8 saatte 7 milyon kez

Transkript

8 saatte 7 milyon kez
8 SAATTE 7 MİLYON KEZ...
Genelkurmay, Atatürk için internet sitesi açtı. Sitede Atatürk ile ilgili çok özel bilgiler, fotoğraflar ve anekdotlar
yer alıyor. Sitede Atatürk'ün kendi ağzından hayat hikayesi de var. Gazi Mustafa Kemal'in kendi ağzından hayat
hikayesi www.hurriyet.com.tr'de yayınlandı. Tıklanma oranı 11 Milyonu aştı.
Mustafa Kemal Atatürk, 10 Ocak 1922’de Vakit Gazetesi’nde yayınlanan, Vakit Gazetesi Başyazarı Ahmet Emin'e
(Yalman) verdiği
mülakatında kendi
hayatını şöyle anlatmıştı:
Bakýrköy’de
Numara
Sürekli,
Etkili,
Ýlkeli.
21
a
Ya þ ý n d
SAYI: 224
1
ATAKÖY
MART 2013
(Sayfa 15‘de)
Şenlikköy’deki Tarihi Av Köşkü
RESTORASYONU BAŞLADI
FİYAT: 2
http://www.atakoygazete.com.tr
Büyükşehir Belediye Meclisi reddetmişti, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı özel imar çıkartmıştı...
CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan SALICI
“KADİR TOPBAŞ’A SORUYORUM,
İSTANBUL’U KİM YÖNETİYOR?”
Bakırköy’deki tarihi binaların ilgisizlikten bir bir yok olduğu
şu günlerde, gazetemizin de ısrarla üzerinde durduğu
Şenlikköy’deki Av Köşkü restore çalışmaları başladı. İncirli
Caddesi’ndeki Resneliler Köşkü ise her geçen gün yok
oluyor. Bu yok oluşu yetkililer sadece seyrediyor.
Florya Karakol Binası ve Atatürk Parkı’nın karşısında bulunan
ve tarihi önemi olan Av Köşkü, Beyazlar İnşaat tarafından
Ali Ağaoğlu’nun
restore ediliyor. Beyazlar İnşaat Sahibi Alim Beyaz, restore
Veliefendi Hipodromu
çalışmalarına başladıklarını ve tarihi köşkün restorasyon
karşısında aldığı arazi
işlemlerini haziran ayına kadar bitireceklerini söyledi.
için Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı
tarafından özel imar
planı değişikliği
yapılması CHP
Bakırköy İlçe Örgütü
tarafından protesto
edildi.
(Yazısı 13. sayfada)
(Yazısı 19. sayfada)
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç
“SEÇİMLERDE FERMUAR SİSTEMİ UYGULANACAK”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve
Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk
Koç CHP 3. Bölge örgütünün
katıldığı kahvaltıda konuştu.
“Bütün ilçelerde, her
kazanacağımız bir
Belediye Meclis Üyeliği
AKP’nin o faşist
duvarından bir tuğla
sökmektir. Ne kadar tuğla
sökersek o duvar yıkılacaktır.
AKP’yi İstanbul’da yıkmak
zorundayız. Onun için küsme yok,
darılma yok, gücenme yok.
Küsen kendine küser. Herkes
el ele verecek” dedi.
Koç Yerel Seçimler’de Meclis
Üyeliği için “Fermuar
Sistemi’nin” uygulanacağını
açıkladı. Koç “Sayın Genel
Başkanımızın da, MYK’nın
da önerdiği yol, yöntem bu.”
dedi.
(Yazısı 20. sayfada)
ÇEKİCİ REZALETİNE
KİM DUR DİYECEK?
İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı genelgeye göre, park halindeki araç trafiği
engellemiyorsa çekilemeyecek, sadece trafiğin aktığı herhangi bir
caddede park edilmiş olması çekilmesi için yeterli değildir. Genelgeye
rağmen araçlar hiçbir “Park edilmez“ tabelası olmamasına rağmen
hoyratça, düşman malıymış gibi çekiliyor.
Son günlerde Ataköy’de özellikle Atrium çevresinde tüm araçlar
Belediye’nin yol kenarına yaptığı park yerlerinden çekiliyor.
Araç sahipleri ile çekiciler arasında sert tartışmalar oluyor. Bazı
çekicilerdeki polisler
sivil kıyafetle
görev yapıyor.
Yetkililere soruyoruz. Çekicilerdeki
görevli polisler
sivil kıyafetle
görev yapabilir mi?
Yapamazsa bu
polis nasıl görev
yapıyor?
İşte o polis
(Yazısı 21. sayfada)
3
MHP MYK ÜYELERİ YEREL BASINLA BULUŞTU
MHP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyeleri Erdem
Karakoç, Musa Küçük ve Erol Gül, İstanbul 3.
Bölge’de görev yapan yerel basın temsilcileriyle bir
araya geldi.
Çok sayıda basın mensubunun katıldığı yemekli
toplantı Küçükçekmece’de bir restoranda
gerçekleştirildi. Yemekte konuşan MHP MYK Üyesi
Erdem Karakoç, İmralı görüşmeleri ve önümüzdeki
yıl yapılacak olan yerel seçimler hakkında
açıklamalarda bulundu. Yerel seçim çalışmalarına
için yerel basınla sürekli iletişim halinde olduklarını
da ifade eden Karakoç, toplantıların bundan sonra
da artarak devam edeceğini söyledi.
Karakoç’un ardından söz alan Erol Gül ise,
Türkiye’nin dış politikası ve ekonomik durumu
hakkında açıklamalarda bulundu. Türkiye’nin dış
politikada yeterince güçlü olamadığını kaydeden
Gül, AKP’nin tüm komşularıyla sorunlu bir Türkiye
yarattığını belirtti. Türkiye’nin güçlü bir ekonomiye
sahip olmadığını ifade eden Gül, işsizlik oranının
hız kesmeden devam ettiklerini ifade eden Karakoç,
her 4 kişiden 1’nin oyunu almaya çalışacaklarını
söyledi. Yerel basının önemini bildiklerini ve bunun
yüzde 10’lara dayandığını, vatandaşların
borçlu yaşatılmaya zorlandığını söyledi.
Toplantının sonunda söz alan Musa Küçük
de, önümüzdeki yıl yapılacak olan seçimler
için partinin tüm kademeleriyle çalıştığını
belirterek, yerel seçim sürecinde yerel
basının desteklerinin kendileri için çok
önemli olduğunu belirtti.
Konuşmaların ardından MHP MYK Üyeleri
basın mensuplarından gelen soruları
yanıtladı.
Toplantının sonunda ise MHP MYK Üyeleri basın
mensuplarıyla bir hatıra fotoğrafı çektirdi.
Hak ve Eşitlik Partisi Bakırköy İlçe Başkanlığı’ndan
YEREL BASINA KAHVALTI
Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) Bakırköy İlçe
Başkanlığı düzenlediği kahvaltı ile yerel basın
mensuplarıyla bir araya geldi.
Kahvaltıda basın mesuplarının sorularını yanıtlayan
HEPAR
Bakırköy
İlçe
Başkanı
Hasan
Tümsan,
Mart
2014’te
yapılacak
yerel
seçimler
için
çalışmalara başladıklarını ve Bakırköy’de bir sürpriz
gerçekleştirerek iktidar olmayı hedeflediklerini
söyledi.
Bakırköy’de var olan sorunların artarak devam
ettiğini kaydeden Tümsan, gerek Bakırköylüler’in
gerekse Bakırköy’deki esnafın mevcut belediyeden
memnun olmadıklarını fakat bu memnuniyetsizliği
açıkça söyleyemeyen büyük bir sessiz çoğunluğun
olduğunu ifade ederek, “Bakırköy’deki sessiz
çoğunluğun sesi olacağız” dedi.
Mart 2014’te yapılacak yerel seçimlerde
Bakırköylülerin güvendiği dürüst bir başkan adayı
belirleyeceklerini ve çeşitli isimler üzerinde
çalışmalarını sürdürdüklerini ifade eden Tümsan,
“Yerel seçim çalışmalarına hızlı bir şekilde devam
ediyoruz. Bugün seçim bölgemizdeki basın
mensuplarımızla bir araya gelerek, onların
görüşlerini, eleştirilerini dinlemek ve eksikliklerimizi
gidermek amacıyla bir kahvaltılı sohbet toplantısı
düzenledik. Bakırköy’de maalesef Bakırköylülerin
lehine pek fazla bir şey yapıldığını söyleyemeyiz.
HEPAR olarak Bakırköy’de yönetime talibiz. Bunun
için de çok ciddi şekilde çalışıyoruz. Şu an saha
çalışmalarımız devam ediyor. Bakırköy’de,
Bakırköylülerin güvendiği, dürüstlüğüne inandığı
Bakırköylü bir başkan adayı ile seçimlere gireceğiz.
İsim henüz belli değil. Fakat kesinlikle Bakırköylü bir
başkan adayı ile yola çıkacağız” diye konuştu.
Türkiye ve Bakırköy gündemine dair bir çok
konunun konuşulduğu kahvaltılı sohbet toplantısının
ardından Hak ve Eşitlik Partisi yönetim kurulu
üyeleri, yerel basın mensupları ile birlikte hatıra
fotoğrafı çektirdiler.
(Yavuz ARPACIK)
AYIN
YAZISI
YAŞAMI ZORLAŞTIRANLAR KİM?
İpin ucu tamamen kaçmış durumda. Merkezi ve yerel yöneticiler el
ele vermişler yaşamı çekilmez hale
getirebilecek akla gelen her
konuda birleşiyorlar.
“Benden yana olmayana hayat
hakkı yok” düşüncesi Türkiyemiz’de bugüne kadar hiçbir zaman
bu kadar tavan yapmamıştı. Yasa
Özcan Atamer
ve yönetmelikler güçlüler
tarafından her an için bir kenara itilebiliyor. Son örnek
Osmaniye Mahallesi’nde Ali Ağaoğlu için çıkartılan özel imar
değişikliği. Birileri çıkıp, İstanbul’un silüeti bozuldu, trafik
içinden çıkılmaz hale geldi, İstanbul her geçen gün
yaşanmayacak şehir haline geliyor... söylemlerinde
bulunuyorlar. Bunları hangi yüzle söyleyebiliyorlar.
Ayrımcılık her konuda yapılıyor. Yaşananlar karşısında aksini
savunmak mümkün mü? Bir kere daha tekrarlayalım. Cebinde
parası ve arkasında güçlü siyasiler olan bu ülkede her şeyi,
insanların gözünün içine baka baka yapıyor...
Çekici rezaletini aylardır gündeme getiriyoruz, bırakın
düzelmeyi inadına uygulamalar neredeyse toplu tepkilere
dönüşecek. Çekicileri denetleyen yok. Görevlisinden şoförüne
kadar tam bir aymazlık içindeler. Amaçları tıkanan trafiği
rahatlatabilmek için yanlış park eden araçları çekmek değil,
tek amaçları İstanbul Trafik Vakfı’nın kasasına ve anlaşmalı
otoparklara daha çok para kazandırmak.
Bu konu ile ilgili haberimizi dikkatle okuyun. Bakalım
sorumlular, resmi kıyafetle görev yapması gerekirken sivil
kıyafetle görev yapan memur hakkında ne yapacaklar...
Bakırköy’de de işlerin iyi gitmediğini her mahalleden
aldığımız telefonlardan anlayabiliyoruz.
Bakırköy’ün nerede ise tüm kaldırımları işgal altında.
Bakırköylüler adeta feryat ediyor. ‘’Yürüyemiyoruz. Zabıta
nerede. Zabıta, bırakın işgalleri kaldırmayı bazı işyerlerini
sanki koruma altına almışlar. Yaptığımız şikayetleri dikkate
bile alan yok’’ diyorlar...
Yeşilköy’den gelen şikayetler ise dudak uçuklatan cinsten.
Bazı büfe ve işyerlerinin işgal ettikleri kaldırımları boşaltması
gerekirken belediye, beylerin rahatı bozulmasın diye bizlerden
topladıkları vergilerle ikinci bir kaldırım yapıyor.
İstasyon Caddesi’nde Yapıkredi Bankası’nın eski bulunduğu
yerde yapılan tadilat günlerce tartışıldı. Ne oldu? Her şey
birilerinin desteği ile görmezden gelindi, bitirildi. Ve kafenin
bugün yarın açılışı yapılacak. Eminiz bu açılışa bizi
yönetenlerin çoğu katılacak...
Olumsuzlukların yanında tabii ki olumlu şeyler de oluyor.
Yıllardır gündeme getiriyoruz. Bakırköy’de tarih yok ediliyor
diye. Özellikle tarihi binalar kaderiyle başbaşa bırakılmış, yok
olup gitmeleri bekleniyor.
Bakırköy’de özellikle üzerinde durduğumuz değeri çok yüksek
iki tarihi bina var.
Birincisi Şenlikköy’deki Av Köşü. Bu binayı Beyazlar İnşaat
almış. Halim Beyaz gazetemize de açıklamalarda bulundu.
Restorasyon çalışmaları devam ediyor. Kısa sürede bitirilecek.
Böylece bir tarih yok olmaktan kurtarılmış olacak.
İkinci bina ise İncirli Caddesi’ndeki Resneliler Köşkü. Her
geçen gün çürüyor. Bakırköy Belediye Meclisi bu köşkün
restorasyonu için karar almış, bir de bütçe ayırmıştı. Ancak
mal sahiplerinin direnmesi, sonucu şu ana kadar netice
alınamadı.
Devlet bunun için vardır. Yasaları uygulatacak olan onlardır.
Bir an önce harekete geçilmeli, yasalar uygulatılmalı bu tarih
yok olmaktan kurtarılmalıdır.
Size bir son dakika haberi de duyuralım. Bakırköy Belediyesi
İmar ve Şehircilik Müdürü İlyas Çınar görevden alındı. Yerine
Fatih Turan atandı. Zorunlu (!) başka değişiklikler de oldu. Bu
değişiklikler neden mi yapıldı? Gelecek yazımızda...
e-mail: [email protected]
5
Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen:
“KADINLAR ŞİDDETE KARŞI
DAYANIŞARAK DUR DİYEBİLİRLER”
Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı
Yrd. Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen, son yıllarda
artan kadına yönelik her türlü şiddet
konusunun çözümünde kadınların
dayanışmasının çok önemli olduğunu söyledi.
Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı
Meltem Ünal Erzen ile kadına karşı uygulanan
şiddet, bu konunun çözümünde atılması
gereken adımlar, kadınların siyasette ve diğer
alanlarda erkekler kadar etkin olamaması,
medyanın kadına şiddet konusundaki
yaklaşımı, Kadın Meclisleri’nin ilçelerdeki
kadınlar için önemi ve faaliyetlerine kadar bir
çok konuda
konuştuk.
Sayın Erzen
öncelikle 8
Mart Dünya
Emekçi
Kadınlar
Günü’nün
anlamı ve
önemi
hakkında
bilgi verir
misiniz?
8 Mart
Dünya
Emekçi
Kadınlar günü
ya da Dünya Kadınlar günü; öncelikle kadınların
eşitlik mücadelesini simgelemesi noktasında
önemlidir. 8 Mart 1857 yılında ABD’de bir grup
emekçi kadının daha iyi çalışma koşulları talebi
sonrası gördükleri şiddet ve yüzün üzerindeki
kadının can vermesi kadınların yıllardır süren
eşitlik mücadelesinde ne tür bedeller ödediklerinin bir örneğidir. 8 Mart’ın belirleyicisi bu olaydır.
Sonrası 8 Mart gününün Dünya Kadınlar Günü
olarak kutlanması Birleşmiş Milletler Genel
Kurulu’nda görüşülmüş ve 1977’de kabul
edilmesiyle dünyada yaygın olarak kutlanmaya
başlanmıştır. Biz de her yıl 8
Mart’ta dünya kadınlarının
eşitliği, özgürlüğü, insan
olmaktan kaynaklı haklarının
teslimi noktasında günün
anlam ve önemine dikkat çekiyoruz.
arenası itibariyle fazlasıyla erkek egemen.
Geçtiğimiz 2012 yılı, medyaya yansıyan şiddet
haberlerine bakın tam anlamıyla dehşet verici.
Kadına yönelik şiddet haberinin olmadığı gün yok.
2012 yılında kadına yönelik şiddet olaylarında;
165 kadın öldürülmüş, 150 kadın tecavüze
uğramış, 210 kadın ağır şekilde
yaralanmış. Maalesef 2013 de farklı
olmayacak gibi. Bunların failleri bazen
bir baba, bazen eş, bazen herhangi
bir akraba… Kadınların bu kadar
fazla şiddete maruz kalmasının bir
bahanesi olamaz.
Bir ankette kadınların evlendirilmesi
ile ilgili sorular sorulmuş ve anket
sonuçlarına göre
kadınların aile
baskısı ile yani
zorla evlenme
oranı köylerde
yüzde 12, İstanbul'da ise yüzde
8. Bu rakamlar
sizce nasıl
yorumlanır.
İstanbul'da bu
kadar yüksek
olması şaşırtıcı
değil mi?
Erkek egemen
düşünceden az
önce bahsettim,
bu düşünce kadını erkeğe ve onun
özel yaşantısına ait görüyor. Ataerkil
bir ailede kadının evleneceği kişiyi
seçmeye dahi hakkı yok, anket de
bunu söylüyor. Bahsettiğiniz
araştırmayı incelemedim, bilmiyorum.
Ancak burada dikkat edilmesi gereken
nokta; kadınlara hayatlarını geçirecek
insanı dahi seçme fırsatı vermeyen
böyle geri bir düşüncenin 21.
Yüzyıl’da hala varlığını koruyor olması ve
toplumda yaygınlık göstermesi olmalıdır. Hayata
bu ataerkil pencereden bakan birini Avrupa’nın,
“2012 YILINDA 165 KADIN
ÖLDÜRÜLMÜŞ, 150 KADIN
TECAVÜZE UĞRAMIŞ.
MAALESEF 2013 YILI DA
FARKLI GEÇMEYECEK GİBİ
DURUYOR”
Son yıllarda çeşitli yasalar
çıkarılmasına, eğitici çalışmalar
yapılmasına karşın şiddet
olayları artarak devam ediyor.
Bu durumun en önemli sebebi
sizce nedir?
Çünkü erkekler eşit olmak
istemiyor. Kadınların
okumasını, ekonomik özgürlüğe
sahip olmasını, siyasette,
ticarette veya toplumun
herhangi bir alanında başarılı
olmasını kabul edemiyorlar.
Kadının bir erkekle eşit olması
sözü dahi bir erkeği sinirlendirmeye yetiyor çoğu
zaman. Bunun kökeninde ise, ataerkil düşünce
tarzı yatıyor. Yani kadını kendi özel alanının bir
unsuru olarak gören, kadının kamusal alanda var
olmasını kabul edemeyen erkek egemen düşünce.
Maalesef toplumumuz gerek aile yapıları, gerek
eğitimi, gerek medyası ve gerekse de siyaset
Amerika’nın en gelişmiş şehrine de götürseniz
sonuç değişmez. Bu şiddet olaylarını işleyen
erkekler de ilk eğitimlerini bir kadından alıyorlar.
Şiddet konusunda sadece erkeklerin eğitimi değil
kadınlarımızın da eğitimi çok önemli, kadın “ben
eşimin ailesinden dert çektim, gelinim de bizim
elimizden çeksin” dememeli. Kadınlar bu şiddete
karşı ancak dayanışarak dur diyebilirler.
“BAKIRKÖYLÜ KADINLAR İÇİN
PROJELER ÜRETİYORUZ”
Kadınların önünde birçok engel var. Sizde
Bakırköy’de kadınlara yönelik çok ciddi çalışmalar
yapıyorsunuz. Kadın Meclisi başkanlığını
yapıyorsunuz. Kadın
Meclisleri’nin
ilçelerdeki kadınlar
için önemi ve işlevi
nedir?
Kadın Meclisleri,
Birleşmiş Milletlerin
YG21 yani Yerel
Gündem 21 Programı
çerçevesinde
ilçelerde kent
konseylerinin altında
faaliyet gösteren
platformlar. YG21
Programı, 21.
Yüzyılın gündeminin
vatandaşlar
tarafından
belirlenmesi amacı
ile başlatılan, yerelin
gücünü ve söz
hakkını arttırmaya
yönelik bir program.
Kent Konseyleri ve
konseye bağlı
meclisler, İçişleri
Bakanlığı tarafından
8 Ekim 2006’da
Resmi Gazete ’de
yayımlanarak
yürürlüğe giren
“Kent Konseyi
Yönetmeliği” ile
faaliyetlerini
sürdürüyor. Kent
Konseyleri’nin altında; Kadın, Gençlik, Çocuk ve
Engelli Meclisleri kuruluyor ve bu meclisler
üzerinden kentte yaşayan vatandaşlar, kentte
yaşanılan, gözlemledikleri sorunları
dile getiriyor, çözüm odaklı
projeler üretiyorlar. Aslında
kentliler kendi kendini
yönetebiliyorlar. Kent Konseyi,
Kadın, Gençlik, Çocuk ve Engelli
Meclisleri başkanları ve yürütme
kurulu üyeleri kent konseyleri
ortak tüzüğü çerçevesinde
demokratik seçimle iş başına
geliyorlar. İşte bahsettiğimiz her
türlü kadın sorununun çözümü için
kadın meclisleri çok önemli. Bu
meclislerde kadınlar birlik içinde
projeler üretiyor, güçleniyorlar.
Sizin de söylediğinizi gibi biz de
Bakırköy Kent Konseyi Kadın
Meclisi olarak kadının istihdamı,
eğitimi, sağlığı, kadının siyasetteki
yeri, kadına yönelik her türlü
şiddetle mücadele gibi pek çok
başlık altında çok çeşitli projeler
üretiyor ve hayata geçiriyoruz.
“KADIN KOLLARI’NA
KARŞIYIM. ÇÜNKÜ KADIN
KOLLARI’NIN VARLIĞINI
KABUL ETMEK ,DOLAYLI
OLARAK SİYASETİN ERKEK İŞİ
OLDUĞUNU KABUL ETMEKTİR”
Kadınların siyasette yeterince etkin olmadığı
konusu üzerinde durdunuz ve bu doğrultuda
“Politika Sadece Erkek İşi Midir?” isimli bir proje
yaptınız.
DEVAMI 17‘de
7
Kalp hastalıklarından, psikolojik sorunlara,
bağımlılıklardan, bel fıtığına, uykusuzluk
problemlerinden, şeker hastalığına kadar bir
çok sorundan yoga ile kurtulabilir ve doğru
yaşama düzenine yoga ile
geçebilirsiniz.
Yoga Eğitmeni
Hüsnü Ünver,
6000 yıllık
geçmişi olan
yoganın insan
hayatına çok
önemli etkileri
olduğunu
belirterek,
düzenli olarak
yoga yapan bir
insanın bir çok
hastalıktan
kurtulabileceğini ve
yoganın
sağlığın doğal
sigortası
olduğunu ifade
ediyor.
2002 yılında yogaya başlayan Hüsnü Ünver,
yoga doğru yaşamanın yoludur diyor ve ekliyor,
“Doğru yaşamak istiyorsan yoga yapacaksın. Biz
insan olarak 3 ana
çizebilirim diyerek arayışa başladım. Çeşitli
teknikler ve felsefeler ile ilgilendim. Bunların
içinde yoganın benim aradığım teknik
olduğu hissi uyandı bende. Bu arada da
Bakırköy Baruthane’de
(İspirtohane Kültür
Merkezi) Akif Manaf
hocamız yoga
dersleri veriyordu.
Gittim görüştüm
kendisiyle. Ve 2002
yılında orada
yogaya başladım.
Ve gerçek yoga
disiplinini
öğrendim.
Yoganın çok
çeşitleri var. Ama
bir tek yoga
vardır. Biz buna
orijinal yoga diyoruz. Ben de bu
yoga sistemini
uyguluyorum. Daha
sonra da Ayvalık’ta
Yoga Akademi
Merkezi’ni kurdum.
Orada faaliyete
başladım. Bunu neden yaptım. Felsefem
şuydu; Ben ki o hallerden bu hallere
geldim, herkese bunun faydası olur. Ve
bütün işlerimi tasfiye
ettim. Ayvalık’ta mütevazı
ama huzurlu bir yuva
kurdum. Ve ders
vermeye başladım.
Yoga nedir?
Yoga, mutluluğu
içinde arama
sanatıdır.
İnsanlar birbirlerine hep nasihatler verir.
Korkma,
sakin ol,
üzülme, endişelenme,
yalan
söyleme gibi.
Bu saydıklarımız
negatif
duygulardır. Bu
negatif
duygular
zamanla bedende
olumsuzluklara
yol açar. Sinir
sistemi
bozulur, dolaşım
sisteminde
tansiyon ve kalp
rahatsızlıkları
Yoga Eği tmeni Hüs nü Ü nver ,
”
IR
ID
S
A
T
R
O
İG
S
IN
IĞ
L
“Y O G A S A Ğ
unsurdan oluşuyoruz. Zihin,
beden ve ruhumuz. Genelde
kullandığımız bedendir.
Kendimizi hep beden
zannediyoruz. Ama ruhumuzu
sadece mezarlıktaki dua da
hatırlıyoruz. Aslolanın
içimizdeki ruh olduğunun
bilincinde değiliz. Nasıl ki,
bedenin bir elbisesi varsa,
ruhun elbisesi de bedendir.
Zihin dediğimiz düşünce
ikisinin arasındaki köprüdür.
Eğer biz düşüncelerimizi doğru
kullanabilirsek, bedenimizi doğru
yönetiriz. Yani merkeze bağlı
olarak çalışmış oluruz. Bunu da
yoga ile yapabiliriz”
Yoga Eğitmeni Hüsnü Ünver ile
yoga ve yoganın insanlara yararı
hakkında konuştuk.
Yoga’ya nasıl başladınız? Kaç yıldır
eğitmenlik yapıyorsunuz?
Yöneticilikten, esnaflığa kadar bir
çok iş yaptım. 2000’li yıllarda iş
ortaklarımla olan problemler
nedeniyle bunalıma girdim. Bu
arada Ayvalık’taki bir seyahatimde
komaya girdim. Ve gözlerimi açtığımda
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yoğun
bakımdaydım. 2 ay tedavi gördüm. Bir
gün hastane odasının penceresinden
bahçeyi izlerken orada bir bahçıvanın
çalışmasını dikkatle izledim. Yüzündeki
tebessümü gördüm. Bende şu düşünce
uyandı. Neden bu adam gibi mutlu ve
sağlıklı değilim. Bu cümle benim
dönüşümüm oldu ve acaba ne
yapabilirim, kendime nasıl bir yol
ortaya çıkar, mide, böbrek derken bağışıklık
sistemi zayıflar ve bütün hastalıkların kapısı
artık açıktır. Bedendeki acılar ruhsal
rahatsızlıkları da beraberinde getirir. Beden
ruhun ve zihnin bir araya gelmesiyle
yaratılmıştır. Bütün bunların içinden nasıl
çıkacağız sorusunun cevabı yoganın orijinal
tekniklerini uygulayarak, bedenin
normalleşmesini engelleyen iç ve dış sebepler
kalktığında, mükemmel bir tasarım olan insan
huzurlu ve sağlıklı yaşayabilmektedir. Yoganın
en etkili tekniklerinden nefes, kontrol altına
alındığında, tam ve doğru nefes farkındalığı
gelişir. Derin, yavaş ve uzun nefes alıp vermeye
alışıyoruz. Kan iyi temizleniyor, bol oksijenli
kanla beslenen hücreler canlanıp
aktivitelerini arttırıyor. Doğru nefes sinirleri
dengeliyor, beden gevşiyor, düşünce üretme
merkezi olan zihnimiz sakinleşiyor. Zihnimiz
sakinleştiğinde istemsiz düşünceler azalıyor,
zamanla yok oluyor. Negatif düşünceler yok
olduğunda korku, öfke, kıskançlık, gurur,
endişe, şiddet ve benzeri negatif duygular da
yok oluyor. Çünkü düşüncelerin efendisi
zihin, zihnin efendisi ise nefestir. Yoga
nefese dayalıdır. Nefes can’dır. Nefes
ruh’tur. Nefes bizim doğayla, evrenle
aramızdaki köprüdür. Eğer bunun bilincinde
olarak doğru nefes alıp vermeyi
öğrenirsek bütün bedenimiz doğru çalışır.
Çünkü nefes bedenin antrenörüdür. Biz
doğru nefes aldığımızda aldığımız o
oksijen kanı temizliyor. Dolayısıyla
kendimizi iyi hissediyoruz. Devamlı yoga
yapmak adeta diş fırçalamak gibi bir
şeydir. Günlük yaşamda zihin yoruluyor.
Beden yoruluyor. Ve akşama kadar
bunlar toksin biriktiriyor. Eğer siz akşam
eve gittiğinizde 15-20 dakika yoga
tekniği uygulayarak nefes alıp verseniz o
yorgunluğu atlatıyorsunuz.
DEVAMI 25‘de
Ataköylüler Derneği’nde Yoga Eğitimi Başlıyor
Detaylı Bilgi İçin : 0212 560 82 81
9
Çok sevdiğiniz birisine yazdığınız son mektuptaki vedadır
ÇANAKKALE
Mustafa Selim Meriç eşlik etti.
Saat 12:30 sularında atalarımızın kahramanca
savaştığı Çanakkale topraklarına girdik. Gezimiz
Güney Cephesi’nde başladı ve daha sonra ise
Kuzey Cephesi’ne geçerek, kara savaşlarının
yaşandığı yerleri gördük.
Çanakkale gezimiz sırasında ilk gördüğümüz yer
Kilitbahir yakınlarında Seyit Onbaşı heykeliydi.
Burada otobüsten inerek rehberimizden Seyit
Onbaşı’nın kahramanlığını can kulağıyla dinledik.
Daha sonra ise Gelibolu Yarımadası’nın ucunda
deniz kenarına dikilmiş olan Çanakkale Şehitleri
Abidesi’ni ziyaret ettik. Anıtın çevresinde savaştan
bazı bölümler kabartma olarak görsel-leştirilmiş.
Dünyaya bir kere daha tek yürek olduğumuzu,
vatanımızın bir parçasını bile düşmana
bırakmayacağımızı kanıtlayan, tarihimizin en
şanlı zaferlerinden birini kazandığımız ve
binlerce şehit verdiğimiz yer… Üzerinden
doksan sekiz yıl geçse de asla
unutamayacağımız, her göreni derinden
etkileyen bir yer… Çanakkale Şehitlik… Bir
tarafta ülkesini düşmandan korumak için
kavurucu sıcakta ve dondurucu soğukta
savaşan kahraman Türk askerlerimiz, diğer
tarafta çok uzaklardan gelmiş, niye orda
olduğunu bile bilmeyen askerler… Dünya
tarihine en centilmen savaş olarak geçen bir
savaş… Çanakkale Savaşları…
Bakırköy Belediyesi Halkla İlişkiler
Müdürlüğü’nün düzenlediği “Çanakkale
Savaşı’nın 98. Yıl Dönümünde Şehitlerimizi
Anıyoruz” gezisine katıldık. Bakırköy’den 8
otobüs ile saat 07:00’de atalarımızın kahramanca
savaştığı topraklara yolculuğumuz başladı.
Yolculuk öncesinde Bakırköy Belediye Başkanı
Ateş Ünal Erzen tek tek 8 otobüse çıkarak geziye
katılanlara iyi yolculuklar diledi. Yolculuğumuz
sırasında bize Bakırköy Belediyesi Halkla İlişkiler
Müdürlüğü personeli Suat Özcan ve rehber
Anıtın tam
ortasında
durunca
tam tepede
ay yıldızlı
bayrağımız
yer almakta. Bugün
Çanakkale’ye
karadan ve
denizden
gelirken
tam uçta
görünen bu
anıt, Türk
askerinin
kahramanlıklarını
hatırlatır.
Burada da
rehberimizden Çanakkale Savaşı’na ait kesitler dinledik.
Şehitler Abidesi’nin ardından tekrar otobüsümüze
binerek kara savaşlarının yapıldığı Anzak Koyu ve
Conkbayırı’na doğru hareket ederek. 57. Alay
Çanakkale 19. Tümenle beraber Albay Mustafa
Kemal’in tarih sahnesine çıktığı yerdir. Bir
zamanlar padişahım sen çok yaşa sesleri yerine
“VATAN SAĞ OLSUN” seslerinin yükseldiği bir
yerdir. Siperin bir köşesinde çok sevdiğiniz
birisine yazdığınız son mektuptaki vedadır
Çanakkale. Bir süngü hücumundasınız,
taarruza kalkmış arkadaşlarınızın şehit
olduğunu görmek ve 3 dakika sonra da sizin
şehit olacağınızı bilmektir Çanakkale. Ağustos
ayının sıcağında bir dilim ekmeğe, bir yudum
suya hasret kalmaktır. Aralık ayının soğuk bir
kış gecesinde buz tutmuş ellerinizle tüfeğe
sarılıp 8 metre ötedeki düşmanı gözetlemek
demektir Çanakkale.
Rehberimiz Mustafa Selim Meriç ile birlikte
Şehitliği’ne geldik. Kara savaşlarında siperlerin
birbirine 5 metre kadar yaklaştığı, stratejik olarak
çok önemli olan Anzak Koyu ile Conkbayırı
arasındaki alanda her iki taraf da çok kayıp
vermiş.
devamı arka sayfada
11
Du r yo lc u, b il mede n gel ip ba s tı ğın bu t op ra k, bi r devr in b a tt ığı yer dir .
Eği l de kulak ver , bu sessiz yı ğın, bir vat an kal bi nin at tığı yer di r! ..
Atatürk’ün “Ben size taarruzu emretmiyorum,
ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek
zaman zarfında yerimize başka kuvvetler, başka
komutanlar kaim olabilir” emri ile süngüleri takıp
mevzi alarak Anzak askerlerinin Arıburnu
cephesindeki ilerleyişini durdurup geri püskürten
ancak komutan ve askerleriyle şehit olan
kahraman 57. Alay’ın anısına burada bir anıt
yapılmış. Anıtın üzerinde “Dünya askerlik tarihinin
ve 10. Yıl Marşı’nı söyledik. Gerçekten görülmesi,
yaşanması, hissedilmesi gereken bir duyguydu.
en kahraman birliği” yazıyor. 57. Alay Şehitliği’nin
ardından Conkbayırı’nda Atatürk’ün saatinin
parçalandığı alanda bulunan Atatürk Anıtı ve
gözetleme tepesini gezdik. Conkbayırı’nda
çarpışmalar sırasında bir şarapnel parçası
Atatürk’ün göğsüne gelir. Göğsündeki saate
çarpınca, saatin
parçalanarak Atamızı
ölümden kurtardığı
ve onun Türk halkına
bağışlandığı alanda
taştan yuvarlak gülleler bulunuyor.
Burada yer alan
Atatürk anıtında da,
bu olayın nasıl
olduğu Atatürk’ün
ağzından anlatılmış.
Conkbayırı’nın
ardından dönüş
yolculuğumuz
başladı. Dönüş
yolculuğunda
Alçıtepe Köyü’ne
uğrayarak burada
yarım saat mola
verdik. Köylülerle
sohbet ettik,
çaylarımızı içtik.
Molanın ardından
Bakırköy’e
hareketimiz başladı.
Çanakkale
sınırlarından
çıkarken otobüste
bulunan tüm yolcular
hep beraber
Çanakkale Türküsü
Çanakkale’de bulunan her bir figür, her bir heykel
bir anlam taşımakta. İnce anlamlar barındırmakta.
Güney Cephesi’nde genel olarak anıtları gezerken
Kuzey Cephesi’nde yani Atatürk’ün aktif olduğu
yerlerde kara savaşlarını inceleme fırsatı
bulabiliyorsunuz. Bu fırsatı ise hala ayakta olan
Eğer Çanakkale ile ilgili bir kitap okuduysanız
geziniz o kadar çok canlanıyor ki bu yüzden ön
araştırma ve bilgi ile oraya gitmeniz gerektiği
kanısındayız. Conkbayırı’ndaki siperleri
gördüğünüzde size bir anlam ifade edebilir. 57.
Alay Şehitlerini de bilerek gitmelisiniz.
siperler ile Conkbayırı‘nda yakalıyorsunuz. Sizlere
en büyük tavsiyelerimizden birisi de boş kalan
resim çekme vakitlerinde rehberlerinizle, orada
yaşayan bir köylüyle bire bir sohbet etmeniz.
Orada yaşayan ve yaşlanan bir kişiden gerçekten
çok ilginç bilgiler elde edebilirsiniz. Mesela
1930’larda oraya gelen muhacirlerin oradaki
tarlaları ilk gördüklerinde kabak tarlası sanmaları
gibi.
Son Söz: Siperleri, şehitlikleri, kısacası
Çanakkale’yi gözlemlerken böyle bir tarihi
yazanların zekasını, açlığını, susuzluğunu ve
uykusuzluğunu içimizde hissettik. Böyle bir şanlı
tarihi yazanların bir şarapnel parçası ile kopmuş
kolunun acısını, bir süngü hücumu sırasında
yaralanarak iki
siperin arasında
35 derecede
güneşin altında
kıvranan
bedenlerin acısını
biraz olsun
içimizde hissettik.
İşte biz şimdi
Çanakkale’yi
gerçekten tanıdık.
Ve bir şey daha...
Biz geri döndük
ama onlar orada,
o topraklarda. Ve
bekliyorlar... Bizleri sizleri
bekliyorlar... Ve
sadece Mart
ayında değil...
18 Mart’ta yetmez
şükranlarımızı
sunmak. Her
zaman uğranılması
gerekir Çanakkale
Şehitliği’ne, ve her
zaman anmamız
gerekir
şehitlerimizi...
Arzu BERATOĞLU
Yavuz ARPACIK
13
Büyükşehir Belediye Meclisi reddetmişti, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı özel imar çıkartmıştı...
“KADİR TOPBAŞ’A SORUYORUM, İSTANBUL’U KİM YÖNETİYOR?”
Ali Ağaoğlu’nun Veliefendi Hipodromu karşısında aldığı arazi için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından özel imar planı değişikliği yapılması CHP Bakırköy İlçe Örgütü tarafından protesto edildi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan Ali
Ağaoğlu’na özel, imar planı değişikliğine tepkiler sürüyor.
Ali Ağaoğlu’nun Veliefendi Hipodromu
karşısında aldığı arazi için Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından özel imar planı değişikliği
yapılması CHP Bakırköy İlçe Örgütü tarafından
protesto edildi.
Veliefendi Hipodromu karşısında bulunan
arsanın önünde toplanan CHP Bakırköy örgütü
taşıdıkları dövizlerle Çevre ve Şehircilik Bakanı
Erdoğan Bayraktar, Büyükşehir Belediye
Başkanı Kadir Topbaş ve Ali Ağaoğlu’nu
protesto etti.
CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı;
“BAKIRKÖY’DE İMAR TALANI YAPILIYOR”
Eyleme CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı
ve il yöneticileri, Bakırköy Belediyesi’nin bazı
Meclis Üyeleri ile Bakırköy Belediye Başkanı Ateş
Ünal Erzen de katıldı.
“250 MİLYON TL İLAVE RANT”
Eylemde bir basın açıklaması yapan
CHP İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan
Salıcı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından Ali Ağaoğlu’na yapılan
özel imar planı değişikliği ile 250
milyon TL ilave rant sağlandığını ve
İstanbul’un çoğu ilçesinde olduğu
gibi Bakırköy’de de imar talanı
yapıldığını söyledi.
Salıcı basın açıklaması sırasında
arsadan aldığı bir taş parçasını
göstererek, “Bu elimde
gördüğünüzü siz taş
zannediyorsunuz değil mi? Ama bu
aslında bir altın. İstanbul’un taşı
toprağı altın derlerdi, kimse
inanmazdı. Bu görmüş olduğunuz
alan 74 bin metrekare. Burası özel
mülktü. Bu özel mülkle ilgili bazı
yerler, çok fazla arabası olan bir
inşaat firması sahibi tarafından
satın alındı. Sonra bazı kat sahipleriyle, mülk sahipleriyle sözleşmeler yapıldı. Ve
proje Bakırköy Belediyesi’ne buradaki imar artışını
yapmak için getirildi. Bakırköy Belediye Meclisi bu
imar artışını ret etti. Arkadaşımız daha sonra bu
projeyi Büyükşehir Belediye Meclisi’ne getirdi.
Bakırköy Belediyesi, böyle yanlış bir projenin
Bakırköy’de yapılmasını doğal olarak istemez.
CHP’li Büyükşehir Belediye Meclis üyeleri de doğal
olarak istemez. İşin ilginç tarafı AK Partililer de
istemedi. AK Partililer bu gelen projeye hayır dedi.
Sonra ne oldu. 28 gün sonra Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı Büyükşehir’e gelen projeden çok daha
yüksek bir imar rantı olan bir projeyi onayladı ve
askıya çıkardı, şu anda askıda. Bir süre sonra
burada yüksek katlı bloklar göreceksiniz. Onun
için diyorum bu elimde gördüğünüz taş
değil, altın.” dedi.
“49 BİN 591 METREKARELİK İMAR ARTIŞI
VAR”
İl Başkanı Salıcı, basın açıklamasına şöyle
devam etti: “74 bin metrekarelik alan var
burada. Bu alanın 2004 yılında yapılmış
bir imar planı var. Bu imar planına göre
69 bin 210 metrekare inşaat
yapabiliyorsunuz. Şu anda Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı’ndan geçen imar
planına göre yani nokta plan düzenlemesine göre 118 bin 801 metrekareye
yapıyorsunuz. Artış 49 bin 591
metrekare. Yüzde 70 artmış. Bu bölgede
park alanı olarak ayrılmış 41 bin 495
metrekare bir bölüm var. Yeni plana
göre bu da 26 bin metrekareye düşüyor. 15 bin
metrekarede park alanından çalıyorsunuz.
Bakırköy’de yurttaşlarımızın herhangi bir deprem
anında toplanma alanlarından birisi olabilecek bir
yeri imara açıyorsunuz. Oraya inşaat
yapıyorsunuz. Burada 2004 yılındaki imar planına
göre 2364 kişilik bir nüfus ortaya çıkacakken, bu
rakamı iki katına 4720’ye çıkıyor. Ortalama bin
tane otomobilin kullanılacağı yerde yoğunluk 2 bin
otomobile çıkıyor. Peki bunların sonucunda ne
oluyor. Bakırköy’deki ortalama rayiç bedellerle
çarparsanız 49 bin 591 metrekarelik imar artışı
250 milyon TL yapıyor. Gördüğünüz gibi bu taş
altına dönüşüverdi. Bunu Bakırköy Belediyesi
reddetti, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisi AK
Partililer’in de oylarıyla
reddetti. Sonra Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı
tarafından
Büyükşehir’deki reddinden 28 gün sonra
alelacele ve
Büyükşehir’de reddedilenden daha fazla
imar artışı verilerek
onaylandı”
“KADİR TOPBAŞ’A
SORUYORUM.
İSTANBUL’U KİM
YÖNETİYOR?”
Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı tarafından İstanbul’un bir çok yerinde bu
tür imar planı değişiklikleri
yapıldığını da dile getiren
CHP İstanbul İl Başkanı
Oğuz Kaan Salıcı, “İstanbul’da bir çok yerde Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı bu tür değişiklikler yapıyor.
Şimdi ben buradan Büyükşehir
Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a
soruyorum. İstanbul’u sen mi
yönetiyorsun, Erdoğan Bayraktar mı
yönetiyor? Eğer Erdoğan Bayraktar
yönetiyorsa sana niye maaş veriyorlar? Sen yönetiyorsan Erdoğan
Bayraktar bu imar değişikliklerini kat
be kat fazlasıyla senin itirazına
rağmen nasıl veriyor. Bu soru
açıktadır. Bu arazide 250 milyon
TL’lik artı bir rant üretilmiştir.
Gördüğünüz gibi eğer yukarıda abileriniz varsa, AK Partililer arkanızda
duruyorsa, merkezi hükümetle bir sorununuz
yoksa ve sizi kurtarmak gayreti içindelerse
İstanbul’un taşı toprağı altındır.” dedi.
Ali Ağaoğlu’nun satın aldığı arazi önünde
toplanan grup, İstanbul İl Başkanı Oğuz Kaan
Salıcı’nın basın açıklamasının ardından olaysız bir
şekilde dağıldı.
(Yavuz ARPACIK)
İşten atılan THY işçilerinin eylemleri sürüyor
BAKIRKÖY’DE THY PROTESTOSU
Türk Hava Yolları (THY) A.O ve Teknik A.Ş
tarafından işten atılan işçiler, Bakırköy
Cumhuriyet Meydanı’nda eylem yaparak
THY’yi protesto etti.
İşten atılan işçiler ve çeşitli sivil toplum
kuruluşlarından temsilcilerin katıldığı
eylemde, İncirli Caddesi Dikilitaş Mevkiinde toplanan yaklaşık 50 kişilik grup
Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’na kadar
yürüdü.
Cumhuriyet Meydanı’nda bir basın
açıklaması yapan grup, haksız yere işten
atılan işçilerin işlerine geri alınması için
THY yetkililerine çağrı yaptı.
Çeşitli sloganlar eşliğinde eylemlerini
sürdüren ve halaylar çeken grup daha
sonra ise olaysız bir şekilde dağıldı.
14
Çok değerli okuyucular, sevgili dostlar;
yazımın başlığında size sunduğum 3 önemli
konu bugün ülkemizde güncelliğini
korumaktadır. Bu konularla ilgili bu köşemizde
defalarca sizlere görüşlerimi anlatarak
yapılması gereken uygulamaları paylaşmıştık.
Aradan geçen hayli uzun sürece rağmen
bugün basılı ve görsel medyamızda tartışılıyor,
bizzat ilgili bakan ve görevliler tarafından
uygulamadaki engeller ortaya konuyor.
Oysa dünyanın her köşesinde alışılmış bir
yöntem vardır; o da herhangi bir projenin,
şehir planlarının sanayi bölgeleri, sitelerin,
sosyal kuruluşların yerleşimleri mutlaka çok
uzun zaman içinde tartışılmış; fizibilitesi
yapılarak tatbikat projeleri öncülüğünde uygulamaya konmuştur.
Ülkemize baktığımızda bu çalışmaların
başlıktaki konular dahil önemli imar
uygulamalarının bile bir gecelik tasarım veya
önerilerle çok daha önemlisi esas olan halkın
görüşü alınmadan yasallaştığını gözlemlemekteyiz.
Bizde özelleştirmek, kentsel dönüşüm ve B2
diye adlandırılan özelliğini yitirmiş orman
alanlarının satışı hala uygulamaya
koyulamamıştır. Ayrıca yetkili ağızlardan da
çok zorlukların bulunduğu söylenmektedir.
Bunlar bana yönetim zaaflığı yanında
programsız, acele alınmış kararlar gibi
görünmektedir.
B2
N
YAÞAMI
ÝÇÝNDEN
belirlenmesi eksiktir anlamına gelmektedir. Bu
konuda gayrimenkullerle ilgili mülk sahipleri,
tüketiciler hala bilgilendirilmiş ya da eğitilmiş
değillerdir, sorular açıktadır.
Devletimizin ve ona bağlantılı yasa
koyucularının asıl görevi ve amacı vatandaşı
en kutsal değerlerden biri olan konut edinme
konusunda mağdur etmek değil, mutlu etmek
olmalıdır.
Oysa çıkan yasada vatandaşların çok uzun
yıllar ikamet ettiği, çoluk çocuğunun,
akrabasının bulunduğu bir evden konuya itiraz
ettiği taktirde kendisine rayiç bedeli ödeyerek
mağdur edileceği yazılıdır. İstemediği bir
muhite, istemediği bir mahalleye yaşı ilerlemiş
bir kişinin göç etmesini zorlamak devletin
görevi olmamalıdır. Aksine hiç kimseyi
inciltmeden onların demokratik haklarını,
yaşam haklarını, mülk edinme haklarını,
dilediği yerde yaşama haklarını ellerinden
almak ne hukuka ne de demokrasiye uygun
düşmez. Görülüyorki bu konuda da derin
inceleme ve belirleme yapılmamamıştır.
Çıkarılan yasanın yukarıda açıkladığımız gibi
bir çok açık noktaları, eksik tanımlamaları
sonuçta mutlaka uygulama zorluğu yaratır,
böylece Sayın Bakanın dediği gibi binaların
Fikret TORAMAN
yıkımı zorlaşmış olur. Bu olay hem insanları
üzecek hem de 20 ile 30 yıl zaman
alacak, ayrıca mülk sahiplerini mağdur
ederek bekleyen yandaş rant kesimine
ORMAN YASASI - ÖZELLEŞTİRME
alanları açacaktır. Buna çözüm değil
KENTSEL DÖNÜŞÜM VE UYGULAMALARI iş
2B-VASFINI KAYBETMİŞ
haksızlık denir. Dolayısıyla vatandaşın
mağdur edilmesi her zaman bir eksiklik
ORMAN KANUNU:
lerimiz ile değerli gayrimenkullerin
olacaktır.
Sizler de bu konularda mutlaka güncel haberyabancılara satışının serbest bırakılması bence
Mülk sahiplerinin binayı yeniden yapacak
leri okuyor, dinliyorsunuzdur. Orman
ülkeyi zayıflatmaktan başka faydası olmayan
müteahhitlerle, yapılması şart olan
bölgelerinde yıllardır ikamet edip hayatını
işlemlerdir. Yeni haber olarak yol ve köprüsözleşmeler, uzlaşmalar, bankaların vereceği
sürdüren, bir gecekondu edinerek başını soka- lerin ihalelerinin iptal edildiği, iptal sebebinin
çeşitli krediler, faizler, vatandaşın mevcut
cak bir yer temin eden çoğu da geliri olmayan
de değerinin düşük bulunduğu açıklanmıştır;
ekonomik yapısını incelemeden tespit edilmiş
köylü vatandaşlarımızdır.
şimdi sormazlar mı ki, daha önce bu devir
olduğundan onları mutlu kılmak mümkün
Bu orman vasfını kaybetmiş alanların ilgililere
işlemlerinin fizibilitesi ve gerçek bedelleri inceolmayacaktır. Halbuki tüm bu uygulamadaki
veya taliplerine satış için defalarca değişen
lenmedi mi?
detayların incelenmesi ve tüm tarafların
rayiç bedeller, indirimler, vade uzatmaları gibi
Bir başka haber kamu lojmanlarının satışına
haklarının demokratik koşullar içinde
ilanlar yapılarak sonuca varılmak istenmiş
başlanıldığıdır, bunların hepsi başlangıçta
hazırlanması halinde bu insanlarımız
olmasına karşın sonuç elde edilememiştir.
söylediğimiz, araştırmanın, planlamanın ve
yöneticilerine teşekkür eder, dua eder.
Çoğu hazineye ait tapusuz olan orman
getiri ile götürüsünün iyi hesaplanmadığının
Sayın Bakanımızın söylemi bugüne kadar bu
alanlarında yüzde 80 geçimini zor sağlayan
göstergesidir.
konuda insanlarımızın ikna edilemediği, işin
tarım ve hayvancılıkla ilgilenen günlük
Bir vatandaş bu eksikleri görmeyebilir,
sonunda mülk sahibinin kazanç ve
yaşayan kişilerdir. Şimdi siz bunlara yüzde ne
düşünmeyebilir, yanlış uygulamalarla zarara
kayıplarının belirlenemediği sonuçta da
kadar indirim yapsanız, ödeme şartlarını ne
da girebilir; ancak koca bir “TÜRKİYEMİZ’DE”
insanlarımızın mutlu edilebileceği ortam
kadar kolaylaştırsanız orada yıllardır yaşamış
yapılan bu plansız uygulamalar yanlıştır,
yaratılamamıştır.
bu vatandaşlarımıza rayiç bedelleri ile arazileri ayıptır.
Eğer bu mutluluk ve ikna ediş devletçe
satamazsınız. Son günlerde yapılan ilan ve
Altın yumurtlayan tesislerini, yollarını, köprüsağlanamaz ise ortaya hem büyük bir
beyanlardan anlaşılıyor ki, istenilen sonuca
lerini, bankalarını hatta kamuya ait
mutsuzluk çıkacak, hukuksuzluk başrolü
varılamamış hala süreç uzatımına gitmek
lojmanlarını satmak zorunda kalan bir ülkenin
oynayacak, uluslararası kriterde de bir kentsel
istenmiştir. Kişisel görüşüm olarak sonuçta her
ekonomisinin güçlü olduğu söylenebilir mi?
dönüşüm kriteri yapılamamış olacaktır.
zaman olduğu gibi bu vatandaşlara
Hesapları iyi yapılmayan, artı-eksisi belirleneBu sebeplerle de “önyargılar, tereddütler,
satılamayan ilgili alanlar, alabilecek ekonomik meyen bu özelleştirmelerin sonunda mutlaka
olumsuzluklar” kaldırılmadıkça binaları
güçte olanlara satılacak, bu şekilde orada
bir yönetim yetersizliği olmaktadır veya bu
yıkmak gerçekten bakanımızın dediği gibi
yaşayan garibanlar mağdur edilmiş olacaktır,
noktada çok eksiklerimiz vardır.
zorlaşacaktır.
dolayısıyla rant grubu tarafından burası hem
Sonuç olarak da; özelleştirmenin çok iyi
Her 3 konuda da Türkiyemiz’e yakışacak hem
doğa katliamına hem de taş ve beton
muhasebesinin yapılması ilke haline gelmeli,
kendi vatandaşlarımızdan yakınma, üzülme ve
yığınlarına sebep olacaktır.
getirisi yüzde yüz karlı olacak olay YAZ-BOZ
Devletin görevi, zor şartlar altında kısıtlı gelirle tahtasına dönüşmemelidir. Bu büyük devletlere lanetleme gelmeden, hem de uluslararası
demokratik kurallar içinde bu 3 mesele
yaşamakta olanlara daha çok imkan
yakışan olumlu, ılımlı davranış olur diye
halledilmeden kişisel görüşüm olarak bu
sağlamak, onlara geçim kapısı hazırlamak ve
düşünüyorum.
gerçekten çok isabetli ve doğru olan mesemutlu kılmak olmalıdır. Değindiğimiz her 3
Özel kuruluşlardaki yanlışlar doğaldır, ancak
leleri halletmek güçleşecektir.
konuda geçmiş aylardaki gazetemizde
devlet yönetiminde yapılacak yanlış işlemler,
Sayın Bakanımız bu şikayette haklıdır ancak
yazdığımız yazılara göz atılacak olursa bu
atılacak yanlış adımlar o devletin uluslararası
yukarıdan beri değindiğimiz konuların da ele
orman ve ağaç katliamının bölgeye ve ülkemprestijini zarara uğratır, ekonominin
alınması, incelenmesi eğer imkan dahilinde ise
ize ne zararlar vereceğini sizlerle paylaşmıştık.
bozulmasına sebebiyet verir.
yeniden detayların çok iyi hesaplanması
Şimdi aynı görüşleri dile getirerek burada
şeklinde yeni yönetmelikler çıkartılması ve
vatandaşın çıkarını düşünmeyenlere acaba bir
KENTSEL DÖNÜŞÜMDEKİ TOPALLAMA: bunun dışında planlanan yıkım bölgelerinde
öneri getirmiş olabilir miyiz?
Geçenlerde Çevre ve Şehircilik Bakanımız
daha çok deprem bölgelerinde bu konularda
“Önyargıları
Yıkmak,
Binaları
Yıkmaktan
Daha
seminerler, paneller düzenlenerek vatandaşa
ÖZELLEŞTİRMEDEKİ YANLIŞLIKLAR:
Zordur” diyerek uygulamanın henüz rayına
bilgi verilmesi çok isabetli olacak. Bu vesileyle
Bu konuya da geçmişte değinmiş, bir ülkenin
oturmadığını itiraf etmiş mutlaka hak sahipleri
de vatandaşları mutlu etmiş olunacaktır.
ekonomik güçlülüğe uluslararası oranda sahip
ve bölge belediyeleri ile müştereken hareket
Allah evinden, yurdundan, semtinden,
olabilmesi için çeşitli sanayi, enerji, iletişim,
etmek zorunluluğuna değinmiştir.
komşularından ve akrabalarından ayrılmak
ulaşım, inşaat, bankacılık sektörlerine sahip
Çıkarılan Kentsel Dönüşüm Yasası ile ilgili art
zorunda kalabileceklere kolaylıklar versin diyolması şarttır. Aksi halde bu ülkeler mutlaka
ardına 3-4 yönetmelik çıkarılmış hala sistem
erek bu uygulamanın ülkemize de mülk sahipbaşka ülkelere muhtaç hale düşmektedir.
oturmamış ise yine yukarıda bahsettiğimiz gibi
lerine de hayırlı olması dileğiyle herkese
Geçmişte özelleştirilen enerji devlerimiz,
bir ön çalışma, bir planlama ve de detaylarının sağlık ve mutluluk diliyorum.
bankalarımız, iletişim kurumları, yol ve köprü-
15
8 SAATTE 7 MİLYON KEZ...
Genelkurmay, Atatürk için internet sitesi açtı. Sitede Atatürk ile ilgili çok özel bilgiler, fotoğraflar ve anekdotlar yer
alıyor. Sitede Atatürk'ün kendi ağzından hayat hikayesi de var. Gazi Mustafa Kemal'in kendi ağzından hayat hikayesi
www.hurriyet.com.tr'de yayınlandı. Tıklanma oranı 11 Milyonu aştı.
Mustafa Kemal Atatürk, 10 Ocak
1922’de Vakit Gazetesi’nde
yayınlanan, Vakit Gazetesi
Başyazarı Ahmet Emin'e (Yalman) verdiği
mülakatında kendi hayatını şöyle anlatmıştı:
okuyanlara karşı kovuşturma
işlerin içinde bir kötülük
ATATÜRK'ÜN KENDİ AĞZINDAN HAYAT HİKAYESİ yapılması,
bulunduğunu sezdiriyordu, Ancak
Çocukluğuma ilişkin ilk hatırladığım şey, okula gitmek meselesiyle ilgilidir. Bundan dolayı annemle
babam arasında aşırı bir mücadele vardı. Annem
ilâhîlerle okula başlamamı ve mahalle okuluna gitmemi istiyordu. Gümrük Dairesinde memur olan
babam o zaman yeni açılan Şemsi Efendi Okulu’na
devam etmem ve yeni yöntem üzerine
okumamdan yanaydı.
Sonunda babam işi ustaca bir biçimde çözümledi.
Öncelikle alışılmış törenle mahalle okuluna
başladım. Böylece annemin gönlü yapılmış oldu.
Birkaç gün sonra da mahalle okulundan çıktım.
Şemsi Efendi Okulu’na yazıldım.
Az zaman sonra babam öldü. Annemle birlikte
dayımın yanına yerleştik. Dayım köy hayatı
yaşıyordu. Ben de bu hayata karıştım. Bana
görevler veriyor, ben de bunları yapıyordum.
Başlıca görev tarla bekçiliği idi. Kardeşimle birlikte bakla tarlasının ortasındaki bir kulübede
oturduğumuz ve kargaları kovmakla uğraştığımızı
unutamam. Çiftlik hayatının öteki işlerine de
karışıyordum.
Böylece biraz vakit geçince annem, okulsuz
kaldığım için kaygılanmaya başladı. Sonunda
Selânik’te bulunan teyzemin evine gitmeme ve
okula devam etmeme karar verildi: Selânik’te
liseye yazıldım. Okulda Kaymak Hafız isminde bir
öğretmen vardı. Bir gün sınıfımızda ders verirken
başka bir çocukla kavga ettim. Çok gürültü oldu.
Öğretmen beni yakaladı. Çok dövdü. Bütün
bedenim kan içinde kaldı. Büyükannem zaten
okulda okumama karşıydı, hemen okuldan
çıkardı.
Yakınımızda Binbaşı Kadri Bey isminde bir kişi
oturuyordu. Oğlu Ahmet Bey askerî ortaokula
devam ediyor ve okul giysisi giyiyordu. Onu
gördükçe ben de böyle giysi giymeye hevesleniyordum. Sonra sokaklarda subaylar görüyordum.
Bu aşamaya ulaşmak için izlenmesi gereken
yolun askerî ortaokula girmek olduğunu
anlıyordum.
O sırada annem Selânik’e gelmişti. Askerî
ortaokula girmek istediğimi söyledim. Annem
askerlikten çekiniyordu. Asker olmama zorla engel
olmaya çalışıyordu. Kabul sınavı zamanı ona
sezdirmeden kendi kendime askerî ortaokula
giderek sınav verdim. Böylece anneme karşı oldu
bitti olmuş oldu.
Ortaokul’da en çok matematiğe ilgi duydum. Az
zamanda bize bu dersi veren öğretmen kadar,
belki de daha çok bilgi sahibi oldum. Derslerin
üstünde işlerle ilgileniyordum. Yazılı sorular
yazıyordum, matematik öğretmeni de yazılı olarak
cevap veriyordu.
Öğretmenimin ismi Mustafa idi. Bir gün bana dedi
ki; “Oğlum, senin de ismin Mustafa benim de. Bu
böyle olmayacak. Arada bir fark bulunmalı,
bundan sonra adın Mustafa Kemal olsun!
O zamandan beri adım gerçekten Mustafa Kemal
kaldı. Öğretmen sert bir adamdı. Sınıfta birinci,
ikinci tanımıyordu. Bir gün bize: “Aranızda kimler
kendine güveniyorsa kalksınlar onları çalıştırma
danışmanı yapacağım” dedi, öncelikle
duraksadım. Ayağa öyleleri kalktı ki ben
kalkmamayı yeğledim. Bunlardan birinin
danışmanlığı altına girdim. Görüşmenin sonunda
dayanma gücüm son noktaya geldi. Ayağa kalkarak; “Ben bundan iyi yaparım dedim. Bunun
üzerine öğretmen beni çalıştırma danışmanı yaptı,
eski danışmanı benim danışmanlığım altına verdi.
Askerî ortaokulu bitirdiğim zaman merakım
oldukça ileri gitmişti. Manastır Askerî Lisesi’nde
matematik pek kolay geldi. Bununla uğraşmayı
sürdürdüm. Ancak Fransızca’da geri idim.
Öğretmen benimle çok uğraşmıyor, acı uyarılarda
bulunuyordu. Bu uyarılar benim çok gücüme gitti.
İlk ev izni zamanında çözüm aradım. İki, üç ay
gizlice Frerler Okulu’nun özel sınıfına devam ettim.
Böylece okul derslerine oranla fazla derecede
Fransızca öğrendim.
O zamana kadar edebiyatla çok ilişkim yoktu,
Merhum Ömer Naci, Bursa Lisesi’nden kovulmuş,
bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden
okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim.
Hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan
hiçbirini beğenmemesi gücüme gitti. Şiir ve edebiyat diye bir şey olduğunu o zaman öğrendim.
Ona çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü.
Ancak yazı (kompozisyon) öğretmeni diye yeni
gelen bir kişi, bana şiirle uğraşmayı yasakladı. “Bu
meşgale biçimi seni askerlikten uzaklaştırır” dedi.
Bununla birlikte güzel yazı yazma isteği bende
kalıcı oldu.
Lisede iken dirençle çalışıyorduk. Sınıfta birinci,
ikinci olmak için hepimizde güçlü bir gayret vardı.
Sonunda liseyi bitirdim. Harp Okulu’na geçtim.
Burada da matematiğe ilgim devam ediyordu.
Birinci sınıfta temiz gençlik düşlerine tutuldum.
Dersleri aksattım. Yılın nasıl geçtiğinin hiç farkında
olmadım. Ancak dersler kesilince kitaplara
sarıldım. İkinci sınıfa geçtikten sonra askerlik derslerine ilgi duydum. Şiir yazmaya ilişkin lise
öğretmeninin koyduğu yasağı unutmuyordum.
Ancak güzel söylemek ve yazmak isteği kalıcı idi.
Ders aralarında kompozisyon alıştırmaları
yapıyorduk. Saati elimize alıyor “Bu kadar dakika
sen, bu kadar dakika ben söyleyeceğim” diye
yarışma ve tartışmalar düzenliyorduk.
Harp Okulu yıllarında siyaset düşünceleri baş gösterdi. Duruma ilişkin henüz etkili bir düşünce
oluşturamıyorduk. Sultan Hamit Dönemi idi.
Namık Kemal Beyin kitaplarını okuyorduk.
Kovuşturma sıkı idi. Çoğunlukla ancak
koğuşta yattıktan sonra okuma imkânı buluyorduk. Bu gibi yurtsevercesine eserleri
bunun iç yüzü gözlerimiz önünde bütünüyle
netleşmiyordu.
Kurmay sınıflarına geçtik. Alışılmış derslere çok iyi
çalışıyordum. Bunların üstünde olarak bende ve
bazı arkadaşlarda yeni düşünceler açığa çıktı.
Ülkenin yönetiminde ve siyasetinde bozukluklar
olduğunu keşfetmeye başladık.
Binlerce kişiden oluşan Harp Okulu öğrencisine bu
keşfimizi anlatmak isteğine kapıldık. Okulun
öğrencileri arasında okunmak üzere okulda el
yazısıyla gazete kurduk. Sınıf içinde küçük
teşkilatımız vardı. Ben Yönetim Kurulu’nda idim.
Gazetenin yazılarını çoğunlukla ben yazıyordum.
O zaman okullar müfettişi İsmail Paşa vardı. Bu
işlerimizi keşfetmiş, izlettiriyormuş. Okulun
müdürü Rıza Paşa isminde bir kişiydi. Bu kişinin,
padişah katında İsmail Paşa tarafından yanlışı
ortaya çıkarılmış; “Okulda böyle öğrenci var. Ya
farkında olmuyor ya görmezden geliyor”
denilmiş. Rıza Paşa konumunu korumak için inkâr
etmiş.
Bir gün, gazetenin gereken yazılarından birini
yazmakla uğraşıyorduk. Veteriner dersliklerinden
birine girmiş, kapıyı kapamıştık, kapı arkasında
birkaç nöbetçi duruyordu. Rıza Paşaya haber
vermişler, sınıfı bastı. Yazılar masa üzerinde ve ön
tarafta duruyordu. Görmemezlikten geldi. Ancak
dersten başka şeylerle uğraşmak nedeniyle
tutuklanmamızı buyurdu. Çıkarken: “Yalnız izinsizlikle yetinebilir” dedi. Sonra hiçbir ceza
uygulamasına gerek olmadığını söylemiş. Böyle
davranmasında kendine yüklenen eksikliği ortaya
çıkarmak çabasının etkisi olmakla beraber iyi
niyet de inkâr edilemezdi.
Kurmay Subaylar Grubu sınıflarının sonuna kadar
bu işlere devam ettik. Yüzbaşı olarak okuldan
çıktıktan sonra İstanbul’da geçireceğimiz süre
içinde bu işlerle daha iyi uğraşmak için bir
arkadaş adına bir apartman tuttuk. Ara sıra
orada toplanıyorduk. Bu hareketlerimizin hepsi
izleniyordu ve biliniyordu.
Bu sırada Fethi Bey adına eski arkadaşlardan
subay iken askerlikten uzaklaştırılmış bir kişi
karşımıza çıktı. Kendisinin yoksulluğundan,
yardıma ihtiyacı olduğundan, yatacak yeri
bulunmadığından söz ederek bize sığındı. Biz de
bu kişiyi sahip olduğumuz apartmanda yatırmaya
ve kendisine yardım etmeye karar verdik. İki gün
sonra kendisinin isteği üzerine bir yerde
görüşecektik. Gittiğim zaman yanında Saray’a
mensub bir de yâver gördüm. Apartmanda yatan
İsmail Hakkı Bey adında bir kişi vardı, anında
götürmüşler. Bir gün sonra da bizi tutukladılar.
Fethi Bey oysa ki İsmail Paşanın gizli polisi imiş. Bir
süre hücre hapsinde kaldım. Sonra Saray’a
götürdüler. Sorgulandım. İsmail Paşa, Başkâtip, bir
de sakallı bir adam hazır bulunuyordu. Sorgudan
anladık ki gazete çıkardığımızdan, teşkilât
kurduğumuzdan, apartmanda çalıştığımızdan özet
olarak, bütün bu işlerden dolayı zan altında
olmak, şüphelenilmek... Daha önceki arkadaşlar
yaptıklarını kabul etmişler, birkaç ay böyle tutuklu
kaldıktan sonra bıraktılar.
Birkaç gün sonra Kurmay Subaylar Grubu Dairesi’ne tüm kurmay subay arkadaşları çağırdılar. Eşit
olarak Edirne ve Selânik’te yani o zamanki İkinci
ve Üçüncü Ordulara gönderilmemiz
kararlaştırılmıştı. Kur’a çekileceğini, ancak
aramızda anlaşırsak kur’aya gerek kalmayacağını
söylediler. Ben arkadaşlara işaret ettim. Biraz
konuştuk. Gerçekten ufak bir anlaşma sonunda
İkinci ve Üçüncü Ordulara gidecekleri ayırdık...
YAZININ DEVAMI
www.atakoygazete.com.tr’de
16
Tüm dünya
kadınlarına
armağanımdır;
kimileri dans eder
kimileri yazar…
Herkes kendince;
MAKSAT SAFIMIZ
BELLİ OLSUN.
Ben Kadınım
Tuzu buza katık
eden; aşsız koymayan yavrusunu
Erkeğini ata
bilen, çamaşır
ütüleyip, yer
silen
Ben kadınım
Çınar ağacı gibi güçlü, içten içe
yanıp ölen
Sevdalı kadınım
Çocuk yanlarım da var benim,
saçımın okşanmasını isteyen
Güçlü yanlarımda var, yeniden
ocaklar kuran
Ana olmadı mı ataya; baba
yarımsın dedirten
Ben kadınım aşkı bilen, şiddeti
önleyen
DUR diyen yobaza, vuran ele
dur diyen…
Anayım
yahu; içimde
ki,
karnımdaki
ve
yuvamdaki
çocuğa
Dokundurtmam
bilesin…
Kirli bir
yüzümde var
benim, senin
kirlettiğin;
Vurduğun
zaman ki
morlukları taşıyan ruhumdan
gelen karanlık ve sözlerinle
bıraktığın gölgeler sinmiş ona
Ve sonra…
Sonrası diriliş,
Seni ezmek istemiyorum, ezilmenin nice olduğunu bilenim
Lakin var olmanın, ben olmanın
yolu ise bu; delip geçen
suskunluklarım da var benim…
Ben kadınım;
Dört duvarı yuva yapan, iş
hayatın da dörtnala koşan
Dünyayı toplayan, üremeyi
sağlayan, sevdayı ateşleyen
kadın
Sen de adam ol;
Güçlü ol ki şiddet yerine aşkı,
vurmak yerine dokunmayı,
bağırmak yerine anlamayı seç...
Adam ol yahu…
Beni, kadın adam olmaya zorlama.
Yerini bil; şu koca dünyada bir
kum zerresi kadar bile değiliz
anla,
Ve ben kadın kalmak istiyorum,
kadın adam olmak değil
Beni buna zorlama…
Kanunlara gerek duymamalıyım
sana karşı kendimi korumak
için; adaletin de erimeliyim,
Hz. Ömer ol demiyorum ama
Esra ERDOĞAN
BEN KADINIM
adil ol.
Bir kum zerresi
kadar biat et
insanlığa…
Dışarıya iyi
görünüp, içeride
zulüm ile kendini
aldatma,
yavrularımı yakma.
Sevmeyi öğren be
adam; paylaştıkça
çoğalan kumsallara gebe ol;
doğurmayı
öğren,
doğurganlığımı
yok etmeyi
değil.
Hiçbir şeyin parçası olmadan
yaşamak istiyorsan, evlenme
bari.
Beni de yakma gelecek nesilleri
de…
Ben kadınım, bunu hep hatırla…
Anan gibi, bacın gibi kadın;
sana hayat veren gibi
Ve şu an hayatını almak üzere
olduğun bir kadın
Hadi indir o elini ya sarıl bana
veya çek git; her ikisinde de
aynı karşılıkla dönerim sana
Adalet, eşitlik, sevgi istiyorum,
çok şey mi sence?
Bunları ya bana verirsin ya da
ben kendim alırım mücadeleden
kaçmam bilirsin, demiyorum
sana
Çünkü bu yanımı şimdiye kadar
fark etmediğini biliyorum.
Bir kadının saçının okşanması
için yaptığı fedakârlıktan fazla
değil yapacaklarım
Bu kadar sert çektiğin için artık
arada okşasan da her zaman
dipleri acıyacak olan saçlarım
var benim
Kirli yüzümü çevreleyen,
Ruhuma sinen gölgeler bizi
boğduğunda; Ben artık gölgesiz
olacağım…
Sadece Ben, keyfim ve kâhyası
kalacağız. Bir de yavrularım
elbet.
BEN hayatta her şeyi
başaracağım ve bunun keyfini
de yuvamda süreceğim.
Kâhya mı?
O da seni kapıda karşılayıp,
bahçe duvarında ki yazıyı
gösteren hani nasıl diyordunuz
ADAM yanım
Kapıda ne mi yazacak?
ADAM OLMAYAN GİREMEZ.
KALIN BARSAK KANSERİNE
DİKKAT!
Kolon diye adlandırılan kalın
bağırsak, yaklaşık 2 metre
uzunluğundaki sindirim
sisteminin ince bağırsaktan
sonra gelen kısmıdır. Kalın
barsak kanseri; gastrointestinal
sistemin son kısmı olan kalın
barsaklarda görülen bir kanser
türüdür ve oldukça büyük bir
öneme sahiptir. Erkekte ve
kadında eşit oranda görülen
kalın barsak kanseri bütün
kanserler içinde görülme sıklığı
bakımından 3. sırada yer alır.
Medicana Bahçelievler Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı
Uzm. Dr. Ziyaettin Durakoğlu
kalın barsak kanseri konusunu
anlattı.
Kalın barsak kanseri nedir, ne
sıklıkla görülür?
Kalın barsak kanseri; gastrointestinal
sistemin son kısmı olan kalın barsaklarda görülen kanser türüdür. Kalın
barsak kanserleri her iki cinste de en
sık görülen 2. veya 3. kanser türüdür.
Her iki cinste de en sık ölüme sebep
olan ikinci sıradaki kanser cinsidir.
Ortalama her 15 kişiden birisinde
kalın barsak kanseri gelişir. 50
yaşından sonra kolorektal kanser
gelişme riski artmaktadır.
Yurdumuzda da tanı yöntemlerinin
artması, kişilerin hastalık belirtilerini
daha iyi algılamaları ve hekime
başvurma olanaklarının artması,
beslenme alışkanlığının giderek daha
çok endüstriyel gıdalara kayması, bu
kanserlerle daha sık karşılaşmamıza
neden olmaktadır. Erken teşhis ve
tedavi yöntemleri uygulanabildiği
takdirde kalın barsak kanserleri
tedaviden en çok yararlanan iç organ
kanserleridir. Tarama testleri ile
hastalık oluşmadan, oluşmuş ise
belirtileri daha ortaya çıkmadan saptanabilmekte ve gerekli tedavisi
yapılarak tam şifa
sağlanabilmektedir. Çünkü kalın
barsak kanserlerinin çoğu (% 95)
poliplerden gelişmektedir.
Kalın barsak kanseri için kimler
risk altındadır?
Kalın Barsak Kanseri için özellikle 4550 yaş üzerindeki kişiler risk
altındadır ve kalın barsak kanserlerinin % 95’i poliplerden
gelişmektedir. Bol lifli diyet alanlarda
kanser görülme oranı düşüktür.
Protein ve yağ fazlalığı, alkol, et, folik
asit eksikliği, sigara kanser riskini
arttıran faktörlerdir.
Rahim, yumurtalık veya meme
kanseri olan kadınlar, anne, baba,
kardeş gibi yakın aile bireylerinde
kalın barsak kanseri veya polipleri
olanlar, inflamatuar barsak
hastalıkları (Ülseratif Kolit veya
Crohn), Kolon kanseri olup tedavi
görmüş kişilerde riski altındadır.
Belirtilen risk faktörlerinin olması,
kişide mutlaka kolorektal kanser
gelişeceği anlamını taşımaz; sadece
oluşma riski diğer kişilere göre
artmıştır. Bu nedenle daha dikkatli
kontrol ve takiplerle oluşma riskini
azaltmaya, eğer oluşur ise de erken
tanı ve tedavi yapmaya önem
vermelidir.
Kalın barsak kanserinde klinik
belirtiler nelerdir?
- Makattan kan gelmesi (rektal
kanama),
- Dışkının kanla bulaşık olması,
- Tuvalete çıkma alışkanlığında
değişiklik,
- Dışkının eskiye oranla incelmesi,
kabızlık – ishal durumlarının ortaya
çıkması,
- Sık sık tuvalete çıkma isteği, buna
rağmen tam boşalamama hissi,
- Aşırı gaz, karın ağrısı, şişkinlik,
kramplar gibi genel karın
yakınmalarının olması,
- Kansızlık (anemi),
- Devamlı halsizlik ve yorgunluk,
kusma gibi semptomlardır.
Tüm bu semptomlar birçok hastalıkta
da oluşabilecek semptomlardır, bu
nedenle bir veya birkaç tanesi oluşur
ise mutlaka doktor kontrolü ile
nedeni ortaya konmalıdır.
KALIN BARSAK KANSERİNDE
TEDAVİ NASIL YAPILIR?
Kanser çok erken evrede saptanırsa
ameliyatsız, karın duvarı kesilmeden
çıkartılabilir. Kolonoskopi yapar
şekilde girişilerek tümörlü kısım
çıkartılabilir, buna lokaleksizyon denmektedir. Eğer kanser bir polipte
saptanıp çıkartılırsa buna polipektomi
denir. Eğer tümör daha büyükse
etrafındaki sağlam bir kısım barsakla
birlikte çıkartılır, geriye kalan barsak
uçları karşılıklı dikilerek devamlılık
sağlanır, buna kolektomi ameliyatı
denir. Bu esnada barsağın yanındaki
lenf bezleri de temizlenerek kanser
metastazı açısından mikroskobik
incelemeye gönderilir. Eğer tümör
çıkartıldıktan sonra iki barsak ucu
karşılıklı dikilemez ise bunlar karın
duvarına ağızlaştırılır, buna kolostomi
denmektedir. Kolostomi açılan
hastalarda dışkı, bu bölgeye
yapıştırılan özel yapılmış torbalarda
toplanarak atılır. Anüse çok yakın
tümörlerde kalıcı kolostomi açılması
gerekebilir. Ameliyat sonrası geride
kalmış olabilecek kanser hücrelerini
de öldürmek amacı ile kemoterapi
uygulanır. Radyoterapi ise daha
sıklıkla rektum bölgesi kanserlerinde
uygulanır. Büyük tümörlerde de
operasyon öncesi uygulanıp tümörü
küçülterek ameliyat edilmesi
sağlanabilir. Kemik metastazları da
radyoterapi ile tedavi edilir.
17
Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen:
“KADINLAR ŞİDDETE KARŞI
DAYANIŞARAK DUR DİYEBİLİRLER”
Bu projede kadının önündeki en büyük sorunun
toplum tarafından yaratılan ve benimsenen algı
problemi olduğu görüşü ağır bastı. Siz bu konuda
neler düşünüyorsunuz?
İsveç Başkonsolosluğu’nun katkılarıyla
düzenlediğimiz projemizin adını “Politika Sadece
Erkek İşi midir?” olarak belirledik çünkü toplumun
azımsanamayacak bir kesimi siyaseti erkek işi
olarak görüyor. Bu proje kapsamında 2 seminer ve
1 Çalıştay düzenledik. Çalıştay’da bir araya gelen
çeşitli politik görüşlerden kadınlarımız “Politikayı
ve kadınların politikadaki yerini” tartıştı, seminerlere siyaset ve medya dünyasından kadınlar katıldı
ve tecrübelerini paylaştı. Bütün bu çalışmaların
nihai sonucu “Politika sadece erkek işi değildir”
mesajı oldu. Az
önce de
bahsettiğim gibi
toplumun her
alanı gibi siyaset
alanı da erkek
egemen. Siyaseti
ele alışımız,
siyaseti yapışımız,
söylemler erkek
egemen. Hatta
politikadaki pek
çok kadın
siyasetçimiz dili
erkek egemen.
Tüm bunların
dışında oranlara
bakarsanız kadın
siyasette yok
denecek kadar
az. Demokrasi
tecrübeyle gelişen
bir süreç, insanlar
seçtikçe,
seçildikçe
demokrasinin
faydasını
görmeye
başlıyorlar. Biz 90
yıllık bir Cumhuriyet’in yurttaşlarıyız. Laik
Cumhuriyetimiz’in kurucusu Gazi Mustafa Kemal
Atatürk’ün kadınlara seçme ve seçilme hakkını
armağan edişinin üzerinden 78 yıl geçmiş,
söylemek istediğim 78 yıl demokrasinin yerleşmesi
için yeterli bir süre. Ama mevcut duruma
bakarsanız 26 bakanımız var 1 tanesi kadın. Hiç
kadın bir Cumhurbaşkanımız ya da Meclis
Başkanımız olmamış. 2 bin 924 Belediye
Başkanı’nın 26’sı, 34 bin 210 muhtarın 65’i kadın.
Yine 81 valimizin 1
tanesi kadın. Listeyi
daha da
uzatabiliriz, kadın
siyasette temsil
ediliyor diyemiyoruz maalesef.
Kadınların siyasetteki temsil oranını
arttırması lazım.
Bunun için dünyada
denenmiş örnekler
var, ülkemiz için en
uygunu “fermuar
sistemi”; yani aday
listeleri
hazırlanırken 1
kadın 1 erkek aday
olarak belirlenmeli.
Çünkü seçimler
öncesinde kadınlar
listelerden aday
gösteriliyor ancak
hiç biri seçilecek
sıralara yazılmadığı
için sonuçlar erkeklerin lehine çıkıyor.
Eğer kadınlar siyasi partilere fermuar sistemini
dayatırlarsa önümüzdeki ilk seçimde önümüzdeki
tabloyu değiştirebiliriz. Bunun için her ne kadar
karşı olsam da kadın kollarının kadın yararına
çalışması lazım. Kadın kollarına karşıyım çünkü
kadın kollarının varlığını kabul etmek dolaylı
olarak siyasetin erkek işi olduğunu kabul
etmek demektir. Ama bu organların
kaldırılması şu an için mümkün değil ama
kadınlar kendi yararlarına çalışabilirler;
partilerin kadın kolları birleşip bağlı
bulundukları siyasi partilere fermuar
sistemi uygulanması noktasında baskı
yapabilirler. Eğer bunu
başarabilirlerse kadının siyasetteki
varlığı; toplumun gelişimine,
siyasal sitemin istikrarlı ve
hakkaniyetli işlerlik
kazanmasını sağlayacaktır.
Kadına yönelik her türlü
sorunun çözümü için,
kadını çözümü üreten
konumuna taşımamız şart.
“MEDYA KİLİT ROL
OYNUYOR”
Meltem Hanım, bir iletişimci
olarak medyanın kadın ve kadın
hakları konusundaki, duyarlılığı
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kadına yönelik bahsettiğiniz algıların
oluşumunda medya kilit rol oynuyor.
Yapılan haberler, üretilen içerikler, çekilen görüntüler ve bunların kurgulanması
noktasında çalışan tüm medya
mensuplarının; toplumsal cinsiyet,
şiddetin haberleştirilmesi, özel hayatın
gizliliği, habere konu olan kişilerin varsa
gizliliğini ihlal etmeme gibi konularda
duyarlı olması gerekiyor. Medyada bazı
dönemler bu yönde bir hassasiyet oluştu.
Aile içi şiddete son gibi kampanyalar
düzenlendi, çalışanlara kurum içi
eğitimler verildi ancak hala cinsiyetçi yaklaşımlarla
karşılaşabiliyoruz. Kadınların en fazla haber
oldukları konu; aile içi şiddet olayları ve maalesef
en fazla cinsiyetçi yaklaşıma rastlanan haberler de
bu kategorideki haberler. Bir dönem bu tür
haberler kadına yönelik şiddeti meşrulaştırıcı bir
dil ile kaleme alınıyordu. “Yemeği yaktığı için
kocasından dayak yedi” , “Kısa etek giyince soluğu
hastanede aldı”, “Sevdiği erkekle evlenmek
isteyince kardeşi tarafından öldürüldü” ve dahası.
Bu manşetlere yakın zamana kadar gazete
sayfalarında, televizyon başlıklarında sık
rastlanıyordu. Ya da kadını metalaştıran
“arka sayfa güzelleri”, şiddet
görmüş kadının mahrem
yerlerinin kapatılmadan
çekilen ve yayınlanan
görüntüleri bunlar çok uzak
örnekler değil. Yakın
zaman derken şu an
yok zannetmeyin
şimdi de benzer
örnekler var ancak
eskisi kadar çok
değil. Yetersiz de
olsa bu yönde bir
hassasiyet
oluştu. Tüm bu
başlıklar okuyucuda
şöyle bir algı
yaratıyor;
kadında hak etmiş
baksana yemeği
yakmış, birini
sevmiş, kısa etek
giymiş… Bunlar
toplumu yanlış yönlendiren, ataerkil zihniyeti yeniden üreten
örnekler ve demokratik,
insan haklarına saygılı bir
medyanın yapmaması gereken
hatalar. Bunlara son vermek
için de kadın erkek eşitliğini
özümsemiş, şiddetin her türlüsüne karşı,
insan hak ve özgürlüklerine saygılı, kendini
geliştirmiş, entelektüel medya mensuplarına,
yöneticilerine ihtiyacımız var. Tüm bunlar içinde
eşitlikçi bakış açısına sahip kadınlarımızın
medyanın karar mercilerinde varlık göstermesi
lazım.
“TÜM KADINLARIN,
KADINLAR GÜNÜNÜ KUTLARIM”
Her 8 Mart’ta kadınların hakları hatırlanır fakat 9
Mart’ta tekrar unutulur. 08 Mart günü çeşitli
mesajlar verilir, temennilerde bulunulur. Siz bu 8
Mart’ta önümüzdeki yıllar için hangi temennilerde
bulunursunuz?
Modern, çağdaş Türkiye’nin kurucusu olan fedakâr
ve güçlü Cumhuriyet Kadınlarının, siyasal ve
toplumsal alanda hak ettikleri değeri yeniden
kazanarak, toplumsal ilerlemenin temelini
oluşturmaya ve
aydınlık nesiller
yetiştirmeye devam
etmeleri dileği ile
tüm Türk
Kadınları’nın
Kadınlar Gününü
Kutlarım.
Sayın Erzen,
verdiğiniz bilgiler
için teşekkür eder,
yaptığınız
çalışmalardan
dolayı siz ve
ekibinizi kutlarız.
Bende Bakırköy
Kent Konseyi Kadın
Meclisi Başkanı ve
bir kadın olarak bu
konuya duyarlı
yaklaşımınızdan
dolayı size ve
ekibinize teşekkür
ederim.
Arzu BERATOĞLU
Yavuz ARPACIK
18
ZİHİNSEL ENGELLİLERE
MODERN MERKEZ
Yasemin BAYER
Yaşamda Hep Gülümseyebilmek
Mümkün mü?
Yaşam boyunca ne kadar gülebiliyoruz ya da gülümseyebiliyoruz? Yapılan araştırmalardan çıkan sonuç: 4 yaşında
bir çocuk günde ortalama 300 kez gülümserken bir
yetişkin günde ortalama yalnızca 15 kez gülümsüyormuş.
Bir bebek ne anlar ki, küreselleşen dünyanın
sıkıntılarından, yaşanan gerilimlerden, karşılaşılan
zorluklardan, yapılan yanlışlardan ya da acılardan? Sırf bu
nedenle bir bebek daha çok gülüyor denebilir mi?
Aslında her başarısızlığın ardından hep başarı geldiğini,
her yanlıştan doğruyu öğrendiğimizi, her hüznün ardından
mutluluğun geldiğini kim yadsıyabilir ki? Önemli olan
yaşananlardan ders alabilmektir. Hayatta edinilen deneyimler insana hep çok pahalıya mal olur. Ama bu pahalı
deneyimler insana doğru davranmayı öğretir. Yanlış
yapma yüzdeniz azalır. Bu süreç sonsuzdur. Tıpkı ünlü
Romalı düşünür Seneca’nın “Yaşadığınız müddetçe nasıl
yaşandığını öğrenmeye devam edin.” sözü gibi.
Yaşamda kazanılan tüm öğretiler ve tüm deneyimler
sayesinde gülümseyebilmek kolaylaşırken, öfkenize engel
olup soğukkanlı ve saygılı davranmayı öğrenebiliyorsunuz.
Örneğin yorucu ve gergin geçen bir günün ardından
arabanıza binmiş eve giderken, önünüzde tıngır mıngır
giderek saatlerinizi çalan sürücü ya da konser bileti almak
için kuyruğa girmiş beklerken kendine göre açıkgözlülük
eden saygısız biri sizi çileden çıkartabiliyor. Ya da
annesine bağıran bir küçük çocuk da sizi kızdırıyor. Belli ki
çocuğa en önemli davranış biçimlerinden biri olan “saygı”
öğretilmemiş.
Tiyatroya ya da konsere gittiğinizde ya da uçağa
bindiğinizde numaralı biletiniz olmasına karşın yerinize
oturmuş kıpırdamayan insanlara şaşırıyorsunuz. Öyle
pişkin davranıyorlar ki siz elinizdeki bileti kontrol etmek
durumunda kalıyorsunuz. Gülümsemek değil, haykırmak
geçiyor içinizden. Karşınızdakine en basit görgü kurallarını
anımsatmak... Ama kendi kendinize “Sakin ol! Sakin ol!”
diye söyleniyorsunuz. Sinirlenmeninin yalnızca sağlığınza
zararını düşünmeniz gerekiyor. Soğukkanlı davranmayı
beceriyorsunuz. Hatta gülümseyerek esprili bir biçimde
karşınızdakiyle konuştuğunuzda işler zor da olsa yoluna
giriyor. Yerinize oturmuş kişiye üstelik “Teşekkür ederim”
derseniz karşınızdakini utandırabiliyorsunuz zaman
zaman. Böylece alışkanlık olabilecek kızgınlık yerine
yüzünüzde bir gülümseme yaratabiliyorsunuz.
Modern Psikoloji’nin önemli isimlerinden William James
”Mutlu olduğumuz için gülmüyoruz. Güldüğümüz için mutluyuz.” diye betimlemiş gülmeyi.
Gülümseyebilme ve gülme sayesinde olumsuzlukların
yittiğini ve olumlu enerjinin hem bedenimize hem de
düşüncelerimize kattıklarını biliyoruz.
Gülümseyebilmek ve güleryüzlü davranmak daha dingin
davranmamızı sağlayacak, mutluluğumuzun artmasına
yardımcı olacaktır. Hele karşımızdaki insanların yüzünde
bir gülümseme yaratabiliyorsak ne mutlu bizlere.
Hem küçüklere hem büyüklere kısacası hayatta
karşılaştığımız herkese gülümseyerek davranmaya özen
göstermeliyiz. Hayat her şeye rağmen çok güzel. Her
yaşadığımız günde bizi gülümsetecek olaylar olmayabilir.
Ama ne olursa olsun gülümsemeyi becermeliyiz.
Bakırköy Belediyesi tarafından 4.500
metrekarelik alan üzerinde yaklaşık 1.600
metrekare kapalı alanda yaptırılan modern
zihinsel engelliler rehabilitasyon merkezi
yatılı olarak kalan zihinsel engellilere ev
sahipliği yapıyor.
Bakırköy Belediyesi tarafından E-5
Karayolu’nun kenarında 96 bin metrekarelik alan üzerine yapılan Botanik Park’a
komşu olan merkez Bakırköy Belediyesi
tarafından yaptırılarak T.C. Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı’na protokolle verilerek
T.C. İstanbul Valiliği 80. Yıl Bakırköy
tek katlı bu modern merkezi
Bakırköy’ümüze hatta İstanbul’umuza
kazandırmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Merkezde; zihinsel engellilerin
kalabileceği yatak odalarının yanı sıra spor
salonu, TV odası, hobi odaları, dinlenme
salonları, rekreasyon alanları, oturma
bahçede oturma grupları, oyun alanları,
yemekhane, çamaşırhane de
bulunmaktadır. Merkezin gerek inşaatından
önce gerekse inşaatı sırasında ilgisini
esirgemeyen İstanbul Valisi Hüseyin Avni
Mutlu’ya da ayrıca teşekkür etmek istiyorum.” dedi.
T.C. Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı,
İstanbul Valiliği 80.Yıl Bakırköy Özürlüler
Bakım Rehabilitasyon ve Aile Danışma
Merkezi Müdürü Cevat Okutturan da
merkezde kimsesiz zihinsel engellilerin
kaldığını belirterek,”24 saat hemşire
bulunan merkezimizde 13-60 yaş
arası kimsesiz zihinsel engellilerin
bakımı yapılıyor. Merkezimizde ayrıca
psikolog, sosyal servis uzmanı, revir,
idari hizmet birimleri de
bulunmaktadır.” şeklinde konuştu.
Özürlüler Bakım Rehabilitasyon ve Aile
Danışma Merkezi adıyla yaklaşık 40
kimsesiz zihinsel engelliye ev sahipliği
yapıyor.
Merkez alanı olarak 4.500 metrekare
arsa tahsis edildiğini belirten Bakırköy
Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen,
“4.500 metrekarelik alanda yaklaşık
1.600 metrekare kapalı alan üzerine
BAKIRKÖY’DE DEV KÖPEKBALIĞI
Bakırköylü balıkçıların ağlarına 3 metre
boyunda yaklaşık 250 kilo ağırlığında dev
bir köpekbalığı takıldı.
Bakırköy Balıkçılar Çarşısı’nda bulunan
Karadeniz Balıkçısı’nın yakaladığı dev
köpek balığı alışveriş yapmaya gelen ve
çarşıdan geçen vatandaşların ilgi odağı
oldu.
Çanakkale açıklarında yakalanan
köpekbalığının birkaç gün sergileneceğini
belirten Karadeniz Balıkçısı’nın sahibi
İbrahim Altun, çarşıdan geçen vatandaşların
ve özellikle çocukların köpekbalığına büyük
ilgi gösterdiğini ve sık sık köpekbalığı ile
fotoğraf çektirmek istediklerini söyledi.
Altun, köpekbalığını birkaç gün sergiledikten sonra keserek satacaklarını,
köpekbalığının çok lezzetli ve sağlık için
yararlı bir balık olduğunu belirtti.
19
Şenlikköy’deki Tarihi Av Köşkü yok olmaktan kurtarılıyor
Bakırköy’deki tarihi binaların ilgisizlikten bir bir yok olduğu şu günlerde,
gazetemizin de ısrarla üzerinde
durduğu Şenlikköy’deki Av Köşkü
Restore çalışmaları başladı. İncirli
Caddesi’ndeki Resneliler
Köşkü ise her geçen gün
yok oluyor. Bu yok oluşu
yetkililer sadece seyrediyor.
Florya Karakol Binası ve
Atatürk Parkı’nın
karşısında bulunan ve tarihi önemi olan Av Köşkü,
Beyazlar İnşaat tarafından
restore ediliyor.
Beyazlar İnşaat Sahibi
Alim Beyaz, restore
çalışmalarına
başladıklarını ve tarihi
köşkün restorasyon
işlemlerini haziran ayına
kadar bitireceklerini söyledi.
Restore işlemlerinde köşkün tarihi yapısını
olduğu gibi koruduklarını belirten Beyaz, “Tarihi
köşk bakımsızlıktan dolayı yıkılmak üzereydi.
Gerekli çalışmaları tamamlayıp, izinleri aldıktan
sonra restore işlemlerine başladık. Köşkün tarihi
dokusunu olduğu gibi muhafaza edeceğiz. İç
mekanlar ve dış mekan çalışmaları, aslına
kazanması için bu konunun üzerinde
önemle duran başta İstanbul Valisi
Hüseyin Avni Mutlu ve Bakırköy
Kaymakamı Yakup Vatan’a tüm
mahalleli adına teşekkür etti.
Göktaş, restore işlemlerinin sona ermesiyle
Şenlikköy Mahallesi’nin önemli bir tarihi
değerine kavuşacağını
ve bu tarihi köşkün
Şenlikköy Mahallesi’nin bir nevi
amblemi olacağını
söyledi.
RESTORASYONU BAŞLADI
uygun olarak yapılıyor. Tarihi köşkte kullanılan
bütün malzemeler tahtadan. Tarihi köşkün
tekrar eski halini
alması için İstanbul
Valisi Hüseyin Avni
Mutlu ve Bakırköy
Kaymakamı Yakup
Vatan’ın büyük
katkıları oldu.
Konunun üzerinde titizlikle duruyorlar ve
yapılan çalışmaları
takip ediyorlar. Biz de
tarihi değerlerimize
sahip çıkmak için elimizden geleni yapıyoruz.
Restorasyon işlemleri
tüm hızıyla devam
ediyor. Önümüzdeki
Haziran ayına kadar restorasyon
işlemlerini bitireceğiz. Ve Şenlikköy
Mahallemizin, Bakırköy’ümüzün bir
tarihi değerini daha canlandırmış ve
hizmete açmış olacağız.” dedi.
Alim Beyaz, restore işlemleri bittikten
sonra tarihi köşkü kiralamak isteyen firmalara
kiraya vermeyi düşündüklerini de
söyledi.
Şenlikköy Mahalle
Muhtarı Mümin
Savaş Göktaş da,
yıllardan beridir
atıl durumda olan
tarihi köşkün
restore edilmesinin
ve kullanıma
açılmasının
mahalle için
önemli olduğunu
ifade ederek,
tarihi köşkün
tekrar eski yapısını
KÖŞKÜN TARİHİ
Köşk, 1800 yıllarının
sonuna doğru
dönemin padişahları
tarafından, avcılıkta
kullanılmak üzere
bıldırcın çiftliği olarak
yapılmış. Çiftlik,
bakılması için Andon
ismini taşıyan
Barutçubaşı Beyrutlu
bir kişiye emanet
edilmiştir. Rusların
İstanbul’u işgal etmesi
sırasında Ruslar
tarafından taverna olarak kullanılan tarihi bina,
Rusların İstanbul’u terk etmesinden sonra
Balkan Savaşı’nın
ardından ülkemize
gelen Müslüman
Türklerden bir aileye
verilmiş, burası önce
ikametgah olarak
kullanılmış sonra
kahve olarak
kullanılmıştır. Daha
sonra sahipleri
tarafından müteahhit
bir firmaya satılmıştır.
Burası sit alanı
içersindedir.
(Yavuz ARPACIK)
Mesai saatleri dışında da artık ölüm raporu alınabilecek
NÖBETÇİ DOKTORLAR 24 SAAT GÖREVDE
Sağlık Bakanlığı Mezarlık Yerleri’nin İnşaası ile
Cenaze Nakil ve Defin İşlemleri Hakkındaki Yönetmelik’te değişikliğe gitti.
Yapılan değişikliğe göre mesai saatleri dışında
evde gerçekleşen ölümlerde ölüm belgesi ile ilgili
hizmetler Toplum Sağlığı
Merkezi’nin (TSM) belirlediği
nöbetçi doktorlar tarafından
yürütülecek.
Uygulama ile birlikte artık
mesai saatleri dışında evde
gerçekleşen ölümlerde de ölüm
raporu alınabilecek.
Bakırköy Toplum Sağlığı
Merkezi Sorumlu Hekimi Sibel
Ay Kalkan, Sağlık Bakanlığı’nın
19 Ocak 2013’te Mezarlık
Yerlerinin İnşaası ile Cenaza
Nakil ve Defin İşlerimleri
Hakkındaki Yönetmelikte
değişiklik yaptığını belirterek,
”Yeni düzenleme ile mesai
saatleri dışında sağlık kuruluşu
dışında gerçekleşen ölümlerde ölüm belgesi
TSM’ler tarafından belirlenen nöbetçi doktorlar
tarafından verilecek. Yeni düzenleme ile Bakırköy
Toplum Sağlığı Merkezi’ne hekimler, aile hekimleri
ve belediye hekimlerinin oluşturduğu havuzdan
aylık nöbetçi hekim listelerini çıkarıyoruz. Bu çizelgeye göre 1 asil 1 yedek doktor mesai saatleri
dışında evde gerçekleşen ölümlerle ilgili hizmetleri
yürütüyor. Bakırköy Belediyesi de bize bu konuda
lojistik destek sağlıyor” dedi.
Sibel Ay Kalkan, mesai saatleri içinde ise bu
hizmetlerin eskiden olduğu gibi Bakırköy
Belediyesi Sağlık
İşleri Müdürlüğü
hekimleri tarafından
verildiğini de belirtti.
Bakırköy Belediyesi
Sağlık İşleri Müdürü
Faruk Yıldız ise,
Cenaze Nakil ve
Defin
Yönetmeliği’nde
yapılan değişikliğin
çok yerinde
olduğunu belirterek,
“Mesai saatleri
dışında evde
gerçekleşen ölümlerde ölüm raporu
verilmesi konusunda
kadromuz yetersiz olduğu için sıkıntı yaşıyorduk.
Yapılan düzenlemeyle birlikte artık
vatandaşlarımızın bu konudaki sıkıntıları da sona
ermiş olacak. Bizde bu konuda nöbetçi hekimlere
her türlü lojistik desteği sağlıyoruz. Mesai saatleri
içinde ise bu hizmetleri eskiden olduğu gibi yine
biz yürütmeye devam ediyoruz” diye konuştu.
“ARTIK VATANDAŞ MAĞDUR OLMAYACAK”
Görüştüğümüz Bakırköy Mahalle Muhtarlı ise,
daha önceleri mesai saatleri dışında evde
gerçekleşen ölümler nedeniyle doktor gönderilmemesinden dolayı
vatandaşların sıkça
şikayetlerinin olduğunu ifade
ederek, nöbetçi hekim
uygulamasına geçilmesi ile
vatandaşların
mağduriyetlerinin son
bulacağını belirttiler.
Bakırköylü Muhtarlar, “Bu
konuda vatandaşlarımızdan
sıkça şikayetler geliyordu.
Akşam evde gerçekleşen
ölümler için Bakırköy
Belediyesi Sağlık İşleri
Müdürlüğü tarafından doktor
yollanmıyordu ve bu nedenle
vatandaşlarımız ölüm raporu
alamıyordu. Ölüm raporu
olmadığı içinde meftaya kimse
dokunamıyordu ve mefta o şekilde sabaha kadar
bekletilmek zorunda kalıyordu. Zaten acılı olan
vatandaşlarımızda bu durum karşısında sinirleniyor ve bizlere de çokça şikayette bulunuyorlardı.
Yeni uygulamayla birlikte artık vatandaşlarımızda
bu konuda mağdur olmayacaklar. Bu konuda
emeği geçen herkese teşekkür ederiz” dediler.
20
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç
“SEÇİMLERDE FERMUAR SİSTEMİ UYGULANACAK”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, CHP 3. Bölge örgütünün katıldığı kahvaltıda konuştu.
“Bütün ilçelerde her kazanacağımız bir Belediye Meclis Üyeliği AKP’nin o faşist duvarından bir tuğla sökmektir. Ne kadar
tuğla sökersek o duvar yıkılacaktır. AKP’yi İstanbul’da yıkmak zorundayız. Onun için küsme yok, darılma yok, gücenme
yok. Küsen kendine küser. Herkes el ele verecek” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti
sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, CHP 3.
Bölge İl ve İlçe yöneticilerinin
katıldığı Ataköy Marina’daki
Papalina Restorant'taki sabah
kahvaltısında partililerle buluştu.
Koç, yaptığı konuşmada güncel
konular yanında CHP'nin yerel
seçimlerde uygulayacağı
stratejiler hakkında da bilgiler
verdi.
Haluk Koç yaptığı konuşmada;
“Değerli arkadaşlarım bu tür
toplantılarda herkesin aklına, bu
toplantının altında başka bir şey mi
var? Bu toplantı başka bir şeyler mi
hedefliyor? diye bir şey gelir. Bu
toplantının tek bir nedeni var. Tek bir hedefimiz var. O da AKP’nin Türkiye’ye giydirmeye
kararlı olduğu o karanlık elbiseye karşı hep
beraber kol kola girerek, dayanışarak, birleşerek,
bireysel çıkar beklemeden bu sivil faşist
girişime karşı demokrasi cephesinde
CHP’yi yüceltmek. Bu toplantının amacı
da bu.
İstanbul 3. Bölge’de bütün belediyelere
talip olmak zorundayız. Bütün belediye
meclis üyeliklerine talip olmak
zorundayız. Sayın Genel Başkanımızın
düşüncesi de bu. Belediye meclis üyelikleri için bir fermuar sistemi
2,4,6,8,10,12,14,16,18... tüm
üyelerimizin katılımıyla örgütün
belirlediği adaylar.
1,3,5,7,9,11,13,15,17,19... örgütümüz
burada genel merkezimiz orada.
Neredeyiz, örneğin; İstanbul Küçükçekme'deyiz. Örgütün çıkardığı seçim listesinde orada
bir belediye meclis üyesi profilinde, fotoğrafında
bulunması gereken ama eksik olan şehir plancısı
mı eksik, hukukçu mu eksik, doktor mu eksik,
mimar mı eksik, mühendis mi eksik? Ne
eksikse o. Hangi bölgedeyiz Küçükçekmece’de. Burada alevi yurttaşlarımız var.
Sünni yurttaşlarımız var. Karadenizliler var, Rumeliler var, doğudan
gelen yurttaşlarımız var. Hangisi
temsil edilmemiş örgütün çıkardığı
elemede. Hem teknik özelliklere
göre hem o bölgenin inanç, etnik,
etik ve bölgesel dağılım özelliklerine göre ne eksikse 1’e, 3’e, 5’e,
7’ye de sizlere danışarak yapıp
ortaya çıkmak. Sayın Genel
Başkanımızın da, MYK’nın da önerdiği
yol, yöntem bu. Örgüt eğilimi, biliyorsunuz 40 gün kala resmi önseçimde
olmuyor. Gelir bir yetkili sabah saat 9’da
bisküvi sandığı ile Ankara’ya götürmez. Sonucu
da akşam 17:00’de açıklar. Örgütün belirlediği
isimler. Diğerleri seçime daha yakın zamanda ne
eksikse, ne kalmışsa elimizde hangi teknik özellik,
hangi yöresel özellik, bunları da eksik olarak
oraya yerleştirir. Fermuar yöntemi dediğimiz bu.
Bu tartışılıyor ve büyük ihtimalle bu şekilde
olacak. Diğerleri içinde zaten biliyorsunuz nüfusu
100 binin üstünde olan yerlerde hem birbirini kontrol eden çapraz anket çalışmaları geniş
kamuoyunun desteği ya da eğilimi bakımından
daha sonrada örgüt eğilimi ile bütün bunları
birleştirerek kazanabileceğimiz ve en yüksek oyları
alabileceğimiz adaylar ve belediye meclis üyesi listesiyle seçimlere hazırlanmak. O zaman burada
bir görev düşüyor bizlere. Hep beraber el ele
vereceğiz. Küsmeyeceğiz, darılmayacağız. Ve
sonuç olarak bu bizim bireysel siyasi geleceğimiz
değil, Türkiye’nin geleceği. Eğer AKP İstanbul’da
geri itilir ve belediye kaybederse sizlerin burada
bu sonuca ulaşmak için Bakırköy’de, Bağcılar’da,
Esenler’de, Büyükçekmece’de, Küçükçekmece’de,
Silivri’de, Çatalca’da bütün ilçelerde her
kazanacağımız bir belediye meclis üyeliği AKP’nin
o faşist duvarından bir tuğla sökmektir. Ne kadar
tuğla sökersek o duvar yıkılacaktır. AKP’yi
İstanbul’da yıkmak zorundayız. Onun için küsme
yok, darılma yok, gücenme yok. Küsen kendine
küser. Herkes el ele verecek” dedi.
Bakırköy Belediyesi Meclis Üyesi Ali Erten, Haluk Koç
ile bir süre sohbet etti ve Ataköy’deki apartman
görevlilerinin isim listesini verdi.
Jiletli Tel Modasına Bazı Okullar da Uydu
ÖĞRENCİLER OKULDAN KAÇMASIN DİYE!..
Geçtiğimiz aylarda Ataköy 9. Kısım’da bulunan A4 Blok ve
Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi’nin etrafının jiletli tellerle
çevrilmesini sizlere duyurmuştuk.
Haberimiz üzerine A4 Blok’un etrafına çekilen ve çocukların
baş, yetişkinlerin ise omuz hizasına gelen ve tehlike arz eden
jiletli teller, Bakırköy Kaymakamlığı tarafından kaldırılmıştı.
Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi’nin etrafındaki jilet teller
ise vatandaşlar için tehlike yaratmaya devam ederken
Bakırköy’deki jiletli tel modasına okullar da uydu. Bakırköy
Lisesi de okul bahçe duvarlarının üzerini jiletli tellerle
çevirerek, okul öğrencileri için tehlike yarattı.
Yenimahalle’de bulunan Bakırköy Lisesi’nin okul
yönetimi son zamanlarda öğrencilerin okuldan
kaçma oranında bir artış olduğunu ve caydırıcı
olması için okul bahçe duvarına jiletli tel çekildiğini
belirtirken, öğrenciler ise bu duruma tepki gösteriyor.
Konuyla ilgili görüştüğümüz Bakırköy Lisesi
öğrencileri de okulun etrafının jiletli tellerle
çevrilmesinin kendilerini rahatsız ettiğini ve
öğrencilerin kendilerini suçlu gibi hissettiklerini
söylüyorlar. Öğrenciler, okuldan kaçma olaylarında
bir artış olduğu için jiletli tellerin çekildiğini fakat
okuldan kaçan öğrencilerin zaten okula gelmeden
kaçtıklarını, okula geldikten sonra kaçan öğrencinin
pek olmadığını belirterek, yapılan uygulamanın
hiçbir işe yaramayacağını ifade ediyorlar.
Yenimahalle Muhtarı Nihat Şahin de Yenimahalle Kadın
Doğum Hastanesi’ne çekilen jiletli tellerin kaldırılmasını beklerken hastanenin hemen yanındaki Bakırköy Lisesi’nin de
okul etrafını jiletli tellerle çevirmesinin mahalleli tarafından
tepkiyle karşılandığını belirterek, okul bahçesinin jiletli tellerle
çevrilmesinin hiçbir açıklamasının olamayacağını bu durumun
öğrenciler için tehlike yarattığını söyledi.
“YETKİLİLER KONUYA EL ATMALI”
Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi ve Bakırköy Lisesi’nin
bahçe duvarlarının üzerindeki jiletli tellerin yetkililer tarafından
bir an önce kaldırılması gerektiğini belirten Yenimahalle
Muhtarı Nihat Şahin, özellikle hastane etrafındaki jiletli tellerin
kaldırımda yürüyen insanların baş hizasında olduğunu ve çok
tehlikeli olduğunu belirtti.
Şahin, “Yenimahalle Kadın Doğum Hastanesi’nin etrafının
jiletli tellerle çevrilmesinin ardından mahalleli tarafından
muhtarlığımıza çok sayıda şikayet gelmişti. Sizler de konunun
üzerinde önemle durdunuz. Bu noktada sizlere mahallelim
adına çok teşekkür ediyorum. Hastane bahçesinin etrafı jiletli
tellerle çevrildiği zaman bu durumun tehlike yarattığını hastanenin hemen yanında bir okul olduğunu ve
öğrencilerin yaşları itibariyle birbirleriyle
şakalaştıklarını, birbirlerini itip kakmaları sonucunda
bu jiletli tellere çarpabileceklerini ve yaralanabileceklerini belirtmiş ve bu jiletli tellerin kaldırılmasını
istemiştik. Hal böyle iken Bakırköy Lisesi’nin de
bahçe duvarını jiletli tellerle çevirmesi gerçekten
akıl almaz bir durum. Okul yönetimi öğrencilerin
okuldan kaçma oranında artış olduğunu ve caydırıcı
bir neden olması için jiletli tellerin çekildiğini
söylüyor ama böyle bir caydırıcı sistem olamaz.
Okulun zaten bir güvenlik elemanı var. Hizmetlileri
var. Jiletli tellere ne gerek var. Burası hapishane
mi?” diye konuştu.
21
Trafik Vakfı’nın çekicileri Ataköy Atrium’un önünden ayrılmıyor, önüne gelen aracı çekip götürüyorlar
ÇEKİCİ REZALETİNE KİM DUR DİYECEK?
Son günlerde Ataköy’de özellikle Atrium çevresinde tüm araçlar Belediye’nin yol kenarına yaptığı park yerlerinden dahi çekiliyor. Araç
sahipleri ile çekiciler arasında sert tartışmalar oluyor. Bazı çekicilerdeki polisler sivil kıyafetle görev yapıyor. Yasa ve yönetmelikler
ayaklar altında. İlişkiler ile ilgili söylemler ayyuka çıkmış durumda. Vakıf, ceza dışında 60 TL vakfa, otopark içinde 10 TL alıyor.
FOTOĞRAFLARA BAKIN
PARK YASAĞINI GÖSTEREN
TEK BİR TABELA VAR MI?
Araç sahibi gelmezse fotoğraf çekilerek aracın park ettiği yer
tespit edilip araç kaldırılacak.
Ama iş hiç de böyle olmuyor. Çekiciler canlarının istedikleri aracı
kaldırıp götürüyorlar. Trafiği tıkasa dahi torpilli işyerlerinin önündeki araçlara dokunulmuyor.
Trafik Vakfının Çekicileri son günlerde Ataköy Atrium ve Yunus
Emre Kültür Merkezi’nin bulunduğu yerlere park eden araçları
çekip, Kültür Üniversite’sinin yanındaki otoparka götürüyor.
Yanda fotoğraflarda da göreceğiniz gibi bu caddeler ile Atrium
önündeki sokak ve caddelerde “Park yapılmaz” uyarı levhaları
yok. Ayrca belediyenin yol kenarına yaptığı otopark ceplerindeki
araçları dahi çekiyorlar.
Çevre sakinleri isyan ediyorlar “Bu yasa tanımaz çekicilere kim
dur diyecek” diye soruyorlar.
YANGIN MUSLUĞU VARMIŞ
Araçları çekilenlerden gelen şikayetler göz ardı ediliyor. Çekiciler
özellikle trafiği aksatan yerlere park eden araçlar yerine ara
sokaklarda trafik akışını engellemeyen yerlere park eden araçları
çekiyor. Konuştuğumuz çekici başındaki görevli trafik polisi
memurları “Trafiğin yoğun olduğu yerlerde araçları çekemiyoruz
bulunuyor. Fakat yangın suyu musluklarının hiçbirinde yangın
suyu musluklarının önüne araç park edilemeyeceği yönünde
uyarıcı işaret ve levhalar bulunmuyor. İşin ilginç tarafı ise İstanbul Trafik Vakfı çekicileri yangın suyu musluklarının önüne park
edilen araçları çekerken, bazı mahallelerde bulunan yangın suyu
musluklarının önü İSPARK tarafından kullanılıyor. Ve İSPARK
buraya çekilen araçlardan ücret alıyor.
Bakırköy İSKİ yetkilileri ve Bakırköy İtfaiye yetkilileri uyarıcı işaret
ve levhaların konulması gerektiğini fakat bunun kendi
sorumluluklarında olmadığını belediye veya trafik ekiplerince
konulması gerektiğini ifade ediyor. Bakırköy Belediyesi Fen İşleri
yetkilileri ise yangın suyu muslukları ile ilgili kendilerinin hiçbir
sorumluluğunun olmadığını, bu muslukların itfaiye ve İSKİ’nin
sorumluluğunda olduğunu belirtiyor. Ve olan her zaman olduğu
gibi yine vatandaşa oluyor. Bu muslukların önünden araçları çekilen yüzlerce vatandaş her gün gazetemizi arayarak şikayette
bulunuyorlar. Vatandaşlar, “Hiçbir uyarıcı levhanın olmadığını,
yangın suyu musluklarını bazen göremediklerini ve araçlarını park
Yunus Emre Kültür Merkezi’nin bulunduğu caddeden aracı çekilen
bir Ataköylü “Benim
aracımı yaya
kaldırımın üzerinde
yangın musluğu var
İSPARK
YANGIN
diye çekmişler.
OTOPARKI
MUSLUĞU
Hiçbir uyarı işareti
yok. Ayrıca bu
yangın musluğunun
yol ile ilgisi yok
tamamen yaya
kaldırımın dışında”
diyor. Çekicideki
sivil kıyafetli polis
memuruna sorduk
“Yangın musluğu
var diye araç
çekiyor musunuz?“
aldığımız cevap
“evet” oldu.
BURAYA PARK EDEN ARAÇLARI DA
Şimdi bizde yetkililere soruyoruz:
ÇEKEBİLECEK MİSİNİZ?
Yandaki fotoğrafa
bakın Büyükşehir
ettiklerini belirtiyor. Bazı vatandaşlar ise yangın suyu
Belediyesinin otopark şirketi İSPARK tam yangın musluğunun
musluklarının rahatça açılabildiğini ve su tankerlerinin bu
önüne hem de engelliler için park yeri yapmış. Buraya park eden
istasyonları açarak tankerlerine su doldurduklarını gördüklerini ve
araçları da çekme cesaretini gösterebilecek misiniz?
İstanbul Trafik Vakfı Başkanı ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mut- bunu da İSKİ’ye bildirdiklerini ifade ediyorlar. İSKİ yetkilileri de bu
yönde şikayetler aldıklarını doğruluyor. İSKİ yetkilileri ayrıca
lu’ya sesleniyoruz;
Çekici olayına el
atın ve bu rezaleti
durdurun.
SİZİN İÇİN
ARAŞTIRDIK
çünkü trafik daha çok tıkanıyor” diyor(!) Yasa ve yönetmelikler
çok açık. Bir aracın çekilebilmesi için trafik akışını engelleyen
yerde olacak, önce anons yapılacak. Makul bir süre beklenecek.
Yangın suyu
muslukları (Hidrant)
itfaiyenin isteği
üzerine İSKİ
tarafından belirlenen alanlara
konuluyor.
İtfaiye, belirlediği
sokaklara yangın
suyu muslukları
konmasını İSKİ’den
talep ediyor. İSKİ
de itfaiyenin isteği
BELEDİYE, YUNUS EMRE KÜLTÜR MERKEZİ’NE GİDEN
doğrultusunda isteYOLUN SOL TARAFINA ARAÇ PARK CEPLERİ YAPMIŞ.
nilen sokakta en
uygun alan neresi
BURASININ YOL İLE İLGİSİ YOK.
ise oraya bu
ÇEKİCİLER BURADAN DA ARAÇ ÇEKİYORLAR.
muslukları
yerleştiriyor.
BU REZALETE KİM DUR DİYECEK?
Bakırköy’de 150’ye
yakın yangın suyu
yangın suyu musluklarının kapaklarının çöp toplayıcıları
musluğu bulunuyor. Bu hidrantlar genellikle itfaiye aracının
tarafından sökülerek alındığını ve bir çok yangın suyu
girişinin zor olduğu dar sokakların girişlerine monte ediliyor.
musluğunun kapaklarının olmadığını sık sık bu kapakları yenileBakırköy’de Yenimahalle, Osmaniye, Cevizlik ve Zeytinlik mahalmek zorunda kaldıklarını söylüyorlar.
lelerinde bu hidrantlar diğer mahallelere göre daha sık sayıda
22
Sürgün Sürtüğü
Maceraları -1Bu şehre, yaşadığı
mahalleye, sokağa ve bu
insanlara iki aydır sürgündü
ama neden, niçin sürgündü
kimsecikler bilmiyordu. Kimsecikler bilemezdi çünkü
sürtük konuşmayı sevmediği
gibi tercih etmezdi. Tercih
etmemesinin sebebi de,
geldiği dünya ile buradakiler
aynı dili konuşmuyorlardı bu
yüzdendir ki konuşması
gerektiğinde, gözleri ve elleri
ile duygularını, isteklerini
anlatabiliyordu.
Burada yaşayanlarla
aynı dili
konuşamamanın
kendisine verdiği hakla,
ismini de kimseciklere
diyememişti. Eğer aynı dili
konuşsaydılar, her
tanıştığına isminin Sürtük
olduğunu söyleseydi, burada
yaşayanlar ona ne gözle
bakarlardı çok iyi biliyordu.
Kendi dünyasında isminin
anlamı; gezgindi ama
buradakiler bu ismi
duysaydılar, ona bakış açıları
hafif meşrep olacağını çok iyi
biliyordu çünkü burada her
şeyin manası, geldiği
dünyadan çok farklı olduğu
gibi bakış açıları da ona
göre uç noktalardaydı. İki
aydır yaşadığı, nefes almaya
çalıştığı, yeni geldiği
dünyasında, insanları
anlaması çok zordu.
İnsanları anlamamasının
birçok sebeplerinden sadece
bir tanesi çok meraklı
olmalarıydı. Kendisi
hakkında da birçok soru
işaretinin merakını, içlerinde
barındırdıklarını gayet iyi
biliyordu ama Sürtüğü
anlamanın, yaşamanın, o
kadar da kolay olmadığını
kendisi dahi biliyordu. Anlamak için, Sürtüğün yeni
dünyasında yaşaması veya
yaşanması gerekenler ile
geldiği dünyasın da
yaşadıklarını karşılaştırmalı
olarak kendine göre çözmesi
gerekiyordu. Sürtüğe göre,
sürgün olmanın belki de en
güzel yanı bu çözümlerdi.
Yeni dünyasının içinde,
sürgünde bulunduğu
mahallede, giyim tarzı ve
fiziksel özelliği ile diğer
yaşayanlardan ayırıcı
özellikleri vardı. En önemli
ayırıcı özelliği; ne kadınsı ne
erkeksi vücut hatları, yeşil,
beline kadar uzanan
saçlarının yanı sıra kaküllerinin gözlerinin hemen
üstünde bitiş şekliyle, çekik
kahverengi gözlerinin
etrafını saran sık çilleri, belli
belirsiz burnu, var ile yok
arası dudaklarının yanı sıra
diğer ayrıcı özelliği giyim
tarzıydı. Hava şartları ne
olursa olsun, asla
değişmeyen giyim stili ise;
kumaşının ne olduğu belirsiz
PINAR KUMSAL
Esnaf lokantasının sahibi E.,
masa masa dolaşıp
konuşmayı pek sevdiğinden,
genç çifte de aynısını uyguluyordu. Ordan buradan
derken, genç çiftin bu dünyada, ait olduğumuz şehirden
başka şehirde yaşadığı ve
yan komşularının esnaf
lokantası E.’nin, kuzeni
olduğu ortaya çıktı. Bu
duruma, karşılıklı olarak pek
sevindiler. Üstüne üstlük
hemşeri dedikleri bir durum
var ki, toprağım diye nitelendiriyorlar aynısı E. ve bu
çift için geçerliydi. Bu
hemşeri olayı
gerçekleştiği an,
yeni dünyadaki
insanlar için akan sular
duruyordu. Şimdi esnaf
lokantasında aynı durum söz
konusuydu. En sonunda
durum her iki taraf için şöyle
özetlenmişti; dünya ne
küçük, vay be insanın geldiği
yer kadar geçmişi de işte
böyle önemli çünkü ne
zaman ne ile karşılaşacağı
belli olmuyor.
Onlar kendi yorumlarının
devamını yaparken, E.,
benim hesabın özetini bir
kağıda yazıp bana uzattığı
gibi bu dünyanın para dediği
sistemle yediğimin parasını
ödeyip dışarı çıktığımda,
şiddetli yağmura
aldırmadan, yeni bulduğum
işe doğru ilerliyordum. Yeni
bulduğum işe doğru ilerlerken, içerde dünyanın ne
küçük olduğunu
düşündükleri kısma takılı
kalmıştım çünkü onlar
sadece bu dünya ile
kendilerini sınırlı kılıyorlardı,
yeni dünyamdaki diğer
ölümlü canlılar gibi. Halbuki
benim geldiğim dünyama bir
gün hepsi gidip, ne kadar
boş şeylere inandıklarını ve
inandıkça ne kadar boş
şeyleri yaşadıklarını fark
edeceklerdi.
Yeni işimden içeri girerken,
çalışma arkadaşlarıma
dişlerimi göstermeden
tebessüm edip, masamın
başında yazma görevi verilen
işimin başına döndüğümde,
ne geçmiş ne gelecek sadece
şu an yaşadığım anlardan
oluşan maceralarım vardı…
BÜYÜKLERE GÜNLÜK
ve kalçasından itibaren bol
paça inen siyah pantolonu,
erkek yaka, bol kesim beyaz
gömleği ve üstüne giyindiği
dizlerine kadar uzanan deri
paltosuydu. Sürtüğün görünen tarifi buyken, görünmeyen hissiyat tarifeleri için
artık başlama zamanı
geldiiii…
Açlık, tokluk hissiyatı nedir,
nasıl olur yeni dünyamda
öğrenmişken, yemek saatini
asla kaçırmama gibi bir
kural edinmiştim. Kuralların
koyulduğu gibi, hiç
şaşmadan uyulması
gerektiğini geldiğim dünyada
öğrenmiştim. Bu yüzden öğle
yemeğimin saatini geçirmeden, ucuza keşfettiğim esnaf
lokantasına her zamanki gibi
gittim. Her zamanki gibi gittim çünkü geldiğim dünyada
yörüngeyi fazla değiştirdiğin
takdirde, şaşma ihtimaline
karşılık, alışkanlıkların
hayatımızın kötü yanı
olmayacağı öğreticilerim
tarafından küçük yaştan beri
bana öğretilmişti.
Esnaf lokantasının sahibi E.,
beni her zamanki gibi,
anlamadığım bir sıcaklıkla
karşıladı. Bende, dişlerimi
göstermeyecek şekilde
tebessüm ederek başımla
E.’yi ve yemek yerken dış
görünümümden dolayı beni
garip karşılamayan herkese
selam verdim. Yiyeceğim
yemekleri parmağımla işaret
edip, yerime geçtim. Yemeklerim gelene kadar,
düşündüğüm şuydu; iki ay
önce bu dünyaya ilk sürgün
edildiğimde, yemekleri
çiğden yediğimdi. Çünkü
geldiğim dünyada, yemek
kültürü yoktu sadece
düşünce gücüyle beslenme
söz konusuyken, yeni
alışkanlık yörüngemi alt üst
etse de, bu dünyada düşünce
gücü zor çalışıyordu. Çok
çalışmama rağmen, düşünce
gücüm bulunduğum odadan
banyoya kadar anca
çalışıyordu.
Yemeğimi yerken, yan
masaya bir çift gelmişti.
SON SÖZ: Sürgün sürtük
maceraları -1kumsalpinar.blogspot.com
sitemde haftada bir devamı
gelecek şekilde ilerleyecek.
Bu arada bir dahaki aya
köşe yazımı bir kenara istifleyebilirsem, kızımı
kucağıma aldığımda yeni
yazımı okuyabileceksiniz yok
istifleyemezsem, diğer ay
buluşacağız demek oluyor. O
zaman beni mazur göreceksiniz çünkü ben anne
oluyorum…
LEPRA
C
üzzam veya lepra, çevresel sinir sistemi ve deri başta olmak üzere
birçok sistem ve organı
etkileyebilen, bulaşıcı bir hastalıktır.
Bulaşma ihtimali yok denecek kadar azdır
ancak halk arasında en az veba kadar
korkulmuştur. Birçok yazıya ve sinema
yapıtına da konu olmuştur. Tedavisinin
bilinmediği dönemlerde cüzzamlılar
yerleşim birimlerinden uzak yerlere hatta
özel adalara sürülerek, buralarda kendi
hallerine bırakılmışlardır. Onun insandan
insana bulaştığı düşüncesi temelde bir
varsayımdır zira henüz nasıl bulaştığı
kanıtlanamamıştır.
Hastalık bulaştıktan sonra belirtilerin
ortaya çıkması, bağışıklık sisteminin
direncine göre 2 ile 7 yıl arası zaman alabilmektedir.
Deride kabarıklıklar, renk değişiklikleri,
his kaybı, organ zedelenmelerine neden
olabilmektedir.
Günümüzde cüzzam korkulacak bir
hastalık olmaktan çıkmıştır. Tanı
koyulduğunda tedavisi kesin olarak
yapılabilmektedir. Bir çok hastalıkta
olduğu gibi erken tanı önemlidir. Erken
tanı yapıldığı durumlarda hiçbir kalıcı
sakatlık oluşmadan tedavisi mümkündür.
Son yıllarda ülkemizde her yıl ortalama 4
yeni hasta saptanmaktadır.
Hastalık yetişkinlere bulaşmamakta ancak
hastalara yakın çevredeki çocuklar risk
altında olmaktadır. Çocukların hastalıktan
korunması için hastalık olan çevreden
uzaklaştırılmaları en uygun tedbirdir.
Kayıtlı hastaların tüm yakınları lepra
açısından düzenli olarak kontrol edilmekte
ve bunlar arasında saptanan yeni hastalar
henüz sakatlıklar oluşmadan erken
dönemde tedavi altına alınmaktadır.
Lepra hastaları
Sağlık Bakanlığı tarafından
ücretsiz tedavi edilmektedir.
AYIN
A YIN KAHKAHASI
Delinin biri bir gün doktoruna gider ve
iyileştiğini söyleyerek hastaneden çıkmak
ister. Bunun üzerine doktor:
-Sana bir soru soracağım, doğru bilirsen
buradan çıkarsın.
Deli: - Peki anlaştık, sor sorunu.
Doktor: - Sen 10 katlı bir binanın
tepesine çıksan, ben de aşağıda bir bardak su tutsam... Bu suya atlar mısın
atlamaz mısın?
Deli: - Niye atlayayım ben deli miyim
der. Doktor içinden adamın gerçekten
iyileştiğini düşünür ve neden diye sorar.
Deli: - Ya bardağı çekersen?
23
BAKIRKÖYLÜ KADINLARDAN MESAJ VAR
İçinde bulunduğumuz ay içinde önemli günlerden birisi de şüphesiz 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günü.
Türkiye’de kadına yönelik şiddet, taciz,
tecavüz, kadının siyasette etkin olamaması ve
benzeri konularda bir çok sıkıntılar
yaşandığını her gün televizyonlarda izliyor,
gazetelerde okuyoruz. Konuyla ilgili yetkililer
ve bizi yönetenler tarafından iyi dilek temennilerinde bulunuluyor, kadınlara şiddet
konusunda yeni yasalar çıkarılıyor, fakat
şiddet konusunda azalma yerine maalesef
artış oluyor.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü tüm
dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
düzenlenen çeşitli etkinliklerle kutlanacak. Bu
etkinliklerde kadına karşı uygulanan her türlü
şiddetin son bulması istenecek, çeşitli çağrılar
yapılacak. Televizyonlarda, gazetelerde bir
gün veya bir hafta boyunca kadına şiddet
konusu işlenecek. Haberler yapılacak, yöneticilerin mesajları halka ve özellikle kadınlara
aktarılacak. Peki ya 8 Mart Dünya Emekçi
Kadınlar Günü’nde, kadınlarımızın beklentileri, istekleri neler olacak? Ataköy Gazetesi
olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Milanko Roçikopulo:
Benim senelerce savaş
verdiğim bir konu. Ve
bir an önce bitmesi
gerekiyor. Ama ne
yazık ki, bitmiyor.
Kadınlara karşı
yapılan şiddeti
protesto etmek için
dünya genelinde ve
Türkiye’de yapılan
dans etkinliği
Bakırköy’de de
yapıldı. Maalesef
katılım oldukça
düşük oldu. Bu
eylemde ben en az
bin kadının
katılmasını beklerdim.
Fakat kadınlarımız da bu konuda duyarlı değil. Kadınlar
olarak hakkımızı her zaman aramalıyız. Kadınlarımıza
yeterince şans verilmiyor bu da bir gerçek. Kadınlarımız
karar organlarında görev alamıyorlar, siyasette etkin
şekilde rol verilmiyor. Bugün halen Türkiye’de kadın
belediye başkanımız yok. Sadece bir tane kadın
bakanımız var. Bu da bence çok önemli bir konu.
Kadınlar mutlaka siyasette, karar organlarında yer
almalı veya kadınlara yer verilmelidir. Çünkü biz
kadınları en iyi kadınlar anlar. Kadınlar olarak biz çok
şey istemiyoruz aslında. Eşitlik istiyoruz, siyasete girmek
istiyoruz, aynı haklara sahip olmayı istiyoruz.
Cansu Ecem Sulakçı: Televizyonlarda, gazetelerde
neredeyse her gün kadına
yönelik şiddet haberleri okuyor ve izliyoruz. Kadına şiddet
Türkiye’mize yakışmıyor. Ama
maalesef bu tür olaylara çok
rastlanıyor. Dilerim
önümüzdeki yıllarda bu tarz
şiddet olaylarını konuşmak
zorunda kalmayız. Ben tüm
kadınların Kadınlar Günü’nü
kutluyorum.
Mürvet Yıldırım: Kadına şiddet özellikle son 10 yılda daha da
arttı. Okuma oranının, eğitim oranının arttığı Türkiye’de kadına
şiddet olaylarının azalması
gerekirken, artması çok şaşırtıcı.
Sadece şiddet de değil, kadına
yönelik kısıtlamalar, çocuk
gelinler, aile ve toplum baskısı,
taciz, tecavüz olayları ve benzeri bir çok çirkin olay biz
kadınların büyük sorunu.
İnşallah bu olaylar son bulur.
Ne demek dayak, ne demek
kadını dövmek. Anlaşmak
varken. Belli sorunlar olabilir,
ama bu sorunlar neden
konuşarak halledilmiyor, bunu
anlamakta çok zorlanıyorum.
öncesinde yöneticilerin görüşlerini, isteklerini
aktarmak yerine kendi günlerini kutlayacak,
önceki yıllarda şiddet yüzünden hayatını
kaybeden hemcinslerini anacak olan
kadınların görüş ve isteklerini sizlerle
paylaşmayı uygun gördük.Ve Bakırköylü
kadınlara 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar
Günü ile ilgili duygu ve düşüncelerini, kadına
yönelik yapılan her türlü şiddet konusunda
neler yapılması gerektiği ve yöneticilerden,
erkeklerden, kendi hemcinslerinden neler beklediklerini, isteklerini sorduk.
İşte Bakırköylü kadınların mesajları...
Sevim Sur: Kadına şiddet konusu biz kadınları çok
üzüyor. 2013 yılına geldik fakat sorunlar artarak
devam ediyor. Halen Türkiye’de çocuk gelinler,
zorla evlendirilen kızlar, aile baskısı ile mutsuz
evlilik kuran gençler oluyor. Bu gençler ileriki,
dönemlerde de
işte bu çirkin
olaylara maruz
kalıyor. Her
zaman iyi
temennilerde,
dileklerde
bulunuluyor
ama bu konuda
bir gelişme
olmuyor, tam
tersine şiddet
olayları artıyor.
Benim en
büyük dileğim
tabiki kadına
şiddet olmasın.
Çocuk gelinler
olmasın.
Kadınlar her
zaman saygı görsün. Kadın her şeyden önce
annedir. Tabi biz kadınlara da bazı görevler
düşüyor. Kadınlarımızda kendini ezdirmesin.
Okusunlar, bilgilensinler, ekonomik özgürlüklerini
ellerine alsınlar. Şiddet konusu çok çirkin bir
konu. Bir insan eşine, annesine, kardeşine nasıl
şiddet uygular bunu anlamak mümkün değil.
Mehveş Apak: Eşitlik olsun. Kadınerkek herkes insan olarak eşittir. En
önemli konu eşitliktir. Eşit hakların
olması çok önemli. Toplumuzdaki
kadın algısı da değişmeli. Kadınlar
her işi en az erkekler kadar iyi yapar.
Bu bilincin hem erkeklerde hem de
biz kadınlarda oluşması gerekir.
Maalesef ataerkil bir aile yapımız
olduğu için bugüne kadar
kadınlarımıza sorumluluk
verilmemiş. Erkeklerin yanında
kadınlarımız hep ezilmiş. İnşallah bu
8 Mart Dünya Kadınlar Günü bir
milat olur ve Türkiyemiz’de
kadınlarımıza uygulanan şiddet,
taciz, tecavüz olayları son bulur.
08 MART DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ
8 Mart 1857’de Hexyork konfeksiyon
ve tekstil fabrikasında çalışan
kadınlar insanlık dışı çalışma
koşullarına ve düşük ücrete karşı bir
eylem düzenledi. 8 saatlik iş gücü ve
kendilerine seçimlerde oy hakkı
tanınmasını talep ederek sendika
kurdular ve greve çıktılar. Kadın
çalışma saatlerinin azaltılması, eşit
iş, eşit ücret, oy hakkı ve çocuk
emeğine son vermek için yapılan
yürüyüşte “ekmek ve güller”
kullandılar. Ancak bu grev Amerikan
yönetimi tarafından kanlı bir biçimde
bastırıldı. 129 kadın dokuma işçisi
olaylarda yanarak yaşamını yitirdi.
1910 yılında Kopenhag kentinde
yapılan 1. Enternasyonal Kadın Kongresi’nde Clara Zetkin’in önerisiyle
8 Mart, “Uluslararası Emekçi
Kadınlar Günü” olarak kabul edildi.
24
taşlı ve pırıltılı.
Lübnan'lı kadınlar
balık etinde ve
büyük göğüslü.
Gece gündüz farketmiyor; her daim topuklu ve
makyajlılar.
Zamanında eğitime çok önem verilmiş
olduğu yaşlı kesimin görüntüsünden belli
oluyor. Belli yaş üstü taksi şoförleri bile
şakır şakır Fransızca konuşuyor. İngilizce
bilmeyen yok denecek kadar az. Anaokulundan itibaren zorunlu olan yabancı dil
eğitimi, savaş mağduriyeti yüzünden
aksamalar göstermiş besbelli.
Beyrut'ta Barlar Sokağı Gemmayzeh,
sabahın ilk ışıklarına kadar canlı. Akşam
saat 8-9 civarı sokaklar bomboş. Yemeklerini bile 10'dan sonra yiyorlar ve yemek
sonrası eğlenceye gidiyorlar. Arap
Yarımadası'nda içmek için Beyrut'a
gelindiği söylenirmiş. Gördüklerim
karşısında bu söylemin ne kadar
gerçekçi olduğuna tanık olmuş oldum.
Savaş zamanı sığınak olarak kullanılan,
yerin altında, camsız-penceresiz BO18,
şimdi Beyrut'un en popüler gece klübü
olmuş. Diğer popüler barlar White, Sky
Bar, Budha Bar da tercihlerde üst
sıralarda yer alıyor. Fakat BO18 özellikler
bakımından diğer mekanlara fark atmış.
BO18 en geç açılıp, en geç kapatan bar
olma özelliğine sahip. Tavanı çelik bir
kapak ve bu kapak sabaha karşı açılıyor.
Derin bir havuzun dibinde gibisiniz ve
sadece gökyüzü görünüyor. Masalar
mezar taşı, oturma takımları da tabut
şeklinde. Yer altında üstü açık bir
mezarlıkta, hoplayıp zıplayıp çılgınca
eğlenen insanların içinde gibisiniz. Savaş
sırasında en yakınlarını kaybeden
insanların psikolojisiyle, yarın akşam
ölecekmiş gibi eğleniyorlar. Gün
ağarınca oranın en meşhur dürümcüsü
olan Zaatlar W Zeit'e gidip karınlarını
doyuruyorlar ve gün boyu uyuyorlar.
Eller havaya eğlence isteyenler, Arabik
müzik ve dansözlü düğün salonu modunda olanlar için, Mandaloun'u tavsiye edebilirim.
Lübnan Doğu Akdeniz mutfağının da
merkezi konumunda. Renkler, kokular,
lezzetler, en acılar, an tatlılar, otlar,
baharatlar, zeytinyağlılar, şarap ve
arak... Akdeniz mutfağı kadar lezzetli,
güneydoğu mutfağı kadar çeşitli, Arap
sunumu kadar da renkli bir mutfak. Et
yemeklerinin ve mezelerin hijyen bir
ortamda damağınızda eşsiz tadlar
bırakmasını istiyorsanız Abdal-Wahab'a
gitmenizi tavsiye ederim. Nereye giderseniz gidin yemekler harika, fakat temizlik
biraz fiyasko.
Bekaa Vadisi Lübnan'ın bereket sembolü.
Yetişen meyvelerin lezzeti çıldırtıcı
boyutta. "Meyve Sucu" lar da sokakta
gezerken çok sık rastlayacağınız Beyrut'a
özel bir durum. Beyrut'a has "Arak", rakı
benzeri üzüm suyundan yapılma bir içki.
Küçük bardaklarda sunulan arağın
rakıdan tek farkı, içinde anason
olmaması. Şaraplarda da oldukça
başarılılar. Dediğim gibi, yeme-içme ve
eğlence işini merkeze oturtmuşlar.
Herkes giyinip süslenip, yemeğe ve
oradan da eğlenmeye gidiyor. Kadınlar
daracık kıyafetler ve minilerle ortalığı
karnaval alanına çevirmişler. Erkekler de
bakımlı ve hoş görünümlüler. Kısacası,
her yer yanmış yıkılmış kimin umurunda.
Bunlar hayatlarını doyasıya yaşayan
farklı Araplar. Böylesine şapka
çıkarmaktan başka söylenecek söz yok...
Sevgiyle kalın, hoşçakalın...
BEYRUT'A GİTTİNİZ Mİ?
Sevgili
Dostlar;
Eğer
gitmediyseniz, son
zamanlarda
pek bir
popüler olan
Lübnan'ın
başkenti
Beyrut'a gitmenizi öneririm.
Osmanlı zamanında Cebel-i Lübnan'da
üretilen ipek, Fransa tarafından
Marsilya'ya ihraç edilirmiş. Bu sayede
Beyrut gelişip Ortadoğu'nun Paris'i olarak
ünlenmiş. Beyrut'a gittiğimde zihnimde
yer eden en önemli ayrıntı; bir tarafta
kurşun deliklerinin taze olduğu binalar,
diğer tarafta Ortadoğu'nun hiçbir yerinde
olmayan çılgın bir gece hayatı ve şehrin
göbeğinde bombalanıp iptal olmuş bir
binanın yanıbaşında yeni yapılmış bir
gökdelen. Harabelerin ve yeniliklerin iç
içe geçtiği bir seromoni. Bir tarafta
bangır bangır eğlence, hemen arkasında
silahlı polis arabaları ve trafiğe kapalı
yollar... Yanık kokuları arasında gümbür
gümbür yaşayan bir şehir.
Nüfusu 1,5 milyondan fazla olan,
Müslüman- Hıristiyan ortak yaşamının
yer aldığı, körfez kıyısında bir şehir
Beyrut. Uzun yıllar Ortadoğu'nun
ekonomik, fikri ve kültürel merkezi olan
Beyrut, 1970’lerden sonra başlayan
toplumsal ve siyasal karışıklıklar yüzünden patlayan Lübnan iç savaşı sonucu
bu özelliğini kaybetmiş.
Lübnan'da çoğunluğu Arap olmak üzere,
Filistinli mülteciler, Suriye'li ve başka
göçmen Arap Cemiyetleri de yaşam
sürmekte. En büyük ve tek etnik azınlık
olan Hıristiyan Ermenilerin sayısı iç
karışıklıktan sonra epey azalmış;
Beyrut'un doğusuna çekilmişler. Batısına
ise Müslümanlar ve küçük azınlıklar olan
Şii ve Dürziler yerleşmişler.
Beyrut 1950-70 yılları arasında
Ortadoğu'nun gözbebeğiymiş. Lübnan'ın
serbest ekonomi ve döviz sistemi, altın
esasına dayalı istikrarlı ve konvertbl
parası, banka hesaplarının gizliliğini
sağlayan kanunları, çekici banka faizleri,
Beyrut'u Arap zenginlerinin bankacılık
merkezi haline getirmiş. Ayrıca o yıllarda
şehirdeki Beyrut Amerikan Üniversitesi,
Saint Joseph Üniversitesi, Lübnan
Üniversitesi ve Beyrut Arap Üniversitesi,
Beyrut'u Arap ülkelerinin eğitim kalesi
konumuna sokmuş. 70'lerden sonra
başlayan iç karışıklıklar ve Arap-İsrail
Savaşı'ndan sonra Filistin Kurtuluş
Örgütünün karargahını Beyrut'a taşıması
ve devlet otoritesinin zayıflaması eski
cazibesini kaybettirmiş, iç savaş
başlamış, çok ağır maddi hasarlar ve
can kayıplarına yol açmış. Savaş 91'de
sona erdiğinde Beyrut harabeye dönmüş
ve en son 2006'da yaşanan Lübnan-İsrail
kriziyle kendini yeni yeni toparlamaya
başlayan bu şehir, bir kez daha maddi ve
duygusal hasara uğramıştır.
Beyrut'ta sürem kısıtlı olduğundan
gittiğim hiçbir yerin tam olarak tadını
çıkaramadım desem yeridir. Ama gidip
de görmeden gelmek bana uymazdı.
Önce rotamı Baalbek'e doğru çevirdim.
Romalılardan kalma dünyanın ikinci
büyük Roma dönemi harabelerinin
Ferhan KILIÇ
burada olduğunu okumuştum. Ülkenin ilk
kurucuları Fenikelilerin memleketi
Lübnan'ın güzel geçmişinin en önemli
göstergeleri burada yatıyor. Giderseniz
yolunuzu üstü Ksara'ya Şarap Şatosuna
uğrayıp, nefis şarapların da tanına
bakmanızı salık veririm. Zahle, beyaz taş
evleri ile ünlü, dağın tepesine doğru
çıkarken nehrin iki yanında restoranların
sıralandığı şirin bir Ermeni köyü. O tarafa
gitmişken Dürzi lidere ait Beitdaine
Sarayı'nın mozaiklerini görmeden
gelmeyin. Deir Qamar kasabasının da
içinden geçerseniz çok güzel taş evler,
restoranlar, müzeler ve camiler olduğunu
göreceksiniz. Sadece bakıp geçmek
durumunda kaldığım için fazla detay
veremiyorum. Jaliyeh Nehri kıyısı da
şehrin piknik ve mesire yeri olma
özelliğine sahip. Ayrıca gölette de
yüzülebiliyor.
Jeitta Grotto mağarası gezim sırasında
en keyif aldığım ve en popüler bulduğum
yer oldu. Şehir merkezine 10dk.
mesafede doğa harikası iki katlı bir
mağara. 9km. lik birinci katına su
damlalarının ve doğadaki minerallerin
mükemmel bir uyumla yaptığı heykele
benzer sarkıtlar çok etkileyici. Teleferikle
çıkılıp, üst mağara gezildikten sonra,
trenle inip alt mağarayı botla turluyorsunuz.
Byblos'a da gitmeden dönmeyin sakın.
Bir gün tüm öğleden sonramı Byblos'ta
geçirdim ve nasıl geçtiğini bile
anlamadım. Hıristiyanların kutsal kitabı
İncil'e ismini veren ve dünyadaki
insanların yaşamaya başladıkları ilk yer
olarak bilinen harabelerin hepsi
Byblos'taymış ama kasabanın içine
karışmış olduğundan pek birşey
anlamadım. Yeni konulmuş bir tuğla dahi
yok. Restoranlar, alışveriş yapılan
dükkanlar ve diğer herşey harabelerin
üzerinde canlanmış. Sanki zaman
makinasıyla eski bir zaman dilimi içine
gönderilmiş gibi hissediyorsunuz. Tipik
Akdeniz kasabasını andıran taş evler,
küçük liman, leziz deniz ürünleri, balık
lokantaları (en ünlüsü Pepe) ve
muhteşem doğa manzarasıyla mutlaka
görmeniz gereken biblo gibi bir yerleşim
merkezi burası.
Beyrut'un içinde de eski evlerle dolu
olan, eski yerleşim bölgesi Eşrefiye ve
Jımayze mahalleleri var. Orası daha
yakın geçmişi yansıtan ve özellikle
fotoğraf meraklılarının inanılmaz kareler
yakalayabilecekleri ilginç yerlerden
sadece biri. Özellikle Beyrut'a ait
tanıtımlarda bu mahallelerin fotoğraflarını
yer aldığını farkettim. Ulusal müze binası
da bu bölgede yer alan ve heybetli dış
görünüşüyle akıllarda yer eden önemli
bir ayrıntı.
Halk zengin yaşamayı seviyor. Arap
ülkelerinden çok Avrupa şehri gibi modern. Solidere veya diğer adıyla Downtown bir zamanlar Hıristiyanlarla
Müslümanların çarpıştığı, şimdilerde ise
şık kıyafet mağazaları, restoranlar,
alışveriş merkezlerinin bulunduğu bir
prima. St. George Katedrali, Ermeni
Kilisesi, Birleşmiş Milletler Binası,
Camiler ve Başbakanlık Binası da Downtown da bulunuyor. Buradaki binalar
savaş sırasında altı defa yıkılmış, her
seferinde tekrar yapılmış. Beyrut
mağazalarında satılan koleksiyonların
hepsi renkli ve bol desenli, hatta her şey
CAROUSEL’DE
GÜLDÜNYA ANMA TÖRENİ
Carousel Alışveriş ve Yaşam Merkezi,
Bakırköy Kent Konseyi Kadın Meclisi
işbirliğinde, Töre Cinayetine kurban edilen,
ve kadına yönelik şiddetin simgesi haline
gelen Güldünya anısına anma etkinliği
düzenlendi.
Anma etkinlikleri kapsamında, töreye karşı
kadınların dileklerinin asılı olacağı bir dilek
ağacı tasarlandı. AVM’lerdeki ziyaretçilerde,
kadına yönelik şiddete karşı farkındalık
uyandırmak için, Bakırköy Belediye Tiyatroları
oyuncularının düzenlediği perfomansa dayalı
mim gösterisi düzenlendi.
PLASTİK KAPAKLAR
ENGELLİLER İÇİN UMUT
OLMAYA DEVAM EDİYOR
Bakırköy Belediyesi Çevre
Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü tarafından
sürdürülen “Plastik
Kapaklar Engellilere
Umut Oluyor”
kampanyası
Bakırköylüler’in
desteğiyle
devam
ediyor.
Bakırköy
Belediyesi
tarafından
sürdürülen kampanyanın
devam ettiğini açıklayan Bakırköy Belediye
Başkanı Ateş Ünal Erzen, şu ana kadar 27
ton plastik kapak toplandığını ve 72 adet tekerlekli sandalye alındığını söyledi.
72 sandalyenin 65’ini dağıttıklarını ifade
eden Erzen, “Elimizde 7 tane de tekerlekli
sandalye bulunmaktadır. Kampanyamız
devam ediyor. Bakırköylü yurttaşlarımız
Çevre Koruma ve Kontrol
Müdürlüğü’müzdeki toplama noktasına
plastik kapaklarını getirebilirler. Ayrıca
Müdürlüğümüzün 414 96 44 numaralı direkt
telefonuna ya da 414 97 77 numaralı
belediyenin ana santral telefonundan 31013104 numaralı dahili telefonuna ulaşarak
plastik kapaklarını evlerinden de
aldırabilirler. Ayrıca kampanyaya destek
veren okullarımıza da plastik kapakları
bırakılabilir” dedi.
Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen, tekerlekli
sandalye ihtiyacı olan Bakırköylüler’in Çevre
Koruma ve Kontrol Müdürlüğü’ne sağlık
raporlarıyla başvuruda bulunabileceklerini de
sözlerine ekledi.
25
Yoga nasıl yapılır? Herkes yoga yapabilir mi?
Yogaya bir eğitmenin nezaretinde başlamak
gerekir. Çünkü yogada konsantrasyon önemlidir.
CD’den
izleyerek
yogayı
öğrenemezsiniz.
Bu pek
mümkün
olmuyor.
Sessiz sakin
içinize
dönebileceğiniz bir
ortam
yeterlidir.
Ve burada
yapacağınız
tek şey artık
dış
dünyadan
kopabilmektir.
Bunu da
nefesle
yapabiliyorsunuz. Bunu
belli devamlılıkla yaparsanız içinize dönebilirsiniz ve
o enerjiyi hissedersiniz. Yoga çok kolay ve kesinlikle
masraflı bir şey değildir. Yoga özgürlük içindir,
kişiyi bağımlılıktan kurtarır. Herhangi bir örgüte,
tarikata üye olmak değildir yoga. Yoga’da kesinlikle
araca, materyale, bir
dönemde kanseri yenmede etkilidir. Şeker hastalığı
için yoga çok önemlidir. Yoga stres ve depresyon
tedavisinde etkilidir. Yoga dinlenmenin diğer adıdır.
Yoga yapan insan huzura erer. Farkındalık artar,
herkese ve her şeye gerektiği kadar önem verme
yeteneği gelişir. Algılama yeteneği artar. Yoga
uygulamaları ile
beden esner,
sertleşmeler giderilir,
sinirler dengelenir.
Bütün sistemlerin
gerektiği gibi
çalışmasına zemin
oluşur. Yoga
bilgeliğin ve
ruhsallığın temelidir.
Yoga insanlar
arasındaki iletişimi
güçlendirir.
“3 GÜN YOGA
YAPAN, YOGA
EĞİTMENİYİM
DİYOR”
Türkiye’de çok sayıda yoga merkezi ve eğitmeni
var. Yoga’ya başlamak isteyenler bu merkezlerin
ve eğitmenlerin yeterli düzeyde olup olmadığını
nasıl denetleyebilir. Bu merkezler ve eğitmenlerin
denetimi ile ilgilenen bir kurum var mı?
Henüz daha Türkiye’de yoga ile ilgili bir düzenleme
yok. Bu merkezler Dernekler Kanunu’nda bile
sayılmıyor. Normal ticarethane
ülkemizde yaşayan insanlarımızın ekonomik
güçlerine baktığımız zaman pahalı bir uğraşı olarak
görülebilir. Entelektüel boyutta olanların yogaya
daha çok ilgili olduğu söylense de benim görüşüme
göre işine yaradığını gören herkes yogayla
ilgileniyor.
Bunu nereden biliyorsunuz?
Ben yogayı bir
dershane hocalığının
yanı sıra toplumun çok
olduğu yerlerde
yaptırıyorum. Örneğin,
seyahate çıkarım
otobüste yaptırırım,
trene binerim trende
yaptırırım. Bu benim
misyonum haline geldi.
İnsanların
anlayabileceği, günlük
yaşamda
kullanabileceği yogayı
geliştirmeye
çalışıyorum.
“BAKIRKÖY’DEN BİR MEŞALE YAKALIM.
‘NEFES YAŞAMDIR,
DOĞRU NEFES DOĞRU YAŞAMDIR’
PROJESİNİ HAYATA GEÇİRELİM”
Kendinize yeni bir misyon yüklediğinizi söylediniz.
Bu paralelde yeni
Yoga Eğit me ni Hüsnü Ünve r,
”
IR
ID
S
A
T
R
O
İG
S
IN
IĞ
“Y O G A S A Ğ L
başkasının himayesine ihtiyaç yoktur. Doğada,
istediğiniz yerde yoga yapabilirsin. Öğretmenin
amacı öğrencinin
öğrendiği
safhaya
kadardır.
Kendi
öğrendiği
zaman
herkes
kendisi
yapmalıdır
yogayı. 3
aylık sürede
siz kendiniz
yoga
yapacak
duruma
gelirsiniz.
Yoganın yaşı
yok.
Çocuklarda
12 yaşından sonra doğru nefes egzersizine
başlamayı tavsiye ederim. Yoga yapmak için yaş,
kilo, ırk, din, dil fark etmez. Yoga bir din değildir.
Yoga insanlığın bugüne kadar uğraştığı,
geliştirdiği sağlık teknikleridir. Ve bütün insanlığa
aittir. Ve kesinlikle ve kesinlikle yoga hiçbir kimsenin insiyatifinde değildir. Olamaz da.
açar gibi açılıyor. Maalesef 3 gün yoga eğitimi alan
yoga eğitmeni oluyor. Bu çok kötü durum. Oysa ki
yoga; emek isteyen çok engin bir konu. İnsanla,
insanın içiyle
uğraşıyorsun. Ve
yapacağın en ufak bir
hata o kadar çok zarar
verebilir ki karşı tarafa
onarılması mümkün
olmayan durumlar olabilir. Bunu önlemenin
yolu kişinin mümkün
mertebe iyi araştırma
yapması lazım. Gerçek
yoga hocalarını bulmak
biraz zordur ama kişi
eğer içsel uyanıksa hiç
olmazsa teknikleri
öğrenir kendi başına
“YOGA KANSERİ YENMEDE ETKİLİDİR”
Yoga’nın faydaları nelerdir?
Yoga’nın fiziksel sağlık, duygusal sağlık, zihinsel
sağlık, spritüel sağlık ve sosyal sağlıkla ilgili bir
çok yararı vardır. Yoga beden ve sinir sistemini
güçlendirir. Yoga ile bedensel rahatsızlıklar
önlenir, var olanlar da zamanla giderilir. Kan
basıncı düzelir, tansiyon dengelenir. Sindirim sistemi sorunları sona erer, bağışıklık sistemi güçlenir.
Salgı bezleri akışı dengelenir. Kireçlenme ve
romatizmal ağrılara iyi gelir. Karın, baş, migren
ağrılarını giderir. İlaç ve ışık tedavisinden sonraki
yaparken doğru yolu bulur.
Yoga pahalı bir uğraşı mıdır?
Yoga merkezleri seans başına 35-40 TL alıyor. Haftada en az iki seansa katılmak gerekir. Bu nedenle
çalışmalarınız, projeleriniz var mı?
Bakırköy’de, Ataköy’de hatta burası bir meşale
olursa İstanbul’da “Nefes Yaşamdır, Doğru Nefes
Doğru Yaşamdır” gibi bir kampanya başlatarak,
halka yoga yaptırmak istiyorum. Bunun için gerekli
olan organizasyon ve yoga yapabileceğimiz bir
alan. Bu konuda girişimlerim de oldu. Bakırköy
Belediyesi ile görüştüm. Yunus Emre Kültür Merkezi’nde veya bir başka yerde halkla belli günlerde
buluşup 15-20 dakika en fazla 1 saat yoga yapalım.
Henüz Bakırköy Belediyesi’nden geri dönüş olmadı.
Benim amacım doğru yaşama tekniğini insanlara
öğretebilmek. Bunu bir alışkanlık haline getirdiğimiz
zaman ilçede yaşayan insanlara çok faydalı
olacaktır. Amacım, yoga nedir, doğru yoga nasıl
yapılır ve yoga ile hayatımızda ne gibi değişiklikler
olur bunları öğretmek. Bu konudaki yeteneğime de
güveniyorum. İnşallah kısa süre içinde bu konuda
Bakırköy’de olumlu adımlar atarız.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Sağlıklı, huzurlu, özgür ve mutlu bir hayat
için yoga yapalım. Yoga uygulamaları
yayıldığında dayanışma, hoşgörü, ve
sevgi artacaktır. Toplumumuza baktığımız
zaman en önemli eksiklikler zaten
bunlardır. Bunların giderilmesi ve
herkesin birbirine anlayışlı, hoşgörülü ve
sevgi ile bağlandığı daha huzurlu, mutlu
bir toplum olabiliriz. Zaten yoga
sahiplenme, karşılıksız vermedir. Zarar
vermeden, incitmeden yaşayabilmektir.
İşte yoganın özü budur.
Yoga Eğitmeni Hüsnü Ünver, 01 Mart
2013 tarihinden itibaren Ataköylüler
Derneği’nde, Pazartesi, Çarşamba ve
Cumartesi günleri olmak üzere haftanın 3
günü yoga eğitimi verecek. Eğitimler,
Pazartesi ve Cumartesi günleri saat
11:00’de, Çarşamba günü ise saat
18:00’de başlayacak. Yoga yapmak isteyen tüm
Bakırköylüler’e duyurulur...
Arzu BERATOĞLU - Yavuz ARPACIK
Ataköylüler Derneği’nde Yoga Eğitimi Başlıyor
Detaylı Bilgi İçin : 0212 560 82 81
26
04 ŞUBAT 2013 PAZARTESİ
Ekseriyetin bulunduğu tespit edilerek
birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy
tarafından açıldı. İlknur Meral, Serdal Kılavuz
ve Sefa Birinci’nin izinli sayılmalarına
oybirliğiyle karar verildi. Gündem okundu.
Suna Ergün’ün istifası ile boşalan divan
katipliği seçiminin gündeme eklenmesi ile
birlikte gündem oybirliğiyle kabul edildi.
Gündem maddelerinin görüşülmesi neticesinde 1- Divan katipliği üye seçimi yapıldı.
27 meclis üyesi gizli oy kullandı yapılan gizli
oylamada Uğur Beceren’in 2 oy geçersiz
olmak üzere toplam 25 oy olarak oyçokluğu
ile seçilmesinin kabulüne karar verildi. 2Ulaşım Hizmetleri Müdürlüğü başlıklı resmi
okullar, mahalli idareler, kamu kurum ve
kuruluşları ile kamu yararına faaliyetlerini
yürütmekte olan derneklere yönelik 2013 yılı
için sunulacak hizmetlere dair başkanlık teklifinin oybirliğiyle kabulüne, 3- Mali
Hizmetler Müdürlüğü başlıklı 2013 yılı elektronik haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi
ile ilgili ücret tarifesinde değişiklik yapılması
konulu evrakın Tarife Komisyonu’na
havalesinin oybirliğiyle kabulüne, 4- İmar ve
Şehircilik Müdürlüğü başlıklı 1221 ada 212
parsel ile 19 pafta 11403 parselin bir kısmı
ve kadastral yolun bir kısmına ilişkin plan
değişikliği yapılmasına dair dosyanın İmar ve
Şehircilik Komisyonu’na havalesinin
oybirliğiyle kabulüne, 5- İmar ve Şehircilik
Müdürlüğü başlıklı 292 ada 47 parsele ilişkin
plan değişikliğine dair dosyanın İmar ve
Şehircilik Komisyonu’na havalesinin
oybirliğiyle kabulüne karar verilerek birleşim,
Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy
tarafından 06.02.2013 Çarşamba günü saat
16:00’da toplanmak üzere kapatıldı.
ŞUBAT 2013
BELEDÝYE MECLÝSÝ’NDE
NELER GÖRÜÞÜLDÜ?
06 ŞUBAT 2013 ÇARŞAMBA
Ekseriyetin bulunduğu tespit edilerek
birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy
tarafından açıldı. Bahar Sunman, Serdal
Kılavuz, Türkan Elif Arıkan Can’ın 2 ret oya
karşın (Mehmet Emin Ertekin, Ayhan Can),
Sefa Birinci’nin oybirliğiyle izinli
sayılmalarına karar verildi. Geçen birleşime
ait zabıt özeti okundu, oybirliğiyle kabul edildi. Komisyonlarda bulunup incelemeleri
tamamlanmayan dosyaların meclise iadesi ve
tekrar incelenmek üzere komisyonlara
havalesinin oybirliğiyle kabulüne karar verildi. Gündem maddelerinin görüşülmesi
neticesinde 1- İnsan Kaynakları ve Eğitim
Müdürlüğü başlıklı belediye ve bağlı
kuruluşları ile mahalli idare birlikleri norm
kadro ilke ve standartlarına dair yönetmelik
gereği 1 adet boş kadro değişikliğine dair
başkanlık teklifinin oybirliğiyle kabulüne, 2Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü başlıklı
belediye ile İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim
Dalı ile İşitme Engelliler ve Aileleri Derneği
tarafından yapılan protokole dair evrakın
Hukuk Komisyonu’na havalesinin oybirliğiyle
kabulüne, 3- İmar ve Şehircilik Müdürlüğü
başlıklı Zuhuratbaba Mahallesi 144 ada 34
ve 35 parsellerin itirazına dair dosyanın İmar
ve Şehircilik Komisyonu’na havalesinin
oybirliğiyle kabulüne, 4- İmar ve Şehircilik
Müdürlüğü’nün Osmaniye Mahallesi 1066
ada 1 parsele ait plan değişikliğine dair
dosyanın İmar ve Şehircilik Komisyonu’na
havalesinin oybirliğiyle kabulüne karar
verilerek birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili
Hasan Ersoy tarafından 08 Şubat 2013 Cuma
günü saat 16:00’da toplanmak üzere
kapatıldı.
08 ŞUBAT 2013 CUMA
Ekseriyetin bulunduğu tespit edilerek
birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili Hasan Ersoy
tarafından açıldı. Pınar Ünsal ve Selim
Malgaz’ın izinli sayılmaları 2 ret oya karşın
oyçokluğuyla kabulüne karar verildi. Geçen
birleşime ait zabıt özeti okundu, oybirliğiyle
kabul edildi. Gündem maddelerinin
görüşülmesi neticesinde Özel Kalem
Müdürlüğü başlıklı memur toplu sözleşmesi
hakkındaki Hukuk Komisyonu raporunun
oybirliğiyle kabulüne, Mali Hizmetler
Müdürlüğü başlıklı 2013 yılı elektronik
haberleşme hizmetlerinin yürütülmesi ile ilgili
ücret tarifesindeki değişiklik yapılması konulu
Tarife Komisyonu raporunun oybirliğiyle
kabulüne, İmar ve Şehircilik Müdürlüğü
başlıklı 2013 mali yılında uygulanacak ücret
tarifesindeki değişikliklere dair Tarife Komisyonu raporunun oybirliğiyle kabulüne, İmar ve
Şehircilik Müdürlüğü başlıklı Zuhuratbaba
Mahallesi 144 ada 34 ve 35 parsele ait
1/1000 ölçekli plan tadilini itiraz hakkındaki
İmar ve Şehircilik Komisyonu raporunun 2 ret
oya karşın oyçokluğuyla kabulüne karar
verilerek birleşim, Meclis 1. Başkan Vekili
Hasan Ersoy tarafından 04 Mart 2013
Pazartesi saat 16:00’da toplanmak üzere
kapatıldı.
Meclis oturumlarýnýn tamamýný gazetemizin
www.atakoygazete.com.tr
sitesini ziyaret ederek okuyabilir ve sesli olarak dinleyebilirsiniz.
CHP Fatih Belediyesi ve İBB Meclis Üyesi Soner Özimer
OLASI BİR FACİAYA DİKKAT ÇEKTİ
CHP Fatih Belediyesi ve İBB Meclis Üyesi Soner
Özimer, hazırladığı yazılı soru önergesinde; Fatih
İlçesi Yenikapı mevkiinde, Tren İstasyonu’na
oldukça yakın, Marmararay hattı üstü, Uluslararası
Otobüs Terminali’ne bitişik ve Elektrik Santrali’ne
duvar mesafesinde olan benzin istasyonuna
ve olası tehlikelere dikkat çekerek İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’a,
“Benzin istasyonunun yanı başında olan Elektrik Santrali sizce faciaya neden olabilir mi?
Eğer olabilirse burada olabilecek bir facianın
sorumlusu kimler olacak?” diye sordu.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) 2013 yılı
şubat ayı meclis toplantılarında CHP Fatih
Belediyesi ve İBB Meclis Üyeleri Soner
Özimer, Turan Durmuş ve Hikmet Öz’ün
imzaları ile verilen, oy birliği ile başkanlık
makamına havale edilen yazılı soru önergesi
şöyle:
“Fatih İlçemiz Aksaray Mahallesi Namık
Kemal Caddesi No: 84 adresinde bulunan ve
otobüs terminali olarak kullanılan alan ile
komşu olan ve İBB iştiraki bir benzin istasyonu olarak kullanılan alan arasında bulunan
ve otobüs terminaline ait 14 yıldır orada bulunan
iki katlı yapılar için 05.01.2013 Cuma günü saat
16:00’da aslında 24 saat açık olan terminalin
kapısına tebliğ ihbarnamesi yapıştırılmış ve tebliğ
tutanağı muhtara bırakılmıştır. Buna istinaden
yıkım tebligatı yapılmış ve üç gün müsaade
verilmiştir. 28 Ocak Pazartesi sabah saat 06:00’da
Büyükşehir Belediye ekipleri gelerek yıkımı
gerçekleştirmişlerdir. Aslında olayın özü; LPG kullanan benzin istasyonunun son çıkan yasa gereği
bulunduğu alanın bu iş için yeterli olmaması ve
benzin istasyonunu büyütme isteğidir. Oysa bu
benzin istasyonun diğer duvarı da oradan geçmekte olan Marmaray hattını besleyecek olan
elektriğin dağıtımının yapıldığı elektrik santralidir.
Konuyla ilgili tebliğ tutanakları, resimler, yıkımın
reddi ile ilgili Kaymakamlık yazısı yürütmeyi
durdurma kararı ektedir. Bu kapsamda sorularımın
yazılı olarak cevaplandırılmasını rica ediyorum.
Sizce cuma günü saat 16:00’da yıkılacak yere
yapılan tebligat ve verilen üç günlük süre sonunda
Pazartesi günü sabah saat 06:00’da gelerek yıkım
yapılması tamamen rastlantımıdır?, yoksa
vatandaş mahkemeden yürütmeyi durdurma
kararı almasın diyerek özel olarak yapılmakta
mıdır?, Büyükşehir Zabıta ekipleri her yıkım
konusunda bu kadar hassas olup yıkım
kararını hemen uygular mı?, Burada benzin
istasyonunun Büyükşehir Belediyesi’nin iştiraki
olmasının etkisi var mıdır?. Konuyla ilgili
telefonda görüştüğümüz başkan yardımcımız
bu talebin İSKİ’den geldiğini söylemiştir.
Gerçekten yazılı yapılan talep var mıdır?
Varsa bu yazının fotokopisinin tarafımıza verilmesini rica ederiz. Sizce binlerce voltluk
elektriğin yanı başında bulunan benzin istasyonunun yeri istasyon için uygun mudur?, Elektrik santrali 2012 yılında yapılmış benzinliğin
ruhsatı daha eski olabilir, bu tür yerlerin
ruhsatlarıyla ilgili ne gibi çalışmalar
yapmaktasınız. Benzin istasyonunun ruhsatı
kaç yılında verilmiştir?, Benzin istasyonu ile komşu
Elektrik Santrali sizce faciaya neden olabilir mi?,
eğer olabilirse burada olabilecek bir facianın
sorumlusu kimler olacak?.
Önergemizin yazılı olarak cevaplandırılması için
başkanlık makamına havalesini rica ederiz.”
27
Pazarcılar her istediğini yaptırıyor.
PAZARCILARIN ZAFERİ (!)
ZÜLKANÝ SÝRMEN
TÜRKİYE’NİN YERİ
Avrupa ülkelerine baktığımızda
Türkiye’nin yerinin çok
aşağılarda olduğunu
görüyoruz. Vatandaşın vekilleri
hapiste. Ona oy verenler, her
zaman, Türkiye’nin çıkarlarını
düşünürler. Yarbayların,
albayların hapiste olduğu bir
ülke var mı size soruyorum.
Ekonomısi güçlü olmayan
ülkeler her zaman dış ülkelerin
yardımlarına muhtaçtır.
Türkiyemiz’in dört bir yanında
vatandaşlarımızın isyanlarını
görüyoruz, herkes kendine
göre haklı olabilir. Fakat
Türkiye Cumhuriyeti’nin
sınırları kırmızı kalemle
çizilmiş, öyle de kalacaktır.
Bütün kültürleri içinde
barındıran Türkiye’ye hiçbir
zaman dış kuvvet etki edemez.
Memleket sorunlarının yığıldığı
ekonominin çıkmaza girdigi şu
günlerde herkesin şapkasını
önüne koyup düşünmesi
gerekiyor. Yazılı ve görsel
basının bizlere aktardığı çok
önemli projeler var.
Büyükşehirler’de yaşayan her
kesimin büyük sorunları
olacaktır. Bunları biliyoruz.
Fakat doğalgaz ve elektriğe
yapılan zamlar vatandaşları zor
duruma soktu. Bir elinle ver,
diğer elinle al.
Kışın ortasındayız,
gecekonduda yaşayan
vatandaşlarımızı düşünün.
Günlerden beri elektriği kesik
gaz lambasıyla yaşamını
sürdüren vatandaşlar isyanda.
Bir yetkili bunlara yol gösterip
çıkışlarını sağlasınlar. Milletin
vekili ben Türk’üm demiyor
Arnavutum diyor. Yukarıda da
bahsettiğim gibi Türkiye
Cumhuriyeti bütün kültürleri
içinde barındıran bir ülke,
fakat milletin vekilinin bu sözleri çok yankı buldu. Tabiki bu
onun görüşü, vatandaş böyle
düşünmüyor. Türkiye’de
yaşayan herkes Türk ananelerine uymak zorundadır.
Yarbayların, subayların,
genelkurmay başkanının
hapiste olduğu bir ülkeyiz. Gün
gelecek madalyanın öbür yüzü
görünecek. Bizim tek
yapacağımız ülkemize sahip
çıkmak, dış güçlerden
korumak.
Gün doğmadan neler doğar.
Her şey gönlünüzce olsun...
Yeşilköy Çarşamba Pazarı’nda caddeye bakan iki dükkan kebapçı olarak açıldı. Bakırköy Belediye yetkilileri ile
Pazarcılar Odası ile yapılan protokol gereği iki dükkanın işletme hakkı onlara ait. Bu iki dükkan pazarın kurulduğu gün
olan Çarşamba günü açık olacak. Diğer günler faaliyet gösteremezler demişlerdi. Ancak bu kebapçıların her gün açık
olmasına Bakırköy Belediye Zabıtası da seyirci kalmıştı.
Dükkanların her gün açık olması ve evlere servis yapmaya başladıklarını duyurmaları üzerine gazetemizi arayan
Yeşilköylüler’in “Hani bu kebapçılar sadece pazarın açık olduğu Çarşamba günü faaliyet göstereceklerdi. Şimdi hergün
açıklar.“ sorusunu Bakırköy
Belediyesi Ruhsatlardan Sorumlu
Başkan Yardımcısı Yervant Özuzuna sorduk;
-Pazar yerindeki kebapçının
sadece çarşamba günleri açık
olacağını söylemiştiniz. Hergün
açmaya başlamışlar.
-Pazarcılar Odası ile yapılan
protokol gereği sadece pazarın
yapıldığı Çarşamba günleri açık
olmaları gerekiyordu. Ancak
Belediye Encümeni hergün faaliyet
gösterebilecekleri yönünde bir
karar aldı. Artık her gün açıklar.
Sürücü kursları direksiyon eğitimini Ataköy sokaklarında veriyor...
SÜRÜCÜ KURSLARINA TEPKİ HER GEÇEN GÜN BÜYÜYOR
Sürücü kursları şoför eğitimini
Ataköy sokaklarında veriyor.
Sayıları 10’u bulan çevre
ilçelere de ait sürücü kursları
özellikle Ataköy 9-10 Kısım’ı
eğitim pisti gibi kullanıyor.
Gazetemizi arayan çok sayıda
Ataköylü, “Bu kurs arabaları
yüzünden sıkıntı yaşıyoruz.
Uyardığımız zaman sürücü
kursu şoförleri, “Size ne? Bize
kimse karışamaz. Gidin
istediğiniz yere şikayet edin.”
diyorlar. Ataköylüler de:
“Burası dağ başı mı? Yetkililerden gerekenenin yapılmasını
istiyoruz” diyorlar.
Bu işgalleri kaldırmak Zabıta’nın görevi değil mi?
BAKIRKÖY KALDIRIMLARI İŞGAL ALTINDA
Bakırköy’ün hemen her mahallesinden yüzlerce okurumuzun ortak şikayeti “Bakırköy’deki kaldırım
işgallerinden bıktık, yürüyemiyoruz.”
Bu ortak şikayetin çözümü aslında çok basit. Zabıta
görevini yaparsa işgaller ortadan kalkar. Ancak
Zabıta görevini yapmıyor.
Gazetemiz, kaldırım işgallerinin takipçisi olacak ve
bu konuya geniş yer verecektir.
TEKNOLOJÝ DÜNYA SI
GÖKHAN ATAMER
[email protected]
'*'(!+'$)+!)#"+'*&+** &
AWe Y^`^ae cae JZ]e Uc]`cacae \c`cFZaWOe DdVXWaTGWae Ycab
dVb_d`e TcVbXbe abLdYc\e 7;e Cd_\G\de \da^\^`^YZ_Me 8+69Gba
LdUc_bace TH_ce <PacYe 3Z_c`be Vd_]dOe UdX^a^e UWe \d_bL\c
+c4e Z_]G\de [PQca`cYcRcKbe \da^\^Ve c\]ba`bKbace [dIc\
c\VcYce LdQ^_`da^YZ_Me @dIc\bYc[ce FdQ`de [c\dY
Ic_b`Vc[bKbacOe daRd]e c\]ba`bKbae d[^a^ae "DdVXWaT
*aNdR]c[!e Z`[WKWade [b]]d\e Jc]b`bYZ_Me DdVXWaTOe Ub_
HaRc]be [b]]d\e Jc]cae d]^``^e \c`cFZaWe <d`d#Ye D2GP
TcJ\bKbVbQe VdY^Xe dY^a[de Tc_Jc]`cS\b_VbS\bMe EaRd]
SbV[b[cae TPIcab`b_e ]dYad]`d_[dae D;GPae UdQ^e HQc``b]`c_b
NdY`dS^`VdYde UdS`da[^Me d\\de ?e d[c\e Tc_Jc]e D;GPaO
Ad_Rc`ZadG[d]be C-8e 'e CZUb`ce -Z_`[e 8ZaT_cXXe &G[c
]dNd`^e]dN^`d_ed_[^a[deXHQeXdLbUbeUdYb`c_ceTHX\c_b`[bKbeIc
XbNd_bSe XP_cRbabae UdS`d[^K^e Tc`cae LdUc_`c_e d_dX^a[de Yc_
d`^YZ_MeDdVCZUb`cG^aeLdUc_baceTH_ceEa[_Zb[e;M?M?ebS`c\bV
XbX\cVbe b`ce Jd`^SdRd]e \c`cFZae /e Jc]b_[c]`be 6#YaZXe 0R\d
bS`cVRbOeYbace/eJc]b_[c]`beCd`b=9/eT_dFb]ebS`cVRbePab\c=
XbOe ;M%%e baJe EC0$6@e \dVe @e c]_daOe ?<Ae ECOe 72
VcTdNb]Xc`e d_]de ]dVc_dYde XdLbNe Z`dRd]Me 8+69Gba
LdUc_bace TH_ce bXce <d`d#Ye D;GPe CdY^Xe dY^a[de Cbabe Ic_=
XbYZaWe\d]bNec[cRc]M
&('$*!#*++"(+!)$"
DZXYd`eVc[Yda^aeHa[ceTc`caeVd_]d`d_^a[dae aX\dT_dVO
]W_W`VdX^a[dae Xd[cRce ?/e dYe XZa_de 7BBe Vb`YZa
]W``da^R^Yde W`dSVde UdSd_dX^a^e THX\c_[bMe (dRcUZZ]
\d_dF^a[dae Xd\^ae d`^a[^]\dae XZa_de 94b\\c_e b`ce d_dX^ad
VcXdFce ]ZYdae aX\dT_dVOe LbQVc\e ]W``da^Ve Sd_\`d_^a[d
YdN\^K^e [cKbSb]`b]e ac[cabY`ce [ce \cN]be TH_VPSe Ice Ub_JZ]
]W``da^R^X^a^e ]dYUc\VbS\bMe dSd[^K^e QZ_`W]`d_de _dKVca
TPRPaPe ]dYUc\VcYcae aX\dT_dVOe XdYFdX^a[dae YdN\^K^
dJ^]`dVd[de 7BBe Vb`YZae Ud_d:^a^e TcJ\b]`c_babe Uc`b_\b_]caO
]W``da^R^`d_^ade \cSc]]P_e c\\bMe Yc`c_bace VW`\bVc[Yd
NdY`dS^V^eXWadaeIce]^XdeUb_eXP_ceHaRce,baced[`^eTc_Jc]
QdVda`^eIb[cZeNdY`dS^VeLbQVc\babeLdYd\deTcJb_cae94b\\c_
bXce ?BBe Vb`YZae dY`^]e ]W``da^R^Yde XdLbNMe aX\dT_dVO
Xd[cRceENN`cG^aeVZUb`ebS`c\bVeXbX\cVbeb0Deb`ceWYWV`WKW
Z`[WKWe [HacV[cOe 2Be Vb`YZae ]W``da^R^Yde XdLbN\bMe )b_]c\O
+bXdae ?B7?G[ce Ea[_Zb[e \dUda`^e VZUb`e RbLdQ`d_[de [d
]W``da^`VdYdeUdS`d[^eIce]^XdeXP_c[ce]W``da^R^eXdY^X^a[d
UPYP]e Ub_e d_\^Se YdSd[^Me )b_]c\baOe VZUb`e RbLdQ`d_^a
YdYT^a`dSVdX^Y`de ]W``da^R^e XdY^X^a^e [dLde [de d_\^_VdX^
Uc]`cabYZ_M
*'$*$&(++'*() )
*QWae Y^``d_[^_e Uc]`cacae ZYWae ]ZaXZ`We >`dYX\d\bZae ;
TcJ\bKbVbQeTPa`c_[ce_cXVbeZ`d_d]e\da^\^`[^Me<c_Jbe]ZaXZ`W
TH_cVc[b]OeXd[cRce]Z`We\da^\^`[^e[cXc]eYd`daeZ`VdQMeAW
`daXVdaOeVc_d]`deUc]`cYcaeUbQ`c_be'\da^\^V^eba\c_ac\\ca
Rda`^eZ`d_d]e/eVb`YZae]bSbebQ`c[be&eLdYd`e]^]^`^K^adeWK_d\\^
JPa]Pe Z_\d[de ]ZaXZ`Wae ]ca[bXbe YZ]\We Ice Ub_JZ]e [c\dY
c]Xb]\bMe 6\]ba`b]\ce DZaYOe >D;1Pae Ycabe bS`cI`c_ba[cae UdL=
Xc\\beIceT_dFb]`c_bY`cec\]b`cYcaeUb_JZ]eYcabeZYWaWeTHX\c_[bM
3ZaXZ`Wae[Zada^VXd`eHQc``b]`c_ba[cae]dUdRdeUdLXc[ca
DZaYOe >`dYD\d\bZae ;1\ce 86$$e bS`cVRbe Yc_bace #/
bS`cVRbYce TcJ\bKbabOe 8>*e Ice <>*e \d_dF^a[dae NdY`dS^`da
/<Ae<@@eECe]W``da[^K^a^eXHY`c[bMe)b_]c\Oe]ZaXZ`Wa
[cNZ`dVde d`da^a^ae ]dNdXb\cXbabe \dVe Z`d_d]e dJ^]`dVdXd
[dOeZYWa`d_ebJbae.[cI.eUZYW\\deUb_ed`dadeXdLbNeZ`dRdK^V^Q^
ATAKÖY
XHY`PYZ_Me6\]ba`b]\ceFbQb]Xc`eZ`d_d]e\da^\^`dae\c]e[Zada^V
ZYWae ]Z`WY[WMe 'RZa\_Z``c_e &e Qc_ba[ce 2@e ]dVc_d
\d_dF^a[daed`T^`dadaeUb_e.^S^]eJWUWKW.eUW`Wadae[cac\bVO
UWe XdYc[ce Ld_c]c\`c_babQbe d`T^`dYdUb`bYZ_Me @cac\bV
PQc_ba[ce \PVe ZYWa`d_^e [W_[W_VdYde YHac`b]e Ub_e TPJ
[PKVcXbOeUb_e]W`d]`^]eIceVb]_ZFZae:d]^eUW`WaWYZ_MeAWaWa
Yda^a[de ]ZaXZ`Oe d]^``^e RcN`c_Oe \dU`c\`c_e Ice >`dYD\d\bZa
,b\de b`ce ]Za\_Z`e c[b`cUb`bYZ_Me @cX\c]`cYcae ZYWa`d_[de >D
,b\d1Y^e b]baRbe Ub_e c]_dae Z`d_d]e ]W``dadUb`bYZ_XWaWQ
'cVZ\ce >`dY&Oe Ld\\de UdQ^e ZYWa`d_^e Xd[cRce ,b\d1[da
ZYadYdUb`bYZ_XWaWQMe AWe [W_WV[de ]ZaXZ`WaWQOe >De ,b\d
bJbae XWaWRWe TH_cIbabe PX\`cabYZ_Me >`dYD\d\bZae ;e d_\^]e XbQ
ZYWae ZYad_]cae d_]de N`da[de ZYWae ba[b_cUb`bYZ_M
EVdJ`d_^a^ae Uc]`cVce XP_c`c_babe .X^F^_d.e ba[b_Vc]
Z`[WKWaWeXHY`cYcaeDZaYOed_]deN`daebS`c_babaeb]baRbe.HQc`.
Ub_e JbNe PQc_ba[ce Tc_Jc]`cS\bKbabOe ZYWaWaWQWe LbJ
c\]b`cVc[bKbabe IW_TW`WYZ_Me cabe >`dYD\d\bZae XWa[WKW
XZXYd`e bS`cI`c_`ce ZYWae [cacYbVbabe .Yd`a^Q.e Z`Vd]\da
\dVdVcae J^]d_dRd]e TbUbMe _acKbae >`dYD\d\bZae ;1\ce Ub_
ZYWa[de \d]^`[^K^a^Q[dOe ZYWaWae [cac\bVbabe WQd]\d]be Ub_
d_]d[dS^a^Qde [cI_c[cUb`bYZ_e Ice Ze XbQbe YHa`ca[b_b_]ca
bQ`cYcUb`bYZ_XWaWQMe ,cYde ZYWade bQ`cYbRbe Z`d_d]e ]d\^`da
d_]d[dS^a^QOe c]_da^a^Qde VcXd:`d_e THa[c_cUb`bYZ_M
0YWa`d_^a^Q^ae
Ib[cZe
d]^S^a^e
Rda`^e
Z`d_d]
YdY^a`dYdUb`VcabaeYda^eX^_dOeZYWaeIb[cZ`d_^a^Q^e]dY[c[bN
(dRcUZZ]1\de NdY`dSdUb`bYZ_XWaWQMe AWe XdYc[ce ZYWa
[cacYbVbabQOeXZXYd`eUb_ec\]ba`bKce[HaPSPYZ_Me<H_Pa\P`c_=
[cae Ice [cVZ`d_[dae [c\dYe XcIbYcXbabae HacV`be H`JP[c
d_\\^K^a^e THQ`cV`c[bKbVbQe >`dYD\d\bZae ;1Pae `daXVda^a[d
Ub_JZ]e ZYWae YdN^VR^X^e XdLace d`[^e Ice ZYWa`d_^a^e \da^\\^M
3ZaXZ`WaeYdQedY`d_^a[deXd\^SdeJ^]dRdK^e[WYW_W`[WM
[cIe X^J_dY^S^a[dae XZa_de ac`c_bae Tc`cRcKbabe LcNbVbQ
Vc_d]e c[bYZ_WQMe )We dae bJbae cae Yd]^ae ]ZaWe UdS`^K^e "TbY=
b`cUb`b_e \c]aZ`Z:b`c_!Me <ZZT`cG^ae UWe Y^`e NbYdXdYde XP_VcYb
N`da`d[^K^e<ZZT`ce<`dXXcXeIceENN`cG^aed]^``^edYd]]dU^eb`c
Xdd\e N_Z:c`c_babae d_[^a[daOe EA@G`be *a[c_e E_VZW_e Sb_]c\b
5[Z]WaVd\b]e\bSH_\GeN_Z:cXbeUdS`d\\^Me
"E_VZW_2%!e d[^e Ic_b`cae [b:b\d`e TbYXbOe 5d\`c\b]e Nc_FZ_VdaX
[cac\`cVceXbX\cVbGeZ`d_d]eTH_cIeTH_cRc]Me9bSH_\Oe*a[c_
E_VZW_GWae Tc`bS\b_[bKbe 5- $$NZ4c_Ge H`JPVe XbX\cVbac
XdLbNeZ`dRd]eIce]d`Ned\^S^OeL^QOeYd]^`dae]d`Z_bOeNc_FZ_VdaX
JbQc`TcXbe Ice [bKc_e Ub_JZ]e bX\d\bX\bKbe THX\c_cRc]Me +b]cG^a
Nc_FZ_VdaXeTHX\c_TcXbeXWadae(Wc`Ada[eUb`c]`bKbaceUca=
QcYcaeE_VZW_2%OeTHKPXce\d]^`dRd]eUb_eUda\eb`ceIPRW\eUb`=
Tb`c_babe Z]WYdRd]Me DbX\cVOe E_VZW_2%e Xdd\be IcYde d]^``^
\c`cFZa`d_`de Uc_dUc_e ]W``da^`dUb`cRc]Me E_VZW_2%O
]ZSWRW`d_e bJbae _Z\de JbQcRc]e Ub_e <>De HQc``bKbace XdLbN
Z`VdYdRd]Me EaRd]e XbX\cVbae XdLbNe Z`[WKWe Ud\d_Yda^a
HV_Peac_c[cYXceUb_eY^`Me)d_:ec[b`cUb`b_eHQc``bKbY`cOeUd\d_Yd
[cKbSbVbace[ceTc_c]e]d`VdYdRd]MeE_VZW_2%eXbX\cVbebJba
Ub_eIb[cZeLdQ^_`dYdae*a[c_eE_VZW_OeTHKPXce\d]^`daeUda\
'eSWedaeXd\^S\de&eIce]WVdSdeca\cT_cec[b`cae[Z]WaVd\b]
TbYXbYce Z[d]`da^YZ_Me <c`bS\b_b`Vce dSdVdX^a[de Z`dae TbYXb
\c]aZ`Z:bXbabaOecaec_]cae?B7;G\ceLdQ^_eZ`VdX^eUc]`cabYZ_M
<bYb`cUb`b_e \c]aZ`Z:b`c_bae Tc`bSVcXbe XdYcXba[cO
THQ`PKPaPQ`ce VPQb]e [ba`cYc_c]Oe dYd]]dU^`d_^a^Q`de ]d`N
d\^S^a^Q^e H`Jc_c]Oe [Z]WaVd\b]e \bSH_\PaPQ`ce bXce Yd]\^K^a^Q
]d`Z_be Ice ]d`Ne d\^S^a^Q^e ]Za\_Z`e c[c_c]e Ub_e TPae ]ZSWYd
J^]Vde bL\bVd`be [ce TPJ`cabYZ_Me 3ZaWY`de d`d]d`^e [dLd
[c\dY`^e Ub`TbYbe L\\Nb4b``MWa[c_d_VZW_MRZVe d[_cXba[ca
c[bacUb`b_XbabQM
'%)+)+*$'*&(+#*%""
!" )#)%+!)("#
3P_cXc`e d`da[de Ub_JZ]e HQc`e Sb_]c\e Ice UdS\de EA@Gaba
[cI`c\e ]W_WV`d_^e Z`Vd]e PQc_ce ]dVWe ]W_WV`d_^ade ]d_S^
cY`cV`c_e [PQca`cVcXbY`ce Ub`bacae EaZaYVZWXGWae XZa
Lc[cFbOe9P_]bYcG[ce[ceJZ]eXdY^[deSWUcXbeUW`WadaeEA@G`b
FdX\FZZ[eQbaRb_beAW_Tc_e3baTeZ`[WMeDbUc_e]Z_Xda`d_OeAW_T=
c_e3baTGbae_cXVbe94b\\c_eLcXdU^a^ec`ceTcJb_c_c]OeXdYFda^a
\dXd_^V^a^e CR@Zad`[1XG^ae `ZTZXWe Ice FZ\ZK_dF`d_^Y`d
[HSc[bMe EaZaYVZWXOe AW_Tc_3baTe d[`^e 94b\\c_e LcXdN
bXVbabe "CR@Zad`[1X!de JcIb_[bOe CR@Zad`[1Xe `ZTZXWe XdY=
FdYdec]`ca[beIce5XdYFda^aeCR@Zad`[1XGdeXd\^`[^K^adGe[db_
Ub_eVcXd:eUc`b_[bMeCcXd:[dOeAW_Tc_e3baTGbaeUdS^adeTc`ca=
`c_baeXcUcUbeZ`d_d]e5-LZNNc_eLdVUW_Tc_bababaeUdSd_^X^Q
Z`VdX^Ge THX\c_b`[bMe EI_WNdG[de d\e c\be X]da[d`^a^ae Nd\`d]
Ic_[bKbe TPa`c_bae LcVcae XZa_dX^ade _dX\`dYdae cY`cVO
EaZaYVZWXGWae 94b\\c_e XdYFdX^a[de 50NCd[8Z4G
UdS`^K^Y`de [WYW_W`[WMe 8+69Gbae Ic_[bKbe Ub`TbYce TH_cO
50Nc_dXYZae@c`be@dadGa^aeac[caeYdN^`[^K^ade[db_e]cXba
Ub_e Ub`Tbe YZ]Me EaRd]e XbUc_e ]Z_Xda`d_^ae FdX\FZZ[
Xc]\H_Pa[c]beT^[de]d`b\cXbace\cN]beTHX\c_VbSeZ`dUb`cRcKb
[PSPaP`PYZ_Me AW_Tc_e 3baTOe Z`dY^ae d_[^a[dae YdN\^K^
dJ^]`dVd[dOe 5DdYFd`d_^a^ae XbUc_e Xd`[^_^a^ae d_[^a[da
]dNd\^`[^K^a^Ge Uc`b_\\be Ice cY`cVe X^_dX^a[de LdR]G`caca
LcXdN\dae d\^`dae WYTWaXWQe VcXd:`d_e bJbae ]W``da^R^`d_[da
HQP_e [b`c[bMe )b_]c\Oe 5XdYFda^ae [PQc`\b`VcXbe d[^ade 94b\\c_
YHac\bRb`c_bY`ceUc_dUc_eJd`^S\^]`d_^a^GeUc`b_\\bMe
CZUb`eN`d\FZ_Vde?B77GbaeUdS`d_^a[de[dLb`eZ`dae,bUc_OeXZa
Ub_e Y^`e bJba[ce ]W``da^R^e XdY^X^a^e HacV`be H`JP[ce d_\^_[^M
Ad_Rc`ZadG[de [PQca`cacae @PaYde CZUb`e 3ZaT_cXbGa[c
'C-8e ?B72&e ]ZaT_cXba[ce ]ZaWSdae ,bUc_e 860GXWe 9d`=
VZae Cd_RZOe E_d`^]e dY^a[de 7;Be Vb`YZae ]W``da^R^Yd
W`dS\^]`d_^a^Oe Lc_e TPae ;BBe Ubae Ycabe PYce ]dQda[^]`d_^a^
Uc`b_\\bMe X\b]_d_`^e UPYPVce T_dFbKbabe [cIdVe c\\b_cae ,bUc_O
)WUd\e?B7?G[ceBOeCdY^XG\deBOe6Y`P`G[cebXce7BBeVb`YZa
]W``da^R^Yde W`dS\^Me *YTW`dVdOe ENN`ce b0DOe <ZZT`c
Ea[_Zb[Oe D;BOe DYVUbdaOe CbR_ZXZF\e -ba[Z4Xe >LZace Ic
A`dR]Ac__YebS`c\bVeXbX\cV`c_ba[ceJd`^S^YZ_Me9cRL_WaRLG^a
LdUc_bace TH_cOe D]YNcG^ae UdS`d\\^K^e Uc[dIde \c`cFZa
TH_PSVcXbe Ice -Ld\XENNG^ae UdS^a^e Jc]\bKbe Uc[dId
VcXd:`dSVde LbQVc\`c_bOe UcaQc_e VZUb`e WYTW`dVd`d_^a
d_\^S^Y`deL^Q`deYdY^`^YZ_MedNZaYdG[deNZNP`c_eZ`dae-Ld\=
XENNeUcaQc_beWYTW`dVde$bacOeTcJ\bKbVbQedYe7BBeVb`YZa
]W``da^R^e Ud_d:^a^e TcJ\bKbabe [WYW_[WMe EI_WNdG[de NZNP`c_
Z`dae -Ld\XENNGbae bXce ?Be Vb`YZae RbId_^a[de ]W``da^R^X^
UW`WaWYZ_MeAc[dIdeTH_PSVcabae\cVXb`RbXbeD]YNcebXce/BB
Vb`YZaePYcYceXdLbNMeEaRd]eWYTW`dVda^aedY`^]e]W``da^R^X^
3dX^Ve?B7?eb\bUd_bY`ce'Ub_edYebJba[cecaedQeUb_e[cFdeD]YNc
]W``dadae]W``da^R^eXdY^X^&e?/BeVb`YZaMe,bUc_e860GXWe9d`=
VZae Cd_RZOe C-8e ?B72G\ce YdN\^K^e dJ^]`dVd[dO
6a[ZacQYd`^e \c`c]ZVPab]dXYZae Sb_]c\be E#bXe b`c
da`dSVdYde Id_[^]`d_^a^e Ice UWe P`]c[ce WYTW`dVd`d_^a^
]W``dadae]bSb`c_ce[dLde[PSP]eFbYd\eNd]c\`c_beXWaW`dRdK^a^
bFd[ce c\\bMe Cd_RZOe 5\c`c]ZVPab]dXYZae Sb_]c\`c_ba[ca
VPS\c_be Jd`[^]`d_^adGe YHac`b]e c`cS\b_b`c_ce [ce RcIdN
Ic_c_c]Oe 5Sb_]c\`c_bae ]ca[b`c_bY`ce da`dSd_d]e [dLde FdY[d`^
Ub_ebSeb`bS]bXbe]W_dUb`cRcKbabGeUc`b_\\bMeCd_RZOeFd\W_d`da[^_Vd
LbQVc\`c_babaOe \c`c]ZVPab]dXYZae Sb_]c\`c_bY`ce RcNe \c`c=
FZaWe ZNc_d\H_`c_be d_dX^a[de d`\c_ad\bFe Ub_e Z_\d]`^]e d`da^
Z`dUb`cRcKbabGeXHY`c[bM
%(*$"%+$'&#$
DP_c]`be Ycabe bJc_b]`c_e Ice FZa]XbYZa`d_e ]dQdadae VZUb`
RbLdQ`d_eLdYd\^V^Q^aecaeHacV`beNd_Jd`d_^eLd`baceTc`[beIc
Lc_TcJcaeTPaeYcabe\c]aZ`Z:b`c_eUWed`da[deZ_\dYdeJ^]^YZ_M
6VbabVe]beUWeXc]\H_[ce[ceYd]^aeQdVda[deUb_e[d_eUZKdQ
Z`dRd]Me _acKbae VdXdPX\Pe Ub`TbXdYd_`d_de Ub_e THQe d\^a
>8G`c_eZe]d[d_eNZNP`c_eUb_eLd`ed`[^e]bOeUWa[dae=/eXcac
HaRceJZKWVWQeUWTPa`c_be\dLVbaec[cVc[cQ[b]eYZ]eZ`Vd
aZ]\dX^adeTc`caeUb_e>8eXc]\H_POe[cIeFb_Vd`d_^ae]dNda^S^
Ice \dU`c\e [cacae Ub_e ]dI_dV^ae Z_\dYde J^]^S^Me AWa`d_^
\cR_PUcec\\b]\caeXZa_de\dU`c\eIced]^``^e\c`cFZaeNbYdXdX^a^a
ÝMTÝYAZ
GENEL
Taner SAHÝBÝ,
KÜÇÜKTEPE
Hukuk Danýþmaný: Av.
YÖNETMEN
VE SORUMLU YAZI ÝÞLERÝ MÜDÜRÜ
Ofset Baský ; ÜNÝFORM
Özcan ATAMER
Renk Ayýrým; FÝLMEVÝ
Haber Koordinatörü
AYLIK BÖLGE
GAZETESÝ
Ýdare
Yeri: Ýncirli Caddesi Yeþilada Sokak No:2/1
Gökhan ATAMER
Ýstanbul
Aylýk Süreli Ferhat
Yayýn Apt. Kat: 1 D:4 Bakýrköy / Haber
Merkezi
Tel: (0-212) 543 86 64-543 86 65-543 86 47 Fax: 543 86 16
YIL: 21 Sayý: 224 MART 2013
#!)#+%&(!+*%)( "
Yavuz ARPACIK
Ataköy Gazetesi, Yurtgün Ýç ve Dýþ Ticaret
A.Þ.
Arzu BERATOĞLU
tarafýndan yayýnlanmaktadýr.
[email protected]
Köþe
yazýlarýndaki sorumluluk,
yazarlarýna
aittir.
GAZETEMÝZ
BASIN AHLAK
YASASINA
Gazetemizde yayınlanan
ilanların
sorumluluğu
ilan sahibine aittir
UYMAYI
TAAHHÜT
ETMÝÞTÝR
*)%
*%*+*#+ **'&( *(+*)#)+&%$&
(dRcUZZ]Oe Ld`]de d_Q^ae d_[^a[dae YdSd[^K^e QZ_e TPa`c_b
Tc_b[ce U^_d]V^Se TbUbe TH_PaPYZ_Me @PaYda^ae cae UPYP]
XZXYd`eVc[YdedK^OeLd`]ded_QeHaRcXba[ceLbXXceFbYd\`d_^a^
SbSb_[bKbe Ice Yd\^_^VR^`d_^ae ]d_S^`dSdUb`cRcKbe _bX]`c_
Ld]]^a[deWYd_^[deUW`WaVdVd]`deXWJ`daV^S\^Me+ED@E
UZ_XdX^Oe\d_bLba[c]becaeUPYP]eLd`]ded_QebS`cVbecXadX^a[d
JH]VPSe Ice TcJc_XbQe ]d`dae Uba`c_Rce UZ_Xde bS`cVbOe LbXXc
XdLbN`c_babeJb`c[caeJ^]d_V^S\^MeEA@Gabae+c4eZ_]e]ca\ba=
[c]be Ub_e UH`Tce VdL]cVcXbOe TcJ\bKbVbQe TPa`c_[c
XZaWJ`dadae [dId[de (dRcUZZ]GWe [dIde c[ca
LbXXc[d_`d_^ae Ld]X^Qe Z`[WKWade ]d_d_e Ic_[bMe CdL]cVcO
(dRcUZZ]e860GXWeCd_]eWR]c_Uc_TeIceAdSe0Nc_dXYZa
CP[P_PeDLc_`YeDda[Uc_TGbaOe5Sb_]c\baeVZUb`eRbLdQdeTcJbS
[HacVba[ce _c]`dVe Tc`b_`c_babae Z`WVXWQe c\]b`cacUb`cRcKb
Ice LbXXce [cKc_`c_babae [PScUb`cRcKbGe ]ZaWXWa[de WYd_^[d
UW`WaVd[^K^e XWJ`dVdX^a^e TcJc_XbQe ]^`[^Me (dRcUZZ]O
]d_d_^ae d_[^a[dae ]^Xde Ub_e dJ^]`dVde YdNd_d]O
"CdL]cVcabae d`[^K^e ]d_d_[dae VcVaWabYc\e [WYWYZ_WQ!
bFd[cXbabe]W``da[^M
Hukuk Danýþmaný: Av. Taner KÜÇÜKTEPE
Av. Öner AYBEK
Ofset Baský : ÜNÝFORM
Renk Ayýrým : FÝLMEVÝ
Ýdare Yeri: Ýncirli Caddesi Yeþilada Sokak No:2/1
Ferhat Apt. Kat: 1 D:4 Bakýrköy / Ýstanbul
Tel: (0-212) 543 86 64-543 86 65-543 86 47 Fax: 543 86 16
Ataköy Gazetesi, Yurtgün Ýç ve Dýþ Ticaret A.Þ.
tarafýndan yayýnlanmaktadýr.
Gazetemizde yayýnlanan yazý ve fotoðraflar kaynak
gösterilmeden kullanýlamaz
29
BAKIRKÖYLÜ KADINLAR
ŞİDDETE KARŞI AYAKLANDI
Kadına şiddeti
protesto
etmek
amacıyla
14 Şubat
Sevgililer
Günü’nde
tüm
dünyada 1
milyar
kadının aynı
anda dans
ettiği “One
Bilion Rising”
etkinliğine Bakırköy
Belediyesi de destek verdi.
Yüzlerce kadın dünyayla aynı
anda Bakırköy Cumhuriyet Meydanı’nda
şiddete karşı dans ederek ayaklandı.
Bakırköy Belediyesi ve FasaFisa Dans Okulu
tarafından organize edilen etkinliğe Bakırköy
Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen ile Bakırköy
Belediye Meclis Üyeleri Semih Cemali, Kenan
Zülaloğlu ve Gülser Alparslan da katıldı.
Ellerinde kadına şiddete karşı çeşitli sloganlar
yazan dövizlerle kadına şiddeti protesto eden
yüzlerce kadın, zeybek, damat, harman dalı
oyunlarını oynayarak kadına şiddeti protesto
ettiler.
ERZEN: “KATILIMIN DAHA FAZLA
OLMASI GEREKİRDİ”
Etkinlikte konuştuğumuz Bakırköy Belediye Başkanı
Ateş Ünal Erzen, Bakırköylü kadınların dünya ile
aynı anda kadına karşı şiddeti en güzel şekilde
dans ederek kınadıklarını ifade etti. Etkinliğe
katılımın
beklediğinden
düşük
olduğunu
da
kaydeden
Erzen,
kadına
karşı
şiddetin son
bulması ve bundan sonra bu tür
etkinlikler yapma
ihtiyacı duyulmaması
temennisinde bulundu.
KADIN MECLİS ÜYELERİNDEN
1 KİŞİ KATILDI
Kadına karşı şiddeti protesto etmek için yapılan
etkinliğe Bakırköy Belediye Meclisi’nin kadın
üyelerinden sadece Gülser Alparslan’ın katılması
da dikkat çekti. Bakırköy Belediye Başkanı Ateş
Ünal Erzen bu konuyla ilgili sorumuza,
“Herhalde başka işler ile uğraşıyorlardır” dedi.
Bu arada “One Bilion Rising” etkinliğine
Cumhuriyet Meydanı’nın ardından Ataköy Yunus
Emre Kültür Merkezi’nde düzenlenen programla
devam edildi. Yunus Emre Kültür Merkezi’ndeki
programda ise Bakırköy Gönüllü Çevreciler
Derneği Türk Sanat Müziği Topluluğu konser
verdi. Konserin ardından Bakırköylü kadınların
yanı sıra eyleme destek veren erkekler de dans
ettiler.
“ONE BİLİON
RİSİNG
ETKİNLİĞİ”
“One Bilion
Rising” etkinliği
kadına karşı
şiddete dikkat
çekmeyi
hedefliyor.
Dünyada her üç
kadından biri
taciz ediliyor,
tecavüze uğruyor
veya öldürülüyor.
Etkinlik, kadına
şiddetin en az
açlık kadar
üzerinde
durulması
gereken bir sorun
olduğunu
hatırlatmayı
amaçlıyor. Genel
olarak
kadınlardan
oluşan harekete
katılmak isteyen
erkekler de kabul
ediliyor.
Arzu
BERATOĞLU
31
SAĞLIK İÇİN BİR TUTAM HİMALAYA TUZU
Himalayalar’da bulunan ve doğanın armağanı olan
Himalaya Tuzu, insan vücudu için gerekli olan tüm
mineralleri içermekte, düzenli ve doğru şekilde
kullanıldığında kanserden, astıma, soğuk algınlığı
başlangıcından varis ağrılarına kadar bir çok hastalığa
iyi geliyor.
Ülkemizde pek yaygın olmayan Himalaya Tuzu Pakistan’dan ithal ediliyor ve kilosu ortalama 25 TL’den
satılıyor. Himalaya Tuzu normal tüketimin dışında
sabunlarda, duşta, lambalarda, mumluklarda da
kullanılıyor. Türkiye’de bu tuzu ithal eden 20’ye yakın
işletme bulunuyor. Bunlardan bir tanesi de Pozitif
Özürlüler Eğitim Derneği.
Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği Kurucu Başkanı Sevim
Önay Çavdar ile Himalaya Tuzu’nun yararları, kullanım
şekilleri ve vatandaşların bu tuzları nasıl temin
edebilecekleri hakkında konuştuk.
Sayın Çavdar,
öncelikle
kendinizden kısaca
bahseder misiniz?
Pozitif Özürlüler Eğitim
Derneği Kurucu
Başkanıyım.
Derneğimizi 2004
yılında kurduk. 6 yıl
dernek başkanlığı
görevini yürüttüm.
Daha sonra sağlık
problemlerim
nedeniyle başkanlıktan
ayrılmak zorunda
kaldım. Şu anda
engellilerin sesini
duyurmak amacıyla
Pozitif Yaşam isimli bir
televizyon programı
yapıyorum.
Himalaya Tuzu
nedir?
Himalaya Tuzu verilere
göre 250 milyon yıl
önce dünyanın
oluşumu sırasında
suların çekilmesiyle
oluşan tuz dağlarından
alınan tuzlar. Ve
dünyada belirli ülkelerde var. Tuz madenleri Türkiye’de de var.
Ama Pakistan’dan
gelen Himalaya Tuzu’nun içindeki mineraller
çok fazla. Himalaya
Tuzu’nun içinde 84
tane mineral olduğu
söyleniyor. Tıp
camiasında tuz
kullanmayın diyorlar.
Ama hangi tuz diye
sormuyoruz. Rafine
edilmiş tuz çok zararlı.
Kaya tuzunun
kullanılması gerekiyor.
Himalaya Tuzu’nu biz ilk olarak 2008 yılındaki kitap fuarında
tanıdık. Almanya’da yaşayan bir Türk arkadaşımız bu fuarda
Himalaya Tuzu’nu getirmiş ve bununla ilgili kitabını tanıtıyordu.
Pozitif Özürlüler Derneği olarak, içinde bulunduğumuz camianın
sağlık problemlerinin fazla olmasından dolayı kendimiz de bu
tuzlardan aldık ve kullanmaya başladık. Ve bu tuzun bazı sağlık
problemlerimize iyi geldiğini görünce almaya ve derneğimizde
bulundurmaya başladık
Himalaya Tuzu nasıl kullanılır?
Himalaya Tuzu, ceviz büyüklüğünde ya da daha büyük parçalar
halinde olabiliyor. Bakır oranı daha yüksek olan kırmızımsı renkte
olanı tuz lambası, tuz sabunu, banyoluk tuz olarak cilt
temizliğinde de kullanılıyor.
“ASTIMA BİRE BİR”
Tuz sabunu, tuz lambası olarak da kullanıldığını
söylediniz. Bunları biraz daha açıklar mısınız?
Himalaya Tuz Lambaları, bakır oranı çok olan kırmızı renkli oluyor.
Bu lambalar bulunduğu odanın içindeki havanın kalitesini
iyileştirir ve yumuşak
ışıklarıyla huzurlu bir
atmosfer yaratırlar. Bilgisayar, televizyon,
radyo ve benzeri elektrikli araçlar pozitif iyon
yayarlar. Bu tuz
lambaları ısındıkça
çevreye negatif iyon
yayar ve bu iyonların
aracılığıyla havadaki
iyon dengesini sağlamış
olurlar. Negatif iyon
yoğunluklu havada
nefes almak daha kolay
olduğu gibi, hava toz
zerreciklerinden de
arınmış olur.
Bu özellikler sayesinde astımlı ve alerjik olan kişiler
için ideal bir ortam oluşur. Bu tuz lambalarını
kullandıktan sonra astım ilaçları kullanmayı bıraktığını
söyleyen bir çok insan var. Tuz sabununu ise özellikle
el ve ayak bölgesinde ağrıları olan, kireçlenmeleri
olanlar için tavsiye ediyorum. Bu sabunları ağrıyan
yere 5-10 dakika masaj yaptıktan sonra ağrılarda
önemli derecede azalma oluyor. Düzenli şekilde bu
masaj uygulandığında ağrılardan tamamen
kurtulabilirsiniz.
“1 KİLOSU 25 TL”
Himalaya Tuzu’nun fiyat aralığı nedir? Şu
anda pek yaygın kullanılmıyor. Vatandaşlar
bu tuzu nereden temin edebilir?
Himalaya Tuzu ithal edildiği için normal tuza göre
fiyatları pahalı. Şu anda kilosu 25 TL’den satılıyor. Tuz
lambaları da aynı şekilde kilo ile satılıyor. Biz bu
tuzların satımını yapıyoruz. Almak isteyen
vatandaşlarımız, Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği’nin
(0212) 220 69 99 nolu telefonlarını arayarak veya
www.himalayatuzubayi.com adreslerinden himalaya
tuzunu temin edebilir.
Türkiye’de kullandığımız tuzlardan farkı ne?
Himalaya Tuzu tuz madenlerinden dinamitlenerek veya
diğer etkilerle parçalanmıyor. Doğal şartlarda çıkarılıp,
insan gücüyle kırılıyor. En önemli özelliği ise bir takım
işlemlerden geçmiyor. Normal günlük yaşamda
kullandığımız ise rafine edilmiş tuzlar ve sağlık için
zararlı tuzlar. Türkiye’deki kaya tuzları da önemli ama
içindeki mineral oranı himalaya tuzuna göre çok daha
az seviyede.
“KANSERİ YENENLER VAR”
Himalaya Tuzu’nun faydaları nelerdir?
Himalaya Tuzu’nun sağlık açısından bir çok yararı var.
Bu yararlarını bizzat kendim uygulayarak gördüm.
Ayağımda varis var. Bakır oranı yüksek olan tuz
sabununu, (sabun gibi kesilmiş olan tuz) akşam eve
gittiğimde ayağımı yıkayıp sürdüğüm zaman
ayağımdaki ağrı geçiyor. Himalaya Tuzu’nu ilk olarak
Türkiye’ye getiren Yücel Aydemir’le konuştuk.
Aydemir, bir arkadaşının bu
tuzu düzenli olarak
kullandığını ve
kanseri yendiğini
söylemişti. Biz de bunun
üzerine o arkadaşı
derneğimize davet ettik ve
ona sorduk. O da, lenf
kanseri olduğunu,
doktorunun önerilerine
uyduğunu ve Himalaya
Tuzu’nu da düzenli şekilde
kullandığını ve kanseri
yendiğini söyledi. Daha
sonraki yıllarda da sanatçı
Mehmet Alabora’nın annesi
meme kanserini tuzlu su
kürü ile yendiğini söyledi.
Tuzlu su kürü de, iri olan
tuzların üzerine su dökerek
yarım saat beklettiğinizde
yoğun bir çözelti su oluyor. Bu
çözelti suyu da tansiyon, şeker gibi hastalığımız yoksa bir bardak
suya yarım çay kaşığı koyarak kullanabiliyoruz. Tansiyon, şeker
hastalığı
olanlar ise 1
litre suya
yarım çay
kaşığı tuzlu su
ekleyerek
başlayabiliyor.
İlerleyen
zamanda
tansiyonu
normale
döndükçe bu
oranı normale
getirebiliyor.
Tuzlu su kürü
bir bardak
suya yarım
çay kaşığı
koyduktan sonra yemekten yarım saat önce 1 bardak su, yemek
arasında 1 bardak su ve yemekten yarım saat sonra bir bardak
yani bir öğünde 3 bardak olarak içiliyor. Benin bir dönem kabızlık
problemim vardı. Bu kürü kullanmaya başladıktan sonra bu
problemim kendiliğinden ortadan kalktı. Himalaya Tuzu’nun
faydaları saymakla bitmez. Bunu ben kendim yaşayarak da
gördüm. Sağlık açısından çok yararlı olan bu tuzu herkesin
kullanmasını tavsiye ederim. Geçtiğimiz günlerde Tarım Bakanı
Mehdi Eker de kaya tuzu kullanın diye önerdi. Artık Sağlık
Bakanlığı da konunun önemi üzerinde duruyor.
Yemeklerde de kullanılıyor mu?
Yemeklerde de özellikle çözelti sudan kullanılmasını öneriyoruz.
Yemek pişerken de normal kullandığımız tuz gibi atabiliyoruz ama
yemek piştikten sonra çözelti olan tuzlu sudan atarsak mineraller
kaynamadığı ve ölmediği için daha faydalı oluyor.
“KISA SÜRE DE YAYGINLAŞACAK”
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Biz dernek olduğumuz için şu an için bu tuzu getirenlerden
alabiliyoruz. Ama devletimiz bu işe el atarsa tabiki daha ucuza
gelirse herkes kullanır. Bizim isteğimiz bu. Şu an her yerde yok
ama gittikçe yaygınlaşıyor. Bir süre sonra büyük marketlerde de
satılacak belki ama en küçük en yakın bakkalda da olsun
istiyoruz. Herkesin alabileceği fiyatlarda olsun. İthal işini devletimiz çözerse bu konuda da ilerleme kaydedileceğine inanıyoruz.
Ben herkese himalaya tuzunu öneriyorum. Sağlık için bu tuzu
kullansınlar.
“POZİTİF ÖZÜRLÜLER EĞİTİM DERNEĞİ,
OTURAN DEĞİL KOŞAN BİR DERNEK”
Himalaya Tuzu’nu vatandaşlara ulaştıran Pozitif Özürlüler Eğitim
Derneği Kurucu Başkanı Sevim Önay Çavdar ile yaptığımız
söyleşinin ardından Dernek Başkanı İsmail Çavdar’la Pozitif
Özürlüler Eğitim Derneği hakkında konuştuk.
2004 yılında kurulan Pozitif Özürlüler Derneği’nin diğer engelli
derneklerinden farklı olduğunu belirten Dernek Başkanı İsmail
Çavdar, “Pozitif Özürlüler Eğitim Derneği 2004 yılında 12
arkadaşla kurulan bir dernek. Derneğimizin formatı bugüne kadar
var olan derneklerden farklı. Derneğin konseptini eğitim,
rehabilitasyon ve iletişim olarak belirledik. Yani tüm Türkiye’deki
var olan derneklerle ortak hareket edebilelim dedik. Çünkü
görmeyenlerin derneğinde sadece görmeyenler, işitmeyenlerin
derneğinde sadece işitmeyenler, temsilde de grup olarak
hareket ediliyordu. Bizim derneğin formatı konfederasyon
kapsamında. Tüm özür gruplarındaki arkadaşlarımızın
sorunlarını dinliyoruz. Bize gelen tüm engelli
vatandaşlarımızın sorunlarını dinliyoruz. Ve
ona bir yol haritası çiziyoruz.
Vatandaşımız o yol haritasını
takip ederken, biz de ona ihtiyaç
duyduğu yerde vatandaşımızı
doğru şekilde yönlendirerek
destek oluyoruz. Kısacası biz
oturan bir dernek değil, koşan
bir derneğiz” diye konuştu.
Çavdar, engellilerin önündeki
en önemli sorunun toplumun
bu konuda yeterince bilinçli
olmamasını da gösterirken,
dernek olarak tüm engelli
gruplarına destek olmaya
devam edeceklerini de söyledi.
Yavuz ARPACIK
33
BAKIRKÖY’ÜN SELÇUK AĞABEYİ
80. YAŞINI ÖĞRENCİLERİ İLE KUTLADI
Bakırköy Musiki Konservatuarı Vakfı Başkan Yardımcısı ve Besteci Selçuk Kurt 80.
yaşını kutladı.
Vakfın Gençlik Korosu üyelerinin kendisi için hazırladığı doğum günü pastasını
kesen Kurt, duygulu anlar yaşadı.
Gençlik Korosu’nun doğum günü için hazırladığı sürprizin kendisini çok mutlu
ettiğini ve duygulandırdığını ifade eden Selçuk Kurt, “Vakıftaki genç arkadaşlarım
bana güzel bir sürpriz yaptılar. Bu sürprizi açıkçası beklemiyordum. Hepsine çok
teşekkür ediyorum. İnsanın özel günlerinde hatırlanması çok güzel bir duygu.” dedi.
Gençlik Korosu üyeleri ise Vakıf Başkan Yardımcısı ve Besteci Selçuk Kurt’un musiki
ve sosyal yaşamda kendilerine çok önemli katkılar ve imkanlar sağladıklarını
belirterek, “Selçuk Kurt, bizim hocamız, yöneticimiz olması yanında
aynı zamanda bizim Selçuk Ağabeyimiz. Ondan gerek musiki
gerekse sosyal anlamda çok şeyler öğreniyoruz. Her zaman bizimle
birlikte. Bizim yanımızda. Onun bu anlamlı ve özel gününde bizde
ona olan borcumuzu, görevimizi böyle bir sürpriz yaparak yerine
getirmek istedik. Selçuk ağabeyimize nice mutlu yıllar dileriz”
dediler.
Bizde Ataköy Gazetesi olarak 80. yaşını kutlayan Selçuk Kurt’a,
Bakırköy’ün Selçuk Ağabeyi’ne sağlık ve mutluluk dolu nice yıllar
dileriz.
Yeşilkent Türk Sanat Müziği Korosu’ndan
TÜRK MÜZİĞİ KONSERİ
Yeşilkent Türk Sanat Müziği Korosu, Beylikdüzü Kültür Merkezi’nde verdiği
Türk Müziği Konseri ile unutulmaz bir müzik ziyafeti sundu.
Sunuculuğunu Fulya Tezer’in
yaptığı gecede Müftah Uğur'un
yönetmenliğinde sahne alan
Yeşilkent TSM Korosu, TRT
sanatçısı Faruk Salgar'ın da
katılımı ile Kürdili Hicazkar ve
Hüzzam makamlarının seçkin
örneklerini sanat müziği
sevenleri için seslendirdi.
Yeşilkent TSM Korosu tarafından
verilen konser sonunda, izleyiciler koro ve solist Faruk Salgar’ı
ayakta alkışladılar.
Yeşilkent Sitesi Yönetim Kurulu
Başkanı Nazım Çuhalı konserde
yaptığı konuşmada,
katkılarından dolayı Beylikdüzü
Belediyesi’ne teşekkür ederken,
muhteşem bir konser veren
koroyu da tebrik etti.
ACIBADEM BAKIRKÖY HASTANESİ’NDEN
FİLM GİBİ TATBİKAT
Günlük yaşamda ilkyardım
bilmek, deprem ve yangın gibi
doğal afetlerde nasıl hareket
edeceğimizi, neleri yapmamamız
gerektiğini öğrenmek büyük
kentlerde yaşayanlar başta
olmak üzere tüm insanlar için
hayat kurtarıcı bir önem taşıyor.
Hastaneler de bu tür afetlerde
en başta korunması gereken
yapıların başında geldiği için
doğal afet, yangın gibi
felaketlere karşı düzenli olarak
tüm personelin katılımını
sağlayarak tatbikat yapmak
gerekiyor.
Acıbadem Bakırköy Hastanesi de
“Doğal Afet (Deprem) ve Yangın
Tatbikatı Senaryosu” adı altında
bina boşaltma tatbikatı
gerçekleştirdi. Hastane Başhekimi ve Afet Komutanı Dr. Engin
Çakmakçı’nın deprem konusunda uyarıcı olması amacıyla oluşturulan
sarı kodun tüm hastaneye bildirilmesi yönündeki talimatıyla tatbikata
başlandı. Senaryoda deprem nedeniyle çıkabilecek olası bir yangına
karşılık yangın kodu olan ‘kırmızı kod’ verilerek, ameliyathane ve
yoğun bakım ekiplerinin önceden belirlendiği şekilde yangın
dolaplarından yangın söndürücüleri almalarıyla birlikte, hastaların
tahliye edilmesi aşamasına geçildi. Olası afetler halinde görev tanımı
önceden yapılmış personel, senaryo gereği acil girişinin hasar gördüğü
olasılığı nedeniyle acil servis önünde oluşturulan afet komuta
merkezinde yerlerini aldı.
Ardından görevliler tarafından acil ve ayaktan hastaların birbirinden
ayrılarak tedavilerinin planlanması amacıyla, acil servis önünde
kırmızı, sarı ve yeşil renkli çadırlar kuruldu. Olası afet hallerinde, hastane içinden tahliye edilen ve dışarıdan gelen hastaların yeşil çadıra,
daha ağır durumdaki ve yoğun bakımdaki hastaların ise kırmızı çadıra
getirilmesi gerekiyor. Çadırlar kurulurken bir yandan da görevli
ekipler, özel yangın giysileri içinde otopark alanında tatbikat gereği
çıkarılan, güvenliği sağlanmış küçük bir yangına müdahale etti.
Ekiplerin bir kısmı ise hasta katlarındaki yangın hortumlarını açarak,
uzanabileceği en ileri noktaya gidip gitmediğinin kontrolünü yaptı. Bu
arada katlardan çıkarılması öngörülen üç hasta temsili olarak
çıkarılarak çadırların bulunduğu alana getirildi. Tatbikatın tüm
aşamalarının tamamlanmasının ardından Afet Komutanı Dr. Engin
Çakmakçı, tatbikatın sona erdiğini tüm personele bildirdi.
35
’DE SEVGİ ÇİÇEKLERİ AÇTI
Carousel Alışveriş ve Yaşam
Merkezi’nde 14 Şubat Sevgililer
Günü’ne özel “Sevgi Çiçekleri”
isimli resim sergisi düzenlendi.
Farklı atölyelerden 28 ressamın
yer aldığı karma resim sergisinin
küratörlüğünü Ressam Ülkü
Cılızoğlu yaptı.
Çok sayıda sanatseverin izlediği
resim sergisinde Carousel AVM
İcra Kurulu Üyesi Orhan Demir
ve Carousel AVM Basın ve Halkla
İlişkiler Müdüresi Tuba Şat
Sarışen’de hazır bulundu.
Herkes sevgilisine bir demet
çiçek götüreceğine bu sevgililer
gününde bir tablo götürsün
istedik. Ve bu amaçla hazırladık.
Sevgililer gününde hediye edilen
çiçekleri tuvallere taşıdık” dedi.
Sergiye eserleriyle katılan
ressamlar:
Aynur Akgül, Ayşe Erkan, Ayşe
İnal, Ayten Akgürbüz, Bige
Akon, Bingül Nart, Çiğdem Bora
Soytürk, Ender Dikmen, Funda
Ekinci, Gülten Yalçın, Hafize
Ülkü Şahin, Janset Genel, K.
Muzaffer Gençer, Kadriye
Özkan, Kudret Ustaoğlu Dursun,
Kuzey Uluper, Meliha Özer,
Mesude Kılıç, Nadire Sönmez,
Nazire Dede, Nuray Nizam,
Rahime Halide Soysala, Rezzan
Tosun, Serap Şahin, Seyhan
Turgut Peker, Su Tayan, Ülkü
Cılızoğlu, Yasemin Zambak.
Sergi ile ilgili bilgi veren Küratör
Ülkü Cılızoğlu, serginin sevgililer
günü için özel olarak
hazırlandığını ifade ederek,
“Sevgililer gününde çiçek en
önde gelen hediyedir. Sevginin
en önemli göstergesi çiçek
olduğu için sergimize “Sevgi
Çiçekleri” adını verdik. Sevgi
çiçeklerini Carousel Alışveriş ve
Yaşam Merkezi’ne getirip
buradaki izleyicilere sunduk.
Yavuz ARPACIK
EN GÜZEL AŞK ŞARKILARI İLE
KUTSİ OLİVİUM OUTLET’TEYDİ
Işıklı kalplerle süslenen Olivium Outlet, 14 Şubat
Sevgililer Günü kapsamında ziyaretçilerini çok özel
bir etkinlikle buluşturudu. 7’den 70’e herkesin
keyifle takip ettiği ünlü müzisyen ve oyuncu Kutsi,
Banu Noyan organizasyonu ile Sevgililer Günü için
Olivium Outlet aktivite alanında ziyaretçilere çok
özel dakikalar yaşattı. Mini bir konser verip
ardından imza dağıtan Kutsi, sevenlerini bir kez
daha
kendine
hayran
bıraktı.
Mini bir konserle etkinliğe giriş yapan Kutsi’nin
hayranları adeta mest oldu. Şarkılara eşlik eden
hayranlarının mutlulukları yüzlerinden okundu.
Mini Konser sonrası sevenleri Kutsi’den imza
alabilmek için adeta birbirleri ile yarıştı.
Etkinliğin son anına kadar hiçbir hayranını
kırmadan, herkesle fotoğraf çektiren Kutsi
büyük bir coşku ile uğurlandı.
PERSPECTİVE OUTLET
İSTANBUL’DA İLK KEZ OLİVİUM ‘DA
01 Nisan 2000
tarihinde
kapılarını
ziyaretçilere
açan Olivium
Outlet Alışveriş
Merkezi İstanbul’un ilk ve tek
outleti olma
özelliğini uzunca
bir süre koruyup
açıldığı günden bu yana ziyaretçilerine,
modaya, markaya, kaliteye uygun fiyata
ulaşmanın imkanlarını sunuyor.
13 yıldır gerçek Outlet olma
ilkesinden ayrılmadan sadece
Zeytinburnu’na değil bütün İstanbul’a her kesimden tüketiciye hitap
eden Olivium Outlet yenilenen yüzü
ile ziyaretçisine çok daha modern,
sade, ferah ve aydınlık bir ortamda
alışveriş yapmayı vaat ediyor. 135
mağazanın, yüzlerce yerli ve
yabancı markanın bulunduğu
Olivium Outlet, haftanın yedi günü
10:00 – 22:00 saatleri arasında
ziyaretçisine temiz güvenli ve
ferah bir ortamda ekonomik
alışveriş yapma imkanı vermekle
birlikte, 7’den 70’e herkesin kültürel ve
sosyal anlamda keyifli vakit geçirmesini,
sağlamakta, merkez içinin yanı sıra
çevresinde de yaşam kültürü
yaratmaktadır.
Mimari Yenilenme süreci sonrasında çok
daha güçlü bir marka karması
yaratabilmek adına Altınyıldız Classics,
English Home, Deichmann, Atasun Optik,
Defacto, Bambi, Ten D&T ve GS Store,
gibi çok önemli markaları da bünyesine
katan Olivium Outlet Center, hızla devam
eden çalışmaları ile uluslararası bir marka
olan Nike, modern ve özgün tarzı ile
bayan giyimde önemli bir değer olan
Perspective markasının İstanbul’daki ilk
Outlet mağazası ile ziyaretçilerine
farklılıklar sunmaya devam ediyor.
37
Milli Eğitim Vakfı 32. Kuruluş Yıldönümü coşku içinde kutlandı
MİLLİ EĞİTİM VAKFI 32 YAŞINDA
Milli Eğitim Vakfı’nın (MEV) 32. Kuruluş Yıldönümü
düzenlenen etkinliklerle coşku içinde kutlandı.
MEV Basınköy Okulları’nda gerçekleşen kutlama
töreninde, Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu
Başkan Vekili Mehmet İyigün, MEV Merkez
Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Aydoğan Ataünal,
MEV Basınköy Okulları Koordinatör Müdürü Salih
Kıdıl, İlk Orta Okul Müdürü Şeniz Erfa Sarısoy,
öğretmen, veli ve öğrencilerimizin katılımları ile
gerçekleşen törende keyifli dakikalar yaşandı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile
başlayan törenin devamında, programının
yoğunluğu sebebi ile törene iştirak edemeyen
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun MEV’in 32.
Kuruluş Yıldönümü için yolladığı mesaj okundu.
Mutlu’nun kutlama mesajının ardından protokol
konuşmalarına geçildi. MEV Koleji Özel Basınköy
Okulları Koordinatör Müdürü Salih Kıdıl, MEV
Yönetim Kurulu Başkan Vekili Mehmet İyigün,
MEV Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Aydoğan
eğitim öğretim yılı içerisinde çeşitli yarışma ve
projelerde derece alan öğrencilerimize ödülleri
okul müdürleri tarafından verildi.
Vakfın kuruluş yıldönümü için öğrenciler
tarafından hazırlanan jimnastik, modern dans,
halk oyunları gösterileri ile koro ve solo
çalışmaları, piyano ve keman dinletileri, eğitime
katkı için bağışçı olmanın önemini anlatan drama
oyunu sahnelendi. Öğrencilerin performansları
davetliler tarafından büyük alkış aldı.
Ataünal; ülkenin kalkınmasındaki en
önemli unsurun eğitim olduğunu,
vakıf olarak amacımızın kar etmek
değil, kaliteli ve nitelikli eğitim
vermek olduğunu belirttiler.
ÖĞRENCİLERDEN
MUHTEŞEM GÖSTERİLER
Konuşmaların ardından 2011-2012
Ressam Haluk Çilingiroğlu’nun fırçasından
TUVALE YANSIYAN EŞSİZ MANZARALAR
Ressam Haluk Çilingiroğlu, 40 yıldır yaptığı manzara resimlerini Ataköy
Yunus Emre Kültür Merkezi’nde sergiledi.
Yağlı boya kullanılarak yapılan 100’e yakın esern yer aldığı sergide, İstanbul’un tarihi ve turistlik yerleri ile Karadeniz’in eşsiz güzelliklerini tuvale
yansıtan Çilingiroğlu, resim sanatı ile hobi olarak ilgilendiğini belirterek,
“1970 yılında resimle
ilgilenmeye başladım.
Genellikle doğa resimleri
yapıyorum. Fotoğraflardan
bakarak resim yapıyorum. Bu
sergimde 100’e yakın eser var.
Daha öncede bazı sergilerim
oldu. Ama bu sergim benim için
çok önemli. Çünkü bu çaptaki
ilk sergim. Amacım İstanbul’un
ve Türkiye’nin değişik yerlerini
resmederek insanlara
tanıtmak” dedi.
BAKIRKÖY’E
YENİ BİR SANAT MERKEZİ
Avrupa Birliği Dostluk Derneği ve
Yenises Gazetesi Kültür ve Sanat
Merkezi’nin açılışı yapıldı.
Zeytinlik Mahallesi Odabaşı
Sokak’ta bulunan merkezin açılış
kurdelesini AK Parti Bakırköy İlçe
Başkanı Mahmut Gürcan, Avrupa
Birliği Dostluk Derneği Başkanı
Orhan Erikçi ve Eş Başkan Nevval
Sevindi kesti.
Avrupa Birliği Dostluk Derneği
Başkanı Orhan Erikçi açılışta yaptığı
konuşmada, gerek dernek
üyelerinin gerekse Bakırköy’deki
diğer sivil toplum kuruluşlarının
etkinliklerini gerçekleştirebileceği
bir sanat merkezini tüm
Bakırköylülerin hizmetine
sunduklarını belirterek, açılışa
katılan tüm konuklara teşekkür etti.
Avrupa Birliği Dostluk Derneği Eş
Başkanı Nevval Sevindi ise,
Bakırköylüler’in güzel bir ortamda
sohbetlerini yapabilecekleri aynı
zamanda Bakırköylü sanatçıların
sergilerini gerçekleştirebileceği
güzel bir merkezi açmanın
mutluluğunu yaşadıklarını belitti.
Avrupa Birliği Dostluk Derneği ve
Yenises Gazetesi Kültür ve Sanat
Merkezi’nin açılışında ayrıca Ressam
Mine Arasan’ın resim sergisi de
düzenlendi.
38
M
U
T
L
U
Deniz ÖZDAĞLI & Mehmet ARSLAN
Evlendiler
14 Şubat
Sevgililer Günü’nde
kıyılan nikaha
Özdağlı ve Arslan
ailelerinin
akraba ve dostları ile
Deniz ve Mehmet’in
yakın arkadaşları
katıldı.
G
Ü
N
L
E
R
14 Şubat Sevgililer Günü’nde Bakırköy’de kıyılan nikah sayısı 5 kat arttı.
BAKIRKÖY’DE NİKAH PATLAMASI
14 Şubat Sevgililer Günü
dolayısıyla Bakırköy Belediyesi
Nikah Memurluğu’nda kıyılan
nikah sayısı beşe katlandı.
Hafta içi günlerde ortalama 3
nikahın kıyıldığı Bakırköy
Belediyesi Evlendirme
Memurluğu’nda 14 Şubat
Sevgililer Günü dolayısıyla bu sayı
15’e yükseldi.
Sevgililer Günü’nün hafta arasına
denk gelmesine aldırış etmeyen
Bakırköylü çiftler birbirlerine bu
özel günde “evet” dediler.
15 dakikada bir nikah kıyarak çiftlerin hem Sevgililer Günü’ne hem
de evlilik heyecanına ortak olan
Bakırköy Belediyesi Nikah
Memuru Gülay Otlatıcı, daha
evvel kış aylarında hafta içi
günlerde ortalama 3 nikahın
kıyıldığını 14 Şubat Sevgililer
Günü’nde ise bu rakamın 5 kat
arttığını ve 15 nikah kıydıklarını
söyledi.
Hafta sonlarında bile normalde
ortalama 7-8 nikah kıyıldığını
ifade eden Otlatıcı, 14 Şubat
Sevgililer Günü’nün hafta içine
denk gelmesine rağmen hafta
sonlarında kıyılan nikahları da
ikiye katladığını ifade etti.
İhale 14 Mart 2013’te Ankara’da yapılacak
ATA K Ö Y 1 1 . K I S I M ’ D A K İ S P O R T E S İ S İ
S AT I Ş A Ç I K A R I L D I
Emlak Bankası’nın kapatılmasının ardından mülküyeti
Ziraat Bankası’na geçen Ataköy 11. Kısım’daki Spor
Tesisleri satışa çıkarıldı. Bir süredir birilerine verilip
yerine apartmanlar yapılacağı söylentileri yayılan tesis,
14 Mart 2013 günü Ankara’da açık arttırma ile satılacak.
12.633.26 m² alanlı arsa üzerinde, toplam 1.880 m²
alanlı 3 adet açık tenis kortu, 1.800 m² alanlı 1 adet açık
futbol sahası, 1 adet yarı açık olimpik yüzme havuzu,
925m² alanlı 1 adet kapalı basketbol salonu, 240 m² duş
alanı, 120 m² alanlı idari bölüm bulunuyor.
Tesisler uzun süredir kapalı olduğu için bakımsızlıktan
harabeye dönmüş bulunuyor.
İhaleyi kimin kazanacağı ve tesisleri yıkıp apartman mı
inşa edeceği yoksa spor tesisi olarak mı kullanacağı
merakla bekleniyor.
Ataköylüler “Bu tesisleri kim alırsa alsın asla yıkılıp
apartmana dönüştürülmesine müsaade etmeyiz.
Mücadelemizi sonuna kadar sürdürürüz” diyorlar.
1648 m²’si KAÇAK AMA RUHSAT VE RİLDİ
Osmaniye Mahallesi E-5 Çırpıcı Yan Yol’da
Ulusoy Terminali olarak bilinen yeri satın
alan Baykanlar Tekstil Sanayi ve Tic. Ltd Şti.
izin almadan binayı büyüttü. Bakırköy
Belediyesi 15.05.2012 tarihinde yapı tatil
tutanağı tanzim etti. Belediye Encümeni
127.505.56 TL para cezasına hükmetti.
Bu arada binanın tamamı 1 bağımsız bölüm
olmasına rağmen, zemin, normal ve çatı
katında 1648 m² kaçak büyüme yapılmasına
rağmen Bakırköy Belediyesi buraya ruhsat
verdi. Görüştüğümüz Bakırköy Belediyesi
ruhsat işlerinden sorumlu başkan yardımcısı
Yervant Özuzun “İmar ve Şehircilik
Müdürlüğü’ne soruldu. Gelen cevapta giriş
katında problem olmadığı bildirildi. Biz de
giriş katına ruhsat verdik” dedi.
Görüştüğümüz uzmanlar “böyle bir
ruhsatlandırmanın imkansız olduğunu,
yapanların ciddi sorumluluk taşıdıklarını”
söylediler.
Jiletli Tel Modası (!) yayılıyor
DOĞUM EVİ’NDEN SONRA
BAKIRKÖY LİSESİ DE
MODAYA (!) UYDU
(Yazısı 20. sayfada )

Benzer belgeler