4. k mya endüstr s şurası

Transkript

4. k mya endüstr s şurası
4. KİMYA ENDÜSTRİSİ ŞURASI
“Kimya Sektörü,
Ege Bölgesi Dinamikleri ve Çevre”
ŞURA KONUŞMALARI
7-8 Mayıs 2009 / İZMİR
EBSO Ege Bölgesi Sanayi Odası
- Giriş Konuşması: Kimya Sektör Platformunun organize etmiş olduğu ve Ege
Bölgesi Sanayi Odası ile birlikte müşterek organize etmiş olduğumuz 4. Kimya
İletişim Şurasına hoş geldiniz.
Kimya Sektör Platformu nedir derseniz birazdan Sayın Timur Erk bu konuda sizlere
detaylı bilgi verecek. Sizlere program hakkında bazı bilgiler sunacağım ama ondan
önce sizleri ebediyete intikal etmiş büyüklerimiz huzurunda 1 dakikalık saygı
duruşuna davet ediyorum.
Efendim 1,5 gün sürecek olan programımızda sizlere dağıtılan programda da
gördüğünüz gibi 3 oturum ve 1 panelden oluşmaktadır. Normal olarak herkes girişte
kayıtlarını yaptırdı ama şayet kayıtlarını yaptırmamış olanlar varsa lütfen arada
kayıtlarını yaptırsınlar. Bu akşam otelde bir kokteylimiz var hepinizi bekliyoruz davet
ediyoruz. Bildiğiniz gibi Ege Bölgesi'ne yönelik olarak sanayinin gelişimi ve bu
konulardaki tartışmalar 1,5 gün boyunca ele alınacak. Umarım Ege Bölgesi sanayi
odası ayrıca Ege Bölgesi sanayisi ve Türk Kimya Endüstrisi için hayırlı bir toplantı
olur ve sonuçları da umarım ilgili otoriteler dikkate alırlar.
- Timur Erk (konuşmacı): Çok değerli Genel Müdürüm, çok değerli sektörümüzün,
sektör derneklerimizin başkanları, sendika başkanım, çok değerli İstanbul Kimyevi
Maddeler ihracatçılar Birliği Başkanı. Bütün sektörümüzün değerli başkanları Sayın
Sami Yancı değerli Petkim Genel Müdürüm Kenan Yavuz. Güzel bir birliktelik. Değerli
katılımcılar artık şuramız gelenek haline geldi ve 4. Şurayı idrak ediyoruz. Bu şuraya
aranızda ilk defa katılanlar olabilir diyerekten niçin KSP ? niçin Kimya platformu ? ve
de şimdiye kadar ne yaptık daha doğrusu kaç toplantı yaptık kaç tane şura yaptık ve
şuraların temaları neydi onlara kısaca değinmek istiyorum.
Bir ihtiyaçtan doğdu, çünkü ne Türkiye Kimya Sanayicileri derneğinde ne Türkiye
Odalar ve Borsalar Birliği Kimya Sanayi meclisinde akademisyen yoktu. Dedik ki o
zaman bir ihtiyaç var. Akademisyensiz bu işler olmaz. Platformun esas kuruluş
gayelerinden birisi de budur. Akademisyenin de olduğu bir ortamda konularımızı
böyle her sene yapacağımız şuralarla tartışarak bir görüş birliğine varmak işin
bilimsel açıdan da eksiklerini tamamlamak gayesiyle bu platformu kurduk. Evet, şöyle
bir geriye gidelim, burada gördüğünüz gibi Türkiye'de Kimya Sektörü uluslararası
partnerleriyle mukayesede geleneksel olarak da daha dağınık yapılanmış ve gelişme
sürecinde birbirinden bağımsız hareket eden çeşitli işveren sektör ve kuruluşları
bünyesinde barındırmıştır. Seneler evvel böyle bölük dağınık bir görüntü vardı. Sonra
bunlar yavaş yavaş mali tabiriyle konsolide olmaya başladı ve de güzel oldu. Bizim
gibi böyle örnek alınacak pek fazla sektör yok. Bu güzel bir güç oluyor. Bu güç
muhtelif yerlerde en iyi şekilde yansıyor. Öyle değil mi sayın Genel Müdürüm
herhalde böyle bir güç birliği her zaman etkileşimde gerekli unsurları yaratabiliyor.
Evet burada sektörün önde gelen Kimya işveren organizasyonları başta Kiplas olmak
üzere daha sonra akademik kuruluşlar birazdan bahsettiğim zaman ve güçlerini
birleştirmek düşüncesiyle gerekli dirsek temasını oluşturmak ve aynı zamanda
sektörümüzdeki dayanışmayı perçinlemek amacıyla Kimya Sektör Platformu adı
altında bir araya gelmeye karar verdik. Bu da altına buna geçelim bu kuruluşlar var iki
sene başkanlığını sayın Refik Baydur duayenimiz yaptı. Ondan ben bayrağı teslim
aldım. Bu toplantıdan hemen sonra yapacağımız bir KSP toplantısında bayrağı daha
ileriye götürmek için çıtanın devrini yapacağız. Eş başkanlık söz konusu ve
rotasyonla ilk defa başta büyük kurumlar, kuruluşlar ondan sonra da küçüklere kadar
bu iş gidecek ve de belirli bir rotasyon çerçevesinde bu sistem gayet demokratik bir
şekilde yerini alacak. Bir takım çalışmalar da var. Başından beri acaba olgunlaşma
süreci olduktan sonra bunu bir federasyon çatısına çıkarabilir miyiz diye bir üst
kuruluş haline getirebilir miyiz diye çalışmalar da var. Ancak öyle kozmopolit bir
ortamımız var ki partnerler arasında bunu oluşturmak zor. Bazıları mesela
sendikaların öyle bir federasyona iştirak etmesi kolay değil dolayısıyla şimdilik
platform olarak devam ediyoruz ama ileride ne olur hep beraber göreceğiz.
Evet böyle bir protokol yaptık ve protokolü da Refik Baydur bendeniz ve diğer bütün
arkadaşlarımız PAGEV dahil, İstanbul Kimyevi Maddeler İhracatçılar Birliği dahil ve
de bütün BOSAT ve sektör kuruluşları ve akademisyenler tuttuk böyle bir imza attık
ve Temmuz 2004 aradan da bir yaklaşık 5 seneyi geçmiş demek ki. Evet ne yaptık,
ilk kongreyi 17-18 Kasım 2005 Ankara'da yaptık. Tekrar bir platform ve ilk defa
Temmuzda kuruluşundan hemen bir sene sonra nerdeyse ardından 1. Gelişim Kimya
Şurasını yaptık konumuz Misyon ve Vizyon oluşumuydu. Arkasından İstanbul'da 2728 Mayıs 2006'da 2. şurayı yaptık orada konu Kimya Sanayi'nde Avrupa Birliği
uyumu, yatırım olanakları, dış ticaret yapısı ve çevre sorunları ve çalışma hayatı
şeklinde böyle 3-4 tane Workshop'tan oluşuyordu. O Workshop'taki çıktıları ondan
sonra ertesi gün bir panel düzeyinde raportörler konuyu aktarıyorlardı ve ondan sonra
da bir sonuç çıktısı bildirge şeklinde gerekli ve ilgili bütün mercilere aktarılıyordu.
Burada Kimya Mühendisleri Odası dahil aklınıza ne kadar sektörle ilgili kurum varsa
hem devlet olarak hem özel sektör olarak hem de sendikal yapı olarak hepimiz işin
içindeyiz. Böyle bir üst kuruluş Platform dahi olsa gayet güzel gelişme içinde inşallah
önümüzdeki sene hatta şimdiden çalışılmaya başlandı, mesleki yeterlilik ile ilgili
Çipraş'ın önderliğinde yeni bir aşamaya giriyor KSP'de bu konuda destek veriyor tüm
bünyesiyle bu konuda da aynı sangıcı, sınıflandırma, tanım görev tanımları dahil ikili
bir çalışma hep beraber yapacağız. Evet daha sonra 3. Şurayı 12-13 Haziran
2007’de Acar’da 23 Mayıs’ta Adana’da yaptık. Orada da Adana’da yaptığımız için de
bölgesel konuları konuştuk. Adana Ceyhan diyince aklımıza ne geliyor. Petrokimya
geliyor. Daha olmayan yatırımlar ama inşallah bir gün olacak diye düşünüyoruz. O
konuda baskı grubu oluşturmaya çalıştık. 4 tane inşaat var ama hala çivi çakılmış
değil. Pek fazla vaktinizi almak istemiyorum. Mutlaka tabiî ki Petkim Aliağa’ya da bir
alternatif gelecek yatırım yapabilirler. Şu Petro rafineriyi İzmir’de yapsınlar ondan
sonra Allah kerim.
Evet Ceyhan Enerji ve Petro kimya iktisat bölgesindeki gelişmeler ve neler yapılmalı
bunları idrak ettik. O zaman fikir neydi İzmir’di. İzmir’de tabiî ki çok önemli bir bölge.
Bunu da tabiî ki yerel sanayi odasıyla beraber yapalım dedik. Çünkü Adana’dakini
Sayın Ümit Özgümüş ile Adana Sanayi Odası Başkanlığıyla beraber yürütmüştük.
Burada da gördüğünüz gibi EBSO destek veriyor. Petkim destek veriyor zaten Kenan
Yavuz şu anda EBSO’nun yönetim kurulunda. Sizler büyük destek veriyorsunuz çok
teşekkür ederiz. Konuşmanızda da mutlaka değineceksiniz. Böylece biz Kimya
Sektörü Ege Bölgesi Gelişim dinamikleri ve çevre çok konuya değineceğiz. Hemen
hemen her boyutu irdelemeye çalışacağız. Mutlaka verimli bir toplantı olacak. Her
sene yaptığımız gibi bunun çıktısını bir CD çerçevesinde toplayarak, bütün burada ki
görsel sunuşları ve yapılan irdelemeleri bir CD haline getirip bütün katılımcılara ve
ilgili bütün mercilere başta Sanayi Bakanlığı olmak üzere ve DTM olmak üzere tüm
ilgili birimlere ve DTP’ye yollayacağız.
Evet benden şimdilik bu kadar bir de peşinen teşekkür edeyim de sonra alınganlık
olmasın. Petkim’e öğle yemeği için, Ebso’ya ev sahipliği için, diğer bütün katılımcılara
katıldıkları için. Çünkü biz Kimya Sektörü söz birliği vardır ama biraz rehavet de
vardık öyle katılmayı pek sevmeyiz ama bakıyorum burada katılım baya iyi hepinize
katılım için teşekkür ediyorum. Sağolun varolun.
- Sayın Erk’e konuşmaları için teşekkür ediyoruz. Şimdi yine açılış konuşmasıyla
devam ediyoruz. Kiplas’ın Başkanı Sayın Refik Baydur’u kürsüye davet ediyorum.
- Refik Baydur: Ege Sanayi Odamızın değerli Başkan Vekili ve Kimya Sanayinde
büyük emekleri geçen değerli arkadaşım Erdoğan Bey, Sayın Genel Müdürümüz,
değerli başkanlar. Başladığımız ve gelmekte olduğumuz yerleri Sayın Erk son derece
güzel özetlediler. Dedikleri doğru bizim iş kolumuz kültür seviyesi yüksek bir iş kolu.
Onun için objektif olarak bir araya gelmemiz, birbirimizi sabırla dinlememiz daha
olağan. Dolayısıyla bu aşamaları bünyesinde bulunan 15’in üstündeki değişik
sendika, dernek, vakıflarla meydana getirdi ve yürütmektedir. Dilerim ki daha
büyüsün daha yükselsin ve Türkiye’nin her tarafına yayılsın.
Değerli arkadaşlarım. Bu çalışmamız bir buçuk gün devamınca son derece teknik,
tekniğin devam ettiği ekonomik anlatmalarla devam edecek. Ben kaba tabiriyle
tereciye tere satmak istemiyorum. Çünkü hepiniz bu konuları iyi bilen insanlarsınız ve
bu bir buçuk günde aramızda uzmanlar bunu irdeleyecekler. Ben sadece günlük
dertlerimiz, geleceğe bakışımızı çok kısa hatlarıyla sizlere arz etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım sektörümüz özelliği olan bir sektördür. Toplam imalat payının
Türkiye çapındaki toplam imalat payının %30’unu üstleniyoruz. İstihdamın %7’sini
üstleniyoruz. Üstelik teknolojik üstünlüğü olan bir sanayi kuruluşuyuz. Ayrıca bu
unsurları takviye eden büyük katma değere sahip olan bir iş koluyuz. Bunun yanında
da Türkiye ihracatının % 4’üne doğru gidiyoruz ve zannederim daha da aşma imkanı
bulacağız. Tabi sektörümüzün en büyük zaafı katma değer ve ithalat ve ihracatına
rağmen ihracatının 4-5 katı ithalat yapma zorunluluğu oluşu. Bu bize şunu gösteriyor.
Açık bir yanı var özellikle ham ve yardımcı maddede büyük çapta kurulacak
müesseselerimize Türkiye’de önü açık bir imalat alanı doğması. Ham ve yardımcı
maddeler kimyacıların çok iyi bildiği gibi büyük yatırımlar istemesine rağmen büyük
dönüşler yapan hisselerdir. Ve zannediyorum ki bundan sonra ortaklıklarla, büyük
şirketlerle bunu realize edebilir. İş kolumuzun bütün Türkiye’mizin olduğu gibi iş
kolumuzun da en büyük zaafı veya en büyük noksanlığı teknik eleman noksanlığıdır.
Hepiniz iyi bilirsiniz. Kapınıza yüzlerce insan gelir, karşınıza alıp konuştuğunuz
zaman her şeyi bilir ama bir tek şeyi bilmez. İmalatı, imalat tekniğini, büyümeyi. Bize
böyle insan lazım. Bunu da realize etme Türkiye’de ilk defa bir araya gelip Sayın
Başkanımın da söylediği gibi Kimya Sektöründen doğdu. Değerli arkadaşlarım bu
nitelikli eleman herkesin çok iyi bildiği gibi bir okulda bir diplomayla bitmiyor. Ömür
boyu çalışan bir sistemin içinde bulunmak zorundalar. Bunu yaratmak zorundayız.
Çünkü Türkiye’de mevcut iktidarların ve bugünkü iktidarın son derece yanlış bir
uygulaması Türkiye’de nüfusu hızla attırmaktadır. Burada ideolojik hedefleri vardır,
burada etnik hedefleri vardır, burada cehalet vardır ama her 1 milyon insan çalışma
gücüne sahip piyasaya çıkar en güzel, en iyi, en rantsal bir yatırım yaptığımız yıllarda
bunun ancak yarısını istihdam ederiz. Nitekim 2-3 senelik aksama ile bugün rakamlar
%13’ü gösteriyor ama %13’üm çok üzerindeyiz. Bir memleketin geleceği işsizlikle
belirlenebilir. Aç kalan insan Vatan, Millet, Sakarya ile 1 gün, 2 gün, 3 gün tatmin
edilebilir ondan sonra durum değişecektir. O bakımdan biz bir takım lüksün arkasında
koşmak, tantanalı binalar yapıp, devlet dairelerinde ve Ankara’da sekreterden genel
müdüre kadar bakana kadar en tantanalı televizyonlar koyacağımıza yatırıma
dönmek zorundayız. Bu gün memleketin polisi siyasetçileri korumaktadır. Bugün
merasimlerle vakitler öldürülmektedir. Bunların hepsini ortadan kaldırıp herkesin
normal vatandaş olarak, yukarıya da çıksa bizler arasında da olsa o normal
vatandaşlığını kaybetmeden hayatını sürdürmesini istiyoruz. Değerli arkadaşlarım
bizim iş kolumuza yabancı sermayenin gösterdiği ilgi ve itibarda takdire şayan bir
yerdedir. Bildiğiniz gibi 2007 istatistiklerine veya rakamlarına göre Türkiye’nin 380’nin
üzerinde Kimya Sanayine yatırım yapmış yabancı sermaye vardır. Bu Türkiye’nin
ikinciliği Kimya Sanayinin sırtladığın ve taşıdığını gösterir. Bunu daha büyütmek
ihtiyacındayız. Özellikle yeni ortaklıklar ama bu ortaklıklarda gelip, sömürüp, kaçmak
yerine ihracata dönük, rantı yüksek olan, katma değeri yüksek olan imalat çeşitleri
içerisinde yer almak zorundayız. Ve devletimizde gelecekleri buraya doğru itmektir.
Şimdi bazen övünüyoruz efendim son 5 sene içerisinde şu kadar yabancı sermaye
gelmiş. Açın defteri bakın % 70’i-75’i ticaret için gelmiş. Seni sömürecek, dışarıdan
getirecek, sana satacak, karını alıp gidecek. Biz böyle müesseseler istemiyoruz.
Beğenmediğiniz Bulgaristan özelleştirmeye bizden sonra başladı, bizi geçti, bizden
daha başarılı neticeler aldı. Biz hala özelleştirmeyi bir miras gibi tantanaya
harcıyoruz. Arabalar, etrafımızda gezen polisler, uçaklar vs. vs. bunlar bu memlekete
zarar veren unsurlar. Bizim politikamız başarılı olabilir, maliyemiz başarılı olabilir, bir
kazanç faktörü var eğer kazancınızdan daha fazlasını yiyorsanız karınızda çalışsa,
kızınızda çalışsa, oğlunuzda çalışsa, sizde çalışsanız sonuç eksi bir.(-1) İşte Türkiye
devamlı bu eksiyi yazmakla meşgul. Dünyanın özelleştirmesini yaptık bir kuruş borç
ödemedik aksine borç aldık. Ve bir miras iki gibi harcıyoruz, bir miras iki gibi yiyoruz.
Türkiye’de zaman zaman keyfi uygulamalar da var. Mesela geçtiğimiz günlerde 500
bin işsize devlet iş buldu. Hemen yerleştirdi bunların ilerisi devam edecek, hiçbir
katma değere sahip değil buraya yatırılacak para veya yükümlülük elde etmek
suretiyle mali yükümlülük alacak devletin yükü 2 milyar Türk Lirasıdır. Eğer bu
yatırıma harcansaydı, bilerek yatırım yapılsaydı ve yatırım yapan insanlara
göstermelik değil devamlılık arz eden finansman sağlanabilseydi bu 500 bin yine
istihdam edilirdi ama verimliliğiyle, katma değeriyle bir değer ifade ederek devam
ederdi. Bugün bu 500 bin geleceğin yüküdür.
Değerli, arkadaşlarım yaşantımızda da böyle, devletimizde de böyle borçla refah
olmaz. Bu günlük görülendir, yanıp sönen lambadır, sonu yoktur, yine karanlığa
dönecektir, yine zorluklar arz edecektir. Onun için bu hatayı hiç birimizin ve özellikle
devletimizin ve siyasetçilerimizin yapmaması lazım. 1 Mayıs tatil edildi. Dünya
bayram ediyormuş bizde bir gün bayram edelim dendi ve talimatlar bir günde
meclisten geçti, bakanlık tasarıyı verdi vs. ne oldu, hangi sendikacıyı memnun
edebildik Tabi biraz daha cesaret bu sene Taksim yarın başka yerde yapacağım yani
devletinin şartlarına uyum sağlamayan bir sosyal kuruluşa devletin taviz vermesine
hiçbir zaman gerek yok. Türkiye zaten tatiller cenneti ya. Buna yenilerini ilave etmek
bizi yönetenleri ille de benim dediğim olacak şekildeki davranışı ve zorlamasıdır.
Değerli sanayici arkadaşlarım büyük bir krizin içinden geçiyoruz. Bundan evvelki 2
krizde mali sektörümüzdeki çöküntünün sıkıntı ve cezalarını iki unsur çekti. Üretici ve
üreten yani sizin ve işçinizin sırtına bindi. Bugün mali sıkıntımız fazla yok,
bankalarımız daha rantal çalışıyor daha rantal bir sermaye unsuruna bağlanıyor ve
yoluna devam ediyor. Sanayi öyle değil yani bizde olay geçmedi geçmeyecek. Ben
şahsi görüşümü şöyle arz edeyim, bu benim şahsi görüşüm yanlış da olabilir.
2009’da bizi terletecek. Ancak 2010’nun ilk çeyreğinden sonra yavaş yavaş dönüş
başlayacak. Çünkü biz dünyanın gidişine de bağlıyız. Bugün ihracatımızın % 50’
sinden fazlası AB topluluğunun. Onların nefesi durduğu zaman elbette ki bizimki de
duracak. Bu gayet doğaldır. Başbakan demiş ki teğet geçti. Mensup olduğu
kitlelerine biraz yürek vermek biraz cesaret vermek biraz ümit vermek en doğal
görevidir. Onun için onu biz iyi niyetle söylenmiş ama ciddiyetle üzerinde durulması
gereken bir tavsiye olarak kabul edelim. Değerli arkadaşlarım bu dönemde en zor
işlerinizden birisi ki işçiniz olacaktır. Lütfen çok zorlanın son yere gelmedikçe işçinizi
çıkarmayın. Türk işçisi dünya işçileri arasında fabrikasına, makinesine ve üretenine
fevkalade saygılı ve iyi niyetlidir. Çıkaracağınız her işçinin bir aileyi de ortadan
kaldıracağını düşünün. Yarın süratle gelişen işsizlik yeni yeni intiharlar, yeni yeni aile
faciaları getirecektir. Bu bir memleketin gidişinde kaderi tespit eden unsur olarak da
belirlenebilir. Elimizden geldiğince bu imkanları işçimiz için ayakta tutmaya gayret
edelim. Kriz dünya çapında devam etmektedir. Biz de bunun içindeyiz. Evvela aldığız
siparişlerin iptali dolayısıyla bu işin içindesiniz. Arkasından yarının siparişlerinin
azalması dolayısıyla bu işin içindesiniz. Fevkalade yüksek gelire sahip olmayan
vatandaşın iç alımlarda duraksaması dolayısıyla bu işin içindesiniz. Ama
dayanacağız. Dayanırken etrafımıza da iyi bakacağız. Kapanan müesseselerimizin
çaresini düşünmek zorunda evvela devletimiz, sonra hep beraber düşüneceğiz. Bu
sinirle sağa sola çarpmanın, sağa sola hakaretler yağdırmanın da bize bir faydası
olmayacak. Değerli dostlarım beni bugün en çok rahatsız eden memleketimizde canı
sıkılanın, meşhur olmak isteyenin, kabadayılık yapmak isteyenin ya polise ya askere
küfür etmesidir. Buna hakkımız yok. Çünkü başımız dara kaldığı zaman, başınız dara
girdiği zaman iki şeye dönersiniz. Evvela Allahtan imdat istersiniz doğaldır, fakat
sonra ya polisten ya da askerden istersiniz. Özellikle askere çatmayı meziyet sayan
bütün milletvekillerine söylüyorum. Bütün siyasetçilere söylüyorum. Biz Türkiye
Cumhuriyeti olarak ayakta duruyorsak yalnız sanayinin, yalnız ticaretin, yalnız
siyasetin sayesinde değil elimizin biri de askerimizin ve polisimizin üzerindedir.
Onlara gerekli ihtimamı göstermek zorundayız. O zaman gelin iki şeyi yapalım 1birleşelim. Biz 15 kuruluşu bir araya getirebildik ama belki daha 115 kuruluşa
ihtiyacımız var. Türkiye her tarafıyla birleşmeli ve bu birleşme bizi tahmin ediyorum
yarın devlete vereceğimiz projeden yönlendirmeye kadar güçlü kılacaktır. Dikkat edin
devletimiz projeler yapar, programlar yapar, bütçeler yapar, hangi iş veren kuruluşu
dört dörtlük bir proje ve programla devletin karşısına çıkmıştır. Yok, her birimiz ayrı
şeylerle uğraşıyoruz. İşveren konfederasyonları, işçi konfederasyonları, odalar,
odalar birliği olmadı TÜSİAD v.s. v.s. Peki bunların bir araya gelip bir eser
yaratmasını niye düşünmüyoruz. Başbakan Blair’ın iktidara gelişi işveren
konfederasyonunun hazırladığı projeyle olmuştur. Ama Blair bu projede işçileri de
çağırıp tartışıp muvafakatini almıştır. Bu girişim adamı 5 sene ayakta tuttu. Bunu
hepimiz yapmalıyız ve bir arada birbirimize tahammül ederek, birbirimizin mutlaka iyi
niyetine güvenerek, etnik radikal ayrılıkları bir tarafa atıp, biz Atatürk ilkeleriyle
Türkiye’mizi Cumhuriyet ve parlamentomuzu ayakta tutarak yöneteceğiz,
yönetmeliyiz buna hakkımız var. Türkiye kaynakları zengin olan ve insanı çalışkan
olan bir memlekettir. Biz bunu becerebiliriz. Bu kongrenin evvela memleketimize
sonra bütün kuruluşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Bu kongreye el uzatan evvela
değerli personelimize, sonra değerli başkanlara ve bu olayı üslenen değerli Ege
Sanayi Odamıza teşekkürlerimi arz ediyorum, saygılarımı sunuyorum.
Sayın Refik Baydur’a bu değerli açıklamalarından dolayı teşekkür ederiz. Şimdi de
açılış konuşmasını yapmak üzere Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Üyesi
ve Petkim Genel Müdürü Sayın Kenan Yavuz’u davet ediyorum.
- Kenan Yavuz: Sayın Başkanım, Kiplas Başkanım, Sanayi Odası Başkan
Yardımcımız, PAGEV Başkanımız, çok kıymetli sevgili Rektörümüz, üniversite-
lerimizin çok kıymetli hocalarımız, Ege Bölgesi Sanayi Odası meslek komitesi
üyelerimiz, Ankara’dan gelen misafirler herkesi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Bu
güzel buluşmayı gerçekleştiren her şeyden önce inanılmaz gayreti ve heyecanıyla
sürekli olarak kimyayı gündemde tutmaya çalışan Kimya Sanayicileri Derneği
Başkanımız ve Kimya Platform Başkanı Sayın Timur Erk’e teşekkürlerimizi iletiyoruz
ve ayrıca da bu Şurayı İzmir’de düzenledikleri için de kendilerine çok teşekkür
ediyoruz. Türkiye 50 sene önce, 40 sene önce kimyayı çok iyi biliyordu. Bugünse
unuttu. Kimyayı unutmuş, kimyayı unuttuğu için sanayileşmeyi unutmuş,
sanayileşmeyi unuttuğu için de medeniyeti aşma hedefini ne yazık ki çok büyük
sekteye uğratmış bir ülkede kimyanın önemini yeniden ülkemize hatırlatmaya
çalıştıkları için gerçekten hepsine hayranlıklarımı ifade etmek istiyorum. Onlara
baktığım zaman yani Timur Bey’e, Refik Bey’e, Erdoğan Bey’e, Semra hocama
hepsine, şahsında hepinize gerçekten hayranlık duyuyorum. Çünkü biz
profesyoneller, memurlar çalışma hayatına şöyle bakarız genellikle; bir emekli olsam,
iki tane dairem olsa, gezsem tozsam diye bakarız. Ama şimdi Refik Bey’e baktığım
zaman diyorum ki benim eğer böyle bir felsefem varsa yanlış bir felsefe bu. Çünkü
dün bizim toplu sözleşme girişimlerimiz vardı, birlikte sabahtan akşama kadar o stresi
birlikte benimle beraber yaşadı. Yanımdan hiç ayrılmadı. Yani onu böyle bir faaliyetin
içinde olmaya iten nedir, hangi heyecandır, hangi idealdir, hangi yüksek değerdir ki
çok şükür hayatta, maddi olarak hiçbir beklentisi kalmamış, makam mevki beklentisi
kalmamış bir insan bu genç yaşında böyle koşturuyor. Ben olsam yapabilir miydim
acaba ? Ben yapamazdım, gerçekten. Onun için samimi olan güzelliklerin altını
çizmek ve paylaşmak lazım. Örnekleri çünkü hayatımızda o kadar kötü örnek var ki.
Bu kötü örnekler morallerimizi öylesine çok bozuyor ki. Toplumsal moralimizi de
bozuyor, yaşam sevincimizi de bozuyor her şeyi bozuyor. Kimyamızı bozuyor. Kimya
zaten bozuldu, unuttuğumuz için bozuldu ama toplumsal ahlakımızı bozuyor. Onun
için güzellikleri paylaşmak lazım, anlatmak lazım ve örnek yapmak lazım. Ben de
umarım ki kendilerini örnek almayı başarabilirim.
Kimya unutuldu. Kimyayı yeniden Türkiye’nin gündemine sokmamız lazım. Bunun
için gayretlerimizi arttırmamız lazım. Bunun için daha çok bir araya gelmemiz lazım,
daha çok konuşmamız lazım ve stratejik olarak neler yapabileceğimizi daha çok
konuşmamız lazım. Daha önce de söyledim, geçen sene Sanayi Bakanlığının bir
Sanayileşme Stratejisi adı altında bir şey yayınlanmıştı. Oraya baktığınız zaman 4
tane 5 tane sektör belirlemişler, kimya yoktu içinde. Kimya yoktu ve tekstil yoktu.
Şimdi kimyayı sanayileşmenin temeline yerleştirmemiş. 50 sene önce yerleştirdik
kardeşim sen önce bir dur 1965 yılına bir bak. 1965 yılında sen yapmışsın ben
yapmadım. Sen yaptığın şeyi nasıl unutursun. Devlet olarak kurumsal hafızandan
kaybetmeye hakkın yok, devlet olarak kurumsal hafızanı geliştirmeye üstüne koymak
mecburiyetindesin. O halde toplumdan, tarihten, geçmişten, gelecekten kopan
ayakları havada, saçma sapan şeyleri toplumu yönetmeye kalkamazsın. Buna hiç
kimsenin hakkı yoktur. Onun için kimyayı yeniden hayata kazandırmanın ve kimyayı
Ankara’ya yeniden öğretmemiz lazım. Kimyayı Ankara’ya öğretmekte bizlerin
vazifesi. Anlatmamız lazım bıkmadan, usanmadan anlatmamız gerekiyor. Ve teşvik.
Biraz önce sayın Başkanım o kadar güzel bir konuşma yaptı ki, gerçekten. İçinde
inanılmaz güzel mesajlar var. Borç yapan adama maaş vermek, para vermek sosyal
devlet değildir. Sosyal devlet pastayı kırışan devlet değildir. Sosyal devlet üreten,
üretimi arttıran ve arttırdığı üretimi adil bir şekilde paylaştıran devlettir. Borçlanarak
var olan küçücük pastayı ona buna daha çok dağıtarak ya da geleceğimizi bugünden
satarak sosyal devlet olunmaz. Bugün Türkiye komünleşmeye doğru gidiyor. Açın
gazeteye bakın her taraf site, olağan üstü lüks siteler. Parası olanlar gidecekler o
sitelerde yaşayacaklar. Peki sonra ne olacak Böyle bir ayrışma, böyle bir uçurum,
sosyal yaşam, sosyal hayatımız, toplumsal barış, kültürel etkileşim, farklı farklı
komünler, kültürler oluşmaya başlarsa nasıl çıkacağız bu işin içinden, bu ülkeyi nasıl
koruyacağız? Bakın İzmir’deyiz değil mi bugün. İzmir’in vergi rekortmeninin açıklamış
olduğu gelir vergisi Karşıyaka’da bir tek dairenin parası. Ya Allah aşkına hiç bunu
aklınız alıyor mu Karşıyaka’da bir tek dairenin bedeli İzmir vergi rekortmeninin
ödediği vergidir. Olur mu ya arkadaşlar. Böyle bir saçmalık yok. Yani iğneyi herkesin
kendisine batırması lazım. Her tarafta problem var. Hiç kimse diğerinden daha az
masum değil. Hiç kimse diğerinden daha az suçlu değil. Hepimiz suçluyuz. Ortada bir
yani siyaset kurumu IMF’ye karşı bir direnme hissetmek istiyor, direnmek istiyor
aslında ama memlekette bir şey var aman IMF gelsin. IMF gelsin, gelsin. Gelince ne
olacak, bize ne diyecek. Ne diyeceğini bilmiyor muyuz. Ya onun söylemesi mi
gerekiyor bunu yapmak için. O zaman kendimiz yapalım. Para getirecek. Bedava mı
yok para kardeşim. 40 milyar geliyor, 50 gelsin. 100 gelsin, 500 gelsin babamızın
parası. Alıp harcayalım 3-5 sene daha onu da tüketelim. Peki kim ödeyecek bunların
parasını, kim geri ödeyecek. Ve bu ülkenin bağımsızlığını, bu ülkenin karar alma
iradesini kim nasıl ayakta tutabilir. Yani siyaset kurumunu rahatlamak, onu
cesaretlendirmek, Sayın Başbakanla topluma nasıl ki, biraz önce başkanımız
söylediği gibi moral vermek için bir şeyler söylemek zorunda hissediyorsa kendini,
toplumunda, toplumun kanaat önderlerinin de, sivil toplumunda, sanayicinin de işçinin
de siyaset kurumuna cesaret vermesi gerekir. Ne diyecek cesaret olarak bizim
IMF’ye ihtiyacımız yok, biz bu işi kendimiz yaparız. Aman IMF gelsin IMF gelecek
bütün dertler bitecek, el insaf yani. Neredeyse zil takıp oynayacağız IMF gelecek
diye. Yani dön baba dönelim kısır döngüsüne yeniden bu ülkeyi düşürmek, bununla
mutlu olmak mümkün mü Ya mecbur kaldıysak geliyor evet geldi mecburuz
mahkumuz ama bununla sevinmek kadar utanç verici bir şey olabilir mi. Utanç verici
bir şey ya bari sevinmeyelim. Tamam geliyor geldi gelmek istedi ne yapalım başka
çaremiz yok. Dünya da kriz vardı bilmem ne bir sürü gerekçe bulabilirsin, bir sürü şey
bulabiliriz kendimizi rahatlatmak için ama bari sevinmeyelim. Bari üzülelim, bari
diyelim ki çocuklarımızın üstüne 40 milyar daha bindi. Hiç olmazsa bunu söyleyelim
de dürüst olabilmeyi kendimize sağlayabilelim. Yerlileştirme unutuldu, yan sanayi
unutuldu, ülkemizi serbest rekabet başka bir şeydir. Dünyayla barışık olmak, dünyayı
okumak, dünyayla yarışmak başka bir şeydir ama ülkemizin imkanlarını,
potansiyelini, geleceğini ona buna peşkeş çekmek başka bir şeydir. İkisini birbirinden
ayırmamız gerekiyor. Çünkü bize liberalliği dayatanlar ya da ultra liberalizmi dayatan
Amerika’sından, Avrupa’sında, Fransa’sından korumacılığın kralını yapıyorlar. Ama
kağıt üstünde değil, başka şeylerle yapıyorlar. Korumacılığa düşmek kadar yanlış bir
şey yok ama çağdaş mekanizmaları ve birbirimizi koruma, birbirimize yaslanma,
birbirimizi öğrenme, birbirimizi iş yapma, birbirimize iş yaratma kültürümüzü ve küçük
olsun benim olsun kültüründen kaçıp birleşerek büyümek, paylaşarak büyümeyi
sağlamamız gerekiyor. Aksi taktirde şimdiye kadar yapıklarımız doğru olsaydı şimdiki
durumda IMF gelecek diye sevinen, zil takıp oynayan bir ülke olmazdık. Demek ki
şimdiye kadar yaptıklarımız en hafifiyle eksikti. O zaman neyi eksik yaptık, neyi yanlış
yaptık ki bundan sonra bu son olsun ya, son olsun bu IMF’nin gelişi, bu IMF’den
alacağımız para son olsun, bundan sonra bir daha olmasını sağlamamız için neyi
yapmamız gerektiğini sorgulamamız gerekiyor. Ben muhteşemim benden mükemmel
problem yok. Petkim olarak ben her şeyi mükemmel yapıyorum, var mı böyle bir şey
yok. Herkes muhteşem ve mükemmel, sonuç ? Sonuçta ortada bir problem var. Daha
nasıl oluyor hiç kimse suçlu değil, zaten memlekette hırsız var, hırsızlık var hırsız
yok, dolandırıcılık var dolandırıcı yok, cehalet var katil yok, böyle bir şey olabilir mi.
Hiç bir suçun sahibi yok. Herkes mükemmel, herkes muhteşem böyle bir şey olmaz.
Sorgulama, öz değerlendirme, aynaya bakma, kültürümüzü geliştirmemiz lazım.
Ceyhan, 4 yıl önce Ceyhan, 5 yıl önce Ceyhan konuştuğumuz zaman Hindistan’da
rafinerinin 27 milyon tonluk bir rafineri petrokimya kompleksinin temelini attı, bitirdi
devreye aldı. Çalışıyor, üretiyor, satıyor. Aradan kaç yıl geçti. Sayın Başkanımız diyor
ki Ceyhan’a çivi çakılmadı. 4 yıl önce 2005’te de, 2006’da da, 2007’de de, 2008’de
de Ceyhan’da çivi olmayacağını, geçen sene Kaymakamımıza söylemiştim. Dedim ki
çok hayalcisiniz Sayın Kaymakamım, niye dedi ? –bekliyoruz. Ben dedim ki daha çok
beklersiniz. Olmaz. Olamayacak şeyleri önceden görmemiz lazım ki, niye olmadığını
sorgulamamız lazım ki olması mümkün hale gelsin. Çok uzattım, hepinizin sabrı için
çok teşekkür ediyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.
- Sayın Genel Müdüre teşekkür ediyoruz. Şimdi de konuşmasını yapmak üzere Ege
Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sayın Erdal Bey’i davet
ediyorum.
- Erdal Bey: Sayın Genel Müdürüm, değerli başkanlarım, değerli konuklar. Benden
evvel yapılan konuşmaları dinleyince, benim yapacağım konuşma hazırlığını bir
kenara bırakmamı gerektirdiğini anladım. Çünkü burası platform seviyesinden çıkmış,
bir aile ocağı olmuş. Muhtemeldir değerli başkanlar verdikleri mesajlarla konunun
kimyanın üstünde de çok önemli noktalarına değindiler. Dolayısıyla ben yapacağım
konuşmayla çok tatlı bir kimya şurasına başlamış olacağımı anladım. Ama hafızamda
kalan o konuşmanın kısaca başlıklarına değinerek size ev sahipliği yapma zevkini
böylece paylaşmış oluyoruz. Şayet kusurlar işlenirse de bunu bizim acemiliğimize
değil, esas ev sahibine bütün yükü bırakmış olmamızdan kaynaklandığını da
belirtmek istiyorum. Sevgili dostlar, çünkü aranızda çok dostum var, gerçekten
konuşmanın paragraflarını değerli EBSO Haber yayıncımız, arkadaşımız
özetleyebilirse, önemli kimya sektörünü de ilgilendiren, tüm sanayiciyi de ilgilendiren
önemli konuşmalar oldu. Ama ben bizim Ege Bölgesindeki Kimya Sanayinin
şanssızlığını aslında şanslı bir durumda olmasına rağmen şanssızlığını dile getirmek
istiyorum. Çalışma yapılan öncelikli sanayiler arasında kümelenmiş bir kimya
yatırımını biz bekliyorduk. Birinci olmasa bile en az ikinci sırada bir kimya
kümelenmesini bekliyorduk. Bu konunun bizim kayıtlarımıza göre bu çalışmaları
yapan uzmanlar tarafından Ankara’da aklanıldığı kanaatini taşıyoruz. İstatistik
rakamlarımız sanayi yatırımlarımızın kimyada Tüpraş ve Petkim’den başlamak üzere
bizde bulunan 17 büyük sanayi yatırımının hem yatırım hem ihracatla ilgili değerler
bakımından Türkiye’nin en önemli noktalarından bir tanesini Ege’nin taşıdığına
inanıyoruz. Bu nedenle bu isteğimizin bu şurada ne kadar konuşulur olduğunu
bilmiyorum ama konuşulmasını faydalı buluyoruz. Ar-ge ile ilgili çıkan yönetmeliklerin
ne derece bu güne kadar kimya sektörüne hız verdiğini, verebileceğini konuşmakta
fayda görüyoruz. Yani bu konu istediğimiz seviyelere bizi getirecek mi, dünyada
çünkü baktığımız zaman kimya sanayinin gelişimimde bir çok sanayi gibi ar-genin de
çok önemli olduğunu ve ihmal edilmeyecek bir katma değer yaratan bölüm olduğunu
işaret etmek istiyorum. Sektörler arasında Kimya Sektörü katma değer bakımından
bir çok sektörle eşdeğer alınacak bir sektör müdür ? Yani kimyanın gerçekten
bulunması gereken seviye Türkiye’deki sektörel tercihler bakımından hangi noktada
olmalıdır. Bence bugüne kadar hizmet eden, bu konuda gönül veren değerli
kimyacılar bu günkü halinden kimya sektörünün hükümet tarafından algılanan yeri
bakımından tatminkar mıdırlar? Yani çok basit aramızda otomotivciler olabilir,
otomotiv sanayinin değerli temsilcileri olabilir, bir otomotivin Türkiye’deki katma
değeriyle, bir kimyanın katma değeri nasıl değerlendirilmektedir. Bunların
tartışılmasında fayda olduğu kanaatinde bulunuyoruz. Kimya Sanayi gerekli
teşviklerini almakta mıdır? Kimya Sanayine verilecek olan öncelikli yer alma, yer
seçme, organize bölgeleri yapma bakımından kimya sanayi sıradan bir tuğla kiremit
sanayinin muhatap olduğu prosedürler içerisinde yürütülürken Kimya Sanayine
limanıyla, arazisiyle vs. konularıyla yaptığınız katkılardan sonra getirileri nasıl
olacaktır? O getirilerle ilgili madem ki çok büyük bir kazancınız olacak acaba
öbürlerinden daha farklı bir statüyle, daha süratli, daha sonuca giden kararlar o
öncelik nedeniyle alınmalı mıdır Bu da münakaşa edilsin istiyoruz. Ve sevgili
arkadaşlar bu son 3-4 aydır Sanayi Odasında yönetime yeni seçildik. Bu 4 aydır ben
Çevre Bakanlığı’nın tehlikeli atıklarla ilgili yönetmeliklerini ve bu yönetmeliğin
muhatabı olan sanayicilerin ne kadar çok akıl almaz bir baskı altında olduklarını tespit
etmiş bulunuyorum. Size çok enteresan bir şey söylemek istiyorum. Kimya Sanayi
değil arkadaşlar, herhangi bir küçük torna atölyesinde bulunan bir dişli, kutusunun
kullanılan yağ tehlikeli atık statüsünde. Bu küçücük dükkanın kapısının önünde
öteden beri alıştığı kışın işçisinin elini ısıtmak için içine attığı bir iki üstübüyle beraber
yakması halinde ödeyeceği ceza 62 milyar lira. Şayet bu yağı bir anonim şirketi
yakarsa 375 bin TL. Üç katına kadar anonim şirketi olduğu için ceza alma durumu
var. Yani minimum 375 bin TL inanılmaz bir rakam, servet. Şimdi çevreyle ilgili
duyarlılık, sorumluluk asla tartışılamayacak bir konu. Ama çevre her şeyden önce
çevre kuralları bilinçlendirilmiş sanayici ile başarı elde edebilir. Bunun için bu
bilinçlenme hareketinin nasıl olması gerektiğini en çok bilebilen sanayinin de kimya
sektörü olduğuna inanıyorum. Sevgili arkadaşlar çevre ile ilgili de belki bu
çalışmaların içerisinde bir buçuk günde olamaz ama mutlaka çevre ile ilgili
yönetmelikleri sanayiciyi son derece korkutan hükümlerinin doğru olup olmadığının
münakaşa edilmesini faydalı buluyoruz. Değerli arkadaşlarım bir buçuk gün sizler iyi
sonuçları elde edilecek bir toplantıyı hem yönetecek hem içinde bulunacaksınız. Biz
emrinize amadeyiz, aramıza hoş geldiniz, başarılı bir şura diliyoruz hoşça kalın
arkadaşlar.
- Efendim ev sahibimize çok teşekkür ederiz. Şimdi de açılış konuşmalarını yapmak
üzere Sanayi ve Ticaret Genel Müdürü Sayın Mesut Gülcüler’i davet ediyorum. Bol
miktarda pas aldınız herhalde cevaplarsınız.
- Mesut Gülcüler: Değerli Başkan, değerli başkanlarım, rektörüm, sayın müsteşarım,
sektörümüzün kıymetli temsilcileri, değerli konuklar. Ben kimyadan bahsedeceğim.
Kimya Sanayi günümüzde yaşam standartlarını arttıran, insanı hastalıklardan
koruyan, tedavi eden, tarım ürünlerinin bedelini arttıran, temizlik-hijyen konularında
hizmet veren, tekstil, beslenmede insanların ihtiyaçlarını karşılayan bir sanayi dalıdır.
Son yıllarda diğer sektörlerin büyümesine paralel olarak kimya sanayinde de hızlı bir
büyüme gerçekleşmektedir. Bilindiği üzere Kimya Endüstrisi ağırlıklı olarak Petro
kimya, sabun, deterjan, kozmetik, gübre, ilaç, boya, vernik, kimyasal ve tüketim
ürünlerin gerçekleştirildiği tesislerden oluşmaktadır. İnsanlar son 50 yılda ilmin
buluşlarını tatbikata geçirirken yüksek seviyede bir teknolojiye erişerek daha rahat bir
yaşama ulaşmışlardır. Türk Kimya Sanayi dışa bağımlı fakat katma değeri yüksek
olan, yaşamın vazgeçilmez bir sanayi dalıdır. Kimya Sektörü Türkiye ekonomisine
doğrudan ve diğer sektöre sağladığı ara malı ile de dolaylı olarak büyük bir katkıda
bulunan bir sektörümüzdür. İhracatı ve doğrudan küresel yatırımlarıyla küreselleşen
dünya ekonomisinin yüksek düzeyde pay alan Türk Kimya Sanayi dünya Kimya
Sanayi’nin de ilk 10’un içerisinde bulunmaktadır. Kimya Sektörü ihracatı son 5 yılda
2.16 kat artarak 2008 yılında 9.7 milyar dolara ulaşmıştır. İmalat sanayi içerisindeki
payı %7.78’e genel ihracatın içerisindeki payı ise %7.83’e yükselmiştir. Kimyasal
maddeler çoğu sanayi kollarında katkı maddesi olarak kullanıldığından ve her ihraç
edilen sanayi ürününde bir veya iki kimyevi madde mevcut bulundurulan ihracat
rakamlarına bu görülmeyen ihracatı da ilave etmek yerinde olacaktır. Kimya sektörü
ithalatı son 5 yılda 1.78 katla artarak 30 milyar dolara ulaşmıştır. 2004 yılında
ihracatın 3.81 katı olan ithalatımız 2005 yılında 3.78’e 2006 yılında ise 3.70’e, 2007
yılda ise 3.41’e, 2008 yılında da 3.12’ye düşmüştür. İthalatımızın imalat sanayisindeki
payı %20.28, genel ithalatımız içindeki payı ise %15.08 olarak gerçekleşmiştir. İnsan
sağlığının korunması, çevrenin kirliliğinin önlenmesi, teknik emniyetin sağlanması ve
tüketici haklarının korunması kimyasal maddelerin tasarım, üretim, kullanım, dağıtım
ve bertaraf konularındaki hassasiyeti ülkemiz içinde son derece önem arz etmektedir.
Türkiye özellikle Avrupa Birliği üyeliği ve genel olarak küreselleşen bir dünyada kendi
teknolojisini üreterek ve araştırma, geliştirme yönünde çalışmalar yaparak bunu
gerçekleştirebilir. Bu bakımdan geleceğin rekabetli firmalarında bu unsurların mutlaka
güçlü bir şekilde yerleşmesi gerekmektedir. Yapılan araştırmalar sonucunda kullanılan kimyasal maddeler hakkında çok fazla data bulunmadığı da gözlenmektedir.
Kimyasalların %21’i hiçbir veri bulunmadığı, %3’ünün test edildiği, %11’in minimum
seviyede data bulunduğu, %65’inin ise minimum düzeyden daha az data bulunduğu
da tespitlerin arasındadır. Bilindiği üzere 1 Haziran 2007 tarihinde yürürlüğe girmiş
olan disk tüzüğü AB üye ülkelerindeki faaliyet gösteren ve yılda 1 tondan fazla
kimyasal madde üreten veya ithal eden firmaların söz konusu kimyasal maddeleri
Avrupa Birliği örgütlenmesi içinde yer alan Avrupa Kimyasallar Ajansı yönetimindeki
merkezi bir veri tabanına ön kayıt yaptırmaları zorunlu bulunmaktadır. Ön kayıt tarihi
1 Aralık 2008’de tamamlanmış dolayısıyla bu süre içersinde ön kayıt yaptırmadığı
takdirde geride bu kimyasalların Avrupa Birliği ihracatında sorunlar yaşanabileceği de
malumlarımız ve bilinmektedir. Bu sebeple ihracatçılarımızın ve AB ülkelerine ihraç
etmekte oldukları ürünlere kapıların kapanacağı ve kendilerine büyük sıkıntılara
düşeceği yönündeki endişelerine bu platformlarda dile getirilmektedir. Dünya
ticaretinde sınırlar kalmakta olup her ülkenin neredeyse en ücra köşesinde üretim
dalı dahil uluslar arası bir rekabete karşı karşıya kalmakta, bu rekabete dayanmanın
tek şartı rekabetçi bir sanayinin oluşmasıdır. Ancak bu konuda da gerçekçi olmak
gerekmekte. Araştırma çok emek, para, zaman isteyen bir konudur. Ülkemizin
yapısının çok önüne aldığımızı göz önüne aldığımızda kimya sektörün %90’lık orta
ölçekli firmalardan oluşmakta, bu firmaların ekonomik nedenlerden dolayı rekabet
gücünün temelini oluşturan araştırma ve geliştirme yapamamak olduğunu, buna bağlı
olarak da yeniliklerin yapılamadığı bilinmektedir. Kobi lerin bu sorunlarının çeşitli
yerlerde
oluşturulan
teknoparklarla
çözümlenebilmesi
için
çalışmalarda
sürdürülmektedir. Ülkemiz şartlarına uygun kendi kaynak ve potansiyellerimizi
kullanarak üniversite, sanayi işbirliği ile sektörden daha önemli gelişme
sağlanabilmeyi düşünülmektedir. Değerli konuklar diğer bir konuyu da kimyasal
silahlar oluşturmakta. Ülkemiz bu konuda da 1993 yılında da aynı şekilde kimyasal
silahların yasaklanma örgütünün taraf olmuştur. Bu 3 Mayıs 1977 tarihinde Resmi
Gazetede kimyasal silahlar sözleşmesinde yayınlanmış. Tam üye olarak bu sözleşme
uyarınca, sözleşme kapsamındaki kimyasal maddeleri üreten yerli firmaların üretim,
stok ve kullanım miktarları tahmini ve yıllık olarak olmak üzere senede bir kez de
merkezi bulunan kimyasal silahların yasaklanması örgütüne de Bakanlığımız
tarafından hazırlanarak Dış İşleri Bakanlığı kanalıyla da bildirim yapılmaktadır.
Ayrıca Bakanlığımız tarafından oluşturulan Kimya Teknik Komitesi’yle kamu ve özel
sektörün bir araya getirilmesi, kimya sanayi ürünleriyle ilgili mevzuat dahilinde üretim,
ithalat ve ihracat yapan sektörlerin mevcut durumunun tespit edilmesi teknik mevzuat
uyum sürecinde ve sonrasında ilgili yönetmelikler ve uygulamalar kapsamında
sektörden bilgi akışı sağlanması kimya ürünleriyle ilgili mevzuatın uygulanması
kapsamında ilgili sektörlerin karşılaştığı sorunlarında veya açıklık getirilmesi gereken
konuların tespit edilmesi ve tespit edilen bu hususlar doğrultusunda çözüm, öneri
üretilmesi de bu teknik komitede yapılan faaliyetler arasındadır. Küreselleşmenin
etkisiyle dünyada ülke ekonomileri birbirlerine bağımlı hale gelmiştir. Gelişmiş
ülkelerdeki ekonomik krizler artık diğer ülkeleri de yapılarındaki özelliklere göre az ya
da çok etkilemektedir. Son 1 yılda tüm dünyayı etkisine alan ekonomik krizin etkileri
kimya sektöründe de kendini göstermeye devam etmektedir. Türk verilerine göre
kimya sektörünün değerlendirme krizinin etkilerini net bir şekilde görebilmekteyiz.
Aylık sanayi ciro endeksinin bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranları
incelendiğinde, sanayi ciro endeksi imalat sanayinde Ocak ayında %11.9, Şubat
ayında %15.8 azalırken, bu azalma kimyasal madde ve ürünler imalat sektöründeki
5.2 ve 5.7, plastik ve kauçuk ürünler imalat sanayinde ise %14 ve 7 %15.3 olmuştur.
Aylık sanayi sipariş endeksini bir önceki yılın aynı ayına göre değişim oranları
incelendiğinde ise sanayi sipariş endeksi, imalat sanayinde Ocak ayında %13.6,
Şubat ayında % 20.2 azalırken bu azalma kimyasal madde ve ürünler imalat
sektöründe Ocak ayında binde üç, Şubat ayında ise %11.8 olmuştur. 2009 yılında
kapasite kullanım oranında ciddi düşüşler yaşanmaktadır ve yaşanmıştır. İmalat
sanayinde 2008 yılı Mart ayında %81.2 olan üretim değeri ağırlıklı kapasite kullanım
oranı 2009 yılı Mart ayında %64.7 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu oranlar kimyasal
madde ve ürünler imalat sektöründe %76 ve 72.7, plastik ürünler kauçuk imalat
sektöründe ise %83 ve %64.9 olmuştur. Tam kapasiteyle çalışmama nedenlerinin en
önemlisi talep yetersizliği olarak görülmektedir. Kimyasal madde ve ürünler imalat
sektöründe 2009 Mart ayında iş yerlerinin tam kapasiteyle çalışmamasının nedenleri
arasında talep yetersizliği ilk sıradadır. İç pazarda talep yetersizliği %76.4 ve dış
pazarda talep yetersizliği %15.8 oranında etkili olmuştur. Mali imkansızlıkların %2.2
olduğu, imalat mallarda ham madde yetersizliği %1.4 ve yerli mallarda ham madde
yetersizliği binde 5, işlerle ilgili meselelerde ise binde 3 oranında etkili olduğu
görülmektedir. Plastik ve kauçuk ürünleri imalat sektöründe ise 2009 yılı Mart ayında
iş yerlerinin tam kapasiteyle çalışmamasının nedenleri arasında talep yetersizliği ilk
sıradadır. İç pazarda talep yetersizliği %53.5 ve dış pazarda talep yetersizliği %32.8
oranında etkili olmuştur. Mali imkansızlıklar %4.1, yerli mallarda ham madde
yetersizliği %1 ve ithal mallarda ham madde yetersizliği ise binde 7, işlerle ilgili
meselelerde ise binde 9 oranında etkili olmuştur. 2009 Şubat ayı dış ticaret açısından
da olumsuzlukların yaşandığı bir ay olmuş. Kimyasal madde ve ürünler sektöründe
2009 yılı Şubat ayında bir önceki yılın ayına göre ihracat miktar endeksi %24.6,
imalat miktar endeksi ise %21.4 oranında gerilemiştir. Plastik ve kauçuk ürünleri
imalat sektöründe ise 2009 yılı Şubat ayında bir önceki yılın aynı ayına göre ihracat
miktar endeksinin %23.6, ithalat miktar endeksi ise %44.9 oranında gerilemiştir. Tüm
bu olumsuzlukların yanında Mart ayı üretim ve satış durumlarında da biraz olumlu
gelişmelerde yaşanmaktadır. Kimyasal madde ve ürünler imalatı sektöründe 2009 yılı
Mart ayı miktarı bir önceki aya göre %13.9 artmış. Nisan ayında üretim miktarının
%2.6 artacağı da beklentiler içerisinde. Plastik ve kauçuk ürünleri imalatı sektöründe
2009 yılı Mart ayı üretim miktarı bir önceki aya göre %13.9 artmış, Nisan ayıda üretim
miktarının %2.6 artacağı da beklentiler içerisinde. Plastik ve kauçuk ürünlerin imalatı
sektöründe 2009 yılı Mart ayı üretim miktarı bir önceki aya göre ise %7.1 artmıştır.
Nisan ayında üretim miktarının %5.7 artacağı da beklenmektedir. Kimyasal madde ve
ürünlerin imalat sektöründe Mart ayı artışının %10.1’i artmış, Nisan ayında ise binde
1 artacağı beklenmekte. Plastik kauçuk ürünleri imalatı sektöründe Mart ayı satış
miktarının ise binde 8 artmış, Nisan ayında da %4.1 artacağı de beklenmektedir.
Efendim bilindiği gibi kimya sanayi tarafından üretilen ürünlerin yalnızca %30’u nihai
ürün olarak tüketiciye ulaşır. Ve % 70’lik bölümü diğer sektörler tarafından kullanılır.
Krizin etkilerini bu sektörlerde etkisiz kılınmadıkça kimya sektörünün düzlüğe çıkması
beklenmemektedir. Bu nedenle ekonomik krizin etkilerini en aza indirmeye çalışan
hükümetimizin aldığı her tedbir kimya sektörü açısından son derece önemli olarak
algılanmaktadır. Kimya Sektörünün sorunlarına kalıcı çözüm bulmak amacıyla Dış
Ticaret Müsteşarlığı ve İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamuller Birliği tarafından
çalışmaları başlatılan ve 21 Şubat 2009 tarihinde İstanbul’da yapılan toplantıda
küresel krizin etkileri doğrultusunda revize edilen Kimya Sektörü stratejisi planını bu
çerçevede uygulamalar çerçevesinde Bakanlığımız tarafından da devam
edilmektedir. Ve bu yıl içerisinde Kimya Sektörünün sektörel stratejik raporu da
tamamlanmış olacaktır. Önümüzdeki günlerde yanılmıyorsan yine Müsteşarımızın
başkanlığında sektörün ve kamunun katılacağı bir platformda bunların son eylem
planları değerlendirilip EKK’ya da sunulacaktır. Efendim ben bu düşüncelerle şuranın
kimya sanayine katkı sağlayarak yeni ufukların açılmasına vesile olacağı inancıyla
hepinizi saygıyla selamlarım efendim. Sağolun.
- Sayın Genel Müdürümüze çok teşekkür ederiz. Sayın Genel Müdürümüzün de
konuşmasında yaptığı gibi kimyasallar silah olabiliyor, şampuan olabiliyor, ruj
olabiliyor gene buna benzer bazı kimyasallar var. Örneğin kafein vs. vs. gibi. Şimdi
bu ihtiyacı karşılamak üzere biraz mola vereceğiz.
1. Oturum: Kimya Sektörünün Bölgesel Yatırım İmkanları ve Yatırımın
Özendirilmesi
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Efendim aramızda bir müsteşarımız var. İzmir
kökenli emekliliğini burada geçiriyor. Sayın Erkal Tapyancı. Çok uzun seneler
beraberce çalıştık. Bu arada kendisi ifadesine göre 22 bakan değiştirmiş bir
müsteşar. Dedi ki; vallahi sırf sizi görmek için geldim dedi. Özlem giderdik. Aradan
coffebreak’den hemen başlangıcında ben kaçıyorum dedi. Yok sayın müsteşarım
dedim. Bak bakan diyordum, politikaya atılma niyetiniz varsa ilerde olabilir..Dedim ki
lütfen bize kısa bir süreçte bir arpa boyu yol gitmiş miyiz, tabii çok şeyler oldu
Türkiye’de ama şöyle bir izlenimlerinizi almak istiyorum dedim. Sayın Erkal Tapyancı
sizi alkışlarımızla lütfen kürsüye alalım.
- Erkal Tapyancı: Efendim hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın başkan teşekkür
ediyorum. Tabii bir emekli için eski dostlarını bir arada görmek çok büyük bir onur.
Hakikaten özlemişim. Sevdiğim bürokrat arkadaşlarımı gördüm. Kimya sektörünün
duayenlerini gördüm. Sayın Refik Baydur’u gördüm. Yine teknoloji bölgesinde
beraber çok çalıştığımız Semra hocamı gördüm. Sizleri gördüm. Hakikaten onur
duydum. Şimdi ben 1969 yılında Devlet Planlama Teşkilatında teşvik uygulamada
uzman yardımcısı olarak göreve başladım. ‘72 yılında da Sanayi Bakanlığı’na
transfer edildik. Yine teşvik uygulama olarak. Uzmanlık, şube müdürlüğü, genel
müdür yardımcılığı, sanayi genel müdürlüğü ki 10 sene yaptım. 10 sene de müsteşar
muavinliği yaptım. Bu devirde de biraz evvel Timur Bey’in dediği gibi çeşitli fasılalarla
çeşitli partilere işte askeri idareye bağlı bir sürü bakanla beraber çalıştım. Her
bakanın bir stili, bir yoğurt yiyişi vardı ama herkes vatana hizmet için elinden gelen
gayreti gösterirdi. Ama gayret yerini buldu mu bulmadı mı onun için bir şey
söyleyemiyorum. Çok fazla da konuşmak istemiyorum. Benim özellikle üzerinde
durduğum konu bu. Türk sanayi 1980 yılına kadar bir heyecan bir ivme içindeydi.
Dikkat ediyorsanız Türkiye’de ayakta duran müesseselerin %80’i o tarihte kurulan
tesislerdir, müesseselerdir. Hepimiz yine biliyoruz ki, ekonomik gelişme, refah,
kalkınma tarımla başlar, sanayileşmeye doğru gider, sanayileşmeden sonra hizmet
sektörü gelir, şimdi de hepiniz biliyorsunuz ondan sonra da artık daha ileri kademe
teknik kademelere geçer. Türkiye’de bu süreç tam sanayileşme safhasındayken
birden bire hizmet sektörüne döndü. 2000 yılından sonra kurulan sanayi tesisini
göremiyorum. O heyecan da kayboldu. Ve görüyoruz ki sanayiciler plaza yapıyor,
sanayiciler iş merkezleri kuruyor ve gelen yatırımlara bakıyorsunuz yabancı sermaye
geliyor, yabancı sermaye nereye geliyor bilmem ne towers yapıyor bilemem ne şeyi
yapıyor. O zaman da Petkim genel müdürünün dediği gibi istihdam çalışan adam
üretimi olmuyor. Bu konuda ben kimya sanayini misal olarak göstermek istiyorum.
Kimya sanayii gözükmeyen bir sanayii, hepiniz biliyorsunuz. Yani bir nevi de montaj
sanayii gibi diyebiliriz. Şimdi otomotiv sanayiine baktığımız zaman yerli muhteva
oranı eskiden %40 %50-60 oranlarına kadar çıkmışken ters bir döngeye indi, % 10’a
kadar düştü. Yani otomotiv sanayiinin %80’i ithalat %20’si de %10’la yapılan araç.
Kimya sanayine hep tenkit ediyoruz dış girdisi çok diye ama katma değeri yüksek. Bir
diğer husus da hakikaten dağınık bir sektör. O sektörü bir arada tutmak için yapılan
gayretler 10 senedir 15 senedir devam ediyor. Bunun öncüleri var fedakar öncüleri
var burada biraz evvel konuştuk sayın Alber Bilen’i takdirle anıyorum. Sayın Erk’i,
sevgili kardeşlerimi ve onlar hakikaten kendilerinden vererek bu sektörü bir yere
getirmek için gayret ettiler. Bu platformda bir ileri safha şimdi 12’ye gelirken ve
önümüzde de bir oturum varken ben daha fazla konuşmak istemiyorum ama sizleri
bir arada görmekten, sizlerle bir arada olmaktan hakikaten şeref duydum. Hepinizi
saygıyla sevgiyle selamlıyorum. İyi günler.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Evet Sayın Tapyancı’nın özellikle bu söylemine
katılmayan yoktur. Ne yazık ki 1980’lerden sonra reel sektör de gittikçe frene basıldı
hizmet sektöründe gaza basıldı. Artık bunun yarattığı ortamı da hep beraber
irdeliyoruz. Ben fazla sözü uzatmak istemiyorum. Hemen zaten yerini almış durumda
sayın hocam Prof. Dr. Mustafa Demircioğlu, konu Ege Bölgesinde kimya sanayinin
durumu.
- Prof. Dr. Mustafa Demircioğlu: Ben hepinize hoş geldiniz diyorum. Öncelikle de
hocalarımdan başlayarak daha sonra kurumumuzun sektörün duayenlerine öncelikle
bu gördüğünüz toplantıyı Egemizde İzmir’de düzenleme inceliğinde bulundukları için,
bizi bir araya getirdikleri için teşekkür ederiz. Ben aslında üniversitede halen çalışan
bir insanım. Biz daha çok mesleğimizin sanayi birikimi olan insanları, hocalarımızı
özellikle de sanayiyle iç içe olan hocalarımızı sizin karşınıza çıkartmak istedik. Fakat
onlar yoğunlukları ve alışkanlıkları başka daha doğrusu planlamaları nedeniyle
üzülerek katılamayacaklarını söyleyince iş biraz da bana “yanlış anlamalı” kaldı. Yani
ben bana değil başka bir arkadaş grubuna verilmiş sanıyorken bir hafta sonra sen
sunacaksın dediler. Ve sizin karşınıza böyle çıktım. Onun için bir kere bağışlayın.
Fakat kağıdı alınca da başka bir şeyi gördüm güzelliği gördüm. Ege bölgesi sanayi
odası da yazılmış benim adımın arkasına. O boşuna değil aslında. Onu da
söyleyeyim, Ege bölgesi sanayi odasının bundan önceki yönetiminin üniversiteyle
bütünleşme gibi çok güzel bir çabası oldu. Ve çok sayıda komisyonlar oluşturdular.
Tüm komisyonlara Türk gibi başladık ama İngiliz gibi bitiremedik ! Gençlerin sanayiye
hazırlanması staj ve üniversite sanayi işbirliğinin temel aslında yukarıdaki büyük
komitenin altında bir küçük komite gibi biz ayda bir toplantılarla sanayiden insanlarla
önce birbirimize yüksek sesle konuşarak ne dediğimizi anlamayarak toplantılarla
geçirdik. Ama bir süreden sonra biz birbirimizin ne demek istediğini çok iyi bir şekilde
anlamaya başladık. Ve arkasından 2, 3., 4. yıllarında da özellikle son 2-3 yılda küçük
ve orta boy işletmeler için çok anlamlı bulduğumuz ve Türkiye’de aslında ARGE
kültürünün gelişmesine hizmet ettiğine inandığım sanayi teşvik projeleri TÜBİTAK KOSGEB ile ilgili KOBİ’lerin tanışmalarını hatta onlarla birlikte burada içinizde olan
temsilcilerden bir tanesiyle ortak KOSGEB proje danışmanlığı şeklinde yolculuğumuz
da oldu. Sanayi politikaları kimya sanayiinin ikinci kalemde görülen aslında Devlet
Planlama Teşkilatının hazırladığı bir rapordur. Yine bizim bundan sonraki
tartışmalarımızda ben bunların sadece başlıklarını alıp geçeceğim. Size onları
anlatmak gibi bir vaktimiz de yok haddim de yok onu da açıkça söyleyeyim yani. E
öyle yani ama üniversitede bilimsel teknolojik araştırmalarda teknolojilerde gelin
tartışalım yani ona da varız. Yenilikler organizasyonlarında planlarında varız. Birlikte
yürümeye de varız. Üniversite de varız. Onlarla ilgili de hemen arkasından zaten
global chemical engineer diye bir şey var. Bu nedir Bu da Amerikan Kimya
mühendisleri enstitüsünün malumunuz bir bilimsel dergisi var. Bir de mühendislere
gelen teknik magazin var Chemical Engineering Progress diye.
Kimya sanayicileri derneğimizin kaynaklı bir alt sektör dağılımlarına ilişkin yine
burada bir şeyleri var. Bunun bizdeki karşılıkları nedir belki sanayi politikalarını
geçiyorum. Bu DPT’nin isterseniz ya da şöyle bir başlığını görün kapağını. 9.
kalkınma planında o da yine. Buralara giden insanlarımızın da bu konuşmalarda
bulunan insanlarımızın da aslında sürekli hele bundan sonra yani elektronik ortamda
rapor oluşturma evresinde ve rapor sonrasının topluma sindirilmesinde aslında
hazmettirilmesinde neler burada aslında kastediliyorlar merak ettim. Raporu
oluşturduktan sonra bir tanıtım anlatım toplantıları bunu gerçekleştirme sürme
toplantıları öbür etkinliğin içerisinde sanki. Doğru karar verdiğim bir kez daha
anlaşılıyor herhalde. Bunu hazırlayanlar 3 değerli araştırmacımız. Fakat arka taraftaki
kaynaklar kısmı uzun yıllara dayanan bir yanı var. Burada önce metodoloji anlatılıyor.
Nicel ve nitel bu işte ölçülebilirlikler, niteleyiciler neler anlamında. Orda bir takım
parametreler anlatıldıktan sonra da bölgesel gelişme politikaları tarım sanayi
hizmetler. Çünkü bu rakamlar orda kullanılan istatistikler hem bölgede başka
sektörleri gözeten bir yanı var. Artı bir de aynı sektörün bölgede ve ülkedeki
durumunu oranlayan ölçekler var. O nedenle burada Türkiye’de bölgesel gelişme
politikaları anlamında bir sanki evrensel bu istatistiksel vermesi anlamında.
Dolayısıyla buradan da benim (konuşmacı: mümkünse İzmir’in stratejik sektörleri.
Oraya biraz değinirseniz. Kimya için kauçuk için petro kimya için tabii ki öncelikler en
yüksek nokta olarak görüldüğü yerler var. Hepsi burada sektörlerin hem tablo
şeklinde hem de bunların renkli bölgesel dağılımları şeklinde burada görebiliriz.
Bundan sonra söyleyeceğimiz kimya mühendisliği ve üretim ilişkileri içinde aslında
şunu söylemek istiyorum ben. Kimya mühendisliğinin daha duyulu mühendislik
hizmetleri proje hizmetleri yapabilmesi için tek başına kimya mühendisliğinin bu işi
götürmesi mümkün değil. Bu gerçeği burada ben dile getirmeye çalıştım aslında
üretim ilişkilerinde kimya mühendisliği tek başına hem yetkili değil hem de başlatan
değil. Yani bir sanayi tesisinin sıfırdan kurulmasında inşaat mühendisliğiyle başlayan
genellikle makina mühendisliğiyle devam eden kimya mühendisliğine belki ancak
düşerse düşen bir durum var. Hele daha önceden o yapılmış bir projeyse makina
mühendisliği veya imalat kurulunun elindeyse sizin o proje hakkınız ödenmeden onun
bir kopyası da yapılabiliyor. Kimya mühendisliğinin makina mühendisleri gibi projenin
ve tesisatının korunduğu gözetildiği bir iş düşünün. Yani bizim kimya ön plana geçsin
diyoruz bu tartışmaların içerisinde. Bunun iş insan gücü karşılığı yani o maddi
kaynakları harekete geçirecek sürdürecek olan insan karşılığını da organize etmemiz
lazım. Yani nitelikli iş gücünü sürdürecek koruyacak etrafında insanlara örnek olacak
geliştirecek olanaklarda da tutmamız lazım. Burada onları gözetmek istemiştim.
Kimya mühendisleri eğitimiyle ilgili üniversitemiz programlarımız kontenjanlarımız
bunların işte sayılara göre 2. öğretimlerle birlikte dağılımları. Bunu niye söyledim
aslında kimya mühendisliği eğitimimiz çok sayıca insanımız da çok ama. Nüfusumuz
da çok ve hızla da artıyor. Ne yapacağımızı bilemediğimiz bir ihtiyaç profili olarak
karşımıza çıkıyor. Eğitimlerini nitelikli kılmak uluslararası kabul düzeyine getirmek için
üniversitelerimizin çeşitli çabaları var. İşte mühendislik dekanları konseyi ile
değerlendirme kurulunun daha sonra dernekleşmesi çabaları var. Bu biraz eski
aslında 2007’de hazırladığım bir slayttı. Düzenleyemediğim için de bağışlayın beni.
Biz 2 yıllık almıştık daha sonra yine devam etti bu. Kimya mühendisliğinin nereye
gidiyor kimya mühendisliği hizmet nereye gidiyor öğrenci tercihleri ve kimyanın
büyücülüğü diye ben burada söylemeye çalıştım ben çekiciliği. İşte makina
mühendisleri için ah kimyacı olsaydım olayı vardır. İşte üretir. İşte envai çeşit
kimyasal üretebilirsiniz. Simya diye tanımlamaya çalıştık. Temelde tekrar şurdaki
başlıklarla çok hızlı bir şekilde. Bu temellere geri dönüş. Bir kategori bu. Temellere
geri dönüş artık sayın başkanımız söyledi kimyayı unuttuk diye. Aslında üniversite
eğitiminde de unutuldu.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Hocam kürsüden ayrılmadan 1 veyahut 2 katkı soru
alacğım. Hemen Engin Denizben ile başlıyorum. Çukurova Kimya Sanayii.
- Engin Denizben: Kağıtla ilgili bi şey söyleyeceğim. Her türlü kağıtları dikkate
alırsak temizlik kağıtları ambalaj kağıtları Ege kağıt sanayinin merkezi gibi birşey. Bu
pek bilinmiyor ama (bir konuşmacı: ama bu raporda yoktu.) Yukarıda Dikili’den
başlıyorsunuz. Manisa’ya gidiyorsunuz bizim tesislere. Ordan Tire’ye gidiyorsunuz.
Oradan Dentaş’a gidiyorsunuz Denizli’ye. Bütün bunların toplamı aşağı yukarı
Türkiye’deki kahverengi kağıt üretiminin %40’ı. Rakam 2 milyon ton olduğuna göre
yaklaşık 800.000 tonu Türkiye’de üretiliyor.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Güzel bir katkı teşekkür ederiz.
- Prof. Dr. Mustafa Demircioğlu: Ben biraz hızlı geçtim bağışlayın. Aslında bu
anılıyor. Fakat o kadar değişik kategorilerle bakılıyor ki katma değer olarak bakılıyor
istihdam olarak bakılıyor. Ve bunların da dediğim gibi matris aslında bu. Bir boyutta
sınıflar bir boyutta işte bu etkiler değerler anlamında. Kağıt karton ambalaj aslında o
da bir yerde öne çıkan ilk üçün içerisindeki olan sektörlerden bir tanesi.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Demek ki kağıt sanayinin kimya sanayine önemli
ciddi bir yeri olduğu hala geçerli. Teşekkür ediyoruz hocama. Eğer başka bir soru
yoksa hemen 2. konuşmacıyı getiriyorum. Asuman hocam sizi bekliyoruz.
- Asuman hoca: Evet ben şunun üzerinde durmak istiyorum. Kimya sektörü olarak
benim Türkiye’deki ve özellikle Ege Bölgesinde bizim üzerinde durmamız gereken
husus mevcut durumun tartışılması değil. Olması gereken, biz özellikle son yıllardaki
krizlerden ders alarak nereye gitmemiz gerektiğinin ve sektörün hangi alanlara
gitmesi gerektiğinin adını koymaktır. Bu çok önemli bir husus. Ve hatta ben sayın
başkanımıza da daha önce belirtmiştim acaba bir toplantı sanayicilerle müşterek
düzenlesek de krizden almamız gereken dersler ve bunu avantaja nasıl
dönüştürebiliriz ? şeklinde bir yol izlesek. Aşağı yukarı 8 yıldır İzmir Yüksek
Teknolojinin rektörüydüm. O dönemde başlattığımız bir çalışma oldu. Ege bölgesinde
ne üretelim diye başladık. Daha sonra bunu Türkiye’de ne üretelim e çevirdik. Bir
taraftan ticaret sanayi odalarımızın desteğiyle Türkiye’deki ham madde kaynaklarını
ham madde potansiyelini katma değeri yüksek nasıl ürüne dönüştürebiliriz çevremize
ne satabiliriz bunun adını koyup bu yönde adımlar atmamız şart. Kimya sektörü
katma değeri en fazla yaratan sektör. Fakat Türkiye’de layıkıyla temsil edilmiyor ve
bundan kazanç elde edemiyoruz. Türkiye’nin ekonomik sıkıntıdan çıkmasının en
koşulu olarak ülkedeki ham madde potansiyelini değerlendirilecek sektörlere ağırlık
verilmesi kendi teknolojimizi üretmemiz olduğuna inanıyorum. Bu konuda hepinizin
desteğiyle bir yerlere gideceğimizden eminim. Teşekkür ederim.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Geçen sene de bu lisans talebelerine yönelik “ne
öğretelim” proje yarışmasına sanayiciler olarak katkıda bulunduk. Başta PETKİM ve
Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği olarak. Bu sene yine desteğe hazırız. Bu
görüşlerinizde özellikle de o söylediğiniz arama konferansı Türkiye’de ne üretmeli en
azından kimya ile ilgili olarak. Hemen ben Dilek Akdenizli hanımefendiyi rica
ediyorum. Lütfen İzmir Yatırım Ajansı olarak ne yapıyoruz ? Bölgenin sanayisine
nasıl katkıda bulunuyorsunuz ? Lütfen izah ederseniz memnun oluruz.
- Dilek Akdenizli: Teşekkür ederim, öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. İzmir
kalkınma ajansı yatırım destek ofisi uzmanıyım. Hocamız da hazır İzmir kalkınma
ajansının hazırladığı bir çalışmaya değinmişken, ben de bu ajans nedir ? ne işe yarar
onunla ilgili çok kısa bir sunum yapacağım. Şimdi kalkınma ajansları dünyada zaten
çok yaygın bir şekilde faaliyette bulunan kuruluşlardır. Belirli bir coğrafi alanın
sektörel ve genel kalkınma problemlerini belirleyip bunların çözümüne yönelik
olanakları saptamakla görevlidirler. Özellikle Amerika’da büyük buhrandan sonra
30’larda çok yaygın olarak kurulmaya başlanmış kalkınma ajansları. Çünkü ekonomik
sıkıntıdan nasıl çıkarız ı ? artık bölge aktörleri bir arada bu sorunun cevabını
aramaya başlıyorlar. Büyük krizin buna çok büyük bir etkisi oluyor. Bölgedeki aktörler
güçlerini birleştirip bir sinerji yaratıp hangi yöne bu sinerjiyi kanalize edeceklerini
karar vermek için bir çatı kuruluş ihtiyacı hissediyorlar. İşte kalkınma ajansları aslında
bu koordinasyonu sağlayan kuruluşlar. Bizim de Türkiye’de aslında ‘60’lardan beri
tartıştığımız bir proje ‘60’lardan beri kurulmasını isteniyor kalkınma ajanslarının.
Sanıldığının aksine aslında öyle Avrupa Birliği ile gelmiş bir süreç değil. Kalkınma
ulusal kalkınma planlarımızda sıklıkla atıfta bulunulan bir proje aslında. Ancak 2006
yılında kalkınma ajanslarının kuruluş kanununu kabul edilebiliyor. Şimdi dediğim gibi
önemli olan kalkınma ajanslarında yereldeki kaynakların etkin kullanımını içsel
kalkınma potansiyelini kurum ve kuruluşlar arasında sağlayarak işbirliğini geliştirerek
arttırmak. Bu doğrultuda kalkınma ajansı kurulduğu bölgede bir kalkınma kurulu
topluyor gene bölgenin bütün aktörlerini içeren kamu kurumu olsun özel kesim olsun
sivil toplum kuruluşları üniversiteler. Herkesi bir araya getiren bir kalkınma kurulu
kalkınma ajansının aslında faaliyetlerine yön veren bir danışma kurulu. Onun dışında
da bir yönetim kurulu var. Karar mercii olarak. Dediğimiz gibi kalkınma ajansları
Türkiye’de aslında özellikle ‘60’lardan sonra Avrupa’da çok hızlı yayıldı. Amerika’da
çok pek çok noktada örnekleri var. Afrika’da Uzak Doğu’da Asya’da kalkınma
ajansları hemen hemen her ülkede mevcut. Ancak bizim ülkemizde 2006 yılında
dediğim gibi kuruluş kararı kanunu kararı kabul ediliyor. Daha sonra da bakanlar
kurulu kararıyla 2 pilot kalkınma ajansı kuruluyor. Bir tanesi İzmir ’de, bir tanesi
Çukurova bölgesinde. Adana ve Mersin illerini kapsayan bir kalkınma ajansı.
Önümüzdeki dönemde 26 taneye çıkacak toplam sayı kalkınma ajanslarının. Belki
biliyorsunuzdur istatistiki bölge birimlerine ayrıldı ülkemiz. 26 tane düzey 2 bölgemiz
var. 3-4 ili kapsayan ya da İzmir İstanbul Ankara örneğinde tek ilden oluşan bölgeler.
Bu bölgelerde birkaç ilin ya da dediğim gibi büyük şehirlerde tek ilin bütün aktörleri bir
araya gelecek ve o bölge için o birkaç ili birlikte kapsayacak şekilde planlar
hazırlayacaklar. Yönetim Kurulumuz İzmir kalkınma ajansı özelinde tabii ki yönetim
kurulu başkanı İzmir Valisi. Büyükşehir belediye başkanı il genel meclisi başkanı Ege
bölgesi sanayi odası başkanı İzmir ticaret odası başkanı bunlar doğal üyeler. 3
üyemiz de daha önce söz ettiğim bu kalkınma kurulundan seçiliyor 2 yıl görev
süresiyle. Şu an için Ege ekonomisini geliştirme vakfı başkanı İzmir esnaf ve
sanatkarlar odaları birliği yönetim kurulu başkanı Ege genç iş adamları derneği
başkanı bizim yönetim kurulu üyelerimiz. Sözünü ettiğim kalkınma kurulumuzda %30
oranında kamu kurumundan gelen temsilcilerden geri kalanı da özel sektör sivil
toplum kuruluşları üniversiteler ve yerel yönetimlerden gelen temsilcilerden oluşuyor.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Dilek hanım hemen özel sektör payının ne kadar
olduğunu Lütfen söyler misiniz ?
- Dilek Akdenizli: Rakamsal olarak şu an vermek çok mümkün değil belki ama şöyle
düşünelim, biz özel sektörü Ege bölgesi sanayi odası ve ticaret odası temelinde
zaten temsil edildiği konusunda haklısınız tabii o eleştiride ama en azından yönetim
kurulumuzda temsil edilmeleri bile çok önemli diye düşünüyorum. Çünkü kalkınma
kurulumuz bir danışma kuruludur. Asıl karar mercii yönetim kurulu olduğu için bu
yönetim kurulunda doğal üye olarak ticaret sanayi odası başkanlarımızın bulunması
önemli bir güç diye düşünüyorum. Şimdi üyelerin dağılımı burada aslında görülüyor.
16 tane odamız temsil ediliyor. Yani 16 üye odalardan geliyor. 30 sivil toplum
kuruluşu üyesi var. 22 adet aslında %20’ye tekabül ediyor. Özel kesimden temsilci
var. 30 adet kamu kurumu ve kuruluşundan temsilci var. Dediğiniz gibi öncelikli
olarak finans hizmet sanayi ticaret tarım turizm sağlık eğitim enerji çevre ve sosyal
alanlardan temsilcilerin yer almasına dikkat edilmiş bu dağılımda. Burada bizim
ajansımızın organizasyon yapısı görülüyor. Tepede yönetim kurulu onun danışmanı
danışma organı olarak kalkınma kurulu icra organımız genel sekreterliğimiz, genel
sekreterlik burada amaçlanmış. Yani kuruluş kanunumuzda bizi merkeze doğrudan
bağlayan herhangi bir hiyerarşik yapı öngörülmüyor. Tamamen yerele ait bir inisiyatif
gibi hareket etmesinin önünü açacak bir kuruluş kanunumuz var. Hocamız aslında
şeyi ajansla ilgili şeyden söz ederken rapordan DPT uzmanları dedi ama bizim kendi
uzmanlarımız genel sekreterlik bünyesinde istihdam ediliyorlar. DPT kalkınma
ajanslarının tümünün koordinatörüdür ama hiyerarşik bir bağımız söz konusu değil.
Bizim sorumluluğumuz sadece yönetim kurulumuza karşı. Yönetim kurulumuzun
başkanı tabii ki İzmir valisidir. Dolayısıyla bir kamu yönümüz var. Aynı zamanda
kamu kaynağı kullanıyoruz. Ama bununla birlikte kalkınma kurulu çok önemli bir güç
bizim için yerelin temsiliyeti ve yerelin danışmanlığında faaliyetlerimizi yürütmemiz
açısından. Kalkınma kurulunun danışmanlığında alınan kararları genel sekreterliğimiz
gördüğünüz birimler aracılığıyla hayata geçiriyor. Burada planlama programlama
koordinasyon biriminin aslında en temel birim olarak kabul edebileceğimiz birim.
Bölgenin gelişme planlarını hazırlayan birimimiz bu. Kalkınma kurulumuzun alt
komisyonlarından görüş alarak sektör toplantıları yaparak İzmir’in ilçelerinin GZFT
analizlerini yaparak İzmir’in bölgesel gelişme planı hazırlanıyor. Bu plan aynı
zamanda ulusal kalkınma planlarına da temel teşkil edecek ve bizim bundan sonraki
faaliyetlerimizde temel alacağımız ana referans kitabı olacak bu bölgesel gelişme
planı. Bu bölgesel gelişme planında o sözünü ettiğimiz sektör analizleri ve sosyoekonomik araştırmalar hepsi süzülerek bir hedefler bütününe dönüştürülecek. Bu
plan doğrultusunda program yönetimi birimimiz ortaya çıkan planda ortaya çıkan
hedefleri nasıl gerçekleştirdiğimize gerçekleştireceğimize dair programlar
oluşturacaklar. Bu programlar doğrultusunda da projeleri biz yapmayacağız gene
yereldeki aktörler oluşturacak ve oluşturulmuş bu projelere kalkınma ajansı finansal
destek sağlayacak. Belki duymuşsunuzdur zaten şimdiden 2 program açıklandı.
Onların proje teklifleri toplandı. Bunların değerlendirilmesi sürüyor. Çok yakın
zamanda hibe dağıtımı başlayacak. Bunların iki başlığı sosyal kalkınma ve
KOBİ’lerde rekabetçiliğin arttırılmasıydı. İzmir’den bu konuyla ilgili projelerimizi
topladık. 700’ün üzerinde proje geldi. Şimdi bunlar değerlendiriliyor. Uygun olanlara
aktarmaya başlayacağız yakında.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Acaba kimya burada da unutkanlık konusu mu ? 700
projenin içinde kimya ne kadar var ?
- Dilek Akdenizli: Aslında eğer bir unutkanlık varsa kimyacıların unutkanlığı olabilir
çünkü sektör ayrımı yapmadık. Hibe çağrımızda tematik bir yaklaşımımız oldu,
sektörel değil. Rekabetçiliğin arttırılması innovasyonun teşviki çevreci teknolojilerin
teşviki istihdamın arttırılması kapasite artırımına yönelik herhangi bir projeyi zaten
destekleyecektik. Bu anlamda sektörel bir ayrıma gitmediğimiz için ayrımımız KOBİ
ayrımıydı aslında yani KOBİ niteliğinde olan herhangi bir işletme bize
başvurabilecekti. Ve projesinin proje bütçesinin 400 bin liraya kadar olan kısmını
bizden karşılıksız alabilecekti. 25 Marta kadardı başvurularımız. Şu an için tabii
açıklanmadığından kimyanın oranını bilemiyoruz. Hani kabul edilecek projelerde.
Ancak benim önerim kalkınma ajansının faaliyetlerini yakından takip etmekte
sektörümüzün temsilcilerinin. Dolayısıyla bundan sonra doğrudan destekler de söz
konusu olabilecek. Sadece proje bazlı değil örneğin belki sizin girişiminizle bir kimya
parkı kurulmasına dair bir proje bu teklif çağrıları kapsamında değil doğrudan
desteklenebilir. Bunların alt yapısı, dolayısıyla bunlar için mevzuat çalışmaları şu an
sürüyor. Açıkçası sonuçta kaynağımızı bütçeye zaten gelir. Şimdi bütçemizin önemli
bir kısmı genel vergi gelirlerinden bunu bize DPT aktarıyor. Önemli bir pay bölgedeki
sanayi ticaret odalarının bütçe gelirlerinden gene hepsinin bütçelerinin %1’i bize
aktarılıyor. İl özel idaresi ve belediyelerin gene %1’lik payı var. Bunun dışında hani
bağış alabiliyoruz. Kendi faaliyetlerimizden gelir elde edebiliyoruz. Ya da akredite
olduğumuz zaman AB fonlarını da kullandırabileceğiz. Şimdi dediğim gibi bu bütçe
aslında hazırlanan planın hayata geçmesi için kullanılacak. O planın operasyonel
programlarla dediğim gibi gerek hibeler olsun gerek doğrudan desteklemeler olsun
gene İzmir’e aktarılması söz konusu olacak. Önemli olan o hedefleri hep birlikte
belirliye biliyor olmamız. Ve İzmir kalkınma ajansının proje uygulanan bir kurum
olduğu değil koordinatör bir kurum olduğunu hatırlamamız. Yani dediğim gibi projeleri
aslında yerel aktörler hazırlayacak kalkınma ajansı sadece bunları destekliyor olacak.
Dolayısıyla aslında yerel inisiyatif gene çok önemli. Önemli olan sizin hani kendi
stratejik hedefleriniz doğrultusunda projelerinizi kalkınma ajansına getirmeniz. Biz
dediğim gibi bölgesel gelişme planı için çeşitli faaliyetler gerçekleştirdik. Paydaş
analizleri mevcut durum analizleri sektörel analizler GZFT bu güçlü zayıf yanlar
fırsatlar tehditlerin analizi ve gelişme eksenlerinin belirlenmesi için çeşitli çalıştaylar
düzenlendi. Bütün bunlar bize 2009-2013 bölgesel gelişime planını verecek. Son
rötuşlar yapılıyor. Yakında o da açıklanacak. Şimdi bir de son bir fonksiyonu var İzmir
kalkınma ajansının. Dediğimiz gibi ana fonksiyon planlamaydı. 2. fonksiyonumuz
projelerin hem finansal hem teknik anlamda desteklenmesiydi. Son fonksiyon da
yatırım destek ofisi birimimizle sadece yerel kaynakların kullanımı değil dışarıdan da
kaynak gelmesinin sağlanması. Hedeflediğimiz sektörler yapmak istediğimiz bir takım
aktiviteleri dışarıdan kaynak doğrudan yabancı yatırım getirebilir miyiz yatırım destek
ofisi de aslında bunun peşinde. Dolayısıyla birbirini bütünleyen 3 ana faaliyet var
aslında kalkınma ajansı bünyesinde. Yatırım destek ofisi faaliyetlerinde gene planda
belirtilen ana hedefleri temel alıyor. Bu ana sektörlerimize dışarıdan yabancı yatırımcı
getirebilir miyiz yurt dışında bu İzmir’in potansiyelinin tanıtımını yaparak bunu
sağlamaya çalışıyor. Bir diğer fonksiyonu da yatırımcıya İzmir’le ilgili her türlü bilgiyi
sağladıktan sonra yatırım kararı alınması durumunda yatırımcının her türlü izin ruhsat
işlemlerini belki yurt dışında duymuşsunuzdur tek durak ofisler yatırımcının A ’dan Z
’ye tüm izin ruhsat işlemlerini hallederler. Yatırım destek ofisimiz de aynı bu
fonksiyonu yerine getiriyor. Onları hiç bürokrasiye karıştırmadan kamu kurumlarında
kendisi bu izin ruhsat işlemlerini takip ediyor.
- Ahmet Temiz (Sanayici): Tek elden bu ruhsat işlemini yapacaksınız dediniz. Ben
kimya sanayicisiyim bir yatırım yaparken ÇET’ten çok korkuyorum. ÇET’e müracat
ederken bilmiyorum Timur bey siz söyleyin ne kadar sürede alırsınız (konuşmacı: yok
eskiden bayağı süreydi ama şimdi çok şikayetçi olmayalım. Yani şimdi şu anda size
söylenen 3 ay hatta 1 ay içinde bile olabiliyor. Evet. 3 ayda bize aktarılan bakanlıktan
aktarılan bilgiler bu doğrultuda)
- Ahmet Temiz (Sanayici): Vallahi başka bir şirketim vardı 10 sene uğraştım zor
aldım.
- Dilek Akdenizli: Şimdi tabii ki ÇET özel bir durum. Onun dosyaları vs. o sürece o
dosyaların hazırlanma sürecine biz müdahil olamıyoruz. Ama bakanlıkta dosyanızın
incelenmesi mevcut. Mevzuatta yazan süreler dahilinde bu işlemin yerine getirilmesi
konusunda müdahil olabiliyoruz. Yani teknik anlamda destek veremesek bile
bürokratik anlamda en azından mevzuat prosedürün mevzuatta yazan başvuru
sürelerini ise buna uyulması yönünde bizim müdahalemiz olabiliyor. Kuruluş
kanunumuzda da yönetmeliğimizde de zaten bizim sunduğumuz bizim yaptığımız
başvuruların öncelikle sonuçlandırılması gerektiğine dair bir ibare var.
- Dr. Celal Zanbak: Efendim dediğiniz gibi 3 ay teorik olarak eğer bir sorun yok ise
sorun genelde özel çevre konularıyla ve yönelik özel durumlarda çıkıyor. O da
aslında sanayicinin ve başvuranın bakanlığın istediği bilgileri zamanında ve yeterli
olarak vermesine bağlı olarak kalıyor. Bir de tabii toplumun ilgisi bu zamanı da
uzatabiliyor. Eğer bir maden işine girecekseniz bunun alt üst limiti yok ne kadar
süreceğinin. (Konuşmacı: Yani olay daha evvel dillenmemiş olacak. O bölgede çok
fazla gündeme gelmemiş olacak ve de şimdi bu süreçte gitmiş olacak. Dillenmiş bir
konuysa senelerce sürebilir.) Yer seçimi önemli. Yer seçimini iyi yapmak lazım.
ÇET’e uygun olarak yani hassas bölgelere alıcı ortama müdahale en az olacak
şekilde bir yer seçimi yapılırsa işler daha yumuşak gidiyor.
- Serdar Çelebi: Dilek hanım elçiye zeval olmaz ama ben 2 tane soru soracağım. Bir
tanesi bu 700 tane KOBİ’den topladığınız projelere ayrılan toplam tutar nedir Birinci
sorum bu. Sizin genel bütçenizin toplam tutarı nedir Bu, bir de Mustafa Beyin
bahsettiği bu stratejik ve önemli yükselen sektörler İzmir’de gördük ama biraz karıştı.
Ben bir dışarıdan birisi olarak Ankara ve İstanbul İzmir bölgesinde siz bu işin içinde
insan olarak şu anda genel sektörlere bir bahsedebilir misiniz
- Dilek Akdenizli: Öncelikle bütçemizden söz edeyim. Bu 700 küsur proje 700’ün
üstündeki proje sadece KOBİ’lerden değil iki başlığımız vardı demiştim. Biri sosyal
kalkınma biri KOBİ’ler ve rekabetçilik. Sosyal kalkınmada üniversiteler, sivil toplum
kuruluşları yerel yönetimler de proje sunabilirler. Bu sosyal kalkınma için ayrılan
bütçe yaklaşık 11 milyon TL idi. KOBİ’ler için ayrılan 17 milyon TL idi. Bu yıl içinde 2
tane daha başlığımız açılacak. Kırsal kalkınma ve çevre turizm küçük ölçekli alt yapı
başlığı da. Dediğim gibi 2 tane daha ana başlığımız var. Toplamda 48 milyon TL bir
hibe dağıtılacak. İzmir genelinde. Bu geçtiğimiz 2 başlık ve önümüzdeki günlerde
belki haziran ayı gibi açılacak 2 başlık toplamında İzmir’e 48 milyon TL bir bütçe
aktarılmış olacak. Diğer konuda yükselen sektörler konusunda stratejik ve yükselen
sektörler konusunda şimdi biz zaten yatırım destek ofisi olarak yatırım faaliyetlerimizi
belirli sektörlere odakladık. Tabii ki bu senenin belirli bir döneme kadar devam
edecek bir odaklanma. Çünkü kendinizi sınırlamak zorundasınız efektif bir tanıtım
yapabilmek için. Yükselen sektörler analizimiz planımıza da yansıyacak. 2009-2013
planında da daha net bir sektör seçimiyle karşılaşmamız mümkün olacak. Ama ben
şöyle özetleyeyim. Biz önceliği gene de tabii ki İzmir’in geleneksel sektörlerine
veriyoruz. Bunların alt yapısı İzmir’de çok güçlü. Buna yükselen demeyelim de
stratejik sektörler diyelim. O da tarıma dayalı sanayi özellikle gıda işlemi tekstil bizim
için hala çok önemli. Bunlar bizim stratejik sektörlerimiz diye düşünüyoruz. Bir derece
daha altta aslına bakarsanız çünkü farklı sınıflandırmalar yapmıştık hocamızın da
söylediği gibi. Bunun yanı sıra biz yenilenebilir enerjiyi çok önemsiyoruz İzmir’de.
Özellikle jeotermal ve rüzgar enerjisi potansiyelimizi düşünerek yenilenebilir enerjinin
de ciddi bir yatırım alanı olduğunu düşünüyoruz. Eğitim ve sağlık konusu gene bizim
için stratejik sektörler. Ancak bunun yanı sıra makina, otomotiv yan sanayi
geliştirmeyi istediğimiz sektörler. Ancak şunu ifade etmek gerekiyor ki kimya da bizim
için aslında çok önemli. Çünkü geçtiğimiz mart ayında bir Almanya gezisi düzenledik.
Yatırım tanıtım türü. Orada Almanya’da bizi Bayer’in sahibi olduğu kimya parkına
götürdüler. Ve orda Almanya’nın neden Almanya olduğunu anlıyorsunuz.
- Bir Katılımcı Sorusu: İzmir kalkınma ajansı olarak veya kalkınma ajansları olarak
sadece KOBİ’lerden bahsettiniz. Bu tip destekleriniz KOBİ değil de orta ölçekli
sektörlere de yansıyacak mı Özellikle dünyada global krizin olduğu dönemde artık
KOBİ’lerin değil orta ölçekli bazen bazı projelerde büyük belki ölçekli şirketlerin dahi
bir takım projelerinde desteklere ihtiyacı olabiliyor. Bu özellikle ihracat yapan
Türkiye’ye döviz kaynağı getiren şirketlerin biraz daha kan alabilmesi can alabilmesi
için güzel bir çalışma diye düşünüyorum. Umarım projeleriniz arasında vardır.
Teşekkür ederim.
- Dilek Akdenizli: Bu dediğim gibi bu seneye özel programlardı bu söz ettiklerim.
Önümüzdeki sene yeni operasyonel programlar olacak. Bu sene biz sektör ayrımına
gitmedik dediğim gibi tematik öncelikler belirledik. Ama konuyu KOBİ’lerle
sınırlamıştık söylediğiniz gibi. Ancak bundan sonrasında planlar bize nasıl bir hedef
çizdikse nasıl bir yön verecekse o doğrultuda tek bir projeyi bu 17 milyon TL nin
tamamını İzmir’le ilgili topyekün proje için kullanmak da mümkün olabilir. Ama
dediğim gibi bunların belirli yasal mevzuatlarının oluşması gerekiyor. Doğrudan proje
desteği nasıl olacak bunların ikincil mevzuatlara ihtiyacı var. Ama örneğin ARGE’nin
teşviki geliştirilmesine özel tek bir başlık kullanılabilir. Bu doğrultuda büyük
sanayicilerimizin AR-GE’ye ayıracağı paya belli bir katkı sağlanabilir. Önemli olan
planın bize nasıl bir hedef koyacağı. Bu doğrultuda desteklerimizi sadece KOBİ’ye
değil her tür büyük projeye aktarmamız da mümkün olabilecek
- Dilek Akdenizli: Şöyle söyleyeyim buradaki heyecanımı belki anlamışsınızdır. Bu
sadece bana özgü değil bizim kalkınma ajansımızda çalışan personelin yaş
ortalaması zaten 30 civarında. Kamudan gelen çalışanımız çok az. Dolayısıyla hepsi
genç ve istekli arkadaşlar. Bizim zaten denetimimizde bir iç denetçimiz var. Daha
sonra dışarıdan özel bir denetimimizin yapılması söz konusu. Her şey şeffaf ilerliyor.
Kalkınma kurulu en tepede o zaten İzmir’in 100 kişilik temsil edildiği bir kurul yani
bizim yaptıklarımızı sorgulayan bir kurul. Bizim performansımız bir sonraki yılın
bütçesini belirliyor. Ne kadar çok proje destekleyebildik. Ne kadar hibe dağıtabildik.
Bir sonraki sene DPT bize daha fazla kaynak ayırıyor. Dolayısıyla bütün bunlar bizi
zaten dinamik kılan unsurlar. Biz İzmir için faydalı olmak zorundayız. Ama bunu tek
başımıza yapamayız. Dediğimiz gibi biz koordinatör bir kuruluşuz ancak siz
faaliyetlerimize destek olursanız projelerinizi siz getirirseniz biz bir şeyler yapabiliyor
olacağız. Biz kaynak aktarmak için aracıyız aslında sadece. Umuyorum çok faydalı
olacak.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Evet alkışlıyoruz sayın Dilek Akdenizli’yi. Emral hoca
yatırıma devam ediyoruz. Şimdi assolist geliyor. Hayati Öztürk. PETKIM genel müdür
yardımcısı. Konu global kriz sürecinin kimya sektöründe yatırıma yansımaları. Güzel
bir konu. Emral hocam siz Hayati Bey’e aynı soruyu önce sorabilirsiniz. Yahut bir
katkıda bulunabilirsiniz diye düşünüyorum.
- Emral Hoca: Benim ifade etmek istediğim kalkınma ajansının da geçmişte
kurulunda bulunduğum bir grup bu. Kalkınma ajansının da temel görevinin stratejik
sektörler deniliyor. Bir tür de bu bölgede hangi sektörler stratejik olmalı. Alt yapı ham
madde potansiyeli şudur, şu üretimi yaparsak bir sıçrama yaparız sanayi olarak
olmalı. Mevcut gıda sanayine tekstil sektörüne hiç bir diyeceğim yok. Ama onların
korunmasından ziyade sıçrama yaptırabilecek sektörlerin tespit edilmesi gerekir.
Kalkınma ajansında temel görevin bu olması gerektiğine inanıyorum.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Aynen size katılıyorum. Çok güzel bir katkı. Hayati
Bey’in konusu diye düşünüyorum. Çünkü petrokimya ve o bölgelerdeki
oluşturulabilecek özellikle Ç4 ürünlerinde clusterlar bizim için katma değeri oldukça
yüksek bir stratejik hedef diye düşünüyorum.
- Hayati Öztürk: Teşekkür ederim. Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün
konu biraz karmaşık ve zor bir konu. Zor olduğu belli bütün dünya şu anda resmen
kavruluyor yanıyor. Krizin sektör etkisi özellikle global kimya sektörüne etkisi
Türkiye’ye etkisi ve özellikle yatırımlara etkisini sizlerle paylaşmaya çalışacağız.
Gördüğünüz gibi dünya ekonomisinde bir dönemsel değişim var. Bu tarihsel son
yüzyıla baktığımız zaman 6-7 yıl süren süreç yaşanıyor. Önümüzdeki dönem içinde
bulunduğumuz dönem için de bu cycle’ın geçiş döneminde olduğu bir dönemdi
ancak. Bunun üzerine resmen tuz biber olarak global kriz geldi. Şu anda dünyanın
hemen her bölgesinde bu kriz hissediliyor. Geçtiğimiz sene ağustos ayından sonra
global petrokimya sektörüne baktığımız zaman kapasite kullanımları %60’lara geldi.
Normalde %90 düzeyinde olması lazım çünkü bu tesisler sermaye yoğun maliyet
yüksek tam kapasite çalışması gereken tesisler. %60’lara geldi. Bu tarihte yaşanmış
bir olay değil. Gördüğünüz gibi öbür çeyrekte %65 ortalama. Bu nokta %75-%80
civarında. Halen kriz devam ediyor. Henüz ışık pek gözükmüyor. Sektörün en önemli
girdisi olan petrol fiyatlarına baktığımız zaman petrol fiyatlarında son 4 yılda resmen
bir dik üçgen gibi düşünün. Dik üçgenin hipotenüsü fiyat diyelim. Fiyatta tartışılan
gerisinde petrol üretiminin yapıldığı bölgelerdeki sorunlar jeopolitik sorunlar çoğu Orta
Doğu olmak üzere petrol dünyanın hep sorunlu bölgelerinde üretiliyor. Dolayısıyla
jeopolitik sorunların tetiklediği ayrıca finans sektöründe vadeli piyasalarda sanal
ortamda yapılan kağıt işlemlerinde yaratılan talep petrol fiyatlarının geçtiğimiz
temmuz ayı olarak yükseltti. Sonra ne oldu Bildiğimiz finans sektöründe başlayan
tsunami yani Amerika’da sisteminin çökmesi arkasından belki 100 yıllık yatırım
bankası olan iflas etmesi bütün dünyayı allak bullak etti. Petrol fiyatları dik üçgenin bu
sefer küçük dik kenarı gibi 3 ay içinde aniden çöktü. 150 euroluk petrol 30 dolara
kadar indi. Tabii bu onun da etkisinin halen daha şirketler bu yaşanan stop etkisini
halen atamadılar. Nasıl Amerika’da bankaların toksit alacakları varsa aynen şirketler
de bu sefer toksit stoklar oluştu. Yüksek maliyetli taşınamayan stoklar oluştu.
Dünyanın her tarafında baktığımız zaman muazzam daralmalar yaşanıyor. Türkiye
de bundan kaçınılmaz biçimde etkileniyor. Eksi %20 lere varan geçen yıl ocak ayına
göre üretim sektöründe bir düşüş var. Japonya %30’la başta. Uzak Doğuda keza
öyle. Çin biraz bu işten kısmen kurtarmış gözüküyor. Diğerlerinde ciddi daralmalar
var. İşte burada bir başka şekilde görüyoruz. Çin’de +%5 civarında üretim sektöründe
bir pozitif davranış var. Hindistan sıfıra yakın. Ama diğerlerinde 10-15-20-25-30
gidiyor. Yani üretim tarihte görülmemiş bir biçimde daralıyor. Peki bu durgunluk neye
yol açıyor dünya kimya sektöründe Ne oluyor bu çok kritik bir şey. Yani kriz oluyor da
ne oluyor Baktığımız zaman enteresan bir tablo görüyoruz. Bugün kimya sektöründe
normalde kriz öncesi kapasite fazlalığı %8’ler 10’lar civarında. Ancak yaşanan bu
kriz talepteki ani daralma kapasite fazlalığını %14-15’lere kadar çıkarttı. Bunun
üzerine şirketler derhal reaksiyon gösterdiler. Kapasite kıstılar tesis kapattılar. Bir
takım faaliyetleri var. O bile şu anda geldiğimiz durumda %10’luk bir kapasite
fazlalığını önünüze getiriyor. Yani dünyada şu anda fazla kapasite var yeterli talep
yok. Tabii bunun getireceği bir şey var. Sonuç var. Küçük yaşlı eski tesisler ciddi
biçimde kapanmak tehdidi altında. Batıya baktığımız zaman gördüğümüz haberler şu
Almanya’da şu fabrika kapanıyor çok sayıda işçi çıkarttı onu yapıyor. Çıkarılan işçiler
kapanan fabrikalar. Kilidi vurduk. yani hakikaten tarihte görülmemiş biçimde bir alıntı
dönem yaşanıyor. Geçmiş kritere baktığımız zaman yani kriz her 10 yılda bir kriz
geliyor. Onlara baktığımız zaman işte ‘90’larda yaşanan kriz bölgesel krizdi. Onun
öncesinde ‘88’de PETKİM’in yeni devreye girdiği bir dönemde 2 yılda PETKIM bütün
borçlarını yatırıp ödedi. Neden talep vardı kapasite yetersizdi herkes ürettiğini
satıyordu. Sonra ’98 Asya krizi. Yine bölgesel bir kriz. Yine bazı ülkeler bundan
kendini kurtarabildi. Ama bu son yaşanan küresel bir kriz. Dolayısıyla beni
etkilemeyecek diyen hiç bir kurum kuruluş şirket yok. Herkes öyle ya da böyle
etkileniyor. Nitekim daralmayla görüyorsunuz hepsinin çok da üzerinde bir daralma
yaşanıyor. Dediğim gibi 4 yılda sürekli artan varlık fiyatları commodity fiyatları yani
bir oyun vardı orada. Bu oyun bir şekilde rehabilite edildi. Netice itibariyle bu
yaşadığımız kriz ciddi biçimde bütün ülkelerin gayri safi mili hasılalarını daralttı. Ciddi
daralmalar oluyor. 2010-2011-2012 tekrar normal ortalama büyüten gidebileceğini ön
gören çalışmalar var. Ancak 2010’un 2. yarısından sonra normalize olabilir diye
düşünüyorum. Şu kapasitelerde her yıl kesin kapasite ilave oluyor sektörde. Öncelikle
bu kapasiteler nerde işgücünün uygun olduğu pazarın büyük olduğu Uzak Doğu’da
Çin’de ve daha da önemlisi hammaddenin bedava arazinin bedava enerjinin bedava
olduğu Orta Doğu’dur. Yani %80’i şu özellikle son 20 yılda yapılan yatırımların
baktığımız zaman trendine %70’i 80’i bu dediğim iki bölgeye yoğunlaşıyor. Orta Doğu
hammadde avantajı Uzak Doğu Pazar ve dönüşüm maliyeti avantajı artı
hammaddeler. Çin’de olduğu gibi kömür vs. Dolayısıyla burada yüksek kapasite
fazlalığı başka bir tepki getiriyor çünkü eski tesisler teknoloji eski kapasite küçük
dönüşüm maliyeti yüksek. Dolayısıyla elek elemeye başladığı zaman düşmeye hazır.
Tehditler dediğim gibi ciddi durgunluk özellikle tüketicilerin harcamaya karşı dirençleri
tüketici güvenindeki muazzam biçimde düştü. Otomotivde olduğu gibi ciddi stoklar
var. Nerdeyse bir yıllık stoklar var. Aynı şekilde inşaat sektöründe ciddi stoklar var.
Bunlar için minimum 6-7 ay geçmesi lazım normalize olması için. Ha bundan sonra
problem başka problem geliyor. O da enflasyon. Bütün dünyayı enflasyonist sıkıntılar
bekliyor. Kredi bulmak zor. Çünkü bankaların yaşadığı sıkıntı bir sürü yatırım bankası
banka devletleştirildi Amerika ya da Avrupa liberal olan ülkelerde. Dolayısıyla şu
anda kredi bulmak çok büyük problem yatırım finansmanı ciddi bir biçimde sıkıntıda.
Maliyetler yüksek her ne kadar faizler sıfır düzeyine gelmiş olsa da kredi faizleri
yüksek. Yarattığı fırsatlar neler olabilir diye düşünürsek 2010 biraz önce söyledim
ondan sonra bir düzelmeye denk geliyor. Tabii burada hükümetlerin ortaya koyduğu
çok ciddi destek programları var. Yani bu kriz belki geç de olsa dünyadaki devletlerin
bir anlamda daha bir koordineli daha bir entegre çalışmayı ciddi bir biçimde
programlar açıkladılar. Bunların etkisi bu yıl olmasa da 2010-2011 itibariyle
görülecek. Nafta fiyatlarının petrol fiyatlarının düşmesi hem tüketici açısından hem
de üretici açısından bir avantaj getiriyor. Tüm ürünlerde ciddi biçimde fiyatların
normalize olması süreci yaşanıyor. İnşaat sektörü maliyetlerinde ciddi düzelme var.
Bunlar özellikle yeni yatırımların tetikleyicisi olabilir. Ayrıca bu dönemde özellikle
güçlü bilançoları güçlü şirketler için yeni satın alma imkanları doğabilir. Nitekim
bunun örneklerini her gün duyuyoruz. Özellikle Orta Doğu’da ciddi form yaratmış
şirketler çok uygun fiyatlara kimya şirketlerini satın alıyorlar. En son Nova bu şekilde
satıldı global olarak. Türkiye’de 200.000 civarında bu vesileyle hatırlıyorum turist
gelmiş safi amaç sağlık turizmi. Dolayısıyla Türkiye orada belki kendine bir fırsat
yaratabilir. Yani Türkiye’nin alt yapısı sağlık alt yapısı bu. Bu anlamda kullanılabilirse
orda bir potansiyel var. Yani müşteri olmadan hiçbir şey olmuyor ve artık herkes bunu
anladı. Geleceğin kimya mühendisini nasıl tasarlayacağız derken. O makaleden
şöyle bir şey hatırlıyorum. Tesadüfen okuduğum bir makaleydi. 1967 yılında yapılan
The Graduate filminde Dustin Hoffman diyor ki gelecek plastikte. Neden bunu
söylüyorum nerden aklıma geldi müşteriyle bağlantı yapacağım. Bakınız bugün 2000
dolara yapıyor. Bunu kim yapıyor kim var bunun arkasında kimya var plastik var.
Otomobili 2000 dolara yapabilecek başka bir güç var mı. Kauçuğu plastiği boyası
contası hepsi plastik. Bugün 2009 halen gelecek yine plastikten yine kimyadan. Bunu
herhalde bir şey olarak sürekli kullanmamız gerekiyor. (Konuşmacı: Bunu PETKIM’ci
olarak söylemiyorsunuz) Hayır genel olarak. Yani bu biraz önce bahsettiğim destek
paketleri. Bunları gayet iyi biliyorsunuz basından. 6 trilyon dolara ulaşmış. Ciddi bir
destek dünyanın 45 trilyon dolar olduğunu düşünürsek büyüklüğünün ekonomik
büyüklüğünün. Çok önemli destekler geliyor. Umarım üretime yönelik bir sektör
olabilir . Evet yatırım maliyetleri düşüyor demiştim. Bu bizler için özellikle yeni yatırım
yapmayı planlayan için önemli bir fırsat yaratabilir. Keza varlıkların da fiyatlarının
düşmesi yeni satın almalar için bir potansiyel yaratabilir. Bu grafik enteresan. Bu
grafik bizim bir anlamda boyumuzun ölçüsünü gördüğümüz bir grafik. Dünya
biliyorsunuz kimyanın temeli. En temel taşı. Yani böyle 4-5 tane ürün var etilen
benzen. Bunlar işin temeli. Bunlar üzerine kimya inşa ediliyor artık 70 bin çeşit ürün
üretiyor. Yani kimya sektörü 70 bin nerdeyse 3 trilyon dolar büyüklüğe ulaşıyor.
Burada etileni seçmemiz tabii temeli olduğu için. Baktığımız zaman petrol fiyatlarına
ve bağlı olarak dünyadaki toplam üretimin rekabet düzeyini gösteriyor bu. Burada
görüyorsunuz maliyeti düşük olan taraf Orta Doğu. 200 dolar 250 dolar civarında
etilen maliyeti var. Petrol fiyatı yükseldikçe Orta Doğu’nun avantajı artıyor. Fark
artıyor. Petrol fiyatı düştükçe aradaki fark azalıyor. İşte o fark yani petrol böyle 40-45
dolar 50 dolar düzeyinde olursa rekabet etme kabiliyeti olabiliyor. Bu her üretimi
kullanabilirsiniz. Netice itibariyle dünyanın o ürünle ilgili üretimi var. Sizin üretim
maliyetiniz o toplam üretimin neresinde. Talebe bakarsanız o zaman rekabet gücü
var mıdır yok mudur sizin için bir kritik bir gösterge olabilir. Yani sektör kimya sektörü
bir tarafta petrol üreticilerinin safıyla öbür tarafta tüketicilerin verebileceği para
arasına sıkışmış durumda. Çünkü tüketici artık çok bilinçli çok ucuza almak istiyor.
İşte büyük süper marketler en ucuza en ucuza derken öbür tarafta da bir var çok
ciddi. Fiyatlandırma gücü var. Dolayısıyla zincir sıkışıyor. Yani böyle bir iki taraftan
baskı altında. Bunu düzeltmek kolay değil. Çok kolay değil. Türkiye’ye dönersek
Türkiye zaten hepimiz içinde yaşıyoruz. Ciddi daralmalar var. Kredi maliyetleri artıyor.
Bütün herkesin 1. önceliği nakit yönetimi. Bütün şirketler sabah akşam nakiti nasıl
yöneteceğini nasıl ödemelerimi yapacağımın derdine. Yani artık uzun vadeli plan
notları biraz şey oldu1 hafta 1 gün günlük şirketlerin müşterilerin tedarikçilerin
problem yaşıyor. Dolayısıyla çok zor bir dönemden geçiyor üreticiler. Biraz önce
söyledim herkes bu krize bir şey söylüyor. Bizim açımızdan bu bir talep krizi.
Gerçekten talep yok. Güven krizi güven yok. Sektörle banka arasında güven
kalmamış. Mevcut sisteme güven yok. Bütün kurumları büyük bankalar hepsi güveni
kaybetti. Baktığın zaman batan şirketlerin çoğunun reytingine hepsi 3 ay 2 aydır
arıyorlar. Ne oldu hepsi gitti. Dolayısıyla şu an bir güven problemi var. Mevcut
regülasyonlar mevcut kontrol sistemleri finans sistemini kontrol etmekten uzak.
Böylece sanal ekonomi muazzam bir şey yarattı. Trilyonlarca dolar cepte duruyor.
Daha kurtuluş sinyalleri gelmiyor. Bu sorunlar zaten hepinizin bildiği sorunlar. Bizim
de en büyük problemimiz dağınık yapımız küçük ölçeğimiz dolayısıyla birbirimizle
sinerji yaratabilecek ortamı bulamamamız. Kimya sektörünün en temel sorunlarından
biri. Zaten en büyük şirketlerinden biri PETKIM baktığınız zaman kimya sektöründe
130-140 tane büyük kimya şirketi sıralanıyor dünyada. Ve maalesef biz giremiyoruz.
Bu da ülkemizin bir gerçeği. Bizim eksikliğimiz. Hammadde maliyetimiz ve enerji
maliyetimiz rekabette çok yüksek. Orada belli problemler var. Türkiye’nin kendine
özgü çok ciddi sıkıntılar var. Bunlardan bahsettim. Ve daralmalar zaten kendini
gösteriyor yani 2007 yılından başlayarak aylık bazlı sürekli gerileyen bir süreç. Hem
üretim endeksinde hem kapasite kullanım endeksinde ciddi daralmalar yaşanıyor
bugün geldiğimiz noktada kapasite kullanımı nerdeyse 65’lere gelmiş. Bu çok
konuşulan bir şey. Yatırım için teknoloji bulmak kolay. Teknolojiye erişimde problem
yok. Türkiye’nin bu birikimi var. Ancak Türkiye’de kimya sektöründe özellikle
hammadde tarafında ciddi sorunlar yaşanıyor. Ve Türkiye’nin rekabet gücünü ciddi
bir biçimde olumsuz etkiliyor bu hammadde yoksunluğu. Dolayısıyla özellikle biz
PETKIM olarak bunun cluster konseptinin ciddi bir biçimde ele alınması ve
gayretlerimiz var, çalışmalarımız var. Petrokimya enerji ve buna bağlı sektörlerinin
bir arada yaşadığı birbiriyle hammadde alıp enerji alıp belli hizmetlerin paylaştığı
maliyetleri düşürdüğü rekabet gücünü arttırdığı bir yapılanma, mutlaka olmazsa
olmaz bir hedef. Bu yönde çalışmalarımız var. Görüştüğümüz şirketler var. Özellikle
özel kimyasalların üretimine yönelik. Ve tabii ki işin temeli olan dediğimiz rafineri
yatırımına yönelik özellikle PETKIM’in yeni sahibinin petrol üreten bir ülke olması bu
nedenle Türkiye’ye gelen petrolün burada işlenerek üzerine değer katılması konsepti
üzerine ciddi çalışmalar var. Şu anda rafineri konfederasyon çalışmaları devam
ediyor. Tabii burada bürokratik engeller işte lisanstı ÇED’di vs. bunların çözülmesi
çok önemli. Ancak Türkiye için bir rafineri ihtiyacı var şu anda. 2. bir rafineri Türkiye
için şu anda fazla. Ama bir rafineri varsa bunun da yapılması gereken yer mevcut alt
yapı imkanları yatırım bedeli daha makul düzeye çekilmesi Kimya sektörü ile asıl
önemlisi kimya sektörü ile entegre olabilmesi açısından 1. öncelik Aliağa. Bunun hiç
tartışılmasız kabul görmesi lazım. Her ortamda. Ve bu işin ciddi biçimde entegre
edilmesi lazım diye düşünüyorum. Aksi takdirde kimya sektörü sadece dışardan
gelen hammaddeye dayalı olarak yaşamını sürdürmesi mümkün değil. Ne kadar
uğraşırsanız uğraşın biraz önce gösterdiğim bölgelerdeki düşük maliyetlerin üreticiler
bir anlamda pazarı çok kısa sürede geçirebilirler. Evet endüstriyel kimya parkları
sanıyorum tartışacağımız konulardan birisi. Bu konuyu çok fazla uzatmadan burada
bu şekille özetliyorum. Zaten bu konsept hepinizin gayet iyi bildiği önemli olan bu
yönde çalışmaları yoğunlaştırıp hepimizin buna destek olması diye düşünüyorum.
Hepinize teşekkür ediyorum.
- Prof. Dr. Tarık Pekel: Ege bölgesinde bir KOBİ’nin genel müdürüyüm. Şimdi az
evvel kalkınma ajansındaki arkadaşımız konuştu. Şimdi de sayın genel müdür
yardımcısı. Ben önemli bir noktaya değinmek istiyorum. Hindistan bundan seneler
önce software konusunda büyük hamle yaptı. Çünkü yetişmiş insan gücü vardı. Ve
bunun arkasının da geleceğini biliyordum. Kimya sektöründe de kimyasallar
konusunda hamle yaptı. Niye hamle yaptı. Çünkü yetişmiş elemanları vardı. Türkiye
de aynı şekilde yetişmiş kimya sektörü yetişmiş eleman sayısı açısından gayet iyi
konumda. Ben bunu 10 senedir söylüyorum. 15 senedir söylüyorum. Maalesef
kimyasallar özel kimyasallar konusunda Türkiye’de devletin veya organizasyonların
bir hamlesi olmadı. Şimdi İzmir kalkınma ajansı madem bölgesel kalkınmayı
destekliyor bu kimyasalların ana kaynağı da PETKIM olduğuna göre bu yörede böyle
bir yapının oluşmasının ülke açısından yararlı olacağı kanısındayım. Şöyle bir
inceleme yaptığımız zaman görüyorsunuz ki ve ben yurt dışındaki bazı bu özel
kimyasallarla ilgili kongrelere de katıldım. Sanayicilerin bu tür sanayici kuruluşlarında
genellikle 4-5 kişi çalışıyor. Bunlar hepsi kimya mühendisi kimyager. Dolayısıyla
böyle bir yapının oluşması eleman açısından yeterli alt yapıya sahip olduğumuz için
meslek odalarının da desteklemesi lazım. Kimya mühendisleri odasının da. İşsizliği
önleyecektir meslekte bu birincisi. İkincisi katma değeri çok arttı. Beyin gücü isteyen
emek isteyen bir sektör olduğu için karlı katma değeri fazla. Bir önemli nokta da şu ki
Avrupa bugün kimyasallar özel kimyasallarda dünyada sadece gelişmiş 5-6 ülke
hakim. Başka ülkeler yok. Buna çok az son senelerde Hindistan bir iki de İsrail firması
eklendi. Ama diğer ülkelerin hiç birinde bu şans yok. Türkiye’nin bunda çok büyük
şansı var. Bunu değerlendirebilirse bakınız bir Avrupa’da bir kimya mühendisinin
aldığı paranın belki üçte biri dörtte birine burada kimya mühendisi çalışıyor.
Dolayısıyla maliyetlerimiz de ucuz. Kimya emek yoğundur. Ne burada prosess kontrol
önemlidir ne yatırım önemlidir. Emek yoğundur. Saygılar sunuyorum.
- Hayati Öztürk: Şimdi efendim. Tabii PETKIM öncelikle commodity türüne üretiyor.
Ancak özel ürünler üretmek de tabii kendi ürün spektrumunda düşündüğümüz
faaliyetler. Onun dışında bizim müşterimizde bizden mal alarak özel bir takım
kimyasal üreten şirketler var Türkiye’de. Chemicals dediğimiz daha katma değeri
yüksek ürünler üreten. Bizim burada yaratmak istediğimiz konsept diyoruz ki
PETKIM’in olduğu sahada PETKIM’den çıkan hammaddeleri kullanarak yan ürünleri
kullanarak bunlara ne tür değer yaratabiliriz ? Katma değeri nasıl arttırabilir. Burada
PETKIM projenin ortağı olur olmaz müşteri olur yani bu tür çalışmalara %100 açığız.
Nitekim buna benzer bir takım projeler üniversitelerle TÜBİTAK’la ortak yürütüyoruz.
Dediğiniz çok doğru. Bu yatırımlar emek yoğun öte yandan bilgi yoğun. Yani
teknolojik olarak değil ama bilgi gerektiren şeyler ürünler. Dolayısıyla bu gün
dünyanın bir numaralı kimya şirketi cirosu 70- 80 milyar dolar. İşte Almanya dedik
biraz önce neden. Almanya’da kaç tane kimya parkı var. Kimya parklarında kaç tane
şirket var. Hepsi birbiriyle sineğin yağını çıkartmak isterken onu diyorum yani yan
ürün biz ne yapıyoruz orayı öyle yaptığınızda o yan üründen başka bir yan ürün
başka bir ürün yüksek yaptığın ürünün kıymet türüne çeviriyoruz. Dolayısıyla bu tür
her türlü öneriye biz PETKIM olarak açığız. Ve yürüttüğümüz çalışmalardan
projelerden olursa birlikte çalışmak isteriz.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Teşekkürler. Varsa son bir soru. Yok.
-Hayati Öztürk: Şöyle özel bir durum var orada. Biliyorsunuz ilişkisi uzun süredir
devam ediyordu. Orada ciddi bir anlaşma yapıp 8-10 milyar dolarlık bir yeni yatırım
projesi vardı. Oradan bir anlamda ciddi paralar bekliyordu. O buna bağlı olarak
chemicals birliği büyük bir kimya şirketi onu satın almıştı. Yani ilişkisi vardı. Ortaklık
tarafı bozunca bu yaşanan global kriz politik nedenle vs. vs. ciddi biçimde sallandı.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Evet son bir soru. Serdar hoca. Ondan sonra.
-Serdar Hoca: Şimdi arkasından da Hayati Bey açıklayınca şimdi Aliağa bu iş için en
uygun yer diye düşünüyorum.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Şimdi Serdar hocam şimdi onlar konuşursa taraflı
diye düşünebilir. Ama ben objektif olarak söyleyeyim. Dediklerine katılıyorum. Tabii
yüz yıl değil. Ama önümüzdeki 10 sene herhalde göremeyeceğiz. 4 firma lisans aldı.
Emin olun daha hiç bir aşama yok. Sırf onun için gittik geçen sene Adana’ya. Yani
şimdi o zaman beni götürürler. Onun için böyle cevap vermeyeyim. Engelleme de
var. Onu da bilelim. Ne Samsun boru hattında bir gelişme var. Ne de Adana
Ceyhan’da ciddi bir teşvik var. Köstek çok. Yani Türkiye’yi kurtaracak olan hizmet
sektörü değil. En geç iki buçukta burada buluşmak üzere ara veriyoruz.
-Bir konuşmacı: Bir şey bildirmek istiyorum. Şu dışarıda bir CD’ler var. Gördünüz
herhalde. Bunlar uluslararası Çalışma Örgütünün kimyasallar için özellikle KOBİ’lere
yönelik risk değerlendirmesi ve buna karşı alınması gereken önlemlerle ilgili chemical
bir çalışması. Biz ama bunu Türkçe’ye tercüme ettik. Bu CD’lerin içinde bulabilirsiniz.
Oldukça yaralı olacağını umuyoruz.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Evet teşekkürler. Evet kalan sağlar bizimdir
diyerekten yola çıkalım. PETKIM’in yemeği iyiydi. Onun için onlara da öncelik
tanımıştık. Teşekkür ederiz PETKIM’e tekrar. Şimdi en zor dönem biraz sonra
başlayacak. Rehavet çökebilir uyku gelebilir. Ama sizi bu tatlı rüyalarınızdan
uyandıracak bir kişi var karşınızda kürsüde. Dolayısıyla Mehmet Erkan demir
politikaların daire başkanı. Kimya sektörünün dünya ekonomisindeki yeri ve vergi
mevzuatı açısından durum değerlendirmesini bizlerle beraber irdeleyecek. Lütfen
kendisini dikkatle dinleyelim. Öyle her zaman da böyle maliye bakanlığından konuk
konuşmacı bulunamıyor. Dolayısıyla biz sayın Erkan’la birkaç kez bu tür konuları
irdeleme imkanına sahip olduk. Evet söz sizin sayın Erkan buyrun.
- Mehmet Erkan: Teşekkür ediyorum sayın başkanım. Sayın başkanım kimya
sektörünün değerli temsilcileri sözlerime 4. kimya geliştirme şurasında sizlerin
arasında bulunmaktan duyduğum ile başlıyor saygılarla selamlıyorum sizleri. Söz
konusu sunumda öncelikle ülkemizdeki kimya sektörünün profilini ve durumunu ülke
ekonomisi açısından çizmek istiyorum. Özellikle ülke ekonomisinde önemli bir yere
sahip olan kimya sektörüne tabii ki konumuz ve konuşmacı olduğu için vergi
mevzuatları açısından teşvik mevzuatları açısından öncelikli olarak hangi aşamada
kimya sektörü özellikle son 5 yılda uygulanan özel tüketim vergisi kimya sektörü
açısından çok önemli bir mevzuat. Bu mevzuat açısından genel bir bakış açısı
değerlendirme yapıp sorun ve bunlar için çözüm önerilerinden kısaca bahsetmek
istiyorum. Kimya sektörü neredeyse beşikten mezara kadar karşılaştığımız
kullandığımız ürünlerin üretildiği mamülleri kullanıldığı tüm dünyada çok önemli
sektörlerden birisi. Özellikle dünyada son 2007 yılı itibariyle satış rakamları ülkemiz
açısından önemli olan bu sektörün dünya açısından da ne kadar önemli bir konumda
olduğunu gösteriyor. 1.8 milyar euroluk hacim ile dünyada önemli bir ticaret hacmine
sahip. Bu ticaret hacmi içerisinde de en önemli ticaretin yer aldığı Euro bölgesi
dediğimiz Avrupa Birliği üyesi ülkeler onu daha sonra da NAFTA diğer ülkeler takip
ediyor. Özellikle kimyayı kimyevi mamüllerin toplam ihracat içerisindeki hacminin ve
ihracatın toplam Türkiye ihracatı içerisindeki hacmine baktığımızda sektör açıkça
ortaya çıkıyor. 1992 2008 yılları verilerini aldığımızda 3.3 %3.3 ile başlayan bu eğilim
%10’lara 2008 yılı itibariyle 13.5 milyar dolarlık ihracat (Konuşmacı: pardon
affedersiniz. Rakamlar gözükmüyor. Kime söyleyeceğiz ) Son yıllarda özellikle artan
bir seyir izlemiş ve toplam ihracat hacmi içerisinde son 3 yılda %10’luk önemli bir
sektör olarak önümüze çıkmış. Özellikle 2008 yılı dolayısıyla kriz yılı bu yıl ve bundan
sonraki yıllarda kimya sektörünün durumuna ne hangi aşamada olduğuna bakmak
istersek özellikle ekim 2008 dönemine kadar bir önceki yıla göre daha iyi bir
performans göstermiş. Ancak global krizin etkisiyle ekim 2008’den itibaren düşüş
eğilimine girmiş. Halen son 3 aylık bu düşüş eğilimi devam ediyor. İhracatın ithalatı
karşılamadığı oranlar özellikle kimya sektörünün ülkemiz açısından girdi ithal
yoğunluklu bir endüstri olduğunu gösteriyor bize. Çünkü toplam ihracatın ithalatı
karşılama oranı 2008 yılında %65’ken bu kimya sektöründe %32. Yani biz ürettiğimiz
katma değerden daha çok ithal girdiyle ithalat ve ihracatı karşılama oranı itibariyle
Türkiye ortalamasının altında bir sektör olarak görünüyoruz. Doğrudan (Konuşmacı :
Siz özellikle bürokratların girdilerin mutlaka kafalarında bir yapılandırmaları lazım.
Her ihraç edilen ürünün içinde sabahleyin de söylenildiği gibi öğlenden evvel bir iki
kimyasal olduğu bilinciyle olaydaki en direkt katkıyı da hesapladığınızda biz başa baş
olmasa bile ona yakın bir düzeye geliyoruz.) Özellikle doğrudan uluslararası sermaye
yatırımlarının kimya (Konuşmacı: Ayrıca hep böyle küçümsüyorlar diyorlar ki sizin
konuşuyorsunuz dış ticaret açığınız yüksek filan ama biz öyle değil 15 sektöre biz
katkı sağlıyoruz hammadde veriyoruz dolayısıyla en direkt katkılarla nerdeyse )
Burada TÜİK verileri daha çok bakış açınız doğru tabii ki ona katılıyorum. Ama TÜİK
verilerinde çok saf bir ile alındığı için böyle durum ortaya çıkıyor. Doğrudan
uluslararası sermaye yatırımlarının ne kadarlık kısmı kimya sektöründe buna bakmak
da önemli. Çünkü özellikle 2002’den 2007’ye kadar artan bir seyir izlemiş. 2007’de
yaklaşık 19.1 milyar dolarlık toplam sermaye yatırımının 1. 1 milyar doları kimya
sektöründe. Fakat son yıl bu bir miktar azalışa geçmiş. Şu ana kadar ben çok fazla
öğleden sonra yemek arefesinde çok fazla ekonomik verilere dalmadan sektörün
genel bir profilini çizmeye çalıştım. Sektör ülke ekonomisi açısından çok önemli bir
konumda. %10’luk toplamıyla ihracat içerisinde %10’luk bir paya sahip. Özellikle
gelişmekte olan ülkeler açısından da bizim ülkemiz açısından olduğu gibi dünya
ekonomisi açısından da önemli bir sektör. Peki bu aşamadan sonra biz vergi
mevzuatı anlamında direkt sektörel bir teşviğimiz yok ama özellikle teknolojik
geliştirme bölgeleri kanunu ve ARGE kanununun kimya sektörü ile doğrudan ilişkili
olabileceğini düşünüyoruz. Çünkü söz konusu hem teknoloji geliştirme bölgeleri
kanunu hem ARGE kanunu sektörüne çok yakından ve önemli bir kanun. Dolayısıyla
bu bölümde kısaca söz konusu mevzuatta ne tür düzenlemeler yapılmış onlara
değinmek istiyorum. Teknoloji geliştirme bölgesine ilişkin kanun 2001 yılında çıkmış.
Daha sonra 5035 ile revize edilmiş. 2002 yılından itibaren de uygulama yönetmeliği
sanayi ticaret bakanlığı ve maliye bakanlığınca usul ve esasları belirlenmiş. Temel
teknoloji geliştirme bölgeleri kanununda temel mantık katma değeri yüksek, yüksek
teknoloji ürünler üretilmesini teşvik etmek. Dolayısıyla 2013 yılına kadar bu mal ve
yüksek teknoloji ürünlerini veya malları üreten firmaları anlamında istisnaları mevcut.
Söz konusu malların üretiminde faydalanılan personeller için ödenecek gelir vergisi
de ayrıca 2013’e kadar kapsamında. Bu bölgede üretilen yazılım ve ARGE
faaliyetlerinden elde edilen kazançların ayrıca dışında yönetici şirketlerin kurdukları
organize ettikleri bu bölgede sağladıkları. Yine kazanç tabii. Ayrıca katma değer 20.
maddesinde de bu bölgede üretilen malların teslimleri 2013 yılına kadar süreli bir
istisna var. Teknoloji geliştirme bölgesi kanunundaki düzenlemeler öncelikle göze
çarpan kimya sektöründe ilgilendirilebilen önemli ve yüksek teşviklerden biri. Diğeri
de ARGE teşviği. Özellikle bu kimya sektörü açısından ve yüksek katma değerli
ürünler açısından çok önemli. Çünkü ilaç sektöründe veya diğer kimya sektöründeki
sektörel ARGE çok önemli bir yere sahip. Söz konusu 5746 sayılı kanun 2008 yılı
içerisinde çıkmış olan bir kanun. Teknoloji bölgeler teknoloji merkezleri ARGE
merkezleri kamu kurumlarının bu nitelikteki çalışmaları bunu %100 yapma
harcamalarının tamamı bu amaçla yapılan harcamaların tamamı ARGE indirimi
olarak kurum ya da gelir vergisi kazancından indirim hakkına sahip. Ayrıca bu amaçla
çalışan personele ARGE ve destek personeline ödenen ücretler de yine gelir vergisi
stopaj teşviğine. Ayrıca bu ücretlerin beraberinde ödenen işveren payının da gene
%50’si 5 yıl süreyle maliye bakanlığının bütçesine konan ödenekle karşılanıyor. Bu
da aynı zamanda teşvik unsuru. Ayrıca kamu kurumunun belli kriterlere göre
seçeceği yine ARGE temelli yüksek teknoloji ürünleri üreten kurumlarında sermayesi
100.000 TL koymak suretiyle teşvik etmesi mümkün. Her iki kanun gerekli ARGE
teşviği kanunu gerek teknoloji geliştirme bölgeleri kanunu kimya sektörü açısından şu
anda doğrudan ilişkili diyebileceğimiz teşvikleri arasında yer alıyor. Bundan sonraki
aşamada ben özellikle özel tüketim vergisi kanununa kısaca değinmek istiyorum.
Sunumumun son kısmına doğru da özellikle 5 yıllık uygulaması olan ama kimya
sektörünü de yakından ilgilendiren ÖTV’de yaşanan sorunlar nelerdir biz bunlara son
bir iki yıl içerisinde ne kadar kısmına çözüm bulduk ileriye dönük projeksiyonumuz ne
olabilir anlamında ona değinmek istiyorum. Özel tüketim kanunu bildiğiniz gibi çok
yeni bir kanun. 5 yıllık bir kanun. Ama şu anda toplam bütçe gelirleri içerisinde
%25’lik paya sahip olan önemli bir vergi kaynağı. 4 listeden oluşuyor. Özellikle bizi
kimya sektöründe ilgilendiren ürünler. A ve B cetveline ayrılmış. A cetveline daha
çok akaryakıt ürünleri türevleri. B cetvelinde ise bunlardan elde edilen ama solvent ve
türevleri dediğimiz madeni yağ ve benzeri ürünler var. Bir konusu ithalatçılar ya da
rafinericilerin imalatçı firmaların teslim aşamasında bir aşamada alınan bir vergi. Bu
aşamada vergi doğuyor. Verginin mükellefi teslimi yapan kişiler. Üzerinden
vergilenen bir vergi yapısı var. Ve maliye bakanlığı olarak bizim açımızdan çok
önemli bir vergi. Ne kadar vergi alabileceğinizi %99 ileriye dönük yaptığınız
projeksiyonlarda tahmin edebiliyoruz. Bu açısından da bütçe açısından vazgeçilemez
bir vergi özelliğine sahip. Özellikle ÖTV’de bakanlar kuruluna verilmiş geniş yetkiler
var. Biz çoğu zaman bu yetkileri kullandık. Ekonomik hayatın hızlı derinden yapısına
paralel gidebilmek için bazı kararnamelerimizi danıştay tarafından. Ancak genellikle
bu kararname yapısı ÖTV’yi çok ekonomik hayatın çok arkasında kalmadan
uygulanabilme imkanını tanıdı bize son 5 yıl içerisinde. İstisnalar var çok spesifik
ihracat istisnası diplomatik istisnalar. Bazı kurumlara bazı malların özelliğine göre
yapılan teslimlerde bunlar bildiğiniz şeyler çok ayrıntısına girmiyorum. Soru olursa
eğer sonuçta cevap vermek isterim. İstisnalar genellikle KDV’nin daha az sayıda
malların ve teslim alacak kişinin özelliklerine göre değişiyor. Bizim son 5 yılda
üzerinde en fazla mesai harcadığımız ya da bizi çok fazla uğraştıran sorunlar aslında
ÖTV’de sistemi özellikli bazı malları 2002’ye 49 30 sayılı kararname 2003’e 64 67
sayılı kararnamesi. Bunlar da genellikle sistemiyle bağlantılı kararnameler. Sektörün
bazen maliye bakanlığında yapılan toplantılarda gelen en çok eleştirilerden bir tanesi
sistemini sorgulayan sisteminin kaldırılması yönündeki öneriler. Ben kısaca sistemi
ilk kanun konulurken neden konulmak istedi onu istiyorum bu sorulara da cevap
vermek adına. sistemi özellikle Avrupa Birliği’nin enerji ürünlerini vergileyen 2003’e
96 sayılı direktifinden farklı bir yapıya sahip bizim ÖTV’nin deki mallar. Onlar 4 ya da
6’lı daha genel tipli dolayısıyla verginin tabanını daha geniş tutan bir
için
konuşuyorum. Malları verginin kapsamına almışlar. Ancak bizde ÖTV 2002 yılı
içerisinde kanunlaşırken sektörler sektörlerin maliyet unsurları göz önüne alınarak şu
anda liste içinde olan mallar seçilmiştir. Bu şuna sebep oluyor. Bu malı kullanan ama
ürettiği mal tabiri olmayan sanayiciler için maliyet unsurunu azaltmak istiyoruz.
Dolayısıyla kullandığımız bu noktadaki en önemli enstrüman bizim için sistemi. 5766
sayılı kanunu belki hatırlarsanız temmuz ayında biz onu çıkartmıştık orda da önemli
tutar değişiklikleri yaptık. O kanunun paralelinde de sisteminin işlemediği ortaya çıktı.
Çünkü orada indirimli ilk kanun çıktığında tebliğe konulmuş olan indirimli teminat
müessesesi vardı ama kullanılmadığı için çünkü verilen teminat ve ÖTV tutarı 5 kuruş
gibi düşük bir tutardı. İndirimli teminat sisteminin çalışmadığını gördük. Bunun
üzerine biz indirimli teminat sistemini çalıştırmaya yönelik düzenlemeler yaptık. Şu
anda bize gelen bilgilerden şu anda indirimli teminat sisteminin bu yönü itibariyle
çalıştığını gösteriyor. Özellikle sisteminde konulma amacı. Bu şu anda sorun çözme
adına indirimli teminat sistemi iş kazandırıldığı düşünülüyor. Son 1 yıl içerisinde
yaşadığımız diğer bir tereddüt daha çok gümrükler genel müdürlüğünde yapılan
ithalatlar aşamasında söz konusu kararnamelerdir. Bu kararnamelerin eski
düzenlemeleri değiştirip değiştirmediği yönündeydi. Özellikle ithal edilirken verilecek
teminatın tutarının ne olduğu herhangi bir şekilde ithalat aşamasında amaçlı
ithalatlar yapılması durumunda ne kadar tutar ve teminat verileceği. Bunu da biz yine
söz konusu kararnameler için açıklamalarda bulunduk. Sistem şu an itibariyle işliyor.
İthal edilen malın kapsamında veya direkt ithalat yapılması aşamasında malın tabi
olduğu oran kadar teminat verilmesi lazım. İstisnası şu 4930 sayılı kararname 4936
sayılı kararnamede ise içerden alımlarda daha düşük tutarlı bir teminat verilmesi söz
konusu. Bu konuda tereddütler genel müdürlüğüyle 2008 yılının ağustos ayında
yapılan yazışmalarla çözüldü. Şu ana kadar bize gelen bilgilerde de 13.835 sayılı
kararnamenin uygulama tereddütü olmadığı yönünde. Az önce yine buna değindim
ithalatta verilecek teminat tutarı indirimli teminat uygulaması. Şu an ÖTV’de bizim
gördüğümüz Avrupa Birliğine şu anda uyum sürecinde de yaşayan bir ülkeyiz.
Dolayısıyla özel tüketim vergisinin bundan sonraki önümüzdeki projeksiyonda
çalışması belki de şu olacak. Bizim 2003’e 96 sayılı Avrupa Birliği Konsey direktifini
enerji ürünlerini vergilemesine paralel bir duruma getirilen mal grupları vergi
oranlarını da tabii ülkenin ekonomik bağlı olarak ona paralel hale getirme yönündeki
bir inisiyatifimiz ve çalışmamız var. Bu zaten ülkemizin de vergileme alanında söz
konusu fasıl için gerekli olan özelliklerinden birisi. Sonuç olarak ÖTV’nin şu anda
genel hatlarıyla ben perspektifini çizdim. Tabii ama sorular gelirse bunun üzerine
cevap veririm daha sonra. Şu anda ÖTV’nin genel panoraması görünümü bu.
Özellikle kimya sektöründe gerek teknoloji bölgeleri geliştirme kanununu gerek
ARGE kanunu uygulaması sektör için yararlanılabilecek kullanılabilecek bir
enstrüman. Ancak özellikle sektörün kimyasal teknopark ya da kimyasal ürünlere
teknolojisini geliştirme bölgesi anlamında bir teşvik çalışması içerisinde olması
ihtiyacı gözlemleniyor. Vergiyle ile uğraşan birisi olarak kendi bakış açısından
baktığımda da. Çünkü kimya sektörü bizim için gerek bölgesel gerek dünya
ekonomisi anlamında önemli bir sektörümüz. Dolayısıyla bunun teknoloji yoğun olan
bir sektör ARGE yoğun olan bir sektör. Bunun da ülke ihtiyaçlarına bağlı olarak
anlamda da desteklenmesi teşvik edilmesi lazım. Ben burada sözlerimi sona
erdirmek istiyorum. Özellikle kimya şurasının ülkemiz ve sektör için yararlı olmasını
diler sabrınızı da fazla zorlamadığımı umarak saygılarımı sunarım.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Güzel bir sunum. Şimdi her şeyden evvel konuya
güzel bir şekilde değindiniz. Bizim dış ticaretteki dengesizliğimizin önemli unsurlardan
bir tanesi ara girdi ithalatındaki gittikçe artış gösteren düzey. Onunla ilgili olarak da ne
yapmak lazım ? Uzun vadede mutlaka ARGE’de inovasyona yönelik bir çalışma
yapmak lazım. Yönetmelik çıktı ARGE’yle ilgili. Ancak sıkıntı var. Sıkıntı %95’imiz
KOBİ. Efendim oradaki yönetmelikteki bazı maddeler KOBİ tanımına uymuyor. Yani
bunları biraz daha aşağıya çekmek lazım. Mesela 5’e 10’a indirdiğinizde çoğumuz
faydalanacak bir. İki, bizim sektörümüzün katma değerini tam ortaya çıkarabilmek için
biraz evvel de dediğiniz gibi bu kimya sanayi özel ihtisas organize sanayi bölgeleri
veyahut da kimya sanayi parklarına şiddetle bir ihtiyaç var. Ve orda da mutlaka
gerekli teşviklerin olması gerekli diye düşünüyorum.
- Mehmet Erkan: Ben aslında şu anda politika biriminde çalışıyorum. Dolayısıyla
uygulama birimi anlamında bunlar bizde bundan önceki dönemde de gelen sektörün
sorunları bir çoğu ilk kez duyduğumuz konular değil. Çok yeni olan konular. Yalnız
vergi bakış açısında şöyle bir bakış açısının olması gerektiğini düşünüyorum.
Bunların hepsi aslında spesifik belirli alanları ilgilendiriyor. Daha önce %1 olan yani
malın tabi olduğu malın niteliğine bağlı olmaksızın %1’lik oran uygulanmış olan daha
önceki yıllarda yaklaşık yanılmıyorsam 2005 ya da 2006 yılında sistemden geri
dönüldü. Geri dönülmesinin bir çok nedenleri var. En önemli nedenleri sistemin
içerisinde yer alan bazı aktörlerin suistimal etmesi. Yani biz bunu önemli unsurların
önemli yatırım unsurlarının teşvik edilmesi amacıyla getirdik. Ama bu mobilyada da
kullanılıyor şu an da. Bilgisayarın finansal kiralamaya alınmasında bile kullanılıyor.
Dolayısıyla bazen sektör kendisine açılmış olan kendisini teşvik eden unsurları
herhangi bir sektörü ben burada eleştirmek anlamında söylemiyorum. Genel bakış
açısını yansıtıyorum. Çok farklı boyutlara getirebiliyor. Bunlardan bir kısmı özellikle
kimya sektörünü direkt ilgilendiriyor. Ve sektörün ülke ekonomisi içerisinde bir atılıma
geçmesi daha önemli bir aşamaya gelmesi için de önemli. Tabii bunlardan bir kısmı
da belki çok önemli değil. Çünkü bizim önümüze geldi. Ama benim üzerinde
durduğum bana göre bir vergici olarak en önemli unsurlardan birisi teknoloji
geliştirme bölgeleri kanununda olduğu gibi bir teknopark ya da teknoloji geliştirme
bölgesi. Ama burada da tabi siz bunu sadece kimya sektörüne münhasır kılamazsınız
çünkü verginin temel mantığı bir sektöre teşvik vermek değil, genel teşvik sağlamak.
Dolayısıyla onun içerisine maddelerle koyduğunuz ya da uygulama yada
yönetmeliğine koyacağınız maddelerle bir sektöre doğru yönlendirmeniz mümkün.
Belki bu yapılabilir. Tabii bunun için de sektörün kendi içerisinde çalışması olduğunu
düşünüyorum.
-Kenan Yavuz: Alınan teşvik paketleri uygulanan teşvik paketleri istihdam odaklı
olmak mecburiyetinde. Ama mesela otomotiv sektöründe alınmış olan ÖTV indirimi
istihdam odaklı bir değildi. Çünkü Audi ve Mercedes satışları patlamış. Yani bundan
ne gibi bir katkısı var. Memleketin burada sanayicileri görüyorsunuz istihdam işçi
çalıştıran insanlar biz sanayiciler. Dolayısıyla sanayiciler eğer bu paketten mutlularsa
sorun yok. Bana Avrupa Birliği demeyin lütfen. Yani yerli üretimle yine yapma
noktasında sıkıntılar var diyip hemen lütfedelim şey yapmayalım. Çünkü ben bizzat
sayın bakanımız Kemal beyle beraber Londra’da birlikte yaşadık. Kendisi de şahitti.
Bizim burada yapacağımız bir yatırımı Sabancı grubuyla beraber Portekiz hükümeti
Portekiz’e yaptırmak için yatırımcının cebine 300 milyon dolar para koydu. Ve bunu
bize Kemal beyle beraber olduğumuz toplantıda bize anlattılar. Ve sayın bakanıma
da dedim ki sayın bakanım Türkiye’ye dönünce bizim DPT’cilere bütün
bürokrasicilere Avrupa Birliği’ cilerine sorun. Bu Avrupa Birliğinin neresinde yazıyor.
Hangi mevzuatında yazıyor. Yani bu örnek şunu gösteriyor. Herkes kendi ülkesine
yatırım çekmek için kendi ülkesinin işçisini aşçısını korumak için bir şeyler yapıyor.
Nitekim geçtiğimiz günlerde senato başkanının Amerika’da bir bilmece oldu bayağı.
Diyorlar ki Amerika’nın çok korumacılık şeyi eleştiriliyor biliyorsunuz. Avrupa Birliği
onu gazeteciye soruyorsun cevap veriyor. Diyor ki Amerikan işçisine iş kurmak
korumacı değildir. Şimdi bu şeyden hareketle teşvik paketleri neden istihdam odaklı
değil, bir. İkincisi de rejimin serbest bölgelerle ilgili ne düşünüyorsunuz.
-Mehmet Erkan: Sayın genel müdürüme teşekkür ediyorum. Anladığım kadarıyla 3
tane sorusu var. Birincisi otomobildeki ÖTV indirimi. Aslında bu konu sanayi ticaret
bakanlığından öğrenilebilecek farklı gruplar içerisinde olur. Ama bu konuda çalışan
yok bildiğim kadarıyla. Otomotiv sektörünün yaklaşık 6 aylık süren bir çalışması oldu.
Ne zaman başladı krizin başladığı kasım 2008’den itibaren. Gelen talepler şu 150
bin adet stok da birikti işçileri şu anda zorunlu part time çalışmalara gönderiyoruz
veya zorunlu izin kullandırıyoruz. Sektöre önlem. Gelen önlemlerin 2 tanesi bir tanesi
direkt vergi indirimi bir tanesi hurda indirimi şeklinde öneri. Maliye bakanlığı olarak biz
orda kendi görüşümüzü söyledik. Fakat sektörün söylediği şu kendi bakış açısıyla
doğal olarak herhangi bir şekilde vergisel teşvik yapılmaması durumunda ne olacak
stoklar daha büyüyecek. Sonuçta istihdam part time çalışma en son zorunlu 10
günlük 5 günlük izinler sonuçta bazı fabrikaların kapasitesini %50’ye düşürülmesi
istihdamın düşmesi demek. Dolayısıyla aslında bu ÖTV indiriminin bir amacı da
istihdamı teşvik etmek. Fakat az önce söylediğiniz lüks araçların tüketimi arttı. Yerli
üretimi yüksek olanları biz %4 puanlık indirim yaptık. 84’den 80’e aldık. Halkın daha
çok kullandığı ait olanları ise %37’den %18’e 17 puanlık bir indirim yaptık. Yani
oradaki indirimdeki bakış açısı da daha çok ülkenin tüketimi daha yaygın olan
ürünlerin alımını teşvik etmek tabii dolayısıyla yatırımları teşvik etmek. Ama bazen
vergide gelen taleple karşında yaptığınız şey her zaman insanı teşvik etmeyebiliyor.
Söz konusu ÖTV indiriminin amacı da buydu. Ama şu açıdan fabrikaların
kapanmasını engelledi. 150 bin stok şu anda herhangi bir şekilde araç almak
istediğinizde araç alabiliyorsunuz. (Konuşmacı: Sayın Erkan bu konuda fazla
diyeceğimiz bir şey yok. Esasında biz de mutluyuz çünkü otomotiv kimyasalları var.
İşte biraz evvel izledik. Bir veya otomobilin yaklaşık 5’de biri girdileri kimyasallar.
Bunun içinde plastik dolayısıyla biz bundan mutluyuz ama haziran sonunda kalktığı
anda burada bir indirim mi gelecek ? ne olacak. ) Yani 15 hazirana kadar söz konusu
çıkarttığımız şubatta çıkarttığımız kararname 15 hazirana kadar geçerli. Bunun
süresinin uzatılması biliyorsunuz ki bir bürokrat olarak benim herhangi bir şekilde
üzerinde görüş bildiremem. Bakanlar kurulunu ilgilendiriyor. (Konuşmacı: Biz bunu
tekrar uzatmayacağız dedik. Hurda indirimi de Türkiye için bir şeydir. Ama
Almanya’daki gibi 9 yıl tabii ki Türkiye için aynı değil. Ama 15 yıl vs. olabilir.) Kenan
beyin 2. sorusuna cevap vereceğim. 2. sorusu özellikle Avrupa Birliği’ne uyum
demeyin dedi. Ben orada belki kendimi çok hızlı geçtiğim için ifade edememiş
olabilirim. Bizim kafamızda ya da proje olarak üzerinde düşündüğümüz konu şu.
Avrupa Birliğine uyumla birlikte aslında vergi tabanını genişletmek. Şu anda bizim
ÖTV’de aldığımız ÖTV’ye tabi tuttuğumuz mallar bir listede 12 tipte. Yani spesifik
mallar. Onun bazen ikamesi olan veya gümrükte ithalat aşamasında içeriği değişmesi
durumunda ÖTV ‘nin konusuna girmeyen mallar söz konusu olabilir. Avrupa bunu
aşmak için şunu yapmış: Söz konusu konseyin direktifinde 4 ya da 6 daha genel
olan ürünlerin hepsine verginin kapsamına almış ve onları da daha düşük. Benim
özellikle Avrupa Birliğine uyum anlamında yapılabilir üzerinde çalışılabilir dediğim
konu buydu. 3. konu da özellikle serbest bölgeler ve rejimi kapsamında yapılan
işlemlerle ilgili bir tebliğimiz var rejimi kapsamında. Kanunun 7’ye 6. maddesinde
serbest bölgelerde onu da sayar. İthalat süresi kapsamındadır. Bu yoruma açık şu
ana kadar uygulaması bir malları işleme rejimi kapsamında almamız diğer malların
yani 2-3 ve 4 sayılı listelerin haricinde istisnai işletmiyor. Neden? Oradaki bakış açısı
şu. 2-3 ve 4 sayılı listedeki mallar ithalat aşamasında vergisi alınan mallar. 1 sayılı
liste ithal edildikten sonra teslim aşamasında alınıyor. Dolayısıyla özellikle kanun
çıktığı 2002 yıllarını göz önüne getirirsek akaryakıt kaçakçılarının kaçakçılığının çok
yoğun olduğu bir dönemdir. Dolayısıyla böyle bir bakış açısıyla bir vergi güvenliği
mantığıyla tebliğe öyle yansımış ama tartışılabilir tabii şu andaki bakış açısı o.
Dolayısıyla aslında bu tebliğ, bu bakış açısını yansıtıyor. Yani işleme rejimini kabul
etmiyor aslında. Dolayısıyla ithal edilen malın işleme rejimi kapsamında getirilmesi
durumunda istisnai işletiyor. Dolayısıyla ithal ağırlıklı değil. Yerli üretilen malların
teşviği ağırlıklı. Bakış açısı bu.
- Sibel Tüzün: Teşekkür ederim sabrınız için. Kimya Müh. Sibel Tüzün. Ben ÖTV
konusuna tekrar geri döneceğim. Biraz evvel gelirler dairesi olarak elde ettiğiniz
gelirlerin en başında galiba ÖTV gelirleri var. Ve bu gelirlerin karşılığında işte bir
takım ARGE destekleri veya teknoparklar bunlarla ilgili bir takım yatırımlara geri
dönüş açısında kullanılacağından bahsettiniz. Ben ancak şu anda başından beri
bahsettiğimiz bir global krizin ortasında kimya sektöründe bitmiş ürün üreterek
tüketiciye hizmet veren bizlerin bazı ürettiğimiz ürünlerde uygulanan özel tüketim
vergilerinin kaldırılması veya bunlarla ilgili geçici düzende kaldırılmasıyla ilgili
taleplerimiz olacak. Neden. Buradaki beylerin çoğu sanıyorum tıraş olup gelmiştir.
Her gün tıraş oluyorsunuzdur. Özel tüketim vergisi kapsamında olmaması gereken
tıraş kreminde bile ÖTV var. Aynı şekilde güneşin etkilerinden dolayı diyorsunuz
doğa artık zarar gördü. Biz bunu ısrarla söylüyoruz şu anda kullanılan kozmetikler
insanların kendisine bakım yapması değil artık dış etkenlerden koruması amaçlı
üretilen kozmetiklerdir. Bir işçinin bütün gün boyunca parçalanmış ellerini
düzeltebilmek amacıyla eline sürmüş olduğu bir krem üzerinde bulunan ÖTV’nin en
azından şu an diğer yerelleştirmeden bahsettik hepimizin niyeti aynı, yerli ürünleri
kullanmak kimya sektörünü ayağa kaldırmak, sanayiciye destek vermek. En azından
şu dönemde ÖTV gibi uygulamaların bu tip günlük kullanımda her kesime hitap eden
her kesimdeki tüketiciye hitap eden günlük kullanımdaki ürünlerde kaldırılması
konusunda bir talebimiz olacak. Ve en azından ÖTV kalemlerindeki düzenlemeler
konusunda bir talebimiz olacak. Bu konuda ne çalışma yapmayı düşünüyorsunuz.
Size herhangi bir şekilde bununla ilgili Timur beyin söylediği gibi sadece gazlı
ürünlerde ki çifte ÖTV’lerden değil bahsettiğim tek uygulamalı ÖTV’ler kozmetik
ürünlerde neler yapmayı düşünüyorsunuz ve planlıyorsunuz. Açıklarsanız sevinirim.
- Mehmet Erkan: Öncelikle tabii ki başvurunuzu yapmanız durumunda
değerlendireceğiz tabii ki. Ama sorunuzdan anladığım şu. Yanılmıyorsam ilaçlar hariç
ibaresi vardır. Orada ilaç kapsamında olması durumunda çünkü ÖTV dolayısıyla
genel müdürlüğüyle de yoğun bir şekilde çalıştık. İlaç kapsamında olmaması
durumunda tamamen giriyor. Daha doğrusu 34 sıfır 3 altına giriyor. Neden giriyor. Biz
orada açıklamasına almışız. Herhangi bir şekilde bunu tartışmak lazım tabii
başvurunuzu yaptıktan sonra değerlendireceğiz ama (Sibel Tüzün: Sizin şahsınıza mı
daha doğrusu sizin kurumunuza direkt olarak yapıyoruz değil mi biz dilekçeyle
başvuruyoruz.) Maliye bakanlığına başvurmanız durumunda gelir zaten (Sibel Tüzün:
Tamam teşekkürler.) Bu ürün eğer ihraç mahiyetinde olabilecek bir ürünse veya
kullanımı kendine göre ülke ekonomisi açısından vergilenmemesini gerektirecek bir
ürünse eğer ona göre değerlendirilir. Yani şu anda tam olarak talebin ne olduğunu
bilmediğim için.
- Celal Zanbak: Efendim biraz önce en son cümlelerinizde enerji kaynaklarının
özellikle kimya sektörü içinde enerji kaynaklarının vergilendirilmesinde AB
politikalarına uyumlu hale gelmek için çalışmalar yapıyoruz dediniz yanlış
anlamadıysam. Burada AB politikalarına uyumlu olabilmeyi kaldırabilir miyiz Çünkü
AB politikaları özellikle (Mehmet Erkan: Anladım.) enerji şeyinde Kyoto ve onların
kendi içindeki pazarlıkları yani bilmem %8’i tutturma için gerekli olan pazarlıklar da
oldukça karmaşık ve de özellikle den biliyoruz. AB temsilcileri konseyinden. Kimya
sektörü için özellikle belirli sektörler için enerji yoğun ve karbon kaçağı karbon
yapabilecek sektörler için çok nasıl söyleyeyim istenen vergi düzenlemelerini elde
etti. Ama bizde burada kimya sektörü iyi sektördür kaldırır bunu deyip üzerine
bindirirsek belki yanlış olabilir. Teşekkürler.
-Mehmet Erkan: Benim orada kastetmek istediğim şu. Herhangi bir şekilde
düzenlemeyle bir sektörün rekabet gücünü azaltmak değil. Avrupa Birliğinin söz
konusu direktifleri bizim şu anda vergileme faslı anlamında uyum anlamında dikkate
almamız gerekir. Daha doğrusu üzerine çalışmamız gereken ama ülke ekonomisi için
ülkenin çıkarları için uygunsa yapacağımız uygun değilse yapmayacağımız şeyler.
Ama üzerine çalışmamız gereken konulardan biri. Onu kastetmek anlamında
üzerinde bir çalışma yürütülüyor. (Celal Zanbak: Hocam izin verirseniz yani çok güzel
bir şey ama AB’deki o devlet yardımları ve teşvikleri sistemine girmediğimiz sürece
onların sistemine uygun hale getirmek sektörün altını oyabilir). Tabii ki.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Bir iki cümle de benden sayın Erkan’a hakikaten
zamanı gelince genelde bu kanı var. Kraldan ziyade kralcı olmak. Ben bunu bütün
röportajlarda televizyonda gazetelerde hep söyledim. Yani biz AB böyle yapıyor AB
şöyle yapıyor. Ya biz ilk defa milli menfaatlerimiz REACH regülasyonda hepimiz
biliyoruz. REACH’le ilgili şimdi çevre bakanlığı tutturdu haziran 2013’te
implementation uygulamaya geçeceğiz diye. Yok erken bize göre 2017’den evvel
olmalı. O bütçe döneminden evvel. Yani bazen lütfen kendi milli menfaatlerimizi ön
planda tutalım. En az bizim kadar vatansever ve milliyetçi olduğunuza inanıyoruz.
Ama her şeyin bir olgunlaşma süreci vardır. Adaptasyon süreci vardır. Maliye
bakanlığı da sizin gibi böyle istikbali oldukça parlak bir genç maliyeci bulunca
karşımda bunları söyleme ihtiyacı hissettim.
-Mehmet Erkan: Çok teşekkür ederim bu övgü dolu sözleriniz için. Ama aynı şeyi
düşünüyoruz. Yani ana hedef ülkenin çıkarı. Ülkenin çıkarından başka bir hedef hiç
bir şekilde olamaz. Dolayısıyla ama bu da şu demek değil. Çevremizde olan
gelişmeleri her zaman takip etmeliyiz. Oradaki artıları eksileri bizim için ne
alınabilecekler alınamayacaklar. Tabii ki bunu her zaman takip etmek tüm
bakanlıkların görevi.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Sayın Erkan güzel bir konuşma yaptı. Refik bey
ateşli konuşmaya başladı ve arkasından devam etti. Yani orda korumacılığın
affedersiniz anlayan tabirle ağababasını yapıyor şu anda Avrupa Birliği. İtalya
Almanya, Fransa, İngiltere hele. Yani dolayısıyla biz de menfaatlerimizi mutlaka
gözetmek durumundayız diyorum. Sözü Semra hocama veriyorum.
- Semra Hoca: Ben teknoloji gelişme bölgelerinin durumuyla ilgili bir parça bazı
şeyler söylemek istiyorum. İzmir teknoloji bölgesinin kurucularındanım. Ve büyük bir
hevesle kurulmasında çok özveriyle çalıştık hep beraber. Ancak mevcut yasalar
çerçevesinde şu andaki tablolarda tabloda acaba gerçekten teknoloji geliştirme
bölgeleri katma değeri yüksek üretimi teşvik ediyor mu bu çok ciddi şekilde
sorgulanmalı. Mevcut tüm bölgeler için söylüyorum. Sadece İzmir için demiyorum.
Profile baktığımız zaman yer alan şirketlerin %90’ından fazlası bilgisayar yazılımıdır.
Kimya sektörünün bu bölgelerde yer alması çok güçtür mevcut koşullarda. Neden.
Çünkü kimya sektörü mutlak surette kendi için bölgede yer alacaksa bazı
laboratuarlarını üniversitenin imkanlarından yararlanacak ama bazı şeylerini kurmak
zorunda. Bölgelerin 2 senedir özür dilerim son 2 senedeki değişikliklere çok iyi vakıf
değilim. 10 senelik bir geçerliliği vardır vergi muafiyetinin değişmediyse. Ve o
geçmişte ben yönetici şirketin yönetim kurulu başkanlığını da yaptım. O tarihte de
maliyeye de yazmıştık. Bunun süreyle kısıtlanmaması aksi takdirde bilgisayar
yazılımı dışındaki şirketlerin bu bölgelerde yer almasının çok güç olacağı bunun
yerine çok iyi denetlenerek bakın bunu özellikle vurguluyorum çok iyi denetlenerek
katma değeri yüksek üretime yönelik ARGE faaliyetlerinin proje halinde sunulması ve
bunun her proje dönemi için 10 yılla kısıtlı olmaksızın devam etmesi. Her ayrı proje
için süre uzatımının verilmesi. Böylece şirketler KOBİ’ler için söylüyorum şu anda.
Çünkü büyük şirketler artık kendi bölgelerinde bazı faaliyetleri sürdürebiliyor vergi
muafiyetiyle. Ama KOBİ’lerin bu tür bölgelerde yer alıp kimya sektörüne hizmet
etmesi katma değeri yüksek ürünlere yönelik araştırmalara yön vermesi üretime yön
vermesi mümkün değildir mevcut koşullarda. Bunu özellikle belirtmek istiyorum. Bu
konuda önlem alınması lazım. Ve teknoloji geliştirme bölgelerinin hangi amaca
hizmet ettiğinin bunun çok ciddi araştırılması lazım. Teşekkür ederim.
- Oturum Başkanı - Timur Erk: Katkınız için çok teşekkür ederiz hocam. İyi ki
katıldınız ve katma değeri yükselttiniz. Şimdi geldik bir sanayici dostumuza.
Senelerdir beraberiz. Türkiye Kimya Sanayicileri Derneğinde sevgili Engin Denizben.
Çukurova Kimya Sanayi. Gördünüz kağıt kralı, onun haricinde oluklu mukavva,
ambalaj. Şimdi onun için onu böyle kısıtlı konuşturmamak lazım. Yani burada ne
demişiz Engin bey için. Manisa organize sanayi bölgesinde kimya sanayinde yatırım
imkanları ve koşulları. Bence o sınırda bu dar bölgede paslaşamaz. Onun için biraz
daha onu açalım sınırlarını. Tamamen serbest bir konuşma olsun.
-Engin Denizben: Şimdi değerli başkanım değerli hocalarım değerli sanayici dostlar.
Efendim konumuzun başlığı Manisa organize sanayi bölgesi buradaki kimyasal
yatırım imkanları. Şimdi Manisa örnek bir organize bölge. Birazcık detayını vereceğim
ama başka konulara geçeceğim. Ben 1976 senesinde Manisa’ya geldim Mersin’den.
O tarihten beri orayla ilişkim var. Muhtelif zamanlarda da organize bölge yönetim
kurulunda görev aldım. Dolayısıyla anlatacağım şeyler benim kendi bilgilerim. Yani
okuyup yazdığım şeyler değil. 2 tane şirketimiz var orda. ’76 senesinden bu güne
kadar kaç 40 sene mi yapıyor. 40 senedir irtibatımız devam ediyor. Manisa organize
sanayi bölgesi ‘68’de yapımına başlanmış doğru ve isabetli bir uygulama ile 5
aşamada gerçekleşmiştir. Bazı bölgelerde tamamını ihale ediyorlar. Ondan sonra
satış için bekliyorlar yıllar yılı. 5 aşama demek aşağı yukarı 40 senede 8 senede bir
bölge yapılmış. Şu anda 5. bölge bitmek üzere. Şöyle kategorize ediyoruz. Manisa
organize sanayi bölgesi bittiğinde Bursa Eskişehir organize sanayi bölgeleri ve ek
olarak da 70’li yılların sonunda İzmir Atatürk organize sanayi bölgesinin de dahil
olduğu gelişmiş 4 sanayi bölgesidir. Bunlar hakikaten çok gelişmiştir 4’ü de. Ama
Türkiye’de bugün 81 vilayetin hemen hemen her birinde 1 veya 1’den fazla organize
sanayi bölgesi vardır. Bu bahsettiğim 4 bölgede hemen hemen tamamı dolmuştur.
Yıllık dış ticaret hacmi 2008 yılı itibariyle 5.3 milyar dolar Amerikan doları. Toplam
istihdam yine 2008 yılı itibariyle 22.500 kişi. 100.000 kişiyi barındırıyor yani aileleri de
hesaba katarsak. Neden tercih ediliyor diye bir soru sorduğumuzda kendi kendimize
1. neden hizmet fiyatlarıyla yatırıma en uygun bölge. 45 euro metre karesi peşin
ödemeli. Çevreye saygılı sanayi politikaları uygulanıyor burada gerçekten. 21.500
metre küp günlük atık arıtma kapasitesi var. Bunun 13.000 metre küpü şu anda
kullanılıyor. 21.500 metre küp aşağı yukarı Manisa’nın toplam kirliliğini ifade eden eş
değer. 2 tane var atık arıtma. Bir 15 bir de 6.500’lük. önce 6.500’lük yapıldı. Sonra
15 yapıldı. 5 bölgenin de bütün hepsinin ihtiyacını karşılayacak bir kapasite var. Atık
çamurları arıtma depolama sahası 60.000 metreküp kapasiteye sahip. Bunun 1.’si
ilk defa burada yapıldı. İtalya’dan kopya ettik. Daha sonra doldu. Üzerini yeşil alan
yaptık. Şimdi sonradan yaptığımız membranlı işlerle sıkıştırılmış zar onun üzerine
tekrar kil onun üzerine geçirgen bölge onun üzerine devamlı atık arıtmadan gelen
çamurlar atılıyor. Sanayicinin atıkları ise buraya kabul edilmiyor. Onu belediyeye
veyahut vermek zorundasınız ücreti karşılığı. Bu gün enerji problemi yok. Elektrik
üretim kapasitesi 85 mega watt. Anlık değer. Buhar üretimi kapasitesi 40 ton saat. 40
tonu biz kendimiz çekiyoruz. Kağıt tesisimiz için. Sıcak su kapasitesi 1250 ton. Büyük
çoğunluğunu Vestel kullanıyor. 4. konu da altyapı hizmetleri oldukça mükemmel. Boş
alan bu bölgede 1600 dönüm. Arkadaşlarla konuştum buraya gelmeden evvel
otomotiv sektörüne öncelik vermeye çalışıyorlar. Esasında kimya sektörü organize
sanayi bölgelerine oldukça mevcut kanunlara ve yönetmeliklere göre uyumsuzluk
gösteren bir sanayi kolu. Çok kısıtlamalar var. Onlara ben değineceğim esas. Çünkü
bugün reaksiyona tabi bir kimya sanayini kurmak isterseniz yeri zor bulursunuz. Bir
tek şu anda yasal olarak mevcut yerin önderliğinde İstanbul’da Kocaeli Gebze’de
kurulan kimya organize bölgesi. Orada da %80 kısıtlı. Ama kısıtlama isimlerini
görürseniz şaşırırsınız. Hemen hemen bir kimya sanayini sokmak mümkün değil. Biz
‘76’da sokmuşuz. Her türlü hidrojeninden tutun reçinesi 200 atmosfer basınçta
totalitik etkiye çevirim. Her şey var. Ve bir müktesep hakkımız var. Bugün devam
edebiliyoruz. Ama yeni bir girişimci bunları yapamıyor maalesef. Şimdi bu meşhur
organize sanayi bölgesi uygulama yönetmeliği var. Burada bir de 93. madde var.
Şimdi 93. maddede okursak bunu okuyup vaktinizi almak istemiyorum. Hemen
hemen her türlü kimya sanayini içeri sokamazsınız. Sadece fiziksel karışım yüksek
basınç istemeyen toz çıkarmayan bir kol varsa orda yapabilirsiniz. Şimdi buna uyan
bir tek ilaç sanayi var. İlaç sanayini sokabilirsiniz. Onun haricinde düşük basınçlı
yapılan formal imalatı sokabilirsiniz belki. Çünkü buraları bölerseniz müteşebbis
heyete gidiyorsunuz oradan dönüyor. Bu yasaklı hissenin haricindeki konular için
onlar üniversiteye ve sanayi bakanlığına yazıp görüş istiyorlar. Şimdi yasaklayan
adama vereceği görüş yasaklı farklı olamaz. Dolayısıyla buralarda kimya sanayine
geçit yok. O zaman bu sektörde yatırım yapacaklara imkan sağlamak için kimya
organize ihtisas organize bölgelerini kurmak lazım. Önümüzde iddianame var. 2500
dönüm Gebze’deki 2500 dönüm özellikle küçük bir yer esasında. Fiyatları çok
yukarıda. 100 euro metrekaresi peşin ödeme. 285 lira da 12 ay vadeli ödemede.
Bunlar yüksek rakamlar biraz evvel söylediğim rakamlarla kıyas ederseniz. Ama
Gebze’nin arazi fiyatlarını dikkate alırsanız bu rakamlar çok daha farklı bir. Şimdi bu
sakıncaları tarihte kullanmayacak tesisler diyor. Biz de soruyoruz. Bunu ben çok
sordum esasında ama burada da bir daha götürüyorum işi. Ne gibi sakıncalar
görülmekte. Sakıncanın tarifi nedir. Hangi objektif kriterleri veren maddedir. Bunların
cevabı yok. Bir heyet bilinen bir heyet veya bilmediğimiz bir takım insanlar bir takım
şeyleri sakıncalı tesis olarak ilan ediyorlar. Onun için de şey var gübre fabrikası var
fosforik asit tesisi var. Sıvılaştırılmış petrol gazlarıyla işlem yapan yerler var. Petro
kimya kompleksleri var. Başımızdan geçen bir olay. Bir Fransız ortaklığımız vardı. Bir
yer talebinde bulunduk organize bölgeden. Bu sektörü tuğla ve kiremit fabrikaları
sektörüne sokmuşlar. Şimdi tuğla ve kiremit fabrikaları burada yapamazsınız.
Yapılamayacak tesislerden bir tanesi. onun üzerine biz kendi yerlerimizi kiraladık
firmaya. Ortaklığı götürdük. Yıllar sonra 4. ve 5. bölgenin yapımı sırasında bir dip
notla haneler ve tesisleri müsaade edildi. Biz de ondan sonra yer aldık ve şimdi inşa
ediliyor tesis. Kimya sanayi potansiyel kirlilik taşıyor. Tabii bunların altında yatan
nedenleri anlatıyorum. Fakat kirleticiliği önleyici tedbirler alınırsa kirletme olmaz. Çok
basit ifadesiyle. Her türlü kimyasal üretimin kirliliği önleyici bir yöntemi vardır. Kimya
yatırımcısı tepki topluyor. Ancak teorik olarak her türlü kirliliğin arıtılması mümkündür.
Bütün mesele bu yöntemi uygulama kültür ve disiplinine sahip olmaktır. Ve bir de
bunu çok güzel anlatmak lazımdır. Eğer insan anlamak istemiyorsa ne yaparsanız
yapın bunun müsaadesini alamazsınız. Burada çok büyük iş düşüyor. İfade etme
sanatı. Adeta umacı muamelesi görüyor bir takım konular. Alınmış olan yerler bugün
üretim yapan yerler şanslı. Yani bugün bir yatırım yapmaya kalkıp diyelim atıyorum
kafadan bir tesisine ihtiyaç var Türkiye’nin. Sanayicimiz gidiyor İran’dan tesis alıyor.
gitti bir tane 30 yıllık tesis satın aldı Şimdi burada bakınız size söylemiştim. Daldan
dala atlıyorum ama 15 cente İran’da petro kimya bölgesinde bu İran’da özelleştirme
için gittim ben oradaki petro kimya şehrinde filan kaldım. 15 centten anlaşma
yapılıyor orta vadeli 5 yıllık 10 yıllık. 15 cent ne demek her şey orda gaz. Üre
amonyak. Böyle bir tesisi Türkiye’de kurmak mümkün. Eğer bu mavi akımda bir özel
anlaşmayla devletimiz bir şey koparırsa. 15 cent sübvanse ederse gidip Samsun’da
bir tane kurun. Amonyak da kurun üre de kurun. Üre Türkiye’de azotu 46 olan
biliyorsunuz. Patlayıcılığı olmayan bir üredir. Öbürleri patlayıcılık limitine katılıyor.
Amonyum nitrat 26 . Tabii yeterli azotu veremiyor toprağa. Ama ürede öyle bir şey
yok. Ama Türkiye’de de üretilmiyor. Tahmin ediyorum 2- 3 milyon ton üre ithal ediyor
bugün Türkiye her sene. (Konuşmacı: hem zirai hem ) Yani bunun altında yatırım
yatıyor. Yatırımı nerde yapacaksınız nasıl yapacaksınız. Kanun koyucu sakıncalı
tesislerin bence sakınca açık olarak koymadan sıralamaktadır. 93. maddenin bu
konuda ihtisas sahibi elemanlar tarafından ele alınıp yeniden düzenlenmesi gerekir.
OSB kanunu 93. maddesi kısıtlamaların yanı sıra OSB yönetiminin de kendilerinin
de kısıtlama ve çekinceleri var. Ama bize düşen sorumluluk alınacak tedbirlerin
inanılır ve açık dille yetkililere anlatılması ve gerçekleştirilmesidir. Bitmek bilmez bir
ödünle karşı karşıya kalan sanayiciler yaşadık bunları. Sanayiciler kurulurken
yaşarken ödün üstüne ödünle karşı karşıyadır. Bunların hepsini yaşadık. Bu ödünleri
de verdik. Bu hususta TKSBD ve biz kimya sanayicilerine büyük görevler
düşmektedir. Başka türlü bir çıkış yok. Özetle bu karma organize sanayi bölgesi
(Konuşmacı: burada bir şansımız var genel müdürü Mustafa Yılmaz’ın abisi yani
bütün organize sanayi bölgelerinin kuruluşunun başkanı. 2. dönemde seçildi. Mahmut
Yılmaz. hep beraber gidip derdimizi anlatmak adına) Tabii. Özetle bu karma organize
sanayi bölgelerinde sadece kimya sanayinin fiziksel karışımı ve reçete bazlı
üretimlerine izin verilebiliyor. Bunu biraz evvel söyledim. İşte bu konuda Kocaeli
Gebze’yi anlattım. Kimya ihtisas organize sanayi bölgelerinin kuruluşuyla ilgili sanayi
ve ticaret bakanlığının zemin anlayışının her zamankinden çok daha ağır olduğunu
düşüncesindeyim. Bu konuda şöyle söylüyorum. Sayın Çağlayan bu işi başarmış.
Şöyle ki. Bu klasik OSB’lerin karma OSB’lerin şimdi bu yeni kanunda da var. %75
doluluk veyahut çalışmaya başlama seviyesine ulaşmadan yeni bir organize bölgeye
müsaade etmeyecekler. Bu bir. İki ihtisas OSB’lere sıra geldi. İhtisas OSB buna tabi
değil. Atıyorum kafadan 3000 dönüm 4000 dönüm 5000 dönümlük Türkiye’de bir
takım yerleri tespit edip bunların kimya ihtisas OSB haline dönüştürülmesini
sağlamamız lazım. Bu bugün çok daha fazla taraftarı var bu işin. Sanayi bölgesi buna
hazır. (Konuşmacı: Ona da bir yorum. Çok kısa. Güzel öneri de bu etki böyle. Filyos
Aliağa İskenderun Yumurtalık Karasu –Engin Denizben: Şimdi geleceğim oralarayani bunlar belirlenmiş bölgede. Ama hakikaten yani bunlar uygun yerler. Fakat yerin
bu konuda müteşebbis grubu oluşturmakta rehavet içindeyiz. Bu konuda gerekli
potansiyel var fakat etkileşim için sanki güç motivasyon zayıf kalıyor.) Şurada bir şey
var onu okuyacağım. Fransa’dan alıntı. Yani yurt dışına bakacak olursak orada neler
var yazısının cevabı. Fransa’yla ilgili. Hemen okuyorum. 70 milyon turistin geldiği bu
ülke güney kesiminde gelir düşüklüğünü ve işsizliği azaltmak için güney sahillerinde
sanayileşmeye teşvik ediyor. Devlet Marsilya’nın batısında her biri 100.000
dönümden büyük 3 sanayi bölgesi oluşturmuş. Buraları 3 büyük liman. Havaalanı
konteynır transfer alanı yapmış. Fabrikaların tatlı su ihtiyacını karşılamak için Ron
nehrinin yatağını değiştirerek bu yerlerden geçirmiş. (Konuşmacı: Düşünün Ron
nehrinin deltasını değiştiriyor). Bölgeye demir yolları otoyollarla Avrupa’nın iç
kesimlerine bağlamış. Su yolu ile kuzey denize bağlantı gerçekleştirmek üzere.
Bölgedeki sıvı üretimleri iç kesimlere boru hatlarıyla sevk ediliyor. Bölgede yatırımlar
azken gemilerin limanlara uğramasını ve buradaki üreticilere sık nakliye imkanı
sağlamak için uzun süre buradaki limanlara uğrayan gemilere yük bulamadıklarından
prim verilmiş. Boş gemi primi. Bölgede arazi edinme ve inşaat izni alma en fazla 1 ay.
Arazi bedeli yok denecek kadar az. Biz 100 eurodan bahsediyoruz. Buna rağmen kıta
Avrupasında son yıllarda yapılan yatırımların daha çok Rottherdam’la Almanya tercih
edildi. Biz bir kağıt fabrikası için bir Sakarya’nın bir kolundan su alıp bir gazete kağıdı
fabrikası imal ettik. Adapazarı’nda bir görüşme yaptık. Yerel otoriteyle Belediyeyle.
Amaç şu. Suyu al Sakarya’nın kolundan işle tekrar temizle tekrar Sakarya’nın koluna
ver. Adam bön bön baktı bize. Nasıl olur. Hollanda yapıyor bunu. Alıcı ortama aldığı
suyu temizliğinde suyu veriyor. Türkiye’de niye olmasın? Yani bu kültürde olmamız
lazım bizim. Bunu atlatmamız çok çok zor. (Konuşmacı: Sayın Denizben ben mevcut
kültürü anlatayım; alıyor temizliyor veriyor arıtıyor. Veriyor körfezin içindeki ortamdan
daha iyi parametrelere sahip veriyor buna rağmen cezayı yiyor. Devam edin siz.)
Şimdi ben ihtisas organize sanayi bölgelerini kimya için organize verilmesinden
yanayım. Sayın başkan seçin 6 kişi. Verin görevi. Gidilsin sanayi bakanlığına. -Bu işin
yolunu açalım. Bunun sonu selamettir. Ancak arsa alımında finansman sorunlarınla
karşılaşılacak. Onun da bir yolunu buluruz. Diye düşünüyorum. Biliyorsunuz bu
görevi 5 sene evvel de vermiştiniz. Burada PETKIM’in yanında 250 dönüm bir yer. İlk
şeyini yaptık oranın. Ha pardon Erdoğan vardı gittik PETKIM’e baktım Ege Bölgesi
sahip çıktı o işe. Biz yapacağız dedi. Buyurun yapın dedim. Hiçbir şey olmadı.
(Konuşmacı: 9000 dönüm içinde 250 dönüm yer verdiler bize.). Sayın başkanım
şöyle 22 bakanlıktı o zaman şimdi 10’a düştü. 22 bakanlıktan adam geldi. Etüt
yaptılar. İşte incelediler filan. 5 tanesi şart koydu. Tarihi eserdir şudur budur.
Sonrasını bilmiyorum ben kaçtım. (Bir Konuşmacı: Aliağa 1970 yılında Türkiye’nin
sanayi bölgesi ilan edilmiş. Kaç yıl geçti. 40 yıl sonra burada Aliağa’ya imar planı
olmadığı için . Kendi tapulu araziniz ) (Konuşmacı: 2002 tane var. O zaman ben de
bu işle çok uğraştım.) Şimdi başkanım finale gidiyorum. Şunu da söyleyeyim. Şimdi
70-78 seneleri içinde ben Mersin’de bulundum. Orda büyük bir sanayi kuruluşunda
çalıştım. Şimdi şöyle bir özet yapıyorum. Şimdi Mersin’i bilenleriniz vardır. Amonyak
boşaltma tesisleri var. Boru hattı. Ben size 40 kilometrelik bir sanayi kuşağını
anlatıyorum şimdi. Akdeniz Gübre sanayi. 2000 dönüm arazide kurulmuş. Devam
ediyoruz. Arkasında Ataş var. Şu anda faaliyetini durdurdu. Onu geçiyorsunuz
Kazanlı belediyesinde soba/soda sanayi var. Soba/soda sanayi yanında diplomat
var. Biraz daha gidiyorsunuz. Yolun karşısına geçiyorsunuz Mersin’e doğru 3 tane
cam sanayi var. Şimdi bakın ne oldu. 7 tane tesis saydık. Bunlar 75’li arkadaşımız
demin siz söylediniz. Kimya sanayi unutulmadan evvel yapılan tesisler. Demirel
hükümetleri zamanında zannedersem ben ordaydım. 76 evet. 70 ile 80 arasında. Bu
tesisler şu anda şakır şakır çalışıyor. Hepsinin bir özelliği var. Denizden belli miktar
içerisinde limana yakın. Son derece mükemmel tesisler. Siz bu tesislerin bugün
yapımı için müsaade almaya lütfen çıkar mısınız. Nasıl alacaksınız. Nasıl bu tesisler
bir araya gelmiş de o kadar şey çıkmış oldu. Buradan yine yukarı çıktık. (Konuşmacı:
4 kuruluş içinden saydıklarınızdan bir tanesine Asuman hanım şimdi mi. Yönetim
kurulu toplantısı yapıyoruz. Gelin gelin enteresan bir şey göstereceğim dedi. Yönetim
kurulu toplantısından sonra çıktık gittik. Deniz sıfır. Site sıfır. Yani her şey sıfır. Ama
bakın o kadar uğraştırdı. Yerel belediyeler vs. nereye geldiler. Aaa bir baktı ki
gözlerime inanamadım. Caretta Carettalar çiftleşiyor. 400 metre önümde. 200 metre
100 metre önümde. Denizin önünde. Demek ki her şeyi halletmişler. Bravo
kutluyorum. Güzel örnekler de var.) Şimdi ben bunu tabii sanayi bölgeleri dedim.
Böyle bir isim attım. Hakikaten bunlar bir araya nasıl geldi ya. Nasıl müsaade ettiler.
Bir tanesi yabancı sermayedir. Diğerlerinin hepsi yerli sanayi, İş Bankası, Soda Ataş
yabancı sermaye. Ama hepsi tıkır tıkır çalışıyor şu an. Çok da güzel. Buradan aynı
dönemde 75’li dönemlerde Yalova’ya geçiyor. Aksa’nın kuruluş yılı. O dönemde
başladı Aksa. Akyem daha sonra geçin bizim tesis var orda. Ondan sonra İpek kağıt
var. Şimdi burası da bir bölge kimya sektörü. Oluşmuş. Bunları bir daha kuramazsınız
buraya. Çivi çakamazsınız. (Konuşmacı: Şu anda Yalova’ya 5 sene sonra ÇED
raporu aldılar. likit kimyasal tesisi yapılıyor. Terminal yapılıyor.) Şimdi İzmit
körfezindeki tesisleri saymıyorum. Onlar rafineri. Petro kimya eski tesisleri. Ben
kimya tesislerine konsantre oldum. Şimdi Türkiye’nin bu a ihtiyacı var bence. Büyük
düşünülecek büyük oynanacak yabancı sermaye çekilecek buraya. Bu tip. Bu
tesislerin işgal ettiği ın değeri 2000 dönümden aşağı değil. AKSA 3 vardır herhalde 34 dönüm. (Konuşmacı: Şimdi istersen şu diyaloğu kapatalım. Bir alkışlayalım sizi. )
Bir şey daha var. Onu da söyleyeyim ondan sonra. Şimdi (Konuşmacı: Sorulara da
cevap verirsin onun için) Bu yeni kuşaklar için ben 3 tane uygun yer hayal ettim. Bir
tanesi Sinop Gerze bildiğim bir yer. Sinop Gerze’de tütün yetişiyor. Hiç mühim değil.
Avrupa’da sanayi için çiftçiye sübvansiyon yapıyorlar. Ne olacak ki istersen yaparsın.
Limana yakın. Samsun Terme. Şey sanayinin ilerisindeki yerlerdir. Adana, Karataş,
Yumurtalık. (Konuşmacı: Evet. Güzel) Buralara bunlar düşünülebilir. İncelenebilir.
İnsanlarla konuşulabilir. Ama konuşmazsan da hiçbir şey olmaz. Teşekkür ederim.
- Engin Denizben: Evet. İthalat kanalıyla geliyor) söylediniz. Aynen katılıyorum. Ben
o zamanlar bugünkü adıyla azot sanayinde 2 yıl kadar görev yaptım. 1976-77-78
yıllarında azot sanayinde o yıllarda orda görev yapıyordum. O zaman Soma’da bir
gübre fabrikasının kurulması projesi vardı. Biz o projede çalıştık. Ve yer tespitini yer
seçiminde la ileri boyutlara kadar götürdük. (Engin Denizben: Kömürden amonyak.
Biliyorum ben) Kömürden amonyak amonyaktan da üre. Fakat o arada ben bir
şekilde ayrıldım. Özel nedenlerle. Daha sonra o proje kaldı. Gerçekleştirilmedi. Niye
öyle kaldı veya bugün düşünülüyor mu. (Engin Denizben: Hayır düşünülemez.
Gazdan başka alternatif yok. Gazla rekabet edemezsiniz. Yani yaparsınız amonyağı
kömürden. 10 liraya çıkarırsınız. 2 lirayla millet ithalat yapar. Şaşarsınız.)
- Kenan Yavuz: Sayın Bağan, Sayın Başkanım sizler kadar yetenekli ve sıkmadan
bir oturum yönetebilecek miyim emin değilim ama. Çok keyifli bir toplantı oluyor. Çok
güzel bir şey oluyor. Kendi kendimize de olsa sorunlarımızı problemlerimizi gayet
güzel paylaşıyoruz. Ben kendi adıma çok şey öğrendim sabahtan beri. Eminim ki
birbirimizden öğreneceğimiz çok şeyler var. Şimdi konumuz Ege Bölgesi ve doğal
olarak da Ege Bölgesi Türkiye kimya sanayi ihracatı sorunları ve araştırma
geliştirmeyle ilgili problemler. Birinci konuşmacı olarak kürsüye İstanbul kimyevi
maddeler ihracatçılar birliği başkanımız genç iş adamı heyecanlı arkadaşımız Murat
Akverdi’yi çağıracağız. Buyurun Murat bey. Kendisinden ihracatçılar birliğinin
ihracatçıların temsilcisi olarak Türkiye kriz sürecinde ihracat politikalarında proaktif
bir önlem alabildi mi bir şey yapabildi mi. Çünkü Türkiye ihracata dayalı ekonomisini
ithalata dayandırmaya başlamıştı son yıllarda özellikle. Ve sanayimizin temel
dinamiği de ihracatın büyümesiydi. Ama dış pazarlardaki olağanüstü daralma
özellikle Türkiye ihracatının büyük bölümünün Avrupa’ya olması ve Avrupa pazarının
inanılmaz durgunluğu ve gerilemesi ihracatımızın ve üretimimizin önündeki en büyük
engel. Bu konulardaki görüşlerini almak istiyoruz. Buyurun sayın başkan.
- Murat Akyüz: Sayın başkanım değerli başkanlar değerli katılımcılar. Öncelikte tabii
öğleden sonra bir de yemek rehavetinin tam yavaş yavaş çöktüğü tam şu saatlerde
bütün katılımcılarımıza tekrar teşekkür ediyorum. Madem uyuklamaya başlayan
katılımcımız yok beni en çok sevindiren şey o. Konu da heyecanlı. Sektör gerçekten
can alıcı bir sektör. Ve ümit ediyorum bu 2 günün sonunda da oldukça faydalı
bilgilerle gerek özel sektörümüz gerek hocalarımız gerek okullarda üst düzeyde
yönetimde etkileyebilecek yöneticilerimiz bu sektöre faydalı çalışmalara hemen
başlarlar. Tabii konu Türk kimya sektörü ve ben sadece ihracat politikası ve özellikle
dünyada genel anlamda kriz sürecinde ne oldu illerde nasıl oldu diyerek
başlayacağım. Ve son slaytlarda biraz da alt dallara alt sektörlere biraz sizlerle
beraber göz atmak istiyorum. Özellikle güncel bilgileri sizlere taşımaya çalıştım.
2007’den verilerden çok iyi 2008 sonu verileri var. Eğer yıllık verileri konuşuyorsak.
Aynı zamanda da 2009’da da nisan ayı sonu itibariyle alt sektörler var. Şimdi özellikle
2008 yılı nasıldı. Ekonomik gelişmeler ve sonuçları itibariyle ilk dönemlerde piyasalar
hala yükseliyordu. İhracatta hala artışlar vardı. Hala rekorlar kırıyorduk. Ve bir anda o
rüzgar tam ilerlerken bizim yüzümüze doğru esmeye başladı son 3 ayda. Tabii bazı
şeyler geliyorum diyordu. Fakat biz halen onun herhalde rehavetine kapılmıştık
sektörler olarak. Bütün sektörler olarak. Sadece kimyada değil. Ve bunun üzerine yurt
içinde de bazı sıkıntılar ve bütün sektörün üzerine çöktü. Neydi otomotiv konusuydu.
Otomotivde ani bir yavaşlama ya da durma oldu. Tabii doğal olarak hepimiz
tüketiciyiz hepimiz araba belki o sırada almak üzereyken bir anda bir sayın bakan
çıktı ve dedi ki ÖTV’de biz indirim yapabiliriz dedi. Şimdi bunu duyar duymaz
otomotiv alacak ve cebinde parası olan bile otomotiv almayı bir durdurdu. Şu ÖTV bir
düşsün bakalım. Maalesef tabii burada yererken lütfen beni herhangi bir yerden
herhangi bir partiden gibi düşünmeyin. Çünkü biz kendi çevremizi yeriyoruz. O
seçtiğimiz insanlar gene bizim insanlarımız. Sektör biziz. Ondan dolayı bu yergiler hiç
bir anlamda politik anlamda algılanmasın lütfen. O konuda çok rahat konuşmak
istiyorum. Çünkü günün başında biz bir aileyiz denildi. Gerçekten ben burada ailemle
görüşmek havasında bunu yapmak taraftarıyım sayın başkan. Tabii bu dönemde bir
anda otomotiv satışları kilitlendi. Otomotiv satışları kilitlendi işte bankalar finansal bir
kriz oluşmaya başladı. Bu finansal krize doğal olarak Türkiye’deki bankalar da hemen
ayak uydurdu. Siz cebinizde belirli bir peşinat da dahi olsa ev almaya gidiyorsunuz
bankaya banka diyor ki bir dakika. Şimdi bir mortgage krizi Amerika’da bundan dolayı
şu anda işte piyasalar kötü ben alıyor bile olsa ben para bulamıyorum diyerekten o
bahanelerle o anda bütün kredi vermeyi durdurdu. Ve ben çok net biliyorum
bankaların üst yönetimlerinden emir geldi o sırada. Kredi vermeyi durdurun. Yani
kime olursa olsun. İyi müşteri kötü müşteri hiç böyle ayrım yapmadan. Ve bu süreç
içerisinde bizler de nasıl yakalandık leasinglerle yakalandık ihracatçılar ve sanayiciler
olarak. İşte sattığımız ürünler işte düşük TL’yle hesaplanıp işte belki 6 ay vadeyle yurt
dışına satılmış olan bazı ürünlerle yakalandık. Ya da dedik ki ya olur da işte
hammadde yine artışa devam eder işte ben normalde tüketimim aslında yıllık 100 ton
ama pardon aylık 100 ton ama ne olur ne olmaz ben şöyle 3 aylığımı alıyım diyerek
300 ton hammaddeyi de alıp koydum depoma derken bu şekilde bir yakalanma oldu.
Ve o anki resmi çektiğimiz anda tümüyle hüsran. Neden. Cebinizde para yoksa
sizden kesiliyor. Paranızla rezil olmanın en güzel örneğini hep beraber yaşadık
burada. Çünkü paralar nerdeydi kasalarda değildi ceplerde değildi. Biz sanayiciler bu
paraları makinalara yatırdık. Hammaddelere yatırdık. O şekilde hep beraber krizle
karşı karşıya kaldık. Tabii bu süreç içerisinde bazı hükümetler vardı çok proaktif. Bazı
hükümetler vardı biraz daha böyle nasıl olsa bu şekilde biz kıssak da gidiyor
mantığında çok işte belki hepimizin bildiği çok kısa bir fıkra anlatacağım. İşte
Nasreddin hoca eşeğine bütün yükü yüklüyor. Ondan sonra işte her günkü yine
samanını veriyor. Eşek gidiyor. Ondan sonra diyor ki biraz samandan kısayım
bakayım ne olacak diyor. Bir gün sonra yine samandan biraz daha kısıyor. Ondan
sonra eşek yine aynı yükü yine taşıyor. Yani diyor ben herhalde deliymişim ya bu
eşeğe niye bu kadar fazla saman veriyormuşum. Biraz daha kısıyor biraz daha
kısıyor eşek ölüyor bir anda. Ondan sonra bu eşek niye öldü diyor. Bu sefer onun
kendi kendine yorumunu yapmaya başlıyor. Ya orada biz belki hükümete ya sesimizi
duyuramadık. Ya dertlerimizi tam olarak anlayamadılar. Ve şöyle bir hava vardı. Ya
bu özel sektör öyle bir yolunu buldu ki biz hükümet olarak ne yapsak da onlar bir
şekilde ihracatını artırıyor satışlarını yapıyorlar. Müşteriyi gidip buluyorlar. Öyle
olmadığını işte sene bitti ve ilk 3 ay içerisinde gördüler. Ve o süreç içerisinde bakın
ÖTV indirimi ne zaman oldu. Ben sadece ÖTV ’yle konuyu açmak istedim çünkü
burada proaktiflik bizim için Türkiye’de ne kadar süre içerisinde oldu sadece onu
karşılaştırmanız açısından. (Bir Konuşmacı): Sayın başkan ben de biraz başkandan
kopya çekerek devam etmek isterim. Şimdi ithalat rakamlarını gizli tutup ya da
üzerine hiç vurgu yapmadan her ay sizin başkanınız başkanı şöyle ihracatımız
patladı bu kadar uçtuk demiyor muydu.) Tabii diyordu. Fakat tabii burada aslında
biraz da suç yine hepimizde. İthalatçı birliklerini biz bir şekilde engel olduk.
Kapattırdık ya da orda güncel verileri almayı durdurduk. Yani ihracat verilerini siz
derseniz ki bugün 12 itibariyle kaç para oldu. Hemen bir şekilde buluyoruz. Siz
deseniz ki bu yıl itibariyle ithalat rakamları nedir ben diyorum ki ben bir TÜİK’e
sorayım. Herhalde bildiğim kadarıyla şubat sonu itibariyle verebiliyorlar şu anda
diyebiliyorum. Yani resim çektiğiniz zaman resim çıkıyor. Sayın başkan yani sıkıntı
orda zaten. Ha burada bir kasıt mı var bilmiyorum. İnanın bilmiyorum hatta ben
anlamış da değilim. Burada bizim kendi kendimizi görmemiz açısından gerçekten
ithalatı da aynı anda görüyor olmamız lazım. Sizin işte yemek sırasında verdiğiniz
çok güzel bir örnek vardı. Siz diyorsunuz ki Tüpraş filan hammaddemi vermiyor ve o
hammaddeden yakıt üretiyor. Ve yakıtı sonuçta Türkiye’ye satıyor. Pardon ihraç
ediyor. Şimdi ben gidip aynı hammaddeyi yurt dışından ithal ediyorum. İthalat
görünüyor ya. Biz hepimiz yaşasın ne güzel ihracat yaptım diye. Ama burada bir
gerçekten bir tezatlık var. Burada bir sıkıntı var. Yani orada sıkıntıyı görmenin en
güzel yolu da ihracatla ithalatı aynı anda görebilmek. Şimdi ben biraz daha hemen
devam edeyim zaten konu konuyu açacak. Ciddi bir gerileme başladı. Ve 2009 yılı
şimdi o dönemde son aylarında bile 2009 kayıp yıl olarak tarihe geçmek üzere
kendisini gösterdi zaten. Bizler 2009 yılına girmeden daha ocak ayına girmeden önce
2009 yılı nasıl geçecek dedikleri zaman 2009 kayıp yıl olacak dedik. Ve muhtemelen
bütün sanayicilerimiz de aynı görüşteydi. Şimdi özellikle 2008 eylül ayıyla birlikte
zaten en büyük yatırım bankalarının kamuya devredilmesi özellikle dünya da
Türkiye’de öyle bir şey zaten 2001 krizinden dolayı bizim kendi kendimize
çıkarttığımız bir krizden dolayı zaten biz bunu yaşamıştık. Finansal açıdan kritik bir
dönem geçiren bankaları ve dış finansman yoluyla faaliyetlerini sürdüren bir çok
firmayı zor durumda bıraktı. Amerika’da ve Avrupa’da da finans piyasaları çalkantılar
geçirdi. Biraz evvel konuştuğumuz gibi sanayi de ciddi bir üretim daralması yaşadı.
Tabii özellikle yaşayanlar petrole dayalı sanayisi olan ya da ihracatı olanlardı
öncelikle. Bir de özellikle cebince parası olanlara mal satan ülkeler için bunlar örneğin
Japonya Güney Kore gibi. Ukrayna’da da bazı yönetimsel ve kredisel hala oturmamış
bir ekonominin oluşturduğu krizlerdi. Ve burada farkındaysanız krizi en çok
hissedenler finansal açıdan hani en modern dediğimiz ülkelerdi. Bakın şimdi Afrika
ülkelerine bakın Arap ülkelerinde özellikle Arap ülkelerine bakın hala onların
gelişmeleri devam ediyor. Neden. Çünkü krediye dayalı kağıt üzerine dayalı bir
politikaları yok. Gerçekten ceplerinde para olan ülkelerde şu anda hala ekonomi
devam ediyor. Başından sonra görülen en büyük ekonomik kriz olarak adlandırıldı ki
Amerika Birleşik Devletlerindeki verilere göre 2. Dünya savaşından da daha kötü bir
kriz olarak verilerde o şekilde adlandırıyorlar Amerikalılar. Pek çok ülkeye olduğu gibi
ülkemizi de olumsuz etkiledi. Siparişler iptal. Üretim sıkıntılı. Çalışanlar işlerinden
oldular. Derken bu tedbirlere rağmen hacimler azaldı kredi hacimleri. Daha yeni yeni
toparlanmaya çalışıyor. Ama 2008’e doğru temmuz ayında başlayan gerileme 2009
yılı şubat ayında gelindiğinde %63.8 kapasite oranına inmiş oldu. Ekonomilerde
yaşanan bu gelişmelerle beraber dünya bankasının açıkladığı küresel ekonomik
2009 adlı rapora göre küresel ekonomik büyümenin 2008 yılında %1.9 olarak
gerçekleşmesi beklenirken 2009 yılında bu oran eksi1.7’ye %1.7’ye gerileyeceği
tahmin ediliyor. 2010 yılında ise küresel ekonomik büyümenin tekrar toparlanarak
%2.3’e ulaşması öngörülüyor ki bu çok iyimser tahmin olarak bir çok ekonomistin
hala değerlendirilmeleri olarak yorumlanıyor. OECD ülkelerinin ekonomik büyümesi
biliyorsunuz OECD ülkeleri biz sürekli kendimize örnek alırız. 2008 yılında %0.7
olarak gerçekleşirken 2009 yılında eksi %3 oranına gerileyecek. AB ülkelerinde de
%0.7 olan eksi%2.7 oranına gerileyecek. Amerika’nın ekonomik büyümesine
bakıyoruz. 2008 yılında %1.1’ken 2009 eksi%2.4. Japonya eksi%0.7 iken eksi%5.3.
Gelişmekte olan ülkelerin 2007’de %20.9 olan ekonomik büyümesine 2008’de 5.8
2009’da 3.1 olarak gerçekleşeceği öngörülüyor. Şimdi gelelim Çin ve Hindistan’a.
değişik örnekler. Özellikle halen gelişmekte ve bizleri birçok sektörde de tehdit eden
ve kimyasallar konusunda da belirli dallarda Türkiye’de ciddi rakipleri olan iki ülke.
2007’de %11.9 2008’de %9 ve 2009’da %6.5. Bakın şunu söylemek istiyorum. 2009
yılının sonunda eğer Türkiye’de %3.5 düşmeyle kapatırsa bu işi 3.5 eksi 6.5 da artı
2009’un sonunda Çin bizden %10 daha öne geçecek. %10 sadece bir senede. Buna
özellikle dikkat çekmek istiyorum. Hindistan’da %9 olan 2007 büyüme oranları
2008’de %5.5 2009’da da %4. Yani eksiye geçmiyorlar gördüğünüz gibi. (Bir
Konuşmacı(Kenan Yavuz olabilir): Acaba bu sene eksi%3.5 mu eksi 5 mi olur.
Hangisi.) İyimser %3.5. %3.5 hatta ben özellikle kimyevi maddeler ihracatında % kaç
düşme olur diye sorulduğu zaman ben 20 demiştim. Sayın bakanımız biraz kızdı.
Çünkü ama %20 benim en iyi tahminimdi. O rakamlar zaten birazdan gelicez
%44’lerde şu anda (Bir konuşmacı: O zaman şöyle söyleyelim eksi%3.5 büyüyecek. )
Türkiye ekonomisinin büyümesi 2007 yılında %4.6 iken 2008 yılında %1.1 ve 2009
yılında maalesef %3.6 eksi. Büyüme olarak gerçekleşeceği tahmin ediliyor. 2008 yılı
Türkiye toplam ihracatı sayın başkan sizin ithalat konusunda da hassasiyetinizi
bildiğim için özellikle ithalatı da koydum burda. Şimdi ihracat %23 artış gösterdi 2008
yılı sonunda yine rekorlar kırdık ve 131.9 milyar dolar Türkiye’nin toplam ihracatıyla
kapandı. İthalatta da %18.8 artışla 201.9 milyar dolarlık bir hacim oluştu. Ve toplam
dış ticaret hacmimiz ki en çok övündüğümüz hacim bir çok ülkeyi ettiğimizde
ihracattan çok dış ticaret hacmimizi biz sürekli söyleriz. 333.9 milyar dolar bir dış
ticaret açığı maalesef. Maalesef diyorum ve 70 milyar dolar. İhracatın ithalatı
karşılama oranı da %65.3. Şimdi ülke grupları itibariyle biz nerelere ihracat yapıyoruz
ya da işte nelerden neden AB’den vazgeçemiyoruz. İşte yine öğlen bahsettiğimiz
konulardan bir tanesi. Burada bir sıkıntı var. Bu sıkıntı da Avrupa Birliği en çok
ihracat yaptığımız ülkeler seviyesinde %63’le. Ve onun hemen arkasından Yakın ve
Orta Doğu geçiyor %25. O da sınır ticareti ve sınır komşu ülkelerle ticaret politikasına
hükümetin değinmesiyle sanıyorum. Bir de Irak’taki savaşın sona ermesi Suriye’nin
ve İran’ın daha çok yumuşaması, ekonomide dünya ülkeleriyle daha çok ticarete açık
olması bu %25’lere en çok yardımcı olan yaklaşımlardan bir tanesi oldu.
Gördüğünüz gibi Avrupa Birliği %63’le hala bizim çok ciddi bir oranımızda. AB’den
vazgeçebilir miyiz diyoruz ya işte o riski göze alamıyor hükümet. Çünkü gerçekten
çok dengesiz bir ticaretimiz var. Dış ticaretimizde Avrupa Birliği çok ciddi şekilde
bizim aleyhimize çalışıyor. Aleyhimize çalışıyor diyorum bu çok aslında iddialı ve
biraz sert bir laf. (Bir Konuşmacı (Kenan Yavuz olabilir): Paradigmaya oturmuyor mu
yani Avrupa Birliğini Avrupa’ya mal satmak için ille de Avrupa Gümrük Birliğine üye
olmak gerekseydi gümrük birliğine üye olmayan hiçbir ülke Avrupa’ya ihracat
yapamamalı ) ki orda örneğin İsrail’le hala %0 karşılıklı ticareti ki biz burda %0
diyoruz ama sıfır dediğimiz şimdi tekrar dikkatinizi çekiyorum endüstriyel ürünler.
Bakın tarım ürünleri asla yok bunların içerisinde. Örneğin Finlandiya’ya gittik sayın
bakanımızla sayın Kürşad Tüzmen’le o sırada bir Türk firması nasıl yanıyor yakılıyor
diyor ki ben diyor gümrük birliği anlaşması olmadan önce zeytinyağı satıyordum diyor
Finlandiya’ya. Ve tonlarca binlerce ton satıyordum diyor. Bir anlaşma yapıldı ben
kestim diyor çünkü vergileri arttırdınız siz %40’lara getirdiniz diyor. İtalya’dan çok
daha uygun fiyatlara gelirken Türkiye güya gümrük birliği anlaşması yapmış fakat
bütün organik ürünlerde maalesef tarımsal ürünlerde o oranları kabul etmişiz. Bunlar
da maalesef diyeceğimiz konular. (Konuşmacı: Sunumunuzu 5 dakika sorulara da
zaman kalması açısından) Hızlandırayım o zaman hemen. (Konuşmacı : Dakika
sunum 10 dakika da sorulara). Tabii ki tabii ki başkanım. Şimdi toplam ihracatımızda
ilk 5 ülke Almanya 12.99 milyar dolar. İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri, İtalya ve
Fransa. Bunlar kimya olarak değil global ihracatımızda öncüler. Özellikle ilk 2 oyuncu
Avrupalı oyuncular olduğundan tekrar burada göstermekte fayda var. Fakat Birleşik
Arap Emirliklerindeki artışa tekrar dikkatinizi çekiyorum %146 bir yılda. 2008 yılında
şimdi kimyevi maddeler genel Türkiye’nin fotoğrafıydı. Kimyevi maddelerdeki
miktarda artış %9 olurken ve ton olarak 13.1 milyon tonken de %30 tonluk artışla
13.6 milyar dolar. Tam o sırada 2008 yılında işte hammaddenin fiyatından dolayı mı
bu artış oluyordu. Evet öyle oluyordu ama o %20’lik payıydı. Diğer %9’luk artış
gerçekten ihracattaki artış olarak görünebiliyor miktar olarak. 131. 9 milyar dolar
olarak gerçekleşen Türkiye ihracatında %10.3’lük bir paya sahip kimyevi maddeler ve
mamülleri. Yine pay olarak da kimyevi maddelerin ihracatında %34’le Avrupa Birliği
%20 ile Yakın ve Orta Doğu devam ediyorlar. Diğer Avrupa ülkeleri %19 ve Asya
ülkeleri %8. Kimyevi maddelerin ihracatı. İlk oyuncu en çok satış yaptığımız ülke
İtalya. 959 milyon dolar hemen arkasından Birleşik Arap Emirlikleri ine ordaki
artışlara dikkatinizi çekiyorum %171. Ardından Almanya Rusya ve Amerika geliyor.
Ve Rusya’da şu anda çok ciddi bir düşüşün halen olduğunu görüyoruz. Evet şimdi
burada 2008 yılı ihracatında kimler en büyük oyuncuydu. Bu alt gruplarda genel
yakıtlar %35’iydi 5.15 milyar dolarlık bir ihracat vardı. Plastik hemen ardından
geliyordu %25’lik payıyla 3.7 (ya da 3.50) milyar dolar. Kauçuklar çok ciddi bir artış
yapmıştı. Bu sene içerisinde de kauçuklarda belirli bir o oranı koruyorlar. Önceden
plastiklerle kauçuklar nerdeyse beraber daha sonra kauçuklar biraz daha ayrıldı.
Şimdi kauçuklar oldukça iyi rakamlara gelmeye başladı. Hemen ardından anorganik
sabun ve organik kimyasallar olarak devam ediyor. Şimdi ocak nisan dönemlerinde
ne oldu. %44 azalış. İhracat 2.48 milyar dolar ki geçtiğimiz sene biz çoğu ayı 1 milyar
doların üzerinde kapattık ay bazında. Ve burada da en önemli slaytlardan bir tanesi
değer olarak düşüşler. Bakın mineral yakıtlardaki ihracattaki düşüşü ben tekrar
dikkatinize sunuyorum. Şimdi mineral yakıtlarda 1.79 milyar dolarken bir anda 2009
yılında ocak nisan döneminde 456 milyon dolara iniyor. Düşüş %74. Yani kimyayı
gerçekten aşağıya çeken aslında mineral yakıtlar ve mineral yağlar. Ve burada
değer olarak plastik ve mamülleri bir numaralı birinci sıraya çıkıyor. Sürekli mineral
yağlar birinci sıradaydı. Ardından da sabun plastik kauçukların ihracatında ben değer
olarak sadece koydum ama her birinin üzerinden sayıyla geçmek istemiyorum.
Rakamlar da görüldüğü gibi mineral yakıtlar öncelikli sıradayken plastikler birinci
sıraya çıkıyorlar. Türk plastik işleme sanayii Avrupa’nın en önde gelen sektörlerinden
birisi haline geldi. Plastik mamüllerini plastik ambalajlar inşaat plastikleri plastik ev
eşyaları ve diğer plastik oyuncaklar olarak kategorize de ediyoruz. Krizin olumsuz
etkileri yurt içi ve yurt dışı talebinden alması pazardaki daralmadan dolayı satışların
çok düşmesi. Satışların azalması nedeniyle kapasitelerin düşürülmesi ve talebin
azalmasına bağlı olarak ihracat pazarlarını ve yurt içi pazarlarının daralması. Ürün
fiyatlarındaki ani ve büyük oranlı çöküş yaşanması. Ve kurların artışı nedeniyle
hammadde yedek parça ve ekipmanların fiyatlarındaki artışlar ve bunların ürün
fiyatlarına yansıması. İthalata dayalı hammadde ve ara mamüllerin zor ve uzun bir
süreç haline gelmesi. Satışların azalması nedeniyle mamülde stok fazlalığının
oluşması peşin fiyatlar peşin satışların azalması. Vadeli işlemlerin artması kriz
dolayısıyla artan maliyetler nedeniyle yurt dışı piyasalarda Çinle rekabet şansının yok
olması. Kredilerin daralması. Piyasalardaki belirsizlik. Beklentilerin kötüleşmesi ve
güven ortamının zedelenmesi. Bunların hepsi olumsuz etkiler kimya sektöründe.
Kurların yükselmesinin olumsuz etkilemesi. Hammadde fiyatlarının düşmesi Avrupalı
yöneticilerin maliyetlerini düşürme arayışına girerek yeni arayışına olasılığı. Bunlar
olumlu etkiler. Orta Doğu pazarının hareketlenmesi ve krizlerin fiyatları tasarrufa
zorlaması da yine sektörde olumlu etkiler. Bu dönemde firmaların yaşadığı
zorluklarda iç ve dış talebin azalması. Hammadde satışlarının vadeliden nakit ödeme
şekillerine dönüştürülmesi ya da kredi bulma zorluğu. Uzun vadeli anlaşmaların
belirsizlik nedeniyle azalması. Kapasite kullanım oranlarının düşmesi. un değişken
oluşunun yarattığı fiyat istikrarsızlığı.
zararına satışların piyasa fiyatı olarak
algılanması dolayısıyla yüksek oranlı indirim talepleri stok maliyetlerinin artması. Bu
dönemde firmaların yine yaşadığı zorluklardan tahsilat ve ödeme zorlukları nedeniyle
nakit akım dengesi komple bozuldu. Alınan siparişlerin ertelenmesi veya iptal
edilmesi dolayısıyla izin belgeleri dediğimiz belgelerin sürelerinde bir gariplikler
olmaya başladı. Enerji maliyetlerinin yüksekliği. İşçilik maliyetlerinin yüksekliği.
hammaddelerdeki işte ek vergiler biraz evvel diğer sunumlarda konuşulduğu gibi
KOBİ’lerin kriz şartlarında personel giderlerini karşılayamaz hale gelmesi. Bankalar
tarafından limitler dahilde de olsa kredi kullandırılamaması. Krizde kimya sektöründe
bu dönemde firmaların yaşadığı zorluklardan yine son olanlar. ARGE yatırımlarına
destek alınamaması ki biz kimya sektörü olarak belli ARGE elemanı maalesef
alabilecek firma sayısı çok az. Küçük ve orta ölçekli işletmelerin de oldukça fazla
olduğu bir sektörden bahsediyoruz. KOSGEB limitleri. Karşılıksız çeklerin sayısındaki
artış. Devletten iade alacakların çok geç ödenmesi. Gümrüklerde ödenen KDV
gümrük vergisi gibi masrafların çok yüksek bir peşin ödeme zorluğunun olması. Alt
yapı yapılamadan AB’nin için gelen getirdiği zorluklar. Çözüm önerileri olarak da iç
piyasaların canlanması amacıyla çeşitli çözüm önerileri zaten sürekli yapılıyor ya da
yapılmaya çalışılıyor. Yurt içi üretimin desteklenmesi amacıyla firmaların birbilerinden
mal alımlarının belki teşvik edilmesi. Bu konuda maalesef halen o hareketlenme yok.
Yerli üreticilerin birbirinden yapacakları alımlar için teşvik ve kredilenme
mekanizmalarının gerçekleştirilmesi. Örneğin işte biz diyoruz ki yurt dışından vadeli
alımlarda hemen %3 ceza keser gibi bir şekilde bir şey alınıyor. alınıyor. Bunun yurt
içinden yapılması yapıldığında işte bunun yapılmama ya da üzerine saran bir
şekilde artı puan verilmesinde fayda var. Bunun dışında belgesine sahip firmalar
kapsamında aldıkları hammaddeyi ithalat yerine yurt içi üretimden teşvik edilmesi.
Bu konuda gerçekten sanki ceza kesilir gibi plastik sektöründe örneğin bizim
yaşadığımız konu (Konuşmacılar:sanız 6 ayda kapatma zorunluluğu var. İthala
kalırsanız serbest. Evet . yeminli mali müşavir raporu gerekiyor. İthal olursa serbest.
PETKIM biz Mevlana ekonomisiyiz herkes gelsin ama biz burada bir birimimizi bir
şekilde Sayın başkanımız burada gelir idaresinde oluşturan başkanımız burada.
Bunları gerçekten çok özenle not etmenizi istirham ediyoruz. bir memleket kendi
ayağına kurşun sıkar mı ? Atatürk biliyormuş, diyor ki Türkün Türkten başka
düşmanı yok. Nepayım ne edeyim bir şey söyleyeyim de belki anlarlar. Türkün
Türkten başka dostu yok demiştir ki yani bir şey anlayalım diye. Biliyor yani netice
itibariyle Türk tarihini ondan daha iyi bilen başka kimse yoktu. Onun için böyle güzel
bir laf etmiş ama hala anlayamadık yani. ) Biz olarak PETKIM’den maalesef bir defa
daha vergisi kapsamında hammadde alabildik. Biz söyledik ya işte bütün o gelişmiş
ülkelerde maalesef halen çok ciddi teşvikler varken Türkiye’de yok. Neden. İşte biz
OECD ile yapılan o anlaşmaları dünya ticaret örgütüyle yapılan anlaşmaları sürekli
bahane olarak kullandık ama gözümüzün önünde çok ciddi bir destek mekanizması
devam ediyor. Ve biz halen paramız mı yok işte bir şekilde buna müdahale mi
edilemiyor. Politika mı onu öngörüyor. Ama maalesef bunun acısını tümüyle
sanayiciler ve ihracatçılar çekiyor. Çözüm Son. Şimdi yatırım yapacak olan firmalara
etkin ve geniş kapsamlı teşvik unsurlarının acilen uygulamaya konması. Ülkemize
gelecek sermaye için prosedürün kolaylaştırılması gibi imkanların tekrar gözden
geçirilerek cazip şartlar oluşturulması. Aynı sektörde bulunan üretici ve ihracatçı
firmaların birleşerek satış stratejisi fiyatlandırılması. Fiyatlandırma belirlemeleri. Yurt
içi üretime durdurma noktasına getiren düşük fiyatlı ithalatlara karşı acilen önlem
alınması. Gümrük kontrollerinin ürün standardizasyonu ve ürün kalitesi açısından
arttırılması. Finans sektörünün çalışması kolaylaştırılarak reel sektöre yansımasının
sağlanması. Bankalara olan borçların ertelenmesi. Uzun vadelere yayılarak yeniden
yapılandırılması. Bankaların limit tahsislerini hızlı yapması. Faizlerin düşürülmesi,
kredilerinin arttırılması. Kurlardaki sert iniş çıkışların önlenmesi ve yeni bir kur
politikasına geçilmesi. İstihdam üzerindeki vergilerin SSK primlerinin ki belirli
oranlarda düşürülmesi. Asgari ücretin vergi dışında bırakılarak daha fazla istihdamın
sağlanması. Yeni yatırımlar için vergi muafiyetinin sağlanması ve yine ÖTV ile ilgili
çalışmaları yine bahsettik. Sanayide kullanılan enerji maliyetlerinin düşürülmesi ki bu
hala çok ciddi bir oranda. Kriz döneminde işçi çıkarmalarının önüne geçilmesi için
geçici işsizlik ödeneğinin kullanılmasının yaygınlaşması. Ben özellikle bazı önerileri
özellikle eylül ayında yaptığımız önerileri de buraya koydum. Bunlardan bir bölümü
eylül ayında yapılmıştı. Bakın bir bölümü daha yeni yapılmaya başladı. Bu da çok
üzücüdür ki bizler bir yere kadar bu politikaların içerisindeyiz. Politikayla direkt iç içe
olan kişilerin bunu çok hızlı bir şekilde yapması gerekiyordu. Daha başka çözüm
önerilerini ben fazla da saymadan hemen son slayda doğru ilerledim. 2009 yılı ilk dört
aylık ihracat incelendiğinde Avrupa ülkeleri ve Rusya federasyonu gibi başlıca
pazarlarında gerçekleştirilen ihracatın azaldığı. Bu ülkelerde kaybedilen Pazar
payların kuzey Afrika ve Uzak Doğu Asya ülkelerinde gerçekleştirilen ihracatta artışta
belirli bir oranda telafi edildiği gözlenmekte. Kimya sektöründe belli alt sektörlerde
güney Amerika ülkelerinde ihracat gerçekleştirilerek krizin etkileri azaltılmaya
çalışılmakta ki dikkatinizi çekiyorum sayın in verdiği bir demeç vardı. Özellikle bizim
stratejik pazarlarımızdan bir tanesi Güney Amerika demişti. Ama biz maalesef o
pazarı komple unuttuk. Afrika’yı da unuttuk. Bu iki pazar gerçekten Türkiye’yi ayakta
tutabilirdi şu anda. Ve krizi fırsata dönüştürmekte en önemli teminimi mecburi
sebeplerden dahi da olsa hayata geçirmedik. Örneğin kozmetik sektöründe
gerçekleşen ihracatta ciddi artışlar gözlendi. Fakat biz bunları gerçekten bir örnek
olarak bir case study olarak almadık. Daha yeni yeni bunlardan ders çıkartmaya
çalışıyoruz. Faaliyetler olarak ben çok fazla üzerinde durmak istemiyorum. Bu artık
son slaytlarım. Bu dönemde işte ihracatçımızın krizden en az zararla çıkması için
ihracatçı firmalara sağlanan hizmetleri arttırarak devam etmekteyiz. Türk kimya
sektörü hakkında derinlemesine analizler gerçekleştiriyor şu anda pazar araştırmaları
yapılıyor. Ayrı ayrı sektörlere yönelik ayrı pazarlara göre. Türk kimya sektörü dünya
pazarında tanıtmak amacıyla fuar ve sergileri çok ciddi şekilde arttırdık biz. Nerdeyse
3 katına çıktı özellikle bu sene. Çünkü çoğu firma yalnız maalesef gidemeyecek
düzeye gelmeye başladılar. Ve biz konuda kozmetikten tutun işte bir çok üretim
yapan üreticilere sağlık sektörüne kadar bir çok noktada çok farklı ülkelerde fuarlara
katılmaya çalışıyoruz. Ama fuarın da pek strateji olmadığını biliyoruz. Dış ticaret
müsteşarlığıyla işbirliği içerisinde potansiyel ülkelere götürüyoruz. Avrupa Birliği
uyum sürecinde Türk kimya sektörü için bir çok yenilik ve değişikliği takip ederek bu
kapsamda REACH’le ilgili çalışmaları sürdürmek olarak özetliyorum. Bunun dışındaki
zaten CD kataloglar zaten bir çok birimin yaptığı faaliyetler. Ama özellikle eğitim
faaliyetine ben tekrar değinmek istiyorum. Bu sonuncusuydu. Şimdi eğitimleri sıfır
ücretle firmalara şu anda eğitim veriliyor. Sanıyorum her gün en az iki eğitim günü
düzenleniyor firmalarımıza. Ve işte birlikleri bedel almasına karşın günlük bunu sıfır
ücretle şu anda yapıyor. Kendi üyeleriyle beraber aynı zamanda 25.000 İMMİB
üyesine. Ben teşekkür ediyorum tekrar gecikme için özür diliyorum.
Evet şimdi tabii REACH tüzüğüne uymayan firmalar maalesef yurt dışına satış yapan
özellikle Avrupa Birliğine satış yapan şirketlere pek hizmet edemiyorlar. Burada ciddi
bir zaten soru işareti var. Soru işaretinden sayın başkan da zaten dikkat çekti. Bizler
de dikkat çekiyoruz. REACH tüzüğü her ne kadar bunla ilgili şirketleri kurmuş olsak
da bunu uyguluyor olsak da biz REACH tüzüğüne taraf olduğumuzu söylediniz
anlamına da gelmiyor. Fakat bizim eğer bir kural koyan varsa veyahut o kuralı da
değiştiremeyecek bir gücümüz varsa mecburen bizim artık o konuda ayak uydurmak
üzere çalışmalara geçmemiz gerekiyor. için onu yaptık. Gerçekten üzücü bir tarafı
ondan dolayı yurt içindeki üreticilere en kısa zamanda REACH tüzüğüne uyabilir bir
hale getirmeye çalışıyoruz. Ama şuna da dikkat çekiyorum. Avrupa Birliğindeki tek
temsilcilerin masraflarıyla bu kurulan şirketin tek temsilcilik masrafları arasında çok
ciddi bir fark var. Şimdi bir tanesi 250-300 eurolar isterken saatlik ücreti bu nerdeyse
6’da 1’e 7’de 1’e kadar inebiliyor bizim kurduğumuz şirkette. Bütün amaç buydu
zaten. Ya burada belirlenemeyen öngörülemeyen bazı maliyetler vardı ve bu
maliyetleri biz halen bilmiyoruz. Ve burada samimiyet ortada yoktu. Bir güven ortamı
yoktu. Şirketlere karşı yoksa bizim amacımız şirketi kurmak değildi. 15 tane şirketine
1,5 sene boyunca sürekli oturttuk masalara. Bir tanesini İngiltere’den çağırdık. Bir
tanesini Finlandiya’dan çağırdık. diyorlar ki %30 indirim yapalım diyorlar. Hangi
fiyattan diyoruz. Fiyat daha belli değil diyor. Şimdi fiyatı belli olmayan bir %30 indirim
ne demek. Ben orda zaten dehşete kapıldım. Orda söyledim ki bu iş gerçekten sarpa
saracak. Gelin bu şirketi kendimiz kuralım diyerekten ondan doğru yola çıktık.
- Konuşmacı: Çok teşekkür ederiz sayın başkanım. REACH gelince aklıma bir öneri
geldi ama kendi kendime güldüm. Paylaşmak istiyorum. Bence Türkiye REACH
tüzüğüne karşı REACH tüzüğünü çıkarsın. Tamam zaten memlekette sanayi üretim
diye bir şey kalmadı. Hepimiz Çeşme’de Bodrum’da BEACH tüzüğüyle ilgileniyoruz !
Şimdi sayın başkanımız Timur bey Akdeniz Kimyadan Cem beyin yerine
konuşacaklar. Şöyle stratejik bir hata yaptı yalnız. Ben önce konuştum sonra oturum
yönetiyorum. O önce oturum yönetti sonra konuşuyor. Dolayısıyla ona oturum
yönetirken tahrik olanlar intikam almak için şimdi rahatlıkla tahrik edebiliriz. Evet
sayın başkanım buyurun.
-Timur Erk: Evet. Sayın oturum başkanım çok değerli katılımcılar. Hemen o en son
espriye bir modifikasyon. REACH to BEACH (belki de REACH to BEACH demek
istemiştir) Şimdi ben taktiği değiştiriyorum. Şimdi kendimi benim elimde döküman var.
Hikayeyi de anlatayım. Dedi ki ihracatçılar birliği madem ki yok burada biraz evvel
zikredildi bir sıkıntı bari sorunları dile getirecek bir uzman oraya başvurduk yok
başvurduk yok o zaman dedik kendi üyelerimiz eh işte ben bildiğim kadarıyla Akdeniz
kimya baya ciddi bir ihracat/ithalat yapıyor Cem ’e yöneldim. Cem de dedi ki ben
gelemem dedi. Çünkü yurt dışına çıkıyorum dedi. Peki dedim o zaman bana bir rapor
yolla. Esasında Dalan kimyanın sahibi de çok fazla bir sıkıntımız yok dedi. Ama liman
sıkıntısı var dedi. Aaa dedim o zaman Cem beye limanla ilgili bir sorunları dile getiren
bir rapor hazırla bana yolla. Önümde. Şimdi yaklaşık 25 dakikalık rötarımız vardı ama
ben 5 dakikada bunu bitireceğime göre yarım saatlik raporu halletmiş olacağız. Ama
ben bir komplo düşünüyorum. Şimdi bu liman sıkıntısının bir hukuki sorunu var. Bunla
ilgili olarak da bir bölümde alternatif yarattığı için PETKIM. Dolayısıyla ben sayın
oturum başkanına ilk defa konuyla ilgili bir tabloyu kendi açısından çıkarmasını rica
ediyorum. Ondan sonra Akdeniz kimyanın bu özel liman sığlısı vs. onun getirdiği
alternatif problemlere değinmek istiyorum. (Konuşmacı: Sizin sunumu göreyim ki ben
de kopya çekeyim baştan. ) İyi peki öyle yapalım o zaman. Şimdi diyor ki Cem bey
size telefonda belirttiğim gibi İzmirli kimya ihracatçı olarak en önemli problemimiz
İzmir limanıdır. Liman körfez girişindeki derinliğin yeterli olmamasından ana gemileri
kabul edememektedir. Yeterli vinci uygun insan kaynakları bulunmamaktadır. Ciddi
bir suçlama. Aramızda yok inşallah. (Konuşmacı: gerçekleri tartışmakta mahsur yok.)
Bu problem bizi bize hammadde pazarlarına direkt hatlarla bağlanamamakta.
Dolayısıyla ekstra ve finansman maliyeti getirmektedir. İhraç ettiğimiz ürünleri ürünler
müşterilerimize ancak İstanbul ve ardından Malta İskenderiye gibi aktarma
limanlarından bekledikten sonra ulaşabilmektedir. İzmirli bir firma olarak
masraflarımız İstanbul’a göre %20 herhangi bir Avrupa şehrine göre %30 yukardadır.
Bu bizim rekabet şansımızı sürekli olarak geriye çekmektedir. Biz bu probleme son 7
yıldır mücadele etmekteyiz. Firma olarak 2 sene önce bir dönüm noktasına geldik. Ya
fabrikamızı buradan taşıyacaktık ya kendimize bir alternatif liman kuracaktık. 2. yolu
seçtik. Aliağa bize komşu. Nemrut körfezine iskele ve gemi hizmet alanı yatırımı
yaptık. Kısmetse bir kaç ay içinde İzmir limanına ilk alternatif olarak 670 metre
uzunluğunda 40 metre genişliğinde 20 metre uç derinliği ile Nemport Akdeniz Kimya
konteynır limanını Aliağa Nemrut körfezinde açacağız. Ancak bu hevesimiz de
kursağımızda kalıyor. Ben de okuyorum. Çünkü üçüncü şahıslara vereceğimiz
hizmetlerden yürürlükteki milli emlak 324 sayılı genel tebliğ uyarınca hazineye %15
pay vereceğiz. Bu İzmir’in kısmeti olmamalı. Bu sıkıntımızı dile getirebilirseniz çok
mutlu olacağız diyor. Siz ne diyorsunuz.
-Konuşmacı: Sayın başkanım çok teşekkür ederim. Yani Cem beyin kendisine
Akdeniz kimya gıyabında çok başarılı gurur duyduğumuz firmalardan bir tanesi. Cem
bey de gerçekten çok değerli bir sanayicimiz. Yaptığı tespitler gerçekten son derece
doğru ve son derece üzücü. Şöyle ki üzücü biz kaç senedir bir bayram kutluyoruz. Ne
o adı Kabotaj bayramı. Bu Kabotaj bayramı yani üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke de
Türkiye’de şu anda 8000 ya da 6000 büyük gemilerin konteynır gemilerinin gireceği
bir tane bile liman yok. Ve bunlar geliyorlar Pire limanında tahliye oluyorlar daha
küçük gemilere parçalandıktan sonra Türkiye’ye geliyorlar giriyorlar. Şimdi bu bayram
niçin olur. Yani bir şeyi başarırsanız bayram olur. Neymiş efendim 2 liman arasında
Türk bayrağı taşımayan gemi ile mal taşıyamaz. Değil mi. Çocukluğumdan beri bu
kabotajı anlayamadım. Hala da anlayamadım yani niye bayramdır bu. Ben
anlayamadım. Bir anlayabilsem. Ankara’da bu işin nedir bunun şeyi. Ama ee tamam
bu yapmışız iyi de ee gemi nerde. Gemi yok. Gemi yok ne yapacaksın. Neyi nasıl
taşıyacaksın oradan oraya. Diyelim şimdi Ceyhan’dan petrol gelecek. Onu gemiyle
biz buradan getireceğiz PETKIM’e. Ve orada işleyeceğiz. Türkiye olmayan bir
gemiyle getiremeyeceğiz peki ne yapacağız şimdi. Liman yok Türkiye’de. Dolayısıyla
İzmir limanı çok büyük bir problem sanayinin önünde büyük bir problem ve bu %15
meselesi gerçekten çok haksız bir uygulama. Hayır liman değil İzmir körfezinin girişi
9.5 metre zaten. Onun için İzmir limanını uzun vadede stratejik olarak İzmir’in
Türkiye’nin ihtiyacını karşılaması mümkün değil. Onun için alternatif aslında çok
daha iyi bir alternatif. (Timur Erk: Ama uç derinliği 20 metre. ) Tabii tabii. Bizde de 20
metre derinlik var. Ve PETKIM olarak biz de Akdeniz kimya gibi onların yeri biraz
daha dar ama biz şu anda bir milyon metre karelik bir destek alana ve 8000
konteynır gemilerinin gireceği şekilde bir projeksiyon yaptık. Hamburg Portla çalıştık.
Fizibilite çalışmamızı bitirdik ve startını yaptık. Yani şu anda yürüyoruz. Dolayısıyla
Türkiye’de en büyük giremeyen Türkiye’de hiçbir limana giremeyen konteynır
gemisini PETKIM limanı olarak biz kuracağız. Ve bir milyon metrekarelik bir destek
alanıyla da demir yolu bağlantısını yaparak lojistik olarak böyle bir açılım yapacağız.
Ama orada da şimdi %15 meselesi diyor ki bir başka bir tane daha şirket kurarsan o
%15 bile düşüyormuş. İşte ayrı bir şirket kurarsan oraya. Bunlara ne gerek var. Yani
yanlış yollara girmeye başka bürokratik işleri yapmaya ne gerek var. Gelir olmayan
faaliyetten %15 alacağınıza olan faaliyetten % 1 alalım bu belki %15’den daha fazla
olur. zaten yok bir şey yok. Yani ne liman var ne bir şey var yani niye yani bu
konteynır taşımacılık işleme gemicilik gerçekten Türkiye Binali bey zamanında bu
işleri gerçekten çok önemli devrimler ve ilerlemeler oldu. Ama lojistik olarak
altyapınızı hazırlamadan hızlı bir şekilde tahliye etmeden sanayinize rekabet gücü
kazandıramazsınız. Bu gemiler anında gelecek girecek hızlı bir şekilde. Bakın
Akdeniz kimya sırf kendi faaliyetlerini düzgün yürütebilmek için adamcağız gidip bir
liman yapmak zorunda kalmış. Ben biliyorum orayı. O kadar uğraştılar. Dünya kadar
da para harcadılar. Şimdi kendi yaptığı limanın anca kendisine %10’u %20’si yetiyor.
Geri kalanını üçüncü şahıslara kullandırması lazım. 3. şahıslara kullandırınca devlet
diyor ki hemen en başta ortak %15’ini bana ya dur bir kardeşim hele bir nefes alayım
kendime geleyim (Timur Erk: Dur bir şey daha varmış. Fiyat İzmir limandaki fiyatın
%25’inden daha az olamazmış. Telefonla söyledi bunu da.) Ya bu da işte uygulama.
Aksi taktirde böyle bir şey olamaz. Varsa herkes istediği fiyatı uygulayabilir. Ama
tabii burada rekabeti aşırı ölçülere götürerek gereksiz yere limanlarımızı da
ucuzlatmamak lazım. Ama makul ölçülerde rekabetin de önünü açmak gerekiyor. Çok
güzel bir çalışma çünkü liman gerçekten İzmir’in ve Ege bölgesi için Alsancak
limanının uzun vadeli projeksiyonuna göre Nemrut koyu Allah bazı yerleri bu millete
her şeyi bir güzellik için vermiş. Nemrut koyunu vermiş. Burada işte yine liman yok.
İzmir’i vermiş güzellik ya ne istersen yap. Her şey var. Ama İzmir’i göbeğine
getirmişsin limanı koymuşsun insanlar girmesi problem çıkması problem draftı
problem hizmeti problem. Zaten devlet devlette 5 oldu mu saat 5’ten sonra kimseyi
bulamazsınız. Yani şey hepsini biliyoruz 200 kişinin çalıştığı kanal uçuruyor her
haberi var. 9000 kişi çalıştığı TRT’den haber duyamıyorsun. Niye saat 5 oldu mu tık
kameraman hemen kapatıyor. Hadi bana eyvallah diyor. Teşekkür ediyorum sayın
başkana. Soru kabul etmediniz soru varsa sayın başkana limanla ilgili. Tabii konunun
direkt muhatabı değil aktarıcısı olduğu için gerçekten inanılmaz derecede kendisiyle
ilgili olmayan bir konuyu konulara dahi kısa sürede böylesine hemen intibak edip
sunum yapacak kadar da çalışmış olması gene bir her zamanki hayranlık
uyandırıyor. Çok teşekkür ederiz sayın başkanımıza. Efendim şimdi zaman da
kazandırdı bize. Dolayısıyla sıkılma şeyi de ortadan kalkıyor. Son esprisiyle de zaten
çok güzel ısıttı sayın başkan. Şimdi Ege bölgesi sanayi odası kimya meslek komitesi
başkanı ve meslek komitesinde de yönetim kurulunda birlikte çalıştığımız çok kıymetli
bir sanayicimiz. Sayın Cahit Doğan Yağcı beyefendiyi kürsüye davet ediyorum.
Kendisinden Ege bölgesinin krizin Ege bölgesini nasıl teğet geçtiğini anlatmasını
istirham ederiz.
-Cahit Doğan Yağcı: Evet sayın başkan değerli katılımcılar hepinizi öncelikle şahsım
ve meslek komitem adına meslek komitesi üyelerim adına saygıyla selamlıyorum.
Hepiniz hoş geldiniz. Umuyorum hepiniz için yararlı geçiyordur. Bu tip şuraların
devamlı olmasını diliyorum. Bu tip şuraların mutlaka kimya sanayinin geleceği
açısından faydalı olacağına inanıyorum. Özellikle bu düşünce ve duygularımı sizlerle
paylaşmak istedim. Efendim kimya sanayine bir genel baktığımız zaman kimya
sanayi kimyada demir çelik sanayinden sonra 2.9’luk 2.9 trilyon dolar cirosuyla
dünyanın 2. büyük sanayi devidir. Kimya sanayi hayatı daha sağlıklı daha güvenli ve
üretken bir hale getirmek için var olan bir kimya sanayidir. Bu nedenle önemi son
derece büyüktür. Kimya sanayi çok dinamik bir sanayi dalı. Sürekli gelişime yeniliğe
açık bir sektör. Dünyanın en büyük ihracat sektörüdür. Dünyada yaklaşık 10 milyon
kişiye iş olanağı sağlayan ve desteklediği ham madde bazında özellikle sektörlerde
toplamda 50 milyon kişiye iş olanağı sağlamaktadır. Dünya sorumluluğunda kimya
sanayi mevcuttur. Zaten kimya sanayi kalkınmanın gelişmenin bir başlangıcı bir
göstergesidir. En önemlisi ülkenin kalkınmasında biraz evvel söylendiği gibi çok
önemli olan bir sanayi dalı. Kimya sanayine global olarak baktığımız zaman
gördüğünüz gibi enerji krizi deyince kimya sanayi akla geliyor. Baş döndürücü
teknolojik gelişmeler diyince yine planda akla gelen sanayilerden bir tanesi kimya
sanayi. Yatırım maliyetleri deyince yine en yüksek maliyetlerin olduğu sektörlerden
bir tanesi olması ile kimya sanayi aklımıza geliyor. Asya’ya baktığımız zaman hızlı
büyümeyi görüyoruz. Ama temelinde yine kimya sanayinin önemli rolü olduğunu
görüyoruz. Küreselleşme deyince yine kimya sanayi burada önemli bir etken derken
gıda fiyatları diyince yine kimya sanayinin yurda getirdiği bazı etkenler var.
Regülasyonlar yine en çok kimya sanayiyle ilgili. Örneğin REACH regülasyonu
bunlardan bir tanesi. Kimya sanayi sonuçta lokomotif bir sektör ve baktığımız zaman
işte sağlık enerji tekstil gıda tarım ulaştırma çevre kağıt daha bir çok sektörü
sayabiliriz. Sanayiler kimya sanayi olmadan sanayileşmeyi düşünmek imkansız. Yani
bu bir nevi insanın bünyesinde kan dolaşımı olmadan insanın yaşamını
sürdürememesi gibi bir benzetmeyle bunu daha kuvvetlendirmek de mümkün.
Otomotivden giyimden ilk yardımdan ilaçtan içecekten inşaattan tekstile kadar Ege
bölgesinde kimya sanayine baktığımızda genel olarak sanayi Türkiye’de İzmir
İstanbul ve Kocaeli’ de yoğun. İzmir ülkemiz sanayi kuruluşları içerisinde önemli bir
pay sahibi. Ülkemizdeki en büyük 500 sanayi kuruluşunun %10’u İzmir’de Ege
bölgesinde. Ege bölgesinde sanayi kuruluşlarının sayısı aşağı yukarı İzmir’de. Kimya
sanayi olarak baktığımız zaman Ege bölgesinde veya İzmir’de hizmet de toplanmış
80 kimya sanayi bulunuyor. Bunların da %95.6’sı küçük veya orta ölçekli KOBİ’ler
olarak değerlendirebiliriz. Onun için Ege bölgemizde kimya sanayi sorunlarını
değerlendirirken tabii büyük sanayilerin sorunlarını göz ardı edecek değiliz ama orta
ve küçük ölçekli KOBİ’lerin sorunları onların yanında çok daha fazla. Çünkü yeni
gelen bir takım uygulamalar ve yaptırımlar KOBİ’ler açısından çok büyük zorluklar
veya yükler getiriyor. Onların KOBİ’lerin taşımasıyla büyük sanayilerin taşıması
galiba farklı. Yani KOBİ’lerin çok fazla desteğe ihtiyacı burada söz konusu. İzmir
dünya ve ülke koşullarına uygum sağlama konusunda Türkiye sanayisindeki yerini
korumak için gerekli yapılanmaları ve yatırımları yapmak zorunda. Teknoloji çağı
olarak adlandırılan çağımızın gerisinde kalmamak için gerekli önlemleri de almak
zorundayız. Aksi takdirde İzmir’de son 30 sene geriye doğru incelediğimizde özellikle
tekstil sektöründe örneğin ciddi kayıplar yaşandı. Evet bir yanda çok güzel gelişmeler
var. Aşağı yukarı 5-6 tane büyük sanayi bölgemiz var. Dolayısıyla yatırım olarak
güzel imkanlar var. Birikmiş bir tecrübe ve işgücü var. Dolayısıyla bunları kullanarak
tekrar bu sanayi (Konuşmacı -: O zaman İzmir neden Türkiye ekonomisinde olarak
devamlı geriye gidiyor Sayın başkanım. ) Evet bu güzel soru. Şimdi İzmir’e genel
olarak baktığımızda biraz, İzmir yapısına tabii baktığımızda İzmir’in yapısında
genelde eski yıllara doğru gittiğinizde görürsünüz. Ve ticaret hayatı görürsünüz.
Oradan gelen bir ticaret hayatı alışkanlığı var. Ondan sonra bir sanayiye geçiş var.
Biraz onun da etkisi olacak diye düşünüyorum. Etrafta tabii turizm amaçlı çok yer de
olunca biraz İzmirliliği ben öyle kabul ediyorum. İçimizde İzmirli olan sanayicilerimiz
beni maruz görsünler. Ben de sayın başkan gibi biraz bu konuda eleştiride
bulunacağım. Biraz rahatı çok seviyoruz. Evet evet biraz o yönümüz var. Biraz da
kolay pes ediyoruz. Uğraşmıyoruz. Mesela en basitinden ben şunu söyleyeyim
sanayi odasında veya ihracatçılar birliğindeki görevlerim sebebiyle Ankara’ya
gittiğimiz zaman hep bakıyorum ya işte günü bitirelim hemen ilk uçak kaçta aaa 5’te,
5’i yakalayamazsak kaçta. Yani bu akşam da Ankara’da kalalım şu işi bitirelim yarın
burada uğraşalım maalesef olmuyor. Ama tabii bunu yapmak için de bir de tabii şu
eksiklik de var. Birlikte olma kültürü de maalesef yok. Hep bireysel çalışma şeyi var.
Yani dinlediğiniz zaman hep bireysel şikayetler bireysel çözümler arama şeyini
görüyorsunuz. Tabii birlikte hareket etme olayını kültürünü bir araya getirebilirsek
insanlar o şekilde sorunlarının çözüldüğünü veya çözümlenmeye başladığını
görürlerse bu olayın şekli biraz değişir. Şimdi biz bu dönemde birazdan göreceksiniz
neler yapılması düşünülüyor önerilerimizde. bunlara değineceğiz. Bence esas sorun
orda yatıyor. Bireysellikten vazgeçip paylaşmak lazım. Bu sivil toplum örgütlerinin de
bir araya gelmesinde kesinlikle fayda var. Yani bu tip toplantılarda da örneğin işte
ben şunun üyesiyim veya buranın şeyiyiyim değil esasında burada tartışılan şey
bence Türkiye kimya sanayinin geleceğini tartışıyoruz. Yani benim için Cahit Doğan
Yağcı o kadar sanayici arasında benim burada sanayi odası başkanı olmam da çok
önemli değil. Sonuçta benim için de sonuçta sanayici olarak sorunlarımın tartışıldığı
bir platform burası yani ben bu toplantıya öyle bakıyorum. Yoksa meslek komitesi
başkanı olmam benim için çok önemli değil. Evet Ege bölgesi yatırımlar açısından
neler hangi fırsatları sunuyor. Bir kere 2 tane büyük petro kimya tesisi var. TÜPRAŞ
ve PETKIM gibi. Dolayısıyla hammadde kaynaklarına bir yakınlık var. Lojistik
avantajlarına baktığınız zaman limanlar ve karayolu bağlantıları İzmir’in etrafı
tamamıyla otobanla çevrili. Böyle bir imkan var. Biraz evvel söylediğim gibi tecrübe
birikimi var. Genç nüfus var. ARGE potansiyeli var. 3 tane önemli üniversitemiz var.
Ama ne yazık ki hala üniversitelerle işbirliği konusunda sorunlar var. Yani sanayi
odası olarak sanayi olarak (Konuşmacı: Sayın başkanım İzmir’den İzmirli
üniversitelerden gelen katılan hocamız alınmasın. Ankara’dan gelenlerin sayısı
hocalarımızın sayısı zannediyorsam İstanbul’dakiler İzmir’dekilerden şu anda daha
fazla. Yanılıyor muyum.) (Konuşmacı: Evet Ankara’dan 5 hocamız aramızda. 4 de
İstanbul’dan, 9. İzmir’den sadece Semra hocamız var. Bir de her zamanki gibi
İzmir’deki üniversitelerimiz gerçekten çok başarılılar. Kendilerine müteşekkiriz.
Sözümü geri alıyorum özür diliyorum.) Ama üniversite genelde kendi bünyesinde
kalıyor şeyde yani sanayicilerin sorunlarına haklı olarak tabii sanayici değiller
kendileri belki ama biraz şey yapıp bu ortak diyalog oluşturma şeyi yapılabilir diye
düşünüyorum ki sanayimiz de istek ve sorunları konusunda üniversiteyle diyaloga
girsin. Aksi taktirde böyle karşılıklı bakışa bakışa bir şey olmuyor. Yani ne
üniversitede bir şey yapabiliyoruz ne de sanayi üniversiteyle bu diyaloğu bir türlü
oluşturamıyoruz. Dolayısıyla her iki şeyde özellikle üniversite kendi bünyesinde
sürekli çalışmalar yapmak durumunda kalıyor. Evet devam edelim. Maliyet yüksek
olmayan kalifiye iş gücü imkanı dedik. Şimdi İzmir’de iki tane büyük serbest bölge
var. Bir tanesi Ege serbest bölgesi. Bir tanesi de Menemen’deki deri serbest bölgesi
ki şu anda artık oranın deriyle bir alakası kalmadı. Ee dolayısıyla orada her türlü
sanayi yapılabilir. Ve orada çok da büyük bir arıtma tesisi var. Ama maalesef özellikle
biliyorsunuzdur Ege serbest bölgesinde vergi mevzuatında yapılan sık sık
değişikliklerden dolayı orda bazı yatırımcılar özellikle yabancı yatırımcılar ya yatırım
yapmaktan veya yatırımları devam etmekten vazgeçtiler ama veya gelip oraya
yatırım yapmaktan vazgeçtiler. Daha sonra neyse bir takım ortak çözümler yaratıldı.
Ama Türkiye’de maalesef hükümetlerin sürekli sabit politikaları yok. Tabii böyle
olunca o serbest bölgeler bir türlü dolamadı. Şimdi belki Ege serbest bölgesinde yok
ama Menemen serbest bölgesinde koskoca bir arıtma var. Üstelik de deri sanayi en
çok kirleten bir sektördür. Kocaman bir arıtma da var. Ama orda doğru dürüst bir tesis
yok. Bir sürü de boş yer var. O değerlendirilmiyor. Niye değerlendirilmiyor. Çünkü
insanlar bir kere bu bilgisizliklerden dolayı yatırım yapmaktan korkuyorlar. İkincisi
ordaki giriş çıkıştaki gümrük teşkilatı konuya vakıf değil. İçlere girmek çok kolay her
şeyi içine sokabilirsiniz. Ama dışarı çıkarken iflahınız kesiliyor. Dolayısıyla insanlar
pes ediyor sonuçta. Onun için bunlara mutlaka şey olması lazım aslında bu büyük bir
avantaj. Bakın orda bu bölgelerde teşkilat sağlanıyor bir takım kolaylıklar sağlanıyor.
Çok uzun seneli yatırım yapma şansımız var. Fakat bu şeylerden dolayı da tam
tersine olumsuz şeyleri var. (Konuşmacı: son 5 dakika sorulara. Hocalarımız çok
kızdılar çok soru soracaklar) sanayiden sonra şimdi bu konularda çok ciddi paneller
bunlar düzenliyor. Sektörde bir var. Yine sanayi odasının Avrupa Birliği fonları
kullanım konusunda destekleri var. Özellikle
yüksek kimyasalların üretimi
konusunda. Zayıf yönlerimiz maalesef hammaddede dışa bağımlılık. Bunlar zaten
Türkiye’nin genel sorunları. Vergi muhabbeti işte biraz önce bahsettiğim konu.
Serbest bölgeler açısından sık sık değişiklik yapılması. İşte üniversiteyle olan
işbirlikleri bir türlü kurulumunun sağlanamaması. KOBİ’lerdeki sorunlar. Sorunlu
kapasite. Küçük ölçekli üretim yapıları. Ve adil olmayan rekabet sorunları. Peki neler
planlıyoruz. Bir kere biz sonra yapım ünitesi meclis yönetim kurulu olarak tüm
gücümüzle bu sorunları çözmek için çalışmak şeyindeyiz. Fark yaratmak farkımızı
projelerimizde gösterme tarafındayız. Kimya sanayinin sanayileşme süresinde öne
çıkarılması gerektiğine inanıyoruz. Yerli üretimin korunmasına destekleyici faaliyetler
yapılması da kesinlikle şart olduğuna inanıyoruz. Çünkü yerli üretim konuk olduğu
taktirde sanayinin de gelişmesi diye bir şey de söz konusu olamaz. KOBİ’lerde hepsi
gider. Türkiye’de maalesef bugün uygulanan politika KOBİ’lerin hiç bir şekilde ileriye
dönük yaşamasına imkan vermeyecektir. Bir KOBİ firma sahibi olarak bunu çok açık
ve net şekilde söyleyebilirim. Kimya sanayinin ekonomiye çevreye sosyal hayata
yaptığı olumlu katkıları çalışmanın hızlandırılması ve altyapısının kurulması
gerekmektedir. Kimya sanayinde kümelenme modelinin uygulanması bu çok önemli.
Ne kadar birbirine bağlı sektör varsa sanayi varsa bunların bir arada olması çok
büyük avantaj. En azından maddi avantajı. Bugün dünyanın en pahalı petrolü
Türkiye’de. her zaman büyük götürüyor. Oradan da büyük miktarda depolamanız
depolama imkanı da sağlamanız gerekiyor. Bütün bunları elde etmeniz için
kümelenme modelinde bütün sanayilerin birbirine bağlı olan sanayilerin bir arada
olmasında fayda var. Onun için de organize kimya bölgelerinin kurulması
gerekmekte. Bu açıdan da biz bunu geçende komitemizde tartışırken 50 milyar şu
anda PETKIM’in olduğu bölümü istiyor. Zaten bir çok kimya sanayi İzmir’de
hammadde açısından PETKIM’e bağlı olarak çalışıyor. Sanayi kamu arasındaki
bürokratik engelleri çözümlemek amacıyla kimya sanayinin meslek komitemizin
bütünlüğünden yararlanarak yönetimin de desteğiyle girişimlerde bulunması. Diğer
tüm sektörlerde olduğu gibi kimya sanayinin de KOBİ’lerin üzerindeki şimdi bakın
sigorta yüklerinin bir takım yapıldı. Bunun üzerine geldi işte müşavirlik bazında
örneğin hukuk müşaviri çalıştırma sorumlu mali müşaviri yeminli mali müşaviri
çalıştırma zorunlulukları. Arkadan geldi REACH. Enerji birimleri gümrük müşavirliği.
Şimdi çevre konusu geldi bir müddet sonra da çevre konusunda bir zorunluluk
gelecektir. (Konuşmacı: Tamam işte sayın başkan hepimiz beachte yaşarsak hiç
çevre sorunu olmaz.) Ama hiç kimse şunu düşünmüyor. Bütün bu kararlar alınırken
KOBİ’lerin bu kadar sırtında yük var KOBİ acaba yaşayabiliyor mu. Derdi nedir buna
imkanı var mı. Bunun altından nasıl kalkacak. Efendim Avrupa Birliği böyle istiyor. Biz
Avrupa Birliğine uyum sağlayacağız diye battık gidiyoruz. Ya bu konuda KOBİ’lerin
haklarını savunucu onların derdini anlatıcı güçlü bir yapı lazım. şimdi baktığımız
zaman yapıya merkezi bir şey var yapı var Ankara’da. Ve tüm kararlar hep oradan
oranın gücüyle gidiyor. Bizim düşüncemiz bu konuda sanayi bölgelerinin
güçlendirilmesi. Ya sanayicinin KOBİ’lerin haklarını savunucu daha güçlü bir hale
getirilmesi. Aksi taktirde bu şekilde her geleni KOBİ’nin sırtına binerse KOBİ’lerin
bunların altından kalkması mümkün değil. Ha bunlar yapılmasın mı diyoruz hayır
bunlar yapılsın. Ama devlet bunları yapmayı getirirken devletin de bu konuda destek
vermesi gerekiyor. Devlet oturup da bunun çalışmasını yapması gerekiyor. Yani evet
bu geliyor ama ne kadar yük getiriyor KOBİ’nin sırtına. Evet KOBİ bunun altından
kalkabilir mi benim ne kadar destek olmam lazım. Zaten devletin görevi bu. Devletin
görevi Avrupa Birliği ne diyorsa onu bize zikretmek değil ki. Ama bizde olan bu. Ne
deniyorsa bize dikte ediliyor.
- Bir Konuşmacı: Değerli hocalarımız bunu analiz edebilirler. Biz sanayiciler olarak
anlayamıyoruz. Türkiye Avrupa Birliği ile geldiği zaman her konudan kaytarıyoruz.
Tamam kaytarmasak da geciktiriyoruz. Ama bu gümrük birliği deyince var ya böyle
%100 değil %1.000.000 uyuyoruz. Yani bunu belki hocalarımız analiz etmemize
yardımcı olurlar. Yani o nasıl bir reflekstir o. Yani Avrupa Birliğine eğer uyacaksak her
konuda ayni hassasiyeti aynı %100 şeyi bir an önce yapalım ki girelim oraya değil
mi. Ama diğer konularda kaytarıyoruz. Kaytarmıyor muyuz. İnsan hakları özgürlük
bilmem ne şunlar bunlar ama gümrük birliği deyince elimiz ayağımız kilitleniyor.
Anında hiç sorgusuz sualsiz %100 uyuyoruz. Bunu da biraz bilmiyorum yani gümrük
birliği deyince başka bir konu daha var gümrük birliğinin akabinde işte ithalat açıldı.
Son 7 yıldır uygulanan politikaya baktığımız zaman sürekli düşük kur. Düşük
enflasyon. Düşük kur ne oldu ithalatı patlattı. Dış ticaret açığı patladı. Global krizle
karşı karşıya geldik. Şu anda ihracat tepe taklak gidiyor. İşte burada sayın Murat
bey. %50’ye yakın düşüşlerden bahsediyor. Doğrudur ben de Ege ihracatçılar
birliğinde yönetim kurulu üyesiyim. Ama sayın hükümet ne yapmaya çalışıyor hala
kuru nasıl aşağı çekerim. Hala kuru nasıl aşağı çekerim. Siz enflasyonu sıfıra
getirseniz eksiye getirseniz en olacak ki. Yatırım yok üretim yok. İşsizlik hat boyu.
Yani sokaktaki adamın karnı eksi enflasyonla mı doyacak. Yani anlayan varsa bunu
lütfen anlatsın ben anlamıyorum bunu.)
- Konuşmacı: Şimdi pas attık salona sayın başkanım sorulara geçelim mi bitti mi
sunumunuz. Hemen tamamlayalım. Yani ARGE üniversite sanayi işbirliğinin
etkinleştirilerek kazan-kazan prensibiyle yurt dışından temin edilen kimyasal
maddelerin ve ekipmanların yerleştirilmesinin sağlanması. Özellikle ürünlerin öncelik
olarak desteklenerek bölgenin cazibe merkezi haline getirilmesi. Bu, bu bölge için
önemli bir planlama. Bölgede mevcut ve gerçekleştirilecek yatırımlara ihtiyaçları da
karşılamak amacıyla yan sanayinin geliştirilmesi. Biraz evvel de gördük yan sanayi
olmadan şey olmaz. Hepsi dışarıdan ithal edilir. Otomotiv sanayinin haline döner.
%80 ithal %20 yerli. Biz ne yapıyoruz peki meslek komitesi olarak. Biz bu seçim
döneminden sonra aslında komitede 7 asil 7 üye asil yedek diye bakmıyoruz bütün
toplantıları 14 üye ile beraber yapıyoruz. Resmi toplantıların dışında ayda bir diğer
tüm üyelerin de katılımıyla toplantılar yapıyoruz. Onların önerileri çözümleri çözüm
önerileri sorunları tecrübelerini paylaştığı açık toplantı bunlar. Burada amaç üyeleri
kaynaştırmak. Birlikten bir güç olabileceğini birlikte hareket etmenin iyi sonuçlar
getirebileceğine inanmak ve biraz evvel bahsettiğim sorunları da bu şeklide çözüme
getirmeye çalışmak. Çözüm üretmeye çalışmak. Onun için bizim kimya destek
grubunun toplam 149 üyesi var. Bunun 121’i aktif vaziyette. Bu 121 üyeye bu
toplantıları açıyoruz. Buraya kadar olmayan bir uygulamaydı bu. Dolayısıyla ayda
asgari 2 toplantı yapıyoruz. Ve bu toplantıların şeylerinde rapor halinde tüm üyelere
yayımlıyoruz. Başladık iyi gidiyor şu anda. Ve bunun da sonuçların iyi olacağına
inanıyoruz. Bunun akabinde de üyeleri iş yerlerinde ziyaret ederek onları biraz evvel
bahsettiğim konularda birlikte hareket etmenin sorunları paylaşmanın çözümleri daha
kolaylaştıracağı konusunda ikna etme konusunda faydalı olacağını düşünüyoruz.
katı atık atma sisteminden petrokimya sanayi meslek odası öncelikli olarak
yararlandırılması. Teknolojik gelişmelerin sektörle ilgili her türlü görüşün dile
getirildiği periyodik bir haber bülteni yayınlanması. Bölgemizde yer alan akredite
laboratuar imkanlarından varsa meslek komitelerinin yararlandırılması mümkün olan
en düşük ücret karşılığı. Ve en kısa zamanda kapsamlı bir akredite laboratuar
kurulması. Çünkü bu tip analizlerin bedeli çok yüksek bir KOBİ’lerin de bu tip şeylerin
altından kalkması biraz zor oluyor.
-Cahit Doğan
konusunda ara
teknik meslek
programlarıyla
planlıyoruz.
Yağcı: Evet eğitim konusuna değinmeyeceğim. Sadece eğitim
eleman yetiştirme konusuyla ilgili mevcut kimya meslek yüksek okulu
lisesi gibi eğitim kurumlarının desteklenmesi artı sektör eğitim
ilgili girişimlerin gerçekleştirilmesi gibi faaliyetleri gerçekleştirmeyi
-Mustafa Hoca: İstanbul Ataköy atık tesisini konsorsiyum yapıyor. Onlardan yapan
proje işini yapan bir Alman Avusturya firması. 2008 yazında da onun kötü koku
giderilme işi için 2 firma yarışıyordu. Bir tanesi Avusturya firması Alman firması bir
tanesi de İzmir’den bir firma. İzmir’den bir firmaya aldırdık biz onu Almanya’da. yi
bilirsiniz yani hocalar sadece odalarında veya dershanelerde laboratuarlarda
durmuyorlar. Atlıyorlar Almanya’ya Düsseldorf’a da gidiyorlar. (Biz ellerinden
öpüyoruz. Teşekkür ediyoruz. Bravo) Bir tanesi de bizim söyleyeyim. O da benzer
bir iş Adana’da yine ASKİ’nin benzer işi. Orda da Avusturya firmasına karşı yine bir
üçlü konsorsiyumuna kaldığımı söyleyeyim. Yine orda. Size bugün iyi
hazırlanamamamın nedenlerinden bir tanesi ben bir Cumartesi sabahı Adana’ya
gittim geldim. Pazartesi tekrar gidip geldim. O işlerin çabuklaştırılmasıyla ilgili. O
akşam kokteyle de o nedenle katılamayacağım. İşleri devam ettirebilmek için. Yani
hocalarımız var. İzmir’den buraya gelemiyorlarsa da veya Siirt’ten hocalarımız var.
Yani onları da görün üniversiteden bakın Siirt’ten hocamız var. () Yani inanın güzel
şeyler var kimya sanayimiz adına. Ama üzücü şeyler de söyleyeyim. Bir gübre
üreticimiz İzmir’de patenti de olan bir gübre üreticisi üniversiteye geliyor. Bir şey
üretmek istiyorlar Türkiye’de. Amonyum potasyum üretmek istiyorlar. Bizim onlarla
haziranda başlayan işte çalışmalarımız TÜBİTAK da yine projesini desteklenmesi
bitti. Şubat ayında aldılar. Destek aldılar. Fakat proje değerlendirildikten sonra içinde
tabii sadece laboratuar araştırma alt yapısı yok. Haklı olarak insanlar bir an önce bir
şeyleri de kazanıp döndürmek istiyorlar. Yani sadece ARGE ‘yi götürecek durumda
değil daha sanayimizin durumu. Bu geçen seneki mayıs ayına olan sıvı gübre
kullanımı olan geçen seneki satışın %35’i gerçekleşince biz bu seneyi galiba
çıkaramayacağız diye korktular. Kazandıkları projeden TÜBİTAK projesini
götüremeyeceğiz diye çekildiler. Kötü olan yani şu Avrupa o proje için kimya
mühendisi yerleştirmiştik biz oraya. Üstelik onun için projesinin ön şeyini de aldık 22
nisanda da Ankara’ya davet ettiler bizi. O da olmuştu. Şimdi 2 proje de gitti. Yani
üniversite fedakarlığı yapıyor da sanayi yapamıyor da demiyorum. Aslında hakikaten
zor durumdalar. Hepimiz zor durumdayız. Sizin de uykunuzu kaçırmak için ortalığı
hareketlendirmek için yaptığınızı da çok iyi biliyoruz. Ve olumlu bir şeyle kapatmak
istiyorum. Çok konuştum farkındayım ama güzel şey bizim yerlileştirmeyle ilgili biraz
da bizim kararlarımıza ilgili bu. Bizim bir TÜBİTAK projemizi 2-3 yıl önce zar zor 130
bin TL’lik bir para ve atomik mikroskobu alımı var. Atomik mikroskobunun seçiminde
de ya işte İsviçre Almanya gibi bir şeyi tercih edebilirsinizi ya da hiç daha Türkiye’de
satmamış manyetik mikroskobu satmışlar ama atomik denilen bir özel çok yaygın
kullanılanı yapmıyorsalar daha özelini yaparlar. Bilkent fizik bölümünden bir hoca ve
onun kurduğu bir kent plazadaki bir teknopark şirketi. Biz onların Türkiye’deki ilk
alıcıları olduk. Biz yerliyi tercih ettik. Geldik cihazı aldık. Üniversiteye bağladık.
Düğmeyi açtık. Bir saat sonra bir taraftan pat diye bugün bizim yaşadığımız gibi bir
patlamayla motor kısmı yaktığımızı gördük. Ama onu yolladık ertesi gün yapıldı
hemen Ankara’dan geldi. Yani bu kadar yerlinin faydasını da şey yapmak istiyoruz. O
şeyi işte sonra başka üniversitelere de satmışlar galiba. Türkiye’de sayısı artıyor ve
her yenileştirdiklerinde de bize jest olarak yeni modellerini ücretsiz olarak getiriyorlar.
Türkiye’de cihazının da yine bir İstanbul’dan galiba grubun yaptığını duyduk. Bunlar
da güzel şeyler. Bunları yaygınlaştırmamız lazım. sizin de mesela PETKIM gibi
rafineri gibi yani hele PETKIM aslında Türkiye’nin kimya mühendisliği proje
kültürünün bence yeşerdiği bir şeydir yani bunu Cumhuriyet döneminde kurulanları
yok saymak gibi densizlik içerisinde değilim. Mutlaka o zamanda çok güzel insanlar
kuşaklar yetişti. şeker fabrikaları geçmişimizin mühendislerinin mutlaka tarihinin
yazıldığı yerlerdi işletmeler. PETKIM’in ama çok ayrı bir yeri var. Hala çok ayrı bir yeri
var. PETKIM’in de bu tür yerleştirmelerde tercihleriyle yönlendirmeleri onlardan
bekliyoruz. Teşekkür ederim.
- Cahit Doğan Yağcı: Yorumlarınız için çok teşekkür ediyoruz. Biz de yerleşmeye
gerçekten şirket olarak stratejik olarak çok önem verdiğimizi vermeye çalışıyoruz.
Hatalarımız eksiklerimiz var ama bu tür platformları da aslında bunları sorgulamak
için kullanmak lazım. Benim çok şeyim birlikte olduğumuz zamanlarda yani bu
güzellikleri paylaşırken evet morallenmek için güzellikleri paylaşmamız lazım ama
aynı zamanda da başaramadıklarımızı kendimize biraz acımasızca itiraf etmemiz
gerekiyor ki neyi nerde yanlış yaptığımızı bulabilelim. Hakikaten Türkiye’de şu anda
üretilemeye ek hiçbir şey yok. Her şey Türkiye’de yapılabilir. Ama envanter olarak
Türkiye’deki sanayiciler yan sanayi ara sanayiyle ilişkileri KOBİ’lerin birbiriyle ilişkileri
sayın başkanımın da söylediği envanterin yetersizliği iletişimin yetersizliği ve arayış
eksikliği ve bir de patronları ben profesyonelim patronlarım kızmasınlar satın
almacılarımızın ithalatçıları çok sevmeleri nedeniyle yani nedendir bilemiyorum artık
bazı şeyler hakikaten çok yanlış yere gereksiz yere paralarımız pullarımız hep yurt
dışına gidiyor. Onun için yerlileştirme kavramını yan sanayi kavramını beyinlerimize
in gündemine her mekanizması yerleştirmek ve yerleştirmeyi önemsemek gerekiyor.
Bunun son dönemlerini/bölümlerini biz yaşadık. Fabrikamızda oturan o kompresör
gövde çatladı 20 yıldan beri işte yabancı firmadan başka orijinal üreticisi yok. Dedik
ne yaparsınız altı ayda 700 bin euro teklif ettiler. Biz de yerli olarak onu tamir ettirdik.
çalıştırdık. Şimdi yerli olarak sipariş ettik. Olmadı bir daha. Olmadı bir daha. Yanlış
yapılabilir. Eksik yapabilir. Ama yan sanayiyle çalışırken yaparken birbirimize
hatalarını sonsuza kadar başımıza vurmak yerine bu oldu denedik bir daha bir daha
bir daha vazgeçmeden yapmak ve yerleştirmek lazım. Aksi takdirde yazık olur
ülkemize. Çok teşekkür ederim hocam.
-Konuşmacı: Semra hocam en son. Hocam buyrun.
-Hüseyin Avşar: Hüseyin Avşar. Soru sormayacağım. Hem dert çok hem dert yok
onu anladım bugün burada. Sizin sorunuza yanıt vereceğim. Bu Avrupa Birliğini
anlayan varsa sorunuza. Gerçekten benim tanıdığım her halde çoğunuzun tanıdığı
isim vermeyeceğim Avrupa Birliğini en yakından bilen Avrupa Birliği gümrük birliğini
pardon gümrük birliği Türkiye duymamışken bu konuda tez yapan çok yakın bir
arkadaşım. Öğretim üyesi. Bir gün bana uğramıştık. Kahve içiyorduk arkadaşı dedim.
Kastettiğim arkadaşı Tansu Çiller. Beraber İngilizce ekonomi dergisi çıkarıyorlar idi.
Siyasete atılmadan önce. Bu gümrük birliğini ne yapacaksınız inceledim dedim. 3
gün önce beni Yeniköy deki yalısına davet etti. Gel şunu incele bu konuda en yetkin
kişi sensin beni uyar. Gittiğimde Karayalçın’la odada oturuyordu. Bunun ne işi var
burada dedim. Onu imzaya göndereceğim o da dinlesin dedi. Ve okudum diyor. Şimdi
maddelerde yanılabilirim. 2 madde. Biri 54 biri 57 olabilir. Bu 2 madde kapsamda
kalırken imzalanırsa torunların bile vatana ihanet suçundan kurtulamaz. Bunu
uyardım. Ama ben imzalayacağım dedi. Esas meseleye gelelim. Ne yararı olacak
bunun. Hani seninle birlikte bizim depoya bir parça taktırdık ya, suyun sızmasını
engellemişti. Tek yöne akıtıyordu. İşte bu anlaşmayı imzalayacağız paralar tek yöne
akacak demiş. Ben de inşallah imzalamaz dedim. Ama bana göre imzalayacak ama
paralar gerçekten tek yöne akacak. Ama akış yönü bizden olur.
-Konuşmacı: Güzel bir anektod. Çok teşekkür ederiz. Nasıl uluslar arası
anlaşmalarla gitmek birlikte olmak dünyayla barışık olmak başka bir şey ama
ülkenizin alt yapısını hazırlamadan yeterince yapmadan gitmek. Serbest ticaret
anlaşmaları yapılıyor şu an. Sanayi envanteri yapıldı mı karşılaştırmalı üstünlükler
rekabet üstünlükleri bütün bunlara bakmak ve sonuçlarını izlemek gerekiyor. Şu anda
mesela üniversitelerden hocalarımız burada. Şöyle desek Türkiye’de hangi serbest
ticaret anlaşmasının sonuçları bilimsel olarak incelenmiştir. Karşılaştırmalı olarak
Türkiye ekonomisine katkıları getirileri götürüleri bir rapor olarak getirilmiştir. Böyle bir
tane rapor var. Yani sonuç. Mısırla serbest ticaret anlaşmamız var. Karşılaştırmalı
olarak bizim neyimiz var onun neyi var. Neden imzaladık ne elde etmek istiyoruz. Ya
da 70 milyonluk bir ülke olarak 3 milyonluk bir ülkeyle serbest ticaret anlaşması
imzaladık. Ne aldık ne veriyoruz sonuç ne oldu. İzleme var mı. Değerlendirme var mı.
Eğer sonuçta izleyelim bilimsel olarak rakamlarla görelim. Evet. Ülkemizde yine bir
şey çıkmışsa eyvallah başımızın gözümüzün üstünde. Ama izlememiz ve görmemiz
gerekiyor. Çok özür dilerim yani bu noktayla şey yaptık ama başkanı unutuyoruz soru
olarak almak istiyoruz. Son sorudan önceki bir soru. Çünkü Semra hocama söz
vereceğim. Ondan sonra bir konuşmacımız var.
- Bir Konuşmacı: Ben sadece bir katkıda bulunmak istiyorum. Üniversiteler
hakkındaki görüşlerinizden dolayı cesaretim arttı. Ben mühendislik fakültesi dekanlığı
uzun süre yaptık. 10 sene boyunca yaptım ve mühendislik fakültelerindeki son
gelişmelerde önemli faaliyetlerim oldu. Şimdi aynı zamanda ben kimya mühendisiyim.
Bizim üniversitelerde aşağı yukarı bütün kimya mühendisliği bölümlerinde bir bitirme
ödevi var. Bitirme projesi hazırlanır. Bütün üniversiteler bu projelerin bütün bedelini
karşılar. Üniversiteler şeyi karşılıyor ama bir sürü hayali proje çıkıyor. Hiçbir tanesinin
uygulanması mümkün değil. Öğrenciye moral vermesini bırakın ters yönde etkilemesi
daha fazla söz konusu oluyor. Yani biz bir işi her an çok daha fazla gibi geliyor.
Güven sarsıcı sonuçlar ortaya çıkıyor. Şimdi siz de sıradan üniversitelerden yardım
istiyorsunuz. O zaman benim size bir teklifim var. Konuları siz teklif edin. Bütün
üniversitelere yollayın. Hiç karşılığında para filan istemiyoruz. Siz onları öğrencilere,
sonunda siz onların en iyi yapan bir kaç tanesine ödül verin. Yani çok güzel bir
çalışma olur. Sizin işinize de yarar. Bizim işimize de çok daha iyi yarar.
Öğrencilerimizin de morali yükselmiş olur ve başlangıç yaptıktan sonra
mükemmelleşme eminim. Yani baştan her yapılan işte bir hata vardır. Ama bu işler
güveni yüksek bu hatalar azalacaktır. İşimize yarayan bir şeyler ortaya çıkacaktır.
(Konuşmacı: Çok teşekkür ederim hocam.) İkincisi bir şey daha ilave etmek
istiyorum. Lisans üstü de bir sürü çalışmamız var. Bilimsel çalışmalara çok para
harcıyoruz. Çok şeyler yapıyoruz ama ne elde ediyoruz bilhassa mühendislikte yani
bir teknolojik fayda sağlaması lazım. Bilim açısından ben bilmiyorum. Bilimde tabii ki
uçuk projeler çok iyi olması lazım. edilmesi lazım. Fakat mühendisliğin uygulama bir
proje ortaya çıkmıyor. Çok az. Oran çok düşük. O konularda da siz yardım
edebilirsiniz. Çünkü TÜBİTAK’ın bu konudaki tutumları pek fazla iyi değil. Bir var
mesela sanayideki bir tane adamla anlaşma problemi çözdüğü zaman yardım
ediyor. Bu gibi çalışmalar rekabet ortamında yapılması gerektiğine
hepimiz
inanıyoruz. Hatta siz de rekabete inanıyorsunuz. Ama bir kişiye ediyorsunuz sayın
ne kadar yaparsan bizim ihtiyacımızı görür. Biz ona razıyız diyorsunuz. Bunun da
rekabet haline getirilmesi lazım. Yani TÜBİTAK’ın bu konudaki çalışmaları eksik. Siz
de eğer bu konuda katkınız olursa rekabeti destekleyecek şeklide mesela hem dan
bir problem ortaya çıktığında bunun proje haline getirilip en az 3 kişiye verilmesi yani
Almanya’daki çoğu teknolojik projeler böyle yürüyor. Bir konuda çalışırken insanlar bir
kaç tane farklı çalışma da elde ediyorlar. Rekabet.
(Konuşmacı: Yönetici olarak sıfır puan almak üzereyim.) Teşekkür ederim yani bu
konular (Bir Konuşmacı: (ses duyulmuyor) ) Ama bizim bundan haberimiz olmadı.
10 sene dekanlık yaptım hiç böyle bir şeyden haberim olmadı yani.
-Konuşmacı: Değerlendirme bir soru da olmayacak sizi de orda tutmayalım. Çok
teşekkür ederiz efendim sağ olun.
-Cahit Doğan Yağcı: Müsaade ederseniz ben bir şey söyleyebilir miyim. Öncelikle
hocamın söylediği şey çok güzel. Ama onun ciddi olarak bir organize edilmesi lazım.
Aslında doğrusu budur. Yani ya büyük şirketler projeyi gönderir destekler veyahut da
üniversiteler projeleri gönderir belli bir eleminasyondan geçer. Desteklenen projeleri
organizasyon destekler. Bu doğrudur. Katılıyorum üzerinde çalışmak lazım. Bu arada
Mustafa hocama da çok teşekkür ediyorum. Güzel paylaşımları için. Çok teşekkür
ediyorum.
-Konuşmacı: Son söz gene hocalarımın oluyor. Son iki söz. Her zamanki gibi
noktayı onlar koyacaklar. Ben bir yandan konuşmacımızı kürsüye çağırırken hocamın
da değerlendirmesini alalım. O da sizlerle hocalar olarak birbirinize pas atarken Özer
Bekaroğlu Prof Dr. Özer Bekaroğlu hocamızı kürsüye davet ediyorum. Kimya
sanayindeki yenilikler inşallah bir yenilik vardır hocam. ARGE çalışmalarıyla ilgili
olarak. Bu arada siz gelinceye kadar biz de Semra Ülkü hocamızın genel
değerlendirmesini dinleyelim. Buyurun hocam.
-Semra Hoca: Efendim benim özellikle senelerdir sanayide de çalışmış bir kişi olarak
bunu belirtmek istiyorum 6 yıllık bir sanayi deneyimim var. Her iki pencereden de
bakarak sanayici ve üniversite gözüyle, Üniversite sanayi işbirliğinin gelişmesine
yönelik çok büyük zorlu günler geçirdiğimizin farkındayım. Ancak bu üzerinde
durulmadı çalışılmadı anlamında değil. Her iki tarafın da üstüne düşen görevler var.
Her iki taraf da bir birine tam güvenmiyor. Bunun getirdiği bazı sıkıntılar var.
Üniversiteden gelen sorunlar var. Üniversitelerin ilk görevi mutlak surette
yetiştirmektir. Eğitim ordusunu yetiştirmektir. O da sanayi hizmetidir. Ben özellikle
bizim kendi kurumumuz adına temel amacımız teknolojiyi üretebilecek araştırıcı
yaratıcı girişimci gençlerin yetiştirilmesi bu şekilde sanayiye hizmet, bir. İkincisi de
sanayinin problemlerine çözüm getirerek sanayiye hizmet olarak ele alıyorum. Yalnız
aramızda sanayici ve üniversitenin iki farklı bakış açısı var. Sanayi genellikle günlük
problemlerine anlık çözümler bekliyor. Üniversitede bu pek mümkün olamaz.
Üniversitenin temel görevi önderlik etmektir. Ben yıllardır üzerinde durduğum bir
hususu tekrar dile getirmek istiyorum. Sanayi odalarımıza ticaret odalarımıza
ihracatçılar birliğine biz ne üretmeliyiz bunun adını koyalım. Sizlerin elinde çeşitli
istatistikler var. Bunları detay bazda kimyasallar başlığı altında detayda ne üretmemiz
gerektiğini ülkedeki öncelikli hammadde potansiyelimizi değerlendirerek yakın
çevremize ne satabiliriz. Bunları belirleyelim biz yardımcı olalım ama sizin elinizde
dökümanlar. Ondan sonra ( Bir Konuşmacı: Hocam o dökümanları benden 3 kez
istedi. Ben de tamam dedim. Hala göndermedim değil mi) Ve buna dayalı olarak biz
araştırma yapalım öğrencilerimizi yönlendirelim şeklinde bir yaklaşım oldu. Ve
amacımız bizim katma değeri yüksek planlı üretimi ülkemizde gerçekleştirmek. Bu
bağlamda teknoloji geliştirme bölgesinin kuruluşu için çok büyük çaba harcadık. da
kuruldu. Ama ne kadar efektif çalışıyor tartışılır. Bu sabah konuştuğumuz lerle
gerçekten iki taraf da bir şeyler yapmaya çabalıyor. Ama sonuca gidemiyoruz. Ben
üniversiteden konuşan arkadaşımızın ismini tam olarak bilemiyorum. Fakat her
söylediğine katılamayacağım. Üniversitelerimizde gerçekten çok iyi çalışmalar
yapılmakta. Ancak bunlar paylaşılamamakta belki. Sıkıntı orada yatmaktadır. Bir
diğer husus da üniversitelerin bütçe imkanları sınırlıdır. Biz her şeyi her problemimizi
hiç bir destek almadan yapıyoruz gibi bir yaklaşımı da ben kesinlikle gerçekçi
görmüyorum. Mutlak suretle el ele vererek ilerlememiz gerekiyor. Çok teşekkür
ederim. Uzun konuşmayacağım.
- Prof Dr. Özer Bekaroğlu: Bir saat geçti bir buçuk saat geçti biz tabii problem o
kadar çok ki sabahtan beri millet yoruldu. Fırsatı bulunca da konuşmak istiyor.
(Konuşmacı: 20 dakika gecikmeyle size söz verdik. 17.30 18.00 sizin konuşmanız.)
18.00’de bitmesi lazım 19.00 oldu daha bitmedi yani son. Şimdi efendim bu değerli
arkadaşlar sayın başkan beni çağırdığınız için buraya size teşekkür ederim. 50 yıldır
ben akademik kariyerde çalışan bir kimseyim. Ve bugünkü ilk ikinci konuşmaydı
galiba Akın Yalçın bey miydi onun sözleri bana pek dokundu. Kimyayı unuttuk dedi.
Şimdi ben 10 gün önce (Konuşmacı: Ben söylemiştim efendim) Baya heyecanlı
söylediniz ( Konuşmacı: Ama ben bildiğimiz için unuttuk dedim.) Şimdi ben 10 gün
önce kadar Karadeniz Teknik Üniversitesi ve Rize Teknik Üniversitesinde bir
konferanslara oraya gitmiştim de orda bir arkadaş bana bir fıkra gibi olay anlattı da o
aklıma geldi hatırlattı bana. Temel’e sormuşlar demişler ki kimya nedir demişler. O
bizim imamdır demiş. Nasıl yani ya. İmam demiş valla ben de bilmiyorum ama demiş
geçen gün demiş imam caminin önünde uşaklara demiş bağırdıydı ula kimyamı
bozuyorsunuz diye. Ben de demiş öyle zannediyorum ki kimya o. Şimdi tabii bizim
Türkiye’de maalesef kimya unutuldu mu değiştirildi mi saptırıldı mı bilmiyorum. Yalnız
şu var araştırma ve geliştirme kültürünü henüz kazanmış değiliz. Yani bilimsel
araştırmaya hiçbir alanda doğru dürüst tam anlamıyla vakıf olmuş değiliz. Çünkü bu
bir kültür meselesi. Yetişme meselesi. Ve sayın başkanın işte bahsettiği gibi
sabahleyin unutmuş değiliz biz trenleri kaçırdık. Yani 2. Dünya harbinde daha henüz
bu son teknikler enstrümantal aletler cihazlar gelişmediği zamanlar en iyi hocalar
olarak Türkiye’deydi biliyorsunuz. Bu Yahudi hocalar Almanya’dan kaçıp ve bu
adamlardan biz gerektiği kadar istifade edemedik. Yani ben o günleri yaşadığım için
biliyorum ve en son Luis Ant benim hocamdı. Bunlar dünya çapında adamlardır.
Fakat bu adamlardan biz gerektiği kadar istifade edemedik. O zamanki kütüphane
Laleli’deki İstanbul Üniversitesinin en zengin kütüphanelerinden biriydi. Bugün
Türkiye’de kütüphanecilik yok. Eğer internet olmazsa hiçbir şeye erişmeniz de
mümkün değil. Şimdi o günden bu yana tabii çok şeyler geldi değişti. Türkiye ilerledi.
Ama maalesef kimyada ilerleyemedik. Ve kimya biraz önceki konuşmacı
arkadaşımızın da söylediği gibi dünyada bana göre en önemli meslek. Ve bütün
hepsinin temelini teşkil ediyor. Çünkü bugün kimya olmasa ne biyoloji olur ne fizik
olur ne makine olur ne elektrik olur. Yani bu işte Avrupa bunu Almanya biliyorsunuz
kimyanın vatanı bunun da sebebi Almanya’nın yer altı zenginliği yok. Fakat bunlar
kafasını ve kabiliyetini dehasını yeni şeyler yapmaya ve dolayısıyla kimyadan
yararlanmak suretiyle yeni sentezler ve yeni maddeler yaparak ülkeyi
zenginleştirdiler. Şimdi burada bir takım ihracat ithalat ürün ve kimya ürünlerinin
istatistikleri verildi. Fakat bizim tabii bir tek eksik tarafımız var. Biz hep kendimizi
veriyoruz. Halbuki dünya bunu böyle yapmıyor. Bir bilim politikası diye bir şey var
efendim. Bu bilim politikası ilk defa 16. yüzyılda bu bilim rönesansı arkasından 17.
yüzyıldaki endüstri devalüasyonu dediğimiz endüstriyel başlamasıyla da beraber
başlayan bir bilim dalı. Ama Türkiye’de maalesef hemen hemen hiç bilinmiyor. Bu
200 yıldan beri binlerce makale var yayınlanıyor ben tesadüf birkaç yıl epey oldu
elime bir kitap da geçti bu konuda. Onlarca kitap da var bir Avustralyalı profesörün.
Okuduğum zaman hayretler içinde gördüm. Demek ki biz dünyadan hiç haberimiz
yok. Ve bu güne kadar Türkiye’de bir bilim politikası diye bir şey konuşulmuyor. Bir
lafı geçiyor ama nedir bu bilim politikası diye sorduğunuz zaman işte bu 5 yıllık
planlar filan var biliyorsunuz. O DPT’nin yaptığı planları o işi yapan arkadaş başında
bulunan birisinin Türkiye bilimler akademisinin bir toplantısında şunu diyor bu
planların hiçbiri başarıya ulaşamamıştır. Neden ulaşamamıştır. Çünkü burada
gerçek anlamda bir bilim politikası yapılmamıştır. Efendim bilim politikası gerçekten
bir ülke için gerekli olan bir şey. Yalnız ülke değil aynı zamanda bilimler olarak da
baktığınız zaman üniversiteden tutun diğer kuruluşlara kadar yapılması gerekir.
Bütün verilere baktığınız zaman maalesef Türkiye’deki durumun dünyanın tamamen
tersinde olduğunu görüyor. Bu verileri de ben değil Amerika yayınlıyor. Ve bunu daha
önce 2 sene önce de Çankaya belediyesinin bu tip bir toplantı yapmıştı mimarlar
şeyine gene beni çağırdılar nedense tam bilmiyorum. Orada da konuştuğumda
söyledim. O sırada 2006 yılında Amerika Ulusal Bilim Vakfı var. National Science
Foundation diye. Bir rapor yayınladı. Bu rapor şimdi açık herkese internette sanayici
arkadaşlarımıza da ve meslek olarak kimyacı veyahut da üniversitedeki
arkadaşlarımıza tavsiye ederim. Bunu açıklıyorum. Bu rapor 1000 sayfalık bir rapor
efendim. Burada bütün dünyanın durumunu veriyor. Ben Türkiye’de bulamadığım
Türkiye hakkındaki bütün bilgileri oradan alabilirsiniz. Niçin bunu yapıyor. Başlığında
da bir yazı var. Sayın başkan diyor o zaman Bush’a hitabendi şimdi 2008’de 2 gün
önce gördüm maalesef hepsini alamadım daha doğrusu yetiştiremedim vakit azdı
buraya gelmem için. Sayın başkan diyor bu Amerika tarihinde yapılan en kapsamlı bir
çalışmadır bir rapordur. Bu raporu diyor tamamen tarafsız olarak güvenli kaynaklara
dayanarak yapılmıştır. Ve bu sizin bilim politikanızı yapmada bilim politikanıza karar
vermede yardımcı olarak takdim edilmiştir. Bunları yapan efendim bağımsız güçlü
kuruluşlar. Şimdi Türkiye’de baktığımız zaman böyle bir şey yok. O raporu okursanız
göreceksiniz herkesin anlayacağı bir rapor. Yani basit bir şey. Hep açıklamaları gayet
net verilmiş. 2-3 gün önce tesadüfen açtım. 2008 çıktı. 2 senede bir ismi de bunun
Science and Engineering Indicators diye yazıyor 2006 yılı bilim ve mühendislik
göstergeleri 2008 çıktı. Orayı açın lütfen. Burada tartıştığımız bir sürü konuştuğumuz
şeyleri ve konuşmadığımız şeyleri orda göreceksiniz. Türkiye’deki öğrenci sayısından
tutun kız öğrenci ne kadar kaç kişi mezun olmuş 2002 yılında mesela 140.000 kişi
mezun olmuş. Bunun 80.000’i erkekmiş. 60.000’i şeymiş. Ben bunlara girmiyorum.
Vermek de istemiyorum. Vakit zaten dar. Her şeyi veriyor. Türkler diyor 2004 yılında
%17’si diyor sinemaya gider. O da önemli. %7’si diyor kütüphaneye %15’i hayvanat
bahçesine. Buna kadar vermiş. Öyle yani efendim. Orda bütün alıyorsunuz bilgiyi
Türkiye’den ne olmuş ne bitmiş. Ve diyor Türkiye’den yani yabancı olarak Amerika’ya
gelip orda doktora yapanların sayısını vermiş efendim. Şimdi yerli sayısı ne kadar
biliyor musunuz? 50.000’in üzerinde her yıl. 50.000’in üzerinde her yıl Çinli
Amerika’da doktora yapıyor. Japonların sayısı 10.000. Ona göre sıralamış. Türklerin
sayısı 3200 civarında. Ve diyor aynı zamanda almış istatistik veriyor. Çinlilerin diyor
%20’si dönmek istemiyor. %’de bilmem kaçı dönmeyi düşünüyor. Türklere gelince
diyor %50.80’i diyor dönmemeyi düşünüyor diyor. Ondan sonra 2004 yılında diyor
%40’ı kesinlikle diyor Türkiye’ye dönmek istemiyor. Buna kadar vermiş efendim. Bu
istatistikleri yapmış. Neden yapmış bu adamlar. Çünkü Amerika bu science İndex
dediğimiz ya da information dediğimiz bir bilgi sistemi kurdu 60’larda 50’lerde. O
sistemle şimdi dünyanın bilimini teknolojisini kontrol altına almış durumda. Ve orada
acı olarak Amerika’nın durumunu da ortaya koyuyor. Mesela diyor Amerika’da bu
kadar diyor para ve bilim adamı artmasına rağmen bilim diyor güçlü diyor seviyesi.
Neden olduğunu bilemiyoruz diyor. Şimdi biz Türkiye’ye baktığımız zaman Türkiye’de
böyle bir şey yok. Şimdi bütün arkadaşlar çıktı demin ithalat ihracat hepsini verdiler
çok güzel. Peki Yunanistan nerde. Bulgaristan nerde. Biz dünyada bir tek değiliz.
Bizim durumumuzu ne durumda olduğumuzu görmemiz lazım. Oradaki şeyler bilgiler
verilmiş Türkiye’nin durumu. Şimdi bakınız efendim 4 şeyde Türkiye dünyada ülkenin
arasında yok. Bir biyoloji, iki kimya, üç matematik, dört mühendislik. Ve kimler var
biliyor musun. Bulgaristan Yunanistan 44 ülke…İran’a kadar var. Türkiye maalesef
45’in içinde yok. Ararsanız belki 70’lerde çıkacak. Yani biz demek ki kimyada da
yokuz biyolojide de yokuz. Dünyada seviyeye baktığımız zaman 45’lerin çok
aşağısındayız. Senelerce önce ben bir konferansımda çok üniversite dolaştığım için
var. Bir şey vardı TÜBİTAK başkan yardımcısının bir kongrede verdiği tebliğ var.
Orda tablolar koymuş. Makale sayısı biliyorsunuz veriyorlar. Türkiye makale
sayısında diyor 43’yükseldi. O zamanki Papua Yeni Gine 71’de diyor. Altına bir şey
daha almış. Bilimsel kaliteyi gösteren bu relative science citiation yani yaptığınız
makalelerin değerini gösteren orda da Türkiye 75, Papua Yeni Gine 43’e çıkmış. Ben
de dedim ki biz bilimde Papua Yeni Gine’nin gerisindeyiz. Şimdi efendim aradan bir
hafta geçti bana bir yazı Küba’dan. Şeye gitmişler efendim. Diyor ki Küba’dan
TÜBİTAK diyor bir yazı yazdı başkan demiş ki bu adam gidiyor Yeni Gine’nin
altındayız diye milletin moralini bozuyor. Bu yakışmıyor diye. Ben de onun üzerine
aldım o başkanı ve bu iş tertipleyen de Türkiye bilimler akademisi TÜBA yani
konferansı. Yayınlanmıştı o aldım 2 tane tabloyu koydum ve dedim ki burada
buyurun. Bu benim lafım değil. Oradaki başkanı ya da başkan zatı muhterem onun
dedim vermiş olduğu tablo. Ben bir şey yapmadım. Tıss tabii ses kesildi. Sonra bir
Avrupa Birliği toplantısında beni davet ettiler konuşmacı Ankara’da. Ben adamı
tanımıyorum ismini işittim ama yanıma geldi ben dedi işte plancıyım fizikçi kendisi.
Ama Özer bey dedi evet memnun oldum dedim. Peki siz böyle böyle söylüyorsunuz
onu ben söylemiyorum sen söylüyorsun dedim. Ben demedim bir şey senin tablonu
koyduk. Efendim onu dikkatli kullanmak lazım dedi. Ha onu ben değil sen dikkatli
kullanacaktın. Yayınlanmış bir şey. Şimdi efendim niye korkuyoruz ki. Biz durumu
açıklığıyla en kötü haliyle ortaya koymak zorundayız. Şimdi bakınız dünyada bütün
ülkelere baktığınızda burada bir sürü bir şey var şimdi bunlar işte versem de vakit
yetmeyecek. Bu gayri safi milli hasıla olarak araştırma ve geliştirmeye ülkelerin
katkısı diyor. Ne kadar ayırıyorlar. Şimdi bakın ülkeleri daha 4 gün önce eklenen yeni
2008 indikatörleri demiş ki ülkeleri 2,25. Avrupa ülkelerinin toplamı 2005 yılında 1,77.
İsrail efendim bakınız 2005 yılında 4,200’de gayri safi milli hasılanın araştırmayı
ayıran bir ülke. Siz İsrail’i sırtını yere getiremezsiniz. Dünya da getiremez çünkü
zaten Amerika’yı İsrailliler idare ediyor. Bakınız arkasından İsveç geliyor ,gidiyor
geliyor gidiyor geliyor. Meksika en son 0.43. Türkiye yok arasında. Yani Türkiye
bunun altında. Efendim şimdi doğru. Son gelen şeylerde devlet biliyorsunuz Avrupa
uyum yasalarına bağlı olarak geçen sene 330 bu sene 660 milyon gelecek sene
1milyar dolar araştırmaya veriyor. Ve şimdi o kısma göre 0.60’a gelecek ama Türkiye
dünyada 35’inci oluyor. O da var. Burada yok yalnız Türkiye. Belki Türkiye’yi OECD
ülkeleri arasına sokmuş olabilir. Onu da söyleyeyim. OECD ülkesiyiz ya biz. Şimdi
efendim bu şekilde bilgiler veriyor. Tabii enteresan başka bir şey var. Araştırmaların
bilhassa bu şeyde okuduğum zaman ben gördüm bilim politikası ve yönetimi adlı
kitapta da gördüm ve bir kaç makalede de. Orda diyor ki bir ülkede bilimsel
araştırmaların yalnız üniversitede yapılması veya yalnız devlette yapılması veya
yalnız özel kuruluşlarda yapılması çok sakıncalıdır diyor. Bunların arasında bir denge
olması lazım. nitekim Amerika’yı vermiş. Bu var burada da. Öteki ülkeleri vermiş.
Amerika’daki özel sektörün araştırmaya katkısı %75. Yani %75’i araştırmalarının özel
sektörde yapılıyor. %15 üniversitelerde yapılıyor. %10 civarında devlet kuruluşlarında
% 5civarında da non-profit dediğimiz karsız olan bir takım kuruluşlar tarafından
yapılıyor. Şimdi Türkiye’ye baktığınız zaman ama bu Almanya’da da aynı. Çin’de de
aynı. Japonya’da da aşağı yukarı belki 69’a düşüyor 70’e düşüyor yani özel sektörün
yaptığı dolayısıyla bu ülkelerde bunların arasında bir denge kurulmuş. Tabii bu
göstergeler neyi veriyor. Şimdi o göstergelere baktığınız zaman eğer açıp merak
ederseniz Amerika’daki bütün bilim spekturumu çıkarılmış haritası. En çok
araştırmaların yoğunlaştığı yer 4 eyalet . Sanayi ve teknolojideki yerleri de işaretlemiş
harita üzerinden. Tamamen veriyor. Yani nerde kim ne yapıyor. Hangi üniversitede
hangi araştırma yapılıyor. Bunlara kadar inilmiş. İlk okuldan itibaren üniversite
sonuna kadar bütün programlar verilmiş. Hangi dersler okutuluyor. Ders kalitesi
güçleniyor. Eğitim kalitesi düştü bunu artırmamız gerekir diyor. Şimdi bunlar
yapılırken biz Türkiye’de böyle bir indikatör sistemimiz yok. Sadece kendimize göre
işte kuruluşlar var. Bakınız dünyada en güçlü dernek kimya derneğidir. O da
American Chemical Society dediğimiz Amerika Kimya Derneğidir. 170.000 azası var.
Ve dünyanın en güçlü en ne diyim size en şeye sahip 31 şuura çıkaran bütçeye sahip
ve uzmanlara sahip bir kuruluş. Çünkü Amerika kolejleri ondan almak tasdik almak
istiyor. Programları verip onların uzmanları inceliyor ve diyor ki yazıyordu oraya bu
kolej American Chemical Society tarafından tasdik edilmiştir diyor. Ve bundan bir
süre önce gördüm Amerika senatosu ve cumhurbaşkanlığı American Chemical
Society’nde yazıyor. Bizim bilim konusunda ve bilim politikası yapma konusunda
bilgimiz ve uzmanlığımız olmadığı için bize kurslar verin diyor efendim. Yani bu
uzmanlarını alıp dolayısıyla çünkü parlementer normaldir. Başkan da bilmeyebilir
ama onları yetiştirmek istiyorlar. Çünkü Amerika’da şeyinde olan kongresinde olan
bilim politikası ofisi kapatıldığı 2 sene önce. Biraz takip edildiği zaman göreceksiniz
dünya bu işi beceriyor ve yapıyor. Bize gelince biz derneklerde çok zayıf demektir.
Kimya derneğine bakıyorsunuz 90 yıllık dernek maalesef 1200 tane azası var o da
aidatı ya ödüyor ya ödemiyor. Zaten ödese de ne olacak. Öbür taraftan kimyagerler
diye bir dernek burada açıldı. Şimdi bunlarla bir yere varmamız mümkün değil. Bizim
ciddi olarak Türkiye’nin bir bilim ve teknoloji haritasının çıkarılması lazım. Hangi
eyalette hangi şehirde hangi mıntıkada neler yapılıyor hangi kimyasal tik. Onlar
hepsini çıkarmışlar ama araştırmaların yapıldığı üniversiteler de var. Ve
üniversitelerin kendileri aslında bir mikro şey yapması gerekiyor plan yapması lazım.
yani bu planı yapmazsanız üniversite kendinde ne yapıldığını bilmiyor efendim. Şimdi
bakınız sanayiciler haklı. Diyor ki üniversite sanayi zayıf. Zayıf efendim. Bu gidişle bu
mantıkla mümkün değil. Ben 50 senedir bunun içindeyim. Sanayide de çalıştım bir
ara. Mümkün değil. Çünkü sanayicinin beklediği başka üniversitenin beklediği başka
böyle bir şey olamaz. Yeni bir teknolojinin gelişmesi demek kolay bir iş değildir. Ama
üniversite de kendi elemanını tanımıyor efendim. Her profesör bilim adamı değil. Her
bilim adamı da profesör değil. Onu da söyleyeyim size. Çünkü Amerika’da çalışan bir
kimyacı masteri olan bir kimyacı 1987’de Nobel aldı. Bir tek makalesiyle. diye bir
çıkardı adam bir tek makale yaptı ve Nobel aldı bu adam. Çünkü o madde sanayide
bir çok önemli yerlere varmış durumda ve herkes bunu kullanıyor. Biz de
kullanıyoruz. Yani demek istediğim bu bakımdan üniversitelerin dürüst olması lazım.
Kendi bilim politikasını açıkça ortaya koyması lazım. Rektör yazı yazıyor dekana
dekan bize yazıyor. Diyor ki efendim ne yapıyorsunuz. O diyor ki ben şunu yapıyorum
ben bunu yapıyorum. Herkes bir şey yapıyor. Efendim aslında uzman bile değil adam
yapamaz. Ne aldatıyoruz birbirimizi ki. Araştırma demek bugün çok yüksek kalitede
eleman lazım. nitekim bu grafikleri size gösteremiyorum vakit çok az. Bu veriler şunu
gösteriyor. En yüksek kaliteli en yüksek dereceye sahip bilim adamları özel şirketlerin
araştıra laboratuarlarında çalışıyor efendim. Üniversitede çalışanlar doktorlar ve işte
profesörler. Yani burada önemli olan şu siz bir yerde aldığınız veyahut da yapmaya
başladığınız teknoloji ne olursa olsun onu geliştirmek zorundasınız. Bunu
geliştiremezseniz rekabet gücünüz azalır. Bu bilim politikası yönetim adı verilen kitap
veyahut da makaleleri okuduğunuz zaman çok iyi göreceksiniz. Ve orda şunu da
söylüyor gelişmekte olan ülkeler hiçbir zaman diyor gelişmiş ülkelerin seviyesine
çıkamaz. Çünkü diyor onların yapmış olduğu teknolojik ve aynı zamanda ticari
baskının altındadır diyor. Şimdi bakınız biraz önce söylediler şeyde neden Türkiye’de
alet yapılmadığı doğrudur. Çünkü hiçbir zaman bilimsel cihazla Türkiye girmedi hep
ithal ediyoruz. Ve işte sayın arkadaşlarım çoğu da biliyor üniversitede olanlar çoğu
da çalışmıyor aletler. Mezarlık haline gelmiştir. Türkiye alet mezarlığı. Çünkü onun
başına uzman eleman da koyamıyoruz. Açık söyleyeyim. Çünkü mevzuat müsait
değil. Siz adama 600 lira verip ondan sonra ben bunu kaç kere konferanslarda da
söyledim, toplantılarında da söyledim. Alet alıyorsunuz veriyorsunuz buna 400 bin
lira veya 4 milyon lira neyse götürüp başına 400 liralık adam koyuyorsunuz ya bu
olmaz efendim. Bu aleti kullanamaz bu arkadaş. Bunun için özel yetiştirilmesi lazım.
Dünyada en yüksek paraları bu uzmanlar alıyor aslında. Ama biz bunu göz ardı
etmişiz. Onun için şimdi bakınız yeni teknoloji geliyor. Geldi diyor bitti. her gün kimya
o kadar çok hızlı değişiyor ki akıl almayacak bir şey. Ve yeni gördüğüm yani
istatistiklere göre her 3 senede bir bilim ikiye katlanıyor. Her 3 senede bir ikiye
katlanıyor yani artıyor. Biz buna ayak uyduramazsak gerilerde kalmak zorundayız.
Yani başka bir şey yapamayız. Şimdi bir nanoteknoloji tutturuldu gidiyor. Hepiniz
biliyorsunuz hatta Türkiye’de kullanılmaya başladı. Efendim dünya bu işi bitirdi. Sayın
arkadaşlarım meslektaşlarım ben nanoteknoloji yapıyorum diyor hayatında şimdiye
kadar yapmamış. Tabii yapar yani uğraşır yapar ama adam almış gitmiş. Ve 2 gün
önce Amerika’dan gelen bir vardı şunu yazıyor diyor bilimsel de. Şimdi diyor
nanoteknolojinin problemlerini görüşmek üzere toplantı üstüne toplantı yapılıyor.
Neden. Çünkü nanoteknoloji virüsten küçük bir şey. İnsan vücuduna girdiği zaman
ne yapacağı belli değil. Şimdi bunu araştırıyorlar. Ve enteresandır ilk defa orda
gördüm diyor ki bir nano karbon tüp yapılması için farklı diyor. 50 binin üzerinde diyor
farklı nano tüp vardır diyor. Bir tek karbon için bu efendim. Ve başka bir şey
söyleyeyim size ben bu güne kadar duymadım. Orda anlıyorum. Bir kilogram diyor
nano malzeme yapmak için 100 kilogram ile ile 100 ton arasında bir atık diyor
meydana gelir. Evet efendim bir kilo için 100 kilo ile 100 ton arasında atık. Ve bu
atıkların diyor zararı sonunda diyor su ve toprak vs. ile havayla bu insanlar için bir
felaket teşkil edecektir. Dolayısıyla biz burada şimdi hala bunların farkında değiliz.
Nano teknoloji merkezi kurduk diye TÜBİTAK bundan önce bir şey yaptı Anadolu
Üniversitesinde. Oraya gittim ben bir hafta kadar davet etmişlerdi. Ne yapıyorsun
nano teknoloji merkezini kurmuşsun çok güzel. Hiçbir şey yapmıyorlar oturuyorlar
dedi. Yani şimdi efendim yani ismini koymakla oraya bir levha asmakla iş olmuyor
yani yeni üniversite yok üniversite rektörü var. Olmuyor bu işler. Onun için bizim
aslında bu işi ciddiye almamız bir bilim politikası ve önce Türkiye’nin mühendislik ve
bilimle mühendislik göstergelerinin tam bir haritasını spekturumunu çıkarmamız
ondan sonra oturup sanayicisi derneği konuşması lazım. Yoksa bu şekildeki
toplantılar çok iyi oluyor. ben çok şey öğrendim bugün. Yorucu oldu ama buna
rağmen pek de insanı tatmin edici olmuyor. Efendim dinlediğiniz için çok teşekkür
ederim.
-Konuşmacı: Hocam lütfen bir iki dakika daha sizi tutalım. Soru alalım. Gerçekten
yani herkesi tahrik etti ama siz yeterince tahrik olmuşsunuz. Çok güzeldi gerçekten.
Olağanüstü yani daha bir saat daha konuşsanız sizi büyük bir keyifle dinleriz yani.
Böylesine özgüven içerisinde kendini sorgulama kendinizi sorgulama aynaya bakma
kültürüne zirve noktasında bir sunum yaptınız. Gerçekten mükemmeldiniz çok
teşekkür ediyoruz ama soruları alalım efendim. Sayın başkan önce size arkadan var.
Buyurun hocam.
-Bir Konuşmacı: Sayın hocam önce ağzınıza sağlık. Çok ilginç bir konuşma
yaptınız. Değindiğiniz noktalar çok doğru. Şimdi Türkiye’de genel bir şey var. Herkes
bir karşıdakine bakıyor. Ve deminden beri yani üniversite sanayi ilişkisi derken
sanayici üniversiteden bekliyor üniversite de sanayiciden bekliyor. Çok haklısınız yani
bu aslında çok iyi söylediniz. Yani hiç bir olmaz olarak deveye demişler boynun niye
eğri. O da demiş ki nerem doğru. Şimdi bu söylediğiniz noktalar bu kapsamda
aslında. Türkiye’nin bir sürü sorunları var. Siz bilim ve teknolojiye çok iyi değindiniz.
Gerçekten yani bu birlikte olacak işler bunlar ve diğer toplumun diğer olaylarından
soyutlayamazsınız. Şimdi ben bundan 2 sene önceki şurada söylemiştim. Biz
bireyden başlayarak birey aile işte topluluk ondan sonra şirket daha sonra işte büyük
şirketler veya kurumlar sonra taa millete kadar stratejisiz yaşayan bir toplumuz. Yani
bireysel stratejilerimizi koyamadığımız gibi kurumsal stratejilerimizi milli stratejilerimizi
de koyamıyoruz. Şimdi siz eminim çok iyi biliyorsunuz. Bu Amerika’daki doktora
yapan insanlar bunu biliyorsunuz daha önce Japonya yaptı ve bilim ve teknoloji
transfer çerçevesinde bu işleri planlı ve stratejik olarak yapıyorlar. Ve 50 bin kişi
Çin’den gidiyorsa bunların hangi konularda çalışacağı vs. bunlar belli plan ve
programlar içinde yapılıyor ve bunların bir kısmı geri döndüklerinde bu işleri yapmak
üzere buralara gidiyor. Ama bakın bizde ben bir TÜBİTAK bursiyeri olarak da
biliyorum bu işleri. Bizde bu iş öğrenciye bırakılıyor. Bugün 3000 tane Amerika’da
doktora Türk öğrencimiz var ama sorun onlara onlar konularını kendileri seçmişlerdir.
Tamam öncelikli konular verilmiştir TÜBİTAK tarafından ellerine ama o ne gibi
konularda çalışacağı çocuğun şeyine kalmıştır. Anlatabiliyor muyum. Dolayısıyla yani
bunlar hep birinin böyle bölük pörçük parçaları. Bir olarak tabii ki gündeme
getiriyoruz. Ve sonuçta yani üyeliği tabii ki çok zor. Ama Türkiye’nin bana kalırsa bir
sürü şeyi sil baştan yapması gerekiyor. Bir şey daha söylemek istiyorum. Bir eski
öğretim üyesi olarak söylüyorum üniversiteden. Yani Türkiye’de şu son yıllarda artık
üniversitelerde eğitim de kalmadı. Öğretim yapılıyor. Ve öğretilmiş meslekli
insanlarımız var fakat dünya evrensel görüşe sahip olmamış eğitilmiş insanlarımız
maalesef üniversitelerden mezun. Bunun en büyük göstergeleri YÖK’ün bakarsanız
görürsünüz. Adı nedir Yüksek Öğretim Kurulu. Ama Milli Eğitim Bakanlığı diyoruz. Bu
kadar çok teşekkür ederim size tekrar yine konuşmak isterim, ben bir katkıda
bulunmak istedim.
-Prof Dr. Özer Bekaroğlu: Efendim şimdi o şeye dokundunuz ben onu unuttum bu
heyecanla konuşma esnasında. Dediğiniz doğru çünkü Türkiye’de ben TÜBİTAK’ta 4
yıl bilim adamı yetiştirme grubundaydım. Dışarıya doktora için gönderiyorlar ilan
veriliyor. Kimya mühendisi gönderilecek. Ya kardeşim hangi alanda. Ya ne olursa
olsun gitsin. Tabi adam nerde bir bulursa oraya gidiyordu. Geliyor zavallı Türkiye’de
olmayan bir şeyi yapmış. Çünkü bakınız herkes biliyor sanayicisini ne kadar. Efendim
bunu almayacak orda dedik ya kardeşim bir tarifini yapın. Yani ne tip bir adam lazım
şu Türkiye’ye. Kağıtçı mı lazım kimyacı mı lazım ? polimerci mi lazım hangi
polimerde çalışacak onu gönderelim. Siz bulun devlet bulması lazım o kanalı. Oraya
da sen bu şeyde eğitim yapacaksın denmesi gerekirdi. Ama yapılmıyor. Yani o iyi
noktaya siz dokundunuz. Evet.
-Timur Erk: Değerli hocam iyi ki sizi çağırmışız. Zaten hiç düşünmeden bu konuda
dediğimiz kişiydiniz. İyi tahmin etmişiz. Şimdi şu anda kimyadaki başkan söz sahibi
kişi olarak hem da hem TKSD’de hem burada ben doğru şeyler söylemem lazım.
Çünkü politikayı oluşturanların başında geliyorum. Bir bilim ve teknoloji bir ARGE ve
inovasyon politikasını oluşturmak üzere bize göre mutlaka ilk defa baştan kokan bu
lığı düzenlemek lazım. Yani bir şu anda mevcut sanayi bakanlığıyla bu iş yürümez.
TÜBİTAK’la da yürümez. Bir bilim ve teknoloji bakanlığı mutlaka kurulmalı diye ben
rahmetli Ali Rıza Berken’den öğrendim. 30 seneden beri aynı şeyi söylüyoruz. Ama
hala olan bir şey yok. En son geldi teğet geçti. Tam kuruluyordu gene teğet geçti.
Sayın başbakanımızın kafasında bu oluşmuştu ama yine bu konu da ekonomide
olduğu gibi teğet geçti. Acaba aynı şeyi mi düşünüyoruz. Hayır sizin de düşünceniz
bu mu. Hayır ne olmalı. Bu konudaki makro politika ne olmalı.
-Prof Dr. Özer Bekaroğlu: Tamam evvela mikro sonra makro geliyor. Şimdi bakınız
dünyada bu bilim politikası 3 çeşit yapılıyor. Yani dedim ya bu çok karışık bir konu.
Orada da adamlar yazıyor yani diyor ki bu konu çok çok karışık. Orda bir
merkezileşme var. Merkezi olarak. Bir merkezileşmeme var. Veyahut da bir de
karışığı var. Şimdi genellikle birçok ülkede gelişmiş ülkelerde onların hepsini vermek
lazım bende var onların powerpointi ama ayrı bir konu onlar. Şöyle yapıyorlar bu
şekilde hiçbir politik bağlantısı olmayan en güçlü dernek veya vakıflar bunu
hazırlıyorlar efendim. Yani bir nevi bilim toplu kuruluşları yapıyor bunu. Mesela
diyelim ki kimya derneği veyahut da başka sanayiciler derneği şu bu. Bunlar
aralarında bir irtibat kurmak suretiyle bunu hazırlıyorlar. Çünkü bunlar devletin
yapacağından çok daha tarafsız dürüst yapıyorlar. Devlet çünkü bir takım şeyleri
baskıları orda da yazıyor bakanlıklar arası sürtüşme bakanlığın birbirinin önüne
geçmek istemesi şu bu ki bu yaşanan şeyler. Hepimizin bildiği. Dolayısıyla devlet bu
işi tarafsız yapamaz. Yapamaz diyorlar efendim. Dolayısıyla bunun için mutlaka ve
mutlaka güçlü kuruluşların mesela burada bu Amerika’daki şuura raporu verilmiş açıp
bakarsanız görürseniz NSF dediğimiz National Science Foundation. Bu bir vakıf.
Bağımsız vakıf. Zaten diyor bağımsızız diyor. Bir adam uzmanlara yaptırıyor bunu
efendim. Onun bunun hatırı için gel sen profesörsün demiyor. Göreceksiniz orda bir
listede verilmiş profesörler listesi. Uzmanlara yaptırıyor. Dolayısıyla onu yapıp siz
devleti zorlayacaksınız. Devlet de buna bakacak kendi bilim politikasını ona göre
kuracak.
-Konuşmacı: Bakanlık kurarız 15 bin kişilik oraya bir bina yaparız doldurup. Ondan
sonra al başına belayı.
-Timur Erk: Önerdiğinizi çok denedik. Emin olun bakın ne yaptık Ali Rıza Berken
sanayiciler dahil Türk kimya derneği tuttuk bir vakıf kurduk. Türk Kimya Vakfı. Şimdi
bakın kendiliğinden olduk. Bir sene sonra geldi elimizde 3-5 kuruş para vardı. Şu
anda o parayı cepten vererek topladık. Başka aynı amaçlı bir vakfa devredin diye.
Ama şu anda bütün bunları irdelemiş ve mesafe kaydetmiş bir kişi olarak size
diyorum ki şu anda sistemde bu inisiyatif bizden gelmekle yerine gelemiyor.
Dolayısıyla yeni bir formata ihtiyaç var. Bugünden yarına da national society of
veyahut da bu science foundation birden bire olamayacağına göre bakın ben Türk
Böbrek Vakfının başkanıyım. Bir marka olana kadar Türk böbrek vakfı 23 sene
uğraştık hocam. Onun için bugünden yarına bir şey olmuyor. Bir yol haritası için ona
göre bir bilim teknoloji bakanlığı Almanya’da olduğu gibi Fransa’da olduğu gibi.
-Prof. Dr. Özer Bekaroğlu: Ama her yerde yok mesela Japonya’da yok.
söyleyeceğim size. Bakanlık olsa ne olacak ki. Yani şimdi burada da bir sürü bakan
var. Bakanlık kurdular.
-Konuşmacı: Kamu personel sınavından yüksek puan almış 15 bin kişiyi doldurdular
oraya ondan sonra da 90 sene maaş 90 seneden sonra öldükten sonra çocuklar
çocuklardan sonra kızlar, kızlar evlenmezler evli olup evlenmezler ki baba maaşı
alsınlar. 150 sene daha 15 bin kişi başımıza çıkar. Yani teknolojiyi etik bir bilim
kuruluyla yapalım diyor hocam.
-Bir Konuşmacı: Aslında hocamızın söylemek istediği şöyle bir şey var. Özel
sektörün bu işi yapması ya da sanayinin bu işi yapması gerekiyor bazı şeyleri.
Bunun en iyi örneği PETKIM. PETKIM de aslında PETKIM’i biliyorsun mecburen iki
kapattı şeyi. Zannediyorum 50 civarında ARGE merkezi. Yani dolayısıyla aslında
PETKIM örneğini TÜPRAŞ takip etsin. Başkaları takip etsin. Tabii onlara da bir
araştırma grupları olsa o zaman bizim doktora öğrencilerimiz de oralarda çalışırlar
asistan olarak daha sonra. Yani siz iyi bir örneksiniz PETKIM olarak ama birazcık
daha büyütmeniz gerekiyor.
-Konuşmacı: Kesinlikle büyütmemiz gerekiyor. Bu konularda da sizlerden destekler
bekliyoruz. Özellikle parlak öğrencilerimize araştırmacılarımıza kapılarımız açık.
Hocalarımızın emrindeyiz. Üniversitelerimizin emrindeyiz. Yapabileceğimiz ne varsa
biraz önce tabii konu tekrar şeye geliyor. Biz isteyelim siz isteyelim meselesinden
ziyade biz istememiz gerekiyor. Ama bizim de canımız yok bir laf var ya. Canımız yok
canımız olsa yapacağız. Çünkü biz de daha yeni yüklerimizden kurtulduk. Bundan 4
sene öncesine kadar 5 sene öncesinde PETKIM’de sosyal hizmetler müdürlüğü diye
bir müdürlük vardı. 700 kişi çalışıyordu. Yaprakları saymaktan ve gökyüzünde
yıldızlara serenat yapmaktan sorumluydu arkadaşlar. ARGE’de ise Hayati bey. 20
kişi kalmış. O 700 kişi yok şimdi çok şükür de. O zaman 5000 kişi yani 5000 kişinin
içinde 25 tane şey kalmış AR-GE ’ci kalmış. Bir de ayrıntısı yani yaprakları
saymaktan sorumlu olan arkadaşın maaşı ve maliyeti AR-GE ’de çalışan mühendis
arkadaşımızın da 2 katı. Toplu sözleşme mantığı yüzünden. Bu ülke ben bilim adamı
değilim ama çocukluğumuzda okullarda sorgularken hep şu tartışılırdı hocalar. Yani
ülkede kaynak yetersizliği mi vardır kaynak israfı mı vardır diye bir münazara konusu
vardı. Ben şunu gördüm devlete geldikten sonra ya da hayatımızda biraz analiz
ederek biraz baktığımız zaman Türkiye kesinlikle bir kaynak israfında inanılmaz
derecede cömert bir ülkedir. Ama ne yazık ki bu sabahleyin başkanın konuşmasında
vardı bu konunun siyasi boyutu olduğu için giremeyeceğim ama hiç kimse de
eleştirmiyor çünkü muhalefet de eleştirmiyor çünkü hiç kimse 500 bin kişiyi karşısına
almak istemiyor. 2 milyar dolarlık bir bebeğimiz daha oldu. Her sene bu dediğim gibi
biraz önce 150 sene de bakacağız onlara. 300 milyar dolar daha şeyimiz var. Allah
yardımcımız olsun. Başka soru. Varsa çok kısa olarak buyurun.
-Bir konuşmacı: Bu konuşmaların bilmiyorum bu şuranın da bir öneri gibi
algılanabilir mi veya yapılabilir mi biz burada kimya sektörü ve YÖK e bir çalışma
önerelim. Özellikle kimya mühendisliği deki üniversitede yapılan araştırmaların bir
profili çıkartılsın. Yani kim nerde ne yapıyor hocamızın söylediği gibi. Bu bizim
Türkiye gerçekleriyle bizim sektörle kimya sektörüyle kimya sanayimizin ne kadar
örtüşüyor ne kadar birbirlerini karşılıyor yoksa birbirinden kopuk Serdar hocamızın
da belirttiği gibi
konularını kendisi seçen ve sadece akademik kariyerde
kullanılabilecek türden bir araştırma yapıp bir yerde yayınlanan ve yayınlandığı gibi
çürüyüp kalan bir çalışma mı yürütülüyor. Bu bir değerlendirilip bu şekilde bir öneri
götürülüp de bir profille şu andaki mevcut durumun tespit edilmesinin yaralı olacağını
düşünüyorum.
-Prof Dr. Özer Bekaroğlu: Bu mesele dünya halletmiş bunu. Yani gerek Almanya
gerek İsviçre gerek Amerika’da ben profesörlerini gördüm yani ne diyor ama sanayi
çok bilinçli orda. Takip ediyor. mesela diyor ki bir profesör arkadaşa geldi bir
şirketten dediler ki bizim bir yapıyoruz buraya bir mesela örnek olarak söylüyorum
bir istiyor. Yani su sistemini kaldırmak. Çünkü onu takip etmişler adamın yayınlarına
bakıyorlar yani. Adamın bir yerde uzmanlığını anlıyorlar demek istiyorum. O yaparım
demiş. Yani adam bana kendi anlattı yani hoca 40 bin lira alırım demiş. 40 bin mark o
zaman. Adam trink vermişler. Yaptı o işi. Halletti verdi. Şimdi bakınız bizde bunu
yaparsanız üniversite size hırsız der. Şimdi diye bir fizikçi vardı. Muazzam bir
adamdı sonra allah rahmet eylesin bir araba kazasında gitti. Beraber çalıştık beraber
yayın yaptık. Adamın 15 milyon marklık laboratuarı var. Adam şirketlerden bu
sensörler yapıyor. Zehirli maddeleri bizim şu an maddelerimiz de çok müsait. Adam
o sensörleri ölçüyor biçiyor şirket geliyor 1,5 milyon 2 milyon kendisi söyledi cebinde
adamın çek defteri. Ben dedi, şimdi bu kadar bağımsız ama geçek anlamda adamları
seçiyorlar. Ve o adam onun karşılığını da veriyor. Yani bir yerde şirket verdiğini almalı
onu demek istiyorum. Şimdi gelip de rastgele ben yaparım diye ortaya çıkıp ondan
sonra hiçbir şeyi yapmazsanız o şirket yani üniversiteye güveni kaybediyor haklı
olarak. Ben yani çok yaşadım gördüm. Onun için söylüyorum.
-Konuşmacı: 2. kez söz aldığım için söz almayan insanlara karşı haksızlık ettiğim
için özür diliyorum ama hocamın çok hayretle ve dikkatle izledim. Hayranlıkla yani
hayretle derken. Şeyinde hakikaten yanlış anladım diye bir doğrulama söyleyeyim.
Hocam kimya fizikten daha önce gelir dediniz değil mi yanlış mı hatırlıyorum. Kimya
fizikten daha önde gelir daha temeldir diye bir şey mi dediniz. () Yanlış anladım. Eğer
öyle bir şeyse (Prof Dr. Özer Bekaroğlu: Önde gelir şu bakımdan. Herkes kimya
madde üretmez de ) Yok ben daha bilimsel temelle konuşayım. Bir de clusturingle
ilgili espriyle kapatmak istiyorum bunu. Soru gerçekten soru. Fizik kimyadan önceki
bir bilim diye biliyorum ben. Düşünüyorum hocam. Taneciğin tabiatı taneciğin
hareketi ne zaman ki bu taneciklerin tek tanecikler olmadıkları ikili bir arada oldukları
hatta sabit oranlarda diye bir yasayı çıkartıyoruz. Hatta bunların benzerliklerinden bir
de oranlar kanunu çıkartıyoruz ki kimyanın ben doğuşunu şafağını ben böyle
biliyorum. Fizik ve kimya sonra birbirleriyle güzel böyle etki tepki kavgayla fizikokimya
diye çok güzel bir çocuk doğuruyorlar. Fizikokimya fiziğin (Prof Dr. Özer Bekaroğlu: ses net değil-) hocam bir de şunu söyleyeceğim. Nano konusunda gene ben sizin
gibi bu kadar duyarlı bir insanım. Eleştirirken bir takım şeyleri daha böyle olmamız
gerektiği diye düşünmez miyiz diyorum aman insanlar nano diye tutturmuşlar
gidiyorlar diyoruz ama bunun arkasında bunun gerçeğinde aslında taramalı
mikroskobun çok yakın geçmişte icat edilmesi ve araştırma olanağının elektron
mikroskobundan çok daha yaygın tırnak içerisinde araştırmacı sine dahi erişilebilir
yaygınlığa getirilebilmesidir. Yani teknolojik ilerlemedir. Teşekkür ederim.
-Konuşmacı: Çok teşekkür ediyoruz. Hocama saygılar sunuyoruz. Gerçekten çok
güzel heyecanlı bir tartışma oldu ben de çok başarılı olamadım ama hepinize iyi
akşamlar diliyorum.
- Moderatör: Öncelikle, bir telgrafımız var, onu okumak istiyorum. TBMM Ticaret ve
Sanayi Komisyonu Başkanı Sayın Dr. Soner Aksoy’un gönderdiği telgraf şu şekilde:
“Şura’nızda aranızda bulunamadığım için üzgünüm, şahsınızda tüm katılımcılara
selam ve saygılar sunarım. Kütahya Milletvekili Dr. Soner Aksoy”
Bugün şuramızın üçüncü ve son oturumunu yapacağız. Güzel İzmir’de bundan sonra
bir panelimiz daha var, biliyorsunuz. Bu oturumun ana konusu, sanayide çevrenin
boyutları ve İzmir. Daha doğrusu Ege Bölgesi özelinde çevresel sorunlar bazında
kimya sektörünün nasıl etkilediğini tartışacağız. İlk konuşmacımız, Dr. Füsun Zeybek.
Kendisi bize kimya sanayinde çevre sorunlarını anlatacak. Buyurun Füsun Hanım…
- Füsun Zeybek: 4. Kimya Endüstrisi Gelişim Şurası’na hoş geldiniz. İnşallah dünkü
oturumlar verimli geçmiştir. Bu oturumun da iyi bir şekilde geçmesini umuyorum.
Burada sadece çoğumuzun bildiği, Ege Bölgesi’ndeki kimya sektörünün
sorunlarından söz etmeyeceğim, çünkü bütün sektörlerin sorunları aşağı yukarı aynı.
Onları burada tekrar gündeme getirerek sorunları aşmaya çalışıyoruz. Hepimizin
bildiği gibi, AB Çevre Uyum Politikaları çerçevesinde çevre mevzuatlarımızda
uyumlaştırma çalışmaları Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yapılıyor.
Bu çabalar 2004 yılında hızlanmış ve sürekli artmaktadır. Bu politikaların uyum
sürecinde çevreye sürekli uyarlanan bir oluşum söz konusu... Her yeni yönetmelikle
birlikte, sanayicinin önüne yapması gereken bir takım şeyler koyuluyor. Bu çabalar
doğrultusunda sanayicilerimiz; orta ve büyük ölçekli sanayicilerimiz bunlara uymaya
çalışıyor. Ancak küçük ölçekli sanayicilerimiz bu çevre sorunlarının altında
ezilmektedirler. Üstelik çevre düzenlemeleriyle ilgili yaptırımlar da oldukça ağır.
Çevre Kanunu, müeyyideleriyle birlikte sanayicilere çok ağır sorumluluklar
yüklemektedir. Bu nedenle burada anlatacaklarım; bütün sanayicilerimiz, özellikle de
kimya sanayisinde vazgeçilmez olduğu için üretime devam etmeye ve ayakta
durmaya çalışıyoruz.
KOBİ’lerin sorunlarını gündeme getirerek, karşılıklı tartışarak bu sorunlara ne gibi
çözümler üretebileceğimizi düşünmeliyiz. Bu sorunları ilk kez gündeme getirmiyoruz.
Hep beraber, bütün platformlarda dile getirerek çözümler arıyoruz. Kimya sektörünün
sorunları, tüm Türkiye’de, yine Ege Bölgesi’nde de aynı.
Kimya sektöründe çevre düzenlemeleriyle ilgili en önemli sorun, Reach
uygulamasıdır. AB ülkelerine ihracat yapan firmalarımız Reach’e uymak zorunda. Bu
konuda eğitim, seminer ve bilgilendirme toplantıları yaptık. 1 Aralık 2008 tarihi
itibariyle ön kayıtları yapılarak kapandı. Bunların getirilerini bilerek ön kayıt yaptık.
Bu ön kayıt sürecine kayıt yapan da yapamayan da oldu. Üstelik bazı KOBİ’ler ön
kayıt sürecini kaçırdıkları için kayıt sürecine dahil olmak zorunda kaldılar. Hatta
bazılarının bu uygulamadan haberleri dahi yok. Bu konuyla ilgili bahsedeceğim. Tabi
bu konunun duayeni Mustafa Bağan’ın yanında çok da fazla konuşmak istemiyorum
ama minicik sorunlardan bahsedeceğim.
Öncelikle Reach uygulamasında kayıt giderlerinin korkunç boyutlarda olduğunu
biliyoruz. Bundan sonra üretimdeki tonaj miktarlarınıza göre; 2010, 2013 ve 2018
tarihlerinde karşımıza kesin kayıt giderleri çıkacak. Tahminen bir maddenin kaydını
yaptırabilmek için 50 bin ile 100 bin Avronun üzerinde ödeme yapacağız. Bir madde
ürettikten sonra AB ülkelerine ihraç edebilmek için bu rakamlar söz konusu olacak.
Bunlar, KOBİ’lerin altından kalkabileceği rakamlar değil. Onun için devlet aracılığıyla
birlik desteği sağlanmalı.
Bir de uygulama başladığı için sıkıntılarla karşılaşıyoruz. Eğer üretim yapıyorsanız,
dışarından satın aldığınız üretimde kullandığınız bütün hammaddelerin kayıt
numarasının olması gerekiyor. Bu numaralar olmadığı takdirde kontrol esnasında ön
kayıt numaranızı veremezseniz geminiz kapıda tutuluyor ve ihracatı yapamıyorsunuz.
Bunları yavaş yavaş yaşıyoruz. Gizlilik ilkesi gereğince tedarikçilerimizden de… Bir
de Reach Tüzüğü’nün uygulanabilirlikleri yaşandıkça ölçülüyor. Tedarikçilerimiz diyor
ki “ön kayıt numaraları vermelerini istiyoruz”. Onlar da bunun gerekmediği yönünde
söylüyorlar. Bu garip süreç devam ettiği sürece böyle bir atlamanın olmaması için ne
gibi yollar izlememiz gerekir ki bu sorunu aşabilelim.
Bundan sonra da karşımıza kayıt süreci geliyor… Bu noktada İKMİB Türk Kimya
Sanayicileri Derneği Reach uygulamaları başlamadan önce çok yardımcı olan
kurumların başında geliyor. Bunlardan da şu anda kesin kayıt sürecine işliyoruz.
2010 hızla yaklaşıyor. Hele böyle bir ekonomik kriz ortamında sanayici gerekeni
yapmak ve yaşamını sürdürmek istemektedir. O nedenle kayıt sürecinde sanayicileri
neler beklemektedir diye seminerler yapılmıştır. İzmir’de de böyle şeylerin
aydınlatılabilmesi için bu seminerlerin İzmir’de de yapılmasını istiyoruz. Hepimizin
destek vermesini istiyoruz.
İkinci sorunumuz 2008’de yürürlüğe giren bir dizi yönetmelik! Bu yönetmeliklerin
içeriklerine ve detayına çıkması zorunlu yönetmelilikler. O kadar çok yönetmelik
çıkıyor ki AB sürecinde ben bile takip edemiyorum çevre ile ilgili yönetmelikleri. Hava,
su, toprak, çevre, atık ve dediğiniz zaman saymak mümkün değil. Ve her gün
neredeyse yönetmelik parametreler değişiyor. Şu anda benim saymam mümkün
değil. Parametreler sürekli aşağıya çekiliyor. Değişiklikler sanayicinin uymasını
istiyorlar. Sanayici daha birine uyum sağlayamadan diğeri çıkıyor. Sanayici;
yaşamak, krizle mücadele etmek ve çevre yönetmeliklerine uymak zorunda kalıyor.
Baktığımızda karşımıza ikinci bir Reach uygulaması çıkıyor. Bunu bilen sanayici
sayımız çok az…
Burada da 2008 yılında çıkan “Kimyasalların Envanteri ve Kontrolü Yönetmeliği”…
İstenen, üretilen ve dışarıdan ithal edilen tüm kimyasalların kontrol altına alınması
isteniyor. Bakanlık bununla ilgili güzel bir bilgi formu hazırlamış. Bunu buraya koydum
ama elektronik ortamda gerekenler var. Ürettiğiniz veya Bakanlığın maddeniz yok ise
bunu bana akredite olmuş bir laboratuarda bütün özelliklerini belirleyerek bana
bildireceksin diyor. Bildiğim kadarıyla Türkiye’nin akredite laboratuarın olduğunu
gereken psikokimyasal analizlerini bilmiyorum. O nedenle bu tür yaptırımların,
yönetmeliklerin dayatma şeklinde önümüze gelmeden önce sanayideki mevcut
durum tespitinin yapılması gerekiyor. Biz neleri istiyoruz, neleri yaptırabileceğimizin
tespiti yapılmalı. Sanayici olarak bunların tespit edilmesi şarttır. Öncelikle az önce
sözünü ettim formlar doldurulmalı. Yılsonuna kadar yapmak zorundayız. Akredite
laboratuar olmadığı için yurtdışında gereken analizleri yaptırmak çok pahalı, o
yüzden bu konuyla ilgili bilgilendirme toplantılarının daha sık yapılmasını istiyoruz.
- Moderatör: Füsun Hanım, Orman Bakanlığı konuyla ilgili davet edildiği takdirde
odalara gelip gereken açıklamaları yapıyor. Nitekim bugün ve dün Mersin Sanayi
Odası’nda iki günlük bir seminer yapılıyor. 4 yeni yönetmelikle ilgili. Ege Bölgesi
Sanayi Odası bu konuda bir talepte bulunurlarsa buraya da gelirler.
- Füsun Zeybek: Üçüncü en önemli sorunumuz atıklarla ilgili. Bilindiği gibi KOBİ’ler
Erdoğan Çiçekçi’nin karşı karşıya kaldığı… İkinci olarak da ambalaj atıkları söz
konusu… Yönetmelikler yaşayan yönetmelikler… Yönetmelikler tam olarak oturmadı.
Örneğin atık tanımı yapılamadı. Sanayici atığının tehlikeli olup olmadığını veya ne
olduğunu tanımlaşamadı. Yeni bir yönetmelik var; taslak halinde… Tüm
yönetmeliklere bakıldığında önceleri tehlikeli olan atığınız zamanla tehlikesiz
konuma, ardından tekrar tehlikeye çıkıyor. Bu atıklarla ilgili tahlillerin maliyeti de çok
fazla. Bu konuda neler yapmamız gerektiğini konuşmalıyız. Atık yönetimi ile ilgili
yönetim planları var. Direktifler var ve bunların doğrultusunda uymamız gereken
mevzuatlar var. Çevreyle ilgili sorunlar ve yönetmelikler çok fazla.
Ambalaj atıklarıyla ilgili çok fazla belirsizlik var. 2004 yılından buyana bütün ambalaj
firmalarının piyasaya süren firmalarının sorumlulukları var. Kimya sektörünün
sorumlulukları çok fazladır. Yetkilendirilmiş bir kuruluşumuz var ÇEVKO, ona
veriyoruz. Ancak karşımıza geri kazanımla ilgili bir bedel ödememiz gerekiyordu.
Piyasaya sürdüğümüz ürün ambalajı kadar geri dönüşüm bedeli ödüyorduk. AB
direktifine göre bizim ambalaj yönetmeliğimizin örtüşmediğini görüyoruz. Bundan
sonra geri kazanıma göre değil, geri dönüşümlere göre bedel ödeyeceğiz. Bu konuda
da hala belirsizlikler var. O nedenle bir an önce ambalaj yönetmeliğinin de bunlar da
büyük bedeller getirecek. Çevre sorunlarının altında bu sorunlar ürün maliyetine
etken olacaktır. Yani bizim rekabetimiz AB ile çevre sorunlarının altında ezilmekteyiz.
Ege bölgesi olarak dile getiriyorum ama tüm Türkiye’deki kimyasal sanayicilerin ve
hatta tüm üretim alanının sorunlarının aynı olduğunu görüyoruz. Ve bütün
platformlarda dile getiriyoruz. Gücümüz yettiği kadar Bakanlık olsun ilgili birimler
olsun bunları her yönetmeliklerde üniversitelerde konuşuyoruz. Her yönetmelik
çıktığında sanayicilerle paylaşırlarsa bizle birlikte destek olurlarsa ilgili yönetmelik
taslaklarında değişiklikler yapılabilir. Bizlere çok yardımcı olabilirler. Uygulama
şeklinde oylan yönetmelikler Üniversite işbirliği istiyoruz.
Yeni çıkan bir Çevre İzin ve Denetim Yönetmeliği var, inanılmaz ağır ve yaptırımlı bir
yönetmelik. Biz dana 21 Nisan’da denetim gördük. Bunu söyleyebilirim. Şu anda
Ege’de bütün sanayi sektörleri denetleniyor. Bütün yönetmeliklere göre bütün
belgeler isteniyor. Bunların yaptırımları inanın çok ağır. Açıp baktığınızda en ufak
yalan beyan 6 aydan başlayan yaptırımlara götürüyor. Çevre Kanunu’na göre cezai
ve parasal müeyyideleri çok ağır.
Atıklar… En ufak bir cüruf, kömür de kullanan var. Doğalgazın maliyeti ile kömürün
maliyeti çok fazla. İnanın şu an cürufun hangi sınıfta olduğunu bilmiyoruz. Dolgu
malzemesi mi toprak mı Tehlikeli atıkta yok. Belirsizliklerin içinde duruyoruz. Biraz
daha yardımcı olmalarını istiyoruz. Bunları yaparken AB uyum politikalarında çok
güzel desteklemeler var. Tabi ki haberiniz olması gerekiyor.
Devamlı yayınları takip etmeniz gerekiyor. İletişim eksikliği olduğunu düşünüyorum.
Daha etkin bir şekilde kullanmalıyız iletişim imkanları. Çünkü alabileceğimiz en ufak
teşvik veya destek; bizim sektörümüzdeki süreç olarak iyileştirme atığı azaltma ve
geri dönüşümü azaltma, sanayici hiçbir zaman çevreye zarar vermek istemiyor.
Ancak sanayici dendiğinde çevreye zarar veren kişi olarak algılanıyor. Oysa
sanayicinin bu kadar çabası karşısında onların adına bunları dile getirmek istedim.
Bu sorunları çözene kadar dile getirmeli ve yavaş yavaş ilerlemeli ve güçlü bir şekilde
bir araya geleceğiz. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
-Moderatör: Dilerseniz Celal Bey’de çevre konusunda konuşacak, onun ardından
soru ve cevap alabiliriz.
- Celal Bey: Füsun Hanım devlet desteğinden söz etti, hatta bunun zorunlu olduğunu
söyledi. Reach Regülâsyonu’nun kayıt süreciyle ilgili. Bununla gelen ek maliyetler…
Gerçekten buna gerek var. Bunun gereğini İtalya başta olmak üzere Fransa ve İtalya
gibi ülkeler de yapmaya başladı. Çünkü Reach belası başka bir belayla birlikte geldi.
Firmaların bunları tek başına karşılamasına imkan yok, mutlaka devlet desteği
gerekiyor. Bir miktar korumacılığa giriyor ama mecburuz buna. Bu nedenle biz de
TKSV ve TOBB Kimya Meclisi olarak 1,5 ay önce Sayın Kürşat Tüzmen’e talepte
bulunduk. Somut olarak talebimizi ilettik. Bu süreç devam ediyor.
İki gece evvel 12 ekonomi köşe yazarı ile yediğim akşam yemeğinde basınla
buluştum. Benden ille rakam istediler. 9 yıl için 200-300 milyon dolar devlet desteğine
ihtiyacımız olduğunu söyledim. İki merci var, bu kaynağı devletin karşılaması çok zor.
KOSGEB’ten bu parayı öyle veya böyle almak zorundayız. Yoksa AB’ye ihraç
ettiğimiz yaklaşık 3 milyar dolar tehlikeye girer.
Dr. Caner Zambak Kriz döneminde Çevre sorunları yönetimi.
DR: CANER ZAMBAK: Başlığı da görünce elimde bir sihirli değnek olduğu ve ona
göre çözümler üreteceğimiz ve öneriler getireceğimiz aklınıza gelebilir. Ama ben o
sihirli değnek yerine meslektaşlarıma bu soruyu yöneltmeyi tercih ettim. Farklı
ortamlarda farklı kişilere bu soruyu yönelttim: Kriz ortamında çevre sorunlarına
çözümler nasıl üretilir Bu sorunun karşısında yüzde 90’ının söylediğini size
sunamam… Bu nedenle sunumumu farklı hazırlamak istedim.
Sunumumun başlığı kriz dönemi… İkincisi kriz döneminde yönetim ve üçüncüsü kriz
döneminde çevre sorunları yönetimi… Çok zor konuyu yan yana getirdiğinizde
hepten karışık oluyor. Bu nedenle çevre sorunları yönetimi hakkında bir sunum
hazırladım size.
Yönetimin temel ilkesi, sorunları küçük parçalara ayırmak ve onları anlamaya
çalışmak olmalı. Önce krizi anlayalım! Tanım olarak buhran, yani karşılaşılan
beklenmeyen sıkıntı ve tehlike ortamının içinde bulunmak… Genelde yönetim
sisteminin çökmesidir kriz dönemi, mali, ticari ve finans ya da ticari ilişkiler
konularında denetim ve yönetim sürecinin çökmesidir.
Kriz dönemlerinin ortak noktası paranın ortadan kaybolmasıdır. Gizlenmesi veya
buharlaşmasıdır. Krizlerde fiziksel mal veya ürün ortadan kalkmıyor. Ya onların
değeri azalıyor, para güçlü tutulmak isteniyorsa, ya da malların takas değerleri
azalıyor. Para nedir Krizlerin temel nedeni değerlerinin iyi belirlenememiş olmasından
kaynaklanıyor. Tarih boyunca farklılıklar göstermiş, bu şey bir takas yöntemi olmuş.
Altın gümüş sikkelerden kağıt paralara… Ya da altın külçe, son zamanlarda
elektronik paralara yani kredi kartları ve değerli kartlar olarak değişim ve dönüşüm
yaşıyor. Devlet paralarını altın ve altına bağlanmasından elektronik paraya
dönüşmüş. Ancak ne kadar değişim ve dönüşüm yaşasa da tarih boyunca ilk
başlayan takas ve altın en güvenilir ödeme şekli. Para veya altın dendiğinde; taşıma
kolaylığı nedeniyle kağıt para önceleri altına bağlanmış, altın standardı... Daha
sonraları altın güvenli bir kağıt para birimine bağlanmış; ABD Doları…
İkinci Dünya Harbi’nden hemen sonra… Ancak 1970’ler sonrasında altın, kağıda
bağlanma dizginlerini koparmış. Altın serbest bırakılmış. Ardından bir başka emtia
daha girmiş; petrol, altın arz talep ilişkileri ülkelerin ekonomi ve mali sistemlerini
yönlendirmiş olup, uluslararası kriz katalizörleri görevini görmüştür. 2008 krizi ise
elektronik ortamda üretilmiş., takas karşılığı olmayan türev kağıtlar nedeniyle
şişirilmiş borsa sisteminin çökmesi yüzünden çıkmış finansman krizidir. Mal veya
petrol krizi değildir. Bunları ödeme şekli ve suiistimaller krizidir. Kâğıda bağlanmış
altının değeri dediğimizde, 1900’den bugüne kadar altının değerine baktığımızda
70’e kadar hemen hemen dengeli gitmiştir. Bir ons altın 5 ABD Dolar’dan başlamış
70’den sonra altın ipleri koparmıştır. Aynı şekilde petrol de dolara bağlanmış ve
benzer bir fiyat stabilizesi görülmüştür aynı tarihlere kadar. Bunlar o günkü fiyatlarla
bugünkü fiyatları karşılaştırdığımızda (Altınla petrol arasındaki pariteye baktığımızda
bir ons altınla kaç varil petrol alındığına baktığımızda dalgalanma görüyoruz)
Bugünkü paraya baktığımızda 2008 rakamlarına göre ABD tüketici endeksine
baktığımızda eski değerlerle bugünküne baktığımızda şöyle bir eğriler dizini oluyor.
Altını kağıda bağladığınızda zorla tutuyorsunuz, bir yerde patlak verdiğinde ise ipleri
koparıyor. Tutmasanız zorla onun değişiklikleri kesikli çizgilerde olduğu gibi olacak.
Kağıt paraya bağlanmasına rağmen nominal değerleri altın ve petrolün satın alma
güçleri dizginlenmemiştir. 2008 itibariyle cari fiyatlarıyla altın ve petrol fiyatlarını…
Bu iniş çıkışlara tekabül etmiş sosyoekonomik olaylar var mı Buna baktığımızda
üretim miktarlarında iniş çıkış görüyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki dünya savaşları iniş
çıkışlara denk geliyor. Vietnam, Afganistan, İran-Irak savaşları gibi örnekler… Petrol
krizi, ekonomik krizler, Güneydoğu Asya krizleri ve bugün… Baktığımızda fiyatlardaki
iniş çıkışların sosyo ekonomik olaylara tekabül etmekte…
Bu bağlamda baktığınızda krizler belirle etkiler yapmakta. Ülkelerin mal satın alma ve
satma güçlerini kredi olanaklarını, ulusal kapasite olanaklarını, yatırımlarını
(Dolayısıyla ekonomik büyümesini), istihdam potansiyelini ve iç piyasaları olumsuz
olarak etkiler. GSMH olumsuz olarak etkiler, kriz döneminde iç harcamalarda
kısıtlama ve düzenleme yapmak gerekir. Üzerinde çalıştığımız konu bu zaten. Çevre
konuları satır aralarının dışında ele alınmıyor genellikle. Şimdi başta sorduğumuz
soruya dönersek…
Sorunların ana başlıklarını Füsun Hanım aktardı. Kriz veya normal dönemlerde
ülkelerin ekonomik refahı ile çevre kirliliği arasındaki ilişkiye bakarsak; grafiksel
yaklaşım. GSMH ölçek olarak alırsak; sanayileşme arttıkça çevre kirliliği artan bir
trend gösteriyor. Eğer çevreye önem verilmezse kirlilik artabilir. Kimyasal yönetimi,
temiz teknoloji kullanımı, etkin çevre kullanım mevzuat uygulamalarıyla kirlilik miktarı
zenginleştikçe azalabilir. Buna ilaveten zenginleştikçe yapılabilecek çevre
harcamalarını koyarsak zenginleşen ülkelerde bunun azaldığını görebiliriz. Bu
harcamalar nelerdir
Çevre kalitesi her bir ülkede farklı yaklaşımlarla toplumların çevre koruma ve doğal
kaynakları israf etmeden çevre bilincini arttırma ve bu çabalar sürecinde yatırım ve
işletme maliyetleri için gereken parasal kaynakları sağlamalarını gerektirmekte.
Çevre harcamaları aslında ülkelerin kendilerine gereken hizmetleri sağlamaları için
ne kadar harcanması gerektiği yönünde global bir kriter yok. Dolayısıyla ülkemizde
bunun için ne kadar harcanması gerektiği yönünde bir kriter yok.
Bu tür harcamalar sadece iktisatçıların işi değil, siyasi erk aracılığıyla halkın karar
verdiği konulardır. Her ülke çevre korumaya daha fazla önem verilmesini ister, ancak
çevrenin korunması için harcanması gereken paraların bulunabilmesi, özellikle
gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasının sürdürülebilmesi için en önemli konulardan
biridir. Biz en temiz çevreyi isteme hakkına sahibiz, ancak bunun için gereken
harcamaları yapmıyorsak, ona ulaşamayız. Örneğin 3-4 yıl öncesinin verilerine göre
AB çevre harcamalarının modellerine baktığımızda GSMH arttıkça çevre harcamaları
da artmakta… AB ülkelerinde kişi başına çevre harcamaları ortalama 250 dolar
civarında. Ülkeler bazında baktığımızda İspanya’da 125 dolarken Türkiye’de 50 dolar
civarında… Kamu sürekli olarak artan, sanayi önce azalan daha sonra kamuyu
yakalayan çevre harcamaları görüyoruz. Kamunun harcamalarının nereden geldiğini
de unutmayalım!
Yatırım işletme harcamaları dikkat çekiyor. İşletme harcamaları sürekli artan bir trend
gösteriyor. Zenginleşmediğiniz sürece belli bir çevre noktasında kalmaya
mecbursunuz. Sistem içinde aksini yapmak çok zor. Bu harcamaların ülke ekonomisi
toplamında farklıdır. Almanya gibi bir ülke 368 dolar harcıyor. Ülke ekonomisi içinde
Türkiye’nin 50 dolarlık harcaması GSMH’nin yüzde 2,5’una geldiğini görüyoruz.
Hâlbuki yüksek harcamalar o büyük ülkeler için yüzde 1 anlamına geliyor. Çevre
harcama miktarı düşük olmasına rağmen bütçelerdeki yük gelişmiş ülkelere göre
fazladır. Gelişirken çevre kirliliği artacak, ancak geliştikçe çevre harcamaları
artacaktır. İşte bizim yapmak istediğimiz bu iki eğri üzerinde ileri doğru gitmeliyiz.
Maalesef fakirlik çevrenin en büyük düşmanıdır. Sanayi, belirli yardımları almalı...
Diyebilirler ki sanayi de her zaman ağlıyor, her zaman devletten bekliyor. Oysa
devletten beklediğimiz verdiği vergiler yüzünden geri dönüşten başka değil.
Bunlar AB’de var. Resmen… İmalat sektörüne devlet yardımı, direk yardım, vergi
muafiyeti, ertelemesi, devlet garantili finansman, kredi ya da katkı payı şeklinde
oluyor. 2 bin yılının rakamları bunlar bunu yüzde 40 ile çarpmak gerekiyor. AB
genelinde devlet yardımları imalat sanayine 2 milyar avro düzeyinde… Almanya,
İngiltere, ispanya ve Fransa 18,9 milyar avrosunu alıyor. Bunlar sanayiye yapılan
yardımlar! 1997 yılında ülkelerin çevre harcamalarına baktığımızda Almanya’nın 11
milyar dolar, Portekiz 180 milyon, Yunanistan 300 milyon, İngiltere 6 milyar avro
harcamış. Devlet yardımlarına baktığımızda, AB’nin 33,6 milyar avro düzeyinde
ülkelere yardım yapmış. Almanya sanayinin 11,5 milyar sanayiye destek almış. Çevre
için almamış. Yunanistan 300 harcamış ama 2 milyon avro destek almış… Aynı
şekilde Fransa ve Portekiz de…
Türkiye’de AB uyum müktesebatı doğrultusunda beş yıl içinde özellikle çevre
mevzuatında önemli -Füsun hanım da sözünü etti- büyüklükte yatırımlar gerektiren,
idari ve cezai sorumlulukları ağır olan düzenlemeler yapılıyor. Bu düzenlemeler
genellikle sanayinin görüşü alınmadan veya kale alınmadan yürürlüğe konuluyor. Bu
düzenlemelerden bazıları AB’de dahi bile tartışılan yönetmeliklerden oluşuyor. Yani
AB’de yok, bizde var. Bunun en güzel örneği Çevre Denetim Yönetmeliği, tarihine
baktığımıza 21 Kasım 2008’dir.
O tarihlerdeki AB direktiflerine bakarken AB Parlemantosu’ndaki tartışmalara geldim.
Konuşulan konu Çevre Denetim Yönetmeliği’nin çıkartılıp çıkartılmamasını
tartışıyordu. Onlar orada tartışırken bizde aynı gün yönetmelik çıktı, üstelik çok daha
ağır koşullarla. Umarım, hiçbiriniz okumadınız. Okusaydınız infial içinde olacaktınız.
Bizde mevzuat çıkarken devletin kuralları var. Devletin kurallarından biri 2005 yılında
hazırlanmış Mevzuat Hazırlama Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik. Yani çıkacak
olan mevzuat, yönetmelik. Hazırlanmasını gerektiren sorun doğru tanımlandı mı, bir!
Bütçele ek mali yük getiriyor mu Düzenleme sonrası sosyal ekonomik ticari faaliyetler
nasıl etkilenecektir Etkileri nasıl ölçülmektedir Bunlar yapılmadan yönetmelik
çıkartılmamalıdır Sizi temin ederim ki 4 ay içinde Çevre Denetim ve İzin
Yönetmelikleri nedeniyle müfettişler tarafından denetim yapılacak. Ancak bu kişilerin
dahi eğitimi yapılmamış durumda. Çevre Mevzuatı, çok sayıda yönetmelik, alt tarafta
idari yönetmelikler var.
Toplam 49 yönetmelik var, ancak bunların 6’sı idari konularda. Yani 43 teknik konu
yönetmeliğimiz var. AB geldiğinde yetmez diyecek. Halbuki onlarda olmayan
yönetmelikler bile var bizde. Ancak yetmeyecek çünkü 4 no’lu konu endüstriyel risk
ve kir yönetimi bizde bulunmuyor.
Bir de bunlar geldiğinde hepsi birbirinin içine giren bir yönetmelik ağı olacak. AB
beğenmeyecek bu düzenlemeleri. “4 numarayı tanımlamamışsınız” diyecekler.
Gelişme raporuna bakılacak “Türkiye bu konuda yeterli yol kat etmedi” diyecek. Bu
yönetmelikler yayımlanmasıyla kalmıyor.
Belediye encümeni kararları gibi, yayınlandıktan sonra iki ay içinde revizyona giriyor,
çünkü çok hızlı hazırlanmış. 2004’ten sonra çok hızlı hazırlandı. Sayısına
baktığımızda çevre yönetmelikleri teknik konulardaki sayılara baktığımızda... 2004 ve
sonrasında Kasım ayı itibariyle 25 yeni yönetmelik çıkmış ve 29 yönetmelik revizyonu
yayımlanmış. Yani son yıllarda tam bir yönetmelik ve revizyonu bombardıman
altındayız. Kimya sanayi… Kimya sanayi dediğimiz kim Dün stratejik planlar
yapılırken sektörlerin hangileri unutulmuş bakalım… Kimya sanayini hammaddelerini
sağlayan sektörler var. Doğalgaz petrol, mineraller ve tarım ürünleri. Bunların altında
da rafineriler, maden sanayi ve yağ sanayi bulunuyor. Kimya sanayi dediğimizde ise
önce organikler, organiklerle inorganiklerin karışımını işleyen değişik sektörler (Boya
gibi), sonra biraz da karışık olmak üzere yağ sektöründen gelen hammaddelerle ara
kimyasalları ve diğer kimyasalları üreten sektörler. Yağ sanayi yerine Bütün bunlar
sınıflama içinde toplumun istediği ürünleri yapıyorlar.
Kriz sürecinde çevre konuları nasıl yürütülmeli İstihdamı sürdürme, global pazarda
rekabet edebilme, çevre sorunlarını göz ardı edemeyiz. Ancak yatma kapasitesine
bakıldığında masum bir yaklaşım, kriz sürecinde çevre konularında nelerin
yapılmaması gerektiğine inceleyerek bakmalıyız. İşletmelerin sürdürülebilirliğine
baktığımızda girdilerin olduğunu, çevre konularını, sosyal konuların bulunduğunu
görüyoruz ve üretim ve kazanç olduğunu görüyoruz.
Serbest piyasada işlemeliyiz… DTÖ Çevre konularında mevcut mevzuata uymak ve
girdileri iyi kullanmak zorundayız. Peki AB’ye çevre ve sosyal standartlara uyum
bağlamında atık yönetimi, işçi sağlığı, işyeri güvenliği, sosyal sorumluluk konusu ve
uygun hammadde ve temiz teknolojiler konularına ağırlık vermeliyiz. Neleri
yapmamamız gerektiğine bakarsak şöyle bir tablo yaptık.
Caner Bey’e konuşması için teşekkür ederiz. İSO, Mersin Ticaret Odası ve Valencia
Ticaret Odası ile birlikte bir AB çevre çalışması yürütülüyor. Firmaların çevre uyumu
hakkında bir rapor hazırlanmasını öneriyor. Projenin ismi “How Green İs My Firm”,
yani benim firmam ne kadar yeşil diye bir rapor. İstanbul ve Mersin’deki firmalar
çerçevesinde yapılmasına rağmen her yerde kullanılabilir diye düşünüyorum. Zaman
kısıtlı olduğu için bütçe de bu alanlarda hava su toprak kirlilikleri sanayi açısından
incelenecek ve katı atıklarla ilgili çalışmalar yapılacak. Soru bölümüne geçiyorum.
ERSAN KALAFATOĞLU (Marmara Üniversitesi): Çok aydınlatıcı iki konuşmaydı.
AB’de bir eğri vardır, harcama eğrisi. Gelire karşılık harcamalarla ilgili… AB
ülkelerinde bütün üye ülkelerde sistematik bir çalışma var. O nedenle orada
regülasyon katsayısının yüksek olması normal olabilir. AB dışında kişi başına düşen
geliri bizden yüksek olan ülkeleri de görmek isterdim. Örneğin ABD, Meksika ve
Güney Amerika nerelerde Biz de AB’nin dışındayız ne de olsa. AB bizi hakikaten
almak istemeyebilir.
CANER BEY: Keşke bu verileri de görebilseydik. Diğer ülkelerin mevcut gelirleri
yok… Bu kadar ülke içinde regülasyon olabiliyor. 5 bin dolardan olan ülkelerde kişi
başına 50 dolardan fazla harcama yapmamış çevreye. Bir yolumuz açılsa da yokuşu
tırmanabilsek, kriz yüzünden biraz geri geleceğiz. O zaman işte zenginleşemeyen
ülke parayı harcayamaz.
HÜSEYİN AVŞAR (Yıldız Teknik Üniversitesi): Somut iki soru soracağım.
Yönetmelik bombardımanın nedeni nedir İlacı neye göre veriyorlar Bunu anlamak
istiyorum. AB’de görüşmeler sürerken burada denetimler başlıyor. Burada bir acele
var, yönetmelikleri bilmeyenlerin yönetiminde mi ilerliyor.
- Füsun Zeybek: Katılıyorum bunlara. Ancak devletimizin daha önceden verdiği
imzalar var ve bunların karşısında da 2014’ten sonra atıklarla ilgili geçiş süreci
belirlenmiştir. Bu yönetmeliklerin hızla çıkartılması ve ondan sonra da geçiş
süreçlerinin sürdürülmesi gerekmektedir ve bunların sözü verilmiştir.
Yalnız AB 2014’te bizi alacağına söz verdi mi Bizim suçumuz da çok büyük. Bundan
altı ay önce ulusal uyum programı taslakları bize geldi, kim okudu Onu okusaydınız
hangi tarihlerde hangi yönetmeliklerin çıkacağını ve ne kadar para harcanacağını
okuyabilirdiniz. AB mevzuatına uyum paketi meclisten geçerek AB’ye gitti. Onun mali
boyutu 21,5 milyar Avro. Bir kısmı AB yardımlarıyla olmak üzere, üç yıl içinde
harcanacak paradan konuşuyoruz. Bunun 20,5 milyar avrosu çevre için harcanacak,
yani yüzde 90’ı. Bir yanlışlıklar var bu işte çünkü çevre bölümünün ne zaman
açılacağı da belli değil.
- Konuşmacı: Ambalaj atıkları yönetmeliği içindeyim, yönetmelik yüzünden işim
aksıyor. İki yıldır ne olduğu tam öğrenemedim. Kimse ne olduğunu anlayamıyor.
Uygulanmıyor, kanun var asarım keserim, diyorlar. Masraflar yaptık, ne olduğunu
anlayamadım. Bence bütün çevre konularında borç erteleme ilan edilmeli, ikinci
olarak belirli yönetmelikler değiştirilmeli. Örneğin ambalaj atıkları yönetmeliği
yaptırımcı zihniyeti… Atık ambalajın geri dönüşümü büyük ölçüde oluyor. Kağıdın
önemli bir kısmı toplanıyor. Bunların maliyeti de tüketicileri yansıyor.
Yansıtamayacağınız noktaya geldiğinde sıkıntı ortaya çıkıyor sanayi için.
HÜSEYİN AVŞAR: İyi niyete inanmıyorum. Bütün yönetmeliklerin hazırlanmasında
çalışmış biriyim. O zamanlar iyi niyet vardı, sonra bir gecede üç-beş kişiyle kopya
tüzük ve yönetmelikler çıkmaya başladı. Bu örneği bir bakanın yanında verince
kızmıştı. ABD su yönetmeliğini hazırlarken 1905 yılında 17 sivil toplum
kuruluşlarından oluşan kurul hazırlanmıştı. Bizde böyle değil. Yarın tamamen kopya
bir yönetmelik çıkarsa kopya hazırlanır. Somut sorum şu, ambalaj yönetmeliğinde
komik olan bir şey vardı: üreticiler ödüyor ithalatçı ambalaj karşılığı ödemiyor. Çünkü
kendi ülkesinde ödediği için ödemiyor dediler. O zamandan buyana düzenleme
yapıldı mı Sanki hep sanayiciyi frenlemek için yönetmelik çıkıyor. Toprak kirliliğinde
neredeyse hiç geri dönüş olmuyor, en kötü kirlilik bizde yeni ortaya çıkıyor. Ancak
gürültü kirliliği hakkında bir şey yapılmıyor. Örneğin 1990-95 arasında Mecidiyeköy
’de üç gün haftada gürültü ölçülürken 90-92 desibel çıktı, oysa insanlar 120’den
sonra çıldırır. Böyleyken hala İstanbul’un ortasından oto yol geçiyor. Sonra reklam
yapılıyor, İstanbul’un havası temiz hava oldu, diye. Sonra reklam yapar ama 5 bin
metreküp yakıt yanar trafik tıkanıklığında. Bu bilimle de iyi niyetle de bağdaşmıyor.
Burada somut soru gürültüyle ilgili yönetmelik düzenleme var mı ? Çevresel
gürültünün değerlendirilmesi ve yönetimi yönetmeliği AB’nin paraleline 2005 yılında
çıktı. İlk olarak boğazdaki eğlence yerlerini kapatmakla başladı. Ondan sonra
2008’de gerekli düzeltmeler yapıldı. Uygulamada bilmiyorum, üniversiteler bu konuda
eğitimler verilecekti. Farklı laboratuardan gürültü kirliliği raporu sanayiciden isteniyor.
SEVİM HANIM: (Sağlık Bakanlığı’ndan): Dernekle ilgili çalışmalarımızda 23
kimyasal maddeyle tanışıklığımız başladı. Kontrole tabi kimyasal maddeler denen
uyuşturucu elde etmede kullanılan maddeler olarak tanımlanan maddelerle ilgili
çalışmalar sürdürülürken Mustafa Doğan Bey’in teknik bilgilerinden ve
deneyimlerinden faydalanırken AB ile proje çalışmaları yürütüyoruz. Çevre anlamında
kimyasalların imhasında gerekli çalışmalar yapıldı, böyle bir pilot çalışma gibi de
düşünebilir. Öncelikle AB’de yapmış olduğum 3 aylık stajda insan odaklı çalışmalar
yürüttüklerini gördüm. İnan odaklı meslek olarak 7 dal belirlemişler: Doktorluk,
eczacılık, diş hekimliği, hemşirelik, veterinerlik ve mimarlık. Bu iki meslek dalı insan
odaklı olabilir dediğinizde çevre bağlantısı ortaya çıkıyor. Hayvanlar ve çevreyle
ilgili…
Caner Bey devlet ne yapabilir diye sormuştu Ben buna farklı bir bakış açısı
getireceğim. Denetimde 23 kimyasal için il sağlık müdürlüğü ve firma için gelen
bilgilendirmelerde kimyasalın nasıl imha edileceğine dair sorulara cevap olarak
usulüne uygun imhasın diye izah etti. Devlet uzun yıllar boyunca usulüne uygunu hiç
açamadı. Parametreleri belirleyemedi. Aynı şekilde sanayici de… Kontrollü kullanılan
yüksek ticareti olan 23 kimyasalın imhasıyla ilgili narkotik bölümünde çalışma var mı
diye baktım. Yaptığımız çalışmayla fiziki ve teknik anlamda hacimli bir kitaba ulaştık.
23 kimyasalın nasıl imha edileceğine dair detaylarla kitap hazırlandı.
MUSTAFA DEMİRCİOĞLU (Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği) Bitkisel
atıkların yakıt olarak kullanımında yönetmelik içinde ayısal değerler var; sodyum ne
olduysa oraya girmişti. Sodyum yüksekliği giriyordu. Geçmiş yıllardan kalan
salamuraların katılımıyla sodyum yüksekliği de oluyordu ne hikmetse. Bu hikaye
bizim yasalarımıza bir çeviriyle girmiş. ABD’deki kelek üretici birliğinin klor aslında
sodyum yazarak geldiği bir durumdu. Çevre Bakanlığı’na giderek bu durumu
düzelttik. Çadırdan kente giderken bu düzenlemeler gerekmektedir
TURHAN BEY: Biz sanayiciler çevre duyarlılıklarımızı ayrı tellerden çalıyoruz. İlgili
çalışmalar bir bütünlük içinde ulusal plan çerçevesinde yürümüyor. Duyarlılıklar
toplantılarda kalıyor. Çevre konusunda önümüzdeki dönemde en önemli sorunlardan
biri olarak sanayi çevre planı oluşturup Türkiye çevre platformu oluşturmazsak uzun
yıllar tenkit ederiz. Bir noktaya gelemeyiz. Şura bir gelişim açacaksa sorunlara
yönelik planlama kararları almalı ve ulusal bazda duyarlılık yaratacak platform
oluşturma çalışmalarını başlatalım.
Refik Baydur: Yıllar evvel ABD’li bir delege dedi ki “Marshall yardımının en isabetli
kullanıldığı ülke Türkiye’dir”. Ben bir köylü çocuğuyum, saban tuttum, tırpan salladım,
öküz otlattım. Benim lise dönemimde Marshall yardımı geldi. Biz ne yaptık biliyor
musunuz Gümüş başlı eğerler aldık, rahvan yürüyen atlar… Sonra Ziraat Bankası
borcunu öde deyince tarlayı satıp borcumuzu ödedik. İşte Marshall yardımı budur.
Marshall yardımı kullanabilene doğrudur. Biz bir yanlış yapıyoruz. Oluşmuş kolektif
tek kuruluş kimya sanayi, bir başarı hepimiz için. Buraya emek veren herkes için
takdire şayan. Ancak bu yeterli olmuyor. Biz tekstille, metalle el ele tutuşmalı ve
hükümeti ikna etmeliyiz. İkna etmek için dürüst olmamız gerekiyor. Hükümet borç
para ile yürüyor. Bu, onların suçu değil, kucağına böyle düştü.
Ancak bu arada Türkiye kıpırdasın diye gerekli vergi fedakarlığı yapıldı, otomobil ve
beyaz eşyada bazı kolaylıklar getirildi. Hareket de gerçekleşti gerçekten. Bugün gidin
orada otomobil bulamazsınız. Hükümetin başında olsam sizi karşıma almam. Hiçbir
sanayi odası işveren kuruluşu ne yapıyorsun diyemez. Benim naçizane tavsiyem,
belirli bir yaşı da aştığım için, geriye dönüp sanayici de olmamamdır. Ankara’daki
bürokratik ortam içinde karar verildiği sürece ne çevreyi Avrupa ayarına
getirebilirsiniz ne de biz Avrupalı olabiliriz. Gideceğimiz yer Erzurum’daki, Iğdır’daki,
Diyarbakır’daki adamın yaşayışından başlamalıyız.
Hollanda İşveren Konfederasyonu Başkanı iyi de bir sanayici dostuma bir gün sitem
ettim. Şura’daki Türk vatandaşlara ayrı muamele ediyorsunuz diye sitem ettim. Pazar
günü seni gezmeye götüreceğim, dedi. Bir güzel yeşil alana gittik, sol tarafa bak dedi.
Bir miktar gittik, o güzel alan bitti ve insanlar oturuyor. O alanda çöpler, semaverler
işte bu Türkiye… Evvela kültürü realize etmemiz gerekiyor. Ne Sanayi Bakanlığı ne
de çevre bakanlığında çalışanların günahı var. O yeşilin çevrildiği alana bizi
ulaştırmak istiyor. Ama biz öyle değiliz. Görüyorsunuz kimya sanayinde çağdaş
birleşme var. Ancak tekstil veya metalle birleşemezsem Çevre Bakanı’ndaki ne
yapsın O zaman bunu yaymamız gerekiyor. Şu anda işveren sendikalarının da
odaların da gerektiği gibi çalıştıklarına inanmıyorum, çünkü işbirliği ile çalışmaya
alışmamışız. Biz ferdiyetçi bir milletiz. Evvela bunu üstümüzden atmalıyız. 5 bin dolar
milli gelirle başlıyoruz. Adam 7 yaşındaki çocuğunu çöplüğe göndermiş ekmek
kırıntılarını topluyor. Benim hükümetim, bir milyon dolar yardım yapıyor O da yanlış o
da… Evvela çoluk çocuğunu ayağa kaldır ondan sonra başkalarına yardım et.
Endişem şu, ferdileşmeye devam ettikçe kopya almaya mecburuz. Konuşmacı
arkadaşlarımızın hepsine hak veriyorum. Hepimiz bir noktada buluşalım ve
anlaşalım. Çok güzel bir organizasyon, ancak bu görüşmeler saatlerce sürmeli,
hepimiz söylemeli ve tek bir olaya indirgemeli ve neyi nasıl yapacağımızı
konuşmalıyız. Ardından bakanın önüne gittiğimizde öyle bir noktaya gelmiş olmalı ki
Bakan da kabul etsin. Ben 44 yıldır bunu yaşıyorum, bağırır çağırır gideriz… Geçen
gün konfederasyon başkanım, ki benim çok sevdiğim bir insan, gözümle gördüm
Çalışma Bakanı’na 1 Mayıs’ı getirmekle iyi yaptınız dedi.
Moderatör: Konuşmacılara değerli açıklamaları için teşekkür ederiz. Minik bir bölüm
de olsa şuramızda eğitim kısmına geçiyoruz. Ondan önce dün bahsettiğimiz okulların
çocukları teşvik etmek için bazı projelerin yapıldığını... Bunlardan biri, Yüksek
teknoloji Enstitüsü’nün hayata geçirdiği bir projeydi, konuyla ilgili bir sunum
izleyeceğiz şimdi. Bunları kullanıyor. Masaüstü bunlar, ama sunumlarla ilgili
düzenlemeler yapılıyor. Aynı yerde bulunuyor.
DEVRİM BALKÖSE (İzmir İleri teknoloji Enstitüsü Kimya Mühendisliği Bölüm
Başkanı): Bugün sizlere 8. kez düzenlediğimiz “Ne Üretelim Proje Yarışması” ve
etkinlikleri hakkında bilgi vermek ve desteğinizi istemek amacıyla buradayım.
Amacımız sadece bilgiyi anlayan, teknolojiyi kullanan, öğrenen mühendisler değil.
Bilgiyi yaratan, teknolojiyi yaratan, yerli kaynakları kullanarak ekonomik üretimler
yapabilen kimya mühendislerini ortaya çıkartmaktı. Sadece kimya mühendislerine
değil, bütün lisans öğrencilerine açık bir yarışmaydı. Onları endüstrinin yetkin
kişileriyle tanıştırmaktı. Urla Gülbahçe Kampusu’nda yer alan bölümümüz ileri
teknoloji cihazlarla donatılmış bir bölüm. Yarışmamız bu bölüm tarafından 2002-2006
yılları arasında Ege Bölgesi’nde ne üretelim proje yarışması olarak düzenlendi. 20062007 Türkiye’de ne üretelim ülkemizde ne üretelim proje yarışması olarak bütün
lisans öğrencilerine açıldı. 2008’de ise “Ne Üretelim Proje Yarışması” ve etkinlikleri
adıyla düzenlendi. Yarışmamıza Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği çok büyük
oranda katkıda bulundu. Yarışmaya üniversitelerin lisans öğrencileri başvurabiliyordu.
Farklı disiplinlerden öğrenci grupları birlikte başvurabiliyor. Özgün projelerle
başvurmaları gerekiyor. Proje raporlarında mutlaka kimya biyolojik sürecin olması
gerekiyor. Üretim teknolojisi, o konuda varsa patent adı ve numarası, dünyadaki
üretim ve fiyat bilgileriyle başlıca üreticileri, dış ticaret istatistik bilgileri, gerekçe, ürün
için üretim prosesi, fizibilite çalışması proje raporunda bulunması istenen bilgiler…
Proje çalışmalarından alınmış bilgiler bulunuyor burada. 2006 yılında TÜBİTAK ve
Kimya Mühendisleri Odası’ndan destek aldık. 2007’de hidrojen, sülfirik asit, meyan
kökü ekstraksiyonu, nane yağı üretimi projeleri dereceye girdi. Farklı üniversitelerden
katılımlar oldu. 2007’de İnci Akü’nün desteğiyle yarışmamızı düzenledik. Onda da
yumurta kabuğundan çeşitli kimyasalların üretilmesi, odun korunması için bakır
boraks üretimi, sodyum borfüdrür projeleri dereceye girdi. 2008’de ise Ne Üretelim
Projesi adıyla etkinlikler kapsamında EDSO Yönetim Kurulu Başkanı Türkiye Kimya
Sanayicileri Derneği Başkanı, Petkim, Tknorad, Akso Nobel, Cevdet İnci Eğitim Vakfı
ve Simsan’dan yetkili kişiler ne üretelim konusunda yarışmacılara yol gösterdiler.
Proje ödül töreninden görüntüler var burada. Kimya Sanayicileri Derneği, Kingstone,
Çukurova Kimya, Ege Yıldız, Petkim, İnci Akü, TÜBİTAK. Ege Bölgesi Sanayi Odası,
bu yarışmayı destekledi. Laktik Asit, İzolasyon tuğlası, biyolojik arsenik verici,
mikroalplerden kimyasal üretimi projeleri dereceye girdi. 2009’da ise etkinliklerle
güçlendirerek düzenliyoruz. Öngörülen yarışma takvimi şu şekilde: 15 Mayıs-1Eylül
arasında, proje teslimi 30 Ekim, Proje poster, etkinlikler ve ödül töreni 23 Kasım
2009’da gerçekleşecek. Sizleri ve sanayicilerimizi etkinliğimize konuşmacı olarak
katılmaları ve maddi olarak desteklemeleri için davet ediyorum. Ayrıca üniversite
hocalarımızı da öğrencilerini yarışmaya katılmalarını sağlamalarını rica ediyorum.
DEVRİM BALKÖSE: Şimdi şöyle ilk kez geçen yıl sanayicilere açık olarak
düzenlendi. Birinci projemiz sanayicilerimiz tarafından hayata geçirmek istedi ve
öğrencilerin ayrıca sunum yapmaları için bölümümüzü ziyaret ederek bilgi aldılar.
Konuların uygulamaya yönelik olmadığı eleştirisine katılmıyorum, onlar öğrenicilerin
yaratıcılıklarını gösteriyor. Ekonomik bir analiz yapıyorlar, bu her zaman belki doğru
olmuyor, ancak öğrenciler bu konuda da eğitilmiş oluyorlar. 2006 projelerinden biri,
Konuşmacı: Ne üretelim konusundaki yaratıcılığı üreticiliğe dökmek istiyorsak
Türkiye’deki KOBİ’lerin sanayicilerin anlayabileceği dillerde yapmalıyız.
DEVRİM BALKÖSE: Haklısınız, yakıt pilleri için hidrojen üretiminde bir
mikroorganizma kullanılıyor, bu çok spesifik ve yeni bir konu. Belki çok bilinen bir
konu, öğrenciler bunun yapılabilirliğini araştırıyorlar. Projelerin hiçbiri deneysel değil,
aksine ekonomikliği göstermeyi amaçlıyorlar. İngilizce veya Türkçe rapor
hazırlanabiliyorlar. Türkçe olarak yeniden düzenlenebilir.
Sayın Çetin hocamız kimya sanayinde nitelikli ara insan gücü eğitimi hakkında bilgi
verecek…
ÇETİN Hoca: Öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada nitelikli insan gücü
eğitimi ülkemizde nasıl yapıldığını özet olarak vereceğim. Ara insan gücü hangi
kurumlarda yetişmekte ve ne gibi sorunlar var olduğu konuşulabilir. Bunun bir nedeni
var. Eleştirel konuları gündeme getirmek istiyoruz. Bilindiği gibi eğitim okul öncesi
anaokullarından başlayarak yüksek öğretime kadar gruplandırılır. Genellikle okul
öncesi ve ilköğretimde eğitim ağırlıklı olmalıdır. Biraz önce çevre konusunda
tartışmalar oldu, biz çocuklarımızı okul öncesinden başlayarak okul döneminde
davranışlarını iyi anlamda değiştirebileceklerin dönemde eğitebilirsek ileride doğru
şekilde hareket etmelerini sağlayabiliriz. Bu nedenle eğitim ve öğretim birlikte
kullanılan iki terimdir.
Şimdi ilköğretimin amacı teorik olarak veya resmi olarak güzel tanımlanmıştır ancak
önemli olan bu tanımlara ne kadar uyduğumuzdur. Baktığımızda her şeyi okulda
öğretebiliyoruz. Baktığımızda iyi davranışlar yerine havuz problemleri öğretiyoruz.
Uygulamaya yönelik bililerin ne kadarını uygulamaya geçiyoruz. Ortaokula
baktığımızda da yine oldukça güzel verilmiş. Gördüğüm kadarıyla sadece öğrenciler
üniversiteye hazırlık için eğitim görmektedirler. Bunu da resmi liseler yapamadıkları
için dershanelere bu sorumluluğu yüklemiş durumdadırlar. Yine ülkemizde 70 türün
üzerinde lise var. Gördüğünüz gibi, farklı türlerde okul var. Bunların dışında orta
öğretimde meslek liseleri vardır. Özellikle ara insan gücü dendiğinde kimya
teknisyeni, laborant ve tekniker söz konusudur. Bunlardan teknisyen ve laborant
meslek liselerinde belli dallarda yetiştiriliyor. Kimya teknikerleri ise yüksek öğretim
kurumuna bağlı olan meslek yüksek okullarında yetiştiriliyor.
Yine teknik liseler ve endüstri meslek liselerine baktığımızda kimya meslek lisesi,
ülkemizde bir tane 2008 yılında özel bir kuruluş desteğiyle Manisa’da açıldı. Diğer
bölümler endüstri meslek liselerinin içinde yer almaktadır. Elbette meslek liselerinin
önemi tartışılamaz. Atatürk’ün de dediği gibi çağdaş uygarlık seviyesine çıkabilmek
ve hatta onun üzerine çıkabilmek için ülkemizde mesleki teknik eğitimin en önemli
araçlarından biri olduğu bilinmelidir. Kimya sanayinin öneminden bahsedildi. Kimya
sanayinde sektörlerde teknik eleman olarak, belirttiğim ara insan gücü dışında
kimyager ve kimya mühendisi olduğuna göre teknik elemanlar yer almaktadır. Ara
insan gücü ise kimyager ve mühendisle ustabaşı dediğimiz ya da teknisyen laborant
gibi elemanlar arasındaki boşluğu dolduracak teknik elemanlardır. Lise düzeylinde
nitelikli ara insan gücü yetiştirmek amacıyla MEB tarafından meslek eğitimi geliştirme
programı hazırlanmıştır. Bu program belirtildiği gibi, kimya sektörünün diğerlerine
katkılarını da dikkate alarak ne gibi teknik ara insan gücüne gereksinim var olduğunu
göz önüne alarak yapıldığında kimya boya üretimi ve uygulama, lastik üretimi ve
petrol rafineri ve Petro kimya, deri işleme alanlarında programlar açılmıştır. Bunlar,
resmi ve teorik olarak çok güzel programlar. Bunların altyapıları çok önemli, ne
durumdadır Programın amacına bakarsak; alanı içinde yer alan dallarda sektörün
ihtilaçları ile teknolojik ve bilimsel gelişleler doğrultusunda gerekli olan mesleki
yeterlilikleri kazandıran nitelikli meslek elemanlarını yetiştirmektir. Orta öğretimde
dünyada gelişmiş ülkelerde orta öğretimde mesleki teknik eğitimin ağırlığı yüzde 60,
ülkemizde ise yüzde 36 civarındadır. Bu da teknik alana verilen önem sayılarla
ortadır. Diğer önemli bir konu, tekniker yetiştirme kurumları, meslek yüksekokulları,
ülkemizde 40 civarında meslek yüksekokulu bulunmaktadır. Mesleki eğitimin
niteliklerini arttırmak için neler yapılmalıdır Öncelikle meslekler sertifikalandırılmalıdır.
Meslek ne kadar basit görülürse görülsün diploması olmayanların ve eğitimi ilgili
mesleklerde iş yapma yetkisi verilmemelidir. Meslek gerçek ihtiyaçlara göre
çeşitlendirilmelidir. Mesleklerin piyasayla yasal sayısal uyumu sağlanmalıdır.
Mezunların hak ve statüleri kanunlarda açıkça belirli hale getirilmelidir. Okul,
laboratuar ve eğitmenler eğitim için yeterli olmalıdır. Öğrenci kontenjanları piyasanın
gerçek ihtiyaçlarına göre belirlenmelidir. Peki bunlar sağlanabiliyor mu Zaten bunlar
ağlanamadığı için biliyoruz.
KONUŞMACI: Kağıthane’de sabun ve deterjan yok oluyor. Çıkanlar yok satıyor. Yani
ne yapmak lazım bunun için Rol model şu; Kimya Sektör Platformu’nda bulunan
bütün alt sektör dernekleri kendi branşlarında bir girişim bulunup ve yatırım yaptıkları
takdirde, bunu da MEB’e intikal ettiklerinde konuyla birebir meşgul olduklarında,
onların staj ve haftada iki veya üç gün kendi bünyelerindeki sanayide çalışmalarını
temin ettikleri takdirde o çocuklar her şeyi görmüş oluyor ve zaten kapışılıyor. Ama
onun karşısında… Hatta sistem şöyle gelişiyor. Örneğin Almanya’da şöyle bir sistem
var: 1 milyon Avro koyuluyor ortaya. Orada para karşılığında çocuklar için yatırım söz
konusu oluyor. Hatta çocuk mezun olduktan sonra onun geri dönüşlerinde bir
mahsup hesabı bile yapılabiliyor. Yani yatırım ve onun geri dönüşü oluyor. İşte bu tür
rol modelleri çoğaltırsak bu işi geliştirebiliriz. Yine ayrıca çok iyi çalışan devlet meslek
okulları da var. Zaten hepsi devlet okulu da… Örneğin Gedikpaşa Meslek Lisesi’ne
TKSL olarak biz baya destek veriyoruz. Bunlar belki palaetif, Türkiye düzeyinde hala
nokta atışı durumunda ama ileride mutlaka güzel gelişmeler olacaktır.
ASUMAN HANIM: Ben sanayiden ufak bir örnek vererek Zerrin Hocamı desteklemek
istiyorum. Soda sanayinden katılıyorum. Eleman alırken kimya meslek yüksekokulu
mezunu aldığımızda mülakat sırasında kimya ile ilgili çok az şey bildiğini fark
ediyoruz. Eğer kimya meslek lisesinden mezunsa, ardından da meslek yüksekokulu
okumuşsa bu arkadaşlar mülakatta çok daha fazla başarılı oluyorlar. İş hayatı da çok
daha başarılı oluyor. Daha çekirdekten yetiştikleri için. Dolayısıyla ben, meslek
yüksek okullarının normal liselerine açılmak yerine sadece meslek lisesi mezunlarının
katılabileceği, başarılı olanların ilerlemesi için fırsat yaratılan bir meslek yüksek okulu
olması gerekliliğini düşünüyorum. Bir diğer konu da MYO mezunlarının dikey
geçişlerle diyelim ki kimyager veya mühendisi olabilmelerini sağlayan kontenjanların
arttırılması gerektiğine inanmıyorum, çünkü meslekte ara insan yetiştirmek için
kurulmuş bir mekanizmayı, başarılı ara insanların tamamını dikey geçişle ana meslek
gurubuna katarsanız sizin yine ara insan varlığında eksikliğiniz olacaktır. Tümüyle
önünü kapatmak değil ama kontenjanları çok arttırmadan yaklaşmak gerekiyor. Bunu
da meslek liselerinin devamı haline gelmeli ve başarılı olanların katılabildiği bir yer
olarak kalmalı.
SELÇUK AKSOY: Rakamların büyüklüğüne dikkat çekmek istiyorum. Burada dünya
ticaretinin yarısını AB yapıyor, ama ithalat ama ihracat. Öte yandan AB büyümüyor.
Ülkeler bazında baktığınızda en çok Çin, ardından gelişmekte olan ülkeler grubunun
dünya ortalamasının üzerinde büyüdüğünü görüyorsunuz. Bizim de treni kaçırmadan
bu grubun içine girmemiz gerekiyor. Ne yapmak lazım Birincisi müşterinin kim
olduğunu belirlemek lazım...
İkincisi müşteri nasıl geliri ve onun taleplerini öğrenmek gerekir. Bence burada
devletin yapması gereken çok önemli bir şey var: yabancı sermaye yatırımlarının
özendirilmesi... Ama birçok örneğini yaşadık. Devlete bu yatırımları özendirin
dendiğinde; borcumuz var vergi muafiyeti sağlayamayız, imkanları sağlayamayız
dendiğini gördük; bu yatırımların ülkeden kaçtığını gördük. Ben meyve yemek için
öncelikle tohumun ekilmesi gerekiyor. Bizim bir eksiğimiz varsa belirli süreler
fedakarlık yapılması lazım.
Yatırım ajanslarının da rolü çok önemli. Bölgeye özel politikaların izlenmesi söz
konusu olabilir. Kimyanın en önemli ihtiyacı, malzeme temin etmek ve sevk etmek;
yani lojistik. İhracat yapacaksanız hele bu çok daha önemli. Dolayısıyla kıyı şeridi
akla geliyor. Kıyı şeridinin interlandlarında kalan bölgelerde yatırım yapılsa oraların
teşvik edilerek limanlarımız kolay ulaşılması sağlanması gerekiyor. Altyapılar çok
önemli. Burada konuşulan şeyleri detaylandırdık, büyük yatırımlarda cazibe noktası
olmak dünya üzerinde kimlerle rekabet ettiğinizi bilerek hareket etmek gerekiyor.
Buradaki saydığımız örnekler dışında belki çok daha fazlası gerekiyor. Bunlar bugün
yapılacak fedakarlıklar değil belki ancak ülkenin bundan sonraki 10-20-50 yılı için
gereken yatırımlardır. Evet şimdilik teşekkür ediyorum.
Kimya sektörünün üç babası var: biri rahmetli hocamız Ali Rıza Berker, Refik Baydur
ve Alber Bilen…
Biliyorsunuz Reach’in getirdiği uygulamalardan biri de bazı kimyasallara izin
meselesi. Bazı kimyasal maddelere izi alınması söz konusu, Yüksek öneme haiz
maddeler deniyor. Bunlar da üç çeşit: kanserojen, mutojen ve üreme için toksik.
Çevresel olarak baktığımızda bunların prosesleri devam ediyor; şöyle ki izne tabi
olacak maddeler Avrupa Kimyasallar Ajansı tarafından öneride bulunuluyor ve liste
oluşturuluyor. Bu da gerek komisyon tarafından gerekse AB Kimyasal Komitesi
tarafından inceleniyor ve aday çıkıyor. Normal olarak aday adayı 15 madde listelendi.
Bunlar da ekranda gördüğünüz kimyasallar. Bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum:
içinde üç tane plastifiyan var içinde. İzin prosesinde normal olarak yapılan inceleme
sonucunda risk kontrol altına alınabiliyorsa ve belirli limitler çerçevesinde çalışılıyorsa
ve belirli sosyoekonomik faydası varsa komisyon bu maddenin üretimine izin veriyor.
Ancak izin tekrar ele alınması gereken izinler… Reach tam olarak uygulanmaya
başlandıktan sonra geriye yönelik soruşturmalar olacak bu maddelerle ilgili. Bence
plastifyan alanında problemler yaşanacak zamanla…
Bu bir yatırım alanı olarak öne çıkıyor, yani plastifiyan yerine kullanılacak yeni
kimyasallar neler Plastifiyanlar hormon yıkıcı olarak öne çıkıyor. Dolayısıyla orada da
bir ayaklara takılma payı var. 7 tanesini belirlendi ve izne bağlı maddeler listesine
alınması için öneride bulurdu. Listeye alınmada belirli listeler var kuşkusuz. Buradaki
listeye alınmada kriterler var… Kullanım şekli yaygın olarak kullanımı; insanın ve
çevrenin etkilenmesi artacak ve tehlike çıkacak. 1 Haziran’dan itibaren, ekrandaki
kimyasallar izne tabi listesine girecek. Bakılması gereken bir başka konu daha var;
Reach Tüzüğü’nün resmi olmayan appendixleri var, 6 adet… Bunlarda kimyasal
maddeler 1500 madde izin listesine girecek. Bu da sonu olmayan bir yola girecek
anlamına geliyor, çünkü neticede bir müddet sonra bunların üretimleri ve ithalatı
yasaklanacak. Bizim önümüzdeki 15 yıllık projeksiyonumuzda bu kimyasalların yerine
nelerin kullanılabileceği ve yatırımlarına yönelik çalışmalar yapmalıyız. Bu
kimyasallar yasaklanınca ne yapacağız
Hayati Öztürk: Türkiye’nin PVC sektörü çok hızlı büyüyor. 800 bin ton pvc talebi var.
150 bini tonunu Petkim üretiyor. Tabi ciddi bir şey… Hakikaten daha evvelden bu
süreç başladı. 38 yıl formalite… ürettim. Ardından üretemez hale geldim. On yıl evvel
dediler ki formalite termostat rezinleriyle oluşturulmuş afretanlar kabul görmüyorlar.
Serst formallerin içindeki miktar 150 pp’nin altına düşecek. Eğer bu mümkün değilse
replasman dediler. İyi ki kimyasal sanayinde bu araştırma gücü var. Eski hocama
gittim Darmstadt’ta, 15 yıl evvel oluyor bunlar, hemen bioksal yerine ikame ettik ve
formaller yerine bioksal reçinelerle başladık ve mallarımızı kolaylıkla sattık.
Yani devamlı Ar-Ge ve inovasyon araştırmaları yapmamız gerekiyor, ara girdi
ithalatını azaltmamız için. Hemen Yusuf Koçak genç ve dinamik başkanımıza… İşçi
işveren ilişkilerinde çok deneyimli olan Refik Baydur Türkiye’deki yatırım ve işverenin
bakış açısı nedir
Sayın Baydur’a çok teşekkür ediyoruz. Bir konunun altını çizmek için güzel bir haberi
sizinle paylaşmak istiyorum. Bölgenin ara insan gücüne çok güzel bir destek oldu.
Çukurova Kimya, Manisa’da 16 derslikli 4 yıl içinde 500 mezun verecek, bölgenin de
bir ölçüde ihtiyacını karşılamış olacak. Biz Çukurova Kimya Sanayi’ni yaptıkları
yatırım nedeniyle kutlamak istiyorum. 2,3 milyon TL yatırım yaptı.
Yusuf Koçak: Madeni yağ sanayini anlatmak istiyorum kısaca… Sektör çok
bilinmiyor. Kısa ana başlıklar ile anlatmak istiyorum. Küresel kriz döneminde madeni
yağ sektörü ve ihracat hamlesi…. Sunumumu 4 başlıkta toplamak istiyoruz. Sektör
hakkında ön bilgi, Türkiye’de madeni yağ sektörü, ihracatta durum ve Küresel kriz
sonrası istihdamın arttırılması. Madeni yağ üretimi yapabilmek için 5015 Sayılı
Kanun gereği Enerji piyasası düzenleme kurulundan lisans almanız gerekiyor.
2004’ten itibaren lisanslar verilmeye başladı. Madeni yağ çok tanınmasa bile
hayatımızın her alanında var. Asansörlerde araçlarda madeni yağ her yerde
karşımıza çıkıyor. Petrolün işlenmesiyle elde edilen yağların katkıların
harmanlanmasıyla isteğe uygun yağlar elde ediyoruz. Motor, endüstriyel, sanayi,
endüstriyel yağları ve deniz dizel yağları olarak…
2009 şubat yağı itibariyle 207 firma madeni yağ şirketi lisans almış durumda.
Bunların toplam yıllık kapasitesi 3 milyon 947 bin tona ulaşıyor. Türkiye genelinde
Ege, İç Anadolu ve Marmara bölgesinde fabrikalar bulunuyor. Ege’de rafinerinin
bulunması, yine Kocaeli’de de ayrıca pazara yakın olması nedeniyle batıya doğru bir
yıkılma var. Yıllara göre baktığımızda 2006’da 46, 59, 72 ardından 207 sayısına
ulaşıldı.
2005’te: 522 bin, 2006’da 600 bin, 2007’de 729 bin ton tüm ülke genelindeki madeni
yağ girişi olmuş. Bunlardan yurtdışına gönderdiklerimizi aktaracağım. Bizim
pazarımız, dışarı açılmaya çalışıyor. Tam ortadayız. Ve madeni yağın en çok
kullanıldığı noktalar bizim bölgemiz, ABD hariç… Tüm dünyada madeni yağ pazarı
bilinen rakamlarla 38,5 milyon ton, yapılan rakamlarla… Resmi rakamlarla üretim bu
şekilde... Uzmanlar madeni yağ açısından yüzde 0,4 veya 2 gibi bir artış
öngörmüşler… Madeni yağ kalitesi akaryakıta bağlı, oradaki değişimler bizi çok
etkiliyor. Temiz yakıtlara ihtiyaç, bizdeki bazı yağların şekillerini belirliyor. Aslında
madeni yağlar kendi kendine gelişim sağlayamıyor, otomotiv sektöründeki gelişimlere
bağlı olarak yapmaya çalışıyor. Dünyada 2015’te temiz yakıt talebi artacak ve bunun
karşılanabilmesi için yüksek kaliteli rafinerilere bırakılacak. Türkiye’de grup 1 olarak
adlandırılan yağlar kullanılıyor. Ancak dünyada grup 2 ve 3’e kayıyor. Hatta grup1
üreten rafineriler kapanma tehlikesiyle karşı karşıya… Büyümek için ihracat şart.
Coğrafi şartlar bizim için çok önemli. Mevcut harmanlama tesislerimiz çok güzel,
dünya kaliteli… Yakın bölgenin madeni ihtiyacını karşılayacak potansiyelindeyiz, bu
konuda ciddi çalışmalar yürütüyoruz. EPDK’nın da desteğiyle kısa sürede büyük bir
yol alacağız. Madeni yağ sektörünün patronu EPDK, onların bilgisi olmadan bir şey
yapamıyoruz. Ülkemizin lider madeni yağ markaları yaratması da önemlidir. İmaj çok
önemli ürünlerimizde…Dünyadaki rafinerilerdeki gelişmeler, ülkemize de fırsata
dönüştürülüp ihracat arttırılabilir. Ülkemizin madeni yağ ihracatlarına baktığımızda ise
istenin seviyede olmadığını görüyoruz. Ciddi artışlar olsa bile ihracat rakamlarının
istenen düzeye çıkması, istihdamı da olumlu anlamda etkileyecektir.Madeni yağ
sektöründeki gelişme, ambalaj ve nakliye gibi alanlardaki sektörlere de ciddi
potansiyeller yaratacaktır. İhracatla ciddi boyutlara ulaştık. 2005 yılında 68 bin ton
ihracat yaparken 2006’da 119 bin ton, bu yıl 126 bin ton madeni yağ paketledik 128
ülkeye… Yüzde 28’lik bir büyüme var. Rakamların çok ciddi büyüme olması
gerekiyor. Önümüzdeki toplantıda 250-300’leri konuşmamız lazım. Türkiye’ye
üretilen, giren madeni yağlarda 2007’de 730 bin ton mal girmişken 97 bin ton ihraç
etmişiz, yani yüzde 13’ünü ihraç ederek göndermişiz. İTMİB ile birlikte katalog
çalışması yaptık. Sanayicilere katalogu hazırlarken ücretsiz ilan aldık, buna rağmen
en az 5 kez aradık insanları… Kimi göndermedi, kimi savsakladık. Devletin hantal
yapısını konuşurken özel sektördeki hantallığı çok iyi hissettik burada…
Sektörün güçlü yönleri ne sektörümüzün Akdeniz Havzası ve yurtiçi pazarda artan
ürün talebi... Uluslararası pazarda yüksek rekabet gücüne girebiliyoruz. Üreticilerin
stratejik lokasyonlar itibariyle önemli ihracat pazarlarına erişim kolaylığı. Üretimlerde
AB standardı geçerli. Kapasite artışı için uygun alanlara sahibiz. Üretici şirketlerin
altyapılarının çok yönlü olması, terminaller veya iskeleler…
Zayıf yönlerimize gelince: hammadde tedarikinde yurtdışına bağlıyız. Katıklar
noktasında sektör büyüdükçe bunları yapabilir noktasına geleceğiz inşallah. Ambalaj
konusunda denetim eksikliği var; üstünde başka şey yazıyor içinde başka çıkıyor.
Satış noktalarında denetim eksikliği; lisanslı üretimlerin olması, ihracatta sattığımız
üründen ÖTV alınması… Bu çok enteresan bir şey. TÜPRAŞ ’tan alırsak ÖTV
ödüyoruz, yurtdışından getirirsek ödemiyoruz! Ara elemanı kaldırdık belki, ana
eleman sıkıntısı var. Fırsatlar… Bölgemizde artan bir madeni yağ talebi var. Zaten en
büyük ihracatı Irak, Mısır, Romanya’ya satmışız. Finansal kriz sürecinde
laboratuarlarını güçlendirdi arkadaşlarımızın çoğu, 100 lira olan ürünü 50 liraya
alabildik.
Tehditler… Atık yönetim konusunda eksiklik var. Bildiğiniz gibi madeni yağların
toplanmasında eksiklikler var. Bunlar gerçekten çevreye zarar veriyor. Ama bu
eksikliklerin zamanla giderilecektir. Bu süreçten geçen diğer ülkeler gibi biz de
zamanla bunları çözeceğiz. Yine kriz döneminde finans sorunları talep daralması…
Madeni yağın akaryakıta karıştırılması sorunu var. Meslek liselerinde kimya bölümü
bizimle ilgili yok. Bunun pratik eğitimini yapıyoruz. Son olarak Türkiye’deki fabrikaların
çoğu KOBİ, biz 50 kişiye varmadan kapatıyoruz. Hiç kimse yoktur aramızda 51 kişi
olan. KOBİ ölçeklerinin yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. 2009 yılına
öngördüğünüz yatırımlarla ilgili mevzuat engeliyle karşılaştınız. 2010’a Petro rafineri
yatırımını ertelemiş oldunuz… Farkındalık ve katma değer ne olacak ?
HAYATİ ÖZTÜRK: Petro kimya sektörü çok geniş ve rekabetin yoğun yaşandığı bir
sektör. Üretim maliyeti ana unsurlardan biri. Üretim ancak rekabetçi bir üretim! Aksi
takdirde kimya sektöründe yeri yok. Rekabet gücü, teknolojik ve ölçek ekonomisi
olmayan firmaların var olması zor görünüyor. Basın yayın organlarından kapananları
takip edebiliyoruz. Türkiye’nin rekabetçi olabilmesi için ne yapması gerekiyor
Doğalgazımız yok, oysa Orta doğuda ciddi sübvansiyonlar var. Buna bağlı olarak
kimya sektörü oralarda gelişiyor. Bizde 18 sent, onlarda 45 dolar, kimya sanayi
kuracaksanız Suudi Arabistan’da hükümet gel, probana bağlı kimya sanayi
kuracaksanız, gel kur ben sana yüzde 30 indirim yapacağım diyor. Bu da ciddi bir
avantaj, nitekim 5-6 yılda özel sektör bazlı önemli Petrokimya yatırımları oldu. Bu da
sübvanse edilen hammaddeye dayalı... 120 milyon tonluk etilen pazarında
Arabistan’ın üretimi yüzde 20’lere çıkıyor. Rekabetçi üretimi kafamızda tutalım. Bizim
rekabette avantajımız nedir Rekabette kendimizi teknoloji, ölçek, hammadde, enerji,
pazar, regülasyonlardan oluşan temellerde ne avantajımız var Hammaddeyi ithal
ediyoruz. Petrole ne katıyoruz İhracat kalemimize bakalım: sermaye yoğun bir yatırım
gerekiyor. İhraç kalemlerimizde katma değere göre notumuz çok zayıf. O halde bu
entegrasyonu rakiplerimiz gibi yapmamız lazım. ABD neden rafinerileri ve kimya
tesislerini bir araya topluyor Her yerde rafineri, enerji, petrokimya birlikteliği var.
Tayvan’a gittik, petrolü gazı olmayan bir ada orası. 23 milyon nüfuslu bir ülkeden söz
ediyoruz. Ama kimya şirketlerine baktığımızda 40–50 milyar dolarlık cirosu olan
firmalar var. Ne yapmışlar Rafineri, enerji, petrokimya ve özel kimyasalların bir arada
bulunduğu denizde doldurulmuş bir alanda kompleks yaratmış. Bizim için geçmiş,
ancak bundan sonra Türkiye dağınık biriyle ilintisi olmayan küçük ölçekli yatırımları
değil. Kümelenme modelini gerçekleştirmek zorundayız.
5414 Rafineri tarafı Turkas ile birlikte yapacağı bir yatırım. Orada zaten ciddi bir
sermaye gerekiyor. O tarafı PETKİM üzerinde değil. PETKİM’in uğraştığı alanlarda
büyüme planları var. Bununla ilgili çalışma yapılıyor. Zaten bugünlerde rafinerilerin
konfigürasyonu belirleniyor, fizibilitesi yapılıyor. Bu süreç aylık bir süreç. Bu başladı.
Ancak bürokratik engeller falan aşılırsa bizim düşündüğümüz iş modelinde ürettiği
ürünlere değer katacak daha alt ürünlere gidecek ortaklıkları açık pektim. Hem yan
hem de ara ürünlere… Dolayısıyla kimya hattını konseptini beraberinde getiriyor.
Pektim hammaddeyi enerjiyi atık gidermeyi teknik emniyet kalite kontrolü sağlayacak.
Bunu bağlamak demek yatırım maliyetlerini bölüşmek anlamına geliyor. Ortaklık,
entegre olduğun ortamda maksimum sinerjiyi yaratmaktır. Yoksa Türkiye gibi lojistiğin
dünyanın en pahalı olduğu bir ülkede Yüksek öte karayolu taşımacılığı birliktelik
gereksiz maliyetleri düşürecek.
Ölçeğe gelelim; İlk 100 arasında yer almıyoruz. Rafinerinin katkısıyla Petkim’in
cirosu, 6-7 milyar dolarlara gidebilir. O zaman belki ilk 100 firma arasında yer
alabiliriz. Selçuk Bey’in dediği ihtiyacın Petkim yüzde kaçını karşılar hale gelir. 2018
için Petkim’e koyulan hedef, Türkiye’de yüzde 40 pazar payı, bu bir anlamda 2, 2,5
katına çıkmış oluyor. Şimdi Emine Hanım’ın DPT’te de çalışmış arkadaşları ii yerde
ciddi çalışma yapmış, Rafineriler kapandı. Yapılsa çok daha mı iyiydi Hayati Bey,
75’teki zihniyet daha mı iyiydi.
Rekabet rekabet... ABD’ye baktığınızda metanol ve üre amonyak tesisleri ben size
sayabilirim 50tesis kapanmış durumda. Neden Bunlar ufak tefek tesisler değil, çok
rekabetçi doğalgaz kullanılan… Türkiye’nin doğalgaz fiyatıyla amonyak üretiminde
rekabet edebilmek mümkün mü Dün de bahsettim. Doğalgaz Rusya’dan gemilere
yüklenerek gidiyor. Bugün İran, Trinidat, Suudi Arabistan’ta kuruluyor. Çünkü doğal
gaz neredeyse bedava… 50 dolara metanol üretsen 20-30 dolara taşısan öbür
tarafta Türkiye’nin satın aldığı doğal gaz fiyatını baz alırsak; amonyak ve üre üretmek
mümkün mü Bahsettiğim kümülatif maliyet eğrisinin neresindeyiz Heterojen üretim
maliyeti çok ciddi dikkate alınmalı. Türkiye’nin geriye bakarak değerlendirmesi
gerekiyor. Ne kadar yatırım yaparak değer yarattı. Şirketlerin değerleriyle korelasyon
var mı Şirketin yaptığı yatırımlar gerekli gri dönüşüm oldu mu
Yatırım yatırım, ancak kesinlikle rekabetçi yatırım olmalı! Ç ok iyi düşünülmeden
yatırım yapılmamalı. Geldiğimiz noktada dev şirketler bile rekabet gücünü
kaybediyor. Bizim dışımızdaki bir dünya bu dengeyi bozuyor. Ne yaparsak yapalım
rekabetçi olmalıyız. Zaten Petkim’in rafineri rafineri demesinin nedeni de bu! Gelişmiş
ülkelerde bu entegrasyonun en üst düzeyde olduğunu görüyoruz. Maalesef biz bu
entegrasyonu kaybettik, birkaç kalem kaldı elimizde: madeni yağlar ve yakıtlar…
Tufan Çınarsoy (BOSB Genel Sekreteri): Uluslar arası yatırım ikliminin çok
değiştiği bir ortamda yatırım projeksiyonu verebilmek ok zor. Hele Türkiye’deki iç
talebin sıkışmasından dolayı ortamda değerlendirme yapmak çok zor… Dünya bir
kriz sürecinde değil, finansman ve yönetim anlayışından yeni bir modele ilerliyor.
Dünya ekonomik ve ticari yapısı şekil değiştirirken bunun Türkiye gibi piyasalara
sorunlar yaratması kriz süreci olarak değerlendirmiyor. Uluslar arası piyasadaki
finansman krizinin bize etkisi yasal düzenlemeler nedeniyle çok fazla yıkıcı olmadı.
Demek ki belirli bir sanayi kurulurken üretim, yatırım ve kapasite anlayışı
çerçevesinde uzun vadeli projeksiyonları ciddi boyutta yaparsanız riskinizi minimize
etmiş olursunuz. Boya sektörüne yönelik projeksiyon yaptığımızda boya sanayinde
2008-2012 yılları arasında yeni bir anlayışın gündeme gelmesi gerektiğine
inanıyorum. Boya sektöründe 840 bin ton kapasite var. Maalesef en iyi yıllarda bile
bu kapasitenin yüzde 65’i geçmeyen bir oranda kullanıldığını görüyoruz. Mükerrer
yatırımların yapıldığını, bu yatırımların da çerçevesinin doğru analiz yapılamamasından dolayı sanayicimiz gerçekten zor anlar yaşıyor.
2008–2013 yılları arasında Türkiye’nin sanayi sektörünün ulusal sanayinin itham
ikamesi politikalarına doğru yönlendirilmesi gerektiğine inanıyorum. Uluslar arası
piyasalardaki gelişmeler, cari açığımız, döviz kanadının yeniden ele alınmasını, Bunu
bir sanayi üretim yatırım stratejisi olarak yeniden planlanması gerektiğini görüyoruz.
Unutmayalım ki 7–8 yıldır her alandaki ithalattaki her alanında Türk lira ve döviz
arasındaki uygun şartlardan olmuştur. Bir diğer önemli gelişme, Yatırım alanında son
10 yılda para rezervlerindeki farklılık dolaşımdaki üretim ve yatırıma giden dolar
miktarındaki bölgesel üretim alanına kaymalar bizim gibi ülkeleri avantajlı noktaya
getirmiştir. Ancak bu avantaj hızla kaybedildiğini i özellikle sektörel bazlı yatırımların
ara malı ve hammadde alanındaki yatırımların ulusal kaynaklara dönmek zorunda
olduğunu ifade etmektedir. Bu süreçte boya sektöründe yatırımların düzenlenmesi ve
hammadde ile ara madde yatırımlarının gündeme getirilmesiyle yıllık 3 milyar dolarlık
bir ithal ikamesine kavuşacağımızı öngörüyoruz. Bu hangi alanlar olur diye
baktığımızda sektörün çok kullanıldığı petrol ürünleri başta geliyor; yıllık üretim
avantajlı yatırım üretim süreciyle birlikte 300 milyon dolarlık bir artı değerin yurt içinde
kalacağını öngörüyoruz. Türkiye’nin bu alandaki yatırımın ölçek ekonomisi içinde
yeniden düzenlenmesi gerektiği, büyük ölçüde teknoloji ve sermaye gerektirdiği için
yabancı sermayeye yönelik düzenleme yapılması ve çekilmesi ön plana alınması
gerektiğini düşünüyoruz. Benim hatırladığım kadarıyla yabancı sermaye belirli
zamanlarda geldi. En son olarak Marshall oldu kıpırdanma var mı Son dönemde çok
belirli bir şey yok. Bildiğim kadarıyla reel anlamda Rohm&Haas’ın yapı kimyasalları
yatırımı var. Yabancı sermayenin AB sürecinde Türkiye’ye bakışı farklılaştı. Özellikle
AB’nin kimya ve boya sektörüyle ilgili yatırım alanlarıyla ilgili stratejilerin belirlendiğini
biliyoruz. Bu alanlara baktığımızda önümüzdeki dönemde AB’nin başarılı bir sanayi
politikası uygulayan Polonya’nın ön plana çıktığını biliyoruz. Kimya sektöründe hedef
yatırım ülke konumuna getirildiğini biliyoruz. Yine Macaristan, Çek Cumhuriyeti,
ayrıca Ukrayna ve Romanya’nın boya sektöründe önemli bir konuma geleceğini
biliyoruz. Avrupa’daki sıfıra yakın iç talep-tüketim, ihracat maliyetlerinin de bu
nedenle artması, Türkiye gibi bölgesel alanlara doğru kayacağının ciddi işaretleri
aldığımızı söyleyebilirim. Şimdi Slovakya hariç bütün yeni AB ülkeleri kötü durumda…
Acaba bu yatırımlar Türkiye’ye kayabilir mi Türkiye’nin avantajlı konumu, çevre ve
insan standartlarımızı AB seviyesinde değil. Bu büyük bir maliyet unsuru… Bu da
Türkiye’yi önemli bir avantaj noktası haline getiriyor.
Türkiye özellikle bu alanda çekim noktası haline gelebilir. Bir de iş gücü piyasasında
çok ucuz ve avantajlı bir piyasaya sahibiz. Türkiye’nin 10 yıllık soya sektörünün
performansına baktığımızda ortalama yüzde 8–10 oranlarında büyüme
gerçekleştirdiğini görüyoruz. AB ülkelerinde neredeyse sıfıra yakın oluyor. Rusya ve
Ukrayna boya pazarı altyapısına ve teknolojisine rağmen kurulu kapasitesinin ancak
60-70’lik oranını kullanıyorlar. Sıkıntı bölgesel mahiyette. Türkiye’nin avantajı sektörel
ve sanayi yatırım hamlesini tanıtıcı yönden AB’ye yönelik olarak yapabilirse
teşviklerle sermayeyi buraya çekebilirse bölgesel yatırım üretim üssü olma şansına
kavuşabilir.
Boya için de matbaa mürekkepleri ve spesifik imkanları araştırıyor musunuz ?
Türkiye’deki bütün boyalar kaliteli sorununun olmadığını söyleyebilirim. Teknolojimiz
AB’den eksik değil. Tek sıkıntımız ölçek ekonomisine sahip olmayan kuruluşların
coğrafi dağımı ve sayısıyla alakalıdır. Bir de Türkiye’deki boya talebini tetikleyici bir
takım projelerin gerçekleşmemesi ve iç tüketimin hala 7 kg düzeylinde kalması.
Ankara’nın doğusunda boyanın neredeyle hiç gündeme gelmemesi yüzünden boya
tüketimindeki artış beklediğimiz ölçüde olmuyor. Sektörel bazlı olarak kentleşme
sürecinde boya sektörünün yeni dinamiklere kavuşacağı turizm ve inşaat gibi itici
sektörlerle beraber soya sektörünün yapısal değişim sürecine gireceği görülmektedir.
Bu değişim süreci son ekonomik krizle birlikte ölçek ekonomisiyle konsolidasyon
şeklinde şirketlerin birleşmesi ve ekonomik olmayan şirketlerin faaliyetlerine son
vermesi ve uluslar arası sermayenin Türkiye ye gelmesi olarak gerçekleştirecektir.
Yabancı firmalar doğrudan yatırım yerine özellikle sektörümüzün hammaddesini
üreten veya ithal eden firmaları satın alma şeklinde sektörün tabanına yönelik bir
yatırım ivmesi içinde olmaktadır. Demek ki önümüzdeki dönemde boya sektörünün
alt yapısına yönelik yatırımlar tamamlandığında uluslar arası sermaye ikinci süreç
olarak üçlü yatırımlara yeni teknoloji ve yüksek katma değerli ürünlere yönelme
süreci başlayacağını düşünüyorum. Bu bir gelişimdir… Unutmayalım ki 25 yıllık
sanayi stratejisine baktığımızda Türkiye’nin hiç akılda olmayan sektörlere
kavuştuğunu görüyoruz. Örneğin tekstili bir ara gündemden düştü ardından beyaz
eşya geldi. Özellikle kimyanın iyi bir tanıtım ve sanayi stratejisi getirebilirsek son
derece başarılı bir sonuç alacağımızı düşünüyorum. Sektörümüzün 460 milyon
dolarlık boya ve hammadde ihracatın karşılık yıllık ekonomik parametreler değişimine
göre 1,5 ile 1,7 milyar dolarlık ithalat vardır. Önümüzdeki dönemde ekonomik
sıkıntısıyla ilgili yeni yatırımların gündeme getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dağınık bir yapı toparlanmalı. Yatırımlarla ilgili vergi düzenlemeleri muhakkak
yapılmalı. Gümrük, bürokratik ve yapısal düzenlemeler yapılmalı. Ar-Ge çalışmaları
hızlandırılmalı. Sektörümüz 10 yılda 20 milyon dolardan 500 milyon dolarlık ihracat
hamlesi içindedir. Önümüzdeki dönemde eğer ilgili ekonomik parametreler
gerçekleştiğinde 1 milyar dolara çıkması olanaklı. Bu şansı da hep beraber
kullanacağımıza inanıyor ve teşekkür ediyorum.
Mustafa Tunçgenç (Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölgesi Şubesi Temsilcisi):
Konuşmamda yayımlanmış üç rapordan hareketle ülkemiz kimya sektörünün yapısı,
olanaklar ve sorunları üzerinde konuşacağım, Gelişme olanakları. İkinci aşamada
sektörümüzdeki eğitim sorununu gidermeye yönelik bir somut adın önerisi
getireceğim. İlk olarak TKSD’nin “Türkiye Kimya Sanayi Ekim 2007” Raporu bu
rapor… Bu rapor, Türkiye’de hala pek çok rapora oda kaynak teşkil ediyor. Yakın
zamanlarda hazırlanmış önemli bir emek. Ayrıntılı bir analiz sunan raporun değindiği
konuların başında yatırım ortamının iyileştirilmesi konusu öne çıkıyor. Kimya
sanayinin ithalat bağımlılığını azaltmak üzere yeni ve modern teknolojileri kullanarak
yatırım ve sermaye yoğun üretimler için yatırım ortamlarının iyileştirilmesi temasının
üzerinde duruluyor. Tüketim kimyasallarında kayıt dışıyla mücadele bir başka öne
çıkarılan analiz konusu oluyor. Esasen yurt içi haksız rekabetin önlenmesiyle ilgili
olarak kayıt dışı ile mücadele ile getirilen önemli konu olarak ele alınıyor. Yetersiz
teknik altyapılara izin verilmemesi dileği analizde bir çıktı olarak öne çıkıyor. Üçüncü
olarak rekabet gücünün arttırılması konusu ele alınıyor. Burada sanayi envanterinin
çıkarılması, eğitimin etkinleştirilmesi ve lüksek teknoloji kullanılması, verimliliğin
arttırılması, üniversite sanayi işbirliğinin arttırılması, ulusal Ar-Ge politikasının
oluşturulması gibi konular ele alınıyor. Dördüncü konu, AB uyum çalışmaları olarak
analize tabi tutulan bir konuydu. Bu bağlamda sivil toplum kuruluşları ile eş güdüm,
müzakereler için alt yapının oluşturulması, uyum mevzuatının gereklerinin
karşılanması gibi alt başlıklarla mesele analizlenmeye çalışıyor.
Ve son olarak da Ar-Ge, inovasyon, teknopark ve sanayi işbirliği analize tabi tutulan
konulardan biri olarak öne çıkıyor. Burada da ulusal Ar-Ge politikası içinde inovasyon
payının artması ve Reach uygulamasına hazırlık gibi alt başlıklar bulunuyor. Diğer
rapor DPT’nin 2007’de sonlarında yayımlanmış olan ve 9. kalkınma planı kimya
sanayi özel ihtisas komisyonu raporu olarak geçen bir rapor. Burada da TKSD’nin
temel analiz parametrelerinin çok etkileyici olduğunu anlıyoruz Türkiye kimya
kamuoyunda. Refik Bey bunun adını koymadan TKSD’yi kastederek ifade etti.
DPT’nin raporunda üretim ihracat ve yatırım olarak maliyet unsurunda yurtdışıyla
eşitlik sağlanması bunun alt başlığı olarak ele alınıyor. Bürokrasinin basitleştirilmesi,
organize sanayi bölgelerinin arttırılması yani konumlandırma ve kümelendirme gibi
konular yatırımlarda öne çıkartılıyor. Bir diğer konu Ar-Ge; Özellikle çevresel
düzenlemeler sonucunda yasaklanabilecek kimyasalların geliştirilmesi konusu dikkat
çekiyor.
Yurt içinde haksız rekabetin kaldırılması… Burada kayıt dışıyla mücadele esaslı
odaklı bir unsur olarak dile getiriliyor. Üçüncü Rapor Dış Ticaret Müsteşarlığı ile
İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçı Birliği birlikte hazırladığı rapor. ArGe, inovasyon, politika, insan kaynakları ve eğitim-yatırım konuları ele alınıyor. Bu
başlıkların altında lat başlıklar olarak konu işleniyor. Ar-Ge ve inovasyonda DPT ve
İKMİB’in raporu diğer raporların farklı olarak; Bilim ve Teknoloji Bakanlığı’nın
kurulması gerektiğine dikkat çekiyor. Ar-Ge inovasyon konularının ele alınması
gerektiğini söylüyor. Araştırma ve Geliştirme konularının inovasyona doğru
kaydırılmasının özendirilmesi gibi bir strateji belirtiyor. Diğer raporlardan farklı şeyler
göremiyorum. Ölçek ekonomisi ve rekabetçilik anlamında şirket birleşme ve
alımlarının özendirilmesi politikalarının bir parçası haline getirilmeli. İnsan kaynakları
ve eğitimde diğer raporlardaki gibi her düzeyde mesleki ve uzmanlık eğitimi kamu
sanayi üniversite işbirliği ve envanter oluşturulması gibi alt başlıklar bildiriliyor.
Yatırımda da sanıyorum esasen diğer rapor kapsamlarında yer alan Yusuf Bey’in de
diğer etkinlik alanlarında belirttiği benzer biçimde lojistik maliyetlerin düştüğü yerlerin
özendirilmesi gibi bir vurgu var bu raporda.
Kısa birkaç değerlendirme yapmak isterim bu raporlarla ilgili: Kimya sanayi
yatırımların merkezi planlama ile belgelenmesi bunu yaparken de toplumun
ihtiyaçları, ulusal kaynaklar sanayinin iç dinamikleri, mali idari çevresel
sürdürülebilirlik idari kriterlerine uyum ve dünya konjonktürü parametreleri dikkate
alınarak merkezi bir planlamanın hakim olması yatırımları belirlemede.. Özendirmeler
caydırmalar gibi iki yönlü araç kullanımıyla sanayinin yatırımlarını yönlendirmede
merkezi bir bakışın daha kuvvetli olması gerektiğini düşünüyorum. İkincisi Ar-Ge
planlamasının merkezi bakı açısıyla yapılmalı. Üçüncü olarak raporlarda satır arası
geçen ancak tayin edici bir konu var. Matematiksel tutarsızlıklar var, ancak KOBİ’lerin
sayısıyla alakalı… Kimya sektörünü belirleyen kuruluş ölçeğinin KOBİ’ler olduğu dile
getiriliyor. Dolayısıyla yapılacak yatırım planları KOBİ ölçeği gözetilmeden
yapılmamalı. Ancak gerek DPT’nin 9’ncu kalkınma raporu gerekse diğer raporlarda
bunun yeterini vurgulanmadığını sanıyorum. İnsan kaynakları niteliği ve her
kademedeki çalışanlara yönelik eğitim planlarından da öz edilebilir.
Bir başka konudan söz etmek istiyorum şu an: Somut bir girişim önerisi. Benim de
dahil olduğum bir dizi kimya mühendisi ve kimyacının gündeme getirdiği bir konu
bu… Bu konuda yapılması gerekenleri öne çıkartan önemli bir çalışma… Aşağıda
kesimlere yönelik mesleki bir yayın koleksiyonu oluşturmaya yönelik kar amacı
gütmeyen bir oluşum. Bu kesimler: kimya mühendisleri ve kimyagerlerin sürekli
eğitimi için yayın desteği; kimya mühendisleri ve kimyagerlerin yüksek öğrenimi için
ve kimya teknikerlerinin sürekli eğitimi için yayın desteği...
Yılda 5 adet elektronik ve basılı kitabın bu alanlarda üretilmesi planlanıyor.
Alanlarındaki uzmanların çeviri ve uzmanlarımız tarafından hazırlanan telif yapıtlar
olacak. Yüksek nitelikli ve hedeflerin gereksinimlerini yanıtlamak olacak. Elektronik
kitaplar için ücretsiz erişim. Basılı kitaplar için de olabildiğince düşük fiyatlar
öngörülüyor. Üç yılın sonunda en az 45 adetlik mesleki yayın koleksiyonu
oluşturulması öngörülüyor. Bir de internetten bu üç alana yönelik sanal yardım
masalarının oluşturulması ve açık ders notlarının paylaşıma sunulması ve video
konferansların düzenlenmesi öngörülüyor.
KATILIMCILARDAN SORULAR
SORU 1: Benim sorum Hayati Bey’e olacak... Petro kimyada bizi zorlayan şey
hammadde fiyatları olduğu açık. Komşularımızda hammadde kaynakları mevcut…
Rusya, Azerbaycan ve İran’da bu kaynaklar yeterince var. Onlarla ortak yatırımları
ülkemizde yapmak hammadde fiyatlarını düşürebilir mi ? Bir de gördüğüm raporlarda
kimya sektörüne baktığımızda KOBİ ağırlığını görüyoruz. İhtiyacımız kimya sanayinin
büyük oranda ithal ettiği ara ve hammaddeler… Şimdi bunların Türkiye’de üretilmesi
kısıtlayıcı faktörlerdir. Bunlar KOBİ’ler aracılığıyla çözemeyiz. Bu tür mamulleri
yönelik büyük yatırımların yapılması gerekiyor. Bunu büyük işletmeler ve sanayi
kuruluşları yapılıyor. Bunların Türkiye’de üretilmemesi bizi kısıtlayıcı faktördür. Ara ve
hammadde mamullerine yönelik büyük yatırımları yapabilmek için TKSD ve platform
olarak bu tür oluşumlar için kafa yormalıyız. Bunun da yabancı sermaye gelişi gibi
yöntemlerle olabileceğine inanıyorum çünkü bizim gücüyüz yetmiyor. Maalesef bizim
Türk insanında gördüğüm ufak olsun senin olsun mantığı çok yaygın. Büyük olsun
bizim olsun zihniyetini kurmalıyız. Bu birleşmelerin Türk sanayicileri açısından
oluşturmalıyız.
CEVAP 1: Elbette hammadde bizim için çok önemli, mavi akım ve diğerlerinin
Türkiye’ye maliyetiyle ilgili olarak.. İşte bu noktada çok rekabetçi olamıyorsunuz
özellikle. Gelen doğalgazın kimyasallara dönüşümünde problem var. O yüzden gazın
çıktığı yerde C1leri de metanol ve amonyak gibi… Bu çerçevede bizim düşüncemiz,
geçtiğimiz günlerde İran ile heyet anlaşması imzaladık., Bir tanesi İran’da Nasafiye
bölgesinde hükümetin verdiği doğalgaza dayalı, yerinde metanol yatırımı ortaklık
niyetiyle hareket ediliyor. Projenin fizibilitesi yapılacak. Olursa günlük 5 bin ton yıllık 1
milyon 650 bin ton kapasiteli metanol tesisini yüzde 50 ortaklıkla kurmayı
düşünülüyor. İşte metanolü Türkiye’ye getirip metanol türevlerini burada üreteceğiz.
Sanki c1 kimyasalları ile neler yapılabilir diye uzun vadeli bir düşünce var. İkinci bir
bakış yine İran’da İran’ın güneyinden başlayan 2 bin 200 kilometrelik bir boru hattı
var. Etilen ardındaki Bu hattın etrafında 7 tesis kuruluyor. Türkiye’ye yakın, Van’a
250 km Mahabat bölgesinde yatırım yapılacak. Bununla ilgili niyet mektubu da
imzalandı. İki proje için gazı olan bölgelerde adım atma niyeti ortaya kondu.
Azerbaycan... Şu anda kristalleşmiş fikirler yok. Ancak Petkim’in sahibinin Sokar
olması onun da petrol üreticisi olması bu fikirleri gündeme getirecektir. Ara girdi
ithalatını azaltma için orta ve uzun vadeli planlar yapılmalı. KOBİ’ler içinde katma
değeri yüksek önemli sentezler yapabilecek firmalar mevcut.
SORU 2 : Eğitim çalışmalarıyla ilgili olarak kimya mühendisleri derneğinin dergide
neden bilimsel yayınlar çıkmaz ? Ağırlık buraya verilmeli. Türkiye’de bir durum var,
dergi çıkıyor bir de bakıyorsunuz İngilizceye dönmüş. Bilimsel yayın eğitim yayını
haline dönmeli.
SORU 3: Benim sorum da Hayati Bey’e olacak. Plastik sektörü, yılda yüzde 15
büyüme hızıyla bugün 5 milyon tonun üzerinde bir proses kapasiteye erişti. Ekonomik
krizin ardından yine eski büyüme hızına ulaşarak 2015 gibi Almanya ile birlikte yılda
113 milyon ton üretim kapasitesine ulaşacak. Toplam olarak baktığımızda
hammaddemizin yüzde 17’si yerli olarak karşılanıyor. 2008 yılında 3,9 milyon ton
plastik hammaddesi ithal ettik ve 7,5 milyar dolar plastik hammaddesine ödedik. 2013
yılında yıllık ithalat fiyatı 23 milyar dolar olacak. Rafineri veya Petro kimya tesisinin
yatırım maliyeti 3,5–4 milyar dolar dersek demek ki biz her yıl 2 Petro kimya tesisi
yapacak paralı yabancı ülkeye ödüyoruz. Bu rakam 2013’de 5-6 tesis anlamına
gelecek. Hayati bey dedi ki farklı ülkelerde hammadde üretimi fazla kapasitesi oluşacak. Hammadde üretmek rantabl mıdır Bu kadar parayı ithalata mı ödeyelim Yoksa
biz petrol ülkesi değiliz ithalata devam mı edelim Bunlardan hangisi doğrudur ?
Hayati Öztürk: Tabloya genel olarak baktığımızda 550 milyon tonluk bir kapasiteden
bahsediyoruz. Bunun bir kısmı düşük maliyetli üretim yapabiliyor. Bunlar da Arabistan
İran gibi enerji hammaddenin bedava verildiği ülkeler. Ancak bunların küresel enerji
petrokimya pazarındaki payı yüzde 20 civarında. Geriye kalanlar bizim gibi. Almanya,
Çin bunlarında yoğun enerji kaynakları yok. İş teknoloji ve ölçeği doğru belirlemeye,
doğru zamanda doğru yönetimle bakıyor. Bu tür projelerin fizibl olup olmaması
bunlarla alakalı. Türkiye’nin elinde bir tane Petro kimya tesis var Kore’nin benzeri 11
Japonya’nın 15 tane var. Dolayısıyla bir tanesini kurarken bu tartışmalara girersek
içinden çıkamayız. Coast effective Burada rekabetçi üretim, ölçekli regülâsyonların ve
sabit giderlerin üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Türkiye’nin Petro kimya sektöründe
maliyet unsurları, Bunları elemine edici yapıyı kurmamız gerekiyor,
SORU 4: 1890’larda gelişmiş ülkeler bizim bölgenin enerji kaynaklarına yönelik
stratejilerine göre yönelik beklenmeyen gelişmeler de olacağını öngörüyorlar. Birinci
Dünya’nın sonuna kadar tezgâhlanan enerji oyunları yine gündeme geldi. Enerji
kaynakları fiili olarak paylaşıldı. Bu kaynakların üzerinde tesislerin yapımında bu
ülkelerin ve bağlı olan sermayelerin izin ve yönlendirmesi söz konusudur. Başta
kimya sektörü olmak üzere uluslar arası sermayeleri ülkemize çekici ciddi politikalar
gerçekleştirmeden yatırımların realize edilmesi ölçek ekonomisinde mümkün değil.
Bunu unutmayalım.
Erdinç İkizoğlu (Ege Biyomühendislik bölümü) : Tüm konuşmalarda inovasyonun
üzerinde duruluyor. Yüksek katma değerli ürünler için arge ve inovasyon kaçınılmaz.
Elimizde TKSD’nin raporu çok güzel. Bir diğer konu, Özellikle kimya sanayinin
yararlanma oranı nedir 21 yy değişik bir dönem. Yeşil kimyasallar deniyor. Bilgi bazlı
biyo ekonomi deniyor. Yeni kavramlar var. Biyosolventler konusu var. Farklı konular
kimyanın alanına giriyor. Sanayimiz neler yapıyor Yerimizde saymıyoruz.
SUNUCU: Elimizdeki veriler belli, GSMH içindeki payımız dün sayın Bekaroğlu işi
biraz küçülttü ama 0,6’dan 0,7’ye çıktı. En son TÜBİTAK’a ayrılan pay… Yerimizde
saymıyoruz. Bilecik’teki Beypazarı’ndaki olay güneş görmemiş gün ışığını görmeye
başladı. Buna rağmen bunları konuşmayalım sadece. Daha çok konuşacağımız şey
var. Biyoteknoloji ve enerji doğal bitkilerden giderek üretilecek polimerleri
konuşacağımız zamanlar gelişecektir elbette. Ancak şu anda hayalî gibi geliyo.
Nanoteknoloji konusunda örneğin kozmetikçiler alarm durumunda. Direktifler var;
kozmetik içinde nano nereye kadar kullanılacak ?
Hayati Bey: Nafta temel sektörün büyük bölümü nafta bazlı çalışıyor. Bugün
sektörün büyük bölümü Uzakdoğu nafta bazlı çalışıyor. ABD kısmen nafta kimsen
etan çalışıyor. Ortadoğu’da etan ağırlıklı olmasına rağmen etan giderek bitiyor, onlar
da Lpg’den naftaya gidiyor. Burada önemli olan doğru teknolojiyi seçmek
entegrasyonu düzgün yapabilmektir. Amonyak Rusya’dan geliyor ve navlun
yüzünden oradan geliyor. Metanol cebir kimyasalları yei bir teknoloji var: metanol
toaletin yani metanolü c2 ve c3’lere çeviriyor. Dolayısıyla o zaman bir başka yol
açılıyor. Onun da takibinde olacağız. Uygun olursa…
Timur Erk: Bence son derece verimli oldu. Mustafa Bağan’la biz emekli olma
durumundayız. Kısa paçalı pantolon giyerken diyorlardı ki ham petrol 30–40 yıl sonra
bitecek. Bu yaşa geldik hala bitecek. Ne kadar daha var bilmiyoruz. Hala platformlar
kuruyor Norveç. Petrokimyanın istikbali parlak. Ülkemizde unutulan çok maden var.
Boraks ihraç ediyoruz. Hammadde gönderiyoruz bize işlenip geri dönüyor.
Yapabileceğimiz türevler çok fazla; bunun için sistemin düzelmesi lazım. Toprak
altındaki zenginliklerin arttırılması lazım. Gelişmiş bir ülke için gelişmiş bir kimya
sanayine ihtiyaç var. Bunun için de bu aile ortamına ihtiyaç var. Bunun için de KSP iyi
bir ortam. Deklarasyonu kim yapıyorsa o sorumlu… Bundan sonra da KSP devam
edecektir. Önümüzdeki yıl bu zamanlarda yine bir arada olacağız. Gittikçe diğer
sektörlere de örnek oluyoruz. Sinerji, dayanışma, saygı var… problem yok. TOBB
bünyesinde 56 sektör meclisi var. İki yıl önce bazılarında başkan seçilirken silahlar
masaya kondu. Biz de tam tersi; ciddi bir dayanışma var. Bu saate kadar bizi
dinlediğiniz için Meclis Başkanı olarak teşekkür ediyorum…

Benzer belgeler