sanat: devletli mi devletsiz mi?

Transkript

sanat: devletli mi devletsiz mi?
AYLIK GÜZEL SANATLAR DERGİSİ | KASIM 2012 | 2012-11 | NO 210 | 7 TL
GENÇSANAT | 1
SANAT: DEVLETLİ Mİ DEVLETSİZ Mİ?
TREIBSAND CİLT 02: DEVAM ETMEDEN DEVAM
ETMEK MÜMKÜN MÜ?
BORIS GROYS: ZAYIF EVRENSELLİK
“MEYDAN” OKUMA VE ALKIŞLAR ARASINDA:
OLAY NEDİR?
İLK TÜRK BALESİ: ÇEŞMEBAŞI
ÇAĞDAŞ SANAT ORTAMINDA HAYALİ İHRACATLAR
GENÇSANAT | 32
BORA GÜRDAŞ
D E VA M
ETMEDEN,
D E VA M
ETMEK
MÜMKÜN
MÜ?
I.
Son yıllarda Türkiye’deki güncel
sanatın oluşum aşamalarını,
temel tartışma konularını
ortaya koyan, bu alanda çalışan
sanatçıları ve onların işlerini
derleyen, kimisi “antoloji”, kimisi
ise “yapıt” seçkisi görünümünde
olan User’s Manual (2007),
Unleashed (2010) ve 101
Artworks (2011) gibi kitaplar art
arda yayınlandı. Diğer taraftansa
sözkonusu sanatsal sürecin
“dökümünü” sunmaya dayalı,
farklı sanat tarihi okumalarına
açık ve kurumsal oluşumların
sanat üzerindeki etkisini görünür
kılan, modernleşme/modernlik
algılarını ve projelerini irdeleyen
Modern ve Ötesi (2007), Hayal
ve Hakikat (2012), Yeni Yapıtlar,
Yeni Ufuklar (2012) gibi sergiler
bu süreçte düzenlendi. Bahsi
geçen yayın ve sergiler, gerek
“editoryal” gerekse “küratoryal”
tercihlerin kültürel/siyasi
dinamikleri ve sanat üretme
koşullarını öne çıkaran sanatçı,
yapıt, kavram ve mekanlara
odaklandığını gösterdi.
Küratörlüğünü Susann
Wintsch ve Necla Rüzgar’ın
yaptığı Treibsand Cilt 02 ise
yukarıda bahsi geçen yayın ve
sergilerle bazı ortak paydalarda
buluşan ancak kendine has bir
Özlem Günyol & Mustafa Kunt, “Persuasion Exercises / İkna Egzersizleri”, 2011 (Sanatçıların İzniyle).
medya üzerinden Türkiye’deki
güncel sanatın farklı çehrelerini
ve veçhelerini derleyen/gösteren
bir proje olarak karşımıza çıkıyor.
DVD üzerinde 33 sanatçının
yapıtlarını bir araya getiren
ve “Devam Etmeye Devam”
başlığını taşıyan bu proje, gerek
medya gerekse söylem olarak
mikro bir görünüme sahip.
Ancak sanatçı ve yapıtların bir
araya getiriliş kurgusundaki
müdahaleler ve başlığın da işaret
ettiği gibi döngüsellik, kişisel ve
toplumsal tarihle hesaplaşma,
yeni rotalar çizme gibi durumları
farklı eğilimlerle örneklemesi
ve isim seçimleriyle geniş bir
tartışma alanı yaratmaya açık bir
yapı ortaya koyuyor. Rüzgar’ın
“DVD üzerinde kendine özgü
bir güncel sanat alanı” 1olarak
tanımladığı projede son derece
klasik bir formatı (antoloji),
postmodern bir medyaya (DVD)
uyarlaması dikkat çekiyor. Ancak
asıl üzerinde durulması gereken
nokta, bu format sayesinde
içerikteki sanat yapıtlarına
erişimin kolaylaşmış olması.
Bu, teknik olduğu kadar fikrin
şekillenmesine de hizmet
eden bir tercih. Küratörlerin
başlık seçimi, biçim ve içeriğin
örtüştüğü bir noktaya işaret
ediyor, ileri-geri sarmaya,
üzerinden hesaplaşan
örneklerin büyük bir kısmı
daha önce benzer derlemelere,
sergilere dahil olmuş isimlere
ait2. Ancak söz konusu
sanatçılar ve üretimleri bu
proje kapsamında farklı
bağlamlarda ele alınıyor. Bir
mekanı paylaşmak yerine
yan yana, ard arda getirilerek
değişik bir timeline yaratılıyor,
işleri birbiriyle ilişkilendirmek
ve diyaloğa sokmak izleyicinin
tercihine bırakılıyor. Bu toplam
içerisinde biraraya getirilen
işler vesilesiyle projenin
eleştiri oklarına maruz kalması
muhtemel görünüyor. Zira
bazıları “izleyicinin aşina
olduğu eski çalışmalar”
olmakla, bazıları “teknik
ve tematik yetersizlikleri”
bulunmakla, bazıları
“aceleyle kotarılmış izlenimi”
uyandırmakla suçlanabilir.
Ancak atlanmaması gereken
temel noktalardan birisi
de tüm bu “fragmanların”
biraraya getirilişindeki
(projeye dahil edilen işlerin
büyük bir kısmının da
adlandırıldığı üzere) “videoessay” mantığında olmasıdır.
Küratörler tüm bu görüntüler
dizgesini text düzeyinde bir
deneme kaleme alır gibi bir
araya getiriyorlar, bu noktada
Extramücadele, Hale Tenger,
Füsun Onur gibi isimlerin
işlerine yeniden bakmamız,
söz konusu üretimlerin
tümünü bu “deneme”nin
Türkiye’deki güncel sanatı
sorunsallaştırma izleği olan
“devamlılık, döngüsellik”
kavramları çerçevesinde
okumamız gerekiyor. Kaleme
alınan her “deneme”nin
kendine has bir çıkış noktası,
tartışma ve argüman sunma
stili, soru sorma biçimi olduğu
gibi, Treibsand Cilt 02 de
görüntüler üzerinden derdini
anlatan bu “deneme”nin
odak noktalarını oluşturuyor.
“Görüntüleri”, “kelimelere”
transfer ettiğimizde karşımıza
çıkan odaklardan ilki toplumsal
ve kişisel tarihe, bu tarihin
sorgulanabilirliğine, yarattığı
arketiplere ve “kalıntılarının”
gündelik yaşam pratiklerine
sızması.
Nancy Atakan, Lost Suitcase , 2009-2011, Sanatçının İzniyle.
GENÇSANAT | 33
looplanmaya, atlanmaya
hazır 33 video ya da imaj
devamlılığa, döngüselliğe ve
yenilenmeye olan inancı farklı
biçimlerde ele alıyor. Treibsand
Cilt 02 , belli başlı bazı odak
kavramlar üzerinden yaklaşık
30 yıllık bir süreçte bu
coğrafyada, farklı zamanlarda
çekilen “küçük polaroid
fotoğraf”ların bir kolajını
sunuyor.
Treibsand Cilt 02’de yer alan
ve Sisifos Söyleni’ndeki gibi
“devam etmeye devam”
direncini gösteren, yakın
dönem toplumsal/bireysel
tarih(ler)le ve sanat üretme
pratikleriyle video, video
performans, fotoğraf, resim
ve enstalasyon gibi medyalar
GENÇSANAT | 34
II.
Toplumsal tarihin, dönüşümlerin
tefekkürünü önemseyen,
zamanı ana eksenine
yerleştiren işler arasında Nilbar
Güreş’in “Open Phone Booth”ı
gösterilebilir. Üretim pratiği
yönünden de “devamlılık”
gösteren “Open Phone Booth”
projesinin bir parçası, DVD için
yeniden düzenlenerek triptik
haline getirilmiş. Videoda
“ayakta kalma, yaşamı yeni
çözümlerle başka türlü
kurgulayabilme”3 olguları
ve yakın tarihin tortusunu
mütevazı fakat etkili bir biçimde
gösterme kaygısı öne çıkıyor.
Türkiye’nin doğusunda bir köy
olan Şirnan’da çekilen videoda
dış dünyayla iletişimlerini
koparmak istemeyen, cep
telefonu sinyali alabilmek için
her mevsimde tepelere çıkan
insanlar Camus’nun Sisifos
Söyleni’ndeki “tepelere doğru
tek başına didinmek bile bir
insanın yüreğini doldurmaya
yeter” sözünü akla getiriyor.
1980’lerde gerçekleşen silahlı
çatışmalarda telefon altyapısı
zarar gören bu köyün yerlileri,
cep telefonu sinyali almaya
çalışarak “devam etmeye
devam” ediyorlar.
Banu Cennetoğlu’nun “02.11.2011” işi ise ağırlık
noktasını geçmiş-bugüngelecek algısına yaslıyor,
yavaş yavaş çevrilen Arap
gazetelerinin sayfaları
üzerinden erkin, iktidarın, eril
gücün nasıl görünür kılındığını
basın-yayın üzerinden ele
alıyor. Öte yandan sanatçı, ele
aldığı coğrafyadan hareketle
erkek ve kadın imgelerinin,
tüketim kültürünün ve siyasetin
dünyanın her yerinde benzer
biçimlerde (tek bir gün de temel
alınsa) zuhur ettiğini, tarihin
döngüselliği içinde eriyen olay,
mekan ve kişilerin toplumsal
bir “deja-vu” hissini nasıl inşa
ettiğini gösteriyor. Yasemin
Nur, proje için hazırladığı video
performansında biriktirdiği
gazete küpürlerindeki
başlıklarla, İrfan Önürmen ise
dekupe ettiği terör haberlerini
bir araya getirerek oluşturduğu
heykellerle, yakın dönem
toplumsal dönüşümün etkili bir
panoramasını çiziyor.
Kültürel tarih ve arketipler
üzerinden bir okuma yapan ve
son derece ilginç bir “devamlılık”
öneren, göz ve kadın imgesi
arasındaki “erotik” gerilimi
groteskleştiren çalışma ise
“Ana Tanrıça Serisi”. Pınar
Yolaçan bu fotoğraf dizisinde
Neolitik dönem öncesine ait
ana tanrıça ya da bereket
Pinar Yolaçan, “Ana Tanrıça Serisi”, 2009 (Sanatçının İzniyle).
tanrıçası arketiplerini yaşadığı
yüzyılın malzemeleriyle yeniden
yorumlayarak bir fotoğraf
dizisine dönüştürüyor. Burada
gördüğümüz doğurgan,
yuvarlak hatlı kadınlarının kendi
bedenlerine sıkışmış halleri ise
söz konusu malzeme tercihiyle
doğrudan ilintili, zira “tanrıça”
pozunu tekrarlayan figürlerin
üzerini sımsıkı kaplayan yün,
lateks ve egzotik desenli
kumaşlar kadını anonimleştiren,
aynı ölçüde fetişleştiren
bir seçim olarak karşımıza
çıkıyor. İzleyicinin aşina olduğu
“tanrıça”lar anakroni yaratan
bir müdahaleyle (nefes dahi
almasına izin verilmeyen siyah
lateksle kaplı fakat malum
kadim pozda gördüğümüz
Nilbar Güreş, “Open Phone Booth / Açık Telefon Kulübesi “, 2011 (Sanatçının İzniyle).
kadında olduğu gibi) bağlama
yabancılaştırılıyor. Tarihin
döngüselliği içinde yeniden
ziyaret edilen bu “tip”ler
Dominique Nahas’ın da
söylediği gibi “kadını küçültüyor
olmasalar da tenselliği, etselliği
insan deneyiminin uzağına
yerleştiriyorlar”4. III.
Treibsand Cilt 02’de toplumsal
ve kültürel tarih kadar, kişisel
tarih(ler)i ve minör-narratif
kurguları odağına alan
çalışmalar da yer alıyor. Nancy
Atakan’ın “Lost Suitcase”
videosunda kayınpederi ve
kayınvalidesinin 1930’lu yıllara
uzanan gençlik aşklarından bir
anlatı kurgulanıyor. Sanatçının
“hikaye-anlatıcı” personasını
GENÇSANAT | 35
İrfan Önürmen, “Terror Factory / Terör Fabrikası”, 2012 (Sanatçının & TREIBSAND’ın İzniyle).
GENÇSANAT | 36
öne çıkaran bu çalışmada çiftin
Arap alfabesiyle yazdığı aşk
mektupları, sahip oldukları
nesneler ve atıldıkları serüvenin
durakları giriş-gelişme
ekseninde belgeleniyor, sepya
fotoğrafların peşpeşe dizilişiyle
hikaye birbirine bağlanıyor.
“Hikaye”nin dönüm noktaları
(Almanya yılları, savaşın patlak
vermesi üzerine yurda dönüş,
İMÇ’deki tekstil atölyesi, kayıp
bavul ve hamilelik), dönem(ler)
e, olaylara ve topluma dair
önemli veriler barındırıyor.5
Necla Rüzgar ise “Fauna”
serisindeki resimlerinde çok
daha kolektif ve neredeyse
“pagan” duygulara odaklanıyor.
Mizansen yaratma ve
kadrajlama yönünden
sinematografik bir yaklaşıma
sahip olan bu resimlerde
şaman inanışlarındaki “ruh”
kültünün izini, metropol insanı
ve yaralı geyiklerde sürüyoruz.
Paralel bir evrendeki “hayvan-
ruh-eşleriyle” yaralarını
paylaşan, son nefesinde onu
kucaklayan, “fauna” içindeki
figürler zaman-mekan
algısını bulanıklaştıran ve
animasyonla hareketlendirilen
bir kurguda, şiirsel bir gerçeklik
düzeyinde6 karşımıza çıkarlar. Burak Delier’in çok katmanlı,
ayrı bir değerlendirmeye
konu olabilecek “projesi”
“Koleksiyonerin Dileği”nde
de kişisel tarihin farklı bir
boyutu karşımıza çıkar.
Koleksiyonerin sanatçıdan
istediği, çocukluğunda
dedesinden defalarca dinlediği,
Mehmet Akif’in “Ressam
Haklı” şiirindeki gibi kırmızı
bir duvar boyamasıdır7.
Sanatçı, koleksiyonerin
yönlendirmeleriyle TanzimatMeşrutiyet sürekliliğindeki
zihinsel gerilimi de
duyumsatan çocukluk
döneminin bu imgelemini –tıpkı
şiirdeki gibi- “kıpkızıl” bir duvar
Banu Cennetoğlu “02.11.2011”, 2012 (Sanatçının & TREIBSAND’ın İzniyle).
olarak gerçekleştirir.
Ancak Delier’in temel vurgusu
sanat piyasası, koleksiyon
ve koleksiyonerlik olgusu ve
sanat üretme pratiklerinin
eleştirisi üzerinedir. Şiirdeki
usta, kendinden istenenin tam tersini yapmış ve sonucu “sipariş veren”e kabul
ettirmiştir. Oysa Delier’in
videosunda Saruhan Doğan,
son derece bilinçli, ne
istediğini bilen, sanatçıya
verdiği direktiflerle kendi
“oyun alanını” yaratan, işveren
konumunun ayırdında bir
figür olarak çıkar karşımıza. Koleksiyonerin isteklerine
bilinçli olarak teslim olan Burak Delier’in 1910’lardan
günümüze koleksiyoner,
sanat koruyucusu ve sanatçı
ilişkisinin dinamikleri üzerine
önemli bir sorgulamaya
girdiği, bir yandan da, “ilk
defa yaptığı işin öznesinin
kendisi olmadığı, kendisini
işten, üretimden, katılım
ve ifade zorunluluğundan
kurtardığı için de özgürleştiği”8 düşünülebilir.
Sonuç olarak Treibsand Cilt
02, izleyiciye toplumsal/
kültürel tarihe/mirasa, ulusal/
bireysel kimliğin oluşumunda
dönemlerin ve modaların
etkisine, belleğe/belleksizliğe
ve sanata dair önemli sorular
soran bir toplam sunuyor.
Hepimize Cengiz Çekil’in
akrebin ilerlediği ancak
yelkovanın hep “10 kala”da
takıldığı ve Gülçin Aksoy’un
her daim “geç kalınan”
saatlerindeki gibi akışında
salındığımız bu “zaman” çizgisi
içinde, Ender Gelgeç’in beyaza
boyadığı duvar gibi “tabular
rasa”, temize çekilmiş bir
düşünsel zeminde, cesareti
yitirmeden “devam” edilmesi
gerektiğini söylüyor.
Necla Rüzgar, “Fauna”, 2012 (Sanatçının & TREIBSAND’ın İzniyle).
GENÇSANAT | 37
TREIBSAND’ın her bir cildinin çalışma süreci, sanatçıların sanat pratiklerini anlamak, bu yaratıcı seyrin parçası olmak amacıyla bir ana sanat metropolünün
araştırılmasından oluşuyor. İki yıla yayılan bu hazırlık süresince, Susann Wintsch, projeyi geliştirmek ve olgunlaştırmak amacıyla çok sayıda sanatçı atölyesini, sanat
galerisini, sanat enstitüsünü ziyaret eder. Bu oluşum aşamasında Susann Wintsch, metropolün yenilikçi ve etkin sanat çevresi hakkında kapsamlı bilgiye sahip olan,
uluslararası alanda kabul görmüş bir sanatçıyla işbirliği yapar. Bu süreç DVD üzerinde kürate edilen bir sergiyle son bulur. DVD, küratörler tarafından seçilen her bir
sanatçının, fotoğraf, ses, video çalışmalarının yanı sıra, resim, desen, heykel, yerleştirme ve performans gibi bir dizi yapıtı üzerine kurgulanan, monografik deneysel
filmlerle ayrıntılı bir seçkisini sunar. Susann Wintsch’in bu projesinin ilk DVD’sinde (Treibsand Cilt 01) İranlı sanatçıların eserleri yer almaktadır.
2
Treibsand Cilt 02’de (DVD’deki sırasıyla) Nilbar Güreş, Ahmet Öğüt, Ferhat Özgür, Orhan Pamuk, Bashir Borlakov, Cengiz Çekil, Hasan Salih Ay, Fahrettin Örenli, Burak Delier, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Nazım Hikmet Richard Dikbaş, Banu Cennetoğlu, Fulya Çetin, İrfan Önürmen, Yasemin Nur, Nancy Atakan, Gözde İlkin,
Nil Yalter, Bengü Karaduman, Pınar Yolaçan, Neriman Polat, Cengiz Tekin, Yasemin Özcan, Gülçin Aksoy, Hale Tenger, Nevin Aladağ, Füsun Onur, Extramücadele, Servet Koçyiğit, Şükran Moral, Gülsün Karamustafa ve Necla Rüzgar’ın işleri yer alıyor.
3
Durmuşoğlu, Ö. (2011). Nilbar Güreş. Her Yerde, Evinde. İstanbul, YKY : 98.
4
Nahas, D. (2011). Savage Details : Mother Goddess Series of Pınar Yolaçan. Sanat Dünyamız, 125. İstanbul. Yapı Kredi Yayınları : 84.
5
Anonim. (2012). Hayal ve Hakikat – Türkiye’den Modern ve Çağdaş Kadın Sanatçılar. İstanbul Modern Sanat Müzesi : 142.
6
“Geyiğin gözleri pırıl pırıl gecede /İmdat ateşleri gibi ürkek telaşlı/Sultan hançerleri gibi ayışığında/Bir yanında üstüste üstüste kayalar/Öbür yanında ben”, Turgut
Uyar,1959. (Kaynak : Dünyanın En Güzel Arabistanı, Büyük Saat - Toplu Şiirler, Can Yayınları, 1984)
7
“Ressam Haklı” (kaynak : http://www.mehmetakifarastirmalari.com)
8
http://www.pilotgaleri.com/exhibitions/detail/19
1

Benzer belgeler