareleri
Hakkındaki Teklifi Kanunisinin Biran Evvel İntacına Dair Takrir” Meclise sunulmuştur. 555 Takrirde yer alan, “Halkçılığın en ufak bir cüzü tamını köy teşkil ettiğine göre bu inkılabı idarinin istinatgâhını da hiç şüphesiz yine köyler tesis ve
temin edecektir” sözleri, köy teşkilatına verilen önemin göstergesi olarak kabul
edilebilir. Söz konusu takririn Tunalı Hilmi Bey’in önerisi gibi Dâhiliye Vekâletine
gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Ancak Hilmi Bey’in “Köy İdaresi Hakkındaki
Teklifi Kanunisi” Meclisin Birinci Devresinde yasalaşma olanağı bulamamıştır.
İkinci Devre seçimlerinde de Zonguldak Mebusu olarak Meclise girmeye hak
kazanan Tunalı Hilmi Bey, bu işin peşini bırakmamıştır. Nitekim Hilmi Bey’in
552
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 3, Sayfa: 103).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 1, İçtima Senesi: 1, Cilt: 5, Sayfa: 242-243, İ: 92, C: 1).
554
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 170, İ: 92, C: 1).
555
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 283-284, İ: 111, C: 1).
553
303
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Kanun Teklifi, 26 Ağustos 1923 tarihinde yeniden Meclis gündemine gelmiş ve
bu sefer Layiha Encümenine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 556 Tunalı Hilmi
Bey’in teklifinin şayanı müzakere olduğuna dair Layiha Encümeni Mazbatası, 12
Eylül 1923 tarihinde Mecliste okunmuş, bu kez de Dâhiliye Encümenine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. 557 Böylece, Milli Mücadele Dönemi’nde köy idarelerinin düzenlenmesine yönelik gösterilen çabalara rağmen Köy Kanunu’nun yasalaşması mümkün olmamıştır (Başa, 2013: 536-539).
Cumhuriyetin ilanının üzerinden daha bir yıl bile geçmemiş iken kabul edilen,
18 Mart 1924 tarihli ve 442 sayılı “Köy Kanunu” 558 ise Cumhuriyet rejiminin
daha başlangıçta köye ve köylüye verdiği önemin büyük ve canlı bir örneği olmuştur (Kılıçer, 2006: 24; Başa, 2013: 539). “Başvekâletten Mevrut Köy Kanunu
Layihası (1/399)”, ilk olarak 19 Aralık 1923’te Meclise sunulmuş ve Dâhiliye
Encümenine gönderilmesi kararlaştırılmıştır. Bu karar alındıktan sonra, Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in; “Reis Bey, 38 aydan beri Köy Kanunu’nun
uyumasına binaen Cenabı Hakka ve Hükümete teşekkür ediyorum ki, akıbet
köy galebe çalmıştır.”, sözleri, Mecliste yankılanmıştır. 559 24 Aralık 1923 tarihinde de, “Tunalı Hilmi Bey’in Dâhiliye Encümeninde Bulunan Köy İdaresi Kanunu Teklifiyle Bu Defa Hükümetten Gelen Köy Kanunu Layihasının Tevhiden
Müzakeresi Temenniyatına Dair Takriri”nin, Dâhiliye Encümenine gönderilmesi
kararlaştırılmıştır. 560
Yapılan incelemelerden sonra 21 Şubat 1924 günü Meclise sunulan, “Köy Kanunu Layihası” (1/299) ile Dâhiliye ve Adliye Encümenleri Müşterek Mazbatasının (6/651) oldukça ayrıntılı hazırlandığı görülmektedir. 561 Özellikle Esbabı Mucibe Layihası, o yıllarda oluşturulması düşünülen mahalli teşkilat ile köy, kasaba, şehir, büyük şehir, belediye (komün) kavramlarından ne anlaşıldığı hakkında çok önemli bilgiler vermektedir; 562 “… İşte bu esbaba binaendir ki, biz belediyelerimizin dört dereceye tefrikini lüzumlu gördük ve bu lüzuma ittıbaen bu
dört derecen beherine (köy), (kasaba), (şehir) ve (büyük şehir) unvanlarını vermeyi muvafık bulduk. Fikrimizce köy, azami üç bin nüfusa kadar ahaliyi ihtiva
eden belediyelerden ibaret olacaktır. Üç binden yirmi bine kadar olanlarına
556
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 1, Sayfa: 295, İ: 10, C:1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 2, Sayfa: 38, İ: 17, C: 1).
558
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 258-273).
559
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 296, İ: 70, C: 1).
560
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 445, İ: 73, C: 2).
561
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 210-232, İ: 108, C: 2).
562
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 210-215, İ: 108, C: 2).
557
304
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
(kasaba) ve yirmi binden üç yüz bine kadar olanlarına (şehir) ve ondan büyüğüne (büyük şehir) ıtlak ediyoruz. Lügatte, köy (kasabadan küçük belde), kasaba
(kariyeden büyük ve şehirden küçük belde), şehir (kasabadan büyük belde) diye
tarif olunduğuna göre kabul ettiğimiz tabiratın halkça öteden beri makbul bir
tarife müstenit olduğu da tezahür eder. Binaenaleyh, Heyeti Celilerine (köy),
(kasaba), (şehir) ve (büyük şehir) kanunları namıyla dört belediye kanunu takdim edeceğiz. Köy Kanunu, bugün takdimi ile müşerref olduğumuz layiha ile
temin edilmiştir. Diğerleri de sırasıyla tanzim ve takdim olunacaktır…” Köy Kanunu Layihası gerekçede açıkça, “Belediye Kanunlarının birincisi” olarak takdim
edilmiştir. Gerekçe Layihasında, Meclise sunulan Köy Kanunu’nda “tatbik olunan esaslara” ilişkin de bilgiler verilmiştir. Buna göre köyler, “şahsiyeti
maneviyeyi tamamen haiz bir cüzütam itibar edilmiştir.”
Köy Kanunu Layihasının görüşmelerine Mecliste uzun mesai harcandığı, önemli
tartışmalar yapıldığı görülmektedir. Dönemin Dâhiliye Vekili Ferid Bey, Kanun
Layihasının görüşmelerinde sık sık söz alarak, yapılan eleştirilere ve yöneltilen
sorulara cevap vermiş; müzakerelerin ilerlemesi için büyük çaba harcamıştır. 21
Şubat 1924 günlü görüşmelerde yaptığı konuşmada Ferid Bey, Kanun Layihasını
şu sözlerle savunmuştur: 563 “… Bu Köy Kanunu’nun yapmış olduğu şey ise arz
etmiş olduğum veçhile kabiliyeti tatbikiyesini düşünerek köylülere yapabileceklerini verme hatta yapabileceklerinin fevkındakini de vermektir. Çünkü terakki
ve tekâmül payı da bırakmak lazımdır (…) Bu Kanun memleketin vahit idaresi
içerisinde her birisine kendisinin ifa edeceği hidematı ve salahiyeti kendilerine
bahşeden bir kanundur (…) Bu Kanunu da talih bendenize tesadüf ettirdi, bendeniz yazdım. Ne istiyorsunuz? Eğer maddeler içerisinde itiraz edeceğiniz noktalar varsa söylerseniz cevabını arz ederim.” Dâhiliye Vekili Ferid Bey gibi Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey’in de, Kanun Layihasının kabulü için yoğun
çaba harcadığı görülmüştür. Örneğin 24 Şubat 1924 tarihli oturumda araya
başka kanun layihalarının alınması girişimine karşı yaptığı konuşmada sarf ettiği; 564 “Zavallı köylüler! Yine mânia, yine mânia (…) Rica ederim arkadaşlar (ayak
patırtıları). Ayak vuruyorsunuz öyle mi? Ben de ona mukabele edeyim. (Ben
eker, ben biçerim, Yok yine bir değerim, Ayrık otu bir nimet, Elbette kan içerim.) Köylüye bunu mu söyletmek istiyorsunuz.”, sözleri bunun kanıtıdır. Yoğun
müzakerelerin ardından “Köy Kanun Layihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası”
(1/399), 18 Mart 1924 tarihli oturumda “müttefikan” kabul edilmiştir. Kanun
Layihasının yasalaşmasının ardından Tunalı Hilmi Bey’in; “Sekiz milyon Türk
563
564
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 240-241, İ: 108, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 279, İ: 110, C: 1).
305
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Köylüsü namına söylüyorum. Yaşasın Türkiye Büyük Millet Meclisi!”, sözleri
Mecliste yankı bulmuştur. 565 Bu arada Nahiye Kanunu’nun yerine kaim olmak
üzere tedvin edilmiş olan Köy Kanunu kabul edildikten sona Nevahi Kanunu
Tasarısı da hükümetin gündeminden düşmüştür (Bayrak, 2012: 1557-1561). 566
Büyük bir emek ve çabanın sonucu olarak yasalaşan ve bu yüzden “Cumhuriyetin en uzun soluklu kanunlarından” biri olan 442 sayılı Köy Kanunu ile yıllardır
ihmal edilen köyler, nihayet yönetsel varlık kazanmışlardır. 442 sayılı Kanun ile
“geleneksel bir yapıya sahip olan köy yönetimi, o günün şartlarına uygun biçimde yeniden düzenlenmiş ve tüzel kişilik kazanmıştır” (Atasoy, 1992: 171,
189; Bayrak, 2012: 1557-1558). Kanun’da köyün üç ayrı tanımının yapıldığı
görülmektedir. Kanun’un 1. maddesine göre; “Nüfusu iki binden aşağı yurtlara
(köy) (…) denir.” Kanun’un 2. maddesine göre; “Cami, mektep, otlak, yaylak,
baltalık gibi orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar
bağ ve bahçe ve tarlalarıyla birlikte bir köy teşkil ederler.” Kanun’un 7. maddesine göre de; “Köy bir yerden bir yere götürülebilen veya götürülemeyen mallara sahip olan ve işbu kanun ile kendisine verilen işleri yapan başlı başına bir
varlıktır. Buna (şahsı manevi) denir.” Bu tanımlardan çıkan sonuçlara göre Köy;
(1) nüfusu iki binden aşağı olan, (2) cami, mektep, otlak, yaylak, baltalık gibi
orta malları bulunan ve toplu veya dağınık evlerde oturan insanların bağ ve
bahçe ve tarlalarıyla birlikte teşkil ettikleri, (3) bir yerden bir yere götürülebilen
veya götürülemeyen mallara sahip olan, (4) kanun ile kendisine verilen işleri
yapan, (5) başlı başına bir varlık, bir tüzel kişiliktir. Yeni Köy Kanunu’nda sosyolojik tanımdan hukuki bir tanıma geçilmiş ve köyler bir tüzel kişi olarak, başlı
başına bir varlık olarak tanınmıştır. Kanun’un 9. maddesinde yer alan; “İşbu
Kanunla verilen işleri görmek köy muhtarının ve ihtiyar meclisinin vazifesidir.”,
hükmü uyarınca köy işlerinden genel olarak köy muhtarı ve ihtiyar meclisi sorumlu tutulmuştur. Kanun’un 10. maddesinde de; “Muhtar, köyün başıdır. İşbu
Kanuna göre köy işlerinde söz söylemek, emir vermek ve emrini yaptırmak
muhtarın hakkıdır. Muhtar, Devletin memurudur…”, denilerek muhtarın devletin memuru olarak köy yönetiminin başı olduğu hüküm altına alınmıştır
Oldukça kapsamlı (toplam 10 fasıl ve 97 madde) ve titizlikle hazırlanmış olan
Köy Kanunu’nun uygulama görevi de, Dâhiliye ve Adliye Vekillerine verilmiştir.
Kanun’un birinci faslında köy yönetiminin genel çerçevesi çizildikten sonra,
565
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 651-669, İ: 110, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 10, Sayfa: 300-304, İ: 9, C: 1). Köy Kanunu’nun
görüşmelerinde gündeme gelen konular için ayrıca bakınız: (Bayrak, 2012: 1558-1561).
566
306
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ikinci fasılda “Köy İşleri”, üçüncü fasılda “İmece ve Köy Parası”; dördüncü fasılda “Köy Muhtarının ve İhtiyar Meclisi Azalarının Seçilme Yolu”; beşinci fasılda
“Muhtarın Göreceği İşler”, altıncı fasılda “İhtiyar Meclislerinin Göreceği Davalar”, yedinci fasılda “Davaların Nasıl Görüleceği”, sekizinci fasılda “Köy Korucuları ve Göreceği İşler”, dokuzuncu fasılda “Köy İmamları”, onuncu ve son fasılda
da “Müteferrik Maddeler” düzenlenmiştir (Bayrak, 2012: 1558). 567 Köyün tanımından merkezi idare ile ilişkilerine kadar birçok konunun yer aldığı 442 sayılı
Kanun’da, Dâhiliye Vekâleti ile mülki idare amirlerine de bazı görev ve yetkiler
verilmiştir. Örneğin, Kanun’un 88. maddesinde yer alan; “Ecnebi tebaası köylerde ikamet etmek için Dâhiliye Vekâletinden resmi tezkere alacaklardır. Bu
tezkerelerin verilip verilmemesi ve ikamet müddetlerinin azaltılıp çoğaltılması
Dâhiliye Vekâletine aittir.”, hükmü, doğrudan Dâhiliye Vekâletini ilgilendirmektedir. Yine Kanun’un 40. maddesinde yer alan; “Köy muhtarının köylü faidesine
olmayan kararlarını kaymakam bozabilir. Fakat onun yerine kaymakam kendiliğinden karar veremez. Karar yine köylü tarafından verilir.”, hükmü, doğrudan
kaymakamları ilgilendirmektedir. Köy Kanunu’nun temel hükümleri ve getirdiği
yeni köy teşkilat düzeni bilindiğinden, burada daha fazla ayrıntıya girilmeyecektir. Zira çıkarıldığı zamana göre oldukça önemli yenilikler getiren ve zaman içerisinde birçok maddesi değiştirilen bu Kanun halen daha yürürlüktedir. 568
Köy Kanunu yürürlüğe konulduktan sonra da, mebuslar tarafından uygulaması
sıkı bir şekilde takip edilmiş, bu amaçla Meclise soru önergeleri verilmiştir. Örneğin, Karesi Mebusu Vehbi Bey’in 19 Ocak 1925 tarihli “Köy Kanununun
Vilayatta (Vilayetlerde) Tatbik Edilip Edilmediğine Vesaireye Dair Dâhiliye Vekâletinden Suali”, bunlardan biridir. 569 Vehbi Bey’in soru önergesinde şöyle deniliyordu: 570 “Alttaki maddelere Dâhiliye Vekili Beyefendinin şifahen cevap vermesini talep ederim. (1) Köy Kanunu vilayette tatbik edilmekte midir? (2) Geçen sene dâhiliye içinde müzakere edilmekte iken itmam edilemeyen ve posta
başında vekâletçe bir ay tetkik talep edilmiş Belediye Kanunu layihası Meclise
ne zaman gelecektir. (3) İdare-i meclis ve idare-i umumiye layihaları ne vakit
verilecektir.” Vehbi Bey’in soru önergesi Dâhiliye Vekili Cemil Bey tarafından
yanıtlanmıştır. Cemil Bey’in sözlerinden, kısa sürede Köy Kanunu’nun uygulan567
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 258-273).
442 sayılı Kanun’un tamamen değiştirilmesi için İçişleri Bakanlığınca çeşitli tarihlerde birçok
yasa tasarısı hazırlanmasına rağmen bunların hiç biri yasalaşamamıştır (YN).
569
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 160, İ: 37, C: 1).
570
“Köy Kanunu ve Dâhiliye Vekâletince Dâhiliye Komisyonundan alınan kanun layihası hakkında
Karesi Mebusu Mehmet Vehbi’nin önergesi” ve bu konudaki yazışmalar için bakınız: (CA: Tarih:
10.01.1925, Sayı:-, Dosya: 6463, Fon Kodu: 30..10.0.0, Yer No: 7.39..41).
568
307
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
masına başlanıldığı anlaşılmaktadır (Yılmaz, 2012: 1771): 571 “… Köy Kanunu
dikkat ve ehemmiyetle takip edilecek ve memlekete nafi (faydalı) semereler
verecek bir kanun olduğu için, evvelce heyeti celileye arz edildiği veçhile, yüz
bin nüsha tab edilerek nüfusu yüz elli, iki yüz olan köylere bundan iki ay evvel
ikişer nüsha gönderilmiştir. Bilumum memurini idare, valiler, kaymakamlar,
nahiye müdürleri bizzat başında bulunarak köy sınırlarını tehdit ve tespite başlamak üzere kanunun tatbikine başlanmıştır. Ve Kanunun 21 ve 26’ncı maddeleri mucibince Mart birden itibaren Kanunun emrettiği veçhile heyeti ihtiyariye
Şubatta intihap edilecek ve Martın birinci gününden itibaren yeni heyeti ihtiyariler işe başlayacaklardır. Binaenaleyh, Köy Kanunu’nun tatbikine başlanmış
olacaktır…”
Köy Kanunu’nun uygulanması konusu gazetelerde de haber konusu yapılmıştır.
Örneğin, Hâkimiyeti Milliye gazetesinde 12 Ocak 1925 günü çıkan bir haberde
şöyle deniliyordu: “Köy Kanunu henüz uygulamaya geçmemiştir. Son bir haftadan beri köy sınırlarının tespitine ve çizilmesine başlanarak kanunun uygulamasına geçilmesi için vilayetlere emir verilmiştir. Köy Kanunu’nun 21. maddesine
istinaden Şubat ayında köy dernekleri de toplanıp muhtarları ve ihtiyar meclislerini seçeceklerdir. 1 Mart’tan sonra yeni heyetler işe başlayacaktır” (Yılmaz,
2012: 1805). Köy Kanunu’nun uygulamaya konulması taşrada büyük bir memnuniyetle karşılanmış, bu yönde Meclise teşekkür telgrafları gönderilmiştir. 3
Mart 1925 tarihinde Mecliste okunan “Köy Kanununun tatbiki vesilesiyle teşekkürü havi Karaağaç Kazasının Bakır Köy Muhtarlığından mevrut telgrafname”
bunlardan biridir. 572
Köy Kanunu’nun kabulü, “yeni devletin toprak üzerinde örgütlenmesinin sağlanması” (Bayrak, 2012: 1541) açısından çok önemli olmasına rağmen incelenen dönemde, gerek teşkilatlanma gerekse memleket nüfusunun %87’sini teşkil eden köylünün kalkınması konusunda tam bir başarı sağlandığını söylemek
mümkün değildir. Nitekim 1936 yılı sonlarında Dâhiliye Vekâletince hazırlanan
bir raporda, bir nevi itiraf niteliğinde “bu seneye gelinceye kadar hükümet köy
işlerine el atmamıştı” denildikten sonra köylerin genel durumu şu şekilde belirtilmiştir (Varlık, 2010: 56): “Son sayıma göre 12.400.000 kişi köylerde yaşamaktadır. Köy mahiyetindeki küçük kasabaları da hesaba katarsak yekûn 14 milyona çıkar ki umum nüfusumuzun %87’si demektir (…) Toplanan malumata göre
muhtarlıkla idare edilen 38.494 köyümüz var. Bunların 25.409’unda Köy Kanu571
572
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 160-161, İ: 37, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 109, İ: 68, C: 2).
308
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
nu tatbik edilmektedir. 13 bin köyün nüfusu 150’den aşağıdadır. 11.696 köy
150 ile 300, 8.773 köy 300 ile 500, 5.494 köy 500 ile 1.000, 951 köy 1.000 ile
1.500, 951 köy 1.500 ile 2.000 arasında, 143 köy de 2 binden fazladır (…) Vilayetlerden alınan yekûnlara nazaran köy bütçelerinin tutarı 12 milyondan fazladır. Bu yekûna imece yoluyla ve bedenen çalıştırılmak suretiyle yaptırılan işler
dâhil olmadığına göre bunları da ilave edince 16 milyon liraya çıkar; ancak köyler teşkilatsız, köy işleri mercisiz ve murakabesiz (denetimsiz) olduğundan bu
yekûnu hakikatin ifadesi olarak kabul etmek güçtür…”
Anılan raporda, “köylünün kalkınmasının devletin kalkınması” anlamına geldiği
kabul edilerek, bu konuda yapılacaklar da sıralanmaktadır (Varlık, 2010: 64, 8485): “(1) Köylerin kalkınması, devletin inkılap hamlesinin köylere götürülmesi
için; A- Köy salmalarının nizam altına alınması, B- Mümkün olan yerlerde dağınık köylerin bir araya getirilmesi. Beş kilometrelik sahalar dâhilinde, köy birlikleri kurmak, dağınık köylerin manevi şahsiyetlerini birleştirmek, çizilecek programa göre dağınık köy yapılarının her sene yüzde bir miktarını merkez ittihaz
edilecek yerlere nakletmek, muayyen merkezler haricinde inşaatı menetmek.
C- Birlik merkezlerini teşkilatlandırmak. D- Köy müfettişlikleri kurmak. E- Köylerin ziraat, kültür, sağlık, yol ve bayındırlık işlerini bölgelerin bünye ve hususiyetlerine göre planlaştırarak yürütmek. F- Devlet bütçesinin %1 miktarını yardım
şeklinde köy kalkınma işlerine tahsis etmek. G- Banka kurmak. H- Merkezde ve
vilayetlerde köycülük kursları açmak hususunda alınması düşünülen tedbirlerin
ve hazırlanan esasların biran evvel tatbikat sahasına intikal ettirilmesi ve düşünüldüğü gibi tatbikata numune bölge, vilayet ve köylerinden başlanması temenniye layık görülmüştür. (2) Köy bütçelerinin basit ve yeknesak hale getirilmesi kolay bir muhasebe usulü köy işlerinin nizam altına alınmasını hayli teshil
edecektir (kolaylaştıracaktır). (3) Şimdiye kadar ihmal edilmiş olan zirai asayiş
ve çiftçi emniyetini temin maksadı ile hazırlanmakta olan kanun layihası bu
sahadaki büyük boşluğu dolduracaktır. (4) Vilayet, belediye ve köy idarelerinin
çok mühim ve mütenevvi olan işlerini murakabeye memur mahalli idareler
teşkilatı 22 memurluk bir kadroya istinat etmekte olduğundan köy, belediye ve
vilayet idareleri için müstakil müdürlükler kurmak hususundaki düşünce ve
teşebbüs yerinde ve muvafık görülmüştür. (5) Köy işlerine bakmak üzere umumi müfettişliklerle vilayetlerde umumi muvazeneden birer köy bürosu açılması
zaruridir.”
309
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
3. Bozcaada ve İmroz Mahalli İdarelerinin Düzenlenmesi
İncelenen dönemde mahalli idareler sistemine, “bir istisna ve değişik bir uygulama” olarak giren, Bozcaada ve İmroz yönetimleri üzerinde de durulmasında
yarar vardır. 25 Haziran 1927 tarihli ve 1151 sayılı “Bozcaada ve İmroz Nahiyelerinin Mahalli İdareleri Hakkında Kanun” (RG: 20.07.1927 tarihli ve 638 sayılı)
ile Çanakkale Vilayetine bağlı Bozcaada ve İmroz (Gökçeada) nahiyeleri mahalli
idarelerinin, diğer mahalli yönetimlerden ayrı ve özel olarak düzenlendiği görülmektedir. 573 1923 tarihli Lozan Antlaşması’nın 14. maddesiyle, “Bozcaada ve
İmroz’un, kişiler ve malların korunması konusunda Müslüman olmayan halka
her türlü teminatı veren, mahalli unsurlardan meydana gelen özel bir yönetim
teşkilatına sahip olmaları öngörülmüştü.” Bu amaçla çıkarılan, 1151 sayılı Kanun ile bu adlarda belediye ve özel idare teşkilatları birleştirilerek farklı bir mahalli idare teşkilatı kurulmuştur (Atasoy, 1992: 191; Dik, 2012: 2150).
Lozan Antlaşması’nın 14. maddesine tevfikan (uygun olarak) Bozcaada ve İmroz
Kazalarının meclisi idareleri hakkında Dâhiliye Vekâletince tanzim edilen ve İcra
Vekilleri Heyetinin 13 Mart 1927 günlü toplantısında kabul edilen “Bozca ve
İmroz Adalarının Mahalli İdareleri Hakkında (1/1107) Numaralı Kanun Layihası”
ile Hariciye ve Dâhiliye Encümenleri Mazbataları, 25 Haziran 1927 günü Meclise
sunulmuştur. 574 Başvekil İsmet Bey imzalı esbabı mucibe mazbatasında, yapılmak istenilen düzenlemenin amacı şöyle ortaya konulmuştur: 575 “Lozan Ahitnamesinin on dördüncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aynen şu kayıtları
ihtiva eder: ‘Türk hâkimiyeti altında kalan İmroz ve Bozca Adaları idarei mahalliye ile eşhas ve emvalin himayesi hususunda gayrimüslim ahalii mahalliyeye
her türlü teminatı bahşeden anasırı mahalliyeden mürekkep bir teşkilatı
mahsusai idariyeye nail olacaktır. Mezkûr adaların emniyet ve asayişi balada
mezkûr idarei mahalliye marifetiyle ahalii mahaliye meyanından alınan ve
idarei mephusenin emri tahtında bulunan bir heyeti zabıta vasıtasıyla temin
edilecektir.’ İşbu ahkâmı ahdiyeye nazaran İmroz ve Bozcaada kazalarında teşkilatı mahsusai idariye tatbikini devlet deruhte etmiş ve bu teşkilatın anasırı
mahalliyeden mürekkep olmasını ve zabıtai mahalliyenin de işbu teşkilatın emri
tahtında bulunmayı kabul eylemiş olduğundan bu iki adada tatbik olunacak
idarei mahalliye şeklinin kanunu mahsus ile tensiki zaruri görüldü. Muahede
mucibince her iki ada Türk hâkimiyeti altında bulunduğuna göre taksimatı mül573
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 557-559).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 726-730, İ: 82, C: 1).
575
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 727, İ: 82, C: 1).
574
310
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kiye itibariyle Türk vatanının ve bir Türk vilayetinin eczasından olarak idarei
umumiye noktasında kaza derecesinde bir teşkilatı idariye mahiyetinde kalması
muvafık mütalaa olundu. Türkiye kazalarının reisi idarisi kaymakam olduğundan kavanini mevzuamızda mündemiç kaidei umumiyeye tevfikan her iki adada
kaymakam idarei umumiye ve mahalliyenin reisi, devletin en büyük mümessili
sıfatını haiz olmak tabii görüldü…”
Kanun Layihasının geneli hakkında söz isteyen olmamış ve maddelere geçilmesi
kabul edilmiştir. 576 Mecliste yapılan müzakerelerde ilk olarak, Çanakkale Vilayetinin adı üzerinde tartışma çıkmış, Biga Mebusu Şükrü Bey, Çanakkale’nin resmi
unvanının “Biga" olduğunu ileri sürmüşse de, yasa maddesinde geçen “Çanakkale Vilayeti” unvanı muhafaza edilmiştir. 577 Mecliste gündeme gelen bir diğer
konu, hükümetin tasarısında yer alan kaza ve kaymakam tabirleridir. Trabzon
Mebusu Muhtar Bey’in; “Bunlar nahiye oluyor, sonra nasıl olur da kaymakamın
riyaseti altında toplanır?”, şeklindeki uyarısı ve Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü
Bey’in tashih önerisi üzerine Kanun Layihasında geçen “kaymakam tabiri yerine
müdür, kaza tabiri yerine nahiye koyulması” tashih veçhile kabul edilmiştir. 578
Kanun Layihasının müzakerelerinde başka konu gündeme gelmemiş, 25 Haziran
günü yapılan oylamada tasarı kabul edilmiştir. 579 Bu Kanun’un kabulünün ardından da, seçimlerin yenilenmesi kararlaştırıldı (Özakman, 2009: 183).
1151 sayılı Bozcaada ve İmroz Nahiyelerinin Mahalli İdareleri Hakkında Kanun
ile genel yönetim açısından Bozcaada ve İmroz Nahiyelerinin Çanakkale iline
bağlı olduğu; ancak Çanakkale İl Özel İdaresinin görev alanı dışında bırakıldığı;
yine Kanun’un yürürlüğe girmesiyle her iki adada bulunan belediye ve köy teşkilatları kaldırılarak, bunların hak ve görevlerinin yeni yönetime devredildiği
anlaşılmaktadır (Atasoy, 1992: 191). Nitekim 1151 sayılı Kanun’un 1. maddesinde yer alan; “İmroz ve Bozca adaları mahalli anasırdan mürekkep teşkilatı
hususiyeye tabi ve Çanakkale Vilayetine merbut birer nahiyedir.”, hükmüyle;
Kanun’un 18. maddesinde yer alan; “Çanakkale Vilayeti İdarei Hususiye teşkilatının Bozcaada ve İmroz nahiyelerine şümulü yoktur. Her iki nahiyede mevcut
belediye idareleri ve belediye meclisleri ve köy ihtiyar meclisleri ve köy idareleri mülga olup bunlara ait menkul gayrimenkul emval, kuyudat, vazaif ve muamelat ve kaffei vecaip ve taahhüdat mahalli idarelere intikal eder.”, hükmü ile
576
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 730, İ: 82, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 730-731, İ: 82, C: 1).
578
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 731, İ: 82, C: 1).
579
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 33, Sayfa: 733, İ: 82, C: 1).
577
311
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
belirtilen hususlar kayıt altına alınmıştır. Yine Kanun’un 5. maddesinde yer
alan; “İdarei umumiyei vilayet kanuniyle vilayet meclisi umumilerine mevdu
vazaif, Bozcaada ve İmroz nahiyelerinde nahiye meclislerine tevdi edilmiştir.”,
hükmüyle, Genel Vilayet İdaresi Kanunu ile vilayet umumi meclislerine verilmiş
görevler, Bozcaada ve İmroz nahiye meclislerine tevdi edilmiştir. 580
1151 sayılı Kanun’da Bozcaada ve İmroz idarelerinin organları olarak, “nahiye
müdürü, nahiye meclisi ile maarif encümeni" sayılmıştır. 581 Kanun’da nahiye
müdürünün seçimi veya atanması konusunda açıklık olmamakla birlikte, görev
ve yetkilerinin belirtildiği görülmektedir. Kanun’un 12. maddesine göre Nahiye
Müdürü, ada özel bütçesinin ita amiri, mal memuru ve sorumlu muhasibidir;
“Nahiye müdürü, adanın hususi bütçesinin amiri ita ve mal memuru muhasibi
mesulüdür. Ada emvali mahalliyesinin veznedarlığını ve tahsildarlığını vesair
kabız ve sarf muamelatını, Adanın memurini maliyesi, meclisçe takdir olunacak
aidat mukabilinde, idarei mahalliye hesabına ifa ederler.” Yine Kanun’un 15.
maddesine göre, adalar mahalli idare memur ve müstahdemlerinin atamaları
nahiye müdürü tarafından yapılacaktır; “İdarei mahalliyenin nahiye müdürü
tarafından mansup memur ve müstahdemleri ada ahalisinden olmak şarttır...”
Kanun’un 17. maddesine göre de; mahalli halk tarafından seçilecek üç muhtar
adayı arasından mahalle muhtarlarının atamaları, nahiye müdürünce yapılacaktır; “Her iki adada sakin nüfus, nahiye meclisince tesbit ve vilayet idare heyetinin mütalaasıyla Dâhiliye Vekâleti tarafından tasdik olunacak hudutlar dâhilinde mahallelere tefrik olunur. Her mahallede intihap hakkını haiz ahali kendi
içlerinden aynı evsafı haiz üç kişiyi muhtar namzedi olarak intihap ve bunlardan
birini nahiye müdürü muhtar nasbeyler. Mahalle ihtiyar heyetlerine mevdu
vazaifi kanuniye müstakillen işbu muhtarın mesuliyeti tahtında ifa olunur.”
Nahiye müdürünün bir başka önemli yetkisi, nahiye meclisine başkanlık etmektir. Kanun’un 3. maddesi, nahiye müdürünün başkanlığında adanın genel yararına olan mahalli işleri yönetmekle mükellef bir nahiye meclisi kurulmasını öngörmektedir; “Adanın menafii umuma ait mahalli işlerini tedvir ile mükellef bir
nahiye meclisi bulunur; nahiye müdürünün riyaseti altında on azadan terekküp
eder. Meclis iki sene için müntahaptır. Ada ahalisinden olup Teşkilatı Esasiye
Kanununa tevfikan müntehiblik için lazım gelen evsafı haiz olanlar bu meclise
580
Lakin her iki ilçede daha sonra yeniden belediye teşkilatının kurulmasıyla, belediyelere verilen
görev ve yetkiler Gökçeada ve Bozcaada belediyelerince kullanılmaktadır (Atasoy, 1992: 191).
581
Bozcaada’nın ve İmroz’un da “Gökçeada” adıyla ilçe olmasından sonra, nahiye müdürünün
görevleri ilçe kaymakama geçmiştir (Atasoy, 1992: 192).
312
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
aza intihap ederler. Ve mebusluk evsafını cami bulunanlar da nahiye meclisine
aza intihap olunabilirler.” Buna göre nahiye meclisi, nahiye müdürünün başkanlığı altında on üyeden meydana gelecektir. Meclis üyeleri, anayasaya uygun
olarak seçmenlik hakkını taşıyan ada halkı tarafından ve iki yıl için seçilecektir.
Meclise üye seçilmek isteyenlerde, milletvekillerinde bulunması gereken özellik
ve şartlar aranacaktır. Kanun’un 4. maddesine göre nahiye meclisi, yılda iki
defa olağan olarak toplanacaktır. Merkezi hükümet veya nahiye müdürü gerekli
gördükleri zamanda meclisi olağanüstü toplantıya çağırabilecektir; “Meclis her
sene nahiyenin senei atiye bütçesini ve senei sabıka hesabı katisini tetkik ve
müzakere etmek üzere Kânunusani ve Ağustos aylarında iki defa azami birer ay
müddet ve nahiye müdürünün daveti ile içtimaatı adiyesini akdeder. Hükümeti
merkeziye veya nahiye müdürü lüzum gördüğü anda nahiye meclisi fevkalade
olarak içtimaa davet olunabilir.” Kanun’un 7. maddesinde nahiye meclisi üzerinde Dâhiliye Vekâletine vesayet yetkisi verilmiştir; “Meclisin mukarreratı kanuna mugayir veya vazife ve salahiyeti kanuniye haricinde olarak ittihaz edilmiş
olduğu takdirde re’sen veya bu kararlardan şikâyet edenlerin tahriri müracaatı
üzerine mukarreratı vakıa, Çanakkale Vilayeti İdare Heyetinin mütalaası alınarak, Dâhiliye Vekâletince her zaman iptal olunabilir. Meclis mukarreratının ada
menafi mahalliyesine mugayeretinden dolayı -ittihazı karar tarihinden on beş
gün zarfında- itiraza nahiye müdürü salahiyettardır. Bu takdirde müzakere zabıtnameleri ile karar metni, nahiye müdürünün itiraznamesi Çanakkale Vilayetine gönderilir ve vilayet idare heyetince bir karara raptolunur.” Yine Kanun’un
8. maddesinde, Dâhiliye Vekilinin nahiye meclisini fesih yetkisi düzenlenmiştir.
Buna göre, belirli zaman ve yerin dışında toplanan veya kanunla belirli görevleri
yapmaktan çekinen nahiye meclisi, Dâhiliye Vekili tarafından feshedebilecektir;
“Meclis, muayyen olan zaman ve mekân haricinde içtima veya işbu kanun ile
tayin edilmiş vazifeleri ifadan imtina eylediği takdirde, bir ay zarfında yeniden
intihap icra olunmak üzere, meclisi feshe Dâhiliye Vekili salahiyettardır.”
1151 sayılı Kanun’un 14. maddesiyle, her iki adada ilköğretim kurullarının (tedrisatı iptidaiye meclisi) yetkilerini taşıyan maarif encümeninin kurulması da
öngörülmüştür. Maarif Encümeni, nahiye müdürünün başkanlığında, tedrisat
müfettişi, başöğretmen, tabip ve nahiye meclisinin kendi üyeleri arasından
seçeceği iki üyeden kurulacaktır; “Her iki adada maarif umur ve muamelatı,
Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun ile İlk Tedrisat Kanunu ahkâmına tevfikan
tensik ve idare olunur. Tedrisat Türkçe, umumi, meccani ve ladinidir. Çocuklarına kendi dini ve lisanını öğrettirmek isteyen veliler ehliyeti Hükümetçe musaddak ve tedrisatı Hükümetin daimi teftişine tabi bulunmak ve masrafı kendileri tarafından tesviye edilmek şartı ile hususi bir hocaya, umumi mektep bina313
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ları dâhilinde tahsis edilecek dershanelerde program ve ders saatleri haricinde
tayin olunacak bir saatte din ve lisan derslerini okutabilirler. Her iki adada nahiye Maarif Encümeni, tedrisatı iptidaiye meclisi salahiyetini haiz olmak üzere
nahiye müdürünün riyaseti altında tedrisat müfettişi veya başmuallim ve tabip
ile nahiye meclisince kendi azası içinden müntehap iki azadan terekküp eder.”
Kanun’da Dâhiliye Vekâletini ilgilendiren bir başka önemli düzenleme 16. maddeyle yapılarak mahalli zabıta konusu düzenlenmiştir; “Her iki adanın zabıtai
mahalliye heyeti adalar dâhilinde ve sahillerinde zabıtai mânia, adliye, belediye, sıhhiye ve sıhhiyei hayvaniye, saydiye, rusimiye muamelatı ile mükellef
olmak üzere jandarma nizamnamesine tevfikan tensik edilir. Zabıtai mahalliye
efradının adalı olması şarttır. Şu kadar ki İmroz’da Bozcaadalı, Bozcaada’da
İmrozlu efrat istihdamı ve adalar ahalisinden olan efrat ile zabıtai mahalliye
kadrosu itmam edilemediği takdirde jandarma nizamnamesine tevfikan şeraiti
matlubeyi haiz olmak üzere memleketin sair aksamı ahalisinden dahi efrat tertibi ve tahsisi caizdir. Zabitan ve küçük zabitan Jandarma nizamnamesine tevfikan mekatibi mahsusasından yetişmiş olmak şarttır. Adalarda işbu zabıtai mahalliye heyetinin tensik ve ikamesi tarihinden itibaren mevcut polis ve jandarma kuvvetleri tebdil olunur.” Kanun’un 2. maddesi gereğince de; bu nahiyelerde intizamın temini için istihdam edilecek memur, yerli ahaliden tayin olunacaktır.
1151 sayılı Kanun’da Bozcaada ve İmroz yönetimlerinin gelirleri de düzenlenmiştir. Kanun’un 9. maddesine göre, çeşitli kanunlarla belediye ve özel idarelere tahsis edilmiş olan gelirler ada yönetiminin gelirlerini teşkil edecektir;
“Kavanini muhtelife ile vilayat idarei hususiyelerine ve belediyeye tevdi ve tahsis edilmiş olan varidat, bu iki adanın hususi bütçelerine müterettip varidatı
mahalliyeyi teşkil eder. Varidatı mahalliyeye ait tarife ve miktar ve nispetleri
tanzim ve tayin hususunda meclisi umumi ve meclisi belediyelere raci olan
vazife ve salahiyetler bu iki adada nahiye meclislerine tevdi edilmiştir.” Kanun’un 11. maddesinde Dâhiliye Vekâletine, adaların bütçe ve kesin hesapları
üzerinde vesayet yetkisi verilmiştir; “Adaların nahiye meclislerince tetkik ve
müzakere edilen bütçe ve hesabı katiler, Çanakkale Vilayeti idare heyetinin
mütalaası alınarak, Dâhiliye Vekâletinin tasdiki ile iktisabı katiyet eder. Münakale, tahsisatı munzamma ve fevkalade suretleriyle bütçede vukua getirilecek
tadilat aynı eşkâli kanuniyeye tabidir.” Kanun’da Dâhiliye Vekâletine, uygulamaya ilişkin talimatname hazırlama görevi de verilmiştir; “Bu kanunun suveri
tatbikiyesini mübeyyin olmak üzere Dâhiliye Vekâletince ihzar kılınacak talimatnameler Heyeti Vekile karariyle Reisicumhur tarafından tasdik olunarak
314
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
iktisabı meriyet eder.” Getirilen bütün bu özel düzenlemelere rağmen Kanun’da, “Her iki adada Türkiye Cumhuriyeti kavanin ve nizamatının işbu kanun
ile kabili telif ahkâmı baki ve mer’i” olduğu da kayıt altına alınmıştır (md.19).
Bozcaada ve Gökçeada İlçelerinin yerel idarelerini özel olarak düzenleyen bu
Kanun, halen daha yürürlüktedir ve getirdiği istisnai uygulama devam etmektedir (Atasoy, 1992: 191).
4. Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin Kurulması 582
Ankara Şehremaneti kurulduktan sonra, Ankara’nın imarı konusundaki çalışmalara daha fazla önem verilmeye başlandı. Özellikle 1927 yılından sonra Ankara’nın belirli bir planlama disiplini içinde geliştirilmesi ihtiyacı daha fazla hissediliyordu. Bu çerçevede Ankara Şehremanetince, esaslı bir plan hazırlatılması
için yabancı uzmanlarla temasa geçildi ve ayrıca bir yarışma hazırlıklarına girişildi. Bu hazırlıklar sürerken Ankara Şehremanetinin teknik kadrosu ve örgütlenme durumunun Ankara’yı ve bu statü içinde planlama çalışmalarını da yönetemeyeceği düşünülerek yeni ve güçlü bir örgütlenmeye gidilmesi kararlaştırıldı. Bu dönemde, İzmir Belediye Reisi iken yangın yeri için yabancı uzmanlara
plan yaptırmak gereğini hisseden Mehmet Şükrü Kaya, Dâhiliye Vekili olarak
görev yapıyordu. Onun da katkılarıyla kabul edilen 24 Mayıs 1928 tarihli ve
1351 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti Teşkilat ve Vazaifine Dair Kanun” 583
(RG: 30.05.1928 tarihli ve 902 sayılı) ile Dâhiliye Vekâletine bağlı ve hükmi şahsiyete haiz bir devlet kuruluşu olarak “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti” kurulması
kararlaştırıldı (Tekeli, 1978: 41-42; Başa, 2012b: 67-68; Dik, 2012: 2099; 2012b:
2197). “Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin Teşkilat ve Vazaifine Dair (1/170)
Numaralı Kanun Layihası” ve buna ilişkin Nafia, Dâhiliye, Maliye ve Bütçe Encümenleri Mazbataları, esas olarak 24 Mayıs 1928 tarihinde Mecliste görüşülmüştür. Meclis Zabıtlarından söz konusu Kanun Layihasının fazla tartışılmadan
kabul edildiği anlaşılmaktadır. 584 Görüşmeler sırasında sadece Yozgat Mebusu
Süleyman Sırrı Bey’in; “… İmar müdüriyetinin vazifesi, sırf şehre mi münhasırdır? Yoksa Şehremaneti Kanunu’nun tayin ettiği hudut dairesine mi şamildir?”,
şeklindeki sorusu üzerine dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya Bey şu açıklamayı
yapmıştır: “Efendim, şehremanetinin tayin ettiği bir hudut vardır, fakat şehrin
582
Bu bölümde yazarın şu makalesinden yararlanılmıştır: BAŞA, Ş. (2012b), “Şehircilik ve İmar
Tarihinden Bir Sayfa: Ankara Şehri İmar Müdüriyeti”, Denetim Dergisi, Yıl: 25, Sayı: 117, (OcakMart 2012), s: 67-71. Makale için ayrıca bakınız: (independent. academia. edu).
583
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 400-402).
584
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 350-352, İ: 82, C: 1).
315
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
hududunu tayin edecek olan bu heyettir. Şehre ne kadar hudut lazımdır, ne
kadar vasi olması lazımdır. Bu heyet takdir edecektir. Vakıa şehrin şimdiki hududunun vasi olduğunu söyleyenler vardır. Fakat bunu takdir etmek salahiyeti
fenniyesi bize ait değildir. Heyeti fenniye tahkik ve tayin edecektir.” 585 Söz konusu Kanun Layihası, oylamaya iştirak eden 182 mebusun tamamının oyuyla
aynı gün yasalaşmıştır. 586
1351 sayılı Ankara Şehri İmar Müdüriyeti Teşkilat ve Vazaifine Dair Kanun’un 1.
Maddesinde, “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti” şöyle tanımlanmıştır: 587 “Ankara
şehrinin esaslı imarına ait olarak İcra Vekilleri Heyeti kararı ile tevdi edilecek
işlerle iştigal etmek ve Dâhiliye Vekâletine merbut ve şahsiyeti hükmiyeyi haiz
bir devlet müessesesi olarak Ankara Şehri İmar Müdüriyeti teşkil edilmiştir.”
Gerek yukarıdaki tanım, gerekse Kanun’un diğer maddelerinden hareketle Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin “özelliklerini” şu şekilde sıralamak mümkündür:
“(a) Ankara Şehri İmar Müdüriyeti; Ankara şehrinin esaslı imarına ait olarak İcra
Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) kararıyla tevdi edilecek işlerle iştigal edecektir. (b) Ankara Şehri İmar Müdüriyeti; bu gün bile nazım plan bürolarının sahip
olmadığı yetkilerle bir planlama ve uygulama örgütü olarak kuruluyordu. Müdüriyet, uygulama imar planını ve 5 yıllık programını hazırlayacak ya da hazırlatarak Bakanlar Kuruluna onaylatacaktır. Hazırlanan beş yıllık programı Bakanlar
Kuruluna onaylattıktan sonra yıllık bütçelerle uygulayacaktır. (c) Ankara Şehri
İmar Müdüriyeti; Ankara Şehremanetine değil merkezi hükümete başka bir
deyişle Dâhiliye Vekâletine bağlı olarak görev yapacaktır. (d) Ankara Şehri İmar
Müdüriyeti; tüzel kişiliğe haiz bir devlet kuruluşu olarak oluşturulmuştur. (e)
Ankara Şehri İmar Müdüriyeti; katma bütçeli bir idare olarak kurulmakta, gelirlerini devlet bütçesinden yapılacak tahsislerden, satış ve kira gelirlerinden sağlayacaktır. Ayrıca istikraz yapmak hakkına da sahiptir. Muvazeneyi Umumiye ve
İhale Kanunu’na bağlı olmaksızın uygulamaya girebilecektir. Planın uygulanması
için gerekli bütün Maliye, Evkaf, Hususi İdare ve Şehremanetine ait alanlar,
Bakanlar Kurulu kararıyla Müdürlüğe devrolunacaktır. Ankara Şehri İmar Müdürlüğü kurulduğunda Şehremanetinin elinde, daha önce değinilen 583 sayılı
Kanun gereği kamulaştırılmış 4.000.000. m2 arsa vardır. (f) Ankara Şehri İmar
Müdürlüğü lüzumu kadar yerli ve yabancı uzman ve personel kullanabilecektir.
Temel karar organı Ankara İmar Müdürü ve Bakanlar Kurulunun seçtiği 3-5
üyeden oluşan İmar İdare Heyetidir” (Tekeli, 1978: 42-43; Başa, 2012b: 68-69).
585
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 352, İ: 82, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 4, Sayfa: 398-400, İ: 82, C: 1).
587
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 400-402).
586
316
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin teşkilatlanma durumuna gelince, Müdüriyet
bünyesinde bir “müdür” ile bir “idare heyeti” ve lüzumu kadar “ücretli memur
ve müstahdem” ve “yabancı ve yerli uzmanlar” bulunacaktır. Müdür, Dâhiliye
Vekilinin teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyeti kararı ve Reisicumhurun onayı ile
tayin ve tebdil edilecektir. İdare heyeti, İcra Vekilleri Heyetince intihap olunacak üçten beşe kadar azadan ve müdürden teşekkül edecektir. Azalardan biri
Dâhiliye Vekili tarafından reis (başkan) seçilecektir (md.4). İdare heyetinin bazı
kararları Dâhiliye Vekâletinin onayı ile bazı kararları da Dâhiliye Vekâletinin
tasvibi ve İcra Vekilleri Heyetinin onayı ile kesinleşecektir (md.7). Ayrıca Ankara
Şehri İmar Müdüriyetinin bütün işlem ve hesapları ilgili vekâletlerin (bakanlıkların) murakabe ve teftişine tabi olacaktır (md.11). 588 1351 sayılı Kanun’da, Ankara Şehri İmar Müdüriyetinin “mülhak bir bütçe” ile idare olunacağı (md.3) hüküm altına alınmış ve her yıl çıkarılan bütçe kanunlarıyla Müdürlüğün bütçeleri,
kadro durumu ile idari ve teknik birimleri de özel olarak düzenlenmiştir. Örneğin, 27 Mayıs 1930 tarihli ve 1646 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdürlüğünün
1930 Mali Senesi Bütçe Kanunu”na (RG: 28.05.1930 tarihli ve 1505 sayılı) ekli
(A) işaretli cetvelde, 1930 mali yılı için Ankara Şehri İmar Müdürlüğüne 320.000
lira ödenek verilmiş; (B) cetvelinde de Müdürlüğün gelirleri gösterilmiştir. Kanuna ekli (C) cetvelinde ise Müdürlüğün kadroları düzenlenmiştir. Buna göre,
Müdürlüğe verilen kadro toplamı, Müdür dâhil 17 kişidir. Müdürlükte, Fen İşleri
Şubesi, İnşaat ve Tatbikat Şubesi, Plan ve Harita Şubesi, Hesap İşleri Şubesi ve
Yazı İşleri Şubesi bulunacaktır. Ankara Şehri İmar Müdürü, 500 lira ücret alacaktır (Başa, 2012: 69-71). 589 Bu düzenlemelerle birlikte İçişleri Bakanlığına bağlı ve
başkent Ankara’nın imarında çok önemli görevler alacak olan, “çok ilginç bir
planlama ve uygulama kuruluşu” doğmuş olmaktadır. Bu teşkilat; “uygulama
için kendi fonu olabilen ve kendi karar organına dayanarak ve kendi koyduğu
kurallara göre bunları kullanabilen bir yapıdadır.” Kanun’un kabul edildiği yılın
1928 yılı olduğu göz önünde tutulursa, “Ankara İmar Müdürlüğüne tanınan
olanağın önemi daha iyi anlaşılır” (Tekeli, 1978: 43; Başa, 2012b: 69).
1351 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdüriyeti Teşkilat ve Vazaifine Dair Kanun”
yürürlüğe girerken, “Ankara İmar Planı” da yarışmaya çıkarılmıştı. 1928 yılında
yapılan uluslararası yarışmayı, Berlin kentinin imar planı yarışmasını da kazanan
Herman Jansen kazandı. Jansen tarafından hazırlanan ve onun adıyla anılan
plan, 23 Temmuz 1932 tarihli ve 13209 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile
588
589
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 1, Cilt: 6, Sayfa: 400-402).
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima. 3, Cilt: 8, Sayfa: 599-601).
317
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
onandı. Hazırlanan beş yıllık uygulama planı da, 9 Haziran 1934 tarihli ve 21821
sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile uygulamaya konuldu. Jansen, 1938 yılı
sonuna kadar Ankara Şehri İmar Müdürlüğünün danışmanı olarak görev yaptı.
Planın elde edilmesiyle, Ankara İmar Planı için kurulan genel çerçeve de tamamlanmış oldu. Artık olağan bir imar ve belediyecilik düzenine geçilebilirdi.
Nitekim Ankara Şehri İmar Müdürlüğü, 1937 yılına kadar faaliyetini sürdürmüş,
31 Mayıs 1937 tarihli ve 3196 sayılı “Ankara Şehri İmar Müdürlüğünün Ankara
Belediyesine Bağlanması Hakkında Kanun” 590 (RG: 05.06.1937 tarihli ve 3623
sayılı) ile özel kanunlarında gösterilen teşkilatı, görev ve yetkileri baki kalmak
şartıyla “Ankara Belediyesine” bağlanmıştır (md.1). Bu Kanunla imar idare heyetinin de yeniden düzenlendiği görülmektedir. Buna göre İmar İdare Heyeti;
belediye reisinin riyaseti (yönetimi) altında İcra Vekilleri Heyetince intihap edilecek olan Maliye, Sıhhat ve İçtimai Muavenet, Nafıa ve Dâhiliye Vekâletlerine
mensup birer zat ve Dâhiliye Vekâleti Hukuk Müşaviri ile bir mütehassıstan ve
İmar Müdüründen terekküp edecektir. İdare heyetince verilecek kararların
icrası, İmar Müdürlüğünün mümessili (temsilcisi) olan belediye reisine aittir
(md.2). Kanun gereğince; imar müdürü ile idare heyetine alınacak mütehassıs
aza belediye reisinin teklifi ve Dâhiliye Vekilinin inhası üzerine İcra Vekilleri
Heyeti kararıyla tayin ve aynı suretle tebdil edilecektir. Yine Müdürlüğün diğer
memur ve müstahdemlerinden 100 liradan fazla ücret alanlar, imar müdürünün teklifi ve belediye reisinin inhası üzerine Dâhiliye Vekili tarafından tayin
olunacaktır (md.4). Kanun’a göre ayrıca; İcra Vekilleri Heyetinin onayına tabi
olmayan idare heyeti kararları aleyhine belediye reisi tarafından yedi gün içinde Dâhiliye Vekili nezdinde itiraz olunabilecektir. İtiraz vukuunda vekilin vereceği karar ile heyetin itiraza uğramayan kararları kesin olup icraları lazımdır.
Ancak bu kararlar aleyhine idari dava açılabilecektir (md.5) (Tekeli, 1978: 43;
Başa, 2012b: 71; Özakman, 2009: 185; Dik, 2012: 2098). 3196 sayılı Kanun’un
kabulünden sonra Ankara Şehri İmar Müdürlüğüne, belediye reisi tarafından
teklif ve Dâhiliye Vekilliğinin 28.10.1937 tarih ve 9365 sayılı tezkeresiyle inha
edilen, İstanbul Şehremaneti Mimarî Şubesi Şefliği ile Devlet Demiryolları İşletme Müdürlüğü Yol Dairesi Fen Müdürlüğünde bulunmuş olan Mühendis
Muhlis Sertel’in tayin edilmesi; 3196 sayılı Kanun’un 9. maddesine tevfikan İcra
Vekilleri Heyetince 2.11.1937 tarihinde onanmıştır (Kararname No: 2/7578)
(RG: 16 Kasım 1937 tarihli ve 3760 sayılı).
Görev yaptığı dönem içerisinde Ankara Şehri İmar Müdürlüğü ve personelinin,
Ankara’nın modern ve imarlı bir kent haline gelmesinde rolü büyük olmuştur.
590
Kavanin Mecmuası: (Devre: 5, İçtima: 2, Cilt: 17, Sayfa: 792-793).
318
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Ankara’nın imarı da her zaman diğer kentlerin imarına örnek teşkil etmiştir.
Ankara deneyiminden elde edilen sonuçlar ülkemizdeki imar mevzuatının şekillenmesinde önemli katkılar sağlamıştır. Esasen bu gelişmeler, Atatürk ve arkadaşlarının planlı kentleşmeye verdikleri önemin bir göstergesidir. Zamanın şartları gereği Ankara’nın imarı için devletin genel yöntemleri dışında aktif olarak
hareket etme olanaklarına sahip özel bir imar teşkilatı kurulmuş, işlevini tamamlayınca da Ankara Belediyesine devredilmiştir. Bu teşkilatın İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yapması ayrıca önemlidir. Teşkilat Kanunu’nda İçişleri
Bakanına ve Müsteşarına önemli görev ve yetkiler verilmiştir. Böylece, İçişleri
Bakanlığının daha o yıllarda şehircilik ve imar konularıyla yakından ilgili olduğu
anlaşılmaktadır. Cumhuriyet yönetimi, Nafıa Vekâleti olmasına rağmen Ankara’nın imarı ile ilgili bir teşkilatı İçişleri Bakanlığına bağlamayı daha uygun görmüştür. Bu durum, Dâhiliye Vekâletine duyulan güvenin bir sonucu olarak değerlendirilebilir (Başa, 2012b: 71-72).
5. Belediye Kanunu’nun Çıkarılması
Mahalli idare kuruluşlarımızın bu günkü yapıları büyük çoğunlukla Cumhuriyet
Dönemi’nden önce ortaya çıkmış, 1924 yılında çıkarılan Köy Kanunu ve 1930
yılında çıkarılan Belediye Kanunu ile “toplulukların yönetiminin (commune) iki
ayrı yasa ve iki ayrı yönetim şeklinde teşkilatlandırılması” uygulamasına, yeni
dönemde de devam edilmiştir. Köy idarelerinin düzenlenmesinden 6 yıl sonra,
10 Nisan 1930 tarihli ve 1580 sayılı “Belediye Kanunu” 591 (RG: 14.04.1930 tarihli ve 1471 sayılı) ile belediye idareleri yeni baştan düzenlenmiştir (Atasoy, 1992:
53; Özakman, 2009: 190). Tekeli (1978: 50), yeni Belediye Kanunu’nun kabul
edilme nedeni ve önemini şöyle açıklamıştır: “1293 (1877) tarihli Kanun’a göre
kurulan belediyelerin karar organlarının yapısının, Ankara’nın getirmek istediği
ideolojiyi benimsemeye uygun olmaması, tutucu kalması, yapılan değişikliğin
temel nedeni olmuştur. Çağdaş kent uygarlığını getirmek gibi Cumhuriyetin
yaymak istediği ideoloji bakımından önemli rolü olan belediyelerin karar organlarının yapısı, rejimin istekleri ile tutarlı hale getirilmek zorundadır. Tabii, 1293
tarihli Kanun’un değiştirilmesinde tek neden bu değildir. Bu Kanun’un öngördüğü belediye işlevleri de, yeni rejimin özendiği medeni şehrin yaratılmasına
olanak vermemektedir. Kanun’da sayılan görevler Cumhuriyet rejiminin arzuladığı kentin oluşmasına olanak verecek biçimde genişletilmelidir. Bu açıdan düşünüldüğü zaman, 1580 sayılı Kanun daha da önem kazanır.”
591
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 95-136).
319
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Dâhiliye Vekâletince hazırlıkları tamamlanarak daha Mayıs 1926’da İcra Vekilleri Heyetine gönderilen Belediye Kanunu Layihasının yasalaşması, 1930 yılında
mümkün olabilmiştir (Yılmaz, 2012b: 2011). “1/411 Numaralı Belediye Kanunu
Layihası ile Kırklareli Mebusu Dr. Fuat Bey ve Rüfekasının, Oyun ve Eğlence
Mahalleri Tesis ve İdare Etmek Hakkının Himayei Etfal Cemiyetine Verilmesi
Hakkında 2/40 Numaralı Kanun Teklifi ve Müsakkafat Vergisi Kanununun
4’üncü Maddesinin 4’üncü Fıkrasının Tefsirine Dair 3/270 Numaralı Başvekâlet
Tezkeresi ile İstanbul Mebusu Süreyya Paşa’nın, Belediye Kanunu Layihasının
Tadili Hakkındaki Teklifi” ve bunlara ilişkin Dâhiliye ve Belediye Kanunu Layihası
Muvakkat Encümenleri Mazbatalarının görüşülmesine, 20 Mart 1930 günü
başlanabilmiştir. Dönemin Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, kapsamlı sunuş konuşmasında tasarıya verdiği önemi açıkça ortaya koymuştur: 592 “Muhterem efendiler;
Büyük Millet Meclisine arz olunan Belediye Kanun Layihası Dâhiliye Encümeni
ile Belediye Muvakkat Encümeninde mevzuun icap ettirdiği ehemmiyetle tetkik
ve münakaşa edilerek tadil, ıslah ve ikmal edildikten sonra müşterek bir eser
halinde yüksek huzurunuza takdim olunuyor. Şehirlerimizin ıslah ve imar ihtiyaçlarına cevap verecek nizam ve idare prensiplerini ihtiva ettiğine kani olduğumuz bu layiha, hiç şüphe yok ki en mükemmel ve mütekâmil şeklini Büyük
Mecliste alacaktır (…) Belediyelerimizin teşkilatı esasiyesi demek olan bu kanun
büyük inkılabımızın bir cüz’ü eseridir. Cüz’üdür; çünkü kanunlarımız Cumhuriyet prensiplerine göre ıslah edilirken en mühim bir kanun olan Belediye Kanunu ehli ile bırakılamazdı. Eseridir; çünkü Cumhuriyet olmasaydı bu layiha olmazdı. Hükümetimiz her işte olduğu gibi bu layihayı da Türk istiklal ve inkılabının büyük lideri Gazi’den aldığı ilham ve onun çizdiği direktifle hazırlamıştır (…)
Bu layihanın açık vasıflarından ve inkılapçı hükümlerinden biri de Türk kadınının
Türk erkeğiyle zaten müsavi olan şerefli hakkını belediye işlerinde de tamamıyla tayin etmesidir…”
Mecliste söz alan diğer mebuslar da sunulan kanun layihasının önemine yönelik
destekleyici konuşmalar yapmışlardır. Bunlardan biri olan Kars Mebusu Ağaoğlu Ahmet Bey, bu düzenlemenin çok önemli olduğunu ve Türk belediyeciliğinin
tarihinde bir aşama olacağını belirtmiştir: 593 “Muhterem arkadaşlar; müzakerenize vazedilen bu kanun layihası çok mühimdir. Memleketin esas teşkilatına ait
heyeti umumiyesini alakadar eden bir kanundur (…) Kanun hakikaten dikkatle
tetkik edilmiştir ve Türk belediyeciliği tarihinde hiç şüphe yok ki bir merhale
592
Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya’nın konuşması ve Kanun Layihasına ilişkin görüşmeler için bakınız:
(Zabıt Ceridesi: Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 17, Sayfa: 21-34, İ: 37, C: 1).
593
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 17, Sayfa: 24-25, İ: 37, C: 1).
320
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
teşkil edecektir…” Belediye Kanunu Layihasının müzakereleri, 3 Nisan 1930
günü tamamlanmış ve oylamaya katılan 198 mebusun tamamının oyuyla anılan
tasarı yasalaşmıştır. 594
Başvekil İsmet Paşa tarafından Meclise sunulan Esbabı Mucibe Layihasında,
tasarı hazırlanırken beş esas ilkenin göz önünde tutulduğu görülmektedir. 595
Gerekçede sayılan ilkelerden birincisi, “belediyeler arası eşitlik ilkesidir.” Bu
ilke; “Türkiye belediyesi tesisi, hemşerilik hukuku, salahiyet ve vezaif, intihabat,
teşekkül, mafevk idari makam tarafından murakabe menabii varidat itibariyle
bir müsavat irae ederler.”, şeklinde ifade edilmiştir. İkinci ilke, “belediyelerin
icraatlarında serbest bırakılmasıdır.” Bu ilke de şöyle anlatılmıştır; “Belediyeler
için Devlet kanunlarının ahkâmına muarız olmamak şartıyla, mahalli temayül ve
ihtiyaçların ifade ve emrettiği her türlü imar ve terakki kararlarını vermek ve
tatbik etmek hususunda, Cumhuriyet fertleri gibi, hukuku tabiiyeden olan
serbestii sayüamel hakkı sarahaten tanınmıştır.” Üçüncü ilke, “belediyeler üstünde güçlü bir merkezi yönetim denetimidir.” Bu ilke, gerekçede şu şekilde
anlatılmaktadır; “Belediye işlerinde Devlet kanununun tamamii tatbikini temin
ve belediyelerin kanuna muhalif icraatı süratle men ve tevkif edebilecek kuvvetli bir Hükümet murakabesi esasları ve mümkün tafsilatla şeraiti vazedilmiştir.” Bu ilkenin bir gereği olarak, 1580 sayılı Kanun ile gerek Dâhiliye Vekâletine
gerekse mülki idare amirlerine önemli vesayet görevleri verilmiştir. Örneğin
gerekçede de belirtildiği üzere; “Kanuni vazifesinin Hükümetin tariri tebligatına
rağmen ifadan istinkâf halinde belediye reisinin işten el çektirilerek Meclisi
İdarei Vilayet kararı ve Dâhiliye Vekâletinin tasdikiyle vazifesine nihayet verilmesi, Hükümet murakabesinin azami bir tesir vermiş olacaktır.” Belediye Kanunu’nu yönlendiren dördüncü ilke, “tek dereceli seçim ve halkın etkin denetiminin sağlanmasıdır.” Gerekçe layihasından yapılan aşağıdaki alıntıdan, yerel yönetimin demokratikleştirilmesinde belediyeler üstünde kontrolü arttırmaya
dönük bir kaygının egemen olduğu ortaya çıkmaktadır; “Halkın nafiz (üstün)
murakabesi belediye işlerinde salah (iyileşme), selameti ve doğruluğu ve hemşerileri alakadar eden belediyeye ait intizam, sıhhat ve imar işlerinde sürati ve
mahalli ihtiyaçlara tevafuku temin eder. Belediye intihabatının her türlü müdahaleden azade olması ve belediye meclislerinin belediye reisi ve idaresi üzerinde tam bir murakabe hakkına malikiyeti bazı ahvalde belediyelerin icraat kabiliyetini tenkis etmekle beraber faydası her yerde mücerrep ve hassaten halkta
hâkimiyeti milliye prensiplerinin icap ettiği terbiyei siyasiyenin inkişafına çok
594
595
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 18, Sayfa: 3-8,13-15, İ: 43, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 3, Cilt: 18, Sıra No: 85/1-168).
321
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
hadim olmak itibariyle çok faydalı bir düsturdur.” Belediye Kanunu’nun hazırlanmasında benimsenen beşinci ilke, “belediyelerin hizmet alanının genişletilmesi olmuştur.” Nitekim 1580 sayılı Kanunla düzenleme yapılırken, belediyelerin hizmet alanlarının genişletilmesinde özellikle beledi alt yapıya önem verildiği anlaşılmaktadır. Diğer taraftan, elektrik örneğinde olduğu gibi 23 Eylül 1293
(1877) tarihli Kanun çıkarken bu hizmetlerin bir kısmı daha teknik olarak bulunmamıştı. Su örneğinde olduğu gibi bir kısmı da, vakıfların görevlerinden
sayılıyordu. Zamanla teknolojik gelişmeler ve vakıfların kaldırılması, belediyelere yeni hizmet alanları açmıştı. Kanun’un gerekçesinde belediye hizmetlerinin
bu yöndeki gelişimi şöyle belirtilmektedir; “Belediyelerin mecburi ve ihtiyari
vazifeleri muayyen maddelerle tadat edilmekle beraber salahiyetlerine ve imtiyazlarına dair kısımda kendilerine geniş bir sahai faaliyet imkânı bırakılmıştır.
Beldeler dâhilinde belde ihtiyacatına taalluk eden elektrikle veya havagazı,
tenvirat, her nevi tramvay, su tesisatı gibi umuru nafıa işleri belediyelerin
tabiaten malik oldukları hukuku imtiyaziyedendir. Hemen bütün Avrupa belediyeleri için tanınmış olan bu hak, her nevi sui tefehhümatı ortadan kaldırmak
için sarih maddelerle tespit olunmuştur” (Tekeli, 1978: 51-58).
Mecliste oluşturulan özel bir komisyon (Belediye Kanunu Layihası Muvakkat
Encümeni) tarafından titizlikle hazırlanan ve toplam 9 fasıl, 165 maddeden
oluşan 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun Birinci Faslı “Belediyelerin İdaresi”;
İkinci Faslı “Belediyelerin Vazifeleri”; Üçüncü Faslı “Belediye Meclisi”; Dördüncü
Faslı “Belediyeler Encümeni”; Beşinci Faslı “Belediyelerde İcrai Vazifeler”; Altıncı Faslı “Belediye Bütçesi”; Yedinci Faslı “Birlik Tesisi”; Sekizinci Faslı (Başlıksız)
ve Dokuzuncu Faslı da “Müteferrik Maddeler” başlıklarını taşımaktadır. 1580
sayılı Kanun’un 162. maddesi ile “Derseadet ve Vilayat Belediye Kanunları,
Derseadet Teşkilatı Belediyesi Hakkındaki Kanunu Muvakkat ile Ankara Şehremaneti Kanunu” yürürlükten kaldırılmıştır. Kanun’un 1. maddesinde “belediye”
şu şekilde tanımlanmıştır: “Belediye, beldenin ve belde sakinlerinin mahalli
mahiyette müşterek ve medeni ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye ile mükellef
hükmi bir şahsiyettir.” Gerekçede de belirtildiği üzere, “Belediyelerin birer şahsiyeti hükmiye (hükmi şahsiyet) olarak ifade edilmesi, belde hayatından doğan
belediyelerin mahalli ihtiyaçları, temayülleri, inkişaf cereyanlarını, beldenin
haklarını, vazifelerini temsil etmek itibariyle doğru bir yaklaşım” olmuştur. Kanun’un 2. maddesinde de, “belediye teşkilatı mecburi olan yerler” gösterilmiştir: “Nüfusu ne miktar olursa olsun kaza ve vilayet merkezlerinde ve nüfusu iki
binden fazla olan yerlerde belediye teşkilatı mecburidir.” Bu maddede beldeler
için asgari nüfus şartı getirilmiştir. “Beldeler tahmil edilen mecburi vazifelerin
ifası için her halde belde nüfusunun 2000’den aşağı olmaması elzem görülmek322
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
tedir.” İdari bir zorunluluk olarak kaza ve vilayet merkezlerinde koşulsuz olarak
belediye idaresinin teşkili mecburi tutulmuştur. Kanun’un 3. maddesinde ise
“belediye idaresinin mevdu olduğu makam ve heyetler” sayılmıştır: “Belediye
idaresi, belediye meclisi ile belediye encümeni ve belediye reisi ve muavinlerine, belediye şubeleri mevcut ise şube müdürlerine ve şube heyetlerine mevdudur.”
Kanun metni incelendiğinde, belediyelere yüklenilen görevlerin belirlenmesinde iki önemli husus göze çarpmaktadır. Bu tutumlardan birincisi, “belediye
görevlerinin genel bir ifade ile belirtilmeyip birer birer sayılmış olmasıdır. Daha
açık bir ifadeyle Kanun’un ikinci faslında, “belediyelerin mecburi ve ihtiyari
vazifeleri birer birer tafsil ve tadat edilmiştir.” Böyle bir tutum özellikle, “küçük
belediyelere yol gösterme kaygısından kaynaklanmıştır.” Çünkü küçük belediyeler için kanunen bu rehberliğe ihtiyaç vardır. Belediye hizmetlerinin kapsamının çizilmesinde benimsenen ikinci tutum, “belediye hizmetlerinin mecburi
ve ihtiyarilik niteliğinin belediyelerin gelirlerine, diğer bir değişle büyüklüklerine
göre farklılaştırılmasıdır. Belediye hizmetlerinin farklılaştırılmasında nüfus büyüklüğü yerine belediye gelirlerinin seçilmiş olması, günün koşullarının bir gereğidir. 1580 sayılı Kanun ile verilen ihtiyari görevler de dikkate alındığında,
belediyeler için oldukça geniş bir görev alanının çizilmiş olduğu görülmektedir.
Nitekim Kanun Layihasının Mecliste görüşülmesi sırasında söz alan Dâhiliye
Vekili Şükrü Kaya, belediyelerin görev alanının nasıl belirlenmiş olduğunu şu
şekilde anlatmaktadır: “… Hatta efendiler, bazı memleketlerde belediye sosyalistliği çok ileri gitmiş, haller, berberler, fırıncılık ve daha birçok sanatlar belediyeler tarafından inhisar altına alınmıştır. Bizim belediyelerimizin hâlihazırda
bunu yapmalarına imkân yoktur. Fakat vazifeleri sayılırken belli başlı vazifeleri
arasında bunlar da nazarı itibara alınmıştır. İnhisarı tazammum (ihtiva) etmemek şartıyla sırf hemşerilerin yaşayışını kolaylaştıracak birçok işlere girişebilmeleri esası kabul edilmiştir” (Tekeli, 1978: 56-57). Belediye Kanunu, İstanbul’da
belediye ile il özel idaresinin birleştirilmesini, belediye başkanlığının da İstanbul
Valisi tarafından yürütülmesini öngörmüştür. Ayrıca il genel meclisi ile belediye
meclisi birleştirilerek, her iki meclisin görev ve yetkileri “İstanbul Genel Meclisine” verilmiştir. Bu düzenlemelerin hayata geçirilebilmesi için belediye personeline yönelik bazı kadro düzenlemeleri yapılmıştır (Keskin, 2007: 115, 194).
Cumhuriyetin belediyecilik uygulamasının temel çerçevesini (Şükrü Bey’in ifadesiyle teşkilatı esasiyesi) oluşturan Belediye Kanunu kabul edildikten kısa bir
süre sonra, ihtiyaca göre bazı değişikliklere uğramıştır. Örneğin, 2 Haziran 1930
323
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
tarihli ve 1676 sayılı “Belediye Kanununa Müzeyyel Kanun” 596 (RG: 07.06.1930
tarihli ve 1513 sayılı) ile 1580 sayılı Kanun’a bazı maddeler eklenmiştir. 1676
sayılı Kanun’un 1. maddesiyle Belediye Kanunu’nun 152. maddesine eklenen
fıkrayla; “İstanbul mahalli idaresi memurları Devlet memurları hakkındaki hüküm ve şartlara tabi” hale getirilmişlerdir. Kanun’un 2. maddesiyle Belediye
Kanunu’nun 156. maddesine eklenen fıkra ile de; “İstanbul ve Ankara Valilerine
belediye bütçesinden miktarı İcra Vekilleri Heyetince tayin olunacak senelik
temsil tahsisatı” verilmesi hüküm altına alınmıştır (Keskin, 2007: 167, 173). Bu
arada 1580 sayılı Kanun’un uygulanması için gerekli idari düzenlemelerin, Dâhiliye Vekâletince zaman geçirilmeden yapıldığı incelenmiştir. Örneğin, Dâhiliye
Vekâletinin hazırladığı, “Belediye Meclislerinin Çalışma Usulüne Dair Belediye
Kanunu’nun 59’uncu Maddesine Tevfikan Tanzim Edilen Talimatname”, 10
Ağustos 1930 tarihli ve 9824 sayılı Heyeti Vekile kararıyla yürürlüğe konuldu
(RG: 26.08.1930 tarihli ve 1580 sayılı). Yine 28 Ağustos 1930 tarihinde yeni
Belediye Kanunu’na göre nerelerde mansub (atanmış) belediye başkanı bulunacağı hakkında vilayetlere genelge gönderildi. Genelgede, hükümetin Belediye
Kanunu ile tanınan bu yetkiyi doğudaki bazı il veya ilçe belediyelerinden başka
hiçbir belediyede kullanmak niyetinde olmadığı belirtilerek, seçimlerde buna
göre önlem alınması istenmiştir (Keskin, 2007: 115-116, 193). 1930 yılının Kasım ayında ise yeni Belediye Kanunu’nun 163. maddesine tevfikan Dâhiliye
Vekâletince teklif ve Şûrayı Devlet Heyeti Umumiyesince tadil edilerek tanzim
olunan “Belediyelerce Yapılacak Müzayede ve Münakasa ve İhaleler Hakkındaki
Merbut Nizamnamenin” uygulamaya konulması, İcra Vekilleri Heyetinin 17
Kasım 1930 tarihli ve 10198 sayılı kararıyla kabul olunmuştur (RG: 08.12.1930
tarihli ve 1667 sayılı). Bir yıl sonrasında da, yine Dâhiliye Vekâletince hazırlanan
“Belediye Muhasebe Usulü Nizamnamesi”, 11 Mart 1931 günlü ve 10750 sayılı
Heyeti Vekile Kararnamesi ile yürürlüğe konularak belediye maliyesi, yeni bir
düzene sokuldu (RG: 19.03.1931 tarihli ve 1752 sayılı).
Sonuç olarak belirtmek gerekirse, ülkemizde belediyelerin kurucu yasası olan
1580 sayılı Belediye Kanunu, cumhuriyet yönetiminin yerel yönetimlere verdiği
ehemmiyetin bir göstergesi olup, yerel idarelerin gelişimi açısından önemli bir
dönüm noktası olmuştur. Esasen Tanzimat’tan sonra Fransa’dan örnek olarak
alınan belediye yönetiminin gelişmesi uzun zaman almış; Osmanlı Devleti Dönemi’nde sarf edilen büyük çabalara rağmen cumhuriyetin ilan tarihine kadar,
bu günkü sınırlarımız içinde sadece 389 belediyenin kuruluşu tamamlanabilmiştir. Dolayısıyla genç Cumhuriyet, Belediye Kanunu’nu çıkararak yarım kalan bu
596
Kavanin Mecmuası: (Devre: 3, İçtima: 3, Cilt: 8, Sayfa: 715).
324
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
süreci hızlandırmıştır. Belediye sayısı Cumhuriyetin hemen başında 421’e, 1930
yılında ise 492’ye ulaşmıştır (Atasoy, 1992: 107-109). İlk çok partili belediye
seçimleri de, Belediye Kanunu çıkarıldıktan sonra icra edilmiştir. 5 Ekim 1930
günü ülke genelinde yapılan tek dereceli belediye seçimlerine Cumhuriyet Halk
Fırkası (CHF) ile Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) adayları katılmışladır. Siyasi
açıdan sıkıntılı bir ortamda girilen ve 10 gün süren seçimlerin galibi CHF olmuş;
502 seçim bölgesinden CHF 480, SCF ise 22 belediyede seçimi kazanmıştır. Seçimlerden sonra, il belediye başkanlıklarına seçilenler hakkında valilerin değerlendirmelerini içeren bir bilgi notu, Dâhiliye Vekâleti tarafından Başvekâlete
sunulmuştur. Ayrıca seçimlerin ardından gelen bazı önemli şikâyetler, incelenmek üzere Mülkiye Teftiş Heyetine devredilmiştir (Anadolu Ajansı: 2010: 61,
İnönü, 2006: 489; Keskin, 2007: 114-115, 203, 210; Solak, 2013: 83, 89).
6. Vilayet Özel İdareleri Tekaüt Sandığı Kurulması
14 Ocak 1933 tarihli ve 2097 sayılı “Vilayet Hususi İdarelerinden Maaş Alan
Memur ve Muallimlerin Tekaüt Maaşları Hakkında Kanun” 597 (RG: 23.01.1933
tarihli ve 2311 sayılı) ile “Vilayet Hususi İdareleri Tekaüt Sandığı” adıyla bir sandık teşkil edilmiştir (md.1). Kanunla özel idarelerden maaş alan ve devlet memurlarından farklı hükümlere tabi tutulan muallim ve memurlar, 1683 sayılı
“Askerî ve Mülkî Memurların Tekaütlükleri Hakkındaki Kanun” hükümleri çerçevesinde emekli olma hakkına sahip olmuşlardır (Kalfa, 2007: 435). “Hususî
İdareler Bütçesinden Maaş Alan Muallim ve Memurların Tekaütlükleri Hakkında 1/417 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye, Maarif ve Maliye
encümenleri mazbataları, 14 Ocak 1933 tarihli oturumda müstacelen görüşülerek kabul edilmiştir. 598
Bazı mebusların eleştirileri üzerine söz alan dönemin Maarif Vekili Dr. Reşit
Galip Bey, düzenleme hakkında bilgi vermiştir: 599 “Muhterem arkadaşımızın
başlıca endişesi bu tekaüt kanunu dolayısıyla büyük teşkilâtlar yapılarak vilâyetlerin sırtına yeni yükler yükletmek ve ağır masraflara kapı açmak yoluna gidileceği tarzındadır. Hâlbuki bunun için yapılacak hiç bir teşkilât yoktur. Yapılacak
şey vilâyetlerin ayrı ayrı kendi tekaüt işleri için yapacakları teşkilât yerine, Ziraat Bankaları şubelerini bu iş için veznedar gibi kullanmak ve merkezde Dâhiliye
ve Maarif Vekâletlerinden ayrılmış bir kaç kişilik bir heyetle muameleyi tetkik
597
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 57).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 84-90, İ: 24, C: 1).
599
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sayfa: 86, İ: 24, C: 1).
598
325
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ve murakabe etmekten ibarettir. Binaenaleyh iki masraf değildir. Küçük teşkilât
ve az masraf esası güdülmektedir. Vilâyetlerin ayrı ayrı bütün tekaüt işlerini
takip edebilmeleri son derece müşkül ve onlar için ağır bir iştir. Cüzdanların
takibi, yetimlerin, dulların takibi, hayatlarının daimî surette takip ve tahkiki,
kesilecek maaş ve sam müddetlerinin takip ve tahkiki için merkezde küçük bir
sandık idare heyeti bulunması, lâzımdır, muamelâtın intizamını temin noktasından zarurîdir…”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenleme şu şekilde
gerekçelendirilmiştir: 600 “1683 numaralı Kanunun, hususî ve mülhak bütçelerden maaş alan memurlar için ayrıca bir tekaüt kanunu yapılmasına cevaz veren
68’inci maddesine istinaden hususî idare bütçelerinden maaş alan muallim ve
memurlara mahsus olmak üzere merbut kanun lâyihası tanzim kılınmış ve bu
suretle kısa bir müddet için dahi olsa tekaütlük noktasından Devlet memurlarından ayrı ahkâma tâbi tutulan bu muallim ve memurların Devlet memurları
gibi 1683 numaralı Kanunun umumî ahkâmı dairesinde tekaüt edilmeleri tahtı
temine alınmıştır. Yalnız bu muallim ve memurların tekaüt maaşlarının Devlet
memurları gibi umumî bütçeden verilmesi Maliye Vekâletinin hususî idarelerin
kadroları üzerine murakabe hakkı olmadığı ve bu maaşların umumî bütçeden
verilmesi keyfiyetinin umumî bütçe üzerine ehemmiyetli surette müessir olacağı nazarı dikkate alınarak hususî idare memur ve muallimlerinin tekaütleri
için hususî bir tekaüt şekli düşünülmek zarureti hâsıl olmuş ve vilâyetler arasında bir ayrılığa mâni olmak üzere bütün vilâyetlerin müşterek bir tekaüt sandığı
teşkil etmeleri ve bu müşterek tekaüt sandığı için lâzım olan paranın, idare-i
hususiye bütçelerinde müşterek tekaüt sandığına muavenet namı ile açılacak
bir fasla her hususî idare bütçesinin maaş tertiplerine mevzu tahsisatın %2’si
nispetinde tahsisat konulması sureti ile temini ve hususî idare bütçelerinden
temin olunacak bu aidat bunlara ve bunların yetim ve dullarına tahsis olunacak
maaşları karşılamadığı takdirde noksanının hususî idare bütçelerinden muavenet sureti ile mütenasiben tamamlanması muvafık görülmüş ve merbut kanun
lâyihası bu esas dairesinde hazırlanmıştır…”
Bu gerekçelerle kabul edilen 2097 sayılı Kanun’a göre, “her sene idare-i hususiye bütçelerinin maaşat tertiplerine mevzu tahsisatın yüzde ikisi nispetinde tahsisat vazolunarak hususî idareler tekaüt sandığına gönderilecektir” (md.2). Bu
sandığın veznedarlık görevleri de Ziraat Bankaları tarafından ifa olunacaktır
(md.3). Hususî idarelerden maaş alan muallim ve memurlar, 1683 sayılı Askerî
600
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 12, Sıra No: 60).
326
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ve Mülkî Memurların Tekaütlükleri Hakkındaki Kanun’un mülkî memurlara ait
hükümleri dairesinde tekaüt edileceklerdir. Bu muallim ve memurların yetimlerine de bu Kanuna göre maaş tahsis olunacaktır (md.4). Hususî idarelerden
maaş alan muallim ve memurların tekaüt ve yetim maaşları muamelesi mensup
oldukları vilâyetlerce ikmal edildikten sonra, ait oldukları vekâletlere gönderilecektir. Vekâletçe tetkik ve kabul edilince maaşın miktarı, tahsis tarihi sandık
idaresine bildirilecektir. Sandıkça keyfiyet veznedarlık vazifesini yapan Ziraat
Bankası Müdüriyeti Umumiyesine bildirilecek, cüzdan da ilgilisine gönderilecektir. Kanun ayrıca, hususi idareler tekaüt sandığını idare edecek heyetin vazife ve
salâhiyeti, kadrosu ve maaşlarının miktarının tanzim edilecek bir nizamname ile
tayin olunacağını da hüküm altına almıştır (md.6). Kanun’un 6. maddesinde
belirtilen nizamname, Dâhiliye Vekâletince hazırlanmış ve “Vilayet Hususi İdareleri Tekaüt Sandığı Nizamnamesi” (Kararname No: 14793) adıyla 29 Ağustos
1933 günü yürürlüğe konulmuştur (RG: 29.08.1933 tarihli ve 2490 sayılı). Nizamnamenin 1. maddesinde; “Vilâyet Hususî İdareleri tekaüt sandığını idare
etmek üzere Dâhiliye, Maarif, Sıhhiye Vekâletlerince umum müdür veya müdürlerden seçilecek üç zattan mürekkep bir heyet teşkil olunur. Bu heyet kendi
aralarından birini reis seçerler.”, hükmü yer almaktadır. Nizamnamenin 2.
maddesi gereğince, “Mezkûr sandık idaresi Dâhiliye Vekâletine bağlıdır.” Nizamnamenin 4. maddesine göre de; “Sandık müdür ve memurları, idare heyetince intihap ve Dâhiliye Vekâletince tayin olunurlar.”
7. İstanbul Sular İdaresi Kurulması
27 Mayıs 1933 tarihli ve 2226 sayılı “İstanbul Belediyesine Bağlı İstanbul Sular
İdaresi Teşkili Hakkında Kanun” 601 (RG: 01.06.1933 tarihli ve 2416 sayılı) ile
İstanbul Belediyesine bağlı olmak üzere “İstanbul Sular İdaresi” teşkil olunmuştur (Kalfa, 2007: 467). “İstanbul Belediyesine Bağlı Sular İdaresi Teşkili Hakkında
1/696 Numaralı Kanun Lâyihası ve Dâhiliye Encümeni Mazbatası”, 27 Mayıs
1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. Tasarının görüşmeler sırasında söz alan mebus olmamıştır. 602
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında belediyelerin kurdukları
iktisadi müessesleler hakkında dikkat çekici bilgiler verilmiştir: 603 “İstanbul halkının mühim bir ekseriyeti için haizi ehemmiyet olan ve İstanbul Belediyesi
601
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 637).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sayfa: 365-366, İ: 60, C: 1).
603
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 15, Sıra No: 223).
602
327
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
tarafından devren satın alınan Terkos suyu imtiyazını işletmek üzer tesisi mukarrer sular idaresine en muvafık olacak şekli bulmak için bilhassa garp belediyelerinin iktisadî teşekkülleri uzun uzadıya mütalaa edilmiştir. Garp şehirlerinde
bu gibi amme hizmetlerini ifa eden teşekküllere belediyecilik noktasından ne
kadar ehemmiyet atıf olunduğu, birçok şehirlerde bu gibi hizmetlerin kazanç
temini esasını takip eden hususî şirketlere verilmeyip muhtelif şekillerde vücuda getirilenlere (Reğie) verildiği görülmüştür. Terkos suyunun yeni idare şekli
tespit edilirken, 1929 senesinde (Barselona) şehrinde toplanmış olan (Belediyeler ve Mahallî İdareler Beynelmilel Kongre) müzakeratı ehemmiyetle mütalaa
edilmiştir. Bu kongre, belediyeler tarafından yapılacak iktisadî nispetlerin en
muvafık şekillerde idare tarzlarını ve mütehassısların bu husustaki nokta-i nazarlarını tetkik eylemiştir. Tetkikat neticesinde muhtelif memleketlerde bu nevi
müesseselerin bilhassa dört şekilde kurulduğu görülmüştür: 1. Muhtar idareler,
2. Komünler arasında kooperatifler, 3. Müşterek menfaatti idareler, 4. İmtiyazlı
hususî şirketler. Kongrenin neticei müzakeratında muhtelif memleketlerde en
ziyade tesadüf edilen ve maksada en uygun olan idare şeklinin (muhtar idareler) olduğu anlaşılmıştır. Ezcümle Fransa’da (Paris) müstesna hemen bütün
şehirlerde su, elektrik, havagazı gibi umuma ait hizmetler, komünlere merbut
muhtar idareler tarafından görülmektedir (…) Bütün sermayeleri şehir idarelerinin elinde bulunan anonim şirketler bu sahada kendilerinden beklenilen faydayı temin edememektedir. Anonim şirketler için bütün memleketlerde Ticaret
Kanununun vazettiği murakabe tarzı münhasıran kâr temini gayesini takip eden
müesseseleri istihdaf ettiğinden umumî hizmetlerle alâkadar bu gibi işlerin
idare ve murakabe şekli anonim şirket şekli ile kabili telif görülememektedir.
Müşterek menfaatli şirketler, kısa müddetlerle kurulmaktadır. Belediyeler yeniden tesisat icrası mevzubahis olduğu zaman, tesisat vücuda getiren şirketler
ve kısa müddetle ortak olmakta ve bilâhare bütün tesisatı satın alındığından bu
gibi idareler dahi bir müddet sonra muhtar idare tarzına çevrilmektedir. Muhtar idareler, hemen bütün memleketlerde umumî hizmetlerin ifası için en ziyade tercih olunan idare şeklidir. Bu nevi idarelerde mesuliyet netice itibariyle
belediyeye tevcih edilmekle beraber, mevzuun hususî ve kısmen de ticarî mahiyete ve bu itibarla istilzam ettiği elastikiyete binaen idareye muhtariyet verilmekte ve doğrudan doğruya resmî bir idarenin tâbi olduğu kayıt ve hükümlerden serbest bırakılmaktadır. Esasen bu idare tarzı memleketimiz için de yabancı addedilmez. Filhakika inhisar idareleri mütedavil sermaye ile tedvir ettikleri muameleleri de Muhasebe-i Umumiye Kanunu ile Müzayede ve Münakaşa
Kanunları hükümlerine tâbi olmayarak tamamen muhtar bir şekilde idare edildikleri gibi Seyrisefain İdaresi ve hususî bir kanunla teşkil edilmiş olan Ankara
İmar Müdüriyeti de ayni suretle Müzayede ve Münakasa Kanunu hükümleri
328
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
haricimde bırakılmıştır. Yapılan tetkikat neticesinde (muhtar idare) şekli esas
ittihaz edilmiş ve Terkos suyunun idare şeklinin de bu esas dâhilinde teşekkül
ettiği takdirde; mevzuatın ehemmiyetiyle münasip bir idare tarzına varılmış
olacağı kanaati hâsıl olmuş ve bu kanun lâyihası ihzar ve teklif edilmiştir...”
Bu ilginç gerekçelerle kabul edilen 2226 sayılı Kanunla kurulan “İstanbul Sular
İdaresi”, İstanbul Belediyesine bağlı olmakla birlikte “hükmî şahsiyeti haiz hususî bir idare” şeklinde teşkil olunmuştur (md.1). Bu idare genel olarak, Terkos
sularının işletme işleriyle uğraşacaktır. Halen belediye idaresinde bulunan ve
bundan sonra belediyeye geçecek olan su işleri de, İstanbul Umumi Meclisi
kararıyla bu idareye verilebilecektir (md.2). Kanun ile Dâhiliye Vekâletine de
bazı görev ve yetkiler verilmiştir. Örneğin, Kanun’un 3. maddesine göre; Sular
İdaresi, Muhasebe-i Umumiye ve Müzayede ve Münakasa ve İhale Kanunu ve
Belediye Muhasebe Nizamnamesi hükümleriyle bağlı değildir. Bu işler hakkında
İstanbul Umumi Meclisince tanzim ve Dâhiliye Vekâletince tasdik olunacak
talimatname hükümleri tatbik edilecektir. Kanun’un 4. maddesine göre de,
Sular İdaresi, bir müdürle beş kişilik bir idare heyetinden ve lüzumu kadar müstahdemlerden mürekkeptir. Müdür ve idare heyeti azası belediye reisinin inhası ve Dâhiliye Vekilinin tasdiki ile tayin olunacaktır. Belediye reisi idare heyetinin reisidir. Bulunmadığı zaman azadan birine vekâlet ettirir.
8. Belediye Yapı ve Yollar Kanunu Çıkarılması
10 Haziran 1933 tarihli ve 2290 sayılı “Belediye Yapı ve Yollar Kanunu” 604 (RG:
21.06.1933 tarihli ve 2433 sayılı) ile belediyelerin imar işlerinin düzenlendiği
görülmektedir (Kalfa, 2007: 425, 475). “Yapı ve Yollar Hakkında 1/355 Numaralı
Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye, Nafıa ve Sıhhat ve İçtimaî Muavenet
Encümenleri Mazbataları, 10 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek fazla tartışılmadan kabul edilmiştir. 605
Başvekâlet Vekili Dr. Refik Bey tarafından Meclise sunulan esbabı mucibe layihasında düzenlemenin amacı şu şekilde ifade edilmiştir: 606 “Cumhuriyet hudutları dâhilinde halen mevcut 502 belediyedeki şehir ve kasaba binaları ile yolları
için tatbik edilmekte bulunan 24 teşrinievvel 1298 tarihli Ebniye Kanunu’nun
bugünkü ihtiyaçlara tekabül etmemesi ve yeni Belediye Kanunu ile belediyelere
604
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 938-950).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 150-160, İ: 68, C: 1).
606
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 290).
605
329
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
verilmiş olan mühim vazifeler ve vasi salâhiyetlerle şehir ve kasabaların imarına
ait faaliyetleri mütevazin (paralel) ve hemahenk bir halde bulundurmak zarurî
görülmesi hasebiyle ahiren Dahiliye Vekâleti Celilesince tanzim ve Şûrayı Devlete havale olunan Yapı ve Yollar Kanunu lâyihasının tanzimat dairesinin nazarı
tetkikinden geçerek aldığı muaddel şekli heyeti umumiyetle tetkik edildi. Lâyiha, beledî teşkilâta malik olan şehir ve kasabalardaki binalarla yollara ait bulunduğu cihetle şehir ve kasaba kelimelerinin kâmilen belde kelimesine tahvil
ve yazılış tarzında lisanî icaplara göre bazı cihetlerin takdim, tehir ve tebdil
edildiği hakkında dairei müşarileyhaca dermeyan olunan mütalaa ve nokta-i
nazar esas itibariyle muvafık ve indettetkik serlevhanın (yapı ve yollar kanunu)
olmak üzere tespiti musip görülerek maddelerin müzakeresine geçilmiştir…”
Bu gerekçelerle ve dönemin ihtiyaçlarına yeterli gelmeyen Ebniye Kanunu’nun
yerine geçmek üzere kabul edilen 2290 sayılı Kanun, toplam dört fasıl ve 54
maddeden oluşmaktadır. 1. Fasılda; “Belediyelerin Harita ve Projeleri”, 2. Fasılda; “Yapılar ve Tamirler”, 3. Fasılda; “Yapıda Riayet Edilmesi Lazım Gelen Fenni
Şartlar” ve son olarak 4. Fasılda; “Müstakil Maddeler”, düzenlenmiştir. Kanun
ile Dâhiliye Vekâleti ile mülki idare amirlerine de bazı önemli görev ve yetkiler
verilmiştir. Örneğin, Kanun’un 1. maddesine göre; her belediye, bu Kanun’un
yayın tarihinden itibaren Dâhiliye Vekâletince tayin olunacak müddet içinde
beldenin 1/2000 ve 1/500 mikyasında iki kıta hâlihazır haritası ve 1/1000 mikyasında tesviye münhanıli bir harita yaptırmağa ve tasdikli birer suretini Vekâlete göndermeğe mecburdur. Kanun’un 2. maddesine göre; bu Kanun’un yayını
tarihinden itibaren beş sene içinde her belediye münferiden veyahut birlik
tesisi suretiyle kabiliyet ve ihtisasları Dâhiliye Vekâletince tasdikli mütehassıslara beldenin “müstakbel (gelecek) şehir planını” tanzim ettirmekle mükelleftir.
Mütehassıs bulunmamak veya bütçeleri müsait olmamak gibi imkânsızlıklar
karşısında Dâhiliye Vekâletince bu müddet temdit edilebilir. Kanun’un 3. maddesine göre; mütehassıslar tarafından yapılan beldenin müstakbel şehir plânı
Belediye Kanunu’nun 70. maddesinin 9. fıkrası ile 71. maddesine göre belediye
meclisi tarafından tetkik ve belediyenin ihtiyaçlarına uygun olduğu kabul edildikten ve mahallin en büyük mülkiye memurunun tasvibine ve Ankara İmar
Müdürlüğünün tasdikine iktiran ettirildikten sonra herkesin malûmu olmak
üzere belediye dairesine asılır ve keyfiyet halka ilân edilir. İmar Müdürlüğüne
vürudu tarihinden itibaren üç ay içinde tasdik edilmeyen plânları tatbike başlamağa belediyeler salâhiyettardır. Belediye Meclisi ile mütehassıs arasında
zuhur edecek idarî ihtilâfların hallinde Dâhiliye Vekâleti hakemdir. Fenni hususlar hakkında ihtilaflar için hakem vazifesini Dâhiliye ve Nafia ve Sıhhat ve İçtimai Muavenet vekâletleri müştereken yapacaklardır. Kanun’un 4. maddesinde
330
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ise; müstakbel şehir haritasının tanziminde, mücbir sebepler olmadıkça riayet
olunması lazım gelen esaslar gösterilmiştir. Mücbir sebeplerin takdiri Dâhiliye
Vekâletine aittir. Kanun’un 5. maddesine göre; müstakbel şehir haritasının
birinci beş senede tatbik ve ikmali mümkün olmayan kısımların ikinci ve üçüncü
beş senelik programlara terki belediye meclisinin esbabı mucibeli kararı üzerine
Dâhiliye Vekâletinin tasvibine bağlıdır. Kanun’un 49. maddesine göre; “Fennî
kanalizasyon şebekesi bulunan mahallerde bina sahipleri lâğımlarını kanalizasyona bağlamağa mecburdurlar. Kanalizasyon şebekesi olmayan mahallerde
kanalizasyon yapılıncaya kadar belediyeler, mahallî ihtiyaç ve vesaite göre lâğım tertibatını gösterir bir talimatname yapacaklardır. Bu talimatnameler mahallî en büyük mülkiye memuru tarafından tasdik edildikten sonra tatbik olunacaktır. Kanun’un 50. maddesine göre; Bu Kanun hükümlerinin tatbikini gösterir
nizamnameler Dâhiliye Vekâletince tanzim olunacaktır. Kanun’un 51. maddesine göre de; fırınların ve gıda maddelerinin bulunacakları diğer mahallerin yapılarına vesair hususlara ait şartlar, Dâhiliye ve Sıhhiye Vekâletleri tarafından
tanzim olunacak bir nizamname ile tespit edilecektir.
Belediye Yapı ve Yollar Kanunu, bütün belediyeleri şehirlerinin hâlihazır haritası
ile müstakbel planını yaptırmaya mecbur ettiğinden, yasa çıkar çıkmaz belediyeler faaliyete geçmişlerdir. Örneğin, 1934 yılı Şubat ayında gazetelere yansıyan haberlere göre; bu konuda hızlı davranan Giresun Belediyesi, şehrin hâlihazır haritasını üç kişilik bir heyete yaptırmış olup; hazırlanan haritalar Ankara’da
Harita Umum Müdürlüğü ve Dâhiliye Vekâletince tasdik edildiğinden, belediye
imar işlerine bu haritalar üzerinden başlamıştır. Bu arada Şebinkarahisar Belediyesi de haritalarını yaptırmak üzere faaliyete geçmiştir (Turan, 2007: 545).
Belediye Yapı ve Yollar Kanunu kapsamında Dâhiliye Vekâletince önemli görevler yürütülmüş olmasına rağmen, 14 Haziran 1935 tarihli ve 2799 sayılı “Nafıa
Bakanlığının Teşkilat ve Vazifelerine Dair Kanuna Ek Kanun” 607 (RG: 22.06.1935
tarihli ve 3035 sayılı) ile 2290 sayılı “Belediye Yapı ve Yollar Kanunu’nun 1, 2 ve
3. maddelerinde Dâhiliye Vekâletine ve Ankara İmar Müdürlüğüne ait görevler
Nafıa Vekâletine devredilmiştir (md.6).
9. Belediye Teşkilâtı Olan Yerlerdeki Muhtarlıkların Kaldırılması
10 Haziran 1933 tarihli ve 2295 sayılı “Belediye Teşkilâtı Olan Yerlerde Muhtar
ve İhtiyar Heyetlerinin Lağvı Hakkında Kanun” (RG: 19.06.1933 tarihli ve 2431
sayılı) belediye teşkilatı olan yerlerde mahalle muhtarlıklar kaldırılmıştır (Kalfa,
607
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 4, Cilt: 14, Sayfa: 658).
331
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
2007: 425, 475). “Belediye Teşkilâtı Olan Yerlerdeki Muhtarlıklarla İhtiyar Heyetlerinin Kaldırılması Hakkında 1/603 Numaralı Kanun Lâyihası” ve buna yönelik hazırlanan Dâhiliye Encümeni Mazbatası, 10 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek bazı eklemelerle kabul edilmiştir. 608
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında düzenleme şu şekilde
gerekçelendirilmiştir: 609 “281 tarihli Vilâyet Nizamnamesi hükümleri dairesinde
seçilip vazife görmekte olan mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri 293 tarihli Belediye Kanunu’nun neşrinden sonra da vazifelerine devam etmişler ve nihayet 13 Mart 1329 tarihli İdarei Umumiyei Vilâyat Kanunu’nun 148’inci maddesi ile mezkûr nizamname hükmü feshedildiği halde, muhtelif kanunlarımızda
kendilerine ayrı ayrı vazifeler verilmiş olmasından dolayı işlerine devam etmekte bulunmuşlardır. Hâlbuki şehirlerimizde ve kasabalarımızda oturanların mahallî mahiyette müşterek ve medenî ihtiyaçlarını tanzim ve tesviye vazifesi
1580 numaralı Kanunla belediyelerimize tevdi olunmuştur. Muhtarlıkların ve
ihtiyar heyetlerinin gördükleri işler de mahiyet itibariyle belediye vazifelerindendir. İdarî ve mahallî teşekkülleri ilmî esaslara tevfik edilmiş birçok memleketlerde dahi, mahalle muhtarlıklarına benzer hiç bir teşkilât olmayıp bütün bu
vazifeler belediyelerce ifa edilmektedir. En son ilmî esaslara göre hazırlanmış
olan yeni Belediye Kanunu ile şehirlerimiz ve kasabalarımız, çalışan ve halkın
ihtiyaçlarını düşünen belediyelerimizin elinde inkişafa doğru yürürken dünyanın hiç bir yerinde bulunmayan mahalle muhtarlığının kaldırılmasına katî bir
lüzum ve zaruret vardır. İdarî ve hukukî bir hüviyeti olmayan muhtarlıkların
lağvı ile vazifelerinin, halka ait bütün işleri gören belediyelere verilmesi düşünülmüş ve işbu kanun lâyihası bu nokta-i nazardan hazırlanmıştır.”
Bu gerekçelerle kabul edilen 2295 sayılı Kanun’un 1. maddesi gereğince; “Belediye teşkilâtı olan yerlerde mahalle muhtarlıkları ve ihtiyar heyetleri lağvedilmiştir.” Kanun’un 2. maddesine göre de; “Muhtelif kanunlarla ve nizamname
ve talimatnamelerle bu muhtarlıklara ve ihtiyar heyetlerine verilmiş olan vazife
ve salâhiyetler yapılacak bir nizamname ile belediyelere, zabıtaya ve aidiyetine
göre diğer devaire devredilmiştir.” Maddede bahsedilen ve Dâhiliye Vekâletince hazırlanan, “Belediye Teşkilatı Olan Yerlerde Lağvedilen Muhtar ve İhtiyar
Heyetleri Vazifelerinin Hangi Dairelerce İfa Olunacağına Dair Nizamname Layihası” (Kararname No: 15436), 14 Aralık 1933 tarihli İcra Vekilleri Heyeti kararıyla kabul edilmiştir (RG: 23.12.1933 tarihli ve 2575 sayılı). Cumhuriyet gazetesi608
609
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 160-161, İ: 68, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 156).
332
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
nin 25 Kânunusani 1933 tarihli nüshasında, anılan nizamname ile uygulamanın
İstanbul’a etkileri üzerinde durulmuştur: “İstanbul Vilayetinde muhtarlık teşkilatı sene başından itibaren tarihe karışacaktır. İstanbul’da mevcut iki bine yakın
muhtarın işini badema (bundan böyle) polis, belediye ve sıhhiye memurları
yapacaklardır. Bu hususta Dâhiliye Vekâletince hazırlanıp Devlet Şurasınca tasdik edilen nizamname dün İstanbul Vilayetine ve belediyeye tebliğ edilmiştir”
(Kalfa, 2007: 425). 1934 yılının başından itibaren kapatılan muhtarlıkların mühürleri zabıta memurları tarafından toplanmıştır (Turan, 2007: 534).
10. Belediyeler Bankası Kurulması
11 Haziran 1933 tarihli ve 2301 sayılı “Belediyeler Bankası Hakkında Kanun” 610
(RG: 24.06.1933 tarihli ve 2435 sayılı) ile “Belediyeler Bankası” adıyla hükmi
şahsiyeti haiz bir banka teşkil edilmiştir (Kalfa, 2007: 477). “Belediyeler Bankası
Hakkında 1/660 Numaralı Kanun Lâyihası” ile buna ilişkin Dâhiliye, Maliye ve
Bütçe Encümenleri Mazbataları, 11 Haziran 1933 tarihli Meclis oturumunda
müstaceliyetle görüşülerek kabul edilmiştir. 611
Görüşmelerin başında söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, Belediyeler Bankasının kuruluş gerekçesini şu şekilde açıklamıştır: 612 “Efendim, Büyük Meclis, Belediyeler Kanunu’nda bir madde-i mahsusa kabul etmişti. Bu maddeye göre her
belediye varidatının yüzde beşini 20 sene müddetle ihtiyat akçası olarak ayıracak ve bununla bir banka teşekkül edecekti. Belediyeler Kanunu, 1 Eylül
1931’de mevkii meriyete girdi. O günden beri belediyeler varidatının yüzde
beşini ayırmaktadır. Bir buçuk sene zarfında hâsıl olan ihtiyat akçesi bir buçuk
milyon lirayı buldu. Bu para bu gün bankada ve emrimizde olarak bulunuyor.
Bu para ile bir banka teşkil ettik ve mevzuu münakaşa ve müzakereye konulan
bu kanun huzuru âlinize takdim ettik. Maksadı teşekkülü ve gayesi ve hedefi
hakkında fikir verecek kadar kanunda icap eden tafsilât vardır. Fakat kanunun
müzakeresine girmeden evvel ben de arz edeyim: Belediyelerimizin gerek medenî ve gerek sıhhî ihtiyaçlarını yapabilmeleri için varidatları fevkinde birtakım
masraflara ihtiyaçları vardır. Bunun da kendi varidatları ile yapılması mümkün
değildir. Fakat memleketin krediye ve paraya olan ihtiyacı dolayısıyla belediyeler bu parayı güçlükle, biraz da ağır faizlerle bulmaktadırlar. Aralarında bir itibar
kredisi şeklinde bir banka yaparak kendi kendilerine artırdıkları para ile kendi
610
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 2, Cilt: 12, Sayfa: 978-980).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 177-179, İ: 69, C: 1).
612
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sayfa: 177, İ: 69, C: 1).
611
333
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
kendilerine müfit olacaklar ve memleketin imarına bir yardım olacağını düşündük ve böyle bir banka tesisine teşebbüs ettik. Metelik metelik, on para on
para toplanacak olan bu para belediyelerin ihtiyacına kâfi gelecek sermayeyi
temin edecektir. Arz ettiğim gibi bir buçuk senede 1,5 milyon lira ve 15 senede
15 milyon bir para olacaktır. Bu suretle belediyeler kendi aralarında kendi ihtiyaçlarını hiç kimseye muhtaç olmadan temin edeceklerdir. Bankanın teşekkül
maksadı ve gayesi budur. Maddeleri okunduğu vakit göreceksiniz ki oldukça
mufassal bir kanundur. Bu bankayı idare edecek zevat muayyen makam sahiplerinden, belediye reislerinden ibarettir. Şubeleri olmayacaktır. Mevduat kabul
etmeyecektir. Diğer bir millî banka ile anlaşacak, onlara kasadarlık yaptıracak
ve bu suretle işleyecektir. Tahmin ediyorum ki iyi idare edilirse bu banka memleketimizde 10, 15 sene sonra gayet kuvvetli ve esaslı bir müessese-i maliye
olacaktır ve şehirlerimizin ihtiyacını temin edecektir (Muvafık sesleri).”
Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında, düzenleme şöyle gerekçelendirilmiştir: 613 “1580 numaralı Belediye Kanununun 131. maddesine göre
belediyelerimiz için bir banka kurulması icap etmektedir. Aynı madde hükmüne
nazaran belediyelerimiz yirmi sene müddetle bütçelerinin yüzde beşi nispetinde ayıracakları tahsisatları Hükümetçe gösterilecek bir bankaya yatırmağa
mecburdurlar. İki buçuk seneden beri tatbik edilmekte olan bu madde ile halen
bir buçuk milyon lira kadar bir para toplanmış bulunmaktadır. Belediyelerimizin
muhtelif imar işleri için yapmak mecburiyetinde kaldıkları istikrazlarını karşılamak veya istikrazlara tavassut etmek üzere bir (Belediyeler Bankası) kurulması
düşünülmüş ve hükmî şahsiyeti haiz olmak ve Ziraat ve Emlâk Bankaları gibi
millî müesseselerimizin istifade ettiği haklardan ve imtiyazlardan bu bankanın
da istifadesini temin için bu kanun lâyihası hazırlanmıştır.”
Bu gerekçelerle kabul edilen 2301 sayılı Kanun’un 1. maddesinde, Bankanın
kuruluşu düzenlenmiştir: “1580 numaralı Belediye Kanununun 131’inci maddesinde yazılı hükme göre (Belediyeler Bankası) namı ile on beş milyon Türk lirası
sermaye ile hükmî şahsiyeti haiz bir banka teşkil edilmiştir. Lüzumunda İcra
Vekilleri Heyeti kararı ile bu sermaye bir misli artırılabilir. Banka, sermayesinden bir buçuk milyon lirayı topladığı tarihte teşekkül etmiş addolunur.” Kanun’un 2. maddesine gereğince; “Bankanın müddeti doksan dokuz sene olup,
idare merkezi Ankara’dır.” Kanun’un 3. maddesine göre Bankanın amacı; belediyelere, şehirlerin tanzim ve tesisi işlerinde yapacakları esaslı amme hizmetleri
için muhtaç olacakları parayı, yapılacak işlerin ehemmiyetine ve belediyelerin
613
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 2, Cilt: 16, Sıra No: 300).
334
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ödeme kabiliyetlerine göre ikraz etmek; kısa veya uzun vadeli avans ve cari
hesaplar açmak veya bunlara tavassut ve kefalet etmek ve nizamnamesi esası
ile müsaade edilecek banka işlerini yapmaktır. Kanunla Dâhiliye Vekâletine de
birtakım yetki ve görevler verilmiştir. Örneğin, Kanun’un 3. maddesine göre;
Banka, Kanun’da gösterilen miktardan fazla muameleler için Dâhiliye Vekâletinin muvafakatini almaya mecburdur. Kanun’un 7. maddesine göre; Bankanın
tesisine taalluk eden muamelatta damga resmi ile celbedeceği kasa ve memleket dâhilinde imal edilmeyen sair banka levazımı Dâhiliye Vekâletince tertip
edilecek listeye göre bir defaya mahsus olmak üzere gümrük resminden muaf
tutulmuştur. Kanun’un 8. maddesine göre; Banka, idare meclisinin kararı ve
Dâhiliye Vekâletinin tasvibi ile tevdi edilen sermayenin yarısına kadar milli bankalardan avans almağa ve hesabı cari açtırmaya salahiyetlidir. Kanun’un 10.
maddesine göre; bu Kanunda yazılı esaslara göre Dâhiliye Vekâletince tanzim
edilecek Banka Nizamnamesin İcra Vekilleri Heyetince tasdikinden sonra neşir
ve ilanı birinci maddenin son fıkrasındaki gününde sermaye bulmak şartı ile
banka teşekkül etmiş sayılacaktır. Kanun’un 11. maddesine göre; banka, kanunu mahsusla teşkil olunan milli bankaların idare meclisi azaları için yazılı evsafı
zevattan olmak üzere Dâhiliye Vekilinin inhası üzerine İcra Vekilleri Heyeti kararıyla tayin olunacak bir reis ve üç azadan teşekkül edecek bir idare meclisi ile
bir umum müdür tarafından idare olunacaktır. Kanun’un 12. maddesine göre;
umumi heyet, Divanı Muhasebat reisinin riyasetinde, Divan daire reisleriyle,
Şurayı Devlet ikinci reislerinden ve Dâhiliye Vekâleti müsteşarı ile Mahalli İdareler umum müdürü ve hukuk müşavirinden ve sermaye iştirak eden belediyelerin en çok iştirak edenlerden başlamak üzere münavebe ile her sene Dâhiliye
Vekâletince davet edilecek on belediye reisinden meydana gelir. Kanun’un 13.
maddesine göre; bankanın murakıplarından biri Dâhiliye Vekâleti, diğerini
umumi heyet tayin edecektir. Kanun’un muvakkat maddesine göre de; banka
sermayesi beş milyon lirayı buluncaya kadar yapacağı ikraz ve avans işlerinde,
borç almak isteyen belediyenin o tarihteki iştirak hissesi miktarını geçebilmek
için Dâhiliye Vekâletinden müsaade almaya mecburdur.
Kanun yürürlüğe girdikten sonra, Dâhiliye Vekilliği tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 6 Kasım 1933’te, Banka Umum Müdürlüğüne Muhasebe Müdürü
İsa Bey, İdare Meclisi Başkanlığına Salih Vahit ve azalıklarına Hüseyin Kadri,
Nusrat ve Sami Beylerin tayinleri kararlaştırılmıştır (15145, 15146 sayılı Kararnameler; RG: 06.11.1933 tarihli ve 2545 sayılı). Belediyeler Bankası Umum Müdürlüğüne bazı yıllarda valilerden de atamalar yapıldığı incelenmiştir. Örneğin,
münhal bulunan Belediyeler Bankası Umum Müdürlüğüne Seyhan Valiliğinden
mütekait Mümtaz Bey’in tayini, Dâhiliye Vekilliğinin 9.5.1934 tarih ve 349/64
335
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
sayılı tezkeresi üzerine İcra Vekilleri Heyetince aynı gün tasvip ve kabul olunmuştur (Kararname No: 2/581, RG: 19.05.1934 tarihli ve 2704 sayılı). Yine Dâhiliye Vekâletinin 7.4.1935 tarih ve 349/47 sayılı tezkeresiyle yapılan teklifi üzerine, açık bulunan Belediyeler Bankası Umum Müdürlüğüne Sivas Valisi Süleyman Kepenek’in tayini, İcra Vekilleri Heyetince 10.4.1935 günü onanmıştır (Kararname No: 2/2308; RG: 28.04.1935 tarihli ve 2988 sayılı). Belediyelerin yürüttükleri kamu yatırım ve hizmetlerini finanse etmek üzere kurulan Belediyeler
Bankası, dönem içerisinde büyük bir gelişme göstermiş, 1936 yılı sonunda Bankanın tahsil edilen sermayesi 4.467.888, ikraz edilmiş ve edilecek para yekûnu
da 3.810.386 liraya yükselmiştir. 1937 yılı sonlarına doğru Belediyeler Bankasının merkez binası da Ankara’da hizmete girmiştir. Türk yerel yönetim tarihinde
önemli bir yeri olan Belediyeler Bankası, 1945 yılında “İller Bankasına” dönüştürülecektir (Kalfa, 2007: 477, 507; Övgün, 2007: 883; Avaner, 2007: 653; Varlık, 2010: 55; Anadolu Ajansı: 2010: 92).
11. Belediyece Yapılacak İstimlâk Hakkında Kanun
4 Haziran 1934 tarihli ve 2497 sayılı “Belediyece Yapılacak İstimlâk Hakkında
Kanun” 614 (RG: 09.06.1934 tarihli ve 2722 sayılı) ile belediyelere, yapılacak istimlakler için bazı yetkiler verilmiştir. “İstanbul’da ve Vilâyetlerde Belediye
Daireleri Namına İstimlâk Olunacak Mahallerin İstimlâk Sureti Hakkındaki Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair 1/430 Numaralı Kanun Lâyihası”
ile buna ilişkin Dâhiliye, Maliye, Bütçe ve Adliye Encümenleri Mazbatalarının
görüşülmesine 19 Mayıs 1934 tarihinde başlanmış; 615 4 Haziran 1934 tarihli
Meclis toplantısında tasarı kabul edilmiştir. 616 Tasarının maddelerine yönelik
bazı tereddütler üzerine Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, 2 Haziran 1934 tarihli görüşmelerde söz alarak açıklamalarda bulunmuştur: 617 “İstimlâk muamelesi yapılırken tasarruf ve istihkak davaları da araya giriyor ve muamele uzuyordu.
Hâlbuki belediyeyi bu işte alâkadar eden şey, doğrudan doğruya kıymet meselesidir ve bunu esas tuttuk. Lâyiha da buna göre hükümleri ihtiva etmektedir...”
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzasıyla Meclise gönderilen, “Dâhiliye
Vekâletinin esbabı mucibesi” suretinde, düzenlemenin gerekçeleri şu şekilde
açıklanmıştır: 618 “İstanbul ve vilâyetlerde belediyeler namına istimlâk olunacak
614
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 731-735).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sayfa: 176-177, İ: 53, C: 1).
616
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 34-35, İ: 64, C: 1).
617
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 25-31, İ: 63, C: 1).
618
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 22, Sıra No: 143).
615
336
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
mahallerin sureti istimlâkine dair kanunun üçüncü maddesi, istimlâk olunacak
mahallerin kıymetini tayin ve tespitte tahmin usulünü kabul etmiş olduğundan
bu usule tevfikan yapılan istimlâklerde belediyeler ve efradın mütekabil haklarının telifi tatbikatta müşkülât arz etmekte ve bu yüzden belediyelerin imar
teşebbüsleri de müteessir olmaktadır. Bu mahzurların önüne geçilmesi için
tahmin gibi gayri ilmî bir esas yerine, 1833 numaralı Arazi Vergisi Kanunu ile
1836 numaralı Bina Vergisi Kanunlarının tespit ettiği kıymetler alınmış ve istimlâkin bidayeten bu kıymetlere istinat ettirilmesi ve bu kıymetlere itiraz vukuunda efrat ve belediyelerin menfaat ve haklarını mütekabilen müemmen hal ve
tesviye suretlerini muhtevi esaslar dairesinde emri istimlâkin kolayca bitirilmesi
esbabı düşünülerek belediyelere ait istimlâk kanununun üçüncü maddesi yerine kaim olmak üzere yeni bir madde kaleme alınmış ve mezkûr kanunun altıncı
maddesi tadil ve lağıv ve tadili teklif edilen üçüncü ve altıncı maddelerle alâkadar olan 2, 8, 9 ve 15’inci maddelerin hükümleri de lağvedilmiştir. Bundan başka bu kanunun verdiği kolaylıklardan belediye ile birleştirilmiş hususî idarelerin
ve imar müdüriyetinin de istifadesini temin için kanun projesine bu maksatla
bir madde ilâve olunmuştur.”
Bu gerekçelerle kabul edilen ve ismi “Belediyece Yapılacak İstimlâk Hakkında
Kanun” olarak düzeltilen 2497 sayılı Kanun’un 1. maddesi ile 1580 sayılı Belediye Kanunu’nda yazılı, beldenin ve belde sakinlerinin mahalli mahiyette müşterek ve medeni, sıhhi ve bedii ihtiyaçlarının tanzim ve tesviyesi ve tehlikeden
korunması için tesisat yapmak maksadıyla binalı ve binasız gayrimenkulleri
istimlâke belediyeler yetkili kılınmıştır. Kanunla mülki idare amirleri ile Dâhiliye
Vekâletine bazı görev ve yetkiler verildiği görülmektedir. Örneğin, Kanun’un 2.
maddesine göre; “Belediye namına istimlâk olunacak yerlerin mesaha ve cins
ve hududunu gösterir mufassal bir haritası belediye mühendisi ve bulunmayan
yerlerde nafıa mühendisi ve bunların bulunmadığı yerlerde mimar veya fen
memuru ve bunlar da yoksa belediye kalfası tarafından yapılarak belediye encümenine tevdi olunur. Encümence istimlâke lüzum görüldüğü takdirde istimlâk sebeplerini bildirir bir mazbata yapılarak mahallin en büyük mülkiye memuruna gönderilir. En büyük mülkiye memuru evrakın gelmesinden itibaren on
beş gün içinde yapılacak istimlâkin umumî menfaatlere uygun olup olmadığına
karar vererek belediyeye bildirir. İstimlâkin umumî menfaatlere uygun olduğu
hakkındaki kararlar kâfidir. İstimlâkin umumî menfaatlere uygun olmadığına
dair verilecek kararlara karşı, belediye encümenlerinin kararı ile belediye teşkilâtı olan köy ve nahiye belediyeleri bağlı bulundukları kaza kaymakamına ve
kaza belediyeleri valiye ve vilâyet belediyeleri de Dâhiliye Vekâletine itirazda
bulunabilirler itiraz üzerine verilecek kararlar kâfidir. İstimlâkin umumî menfa337
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
atlere uygun olup olmadığı hakkındaki kararlar, belediye reisliği en büyük mülkiye memuru uhdesinde bulunan yerlerde, kaza belediyeleri için bağlı oldukları
vilâyetin valisi ve vilâyet belediyelerine ait olanlar hakkında da Dâhiliye Vekili
tarafından kat'î olarak ittihaz olunur. Umumî menfaatler hakkındaki kâfi kararlar temyiz olunamaz.”
12. Vilayetler Hususi İdarelerinin Borçlarının Hazinece Tasfiye Edilmesi
4 Temmuz 1934 tarihli ve 2562 sayılı “Vilayetler Hususi İdarelerinin Borçları ve
1934 Mali Senesi Bütçeleri Hakkında Kanun” 619 (RG: 12.07.1934 tarihli ve 2750
sayılı) ile vilayetler hususi idarelerinin borçlarının hazinece tasfiye edilmesi
öngörülmüştür. Tekirdağ Mebusu Cemil Bey ve 3 arkadaşının, “Vilâyetler Hususî İdarelerinin Borçları ve 1934 Malî Senesi Bütçeleri Hakkında 2/121 Numaralı
Kanun Teklifi” ile buna ilişkin Bütçe, Dâhiliye ve Maliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümen Mazbatası, 4 Temmuz 1934 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek itiraz olmadan kabul edilmiştir. 620
Tekirdağ Mebusu Cemil Bey ve arkadaşları tarafından Meclise sunulan “Bütçe,
Dâhiliye ve Maliye Encümenlerinden Mürekkep Muhtelit Encümen Mazbatası”,
il özel idarelerinin mali durumu hakkında şu bilgileri içermektedir: 621 “Son senelerde vilâyet hususî idarelerinin ekserisinin malî vaziyetlerindeki muvazene
(denge) bozulmuş, iki netice hâsıl olmuştur: (1) Maaş ve ücretlerin tamamen
verilememesi, (2) Muhtelif kanunlarla vekâletlere ayrılmış hisselerin ödenememesi. Kanun teklifi, bu iki vaziyet için ayrı ayrı hükümleri ihtiva etmektedir.
Birinci maddede, 1933 senesinde verilemeyen maaşlar ve ücretler için Hazinece bir defaya mahsus olmak üzere 597.000 lira ödenmesi ve bunun vilâyetlere
ait kazanç vergisi kesri munzamından nâzım hesaplardan kalan miktar ile mahsup edildikten sonra artanının 1935 senesi bütçesine masraf kaydı teklif edilmiştir. Encümenimiz maddeyi aynen kabul etmiştir…”
2562 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre; “Hususî idarelerin 1933 malî senesi
sonuna kadar ödeyemedikleri maaş ve ücretler yekûnu olan 597.000 lira aşağıdaki şekilde hazinece tesviye olunur: A- 1933 malî senesi sonuna kadar umumî
bütçeye dâhil memur ve müstahdemlerin maaş ve ücretlerinden kesilip merkezce hesabı kâfileri neticesine göre tevzi edilmek üzere alıkonulan ve nazım
619
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: 3, Cilt: 13, Sayfa: 957-958).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sayfa: 395-396, İ: 77, C: 1).
621
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, İçtima Senesi: 3, Cilt: 23, Sıra No: 296).
620
338
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
hesaplarda kayıtlı bulunan paralar ait olduğu mahallere bakılmaksızın mezkûr
hesaplara masraf kaydı suretiyle; B- (A) fıkrası mucibince tediye edilecek kısımdan kalanı, 1935 umumî bütçesinde (Hususî idarelere yardım) namı altında
açılacak bir fasıldan mahsup olunmak üzere Hazinece temin olunacak kredi ile.
Bu madde hükmüne göre Hazinece yapılacak tediyeler, 1934 Mayıs sonuna
kadar zimmetlerinde tebeyyün edipte isimleri ve borçlarının miktarları Dâhiliye
Vekâletince tasdikli cetvelde gösterilen vilâyetlere yardım şeklinde verilir. 2562
sayılı Kanunla Dâhiliye Vekâletine, önemli bir yetki daha verilmiştir. Kanun’un
8. maddesine göre; “Hususî İdare muhasebe müdürlerinin tayinleri Dâhiliye
Vekiline aittir.”
Bu Kanun’dan önce de dönem içerisinde birçok vilayet özel idaresinin borçlanmasına ilişkin yasalar çıkarıldığı incelenmiştir. Demek ki bazı özel idareler aldıkları borçları ödeyememişler ve sonuçta bunların borçları hazinece üstlenilmiştir. O dönemde özel idarelere verilen görevlerin çokluğu, öğretmenler başta
olmak üzere birçok kamu görevlisinin özel idareden maaş almaları, savaşlar ve
ekonomik buhranın olumsuz etkileri, böyle bir sonucun ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Nitekim 1936 yılı sonunda Dâhiliye Vekâletince hazırlanan bir raporda, hususi idarelerin içinde bulunduğu kötü durum ve bunun nedenleri açıkça
belirtilmiştir (Varlık, 2010: 49-53): “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’muza göre tevsi-i
mezuniyet ve tefrik-i vezaif esasına istinat eden (dayanan) vilayetler umuru
(işleri), 1329 (1913) tarihli İdare-i Umumiye-i Vilâyat Kanunu’nun hususi idarelere müteallik hükümleri ile tanzim olunmuştur. Kuruluşunu müteakip başlayan
Cihan, onu takip eden İstiklal harpleri, umumi buhran bu müesseseyi sarsmış
ve mevcudiyetini mevzu-u bahis ettirecek şerait (koşullar) karşısında bırakmıştır. 1929 yılında vilayet bütçelerinin tahsilat yekûnu 43 milyona kadar çıkmış
iken buhranın karşılanması maksadıyla vergilerde yapılan tenzilat, yol parasının
8 liradan 4 liraya indirilmesi, maarif açıklarını kapatmağa muhtas (yönelik olan)
zamların kaldırılması, umumi meclislerin mahalli ihtiyaçları ve halkın tediye
(ödeme) kabiliyetine göre vergilere zam yapabilmek hususunda haiz oldukları
salahiyetin Tevhid-i Küsurat Kanunu ile kaldırılması, umumi tahsilat nispetlerinin düşmesi, 12,5 milyon liradan fazla bir açık husule getirdi. Vilayetlerin tediye
muvazeneleri bozuktu. 10 milyon liradan fazla borç karşısında kaldılar (…) 1929
senesinde 43 milyon liraya kadar çıkmış vilayet bütçelerinin tahsilatı 1934 senesinde 30 milyona düşmüştü. 1929 senesinde 39 milyon lirayı bulan masraf
tediyatı 1934’te 29 milyona inmiştir. 1934 sarfiyatının 11.844.546 lirası maarif,
7.235.695 lirası yol, 2.269.767 lirası sıhhat, 1.722.601 lirası ziraat ve baytarlık,
3.436.066 lirası idare ve hesap, 3.328.715 lirası mütenevvi (diğer) masraflara
aittir. Vilayet bütçesinden maaş ve ücret alan muallim, memur ve müstahdem339
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
lerin sayısı 27.000, senelik maaş ve ücretleri tutarı 15.627.614 liradır. Bu yekûna bina ve arazi vergilerinin hususi idarelere devri dolayısıyla Maliye’den verilen memurlar dâhil değildir…”
Dâhiliye Vekâleti raporunda hususi idarelerin sorunlarının çözümü için, “borçların tecili (ertelenmesi), tedahülde kalan (geciken) muallim maaşları için umumi
muvazeneden (genel bütçeden) yardım yapılması gibi muvakkat (geçici) mahiyeti haiz tedbirlerin kanunlarla teyit ve tatbik edildiği” belirtildikten sonra, bu
konuda ayrıca yapılması gerekenler de sıralanmıştır (Varlık, 2010: 50-51, 58-61,
80-83): “(1) (…) İdare-i Umumiye-i Vilâyat Kanunu’nun 80 ve 81’inci maddeleri
ile mevzu iken 1929 senesinde neşredilen Tevhid-i Küsurat Kanunu ile kaldırılan
kesr-i munzam tarhı salahiyetinin (vergileri arttırabilme yetkisi) umumi meclislere iadesi. (2) Vilayetlere ait mahalli mahiyeti haiz hizmetlerin tefriki (ayrılması), her hizmetin ifasına (yerine getirilmesine) yetebilecek gelir temini, karşılığı
olmadıkça vilayetlere yeni hizmetler verilmemesi (…) (3) Bütçelerin devlet merkezinde yapılmakta olan murakabe şekli prensiplere istinat etmekten uzaklaştığı cihetle vilayet bütçelerinin tetkikatı karışık ve uzayıcı bir şekil almıştır. Tetkikatın bütün dünya müesseselerinde kabul edilen ve ihtisas encümenleri tarafından tasvip olunan şekilde ve bitaraf mercilerde yapılması lazım ve zaruridir.
(4) (…) Muallimler için kabul edilen otomatik terfi sisteminin kaldırılması ve
encümenin tavsiye ettiği gibi terfilerin kadro ve tahsisat imkânına göre yapılması zorunludur. (5) Merkezi temsil eden müdürler nezdinde müstahdem,
memur ve kâtiplerin maaş ve ücretleriyle müdürlerin devir harcırahlarının
umumi muvazeneye (genel bütçeye) alınması esası kararlaştırılmış, hatta tatbikatına geçilmiş olduğu halde bilahare yine vilayetlere bırakılmıştır. Bunun acilen tatbiki vilayet idarelerinin maruz kaldıkları müşkülatı kısmen azaltmak bakımından faydalı olacaktır. (6) Vilayet memurlarından kesilen buhran ve muvazene vergilerinin, buhrandan daha fazla müteessir olan vilayetlere terki hem
prensip hem de zaruret icabıdır. (7) Vilayet gelirlerinin arttırılması, ispirtolu
içkiler üzerindeki vilayet hissesinin tezyidi, tütün fiyatlarının bu idareler lehine
bir miktar zam yapılması ve yeni gelirler bulunması çok lazım ve muvafıktır. (8)
Vilayet hizmetleri gün geçtikçe genişlemekte, seferberlik hazırlıklarına, hava
tehlikelerine, telefon tesisatına yardım ve saire gibi karşılıksız birçok işler verilmektedir. Encümenlerin de işaret ve tasvip ettiği gibi bu idarelere yeniden karşılıksız hizmet tahmil edilmemesi (yüklenmemesi) muvafık olur. (9) Mahalli
idareler devlet yardımı asıl olduğuna, gelir ve iratları çok geniş olan ecnebi
memleketlerin mümasil müesseseleri devlet bütçesinden yardım görmekte
olduklarına göre, gelirleri tahmil edilen hizmetleri ifaya (yerine getirmeye) müsait olmayan yerlere, bilhassa Doğu bölgesindeki vilayetlere umumi muvazene340
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
den yardım yapılması temenniye şayandır.” Bu öneri ve temennilere rağmen,
özel idarelerin durumlarının düzeltilmesi yönünde yapılan çalışmalar yeterli
olmayacak, takip eden yıllarda, eğitim, sağlık ve bayındırlığa yönelik olanlar
başta olmak üzere, vilayetlerin görevlerinin merkezileştirildikleri izlenecektir.
13. Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı Kurulması
2489 sayılı Kefalet Kanunu’nun 13. maddesine göre Dâhiliye Vekilliğince hazırlanan ve Şûrayı Devletçe uygun görülen “Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet
Sandığı Nizamnamesi”, İcra Vekilleri Heyetince 3 Şubat 1935 tarihinde yürürlüğe konulmuştur (Kararname No: 2/1942; RG: 16.02.1935 tarihli ve 2931 sayılı).
Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığı Nizamnamesi, toplam 10 bölüm ve
40 maddeden oluşmaktadır. Nizamnamenin Birinci Bölümünde “Kuruluş ve
Vazife”, İkinci Bölümünde “Kefalete Bağlı Olanlar”, Üçüncü Bölümünde “Sandığın Sermayesi”, Dördüncü Bölümünde “Zimmetlerin Ödenmesi”, Beşinci Bölümünde “Ödenen Zimmetlerin Karşılanması ve Dağıtılması”, Altıncı Bölümünde
“Kefaletli Vazifeden Ayrılanların Alakalarının Kesilmesi”, Yedinci Bölümünde
“Murakabe”, Sekizinci Bölümünde “Cezalar”, Dokuzuncu Bölümünde “Ödenen
Zimmetlerin Takib Yolları” ve son olarak Onuncu Bölümünde “Bütçe ve Masraflar”, konuları kayıt altına alınmıştır.
Kefalet Sandığının yasal dayanağını, 6 Haziran 1934 tarihli ve 2489 sayılı Kefalet
Kanunu ile 3 Şubat 1935 tarihli ve 1894 sayılı Kefalet Sandığı Nizamnamesi
oluşmaktadır. Nizamnamenin 1. maddesinde; Hususî İdare ve Belediyeler Kefalet Sandığının kuruluşu düzenlenmiştir: “Hususî idare ve belediyelerde para ve
menkul kıymetleri ve ayniyatı alıp veren ve elinde tutan memur ve müstahdemler için müteselsil kefalet usulünü tatbik etmek maksadıyla (Hususî İdareler
ve Belediyeler Kefalet Sandığı) kurulmuştur. Bu sandık hükmî şahsiyeti haiz ve
Dâhiliye Vekilliğine bağlıdır.” Nizamnamenin 2. maddesinde; Sandığın Dâhiliye
Vekili tarafından, Vekillik memurları arasından seçilecek bir reis ile iki azadan
mürekkep bir heyetçe idare olunması öngörülmüştür. Reisin en aşağı dördüncü
ve azaların en aşağı yedinci derecede memurlardan olması gerektir. İdare heyeti lüzum görüldükçe reisin daveti üzerine toplanacaktır. Mazeretsiz devamsızlığı
görülen reis ve azayı Dâhiliye Vekili değiştirebilecektir. Nizamnamenin 3 ve 4.
maddelerine göre, Sandığın işlerini idare heyeti çevirecektir. Nizamnamenin 34.
maddesi gereğince de, idare heyetince tanzim olunacak Sandık bütçesi, Dâhiliye Vekilinin tasdikiyle mer'i olacaktır. Nizamnamenin 11. maddesinde kefalete
bağlı olanlar gösterilmiştir. Buna göre; vilâyetler hususî idareleri ile belediyelerde para ve menkul kıymetleri ve ayınları alıp veren ve elinde tutan ve bunla341
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
rın girmesinden ve çıkmasından ve saklanmasından mesul olan veznedar, tahsildar, ambar ve tevzi memurları, müteselsil kefalete bağlı olduğu gibi bu idarelere merbut müesseselerin ayni vaziyette bulunan diğer memur ve müstahdemleri dahi müteselsil kefalete bağlıdır. 1935 yılında kurulan Hususî İdare ve
Belediyeler Kefalet Sandığı, İçişleri Bakanlığı bünyesinde halen daha faaliyetlerine devam etmektedir.
14. Belediyeler İmar Heyeti Oluşturulması
7 Haziran 1935 tarihli ve 2763 sayılı “14.4.1930 Tarihli ve 1580 Sayılı Belediye
Kanununa Ek Kanun” 622 (RG: 15.06.1935 tarihli ve 3029 sayılı) ile Dâhiliye Vekilinin başkanlığında “Belediyeler İmar Heyeti” oluşturulması kararlaştırılmış ve
Dâhiliye Vekâletine bazı görev ve yetkiler verilmiştir. “Belediye Kanununa Ek
Kanun Lâyihası” ile Belediye Kanunu Muvakkat Encümeni Mazbatası (1/117), 7
Haziran 1935 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir. 623
Tasarı üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya, düzenlemeyle ilgili dikkat
çekici açıklamalarda bulunmuştur: 624 “Belediyelerimiz mühmeldir. İşleri çoktur.
Halkımız çok geniş şeyler istemektedir. Belediyelerin ayrı ayrı bunları yapmağa
iktidarı yoktur. Bir Belediyeler Bankası yaptık. Bu Belediyeler Bankası sıkıntı
zamanlarında dahi küçük paralarla kuruldu. Bu gün 3 milyon lira kadar bir paramız vardır. Bu paradan şu iş için, bu iş için verecek olursak eski vaziyete dönmüş olmaktan korkarız. Çünkü arz ettiğim gibi, su işleri büyük iştir. Suyun tahlili, miktarının ölçülmesi, ondan sonra nakli, bilhassa borular meselesi hakikaten
pahalıya mal olmaktadır. Bunu merkezileştirecek olursak belki diyebilirim,
belkiden daha yakın bir ihtimal ile boruları kendimiz yapacağız yahut bir şirketle anlaşarak veyahut emaneten boru yaparak belediyelere tevzi edeceğiz. Bu
boru ve saire için mühim miktarda paramız harice gitmektedir. Belediyelerin
ayrıca müddahar (biriktirilmiş) sermayeleri olmadığı için, şirketler kendilerine
haklı olarak itimat etmemektedirler. Hâlbuki bu gün 3 milyon lira sermayeli ve
her sene 800 bin lira artmakta olan bir bankamız olduğuna göre, şimdi bu işler
için verdiğimiz paradan %25, %30’dan daha ucuz iş yapılacak ve memleketin
bütün şirketlerinin suyu tahminimize göre 10 senede ikmal edilmiş olacaktır. Bu
Kanunun maksadı esasisi de budur. Sular bittikten sonra elektriğe sıra gelirse
bu da o vakte kadar İktisat Vekâleti elektrifikasyon meselesini halledeceğinden
622
Kavanin Mecmuası: (Devre: 4, İçtima: Fevkalade, Cilt: 15, sayfa: 527).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, F. İçtima, Cilt: 4, Sayfa: 70-73, İ: 35, C: 1).
624
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, F. İçtima, Cilt: 4, Sayfa: 71-72, İ: 35, C: 1).
623
342
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
bu mesele de kendiliğinden halledilmiş olacaktır. Sonra Sıhhiye Vekâletinin
istediği kanalizasyon işi vardır. Çok güç olmakla beraber şimdiden işe başlayalım dedik. Spor sahaları: Bu da sıhhidir. Şehirlerimizde spor sahaları yapılması
teklif edildi ve Meclisi Âli bunu kabul etti. Bu hakikaten memleket gençliğinin
bedenî terbiyesi için yapılması lâzım olan bir şeydir. Şimdi şehirlerde yapacağımız esas iş üçtür; Harita ve plân, sular ve spor meydanları. Arkadaşlarımın dedikleri gibi; suları yapılmış olan şehirlerimiz vardır; İstanbul, İzmir, Ankara ve
sair ufak tefek yerlerde olduğu gibi. Bazı yerlerde lâğım yapılmış veyahut yapılmaktadır, İstanbul’da ve İzmir’de olduğu gibi. Diğerlerinde bu da yapılmamıştır. Bunların yapılmasını kolaylaştırmak için mıntıkalara ayıracağız. Ya emaneten
yapacağız, ya kendilerine yaptıracağız veyahut yerli, yabancı, bir şirketle anlaşarak su meselesini (Temiz su, bol su, ucuz su) halinde halledeceğiz.”
Tasarıya ilişkin Başvekil İsmet İnönü imzalı esbabı mucibe layihasında ise özetle
şu bilgilere yer verilmiştir: 625 “(1) 1580 sayılı Belediye Kanunu ile 28 Nisan 1926
tarih ve 831 sayılı Sular Kanunu ve 2290 sayılı Belediye Yapı ve Yollar Kanunu,
belediyelerimize birçok vazifeler yüklemiş ve beldenin ve belde halkının sıhhat,
selâmet ve refahını temin edecek, terakki ve inkişafına yol açacak işler yapmakla mükellef tutmuştur. Beldelerin hali hazır haritalarını, müstakbel puanlarını
tanzim ettirmek, içme sularını getirmek tenvirat için icap eden fennî tesisatın
vücut bulmasına çalışmak belediyelerin yapacağı işlerin önünde gelenlerdendir.
Binaenaleyh bu cihetler nazarı itibari alınarak kanun lâyihasının birinci maddesi
ile bu işlerin Vekâletçe toptan veya mıntıka halinde yahut vaziyetin göstereceği
lüzuma göre yaptırılması muvafık görülmüştür. (2) Bu işler için Dâhiliye Vekâletinin reisliği altında Nafıa, İktisat ve Sıhhat ve İçtimaî Muavenet Vekillikleri
mümessillerinden ve Dâhiliye müsteşarı ile Mahallî İdareler ve Belediyeler Bankası umum müdürleri ile Ankara imar müdüründen mürekkep bir Belediyeler
İmar Heyeti teşkil olunmuştur. (3) Bu işleri yapmamış olan belediyeler bitişlerin
yapılması için icap eden tahsisatı taksite bağlamak sureti ile kendi bütçelerine
koymağa mecbur tutulmuş ve ayırmadıkları takdirde bütçeleri tasdike salahiyetli makamlar vasıtasıyla işbu tahsisatı koydurmağa ve merkezce tasdik olunmak için de resen tahsisat koymağa vekâlet mezun kılınmıştır. (4) Ayrılan bu
paraların Dâhiliye Vekâleti emrine Belediyeler Bankasına gönderilmesi ve göndermeyen belediyelere ait mebaliğ (meblağ) mahallî en büyük mülkiye âmirinin
işarı üzerine Hazine vasıtası ile tahsil olunan belediye hisselerinden Maliye vekâletince ve %10 gümrük hisselerinden Dâhiliye vekâletince tevkif edilerek
belediyeler bankasına yatırılması muvafık görülmüştü. (5) İcabı takdirinde bu
625
Zabıt Ceridesi: (Devre: 4, F. İçtima, Cilt: 4, Sıra Sayısı: 167).
343
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
işler karşılığı Belediyeler Bankası Kanunu hükümleri dairesinde mezkûr bankaca
kefalet veya ikraz suretiyle temini düşünülmüş ve Belediyeler İmar Heyetinin
yazı işleri ile fennî muamelât ve hususatın Ankara İmar Müdürlüğünce ve hesap
işlerinin de Belediyeler Bankasınca tedviri muvafık görülmüş ve imar müdürlüğü teşkilâtına mütehassıs fen memurları ile şehirci ve mimar veya mühendisler
ilâve edilmek suretiyle teşkilâtın tevsii lüzumlu ve faydalı görülmüştür. Bu kanun lâyihası yukarda yazılı sebeplerden ötürü hazırlanmıştır.”
Bu gerekçelerle kabul edilen 2763 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre; Belediye
Kanunu’nu tatbik edilen ve nüfusu on binden yukarı olan yerlerin harita ve
müstakbel imar planlarını ve içme suları ile spor alanları ve lağım işlerini 2490
sayılı Artırma, Eksiltme ve İhalat Kanunu hükümleri çerçevesinde yaptırmağa
Dâhiliye Vekili mezundur. Kanun’un 2. maddesi gereğince; bu işler için Dâhiliye
Vekilinin reisliği altında Nafıa, İktisat, Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâletleri
mümessilleriyle Dâhiliye Müsteşarı ve Mahalli İdareler ve Belediyeler Bankası
Umum Müdürleri ve Ankara İmar Müdüründen mürekkep bir “BELEDİYELER
İMAR HEYETİ” teşkil olunmuştur. Bu heyet yukarıda sayılan işler için bir program yapacak ve bu işlerin tatbik şekillerini kararlaştıracaktır. Kanun’un 3. maddesine göre; birinci maddede yazılı işleri yapmamış olan belediyeler bu işlerin
belediyeler imar heyetince tatbikine filen teşebbüs edildiği halde icap eden
tahsisatı taksite bağlamak sureti ile kendi bütçelerine koymağa mecburdurlar.
Bütçelerin tasdiki sırasında tahsisat ayrılmadığı görülürse bütçeleri tasdik salahiyetli makamlar vâsıtası ile işbu tahsisatı koydurmağa ve merkezce tasdik olunanlar için de resen tahsisat koymağa Dâhiliye Vekili salahiyetlidir. Kanun’un 4.
maddesine göre de; bu paralar belediyelerce Dâhiliye Vekâleti emrine Belediyeler Bankasına gönderilir. Göndermeyen belediyelere ait mebaliğ mahallin en
büyük mülkiye memurunun işarı üzerine Hazine vâsıtası ile tahsil olunan belediye hisselerinden Maliye Vekâletince ve %10 gümrük hisselerinden Dâhiliye
Vekâletince tevkif olunarak Belediyeler Bankasına yatırılır. Kanun’un 6. maddesine göre; Belediyeler imar heyetinin yazı işleri ile fennî muamelâtı Ankara İmar
Müdürlüğünce ve hesap işleri Belediyeler Bankasınca görülür ve bunun için
imar müdürlüğü teşkilâtına mütehassıs fen memurları ile şehirci mimar veya
mühendisler ilâve olunur. Heyet, birinci maddede yazılı işlerin filen tatbikine
başladıktan sonra lüzum görürse bir fen heyeti de teşkil ve istihdam edebilir.
Kanun’un 7. maddesine göre; Nüfusu on binden eksik olan belediyeler bütçelerinin müsaadesi halinde birinci maddede yazılı işlerin ifası için bu kanun hükümlerinden istifade etmeği Dâhiliye Vekâletinden talep edebilirler. Vekâlet bu
kabil talepleri belediyeler imar heyetine tetkik ettirerek müsait bulduğu takdirde bu kanun hükümlerinden istifade ettirir.
344
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Belediyeler İmar Heyetinin, kurulduktan sonra küçük bir teşkilatla işe başlamasına rağmen çok önemli hizmetlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim 1936
yılı sonuna doğru Dâhiliye Vekâletince hazırlanan bir raporda bu konuda şu
bilgiler verilmektedir (Varlık: 2010: 55): “Nüfusu 10 binden yukarı şehir ve kasabalarımızın harita ve imar planları ile içme sularını, kanalizasyon işlerini ve
spor sahalarını mevzuuna alan ve 1935 yılında kurulan Belediyeler İmar Heyeti,
çizdiği program dâhilinde küçük bir teşkilat ile işe başlayarak sekiz şehrin içme
suları tesisatını ihale etmiş, yirmisini münakasaya (eksiltme) çıkarmak üzere
bulunmuştur. 1940 senesine kadar nüfusu 10 binden fazla 80 şehir ve kasabanın içme suları ikmal edilmiş (tamamlanmış) olacaktır. Bir taraftan da harita ve
plan işleri üzerinde durulmuştur.” O yıllarda yayımlanan Resmi Gazeteler incelendiğinde de, “Dâhiliye Vekâleti Belediyeler İmar Heyeti Fen Şefliği” tarafından
ihaleye çıkarılan işlere ilişkin “ilanlara” rastlanmaktadır. 27 Nisan 1938 tarihli
ve 3892 sayılı RG’de yayımlanan “Edremit Su Eksiltmesi” (bedeli: 57.390 lira, 38
kuruş) örnektir. Yine, 20 Mayıs 1938 tarihli ve 3912 sayılı RG’de yayımlanan
“Tarsus’da açılacak arteziyen (artezyen) araştırma kuyusuna aid eksiltme” (bedeli: 6.000 lira), “Muğla içme suyu inşaat ve tesisatı eksiltmesi” (bedeli: 98.582
lira 47 kuruş), “Ereğli hali hazır haritasının tanzimi münakaşası” (bedeli: 3.000
lira), “İskilip kasabası hâlihazır haritası tanzimi münakaşası” (bedeli: 4000 lira),
“Ermenak hâlihazır haritalarının tanzimi münakaşası” (bedeli: 2.500 lira) ilanı
bir başka örnektir.
15. Belediyeler Kongresinin Toplanması ve Değerlendirme
Atatürk Dönemi mahalli idareleri konusunda değinilmesi gereken son konu,
1935 yılının Ekim ayında ilk defa olarak Birinci Belediyeler Kongresinin toplanmasıdır. Kongre, 24 Ekim 1935 günü Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın konuşmasıyla açılmıştır (Anadolu Ajansı, 2010: 84). 24-27 Ekim 1935 tarihleri arasında İzmir
Belediye Reisi Behçet Uz’un başkanlığında Ankara’da Halkevi salonunda toplanmış olan Birinci Belediyeler Kongresinde; (1) Belediye gelirleri, (2) Hayat
ucuzluğu ve (3) Bayındırlık işleri ele alınarak karara bağlanmıştır. Bu çerçevede,
gelirlerin çoğaltılması ve yeni gelir kaynakları bulunması temennilerini havi
(dileklerini içeren) bir rapor hazırlanarak aynı maksatla çalışmakta olan Parti’nin teşkil ettiği ihtisas komisyonuna verilmiştir (Varlık, 2010: 55). Kongrede
dile getirilen en önemli dilekler arasında, belediyelerin bayındırlık işlerinin Belediyeler Bankası yardımıyla başarılması ve bu yardımın düşük faizle yapılması
yer almıştır (Avaner, 2007: 692). Kurun gazetesinin 27 Ekim 1935 tarihli nüshasında çıkan haberde de; Belediyeler Kongresinde, belediyelere yeni gelirleri
345
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
bağlamında, evkaf ve tapunun yüksek mikyasta yardımlarının teklif edildiği”
bildirilmiş ve haberin devamında özetle şu bilgilere yer verilmiştir (ATO, 2007);
“Birinci Belediyeler Kongresi İzmir Belediye Reisi Behçet Uz’un başkanlığında
toplandı. Belediyelerden gelen tebrikler okundu, teşekkür cevapları yazılması
kararlaştırıldı. Bundan sonra encümenler tarafından hazırlanan raporlar okundu. İlk olarak okunan imar encümeni mazbatasında, bugünkü kanuni mevzuata
göre yapılacak imar planlarının elli yıl sonraki nüfusu alabilecek büyüklükte
olmasını amir bulunduğundan bu plan dışında her türlü yerleşme ve mesken
inşası yasak edici bir kanun maddesinin Yapı ve Yollar Kanununa eklenmesi
teklif ediliyordu. Aynı şekilde Yapı ve Yollar Kanununun yanlış bir şekilde tatbik
edildiğinden de bahsediliyordu. Kanuna göre yapılan bayındırlık planı elli yıl
sonraki artmış nüfusa lazım gelen büyüklükte olacağından bütün bu sahanın
imarının isteyeceği masrafı bu günkü nüfusa yükletecek bir iş programı yapmaktaki yanlışlık meydandadır…”
İncelenen dönemde, 1580 sayılı Belediye Kanunu başta olmak üzere belediyelere yönelik birçok yasal düzenleme yapılmış olması ve nihayetinde Belediyeler
Kongresinin toplanmış olmasına rağmen, belediyelerin sorunlarının tam olarak
çözüme kavuşturulduğunu söylemek mümkün değildir. Anılan dönemde belediyeler, özellikle gelir yetersizliğinden kaynaklı sorunlar yaşamaya devam etmişlerdir. Nitekim 1936 yılı sonlarında Dâhiliye Vekâletince hazırlanan bir raporda, belediyelerin bütçe ve teşkilatlanma durumunun yetersizliği açıkça ortaya konulmaktadır (Varlık, 2010: 53-56, 61-64): “Yarım asırlık tarihi olan belediyelerimizin 1934 gelirleri 18.644.065 lira olup istikrazlar hâsılı (ödünç alınan
paralar toplamı) olan 753.446 lira tenzil edilince asıl gelir 17.891.616 liraya
iner. Bu para 516 belediye arasında inkısam etmekte (bölünmüş) olup,
10.150.000 lirası Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa ve Samsun’a, 7.741.819
lirası da 510 belediyeye aittir. Bunlardan 326’sının varidatı 10 bin liradan aşağı,
190’ının gelirleri ise bu miktardan yukarıdadır. Varidatı 5 yüz bin liradan fazla
yalnız üç şehrimiz vardır. 1934 senesi içinde tediye edilen 17.251.086 liranın
5.232.677 lirası maaş ve ücretlere, 12.818.409 lirası hizmetlere aittir. Belediye
teşkilatı olan şehir ve kasabalar nüfusu 4.138.372 olduğuna göre nüfus başına
senede 4,5 lira isabet eder (…) Belediye hizmetlerinde çalışan 10.959 memur ve
müstahdemin senelik maaş ve ücretleri tutarı 5.232.676 liradır (…) Belde hemşerilerinin mahalli mahiyeti haiz müşterek ve medeni ihtiyaçlarını tanzim ile
mükellef olan bu müessesede vilayet hususi idareleri gibi çok müşkül ve mustarip vaziyettedir (…) 516 belediyeye inkısam eden (bölünen) 18 milyon liradan az
gelirle belde hizmetlerinin görülemeyeceği, beledi tesislerin vücuda getirileme-
346
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
yeceği bir hakikattir (…) Gelirlerle hizmet arasında tenazur (uyum) olmadığı gibi
bir kısım işler de karşılıksızdır…”
Anılan raporda belediyelerin daha iyi bir noktaya gelebilmesi için yapılması
gerekenler de şöyle sıralanmıştır (Varlık, 2010: 83-84): “(1) … Yeni gelir kaynakları bulunması, gelirlerin çoğaltılması üzerinde çalışmakta olan Fırka ihtisas
encümeninin bir an evvel mesaisini ikmal ederek kanun haline getirilmesi; imar
heyetinin fen teşkilatını genişleterek harita ve plan işlerini ele alması, kanunen
tasdiki merkeze ait olan inşaatı nafıaya (bayındırlık işlerine) ait projelerden beş
bin liraya kadar olanlarının tetkik ve tasdiki salahiyetinin umumi müfettişliklerdeki fen heyetlerine bırakılması; pazar yerlerinin çoğaltılması, yolların yaptırılması, nakliye ücretlerinin ucuzlaştırılması, fırınların ıslahı, fenni mezbahalar ve
soğuk hava dolapları tesisi, tali hasılatın kıymetlendirilmesi gibi Belediyeler
Kongresinin kararlaştırıldığı tedbirlerle hayat ucuzluğunun tahakkuk ettirilmesi
temenniye layık görülmüştür. (2) Belediye ve hususi idareler tahsil ve muhasebe teşkilatının birleştirilmesi, mümkün olan işlerin birlik halinde görülmesi,
kolektif hareket yapılması; Menkul rehini üzerine muamele yapan ikraz müesseselerinin (mont-de-piété-emekli sandığı), belediye teşkilatı yüksek olan şehirlerimizde kurulması; Tekaüt hakkından mahrum belediye memurlarının istikballerinin temini; Belediye ve hususi idare memurlarının mesleki bilgilerinin arttırılması için merkezde açılması düşünülen meslek mektebinin kurulması; Belediye teşkilatı mevcut ve fakat köy mahiyetinde olan yerlerde Köy Kanunu’nun ve
inkişafa müsait köylerde Belediye Kanunu’nun bazı hükümlerinin tatbiki hususunda hazırlanan ve hazırlanması derpiş edilen esasların bir an evvel neticelendirilmesi muvafık mütalaa edilmiştir (uygun görülmüştür).”
347
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
VIII. BÜTÇE KANUNLARINDA DÂHİLİYE VEKÂLETİ
Ankara’da ortaya çıkan yeni Türk Devleti’nin kuruluşunu belirleyen en önemli
aşamalardan biri de bütçe yapım sürecinin başlatılmasıdır. Modern devlet anlayışının gereği olarak bütçesiz bir devlet düşünülemeyeceğinden, Büyük Millet
Meclisi Hükümeti de bütçe çalışmalarını büyük bir titizlikle yürütmüş; hazırladığı bütçe ve avans kanunlarıyla İstiklal Savaşı ve yeni devletin finansmanını, hukuki bir zeminde sağlamaya çalışmıştır. Ne var ki 1876 Kanun-ı Esasisi ile uygulamasına geçilen “bütçe ile yönetim” usulüne, yaşanan olumsuz koşulların bir
sonucu olarak Milli Mücadele yıllarında da tam olarak uyulamamıştır. Daha açık
bir ifadeyle, bu dönemde de sağlıklı bir bütçe düzeni kurulamamış, devlet gelirlerinin toplanması ve harcamaların yapılmasında sıklıkla avans ve geçici bütçe
uygulamalarına başvurulmak zorunda kalınmıştır (Başa, 2013: 401; Selek, 1965:
183; Müderrisoğlu, 1990: 264; Çoker, 1994: 626-629). Gerçek anlamda ilk bütçe ise cumhuriyetin ilanından sonra 1924 mali yılında hazırlanabilmiştir
(Erginay, 1998: 138; Özakman, 2009: 171). Anılan yıldan itibaren kabul edilen
bütçe kanunları ile buna ilişkin Meclis görüşmelerine bakılarak, Dâhiliye Vekâletinin ve bağlılarının teşkilat, kadro ve ödenek durumu ile dönemin dâhiliye
politikaları hakkında önemli bilgiler elde edilebilmektedir.
1. 1924 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti
Denk bütçe anlayışına uygun olarak hazırlanmış olan 20 Nisan 1924 tarihli ve
490 sayılı “Muvazenei Umumiye Kanunu” 626 gereğince, 1924 yılı için Dâhiliye
Vekâletine 4.156.763, Posta ve Telgraf İdaresine 4.780.208, Emniyeti
Umumiyeye 3.123.004 ve Jandarmaya 10.101.096 lira ödenek ayrılmıştır. Dolayısıyla 1924 yılı için Posta ve Telgraf, Emniyet ile Jandarma teşkilatlarının katma
bütçeli idareler olarak Dâhiliye Vekâletine bağlılıkları devam etmektedir (Bayrak, 2012: 1567-1568).
“1340 Senesi Bütçe Kanunu Layihası (1/296)” ile buna ilişkin Muvazene-i Maliye
Encümeni Mazbatası, 25 Şubat 1924 günü Meclise sunulduğunda Dâhiliye Vekâletine yönelik ilginç değerlendirmeler yapıldığı görülmektedir. Örneğin, İzmir
Mebusu Saracoğlu Şükrü Bey, Dâhiliye Vekâletinin önemi yanında personelin
sıkıntılarını da ortaya koymuştur: 627 “Dâhiliye Vekâletine gelince, Dâhiliye Vekâleti, Jandarma ve Emniyet-i Umumiye de dâhil olduğu halde Muvazene-i
626
627
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima. 1, Cilt: 2, Sayfa: 354-390).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 1, Cilt: 6, Sayfa: 332-333, İ: 111, C: 1).
348
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Umumiyeden takriben on beş milyon lira para alıyor. Bu on beş milyon lira Dâhiliye Vekâletinin istihdam ettiği adamlar arasında az çok mütenasip bir şekilde
taksim edilse idi bu on beş milyonu çok bulmak değil, az bile görecektim. Efendiler, Devletin idare makinesi Dâhiliye Vekâletidir. Devletin halkla teması doğrudan doğruya Dâhiliye Vekâletidir. Bilhassa Dâhiliye Vekâletinin jandarma ve
polis neferleridir ki Hükümetin halkla teması cephesini teşkil eder. Bütçeyi tetkik ettiğimiz zaman göreceğiz ki doğrudan doğruya halk ile temas eden polis ve
jandarma neferleri o kadar az para alıyor ki bu aldıkları para ile kendilerinden
beklenen hizmeti hiçbir vakit beklemek doğru olamaz (…) İsterdim ki bilhassa
icra aletimizin halk ile temas noktaları olan bu kimseler Devlet bütçesinden
mümkün olduğu kadar fazla para alsınlar…”
Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun “Dâhiliye Vekâleti Bütçesi” bölümü esas
olarak Meclisin 8 Mart 1924 tarihli oturumunda görüşülmüştür. 628 Anılan günde yapılan müzakerelerde Dâhiliye Vekâleti teşkilatı hakkında önemli konular
gündeme getirilmiştir. Bu konular arasında en başta, “meclisi umumisi olmadan
mülhak surette idare edilen on vilayet” gelmiştir. Yapılan yoğun tartışmalar
sonunda Dâhiliye Vekili Ferid Bey’in de uygun görmesiyle 8 Mart 1924 tarihli ve
82 sayılı “Beyoğlu, Üsküdar Vilâyetlerinden Maada Bilcümle Mülhak Vilâyetlerin Müstakillen İdaresi Hakkında” Meclis Kararı alınarak, Beyoğlu ve Üsküdar
hariç bütün mülhak vilayetlerin müstakil olarak idaresi kararlaştırıldı. 629
Mecliste en fazla Dâhiliye memurlarının durumunun tartışıldığı görülmektedir.
Karesi Mebusu ve Mazbata Muharriri Ali Sururi Bey’in sözleri bu konuda açıklayıcı bulunmuştur: 630 “… Bendeniz tetkikatım esnasında bu sene zarfında azlolunan kaymakamlardan yalnız sekizinin mülkiye müfettişi raporuna istinaden, on
üç validen yalnız üçünün mülkiye müfettişinin tahkikatına müsteniden azlolunduğunu gördüm (…) Dâhiliye Encümeninde de memurinin hayatını tanzim edecek bir layihai kanuniye vardır. Biran evvel bunun iktisabı kanuniyet etmesine
cümlemizin taraftar olmasını istirham ederim (…) Bendeniz yine yalnız vali,
kaymakam, polis müdürü, tahrirat müdürü, nüfus müdürlerine münhasır olmak
628
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 157-194, İ: 6, C: 1, 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 193-199, İ: 6, C: 2). “Beyoğlu, Üsküdar
Vilâyetlerinden Maada Bilcümle Mülhak Vilâyetlerin Müstakillen İdaresi Hakkında” 82 sayılı
Meclis Kararı: “1340 senesi Dâhiliye bütçesinin heyeti umumiyesi hakkında cereyan eden müzakerat esnasında verilen müteaddit takrirler üzerine, Beyoğlu ve Üsküdar vilâyetlerinden maada
bilcümle mülhak vilâyetlerin müstakillen idaresi esası, 8.3.1340 tarihli altıncı içtimain ikinci celsesinde ekseriyetle takarrür etmiştir” (Kavanin Mecmuası: Devre: 2, İçtima: 1, Cilt: 2, Sayfa: 484).
630
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 163-164, İ: 6, C: 1).
629
349
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
üzere kuş bakışla sicillalatı tetkik ettim. Mazbatada arz ettiğim veçhile 569 zattan ikisinin Darülfünunlu, 179’unun Mülkiyeli, 42’sinin Hukuklu, 11’inin Harbiyeli, 96’sının İdadili, 108’inin Rüştiyeli, 4’ünün Darülmuallimli, 1’inin Bahriyeli,
2’sinin Baytar Mektebinden, 2’sinin Kadastro, 2’sinin Kondüktör, 2’sinin Polis
Mektebinden, 1’inin Maliye Mektebinden, 6’sının İptidaili, 12’si Medreseli olup
mütebaki 99’unun menşelerini meçhul gördüm. Öyle valiler var ki, yarım milyon nüfusu idare ettiği halde ne menşei, ne musakkatı, ne tercüme-i hali meydanda değil…”
Bu konuşmadan sonra söz alan Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey de, Dâhiliye memurlarına yönelik ilginç değerlendirmelerde bulunmuştur: 631 “… Bu nokta-i nazardan bence vekâletlerin her memurundan ziyade Dâhiliye Vekâleti
kendi memurları hakkında şiddetli davranmalıdır ve emretmelidir. Eğer Dâhiliye
memurları metin ve aynı zamanda muntazam olurlarsa emin olunuz efendiler,
Adliyedeki suiistimal de, Jandarmadaki, askeriyedeki vesairedeki suiistimaller
de daha ziyade zail olur (…) İsterim ki bir mülkiye memuru evvelemirde
sıhhiyata vakıf olsun, ondan sonra iktisadiyata. Eğer bu ikisine vakıf ise her halde idare işlerini katiyen becerebilir…”
Dâhiliye Vekâleti ve memurlarıyla ilgili değerlendirmelerde bulunan bir başka
mebus Biga Mebusu Şükrü Bey olmuştur: 632 “… Dâhiliye Vekâleti en mühim
vekâletlerimizden birisidir, bu Vekâlet dâhilde halka karşı Hükümetin mana ve
mevcudiyetini hakkıyla irac ve ihsas edecek bir vekâlettir. Halkımızın şimdiye
kadar olan itiyadatı varestei arzdır. Her fert en önde idare memurlarını görüyor, her fert ümidini onlara bağlıyor ve onlara müracaat ediyor, halkın en önce
işlerini de onlar yapar (…) Dâhiliye Vekâletinin bu vazifeyi hakkıyla ifa edebilmesi için evvelemirde merkezde kuvvetli ve memleketi hakkıyla bilir ve ahalinin
her taraftaki adat, ahlak ve ananatını güzel kollar bir heyeti merkeziyei
müdiriyeye malik olması lazımdır. Bunu herçebat abat tanzim etmesi bir Dâhiliye Vekilinin en mühim vazaifinden biridir…” Vekâlet bütçesiyle ilgili eleştirileri
Dâhiliye Vekili Ferid Bey uzun bir konuşmayla yanıtlamış; özellikle personel
sayısıyla ilgili bilgi vermiştir: 633 “… Fakat bildiğim bir şey varsa o da vaktiyle yani
harpten evvel 8170 Dâhiliye memuru varmış, şimdi 3099 Dâhiliye memuru
vardır. Yalnız tabiidir ki, bu yekûnun üzerine hizmetçiler de ilave edilmiştir…”
631
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 165-166, İ: 6, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 170-172, İ: 6, C: 2).
633
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 181-192, İ: 6, C: 2).
632
350
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Tablo 26: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Görünümü (1924 Mali Yılı Başı)
BİRİM
Vekil
Müsteşar
İdare-i Umumiye-i Vilayat
Müdüriyeti
İdare-i Mahalliye-i Vilayat Müdüriyeti
Memurin ve Sicil Müdüriyeti
1924 YILI
1923 YILI
İÇİN
KADROSU ÖNGÖRÜLEN
İDAREİ MERKEZİYE
1
1
1
1
MEMURİNİ VEKÂLET
KADRO DAĞILIMI
Vekil
Müsteşar
7
7
(1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (5) Kâtip
6
7
(1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (5) Kâtip
11
11
Nüfus Müdüriyeti
Heyet-i Teftişiye Müdüriyeti
Hapishaneler İdare-i Umumiyesi
634
Müdüriyeti
7
4
4
7
4
6
Kalem-i Mahsus Müdüriyeti
Evrak Müdüriyeti
Hukuk Müşavirliği
Levazım ve Evrakı Matbua ve
Daire Müdürü
Mülga Nezaret Evrak Dosyalarını
Muhafaza İle Muvazzaf Memurin
6
10
2
1
6
9
2
1
(1) Müdür, (1) Muamelat Mümeyyizi,
(1) Sicil Mümeyyizi, (8) Kâtip
(1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (5) Kâtip
(1) Mümeyyiz, (3) Kâtip
(1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (2) İhsaiyet
ve Hesap Memuru, (1) Kâtip, (1)
Mimar
(1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (4) Kâtip
(1) Müdür, (8) Kâtip
(2) Kâtip
(1) Müdür
3
4
Toplam
Müvezzi (Maktu)
Odacı (Maktu)
Toplam
1. Sınıf Müfettiş
2. Sınıf Müfettiş
3. Sınıf Müfettiş
Mülkiye Müfettişleri Toplamı
MERKEZ GENEL TOPLAM
Vilayet Memurini
Kaza Memurini
Nevahi Memurini
Müstahdemini Müteferrika
TAŞRA GENEL TOPLAM
(1) Sicil Kalem Mümeyyizi, (1) Kâtip,
(1) Nüfus Dairesi Evrak Muhafızı, (1)
Mülga Nezaret Binasıyla Mevcut
Evrak Dosya Muhafızı (1)
61
64
MÜSTAHDEMİNİ MÜTEFERRİKA
4
8
12
8
16
MÜLKİYE MÜFETTİŞLERİ
6
6
8
8
10
10
24
24
94
105
TAŞRA TEŞKİLATI
761
931
1334
1334
667
662
1132
319
3894
3246
634
Hapishaneler İdare-i Umumiyesi Müdüriyetine bağlı çalışan hapishaneler personeli bu rakama
dâhil değildir (Bu tür personelin toplamı: 1923 yılında 1272 kişi, 1924 yılı için öngörülen 1311
kişi). Bu personelin ayrıntısı için bakınız: (ZC: Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 200/1-25).
351
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Mecliste yapılan görüşmelerden başka Muvazene-i Maliye Encümeni Namına
Karesi Mebusu Ali Şuuri Bey imzalı ve 9 Şubat 1340 (1924) tarihli “1340 Senesi
Dâhiliye Bütçesi” başlıklı mazbatadan da Dâhiliye Vekâleti teşkilatı hakkında
önemli bilgiler elde edilebilmektedir. 635 Tablo 26’dan anlaşılabileceği üzere,
Dâhiliye Vekâletinin tepesinde vekil ve müsteşar bulunmakta, üst yönetimin
altında da on civarında birim yer almaktadır. Bakanlık merkez birimlerinde ortalama 6-7 personel bulunmakta olup, 1923 yılı itibarıyla bu birimlere tahsis
edilen kadro toplamı ise sadece 61’dir. Bakanlık merkezinde kadro bakımından
en büyük grubu 24 kişiyle mülkiye müfettişleri oluşturmaktadır. Dâhiliye Vekâletinin asıl personel gücünü taşra teşkilatlarında çalışanlar oluşturmakta olup,
vilayet, kaza ve nahiyelerde çalışanların toplamı 1923 yılı itibarıyla 3894 kişidir
(Başa, 2013: 602).
Dâhiliye Vekâleti bütçesinin fasıllarının görüşülmesine 10 Mart 1924 tarihinde
devam edilmiştir. 636 Meclise sunulan bilgilerden Vekâlet bütçesinin içeriği hakkında bilgi almak mümkün görülmektedir. 637 Dâhiliye bütçesi “dört kısma” ayrılmıştır. Bütçenin birinci kısmında “İdare-i Merkeziye” düzenlenmiştir. Bu kısımda 125. Fasılda “Maaşat” başlığı altında; vekil ve müsteşar, memurini vekâlet, müstahdemini müteferrika ile mülkiye müfettişleri için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (39.996 lira). 126. Fasılda “Levazım” başlığı altında; mefruşat,
tenvir ve teshin, kırtasiye ve evrakı matbua, hademe melbusatı ile icarat için
öngörülen ödenekler gösterilmiştir (6.000 lira). Bütçenin ikinci kısmında
“Vilayat” (Vilayetler) düzenlenmiştir. Bu kısımda 127. Fasılda “Memurin
Maaşatı” başlığı altında; vilayet memurin maaşatı, kaza memurin maaşatı ile
nevahi memurin maaşatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (489.456 lira).
128. Fasılda “Müstahdemini Müteferrika Ücüratı” başlığı altında; vilayat müvezzi ve odacıları, kaza ve nevahi odacıları ile imam ve müezzinler için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (142.704 lira). 129. Fasılda “Vilayat Levazımı” başlığı altında; icarat, mefruşat, tenvir ve teshin, kırtasiye ve evrakı matbua ile nüfus evrak tab’iyesi için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (82.000 lira). 130.
Fasılda “Masarifi Mütenevvia” başlığı altında; memurin harcırahı, müfettişler
harcırahı, devir harcırahı ile tahsisatı muhtelife için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (150. 280 lira). 131. Fasılda alt maddeler olmadan “Masarifi Müteferrika” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (17.500 lira). 132. Fasılda “Nüfus
İdareleri Masrafı” başlığı altında; nüfus kuyudunun ıslahı masrafı, nüfus evrakı
635
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 200/1-25).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 261-293, İ: 8, C: 1, 2).
637
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 261-293, İ: 8, C: 1, 2).
636
352
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
tabiyesi, ahzı asker muamelatı ile tahriri nüfus masrafı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (25.000 lira). Bütçenin üçüncü kısmında “Hapishaneler” düzenlenmiştir. Bu kısımda 133. Fasılda; “Hapishaneler Maaşatı” başlığı altında;
alelumum hapishaneler maaşatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir
(149.460 lira). 134. Fasılda “Levazım” başlığı altında; icarat, tayinat, müteferrika ile muallecat için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (845.000 lira). 135.
Fasılda “Hapishaneler İnşaatı” başlığı açılmasına rağmen daha önce özel bir
kanunla Dâhiliye Vekâletine bu iş için ek ödenek verildiği için bu fazla ayrıca
tahsisat ayrılmamıştır. 136. Fasılda alt maddeler olmadan “Hapishaneler Masarifi Tamiriyesi” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (35.000 lira). 137. Fasılda alt maddeler olmadan “Mücrimin, Mahkumin ve Mevkufin Masarifi
Sevkiyesi” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (7.500 lira). Bütçenin dördüncü kısmın başlığı bulunmamaktadır. Bu kısımda 138. Fasılda alt maddeler
olmadan “Tahsisatı Fevkaladei Şehriye” için öngörülen ödenekler gösterilmiştir
(1.449.306 lira). 139. Fasılda; “Mazulin Maaşı ve Tahsisatı Fevkaladei Şehriyesi”
için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (124.011 lira). 140. Fasılda “İntihabı
Mebusan Masrafı” açılmış, ancak ödenek ayrılmamıştır. Bütçeye ekli (S) cetvelinde ise “hidematı vataniye tertibinden maaş alanlar” arasında; Akdağmadeni
Kaymakamı Tahir Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Bozkır Kaymakamı Demir
Asaf Bey ile Boğazlıyan Kaymakamı şehit Kemal Bey’in ailesi de görülmektedir. 638
Dâhiliye Vekâleti bütçesinin fasılları görüşülürken, bazı mebusların eleştirilerde
bulundukları ve yapılan eleştirileri Ferid Bey’in cevaplandırdığı görülmüştür.
Bütçe müzakerelerinde özellikle, vekil, müsteşar ve merkez müdürleri için öngörülen maaşlar, merkez memurlarının vilayetler faslına nakli, otomobil masrafı, mülkiye müfettişlerinin teftişleri, İstanbul’da mülga Dâhiliye Nezaretinden
kalan eşyaların nakli, odacılar ile imam ve müezzin tahsisatı, tahriri nüfus, ahzı
asker muamelatının nüfus idareleri tarafından idare edilmesi vb. konuların öne
çıktığı görülmektedir. Fasıllar üzerinde söz alan bazı mebusların açıklamalarından oldukça ilginç bilgiler elde edilebilmektedir. Örneğin Zonguldak Mebusu
Tunalı Hilmi Bey, maaşların isabetsizliğini ortaya koymuştur; 639 “… Bir mülazıma
50 lira veriyoruz. Bir müşire 350 lira veriyoruz. Şimdi de bir valiye 150 lira veriyoruz. Öbür taraftan bir kâtibe 8 lira yahut 6 lira veriyoruz. Arkadaşlar bunun
nisbet neresinde size soruyorum? Şuraya bakınız! Müdürü umumi 60 lira deniliyor. Üçüncü sınıf kâtip ise 8 lira deniyor. Maaş ne demektir anlayamıyorum…”
638
639
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 517/1-46).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 267-268, İ: 8, C: 1).
353
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Dâhiliye Vekili Ferid Bey ise yaptığı konuşmada Dâhiliye Vekâleti personelinin
öneminin altını çok net bir şekilde çizmiştir: 640 “… Diğer devairin müdüranına ve
hatta müsteşarlarına Dâhiliye müdür ve müsteşarları kabili kıyas değildir.
Malumualiniz valiler, rüesayı memurini mülkiyeden olmak itibariyle kadrolarımızda en yüksek maaşa maliktirler. Aynı sınıfa dâhil bulunan ve ifa ettikleri
vazife itibariyle bütün valilerin fevkinde olması lazım gelen müsteşar ve birçoklarının fevkında olması icabeden müdürler devairi merkeziyeye tahsis edilmiş
bulunan maaşla istihdam edilmek istenebilirse -şüphesiz takdir buyurursanızdiğer arkadaşlarına nispetle mağdur kalacaklardır (…) Bu nokta-i nazardan
salamet idare nokta-i nazarından öyle zannediyorum ki, gerek müsteşarın, gerek müdürlerin hem sınıfı bulunan memurlarla hemayar maaş almaları muvafıkı
hak ve adalettir…”
Muvazene-i Maliye Encümeni Reisi ve Gümüşhane Mebusu Hasan Fehmi Bey
ise valilerle merkez müdürlerinin aynı önemde olmadıklarını dile getirmiştir: 641
“… Vaktiyle valiler 10.000, 12.500, 15.000 kuruş maaş alırken idare-i umumiye
müdürü, idare-i mahalliye müdürü ve ilga Dâhiliye Nazırının diğer müdüranın
maaşları beşer bin kuruş idi. Böyle değil miydi efendiler? Valileri sevk edecek
olan vekâletlerdir ve nihayet vekâlet namına müsteşarlık makamıdır ve efendiler aynı zamandaki merkezdeki bir müdür ile bir valinin vaziyeti nasıl oluyor da
bir tutuyoruz veyahut onun amiri diyoruz. Vali bulunduğu yerin dâhiliye vekilidir, maliye vekilidir, nafıa vekilidir, maarif vekilidir, müdafaa-i milliye vekilidir
ve bütün vekillerin mümessilidir. Fazla olarak idare-i mahalliyeye ait birtakım
vazaifin de doğrudan doğruya amirimsulüdür. Merkezdeki müdürler o şubeye
ait yazılacak evrakın esasını tesbit etmek hakkına maliktir. Binaenaleyh efendiler, vali ile merkez müdürlerinin vaziyetini müsavi tutmaktan bendeniz bir şey
anlamadım…”
Kayseri Mebusu Ahmed Hilmi Bey ise teftiş meselesine dikkat çekmiştir: 642
“Efendim burada müfettişlerin harcırahı vardır. Bendeniz bu münasebetle müfettişlerin daha faal bir şekle ircaını rica edeceğim. Çünkü teftiş vazifesi ihmal
edilmiştir. Öyle kazalar var ki senelerce teftiş görmemişlerdir. Hatta diyeceğim
ki birçok vilayet merkezleri de teftiş görmemiştir. İdarede teşevvüş (fitne), ihmal ve terahi alabildiğine gidiyor. Şu muhakkaktır ki memurlarımız iyi idare
edildikleri takdirde vazifelerini hüsnü ifa ederler. Birçoklarının kabiliyetleri var640
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 268-269, İ: 8, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 270-271, İ: 8, C: 1).
642
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 7, Sayfa: 278-279, İ: 8, C: 2).
641
354
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
dır. Memurlarımız son derece vazifeperverdir. Ancak teftişsiz her hangi bir idare, her hangi bir makine ihmal ve terahiye gider. Teseyyübe (hantallık) gider,
vazifesizliğe gider. Mülkiye müfettişleri hiç olmazsa senede bir defa lalettayin
bir zamanda her kaza merkezine gelecek olur ve idarenin muhtelif şuabatını
teftiş ederse, memurlar üzerinde gerek maddi ve gerek manevi çok iyi tesirler
yapar. Her halde idarede lazım gelen faaliyet ve intizam istihsal edilebilir…”
Dâhiliye Vekâleti bütçesinin görüşmelerinin ardından, bağlı kuruluşlarının bütçeleri görüşülerek karara bağlanmıştır.
2. 1925 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti
18 Nisan 1925 tarihli ve 627 sayılı “1341 Senesi Muvazenei Umumiye Kanunu”
(RG: 23.04.1925 tarihli ve 96 sayılı) da Dâhiliye Vekâleti ve bağlılarının bütçeleri
hakkında fikir vermektedir. 643 Buna göre 1925 yılı için Dâhiliye Vekâletine
4.949.616, Posta ve Telgraf Müdüriyetine 5.815.823, Emniyeti Umumiye Müdüriyetine 3.802.296 ve Umum Jandarma Kumandanlığına 11.077.440 lira ödenek ayrılmıştır. Dolayısıyla 1925 yılı için Posta ve Telgraf, Emniyet ve Jandarma
Teşkilatlarının müstakil bütçeli idareler olarak Dâhiliye Vekâletine bağlılıkları
devam etmektedir. Ayrıca 1924 yılında Dâhiliye Vekâletine bağlanan İskân Müdüriyetine de Vekâlet bütçesinden ayrı olarak 6.030.245 lira ödenek verilmiştir.
Bütçenin geneli dikkate alındığında Dâhiliye Vekâletine %2,7, Posta ve Telgraf
Müdüriyetine %3,2, Emniyeti Umumiye Müdüriyetine %2,1, Umum Jandarma
Kumandanlığına %6 ve İskân Müdüriyetine %3,3 oranında ödenek ayrıldığı hesaplanmıştır (Yılmaz, 2012: 1798-1799).
“1341 senesi Muvazenei Umumiye Kanun Layihası” ve buna ilişkin Muvazene-i
Maliye Encümeni Mazbatası (1/506), 31 Ocak 1925 tarihinde Meclise sunulmuştur. 644 Mazbata Muharriri ve Karesi Mebusu Ali Şuuri Bey imzalı mazbatadan, Dâhiliye Vekâletinin kadro durumu hakkında bilgi edinilebilmektedir. 645
Tablo 27’den de anlaşılabileceği üzere, 1925 yılı itibariyle Dâhiliye Vekâletinin
başında vekil ve müsteşar bulunmaktadır. Bir önceki yıldan farklı olarak (1)
müsteşar yardımcısı kadrosu öngörülmüştür. Üst yönetimin altında da yine on
civarında birim yer almaktadır. Bu birimlere bakıldığında, önceki yıl bütçesinde
“Nüfus Müdüriyeti” olarak geçen nüfus biriminin bu sefer, “Sicili Nüfus İdare-i
Umumiye Müdüriyeti” olarak adlandırıldığı görülmektedir. Ayrıca 1925 yılında
643
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 2, Cilt: 3, Sayfa: 201-217).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13, Sayfa: 4-13, İ: 43, C: 1).
645
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13, Sayfa: 26/171-230, İ: 43, C: 2).
644
355
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
merkez birimleri için toplam 142 kadro öngörülmüştür. Dâhiliye Vekâletinin
esas personel gücünü yine taşra teşkilatlarında çalışanlar oluşturmaktadır (bağlı
birimlerin personeli hariç toplamı 4277). Önceki yılla kıyaslandığında hem merkez hem de taşra için öngörülen kadro miktarının artmış olduğu görülmektedir.
Tablo 27: Dâhiliye Vekâleti Merkez Teşkilatı Görünümü (1925 Mali Yılı Başı)
BİRİM
Vekil
Müsteşar
Müsteşar Muavini
İdare-i Umumiye-i Vilayat
Müdüriyeti
1925 YILI
1924 YILI
İÇİN
KADROSU
ÖNGÖRÜLEN
İDAREİ MERKEZİYE
1
1
1
1
1
MEMURİNİ VEKÂLET
7
10
İdare-i Mahalliye-i Vilayat Müdüriyeti
7
9
Memurin ve Sicil Müdüriyeti
11
12
Sicili Nüfus İdare-i Umumiye Müdüriyeti
7
7
Heyet-i Teftişiye Müdüriyeti
4
4
Hapishaneler İdare-i Umumiyesi
646
Müdüriyeti
9
9
Kalem-i Mahsus Müdüriyeti
4
4
Evrak Müdüriyeti
9
11
Hukuk Müşavirliği
3
3
Levazım ve Evrakı Matbua ve Daire
Memuru
Müteferrika Müdüriyeti
Mülga Nezaret Evrak Dosyalarını
Muhafaza İle Muvazzaf Memurin
6
2
5
4
5
4
Toplam
78
93
646
KADRO DAĞILIMI
Vekil
Müsteşar
Müsteşar Muavini
(1) Müdür, (1) Muavin, (1) Mümeyyiz, (2) Birinci Sınıf Kâtip, (5)
İkinci Sınıf Kâtip
(1) Müdür, (1) Muavin, (1) Mümeyyiz, (2) Birinci Sınıf Kâtip, (4)
İkinci Sınıf Kâtip
(1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (2)
Birinci Sınıf Kâtip, (6) İkinci Sınıf
Kâtip, (1) Sicil Mümeyyizi, (1)
Tahakkuk Memuru
(1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (1)
Birinci Sınıf Kâtip, (4) İkinci Sınıf
Kâtip
(1) Mümeyyiz, (2) Birinci Sınıf
Kâtip, (2) İkinci Sınıf Kâtip
(1) Müdür, (1) Mümeyyiz, (2)
İhsaiyet ve Hesap Memuru, (1)
Birinci Sınıf Kâtip, (2) İkinci Sınıf
Kâtip, (1) Mimar, (1) Ressam
(1) Mümeyyiz, (1) Birinci Sınıf
Kâtip, (2) İkinci Sınıf Kâtip
(1) Müdür, (2) Birinci Sınıf Kâtip, (8)
İkinci Sınıf Kâtip
(1) Hukuk Müşaviri, (1) Birinci Sınıf
Kâtip, (1) İkinci Sınıf Kâtip
(1) Levazım Memuru, (1) Mutemet,
(1) Müdür, (2) Mümeyyiz, (2) Kâtip
(1) Sicil Mümeyyizi, (1) Kâtip, (1)
Nüfus Dairesi Evrak Muhafızı, (1)
Mülga Nezaret Binasıyla Evrak
Dosya Muhafızı
Hapishaneler İdaresi personeli bu rakama dâhil değildir. Bu tür personelin ayrıntısı için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13, Sayfa: 26/185-190).
356
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Müvezzi (Maktu)
Şoför
Odacıbaşı (Maktu)
Odacı (Maktu)
Toplam
1. Sınıf Müfettiş
2. Sınıf Müfettiş
3. Sınıf Müfettiş
Mülkiye Müfettişleri Toplamı
MERKEZ GENEL TOPLAM
Vilayet Memurini
Kaza Memurini
Nevahi Memurini
Müstahdemini Müteferrika
TAŞRA GENEL TOPLAM
MÜSTAHDEMİNİ MÜTEFERRİKA
4
4
1
12
16
16
21
MÜLKİYE MÜFETTİŞLERİ
6
5
8
8
10
15
24
28
118
142
TAŞRA TEŞKİLATI
931
932
1334
1334
662
712
1219
1299
4146
4277
1341 senesi Muvazene-i Umumiye Kanun Layihası ve buna ilişkin Muvazene-i
Maliye Encümeni Mazbatasının (1/506) müzakeresi sırasında Dâhiliye Vekâleti
teşkilatına ilişkin ilginç malumat ve değerlendirmelerin olduğu görülmüştür.
Örneğin 2 Şubat 1925 günlü oturumda söz alan Ankara Mebusu Ali Fuat Paşa’nın konuşmasından o dönemde mevcut memur ve özellikle emniyet görevlilerinin sayısı hakkında bilgi alınmaktadır: 647 “… 1340 bütçesine nazaran merkezde 2.656 memur, taşrada 71.821 mamur vardır. Tabii bu memur adedi içinde Müdafaa-i Milliye ve Bahriye Vekâletleri ve Jandarma hariçtir (…) 1341 bütçesinde merkezde 3136 memur vardır. Taşrada 75.917 memur vardır. Farkını
arz edersem şimdi anlaşılacaktır ki, merkezde 480 memur tezayüt etmiş, taşrada 4096 memur tezayüt etmiştir (…) Osmanlı İmparatorluğunun 4.848 Emniyeti
umumiye memuruna mukabil Türkiye Cumhuriyetinin 5.912 memuru vardır…”
Karesi Mebusu Vehbi Bey ise mahalli idarelerle ilgili yasal düzenlemelerin (özellikle belediyeler) yetersizliğini gündeme getirmiştir: 648 “… Bugünkü İdare-i Mahalliye ve İdare-i Umumiye ve Belediye Kanunu ile bu memleket yürümez yazıktır (…) Sonra Belediye Kanunu, rica ederim, geçen de bir nebze arz etmiştim.
Belediye yoktur. Niçin? Gerçi reislerini de intihapla yaptık. İntihapla yaptık ama
bu kere ellerindeki kanun olduğu gibi duruyor. Belediyelerin bugün hiçbir salahiyeti yoktur. Bir kere bütçelerine hâkim değillerdir. Bütçeleri doğrudan doğru-
647
648
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 64, İ: 45, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 72, İ: 45, C: 1).
357
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ya Meclisi idareler tarafından tasdik edilecektir. Meclisi idarelerde ise memurin
ekseriyettedir…”
Dâhiliye konularıyla ilgili en eleştirel konuşmalardan birini Denizli Mebusu Necip Ali Bey’in yaptığı görülmüştür: 649 “… Efendiler! Dâhiliye işlerinden biraz da
bendeniz bahsetmek isterim. Evvela samimiyetle itiraf edeyim ki bendeniz,
dâhiliyeci değilim. Fakat memleketin umumi manzarasını şöyle bir panorama
halinde gözlerimin önünde teressüm ettirdiğim zaman, memleketin umuru
dâhiliyesinin güzel ve muntazam bir suretle cereyan etmediğini görüyorum.
Bunu itiraf etmek zaruretindeyim. Fakat bu, bu günün derdi değildir. Bunun
esaslı dertleri vardır (…) Efendiler! Valilik, kaymakamlık mevkiinin dezirabilitesi
(cazibiyet) kalmamıştı. Efendiler! Bugün en büyük memurlarımıza, müsteşarlara
yüz elli banknot veriyoruz. Fakat İzmir’de bir tütün mağazasında çalışan bir
adam iki yüz lira alıyor. Mütehassıs bir adam sizin bu memuriyetinize arzı iftikar
eder mi? Onun için 1326-1330 seneleri zamanındaki memur ve valileri bulamıyoruz (…) Çünkü bu şüphesiz para meselesidir. Saniyen ihtisas meselesidir (…)
Arz edeceğim gülmeyiniz; bugün dâhiliye memurlarımız arasında doktor, baytar, adliyeci, asker, hepsi vardır (…) O halde asayiş meselesinden bahsetmek
isterim. Asayişimizin geçen seneler nispetle oldukça müterakki vaziyette olduğu zehabındayım. Fakat memlekette bütün manasıyla asayiş vardır dersem
yalan söylemiş olurum. Tamamen asayiş yoktur. Bendeniz memleketimden
evimden bir saat uzakta olan bağıma gidip yatamıyorum (…) Ve sonra geçen
sene bütçe endişesiyle memleketin polisi kaldırılmıştır. Yirmi bin nüfusa havi
olan Denizli’de tek bir polis yoktur…”
Gümüşhane Mebusu Zeki Bey ise mülki teşkilatın düzenlenmesi ihtiyacını gündeme getirmiştir: 650 “… Efendiler! Çok rica ederim. Biz memleketimizi küçülttükçe unvanımızı büyütmek maksadını istihdaf ediyoruz (hedefliyoruz). İmparatorluk zamanında Basra Körfezinden Trablusgarp’a hatta Fizan çöllerine kadar
19-20 vilayetle idare edilen bir hükümet, bugün 74 vilayetle idare ediliyor. Ben
çocuktum, hatırıma gelirdi ki aylar doğduğu vakit ne yaparsınız derdim, keser
de yıldız yaparız derlerdi. Biz de kazaları kesiyor, vilayet yapıyoruz. Efendim! Bu
taksimatı mülkiye ile beraber bütçe nasıl kabili tatbiktir? …”
649
650
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 84-87, İ: 45, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 79-85, İ: 45, C: 2).
358
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Dâhiliye Vekâleti bütçesinin görüşülmesine esas olarak 14 Şubat 1925 tarihinde
başlanmıştır. 651 Bütçe üzerine söz alan mebuslardan Erzincan Mebusu Sabit
Bey, Dâhiliye Vekâleti teşkilatı bütçesinin arzu edilen düzeyde olmadığını belirtmiştir: 652 “… Zaferi kazandıktan ve sulhu yaptıktan ve yeni bir Cumhuriyet
Hükümeti vücuda getirdikten sonra çok arzu ederdik ki, Dâhiliye Vekâleti memleketin ihtiyacı bihakkın temin edecek yeni bir teşkilat bütçesiyle karşımıza
çıkmış olsun. Fakat maalesef Dâhiliye Vekâleti bu teşkilatı yapmamış ve zannedersem sıkı bir merkeziyet ruhuyla olmalıdır ki, üç seneden beri tasavvur ve ilan
ettiğimiz vali veyahut müfettişi umumilik teşkilatına da başlanmamıştır. Efendiler! Uzun seneler harp yapmış, ezilmiş bir milletin huzur ve asayişe ne kadar
muhtaç olduğunu elbette bilirsiniz. Maalesef ben, birçok yerden asayişin matluba muvafık bir surette olmadığını görüyorum…”
Erzurum Mebusu Ziyaettin Efendi ise maddi asayişi ihlal eden manevi haller
üzerinde durulması gerektiğini belirtmiştir: 653 “Efendim! Umuru siyaseti dâhiliye icabı, memlekette emniyet ve asayişin muhafazası lazım olduğu gibi, ihlaline
badi olacak ahlak ve maneviyatı sarsan birtakım ahvali elimenin de izalesi esbabına bakmak elzemdir. Maalesef şimdiye kadar bu cihete katiyen atfı ehemmiyet edildiği yoktur (…) Rivayete nazaran, İstanbul’da 14.000 meyhane, 800
tane dans salonu açılmış -mektep salonları tabi hesaptan hariç- işret saikıyla
yevmiye vuku bulan cinayet şayanı hayret ve tetkik bir surette ilerlemektedir.
Asayişin yalnız maddi cihetlerini düşünmek değil, maddi asayişi ihlal eden manevi haller ne ise onu da nazarı itibara almak lazımdır. Hatta işret beliyyesi (belası) kadınlara kadar sirayet etmiş. Gazeteler yazıyorlar. Kucağında çocuğu olduğu halde kadınlar da meyhaneye devam ettikleri görülüyormuş! ...”
Dâhiliye Vekâleti bütçesinin görüşmelerine mebusların oldukça ilgi gösterdiği
ve bu meyanda 19 mebusun söz istediği görülmüştür. Görüşlerini açıklayan
mebusların üzerinde durduğu bir diğer konu da mülki idare amirlerinin ekonomik durumudur. Örneğin 16 Şubat 1925 tarihli oturumda söz alan Ergani Mebusu Kazım Bey, valilerin maaşları konusunda özetle şunları söylemiştir: 654 “…
Valiler devletin vilayatta mümessili yegânesidir. Halkın, şerefin ve refahın ve
her nevi mükemmeliyetin timsali addolunur. Bir vali mevkii içtimaiyesi itibariyle
herhangi bir memura benzemez. Bir vali icabında hayatı mutadenin fevkında
651
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 410, İ: 55, C: 3).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 411-412, İ: 55, C: 3).
653
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13/1, Sayfa: 413-414, İ: 55, C: 3).
654
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 33, İ: 57, C: 1).
652
359
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
bir masraf ihtiyar etmeye mecburdur. Bir vali mevkii içtimaiyesi itibariyle mesela bir defterdar beyden fazla iyi giyinmeye ve iyi görünmeye mecburdur. Bir
valinin harpten evvel altın para ile şimdiki maaşını düşünürseniz arada fahiş bir
tebarüz vardır. Bunun için ben isterim ki, Encümen valilerin maaşını asgari 80
lira olarak tespit etsin…”
Karesi Mebusu Vehbi Bey ise teşkilatı mülkiye ile hapishanelerin durumu üzerinde durduktan sonra teftiş meselesini gündeme getirmiştir: 655 “… Vekil beyden diğer bir ricam da idareyi sık sık teftiş etmeleridir. Fakat bu teftiş şikâyet
üzerine değil. Şikâyet üzerine teftiş yapmaya esasen mecburdurlar. Bendeniz o
noktadan teftiş istemiyorum. Yani tahkik memurluğu sıfatıyla adam göndermesinler. İdaremiz namına buradan vazettiğimiz kanunların halk üzerinde intıbaatı
(intibahlar) nedir? Ne dereceye kadar kabiliyeti tatbkiyesi vardır? Hangi noktaları hangi surette tadil edilmelidir. Bir bu noktada, bir de memurlar ne dereceye kadar tatbik ediyor? Bunları tetkik etmelidir. Yoksa filan yerde aşar ihalesinde yolsuzluk olmuştur. Bunu tahkike esasen mecburdur (…) Bu suretle teftiş
istiyorum (…) Dertlerimizden biri de devamdır. Memurlarımız vazifelerine devamda biraz sıkı davranmalıdır. Bilhassa Dâhiliye memurları, Vali bey saatinde
vazife başına gelirse en küçük memur da o saatte vazife başına gelir. Vali mecburdur demiyorum. Çünkü vali mutlaka makamda oturmakla iş görmek mecburiyetinde değildir. Muhtelif işleri vardır. Muhtelif yerlere gider. Onun için idare
rüesası devam meselesine nasbı nazarı ehemmiyet etmelidir…”
Bozok Mebusu Avni Bey de Dâhiliye bütçesinin yetersizliği üzerinde durmuştur: 656 “… Arkadaşlar Dâhiliye bütçesi Vehbi Beyefendinin çok vakıfane bir surette hulasa ettiği veçhile nakıstır. Şekli hazırı bütçenin kabiliyeti ve kifayeti
miktarında yapılmıştır. Memleketin ihtiyacını temin ve telafi edemez, gayrı
kâfidir. Buyurdukları gibi Dâhiliye memurları bir meslek sahibi olarak tayin
olunmazlarsa, mütehassıslar bulunmazsa, iyileri aranmazsa ve bilhassa jandarma ıslah edilmezse (…) Jandarma bu şekilde kaldıkça daima vazifesini gayri kâfi
surette ifa edecektir (…) Teşkilatı mülkiye yapılmadıktan sonra ve bilhassa teşkilatı mülkiye ile beraber Şark vilayetlerimiz de, Dersim gibi birçok vilayetlerimiz ve umumi ıslahat vücuda getirilmedikten sonra ve bunun için epeyce zaman verilmedikçe Dâhiliye Vekâletinin bütçesini herhangi şekilde çıkaracaksanız çıkarın, mülkün şurasında, burasında şekavet (eşkıyalık) meselesi olabilir…”
655
656
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 36-37, İ: 57, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 43, İ: 57, C: 1).
360
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Sivas Mebusu Halis Turgut Bey ise teşkilatı mülkiyenin yeniden düzenlenmesi
gerektiğini ifade ettikten sonra polis ve jandarmanın birleştirilmesinin önemini
vurgulamıştır: 657 “… Efendiler! Biraz da polis ve jandarmadan bahsedeceğim.
Fakat bunların esaslarına girmeyeceğim, bilhassa jandarmayla polisin tevhidi
lüzumunu arz edeceğim. Her şeyi cezri bir şekilde arz ediyoruz, fakat öbür tarafta bu mesele, hala çatal kazık duruyor, bunun hikmeti nedir? Anlayamıyorum. Bir tarafta polis, öbür tarafta jandarma, şu iş onun vazifesiydi, yok diğerinin vazifesiydi. Bütün Türkiye’de, 74 vilayet vardır. Asayiş nokta-i nazarından,
yetmiş dördü ikiye zarbedersen, yüz kırk sekiz asayiş mahalli vardır. Birisi bir işi
için, bana ait değildir der ve o meseleyi öbürünün üzerine atar. Temini asayiş
için bu tarz ve sistem doğru değildir ve bu şekilde temini asayişe bendeniz imkân görmüyorum. Binaenaleyh bunlar tevhit edilmek ve bir amirin eline verilmek suretiyle hem bütçeden epey tasarruf hâsıl olacaktır, hem de asayiş daha
ziyade temin edilecektir…”
Dâhiliye Vekâleti bütçesinin müzakerelerine 18 Şubat tarihinde devam edilmiş
ve neticede fasıllara geçilmesi kabul edilmiştir. 658 Dâhiliye Encümeni Mazbata
Muharriri ve Karesi Mebusu Ali Şuriri Bey Dâhiliye Vekâleti ile ilgili önemli bilgiler vermiştir: 659 “… Kura (köy) adedimiz 41.814, nevahi (nahiye) adedi 712, kaza
adedi 326, vilayet adedi 77’dir (…) Bunlar bütçede kendisine para tahsis edilenlerdir. Bugün ve yarın gene bizim olacak olan Süleymaniye, Kerkük ve Musul
vilayetimiz vardır. Bunlarla beraber 77’ye baliğ olacaktır ve bunları hüzün ile
hatırlatmayı bir vazife-i vataniye addederim. Nüfusu umumimizin yekûnu
13.246.789’dur (…) Mevkuflarımızın adedi 11.961’dir. 8700 mahkûmumuz vardır (…) Memurunu dâhiliyenin adedi 1341 (1925)’de 5701’dir. 1340’ta 5572 idi.
Geçen seneye nazaran 203 fazla vardır ki bunun yalnız ellisini yeni teşkil edilecek Nahiye Müdürleri teşkil ediyor…”
Dâhiliye bütçesi üzerine görüşmeler devam ederken dönemin Dâhiliye Vekili ve
Tekfurdağı (Tekirdağ) Mebusu Cemil Bey de söz alarak eleştirilere yanıt vermiş,
özellikle mülki taksimatta yapılacak düzenlemeyle ilgili bilgi vermiştir: 660 “…
Evvela bütün hatip arkadaşlarımızın müştereken bahsettikleri ve hakikaten çok
mühim olan teşkilatı mülkiye meselesi var. Teşkilatı mülkiye; idare hususunun
teshili maksadıyla mutasarrıflıkların ilgasından sonra eski mutasarrıflıkların
657
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 53, İ: 57, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 103-120, İ: 59, C: 1).
659
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 108-109, İ: 59, C: 1).
660
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 113-118, İ: 59, C: 1).
658
361
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
hepsi vilayet olmuştur (…) Vilayetlerin bu nıkatı nazardan yekdiğerine teadül
edebilecek derecede ıslahı düşünülmüştür. Yani düşünülmemiş değildir. Gerek
Fethi Beyefendinin gerek Ferit Beyefendinin vekâletleri zamanlarında bunlar
düşünülmüş ve esas itibariyle bugünkü vilayetlerin yarı yarıya tenzili lüzumu
katiyetle tahassul (hâsıl) etmiştir. Heyeti Aliyelerinin bu lüzumunu tasdik ve
kabul ettiğini, kürsüden fikirlerini beyan eden arkadaşlarımız ifade etmiş olduğu için büyük bir cesaret olarak bu teklifle huzura gelmeyi ben deruhte ediyorum (üstüme alıyorum)…”
Dâhiliye Vekâleti bütçesinin fasıllarının görüşülmesine 18 Mart 1925 günü başlanmış ve aynı gün tamamlanmıştır. 661 Mecliste yapılan görüşmelerden ve encümen mazbatasından Dâhiliye Vekâleti bütçesinin içeriği hakkında bilgi almak
mümkün görülmektedir. 662 1925 yılı Dâhiliye bütçesi, bir önceki yıl gibi yine
“dört kısma” ayrılmıştır. Bütçesinin birinci kısmında “İdare-i Merkeziye” düzenlenmiştir. Bu kısımda 125. Fasılda “Maaşat” başlığı altında; vekil ve müsteşar ve
müsteşar muavini, memurini vekâlet, müstahdemini müteferrika ile mülkiye
müfettişleri için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (50.772 lira). 126. Fasılda
“Levazım” başlığı altında; meremmet, mefruşat ve nakliyesi, tenvir ve teshin,
kırtasiye ve evrakı matbua ile hademe melbusatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (14.440 lira). Bütçenin ikinci kısmında “Vilayat” (Vilayetler) düzenlenmiştir. Bu kısımda 127. Fasılda “Memurin Maaşatı” başlığı altında; vilayet
memurin maaşatı, kaza memurin maaşatı ile nevahi memurin maaşatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (537.690 lira). 128. Fasılda “Müstahdemini
Müteferrika” başlığı altında; vilayat müvezzi şoför ve odacıları ile kaza ve
nevahi odacıları için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (184.500 lira). 129.
Fasılda “Vilayat Levazımı” başlığı altında; icarat, mefruşat ve nakliyesi, tenvir ve
teshin, kırtasiye ve evrakı matbua ile otomobil bedeli ile masrafı için öngörülen
ödenekler gösterilmiştir (90.250 lira). 130. Fasılda “Masarifi Mütenevvia” başlığı altında; memurin harcırahı, müfettişler harcırahı, devir harcırahı, tahsisatı
muhtelife, tercümanlar ücreti maktiası ile nevahi müdürler hayvanat yem bedeli için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (241.775 lira). 131. Fasılda alt maddeler olmadan “Masarifi Müteferrika” ödeneği gösterilmiştir (18.050 lira).
131/A Faslında “Saati Mesai Halinde Çalışacak Memurin ve Müstahdemin
Ücuratı” gösterilmiştir (7.600 lira). 132. Fasılda “Nüfus İdareleri Masrafı” başlığı
altında; nüfus kuyudunun ıslahı, nüfus evrakı tabiyesi ile tahriri nüfus masrafı
için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (299.250 lira). Bütçenin üçüncü kısmın661
662
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 14, Sayfa: 120-134, İ: 59, C: 2).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 2, Cilt: 13, Sayfa: 26/171-230, İ: 43, C: 2).
362
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
da “Hapishaneler” düzenlenmiştir. Bu kısımda 133. Fasılda; “Maaşat” başlığı
altında; alelumum hapishaneler maaşatı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (166.254 lira). 134. Fasılda “Levazım” başlığı altında; icarat, tayyinat, müteferrika, mualecat ile otomobil bedeliye masrafı için öngörülen ödenekler gösterilmiştir (859.750 lira). 135. Fasılda “Hapishaneler İnşaatı” başlığı açılmasına
rağmen daha önce özel bir kanunla Dâhiliye Vekâletine bu iş için ek ödenek
verildiği için bu fazla ayrıca tahsisat ayrılmamıştır. 136. Fasılda alt maddeler
olmadan “Hapishaneler Masarifi Tamiriyesi” için bu fazla ayrıca tahsisat ayrılmamıştır. 137. Fasılda alt maddeler olmadan “Mücrimin, Mahkumin ve
Mevkufin Masarifi Sevkiyesi” ödeneği gösterilmiştir (7.125 lira). Bütçede dördüncü kısmın başlığı bulunmamaktadır. Bu kısımda 138. Fasılda alt maddeler
olmadan “Tahsisatı Fevkaladei Şehriye” ödeneği gösterilmiştir (1.521.660 lira).
139. Fasılda; “Mazulin Maaşı ve Mazulin Tahsisatı Fevkaladesi” ödeneği gösterilmiştir (112.500 lira). 140/A Fasılda “Telgraf ücuratı” gösterilmiştir (600.000
lira). 140/B Fasılda “Ecnebi mütehassıslar tahsisat ve harcırahı” için öngörülen
ödenekler gösterilmiştir (45.600 lira). Dâhiliye Vekâleti bütçesinin görüşmelerinin ardından da bağlı kuruluşlar (jandarma, emniyet, posta ve telgraf idaresi)
bütçeleri görüşülerek karara bağlanmıştır. Dâhiliye Vekâleti bütçesine konulan
ödenekler ile verilen hizmetlerin gazete haberlerine de konu olduğu görülmektedir. Örneğin Hâkimiyeti Milliye gazetesinde 2 Temmuz 1925 günü çıkan haberde “Nüfus İşleri Müdüriyetinin nüfus sicillerini yenilediği” duyurulmaktadır:
“Türkiye’de nüfus bilgisinin dağınık ve incelenmeye muhtaç olduğu açıktır.
Savaştada çoğu nüfus sicilleri yakılmıştır. 1925 yılında Müdüriyete ayrılan ödenekle nüfus sicillerinin yenilenmesine çalışılacaktır” (Yılmaz, 2012: 1865).
3. 1926 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti
24 Mayıs 1926 tarihli ve 848 sayılı “1926 Senesi Muvazenei Umumiye Kanunu”
(RG: 06.06.1926 tarihli ve 391 sayılı) eki (A) Cetvelinde Dâhiliye Vekâletine
4.438.840, Posta, Telgraf ve Telefon Teşkilatına 5.359.000, Emniyeti
Umumiyeye 3.864.889, Jandarmaya 10.540.000 ve İskân Teşkilatına 1.481.353
lira ödenek verilmiştir. 663 Bütçenin geneli dikkate alındığında % 2,3 Dâhiliye
Vekâletine, % 2,8 Posta ve Telgraf Umum Müdüriyetine, % 2,0 Emniyeti Umumiye Müdüriyetine, % 5,5 Umum Jandarma Kumandanlığına ve % 0,8 İskân
Müdüriyetine oranında ödenek ayrıldığı hesaplanmıştır (Yılmaz, 2012b: 1969).
663
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 721-733).
363
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
Bu arada 848 sayılı Kanun’un 12. maddesinde; “Merbut (D) işaretli cetvelde
muharrer memuriyetlere, 1926 senesinde hizalarında gösterilen miktarlarda
makam tahsisatı ita olunur.”, hükmü yer almaktadır. Kanun’a ekli (D) cetveline
bakıldığında mülki idare amirleri için makam ödeneği ayrıldığı görülmektedir.
Mülki idare amirlerine verilen ödeneği gösteren (D) cetvelinin örneği aşağıya
çıkarılmıştır (Tablo 28). 664 Bütçe Kanunu’nda ayrı bir cetvel açılarak vali ve
kaymakamlara verilecek makam ödeneklerinin gösterilmesinin, zamanın hükümetinin mülki idareye verdiği önemin göstergesi olduğu düşünülmektedir.
Tablo 28: Mülki İdare Amirlerine Verilen Ödeneği Gösteren (D) Cetveli
MAKAMLAR
ADET
BEHERİ (Lira)
Vali
30
60
Vali
42
50
Vali Muavini
2
40
Vali Vekili
2
40
Kaymakam
100
25
Kaymakam
226
20
“1926 senesi Muvazenei Umumiye Kanunu Layihası (1/734)” ve buna ilişkin
Muvazene-i Maliye Encümeni Mazbatası, 15 Mayıs 1926 tarihinde Mecliste
görüşülmeye başlanmıştır. 665 Anılan layihanın görüşülmesi sırasında Dâhiliye
Vekâleti teşkilatını ilgilendiren değerlendirmeler yapıldığı görülmüştür. Örneğin
Maliye Vekili Hasan Bey bütçeyi sunuş konuşmasında, Dâhiliye Vekâletine bağlı
olarak görev yapan Posta ve Telgraf İdaresinin Maliye Vekâletine bağlanması
gerektiğini ifade etmiştir: 666 “… Bu mali işleri tanzim, masarifi devleti icap eden
yerlerde ifa, hidematı umumiyeyi bozmamak için lazım gelen tediyatı yaparak
ve varidatı da lazım gelen yerlerden tahsil etmek için posta ve telgraf da dâhil
olarak, çünkü bendenizce posta ve telgraf devairi maliyenindir, bütçede göreceksiniz ki, monopoller (tekeller) meyanında ahzı mevki etmektedirler. Bu yüzden Heyeti Celilenizden Posta ve Telgraf İdaresinin Maliye Vekâletine raptını
istirham edeceğim. İcap eden teşkilat vesaire düşünülerek posta ve telgrafta
esaslı ıslahat vücuda getirmek için bu Müdüriyeti Umumiyenin Maliyeye devrini
istirham edeceğim…”
664
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 3, Cilt: 4, Sayfa: 732). Bu Kanun maddesinin görüşmeleri
için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 437, İ: 106, C: 1).
665
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 123, İ: 99, C: 1).
666
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 127, İ: 99, C: 1).
364
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1926 senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu Layihasının Dâhiliye Vekâleti Bütçesine ilişkin kısmı 16 Mayıs 1926 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul
edilmiştir. Önceki yıllar bütçe müzakerelerine nazaran bu yılki görüşmelerde
fazla tartışma olmadığı, Dâhiliye Vekâleti ve bağlı kuruluşlarının (Posta ve Telgraf ve Telefon Müdüriyeti Umumiyesi, Emniyeti Umumiye Müdüriyeti
Umumiyesi, Umum Jandarma Kumandanlığı, İskân Müdüriyeti Umumiyesi)
bütçelerinin hızla kabul edildiği görülmektedir. 667 Mecliste yapılan görüşmelerden Dâhiliye Vekâleti bütçesinin içeriği hakkında bilgi almak mümkün görülmektedir. 668 Buna göre 1926 yılı Dâhiliye bütçelisinin fasılları ve karşılarına
konulan ödenek miktarları şu şekilde sıralanmıştır: 241. Fasıl: Merkez Maaşatı
(52.872 lira), 242. Fasıl: Merkez Ücuratı (7.620 lira), 243. Fasıl: Taşra Memurin
Maaşatı (602.235 lira), 244. Fasıl: Taşra Ücuratı (241.728 lira), 245. Fasıl:
Mazulin Maaşatı (45.000 lira), 246. Fasıl: Tahsisatı Fevkalade (1.562.885 lira),
247. Fasıl: Vali ve kaymakamların makam tahsisatı (100.000 lira), 248. Fasıl:
Merkez Ayniyatı Sabitesi (4.000 lira), 249. Fasıl: Merkez Levazımı (5.000 lira),
250. Fasıl: Merkez Müteferrikası (5.000 lira), 251. Fasıl: Taşra Ayniyatı Sabitesi
(21.000 lira), 252. Fasıl: Taşra Levazımı (45.000 lira), 253. Fasıl: Vilayetler Müteferrikası (22.500 lira), 254. Fasıl: Masarifi Müştereke (638.300 lira), 255. Fasıl:
Devir Harcırahı (40.000 lira), 256. Fasıl: Nevahi Müdürleri Hayvan Yem Bedeli
(50.000 lira), 257. Fasıl: Hapishaneler Masarifi (914.000 lira), 258. Fasıl: Nüfus
İdareleri Masrafı (15.000 lira), 259. Fasıl: Tahriri Nüfus Masrafı (66.700 lira).
Görüşmeler sırasında en başta gündeme gelen konu mülki teşkilatta yapılacak
düzenlemeler olmuş; bu konuda Dâhiliye Vekili Cemil Bey açıklamalarda bulunmuştur: 669 “Efendim, yeni teşkilat layihasını Meclisi Aliye takdim ettik. Dâhiliye Encümenine havale buyruldu. Sekiz veya on vilayet, fakat asıl vilayetlerde
değil, kazalarda yapılan tetkik üzerine büyük tahavvülat vardır…”, sözleri bütçeden sonra kabul edilecek Teşkilatı Mülkiye Kanunu’nun habercisi olmuştur.
Dâhiliye Vekilinin konuşmasından sonra bütçenin fasıllarına geçilmesi kabul
edilmiştir. Bu aşamada tartışılan bir diğer konu vali ve kaymalar için öngörülen
makam tahsisatı konusudur. Bu konuyla ilgili olarak söz alan Trabzon Mebusu
Muhtar Bey, mülki idare amirleri için öngörülen makam tahsisatını yeterli bulmamaktadır: 670 “Arkadaşlar, vali ve kaymakamların makam tahsisatının diğer
bir cetvelde miktarı vardır. Bendeniz gördüm. Memleketi temsil eden bu büyük
667
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 157-165, İ: 100, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 157-160, İ: 100, C: 1).
669
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 158, İ: 100, C: 1).
670
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 158, İ: 100, C: 1).
668
365
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
ve muhterem memurlara verilen bu miktar tahsisat pek azdır. Kaymakamlara
sekiz lira makam maaşı verilir. Bir insan yemek yediği vakit sekiz lirayı bahşiş
olarak verir. Bütçenin ne kadar müzayakası (darlık) olursa olsun bu kadarı da
her halde azdır. Cetvelde görüyoruz ki, 150-270, en aşağısı 95 lira alanların, bir
dereceye kadar makamın haysiyetiyle mütenasiptir. Fakat valilerin yirmisine elli
lira mütebakısına yirmi lira makam maaşı vermek, yani Cumhuriyetin koca bir
ülkesinde memleketin bir kısmında bir Cumhuriyeti temsil eden koca bir valinin
makam maaşı yirmi beş liradır…”
Muhtar Bey’i desteleyen Malatya Mebusu Reşit Bey de, kaymakamların maaşlarının azlığından yakınmıştır: 671 “… Beyefendiler, bir kaza kaymakamı 70 lira
alıyor. Rica ederim, bugün Tophanede işleyen bir hamal 70 kâğıt alıyor. Sonra
bir şoför 80 lira alıyor. Vakıa bütçemizin müsaadesi yoktur, buna diyeceğim
yoktur. Herhalde valilerin maaşı da azdır. Valilere de beş bin kuruş ki
matahsisat 110 lira maaş verilir. Kaymakamlara da 70 lira ki çok azdır. Ve makamlarıyla mütenasip değildir. Bizim kazamızın kaymakamı 70 kâğıt alıyor. 70
kâğıtla ne yapılır? Ev kirasına mı verecektir, elbiseye mi verecektir, hangi bir
şeye sarf edecektir? Onun için çok rica ederim, Dâhiliye Vekili Beyefendi bu
bapta bir teklif yapsın.”
Bozok Mebusu Süleyman Sırrı Bey de, Reşit Bey gibi düşünmektedir: 672 “Efendim, taşrada idare memurluklarında bulunan arkadaşlar pekiyi bilirler ki taşra
memurlarının yekdiğerine olan derecesi maaşlarıyla ölçülü, yani mevki ne olursa olsun ancak maaşı nazarı dikkate alınır. Bugün bir kaymakamın maiyetinde
bulunan jandarma zabiti kaymakamdan çok yüksek maaş alıyor, diğer memurin
keza. Taşrada idareyi Meclisi Alinizi temsil eden bir kaymakama sekiz lira makam maaşı vermek doğru değildir (…) Bunun tezyidi lazımdır.” Bu konuşmalar
üzerine söz alan Dâhiliye Vekili Cemil Bey’in teklifi üzerine, bütçenin 247. Faslında yer alan “Vali ve kaymakamların makam tahsisatı” ödeneğinin 65.820
liradan 100.000 liraya çıkarılması kabul edilmiştir. 673
Bütçe görüşmelerinde tartışma yaratan bir diğer konu da “taşra-vilayet” tabirlerdir. Bütçenin 252. Faslının “Taşra levazımı”, 253. Faslında da “Taşra müteferrikası” tabirlerinin kullanılmasına Zonguldak Mebusu Tunalı Hilmi Bey itiraz
671
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 158-159, İ: 100, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 159, İ: 100, C: 1).
673
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 159, İ: 100, C: 1).
672
366
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
etmiştir: 674 “Efendim, vilayet tabiri varken niçin taşra kelimesini kullanıyoruz?
Taşranın başka manası da vardır (…) Merkezi hükümet aynı zamanda vilayettir.
Binaenaleyh merkez vilayet taşra mı?” Bu ikaz üzerine Çankırı Mebusu Mustafa
Abdülhalik Bey, belirtilen kavramlarla ilgili önemli açıklamalar yapmıştır: 675
“Efendim, o zaman Ankara İstanbul’a nispeten taşra idi ise Ankara’ya nispeten
bugün de İstanbul taşradır. Sonra merkeze mülhak olan Ankara Vilayeti bugün
taşradır. Bütçe tanzim edilirken merkez memuru ve mülhakat memuru denilmiştir. Bugün Ankara vilayeti taşra memurini içindedir. (Tunalı Hilmi Bey’in
hayır diyerek karşı çıkması üzerine devamla) Evet, Ankara vilayeti memurini
taşra memurini içindedir. Merkez memurini demek, vekâletlerin memurları
demektir. Bütçe bu suretle tanzim edilmiştir.” Bu uyarılar üzerine Meclis Reisinin; “(Taşra) tabiri yerine (vilayetler) olacak değil mi? (evet sesleri) Hepsine de
o suretle vilayetler diyeceğiz”, sözlerinin ardından anılan fasıllarda geçen “Taşra” yerine, “Vilayetler” tabirinin kullanılması kabul edilmiştir. 676 Bu tartışmalar
arasında Dâhiliye Vekâleti bütçesinin fasıllarının görüşmeleri tamamlanarak
bağlı kuruluşların bütçelerinin müzakeresine geçilmiştir.
1926 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nun kabulünden sonra bütçede
değişiklik yapılması ihtiyacı doğmuş, bu kapsamda bazı yasal düzenlemelere
gidilmiştir. Örneğin 30 Aralık 1926 tarihli ve 953 sayılı “Dâhiliye Vekâleti 1926
Senesi Bütçesinde Münakale İcrası Hakkında Kanun” 677 kabul edilerek; “1926
yılı Dâhiliye Vekâleti bütçesinin 255. Devir Harcırahı faslından 10.000 liranın
254. Masarifi Müştereke faslının dördüncü harcırah maddesine nakline mezuniyet verilmiştir.” Anılan Kanunla, “Doğu illerindeki memurlar ile Teşkilatı Mülkiye Kanunu sonrasında açıkta kalıp gerekli görülen yerlerde görevlendirilen ve
teşkil edilen ilçe ve nahiyelere atanan memurlara ödenecek harcırah miktarı,
bütçede ayrılan miktarı aştığı için diğer bir kalemden harcırah kalemine aktarım
yapılmıştır” (Yılmaz, 2012: 2068). Yine, 28 Mayıs 1927 tarihli ve 1068 sayılı
“Dâhiliye ve Müdafaai Milliye Vekâletlerinin 1926 Senei Bütçelerinde Münakale
İcrasına Dair Kanun” 678 ile “Dâhiliye ve Müdafaa-i Milliye Vekâletlerinin 1926
sene-i maliyesi bütçelerinin merbut cetvelde muharrer fasıl ve maddeleri arasında ceman 10.700 liranın münakalesine mezuniyet verilmiştir.”
674
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 159-160, İ: 100, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 160, İ: 100, C: 1).
676
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 3, Cilt: 25, Sayfa: 160, İ: 100, C: 1).
677
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 34). Kanun’a ilişkin gerekçe ve görüşmeler için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 28, Sayfa: 217-219, İ: 20, C: 1).
678
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 298). Kanun’a ilişkin gerekçe ve görüşmeler için bakınız: (Zabıt Ceridesi: Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 32, Sayfa: 472-475, İ: 72, C: 1).
675
367
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
4. 1927 Senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu’nda Dâhiliye Vekâleti
19 Nisan 1927 tarihli ve 1011 sayılı “1927 Senesi Muvazenei Umumiye Kanunu”
(RG: 26.05.1927 tarihli ve 595 sayılı) eki (A) cetvelinde 1927 yılı için Dâhiliye
Vekâletine 5.872.774, Posta ve Telgraf ve Telefon Müdüriyeti Umumiyesine
5.471.568, Emniyeti Umumiye Müdüriyeti Umumiyesine 3.953.633, Umum
Jandarma Kumandanlığına 9.197.792 ve son olarak İskân Müdüriyeti
Umumiyesine 2.575.859 lira ödenek ayrılmıştır. 679 Dolayısıyla 1927 yılı için de
PTT, Emniyet, Jandarma ve İskân Teşkilatlarının katma bütçeli idareler olarak
Dâhiliye Vekâletine bağlılıkları devam etmektedir. Bütçenin geneli dikkate alındığında Dâhiliye Vekâletine %3,01, PTT Umum Müdüriyetine %2,80, Emniyeti
Umumiye Müdüriyetine %2,02, Umum Jandarma Kumandanlığına %4,71 ve
İskân Müdüriyetine %1,32 oranında ödenek ayrıldığı hesaplanmıştır. Denk bütçe ilkesine göre hazırlanmaya çalışılan 1927 yılı bütçesinde yine güvenlik harcamaları ön plana çıkmaktadır. Bütçenin %39,3’ü genel idare, %1,8’i sağlık,
%7,5’i eğitim, %13,8’i, altyapı, %0,2’si sosyal güvenlik ve %37,4’ü güvenlik hizmetlerine ayrılmıştır. Özellikle genel bütçeye dair dairelerin cari harcamaları
içerisinde güvenlik hizmetleri ilk sırada yer almaktadır (Dik, 2012: 2097, 2102).
“1927 senesi Muvazenei Umumiye Kanunu Layihası” ve buna ilişkin Muvazene-i
Maliye Encümeni Mazbatası 9 Nisan 1927 tarihinde Mecliste görüşülmeye başlanmıştır. 680 Maliye Vekili Mustafa Abdülhalik Bey, Mecliste yaptığı sunuş konuşmasında Dâhiliye Vekâleti ve bağlılarının bütçelerindeki artış miktarı hakkında bilgi vermiştir: 681 “… Bütçeleri birer birer tetkik edecek olursak görülür ki
(…) geçen seneye nazaran Dâhiliyede 1.433.934, Postada 112.568, Emniyeti
Umumiyede 88 bin lira, İskânda 1.094.000 lira (…) fazlalık vardır…” 10 Nisan
günü yapılan bütçe görüşmelerinde Muş Mebusu İhsan Sami Bey’in Dâhiliye
Vekâletini gündeme getirdiği görülmüştür: 682 “… Mesela Dâhiliye Vekâletinin
hissesine düşen hidematı umumiyeden vazaifi asliyeden ne kadarının ifa edildiği derpiş edilirse, işte o paranın en hakiki masraf olarak yerinde olduğunu göstermek suretiyle elimizi vicdanımıza koyarak millet namına bütçeyi tasdik etmek lüzum ve zaruretini hissederiz…”
679
Kavanin Mecmuası: (Devre: 2, İçtima: 4, Cilt: 5, Sayfa: 137-151); Zabıt Ceridesi: (Devre: 2,
İçtima Senesi: 4, Cilt: 31, Sayfa: 219, İ: 57, C: 1).
680
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 9-16, İ: 48, C: 1).
681
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 9, İ: 48, C: 1).
682
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 33, İ: 49, C: 1).
368
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
1927 senesi Muvazene-i Umumiye Kanunu Layihasının Dâhiliye Vekâleti Bütçesine ilişkin kısmı 11 Nisan 1927 tarihli Meclis oturumunda görüşülerek kabul
edilmiştir. 683 1926 yılı bütçesi gibi bu yılki görüşmelerde de fazla tartışma olmadığı, Dâhiliye Vekâleti ve bağlı kuruluşlarının bütçelerinin hızla kabul edildiği
görülmüştür. Mecliste yapılan görüşmelerden Dâhiliye Vekâleti bütçesinin içeriği hakkında bilgi almak mümkündür. 684 1927 yılı Dâhiliye bütçesinin fasılları ve
karşılarına konulan ödenek miktarları şu şekilde düzenlemiştir: 261. Fasıl: Merkez Maaşatı (51.840 lira), 262. Fasıl: Merkez Ücuratı (17.940 lira), 263. Fasıl:
Vilayat Memurin Maaşatı (597.096 lira), 264. Fasıl: Vilayat Ücuratı (475.788
lira), 265. Fasıl: Tahsisatı Fevkalade (1.330.770 lira), 266. Fasıl: Uzaklık ve Pahalılık Zammı (170.300 lira), 267. Fasıl: Vali ve kaymakamların makam tahsisatı
(146.760 lira), 268. Fasıl: Tahsisatı Maktua (600 lira), 269. Fasıl: Mazulin
(75.000 lira), 270. Fasıl: Merkez Ayniyatı Sabitesi (1.880 lira), 271. Fasıl: Merkez
Levazımı (6.000 lira), 272. Fasıl: Merkez Müteferrikası (6.000 lira), 273. Fasıl:
Vilayat Ayniyatı Sabitesi (19.000 lira), 274. Fasıl: Vilayat Levazımı (45.000 lira),
275. Fasıl: Vilayat Müteferrikası (12.500 lira), 276. Fasıl: Masarifi Mütenevvia
(152.800 lira), 277. Fasıl: Dâhili Resmi Telgraf Ücreti (199.000 lira), 278. Fasıl:
Devir Harcırahı (30.000 lira), 279. Fasıl: Nevahi Müdürleri Hayvan Yem Bedeli
(32.000 lira), 280. Fasıl: Hapishaneler Masarifi (1.061.000 lira), 281. Fasıl: Nüfus
İdareleri Masrafı (15.000 lira), 282. Fasıl: Tahriri Nüfus Masrafı (1.274.000 lira),
283. Fasıl: Mebus İntihabatı Mesarifine Muavenet (100.000 lira), 284. Fasıl:
Avrupa Harcırahı (22.500 lira), 285. Fasıl: Tatbikat Mektebi Masrafı (30.000
lira). Açılan fasıllar itibariyle 1927 yılı bütçesi büyük ölçüde bir önceki yıl bütçesine benzemekle birlikte, yeni bazı fasılların da açıldığı görülmektedir. Bu kapsamda; 266. Fasılda “Uzaklık ve Pahalılık Zammı”, 283. Fasılda “Mebus
İntihabatı Mesarifine Muavenet”, 284. Fasılda “Avrupa Harcırahı” ve 285. Fasılda “Tatbikat Mektebi Masrafı” dikkat çekmektedir. Bu arada 282. Fasıla “Tahriri
Nüfus Masrafı” için konulan ödenek miktarı dikkat çekici büyüklüktedir
(1.274.000 lira). Diğer taraftan bir önceki yıl bütçesinde yer alan “taşra” yerine
“vilayat” (vilayetler) tabirinin geçtiği göze çarpmaktadır.
Dâhiliye Vekâleti bütçesinin müzakeresi esas itibariyle 11 Nisan günü yapılmış
ve ilk sözü alan Dâhiliye Vekili Cemil Bey, ülkenin genel asayiş durumu hakkında
önemli değerlendirmelerde bulunmuştur: 685 “… Dâhiliye Vekâleti bütçeleri
geçen sene Meclisi Alice kabul buyurulmuş olan bütçelerden noksandır. Fakat
683
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 58-69, İ: 50, C: 1).
Zabıt Ceridesi: (Devre: 3, İçtima Senesi: 1, Cilt: 31, Sayfa: 65-69, İ: 50, C: 1).
685
Zabıt Ceridesi: (Devre: 2, İçtima Senesi: 4, Cilt: 31, Sayfa: 58, İ: 50, C: 1).
684
369
ATATÜRK DÖNEMİ DÂHİLİYE VEKÂLETİ İLE MÜLKİ VE MAHALLİ İDARELER (1923-1938)
faal vaziyette Devletin vazaifi umumiyesi haleldar olmayacak surette kemiyetten ziyade keyfiyete ehemmiyet verilmek suretiyle bu noksan telafi edilmiştir.
Memleketin vaziyeti umumiyei dâhiliyesi fevkalade iyidir. İdarei mülkiyesi müsait şerait dâhilinde işlemekte ve vezaifi idare ve inzibatiye pek müsait bir sahada cereyan etmektedir. Asayiş mükemmeldir. Halk refah ve sükûnla kendiişlerine devam ediyor. Memlekette faaliyette hiçbir çete yoktur. Ufak tefek
vakayi failleri de zabıtanın kuveti sayesinde derhal yakalanarak mahakimi
aidesine verilmekte ve bu surette ceraim ashabda cezasını görmektedir…”
Cemil Bey, bütçe fasılları hakkında da bilgi vermiştir: 686 “… Dâhiliye bütçesinde
yeni masraf olarak esaslı yekûn tahriri nüfus masrafıdır. Memlekette yirmi seneden beri esaslı tahriri nüfus yapılmamıştır. Ve şimdiye kadar yapılan nüfus
tahrirleri de ilmi mahiyeti haiz olmadığı için bütün dünyanın kabul ettiği bir gün
tatbik ettiği usulde ve bir anda yapılması icap eden umumi sayma ameliyesi,
gelecek sene yapılacaktır. Ve bu tahriri yapmak için icap eden masraf bütçeye
ithal edilmiştir. Bütçede idare memurlarını tekevvün ettirmek ve memlekette
bir miktar daha esaslı idare sistemini tanzim etmek için bir de tatbikat mektebi
açılacaktır. Genç ve kabiliyetli idare memurları bu mektebe getirilerek yetiştirilecektir. Yeni masraf olarak gelecek sene yapılacak mebusan intihabı için de yüz
bin liralık bir masraf bütçeye ithal edilmiştir. Bundan başka tahrirat müdürlerini, nüfus memurlarını, nüfus müdürlerini daha kabiliyetli zevattan intihap için
bunların maaşlarına da bir kısım zam yapılmıştır. İdare memurlarının terfihi
gayesiyle Meclisi Alinin tebliğ etmiş olduğu Memurun Kanununa tevfikan pahalılık ve uzaklık zamaiminin bu sene tatbikine başlanaca

Benzer belgeler