Danone Yoğurtlarına DİKKAT!

Transkript

Danone Yoğurtlarına DİKKAT!
Danone Yoğurtlarına DİKKAT!
Amerikada faaliyet gösteren bir Web sayfasında Kanada’da üretilen DANONE
yoğurtlarında haram olan jelatinin katkı maddesi olarak kullanıldığı ifade edilmektedir. Aynı
patentle ülkemizde faaliyet gösteren DANONE ürünlerini üreten firma acaba, kendi ürünleri için ne
diyecek? Açıklama yaparsa biz de sitemizde yayınlarız.
Haberin İngilizce aslı: Gelatin in most Danone yogurts
A routine check of select products at supermarkets has found that most Danone yogurts in Canada
contain gelatin. Gelatin is an odorless and tasteless protein substance like glue or jelly, and is
obtained by boiling the bones, hoofs, and other waste parts of animals. It dissolves easily in hot
water and is used in making foods such as jellied salads and desserts.”
Bu haberimiz 13.09.2003’te yayına girmiş ve haber arşivimizde de halen mevcut bulunmaktadır.
Haberimizde de belirttiğimiz gibi aynı patentle üretim yapan Türkiye’deki DANONE firmasından bir
açıklama bekledik. Fakat 18 ay geçmesine rağmen bir cevap alamadık. Ancak 19.Haziran 2005
tarihli SABAH Gazetesi ekinde DANONE Yoğurtlarının tarihi geçmişi ile ilgili ilginç bir yazı yayınlandı.
Kısaltarak alıntıladığımız bu yazıyı dikkatlerinize sunuyoruz.
DANONE YOĞURTLARI
Selanik'ten 1912'de İspanya'ya göç eden ünlü Karasu ailesinden Dr. İzak Karasu, adını Isaac,
soyadını da Carasso olarak değiştirdi. 1. Dünya Savaşı'nda bağırsak enfeksiyonundan ölen
çocuklara çare ararken çocukluğunda kendilerine yoğurt satan Selanikli'yi hatırladı. Evinin
bodrumunu mandıra yaptı ve 1919'da yoğurdu ilaç olarak geliştirip eczanelerde sattı. İlacın adını
oğlunun isminden esinlenerek Danone koydu. Bir sanayi devi işte böyle doğdu.
27 Nisan 1909 Salı günü öğleden sonra Yıldız Sarayı'nın ardına kadar açılmış büyük demir
kapısından içeri yağız atların çektiği peş peşe dört kupe fayton girdi. Serin, zaman zaman yağmurun
çiselediği bir gündü. Mabeynciler dört faytondan inen Meclis-i Milli heyetini saygıyla selamladıktan
sonra önlerine düşüp sarayın arz salonuna yönlendirdiler. Osmanlı İmparatorluğu'nu 33 yıldır
yönetmekte olan 34'üncü padişah II. Abdülhamit geniş pencerelerden Boğaz'ı seyrediyordu. Dalgın
ve hüzünlü.çökmüş ve kamburu çıkmış. Başmabeyinci konukları haber verdi. Ağır adımlarla koltuğa
oturdu. Tahtlar çoktan, kendisinden çok önce Topkapı Sarayı'nın hazine dairesine kaldırılmıştı. Dört
kişilik heyet içeri girdi. Biri başkan olduğunu vurgulamak için diğerlerinden bir adım önde. Başlarını
hafifçe öne eğerek II. Abdülhamit'i selamladılar. Padişah gelişmeleri biliyordu, heyetin kimlerden
oluştuğunu da mabeyn başkâtibi Cevat Bey'den öğrenmişti. Kısa bir sessizlikten sonra heyetin
başkanı ya da sözcüsü sebeb-i ziyaretlerini anlatmaya başladı. O sözcünün adı Emanuel Karasu'ydu.
Selanik Mebusu Karasu özetle Meclis-i Milli'nin Abdülhamit'in hal'ine karar verdiğini, kendilerinin
bunu tebliğle görevlendirildiklerini söyledi ve hükmü üç sözcükle özetledi: "Millet sizi istemiyor."
Abdülhamit'in gizlemeye çalıştığı acıyı ela gözlerinden bir anlığına gelip geçen keder bulutları ele
verdi. Gözlerini heyet üyelerinin üstünde gezdirdi. Sırayla. Sonra tane tane konuştu: "Bir Türk
padişahına ve İslam halifesine hal' kararını bildirmek için bir Yahudi, bir Ermeni, bir Arnavut ve
bir nankörden başkasını bulamadılar mı?" Emanuel Karasu (Yahudi), Aram Efendi (Ermeni), Esat
Toptani (Arnavut) ve Ahmet Hikmet Paşa (Abdülhamit'in uzun süre yaverliğini yaptıktan sonra
muhalefet saflarına geçen Gürcü) hiç tepki vermediler.
Abdülhamit ve yakınları hemen o gece Sirkeci'den trene bindirilip Selanik'e gönderildi. Selanikli
Emanuel Karasu da yıllarca düşlediği bu "son"u görmenin mutluluğuyla, hayatının en unutulmaz
gecelerinden birini yaşadı. Emanuel Karasu, Selanik'te doğup büyümüş bir Yahudi'ydi. 400 yıl önce,
1492'de İspanya'dan sürülmüş ve Sultan II. Beyazıt'ın izniyle Selanik'e yerleşmiş Sefarad'lardan idi.
Hukuk öğrenimi görmüştü. Avukatlık yapıyordu ve meslektaşlarının cesaret edemediği garip
davaları alıp müvekkillerine kazandırmasıyla ün yapmıştı. Bir ayağı İtalya'daydı o sıralar. İtalyan
vatandaşlığına geçtiği çok yıllar sonra ortaya çıktı. Roma ama özellikle Venedik'te kurduğu
dostluklar onun bir "ilk"e imza atarak tarihe girmesini sağladı. Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk
mason localarını o örgütledi. Önce Selanik'te, ardından İzmir'de, Bursa'da, İstanbul'da; hatta
Osmanlı'nın artık pek hükmünün geçmediği Kahire'de şubeler açtı. Locaların ortak genel
kurulunda, Türkiye Süprem (Yüksek) Konseyi şöyle oluştu: Prens Aziz Hasan Paşa (general), Cavit
Bey (İttihat ve Terakki döneminde Maliye Nazırı oldu, Lozan'daki Türk heyetinde görev aldı,
Atatürk'e İzmir'deki suikast girişiminin ardından İttihatçılar'ı temizleme operasyonunda idam
edildi), Jozef Sakakini Bey (Kahire locasından), Süleyman Faik Paşa (ordu komutanı), Mehmet
Talat Paşa (eski Başvekil), David J. Kohen, Mişel A. Noradungyan, Osman Talat Bey (avukat),
Emanuel Karasu (avukat), Dr. Rıza Tevfik Bey (senatör, filozof), Mehmet Arif (avukat), Galip Paşa
(general, Emniyet Genel Müdürü), Mehmet Fuat Hulusi Bey (milletvekili, avukat), Sarim Kibar
(tüccar), Mithat Şükrü Bey (milletvekili), Rahmi Bey (milletvekili, vali), Katipzade Sabri Bey
(tüccar). Bir de loca yönetiminde olmayan perde arkasındaki güçlü isimler vardı Karasu'nun
çevresinde. Örneğin Talat Paşa. O yıllarda gizli bir örgüt olan İttihat ve Terakki'ye toplantıları için
Selanik'teki mason locasının (Bir İtalyan'ın mülkü olduğu için kapitülasyonlar uyarınca polis,
mahkemeden özel izin almadan giremiyordu) kapılarını açtı. O da katıldı örgüte. Çabuk parladı.
Uzatmayalım. Emanuel Karasu, 1912 ve 1914 seçimlerinde de İstanbul temsilcisi olarak Meclis-i
Mebusan'da yer aldı. İttihat Terakki iktidarında çok zengin oldu. Denildiğine göre, devletin alım ve
satımlarında aracılık yaparak komisyon alıyordu. İttihat ve Terakki'nin çöküşünden ve tüm
liderlerinin yurtdışına kaçmalarından sonra o nedense İstanbul'da kaldı. Servetinin önemli bir
bölümüne el konuldu. İşgal yıllarında İtalya'ya gitti. Türkiye
Cumhuriyeti kurulduktan sonra 1930'larda döndü. 1934'te son
nefesini verdi. Arnavutköy'deki Sefarat Mezarlığı'nda gömülü.
Adının çift m ile yazıldığı mezar taşında şöyle deniyor: "İkinci
Meşrutiyet'in ileri simalarından İstanbul Mebusu Emmanuel
Karasu. Ölüm tarihi: 1934." Mezarlığın kayıtlarına göre 1 Haziran
1934'te toprağa verildi.
O dönemde 80 bin Yahudi ve 20 bin kadar Sabetaycı'nın yaşadığı
Selanik'te Karasu'lar önde gelen ailelerden biriydi. Emanuel
Efendi'nin hukuk okuduğu yıllarda amcasının oğlu İzak Karasu tıp öğrenimini tercih etti.
Muayenehane açtı. Evlendi. Bir oğlu oldu. Adını Daniel koydu. Sonra iki de kızı dünyaya gelecekti.
Balkan Savaşları'nda Selanik düşünce, yani Yunanistan tarafından işgal edilince, Yahudi toplulukta
büyük bir panik patlak verdi. Çoğu Avrupa yollarına düştü. Yunanlıların Selanik'e girmelerinden
kısa bir süre sonra İzak Karasu, eşi ve oğluyla birlikte İspanya'ya göç etti. Tam 420 yıl sonra,
kovuldukları topraklara geri dönüyorlardı. İlginç ayrıntı; İspanya 1492'de Yahudileri topluca
sürmüş ama vatandaşlıktan çıkarmamıştı. Karasu ailesi Barselona'ya yerleşti. Yıl: 1912. Önce
adını Latin alfabesine uyarladı. İzak oldu Isaac, Karasu ise Carasso. Sonra bir muayenehane açtı.
Çok az hastası vardı, ailesini geçindirmek için zeytinyağı ticaretine de girişti. Tam da o günlerde
Barselona'da çocuklar arasında salgın halinde bağırsak hastalıkları patlak vermesin mi! bir ses
yankılandı belleğinde: "Yoğurtçu geldi. Kaymaklı yoğurtlarım var." İrkildi. Selanik'te gün aşırı
evlerine bir tepsi kaymaklı yoğurt bırakan Türk satıcının sesiydi bu. "Tabii ya" dedi, "Tabii ya."
Selanik'te bağırsak hastalıklarının tedavisinde yoğurt kullanıldığını anımsamıştı. Günde üç öğün
birer kâse yoğurt yediriyorlardı hastaya ve birkaç günde sağlığına kavuşuyordu. Yoğurdun nasıl
yapıldığını biliyordu. Hemen ertesi gün, evinin bodrumunu hazırlamaya koyuldu. Orası artık
mandıraydı. Birkaç çiftlikten topladığı sütle yoğurt imalatına girişti. Yıl:1919.
Ancak bir sorun vardı. Avrupa'da yoğurt bilinmiyordu. Evet, 1500'lerin ortalarına doğru Kanuni
Sultan Süleyman bağırsak enfeksiyonuna yakalanan dostu Fransa Kralı I. François'ya bir yoğurtçu
göndermişti. Ne var ki, kral iyileşince yoğurtçu sırlarıyla birlikte İstanbul'a dönmüştü. Kayıtlarda
öyle yazıyordu. Isaac Carasso, ürettiği şeyin Balkanlar'da ve Anadolu'da yaygın bir tüketim maddesi
olduğunu nasıl anlatabilirdi? Çareyi yoğurdunu ilaç olarak kabul ettirmekte buldu. Ve Carasso'nun
yoğurdu eczanelerde satılmaya başladı! Hasta çocuklarda etkisi çok çabuk ortaya çıktı Ama Isaac
Carasso bu buluşun önemini pek kavrayamayacaktı. "İlaç" tutunca, Isaac özel ambalajlar yapmayı
akıl etti. Kapakları porselen, cam kaseler yaptırdı. Sıra artık ilaca patent almaya gelmişti. Onun için
de bir ad koymaya. Bir ışık çaktı; neden oğlunun adı olmasın? Yani minik Daniel'in? Yaşadıkları
Barselona'nın yaygın dili Katalanca'da küçük Daniel'in ya da "Daniel'cik"in karşılığı çok hoştu
doğrusu: "Danon!" Ancak bu özel ad olduğu ve marka namıyla tescil edemeyeceği için sonuna bir
"e" ekledi. Hoşgeldin "Danone" yoğurtları! Yoğurtçuluk çok kısa sürede Isaac'ın asıl mesleği haline
gelince oğlu Daniel'i onun "tahsili" ni yapmaya gönderdi Fransa'ya. Daniel öğreniminden sonra
Fransa'da kaldı, çünkü babası, Isaac Carasso dünyadan göçmüştü. 6 Şubat 1929'da, Paris'te 18'inci
bölgedeki bir dükkanda "Danone Yoğurtları Paris Şirketi" kapılarını açtı. Onu 1932'de LevalloisPerret'te ilk fabrika izledi. Danone imparatorluğu işte böyle doğdu. Bugün öyle bir imparatorluk ki,
o 5 kıtada at koşturuyor. Cirosu 15 milyar euro'nun üstünde. 100 bin kişi çalıştırıyor.
- Sütlü ürünlerde dünya birincisi: 18 ülkede (Türkiye dahil) 48 fabrikası var.
- Şişe suyunda dünya ikincisi: 13 ülkede (Türkiye dahil) 97 fabrikası var.
- Bisküvi ve tahıllı kahvaltı ürünlerinde dünya ikincisi: 21 ülkede 53 fabrikası var.
İmparatorluğa -babasının sayesinde- adını verilen Daniel Carasso, Daniel'cik, Danone hala hayatta.
99 yaşında. Barselona'da yaşıyor. Uzun yaşamasının sırrı mı? Herhalde söylemeye gerek yok; her
gün birkaç kase yoğurt!
Ve Daniel'in kulaklarında -babasının anlattığı- Selanikli yoğurtçunun evlerinin kapısını çalarken
seslenişi yankılanıyor: "Yoğurtçu geldi. Kaymaklı yoğurtlarım var..."
Kaynak: http://www.gidaraporu.com/danone-yogurtlarina-dikkat_g.htm