Türkiye`nin (Yerel) Seçimi - İletişim Fakültesi
Transkript
Türkiye`nin (Yerel) Seçimi - İletişim Fakültesi
Kadınların Direnişi Güçleniyor Tüm dünyada ve Türkiye’de son yıllarda ivme kazanan kadın hareketi, feminist örgütlenmelerin öncülüğünde sesini daha fazla duyurmaya başladı. Türkiye’nin içinde bulunduğu politik ve kültürel durum ise hiç şüphesiz kadın hareketini ve örgütlenme biçimlerini doğrudan etkiledi. Bu bağlamda, bu seneki ‘8 Mart Dünya Kadınlar’ günü kutlamaları katılımın en yoğun olduğu senelerden biri. Biz de bu sayımızda İzmir’de gerçekleşen 8 Mart yürüyüşünü ele aldık. > 7. sayfada Nisan2014 Sayı39 Ünivers univers.ieu.edu.tr Yeni bir çağ mı başlıyor? İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi twitter.com/ieu_univers | facebook.com/ieu.univers | youtube.com/ieuunivers Türkiye’nin (Yerel) Seçimi “Taş devri taşların bitmesiyle sona ermedi. Petrol çağı da dünyanın petrolü bitirmesinden çok daha önce sona erecek” Suudi Arabistan petrol eski bakanı Şeyh Zeki Yamani doğru mu söylüyor? > 4. sayfada Ukrayna’da neler oluyor? Uzun zamandır Ukrayna’da devam eden soğuk savaş yerini sıcak çatışmalara bırakırken, olayların ortaya çıkış sebeplerini ve bugün geldiği noktayı sizler için değerlendirdik. > 5. sayfada İki yaka iki stat Yollar ‘BİSİM’ mi? Fukuşima tanığı İzmir’de Göztepe ve Karşıyaka statları için 1 ay içinde sözleşme imzalanarak firmalara yer teslimi yapılacak. İhaleyi alan şirket nihai projeyi çizdirerek 700 gün içinde inşaatı tamamlayacak. Karşıyaka için çizilen avam projede 28 adet loca, idari binalar, gelir getirici alanlar var. Göztepe’nin projesinde locaların yanı sıra 600 araçlık otopark alanı da mevcut. > 11. sayfada Masallar, insanlar bir de türküler Sağlıklı ve çevreci ulaşım aracı bisikletin kent içi kullanımını yaygınlaştırmak amacıyla Karşıyaka Belediyesi’nin 2013’te faaliyete giren KARBİS adlı projesinden sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen ‘Bisiklet Kenti İzmir’ projesi de faaliyete başladı. Mavişehir ile İnciraltı Öğrenci Yurtları arasında kalan güzergahta bisiklet kiralama sistemini sağlayacak özel park yerleri ve kioskların kurulumu tamamlandı. Proje bazıları tarafından desteklenirken, bazıları tarafından eleştirildi. Eleştirilerin ortak noktas ise ‘rant’ ve ‘yetersiz bisiklet yolu’. Zıt görüşlerin olmasına rağmen, iki sistemin de aktif olarak çalışmaya devam edeceği İzmir’de insanların bisiklet kültürüne alışmaya başlaması hedefleniyor. > 2. sayfada Fukuşima nükleer felaketinden sonra hayatını radyasyonun olumsuz etkilerini ve bunlardan korunma yöntemlerini aktarmaya adayan ve bu konuda birçok önemli çalışma yapan Japon gazeteci, aktivist, yazar Toshiya Morita Türkiye’yi ziyaret etti. İstanbul ve Sinop’un ardından İzmirliler ile buluştu. Basın mensupları, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşların da yer aldığı toplantıda radyasyonun olumsuz etkileri üzerine konuşan Morita kendi çalışmalarında elde ettiği sayısal ve görsel kaynaklarla ytaptığı sunumla halkı nükleer tehlikenin farkına varması konusunda uyardı. Güçlerini birleştirerek yeni kurulumlara engel olma çağrısında bulundu. > 4. sayfada Ünivers’te bu ay Şehir2|Gündem3|Çevre4|Dünya5|Gündem6|Kadın7|Kültür-Sanat8-9|Spor10-11| Usta yönetmen Gürol Tonbul’un yönettiği ve başrolünü Turgay Tanulku’nun oynadığı masallar, insanlar bir de türküler İzmir’de ilk defa Buca Cezaevinde sahne aldı. Halen daha farklı cezaevlerinde oynanmaya devam eden oyunun şakran cezaevindeki gösterimine konuk olduk. > 13. sayfada 2 şehir Nisan2014 Sayı39 İzmir ‘bisiklet kenti’ mi? İnsanların çevre ve ulaşım konusunda farkındalık yaratmak amacıyla farklı şehirlerde farklı projeler uygulanmakta. Bunların uygulandığı şehirlerden biri de İzmir. Aktif olarak hizmet veren KARBİS ve BİSİM projeleri bazıları tarafından desteklenirken, bazıları tarafından eleştirildi. Eleştirilerin ortak noktas ise ‘rant’ ve ‘yetersiz bisiklet yolu’ Sasalı’dan başlayan ve bir çok noktada sahil şeridini dolaşarak Urla’ya kadar devam edecek kesintisiz bisiklet yolunun tamamlanmasıyla birlikte toplam uzunluğu 100 kilometreye ulaşacak. Fotoğraf: Gözde Özhan Engin Öztürk Gözde Özhan C addeler ve sokaklarda sayısı artan otomobiller beraberinde sorunları da getirdi. Akaryakıtla çalışan taşıtlar küresel ısınmayı arttırarak, ekolojik tahribatı hızlandırdı. Tam bu noktada insanlar arasında çevre ve ulaşım rahatlığı konusunda farkındalık yaratmak amacıyla, farklı şehirlerde farklı projelerle halkın bisiklet ile tanışması için projeler uygulanmaya başlandı. Bu projelerin başında gelen şehirlerin biri de İzmir. İlk olarak Karşıyaka Belediyesi tarafından hayata geçirilen KARBİS Projesi, kentteki bisiklet kullanımını arttırmayı hedefliyor. Proje kapsamında Karşıyaka Sahili’nde yedi bisiklet istasyonu bulunmakta. İzmir’de aktif olan bir diğer proje ise İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından “Yollar artık; BİSİM” sloganıyla hayata geçirilen ‘BİSİM’ projesi. 40 kilometrelik sahil şeridi boyunca kiralık bisikletlerle, insanlara sağlık ve çevreci bir ulaşım imkanı sağlamayı hedefleyen sistemin açılışı 18 Ocak 2014’te yapıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi kuruluşu İZULAŞ A.Ş tarafından işletilecek sistem kapsamında 311 bisiklet, 29 kiralama istasyonu ve 439 özel kilitli park yeri bulunmakta. Sistem Nasıl Çalışıyor? Bugün, her iki proje de aktif olarak halka hizmet vermekte. KARBİS’in bisikletlerini kiralamak isteyenler, istasyonlarda bulunan kiosklardan üye kayıt işlemi yaparak, 0-30 dk arası 25 kuruşa, 30 dk- 2 saat arası 1 TL’ye, 2 saatten sonraki her saat 75 kuruş eklenerek bisiklet kiralıyor. Sistem kredi kartının kullanılabilir olduğunu kontrol etmek amaçlı 1 TL hesaptan çekiyor. Bu ücret tek seferlik kesilmiş olup, daha sonraki kullanımlar için bisiklet hesabına yatırılıyor. BİSİM’den bisiklet kiralamak isteyenler ise, istasyonlarda bulunan kiosklardaki pos cihazlarından kredi kartıyla ve park yerlerinden üyelik kartıyla bisiklet kiralayabilmekte. Kredi kartı ile bisiklet kiralayanların kartından bisiklet başına 25 TL bloke edilip, ertesi gün 23.00’da blokaj kalkıyor. Kiralama ücreti ise ilk 1 saat için 2 TL, sonraki her saat için ise 1 TL. Yapılan bütün çalışmaların, uygulanan projelerin ortak amacı insanların sağlıklı ve çevreci ulaşımdan yararlanmaları. Peki İzmir bisiklet kenti olabilir mi? “Bisiklet yolları yetersiz” Diğer şehirlerde olduğu gibi İzmir’de de bisiklet yollarının yetersiz olduğunu söyleyen Eski Balkan Şampiyonu Mustafa Güler (Doruk Bisiklet), “bir tek Sasalı ve Karşıyaka’da araç girmeyen bisiklet yolu var. Alsancak- İnciraltı arasında birçok yaya ve motorlu, bisiklet için ayrılmış bölümde geziyor” dedi. Sadece İzmir’de değil, Türkiye’de trafikte bisiklet kullanmanın tehlikeli olduğunu belirten Güler, bisikletin trafikte taşıt olarak değil “ezilmesi gereken bir sinek” olarak görüldüğünü ifade etti. Bisiklet kültürünün insanlar arasında daha oturmadığını ifade eden Türkiye Bisiklet Federasyonu MHK üyesi Celal Siper Özdöl (Parkur Bisiklet) ise, Aziz Kocaoğlu’ndan 135 kilometrelik ilçeleri de kapsayan bir bisiklet yolu sözü aldıklarını belirterek “Yapılan çalışmalar 4 milyon nüfusu olan büyük bir şehir için yeterli değil ama başlangıç için iyi bir adım” dedi. Diğer tartışma alanlarından biri ise KARBİS ve BİSİM’in işi ticari boyutuyla ele almaları. Rant alanı mı oluştu? Bir kesim KARBİS ve BİSİM’in bisikletlerinden memnunken, diğer bir kesim ise her iki projenin de bisikleti ticari bir araç olarak gördüğünü savunuyor. Özellikle BİSİM’den kiralanan bisikletler için “paraları boşa gitmeyecek” diyen Özdol, kartlarından 25 TL bloke etseler bile insanların paralarının karşılığını alacaklarını belirtti. BİSİM’in geniş bir kullanım alanı olduğuna dikkat çeken Özdol “ bisiklet üzerinden kimin rantı olabilir ki?” dedi. KARBİS ve BİSİM hakkında çok bilgisi olmadığını fakat İzmir Bisiklet Derneği’nin bisikleti artık ticari bir araç olarak kullandığını belirten Güler, “İzmir Bisiklet Derneği işi ticarete döktü, hatta mağaza açtılar” diyerek işin halk için yapılmaktan çıktığını belirtti. “Toplum iki tekere alışkın değil” İzmir Bisiklet Derneği Başkanı Murat Karaca, çocukların bilgisayar ve konsol oyunlarına yönelmesinden dolayı bisikletin popüleritesinin azaldığını söyleyerek “Avrupa’yı örnek alıyoruz ama hiçbir alt yapısı olmayan bir ülkede ve şehirde bisikleti entegre etmek çok zor” dedi. Toplumun iki tekere alışkın olmadığının altını çizen Karaca, insan gücüyle giden araç binicilerinin trafikte tedirgin olduğunu belirtti. Diğer motorlu araçlardan bisikletlilere yönelik tacizlerin sıkça yaşandığını söyledi. “Türkiye için büyük bir proje” Bisim’in sadece İzmir için değil, Türkiye için de büyük bir proje olduğunu ifade eden Karaca, “21 istasyon, 321 bisikletle başlandı. Yerel yönetim talebi görünce BİSİM’in sayısı artacak” şeklinde konuştu. BİSİM’in içinde 2 sene yer aldığını belirterek, “bisiklet seçimlerinde öneride bulunduk. Bizi dinleyip kendileri de öneri kattılar ve ortaya başarılı bir proje çıktı” dedi. Karbis’in kötü bir proje olduğuna da dikkat çeken Başkan, “yapılan yatırımla karşılığını alamamış fiyasko bir proje” dedi. Bisiklet seçiminin, otomasyon ve sinyalizasyonun kötü olduğunu belirterek, KARBİS bisikletleri ile insanların yaşadıklarının traji komik olduğunu söyledi. KARBİS hakkındaki olumsuz görüşlere karşılık Karşıyaka Belediyesi’nden KARBİS sorumlusu ile bu görüşlerin nedenlerini konuştuk. “Halk bilinçsiz kullanıyor” 7 istasyon 65 bisiklet ile 9 Ocak 2013’ten bu yana hizmet verdiklerini belirten KARBİS sorumlusu, bugün istasyonlarda toplam 45 bisiklet olduğunu belirtti. Yaklaşık 15 aydır kullanımda olan bisikletlerin sayısının azalma sebebinin halkın bilinçsiz kullanımı olduğunu ifade etti. KARBİS ile BİSİM’in sıkça karşılaştırıldığını belirten sorumlu, KARBİS bisikletlerinin kalite ve malzeme açısından daha iyi olduğunu söyledi. Ayrıca, BİSİM’in sistemiyle ilgili şikayetler aldıklarını ekleyen sorumlu “kredi kartlarında 25 TL bloke edilmesi anlamsız. Oturmamış bir sistemle hizmet veriyorlar ve insanlar bundan şikayetçi” dedi. Yakın zamanda yeni bisikletler alacaklarını ve bunlar arasında özürlülere özel bisikletler olacağının müjdesini de verdi. gündem Nisan2014 Sayı39 3 3 yasa üç adam Cumhurbaşkanı Abdullah Gül MİT, HSYK ve İnternet Düzenlemelerini kapsayan yasaları onayladı. Ünivers olarak bu yasaların bizim hayatımıza nasıl etkisi olabileceğini avukat Prof.Dr. Ali Timur Demirbaş ve İzmir Barosu avukatlarından Av. Ömer Arslan ile görüştük Twitter mağduru Üniversitemiz öğrencilerinden Özgün Er Gezi eylemleri sırasında attığı tweet yüzünden gözaltına alınmıştı. Er, gözaltına alınırken ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılacağı söylenmesine rağmen yaklaşık 24 saat gözaltında kaldığını ve ilk başta siber suç işlediği için gözaltına alındığı söylenmesine karşın daha sonra organize suçlar kapsamında organize suç işlemek ve terör örgütü kurmak suçundan gözaltına alındığını ifade etti. Gözaltında bulunduğu süre içerisinde ailesine Aşkın Pazarcıklı Burak Karayalçın Orhan Sılay Özdemirhan A dalet ve Kalkınma Partisi bakanlarının oğullarına yapılan yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra hükümet hızla yeni yasa düzenlemelerini meclise sundu. Kamuoyunda büyük yankı uyandıran bu yasaların vatandaşı ilgilendiren kısımlarını avukatlarla görüştük. Ayrıca Twitter’da yazdıklarından dolayı gözaltına alınan gazeteci Ahmet Çınar ve öğrenci Özgün Er yaşadıklarını Üniverse anlattı. HSYK Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yapısında değişiklik öngören “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” u onayladı. Kanunun beraberinde getirdiği en önemli değişiklikler arasında, bir süredir toplanamayan HSYK Genel Kurulu’nun 12 üye ile toplanabilmesi yer alıyor. Peki Türkiye’nin uzun zamandır tartıştığı HSYK düzenlemesi ne anlama geliyor? Tek adam Prof.Dr.Timur Demirbaş çıkarılan yasayla birlikte HSYK’nın Adalet Bakanı tarafından kontrolü altına girdiğini ve atamalarda daha etkin rol oynadığını belirtti. Adalet Bakanının bu yasayla adeta ‘tek adam’ olduğunu söyleyen Demirbaş, yapılan değişikliğin “ kuvvetler ayrılığı ilkesine” aykırı olduğunu ve bu kanunun anayasanın 2010 tarihinde değişen 159. maddesine aykırı olduğunu ifade etti. “Amaç anayasal sistemi kaldırmak.” Av.Ömer Arslan daha önce Sayıştay yasası, Terörle Mücadele Kanunu, 4+4+4 yasasından sonra MİT, İnternet, HSYK ve şu anda TBMM’de görüşülmekte olan Milli Eğitim Temel Yasası’ndaki son değişikliklerin, görünüşte farklı alanları düzenliyor gibi algılansa da bu değişikliklerin tek ve büyük bir amacı olduğunu bununda anayasal sistemi ortadan kaldırmak olduğunu ifade etti. Başbakana bağlı MİT görevlileri hakkında soruşturma açılma izninin bu yasayla birlikte Başbakana bağlanacağını ifade eden Demirbaş, yasanın amacının MİT’e içeride operasyon yetkisi tanımak olduğunu ifade etti. Demirbaş, bu yasanın keyfi uygulandığı zaman bir faciaya yol açabileceğini ve anayasanın 137.madde 2.fıkrasında yer alan kanunsuz emir başlıklı maddeyi hiçe saydığını dile getirdi. “Bütün bu kurumlar kime bağlı olacak?” Av.Ömer Arslan MİT yasasıyla ilgili kimin kiminle ne zaman, nerede, ne konuştuğunu bir kurum tarafından kontrol edilmesinin tehlikeli olduğunu ve asıl amacın bir dinleme aygıtı aynı zamanda gerektiğinde operasyon yapacak bir örgütün kurulması olduğunu ifade etti. İNTERNET İnternet düzenlemelerini kapsayan yasanın, Gezi parkı eylemlerine Twitter aracılığıyla destek veren ve Türkiye’de ki tek Twitter gözaltıların yaşandığı İzmir’de düzenlenen sosyal medya operasyonuna benzer gözaltılara zemin hazırlamak için çıkarıldığı iddia edildi. Hükümet tarafından yapılan açıklamada düzenlemeleri kapsayan konuların özel hayatın gizliliği ihlali, şahıslara iftira ve hakaret gibi hususları kapsadığı ifade edildi. MİT Milli İstihbarat Teşkilatına olağanüstü yetkiler öngören yasa Türkiye Büyük Millet Meclisi İçişleri Komisyonu’nda kabul edildi. Yasaya göre MİT’in görev ve faaliyetleri ile mensuplarına ilişkin bilgi ve belgeleri açıklayan ve yayanlar hakkında üç yıldan 12 yıla kadar yerine, üç yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası olarak değiştirildi. Kabul edilen yasanın, muhalefet partilerinin itirazı üzerine seçimden sonra tartışılmasına karar verildi ve yasa askıya alındı. Yasadışı bir örgüt Av.Ömer Arslan internet düzenlemesiyle birlikte yeni bir yasa dışı istihbarat örgütünün ortaya çıktığını ve bu kurumun kime bağlı kalacağının önemli bir soru olarak karşımıza çıktığını belirtti. TİBnet Yeni internet düzenlemesiyle birlikte hakim kararı olmadan bir içeriğin Telekomünikasyon İletişim Başkanı tarafından durdurulabileceğini söyleyen Prof.Dr. Timur Demirbaş, bundan sonra internet ortamında bir yayının yasaklanmasının hızlı şekilde gerçekleşeceğini ifade etti. haber vermek istediği fakat birçok kez bu talebinin reddedildiğini söyleyen Er babasını aramasına izin verildikten sonra babasının telefonunun dinlemeye alındığını iddia etti. 24 Şubatta mahkeme karşısına çıkan Özgün Er kendisiyle beraber 29 kişi için avukatlar tarafından beraatleri istenmeleri rağmen, hakim iddianamede tek mağdur olarak gösterilen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dinlenmesi kararını verdi ve dava 21.04.2014 tarihine ertelendi. İnternet haberleşmesine doğrudan müdahale Yurt Gazetesi İzmir Muhabiri Ahmet Çınar, Twitter hesabından üç cümle paylaştı ve İzmir Cumhuriyet Savcılığı da Çınar hakkında “Başbakan Tayyip Erdoğan’a kamu görevinden dolayı hakaret” suçlamasıyla dava açtı. Yargılandığı davanın ilk duruşmasında beraat eden Çınar ile ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü üzerine konuştuk. “İnternet yasası ifade özgürlüğüne aykırıdır.” Çınar, “ Ben sadece gazetecilik mesleğini yapan değil, aynı zamanda, 6 Mart 2014 Perşembe günü kullandığım bir ifadeden dolayı yargılanmış, İzmir 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkmış bir gazeteciyim. Aylar önce kullandığım bir ifadeden dolayı İzmir Cumhuriyet Savcılığı’nın açtığı bir davada yargılandım. Suç teşkil ettiği iddia edilen cümlem, Başbakan’ı Hitler’e benzeten bir cümleydi. İnternetin dönem dönem yasaklandığı bazı ülkeler Türkiye’de Facebook ve Youtube’un kapatılmasının gündeme gelmesi, “Türkiye ‘kırmızı çizgi’ olarak belirtilen ülkeler arasına mı katılıyor?” sorusunu beraberinde getirdi. Hükümetler internet ortamı üzerine geliştirdikler filtreler ile, kullanıcıların internet kullanımlarını kontrol altına alıyor. Ünivers ekibi olarak internet kullanımının dönem Bunu ben bir “siyasal eleştiri” olarak kullanmıştım. Ama savcılık bu cümleyi Başbakan’a hakaret olarak algılamış ve bana dava açmıştı. Hatta bu cümleyi kurduğum için bana bir dava açılacağı aklıma bile gelmezdi. Duruşma günü mahkemeye çıktım ve beraat ettim. Burada önemli olan beraat etmiş olmam değil, kurduğum bir cümleden dolayı tarafıma dava açılmasıdır. Bu dava, ülkemizde ifade özgürlüğünün ve siyasal eleştirinin şu ya da bu şekilde baskılanmaya çalışıldığının en somut kanıtıdır “ dedi. Çınar, internet düzenlemesi hakkında ifade özgürlüğüne, anayasada düzenlenmiş olan hak ve hürriyetlere açıkça aykırı olduğunu düşündüğünü ve düzenlemenin dikkatlice incelendiğinde , düzenlemenin siyasi iktidara internet haberleşmesine doğrudan müdahale yetkisi verdiğini ifade etti. dönem yasaklandığı ülkeleri derledik. Tunus 2 Kasım 2007’de internet kullanımı yasaklandı. 2011 yılında ise yasak kaldırıldı. Libya 2010 yılında yaşanan iç savaş döneminde internet kullanımı yasaklandı. Kullanıcılar bir yıl boyunca internet erişimi sağlayamadı. 4 çevre Nisan2014 Sayı39 Alternatif güneş İzmir’in ilk güneş tarlası Karşıyaka’ya kuruluyor. Karşıyaka Belediyesi’nin Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı’nda yer alan “Güneş Tarlası” projesi için ilk kazma vuruldu. 2014 yılı Haziran ayı başlarında tamamlanması planlanan proje ile 493 KW’lık güneş enerjisi elde edilecek. Elde edilen enerji Belediye’nin 3 tesisinde kullanılacak Dila Begüm Kocaman T ürkiye’de Enerji Eylem Planı’nı hazırlayan ilk belediye olduklarını hatırlatan Karşıyaka Belediye Başkanı Cevat Durak, “Belediyecilik anlayışı olarak, günlük popülist politikaları değil, geleceği gözeten politikaları benimsedik. Hor kullanılan dünyamızın gelecek kuşaklara da yetebilmesi için üzerimize düşeni yapmaya çabaladık. Alternatif enerji kullanımına yönelik çalışmalarımızın temelinde bu duyarlılık yatıyor” dedi. Örnekköy tapulama sınırları içindeki 52 parsel 3 adada yaklaşık 10 bin metrekarelik alanda kurulacak güneş tarlasından elde edilecek enerji, Karşıyaka Belediyesi Hizmet Binası, Ziya Gökalp Kültür Merkezi ve Tay Park’da kullanılacak. Güneş Enerjisi Araştırma Derneği’ne göre, yenilenebilir kaynaklardan gelen enerji miktarı bugünkü Örnekköy inşaat alanı ihtiyacın 2.850 katını sağlayabilecek seviyededir. Dünyaya ulaşan gün ışığının bir günde yarattığı enerji, dünya elektrik ihtiyacını sekiz yıl boyunca sağlayabilir. Her ne kadar, teknik olarak bu enerjinin sadece belli bir yüzdesi kullanılabilir durumda olsa da, bununla enerji ihtiyacının altı katını karşılamak mümkündür. Biz de bu konuyla ilgili olarak İzmir Ekonomi Üniversitesi Sürdürülebilir Enerji Anabilim Dalı Başkanı Yrd.Doç. Dr. Mehmet Efe Biresselioğlu ile konuştuk. Enerjinin sürdürülebilirliği konusunda Türkiye’nin henüz yolun başında olduğuna ve enerji talebinin karşılanmasındaki yüksek oranda dışa bağımlılığa dikkat çeken Yrd.Doç.Dr. Biresselioğlu; üniversiteler, kamu kurumları, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları (STK) gibi enerji piyasasında yer alan tüm aktörler arasındaki etkin koordinasyon ile kollektif çalışmanın önemini vurguladı. “Teknolojinin gelişmesiyle dışa bağımlılığımız azalacak” Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde ilgili aktörlerin birlikte hareket etmesi yoluyla, mevcut ve gelecek projelerin daha rahat hayata geçirileceğinin yanı sıra; lisanssız elektrik üretiminde yatırımcının daha çok teşvik edilebileceğini ve bu sayede de enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasına katkıda bulunulabileceğini belirtti. Lisanssız enerji üretiminde şahıs veya şirketlerin öncelikli olarak kendi tüketimine yetecek miktarda elektriği üretmesi ve ihtiyaç fazlasının şebekeye satılması hedeflenirken; lisanslı elektrik üretiminde ise, şahıs veya şirketlerin devlet garantisi kapsamında enerji üretmesi ‘Nükleere inat yaşasın hayat’ Fukuşima Faciası olarak adlandırılan, Japonya’da 11 Mart 2011’de depreme bağlı tsunami etkisiyle meydana gelen nükleer faciadan sonra bir çok çalışma yapan Japon gazeteci Toshiya Morita Türkiye’ye geldi Engin Öztürk Paşa Tars Ü nlü gazetecinin geliş nedeni, hükümetler arası anlaşmalar sonucu Japonya tarafından Sinop ve Rusya tarafından Mersin’de kurulması planlanan nükleer santraller hakkında halkı bilinçlendirmek ve bu kurulumlara engel olmak. Türkiye’de üç noktada sunum yapan Morita, 10 Mart’ta İstanbul, 11 Mart’ta Sinop ve son olarak 13 Mart’ta İzmirlilerle buluştu. Son dönemlerde Gaziemir bölgesinde rahatsız edici boyutlara ulaşan nükleer atık sorunu İzmir ziyaretinde etkili oldu. İzmir Nükleer Karşıtı Platformu’nun “Nükleere İnat Yaşasın Hayat” adlı sloganıyla Mimarlar Odası İzmir Şubesi’nde gerçekleştirilen, moderatörlüğünü Doç.Dr.Raika Durusoy’un yaptığı panelde ilk konuşmacı Nükleer Fizikçi Prof.Dr. Hayrettin Kılıç’tı. Nükleer santralin zararlarının faydalarından kat kat fazla olduğunu dile getiren Kılıç, çeşitli grafikler ve örneklerle olası zararlardan bahsetti. “Misyon edindim. Kurtaracağım.” Kılıç’tan sonra konuşmasına başlayan Morita, yurtiçinde birçok çalışma ve ziyaretlerinin olduğunu belirterek, bu amaçla ilk kez yurtdışına geldiğini söyledi ve aynı amaç için burada insanlarla olduğundan dolayı çok mutlu olduğunu dile getirdi. Sinop ziyaretinden kendi çektiği fotoğraf ları göstererek, “Böyle doğa harikası bir yere benim ülkemin santral kuracak olması beni çok sinirlendiriyor. Kendime misyon edindim. Sinop’u kurtaracağım” dedi. Başta Japonya Başbakanı olmak üzere bencil insanlar kendi çıkarları için insanları yalanlarıyla tehlikeye atıyorlar diyen Morita, Fukuşima’dan etkilenen 1700 kişinin öldüğünü ve bir çok insanın yerlerini terk etmek zorunda kaldığını ifade etti. Devletin kabul etmemesine rağmen özellikle çocuklarda tiroid kanserinin, burun kanamalarının ve kalp rahatsızlıklarının arttığını dile getirdi. “Ancak buna rağmen bir kişi bile sorumlu tutulup hapse girmedi” diyen Morita kendisinin de 1945’te atılan atom bombası mağduru torunu olduğunu söyleyerek bu konuda çok hassas olduğunu dile getirdi. “Eylemlerle sesimizi duyuruyoruz” Japonya’da her Cuma aksatmadan 150 ayrı yerde eylem yaptıklarını söyleyen Morita, “kadınların ve annelerin çoğunlukta olduğu birçok eylem yaptık. Hem bu sayede Japon toplumunda geri planda bırakılan kadınlar da bu eylemler sayesinde liderlik özellikleri kazandılar” dedi. Sinop’ta eyleme katıldığını ifade eden aktivist, “Sesinizi Japonya’da duyuracağım. Güçlerimizi birleştirelim” dedi. “Bu dünyayı korumak için hep birlikte çalışalım” dedikten sonra bütün konuşmasını Japonca yapmasına rağmen Türkçe olarak ezberinden söylediği “Faşizme karşı omuz omuza” sloganı salonda gülüşmelere ve alkışa neden oldu. desteklenmektedir. Türkiye’de güneş enerjisi kurulu gücünün oldukça düşük seviyede olduğunu, ancak Elektrik İşleri Etüt İdaresi (EİE) Genel Müdürlüğü verilerine göre güneş hücresinin yapısına bağlı olarak %5-25 arasında bir verimlilik ile elektrik enerjisi elde edildiğini; bu durumun nedenleri arasında ise maliyet fazlalıkları ve verimlilik farkına değinen Yrd.Doç. Dr. Biresselioğlu, teknolojinin de gelişmesiyle bu oranın önümüzdeki yıllarda daha da artacağına inanıyor. Greenpeace’in yayınladığı ulusal enerji senaryosu raporuna göre Türkiye’de %78’lik bir dışa bağımlılık söz konusu. 2008 yılından bu yana %70 oranında büyüme kaydeden güneş panellerinin yanı sıra, birincil enerji arzının %88’i hala fosil yakıtlardan sağlanıyor ve Türkiye bu oranın %78’ini ithal ediyor. Nadir tümörler Paşa Tars K aya İzmir Termal Otel’de ilki gerçekleştirilen “Nadir Tümörler Sempozyumu” İzmir Onkoloji Grubu (İZOG) tarafından 28 Şubat-02 Mart tarihleri arasında düzenlendi. Sempozyumda Melanoma, Gastrointestinal stromal tümörler, Tiroid ve Renal kanserleri konu alındı. İZOG Başkanı Prof.Dr. M. Oktay Tarhan ileride daha geniş kapsamlı projeler olacağını belirtti. Melanom, diğer deri kanseri türlerine göre daha az görülür ancak erken teşhis edilmezse çok tehlikelidir. Dünya genelinde yılda 160.000 yeni melanom vakası tespit edilmektedir. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür. Gastrointestinal stromal tümörler her 1 milyonda 10 ile 20 kişide görülür. Erkeklerde daha sık olup 55-65 yaş grubunda daha fazla rastlanır. Tiroid hastalıklarına yaklaşık her 10 kişiden 3’ünde rastlanmaktadır ve genellikle belirti vermezler. Bu tipteki kanserler genellikle 20-50 yaş arasında, kadınlarda erkeklere göre 3 kat daha fazla görülür. Renal hücreli kanser en sık rastlanan böbrek kanseri türüdür. dünya Nisan2014 Sayı39 5 Rusya sıcak denizlerde Ukrayna tarihinin en karışık zamanlarından birini yaşıyor. Bundan faydalanan Rusya, Kırım müdahalesiyle tüm dünyanın gözlerini üstüne çekti. Ukrayna’da neler oluyor, Türkiye’nin, Avrupa Birliği’nin ve ABD’nin olaylara karşı tutumu hangi yönde sizin için araştırdık Bora Sıpal Burak Karayalçın S tratejik açıdan Rusya için büyük öneme sahip olan Ukrayna ve Kırım bölgesi, bugün yaşanan olayların da başkahramanları. Kırım’ın referandum sonrası, Rusya Federasyonu’nun bir parçası olması da işleri uluslararası boyutta çıkmaza sürükledi. Olaylar nasıl başladı? 45 milyon nüfusa sahip olan Ukrayna, 1990’dan beri bir iç kriz yaşamakta ve ülke, bir türlü uzun süreli istikrar sağlayamamakta. 24 yıldan beri herhangi bir siyasi güç, ülkeye tam olarak hâkim olamadı ve ülkedeki bağımsızlığın ilk 16 yılında 15 hükümet değişmişti. Ukrayna Cumhurbaşkanı Viktor Yanukoviç’in 21 Kasım 2013’te Avrupa Birliği ile ilişkileri daha yakın hale getirecek olan anlaşmayı imzalayacağını açıklaması, olayların da başlamasında bir etken oldu. Yanukoviç’i tebrik eden ilk lider Putin’in şantaj düzeyindeki baskılarının bu kararda etkili olduğunu söyleyen Ukrayna Cumhurbaşkanı, halkın ayaklanmasına ve Turuncu Devrim’in başladığı yer olan Maidan’ın işgal edilmesine sebep oldu. Arkasından gelen şiddetli polis müdahalesi, çadırlarla meydana yerleşen eylemciler ve devlet binalarına yapılan işgal girişimleri süregeldi. Protestolarla gelen köklü değişiklikler 17 Aralık’ta Putin Ukrayna’ya 15 Milyar Dolarlık yardım paketi vermeyi ve gaz fiyatlarını 3/1’e çekmeyi teklif etti. 2 ay sonra tekrar alevlenen çatışmalar hükümet ve muhalefet arasındaki görüşmeleri zora soktu ve yedi gösterici, altı polis bu çatışmalarda hayatını kaybetti. 20 Şubat itibariyle 42’yi bulan ölü sayısını binlere yaklaşan yaralı sayısı takip edince, parlamento, Başkan Yanukoviç’in görevden alınması için oylama yaptı. İlerleyen günlerde yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle tutuklu olan eski Başbakan Yuliya Timoşenko serbest bırakıldı ve Kırım’da olduğu düşünülen Yanukoviç hakkında ise “Toplu Cinayet” suçlamasıyla tutuklama kararı çıkartıldı. Olaylar Ukrayna’da yükselmeye devam ederken Rus lider Putin ise, parlamentosundan Kırım’a asker çıkartmak için izin alarak, Obama’nın ve Ukrayna halkının tepkisini çekti. 16 Mart’ta düzenlenen referandumda Kırım’da bağımsızlığın ilan edilmesi ve Rusya’ya katılma önerisi yüzde 96,7’lik oyla kabul edildi.17 Mart’ta Rusya Kırım’ın bağımsızlığını kabul etti. 18 Mart’ta Rusya Devlet Başkanı Putin, Kırım’ın Rusya Federasyonu’na katılım anlaşmasını imzalayıp anayasal onay sürecini başlattı. “Rusya, ikili anlaşmaları da hiçe saymıştır” Konuyla ilgili olarak görüştüğümüz İstanbul Şehir Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Yrd. Doç.Dr. Vügar İmanbeyli, Kırım’ın işgali ve Rusya’ya birleştirilmesi ile Moskova’nın kurucusu olduğu Birleşmiş Milletler (BM) sisteminin altını oyduğunu belirterek: “BM Güvenlik Kurulu kararı olmadan herhangi bir üye devlete karşı askeri müdahalede bulunulamaz” dedi. Rusya’nın 1994’te Budapeşte anlaşmasıyla nükleer silahlarını Rusya’ya devretme karşılığında Ukrayna’ya toprak bütünlüğü ve güvenlik g arantisi verdiğini ifade eden İmanbeyli, “Burada komşuluk ilişkilerine de saygı gösterilmemiş ve olay bir oldubittiye getirilmiştir. Ukrayna halkının çoğunluğunun Slav olduğunu düşünürsek bu olay hem Ukrayna, hem de Rus halklarının zihninde ne tür bir travmalara yol açacağını düşünmek gerekir” şeklinde konuştu. “Olaylar Turuncu Devrim’in devamı niteliğinde” İzmir Ekonomi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Balkan Devlen ise Ukrayna’daki olayları Gezi’yle ilişkilendirmenin veya Arap Baharı ile bir arada tutmanın oldukça güç olduğunu belirterek, “Ukrayna’da dinamikler oldukça farklı. Zaten bu sürecin 2004’teki Turuncu Devrim’in bir devamı niteliğinde olduğunu söyleyebiliriz. Putin Ukraynalı yandaşlarına somut şeyler söyledi. AB ve Amerika ise insanlara sadece bir güç verdi. Ayrıca Obama’nın ve Merkel’in kendi halkına karşı bir sorumluluğu var. Ancak Putin, Rus halkından da güç alıyor” dedi. “Rus halkı askerinin Ukrayna’ya gidip ölmesinden rahatsız değil” ekonomisi büyük çoğunlukla hammadde ihracatına dayanmakta. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte Rusya yaptırımlarla yüzleşirse, baskılara dayanması zor gözüküyor” dedi. Devlen, Türkiye’nin Ukrayna olaylarındaki rolünün de oldukça sınırlı olduğunun altını çizerek, “Bunun sebebi “Rusya gittikçe Amerika ve NATO gibi müttefiklerinin olaylarda çok önde yalnızlaşmaktadır.” İmanbeyli, Rusya’nın yakın olmayışıdır. Hâlihazırda %60 çevresindeki devletlerin de doğalgaz ithalatı yaptığımız Moskova’ya güven duymamaları Rusya’ya çok fazla başkaldıgerektiğini ramıyoruz. iyice anlayaÜlkemizin, Halihazırda %60 caklarını ve Gürcisdoğalgaz ithalatı Batıya meytan’daki yaptığımız Rusya’ya çok ledeceklerini olaylara fazla başkaldıramıbelirterek, benzer bir yoruz “Uluslararası yaklaşım aktörler tarasergileyerek, fından yaptırımlarla ‘Ukrayna’nın toprak bütünlükarşılaşması Moskova’nın prestijiğü bozulmamalıdır’ söyleminden öteye gitmeyen bir anlayışı ni iyice aşındıracaktır. Bu süreçte Suriye olayında da Moskova var. Kırım konusunda ise, 21. artık avantajını kaybedecektir. yüzyılda bir ülke, bir başka Ukrayna ile diplomatik ilişkileri ülkenin toprağına bir kurşun dahi sıkmadan işgal edebiliyor. kesilecek ve bir daha Ukrayna’da Rusya ile işbirliğini geliştirmeye Bu bağlamda politik, ekonomeyleden cumhurbaşkanı seçimik ve enerji gücünü elinde tutan bir ülke halen daha ulus- lemeyecek, Ukrayna’daki siyasi manzara Moskova’ya mesafeli lararası ilişkilerde en önemli olacaktır. Kırım olayı, Ukraynalıkoza sahip oluyor. Putin’in de ların milliyet ve birlik duygusunu yaptığı tam olarak bu. Gücü da artırmıştır. Batıdan alacakları elinde bulunduran Rus lider, yardımla siyasi ve ekonomik yaptırımlara hazır olduğunu, reformlar yaparlar ise, bu Rusya karşısına da kimi yaptırımiçin daha kötü sonuçlara yol açalara hazırsa onun çıkmasını cak çünkü Moskova kendi hinbeklediğini söylüyor” şeklinde terlandında gelişmiş bir ülkenin konuştu. ortaya çıkmasını istemiyor. Böyle bir gelişmiş ülke, Rusya’daki “Putin rejiminin sonu” Yrd. Doç.Dr. Vügar İmanbeyli, iç muhalefeti de alevlendirebilir. Rusya vatandaşları “biz de Kırım’ın işgali ve bir oldubitti böyle müreffeh ve demokratik bir ile Rusya’ya birleştirilmesiülkede yaşamak isteriz” talebinde nin, Rusya için çok olumsuz sonuçlar doğuracağını vurgula- bulunacaklardır. Sonuç itibariyle, yarak: “Rus ekonomisi bir kere tüm bu baskılar Putin rejiminin sonunu getirecektir” şeklinde uluslararası yaptırımları kaldeğerlendirmelerde bulundu. dıracak durumda değil çünkü 6 gündem Nisan2014 Sayı39 “Aşk olsun sana çocuk” “Beni öksüz bıraktılar...”, “ Berkin’in harçlığını evimin önünde ki ayakkabı kutusuna bırakacağım...’’, “Benim çocuğum en azından onurlu gitti...”. Bu cümleler “Gezi” eylemleri sırasında ekmek almak için çıktığı evden polis’in attığı gaz kapsülü sonucunda yaralanan 14 yaşında ki Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan’a ait. Haziran ayından sonra 269 gün yoğun bakımda tedavisi süren Berkin Elvan’ın bedeni daha fazla dayanamadı ve Elvan hayata gözlerini yumdu Univers B erkin Elvan’ın ölüm haberinin ardından birçok üniversite öğrencisi yaşanan polis şiddetini protesto etmek için bir araya geldi. İzmir Ekonomi Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi, İzmir Üniversitesi, 9 Eylül ve Ege Üniversitelerinde öğrenciler Berkin’i unutmayacaklarını göstermek için oturma eylemi düzenlediler. İzmir Ekonomi Üniversitesi öğrencileri Berkin Elvan için protesto eylemi gerçekleştirdi. Üniversite kampüsünde bir araya gelen öğrenciler yaklaşık 2000 kişilik bir kortej halinde Adalet ve Kalkınma Partisi Balçova Seçim Bürosu’na yürüdü. Seçim bürosu önünde sloganlar atarak AKP hükümetini istifaya çağıran öğrencilerinin sesini bastırmak için seçim otobüsünden yayın yapıldı. Bu sırada seçim bürosundan bir görevli “Öldüyse öldü, ne yapalım” demesi üzerine kısa süreli bir tartışma yaşandı. Ayrıca İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde Berkin Elvan için stant açıldı. Stantta küçük küçük notlar toplanmaya başladı. Öğrenciler’in yazdığı notlar ilerleyen haftalarda Berkin Elvan’ın yakınlaraına gönderileceği bildirildi. Yaşar Üniversitesi öğrencileri de kampüs içinde toplanarak oturma eylemi düzenlediler. Ege Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencileri Berkin için oturma eylemi düzenledikten sonra kantin içinde Berkin’in adını panoya yazdılar. 9 Eylül Üniversitesi öğrencileri de diğer üniversitelerin öğrencileri gibi oturma eylemi yaparak yaşanan polis şiddetine tepki gösterdiler. Besteler Berkin için yazıldı Adana Demirspor taraftarının hazırladığı pankart Ege Üniversitesi Fen Edebiyat Fak. Göztepe taraftar gruplarından VivaGöztepe’nin Berkin için yaptığı beste ... Berkin Elvan Sığmıyorsun sözlere Ateş düştü kalplere Gökyüzünden gülümse.. Beşiktaş taraftarı Berkin’i unutmadı And olsun yaşayacaksın çocuk, And olsun ki gönüllerde, And olsun yaşayacaksın Berkin, And olsun ki gönüllerde… Çizim: Gazi Çağdaş İzmir Ekonomi Üniversitesi ana kantin Yaşar Üniversitesi Beşiktaş taraftarının hazırladığı pankart İzmir Kadın Örgütlenmelerinden kadınlara çağrı var! Herkes yanındaki kadının elini tutsun. O zaman biz çok güçlü, kalabalık ve çok büyük olacağız! BİR DAHA ASLA YALNIZ YÜRÜMEYECEKSİN! Sen yoksan biz bir iki eksiğiz. Nisan2014 Sayı39 kadın Kadın hareketi yükseliyor 7 21. yüzyılda Türkiye’de ve tüm dünya ülkelerinde sesini duyuran geçen kadın hareketi, İzmir’de de kendini gösterdi. Gücü kadın örgütlenmesi ve dayanışmasından alan kadın hareketi 8 Martta da kendini sokaklarda var etti Gözde Özhan Melike Futtu A merika Birleşik Devletlerinin, New York kentinde 8 Mart 1857’de 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle tekstil fabrikasında greve başlamıştı. Grev, polisin işçileri fabrikayı kitlemesiyle devam etmiş ve ardından çıkan yangında işçiler kaçamamış, çoğu kadın 129 işçi can vermişti. 8 Mart itibariyle dokuma işçisi kadınların mücadelesiyle kazanılmış ve Clara Zetki’nin Birleşmiş Milletler’e ‘Dünya Kadınlar Günü’ olarak önerdiği bir gündür. Tartışılan konulardan biri ise ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’mü yoksa ‘8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’mü? sorusuydu. Literatürde bu temel soruyla ilgili farklı bakış açılarının sunulduğu teorik tartışmalara erişebilmek mümkün. Aslında kadın hareketinin mihenk taşını oluşturan feminist örgütlenmeler ve aktivistler teorik tartışmaları sorgulatacak bir görüş getiriyor: ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’. Bu tartışma çerçevesinde İzmir’de örgütlenen İzmirAmargi, İzmir Feminist Kolektif, İzmir Kadın Dayanışma Derneği, İzmir Bağımsız Kadın İnisiyatifi ve İzmir Kadın Platformu’ndan aktivistlerle görüştük. Bütün kadınlar emekçidir ama? Özge Yolcu – İzmir Bağımsız Kadın İnisiyatifi İzmir Bağımsız Kadın İnisiyatifi olarak ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ değil de ‘Dünya Kadınlar Günü’ demeyi tercih ediyoruz çünkü ev kadınların evde çalışarak ürettikleri değer ücretlendirilmemesine rağmen bir emek değeridir ve bu değer göz ardı edilemez. ‘Emekçi’ şeklinde bir tanımlama iktisadi anlamda emek karşılığına tekabül eder, bir nevi piyasaya çıkar emeğini satar karşılığını alırsın. Ancak kadınlar çalıştıkları her alanda kullanım değeri üretmelerine rağmen bu değerin ve emeğin karşılığı yok. Kapitalist dünya düzeninde sınıf farkı gözetmeksizin tüm kadınlar emekçidir. Kapitalizmin yanı sıra kadınlar; ataerki, erkek egemen sistem, patriyarka sistemden dolayı da ezilirler ve bu da toplumda cinsiyet ayrımcılığına yol açar. Bu ayrımcılıktan ötürü üst sınıf bir kadında sokakta tacize, tecavüze uğrayabilir, kocası tarafından ayrımcılığa veya şiddete maruz kalabilir. Aynı şekilde çocuğuna bakmak zorunda da kalabilir . Tüm bu örnekler kadınların yaşadığı cinsiyet ayrımcılığının göstergesidir ve 8 Mart bu yüzden her kadın için ‘Dünya Kadınlar Günüdür’ Meydanları terketmiyoruz! Gönül Müzeyyen Alpşen – İzmir Kadın Dayanışma Derneği Alanları terk etmedik. Her ne kadar yasaklasalar da, kadınların seslerini bastıramadılar. Biz bugün kürtaj yasaklaması için, Roboski için, Gezi için sokaklardayız. Bu ülkede yaşıyoruz, her alanda duyarlı olmak zorundayız. Kadının özgürleşmesi ancak kadınların bir araya gelmesiyle ve birlikte hareket etmesiyle olur. Bugün siyasette kadın üzerinden üretilen söylemlerde kadın olarak kendimizi temsil edemiyoruz. HDP’de eş başkan sistemi var. Bunun dışında partilerde yüzde 30 kadın kotası olmasına rağmen siyasette aktif olarak görev alan kadın sayısı çok az. Bunun farkındayız ve bu yüzden meydanlardayız. Reyhan Kaplan-İzmir Kadın Platformu Muhafazakarlaşma politikaları kadınların sabrını taşıran son damla oldu. Bu da bizim örgütlenmemizi daha da arttırdı. Kadınların üzerinden üretilen politik söylemler bi- zim bugün sesimizin daha da yüksek çıkmasına neden oldu. Fakat bu sene işçi-emekçi kadınları meydanda göremedik. Bence dikkat çekilmesi gereken en önemli nokta bu. Haydi sokaklara! Düzenlenen etkinliklere, iletişim ağımızda kayıtlı olan kadınlar geliyor. Üye olmak isteyenler için ise tek şartımız derneğin ilkelerine uyması. Erkek katılımı daha öncelerde vardı fakat şimdi yok. Eğer düzgün çalışacak ve ilkler uyacak erkekler var ise onlar katılabiliyor. Geceleri de sokaktayız Bu yıl ‘direniş’ temasıyla 12.’si düzenlenen "8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü” görünürlüğe sahip değil; fakat bilinenin aksine köklü bir tarihe sahip. Tarihçesi ‘savaş ve işgal’ temasıyla 2003 yılında Taksim Meydanı’ndan Mis Sokak'a kadar gerçekleştirilen yürüyüşle başlayan "8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü” dünya tarihindeki tüm faşist liderlere taşınan pankartlarla bir gönderme yapmıştı: “Hitler, Mussolini, Şaron, Miloseviç, Bush, Saddam… Hepsi erkek, tesadüf mü?” Yaklaşık olarak 100 kadınla başlayan ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ bu sene binlerce kadını bir araya getirdi ve İstanbul Feminist Kolektif “gece yürüyüşümüzün 12. yılında, patriyarkaya, erkek şiddetine, cinsiyetçiliğe, heteroseksizme, kapitalizme, militarizme, emperyalizme ve savaşa karşı ses çıkaracağımız bir 8 Mart`ta daha gece sokakta olacağız.” diyerek dünyalı kadınlara çağrıda bulundu. İzmir’e baktığımızda "8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü” İzmir Feminist Kolektif ’in çağrısıyla bu yıl ilk kez örgütlü olarak gerçekleştirildi. Karşıyaka İskele’den metro ile Alsancak’a geçildikten sonra gerçekleştirilen yürüyüşe katılım, kadınlara ve kadınlık deneyimi yaşamış olan herkese açıktı. ‘Feminist Gece Yürüyüş’ tarihi İzmir’de yoğun bir katılımla başladı; fakat Ünivers ekibi olarak 2014 yılına kadar İzmir’deki feminist hareketinin ‘Feminist Gece Yürüyüşü’nün neden örgütlenemediğini anlamaya çalıştık. Yağmur Zafer – İzmir AmargiAktivist İzmir’de şimdiye kadar kitlesel bir gece yürüyüşünün olmaması yerel dinamikler ile ilgili. İstanbul’un dinamiği çok başka. Her 8 Mart eyleminde bir parti lideri konuşma yapıyor ya da erkekler eyleme müdahale ediyor. Feminist politika üretenler bu müdahaleye karşı duruyor ve kadınlar buna maruz kaldıkça örgütlenme daha da güçleniyor. Ancak İzmir’de böyle bir durum yok. Bu zamana kadar eylemlerde İstanbul’daki kadar ciddi bir erkek sorunu yaşanmadı ve 2010 yılından beri vekil katılmıyor. Biz yerelde zaten politika üretiyoruz bu yüzden de alanımızda hiçbir siyasal partinin vekilini istemiyoruz. Gece yürüyüşünün çıkış noktası feministlere yapılan bu müdahaleye karşı tepkiydi fakat bizim eylemi- mizin ise böyle bir amacı yoktu. Bu yıl gerçekleştirdiğimiz gece yürüyüşüne de İzmir Feminist Kolektifin eylem çağrısı üzerine katıldık. Her sene tekrarlamak, kadınlarla bütünleşmek dileğiyle. Benim Bedenim ! Hükümetin Kararı ! Berkant Çağlar 8 Mart’ın üzerinden çok kısa bir zaman geçmişken yasal kürtaj hakkına ve doğum kontrol hizmetlerine erişim sebep gösterilmeksizin engellendi. Durumdan dolayı sağlık çalışanları ve yasal haklarını kullanamayan kadınlar mağdur durumdalar. Kısa zaman önce, ‘Benim Bedenim, Benim Kararım’, sloganı ile kürtaj ile ilgili planlanması öngörülmüş olan düzenlemelere kadınlar büyük tepki göstermişti. Yeni gelişmeler ile kürtaj ve doğum kontrol işlemlerinin, özel sağlık kuruluşları tarafından bu hizmeti karşılayabilen vatandaşlara yönelik gerçekleştirilebileği anlaşılıyor. Bu durum da parası olmayanın kürtaj ve doğum kontrol hizmetlerine erişirken sıkıntılar yaşayacağını gösteriyor. Düzenlemeyle, Berkin Elvan’ın anma sürecinde karşılaşıldığı için kadın örgütleri ve diğer insan hakları örgütleri konuyu gündemleştirmekte sıkıntı yaşadılar. Yaşanan durum, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kadınlara 8 Mart hediyesi olarak da okunabilir. 8 kültür-sanat Nisan2014 Sayı39 Ege’nin yeni mirasları Denizli’nin üç değeri Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne alındı. Ege Bölgesi’nde bu listede yer alan bir çok kültürel miras bulunuyor Sudan Koyun Geçirme Denizli'nin Baklan İlçesi, Hadim, Konak, İcikli, Beyelli Ve Kavaklar köylerinde 8 asırdır koyunlar sudan geçirilerek yünleri yıkanır sonrasında da kırkılır. Çömlekçilik Serinhisar, Çivril,Tavas ve Sarayköy'de çok eski tarihlerden beri testi, toprak bardak, küp, saksı yapılır. Yörede bol olan kırmızı toprak hammadde olarak bu sanat dalının gelişmesinde önemli rol oynamaktadır. Toprak bardaklar suyu soğuk tuttuğu için halen yaygın olarak kullanılmaktadır. Asya Doğan Gizem Yenikler D enizli Valiliği’nin çalışmaları sonunda UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne eklenen kültürel değerler ‘Sudan Koyun Geçirme Geleneği’, ‘Denizli Keşkeği’ ve ‘Bardakçılık - Çömlekçilik Geleneği’ oldu. Ege yöresinde bulunan ve UNESCO’nun korumaya aldığı diğer somut olmayan kültürel miraslar ise Mesir Macunu Festivali (Manisa), Aşıklık Geleneği (İzmir, Aydın), Geleneksel Sohbet Toplantıları (İzmir, Manisa, Denizli, Kütahya). Geleneksel sohbet toplantıları; sayıları, yaş sınırı ve toplanma sıklıkları değişen erkek gruplarının yılın özellikle kış aylarında ve rutinleşen bir periyodda belli kurallar çerçevesinde bir araya gelerek kurdukları sosyal, kültürel ve ekonomik işlevli toplantılardır. Aşıklık geleneği, şiir, müzik ve hikaye anlatımını içeren çok yönlü bir sanattır. Toplumu derinden etkileyen olaylar, toplumsal yapıyı oluşturan ve sosyal düzeni sağlayan kurallar, gelenek ve görenekler, inançlar aşıkların repertuvarında yer alan şiir, müzik ve hikayelerde dile getirilmektedir. Unesco’nun korumaya aldığı bir diğer somut olmayan kültürel değer ise Manisa’ya ait mesir macunu geleneğidir. Festival şenlikleri mesir macununun dualarla karılması ve pişirilmesiyle başlar. Şifa dilekleriyle karılan macun Sultan Camii minaresi ve kubbelerinden halka saçılır. Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen binlerce kişi atılan macunları yere düşmeden havada yakalayabilmek için birbirleriyle yarışırlar. Denizli Keşkeği Haşlanmış koyun veya keçi etiyle haşlanmış buğdayın büyük kazanlarda tokmak yardımıyla sakız kıvamına gelinceye kadar dövülmesiyle yapılır. Ne kadar uzun süre ve kuvvetle dövülürse o kadar iyi olan ve tereyağıyla servis edilen keşkek yemeği, Babadağ'da Geleneksel Keşkek Günü etkinliğiyle yaşatılıyor. Prematürelere nefes verdi İzmirli modacı Ertan Kayıtken ve takı tasarımcısı Cansın Çiloğlu bir araya gelerek oluşturdukları projeyle prematüre bebeklere nefes oldu Saba Kulaksız Fatma Nihan Turgut B ehçet Uz Hastanesi’nden gelen talep üzerine başlatılan projeyle prematüre bebeklerin hayatta kalabilmelerini sağlayan Neonatal Ventilatör (Solunum cihazı) eksikliğinin giderilebilmesi için bir yardım gecesi düzenlendi. Hilton Oteli’nde gerçekleşen gecede davetliler hem aldıkları davetiyelerle hem de yaptıkları bağışlarla hastaneye destek sağladılar. Düzenlenen davette Ertan Kayıtken’in yeni tasarımlarını sergilediği bir defile gerçekle- şirken, takı tasarımcısı Cansın Çiloğlu’nun tasarımları da defilede yer aldı. İstanbul’dan ünlü mankenlerin de geceye destek vermesi ve defileye katılması sonucu görkemli bir gece geçiren İzmirli modaseverler prematüre bebeklere nefes olmanın sevincini de yaşadı. ‘Nefes’ Projesi’ne Ünlü mankenlerden tam destek Prematüre bebeklerin nefes almasını sağlayan solunum cihazını Behçet Uz Hastanesi’ne kazandırmak için gerçekleştirilen projeye ünlü mankenler Özge Ulusoy, Tülin Şahin, Ayşe Hatun Önal, Wilma Elles ve Merve Büyüksaraç podyumdan destek verdi. Modacı Ertan Kayıtken’in İlkbahar Yaz 2014 tasarımlarını prematüreler için taşıyan modellere sürpriz bir de isim eşlik etti. Oyunculuğuyla tanınan Ceyda Ateş gecenin sonunda pembe gelinlikle podyuma çıktı. Bu gece sadece ben değil, hepiniz bir bebeğe nefes verdiniz Fotoğraf: Fatma Nihan Turgut Defilenin sonunda davetlilere sağladıkları destek için teşekkür eden Ertan Kayıtken; “ Bu proje bana geldiğinde severek kabul ettim. Sevgili dostum Cansın Çiloğlu’na gittim ve projeyi anlattım, bu yola birlikte çıktık. Sonra da giderek büyüdük. Defilemizin kareografı dostum Öner Evez, Stylingimizi gerçekleştiren Sinem Sağel, Tasarımcı Tarkan Önal, bize kapılarını açan Hilton Oteli daha ismini sayamadığım bir çok dostum ve siz davetliler... Bugün buraya gelmek için satın aldığınız davetiyelerle bir bebeğin daha nefes almasını sağladınız” dedi. Benim kızım da prematüre doğdu Proje ortaklarından Cansın Çiloğlu ise basın açıklamasında bu projeye herkesten farklı bir gözle baktığını dile getirerek ‘Benim kızım da bir prematüre bebekti. Hem de şimdi destek sağladığımız hastanede dünyaya geldi ve bu makineyle hayata tutundu. Behçet Uz Hastanesi’nde kızım kendi kendine nefes almaya başlayana kadar kaldık. Orada yaşanılan her şeye kendi gözlerimle şahit oldum. Bir prematüre bebeğin nefes alması, yaşayabilmesi için bu makineye ihtiyacı var.’ dedi. Nisan2014 Sayı39 kültür-sanat Hepimizin hikayesi 9 Fotoğraf: Mehmet Ali Yemişçigil Mehmet Ali Yemişçigil S ahnesi cezaevleri, izleyicisi mahkûmlar olan bir tiyatro grubu, “Masallar, İnsanlar, bir de Türküler...” Türkiye’deki tüm cezaevlerinde gösterim yapabilmeyi amaçlayan grubun Şakran cezaevindeki oyun gösterimine konuk olduk. Necip Fazıl Kısakürek’in öykülerinden derlenen oyunun yönetmeni Gürol Tonbul; başrolde ise Turgay Tanülkü gibi usta bir oyuncu yer alıyor. Soner Akçay, İsmet Ege Tonbul, Bahri Öztürk ve türküleriyle oyuna destek veren Aşık İrfan Erdağı’dan oluşan ekip bitmek tükenmek bilmeyen bir enerji koyuyorlar sahneye. Gösterim başlamadan önce oyunun konusunu ve çıkış noktasını şu şekilde anlatıyor yönetmen Tonbul; “ Projenin çıkışı, ağır ceza reisi Faruk Erem’in yaptığı bir hata üzerinev mesleğini bırakışına dayanıyor. Bu olaya dayanarak, oyunun teması ‘suçluyu kazıyın, altından insan çıkar’ sözü. İnsanlara yaşama sevinci verecek ve kafalarında özgürlük olgusunu oluşturacak 60-65 dakikalık bir oyun bu. Sait Faik’in “insanı sevmekle başlar her şey” sözü de oyunun hazırlanmasında bize ilham verdi.“ Tonbul şu şekilde devam ediyor: “Gözümüzün önünde oldukları halde önemsemedi- ğimiz insanları anlatıyoruz, esnaflar gibi. Tabii cezaevlerinin vazgeçilmez unsuru türkü de oyunun bir parçası. Aslında biz de bir nevi kendi cezaevlerimizde yaşıyoruz. Kapımıza 5 kilit vurup, önüne de demir parmaklıklar ekleyerek kendimizi hapsediyoruz. Bu oyunda da hükümlülüğün aslında sistemle ilgili bir sorun olduğuna parmak basıyoruz. Özgürlük kavramını sorgulatarak, tiyatronun da zihinsel olarak insanı özgürleştirebileceğine inanıyoruz.” Bu konuşmamızın ardından oyun başlıyor. Gözlerimi alamıyorum sahneden, bir anda unutuyorum nerede olduğumu. Yarım saat sonra 2 saniyeliğine de olsa tüm dikkatler dağılıyor ve bir gardiyan giriyor içeri ve oturuyor. Ama nafile, Tanülkü zaman kaybetmeden yeniden dikkatleri üzerine topluyor. Oyunun bitiminin ardından herkes ayakta alkışlıyor oyuncuları. Kimileri ağlıyor, kimileri umutlu gözlerle bakıyor. Hemen ardından oyuncularla birlikte geçiyorum yemekhaneye. Yemeğe otururken çalan şarkı biraz daha garip hissetmeme sebep oluyor; Mehmet Erdem’den ‘Herkes aynı hayatta’ şarkısı... Gürol Tonbul tekrar anlatıyor; “Sanat açısından belki 2.5 ayda alabileceğimiz yolu ve yoğunluğu bir oyunda alıyoruz burda” Heyecanla soruyorum, daha ne kadar devam edeceğini bu turnenin. “Sağlığımıza bir şey olmazsa 2.5-3 senelik bir proje bu ama sadece cezaevi değil, kentin çeperlerine yani, garlar yemekhaneler gibi kısımlarına da uygulayacağımız kısımları var. Tiyatroya ulaşamayan herkese tiyatroyu götüreceğiz. Cezaevlerinin ismi insan kazanım evleri olarak değişecek belki.” Gardiyanlar hem kendileri hem de mahkumlar için teşekkür ediyor Buca’da oynadık, en çok gardiyanlar teşekkür etti. Bu kısa zaman içinde iki önemli şey yaşadık. Birincisi cezaevine gittiğimizde her seferinde oyunun replikleriyle karşılandık. Bu durum pek sık gördüğümüz bir şey değil. İkincisi de hem gardiyanlar kendileri adına hem de mahkumlar adına çok teşekkür etti. Oyunun son sahnesinde Turgay’ın elinden fırlattığı sahneyi de gerçek mektuplarla dolduracağız. Her cezaevindeki mahkumlardan oyunun ardından bizlere oyunla ilgili hislerini yazmalarını istiyoruz. Böylece son sahnede Turgay’ın elinden attığı mektuplar birine ait olacak ve farklı yerlere ulaşabilecek... Turnenin sonunda da bu mektupları bir araya getirerek bir kitap oluşturmak istiyorum “cezaevi günlükleri” gibi.” diyor Tonbul. Yemeğimizi yiyor ve sahneyi başka yere taşımaya başlıyoruz. Akşama doğru bir oyun daha oynanıyor. Bu sefer izleyiciler cezaevi çalışanları ve aileleri. İnanılmaz bir kalabalık geliyor izlemeye. Aileler çocuklarını da yanında getirmiş, herkes merakla izliyor. Oyun bittikten sonra oyunculara inanılmaz bir ilgi gösteriyor izleyiciler; çekilen fotoğrafların ardı arkası kesilmiyor. Turgay Tanülkü’ye de birkaç soru sormak istiyorum ancak bu kadar yoğun bir günün ardından erteliyoruz ve e-posta yoluyla yapıyoruz röportajımızı: Oyunun en cok heyecanlandıgınız veya beğendiğiniz bölümü neresi? Yıllar önce benim yaşadığım özlem ve sıkıntıları yaşayan mahkum arkadaşlarımla karşılarında oyun için sahnede olduğum an. Diğer oyuncular bir oyunu oynamak için sahnedeydiler ama ben geçmişin renklerindeydim sanki aynaya bakıyordum... Beğendiğim sahne, cezaevi sahnesiyle finaldi “Ömrümün son kuşlarını saldım gökyüzüne, size ve sizden sevdiklerinize ulaşsın diye…” ile biten an. Mahkumlardan gelen tepkiler nasıl oyun bittikten sonra? Kendilerini seyretmekten hem hüzünlü hem de mutluydular. Sen de gördün tepkilerini. Siz ve ekip için bu oyunun amaçlarından bahseder misiniz ? Tiyatroyla zaten cezaevinde 18 yaşımda buluşmuştum ve oraya geri döndüm. Mahkumlarla tiyatro yapmak için 30 yıl tiyatro oyunları çalıştım.1740 mahkumla. Şimdi de biz oynuyoruz ve başladığım yerde, tiyatroya oralarda veda ediyorum. Birçok projede yer almış biri olarak cezaevi turnesini ve dışardaki projelerinizi karşılaştırırsak gördüğünüz farklılıklar neler? Özgürlükle esaret arasındaki fark ne ise dışarda tiyatro yapmakla cezada tiyatro yapmak arasındaki fark da o sevgili kardeşim. Gelen cevaplarla birlikte yaşadığım bu deneyimi tekrar gözden geçiriyorum. Aklıma umutlanan ve ağlayan mahkumlar geliyor. Teker teker sözler beliriyor aklımda “insanı sevmekle başlar herşey”, “suçluyu kazıyın altından insan çıkar” gibi. Garip oluyorum, içim sıkılıyor, bir daha görmek istiyorum oyunun sonundaki o yüzleri, umutlarını ve üzüntülerini. 10 spor Nisan2014 Sayı39 Zafere giden yol Şubat ayında Spor Toto Erkekler Türkiye Kupası finalinde Anadolu Efes’i 66-65 yenerek şampiyon olan Pınar Karşıyaka’nın Baş Antrenör’ü Ufuk Sarıca sorularımızı yanıtladı.Sarıca, şampiyonluk, gelecekdeki hedefler ve gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulundu Mehmet Ali Yemişcigil Hem oyuncu hem antrenör olarak bu kupayı kazanmış olmanın önemi nedir sizin için? Bir oyuncunun bir koçun kupaya ulaşması çok önemli, tarifi de pek mümkün değil. Önemli bir başarıya imza atıyosunuz ve verdiğiniz emeklerin bir nevii karşılığını alıyorsunuz; bu durum beni çok mutlu etti. Özellikle uzun süren sonra gelen bir kupa olması sebebiyle. Şampiyonluğu kazandığınız gece sizin için nasıl geçti? Şimdi maçlardan sonra genelde, adrenalin en son noktaya çıkıyor ve uyumak kolay olmuyor. O gecemiz yolda geçti. İzmir’de yoğun bir karşılama töreni vardı. Havaalanından Karşıyaka’ya 2 saatte gelebildik. Kupa finalinin ardından İsmet Badem size Dibler, Dixon ve Batista üçlüsünü bermuda şeytan üçgeni olarak tanımladı , siz de Karasev, Ufuk Sarıca ve Naumoski üçlüsünü hatırlatarak “Başka bir üçlü bul sonra konuşalım” dediniz. Bunu biraz açar mısınız? Bu bizim aramızdaki bir şaka. O isim başka bir üçlü için bulunmuştu, ben de yeni bir isim bulmasını bekliyorum İsmet Badem’in. NBA ve Avrupa liglerinde takımlar şampiyon olduktan sonra bunu paraya dönüştürüyorlar hemen. Karşıyaka’da durum nedir? NBA çok daha farklı bir ortam, şov, görselliğe ve işin ticari kısmına dökülmüş durumda. Bizim ülkemizde işin pazarlama kısmı biraz eksik. Biz de bununla ilgili birşeyler yapmaya çalışıyoruz. Bir şampiyonluk tişörtü yaptık ve atkı yapıyoruz. Bu konuyla ilgili kulüplerin biraz daha kurumsallaşması gerekiyor. 1987’de Karşıyaka ilk defa şampiyonluğu kazandığında kadroda 2 yabancı ve altyapıdan birçok oyuncu vardı. Ne değişti 30 senede Türk basketbolunda? Birtek Türk basketbolu değişmedi. Bugün İspanya,İtalya, Fransa gibi ülkelerin takımlarında da birçok yabancı oynuyor. Biz de Koraç Kupası’nı kazanırken takımda 2 yabancı vardı. O zamanın şartları ve sistemi oydu. Bugüne baktığımız zaman altyapıdan da oyuncumuz var. Türkiye ligine de baktığımızda da en az yabancı ile oynayan kulüplerden biriyiz. Bu duruma sistemin getirisi diyebiliriz. Eurocup’dan elenişinize “erken veda” diyebilir miyiz? Eurocup konusunda ben bunu bir erken veda olarak değerlendirmiyorum.Hedeflerimizde ise ilk gruptan çıkıp, ikinci grubu sonuna kadar zorlamak vardı. Ancak dar bir rotasyonumuz var.Burdan yukarı çıksaydık bana biraz süpriz olurdu. Bir boy büyük geldi Eurocup. Son zamanlarda taraftar tatsız olaylarla gündeme geldi. Bu durum sizi etkiliyor mu? Zaman zaman gerginlikler sahaya ve oyunculara yansıyor. Kimi zaman bu maç içinde gidişatı değiştirebiliyor. Ama bu sorun bizim ülke olarak yaşadığımız bir sorun. Kesinlikle spor kültürünün kazanmak ve kaybetmekten ibaret olmadığını gelecek nesillere anlatmak lazım. Anadolu Efes’te çalıştınız ve ardından Pınar Karşıyaka’ya geldiniz. İki takım arasındaki farkı taraftar açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Ben oyunculuğumdan beri hırslı ve tutkulu bir sporcuydum ve bu durum devam ediyor. Buraya gelirken buradaki taraftar gücünün ve kentteki baskının ne kadar yoğun olduğunu bilerek geldim. Kimi zaman biz taraftarı ateşledik kimi zaman onlar bizi. Anadolu Efes’deki taraftar profili çok daha farklı ve daha az. Ancak buradaki durum çok daha farklı ve bize çok büyük artısı olduğunu söylemem gerekiyor. Karşıyaka deplasmanını rakipleriniz için bir “cehennem” olarak değerlendirebilir miyiz? Karşıyaka deplasmanı çok zor bir deplasman. Ben bunu hep söylüyorum, oyuncuyken de buraya geldiğimde çok ateşli ve zaman zaman çok eğlenceli bir taraftar vardı. Bazı röportajlarınızda İzmir’i basketbol şehri olarak nitelendirdiniz. Basketbol şehri olabilmesi için bir derbi olması ge- rekmez mi? Ya da bir şehrin basketbol ile özdeşlemeşmiş olması gerekmez mi? Bugün Karşıyaka dediğinizde gelen basketbol. İzmir dediğinizde de aklınıza Karşıyaka geliyor. Ama ben bunu üzücü olarak değerlendiriyorum. Çünkü futbolda Süper ligde bir takım yok. Basketbola baktığımızda da Aliağa var birtek, maalesefki onlar da baskete çok büyük yatırımlar yapmıyorlar. Derbiye gerek olduğunu da düşünmüyorum. Federasyona verdiğiniz röportajda yurtdışında çalışmak istediğinizden bahsediyorsunuz. Türk antrenörlerin yurtdışındaki şansına nasıl bakıyorsunuz? Yurtdışı hedefiniz açısından kafanızda belirlediğiniz bir takım var mı? Birtakım olarak söyleyemem ama İspanya ve İtalya ligi çok hoşuma gidiyor. Türk antrenörünün yurtdışında çalışma fırsatı çok fazla, çok değerli isimler var. Buralarda da lobimizin daha etkili olması gerekiyor. Bu şekilde antrenörlerin yurtdışında çalışma şanslarını artırma ihtimalimiz var. Sezon başı Türk Telekom’dan gelen bir teklif oldu size. Bütçelerine baktığımızda da 12 Milyonluk bir bütçe var. Neden kabul etmediniz teklifi? Ben burda geçen sene bittiğinde de kalmak istiyordum. Belli şartları da kendi imkanlarımız dahilinde oluşturduk, tabiiki ben biraz daha fazlasını bekliyordum ama bazen şartlar buna izin vermiyor. Bütçenin büyüklüğü de benim bir yere gitmem için yeterli değil. Bazı şeylerin daha oturması lazım. Sezon başında da bu şartların oluştuğunu görmedim. Bugün de verdiğim kararın doğru çıktığını görmek beni mutlu ediyor. Son dönemde Gediz ve 9 Eylül gibi takımların Karşıyakayı geride bıraktığını görüyoruz. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Zaman zaman bu tür farklılıklar gözlenebiliyor. Önemli olan uzun vadede altyapıdan yukarıya oyuncu yetiştirmek. 3-4 sene içinde tekrar Karşıyaka A takımında daha aktif oyuncularımız olacak. Pınar Karşıyaka taraftarı olan arkadaşlarım şundan şikayet ediyorlardı; “Altyapıdan birsürü iyi oyuncu çıkıyor, ancak biz bu oyunculardan kendi takımımızda yararlanamıyoruz.” siz buna katılıyor musunuz? Bu kulübün politikası. Ben o dönemlerde burada değildim o yüzden yorum yapmam sağlıklı olmaz. Ancak bu her kulübün başına gelebiliyor. Burda da her sene oyuncu çıkacak algısı yanlış. Yabancı kısıtlaması konusunun Türk basketboluna olan etkisi neler? Kaldırılırsa neler olur? Baktığımızda, mantıklı düşünürsek “kısıtlama oldu da son senelerde noldu?” diye düşünmek lazım. Karşımızdaki Avrupa ülkelerine bakmak lazım. Bence biraz rekabeti artırmakta fayda var. Sınır biraz kaldırılabilir ama bununla birlikte de altyapıya 1-2 kural eklenebilir. Neler eklenilebilir altyapıya? Gelişim ligi tekrar kurulmaya çalışılıyor. Bence bunun daha önceden de olması lazımdı bu iyi bir fikir. Maçlardan önce seyirici karşısında oynanacak olan maçlar büyük bir deneyim olur oyunculara. Bunun yanına altyapıdan kadroda oyuncu bulundurmak gibi maddeler eklenebilir. Medyada spekülasyonlar var Ergin Ataman ve sizin tekrar eski Beşiktaş ve Efes Pilsen dönemlerindeki gibi milli takımın başına geçebileceğiniz konuşuluyor. Bunlar yakıştırmalar. Oralara aday gösterilmek benim için bir gurur. Bu tür sözler biraz spekülatif. Dixon’un yanına alternatif bir oyuncu bakıyordunuz. Bununla ilgili bir gelişme var mı? Bakıyoruz. Sırf oyuncu almak için almayacağız. 1-1.5 ay önce vardı ancak uygun bir ortam oluşmadı. Eurocup’ta yukarı çıksaydık bana biraz süpriz olurdu. Bir boy büyük geldi Eurocup Ufuk Sarıca Nisan2014 Sayı39 spor 11 İki yakanın ortak sorunu İzmir’in 2 yeni stadının ihalesi Ocak ayında gerçekleştirildi. Toplu Konut İdaresi (TOKİ) tarafından gerçekleştirilen ihalelere İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu tepki gösterdi. Ünivers olarak bu konu hakkında belediyenin, esnafın ve taraftarların görüşlerini aldık Göztepe stadı projesi Aşkın Pazarcıklı Burak Karayalçın G öztepe taraftarlarının sabırsızlıkla beklediği Göztepe Gürsel Aksel Stadı’nın ihalesi tamamlandı. 15 bin seyirci kapasitesiyle UEFA standartlarında inşa edilecek stad’ın ihalesi Toplu Konut İdaresi’nin Ankara’daki merkezinde gerçekleştirildi. 14 firmanın katıldığı muhammen bedelin 53 milyon 874 bin TL olduğu ihalede en düşük teklifi 47 milyon 365 bin TL’yle GaydaSalihoğlu İnşaat verdi. İhaleyi 54 milyon 350 bin TL ile DOYAP yapı kazandı. Kocaoğlu tepkili Göztepe’ye yapılacak olan Gürsel Aksel Stadı’nın 37 bin metrekarelik arazisi içinde 1406 metrekare tapulu yeri olan İzmir Büyükşehir Belediyesi, projeye karşı çıktı. Yeni stadın bölge trafiğine olumsuz etkisi olacağını iddia eden Aziz Kocaoğlu, tesisin 25 bin seyirci kapasitesiyle belediye tarafından Uzundereye yapılması gerektiğini savunuyor. Aynı zamanda Kocaoğlu, Karşıyaka stadı için de Örnekköy’deki 75 dönümlük arazinin kullanılmasından yana. Kamusal bir cinayet Eski Konak Belediye Başkanı ve Belediye Başkanı danışmanı Muzaffer Tunçağ her iki stat projesi’nin de uydurma olduğunu ve bu projelerin asıl amacının taraftarları kazanmak için hükümet’in attığı bir adım olarak gördüğünü söyledi. Göztepe stadı için Aziz Kocaoğlu’nun karşı çıkmasının en önemli sebebinin stad’ın yapılacağı çevrede hareketliliği karşılayacak yerin olmadığını dile getiren Tunçağ, yapılacak stad’ın kamusal bir cinayet oldu- ğunu ifade etti. Göztepe Gürsel Aksel stadı için orada bulunan süpermarketi ( Tansaşı ) yıkıp onun yerine AVM yapılacağını iddia eden Tunçağ buradan hükümet’in rant elde etmek istediğini ifade etti. Bu projeleri ancak İzmir’i tanımayan birilerinin yapabileceğini söyleyen Tunçağ, hükümet gerçekten stat yapmak istese Atatürk stadı’nın yapılacak bir mimari düzenlemeyle bulunmaz bir fırsat olduğunu söyledi. Esnaf ne diyor ? Gürsel Aksel Tesisleri çevresindeki esnaf çoğunlukla yapılacak stadın bölgeye büyük canlılık getireceğine inanıyor. Tesis çevresindeki Cafe 1925 sahibi Hasan Sözeri yapılacak stadın bölge esnafına büyük katkı sağlayacağını ve hiçbir dezavantajının olmadığını ifade etti. Aynı zamanda Göztepe taraftarı olduğunu belirten Sözeri, Aziz Kocaoğlu’nun projeye karşı çıkmasına bir anlam veremediğini ve trafik sorunu olacağını düşünmediğini söyledi. Gürsel Aksel Tesisleri çevresinde ki taksiciler de yapılacak stadın Karşıyaka stadı projesi semt esnafı için büyük bir umut olduğunu fakat Aziz Kocaoğlu gibi trafik sorunun ortaya çıkabileceğini düşündüklerini belirttiler. Karşıyaka stat projesi Karşıyaka İlçe Stadı’nın inşaatını 54 milyon 88 bin TL teklif veren Ali Acar İnşaat kazandı. 15 bin kişilik stadyum ile birlikte, kamp eğitim merkezi ve il müdürlüğü hizmet binası da yapılacak. 158 kişilik loca tribünü, 881 kişilik vip tribünü, 482 kişilik protokol tribünü, 813 kişilik basın tribünü ve 18 kişilik engelli tribününün bulunacağı stat toplamda 15 bin seyirci kapasiteli olacak. Stadın, kuzey, güney ve doğu yönünde seyirci girişleri yer alırken, batı yönü sporcu, basın, vip, protokol ve loca girişleri için ayrıldı. Sporcular için 4 adet soyunma odasının planlandığı statta, hakem odaları, teknik direktör odaları ve revir alanları da yer alacak. Karşıyaka halk stadı korunsun İzmir’de tartışma yaratan Karşıyaka Stadı Projesi’ne karşı 1950 Örnekköy mevcut stadın yıkılmamasını isteyen bölge sakinleri ‘Karşıyaka Halk Stadını Koruma Girişimi’ ni kurdu. Çoğunluğu stat çevresinde yaşayan Karşıyakalıların yer aldığı 500 kişilik girişim, yeni stat projesine trafik, zemin, hava akımı ve Karşıyaka Spor Kulübü’nün daha büyük bir tesise olan gereksinim nedeniyle Gençlik ve Spor Bakanlığı ile TOKİ’ye, ihalesi yapılan stadın inşa edilmemesi, mevcudun korunması talebiyle başvurdu. Stat için apartmanlar mı yıkılacak? Görüştüğümüz bir Çamlık mahallesi sakini 100.yılını geride bırakmış bir kulübün kendi ilçe sınırları içerisinde bir stada sahip olması gerektiğine inanıyor. Mahalle sakini yapılacak stadın yerinin mevcut haliyle kullanılan antreman sahası’nın olması gerektiğini düşünüyor. Yeni yapılacak stadın tek girişi olacağını, tek giriş olmaması için tek yapılacak şeyin çevredeki apartmanları yada Orman Bölge Müdürlüğü’nü yıkmak olduğunu savunan mahalle sakini, var olan planın aksine stat alanının çok küçük olduğunu iddia ediyor. Karşıyaka’nın Süper Lig’e çıkması halinde o stadın yetmeyeceğini savunan mahalle sakini, yapılacak stadın bir otoparkı olmamasının büyük sorun getireceğini düşünüyor. “Ulaşım sorunu da ortadan kalkacak” Karşıyaka semtinde yaşayan bir taraftar ise:“Biz artık yalnızca Karşıyaka Spor Kulübü’nün kullandığı bir statta oynamak istiyoruz. Stadın yapılacağı yerin de taraftarlar ve semtte yaşayanlar için uygun olduğunu düşünüyoruz. Hem bizler için ulaşım soru- nu da ortadan kalkacak. Engelli vatandaşlar için özel asansörler ve daha iyi koşullar sağlanacak. Yıllarca metro ve vapurla gitmek zorunda kaldık. Stadın yapılmasıyla birlikte Karşıyaka’da yaşayan ailelerin maçlara daha fazla ilgi göstereceğini düşünüyoruz. Semtte Karşıyaka adına çok güzel bir ortam olacağını düşünüyoruz. En önemlisi daha yüksek kapasiteli bir stat olacak. Biz stadın o bölgede yapılmasında bir sakınca görmüyoruz. Her ne kadar birtakım İzmir’i yöneten stadın yapılmasına karşı çıksa da biz hala bekliyoruz ve stadın yapılmasını çok istiyoruz. “ şeklinde görüşünü bildirdi. Karşıyaka Taraftar Derneği Ben Karşıyaka Taraftar Derneği Başkanı Okan Kırmacı ve bir Karşıyaka taraftarı olarak şunu söylüyorum : Karşıyaka Spor kulübü 101 senelik bir kulüptür. Bu stat konusunun tartışılması bizi üzmüştür. Yapılması planlanan stadın yeri tartışılacak bir konumdadır. Buraya stat yapılmasının çok büyük sorunlar getireceğine inanıyoruz. Hem emniyet açısından hem de yıllardır stadın yapılacağı yer civarında oturan Karşıyakalılar için büyük bir sorundur. Karşıyaka semtinin göbeğinde bir stat yerine , kentsel dönüşüm alanları içerisinde şehrin dışında bir stadın daha uygun olacağını düşünüyoruz. Aynı zamanda hükümet samimi olsaydı stat yıllar öncesinde yapılırdı. Asıl amaç seçimler öncesinde bu projeyle tartışma ortamı yaratmaktır. Stat meselesi’ni öyle bir hale getirdiler ki taraftar 2’ye bölünmüş durumda. Karşıyaka Taraftar Derneği olarak stadın buraya yapılacağını inanmıyoruz çünkü proje bize gerçekçi gelmiyor. Nisan2014 Sayı39 Faruk Cimok ‘İstanbul Resimleri’ Sergisi Yer: Ekol Sanat Merkezi Tarih: 1 Nisan-8 Nisan Yer: Arkas Sanat Merkezi Tarih: 1 Nisan-27 Nisan Young Guru Academy Başvuruları 2000 yılında kurulan bir liderlik okulu olan Young Guru Academy bu yıl başvuru tarihini uzattı. 1 Nisan’da başlayacak olan kayıtlar bu yıl on dördüncüsü düzenlenecek olan 22 Kasım'daki YGA Zirvesi'ne kadar devam edecek 3 Nisan 4 Nisan Bir tatil dönüşü bavulları karışan yeni boşanmış bir adamın ve bir kadının hikayesini anlatan tiyatro romantik komedi türündeki tiyatro oyununda Volkan Severcan, Melda Gür, Sefa Zengin ve Zuhal Yalçın rol alıyor. 12 Nisan Türkiye Ralli Şampiyonası Yer: ismet İnönü Sanat Merkezi Saat: 21:00 Yer: İzmir AKM Saat: 20:30 Savunma Bavul Yer: Atatürk Kültür Merkezi Saat: 20:30 12 Nisan ‘Camın Şairleri’ Sanat Sergisi Türkiye Ralli Şampiyonası'nda 2014 sezonu, 12-13 Nisan'da İzmir'de yapılacak Ege Rallisi ile start alıyor. Yer: Beyler, Gödence ve Çatalca köyleri 9 Nisan Pınar Karşıyaka - Fenerbahçe Ülker MFÖ Konseri Yer: Karşıyaka Arena Spor Salonu Saat: 16:00 Yer: İzmir Arena Saat: 20:00 19 Nisan Kitap Fuarı Tarih: 19 Nisan-27 Nisan Yer: İzmir Fuarı Fazıl Say Konseri 25 Nisan 1 Nisan şehir rehberi Yer: Adnan Saygun Sanat Merkezi Saat: 21:00 Ünivers İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi SAHİBİ Prof.Dr. Tunçdan Baltacıoğlu | Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yrd. Doç. Dr. Gökçen Karanfil BÖLÜM EDİTÖRLERİ Ünivers Aşkın Pazarcıklı, Bora Sipal | Kültür-Sanat Melike Futtu | Yerel Burak Karayalçın | Dosya Berkant Çağlar | Kampüs Gözde Özhan | Spor Engin Öztürk | Redaksiyon Hasan Rençber | Mehmet Ali Yemişçigil | Çağrı Öner | Gizem Yenikler | Asya Doğan | Paşa Tars | Saba Kulaksız | Funda Öztürk TASARIM EKİBİ Dila Begüm Kocaman | Orhan Sılay Özdemirhan | Bora Sıpal | Fotoğraf Editörü Nihan Fatma Turgut Basım Yeri HÜRRİYET MATBAASI 5501 Sokak No: 6 Kat: 1 Tuna Mahallesi Çamdibi / İZMİR Tel:0 232 435 69 69 [email protected]