BÜLTEN 72 tamamı

Transkript

BÜLTEN 72 tamamı
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
BÜLTEN’DEN
Ocak-Nisan 2010
Y›l 21 Say› 72
Yay›n Kurulu Ali Pulcu, Faruk Deniz,
Mustafa Demiray, Salih Pulcu,
F. Samime ‹nceo¤lu, Semih Atifl
Bask› Elma Bas›m
Bask› Tarihi Temmuz 2010
Vefa Cad. No. 35 34134 Vefa ‹stanbul
Tel: 0212. 528 22 22 pbx
Faks 0212. 513 32 20
e-posta [email protected]
www.bisav.org.tr
Ücretsizdir. Dört ayda bir yay›nlan›r.
Kaynak gösterilerek al›nt› yap›labilir.
Yay›nlanan yaz›lar›n sorumlulu¤u yazar›na aittir.
‹ Ç ‹ N D E K ‹ L E R
BSV HAVAD‹S 2
K A M Küresel Araflt›rmalar Merkezi 5
MOLA
Ad›m› Unuttum / Asaf Hâlet Çelebi 23
M A M Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi 24
MOLA
Mansûr / Asaf Hâlet Çelebi 40
S A M Sanat Araflt›rmalar› Merkezi 41
MOLA
Ad›mlar / Asaf Hâlet Çelebi 60
TA M Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi 61
SEYRÜSEFER
MESNEV‹
Berlin ‹zlenimleri / Talha Çiçek 84
Hayâl, günefl ve gölge... 92
MECMUA
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
/ Feyzullah Y›lmaz
94
Bilim ve Sanat Vakf›’n›n kuruluflunun 24. y›l›nda, Bülten’in 72. say›s› ile
karfl›n›zday›z. BSV Bülten’in bu say›s›, 2010 Bahar Seminerlerini de içine alan Ocak-Nisan 2010 dönemindeki Yuvarlak Masa toplant›lar›, ihtisas ve atölye gruplar›nda ele ald›¤›m›z meselelerin has›las›n› içeriyor. Asl›nda bu has›lan›n muhasebesini…
Bir yandan ça¤dafl dünya toplumunun ana dinamiklerini anlamaya, di¤er
yandan Türkiye’nin tarihî köklerini bulmaya ve bu kökler üzerinde sa¤l›kl› bir gelece¤in inflas›na katk›da bulunmaya çal›flan Bilim ve Sanat Vakf›,
bu amaçla düzenledi¤i yüzlerce faaliyete, bu dönem de, yeni bafll›klar ekledi: Küresel Araflt›rmalar Merkezi (KAM), “Milliyetçilik, Küreselleflme ve
Din” ve “Tarihi ve Teorik Arka Planlar›yla ‹ktisat Politikalar›” bafll›kl› iki
yeni okuma grubuna ve “Yönetim Düflüncesi” bafll›kl› yeni bir ihtisas çal›flmas›na; Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi (TAM) “Biyografi Okuma Grubu”na ve Sanat Araflt›rmalar› Merkezi “Türk Sinemas› Atölyesi”ne bafllad›.
Sanat Araflt›rmalar› Merkezi’nin (SAM) bünyesinde yer alan Hayal Perdesi Sinema Dergisi’nin 6 Mart 2010’da düzenledi¤i “Ahmet Uluçay Sinemas›” bafll›kl› program da yukar›da bahsetti¤imiz çaban›n bir yans›mas›… Bu programa dair ayr›nt›lar› hem Hayal Perdesi’nin 15. say›s›nda
hem de SAM’a ay›rd›¤›m›z sayfalarda bulabilirsiniz.
Mecmua sayfalar›nda, Feyzullah Y›lmaz’›n -14 Mart 2009’da düzenlenen
Bilim ve Sanat Vakf› 20. Ö¤renci Sempozyumu’nda tebli¤ olarak sundu¤u“Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio
Gramsci” bafll›kl› makalesine yer verdik. Bu vesileyle bugüne kadar 21 ö¤renci sempozyumu düzenledi¤imizi de bir not olarak ekliyoruz.
Düzenledi¤imiz programlar›n yan› s›ra yay›nlad›¤›m›z dergiler ve kitaplar da sözkonusu çabam›z›n bir neticesi… Ocak-Nisan döneminde yay›nlanan süreli yay›nlar›m›z flu flekilde: TAL‹D’in “Türk Mimarl›k Tarihi”;
Dîvân: Disiplinleraras› Çal›flmalar Dergisi’nin “Siyaset Düflüncesi” ve edergimiz Hayal Perdesi’nin “Ahmet Uluçay” say›s›.
Bilim ve Sanat Vakf›, düflüncenin, genellikle, uykuya dald›¤› Yaz rehavetinde “yol”da olmaya, her zamanki gibi devam edecek; Yaz Seminerleriyle, Yuvarlak Masa toplant›lar›yla, ihtisas, atölye ve okuma gruplar›yla…
Hay›rda kal›n!
1
BÜLTEN
BSV
HAVAD‹S
Haz›rlayan: Remzi fiimflek
Bir Ahmet Uluçay hikâyesi
Bilim ve Sanat Vakf› Sanat Araflt›rmalar› Merkezi
bünyesinde faaliyet gösteren Hayal Perdesi Sinema
Dergisi 6 Mart 2010 tarihinde düzenledi¤i özel bir
programla Ahmet Uluçay’› and›. Uluçay’›n Optik
Düfller, ‹nci Denizin Dibinde, Exorcise adl› k›sa filmleri üzerinden filmlerindeki yarat›c›l›¤›n, kendili¤indenli¤in, imgelemin, düfl gücünün, ›fl›k-gölge oyunlar›n›n, zenginli¤in pefline düflüldü. Hayal Perdesi
yay›n ekibinden Mücahid Eker’in aç›l›fl›n› yapt›¤›
oturumun müzakerecileri ‹hsan Kabil, Salih Pulcu
ve Yeflim Ustao¤lu’ydu.
K›sa Film Atölyesinin ilk ürünleri
seyirciyle bulufltu
KAM’dan yeni bir ihtisas çal›flmas›:
Yönetim Düflüncesi
Bilim ve Sanat Vakf› Sanat Araflt›rmalar› Merkezi bünyesinde Faysal Soysal’›n yürüttü¤ü K›sa Film Atölyesi,
Temmuz 2009’da bafllad›¤› yolculu¤un ilk meyvelerini
verdi. 13 Mart 2010’da Vefa’daki merkezimizde düzenlenen programda atölyenin kat›l›mc›lar› taraf›ndan çekilen k›sa filmlerden K›l(L)›k ve Yaln›zkondu’nun gösterimi yap›ld› ve film ekibiyle k›sa bir söylefli gerçeklefltirildi.
Küresel Araflt›rmalar Merkezi, Haluk Dortluo¤lu ile
‹brahim Zeyd Gerçik dan›flmanl›¤›nda “Yönetim Düflüncesi” bafll›¤›yla yeni bir ihtisas çal›flmas› bafllatt›.
Bu çal›flman›n amac›, de¤iflik co¤rafyalarda ortaya ç›kan yönetim uygulamalar›n› ve günümüz modern yönetim anlay›fl›n› göz önünde bulundurarak “yönetim
düflüncesi” tart›flma platformu oluflturmakt›r.
KAM’dan iki yeni okuma grubu
Tarihi ve Teorik Arka Planlar›yla ‹ktisat Politikalar›
Küresel Araflt›rmalar Merkezi Genel Koordinatörü Dr.
Sevinç Alkan Özcan’›n dan›flmanl›¤›nda “Milliyetçilik,
Küreselleflme ve Din” bafll›kl› yeni bir okuma grubu bafllad›. Milliyetçilik, küreselleflme ve din iliflkisinin ele
al›nd›¤› bu okuma grubunda bu karmafl›k iliflki farkl›
ba¤lamlarda karfl›laflt›rmal› okumalar üzerinden anlafl›lmaya ve aç›klanmaya çal›fl›lacak. ‹lk toplant›s›n› 17
Nisan 2010 Cumartesi günü yapan grup 15 günlük periyotlar halinde düzenli olarak toplanacakt›r.
Doç. Dr. Lokman Gündüz’ün dan›flmanl›¤›nda yürütülen “Tarihi ve Teorik Arka Planlar›yla ‹ktisat Politikalar›” bafll›kl› okuma grubunun temel amac›, günümüzün baflat neoklasik iktisat ekolünün temel politika önerilerini ve bu önerilerin dayand›¤› temel kabulleri, hem teorik hem de tarihî arka planlar›yla birlikte
yeniden de¤erlendirmektir. ‹lk toplant›s›n› 3 Nisan
2010 Cumartesi günü yapan okuma grubu 15 günlük
periyotlar halinde toplanacakt›r.
2
Milliyetçilik, Küreselleflme ve Din
BSV
HAVAD‹S
Türk Sinemas› Atölyesi bafllad›...
Hayal Perdesi’nin
15. say›s› yay›nda
Sanat Araflt›rmalar› Merkezi’nin düzenledi¤i ve moderatörlü¤ünü ‹hsan Kabil’in yapt›¤› Türk Sinemas› Atölyesi bafllad›. Atölye çal›flmas›n›n ilk aya¤›, Türk sinemas›n›n bafllang›c›ndan 1960 y›l›na kadar olan
serüvenini kronolojik olarak filmler ve kitaplar do¤rultusunda analiz
etmeyi hedefliyor. Atölye kapsam›nda ele al›nacak konu bafll›klar›
flöyle: Osmanl›’da Sinema-1923, Muhsin Ertu¤rul Sinemas›: Tiyatrocular Dönemi, Türk Sinemas›nda Geçifl Dönemi: 1939-1950, Türk Sinemas›nda 1950-1960 Dönemi…
Biyografi Okuma Grubu çal›flmalar›na bafllad›...
TAL‹D’in 13. say›s› ç›kt›
Türkiye Araflt›rmalar› Literatür Dergisi’nin 13. say›s› “Türk Mimarl›k Tarihi”
bafll›¤›yla yay›nland›. Mimarl›k tarihçili¤i ve tarihyaz›m›ndan Selçuklu, Osmanl› ve Cumhuriyet mimarisine; mimari
yap›lardan mimarl›k tarihi kaynaklar›na; mimari söylemden mimarl›k ve inflaat teknolojilerine kadar sahaya iliflkin
pek çok konunun yer ald›¤› bu say›da
mimarl›k sempozyumlar›, mimarl›k
dergileri ve Bat› dillerinde Türk mimarl›k tarihi çal›flmalar› üzerine yaz›lan yaz›lar ile Türk mimarl›k tarihi
aç›s›ndan göz ard› edilemez bir öneme sahip kurumlara ve tezlere
dair tan›t›m yaz›lar›n› da bulacaks›n›z. TAL‹D’in eski say›lar›na internet üzerinden de ulafl›labilir: www.talid.org
3
Hayal Perdesi Sinema Dergisi MartNisan 2010 tarihli 15. say›s›nda
“Mikrokozmos’ta Sinema: Ahmet
Uluçay” bafll›kl› dosyas›yla okurlar›na zengin bir içerik sunuyor. Cahit Koytak’›n Uluçay’a ithaf etti¤i fliiri, yönetmenin hiçbir yerde yay›nlanmam›fl bir söyleflisi dosyadan iki
nüans. Cihat Ar›nç’›n Ahmet Uluçay sinemas› üzerinden tart›flmaya
açt›¤› sinemada gerçeklik meselesi
de ilk bölümüyle perspektif sayfalar›nda. Hayal Perdesi, kapak konusunun yan› s›ra gündeme getirdi¤i
yorumlar›, uzun soluklu söyleflileri,
festival izlenimleri, derinlikli makaleleriyle kay›ts›z kal›namayacak bir
çabay› www.hayalperdesi.net adresinde okurlar›yla paylafl›yor.
Biyografi nedir? Bir hayat neden hikâye edilir, nas›l infla k›l›n›r? Sosyal
bilimler biyografiye nas›l bakar? Geçmifli anlamada biyografilerin yeri
nedir? Birilerinin hayat› tarihi ve tarih birilerinin hayat›n› nas›l etkiler?
vb. sorulara cevap bulmak üzere, Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi’nin
Dr. Abdulhamit K›rm›z›’n›n baflkanl›¤›nda düzenledi¤i Biyografi Okuma Grubu 24 Nisan 2010 tarihi itibariyle çal›flmalar›na bafllam›flt›r.
BSV
HAVAD‹S
Dîvân 27 ç›kt›
Yeflilçam Günlü¤ü yeniden...
Klasik Türk sinemas›n›n senaryo kufla¤›na mensup isimlerinden Ayfle fiasa’n›n Yeflilçam’a
farkl› bir yaklafl›m
gelifltirdi¤i yaz›lar›n›n yer ald›¤› Yeflilçam Günlü¤ü’nün,
Küre Yay›nlar›/Hayal Perdesi Kitapl›¤›
dizisinden
ç›kan
üçüncü bask›s› ilave yaz› ve kendisiyle bu
eser için yap›lan yeni bir röportajla zenginlefltirildi. Yerleflik zihniyet kal›plar›n›
yerinden oynatarak sinemaya de¤iflik zaviyelerden bakan Ayfle fiasa’n›n sanc›l› bir
iç muhasebesinin ürünü olan bu kitap, yeni bask›s›yla, sinemaya ve sanata duyarl›
bir yaklafl›m gelifltirmek isteyenlere eflsiz
veriler sunuyor.
Dîvân: Disiplinleraras› Çal›flmalar Dergisi’nin yirmi yedinci say›s›, H›z›r Murat Köse’nin öncülü¤ünde Bilim ve Sanat Vakf› Medeniyet Araflt›rmalar› Merkezi
bünyesinde 2003 y›l›nda çal›flmalar›na bafllayan Siyaset Düflüncesi Atölyesi’nin katk›lar›yla
haz›rlanan “‹slam Siyaset Düflüncesi” özel say›s›yla okuyucular›n›n karfl›s›nda.
Dîvân’›n eski say›lar›na internet üzerinden de ulafl›labilir:
www.divandergisi.com
11. dönem Osmanl›ca Seminerleri bafllad›
Üç seneyi aflk›n süredir baflar› ile devam eden Osmanl›ca
Okuma Grubu 11. dönemine 6 ve 20 fiubat’ta yap›lan seviye
tespit s›navlar› neticesinde oluflan 8 grup (yaklafl›k 250 kifli)
ile 1 Mart’ta bafllad›.
28 Haziran-6 A¤ustos 2010 tarihleri aras›nda Matbu ve Yazma olmak üzere iki ayr› seviyede devam edecek 12. dönem
seminerleri için baflvurular 7 Haziran-18 Haziran 2010 tarihleri aras›nda al›nacakt›r.
Sözlü Tarih Projesine Ça¤r›
4
Zaman her fleyi unutturuyor. Kay›t alt›na al›nmayan hayata dair, yaflanm›fll›klara ait sözler kaybolup gidiyor. Hemen herkesçe
malum olan fleyler bir süre sonra hemen herkesçe meçhul oluveriyor. Bilim ve Sanat Vakf›, Türkiye Araflt›rmalar› Merkezi
bünyesinde bir süredir yürüttü¤ü sözlü tarih çal›flmalar›n› daha
kapsaml› bir hale getirmek maksad›yla de¤erli katk›lar›n›z› beklemektedir. Yak›n çevrenizde tan›d›¤›n›z, bildi¤iniz orta yafl ve
üzeri, geleneksel tabirle “güngörmüfl” kiflilerle görüflmeler yapmam›za vesile olarak bu projemize katk›da bulunabilirsiniz.
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
KAM Tezat
KAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
Ortado¤u’nun Kadim Halk›
Süryaniler
TEZAT
Ortado¤u’nun Kadim Halk› Süryaniler
Mutay Öztemiz
Mutay Öztemiz
18 fiubat 2010
So¤uk Savaflta Çin D›fl Propaganda Söylemi: Ça¤dafl Üngör
Yabanc› Dil Yay›nlar› ve Pekin Radyosu
19 Mart 2010
18 fiubat 2010
De¤erlendirme: V o l k a n Y a h fl i
Türkiye’nin Enerji Politikalar›:
Nabucco Projesi Örne¤i
fiaban Kardafl
27 Mart 2010
Çocuk Yarg›lama Sistemimizin Siyasal Boyutu Faik Akçay
17 Nisan 2010
Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü’nde Ortado¤u Kent Sosyolojisi
dersleri veren Mutay Öztemiz’le Mimar Sinan Üniversitesi’nde tamamlad›¤› ‘‘II.Abdülhamit’ten Günümüze Sosyolojik, Siyasal ve Hukuki Aç›dan Süryaniler’’ bafll›kl› doktora tezi ba¤lam›nda Ortado¤u’nun kadim halk› Süryaniler üzerine konufltuk.
AVRUPA KONUfiMALARI
AB Genifllemesi ve Türkiye:
Yeni-‹fllevselci Bir Yaklafl›m
‹smail Numan Telci
27 fiubat 2010
AVRASYA KONUfiMALARI
Romen Ortodoks Kilisesi’nin Ulusötesi Rolü:
‹talya Örne¤i
Suna Gülfer Ihlamur
2 Ocak 2010
Öncelikle, Süryaniler hakk›ndaki bilgi yetersizli¤inden, akademik çal›flma eksikli¤inden, bu olumsuzluklar›n tez çal›flmas›nda yaratt›¤› s›k›nt›lardan
bahseden Öztemiz, tez çal›flmas›nda, günümüz siyaset sosyolojisinin önemli bir metodu haline gelen
saha çal›flmas› ve sözlü tarih yöntemlerinden faydalanm›fl. Alana gitmeden önce, Süryani bayramlar›na ve cenazelerine kat›lan, kapal› grup psikolojisi
e¤itimi alan ve ‹stanbul Süryanileriyle tan›flma flans› elde eden Öztemiz, ‹stanbul Üniversitesi Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü ö¤retim üyesi Birsen Örs’ten
de yard›m alm›fl.
ETK‹N YÖNET‹M SÖYLEfi‹LER‹
II. Abdülhamid dönemini, siyasî tarihte çok fazla
anlat›lmayan Hamidiye Alaylar›n›n kurulmas› sebebiyle tercih eden Öztemiz, söz konusu alaylara
dair flunlar› söyledi:
2010’da Türkiye Ekonomisi
Lokman Gündüz
23 Ocak 2010
Çin’de Son Dönem ‹nsan Haklar› Meselesi
Dr. Yang Jianli
18 Mart 2010
Bak›rköy Ruh Sa¤l›¤› ve
Hastal›klar› Hastanesi Yönetim Deneyimi
Medaim Yan›k
2 Ocak 2010
Liderlik Gönül ‹flidir
Ömer Bolat
30 Ocak 2010
D›fl Ticaret Yönetimi
Hüseyin Yaz›c›o¤lu
6 Mart 2010
Çin’den Dünyaya Bak›fl
Haluk Dortluo¤lu
3 Nisan 2010
Bir Yönetim Modeli:
Mimar Sinan ve Süleymaniye
‹brahim Zeyd Gerçik
17 Nisan 2010
5
ÖZEL ETK‹NL‹K
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Süryaniler hakk›ndaki bilgi yetersizli¤inden bahseden
Mutay Öztemiz, tez çal›flmas›nda, günümüz siyaset
sosyolojisinin önemli bir metodu haline gelen saha
çal›flmas› ve sözlü tarih yöntemlerinden faydalanarak
söz konusu olumsuzlu¤u aflmaya çal›flm›fl.
“Hamidiye Alaylar›, düzenli ordunun verdi¤i maddî
s›k›nt›lardan dolay› Rusya’daki Kazak alaylar› örnek
al›narak önerilmifltir. Sadece fiafii Kürtlerden teflekkül etmesinin de iki sebebi vard›r: Afliret sisteminin
kat› ba¤lar› ve 18. yüzy›lda bafl gösteren k›tl›k sebebiyle göçebe Kürtlerin, yerleflik Ermenilere ve Süryanilere yönelik sald›r›lar›.”
¤er az›nl›klar›n aksine- yer almam›fl; emperyalist
Öztemiz’in koruculuk sistemi ve Hizbullah örgütüyle aras›nda paralellikler kurdu¤u Hamidiye
Alaylar›n›n en büyük etkisi ise, statülerini suiistimal etmeleridir. Tezini olufltururken yapt›¤› anket
ve röportajlardaki oyunlar, yemek kültürü, dil ve retorik, anahtar kelimeler ve çeflitli etnografik imler
de bu bulgular›n› desteklemektedir. Öztemiz Süryaniler konusunda da flunlar› söyledi:
lan Süryanilerin -‹sa’n›n da dili olan- Aramice ko-
devletler bu gruplar için herhangi bir hak talebinde
bulunmam›flt›r.”
Mutay Öztemiz’in sözlü tarih çal›flmalar›nda dikkatini çeken di¤er bir husus da, Yahudiler ile Süryaniler aras›ndaki dilsel yak›nl›kt›r. Bu ba¤lamda, kökenleri pagan bir toplum olan Asurîler’e dayand›r›nufltuklar›n› saptayan Öztürk, H›ristiyanl›¤›n Kudüs d›fl›ndaki ilk kilisesinin de Hatay’da kuruldu¤unu vurgulad›:
“Daha sonraki dönemlerde, Vatikan’dan gelen Katoliklerin etkisiyle Katolik Ermeniler ve Süryaniler
olufltu ki bu durum Süryanilerin, Bat› Süryanileri
ve Do¤u Süryanileri diye ikiye ayr›lmalar›na sebep
“Süryaniler; Keldaniler ve Nasturiler’den oluflan ve
oldu.”
genellikle Kars ve Hakkari’da yaflayan Katolik Do¤u
Sözlü tarih çal›flmas› neticesinde flu sonuçlara ula-
Süryanileri ile kendilerini ‘Ortado¤u kadim Sürya-
fl›lm›flt›r: Köklü bir e¤itim gelene¤ine sahip Sürya-
nileri’ olarak isimlendirilen ve Urfa, Diyarbak›r,
nilerin bugünkü e¤itim düzeyleri ça¤›n gerisinde-
Hatay, Mardin, Antakya, Elaz›¤ gibi illerde yaflayan
dir. Ayr›ca, kendi ana dillerinde e¤itim imkân›na
Ortodoks Bat› Süryanileri olmak üzere iki gruba ay-
sahip Suriye’deki Süryaniler, e¤itim aç›s›ndan Tür-
r›l›r. 1915 olaylar›nda isyana kar›flan Do¤u Süryani-
kiye’deki Süryanilere göre daha iyi durumdad›r. Ya-
leri (Nasturiler) oldu¤u hâlde, Mardin, Urfa, Diyar-
t›r›m konusunda da bölgedeki büyük ifladamlar›
bak›r civar›nda yaflayan Bat› Süryanileri de en az
Hizbullah etkisiyle bölgeyi terk edip ‹stanbul’a gel-
Do¤u Süryanileri kadar olaylardan etkilenmifl; zo-
mek zorunda kalm›flt›r. Bir di¤er göç de 1960’larda
runlu göçle ve ölümle sonuçlanan olaylarla karfl›-
yaflanan zorunlu göçler oldu. Süryanilerde öteki
laflm›fllard›r. Ayr›ca, Lozan görüflmelerinin en az›n-
üzerinde sa¤lanan iktidar, Ermeniler ve Rumlar ta-
dan alt komisyonlar›nda Keldani, Nasturi halklar›-
raf›ndan da desteklendi.
halde, isyana ve savafla kat›lmad›klar› için Ortodoks
Öztemiz’in sözlü tarih araflt›rmalar›nda dikkatini
Bat› Süryanilerinden söz edilmemifltir. Bunun neti-
çeken anahtar kelimelerden biri de güvensizliktir.
cesinde, Süryaniler, Lozan’da az›nl›klarla ilgili
Özelde araflt›rma grubuna, genelde Müslümanlara
maddelerde -Yahudiler, Ermeniler, Rumlar gibi di-
karfl› güvensizlik hisseden Süryanilerin ac› dolu bir-
6
n›n (Do¤u Süryanileri) haklar›ndan bahsedildi¤i
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Ça¤dafl Üngör, Çin D›fliflleri Bakanl›¤› Arflivi’ndeki
dokümanlar› ve propaganda teflkilat›nda çal›flm›fl kiflilerin
hat›ratlar›n› temel alan çal›flmas›nda, konvansiyonel So¤uk
Savafl literatürüne farkl› bir bak›fl aç›s› getirmektedir.
çok an›s› kapal› grup psikolojisinin izin verdi¤i ölçüde röportajlara yans›m›flt›r.
Sunum boyunca interaktif bir flekilde geliflen keyifli söylefli Süryani deneyimlerinden örneklerle, soru-cevaplarla ve tart›flmalarla sona erdi.
So¤uk Savaflta Çin D›fl
Propaganda Söylemi: Yabanc›
Dil Yay›nlar› ve Pekin Radyosu
Ça¤dafl Üngör
yonel So¤uk Savafl literatürüne farkl› bir bak›fl aç›s›
19 Mart 2010
getirmektedir. Üngör’e göre bu yeni kaynaklar Çin
De¤erlendirme: M u r a t Y e fl i l t a fl
propagandas›n›n birçok farkl› yönünü ortaya ç›kar›rken, d›fl politika ile propaganda aras›ndaki iliflki-
Küresel Araflt›rmalar Merkezi’nin düzenledi¤i “Çin
yi farkl› bir düzlemde yeniden gündeme getirmek-
Konuflmalar›”n›n ikinci konu¤u Marmara Üniversi-
tedir. Üngör, konvansiyonel So¤uk Savafl tarihi ça-
tesi Siyaset Bilimi ve Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü
l›flmalar›n›n askerî ve devletleraras› iliflkilere odak-
ö¤retim üyelerinden Dr. Ça¤dafl Üngör’dü. Üngör,
land›¤›n›; bu yönüyle propaganda ve ikna faaliyet-
Binghamton Üniversitesi Tarih Bölümü’nde ta-
lerini görmezden geldi¤ini ifade etti.
Üngör, “propaganda” kelimesinin (xuanchuan)
se Communist Propaganda Abroad 1949-1976”
Çincede nötr bir ça¤r›fl›m› oldu¤unu belirtirken,
bafll›kl› tezi ba¤lam›nda “So¤uk Savaflta Çin D›fl
Çin Halk Cumhuriyeti’nin Mao Zedong dönemin-
Propaganda Söylemi: Yabanc› Dil Yay›nlar› ve Pe-
deki (1949-1976) d›fl propaganda faaliyetlerini, Pe-
kin Radyosu” bafll›kl› bir sunum yapt›.
kin Radyosu ve Yabanc› Dil Yay›nlar› ba¤lam›nda
Üngör, Çin D›fliflleri Bakanl›¤› Arflivi’ndeki dokü-
ele ald›. Söz konusu yay›nlar›n, Çin’in So¤uk Savafl
manlar› ve propaganda teflkilat›nda çal›flm›fl kiflile-
y›llar›nda içinde bulundu¤u diplomatik izolasyonu
rin hat›ratlar›n› temel alan çal›flmas›nda, konvansi-
k›rmak için kulland›¤› “halk diplomasisi” kanalla-
7
mamlad›¤› “Reaching the Distant Comrade: Chine-
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
r›ndan biri olarak öne ç›kt›¤›n› belirten Üngör,
vurgu yapt›. Çin’in 60’larda hem Sovyetler’e karfl›t
bir pozisyon almas› hem de Bat› Bloku taraf›ndan
d›fllanm›fl olmas› nedeniyle propaganda faaliyetlerinin Çin d›fl politikas›nda çok ciddi bir ifllev gördü¤ünü söyleyen Üngör, baflta Pekin Radyosu olmak
üzere propaganda medyas›n›n Çin’in üçüncü dünya ülkeleriyle yak›nlaflmas› konusunda önemli bir
ifllev gördü¤ünü belirtti. Bu dönemde Çin’in d›fl
propaganda yay›nlar›nda kulland›¤› dillerin say›s›
artm›fl ve propaganda teflkilat›nda örgütsel bir geniflleme söz konusu olmufltur.
1950’lerden 1970’lere kadar Çin’in de¤iflik dillerde
yapt›¤› yay›nlar arac›l›¤›yla yabanc› halklara ulaflmak ve onlar› kendi taraf›na çekmek için gayret sarf
etti¤ini vurgulad›.
Üngör sunumunda Çin d›fl propaganda teflkilat›nda öne ç›kan prensiplerden de bahsetmifltir. Bu
prensiplerden en önemlisi shishi qiushi (kan›tlara
dayanan do¤ru habercilik) ilkesidir ki, bu da Mao
Zedong’un “yalan söylerseniz izleyiciyi kaybedersiniz” söylemi etraf›nda flekillenmifltir. Ancak, Büyük
‹leri At›l›m ve Kültür Devrimi döneminde bu prensip etkisini kaybetmifl, sözkonusu dönemlerde oldukça abart›l› ve yanl› bir propaganda söylemi benimsenmifltir. Bir baflka önemli prensip de neiwai
Türkiye’nin Enerji Politikalar›:
Nabucco Projesi Örne¤i
youbie (ülkenin içi ve d›fl› farkl›d›r) idi. Bu prensip
do¤rultusunda Pekin Radyosu ve Yabanc› Dil Yay›nlar›, gerek içerik gerekse format itibariyle iç pro-
fiaban Kardafl
paganda teflkilat›ndan ayr›fl›yordu. Çin’deki yabanc› dil medyas›, yurtd›fl›ndaki dinleyici/izleyici kitle-
27 Mart 2010
De¤erlendirme: A b d u l l a h E r b o ¤ a
lerine ulafl›rken, bu kitlelerin co¤rafî, kültürel, siyasî aç›dan Çinli dinleyici/izleyicilerden farkl› oldu¤u
konusunda uyar›lm›flt›r. Ancak iç ve d›fl propagandan›n birbirinden farkl› olmas› gerekti¤ini vurgula-
gör sunumunda bu yay›nlar›n içeri¤inden söz eder-
Utah Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nde doktora çal›flmalar›na devam eden, Sakarya Üniversitesi ö¤retim görevlilerinden fiaban Kardafl, sunumunda Nabucco projesi çerçevesinde AB-Türkiye
ve Azerbaycan-Türkiye iliflkilerini tart›fl›rken, Nabucco’nun Türkiye d›fl politikas›ndaki konumunu
ve stratejik bir manivela olarak kullan›lmas›n› de¤erlendirdi:
ken, hem Çin’in genel propaganda söylemine hem
Daniel Yergin geçti¤imiz asr› “petrol yüzy›l›” olarak
de bu ikna çabas›n›n etkilerine ve s›n›rl›l›klar›na
ifade ederken asl›nda enerjinin küresel siyaset aç›-
yan bu prensip de, siyasî kampanyalar›n etkin oldu¤u dönemlerde gözden düflmüfltür.
Üngör’e göre, sözkonusu dönemde Çin yabanc› dil
medyas›, ülkenin resmî d›fl politikas›n›n bir izdüflümü olarak, “Çin karfl›tl›¤›”n›n kol gezdi¤i ülkelerde
8
alternatif bir Çin alg›s› oluflturmaya çal›flm›flt›r. Ün-
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Türkiye’nin enerji politikalar›ndaki temel
hedeflerine de¤inen fiaban Kardafl’a göre ekonomik
geliflimi düflünüldü¤ünde do¤acak enerji ihtiyac›n›
karfl›lama ve enerji jeopoliti¤inde transit ülke
konumunu güçlendirme amac› Türkiye’nin enerji
politikalar›n›n omurgas›n› oluflturmaktad›r.
s›ndan de¤erini de belirtmifl oluyordu. Günümüz
2006 ve 2009’da Rusya ile Ukrayna aras›nda yaflanan gerilimlerin ve 2008 Rusya-Gürcistan savafl›n›n,
AB’nin enerji güvenli¤i konusundaki endiflelerinin
artmas›na ve Nabucco’nun ciddi bir alternatif hat
olarak tekrar AB gündemine girmesine neden oldu¤unu belirten Kardafl, yaflanan bu geliflmelere ra¤men Nabucco’nun bir türlü istenilen h›zda ilerleyemedi¤ini kaydetti. Kardafl’a göre, AB’nin ortak enerji politikas› oluflturamamas› ve enerjide Rusya’ya
ba¤l› güçlü AB ülkelerinin ilgisizli¤i sebebiyle AB
içinde projeyi sahiplenecek “siyasî lider eksikli¤i”
s›k›nt›s› yaflanmas› bu yavafllaman›n bafll›ca sebepleridir. Ayr›ca, hem AB’nin Türkiye’ye karfl› net bir
tav›r ve politika ortaya koyamamas›n› hem de Türkiye’nin enerji konusunda belirledi¤i stratejilerin
AB nezdinde rahats›zl›k yaratmas›n› -Mehmet
U¤ur’a at›fla- bir dayanak/inand›r›c›l›k ikilemi ekseninde yorumlad›.
dünyas›n›n gelece¤ini etkileyecek gündem maddelerinin bafl›nda da yine enerji arz›n›n ve güvenli¤inin sa¤lanmas› gelmektedir. Her ne kadar Türkiye
yok denecek kadar az do¤al enerji kaynaklar›na sahipse de, kendisini çevreleyen bölgelerin birço¤u
bir o kadar enerji kayna¤› zenginidir. Nabucco tam
da bu noktada enerji s›k›nt›s› yaflayan Avrupa’ya
Türkiye üzerinden Hazar, Kafkas ve Ortado¤u do¤algaz›n› tafl›may› hedeflemektedir. Do¤u-Bat› ve
Kuzey-Güney enerji koridorlar›nda etkin bir oyuncu olarak yer almak isteyen Türkiye, d›fl politikas›nda enerji konusuna art›k daha esasl› bir yer ay›rmaktad›r. Konuflmas›na Türkiye’nin enerji politikalar›ndaki temel hedeflerine de¤inerek bafllayan
Kardafl, kendi ekonomik geliflimi düflünüldü¤ünde
do¤acak enerji ihtiyac›n› karfl›lama ve enerji jeopoliti¤inde transit ülke konumunu güçlendirme ama-
Kardafl, özellikle 2007 y›l› sonras›nda, Türkiye’nin
enerji politikalar›nda dönüflüm yafland›¤›n› belirterek, daha önce Nabucco projesinin gerçekleflmesi
için yo¤un bir mesai ve çaba sarf eden Türkiye’nin,
bu süreçten itibaren mesafeli ve daha rekabetçi bir
durufl sergiledi¤i; bunun da bir paradoks oluflturdu¤u tespitinde bulundu. Ayr›ca, Nabucco projesiyle birlikte Türkiye’nin, Do¤u-Bat› enerji koridorunda önemli bir aktör olaca¤› ve öne ç›kan jeostratejik konumuyla birlikte AB üyeli¤i için avantaj sa¤layaca¤› inanc›n›n son dönem Türk d›fl politikas›nda oldukça s›k rastlanan bir söylem oldu¤unu vurgulad›. Jeopolitik önemle birlikte enerji koridoru
olma rolünün çok yo¤un bir biçimde dile getirilmesine ve “elini fazla oynama” politikas›na 2009’a kadar devam edildi¤ini ancak bu süreçten sonra bun-
c›n›n Türkiye’nin enerji politikalar›n›n omurgas›n›
oluflturan iki önemli madde oldu¤unu ifade etti.
Nabucco projesinin geliflim sürecinden bahsederek konuflmas›na devam eden Kardafl, Türkiye ve
Avusturya heyetlerinin öncülü¤ünde gerçeklefltirilen müzakereleri müteakiben akflam gidilen bir
operadan esinlenilerek Nabucco olarak isimlendirilen bu projenin, Do¤u-Bat› enerji koridoru kapsam›nda, 1990’l› y›llarda ortaya ç›kan, zengin Hazar
ile Orta Asya petrol ve do¤algaz kaynaklar›n›n Bat›’ya aktar›lmas› sürecindeki ikinci ad›m›n aflamalar›ndan biri oldu¤unu vurgulad›. Bat› destekli Do¤u-Bat› enerji koridorunun ilk ad›m› ise, Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hatt›n›n hayata geçirilmesi
9
ile gerçekleflmifltir.
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
dan vazgeçildi¤inin alt›n› çizen Kardafl, bunun da
KAM Avrasya Konuflmalar›
Nabucco Anlaflmas›n›n 2009 Temmuzunda imza-
Romen Ortodoks Kilisesi’nin
Ulusötesi Rolü: ‹talya Örne¤i
lanmas›nda önemli bir faktör oldu¤unu kaydetti.
Bununla birlikte Kardafl, Azerbaycan’la iliflkilerin
gerilmesinin gereksiz oldu¤unu vurgulad›. Kar-
Suna Gülfer Ihlamur
dafl’a göre, aradaki ihtilaf, komflularla s›f›r problem
politikas› çerçevesinde Ankara ile Erivan aras›ndaki
yak›nlaflmadan ziyade, Türkiye’nin enerji terminali
2 Ocak 2010
De¤erlendirme: E l i f S e z e r
olma iste¤inden kaynaklanmaktad›r. Nabucco projesinin en önemli tedarikçilerinden biri olan Azerbaycan ile do¤algaz fiyat›n›n belirlenmesi konu-
“Avrasya Konuflmalar› Din, Kimlik, Siyaset” bafll›¤›
alt›nda yap›lan ikinci söyleflide, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararas› ‹liflkiler Bölümü
ö¤retim üyelerinden Dr. Suna Gülfer Ihlamur’la,
‹talya Trento Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde
2008 y›l›nda Gianfranco Poggi’nin dan›flmanl›¤›nda tamamlad›¤› “The Romanian Orthodox Churches in Italy: The Construction of Romanian-Italian
Transnational Orthodox Space” bafll›kl› doktora çal›flmas› ba¤lam›nda Romen Ortodoks Kilisesi’nin
ulusötesi etkisi, ‹talya örne¤i üzerinden tart›fl›ld›.
sunda fikir ayr›l›¤›na düflen Türkiye’nin, ayn› perspektifle Azerbaycan politikas›n› devam ettirmesi
halinde, önümüzdeki süreçte daha realist d›fl politikalar çerçevesinde, stratejik tercih öncelikleri belirlemek zorunda kalaca¤›n› savundu. Ayr›ca enerji
iflbirli¤i politikalar› çerçevesinde Türkiye’nin Rusya
ile iliflkilerinde realist bir bak›fl aç›s›yla daha ihtiyatl› davranmas› gerekti¤i kanaatini de beyan etti.
Sunumun tart›flma k›sm›nda ise Rusya’n›n enerji
piyasalar›ndaki monopol rolü vurgulan›rken, ener-
Ihlamur çal›flmas›n›n kuramsal iskeletini olufltururken üç alan› kullanm›fl: Din sosyolojisi, ulusötesi göç çal›flmalar› ve küresel dinler sistemi.
jinin bir d›fl politika arac› olarak kullan›lmas› ön
plana ç›kt›. Rusya gibi uzun süredir enerjiyi d›fl politika arac› olarak kullanan bir ülke ile mukayese
edildi¤inde, Türkiye’nin henüz yeterli deneyime
Din sosyolojisi bafll›¤› alt›nda dinlerin tarih boyunca kendini sürekli yeniden infla eden yap›s› içinde
“kurumsallaflma” özelli¤ine de¤inilerek, kilise, cemaatler, örgütlenmeler ve dinin tarihî, dinamik ve
ulusötesi bir kimli¤e bürünmesi tart›fl›ld›.
sahip olmad›¤› ve bu alanda daha ince bir diplomatik dile ihtiyac› oldu¤u görüflü paylafl›ld›.
10
Dinin ulusötesi bir kimli¤e sahip olmas›ndaki en
önemli etken ulusötesi göçlerdir. Göçmenin birden
fazla ba¤lamda varoldu¤u, göçle birlikte farkl› ba¤lamlar› birbirine ba¤lad›¤› en önemli alan kuflkusuz
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Suna Gülfer Ihlamur’un yapt›¤› araflt›rmaya ve
gerçeklefltirdi¤i bire bir konuflmalara göre Romen
Ortodoks Kilisesi’nin gücü göçlerle artmaya devam
etmekte ve kendini dinleriyle tan›mlayan
Ortodokslar›n say›s› h›zla artmaktad›r.
dindir. Bu ba¤lamda, Romen göçlerinin 1993’ten
sonra Almanya ve Avusturya aya¤›n›n kesilmesi,
‹talya’n›n onlar› vizesiz kabul etmesi ve ülkeye vizesiz girmifl göçmenleri affetmesiyle Ortodokslukta
ulusötesi bir alan olufltu.
Ihlamur, üçüncü olarak, Ortodokslu¤un küresellikle olan iliflkisine de¤indi. Ortodoksluk, Katoliklikten farkl› olarak merkez-çevre iliflkileri yerine daha
karmafl›k a¤lar ve iliflkilere kendi jeopolitik özelli¤i
olan ‘‘symphonia’’ (dünyevî ve ruhânî güçlerin bir
arada olmas›) ile cevap vermifltir. Bu noktada Huntington’›n Ortodokslu¤un dünyevili¤ine vurgu yapt›¤› ünlü sözü tekrar edildi: ‘‘‹slam’da Sezar Tanr›d›r, Çin ve Japonya’da Tanr› Sezard›r, Ortodokskilise aras›ndaki iflbirli¤i ve çat›flmalardan bahse-
Romen Ortodoks Kilisesi’nin yeniden inflas›
dildi. Romanya’daki Çavuflesku yönetiminin kilise-
1989’dan sonra ‹talya s›n›rlar› ötesine geçti. fiu an-
yi milliyetçili¤i gelifltirmek için kulland›¤› ve etnik
da, Paris, Almanya, Amerika merkezli metropolit-
kimli¤in dil üzerinden sa¤land›¤›na vurgu yap›ld›.
ler, piskoposluklar arac›l›¤›yla ‹talya’yla birebir et-
Ihlamur, sunumunun son k›sm›nda, ‹talya’da yap-
kileflim içindedir. Ayr›ca, yerel kiliselerin kendi içle-
t›¤› alan araflt›rmalar›ndan bahsetti ve gözlemlerini
rinde bir özerkli¤i de var ve bu özerklik genelde ka-
aktard›. Bu ba¤lamda Ortodokslar›n ve Katoliklerin
d›nlar komitesi ve idârî ifller konseyi olmak üzere
ayinlerini farkl› günlerde ayn› kilisede yaparak or-
ikiye ayr›l›r. Mevcut koflullar ve kanun hükümleriy-
tak bir alan› kulland›klar›ndan bahsetti. Ihla-
le flekillenen bu özerklik sadece dinî gereklere göre
mur’un yapt›¤› araflt›rmaya ve gerçeklefltirdi¤i bire-
de¤il, ayn› zamanda içinde bulunulan ba¤lamlara
bir konuflmalara göre, kiliseler tek aktör de¤ildir.
göre de dengelenir.
Ayr›ca, Romen devleti, seküler ve dini örgütlenme-
Sunumun devam›nda, kilise ile devlet aras›nda ge-
ler ile de ekonomik s›k›nt›lara ra¤men Ortodoksla-
nelde ‘‘concordance’’ ile kurulan iliflki üzerinde
r›n görünürlükleri art›yor, kal›c›l›¤› artt›rmak için
duruldu. Osmanl› Devleti’nin gücüyle Fener Rum
yeni kiliseler infla ediliyor. Romen Ortodoks Kilise-
Patrikhanesi’nin gücü aras›nda tarihsel süreçte
si’nin gücü göçlerle artmaya devam ediyor ve ken-
do¤ru orant›l› bir iliflki oldu¤u söylendi. Moldov-
dilerini yeniden dinleriyle tan›mlayan Ortodoksla-
ya’da bulunan biri Bükrefl’e biri Rusya’ya ba¤l› iki
r›n say›s› h›zla art›yor.
11
luk’ta Tanr› Sezar’›n küçük yard›mc›s›d›r.’’
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Suna Gülfer Ihlamur’un bir taraf›yla teoriye di¤er
Göreve geldi¤i ilk günden itibaren do¤ru sorular›
sorman›n gerekli oldu¤unu düflünen Yan›k, öncelikle kendisini ve hastanenin durumunu analiz ederek çal›flmalar›na bafllar. Zira kendisi bir bilim insan›d›r ve bir hastaneyi yönetebilmek için ortam› ve
flartlar› iyi bilmesi gerekmektedir. Bu nedenle kendisine, “Yönetim nedir? Bak›rköy Hastanesi nedir?”
gibi bafllang›ç sorular› sorar ve on gün boyunca sorular›n› cevaplamaya çal›fl›r. Bu on günün sonunda
Yan›k’›n elinde kendi yazd›¤› iki yüz sayfal›k bir not
oluflmufltur. Baflhekimlik görevini hakk›yla yap›p
yapamayaca¤›, yetkinlik ve Bak›rköy Hastanesi’nin
durumu üzerine yapt›¤› analiz sonucu bu ifli yapabilece¤ine karar verir ve kollar› s›var.
taraf›yla gözleme ve alan araflt›rmalar›na dayanan
zengin içerikli ve ilgi çekici sunumu sorular ve tart›flmalarla sona erdi.
KAM Etkin Yönetim Söyleflileri
Bak›rköy Ruh Sa¤l›¤› ve
Hastal›klar› Hastanesi
Yönetim Deneyimi
Bak›rköy Ruh ve Sinir Hastal›klar› Hastanesi 800 dönüm arazi üzerinde kurulu olup yaklafl›k 1900 çal›flandan oluflmakta ve Türkiye’nin en çok bilinen
hastanesi özelli¤ini tafl›maktad›r. Böyle büyük bir
hastaneyi yönetmek için gereken SWOT analizi
(Strength, Weakness, Opportunity, Threat/Güçlü ve
Zay›f Yönler, F›rsatlar, Tehditler) tam da Yan›k’›n
göreve geldi¤i zamana denk gelen “Avrupa ‹nsan
Haklar› ‹flkence ve Kötü Muameleyi Önleme Komisyonu”nun hastaneyi de¤erlemek istemesi ile yap›l›r.
Ülke d›fl›ndan gelen bir kurumun hastaneyi gezip
rapor yazacak olmas› baz› çal›flanlar› rahats›z eder.
Fakat hastanenin güçlü ve zay›f yönlerini bir rapor
halinde sunacak bu çal›flman›n bir f›rsat oldu¤unu
düflünen Yan›k, tüm çal›flanlar›n, araflt›rma süresince bu komisyona yard›mc› olmas›n› ister. Tüm hastaneyi komisyona açar.
Medaim Yan›k
2 Ocak 2010
De¤erlendirme: N e s l i h a n S ö z e r i
Kâr odakl› bir flirkette ana amaç kâr› maksimize etmek iken, bir hastanede gelir ve gider dengesini
sa¤laman›n yan›nda as›l amaç kaliteyi artt›rabilmektir. Bu nedenle, hastane yönetimlerinde; yönetim anlay›fl›, kalite, güven, verimli ve etkin çal›flma,
motivasyon, rekabet, ekip anlay›fl› büyük önem arzetmektedir. Doç. Dr. Medaim Yan›k ile Bak›rköy
Ruh ve Sinir Hastal›klar› Hastanesi’nde baflhekimlik görevi süresince sergiledi¤i yönetim tarz›, hangi
çal›flmalar› yapt›¤› ve bir ruh sa¤l›¤› hastanesini nas›l yönetti¤i üzerine söylefli yapt›k. Kendi deyimi ile
canl› bir yönetim deneyimini bizlerle paylaflan Ya-
Komisyon raporu sonucunda flunlar ortaya ç›kar:
Maddi koflullar, servisler oldukça temiz ama ortam
çok s›k›c›. Çünkü hastane yönetimi, biri kendine za-
n›k, yönetime ve yöneticili¤e dair önemli noktalara
12
temas etti.
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Bak›rköy Ruh ve Sinir Hastal›klar› Hastanesi’nde
baflhekimlik görevi süresince sergiledi¤i yönetim tarz›ndan,
yapt›¤› çal›flmalardan bahseden Doç. Dr. Medaim Yan›k,
yönetime ve yöneticili¤e dair önemli noktalara temas etti.
rar verir kayg›s›yla uzun koridorlara sahip bu hastanenin duvarlar›n› bofl b›rak›r. Bu da hastalar›n psikolojisini kötü yönde etkilemektedir. Güvenlik ile
konfor dengesinin iyi ayarlanmas› gerekti¤ini dile
getiren Yan›k, bu probleme güvenli¤i zedelemeyecek flekilde koridorlara çeflitli tablolar asarak çözüm
getirir. Böylece uzun koridorlara renklilik gelir.
Yönetimin tan›mlar›ndan biri; insan, bilgi ve kay-
Raporun di¤er bir sonucu ise; çal›flanlar›n tükenme
Hastanede oluflan gelir-gider dengesindeki aç›klar›
noktas›nda olduklar› ve ifl yükünün çok a¤›r oldu¤u
görebilmek ad›na otomasyon sistemi kurulur. Böy-
idi. Yan›k, bu konuda kendi gözlemlerine dayana-
lece, ilaçlar ve tedaviler kay›t alt›na al›nmaya baflla-
rak objektif bir de¤erlendirme yap›yor ve flunlar›
n›r. Astlara, yetkiler delege edilir ve tam yetki veri-
söylüyor: “Oysa öyle de¤ildi. Çal›flanlar›n üçte biri
lir. Hastanede her fley istatistikler ile yay›nlanmaya
süper çal›fl›yordu, üçte biri ara s›ra çal›fl›yordu, ka-
bafllan›r. Böylece bir performans de¤erlemesi ya-
lan› ise iflten kaç›yordu.” Bir yöneticin bu de¤erlen-
p›lm›fl olur. Servislerde k›r›lan cam say›s›, hastala-
dirmeyi yapabilmesi, çal›flt›¤› insanlar› ve yönetimi
r›n ne kadar bahçeye ç›kar›ld›¤› gibi maddeler, ser-
alt›ndakileri tan›mas› her yöneticinin olmazsa ol-
vis flefleri aras›nda “iyi flef olmak” ad›na bir rekabe-
maz›d›r. Böylece problemler ve f›rsatlar daha iyi
ti de bafllat›r. De¤iflim süreci bafllam›flt›r art›k... Bu
görülebilecektir.
de¤iflime karfl› ç›kanlar da olmufltur. Fakat Yan›k,
Komisyonun verdi¤i rapora göre; hastanede güven
çal›flmalar›ndan vazgeçmek yerine, yap›lan de¤ifli-
ve uzman eksikli¤i, hastalar›n bahçeye ç›kar›lma-
me karfl› olanlar›n bizzat gerekçesi ile karfl›s›na ç›k-
mas› gibi sorunlar mevcuttu. Sorunlar› gören Ya-
mas›n› ister. De¤iflim için kollar› s›vayan Yan›k,
n›k, yönetimin tam bir bilim oldu¤unu düflünür ve
dünya konsepti ile dünyadaki ruh hastanelerinin
bunun için yönetim alan›nda yirmiden fazla kitap
mimari yap›lar›n› görmek ve Türkiye’de daha iyisi-
okuyarak bir bilim adam› olman›n yan›nda ayn› za-
ni yapabilmek ad›na baflhekimli¤e gelifli ile beraber
manda hastanede iyi bir yönetim sergileyebilmek
oluflturdu¤u ortak ak›l ekibi ile beraber 7-8 ülke ge-
için kendisini yönetim alan›nda yetifltirmeye çal›-
zer. Bu ülkelerdeki ruh sa¤l›¤› anlay›fl›n›, hastane
fl›r. Durum analizi ile güçlü ve zay›f yönlerini gören
yap›s›n› gözlemleyen ekibin 80 sayfal›k “Türkiye
Yan›k, ikinci önemli sorusunu sorar ve cevaplar:
Ruh Sa¤l›¤› Üzerine De¤erlendirmeler ve Öneriler”
“Ben nas›l yönetece¤im?” Bunun cevab› olarak da,
isimli bir rapor haz›rlad›¤›n› belirten Yan›k söz ko-
daha yatay bir yönetim tarz›n› seçer ve yetkilerini
nusu rapordan yöneticilikle ilgili baz› notlar› ve
delege eder. Fonksiyonel birimler kurar, küçük bi-
anekdotlar› bizlerle paylaflt›. Uyumlu bir ekip çal›fl-
rimlerin bafl›na koordinatörler koyar ve hastaneyi
mas›n›n faydalar›ndan bahseden Yan›k, büyük ya-
ortak bir ak›lla yönetmeye bafllar.
p›lar› yönetmek yerine küçük gruplar kurarak bafl-
na¤›n verimli kullan›lmas› ile yönlendirilebilmesidir. Bu çerçevede Yan›k, e¤itimi bir numaraya koyarak hizmet kalitesine önem verir ve yapt›¤› çal›flmalarla kurumun gelir-gider dengesini sa¤layarak
asl›nda tan›m›n› yapt›¤› “yönetim” kavram›n› so-
13
mut bir flekilde ortaya koyar.
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Liderlik Gönül ‹flidir kitab›nda yapt›¤› s›n›fland›rmaya sad›k
kalarak liderlik ve yönetim konusundaki düflüncelerini
bizlerle paylaflan Ömer Bolat, “ileriye bakarken, geçmifle
bakmay› unutmamak” aç›s›ndan topluma mal olmufl büyük
zatlara ait tecrübeleri önemsedi¤ini dile getirdi.
lar›na koordinatörler ataman›n iflleyen iyi bir sistem oldu¤unu vurgulad›. De¤iflim için öncelikle anlay›fllar ile kiflinin yapt›¤› ifle ve karfl›s›ndaki insana
dair nas›l bakt›¤›n›n çok önemli oldu¤unun alt›n›
çizen Yan›k, bir kurumda de¤iflimin gerçekleflmesi
için insanlar›n de¤iflimi yapacak kifli veya ekibe güvenmesi gerekti¤ini özellikle vurgulad›. Güvenin
imaj çal›flmalar› ile de¤il; lider veya ekibin tav›r ve
sözlerinde gerçe¤i ne kadar yans›tt›¤› ile ilgili oldu¤unu belirten Yan›k’a göre koltuklara ba¤lanmak,
de¤iflimin bir numaral› engelidir. Kiflinin bir fonksiyon için o mevkide bulundu¤unu gösterebilme cesaretinin önemli oldu¤unu belirten Yan›k’a göre
çal›flmalar›m›z› ne kadar mükemmele ulaflt›rmaya
çal›flsak da, kusursuza giden yolda çal›flmalar›m›z
için her zaman yapabilece¤imiz bir fleyler kalacakt›r. Mühim olan, yapamad›klar›m›z› bilmek ve bunlar› hayata geçirmek için düflündüklerimizi uygulamaya koyabilmektir.
ay›nda Hayat Yay›nc›l›k’tan ç›kan Liderlik Gönül
‹flidir kitab›n›n içeri¤i üzerine bir söylefli yap›ld›.
Bu kitapta; 27 y›ll›k ifl hayat›, MÜS‹AD baflkanl›¤›
döneminde yurtiçi ve yurtd›fl›nda yapt›¤› gezilerde
edindi¤i deneyimleri anlatan Bolat, “Söz uçar yaz›
kal›r” gere¤ince bunlar› kaleme almay› uygun buldu¤unu söyledi.
Konuflmas›n›n büyük bir bölümünde kitab›nda
yapt›¤› s›n›fland›rmaya sad›k kalarak tecrübelerini
anlatan Bolat ilk olarak liderlik ve yönetim konusundaki düflüncelerini bizlerle paylaflt›. Bolat konuflmas›nda topluma mal olmufl büyük zatlara ait
tecrübelerin liderlik anlay›fl›n›n oluflmas›na öncülük etti¤ini belirterek, “ileriye bakarken, geçmifle
bakmay› unutmamak” aç›s›ndan söz konusu tecrübeyi önemsedi¤ini dile getirdi. Bolat konuflmas›n›n
ilerleyen bölümlerinde özelikle ekonomi alan›nda
yönetici olman›n imkân, flart, f›rsat ve zorluklar›na
dikkat çekti. Küresel krizin nas›l ortaya ç›kt›¤›, ne gi-
Yan›k’›n anekdotlarla renklenen sunumun ard›ndan yap›lan yorumlar ve dinleyicilerin sorular›yla
program nihayete erdi.
bi sonuçlar meydana getirdi¤i ve bitmesi için neler
yap›lmas› gerekti¤i gibi konulara ve sorunlara cevap
üretmenin, her daim de¤iflen flartlar alt›nda karar
alman›n zorluklar›na de¤indi. Liderlik Gönül ‹flidir
bafll›kl› kitab›nda “iflletmeler için kriz reçetesi” bafl-
Liderlik Gönül ‹flidir
l›¤›yla “alt›n öneriler” bölümü alt›nda kendi tecrü-
Ömer Bolat
y›llar yöneticilik yapt›¤› sivil toplum kurulufllar›n›n
belerini paylaflt›¤›n› anlatan Bolat, daha sonra uzun
toplumsal önemine dikkat çektikten sonra STK’la-
30 Ocak 2010
De¤erlendirme: A y fl e K a fl › k › r › k
r›n nas›l yönetilmesi gerekti¤iyle ilgili görüfllerini
paylaflt›. STK’larla ifl dünyas› aras›ndaki iliflkilerin
gerek kriz dönemlerinde gerekse normal dönemlerde ekonominin ve sosyal-siyasal süreçlerin yönetil-
‹çtenlikle k›sa bir özgeçmiflini anlatarak konuflmas›na bafllayan Ömer Bolat ile 2009 y›l›n›n Eylül
14
mesinde etkin bir rol üstlendi¤ini vurgulayan Bo-
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
‹brahim Zeyd Gerçik, “geçmiflin dilini, yaflayan bir dil
olarak bugüne nas›l tafl›r›z” düflüncesi ve “kurum
kültürü bize ait bir modelle anlat›lamaz m›” sorusu
çerçevesinde Mimar Sinan ve eseri Süleymaniye
üzerine yo¤unlaflt›¤›n› ifade etti.
lat’a göre STK’lar›n giderek artan etkisi toplumsal
süreçlerin dinamiklerini yeniden belirlemektedir.
Liderli¤in bir gönül ifli oldu¤unu, gönül dolusu bir
hizmet aflk›yla baflkalar›na faydal› olmak ve Allah’›n
r›zas›n› kazanmak için yap›lan çal›flmalar›n hay›r
ve bereketinin çok olaca¤›n› belirten Bolat, Liderlik
Gönül ‹flidir kitab›n› yazarken en büyük motivasyon kayna¤›n›n “‹nsanlar›n en hay›rl›s›, baflkalar›na faydal› oland›r” anlay›fl› oldu¤unu dile getirdi.
Soru-cevap k›sm›nda dinleyicilerden gelen sorular›
cevaplayan Bolat’›n sunumu anekdotlarla sona erdi.
Bir Yönetim Modeli:
Mimar Sinan ve Süleymaniye
Her fikrin bir kuluçka dönemi oldu¤una dikkat çekerek konuflmas›na bafllayan Gerçik’in Süleymani-
‹brahim Zeyd Gerçik
ye ve Mimar Sinan’a yönelik ilgisi ‹stanbul Üniversite’ndeki ö¤rencilik y›llar›na dayan›yor.
17 Nisan 2010
8 y›ld›r farkl› iflletmelere dan›flmanl›k yapan Gerçik,
De¤erlendirme: M e l i h T o r l a k
flirket yöneticilerinin büyük ço¤unlu¤unun tarihî
birikimlerinin zay›f oldu¤una dikkat çekti. Buradan
hareketle “geçmiflin dilini, yaflayan bir dil olarak
m›n› Sistem Dan›flmanl›k E¤itim Yöneticisi ‹bra-
bugüne nas›l tafl›r›z” düflüncesi ve “kurum kültürü
him Zeyd Gerçik ile “Bir Yönetim Modeli: Mimar
bize ait bir modelle anlat›lamaz m›” sorusu çerçe-
Sinan ve Süleymaniye” üzerine yapt›k. Gerçik,
vesinde Mimar Sinan ve eseri Süleymaniye üzerine
2009 y›l›n›n Mart ay›nda piyasaya ç›kan Her Dem
yo¤unlaflt›¤›n› ifade etti. Eserin birincil amac›, “sa¤-
Yeni [Bir Yönetim Modeli Mimar Sinan] ve Her
l›kl›, esnek ve süreklilik arzeden iliflki ve kurumlar›
Dem Güçlü [Bir Yönetim Modeli Süleymaniye] ki-
nas›l infla edebiliriz”, bir baflka ifadeyle, “Osman-
taplar›n›n ortaya ç›k›fl sürecini ve süreç içerisinde
l›’n›n bilgi birikimini bir model üzerinden nas›l
yaflad›¤› deneyimleri bizlerle paylaflt›.
okuyabiliriz” sorusuyla ortaya ç›k›yor.
15
“Etkin Yönetim Söyleflileri”nin dokuzuncu progra-
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Mimar Sinan ve Süleymaniye’yi anlamak için öncelikle Osmanl› yönetim sistemine bakmak gerekti¤ini söyleyen Gerçik, bu sistemde de¤er aktar›m›n›
gücü elinde tutan (Ertu¤rul Gazi) de¤il, ilmi elinde
tutan kifliler (fieyh Edebali) yap›yor. Lider olacak kifliye (Osman Bey) de¤er aktar›m›n› (fieyh Edebali’den Osman Bey’e Ö¤ütler örne¤inde oldu¤u gibi)
baba de¤il, hoca yap›yor.
del olmas› gerekiyor. Kurumun sayg›nl›¤›n›, duru-
Osmanl› yönetiminde öne ç›kan en önemli özelliklerinden birinin, “gönül al›c›l›k” oldu¤unu söyleyen
Gerçik, Osmanl›’n›n fethetti¤i topraklarda yaflayan
insanlar› asimile etmedi¤ine, kazand›¤›na ve farkl›l›klar› zenginliklere dönüfltürdü¤üne dikkat çekiyor. Sistemin bir baflka özelli¤i ise “bütünlemek”.
Bulundu¤u tüm co¤rafyada bütünleyici bir yol izliyor Osmanl›.
çözümleme yapabiliyor. Mimar Sinan ve Süleyma-
flunu güçlü bir flekilde temsil etmesi; kendi çal›flan›na karfl› ise paylafl›mc› ve merhamet infla eden biri
olmas› gerekiyor… Yani hizmet edici bir lider olmas› gerekiyor.
Muhteflem eserden ç›kar›lan bir baflka husus da,
krize karfl› haz›rl›kl› olmak... Gerçik’e göre, Osmanl› kriz kaynaklar›n›n ne oldu¤unu önceden görüp
niye özelinde örnek vermek gerekirse, Süleymaniye’de temel at›ld›ktan sonra tam anlam›yla zeminin
oturmas› için 2 y›l bekletiliyor. Mimar Sinan’›n co¤rafî olarak deprem bölgesi olmas› hasebiyle böyle
bir giriflimde bulundu¤unu ifade eden Gerçik, 3 büyük deprem yaflamas›na ra¤men eserde en ufak bir
çökme olmad›¤›na dikkat çekiyor.
Gerçik’e göre bulundu¤u yer ve mimari ile Süleymaniye flöyle bir mesaj vermektedir:
Söyleflide öne ç›kan di¤er cümleleri özetlemek gerekirse;
Biz geçmiflin bilgi birikimini, deneyimini kendi
içimizde bütünledik, onu yeniden tan›mlad›k
ve biz her ufka hâkimiz, insanl›¤›n devam›n›n
zirvesiyiz ve size meydan okuyoruz (Galata ve
Ayasofya nezdinde Bat›’ya).
Mimar Sinan yapt›¤› eserlerde düflüncelerini
anlat›r. Kubbe Hz. Muhammed’i, içerideki 4 sütun 4 halifeyi, 10 flerefe ve 10 kap› dünyaya medeniyeti açan 10 sahabeyi temsil eder. Yönetimsel anlamda bak›ld›¤›nda, her yap›n›n özünde
Süleymaniye’nin içine girildi¤inde flefkat, dinginlik
rahatlama, tevazu; d›fltan ise sa¤lam, görkemli, izzetli bir yap› görüyoruz. Di¤er taraftan Ayasofya
içinde 15 dakika zaman geçirildi¤inde insan›n içinin darald›¤›n›, binan›n kifliyi ezdi¤ini iddia eden
Gerçik’e göre Ayasofya, “sen zay›fs›n, güçlü olan
tanr› ve onun gücünü temsil edenler” alg›s›n› hissettirmektedir. Yönetim aç›s›ndan bak›ld›¤›nda ise
bir önder, d›flar›daki kurumlara karfl› kendi kurumsal bütünlü¤ünü temsil ederken çok sa¤lam bir mo-
bir liderlik modeli vard›r. Yap› lidere göre biçimlenir. Her lider de¤erler çerçevesinde bir çekirdek kadro oluflturur. Oluflan bu kadrolar da
yap›lar› mayalar.
Külliye binalar› toplumsal ihtiyaçlar›, camii ise
insan› temsil eder.
Lider olan kifli, di¤erine sürekli olarak duygusal
coflkunluk aktaran, hedefler veren ve o hedefle-
16
ri kendi yetene¤iyle tutarl› yapan kiflidir.
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Eserin inflas›nda 20 bin kifli organize ediliyor ve
bunlar›n 10 bini H›ristiyan. Orkestra flefi olarak
rol al›yor Mimar Sinan.
KAM Ekonomi Seminerleri
Yönetiflim Kurumlar›n›n
Gelir Da¤›l›m› ve Hükümet
Harcamalar› ‹liflkisindeki
Gölgeleyici Rolü
Yetki ve görev tan›mlar› birçok flirkette yap›lm›yor. Tarihî kaynaklara bak›ld›¤›nda Süleymaniye’de ifller yap›l›rken, tek tek ekiplerin görevleri
tan›mlanm›fl.
Ahmet Faruk Aysan
Bugün Bat›’da ö¤renen organizasyon olarak ifade edilen kavram›n, Osmanl›’n›n insan yetifltirme modelinde sürekli keflfetme/ö¤renme olarak yer ald›¤›n› görüyoruz. Sinan 19 yafllar›nda
önce tafl ustas› olarak bafll›yor, sonra marangozlu¤a yönlendiriliyor ve böylece bütünü görmeyi ö¤reniyor. Ard›ndan nakkafll›k dersleri al›yor ve ayr›nt›lara odaklanmay› ö¤reniyor. Ayn›
zamanda asker olan Sinan’›n, mühendislik ve
mimarl›k becerileri gelifltiriliyor. III. Murat ve
III. Mehmed’e matematik dersleri veriyor. Sürekli bir ö¤renme anlay›fl›n› Mimar Sinan özelinde görmüfl oluyoruz.
31 Ekim 2009
De¤erlendirme: H a s a n K a d i r T o s u n
Bo¤aziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü ö¤retim
üyelerinden Ahmet Faruk Aysan, sunumunda, kurumlar›n ekonomi literatüründeki yükselifliyle ba¤lant›l› olarak gelir da¤›l›m›n›n yeniden da¤›t›m üzerindeki etkisi hakk›ndaki çal›flmalardan bahsettikten sonra, literatürde bu zamana kadar eksik b›rak›lm›fl bir alan olan gelir da¤›l›m›ndaki adaletsizlikle yeniden da¤›t›m kurumlar›n›n verimlili¤i aras›ndaki iliflkiyi ve bunun toplam yeniden da¤›t›ma etkisini ortaya koydu.
Son olarak, Mimar Sinan sadece kendi yapt›¤›
eserler ile de¤il, kendisinden sonra ünlü eserleri infla edecek ustalar› da yetifltirmifltir. Mostar
Köprüsü’nü infla eden Mimar Hayreddin, Sultanahmet Camii’ni infla eden Sedefkâr Mehmet
A¤a ve Tac Mahal’i infla eden Mimar Yusuf, Mimar Sinan’›n ö¤rencilerinden birkaç›d›r.
Aysan, konuya altyap› olmas› aç›s›ndan girifl bölümünde, “yönetiflim” ve “kurumlar” kavramlar›n› ve
iktisadî literatürde kullan›m alanlar›n› s›n›fland›rarak, IMF, Dünya Bankas› gibi kurumlar›n genellikle
yönetiflimi sonuca dair tespitlerde bulunurken kulland›klar›n›; kurumlar›n ise genellikle akademide
“sebepler”i aç›klamada kullan›lan bir kavram oldu¤unu vurgulad›.
Aysan, 1980’lerde oluflan Washington Mutabakat›’n›n, zaman içinde yap›lan yanl›fllardan yola ç›ka-
17
rak kurumlar› önemli bir unsur olarak kabul eden
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Ahmet Faruk Aysan, ekonomi literatüründe bu zamana kadar
eksik b›rak›lm›fl bir alan olan gelir da¤›l›m›ndaki adaletsizlikle
yeniden da¤›t›m kurumlar›n›n verimlili¤i aras›ndaki iliflkiyi ve
bunun toplam yeniden da¤›t›m üzerindeki etkisini ortaya koydu.
Post-Washington Mutabakat›’na evrildi¤ini; North,
Coase, Acemo¤lu gibi akademisyenlerin kurumlarla ilgili çal›flmalar›n›n da bu dönüflümün flekillenmesinde önemli pay› oldu¤unu ifade etti.
Kurumlar›n s›n›fland›r›lmas›nda çeflitli yaklafl›mlar
oldu¤unu söyleyen Aysan, sözlerine flunlar› ekledi:
Bir yaklafl›ma göre, kurumlar› idarî kurumlar, siyasal istikrar ve demokratik kurumlar olarak üçe ay›rabiliriz. Bu kurumlar›n bir k›sm› iyi çal›fl›rken bir
k›sm› çal›flmayabilir; M›s›r örne¤inde de oldu¤u gibi demokratik kurumlar›n (bas›n özgürlü¤ü, vs.) iyi
çal›flm›yor olmas›na ra¤men, idarî kurumlar›n düzgün ifllemesi ve siyasal istikrar›n varolmas› bunun
bir kan›t›. Dani Rodrik ise demokrasiyi uzun za-
verimlili¤in düfltü¤ünü ortaya koyarak, bu verimli-
manda elde edilecek bir meta-kurum olarak tan›m-
lik düflüflünün de toplam hükümet harcamalar›n›
l›yor ve kurumlar› ulaflacaklar› sonuç bak›m›ndan
olumsuz yönde etkiledi¤ini söyledi.
üçe ay›r›yor: makroekonomik istikrar› hedefleyen
kurumlar, sosyal bar›fl› sa¤layan kurumlar ve anlaflmazl›k çözücü kurumlar.
KAM Özel Etkinlik
Aysan, kurumlar ve yönetiflim kavramlar›n› bu flekilde k›saca aç›klad›ktan sonra, gelir da¤›l›m›n›n
yeniden da¤›t›m kurumlar›n›n verimlili¤i ve sonuç-
2010’da Türkiye Ekonomisi
ta toplam yeniden da¤›t›m üzerindeki etkisine de-
Lokman Gündüz
¤indi. Teorik çal›flmalar›n gelir eflitsizli¤inin yeniden da¤›t›m› art›raca¤›n› öngördü¤ünü, fakat am-
23 Ocak 2010
De¤erlendirme: C a f e r D e n i z
pirik çal›flmalar›n tam tersini ortaya ç›kard›¤›n›
söyleyen Aysan, doktora tezinde bu çeliflkiyi anlamaya ve sebeplerini ortaya ç›karmaya çal›flt›¤›n›
T.C. Merkez Bankas› Meclis Üyeleri’nden Doç. Dr.
Lokman Gündüz, mevcut küresel finans krizinin
Türkiye yans›malar› ile alakal› bilgi kirlili¤ini önlemeye katk›da bulunacak ‘‘2010’da Türkiye Ekonomisi’’ bafll›kl› bir sunum yapt›.
ifade etti. Aysan, gelir da¤›l›m›ndaki eflitsizlik yeniden da¤›t›m taleplerini art›rsa da, üst gelir grubunun politik etkisiyle ve/veya toplumun gelecekte
18
yükselme beklentilerinin sonucu olarak kurumsal
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Son küresel ekonomik krizde klasik politikalar
uyguland›¤›n› belirten Lokman Gündüz, özellikle
küresel krizin Türkiye’ye etkileri üzerine yo¤unlaflt› ve
Türkiye’nin krizde göreceli olarak iyi oldu¤unu ifade
etmekle birlikte, krizin te¤et geçmedi¤ine dikkat çekti.
ABD ile ihracat yapan Avrupa’ya aitti. ABD’nin
d›fl ticaret pastam›zdaki pay› küçük olmas›na
ra¤men, ABD’nin Avrupa’dan talebini k›smas›yla dolayl› olarak Avrupa da talebini k›st›.
Al›fl›lageldi¤i üzere bu krizde de klasik politikalar
uyguland›¤›n›; kamu harcamalar›n›n artt›r›l›p faizlerin düflürüldü¤ünü belirterek sunumuna bafllayan
Gündüz, özellikle küresel krizin Türkiye’ye etkileri
üzerine yo¤unlaflt›. Türkiye’nin krizde göreceli olarak iyi oldu¤unu ifade etmekle birlikte, krizin te¤et
geçmedi¤ine de dikkat çeken Gündüz, sunumunda
flu üç sorunun cevab›n›n aranaca¤›n› belirtti:
Peki, iyi göstergeler aras›nda neleri sayabiliriz
diye bakt›¤›m›zda; 2010 için öncü göstergeler
flunlard›r: Döviz kurunun istikrarl› hale gelmesi,
siparifl endekslerinin ve risk göstergelerinin iyi
seviyelerde seyretmesi, imalat sanayi ve kapasite kullan›m oranlar›nda gözle görülür bir canlanma olmas›, bankalarda kullan›lan bat›k kredi
ve karfl›l›k ay›rma oranlar›n›n makul düzeylerde
olmas› ve sair makro ekonomik göstergeler ekonomik toparlanman›n bafllad›¤›n› ve özellikle
siparifl endeks oran›ndaki art›fl›n sürdürülebilir
bir büyümenin iflareti oldu¤unu söyleyebiliriz.
• Türkiye krizde neden daha öncelikli olarak etkilendi?
• 2009’un son çeyre¤inde bafllayan ekonomik
toparlanman›n ve devam›nda canlanman›n
iflaretleri nelerdir ve bu toparlanma sürdürülebilir mi?
• Türkiye’nin ekonomik performans› nas›l olacak, nas›l de¤erlendirilmeli ve uzun vadede
neler bekliyor?
Kamu borç stokunun kontrol edilebilir düzeylerde olmas›, ihracat kompozisyonumuzun sektörler ve ülkeler baz›nda çeflitlendirilmesi, bankac›l›k sektörümüzün sa¤laml›¤›n› kan›tlamas›,
Türkiye’nin küresel ekonomik düzlemde yükselen ülke konumunda oldu¤unun dillendirilmesi
ve kredi derecelendirme kurulufllar›n›n Türkiye
hakk›ndaki olumlu aç›klamalar› gibi iflaretler,
uzun vadede de¤erlendirildi¤inde ülkemizi
olumlu yönde etkileyebilece¤i söylenebilir.
Gündüz bu üç kritik soruyu flöyle cevapland›rd›:
Kriz öncesi döneme bakt›¤›m›zda; 2007’ye kadar
büyüme rakamlar› çok iyi düzeyde seyrediyordu, ama 2007’den bafllamak üzere kriz kap›y› çalana kadar büyüme h›z›nda düflüfl yafland›. Küresel krize büyüme oranlar›ndaki yavafllama sürecinde girdi¤imiz için ilk etapta kötü etkilendik.
Bunun birinci sebebi; reel faizlerin çok yüksek
olmas›; bu sebeple krize kadar s›cak para gelirken kriz bafllay›nca s›cak para kaçmaya bafllad›.
‹kinci sebebi ise; ihracat kompozisyonunun de¤iflmesiydi. 1996’dan beri sermaye yo¤un ürünlerin ihracat›n›n artmas› yan›nda, bu ürünlerin
küresel ticarete karfl› çok hassas oldu¤u unutulmamal›d›r. Dünya talebindeki düflüfl bizi çok etkiledi; çünkü ihracat›m›z içindeki pay›n yar›s›
Gündüz, Türkiye’nin dezavantajlar›na ve avantajlar›na da de¤indi:
19
Türkiye’nin riskleri/dezavantajlar›; küresel ekonomik gidiflattan h›zla etkilenebilirli¤i, d›fla ba¤›ml› oldu¤umuz emtia fiyatlar›n›n yükselmeye
bafllamas›n›n üretim maliyetlerimizi artt›rmas›,
yabanc› yat›r›mlar›n do¤rudan m› dolayl› m›
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
olaca¤›n›n k›sa vadede belirsizli¤i ve do¤al olarak bütçe a盤›d›r. Avantajlar› ise, 2001 krizi tecrübesine borçlu oldu¤u finansal yap›s›n›n sa¤laml›¤›, çok uzun vadede “demografik bonus”
olarak nitelendirilebilecek genç nüfus miktar›d›r. Yerli üretici ve yabanc› do¤rudan yat›r›mc›
için bir pazar olarak görülen bu durum, büyümeyi artt›racakt›r.
l›k alt›nda gerçeklefltirdi: Kendi hayat hikâyesini
Gündüz, Türkiye’nin ekonomi aya¤›n›n yükselen yap›da olmas›na ra¤men ‘‘siyaset aya¤›”n›n hâlâ yeterli düzeye ulafl›p ulaflamad›¤› noktas›nda tereddütlerin mevcut oldu¤unu da belirtti. Ayr›ca, büyüme
oran›n›n, üretici boflalan stoklar› dolduraca¤› için
hiçbir hareket olmasa dahi %2-2,5 olaca¤›n› belirtikten sonra flu güzel örnekle sunumunu tamamlad›:
lar› özetledi. Üçüncü k›s›mda ise Çin’deki genel du-
özetledi¤i bölümde, Çin hükümetinin 1960’larda
bafllayan ve 1970’lerin ortas›na kadar devam eden
Kültür Devrimi sonras› politikalar›na da de¤inmifl
oldu. ‹kinci bölümde kendisinin aktif rol oynad›¤›
muhalif sivil toplum kurulufllar›na de¤inen Jiangli,
otoriter Çin hükümetine karfl› kurduklar› sivil toplum kurulufllar›n› ve sunduklar› alternatif politikarumu, Çin hükümetinin izledi¤i politik çizginin insanlar üzerindeki etkisini ve Çin’deki sosyal gruplar›n hükümet ile iliflkilerini özetledi.
Kültür Devrimi bafllamadan üç y›l önce do¤an Jiangli, üniversite hayat› boyunca Çin Komünist Partisinde görev ald›. Bu dönemdeki parti sekreterinin,
Türkiye her ne kadar, bu kriz sürecine ilk giren
ülkelerden olsa da FIFO (first in first out/ilk giren ilk ç›kar) örne¤inde oldu¤u gibi; ilk ç›kanlar
aras›nda da olabilece¤i sürpriz olmamal›; ki zaten öncü göstergeler de bunu destekler nitelikte.
aç›k zihinli olmas›, kendisi gibi yüzlerce genç entelektüelin partiye kat›l›m›n› sa¤lad›. Ancak bu kat›l›mlar›n partiyi de¤ifltirmedi¤ini, aksine, bir süre
sonra kendilerinin partiye ayak uydurdu¤unu fark
eden genç entelektüeller partiden ayr›lmaya bafllad›. ABD’ye lisansüstü e¤itimi için giden Jiangli, burada Çin tarihi ve komünist Çin hükümeti ile ilgili
Çin’de iken hiç karfl›laflmad›¤› bilgiler edinir ve sivil
Çin’de Son Dönem
‹nsan Haklar› Meselesi
toplum kurulufllar›na ilgi duymaya bafllar. 1988’de
Çin Demokrasi Hareketine kat›l›r ve bu organizasyonun üyeleri ile birlikte 1989 Bahar›nda Tianan-
Yang Jiangli
men Meydan›’ndaki gösterilere kat›lmak için Çin’e
gelir. Partideki yozlaflmaya karfl› geliflen ve parti
18 Mart 2010
De¤erlendirme: V e y s e l K u r t
üyelerinin de yer ald›¤› bu gösterilerin 4 Temmuz’da kanl› olaylarla bitmesi Jiangli’nin Çin’deki
insan haklar› ve demokrasi meselesi ile çok daha
fazla ilgilenmesine yol açar. Kendi insan›n› toplu
Rights Issues in China” bafll›kl› sunumunu üç bafl-
katliamdan geçiren bir ülkede, ABD vizesine sahip
20
Çinli muhalif Yang Jiangli, “The Recent Human
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
Sunumunu üç bafll›k alt›nda gerçeklefltiren Çinli
muhalif Yang Jiangli, son bölümde Çin’deki genel
durumu; Çin hükümetinin izledi¤i politik çizginin
insanlar üzerindeki etkisini ve Çin’deki sosyal
gruplar›n hükümet ile iliflkilerini özetledi.
olmak, kendisi için bir flanst›; çünkü tutuklanma-
kendilerini aç›kça destekleyecek bir ülke olmayaca-
dan ABD’ye geri dönebildi. ABD’de Çin’deki de-
¤›n› ve bu ba¤lamda en önemli hedeflerinin ulusla-
mokrasi ve insan haklar› meseleleri için yo¤un me-
raras› tan›n›rl›k oldu¤unu belirtti.
sai harcayan Jiangli, Tiananmen Meydan›’nda kat-
(4) Araflt›rma Gelifltirme: Bu kapsamda, Çin hükü-
ledilen gençlerin annelerinin kurdu¤u ve “Tianan-
metinin izledi¤i politikalara alternatif; fakat Çin
men Meydan› Anneleri” ile “21. yüzy›l için Çin” ola-
halk›na uygun politikalar gelifltirmeye çal›flan AR-
rak adland›r›lan bir sivil toplum kuruluflunda aktif
GE, özerk bölgelerin durumlar› ile ilgili farkl› dere-
rol ald›. 2002’de Çin’in do¤usunda bafllayan iflçi ha-
celerde entegrasyon ya da federasyon formülleri
reketi ile ilgili görüflmeler yapmak için Çin’e gelir
üretmeye çal›flmaktad›r.
ancak tutuklan›r ve 2007’ye kadar hapiste kal›r.
Sunumun üçüncü ve son bafll›¤› alt›nda Çin hükü-
2007’den sonra ABD’ye dönen Jiangli, Çin ile ilgili
meti ve toplum yap›s› ile ilgili ilginç bilgiler veren
sivil toplum kurulufllar›n› içeren “Yurttafl Gücü”
Jiangli, 1989 katliam›n›n insanlar› politik de¤iflim
adl› flemsiye bir organizasyon kurar.
konusunda ümitsizlefltirdi¤ini, korkuttu¤unu ve
Jiangli, sunumunun ikinci bafll›¤›nda, organizas-
halk› apolitiklefltirdi¤ini ifade etti. Katliam›n etkisi
yonlar›n›n faaliyetlerini dört bafll›k alt›nda özetledi.
ile yay›lan kötümserlik, “her türlü çaban›n umutsuz
(1) Çin’de Demokrasi Hareketi: Bu hareket Çin’de
oldu¤unu ve dolay›s›yla politik de¤iflimi sa¤layacak
bir fley yapman›n mümkün olmad›¤›” kan›s›n› in-
demokratik yönetim için mücadele eden ve fliddet-
sanlar›n bilincine iflledi¤ini vurgulad›. “Bu düflün-
siz bir metot tercih eden bir harekettir. Bafll›ca fa-
cenin etkisi ile ayd›nlar ve partinin birçok yetkilisi
aliyetleri fliddet içermeyen protestolar düzenlemek
dâhil olmak üzere insanlar tüm enerjilerini ekono-
ve hükümetin otoriter yönetimine karfl› kamuoyu
miye yöneltti. Hükümet de 1996’da yay›nlad›¤› bir
oluflturmakt›r.
tüzükle devleti bir flirket gibi yönetmeye bafllad›.
(2) Birleflmifl Arkadafll›k (United Friendship): Bu te-
Hükümetin politik meflruiyet için izledi¤i strateji-
rimi Çin Komünist Partisi’nden ödünç ald›klar›n›
nin en önemli parças› sürekli gündemde tutulan
ifade eden Jiangli, bu kapsamda Çin’deki farkl› kül-
ekonomik büyüme vurgusudur. Bu buzda¤›n›n gö-
tür ve aidiyetlere sahip etnik ya da dinî gruplar›n
rünen k›sm›d›r, hâlbuki görünmeyen k›sm›nda çok
iletiflimini sa¤lamaya çal›flt›klar›n› belirtti.
farkl› bir Çin var. Örne¤in, hükümetin el koyarak
zenginleflti¤i toprak sahiplerinin muhatap olabile-
ile iflbirli¤ine gittiklerini ve bu ülkelerden yard›m
cekleri bir Çin yok. Ayr›ca ekonomik büyümenin
beklediklerini ifade eden Jiangli hiçbir ülkeye ba-
%70’ini kontrol eden kesim Çin nüfusunun
¤›ml› olmad›klar›n› ve yürüttükleri hareket için hiç-
%0,4’ünü oluflturan elit kesimdir. Ancak bunu bir-
bir ülkeye dayanmad›klar›n› özellikle vurgulad›.
çok insan göremiyor; çünkü kendilerine sunulan
Zaten ekonomik olarak çok güçlü olan Çin’e karfl›
tek olgu sürekli büyüyen bir Çin! Elit kesim gibi or-
21
(3) Uluslararas› ‹liflkiler: Bu kapsamda birçok ülke
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
ta s›n›f da varl›¤›n› mevcut sistemin iflleyifline dayand›rmaktad›r. Normalde orta kesim, de¤iflimin
öncüsü rolündedir ve politik bir dil gelifltirir. Ancak
bu durum Çin için söz konusu de¤il. Toplumun geri kalan k›sm› da zaten ya ümitsiz ya da de¤iflimi
gündemine bile alm›yor.”
Küresel Araflt›rmalar
2010 Bahar Seminerleri
G‹R‹fi SEM‹NERLER‹
Sunumun geri kalan k›sm›nda sorular› cevapland›ran Jiangli, diaspora ve d›flar›da okuyan ö¤rencilerin de¤iflim konusundaki tav›rlar›n›n ne oldu¤una
dair bir soruya, d›flar›da okuyup Çin’e dönen entelektüellerin politik bir amaç gütmedi¤ini, kolayca ifl
bulduklar›n› ve ifl dünyas›na hemen adapte olduklar›n› ifade etti. Bir baflka soru da, politik de¤iflim
için çal›flamayan hiçbir kesim olmad›¤›na göre
Çin’deki de¤iflimin nas›l olaca¤›na iliflkindi. Jiangli
bu soruya cevaben 1997’de demokratik bir parti
kurmak için harekete geçen politik liderlerin tümünün tutukland›¤›n›, bu tarihten sonra organizasyonlar›n da¤›n›k bir flekilde devam etti¤ini; fakat
henüz somut bir fley elde edemediklerini söyledi.
Bat›l› ülkelerin, Çin’deki demokratik taleplere nas›l
yaklaflt›klar› konusundaki bir soruyu da, prensip
olarak desteklediklerini, ancak Çin’in ekonomik
gücü dolay›s›yla yapt›r›m içeren herhangi bir tav›r
alamad›klar›n› ifade ederek cevapland›rd›.
‹ktisad›n Temel Kavramlar›
Halil Tunal›
Uluslararas› ‹liflkilerin Temel Kavramlar›
Mesut Özcan
TEMEL SEM‹NERLER
‹nsan Kaynaklar› Yönetimi
Bahattin Ayd›n
Türk Anayasal Düzeni
‹brahim Kaya
Türkiye Ekonomi Politi¤i
Sad›k Ünay
Uluslararas› Finansal Sistem
Lokman Gündüz
Uluslararas› Hukukun Temelleri
Berdal Aral
Uluslararas› ‹liflkiler Teorileri II
Ali Aslan
ÖZEL SEM‹NERLER
Avrupa Birli¤i’nin Genifllemesi
Ali Resul Usul
Dijital Ça¤›n Pazarlamas›
Yüce Zerey
‹letiflim Psikolojisi
‹brahim Zeyd Gerçik
Kariyer Planlama ve Gelifltirme
Nihat Erdo¤mufl
Kimlik ve Edebiyat:
Türk Roman›nda Azalan Erkek Kimli¤i
Fatma K. Barbaroso¤lu
Modern Avrupa’da Din ve Siyaset
Sevinç Alkan Özcan
Stratejik Yönetim ve Planlama
Haluk Dortluo¤lu
Türk-Rus ‹liflkileri
Vügar ‹manbeyli
OKUMA GRUPLARI
Diplomasi Okumalar›
Murat Yefliltafl
ATÖLYELER
22
‹ktisat Politikas›
M. ‹brahim Turhan
23
ad›m› unuttum
ad› olm›yan yerlerde
geçip gidenlere bakarak
çarfl›lar kuruluyor
saraylar oyuncak
insanlar› kar›nca flehirler
zamanlar› gördün mü
bir i¤ne deli¤inden
zamanlar içinde
kufllar uçuyor
kervanlar göçüyor
bir i¤ne deli¤inden
ad›m› unuttum
ad› olm›yan yerlerde
ne in
ne cin
ne benî âdem
Asaf Hâlet Çelebi
Ad›m› Unuttum
MOLA
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
MAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
DÎVÂN TOPLANTILARI
MAM Dîvân Toplant›lar›
‹ran’da Modern ‹slâm Düflüncesi
Kültür Felsefesi Ba¤lam›nda Modernite ve
Postmodernite (MAM-SAM Ortak Etkinlik)
‹smail Tunal›
20 Mart 2010
‹ran’da Modern ‹slâm Düflüncesi
Mushtaq Al Hulo
3 Nisan 2010
Civil Society, Christianity, and Islam: A Clash
of Civilizations or Multiple Modernities?
Robert W. Hefner
13 May›s 2010
Mushtaq Al Hulo
3 Nisan 2010
De¤erlendirme: T u r g a y fi a f a k
TEZGÂHTAK‹LER
‹slâmî ‹limler-8: Hak Zâil Olmaz:
Roma, Türk ve ‹slâm Hukuklar›nda Eksik Borç
Mustafa Demiray
12 Ocak 2010
Felsefe-5: Leibniz Felsefesinde
Özgürlü¤ün Metafizik Temelleri
Erdal Y›lmaz
19 Ocak 2010
Girifl k›sm›nda modernleflmenin ve ›slahat düflün-
‹slâmî ‹limler-9: Eyyûbîler Devrinde Medrese
Sistemi
Harun Y›lmaz
9 fiubat 2010
cesinin ‹ran’a giriflinin sosyal ve kültürel altyap›s›-
Felsefe-6: John Searle’ün Bilinç Teorisi
Eyüp Süzgün
16 fiubat 2010
‹slâmî ‹limler-10: ‹hvan’dan Cüheyman’a
Suudi Arabistan ve Vehhabilik
M. Ali Büyükkara
27 Mart 2010
Felsefe-7: H›ristiyanl›¤›n Öncüsü Olarak
‹skenderiyeli Philo
Dursun Ali Ayk›t
6 Nisan 2010
‹ran’daki el-Mustafa Üniversitesi’nde doktora çal›flmas›na devam eden Mushtaq el-Hulo, “‹ran’da
Modern ‹slâm Düflüncesi” bafll›kl› konuflmas›n› üç
ana bafll›kta sundu:
na de¤inerek, bu dönemin önemli isimlerini ve k›saca düflüncelerini s›ralad›: ‹ran, on dokuzuncu
yüzy›lda Rusya ile yapt›¤› savafllardan sonra imzalamak zorunda kald›¤› iki anlaflmayla Azerbaycan
ve Kafkasya’dan çekildi. Bu savafl s›ras›nda ‹ran ordusuna komuta eden Veliaht Abbas Mirza’n›n Rus
komutanlara hitaben söyledi¤i flu söz ‹ran’da ›sla-
‹slâmî ‹limler-11: Nukûllü Fetva Mecmualar› ve Emine Arslan
Mehmed F›khî el-Aynî’nin el-Ecvibetü’l-kâni‘a 13 Nisan 2010
Adl› Eseri
hat düflüncesinin sembolü olmufltur:
Ey Yabanc›! Niçin siz ilerlediniz ve biz geri kal-
Felsefe-8: Kant’›n Tanr› Anlay›fl›
d›k?
Bu söz “biz” ve “öteki” sorununu gündeme getirmifl
ve bir as›r boyunca düflünceler bu soru etraf›nda
Mehmet Günenç
20 Nisan 2010
‹HT‹SAS TOPLANTILARI
dönüp durmufltur.
Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›-3:
Meinong ve Brentano
Bu dönemde, dinin ›slah› konusundaki düflüncelerini aç›klayan ilk isim Mirza Fetihali Ahundazâ-
U¤ur Ekren
14 Ocak 2010
Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›-4: Husserl Kas›m Küçükalp
11 Mart 2010
de’dir. 1857 y›l›nda yeni alfabe hakk›nda bir kitap
24
yazan Ahundzâde, alfabenin de¤iflmesinin, kanun
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
‹ran ‹slâm düflüncesinin en önemli k›r›lma noktas›n›n ‹slâm
Devrimi oldu¤unu belirten Mushtaq Al Hulo, bu olaydan
sonra kimlik, biz ve öteki gibi sorunlar›n yerine; dinî/medenî
toplum, dinin mahiyeti ve hakikati, dinin özü ve kabu¤u, dinî
bilginin tarihselli¤i, dinî ço¤ulculuk, dinî tecrübe, din-bilim
iliflkisi gibi meselelerin öne ç›kt›¤›n› söyledi.
yapmaktan daha önemli oldu¤unu düflünüyordu.
Bu dönemin di¤er önemli isimler flunlard›r: Cemaleddin Afganî, Mirza Mulkum Han, Mirza Abdulhüseyn Han Kirmanî, Mirza Ali Talibof Tebrizî ve Zeynelali Maragaî. Bu isimlerden baz›lar› özellikle alfabenin de¤iflmesi üzerinde durmufltur. el-Hulo, bu
de¤iflimin bir milletin bütün geçmifl kültür ve tarihiyle iliflkisinin bir anda kesilmesi anlam›na gelece¤ini, ‹ran gibi bir toplumda birkaç sat›rl›k fetva ile
fiah› taht›ndan edebilecek güçte olan taklit mercilerinin buna izin vermelerinin mümkün olmad›¤›n›
iddia etti. Meflrutiyet dönemindeki önemli isimlerden biri de Hasan Takizâde’dir. Abdullah Cevdet’ten etkilenen Takizâde, Bat› medeniyetini alman›n vacib oldu¤u konusunda bir fetva yay›nlam›flt›r.
re, Bat› ile Do¤u hem co¤rafî hem de düflünce sistemi aç›s›ndan birbirinin karfl›s›ndad›r. Bat› düflüncesi felsefe ve akla; Do¤u düflüncesi ise keflfe ve
imana dayan›r. Sonraki y›llarda fikirlerini k›smen
de¤ifltiren fiayegan, önceki dönemde yazd›klar›n›
elefltiren bir kitap kaleme alm›fl ve art›k Do¤u-Bat›
ayr›m› düflüncesinden vazgeçilmesi gerekti¤ini iddia etmifltir. “Bat› ile çat›flma” fikrinden “Bat› ile
anlaflma” fikrine gelmifltir.
el-Hulo, konuflmas›n›n ikinci k›sm›nda, 1906 y›l›nda ilan edilen Meflrutiyet ile 1979 ‹slâm Devrimi
aras›ndaki dönemde oluflan düflünce ak›mlar›ndan
bahsetti. Bu dönemin; kimlik sorunu, Bat› medeniyeti, biz ve öteki gibi önemli meseleleri hakk›nda
görüfllerini aç›klayan ayd›nlardan Fahreddin fiamdan, Bat› Medeniyetinin Kuflat›lmas› adl› kitab›nda,
Bat›’dan al›nan her yenilik ve teknolojinin, tercümesi yap›lan her kitap ve makalenin, Bat›l› bir aske-
‹ran ‹slâm düflüncesinin en önemli k›r›lma noktas›n›n ‹slâm Devrimi oldu¤unu belirten el-Hulo, devrimden sonra ayd›nlar›n gündeminin tamamen de¤iflti¤ini belirtti. Daha önce ayd›nlar› meflgul eden
kimlik, biz ve öteki gibi sorular›n yerini; art›k teokratik/medenî devlet, dinî/medenî toplum, hukuk
ve kanunun kayna¤›, dinin mahiyeti ve hakikati, dinin özü ve kabu¤u, iman›n kayna¤›, dinî bilginin tarihselli¤i, dinî ço¤ulculuk, dinî tecrübe, din-bilim
iliflkisi gibi konular›n ald›¤› görülmektedir.
ri esir al›p kendi hizmetinde kullanmak anlam›na
geldi¤ini iddia etmifltir. Bu dönemde, Bat›’ya tamamen karfl› ç›kan isimler de vard› ki bunlar›n bafl›nda Ahmed Ferdid gelmektedir. Kimlik konusunda
ise, Ali fieriatî “öze dönüfl”, “kendi öz kimli¤ine dönüfl” fikrini savunmufltur.
Bu dönemim önemli isimlerinden Daryufl fiayegan
da Bat› ve kimlik konusundaki görüfllerini Bat› Kar-
25
fl›s›nda Asya adl› kitab›nda beyan etmifltir. Ona gö-
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Konuflman›n son bölümünü, ‹ran’da birkaç y›ld›r
MAM Tezgâhtakiler
tart›fl›lan vahiy, nübüvvet ve peygamberin ismet s›fat› gibi konulara ay›ran el-Hulo, vahiy etraf›nda
‹slâmî ‹limler 8
yap›lan tart›flmalar›, üç ana bafll›kta de¤erlendirdi:
Hak Zâil Olmaz: Roma, Türk ve
‹slâm Hukuklar›nda Eksik Borç
1. Vahiy, Müslümanlar›n ço¤unlu¤u taraf›nda da
kabul edildi¤i üzere, hem kelam/laf›z hem de
Mustafa Demiray
anlam bak›m›ndan Allah’a aittir.
2. Vahiy, mânâ bak›m›ndan Allah’a, laf›z bak›m›ndan Peygambere aittir. Bu görüflte de vahiy Al-
12 Ocak 2010
lah’a nispet edilir; zira onu peygamberin kalbine
De¤erlendirme: Ö z g ü r K a v a k
ilka eden Allah’t›r. Modern düflünürlerden M›s›rl› Hamid Ebu Zeyd ve ‹ranl› Habibullah Pey-
Roma hukukunda do¤an ve K›ta Avrupas› hukuku
man bu fikri savunmufltur.
üzerinden günümüz Türk hukukuna intikâl eden
“eksik borç” kavram›n›n tarihini ve mahiyetini orta-
3. Kur’an hem laf›z hem de mânâ aç›s›ndan Pey-
ya koyduktan sonra, ‹slâm hukukunda benzer borç-
gambere aittir. Söz konusu görüfl ilk önce Mu-
lar bulunup bulunmad›¤›n› ve benzer borçlar varsa
hammed Müctehid fiebüsterî ve Abdülkerim Su-
mahiyetini tespit etmeyi amaçlayan doktora çal›fl-
rufl taraf›ndan gündeme getirilmesine ra¤men,
mas›n›n (“Eksik Borç Kavram›n›n ‹slâm Hukuku
her iki düflünürün konuyla ilgili yaklafl›mlar› ve
Aç›s›ndan ‹ncelenmesi”, Marmara Üniversitesi Sos-
ç›kar›mlar› birbirinden farkl›d›r.
yal Bilimler Enstitüsü, ‹stanbul 2008) kitaplaflm›fl
el-Hulo, son olarak, vahiy ve nübüvvet konusunda
hâli olan Hak Zâil Olmaz: Roma, Türk ve ‹slâm Hu-
Abdülkerim Surufl’un daha önce Farsça kaleme al-
kuklar›nda Eksik Borç isimli eserini sunan Mustafa
d›¤› Bast-› Tecrübe-i Nebevî adl› kitab›n›n Hollan-
Demiray, konuflmas›na eksik borç kavram›n› seç-
da’da yay›nlanmas› üzerine Michel Hoebink’›n,
mesinin hikâyesini anlatarak bafllad›. Kaza ve fetva
“Kur’an: Kelam-› Muhammedî” ad›yla kendisiyle
müesseseleri aras›ndaki farkl›laflmay› ve bunun so-
yapt›¤› röportaja ve ard›ndan ortaya ç›kan geliflme-
nucunda ortaya ç›kan hükümler (kazâî hüküm ve
lere de¤indi. Röportaj›n ‹ran’da çok büyük yank›
diyânî hüküm) aras›ndaki farklar› aç›klayan Demi-
uyand›rd›¤›n› belirten el-Hulo, iki ay içinde bu ko-
ray, bu meselenin en belirgin flekilde ortaya ç›kt›¤›
nuyla ilgili toplam 43 makalenin kaleme al›nd›¤›n›
yerlerden olan niyet ile irade beyan›n›n farkl›laflma-
ifade etti.
s›n› incelemeye yöneldi¤ini ve Serahsî’nin el-Mebsût’undaki Kitâbu’t-talâk temel olmak üzere, Kita-
r›n Abdülkerim Surufl’un vahiy ve nübüvvet konu-
bu’d-da‘vâ vb. di¤er ilgili bölümlerden hareketle
sundaki görüfllerine dair sorular›yla sona erdi.
haz›rlad›¤› yüksek lisans tezinde (“Serahsi’de Kazai
26
Yaklafl›k iki saat devam eden program kat›l›mc›la-
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Mustafa Demiray, ‹slâm hukukunda Roma/Türk hukuk
gelene¤indeki eksik borçlara birebir tekabül eden borçlar
bulunmad›¤›n›, ifas› kaza yoluyla zorlanamayan ama diyâneten
ifas› gereken borçlarla eksik borçlar aras›nda, ‹slâm hukuku ile
Bat› hukuklar› aras›ndaki varl›k-bilgi-de¤er telakkilerinden
do¤an ciddi farkl›l›klar bulundu¤unu ifade etti.
Hüküm – Diyani Hüküm Ayr›m›”, ‹stanbul 2001) di-
lad›n›n di¤er aile evlatlar›na ve yabanc›lara borçla-
yânî hükmün irade beyan› ba¤lam›nda ortaya ç›kt›-
r›; Senatus consultum Macedonaium’a ayk›r› olarak
¤› örnekleri tespit, tasnif ve tahlil etti¤ini belirtti.
25 yafl›ndan küçük aile evlad›na verilen ödünç; kü-
Doktora çal›flmas› için kazâî hüküm-diyânî hüküm
çü¤ün vasisinin auctoritas› olmaks›z›n yapt›¤› borç;
ayr›m›n›n f›kh›n di¤er alanlar›nda nas›l tezahür etti-
örf ve âdete ya da ahlâka dayanan borçlar; pactum
¤ini araflt›r›rken karfl›s›na eksik borç konusunun ç›k-
ile kararlaflt›r›lan faiz borcu; zamanafl›m›na u¤ra-
t›¤›n›, kavram›n günümüzdeki mahiyetini ortaya ç›-
m›fl borç vb. Bu tür borçlar›n ortak hükümleri; dava
karmak için Türk borçlar hukukuna, tarihini ö¤ren-
edilememeleri, ifa edildiklerinde muteber bir ifa
mek için de Roma hukukuna yöneldi¤ini ifade eden
teflkil etmeleri ve ba¤›fl ya da sebepsiz zenginleflme
Demiray, “borç”u, bir taraf›n di¤erine karfl› olan, “bir
iddias›yla geri al›namamalar›d›r.
fley verme, yapma ya da yapmama mükellefiyeti”
Bat› ve sonra da Do¤u Roma imparatorluklar›n›n or-
olarak tarif ettikten sonra alacakl› tarafa bir alacak ve
tadan kalkmas›ndan sonra, eksik borçlar› do¤uran
talep hakk›, dava edebilme ve cebrî icraya baflvura-
hukukî ve içtimaî yap› zamanla de¤iflmifl; Fransa,
bilme; alacakl›s›na hakk›n› devlet zoruyla alma im-
Avusturya, Almanya ve ‹sviçre hukuklar›nda tabiî/
kân› sa¤layan borçlara medenî borçlar dendi¤ini
eksik borçlara yer verilmifl, ö¤reti ve uygulamada ye-
söyledi. Bu tür borçlara, devletin yapt›r›m gücüyle
ni eksik borçlar vaz edilmifltir. Bunlar aras›nda ku-
desteklenmifl olmas›na ba¤l› olarak tam borçlar ve
mar ve bahis borcu ile evlenme tellall›¤› ücreti en
dikkati çekenlerdir. Türk borçlar hukuku, eksik
borçlar konusunda da kaynak hukuk olan ‹sviçre
borç dendi¤inde kastedilen bu tür borçlard›r. Buna
Borçlar Kanununu takip etmifltir. Buna göre, Türk
mukabil eksik borç alacakl›s›na hakk›n› devlet zoruy-
hukukunda eksik borç; müeyyidesi olmayan, alacak-
la alma imkân› sa¤lamamas›yla tefrik edilmektedir.
l›ya alacak hakk› ve alaca¤›n› elde etmeyi sa¤layacak
Günümüz hukukundaki eksik borç kavram›, Roma
talep, dava ve cebrî icraya baflvurma yetkileri verme-
hukukunun öznel flartlar›nda do¤mufl görünmek-
yen borç türüdür. Kumar ve bahisten do¤an borç,
tedir. ‹lk tabiî/eksik borçlar olan, kölenin ve aile ev-
evlenme tellall›¤› ücreti, hukuka ve ahlâka ayk›r› bir
lad›n›n borcu konusunda aile reisinin statüsü dik-
maksad› elde etmek için verilen fleyi iade borcu, ah-
kat çekmektedir. Roma hukukunda tabiî borçlar
lâkî vazifelerden do¤an borçlar, biyolojik madde
hakk›nda bir nazariye bulunmamaktad›r. Bu huku-
verme borcu, zamanafl›m›na u¤ram›fl borç, müflisin
kun etkin oldu¤u M.Ö. 745-M.S. 565 aras›ndaki sü-
konkordatoyu aflan borcu, efller aras› borçlar, ana-
reçte baz› yeni tabiî borçlar ihdas olunmufl, baz›la-
baban›n evlad›na borcu vb. bu kapsamdad›r.
r› da müeyyidelendirilerek medenî borç seviyesine
‹slâm hukukunda Roma/Türk hukuk gelene¤indeki
yükseltilmifltir. Bafll›ca tabiî borçlar flunlard›r: Köle-
tabiî/eksik borçlara birebir tekabül eden borçlar
nin aile reisine ve yabanc›lara karfl› borçlar›; aile ev-
bulunmad›¤›n›, ifas› kaza yoluyla zorlanamayan
27
bir müeyyide ile desteklenmifl olmas›na binaen müeyyideli borçlar da denir. Buna göre, mutlak olarak
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
kuku-f›k›h ay›r›m› ve f›k›h malzemesini Bat›l› hukuk kal›plar›na dökerek incelemenin problemlerine dair sorularla sona erdi.
ama diyâneten ifas› gereken borçlarla tabiî/eksik
borçlar aras›nda, ‹slâm hukuku ile Bat› hukuklar›
aras›ndaki varl›k-bilgi-de¤er telakkilerinden do¤an
ciddi farkl›l›klar bulundu¤unu ifade eden Demiray,
buna ra¤men bir k›s›m diyânî borcun baz› aç›lardan tabiî/eksik borçlara benzedi¤ini vurgulad›. Buna göre ‹slâm hukuku sahas›nda eksik borçlar, diyânî borçlar›n bir alt kümesidir ve “‹slâm hukukuna göre eksik borç”u, “dünyevî bir müeyyideden
yoksun oldu¤u için alacakl›s›na bir talep hakk› vermeyen ve kaza yoluyla elde edilemeyen, ancak hakikatte borçlunun zimmetinde sabit oldu¤u için
ifas› diyâneten gereken ve uhrevî müeyyide ile desteklenen borç” olarak tarif etmek mümkündür. fiu
hâlde borcun eksik olarak nitelenmesi, borçluluk
unsuru mevcut olmas›na ra¤men borçluyu ifaya icbar için gerekli sorumluluk unsurunun bulunmamas›, hukukî müeyyide ile donat›lmam›fl olmas› sebebiyledir. Eksik borçlar›n ay›rt edici özelli¤i, sadece uhrevî müeyyide ile desteklenmifl olup, hukukî
müeyyideden mahrum olmalar›d›r.
Felsefe 5
Leibniz Felsefesinde Özgürlü¤ün
Metafizik Temelleri
Erdal Y›lmaz
19 Ocak 2010
De¤erlendirme: S a b r i A k g ö n ü l
Erdal Y›lmaz, Galatasaray Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde tamamlad›¤› yüksek lisans tezi çerçevesinde Leibniz’in özgürlü¤e dair aç›klamalar›n›n, temel metafizik tezlerine uygun olup olmad›¤›n› de¤erlendirdi. Sunumuna Leibniz’in felsefesine dair
k›sa bilgiler vererek bafllayan Y›lmaz, özgürlük soruflturmas› yap›l›rken, özgürlü¤ün neye veya kime
dair oldu¤unun ortaya konulmas›n›n, onun nas›l
özgür olabilece¤ine dair incelemeye önceli¤inin oldu¤u kanaatinden hareket etti¤ini belirterek, öncelikle, dünyada bulunanlar›n hangi anlamda varolduklar›n›n bir analizinin yap›lmas› gerekti¤ini ifade
etti.
‹slâm hukuku sahas›ndaki eksik borçlar aras›nda,
vaadi ifa borcunu, ibradan ve sulhten geri kalan
borçlar›, mahcur kölenin ikrar etti¤i borcu, müsabakada kazanana ödül verme borcunu, annenin
emzirme borcunu, kad›n›n ev ifllerini yapma borcunu, mahkeme karar›yla sabit olmufl borcu, darülharpte ifllenen fiillerden do¤an borçlar›, ehl-i ba¤yin verdi¤i zarar› tazmin borcunu, zamanafl›m›na
u¤ram›fl borçlar› vb. sayan Demiray, konuflmas›n›
bu borçlarla Roma/Türk hukuk gelene¤indeki tabiî/eksik borçlar› mukayese ederek bitirdi. Toplant›, Kant’›n “akl›n kamusal ve özel kullan›m›” görüflü
ile kazâî hüküm-diyânî hüküm ay›r›m›, ‹slâm hu-
28
Leibniz’in cevher ve Tanr› anlay›fl›n›n paralellik arzetti¤ini belirten Y›lmaz, cevheri tam olarak anlayabilmek için Leibniz’in Tanr› anlay›fl›na bak›lmas›n›n zorunlu oldu¤unu kaydetti ve ekledi:
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Leibniz’e göre Tanr›n›n yaratt›klar› cevherler
oldu¤u için dünyan›n ve içindekilerin
birbirlerinden fark›n›n cevherlerden hareketle
aç›klanmas› gerekti¤ini vurgulayan Erdal Y›lmaz,
bu nedenle, özgürlük soruflturmas›n›n farkl›
düzeydeki cevherlerle iliflkili oldu¤unu belirtti.
Leibniz’e göre, Tanr›, varl›¤›n›n zemini kendi
yay› yaratt›ktan sonra orada bulunanlar›n her biri-
olan, yarat›lmam›fl cevherdir. Müdrikesi, her
nin eylemi ile özgür iliflkiye sahip midir?” sorular›
fleyin bilgisini içerdi¤i için iradesini en ahenkli
etraf›nda incelemek gerekti¤ini dile getiren Y›lmaz
diziyi seçmeye yönlendirir ve kudreti iradesi ta-
flöyle devam etti:
raf›ndan seçilen diziyi aktüel k›lar. ‹radesi,
Tanr›’n›n müdrikesinde çeliflki veya ayniyet il-
müdrikesine tâbi oldu¤u için, her fleyi bafltan
kesi zemininde imkân›n› bulan ve ahenk dere-
olmas› gerekti¤i gibi yarat›r ve fleylere sonradan
celerine göre birbirinden ayr›lan sonsuz say›da
herhangi bir müdahalede bulunmaz. Yarat›lana
mümkün dizi bulunur. Bunlardan en düzenli
sonradan müdahale, müdahale edilenin bafltan
ve en ahenkli olan› seçilerek aktüel k›l›n›r. Bir
olmas› gereken mükemmellikte yarat›lmad›¤›-
tercih söz konusu oldu¤undan, Leibniz’e göre,
na iflaret edece¤inden, böyle bir Tanr› anlay›fl›
Tanr› özgür karar›yla bu dünyay› yaratt›r. Tan-
Leibniz’e göre mükemmellik ile çeliflir.
r›’n›n en ahenkli olan›n› tercih etmesinin bir
zorunluluk içerip içermedi¤inin aç›klanmas›
¤u için, dünyan›n ve içindekilerin birbirlerinden
gerekti¤inden, bu güçlü¤ü aflmak için özgürlü-
fark›n›n cevherlerden hareketle aç›klanmas› gerek-
¤ün do¤as›na dair Leibniz’in ortaya koydu¤u
ti¤ini vurgulayan Y›lmaz, bu nedenle, özgürlük so-
“akla sahip olmak, hareketinin kayna¤› kendi
ruflturmas›n›n farkl› düzeydeki cevherlerle iliflkili
olmak ve fiillerinin muhtemel olmas›” koflulla-
oldu¤unu belirtti. Farkl› düzeydeki cevherler ara-
r›n› dikkate alarak Tanr›’n›n özgürlü¤ünü tek-
s›nda ak›ll› ruh, akla sahip oldu¤undan dolay›, öz-
rar gözden geçirmemiz gerekir. Leibniz’e göre,
gür olabilme imkân›na sahiptir. Akla sahip olan in-
Tanr›, “en iyi zeminine” göre hareket eder ve
san da ak›ll› ruh olabildi¤i ölçüde özgürlü¤e bir im-
bu zemin Tanr›’ya kendi do¤as›ndan verilir.
kân olarak sahiptir.
Dolay›s›yla hareketinin ilkesi kendisidir. Her
‹nsan›n nas›l özgür oldu¤unu yine cevherden hare-
fleyin imkân›n›n zemini müdrikesi oldu¤undan
ketle aç›klamam›z gerekti¤ini belirten Y›lmaz, bu
tüm mümkünlerin ve aktüellerin bilgisine sa-
aç›klamada karfl›lafl›lacak en önemli sorunun, cev-
hiptir ve bu da Tanr›’n›n her yapt›¤›n› bilinçli
herin icra etti¤i fiillerin önceden ideas›nda içeril-
bir flekilde yapt›¤› anlam›na gelir. Bu tarz hare-
mesi olaca¤›n› belirtti. Leibniz’in içerilmeyi, “yük-
ket etme yaln›zca ak›ll› varl›k için mümkün ol-
lemin öznede içerilmesi” fleklinde tan›mlad›¤› ha-
du¤undan Tanr› akla sahiptir. Tanr›, sonsuz sa-
kikatle ilgili olarak ele ald›¤›n› ifade etti. Leibniz’e
y›da mümkün dizi aras›ndan dünyay› tercih et-
göre, nas›l özgür olunabilece¤ini aç›klamak için
ti¤inden, Tanr›’n›n bu tercihini mutlak olarak
Tanr›’n›n özgürlü¤üne bak›lmal›d›r. Tanr›’n›n öz-
zorunlu k›lan herhangi bir sebep olmad›¤›n-
gürlü¤ünü ise “Tanr› bu dünyay› zorunlu olarak m›,
dan, fiili muhtemeldir. Tanr›’n›n, yaratt›ktan
yoksa özgür karar›yla m› yaratt›?” ve “Tanr› bu dün-
sonra yarat›lm›fllar›n her birinin fiiliyle özgür
29
Leibniz’e göre Tanr›n›n yaratt›klar› cevherler oldu-
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
‹slâmî ‹limler 9
iliflkisinin olup olmad›¤› sorusunun cevab›na
gelince; Leibniz’e göre, Tanr›, yarataca¤›n›,
Eyyûbîler Devrinde Medrese Sistemi
hangi fiilleri icra edece¤ini önceden görerek yaratt›¤› için yarat›lm›fllar›n her bir fiilini, o fiil-
Harun Y›lmaz
den önce bilir. Bu bilme, yarat›lm›fllar›n fiilleriyle iliflkisini özgür k›lar.
9 fiubat 2010
“Tanr›’n›n önceden bilmesi”, dünyadaki her fleyin
De¤erlendirme: M u s t a f a Ö z t ü r k
mutlak bir zorunlulukla m› oldu¤u sorusunu gündeme getirdi¤inden, insan›n özgür olup olmad›¤›
Harun Y›lmaz, Marmara Üniversitesi ‹slâm Tarihi
sorusunun cevab›n›n verilmesi gerekti¤ini ifade
Bilim Dal›’nda tamamlad›¤› “el-Melikü’l-Muazzam
eden Y›lmaz, konuflmas›n› flu sözlerle sonland›rd›:
ve Döneminde D›maflk’ta Kurulan Medreseler
Leibniz’e göre Tanr›’n›n insan›n fiillerini önce-
(615-624/1218-1227)” bafll›kl› yüksek lisans tezi
den bilmesi, Tanr›’n›n mükemmelli¤i ile iliflkili-
ba¤lam›nda, genel olarak Eyyûbîler, özel olarak el-
dir. Di¤er bir ifadeyle “önceden bilme” insan›n
Melikü’l-Muazzam döneminde medreseler ve e¤i-
kendi iradesiyle eyleyece¤i fleyleri mükemmel
tim sistemi hakk›nda dinleyicilere ayr›nt›l› bilgiler
olan Tanr›’n›n önceden bilmesi anlam›na gelir.
verdi.
Tanr› önceden bildi¤i için insan eylemez. Tam
Salâhaddin Eyyûbî zaman›nda tarih sahnesine ç›-
tersine, insan›n kendi iradesiyle eyleyece¤ini
kan Eyyûbîler, Salâhaddin’in kardefli ve ayn› za-
Tanr› önceden bildi¤i için insan özgürce eyler.
manda el-Muazzam’›n babas› olan el-Melikü’l-
Bütün bu aç›klamalar, ak›ll› ruhun ve insan›n
Âdil’in soyundan devam etmifltir. el-Melikü’l-Âdil,
da ak›ll› ruh oldu¤u ölçüde sahip oldu¤u özel-
Salâhaddin’in çocuklar› aras›ndaki taht kavgalar›n-
liklerin, Leibniz’in özgür olmak için ortaya koy-
dan yararlanarak idareyi ele geçirmifl, ülkeyi kendi
du¤u “akla sahip olmak, hareketinin kayna¤›n›n
üç çocu¤u aras›nda paylaflt›rm›fl ve D›maflk nâibli-
kendi olmak ve fiilinin muhtemel olmas›” ko-
¤ini de el-Muazzam’a vermifltir.
flullar›n› yerine getirdi¤ini gösterir. Bu incelemeler ise, Leibniz’in Tanr›’n›n ve insan›n öz-
Y›lmaz, el-Muazzam’›n nâibli¤ini, el-Melikü’l-
gürlü¤üne dair aç›klamalar›n›n, temel metafizik
Âdil’in vefat tarihi olan 1218’e kadarki dönem ile bu
tezleriyle uyumlu oldu¤unu gösterir.
tarihten el-Muazzam’›n 1227’de ölümüne kadar
geçen dönem fleklinde ikiye ay›rd›ktan sonra, her
iki dönemin kesiflme noktas›na denk düflen V. Haçl› Seferi’ni de, el-Melikü’l-Âdil’in ölümü ve el-Muazzam’›n ba¤›ms›z olarak idareyi ele almas› aç›s›n-
30
dan önemli bir tarih olarak zikretti.
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Eyyûbî meliklerinin ilmî aç›dan kendilerinden üstün
gördükleri el-Muazzam’›n aklî ilimlere mesafeli
yaklaflt›¤›n› belirten Harun Y›lmaz, bununla birlikte,
kendi nâibli¤i döneminde bu ilimlerle u¤raflanlar›n
D›maflk’ta uygun bir ortam bulduklar›n› belirtti.
flehirde bulunan medreseler say› itibariyle ayn› dönemdeki di¤er ‹slâm flehirlerinin önüne geçmifltir.
Bu dönemde ‹slâm Dünyas›n›n birçok bölgesinden
pek çok âlim ve talebenin flehre geldi¤i görülmektedir. D›maflk’›n bu flekilde bir cazibe merkezi olmas›n›n en önemli nedeni, ‹slâm Dünyas›ndaki ilmî
ba¤›n bir parças› olma kayg›s›d›r. Ayr›ca flehirdeki
mans›plar›n çok oluflu da di¤er bir etken olarak zikredilmelidir.
D›maflk’ta bulunan âlimlerin büyük bir k›sm› flehrin yerli âlimleridir. Bunlar›n d›fl›nda, flehre gelip
yerleflenler, flehirde bir süre kal›p ayr›lanlar ve flehirde yetiflip daha sonra flehirden ayr›lan âlimler de
vard›r.
Genel olarak Eyyûbîler dönemindeki medreselerin
kurulmas›nda etkili olan kifliler, melikler, kad›nlar
ve devlet adamlar›d›r; ayr›ca flahsî giriflimlerle kurulan medreseler de vard›r. Bu grup içerisinde, baflka dönem ve co¤rafyalarla mukayese edildi¤inde,
özellikle kad›nlar›n etkin olarak bu faaliyetlerin
içinde yer ald›klar› görülmektedir. Örne¤in, D›maflk’ta infla edilen on befl medresenin bânisi kad›nlard›r. Bu medreselere ek olarak, devlet adamlar› taraf›ndan yaklafl›k yirmi ve özel kifliler taraf›ndan da on iki medrese infla ettirilmifltir.
D›maflk nâibli¤inin ilk döneminde siyasî aç›dan babas›n›n gölgesinde kalan el-Muazzam, bu dönemde ilmî aç›dan kendisini gelifltirme f›rsat› bulmufltur: ‹leri seviyede bir nahiv âlimi ve fakih olarak bilinmesinde bu durumun etkisi büyüktür. Hanefî
mezhebine mensup olmas›yla di¤er aile fertlerinden ayr›lan el-Muazzam, es-Sehmü’l-musîb fi’rredd ale’l-Hatîb isimli önemli bir eser kalem alm›flt›r. Di¤er Eyyûbî meliklerinin ilmî aç›dan kendilerinden üstün gördükleri el-Muazzam’›n aklî ilimlere mesafeli yaklaflt›¤›n› belirten Y›lmaz, bununla
Bu medreselerde e¤itim-ö¤retimle meflgul olan kifliler fleyhler, müderrisler, mu‘îdler ve talebelerdir:
birlikte, kendi nâibli¤i döneminde bu ilimlerle u¤raflanlar›n D›maflk’ta uygun bir ortam bulduklar›n›
fieyhlerin müderrislerden fark› tam olarak belli olmamas›na ra¤men, bunlar›n hem tedris faaliyetini
hem de idarî iflleri yürüttükleri görülmektedir.
Medreselerde f›k›h, tefsir, hadis gibi fler‘î ilimlerin
yan›nda sarf, nahiv, belâgat gibi dil ilimleri de okutan müderrislerin bir medresede göreve bafllamas›
belirtti ve döneminde el-Muazzam’›n ilim erbab›na
verdi¤i destekten bahsetti.
Eyyûbîler döneminde D›maflk, ‹slâm tarihindeki en
parlak iki döneminden birini yaflam›flt›r. Maddî re-
31
fah alan›ndaki parlakl›k ilmî sahaya da yans›m›fl,
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
üç flekilde olmaktayd›: Bunlar›n ilkine göre müder-
reseyi ve bunun yap›s›n› çal›flarak, buradan hareketle genellemelere varmak yanl›fl sonuçlar do¤urabilir. Bu yüzden, her parça ayr› incelenmeli ve veriler tek tek ele al›nmal›d›r.
ris, medresenin kendisine ba¤l› bulundu¤u kâd›lkudât (flehrin kad›s›) taraf›ndan atanmaktayd›.
‹kinci durumda ise, medresenin vâk›f› taraf›ndan
seçilmekteydi. Üçüncü uygulama ise, do¤rudan
bölgeyi idare eden melik taraf›ndan atanmas›yd›.
Ancak kim taraf›ndan atanm›fl olursa olsun, müderris, melik taraf›ndan kendisine verilen resmî bir
Felsefe 6
belge ile göreve bafllamaktayd›. Bir müderrisin
John Searle’ün Bilinç Teorisi
medresedeki görev süresi de de¤iflmekteydi ve se-
Eyüp Süzgün
yahat etmek, hac yapmak gibi bir sebep ya da kendi aleyhine yaflanan bir geliflme olmad›¤› müddetçe
vazifesini vefat edinceye kadar devam ettirmektey-
16 fiubat 2010
De¤erlendirme: T a y y i b K a d a k
di. Müderrisin ders vermesi için izni gereken melik,
görevden alma yetkisine de sahipti. Maafllar› ise ya
melik taraf›ndan ya da medresenin sahip oldu¤u
Marmara Üniversitesi Felsefe ve Din Bilimleri Bilim
Dal›’nda “John Searle’ün Bilinç Teorisi” ad›yla tamamlad›¤› yüksek lisans tezini sunan Eyüp Süzgün,
konuflmas›na Searle’ün çal›flmalar›ndan k›saca
bahsederek bafllad›. Analitik felsefe gelene¤i içinde
çal›flmalar›na bafllayan Searle’ün tüm felsefî çabas›n› dil, zihin/bilinç ve toplum felsefesi fleklinde üç
ana k›s›mda sürdürdü¤ünü belirten Süzgün, kendi
çal›flmas›n›n, bu üçlü içinden yaln›zca zihin/bilinç
teorisi üzerine odakland›¤›n› ifade etti.
vak›flardan elde edilen gelirlerden ödenmekteydi.
Medreselerde müderrislerden sonra gelen ikinci
ö¤retim eleman› olan mu‘îdin görevi, müderrisin
anlatt›¤› dersleri ö¤rencilere tekrar ettirmek ve dersin daha iyi anlafl›lmas›n› sa¤lamak maksad›yla onlara yard›mc› olmakt›.
el-Muazzam zaman›nda flehirde dördü Hanefîler
için, ikisi Hanbelî mezhebi mensuplar› için, biri de
t›p e¤itimi vermek üzere toplam yedi medrese kurulmufltur. Kendinden önceki dönemlerin aksine,
Searle, bilinç sorununu ele al›rken, zihin felsefesindeki ikici (düalist) ve tekçi (monist) yaklafl›mlar›
elefltirmekle ifle bafllar. Bu nedenle, zihin felsefesi
tarihindeki tart›flmalar bilindi¤inde, Searle’ün bilinç teorisini anlamak biraz daha kolayd›r. Bu noktada Süzgün, zihin felsefesinde üç önemli k›r›lmadan söz etmenin mümkün oldu¤unu belirtti: On
yedinci yüzy›lda kartezyen ikicili¤in ortaya ç›k›fl›,
el-Muazzam döneminde D›maflk’ta fiafiîler için bir
medresenin kurulmam›fl olmas› dikkat edilmesi gereken bir noktad›r.
Son olarak Y›lmaz, ‹slâm Dünyas›nda medrese üzerine çal›fl›rken, incelenen medresenin bulundu¤u
dönemi ve co¤rafî flartlar› göz önüne alman›n öne-
32
mine de k›saca de¤indi. Ona göre, sadece bir med-
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Searle’ün tamamen do¤al s›n›rlar içinde kalarak bilinci
aç›klamaya çabalad›¤›n› ifade eden Eyüp Süzgün,
filozofun, bilinci (insan›n biyolojik tarihinin bir parças›
gibi kabul etti¤i için) beyindeki nörofizyolojik
süreçlerin sonucunda ortaya ç›kan beynin bir üst
düzey niteli¤i olarak gördü¤ünü belirtti.
flünü ortaya koyar. Buna göre, ontolojik olarak tek
bir dünya vard›r ve fiziksel nedensel aç›dan kapal›
olan bu dünyan›n varl›¤›ndan flüphe etmek anlams›zd›r.
yirminci yüzy›l›n bafllar›nda pozitivizmin etkisiyle
maddecili¤in bask›n hâle gelifli ve bilgisayar›n temelini teflkil eden çal›flmalarla birlikte 1950’lerde
yaflanan biliflsel devrim...
Konuflmas›n›n bundan sonraki k›sm›n› üç ana bafll›k alt›nda sürdüren Süzgün, ilk önce Searle’ün bilince ve do¤as›na dair fikirlerini ele ald›. Tafl›d›¤›
kavramsal mu¤lakl›k dolay›s›yla bilinci ele al›rken
Searle’ün di¤er düflünürlerden farkl› bir metodolojiyi benimsedi¤ini belirten Süzgün, bilince dair
analitik tan›mlamalar yerine sa¤duyuya dayal› bir
tan›mla incelemesine bafllad›¤›n› ifade etti. Buna
göre Searle bilinci, “sabahleyin rüyas›z bir uykudan
uyan›p tekrar uykuya dalana kadar gün boyu devam eden veya komaya girinceye, ölünceye ya da
bir flekilde bilinçsiz bir duruma girinceye kadar süren içsel, niteliksel, öznel duyarl›l›k veya fark›ndal›k
durumlar›” fleklinde tan›mlamaktad›r.
Kartezyen ikicilik, varl›¤›n, biri zihinsel di¤eri fiziksel olan iki ayr› ontolojik alana ayr›labilece¤ini iddia ederek, filozoflar› uzun bir süre etkisi alt›na alm›flt›r. Maddecilik ise, kartezyen ikicili¤in zihinsel
taraf›n› reddederek, yaln›zca fiziksel alan›n varl›¤›ndan söz edilebilece¤ini öne sürmüfl ve biliflsel
devrime kadar, bilinç gibi maddî olmayan öznel bir
niteli¤in yads›nmas›na neden olmufltur. Biliflsel
devrimden sonra bilinç yeniden gündeme gelmifl
ve özellikle 1980’li y›llarda, bu alandaki çal›flmalarda büyük bir art›fl yaflanm›flt›r. Searle ise, 1990’lar›n
bafl›nda kaleme ald›¤› Zihnin Yeniden Keflfi adl›
metinle bu tart›flmalara kat›lm›fl ve di¤erlerinden
ay›rmak amac›yla kendi zihin/bilinç teorisini “biyolojik do¤alc›l›k” (biological naturalism) olarak
Ayr›ca, Searle’ün tamamen do¤al s›n›rlar içinde kalarak bilinci aç›klamaya çabalad›¤›n› ifade eden
Süzgün, filozofun, bilinci (sindirim, mitoz, mayoz
veya enzim salg›lama kadar insan›n biyolojik tarihinin bir parças› gibi kabul etti¤i için) beyindeki
nörofizyolojik süreçlerin sonucunda ortaya ç›kan
beynin bir üst düzey niteli¤i olarak gördü¤ünü belirtti. Bununla birlikte, Searle’e göre, öznellik, niteliksellik, birlik ve niyetlilik gibi dört temel yap›sal
özelli¤inden dolay› bilinç di¤er biyolojik görüngülerin tamam›ndan ayr›l›r.
adland›rm›flt›r. Searle’e göre biyolojik do¤alc›l›k,
indirgemeci olmayan do¤alc› bir bilinç teorisidir ve
kendisinden önceki kavramsal miras› devralmad›¤›
için de, tekçili¤in ve kartezyen ikicili¤in birbirini
karfl›l›kl› olarak d›fllad›klar› kavramsal ikili¤e (conceptual dualism) düflmez.
Süzgün, Descartes’in epistemolojiyi merkeze alan
yaklafl›m›n› sert biçimde elefltiren Searle’ün, kendi
bilinç teorisini ontolojik bir temele dayand›rd›¤›n›n özellikle alt›n› çizdi. Bu nedenle Searle, bilincin
ve bilince sahip varl›klar›n içinde bulundu¤u bir
‹kinci olarak, Searle’ün öznel niteliksel yap›da kabul etti¤i bilinci fiziksel dünyaya nas›l yerlefltirdi¤ini ele alan Süzgün, zihinsel-fiziksel ayr›m›, bilincin
ortaya ç›k›fl›/öngörülemezli¤i (emergence), zihinsel
d›fl dünyan›n varl›¤›n› reddeden yaklafl›mlar› ayr›nt›lar›yla ele al›p elefltirdikten sonra, “d›flsal ger-
33
çekçilik” (external realism) diye adland›rd›¤› görü-
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
nedensellik ve bilincin indirgenemezli¤i gibi temel
‹slâmî ‹limler 10
meselelerle ilgili filozofun görüfllerini tart›flt›. Sear-
‹hvan’dan Cüheyman’a
Suudi Arabistan ve Vehhabilik
le’e göre, bilinci çözümsüz k›lan sorunlar›n bafl›nda, devral›nan zihinsel-fiziksel fleklindeki kavramsal kategorilefltirme gelir ve birbirini karfl›l›kl› ola-
Mehmet Ali Büyükkara
rak d›fllayan bu iki kavramlaflt›rmadan vazgeçilmedikçe bir sonuca varmak imkâns›zd›r. Ona göre, ka-
27 Mart 2010
t›l›k veya s›v›l›¤›n kendilerini ortaya ç›karan meka-
De¤erlendirme: Z . T u b a K o r
nizmalar›n bir üst niteli¤i olmalar› gibi, bilinç de
mikro düzeydeki sinirsel etkileflimler sonucu mey-
‹hvan’dan Cüheyman’a: Suûdi Arabistan ve Vehha-
dana gelen beynin bir üst niteli¤idir.
bilik, ‹mamet Mücadelesi ve Haflimo¤ullar› ve Geç-
Dolay›s›yla, biyolojik düzenin bir parças› olan bi-
miflten Günümüze Kâbe’nin ‹flgal Tarihi adl› eserle-
linç, nedensel olarak da, beyin gibi organik bir sis-
ri kaleme alan Marmara Üniversitesi ‹lahiyat Fakül-
temi meydana getiren mikro ö¤elerin davran›flla-
tesi ‹slâm Mezhepleri Tarihi ö¤retim üyelerinden
r›yla aç›klanabilir. Fakat yine de, sistemi oluflturan
Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükkara, özellikle 11 Eylül
mikro ö¤elerle veya alt düzey unsurlarla bilinç ara-
sald›r›lar›n›n ard›ndan uzun süre gündemden düfl-
s›ndaki iliflki, yaln›zca nedensel bir iliflki olmaktan
meyen, ancak hakk›nda çok fazla fley bilinmedi¤i
öteye gitmez. Bu yüzden, bilinci tamamen beynin
için ekseriyetle Bat›’dan tercüme ve çarp›t›lm›fl ma-
alt düzey etkinliklerine indirgemek ya da sadece
lumatlarla yorumlar yap›lan Suudi Arabistan, bu
onu oluflturan ö¤elerin etkileflimleriyle aç›klamak
ülkenin resmî ideolojisi Vehhabilik ve el-Kaide
yanl›fl olacakt›r.
benzeri yap›lanmalarla ilgili oldukça önemli ve
Süzgün, konuflmas›n›n son k›sm›nda, bilince dair
kapsaml› bir sunum gerçeklefltirdi.
felsefî soruflturmas›n› özetledi¤i Searle’ün bilimsel
Büyükkara konuflmas›nda, gerek ilk iki Suudi dev-
bilinç araflt›rmalar›na yönelik elefltirilerine k›saca
letini (1744-1818 ve 1822-1891), gerekse yirminci
de¤indi. Hâlihaz›rda yürütülen bilimsel bilinç arafl-
yüzy›lda kurulan Suudi Arabistan’› din-devlet (yani
t›rmalar›nda benimsenen yolu yap›tafl› modeli diye
Vehhabi-Suudi) iliflkileri temelinde ele ald›. Bu çer-
adland›ran Searle, bu yöntemle çal›flmalar›n› sürdüren bilim adamlar›n›n bilincin temel nitelikleri
çevede Büyükkara özetle flunlar› söyledi:
olan öznellik, niteliksellik ve bütünlü¤ü dikkate al-
Muhammed b. Abdulvehhab ile Muhammed b. Suud aras›ndaki Dir’iye ‹ttifak› (1744), bugünkü Suudi
devletinin ve din-devlet (ulema-ümera) ittifak›n›n
nörobiyolojik aç›dan incelenmesi için farkl› bir mo-
temellerinin at›ld›¤› ilk olayd›r. 1700’lerde ortaya
del olan birleflik alan modelini önerir.
ç›kan Vehhabilik, “zâlim ve günahkâr da olsa yöne-
34
mad›klar›n› belirtir. Bilincin öznel niteliksel bir bütünlük içinde oldu¤unu savunan Searle, bilincin
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Mehmet Ali Büyükkara’n›n da iflaret etti¤i gibi, Suudi
yönetimi d›flar›da önce ‹ngiltere’nin ve 1950’lerden bu
yana da ABD’nin isteklerine boyun e¤me zorunlulu¤u
ile içeride Vehhabi-dindar halk›n bu “zorunluluk”tan
duydu¤u rahats›zl›k aras›nda hep bir ikilem yaflam›flt›r.
time itaat” gibi kuvvetli bir gelene¤e sahip olan Ehl-
Suudi rejimine karfl› iki hafta boyunca Kâbe’yi iflgal
i Hadis/Hanbelî/Selefî düflünce ve pratik içinde,
etmesidir). Yine de Suudi yönetimi hiçbir zaman
“iyili¤i emredip kötülükten nehyetme” ilkesinin
dayand›¤› aslî güce s›rt›n› dönmez; devlete ba¤l›
abart›lmas›ndan kaynaklanan, afl›r›l›klar›yla öne
ulema vas›tas›yla statükocu Vehhabilik muhafaza
ç›km›fl ekol içi fikrî ve amelî bir k›r›lmad›r. Vehha-
edilir. Bugün dahi Kraliyet’i koruyan “Milli Muha-
bi-Suudi ittifak› ile birlikte Ehl-i Hadis’in klasik
f›zlar” sadece Necd kabilelerinden (sad›k ‹h-
“devlete itaat” duyarl›l›¤› tekrar ray›na otururken,
van’dan) seçilmektedir.
Vehhabilik Suudi devletlerinin kurulufl aflamalar›na
Öte yandan Suudi yönetimi, d›flar›da önce ‹ngilte-
ciddi katk›lar sa¤lar.
re’nin ve 1950’lerden bu yana da ABD’nin istekleri-
Bu noktada, üçüncü Suudi devleti yolunda ilk ad›m
ne boyun e¤me zorunlulu¤u ile içeride Vehhabi-
olarak 1902’de Riyad’› (Necd bölgesini) alan Abdü-
dindar halk›n bundan duyduklar› rahats›zl›k ara-
laziz b. Suud, 1913-25 aras›nda çevre bölgeleri top-
s›nda hep bir ikilem yaflar. Bu noktada, Usame b.
raklar›na katarak bugünkü Suudi Arabistan s›n›rla-
Ladin’in 1990’larda verdi¤i cihad fetvas›nda da zik-
r›na ulafl›rken; ona en büyük katk›y›, 1912-13’te ku-
retti¤i üzere, baba Abdülaziz b. Suud ‹ngilizleri
rulmaya bafllayan “hicre”lere yerlefltirilen dinî ve
devreye sokarak ilk Filistin direniflini k›rd›r›p birin-
militer bir güç olan “‹hvan-› Necd” sa¤lar. Fakat
ci k›bleyi (Kudüs’ü) iflgalcilere teslim etmekle, o¤ul
bugünkü s›n›rlara ulafl›lmas›n›n ard›ndan (ki daha
Fahd ise 1990’da ikinci k›bleyi iflgalcilere (ABD’ye)
ötesi ‹ngiliz ve Frans›z idaresi alt›ndaki Arap top-
açmakla suçlan›r.
raklar› idi) afl›r›l›klar› ile rahats›zl›k uyand›rmakta
‹hvan’›n düflünce ve prati¤inin yeniden canland›-
olan ve cihad›n devam› için bast›ran ‹hvan, her ih-
r›lmas› ve ona yap›lan ihanetin hesab›n›n sorulma-
tilalin kendi çocuklar›n› yemesi misali, ‹ngilizlerin
s› gerekti¤i kanaati, cihadî-selefî yap›lanmalarla
de yard›m›yla ‹bn Suud taraf›ndan 1929-30’da tas-
günümüze kadar tafl›n›r. Buna karfl›l›k devlete en-
fiye edilir. Nitekim ‹hvan’›n hiç hofllanmad›¤› fiiile-
tegre edilen statükocu Vehhabilik/Suudi Selefiye
ri ve Hicazl›lar› vatandafl yapan ve ‹ngiltere ile itti-
ise, ‹hvan’› ve el-Kaide gibi cihadî gruplar›, devlete
fak kuran Suudi yönetiminin böyle bir tasfiyeye git-
itaatkâr geleneksel Ehl-i Hadis/Selef çizgisinden
mesi kaç›n›lmazd›r.
ciddi bir sapma gösterdikleri için f›rka-i nâriye yani
“Sahih akidenin yerküreye yerleflmesi” noktas›nda
Suudi Arabistan’› bir merkez olarak gören SelefiVehhabi çevrelerde ‹hvan’›n tasfiyesi tam bir hayal
k›r›kl›¤› yarat›r. 1700’lerden beri varolan ve o dönemde ‹hvan-› Necd ile temsil edilen din-devlet ittifak› bozulur (bunun önemli bir misali, 1979’da ‹hvan’›n yeni versiyonu olan Cüheyman hareketinin
cehennemlik f›rka olarak görür. ‹hvan gelene¤inin
temsil etti¤i cihadî-selefî muhalefet ile devleti meflru gören geleneksel Suudi-Selefi gruplar aras›ndaki
çekiflme, bugün sadece Suudi Arabistan’›n d›fl politikas›nda gözetilen bir denge unsuru de¤il, dünyadaki selefî yap›lanmalar›n rotalar›n› da belirleyen
35
bir faktördür. Dünyan›n her yerinde selefî ak›mlar
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Dursun Ali Ayk›t, Philo’nun resmetti¤i “Helenci Yahudilik”in temel
unsurlar› aras›nda siyasal hâkimiyetlerini kaybeden Yahudilerin
kendi fleriatlar›n› uygulama zorluklar›n› aflmak amac›yla gelifltirdi¤i
“Musa’n›n yasalar›na de¤il, tabiat›n yaz›lmam›fl yasalar›na tâbi
olunabilece¤i düflüncesi”nin de yer ald›¤›n› ifade etti.
iki kampa bölünmüfl durumdad›r ve her biri bir di¤erini bidatçilikle suçlamaktad›r.
Bu konuflmay› merak edenler Büyükkara’n›n ‹hvan’dan Cüheyman’a: Suûdi Arabistan ve Vehhabilik adl› kitab›n› okuyabilirler. Modern Ortado¤u’nun geçmiflini ve bugününü, Suudi Arabistan’›n
tarihini ve rejim yap›s›n›, Vehhabi-Selefi hareketleri ve el-Kaide tarz› cihadî yap›lanmalar› anlamaya
çal›flanlar ve bu konuda kalem oynatanlar da Büyükkara’n›n çal›flmalar›n› takip etmelidir.
Felsefe 7
H›ristiyanl›¤›n Öncüsü Olarak
‹skenderiyeli Philo
dininden”, nas›l “Hz. ‹sa merkezli bir dine” geçifl
yapt›¤› ve bu dönüflüm esnas›nda “Helenistik Yahudilik” olarak adland›r›lan sistemin kilise babalar›
Dursun Ali Ayk›t
üzerinde nas›l bir etkiye sahip oldu¤u gibi sorunlara odaklanan Ayk›t, Kutsal Kitap ile Grek kültürünü
6 Nisan 2010
De¤erlendirme: A l i ‹ z z e t T a fl ç › o ¤ l u
bir flekilde uzlaflt›rma gayreti gösteren Philo’nun
faaliyet ve düflüncelerini dinleyicilerle paylaflt›.
M.Ö. 25/20-M.S. 50’li y›llar aras›nda yaflad›¤› tahmin
edilen Philo, kendi ye¤eni dâhil birçok Yahudinin ya
Dursun Ali Ayk›t, Marmara Üniversitesi Felsefe ve
Din Bilimleri Bilim Dal›’nda tamamlad›¤› “H›ristiyanl›¤›n Öncüsü Olarak ‹skenderiyeli Philo” (‹stanbul 2010) bafll›kl› doktora tezi ba¤lam›nda bir sunum gerçeklefltirdi. Kadim medeniyet birikimlerinin birbirleriyle etkilefliminin somut bir tezahürü
olarak, Helenistik kültürle karfl› karfl›ya kald›ktan
sonra Yahudili¤in nas›l bir geliflme gösterdi¤i; Yahudilik içinden do¤an H›ristiyanl›¤›n, “Hz. ‹sa’n›n
din de¤ifltirdi¤i ya da Helenistik kültüre teslim oldu¤u bir dönemde, iyi bir flekilde özümsedi¤i “Grek bilgeli¤i” ile kendi dini olan Yahudili¤i uzlaflt›rma çabas› içerisine girerek, Yahudilik içerisinde zamanla
geliflen “Helenci Yahudilik” adl› bir yaklafl›m›n öncüsü olmufltur. Günümüze kadar ulaflmay› baflarm›fl
yaklafl›k elli civar›ndaki eserinde resmetti¤i bu yak-
36
lafl›m›n temel unsurlar› aras›nda, “Kutsal Kitab’›n
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
tefsirinde alegorik yorumun takip edilebilece¤ine”
‹slâmî ‹limler 11
olan vurgusu, siyasal hâkimiyetlerini kaybeden Ya-
Nukûllü Fetva Mecmualar› ve
Mehmet F›khî el-Aynî’nin
el-Evcibetü’l-kâni‘a Adl› Eseri
hudilerin kendi fleriatlar›n› uygulama zorluklar›n›
aflmak amac›yla gelifltirdi¤i “Musa’n›n yasalar›na
de¤il, tabiat›n yaz›lmam›fl yasalar›na tâbi olunabilece¤i düflüncesi” ve aflk›n ve mutlak mükemmel ola-
Emine Arslan
rak niteledi¤i Tanr›’n›n maddî dünya ile iliflkiye geçerken ihtiyaç hissedilen bir arac› olarak Logos ta-
13 Nisan 2010
De¤erlendirme: H a c e r K o n t b a y
savvurunun Yahudili¤e dahil edilifli s›ralanabilir.
Yahudili¤in geçirdi¤i bu tecrübe, Roma pagan kültürüyle karfl›laflan H›ristiyanlar için önemli aç›l›m-
MAM Tezgâhtakiler toplant› dizisinin Nisan ay› ko-
lara imkân tan›m›flt›r. Bu karfl›laflma sürecinde H›-
nu¤u Dr. Emine Arslan, Marmara Üniversitesi ‹s-
ristiyanl›¤›n dönüflümünde rol oynayan kilise ba-
lâm Hukuku Bilim Dal›’nda bu y›l tamamlad›¤›
balar› için Philocu çizgideki düflünceler yol gösteri-
“Nukûllü Fetva Mecmualar› ve Mehmet F›khî el-Ay-
ci olmufltur. Sinoptik ‹ncillerden ayr› tutulan Yu-
nî’nin Evcibetü’l-kâni‘a Adl› Eserinin Bu Mecmua-
hanna ‹ncili ile ‹branilere Mektub’un, Logos anlay›-
lar Aras›nda Durdu¤u Yer” bafll›kl› tezini sundu.
fl› ve alegorik yorum metodu her ne kadar ulafl›lmak
istenen hedefler bak›m›ndan farkl›l›k arzetse de,
Osmanl› döneminde fetva verirken esas al›nan kay-
Helenistik Yahudili¤in en önemli temsilcisi Phi-
naklar› tespit etmek gayesiyle yola ç›kan Arslan, de-
lo’nun bak›fl aç›s›na çok yak›nd›r. Ayn› ça¤da yafla-
rinlikli bir kütüphane ve “yazma” çal›flmas›n› gerektiren bu araflt›rmas›n›, örnek bir eser inceleme-
yan Pavlus ile Philo’nun, diaspora Yahudisi olmala-
siyle tamamlad›¤›n› ifade ederek sunumuna baflla-
r›, Tarsus ve ‹skenderiye gibi Helenistik entelektüel-
d›. Osmanl›’da fetva müessesesini k›saca tan›tan
li¤in hâkim oldu¤u yerlerde yaflamalar› ve kendi dö-
Arslan, fleyhülislâml›¤›n ihdâs›n› ve fetva dairesinin
nemlerinde Yahudili¤in önünde duran problemlere
ortaya ç›k›fl›n›n tarihî seyrini anlatt›ktan sonra, fet-
çözüm aramalar›, bir yandan bu iki önemli flahsiyet
va kurumunun iflleyiflinden bahsetti: Buna göre,
aras›ndaki benzerliklere iflaret ederken, öte yandan
Osmanl›’da merkezde fleyhülislâm ve taflrada kenar
takip eden y›llarda Hz. ‹sa sonras› (biraz da kilise
müftîleri, kendilerine gelen bütün dinî sorular› sis-
babalar›n›n faaliyetleriyle flekillenen) H›ristiyanl›k
tematik bir iflleyifle sahip fetva dairesi bünyesinde
içerisinde Philo’nun etkisini göstermektedir.
cevapland›r›yordu. Yaz›l› veya flifahî olarak nakledilen sorular müsevvidler taraf›ndan yaz›l›yor, mübeyyizler taraf›ndan temize çekiliyor ve fetva daire-
37
sinin kütüphanesinde bulunan kaynaklara göre ce-
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
Emine Arslan, fetvalar›n çevresel flartlara göre de¤iflmesine en
çok uluslararas› iliflkilerde de¤ifliklik olmas› hâlinde rastland›¤›n›,
örne¤in ‹ran’la iliflkilerin gergin oldu¤u bir dönemde Raf›zîlikle
ilgili soru ve fetvalar›n belirgin bir art›fl gösterdi¤ini ifade etti.
rinden farkl› olarak belli bir zaman aral›¤›nda yaflam›fl fleyhülislâmlar›n fetvalar›ndan oluflmaktad›r.
vapland›r›l›yordu. Bu ifllerden genel olarak fetva
emini sorumlu idi. fieyhülislâm ço¤unlukla alt kademelerde cevaplanm›fl sorular› onaylamakla yeti-
Dönemlerinde bütün fetva dairelerinin kütüphanelerinde bulunan ve bugün de çeflitli kütüphanelerde pek çok yazmas› mevcut olan bu eserler, ayn› zamanda matbudur. Ancak bu noktada Arslan flu hususa dikkat çekti: Bir fetva mecmuas›, sadece onu
derleyenin de¤il, birden çok kiflinin katk›s›yla oluflmaktad›r. Mecmualar›n müsveddelerine al›nan
notlar bir sonraki istinsahta metnin içine dâhil olabilmekte, fetvalarda nüshay› elinde bulunduran kifliler taraf›ndan de¤ifliklik ve düzeltmeler yap›labilmekte, baz› nüshalarda bulunan fetvalar, di¤er baz›lar›ndan ç›kar›labilmektedir. Matbu nüshalar, kütüphanelerdeki onlarca nüshadan biri esas al›narak
bas›ld›¤› için, farkl› versiyonlardaki çeflitlilikten
mahrumdur. Dolay›s›yla matbu nüshalardan çal›fl›rken ihtiyatl› olmak gerekir.
niyordu. Yetkilisi taraf›ndan onaylanm›fl cevap, soru sahibine yaz›l› olarak ulaflt›r›l›yordu.
Fetvalar›n önemli bir özelli¤i, fetva veren kiflilerin fleyhülislâm hariç- bu fetvan›n dayana¤›n› gösterme mecburiyeti idi ki “nükûllü fetvalar”›n temelini
de bu flart oluflturmaktad›r. Nakil ve ço¤ulu nükûl,
verilen fetvan›n hangi müellifin hangi eserindeki
ibaresine dayanarak verildi¤inin belirtilmesini ifade etmektedir. Önceleri sayfalar›n kenarlar›ndaki
boflluklara yaz›lan nakiller, daha sonra kar›fl›kl›¤›
önlemek için soru ve cevab› müteakiben yaz›lmaya
bafllanm›flt›r.
Soru ve cevaplar›n yaz›m›yla u¤raflan müsevvidler,
mübeyyizler ve ayr›ca fetva eminleri, yazd›klar› fetvalar›n bir nüshas›n› da kendileri için muhafaza etmekteydiler. Biriktirilen bu nüshalar, “fetva mecmular›”n›n temelini oluflturmaktad›r. Bazen bir fetva emini biriktirdi¤i fetvalar›, bazen de bir müftî
kendisine sorulan sorular› ve verdi¤i cevaplar› bir
araya getirerek bir fetva mecmuas› oluflturuyordu.
Mecmuada fetvalar›n kaynaklar› da yer al›yorsa,
buna “nükûllü fetva mecmuas›” deniyordu.
Tedavülde olan nükûllü fetva mecmualar›n›n yaln›zca nükûlünden oluflan eserler de kaleme al›nm›flt›r. Arslan, bu tür bir çal›flman›n yap›l›fl amac›n›n fetvalarla kar›flan nakillerin istikrar bulmas›n›
ve fetvalara kolay ulafl›lmas›n› sa¤lamak oldu¤unu
düflünmektedir.
Fetva mecmualar› hakk›ndaki genel aç›klamalardan
sonra, tez konusu olan Aynî’nin Ecvibetü’l-kâni‘a
adl› eserinden k›saca bahseden Arslan, bu eseri seçme sebebini aç›klayarak sunumunu tamamlad›.
Baz› fetva mecmualar› zamanla o kadar kabul gördü
ki, bu mecmualar fetva vermede kullan›lan baflvuru
kaynaklar› hâline geldi. Osmanl› döneminde çokça
ra¤bet gören ve fetvahane taraf›ndan muteber kabul edilen dört mecmua vard›r: Fetâvâ-i Ali Efendi,
Fetâvâ-i Feyziyye, Behcetü’l-fetâvâ ve Netîcetü’l-fetâvâ. Bu dört eserden ilk üçü sadece bir fleyhülislâm›n fetvalar›n› toplarken, Neticetü’l-fetâvâ, di¤erle-
38
Oldukça verimli geçen soru ve katk›lar bölümünde
fetva dairelerinde verilen fetvalarda hangi kaynaklar›n esas al›nd›¤›na dair soruya cevap veren Arslan
ilginç bir tespitte bulundu. Fetva mecmualar›n›n
nükûlünde ad› geçen eserlerin bir listesini yapan ve
Medeniyet
Araflt›rmalar›
Merkezi
MAM
kullan›m s›kl›¤›na göre istatisti¤ini ç›karan Arslan,
en çok kullan›lan ilk on eser bir yana b›rak›l›rsa, adlar› s›k s›k zikredilen birçok kayna¤› tan›mad›¤›n›,
çünkü zaman›nda bu denli baflvurulan ve fetvalar
arac›l›¤›yla toplum hayat›na yön veren bu eserlerin
bugün tedavülden kalkm›fl kitaplar oldu¤unu söyledi. En çok baflvurulan eserler olarak flunlar› zikretti: Fetâvâ-i Kâd›hân, Fetâvâ-i bezzâziyye, Hulâsatü’l-ecvibe, Dürer ve Gurer, Bahru’r-râik, Mültekâ, Câmi‘u’l-fusûleyn.
Medeniyet Araflt›rmalar›
2010 Bahar Seminerleri
Son bölümde fetvalar›n içerik aç›s›ndan de¤erlendirilmesi üzerinde de duruldu. Arslan, fetvalar›n
çevresel flartlara göre de¤iflmesine en çok uluslararas› iliflkilerde de¤ifliklik olmas› hâlinde rastland›¤›n›, örne¤in ‹ran’la iliflkilerin gergin oldu¤u bir dönemde Raf›zîlikle ilgili soru ve fetvalar›n belirgin bir
art›fl gösterdi¤ini ifade etti. Bu tespit, mecmualar›n
san›ld›¤› gibi farazî soru ve cevaplardan oluflmad›¤›n›, sorular›n gerçekten fetvahaneye iletilmifl sorular oldu¤unu teyit eden bir husus olarak dikkate de¤er bulundu.
Osmanl› tarihi hakk›ndaki bilgi ve yarg›lar›n birço¤u hâlâ kaynaklara dayanmayan genellemelerden
oluflmaktad›r. Osmanl› arflivleri ve di¤er kaynaklara
dayanan çal›flmalar›n ilerlemesi, do¤ru bilinen pek
çok yanl›fl›n gün ›fl›¤›na ç›kar›lmas›n› sa¤layacakt›r.
Osmanl›’n›n dinî, sosyal hatta siyasî hayat›na yön
veren fleyhülislâml›k ve fetva müesseseleri üzerindeki çal›flmalar›n son y›llarda art›fl göstermesi bu
aç›dan sevindiricidir. Emine Arslan’›n fetva mecmualar› ile ilgili çal›flmas› da baflta sosyal tarih ve f›k›h tarihi olmak üzere birçok farkl› disiplin için faydal› olabilecek ve daha ileri çal›flmalara dayanak
teflkil edecek niteliktedir.
G‹R‹fi SEM‹NERLER‹
‹slam Siyaset Düflüncesine Girifl II:
Temel Kavramlar ve ‹simler
Sosyal Bilimlerde Temel Yönelimler II
H›z›r Murat Köse
Nurullah Ardݍ
TEMEL SEM‹NERLER
Hadis Tarihi
‹slam Felsefesi Tarihi
‹slam ‹ktisad›na Girifl
‹slam Bat› ‹liflkileri Tarihine Girifl
Halit Özkan
M. Cüneyt Kaya
Cengiz Kallek
‹brahim Kal›n
ÖZEL SEM‹NERLER
Ahlâk Felsefesinin Temel Sorunlar›
‹bn Rüfld ve Felsefesi
‹slam’da Hukuk-Ahlak ‹liflkisi
Seküler/Post-Seküler Ça¤da Kimlik ve Kültür
Yapay Zekâya Girifl
Hümeyra Karagözo¤lu
Hüseyin Sar›o¤lu
Mustafa Demiray
Nazife fiiflman
M. Ali Çal›flkan
OKUMA GRUPLARI
Bilinç Okuma Grubu
Ça¤dafl Felsefe Okuma Grubu
Düflüncebilim Okuma Grubu I-II
Klasik Felsefeye Girifl
Modern ‹slam Düflüncesi Okuma Grubu
Sekülerleflme Okuma Grubu
39
ATÖLYELER
‹slam Siyaset Düflüncesi Atölyesi
Kant Sonras› Metafizik Tart›flmalar›
Modernleflme Öncesi ‹hya Hareketleri I: fievkânî
Eyüp Süzgün
‹shak Arslan
Semih AtiflSelim De¤irmenci
Selim De¤irmenci
E. S. Kaya-Ö. Kavak
Nurullah Ardݍ
H›z›r Murat Köse
Eyyüp Said Kaya
40
mansûuur
büyük köse vur
bütün sesler bir seste bo¤uldu
mansûr
flekiller bir yerden geldiler
flekiller bir yere gittiler
flekiller görünmez oldular
günefller bir yerden ç›kt›lar
günefller bir yere girdiler
günefller onsuz öldüler
ne ayd›nl›k gerek bana
ne kararanl›k
renkler güneflten ç›kt›lar
renkler günefle girdiler
renkler güneflsiz öldüler
ne renk gerek bana
ne renksizlik
Asaf Hâlet Çelebi
Mansûr
MOLA
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
SAM K›rkambar Tez / Sohbet / Kitap
SAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
Osmanl› Tezyinat›
Klasik Devir ‹stanbul
KIRKAMBAR TEZ/SOHBET/K‹TAP
Hanedan Türbeleri (1522-1604)
Osmanl› Tezyinat›: Klasik Devir ‹stanbul
Hanedan Türbeleri 1522-1604
Aziz Do¤anay
6 Ocak 2010
Aziz Do¤anay
S›r(r)› Olmayan Bir Ayna: Devrim-Sonras›
‹ran Sinemas›nda Anlat›m
Övgü Gökçe
6 fiubat 2010
‹ran’da Sinema E¤itimi
Feyza Aksoy
17 fiubat 2010
6 Ocak 2010
De¤erlendirme: Z e y n e p G ö k g ö z
M‹MAR‹ DÜfiÜNCELER
Mimarî eserlerin tezyînât›na dair yaz›lm›fl kitaplar
insana yepyeni bir perspektif verir. Çünkü yerinde
yapt›¤›n›z incelemelerde atlayaca¤›n›z pek çok ayr›nt›y› ve espriyi, yak›n plan çekimlerin sa¤lad›¤›
kolayl›kla gözlerinizin önüne serer ve sizi tezyînât›n
o renkli dünyas›na çarçabuk dâhil eder.
Aziz Do¤anay’›n kitab› da bu anlamda gayet titiz ve
temiz çal›fl›lm›fl bir eser. Özelikle bilgisayar teknolojisinden de yararlan›larak oluflturulan kompozisyon çözümlemeleri ile motiflerin kendi ba¤lam›ndan kopart›larak tek tek ele al›nd›¤› resimler alana
dâhil biri olmasan›z da dikkatinizi çekiyor.
Türkiye Mimarl›¤›:
Türkiye’de Konut Kültürünün De¤iflimi
‹hsan Bilgin
20 Ocak 2010
Türkiye Mimarl›¤›:
Türkiye’de Mimarl›k Düflüncesi
Bülent Tanju
24 fiubat 2010
Türkiye Mimarl›¤›: Ç›ra¤›n Rüfltünü ‹spat›n›n
Arac› Olarak Bir Yar›flmaZübeyde Han›m Kültür Merkezi
Emine&Mehmet Ö¤ün
24 Mart 2010
S‹NEMA SOHBETLER‹
Türk Sinemas›nda Son Dönem ve Uzak ‹htimal Mahmut Faz›l Coflkun
30 Aral›k 2009
ÖZEL ETK‹NL‹K
2001-2002 y›llar›nda tamamlad›¤› iki doktora tezinden birinde fetihten Yavuz Selim’e kadar olan dönemi, ikincisinde de Yavuz Selim’den Klasik Dönem sonuna kadar olan süredeki mimarî plastik ve
tezyînât› ele alan Aziz Do¤anay, sunumunu yapt›¤›
kitab›nda, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nde ‹slam Tarihi ve Sanatlar› Anabilim
Dal›nda haz›rlad›¤› ikinci tezini konu edinmifl.
41
Tez konusunu hanedan türbeleri ile daraltmas›n›n
sebebini klasik dönem eserlerinin fazla olufluna ve
Ahmet Uluçay Sinemas›
‹hsan Kabil,
Yeflim Ustao¤lu,
Salih Pulcu
6 Mart 2010
K›sa Film Gösterimi:
K›l(L)›k ve Yaln›zkondu
K›sa Film Atölyesi
13 Mart 2010
Kültür Felsefesi Ba¤lam›nda Modernite ve
Postmodernite (MAM ile ortak program)
‹smail Tunal›
20 Mart 2010
Belgesel Gösterimi ve Söylefli:
Aflk Yolunda Ad›m Ad›m
S. fiahin-G. Aras
27 Mart 2010
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
OKUMA GRUPLARI
Sanat Okumalar›
Dize ve Düzyaz› (“fiiir Nedir? / Yay ve Lir”, Oktavia Paz, Era Yay›nlar›, 1995,
sf. 73-108) / Sunum: Lütfü fien / 20 Ocak 2010
‹slam Sanat› ve Resim (‹slam Esteti¤i, Turan Koç, ‹sam Yay›nlar›, 2008, sf.
183-199 ) / Sunum: Salih Pulcu / 3 Mart 2010
hanedan yap›lar›n›n zaten en yetkin süsleme örneklerini tafl›mas›na ba¤layan Do¤anay’›n kitab›
dört bölümden olufluyor:
fiehir (‹slam Sanat›, Titus Burckhardt, çev. Turan Koç, Klasik Yay›nlar›,
2005, sf. 207-229) / Sunum: Nicole (Nur) Kançal / 7 Nisan 2010
Çocuk Edebiyat› Okuma Grubu
1. Çal›flman›n çerçevesinin çizildi¤i ve Türklerde
türbe mimarisi ve tezyînât›n›n tekâmülünün
ele al›nd›¤› Girifl bölümü.
Melike Erdem Günyüz / Mart 2010- (‹ki haftada bir Sal›)
ATÖLYELER
2. Mimarî Kurulufl özelliklerinin anlat›ld›¤› ikinci bölüm.
Senaryo Atölyesi II / Gökhan Yorganc›gil / Mart 2010- (Her Cumartesi)
K›sa Film Atölyesi / Faysal Soysal / Temmuz 2009- (Her Cumartesi)
3. Malzeme, teknik, tezyînât, nak›fllar ve tasar›m
esaslar› gibi alt bafll›klardan oluflan Mimarî
Tezyînât bölümü.
Hayal Perdesi Film Atölyesi I-II
Aral›k
Sisler R›ht›m› / Yön: Marcel Carne, Fransa 1938
Yurttafl Kane / Yön: Orson Wells, Amerika 1941
Ocak
Muhteflem Hayat / Yön: Frank Kapra, Amerika 1946
Bisiklet H›rs›zlar› / Yön: Vittorio de Sica, ‹talya 1948
Cennetin Çocuklar› / Yön: Mecid Mecidi, ‹ran 1997
Erken Yaz / Yön: Yasujiro Ozu, Japonya 1951
fiubat
Ya¤murdan Sonraki Soluk Ay›n Öyküsü / Yön: Kenji Mizaguçi, Japonya 1953
Mart
Erken Yaz / Yön: Yasujiro Ozu, Japonya 1951
Sonsuz Sokaklar / Yön: Federico Fellini, ‹talya 1954
Yaban Çilekleri / Yön: Ingmar Bergman, ‹sveç 1957
12 Öfkeli Adam / Yön: Sidney Lumet, Amerika 1957
Yankesici / Yön: Robert Bresson, Fransa 1959
Nisan
400 Darbe / Yön: François Truffaut, Fransa 1959
Dr. Garipaflk / Yön: Stanley Kubrick, Amerika, 1964
Ah Güzel ‹stanbul / Yön: At›f Y›lmaz, Türkiye 1966
4. De¤erlendirme ve Sonuç bölümü.
Ele al›nan Hanedan Türbeleri ise flunlar;
• fiehzâdeler Türbesi (Yavuz Sultan Selim Camii
haziresi, 1522-23?)
• Hançerli Fât›ma SultanTürbesi (Eyyûb el-Ensârî haziresi, 1533)
• fiehzâde Mehmed Türbesi (fiehzâde Camii haziresi, 1543)
• Haseki Hürrem Sultan Türbesi (Süleymaniye
Camii haziresi, 1559)
• Kanunî Sultan Süleyman Türbesi (Süleymaniye
Camii haziresi, 1568)
• Sultan II. Selim Türbesi (Ayasofya Camii haziresi, 1576-77)
Hayal Perdesi Film Atölyesi I-II Ortak Program
Pather Panchali / Yön: Satyajit Ray, Hindistan 1955
Vesikal› Yarim / Yön: Ö. Lütfi Akad, Türkiye 1968
• fiehzâdegân Türbesi (Ayasofya Camii haziresi,1580?)
• fiâh-› Hûbân Kad›n Türbesi (Vatan Caddesi civar›, 1575-80?)
Hayal Perdesi Kademe Film Tart›flmalar›
Herkes Kendi Evinde / Yön: Semih Kaplano¤lu, Türkiye 2001
Sahne Ifl›klar› / Yön: Charlie Chaplin, Amerika 1952
Türk Sinemas› Atölyesi / ‹hsan Kabil / Nisan 2010 (‹ki Haftada Bir Sal›)
• Fât›ma Han›m Sultan Türbesi (fiehzâde Camii
42
haziresi,1589?)
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Kendi kelimelerimizin kendi felsefemizi yans›tt›¤›n›,
bunun için “ustas› o motife ne diyorsa, ben de onu
demeliyim” kural›yla hareket etti¤ini dile getiren Aziz
Do¤anay’a göre bu yolda gösterilen her bir çaba mutlaka
yerini bulacakt›r, yeter ki bu ›srar sürdürülsün.
• Sultan III. Murad Türbesi (Ayasofya Camii haziresi,1599-1600)
• fiehzâde Mahmud Türbesi (fiehzâde Camii haziresi,1604)
Sunumuna türbe mimarisinin tekâmülünde gözlemlenen de¤iflimlerle bafllayan Do¤anay, insan›n
bir anlamda dünya hayat›ndan âhiret hayat›na aç›lan penceresi hükmündeki bu mezar yap›lar›nda,
Bursa devrinde gördü¤ümüz mezar odal›, külahl›,
Selçuklu tarz› yap›lardan (künbed) vazgeçildi¤ine;
mezar odas›z, çokgen, kubbeli ve her biri orijinal
planl› türbe modeline geçifl yap›ld›¤›na dikkat çekti. Malzeme olarak tu¤la yerine tafl tercih edilmifl,
bu da beraberinde sadeli¤i getirmifltir. Yap› gövdesi yükseltilip, çift cidarl› kubbe gelene¤i tekrar kullan›lmaya bafllanarak âbidevî bir etki yarat›lmak istenmifl, oluflan a¤›r görüntüyü k›rma amac›yla da
silmelere, pencere düzenlemelerine, renkli tafl uygulamalar›na, yer yer de çini kaplamalara yer verilmifl, taç kap›lar önemsenmifl, özellikle profilli silmelerin görüntüye kazand›rd›¤› hareketlilikten yararlan›lm›flt›r. Plastik ifade kütlenin kendi bünyesinde aranm›fl, sathî, sade ve a¤›rbafll› bir tezyînât
elde edilmifltir. Sanki tezyînât mimariye giydirilmifl
bir elbise gibi onu sadece tamamlay›c› roldedir, hiç
baflrole ç›kmaz, buna niyet de etmez.
veren kompozisyonlar ye¤lenmifl, sanki di¤er sanat
dallar›nda da hâkim olan varl›kta yokluk, kesrette
vahdet düflüncesi, özünde tevhid inanc›, tezyînât›n
da temel düsturu olmufltur.
Örneklerini gördü¤ümüz bezemelerde malzeme ve
kullan›lan teknik ne olursa olsun ortak motif ve desenler kullan›ld›¤› görülür. Sa¤lanan bu üslup bütünlü¤ü Saray Nak›flhânesi sayesindedir. Fetihle
birlikte kurulan Saray Nak›flhânesi, Anadolu ve Balkan menfleli nakkafllar›n çal›flt›¤› Bölük-i Rûmiyân
ile ‹ran menfleli nakkafllar›n çal›flt›¤› Bölük-i Acemân diye adland›r›lan iki gruptan oluflur. ‹kinci
grubun da¤›lmas›yla birlikte nakkafllar cemaatinin
Cemaat-i Nakkâflân-i Hâssa ismini almas›ndan
sonra ‹stanbul üslûbu do¤mufl ve klasik tezyînât›m›z› zirveye bu üslûb tafl›m›flt›r.
Klasik tezyînât›m›zda karakteristik olarak canl› figürlere itibar edilmemifl, hat öne ç›km›fl, remzî ifadeler s›kça kullan›lm›fl, hendesî flekiller, rumî ve
hatayî üslûb her zamanki yerini korumufl, flükûfe
tarz› kullan›lmaya bafllanm›flt›r. Nak›fllar›n uyguland›klar› alanlarda nefes alacak boflluklara da ayr›ca ehemmiyet verilmifl, merkezi ve sonsuzluk hissi
43
“Hiç ‹stanbul üslûbu diye bir üslûb duydunuz mu?”
diye sorarak meselenin önemine dikkatlerimizi çe-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
ken Aziz Do¤anay, kas›tl› olarak bu adland›rmadan
kaç›n›ld›¤›n› söyleyerek genel kabullere itibar ya da
kendi kavramlar›m›z› kullanmakta ›srar noktas›nda
a¤›rl›¤›n› ikinciden yana koydu. Kendi kelimelerimizin kendi felsefemizi yans›tt›¤›n›, bunun için
“ustas› o motife ne diyorsa, ben de onu demeliyim”
kural›yla hareket etti¤ini dile getiren konu¤umuza
göre bu yolda gösterilen her bir çaba mutlaka yerini bulacakt›r, yeter ki bu ›srar sürdürülsün.
yapamad›¤›, genel olarak kendi gelene¤iyle nas›l bir
iliflki kurdu¤u/kuramad›¤› gibi sorular üzerine e¤ilirken ilk izledi¤i ‹ran filmi olan Abbas Kiyarüstemi’nin Yak›n Plan filminin kendisine yeni bir ufuk
açt›¤›n› belirtti. Gökçe, bu film ve di¤er birçok ‹ran
filmindeki baz› ö¤elerin, film tarihinin bize sundu¤u film kuramlar› ve estetik-tematik birçok araç ile
anlamland›r›lamad›¤›n› tespit etmesiyle bafllayan
araflt›rma sürecini bizlerle paylaflt›.
Gökçe’ye göre ‹ran sinemas›n›n gelenekle kurdu¤u
iliflki Türk sinemas›na göre daha kesintisizdir. Devrim sonras› ‹ran filmlerinin birtak›m örneklerinde,
anlat› (hikâyenin ve olay örgüsünün alan›) ve anlat›m (anlat› ö¤elerinin nas›l anlat›ld›¤›) aç›s›ndan
baz› ortak özellikler vard›r. Bu filmlerdeki en bask›n
damar fludur: Sineman›n bize sundu¤u gerçeklik
kavray›fl›yla, gerçekli¤in bize sundu¤u gerçeklik
kavray›fl› aras›nda sürekli bir konuflma, (restleflme
de¤il) diyalog vard›r. Filmler bu düzlemler aras›nda
sürekli olarak s›çrasalar da bir noktada ikisini ayn›
yerde varedebilmifltir. T›pk› görüntüye bakan›n
kendisini ve ayn› zamanda kendi görüntüsünün arkas›ndaki dünyay› birlikte gösteren bir cam/s›rr› olmayan bir ayna gibidirler. Kameran›n öykü dünyas› içindeki varl›¤› bize görünür k›l›n›r, dolay›s›yla
kendisinin fark›nda bir ifl yap›lm›fl olunur. Fakat bu
kendisinin fark›nda olma durumu bilinen anlamda
bir yabanc›laflma yaratmamaktad›r. Kendine dair
imge, sineman›n yaratt›¤› kendilik-kimlik imgesi,
Do¤ululuk-Bat›l›l›k, sineman›n Bat›l› bir icat olmas› gibi karmafl›k alanlarda ortaya ç›kan sorulara,
devrim-sonras› ‹ran sinemas› son derece yarat›c›
bir biçimde cevap vermifltir ve bu sadece devrim
sonras›nda de¤il ilk dönem sesli-sessiz ‹ran sine-
S›r(r)› Olmayan Bir Ayna:
Devrim-Sonras› ‹ran
Sinemas›nda Anlat›m
Övgü Gökçe
6 fiubat 2010
De¤erlendirme: S e l m a Y a r d › m
Ohio Üniversitesi Disiplinleraras› Sanat Bölümü’nde sinema ve estetik üzerine doktora tezi çal›flmalar›na devam eden ve Altyaz› Sinema Dergisi
yay›n kurulu üyesi olan Övgü Gökçe ile “S›r(r)› Olmayan Bir Ayna: Devrim-Sonras› ‹ran Sinemas›nda
Anlat›m” bafll›kl› yüksek lisans tezinden hareketle,
Türk ve dünya sinemas›n›n da tart›fl›ld›¤› bir sohbet
gerçeklefltirdik.
44
Türk sinemas› üzerinden ‹ran sinemas› ile bir iliflki
kurdu¤unu söyleyen Gökçe, 80’li 90’l› y›llardan itibaren Türk sinemas›n›n ne yapmas› gerekti¤i, neyi
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Övgü Gökçe’ye göre zaman ve mekân›n parçal› de¤il
bütünlüklü oldu¤u, insan merkezli de¤il insan› ve
eflyay› yan yana koyan bir sinema anlay›fl› ‹ran
sinemas›n›n manifestosu olarak kabul edilebilir.
mas›nda da mevcut bir durumdur. Bununla bera-
¤›ms›z olamamas›na e¤ilmenin yan› s›ra, kendi
ber 80’lerin ortas›ndan sonra ‹ran sinemas›n› ta-
araçlar›n›n ne yapt›¤› ve oradaki ifllevinin ne oldu-
mam›yla temsil etmeyen yönetmenler de olmufltur.
¤u sorular›na da ihmalkarca yaklaflmamal›y›z” flek-
Gökçe, konuflmas›nda Bat› sinemas› ile ‹ran sine-
linde bir sonuçla sunumunu tamamlad›.
mas› aras›ndaki baz› farkl›l›klara da de¤indi. Bat›
düflüncesinin temelindeki çat›flma, ak›l ve bu akl›n
kavrad›¤› hâliyle bilgi, ‹ran sinemas›nda daha farkl›
bir fleye dönüflmüfltür. Dönüfltü¤ü fleyin parçala-
‹ran’da Sinema E¤itimi
r›ndan birisi deneyimle, di¤eri de do¤rudan filmin
dili üzerinden yap›lan fleylerle ilgilidir. Örne¤in Av-
Feyza Aksoy
rupa sinemas›nda insan merkezdedir ve filmin tüm
a¤›rl›¤›n› tafl›r. ‹ran sinemas›nda ise bir insana ayr›-
17 fiubat 2010
De¤erlendirme: P › n a r D u r a n
lan süre kadar di¤er fleylere de yer verilir. Çünkü
dünya içindeki hiyerarfli kuruluflu/eflyaya bak›fl ve
anlamland›rma Bat›’dan farkl›d›r. Zaman ve mekâ-
Kendine has üslûbu ve uluslararas› baflar›lar›yla
li de¤il insan› ve eflyay› yan yana koyan bir sinema
ad›ndan s›kça söz ettiren ‹ran sinemas›, bu ülkede-
anlay›fl› belki de ‹ran sinemas›n›n manifestosu ola-
ki sinema e¤itimini de sanat gündemine tafl›maya
rak kabul edilebilir. Filmlerde yönetmenin hem hâ-
devam ediyor. Tahran Sanat Üniversitesi’nde sine-
kimiyeti hem de tevazusu hissedilir. Ayr›ca sinema-
ma ö¤renimini sürdüren Feyza Aksoy’la ‹ran’da si-
n›n kendisinin bir film izleme deneyiminden ibaret
nema e¤itimi ve ‹ran sinemas› üzerine konufltuk.
olmay›p bir deneyimi yaratmas› ve bizi bir dene-
Soru ve cevaplarla flekillenen söyleflide öncelikle
yimle bütünleflme durumuyla (özdeflleflme de¤il)
baflvuru sürecini de¤erlendiren Aksoy, Türki-
karfl› karfl›ya getirmesi aç›s›ndan da ‹ran sinemas›
ye’den gidecek ö¤renciler için kontenjan s›n›rla-
devrimci bir sinemad›r.
mas›n›n bulunmad›¤›na, ancak yafl haddinin yirmi
Kat›l›mc›lar›n sorular›yla da paralel olarak konufl-
iki olarak belirlendi¤ine ve lise not ortalamas›n›n
mas›n› ‹ran sinemas›ndan Türk sinemas›na getiren
da bu süreçte önemli oldu¤una de¤indi. Baflvuru-
Gökçe, Türk sinemas›nda gelenekle iliflkinin kendi-
sunun kabulünün hemen sonras›nda gitti¤i Kaz-
sine bakmak kadar, iliflkisizlik ve kesinti noktalar›-
vin’de tamamlad›¤› bir y›ll›k dil e¤itiminin ard›n-
na da bakmak gerekti¤ini ifade etti. Gelenekle iliflki
dan sinema bölümünde iki y›l temel dersler ald›¤›-
“yok” demek yerine; yok olana, yani anlat›lmayana
n›, sonras›nda da bölümün yönetmenlik, montaj,
bakmak gerekmektedir. Gökçe, “sineman›n bütün
senaryo yazarl›¤› ve kameramanl›k gibi k›s›mlara
ideolojik konfigürasyon içindeki rolü ve ondan ba-
ayr›ld›¤›n› belirtti.
45
n›n parçal› de¤il bütünlüklü oldu¤u, insan merkez-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Üniversitede sineman›n hem sanat hem de meslek olarak
de¤erlendirildi¤ini, esas›nda da sinemay› bir sanat olarak
icra edebilmek için ekonomik boyutunun da düflünülmesi
gerekti¤ini düflünen Feyza Aksoy, ‹ran’da ö¤rencilerin
kendi gayretleriyle film çekmek istediklerinde rahatl›kla
iyi bir çal›flma grubu kurulabildi¤ini vurgulad›.
yatro kökenli Behram Beyzai’nin filmlerinde de teatral bir yap› oldu¤u tespitini aktard›. Ayr›ca Cafer
Penahi, Daryufl Mehrcui ve Samira Mahmelbaf gibi
muhalif tav›rlar›yla dikkat çeken yönetmenlerden
de k›saca bahsetti.
Baflörtülü olarak okuyabilmesi Aksoy’un ‹ran’› tercihinde öncelikli rol oynam›fl. Ayr›ca maddi anlamda uygunlu¤u, sinemas›n›n kaliteli oluflu ve kültürünün bize yak›nl›¤› bu ülkeye yönelmesindeki di¤er önemli etkenler. Ancak Latin harflerine al›fl›k
olmas› Farsçan›n yaz› dili konusunda kendisini oldukça zorlam›fl.
Aksoy, Türk filmlerinin ‹ran’da buldu¤u karfl›l›ktan
da bahsetti. Sinema ö¤rencileri en be¤enilen Türk
yönetmenlerinden birinin, Nuri Bilge Ceylan oldu¤unu; Y›lmaz Güney’in Yol (1981) filminin de ayn›
çevrelerce bilindi¤ini anlatt›. ‹ran’da yabanc› filmler vizyona giremese de kaliteli olanlar›n devlet televizyonunda yay›nlanma imkân› buldu¤unu belirterek Semih Kaplano¤lu’nun Yumurta (2007) ve
Süt’ünün (2008), Y›lmaz Erdo¤an’›n Vizontele Tuuba’s›n›n (2003) televizyonda yay›nlanan Türk filmleri aras›nda yer ald›¤›n› söyledi. Ayr›ca S›r Kap›s›
ve Hakk›n› Helal Et gibi Türk dizilerinin de ‹ran’da
yay›nland›¤›n› ve halk taraf›ndan da oldukça ra¤bet
gördü¤ünü ifade etti.
Üniversitede sineman›n hem sanat hem de meslek
olarak de¤erlendirildi¤ini, esas›nda da sinemay› bir
sanat olarak icra edebilmek için ekonomik boyutunun da düflünülmesi gerekti¤ini düflünen Aksoy,
‹ran’da ö¤rencilerin kendi gayretleriyle film çekmek istediklerinde rahatl›kla iyi bir çal›flma grubu
kurulabildi¤ini, ahlâkî zaaf ya da aç›kça rejim
aleyhtarl›¤› içermedi¤i müddetçe sponsor ve maddî kaynak bulman›n zor olmad›¤›n› vurgulad›.
“Üniversitedeki ö¤retim görevlilerinin ço¤unlu¤u
Rusya, ABD, Fransa gibi yabanc› ülkelerde e¤itim
alm›fl, dolay›s›yla hocalar›n seçimine önem veriliyor” diyen Aksoy, bunun yan›nda alan›nda baflar›l›
baz› hocalar›n siyasî söylemlerinden ötürü okuldan
uzaklaflt›r›lmas›n›n kaliteyi düflürdü¤üne de iflaret
etti. Aksoy’a göre kaliteyi olumsuz yönde etkileyen
bir di¤er unsur da üniversitenin teknik imkânlar›n›n yetersizli¤idir.
Filmlerin fikir ve anlam dünyas›na iliflkin bir soru
üzerine Aksoy “görünenin ötesi” anlam›ndaki mâverâ sözcü¤ü ba¤lam›nda, ‹ran sinemas›ndaki sinema-i mâverâ kavram›na dikkat çekerek, bunu Mecidi filmleriyle örneklendirdi.
Feyza Aksoy’a göre ‹ran sinemas› sektörleflme yolunda ve bu durum konular›n fazlaca tekrar›na yol
aç›yor. Ancak her fleye ra¤men ‹ranl›lar, güçlü sanatç›lar ç›karmaya devam edecek, çünkü sanata
yatk›n, kültür ve geçmifllerine düflkün bir toplum.
‹ran sinemas› yabanc› gözüyle izlendi¤inde otantik
gelebilir ya da örne¤in Cafer Penahi’nin siyasî dili
elefltirel ve propagandist bulunabilir diyen Aksoy,
içeriden bak›ld›¤›nda filmin hangi yönünün sanat-
46
Aksoy konuflmas›n›n devam›nda ‹ran sinemas›
üzerine de de¤erlendirmelerde bulundu. ‹ran’›n en
parlak yönetmenlerinden -Eli Hakk›nda filminin
yönetmeni- Asgar Ferhadi’nin hem halk taraf›ndan
be¤enildi¤ini hem de filmlerinin kaliteli oldu¤unu
belirtti. Mecid Mecidi’nin sürekli kendini tekrarlayan filmler yapmakla, Abbas Kiyarüstemi’nin ise
Bat›’ya göz k›rpmakla elefltirildi¤ini ifade etti. Ti-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
ç›n›n bak›fl›n›, neresinin o topraklara özgü atmosferi yans›tt›¤›n› daha iyi anlaman›n mümkün oldu¤unu ifade etti.
ve sadece kendi bulundu¤u noktaya istinat eden bir
Son olarak Hayal Perdesi Sinema Atölyesi’nin çal›flmalar›na da de¤inen Aksoy, kendisinin de geçmiflte
bu etkinliklere kat›ld›¤›n›, e¤itim sürecinde de bu
tecrübeden oldukça faydaland›¤›n›, bir grup dâhilinde yap›lan film okumalar›n›n ayn› filmi defalarca
izlemekten daha istifadeli oldu¤unu belirterek söyleflisini tamamlad›.
de karfl›laflt›rmal› bir perspektiften ele almaya özen
perspektiften bakman›n hatal› oldu¤unun ay›rt›na
vararak, konuyu genel modernleflme tarihi içerisingösterdi¤ini dile getirdi.
Bu do¤rultuda, çal›flmalar›n›, iflin evrensel yönü ve
kanonik mimarl›k ile anonim mimarl›k iliflkisi ba¤lam›nda iki önemli kola ay›ran ve yaklafl›k otuz y›ld›r özellikle bu iki kolda yo¤unlaflt›¤›n› ifade eden
Bilgin, konut kültürünün bu çerçevede önemli bir
yer tuttu¤una vurgu yapt› ve kritik bir nokta olan
“apartman fenomeni” do¤rultusunda sözlerini ayr›nt›land›rd›:
Kentlerde konut denilen yap› çeflidi tüm yap›lar
SAM Mimari Düflünceler
içerisinde yaklafl›k olarak %85’lik bir orana sahip-
Türkiye Mimarl›¤›:
Türkiye’de Konut Kültürünün De¤iflimi
tir. Konutlar, bir anlamda, flehrin omurgas›n› olufl-
‹hsan Bilgin
de¤erdir. Bu husustaki kritik nokta ise, modernlefl-
turan yap›lar ve konut kültürü üzerinden bir de¤erlendirme yapmak, kentin DNA’s›n› anlamakla eflme sürecinde hem gündelik yaflam›m›z›n hem de
yap› dokusunun nas›l de¤iflti¤i ba¤lam›nda iflaret
20 Ocak 2010
De¤erlendirme: K ü b r a T u r a n g i l
edilmesi gereken apartman fenomenidir. Apartman denilen fenomenin Bat›l› oldu¤u kabulü bir
yan›lsamadan ibarettir. Apartman olgusu içi bofl
Türkiye’de “Modernleflme Sürecinde Konut ve Yerleflme Kültürü” denildi¤inde akademik sahada akla
ilk gelen isim ‹stanbul Bilgi Üniversitesi Mimari Tasar›m Yüksek Lisans Program Koordinatörü Prof.
Dr. ‹hsan Bilgin’dir. Bu çerçevede “Türkiye’de Konut Kültürünün De¤iflimi” bafll›¤›yla bir sunum
gerçeklefltiren Bilgin, gençli¤inden itibaren özelikle
“Modernleflme Sürecinde ‹mar Tarihi” alan›nda
çal›flmalar yaparken, kiflinin yaflad›¤› co¤rafya, flehir ve çevrenin son derece önemli oldu¤u bilinciyle
bir olgu olmakla beraber Bat›l›, Do¤ulu, Kuzeyli veya Güneyli de¤il de herhangi bir yere ait olmayan,
ayn› zamanda da, her yere ait olan bir özelli¤e sahiptir. Apartman olgusu ilk olarak, Antik Roma’da,
dünyan›n ilk büyük metropolü olan Büyük Roma’da ortaya ç›km›flt›r; zira Roma’daki insulae denilen yap› flekli bugünkü apartman modeline en
yak›n yap› stilidir. Birkaç yüzy›l sonra Büyük Ro-
47
ma’n›n çöküflüyle beraber ortadan kaybolan mo-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Çal›flmalar›n› iflin evrensel yönü ve kanonik mimarl›k ile
anonim mimarl›k iliflkisi ba¤lam›nda iki önemli kola
ay›ran ve yaklafl›k otuz y›ld›r özellikle bu iki kolda
yo¤unlaflt›¤›n› ifade eden ‹hsan Bilgin, konut kültürünün
bu çerçevede önemli bir yer tuttu¤una vurgu yapt›.
delin on yedinci yüzy›l sonlar›, on sekizinci yüzy›l
lan karanl›k alanlara yerlefltirilmesi gibi al›flkanl›klar›n herhangi bir kültürün, herhangi bir geçmiflin
uzant›s› olmaks›z›n tüm dünya flehirlerinde ayn›
süreçte ortaya ç›kmas› ve kabul görmesi, dikkate
de¤er bir baflka unsurdur. Ayr›ca, bu sürece müdahil olan insanlar›n kendilerinden önceki kuflaklar›n
hiç tecrübe etmedi¤i bir yaflam biçimine bir kaç on
y›l içerisinde hiç sorgulamaks›z›n uyum sa¤lamalar› da oldukça ilgi çekicidir. Dünya konjonktüründe
1970’lerin sonlar› ve 1980’lerin bafllar›nda yayg›nlaflan postmodernizm hareketlerinin 1990’lara gelindi¤inde mimarî sahada yeniden modernist hareketin sadeli¤ine öykündü¤ü; 1980 sonras› geliflen
postfordizmle beraber tek tipleflen yaflam alanlar›n›n do¤urdu¤u s›k›nt›lar›n serbest planl›, kifliye
özel tasar›mlarla, zevksizlefltirmeden, maliyetlerin
artmamas›na özen gösterilerek, üstelik ayn› site
içerisinde farkl› yaflam alanlar›n›n inflas› ile afl›lmaya çal›fl›ld›¤› görülmektedir. Günümüze gelindi¤indeyse Amsterdam ve Londra’daki örneklerden yola
ç›k›larak özgün ve ifllevsel yeni yaflam alanlar›n›n
uygulanabilirli¤ine dair dikkate de¤er örnekler görmek mümkündür.
bafl› Paris’inde apartman fleklinde zuhur etti¤i görülmektedir.
19. yüzy›l sonras›nda Avrupa’da modernleflen bütün flehirlerde ve geç modernleflme sürecinde bizim kültürümüzde de ortaya ç›kan apartman fenomeninin ba¤l› oldu¤u iki önemli parametre vard›r;
bunlar [i] afl›r›, ani geliflen nüfus yo¤unlaflmas› ve
[ii] spekülasyon, yani arsan›n yeri dolay›s›yla ekonomik de¤er kazanmas›d›r. Bu iki parametre bir
araya geldi¤inde kültür, inanç ve yap›lagelen al›flkanl›klar ne olursa olsun apartmanlaflman›n do¤al
süreç içerisinde ortaya ç›kt›¤› görülmektedir.
Apartman›n iki önemli özelli¤i de [i] sadece bar›nmaya ait bir yap› olmas› ve [ii] farkl› bar›nma birimlerini birlefltirmesidir. Türkiye’de 19. yüzy›l sonlar›ndan itibaren öncelikle ‹stanbul’da Beyo¤lu, Pera,
Teflvikiye, Kad›köy semtlerinde infla edilen apartmanlar›n say›s› 1910 y›l›nda 300 iken; Türk toplumu, geçirdi¤i siyasî geliflmeler bir yana, toplumsal
aç›dan çok önemli bir de¤iflim süreci yaflamad›¤›
hâlde elektrifikasyona geçiflle 1920 y›l›nda apartman say›s› 1.300’e ulaflm›flt›r. ‹lerleyen süreçte top-
Yaflad›¤›m›z dönemde, özellikle yerleflme kültürü
içerisinde modern ve geleneksel kliflelerin d›fl›na ç›karak, yeni bir durufl sergilemek gerekti¤ine inanan
‹hsan Bilgin, ortalama mimarl›k kültürü ba¤lam›nda modern mimarl›k tarihine hâkim olarak, kendi iç
dinamiklerini iyi bilmenin gereklili¤ine; ifllevsel
problemlere çözüm üretirken özgün de olabilen daha ekonomik, daha fazla göze hitap eden, daha yaflan›las› yap›lar infla edebilmek için gelene¤i ve kültürel altyap›y› da yads›madan bugüne odaklanman›n önemine dair düflüncelerini bizlerle paylaflt›.
ra¤›n bir ekonomik de¤er olarak yer de¤ifltirmeye
bafllamas› ve kentlerde nüfusun yo¤unlaflmas›yla
beraber 1950’lerden sonra apartmanlaflma süreci,
h›zl› bir ivme kazanm›flt›r.
Modernleflme süreciyle beraber tüm dünyada yayg›nlaflan çekirdek aile modeli ve bunun bir getirisi
olarak kentlerdeki apartmanlaflma süreci, tek tipleflen yaflam alanlar›n› da beraberinde getirmifltir.
Odalar ve koridordan oluflan plan tipi, yap› içerisin-
48
de banyo, tuvalet, mutfak gibi mekânlar›n içte ka-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Türkiye Mimarl›¤›:
Türkiye’de Mimarl›k Düflüncesi
reçler olarak devam ederken, bu iflleyifl içinde elefl-
Bülent Tanju
yin düflünce üretiminden çok mutlak ve de¤erin-
tiri Türkiye’de ifllemeyen bir alan olarak kal›r. Tanju, Türkiye’de mimarl›k elefltirisinden anlafl›lan fleden asla flüphe duyulmayana k›yasla do¤ru-yanl›fl
ay›klamas› anlay›fl›na dayand›¤›n›; oysa elefltiriden
24 fiubat 2010
De¤erlendirme: F e y z a K ö s e
beklenenin mutlak olan sabitlerin ölçüsünü bozarak krize itmek ve bu krizden cevaplar üretmek oldu¤u üzerinde durdu. Buna karfl›l›k, Türkiye’deki
Y›ld›z Teknik Üniversitesi Mimarl›k Fakültesi hocalar›ndan Doç. Dr. Bülent Tanju, genelde ve Türkiye
özelinde mimarl›k düflüncesinin t›kand›¤› yerler
ba¤lam›nda “Türkiye’de Mimarl›k Düflüncesi” bafll›kl› bir konuflma gerçeklefltirdi.
düflünce alan›n› tahammül kelimesi üzerinden yorumlayan Tanju, tahammülü “kendi de¤er yarg›lar›n›n d›fl›nda baflka de¤er yarg›lar› ile yüzleflebilmek” ya da “pek çok fleye tahammül ederken yük
tafl›ma kapasitesinin artt›r›lmas›” olarak tarif etti.
Tanju, Türkiye’de “mimarl›k” ve “düflünce” alanlar›n›n birbiriyle çeliflen ve birbirini s›f›rlayan alanlar
olarak çift katmanl› bir oksimoron oldu¤unu aç›klad›. Di¤er taraftan mimarl›k ile bilgi ya da pratik alan›n kendisinden gelen bir fley olarak düflünce aras›ndaki iliflki çok sorunlu olsa da Türkiye’de düflünce meselesinin kendi içinde bir oksimoronu tan›mlarken, mimarl›k düflüncesinin tam anlam›yla bir
defolu alan olarak bulundu¤unu ifade etti.
Tahammül “yük tafl›yabilme” ile iliflkilenirken; düflünce, kavram ve imge üretmeyi, nesnelere yeni bir
gözle bakabilmeyi, bu temsiliyet krizinden yeni cevaplar üretmeyi sa¤lamaktad›r. Türkiye’deki düflünme eksikli¤inin ya da düflünce üretimindeki yüzeyselli¤in, bu anlamda tahammülsüzlükle ba¤lant›l› oldu¤unu düflünen Tanju’ya göre tahammülsüzlük de Türkiye’deki kültürel üretimin modern
dünya ile karfl›laflmas›ndan sonra bafllam›flt›r. Öte
de yaflad›¤›m›z dönemin entelektüel düflünce üre-
yandan “mimarl›k” ve “düflünce”nin di¤er pratik-
timi anlam›nda kullan›ld›¤›n› söyleyen Tanju, dü-
lerden farkl› olarak dünyan›n her yerinde kolay ko-
flünme eylemini kriz kavram› ile iliflkilendirdi. Krizi,
lay yan yana gelmedi¤ini; erken modern mimarl›k
de¤erler sisteminde yaflanan sorun olarak modern
düflüncesinin de tart›fl›lmaz tan›mlar kurmaya, her
kriz ya da temsiliyet krizi olarak kavramsallaflt›r›r-
fleyi ikonoloji dâhilinde anlamland›rmaya çal›flt›¤›-
ken; mimaride ise, konutun ne oldu¤una kabaca
n›; fakat yine de betimlenen her nesne için ayr›lan
hemen cevap verilemedi¤i ândan itibaren bir krizin
ve farkl›laflan tan›mlamalarla, anlat›lar›n ve anla-
ortaya ç›kt›¤›na, yani cevap aray›fl›na yönelik dü-
m›n ço¤ald›¤› yeni anlamlara ihtiyaç duyuldu¤unu;
flünce üretiminin bafllad›¤›na iflaret etti. Crisis (kriz)
kurulmak istenen ikonolojinin da¤›ld›¤›n› ve “nes-
ve critics (elefltiri), birbirini besleyen ve üreten sü-
nesiyle birebir örtüflen mutlak bir anlat›n›n yan›lsa-
49
Bafll›kta yer alan düflüncenin modern anlamda için-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Türkiye’deki düflünme eksikli¤inin ya da düflünce
üretimindeki yüzeyselli¤in, bu anlamda tahammülsüzlükle
ba¤lant›l› oldu¤unu düflünen Bülent Tanju’ya göre
tahammülsüzlük de Türkiye’deki kültürel üretimin modern
dünya ile karfl›laflmas›ndan sonra bafllam›flt›r.
ma oldu¤u”na mimarl›k düflüncesinde uzun süre
larla birbirine benzer flekilde ve benzer kayg›larla
direnifl gösterildi¤ini aç›klad›. Mimarl›k alan›ndaki
mimarl›k tarihimizde yer alan isimler üzerinden de
bu kriz, Bat›’da ilk olarak on sekizinci yüzy›lda orta-
bir mimarl›k düflüncesi tarihi anlatabilece¤ini; ama
ya ç›km›flt›r; bu ba¤lamda üretilen düflüncelerin ta-
bu tavr›n, hâkim argüman› tekrar ederek bir kez da-
mam› krizi tedavi etmeyi amaçlam›fl ve “tutarl› tek
ha düflüncenin t›kand›¤› yerde kalmaya sebep ola-
bir üslup” hayalî hedefi etraf›nda üretilen fikirler
ca¤›n› ifade etti.
olarak flekillenmifltir. Bu anlamda 1960’larda bu
Konuflmas›n›n devam›nda totaliter rejimleri hayal
etmekten vazgeçmek gerekti¤ini; öncelikle bu alanda düflünce üretimini ço¤altt›ktan sonra, niteli¤i
arayarak tahammül gücünün gelifltirilmesi gerekti¤i düflüncesini vurgulad›. Dinleyicilerin sorular›yla
devam eden sohbet, Türkiye’de entelektüel düflüncenin mimarl›k ba¤lam›nda de¤erlendirilmesi aç›s›ndan son derece zihin aç›c› bir program oldu.
krizle yüzleflen metinler üretebilmifltir. Ancak, hâlâ
egemen söylem krizle karfl›laflt›¤› ilk anki mutlak ve
tutarl› üslup aray›fl›na ba¤l› kalmakta; mimarl›k
üzerine düflünmemeyi, hatta düflünceyi d›flar›da
b›rakarak oksimoron olarak tan›mlanan alan içinde
kalmaktad›r. Söz gelimi teorik fizikte ya da plastik
sanatlarda art›k bu anlay›fl›n hayali ile düflünmek
mümkün de¤ilken, mimarl›kta hâlâ üzerine bir daha düflünemeyece¤imiz biçimde estetik ya da ifllevsel aç›dan mutlak bir konut cevab› aray›fl›n›n de-
Türkiye Mimarl›¤›:
Ç›ra¤›n Rüfltünü ‹spat›n›n Arac›
Olarak Bir Yar›flma:
Zübeyde Han›m Kültür Merkezi
vam etti¤i anlafl›lmaktad›r.
Türkiye’de mimarl›k düflüncesinin as›l problemi,
hâlâ “Mimarl›¤›n de¤iflmez temelleri vard›r” söyleminin etkisinden olmas›ndan kaynaklanmaktad›r;
yani herkes, kendi pozisyonundan hareketle tarih-
Emine&Mehmet Ö¤ün
sel ve toplumsal bir tek do¤runun varl›¤›n› kabul
ederek, bu do¤ruyu anlatmak inanc›nda tak›l›p kald›¤› için problem devam etmektedir. Bu ortamda
24 Mart 2010
De¤erlendirme: K ü b r a T u r a n g i l
nitelikli ve verimli üretimin mümkün olamayaca¤›n› ifade eden Tanju, genel söylemin d›fl›nda kalanlar›n görmezden gelinip elimine edildi¤i bir tavr›n
“Mimari Düflünceler” serisinin beflinci program›nda, geçti¤imiz sene fiubat ay›nda kaybetti¤imiz Bilge Mimar Turgut Cansever ekolünden iki de¤erli ismi; Emine&Mehmet Ö¤ün çiftini a¤›rlad›k. 1977 y›l›ndan bu yana verilen A¤a Han Mimarl›k Ödülü’ne
(Ankara’daki Türk Tarih Kurumu Binas›, Bod-
hâkim oldu¤unu ve problemler fark edilse dahi
üzerinin örtülüp krizin yok say›ld›¤› bir anlay›fl›n
egemen oldu¤una dikkat çekti. Ayr›ca Tanju, 1871
tarihli Usûl-i Mimariyye-i Osmaniyye kitab›ndan
50
bafllayarak günümüze gelene kadar çok k›sa aral›k-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Emine Ö¤ün, Zübeyde Han›m Kültür Merkezi projesini
de¤erlendirirken malzeme, ihtiyaçlar, fonksiyonlar›n
karfl›lanmas›, bireyin psikolojik hâlleri, idrak düzeyinin
örgütlenmesi mevzular›nda yo¤unlaflt›klar›n› ve kolayca ekler alabilecek insan ölçekli yeni mekanizmalar
üretmeye çal›flt›klar›n› dile getirdi.
rum’daki Ahmet Ertegün Evi ve Demir Turizm
zikî ihtiyaçlar›n› gidermek yan›nda sosyalleflir ve
bir varl›k olarak, eflref-i mahlûk olarak mekân› gelifltirip güzellefltirerek varolma hakk›n› elde eder.
Oysa Bat›’dan aktar›lan konformizmin rahat yaflamlar sunma gayesi; ›s› ve ses yal›t›ml›, asansörlü
mekânlar üretmenin yayg›nlaflmas›; mekân› yal›t›rken beraberinde insan› da yal›tmak; yaflam› kolaylaflt›r›rken insan› tamamen edilgen bir hâle getirmek gibi pek çok zafiyeti de beraberinde getirmifltir. Modern dünyan›n beraberinde getirdi¤i “ergonomik yaflam” tarz› sosyalleflmeyi engelleyen izole
mekânlar› dayat›rken, hayat› fark›ndal›k içinde yaflayaca¤›m›z fizikî çevreler meydana getirmeyi
amaçlayan Sivas Kaleard› Mahallesi Projesi gibi örnekler önem kazanmaktad›r.
Kompleksi ile) üç kez lây›k görülen tek mimar ünvan›na sahip Cansever hocan›n rahle-i tedrisinden
geçmenin ne denli k›ymetli oldu¤unun bilinciyle
mimari sahada çal›flmalar›na devam eden çift; ‹zmir Karfl›yaka Belediyesi’nin 1994 y›l›nda düzenledi¤i ulusal-tek aflamal› proje yar›flmas›nda birincilik ödülünü kazand›klar› “Zübeyde Han›m Kültür
Merkezi” projesini bizler için de¤erlendirdi.
Ö¤ün çifti, 1979 y›l›ndan bu yana Cansever Hoca
nezdinde usta-ç›rak iliflkisi içerisinde yer ald›klar›
proje geçmifllerinden bahsederken; ilk olarak ‹stanbul Belediyesi Ataköy Kültür Ticaret Merkezi ile
bafllayan mimari serüvenlerinin devam›nda geleneksel yap› stilini yeniden canland›rmaya yönelik
Emine Ö¤ün, Zübeyde Han›m Kültür Merkezi projesini de¤erlendirirken malzeme, ihtiyaçlar, fonksiyonlar›n karfl›lanmas›, bireyin psikolojik hâlleri, idrak düzeyinin örgütlenmesi mevzular›nda yo¤unlaflt›klar›n› ve idrak düzeyini örgütlerken de dikte
edici, bafltan her fleyi belirleyici de¤il de simetrileri
olmadan, kolayca ekler alabilecek insan ölçekli yeni mekanizmalar üretmeye çal›flt›klar›n›; küçük
boflluklar, küçük ara geçifller ve hemen sonras›nda
büyük geçifller uygulad›klar›n›; büyükle küçü¤ün
fark›ndal›¤›n›n yarat›lmas› ve beraberinde varl›¤›n
çeflitlili¤ini yans›tan mekânlar ortaya koyabilmenin, çoklu¤u biraraya getirebilmenin önemi gibi bir
çok etkeni göz önüne alarak additif kümülatif denilen parçal› bütünlüklerden oluflan proje biçimini
tercih ettiklerini dile getirdi. Böyle bir tasar›m yapt›¤›n›zda tasar›m›n kendisi tek bafl›na bir bütünlü¤ü dayatmad›¤› için; -gerçek bütünlük zaten içinde
yaflad›¤›m›z varl›¤›n tamam›d›r çünkü- varl›¤›n çe-
Sivas Kaleard› Mahallesi Projesi; Bergama Kültür ve
Ticaret Merkezi; nitelikli bir ahflap rekonstrüksiyon
ve restorasyon örne¤i teflkil eden Kandilli’deki Hasan Çolako¤lu Yal›s› (Hadibey Yal›s›); Ömer Kurra
Davetli Proje Yar›flmas›; Avanos Kaya Oteli; Antalya’da Karakafl Camii; Turgut Bey’in son tasar›mlar›ndan biri olan Kad›rga’daki Recep Sefer Evi Restorasyonu; Demir Tatil Köyü; Beyrut’ta K›rsal Yerleflim Tasar›m›; Mersin’de Akdeniz Kültür Merkezi,
Su Alt› Arkeoloji Enstitüsü gibi pek çok proje ile mimari sahada Turgut Cansever’in tecrübelerinden
yararlanarak geliflmenin ayr›cal›¤›na sahip olabilme flans›na erifltiklerini ifade ettiler.
Mehmet Ö¤ün’e göre “mimari nedir?” sorusunu en
do¤ru ve net flekilde “mimari mekând›r” cevab›yla
özetlemek mümkün. Mekânsa hayat›n ta kendisi
olma özelli¤ine sahip bir bak›ma. ‹nsan mekân›n
51
içinde varl›¤› kavrar hâle gelmektedir, mekânda fi-
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Mehmet Ö¤ün’e göre “mimari nedir?” sorusunu en
do¤ru ve net flekilde “mimari mekând›r” cevab›yla
özetlemek mümkün. ‹nsan mekânda fiziki ihtiyaçlar›n›
gidermek yan›nda sosyalleflir ve bir varl›k olarak,
eflref-i mahlûk olarak mekân› gelifltirip güzellefltirerek varolma hakk›n› elde eder.
flitlili¤i içinde bir külliyat oluflturdu¤undan ilerle-
sinde neredeyse tek f›rsat oldu¤unun ve yeni im-
yen dönemlerde de¤iflen ihtiyaçlara binaen bir k›s-
kânlar elde edebilmek ad›na son derece önem ar-
m›n› eksiltebilme seçene¤ine ya da aksakl›k gördü-
zetti¤inin alt›n› çizdi.
¤ünüz noktada müdahale edebilme flans›na sahip
olabildi¤inizi ve bu projede çoklu¤un bir aradal›¤›n› gerçeklefltirebilmek gayesiyle Eski ‹zmir’in merkezinde oldu¤u gibi medrese, han, kervansaraylarSAM Sinema Sohbetleri
dan oluflan o girift yap›y› bir kere daha vücuda getirebilme düflüncesinde olduklar›n› ifade etti.
Türk Sinemas›nda Son Dönem ve
Uzak ‹htimal
Mehmet Ö¤ün, Zübeyde Han›m Kültür Merkezi
proje yar›flmas›na kat›lan altm›fl alt› proje aras›nda
çok farkl› bir yerde duran tasar›mlar›n› di¤erlerin-
Mahmut Faz›l Coflkun
den ay›ran en belirgin özelliklerden bahsederken;
di¤er tasar›mlarda görülen ortak gayenin yekpare
bir kitle ve onu örten dev saçaklar ve bu kitlenin
30 Aral›k 2009
De¤erlendirme: Y e fl i m T o n b a z
kendi plasti¤iyle flehirlilere bir mesaj vermesi, içerideki ifllerli¤inin üst düzeyde çözülmesi flart›yla kültür merkezi fonksiyonlar›n›n ifa edilmesi oldu¤unu
Çok ödüllü Uzak ‹htimal (2009) filminin yönetme-
dile getirdi. Ö¤ün, “Biz ise fonksiyonlar›n birbirle-
ni Mahmut Faz›l Coflkun, filmi konuflmak üzere Sa-
rinden farkl›laflt›¤› her unsuru ayr› bir varl›k hüvi-
nat Araflt›rmalar› Merkezi’nin düzenledi¤i Sinema
yetine büründürerek, onlar›n birlikteli¤i ile flehirli-
Sohbetleri program›n›n konu¤u idi.
lerin binalar›n içinde olmad›klar› zamanlarda da
Program, ‹hsan Kabil ile kat›l›mc›lar aras›ndaki son
referans noktalar› olarak yaflamlar›na dâhil olabile-
dönem Türk sinemas›n›n durdu¤u yere dair sami-
cek, sadece içiyle de¤il d›fl›yla da varolabilen, insan
mi bir sohbetle bafllad›. Uzak ‹htimal filmini Yeflil-
ölçe¤inde, sevimli ama hüviyetleri bak›m›ndan da
çam tad›nda modern Türk filmi olarak niteleyen bir
farkl›laflan bir tasar›m olarak her gidifllerinde farkl›
kat›l›mc›n›n, sanat filmlerindeki yavafl akan ritim
bir yönünü keflfedecekleri bir zenginlik sunmak is-
ve temponun seyirciyi zorlad›¤›n›; halk›n sanat
tedik” diyerek tasar›m sürecindeki düflüncelerini
filmlerinde uzak duruflunda bu yavafll›¤›n etkili ol-
ifade etti.
du¤unu belirtmesi üzerine, Kabil, sanat sinemas›
tarifinin konvansiyonel bir yere oturdu¤unu; dönemsel olarak bu alg›n›n de¤iflebildi¤ini belirtti. Si-
gösterebilmenin bir vesilesi olarak de¤erlendirilen
neman›n kendi seyircisini yetifltirece¤ine de¤inen
mimari proje yar›flmalar›n›n mevcut durum içeri-
Kabil, yumuflak karna hitap eden, nabza göre fler-
52
Emine&Mehmet Ö¤ün çifti, genç mimarlar›n kendilerini ifade edebilme ve yeteneklerini keflfedip
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Bir senaryodaki en önemli noktay›, Mustafa Kutlu’dan
edindi¤i fliar ile “meselesi ne olursa olsun bir hikâye
ayd›nl›k sonuçlara dayanmal›d›r” ilkesiyle aç›klayan
Mahmut Faz›l Coflkun’un ifadesiyle Uzak ‹htimal’in
bitmiyor gibi bitiflindeki maksat, devam ediyor hissi
b›rakmak ve finali bir umuda dayand›rmakt›r.
bet veren filmlerin seyirci kültürü oluflturmadaki
olumsuz yanlar›n›n alt›n› çizerek, yönetmenlerin
ve yap›mc›lar›n bir fleylerden feragat etmeleri gerekti¤ini vurgulad›.
Program›n bundan sonraki k›sm›, ilk uzun metraj
filmi ile birçok ödül alan Mahmut Faz›l Coflkun’un
kendi sinema serüvenini ve nihayetinde Uzak ‹htimal’in yap›m sürecini anlatmas›yla devam etti.
Mahmut Faz›l Coflkun, Y›ld›z Teknik Üniversitesi’nde mühendislik e¤itimi al›r. Lisans e¤itiminden
sonra Amerika’da teorik a¤›rl›kl› sinema lisans
program›n› tamamlayarak, 3 k›sa filme imza atar.
E¤itimin ard›ndan Türkiye’ye döner ve Kanal 7’de
belgesel bölümünde çal›flmaya bafllar. ‹lk önce
kendisinden önce bafllan›p yar›m kalan Aliya
(2002) belgeselini tamamlar, sonras›nda ‹mam Hatipliler (2006), Yaflamak (2003), Komünist-Roger
Garaudy (2005) belgesellerini çeker. Daha sonra da
bir uzun metraj filmi için haz›rl›klara bafllar.
Yönetmen, imkânlar›n k›s›tl› oluflu sebebiyle, malzemeden oyuncular›n seçimine kadar pek çok sorun yafland›¤›n› belirtti. Kat›l›mc›lar, özellikle baba
karakterinin, gerek hikâye ve gerekse oyunculuk
aç›s›ndan zay›f kalmas›n›n, senaryo ba¤lam›nda
Mahmut Faz›l Coflkun, söyleflide, uzun metraj fikrinin ve iste¤inin bu süreçte hep varoldu¤una, fakat
sineman›n istekle birlikte baflka birçok flart›nda tamamlanmas› neticesinde ortaya ç›kt›¤›na de¤indi.
Coflkun’a göre, bu anlamda, önemli olan hikâye
de¤il; ne anlatmak istedi¤imizdir. Bir senaryodaki
en önemli noktay›, Mustafa Kutlu’dan edindi¤i fliar
ile “meselesi ne olursa olsun bir hikâye ayd›nl›k sonuçlara dayanmal›d›r” ilkesiyle aç›klayan Coflkun,
Uzak ‹htimal’in bitmiyor gibi bitiflini, devam ediyor
hissi b›rakmak ve bir umuda dayand›rmak maksatl›
oldu¤unu vurgulad›.
sahiplenilemeyecek bir entrikaya dönüfltü¤ü hususunda mutab›kt›. Müzi¤in genel bir hassasiyet ile
pek çok yerde, dozunda kullan›lm›fl olsa da, kimi
duygusal sahnelerde gere¤inden fazla ve rahats›z
edici boyutta bulunmas›na cevaben yönetmen, sinema yap›m›nda birçok kayg›n›n ortaya ç›kt›¤›n›,
bir tak›m tercihler yap›ld›¤›n› fakat bunlardan hangilerinin do¤ru, hangilerinin yanl›fl oldu¤unun film
ortaya ç›kt›ktan sonra anlafl›ld›¤›n› belirterek, ilk
filmin bu aç›dan çok zor oldu¤unu ifade etti.
Müzi¤in yan› s›ra, ola¤anüstü foto¤raflarla da hikâyeyi örtmek istemedi¤ini söyleyen Coflkun, Gala-
Söyleflide filmin en çok teknik aç›dan s›k›nt› yaflay›fl›n›n ve zay›f kal›fl›n›n sebepleri üzerinde duruldu.
53
ta’n›n filme mekân oluflu ile kayg›s›n›n artt›¤›n› ve
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
bu durumu engellemek için yamuk kadrajlara baflvurduklar›n› belirtti.
SAM Özel Etkinlik
Ahmet Uluçay Sinemas›
Bir izleyicinin, sanat filmlerindeki “bütçe” kaynakl›
oldu¤u düflünülen küçük kadrajl›, küçük dünyal›,
s›n›rl› hayatlar›n ifllendi¤i filmlerin yeterli bir bütçe
ile de¤iflip de¤iflmeyece¤ine, böyle olunca daha çok
izlenip izlenmeyece¤ine dair elefltiri-sorusuna karfl›l›k Mahmut Faz›l Coflkun, sineman›n bir form oldu¤unu, çok izlenme hesab›na girmenin formu
olumsuz etkileyece¤ini söyledi.
‹hsan Kabil, Salih Pulcu,
Yeflim Ustao¤lu
6 Mart 2010
De¤erlendirme: A y fl e n u r G ö n e n
Filmin içeri¤i ve duruflu aç›s›ndan genel görüfl, belli bir çizgide, tutarl› ve odaklanm›fl olmas›; her fleyi
hesaba katmayarak ve her seyirciyi memnun edeyim kayg›s›n› d›flar›da b›rakarak, meseleyi oldukça
naif anlatmas›yd›. ‹hsan Kabil, diyaloglar›n az olmas› ve görsel unsurun ön plana ç›kmas›n› oldukça
önemli ve güzel buldu¤unu dile getirdi. Ayr›ca filmde be¤endi¤i noktalardan biri olarak, rahibe karakterinin yaflad›¤› ortam› çok iyi anlatmas› aç›s›ndan,
H›ristiyan figürler aras›ndaki geçiflleri iflaret etti.
Tüm bunlarla birlikte Kabil, filmi, az karakterli, küçük dünyalarla toplumsal fleyler konuflmayan, fakat
yine de toplumsala dokunan “Frans›z Yeni Dalga”
filmlerine benzetti¤ini ifade etti.
Bilim ve Sanat Vakf›, Mart ay›n›n ilk Cumartesi’nde
Ahmet Uluçay’›n k›sa filmlerini konu alan çok konuklu bir oturuma ev sahipli¤i yapt›. Hayal Perdesi
yay›n ekibinden Mücahid Eker’in aç›l›fl›n› yapt›¤›
oturumun müzakerecileri, ‹hsan Kabil, Salih Pulcu
ve Yeflim Ustao¤lu’ydu.
Ahmet Uluçay’›n gösterimi yap›lan ilk k›sa filmi Optik Düfller’in (1993) ard›ndan hem bu k›sa film hakk›nda hem de Karpuz Kabu¤undan Gemiler Yapmak (2004) özelinde de¤erlendirmelerde bulunan
‹hsan Kabil, Uluçay’›n sinemaya yaklafl›m›na ve yönetmenin kendi hayat›yla filmleri aras›ndaki bütünlü¤e dair gözlemlerini aktard›. Uluçay filmlerindeki
“Ba¤›ms›z filmler” kategorisinde de¤erlendirebilece¤imiz Uzak ‹htimal ile fazlas›yla kalabal›k olan
hayat›m›zda, az insanlar›n, az figürlerin, az seslerin
ve insan-mekân iliflkisi gibi sahnelerin sa¤alt›c› etkisiyle izleyiciye hitap eden Mahmut Faz›l Coflkun,
ayn› sadelikte ve aç›kl›kta bir sohbet ile sinemaya
dair görüfllerini paylaflt›. Oldukça samimi bir havada süren sohbet genelde “Yeni Türk Sinemas›”
özelde Uzak ‹htimal filmi çerçevesinde tüm kat›l›mc›lar aç›s›ndan ayd›nlat›c› ve ufuk aç›c›yd›.
görselli¤in iç dinamiklerine ve konular›n katmanl›l›¤›na dair tahlillerde bulunan Kabil, “Uluçay filmleri görsel/imgesel dünya ile gerçek dünyan›n iç içe
geçti¤i bir sarmala bize davet ediyor” diyerek bu
filmlerin sundu¤u felsefî önermelerle izleyiciyi bir
hayret makam›na davet etti¤ine dikkat çekti.
‹nci Deniz Dibinde (1996) isimli ikinci k›sa filmin
gösteriminin ard›ndan yönetmen Yeflim Ustao¤lu
54
söz ald›. Filmlerinde yönetmenin öncelikle kendini
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Ahmet Uluçay sinemas›n›n k›sa filmleri üzerinden
de¤erlendirildi¤i oturumun müzakerecileri
‹hsan Kabil, Salih Pulcu ve Yeflim Ustao¤lu’ydu.
sürdüren Pulcu, yönetmenin kendi filmleri hakk›ndaki baz› yorumlar›n› aktard›. Uluçay’›n sanatç› olman›n gerektirdi¤i duyguya do¤ufltan sahipli¤i ve
kendi kendini e¤itmiflli¤i hakk›ndaki gözlemlerin
aktaran Pulcu, sanatsal üretimin imkâns›zl›k duvar›na toslamad›¤› ender örneklerinden birisi olarak
Ahmet Uluçay’›n k›ymetine ve bu örneklerin say›s›n›n azl›¤›na dikkat çekti.
‹zleyicilerin yöneltti¤i sorularla devam eden oturum, sorulara verilen cevaplarla ve Kabil, Ustao¤lu
ve Pulcu’nun yönetmene dair hat›ralar›yla son buldu.
anlatt›¤›na dikkat çeken Ustao¤lu, yaflad›¤› kasaba-
Kültür Felsefesi Ba¤lam›nda
Modernite ve Postmodernite
da kendi imkânlar›yla yaratt›¤› realizasyonun ola¤anüstülü¤üne vurgu yaparak de¤erlendirmesini sürdürdü. “Sinemac› yahut flair olman›n insan›n mefl-
‹smail Tunal›
rebinde/do¤as›nda oldu¤una dair inanc› Uluçay’›n
hayat›yla do¤rulad›¤›n›” söyleyen Ustao¤lu, filmin
içindeki ritim ve zaman uya¤›na, bu uya¤›n yarat›-
20 Mart 2010
De¤erlendirme: H u r i y e A p a y d › n
m›ndaki gözlük, yumurta, bozk›r gibi basit imgelerin güçlü anlat›m›na dair gözlemlerini aktard›.
Sanat Araflt›rmalar› ve Medeniyet Araflt›rmalar›
Üçüncü film Exorcise’›n (2000) ard›ndan söz alan
Merkezlerinin ortak düzenledi¤i “Kültür Felsefesi
Türk sinemas›nda metafizik temalar›n ve din ada-
Ba¤lam›nda Modernite ve Postmodernite” bafll›kl›
m› imgesinin basmakal›p kullan›mlar›n›n aksine
program, bu alanda Türkiye’de en yetkin isimler-
bu filmdeki temsilin özgünlü¤üne vurgu yaparak
den biri olan Profesör ‹smail Tunal›’n›n kat›l›m›yla
de¤erlendirmesine bafllad›. Uluçay’la yapt›klar› iki-
Mart ay›nda yap›ld›.
li sohbetlerden hareketle, bu filmdeki baz› teknik
Tunal›, sözlerine daha önce birçok üniversitede
detaylar hakk›nda ipuçlar› vererek konuflmas›n›
dersler verdi¤ini, ama ilk defa akademik çevrenin
55
Salih Pulcu filmdeki cin ç›karma temas› üzerinden
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Modernite ve post-modernitenin kültür yaflam›m›zda
çok tart›fl›lan ve yorumlanan iki kavram oldu¤unu
söyleyen ‹smail Tunal›, bu kavramlar›n sanat ve estetik
kaynakl› olmas›na ra¤men, etki ve yay›lma boyutlar›yla
bilimden felsefeye, sanattan endüstriye kadar tüm
kültür varl›¤›n› çepeçevre sard›¤›n› ifade etti.
d›fl›nda, böyle bizden, özümüzden insanlarla birlikte olman›n kendisi için büyük bir mutluluk teflkil
etti¤ini söyleyerek bafllad›.
desi oldu¤unu söyleyen Tunal›, bu dünyan›n ak›lda
Modernite ve post-modernitenin kültür yaflam›m›zda çok tart›fl›lan ve yorumlanan iki kavram oldu¤unu söyleyen Tunal›, bu kavramlar›n sanat ve estetik
kaynakl› olmas›na ra¤men, etki ve yay›lma boyutlar›yla bilimden felsefeye, sanattan endüstriye kadar
tüm kültür varl›¤›n› çepeçevre sard›¤›n› ifade etti.
Bu nedenle bu iki kavram üzerine yap›lacak çal›flmalar›n kültüre ve tarihî boyuta dayanmas› gerekti¤ini vurgulad›.
beraberinde getirdi¤ine dikkat çekti. Bu sorunlar›n
Tunal›, öncelikle “Modernite nedir?” sorusunu cevaplad›. 12. ve 13. yüzy›llarda geleneksel mimariye
(opus-anticus) karfl› infla edilen yap›lar, özellikle
katedraller için “günümüz yap›lar›” (opus-modernus) anlam›yla ilk defa kullan›lan modern sözcü¤ü,
20. yüzy›ldan itibaren ça¤› sanatsal, düflünsel, kültürel ve sosyo-politik olarak belirleyen temel bir kategori olmufltur. Modern sözcü¤ünün bu kadar kuflat›c› olmas›ndaki en büyük etkenin, ayn› ça¤ içindeki pozitif do¤a bilimleri ve bunlar› yönlendiren
ak›lc› anlay›fl, yani ayd›nlanma düflüncesi oldu¤unu ifade eden Tunal›, bu anlay›fl›n “insan akl› ile
dünyaya egemen olmal›” düflüncesini de beraberinde getirdi¤ini hat›rlatt›.
felsefeye de¤il, ayn› zamanda özellikle sanat yafla-
temellenen bir dünya oldu¤una; bu araçlar ve gereçler sisteminin kendili¤inden baz› sorunlar› da
bafl›nda yabanc›laflman›n geldi¤ini ve yabanc›laflman›n da insan› bilimin ve teknolojinin ortaya koydu¤u mekanik bir dünya karfl›s›nda kendini kaybolmufl ve yitik hissetmesine sebep oldu¤unu ifade etti. Böylece ayd›nlanma ça¤›n›n bafllad›¤›na ve bu
ça¤›n insan›n düflünce ve duyarl›¤›n› akl›n kal›plar›na yerlefltirdi¤ine dikkat çekerek, akla dayal› bu
s›n›rlaman›n sadece düflünce yaflam›nda bilim ve
m›na da egemen oldu¤unu vurgulad›.
1874’te Paris’te empresyonistlerin açt›¤› sergiye
yap›lan a¤›r elefltirilere karfl› Charles Baudelaire’in
sergiyi savunurken söyledi¤i “Bu yap›tlar moderndir” sav›yla modernite kavram›n›n yeniden literatüre girdi¤ini belirten Tunal›, empresyonizm, ekspresyonizm, fütürizm ve kübizm ile yola ç›kan bu
sanat›n, non-figüratif ve süpramatizm ile minimalist bir yönde, sanata karfl› sanat, anti-arta kadar
ilerledi¤ini ve modern sanat kavram› alt›nda günümüz kültür endüstrisi içindeki yerini ald›¤›n› ifade
etti. Fakat bu rasyonalist, akla dayal› sanata karfl›,
zamanla teoride ve uygulamada güçlü bir tav›r
pratikteki sonucunun teknoloji ve büyük endüstri
kendini göstermeye bafllad›¤›n› söyleyerek bu tav-
oldu¤unu; bu iki gücün geliflimiyle birlikte, vaktiyle
r›n, tek boyutlu anlay›fl sebebiyle yitirilen insan›n
Rönesans’›n, Newton’un bilim için koydu¤u evren-
duygu, düflünce, inanç ve hayal gücü gibi tinsel
sel hedefe ulafl›ld›¤›n› belirtti. Bu hedefin: “Bilim
varl›k ö¤eleriyle oluflturulan çoksesli sanat dilini
güçtür. Bilim do¤ada egemen olmada bir güçtür.
yeniden yaratmak isteyen postmodernite oldu¤unu
Bu güç bir araçlar ve gereçler dünyas› yarat›r” ifa-
ifade etti.
56
Ça¤› belirleyen bu pozitivist ve bilimci yaklafl›m›n
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Postmodernite ile birlikte ça¤a hâkim özgürlük
ve yenilik, sadece bilgi, ahlâk ve sanat düzleminde de¤il; ayn› zamanda sosyo-politik, sosyo-ekonomik, hukuksal düzende ve yaflamda
da etkili oldu. Modernite ça¤›n›n siyasal modelinin ulus-devlet biçimi oldu¤unu ilan etmiflti,
postmodernite ise, devlet modelini özgürlükçü
demokratik bir devlet fleklinde tan›mlad›. Modernitenin ahlâka dayanan sistemi ise, yerini,
yükselen de¤erler denilen rant de¤erlerine b›rakm›flt›r. Bu da zengini çok zengin, fakiri çok
fakir toplumlar ortaya ç›karm›flt›r.
Postmodernitenin duyarl›k, inanç, hayal gücü ve
güdüye sahip bir insan anlay›fl›yla varl›¤a yöneldi¤ini ve bu radikal tavr›yla moderniteye karfl› bir
tepki ortaya koydu¤unu; ama bunu yaparken geleneksel taklitçili¤e geri dönmedi¤ini, kendi flartlar›n›
belirledi¤ini söyledi.
Postmodernitenin de modernite gibi önce mimaride bafllad›¤›n› belirten Tunal›, bu konseptin modernitenin akla dayal› dar kal›plar›n› aflarak sanatta
büyük bir zenginlik getirdi¤ini ve bu zenginli¤in de
sanat›n çehresini de¤ifltirdi¤ini belirtti:
Modernite tek boyutlulukla sanat› yoksullaflt›r›rken, postmodernite sanata yeni aç›l›mlar getirerek bu tek boyutlulu¤u aflt› ve zenginlefltirdi.
Sanatta çokseslilik ve özgürlük hâkim olunca,
birey yeniden keflfedildi; zira modernitede bireyin zengin, özgür yaratmalar›n›n de¤il de ak›l
yasalar›n›n, geometrinin teksesli olarak kurdu¤u bir dünya söz konusuydu ve bu teksesli dünyada disiplinli, sert bir sistem anlay›fl›yla birlikte bir evrensellik vard›. Postmodernite bireyi
bütün duygu, düflünce, inanç sistemleriyle özgür bir varl›k olarak ele ald›¤› ve bu duyarl›klar›,
yarg›lar›, yarat›mlar› farkl› insanlar›n zengin
ürünleri fleklinde ortaya koydu¤u için sanat›n
çehresi de¤iflmifltir. Bu ba¤lamda, kökten bireyselcili¤i ifade eden postmodernite ça¤a özgü iki
kavram› da beraberinde getirmifltir: özgürlük ve
yenilik.
Akla dayal› bir kategori olan modernite, insanl›¤›n tüm yaflam alanlar›nda düzen arad›¤›ndan,
kendisinin oldu¤u her yerde daima düzen oldu¤unu vurgularken; özgürlük ve yenilik kavramlar›yla hâkim olan postmodernitede, özgürlük
ve yenili¤in bireysel ve sübjektif yaflant›lar oldu¤u vurgulanm›fl; bu da bir de¤er septisizmine
hatta bir de¤er anarflisine götürerek toplumsal
uyumu ve armoniyi engellemifltir.
Son olarak, modernite ve postmodernitenin diyalektik geliflmenin iki temel formu oldu¤unu ve bu
diyalektik geliflmenin üçüncü formunun tarihsel
yeni bir ça¤ olarak gelmesinin, geliflmenin mant›¤›
bak›m›ndan zorunlu oldu¤unu söyleyen Tunal›,
sözlerini flöyle tamamlad›:
Tarihsel diyalekti¤in beklenen yeni formunun
özgürlükçü ama toplumsal, de¤erlerin hakça
paylafl›ld›¤›, antiemperyalist, bilgi, ahlâk, estetik ve kültür de¤erleriyle insan›n insanca yaflayaca¤› bir ça¤ olarak gelmesini bugün, tüm insanl›k olarak, umutla beklemekteyiz.
57
Modernite ve postmodernite ak›l ve duyarl›¤›n
tarihsel diyalekti¤i olarak görülmelidir. Bu diyalektik tüm kültür ve toplum hayat›n› etkileyen
güçlü bir çeliflkiyi de beraberinde getirmifltir.
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
Sedat fiahin ve arkadafllar›, Emrah&Ceyda Altuntecim
çiftinin Konya Mevlânâ Müzesi’nde noktalanacak
yolculu¤unu 16 A¤ustos’tan bafllayarak kurgusal olmayan
bir düzlemde, olaylar›n do¤al ak›fl›na göre hareket edip
kendi seyrinde akmas›n› izlerler yaln›zca…
Aflk Yolunda Ad›m Ad›m
Sedat fiahin-Gökhan Aras
27 Mart 2010
De¤erlendirme: M e l e k ‹ fl l e r
Yaln›zca ad›m atal›m, çok uzaklara uzun bir seyahat
yapal›m…
Hz. Mevlâna’ya yürüyelim o zaman.
Bir yol hikâyesi, bir aflk, bir umut ve sevgi hikâyesi… Yenikap› Mevlevihanesi’nde at›lan ilk ad›m›n
coflku veren serüveni… Ceyda&Emrah Altuntecim
çifti, ‹stanbul’dan Konya’ya kadar yürümeye karar
verirler. 16 A¤ustos’ta ‹stanbul Yenikap› Mevlevi-
fiahin, Hayal Perdesi Sinema Toplulu¤u üyelerin-
hanesi’nde bafllay›p Mevlânâ’n›n 802. do¤um günü
den.
olan 30 Eylül’de Konya Mevlânâ Müzesi’nde nokta-
Sanat Araflt›rmalar› Merkezi Mart ay› etkinlikleri
kapsam›nda Sedat fiahin ve film ekibinden Gökhan
Aras’›n kat›l›m›yla belgeselin özel bir gösterimi gerçeklefltirildi. Gösterimden önce aç›l›fl konuflmas›n›
yapan ‹hsan Kabil, sinema dili aç›s›nda umut vaat
eden belgeselde tüm unsurlar›n yeterli ve yerinde
kullan›ld›¤›n› ifade ederek belgeseli takdim etti.
Gösterimin ard›ndan program belgeselin yönetmeni Sedat fiahin ve kameraman ve kurgucusu Gökhan Aras ile bir söylefli yap›ld›.
lanacak “Aflk Yolunda Ad›m Ad›m” ad›n› verdikleri
bir yolculu¤a ç›karlar.
Sedat fiahin ve arkadafllar›, Emrah&Ceyda Altuntecim çiftinin 16 A¤ustos’ta ç›kacaklar› bu manevî
yolculu¤un haberini 10 A¤ustos’ta ö¤renirler ve bu
yol hikâyesini bir filme dönüfltürme karar›n› al›rlar.
16 A¤ustos’tan bafllayarak kurgusal olmayan bir
düzlemde, olaylar›n do¤al ak›fl›na göre hareket
eden ekip, bu yolculu¤un kendi seyrinde akmas›n›
izlerler yaln›zca…
“Sekiz il, birçok hikâye… Hepsi de hayat›n farkl› yerinde duruyor.” Dengeyi sa¤lamas› aç›s›ndan her
ilin hikâyesi aktarmaya çal›flan yönetmene göre
hepsi de hayat›n de¤iflik yönlerini farkl› lügatlerle
konufluyor. Bu yolculukta h›zl› yaflaman›n insan
hissiyat›n› köreltti¤ini fark etmifl, Sedat fiahin. En
Mevlana’n›n izinde k›rk sekiz gün süren bu yolculukta “aflk, sevgi ve umudu” heybelerine alan,
ad›mlar›n›n dokundu¤u her yerde dualar› az›k yapan bu çiftin hikâyesini Aflk Yolunda Ad›m Ad›m
58
(2009) belgeseline konu edinen yönetmen Sedat
Sanat
Araflt›rmalar›
Merkezi
SAM
büyük tecrübesinin “an”a küsmemeyi ö¤renmesi
oldu¤unu söyleyen fiahin, çekilemeyen her plan›n
daha güzel bir yere ulaflmas›n› sa¤lad›¤›n›, bir plan›
çekemedi¤i zaman onu b›rak›p baflka bir plana yönelmesi gerekti¤ini filmi gerçeklefltirirken anlam›fl.
Sanat Araflt›rmalar›
2010 Bahar Seminerleri
Her ad›mda muhatab›n› da içine alan belgeseldeki
iç içe geçen olay örgüsünün; kurgu, imgeleme, sinemada kullan›lan bütün tekni¤in asl›nda hayat›n
içinde varoldu¤unu ve bunun ancak bak›ld›¤›nda
görülebilece¤ini anlatan fiahin, belgeselin kurgusuna hayata bakarak karar verdiklerini ifade ediyor ve
bunun sebebini flöyle aç›kl›yor: “Çünkü hayatta
varolan ba¤lar kurguda sadece, arada anlam iliflkisi
olabilecek flekilde, yan yana do¤ru zamanda getirilerek oluflturuluyor.”
G‹R‹fi SEM‹NERLER‹
‹slam Sanat›n›n Geliflimi
Aziz Do¤anay
Sanat›n Temel Kavramlar›
Nicole (Nur) Kançal
TEMEL SEM‹NERLER
Edebiyat Kuramlar›na Girifl
Sedat fiahin son olarak “Ortaya bir fley koyduk, ama
insanlarla paylaflmak -be¤enilsin ya da be¤enilmesin- insanlar›n görüfllerine ulaflmak önemli bizim
için. Filmle alakal› ald›¤›m en güzel iltifat fluydu:
‘Çok güzel bir yolculuk olmufl bu.’ Bu benim nazar›mda film için yap›lm›fl en güzel iltifatt›. Çünkü biz
kendimizi ne kadar geri plana atabiliyorsak filmin
yapmak istedi¤i fleyi de o kadar ön plana ç›kartabiliyoruz; filmin tekni¤inden bahsetmeyip o insanlar›n yolculu¤una iltifat al›yorsak, yapmak istedi¤imiz fleyi baflarm›fl›z demektir” diyerek belgeseline dair yaklafl›m›n› içtenlikle paylaflt›.
Hasanali Y›ld›r›m
Müzik Düflüncesi ve Tarihi
Yalç›n Çetinkaya
Sinema Tarihi
‹hsan Kabil
fiiir Sanat›
M. Lütfi fien
ÖZEL SEM‹NERLER
Divan Edebiyat› ve Alegori
Berat Aç›l
Film Okumalar›
Ali Pulcu
Poetikalar Ba¤lam›nda Sanat Felsefesi
Ayfle D. Taflkent
Sinema ve fiiir
Faysal Soysal
Tanzimat Döneminin Dört Önemli ‹smi II
Abdullah Uçman
OKUMA GRUPLARI
Hayal Perdesi Sinema Grubu I-II
‹hsan Kabil-Murat PayBetül Demirel
59
ATÖLYELER
Hayal Perdesi Atölyesi
‹hsan Kabil-Ayfle PayBetül Demirel
K›sa Film Atölyesi
Faysal Soysal
Senaryo Atölyesi
Gökhan Yorganc›gil
60
geçip gitti¤im yerlerden
iç içe
öne
ve arkaya bakan
bir sürü
ben
ler
koymuflumdur
eskileri çocuk
flimdikiler ihtiyar
her ad›m›mda
sonsuz ben’ler koyuyorum
bofllu¤a
ve yine ben dolmuyorum
bir ad›m att›¤›m yerde
ne vard› ki
gitmemle kayboldu
Asaf Hâlet Çelebi
Ad›mlar
MOLA
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
TAM Tez / Makale Sunumlar›
TAM Yuvarlak Masa Toplant›lar›
Kentsel Planlamada
Yeni Temsil Biçimleri:
‹stanbul’un Ticari Mekanlar›
TEZ/MAKALE SUNUMLARI
Gülsen Y›lmaz
19 Aral›k 2009
De¤erlendirme: E s r a E v s e n
Gazi Üniversitesi fiehir Bölge Planlama Bölümünde
tamamlad›¤› doktora tezini bizlerle paylaflan Gülsen Y›lmaz, sunumunda 21. yüzy›la do¤ru kentsel
planlamada yeni temsil biçimlerinin neler olabilece¤ini, ‹stanbul ticaret co¤rafyas› üzerinden aç›klad›. 1980’lerden bu yana tüm dünyada teknoloji ve
bilim alan›nda yaflanan köklü de¤iflimler dünyan›n
alg›lanma ve aç›klanma biçimlerinde yeni aray›fllar
ortaya ç›karm›fl, pozitivist yap›dan elefltirel yap›ya
geçifl sözkonusu olmufltur. Bu kapsamda tez, dünyada yaflanan küreselleflme süreci, hizmet ve sanayi co¤rafyas›nda gelifltirilmifl çeflitli yaklafl›mlar, küresel kentin ve kent merkezlerinin kavranma biçimleri, kentsel planlamadaki de¤iflimler ve çok
merkezli yap›ya dönüflüm süreçleri üzerinden bilim alan›nda yaflanan de¤iflimlerle bu alanda nas›l
bir temsil biçimi gerçeklefltirilebilece¤i meselelerini ele almaktad›r. 1950’lerde nüfusu bir milyona
yaklaflmam›flken bugün 13 milyonluk büyük bir flehir hâline gelen ‹stanbul’un ticarî peyzaj›n›n incelenmesi kazand›¤› önem sebebiyle tezde çal›flma
alan› seçilmifltir: ‹stanbul’da firmalar›n yer seçimi,
büyüklü¤ü ve hizmet imalat sanayisinin kompozis-
Tarihi Co¤rafya Aç›s›ndan ‹stanbul’daki
Gayrimüslimlerin Mekansal Da¤›l›m›
Mehmet Kara
11 Ocak 2010
Alevi Kimli¤i’nin Yeniden Müzakeresi:
De¤erler, Duygular ve Görüfller
Talha Köse
16 Ocak 2010
Arnavutluk Örne¤inde
Modern Osmanl› Tarihyaz›m›
Bülent Bilmez
18 Ocak 2010
Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u ve
Türkler (1204-1404)
Murat Keçifl
8 fiubat 2010
Napolyon’a Karfl› Osmanl› ve
Avrupa ‹ttifak› (1798-1802)
Kahraman fiakul
15 fiubat 2010
18. Yüzy›l Osmanl› Saray Haremi:
Azat (Ç›ra¤) Edilen Cariyeler
Betül ‹pflirli Arg›t
15 Mart 2010
Balkanlar’da Toplumsal ve
Ekonomik De¤iflim: Drama Sanca¤› Örne¤i
‹smail Arslan
29 Mart 2010
Bir Osmanl› Âliminin Alg›lan›fl›:
Birgivî Mehmed Efendi
Ahmet Kayl›
12 Nisan 2010
Siyasal fiiddet, Korku ve Ac›:
Türkiye’de Kürtlü¤ün ‹nflas›
Ramazan Aras
26 Nisan 2010
61
TAM SOHBET
Almanya’da Osmanl› ‹zleri
Latif Çelik
16 Ocak 2010
Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz-2:
Bir Ömür Afyon Tarihi
Muharrem Bayar
25 Ocak 2010
Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz-3:
Bir Ömür Konya Tarihi
Mehmet Ali Uz
22 fiubat 2010
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Gülsen Y›lmaz’›n ulaflt›¤› sonuçlara göre ‹stanbul’da
merkez-çeper ayr›m›n› ortadan kald›ran karmafl›k bir
büyüme ile esnek ve küresel kente do¤ru bir geçifl
gözlenmektedir; ancak küçük ölçekli üretimin kent
içinde hâlâ devam etmesi ‹stanbul’a özgü
küreselleflmenin bir belirtisi olarak görülebilir.
mektedir. 1930 öncesinde kurulan firmalar daha
bul metropoliten alan içindeki mekânsal organi-
çok kent çeperinde olup büyük sermayeye ait fir-
zasyonu nas›ld›r? Ticarî aktivitelerin mekânsal geli-
malard›r ve hâlihaz›rda hayatiyetlerini sürdürmek-
flimi, kentin geliflmesini belirleyici role sahip midir?
tedir. 2000-2006 y›llar› aras›nda kent çeperinde ti-
gibi sorular araflt›rman›n çerçevesini belirlemifltir.
carî yat›r›m›n yap›ld›¤› yerlerde zamansal yo¤un-
Çal›flma sürecinde öncelikle TÜ‹K 1992-2002 y›l› ve-
laflman›n fazla olmas›, kentte merkezî alan önemi-
rilerine göre ‹stanbul’un sektörel profili ilçe düze-
ni kaybetmese de kent çeperinde ekonomik aktivi-
yinde tespit edilmifl, daha sonra 1925-2006 y›llar›
telerin önem kazand›¤›n›n, merkez-çeper ayr›m›-
aras›nda ‹TO’ya kaydedilen 165 bin civar›nda veri
n›n aza indi¤inin göstergesi olarak kabul edilebilir.
üzerinden veri taban› oluflturulmak suretiyle analiz
Yeni kentsel ekolojinin ticarî peyzajda nas›l ortaya
edilmifltir. Tez, bu alanda yap›lan çal›flmalardan;
ç›kt›¤›n› görebilmek için 1925-2006 y›llar› aras›nda
kulland›¤› yeni yöntemler, correspondence analizle-
flirket türlerinin de¤iflimi, yabanc› sermaye yat›r›m
ri, haritalar› ve Bertin çizelgeleri ile ayr›lmaktad›r.
profilleri ve hizmet profilleri; ilçe, mahalle ve sokak
Çal›flmada 1925-2006 kay›tlar›n›n yer ald›¤› veri ta-
düzeyinde katman katman ele al›narak haritalar ha-
banlar› üzerinden gerçeklefltirilen ‹stanbul ticaret
z›rlanm›flt›r. Bu haritalar incelendi¤inde M‹A’n›n
atlas› kapsam›nda 100’ün üzerinde Bertin çizelgesi
tek bir profil yap›s›na sahip olmay›p farkl› M‹A tip-
ve harita oluflturulmufltur. ‹lçe düzeyinde ticarî fark-
leri oldu¤u, hizmet ve sanayi kümelerinin mekansal
l›laflmay› göstermesi aç›s›ndan ‹stanbul ilçeleri tica-
yer seçim davran›fllar›n›n birbirinden farkl› oldu¤u
rî arazi kullan›m profilleri incelendi¤inde ‹TO’dan
görülmüfltür. Mesela Avrupa yakas›nda sanayi, tari-
al›nan 87 faaliyet kolunun nas›l bir araya geldi¤i gö-
hî merkez etraf›nda ve kent içinde E-5, TEM parale-
rülmekte, bu sayede toplam pay içerisinde ilçe kü-
linde geliflirken, Anadolu yakas›nda kentten daha
melerinin konumlar›n› ve birbirleriyle iliflkilerini çö-
uzakta yerleflmifltir. Ayr›ca Avrupa yakas›nda ifl gü-
zümlemek mümkün olmaktad›r. Sanayi depolama
cü, Anadolu yakas›nda sermaye yo¤undur.
faaliyetleri profili incelenmek suretiyle kent çeperin-
Çal›flman›n neticesinde ulafl›lan sonuçlar flöyle
deki sanayi depolama faaliyetleri; M‹A çeper profili
özetlenebilir: ‹stanbul’da merkez-çeper ayr›m›n›
incelendi¤inde merkezî ifl alanlar›n›n ve sanayi faali-
ortadan kald›ran karmafl›k bir büyüme ile esnek ve
yetlerinin nas›l ayr›flt›¤› veya bir arada yer ald›¤›,
küresel kente do¤ru bir geçifl gözlenmektedir. An-
merkez yap›s›n›n ne oldu¤u görülebilmektedir.
cak küçük ölçekli üretimin kent içinde hâlâ devam
Kurulufl y›llar›na göre ticarî faaliyetlerin nas›l flekil-
etmesi ‹stanbul’a özgü küreselleflmenin de belirtisi
lendi¤inin tespiti için yap›lan analiz neticesinde
olarak görülebilir. ‹stanbul ticarî peyzaj›n›n a¤›rl›kl›
1930-1960 döneminde kurulan firmalar›n az,
olarak küçük ölçekli, 1990 sonras› kurulan firmalar-
1980’den sonra ise a¤›rl›kl› oldu¤u ve 1990’larda
dan olufltu¤u; yabanc› yat›r›mc› firmalar›n yerel fir-
kent çeperinde ticaret faaliyetlerinin artt›¤› görül-
malara göre daha az oldu¤u; firma yer seçim karar-
62
yonu düflünüldü¤ünde ticarî yap›l› çevrenin ‹stan-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Tarihi Co¤rafya Aç›s›ndan
‹stanbul’daki Gayrimüslimlerin
Mekansal Da¤›l›m›
lar›n›n bir planlama erkinden, müdahaleden ziyade
serbest piyasa flartlar› içerisinde flekillendi¤i görülmüfltür. Tarihî merkez hâlâ küçük ve yeni firmalar
için kuluçka merkezi rolüne sahiptir. Ticarî aktiviteler hem yay›lma hem merkezîleflme e¤ilimi gösterir-
Mehmet Kara
ken orman, deniz gibi do¤al eflikler de ‹stanbul ticarî peyzaj›n›n gelifliminde önemli rol oynamaktad›r.
11 Ocak 2010
De¤erlendirme: C . E r s i n A d › g ü z e l
Bu çal›flma ‹stanbul’un yerel yap›s›n›n çözümlenmesine yard›m ederken, kentteki toplumsal mekansal farkl›laflmaya iliflkin yap›lar› kategorilefltirerek
Fatih Üniversitesi’nde 2009’da tamamlad›¤› ve ‹stanbul’daki gayrimüslim nüfusun da¤›l›m› ile sosyo-kültürel özelliklerini inceledi¤i yüksek lisans tezini sunan Mehmet Kara, Homeros’un ‹stanbul’un
kurulufluna dair kay›tlar› ile sunumuna bafllad›. ‹stanbul’un ilk sakinlerinin bugünkü Sarayburnu civar›na M.Ö. 600’lerde yerlefltiklerini ve flehrin kurucusunun Bizantion; flehrin ilk surlar›n›n da antik
Bizantion surlar› olarak bilindi¤ini ifade etti. Verdi¤i tarihî bilgilere göre, surlar, daha sonra da ‹mparator Konstantin taraf›ndan M.S. 330’larda yap›lm›flt›r. Ard›ndan ‹mparator Theodosius taraf›ndan
flehir surlar› kuzeye do¤ru geniflletilerek günümüzdeki hâlini alm›flt›r. ‹stanbul’daki ilk yerleflimler de
Sarayburnu çevresinde yo¤unlaflm›flt›r.
ortaya ç›karmaya da olanak sa¤lam›flt›r. Oluflturulan
yeni temsil dilleri, ilçe/mahalle/sokak düzeyinde
yap›lan katmanlaflt›r›lm›fl analizler ile flehir ve bölge
planlamas› yap›l›rken imar plan›nda yol gösterici olmalar› aç›s›ndan önemlidir. Verilerin do¤rudan haritadan al›nabilmesi, zaman içinde de¤iflimin izlenmesi, dönüflüm alanlar›n›n tespitinin sa¤lanmas›
21. yüzy›lda kent araflt›rmalar› ve di¤er bilimlerdeki
çal›flmalar için önemli katk›lar sa¤layacakt›r.
Tezin uygulamaya yönelik elefltiri ve önerileri de
bulunmaktad›r: ‹stanbul için daha önce yap›lan
plan çal›flmalar›ndan farkl› olarak alt ölçeklerde
müdahale edilebilecek bir yap› sa¤lanabilmesi için
temsil ölçe¤i ile müdahale ölçe¤inin örtüflmesi gerekmektedir. Y›lmaz bu çal›flman›n devam› olarak
Fetih öncesinde ‹stanbul’da Yahudilerin Sirkeci ve
çevresinde yaflad›klar› bilinmektedir. Daha sonra
Yahudiler buradan sürülerek Galata’ya yerlefltirilmifltir. XII. yüzy›lda buraya gelen bir seyyah, Galata’da 2.000 kadar Romal› Yahudi’nin ve 500 kadar
Karaim Yahudisi’nin yaflad›¤›n› nakletmektedir.
Yahudiler, ayr›ca, Balat, Hasköy, Ortaköy, Arnavutköy ve Kuzguncuk’ta yaflam›flt›r. Ermeni cemaati
ise Bizans’ta VI. yüzy›ldan itibaren varl›¤›n› sürdür-
‹TO kay›tlar› üzerinden gelecekteki kentin nas›l
olaca¤›, kentte günlük yaflamla ba¤lant›l› olarak
mevcut durumun nas›l de¤iflti¤i üzerine çal›flma
yap›labilece¤ini ifade etti. Ayr›ca oluflturulan veri
taban›nda bulunan 87 farkl› sektörün her birinin
mekansal davran›fl› incelenerek kentte kurumlar›n
mekansal yer de¤ifltirme stratejilerinin neler olabi-
63
lece¤inin de araflt›r›labilece¤ini belirtti.
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Mehmet Kara’n›n verdi¤i bilgilere göre XIX. yüzy›lda
yaklafl›k 900 bine ulaflan ‹stanbul nüfusunun 630 bini
Müslüman, 50 bini Yahudi, 120 bini Rum ve 100 bine
yak›n› ise Ermeni halktan oluflmaktad›r
mektedir. XIV. yüzy›la ait Galata’daki kilise, bura-
lu yakas›nda ise Kuzguncuk ile Kad›köy, Moda ve
daki Ermeni cemaatinin varl›¤›na bir iflarettir.
Kalam›fl civar›nda -öteden beri varolan- gayrimüs-
Kara, Osmanl› döneminde ‹stanbul’da flehrin iskâ-
lim nüfusta art›fl görülmeye bafllanm›flt›r.
n›nda meydana gelen önemli de¤iflikliklere de de¤i-
Gayrimüslim nüfusun bugünkü durumuna da de-
niyor. Bu ba¤lamda, Fatih’in ilk olarak suriçinde ya-
¤inen Kara, Cumhuriyet döneminde Rum nüfusta
flayan Rum cemaatini buradan ç›kararak Müslü-
bariz bir azalma görüldü¤üne iflaret ediyor. Günü-
man halk› yerlefltirdi¤i bilinmektedir. Fatih iskân si-
müzde ‹stanbul’da 2.500 kadar Rum nüfusun yafla-
yaseti do¤rultusunda Anadolu ve Balkanlar’dan ge-
d›¤› tahmin edilmektedir. Bunlar, bilhassa, fiiflli,
tirilen 100.000 kadar Müslüman ve gayrimüslim nü-
Feriköy, Bak›rköy, Beyo¤lu, Cihangir, Kad›köy, Mo-
fusu ‹stanbul’a yerlefltirmifltir. Ayr›ca Trabzon Rum
da, Kuzguncuk ve Adalar civar›nda ikamet etmek-
‹mparatorlu¤u’nun Osmanl› hâkimiyeti alt›na al›n-
tedir. Ermeni nüfus ise yaklafl›k 47.000 kiflilik bir ce-
mas›yla, Trabzon’daki Rum asilleri Fener semtine;
maat olarak hayatlar›n› sürdürmektedir. ‹stan-
Ermeni cemaati ise Yenikap›, Samatya ve Cankurta-
bul’daki da¤›l›m› fiiflli, Samatya, Kumkap›, Bak›r-
ran bölgesine; Rum nüfus -Eyüp hariç Haliç’in iki
köy, Yeflilköy, Kad›köy, Moda ve Adalar’d›r. 22.000
k›sm›nda bulunan- Fener-Balat ile Galata-Hasköy
kifliden müteflekkil Yahudi nüfusun 20.000 kadar›
civar›na yerlefltirilmifltir. Ayr›ca Edirnekap›, Samat-
da fiiflli, Niflantafl›, Moda, Etiler, Teflvikiye ve Tarab-
ya ve Yenikap›-Kumkap› civar›na yerlefltirilen Rum
ya’da meskûndur.
nüfus da vard›r. Yahudilerin, fetih s›ras›nda Fatih’e
Yunanistan ve ‹srail’in ba¤›ms›z birer devlet olarak
ba¤l›l›klar›n› bildirdiklerini ve hatta stratejik baz›
bilgiler verdiklerini ileri süren Kara, 1492’de Kastil-
kurulufllar›ndan sonra Rum cemaatin büyük bir
ya Krall›¤› taraf›ndan ‹spanya topraklar›ndan sürü-
k›sm›n›n Yunanistan’a, Yahudi cemaatin büyük bir
len Sefarad Yahudilerinin de ‹stanbul’da Hasköy,
k›sm›n›n ise ‹srail’e göç etti¤ini belirten Kara, Er-
Karaköy ve Galata civar›na yerlefltirildiklerini belirt-
menistan’›n ba¤›ms›zl›¤›n›n ard›ndan ‹stanbul’da-
ti. Avram Galanti XVI. yüzy›lda ‹stanbul’da otuz alt›
ki Ermenilerin Ermenistan’a de¤il, ço¤unlukla ABD
bin Yahudi’nin yaflad›¤›n› ve bu cemaatin 44 sina-
ve Fransa’ya göç ettiklerine dikkat çekiyor.
goga sahip oldu¤unu kaydetmifltir.
Gayrimüslim nüfusun günümüzdeki durumunu
XIX. yüzy›lda yaklafl›k 900 bine ulaflan ‹stanbul nü-
tespit etme gayesiyle, her üç cemaatin mensupla-
fusunun 630 bini Müslüman, 50 bini Yahudi, 120
r›yla yap›lan ankette, gayrimüslim halk›n kendileri-
bini Rum ve 100 bine yak›n› ise Ermeni halktan
ni nas›l tan›mlad›klar›ndan ayl›k gelir miktarlar›na;
oluflmaktad›r. Yine XIX. yüzy›ldan itibaren bo¤az
e¤itim durumlar›ndan bildikleri yabanc› dillere; zor
zamanlar›nda kendilerine yard›m edecek Müslüman dostlar› olup olmad›¤›ndan yurt d›fl›nda akra-
Arnavutköy, Sar›yer ve ‹stinye taraflar›nda; Anado-
balar› olup olmad›¤›na var›ncaya kadar hayatlar›-
64
kesiminde yerleflimin artmaya bafllad›¤› görülmektedir. fiehrin kuzey kesimine do¤ru Befliktafl, Bebek,
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
n›n çeflitli yönlerine ›fl›k tutacak sorular sorulmufl.
ku, d›fllanma, afla¤›lanma gibi duygusal boyutlar
Kara, bu anket sonuçlar›na göre, Ermeni cemaati-
ba¤lam›nda de¤erlendirmek ve bu gibi duygusal
nin Türk toplumuna ve kültürüne en yak›n ve aflina
faktörlerin mevcut toplumsal bar›fl sürecine nas›l
cemaat olarak temâyüz etti¤ini ileri sürmektedir.
bir katk› sa¤layabilece¤ini tart›flmakt›r.
Alevi kimli¤inin tan›m› üzerine farkl› bilim insanlar›n›n üretti¤i çeflitli fikirlere de¤inen Köse’ye göre,
bu hususta en ikna edici görünen görüfl, bunu,
Türklerin Müslüman olmalar› ve bu dini Anado-
Alevi Kimli¤i’nin
Yeniden Müzakeresi:
De¤erler, Duygular ve Görüfller
lu’ya tafl›malar› sürecinde flekillenen inançlar›na
ba¤layan yorumdur. Alevili¤in tan›m› konusunda
Alevileri en çok rahats›z eden fley, kendi kimliklerinin baflkalar›nca tan›mlanmas›d›r. Aleviler kendi
Talha Köse
kimliklerinin kendilerince tan›mlanmas› konusunda hassasiyet göstermektedir. Bu tan›mlama süre-
16 Ocak 2010
cinde nüfus tahminleri de önemli yer tutmaktad›r.
De¤erlendirme: K a z › m B a y c a r
Pek çok Alevi temsilcisi, Alevi nüfusun 20-25 milyon civar›nda oldu¤unu tahmin etmektedir. Ancak
Talha Köse’nin Aleviler üzerine George Mason Üni-
1960 öncesinde yap›lan anket ve seçim sonuçlar›
versitesi’nde tamamlad›¤› doktora tezi 1980 sonras›
dikkate al›nd›¤›nda Alevilerin Türkiye nüfusunun
yaklafl›k %10’unu oluflturdu¤u ve kendilerini Alevi-
yap›land›r›ld›¤›n› anlama amac› tafl›maktad›r. Her
likle tan›mlayanlar›n 4-5 milyon civar›nda oldu¤u
ne kadar Alevi kimli¤indeki dönüflüm 1960’l› y›llar-
görülmektedir.
da köyden kente geçifl süreciyle birlikte bafllam›fl ol-
Köse, Alevi kimli¤inin yeniden-oluflum sürecinde,
sa da, bu dönemde Alevilik sol siyasetin ekseninde
60’l› y›llarda Alevilerin geçirdikleri sosyal dönüflü-
kendini tan›mlam›fl ve 80’li y›llara kadar Alevilik
mün önemli bir yere sahip oldu¤unu iddia ediyor.
ad›na müstakil bir kimlik mücadelesi yap›lmam›fl-
Nitekim daha önceleri Anadolu’nun ücra yerlerin-
t›r. Alevi kimli¤inin 80’li y›llarda gündeme gelmesi-
de, kendilerine ait köylerde bir topluluk hâlinde ya-
ni, yine bu dönemde küresel çapta -özellikle I. Irak
flayan Aleviler, bu tarihlerde kentlere göç edince
Savafl› sonras›nda- mezhepsel çat›flmalar›n artmas›
farkl› inanç sistemleri ve farkl› Alevilik inançlar›yla
ba¤lam›nda anlamland›rmak da mümkündür.
karfl›laflm›flt›r. Bir baflka deyiflle k›rsal bölgelerde
Köse’nin tezinin temel amac›, 80 sonras› süreçte
sadece Alevi köyünden olmak ve Alevi ailesinden
Alevi kimli¤inin oluflumunu, siyasî ve etnik boyutu-
gelmek Alevili¤i tan›mlamak için yeterliyken, flehir
nun yan› s›ra, mevcut literatürde yer almayan kor-
ortam›nda Alevi kimli¤i daha heterojen ve karma-
65
Alevi kimli¤inin nas›l dönüfltü¤ünü ve tekrar nas›l
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Talha Köse, kendilerine ait köylerde bir topluluk
halinde yaflayan Alevilerin 60’l› y›llardaki kentlere
göç sürecinde yaflad›klar› sosyal dönüflümün, Alevi
kimli¤inin yeniden-oluflum sürecinde önemli bir
yere sahip oldu¤unu iddia ediyor.
fl›k bir flekil alm›flt›r. Bu süreçte musahiplik, kirvelik
‹kinci olarak Köse, flehir ortam›nda Alevi olmayan-
ve düflkünlük gibi geleneksel Alevi kurumlar› za-
lar›n nas›l alg›land›¤›n› ve farkl› Alevi yaklafl›mlar›-
manla de¤er sisteminden tasfiye edilmeye baflla-
na sahip olanlar›n birbirlerini nas›l tan›mlad›klar›-
m›flt›r. Bununla birlikte Alevilerin flehir ortam›nda
n› incelemektedir. Bu ba¤lamda flehirde esas Alevi-
ticaret ve e¤itime yönelmeleri de kendi aralar›nda
li¤in ne oldu¤u konusunda, Anadolu’nun çeflitli
s›n›fsal farkl›laflmalar›n ortaya ç›kmas›na neden ol-
yerlerinden gelen Aleviler aras›nda bir tart›flma
mufltur. Yine bu dönemde sadece büyük flehirlere
sözkonusudur. Aleviler yine flehir ortam›nda kendi-
de¤il, Almanya’ya da yo¤un bir Alevi göçü sözkonu-
lerini eflitlikçi, demokrat, anaerkil tek eflli, sosyal de-
sudur. Köse’ye göre Alevilik hareketinin 80’li y›llar-
mokrat ve ilerlemeci diye nitelerken kendilerine
daki ideolojik arka plan›n›n oluflumunda, Alman-
karfl›t olarak de¤erlendirdikleri Sünnîleri de diya-
ya’daki yay›nlar›n ve oradaki entelektüel üretimin
lektik, hiyerarflik, s›n›flara ayr›lm›fl, kapitalist ve fle-
Türkiye’ye tafl›nmas›n›n önemli etkisi vard›r.
riatç› fleklinde tan›mlad›lar.
Temel inceleme alan›n› flehir Alevili¤i olarak belirle-
Köse’nin tezinde de¤erlendirdi¤i üçüncü mesele de
yen Köse, Alevilik kimli¤indeki dönüflümü anlamak
farkl› Alevilik söylemleridir. Yeni neslin ortaya ç›k-
için bilgi kayna¤› olarak, ‹stanbul, Ankara ve Malat-
mas› ve farkl› sosyo-ekonomik ortama gelinmesi ile
ya’da yaklafl›k yetmifl kiflinin kiflisel hayat hikâyeleri
beraber Alevili¤in ne oldu¤u konusunda çeflitli söy-
üzerine gerçeklefltirdi¤i mülakatlar ve gözlemler ile
lemler bafl göstermifltir. Bu ba¤lamda Köse’nin “‹s-
Alevi literatürünü ve yay›nlar›n› kullanm›flt›r. Köse,
tanbul söylemi” diye adland›rd›¤› söylem, Alevili¤i
positioning analysis teorik çerçevesi içinde mesele-
dinî bir inanç sistemi olarak alg›lamaktad›r. Mark-
yi üç soru ba¤lam›nda de¤erlendirmektedir:
sist bir dilin hakim oldu¤u “Ankara söylemi” ise
‹lk olarak Köse, flehir ortam›na gelifl sürecinde Ale-
Alevili¤i sosyal ve siyasî bir mücadele hareketi flek-
vi kimli¤inin s›n›rlar›n›n nas›l flekillendirildi¤ini
linde görmektedir. Buna karfl›l›k “Bektaflilik” söyle-
sorgulamaktad›r. Bu noktada daha önceleri k›rsal
mi Alevili¤in sosyal ve siyasî iddias›n›n varl›¤›n› ka-
bölgelerde yaflamalar›na ba¤l› olarak Alevilik, “Ale-
bul etmemekte ve Alevili¤i ‹slâm’la bar›fl›k sufî bir
vi bir aileden gelmek” fleklinde tan›mlan›yor ve s›-
yorum olarak de¤erlendirmektedir. Bir di¤er Alevi
n›rlar aile ba¤lar› çerçevesinde çiziliyordu. Ancak
söylemi, Alevili¤in temelini Alevi anne ve babadan
yeni flehir ortam›nda ailevî ba¤lar d›fl›nda Alevi
gelmeye ba¤lamaktad›r. Köse, bu yaklafl›m› “Etnik
kimli¤ini tan›mlamada Alevili¤in “temel de¤er yar-
söylem Alevili¤i” diye isimlendiriyor. Yukar›da de-
g›lar›n›n” öne ç›kt›¤›n› görmekteyiz. Bir baflka de-
¤inilen dört söylemin tümü Sünnili¤e karfl› oluflturulmufltur. Köse son olarak “post-Alevilik söylem”inden bahsetmektedir ki bu söylem Sünni kar-
mak”, “eline diline hâkim olmak” gibi de¤er yarg›-
fl›t› olmay›p Alevili¤i ‹slâm’›n bir yorumu fleklinde
lar› belirliyor.
okumaktad›r.
66
yiflle, Alevi kimli¤inin s›n›rlar›n› yeni dönemde ailevî ba¤lar de¤il, daha çok “72 millete ayn› gözle bak-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Çal›flmas›n›n Arnavut tarihyaz›m›n› tamamen
kapsamad›¤›n›n alt›n› çizen Bülent Bilmez,
Arnavutluk’taki Osmanl› tarih araflt›rmalar›n› öncelikle
tarih bilgisinin üretim ve aktar›m sürecindeki aktörler,
kurumlar ve kaynaklar ba¤lam›nda incelemektedir.
Arnavutluk Örne¤inde
Modern Osmanl› Tarihyaz›m›
Bülent Bilmez
18 Ocak 2010
De¤erlendirme: A b d ü l k e r i m A s › l s o y
19. yüzy›lda Avrupa’da bafllayan 20. yüzy›lda ise
tüm dünyay› saran milliyetçilik cereyan› ile büyük
imparatorluk yap›lar›n›n parçaland›¤› ulus-devletleflme süreci; yerel kimlik, kültür ve tarih inflalar›n›
da beraberinde getirmifltir. Ulus-devlet olma yolundaki her milletin kendi tarihleri ve kimliklerini
infla etme yolundaki gayretlerinin ürünü olan tarih
araflt›rmalar› ve tarihyaz›mlar›nda bu çaban›n tezahürlerini görüyoruz. Bir milletin kendini infla etme
süreci olarak da de¤erlendirilebilecek bu süreçte
ortaya koydu¤u tarihyaz›c›l›¤› gelene¤ini anlamak
ve yorumlamak, o milletin tarihte kendini nerede
ve nas›l konumland›rd›¤›n› da yans›t›r. Son y›llarda
bu çerçevede yap›lan çal›flmalar›n say›s› gittikçe
artmaktad›r. Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü ö¤retim üyelerinden Bülent Bilmez’in “Arnavutluk’ta
Osmanl› Tarihi Araflt›rmalar› ve Tarihyaz›m›nda
Modern Osmanl›” (Tarih ve Toplum, sy. 9 (Güz
2009), s. 157-213) isimli makalesi ba¤lam›nda Osmanl›’n›n hâkimiyet alan› içinde yeralan Balkan
ulus-devletlerinden Arnavutluk özelinde bu konuyu mercek alt›na ald›k.
n›n ve tarihyaz›mlar›nda sergiledikleri Osmanl›
imaj›n›n, bu uluslar›n kendi tarihlerini yeniden infla etme hususunda nas›l bir tav›r sergilediklerini
anlamak bak›m›ndan ne kadar önemli oldu¤unu
vurgulayan Bilmez, bu sahada yap›lan çal›flmalar›n
eksikli¤ine de dikkat çekiyor: “Bahsi geçen eserlerin
aktard›¤› bilgiler kadar bunlar›n vücut buldu¤u, yay›ld›¤› ve tüketildi¤i süreç ve ortam (kurumsal, siyasî, kültürel ve iktisadî koflullar) da oldu¤u gibi sergilenmelidir.”
Makale, Arnavutluk özelinde, bilhassa modern Osmanl› dönemiyle ilgili çal›flmalar›n nelerden ibaret
oldu¤u ve bu eserlerin modern Osmanl›’y› nas›l ele
ald›¤›n› ortaya ç›karacak genel gözlem ve de¤erlendirmeleri içermektedir. Çal›flmas›n›n Arnavut tarihyaz›m›n› (yani Kosova, Makedonya, Karada¤ ve
Arnavut diasporas›ndaki Osmanl› çal›flmalar›n›)
kapsamad›¤›n›n alt›n› çizen Bilmez, Arnavutluk’taki Osmanl› tarih araflt›rmalar›n› öncelikle tarih bilgisinin üretim ve aktar›m sürecindeki aktörler, ku-
67
Makalesinde Osmanl› Devleti’nin hâkimiyeti alt›nda bulunan bölgelerde kurulan devletlerin ilim çevrelerinde ortaya ç›kan Osmanl› tarihi çal›flmalar›-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
rumlar ve kaynaklar ba¤lam›nda incelemektedir.
den birini; Trabzon’u mercek alt›na ald›k. Keflifl’in
Tarihyaz›m›ndaki modern Osmanl›’y› ise metinler,
Ankara Üniversitesi’nde 2009’da tamamlad›¤› tez;
konular, söylemler ve tercihler kontekstinde de¤er-
hem konusu hem de çok zengin kaynaklar› ile
lendirmektedir.
(Grekçe, Arapça, Ermenice ve Farsça dillerinde ori-
Son olarak flunu da ifade edelim ki, yazar “modern
jinal tarihî ve edebî kaynaklar kullan›l›yor) Do¤u
Osmanl› tarihi” olarak 1839-1912 y›llar› aras›n› kas-
Karadeniz tarihi araflt›rmalar› literatürüne özgün
tetmektedir. Sözkonusu dönem içinde üretilen lite-
bir katk› sa¤l›yor.
ratürün hangi e¤itim müesseselerinde, hangi süreç-
Tez, kapsad›¤› dönem itibariyle Do¤u Karadeniz
lerden geçerek vücut buldu¤u meselesini bütün de-
Bölgesi’nde yaflanan siyasî geliflmeleri Trabzon
taylar› ile araflt›rmas›na konu edinmifltir. Tarihyaz›-
kenti özelinde tüm detaylar› ile ortaya koymay›
m›na iliflkin kurumsallaflman›n ve akademik üreti-
amaçlamaktad›r. Konuyu öncelikle, kaynaklar ve
min sosyalist dönem (1945-1991) ile birlikte baflla-
araflt›rmalar ekseninde ele alan Keçifl, burada bil-
d›¤›na iflaret eden Bilmez, Tarih Kurumu, Pedagojik
hassa Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u’na dair do¤ru-
‹ncelemeler Enstitüsü, Tarih Enstitüsü, Dil ve Ede-
dan bilgi veren Michael Panaretos’un biyografisi ve
biyat Enstitüsü, üniversiteler, arfliv, milli kütüphane
eserleri üzerinde duruyor. Daha sonra Trabzon ‹m-
ve müze gibi kurumlar›n çal›flmalar›n›n yan›s›ra ta-
paratorlu¤u tarihi araflt›rmalar›n› mercek alt›na al›-
rih kitaplar›, ansiklopediler, sözlükler, monografik
yor ve 1827 y›l›nda Jakob Philipp Fallmerayer ile
çal›flmalar ve süreli yay›nlara da yer veriyor.
bafllayan ve günümüze kadar devam eden araflt›rmalar› özetliyor. Bu yönüyle tez, literatüre, genel
olarak Karadeniz araflt›rmalar› özel olarak da Trabzon’un siyasî tarihi aç›s›ndan yads›namaz özgün
Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u
ve Türkler (1204-1404)
bir katk› sa¤l›yor.
Murat Keçifl
Trabzon ve çevresinin tarihine yer verdikten sonra
8 fiubat 2010
De¤erlendirme: F . S a m i m e ‹ n c e o ¤ l u
sürece etki eden faktörleri, Selçuklu tarihi aç›s›n-
Çal›flmada kronolojik bir seyir takip eden Keçifl, ana
hatlar›yla, kuruluflundan (‹.Ö. 756) 1204’e kadar
Trabzon ‹mparatorlu¤u’nun kurulufl süreci ve bu
dan Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u’nun ilk y›llar›ndaki siyasî faaliyetleri temel alarak inceliyor. Burada bilhassa Sinop’un Selçuklular taraf›ndan fethe-
edinen “Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u ve Türkler
dilmesinin (1 Kas›m 1214) Trabzon aç›s›ndan öne-
1204-1404” bafll›kl› doktora tezi çerçevesinde Tür-
mine dikkat çekiyor. Zira bu fetih sonras›, kendile-
kiye’nin zengin bir geçmifle sahip kadim flehirlerin-
rini Bizans ‹mparatorluk gelene¤inin mirasç›s› ola-
68
Murat Keçifl’in 13.-14. yüzy›l Trabzon’unu konu
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u’nu çevreleyen Türklerin
imparatorluk üzerindeki etkilerine at›f yapan Murat
Keçifl, bu ba¤lamda Selçuklu-Trabzon iliflkilerinin,
imparatorluk için büyük öneme sahip Sinop’a kimin
hâkim olaca¤› üzerinde odakland›¤›n› ileri sürüyor.
için büyük öneme sahip Sinop’a kimin hâkim olaca¤› üzerinde odakland›¤›n› ileri sürüyor.
Selçuklu ve ‹lhanl› hâkimiyetinin sona ermesiyle
birlikte Anadolu’da ortaya ç›kan Türkmen beyliklerinin, Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u üzerindeki siyasî etkileri üzerinde de duran Keçifl, bu minvalde
Türkmen liderlerinin Trabzon imparatorlar› ile iliflkilerini inceliyor. Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u’nun
co¤rafî ve siyasî engeller nedeniyle Bizans’›n merkezi ‹stanbul’dan kopuk yaflad›¤› tespitinde bulunan Keçifl, buna ra¤men imparatorlu¤un 257 y›l boyunca tarih sahnesinde kalmay› baflard›¤›n›n da alt›n› çiziyor.
rak gören Büyük Komnenoslar, ‹stanbul’u Latinlerin elinden alarak Bizans’›n varisi olma iddialar›n›
gerçeklefltirebilmekten mahrum kalm›fllard›r.
Napolyon’a Karfl› Osmanl› ve
Avrupa ‹ttifak› (1798-1802)
1204’te Latinlerin Bizans ‹mparatorlu¤u’nun varl›¤›na son vermesi üzerine ‹stanbul ve çevresine hâkim olan Latin ‹mparatorlu¤u ile bu geliflme sonras› Trabzon merkezli olarak teflekkül etmifl Büyük
Komnenos Hanedanl›¤› aras›ndaki Bizans’›n mirasç›s› ve dolay›s›yla ‹stanbul’a sahip olmaya dayal› rekabet iliflkisine dikkat çeken Keçifl’e göre, gerçekte Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u’nun en önemli
rakipleri ve müttefikleri Türklerdir. Bu nedenle imparatorlu¤un d›fl politikalar›nda Türkler daima belirleyici bir unsurdur. Tez bu noktada, Trabzon
Rum ‹mparatorlu¤u’nu çevreleyen Türklerin imparatorluk üzerindeki etkilerine at›f yap›yor ve Mo¤ol
istilas› ile bafllayan dönemde Trabzon Rum ‹mparatorlu¤u’nun d›fl politikalar›na yer veriyor. Bu ba¤lamda Selçuklu-Trabzon iliflkilerinin, imparatorluk
Kahraman fiakul
15 fiubat 2010
De¤erlendirme: M u h a m m e t C a n
69
Merkezinde Napolyon’a karfl› kurulan Osmanl›-Avrupa ittifak›n› ele alan, Kahraman fiakul’un Georgetown Üniversitesi’nde tamamlad›¤›, 1798-1802 y›llar›n› kapsayan doktora tezi; askerî, diplomatik, lojistik, iktisadî meseleler ve ittifaklar gibi çeflitli alanlara
nüfuz edebilen çok genifl kapsaml› bir doktora tezidir. Tez genel olarak 17. yüzy›l sonlar› ve 18. yüzy›l
bafllar›nda geliflen; M›s›r seferi, Osmanl›’n›n Napolyon tehlikesine karfl› tarihî rakibi Rusya’yla kurdu¤u
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Osmanl›’n›n yavafl yavafl Avrupa siyasetinin içine çekilmeye
bafllad›¤› bir dönemi inceleyen Kahraman fiakul, birtak›m
geliflmelerden yola ç›karak K›r›m Savafl›’yla iliflkilendirilen
Osmanl› globalleflmesini daha önceye, 1797’lere kadar
dayand›rmak gerekti¤ini savunuyor.
ittifak, ittifak filosunun ‹talya ç›kartmas› gibi birtak›m önemli olaylar ba¤lam›nda reform ça¤›ndaki
Osmanl›’n›n dünyadaki konumunu, diplomatik ve
askerî tarihle birlikte ele alarak analiz etmektedir.
fiakul tezinde Osmanl›-Rus ‹ttifak güçlerinin ‹talya’ya ç›kartma yapmas› ve Sicilya’ya yard›m etmesi, Palermo’daki Osmanl› askerlerinin isyan›, Osmanl›lara ba¤l› Yedi Adalar Cumhuriyeti kurulmas›
gibi hem diplomasi hem de askerî tarihimizi yak›ndan ilgilendirmesine ra¤men yeterince bilinmeyen
birçok meseleyi ilgililerin dikkatine sunuyor. Bunun yan›nda askerlerin giderlerinin poliçe sistemiyle nas›l karfl›land›¤›, ittifak kurulan Ruslar›n iafle ve ikmallerinin nas›l yap›ld›¤›, savafl›n nas›l finanse edildi¤i, seferlerin haz›rl›k süreçlerin nas›l
oldu¤u (donanman›n nas›l kuruldu¤u, sefere nas›l
haz›rlan›ld›¤›, erzak ve di¤er gereksinimlerini nas›l
karfl›land›¤›) gibi tarih yaz›m›m›zda neredeyse hiç
de¤inilmeyen ya da yanl›fl yorumlanan birçok meseleye yo¤unlafl›r. Ayr›ca, Cevdet Pafla ve Enver Ziya Karal gibi tarih yazarlar›m›z›n düfltü¤ü birçok
hatay› gözler önüne sermeye çal›flmaktad›r.
Osmanl› geleneksel dost belledi¤i Fransa’ya karfl›
ciddi mânâda flüpheler duymaya bafllam›flt›r. Osmanl› bu güçlü flüphesine ra¤men yeterli süre olmad›¤› ve hedefin neresi oldu¤unu tam olarak kestiremedi¤i için gerekli önlemleri alamam›flt›r. Osmanl› Devleti, bu geliflmeler üzerine dikkatini Adriyatik’teki geliflmelere yo¤unlaflt›rm›fl ve Rusya’yla
ittifak çal›flmalar›na bafllam›flt›r. Daha sonra M›s›r’›n iflgaliyle de Adriyatik serhattini yeniden kurmufl ve Fransa’ya karfl› tampon güç olarak Rusya’yla birlikte Frans›zlardan ald›¤› Yedi Adalar üzerinde Yedi Adalar Cumhuriyeti’ni kurmufltur.
Ayr›ca fiakul; M›s›r seferini önceden tahmin edemedikleri için Osmanl› diplomatlar›n› suçlaman›n
yanl›fl olaca¤›n›, zira hiç kimsenin bu seferi öngöremedi¤ini, bunun bu flekilde yap›lmas›n›n Fransa’n›n baflar›s› oldu¤unu örneklerle aç›klad›. Osmanl›’n›n 1792’de bafllayan ihtilal savafllar›nda
güttü¤ü tarafs›zl›k politikas›na ra¤men Fransa,
1798’de M›s›r’› iflgal etmifltir. fiakul’a göre, Fransa’n›n M›s›r’› iflgal etmesinden bir y›l önce,
1797’de, kendisiyle ayn› tarafs›zl›k politikas›n› güden Venedik’e ait Yedi Adalar›n Fransa taraf›ndan
iflgal edilmesi ve Venedik’in tarihten silinmesiyle,
70
Tezin ele ald›¤› dönem, Osmanl›’n›n yavafl yavafl
Avrupa siyasetinin içine çekilmeye bafllad›¤› bir dönemdir. fiakul, bu ve di¤er birtak›m geliflmelerden
yola ç›karak K›r›m Savafl›’yla iliflkilendirilen Osmanl› globalleflmesini daha önceye, 1797’lere kadar dayand›rmak gerekti¤ini savunur. Çünkü K›r›m
Savafl›’nda Osmanl›y› global diye nitelendirmemizi
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
18. Yüzy›l Osmanl› Saray Haremi:
Azat (Ç›ra¤) Edilen Cariyeler
sa¤layan parametrelerin hemen hepsi bu dönemde gerçekleflmifltir. Ayr›ca fiakul’un “global an” dedi¤i bu dönemde toplumun tüm kesimlerinde “ye-
Betül ‹pflirli Arg›t
ni bir fleyler oluyor” alg›s› ve -tezinde Nizam-› Cedit’le iliflkilendirerek aç›klamaya çal›flt›¤›- yeni oluflan bir siyasî bilinç vard›r. fiakul, bunlar› da global-
15 Mart 2010
leflme sürecinin uzant›lar› olarak ele al›r.
De¤erlendirme: T u b a n u r S a r a ç o ¤ l u
‹stanbul, St. Petersburg, Tepedelenli Ali Pafla ve -
Betül ‹pflirli Arg›t, Bo¤aziçi Üniversitesi’nde tamam-
fiakul’un olaylar›n seyrinde san›lan›n aksine çok
lad›¤› “Manumitted Female Slaves of the Ottoman
fazla etkili olduklar›n› ifade etti¤i- çeflitli küçük bü-
Imperial Harem (Sarayîs) in the Eighteenth Century
rokratlar›n temel oyuncu oldu¤u tezde, olaylar kro-
Istanbul” bafll›kl› doktora tezinde azat edilerek Sa-
noloji s›ras›na uyularak aktar›l›r. Tezde bir yandan
raydan ç›ra¤ edilen cariyelerin hayatlar›n› incele-
diplomatik ve askerî tarihle ilgili bilgiler, di¤er yan-
mektedir. Gerek kaynaklar›, gerekse ele ald›¤› konu
dan da diplomatik ve askerî geliflmelerin Osmanl›
itibariyle bu sahada önemli bir bofllu¤u dolduran
‹mparatorlu¤u’ndaki idarî, malî ve siyasî sonuçla-
tez, Saraya mensubiyetin patronaj iliflkileri ile neti-
r›na dair birtak›m de¤erlendirmeler mevcuttur. As-
celendi¤ini, Harem’de bafllayan patronaj a¤›n›n Sa-
kerî ve siyasî geliflmelerin anlat›ld›¤› bölümlerde
raydan ç›kt›ktan sonra da devam etti¤ini, dolay›s›y-
M›s›r’›n iflgaline karfl› Rusya’yla giriflilen ittifak›n
la dönemin politik flartlar› içinde, padiflah hanesi-
en temel, en somut sonucu olan Osmanl›-Rus or-
nin sad›k müttefikleri olan Saraydan ç›ra¤ edilmifl
tak filosunun Adriyatik’te sefere ç›kmas› üzerinde
bu kad›nlar›n, Saray politikas›n›n iflleyiflinin önemli
durulur; ki bu husus fiakul’un bu konuyu tercih etmesinin en önemli sebebidir.
bir parças› olduklar›n› ortaya koymaya çal›fl›yor.
Vaka çal›flmas› olarak siyasî, diplomatik ve askerî
Bu ba¤lamada, Osmanl› Saray›ndan azat edilen cariyelerin Sarayl› olmalar›n›n kendileri ve Padiflah
aç›dan temel al›nan mesele, kurulan Osmanl›-Rus
hanesi için ne anlam ifade etti¤ini sorgulayan Ar-
filosunun beraberce Adriyatik’e gidip Yedi Adalar›
g›t, baflta Topkap› Saray› Arflivi olmak üzere, Bafl-
Frans›z iflgalinden kurtarmalar›d›r. Genel olarak
bakanl›k Devlet Arflivi, fier‘iyye sicilleri, mevâcib
1794-1807 aras›yla ilgili layihalar, nizamnameler,
kay›tlar› ve bu kad›nlara ait terekelerden yola ç›ka-
iafle belgeleri gibi birçok arfliv belgesinden ve daha
önce yap›lm›fl çeflitli çal›flmalardan yararlanan fia-
rak, dönemin siyasî ve ekonomik panoramas› çer-
kul, devletin o dönemki malî ve idarî iflleyifli hak-
çevesinde sözkonusu sorunun izini sürmekte.
k›nda da çeflitli sonuçlara ulaflmaya çal›flm›flt›r ve
Harem’de padiflah ailesi, idarî personel ve hizmetlilerden oluflan üç farkl› kad›n s›n›f›ndan, bu çal›fl-
sim ortaya koymay› amaçlam›flt›r.
ma kapsam›nda ele al›nanlar ikinci ve üçüncü grup
71
kaynaklar› bir arada de¤erlendirerek genel bir re-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Betül ‹pflirli Arg›t’a göre, Sarayl› olmak hem
cariyelerin Saraydan ç›kt›ktan sonraki hayat›nda
hem de bu dönemdeki faaliyetleri ile padiflah
hanesinin nüfuzunun güçlenmesinde ve bu gücün
halka yans›t›lmas›nda etkili bir unsurdur.
ile vaktiyle padiflah haremine giren ancak daha
sonra baflkalar›yla evlenen kad›nlard›r. Bu kad›nlar
Saray kültürünün halka aç›lan kap›s› olmalar›n›n
yan›s›ra Saray ile olan patronaj iliflkileri dolay›s›yla
Saray politikalar› üzerindeki etkilerini de sürdürmüfllerdir. Arg›t’a göre konuya ›fl›k tutacak bir baflka durum, padiflah hanesinin 16. yüzy›l›n ilk yar›s›nda sahip oldu¤u gücün, 17. yüzy›lda art›k pafla
haneleri ve üst düzey yetkililerin kendi oluflturduklar› hanelere kaymas›d›r.
Tahttan indirilmelerin s›kça yafland›¤› bu devirlerde
padiflah gücünün meflruiyetinin tekrar sa¤lanmas›
gerekmektedir. Tez çerçevesinde padiflah k›zlar›n›n
Bo¤az k›y›lar›nda ve Haliç’te mimari yap›lar infla et-
oluflu da önemlidir. Farkl› yerlerde bulunsalar dahi
aralar›ndaki iliflkiler devam etmektedir.
tirmeleri padiflah›n gücünü halka tekrar gösterme
giriflimi olarak okunmaktad›r. Ayr›ca Saray eliti ile
Peki, cariyelerin Saraya al›n›fl› ve Saraydan ç›k›fllar›
nas›l olmufltur? Saraya giren kad›nlar aileleriyle irtibatlar› koptu¤u için Saray› kendi aileleri olarak
benimsemektedir. 7-9 y›l kadar hizmet ettikten
sonra da çeflitli flekillerde padiflah hanesinden ayr›l›rlar. Bununla birlikte görevleri gere¤i baz›lar›n›n
ömürlerinin sonuna kadar Sarayda kald›¤› da bilinmektedir. Kendi arzusuyla Saraydan ayr›lanlar oldu¤u gibi padiflah›n de¤iflmesi durumunda Haremin tamam›n›n de¤ifltirilmesi suretiyle ayr›lanlar
da vard›r. Bu kiflilerin Sarayda kald›klar› süre ile ilgili kesin sonuçlar elde edilememektedir.
halk› buluflturan mekânlar olarak mesire yerleri de
önem kazanm›flt›r. Buralarda Saray yaflant›s› k›smen kendini göstermekte, halk özendi¤i bu yaflant›y› taklide yönelmektedir. K›l›k k›yafet ile ilgili düzenlemelerde Sarayl› kad›nlar gibi giyinilmesinin
yasaklanmas› bir yandan Saray kültürünün halka
tafl›nd›¤›n› gösteren, bir yandan da iki grup aras›ndaki statü fark›n› vurgulayan en önemli verilerdir.
Çal›flmada Saraydan azat edilen cariyeler ile Saray
aras›ndaki irtibatlar patronaj iliflkileri çerçevesinde
ele al›nmaktad›r. Aralar›nda kan ba¤› bulunmayan
ve “farkl› statülere sahip iki grubun iliflkisi” fleklin-
Saraydaki kad›nlar aras›ndaki heterojen ve hiyerarflik iliflki, bu kad›nlar›n Saraydan ç›kt›ktan sonraki
hayatlar› incelenirken de göz önünde bulundurulmal›d›r. Saraydan ayr›lan kad›nlar›n daha sonraki
hayatlar›nda Sarayla organik ba¤lar› devam etmektedir. Zira bu kiflilerin iflleri Saray personeli taraf›n-
de de¤erlendirilebilecek patronajda üst grup alt
grubu himaye edip bir tak›m ihsan ve nimetler sunarken, himaye edilen grup sadakat ve ba¤l›l›k göstererek bu ihsana karfl›l›k vermektedir. Statü farkla-
72
r›n›n etkili oldu¤u patronaj iliflkilerinin, karfl›l›kl›
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Balkanlar’da Toplumsal ve
Ekonomik De¤iflim:
Drama Sanca¤› Örne¤i
dan takip edilmekte, hemen hemen bütün davalar›
Sarayda görülmektedir.
Sarayl› kad›nlar›n evliliklerini, nerede oturduklar›n›, Sarayla irtibatlar›n›, maddî durumlar›n›, hay›r
ifllerini bu iliflkiler çerçevesinde ele alan Arg›t flunlar› söylemektedir:
‹smail Arslan
Saraydan ç›kt›ktan sonra ç›kmabafl› denilen kifliler taraf›ndan Saraydaki statülerine göre muhtelif
kiflilerle evlendirilen cariyelerin evlilikleri padiflah hanesi için önemlidir. Gücü gittikçe artan bir
siyasî elitin olufltu¤u bu dönemde askerî s›n›f›n
farkl› kesimlerine mensup kiflilerle evlenen Sarayl› kad›nlar›n bir flekilde denge kurduklar› gözlenmektedir. Bu yolla üst düzey yetkililerin padiflah hanesine sad›k kalmas› sa¤lanm›flt›r. Ço¤unlukla ‹stanbul’da oturan bu kad›nlar›n %82’si Suriçi’nde ikamet etmifltir. Bu da Saray çevresinde
sad›k hanelerin oluflmas› ve merkezin gücünü
göstermesi aç›s›ndan mühimdir. Ayr›ca bu hanelerin bulunduklar› mahalle halk› ile irtibat›, Saray›n gücünün halka intikâl etmesi bak›m›ndan da
önem arzetmektedir. Aile sahibi olmayan cariyeler ise maddi imkânlar›n› çeflme, mescid, s›byan
mektebi gibi hay›r ifllerinde sarf etmifltir. Saray’›n
maddi deste¤ini halka dönük olarak kullanan bu
cariyeler yine haneye hizmet etmektedir.
29 Mart 2010
De¤erlendirme: F . S a m i m e ‹ n c e o ¤ l u
Arslan, Ege Üniversitesinde tamamlad›¤› “19. Yüzy›lda Balkanlar’da Sosyo-Ekonomik ‹liflkiler: Drama Sanca¤› Örne¤i (1864-1913)” bafll›kl› doktora tezinde; Drama Sanca¤› örne¤inde, 1864-1913 y›llar›
aras›nda Balkanlar’da sosyo-ekonomik iliflkileri konu edinmekte ve meseleyi Drama Sanca¤›’ndaki
sosyal, kültürel ve ekonomik iliflkiler üzerinden de¤iflim kavram› çerçevesinde ele almaktad›r. Tezin
ana problemati¤i ise Drama Sanca¤›’ndaki de¤iflimin Selanik’e göre h›z› ve niteli¤idir. Tez, de¤iflim
olgusunu Osmanl› modernleflme tecrübesi ba¤lam›nda analiz etmektedir.
19. yüzy›l Osmanl› sosyo-ekonomik tarihini genelde Balkanlar, özelde ise Drama Sanca¤› örne¤i üzerinden inceleyen tez, 19. yüzy›l Osmanl›’s›ndaki de¤iflimin parametrelerini belirlerken, Osmanl›’n›n
modernleflme ve de¤iflim çerçevesinde ortaya koydu¤u reformlar›n laboratuar flehirlerinden biri ve
nispeten daha heterojen Selanik yerine daha homojen Drama Sanca¤›’na odaklan›r. Tezin bir baflka özelli¤i de 19. yüzy›l Osmanl›’s›ndaki de¤iflimi
anlamaya çal›flan ATÜT, ba¤›ml›l›k ve dünya sistemi, az geliflmifllik gibi genel teorileri göz ard› etmeksizin, bunlar› elefltirel bir yaklafl›mla de¤erlen-
73
Nihai kertede Arg›t’a göre, Sarayl› olmak hem cariyelerin Saraydan ç›kt›ktan sonraki hayat›nda hem
de bu dönemdeki faaliyetleri ile padiflah hanesinin
nüfuzunun güçlenmesinde ve bu gücün halka yans›t›lmas›nda etkili bir unsurdur. Sarayl› kad›n ömür
boyu Sarayl›d›r ve hangi statüde olursa olsun hamisi padiflaha sadakatle ömür boyu hizmette bulunur.
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
‹smail Arslan, Drama Sanca¤›’ndaki toplumsal yaflam› ele
ald›¤› ikinci bölümde, sanca¤›n 19. yüzy›lda geçirdi¤i
demografik de¤iflimi, tablolar hâlinde de¤erlendirilmekte
ve flehirlerin gündelik yaflam›na dair bilgiler vermektedir.
direrek Drama Sanca¤›’ndaki de¤iflimin özgün
vala Kazas› Tapu-Kadastro Defterleri (1885-1912)
koleksiyonlar›ndaki verilere ulaflm›fl.
yönlerini belirlemesidir.
Arslan befl bölümden oluflan çal›flmas›n›n ilk bölümünde Balkanlar’›n tarihî co¤rafyas› ve yol a¤›na
dair bilgi verdikten sonra Drama Sanca¤›’n›n co¤rafî ve idarî yap›s› üzerinde duruyor. Tezin bu bölümü bölgedeki surlar, liman, cami, mescit, tekke,
medrese, kilise gibi dinî yap›lar ile mektep ve imaret gibi sivil mimarî yap›lar›n› ve sanca¤›n cemaat
yap›s›n› ana hatlar›yla vermektedir.
2007 May›s ay›nda bölgede yap›lan saha araflt›rmas›n›n verilerini içeriyor olmas› çal›flmaya özgünlük
katan bir baflka husus. Arslan, Drama, Kavala, Sar›saban ve çevresinde yapt›¤› saha araflt›rmas› ile
bölgeyi mercek alt›na al›yor ve görsel veri sa¤l›yor.
Arslan’a göre böyle bir araflt›rma, 1864’ten günümüze, arfliv belgelerinde, seyahatnamelerde ya da
ikincil kaynaklarda ad› geçen bu yerlerdeki de¤iflimi a盤a ç›kar›yor. Bu ayn› zamanda yerel tarih
Drama Sanca¤›’ndaki toplumsal yaflam›n ele al›nd›¤› ikinci bölümde, sanca¤›n 19. yüzy›lda geçirdi¤i
demografik de¤iflim, tablolar hâlinde de¤erlendirilmekte ve flehirlerin gündelik yaflam›na dair bilgiler
verilmektedir. Yerel yönetimlerin modernleflmesi
konusunu da içeren tez, Drama Sanca¤›’nda flehirleflme ve belediyecilik anlay›fl›ndaki de¤iflimin arka
plan›na da ›fl›k tutmaktad›r.
araflt›rmalar›nda saha araflt›rmas› metodunun kullan›lmas›n›n önemini de gösteriyor.
Dönem olarak Osmanl› flehirlerinde de¤iflimin ve
idarî yap›lanman›n temel tafl› olan 1864 Vilayet Nizamnamesi’nin yay›nlanmas› ve Drama Sanca¤›’n›n Selanik Eyaleti’ne ba¤l› müstakil bir sancak
hâline gelmesi ile sanca¤›n Osmanl› Devleti’nin hâ-
Sancaktaki ticarî iliflkileri de de¤erlendiren tez, Osmanl› ticarî yap›s›na dair genel bir çerçeve çizdikten sonra Drama Sanca¤›’ndaki geliflmeleri de¤iflim
paradigmas› kapsam›nda ele al›yor. Bölgenin en
önemli ticarî metas› tütündür. Arslan, özellikle
1848-1859 ve 1870-1875 y›llar› aras›nda Kavala Liman›’ndan ihraç edilen tütün verileri üzerinden
bölgenin ticaret hacmini ortaya koymaktad›r. Ayr›ca tütün üreticisi çiftçi, komisyoncu ve arac› tüccarlar aras›ndaki iliflkiler ile Avrupal› tüccarlar›n tütün ticaretinde kendi aralar›ndaki rekabeti inceleyen tez bölgedeki tüketim ve tar›msal üretim iliflkilerine de yer veriyor.
kimiyetinden ç›kt›¤› 1913 y›llar› aras›n› içeren tezin
kaynaklar› ise flunlar: Baflbakanl›k Osmanl› Arflivi,
‹ngiltere Milli Arflivi (The National Archives), D›fliflleri Bakanl›¤› belgeleri (Foreign Office), Selanik’teki
Makedonya Tarih Arflivi, Kavala’daki Kavala Genel
Arflivi (GAK-General Archives of Kavalla)… Arslan
ayr›ca, Kavala Genel Arflivleri (GAK) fiefi de olan
Kyriakos Lykourinos’un Osmanl› Döneminde Kavala fiehri bafll›kl› Yunanca eseri vas›tas›yla Kavala
Arflivi’nde bulunan Kavala Ortodoks Yunan Toplumu Nizamnamesi (1864-1889), Çeyiz Anlaflmalar›
Nizamnamesi (1896-1904, 1904–1914), Vasiyetnameler Nizamnamesi (1896-1913), Temsilcilik ve
Kocabafl›l›k Yönetim Nizamnamesi (1895-1908),
74
Vekâletnameler Defteri (1910-1911) ve Osmanl› Ka-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Ahmet Kayl›, ‹mam Birgivî’nin tasavvuf karfl›t› olarak
yorumlanmas›n›n mümkün olmad›¤›na, zira kendisi
dâhil ailesindeki birçok kiflinin Bayramiyye tarikat›
ile yak›n alakas› oldu¤una dikkat çekti.
Bir Osmanl› Âliminin Alg›lan›fl›:
Birgivî Mehmed Efendi
Ahmet Kayl›
12 Nisan 2010
De¤erlendirme: A b d u l l a h T a h a ‹ m a m o ¤ l u
Biyografi çal›flmalar› yaln›zca bir flahs›n hayat›n›
de¤il; ayn› zamanda o flahs›n içinde yaflad›¤› dönemi anlamam›zda da bize önemli ipuçlar› sunar. Nitekim Bo¤aziçi Üniversitesi bünyesinde haz›rlad›¤›
“Reception of an Ottoman Scholar: Birgivi Mehmed Efendi (d. 981/1573)” adl› yüksek lisans tezinde dilbilim ve ‹slâmî ilimlerin tamam›nda Arapça
ve Türkçe eserler veren Birgivi Mehmet Efendi’nin
(ö. 981/1573) çal›flmalar›n›n mahiyetini ve Birgivî’ye aidiyetini sorgulayan Kayl›, Birgivî’nin kendisinden sonraki dönemde, özellikle 17. ve 18. yüzy›llarda, nas›l alg›land›¤›n›n izini sürmekte ve araflt›rmas›n› bu soruya verilecek cevaplar çerçevesinde
flekillendirmektedir.
gibi konular›n Birgivî’nin eserlerinde bask›n unsurlar olarak ortaya ç›kt›¤›n› belirten Kayl›, ‹mam Birgivî’nin fikirlerini en iyi yans›tan eserlerinin ise Tarikat-› Muhammediyye ve Risâle-i Birgivî oldu¤u
görüflünde.
Öte taraftan, Birgivî’nin ve eserlerinin, kendinden
sonraki dönemlerde nas›l alg›land›¤› ve de¤erlendirildi¤ini araflt›ran tez, Kad›zâdeler ile Sivasîler aras›ndaki tart›flman›n alevlenmesiyle Kad›zâdeliler
taraf›ndan Birgivi ve eserlerinin kendi cenahlar›na
çekildi¤ini, bu tart›flmalar muvacehesinde ‹bn Kayy›m’›n kabir ehli ile ilgili risalesinin ve Akhisarî’nin
birçok eserinin ‹mam Birgivi’ye nispet edildi¤ini
yazma tetkikleriyle ortaya koyuyor.
‹mam Birgivî’nin hayat hikâyesini Huriye Mart›’n›n
Birgivi Mehmed Efendi: Hayat›, Eserleri ve Fikir
Dünyas› ve Ahmet Turan Arslan’›n ‹mam Birgivi:
Hayat›, Eserleri ve Arapça Tedrisat›ndaki Yeri adl›
iki mühim çal›flmaya atfen ele alan Kayl›, ‹mam Birgivî’nin tasavvuf karfl›t› olarak yorumlanmas›n›n
mümkün olmad›¤›na, zira kendisi dâhil ailesindeki
birçok kiflinin Bayramiyye tarikat› ile yak›n alakas›
oldu¤una dikkat çekiyor. Dönemin en tart›flmal›
konular› aras›nda yer alan para vak›flar›, ibadetin
ücret karfl›l›¤› yap›lmas›, cehrî zikir, sema ve devran
75
Kayl›’n›n dikkat çekti¤i bir baflka husus, 18. yüzy›lda Bat› düflüncesinin ayd›nlanma hareketi ile yükselifle geçmesi ba¤lam›nda, Reinhard Schulze örne¤indeki baz› müelliflerin, Osmanl› Devleti’nde
de efl zamanl› olarak benzer ayd›nlanma çabalar›-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
n›n olup olmad›¤› yönündeki sorgulamalar›d›r.
Bununla birlikte tez, Birgivî’nin düflüncesinin ve
Kad›zâdeliler hareketinin dinin bireysellefltirilmesi
fleklinde de¤erlendirilmesinin ya da protestanvari
bir okumaya tabi tutulmas›n›n yanl›fl bir de¤erlendirme olaca¤›n› ve bu dolay›mda ‹mam Birgivî’nin
“sosyal aktivist” kimli¤inin ön plana ç›kt›¤›n› vurguluyor.
de son halkas› oldu¤unu vurgulad›¤› Türk-‹slâm biyografi gelene¤inin tarihçesini özetleyerek bafllad›¤› konuflmas›n›, Sicill-i Osmânî’yi ve yazar›n› tan›tarak sürdürdü.
‹slâm dünyas›nda biyografi gelene¤inin önemine
dikkat çeken Akbayar’a göre, bunun bafll›ca sebebi
hadislerin derlenmesi meselesidir. Hadis ilmindeki
isnad silsilesi ba¤lam›nda muhaddislerin nerede
yaflad›klar›, ne zaman yaflad›klar›, ne ifl yapt›klar›
gibi sorular önem kazanm›fl ve bu durum biyografi
gelene¤inin geliflmesine katk›da bulunmufltur. Hadis ilminin bu boyutu, ‹slâm tarihçili¤inin hemen
hemen ilk dört yüzy›l›n›n muhaddislerin tekelinde
kalmas›na yol açm›fl; edebiyatç›lar›n biyografi yaz›c›l›¤›nda “kalem oynatmalar›” ise Memlûklularla
birlikte gerçekleflmifltir.
Çal›flmas›nda, Türkiye’deki tarih çal›flmalar›nda çok
fazla kullan›lmayan kantitatif metodu kullanan Kayl›, yirmi y›ll›k aral›klarla ‹mam Birgivî’nin eserlerinin ne s›kl›kla istinsah edildi¤ini grafikler eflli¤inde
istatistikî olarak ortaya koymaktad›r. ‹stanbul’daki
10 yazma kütüphanede bulunan Birgivi’ye ait 1500
civar›nda kay›tl› eserden, yaklafl›k 500’üne dayanarak araflt›rmas›n› tamamlayan Kayl›, bu çal›flman›n
neticesinde ‹mam Birgivî’ye nispet edilen 68 eserin
35’e düfltü¤ünü de tespit ediyor.
Osmanl› dönemine bak›ld›¤›nda, kendisinden önceki ‹slâm kültür miras›n› tevârüs eden bir devletle
karfl› karfl›ya kal›r›z. Devletin kendisini ifade edebilecek seviyeye gelebilmesi için ise 15. yüzy›l›n ikinci
yar›s›n›, hatta 16. yüzy›l› beklememiz gerekmifltir.
TAM Sohbet
Osmanl› biyografi gelene¤ine bakt›¤›m›zda, devletin merkezî yap›s› dolay›s›yla en zengin biyografik
kitaplar›n devlet ricali eksenli oldu¤u görülmektedir. Bürokratlar›n, ilmiye mensuplar›n›n, fleyhülislâmlar›n, kaptan-› deryalar›n vb. biyografileri ile flehir tarihleri bu alan›n di¤er önemli eserleridir.
Mehmet Süreyya Bey de eserini yazarken bu kaynaklardan yararlanm›flt›r.
Vefat›n›n 100. Y›l› Münasebeti ile
Mehmet Süreyya Bey ve
Sicill-i Osmânî
Nuri Akbayar
21 Aral›k 2009
De¤erlendirme: M u s t a f a Ö z t ü r k
Tanzimat dönemine bak›ld›¤›nda, önceki biyografi
gelene¤i kendi çizgisinde sürerken bir tak›m yenilikler de göze çarpmaktad›r. Zira bu dönemde, biyografik eser sahas›nda de¤erlendirilebilecek yeni
76
Osmanl› tarihi üzerine çeflitli kitaplar› ve çal›flmalar›yla bilinen Nuri Akbayar, Mehmet Süreyya Bey’in
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Tanzimat döneminde, önceki biyografi gelene¤i kendi
çizgisinde sürerken bir tak›m yeniliklerin de göze çarpt›¤›na
iflaret eden Nuri Akbayar, Mehmet Süreyya Bey ve Sicill-i
Osmânî adl› eserinin bafl› çekti¤i bu eserler aras›nda,
Osmanl› Müellifleri’ni ve Kâmusu’l-Alâm’› da zikretti.
eserler ortaya ç›km›flt›r. Mehmet Süreyya Bey ve Sicill-i Osmânî adl› eserinin bafl› çekti¤i bu eserler
aras›nda, Bursal› Mehmet Tahir’in Osmanl› Müellifleri ve fiemseddin Sami’nin Kâmusu’l-Alâm adl›
çal›flmalar› zikredilmelidir.
makla beraber flu an yerlerinde olmayan hazireler
dolay›s›yla, baflka hiçbir yerde bulunmayan bilgiler
ihtiva etmektedir.
1845 y›l›nda ‹stanbul’da do¤an ve Tanzimat Dönemi flahsiyetlerinden biri olan Mehmet Süreyya Bey,
e¤itim sisteminin tam olarak oturmad›¤› bu dönemde Dârülmaarif Rüfldiyesi’nde e¤itim hayat›na
bafllam›fl; mezuniyetinin ard›ndan belli bafll› Tanzimat ayd›nlar›n›n da yetiflti¤i Tercüme Odas›’nda
görev alm›fl; bu kurumdan sonra da bas›n hayat›na
intisap etmifltir. Daha sonra, 20 y›l süreyle faaliyet
gösterece¤i Meclisi-i Kebir-i Maarif üyeli¤ine getirilmifltir. 1909 y›l›nda yine ‹stanbul’da vefat eden
Mehmet Süreyya Bey, Karacaahmet Mezarl›¤›’nda
metfundur.
Almanya’da Osmanl› ‹zleri
Latif Çelik
16 Ocak 2010
De¤erlendirme: E m i n e K a v a l
Latif Çelik, Türkische Spuren in Deutschland/Almanya’da Tük ‹zleri isimli kitab›ndan hareketle Osmanl›lar›n tarih içerisinde Almanya’da b›rakt›klar›
Mehmet Süreyya Bey’in en önemli eseri olarak Sicill-i Osmânî’yi gösteren Akbayar, bu eser d›fl›nda
müellifin bas›lm›fl tek eserinin Nuhbetü’l-Vekâyi oldu¤unu; bas›lmam›fl eserleri hakk›ndaki bilgiye ise
Bursal› Mehmet Tahir üzerinden ulafl›labilece¤ini
belirtmektedir.
izler hakk›nda bilgiler sundu. Kitapta metinler her
Sicill-i Osmânî ‹stanbul merkezli bir eserdir. Saray›n Enderûn ve Bîrûn erkân› ile merkez ve taflradaki ilmiye, kalemiye, mülkiye ve seyfiye erkân› Sicilli Osmanî’de en çok yer alan kesimlerdir. Bunlardan
sonra flairler, hattatlar ve tarikat fleyhleri gelir. Eserin içerisindeki flah›slar›n büyük bir k›sm›n›n tespiti, bugün birço¤u bulunmayan hazirelerdeki mezar
tafllar›ndan derlenmifltir. Eser bu yönüyle birinci ve
ikinci s›n›f bürokratlar›n d›fl›nda kalan insanlar
hakk›ndaki malumat için tek müracaat kayna¤› ol-
akla geldi¤ini belirten Çelik, Türk-Alman iliflkileri-
iki dilde, Türkçe ve Almanca olarak verildi¤i için kitap hem Türk hem de Alman okurlar›na hitap etmektedir.
Günümüzde “Türk ‹zleri” denince ço¤u zaman 60’l›
y›llarda Almanya’ya çal›flmak üzere giden Türklerin
nin çok daha önceden; Almanya ve Avusturya’ya
meslek e¤itimi nedeniyle giden Türkler, ak›nc›
Türkler ve esir Türkler gibi çeflitli Türk göç gruplar›
ile bafllad›¤›n› ileri sürmektedir. Bu ba¤lamda,
Türk-Alman iliflkileri Haçl› Seferlerine kadar geri
götürülebilir. Örne¤in; son Haçl› Seferinde 40’a yak›n yüksek seviyede Selçuklu askeri esir edilmifltir.
Bunlardan birinin; Mehmed Sad›k Selim’in, hikâye-
77
si bize bu iliflkiyi göstermektedir. Savafl sonras› esir
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Latif Çelik, Türk-Alman iliflkilerinin Almanya’ya
çal›flmak için giden Türklerden çok daha önce;
Almanya ve Avusturya’ya meslek e¤itimi nedeniyle
giden Türkler, ak›nc› Türkler ve esir Türkler gibi çeflitli
Türk göç gruplar› ile bafllad›¤›n› ileri sürmektedir.
düflen bu Selçuklu askeri, asker olarak Alman toplumunda kabul görmek için -bir flekilde- H›ristiyan
olur. Soyunun kaybolmamas› için Soltan ad›n› al›r.
Bu Soltanlar›n soyundan gelen Soldan ailesi, bugün
Almanya’n›n en büyük holdinglerinden biri Soldan
Holding’in sahibidir. Almanya’daki en eski Türk ailesi olan Soldan ailesinin Türk as›ll› oldu¤u, 1940’l›
y›llarda yapt›¤› zorunlu soy araflt›rmas› s›ras›nda
Stuttgart Arfliv Dairesinden ald›¤› bir belge ile ortaya ç›kar.
Soldan ailesi ile ilgili olarak Çelik’in aktard›¤› di¤er
bir ilginç bilgi, Protestan Mezhebinin Almanya’n›n
güneyinde Soldan ailesi taraf›ndan kuruldu¤u ve
Mehmet Sad›k Selim’den sonra gelen yedi neslin
mezarlar›n›n Stuttgart civar›nda yine “Sultanlar”
isimli bir kilisenin bahçesinde bulundu¤udur.
lan enstrüman say›s› artm›flt›r. Böylece flehir ve asker bandolar›nda Türk müzik âletleri kullan›lmaya
bafllanm›fl, hatta bu bandolarda bizzat Osmanl› askerleri kendi âletleri ile görev alm›flt›r. 1907’ye kadar bando önlerindeki tu¤lar›n hilalli olmas›n›n do¤al karfl›lanmas›, mehter sayesinde iki ülke aras›ndaki olumlu etkileflimden dolay› Almanya’da Alaturka makam›n›n do¤mas›, Almanya’daki saraylarda ‹stanbul saray›ndan gelen müzik ö¤retmenlerinin görev yapmas›, 1900’lere kadar orkestralara Pafla, Sultan, Muhammed, Alaturka gibi isimlerin verilmesi hep bu etkinin izlerini tafl›r.
Bir baflka örnek, mevcut yerli literatürde kuflatmabaflar›s›zl›k-geri çekilme olarak anlat›lan Viyana
Kuflatmas›’d›r. Yerli tarihçiler taraf›ndan bu savafl
sonras›nda esir düflen Türklerin say›s› 18 ila 25 bin
civar›nda verilmekte, Avrupal› tarihçiler ise bu rakam›n, 70 bin civar›nda oldu¤unu ileri sürmektedir. Özellikle 1699 sonras›nda Alman toplumda yaflamak zorunda kalarak zamanla asimile olan Türkler vard›r. Bu noktada göz ard› edilen bir baflka husus da, Viyana Kuflatmas› sonras› esir düflen Türk
k›zlar›d›r. Bu esir Türk k›zlar› -Alman Kilise Arflivlerindeki din de¤ifltirme kay›tlar›na göre- Merve Maria, Ayfle Cornelia, Emine Brigitte vs. ismini al›r.
Kültürel anlamda Alman toplumuna aktar›lan bir
baflka fley kahvedir. O y›llara kadar Almanlar taraf›ndan bilinmeyen kahve, yine saraylarda görev yapan esirler taraf›ndan tan›t›l›r ve uzun y›llar Türkentrank (Türk içkisi) ad›yla an›l›r, hatta kahve ilginç bir flekilde hâlen söylenen bir çocuk flark›s›n›n
(Kanon) sözlerinde geçer:
78
Esir Türkler ile Almanya’ya tafl›nan izlerden biri de
mehterdir. Viyana Kuflatmas› öncesinde Alman
bandolar›nda çal›nan enstrüman say›s› en fazla
dört iken, kuflatma sonras›nda bandolarda kullan›-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz 2
C-a-f-f-e-e, trink nicht so viel Kaffee!
Nichts für Kinder ist der Türkentrank,
Bir Ömür Afyon Tarihi
schwächt die Nerven, macht dich blass und krank.
Muharrem Bayar
Sei doch kein Muselman, der ihn nicht lassen kann!
(“Kah-ve, o kadar çok kahve içme!
Bu Türk içkisi çocuklara göre de¤il,
25 Ocak 2010
sinirleri zay›flat›r, seni solgun ve hasta eder.
De¤erlendirme: N . B i l g e Ö z e l ‹ m a n o v
Bunu b›rakamayan Müslüman gibi olma!”)
Çelik’in yo¤unlaflt›¤› di¤er bir konu, Türklerin b›rak-
Afyonlu yerel tarihçi Muharrem Bayar’›n sunumu,
t›klar› tesirleri yans›tmas› bak›m›ndan, “Türk” ismi-
gönül verildi¤i takdirde akademi d›fl›nda da ciddi
nin verildi¤i cadde, sokak, mekân ve co¤rafî bölge
araflt›rmalar yap›l›p say›s›z eserler verilebilece¤inin
isimleridir. Özellikle Almanya’n›n güneyinde “Türk”
ispat›yd›. Elliye yak›n kitab›, yüzlerce makalesi ve
isminin geçti¤i çok say›da sokak, mekan ve co¤rafî
tebli¤i, fahri doktoras›, ödülleri, hakk›nda yap›lan
bölge isminin Hitler’in özel emri ile de¤ifltirilmesine
bibliyografik mahiyetli tez çal›flmas› ve dinleyenle-
ra¤men kendisinin en az 100 tane “Türk izini” tes-
ri flafl›rtan kuvvetli haf›zas› ile nevi flahs›na münha-
pit etti¤ini anlatan Çelik, örnek olarak flu isimleri
s›r bir isim Muharrem Bayar. Roma, Bizans, Selçuk-
zikretmektedir: Türkenstraße (Türkler caddesi), Tür-
lu ve Osmanl› dönemleri siyasî, idarî, sosyo-kültü-
kendorf (Türkler köyü), Türkheim (Türk yurdu) vs.;
rel ve dinî hayat›, tarikatlar›, camileri, medreseleri,
Ottomanen-Dorf (Osmanl›lar köyü)
mahalleleri ile Bolvadin’in on bin y›ll›k tarihi kendi-
Daha sonra mezar tafllar›ndan yola ç›karak ulaflt›¤›
sinden soruluyor.
bilgiler ›fl›¤›nda orada yaflayan esirlerin hayatlar›n-
Muharrem Bayar 1945 Bolvadin do¤umlu. ‹lkokula
dan örnekler sunan Çelik, bu ba¤lamda Küçük
devam ederken haf›zl›¤›n› tamaml›yor. Lise y›lla-
Mustafa ve Papaz Ali’nin Alman toplumundaki ya-
r›nda, “Türkiye’nin en iyilerinden biri” diye tan›m-
flamlar›n›n seyrini aktarmaktad›r. Çelik, mezar ka-
lad›¤› Bolvadin müftüsü Hasan Efendi’den Arapça,
y›tlar›ndan, flehir arflivlerinden ve kilise kay›tlar›n-
Farsça ve Osmanl›ca ö¤reniyor. ‹stanbul Üniversi-
dan elde edilen bilgilere dayanarak, özellikle Viya-
tesi Edebiyat Fakültesi’nde Edebiyat okuyor ve Os-
na’n›n bat›s›nda ve Almanya’n›n güneyinde yafla-
manl›ca bilgisini bu dönemde daha da ilerletiyor.
yan (esir) Türklerin Avrupa’n›n tarih ve kültürü
Edebiyat mezunu olmas›na ra¤men daha ziyade ta-
üzerindeki etkilerini ortaya koymaktad›r.
rih alan›nda çal›fl›p eserler vermesini arfliv araflt›rmalar›n› mümkün k›lan ileri düzey Osmanl›ca bilgisine ve hocas›n›n bu yöndeki teflviklerine ba¤l›-
79
yor. Frans›zca, Latince ve Grekçe de bilen Bayar bu
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Afyon’un d›fl›nda Sinop, Akflehir, Denizli, Hatay gibi iller
hakk›nda da çal›flmalar yapan Bayar’›n eserleri konular›
bak›m›ndan da hayli zengin bir yap› arzetmektedir. Bu
konulara aras›nda yer alan Karakeçili Yörükleri üzerine
yapt›¤› çal›flma kitap baz›nda alan›ndaki ilk ve tek eserdir.
sayede Roma ve Bizans dönemi kitabelerini de okuyabiliyor.
Bayar, 1970’e kadar edebi eserler üretiyor. Hikâyeleri, denemeleri ve bir de fliir kitab› var. 1970 sonras› ise arflive dayal› çal›flmalar yap›yor ve iflte bu çal›flmalar onlarca kitap ve yüzlerce makaleye zemin
haz›rl›yor. Kültür Bakanl›¤› Onur Ödülü, Türk Folkloruna Hizmet Ödülü, Balkan Türkleri Hizmet
Ödülü de dâhil olmak üzere çok say›da ödülü var.
Eserlerinin tümü de¤erlendirilerek kendisine Fahri
Doktor unvan› da verilmifl.
Eserleri içinde ilk zikredilmesi gereken befl ciltlik
Bolvadin Tarihi’dir. Burada, “Anadolu’nun en eski
flehirlerinden” biri olarak tan›mlad›¤› Bolvadin’in
bendî, Rufaî ve Kadirî tekkelerinin yer ald›¤›n›, hatta fiazelî tarikat›n›n tek merkezinin Bolvadin oldu¤unu belirtiyor. fiazelî ve Rufaî tekkelerinin etkinliklerini çok fazla devam ettirmediklerini, ancak
önde gelen kiflilere ait isimlerin toplumda mevcudiyetlerini sürdürdü¤ünü belirtiyor. Örne¤in Rufaî
tarikat›ndan Sultan Carullah Zemahflerî’nin ismine
istinaden Carullah ismi hâlen kullan›l›yor. Nüfus
yap›s›n› da Müslüman ve gayrimüslim bileflenleri,
zaman içindeki inifl ç›k›fllar› ve bunlar›n sebepleri
ile detayl›ca incelemifl.
tarihini arkaik dönemden bafllayarak günümüze
de¤in siyasî ve idarî yap›s›, kurumlar›, yöneticileri,
sosyal hayat› dâhil olmak üzere tüm yönleriyle arfliv
belgeleri temelinde ve bol görsel materyal eflli¤inde
sunuyor. Bolvadin’in flehitlikleri, türbeleri, camileri, mevlevihanesi, manileri, yetifltirdi¤i kifliler de
ayr› ayr› çal›flmalar›n konusu oluyor. Bir fiehrin
Soykütü¤ü’nde ise 19. yüzy›la ait Temettüat defterlerini kullanarak flehir sakinlerinin fleceresini 1800
y›l›na kadar tespit ediyor. Bolvadin fiehitleri’ni ise,
“1897’den günümüze, savafllarda flehit düflen 2400
Bolvadinlinin kitab›” diye tan›ml›yor. Afyon e¤itim
Asl›nda Bayar’› yaln›zca Afyon yerel tarihçisi olarak
tan›mlamak yetersiz olur zira baflka iller hakk›nda
da eserler vermifl. Sinop, Akflehir, Denizli, Hatay
bunlardan yaln›zca birkaç›. Bayar’›n eserleri konular› bak›m›ndan da hayli zengin bir yap› arzediyor.
Yukar›da bahsedilen konulara ilaveten, afliretler,
afliretlerin iskân› ve göç hakk›nda oldukça önemli
çal›flmalar› var. Karakeçili Yörükleri üzerine yapt›¤›
tarihine iliflkin de önemli bir makalesi var. Burada
Afyon dönemi medreselerini tek tek inceliyor ve
1924’te kapat›lmadan hemen önce bir k›sm› Selçuklu, bir k›sm› Osmanl› dönemine ait olmak üzere
toplam 39 faal medrese oldu¤unu belirtiyor. Bolvadin’de tasavvufun geliflimi ve seyrini de ele al›yor
80
kitaplar›nda. Bolvadin’de Mevlevî, fiazelî, Nakfli-
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
çal›flma, kitap baz›nda alan›nda ilk ve tek. Bayar
lenen çok say›da foto¤raf, insan› yaflamad›¤› y›llara,
göremedi¤i mekânlara götürüyor. Yerel tarihin cazibesi bu olsa gerek. Ama sitenin bafl›ndaki flu notu
da iletelim ilgililerine: “Dikkat! Lütfen eme¤e sayg›
aç›s›ndan, foto¤raflar› kopyalamay›n›z. Kopyalayanlarla, yar›n Rûz-› Mahflerde, Mahkeme-i Kübra
kurulunca görüflmek dile¤iyle…”
burada Karakeçililerin Orta Asya’dan Anadolu’ya
göç eden ilk afliret oldu¤unu tespit ediyor. Vesikalara Göre Türkmen Afliretlerinin ‹skân› 1996’da Kültür Bakanl›¤› Onur Ödülü’ne lay›k görülmüfl. Nasreddin Hoca’y› ele ald›¤› çal›flmas›nda Hoca’n›n
büyük bir âlim ve kad› oldu¤unu belirtiyor ve ona
atfedilen nüktelerin, 13. ve 14. yüzy›llarda Mo¤ol istilas›na u¤rayan Anadolu’da halk›n kendi söyleyemediklerini Hoca’n›n a¤z›ndan söylemesiyle ortaya
ç›kt›¤›n› ileri sürüyor.
Bayar eserlerini birincil kaynaklar temelinde vücu-
Yerel Tarihçilerle Bulufluyoruz 3
da getiriyor. Tapu Kadastro Müdürlü¤ünde 1640 ta-
Bir Ömür Konya Tarihi
rihli Arazi defterleri, 17. yüzy›l Avar›z defterleri, Va-
Mehmet Ali Uz
k›f defterleri, 1839 nüfus say›m›, 1840 Temettuat
defterleri, 1854, 1881 ve 1904 nüfus say›mlar› ve
22 fiubat 2010
De¤erlendirme: O s m a n S a c i d A r ›
fier‘iyye sicilleri kulland›¤› arfliv kaynaklar› aras›nda ön s›ralarda yer al›yor. Bundan sonra yeni çal›flmalar yapmak için yeni vesikalar bulunmas› gerekir
diyecek kadar da iddial› bu konuda. Tarihî vesikala-
bir sempozyum münasebetiyle, arflivinde bulunan
Mehmet Ali Uz, 1935 Konya do¤umlu. Konya
‹mam-Hatip Okulu’nun ilk mezunlar›ndan Uz, mezun oldu¤u sene henüz Yüksek ‹slâm Enstitülerinin
aç›lmam›fl olmas› ve ‹lahiyat Fakültelerinin de
‹mam-Hatip Okullar›ndan ö¤renci kabul etmemesi
sebebiyle askere gitmeye karar verir. Askerlikten
sonra Hukuk fakültesine girer ve mezun olduktan
sonra da avukatl›k yapmaya bafllar. 25 y›l avukatl›k
yapt›ktan sonra, 1992 y›l›nda avukatl›k mesle¤ini
b›rak›r. Sonraki 18 y›ll›k hayat›n› da Konya ile ilgili
çal›flmalara hasreder.
berat, ilam, ferman, tereke ve vakfiyenamelerden
Mehmet Ali Uz’un yazarl›k maceras› daha imam-
oluflan bir “Osmanl› Vesikalar› Sergisi” açm›fl. Bol-
hatip okulunun son s›n›f›nda iken hocalar›n›n da
vadin Sevgisi sitesinde de Bayar’›n arflivinden der-
teflvik ve yönlendirmeleriyle mahalli gazetelerde
r›n bir zamanlar maruz kald›¤› tahribata da asla
sessiz kalmad›¤›n›, kimi berat ve fier‘iyye sicillerini
ka¤›t fabrikas›nda “ka¤›da” dönüflmekten son anda
kurtard›¤›n› söylüyor. Kütüphanesinde bulunan ve
tasnifini yapt›¤› 5000 yazma eserin, yüksek lisans
yapan ö¤renciler taraf›ndan kullan›ld›¤›n› da sözlerine ekliyor.
Görsel materyal arflivi de oldukça zengin Bayar’›n.
81
2005’te Sakarya Üniversitesi’nde gerçeklefltirilen
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Mehmet Ali Uz’un Konya’da ortadan kald›r›lan
eserleri tespit etmeye yönelik çal›flmalar›, kendisini
eski Konya mahalle ve sokaklar› ile ilgili ne bulursa
yazmaya bafllad›¤› yeni bir çal›flma alan›na
yöneltmifl: Ad›m Ad›m Eski Konya.
yaz›lar yazmas›yla bafllar. Avukatl›k yapt›¤› dönemde de gazetelerde köfle yazarl›¤› yapmaya devam
eden Uz, 20 y›l kadar bir süre Yeliflay Baflkanl›¤› da
yapm›fl ve bu s›rada zararl› al›flkanl›klarla alakal› kitaplar yay›nlam›flt›r.
Uz, 90’l› y›llara gelince Konyal› âlimlerden Hac›veyiszâde’nin hayat›n› yazmak arzusuyla araflt›rmalara bafllar. Zaman›n Konya müftüsü, Uz’dan sadece
Hac›veyiszâde’nin hayat›n› de¤il, Konya’n›n di¤er
âlim ve velilerinin de hayat›n› yazmas›n› ister. Uz,
yeterli bilgiye ulaflmaktan çok da ümitli olmad›¤›
bu ifli kabul eder ve böylece yazarl›k hayat›nda yeni
bir dönem bafllam›fl olur. Uz, bafllang›çta çok ümitli olmasa da, nereye elini att›ysa bofl dönmedi¤ini
ya devam eder. Her sene ayr› bir cilt olarak yay›nlanan bu ekler 9 cilde ulaflm›fl hâldedir.
Mehmet Ali Uz’un Konya ile ilgili bir di¤er çal›flma-
Mehmet Ali Uz’un biyografi alan›n›n d›fl›ndaki ça-
s›, Konya Kültürüne Hizmet Edenler isimli kitab›d›r.
l›flmalar›, daha çok Konya tarihi ve kültürünü tespit
‹ki cilt olarak yay›nlanan bu kitapta, Konya kültürü-
ve korumaya yönelik çal›flmalar. Bu ba¤lamda,
ne hizmet edenlerin hem hayat hikâyeleri bulun-
Konya hazire ve mezarl›klar›, Konya’da yok edilen
makta hem de bu flah›slar›n birer makaleleri yer al-
tarihî eserler, tekkeler, medreseler, camiler, çeflme
maktad›r. Uz, Ladikli Ahmed A¤a ve son hücre-ni-
kitabeleri üzerine yaz›lar› bulunuyor. Uz, yol geçir-
flin Mehmed Dede’nin hayat hikâyelerini de müsta-
me, meydan açma bahanesiyle tarihî eserlerin fü-
kil kitap olarak yay›na haz›rlar. Bu tür çal›flmalar›
tursuzca ortadan kald›r›ld›¤›ndan dert yanarak,
sebebiyle, Mehmet Ali Uz, Konya’da biyografi yaza-
Konya’n›n Anadolu’da tarihi dokusu en çok tahri-
r› olarak tan›nmaktad›r.
bata u¤rayan flehirlerden birisi oldu¤unu söylüyor.
Uz’un biyografi sahas›ndan baflka, Konya ile ilgili
Uz’un, tarihe olan merak›n›n ve bu alanda araflt›r-
farkl› alanlarda birçok çal›flmas› bulunmaktad›r.
malar yapmas›n›n bir sebebi de bu tarihî ve kültü-
Uz, 12 sene önce mahalli bir gazetede “Akademik
rel tahribat.
Sayfalar” bafll›¤›yla haftal›k bir ek ç›kartmaya bafl-
Uz’un Konya’da ortadan kald›r›lan eserleri tespit
lar. 2 sene kadar ayn› gazetede ç›kan ek, daha son-
etmeye yönelik çal›flmalar›, onu yeni bir çal›flma
ra yine mahalli bir gazete olan Merhaba’da ç›kma-
alan›na yöneltmifl. Bu yeni çal›flman›n bafll›¤› ise
82
söylüyor. Bu çal›flman›n sonunda Konya Âlimleri ve
Velileri (2 cilt) isimli kitap ortaya ç›kar.
Türkiye
Araflt›rmalar›
Merkezi
TAM
Türkiye Araflt›rmalar›
2010 Bahar Seminerleri
Ad›m Ad›m Eski Konya. Bu çal›flmayla eski Konya
mahalle ve sokaklar› ile ilgili ne bulursa yazmaya
bafllam›fl. Bu çal›flmadaki ana kaynaklar› ise TapuKadastro kay›tlar›, fier‘iyye sicilleri, eski foto¤raflar
ve yaflayan yafll› insanlar›n tan›kl›klar›. Ali Uz Bey
Konya’da 150 kadar fier‘iyye sicili oldu¤unu; ancak,
sadece, 3 tanesinin Latin harflerine aktar›ld›¤›n›
belirtiyor.
G‹R‹fi SEM‹NERLER‹
Türkiye Tarihi II: Düflünce ve Kültür
Coflkun Çak›r
TEMEL SEM‹NERLER
Cumhuriyet Dönemi Siyasi Düflüncesi
H. Emre Ba¤ce
Osmanl› Siyasi Düflüncesi ve Kaynaklar›
Mehmet ‹pflirli
Osmanl› ‹ktisadi ve Mali Politikalar›
Mehmet Genç
Tarih Kaynaklar›: Yazma Eserler
Nevzat Kaya
Uz’un son zamanlarda gündeminde olan di¤er
önemli bir çal›flma da, 2009 y›l›nda Konya Büyük
fiehir Belediyesi’nin haz›rlatt›¤› Konya Ansiklopedisi. Uz, Bu ansiklopedinin yay›n kurulu baflkanl›¤›n›
yürütüyor ve hâlihaz›rda birinci cildi yay›nlanan bu
ansiklopedinin 10 cilt olmas› planlan›yor.
Tarihçilikte Yeni Yöntemler
Mehmet Karakuyu
Türkiye’de Sosyoloji
Yücel Bulut
Ali Uz Bey sadece araflt›rmalar yapan, kitaplar, makaleler yazan birisi de¤il. Ayn› zamanda hem akademik çevrelerle hem de flehrin yönetiminde bulunan kiflilerle irtibat içinde olan ve onlar› çeflitli projelere yönlendiren birisi. 2005 y›l›nda üniversitedeki akademisyenlerin de kat›l›m›yla “Konya Sivil
Kültür Platformu”nu kurarak, bir “Konya Kitaplar›
Kitapl›¤›” kurulmas›n›, Selçuklu padiflahlar›n›n abidelerinin yap›lmas›n›, Bas›n Müzesi ve ‹stiklal Harbi Müzesi aç›lmas›n› amaçlam›fl. Bu platformun giriflimleri ile Konya Kitaplar› Kitapl›¤› kurulmufl, Zafer Meydan›’na Süleyman fiah Abidesi dikilmifl ve
Üçler Mezarl›¤›’n›n yan›nda ‹stiklal Harbi fiehitli¤i
yap›lm›fl. Yine Ali Uz’un teklifi ile bu sene Yazarlar
Birli¤i ve Konya Ayd›nlar Oca¤›, Anadolu Selçuklu
Devleti’nin 935. kurulufl y›ldönümünü kutlayacak.
ÖZEL SEM‹NERLER
Abdülhamid’siz Yüzy›l (1909-2009)
Mustafa Arma¤an
Osmanl› Millet Sistemi
Macit Kenano¤lu
Osmanl›’da Kad›n Olmak II
Betül ‹pflirli Arg›t
Osmanl›-Türk Modernleflmesine Temel Yaklafl›mlar
Nurullah Ardݍ
Üç Devirde ‹stanbul
Önder Kaya
OKUMA GRUPLARI
Mukayeseli Osmanl› Diplomasi Tarihi
Fatih Bayram
Osmanl› ‹ktisat Tarihi Kaynaklar›
Baki Çak›r
Osmanl› Tasavvuf Tarihi
Reflat Öngören
Osmanl›ca Okuma Grubu
C. Ersin Ad›güzel
Osmanl›-Türk Siyasi Elitlerinde Toplumsal ve
Siyasal De¤iflim Alg›s›
Enes Kabakç›
Sosyoloji Okuma Grubu
Yücel Bulut
83
ATÖLYELER
XIX. Yüzy›l Hukuk ve Siyaset Atölyesi
Macit Kenano¤lu
Fetva Mecmualar› Neflir Grubu
Süleyman Kaya
Mevzuâtu’l-Ulum Neflri
Ahmet Süruri
Sözlü Tarih Atölyesi
Kaz›m BaycarN. Bilge Özel ‹manov
84
Uçuflumun gece geç saatlerde olmas› dolay›s›yla hem ‹stanbul’da hem de Berlin’de havaalan› gayet sakindi. Berlin’e vard›¤›mda saat iki olmufltu. Vizeleri kontrol eden polis memurunun, pek de bana benzetemedi¤i, bol sakallar›m›n yüzümü kapatt›¤› vize foto¤raf›ma
uzun uzun bakmas› d›fl›nda dikkate de¤er bir hadise yaflamad›m Berlin-Schönefeld Havaalan›’nda. Bavulumu al›p, bundan sonra ikamet edece¤im adres istikametine giden N7
otobüsünü gösteren ok iflaretleri yönünde ilerlemeye bafllad›m. Bu otobüsten indikten
Sonunda, bir senedir gecemi gündüzümü dolduran Doktora Yeterlik S›nav›’n› verip tez konum olan Cemal Pafla’n›n Suriye Valili¤i’ne yo¤unlaflma imkân›n› bulabilmifltim. Konu I.
Dünya Savafl› dönemi ile ilgili olunca o dönemde Osmanl› Devleti’nin müttefiki olan Alman devletinin arflivlerindeki evrak› incelemek büyük önem arzetmekteydi. Hem mevzubahis evrak› incelemek hem de pek de iç aç›c› olmayan Almancam› ilerletmek için Berlin’e
gitmeye, tez konumla ilgili ilk okumalar›m› yaparken karar vermifltim.
Talha Çiçek
Berlin ‹zlenimleri
SEYRÜSEFER
85
‹flte böyle bafllad› Berlin maceras›. Adres kayd›, okul kayd› vs. derken yavafl yavafl al›flt›m
flehre. Her fleyin prosedürünün belli olmas› intibak›m› daha da kolaylaflt›rd›. Berlin’de yapt›¤›m ilk gezide So¤uk Savafl döneminden kalma ikiye bölünmüfllü¤ün izlerinin hâlâ can-
***
sonra S1 numaral›, otobüs mü tren mi oldu¤unu kestiremedi¤im araca binecektim. Havaalan›nda bekleyen ve giyim kuflam›ndan ve yüzünün renginden Türk oldu¤unu tahmin etti¤im birine yaklafl›p Türkçe, S1’in otobüs hatt› m› yoksa tren hatt› m› oldu¤unu sordum.
Otobüs hatt› deyip savd› beni bafl›ndan. 45 dakika süren bir yolculuktan sonra N7’den inip
Yorckstrasse’de S1 numaral› otobüsü beklemeye bafllad›m. Otobüs dura¤›n›n tepesinde S1
yaz›s›n› görmek beni tamamen rahatlatt›. Saat gecenin dördüydü ve bendeki bilgilere göre S1 yar›m saat sonra gelecekti. Dura¤a oturup ayaklar›m› bavulumun üzerine uzatt›m ve
otobüsün gelmesini beklemeye bafllad›m. Hem önceki günün kofluflturmacas›n›n verdi¤i
yorgunluk, hem de iki buçuk saatlik uçak yolculu¤unun yorgunlu¤u üzerime tatl› bir rehavet getirdi ve gayr-› ihtiyari durakta uykuya dald›m. Uyand›¤›mda etraf ayd›nlanm›flt› ve
bafl›mda iki polis bana Almanca bir fleyler soruyorlard›. Kendilerine ‹ngilizce mukabele
edip S1 numaral› otobüsü bekledi¤imi ifade ettim. Hafiften gülümseyip bizimle gel dedi kilolu ve k›rm›z› yüzlü olan›. Ben ise S1’i bekledi¤imi yineleyip Pasaportun üzerindeki vizeyi de göstererek kendileriyle gelmem için bir sebep bulunmad›¤›n› söyledim (Bu arada “Karakolda Ayna Var”dan “cop dirina dirinaa”ya kadar bildi¤im karakol temal› flark›lar›n tamam›n›n k›sa pasajlar halinde zihnimde teganni ettiklerini de itiraf etmeliyim. Muhtemelen siz de Banker Maho filminden ‹lyas Salman’a ait replikler hat›rl›yorsunuz: Peblike, Münih, edres edres). Polislerin ‹ngilizceleri çok iyi olmad›¤› için sadece “gel!” diyorlard›. Epeyce bir tereddütten sonra “tevekkeltü alellah” deyip kendilerini takip ettim. Bavulumu öteki polis al›p polis arabas›n›n bagaj›na koydu. Ben de arabaya bindim. Üç dakika sonra bir
tren istasyonunun girifl kap›s› önüne geldik. Polis yeniden “gel!” diye seslendi bana ve
asansörle istasyona ç›kt›k. Tabeladaki S1 iflaretini gösterip burada bekleyeceksin anlam›nda bir fleyler söyledi. Tabelay› görünce neler hissetti¤im anlatacak kelime bulmak bir hayli zor. Daha yeni geldi¤im bir memlekette ilk geceyi karakolda geçirmek riski epeyce korkutmufltu beni. Acaba s›n›rd›fl› m› ediliyorum diye de düflünmedim de¤il bir ara. Polise en
içten flükranlar›m› arzedip, beni ikamet edece¤im yere götürecek S1 numaral› trene
bindim.
86
Her düzeyden Almanlarla, Türkiye üzerine yapt›¤›m sohbetlerde
Türkiye’nin AB üyeli¤i hakk›ndaki düflüncelerim en çok merak
edilen konulardand›. Daha çok onlar›n bu konudaki düflüncelerini ö¤renmek için yuvarlak cümlelerle topu onlara atmay› tercih ettim. Türkiye’deki insan
haklar› sorunlar› ve ekonomik problemler ilk cümlelerde ifade edilen mevzulardand›. Ayr›ca Almanlar›n kendi zenginliklerinin d›flar›ya aktar›lmas› hususunda hassas olduklar›n›
da ifade etmek gerekiyor. Türkiye’nin AB’ye üyeli¤i, Almanya’n›n Türkiye’ye iktisadî yard›m yapmas› ve buna ba¤l› olarak Alman iktisad›n›n daha da kötüleflmesi demekti birço¤u için. Almanlar›n en çok hassas oldu¤u nokta iktisadî vaziyetin kötüleflmesi meselesi olmal›. Öyle ki, Bat› Almanyal›lar, birleflme sonras› Do¤u Almanya’n›n kalk›nmas› için hükümet taraf›ndan harcanan paralardan bile flikayetçiler.
Berlin’deki ikametgâh›m flehrin d›fl›nda say›labilecek bir yer olan
Schlachtensee bölgesiydi ve burada Almanlarla tan›flma imkân›
di¤er bölgelere nisbetle daha fazlayd›. Genç olsun yafll› olsun Almanlarla diyalog kurmak bizim topluma k›yasland›¤›nda çok daha kolayd›r. Özellikle yafl› ilerlemifl teyzelere ve amcalara otobüs
dura¤›nda tesadüf edince bir “Halloo!” demeniz yeterli gittikçe koyulaflan bir muhabbete bafllamak için. Almanca dinleme-anlama
yetimin geliflmesinde otobüs dura¤›nda bafllay›p tren istasyonunda da devam eden bu sohbetlerin büyük etkisi olmufltur diyebilirim.
l› oldu¤unu fark ettim. Berlin’in Do¤u Blo¤u s›n›rlar› içerisinde kalan k›sm›nda 20 seneyi bulan birleflmeye ra¤men görece bir “gerilik” göze çarp›yordu. Ayr›ca, tarihî Berlin’in önemli bir k›sm› Do¤u
Blo¤u s›n›rlar› içerisinde kald›¤› için, bu k›s›mda iskelelerle kapl›
restore edilen bina say›s›n›n fazlal›¤› dikkat çekmekteydi. Tarihî
Berlin’in merkez caddesi Friedrich Strasse ile Berlin’in bir zamanlar girifl kap›s› olan Brandenburger Tor aras›ndaki binalar›n duvarlar›nda hâlâ ‹kinci Dünya Savafl›’n›n son sahnesinde cereyan
eden sokak çat›flmalar›ndan kalma çok say›da kurflun izine rastlamak mümkün.
SEYRÜSEFER
87
Doktora tez konusu için yurtd›fl›na araflt›rma yapmaya gitmifl birisinin en çok vakit geçirdi¤i yerler elbette kütüphanelerdir. Berlin’de çok fleyi be¤endim ama hayran oldu¤um
***
‹stanbul gibi her günün birbirinden farkl› yafland›¤› bir flehirden gelenlerin birço¤unu, bafllang›çta en çok büyüleyen fley kuflkusuz Alman disiplinin gündelik hayata getirmifl oldu¤u “düzen”. Devlet dairelerinde iflimin çabucak hallolmas›, otobüslerin tam vaktinde gelmesi, randevular›ma tam vaktinde gidebilmem ve buna benzer kolayl›klar, beni bafllang›çta bu “düzen”e hayran etse de, bunun asl›nda insan›n her an›n› kontrol alt›na alan ve insan› hayatla birlikte monotonlaflt›ran bir düzenek oldu¤u hissine kap›lmam uzun sürmedi. Farkl› fleyler yapsam dahi gündelik hayata sirayet etmifl, -ya da benim öyle alg›lad›¤›mmonotonluk ‹stanbul’dayken çok flikayet etti¤im trafik s›k›fl›kl›¤›n› bile benim için özlenilir k›ld› zaman zaman.
88
Bütün bunlara ra¤men Berlin’deki ikametim, Bat›’da akademik
çal›flma yapman›n avantajlar›na dair düflüncelerimde de birta-
Almanya, Osmanl›/Türkiye araflt›rmalar› aç›s›ndan da son derece zengin bir ülke. Alman dilinde özellikle Osmanl› tarihi üzerine yap›lan neflriyat›n umdu¤umdan çok daha fazla oldu¤unu
belirtmeliyim. Almanya’daki yo¤un Türk nüfusu ve bu nüfusun
problemleri Osmanl› tarihçili¤inin bu kadar revaçta olmas›n›n en
önemli nedeni olsa gerek. Berlin’de faaliyet gösteren Zentrum
Moderner Oriento, Almanya’da Orient araflt›rmalar›n›n merkezi
konumunda. Bu merkez bünyesinde Osmanl› co¤rafyas›n›n
muhtelif parçalar›n› konu alan sunumlardan tutun da, Osmanl›
flehirleri, Türk edebiyat› gibi üst bafll›klar› olan tematik atölyelere kadar Osmanl› dönemi ve sonras›na dair akademik faaliyetlerin say›s› epeyce fazla. Ayr›ca, ZMO Osmanl› tarihi üzerine çok
say›da yay›na da sahip.
Berlin’de en çok vakit geçirdi¤im yerlerden bir di¤eri Alman D›fliflleri Bakanl›¤› Arflivi. Arflivin çal›flma flartlar› tarihçiler için çok avantajl›. Siz gitmeden önce mail yoluyla Arfliv görevlilerine inceleyece¤iniz dosyalar›n isimlerini bildirdi¤inizde, gitti¤iniz gün dosyalar›
önünüzde bulma imkân›na sahipsiniz. Almanya’daki di¤er arflivlerden farkl› olarak D›fliflleri Bakanl›¤›’n›n en güzel taraf› foto¤raf çekilmesine müsaade
edilmesi. Bu da hem vakitten tasarruf sa¤l›yor hem de inceledi¤iniz belgeyi baflka bir ortamda daha sakin bir zihinle yeniden
de¤erlendirme imkân› veriyor.
iki fleyden biri kütüphaneleri. Kütüphaneye girdikten sonra içerideki hava araflt›rma
yapmak için flevklendiriyordu beni. Neredeyse her gün dolu olmas›na ra¤men ç›t ç›km›yor kütüphanenin içinde. Koleksiyonun zenginli¤i ve kütüphane görevlilerinin okuyucular›n karfl›laflt›klar› problemleri halletmek konusunda gösterdi¤i gayret kütüphanede beni en çok etkileyen hususlard›. Muhtemelen Berlin-Staatsbibliothek’teki Türkçe kitap
adedi ‹stanbul’daki en zengin koleksiyona sahip kütüphanedeki toplam kitap adedinden
fazlad›r.
SEYRÜSEFER
89
Berlin için Türkiye’nin üçüncü büyük kentidir derler. Kreuzberg, Neuköln, Mitte gibi Berlin’in en merkezi semtlerinde Türk nüfus oran› bir hayli yüksek. Sokaklardaki Türkçe dükkan tabelalar›ndan tutun da büyük al›flverifl merkezlerinde Almancan›n yan›nda Türkçe
***
k›m de¤iflikliklere yol açt›. Türkiye üzerine akademik çal›flma yapmak için malzeme aç›s›ndan Bat› her ne kadar daha zengin olsa da, burada Türkiye üzerine çal›flman›n çok da
ideal olmad›¤›n› düflünmeye bafllad›m art›k. Zira, Türkiye üzerine çal›flanlarla s›k› irtibat
halinde olmama ve bu konudaki hemen hemen bütün ilmi faaliyetlere kat›lmama ra¤men
entelektüel olarak gerilemifl oldu¤umu hissediyorum. Türkiye’deki zengin tart›flma ve fikir al›flverifli ortam›n› burada bulabildi¤imi iddia etmem çok zorlama olur. Türkiye’de her
gün üzerinde çal›fl›lmas› gereken bir y›¤›n konu zihnimi meflgul ederken burada bu say›n›n çok çok azald›¤›n› itiraf etmeliyim.
90
Berlin’de gurbetçilerin y›llar y›l› nas›l bir motivasyonla yaflad›klar›n› Türklere ait olan birçok müessesede gözlemleyebilirsiniz. Apartman dairelerinden bozma camiler Berlinli Türk-
Resmi rakamlara göre Berlin’de 240 bin Türk yafl›yor. Alman tabiiyetinde olan Türkler bu
rakam›n d›fl›ndalar. Onlar› da katarsan›z rakam 300 bine ulafl›r benim tahminime göre. En
do¤usundan en bat›s›na kadar Türkiye’nin her yöresinden insan var Berlin’de. “Berlinli”
Türklerin anlatt›klar›na göre zaman›nda Türkiye’de yaflanan siyasî çat›flmalar›n tamam›n›n izdüflümleri Berlin’deki nüfus aras›nda da mevcut imifl. Son senelerde, bu tür kutuplaflmalar kaybolmaya bafllam›fl.
Son y›llarda Alman Devleti’nin gündemini en çok meflgul eden mesele Türk nüfusun entegrasyonu meselesi. Hem Türkler Almanya’da kal›c› olmaya karar vermifl durumda hem
de Almanlar entegrasyon hususunda kararl› görünüyor. Entegrasyonla neyin kastedildi¤ini tam olarak anlayabilmifl de¤ilim aç›kças›. Almanlar, Türklerin Almanca ö¤renip Alman
toplumunu benimsemeleri gerekti¤ini düflünüyorlar. Fakat, zaten, yeni yetiflen Türk nesli
Almancay› çok iyi konufluyor hatta Türkçelerinin çok kötü oldu¤unu söyleyebilirim. Ayr›ca, hem devlet kademesinde hem de gündelik hayat›n birçok alan›nda Türklerin mevcut
oldu¤unu müflahede ediyorum. Hatta, Türklerin, tahsil yapsalar bile, Almanya’da iflsiz
kald›klar› inkâr edilemez bir gerçek. Bütün bunlara ra¤men entegrasyon denilen sorun nedir anlamak bazen güç olabiliyor.
yap›lan anonslar kendinizi Türkiye’de gibi hissettiriyor. Bir de ezan okunsa Berlin’in merkezinde gözlerinizi kapat›p Türkiye’de oldu¤unuzu düflünebilirsiniz. Daha sonralar› anlad›m ki bu da So¤uk Savafl’›n ve Berlin Duvar›’n›n bir cilvesiymifl me¤er. Duvar›n varoldu¤u zamanda Bat› Berlin’in banliyöleri olan bu mekânlar duvar kalk›nca birden bire flehrin
merkezi oluvermifller. Türk nüfusun yo¤un oldu¤u semtlerdeki halk kütüphanelerinin
Türkçe kitap koleksiyonu bir hayli zengin. Ayr›ca Türkiye’de son ç›kan filmlerin DVD’lerini de bulabilirsiniz bu kütüphanelerde. Bu semtlerde her iflinizi Türkçe halledebilirsiniz.
Dönercisinden her çeflit lokantas›na, baklavac›s›ndan simitçisine kadar Türkiye’nin ortalama bir flehrinde bulabilece¤iniz herfley mevcut burada. Yemek kalitesi bak›m›ndan Türkiye’deki lezzeti yakalayabilenlerinin de varoldu¤unu ifade etmeliyim. Buradaki Türk marketleri 1970’lerin Türkiye’sindeki bakkallar›n mekân olarak büyütülmüfl hali. Alman marketleriyle ve Türkiye’deki marketlerle k›yasland›¤›nda hem iç mekân›n ferahl›¤› hem de
d›fl görünüfl çok çok kötü durumda.
SEYRÜSEFER
91
Önümüzdeki y›llarda Almanya’da Türk-Alman iliflkileri nas›l geliflir bilinmez ama bilinen
bir gerçek var ki o da Almanya’da yaflayan Türklerin Almanya’n›n sosyal dokusunu ciddi
olarak de¤ifltirip renklendirdikleridir.
Buradaki Türk nüfusunun ilmî faaliyetlere olan ilgisinin ortalaman›n çok çok alt›nda oldu¤u kayda de¤er bir gerçek. Berlin’deki Türk
ö¤renciler taraf›ndan kurulan Berliner Studentin Verein’in faaliyetleri buna bir istisna teflkil etmekte. Bu çat› alt›nda bir araya gelen bir grup master ve doktora ö¤rencisi, Türkiye’deki birçok akademisyen ve fikir adam›n› misafir etmenin yan›nda muhtelif konulardaki okuma gruplar›ndan film atölyelerine, Osmanl›ca seminerlerinden mant›k derslerine
kadar dikkate de¤er ilmi faaliyetler yapmaktalar.
Almanya genelinde, Türklerin yap›p ettiklerinden dolay› Türk imaj› oldukça olumsuz. Türk kelimesi burada dalavereci, üç ka¤›tç›,
sahtekar gibi kelimelerle birlikte kullan›l›yor ço¤u zaman. Hatta,
türken diye bir fiil var Almancada ve “sahtekarl›k yapmak” anlam›na geliyor. “einen Türken bauen” kal›b› en meflhur Almanca-Türkçe sözlükte “birini aldatarak haz›rlanmadan ifl yapmak”, “sanki öyle imifl gibi göstermek” anlam›na geliyor. Dahas›, E¤er bir Türk, arabas›n› satacaksa -daha önce yaflan›lan kilometre s›f›rlatma hadiseleri yüzünden- kendi ad›na gazeteye ilan vermek yerine arabay› Alman eflinin üzerine yapt›r›p onun ad›na ilan vermeyi tercih ediyor.
lerin y›llar y›l› kendilerini burada geçici olarak telakki ettiklerinin
bir foto¤raf› gibi. Y›llar y›l› Türkiye’ye dönmek gayesiyle yaflayan
insanlar buralarda kal›c› eserler b›rakmay› düflünmemifller. Osmanl› mimarisi usullerine göre Berlin Türk fiehitli¤i’nin arazisi üzerine infla edilen fiehitlik Camii bir tarafta tutulacak olursa, yüz y›l
sonra Berlin’i ziyaret edenler için burada bir zamanlar Müslümanlar›n yaflad›¤›n›n alameti olarak gösterilebilecek neredeyse hiçbir
fley yok. Bu da Türkiye’ye dönme hayaliyle yaflam›fl olman›n bir neticesi olsa gerek.
92
Dünyada günefl gibi, insan› flafl›rtan acaib bir fley yoktur. Fakat can günefli, ondan
daha çok flafl›rt›c›d›r. Çünkü dünyay› ayd›nlat›lan günefl fanidir; can günefli ise ebedi… Onda, “dün”, geçmifl zaman anlam› yoktur. Her ne kadar, bizim âlemimizde
görünen günefl tek ise de, onun benzerini düflünmek, tasavvur etmek mümkündür.
Fakat bu âlemin haricinde, ötelerde bulunan can günefli eflsizdir; ne zihinde ne de
madde âleminde onun benzeri yoktur. Can günefli hayâle, zihne s›¤maz ki onun
misli tasavvur ve tahayyül edilebilsin.
Güneflin varl›¤›na delil yine günefltir; yani günefl, kendi varl›¤›n› isbat etmektedir.
Onun varl›¤›na dair sana delil laz›msa, ondan yüz çevirme. Gölge de güneflin varl›¤›na dair bir iflaret verse de, günefl her ân can nûru ba¤›fllar. “Ay›n ikiye bölünmesi” mucizesi, günefl gibi apaç›k kendini gösterirse, gölge sana, geceleyin anlat›lan
masal gibi uyku getirir.
Hayâl etti¤imiz fley, yani ruhumuzdaki hayâl, yok gibidir. Fakat sen, bütün cihan›n
halk›n› birer hayâl peflinde kofluyor bil. Bütün insanlar›, yürüyen, gezip dolaflan birer hayâl, birer gölge… ‹nsanlar›n bar›fllar› da, savafllar› da birer hayâlden do¤maktad›r. Ö¤ünmeleri ve unutmalar› da… Velileri yoldan ç›karan, onlara tuzak olan o
hayâller ise, Allah bahçelerindeki güzellerin, ay yüzlülerin akisleri...
Hayâl, günefl ve gölge...
MESNEVÎ’DEN
Küresel
Araflt›rmalar
Merkezi
KAM
A
U
M
C
E
M
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
93
Feyzullah Y›lmaz 94
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
Merkez-Çevre Teorisine
Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori &
Antonio Gramsci*
Birinci grup, Türk siyasas›n› analiz etmeye, alandaki “dominant” teori diyebilece¤imiz bir teoriyi, yani fierif Mardin’in merkez-çevre teorisini2 kullanarak devam etmekte. Bu gruptakilere3 göre, merkezçevre teorisinin Türk siyasas›nda yaflanan geliflmelerin anlaml› bir resmini sunma noktas›nda herhangi bir eksi¤i yoktur; yani bu teori geçmifl dönemlerde yaflanan birçok olayda Türk siyasas›n›
Feyzullah Y›lmaz
anlamland›rabilmek noktas›nda baflar›l› bir flekilde
ifllev gördü¤ü gibi, flimdi de ayn› ifllevi görmeye devam edecektir.
Girifl
‹kinci gruptakilerin4 düflüncesi ise biraz daha farkl›:
Türk siyasas›n› aç›klayabilme konusundaki teorik
Bunlar, merkez-çevre teorisinin, Türk siyasas›n›n
tart›flmalar iniflli ç›k›fll› bir grafik göstermekte ve si-
analizindeki en önemli ve belki de en güçlü teorik
yaset alan›nda gerçekleflen baz› geliflmelere göre tar-
çerçeve oldu¤una inansalar da, yaflanan yeni gelifl-
t›flma bazen yeniden alevlenmekte, bazen de sön-
meler çerçevesinde küçük baz› eklemeler yap›larak,
meye yüz tutmaktad›r. 2002 genel seçimlerinin so-
teorinin yenilefltirilmesi gerekti¤ini iddia ediyorlar.
nuçlar› da bu tart›flmalar›n yeniden alevlenmesine
Bu iki gruba ek olarak, bir de üçüncü bir grubun var-
vesile olan bir etki yapt›. Birçok akademisyen, köfle
l›¤›ndan söz edilebilir. Bu gruptakiler5 meseleye kar-
yazar› vs. siyaset sahnesinde yaflanan bu de¤iflimi
fl› daha “radikal” bir tutum al›yorlar ve merkez-çev-
anlayabilmek ve aç›klayabilmek için yo¤un bir çaba
re teorisinin yerine baflka teorilerin kullan›lmas› ge-
ortaya koydu. Son olarak da, 2007 seçimleriyle bir-
rekti¤ine inan›yorlar. Bu tutum, tabii ki, merkez-
likte ortaya ç›kan yeni siyasî konjonktürden ve yafla-
çevre teorisinin literatürden tamamen kald›r›lmas›
nan baz› geliflmelerden sonra,1 siyaset alan›nda ya-
gerekti¤ini düflündükleri anlam›na gelmiyor. Bunun
flanan bu de¤iflimlere ve Türkiye’de siyasal alanda
d›fl›nda, Türk siyasas›n› analiz etmede kullan›labile-
yaflanan mücadelelerin do¤as›na iliflkin tart›flmalar
cek yeni ve tutarl› teorik modellerin ortaya konul-
yeniden alevlendi.
mas›n› amaçl›yorlar.
Bu noktada, bu yeni dönemin ve siyaset alan›nda
Bu girifli müteakiben flu iddia edilebilir ki, Türk siya-
yaflanan mücadelenin do¤as›n›n analiziyle ilgili ola-
sas›n›n analiz edilebilmesine yönelik yeni teorik
rak üç farkl› grubun ortaya ç›kt›¤› söylenilebilir:
modellerin tart›fl›lmas› noktas›nda, akademisyenler
cephesinden yo¤un bir ilgi görünmektedir. Bu ne-
f› 20. Ö¤renci Sempozyumu’nda tebli¤ olarak sunulmufltur.
denle, Türk siyasas›n›n iflleyifline ve siyasal mücade-
94
* Bu çal›flma 14 Mart 2009’da düzenlenen Bilim ve Sanat Vak-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
lenin do¤as›na iliflkin yeni teorik çerçevelerle çal›fl-
1. Pratik Düzlem
malar yap›lmas› için flu an belki de en uygun za-
Bir teori, pratik düzlemdeki baflar›s› aç›s›ndan de-
manlardan biridir. Bu ba¤lamda, çal›flmam›zda su-
¤erlendirilebilir ve elefltirilebilir. Bu ba¤lamda bir
naca¤›m›z Gramscian siyaset teorisinin, teorik çer-
teorinin baflar›s›; u¤raflt›¤› alan›, konuyu vs. ne ka-
çeve seçimi konusunda yaflanan mevcut tart›flmaya
dar iyi, kapsaml› ve tutarl› bir flekilde aç›klayabildi-
bir katk› sa¤layabilece¤ini düflünüyoruz. Bafll›¤›yla
¤i, anlatabildi¤i ve anlafl›labilir k›labildi¤ine ba¤l›
fierif Mardin’in makalesine bir at›fta bulunan maka-
olarak de¤erlendirilebilir. Bu düzlemde içerisinde
lemizin as›l hedefi ise, merkez-çevre teorisini teorik
bir teori iki alt ba¤lamda incelenebilir, de¤erlendiri-
düzlemden hareketle elefltirmek ve ard›ndan da ona
lebilir ve elefltirilebilir.
alternatif olarak Gramscian siyaset teorisini sunma-
a. Teorinin Prati¤e
ya çal›flmakt›r.
Genel Uyarlanabilirli¤i Aç›s›ndan
Bu çal›flman›n temel sorunsal›, Türk siyasas›n›n ifl-
Bir teori öncelikle, bir alan›n, konunun tamam›na
leyiflini ve siyasal mücadelenin do¤as›n› anlayabil-
uyarlanabilirli¤i ba¤lam›nda genel bir elefltiriye tâbi
mekle ilgilidir. Bu soru özü itibariyle tabii ki çok ge-
tutulabilir. Örne¤in Marksizm’in bir toplumu, örne-
nifl bir sorudur. Bu yüzden, bu sorunsal daha ziyade
¤in Türk toplumunu, genel olarak aç›klayabilirli¤i
teorik düzeyde tart›fl›lacak, fakat bununla birlikte
de¤erlendirilebilir. Marksizm’in s›n›f›, kendisinin
çok nadiren güncel meselelere de de¤inilerek konu-
temel analiz birimi olarak kabul etmesinden ötürü,
nun pratik yönleri ve teorinin pratik meseleleri aç›k-
Türk toplumuna veya genel olarak s›n›fl› bir yap›ya
layabilme gücü de ortaya konmaya çal›fl›lacakt›r.
sahip olmad›¤› düflünülen, iddia edilen herhangi bir
Güncel meseleler ba¤lam›nda, çal›flmam›z› 2002-
topluma uyarlanamayaca¤›ndan hareketle elefltiri-
2008 y›llar› aras›ndaki dönemde yaflanan geliflme-
sinin yap›lmas› buna bir örnektir.
lerle s›n›rland›ramaya çal›flaca¤›z. Daha özel olarak
b. Teorinin Prati¤e
ise, bu makalenin araflt›rma sorusu fludur: “fierif
Özel Uyarlanabilirli¤i Aç›s›ndan
Mardin’in merkez-çevre teorisi, teorik olarak ne tür
Bir teori, bir topluma, konuya, alana vs. genel olarak
sorunlar bar›nd›rmaktad›r?”
uyarlanabilir olsa da, teorinin, genifl ve yayg›n kabul
görebilmesi, önemli ölçüde, aç›klamay›, anlamay›
Teori Elefltirisi
vaat etti¤i alan›, mikro noktalar›nda dahi aç›klaya-
Yukar›daki gibi bir araflt›rma sorusu, do¤al olarak
bilmesine ba¤l›d›r. Bu durumda bir teori al›n›r ve
flu soruyu beraberinde getirmektedir: Bir teori na-
genifl bir alan içerisindeki küçük olaylara, sorunlara
uyarlanmaya çal›fl›l›r. Teori, buradan hareketle, genelin içindeki küçük, mikro olaylar› veya meseleleri
tirilebilir ki bunlar teorik ve pratik düzlemlerdir.
aç›klayabilirli¤i aç›s›ndan da elefltirilebilir.
95
s›l ve ne flekillerde elefltirilebilir? Bir teori, bizce, temel olarak iki düzlemde de¤erlendirilebilir ve elefl-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
fierif Mardin, bir mülakat›nda bu konu hakk›nda
kale çerçevesinde teori elefltirisi yaparken bu düzle-
benzer bir noktaya de¤inmektedir: Mardin, merkez-
mi kullanmayaca¤›z.
çevre yaklafl›m›n›n asl›nda kavramsal bir ilk ad›m
b. Normatif Kriterler Aç›s›ndan:
olarak görülmesi gerekti¤ini söylemekte ve bu ikili-
Yukar›da bahsedilen objektif kriterler ötesinde bir
¤in (merkez-çevre) çeflitlili¤inin ve mikro seviyede-
teori, baz› normatif kriterler aç›s›ndan da de¤erlen-
ki özelliklerinin tarihî süreç içinde yeni mikro çal›fl-
dirilebilir. Bunlara normatif deyiflimiz, bu de¤erlen-
malarla tespit edilebilece¤ini ve ortaya ç›kar›labile-
dirmede kullan›labilecek kriterlerin, en temelde, de-
ce¤ini ifade etmektedir. Yine benzer bir flekilde
¤er yüklü olmalar›ndan kaynaklanmaktad›r.7 Bu kri-
Mardin, teorisinin sundu¤u teorik imkânlar›n he-
terler kifliden kifliye, ekolden ekole de¤ifliklik göste-
nüz tükenmedi¤ini, ancak modelin daha ampirik
rebilse de, biz bu makalede, belirli bir kriterler bütü-
bir biçimde zenginlefltirilmesi gerekti¤ine iflaret et-
nünü kullanaca¤›z.
mektedir.6
Peki, merkez-çevre teorisinin teorik düzlemde elefltirilmesi çerçevesinde bu makalede hangi kriterler
2. Teorik Düzlem
bütünü benimsenecek ve uygulanacakt›r? Biz bu
Pratik düzlemin d›fl›nda, bir teorinin de¤erlendirile-
makalede, Max Horkheimer’›n “geleneksel teo-
bilece¤i, elefltirilebilece¤i ikinci düzlem, teorik düz-
ri&elefltirel teori” ayr›m›n› kullanarak, merkez-çev-
lemdir denilebilir; yani bir teori, salt olarak kendin-
re teorisini Horkheimer’›n geleneksel teori elefltiri-
de olan iyilikler, güçlülükler aç›s›ndan da de¤erlen-
sinden hareketle elefltirmeye çal›flaca¤›z. Bu da bi-
dirilebilir. Bu durumda herhangi bir ba¤lam çerçe-
zim merkez-çevre teorisini genel olarak geleneksel
vesinde de¤il, sadece kendisinde varolan baz› özel-
teoriler s›n›f›nda gördü¤ümüzü ortaya koymakta-
likler aç›s›ndan ele al›nabilir. Bu düzlemde, bir teori
d›r. Buna karfl›t olarak Gramscian teori, elefltirel bir
genel olarak iki flekilde de¤erlendirilebilir.
teori olarak ele al›nacak ve de¤erlendirilecektir. Bir
teorinin neden, nas›l ve hangi flekillerde geleneksel
a. “Objektif Gerçeklik” ya da
ve elefltirel teori olarak tan›mlanabilece¤i konusun-
“Objektif Kriterler” Aç›s›ndan
da afla¤›da ayr›nt›l› analizler yapmaya çal›flaca¤›z,
Bir teori objektif olarak varoldu¤u ve evrensel, her-
fakat k›saca flu söylenebilir ki, bunu belirleyebilme-
kesin kabul etti¤i/edece¤i düflünülen kriterler ba¤la-
miz noktas›ndaki en önemli kriterlerden biri, bir teorinin de¤iflim meselesi çerçevesinde tak›nd›¤› ta-
gerçeklik kavram›n›n anlam› ve bu anlam›n üzerinde
v›rla alakal›d›r: Bir teori sadece anlamaya, aç›kla-
ittifak edilip edilemeyece¤i tart›flmal›d›r ve bu konu
maya ve dolay›s›yla meflrulaflt›rmaya çal›flmas› çer-
hakk›ndaki tart›flmalar felsefede, özel olarak da bilgi
çevesinde geleneksel; anlamaya, aç›klamaya, elefltir-
felsefesinde, yo¤un bir flekilde yap›lmaktad›r. Biz
meye ve de¤ifltirmeye çal›flmas› çerçevesinde de
burada bu tart›flmalara girmeyece¤iz, çünkü bu ma-
elefltirel olarak nitelendirilebilir.
96
m›nda elefltirilebilir. Burada ifade edilen objektif
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
‹ki Tür Teori: Geleneksel Teori ve Elefltirel Teori
Yukar›da da ifade edildi¤i gibi, bu makalenin temel
ç›k›fl noktalar›ndan biri, Horkheimer’›n geleneksel
teori & elefltirel teori ayr›m›d›r. Peki, geleneksel teori
ve elefltirel teori nedir?
“The philosophers have only interpreted
the world, in various ways; the point,
however, is to change it.”8
lün sosyal teori elefltirisinin felsefî temellerini olufl-
Max Horkheimer’a göre, teoriler temelde iki gruba
ayr›l›r: geleneksel teori(ler) ve elefltirel teori(ler). Geleneksel teori(ler), sosyal bilimcinin çal›flabilece¤i
bir d›fl dünyan›n varl›¤›n› kabul eder ve öznenin, yani sosyal bilimcinin, bu dünyay›, dengeli ve objektif
bir flekilde inceledi¤i fleyden kendisini s›y›rarak;
araflt›rmas›n›n de¤erini düflürebilecek her türlü ideolojik görüflünü, inan›fl›n›, de¤erini ve fikrini arkas›nda b›rakarak inceleyebilece¤ini varsayar. Di¤er
taraftan elefltirel teori(ler) ise, teorilerin her zaman
sosyal ve siyasal hayat içerisine yerleflmifl/gömülmüfl olduklar›n› ve buradan hareketle de de¤er-ba¤›ms›z bir sosyal analiz ya da teori diye bir fleyin olamayaca¤›n› savunmaktad›r.11
turmufltur. Son tahlilde, felsefenin fleyleri sadece
Horkheimer’a göre elefltirel teori, geleneksel teori-
anlamakla ve aç›klamakla s›n›rl› kalmay›p, onlar›
den, özel bir pratik amaca ba¤l› olarak ayr›l›r. Buna
de¤ifltirmesi gerekti¤ini söyleyen Marks’›n bu görü-
göre, bir teori ancak insanlar›n özgürleflmesini
flü, yani praksis felsefesi, daha sonra Horkheimer ta-
(emancipation); insanlar›, onlar› kölelefltiren du-
raf›ndan formüle edildi¤i haliyle elefltirel teorinin
rumlardan kurtarmay› hedefledi¤i, amaçlad›¤› tak-
temellerini oluflturmufltur. Horkheimer’›n ifade et-
dirde elefltirel teori olarak nitelendirilebilir. Horkhei-
ti¤i gibi, praksis ayr›lmaz bir biçimde teoriyle iç içe
mer’a göre elefltirel kuramc›n›n görevi, “kendi kavra-
geçmifltir.
y›fl› ile ad›na düflündü¤ü ezilen insanl›¤›n kavray›fl›
Elefltirel teori & geleneksel teori meselesi asl›nda
Marks’›n ekonomi-politik elefltirisine ve felsefe elefltirisine uzanmakta, dayanmaktad›r. Phil Slater’›n
belirtti¤i gibi, “formülasyon kesindir: Kantç› anlamda bir ‘elefltirellik’ söz konusudur, ancak burada,
sözcü¤ün Marksist anlam›na tâbi olarak kullan›lmaktad›r.”9 Bu ba¤lamda Marks’›n, felsefenin kendi
yaflad›¤› döneme kadar sadece fleyleri anlamaya çal›flm›fl olmas› üzerine yapt›¤› elefltiri, 1930’larda Almanya’da ortaya ç›kan ve daha sonra Frankfurt
Okulu ya da Elefltirel Teori olarak adland›r›lan eko-
aras›ndaki gerilimi azaltmakt›r”; yani toplumdaki
ezilen s›n›flar›n bilinç düzeylerinin yükseltilmesi yo-
san ve olanaklar›n tasar›m›, tarihsel savafl›mlar›n
luyla özgürleflmelerini sa¤lamaya çal›flmakt›r.12 Bu-
ak›fl› içinde belirlenecek, düzeltilecek ve onaylana-
na ilave olarak Horkheimer, ünlü “Geleneksel Teori
cakt›r. Bu yüzden eylem, düflüncenin bir ilavesi, salt
ve Elefltirel Teori” makalesinde, elefltirel teorinin,
bir öte yan› olarak kavranamaz, her yerde, kuram›n
toplumu bir bütün olarak elefltirmeye ve de¤ifltirme-
içine girer ve ondan tamamen kopar›lamaz.10
ye yönelmifl bir sosyal teori oldu¤unu iddia etmekte;
97
Daha iyi bir düzenin imgesi, bunlara içkin olan in-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
di¤er taraftan geleneksel teorinin toplumu sadece
na ba¤l› olarak, teorinin, toplumsal dönüflüm ve
anlamaya veya aç›klamaya yöneldi¤ini savunmakta-
toplumsal düzeni anlamaya çal›flmas› gerekti¤ini id-
d›r.13
dia eder.16
Slater’›n da belirtti¤i gibi Horkheimer, “gele-
neksel teoride bafll›ca talebin ‘bütün yap›sal parça-
Normatif boyutuyla ilgili olarak ise, elefltirel teo-
lar›n kurallara uygun bir biçimde ve çeliflkisiz olarak
ri(ler), mevcut toplumun elefltirilebilmesi için aç›k ve
birbirine ba¤lanmas›’ oldu¤unu söylemektedir.”14
net normlar, de¤erler sa¤lamay› amaçlar ve bu nor-
Dolay›s›yla bu durum, geleneksel teorinin, toplum-
matif kriterlerden hareketle de toplumsal dönüflü-
sal yap›da varolan mevcut sosyal iliflkileri, güç iliflki-
mün gerçekleflebilmesinin imkânlar›n› oluflturmaya
lerini, yöneten-yönetilen iliflkilerini vs. meflrulaflt›-
çal›fl›r.17 Örne¤in Horkheimer için, kapitalist bir top-
ran bir ifllev görmesine neden olmaktad›r. Yani bu-
lum ancak daha demokratik hale getirilerek dönüfl-
rada geleneksel teori, toplumsal iktidar iliflkilerini
türülebilir ve bir toplumu bu hale getirebilmek için,
sorunsallaflt›rmaz, aksine yeniden üretilebilmeleri-
“toplumsal hayat›n insanlar taraf›ndan kontrol edile-
ne imkân sa¤lar ve bu haliyle de mevcut iktidar ilifl-
bilir bütün koflullar›, rasyonel bir toplumda gerçek
kilerinin devam›na yard›mc› olur; de¤ifltirilmesine
bir uzlaflmaya (consensus) dayan›r.” Elefltirel teorinin
de¤il. Di¤er taraftan Horkheimer, elefltirel teorinin
normatif boyutu, bu yüzden, en az›ndan bir anlam-
as›l amac›n›n mevcut sosyal yap›lar› pekifltirmek,
da, kapitalist bir toplumun, “gerçek bir demokrasi-
sa¤lamlaflt›rmak (konsolide etmek) ya da meflrulafl-
ye” dönüfltürülebilmesiyle ilgilidir.18
t›rmak olmad›¤›n›; aksine, mevcut sosyal bask› me-
Son olarak pratik boyutunda ise -ki bu ayn› zaman-
kanizmalar›ndan ve sosyal yap›dan kurtulabilme
da elefltirel teorinin özgürlefltirici (emancipatory)
noktas›nda alternatif yollar gösterebilmek, üretebil-
amac›d›r da- elefltirel teori, bir toplumu de¤ifltirebi-
mek oldu¤unu iddia etmektedir.15
lecek faktörleri belirlemeyi ve insan›n özgürlü¤ünü
Horkheimer’›n tarifine göre, bir teorinin elefltirel teo-
s›n›rland›ran her türlü durumu ortadan kald›rabil-
ri olarak nitelendirilebilmesi için flu üç kriteri karfl›-
meyi amaçlar. Çünkü elefltirel teori “baz› ba¤lant›s›z veya ba¤›ms›z hedeflere, amaçlara ulaflabilme
lamas› gerekmektedir: Aç›klama gücüne sahip olma-
yollar›n› sa¤lamaya çal›flmaz, aksine bask› ve zulüm
l›d›r, normatif olmal›d›r ve pratik olmal›d›r; ve bu üç
durumlar›nda insan›n özgürleflmesini sa¤lamaya
özellik de teoride ayn› anda bulunmal›d›r.
çal›fl›r.”19
Aç›klama (explanatory) boyutuyla ilgili olarak Horkheimer, felsefe ve sosyal bilimleri birlefltirmeye ça-
fierif Mardin, Merkez-Çevre ve
likte neyin yanl›fl oldu¤unu aç›klamay› amaçlamas›
Geleneksel Teori (ya da Problem-Çözücü Teori)
gerekti¤ini söylemektedir. Mevcut toplumsal ger-
Bu noktada üzerinde durmak istedi¤imiz iki husus
çeklikte neyin yanl›fl oldu¤u söylendikten sonra, bu-
var. ‹lk olarak yapmak istedi¤imiz, fierif Mardin’in
98
l›flmakta ve teorinin öncelikle mevcut sosyal gerçek-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
epistemolojik konumunu ve sosyal bilim anlay›fl›n›n
resentatives) olarak tan›mlar.21 Gramsci de, benzer
dayand›¤› temelleri anlamaya çal›flmak. Bu konuda-
bir noktadan hareketle Weberyan ekolü elefltirir ve
ki iddialar›m›z çerçevesinde önemli ölçüde Alim Ar-
entelektüellerin de¤er-tarafs›zl›¤› ya da nesnelli¤i gi-
l›’n›n, fierif Mardin hakk›nda yapm›fl oldu¤u çal›fl-
bi bir durumun sosyal gerçekli¤i yans›tmad›¤›n› id-
man›n, “fierif Mardin’in Epistemolojik Konumu ve
dia eder. Çünkü Gramsci’ye göre bir toplumdaki en-
Sosyolojik Görüflleri” bafll›kl› bölümüne at›fta bulu-
telektüeller, toplum içerisinde havada as›l› durur-
naca¤›z. Buradaki amac›m›z, fierif Mardin’in episte-
mufl gibi yaflayan ve bir yere ba¤l› olmayan kifliler
molojik konumunun ve sosyal bilim anlay›fl›n›n, te-
de¤ildir; aksine, entelektüeller, belirli sosyal s›n›flara
mel olarak, Horkheimer’›n elefltirel teori düflüncesi
“organik” olarak ba¤l›d›r.22 Dolay›s›yla, Weber’e gö-
çerçevesinde nerede durdu¤unu tespit edebilmek.
re bilimsel gerçeklik iddias›n›n kendisi entelektüel
Üzerinde durmak istedi¤imiz ikinci husus ise, özel
üretim için bir itici güçken, Gramsci’ye göre, ente-
olarak merkez-çevre teorisinin geleneksel teori &
lektüellerin fikir ve düflünce üretmeleri için en
elefltirel teori ba¤lam›nda nerede durdu¤unu belir-
önemli motivasyon arac› bir sosyal s›n›fa “organik”
bir flekilde ba¤l› olmalar›d›r. Buna ilave olarak,
lemeye çal›flmakt›r. Bu noktada hem Horkheimer’›n
Gramsci her sosyal s›n›f›n, kendi hegemonya müca-
geleneksel teori & elefltirel teori düflüncesinden hem
delesi çerçevesinde kendi organik entelektüellerini
de Robert W. Cox’un problem-çözücü teori & elefltirel
yaratmas› ve gelifltirmesi gerekti¤ini de söyler; çün-
teori üzerine söylediklerinden yararlanaca¤›z.
kü organik entelektüeller, hegemonya mücadelesin-
a. fierif Mardin’in Epistemolojik Konumu
de, bu s›n›f›n fikirlerini, ideolojisini üretir ve ayn› zamanda da o sosyal s›n›fa yöneltilen elefltirilere cevap
üretirler? Weber’e göre entelektüeller, ürettikleri dü-
verirler.23 Di¤er taraftan, Weber’e göre böyle bir
flüncelerini herhangi bir siyasal yap›, ideoloji ya da
ba¤l›l›¤›n bizatihi kendisi bilimsel hakikatin buluna-
devlet için de¤il; bilimsel gerçeklik u¤runa üretirler.
bilmesi noktas›ndaki en önemli engellerden biridir.
Bunu yapabilmek için de nesnellik ve de¤er-tarafs›z-
Wallerstein’›n da belirtti¤i gibi, Weber’in bu duru-
l›¤› içerisinde olmalar› gerekir.20 ‹flte bu noktada,
fluyla hedef ald›¤› kifliler, “öncelikle sadakat duygu-
yans›mas›n› Marx’ta ve daha sonra da Gramsci’de
lar› fleyin soyut düzlemdeki bilimsel hakikat de¤il,
gördü¤ümüz bir meseleye dönüyoruz, yani bilimsel
Alman Reich’› oldu¤unu düflünen Alman Üniversi-
bilginin tarafs›zl›¤› ya da entelektüelin ba¤›ms›zl›¤›
telerindeki sa¤c› profesörlerdi.”24
meselesi. Marx’a göre her sosyal s›n›f›n içinde, o s›-
Peki, bu tart›flmalar çerçevesinde fierif Mardin’in
n›f›n fikirlerini ve düflüncelerini az ya da çok siste-
epistemolojik konumu, sosyal bilim anlay›fl› nerede
matik bir flekilde ifade eden, sunan bir düflünürler
durmaktad›r? fierif Mardin’in epistemolojik bak›fl›
grubu vard›r ve Marx bu kiflileri, içinden ç›kt›klar›
ve bu bak›fl›n çal›flmalar›na yans›mas›, bu makale
soysal s›n›flar›n “teorik temsilcileri” (theoretical rep-
çerçevesinde -özellikle- Mardin’in merkez-çevre te-
99
Entelektüeller neden ve kim için düflünce ve fikir
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
orisi hakk›nda yazd›¤› makaleyle alakal›d›r diyebili-
sal yap›lar üzerindeki sonuçlar› üzerine araflt›rma-
riz. fierif Mardin’in genel olarak epistemoloji, özel
lar› çeflitlendikçe, belirgin bir biçimde, epistemolo-
olarak da merkez-çevre teorisi makalesine yans›tt›¤›
jik bak›fl› anlamac›-yorumlamac› epistemolojinin
anlay›fl›n› bilmek, kendi makalemiz çerçevesinde
verimlerini kullanmaya do¤ru yönelmifltir.27
Mardin’i ve merkez-çevre teorisini yukar›da bahse-
fierif Mardin’in epistemolojik konumunun genel
dilen temel ayr›mlar çerçevesinde (Weberyan &
olarak Weberyan, anlamac› ekolden beslendi¤ini
Gramscian) bir yere yerlefltirebilmemize imkân ve-
söyledikten sonra, flimdi de merkez-çevre teorisinin
recektir.
nas›l bir bak›fl aç›s›yla yaz›ld›¤›na bakmam›z gerekir.
Bu noktada da Alim Arl›’n›n yapt›¤› çal›flmadan ya-
Bu noktada, Arl›’n›n da ifade etti¤i gibi bu makale
rarlanaca¤›z. Alim Arl›, fierif Mardin’in epistemolo-
“realist temelli, sosyal mekanizmalar›n keflfini
jik tavr›n›, temelde realist bilim anlay›fl›na sahip ola-
amaçlayan bir çeflit anlamac› epistemolojinin” bir
rak nitelendirse de, son dönem çal›flmalar› itibariyle
dura¤› olarak nitelendirilebilir.28
konvansiyonalist bilim anlay›fl›na do¤ru yol alan bir
Son tahlilde, biz de, fierif Mardin’i ve merkez-çevre
flekillenme yaflad›¤›n› iddia etmektedir.25 Arl›’n›n
teorisini ele alan makalesini, Weberyan epistemolo-
ifade etti¤ine göre Mardin’in 1970’lere kadar uzanan
jik anlay›fl çerçevesinde de¤erlendirebilece¤imizi
dönemde yapt›¤› çal›flmalarda realist bilim anlay›fl›-
düflünüyoruz. Bu noktada Arl›’n›n, fierif Mardin’in
n›n belirgin bir biçimde bask›n oldu¤u görülürken,
epistemolojik bak›fl›n›n Weberyan temellerine ilifl-
Din ve ‹deoloji adl› eserinde pozitivist bir anlay›fl içe-
kin incelemesinin de bize bu giriflimde katk› sa¤la-
risine girmektedir. Fakat yine Arl›’n›n ifadesiyle,
d›¤›n› ifade edebiliriz. Arl› bu konuda flöyle demek-
Mardin daha sonra bu yaklafl›mdan bilinçli bir flekil-
tedir:
de uzaklaflm›flt›r.26 Mardin’in realist epistemolojisini, temel olarak tarihselci olmas›ndan hareketle, an-
Realist ve konvansiyonalist görüfllerin ilginç bir
lamac›-yorumlamac› olarak tan›mlayan Arl›’ya göre,
sentezini gördü¤ümüz Mardin’in bilim anlay›fl›,
Mardin’in bilim anlay›fl› da esas olarak anlama te-
sosyal bilimin kurumsallaflm›fl yap›s› içerisinde,
mellidir:
yazmaya ilk bafllad›¤› zamandan itibaren Max Weber, Edward Shils, Alfred Schutz ve Karl Mannhe-
Mardin’in çal›flmalar›nda, sosyal yap›ya, tarih için-
im’›n bilim anlay›fllar›, tart›flmalar› ve yaklafl›mlar›-
de flekillenmifl fikrî yap›laflmalara (zihniyete) ve bu
n›n derin izlerini tafl›maktad›r.29
yap›laflmalar›n araflt›r›lan tarihsel konjonktürle iliflkisine yap›lan vurgu, süreç içinde teorik bir zengin-
fierif Mardin’in Weberyan sosyal bilim anlay›fl›n›
leflmeyle daha da derinleflen bir “anlama” çabas›na
gösterebilecek son örnek, son dönemde üretti¤i bir
“sosyolojik” kavram olan mahalle bask›s›d›r. Burada
dernleflmelerinin makro ve mikro toplumsal/siya-
da Mardin, kendisinin üretti¤i teorilerin (örn. mer-
100
do¤ru seyretmifltir. Mardin’in, Osmanl› ve Türk mo-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
b. Merkez-Çevre ve Geleneksel Teori
kez-çevre teorisi), ya da “sosyolojik” kavramlar›n
(ya da Problem-Çözücü Teori)
(örn. mahalle bask›s›) her türlü siyasal, sosyal, ideolojik etkiden, bask›dan vs. tamamen uzak ve ba-
Sosyal teoriler hakk›nda, Horkheimer’›n yapt›¤› s›-
¤›ms›z; böyle oldu¤u için de “bilimsel” oldu¤unu
n›fland›rmaya benzer bir s›n›fland›rmay›, Horkhei-
düflünebilir; fakat genel olarak Marx’›n, Frankfurt
mer’dan esinlenerek, Robert W. Cox da yapm›flt›r.
Okulu’nun ve Gramsci’nin elefltirdi¤i tam da bu
Bu iki s›n›fland›rma aras›ndaki fark, Cox’un kendi s›-
noktad›r. Bu anlay›fla göre, bilgi üretimine yönelik
n›fland›rmas›nda farkl› bir isimlendirmeyi, yani
bu türden bir ba¤›ms›zl›k ve böyle bir entelektüellik
problem-çözücü teori & elefltirel teori etiketlerini,
veya bilim adaml›l›¤› yoktur. Bu noktada Slater’›n da
kullanmay› tercih etmesinden kaynaklanmaktad›r.
ifade etti¤i gibi, teorinin kendisinin temel al›n›fl› ar-
Cox’a göre bu iki teori, iki farkl› amac›n ürünüdür.
t›k sona erer ve teori, s›n›f mücadelesinde bir araç
Cox’un çok at›f yap›lan sözünde de belirtti¤i gibi,
haline gelir. Yani, bu süreçteki ara ba¤lant›, s›n›fsal
“teori her zaman bir kifli ve bir amaç içindir”.32
ba¤l›l›k ve s›n›f mücadelesi olur.30 Bilgi üretme de
Cox’un bahsetti¤i amaçlardan biri, toplumsal alan-
toplumsal iflbölümünün, üretim iliflkilerinin bir par-
daki sorunlar›n çözümüdür ve bu amaç do¤al ola-
ças›d›r ve hem entelektüeller hem de bilim insanla-
rak problem-çözücü bir teorilefltirmeye yol açar. Di-
r›, bu üretim iliflkileri çerçevesinde belirli bir s›n›f›n
¤er amaç ise, bir öncekinden farkl› olarak, “teorilefl-
(bilimsel) bilgi üretme anlam›nda entelektüelli¤iyle
tirme sürecine yön veren bak›fl aç›s›n›n ve onun di-
meflgul olur. K›saca ifade etmek gerekirse, entelek-
¤er bak›fl aç›lar›yla ba¤lant›s›n›n aç›kça fark›nda ol-
tüel de bir emek iflçisidir, onun harcad›¤› emek de
mak (bak›fl aç›lar› üzerinde bak›fl aç›s›na sahip ola-
zihinsel emektir ve dolay›s›yla onun da bir s›n›fsal
bilmek için) ve kabul edilebilir farkl› bir bak›fl aç›s›-
ba¤l›l›¤› vard›r. Slater’›n belirtti¤i gibi Horkhei-
n›n seçilebilmesi imkân›n› -ki burada sorunsal al-
mer’›n yapmaya çal›flt›¤› fley bilgi ve bilimselli¤e ilifl-
ternatif bir dünyan›n kurulabilmesidir- ortaya ç›karabilmektir”.33 Bu amaç da elefltirel teoriyi ortaya ç›-
kin toplumsal ve tarihsel belirleyicileri a盤a ç›karmak ve bilginin, bilimselli¤in tarih-d›fl›l›¤›n› çürüt-
kar›r.
mektir. Bunu Slater flöyle aç›klamaktad›r:
Problem-çözücü teori; analizine bafllamak noktas›nda, toplumu, dünyay›, mevcut toplumsal iliflkileri,
iktidar iliflkilerini ve bu iliflkilerin örgütlendi¤i ku-
dan yönlendirilmekte ve finanse edilmektedir;
rumlar› buldu¤u gibi, yani verili olarak kabul eder.
onlar da büyük ölçüde üretim sürecine iliflkindir
Bu çerçevede, yap› içerisinde gördü¤ü baz› sorunla-
ve her fleyden önemlisi, alg› nesnesi tarihsel ola-
r› çözmeyi ve bu sayede de mevcut toplumsal iliflki-
rak verilidir, alg› öznesi de (insan) kendi yöntem-
lerin, iktidar iliflkilerinin ve kurumlar›n düzgün, so-
bilimsel ve kategorik araçlar›na ba¤l› olarak ta-
runsuz bir flekilde ifllemesini sa¤layabilmeyi amaç-
rihsel ve toplumsal anlamda belirlenmifltir.31
lar.34 Bu ba¤lamda “problem-çözücü teori, belirli bir
101
Bilimsel etkinlikler endüstri ve hükümet taraf›n-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
toplumdaki toplumsal ve siyasal yap›lar›, güç iliflkilerini meflrulaflt›rma e¤ilimine sahiptir” denilebilir.
nokta da merkez ve çevre kavramlar›n›n asl›nda objektif, nesnel kavramlar olmad›klar›; aksine normatif, de¤er yüklü kavramlar olduklar›d›r. Örne¤in kül-
Di¤er taraftan elefltirel teori ise “dünyan›n mevcut
düzeninden ayr› durur ve düzenin nas›l meydana
geldi¤ini sorar, sorgular. Elefltirel teori kurumlar›,
toplumsal güç iliflkilerini verili olarak almaz; fakat
onlar›n kökenlerini, nas›l ve ne flekilde de¤ifltirilebilir olup olmad›klar›n› sorgular.”35 Son olarak Cox,
elefltirel teorinin bir tarih teorisi olsa da, sadece geçmiflle de¤il, ayn› zamanda devam eden bir tarihsel
de¤iflim süreciyle ve de¤iflen bir gerçeklikle de u¤raflt›¤›n› ifade etmektedir.
tür aç›s›ndan, büyük kültür & küçük kültür ayr›m›
yapan Mardin, büyük kültürü merkezle, küçük kültürü de çevre ile efllefltirmekte ve ayr›m› bu flekilde
üretmektedir.37
Yine benzer bir flekilde, merkezin amac›n›n, serbestçe devinip duran kaynaklar›, yani çevreyi, düzene
sokmak oldu¤unu söyleyen Mardin’in bu yaklafl›m›,
geleneksel teorinin, toplumsal yap›daki çeliflkileri ortadan kald›rmaya çal›flmak fleklindeki amac›yla da
Edward Shils’in, “toplumun bir merkezi vard›r” söy-
örtüflmektedir.38 Analizinin temel kavramlar›n›, ya-
lemini oldu¤u gibi kabul eden Mardin, bunu Türk
ni merkez ve çevreyi, kültürel bütünleflmeci modelin
toplumuna uyarlarken de herhangi bir elefltiriye tâbi
önemli temsilcilerinden biri olan Shils’den39 ödünç
tutmamaktad›r.36 Yani Türk toplumunun neden bir
alan Mardin’in de, bu bütünleflmeci anlay›fl›n varsa-
merkezinin oldu¤unu sorunsallaflt›rmamakta ya da
y›mlar› ve temel argümanlar›yla hareket etti¤i görül-
bu merkezin nas›l ve ne flekilde dönüfltürülebilece-
mektedir. Makalesinin bafl›nda genifl bir bak›fl aç›s›
¤iyle, de¤ifltirilebilece¤iyle ilgilenmemektedir. Çal›fl-
edinebilmek için, bir karfl›laflt›rma yapmak gerekti-
mas›nda Mardin, Osmanl› ve erken Cumhuriyet top-
¤ini söyleyen Mardin, bu karfl›laflt›rmada, Osmanl›
lumlar›n›n bir resmini sunmakta, fakat bu resimler-
‹mparatorlu¤u’nun, ortaya ç›kmakta olan merkezi-
de sorunlu noktalar›n olup olmad›¤›yla ve e¤er varsa
leflmifl Bat› devleti ve daha sonra onun yerine geçen
bile, do¤al olarak sorunlu noktalar›n nas›l düzeltile-
modern ulus-devlet ile yan yana konarak ele al›nma-
bilece¤i, nas›l de¤ifltirilebilece¤i ile ilgilenmemekte-
s› gerekti¤ini belirtmektedir.40 Bu karfl›laflt›rma çer-
temel elefltirilerden biri olan “toplumsal iliflkilerin
çevesinde önce Bat›’n›n durumundan bahseden
yeniden üretilmesine neden olmak” noktas›ndan
Mardin, Bat›’da, modern devleti yaratan merkezilefl-
bak›ld›¤›nda, Mardin’in merkez-çevre teorisi, mer-
me sürecinde, merkezin, çevre güçleri denilebilecek
kez ile çevre bafll›klar› alt›nda kümelenen toplumsal
güçlerle -örne¤in feodal soylular, kentler, kasabalar,
gruplar›, s›n›flar›, kendi bulunduklar› konumlar iti-
vs.- uzlaflt›¤›n› ve bu uzlaflma sonucunda da ulus-
bariyle resmetmekte ve bu hallerini teorik olarak ye-
devletin iyi eklemlenmifl bir yap› olarak ortaya ç›kt›-
niden üreterek meflrulaflt›rmaktad›r denilebilir. Bu
¤›n› ifade etmektedir.41 Mardin’in belirtti¤i gibi, “ne
meflrulaflt›rma sürecinde unutulmamas› gereken bir
zaman bir uzlaflma ve hatta tek yanl› bir zafer ger-
102
dir. Horkheimer’›n geleneksel teoriye yöneltti¤i en
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
çekleflse, çevresel gücün bir bölümünün merkezde
gerçekleflmesi de¤il; sosyal bütünleflmenin, neler fe-
bütünleflmesi de sa¤lanm›fl oluyordu. Böylece, feo-
da edilerek, neler ortadan kald›r›larak gerçeklefltiri-
dal zümreler ya da ‘ayr›cal›kl›lar’ ya da iflçiler, yöne-
lece¤i ile ilgilidir. Bu noktada Shils’in ve di¤er sosyal
timle bütünlefltiler.”42 Bat›’da bu karfl› karfl›ya gel-
bütünleflmecilerin içine düfltü¤ü sorunlu nokta, sos-
meler neticesinde yaflanan uzlaflmalar› ve dolay›s›y-
yal bütünleflmenin, asl›nda toplumsal alan içerisin-
la toplumsal bütünleflmeyi olumlu süreçler ve gelifl-
de bulunan belli bir sosyal s›n›f›n, grubun de¤erleri-
meler olarak gören Mardin, Osmanl›’da bu sürecin
ne, taleplerine göre oldu¤unu görmemeleridir. Mar-
uzlaflma yerine çat›flmalarla geçmifl olmas›n› ise Os-
din’in de Osmanl› toplumu örne¤inde bahsetti¤i gi-
manl›’n›n bir eksikli¤i fleklinde de¤erlendirmekte-
bi, “Merkez-Çevre kopuklu¤unun bir baflka vurucu
dir. Mardin flöyle demektedir:
ö¤esi, merkezin, bir Osmanl›-öncesi soylular zümresinden kalan izlere ve y›ld›zlar› Osmanl›larla birlikte
19. yüzy›ldan önce Osmanl› ‹mparatorlu¤u’nda,
parlayan taflral› baz› güçlü ailelere karfl› kuflkuyla
katmerli karfl› karfl›ya gelmenin ve bütünleflmenin
bu ay›rt edici özellikleri [yani uzlaflma]* eksik gibi
davranmas›yd›.”44 Buradaki sosyal bütünleflme sü-
gözükmektedir. Daha do¤rusu, temel karfl› karfl›ya
recinde yaflanan ya da yaflanmas› muhtemel olan
gelme, tek boyutluydu ve her zaman merkez ile
risk, toplumsal bütünleflmenin çevredeki güçlerin
çevre aras›ndaki bir çat›flma olarak ortaya ç›k›yor-
feda edilmesi u¤runa gerçeklefltirilmesi ihtimalidir.
du.43
Bu noktaya Mardin’in makalesinden bir-iki örnek
vermek gerekirse, yukar›da bahsetti¤imiz büyük kül-
Merkez-çevre bütünleflmesini istemenin ise kendi-
tür & küçük kültür örne¤i ve II. Abdülhamid döne-
sinde, kendinden menkul bir de¤eri yoktur. Bu bak›fl
minde uygulanan baz› politikalardan bahsedilebilir.
aç›s›, yani sosyal bütünleflmeci bak›fl aç›s›, Cox’un
Özellikle II. Abdülhamid örne¤inde Mardin’in kul-
belirtti¤i flekliyle sorunlar› çözmeye çal›fl›c› (prob-
land›¤› dil zaten bizim anlatmak istedi¤imizi aç›k bir
lem-çözücü) bir anlay›fl›n sonucu olarak de¤erlendi-
flekilde göstermektedir.
rilebilir. Yani sosyal bütünleflme sürecinde ve sorunlar çözülürken, toplumsal alandaki çeliflkiler, çatlak-
Büyük kültür & küçük kültür örne¤inde Mardin, yu-
lar, toplumsal yap›n›n geneliyle uyumluluk haline
kar›da da bahsedilen saptamay› yapt›ktan sonra, ya-
getirilirken, bu süreçte, çevre güçleri, merkez tara-
ni çevrenin kültür bak›m›ndan ikincil bir statüye sa-
f›ndan yutulabilir, emilebilir (absorb) ve sosyal bi-
hip oldu¤unun fark›nda oldu¤unu belirttikten sonra
limci de bu emme sürecinin meflrulaflt›r›c›s› haline
flöyle demektedir:
gelir. Yani burada söz konusu sorunlu nokta, bizati-
Nitekim bu fark›nda olufl, çevrenin, seçkinler kültü-
hi sosyal bütünleflmenin gerçeklefliyor olmas› veya
rünün üsluplar›n› acemice taklit ediflinde çok iyi bir
biçimde dile gelir.45
103
* Yazar›n notu.
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
II. Abdülhamid döneminde yaflanan bir olay ise du-
rumu söz konusu olabilmektedir. Bu noktada çat›fl-
rumu daha iyi aç›klamaktad›r. Mardin flöyle de-
man›n varolmas›n› bir sorun olarak görmek de,
mektedir:
merkez lehine gerçeklefltirilecek olan bu toplumsal
bütünleflmenin merkez için olabildi¤ince az zararl›
19. yüzy›l›n üçüncü çeyre¤inde, Osmanl› devleti,
geçmesini temin edebilecek bir faktör olarak ifllev
çevrenin gündelik yaflam›nda varl›¤›n› gittikçe daha
görmektedir.
çok duyuruyordu. II. Abdülhamit (1876-1909), hâlâ
göçebe yaflayanlar› yerleflik düzene geçmek konusunda zorlayarak çevrenin bütünlefltirilmesine de-
Elefltirel Bir Teori: Gramscian Siyaset Teorisi
vam etmeye çal›flt›. Sultan, Müslüman Osmanl› çev-
Gramscian siyaset teorisi ülkemizde çok ra¤bet gör-
resine, merkezle bir ve ayn› fley oldu¤u duygusunu
müfltür diyemeyiz. Onun çal›flmalar› ya da teorileri-
afl›lamaya giriflti.46
ni aç›klayan baz› ikincil kaynaklar47 Türkçeye çevrilmifl, fakat teorisini Türk siyasetini aç›klama, anla-
Burada aç›kça görüldü¤ü gibi as›l sorun, sosyal te-
ma çerçevesinde kullanmaya çal›flan çok kifli olma-
orinin, toplumsal yap›daki farkl›l›klar›n, çeflitlilikle-
m›flt›r. Bu noktada, az da olsa birkaç kayna¤›n
rin törpülenmesi, belki de ortadan kald›r›lmas›n›n
Gramsci’nin siyaset teorisinden Türk siyasas›n›
meflrulaflt›r›lmas› yolunda bir ifllev görmesidir. Fark-
aç›klamada ve anlamada faydaland›¤›n› söyleyebi-
l›l›klar› törpülenen kesim çevredir ve çevreye göste-
liriz. Bunlardan bir k›sm› radikal sol diyebilece¤i-
rilen normatif hedef, merkez gibi olmakt›r. Bu du-
miz ak›mlar48 taraf›ndan parti yay›nlar›nda ortaya
rum, kültür meselesinde, çevrenin küçük kültürü
terk edip, büyük kültüre ulaflmaya çal›flmas›yken;
konmufl, bir k›sm› da baz› akademisyenler49 tara-
di¤er örnekte de belli bir toplumsal hayat tarz›n› terk
f›ndan kendi çal›flmalar›nda kullan›lm›flt›r. Fakat
edip, merkezin benimsedi¤i bir hayat tarz›n› benim-
bu çal›flmalar hem say›ca azd›r, hem de Grams-
semesidir. Burada sosyal bütünleflme, anlay›fl, Mar-
ci’nin siyaset teorisini bir bütün olarak ele almazlar.
din’in ifadesinde bütünlefltirilmeye, yani toplumsal
Radikal sol partiler Gramsci’nin daha ziyade siyasal
yap› içinde bulunan bir grubun, bir s›n›f›n, di¤er s›-
mücadelenin nas›l yap›labilece¤i/yap›lmas› gerek-
n›flar›, gruplar› kendisine bütünlefltirmesine dönüfl-
ti¤i konusunda ileri sürdü¤ü, “manevra savafl›”
mekte; ayr›ca bu süreç zor kullan›larak gerçekleflti-
(war of movement) ve “mevzi savafl›” (war of positi-
rilmektedir.
on) kavramlar›yla ilgilenmifl; Hasan Bülent Kahraman da Gramsci’nin sadece “tarihsel blok” (histori-
re üzerinde denetim kurdu¤u ekonomik, siyasal ve
cal bloc) kavram›n› baz› analizlerinde kullanm›fl-
kültürel alanlarda, merkezin de¤erlerinin çevre üze-
t›r.50 Kahraman’›n Gramsci kullan›m›n›n bütünlük-
rinde hâkimiyet kurmas› ve bütünleflme u¤runa
lü bir amaç tafl›mad›¤› ortadad›r; çünkü ona göre
çevrenin de¤erlerinin giderek ortadan kalkmas› du-
merkez-çevre teorisi Türk siyasas›n› aç›klamadaki
104
Bu toplumsal bütünleflme sürecinde, merkezin çev-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
geçerlili¤ini ve gücünü önemli ölçüde koru-
gemonya?” bafll›kl› k›sa makalesidir. Makalesinde
maktad›r. Kahraman’›n tek flerhi, bu teorinin 1980
Gramscian hegemonya kavram›n› Kemalizm’in an-
sonras›ndaki baz› geliflmeleri aç›klamada biraz ye-
lafl›lmas›na uyarlamaya çal›flan Ye¤en, Videt’in var-
tersiz kalm›fl olmas› hakk›ndad›r. Özellikle merkez-
d›¤› sonucun tersi bir sonuca varmakta ve Kema-
çevre teorisindeki merkez kavram›n›n 1980 sonra-
lizm’in bir hegemonya kuramad›¤›n› iddia etmek-
s›ndaki geliflmeler göz önüne al›narak biraz daha
tedir.54
ayr›nt›land›r›lmas›n› isteyen Kahraman, Gramsci’nin tarihsel blok kavram›na da bu noktada bafl-
Sonuç ve Genel De¤erlendirme:
vurmaktad›r.51 Bu alanda Muharrem Tünay’›n ça-
Teorik Elefltiriler ve Karfl›laflt›rmalar
l›flmas› önemlidir denilebilir. Tünay özel olarak
1980’ler Türkiye’sinde yaflanan politik ve sosyo-
Sonuç k›sm›nda, merkez-çevre teorisi hakk›nda yu-
ekonomik dönüflümleri aç›klamada kullanmaya ça-
kar›da yapt›¤›m›z elefltirileri genel olarak tekrar ele
teoriyi.52
Bunun d›fl›nda bah-
almaya ve elefltirdi¤imiz noktalar konusunda
sedilmesi gereken bir isim daha var: Bertil Videt. Vi-
Gramscian siyaset teorisinin üstün olabilecek yanla-
det ise ODTÜ’den yüksek lisans, Kopenhag Üniver-
r›n› aç›klamaya, göstermeye çal›flaca¤›z. Bu tekrar
sitesi’nden doktora dereceleri bulunan Danimarka-
de¤erlendirme sürecini karfl›laflt›rmal› olarak -yani
l› bir siyaset bilimcidir. fiu anda IIRE’nin (Interna-
merkez-çevre teorisi & Gramscian siyaset teorisi
tional Institute for Research and Education) direk-
aras›nda- ve dört madde alt›nda yapaca¤›z.
törlü¤ünü yürüten Videt, Gramsci’nin ölümünün
(1) Merkez-çevre teorisine yapt›¤›m›z ilk elefltiri, bu
70. y›l› an›s›na düzenlenen konferansda, Grams-
teorinin toplumsal ve siyasal de¤iflimi anlamada ye-
l›flm›flt›r, Gramscian
terli aç›klamalar sa¤lamas›yla ilgiliydi. Teori, sosyal
ve siyasal alandaki de¤iflimin nas›l oldu¤una, nas›l
l›flmalara bak›ld›¤›nda, Videt’in çal›flmas› asl›nda,
gerçekleflti¤ine özel bir önem vermedi¤inden ya da
amaçlad›¤› fley aç›s›ndan, en önemli giriflim olarak
bizatihi de¤iflimin nas›l gerçekleflebilece¤ini önem-
nitelendirilebilir; her ne kadar çal›flmas›nda vard›¤›
semedi¤inden, mevcut siyasal durumu sorgula-
sonuçlar tart›fl›labilir olsa da. Bu çal›flmas›nda Vi-
maktan ziyade, onu meflrulaflt›r›c› bir ifllev gör-
det, Gramsci’nin hegemonya teorisini Kemalizm’e
mektedir. Yani, merkezi ve çevreyi toplumsal alan-
uyarlam›fl ve Kemalizm’in Türkiye’de, Gramscian
da tan›ml›yor, ama bunun de¤ifliminin nas›l oldu-
anlamda, bir hegemonya kurabildi¤ini iddia edip,
¤unu ayr›nt›l› olarak aç›klam›yor. Böyle olunca da
bunun tarihsel süreç içerisinde ortaya ç›k›fl›n› ve
siyasal alandaki mevcut merkez ve çevrenin ko-
geliflimini incelemifltir.
numlar›n› sabitlefltirmek ve bu durumu da normal-
Di¤er çal›flmalar aras›nda önemli olarak say›labile-
lefltirmek & meflrulaflt›rmak gibi bir ifllev gördü¤ü
ceklerden biri de Mesut Ye¤en’in “Kemalizm ve He-
söylenebilir. Bu tür teoriler toplumlar›n yo¤un yap›-
105
ci’nin hegemonya teorisini Türk siyasetine uyarlama girifliminde bulunmufltur.53 Alandaki di¤er ça-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
sal dönüflüm yaflad›klar› dönemleri aç›klayabilmek-
sal gerçeklik alan›n›, merkez ve çevre ikili¤ine indir-
ten uzakt›r. Zaten merkez-çevre teorisine yönelik
geyerek yap›labilecek analizi çok basitlefltirir. Yani,
elefltirilerin de, Türk toplumunun ve siyasas›n›n yo-
bu analiz çerçevesiyle birlikte merkez-çevre teorisi,
¤un bir yap›sal dönüflüm, de¤iflim geçirdi¤i 1980
sosyal ve siyasal alandaki çeflitlilikleri, farkl›l›klar›
sonras› dönemden itibaren dile getirilmeye baflla-
iki potada toplay›p, bir anlamda analizin çeflitlili¤i-
mas› önemlidir.
ni, zenginli¤ini ve aç›klama gücünü ortadan kald›-
Di¤er taraftan Gramscian siyaset teorisi, hem mev-
r›r. Buna ba¤l› olarak ikincisi de, bu sayede toplum-
cudu anlamaya, aç›klamaya, hem de mevcudun na-
da ve siyasal alanda sanki sadece iki mücadele aktö-
s›l de¤ifltirilebilece¤ine ve de¤iflebilece¤ine önem
rü varm›fl gibi bir durum ortaya ç›kar›r. ‹ki aktörlü
verdi¤inden dolay›, problem-çözücü veya gelenek-
bir durumu ortaya ç›karmas› da, siyaseti ve toplu-
sel teori s›n›fland›rmas›nda de¤il, elefltirel teori s›-
mu, sanki bu iki aktörün sürekli ve bitmek bilmeye-
n›fland›rmas›nda ele al›nabilir. Bu ba¤lamda da
cek bir mücadelesi fleklinde sunmaktad›r. Hâlbuki
mevcut siyasal yap›y› ve o yap› içerisindeki aktörle-
o analiz çerçevesinin içerisinde daha birçok top-
rin durumlar›n› meflrulaflt›ran de¤il, daha ziyade
lumsal aktör olabilir ve bunlar da belki o aktörler-
sorgulayan bir tav›r içerisindedir. Buna ek olarak
den baz›lar›yla ittifak yapabilirler. Kaz›m Atefl’in
Gramscian siyaset teorisi bize de¤iflimi anlamada
Cumhuriyetin kurulufl dönemindeki ulusal kimlik
birçok teorik kavram sa¤lamaktad›r. De¤iflimin nas›l
inflas› içinde Alevilerin merkez-çevre eksenindeki
gerçekleflebilece¤i konusunda süreci anlamam›za
konumlar›n› tart›flt›¤› makalesinin temel sorunsal›
tarihsel blok, mevzi savafl›, manevra savafl›, transfor-
da benzer bir durumdan ortaya ç›kmaktad›r. Atefl
mismo gibi kavramlarla yard›mc› olmaktad›r. Zaten
flöyle demektedir:
Gramsci’nin esas amac›, bizatihi içinde yaflad›¤› ka-
Kanaatimce, Mardin’in merkez-çevre kavramsal-
pitalist toplumda kök salm›fl burjuva hegemonyas›-
laflt›rmas› ulusal-kimli¤in (ve buna ba¤l› olarak ta-
na karfl› nas›l siyasal bir baflar› kazan›labilece¤i ve
n›mlanan yurttafll›k rejiminin) infla sürecinde, çev-
bu ba¤lamda da, iflçi s›n›f›n›n nas›l bir toplumsal ve
rede bulunan farkl› etnik, dinsel gruplar›n (özellikle
siyasal de¤iflimi gerçeklefltirip kendi hegemonyas›n›
gayr-i Türk ve gayr-i Sünni gruplar) içerilmesi-d›fl-
kurabilece¤i türünden sorunlara teorik düzlemde
lanmas› stratejilerinin anlafl›lmas›na k›smi ve s›n›r-
baz› cevaplar üretebilmektir.
l› bir katk›da bulunmaktad›r. Merkez-çevre ikili¤ini,
seküler-milliyetçi elitler ile ‹slam’› sosyal-kültürel
nen temel kavramlar› d›fl›nda, ele ald›¤›m›z sosyal
bütünlü¤ünün ideolojisi olarak yaflayan halk ayr›m›
gerçeklik alan›n› anlamada/aç›klamada pek fazla
üzerine infla etmek, gayr-i Müslimleri, Kürtleri, Ale-
teorik araç/kavram sunmaz. Bu durum iki aç›dan
vileri ve di¤er etnik-dinsel gruplar›, zorunlu olarak
sorun oluflturur. Birincisi, teori, toplumsal ve siya-
analizin d›fl›nda b›rakmak demektir.55
106
(2) Merkez-çevre teorisi, merkez ve çevre diye bili-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
Di¤er taraftan Gramscian siyaset teorisi ise kavram-
unsurlar› bar›nd›ran heterojen bir görünümü ifade
sal araçlar aç›s›ndan oldukça zengindir. Hegemonya,
etmektedir. Ancak bu yerinde tespite ra¤men, Le-
tarihsel-blok, sezarizm, transformismo, organik en-
vent Gönenç’in de belirtti¤i gibi, söz konusu farkl›-
telektüel, modern-prens, politik toplum & sivil top-
laflmalar›n çerçevesi tam olarak çizilmemifl ve bu sü-
lum vb. Gramsci’nin üretti¤i teorik araçlardand›r.
recin aktörleri net olarak tan›mlanmam›flt›r. Oysa,
Bu teorik zenginli¤in d›fl›nda, her ne kadar Gramsci-
yine Gönenç’in belirtti¤i gibi, çevrenin kendi içinde
an teoride de hegemonik ve subaltern (alt-s›n›flar)
zamanla ortaya ç›kan farkl›l›klar, yeni alt kategorile-
gibi iki temel aktör bulunsa da, bunlar yap› içerisin-
rin tan›mlanmas›n› gerektirmektedir.57 Son olarak
deki, özellikle aktör anlam›ndaki çeflitlili¤in/farkl›l›-
“bugün, çevre aktörleri, tutum ve yönelimleri ve
¤›n üzerini örtmez. Bu kavramlar daha ziyade, siya-
merkezle olan iliflkileri aç›s›ndan, kapsay›c› ve tek
sal ve toplumsal alandaki farkl› aktörlerin gruplaflt›-
bir ‘çevre’ kategorisi içinde aç›klanamayacak kadar
r›lmas›na yarayan kavramlard›r. Merkez-çevre ise
farkl›laflm›fl bulunmaktad›r” diyen Gönenç, bu soru-
bir bak›ma içerisine herkesin doldurulabilece¤i kav-
na çözüm olarak da yeni bir kavramsallaflt›rmay›,
ramlard›r. Gramscian teori, toplumsal ve siyasal
“yak›n çevre-uzak çevre” ayr›m›n› önermektedir.58
alandaki farkl›l›klar›, çeflitlilikleri göz önünde bulun-
Gramscian siyaset teorisinde ise aktörleri ve yap›y›
durarak, hem analizi zenginlefltirir hem de güçlendi-
anlatan/aç›klayan kavramlar oldukça belirgindir -ki
rir/kuvvetlendirir.
bu aktörler genelde toplumsal s›n›flard›r- yani bura-
(3) Merkez-çevre teorisinde merkez ve çevre kav-
da merkez ve çevre gibi çok esnek, gevflek ve genifl
ramlar›n›n esnekli¤inden, serbestli¤inden ve gev-
kavramlar yoktur. Belli bir kavramla, hangi aktörün
flekli¤inden dolay› analizlerin pek sa¤l›kl› olamaya-
kastedildi¤i aç›k ve belirgindir. Tabii ki bu, Gramsci-
ca¤›n› iddia edebiliriz. Çünkü bu analizde kimin
an siyaset teorisindeki kavramlar›n kat› ve hiç de¤ifl-
merkez, kimin çevre oldu¤u her zaman keskin çizgi-
tirilemez oldu¤u anlam›na gelmez; fakat bizim bura-
lerle çizilmeyebilir. Bu belirsizlikleri gidermeye çal›-
da söyleyemeye çal›flt›¤›m›z, Gramscian siyaset te-
flan çeflitli çal›flmalar›n varl›¤› sorunun önemini or-
orisindeki kavramlar›n, merkez-çevre teorisine na-
taya koymaktad›r. Bu ba¤lamda örne¤in Hasan Bü-
zaran daha belirgin oldu¤udur. Bu belirginlikler sa-
lent Kahraman yeni kitab›nda, “merkezdeki çevre”,
yesinde de analizin ve yap›lan aç›klamalar›n daha
“çevredeki merkez” vs. gibi yeni kavramsallaflt›rma-
aç›k, belirgin, anlafl›l›r olmas› sa¤lanm›fl olur.
Levent Gönenç de, 2000’li y›llarda merkez-çevre ku-
(4) Merkez-çevre teorisi, merkez ve çevre aras›nda-
ram›n›n kullan›labilirli¤ini tart›flt›¤› makalesinde bu
ki etkileflimin, mücadelenin nas›l sürdü¤ünü, yürü-
noktaya dikkat çekmektedir. Buna göre, önceki lite-
dü¤ünü ayr›nt›l› olarak aç›klamamaktad›r. Daha
ratürde merkez-çevre ikili¤indeki çevre, da¤›n›k bir
do¤ru bir ifadeyle, teori çevrenin bir gün merkez
alan›, aralar›nda önemli farkl›l›klar bulunan çeflitli
olabilip olamayaca¤›n› ya da oluyorsa, bunun nas›l
107
lar gelifltirmeye çal›flmaktad›r.56 Benzer bir flekilde
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
olabilece¤ini, ya da bu mücadele sürecinde hangi
Bobbio, Norberto, Jacques Texier, Gramsci ve Sivil
araçlar›n, kaynaklar›n daha belirleyici rol oynad›¤›-
Toplum, çev. Arda ‹pek, Kenan Somer; ed. Erhan
n› aç›klamaz. Örne¤in, bu süreçte ekonominin mi,
Göksel, Ankara: Savafl Yay›nlar›, 1982.
yoksa kültürel de¤erlerin, fikirlerin ya da baflka
Crehan, Kate, Gramsci Kültür Antropoloji, çev. Ümit
araçlar ve kaynaklar m› daha önemli oldu¤unu ya
Aydo¤mufl, ‹stanbul: Kalkedon Yay›nc›l›k, 2006.
da hangi derecelerde önemli olduklar›n› belirtmez.
Fiori, Guiseppo, Bir Devrimcinin Yaflam›: A. Gramsci,
çev. Kudret Emiro¤lu, Ankara: V Yay›nlar›, 1989.
Bunun yerine çevreyi, toplumsal bütünleflmeci ba-
Gramsci, Antonio, Ayd›nlar ve Toplum, ‹stanbul: Çan
k›fl aç›s›ndan hareketle, merkeze eklemlenmesi ge-
Yay›nlar›, 1967.
reken, merkezle bütünlefl(tiril)me sürecinde merkez taraf›ndan eritilmesi, emilmesi gereken bir alan
Gramsci, Antonio, Din-Üretim Biçimleri Üstüne: Ta-
ya da aktör olarak de¤erlendirir.
rihsel Uzlaflma, çev. Y›lmaz Öner, ‹stanbul: ‹leti-
Gramscian siyaset teorisinde ise hegemonik ve su-
flim Yay›nlar›, 1984.
Gramsci, Antonio, Felsefe ve Politika Sorunlar›, çev.
baltern (alt-s›n›flar) aktörler aras›ndaki mücadelenin, etkileflimin nas›l sürdü¤ü Gramscian teoride ga-
Adnan Cemgil, ‹stanbul: Payel Yay›nlar›, 1959.
yet aç›k ve belirgin bir flekilde anlat›lm›flt›r. Gramsci,
Gramsci, Antonio, Hapishane Defterleri: Felsefe ve Politika Sorunlar›, çev. Adnan Cemgil, ‹stanbul: Bel-
bu süreci, mücadeleyi anlamada, aç›klamada, analiz
ge Yay›nlar›, 2003.
etmede kullan›labilecek, birçok teorik ve kavramsal
Gramsci, Antonio, Komünist Partiye Do¤ru, ‹stanbul,
araç -mevzi savafl›, manevra savafl›, transformismo,
Belge Yay›nlar›: 1998, May›s 1998.
organik entelektüel, tarihsel-blok vs.- gelifltirmifltir.
Hall, Stuart, Bob Lubbley, Gregor McLennam, Siyaset
Bunlar›n yan› s›ra, Gramsci, Marksist bir teorisyen
ve ‹deoloji: Gramsci, çev. Sadun Emrealp; yay. haz.
olmas› itibariyle, do¤al olarak ekonomiye daha fazla
Erhan Erkan, Ankara: Birey ve Toplum Yay›nlar›,
önem vermektedir, fakat bununla birlikte, ekono-
1985.
mizm diye adland›r›p elefltirdi¤i determinist bir
Lombardi, Franco, Antonio Gramsci’nin Marksist Pe-
Marksizm anlay›fl›na -yani altyap›n›n mekanik bir
dagojisi, çev. Sibel Özbudun, Baflak Ekmen, Anka-
flekilde üstyap›y› belirledi¤i fleklindeki bir anlay›fla-
ra: Ütopya Yay›nlar›, 2000.
da gitmez ve hatta bunu sert bir flekilde elefltirir.
Portelli, Hugues, Gramsci ve Tarihsel Blok, çev. Kenan
Somer, Ankara: Savafl Yay›nlar›, 1982.
Texier, Jacques, Gramsci ve Felsefe, çev. Kenan Somer,
Ek: Türkçe Gramsci Kaynakças›
Ankara: Birey ve Toplum Yay›nc›l›k, 1985.
THKP-C/HDÖ, Gramsci Üzerine, Erifl Yay., 1989,
runu ve Strateji, ‹stanbul: Salyangoz Yay›nlar›, fiu-
http://www.kurtuluscephesi.com/eris/grams-
bat 2007.
ci.html (2008-04-26).
108
Anderson, Perry, Gramsci, Hegemonya, Do¤u Bat› So-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
Dipnotlar
yal bilim anlay›fl›n› yans›tan kavramlar bu makalede kullan›lmaktad›r.
1 AK Parti için aç›lan kapatma davas›, Ergenekon sorufltur-
8 Karl Marx, The Marx-Engels Reader, ed. R. Tucker (Norton
mas›.
1978), s. 145.
2 fierif Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
9 Phil Slater, Frankfurt Okulu, Kökeni ve Önemi: Marksist Bir
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, Türkiye’de Toplum ve Siyaset için-
Yaklafl›m, çev. Ahmet Özden (Kabalc› Yay›nlar›: ‹stanbul
de, ‹letiflim Yay›nlar›, ‹stanbul 2003, ss. 35-77.
1998), s. 62.
3 Bu gruptakiler için bir akademisyenin, Davut Dursun’un ve
10 Horkheimer, Max, “Hakikat Sorunu Üzerine”, Geleneksel
iki önemli köfle yazar›n›n, Taha Akyol ve ‹smet Berkan’›n
ve Elefltirel Kuram içinde, çev. Mustafa Tüzel, Yap› Kredi
isimlerini zikredebiliriz.
Yay., ‹stanbul 2005, s. 182.
4 Örne¤in Kaz›m Atefl, “Ulusal Kimlik ‹çinde Alevi-Yurttafl ve
11 Scott Burchill vd., Theories of International Relations, Pal-
Merkez-Çevre Eksenini Yeniden Düflünmek”, Toplum ve
grave Macmillan 2005, s. 139.
Bilim, sy. 105, ss. 259-275; Meltem Ah›ska, “Hayal Edilemeyen Toplum: Türkiye’de ‘Çevresiz Merkez’ ve Garbiyatç›-
12 Max Horkheimer, “Geleneksel Kuram ve Elefltirel Kuram”,
l›k”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 11-29; Levent Gönenç,
Geleneksel ve Elefltirel Kuram içinde, çev. Mustafa Tüzel,
“2000’li Y›llarda Merkez-Çevre ‹liflkilerini Yeniden Düflün-
Yap› Kredi Yay., ‹stanbul 2005, s. 369.
mek”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 129-151; Alim Arl›,
13 Max Horkheimer, “Traditional and Critical Theory”, Criti-
“Devletin Süreklili¤i, Devrimin Muhafazas›, Toplumun De-
cal Theory: Selected Essays içinde, The Continuum Publis-
netimi Sorunu: Merkez-Çevre Paradigmas›n›n S›n›rl›l›klar›
hing Company, New York 2002.
Üzerine Notlar”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 97-127; Fethi
14 Slater, Frankfurt Okulu, Kökeni ve Önemi, s. 63.
Aç›kel, “Entegratif Toplum ve Muar›zlar›: ‘Merkez-Çevre’
15 Burchill, Theories of International Relations, s. 139.
Paradigmas› Üzerine Elefltirel Notlar”, Toplum ve Bilim, sy.
16 “Critical Theory”, Stanford Encyclopedia of Philosophy.
105, ss. 31-69. Bunlara ilave olarak flu kifliler de say›labilir:
http://plato.stanford.edu/entries/critical-theory/ (2007-
Hasan Bülent Kahraman, ‹brahim Kal›n, Fuat E. Keyman,
03-14).
Eser Karakafl, Mümtazer Türköne.
17 “Critical Theory”.
5 Örne¤in Suavi Ayd›n, “Paradigmada Tarihsel Yorumun S›-
18 “Critical Theory”.
n›rlar›: Merkez-Çevre Temellendirmeleri Üzerinden Dü-
19 “Critical Theory”.
flünceler”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 71-95; Menderes Ç›-
20 Immanuel Wallerstein, “Bir Geçifl Ça¤›nda Entelektüeller”,
nar, “Kültürel Yabanc›laflma Tezi Üzerine”, Toplum ve Bi-
21. Yüzy›lda Siyaset, Aram Yay., ‹stanbul 2004, ss. 25-30.
lim, sy. 105, ss. 153-165. Bunlara ilave olarak da flu kifliler
21 Richard Ashcraft, “Marx and Political Theory”, Compara-
say›labilir: Ahmet ‹nsel, Ayfle Kad›o¤lu, Atilla Yayla, Nuray
tive Studies in Society and History, vol. 26, no. 4 (Ekim
Mert, Mehmet Altan, Ali Bulaç, Ömer Laçiner.
1984), s. 638.
6 Ahmet Çi¤dem, Fethi Aç›kel vd., “fierif Mardin’le Merkez-
22 Antonio Gramsci, Ayd›nlar ve Toplum, Alan Yay., ‹stanbul
Çevre Analizi Üzerine”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss: 7-10.
1967.
7 Bu makalenin yazar› pozitivist bir sosyal bilim anlay›fl›na
23 Gramsci, Ayd›nlar ve Toplum.
normatif-pozitif, objektif-sübjektif türünden pozitivist sos-
24 Wallerstein, “Bir Geçifl Ça¤›nda Entelektüeller”, s. 29.
109
sahip de¤ildir, fakat anlat›m› kolaylaflt›rmas› aç›s›ndan
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
45 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
25 Alim Arl›, Oryantalizm-Oksidentalizm ve fierif Mardin, Kü-
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 45.
re Yay., ‹stanbul 2004, s. 88.
46 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
26 Arl›, Oryantalizm-Oksidentalizm ve fierif Mardin, s. 88-89.
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 50. [Vurgular bizim]
27 Arl›, Oryantalizm-Oksidentalizm ve fierif Mardin, s. 90.
28 Arl›, Oryantalizm-Oksidentalizm ve fierif Mardin, s. 91.
47 bkz. Ek: Türkçe Gramsci Kaynakças›
29 Arl›, Oryantalizm-Oksidentalizm ve fierif Mardin, s. 92.
48 bkz. THKP-C/HDÖ, Gramsci Üzerine, Erifl Yay., 1989,
http://www.kurtuluscephesi.com/eris/gramsci.html
30 Slater, Frankfurt Okulu, Kökeni ve Önemi, ss. 65-68.
(2008-04-26).
31 Slater, Frankfurt Okulu, Kökeni ve Önemi, s. 63.
49 bkz. Hasan Bülent Kahraman, Türk Siyasetinin Yap›sal
32 Robert W. Cox, “Social Forces, States, and World Orders:
Analizi – I, Agora Kitapl›¤› Yay., ‹stanbul, Eylül 2008; Türk
Beyond International Relations Theory”, Approaches to
Sa¤› ve AKP, Agora Kitapl›¤› Yay., ‹stanbul, fiubat 2007;
World Order, UK: Cambridge University 1996, s. 87.
Muharrem Tünay, “The Turkish New Right’s Attempt At
33 Cox, “Social Forces, States, and World Orders: Beyond In-
Hegemony”, The Political and Socioeconomic Transfor-
ternational Relations Theory”, s. 88.
mation of Turkey içinde, Praeger Publishers, (ed.) Atila
34 Cox, “Social Forces, States, and World Orders: Beyond In-
Eralp, Muharrem Tünay ve Birol Yeflilada, Praeger Pub.,
ternational Relations Theory”, s. 88.
London 1993, ss. 11-31; A. Raflit Kaya, “Ad›n› Koyal›m:
35 Cox, “Social Forces, States, and World Orders: Beyond In-
Tutmayan Hegemonya”, Liberalizm, Devlet ve Hegemon-
ternational Relations Theory”, s. 88.
ya içinde, (ed.) E. Fuat Keyman, Everest Yay., ‹stanbul
36 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
2002. ss. 1-9; Galip L. Yalman, “Hegemonya Projeleri Ola-
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 35.
rak Devletçilik, Kalk›nmac›l›k ve Piyasa”, Liberalizm, Devlet ve Hegemonya içinde, Everest Yay., ‹stanbul 2002, ss.
37 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
315-340; Mesut Ye¤en, “Kemalizm ve Hegemonya?”, Mo-
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 56.
dern Türkiye’de Siyasi Düflünce: Kemalizm, (ed.) Tan›l Bo-
38 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
ra, Murat Gültekingil, ‹letiflim Yay., ‹stanbul 2002, ss. 56-
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 35.
74; Nur Betül Çelik, “Kemalizm: Hegemonik Bir Söylem”,
39 Menderes Ç›nar, “Kültürel Yabanc›laflma Tezi Üzerine”,
Modern Türkiye’de Siyasi Düflünce: Kemalizm içinde, (ed.)
Toplum ve Bilim, sy. 105, s. 153.
Tan›l Bora, Murat Gültekingil, ‹letiflim Yay., ‹stanbul 2002,
40 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
ss. 75-91; Nemci Erdo¤an, “Neo-Kemalizm, Organik Bu-
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 36.
nal›m ve Hegemonya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düflün-
41 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
ce: Kemalizm içinde, (ed.) Tan›l Bora, Murat Gültekingil,
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 37.
‹letiflim Yay., ‹stanbul 2002, ss. 584-591; Taha Parla, An-
42 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
drew Davison, Corporatist Ideology in Kemalist Turkey:
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 37.
Progress or Order?, Syracuse University Press, New York
43 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
2004; Bertil Videt, “Applying the Theory of Hegemony:
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, s. 38.
The Turkish Case”, Lecture given at the Conference Anto-
44 Mardin, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
nio Gramsci Today: 70 Years After Gramsci’s Death, The
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, ss. 39-40.
110
Legacy and Relevance of His Thought Today, International
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir
Bak›fl: Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
Institute for Research and Education, Amsterdam, 8 Ara-
Arl›, Alim, Oryantalizm-Oksidentalizm ve fierif Mardin, Küre
l›k 2007.
Yay›nlar›: ‹stanbul 2004.
50 Hasan Bülent Kahraman, “1950 Seçimleri ve DP ‹ktidar›:
Arl›, Alim, “Devletin Süreklili¤i, Devrimin Muhafazas›, Toplu-
AKP’nin ‹lk Kayna¤›”, Türk Sa¤› ve AKP içinde, Agora Ki-
mun Denetimi Sorunu: Merkez-Çevre Paradigmas›n›n
tapl›¤› Yay›nlar›: ‹stanbul, fiubat 2007, s. 5.
S›n›rl›l›klar› Üzerine Notlar”, Toplum ve Bilim, Say›: 105,
51 Kahraman, “1950 Seçimleri ve DP ‹ktidar›: AKP’nin ‹lk
ss. 97-127.
Kayna¤›”, s. 5.
Ah›ska, Meltem, “Hayal Edilemeyen Toplum: Türkiye’de
52 Muharrem Tünay, “The Turkish New Right’s Attempt At
‘Çevresiz Merkez’ ve Garbiyatç›l›k”, Toplum ve Bilim, sy.
Hegemony”, The Political and Socioeconomic Transfor-
105, ss. 11-29.
mation of Turkey içinde, Praeger Publishers: London
Ashcraft, Richard, “Marx and Political Theory”, Comparative
1993, ss. 11-31.
Studies in Society and History, vol. 26, no. 4 (Ekim 1984),
53 Bertil Videt, “Applying the Theory of Hegemony: The Tur-
ss. 637-671.
kish Case”, Lecture given at the Conference Antonio
Atefl, Kaz›m, “Ulusal Kimlik ‹çinde Alevi-Yurttafl ve Merkez-
Gramsci Today: 70 Years After Gramsci’s Death: The Legacy
Çevre Eksenini Yeniden Düflünmek”, Toplum ve Bilim,
and Relevance of His Thought Today, International Insti-
sy. 105, ss. 259-275.
tute for Research and Education, Amsterdam, 8 Aral›k
Ayd›n, Suavi, “Paradigmada Tarihsel Yorumun S›n›rlar›: Mer-
2007.
kez-Çevre Temellendirmeleri Üzerinden Düflünceler”,
54 Mesut Ye¤en, “Kemalizm ve Hegemonya?”, Modern Türki-
Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 71-95.
ye’de Siyasi Düflünce: Kemalizm içinde, (ed.) Tan›l Bora,
Burchill, Scott (ve di¤erleri), Theories of International Relati-
Murat Gültekingil, ‹letiflim Yay›nlar›: ‹stanbul 2002, s. 67.
ons, Palgrave Macmillan 2005.
55 Kaz›m Atefl, “Ulusal Kimlik ‹çinde Alevi-Yurttafl ve Mer-
Cox, Robert W., “Social Forces, States, and World Orders: Be-
kez-Çevre Eksenini Yeniden Düflünmek”, Toplum ve Bi-
yond International Relations Theory”, Approaches to
lim, sy. 105, s. 260.
World Order, UK: Cambridge University Yay., 1996.
56 bkz. Kahraman, Türk Siyasetinin Yap›sal Analizi – I.
Çelik, Nur Betül, “Kemalizm: Hegemonik Bir Söylem”, Mo-
57 Levent Gönenç, “2000’li Y›llarda Merkez-Çevre ‹liflkilerini
Yeniden Düflünmek”, Toplum ve Bilim, sy. 105, s. 132.
dern Türkiye’de Siyasi Düflünce: Kemalizm içinde, ed. Ta-
58 Gönenç, “2000’li Y›llarda Merkez-Çevre ‹liflkilerini Yeni-
n›l Bora, Murat Gültekingil, ‹letiflim Yay.: ‹stanbul 2002,
ss. 75-91.
den Düflünmek”, s. 132.
Ç›nar, Menderes, “Kültürel Yabanc›laflma Tezi Üzerine”,
Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 153-165.
Çi¤dem Ahmet, Aç›kel Fethi vd., “fierif Mardin’le MerkezÇevre Analizi Üzerine”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss: 7-10.
Kaynakça
Erdo¤an, Necmi, “Neo-Kemalizm, Organik Bunal›m ve Hegemonya”, Modern Türkiye’de Siyasi Düflünce: Kemalizm,
Çevre’ Paradigmas› Üzerine Elefltirel Notlar”, Toplum ve
(ed.) Tan›l Bora, Murat Gültekingil, ‹letiflim Yay.: ‹stan-
Bilim, sy. 105, ss. 31-69.
bul 2002, ss. 584-591.
111
Aç›kel, Fethi, “Entegratif Toplum ve Muar›zlar›: ‘Merkez-
Merkez-Çevre Teorisine Elefltirel Bir Bak›fl:
Elefltirel Teori & Antonio Gramsci
Feyzullah Y›lmaz
Gönenç, Levent, “2000’li Y›llarda Merkez-Çevre ‹liflkilerini Ye-
Parla, Taha, Andrew Davison, Corporatist Ideology in Kema-
niden Düflünmek”, Toplum ve Bilim, sy. 105, ss. 129-151.
list Turkey: Progress or Order?, Syracuse University Press,
New York 2004.
Gramsci, Antonio, Ayd›nlar ve Toplum, Alan Yay., ‹stanbul –
1967.
Slater, Phil, Frankfurt Okulu, Kökeni ve Önemi: Marksist Bir
Horkheimer, Max, “Hakikat Sorunu Üzerine”, Geleneksel ve
Yaklafl›m, çev. Ahmet Özden, Kabalc› Yay.: ‹stanbul 1998.
Elefltirel Kuram içinde, çev. Mustafa Tüzel, Yap› Kredi
Tünay, Muharrem, “The Turkish New Right’s Attempt At He-
Yay.: ‹stanbul 2005.
gemony”, The Political and Socioeconomic Transformati-
Horkheimer, Max, “Geleneksel Kuram ve Elefltirel Kuram”,
on of Turkey içinde, (ed.) Atila Eralp, Muharrem Tünay ve
Geleneksel ve Elefltirel Kuram içinde, çev. Mustafa Tüzel,
Birol Yeflilada, Praeger Pub.: Londra 1993.
Yap› Kredi Yay., ‹stanbul 2005.
Wallerstein, Immanuel, “Bir Geçifl Ça¤›nda Entelektüeller”,
Horkheimer, Max, “Traditional and Critical Theory”, Critical
21. Yüzy›lda Siyaset, Aram Yay.: ‹stanbul 2004.
Theory: Selected Essays içinde, The Continuum Publis-
Videt, Bertil, “Applying the Theory of Hegemony: The Tur-
hing Company, New York – 2002.
kish Case”, Lecture given at the Conference Antonio
Kahraman, Hasan Bülent, Türk Siyasetinin Yap›sal Analizi –
Gramsci Today: 70 Years After Gramsci’s Death, The Le-
I, Agora Kitapl›¤› Yay.: ‹stanbul, Eylül 2008.
gacy and Relevance of His Thought Today, International
Kahraman, Hasan Bülent, Türk Sa¤› ve AKP, Agora Kitapl›¤›
Institute for Research and Education, Amsterdam, 8
Yay.: ‹stanbul, fiubat 2007.
Aral›k 2007.
Kahraman, Hasan Bülent, “1950 Seçimleri ve DP ‹ktidar›:
Yalman, Galip L., “Hegemonya Projeleri Olarak Devletçilik,
AKP’nin ‹lk Kayna¤›”, Türk Sa¤› ve AKP içinde, Agora Ki-
Kalk›nmac›l›k ve Piyasa”, Liberalizm, Devlet ve Hege-
tapl›¤› Yay.: ‹stanbul, fiubat 2007.
monya içinde, Everest Yay.: ‹stanbul 2002.
Kaya, A. Raflit, “Ad›n› Koyal›m: Tutmayan Hegemonya”, Libe-
Ye¤en, Mesut, “Kemalizm ve Hegemonya?”, Modern Türki-
ralizm, Devlet ve Hegemonya ‹çinde, (ed.) E. Fuat Key-
ye’de Siyasi Düflünce: Kemalizm, (ed.) Tan›l Bora, Murat
man, Everest Yay., ‹stanbul 2002.
Gültekingil, ‹letiflim Yay.: ‹stanbul 2002.
Mardin, fierif, “Türk Siyasas›n› Aç›klayabilecek Bir Anahtar:
Merkez-Çevre ‹liflkileri”, Türkiye’de Toplum ve Siyaset
‹nternet Kaynaklar›
içinde, ‹letiflim Yay.: ‹stanbul 2003.
“Critical Theory”, Stanford Encyclopedia of Philosophy.
http://plato.stanford.edu/entries/critical-theory/ (2007-
Marx, Karl, The Marx-Engels Reader, (ed. R. Tucker), Norton,
03-14).
112
1978.

Benzer belgeler