tarımsal araştırmalardan bakış 2015

Transkript

tarımsal araştırmalardan bakış 2015
T.C.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ
2015
T.C.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü
Tarımsal Araştırmalardan Bakış
2015
Editörler
Dr. Kemalettin TAŞDAN
Selda ARSLAN
Zehra ÇİÇEKGİL
TEPGE Yayın No:260
ISBN: 978-605-9175-31-9
Aralık – 2015
Basım Yeri: T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü
Eskişehir Yolu 9. Km Lodumlu / ANKARA
TAGEM/TEPGE’nin izni olmaksızın basılamaz, basılı veya elektronik materyal
olarak çoğaltılamaz ve/veya dağıtılamaz.
Kaynak gösterilmek şartı ile alıntı yapılabilir.
Yayın içerisindeki her türlü yorum ve değerlendirmeler yazarlara aittir ve Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM ya da TEPGE’nin görüşlerini yansıtmaz.
Düzenleme Kurulu
 Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü
 Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü
Destekleyen Kuruluşlar
 TAGEM Daire Başkanlıkları
 Bitki Sağlığı Araştırmaları Daire Başkanlığı
 Toprak ve Su Kaynakları Araştırmaları Daire Başkanlığı
 Bahçe Bitkileri Araştırmaları Daire Başkanlığı
 Tarla Bitkileri Araştırmaları Daire Başkanlığı
 Hayvan Sağlığı, Gıda ve Yem Araştırma Daire Başkanlığı
 Hayvancılık ve Su Ürünleri Araştırmaları Daire Başkanlığı
 Tarım Ekonomisi Araştırmaları Daire Başkanlığı
 Enstitüler
 Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü / Yalova
 Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Antalya
 Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Adana
 Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Eskişehir
 Meyvecilik Araştırma Enstitüsü / Isparta
 Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü / Ankara
 Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü / Ankara
 Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Konya
 Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü / Ankara
 Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü / Bursa
 Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü / Ankara
 Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü / Mersin
 Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü / K.Maraş
 GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Şanlıurfa
 GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi / Diyarbakır
 Mısır Araştırma Enstitüsü / Sakarya
 Pamuk Araştırma Enstitüsü / Aydın
 Patates Araştırma Enstitüsü / Niğde
 Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü / Gaziantep
 İncir Araştırma Enstitüsü / Aydın
 Kayısı Araştırma Enstitüsü / Malatya
 Uluslararası Hayvancılık Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü / Ankara
 Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü / Trabzon
 Arıcılık Araştırma Enstitüsü / Ordu
 Koyunculuk Araştırma Enstitüsü / Balıkesir
 Atatürk Toprak, Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü / Kırklareli
 Toprak Su Ve Çölleşme İle Mücadele Araştırma Enstitüsü / Konya
 Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü / Ankara
 Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü / Adana
 Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü / İzmir
 Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü / Diyarbakır
 Uluslararası Tarımsal Araştırma. ve Eğitim Merkezi / İzmir
 Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü / Antalya
 Bağcılık Araştırma Enstitüsü / Tekirdağ
 Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü / Elazığ
 Bağcılık Araştırma Entitüsü / Manisa
 Erzican Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü / Erzincan
 Doğu Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Erzurum
 Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Samsun
 Zeytincilik Araştırma Enstitüsü / İzmir
 Ege Tarımsal Araştırma Enstitüsü / İzmir
 Fındık Araştırma Enstitüsü / Giresun
 Orta Karadeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Tokat
 Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü / Edirne
Önsöz
Gelişmiş, azgelişmiş ve gelişmekte olan bütün ülkelerin ekonomilerinde tarımın özel bir yeri
ve önemi bulunmaktadır. Bunun başlıca nedeni; tarımın insanların zorunlu ve temel
ihtiyaçlarını karşılama özelliğinden ileri gelmektedir.
Tarımsal üretim, üreticiler için geçim aracı, ülke ekonomisi için toplumun beslenmesi,
tarıma dayalı sanayi ye hammadde sağlaması ve dışsatım maddeleri üretmesi açısından
büyük önem taşımaktadır.
Bakanlar Kurulunun 03/06/2011 Tarih ve 639 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 12
maddesiyle Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğünü’ne verilen görevler
arasında, Ulusal kalkınma planları doğrultusunda tarımsal araştırma ve geliştirme
stratejilerini, önceliklerini belirlemek, tarımsal ürün piyasalarındaki ulusal ve uluslararası
gelişmeleri izlemek, Bakanlığın görev alanına giren konularda araştırmalar yapmak ve
yaptırmak bulunmaktadır. Bu doğrultuda kurumumuz tarım piyasaları izlemekle birlikte,
tarımsal üretimin sürdürülebilirliğine de katkılarda bulunmaktadır.
TAGEM; bünyesinde bulunan Enstitü/İstasyon Müdürlüklerinin katkısı ile ulusal ve
uluslararası piyasaları yakından takip ederek sektörün küresel ölçekte durumunu ortaya
koyan çalışmalara öncelik vermektedir.
Sektörde sürdürülebilirliğin sağlanması ve istikrarlı bir piyasanın oluşturulabilmesi için
TAGEM ve TAGEM’e bağlı bulunan Enstitü/İsyasyon Müdürlüklerinin de içinde yer aldığı
“Tarımsal Araştırmalardan Bakış” çalışması ile sektördeki çeşitli konular ulusal ve
uluslararası boyutlarda ele alınarak incelenmiştir.
TAGEM ve bağlı olan Enstitü/İstasyon Müdürlüklerince, tarım sektörünün dünya ve ülke
ekonomisindeki önemi göz önünde bulundurularak, dünya ve ülkelerin üretim, tüketim,
ticaret ve ürünlerle ilgili genel özellikler ile ilgili verilerin bilgisini sunmak amacıyla
hazırlanan “Tarımsal Araştırmalardan Bakış” çalışması doküman niteliği taşımaktadır.
Bu vesile ile hazırlanan bu çalışmaya emeği ve katkısı geçenlere teşekkür ediyorum.
Doç. Dr. Masum Burak
Genel Müdür
İçindekiler
Sayfa No
İç Sularda Alabalık Yetiştiriciliği
1
Türkiye Beyaz Et Sektörü 2015
9
Biyolojik Mücadele
18
Büyükbaş Hayvancılığa Genel Bakış
30
Elma
40
Kabuklular
48
İncir (Taze – Kuru)
58
Kimyasal Mücadele
65
Kivi
77
Meyve Fidancılığı
86
Organik Tarım – İyi Tarım
93
Türkiye Süs Bitkileri
105
Dünya ve Türkiye’de Turunçgil Üretimi ve Dış Ticareti
113
Türkiye Denizlerinde Balıkçılık
123
Türkiye Yumurta Sektörü 2015
135
Zeytinyağı
145
Arıcılık (Arı, Bal, Diğer Arı Ürünleri)
153
Çölleşme ile Mücadele – Konya Karapınar Örneği
157
Biyoteknik Yöntemler
164
Soya
174
Pamuk
184
Sofralık Üzüm
191
Sürdürülebilir Toprak ve su Yönetimi
200
Türkiye’de Tarımda Su Kullanımı, Yönetimi, Sorunları ve Çözüm Önerileri
211
Tarımsal Meteoroloji
222
Uluslararası Eğitimler
231
Yerfıstığı
237
Denizlerde Su Ürünleri Yetiştiriciliği
249
Kayısı
257
Türkiye’de Küçükbaş Hayvan Islahı
268
Mısır
274
Patates
Antepfıstığı
Ülkesel Arpa Yetiştiriciliği
281
291
297
İçindekiler
Sayfa No
Aspir
301
Tıbbi ve Aromatik Bitkiler
307
Örtüaltı Domates
320
Bitki Doku Kültürleri
331
Türkiye’de Görülen Bazı Fungal (Mantari) Buğday Hastalıkları ve Hastalıkların
Kontrolünde TAGEM Araştırma Enstitülerince Yürütülen Genetik
Dayanıklılığın Kullanımı Üzerine Bir Değerlendirme
338
Potansiyel Risk: UG99 Kara Pas Irkı Ve Yürütülen Çalışmalar
346
Gıda Güvenilirliği
350
Kırmızı Mercimek
361
Kuraklık
367
Makroekonomik Göstergelerle Tarım Sektörü
385
Bitkisel Üretimde Maliyet Hesaplama Yöntemleri ve Yapılan Uygulamalar
394
Nohut
400
Şekerpancarı
410
Türkiye’de Tohumculuk Sektörü
417
Gübreler
430
Yeşil Mercimek
446
Çekirdeksiz Kuru Üzüm
451
Çayır-Mera
459
Üzümsü Meyveler
467
Kuru Fasulye
476
Enerji Tarımı
485
Tütün
497
Yonca-Adi Fiğ
508
Fındık
514
Sanayilik Domates
522
Ayçiçeği
533
Çeltik
541
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
İç Sularda Alabalık Yetiştiriciliği
Erol ÖZTÜRK
İlhan CANPOLAT
Elazığ Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
İnsanların
protein
ihtiyaçlarının
karşılanmasında kaliteli bir protein kaynağı
olan balık etinin önemli bir yeri vardır. Her
geçen gün artan nüfusa dengeli bir beslenme
alışkanlığı kazandırmak ülkenin hedefleri
arasına girmiştir. Özellikle hayvansal
protein temininde hem sağlıklı, hem de
besleyici olan beyaz ete rağbet artmaktadır.
Kanatlı hayvanlar hariç tutulduğunda beyaz
et kaynağı bakımından su ürünleri en önemli
grubu oluşturur. Ancak su ürünlerinin önemi
artmasına rağmen sular kirletilmekte ve
yasal
düzenlemelere
uyulmaksızın
bilinçsizce kullanılmaktadır. Doğal su
kaynaklarının tahrip edilmesi ve balıkların
çeşitli
teknolojik
gelişmelerle
açık
denizlerde avlanmaya başlanması nedeniyle
denizlerde ve iç sularda kültür balıkçılığının
önemi 21. yüzyıldan itibaren hızlı bir şekilde
artış göstermektedir (Sağlam ve ark. 2008).
Ülkemiz coğrafi konumu itibarı ile su
ürünleri avcılığı ve üretimi yönünden
dünyanın şanslı ülkeleri arasındadır. Üç
tarafımız denizlerle çevrili olup, pek çok
sıcak ve soğuk su balığının üretilebileceği su
kaynaklarına sahiptir. Yapılan araştırmalara
göre ülkemiz iç su kaynaklarının yılda 1
milyon ton civarında su ürünleri üretimi
potansiyeli olduğu bildirilmiştir (Çelikkale
ve ark. 1999). Türkiye, denizleri, gölleri,
baraj gölleri ve akarsuları ile su ürünleri
potansiyeli bakımından oldukça şanslıdır.
Adalar da dâhil olmak üzere 8.300 km kıyı
şeridine sahip olup, yaklaşık 24 milyon ha
deniz alanı yanında 200 doğal göl, 700’ün
üzerinde baraj gölü ve 1000’nin üzerinde
göletlerin toplam yüzey alanı 1,4 milyon
ha’dan fazladır. Ayrıca ortalama 178 bin km
uzunluğundaki 33 adet akarsuyla birlikte
toplamda 26 milyon hektarlık su ürünleri
üretim alanına sahiptir. Türkiye, sahip
olduğu iklim ve su koşullarının su ürünleri
yetiştiriciliğine uygun olmasından dolayı su
ürünleri kaynakları, gerek hayvansal gerekse
bitkisel protein temini, istihdam sahası
oluşturması ve döviz girdisi sağlaması
açısından büyük bir sosyo-ekonomik öneme
sahiptir (Doğan, 2003). Su ürünleri
yetiştiriciliği kapsamında özellikle kültür
balıkçılığında alabalık türleri içinde yoğun
ve yaygın yetiştiriciliği yapılan en önemli tür
gökkuşağı alabalığı (Oncorhynchus mykiss)
olup; gökkuşağı alabalığının ülkemizdeki iç
sularda ve denizlerde yetiştiricilikle elde
1
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
edilen toplam üretim miktarı 2014 yılında
TÜİK’in verilerine göre 107.983 tona
ulaşmıştır.
Ülkemizde
Alabalık
yetiştiriciliğinde Elazığ, Muğla, Kayseri ve
Burdur ilk sıralarda yer alıyor.
2. Dünya’da Su Ürünleri
Dünya balıkçılık ürünleri toplam üretimi
2012 yılında bir önceki yıla nazaran % 2
artarak 158 milyon tona ulaşmıştır. Söz
konusu üretim, insan tüketimine yönelik
üretimin yanı sıra, balık yemi, balık yağı vs.
gıda dışı amaçlı kullanıma yönelik üretimi
de kapsamaktadır. Dünya toplam balıkçılık
üretiminin % 57’sini yakalama balıkçılık (90
milyon ton), % 40’ını ise kültür balıkçılığı
(68 milyon ton) oluşturmaktadır.
göre, dünya kültür balıkçılığı üretimi 2013
yılında bir önceki yıla nazaran % 5,5 artışla
70,2 milyon tona ulaşmıştır. Söz konusu
üretimin değer olarak 140 milyar dolar
seviyesinde olduğu tahmin edilmektedir.
Kültür balıkçılığının bölgesel dağılımı
incelendiğinde, Asya’nın % 89,1 ile en
önemli üretici olduğu, bu kıtayı % 4,4 ile
Amerika, %4,0 ile Avrupa, % 2,3 ile Afrika
ve % 0,3 ile Okyanusya’nın izlediği
görülmektedir. Bununla ilgili değerler Tablo
1’de verilmiştir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü’nün (FAO) Mart 2014 Raporuna
Tablo 1. Kültür Balıkçılığı Üretiminin Bölgesel Dağılımı
(Milyon Ton)
Asya
Amerika
Avrupa
Afrika
Okyanusya
Toplam
2001
30,3
1,7
2,1
0,4
0,1
34,6
2005
39,2
2,2
2,1
0,6
0,2
44,3
2009
49,5
2,5
2,5
1
0,2
55,7
2010
52,4
2,6
2,5
1,3
0,2
59,0
2011
54,8
2,8
2,7
1,4
0,2
61,9
2012
59,0
3,0
2,9
1,5
0,2
66,5
2013 Pay (%)
62,6
89,1
3,1
4,4
2,8
4,0
1,6
2,3
0,2
0,3
70,2 100,0%
Kaynak: www.fao.org. Erişim Tarihi: 27.10.2015
Ülkeler bazında balık üretim değerlerine
bakıldığında Çin kültür balığı üretiminde
43.5 milyon/ton ile 2013 yılı içinde ilk sırada
yer almaktadır. Bununla ilgili değerler Tablo
2’de verilmiştir.
3. Avrupa’da Su Ürünleri ve Alabalık
Avrupa Birliği’nin balıkçılık sektörü
üretimi, son 20 yılda hafif bir düşüş trendine
girerek 2013 yılında 6.5 milyon ton
seviyesinde
gerçekleşmiştir.
Dünya
balıkçılık sektörü üretiminde 50. sırada yer
alan AB 28’nin payı % 4,0’dir. Balıkçılık
sektöründe faaliyet gösteren en önemli AB
üyesi ülkeler; İspanya, Danimarka ve
2
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
İngiltere’dir. Avrupa’nın birçok bölgesinde
yakalama balıkçılığın yanı sıra, kültür
balıkçılığı da önemli bir alt sektördür. 1.3
milyon tonluk üretimle kültür balıkçılığı
Avrupa Birliği’nin toplam balıkçılık
sektörünün %20’sini oluşturmakta, 3.2
milyar Avro getiri sağlamaktadır. AB’nin
alabalık yetiştiriciliğinde önde gelen
ülkeleri, İtalya, Fransa, Danimarka, İspanya
ve İngiltere’dir.
AB28 ile karşılaştırıldığında, ülkemizin iç
sularda alabalık yetiştiriciliğinde Avrupa’da
birinci sırada olduğu görülmektedir. Avrupa
Ülkelerinde balıkçılık üretimine ait değerler
Grafik 1’de,
İç sularda alabalık
yetiştiriciliğinin Türkiye ile Avrupa arasında
karşılaştırıldığı Grafik 2 verilmiştir.
Tablo 2. Ülkeler Bazında Balık Üretim Değerleri ( milyon/ton)
Ülkeler
(Milyon/ ton)
Çin
Hindistan
Endonezya
Vietnam
Bangladeş
Norveç
Tayland
Myanmar
Japonya
ABD
Türkiye
Dünya
Kültür Balığı Üretimi
2010
2011
36.737.340 38.623.584
3.785.779 3.673.082
2.362.907 2.766.871
2.671.800 2.845.600
1.308.515 1.523.759
1.019.802 1.143.893
1.286.122 1.201.455
850.697
816.820
718.305
556.781
496.699
397.292
167.141
188.790
58.290.909 61.466.126
2012
2013
Pay
41.110.864 43.551.730 62,0%
4.209.478 4.549.607
6,5%
3.084.911 3.848.823
5,5%
3.085.500 3.207.200
4,6%
1.726.066 1.859.808
2,6%
1.321.119 1.247.865
1,8%
1.272.100 1.056.944
1,5%
885.169
929.180
1,3%
633.067
608.820
0,9%
419.974
441.098
0,6%
212.410
233.394
0,3%
66.533.253 70.223.563 100,0%
Değişim
%
2012/2013
5,9
8,0
27,7
3,9
7,7
-5,6
-17,0
5,0
-4,0
5,3
9,9
5,5
Kaynak: www.fao.org. Erişim Tarihi: 27.10.2015
Grafik 1. Avrupa Birliği’nde Balıkçılık Üretimi (2013)
1.400.000
1.200.000
ton/yıl
1.000.000
800.000
Avcılık
600.000
Yetiştiricilik
400.000
Toplam
200.000
0
Kaynak: Brüksel Ticaret Müşavirliği Balıkçılık Sektör Raporu 2015
3
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 2: Alabalık Yetiştiriciliğinde Avrupa’da Önemli Ülkeler ve Türkiye
120000
100000
2010
80000
2011
60000
2012
2013
40000
20000
0
Kaynak: FAOSTAT, 2015.
4. Türkiye’de Su Ürünleri ve Alabalık Üretimi
Türkiye’de iç su ürünleri yetiştiriciliği hızla
gelişen bir sektördür. Ülkemiz ’de iç sularda
ağırlıklı olarak alabalık yetiştiriciliği
yapılmaktadır. Ülkemizde Su ürünleri
üretimi 2014 yılında bir önceki yıla göre %
11,6 azalarak 537.345 ton olarak
gerçekleşmiştir. Üretimin % 56,2’sini
avcılık üretimi, % 43,8’ini yetiştiricilik
üretimi
oluşturmaktadır.
Yetiştiricilik
üretiminin
%45,5’ini
alabalık
oluşturmaktadır. Su ürünleri avcılığı 2014
yılında % 19,2 azalırken, yetiştiricilik % 0,1
artmıştır. Avcılıkla yapılan üretim 302.212
ton olurken, yetiştiricilik üretimi ise 35.133
ton olarak gerçekleşmiştir. Yetiştiricilik
üretiminin % 45,5’i iç sularda, % 54,5’i
denizlerde gerçekleşmiştir (TUİK, 2015).
Ülkemizde iç sularda yıllar itibari ile
alabalık üretim değerleri Tablo 3’de
verilmiştir.
İller bazında iç su ürünleri üretim
değerlerine bakıldığında 2013 yılında Elazığ
İli 14.286,3 ton/yıl alabalık üretimi ile ilk
sırada üçüncü sırada yer almaktadırlar. İller
bazında en çok üretim yapan İllere ait
değerler Tablo 4’de verilmiştir.
5. Alabalık Yetiştiriciliği Trendi ve Sorunlar
Su ürünleri yetiştiriciliği desteklemelerinin
yapıldığı 2003 ten bu yana alabalık üretimi
hızla yükselmiştir. Bu durum olumlu olarak
görünmesine karşın barındırdığı bir takım
problemlerin son yıllarda ortaya çıkmasına
neden olmuştur.
Desteklerin etkisiyle ilk yıllarda balığa olan
talep ve maliyetlerin düşük olması üreticinin
kazançlı çıkmasına neden olmuş ve sektöre
sürekli yeni üreticiler eklenmiştir. Hızla
artan bu üretim, sürdürülebilir üretim
açısından sorunlar çıkarmaya başlamıştır.
4
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Üretimi artırmak için balık yemine olan
talebin artmış ve yem fiyatlarını çok
yükseltmiştir. Balık yemi için olmazsa
olmaz olan ham maddelerde dışarıya
(özellikle balık unu) bağımlı olmamız bunun
en temel unsurlarından biridir. Sürekli yeni
alanların balık yetiştiriciliğine açılmış
olması bunu daha da artırmış ve balık
yeminin hem fiyatı yükselmiş hem de daha
fazla yem üretebilmek adına kalitesi
azalmıştır. Bu nedenle üreticiler hem pahalı
yemden dolayı, hem de kalitesiz yemden
dolayı balığı büyütebilmek için daha fazla
yem kullanmak zorunda kalmış ve alabalık
üretim maliyetleri oldukça yükselmiştir.
Ayrıca kalitesiz yemlerden dolayı hastalıklar
artmış ve yetiştirme süreleri de uzamıştır.
Tablo 3. Yıllar Bazında İç Su Ürünleri Üretimi (Ton/Yıl)
Yıllar
Toplam
Yetiştiricilik
Üretimi
İç sularda Alabalık
Üretimi
Avcılık Toplam
Üretim
Toplam Su ürünleri
Üretimi
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
119. 567
129. 025
140. 021
152. 260
158. 729
167.141
188.790
212.410
233.394
235.133
48.033
56.026
58.433
65.928
75.657
78.165
100.239
111.335
122.873
107.983
426.496
533.048
632.450
494.124
464.462
485.939
514.755
432.442
374.121
302.212
544.773
661.991
772.323
646.310
623.191
653.080
703.545
644.852
607.515
537.345
Kaynak: BSGM İstatistikleri 2015
Tablo 4. Alabalık Üretiminde Önemli iller
İller
Elazığ
Muğla
Kayseri
Burdur
Malatya
Şanlıurfa
Tunceli
Denizli
Isparta
Gümüşhane
Üretim (ton)
14.286
13.900
11.227
9.724
4.350
4.297
3.779
3.720
3.605
3.121
Kaynak: TUİK İstatistikleri 2015
5
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Yükselen maliyetlerin ve üretim miktarının
yanında pazarda balık fiyatları ve balığa olan
talep aynı oranda yükselmemiş ve böylece
özellikle küçük çaplı üretici günden güne
zarar eder hale gelmiştir. Bu nedenle son iki
yılda kapanan işletmelerin sayısında artış
gözlenmektedir.
çalışmalarının artırılması ve bu konuda özel
sektörle kuvvetli bir işbirliği içinde
olunmalıdır.
Üretilen balığın kar edici bir fiyattan
pazarlanabilmesi için hem pazarlama
organizasyonlarının etkin bir şekilde
kurulması ve balık işleme ve dış ticaret
standartlarının
karşılandığı
işleme
süreçlerinin geliştirilmesi çok önemlidir. Bu
konuda da üreticilerin hem üniversiteler hem
de kamu kurumları ile güçlü bir işbirliği
içinde olmaları gereklidir.
Bu nedenle desteklerin üretimi artırıcı
etkisinin
yanında
sürdürülebilirliğinin
sağlanabilmesi için yeni üretim alanlarına
izin verirken bu konuları dikkate alacak
şekilde kararlar alınması gerekmektedir.
Maliyetin en önemli unsuru olan yemin
fiyatının düşürülebilmesi veya kalitesinin
artırılması için yerli ve ucuz olan yeni
hammadde
arayışları
için
AR-GE
Bu işbirliğinin sağlanması için adımların
atılmasında gecikme olmaması için teşvik
edici düzenlemeler yapılmalıdır.
Grafik 3: Türkiye’de Toplam Su Ürünleri Yetiştiriciliği Üretimi
250000
Üretim ton/yıl
200000
150000
İç sularda
Alabalık
Üretimi
100000
50000
0
2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
Kaynak: BSGM İstatistikleri 2015
Grafik 3’e bakıldığında su ürünleri
yetiştiriciliği üretiminin hızla arttığı ancak
2013 ve sonrasında sert bir düşüş yaşadığı
görülmektedir. Destekleme politikalarının
yukarıda sayılan etkileri göz önünde
bulundurularak gelecekte başka ne gibi
etkileri olabilir sorularına yoğunlaşarak yine
paydaşlar arası bir işbirliği içerisinde
tartışılması
gereklidir.
Bilimsel
yaklaşımlarla bu konu irdelenmeli ve çok
hızlı gelişen bu sektörün geleceği adına
şimdiden önlemler alınmalıdır.
6
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
6. Sonuç
Artan dünya nüfusunun yeterli ve dengeli
besleyebilmek adına dünya gıda üretiminin
iki katına çıkması gerektiği uzmanlarca ifade
edilmektedir. Geçmişten bu yana insanların
beslenmesinde su ürünlerinin önemli bir
paya sahip olduğu bilinmektedir. Dünya
Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından son
10 yılda dünyanın en hızlı büyüyen gıda
sektörü olarak belirlenen su ürünleri
yetiştiriciliğinde ülkemiz, Avrupa’da önemli
ülkeler
arasındadır.
Alabalık
yetiştiriciliğinde ise Avrupa’da lider
konumda bulunan ülkemiz için alabalık
yetiştiriciliği üzerinde önemle durulması
gereken bir üretim faaliyetidir.
üretimin önemli olduğu unutulmamalıdır. Su
ürünleri üretimdeki en önemli faktör balık
yemidir. Balık yetiştiriciliği faaliyetinde
maliyet içerisindeki en büyük kalem olarak
karşımıza
çıkmaktadır.
Bu
nedenle
sürdürülebilir
yetiştiriciliğin
temel
dinamikleri kaliteli yemin sürekliliği, fiyatı
ile balığın pazardaki fiyatıdır.
Yem ham maddelerinde ülkemizin dışa
bağımlı olması su ürünleri yetiştiriciliği
adına kısıtlayıcı unsurlardan biridir. Bu
durum artan üretim faaliyetleri sonucu
meydana gelen yem talebinden dolayı yem
fiyatlarının yükselmesine neden olmaktadır.
Su ürünleri yetiştiriciliğinin önündeki bu
gerçek sektörün geleceği adına çözülmesi
gereken bir sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Bu nedenle yetiştiricilik
faaliyetlerinin ekonomik sürdürülebilirlik
dikkate alınarak planlı bir şekilde büyümesi
gerekir.
İstatistiki rakamlara bakıldığında avcılık
yolu ile elde edilen balık miktarında
ilerlemenin olmadığı hatta gerilemelerin söz
konusu olduğu görülmektedir. Gelinen bu
noktadan sonra bazı tedbirler alınmaya
çalışılsa bile doğal balık stoklarının hiçbir
zaman istenilen seviyede artmayacağı, doğal
balık stokların giderek azalması ile ortaya
çıkan açığın ancak kültür balıkçılığı ile
kapatılabileceği yine uzmanlarca belirtilen
önemli bir husustur. Bu durum, su ürünleri
yetiştiriciliğinin dünya için vazgeçilmez bir
faaliyet
olduğunu
açıkça
ortaya
koymaktadır.
Ülkemizde 2003 yılından bu yana verilen
desteklemelerin
etkisiyle
balık
yetiştiriciliğinde büyük üretim artışı
gerçekleşmiştir. Ancak bu üretim artışı balık
yemi fiyatlarını aşırı yem talebinden dolayı
artırmış ve bu nedenle alabalık üretim
maliyetleri artırmıştır. Maliyet artışının
yanında alabalık fiyatları pazarda beklenen
ölçüde ve maliyet artışı kadar olamamıştır.
Bu da dünyadaki denizlerin ve iç suların
önemini her geçen gün artırmakta ve su
ürünleri yetiştiriciliğini geleceğin sektörü
olarak
göstermektedir.
Ancak,
sürdürülebilirlik için çevresel açıdan
alınacak tedbirlerle su kaynaklarının
korunması, planlı kullanımı önemlidir.
Desteklemelerin ilk bakışta görünmeyen bu
etkisi ilk yıllarda görülememiş ve büyük
üretim
artışlarıyla
büyük kazançlar
sağlanmıştır. Zamanla ortaya çıkan maliyet
artışı ve pazarlama sorunu planlı ve
sürdürülebilir bir sistemin önemini ortaya
koymuştur.
Ayrıca ekonomik sürdürülebilirlik için,
piyasa dengeleri açısından da planlı bir
7
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Özetle, balık yetiştiriciliği için şunlar
söylenebilir:
3. Destekleme politikalarının etkilediği
üretim artışının olumsuz etkilerinden
kaçınmak için sürdürülebilir planlı bir
destekleme
ve
üretim
sisteminin
oluşturulması çok önemli hususlardandır.
1. Alternatif yem kaynakları ile ilgili AR-GE
çalışmalarının artması
2. Pazarlama ve fiyat konularında arayışların
ve çalışmaların hızlandırılması
Kaynaklar
Balıkçılık
Sektör
Raporu
ve
Global
Su
Ürünleri
http://www.sudayasamdergisi.com/reklam/balikcilik-sektor-raporu.pdf
27.10.2015
Fuarı,
Erişim
2014.
Tarihi:
Brüksel Ticaret Müşavirliği Balıkçılık Sektör Raporu, 2015
BSGM, 2015. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğü. Bilgi Dokümanları.
www.tarim.gov.tr/BSGM Erişim Tarihi: 27.10.2015.
Çelikkale M. S., Düzgüneş E., Okumuş İ., 1999. Türkiye Su Ürünleri Sektörü, Potansiyeli,
Mevcut Durumu ve Çözüm Önerileri. İTO Yayın No 1999-2, İstanbul.
DOĞAN, K. 2003. Ülkemizin akuakültür potansiyeli. Deniz ve Balıkçılık, Aylık Sektörel
İhtisas Dergisi, Sayı:3, 10-12 kısım I-II.
Et ve süt Kurumu 2013. Sektör Raporu. http://www.ukon.org.tr/ Erişim Tarihi: 27.10.2015
FAOSTAT,
2015.
Global
Aquaculture
Production
(online
http://www.fao.org/fishery/statistics/global-aquaculture-production/query/en.
query).
Erişim Tarihi: 27.10.2015.
FAO Yearbook 2012. Fisheries and Aquaculture Statistics, http://www.fao.org/3/ai3740t.pdf Erişim Tarihi: 27.10.2015.
Sağlam, N. Özdemir, Y. Sarıeyyüboğlu, M., 2008. Elazığ Su Ürünleri Sektörü (Bugünü,
Geleceği ve Bazı Fizibiliteler). T.C. Elazığ Valiliği 269s., Elazığ.
TUİK, 2015.Türkiye İstatistik Kurumu. Su Ürünleri İstatistikleri. www.tuik.gov.tr.
8
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye Beyaz Et Sektörü 2015
Dr. Züleyha KAHRAMAN
Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Beyaz et insan beslenmesinde tartışılmaz bir
öneme sahiptir. Tavuk eti; uluslararası
terminolojide “Kanatlı Eti” kavramı içinde
geçmekte olup, bu kavramın içinde piliç,
hindi, bıldırcın, ördek, kaz gibi hayvanların
etleri de yer almaktadır. Tavuk eti,
hayvansal protein kaynağı olarak gıda
sektörü ile iç içe olduğu gibi, tavukların
yetiştirilmesinde ve insan sağlığına
etkilerinde sağlık sektörü ile tesislerin
inşasında inşaat sektörü ile ilişki içinde oluр
her açıdan istihdam yaratıcı dinamik bir
sektördür. Beyaz et sektöründe kullanılan
civcivler, ıslah yoluyla büyüme hızı ve
kapasitesi arttırılmış hibrit civcivlerdir.
Hayvan ıslahındaki ilerleme ve yem
sektöründeki gelişmelerle bu civcivler 40-45
gün gibi kısa bir süre içerisinde 2-2,5
kilogram tavuk ağırlığına ulaşmaktadır.
ve uygun oranlarda kapsayan protein
içermektedir (Tablo 1). Tavuk etinin
bileşiminde bulunan biyolojik değerliliği
yüksek olan proteinler (% 20-22) vücut
proteinlerinin oluşumu için çok önemli bir
kaynaktır. Tavuk etinin içerdiği proteinin %
90-100 oranında vücut proteinine dönüşmesi
ona yüksek biyoyararlanıma sahip olma
özelliği kazandırır. Beyaz et sektörü,
Ülkemiz hayvancılık sektörü içerisinde
sürekli bir gelişim sağlayan, kendi üretim
planlamasını yapabilen ve ülkenin hayvansal
protein gereksiniminin önemli bir bölümünü
karşılayabilen önemli bir üretim dalıdır.
Başlangıçta üretim küçük aile işletmelerinde
yüksek birim maliyet ile gerçekleştirilmekte
iken sektörde yapısal değişime gidilerek
entegre tesisler kurulmaya başlanmıştır.
Yapılan yatırımlarla modern üretim
tesislerinin sayısı ve üretim kapasitesi hızla
artmış,
yüksek
standartta
üretim
yaygınlaşmıştır. Ülkemiz, mevcut durumda
kanatlı eti ve ürünleri üretiminde teknolojik
seviye olarak AB standartlarına ulaşmış
durumdadır.
Beyaz et grubu içerisinde en fazla üretim ve
tüketim payına sahip olan tavuk etidir.
Tavuk etinin özellikle biyoyararlanımı
yüksek, proteinlerce zengin olduğu
bilinmektedir. Tavuk eti, insan vücudunun
sentezleyemediği ve besinlerle alınması
zorunlu olan amino asitleri yeterli miktarda
9
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 1. Tavuk Etinin Besleyici Değeri, (100 g yenilebilir kısımda)
Tüm Tavuk
Göğüs
Tüm
Eti
Eti
Tavuk Eti
Su (g)
70.3
75.4
Vitaminler
Enerji (kcal)
167
112 Vitamin B1 (mg)
0.1
Protein (g)
20.0
21.8 Vitamin B2 (mg)
0.15
Yağ (g)
9.7
2.8 Niasin (mg)
10.4
SFA (g)
2.6
0.76 Vitamin B6 (mg)
0.3
MUFA (g)
4.4
1.3 Biotin (µg)
2.0
PUFA
1.8
0.52 Folik Asit (µg)
10
PUFA/SFA
0.69
0.69 Vitamin B12 (mg)
0.4
Kolesterol (mg)
110
69 Vitamin C (mg)
Vitamin A: Retinol
Mineraller
9
Eşdeğeri (µg)
Kalsiyum (mg)
13
14 Vitamin D (µg)
0.2
Demir (mg)
1.1
1.0 Vitamin E (mg)
0.2
İyot (µg)
0.4
0.4 Vitamin K (µg)
Magnezyum
22
23
(mg)
Çinko (mg)
1
0.7
Selenyum (µg)
6
7
Sodyum (mg)
64
81
Potasyum (mg)
248
320
Fosfor (mg)
147
173
Göğüs
Eti
0.1
0.15
14
0.42
2.0
12
0.4
16
0.2
0.29
-
Kaynak: BESD-BİR
2. Kümes Hayvanları ve İşletmeler
Türkiye’de kanatlı et sektörü hammadde
üreticisi çiftçi, sektörle ilgili esnaf, yem,
ilaç-aşı, yan sanayi, nakliye ve pazarlama
dahil olmak üzere 600.000 kişiyi istihdam
ediyor ve yaklaşık 2.5 milyon kişinin
geçimini sağlıyor. Sektör 2014 yılı itibariyle
5 milyar dolar ciro ile üretimde, tüketimde
ve özellikle ihracatta artış sağlamıştır. Tablo
2’de türlerine göre kümes hayvanları sayısı
ve Tablo 3’de kanatlı sektöründe işletme ve
kümes sayıları yer almaktadır.
azalmasına yol açmıştır. Bütün bunlara
rağmen yıllar itibariyle kümes ve işletme
sayıları bakımından önemli bir azalma
olmadan mevcut sayı korunmuş veya çok az
da olsa artışlar olmuştur.
Kümes ve İşletme sayıları bakımından 20062014 yıllarına bakıldığında önemli sayısal
farklılıklar olmadığı görülmektedir. Bu
durum, mevcut işletme ve kümes sayısının
iç talebi fazlasıyla karşıladığı ve ihracat
imkanları olduğunda sektörün bunu
karşılayacak alt yapı ve kapasiteye sahip
olduğunu göstermektedir.
Kümeslerdeki et tavuğu sayıları 2005 yılında
257 221 440 adet ve 2006 yılında 286 121
360 iken, ilerleyen dönemlerde önemli
miktarda düşüşler yaşanmıştır. Bunun
başlıca nedeni 2005 ve bunu takiben 2007
yıllarında ortaya çıkan kuş gribi vakalarıdır.
Kuş gribi hem toplam hayvan sayısında
azalmaya hem de tüketimde talebin
Yine de kümes sayılarında yıllık olarak
yaklaşık % 10 ve % 15 civarında düzenli bir
artış söz konusudur. İşletme sayılarında ise
bazı yıllar sabit görünmekle beraber küçük
artışlar söz konusudur.
10
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. Türlerine Göre Kümes Hayvanları Sayısı (2005-2014)
Yıl
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Yumurta Tavuğu
(Adet)
60 275 674
58 698 485
64 286 383
63 364 818
66 500 461
70 933 660
78 956 861
84 677 290
88 721 000
89 040 000
Et Tavuğu
(Adet)
257 221 440
286 121 360
205 082 159
180 915 558
163 468 942
163 984 725
158 916 608
169 034 283
177 433 000
184 270 000
Hindi
(Adet)
3 697 103
3 226 941
2 675 407
3 230 318
2 755 349
2 942 170
2 563 330
2 760 859
2 925 000
2 981 000
Kaz
(Adet)
1 066 581
830 081
1 022 711
1 062 887
944 731
715 555
679 516
676 179
755 000
925 000
Ördek
(Adet)
656 409
525 250
481 829
470 158
412 723
396 851
382 223
356 730
368 000
378 000
Kaynak: TÜİK, 2014
Tablo 3. Kanatlı Sektöründeki İşletme ve Kümes Sayıları (2006-2014)
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
İşletme Sayısı
Kümes sayısı
İşletme Sayısı
Kümes sayısı
İşletme Sayısı
Kümes sayısı
İşletme Sayısı
Kümes sayısı
İşletme Sayısı
Kümes sayısı
İşletme Sayısı
Kümes sayısı
İşletme Sayısı
Kümes sayısı
İşletme Sayısı
Kümes sayısı
İşletme Sayısı
Kümes Sayısı
Kuluçka
(Adet)
82
81
81
90
79
79
78
80
80
-
Damızlık
(Adet)
238
1 445
248
1 507
247
1 548
274
1 586
277
1 657
276
1 769
302
1 949
322
2 086
341
2 237
Ticari Etlik
Piliç (Adet)
8 899
11 020
8 919
11 263
8 948
11 543
8 827
11 350
8 908
11 623
9 164
12 227
9 403
12 852
9 444
13 505
9 782
14 360
Ticari Yumurtacı
(Adet)
1 304
3 284
1 195
3 289
1 075
3 059
1 078
3 120
1 072
3 162
1 042
3 044
1 050
3 243
994
3 103
1 046
3 141
Toplam
(Adet)
10 523
15 749
10 443
16 059
10 351
16 150
10 269
16 056
10 410
16 442
10 561
17 040
10 900
18 044
18 840
18 694
11 328
19 738
Kaynak: GKGM, 2014
3. Kanatlı Eti Üretim ve Tüketimi
Türkiye kanatlı eti üretim ve tüketimi 2001
ve 2014 yılları arasında önemli oranda artış
göstermiştir. Bu yıllara ait veriler Tablo 4 ve
Tablo 5’te verilmiştir. Kanatlı sektörü 2014
yılında %8.8 büyüme kaydetmiş, 2001
yılında 592.567 ton olan piliç eti üretimi
2014 yılında 1.956.000 tona ulaşmıştır. 2014
yılında üretilen kanatlı etinin %88’i tavuk
eti, tavuk etinin %93’ü ise piliç etinden
ibarettir. TÜİK verilerine göre 2015 yılının
ilk ayında ise tavuk eti üretimi %5-6 ve hindi
eti üretimi %20 artış göstermiştir. 2014
yılında kişi başı piliç eti tüketimi de 21
kilogram olarak gerçekleşmiştir. Ancak kişi
11
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
başına kanatlı eti tüketimi hala istenen
sayıya ulaşamamıştır. Dünya piliç eti üretimi
2014 yılında 95.3 milyon ton olarak
gerçekleşmiştir. Dünya piliç eti üretiminde
Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve
Brezilya, açık ara öndedir. Türkiye ise 10.
Sıralarda yer almaktadır (BESD-Bir, 2014) .
Yukarıda adı geçen ilk 3 ülkede kişi başına
piliç eti tüketimi ortalama 35-43 kg
civarında iken Türkiye henüz bu miktarların
yarısını yakalayabilmiştir. Türkiye’nin 2015
yılı hedefi kişi başına piliç eti tüketiminde 23
kg’ın üstüne çıkmaktır.
Tablo 4. Türkiye Kanatlı Eti Üretimi (2001-2014)
Yıllar
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Piliç Eti
(Ton)
592.567
620.581
768.012
940.889
978.400
945.779
1.012.000
1.150.000
1.180.000
1.420.000
1.619.000
1.707.000
1.791.000
1.956.000
Hindi Eti
(Ton)
38.991
24.582
34.078
46.248
53.530
45.750
33.000
35.000
28.000
33.000
32.000
43.000
44.000
53.000
Köy Ve Yumurta Tavukları,
Diğer Kanatlı Eti (Ton)
41.813
60.043
51.255
58.295
52.850
40.250
55.000
57.000
60.000
62.000
72.000
80.000
88.500
90.000
Toplam
(Ton)
673.371
705.206
853.345
1.045.432
1.084.780
1.031.779
1.100.000
1.242.000
1.268.000
1.515.000
1.723.000
1.830.000
1.923.500
2.099.000
Kaynak: BESD-BİR, 2014
Tablo 5. Türkiye Kişi Başına Kanatlı Eti Tüketimi (2001-2014)
Yıllar
Piliç Eti
(Kg/kişi)
8.91
9.31
11.36
13.73
13.87
13.36
14.07
15.56
15.32
18.00
19.35
19.34
19.39
21.00
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Kaynak: BESD-BİR, 2014
Hindi Eti
(Kg/kişi)
0.59
0.36
0.50
0.67
0.75
0.65
0.46
0.47
0.38
0.44
0.40
0.52
0.49
0.59
Köy ve Yumurta Tavukları, Diğer
Kanatlı Eti (Kg/kişi)
0.64
0.91
0.77
0.86
0.77
0.58
0.77
0.73
0.76
0.72
0.69
0.65
0.65
0.71
12
Toplam
(Kg/kişi)
10.18
10.61
12.65
15.29
15.42
14.62
15.33
16.79
16.48
19.19
20.47
20.54
20.53
22.30
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
4. Hammadde ve Karma Yem Fiyatları
Kanatlı karma yemlerinde kullanılan
hammadde fiyatları Tablo 6, 7 ve 8’de
verilmiştir. Piliç eti yem karmaları yumurta
tavukçuluğunda olduğu gibi, genellikle
mısır
ve
soyaya
dayalı
olarak
hazırlanmaktadır. Kanatlı rasyonları %
50’den fazla miktarda mısır ve soyadan
oluşmakta, bu hammaddelerin yanı sıra
buğday, arpa, ayçiçeği ve pamuk tohumu
küspesi
gibi
hammaddeler
de
kullanılmaktadır. Soyanın tamamı ve mısırın
belli bir kısmı ise ithalat yolu ile temin
edilmektir.
Etlik
piliç
yemlerinde
kullanılan
hammaddeler 2013 yılında olduğu gibi
2014’ün ilk 5 ayında da sürekli artma
eğilimindedir.
Buna
dövizdeki
kur
değişiminin yanı sıra hammadde temin
etmede yaşanan sıkıntılar da etkili
olmaktadır.
Tablo 6. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2014 (Ocak-Haziran)
Mısır
Arpa
Full Fat Soya
Soya Küspesi
Kanola Küspesi
Mısır Grizi
Buğday Kepeği
Mısır Kepeği
Razmol
Kırık Buğday
Yemlik Buğday
Çavdar
Ham Yağ
Atk (28 Proteın)
Atk (36 Proteın)
Ptk
Melas
Ddgs
$ Kuru
OCAK
ŞUBAT
MART
NISAN
MAYIS
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
650 293 665 300 690 311 740 347 770 368
670 302 660 297 660 297 680 319 710 340
1.443 650 1.510 680 1.554 700 1.512 710 1.379 660
1.376 620 1.410 635 1.476 665 1.459 685 1.421 680
866 390 844 380 877 395 852 400 805 385
666 300 710 320 710 320 692 325 669 320
475 214 455 205 450 203 485 228 510 244
595 268 605 273 620 279 625 293 630 301
540 243 540 243 540 243 555 261 580 278
645 291 655 295 675 304 690 324 705 337
740 333 740 333 740 333 765 359 780 373
630 284 640 288 640 288 660 310 670 321
2.775 1.250 2.753 1.240 2.775 1.250 2.631 1.175 2.299 1.100
460 207 470 212 550 248 605 284 615 294
710 320 688 310 755 340 788 370 794 380
720 324 740 333 750 338 755 354 760 364
450 203 450 203 450 203 460 216 460 220
910 410 888 400 910 410 895 420 878 420
2,22
2,22
2,22
2,13
2,09
HAZIRAN
TL
$
790 373
730 344
1.357 640
1.378 650
806 380
678 320
550 259
630 297
600 283
700 330
820 387
680 321
2.078 980
620 292
763 360
750 354
480 226
890 420
2,12
Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014
Bu nedenle tavuklar çoğunlukla kesif yemle
beslendiklerinden, artan hammadde fiyatları
nedeniyle yem maliyeti toplam maliyetin en
az %65’ini oluşturmaktadır. Bu da yem
karmalarının fiyatlarını artırmaktadır (Tablo
9). Bu artış piliç eti fiyatının her zaman
yüksek olmasına neden olmaktadır. Ancak
tavuk eti fiyatlarındaki artış tavuk etine olan
talebi çok azaltmamaktadır. Mevcut
durumda beyaz et içerisinde ve kırmızı ete
kıyasla tavuk eti daha fazla talep
edilmektedir.
13
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 7. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2014 (Temmuz-Aralık)
Mısır
Arpa
Full Fat Soya
Soya Küspesi
Kanola Küspesi
Mısır Grizi
Buğday Kepeği
Mısır Kepeği
Razmol
Kırık Buğday
Yemlik Buğday
Çavdar
Ham Yağ
Atk (28 Proteın)
Atk (36 Proteın)
Ptk
Melas
Ddgs
$ Kuru
TEMMUZ AĞUSTOS
EYLÜL
EKİM
KASIM
ARALIK
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
790 373 700 324 675 305 685 303 695 310 700 306
700 330 700 324 700 317 720 319 735 328 740 323
1208 570 1242 575 1.249 565 1.220 540 1.187 530 1.191 520
1208 570 1274 590 1.238 560 1.220 540 1.299 580 1.271 555
742 350 713 330 685 310 678 300 650 290 676 295
657 310 648 300 641 290 610 270 582 260 595 260
550 259 530 245 530 240 500 221 470 210 480 210
640 302 630 292 620 281 600 265 580 259 570 249
600 283 600 278 600 271 570 252 560 250 565 247
700 330 700 324 680 308 670 296 670 299 675 295
800 377 780 361 760 344 765 339 800 357 810 354
660 311 660 306 660 299 670 296 680 304 700 306
1.950 920 1987 920 2.210 1.000 2.350 1.040 2.195 980 2.176 950
590 278 550 255 490 222 420 186 430 192 450 197
742 350 691 320 685 310 633 280 605 270 687 300
740 349 710 329 650 294 580 257 570 254 580 253
480 226 480 222 480 217 450 199 450 201 450 197
827 390 778 360 707 320 678 300 650 290 744 325
2,12
2,16
2,21
2,26
2,24
2,29
Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014
Tablo 8. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2015 (Ocak-Haziran)
OCAK
TL
$
Mısır
Arpa
Full Fat Soya
Soya Küspesi
Kanola Küspesi
Mısır Grizi
Buğday Kepeği
Mısır Kepeği
Razmol
Kırık Buğday
Yemlik Buğday
Çavdar
Ham Yağ
Atk (28 Proteın)
Atk (36 Proteın)
Ptk
Melas
Ddgs
$ Kuru
ŞUBAT
TL
$
MART
TL
$
NİSAN
TL
$
MAYIS
TL
$
HAZİRAN
TL
$
710 305
720 293
730 282
740 279
740 279
740 273
760 326
760 309
750 290
740 279
730 275
650 240
1.200 515 1.230 500 1.295 500 1.378 520 1.537 580 1.463 540
1.258 540 1.304 530 1.360 525 1.511 570 1.683 635 1.518 560
734 315
738 300
777 300
808 305
901 340
867 320
606 260
627 255
648 250
636 240
610 230
610 225
500 215
505 205
480 185
460 174
420 158
420 155
600 258
620 252
600 232
580 219
570 215
575 212
585 251
605 246
605 234
600 226
590 223
585 216
695 298
715 291
720 278
720 272
705 266
685 253
820 352
820 333
810 313
800 302
780 294
730 269
720 309
725 295
730 282
720 272
700 264
640 236
2.155 925 2.091 850 1.994 770 2.041 770 2.001 755 2.033 750
495 212
520 211
550 212
560 211
580 219
580 214
722 310
775 315
751 290
795 300
822 310
867 320
630 270
680 276
680 263
700 264
720 272
750 277
450 193
450 183
430 166
430 162
400 151
400 148
816 350
836 340
855 330
901 340
848 320
786 290
2,33
2,46
2,59
2,65
2,65
2,71
Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2015
14
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 9. Aylara Göre Yem Fiyatları TL/Ton -2013-2014
Aylara Göre Yem Fiyatları
2014
Yumurta
Etlik Piliç
Aylar
Yemi
yemi
Ocak
970
1240
Şubat
980
1240
Mart
980
1240
Nisan
1025
1300
Mayıs
1050
1350
Haziran
1100
1400
Temmuz
1150
1470
Ağustos
1050
1300
Eylül
1000
1200
Ekim
970
1170
Kasım
960
1130
Aralık
995
1130
Ortalama
1016
1264
Aylara Göre Yem Fiyatları
2015
Yumurta
Etlik Piliç
Yemi
yemi
995
1175
1025
1210
1025
1210
1050
1230
1090
1270
1070
1250
1070
1250
1070
1250
Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2013-2014
5. Beyaz Et İhracatı
Kanatlı eti sanayi, sürekli büyüyen,
ihracatını hızlı bir şekilde artıran ve yoğun
istihdam sağlayan sektör olarak, son 10 yılda
ciddi bir ilerleme kaydetmiştir. Kanatlı eti
ve ürünleri ihracatı 2014 yılında ayak dahil
430 bin tona ulaşmış ve 700 milyon dolar
gelir elde edilmiştir. İhracatın 2013 yılının
aynı dönemine göre artış oranı yaklaşık %9
olarak gerçekleşmiştir. 2025 yılında
ihracatın 1,2 milyon tonu aşması ve 2,5
milyar dolar döviz girdisi elde edilmesi
beklenmektedir.
Türkiye ABD ve Brezilya’nın ardından 3.
Sırada yer almayı hedeflemektedir. Hindi
etinde ise üretimin düşüklüğüne paralel
olarak ihracatta da düşük rakamlar ortaya
çıkmıştır. Bununla beraber hindi eti
ihracatımız artış eğilimini yakalamış
durumdadır. Diğer beyaz et ihracatı ise 2001
yılında küçük bir miktarla başlayıp artış
yapacağı ümidini taşımaktadır.
Tavukayağı
kanatlı
sakatatının
değerlendirilmesinde önemli bir ihracat
fırsatını yakalamış ve ihracatta dış pazar
payını
önemli
miktarda
artırmıştır.
Tavukayağı ihracatında 2001 yılında 11 790
tonu geçerken, 2014 yılına gelindiğinde
yaklaşık 4 kat artarak 45 464 tona ulaşmıştır.
Tavukayağı ihracatı en çok Hong Kong,
Vietnam ve Taylan gibi ülkelere
yapılmaktadır.
Oysaki
sattığımız
tavukayaklarının büyük bir kısmı Çin’e
gitmekte ve biz Çin ile ticaret
yapamamaktayız. Aracılar ve ilave nakliye
nedeniyle 2014 yılında Ülkemizin ekonomik
kaybı 13.6 milyon Amerikan dolarıdır,
Türkiye kanatlı eti ihracatı Tablo 10’da
görülmektedir. Kanatlı eti üretimi içerisinde
en fazla üretim piliç etinde olması nedeniyle
en çok ihracat miktarı da yine piliç etinde
gerçekleşmiştir. Piliç eti ihracatında 2002,
2003 ve 2006 yıllarında bir miktar azalma
olmakla birlikte genel olarak düzenli bir artış
gözlenmektedir. Türkiye Dünyada kanatlı
eti ticaretinde 5. sırada yer almaktadır.
15
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
benzer kayıp Çin içinde geçerlidir. Bu
nedenle doğrudan ticaret koşullarının
oluşturulması şarttır. Kanatlı sektörü
işlenmiş tavuk eti ihracatına 2010 yılında
başlamış olup küçük adımlarla artış eğilimi
göstermektedir.
Tablo 10. Türkiye Kanatlı Eti İhracatı (2001-2014)
Yıllar
Piliç Eti
Hindi Eti
Diğer
(Ton)
(Ton)
(Ton)
2001
12.342
285
0
2002
6.252
695
0
2003
8.547
804
0
2004
11.096
615
0
2005
27.278
1.929
0
2006
18.657
318
6
2007
24.775
808
0
2008
48.937
1.299
0
2009
81.632
953
3
2010
104.128
1.036
0
2011
195.937
2.081
344
2012
269.032
3.737
953
2013
322.429
6.741
529
2014
353.123
8.227
264
Ayak İşlenmiş
(Ton)
(Ton)
11.790
0
12.695
0
15.818
0
17.339
0
15.767
0
18.971
0
26.175
0
30.508
0
32.511
0
35.232
10.943
36.687
12.896
31.159
21.368
42.039
23.955
45.464
23.466
Toplam
(Ton)
24.417
19.642
25.169
29.050
44.974
37.952
51.758
80.743
115.099
151.339
247.945
326.249
395.694
430.544
Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri, 2014
Tablo 11. Ülkelere Göre Türkiye’nin Kanatlı Eti İhracatı (Ayak Dahil, ton 2009-2014)
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Irak
50.666 71.118 126.603 178.602 220.477 226.734
Türk Cumhuriyetleri
17.362 19.962 27.509
33.189
37.218 40.816
Suriye
163
131
686
745
26.446 20.405
Kongo Demokratik
Cumhuriyeti
54
1.768
0
4.951
7.761 11.714
Libya
0
12
9.458
13.204
10.514 11.674
Kongo
1.934
3.000 10.635
12.816
7.260
9.261
Angola
614
721
2.438
4.860
6.090
7.987
BAE
0
133
578
1.673
2.095
5.316
Ürdün
0
393
854
907
1.671
2.657
Rusya
0
41
743
339
747 20.537
Kuveyt
44
210
242
588
838
2.105
İran
0
4.632
8.541
18.290
4.498
942
Bosna-Hersek
3.081
2.132
4.190
3.650
3.055
2.241
Suudi Arabistan
0
169
20
1.126
1.032
1.619
Diğer Afrika Ülkeleri
4.270
4.343
7.912
10.719
12.918
9.629
Diğer Asya Ülkeleri
4.060
6.767
9.840
8.537
9.061
8.182
Diğerleri
340
481
979
895
1.973
3.262
TOPLAM
82.588 116.011 211.228 295.090 353.654 385.079
Tavuk Ayağı
32.511 35.232 36.633
31.159
42.039 45.464
GENEL TOPLAM
115.099 151.243 247.861 326.249 395.694 430.544
Kaynak: DTM ve İhracatçı Birlikleri, 2014
16
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Ülkelere göre kanatlı eti ihracatı (ayak dahil)
verileri Tablo 11’de yer almaktadır. Tavuk
yumurtasında olduğu gibi kanatlı eti ihracatı
da en fazla Irak’a yapılmaktadır. 2014 yılı
itibariyle
Irak’tan
sonra
Türk
Cumhuriyetleri 2. sırada, Suriye 3. sırada ve
yeni pazarlarımızdan Rusya ise 4. sırada yer
almaktadır. Maalesef Amerika Japonya ve
Avrupa ülkelerine henüz kanatlı eti ihracatı
yapılmamaktadır. İvedilikle bu yönde politik
adımlar atılmalı ve pazar fırsatları
oluşturulmalıdır.
6. Sonuç
Ülkemizde beyaz et sektörü pek çok sorunla
baş etmek zorunda olmasına rağmen sürekli
gelişen bir yapı içerisindedir. Yemde dışa
bağımlı olunması ve yükselen yem fiyatları
maliyetleri etkilemekte, yükselen maliyetler
üreticileri olumsuz etkilemekte, üretimin
sürdürülebilirliği
ve
karlılığını
engellemektedir. Bu nedenle üreticiyi
yemde dışa bağımlılıktan kurtaracak, ucuza
yem teminini sağlayacak hammadde
üretimine destekler hayata geçirilmelidir.
Hammadde üretim desteğinde öncelikle
soya üretimi tekrar gündeme alınmalı, soya
üretim desteğine üretim teknolojisi desteği
de dahil edilmelidir. Beyaz et üretimine göre
tüketimin yetersiz kalması ve fiyat
istikrarsızlıkları
nedeniyle
üretim
kapasitesinin tamamının kullanılamaması,
diğer bir ifadeyle üretim planlaması
yapılamaması
çoğu
zaman
sıkıntı
yaratmaktadır.
paralel bir seyir izlemesine, piyasada arz
fazla oluşmaması için üretim planlaması
yapılmasına, yurt dışı damızlık girişlerinin
de bu planlamaya paralel hale getirilmesine
ihtiyaç vardır.
Sektörde örgütlenme önemli bir konudur ve
hızla gelişmektedir. Bu örgütlenme yapısı iç
ve dış kaynaklarla desteklenmeli ve
güçlendirilmelidir. Gelişmiş ülkelerdeki gibi
bu yapı etkin hale getirilirse, üretici ve
tüketici arasındaki fiyat farkının azalmasına,
aynı zamanda tüketicilerin daha uygun
fiyatla kanatlı ürünleri tüketmesine neden
olacaktır. Bunun sonucu olarak ta kişi başına
tüketim rakamlarında da artışlar olacaktır.
İhracatta ise dış pazarlardaki rekabette güçlü
olabilmek için ürün standartlarımız ihracat
normlarına uygun olarak üretilmesi şarttır.
Bununla
birlikte
mevcut
pazarları
geliştirmek ve yeni pazarlar bulmak ve bu
pazarları kalıcı kılmak önem taşımaktadır.
Ayrıca, İhracata verilecek destekler de
arttırılabilir.
Bu nedenle üretim kapasite artışlarının
beyaz et tüketim ve ihracat miktarlarına
Kaynaklar
Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği, 2014 Verileri
Dış Ticaret Müsteşarlığı ve İhracatçı Birlikleri, 2014 Verileri
Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, 2014 Verileri
Türkiye İstatistik Kurumu, 2014 Verileri
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği, 2014-2015 Verileri
17
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Biyolojik Mücadele
Mustafa PORTAKALDALI
Sevcan ÖZTEMİZ
Şebnem KARUT
Ferda YARPUZLU
Serdar EYMİRLİ
Adana Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Doğada insanların yanı sıra faaliyet gösteren
milyonlarca
organizma
vardır.
Bu
organizmalar faydalı, zararlı ve nötr olarak
gruplandırılırlar. Bu gruplardan biri olan ve
tarım ürünlerinde ekonomik kayba neden
olan zararlılarla çeşitli yollarla mücadele
yüzyıllardır yapılmaktadır. Günümüzde
zararlılarla mücadelede en çok kullanılan
yöntem olan kimyasal mücadelenin pek çok
olumsuz yanının belirlenmesi, zararlılarla
mücadelede
alternatif
yöntemlerin
araştırılması ve kullanımını zorunlu hale
getirmiştir.
Bilinçsiz
yapılan
ilaçlı
mücadelelerde hedef alınan zararlılar
yanında, yararlı olarak tanımladığımız
organizmalarda
ölmektedir.
Bazı
durumlarda zararlılara karşı uygulanan
kimyasallar bitkide de fitotoksiteye neden
olabilmektedir. Bu da çevrenin iki yönlü
zarar görmesine neden olmaktadır. Bitkilere
ve çevreye zarar veren bu organizmaları
tamamen yok etmeden belli bir zarar
seviyesinin altında tutmak gereklidir.
Ekonomik Zarar Eşiği denilen bu sınırda
zararlılar, onlarla beslenen faydalılarla
belirli bir denge içerisindedir. Dışarıdan
herhangi bir müdahale olmadığı sürece bu
denge devam eder. Bu dengenin
bozulmaması veya bozulan dengenin
yeniden kurulması için doğada zaten var
olan faydalıları kullanmak gerekir. Bizim de
dâhil olduğumuz canlı çeşitliliğini korumak
amacıyla zararlıları tamamen yok etmeden
onları Ekonomik Zarar Seviyesi altında tutan
doğal düşmanların korunması veya
kullanılması amacını güden biyolojik
mücadele, son yıllarda giderek önem
kazanmıştır.
Türkiye’de, yaklaşık bir asır önce faydalı
böceklerin ithal edilmesi ile başlatılan
biyolojik mücadele çalışmaları halen
istenilen düzeyde değildir. Biyolojik
mücadele özellikle turunçgil ve örtüaltı
yetiştiriciliğinde önem kazanmaktadır.
Çünkü turunçgillerin çok yıllık olması, örtü
altı yetiştiriciliğinin kapalı alanda yapılması
biyolojik
mücadelenin
başarısını
artırmaktadır. Son yıllarda, Bakanlığımız
örtüaltı, turunçgil, bağ, nar ve mısır gibi bazı
kültür bitkilerinde biyolojik mücadelenin
benimsetilmesi ve yaygınlaştırılmasını
hedeflemiştir. Bu amaçla çiftçilere üretim
18
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
alanlarında zararlılara karşı kimyasal
uygulaması yerine kullanacağı biyolojik ve
biyoteknik mücadele için devlet desteği
verilmesi planlanmıştır. Yurtdışında farklı
faydalı organizmaları üretmek için onlarca
üretim tesisi bulunmaktadır. Ancak
ülkemizde sadece bir özel kuruluş turunçgil
bahçelerine salınmak amacıyla ticari olarak
unlubitin bir parazitoit ve bir predatörünü
üretip pazarlamaktadır. Üreticilere salınan
her böcek için devlet tarafından mali destek
verilmektedir. Faydalı böcek üreten yerli
firmaların ve ürettikleri yerli organizma
sayılarının artırılması planlanmaktadır.
Böyle çevreci kuruluşların artması için yasal
kolaylıklar ve belki düşük kredi gibi
desteklerin sağlanması bu alanda faaliyet
gösterecek yerli firma sayısını artıracaktır.
Şu an turunçgilde unlubite karşı salınan avcı
ve parazitoitler için verilen devlet desteğinin
diğer ürünler içinde verilmesi kimyasal
uygulamaları azaltıp, biyolojik mücadeleyi
artıracaktır. Bozulan doğal dengenin yavaş
yavaş yerine oturması, başta insanlar olmak
üzere bütün canlıların ekosistemde uyum
içerisinde yaşamasına olanak sağlayacaktır.
2. Biyolojik Mücadelenin Tanımı ve Önemi
Biyolojik mücadele; zararlı, hastalık ve
yabancı otların diğer canlıların yardımı ile
ekonomik
zarar
eşiğinin
altında
tutulmasıdır. Yani doğada zararlı olan
canlıları tamamen yok etmeden doğal
dengeyi koruyucu, onarıcı ve destekleyici
önlemler almaktır. Biyolojik mücadele,
entegre zararlı yönetiminde diğer mücadele
yöntemleri ile birlikte uyumlu bir şekilde
kullanıldığı zaman çok etkilidir. Biyolojik
savaşımda kullanılacak canlılar, özel
yetiştirme laboratuvarlarında çoğaltılarak
uygun zamanda ve yeter sayıda zarar
gözlenen
alanlara
salınır.
Üretim
laboratuvarlarının olmadığı durumlarda
faydalı organizmalar yurt dışından ithal
edilebilir. Bazı hallerde de, tabiatta var olan
az sayıdaki yararlı türün çoğalması ve
korunması desteklenir.
•Çoğaltma: faydalı organizmaların özel
laboratuvarlarda çoğaltılıp üretim alanlarına
salınması,
•Koruma:
faydalıların
sürdürdükleri
doğal
korunmasıdır.
yaşamlarını
ortamların
Bunlar biyolojik mücadelenin üç temel
yaklaşımı olarak görülmektedir. Bu da
mümkün
olduğu
kadar
kimyasal
mücadeleden kaçınarak doğal dengenin
korunmasıyla
gerçekleştirilebilir.
Bu
nedenle çevre kirliliğinin büyük boyutlara
ulaştığı ve çevre bilincinin ön plana çıktığı
günümüzde biyolojik mücadele daha da
önem kazanmıştır.
Biyolojik mücadele birçok avantaja sahip
olup, doğada bir kere tesis edilince süreklilik
kazanır ve çevre koşulları değişmedikçe
zararlılarla diğer yöntemlerle mücadeleye
gerek kalmaz.
Kısaca bir bitkisel üretim alanında biyolojik
mücadele üç şekilde yapılabilir.
Biyolojik mücadelenin çevre kirliliği ve
toksisite gibi yan etkileri yoktur. Ayrıca
zararlıların
dayanıklılık
oluşturmasını
•İthal: faydalı organizmanın yurt dışından
getirilerek doğaya salınması,
19
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
önler.Kullanılan doğal düşmanlar üretim
alanına yerleştiğinde, zararlı olarak görülen
tür baskı altına alınacağı için sorun olmaktan
çıkacak ve üreticinin mücadele masrafları
azaltılacaktır.
3. Dünya’da Biyolojik Mücadelede Kullanılan Bazı Etmenler
İnsanlar yaşamlarında kendilerine hizmet
eden
canlıları
faydalı
olarak
tanımlamışlardır. İlk yılı tam olarak
bilinmese de kediler evlerdeki fareleri
avlayarak asırlardır faydalı olarak hizmet
etmektedirler. Onların sayesinde fare için
herhangi bir kimyasal kullanılmamaktadır.
Bu örnekten yola çıkarak dünyada birçok
zararlının başka organizmalarla kontrol
altına aldığını literatür desteklemektedir.
beraberinde insan sağlığı ve diğer çevre
sorunlarını da birlikte getirmiş, toprak ve su
kirliliği yanında, özellikle zararlıları baskı
altında tutan faydalı organizmalar ve diğer
birçok canlı türü, ciddi bir şekilde zarar
görmeye başlamıştır. Bununla birlikte,
özellikle 1950’li yıllarda çok geniş
spektrumlu
pestisitlerin
kullanımına
müsaade edilmesi ve buna karşılık da birçok
zararlının
kullanılan
bu
pestisitlere
dayanıklılık kazanması, gerek artan dünya
nüfusunun besin ihtiyacının daha güvenilir
üretim teknikleri ile karşılanma ihtiyacı
gerekse de biyolojik mücadele ajanlarının
satışının yapılmasının bir pazar haline
gelmesi nedeniyle 1970-1999 yılları
arasında daha da hızlı bir şekilde ticari
olarak
üretilen
biyolojik
mücadele
ajanlarının sayısında önemli artışlar
gözlenmiştir (Lenteren, 2011).
Dünyada doğal mücadele olarak adlandırılan
mücadele şeklinin 500 milyon yıl önce
başladığı ancak buna karşı biyolojik
mücadele ajanlarının zararlıları baskı altına
almak için kullanılması 19. yüzyılın
sonlarına denk gelmektedir (Lenteren,
2011). Kayıtlı ilk literatürlerden biri 1200
yıllarında Oecophylla smaragdina adlı
karıncanın
Çin’deki
turunçgillerden
toplanarak Yemen’de palmiye ağaçlarında
zarar
yapan
yaprakbitlerine
karşı
salındığıdır. Çekirgelere karşı 1762 yılında
Acridotheres tristis adlı kuşun çekirge
mücadelesinde kullanıldığı belirtilmiştir.
Diğer taraftan hastalıklarla mücadelede
küllü su, arap sabunu gibi o dönemde elde
bulunan malzemeler kullanılmıştır. Ta ki
kimyasal bileşiklerin üretilmesine kadar; bu
dönemden sonra zararlılarla mücadele şekli
değişmeye başlamıştır. Özellikle, II. Dünya
Savaşı’nı
izleyen
yıllardan itibaren
Klorlandırılmış Hidrokarbonların ve diğer
kimyasalların tarımda kullanılmasının
giderek artan oranda devam etmesi,
Biyolojik mücadelenin bu kadar eski
tarihlere kadar uzamasına rağmen dünya
üzerinde ticari olarak biyolojik mücadele
ajanlarının kullanılması 120-130 yıl
öncesine dayanmaktadır. Bununla birlikte
dünyada meyve bazı meyve bahçeleri, mısır,
pamuk şeker kamışı, soya, bağ ve seralarda
kimyasal mücadeleye alternatif ve çevre
dostu olan biyolojik mücadele başarılı bir
şekilde kullanılmaktadır (Lenteren ve
Bueno, 2003).
Dünyada, kültüre açılmış tarım alanlarının
kapsadığı alanın sadece %10’unda 120 yılı
aşkın bir süredir salım yaparak yaklaşık 165
20
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
farklı zararlı türe karşı biyolojik mücadele
yapılmaktadır (Bale et al.., 2008; Cock et
al.., 2010; Lenteren, 2011). Ancak, Cock et
al.. (2010), 100’den fazla zararlı türe karşı
son zamanlarda 170’ten fazla doğal
düşmanın
periyodik
olarak
üretilip
satıldığını ve bunun dünyadaki ekilebilir
tarım alanları içerisindeki payının ise sadece
%0,4’ünü kapsadığını belirtmektedirler.
yeni doğal düşmanların üretilmesinde ve
satış hızında bir azalmaya neden olmuştur
(Bolckmans 1999, Lenteren, 2011).
3.1. Entomopatojenler
Mücadele
ile
Biyolojik
Çevre bilincinin giderek artması ve biyolojik
dengenin öneminin kavranmasıyla son 2025 yılda çok daha büyük mesafeler
alınmıştır. Özellikle, biyoteknolojideki
gelişmelere paralel olarak, bitki hastalık ve
zararlıları ile biyolojik mücadele konusunda
çok ciddi araştırmalar yapılmış ve
uygulamaya
konmuştur.
Zararlılarla
biyolojik mücadelede artık sadece faydalı
böcek ve akarlar değil onları hastalandırarak
öldüren
mikrobiyal
etmenler
de
kullanılmaktadır.
Son yıllarda yapılan çalışmalara göre bugün
dünyada 230 adetten daha fazla doğal
düşman ticari olarak üretilip satılmaktadır.
Satılan bu doğal düşmanlar arasında
parazitoit arıcıkları da içine alan
Hymenoptera takımı ise en fazla tercih
edilenlerdir
Bugün
üretilen
doğal
düşmanların neredeyse yarısı bu takım
içerisinde yer almaktadır.
Biyolojik mücadele ajanlarına yenilerinin
eklenmesi ve biyolojik mücadele pazarında
yer alma hızı 2000’li yılların başlarında
düşmüştür bunun nedeni olarak 2 farklı
görüş bulunmaktadır. Bunlardan birincisi
ticari olarak satılan doğal düşmanların
birçok zararlıyı aktif olarak baskı altına
alması ve bu doğal düşmanların üreticilerde
popülaritelerin yüksek olması; bir diğer
nedeni ise ithal edilen doğal düşmanların
ruhsat alımlarındaki zorluklar olarak
belirtilmektedir. Bugün, dünyada satılan ve
Türkiye’de ticari olarak ruhsat almış
Amblyseius swirskii, Aphidius colemani,
Macrolophus
pygmaeus,
Phytoseiulus
persimilis, Orius laevigatus, Cryptolaemus
montrouzieri, Leptomastix dactylopii ve
Trichogramma evanescens gibi doğal
düşmanları içeren yaklaşık 25 farklı doğal
düşman türünün bugün 300 milyon
Euro’dan daha fazla bir ticari hacime sahip
olması yukarıda bahsi geçen birinci nedenin,
Mikrobiyal mücadele genellikle böcek
patojeni mikroorganizmalar kullanılarak
yapılmaktadır. Doğada, zararlı böceklerde
enfeksiyon oluşturan ve ölmelerine neden
olan mikrobiyal etmenlere entomopatojenler
denilmektedir ve bu patojenler fungus,
bakteri, virüs, nematod ve protozoalardan
oluşmaktadır. Entomopatojen funguslar
böceklerde deri, mide ve solunum yoluyla
enfeksiyona neden olurlar. Konukçularının
vücut boşluğunu miselleri ile doldurup
fiziksel olarak ve salgıladıkları zehirli
enzimler
ve
toksinler
aracılığıyla
konukçularını öldürürler. İlk kayıtlı
uygulanan mikoinsektisit, örümcek ve
pirelerde etkili olan, Mycar adıyla Abbott
laboratuarları tarafından üretilen Hirsutella
thompsonii’dir. ABD’de 1981 yılında
kullanılmaya başlanmıştır. Bir sonraki
fungal insektisit, dünyanın her yerinde
çeşitli bitkiler üzerindeki yaprakbiti, trips,
21
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
kabuklubit ve beyazsineklerle mücadele
etmek için günümüzde de ticari olarak
kullanılmakta olan Verticillium lecanii
preperatlarıdır. Avrupa’da ticari olarak
satılmakta olan V. lecanii’nin iki izolatından
biri, Vertalec yaprak bitleri için etkili
olurken, Mycotal seralardaki beyaz
sineklerin mücadelesinde kullanılmaktadır.
Günümüzde, en yaygın olarak kullanılan
fungal insektisit Beauveria bassiana’dır.
Geniş bir konukçu dağılımına sahiptir ve
üretimi kolaydır. Hemiptera, Coleoptera ve
Lepidoptera takımlarına ait birçok böceği
hastalandırabilmektedir.
Metarhizium
anisopliae
biyolojik
mücadele
denemelerinde Rusya’da buğday mayıs
böceğinin
(Anisoplia
austriaca)
mücadelesinde kullanılmıştır. ABD’de
hamamböceği tuzaklarında ve termitlerin
biyolojik mücadelesinde kullanılmaktadır.
Bu fungus aynı zamanda, Coleoptera ve
Lepidoptera takımlarına ait bazı sera
zararlılarına karşı da kullanılmaktadır.
Paecilomyces fumosoroseus ABD’de beyaz
sinek, trips, yaprak bitleri ve kırmızı
örümcek mücadelesinde kullanılmaktadır.
Tropik ve subtropik alanlarda sadece
beyazsinekler ve yumuşak kabuklu bitler
üzerinde bulunan diğer bir önemli etmen
Aschersonia spp.’dir. Ülkemizde de
Karadeniz bölgesinde Dialeurodes citri
Ashm. (Hemiptera: Aleyrodidae)’ye karşı
başarıyla kullanılan A. aleyrodis Webb.
Antalya yöresinde de kullanılmıştır.
bir bakteri olan Bacillus thuringiensis (Bt)
üzerinde durulmaktadır. B. thuringiensis’in
birçok alt türü vardır. Bunlar başta
Lepidoptera olmak üzere Diptera ve
Coleoptera gibi pek çok böcek türüne karşı
kullanılmaktadırlar. B. thuringiensis bitkiye
uygulandıktan sonra zararlı bitkiyi yemek
suretiyle bakteriyi de bünyesine alır ve
bakterinin üretmiş olduğu toksinler
sebebiyle zararlının önce beslenmesi durur
sonra da zararlı ölür. Bakterinin üretmiş
olduğu toksinler insanlara, doğaya ve hedef
dışı organizmalara toksik değildir, ancak
zararlı böceklere karşı oldukça etkilidir.
Ülkemizde de B. thuringiensis çam
ağaçlarında
çam
kese
böceği
(Thaumetopoea pityocampa), bağda salkım
güvesi (Lobesia botrana), domates güvesi
(Tuta absoluta) ve yeşilkurt (Helicoverpa
armigera) gibi bazı Lepidopterlere karşı
başarıyla kullanılmaktadır.
Böcek
virüslerinin
enfeksiyon
oluşturabilmeleri için böcekler tarafından
yenilmeleri gerekir. Sindirim yolu dışında,
biyotik veya abiyotik faktörler tarafından üst
derinin yıpranması veya aşınması virüs girişi
için bir yol olabilir. Bazı virüslerin de
böcekleri solunum yolu ile enfekte ettiği
belirlenmiştir. Virüsler böceklerin tabiattaki
doğal
düşmanları
olup,
özellikle
bakulovirüsler
sadece
böceklerde
enfeksiyon oluşturduklarından, güvenli
biyolojik mücadele materyali olarak
kullanılmaktadırlar. Ülkemizde de Elma iç
kurdu (Cydia pomonella)’ya karşı Cydia
pomonella granül virüsü başarılı bir şekilde
kullanılmaktadır.
Bakteriyel patojenlerin çoğu böcekleri
sindirim sistemi aracılığıyla enfekte ederler.
Bazı durumlarda,
yüzeyde
yaşayan
bakteriler fırsatçı patojen olarak rol oynarlar
ve bunlar yaralardan içeri girerler. Son
yıllarda patojenik potansiyeli hayli yüksek
Böceklerde parazit olarak yaşayan ve bazı
durumlarda ölümlerine yol açan birçok
nematod türü bulunmaktadır. Şimdiye kadar
22
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yapılan çalışmalarda 302’den fazla nematod
türünün, böcekler ve diğer omurgasız
hayvanlarla ilişkili olduğu belirlenmiştir.
Steinernematidae ve Heterorhabditidae
üyeleri özellikle toprakta yaşayan böceklerin
kontrolünde en sık kullanılan gruplardır. Bu
nematodlar B. thuringiensis’den sonra
Amerika’da yıllık 2-3 milyon dolarlık
market satışlarıyla en fazla kullanılan
biyolojik mücadele etmenleridir.
Yabancı otlar, insanoğlunun istemediği
yerlerde yetişen ve yararından çok zararı
olan bitkilerdir. Yabancı ot kontrolünde
bugünkü amaç ürünü tamamen yabancı
otlardan temizlemek (yabancı ot türlerini
tamamen yok etmek) değil, yabancı ot
popülasyonunu ekonomik zarar eşiğinin
altında tutmaktır. Yabancı otlar ile
mücadelede, yoğun bir şekilde herbisit
kullanımının sakıncaları ortaya çıktıkça,
herbisit kullanımına alternatif yöntemlerin
araştırılmasının yanı sıra, entegre tarım
içerisinde
herbisitlerin
kullanımının
azaltılmasına ve bu kapsamda da yabancı
otlar ile mücadelede biyolojik mücadele
yöntemlerinin
kullanımına
yönelik
çalışmalar her geçen gün daha fazla önem
arz etmektedir.
düşmanlarından bir böcek türü olan
Crocidosema
lantana
ve
Agomyza
lantanae’nın larvaları yetiştirilerek doğaya
salınmış ve kısa sürede Lantana camara ile
mücadelede başarılar elde edilmiştir
(Güncan, 2002). Avustralya’ya 1840 yılında
Orta Amerika’dan süs bitkisi olarak getirilen
Opuntia inermis, Opuntia stricta ve diğer
kaktüs türleri 1925 yılında Avustralya’da
yaklaşık 24 milyon hektar mera arazisini
kaplamıştır (Franz and Krieg (1972)’ye atfen
Özer ve ark. (2001)). Bu yabancı ot türleriyle
biyolojik
mücadele
kapsamında
Arjantin’den
getirilen
Cactoblastis
cactorum çoğaltılarak doğaya salınmıştır.
Bu
doğal
düşmanlar
kaktüsleri
zararlandırmıştır. Cactoblastis cactorum‘un
yaraladığı kaktüsler sekonder olarak da
bakteriler tarafından zararlandırılmıştır
(Özer ve ark., 2001). Batı Amerika’ya tıbbi
bitki olarak getirilen Hypericum perforatum
hızlı bir şekilde yayılarak 1940 yıllarında
ABD’nin batısında 2 milyon hektar mera
alanını kaplamıştır. Bu yabancı ot türüne
karşı biyolojik mücadele kapsamında
ABD’de Chrysolina spp. başarılı olarak
kullanılmıştır. Yine bu yabancı ot türüne
karşı Avustralya ve Yeni Zelanda da
Chrysolina spp. ile başarılı bir şekilde
mücadele yapılmıştır (Özer ve ark., 2001;
Güncan, 2002).
Yabancı otların biyolojik mücadelesinden,
yabancı otlara karşı doğal düşmanlar
kullanılarak
yapılan
mücadele
anlaşılmaktadır. Yabancı otların biyolojik
mücadelesinde böcekler ilk defa Hawaii
Adalarında kullanılmıştır. Bir kaktüs türü
olan Lantana camara 1860 yılında bu adaya
girmiş ve kuşlar tarafından bölgenin her
tarafına yayılmıştır. Bu yabancı otun doğal
Ülkemizde, Canavar otları (Orobanche spp.)
üzerinde beslenen ya da barınan pek çok
böcek türü bulunmasına rağmen gerek
dünyada gerekse de ülkemizde yapılan
çalışmalarda en etkili böceğin Canavar otu
sineği (Phytomyza orobanche Kalt.) olduğu
belirlenmiştir. Bu sinek sadece canavar otu
tohumları
ile
ya
da
gövdesiyle
beslenmektedir (Aksoy ve ark., 2006).
3.2. Yabancı Otlar ve Biyolojik Mücadele
23
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
4. Türkiye’de Biyolojik Mücadelede Uygulamaya Aktarılan Çalışmalar
Türkiye’de biyolojik mücadele ile ilgili ilk
çalışmalar 1912 yılında başlamıştır.
Biyolojik
mücadelenin
ilk
örneği;
Turunçgilde Torbalı koşnil, Icerya purchasi
Mask. (Homoptera: Margarodidae)’e karşı
ithal edilen avcı böcek, Rodolia cardinalis
(Mulsant) (Coleoptera: Coccinellidae)’dir
(Şekil 1). Adı geçen avcı böceğin 1932
yılında Çukurova ve Ege Bölgesi turunçgil
bahçelerine salımı yapılarak adaptasyonu
sağlanmıştır. Bu faydalı böcekle turunçgil
bahçelerinde Torbalı koşnile karşı kimyasal
ilaç kullanılmadan yani “BİYOLOJİK
MÜCADELE” ile başarılı sonuçlar elde
edilmiş olup, ülke ekonomisine büyük katkı
sağlamıştır.
bölgelerinde yaygınlaştırılması için yapılan
çalışma ile avcı böcek, yerleştirilmiş ve
zararlı biyolojik mücadeleyle kontrol
edilmiştir.
Şekil 2. Serangium parcesetosum ergini
(solda) ve larvası (sağda)
Çalışmanın yapıldığı yıldan itibaren adı
geçen faydalı böcek ile bu zararlı başarılı bir
şekilde baskı altına alınarak kontrol edilmiş
ve böylece ülke ekonomisine ve üreticimize
çok önemli bir katkı sağlanmıştır.
Turunçgilde
kullanılan
diğer
doğal
düşmanlar
ise
Turunçgil
unlubiti,
Planococcus citri (Risso) (Homoptera:
Pseudococcidae)’ye karşı kullanılan avcı
böcek, Cryptolaemus montrouzieri Mulsant
(Coleoptera: Coccinellidae) ve parazitoit,
Leptomastix
dactylopii
Howard
(Hymenoptera: Encyrtidae)’dir (Şekil 3).
Şekil 1. Rodolia cardinalis ergini (solda) ve
larvası
(sağda)
Türkiye
turunçgil
bahçelerinde yaygın bir zararlı olarak
görülen Turunçgil beyazsineği, Dialeurodes
citri (Ashm.) (Hemiptera: Aleyrodidae) her
yıl sorun olarak ortaya çıkan ve genellikle
kimyasal mücadele yöntemi ile mücadelesi
yapılması gerektiren önemli bir zararlıdır.
Ancak kurumumuzda 1994-1996 yıllarında
yapılan çalışma ile turunçgil beyazsineğinin
biyolojik mücadelesinde, Doğu Karadeniz
Bölgesi'nde tespit edilen Serangium
parcesetosum
Sicard
(Col:
Coccinellidae)’un (Şekil 2) üretimi
yapılarak Doğu Akdeniz ile diğer turunçgil
Şekil 3. Cryptolaemus montrouzieri (solda)
ve Leptomastix dactylopii (sağda)
Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü insektaryumlarında 1970’li
yıllardan bu yana avcı böcek C. montrouzieri
ve parazitoit L. dactylopii’in kitle üretimleri
24
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yapılmış
ve
üreticilerin
hizmetine
sunulmuştur. Bu amaçla, 1973 yılında
300.000 pradetör ve 600.000 adet parazitoit
üretimi ile başlamış, 1990 yıllarda 1.700.000
predatör ve 4.995.000 parazitoit, 2003
yılında ise 3.100.000 predöter ile 4.600.000
parazitoit üretim konumunda iken, 2004
yılında özel sektöre devir edilmiştir.
Biyolojik mücadele doğru zamanda ve
dozda uygulanabilirse kimyasal mücadeleye
oranla % 50 daha ekonomiktir (Anonim,
2007).
(Hymenoptera: Scelionidae)’de (Şekil 5)
yaygın olarak kullanılmaktadır. Adana
Biyolojik Mücadele Araştırma Enstitüsü
faydalı böcek üretim laboratuarında, son 10
yılda yaklaşık 40.000.000 adet Süne
yumurta
parazitoiti
üretilmiş
olup;
Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Adana,
Hatay, Mersin, Adıyaman, Tekirdağ, Edirne,
Kırklareli, Afyon, İstanbul, Çanakkale,
Eskişehir, Uşak, Niğde, Bursa, Nevşehir,
Aksaray, Kırıkkale, Kırşehir, Yozgat,
Ankara, Konya, Karaman, Kayseri, Manisa,
Diyarbakır, Batman, Mardin ve Siirt
illerindeki buğday alanlarında salım
yapılmıştır.
Ülkemizde kitle üretim ve salımı yapılan
yerli türümüz; mısır bitkisinde zararlı Mısır
kurdu,
Ostrinia
nubilalis
Hübner
(Lepidoptera: Crambidae)’e karşı kullanılan
Trichogramma evanescens Westwood
(Hymenoptera: Trichogrammatidae) (Şekil
4)’tir. Mısır kurduna karşı kullanılan faydalı
böceğin kitle üretim çalışmaları Akdeniz
Bölgesi’nde
Müdürlüğümüzce
1996
yılından itibaren, Ege Bölgesi’nde ise
Çine/Aydın’da 2000 yılından itibaren Gıda
Tarım ve Hayvancılığı İl Müdürlüğünce
yürütülmüştür. Akdeniz Bölgesi’nde T.
evanescens türü, Ege Bölgesi’nde ise T.
brassicae (Bezdenko) türü üretilmiştir.
Şekil 5. Eurygaster integriceps (solda) ve
parazitoiti Trissolcus basalis (sağda)
Müdürlüğümüzce üretilen parazitoitlerin
doğaya salımı ile birlikte uçakla ilaçlama
yasaklanmıştır.
Uygulanan
Biyolojik
mücadele
sayesinde
bölgemizin
çoğunluğunda doğal denge yeniden
sağlanarak % 100’e varan oranlarda
parazitlenme ile buğdayda Süne zararı
ekonomik
zarar
seviyesinin
altına
düşürülmüştür. Çalışmalarımız öncesi,
bölgede Süne emgi zararından dolayı
üretilen buğdayın önemli bir kısmı düşük
fiyata sadece yemlik olarak alıcı bulmakta,
bu durum gerek üretici ve gerekse milli
ekonomimizde
büyük
kayıp
oluşturmaktadır. Ancak, son yıllarda
başarıyla uygulanan biyolojik mücadele
sayesinde bölgemizin çoğunluğunda Süne
Şekil 4. Ostrinia nubilalis (solda) ve
parazitoiti
Trichogramma
evanescens
(sağda)
Diğer taraftan buğdayda ana zararlı Süne,
Eurygaster integriceps Put. (Hemiptera:
Scutelleridae)’ye karşı Trissolcus türleri
25
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ekonomik anlamda zararlı olmadığından
üretilen buğdayın kalitesi artmış ve satış
fiyatı da yükselmiştir. Ayrıca, bu alanlarda
kimyasal mücadele yapılmadığı için üretim
maliyeti düşerken, doğal denge yeniden
oluşmakta, en önemlisi de çevre ve insan
sağlığı korunmaktadır.
Buğdayda Süne’ye karşı kullanılan faydalı
böceğin üretimi Akdeniz Bölgesi’nde 2004
yılından itibaren Adana’da Biyolojik
Mücadele
Araştırma
Enstitüsü’nde,
Hatay’da Mustafa Kemal Paşa Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü’nde
ve İç Anadolu Bölgesinde Konya İli’nde
2007 yılından itibaren Konya Ticaret
Borsası ile Gıda Tarım ve Hayvancılık İl
Müdürlüğü’nde yapılmaktadır.
Adana Biyolojik Mücadele Araştırma
Enstitüsü’nde 2014 yılında yaklaşık 25
milyon adet T. evanescens türü üretilmiş
olup, bunun 12 milyon adedi Denizli ilinde
100 dekarlık bağ alanında Salkım güvesine
karşı kullanılmıştır. Ayrıca, araştırma amaçlı
olarak da 5 milyon adet T. evanescens
kullanılmıştır.
5. Pestisitlerin Doğal Düşmanlara Yan Etki Denemeleri
Son yıllarda, dünyada ve ülkemizde
yaygınlaşan
entegre
mücadele
çalışmalarında
pestisitlerin
faydalı
organizmalara
yan
etkileri
önem
kazanmıştır. Günümüzde, modern bitki
koruma
çalışmalarında
kimyasal
pestisitlerin
kullanımının
azaltılması
zorunlu politika haline gelmiştir. Bu amaçla
Entegre mücadele programlarında uygun
pestisitlerin seçilmesinde, bu pestisitlerin
uluslararası standart metotlarla faydalı
organizmalara yan etkilerinin belirlenmesi
önem taşımaktadır. Bugün, birçok ülkede
ilaç
ruhsatlandırma
çalışmalarında
pestisitlerin faydalı organizmalara olan yan
etkilerinin araştırılması zorunluluk haline
gelmiştir (Anonim, 2010).
(Hassan vd., 1985). Avrupa Birliği’nde ise
hedef dışı organizmalara bitki koruma
ürünlerinin etkilerinin belirlenmesine 1991
yılında karar verilmiştir (Council Directive
91/414/EEC). Bu konuda ülkemizde
yapılacak denemelerde de birliktelik
sağlamak amacı ile IOBC’nin “Pestisitler ve
Faydalı Organizmalar Çalışma Grubu”’nun
1988, 1992, 1994, 2000 ve 2006 yılı
yayınları esas alınarak, ülkemizde yaygın
olarak bulunan önemli doğal düşmanlara
pestisitlerin yan etkilerinin araştırılmasında
kullanılacak standart yan etki deneme
metotları hazırlanmıştır. Bakanlığımız
tarafından
hazırlanan
bu
metotlar
doğrultusunda Adana Biyolojik Mücadele
Araştırma
Enstitüsü
Müdürlüğünde
pestisitlerin
turunçgilde
faydalı
organizmalara
yan
etki
çalışmaları
yürütülmekte olup, bu kapsamda 3 adet
doğal düşmana yan etki denemeleri
yapılmaktadır. Uygulamalarda kullanılan
faydalı
organizmalar,
Chilocorus
Faydalı organizmalara yan etki çalışmaları,
1960 yıllardan beri yapılmakta olup,
kapsamlı metotlar 1985 yılında IOBC
(International Organization for Biological
Control) tarafından 19 laboratuvar, 12 yarı
tarla ve 5 tarla metodu olarak yayınlanmıştır
26
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
edilen veriler, IOBC standartlarına göre
değerlendirilmektedir.
Enstitümüz
tarafından
pestisitlerin
faydalı
organizmalara tarla denemeleri hâlihazırda
kurulmakta ve devam etmektedir.
bipustulatus L. (Coleoptera: Coccinellidae),
Anagyrus
pseudococci
(Girault)
(Hymenoptera: Encyrtidae) ve Amblyseius
swirskii
Athias-Henriot
(Acarina:
Phytoseiidae)’dir. Bu çalışmalarda elde
6. Biyolojik Mücadeleye Verilen Destekler
Bugüne kadar Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından 64 adet biyoteknik
mücadele ürünü (Tuzak ve Feromon), 30
adet mikrobiyal preparat ve 28 adet de
biyolojik
mücadele
ajanı
ruhsatlandırılmıştır. Söz konusu ürünler ile
yapılan biyoteknik ve biyolojik mücadele
uygulamalarına Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı
tarafından
destekleme
yapılmaktadır (Birişik vd., 2012).
Bakanlığı tarafından 5 Haziran 2015 tarih ve
29377 sayılı resmi gazetede yayımlanan
“Bitkisel Üretimde Biyolojik ve/veya
Biyoteknik
Mücadele
Destekleme
Ödemesi Uygulama Tebliği” ile bitkisel
üretimde kimyasal mücadele yerine
alternatif
mücadele
tekniklerinin
uygulanmasıyla kimyasal ilaç kullanımının
azaltılması, insan sağlığının ve doğal
dengenin korunması için biyolojik ve/veya
biyoteknik mücadele yapan üreticilere
destekleme ödemesi yapılmasına ilişkin usul
ve esaslar belirlenmiştir. Buna göre destek
verilen ürünler ve destek miktarları Tablo
1’de gösterilmiştir.
Biyolojik mücadelede destekleme faaliyeti
2010 yılında başlamış ve 2015 yılına kadar
destekleme bütçesi artarak devam etmiş ve
daha geniş alanı kapsayacak şekilde
gelişmiştir. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Tablo 1: Biyolojik Mücadelede Verilen Destekler (2015)
Biyolojik mücadele destek miktarı
Ürün
(TL/da)
Örtüaltı (Domates, Biber, Patlıcan, Hıyar, Kabak)
350
Turunçgil
35
Nar
35
Kaynak: Resmi Gazete 05.06.2015
7. Sonuç
Tarım ürünlerinde kullanılan kimyasalların
gerek insan sağlığı gerekse çevre üzerinde
olumsuz etkileri görülmesi üzerine farklı
mücadele yöntemlerine başvurulmuştur.
Fakat kimyasal mücadele uygulamaları
birden bırakılamamaktadır. Son yıllarda
dünyada ve ülkemizde zararlılara karşı farklı
organizmalar ile biyolojik mücadele
yöntemine daha fazla önem verilmektedir.
IOBC tarafından yapılan tahminlerde 2050
yılında biyolojik mücadele ürünlerinin
toplam bitki koruma ürünleri pazarı
içerisindeki payının %30-35 olacağı tahmin
edilmektedir. Ancak, bu oranlar ülkemiz
pazarında sadece %1-2 civarında bir paya
sahiptir. Bu payın en az %25 oranına
27
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
çıkarılması için gerekli desteklemelerin ve
çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Burada başarılı olmak için iyi eğitilmiş
biyolojik mücadele yöneticileri, doğru karar
verebilme düzeyine ulaşmış elemanlar ve iyi
eğitilmiş çiftçilerin birlikte çalışması ve
başarılı sonuçlar için sabır gerekir. Bu
bileşenler ile birlikte biyolojik mücadele
ürünleri pazarında faaliyet gösteren yerli
firmaların sayısının artırılması, yerel doğal
düşmanların kitle üretim metotlarının
geliştirilmesi ve ülkemizin biyolojik
mücadele ürünleri ihracatı yapan bir ülke
konumuna getirilmesi ve bu alanda çalışan
kişilerin artırılması hedeflenmelidir. Ayrıca
biyolojik mücadele yapılan bitkisel
ürünlerin daha yüksek fiyatlara satılmaları
desteklenmelidir.
Yukarıda anlatılan tüm bu özelliklerin yanı
sıra biyolojik mücadelenin sürdürülebilir
olması için doğal düşmanların korunması
kaçınılmazdır. Bunun için, geniş spektrumlu
pestisitlerden
kaçınılmalı,
pestisit
kullanılması zorunluluğunda ise faydalı
organizmalara etkisi en düşük olan ilaçlar
seçilmeli,
doğal
düşmanların
kışı
geçirebilecekleri
bitkilerin
tarla/bahçe
kenarlarında
bulundurulmasına
özen
gösterilmeli, doğal düşmanların etkinlikleri
açısından bahçe/tarla kenarları tozlu
bırakılmamalıdır.
Kaynaklar
AKSOY, E., ÖZTEMİZ, S., UYGUR F.N., 2006. Canavarotu Türlerinin (Orobanche spp.)
Doğal Düşmanı Olan Böcek Türlerinin Saptanması ve Phytomyza orobanche Kalt. (Diptera:
Agromyzidae)’nin Canavarotunun Biyolojik Mücadelesinde Kullanılma Olanağının
Araştırılması. Türkiye Herboloji Dergisi, Cilt 9(2; 10-17 ).
ANONİM, 2007. http://arastirma.tarim.gov.tr/bmai
ANONİM, 2010. Pestisitlerin Faydalı Organizmalara Standart Yan Etki Deneme Metotları.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğü, Bitki Sağlığı Araştırmaları Dairesi Başkanlığı yayınları, 42s.
BALE, J., van LENTEREN, J.C., BIGLER, F. 2008. Biological Control and Sustainable
Food Production. Philos Trans. R. Soc. Lond. B. 363(1492;761–776).
BİRİŞİK, N., KÜTÜK, H., KARACAOĞLU, M., YARPUZLU, F., İSLAMOĞLU, M.,
ÖZTEMİZ, S., 2012. Teoriden Pratiğe Biyolojik Mücadele. T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Bitki Sağlığı ve Karantina Daire Başkanlığı.
Ankara, 155-188.
COCK M. J. W., van LENTEREN, J. C., BRODEUR, J., BARRATT, B. I. P., BIGLER, F.,
BOLCKMANS, K., Cônsoli, F.L., HAAS, F., MASON, P.G., PARRA J.R.P. 2010. Do New
Access and Benefit Sharing Procedures Under the Convention on Biological Diversity
Threaten the Future of Biological Control?, BioControl (55;199–218).
BOLCKMANS, K.J.F. 1999. Commercial Aspects of Biological Pest Control in
Greenhouses. In: Albajes R, Gullino ML, van Lenteren JC, Elad Y (eds) Integrated pest,
disease management in greenhouse crops. Kluwer Publishers, Dordrecht, pp 310–318.
GÜNCAN, A., 2002. Yabancı Otlar ve Mücadele Prensipleri. Selçuk Üniversitesi Ziraat
Fakültesi, 2.Baskı (ISBN: 975-448-157-1),Konya, 239s.
28
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
HASSAN S.A., BİGLER A., F., BLAİSİNGER P., BOGENSCHUTZ H., BRUN J.,
CHİVERTON P., DİCKLER E., EASTERBROOK M.A., EDWARDS P.J., ENGLERT
W.D., FİRTH S.J., HUANG P., INGLESFİELD C., KLİNGAUF F., KUHNER C., LEDİEU
M.S., NATİON E., OOMEN P.A., OVERMEER W.P.J., PLEVOETS P., REBOULET J.N.,
RİECKMAN W., SAMSOE-PETERSON L., SHİRES S.W., STAUBLİ A., STEVENSON
J., TUSET J.J., VANWETSWİNKEL G. & VAN ZON A.S., 1985. Standard Method to Test
the Side-Effect of Pesticides on Natural Enemies of Insect and Mites Developed by the
IOBC/WPRS Bulletin ,15: 214-215.
Van LENTEREN, J.C. and BUENO, V.H.P. 2003. Augmentative Biological Control of
Arthropods in Latin America, BioControl 48;123–139.
Van LENTEREN, J. C., 2011. The State of Commercial Augmentative Biological Control:
Plenty of Natural Enemies, but a Frustrating Lack of Uptake. BioControl (DOI: DOI
10.1007/s10526-011-9395-1).
ÖZER, Z., KADIOĞLU, İ., ÖNEN, H., TURSUN, N., 2001. Herboloji (Yabancı ot bilimi).
Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Yayınları No: 20, Kitaplar Serisi No: 10
(ISBN: 975.7328.16.2),Tokat, 409s
29
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Büyükbaş Hayvancılığa Genel Bakış
Dr. Engin ÜNAY
Ezgi ODABAŞ
Uluslararası Hayvancılık Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü
1. Giriş
Ülkeler bazındaki gelişmişlik düzeylerinin
incelenmesinde en önemli etkenlerden
birisinin dengeli ve kaliteli beslenme olduğu
görülmektedir. İnsan türü açısından kaliteli
beslenmenin en önemli unsurlarından biriside
hayvansal protein kaynaklarıdır. Hayvansal
kökenli et ve yağ kaynakları dokusal olarak
insan dokusu ile hemen hemen aynıdır. Ayrıca
hayvansal etler insanlar için gerekli olan 10
esansiyel amino asidini yeterli düzeyde
içerirler. Ayrıca etteki yağlar esansiyel
yağlarca zengindir ve bu tür yağların biyolojik
değeri yüksektir. Bu nedenle kaliteli
beslenmenin vazgeçilemez unsurlarının
başında gelen hayvansal besin maddeleri
insanlar için vazgeçilmez olmuştur.
önemli paya sahip hayvansal gıdaların
üretimi, pazarlanması ve tüketimi dünya
pazarlarının en önemli unsurlarından birisidir.
FAO verilerine göre 2011 yılı dünya büyük
baş et pazarı yaklaşık olarak 10 milyon
tondur. Benzer şekilde toplam süt pazarı ise
yaklaşık 30 milyon ton civarındadır. Bu
büyük pazarda en önemli aktörlerin yine
gelişmiş ülkeler olduğu görülmektedir.
Ülkemizde büyükbaş hayvancılığın geçmiş
yıllara oranla sayısal olarak azalma
eğiliminde olmasına rağmen verim olarak
artış gözlenmektedir. Sayısal azalışın temelini
kırsal
kesimdeki
göçler,
üretim
maliyetlerindeki
yükseklik,
pazarlama
sorunları,
tarımsal
politikalardaki
belirsizlikler gibi etkenler oluşturmaktadır.
Dünyadaki yeni gelişmeler ve buna paralel
olarak yaşanan değişimler önümüzdeki
yılların en önemli sorunlarından birisinin
kaliteli
insan
beslenmesi
olduğunu
göstermektedir. Kaliteli beslenme açısından
Bu raporda, bilimsel ve resmi veriler
kullanılarak
ülkemiz
büyükbaş
hayvancılığının durumu irdelenmiştir.
2. Büyükbaş Hayvancılığın Genel Durumu
Dünya büyükbaş hayvan varlığı ve hayvan
sayısındaki değişim oranları tablo 1 de
verilmiştir. Tablo incelendiğinde hayvan
sayısının değişimi yükseliş yönlü olup
değişim hızı 2007 yılına kadar % 1 den fazla
iken 2008 den itibaren % 1 in altına
30
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
gerilemiştir. Ancak 2013 yılı sonu itibariyle
artış pozitif yönlüdür. Dünyadaki hayvan
sayısındaki artışa yönelik değişim grafik 1 de
verilmiştir. Dünya nüfus artış hızı 2013
rakamlarına göre ortalama olarak %1.39
(Anonim 2015) seviyesindedir. Dünya
nüfusundaki artış hızı beraberinde beslenme
sorunlarını da getirmektedir. Sığır sayısının da
nüfusa paralel olarak artış göstermesi
gerekmektedir. Mevcut durumda dahi yetersiz
beslenme ve açlık sorunları yaşanan dünyada
büyük baş hayvan sayısındaki ve üretimindeki
artış hızının nüfus artış hızından fazla olması
gereklidir.
Tablo 1. Dünya büyükbaş hayvan varlığının yıllara göre değişimi
Toplam Sığır Sayısı
Toplam Büyükbaş Hayvan
Yıllar
(Baş)
Sayısı (Baş)
2003
1.346.773.681
1.518.408.565
2004
1.367.274.695
1.541.364.768
2005
1.387.345.118
1.564.370.111
2006
1.408.940.945
1.589.495.625
2007
1.428.015.734
1.611.974.816
2008
1.441.521.159
1.627.360.727
2009
1.449.846.133
1.637.192.341
2010
1.453.408.657
1.641.594.883
2011
1.451.872.677
1.642.270.777
2012
1.459.941.880
1.652.233.260
2013
1.467.548.724
1.661.369.905
Kaynak: FAO, 2015
Grafik 1. Dünya büyükbaş hayvan varlığı değişimi
Kaynak: FAO, 2015
31
Yıllık Değişim
Oranı (%)
1.51
1.49
1.61
1.41
0.95
0.60
0.27
0.04
0.61
0.55
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. Büyükbaş hayvan varlığı en fazla olan ülkeler
Ülkeler
Hindistan
Brezilya
Çin
ABD
Kaynak: FAO, 2015
Hayvan Varlıkları (baş)
297.682.273
207.177.939
136.649.616
94.262.518
Dünyada en fazla büyükbaş hayvan varlığı
olan ülkeler tablo 2 de verilmiştir. Hayvan
varlığı yönünden Hindistan ilk sırayı
almaktadır. Hindistan’ı Brezilya, Çin ve ABD
izlemektedir.
ve artış yönlü bir değişim varken 2013 yılında
artışın değişim hızı yavaşlamış ve % 3.64
olmuştur. 2014 yılında ise hayvan sayısında %
1.29 luk bir gerileme olmuştur. Bu gerilemede
en büyük etkinin kırmızı et fiyatlarındaki
artıştan kaynaklandığı düşünülmektedir.
Kırmızı et fiyatlarındaki artış yetiştiricilerin
ellerindeki
dişi
hayvanları
kesime
götürmelerine neden olmaktadır.
Tablo 3 de Türkiye büyükbaş hayvan
varlığının son 6 yıllık dönemdeki sayısal
değişimi ile bu değişimin oranları verilmiştir.
Tablo incelendiğinde 2012 yılına kadar hızlı
Tablo 3. Türkiye Büyük Baş hayvan varlığının yıllara göre değişimi
Yıllar
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Manda (Baş)
Sığır (Baş)
Toplam (Baş)
87.207
84.726
97.632
107.435
117.591
122.114
10.723.958
11.369.800
12.386.337
13.914.912
14.415.257
14.223.109
10.811.165
11.454.526
12.483.969
14.022.347
14.532.848
14.345.223
Yıllık Değişim Oranı
(%)
5.95
8.99
12.32
3.64
-1.29
2. Büyükbaş Hayvan Dış Ticaret Oranları ve Değişimi
Türkiye sığır ihracat ve ithalat değerleri grafik
2 de verilmiştir. Toplam sığır ithalatının 2011
yılından 2014 yılına kadar hızlı bir azalma
eğiliminde olduğu görülmektedir. 2011
yılında 848.735.692 dolar olan ithalat tutarı
2014 yılında 110.332.729 dolar olarak
gerçekleşmiştir. 2015 yılının ilk 2 çeyreklik
ticaret döneminde ise tekrar yükselerek
154.934.387 dolar olmuştur. 2014 yılı baz
alındığında 242 milyar dolarlık ithalat
rakamında toplam sığır ithalatının oranı
%0.046 gibi düşük bir rakamdır. Ancak bu
rakam bile dış ticaret açığı yaşayan ve büyük
bir hayvancılık potansiyeline sahip Türkiye
için az sayılamayacak bir rakamdır. 2015 yılı
ithalatının 65.948.287 dolarlık kısmı damızlık
32
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
dışı besilik materyal ve et ihtiyacının
karşılanması amacıyla yapılmıştır. Sığır
ihracatı ise 2012 yılında başlamış hızlı bir
artış eğilimindedir. Ancak 2014 yılında
1.990.722 dolara ulaşan ihracat 2015 yılında
tekrar düşüş eğilimi göstererek 51.320 dolara
gerilemiştir. Dış ticaret değerlerinin daha iyi
yorumlanabilmesi ve gelecek yıllardaki
politikalara ışık tutması amacıyla damızlık
sığır ticaretinin de irdelenmesi gerekmektedir.
Grafik 3 de damızlık sığır ithalat ve ihracat
değerleri verilmiştir.
Grafik 2. Türkiye toplam sığır ithalat ve ihracat değerleri (x 1000 Dolar)
900.000
800.000
848.736
775.413
X 1000 Dolar
700.000
600.000
500.000
İhracat
400.000
İthalat
300.758
300.000
200.000
154.934
110.333
100.000
1.159
30
0
2011
2012
1.991
2013
51
2015
2014
Kaynak: TUİK, 2015
Grafik 3. Türkiye damızlık sığır ithalat ve ihracat değerleri (x 1000 Dolar)
350.000
300.000
292.953
X 1000 Dolar
250.000
200.000
İhracat
163.824
150.000
İthalat
102.183
100.000
88.986
73.496
50.000
0
2011
2012
1.133
1.948
2013
2014
51
2015
Kaynak: TUİK, 2015
Damızlık sığır dış ticaret değerleri
incelendiğinde, 2011 yılından itibaren ithalat
değerlerinin azalış eğiliminde olduğu
görülmektedir. İhracat değerlerinin ise 2013
yılında başladığı 2014 yılında yükseldiği ve
2015 yılının ilk 2 çeyreğinde ise tekrar hızlı
33
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
bir düşüş yaşandığı görülmektedir. Damızlık
sığır ihracatının toplam sığır ihracatının
neredeyse
tamamını
oluşturduğu
görülmektedir. Bu durum Türkiye’nin kaliteli
damızlık üretmesi ve kendi ihtiyaçlarını
karşılaması durumunda özellikle çevre
ülkelere damızlık ihracatı yapabileceğinin
göstergesidir. Damızlık ihracatının ise
azalmasına rağmen 2015 yılında tekrar artış
eğiliminde olduğu görülmektedir. 2015 yılı
sonuna kadar bu değerin 100 milyon dolar
seviyesine yükseleceği tahmin edilmektedir.
Damızlık sığır ithalatı yapılan başlıca
ülkelerin hayvan varlıklarının değişimi grafik
4 de verilmiştir.
Grafik 4. Ağırlıklı olarak damızlık sığırı ithal edilen ülkelere ait hayvan varlıkları
16.000
14.000
X 1000 Baş
12.000
10.000
Çek Cumhuriyeti
8.000
Macaristan
6.000
Avusturya
4.000
Almanya
2.000
0
Kaynak: FAO, 2015
Damızlık sığır ithal edilen ülkelerdeki hayvan
varlıklarının düşüş eğiliminde olduğu
görülmektedir. En yüksek hayvan varlığına
sahip ülke olan Almanya’da 2000 yılında
14.657.901 baş olan sığır varlığının 2013
yılında 12.587.020 baş olduğu görülmektedir.
Son 13 yıllık dönemde Almanya hayvan
varlığındaki değişim oranı % -14.13 olmuştur.
Diğer ülkelerdeki düşüş oranları da Almanya
ya benzer şekildedir. Bu durum önümüzdeki
son 10 yıllık dönemde AB ülkelerinden
damızlık ithal edemez durumla karşı karşıya
kalınacağının bir göstergesidir. Türkiye
açısından bu durumun iyi analiz edilmesi ve
gelecek yıllara ait tarım politikalarının
belirlenmesinde
bu
durumun
değerlendirilmesi gerekmektedir. Damızlık
hayvan
yetiştiriciliğinin
desteklenmesi,
yerinde teşvikler ve bilinçli üretim yapılması
durumunda AB ülkelerine damızlık sığır ihraç
etmek mümkün olabilecektir.
3. Et ve Süt Dış Ticaret Oranları ve Değişimi
Büyükbaş hayvancılığın en önemli çıktıları
olan et ve süt ticaretinin de irdelenmesi
gerekmektedir. Karlı bir hayvancılık için
üretilen ürünlerin değerinde ve iyi
34
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
pazarlanması gerekmektedir. Grafik 5 de süt
için dış ticaret değerleri verilmiştir. Son
yıllardaki süt ihracat değerlerinde dalgalı bir
seyir olduğu gözlenmektedir.
Grafik 5. Süt ve kremada ithalat ve ihracat değerleri (X 1000 Dolar)
85.524
90.000
80.000
İhracat Dolar
İthalat Dolar
70.000
X 1000 Dolar
60.000
52.293
50.000
42.404
40.000
29.208
30.000
20.000
16.558
8.784
10.000
1.153
1.804
2.885
1.579
2012
2013
2014
2015
0
2011
Kaynak: TUİK, 2015
Grafik 6. Sığır eti ithalat ve ihracat değerleri (X 1000 Dolar)
600.000
500.000
511.868
X 100 Dolar
400.000
İhracat
300.000
İthalat
200.000
95.992
100.000
0
24.272
638
2011
845
2012
620
2013
5.258
445
2014
56.612
283
2015
Kaynak: TUİK, 2015
2012 ve 2014 yılları arasında hızlı bir
yükseliş, 2015 yılının ilk 2 çeyreğinde ise
düşüş yaşanmıştır. Süt ithalatındaki seyir
azalma eğilimindedir. Grafik 6 da verilen sığır
eti ithalat ve ihracat rakamları incelendiğinde
ithalatın
ihracattan
fazla
olduğu
görülmektedir. Bu durum son yıllarda yaşanan
kırmızı et yetersizliğinin bir sonucudur.
Ancak 2011 yılından itibaren hızlı bir düşüş
yaşanmıştır. Yılın ilk çeyreğinde ise tekrar
milyon dolarlar seviyesine yükselmiştir. Et
üretiminin arttırılması amacıyla yeni
politikalar belirlenmesi ve bu sektörün teşvik
edilmesi yerinde olacaktır. Son yıllardaki
besilik materyal ve etçi ırkların desteklenmesi
politikaları ithalattaki düşüşü açıklamakla
birlikte ihtiyacın tam olarak karşılanamadığı
ve iç piyasadaki fiyat dengelerinin tam
oturmadığı da bir gerçektir.
35
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
4. Büyük Baş Hayvan Varlığının Değişimi Ve Geleceği
Grafik 7 de verilen değerler incelendiğinde
2014 yılı kültür ırkı sağmal inek varlığının
2.833.590 baş, 12-24 aylık düve varlığının
883.370 baş ve 12 aydan küçük dişi hayvan
sayısının
ise
811.750
baş
olduğu
görülmektedir. Sürdürülebilir bir süt
sığırcılığı açısından sürünün devamlılığı
geriden gelen hayvanlarla ilişkilidir. Bu
nedenle düve oranının %40 ve dişi dana buzağı oranının da %40 olması idealdir.
Kültür ırkı 2014 yılı sağmal hayvan sayısına
göre mevcut düve oranı ise %31.17 civarında
kalmaktadır. Yine dana ve buzağı toplamı
oranı da %57.10 değerinde kalmıştır. Düve
sayısının yeterli olmaması süt hayvancılığı
açısından
kültür
ırklarında
damızlık
üretiminin yetersiz kaldığının göstergesidir.
Ayrıca 0-12 aylık dişi ve erkek hayvanlarının
toplamının sağmal hayvanlara oranı %57.10
seviyesinde olması ise süt sığırcılığında ideal
olan yılda bir buzağının alınamadığı anlamına
gelmektedir.
Grafik 7. Yıllara göre kültür ırkı sığırların yaş bazında dağılımı
3.000.000
Hayvan Varlığı (Baş)
2.500.000
< 12 ay Erkek
2.000.000
< 12 ay Dişi
1.500.000
12-24 Ay Erkek
12-24 Ay Düve
1.000.000
+24 Ay İnek
500.000
0
2010
2011
2012
2013
2014
Kaynak: TUİK, 2015
Melez sığır varlığı grafik 8 de verilmiştir.
2014 yılı melez sağmal inek varlığının
2.775.011 baş, 12-24 aylık düve varlığının
836.314 baş ve 12 aydan küçük dişi hayvan
sayısının
ise
719.085
baş
olduğu
görülmektedir. Yıllar itibariyle melez hayvan
sayısında bir artış olduğu gözlenmektedir.
Melez hayvanlar açısından 2014 yılında düve
oranı %30.14 seviyesinde kalmaktadır. Kültür
ırklarında olduğu gibi melez hayvanlar
açısından da sürdürülebilirlik risk altındadır.
12 aydan küçük toplam erkek ve dişi hayvan
sayısının ise sağmal hayvan sayısına oranı
%51.15 seviyesindedir. Bu durum yine üreme
problemlerinin bir göstergesidir. Yerli sığır
ırklarına ait hayvan varlığı dağılımı ise grafik
9 da verilmiştir. Yerli hayvan sayısının
azalma eğiliminde olduğu görülmektedir. Bu
azalmada melezleme çalışmalarının ve yerli
ırklarla etçi ırkların kırmızı et açığının
kapatılması amacıyla melezleme desteklemesi
verilmesinin etkisi olduğu düşünülebilir.
36
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 8. Yıllara göre melez sığırların yaş bazında dağılımı
3.000.000
Hayvan Varlığı (Baş)
2.500.000
< 12 Ay Erkek
2.000.000
< 12 Ay Dişi
1.500.000
12-24 Ay Erkek
12-24 Ay Düve
1.000.000
+24 Ay İnek
500.000
0
2010
2011
2012
2013
2014
Kaynak: TUİK, 2015
Grafik 9. Yıllara göre yerli sığırların yaş bazında dağılımı
Kaynak: TUİK, 2015
Sürdürülebilir bir süt sığırcılığı ve yılda bir
buzağı alınabilmesi için ideal servis periyodu
değerinin 85 gün olması gerektiği
bildirilmektedir (Kumlu ve Akman 1999).
Türkiye’de yapılan birçok saha çalışmasında
servis periyodu değeri, Kumlu ve Akman
(1999) tarafından 17 ilde yapılan soy kütüğü
kayıtlarına dayalı bir araştırmada ortalama
olarak 121±4.56 gün, Akbulut vd. (1992)
tarafından 176.7 gün ve Arslan ve Çak (2012)
tarafından 2008 yılı için verilen ortalama
değerden 150.3 gün olarak bildirilmektedir.
Yine Türkiye’de saha çalışmalarına yönelik
olarak yapılan değerlendirmelerde ve bulunan
sonuçlarda (Şekerden vd. 1987, Akbulut vd.
1992, Özcan ve Altınel 1995, Tekerli ve
Gündoğan 2005) buzağılama aralığının 420
günden fazla olduğu bildirilmektedir. Bütün
37
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
bu sonuçlar ışığında büyükbaş hayvancılıkta
en önemli sorunlardan birisinin üreme
performansındaki düşüş olduğu ve bu sorunun
önümüzdeki dönemlerde daha büyük sorun
halini alacağı görülmektedir.
5. Sonuç
Son yıllarda kırmızı ette yaşanan fiyat artışları
nedeniyle gündemden hiç inmeyen büyükbaş
hayvancılık sektörü Türkiye tarımı açısından
önemli bir sektördür. 1982 yılından itibaren
azalan hayvan sayısının 2009 yılından itibaren
tekrar artış eğiliminde olduğu görülmektedir.
Hayvan sayısındaki azalmaya rağmen
üretimde artış görülmüştür. Bu da birim
hayvan başına elde edilen et ve süt miktarının
arttığının göstergesidir.
2014 yılında Türkiye’ye 4.110.000 adet
sperma karşılığında 10.506.300 dolar
ödenerek
ithal
sperma
getirilmiştir.
Tohumlanan inek sayısının ortalama 5 milyon
olduğu düşünüldüğünde kullanılan spermanın
büyük
çoğunluğunun
ithal
olduğu
görülmektedir. Bu nedenle yerli sperma
üretimi ve kullanımı teşvik edilmelidir.
Saha çalışmalarının gösterdiği gibi sığırcılık
sektöründe büyük problem olan üreme
sorunları üzerinde yapılacak araştırmalar
desteklenmeli bu konuda yetiştirici eğitimleri
yapılmalıdır.
Sığırcılıkta ihtiyacın giderilmesi amacıyla
bazı desteklemelerin yanında damızlık ve
kasaplık sığır ithal edilmesi, et ithalatının
zaman zaman serbest bırakılması amacına tam
olarak ulaşamamıştır. Et ve kasaplık sığır ithal
edilmesine karşın kırmızı et fiyatları hala
yüksek seyretmektedir. Süt için uygulanan
taban fiyat uygulaması üretici açısından
olumlu ancak yetersiz bulunmaktadır. Et
üreticileri açısından herhangi bir taban fiyat
uygulaması bulunmamaktadır. Yerli et
üreticileri ise ithal etin kendilerini zarara
uğrattığını dile getirmektedir.
Sonuç olarak tüm dünya ülkelerinde olduğu
gibi Türkiye de de büyükbaş hayvancılık
sektörü
desteklenmelidir.
Üretim
maliyetlerinin düşürülmesi ancak yem ve
damızlık maliyetlerinin azaltılması ile
mümkündür. Özellikle kaba yem üretiminin
işletmeler tarafından sağlanmasının temini,
kaliteli silaj kullanımının teşvik edilmesi
gerekmektedir. Damızlık işletmeleri ayrıca
desteklenmelidir. Kırmızı et sorunun çözümü
aile
işletmelerinin
desteklenmesi
ile
giderilebilir. Küçük aile işletmeleri Türkiye
hayvancılığında eskiden beri besi materyali
temininde önemli yer tutmakta idi. Ancak son
yıllarda kırsaldan kente yaşanan göç ve aile
işletmeciliğinin yok olmaya yüz tutması ile
kırmızı et sorunu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle
besi materyali temininde küçük aile
işletmelerinin de tekrar canlandırılması
önemli olacaktır.
Kırmızı et açığının giderilmesi damızlık sığır
açığının
kapatılması
ile
mümkün
olabilecektir. Süt sığırcılığında yeterli
damızlık üretilmesinin teşvik edilmesi,
damızlık düve yetiştiriciliğinin teşvik
edilmesi gerekmektedir. Damızlık düve
üretiminin teşvik edilmesi ile ithal düve
getirilmesine ihtiyaç kalmayacaktır. Süt
sığırcılığındaki damızlık sorununun ortadan
kalkması ile erkek besi materyali sayısı da
artacaktır.
38
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
KAYNAKLAR
Anonim 2015 https://www.worldcat.org/title/world-factbook/oclc/644186015
Kumlu, S. ve Akman, N. 1999. Türkiye damızlık Siyah Alaca sürülerde süt ve döl verimi. Lalahan Hay.
Araşt. Derg. 39 (1), 1-16.
Akbulut, Ö, Tüzemen, N., Yanar, M. 1992. Erzurum şartlarında siyah alaca sığırların Verimi 1: Döl ve
Süt Verim Özellikleri. Doğa-Tr. J. of Veterinary and Animal Sciences 18: 523-533.
Arslan, S., Çak, B. 2012. Yozgat İli Boğazlıyan İlçesinde Özel Bir İşletmede Yetiştirilen Siyah Alaca
Sığırların Döl Verimi Özellikleri. YYU Vet. Fak. Dergisi, 23(2), 83–87.
Şekerden, Ö., Özkütük, K., Pekel, E. 1987. Amasya ili entansif süt sığırcılığı işletmelerindeki SiyahAlaca sığır populasyonunun süt ve bazı döl verim özellikleri. Çukurova Üniv. Ziraat Fak. Derg. 2(3):56–
66.
Özcan, M. ve Altınel, A. 1995. Siyah-Alaca sığırların yaşama gücü, döl verimi ve süt verimi özelliklerini
etkileyen bazı çevresel faktörler üzerinde araştırmalar. 1. Yaşama Gücü ve Döl Verimi Özellikleri.
İstanbul Üniv. Veteriner Fak. Derg. 21(1):19–35.
Tekerli, M. ve Gündoğan, M. 2005. Effect of certain factors on productive and reproductive efficiency
traits and phenotypic relationships among these traits and repeatabilities in West Anatolian Holsteins.
Turk J. Vet. Anim. Sci. 29:17–22.
www. Fao.org (Erişim tarihi: 20.10.2015)
www.TUIK.gov.tr Erişim tarihi: 20.10.2015
39
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Elma
F. Pınar ÖZTÜRK
Meltem EMRE
Dilek KARAMÜRSEL
Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Dünya toplam meyve üretiminin yaklaşık %
12’sini oluşturan elma; muzdan sonra ikinci
sırada yer alan önemli bir türdür (FAO,
2015). Türkiye meyve üretiminde elma,
%20’lik payla ikinci sıradadır. Bu çalışmada
elmanın Dünya’da ve Türkiye’de son 10
yıllık üretim ve ticareti incelenmiştir.
2.Dünya’da Durum
Dünya elma üretiminde lider ülkeler,
meyvecilikte alışılmamış bir şekilde yıldan
yıla değişim göstermektedir. Değişimin,
bazı
yıllarda
görülen
kötü
iklim
koşullarından
ziyade
üretim
plantasyonlarının alanlarından ve üretim
sistemlerindeki
gelişmelerden
kaynaklanıyor olması, sektördeki teknolojik
değişim
ve
ekonomik
potansiyelin
göstergesi olarak değerlendirilebilir. 2013
yılında elma endüstrisinde en yüksek
üretime sahip 10 ülkenin değerlendirildiği
Tablo 1, bu değerlendirme için iyi bir
örnektir.
Günümüzde elma üretiminde verim ve
kalite, karın en önemli belirleyicileridir.
Bunun yanı sıra yüksek işçi ücretleri
özellikle gelişmiş ülkeleri zorlamaktadır.
Bodur klon anaçları ile tesis edilen sık dikim
bahçeler; elma kalitesini ve verimini
artırmakta, işgücü avantajı sağlamaktadır.
Sektördeki
rekabetçi
ülkeler,
elma
plantasyonlarını hızlı bir şekilde sık dikim
bahçelere dönüştürmüşlerdir. Yaşanan bu
gelişmeler; ABD, Rusya ve İtalya’da olduğu
gibi birçok ülkede üretim alanlarında
daralmaya karşın üretim artışı ya da Çin,
Hindistan, Şili’de olduğu gibi üretim
alanlarındaki genişlemenin çok üzerinde
gerçekleşen üretim artışı ile sonuçlanmıştır
(Tablo 1). Tek başına Dünya elma
üretiminin yaklaşık yarısını gerçekleştiren
Çin’in, gelecekte de elma endüstrisinde
belirleyici ülke olması muhtemeldir. Bunun
yanı sıra yüksek nüfus, artan tüketici talebi
ve gelir artışı nedeni ile birçok ihracatçı ülke
için pazar olarak görülen Hindistan ve
Rusya’da
dikkat
çekici
gelişmeler
yaşanmaktadır (Tablo 1).
40
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 1. Dünya Elma Üretiminde Önde Gelen Ülkelerin Üretim Miktar, Pay ve Değişimleri
Ülkeler
Çin
*
Üretim Miktarı (000 ton)
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
23.675 24.011 26.059 27.860 29.847 31.681 33.263 35.985 38.491 39.683
Payı (%)
Değişim*
(%)
49
55
ABD
4.736
4.409
4.569
4.123
4.370
4.402
4.215
4.275
4.110
4.082
5
-9
Türkiye
2.100
2.570
2.002
2.458
2.504
2.782
2.600
2.680
2.889
3.128
4
30
Polonya
2.522
2.075
2.305
1.040
2.831
2.626
1.878
2.493
2.877
3.085
4
23
İtalya
2.136
2.192
2.131
2.230
2.210
2.326
2.205
2.411
1.991
2.217
3
2
Hindistan
1.522
1.739
1.814
1.624
2.001
1.985
1.777
2.891
2.203
1.915
2
38
Fransa
2.204
2.241
2.081
2.144
1.702
1.803
1.788
1.857
1.385
1.737
2
-24
Şili
1.300
1.300
1.350
1.400
1.504
1.331
1.624
1.588
1.625
1.710
2
25
İran
2.179
2.662
2.700
2.660
2.719
2.000
1.662
1.843
1.700
1.693
2
-31
Rusya
2.026
1.786
1.626
2.342
1.122
1.441
992
1.200
1.403
1.572
2
-23
Diğer
18.203 17.403 17.588 17.320 18.241 18.630 18.581 18.830 18.814 20.000
25
8
Dünya
62.602 62.388 64.224 65.200 69.051 71.008 70.586 76.054 77.489 80.823
100
24
2004-2005-2006 yılları ortalama üretim miktarına göre 2011-2012-2013 yılları ortalama üretim miktarındaki değişimi ifade etmektedir.
Kaynak: FAO, 2015
Tablo 2, elma yetiştiriciliğinde modern
yetiştiriciliğin yüksek oranda kabul
gördüğünü anlamaya yardımcı olmaktadır.
Her iki tablo (Tablo 1; 2) birlikte
değerlendirildiğinde birçok ülke için üretim
alanlarındaki değişimin, üretim miktarındaki
değişimin
altında
gerçekleştiği
görülmektedir.
Tablo 2. Dünya Elma Üretiminde Önde Gelen Ülkelerin Üretim Alan, Pay ve Değişimleri
Ülkeler
Üretim Alanı (000 ha)
Payı
(%)
Değişim*
(%)
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
1.877
1.890
1.899
1.962
1.992
2.049
2.056
2.250
2.405
2.410
46
25
ABD
156
154
153
142
142
141
138
134
133
131
3
-14
Türkiye
118
121
121
128
130
133
165
142
151
173
3
29
Polonya
175
170
162
176
172
174
170
184
195
193
4
13
58
57
57
56
59
58
58
57
55
55
1
-3
Çin
İtalya
Hindistan
201
231
227
252
264
274
283
289
322
312
6
40
Fransa
58
58
55
54
42
42
42
42
41
40
1
-28
Şili
36
35
35
35
35
35
35
35
36
38
1
2
İran
190
201
207
202
176
145
130
151
134
130
2
-31
Rusya
403
401
374
364
200
197
192
188
183
186
4
-53
Diğer
1.497
1.489
1.435
1.446
1.411
1.490
1.484
1.512
1.516
1.549
30
4
Dünya
4.769
4.807
4.726
4.816
4.622
4.738
4.754
4.983
5.170
5.218
100
7
2004-2005-2006 yılları ortalama alan miktarına göre 2011-2012-2013 yılları ortalama alan miktarındaki değişimi ifade etmektedir.
Kaynak: FAO, 2015
*
Dünya elma üretiminde önde gelen ülkelerin
verim ve değişimleri (Tablo 3) de
değerlendirmeye katıldığında, modern
yetiştiriciliğe geçişin birçok ülke ve Dünya
geneli için üretim miktarında ve verimde
artış, üretim alanlarında ise bu artışın
41
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
oldukça altında bir büyüme ile sonuçlandığı
anlaşılmaktadır. Bunun yanında Türkiye,
İran, Hindistan gibi ülkelerin, üretim miktar
ve alanındaki doğrusal değişim verileri, bu
dönüşümün
gerisinde
kaldıklarını
göstermektedir.
Elma için yüksek pazar potansiyeli taşıyan
Rusya’da ve Polonya’dan sonra en büyük
tedarikçisi olan Türki Cumhuriyetlerinde de
modern yetiştiriciliğin giderek yaygınlaştığı
bilinmektedir.
Tablo 3. Dünya Elma Üretiminde Önde Gelen Ülkelerin Verim ve Değişimleri
Ülkeler
Verim (ton/ha)
Sıra
Değişim*
(%)
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Çin
12,62
12,70
13,72
14,20
14,98
15,46
16,18
15,99
16,00
16,47
6.
24
ABD
30,36
28,70
29,91
29,03
30,80
31,28
30,46
31,95
30,98
31,11
4.
6
Türkiye
17,75
21,24
16,48
19,25
19,31
20,89
15,75
18,82
19,15
18,07
5.
1
Polonya
14,39
12,23
14,23
5,92
16,46
15,13
11,02
13,58
14,78
15,95
7.
8
İtalya
37,12
38,36
37,29
39,81
37,46
39,79
38,08
42,41
36,41
40,11
3.
5
7,56
7,54
8,01
6,44
7,58
7,24
6,28
10,00
6,85
6,14
10.
-1
Fransa
37,93
38,82
37,72
39,86
40,45
42,44
42,90
44,36
33,66
43,98
2.
7
Şili
36,02
37,36
38,35
40,00
42,97
37,91
46,37
45,34
45,56
45,53
1.
22
İran
11,50
13,22
13,02
13,17
15,46
13,79
12,76
12,22
12,69
13,05
8.
1
9.
62
Hindistan
Rusya
5,03
4,45
4,35
6,43
5,63
7,33
5,16
6,38
7,65
8,44
Dünya
13,13
12,98
13,59
13,54
14,94
14,99
14,85
15,26
14,99
15,49
15
2004-2005-2006 yılları ortalama verim değerlerine göre 2011-2012-2013 yılları ortalama verim değerlerindeki değişimi ifade etmektedir.
Kaynak: FAO, 2015
*
Çeşitlerin
üretimdeki
paylarında
değişiklikler
gözlenmekle
birlikte
istatistikler, Dünya elma üretiminde
geleneksel
çeşitler
kategorisinde
değerlendirilen “Red Delicious ve Golden
Delicious” çeşitlerinin liderliğinin bir süre
daha devam edeceğini göstermektedir
(Tablo 4). Günümüzde “çeşit modası”
kavramının oluştuğu elma endüstrisinde,
sürekli yeni çeşitler piyasaya sürülmekte,
bazı çeşitlerin üretimi yaygınlaşmakta,
bazılarının ise fiyat avantajını korumak gibi
amaçlarla “klüp çeşit” olarak üretimi sınırlı
tutulmaktadır. Özellikle Jazz ve Cripps Pink
son yıllarda en fazla talep artışı görülen
çeşitlerdendir. Türkiye’de ise üretim halen
yüksek oranda geleneksel ve yerel çeşitlerle
devam etmektedir. Bunun yanında yeni çeşit
geliştirmeye yönelik ıslahı programları son
yıllarda ivme kazanmaya başlamıştır.
Tablo 5’de en fazla elma ihraç eden 10 ülke,
Türkiye ve Dünya elma ihracatının değişimi
görülmektedir. Dünya elma ticareti, halen
genişlemektedir. Ancak ithalatçı ülkelerde
kendi plantasyonlarını kurma yönündeki
gelişmeler ve özellikle gelişmiş ülkelerde
işçi ücretlerinin daha da artması,
önümüzdeki yıllarda elma ticaretini daha da
zorlaştıracaktır.
42
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4. Elma Üretim ve İhracatında Önde Gelen Ülkelerdeki Elma Çeşitlerinin Payları (%)
Yeni
Zelanda
(alan)
Çeşit/Tip
Red Delicious
Golden Delicious
Braeburn
Gala
Fuji
Granny Smith
Cripps Pink
Jazz
Pacific Queen
Pacific Rose
Amasya
Jonagold
Idared
Champion
Ligol
Gloster
Cortland
Lobo
Diğer yeni çeşitler*
Diğer çeşitler
Şili
(ihracat)
12,1
16,4
27,7
9,9
2,8
5,3
10,3
7,4
4,5
2,3
46,5
8,4
11,4
14,2
Güney
Afrika
(alan)
14,1
24,8
3,3
15,9
8,2
18,7
9,8
İtalya
(üretim)
Fransa
(üretim)
Türkiye
(üretim)
Polonya
(üretim)
4,0
34,4
5,6
15,7
4,7
11,3
5,5
10,4
44,6
3,7
13,6
7,9
5,6
3,2
1,3
4,5
0,8
0,5
9,8
19,4
11,8
7,9
5,9
4,7
3,9
3,6
14,3
10,7
27,1
44,0
28,0
3,8
4,0
5,0
14,0
5,1
5,2
19,0
* Ariane, Belgica, Cameo, Diwa, Greenstar, Honey Crunch, Jazz, Junami, Kanzi, Mariac, Rubens, Tentation, Wellant vb.
Kaynak: Anonymous, 2015
Tablo 5. Dünya Elma İhracat Miktarı, Değişimi ve İhracatın Üretime Oranı
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Çin
609
774
824
804
1.020
1.153
1.172
1.123
1.035
976
İhracatın
Üretime
Oranı
(%)
42
2,54
Polonya
349
407
427
385
435
371
777
729
532
958
88
33,31
İtalya
708
542
724
713
785
683
733
857
976
933
40
46,87
ABD
546
492
685
639
663
713
816
790
833
870
45
21,17
Şili
601
739
640
725
775
766
679
843
801
762
22
46,89
Fransa
804
628
654
683
685
684
611
696
727
626
-2
45,23
Güney Afrika
326
305
263
268
334
358
339
306
333
389
15
48,86
Yeni Zelanda
323
358
319
265
292
261
303
284
297
284
-13
63,49
Hollanda
349
388
444
355
395
392
407
353
341
284
-17
100,95
Belçika
340
337
353
291
344
262
286
246
269
181
-32
82,07
Türkiye
19
20
29
25
10
20
60
81
87
69
246
2,39
Diğer
1.262
1.432
1.654
1.846
2.084
2.145
1.733
2.288
2.031
1.938
44
10,30
Dünya
6.236
6.422
7.015
7.000
7.823
7.808
7.915
8.594
8.263
8.271
28
10,67
İhracat Miktarı (000 ton)
Ülkeler
Değişim*
(%)
2003-2004-2005 yılları ortalama ihracat miktarına göre 2010-2011-2012 yılları ortalama ihracat miktarındaki değişimi ifade etmektedir.
Kaynak: FAO, 2015
*
Tablo 6’da en fazla elma ithal eden 10 ülke,
Türkiye ve Dünya elma ithalatının değişimi
görülmektedir. Dünya ithalatındaki artış
elma için halen artan bir talep olduğunu
göstermektedir. İthalat genişlemesiyle
sonuçlanan talep artışı Dünya nüfusundaki
artıştan
ziyade
yaşanan
ekonomik
büyümeden kaynaklanmıştır.
43
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 6. Dünya Elma İthalatında Önde Gelen Ülkelerin İthalat Miktar, Pay ve Değişimi
Ülkeler
Rusya
Almanya
İngiltere
Hollanda
Meksika
İspanya
Mısır
Fransa
Kanada
S. Arabistan
Türkiye
Diğer
Dünya
2003 2004 2005
608
705
724
813
736
774
476
525
514
387
323
320
181
154
195
236
249
225
31
49
58
116
210
185
142
133
159
127
127
146
3
2
4
2.864 3.035 3.276
5.984 6.249 6.580
İthalat Miktarı (000 ton)
2006 2007 2008 2009
813
931 1.063 1.108
699
669
613
623
532
523
482
456
365
400
396
360
204
220
188
222
189
238
228
239
64
53
72
49
152
178
148
161
157
180
166
182
149
147
157
51
4
5
3
4
3.633 3.877 3.856 4.049
6.960 7.422 7.372 7.504
2010
1.204
622
461
324
221
253
107
170
192
177
3
4.569
8.303
2011
1.158
666
459
311
198
253
168
138
199
181
6
4.349
8.085
Değişim* Payı
(%)
(%)
2012
1.279
79
15
614
-18
7
482
-7
6
311
-8
4
236
24
3
231
4
3
222
261
3
207
1
2
203
36
2
187
36
2
3
23
0
4.394
45
53
8.369
32 100
2003-2004-2005 yılları ortalama ithalat miktarına göre 2010-2011-2012 yılları ortalama ithalat miktarındaki değişimi ifade etmektedir.
Kaynak: FAO, 2015
*
3. Türkiye’de Durum
Türkiye, Dünya elma üretiminde üçüncü
sırada yer almaktadır (FAO, 2015). Önemli
bir elma üreticisi olan Türkiye’de üretimin
büyük kısmı halen geleneksel metotlarla
yapılmaktadır. Son yıllarda plantasyonlarda,
yoğun yetiştiricilik metotlarına ve yeni
çeşitlerle yetiştiriciliğe ilgi artmaktadır.
Ancak elmacılık işletmelerinin finansal
sorunları nedeni ile bu dönüşüm oldukça
yavaştır. Ticaret ölçüleri (satın alma gücü
paritesi,
karşılaştırmalı
üstünlük
göstergeleri, ihracat ve ithalat indeksleri
vb.), maliyet-karlılık ölçüleri ve etkinlik
ölçüleri kullanılarak sektörünün rekabet
edebilirliği ortaya koyulmuştur. Elma için
mevcut durumda Türkiye’nin hem dünya
geneline karşı, hem de AB’ye karşı
mukayeseli üstünlüğü bulunmamakta ve
Onuncu Kalkınma Planı döneminde de
benzer
durumun
devam
etmesi
beklenmektedir (Anonim, 2015).
Türkiye’de hemen hemen tüm illerde
yetiştiriciliği yapılmakla birlikte ticari
olarak üretiminin yapıldığı iller; Isparta,
Karaman, Niğde, Denizli ve Antalya’dır
(Tablo 7). Isparta ili, üretimin yanı sıra
depolama, işleme ve Ar-Ge altyapısı
bakımından da öne çıkmaktadır. Karaman ve
Niğde illerinde, yoğun yetiştiricilik
metotlarına uygun olarak tesis edilen yeni
plantasyonlar, büyük işletme arazileri ve gün
geçtikçe artan endüstri altyapısı nedeniyle
dikkat çekici gelişmeler yaşanmaktadır.
Karaman, Niğde ve Kayseri illerinde 2014
yılındaki üretim azalışı, ilkbahar geç
donlarından
kaynaklanmıştır.
Isparta,
Antalya, Denizli, Çanakkale ve diğer illerde
üretim
miktarı
bakımından
sorun
yaşanmamıştır. 2015 yılında da yine benzer
bir tablo ile karşılaşılmıştır. Düşük sıcaklık
zararı
bölgesel
olarak
farklılıklar
göstermiştir. Ancak 2014 yılında verim
44
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 7. Türkiye’de Elmacılığın Yoğun Olarak Yapıldığı İllerin Üretim Miktar, Pay ve
Değişimleri
Üretim Miktarı (000 ton)
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Payı
(%)
Isparta
507
497
497
534
611
549
610
635
635
646
26
28
Karaman
338
104
342
373
340
165
190
388
571
331
13
65
Antalya
276
279
308
184
213
223
187
185
176
220
9
-33
Denizli
119
208
175
197
217
249
226
210
186
169
7
13
Niğde
306
135
219
240
329
312
332
317
349
128
5
20
Çanakkale
77
77
80
86
102
115
108
117
118
120
5
52
Mersin
66
62
63
69
84
93
87
91
80
86
3
34
Kayseri
93
1
81
94
94
127
128
122
126
70
3
82
Kahramanmaraş
34
13
42
41
63
61
64
55
98
62
2
141
Bursa
46
47
40
42
46
46
48
58
58
61
2
32
Konya
89
72
65
67
70
67
72
60
76
61
2
-13
Diğer
618
511
551
581
622
600
637
661
664
526
21
10
2.570
2.002
2.458
2.504
2.782
2.600
2.680
2.889
3.128
2.480
100
21
İller
Türkiye
Değişim*
(%)
*
2005-2006-2007 yılları ortalama üretim miktarına göre 2012-2013-2014 yılları ortalama üretim miktarındaki değişimi ifade etmektedir.
Kaynak: TUİK, 2015
bakımından sorun yaşanmayan illerde,
önceki yılın yüksek ürün yükü ve
çiçeklenme dönemindeki iklim koşulları bu
illerde de bir miktar verim azalışına neden
olmuştur. Bu nedenle 2015 yılı elma
rekoltesinin 2014 yılına göre biraz daha
düşük gerçekleşmesi beklenmektedir. Ürün
azlığı nedeni ile 2015 yılı hasat zamanında
elma 1,3 TL’ye kadar alıcı bulmuştur.
Tablo 8. Türkiye Elma İhracatında Önemli Ülkeler ve Payları
Ülkeler
İhracat Miktarı (ton)
2005
2006
521
2.081
8.752
10.915 1.616
Mısır
1.856
2.781
3.060
1.792 1.315
3.333
7.954 16.815
7.580 19.339 28,06
Ürdün
1.457
2.257
3.029
2.830 1.636
4.566
6.550
5.528
1.712
2.193
3,18
Kıbrıs
2.163
2.583
2.739
2.210 1.559
1.938
2.150
1.902
1.496
1.647
2,39
-
981
2.555
2.435
1.493
1.614
2,34
3.557 2.014
1.968
3.023
1.005
466
1.101
1,60
Suriye
2007
2009
2010
2011
2012
2.680 36.272 51.136 62.939 40.870 59,30
-
-
-
9.170
7.114
7.216
İran
-
-
-
-
-
-
41
39
5.660
473
0,69
Gürcistan
-
-
8
32
1
-
203
190
3.093
279
0,40
77
615
107
73
291
178
119
-
41
253
0,37
S. Arabistan
B. Arap
Emirlikleri
Türkmenistan
Umman
Rusya
Azerbaycan
Diğer
Toplam
-
2008
Payı
(%)
2004
Irak
2003
-
-
-
-
-
31
29
350
832
200
0,29
143
150
2
32
4
-
23
19
-
171
0,25
-
-
617
517
437
1.986
220
-
-
163
0,24
-
-
-
2
-
5
12
481
1.848
122
0,18
4.055
2.442
3.513
2.908
771
2.306
640
669
143
491
0,71
24.868 9.644 19.972 59.791 80.569 87.303 68.916
100
19.442 20.023 29.043
Kaynak: FAO, 2015
45
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Üretilen elmanın yalnızca %2,39’unu ihraç
edebilen Türkiye, ihracatının büyük kısmını
Orta Doğu ülkelerine yapmaktadır (Tablo 8).
En büyük pazarı Irak olarak görülmekle
beraber bu ülkenin talebi düşük fiyatlı,
kalitesiz elmalar yönündedir. Dolayısı ile
elde edilen ihracat geliri de düşük
4.
gerçekleşmektedir.
Elma
ithalatı
bakımından yüksek artış gözlenen Rusya,
Mısır ve Suudi Arabistan, Türkiye’nin
mevcut ihraç pazarlarından olmakla beraber,
Mısır’daki artış dışında bu genişlemeden pay
aldığı söylenemez. Kaldı ki Mısır ithalatı son
10 yılda %261 genişlemiştir (Tablo 6).
Sonuç
Günümüzün gelişmiş pazarlama stratejileri
ile desteklenen Dünya elma ticareti; gelişmiş
ülkelerde gittikçe artan sağlıklı beslenme
eğilimi, gelişmekte olan ülkelerde artan
nüfus ve gelirin de etkisiyle genişlemeye
devam etmektedir.
Türkiye, yüksek elma üretim miktarına
rağmen, verim, kalite ve pazarlama
altyapısındaki yetersizlikler nedeni ile
uluslararası pazarda rekabetçilikten uzak bir
yapı sergilemektedir.
Günümüzde verim ve kaliteye odaklı elma
üretimi, uluslararası pazarda rekabetin
temelini oluşturmaktadır. Bu temelin sağlam
bir şekilde oluşturulması için modern
plantasyonlara geçiş zorunludur. Büyük
kısmı küçük aile işletmelerinden oluşan
Türkiye elmacılık işletmelerinin, yüksek
tesis maliyeti gerektiren bu sistemlere kendi
imkanları ile geçişleri orta vadede mümkün
görülmemektedir. Bu nedenle elmacılık
işletmelerinin
modern
yetiştiriciliğe
geçişlerinin desteklenmesi gerekmektedir.
Keza İtalya’da, ilk tesis maliyetinin yaklaşık
%40’ını oluşturan destek sisteminin tamamı,
devlet tarafından hibe edilerek, sık dikim
modern elma plantasyonlarına dönüşüm
hızlı bir şekilde tamamlanmıştır.
Rusya, Mısır ve Suudi Arabistan, en fazla
genişleyen pazarlar olarak görülmekle
beraber Hindistan, Endonezya ve bazı Orta
Doğu ülkelerinde dikkat çekici gelişmeler
yaşanmaktadır.
Türkiye’nin hali hazırdaki pazarlarından
Mısır ve Suudi Arabistan ithalatları giderek
artmaktadır. Ancak artan ithalat, diğer büyük
elma üreticisi ve ihracatçısı ülkelerce
karşılanmaktadır. Büyümekte olan bu pazar
fırsatının değerlendirilmesi bakımından
yetiştiricilik sistemleri başta olmak üzere
gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
Rusya pazarının geliştirilmesi için uygun
çeşit ve kalitenin sağlandığı üretim altyapısı
ve organizasyonel girişimleri içeren
çalışmalar yapılmalıdır.
Yeni çeşitlere olan ilginin gelecekte de
devam edeceği öngörülmektedir. Türkiye
elmacılığında son yıllarda yaşanan yeni
çeşitlerle üretime yönelim, gün geçtikçe
daha da hız kazanmaktadır. Bu çeşitlerin
ithal edilmesi döviz kaybının yanında
pazarda rekabetçiliğimizi de olumsuz
etkilemektedir. Son yıllarda özellikle Kamu
Araştırma Kuruluşlarında uzun soluklu
çalışmalar olarak ele alınmaya başlayan
ıslah yolu ile elde edilecek elma çeşitleri, bu
bakımdan bir fırsat olarak görülmelidir.
Uzun soluklu, devamlılık ve büyük finansal
kaynak gerektiren bu çalışmalar mutlaka bir
program çerçevesinde özel sektörün de
46
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
katılımı ile yürütülmeli ve ürünün piyasada
tutundurulması için gerekli çalışmalara da
ağırlık verilmelidir. Henüz emekleme
aşamasında olduğu söylenebilecek meyve
ıslah çalışmaları için gerekli altyapının
uluslararası standartlarda sağlanması için
ülkesel
araştırma
fonları
ile
desteklenmesinde ayrıcalık tanınmalıdır.
Kaynaklar
ANONİM, 2015. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyon Raporu, Onuncu Kalkınma Planı
2014-2018, TC Kalkınma Bakanlığı, Ankara. http://tarim.kalkinma.gov.tr/wpcontent/uploads/2014/12/Bitkisel_uretim_oik.pdf (Erişim Tarihi: 11.11.2015).
ANONYMOUS, 2015. Assessment of B.C. Apple & Sweet Cherry Varieties, A report by
Globalwise, Inc. & Belrose Inc. For British Columbia Ministry of Agriculture.
http://www2.gov.bc.ca/assets/gov/farming-natural-resources-and-industry/agriculture-andseafood/agriculture-business-and-economy/programs/treefruit-replantprogram/bc_apple_cherry_variety_assessment_march_12_2015.pdf
(Erişim
Tarihi:
26.10.2015).
FAO, 2015. Production, Trade and Producer Price Statistics, Food and Agriculture
Organization of the United Nations. http://faostat.fao.org/site/339/default.aspx (Erişim
Tarihi: 19.10.2015).
TÜİK, 2015. Nüfus, Eğitim, Tarım, Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara. www.tuik.gov.tr
(Erişim Tarihi: 19.10.2015).
47
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kabuklular
(Avcılık ve Yetiştiriciliği)
Remziye ÖZKÖK
Kamile Gonca EROL
Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Hayvanlar âleminin tür bakımından en
kalabalık, yaşam ortamlarına uyum
bakımından da en geniş şubesi Artropoda
(Eklem bacaklılar) şubesidir. Bu şubeye
dahil olan kabuklular, Crustacea sınıfının,
Malacostraca (Gelişmiş kabuklular) alt
sınıfının,
Decapoda
(On
ayaklılar)
takımında tanımlanan 25.000 adet türden
oluşurlar. Çoğunluğu tuzlu sularda olmak
üzere tatlı sularda da yaşarlar (Demirsoy,
1998).
ticari önem taşımakta, özellikle 100 adedi
dünya avcılığında önemli bir yer
tutmaktadır. Ülkemiz denizlerinde bu güne
kadar 61 tür saptanmış olup bunlardan 7’si
ticari
olarak
değerlendirilmektedir
(Başçınar, 2004).
Yengeçler, dünyada yaklaşık 4500 türle
temsil edilirler, bunlardan yalnızca 22 türü
başta gıda alanı olmak üzere ticari olarak
değerlendirilmektedir. Ülkemiz iç sularında
tek bir cinse (Potamon) ait 9 tür
bulunmaktadır (Gülle ve ark., 2007).
Kabukluların vücutları genel olarak kitinden
oluşmuş, dış iskelet görevi gören kireçli sert
bir kabukla örtülüdür ve kabuk değiştirerek
büyürler. Ayrı eşeylidirler, solungaç
solunumu yaparlar. Tatlı ve tuzlu sularda
yaşarlar (Alpbaz, 1993; Demirsoy, 1998;
Holdich, 2002).
Kerevitler, tatlısu ıstakozu olarak da
adlandırılırlar ve dünya üzerinde 540’tan
fazla türle temsil edilirler (Holdich, 2002).
Ülkemiz sularında dünyada “Türk Kereviti”
olarak
da
isimlendirilen
Astacus
leptodactylus (Eschscholtz, 1823) türü
bulunmaktadır (Köksal,1988). Ülkemizdeki
üretimi sadece avcılığa dayanmakta ve elde
edilen ürünün büyük bölümü ihraç
edilmektedir. Bu türün ülkemizdeki
yetiştiricilik çalışmaları henüz araştırma
düzeyindedir.
Ekonomik açıdan değer taşıyan kabuklu su
ürünleri arasında karidesler, yengeçler,
kıskaçlı-kıskaçsız ıstakozlar ve kerevitler
sayılabilir.
Karideslerin, dünya üzerinde yaklaşık 2500
türü bulunmakta, bunların sadece 300 adedi
48
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Istakoz (kıskaçlı, dikenli ıstakoz), ekonomik
değeri yüksek bir deniz ürünüdür.
Ülkemizde kıskaçları bulunmayan ve böcek
olarak tabir edilen türle, kıskaçlı gerçek
ıstakoz türü bulunur. Dünyada ise Avrupa
Deniz Istakozu (Homarus gammarus) ve
Amerikan Deniz Istakozu (Homarus
americanus) yaygın olarak bulunan iki
türdür.
350-400
g
civarında
pazarlandıklarından, pazar boyuna ulaşma
sürelerinin uzunluğu (2,5-3 yıl) ve
üretiminde pahalı teknikler kullanılması
sebebiyle
yetiştiriciliği
pek
karlı
görülmemektedir (Kumlu, 2001).
yapılmaktadır.
Kabuklular arasında en çok ilgi duyulan ve
yetiştiriciliği
yapılan
grup
deniz
karidesleridir. Bu türlerin yetiştiriciliği son
30 yılda, özellikle tropik ülkelerde büyük bir
ivme kazanmıştır. Diğer kabuklularla
kıyaslandığında, Penaeid karidesler en hızlı
büyüme oranına sahip kabuklulardır.
Özellikle bazı türler (Penaeus monodon) 4
ay gibi çok kısa bir sürede pazar boyuna
ulaştırılabilmekte ve aynı havuzdan yılda
2,5-3 kez ürün alınabilmektedir. Bu sebeple
tüm dünyada yetiştiriciliği en yaygın yapılan
türler de yine Penaeus vannamei, P.
monodon’dur. Oysa diğer kabuklulardan
kerevit ve ıstakozlarda semirtme süresi 2,53 yıl kadar uzayabilmektedir (Kumlu, 2001).
Deniz ve tatlı su karidesleri, tatlısu ıstakozu
(kerevit), kıskaçlı ve kıskaçsız deniz
ıstakozları ile yengeçlerin yetiştiriciliği,
dünyanın çeşitli bölgelerinde yaygın olarak
2. Dünyada Durum
Dünya Kabuklu Su Ürünleri Üretimi (Avcılık, Yetiştiricilik) ve Elde Edilen Gelir
FAO raporuna göre dünya toplam su
ürünleri üretimi 2013 yılında 162,3 milyon Kabuklu üretimi (avcılık ve yetiştiricilik)
ton olarak gerçekleşmiştir. Bu üretimin tür değişik tür gruplarını kapsamaktadır (Şekil
gruplarına göre dağılımına baktığımızda, 68 3). 2013 yılında dünyada tüm kabuklular
milyon tonunu (%42,1) deniz balıkları, 50,6 içerisinde karidesler 7,9 milyon tonla toplam
milyon tonunu (%31,1) tatlısu balıkları, 6,6 kabuklu üretimin %59,6’lik kısmına sahip
milyon tonunu (%4) diadrom balıklar, 13,2 olurken 2,4 milyon tonunu (%18,1) tatlısu
milyon tonunu (%8,1) kabuklular ve kabukluları oluşturmakta ve bunu 1,9
yaklaşık olarak 24 milyon tonunu da milyon tonla yengeçler ve deniz örümcekleri
(%14,7)
yumuşakçalar
ve
diğerleri takip etmektedir.
oluşturmuştur (Şekil 1).
6,7 milyon tonluk dünya kabuklu
13,2 milyon tonluk üretimiyle dünya su
ürünleri üretimine %8,1’lik oranda katkı
sağlayan kabukluların 6,5 milyon tonu
avcılık, 6,7 milyon tonu ise yetiştiricilik
yoluyla elde edilmiştir (FAO, 2015).
Kabuklu yetiştiriciliği dünyada yıllar itibarı
ile sürekli bir artış göstermektedir (Şekil 2).
yetiştiriciliği içerisinde ilk sırayı alan türler
Penaeus vannamei, Penaeus monodon’dur.
Tatlısu karidesleri içerisinde ise en fazla
üretilen türler Macrobrachium nipponense,
Macrobrachium
rosenbergii
(FAO,
2014a)’dir.
49
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 1. 2013 Yılı Dünya Su Ürünleri Üretiminin Tür Gruplarına Göre Dağılımı
Yumuşakçalar
% 13,8
Diğer
% 0.9
Deniz Balıkarı
% 42,1
Kabuklular
% 8,1
Diadrom Balıklar
%4
Tatlısu Balıkları;
% 31,1
Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur.
Şekil 2. Yıllara Göre Dünya Kabuklu Üretimi (Avcılık ve Yetiştiricilik) (milyon ton)
Miktar (milyon ton)
8
7
6
5,6
5,8
5,9
5,9
5,8
5
4
3
3,8
4,3
4,8
5,3
5
6,1
5,7
6,1
6,3
6,5
6,4
6,7
6,1
Avcılık
Yetiştiricilik
2
1
0
2005
2006
2007
2008
2009
Yıllar
2010
2011
2012
2013
Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur.
Karideslerden sonra en fazla üretim
miktarına sahip tür grupları tatlısu
kabuklularıdır. Amerikan kereviti olarak
bilinen Procambarus clarkii üretimde en
büyük paya sahip tatlısu kabuklu türüdür.
Kabuklu üretimindeki diğer önemli grup
yengeçlerdir, yetiştiriciliği yapılan en
önemli tür Eriocheir sinensis iken en çok
avlanan tür Portunustri tuberculatus olarak
bildirilmiştir (FAO, 2014b,c).
2013 yılında toplam 13,2 milyon tonluk
kabuklu üretiminin yaklaşık 6 milyon
tonunu tek başına sağlayan Çin, toplam su
ürünleri üretiminde olduğu gibi kabuklu
üretiminde de lider durumdadır (FAO, 2014
a,b,c). Dünyada 2013 yılında sadece kabuklu
üretiminden (Avcılık ve yetiştiricilik)
yaklaşık 58 milyar dolar gelir elde edilmiştir
(35 milyar dolar yetiştiricilik, 23 milyar
dolar avcılık)
50
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 3. 2013 Yılı Dünya Kabuklu Üretiminin Tür Gruplarına Göre Dağılımı (%)
Diğer deniz
Kabukluları
% 3.8
Tatlısu Kabukluları
% 18.1
Yengeçler, Deniz
Örümcekleri…
Kral Yengeç, Bodur
Istakoz
% 0.4
Karidesler
% 59.6
Krill, Planktonik
Kabuklular
% 1.5
Dikenli Istakoz
% 2.3
Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur.
3. Türkiye’de Durum
Türkiye Kabuklu Su Ürünleri Üretimi (Avcılık ve Yetiştiricilik) ve Elde Edilen Gelir
Deniz ve iç su kaynaklarımızın toplam
yüzey alanı 25 milyon hektar olup, bu miktar
toplam tarım alanlarımıza yakındır. Bu
nedenle balıkçılık kaynaklarının etkin
kullanımı ülkemiz açısından büyük önem
taşımaktadır.
%66,5’ini deniz balıkları, %26,2’sini tatlısu
balıkları, %6’sını yumuşakçalar ve %1’ini
kabuklular oluşturmaktadır (Şekil 4).
Ülkemizde 2014 yılı içerisinde yaklaşık
olarak toplam 5008 ton kabuklu avlanmıştır
(TÜİK, 2014). Bu avcılığın en büyük
kısmını 4416 tonla (%88,2) karidesler
oluştururken, ikinci sırayı 582 tonla (%11,6)
tatlısu
kabuklularından
kerevit
oluşturmakta, bunu yengeçler ve ıstakozlar
takip etmektedir. Ülkemiz kabuklularının
yıllara ve türlere göre av miktarı Tablo
2014 yılında kabuklu avcılığı en yoğun
Marmara Denizi’nde (2471 ton) yapılmıştır.
Bunu sırasıyla Ege (1122 ton) ve Akdeniz
(826 ton) izlemiştir (TÜİK, 2014).
2014 yılı su ürünleri üretimimiz 537.345 ton
olarak gerçekleşmiş olup bu üretimin
235.133 tonu yetiştiricilikten (%43,7),
302.212 tonu avcılık yoluyla (%56,2) elde
edilmiştir (BSGM, 2015). Toplam su
ürünleri üretimimizin yaklaşık olarak
1 ve Şekil 5’te verilmiştir. Kabuklular
içerisinde miktarca en fazla avlanan tür
grubu karideslerdir. Ülkemizde en çok
avlanan ve ticari öneme sahip olan karidesler
Penaeus cinsine ait olan türlerdir
(P.
kerathurus,
P.
japonicus,
P.
semisulcatus, M. monoceros, P. longirostris)
(Başçınar,2004;Kumlu, 2001).
Karideslerden sonra en çok avlanan ve doğal
türümüz olan kabuklu türü kerevitler
(Astacus leptodactylus)’dir.
51
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 4. 2014 Yılı Su Ürünleri Üretimimizin Tür Gruplarına Göre Dağılımı (ton)
Yumuşakçalar
Kabuklular
31.951
5.008
%6
%1
İçsu Balıkları
141.017
% 26,2
Diğer
1.835,4
% 0,3
Deniz Balıkları
357.533
% 66,5
Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur.
Tablo 1. Ülkemizde Avlanan Kabukluların Yıllara ve Türlere Göre Av Miktarı (ton)
Kabuklular
Deniz Kabukluları
Böcek
İstakoz
Deniz kereviti
Jumbo karides
Karabiga karides
Kırmızı karides
Pembe karides
Erkek karides
Mavi yengeç
Pavurya
Tatlı su Kabukluları
Kerevit
Genel Toplam
2007
2008 2009 2010
2011
2012
14
8
7
275
372
150
2761
359
22
4
20
26
26
25.8
9.4
15
8
7
4.7
8
35
43
19
24.8
5.5
405 531 562 543.4 640.9
449 442 951 642.9 383.9
754 1239 1362 1800.9 2157.7
2623 2073 1413 1481.5 1600.5
437 329 417 301.2 255.1
17
77
46
10.7
2.1
8
7
3
8.7
21.6
11,5
1,1
7
1,4
5,7
1,1
452 469,5
354
272
1364 1119,6
1620
2502
238
53,5
0,6
1,5
7,3
4,5
816
4788
783 734 1030
5546 5509 5836
532
582
4592 5008,2
610
492
5455 5576.7
2013
2014
Kaynak: TÜİK, 2014.
Bu türün avcılığı, 1984 yılında yaklaşık
8000 ton civarında iken aşırı avcılık, kirlilik
ve Aphanomyces astaci’nin neden olduğu
kerevit vebası yüzünden 2014 yılı itibarı ile
582 tona kadar gerilemiştir (Şekil 5).
olabilir. Ancak bu düşüşte tek etken hastalık
olmayıp göllerdeki kirlilik, aşırı avcılık ve
göl ekosistemi içerisindeki dengelerin
bozulması da düşüş sebepleri arasında
sıralanabilir.
Kerevit avcılığında geçmişteki seviyelere
ulaşılamaması hastalık etkilerinin halen
devam ettiğinin önemli bir göstergesi
Kabukluların ülkemizde tüketim alışkanlığı
bulunmamakta, bu yüzden avlanan ürünlerin
büyük bir kısmı ihraç edilmektedir. Bu
52
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sebeple kabuklular ülkemiz ekonomisine
katkı sağlayan değerli ihraç ürünlerimizdir.
yetiştiriciliği konusunda yapılan bilimsel
çalışmalar ile ticari üretim ve aktiviteler
henüz istenilen seviyelerde değildir.
Kabuklu üretimi ülkemizde sadece avcılığa
dayanmaktadır. Kabuklularla ilgili olarak
kerevit ve karides yetiştiriciliği konusunda
kamu ve üniversiteler tarafından çeşitli
bilimsel araştırmalar sürdürülmekte olup
yetiştiriciler için daha ekonomik ve
uygulanabilir bir yetiştiricilik tekniği
geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu yüzden
Ülkemiz kabuklu yetiştiriciliğine katkı
sağlamak amacıyla, özellikle kerevitle ilgili
kapsamlı araştırmalar yapmak üzere,
enstitümüz kampüsünde yer alan kerevit
araştırma merkezi 2015 yılında Eğirdir’ de
faaliyetine başlamıştır.
Şekil 5. 2014 Yılı Ülkemiz Kabuklu Türleri Avcılığı (ton)
582
Kerevit
Mavi yengeç
1,5
Pavurya
4,5
Erkek karides
53,5
2502
Pembe karides
1120
Kırmızı karides
272
Karabiga karides
469,5
Jumbo karides
Deniz kereviti
1,1
Istakoz+Böcek
2,5
Kaynak: Yazarlar tarafından oluşturulmuştur.
2014 yılında yapılan su ürünleri ihracat ve
ithalatına baktığımızda, toplam su ürünleri
ihracatımız
115.682
ton
düzeyinde
gerçekleşirken, 1.481.760.957 (₺) gelir elde
edilmiştir. Aynı dönemde 77.545 tonluk su
ürünleri
ithalatı
gerçekleşmiş
olup
435.650.641 (₺) para harcanmıştır. Toplam
su ürünleri ihracat ve ithalat miktarı, değeri,
toplam iç tüketim, işlenen ve kişi başı
tüketilen miktarlar Tablo 2’de verilmiştir.
2014 yılında toplam su ürünleri ihracat ve
ithalatımız bir önceki yıla göre %11,4
oranında artış gösterirken, kişi başına yıllık
su ürünleri tüketimimiz 5,4 kg’a gerilemiştir.
2000’li yılların başında 8 kg olan kişi başına
yıllık tüketimimiz, 14 yıl içerisinde oldukça
ciddi bir seviyede düşüş göstermiştir.
En fazla su ürünleri ihracatı yaptığımız
ülkelerin başında, 14.449 tonluk ihracat
miktarı ile Hollanda gelmektedir.
115.682 tonluk toplam su ürünleri
ihracatının,
943.470
kg’ı
işlenmiş
kabuklulara ait olup bu ihracattan
21.810.663 ₺ (9.261.610 $) gelir elde edilmiştir
(TÜİK, 2013).
2014 yılında kabukluların türlere göre
üretim miktarları ile birim fiyat değerleri ve
elde edilen gelirler Tablo 3’te verilmiştir.
53
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. 2014 Yılı Toplam Su Ürünleri İhracat, İthalat Değerleri ve Tüketim Miktarı
Toplam
Üretim
(ton)
537.345
İhracat Mik.
(ton)/Değeri
115.682
İthalat Mik.
(ton)/Değeri
77.545
676.092.136 ($)
1.481.760.957 (₺)
198.255.737 ($)
435.650.641 (₺)
İç Tüketim
Mik.(ton)
İşlenen
Mik.(ton)
Değerlendirilmeyen
Mik.(ton)
Kişi Başı
Tüketim (kg)
420.361
73.667
5180
5,4
Kaynak: BSGM, 2015
Tablo 3. 2014 Yılında Kabuklu Avcılığı Miktarları ve Elde Edilen gelir (₺)
Kabuklular
Miktar (ton)
Fiyat (TL/kg)
Kırmızı karides
1119,6
10,07
Pembe karides
2502
8,82
Jumbo karides
469,5
34,82
Karabiga karides
272
24,19
Erkek karides
53,5
11,61
Istakoz+Böcek
1,4+1,1
68,21-75,79
Deniz kereviti
1,1
6,8
Pavurya
4,5
9,95
Mavi Yengeç
1,5
8,5
Kerevit
582
7,5
Toplam
5008,2
Değer (TL)
11.274.372
22.067.640
16.347.990
6.579.680
621.135
95.424+83.369
7.480
44.775
12.750
4.365.000
61.499.615
Kaynak: TÜİK, 2014.
2014 yılında 537.345 ton olarak gerçekleşen
toplam su ürünleri üretiminin %1’lik kısmını
kabuklular (5008 ton) oluşturmuş olup bu
avcılıktan 61.499.615 ₺’ gelir elde edilmiştir
(Tablo 3).
4.Genel Değerlendirme ve Sonuç
Dünya su ürünleri üretiminde avcılığın
toplam su ürünleri üretimine katkısı giderek
azalırken, yetiştiriciliğin katkısı sürekli
olarak artmaktadır. Yetiştiricilik üretimi son
30 yıl içerisinde dünya genelinde (19802010) yıllık ortalama %8,8 artış ile
neredeyse 12 kat artmıştır. Su ürünleri
sektörü FAO tarafından tüm gıda sektörleri
içerisinde en hızlı gelişen ve sürekli büyüyen
bir sektör olarak lanse edilmektedir.
azalma %11,6’ya kadar gerilemiştir.
İstatistikî verilere göre toplam su ürünleri
üretimimiz her geçen sene giderek
azalmaktadır. Bu azalmaya paralel olarak
kişi başına yıllık su ürünleri tüketimimiz de
5,4 kg’a kadar gerilemiştir. 2000’li yılların
başında 8 kg olan kişi başına yıllık su
ürünleri tüketimimiz, 14 yıl içerisinde
oldukça ciddi bir seviyede düşüş
göstermiştir. Yine istatistikî verilere
dayanarak ülkemizin giderek daha az balık
tüketen bir ülke konumuna geldiğini
söyleyebiliriz.
Ülkemizde 2013 yılında 607.515 ton olan
toplam su ürünleri üretimimiz bir önceki
yılla göre yaklaşık %6 oranında azalmış,
2014 yılında 537.345 tonluk üretimle bu
Bu karamsar tablo haricinde, avcılık bazında
54
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
giderek azalan toplam üretimimizin,
yetiştiricilik bazında artış göstermesi de
sevindirici
bir
husustur.
Doğal
kaynaklardaki
azalmalar
yüzünden
yetiştiriciliğin dünyada olduğu gibi
ülkemizde de önemi giderek artmaktadır.
(155 ton), Isparta (Eğirdir Gölü) (120 ton) ve
Kütahya (55 ton) İllerindeki tatlı su
kaynaklarında avlanmıştır.
Kabuklu üretimi şu an için ülkemizde sadece
avcılığa
dayanmaktadır.
Kabuklu
yetiştiriciliği
konusunda
gerek
üniversitelerde gerekse de ilgili kamu
kuruluşlarında
bilimsel
araştırmalar
sürdürülmekte, yetiştiriciler için daha
ekonomik ve uygulanabilir yetiştiricilik
teknikleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Bu
yüzden yetiştiriciliği konusunda yapılan
bilimsel çalışmalar ile ticari üretim ve
aktiviteler henüz istenilen seviyelerde
değildir.
Kabuklularda
yetiştiricilik
üretimimizin arttırılması ülkemiz açısından
önem arz etmektedir.
Ülkemizde ticari öneme sahip olan
kabukluların (karides, yengeç, ıstakoz ve
kerevit) üretimi sadece avcılığa dayanmakta
ve
halkımızda
tüketim
alışkanlığı
olmadığından elde edilen ürünün büyük bir
kısmı ihraç edilmektedir. 2014 yılında
kabuklu avcılığı 5008,2 ton olarak
gerçekleşmiş olup bu avcılıktan 61.499.615
₺ gelir elde edilmiştir.
Kabuklu avcılığında en büyük payı
karidesler
(4416
ton,
%88,2)
oluşturmaktadır. Onlardan sonra en çok
avlanan ve doğal türümüz olan kerevitler
(Astacus leptodactylus) (582 ton %11,6)
gelmektedir. Toplam kerevit avcılığımız
1984 yılında yaklaşık 8000 ton civarında
iken aşırı avcılık, kirlilik ve Aphanomyces
astaci’ nin neden olduğu kerevit vebası
hastalığı yüzünden 2014 yılı itibarı ile 582
tona kadar gerilemiştir. Kerevit avcılığında
geçmişteki
seviyelere
ulaşılamaması
hastalık etkilerinin halen devam ettiğinin
önemli bir göstergesi olabilir. Ancak bu
düşüşte tek etken hastalık olmayıp
göllerdeki kirlilik, aşırı avcılık ve göl
ekosistemi
içerisindeki
dengelerin
bozulması da düşüş sebepleri arasında
sıralanabilir.
Kabuklu yetiştiriciliği kapsamında, Eğirdir
Su Ürünleri Araştırma Enstitüsü tarafından
2003 yılından bu yana kerevit yetiştiriciliği
ile ilgili araştırmalar gerçekleştirilmekte
olup önemli mesafeler kat edilmiş ve bilgi
birikimi sağlanmıştır. Ülkemiz kabuklu
yetiştiriciliğine katkı sağlamak amacıyla,
özellikle
kerevitle
ilgili
kapsamlı
araştırmalar yapmak üzere, enstitümüz
içerisinde yer alan kerevit araştırma merkezi
de 2015 yılında Eğirdir’ de faaliyetine
başlamıştır.
Kabukluların, yetiştirilen diğer su ürünlerine
göre daha yavaş büyüme özelliği
göstermeleri ve daha çok bireysel
sistemlerin
ağırlıkta
olduğu
pahalı
yetiştiricilik
sistemlerine
gereksinim
duyulması
da
yetiştiriciliğinin
yaygınlaştırılamamasında etkendir. Bu
yüzden daha uygulanabilir yetiştiricilik
tekniklerinin
geliştirilmesine
ihtiyaç
duyulmaktadır.
Deniz kabukluları 2014 yılında ülkemizde
en yoğun olarak Marmara Denizi (2471 ton),
sonra Ege (1122 ton) ve Akdeniz’de (826
ton) avlanırken, tatlısu kabuklularından
kerevit ise en çok Kırşehir (Hirfanlı Barajı)
55
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tropikal
iklim
kuşağında
olmayan
ülkemizde özellikle güney ve güney-batı
kıyılarımızda karides yetiştiriciliği yapmaya
uygun koşullar bulunmakta, 6-7 aylık bir
büyüme periyodu içerisinde karideslerin
pazar boyuna getirebilmesi mümkün
görülmektedir.
ürünleri tüketimi diğer ülkelerin tüketimi (20
kg civarı) ile kıyaslandığında oldukça
düşüktür. Bu nedenle mutlaka su ürünleri
tüketimimizin arttırılmasına yönelik eğitim
çalışmaları yapılması ve kamu spotları
hazırlanması gerekmektedir.
Kerevit kültürüne yönelik hâlihazırda
sürdürülmekte olan bilimsel çalışmalar
sonucunda yakın bir gelecekte kerevit
kültürü
ülkemizde
yaygınlaştırılmaya
çalışılacak, kerevit alternatif kültür türü
olarak hak ettiği yeri alacak ve azalan doğal
stoklarımızın da takviyesi sağlanabilecektir.
Diğer
ülkelere
nazaran
kabuklu
yetiştiriciliğinde ülkemizde hızlı bir
gelişimin sağlanamamasının en önemli
nedeni
tüketim
alışkanlığının
bulunmamasıdır. Zaten 2014 yılı itibarı ile
5,4 kg’a gerileyen kişi başına yıllık su
Kaynaklar
DEMİRSOY, A.,1998. Yaşamın Temel Kuralları (Omurgasızlar). Cilt II, Kısım I, 799-928,
Ankara.
ALPBAZ, A., 1993. Kabuklu ve Eklembacaklılar Yetiştiriciliği. Ege Üniversitesi Su
Ürünleri Fakültesi Yayınları, No:26, İzmir,317s.
HOLDİCH, D.M. 2002. Biology of fresh water crayfish. Blackwell Science, Oxford,
UK.,702 pp.
BAŞÇINAR, N.S., 2004. Karides. SUMAE Yunus Araştırma Bülteni, 4(3), 1-3.
GÜLLE, P., TURNA,İ.İ., GÜLLE, İ. 2007. Eğirdir Gölü Tatlısu Yengeci (Potamon potamis
Oliver 1804)’nin Bazı Üreme ve Popülasyon Özellikleri. Süleyman Demirel Üniversitesi
Fen Bil. Enst. Dergisi, 11-2 (2007): 134-139.
KÖKSAL, G., 1988. A.leptodactylus In Europein In Fresh Water Crayfish: biology,
andexploitation, (Holdich D.M. and Lovery R.S., eds.) Chapman and Hall,pp:365- 400,
London.
KUMLU, M., 2001. Karides, Istakoz, Midye Yetiştiriciliği. Çukurova Üniversitesi, Su
Ürünleri Fakültesi. No:6, 295s., Adana.
FAO 2015. FAO. Global Statistical Collection; 2015, http://www.fao.org/fishery
statistics/en, Erişim Tarihi: 20.10.2015
FAO 2014a. Fish Stat fishery statistical collections: Food and Agriculture Organization of
the United Nations. http://www.fao.org/fishery/statistics/software/fishstat/en, Erişim Tarihi:
29.01.2014.
FAO 2012. The state of world fisheries and aquaculture 2012. Rome: FAO Fisheries and
Aquaculture Department, 209 pp.
FAO 2014b. Portunus trituberculatus. Fisheries and Aquaculture Department.
56
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
http://www.fao.org/fishery/species/2630/en. (Erişim Tarihi: 29.01.2014).
FAO 2014c. Eriocheir sinensis. Fisheries and Aquaculture
http://www.fao.org/fishery/species/3466/en, (Erişim Tarihi: 29.01.2014).
FAO 2013. Yearbook Of Fishery Statistics.
TÜİK 2014. http://www.tuik.gov.tr, (Erişim Tarihi: 20.10.2015).
BSGM, 2015. Su Ürünleri İstatistikleri. Ankara.
TÜİK, 2013. Su Ürünleri İstatistikleri Fishery Statistics. Ankara, 73s.
57
Department.
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
İncir (Taze-Kuru)
Berrin ŞAHİN
İncir Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Türkiye, taze ve kuru incirde; üretim, dış
ticaret hacmi, üstün kalite özellikleri ile
dünyada ilk sırada yer almaktadır. Özellikle
Aydın ve İzmir illeri sınırları içinde kalan
Büyük ve Küçük Menderes havzalarında
yetiştiriciliği yapılan, önemli bir kurutmalık
incir çeşidi olan Sarılop, dünyanın en kaliteli
inciri olarak tanınmaktadır. Bu bölgedeki
iklim koşulları, meyve olgunlaşma ve
kurutma mevsimindeki sıcaklık, nem ve
rüzgâr durumu, elde edilen kuru incirlerin
üstün kalitede olmalarını sağlamaktadır.
Yaklaşık 30 bin çiftçi ailesi incir
yetiştiriciliği
yaparak
geçimini
sağlamaktadır. Sofralık incir ticaretinde de
Bursa Siyahı öne çıkmaktadır.
İncir ağacının optimum yağış isteği yıllık
625 mm’dir. Yağış miktarının 550 mm’nin
altına düşmesi durumunda sulanması
gerekir. Özellikle kuruma yönünden
yağışların Kasım-Haziran aylarında olması,
kurutma mevsimi olan Temmuz-Eylül
aylarının yağışsız ve hava bağıl neminin
%40-45 olması istenir.
İncir ağacı toprak istekleri yönünden fazla
seçici değildir. Ancak kuru incir kalitesi söz
konusu
olduğunda,
toprak
istekleri
yönünden de seçici olur. Derin, kumlu-killi,
yeterli organik materyal ve kirece sahip
topraklar ister, taban suyu 2 m’den daha az
olan topraklarda kaliteli ürün vermez.
İncir besin değeri yüksek meyvelerden
biridir, enerji deposudur. Kalsiyum, fosfor,
potasyum ve diyet lif oranı oldukça
yüksektir.
İncir kışları ılık, yazları sıcak ve kurak yerler
ister. Yıllık ortalama sıcaklığın 18-20°C
olduğu yerlerde yetişir. Meyve doğuşundan
hasat sonuna kadar olan Mayıs-Ekim
aylarında daha yüksek ortalama sıcaklıklar
ve özellikle meyve olgunluğu ve kurutma
döneminde (Ağustos-Eylül ayları) 30°C’ye
kadar çıkan ortalama sıcaklıklar istenir. Bu,
güneşte kurutma yönünden önemlidir.
Sıcaklığın -9oC’nin altına düştüğü yerlerde
ekonomik anlamda incir yetiştiriciliği
yapılamaz.
İncir meyvesinin değerlendirme şekilleri
oldukça çeşitlidir. Taze ve kuru olarak
değerlendirilir. Ayrıca incir; ezme, lokum,
reçel, marmelat, pekmez, alkol yapımında,
kozmetik sanayinde, pastacılık sektöründe
kullanılır. Yaprak ve meyveleri, kahve ve
çay yapımında katkı maddesi olarak
değerlendirilmektedir.
58
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2.Dünyada Durum
2013 yılı itibariyle dünyada 358 bin 500
hektar alanda incir üretimi yapılmaktadır.
Dünya incir üretim alanlarının %14’ü
Türkiye’ye aittir. Fas, Cezayir, Mısır üretim
alanları bakımından önde gelen ülkelerdir
(Tablo1).
Tablo 1. 2013 Yılı Dünya İncir Üretim Alanları (Ha)
Ülkeler
Fas
Türkiye
Cezayir
Mısır
Tunus
İran
İspanya
Suriye
Diğerleri
Dünya
Alan (Ha)
52.606
49.401
44.608
21.897
18.120
17.926
12.000
9.483
132.453
358.494
Kaynak: FAO, 2015
Dünyada 2004-2013 yılları arasındaki
döneme ait ortalama incir üretimi 1milyon
120 bin ton’dur. Bu üretimin ortalama
%27’si Türkiye’ye aittir. Son on yıllık
ortalamaya göre Türkiye, 260 bin ton ile
incir üretiminde ilk sırada yer almaktadır.
Türkiye’yi Mısır, Cezayir, Fas, İran, Suriye,
İspanya, ABD gibi ülkeler takip etmektedir.
ile 2004 yılında en düşük, 2006 yılında ise
1milyon 224 bin ton ile en yüksek düzeyde
gerçekleştiği görülmektedir. Son 10 yıllık
dönemde Cezayir ve Fas üretimlerini düzenli
olarak arttıran ülkeler olarak dikkat
çekmektedir. Yıllar itibariyle toplam
üretimde çok büyük farklılıkların olmadığı,
birbirine yakın değerlerde üretim yapıldığı
anlaşılmaktadır(Tablo2).
Dünya incir üretiminin 1 milyon 32 bin ton
Tablo 2. Dünya İncir Üretim Miktarları ( Ton)
Ülkeler
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2011
2012
2013
254.838
260.508
274.535
298.914
286.682
83.801
184.972
123.763
165.483
120.187
171.062
153.089
110.058
117.100
69.723
95.000
109.735
114.770
102.694
101.989
76.414
76.414
76.414
75.927
78.000
78.392
46.443
Türkiye
275.000
285.000
290.151
210.152
205.067
244.351
Mısır
160.124
64.940
192.250
69.799
295.510
91.927
262.307
63.883
304.110
78.735
Fas
60.000
82.600
77.000
61.606
İran
80.769
87.522
77.000
67.000
Cezayir
2010
Suriye
36.696
49.881
51.384
41.086
40.262
53.724
40.966
42.944
41.224
İspanya
41.297
35.295
26.442
25.906
30.828
29.120
30.351
28.993
24.900
30.400
A.B.D.
46.357
44.633
37.830
43.363
39.280
39.689
37.113
35.072
35.072
26.212
23.500
Tunus
27.000
23.000
25.000
22.000
25.000
28.000
26.000
26.000
25.000
Portekiz
14.000
12.889
16.000
16.500
16.600
17.705
18.637
17.812
18.000
17.581
226.222
260.492
235.907
234.367
238.364
230.733
219.157
225.001
212.644
223.832
1.032.405 1.143.361
1.224.151
1.048.170 1.124.383
1.185.219
1.121.946
1.112.697
1.093.189
1.117.452
Diğer.
Toplam
Kaynak: FAO, 2015
59
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye üretimde olduğu gibi dünya kuru
incir ihracatında da birinci sıradadır, 2012
yılında 64 bin ton kuru incir ihraç etmiş ve
197milyon dolar gelir elde etmiştir.
Türkiye’yi ABD, Afganistan, Yunanistan,
İspanya, Almanya, İran izlemektedir
(Tablo3). Türkiye incir üretiminin (299 bin
ton); yaklaşık olarak 200 bin ton’u
kurutularak ve 16 bin ton’u taze olarak ihraç
edilmekte,
30 bin ton’u kurutularak ve 50 bin ton’u taze
olarak
iç
pazarda
tüketilmektedir
(Aksoy,2015).
Tablo3.Dünya Kuru İncir İhracat Miktarları ( Ton) ve Değerleri ( Bin $ )
2003
Miktar
Değer
42.081
78.028
3.390
8.382
9.285
9.068
1.060
4.102
3.279
8.703
2.050
2.647
3.551
3.905
9.372
16.877
74.068
131.712
ÜLKELER
Türkiye
A.B.D.
İran
Almanya
Yunanistan
Afganistan
İspanya
Diğer
Toplam
2006
Miktar
Değer
54.237
95.460
4.858
14.078
7.726
17.392
2.394
7.420
3.084
7.655
51
330
4.143
5.410
18.102
31.836
94.595
179.581
2009
Miktar
Değer
38.815
150.826
5.410
17.959
1.774
4.894
1.306
7.736
1.338
5.360
3.417
9.836
3.009
5.458
14.814
41.888
69.883
243.957
2012
Miktar
Değer
63.970
196.754
6.235
24.440
1.106
4.581
2.508
12.344
2.925
9.864
3.068
9.891
2.532
5.648
12.200
44.872
94.544
308.394
Kaynak: FAO, 2015
3. Türkiye’de Durum
2005-2014 yılları arasında Türkiye’nin, incir
meyvesi veren ağaç sayısında ve üretimde
dalgalanmalar
olduğu
görülmektedir.
Özellikle 2007 yılında yaşanan kuraklık
nedeniyle; üretimde bir önceki yıla göre
önemli oranda düşüş görülmüş ve üretim
%28 oranında azalarak 210 bin ton olmuştur.
2014 yılı, incir üretiminin en fazla olduğu
(300.282 ton) yıldır. Son on yılda incir
üretim alanının yaklaşık olarak 5 bin dekar,
üretimin 15 bin ton ve toplam ağaç sayısının
400 bin adet arttığı görülmektedir (Tablo4).
Tablo 4. Türkiye’nin Yıllara Göre İncir Üretim Alanı, Miktarı, Ağaç Sayısı
Yıl
2005
Alan
(da)
490.000
Üretim
(ton)
285.000
Ortalama
verim(kg)
30
Meyve veren ağaç
sayısı
9.450.000
Meyve vermeyen
ağaç sayısı
818.000
Toplam ağaç
sayısı
10.268.000
2006
483.914
290.151
29
9.958.143
771.552
10.729.695
2007
510.180
210.152
21
9.855.285
920.159
10.775.444
2008
474.492
205.067
22
9.271.405
823.299
10.094.704
2009
476.615
244.351
26
9.336.577
814.361
10.150.938
2010
478.572
254.838
27
9.301.028
804.573
10.105.601
2011
485.295
260.508
28
9.391.060
984.323
10.375.383
2012
491.752
275.002
29
9.455.874
933.169
10.389.043
2013
494.011
298.914
31
9.647.390
859.250
10.506.640
2014
494.642
300.282
31
9.746.562
926.992
10.673.554
Kaynak: TÜİK, 2015
60
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’de 2014 yılı rakamlarına göre
yaklaşık 495 bin dekar alanda incir
yetiştiriciliği yapılmakta olup Aydın ili
toplam incir alanlarının %73’üne sahiptir.
Aydın ilini %15’lik pay ile İzmir ve %4’lük
pay ile Bursa izlemektedir. 2006 - 2014
yılları incelendiğinde Mersin ve Adana illeri
incir üretim alanını ( da ) %21-26 arttıran
iller olarak göze çarpmaktadır. Mersin’de
dikilen fidanların üretime yansıması henüz
görülmemiştir. Adana ‘da ise meyve veren
ağaç sayısı %40 ve incir üretimi %34
artmıştır sözkonusu dönemde.
Grafik 1’ de 2005-2014 yılları arasındaki
kuru incir üretim miktarları görülmektedir.
2007-2008 yılları üretimin kuraklık
sebebiyle en düşük olduğu yıllardır.
Tablo 5. 2014 Yılı İllere Göre İncir Üretim Alanı, Verim ve Ağaç Sayısı
Toplu
meyvelikleri
n alanı (da)
360.387
20.199
80.386
4.258
1.627
2.328
1.366
7.327
296
2.959
948
291
560
1.471
10.239
494.642
İller
Aydın
Bursa
İzmir
Mersin
Hatay
Balıkesir
Antalya
Gaziantep
Samsun
Adana
Manisa
Mardin
Çanakkale
Muğla
Diğer
Toplam
Verim
(kg/ağaç)
30
83
24
57
28
35
34
42
33
31
28
27
32
25
28
Üretim (ton)
184.548
29.189
35.883
6.773
6.123
3.105
4.161
3.207
2.436
2.405
1.982
1.259
1.673
1.387
16.151
300.282
Meyve veren
yaşta ağaç
sayısı
6.167.925
349.948
1.506.571
117.828
218.890
89.970
120.988
76.230
74.340
77.963
70.184
46.014
51.870
56.370
721.471
9.746.562
Meyve
vermeyen
yaşta ağaç
sayısı
553.920
70.474
46.695
51.594
1.667
12.578
10.904
23.540
12.000
0
3.125
5.676
8.550
15.303
110.966
926.992
Toplam ağaç
sayısı
6.721.845
420.422
1.553.266
169.422
224.470
102.548
131.892
99.970
86.340
77.963
73.309
51.690
60.420
71.673
828.324
10.673.554
Kaynak: TUİK, 2015
Grafik 1. Türkiye Kuru İncir Üretimi ( ton )
80.000
70.000
60.000
56.327
60.393
58.662
61.500
66.000
69.731
55.500
50.000
50.000
43.500 42.500
40.000
30.000
20.000
10.000
0
2005
2006 2007
2008
2009
Kaynak: INC, 2015 * tahmini değerlerdir.
61
2010
2011
2012
2013
2014*
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Dünya incir üretiminde ilk sırada yer alan
Türkiye, yaklaşık 100 ülkeye ihracat
yapmaktadır. Türkiye’nin en fazla kuru incir
ihracatı yaptığı ülke Fransa’dır. Fransa’yı
Almanya, İtalya ve İspanya’nın izlediği
görülmektedir.
İhracatımızın
büyük
çoğunluğu
AB
ülkelerine
(%60)
yapılmaktadır. Çin pazarı, özellikle kuru
incir için önemli potansiyel arz etmektedir.
Son 4 yılda Çin’e yönelik kuru incir
ihracatımız 30 kattan fazla artmış ve 2014
yılında 2 bin ton’u aşmıştır (Tablo6).
Tablo 6. Türkiye’nin Ülkeler İtibariyle Kuru İncir İhracat Miktar (Ton) ve Değerleri (Bin$)
ÜLKE
2004
2008
Miktar
Değer
Miktar
Fransa
8.924,00 16.698,00 6.472,34
Almanya 7.335,95 13.626,27 5.998,68
İspanya
2.586,55 3.960,65 1.040,54
İtalya
5.027,43 8.384,88 2.688,99
ABD
1.431,04 2.680,20 900,147
Rusya
2.209,19 2.310,76 1.890,01
Çin
0,067
0,209
7,58
21.492,65 37.726,95
Diğer
14.124,39
2012
Değer
35.265,27
30.883,55
5.016,97
13.666,32
4.520,32
5.637,81
37,97
Miktar
7.619,72
6.564,79
1.211,64
3.157,67
2.648,05
4.004,60
1.331,02
67.880,25 23.044,62
Değer
27.672,22
25.051,20
3.937,63
11.223,28
10.029,63
9.195,83
3.176,12
2014
Miktar
8.126,87
6.799,49
1.884,23
2.827,04
4.662,79
2.737,55
2.027,32
Değer
34.814,90
35.046,34
8.028,50
13.914,08
20.787,19
6.397,42
5.987,04
76.551,75 31.148,00 154.309,70
Toplam 49.073,58 85.596,78 33.122,70 162.908,45 49.582,11 166.837,64 55.550,47 238.072,86
Kaynak: TUİK, 2015 * tahmini değerlerdir.
Türkiye’nin ürün sınıfları (incir ezmesi, kuru
incir) itibariyle ihracat miktar ve değerleri
Tablo 7’de verilmiştir. Tablodan her yıl
ortalama 7 bin ton ezme ihracatı yapıldığı
görülmektedir.
Tablo 7. Türkiye’nin Ürün Sınıfları İtibariyle İhracat Miktar (Ton) ve Değerleri (Bin$)
Yıl
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015*
İncir Ezmesi
Miktar
Değer
5.646,94
4.427,99
5.509,66
5.650,51
6.146,35
8.550,20
4.609,56
12.881,44
6.302,49
13.200,59
7.506,29
11.400,22
5.483,92
8.156,22
5.671,87
8.458,85
7.409,72
10.574,45
8.163,62
14.144,67
6.639.47
11.855.34
Kuru İncir
Toplam Kuru İncir
Miktar
Değer
Miktar
Değer
52.594,70
105.076,70
58.241,64
109.504,69
54.236,90
120.697,00
59.746,56
126.347,51
40.100,60
150.527,50
46.246,95
159.077,70
33.122,70
162.908,40
37.732,26
175.789,84
38.806,10
150.881,30
45.108,59
164.081,89
44.617,10
157.882,20
52.123,39
169.282,42
44.801,00
151.488,30
50.284,92
159.644,52
49.582,10
166.837,60
55.253,97
175.296,45
60.064,96
206.647,80
67.474,68
217.222,25
55.550,47
238.072,86
63.714,09
252.217,53
20.087.54
93.046.61 26.727.007,00 104.901.950,00
Kaynak: TUİK, 2015 * tahmini değerlerdir.
2013 yılında Türkiye, 67 bin 500 ton rekor
kuru incir ihracatı karşılığında 217 milyon
dolar döviz girdisi elde etmiştir ve 2014
yılını da 64 bin tonluk ihracat miktarı ve 252
milyon
dolarlık
ihracat
geliriyle
tamamlamıştır. 2014 yılında kuru incir
ihracatında değer bazında % 4, miktar
bazında ise %27 gerileme kaydedilmiştir
(olumsuz iklim koşullarının kaliteyi
etkilemesi sebebiyle ). 2015 sezonu için 74
62
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
İncirin yola dayanımının azlığı, ihracatının
Uzakdoğu
ülkelerine
yönelmesini
engellemektedir. Tablo 8 incelendiğinde
Türkiye’nin 2014 yılı taze incir ihracatının
yaklaşık olarak 17 bin ton olduğu ve
43 milyon dolar ihracat değeri elde edildiği
görülmektedir.
bin 505 ton kuru incir rekoltesi tahmin
edilmektedir. Türkiye’de taze incir ihracatı
son yıllarda artış göstermektedir. Sofralık
çeşitlerden başlıcaları Bursa Siyahı, Göklop,
Akça, Bardakçı, Yeşilgüz, Morgüz, Beyaz
Orak, Siyah Orak çeşitleridir. Bursa Siyahı
taze incir ihracatında söz sahibi olan bir
çeşittir.
Tablo
8. Türkiye’nin Ülkeler İtibariyle Taze İncir İhracat Miktar (Ton) ve Değerleri (Bin $)
ÜLKE
2004
Miktar
Değer
Fransa
2.576,20 3.035,85
Hollanda 1.410,67 1.825,86
Almanya 2.457,76 3.402,82
İngiltere 1.035,37 1.859,41
Rusya
230,657 179,568
Diğer
2.665,05 3.339,33
Toplam 10.375,72 13.642,84
2008
2012
2014
Miktar
Değer
Miktar
Değer
1.809,81 4.344,96 1.204,86 2.501,99
758,359 1.788,76 950,002 2.220,92
2.810,45 7.841,81 4.995,24 11.380,75
924,912 2.559,59 1.360,62 3.825,99
529,667 732,713 1.031,05 1.434,07
2.739,50 7.025,25 4.809,11 8.409,45
9.572,70 24.293,08 14.350,88 29.773,18
Miktar
1.918,23
1.463,14
5.691,69
2.056,89
1.603,36
5.173,60
17.906,91
Değer
4.342,37
3.697,80
14.044,20
6.053,92
2.812,76
11.515,27
42.466,32
Kaynak : TUİK, 2015
İncir ağırlıklı olarak Ege Bölgesindeki
borsalarda özellikle İzmir ve Aydın’da işlem
görmektedir. 2014 yılı ise incirin en yüksek
fiyat bulduğu yıl gibi görünse de, iklim
koşullarının olumsuzluğu nedeniyle kaliteli
incir miktarında düşüş olmuştur (Tablo 9 ve
10).
Tablo9. TARİŞ’in A Serisi İşmalı Kuru İncir
Fiyatları
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
Tablo 10. İTB Naturel Kuru İncir Ortalama
Fiyatları
Yıllar
2005*
2006*
2007*
2008*
2009*
2010*
2011*
2012*
2013*
2014*
Avans Barem Fiyatı (TL/kg)
2,33
2,65
4,30
3,00
3,10
3,20
4,00
4,40
6,75
7,50
Ortalama Fiyat (TL/kg)
1,73
2,17
3,14
3,68
3,05
3,42
3,47
3,47
4,30
5,71
Kaynak: Anonim, 2015b, İzmir Ticaret Borsası Yıllık
Tescil Bültenleri(*) Hususi Şartlı Satış
Kaynak : Anonim, 2015a
4. Sonuç
Türkiye dünya incir yetiştiriciliği ve
ticaretinde ilk sırada yer almaktadır.
Düzenli ihracat potansiyelini koruyabilmek
amacıyla, çeşit geliştirme, ıslah, gıda
güvenliği, budama, gübreleme, ekonomi ve
bitki sağlığı, çalışmalarına ihtiyaç yoğun
olarak devam etmektedir. İncir Araştırma
Enstitüsü bu bilinçle yaptığı çalışmalarla
incirin dünyadaki konumunu geliştirmesine
katkı sağlamaya çalışmaktadır.
63
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kaynaklar
FAOSTAT, http://faostat.fao.org /Erişim tarihi: 25 Ekim 2015.
Türkiye İstatistik Kurumu, http://tuikapp.tuik.gov.tr /Erişim tarihi: 20 Ekim 2015.
International Nut&Dried Fruit Council, https://www.nutfruit.org /Erişim tarihi: 27 Ekim
2015.
Türkiye İstatistik Kurumu, www.tuik.org.tr, /Erişim tarihi: 06 Ekim 2015.
Anonim, 2015a, TARİŞ İncir Birliği.
Anonim, 2015b, İzmir Ticaret Borsası.
Aksoy U. V. 2015. “Fig Production ın Turkey”. International Symposium on Fig, University
of Napoli “Federico II” (Italy), 31August - 3 September.
64
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kimyasal Mücadele
Belma ÖZERCAN
Dr. Ayşe ÖZDEM
Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Artan dünya nüfusu ve sınırlı tarım alanları
düşünüldüğünde tarım alanlarının etkin bir
şekilde değerlendirilmesi, ürün veriminin ve
kalitesinin artmasının sağlanması son derece
önemlidir. Daha fazla ve kaliteli ürün elde
etmek için hastalık, zararlı ve yabancı otlarla
mücadele önem arz etmektedir.
kullanılmaktadır (Anonim, 2006). Kimyasal
mücadele, tarımsal ürünü hastalık, zararlı ve
yabancı otlardan koruyabilmek, kaliteli
üretimi güvence altına alabilmek için
kullanılan bir tarımsal mücadele şeklidir.
Zirai mücadelede kültürel önlemler başta
olmak üzere kimyasal mücadeleye alternatif
biyolojik
mücadele
ve
biyoteknik
yöntemlerin kullanılması son derece
önemlidir; günümüzde insan sağlığı ve çevre
açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak,
kimyasal mücadele kısa sürede etki
göstermesi ve kullanımının kolay olması
nedeniyle, dünyada olduğu gibi ülkemizde
de en çok tercih edilen yöntemdir.
Bitkisel üretimi sınırlayan hastalık, zararlı
ve yabancı otlardan bitkileri korumak, bu
yolla tarımsal üretimi artırmak ve kalitesini
yükseltmek amacıyla yapılan tüm işlemlere
Bitki Koruma ya da başka bir deyişle Zirai
Mücadele denir. Bu mücadeleye yönelik
olarak
bitki
koruma
ürünleri
2. Bitki Koruma Ürünleri ve Sınıflandırılması
Bitki koruma ürünü (BKÜ); bitkileri veya
bitkisel ürünleri tüm zararlı organizmalara
karşı korumak veya bu tür organizmaların
etkilerini
engellemek,
büyüme
düzenleyicileri gibi maddelerin besin öğesi
olarak fonksiyonu hariç, bitkilerin yaşam
fonksiyonlarını etkilemek, kendisine ait özel
düzenlemesi bulunmayan ancak bitkisel
ürünleri koruyucu olarak kullanılan,
istenmeyen bitki veya bitki kısımlarını yok
etmek, istenmeyen bitki gelişimini kontrol
etmek veya önlemek amacıyla kullanıcıya
bir veya daha fazla aktif madde içeren bir
65
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
formülasyon halinde sunulan, aktif madde
ve preparatlar olarak tanımlanmaktadır.
Toksik özelliklerine göre
Kontrol ettiği zararlının bulunduğu yere ve
konukçunun durumuna göre
İlacın fiziki haline göre
Kullanma tekniğine göre
Bitki Koruma Ürünleri şu şekillerde
sınıflandırılabilir (Anonim, 2006).
Formülasyon şekillerine göre
Etkiledikleri zararlı gruplarına göre
Bileşimdeki etkili madde grubuna göre
Etkilediği zararlının biyolojik dönemine
göre
Zararlılara etki yollarına göre
Bitki koruma ürünlerinin en çok kullanılan
sınıflandırma şekli kullanım amaçlarına göre
olanıdır.
Şekil 1. Kullanım Amaçlarına Göre Pestisitlerin Sınıflandırılması
İnsektisit
(Böceklere Karşı)
Rodentisit
(Kemirgenlere Karşı)
Herbisit
(Yabancı Otlara Karşı)
Nematisit
(Nematodlara Karşı)
Fungisit
(Funguslara Karşı)
Mollussisit
(Yumuşakçalara Karşı)
Bakterisit
(Bakterilere Karşı)
Akarisit
(Akarlara Karşı)
3. Pestisitler
İnsanların pestisitleri tanımaları
öncesine dayanmaktadır.
yıllar
İngiltere'de küllemeye karşı fungusit olarak
kullanılmaya başlanmıştır.
1921'de zirai mücadelede uçakla ilaçlama
yapılmaya başlanmıştır.
1932 yılında Metil bromit fumigant olarak
kullanılmıştır.
1939'da DDT'nin insektisit özelliği
açıklanmıştır.
1942'de 2,4 -D ortaya çıkmıştır.
1948 yılında DDT'ye karşı karasineklerde
direnç olayı gözlenmiştir.
1972'de ilk Glyphosate herbisit ortaya
çıkmıştır.
Kutsal sayılan bazı tuzların, fethedilen
yerlerin küllerinin “non selective” herbisit
olarak M. Ö 1200 yılında kullanıldığı,
kükürdün insektisit ve fungusit özelliğininin
M.Ö 1000 yılında keşfedildiği” Hellobore
adlı bitkinin fare, sıçan, ve böceklerin
kontrolü için M.Ö 100 yılında kullanıldığı
bilinmektedir.
M.S 900 lerde Çinliler tarafından 'arsenik'
bahçe böceklerine karşı kullanılmaya
başlanmıştır.
1821
yılında
kükürt
66
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
1973'de DDT'nin bütün kullanımları
yasaklanmıştır.
1978'de EPA (Environmental Protection
Agency) kullanımı sınırlandırılmış ve
yasaklanmış pestisitler ile ilgili ilk defa bir
liste
yayınlamıştır.
Kullanımı
sınırlandırılmış ve yasaklanmış pestisitler ile
ilgili ikinci liste ise 1985 yılında
yayınlanmıştır. (Ağar ve ark., 1991).
Ülkemizde de 2006 yılında uçakla ilaçlama
yasaklanmış, 2008 yılında da metil bromit
karantina
uygulamaları
dışında
yasaklanmıştır (ZMMAE,2014).
3.1 Dünyada Pestisit Kullanımı
Dünyada pestisit kullanımı giderek artış
göstermektedir. Japonya'da hektara pestisit
kullanımı 13,1 kg, Çin'de 10,3 kg, İtalya'da
5,6 kg, Fransa'da 2,9 kg, ABD'de 2,2 kg'dır.
Türkiye'nin hektara pestisit kullanımı ise
1,3kg'dır.
Şekil 2. Dünyada Pestisit Kullanımı (Kg/Ha)
Kaynak:.The Washington Post, 2013
Dünya global pestisit satış tutarı 2014
yılında 45 milyar dolara ulaşmıştır. İzleyen
bir kaç yıl içinde de 52-53 milyar dolara
çıkacağı tahmin edilmektedir (Güngör,
2014).
3.2. Türkiye’de Pestisit Kullanımı
Türkiye'de 2003 yılında bayilere satılan
pestisit miktarı 29.675 ton iken, 2013 yılında
52.325 tona ulaşmıştır. Aynı yıllar itibariyle
ithalat miktarı 7.183 tondan 20.636 tona;
imalat miktarı ise 23.396 tondan 35.171 tona
yükselmiştir.
Süne mücadelesinde 2003-2004 yıllarında
kademeli olarak, 2005 yılında ise tamamen
havadan ilaçlamadan vazgeçilerek yer
aletleri ile ilaçlamaya geçilmiştir. Yer
aletleri ile daha düşük doz ilaç kullanılmıştır.
2006 yılında ilaç tüketiminin artmasının bir
67
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
nedeninin emsal ilaçların en fazla üretildiği
ve tavsiye aldığı yıllardan biri olmasından
kaynaklandığı düşünülmektedir. 2007 yılı
çok kurak bir yıl olması nedeni ile üreticiler
ekonomik olmayacağı gerekçesiyle fazla
ilaç kullanmaktan kaçınmışlardır. Avrupa
Birliği’nde bazı aktiflerin kullanımının 2008
yılında yasaklanması ile ilaç tüketiminde
azalma olduğu düşünülmektedir.
Tablo1. Yıllara Göre Pestisit İthalat, İmalat ve Bayi Satış Miktarları (kg/lt)
Yıllar
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
B.K.Ü. (Pestisitler) İthalat
Miktarı
(kg/lt)
7.183.076
8.576.814
10.168.387
13.902.297
17.016.894
20.624.021
12.196.291
22.001.391
26.079.746
22.675.866
20.636.980
B.K.Ü. (Pestisitler) İmalat
Miktarı
(kg/lt)
23.396.755
22.179.332
29.576.219
30.281.426
26.215.819
29.558.736
25.166.660
30.763.069
39.733.766
36.164.601
35.171.503
Bayilere Satılan B.K.Ü.
(Pestisitler) Miktarı
(kg/lt)
29.675.699
28.998.819
38.572.733
44.371.583
43.228.464
42.296.440
34.674.675
45.962.563
60.555.991
52.397.418
52.325.295
Kaynak: GTHB, 2014
2009-2010 yılında ülkemize yeni girmiş olan
bazı etmenlere (Domates güvesi gibi) karşı
ilaçların bilinçsiz kullanılması ilaç tüketim
miktarının artmasına yol açmıştır. 2011
yılının ilkbahar aylarının çok yağışlı
geçmesi, yapılan ilaçlamaların sık sık
tekrarlanması da ilaç tüketim miktarının
artmasına neden olmuştur.
Şekil 3: Türkiye'de Bölgeler İtibariyle Pestisit Kullanım Oranları (2013)
Akdeniz Bölgesi; ürün çeşitliliğinin, sera
varlığının fazla olması ve tarımsal ürün
ticaretinin yoğun olarak yapıldığı bir bölge
olması nedeniyle pestisitin en yoğun olarak
(% 30) kullanıldığı bölgedir. Bunu %19'la
Marmara ve %18 ile Ege Bölgesi takip
etmektedir. Pestisitin en az kullanıldığı
bölgeler ise Karadeniz (%3) ve Doğu
Anadolu Bölgesidir (%1) (Güngör, 2014).
68
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3.3. Fungisitler
Ülkemizde son on yılın bayilere satılan
fungisit miktarına ilişkin istatistikler
incelendiğinde bazı ekstrem yıllar (20072009) haricinde süregelen bir artış olduğu
görülmektedir. Bunun üretim alanlarının
artışından ziyade bu alanlardaki ürün
deseninin genişlemesi, sera ve örtü altı
faaliyetlerinin ülkemizin hemen hemen tüm
bölgelerine yayılması, son yıllardaki yağış
oranının
artmasıyla
birlikte
fungal
hastalıkların daha yoğun görülmesi ve
bitkisel ürünlerdeki ihracat miktarının
artmasından kaynaklanmış olabileceği
düşünülmektedir.
İthalat
ve
imalat
miktarlarında da buna paralel artışlar söz
konusudur.
Tablo 2. Yıllara Göre Fungisit İthalat, İmalat ve Bayi Satış Miktarları (kg/lt)
Yıllar
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Fungisit İthalat Miktarı
(kg/lt)
Fungisit İmalat Miktarı
(kg/lt)
1.608.025
1.963.597
2.472.645
2.983.418
3.327.932
3.112.890
2.770.672
6.087.247
6.321.218
8.454.707
5.840.444
4.392.480
6.624.877
6.065.378
5.656.308
3.955.804
5.887.152
5.480.156
7.963.284
8.522.309
8.798.684
8.056.945
Bayilere Satılan Fungisit
Miktarı
(kg/lt)
6.536.568
7.495.250
8.526.112
9.464.128
7.217.849
6.897.254
8.242.219
12.480.778
14.094.061
12.300.636
12.076.275
Kaynak: GTHB, 2014
Yıllara göre bayilere satılan fungisit
miktarlarına ilişkin veriler incelendiğinde;
birbirini takip eden iki yıl (2007-2008)
süresince azalma olduğu görülmektedir.
Fungisit
kullanımının
meteorolojik
faktörler, bir bölgeye yeni bir hastalık
etmeninin giriş yapması ya da varlığı
bilinenlerin epidemi yapması, bir bölgedeki
ürün deseninde ortaya çıkan değişiklikler
gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak yıldan yıla
değişebileceği bilinmektedir. Bu nedenle
fungisit kullanımında bir yıldan diğer yıla
görülen ya da bir iki yıllık bir zaman
diliminde ortaya çıkan azalma ya da artışlar
genel eğilimi yansıtmamaktadır. Ülkemizde
son 10 yılın fungisit ithalat, imalat ve
bayilere satış miktarlarına bakılacak olursa
genel eğilimin artıştan yana olduğu
görülmektedir. Ancak Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü’nün raporu
incelendiğinde 2007 ve 2008 yıllarında
yağışların genel olarak normalinden az
olduğu belirlenmiştir. Fungisitlerin yaygın
kullanıldığı bazı hastalıkların ortaya
çıkışında yağışın en önemli faktör olduğu
bilinmektedir. Bu yıllarda kurak geçen kış ve
bunu takip eden ilkbahar aylarında bu
hastalıkların sorun teşkil etmediği ve bu
nedenle fungisit kullanımında bir azalma
ortaya
çıkmış
olabileceği
de
düşünülmektedir.
Ülkemizde
bayilere
satılan fungisit miktarının 2009 yılında
69
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
8.242.219 kg/lt iken, 2010 yılında yaklaşık
% 51,4’lük artış ile 12.480.778 kg/lt; 2011
yılında ise yaklaşık %71’lik artış 14.094.061
kg/lt olduğu görülmektedir. 2010 ve 2011
yıllarındaki miktarlardaki ani artışın iklim
koşullarının hastalık çıkışı için uygun olması
ve bu nedenle fungal hastalıkların yoğun
olarak
görülmesinden
kaynaklanmış
olabileceği göz ardı edilmemelidir. Özellikle
2010 ve 2011 yıllarında yağış ortalamaları,
normal yağış ortalamalarının üzerinde
gerçekleşmiştir.
3.4. İnsektisitler
2007 ve 2008 yıllarının çok kurak ve sıcak
geçmesi nedeniyle bazı bitkilerin (nohut,
mercimek, fasulye vb.) erken hasat
olgunluğuna
gelmesi,
hasat
öncesi
periyotlarda
yapılacak
ilaçlamaların
zararlıların mevcut iklim koşullarından
etkilenerek ekonomik zarar seviyesinin
altında seyretmesi ilaç tüketim miktarını
etkilemiştir. İlave olarak bazı ürünlerin
ekonomik
olmayacağı
gerekçesiyle
üreticilerin
ilaçlamadan
kaçınmaları
tüketimin azalmasında rol oynayan önemli
faktörlerden biri olmaktadır. Avrupa
Birliği’nde bazı aktiflerin 2008 yılında
yasaklanması ile ilaç tüketiminde azalma
olmuştur.
Tablo 3. Yıllara Göre İnsektisit İthalat, İmalat ve Bayi Satış Miktarları (kg/lt)
Yıllar
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
İnsektisit İthalat
Miktarı (kg/lt)
1.344.085
1.785.285
1.576.835
2.721.701
2.910.976
4.146.047
2.719.091
4.667.665
5.798.936
3.489.119
2.754.761
İnsektisit İmalat Miktarı
(kg/lt)
8.208.817
8.520.940
9.936.010
11.683.582
9.625.061
9.765.399
8.909.583
8.688.020
9.740.480
7.701.765
9.922.778
Bayilere Satılan İnsektisit
Miktarı (kg/lt)
9.585.009
9.687.430
11.221.099
14.203.724
12.526.909
10.506.580
10.713.280
11.940.534
14.137.517
10.717.370
12.441.957
Kaynak: GTHB, 2014
Ülkemize 2009 yılında giriş yapan ve 2010
yılında tüm ülkeye hızlı bir şekilde yayılan
Domates güvesine (Tuta absoluta) karşı
tavsiyesi olmamasına rağmen özellikle örtü
altı domates yetiştiriciliğinde sık ilaç
kullanımının ilaç tüketiminin artmasında
katkısı olduğu düşünülmektedir. İlkbahar
aylarının çok yağışlı geçmesi 2011 yılında
yapılacak ilaçlama sayılarının artmasına
neden olmuştur. Yağışın fazla olması bazı
bitkilerin sürgün ve yaprakların hızlı
gelişmesini sağlamış, bu durum bitkinin
özellikle sebze, pamuk ve süs bitkilerinin
genç sürgünlerinde önemli zarar neden olan
emici böceklerin (Beyaz sinek, yaprakbiti,
kırmızı örümcek ve trips) hızlı gelişmesine
olanak
sağlaması
ilaçlamaların
tekrarlanmasına neden olmuştur. Ayrıca
bazı zararlılara karşı yapılan ilaçlamaların
ilkbahar yağmurlarından yıkanması sonucu
70
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
etki düşüklüğü kaygısı nedeni ile
tekrarlanmasının ilaç tüketimini artırmış
olabileceği düşünülmektedir. Avrupa Birliği
uyum çalışmaları kapsamında bazı aktif
maddelerin yasaklanması ile birlikte bazı
zararlılara karşı kullanılacak ilaçların
olmaması, üreticinin sorun olan etmene karşı
tavsiye dışı ilaçların kullanılmasının ilaç
tüketimini
artırmış
olabileceği
düşünülmektedir. Patateste önemli ürün
kayıplarına neden olan Patates güvesine
karşı depolama döneminde tavsiyesi
bulunan aktif maddenin yasaklanması
tavsiye dışı ilaç kullanılması tüketimi
artırmıştır. Aynı zararlının son yıllarda tarla
döneminde epidemi yapması, zararlıya karşı
kullanılacak ilacın bulunmaması ve
üreticinin tarla döneminde tavsiye dışı
ilaçları zararlıya karşı sık aralıklarla
kullanması gibi durumlar ilaç tüketimini
artıran önemli faktörlerden biridir. Nane,
roka, maydanoz, semizotu, dereotu, brokoli
gibi minör ürünlerin üretimin artması ile ilaç
tavsiyesi
olmamasına
rağmen
kullanılmasının
tüketimi
arttırdığı
düşünülmektedir.
3.5 Herbisitler
Ülkemizde herbisit kullanımı 2003-2010
seneleri itibarı ile belirli derecelerde
değişkenlik göstermiştir. 2010’dan itibaren
herbisit kullanım imkanları ile doğru orantılı
bir değişkenlik gözlenmiştir. Yağışın az
olduğu yıllarda (2007 yılı) bitkilerde
oluşabilecek fitotoksisite nedeniyle herbisit
kullanımı düşük olurken, yağışın fazla
olduğu yıllarda ise herbisit kullanımı artış
göstermektedir. Her yağış sonrasında
yabancı otların yeniden sürmesi ekstra
herbisit kullanımına neden olmaktadır.
2010’dan itibaren herbisit satışında ciddi bir
artış gözlenmiştir. Bu artışın asıl sebebi total
herbisit olarak adlandırılan glyphosate ve
türevleri ile 2.4-D grubundan herbisitlerin
kullanımında
gözlenen
artışlardır.
Glyphosate ve türevlerinde gözlenen artışın
asıl sebebi, üretim maliyetlerini düşürmek
için mekanik yabancı ot kontrol yöntemleri
(sürme vb.) yerine herbisit kullanımına
yönelme ve glyphosata dayanıklı yabancı
otların ortaya çıkması nedeniyle normalden
fazla herbisit kullanılmasıdır. 2.4-D grubu
herbisitlerde gözlenen artış ise diğer herbisit
gruplarına karşı dayanıklılık nedeniyle
görülen etkisizlik ve uygun fiyatlı olması
nedeniyle
bu
herbisite
yönelimdir.
Ülkemizde 2011 yılı ilkbaharında (NisanMayıs-Haziran) normale ve bir sonraki yıla
göre oldukça yüksek miktarda yağış
gözlenmiştir. Bu yağışlar yabancı otların
yeniden sürmesi ve herbisitlerin bitki
yüzeyinden yıkanması nedeniyle herbisit
uygulamaları tekrarlanmıştır. Ülkemizde
herbisit kullanımı son on yılda 2 katından
fazla bir artış göstermiştir. Söz konusu bu
artış
herbisit kullanmayan çiftçilerin
herbisitin
kullanımına
başlamasından,
işgücü maliyetlerinin artması nedeniyle
kimyasal yabancı ot kontrol yöntemlerine
yöneliş,
yabancı
otlarda
gözlenen
herbisitlere
karşı
meydana
gelen
dayanıklılık,
emsalden
ruhsat
alan
herbisitlerin piyasaya girmesi ile herbisit
fiyatlarının düşmesi gibi nedenlerden
kaynaklandığı düşünülmektedir. Herbisit
kullanımı ile ilgili olarak yaşanan sorunların
başında dayanıklılık gelmektedir.
71
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4. Yıllara Göre Herbisit İthalat, İmalat ve Bayi Satış Miktarları (kg/lt)
Yıllar
Herbisit İthalat Miktarı
(kg/lt)
Herbisit İmalat Miktarı
(kg/lt)
Bayilere Satılan Herbisit
Miktarı (kg/lt)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
1.666.217
2.479.390
3.641.792
4.686.378
4.488.383
5.339.507
4.427.284
7.439.327
9.636.984
7.207.304
7.096.000
6.952.606
5.423.923
8.791.007
7.970.668
7.695.962
8.636.827
7.398.447
9.656.635
16.119.775
12.810.750
12.476.616
8.630.699
7.475.664
11.887.434
12.303.855
12.188.481
12.636.042
10.551.685
14.271.763
23.362.138
19.089.663
18.782.890
Kaynak: GTHB, 2014
Herbisitlere dayanıklı yabancı otların
kontrolü
için daha fazla herbisit
kullanılması, hem maliyetleri yükseltmekte
hem de aşırı herbisit kullanımına bağlı
çevresel sorunlar yaşatmaktadır. Bu sorunun
çözümüne yönelik olarak bir ülkesel proje
“Kültür Bitkilerinde Sorun Olan Yabancı
Otlarda Dayanıklılık Projesi" başlatılmıştır.
Bu proje kapsamında 10 yeni proje alınacak
olup bu projeler ile sorunun çözümü için
çalışmalar yapılacaktır.
3.6. Ekonomiye Katkısı
Bayilere
satılan
pestisit
tutarları
incelendiğinde 2003 yılından günümüze
sürekli bir artış olduğu görülmektedir. 2003
yılında 32.481.732 TL tutarında pestisit
ithalatı gerçekleşmişken 2013 yılında bu
tutarın
621.845.343
TL
değerinde
gerçekleştiği görülmektedir. İmalat tutarı ise
121.562.448 TL değerindeyken, 2013
yılında yapılan imalat tutarı 424.195.170
TL’dir. 2008 yılında gerçekleşen toplam
tutardaki düşüş, Avrupa Birliği tarafından o
yıl bazı aktiflerin kullanımının yasaklamış
olmasından kaynaklanmaktadır.
3.7 Pestisitlerde Kalıntı
2013 yılında da toplam 232 bildirimin 38’i
(% 16.38), 2014 yılında 218 bildirimin 67'si
(%30.73) pestisit kalıntıları ile ilgili olarak
yapılmış olduğu ve AB RASSF sisteminde
yayımlanarak duyurulduğu bilinmektedir.
Ülkemize yapılan toplam bildirimler içinde
pestisit kalıntıları yıldan yıla değişiklik
göstermekle birlikte, 2011 yılı hariç genel
olarak % 10-20 arasında değişen orana
Pestisit kalıntıları değerlendirildiğinde,
Avrupa Birliği RASFF (Gıda ve Yem İçin
Hızlı Alarm Sistemi) tarafından 2008 yılında
toplam 309 bildirimin 42’si (% 13.59), 2009
yılında yapılan toplam 280 bildirimin 29’u
(% 10.36), 2010 yılında 256 toplam
bildirimin 50’si (% 19.53), 2011 yılında
toplam 327 bildirimin 117’si (% 35.78),
2012 yılında 316 bildirimin 60’ı (%18.99),
72
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sahiptir. 2014 yılında bu oran %30.73 olarak
gerçekleşmiştir (RASSF, 2015).
kalıntısı çıkan örnek sayısının daha yüksek
olduğu raporlanmıştır. Pestisit üretim ve
satış miktarının ve buna bağlı olarak
ülkemizde pestisit kullanımının arttığı,
bununla birlikte üründe bıraktığı kalıntının
da arttığı AB hızlı bildirimlerinin sayısından
da anlaşılmaktadır (RASFF, 2015).
Bitki koruma ürünü kullanımının 2011
yılında diğer yıllara oranla daha fazla olduğu
görülmektedir. Aynı yıl diğer yıllara oranla
AB hızlı alarm bildirimlerinde pestisit
Tablo 5. Yıllara Göre Bayilere Satılan Pestisit Tutarları (TL)
Yıllar
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
B.K.Ü. (Pestisitler)
İthalat Tutarı
32.481.732
55.429.009
77.276.715
118.630.409
206.989.349
218.560.216
294.732.325
293.161.910
597.448.330
538.516.617
621.845.343
B.K.Ü. (Pestisitler) İmalat
Tutarı
121.562.448
137.517.935
244.024.687
268.660.439
310.953.595
272.581.887
367.398.809
422.895.971
353.976.455
375.718.986
424.195.170
Bayilere Satılan B.K.Ü.
(Pestisitler) Toplam Tutar
154.044.180
192.946.944
321.301.402
387.290.848
517.942.944
491.142.103
662.131.134
716.057.881
951.424.785
914.235.603
1.046.040.513
Kaynak: GTHB,2014
4. Sonuç
Kimyasal mücadele; üretimi sınırlayan
hastalık, zararlı ve yabancı otların
zararından bitkileri koruyarak; üretimi
arttırmak, kalitesini yükseltmek amacıyla en
fazla kullanılan tarımsal mücadele şeklidir.
Kimyasal mücadele yüksek etkinliğe
sahiptir, hızlı sonuç verir, bilinçli ve
kontrollü kullanıldığında ekonomiktir.
Yeterli ve yüksek kaliteli tarımsal üretim
için pestisitlerin kullanılması kaçınılmazdır.
Pestisit kullanılmaksızın üretim yapılması
halinde, üretim miktarında % 60 hatta %100
kayıp olabilmektedir. Artan Dünya Nüfusu
ve sınırlı ekim alanları dikkate alındığında
beslenme için gerekli olan tarımsal gıda
üretimi ancak modern tarım tekniklerinin
kullanılmasıyla
ve
entansif
tarım
yapılmasıyla mümkün olmuştur. Bilinçli ve
etkili bitki koruma önlemleri alınmadan
entansif tarımın yapılabilme olanağı yoktur.
Yeterli düzeyde yüksek kaliteli tarımsal
ürünlerin, özellikle de taze meyve ve
sebzenin
üretiminde
bitki
koruma
ürünlerinin kullanımının rolü büyüktür.
İnsan ve çiftlik hayvanlarına zarar veren bazı
böceklere (karasinek, sivrisinek) karşı da
pestisit kullanılmaktadır (Tiryaki ve ark.,
2010).
Kimyasal mücadelenin sözü edilen faydaları
yanında göz ardı edilmemesi ve dikkate
alınması gereken hususlar da bulunmaktadır.
Pestisitler kanser, doğum anormallikleri,
sinir sistemi zararları ve uzun dönemde
oluşan yan etkilere neden olabilirler.
Pestisitler ve parçalanma ürünleri toksik
73
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
maddeleri
içerirler.
Parçalanma
ürünlerinden bazıları ana pestisitten daha
toksik ve kalıcıdır. Uygulanan pestisite ve
uygulama koşullarına bağlı olarak, çevre
kirliliğine
neden
olmaktadır.
Aşırı
buharlaşabilenler soluduğumuz havayı
kirletmektedir.
Aşırı
kullanımı
organizmalarda
ilaca
karşı
direnç
oluşturmakta, pestisit uygulaması başarısız
olmaktadır. Hedef alınan ve alınmayan
zararlıların doğal düşmanlarını ve faydalı
organizmaları da öldürerek yeni salgınlar
oluşturmaktadır. (Tiryaki ve ark., 2010).
Pestisit kullanımındaki bu olumsuzlukların
en aza indirgenmesi gereksiz ilaç
kullanımının azaltılması amacıyla çeşitli
çalışmalar yapılmaktadır.
yaygınlaştırılması
ve
mücadele
programlarının bu çerçevede planlanarak
yürütülmesi gerekmektedir.
Fungisit kullanımının ülke genelinde
azaltılması yönünde yapılacak çalışmalarda
başta biyolojik mücadele olmak üzere
kimyasal mücadeleye alternatif diğer
mücadele
metotlarının
kullanımının
yaygınlaştırılması gerekmektedir.
Pestisit kullanımının azaltılmasında en
önemli metotlardan biri de tahmin uyarı
modellerinin kullanımıdır. Tahmin ve uyarı
sistemleri, zararlı popülasyon yoğunluğunun
değişmesinde etkili olan tüm faktörleri
değerlendirerek, ekonomik eşik düzeyini
önceden tahmin etmek, buna göre
ilaçlamanın gerekli olup olmadığına karar
vererek en uygun ilaçlama zamanını doğru
olarak saptayarak, üreticileri önceden
uyarmak ve böylece onları bu zararlının
mücadelesinde para, enerji ve zaman
kaybından
kurtarmak
amacıyla
geliştirilmiştir.
Süne mücadelesinde 2003-2004 yıllarında
kademeli olarak, 2005 yılında ise tamamen
havadan ilaçlamadan vazgeçilerek yer
aletleri ile ilaçlamaya geçilmiştir.
Mildiyö, karaleke gibi sistemik fungisitlerin
yoğun olarak kullanıldığı hastalıklarda
funguslarda kullanılan ilaca karşı öncelikle
bir duyarlılık azalışı ortaya çıkmakta ve
bunu
takiben
dayanıklılık
(direnç)
gelişebilmektedir. Bu durumda yeterli
etkinlik elde edilemediğinden üreticiler
tarafından ya ilacın dozu yükseltilerek
ilaçlama yapılmakta ya da sık aralıklarla
ilaçlamalar tekrarlanmaktadır. Her ikisinin
sonucunda da gereksiz fungisit kullanımı,
beraberinde maliyet artışı, hastalıktan dolayı
ortaya çıkan verim ve kalite kaybının
önlenememesi, ekosisteme ve insan
sağlığına
verdiği
olumsuz
etkilerin
çoğalması gibi birçok sorunu da beraberinde
getirmektedir. Bu nedenle hastalıklarda
olduğu gibi zararlı ve yabancı otlarla
mücadelede entegre mücadele yaklaşımının
İklim verilerinin vaktinde ve daha net elde
edilmesi, hastalık ve zararlılarla mücadelede
daha iyi sonuçların alınması, çeşitli
araştırmalarla hastalık ve zararlıların hayat
çemberlerinin tespit edilmesi sonucunda
tahmin ve uyarı programları hazırlanarak
uygulama alanına aktarılmıştır.
Ülkemizde en yaygın olarak elmada Elma
karalekesi ve Elma içkurdu ile bağda Salkım
güvesi ve Bağ mildiyösü hastalıklarına karşı
tahmin uyarı modelleri kullanılmaktadır. Bu
modeller Zirai Mücadele Araştırma
Enstitüleri
tarafından
çalışılmış
ve
uygulamaya verilmiştir. Bu modellerin
kullanımıyla ilaçlama sayılarında önemli
74
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
düşüşler sağlanmıştır. Diğer önemli
ürünlerde de ana hastalık ve zararlılara karşı
tahmin ve uyarı modellerinin geliştirilerek
uygulamaya verilmesi son derece önemlidir.
veritabanına girmesinin sağlanması büyük
önem arz etmektedir. Bu yolla seneler
içerisinde hangi alanda ne kadar herbisit
kullanılabildiği
takip
edilebilir
ve
herbisitlerde dayanıklılık yönetiminin ana
unsurlarından biri olan herbisit münavebesi
pratik
olarak
sağlanabilir.
Yapılan
simülasyon çalışmalarında aynı alanda 4 yıl
üst üste ALS inhibitörü herbisitler
(Sulfonylurea
ve
Imidazoline
gibi)
kullanıldığında 5. yılda dayanıklılığın ortaya
çıkabildiği bildirilmektedir (Bagavathiannan
ve ark., 2014). Ülkemizde hangi tarlaların
seneler içerisinde risk taşıdığı bu tip yollarla
belirlenebilir ve geleceğe dönük planlamalar
sağlıklı olarak yapılabilir.
Halihazırda ülkemizde ekonomik olarak
üretimi yapılan 16 üründe entegre mücadele
teknik talimatı bulunmaktadır. Ayrıca 2015
yılında dört konuda da entegre mücadele
teknik talimatı hazırlık çalışmaları devam
etmektedir.
Sebze ve meyvelerde zirai ilaç kalıntısının
takibi amacıyla Hasat Öncesi Denetim
Programı, Hasat Sonrası Denetim Programı
ve EKÜY Programı (Entegre ve Kontrollü
Ürün Yönetimi) kapsamında üretimin her
aşamasında denetim faaliyetleri uygulanarak
tarladan sofraya gıda güvenilirliğinin
sağlanması hedeflenmektedir.
Zararlı, hastalık ve yabancı otların
mücadelesinde aynı etkili maddeli aktiflerin
uzun süreli kullanıma bağlı olarak
pestisitlere karşı direnç oluşturmaları
kaçınılmazdır. Bu nedenle direnç konusunda
daha fazla araştırma yapılmalı, yapılan
araştırmalar tek merkezde toplanmalıdır ve
elde edilen sonuçlara göre direnç yönetimi
hayata geçirilmelidir.
Birçok herbisit birden fazla kültür bitkisinde
sorun olan yabancı otları kontrol etmek için
ruhsatlandırılmıştır.
Bakanlık Coğrafi Bilgi Sistemleri Merkezi
ile herbisit reçetesi yazımının işleneceği
Zirai İlaç Reçete Yazma Sistemi'nin entegre
edilerek yazılan her herbisitin CBS
Ülkemizde direnç izleme ve yönetimini
sağlayan
dayanıklılık
test
merkezi
oluşturulmalıdır. Üreticilerin farkındalığı
açısından değerlendirme yapıldığında,
üreticinin ilaç uygulamaları ve yetiştirdiği
üründe bulunabilecek zararlı organizmaların
mücadelesi ile ilgili yeterli bilgiye sahip
olması oldukça önemlidir. Dolayısıyla bu
konulara yönelik olarak üretici eğitim ve
bilinçlendirme
çalışmalarına
ağırlık
verilmelidir.
Uluslararası ve Avrupa Birliği müktesabatı
ile uyumlu olarak hazırlanan mevzuat
çerçevesinde, ülke genelinde “çiftlikten
sofraya” tamamlayıcı ve etkin bir gıda
kontrolü sağlanması ve bu bağlamda tüketici
haklarının korunmasıdır. Bitki sağlığı
alanında çiftlikten sofraya güvenli gıdanın
temininde büyük rol oynayan entegre
mücadele modellerinin ülkemizde ekonomik
olarak yetiştiriciliği yapılan diğer ürünlerde
de uygulanması ve yaygınlaştırılması önemli
ve gereklidir.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nın
temel
gıda
güvenilirliği
politikası;
75
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kaynaklar
AĞAR, S., AYDINOĞLU,H., TEMEL.O., İKİZÜNAL,K., ECE.H.1991. Pestisit
Kullanımının Tarihçesi, Bugünü, Geleceği. Türk Entomoloji Dergisi 15 (4): 247-256.
ANONİM, 2006. Dokuzuncu Kalkınma Planı. Kimya Sanayi Özel İhtisas Komisyonu.
Tarım İlaçları Çalışma Grubu.Ankara.
BAGAVATHIANNAN, M.V.,NORSWORTHY, J.K., SMITH, K.L. AND NEVE, P. 2014.
Modeling the Simultaneous Evolution of Resistanceto ALS- andACCaseInhibitingHerbicides in Barnyardgrass (Echinochloacrus-galli) in Clearfield® Rice.
WeedTechnology: 28 (1), 89-103
GTHB, 2014. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı http://www.tarim.gov.tr/Konular/BitkiSagligi-Hizmetleri/Bitki-Koruma-Urunleri-Ve-Makinalari/Istatistik-Bilgileri
(Erişim
Tarihi: 8 Haziran 2014)
GÜNGÖR, Ö.,2014. Dünya'da ve Türkiye'de Pestisit Kullanımı. Tarım İlaçları Sektör
Toplantısı Sunumu. 15 Şubat 2014, İzmir
NATION
MASTER,
2014.
http://www.nationmaster.com/countryinfo/stats/Agriculture/Pesticide-use (Erişim Tarihi: 5 Mart 2014)
RASFF, 2015. The Rapid Alert System for Food and Feed (RASFF)
Portal, https://webgate.ec.europa.eu/rassf-window/portal/ (Erişim Tarihi: 13 Kasım 2015)
THE WASHINGTON POST, 2013
http://www.washingtonpost.com/blogs/wonkblog/wp/2013/08/18/the-world-uses-billionsof-pounds-of-pesticides-each-year-is-that-a-problem (Erişim Tarihi: 3 Mart 2014)
TİRYAKİ, O., CANHİLAL, R.,HORUZ. S., 2010. Tarım İlaçları Kullanımı ve Riskleri.
Erciyes Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi 26 (2): 154-169.
ZMMAE,2014. Zirai Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Türkiye'de Bitki
Koruma Ürünü Kullanımı Raporu. Sayfa:7-9. Ankara.
76
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kivi
Dr. Filiz PEZİKOĞLU
Dr. Kemal A. KAHRAMAN
Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Yalova
1.Giriş
Dünya kivi üretimi son on yılda %65 artış göstermiştir. Çin, Yeni Zelanda, İtalya ve Şili kivi
üretiminde hala ilk dört sırayı paylaşmaktadır. 2013 yılına gelindiğinde liderler değişmese
de yeni üretici ülkelerin devreye girdiği ve Türkiye’nin ilk on ülke arasında yer aldığı
görülmektedir.
Dünya kivi ihracatında da üretimde olduğu gibi Yeni Zelanda, İtalya ve Şili lider
konumdadır. Çin üretimde lider olsa da aynı zamanda kivi ithalatçısıdır. Kivi ithalatı yapan
çok sayıda ülke bulunmasına rağmen, ihracatta ilk on ülke toplam kivi ihracatının %94’ünü
gerçekleştirmektedir.
Farklı kivi çeşitleri bulunmasına rağmen Türkiye kivi üretiminde tek çeşit (Hayward)
bulunmaktadır. Yeşil çeşitler içerisinde bulunan Hayward iç piyasada da kabul görmüştür.
Ancak, dünya piyasalarında sarı (gold) çeşitler daha yüksek fiyatla alıcı bulmaktadır.
Geliştirilen sarı Hort16, Gold3 (G3) gibi çeşitler giderek daha fazla üretim alanına ve piyasa
talebine sahip olmaya başlamıştır.
Türkiye’de Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğünde
sarı çeşitler başta olmak üzere yeni kivi çeşit ıslah projesi devam etmektedir. Bu kapsamda
yeni bir çeşit adayı 2015 yılında tescile sunulmuştur.
2015 yılı tahmini üretim 41.000 ton civarında beklenmektedir.
2.Üretim
2.1. Dünyada Kivi Üretimi
Dünya kivi üretimi yeni ülkelerin katılımı ve tüketici taleplerini karşılamaya yönelik yeni
alanların üretime kazandırılması ile giderek artış göstermektedir. 1985 yılında dünya toplam
kivi üretim 187.500 ton iken 2013 yılında bu rakam 3.261.474 tona yükselmiştir (Tablo 1).
Dünyada kivi üretiminde lider ilk on ülke sırasıyla Çin, İtalya, Yeni Zelanda, Şili,
Yunanistan, Fransa, Türkiye, İran, Japonya ve ABD’dir (FAO, 2015). İlk beş ülkenin dünya
77
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
üretimindeki üstünlüğü 2013 yılında daha da yükselmiş görünmektedir. Gerek üretim alanı
gerekse de üretim miktarı bakımından İtalya bu meyveyi dünyaya tanıtan Yeni Zelanda’nın
önünde yer almaktadır. Ancak verim açısından Yeni Zelanda ilk sırada bulunmaktadır.
Üretici fiyatları açısından Japonya en yüksek fiyata sahip görünmektedir (Tablo 2).
Tablo 1. Yıllara Göre Dünya Kivi Üretiminde İlk On Ülkenin Üretim Rakamları (ton)
Sıra Ülke
2003
Sıra Ülke
2013
1
Çin
1.050.000
1
Çin
1.765.847
2
İtalya
322.800
2
İtalya
447.560
3
Yeni Zelanda
238.000
3
Yeni Zelanda
382.337
4
Şili
125.000
4
Şili
255.758
5
Fransa
74.135
5
Yunanistan
162.800
6
Yunanistan
37.948
6
Fransa
55.999
7
Japonya
37.400
7
Türkiye
41.635
8
İran
25.000
8
İran
31.603
9
ABD
21.772
9
Japonya
29.225
10
Güney Kore
12.000 10 ABD
27.300
İlk beş ülke (ton)
1.809.935 İlk beş ülke (ton)
3.014.302
İlk beş ülke payı (%)
91,5
İlk beş ülke payı (%)
92.4
İlk on ülke (ton)
1.944.055 İlk on ülke (ton)
3.200.064
İlk on ülke payı (%)
98,3
İlk on ülke payı (%)
98,1
Dünya toplam (ton)
1.977.936 Dünya toplam (ton)
3.261.474
Kaynak: FAO, 2015
Tablo 2. Yıllık üretici fiyatları (2013)
Ülkeler
Japonya
ABD
Türkiye
İran
Şili
Yunanistan
$/ton
3.209,39
1.224,00
1.149,46
669,76
424,72
382,91
/ton (1$= 2,90 )
9.307,23
3.549,60
3.333,43
1.942,30
1.231,69
1.110,58
Kaynak: FAO, 2015
2.2.Türkiye’de Kivi Üretimi
Türkiye’de
1988
yılından
itibaren
adaptasyon çalışmaları ve bahçe tesisi
çalışmaları devam eden kivi üretimi ilk
resmi istatistik verilerine göre 1994 yılında
7 ton olarak gerçekleşmiştir. 2014 yılında
Karadeniz’de yaşanan don zararı nedeni ile
Türkiye üretimi bir önceki yıla göre %25
azalarak 31.795 ton olarak gerçekleşmiştir.
Toplam üretimin %57’si Yalova’da
üretilmiştir (Grafik 1 ve 2) (TUİK, 2015).
2015 yılında Yalova’da fırtına zararı ve
çiçeklenme döneminin yağışlı geçmesinin
döllenmeye olumsuz etkisi sebebiyle % 20,
Ordu’da yüksek kesimlerdeki bahçelerde
çiçeklenme döneminin yağışlı geçmesinin
döllenmeye olumsuz etkisi sebebiyle % 15
civarında üretimde düşüş beklenmektedir.
2015 yılı tahmini üretim 41.000 ton
civarında beklenmektedir. Kivide ıslah
çalışması Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez
78
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Araştırma Enstitüsü bünyesinde devam
etmektedir. Kivi Islahı-1 projesinin 5. yılı bu
yıl tamamlanmaktadır. Islah çalışmasında
HO-8, B-13, B-19, B-25, B-36, J-284 ve TH9 kivi tipleri çeşit adayı olarak ön plana
çıkmıştır. Bu tiplerden sarı bir çeşit adayı
olan B-19 için 2015 yılı içerisinde tescil ve
üretim izni başvurusu yapılmıştır (Şekil 1).
Diğer çeşit adaylarının tescili için çalışmalar
devam etmektedir.
Grafik 1. Türkiye’de yıllara göre kivi üretiminin gelişimi
41 635
37 247
31 795
29 231
Ton
26 554
23 689
19 530
15 242
10 962
5 500
8 000
4 000
2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 2014
Kaynak: TUİK, 2015
Şekil 1. 2015 yılında tescile sunulan B-19
kivi çeşit adayı
ortaya çıkan fiyat farklılıkları, kivinin
büyüklüğü ve alıcıların talepleri ile
bağlantılıdır. Yalova Kivi Üreticileri
Birliği’nin Temmuz 2015 tarihli Genel
Kurul Kararı ile 2015 sezonu kivi için kg
taban fiyatı 2,70 olarak belirlenmiştir.
30/09/2015 tarihi ile üretici eline geçen
fiyatlar; 2,50 ila 3,00
arasında
değişmektedir. 100 g üstü kivide fiyat kg
başına 2,80-3,00
olarak gerçekleşmiştir
(Anonim, 2015a).
Türkiye genelinde on adet kivi üretici birliği
bulunmakta ve bu birliklerin yaklaşık 228
üyesi bulunmaktadır. 21 Ekim 2015 tarihi ile
ithal kivi fiyatları Kocaeli Halinde en düşük
4,00; en yüksek 9,00 /kg olarak işlem
görmüştür.
Genel olarak üreticilerin kivi satışları kasım
ayı içerisinde yapılmaktadır. İllere göre
79
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 2. 2014 yılı illere göre üretim payı (%)
Diğer
4%
Giresun
Artvin
Samsun
2%
2%
Trabzon
3%
3%
Kocaeli
4%
Bursa
5%
Ordu
6%
Yalova
57%
Rize
14%
Kaynak: TUİK, 2015
Kivi
uzun
süreli
depolanabilen
ürünlerdendir. Türkiye’de kivi hasadı genel
olarak Ekim sonu başlamaktadır. Yalova’da
SÇKM (%) değerine bağlı olmakla birlikte
20 Ekim’den önce kivi hasadına başlanması
tavsiye edilmemektedir. Hasat tarihi itibarı
ile yaklaşık 5-6 ay depolanan yerli kivi,
Nisan
sonu
Mayıs
başına
kadar
depolanabilmektedir. İzmir meyve-sebze
halinde 2015 yılında oluşan en düşük ve en
yüksek kivi toptan satış fiyatları Grafik 3’de
görülebilmektedir. Yerli kivi fiyatları en
fazla 5,00 olarak gerçekleşirken, ithal kivi
9,50’nin üzerine çıkmıştır.
Grafik 3. İzmir meyve-sebze hali 2015 yılı kivi fiyatları ( /kg)
İTHAL KİVİ
5,26
2,5
4,95
2,35
5
5,4
1,78
2,31
6,16
3,16
şubat
mart
nisan
mayıs
haziran
en düşük
9,58
9,57
4
4,92
4,83
ağustos
eylül
ekim
8,15
8,5
3,87
temmuz
en yüksek
YERLİ KİVİ
5
4,88
5
1,5
1,5
1,5
1,5
mart
nisan
mayıs
haziran
4,48
4,18
1,5
şubat
en düşük
4,93
5
2,15
2,15
temmuz
ağustos
en yüksek
Kaynak: Anonim, 2015b
80
5
1,5
ekim
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3.Dış Ticaret
3.1. Dünya Kivi Dış Ticareti
2012 yılında dünya toplam kivi ihracatı
1.365.433 ton olarak gerçekleşmiş olup
(Tablo 3) ilk sırada %26,7 pay ile Yeni
Zelanda yer almaktadır. Onu %26,4 ile
İtalya, %16,0 ile Şili izlemektedir (FAO,
2015). Grafik 3 ve 4’de kivi dış ticaretinde
ilk sıralarda yer alan ülkelere ait veriler
görülmektedir. Dünya pazarlarında son
yıllarda ıslah çalışmaları ile elde edilen
farklı kivi tür ve çeşitleri görülmektedir.
Özellikle Yeni Zelanda ve İtalya’da
yetiştirilen sarı meyve etli farklı kivi çeşitleri
yüksek fiyatlardan alıcı bulmaktadır (Atak,
2012).
Son on yılda Yeni Zelanda ve İtalya’nın
ihracatı artmasına rağmen, yeni üretici
ülkeler ile birlikte toplam ihracattaki payları
düşmektedir (Grafik 5).
Yeni Zelanda’da, ihracatın 2013’e göre
artarak 2014 yılında 345.000 tona ulaşması
beklenmektedir. 2015-2018 döneminde G3
isimli yeni sarı çeşit sayesinde ihracatın
414.000 ton ile 475.000 ton arasında olacağı
hedeflenmektedir. Toplam ihracatın %25’ini
sarı çeşitler oluşturmaktadır. 2018’de bu
oranın %43-45 arasında olacağı tahmin
edilmektedir. 2013 yılında ihraç edilen yeşil
kivilerde ton başına fiyatlar (Yeni Zelanda
Doları FOB fiyatları) 2.208 iken bu rakam
sarı kivilerde 4.620’dir. Ton başına ihracatın
%19’u
Japonya’ya
%9’u
Çin’e
yapılmaktadır. Çin en önemli büyüyen pazar
olarak görülmekte ve Çin’e ihracatın
önümüzdeki 4 yıl boyunca ikiye katlayacağı
düşünülmektedir. İthalat kotalarının Yeni
Zelanda ihracatını etkileyen en önemli unsur
olduğu belirtilmektedir. İthalat kotaları
Güney Kore’de %45, Hindistan’da %30
Tayvan’da ise %20 olup, Yeni Zelanda’ya
kota uygulamayan ülkeler Kanada, Malezya,
Suudi Arabistan ve ABD’dir. Yeni Zelanda
ile Çin ve Tayvan arasında imzalanan
Serbest Ticaret Anlaşmaları (STA) ile 2016
yılında kotaların sıfırlanacağı ifade
edilmektedir (Maginnis ve Lee-Jones,
2014).
Grafik 3. Dünya kivi ihracatında önemli ülkelerin 2012 yılı ihracat rakamları
845261
900000
800000
700000
600000
500000
400000 364790
420494
360185
204589
239074218375
300000
200000
104202
117412
99132
100000
20365
49998
44042
30593
29551
23757
0
Y. Zelanda
İtalya
Belçika
Şili
Yunanistan Hollanda
ton 1000 $
Kaynak: FAO, 2015
81
Fransa
İran
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 4. Dünya kivi ithalatında önemli ülkelerin 2012 yılı ithalat rakamları
300000
274538
256818
ton
250000
200000
150000
108434
1000 $
167537
156513
152031
133081
125906
117131
108759
103456
100000
136354
77010
63970
71388
62372
50000
0
Çin
Belçika
İspanya
Almanya
Rusya
Hollanda
Japonya
ABD
Kaynak: FAO, 2015
Grafik 5. Önemli ihracatçıların yıllara göre ihracat
payı (%)
Yeni Zelanda
İtalya
Şili
Yunanistan
15,2
2,2
22,3
16,5
8,6
Diğerleri
2013
Dünya kivi üretimi 244 bin ha
alanda 3,3 milyon ton olarak
gerçekleşti. Üretimde Çin 1,8
milyon ton ile ilk sırada. Dünya
kivi ihracat şampiyonları olan
Yeni Zelanda, İtalya ve Şili’nin
toplam üretimi ise 1,1 milyon
ton.
16
33,6
26,4
32,5
26,7
2002
2012
2012
Dünya kivi ihracatı 1,4 milyon
ton ve yaklaşık 2 milyar ABD
Doları ticaret hacmine sahip.
İhracatın %69’u Yeni Zelanda,
İtalya ve Şili’ye ait.
Kaynak: FAO, 2015
Şili, ihracatının 2015 yılında 170.000 ton
olacağı tahmin edilmektedir. 2014 yılında
yaşanan don zararı nedeni ile kivi fiyatları
bir miktar yükselmiştir. Önemli ihraç
ülkeleri Avrupa ülkeleri olmasına rağmen,
ihracatın %50’ye yakını Güney Amerika
ülkelerine yapılmaktadır. İhracatın büyük
kısmı Mart-Ekim döneminde yapılmaktadır.
Şili kivisi AB ülkelerine Belçika ve
Hollanda kanalı ile ulaşmaktadır. Belçika ve
Hollanda kivi ihracatından yaklaşık 100.000
tonu dolaylı yoldan Şili kivi ihracatı olarak
tanımlanabilir (Cruzat, 2014).
İtalya’nın kivi ticaretinde 9 firma önemli rol
oynamaktadır. Önemli ihracat kapıları,
Almanya, İspanya, Fransa, Polonya, Rusya,
İngiltere, ABD’dir. Önemli ithalat kapıları
ise, Şili, Yeni Zelanda, Belçika, Yunanistan
ve İspanya’dır (Sloop ve Bettini, 2012).
82
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 3. Yıllara göre dünya kivi dış ticareti
İhracat (ton)
İhracat (1000 $)
İthalat (ton)
İthalat (1000$)
2007
1.142.731
1.591.695
1.137.704
1.581.881
2008
1.192.143
2.032.271
1.153.009
1.949.973
2009
1.254.821
1.821.057
1.245.912
1.729.871
2010
1.351.459
1.854.031
1.259.446
1.803.299
2011
1.323.083
2.044.727
1.288.585
2.123.409
2012
1.365.433
2.082.944
1.369.259
2.138.428
Kaynak: FAO, 2015.
3.2. Türkiye Kivi Dış Ticareti
Yerli kivi pazarlama dönemi Ekim-Mayıs
dönemidir. Yerli ürünün olmadığı dönemler
için de ithalat gereklilik göstermektedir.
Ancak ithalatın önemli bölümü hasat
periyodunun Türkiye ile aynı olduğu
İran’dan yapılmaktadır. İran’dan gelen
kivinin de aynı çeşit olması (Hayward) ve
erken hasat edilen kivilerin gelmesi sorun
oluşturmaktadır.
Kivi üretimi arttıkça ithalatın gerilediği,
ihracatın arttığı görülmektedir. Türkiye kivi
ihracatı 2004 yılında 57 ton iken yaklaşık 7
kat artarak 2014 yılında 411 tona çıkmıştır
(Grafik 6). İthalat ise aynı yıllarda 7064 ton
iken %45 azalarak 3714 tona düşmüştür
(Grafik 7).
Türkiye’nin kivi ihracatında hedef ülkeler
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Romanya,
Gürcistan
ve
Suriye’dir.
Gürcistan
Türkiye’de kivinin yetiştiği ekolojiye sahip
olduğundan uzun dönem kivi ihracatının
devam edeceği tahmin edilmemektedir. Bu
nedenle önemli kivi ithalatçısı Rusya yeni
bir hedef pazar olarak dikkate alınmalı ve
farklı pazar seçenekleri ile yelpaze
genişletilmelidir. Sarı (Gold) çeşitlerin
yaygınlaşması ile Avrupa pazarı dahil
Japonya pazarına da ulaşılabilecektir.
Kivi ithalatında ise en büyük giriş kapısını
İran oluşturmaktadır. 2014 yılında ithal
edilen kivinin %81’i İran menşeli, %12,4’ü
Şili menşelidir.
Kivi ithalatında uygulanan gümrük vergisi
oranı Bosna-Hersek için 0, Güney Kore için
%40,5, AB, EFTA ülkeleri, Gürcistan ve
diğer ülkeler için %55,8’dir. DTÖ üyesi
olmayan ülkeler için ise %93 olarak
uygulanmaktadır (Resmi Gazete, 2014).
Grafik 6. Yıllara göre Türkiye’nin kivi ihracatı
733
96
57
2004
11
6
2005
3
5
2006
6
9
2007
56
51
2008
10
18
2009
63
61
43
60
2010
2011
değer - bin $
miktar - ton
Kaynak: DTM, Çeşitli Yıllar
83
161
191
318
411
325
2012
2013
2014
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 7. Yıllara göre Türkiye’nin kivi ithalatı
10924 10836
7064
2086
2004
10517
9166
7308
6537
3277
3767
2005
2006
3126
2007
1936
2008
3276
2353
2009
2010
7362
3887
4873
2949
2011
2012
6160
4013
3714
2945
2013
2014
değer - bin $
miktar - ton
Kaynak: DTM, Çeşitli Yıllar
3. Sonuç
2020’de Türkiye’de yapılması kabul edilen
10. Uluslararası Kivi Sempozyumu TAGEM
başkanlığında Atatürk Bahçe Kültürleri
Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
tarafından gerçekleştirilecektir.
Dünyada 2011 yılından bu yana PSA(v)
hastalığı kivi yetiştirilen ülkelerde ciddi
kayıplara neden olmaktadır. Türkiye’de
nadiren
görülen
bu
hastalığın
yaygınlaşmasının engellenmesi açısından
sertifikalı fidan ve doku kültürü fidan
üretimi önemlidir.
Eylül ve Ekim aylarında kivi fiyatlarının
yüksek olması dolayısıyla bazı kivi
üreticileri erken hasat yapmaktadır. Ancak
erken hasat edilen kiviler ne kadar
olgunlaştırılmaya çalışılsa da kiviye özgü tat
ve aromaya sahip olamamaktadır. Erken
hasat sorununu ortadan kaldırıcı önlemler
alınması gereklidir.
Ülkemizde kivi üretimi hızla artış gösterse
de üretimin neredeyse tamamı Hayward
çeşididir. Tek çeşitle üretim kaliteli meyve
üretimini ön plana çıkarmaktadır. Bununla
birlikte, farklı kivi çeşitlerini üretime
kazandırmak için kivi ıslah çalışmalarına
önem vermek gerekmektedir.
2015 yılında Yalova’da fırtına zararı ve
çiçeklenme döneminin yağışlı geçmesinin
döllenmeye olumsuz etkisi sebebiyle % 20,
Ordu’da yüksek kesimlerdeki bahçelerde
çiçeklenme döneminin yağışlı geçmesinin
döllenmeye olumsuz etkisi sebebiyle % 15
civarında üretimde düşüş beklenmektedir.
2015 yılı tahmini üretim 41.000 ton
civarında beklenmektedir.
Kaynaklar
ANONİM, 2015a. (www.yalovakivibirligi.com) (Erişim Ekim 2015).
ANONİM, 2015b. (www.izmir.bel.tr) (Erişim Ekim 2015)
ATAK, A. 2012. Dünyada Kivi Yetiştiriciliğinde Son Uygulamalar. I. Uluslararası Kivi
Çalıştayı, 26-27 Kasım 2012, Yalova, s:9-14.
84
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
CRUZAT, C., 2014. The Kiwifruit in Chile and in the World. Rev. Bras. Frutic. Vol.36,
No.1 Jaboticabul Jan./Mar. 2014, (http://dx.doi.org/10.1590/0100-2945-451/13) (Erişim
Ekim 2015).
DTM, Çeşitli Yıllar. Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dış Ticaret Kayıtları.
FAO, 2015. Kivi Üretim ve Dış Ticaret Rakamları, Food and Agriculture Organisation
(www.fao.org) (Erişim Ekim 2015).
MAGINNIS H. and D. LEE-JONES, 2014. New Zealand, Kiwi Fruit Sector Report. USDA
GAIN Report No: NZ1412, (http://gain.fas.usda.gov) 9p. (Erişim Ekim 2015)
RESMİ GAZETE, 2014. 2014/7098 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı. 31 Aralık 2014 tarih ve
29222 Sayılı Resmi Gazete.
SLOOP C. and O. BETTINI, 2012. Italy, Kiwi Fruit Overview. USDA GAIN Report No:
IT1229, (http://gain.fas.usda.gov) 3p (Erişim Temmuz 2014) .
TUİK, 2015. Kivi Üretim Rakamları, Türkiye İstatistik Kurumu (www.tuik.gov.tr) (Erişim
Ekim 2015)
85
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Meyve Fidancılığı
Dilek KARAMÜRSEL
F. Pınar ÖZTÜRK
Meltem EMRE
Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Türkiye’de meyvecilik sektörü, tarım
alanlarının yaklaşık %10’u kullanılarak 15,3
milyon ton üretim gerçekleştirilen, dünya
üretiminde %2,3’lük paya sahip, rekabet
potansiyeli yüksek önemli bir sektördür
(TÜİK, 2015; FAO, 2015). Son yıllarda
desteklerin de etkisiyle ticari meyve bahçesi
kurulumlarına önemli yatırımlar yapılmakta,
her geçen gün modern meyve bahçeleri
artmakta, Türkiye meyveciliğinde büyük
değişimler yaşanmaktadır. Yaşanan bu
gelişmeler, nitelikli meyve ve asma fidanına
olan talebi artırmakta ve meyve bahçelerinin
kurulum aşamasında, fidan üretim ve
dağıtımında iyi bir planlamanın yapılmasını
gerekli kılmaktadır.
Bu çalışmada, Türkiye meyve ve asma fidanı
üretim ve dış ticaretindeki değişimler ile
sertifikalı fidan kullanımına yönelik
desteklemeler incelenmiştir.
2. Türkiye’de Sertifikalı Meyve ve Asma Fidanı Üretimindeki Gelişmeler
Türkiye’de standartlara uygun modern
anlamda meyve ve asma fidanı üretiminde
1930’lu yıllardan günümüze birçok
iyileştirme ve düzenlemeler yapılmıştır. Bu
gelişmelerle ilgili özet bilgi; 2014 yılı
“Meyve Fidancılığı” raporunda (Karamürsel
ve Bayav, 2015) verilmiştir. 2014 yılında
sertifikalı/standart
meyve
ve
asma
fidanı/fidan üretim materyali üretiminde
2005 yılına göre yaklaşık 3 kat artış
gerçekleşmiştir. Toplam fidan üretiminin
%95’i özel sektör tarafından üretilmektedir
(Tablo 1).
Toplam meyve fidanı üretimi içerisinde
elma %41 ile en çok üretimi yapılan türdür.
Bunu %10’luk pay ile ceviz ve sırasıyla
asma, şeftali, kiraz ve armut türleri takip
etmektedir (Tablo 2).
Türkiye meyve fidanı üretiminin %89’u 15
ilde gerçekleştirilmektedir. Üretim miktarı
bakımından Isparta, İzmir ve Bursa illeri ön
plana çıkmaktadır. Özellikle Isparta, İzmir,
Niğde ve Konya illerinde, büyük firmaların
da etkisiyle fidan üretim miktarında
meydana gelen artış dikkat çekicidir (Tablo
3).
86
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 1. Yıllara ve Sektörlere Göre Sertifikalı/Standart Meyve ve Asma Fidanı/Fidan Üretim
Materyali Üretici Sayısı ve Üretim Miktarı
Yıllar Üretici
(adet)
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
9
10
18
18
15
25
20
23
25
25
Kamu
Özel
Toplam
Üretim Miktarı (000 adet) Üretici Üretim Miktarı (000 adet) Üretici Üretim Miktarı
(000 adet)
Meyve
Asma Toplam (adet) Meyve
Asma Toplam (adet)
267
276
543
233 18.406
2.001 20.407
242
20.950
930
78
1.008
530 39.462
6.244 45.706
540
46.714
647
86
732
452 63.584
6.071 69.656
470
70.388
373
163
536
238 20.286
416 20.702
256
21.238
391
140
531
222 18.481
2.936 21.417
237
21.947
1.105
163
1.268
261 26.023
4.070 30.093
286
31.362
840
154
993
282 35.877
4.709 40.586
302
41.579
976
23
999
394 44.108
3.370 47.478
417
48.478
2.911
157
3.068
403 55.001
6.990 61.991
428
65.059
2.915
165
3.080
373 55.392
5.300 60.692
398
63.772
Kaynak: GTHB, 2015a
Tablo 2. Tür Bazında Sertifikalı Meyve ve Asma Fidanı/Fidan Üretim Materyali Üretim
Miktarı ve Payı
Üretim Miktarı (000 adet)
2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013
2014
Elma
2.129 4.537 5.912 5.405 5.959 11.886 16.574 17.895 27.349 26.122
Ceviz
1.080 1.520
958 1.136 1.324 1.139 1.286 3.232 5.593 6.622
Asma
1.174 5.179 6.157 2.958 2.033 4.234 4.863 3.393 7.146 5.465
Şeftali
576
589
655
519
621 1.050 1.753 3.149 3.567 4.230
Kiraz
1.048 2.146 3.005 1.549 1.477 1.416 2.454 2.651 3.148 3.839
Armut
339
701 1.228
857 1.120 1.486 2.159 2.745 3.335 3.797
Badem
216
350 1.100 2.371 2.947 2.120 1.854 2.803 2.359 2.450
Mandarin
5
134
246
185
341
856 1.221 1.547 1.994 1.801
Erik
346
495 1.126
731
834
918 1.460 1.882 2.306 1.801
Antepfıstığı
3
27
942
83
71
209
57
131
813 1.605
Kayısı
411
563 1.476
795
919
740 1.357 2.486 1.824 1.450
Zeytin
9.786 26.339 24.432 2.649 1.941 2.016 1.487 2.626 1.345 1.120
Diğer
3.836 4.135 23.150 2.000 2.363 3.293 5.055 3.938 4.280 3.471
Toplam
20.950 46.714 70.388 21.238 21.947 31.362 41.579 48.478 65.059 63.772
Türler
Payı
(%)
41
10
9
7
6
6
4
3
3
3
2
2
5
100
Kaynak: GTHB, 2015a
Fidan Üreticileri Tarım Sanayi ve Ticaret
Anonim Şirketi (Fidan A.Ş.)’nin Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı (GTHB) ile
işbirliği içerisinde yürütmüş oldukları
çalışmalar sonucunda 2014 yılında “Fidan
Üretim
Materyali
Üretim
Projesi”
kapsamında Tarım İşletmeleri Genel
Müdürlüğü’nün Dalaman, Karacabey ve
Çukurova işletmelerinde toplam 2.000 dekar
arazinin
kiralanması
için
sözleşme
imzalanmıştır. Kiralanan arazilerde kurulan
3 No’lu damızlık parselleri ile fidan
üreticilerinin sertifikalı fidan üretiminde
karşılaşmış oldukları üretim materyali
87
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
teminine ilişkin sorunlara çözüm getirilmiş
olacaktır. Ayrıca Fidan A.Ş., ortakları adına,
yurt içi ve yurt dışı pazarlarda önemli
olabilecek yeni çeşitler için anlaşmalar
yapmaktadır ve zaman içerisinde bu
çeşitlerin üretim materyalini de fidan
üreticilerinin kullanımına sunacaktır.
Tablo 3. Türkiye’de Meyve ve Asma Fidanı/Fidan Üretim Materyali Üretiminin Yoğun
Olarak Yapıldığı İllerin Üretim Miktar, Pay ve Değişimleri
İller
2013
2014
Payı
(%)
Değişim*
(%)
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Isparta
3.859
2.157
2.226
7.077
9.916
4.181 14.200 10.863
17
255
İzmir
2.128
1.458
1.105
1.294
5.295
7.555
8.881
9.815
15
460
Bursa
13.278
3.090
3.190
3.688
4.304
9.204
7.632
8.200
13
28
Antalya
3.235
1.136
2.023
1.365
1.072
3.434
2.921
4.395
7
68
Balıkesir
7.663
1.653
1.697
1.537
1.428
2.585
2.990
3.752
6
-15
Manisa
4.041
1.311
1.693
3.039
3.403
2.131
5.278
3.070
5
49
Niğde
388
307
265
643
1.059
1.481
1.971
2.949
5
567
Konya
202
265
91
212
681
1.111
2.000
2.914
5
981
Denizli
3.076
563
633
919
1.446
1.401
2.318
1.961
3
33
Adana
6.551
1.704
766
1.445
1.921
2.550
1.646
1.694
3
-35
Şanlıurfa
1.422
938
1.065
1.428
1.665
2.234
1.647
1.665
3
62
Kahramanmaraş
*
Üretim Miktarı (000 adet)
408
466
443
206
277
652
1.715
1.437
2
189
Hatay
8.843
1.353
1.940
2.032
1.740
1.604
1.639
1.373
2
-62
Mersin
2.052
331
555
747
877
1.206
1.310
1.367
2
32
Çanakkale
3.053
1.691
1.067
723
318
869
1.000
1.124
2
-48
Diğer
10.189
2.815
3.192
5.007
6.177
6.280
7.910
7.193
11
32
Toplam
70.388 21.238 21.947 31.362 41.579 48.478 65.059 63.772
100
56
2007-2008-2009 yılları ortalama üretim miktarına göre 2012-2013-2014 yılları ortalama üretim miktarındaki değişimi ifade etmektedir.
Kaynak: GTHB, 2015a
GTHB ile Fidan Üreticileri Alt Birliği
(FÜAB) işbirliği içerisinde 21-22 Ekim
2014 tarihinde İzmir/Ödemiş’te “Ödemiş
Fidan ve Süs Bitkileri Çalıştayı” ve 5-6
Ekim 2015 tarihinde Malatya’da “Sert
Çekirdekli Meyve Fidanı Yetiştiriciliği
Çalıştayı” düzenlenmiştir. Çalıştayda, kayıt
dışı fidan üretimi, fidan üretim ve
ihracatında devlet destekleri, hastalık ve
zararlılar, yurtiçinde ıslah çalışmalarının
yetersizliği ve sertifikasyon sisteminde
yaşanan sorunlar tartışılmış ve alınan
kararlar rapor haline getirilmiştir.
88
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Türkiye’de Sertifikalı Meyve ve Asma Fidanı İhracat ve İthalatındaki
Gelişmeler
Türkiye’nin meyve ve asma fidanı/üretim
materyali ihracatının %95’i 12 ülkeye
gerçekleştirilmektedir. Ülkelerin miktar
bakımından payları incelendiğinde; yıllara
göre değişmekle birlikte Azerbaycan,
Ukrayna, Özbekistan, Hollanda, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Irak, Bulgaristan
ve Gürcistan, Türkiye’nin en fazla ihracat
yaptığı
ülkelerdir.
Özbekistan
ve
Hollanda’ya yapılan fidan ihracatında birim
fiyatların yüksek olmasından dolayı ihracat
değerinin, ihracat miktarının üzerinde paya
sahip olduğu görülmektedir (Tablo 4).
fidanlar ile bu ülkelerde yeni meyve
plantasyonları kurulduğu, yoğun bir şekilde
bilgi talebi olduğu bilinmektedir. Ancak bu
pazarlarda düşük fiyat ve yüksek kaliteli
fidan üretimi ile Polonya, Türkiye fidan
üreticilerini zorlamakta, en büyük rakip
olarak görülmektedir. Bu bağlamda fidan ve
bilgi
taleplerinin
karşılanmasında
Türkiye’nin daha aktif rol oynaması için
gerekli çalışmaların yapılması, bu pazar
potansiyelini değerlendirmek için büyük
önem taşımaktadır.
Türler ve miktar bakımından yıllara göre
büyük değişkenlik gösteren Türkiye fidan
ihracatı içerisinde 2014 yılında en fazla
ihracat ön izni verilen türler sırasıyla; elma,
ceviz, kiraz, armut, zeytin, erik ve nektarin
şeklinde sıralanmaktadır (GTHB, 2015b).
Son yıllarda fidan satışı için yüksek pazar
potansiyeli taşıyan Orta Doğu ülkeleri,
Rusya ve Türki Cumhuriyetlerde de modern
yetiştiriciliğin
giderek
yaygınlaştığı
bilinmektedir. Türkiye’den ithal edilen
Tablo 4. Türkiye Meyve ve Asma Fidanı/Üretim Materyali İhracatı Ülke Payları
2010
2011
2012
2013
2014
2014
Miktar
Değer
Miktar
Değer
Miktar
Değer
Miktar
Değer
Miktar
Değer
Miktar
Değer
Ülkeler
(ton) (000 $)
(ton) (000 $)
(ton) (000 $)
(ton) (000 $)
(ton) (000 $)
(%)
(%)
Azerbaycan
326
258
441
881
710
728
592
611
994
782
38
9
Ukrayna
0
0
0
0
2
18
9
108
537
789
20
9
Özbekistan
0
0
119
1.299
55
601
182
950
354
2.386
13
29
98
186
119
701
138
933
145
1.788
120
1.897
5
23
141
98
90
58
80
45
91
81
100
60
4
1
0
0
0
0
0
0
16
63
96
730
4
9
Hollanda
KKTC
Kazakistan
Makedonya
0
0
20
27
0
0
14
130
71
220
3
3
Bulgaristan
16
12
17
96
22
54
50
263
57
167
2
2
Irak
67
106
46
100
1.013
300
184
213
52
146
2
2
0
0
0
0
0
0
18
7
52
59
2
1
71
31
197
108
61
135
164
112
49
159
2
2
İtalya
0
0
0
0
23
113
26
243
28
302
1
4
Diğer
201
214
54
73
54
185
102
700
127
660
5
8
TOPLAM
920
905
1.104
3.342
2.157
3.113
1.592
5.267
2.638
8.357
100
100
Lübnan
Gürcistan
Kaynak: TÜİK, 2015
89
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Sertifikalı fidan ithalatı, kaçak yollarla
getirilen tescili ve üretim izni olamayan
çeşitlerin çoğalması, gümrüklerde yaşanan
problemler
ve
Türkiye’deki
fidan
üreticilerinin pazar payını etkilemesi gibi
nedenlerden dolayı 1 Ocak 2012 tarihi
itibariyle yasaklanmış, sadece ön temel ve
temel kademede sertifikalı üretim materyali
ile Türkiye’de tescil hakkı ve üretim izni
olmayan çeşitlerle bahçe kurulabilmesi için
fidan ithalatına izin verilmiştir (Tanrıver,
2014).
Türkiye meyve fidanı ithalatının %41’ini
İtalya, %26’sını Mısır ve %26’sını
Suriye’den gerçekleştirmiştir. Meyve fidanı
ithalatında ülkelerin değer bakımından
payları incelendiğinde, İtalya’nın (%58)
yine ilk sırada yer aldığı görülmektedir.
İthalat miktarı bakımından önemsiz bir paya
sahip olan İspanya, Kenya, Almanya, Fransa
ve Polonya ise ithalat değeri bakımından
yüksek pay almışlardır (Tablo 5).
Tablo 5. Türkiye Meyve ve Asma Fidanı/Üretim Materyali İthalatı Ülke Payları
2010
Ülkeler
Miktar
(Kg)
İtalya
263.931
Mısır
0
Suriye
2011
Değer
(000 $)
Miktar
(Kg)
2.206 286.208
0
0
2012
Değer
(000 $)
Miktar
(Kg)
3.008 290.768
0
0
2013
Değer
(000 $)
Miktar
(Kg)
2.446 266.165
0
50.000
2014
Değer
(000 $)
Miktar
(Kg)
1.883 346.143
2014
Değer
(000 $)
Miktar Değer
(%)
(%)
2.187 41,46 58,25
26 219.890
119 26,34
3,17
29 219.350
122 26,28
3,25
0
0
0
0
0
0
48.000
İspanya
84.001
799
45.011
693
37.914
640
45.708
868
21.985
433
2,63 11,53
Kenya
4.354
153
5.401
256
7.999
333
4.959
278
8.687
337
1,04
8,98
Fransa
44.220
977
17.727
630
8.879
279
5.256
208
7.431
81
0,89
2,15
0
0
10.000
55
20.365
44
16.000
46
6.100
106
0,73
2,83
Hollanda
77.092
1.141
99.621
1.593
51.554
728
5.502
177
1.239
62
0,15
1,66
Almanya
43.781
303
29.382
621
28.016
315
44.608
139
829
121
0,10
3,22
4.100
104
2.344
55
299
20
1.002
3
715
15
0,09
0,41
1.498 198.185
1.740
53.370
524
28.350
307
628
17
0,08
0,46
207
6.998
216
71.330
292
1.787
154
0,21
4,10
4.255 834.784
3.755
100
100
Polonya
ABD
Yunanistan 201.228
Diğer
108.443
TOPLAM
831.150
367
10.441
7.549 704.320
8.860 506.162
5.547 586.880
Kaynak: TÜİK, 2015
Türler ve miktar bakımından yıllara göre
değişkenlik gösteren fidan ithalatı içerisinde
2014 yılında en çok ithalat ön izni verilen
türler sırasıyla; elma, armut, asma, kiraz ve
şeftali şeklinde sıralanmaktadır (GTHB,
2015b).
4. Türkiye’de Sertifikalı Fidan Kullanım Desteği
Türkiye’de 2005 yılından itibaren sertifikalı
fidan/fide kullanımına yönelik meyve üretici
işletmelere desteklemeler verilmektedir. Bu
kapsamda meyve üreticilerinin sertifikalı
fidanlar ile tesis edeceği meyve bahçelerine
verilen birim alana destekleme bedelleri
Tablo 6’da verilmiştir.
90
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 6. Türkiye’de Meyve Üreticilerine Verilen Sertifikalı Fidan Kullanım Desteği (TL/da)
Bahçe Tesisi
Standart
Sertifikalı
Bodur meyve fidanları ile bahçe tesisi
150
400
Yarı bodur meyve fidanları ile bahçe tesisi
150
350
Aşılı bağ ile diğer meyve fidanları ile bahçe tesisi
100
280
-
250
Zeytinde yağlık çeşitler ile bahçe tesisi
50
150
Virüsten ari fidanlara ilave olarak
50
100
Antepfıstığı anacı ile meyve bahçesi tesisi
100
280
Patates siğili görülen alanlarda sertifikalı/standart fidan kullanım
desteği
Aldığı desteğe %50 ilave
Aşılama ile çeşit değiştirme
Sanayilik/ihracata yönelik çeşitlerde ilave destek
-
Aldığı desteğe %50 ilave
Kaynak: Anonim, 2015
2005-2014 döneminde sertifikalı fidan/fide
kullanım desteği kapsamında yaklaşık 1,9
milyon dekar yeni meyve bahçesi tesisi için
296 milyon TL destekleme ödemesi
yapılmıştır. Destekleme kapsamında söz
konusu dönemde tesis edilen meyve bahçesi
alanı en fazla sırasıyla ceviz, zeytin, elma,
badem ve kayısı türlerinde gerçekleşmiştir
(Şekil 1).
Şekil 1. Türkiye’de Sertifikalı Fidan Kullanım Desteklemesi kapsamında türlere göre tesis
edilen meyve bahçesi alanı (da) (2005-2014)
117.292
23.366
24.666
29.156
39.824
60.736
64.396
67.663
87.511
154.797
161.977
199.480
Nektarin
Şeftali
Bağ
Nar
Kayısı
Elma
386.176
459.071
Ceviz
0
100.000
200.000
300.000
400.000
500.000
Kaynak: GTHB, 2015b
4. Sonuç
Son yıllarda FÜAB ve GTHB’nin işbirliği
içerisinde faaliyetlerini yürütüyor olmasının
da etkisiyle fidan üretim ve ihracatı ivme
kazanmıştır. Bu ivmenin sürdürülebilmesi
ve sektörün rekabetçi bir yapı kazanabilmesi
bakımından; Özellikle sertifikalı fidan
üretimine yönelik alt yapının en kısa sürede
tamamlanarak sertifikalı üretimin ve
kullanımın artırılması,
Kaçak fidan
engellenmesi,
91
üretim
ve
satışının
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Gelişmekte olan fidan pazarlarının (Orta
Doğu ülkeleri, Türki Cumhuriyetler ve
Rusya gibi) taleplerini karşılamaya, pazarı
geliştirmeye yönelik çalışmalara ağırlık
verilmesi,
Üreticilerin dış pazarda maliyet bakımından
rekabet güçlerini artırmaya yönelik olarak
sertifikalı fidan üretimine devlet desteği
sağlanması,
Dünya meyve ve fidan sektörü yakından
takip edilerek pazara yönelik çeşitlerin
fidanlarının üretilmesi,
Türkiye’nin bu pazarlarda düşük maliyet ve
kalite
bakımından
rekabet
etmekte
zorlandığı Polonya ile rekabet gücünü
artıracak yetiştirme tekniği çalışmalarının
yapılması, sonuçlarının en kısa zamanda
sahaya yayılması,
Son olarak meyvecilikte kamu ve özel
sektörün işbirliği içerisinde olduğu yeni
çeşitlerin geliştirilmesine yönelik ıslah
çalışmalarına
hız
kazandırılması
gerekmektedir.
Kaynaklar
ANONİM,
2015.
Yurtiçi
Sertifikalı
Fidan/Fide
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/05/20150527-5-1.pdf
19.10.2015).
Kullanım
(Erişim
Desteği,
Tarihi:
GTHB, 2015a. Türkiye Meyve Fidanı Üretim Kayıtları, Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Merkez
Müdürlüğü, Ankara.
GTHB, 2015b. Türkiye Meyve Fidanı İhracat-İthalat ve Sertifikalı Fidan Kullanım
Desteklemesi Kayıtları, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Bitkisel Üretim Genel
Müdürlüğü, Ankara.
FAO, 2015. Production, Trade and Producer Price Statistics, Food and Agriculture
Organization of the United Nations, http://faostat.fao.org/site/339/default.aspx/ (Erişim
Tarihi: 06.01.2014).
KARAMÜRSEL, D., BAYAV, A., 2014. Elma, Tarımsal Araştırmalardan Bakış, Tarımsal
Araştırmalar
ve
Politikalar
Genel
Müdürlüğü,
http://arastirma.tarim.gov.tr/tepge/Lists/Haber/Attachments/17/TARIMSAL%20ARAŞTIR
MALARDAN%20BAKIŞ%202014.pdf (Erişim Tarihi: 09.09.2015).
TANRIVER, G., 2014. Ülke Fidancılığımızın Değerlendirilmesi, Türkiye Tohumcular
Birliği Dergisi, Yıl:3, Sayı:9.
TÜİK, 2015. Nüfus, Eğitim, Tarım, Türkiye
http://www.tuik.gov.tr/ (Erişim Tarihi: 12.06.2014).
92
İstatistik
Kurumu,
Ankara,
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Organik Tarım - İyi Tarım
Şenay SEVİM
Diyarbakır Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Birleşmiş milletlerin yayınladığı, ‘Dünyada
Gıda
Güvensizliğinin
Durumu-2015’
raporuna göre dünyada aç insan sayısı 795
milyon kişidir. Başka bir deyişle, dünyada
yaşayan her 9 kişiden biri açtır. Öte yandan
dünya nüfusu hızla artarken, insanları
besleyecek tarım toprağı azalmaktadır.
(Yıldırım, 2015). Dünyada havayı, suyu ve
toprağı kirletmeksizin, erozyonu, toprağın
tuzlulaşmasını, diğer hastalık ve zararlıların
etkisini en aza indirecek tarımsal tekniklerin
geliştirilmesine duyulan ihtiyaç her geçen
gün artmaktadır (www.tarim.gov.tr, 2014a).
Bu bilinçle, gerek tarımsal ürünlerin,
gerekse
işlenmiş
gıdaların
güvenle
üretildiğinin
garantisini
tüketicilere
sunabilmek için, birtakım sistemler ve
standartların
oluşturulması
ihtiyacı
kaçınılmaz olmuştur (www.ctr.com.tr,
2014). Bu sistemlerden önemli olanlar;
organik tarım ve iyi tarım uygulamalarıdır.
yararlanarak, tohumdan toprağa, girdiden
işlemeye kadar belirli kurallar dahilinde
denetim ve belgelendirmeyi gerektiren bir
üretim sistemidir (GTHB, 2012).
Organik tarım, hayvansal ve bitkisel üretimi
bir bütün olarak tasarlayan, toprağın yapısını
bozmayan bir anlayışla verimliliği artıran,
hayvan refahını esas alan, işletme
içerisinden sağlanan girdileri kullanmayı
hedefleyen en son bilgi ve teknolojiden
İyi tarım uygulamalarında amaç; çevre,
insan ve hayvan sağlığına zarar vermeyen
bir tarımsal üretimin yapılması, doğal
kaynakların
korunması,
tarımda
izlenebilirlik ve sürdürülebilirlik ile gıda
güvenliğinin sağlanmasıdır (Hasdemir,
2009).
Organik tarım, insan sağlığına ve çevreye
zarar vermeyen ve üretimde kimyasal girdi
kullanılmadan, üretimden tüketime kadar
her aşaması kontrollü ve sertifikalı bir
tarımsal üretim biçimidir. Doğal dengeyi
koruyarak hava ve su gibi yaşamsal
kaynakların ve doğal hayatın korunmasını
amaçlayan bir üretim yöntemidir (GTHB,
2013).
İyi tarım uygulamaları; tarımsal üretim
sisteminin sosyal açıdan yaşanabilir,
ekonomik açıdan karlı ve verimli, insan
sağlığını koruyan, hayvan sağlığı ve refahı
ile çevreye önem veren bir hale getirmek için
uygulanması gereken işlemler olarak
tanımlanmaktadır (Resmi Gazete, 2010).
93
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2. Dünyada Organik Tarım Üretimi ve İyi Tarım Uygulamaları
1900’lerin başlarında Avrupa’da başlayan
organik tarım faaliyetleri özellikle 1970’li
yıllardan
sonra
devlet
yardımlarıyla
desteklenerek yaygınlaşmaya başlamıştır.
Organik tarımın tüm dünyada önem kazanması
ile birlikte zaman içerisinde tüm ülkeler
kendilerine özgü koşullarda organik tarım
faaliyetlerini geliştirmeye ve yaygınlaştırmaya
başlamışlardır. Bu gelişmeler ışığında,
dünyadaki organik tarım hareketini bir çatı
altında toplamak ve düzenlemek amacıyla,
1972 yılında “Uluslararası Organik Tarım
Hareketleri Federasyonu” (International
Federation
of
Organic
Agriculture
Movements-IFOAM) kurulmuştur. IFOAM
tarafından
geliştirilmiş
olan
“Temel
İlkeler”,1998 yılında “Temel Standartlar”
olarak revize edilmiştir (Anonim, 2013a). Bu
organizasyon aracılığıyla organik tarımdaki
tüm gelişmeler üyeler tarafından izlenmekte
ve çiftçilere aktarılmaktadır. Organik tarım ile
ilgili araştırma çalışmalarını yapmak amacıyla
da, 1973 yılında İsviçre’de “Organik Tarım
Araştırma Enstitüsü” (Research Institute of
Organic Agriculture-FIBL) kurulmuştur
(GTHB, 2013).
2012). Dünyada halen 160 ülkede organik
tarım yapılmaktadır. Toplam 43.091 milyon
hektar alanda organik üretim yapılmakta, 10
ülkenin toplam tarım alanının %10’undan
fazlasında organik tarım yapılmaktadır ve
Dünyada 2 milyon civarında üretici
mevcuttur. Dünyada kişi başına en çok
organik ürün tüketen ülkeler İsviçre,
Danimarka, Lüksemburg, İsveç, Almanya,
Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve
Fransa’dır (FIBL and IFOAM, 2015).
Dünyada organik tarım hızla gelişme
göstermektedir. Son 20 yılda Avrupa, Kuzey
Amerika ve Japonya’da organik ürünlere
talep artmıştır. Tüm dünyada hızla artan
organik tarımsal ürünler arasında, genellikle
ülkelerin geleneksel ürünleri ön plana
çıkmaktadır. Örneğin Hindistan'da çay,
Danimarka'da süt ve süt ürünleri, Arjantin'de
et ve et ürünleri, orta Amerika ve Afrika
ülkelerinde
muz,
Tunus'ta
hurma,
zeytinyağı, Türkiye'de kurutulmuş ve sert
kabuklu meyveler organik olarak üretilen
ürünlerin başında yer almıştır (GTHB,
Kaynak: FIBL and IFOAM, 2015.
Grafik 1. 2013 Yılında Organik Tarım
Alanlarının Kıtalara Göre Dağılımı
Dünyada organik tarım alanlarının kıtalara
göre dağılımına bakıldığında, Organik tarım
en fazla Avustralya’da üretilmekte olup
bunu daha sonra Avrupa ve diğer kıtalar
takip etmektedir (Grafik 1).
Dünyada en fazla organik tarım alanına
sahip
ülkelerin
başında
Avustralya
gelmektedir. Bu ülkeyi Arjantin ve diğer
ülkeler takip etmektedir (Grafik 2).
94
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
İyi Tarım Uygulamaları; Avrupa Birliği
ülkelerindeki büyük perakendeci kuruluşlar
(süper
ve
hipermarketler)
kendi
toplumlarının sağlıklı tarımsal ürünler
tüketimini temin etmek için bu ülkelerde
yetiştirilen ve dışarıdan ithal edilen tarımsal
ürünlerde aranan minimum standartları yeni
bir düzenleme yaparak belirlemişlerdir.
Grafik 2. 2013 Yılında Dünyada En Fazla
Organik Tarım Alanına Sahip 10 Ülke
Grafik 4. 2013 Yılında Dünyada En Fazla
Organik Üreticiye Sahip 10 Ülke
Kaynak: FIBL and IFOAM, 2015.
Grafik 3. 2013 Yılında Organik Tarım Alanı
En Fazla Artış Gösteren 10 Ülke
Kaynak: FIBL and IFOAM, 2015.
EUREPGAP (7 Eylül 2007 tarihinden sonra
GLOBALGAP olarak isim değiştirmiştir)
adı verilen bu protokol, bahçe ürünlerinin
(meyve, sebze, patates, salatalar, kesme
çiçek ve fidan) dünyadaki üretiminin uygun
bir şekilde yapılabilmesi için geliştirilen ve
uygulanması gerekli temel esasları içeren İyi
Tarım
Uygulamaları’nın
çerçevesini
belirlemek amacı ile 1997 yılında
hazırlanmıştır. İyi Tarım Uygulamaları
öncelikle, gıda güvenliğine, çevreyi ve
toprağı korumaya yönelik tedbirler ile
üreticilerin ve tarım işçilerinin sağlık,
güvenlik ve refahına yönelik tedbirleri
kapsamaktadır (Ataseven, 2011).
Kaynak: FIBL and IFOAM, 2015.
Dünyada organik tarım alanı en fazla artış
gösteren ilk 10 ülkeye baktığımızda
Avustralya ilk sırada olup; bunu Çin, Peru ve
diğer ülkeler takip etmektedir (Grafik 3).
Dünyada en fazla organik üreticiye sahip
ülkeler sırasıyla; Hindistan 650.000, Uganda
189.610, Meksika 169.703, Tanzanya
148.610, Etiyopya 134.626, Türkiye 65.042,
Peru 52.284, İtalya 45.969, İspanya 30.502
ve Polonya 25.944 üretici ile takip
etmektedir (Grafik 4).
95
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Türkiye’de Organik Tarım Üretimi ve İyi Tarım Uygulamaları
Organik tarımda temel amaç, doğal
kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve
tüketicilerin güvenilir gıdaya ulaşımını
sağlamaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesi
için tüm paydaşların katılımı ile organik
tarımın her aşamasındaki gelişmenin kalıcı
olması hedeflenmektedir. Politikalar ve
faaliyetler, bu temel amaca yönelik olarak
geliştirilmekte ve uygulanmaktadır. Bunun
yanı sıra, üreticinin gelir düzeyinin
yükseltilmesi, tüketici talebine olumlu cevap
verilebilmesi, çevrenin korunması,
eko agro-turizm, hizmet sektörü ve organik
tarım sanayinin gelişmesi ve dış pazardan
daha fazla pay alınması da giderek önem
kazanmıştır (GTHB, 2013).
1990’lı yıllarda organik ürünlerin ticari
olarak tüm dünyada önem kazanması ile
birlikte, üretimden pazarlamaya kadar
organik tarım faaliyetlerinin tüm aşamalarını
düzenleyen
ulusal
bir
mevzuatın
oluşturulması zorunluluk haline gelmiştir.
Türkiye’de ilk resmi organik tarım hareketi
1992
yılında
“Ekolojik
Tarım
Organizasyonu Derneği”nin kurulmasıyla
başlamıştır. Başta ithalatçı ülkelerin bu
konudaki mevzuatlarına uygun olarak
yapılan üretim, 1991 yılından sonra bitkisel
üretimde, 1999 yılından sonra da hayvansal
üretimde 2092/91 sayılı Avrupa Birliği
Konsey Tüzüğü esas alınarak yapılmıştır.
sektörde yaşanan gelişmeler ile birlikte, AB
mevzuatındaki değişimlere uyum sağlamak
üzere yönetmelik değişiklikleri yapılmış
olup, 2002 yılında “Organik Tarımın
Esasları
ve
Uygulanmasına
İlişkin
Yönetmelik” yayımlanmıştır.
Organik tarımın artan önemi göz önüne
alınarak,
tarafların
görev
ve
sorumluluklarına
hukuki
dayanak
oluşturmak üzere organik ürünlerin üretimi,
tüketimi ve denetlenmesine dair bir kanun
tasarısı ‘‘Acil Eylem Planı’’ içerisinde yer
almış, 03 Aralık 2004 tarihli ve 25659 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Kanun ile organik tarımsal
faaliyetler, kontrol ve sertifikasyon
hizmetleri yasal dayanağa kavuşturulmuş,
kuralları ihlal edenlere cezai hükümler
getirilmiş, ulusal, bölgesel, yerel radyo ve
televizyonların organik tarımla ilgili yayın
yapmaları sağlanmıştır. Bu Kanuna dayalı
olarak hazırlanan “Organik Tarımın Esasları
ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik” ise,
2005 yılında yürürlüğe girmiştir.
Avrupa Birliği ülkelerinin Türkiye için
önemli bir pazar olması nedeni ile ulusal
mevzuatın Avrupa Birliği mevzuatı ile
uyumlaştırılması
çalışmalarına
önem
verilmiştir. Bu amaca yönelik olarak, AB
organik tarım mevzuatındaki değişiklikler
takip edilerek, mevzuat uyum çalışmaları
yapılmaktadır. Avrupa Birliği’nin 2092/91
sayılı Konsey Tüzüğünün yerine, 834/2007
sayılı Konsey Tüzüğü ve 889/2008 sayılı
Komisyon Tüzüğünün 1 Ocak 2009 yılında
yürürlüğe girmesi sonucunda, ulusal organik
tarım mevzuatı AB Mevzuatı ile uyumlu
hale getirilmiş ve 2010 yılında yeniden
Bu doğrultuda Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı ilgili kurum ve kuruluşlarla
işbirliği içinde “Bitkisel ve Hayvansal
Ürünlerin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine
İlişkin Yönetmeliği” hazırlamış ve ilgili
yönetmelik 24 Aralık 1994 tarihli ve 22145
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe konmuştur. Sonraki yıllarda
96
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yayımlanmıştır. Tüm dünyada olduğu gibi
ülkemizde
de
organik
tarımın
benimsenmesinde ve üreticilerin organik
tarıma
yönlendirilmesinde
üreticilere
sağlanan destekler büyük önem arz etmiştir
(GTHB, 2013).
yıllarda kuru kayısı, fındık ve pamukla
genişlemiştir (GTHB, 2013).
Türkiye’de organik bitkisel üretime
bakıldığında, 2003 yılı itibarı ile yetiştirilen
ürün sayısı 179, organik tarım üretimi yapan
çiftçi sayısı 14.798, toplam üretim alanı
113.621 ha ve organik tarım üretim miktarı
323.981 ton iken, 2014 yılı itibarı ile
yetiştirilen ürün sayısının 208, organik tarım
üretimi yapan çiftçi sayısının 71.472, toplam
üretim alanının 842.216 ha ve organik tarım
üretim miktarının 1.642.235 tona yükseldiği
görülmektedir (Tablo 1).
Söz konusu yıllar arasındaki üretim artış
oranına bakıldığında yetiştirilen ürün
sayısında yaklaşık olarak % 12, organik
tarım üretimi yapan çiftçi sayısında % 483,
toplam üretim alanında %741 ve organik
tarım üretim miktarındaki değişimde de %
507 oranında net artış olduğu görülmektedir.
Organik tarım faaliyetlerinin geliştirilmesi
amacıyla başta kontrol ve denetime yönelik
hizmetlerin iyileştirilmesi olmak üzere,
kamuda kurumsal kapasitenin geliştirilmesi,
üretime
ilişkin
istatistiki
yapının
iyileştirilerek Çiftçi Kayıt Sistemi ile
eşgüdüm içerisinde yürütülmesi, eğitim ve
yayım hizmetlerinin iyileştirilmesi ve
ticaretin izlenmesine yönelik olarak
“Organik Tarım Strateji Planı” ve “Ulusal
Organik Tarım Eylem Planı” hazırlanmıştır
(Anonim,
2013b).
Organik
olarak
yetiştirilen ilk ürünler kuru incir ve
üzümdür. Ürün yelpazesi daha sonraki
Tablo 1. Türkiye’de Organik Bitkisel Üretim
Yıllar
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Ürün Sayısı
179
174
205
203
201
247
212
216
225
204
213
208
Çiftçi Sayısı
14.798
12.751
14.401
14.256
16.276
14.926
35.565
42.097
42.460
54.635
60.797
71.472
Toplam Üretim Alanı (ha)
113.621
209.573
203.811
192.789
174.283
166.883
501.641
510.033
614.618
702.909
769.014
842.216
Üretim Miktarı (ton)
323.981
377.616
421.934
458.095
568.128
530.224
983.715
1.343.737
1.659.543
1.750.127
1.620.466
1.642.235
Kaynak: www.tuik.gov.tr, 2015
Yıllar itibarıyla organik hayvansal üretime
bakıldığında,
2009
yılında
organik
hayvansal üretim yapan çiftçi sayısı 38,
hayvan sayısı 129.737 organik et 376.575
ton, organik süt 12.994 ton ve organik
yumurta adedi 11.767.400 iken 2014 yılında,
organik hayvansal üretim yapan çiftçi sayısı
216, hayvan sayısı 774.870, organik et
1.406,08 ton, organik süt 15.509,72 ton ve
organik yumurta adedi 64.898.912’ye
yükselmiştir. (Tablo 2).
97
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. Yıllar İtibarıyla Organik Hayvansal Üretim
Yıllar
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Çiftçi sayısı
38
105
137
151
1632
216
Hayvan sayısı
129.737
387.984
453.513
253.783
1.021.382
774.870
Et (ton)
376,575
6.803,009
1358,781
480,69
4970,070009
1406,08
Süt (ton)
12.994
11.604.75
14.793,55
17.627,06
54.780,9301
15.509,72
Yumurta (adet)
11.767.400
17.889.808
26.236.920
36.105.556
48.040.778
64.898.912
Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b.
Organik arıcılık verilerine bakıldığında,
toplam çiftçi sayısının 321, toplam kovan
sayısının 36.391 ve toplam üretim
miktarının 280,00 ton olduğu bildirilmiştir
(Tablo 3).
Tablo 3. Yıllar İtibarıyla Organik Arıcılık Verileri
Yıllar
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Çiftçi sayısı toplamı
147
191
205
355
279
321
Toplam kovan sayısı
14.917
14.699
19.105
47.065
32.342
36.391
Toplam ürün (ton)
206,543
208.1454
221,311
516,835
344,04
280,00
Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b.
Ülkemizde başta ihracata bağlı olarak
gelişen organik tarım ürünleri, gıda
güvenilirliği konusunda tüketici bilincinin
gelişmesine paralel olarak iç pazarda da
talep edilir hale gelmiştir. 1990’lı yıllardan
bu yana büyük şehirlerdeki süper
marketlerde ve organik ürün satış
mağazalarında satılmakta olan organik
ürünler, sivil toplum kuruluşları ve
belediyelerin katkılarıyla kurulan organik
ürün pazarları aracılığı ile tüketiciye
ulaştırılmaya başlanılmıştır. Son yıllarda
organik ürün pazarlarında ciddi artış olmuş
ve başta İstanbul, İzmir ve Ankara olmak
üzere ülke genelinde 15 noktada organik
ürün pazarı kurulmaktadır. Fındık ve fındık
ürünleri, kuru üzüm, kayısı ve ürünleri, incir
ve incir ürünleri, mercimek ve çeşitleri ile
pamuk ve tekstil ürünleri, başlıca ihraç
edilen ürünler arasında yer almaktadır.
İhracat yapılan ülke sayısı yaklaşık 13
civarında olup, Avrupa Birliği ülkeleri ilk
sırada yer almaktadır. ABD, Birleşik Arap
Emirlikleri, Irak ve Rusya Federasyonu
diğer önemli ihraç pazarı ülkelerdir.
Türkiye’nin
dünya
organik
ürün
ticaretindeki payı oldukça düşüktür. Yıllara
göre değişmekle birlikte, 2013 yılı itibariyle
Türkiye’nin organik ürün ihracat değeri Ege
İhracatçı Birlikleri tarafından 46 milyon
dolar olarak bildirilmektedir. Gerçekte bu
değerin daha yüksek olduğu ancak, organik
ürünlere özgü bir Gümrük Tarife İstatistik
Pozisyonu (GTİP) numarası bulunmaması
ve bazı organik ürünlerin organik olarak
kayda girmeden ihraç edilmesi nedeniyle,
ihracat
verilerine
yansımadığı
düşünülmektedir (GTHB, 2013).
98
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye organik tarım ürünü ithalatı da
yapmaktadır. Muhtelif reçel, marmelat,
ayçiçeği yağı, balmumu, çikolata, kahve,
soya unu ve zencefilli kurabiye olmak üzere
2013 yılında 24 ülkeden organik ürün ithal
edilmiştir.
Tablo
4
incelendiğinde,
Türkiye’nin toplam organik ürün ihracat
değerlerinin
yıldan
yıla
değişiklik
göstermekte olduğu, en yüksek değere
78.779,537 dolar ile 2014 yılında ulaştığı
görülmektedir. İthalat miktarı; 2014 yılında
2.254.640 kg olmuştur.
Tablo 4. Yıllara İtibarıyla Organik Ürün İhracat ve İthalat Değerleri
Yıl
İhracat değeri
Miktar( kg)
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
10.374.493
9.346.677
8.628.790
7.565.604
3.592.925
3.371.298
6.258.314
10.495.217
15.552.638
Değer ($)
İthalat değeri
Miktar (kg)
28.236.617
29.359.321
27.260.473
27.504.928
15.879.571
15.529.387
24.703.607
46.020.389
78.779.537
548.680,00
591.757,36
33.219.662,10
887.446,67
28.291.919,00
3.982.874,10
145.628.91,14
24.400.847,00
2.254.640
Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b.
Organik tarım üretiminde destekler
Organik
tarıma
yönelik desteklerin
Avrupa’da
1960’larda
başladığı
görülmektedir. Bugün tüm Avrupa Birliği
(AB) üyesi ülkelerde, Tarım-Çevre
Programı kapsamında (EC Regulation
2078/92) ekolojik ürün üreten çiftçilere,
devlet
tarafından
doğrudan
destek
verilmektedir (GTHB,2013).
2011 yılından itibaren çiftçilerimiz için Cari
faiz oranından %50 indirimli, işletme ve
yatırım kredisi kullandırılabilmektedir.
Tablo 5: 2014 yılı organik hayvancılık
desteklemeleri
Sıra
No
Desteklemeler
Destek
Miktarı
Bakanlığımız tarafından organik tarım
kapsamında üretim yapan üreticilere; 08
1
Organik Tarım
150 TL/baş
(Anaç Sığır, Manda)
Nisan 2015 tarih ve 29320 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanan 2015/7495 sayılı Bakanlar
Kurulu Kararı ile 2015 yılında organik tarım
yapan üreticilere genel tarımsal desteklere ilave
meyve-sebze'de 70 TL/da, tarla bitkilerinde 10
TL/da destekleme verilecek olup; organik
hayvancılık, arıcılık ve su ürünleri üretimi yapan
üreticilere türler bazında yapılacak destekleme
ödemeleri tablo halinde aşağıda yer almaktadır.
2
Organik Tarım
(Buzağı)
50 TL/baş
3
Organik Tarım
(Anaç koyun, keçi)
10 TL/baş
4
Organik Tarım
(Arılı kovan)
5 TL/kovan
5
Organik Tarım
(Alabalık)
0,35 TL/kg
6
Organik Tarım
(Çipura-levrek)
0,45 TL/kg
99
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Düşük faizli selektif kredi imkanı
uygulamaya konulmasıyla; gerek organik
tarımsal üretim yapacak, gerekse organik
girdi üretecek müteşebbisler de destekleme
kapsamına alınmıştır.
Bu krediden faydalanacak çiftçilerin organik
tarım yaptıklarına dair Yetkilendirilmiş
Kuruluştan aldıkları belgelerle, T.C. Ziraat
Bankası’nın en yakın şubesine başvurmaları
gerekmektedir. Bu uygulama 2015 yılında
da devam etmektedir.
21.01.2015 tarih ve 29244 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan (2014/7201) T.C.
Ziraat Bankası A.Ş. ve Tarım Kredi
Kooperatiflerince Tarımsal Üretime Dair
Düşük Faizli Yatırım ve İşletme Kredisi
Kullandırılmasına İlişkin Bakanlar Kurulu
Kararıyla; organik tarım faaliyetinde
bulunan üreticilere cari faiz oranından% 50
indirimle 5.000.000 TL kredi üst limitinde
kredi kullandırılması imkanı sağlanmıştır.
Ayrıca,
Çevresel
Amaçlı
Tarımsal
Arazilerin
Korunması
(ÇATAK)
Programı’na katılan ve hibe sözleşmesi
imzalayan çiftçilere Bakanlıkça tarımsal
destekleme ödemesi yapılmaktadır. Bu
kapsamda 3. kategori çevre dostu tarım
teknikleri ve kültürel uygulamalarına 135
TL/da ödeme yapılmaktadır (GTHB, 2013).
Tarımsal
yayım
ve
danışmanlık
hizmetlerinden faydalanan üreticilere, 600
TL destekleme ödemesi yapılmaktadır.
Tarımsal girişimcilerin bu destekten
yararlanabilmesi için, çiftçi kayıt ve/veya
sera, su ürünleri, arıcılık, koyun-keçi kayıt
sistemine kayıtlı olmaları gerekmektedir
(www.tarim.gov.tr, 2015b).
İyi tarım uygulamaları;
Türkiye’de İTU’na ait sertifikalandırmalar,
EUROPGAP Protokolü ile başlamıştır. 2003
yılından itibaren, Avrupa ülkelerine yönelik
ihracat yapan yaş meyve sebze sektöründe,
EUROPGAP
kriterlerine
göre
İTU
yapılmaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından 8 Eylül 2004 yılında
hazırlanan “İyi Tarım Uygulamaları
Yönetmeliği’’ standartların kural ve
koşullarını, belgelendirme işlemlerinin
şeklini, kişi ve kuruluşların görev ve
sorumluluklarını belirlemektedir. 2004
tarihinde çıkarılan 25577 sayılı ‘İyi Tarım
Uygulamalarına
İlişkin
Yönetmelik’
Türkiye’de İTU’nın yasal altyapısını
oluşturmuştur. Bu yönetmelik 07.12.2010
tarihli 27778 Sayılı Resmi Gazete’de
yayınlanan ve şu anda da yürürlükte olan
yeni yönetmelik ile değişikliğe uğramıştır
(Ataseven 2011).
2009 yılı itibarıyla Türkiye‟de İTU
sertifikalı üretim alanı 1.702.804 da ve
üretici sayısı 6.020 olup 2014 yılında
sertifikalı üretim alanı 2.147.705 da
sertifikalı üretici sayısı 21.332’dur (Tablo
6).
İyi tarım uygulamaları 2007-2014 yılları
değişim oranlarına bakıldığında il sayısı,
üretici sayısı ve üretim alanında önemli
oranda bir artış olduğu görülmektedir (Tablo
7).
İyi Tarım Uygulamalarında Destekler
İTU, çevresel kirliliği azaltıcı modern
tarımsal sistemlerin önemli bir bileşenidir ve
farklı düzeylerde ülkesel ve uluslararası
düzenlemelerle desteklenmektedirler (Yıldız
vd., 2005). Türkiye’de yıllar itibarı ile
Bakanlığımız
tarafından
iyi
tarım
100
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
uygulamaları kapsamında üretim yapan
üreticilere verilen destekler Tablo 8’de
verilmiştir.
Desteklemelerden yararlanmanın ön koşulu
üreticilerin Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı
olmalarıdır.
Tablo 6. İyi Tarım Uygulamalarında Göstergeler
Yıllar
2009
2010
2011
2012
2013
2014
İl sayısı
42
48
49
47
56
53
Üretici sayısı
6.020
4.540
3.042
3.676
8.170
21.332
Üretim alanı (da)
1.702.804
781.741
499.632
837.171
985.099
2.147.705
Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b.
Tablo 7: İyi Tarım Uygulamaları 2007-2012 Yılları Değişim Oranları
Yıllar
2007
2014
% Değişim
İl sayısı
18
53
194
Üretici sayısı
651
21.332
3.177
Üretim alanı (da)
53.607
2.147.705
3.906
Üretim miktarı(ton)
149.693
4.151.661
2673
Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b.
Tablo 8. İyi Tarım Uygulamasında Destekler
Yıllar
Üretici sayısı
2010
2011
2012
2013
2014
Meyve sebze
2069
2011
2847
6135
6142
Desteklenen alan (da)
Örtüaltı
250.789
293.787
392.030
689.282
690.539
Destek tutarı TL/da
20
20
25
25
50
Destekleme
miktarı (TL)
80
80
100
100
150
Kaynak: www.tarim.gov.tr, 2015b.
Bunların yanında ürünlere göre değişmekle
beraber fark ödemesi, yurtiçi sertifikalı
tohum kullanım desteği, yurtiçi sertifikalı
tohum üretim desteği, fide ve fidan desteği,
tarımsal sulamada faiz indirimli kredi gibi
destekler de verilmektedir. Özetle ifade
etmek gerekirse İTU ile üretim yapan
üreticiler birçok destekten yararlanmaktadır
(www.tarim.gov.tr, 2015b).
4. Sonuç
Organik tarım ve iyi tarım uygulamaları hem
Dünyada hem de Türkiye’de her geçen gün
daha fazla önem kazanmaktadır. Organik
tarım üretimi ve iyi tarım uygulamaları
doğal
kaynakların
korunması
ve
geliştirilmesi, tarımda sürdürülebilirliğin
sağlanması ve tüketicilerin güvenli gıdaya
ulaşması için önem taşımaktadır.
Gıda güvenliği ve güvencesi, temel insanlık
hakkı olup, aynı zamanda ülkelerin stratejik
öneme sahip konuları arasında yer
almaktadır. Bu kapsamda ana hedef, tarımsal
101
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ürünlerin ve gıdaların uygun teknik
koşullarda ve hijyenik şartlarda üretilmesi,
tüketiciye kaliteli ve güvenli gıdaların
sunulması, halkın doğru ve sağlıklı
beslenmesi olmuştur Son yıllarda tüketici
taleplerinde güvenilir gıdaların tercih
edilmesi yönünde önemli değişiklikler
görülmektedir. Tüketici artık, alacağı
ürünün insan sağlığına uygun ve güvenli
üretildiğinden emin olmak istemekte ve bu
şekilde üretilen ürünleri tercih etmektedir.
Ekolojik dengenin korunması ve hızla artan
dünya nüfusunun sürdürülebilir gelişiminin
sağlanması için toprak ve su kaynaklarının
rasyonel kullanılması ve geliştirilmesi de
önem kazanmıştır Organik tarımın gıda
güvenilirliği, sağlıklı beslenme, insan sağlığı
ve çevre koruma üzerindeki olumlu etkileri,
yurt içinde ve yurt dışında organik ürüne
olan talebi artırmaktadır (GTHB, 2013).
Ülkemiz, toprak ve su gibi doğal kaynakların
henüz kirlenmemiş olması ve uygun
ekolojisiyle organik tarım açısından çok
avantajlı bir konumdadır. Ancak organik
tarımın gelişimini kısıtlayan sorunlar da
mevcuttur. Tarım işletmelerinin küçük
ölçekli olması, arazinin parçalı ve dağınık
olması, bireysel üreticinin sertifikasyon
maliyetini artırmaktadır. Bu nedenle, küçük
üreticiler daha çok aracı tüccar, işleyici ya da
pazarlayıcı firmalar ile sözleşme yaparak,
üretim yapmaktadır. Bu modelde, üretici
başına düşen kontrol ve sertifikasyon ücreti
azalırken, sözleşmenin geçerliliği veya
sertifikanın sahipliği konusunda ciddi
sorunlar
da
yaşanmaktadır.
Ticari
kaygılardan dolayı alım ve satım garantisi
içermeyen bu sistemde, bireysel sertifikaya
sahip olmayan üretici kalan ürününü
pazarlarken sorun yaşamakta sertifika
sahibinin izni olmadan ürününü organik
olarak pazarlayamamaktadır. Bu durum,
ürünün maliyetinin altında konvansiyonel
satılmasına neden olmaktadır. Ayrıca
organik tarımda üretici örgütlenmesinin
yetersiz olması ve alternatif pazarlara
erişimde yaşanan sorunlar, küçük üreticinin
organik üretimden vazgeçmesine neden
olmaktadır. Bunun yanında, organik tarım
sisteminin bir gereği olarak uygulanan geçiş
sürecinde, ürünlerin organik olarak
pazarlanamaması organik tarıma geçişi
zorlaştırmaktadır (TOBB, 2013).
İTU ile tarımda kimyasal kullanımının
belirli bir program dahilinde azaltılması,
toprak ve çevreye zarar veren uygulamaların
minimize edilmesi, verimliliğin artırılması
ve böylece tarımın sürdürülebilirliğinin
sağlanmasını hedeflemektedir. Başka bir
ifadeyle İTU, tarımsal üretimin planlanması,
kayıt
altına
alınarak
geliştirilmesi,
pazarlanması, güvenli ürünlerin gıda
güvenlik
zinciri
içinde
tüketicilere
ulaştırılması ile ilgili bütün iş ve işlemleri bir
araya getirerek tüketicilerin sağlıklı gıdalara
ulaşması teminatını vermeyi amaçlamıştır
(İçel vd., 2009).
İTU
kapsamındaki
uygulamalara
bakıldığında; konunun geniş açıdan ele
alınması gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
İTU’nın
başarılı
olabilmesi
için
yetiştiricilik, yasal, idari, teknik, sosyal ve
ekonomik boyutların beraber düşünülmesi
gerekmektedir.
İTU
kapsamında
yetiştiricilik yapılması aşamasında öncelikle
yapılması gereken üreticilerin bu konuda
bilgilendirilmesi dolayısıyla da bilinç
oluşturulmasıdır. İTU’nın kendi içindeki
kontrol işlemlerinin gerekliliklerini içeren
bilgilerin üreticilere mutlaka verilmesi
102
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
gerekmektedir.
Üreticilere
İTU’nın
günümüzde tercihli bir uygulama olduğu,
ama gelecekte bir zorunluluk olacağı
anlatılmalıdır. Türkiye İTU ile Avrupa
ülkelerine daha fazla ürün ihraç edebilir.
İTU’daki gelişmeler sayesinde Türkiye’nin
meyve sebze üretimi ve ihracatına olumlu
katkılar sağlanabilecektir. Buna karşın,
İTU’daki gecikme, gerek Avrupa Birliği ve
gerekse dünya tarımı karşısında ciddi bir
rekabet sorunu yaşatarak, Türkiye’nin
üretim ve ihracatını sıkıntıya sokabilecektir.
Konunun bir başka yönü de yurtiçi tüketimle
ilgilidir. Dış ticaretin yanısıra, tüketicilerin
sağlıklı ve güvenilir ürüne ulaşma istekleri
en doğal haklarıdır. Bu nedenle sadece
ihracata yönelik değil, Türkiye’nin kendi
toplum sağlığını da düşünerek İTU
çerçevesinde sağlıklı ve güvenilir ürün elde
edilmesi zorunludur. İTU ile üretilmiş
ürünler sadece AB ülkelerinde değil,
ülkemiz iç pazarında da tercih konusu
olmaktadır (Ataseven, 2011).
Ürün çeşitliliği ve verimliliğin artırılması,
kalite standardının dünya standartları
seviyesine ulaştırılması için denetim
mekanizmasının
kurulması,
devlet
tarafından hem organik ürün üreten
üreticilere, hem de iyi tarım yapan üreticilere
teşvik ve desteklerin devam ettirilmesi
gerekmektedir.
Ülkemiz açısından organik ürün üretimi, iyi
tarım uygulamalarının gelişmesi ve organik
ürün tüketiminin yaygınlaşması için, eğitim
ve tanıtım faaliyetleri ile kamuoyuna daha
fazla bilgi verilmesi, ilgili kurum ve
kuruluşlar arasında etkin bir koordinasyon
sağlanması gerekmektedir.
Organik
tarım
ve
iyi
tarım
uygulamalarındaki gelişme bütüncül bir
yaklaşımla ele alınmalı, yazılı ve görsel
basının da yardımıyla üretici ve tüketici
bilincinin oluşturulması, tanıtım faaliyetleri
ve araştırma çalışmaları bu yaklaşım
içerisinde değerlendirilmelidir.
Uygulanacak tarım politikalarında organik
tarım ve iyi tarım uygulamalarının
gelişmesini
kısıtlayan
mevzuat
ve
uygulamaların
tespit
edilerek
değerlendirilmesi, ilgili kurum ve kuruluşlar
ile sorunların çözümüne yönelik önlemlerin
alınması, ürünlerin ithalatı, ihracatı, yurt
içinde pazarlanması vb. işlemlere yönelik
çözümlerin getirilmesi gerekmektedir.
Organik ürünlerin yurt içi ve yurt dışında
pazarlanma alanını genişletecek mevzuat
hükümlerinin belirlenmesi ve ulusal çıkarlar
doğrultusunda
gerekli
düzenlemelerin
yapılması organik ürün üreten ve iyi tarım
yapan üreticilerin rekabet gücünü ve
etkinliğini artıracaktır.
Kaynaklar
Resmi Gazete. İyi Tarım Uygulamalarına İlişkin Yönetmelik. 07.12.2010 Tarih 27778 Sayılı
Resmi Gazete.
GTHB (Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı), 2012, Türkiye Organik Tarım Stratejik Plan
2012-2016, Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü.
GTHB, 2013, Organik Tarım Ulusal Eylem Planı 2013-2016.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), 2013, ‘Türkiye Tarım Sektörü Raporu’, ISBN:
103
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
978-605-137-388-1, Yayın No: 2014/230.
www.tarim.gov.tr, Organik Tarım Eğitim Videoları/Erişim tarihi:28.10.2015a.
www.ctr.com.tr/Erişim tarihi:14.10.2014
www.tuik.gov.tr/ Erişim tarihi: 28.10.2015.
www.tarim.gov.tr, Otbis Kayıtları/Erişim tarihi:28.10.2015b.
FIBL and IFOAM Survey 2015, The World of Organic Agriculture, Frick and Bonn.
ATASEVEN, Z., Y., Türkiye’de İyi Tarım Uygulamaları, Tarımsal Ekonomi Ve Politika
Geliştirme Enstitüsü (Tepge), Bakış, Aralık 2011 / ISSN: 1303–8346 / Nüsha: 10
HASDEMIR, M. 2009. Dünyada ve Türkiye‟de İyi Tarım Uygulamaları. Standart Dergisi,
Yıl:48, Sayı:565, sf: 32-37.
İÇEL, C., D., YÜKSEL, B. VE UZ, M. 2009. Avrupa Birliği’nde İyi Tarım Uygulamaları.
Standart Dergisi, Yıl:48, Sayı:565, sf: 44-49.
VURAL, A., A., 2014, Ilıman İklim Meyveleri ve Organik Tarım Araştırmaları Çalışma
Grubu, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğü.
YILDIRIM, A., E., gidatarim.com/editorunsecimi/toprağı korumak için alternatif
yöntemler, 03.07.2015.
YILDIZ, M., GÜRKAN, M.O., TURGUT, C., KAYA, Ü., ÜNAL, G., 2005. Tarımsal
Savaşımda Kullanılan Pestisitlerin Yol Açtığı Çevre Sorunları, VI. Türkiye Ziraat
Mühendisliği Teknik Kongresi, Ankara.
104
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye Süs Bitkileri: Kesme Çiçekler
Dr. Mustafa ÖZTÜRK
Mükremin TEMEL
Dr. Kamil ERKEN
Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü, YALOVA
1. Giriş
Yüzyıllar
önce
estetik
amaçlarla
kullanılmaya başlanan süs bitkileri,
günümüzde kentleşme, insanların doğa
özleminin giderilmesi, kentlerin daha
yaşanılır ortamlar haline getirilmesi gibi
amaçlarla kullanılmaktadır. Bugün süs
bitkileri üretim ve ticareti birçok ülkenin
ekonomik kalkınmasında çok önemli rol
oynayan ticari bir faaliyet olarak dikkat
çekmektedir.
Doğadaki bütün bitkiler süs bitkisi olarak
kullanılabilmektedir. Dolayısıyla ‘Süs
Bitkileri’ deyimi genel bir kavram olup
anlaşılabilirliğini artırmak için süs bitkileri
(DPT, 2001) ;
1-Kesme Çiçekler,
2-İç Mekan Süs (Saksılı-Salon) Bitkileri,
3-Dış Mekan Süs (Park-Bahçe) Bitkileri,
4-Doğal Çiçek Soğanları (Geofitler) olarak 4
ana grupta incelenmektedir.
Kesme çiçek kavramı; vazo, buket, sepet,
çelenk ve aranjmanlarda kullanılan, çiçek,
gonca, dal ve yaprakların taze, kurutulmuş
veya boyanmış olarak kullanıma sunulmuş
durumlarını ifade etmektedir. Dünyada
ticareti en fazla yapılan süs bitkileri grubu
kesme
çiçeklerdir.
Kitlesel
üretim
yapılabilmesi ve taşınmalarının kolay oluşu
ticaretini kolaylaştırmaktadır. Türkiye’de
kesme çiçek üretimi 1940’lı yıllara
dayanmaktadır. Önceleri İstanbul civarında
ve adalar’da başlayan kesme çiçek üretimi
daha sonra Yalova’ya ve oradanda ülkenin
diğer illerine yayılmıştır. 1985 yılından
itibaren Antalya’dan yapılmaya başlayan
kesme çiçek ihracatı, çiçek üretim alanlarını
bu bölgede hızla artırmıştır. İhracata yönelik
üretimin dolaylı yollarla teşvik edilmesi ve
bitki materyali ithaline getirilen kolaylıklar,
kesme çiçek üretim alanı ve miktarında
önemli
artışların
ortaya
çıkmasını
sağlamıştır (DTM ve AİBGS, 2009).
2. Üretim
Dünyada 2009 yılında 702.383 ha olan
kesme çiçek ve saksılı süs bitkileri üretim
alanları 2012 yılında %-7,2’lik bir azalışla
651.800 hektar olarak gerçekleşmiştir.
Kıtalar arasında Asya-Pasifik 468.00 ha alan
ve %71,8’lik payla süs bitkileri üretim
105
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
alanlarında lider konumunda iken bunu
%12,7’lik payla Güney Amerika, %9,4’lük
payla Avrupa izlemektedir. Kesme ve saksılı
bitkilerin üretim değeri 2009 yılında 26
milyar 196 milyon Euro iken 2012 yılında
%7,6’lık artışla 28 milyar 192 milyon
Euro’ya ulaşmıştır. Üretim değeri olarak 12
milyar 300 milyon Euro değer ve %43,6’lık
payla Avrupa ilk sırayı alırken bunu %30 ile
Asya/Pasifik, %13,8 ile K. Amerika
izlemektedir. (Tablo 1).
Tablo 1. Dünya Kesme Çiçek Üretiminin Kıtalara Göre Değişimi
Kıta
Avrupa
Orta Doğu
Afrika
Asya/ Pasifik
K. Amerika
G. Amerika
Toplam
Kesme Çiçek ve İç Mekan Süs Bitkileri
Alanı
Değişim
Yıllar
(2009-2012)
2009
2012
2012
Alan (Ha)
%
Ha
Ha
%
9,4
12.795
26,3
48.705
61.500
4.026
4.100
0,6
74
1,8
Kesme Çiçek ve İç Mekan Süs Bitkileri Değeri
Yıllar
2009
Milyon €
2012
Milyon €
10.843
12.300
2012
%
43,6
220
250
0,9
Değişim
(2009-2012)
Değer
%
Milyon €
1.457
13,4
30
13,6
7.604
18.200
2,8
10.596
139,3
634
700
2,5
66
10,4
523.829
468.000
71,8
-55.829
-10,7
7.608
8.642
30,7
1.034
13,6
21.067
17.000
2,6
-4.067
-19,3
5.450
3.900
13,8
-1.550
-28,4
97.152
83.000
12,7
-14.152
-14,6
1.441
2.400
8,5
959
66,6
702.383
651.800
100,0
-50.583
-7,2
26.196
28.192 100,0
1.996
7,6
AIPH ve Union Fleurs, 2010; 2013
Kesme çiçek ve saksılı bitkiler faaliyet
alanında dünyada en fazla üretim değerine
sahip ülkeler Çin (4.97 milyar €), Hollanda
(4.13 milyar €), ABD (3.21 milyar €),
Japonya (2.5 milyar €), Almanya (1.7 milyar
€) ve İtalya (1.37 milyar €) ülke
konumundadır (Kazaz ve ark. 2015).
Başlangıçta bilgi birikimi ve hızla
uygulamaya
aktarılabilen
teknolojik
gelişmeler sonucu dünya kesme çiçek
üretimi, ağırlıklı olarak ABD, Hollanda ve
Japonya gibi gelişmiş ülkelerde hızlı bir
büyüme göstermiştir. Ancak 1970’li
yıllardan sonra gelişmekte olan bazı ülkeler,
bu sektörün karanfil ve gül gibi ana ürünleri
açısından ekolojik avantajlarının farkına
varmış, İsrail, Kolombiya ve Kenya bu
avantajlarını kullanarak dünyanın önemli
kesme
çiçek
ihracatçısı
konumuna
gelmişlerdir. Bu süreçte gelişmekte olan
ülkeler yalnızca ekolojik avantajlardan
değil, kesme çiçek üretiminde önemli
maliyet unsurlarından birini oluşturan
işgücü
ucuzluğu
avantajından
da
yararlanmışlardır.
Türkiye İstatistik Kurumu, Türkiye’nin
kesme çiçek üretim miktarları ile ilgili
verileri ilk defa 2012 yılında yayınlanmaya
başlanmıştır. Bu tarihten önceki veriler
değişik kaynaklarda değişik şekillerde yer
almaktadır. Ülkemizdeki süs bitkileri üretim
alanlarının %71.85’ini dış mekan süs
bitkileri, %24.48’ini kesme çiçekler,
%2.45’ini iç mekan süs bitkileri ve
%1.23’ünü
doğal
çiçek
soğanları
oluşturmaktadır. 1999 yılında 7.957 da olan
kesme çiçek üretim alanlarımız 2013 yılında
%38,8 artışla 11.046,80 dekara yükselmiştir.
Kesme çiçek üretim alanları bölgeler
bazında değerlendirildiğinde, Akdeniz
106
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
bölgesi %46.12’lik pay ve 5.095,10 da alanla
en fazla kesme çiçek üretim alanına sahip
bölge konumundadır. Bu bölgeyi %38,21’lik
pay ve 4.221,3 da alanla Ege bölgesi
izlemektedir (Tablo 2).
Tablo 2. Kesme Çiçek Üretim Alanlarının Bölgeler ve Yıllara Göre Değişimi
Yıllar
1999
2005
2008
2011
2012
2013
Bölgeler
Alan (da)
Yüzde % Alan (da) Alan (da) Alan (da) Alan (da) Alan (da)
Akdeniz
2.319
29,14
4.913,10
4.888,80
5.029,40
5.111,70
Ege
3.131
39,35
4.545,40
4.878,80
4.016,70
4.431,10
Marmara
(1999-2013)
Yüzde %
Yüzde %
5.095,10
46,12
119,7
4.221,30
38,21
34,8
2.507
31,51
3.758,60
3.443,80
1.780,80
1.808,20
1.078,40
9,76
-57,0
Karadeniz
0
0,0
76,1
102,3
193,6
214,7
304,7
2,76
Diğer
0
0,0
16,9
5,6
398,5
211,5
347,3
3,14
-
11.419 11.777,20 11.046,80
100,0
38,8
Toplam
7.957
100,0 13.310,10 13.319,30
Karagüzel ve ark., 2010; tanm.gov.tr/BUGEM., 2014; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b
2013 yılı verilerine göre, ülkemizdeki kesme
çiçek üretim alanlarının %80.7’si (8.914,4
da) plastik seralarda yapılırken, %14.41’i
(1592 da) açık alanda, %4.89’u (540,4 da)
ise cam seralarda yapılmaktadır (TUİK,
2014a; TUİK, 2014b). Son yıllar içerisinde
açıkta üretim alanları azalmıştır, bu durumda
üretimin ağırlıklı olarak daha kontrollü
koşullar olan seralara kaydığı şeklinde
açıklanabilir.
Kesme çiçek üretim alanları iller bazında
incelendiğinde, 1999-2013 yılları arasında
en büyük değişim %99.5’lik üretim alanı
artışıyla Antalya’da yaşanmıştır. 2013 yılı
verilerine göre iller arasında Antalya
%39.22’lik payla ilk sırada yer alırken, İzmir
%37.94’lük payla 2. sırada, Yalova
%5.59’lük payla 3. sırada, Isparta %4.40’lık
payla 4. sırada yer almaktadır (Tablo 3).
Tablo 3. Kesme Çiçek Üretim Alanlarının İller ve Yıllara Göre Değişimi
Yıllar
1999
2005
2008
2013
(1999-2013)
İller
Alan (da)
Yüzde %
Alan (da)
Alan (da)
Alan (da)
Yüzde %
İzmir
2.945,00
37,01
4.516,10
4.836,20
4.190,60
37,94
42,30
Antalya
2.172,00
27,30
4.327,00
4.366,00
4.333,00
39,22
99,50
Yalova
777,00
9,76
2.744,00
2.470,00
617,30
5,59
-20,60
0,00
0,00
385,00
357,00
485,50
4,40
0,00
1.498,00
18,83
637,60
558,70
197,00
1,78
-86,80
Isparta
İstanbul
Diğer
Toplam
Yüzde %
565,00
7,10
700,40
731,40
1.223,40
11,07
116,50
7.957,00
100,0
13.310,10
13.319,30
11.046,80
100,00
38,80
tuik.gov.tr., 2014a; 2014b
Kesme çiçek üretim alanları türler bazında
değerlendirildiğinde, en fazla üretim alanına
sahip türler karanfil (4890 da), kesme gül
(1612 da), gerbera (1131 da), kasımpatı (570
da) ve lilium (518 da)’dur (Tablo 4).
107
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4. Kesme Çiçek Üretim Alanlarının Türler ve Yıllara Göre Değişimi
Yıllar
İller
Karanfil
2011
2012
Alan (da) Adet (1000)
5.040
588456
(Alan Değişim
(2011-2013)
Alan (da) Adet (1000)
Yüzde %
4.890
594445
-4,52
2013
Alan (da) Adet (1000)
5.042
622581
Kesme Gül
1.860
105364
1.903
111764
1.612
83405
Gerbera
-25,37
1.144
136012
1.164
124723
1.131
123266
-1,17
Kasımpatı
468
38438
429
36323
570
42182
16,13
Lilium
565
12614
734
14007
518
10228
-26,98
Glayöl
294
13654
439
17308
332
10214
-40,99
Nergis
481
13941
434
8870
327
11178
26,02
Gypsophilla
251
18132
254
17980
261
17472
-2,83
Frezya
170
25864
181
29894
158
17409
-41,76
Lisianthus
157
12828
221
18501
135
8962
-51,56
Solidago
124
20010
126
18071
116
16346
-9,55
Şebboy
175
5873
175
5799
111
2993
-48,39
Diğerleri
690
53010
675
51379
886
87883
28,41
11.419
1.044.196
11.777
1.077.200
11.047
1.025.983
-4,75
Toplam
tuik.gov.tr., 2014a; 2014b
3. Dış Ticaret
Son 15 yıl içerisinde süs bitkileri ihracatımız
%290.3’lük artışla 71 milyon 345 bin $’a
yükselmiş ve bu değerle dünya süs bitkileri
ihracatında 25. sırada yer almıştır. Ürün
grupları içerisinde %49,6 oranla en fazla
ihracat 35 milyon $ değerle kesme
çiçeklerde gerçekleşmiştir (Tablo 5).
Tablo 5. Türkiye’nin Ürün Grupları ve Yıllara Göre Süs Bitkileri İhracatı
Yıllar
Faaliyet Alanı
Kesme Çiçekler
Dış Mekan Süs Bitkileri
İç Mekan Süs Bitkileri
Çiçek Soğanları
Toplam
1998
2005
2008
2009
Değer
Değer
Değer Değer
%
(1000 $)
(1000 $) (1000 $) (1000 $)
13.536 74,0 27.810 24.356 29.921
4
1.824 9,98
4.268
9.577 13.009
2011
Değişim
2013
Değer
Değer Değer
% (1998-2013)
(%)
(1000
(1000 $) (1000
$) 49,06 21.466
$) 158,6
33.470 35.002
576 3,15
1.075
201
1.775
31.707
3.268
32.593 45,68
1.749
2,45
30.769 1686,
9
1.173 203,6
2.345 12,8
3
18.281 100
2.748
2.746
2.541
2.305,70
2.001
2,80
-344 -14,7
35.901
36.882
47.246
70.750,70
71.345
100
53.064 290,3
Karagüzel ve ark., 2010; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b
Süs bitkileri ithalatında sürekli bir yükseliş
eğilimi bulunmaktadır. Tablo 6’da toplam
ithalat 1998 yılında 25.750.000 dolar iken
2013
yılında
85.248.000
dolara
yükselmiştir. Kesme çiçeklerde ithalat 1998
yılında 628.000 dolar iken 2013 yılında
3.198.000 dolar olmuştur. Kesme çiçeklerin
süs bitkileri toplam ithalatı içerisindeki oranı
2008 yılında %2,44 iken 2013 yılında %3,75
olmuştur. İthalatın büyük kısmını dış mekan
süs bitkileri oluşturmaktadır. Toplam
içesindeki payı 2008 yılında %69,49 iken
2013 yılında %68,61 olmuştur.
108
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 6. Türkiye’nin Ürün Grupları ve Yıllara Göre Süs Bitkileri İthalatı
Yıllar
Faaliyet Alanı
1998
Değer
(1000 $)
Kesme Çiçekler
Dış Mekan Süs Bitkileri
İç Mekan Süs Bitkileri
Çiçek Soğanları
Toplam
628
22.104
3.018
2005
2008
Değişim
2009
2011
2013
Değer
Değer
Değer
Değer
Değer
%
(1000 $) (1000 $) (1000 $) (1000 $) (1000 $)
2,44
937
3.198
(1998-2013)
% Değer
(1000 $)
(%)
328,7
727
1.883
3,75
2.570
409,2
85,84 17.541 35.717,5
0
11,72
5.495 3.766,50
16.814
33.752
58.487 68,61
36.383
164,6
7.927
13.742
16.463 19,31
13.445
445,5
0
0,0
2.211
77,6
4.880
6.081
7.100
8,33
7.100
-
25.750
100
26.184 39.890,3
0
30.348
55.458
85.248
100
59.498
231,1
Karagüzel ve ark., 2010; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b
Kesme çiçeklerde ihracat lehine, dış mekan,
iç mekan ve çiçek soğanlarında ise ithalat
lehine bir durumun söz konusu olduğu
görülmektedir. Türkiye’nin süs bitkileri dış
ticareti dinamik bir yapı ortaya koymakta
olup, kesme çiçek alanındaki ihracat
başarısına karşın, dış mekan süs bitkilerinde
ithalat lehine dengesizliğin, iç mekan
(saksılı) süs bitkileri ile çiçek soğanlarında
dışa bağımlılığın
sürdüğünü ortaya
koymaktadır. Çevre düzenlemede ihtiyaç
duyulan bitki materyalinin yeteri miktarda
ve istenilen standartta bulunmaması dış
mekan süs bitkileri ithalatını artıran neden
olarak dikkati çekmektedir. Türkiye’nin
kesme çiçek ihracatı son 5 yıl (2008-2013)
içerisinde %43.71 artarak 35 milyon $’a
yükselmiştir. En fazla kesme çiçek ihracatı
yapılan ülkelerin başında İngiltere (%32.81),
Hollanda (%24.96), Ukrayna (%8.83) ve
Almanya (%8.22) gelmektedir. Kesme çiçek
alanında yıllardır en büyük sorunlardan biri
olarak gösterilen tek pazar (İngiltere)
sorununun son yıllarda birçok ülkeye
yapılan ihracatla giderildiği ve 1998 yılında
İngiltere’ye %65.4 olan ihracat oranının
2013
yılında
%32.81’e
düştüğü
görülmektedir (Tablo 14). Son 5 yıl
içerisinde
Hollanda,
Almanya
ve
Bulgaristan’a kesme çiçek ihracatı oransal
bazda önemli artış gösterirken, Balkan
ülkeleri
(Romanya,
Bulgaristan
ve
Yunanistan) ile Rusya ve Ukrayna’ya
azalma
göstermiştir.
Kesme
çiçek
ithalatımız da son 5 yılda artış eğilimi
göstermiş ve 2008 yılında 328.700 $ olan
ithalatımız 2013 yılında %872.91 oranında
artış göstererek 3 milyon 197 bin $’a
yükselmiştir. En fazla kesme çiçek ithalatı
yapılan ülkeler Hollanda (%53.54), Kenya
(%12.22), Çin (%11.91) ve Ekvator
(%7.82)’dur (Tablo 7).
Kesme çiçek ihracatı türler bazında
değerlendirildiğinde (Tablo 8), uzun yıllar
yaşanan tek ürüne (karanfil) bağımlılık
riskinin son 5 yıl içerisinde de (%10
oranında azalma olsa da) devam ettiği ve
karanfilin ihracattaki payının %76.37
olduğu görülmektedir. 2013 yılı verilerine
göre ülkemizden 26 milyon 732 bin $
değerinde 293 milyon 965 bin adet karanfil
ihracatı gerçekleştirilmiştir (tuik.gov.tr).
Kesme çiçek ithalatının ise hemen hemen
yarısını (%49.58) kesme gül oluştururken,
bunu krizantem (%3.24) ve orkide (%2.64)
izlemektedir (Tablo 8). Kesme gül
ithalatının %50.92’si Hollanda, %22.51’i
Kenya, %14.23’ü Ekvator, %6.77’si
Hindistan ve %2.43’ü Etiyopya’dan
karşılanmaktadır (tuik.gov.tr).
109
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 7. Kesme Çiçek Dış Ticaretinin Yıllar ve Ülkelere Göre Değişimi
Yıllar
2008
Nev’i
İhracat
Değer
% Değer
(1000 $)
(1000 $)
8114,3 33,30
0,0
Ülkeler
İngiltere
Hollanda
2250,1
9,20
Ukrayna
3898,9 16,00
Değişim
2013
İthalat
İhracat
%
0,00
İthalat
Değer
% Değer
(1000 $)
(1000 $)
11483,9 32,81
0,0
İhracat(2008-2013) İthalat
% Değer
% Değer
(1000 $)
(1000 $)
- 3369,6
41,53
0,0
194,2 59,10 8734,672 24,96 1712,18 53,54
6484,6
%
-
288,19 1517,98 781,66
0,0
0,00 3091,695
8,83
0,0
-
-807,2
-20,70
0,0
-
2,10
2,6
0,80 2878,473
8,22
0,0
-
2369,2
465,18
-2,6
-
Rusya
3887,1 16,00
19,9
6,10
2284,91
6,53
0,0
- -1602,2
-41,22
-19,9
-
Romanya
3181,8 13,10
0,0
0,00 2005,088
5,73
0,0
- -1176,7
-36,98
-
-
3,35
0,0
-
383,3
48,64
-
-
Almanya
509,3
Bulgarista
nABD
788,1
3,20
0,0
0,00 1171,406
0,0
0,00
0,0
0,00 1013,913
2,9
0,0
-
1013,9
0,00
-
-
-
-
0,0
0,00
328,963
0,94
0,0
-
0,0
0,00
-
-
602,7
2,50
0,0
0,00
297,435
0,85
0,0
-
-305,3
-50,65
-
-
-
-
-
-
-
-
390,68 12,22
-
-
-
-
Çin
-
-
-
-
-
-
380,72 11,91
-
-
-
-
Ekvator
-
-
-
-
-
-
250,21
7,82
-
-
-
-
-
-
-
-
148,6
4,65
-
-
-
-
112,0 34,00 1711,193
4,89
315,56
9,87
587,2
Japonya
Yunanista
nKenya
Hindistan
Diğerleri
Toplam
-
-
1124,0
4,60
24.356,6 100,0
328,7 100,00
35.001,7 100,0 3.197,95 100,0 10.645,1
52,24 1373,77 1226,5
8
43,70 2.869,25 872,91
Karagüzel ve ark., 2010; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b
Tablo 8. Kesme Çiçek Dış Ticaretinin Türler ve Yıllara Göre Değişimi
Yıllar
2008
Nev’i
Ülkeler
Karanfil
İhracat
Değer
(1000 $)
21.386,80
Gül
Değişim
2013
İthalat
İhracat
% Değer
(1000 $)
87,8
16,4
İthalat
Değer
%
% Değer
(1000 $)
(1000 $)
5 26.732,08 76,37
3,25
İhracat(2008-2013) İthalat
% Değer
%
(1000 $)
24,99 -13,15 -80,18
% Değer
(1000 $)
0,1 5.345,28
41,2
0,2
94,5
28,7
11,897
-
-
-
-
5,912
0,02
0,0
0,0
-
Krizantem
0,6
0,0
2,8
0,9
0,516
0,0
103,56
3,24
-0,084
-14
Orkide
4,2
0,0
91,5
27,8
-
-
84,47
2,64
-
0,0
-
-
46,99
1,47
-
Glayöl
Lilium
Diğerleri
Toplam
-
-
-
-
2.923,70
12
123,5
37,6
24.356,50 100,0
0,03 1.585,66 49,58 -29,303
8.251,24 23,57 1.374,02 42,97 5.327,54
328,7 100,0 35.001,65 100,0 3.197,95 100,0 10.645,1
5
-71,12 1.491,16 1577,9
5-
-
100,76 3598,5
7
-7,03 -7,68
-
-
182,22 1.250,52 1012,5
7
43,71 2.869,25 872,91
Karagüzel ve ark., 2010; tuik.gov.tr., 2014a; 2014b
4. Sonuç
Türkiye’de kesme çiçek üretiminde yıllardır
süregelen ikili bir yapı söz konusudur.
Yapılardan biri nispeten ileri teknoloji
kullanan, geniş üretim alanlarına sahip, daha
profesyonel pazarlama sistemleri ile ihracata
yönelik üretim yapan işletmeler, diğeri ise
teknolojik yatırım yeteneği düşük, sınırlı
alanlarda aile işletmesi şeklinde üretim
yapan ve ürünlerini büyük oranda
kooperatifler kanalıyla pazarlayan, iç pazara
yönelik üretim yapan işletmelerdir.
Ülkemizdeki süs bitkileri üretim alanlarının
%71.85’ini dış mekan süs bitkileri,
%24.48’ini kesme çiçekler, %2.45’ini iç
110
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
mekan süs bitkileri ve %1.23’ünü doğal
çiçek soğanları oluşturmaktadır. Ülkemizin
kesme çiçek alanları %38’lik bir artışla
(1999-2013) yaklaşık 8.000 dekardan
11.000 dekara ulaşmıştır. Kesme çiçek
sektörü ülkemizde özellikle son 10 yıl
içerisinde yüksek oranda gelir getiren,
istihdam sağlayan bir tarım faaliyeti haline
gelmiştir. Son 15 yıl içerisinde (1998-2013)
süs bitkileri ihracatımız %290.3’lük artışla
71 milyon 345 bin $’a yükselmiş ve bu
değerle dünya süs bitkileri ihracatında 25.
sırada yer almıştır. Ürün grupları içerisinde
en fazla ihracat %49,6 oranla 35 milyon $
değerle kesme çiçeklerde gerçekleşmiştir.
Süs bitkileri ithalatında sürekli bir yükseliş
eğilimi bulunmaktadır. Bu yükseliş kesme
çiçeklerde çok fazla parasal değer
oluşturmamıştır. Keza kesme çiçeklerin
toplam ithalat içerisindeki oranı yaklaşık %4
olarak gerçekleşmektedir. Kesme çiçek
sektöründe ise ithal edilen türlerin başında
yer alan kesme gülde, gerek kaliteli kesme
gül üreten işletme sayısının az olması
gerekse özel günler (14 Şubat Sevgililer
Günü, 08 Mart Dünya Kadınlar Günü
vb.)’de talebin karşılanamaması ithalatı
artıran nedenlerin başında gelmektedir. En
fazla kesme çiçek ihracatı yapılan ülkelerin
başında İngiltere (%32.81), Hollanda
(%24.96), Ukrayna (%8.83) ve Almanya
(%8.22) gelmektedir. Kesme çiçek ihracatı
türler bazında uzun yıllar yaşanan tek ürüne
(karanfil) bağımlılık riskinin son 5 yıl
içerisinde de devam ettiği ve karanfilin
ihracattaki
payının
%76.37
olduğu
görülmektedir. 2013 yılı verilerine göre
ülkemizden 26 milyon 732 bin $ değerinde
karanfil ihracatı gerçekleştirilmiştir. Kesme
çiçek ithalatının ise hemen hemen yarısını
(%49.58) kesme gül oluştururken, bunu
krizantem (%3.24) ve orkide (%2.64)
izlemektedir. İhracatta pazar payımızın
artırılması amacıyla dünyadaki gelişmeler
ve pazar talepleri dikkate alınmalı ve pazar
isteğine
uygun
olarak
ürün
çeşitlendirilmesine
gidilmelidir.
Ürün
çeşitlendirilmesinde başta krizantem olmak
üzere, soğanlık kesme çiçekler (lilium, lale,
ranunculus vb.) ve kesme güle öncelik
verilmelidir. Üretim planlamasında “her
bölgede her ürün” yerine “uygun yerde
doğru ürün” politikası esas alınmalıdır.
Gelişmekte olan ülkelerin iklim ve işgücü
avantajlarını kullanarak kesme çiçek alanına
yönelmesi ve pazar olarak ABD, AB ve
Japonya pazarını hedef alması, dünya kesme
çiçek üretiminde değişimlere yol açmıştır.
Çok işçilik isteyen kesme çiçek üretimi,
işçiliğin ucuz, ekolojinin uygun olduğu
Kolombiya, Ekvador, İspanya gibi sıcak
bölgelere kaymıştır. ABD ve AB ülkelerinde
kesme çiçek yetiştiriciliği ile uğraşan
işletmeler yatırım masrafları ve katma değeri
daha yüksek olan saksılı süs bitkileri
yetiştiriciliğine yönelmiştir. Hollanda ise
ileri teknoloji kullanımı, re-export ve
Almanya pazarına yakınlık avantajları ile
dünya pazarındaki yerini ve önemini
korumuştur.
Özellikle VI. ve VII. Beş Yıllık Kalkınma
Planı dönemlerinde ihracata yönelik
üretimin dolaylı yollarla teşvik edilmesi ve
bitki materyali ithaline getirilen kolaylıklar,
kesme çiçek üretim alanı ve miktarında
önemli
artışların
ortaya
çıkmasını
sağlamıştır. Ancak bu artış; bazı Afrika ve
Güney Amerika ülkeleri ve İsrail kadar
büyük olamamıştır. Türkiye’nin kesme
çiçekte öncelikli hedeflerinden biri tüketici
taleplerini karşılayabilecek, iç ve dış pazarda
tercih edilebilecek yerli süs bitkisi
çeşitlerinin geliştirilmesi, diğeri ise süs
bitkileri ihracatını 2023 yılında 200 milyon
$ seviyesine çıkarmak olmalıdır.
Ülkemizin coğrafi yapısından kaynaklanan
bölgeler arası ekolojik çeşitlilik ve jeotermal
111
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
kaynakların değerlendirilmesi ile kaliteli ve
standart üretimin tüm yıla yayılması, bazı
türlerde
topraksız
tarımda
üretime
geçilmesi, özellikle kaliteli gül üretimi
yapan işletmelerin sayılarının artırılması,
KDV oranının %18’den %1’e düşürülmesi,
ihracata yönelik işletmelere ilave yatırım ve
modernizasyon hibe desteklerinin verilmesi,
çiçek
mezat
sistemlerinin
yeniden
düzenlenmesi, güçlü bir reklam ve
pazarlama organizasyonunun oluşturulması,
işletmelerin ticari işletme yerine zirai
işletme olarak kabul edilmesi, kişi başına
tüketilen çiçek miktarının yükseltilmesi,
ıslah çalışmalarının artırılması ve AB
ülkelerine yakınlık avantajları kullanılarak
dünya kesme çiçek ticaretinde Türkiye’nin
söz sahibi olması mümkündür.
KAYNAKLAR
AIPH ve Union Fleurs, 2010. International Statistics Flowers and Plants 2010. AIPH/Union
Fleurs International Flower Trade Association, Volume:58, Netherlands.
AIPH ve Union Fleurs, 2013. International Statistics Flowers and Plants 2013. AIPH/Union
Fleurs International Flower Trade Association Volume:61, Netherlands.
BÜGEM(Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü), 2014. Bahce-Bitkileri/Urunler-Ve-Uretim
“Süs Bitkileri”, (Erişim tarihi: 10 Ekim 2014).
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), 2001. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Süs
Bitkileri Alt Komisyon Raporu, DPT:2645-ÖİK:653, Ankara.
Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), 2001. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Süs
Bitkileri Alt Komisyon Raporu, DPT:2645-ÖİK:653, Ankara.
Karagüzel, O., Korkut, A.B., Özkan, B., Çelikel, F. Titiz, S., 2010. Süs Bitkileri Üretiminin
Bugünkü Durumu, Geliştirilme Olanakları ve Hedefleri. Türkiye Ziraat Mühendisliği VII.
Teknik Kongresi Bildiriler Kitabı. s:539- 558.
Kazaz S, Erken K, Karagüzel Ö, Alp Ş,Öztürk M, Kaya A.S,Gülbağ F, Temel M, Erken
S,Saraç Y.İ, Elinç Z,Salman A, Hocagil M, 2015. Süs Bitkileri Üretiminde Değişimler ve
Yeni Arayışlar. TMMOB Ziraat Mühendisleri VII. Teknik Kongresi,12-16 Ocak, Ankara.
Orta Anadolu İhracatçı Birlikleri (OAİB), 2014a. http://www.oaib.org.tr/UserFiles/Report/
4284723e3e9a4f2dbc771b550b24eb92.pdf (Erişim Tarihi: 20.09.2014).
Orta Anadolu Süs Bitkileri ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (OASBMİB), 2014b.
http://www.susbitkileri.org.tr/content//docs/2013-yili-sus-bitkileri-degerlendirme.pdf
(Erişim Tarihi:18.09.2014)
T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Antalya İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği
(DTM), 2009. Kesme Çiçek Sektör Raporu, (s.15).
T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı ve Antalya İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği
(DTM), 2009. Kesme Çiçek Sektör Raporu, (s.15).
TÜİK, 2014a.Türkiye İstatistik Kurumu Kayıtları, http://www.tüik.gov.tr (Erişim Tarihi:
30.09.2014).
TÜİK, 2014b. Türkiye İstatistik Kurumu Dış Ticaret Kayıtları, Ankara.
112
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Dünya ve Türkiye’de Turunçgil Üretimi ve Dış Ticareti
Dr. Sefa POLATÖZ
Osman UYSAL
Alata Bahçe Kültürleri Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Ana vatanı Çin, Güneydoğu Asya ve
Hindistan olan Turunçgiller, günümüzde
subtropik iklimlere sahip hemen hemen tüm
ülkelerde
yetiştiriciliği
yapılmaktadır.
Turunçgiller; altıntop, limon, lim, mandarin
ve portakal gibi yetiştiriciliği yaygın ve
ekonomik değeri olan türlerin dışında şadok,
ağaç kavunu, bergamot gibi diğer türleri de
içerisinde bulunduran bir bitki topluluğudur.
C vitamini içeren, insan sağlığına önemli
yararı bulunan turunçgiller, sofralık, taze
tüketiminin yanında reçel, marmelat ve
meyve suyu olarak değerlendirilmekte
bunun yanında kozmetik sektöründe de ham
madde olarak kullanılmaktadır (Akgün,
2006). Ilıman iklime ihtiyaç duyan turunçgil
çeşitleri, yurdumuzda en fazla subtropik
iklime sahip olan Akdeniz ve Ege
bölgelerinde yetiştiriciliği yapılmakta,
bunun yanında az da olsa Marmara ve Doğu
Karadeniz
bölgelerinde
de
üretimi
yapılmaktadır. Türkiye 2014 yılında
yaklaşık 47 milyon ton yaş meyve ve sebze
üretim miktarı ile önemli bir üretici ülke
konumunda yer almaktadır (TUİK, 2015).
Tarım ürünleri ihracatı içerisinde ise %15
pay alan yaş meyve sebze ürünlerinin
yaklaşık
%3’ini
turunçgiller
oluşturmaktadır. Yaş meyve sebze ihracatı
içerisinde ise turunçgillerin payı yaklaşık
%30 düzeyindedir (TİM, 2015).
2. Dünyada Durum
FAO verilerine göre, 2012 yılı itibariyle
dünyada toplam 68,2 milyon ton portakal,
27,1 milyon ton mandarin, 15,1 milyon ton
limon ve 8,0 milyon ton altıntop üretimi
olmak üzere toplam 118,4 milyon tonun
üzerinde turunçgil üretimi gerçekleşmiştir.
Geçmiş son 10 yılı değerlendirmesini
yapıldığında toplam turunçgiller üretiminde
%19 artış görülmektedir. Söz konusu artış
oranı %14 ile en az portakalda görülürken en
fazla artış %57 ile altıntop üretiminde
görülmektedir (Tablo 1).
113
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 1. 2012 Yılı Turunçgil Türleri Dünya Üretim Payları (%)
Portakal
Mandarin
13%
Limon
Altıntop
7%
57%
23%
Ekonomik değere sahip olan turunçgil
türlerinin üretiminin yanı sıra, şadok, ağaç
kavunu, bergamot gibi diğer turunçgil
türlerinin de üretimi yapılmaktadır. Bu
türlerle birlikte turunçgillerin dünyada
toplam 131 milyon ton turunçgil üretimi
gerçekleşmiştir (FAO, 2015).
Tablo 1. Türler Bazında Dünya Turunçgil Üretimi (Ton)
Ürünler
Portakal
Mandarin
Limon
Altıntop
Diğer
turunçgiller
Toplam
2008
69.551.373
21.521.445
17.152.783
7.144.796
10.537.717
2009
67.787.981
22.497.667
17.242.158
7.126.694
11.922.073
2010
69.045.495
23.867.076
15.046.384
7.096.335
12.281.985
2011
69.759.261
26.047.845
15.173.377
7.819.819
12.611.262
2012
68.223.759
27.060.756
15.118.462
8.040.038
12.840.318
125.908.114
126.576.573
127.337.275
131.411.564
131.283.333
Kaynak: FAO, 2015.
2.1. Portakal Üretimi
68,2 milyon ton üretim ile turunçgiller içinde
portakal %52 pay almaktadır (FAO, 2015).
Portakal meyve suyu sanayisinin en çok
tercih edilen turunçgil türüdür. Brezilya
dünya portakal üretiminin %26,4’ünü
portakal suyu üretiminin de %57,5’ini
gerçekleştirmektedir (USDA, 2014).
18
milyon
gerçekleştiren
ton
portakal
üretimi
Brezilya’yı sırasıyla 8,2
milyon ton ile A.B.D., 6,5 milyon ton ile
Çin, 5,0 milyon ton ile Hindistan takip
etmektedir. Akdeniz çanağında ise 2,9
milyon ton ile en fazla üretim gerçekleştiren
ülke İspanya’dır. Türkiye ise 1,7 milyon ton
üretim ile 9. sırada yer almakta ve toplam
dünya
üretiminin
%2,4’ünü
gerçekleştirmektedir. İlk on ülkenin dünya
portakal üretimindeki payı
%76,4’dür
(Tablo 2).
114
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. Ülkeler İtibariyle Dünya Portakal Üretimi (Ton)
Ülkeler
Brezilya
A.B.D.
Çin
Hindistan
Meksika
İspanya
Mısır
İtalya
2008
18.538.084
9.140.790
3.936.915
4.860.300
4.297.238
3.410.288
2.138.425
2.166.900
2009
17.618.450
8.280.780
4.633.407
5.201.350
4.193.481
2.669.355
2.372.257
2.421.284
2010
18.503.139
7.477.924
5.418.000
5.966.400
4.051.631
3.114.800
2.401.015
2.393.663
2011
19.811.064
8.078.480
5.835.000
4.571.000
4.079.678
2.818.888
2.577.720
2.469.939
2012
18.012.560
8.166.480
6.500.000
5.000.000
3.666.790
2.933.800
2.786.397
1.770.503
Türkiye
Güney Afrika
Diğerleri
Toplam
1.427.156
1.522.452
18.112.825
69.551.373
1.689.921
1.369.474
17.338.223
67.787.982
1.710.500
1.414.585
16.593.838
69.045.495
1.730.146
1.495.321
16.292.025
69.759.261
1.662.000
1.612.828
16.112.401
68.223.759
Kaynak: FAO, 2015.
2.2. Mandarin Üretimi
2012 yılında dünyada toplam 27,1 milyon
ton mandarin üretimi gerçekleşmiştir.
Üretimde ilk sırada yer alan Çin 13,6 milyon
ton ile toplam dünya üretiminin yarısını
gerçekleştirmiştir. Çin’i sırasıyla 1,9 milyon
ton ile İspanya ve yaklaşık 1,0 milyon ton ile
Brezilya takip etmektedir. Türkiye ise 899
bin ton üretimle dünyada 4. sırada; Akdeniz
ülkeleri içinde ise İspanya’nın ardından 2.
sırada yer almaktadır. İlk on ülkenin dünya
üretimindeki payı %82,1’dir (FAO, 2015).
Son yıllarda Fas ve Japonya da mandarin
üretiminde önemli üretici ülkeler arasında
yerini almıştır (Tablo 3).
Tablo 3. Ülkeler İtibariyle Dünya Mandarin Üretimi (Ton)
Ülkeler
Çin
İspanya
Brezilya
Türkiye
Mısır
Fas
Japonya
İran
İtalya
Güney Kore
Diğerleri
Toplam
2008
8.792.483
2.227.916
1.079.697
756.473
758.105
337.000
906.100
676.000
765.100
636.413
4.586.158
21.521.445
2009
9.594.527
2.000.149
1.094.429
846.390
809.795
353.000
1.003.000
705.000
826.825
752.837
4.511.715
22.497.667
Kaynak: FAO, 2015.
115
2010
10.978.000
2.196.890
1.122.009
858.699
796.867
472.834
786.000
726.000
812.240
614.786
4.502.751
23.867.076
2011
12.482.000
2.117.119
1.004.727
872.251
848.069
753.030
928.200
800.000
863.524
680.507
4.698.418
26.047.845
2012
13.600.000
1.873.900
959.672
889.293
885.365
877.111
846.300
825.000
759.579
692.186
4.852.350
27.060.756
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2.3. Limon Üretimi
Ülkeler itibariyle limon üretim miktarları
incelendiğinde, ülkelerin portakal ve
mandarin üretim paylarına kıyasla limon
üretiminde daha dengeli bir oran olduğu fark
edilecektir. Bununla birlikte bölgesel olarak
bakıldığında Çin 2,3 milyon ton limon
üretimiyle dünyada ilk sırada yer almaktadır.
İkinci sırada 2,2 milyon ton limon üretimiyle
Hindistan yer almasına rağmen Meksika,
Arjantin, Brezilya ve A.B.D. gibi Amerika
kıtası ülkelerinin toplam 5,4 milyon ton
limon üretimi yanı sıra ticaretinde de söz
sahibi olduğu görülmektedir. Amerika kıtası
ve Uzak Doğu ülkelerinin arkasından,
sırasıyla Akdeniz ülkeleri içerisinde
Türkiye, İspanya ve İtalya önemli limon
üreticisi ülkeler içerisindedir. Ülkemiz 760
bin ton limon üretimiyle dünyada 7. Akdeniz
ülkeleri içerisinde ise ilk sırada yer
almaktadır. İlk on ülkenin dünya
üretimindeki payı ise %80,6’dır (Tablo 4).
Tablo 4. Ülkeler İtibariyle Dünya Limon Üretimi (Ton)
Ülkeler
Çin
Hindistan
Meksika
Arjantin
Brezilya
A.B.D.
Türkiye
İspanya
İran
İtalya
Diğerleri
Toplam
2008
4.128.500
2.501.700
2.242.539
1.362.190
965.333
561.550
672.452
687.936
694.854
518.500
2.817.229
17.152.783
2009
3.673.300
2.571.530
1.987.453
1.425.529
899.821
827.350
783.587
558.180
673.405
544.532
3.297.471
17.242.158
2010
2.040.500
2.629.200
1.891.403
1.113.375
1.020.741
800.137
787.063
717.906
689.813
522.377
2.833.869
15.046.384
2011
2.295.000
2.108.000
2.147.740
1.228.656
1.126.736
834.610
790.211
736.198
560.052
483.088
2.863.086
15.173.377
2012
2.300.000
2.200.000
2.070.764
1.300.000
1.208.275
771.110
759.711
625.700
600.000
346.325
2.936.577
15.118.462
Kaynak: FAO, 2015.
2.4. Altıntop Üretimi
Dünyada altıntop üretimi 2012 yılında 8,0
milyon tona yükselmiştir. Üretiminde ilk
sırada yer alan Çin 3,8 milyon ton üretim
miktarına sahiptir ve toplam üretimindeki
payı %47’dir. Çin’i sırasıyla 1,0 milyon ton
ile A.B.D, 415 bin ton ile Meksika, 328 bin
ton ile Tayland ve 305 bin ton ile Güney
Afrika takip etmektedir (Tablo 5).
Türkiye 243 bin ton ile dünyada 7 sırada yer
almaktadır (Tablo 5). Ancak üretim
alanlarında ve miktarında yıllar itibariyle
sürekli bir artış yaşanması belirli
dönemlerde fiyatların aşırı düşmesine ve
üreticilerin ürünlerini hasat etmeden dalında
bırakmasına veya bahçeleri sökmesine
neden olmaktadır.
116
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 5. Ülkeler İtibariyle Dünya Altıntop Üretimi (Ton)
Ülkeler
Çin
A.B.D.
Meksika
Tayland
Güney Afrika
İsrail
Türkiye
Arjantin
Hindistan
Sudan
Diğerleri
Toplam
2008
2.517.709
1.404.320
394.865
320.122
340.927
241.082
167.765
243.695
200.000
165.000
1.149.311
7.144.796
2009
2.677.018
1.182.970
431.670
305.500
406.628
249.414
190.973
237.479
216.000
174.000
1.055.042
7.126.694
2010
2.784.000
1.123.095
400.934
294.949
343.055
204.408
213.768
188.820
260.600
183.000
1.099.706
7.096.335
2011
3.528.000
1.146.680
397.267
305.000
415.545
183.682
218.988
189.182
196.000
184.325
1.055.150
7.819.819
2012
3.800.000
1.046.890
415.471
328.000
304.559
246.618
243.267
200.000
200.000
196.000
1.059.233
8.040.038
Kaynak: FAO, 2015.
3. Türkiye’de ve Mersin İlinde Durum
Türkiye’nin turunçgil üretimi son on yılda
%36’lık artışla yaklaşık 3,68 milyon ton
seviyesine ulaşmıştır. 2004 yılında toplam
turunçgil üretim alanı 110 bin hektar iken,
%15 artışla 2014 yılında 127 bin hektar
alana çıkmıştır (TUİK, 2014). Son 10 yıllık
dönemdeki
artışının
nedeni
üretim
alanlarının artışının yanı sıra ağaç başına
verim artışından kaynaklanmaktadır. Ancak
bu artışın üretim periyodunu uzatmaya
dönük olarak yapılması önem arz etmektedir
(Tablo 6).
Tablo 6. Türkiye’de Turunçgil Üretimi (Ton) ve Toplam Meyveliklerin Alanı (Ha)
Tür
Portakal
Mandarin
Altıntop
Limon
Üretim
(ton)
Alan
(ha)
Üretim
(ton)
Alan
(ha)
Üretim
(ton)
Alan
(ha)
Üretim
(ton)
Alan
(ha)
2005
1.445.000
49.510
715.000
31.227
600.000
25.000
150.000
4.780
2006
1.535.806
50.566
791.255
31.226
710.401
25.164
179.988
4.920
2007
1.426.965
50.884
744.339
30.274
651.767
24.535
162.621
4.819
2008
1.427.156
51.635
756.473
30.782
672.452
25.161
167.765
5.389
2009
1.689.921
52.453
846.390
31.696
783.587
25.083
190.973
5.463
2010
1.710.500
53.236
858.699
33.289
787.063
25.360
213.768
6.063
2011
1.730.146
54.817
872.251
34.535
790.211
24.552
218.988
6.427
2012
1.661.111
56.247
874.832
36.298
710.211
26.563
226.738
6.514
2013
1.781.258
54.759
942.226
38.692
726.283
27.425
228.799
6.420
2014
1.779.675
54.653
1.046.899
41.745
725.230
27.665
229.555
6.388
Yıl
Kaynak: TUİK, 2015.
117
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Mersin ili Türkiye’de turunçgil üretiminde
önemli illerden bir tanesidir. 2014 yılında
Türkiye toplam turunçgil üretim alanının
%21,64’ü ve üretim miktarının %22,71’i
Mersin ilindedir (Tablo 8). İlde turunçgil
paketleme tesislerinin çevre illerden de
önemli ölçüde ürün tedarik ederek iç ve dış
piyasaya ürün arz ettiği bilinmektedir
(Subaşı vd., 2014).
Tablo 7. Mersin İlinde Turunçgil Üretimi (Ton) ve Toplam Meyveliklerin Alanı (Ha)
Tür
Yıl
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Portakal
Üretim
Alan
(ton)
(ha)
252.332
275.433
271.982
277.852
281.479
330.262
319.116
262.752
272.392
276.488
8.110
8.544
8.590
8.770
8.906
9.353
10.736
10.958
9.362
9.719
Mandarin
Üretim
Alan
(ton)
(ha)
94.253
104.751
96.375
113.025
141.421
155.458
165.327
130.627
132.301
142.602
3.488
3.540
3.683
3.734
3.837
4.200
3.819
4.134
3.900
5.088
Limon
Üretim
Alan
(ton)
(ha)
363.804
456.274
442.693
488.964
550.212
527.976
482.456
403.123
407.401
414.499
13.554
13.721
13.677
13.762
13.682
12.946
11.490
13.154
13.563
13.751
Altıntop
Üretim
Alan
(ton)
(ha)
23.408
24.200
24.402
31.062
28.779
35.699
32.584
28.677
23.320
25.292
596
601
626
671
671
791
848
878
721
715
Kaynak: TUİK, 2015.
4. Dünya’da ve Türkiye’de Dış Ticaret Durumu
Tablo 8’de görüleceği üzere, 2014 yılında
3,8 milyar $ değerinde, 3,9 milyon ton
turunçgil dışsatımı ile İspanya ilk sırada yer
almaktadır. Türkiye ise 933 bin $ dış satım
ve 1,6 milyon ton ihracat ile 5. sırada yer
almaktadır (Tablo 8). Turunçgil üretiminde
önemli ülkelerden biri olan Brezilya’nın ilk
10 dışsatım ülkeler listesinde hiç yer
bulamamasının nedeni üretimlerinin önemli
bir kısmını meyve suyu özellikle de portakal
suyu olarak değerlendirmesidir (USDA,
2014). Bununla birlikte Çin’in turunçgil
dışsatımında yıllar itibariyle önemli artışlar
görülmekte
olup,
demiryolu
ağını
geliştirmesi nedeniyle Türkiye’nin önemli
turunçgil pazarı olan Rusya Federasyonu’na
ihracatını artıracağı öngörülmektedir. 2014
yılında toplam turunçgil dışsatımımız
yaklaşık olarak 931 milyon $ seviyesindedir.
Portakal ve altıntop türlerinde bir önceki yıla
göre hem miktar hem de değer ($) olarak
azalma gözlenirken mandarin ve limon
türlerinde ise artış görülmektedir (AKİB,
2014).
Bununla birlikte portakal dışsatımımız diğer
türlere göre daha fazla artış kaydetmiş,
bunun yanında 3,2 milyon $ değerinde
portakal suyu dışsatımı gerçekleşmiştir
(Sancak ve Aygören, 2012).
118
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 8. Ülkeler İtibariyle Dünya Turunçgil Dışsatım Değer ve Miktarları
Ülkeler
İspanya
Çin
G. Afrika
A.B.D.
Türkiye
Hollanda
Mısır
Meksika
Fas
Arjantin
Diğerleri
Toplam
2012
Değer
Miktar
($)
(Ton)
3.494.619
3.906.772
971.902
1.082.217
903.377
1.579.696
1.038.885
1.076.151
898.312
1.267.310
670.002
560.853
489.906
647.394
285.748
667.174
358.725
500.349
313.778
454.628
2.435.630
3.285.684
11.860.884 15.028.228
2013
Değer
Miktar
($)
(Ton)
3.848.868
3.973.889
1.155.959
1.041.421
972.858
1.748.765
1.076.067
1.049.329
931.213
1.358.395
703.674
554.274
533.303
1.228.707
296.766
580.477
406.694
533.061
335.706
451.598
2.653.774
3.501.725
12.914.882 16.021.641
2014
Değer
Miktar
($)
(Ton)
3.820.320
3.881.950
1.170.087
979.881
1.073.762
1.740.225
1.001.479
836.419
933.186
1.564.197
731.099
572.995
475.261
1.190.949
402.752
589.558
372.832
520.512
264.186
316.126
2.695.221
3.579.170
12.940.185 15.771.982
Kaynak: ITC, 2015.
Mandarin tür bazında 369 milyon $ ile ilk
sırada yer almaktadır. Mandarini sırasıyla
286 milyon $ ile limon, 190 milyon $ ile
portakal ve 97 milyon $ ile altıntop
dışsatımları takip etmiştir (Tablo 9). Bir
önceki yılın ilk 9 aylık dönemi ile
karşılaştırıldığında 2015 yılında limon
haricinde diğer turunçgil türlerinde azalış
olduğu görülmektedir. Turunçgil türleri
bazında değerlendirildiğinde mandarin,
limon ve altıntop dış ticaretinden ilk sırada
ve portakal dış ticaretinde de ikinci sırada
olan Rusya Federasyonu ulaşım imkanları,
tüketici taleplerinin ülkemizde üretilen
turunçgil türleri ile aynı olması gibi
nedenlerden dolayı oldukça önemli bir pazar
durumundadır
ve
toplam
turunçgil
ihracatının
%33'ünü
tek
başına
karşılamaktadır (Tablo 10).
Tablo 9. 2011-2014 Türkiye Turunçgil Dışsatım Değerleri
Türler
2012
2013
2014
Değer Miktar Değer Miktar Değer Miktar
(bin $)
(Ton) (bin $)
(Ton) (bin $)
(Ton)
Portakal
229.408 325.271 181.560 281.246 190.013 344.079
Mandarin 300.250 415.826 353.738 535.199 369.104 646.109
Limon
272.344 374.734 302.361 413.657 286.355 414.051
Altıntop
109.009 167.815 92.916 141.043 96.739 181.230
Toplam
911.012 1.283.646 930.574 1.371.145 942.212 1.585.469
Kaynak: AKİB, 2015.
*: 2015 yılı Ocak-Eylül dönemini ifade etmektedir.
119
2015*
Değer Miktar
(bin $) (Ton)
114.662 205.410
83.848 141.913
165.922 233.141
62.983 122.005
114.662 205.410
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 10. 2013-2014 Ülkeler İtibariyle Türkiye Turunçgil Dışsatım Değer ve Miktarları
Ülkeler
Rusya Federasyonu
Irak
Ukrayna
Suudi Arabistan
Romanya
Almanya
Polonya
Gürcistan
Sırbistan
Bulgaristan
Diğerleri
Toplam
2013
Değer
Miktar
($)
(Ton)
295.982
432.581
185.841
285.254
148.719
224.153
46.494
65.993
33.321
51.026
18.704
24.001
18.398
25.519
15.149
23.371
14.464
19.344
13.826
22.907
139.677
196.996
930.574
1.371.187
2014
Değer
Miktar
($)
(Ton)
310.727
523.906
218.854
394.257
101.663
169.647
39.971
65.993
34.126
59.172
17.462
25.141
16.189
24.446
14.219
26.693
13.327
19.819
17.036
30.929
158.638
245.465
942.212
1.585.469
2014 Payı
Değer
Miktar
(%)
(%)
33
33
23
25
11
11
4
4
4
4
2
2
2
2
2
2
1
1
2
2
16
14
100
100
Kaynak: AKİB, 2015.
Rusya Federasyonu’nu sırasıyla Irak,
Ukrayna, Suudi Arabistan ve Romanya takip
etmektedir. Ancak son dönemde yaşanan
siyasi gelişmeler neticesinde Irak’a yapılan
ihracatta bir sonraki dönemde azalma
yaşanacağı tahmin edilmektedir.
5. Dünya’da ve Türkiye’de Turunçgil Fiyatları
Önemli üretici ülkelerin fiyat avantajına
sahip olduğu görülmektedir (Tablo 11).
Rekabet içinde olan Türkiye ve İspanya’yı
incelendiğinde tüm turunçgil türlerinde
İspanya’nın avantajlı olduğu görülmektedir.
İspanya’ya kıyasla Türkiye’nin üretici
fiyatları, portakalda %71, mandarinde %68,
limonda %35, altıntop ise %34 daha yüksek
olduğu
görülmektedir
(Tablo
10).
İspanya’nın önemli bir pazarı olan AB’ne
üye olması ve “tek pazar” ilkesi nedeniyle
Türkiye karşısında avantajlı olması
olağandır. Türkiye’nin de turunçgil dış
ticaretinde daha rekabetçi bir konuma
gelebilmesi açısından girdi fiyatlarının
düşürülmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’de özellikle portakal üretimi
ağırlıklı olarak orta mevsim göbekli portakal
çeşitleri ve bir miktar geççi normal portakal
çeşitlerinden meydana gelmektedir. Bununla
birlikte altıptop dış ticaretinde gerek kalite
gerekse çeşit sorunlarının yaşanması söz
konusu iki turunçgil türünde ihracatı
olumsuz yönde etkilemektedir.
Mandarin üretimi ise dünyadaki gelişmelerle
uyumlu bir şekilde artış göstermiş ve bu
durumun ihracatta olumlu yansımaları
olmuştur. Türkiye mandarin üretiminin
yaklaşık yarısını ihraç edilmesine rağmen,
hali hazırda ülkemizin mevcut üretim yapısı
uluslararası
rekabetçilik
kapsamında
120
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sürdürülebilir görünmemektedir. Limon
üretimi bakımından elverişli ekolojilere
sahip olan ülkeler içerisinde potansiyel ve
avantajlar bakımından mevcut durumu en iyi
olan ülke Türkiye’dir.
Tablo 11. 2008-2012 Ülkeler Bazında Turunçgil Türleri Üretici Fiyatları (ABD $/Ton)
Ürün
Portakal
Mandarin
Limon
Altıntop
Ülkeler
A.B.D.
Çin
İspanya
Türkiye
Dünya*
A.B.D.
Çin
İspanya
Türkiye
Dünya*
A.B.D.
Çin
İspanya
Türkiye
Dünya*
A.B.D.
Çin
İspanya
Türkiye
Dünya*
2008
175,00
392,90
339,10
497,10
596,59
567,00
213,70
375,40
567,00
652,55
771,00
1.703,90
704,40
850,70
878,60
132,00
482,10
232,80
318,60
345,51
2009
172,00
431,90
262,80
380,00
573,03
471,00
222,50
400,40
471,00
671,87
241,00
1.757,00
276,00
654,80
792,50
120,00
497,80
247,80
254,20
309,85
2010
201,00
487,40
325,70
445,30
631,17
520,00
310,20
362,10
520,00
704,73
328,00
1.584,90
393,40
590,10
826,70
201,00
568,70
208,80
338,00
357,84
2011
216,00
466,40
275,80
495,00
620,75
448,10
600,20
334,20
448,10
801,49
317,00
2.270,40
228,30
379,30
1740,23
195,00
789,50
206,90
231,00
396,06
2012
225,00
511,90
220,00
375,20
671,27
471,80
538,80
280,40
471,80
767,88
439,00
2.150,60
299,50
405,70
938,54
213,00
729,00
195,80
262,40
397,44
Kaynak: FAO, 2015.
*: Dünya ortalaması dikkate alınmıştır.
6. Sonuç
Dünya turunçgil üretiminde Türkiye oldukça
önemli bir potansiyele sahip olup üretimde
yıllar
itibariyle
önemi
bir
artış
görülmektedir. Dünya turunçgil üretim
miktarında son 10 yılda %18 oranında bir
artış gerçekleşirken, Türkiye’de bu artışın
dünya ortalamasının oldukça üzerindedir
(%30). Üretimde meydana gelen artışların
temel nedenleri arasında verimde meydana
gelen artış yanında üretim bölgelerinde
modern yetiştiriciliğin yaygınlaşması ve
tercih edilen tür ve çeşitleri nispeten yüksek
verime sahip olması gelmektedir. Son
yıllarda turunçgil üretiminde mandarin ve
limon türlerine ağırlık verilmiştir. Son
birkaç yıldır limon fiyatlarının beklentilerin
üzerinde olması nedeniyle bahçe tesisinde
öncelikle tercih edilen tür limon olmuştur.
Bu durum limon fidanına olan talebin ve
dolayısıyla limon fidan fiyatlarında da artışa
neden olmuştur.
Türkiye, turunçgil ürünlerinin dış ticaretinde
“net ihracatçı” durumundadır ve ihracat
değeri bakımından limonda dünyada 2.,
mandarin ve altıntopta 4 ve portakalda 5.
sırada yer almaktadır. Turunçgil ürünlerinin
ihracatında Rusya Federasyonu en önemli
pazar olmakla beraber bunu Irak, Ukrayna,
Suudi Arabistan ve Romanya takip
etmektedir. Son dönemlerde önemli bir
pazar olarak görülen Orta Doğu’da yaşanan
gelişmeler neticesinde ticaret olumsuz
121
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yönde etkilenmiştir. Türkiye, 15-20 yıl
öncesi turunçgil ihracatının yaklaşık yarısını
Batı
Avrupa
ülkelerine
gerçekleştirmekteyken, İspanya’nın yeni
turunçgil çeşitleriyle pazara arz sezonunu
uzatması; daha kaliteli, özellikle iri ve
çekirdeksiz çeşitlerle pazara girmesi
sonucunda Türkiye bu pazarlardan zaman
içerisinde çekilmiş durumdadır. Türkiye şu
anda turunçgil ihracatının yaklaşık olarak
%6'sını Batı Avrupa, %94 kadarını Doğu
Avrupa ülkeleri (Rusya, Ukrayna, Romanya,
Polonya ve Bulgaristan) ve Ortadoğu
ülkeleri (Irak, Suudi Arabistan ve İran) gibi
henüz tüketici refleksi tam gelişmeyen
ülkelere gerçekleştirmektedir. Türkiye daha
istikrarlı olan Batı Avrupa pazarlarında
İspanya ile rekabet edemediği için zaman
içerisinde çekilmek zorunda kalmıştır.
İspanya’nın önemli bir pazarı olan AB’ne
üye olması ve “tek pazar” ilkesi nedeniyle
Türkiye karşısında avantajlı olması
olağandır ancak yeni tür ve çeşitlerin pazar
talepleri
doğrultusunda
geliştirilmesi
Türkiye’nin rekabet şansını arttıracaktır.
Ayrıca
ihracatımızın
artması
için
turunçgillerde yaygın olan Akdeniz meyve
sineği ve unlu bitlerle etkin bir şekilde
mücadele edilmeli ve kalıntı sorununun
önüne geçilmesi için üreticilerin eğitimine
ağırlık verilmelidir. Turunçgillerde hasat
süresinin erken-orta ve geççi çeşitlerle tüm
sezona yayılması ile birlikte ürün ve kalite
kaybı olmaksızın daha uzun sürede ürün arzı
sağlanması nedeniyle dış pazarda rekabet
gücümüzün artması olasıdır.
Kaynaklar
AKGÜN, C., 2006. Turunçgiller Sektör Profili. Dış Ticaret Servisi Uygulama Şubesi
Akdeniz İhracatçı Birlikleri Genel Sekreterliği (AKİB), 2015. İhracat Rakamları
Değerlendirme Raporu (http://www.akib.org.tr/) (Erişim tarihi: 10 Ekim 2015).
Food and Agriculture Organization of the United
(http://faostat.fao.org) (Erişim tarihi: 26 Ekim 2015).
Nations
(FAO),
2015.
International Trade Center (ITC), 2015. (http://www.intracen.org/) (Erişim tarihi: 25 Ekim
2015).
SANCAK, A.Z., AYGÖREN, E., 2012. Portakal Suyu. Tarımsal Ekonomi ve Politika
Geliştirme Enstitüsü. TEPGE Bakış. ISSN: 1303–8346 / Sayı:14/Nüsha: 1, Ankara.
SUBAŞI, O.S., UYSAL, O., ÜNLÜ, M. 2014. Mersin Turunçgil Paketleme Tesislerinin
Sektörel Analizi, Digilife Matbaası (ÇKA/DFD TR62–12-DFD/018), Mersin. 59s.
United
States
Department
of
Agriculture
(USDA)
2014.
(http://apps.fas.usda.gov/psdonline/circulars/citrus.pdf) (Erişim tarihi: 12 Şubat 2014).
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), 2015. İhracat Rakamları. (http://tim.org.tr) (Erişim
tarihi: 25 Ekim 2015).
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), 2015. Bitkisel Üretim İstatistikleri.
(http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul) (Erişim tarihi: 25 Ağustos 2015).
122
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye Denizlerinde Balıkçılık
Murat DAĞTEKİN
Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Trabzon
1. Giriş
Balıkçılık, geçmişten günümüze kadar gelen
en eski uğraşlardan biri olup, dünyada ve
ülkemizde sosyal ve ekonomik açıdan hala
önemini
korumaktadır.
Balıkçılık
kaynaklarının yenilenebilir özelliğe sahip
olması bu uğraşın uzun yıllara dayanmasını
sağlamıştır. Son yüzyılda dünyada ve
ülkemizde artan nüfus ve hayvansal besine
olan talepler doğrultusunda kaynaklar
üzerine olan baskı artmıştır (FAO, 2014).
Bunun sonucu olarak da balıkçılık
kaynaklarının yenilenebilir olmalarına
karşın sonsuz düzeyde olmadıkları gerçeği
ile yüz yüze kalınmıştır.
Balıkçılık kaynakları ve bunların yönetimi
konusunda dünya genelinde büyük bir
problem yaşanmaktadır. Bunların bir kısmı
yasal-idari kontrol (denetim) sorunlar, bir
kısmı da balıkçı filosunun etkin bir biçimde
yönetilmemesinden
kaynaklanan
sorunlardır. Gelişmiş ve gelişmekte olan
ülkelerde balıkçı filosunun sayısal ve
teknolojik
kapasitesinin
önlenemez
yükselişi, sınırlı düzeydeki canlı kaynağın
paylaşımında ve balıkçılık gelirlerinde ciddi
problemleri de beraberinde getirmiştir.
Balıkçı otoriteleri tarafından kaynakların
etkin yönetim planları doğrultusunda
yönetildiği
takdirde
sonsuza
kadar
yararlanılmasının mümkün olabileceği
benimsenmiştir. Bu doğrultuda, özellikle
gelişmiş ülkelerde, balıkçılıktan yüksek ve
sürdürülebilir ürün elde edilmesi için sosyoekonomik ve ekolojik boyutların bir arada
ele
alınarak
yönetim
planlarının
oluşturulmasına başlanmıştır.
2. Dünyada Durum
Dünyadaki toplam su ürünleri üretim değeri
217.5 milyar dolardır. Bu gelirde avcılığın
payı 98.5 milyar dolar seviyesindedir.
Ülkemizde ise yaklaşık 1.4 milyar dolar
seviyesinde olan üretim değerinin 500
milyon
doları
avcılık
yoluyla
sağlanmaktadır (FAO, 2014; TUİK, 2015).
Dünyadaki su ürünleri üretim miktarı
incelendiğinde yıldan yıla değişimler
görülse de 150 milyon ton civarında bir
üretim değerinin olduğu ve bu miktarın
yaklaşık 90 milyon tonunun avcılık yoluyla
sağlandığı görülmektedir. Avcılık yoluyla
elde edilen üretimi arttırmanın artık
123
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
mümkün olmadığı gerek araştırmacılar
gerekse karar vericiler tarafından kabul
edilmektedir (Idda ve ark., 2009).
Günümüzde, kaynaklardan en üst düzeyde
faydalanma aşamasına gelinmiştir. FAO
(2009) tarafından yapılan çalışmaya göre
2007 yılı itibariyle stokların %52’sinin
yıpratıldığı, %28’nin çok aşırı yıpratıldığı ve
sadece %20’lik kısmının orta ölçekte
yıpratıldığı belirtilmiştir. Bu sonuçlar
kaynakların kullanımı aşamasında gelinen
noktayı kısaca özetlemektedir (Anticamara
ve ark., 2011).
Dünya genelinde avcılık yoluyla yapılan
91.336.228
tonluk
üretimde
Çin,
Endonezya, ABD, Hindistan ve Peru gibi
özellikle okyanuslarda balıkçılık yapan
ülkeler ilk sıralarda yer almaktadır. Aynı
zamanda bu beş ülkenin toplam avı dünyada
yapılan su ürünleri avcılığının %50’sini
oluşturmaktadır (TÜİK, 2015). Dünya
üretiminde ilk beş ülke arasında bulunan
ülkelerden Peru’nun sıralaması en keskin
değişimleri yaşamaktadır. Çünkü dünyada
en fazla avcılığı yapılan balık türü olan Peru
hamsisi dalgalı bir seyir izlemektedir. Bu
değişime paralel olarak bazı yıllarda dünya
sıralaması yer değiştirmektedir.
Türkiye’nin dünyadaki üretimde payı yıllara
göre değişim göstermektedir. Türkiye, 2012
verileri incelendiğinde 432.442 tonluk
üretimle dünyada 36. sırada yer almaktadır.
(TUİK, 2015;Tablo 1). Dünyada ve
ülkemizdeki balıkçılık üretim miktarının
büyük kısmı küçük pelajik balıklardan
sağlanmaktadır. Küçük pelajik balıklar
çevresel koşullardan çok fazla etkilendikleri
için kısa süre içinde stoklarında keskin
düşüşler görülmektedir. Türkiye’nin dünya
sıralamasındaki yerinin oluşumunda hamsi
av miktarının değişimi etkili olmaktadır.
Ülkemizin
toplam
deniz
balıkları
avcılığından sağladığı yıllık toplam üretim
miktarı incelendiğinde, 250-600 bin ton
arasında değişen bir üretim göze
çarpmaktadır. Aynı dönem içerisinde de
dünya çapında balıkçılık üretiminin 90
milyon
ton
civarında
salınarak
durağanlaştığı düşünüldüğünde ülkemiz
balıkçılık kaynaklarının dünya balıkçılık
kaynaklarının mevcut kritik durumundan
farklı olmadığı görülmektedir (FAO, 2014;
TUİK, 2015, Tablo, 1).
Tablo 1. Dünyada avcılık yoluyla yapılan su ürünleri üretiminin yıllara göre değişimi (20062012).
Çin
Endonezya
ABD
Hindistan
Peru
Türkiye
Diğer
Dünya
2006
17092146
7017491
4859872
3855467
7017491
533048
51618806
91994321
2007
14659036
5034624
4767596
3859293
7210544
632450
54628548
90792091
2008
14791163
4995477
4349853
4099227
7394538
494124
54010242
90134624
Kaynak TÜİK, 2015.
124
2009
14919596
5099708
4222052
4066756
6914452
464233
54432629
90119426
2010
15414830
5374621
4425961
4689316
4261091
485939
54434532
89086290
2011
15768630
5701440
5135452
4311132
8248482
514755
54054428
93734319
2012
16167443
5813800
5128381
4862861
4841524
432442
54089777
91336228
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Türkiye’de Durum
Türkiye’nin çevresinde bulunan denizlerin
hepsi Akdeniz sular sisteminin bir
parçasıdır. Fakat bu denizler ekolojik,
coğrafik,
jeomorfolojik,
meteorolojik
özellikleri bakımından birbirinden farklılık
göstermektedir. Karadeniz ve Akdeniz
arasındaki farklılık daha belirgindir. Bu
durum
balıkçılık
açısından
değerlendirildiğinde tür çeşitliliğine ve
bolluğuna yansımaktadır (Tokaç ve ark.,
2010).
TÜİK 2014 verilerine göre, Türkiye’nin
toplam su ürünleri üretimi 537.344 tondur.
Avlama yoluyla yapılan balıkçılığın 1989
yılından bu yana dalgalanmalar gösterdiği
ancak genel olarak son 20 yıllık dönemin
giderek azalan bir eğilim sergilediği ve
karaya çıkartılan av miktarının giderek
azalmakta olduğu görülmektedir (Şekil 1).
Türkiye denizlerinde avcılığı yapılan en
önemli balık türleri için aşağıdaki gibi bir
değerlendirme yapılabilir. Geçmiş yıllarda
üretim büyük ölçüde deniz balıkları
avcılığına dayanmakta iken 2000’li yıllardan
sonra toplam üretimde yetiştiriciliğin payı
giderek çok hızlı bir artış göstermiştir. 2014
yılında Türkiye kıyılarında hamsinin de av
vermemesi nedeniyle %50.5 seviyesine
ulaşmıştır. Fakat Türkiye’deki balıkçı
filosuna kayıtlı balıkçı teknelerinin son
yıllarda Gürcistan’da 85.000 ton avcılık
yaptığı düşünüldüğünde avcılık yoluyla
üretimin oranı daha fazladır. Türkiye
denizlerindeki su ürünleri avcılığının
(246.500 ton) büyük bir kısmı (%72.7)
Karadeniz’den sağlanmaktadır. Bu durum
aynı zamanda Türkiye deniz balıkçılığı
sektörünün büyük bir oranda Karadeniz ile
temsil edildiği anlamını da taşımaktadır.
Türkiye’nin son 30 yılda avcılık yoluyla elde
ettiği üretimde yıldan yıla keskin inişler ve
çıkışlar yaşanmıştır. Üretimin büyük kısmını
oluşturan pelajik balıkların avındaki
değişimler bu durumun oluşmasında en
önemli unsurdur (Şekil 1). Karadeniz’de.
başlıca pelajik balık türleri; hamsi, palamut,
çaça, istavrit, tirsi, kefal ve lüferdir.
Avcılık miktarı fazla olan demersal (dip)
türler ise; mezgit, barbunya ve kalkan
balıklarıdır. Karadeniz’de en büyük av
miktarı hamsiden sağlanmaktadır. Hamsi
stoklarının yalnızca kış döneminde sürü
oluşturması ve ülkemiz kıyı şeridinde göç
yapması, Karadeniz’e kıyısı olan diğer
ülkelere göre daha avantajlı olmamızı
sağlamaktadır (Zengin ve ark., 2012).
Karadeniz’deki av miktarının büyük bir
kısmını pelajik balıklar oluşturduğundan,
ekosistemdeki değişiklikler kısa sürede bu
türleri
(özellikle
küçük
pelajikler)
etkilemekte ve buna bağlı olarak üretimde
yıllara göre inişli çıkışlı grafikler
görülmektedir.
Marmara Denizi balıkçılığında da, pelajik
balıkların av miktarları yüksektir. Bunun
başlıca nedeninin yıl içindeki değişik
dönemlerde gerek Ege’den Karadeniz’e
gerekse Karadeniz’den Ege Denizi’ne doğru
olan ters yönlü üreme ve beslenme göçünün
etkisiyle olduğu söylenebilir (Zengin, 2010).
Marmara Denizi’nde diğer denizlerden
farklı olarak trol balıkçılığı yasaktır. Bu
durum, dip balıklarındaki av miktarının
nispeten düşük olmasının bir diğer sebebi
olarak gösterilebilir. Marmara Denizi’nde
hamsi, istavrit, sardalya, lüfer, palamut,
kolyoz, kefal, bakalorya, mezgit ve
barbunya türleri üretim rakamlarına göre
125
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
önemli ticari türlerdir.
Ege Denizi’nde ticari öneme sahip olan balık
türlerinin sayısı fazladır. Fakat türlerin av
miktarları diğer denizlere kıyasla yüksek
miktarlarda değildir. Pelajik balıklardan
hamsi, sardalya, palamut, istavrit, kolyoz,
kefal, tirsi, demersal türlerden bakalorya,
tekir, barbunya ve kırlangıç türleri üretim
miktarı olarak ilk sıralarda yer almaktadır.
Akdeniz ise diğer üç denizimizle
kıyaslandığında üretim rakamları açısından
daha düşük seviyededir. Akdeniz’de
balıkçılık yoğun olarak Doğu Akdeniz
kısmında gerçekleşmektedir. Dolayısıyla
balıkçılık filosu da Doğu Akdeniz’de
yoğunlaşmıştır. Bu denizde avlanan önemli
pelajik türler; orkinos, sardalya, hamsi ve
istavrit balıklarıdır. Akdeniz’de avcılığı
yapılan orkinos dünyanın en fazla talep
gören türlerinden birisidir. Bu balık
milyonlarca kişi tarafından konserve dışında
lüks sushi ve sushimi pazarlarının temel
ürünüdür. Türkiye’deki balıkçılık sektörü
açısından oldukça önemli bir türdür.
Türkiye’de
2002
yılında
orkinos
çiftliklerinin kurulması ile birlikte önemi
daha da artmıştır. Orkinos balıkçılığı,
ülkelere verilen ulusal kotalara göre
yapılmaktadır. Ülkemiz ICCAT (Atlantik
Ton Balıklarının Korunması Uluslararası
Komisyonu) tarafından verilen bu kotalar
kapsamında avcılık yapmaktadır (Karakulak
ve Bilgin Topçu, 2010). Avcılık yapacak
tekneler Balıkçılık ve su Ürünleri Genel
Müdürlüğü tarafından her yıl kura ile
belirlenmektedir.
Üretim rakamları incelendiğinde Türkiye
genelinde denizlerde avcılığı yapılan balık
türlerinin büyük miktarının hamsi, sardalya,
istavrit, palamut ve çaçadan elde edildiği
görülmektedir.
Hamsinin
Türkiye
balıkçılığına katkısı %50-75 oranlarında
değişmektedir.
Pelajik balıklarda av miktarı açısından
yıldan yıla keskin düşüşler ve artışlar
yaşanmaktadır. Son yıllardaki değerler
incelendiğinde 2005 ve 2012 yıllarında
palamut miktarı çok yüksek değerlere
çıkmıştır. Benzer şekilde 1989, 2012 ve
2014 yılında hamside büyük düşüşler
yaşanmıştır. Diğer taraftan 2012 yılında çaça
balığının av miktarı 90 bin tonlardan 10 bin
tonlara kadar düşüşler görülmüştür (TUİK,
2015). Bu durumların meydana gelmesinde
aşırı avcılık ve çevresel koşullardaki
değişimlerin
önemli
olduğu
düşünülmektedir.
Türkiye balıkçılığında sürekli stokları
izleme programları olmamasına karşın
göreceli olarak çoğu balığın miktarında
azalmalar olduğu bilinmektedir. Hatta bazı
balık stoklarının (mersin balıkları, köpek
balıkları vb) nesli tehlike sınırının altına
inmiştir. Ekonomik önemi yüksek olan
kalkan balığı stokları da son yıllarda
olumsuz sinyaller vermektedir. (Tablo, 2).
Türkiye balıkçılığında önemli yer tutan balık
türlerinin son yıllarda üretim değerleri
yıllara göre büyük değişim göstermektedir
(Tablo, 2).
Hamsi avcılığı, Türkiye’deki karaya
çıkarılan avın
seyrini
tek başına
değiştirebilmektedir. Bu nedenle bu türü
ayrıca değerlendirmede yarar vardır. Hamsi
avcılığının düştüğü yıllarda balıkçılık
sektörü de olumsuz etkilenmektedir. 19702014 yılları arasındaki Türkiye su ürünleri
istatistiklerine göre hamsi avcılığının
126
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
tamamına
yakını
Karadeniz’den
sağlanmaktadır. Hamsi av miktarında stok
miktarının yanı sıra türün kışlama amaçlı
Türkiye kıyılarına göç etmesi de önemli bir
faktördür. Göçün oluşmasında ise sıcaklık
ve besin başlıca unsurlardır. Türkiye
kıyılarında hamsinin göçü genellikle Batı
Karadeniz’den
(Karadeniz
Ereğlisi)
başlamaktadır. Bazı yıllarda göç yapısında
küçük değişiklikler yaşanmıştır. Göçün
İnebolu veya Sinop ilinde başladığı yıllara
rastlanılmıştır. Fakat Batı Karadeniz’de
yapılan avcılık süresi ve av miktarı Doğu
Karadeniz’e göre düşük seviyelerde
olmuştur.
Hamsi
avcılığı,
kıyılarında
Sinop-Hopa
yoğunlaşmaktadır.
Türkiye
arasında
Son yıllarda soğuk hava depolarının
sayısında ciddi artışlar olmasına karşın
hamsi avının yarısından fazlası balık-unu
yağı fabrikalarına gönderilmektedir. Sonuç
olarak Türkiye’de avcılık yoluyla elde edilen
balık üretiminin deniz balıklarına bağımlı
olduğu deniz balıkları avcılığının da
Karadeniz ve hamsiye bağımlı olduğu
görülmektedir (Şekil 2).
Karaya çıkarılan balık miktarı
(ton)
600000
500000
Akdeniz
400000
Ege Denizi
300000
Marmara
Denizi
Karadeniz
200000
100000
0
1982
1986
1990
1994
1998
Yıllar
2002
2006
2010
2014
Şekil 1. Türkiye Denizlerinde Karaya Çıkarılan Balık Miktarının Yıllara Göre Değişimi
700000
Türkiye'deki toplam balık av miktarı
Karadeniz'deki hamsi av miktarı
Üretim miktarı (ton)
600000
Türkiye'deki hamsi av miktarı
500000
400000
300000
200000
100000
0
1970
1974
1978
1982
1986
1990 1994
Yıllar
1998
2002
2006
2010
Şekil 2. Hamsinin Türkiye Denizlerindeki Av Miktarının Yıllara Göre Değişimi
127
2014
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. Bazı Balık Türlerinin Son 10 Yıldaki Üretim Değerleri (ton).
Türler
Bakalorya
Barbunya
Çaça
Hamsi
İstavrit
Kalkan
Kefal
Kolyoz
Kupez
Lüfer
Mezgit
Orkinos
Palamut
Sardalya
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
4100
3460
3337
1252
1557
1256
921
892
676
2825
2617
2091
1925
2461
2351
1861
2453
2055
5500
7311 11921 39303 53385 57023 87140 12091
9764
138569 270000 385000 251675 204699 229023 228491 163981 179615
13540 14127 22991 22134 20373 14392 18072 24625 21817
649
807
769
528
383
295
166
202
209
10560
8915
8291
3345
2987
3119
2513
4010
2504
2001
2760
2263
1818
2952
2004
3127
2182
2573
3062
3601
3851
2580
2919
2761
2113
1421
2226
18357
8399
6858
4048
5999
4744
3122
7389
5225
8309
9112 12940 12231 11146 13558
9454
7367
9396
990
806
918
887
1210
423
527.5
535
551
70797 29690
5965
6448
7036
9401 10018 35764 13157
20 656 15 586 20 941 17531 30091 27639 34708 28248 23919
2014
642
1426
41648
96440
16324
198
1721
1695
2208
8386
9555
555
19031
18077
Kaynak:TÜİK, 2015.
3.1. Balıkçılık Filosu
Türkiye
balıkçılığının
tarihçesine
bakıldığında günümüze kadarki yakın süreç
içinde Türkiye’nin sahip olduğu denizel
kaynaklardan olabildiğince yararlanma
çabasında olduğu görülmektedir. 1970’li
yıllarda
büyük
destekler
verilmeye
başlanmış olup, denizel kaynakların bir
kısmının yok olması veya azalması
nedeniyle sonraki dönemlerde farklı
atılımlar gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin
kapasiteyi kontrol etmeye ve artırmaya
yönelik çabalarını aşağıdaki gibi özetlemek
mümkündür.
1950’li yıllardan yakın bir geçmişe kadar
ülkenin
çevresindeki
denizlerden
yararlanma politikası, filoyu modernizasyon
hedefi
doğrultusunda
teknelerin
büyütülmesi ve av gücünün arttırılmasının
desteklenmesi yönünde gerçekleşmiştir.
Denizlerdeki kaynakların umulduğu kadar
tükenmez olmadığının anlaşılmasından
sonra, 1986 yılında uygulamaya konulan
değişiklikler 1380 sayılı Su Ürünleri
Kanunu ve bu kanun gereğince hazırlanan
Su Ürünleri Yönetmeliği, sirküler ve
sonrasında çıkartılan tebliğlerde kaynakların
korunmasını
amaçlayan
düzenlemeler
getirilmiştir. 1990’lı yıllarda Türkiye,
ABD’deki sisteme benzer şekilde, kendi
balıkçılık filosunda bir kapasite kontrol
stratejisi
uygulamıştır.
Bu
strateji
çerçevesinde 1991 yılında yeni balıkçılık
ruhsatları üzerinde düzenleme başlatılmıştır.
Bu düzenleme 1991, 1994 ve 2001 yıllarında
hafifletilmiş ve her hafifletmeden sonra da
Türkiye’nin balıkçılık kapasitesinde bir artış
olmuştur. 2002 yılına gelindiğinde ise yeni
ruhsat alımı tamamen durdurulmuştur
(Mathews, 2010).
Son yıllarda yapılan düzenlemelerde ise
filodan tekne çıkartılmasına başlanmıştır.
Bu doğrultuda ilk etapta boyu 12 m’den
128
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
büyük olan 407 tekne satın alınarak filodan
çıkartılmıştır. Daha sonraki süreçte benzer
bir uygulama yapılarak, 10 m’den büyük 278
tekne daha satın alınarak filodan
çıkartılmıştır (BSGM, 2014). Buna rağmen
bütün bu düzenlemelerde balıkçılık
eforunun artışında etkili olan “motor gücü,
av araçlarının miktarı vb.” konularında
hâlihazırda herhangi bir düzenleme
yapılmamıştır.
Dünya genelinde teknolojik gelişmelerin
balıkçılık faaliyetlerine uyarlanma süreci
özellikle 1950’lerden sonra başlamış olup,
bu süreci 20-25 yıllık bir gecikme ile takip
eden ülkemizde avcılık filosunun göze
çarpan bir şekilde gerek tekne sayısı ve
büyüklüğü gerekse motor, donanım ve
modern elektronik seyir ve av izleme
sistemleri açısından çok büyük gelişmeler
kaydedildiği bilinmektedir. Av gücünde
1970’li yılların sonundan itibaren devletçe
desteklenen modernizasyon çabaları yıllık
üretimi 10 yıllık bir dönem içerinde 4-5 kat
arttırmış, ancak devam eden modernizasyon
çabaları son 15 yılda üretimde pek bir artış
sağlayamamıştır (Mathews, 2010).
Türkiye balıkçı filosunun büyük bir kısmı
küçük kıyı balıkçılığı yapan teknelerden
meydana gelmektedir. Bu kategoriye 12
m’den küçük tekneler dahil edilmektedir.
Her ne kadar küçük kıyı balıkçılığı yapan
tekne sayısı fazla olsa da 12 m’den büyük
teknelerin üretimdeki payı %90 seviyesinin
üzerindedir (Dağtekin ve Emeksiz, 2010).
Tekne boyu 12 m’den küçük tekneler
uzatma ağları, algarna, parakete vb av
araçları kullanmaktadır. Bu gruptaki
teknelerin trol ve gırgır balıkçılığı yapması
yasaktır. Bu gruptaki tekneler genellikle
değişik meslek gruplarından gelen, özellikle
emeklilik sonrası kişileri fazla miktarda
içinde barındırmaktadır. Son dönemdeki
tekne satın alma programı kapsamında
teknesini satan büyük balıkçıların da bu
gruptaki tekneleri satın alarak balıkçılığı
sürdürdüğü gözlemlenmiştir.
Tekne boyu 12 m’den büyük olan tekneler
yoğun olarak trol ve gırgır balıkçılığı
yapmaktadır. Bölgesel olarak beyaz kum
midyesinde hidrolik dreçler ve salyangozda
algarna kullanarak da avcılık yapılmaktadır.
Filoda avcılık ruhsatına sahip olup, taşıyıcı
tekne olarak işlev gören tekne sayısı da
oldukça fazladır.
Balıkçı filosundaki teknelerin, kullandıkları
envanter (av araçları, miktarı, sayısı, boyu
vb) çıkartılmamıştır. Bu yönde balıkçılık
eforunun ortaya konulabilmesine yönelik
verilerde yetersizlikler vardır. Filodaki
tekneler birden fazla av aracını; uzatma
ağları (mezgit ağı, kalkan ağı, barbunya ağı
vb), trol ağları (ortasu ve dip) ve gırgır
(hamsi ağı, istavrit ağı, palamut ağı, orkinos
ağı) ağlarını aynı dönem veya farklı
süreçlerde kullanabilmektedir. Bu yönde
herhangi
bir
yasal
sınırlama
bulunmamaktadır.
Teknelerin yapım malzemesinin sac olması
maliyetleri düşüren bir unsurdur. Çünkü
ahşap teknelerdeki bakım-onarım masrafları
daha fazla olmaktadır. Karadeniz’deki
balıkçı filosundaki teknelerin %90’ı ahşap,
%9’u sac, %1’i fiber malzemeden
yapılmıştır. Marmara’daki balıkçılarda
durum biraz daha farklılık göstererek %86
ahşap, %12 sac şeklindedir. Ege Denizi’nde
ahşap teknelerin oranı %97, Akdeniz’de
%93 seviyesindedir.
129
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Ege Denizi’nde av filosunun büyük kısmı
(%88) kıyı balıkçılığından meydana
gelmektedir. Trol ve gırgır balıkçılığı yapan
büyük ve orta ölçekli balıkçı sayısı (%12)
oldukça düşüktür (Çeliker ve ark., 2008).
Akdeniz’deki filonun ise %89’u küçük kıyı
balıkçılığı yapan teknelerden meydana
gelmektedir. Bu denizde balıkçılık yapan
gırgır ve trol teknelerinin oranı %11
seviyesindedir. Bu bölgedeki teknelerin
büyük bir kısmının (%94) yapım malzemesi
ahşaptır (Taşdan ve ark., 2010). Dolayısıyla
filo oldukça küçük olup, Karadeniz ve
Marmara Denizi ile kıyaslandığında
balıkçılık eforu çok düşüktür.
hedef türe av aracını şekillendirmektedir.
Bazı tekneler birden fazla avcılık yöntemimi
yapmaktadır. Uzatma ağları ile avcılık yapan
teknelerin büyük kısmını oluşturmaktadır.
Büyük ölçekli avcılık yapan gırgır
gemilerinin çoğunluğu Karadeniz ve
Marmara Denizi’ne kayıtlıdır. Akdeniz ve
Ege Denizi’ndeki avcılık yapan teknelerin
boyları ve motor güçleri de daha düşüktür
(Tablo 3, 4). Teknelerin büyük olmasının
birden fazla av aracının kullanılması,
balıkların dağılım gösterdiği bölgelere kısa
sürede ulaşılması gibi birçok avantajları
vardır. Fakat bu teknelerin akaryakıt başta
olmak üzere işletme masrafları artmaktadır.
Balıkçılık yapan tekneler avcılığı yapılacak
Tablo 3. Teknelerin Denizlere Göre Kullanım Amaçları
Kullanım
biçimleri
Trol
gemisi
Gırgır
gemisi
Karadeniz
345
Marmara
Ege
Pareketa
ve
oltalar
1325
Uzatma
ağları
Çevirme
ağları
Sürütme
ağları
Çökertme
ağları
Pinter
Taşıyıcı
gemi
Diğer
195
Algarna
ve
dreçler
248
2898
634
7
7
6
42
61
110
118
168
645
915
439
32
1
4
40
123
48
58
16
885
2916
294
13
13
1
19
109
Akdeniz
149
44
8
706
836
114
-
-
-
3
-
Toplam
652
415
440
3561
7565
1481
52
21
11
104
293
Kaynak:TÜİK, 2015.
Tablo 4. Bölgelere Göre Teknelerin Boy Dağılımları
Denizler
Karadeniz
Marmara
Ege
Akdeniz
Toplam
<12 m
5116
2212
4224
1641
13193
12-19,9 m
276
179
84
139
678
Teknelerin Boy Grupları
20-29,9 m
30-50 m
232
137
131
72
54
10
72
8
489
227
50+
7
1
8
Toplam
5768
2595
4372
1860
14595
Kaynak:TÜİK, 2015.
3.2. Balıkçılık Sektöründe İstihdam
Türkiye kıyıları boyunca binlerce insan
doğrudan veya dolaylı olarak bu sektörün
içinde yer aldığından yerel/bireysel ve ulusal
bütçeye önemli bir girdi sağlanmaktadır.
130
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’de
balıkçılıktaki
istihdama
bakıldığında 32.599 kişi gibi pek de
azımsanmayacak bir topluluk (dolaylı
meslek grupları ve kayıt dışı hariç) ve
geçimini balıkçılıktan sağlayan bir nüfus
karşımıza çıkmaktadır (Tablo 5). Dolaylı
meslek grupları ile beraber 250.000
civarında kişi bu sektörde yer almaktadır
(Ünal, 2013).
Balıkçılıktaki istihdamda da Karadeniz
önemli konumdadır. Tekneler birbiri ile
kıyaslandığında
gırgır
balıkçılığında
istihdam edilen kişi sayısı fazladır. Gırgır
balıkçılığında tekne büyüklüğüne göre
değişmekle beraber 15-35 kişi tayfa olarak,
karaya çıkarılan avın taşınması ve
kasalamasında da ayrıca 10-20 kişi görev
almaktadır. Ücretlendirme biçimi genelde
pay usulü şeklindedir. Son yıllarda av
miktarının düşmesi nedeniyle birçok
teknede maaşlı sisteme geçilmiştir.
Balıkçılık yolu ile elde edilen ürün sadece
protein ve kıymetli bir besin kaynağı
olmakla kalmayan, avcısı, taşıyıcısı, işleme,
depolama, şoklama fabrikası, tersanesi,
balık hali, taşıyıcı, toptancı, perakendecisi,
vb daha pek çok dalı olan, göz ardı
edilemeyecek kadar büyük bir sektörü
ayakta tutmakta ve istihdam sağlamaktadır.
Bu önemli kaynağın yakın geçmişteki
üretken durumu ve günümüzdeki giderek
verimsizleşen durumu da ortadadır. Bu
önemli kaynaktan maksimum ürün elde
edilebilmesi için balıkçılık artık ÖTV’siz
mazot örneğinde olduğu gibi önemli
kaynaklar aktarılarak, verilen destekler ile
ayakta tutulmaktadır. Türkiye balıkçılık
yapısı
dikkate
alındığında
filonun
endüstriyel ve artisanal (geleneksel) olmak
üzere iki grupta toplandığı görülecektir.
Karaya çıkartılan avın yaklaşık %90’ı
endüstriyel balıkçılar tarafından avlanırken
üretimde etkisiz gibi gözüken küçük kıyı
balıkçıları
filonun
%91.4’ünü
oluşturmaktadır.
Balıkçılık
istihdam
açısından ele alındığında ana grup kıyı
balıkçılardır. Diğer taraftan stokların
azalması durumunda stoklardan hareket
kabiliyeti ve av gücü daha yüksek olan
endüstriyel balıkçıların çektiği payın
artmasına, sayıca baskın olan küçük kıyı
balıkçılarının ise durumunun kötüleşmesine
neden olmaktadır. Bu durum stokların
sağlıklı durumuna geri dönmesi ve
sürdürülebilir şekilde işletilmesini sadece
elde edilen ürün açısından değil balıkçılık
yoluyla
sağlanan
istihdamın
da
korunabilmesi için zorunludur.
Tablo 5. Türkiye Denizlerinde Balıkçılık Sektöründe İstihdamın Bölgelere Göre Dağılımı
Bölgeler
Karadeniz
Marmara
Ege
Akdeniz
Toplam
4262
2068
3295
1603
11228
556
419
164
108
1247
Ücretsiz çalışan hane halkı fertleri
1601
567
716
239
3123
Ücretli tayfa
4865
832
445
1248
7390
Pay karşılığı çalışan tayfa
3194
2709
1731
455
8089
Ücretli çalışan ortak ve hane halkı fertleri
579
61
57
42
739
Ücretli çalışan ortaklar
439
58
57
23
577
Diğer
146
29
23
8
206
Balıkçının kendisi
Ücretsiz çalışan ortaklar
131
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3.3. Pazarlama Yapısı
Dünyada balık tüketimi yıllık 17.8 kg/kişi,
Avrupa’da 23.3 kg/kişi, Türkiye’de ise yıllık
5.4 kg/kişi düzeyindedir (FAO, 2014;TUİK,
2015). Tüketim alışkanlığının yeterli düzeyde
olmaması, işlenmiş ürüne olan ilginin azlığı,
taze tüketim alışkanlığı başta olmak üzere
birçok faktörün bu oranın oluşumunda etkisi
mevcuttur.
Bu nedenle Türkiye’de avcılık yoluyla elde
edilen balık üretiminin büyük kısmı insan
tüketiminde değerlendirilmeyip, balık-unu
yağı fabrikalarının hammaddesi olarak
değerlendirilmektedir. Yıllar itibariyle işlenen
su ürünleri miktarında büyük değişimler
yaşanmıştır (Tablo, 6). Bu durumun meydana
gelmesinde balık-unu yağı fabrikalarının
hammaddesi olan hamsi ve çaça türlerinin
avından kaynaklı düşüşler etkili olmuştur.
Karadeniz’de son dönemlerde Bakanlık
tarafından verilen destekler kapsamında
soğuk hava depolarının miktarında önemli
artışlar
yaşanmaktadır.
Önümüzdeki
süreçlerde hamsi vb balıklar bu şekilde uzun
zaman aralığında tüketiciye sunulabilecektir.
Bu durum balık tüketim oranının artışında rol
oynayacaktır. Balık çeşitliliğin ve miktarının
yeterli olmaması nedeniyle başta Norveç’ten
ithal edilen uskumru olmak üzere çeşitli balık
ve deniz ürünlerinin ithalatı yapılmaktadır.
Aynı zamanda akvaryum balıklarının ithalatı
da bu kalemler içerisinde yer almaktadır.
Türkiye’de balık tüketimi değerleri çok düşük
olmasına karşın, 100-200 bin ton balık insan
gıdası olarak kullanılmamaktadır. Bu türlerin
işlenerek insan tüketimine kazandırılmasına
gereksinim vardır.
Tablo 6. Su Ürünleri Üretimi, İhracatı, İthalatı ve Tüketimi (2005-2014)
Tüketim
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
661991
772323
646310
622962
653080
703545
645852
607515
537345
İhracat
54477
3
37655
41973
47214
54526
54354
55109
66737
74006
101062
115380
İthalat
47676
53563
58022
63222
72686
80726
65698
65384
67530
77551
İç tüketim
52098
5
30000
597738
604695
555275
545368
505059
468040
532346
479708
420668
60000
170000
95742
90211
168073
228703
94200
87896
73667
3809
15843
8436
3989
5715
5565
5756
9682
6378
5180
7,22
8,19
8,56
7,81
7,56
6,91
6,33
7,08
6,31
5,47
Üretim
İşlenen (Balık unu ve
yağı)
Değerlendirilmeyen
Kişi başına tüketim
4. Genel Değerlendirme
Balıkçılık kaynaklarının sınırsız olmadığı
gerçeği ortadadır. Dolayısıyla kaynakların
optimum biçimde kullanılmasına gereksinim
vardır. Ancak balıkçılık yapan filonun yıllar
itibariyle teknolojik olarak sürekli geliştiği
görülmektedir.
Bu
durum
yapılan
yatırımlardan dolayı tekne sahiplerinin daha
fazla avcılık yapmaya yöneltmektedir. Avın
düşük seyirlerde olduğu veya olmadığı
durumlarda illegal avcılığı tetikleyen bir
unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Yukarıda
da değinildiği üzere balıkçılık gerek istihdam
gerekse ekonomiye katkısı açısından oldukça
önemli
bir
sektördür.
Sektörün
sürdürülebilirliği için araştırma bulgularına
dayalı ve kontrol mekanizmasının daha
işlevsel olduğu bir yapıya ihtiyaç vardır.
132
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye denizlerindeki önemli balık stokları
yıpratılmıştır. Hamsi gibi ilk yaşında üreme
yapan ve fazla yumurta bırakan pelajik
balıklarda düzelmenin olması mümkündür.
Ancak, 2-3 yaşlarında üreyen türlerin eski
seviyeye gelmesi uzun bir süreç alacaktır.
5. Sonuç
Mevcut deniz kaynaklarının stok miktarı ile
stokların yenilenebilme yeteneği (stoka yeni
katılım) belirlenmeli ve mevcut av gücü
durumu ve avlayabildikleri ürün de sürekli
izlenmelidir.
Balıkçılık kaynaklarının aşırı kullanıma
maruz kalınmasına karşı girişimlerin yeterli
olmadığı durumlarda veya başarısız kalınması
halinde, gelecekte ciddi olumsuzluklarla
karşılaşılması
olasıdır.
Çünkü
balık
stoklarının biyolojik ve/veya ekolojik açıdan
zararlı düzeylere düşürülmesi gıda, gelir,
istihdam, vb. birçok açıdan ani ve uzun
sürebilecek kayıplara neden olabilir. Böyle
durumlarda hayata geçirilecek balıkçılık
yönetim kararları da kısa sürede sonuç
vermeyecektir. Zaten ekosistemin bu tür
durumlarda kısa sürede kısmen ya da
tamamen kendini iyileştirmesi de çok düşük
bir ihtimaldir. Hatta bazı durumlarda bu sorun
asla giderilemez. Somut bir örnek vermek
gerekirse Karadeniz ekosistemindeki mersin
balıklarının üreme dönemlerinde avlanması
ve göç yollarının kapatılması neslinin tehlike
altına girmesine sebep olmuştur.
Türkiye’nin Karadeniz’deki 1-2 milyon ton
arasında değişim gösteren üretim değerleri,
içerisindeki payının %35-40 arasında olduğu
bilinmektedir. Yukarıda özetlenen Dünya ve
ülkemiz balıkçılık kaynaklarının son yıllarda
içinde bulunduğu mevcut durumla birlikte
ülkemiz üretiminin %60’ını (2014 yılı hariç)
Karadeniz’de
yakalanan
hamsinin
oluşturduğu ve bu türün ekonomik değerinin
minimal seviyede olduğu dikkate alındığında,
ülke
balıkçılık
kaynaklarımızın
değerlendirilmesinde çok hassas ve etkin
yönetim politikaları ve uygulamaların vakit
geçirilmeksizin hayata geçirilmesi gereklidir.
Ülkemiz “General Fisheries Commission for
the Mediterranean” Akdeniz Genel Balıkçılık
Komisyonu (GFCM) üyesidir. Bu nedenle
özelikle paylaşılan balık stoklarının izlenmesi
yönünde sorumlulukları vardır. Paylaşılan
stoklarda önümüzdeki yıllarda herhangi bir
hak kaybına uğranılmaması için bilimsel
araştırmaların sürekli yapılması önem
taşımaktadır.
Balıkçılık kaynaklarının durumları hakkında
güvenilir ve sürekli bilgi ve veri üretebilecek
bir düzenin oluşturulamaması önemli bir
problemdir. Bunun için stokların biyolojik
karakteristiklerini, mevcut ve potansiyel
balıkçılığın doğal yapısını, stoklarla ilgili
ve/veya
stokları
etkileyebilen
diğer
aktiviteleri ve balıkçılığın ulusal, bölgesel
veya yerel gereksinimler ve amaçlara
sağlayabileceği potansiyel ekonomik ve
sosyal katkıları dikkate alarak, yönetilen her
bir stok veya balıkçılık için politikalar ve
hedefler belirlenmelidir.
Yukarıda da değinildiği üzere balıkçılık
kaynakları sınırsız değildir. Fakat özellikle
rekabet nedeniyle filoda sürekli olarak
büyüme eğilimi (motor gücü arttırılması)
bulunmaktadır. Filoda mevcut balıkçılık
eforunu
artıracak
değişimlere
izin
verilmemelidir. Balıkçılık ve Su Ürünleri
Genel
Müdürlüğü
tarafından
filodan
teknelerin
ücret
mukabili
çekilmeye
133
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
başlaması olumlu bir gelişme olarak
görülmektedir. Fakat balıkçılık eforunu
arttıracak unsurlar ortadan kaldırılmadıkça
ileride olumlu sonuç alınması zor olacaktır.
Denizel canlı kaynaklarının sürekliliği için
üreme alanlarının olduğu hassas bölgeler
tamamen balıkçılığa kapatılmalıdır.
Kaynaklar
ANTICAMARA J.A., WATSON R., GELCHU A. PAULY D., 2011. Global Fishing Effort
(1950– 2010), Trends, Gaps and Implications”, Fisheries Research, 107, 131-136.
BSGM,2014.
http://www.tarim.gov.tr/BSGM/Lists/Duyuru/Attachments/20/2014%20kura%
20listesi.pdf (Erişim tarihi:15.11.2014).
ÇELİKER S.A., DEMİR A., GÜL U., DÖNMEZ D., ÖZDEMİR İ., KALANLAR Ş., 2008.
Ege Bölgesi’nde Su ürünleri Avcılığı Yapan İşletmelerin Sosyo-ekonomik Analizi, Tarımsal
Ekonomi Araştırma Enstitüsü, Ankara.
DAĞTEKİN M., EMEKSİZ F., 2010. “Trabzon İlinde Su Ürünleri Üretimi ve Pazarlama
Yapısı”, Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü Dergisi, 22-2.
FAO, 2014. http://www.fao.org/fishery/statistics/en (Erişim tarihi:03.09.2014).
IDDA L., MADAU F.A., PULINA P., 2009. Capacity and Economic Efficiency In SmallScale Fisheries, Evidence From the Mediterranean Sea, Marine Policy, 33, 860-867.
KARAKULAK F.S., BİLGİN TOPÇU B., 2010. Türkiye’nin Uluslararası Sulardaki
Balıkçılık Faaliyetleri Orkinos Balıkçılığı Uygulamaları, Marmara Denizi Balıkçılığı
Kaynakları Yönetimi Sektörel Sorunlar ve Gelecek İçin Stratejiler Paneli, Silivri Belediyesi
Balıkçılık Çalıştayı, Silivri, İstanbul.
MATHEWS, C.P., 2010. TA for Introduction of Stock Assessment to Fisheries Management
System of Turkey Report: Black Sea Action Plan, Türkiye’de Su Ürünleri Bilgi Sistemine
Stok Tahmininin Dahil Edilmesine Yönelik Teknik Yardım Projesi Raporu.
TAŞDAN K., ÇELİKER S.A., ARISOY H., ATASEVEN Y., DÖNMEZ D., GÜL U.,
DEMİR A., 2010. Akdeniz Bölgesi’nde Su Ürünleri Avcılığı Yapan İşletmelerin Sosyoekonomik Analizi, TAGEM/HAYSÜD/2009/09/04/01, ISBN:978-975-407-293-8, Ankara.
TOKAÇ A., ÜNAL V., TOSUNOĞLU Z., AKYOL O., ÖZBİLGİN H., GÖKÇE G., 2010.
Ege Denizi Balıkçılığı, ISBN:978-9944-60-747-6, İzmir.
TÜİK, 2015. Türkiye İstatistik Kurumu, 2014 Su Ürünleri İstatistikleri, Ankara, 59s.
ÜNAL V., 2013. Türkiye Balıkçılığının Sosyo-ekonomik Yapısı ve Örgütlenme, Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM),
1. Balıkçılık Çalıştayı, 4-6 Kasım 2013 Antalya.
ZENGİN M., 2010. Marmara Denizi’nde Ticari Balıkçılık Kaynakları ve Bu Kaynakların
Yönetim Stratejileri, Marmara Denizi Balıkçılığı Kaynakları Yönetimi Sektörel Sorunlar ve
Gelecek İçin Stratejiler Paneli, Silivri Belediyesi Balıkçılık Çalıştayı, Silivri, İstanbul.
ZENGİN M., GENÇ M., BAŞÇINAR N.S., AK O, DAĞTEKİN M, ATILGAN E., ERBAY
M., AKPINAR İ.Ö., 2012. TR90 Doğu Karadeniz Bölgesi Su Ürünleri Sektör Raporu,
Sözleşme No: TR90/11/DFD/21, Su Ürünleri Merkez Araştırma Enstitüsü, Trabzon, 105 s.
134
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye Yumurta Sektörü 2015
Dr. Züleyha KAHRAMAN
Tavukçuluk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Türkiye’de yumurta sektörü son yıllarda
göstermiş olduğu ilerleme ile Dünyanın
dikkatini çekmekte ve dünya yumurta
üretimi içerisinde konumunu korumaktadır.
Yumurta sektörü 2014 Yılı itibariyle 1046
adet işletme sayısı, 3 141 adet kümes sayısı,
17 607 milyar adet üretim ve 4 649 milyar
adete ulaşan ihracat rakamıyla sürekli
gelişme ve büyüme yolundadır. İhracatın
üretimdeki payı ise 2014 yılında %26.40’a
ulaşmış durumdadır.
Yumurta sektörü yaklaşık olarak 4 milyar
TL ciro ve 100.000 kişiye doğrudan ve
dolaylı
istihdam
sağlayarak
Ülke
ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır.
Bununla beraber anne sütünden sonra
insanın ihtiyacı olan tüm besin ögelerini
içeren önemli bir protein kaynağı olan
yumurtayı üreterek insanların sağlıklı
beslenmesine katkı sağlamaktadır. Yumurta
proteini, amino asitlerin tamamını yeterli
oranda içeren, kolay sindirilebilen ve % 100
vücut proteinlerine dönüşebilen üstün
kaliteli
besin
maddesi
kaynağıdır.
Yumurtanın besin madde içeriği Tablo 1’de
verilmiştir.
Tablo 1. Bir Yumurtanın Besin Değeri İçeriği (%)
Vit.
Vit.
Vit.
Vit.
Vit
Folik
A
B12
B6
D
.E
Asit
12
16
8
12
6
12
Protein
20
Tiamin
Fosfor
Riboflavin
Çinko
Demir
4
16
30
8
8
Kaynak: YUM-BİR
Yumurta sektörünün en önemli özelliği canlı
materyal ile üretim yapmasıdır. Yumurta
üretimine başlama 4.5-5 aylık bir süreçte
gerçekleşebilmekte ve üretim döneminde de
arz ve talep dengesini oluşturmak zor
olmaktadır. Arz talep durumu mevsimsel
nedenler, ihracat miktarı ve bazen de
piyasada ortaya atılan spekülasyonlardan
çok çabuk etkilenmektedir. Öte yandan
yumurtanın pazarda kalma süresi 21 gün gibi
135
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
çok kısa bir periyottur ve bu sürede
yumurtayı çok hızlı bir şekilde pazarlamak
gerekmektedir. Yumurtanın depolanma
süresi sınırlı ve sıkıntılı bir durumdur ve
Ülkemizde yumurta ürünleri sanayi henüz
gelişme aşamasındadır. Yumurta sektörünün
en önemli avantajı peşin veya kısa vadeli
satışlarla nakit akışının hızlı olmasıdır.
2. Kümes Hayvanları ve İşletmeler
Yumurta üretimi tavukların yanı sıra hindi,
kaz, bıldırcın ve ördek gibi kanatlılardan
yapılmaktadır. Ancak büyük miktarda
ticareti yapılan ve tüketime sunulan yumurta
tavuk yumurtasıdır, çok nadir olarak
bıldırcın yumurtası da piyasada yer
almaktadır. Ülkemizde kanatlı türlerine göre
hayvan sayısı, et tavuğundan sonra en fazla
yumurta tavuğuna aittir (Tablo 2).
Ülkemizde 2005 yıllında ortaya çıkan kuş
gribinden dolayı hayvan sayısı az miktarda
azalma yaşanmış ancak takip eden yıllarda
yine artış eğilimi devam etmiştir.
Tablo 2. Türlerine Göre Kümes Hayvanları Sayısı (2005-2014)
Yıl
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Yumurta Tavuğu
(Adet)
60 275 674
58 698 485
64 286 383
63 364 818
66 500 461
70 933 660
78 956 861
84 677 290
88 721 000
89 040 000
Et Tavuğu
(Adet)
257 221 440
286 121 360
205 082 159
180 915 558
163 468 942
163 984 725
158 916 608
169 034 283
177 433 000
184 270 000
Hindi
(Adet)
3 697 103
3 226 941
2 675 407
3 230 318
2 755 349
2 942 170
2 563 330
2 760 859
2 925 000
2 981 000
Kaz
(Adet)
1 066 581
830 081
1 022 711
1 062 887
944 731
715 555
679 516
676 179
755 000
925 000
Ördek
(Adet)
656 409
525 250
481 829
470 158
412 723
396 851
382 223
356 730
368 000
378 000
Kaynak: TÜİK, 2014
Kanatlı işletme ve kümes sayıları Tablo 3’de
verilmiştir. Kümes ve işletme sayıları
bakımından
2006-2014
yıllarına
bakıldığında önemli sayısal farklılıklar
olmamakla birlikte 2014 yılındaki kümes
sayısı ve işletme sayısı 2013’e göre sırasıyla
52 ve 39 adet artmıştır. Bu durum mevcut
işletme ve kümes sayısının iç talebi
fazlasıyla karşıladığını göstermektedir.
İhracat miktarının artması durumunda bile
sektör, bunu karşılayacak alt yapı ve
kapasiteye sahip bulunmaktadır. Yum-Bir
2011 verilerine göre Türkiye’de yumurta
üretim sektöründe faaliyet gösteren
işletmelerin üretim kapasitelerini ele
aldığımızda görülmektedir ki, 20.000
kapasitenin altındaki işletmelerin oranı %11,
20.000-40.000
kapasite
arasındaki
işletmelerin oranı %28, 40.0000-60.000
kapasite arasındaki işletmelerin oranı %13,
60.000-100.000
kapasite
arasındaki
işletmelerin oranı %11, 100.000-200.000
kapasite arasındaki işletmelerin oranı %16,
200.000-500.000
kapasite
arasındaki
işletmelerin oranı %14, 500.000-1.000.000
üretim kapasitesine sahip işletmelerin oranı
136
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
%4 ve 1.000.000 üretim kapasitesi
üzerindeki işletmelerin oranı ise %3’ün
üzerindedir. Yumurtacı işletmeler 2013 yılı
itibariyle
büyüklük
bakımından
değerlendirildiğinde %52’sinin 60.000 ve
altı küçük kapasitedeki işletmelerde
gerçekleştirildiği görülmektedir. 60.000 ile
1.000.000
kapasite
arasında
olan
işletmelerin oranı ise %45’tir. Bir milyon ile
3 milyon üzeri kapasiteli işletmelerin toplam
işletmeler içerisindeki oranı ise sadece
%3’lük paya sahiptir (YUM-BİR, 2013).
Tablo 3. Kanatlı Sektöründeki İşletme ve Kümes Sayıları
Yıllar
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
İşletme
Sayısı
Kümes
sayısı
İşletme
Sayısı
Kümes
sayısı
İşletme
Sayısı
Kümes
sayısı
İşletme
Sayısı
Kümes
sayısı
İşletme
Sayısı
Kümes
sayısı
İşletme
Sayısı
Kümes
sayısı
İşletme
Sayısı
Kümes
sayısı
İşletme
Sayısı
Kümes
sayısı
İşletme
Sayısı
Kümes
Sayısı
Kuluçka
(Adet)
Damızlık
(Adet)
Ticari Etlik
Piliç (Adet)
Ticari Yumurtacı
(Adet)
Toplam
(Adet)
82
238
8 899
1 304
10 523
-
1 445
11 020
3 284
15 749
81
248
8 919
1 195
10 443
-
1 507
11 263
3 289
16 059
81
247
8 948
1 075
10 351
-
1 548
11 543
3 059
16 150
90
274
8 827
1 078
10 269
-
1 586
11 350
3 120
16 056
79
277
8 908
1 072
10 410
-
1 657
11 623
3 162
16 442
79
276
9 164
1 042
10 561
-
1 769
12 227
3 044
17 040
78
302
9 403
1 050
10 900
-
1 949
12 852
3 243
18 044
80
322
9 444
994
18 840
-
2 086
13 505
3 103
18 694
80
341
9 782
1 046
11 328
-
2 237
14 360
3 141
19 738
Kaynak: GKGM, 2014
137
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Yumurta Üretim ve Tüketimi
Türkiye’de kişi başına yumurta üretim ve
tüketimine ait veriler Tablo 4’de verilmiştir.
Ülkemizde yumurta üretim kapasitesi, iç
tüketim talebini karşılamada yeterli olmakla
birlikte kişi başına yumurta tüketimi hala
istenen sayıda değildir. Türkiye Dünya
tavuk yumurtası üretiminde 10. sırada
Avrupa’da ise 3. sırada yer almaktadır. Bu
rakamlar üretim potansiyeli bakımından
sektörün
iyi
durumda
olduğunun
göstergesidir. Kişi başına yumurta tüketimi
2005 yılında 115 iken 2014 yılında 194
olarak gerçekleşmiştir. On yıllık süre
zarfında kişi başına yumurta tüketimi 101
adet olarak artış göstermiştir. Yine kişi
başına yumurta tüketimi 2012 yılı 175 adet
iken 2014 yılında 194 adet gerçekleşmiş ve
yaklaşık % 10’luk bir artış kaydedilmiştir.
Yumurta tüketiminde kısa vadedeki hedef
kişi başına yumurta üretimi olan 226
adet/kişi/yıl
rakamını
yakalayabilmek
olmalıdır.
Tablo 4. Türkiye’de Kişi Başına Yumurta Üretim ve Tüketim (2005-2014)
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Üretim
(Milyon adet)
12 052
11 734
12 725
13 191
13 833
11 841
12 955
14 911
16 497
17 607
Nüfus
(1000)
69 800
70 200
70 586
71 517
72 500
73 723
74 724
75 627
76 667
77 695
Kişi Başına Üretim
(Adet)
173
167
180
184
191
161
173
197
215
226
Kişi Başına Tüketim
(Adet/Kişi/Yıl)
115
114
149
157
166
174
168
175
190
194
Kaynak: TÜİK, 2014
4. Hammadde, Karma Yem Fiyatları ve Yumurta Maliyeti
Yumurta tavuğu yemlerinde kullanılan
hammadde fiyatları Tablo 5, 6 ve 7’de
verilmiştir. Yumurta tavuğu yemleri
genellikle
mısır-soya
esaslı
olarak
hazırlanmaktadır. Rasyonlarda mısır ve
soyanın yanı sıra buğday, arpa, ayçiçeği ve
pamuk tohumu küspesi gibi hammaddeler de
kullanılmaktadır. Soyanın tamamı ve mısırın
belli bir kısmı ithalat yolu ile temin
edilmektir. Bu nedenle tavuklar çoğunlukla
kesif yemle beslendiklerinden, artan
hammadde fiyatları nedeniyle yem maliyeti
toplam maliyetin büyük bir kısmını
oluşturmaktadır.
Ülkemizde
yumurta
maliyet unsurları Yum-Bir tarafından
civciv/yarka %20, kümes-amortisman %2,
İşçilik %5, veterinerlik hizmetleri %2, Suelektrik %6, viyol %3 ve yem maliyeti %65
olarak tespit edilmiştir. Bu durumda karma
yem fiyatlarının (Tablo 8) artmasına,
yumurta maliyetinin (Tablo 9) yükselmesine
ve bütün bunların bir yansıması olarak ta
yumurta
fiyatlarının
(Tablo
10)
yükselmesine yol açmaktadır.
Türkiye’de yumurta (Üretici) ve yem
fiyatlarının değişimi Tablo 11’de verilmiştir.
138
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’de 2014 yılı aylara göre yumurta dışında yumurta satış fiyatının hemen hemen
maliyet ve fiyat karşılaştırması Tablo 12’de maliyetlere yakın olduğu hatta Mayıs ayında
yer almaktadır. Tablo incelendiğinde maliyetin altında yumurta satış fiyatının
görüleceği üzere maliyetlerin oldukça gerçekleştiği görülmektedir. Bu durumu
yüksek olduğu ve üretici açısından kar pozitif yöne çevirmenin yollarından biri
marjının
oldukça
düşük
olduğu hammadde fiyatlarının
görülmektedir. Ocak, Şubat ve Eylül ayları
Tablo 5. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2014 (Ocak-Haziran)
2014
Mısır
Arpa
Full Fat Soya
Soya Küspesi
Kanola Küspesi
Mısır Grizi
Buğday Kepeği
Mısır Kepeği
Razmol
Kırık Buğday
Yemlik Buğday
Çavdar
Ham Yağ
Atk (28 Proteın)
Atk (36 Proteın)
Ptk
Melas
Ddgs
$ Kuru
OCAK
ŞUBAT
MART
NISAN
MAYIS
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
650 293 665 300 690 311 740 347 770 368
670 302 660 297 660 297 680 319 710 340
1.443 650 1.510 680 1.554 700 1.512 710 1.379 660
1.376 620 1.410 635 1.476 665 1.459 685 1.421 680
866 390 844 380 877 395 852 400 805 385
666 300 710 320 710 320 692 325 669 320
475 214 455 205 450 203 485 228 510 244
595 268 605 273 620 279 625 293 630 301
540 243 540 243 540 243 555 261 580 278
645 291 655 295 675 304 690 324 705 337
740 333 740 333 740 333 765 359 780 373
630 284 640 288 640 288 660 310 670 321
2.775 1.250 2.753 1.240 2.775 1.250 2.631 1.175 2.299 1.100
460 207 470 212 550 248 605 284 615 294
710 320 688 310 755 340 788 370 794 380
720 324 740 333 750 338 755 354 760 364
450 203 450 203 450 203 460 216 460 220
910 410 888 400 910 410 895 420 878 420
2,22
2,22
2,22
2,13
2,09
HAZIRAN
TL
$
790 373
730 344
1.357 640
1.378 650
806 380
678 320
550 259
630 297
600 283
700 330
820 387
680 321
2.078 980
620 292
763 360
750 354
480 226
890 420
2,12
Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014
Tablo 6. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2014 (Temmuz-Aralık)
2014
Mısır
Arpa
Full Fat Soya
Soya Küspesi
Kanola Küspesi
Mısır Grizi
Buğday Kepeği
Mısır Kepeği
Razmol
Kırık Buğday
Yemlik Buğday
Çavdar
Ham Yağ
Atk (28 Proteın)
Atk (36 Proteın)
Ptk
Melas
Ddgs
$ Kuru
TEMMUZ AĞUSTOS
EYLÜL
EKİM
KASIM
ARALIK
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
790 373 700 324 675 305 685 303 695 310 700 306
700 330 700 324 700 317 720 319 735 328 740 323
1208 570 1242 575 1.249 565 1.220 540 1.187 530 1.191 520
1208 570 1274 590 1.238 560 1.220 540 1.299 580 1.271 555
742 350 713 330 685 310 678 300 650 290 676 295
657 310 648 300 641 290 610 270 582 260 595 260
550 259 530 245 530 240 500 221 470 210 480 210
640 302 630 292 620 281 600 265 580 259 570 249
600 283 600 278 600 271 570 252 560 250 565 247
700 330 700 324 680 308 670 296 670 299 675 295
800 377 780 361 760 344 765 339 800 357 810 354
660 311 660 306 660 299 670 296 680 304 700 306
1.950 920 1987 920 2.210 1.000 2.350 1.040 2.195 980 2.176 950
590 278 550 255 490 222 420 186 430 192 450 197
742 350 691 320 685 310 633 280 605 270 687 300
740 349 710 329 650 294 580 257 570 254 580 253
480 226 480 222 480 217 450 199 450 201 450 197
827 390 778 360 707 320 678 300 650 290 744 325
2,12
2,16
2,21
2,26
2,24
2,29
Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014
139
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
düşürülmesi ve dolayısıyla karma yem
maliyetinin azaltılmasıdır. Hammadde
fiyatlarının
düşürülmesi
ithalatın
azaltılması, iç üretimde sadece üretime değil
ürün işleme teknolojisini de içine alacak
şekilde bir destek ve teşvik paketi
geliştirilmesi ve bunun büyük bir üretim
planlaması çerçevesinde bir eylem planı
dahilinde ele alınması en akılcı çözüm
yolları olarak görülmektedir.
Tablo 7. Yem Sanayinde Kullanılan Hammaddelerin Fiyatları 2015 (Ocak-Haziran)
2015
Mısır
Arpa
Full Fat Soya
Soya Küspesi
Kanola Küspesi
Mısır Grizi
Buğday Kepeği
Mısır Kepeği
Razmol
Kırık Buğday
Yemlik Buğday
Çavdar
Ham Yağ
Atk (28 Proteın)
Atk (36 Proteın)
Ptk
Melas
Ddgs
$ Kuru
OCAK
ŞUBAT
MART
NİSAN
MAYIS
HAZİRAN
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
TL
$
710 305
720 293
730 282
740 279
740 279
740 273
760 326
760 309
750 290
740 279
730 275
650 240
1.200 515 1.230 500 1.295 500 1.378 520 1.537 580 1.463 540
1.258 540 1.304 530 1.360 525 1.511 570 1.683 635 1.518 560
734 315
738 300
777 300
808 305
901 340
867 320
606 260
627 255
648 250
636 240
610 230
610 225
500 215
505 205
480 185
460 174
420 158
420 155
600 258
620 252
600 232
580 219
570 215
575 212
585 251
605 246
605 234
600 226
590 223
585 216
695 298
715 291
720 278
720 272
705 266
685 253
820 352
820 333
810 313
800 302
780 294
730 269
720 309
725 295
730 282
720 272
700 264
640 236
2.155 925 2.091 850 1.994 770 2.041 770 2.001 755 2.033 750
495 212
520 211
550 212
560 211
580 219
580 214
722 310
775 315
751 290
795 300
822 310
867 320
630 270
680 276
680 263
700 264
720 272
750 277
450 193
450 183
430 166
430 162
400 151
400 148
816 350
836 340
855 330
901 340
848 320
786 290
2,33
2,46
2,59
2,65
2,65
2,71
Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2015
Tablo 8. Aylara Göre Karma Yem Fiyatları TL/Ton -2014-2015
Aylar
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ortalama
Aylara Göre Yem Fiyatları 2014
Yumurta Yemi
Etlik Piliç yemi
970
1240
980
1240
980
1240
1025
1300
1050
1350
1100
1400
1150
1470
1050
1300
1000
1200
970
1170
960
1130
995
1130
1016
1264
Kaynak: TÜRKİYEM-BİR, 2014-2015
140
Aylara Göre Yem Fiyatları 2015
Yumurta Yemi
Etlik Piliç yemi
995
1175
1025
1210
1025
1210
1050
1230
1090
1270
1070
1250
1070
1250
1070
1250
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 9. Yumurta Maliyeti 2014
Maliyet-Adet / Kuruş
18,43
18,62
18,62
19,47
19,95
20,90
21,85
19,95
19,00
18,43
18,24
18,24
19,31
Aylar
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ortalama
Kaynak: YUM-BİR, 2014
Tablo 10. Yumurta Fiyatları 2013-2014
Aylar
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Ortalama
Aylara Göre Yumurta Fiyatları 2013
TL/Adet
0.183
0.161
0.166
0.164
0.126
0.158
0.148
0.198
0.213
0.228
0.233
0.236
0.185
Aylara Göre Yumurta Fiyatları 2014
TL/Adet
0.24
0.24
0.21
0.20
0.16
0.21
0.19
0.21
0.19
0.19
0.23
0.21
0.21
Kaynak: YUM-BİR, 2014
Tablo 11. Türkiye’de Yumurta (Üretici) ve Yem Fiyatlarının Değişimi 2007-2014
Yıllar
Yumurta
Yumurta Yemi Yumurta Fiyatı /Yem Fiyatı
(TL/Adet)
(TL/kg)
Oranı
2007
0.130
0.495
0.26
2008
0.129
0.628
0.20
2009
0.145
0.607
0.23
2010
0.126
0.664
0.18
2011
0.159
0.807
0.19
2012
0.185
0.880
0.21
2013
0.185
0.910
0.20
2014
0.212
0.960
0.22
Kaynak: YUM-BİR, 2014
5. Yumurta İhracatı
Türkiye bugün yumurta ihracatında oldukça
önemli bir noktaya gelmiştir. Türkiye’nin
2006-2014 ihracat rakamları Tablo 13 ve
Ülkeler bazında yumurta ihracat rakamları
Tablo 14’te yer almaktadır. Ülkeler bazında
ihracat incelendiğinde 2013-2014 yılları
arasında Irak damızlık ve yemeklik yumurta
ihraç edilen ülkeler arasında 1. sırada yer
141
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
almaktadır. Irak’tan sonra Suriye 2. Sırada
ve Azerbaycan ise yemeklik yumurta
ihracatında İsrail’den sonra 3. sırada yerini
almıştır. Özbekistan ise damızlık yumurta
ihracatında 2013 yılında Irak, Azerbaycan
ve Suriye’den sonra 4. sırada yer alırken
2014 yılında 2. Sıraya yükselmiştir.
Rusya’ya yumurta ihracatı 2014 yılında çok
küçük miktarlarda da olsa başlatılmıştır.
Tablodaki ihracat rakamları incelendiğinde,
görüldüğü üzere ülkeler bazında tam bir
istikrardan söz etmek mümkün değildir. Bu
istikrarsızlıkta, ülkelerle olan ikili ilişkiler
ve
Dünya
konjektöründeki
yeni
yapılanmalar etkili olmaktadır.
İhracat yapılan ülkeler incelendiğinde daha
çok yakın komşu ülkelerin çoğunlukta yer
aldığı görülmektedir. Ancak bu coğrafyada
yer alan ülkelerdeki istikrarsızlık ve ulusal
politikalar dolayısıyla önemli ihracat
pazarlarımızı kaybetmekteyiz.
Tablo 12. Aylara Göre Yumurta Maliyet/Fiyat Karşılaştırmaları 2014
Aylar
Maliyet Kuruş/Adet
Ocak
18,43
Şubat
18,43
Mart
18,43
Nisan
19,47
Mayıs
19,95
Haziran
20,90
Temmuz
21,85
Ağustos
19,95
Eylül
19,00
Ekim
18,43
Kasım
18,24
Aralık
18,24
Ortalama
18,94
Fiyat Kuruş/Adet
24,50
24,50
21,70
20,00
17,50
20,70
19,00
21,10
23,70
19,40
19,60
21,90
21,13
Kaynak: YUM-BİR, 2014
Tablo 13. Yıllar İtibariyle Türkiye Yumurta Üretim ve İhracatı (2006-2014- Milyon adet)
Yıllar
Üretim
İhracat
İhracatın Üretimdeki Payı
(%)
2006
8.401
195
2,32
2007
10.515
786
7,48
2008
11.258
1.327
11,79
2009
11.920
1.142
9,58
2010
13.980
2.143
15,33
2011
14.000
3.588
25,63
2012
15.677
4.080
26,03
2013
16.707
4.522
27,07
2014
17.607
4.649
26,40
Kaynak: YUM-BİR, 2014
142
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Yumurta ihracatındaki asıl hedef Amerika ve
Avrupa Ülkelerine açılabilmek ve istenen
kalite ve nitelikte ürün üretebilmek olmalıdır.
Bununla birlikte yumurta ihracatında
uluslararası normlara uygun ve yasal koşulları
sağlayacak önlemler alınmalı ve bununla ilgili
yeni politikalar geliştirilmelidir.
Tablo 14. Ülkeler Bazında Türkiye Yumurta İhracatı (Kg/$/£-2014)
Ülke
2013kg
2013$
2013TL
D.
Y.
D.
Y.
D.
Y.
8.996 249.619 31.025 329.257 23.411 247.024
773 5.731 3.773
7.835 2.786
5.833
7.153
10.315
7.731
Irak
Suriye
İsrail
AzerNahçivan
2.130
502 8.836
Özbekistan
677
4.040
Gürcistan
195 1.045
958
B. Arap Emir.
112 1.129
444
Suudi Arabis.
264 1.271 1.196
Libya
839
Katar
757
Türkmenistan
170
Angola
212
Cıbutı
159
Sudan
155
Umman
148
Kuveyt
80
Sıerra Leone
59
Liberya
57
Kktc
50
Arnavutluk
Bahreyn
42
Tacikistan
19
Gambiya
18
Ege S.Bbölge
16
Kosova
Somali
15
Ürdün
22
Rusya
İran
Kırgızistan
Toplam
13.147 269.268 50.272
Kaynak: EİB-2014
663
1.431
1.286
1.624
1.026
980
244
319
199
210
165
218
57
60
101
6.633
3.034
724
335
895
494
1.072
979
1.242
778
753
184
242
151
156
126
165
44
45
75
43
27
18
24
33
20
13
18
23
31
17
24
2014kg
2014$
2014TL
D.
Y.
D.
Y.
D.
Y.
4.966 242.618 26.949 299.342 20.410 225.691
1.392
20.155 8.670
24.597 6.399 18.936
13.097
18.616
14.045
2.903
802
53
28
90
64
44
5
18
3
1
267.218 10.327
356.157 37.819
501 13.320
5.198
1.146
230
1.151
142
96
480
205
262
363
223
121
27
60
699 10.041
3.937
1.461
176
1.366
106
130
358
277
356
266
333
163
29
251
16
20
101
25
10
279.992 55.381
116
53
71
395
53
23
521
1.082
1.068
98
204
283
243
123
23
87
40
57
286
41
18
83
18
7
348.052 41.717 262.825
D: Damızlık Y:Yemeklik
6. Sonuç
Türkiye’de yumurta tavukçuluğu sektörü
büyüme ve ilerleme yolunda önemli bir
ivmeye
sahiptir.
Yumurta
üretimi,
tüketicilerin yumurta tüketimini karşılayacak
tavuk ve işletme kapasitesine sahiptir. Ancak
Türkiye’de kişi başına yumurta tüketimi hala
yeterli ve beklenen sayıda değildir. Bu sayının
artırılması için kamu kurumları, sektörle ilgili
sivil toplum kuruluşları ve üniversitelere
büyük görevler düşmektedir.
Yumurta ihracatı bakımından Ülkemizde
yumurta tavukçuluğu sektörü önemli bir
143
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
potansiyele sahiptir. Bu potansiyelin iyi
şekilde değerlendirilip, Ortadoğu Ülkelerinin
yanı sıra Rusya, Amerika ve Avrupa
Ülkelerine ihracat fırsatlarının ortaya
çıkarılması ve uluslararası standartlarda ihraç
ürünü elde etmenin yollarının araştırılması
gerekmektedir.
Kaynaklar
Ege İhracatçılar Birliği, 2014 Verileri
Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, 2014 Verileri
Türkiye İstatistik Kurumu, 2014 Verileri
Türkiye Yem Sanayicileri Birliği, 2014-2015 Verileri
Yumurta Üreticileri Merkez Birliği, 2014 Sektör Verileri
144
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Zeytinyağı
Fatma ÖZTÜRK
Mine YALÇIN
Zeytincilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Dünya genelindeki zeytin yetiştiriciliğinin
%90’lık önemli bir kısmı Akdeniz
havzasında, geriye kalan önemli bir bölümü
ise
Latin
Amerika
ülkelerinde
yapılmaktadır.
Uluslararası
Zeytin
Konseyinin 2015 yılı raporlarına göre,
zeytinin yetiştiği alanların kısıtlı olması
nedeniyle, zeytinyağı üretimi 47 ülkede
gerçekleştirilmektedir. Bununla birlikte
insan sağlığına getirdiği katkı ve ülkelerin
gelişmişlik düzeylerine paralel refah
düzeylerindeki
artış
ile
tüketimi
yaygınlaşmış ve 160 ülkeye ulaşmış olduğu
belirtilmektedir.
Dünyada yaklaşık 10 milyon hektar alanda
yaklaşık 20,3 milyon ton dane zeytin üretimi
gerçekleştirilmektedir. Önemli zeytin üretici
ülkeler
sırasıyla,
İspanya,
İtalya,
Yunanistan, Tunus, Suriye ve Türkiye’dir.
Üretimde AB ülkelerinin payı yıllara göre
değişmekle birlikte ortalama % 75-80
seviyelerindedir. AB ülkeleri arasında ilk
sırayı İspanya almakta onu İtalya ve
Yunanistan izlemektedir. Bu ülkelerin tipik
bir Akdeniz ülkesi olması yanında sektöre
verilen teşviklerin de üretimi arttırdığı
bilinmektedir. Ayrıca son yıllarda ABD,
Avustralya, Japonya ve Arjantin gibi
ülkelerde de zeytin üretimine başlanılmıştır.
Zeytin, genetik özelliğinin yanı sıra kültürel
işlemlerin tam olarak uygulanamayışı
nedeniyle periyodisite özelliği gösteren
bitkilerdendir.
Türkiye’ de yaklaşık 400 bin zeytin işletmesi
mevcut olup, sanayi sektörüne ham madde
sağlaması nedeniyle yaklaşık 10 milyon
kişiyi direkt ve dolaylı olarak istihdam
etmektedir. Zeytin işletmelerinin %14’ü
TARİŞ Zeytin ve Zeytinyağı Birliği,
Güneydoğubirlik
ve
Marmarabirlik
ortaklarından oluşmaktadır. Tariş Zeytin ve
Zeytinyağı Birliği 24 bin, Güneydoğubirlik
5 bin (Zeytinyağı üretimi yapan),
Marmarabirlik ise 30 bin ortağa sahiptir.
Türkiye zeytinyağı sektörü gelişme
fırsatlarına sahip olmakla birlikte, üretim
maliyetlerin yüksekliği ve desteklerin
özellikle AB ülkeleri düzeyinde olmaması
üretici
ve
ihracatçıyı
olumsuz
etkilemektedir. Diğer taraftan iç piyasada da
üreticilerin eline geçen fiyatlar yetersiz iken,
kişi başına zeytinyağı tüketimi nispeten
düşük kalmaktadır.
Ege Bölgesi’nin üretim açısından Türkiye
145
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
genelinde yaklaşık %54’lük pay ile ilk sırada
yer almakta olup, bu bölgeyi sırasıyla, %25
ile Akdeniz Bölgesi, %18 Marmara Bölgesi
ve %3,6 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesi
takip etmektedir. Zeytin üretiminin yoğun
olarak gerçekleştirildiği iller ise önem
sırasına göre İzmir, Aydın, Muğla, Manisa,
Balıkesir, Hatay, Mersin Çanakkale,
Antalya ve Osmaniye illerdir.
2. Dünya Zeytinyağı Sektörü
Uluslararası
Zeytinyağı
Konseyinin
verilerine göre, 2001/02 sezonunda
2.825.500 ton olan dünya zeytinyağı üretimi,
2012/13 sezonunda %15’lik azalış ile
2.401.500 ton olarak gerçekleşmiştir.
2013/14 sezonunda 3.270.500 ton olan
dünya zeytinyağı üretiminin, 2014/15
sezonunda %27’lik azalış ile 2.393.000 ton
olarak
gerçekleşeceği
öngörülmüştür.
Üretimde yaşanan azalışın en önemli
sebeplerinden biri dünya zeytinyağı
üretiminde lider konumda olan İspanya ve
İtalya’ da yaşanan olumsuz iklim koşulları
(kuraklık) ile zeytin bahçelerinde görülen
hastalıklardır.
Zeytinyağı
üretiminde
kesinleşen 2012/13 sezonu verilerine göre;
İspanya, İtalya, Yunanistan, Tunus, Türkiye
ve Suriye önemli üretici ülkelerdir.
Dünya zeytinyağı üretiminde 2014/15
sezonu verilerine göre, Türkiye 190 000 bin
ton üretimi ile İspanya, İtalya, Yunanistan ve
Tunus’ tan sonra 5’inci sırada yer
almaktadır.
Tablo 1. Ülkeler İtibariyle Dünya Zeytinyağı Üretimi ve Değişim Oranları (Ton)
2001/02
2009/10
2010/11
2011/12
2012/13
2013/14
2014/15*
% Değişim
1.411.400
1.401.500
1.391.900
1.615.000
618.200
1.775.800
825.700
-54
İtalya
656.700
430.000
440.000
399.200
415.500
461.200
302.500
-34
Yunanista
358.300
320.000
301.000
294.600
357.900
131.900
300.000
127
Tunus
35.000
150.000
120.000
182.000
220.000
70.000
260.000
271
Türkiye
65.000
147.000
160.000
191.000
201.196
160.000
190.000
18,8
Suriye
92.000
150.000
180.000
198.000
175.000
165.000
50.000
-70
Fas
60.000
140.000
130.000
120.000
100.000
120.000
110.000
-8
212.100
382.000
512.100
512.200
514.900
546.600
544.800
0
2.825.500
2.973.500
3.075.000
3.321.000
2.401.500
3.270.500
2.393.000
-27
İspanya
Diğer
DünyaTop.
Kaynak: IOC, 2015* Tahmin
2001/02 sezonunda 65.000 ton olan
zeytinyağı üretimi, 2012/13 sezonunda %
209’luk artış ile 201.196 ton, 2014/15
sezonunda ise bir önceki sezona göre
%18,8’lik artış ile 190.000 ton olarak
gerçekleşmiştir. (2015 yılında zeytinyağı
fiyatlarındaki artış dikkate alınarak UZZK
toplam zeytinyağı üretimini 170 000 ton
olarak revize etmiştir.)
Dünya zeytinyağı dış ticaret hacmi ele
alınana on yıllık süreçte giderek artmaktadır.
Zeytinyağı ihracatının İspanya ve İtalya gibi
üretici
ülkelerin
elinde
olduğu
görülmektedir.
Dünya
sıralamasında
146
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye zeytinyağı ihracatında Tunus’tan
sonra 4. sırada yer almaktadır (Tablo 2).
Günümüzde zeytinyağı tüketimi hızla artan
bir ürün niteliğindedir. Amerika Birleşik
Devletleri yaklaşık %40 ithalat payına
sahiptir. Brezilya ve İtalya diğer önemli
ithalatçı ülkelerdir (Tablo 3). Son altı yıllık
dönemde Çin Halk Cumhuriyeti zeytinyağı
ithalatı yapmaya başlamış ve ithalat
miktarını yıllara göre arttığı tespit edilmiştir.
Bu
artışın
nedenini,
Çin
Halk
Cumhuriyeti’ndeki refah seviyesinin son
yıllarda giderek artması ile birlikte ülkedeki
zeytinyağı tüketiminin de arttığı şeklide
açıklamak mümkündür.
Dünya zeytinyağı tüketim
bakıldığında zeytinyağının
üretildiği
ülkelerde
görülmektedir (Tablo 4).
rakamlarına
daha çok
tüketildiği
Tablo 2:Ülkeler İtibariyle Dünya Zeytinyağı İhracatı (2004/05-2014/15) (1000 ton)
İtalya
Yunanistan
İspanya
Arjantin
Suriye
Tunus
Türkiye
Dünya
2004/05
191.5
10.0
2009/10
195.1
12.0
2010/11
223.0
13.0
2011/12
233
16
2012/13
216.0
11.0
2013/14
243.0
13.0
2014/15*
243.0
11.6
110.9
12.5
36.0
98.0
93.5
633.4
196.5
19.0
18.0
97.0
29.5
653.4
196.2
12.0
23.0
108.0
12.0
695.7
248.0
23.50
25.0
175.0
30.0
798.8
178.0
12,0
25.0
60.0
50.0
756.2
225.0
21,0
25.0
60.0
50.0
746.9
225.0
6.0
25.0
170.0
35.0
832.0
Kaynak: IOC, 2015.* Tahmin
Tablo 3:Ülkeler İtibariyle Dünya Zeytinyağı İthalatı (2004/05-2014/15) (1000 ton)
İtalya
Brezilya
Çin
ABD
Kanada
Japonya
Dünya
2004/05
180.2
23.5
0
226.0
26.0
32.0
663.3
2009/10
79.5
42.0
12.0
255.0
30.0
30.0
588.7
2010/11
56.3
50.5
18.0
258.0
37.0
40.5
633.9
2011/12
58.0
61.5
29.5
275.0
40.0
35.5
671.4
2012/13
90.0
73.0
39.0
288.0
38.5
51.0
815,0
2013/14
60.0
73.0
40.0
290.0
38.0
51.0
767.6
2014/15*
59.5
72
30
290
37.5
51.0
784.6
Kaynak: IOC, 2015. * Tahmin
2014/15 sezonunda birinci sırayı kişi başına
yaklaşık 18 kg zeytinyağı tüketimi ile
Yunanistan almaktadır. Tüketimde İspanya
ve İtalya diğer önemli ülkeler olup,
Türkiye’de ise kişi başına yaklaşık 2 kg
zeytinyağı tüketilmektedir. Çin Halk
Cumhuriyeti 2008/09 sezonu itibari ile
zeytinyağı tüketimi uluslararası istatistiklere
girmeye başlamış ve bu yöndeki talebin
yıllar itibari ile katlanarak artması dikkati
çekmektedir.
147
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4: Ülkeler İtibariyle Dünya Zeytinyağı Tüketimi (2004/05-2014/15) (1000 ton)
2004/05
2009/10
2010/11
2011/12
2012/13
2013/14
2014/15*
İtalya
840.0
675.7
660.0
724.5
590.0
600.0
520.0
Yunanistan
283.0
228.5
227.0
212.5
200.0
185.0
160.0
İspanya
615.7
539.4
554.2
582.1
513.0
580
515.0
Suriye
135.0
120.5
130.5
135.5
135.5
95.0
60.0
Türkiye
60.0
110.0
131.0
150.0
160.0
150
130.0
Avustralya
32.5
44.0
44.0
40.0
36.0
40.0
37.0
18.0
29.5
40.0
39.0
40.0
30.0
215.5
258.0
275.0
300.0
294.0
294.0
290.0
32.0
37.0
40.0
38.5
37.5
37.0
37.5
2.922.7
2.878.7
3.055.2
2.983.7
3.017.6
3026.5
2.823.5
Çin Halk C
ABD
Kanada
Dünya
Kaynak: IOC, 2015. * Tahmin
3. Türkiye Zeytinyağı Sektörü
Türkiye’nin 2004/2013 yılına ait yağlık
yönlü zeytin üretim istatistikleri Tablo 5’de
verilmiştir. 2003 yılında 465 bin ha olan
yağlı zeytin üretim alanı 2014 yılında
yaklaşık 606 bin ha alana çıkmıştır.
Türkiye’de 2005 yılından itibaren kapama
meyve bahçesi yapma koşulu ile sertifikalı
fidana teşvikler verilmiştir. Ancak verilen
teşvikler çeşitli sebeplerle sofralık bir çeşit
olan Gemlik fidanının dikimine neden
olmuştur. Yapılan politika değişikliği ile
sofralık zeytin teşvikleri düşürülmüştür.
(2011 yılından sadece yağlık zeytin fidanına
teşvik verilmektedir.) Son on yıllık dönemde
zeytin ağaç varlığında artışlar görülmekte ve
bunun sonucunda da Türkiye’nin toplam
tane zeytin üretim miktarının artacağı
beklenmektedir.
Tablo 5: Türkiye’de Yağlık Zeytin Alanı, Ağaç, Üretim ve Verimleri (2003-2014)
2003
2004
2005
2006
2007
2008
Yağlık Zeytin
Alanı (ha)
465 000
482 000
491 000
518 200
545 900
561 700
Yağlık Zeytin
Ağaç (1000 adet)
69 400
72 650
75 910
84 914
93 248
98 557
Yağlık Zeytin
Üretimi (Ton)
500 000
1 200 000
800 000
1 211 000
620 469
952 145
Toplam
Zeytin
Üretimi (Ton)
850 000
1 600 000
1 200 000
1 766 749
1 075 854
1 464 248
Yağlık Üret.
Toplam Üretime
Oranı (%)
59
75
66
69
58
65
Yağlık Ağaç
Verimi
(kg/ağaç)
8
18
12
18
9
13
2009
2010
2011
2012
2013
2014
560 200
563 800
576 200
586 100
594 900
606 042
100 738
102 334
100 257
104 568
111 331
113 570
830 641
1 040 000
1 200 000
1 340 000
1 286 000
1 330 000
1 290 654
1 415 000
1 750 000
1 820 000
1 676 000
1 768 000
64
73
69
74
80
75
11
14
15
17
15
14
Kaynak: TUİK, 2015.
Türkiye’deki mevcut dane zeytin üretimin
(2014
yılı)
%75
yağlık
olarak
değerlendirilmiştir. Marmara ve Karadeniz
Bölgesi hariç, Ege Bölgesi, Güney Doğu
148
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Anadolu ve Akdeniz Bölgesinde ağırlı
olarak yağlık yönlü zeytin üretimi
yapılmaktadır.
ile birlikte 2015/2016 üretim sezonunda
toplam zeytinyağı miktarının 163 00 ton
olacağı öngörülebilir.
Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi
(UZZK) koordinatörlüğünde oluşturulan
Zeytin ve Zeytinyağı Rekoltesi Ulusal
Resmi Tespit Heyeti’nin raporuna göre,
2015/2016 sezonunda zeytin üretiminin 1
108 000 ton, zeytinyağı üretiminin ise 143
115 ton olması beklenmektedir. Bu verilere
göre zeytin üretiminde geçen yıla göre %5,
zeytinyağında ise yaklaşık %16 düşüş
olması beklenmektedir. Ağaç başına
ortalama 7,6 kilogram olarak beklenen
zeytin verimi 2014/2015 üretim sezonuna
göre, ağaç başına 2 kg daha düşük olacağı
tahmin edilmektedir. Dolayısı ile verimde de
%21’lik bir azalış olacağı ifade edilebilir.
Türkiye’nin
1995/96-2014/15
yılları
zeytinyağı bilançosu Grafik 1’de verilmiştir.
Türkiye’nin ham tane zeytin üretiminde
meydana gelen dalgalanmaların zeytinyağı
üretimine yansıdığı bilinmektedir. Özellikle
son iki üretim sezonunda olumsuz iklim
faktörlerinin etkisi zeytinyağı üretiminin
yönünü aşağıya doğru çekmektedir. 2008
yılından bu yana batılı ekonomileri etkisi
altına alan küresel ekonomik kriz etkisi ile
zeytin ve zeytinyağı ihracatında daralmalar
meydana gelmiştir. Yunanistan, İspanya ve
İtalya’da mevcut olan ekonomik krizler,
Mısır, Suriye ve Tunus’ta meydana gelen
çalkantılar nedeni ile bu ülkelerde
hammadde fiyatları oldukça düşüktür. Bu
sonucun ise Türkiye’nin dış ticaretini
olumsuz yönde etkilediği ifade edilebilir.
Türkiye’nin zeytin ve zeytinyağı ithalatı
istatistiklere konu olmamaktadır.
Rekolte tahmin raporunda 2014/2015
sezonunda fiyatların sürekli yükseleceği
beklentisi ile devreden zeytinyağı stokunun
yaklaşık 20 000 ton seviyesinde olduğu
belirtilmektedir. Bu durumda, devreden stok
Grafik 1: Türkiye Zeytinyağı Bilançosu
Kaynak: IOC, 2015
4. Zeytinyağı Fiyatları
Dünya zeytinyağı üretimi 2014/2015 üretim
sezonunda
2
393 000
ton
olarak
gerçekleşmiştir. Dünya zeytinyağı arzının
düşmesindeki en önemli etken İspanya
149
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
üretiminin bir önceki yıla göre %53, son beş
yıl ortalamasına göre de %34 düşüş
göstermesi olmuştur. Bunun yanında ikinci
büyük üretici ülke İtalya’da da bir önceki
yıla göre %52 üretim kaybı olmuştur. Bu
kapsamda; İspanya ve İtalya’da geçen yıl
rekoltenin düşük olacağının görülmesiyle
birlikte 2014 yılı Temmuz ayından itibaren
piyasa fiyatları yükselişe geçmiştir. İspanya
piyasasında kampanyanın başlangıcında
(Kasım 2014) natürel sızma zeytinyağı fiyatı
bir önceki yıla göre %25 artış göstermiştir.
Sezon içerisinde fiyat artışları devam etmiş
olup, Haziran 2015’de bir önceki yıla göre
fiyat artış farkı %58’i bulmuştur. İtalya’da
da benzer şekilde fiyatlar hızla yükselişe
geçmiş, kampanya başında bir önceki yıla
göre yaklaşık %92 oranında artış
gerçekleşmiştir.
Tablo 6: Dünya Sızma Zeytinyağı Fiyatları (2010/11-2014/15)
Yıllar
2010-2011
2011-2012
2012-2013
2013-2014
2014-2015
İspanya (€/kg)
1,98
2,15
2,71
2,22
3,17
İtalya (€/Kg)
3,31
2,58
3,06
3,31
5,59
Ort fiyat (€/Kg)
2,65
2,37
2,89
2,77
4,38
Euro Kur
2,19
2,36
2,43
2,90
2,85
TL/Kg
5,80
5,62
7,02
8,03
12,48
Kaynak: IOC, 2015 Pazar fiyatları
Dünya
fiyatlarında
meydana
gelen
zeytinyağı fiyat artışları Türkiye’ye de
yansımaktadır. Zeytinyağı fiyatları gerek
Türkiye’de gerekse dünyadaki diğer üretici
ülkelerde yıllar itibariyle stabil bir yapı
izlemesine rağmen, 2014/15 sezonundan
itibaren ciddi bir yükselişe geçmesinin
nedenleri zeytinyağı arzında meydana gelen
daralma ve talepte oluşan genişlemenin
etkisi şeklinde ifade edilebilir.
4.1. Zeytinyağı Arzının Fiyatlara Etkisi:
Özellikle 2014/2015 üretim sezonunda bir
önceki sezona göre rekolte tahminlerinde
üretimde %18’lik artış olacağı beklentisine
rağmen üretim döneminde yaşanan olumsuz
iklim koşulları ve zeytin bahçelerinde
görülen hastalık ve zararlılar nedeniyle
zeytin ve zeytinyağı üretiminde geçmiş
yıllara göre beklenenden daha az üretim
artışı
gerçekleşmiştir.
Zeytin
yetiştiriciliğinin
yoğun
olarak
gerçekleştirildiği
Ege
ve
Marmara
bölgelerinde, çiçeklenme ve meyve tutumu
döneminde görülen aşırı yağış ve ani
sıcaklık değişimleri sonucunda meyve
tutumu olumsuz etkilenmiştir. Diğer yandan
ilkbahar döneminde aşırı yağışlar nedeniyle
Halkalı Leke Hastalığının neden olduğu
dane dökülmeleri yoğun olarak görülmüştür.
Çiçeklenme ve meyve oluşumu döneminde
zararlılar (özellikle zeytin sineği) ile yeterli
mücadele yapılmaması nedeniyle verim ve
kalite kayıpları yaşanmıştır.
Zeytin yetiştiriciliğinin geleneksel olarak
dağlık- kır arazilerde yapılıyor olması ve bu
arazilerde de kültürel işlemlerin gerektiği
gibi zamanında ve usulüne uygun
yapılamaması periyodisitenin şiddetini
artırmaktadır. Söz konusu durum zeytin ve
zeytinyağı
üretimini
olumsuz
etkilemektedir.
150
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Ülkemizde 2004’de yapılan Zeytin Zirvesi
ile birlikte İspanyadan sonra ağaç varlığı
açısından dünya ikinciliğine ulaşmak
hedeflenmiştir. Bu doğrultuda uygulanan
politikalar ve verilen teşvikler ile zeytin ağaç
varlığı
artmıştır.
Ancak
bahçelerin
ekonomik verim yaşına gelmemeleri
nedeniyle arz miktarında belirlenen hedefe
henüz ulaşılamamıştır.
4.1. Zeytinyağı Talebinin Fiyatlara Etkisi:
Dünya zeytinyağı tüketim istatistiklerine
bakıldığında zeytinyağının daha çok
üretildiği
ülkelerde
tüketildiği
görülmektedir. Dünya genelinde AB
ülkelerinin toplam tüketimden aldığı pay
%70 olup, İtalya bu oranın yaklaşık %30’luk
bölümünü oluşturmaktadır. Ancak son
yıllarda Uluslararası Zeytin Konseyinin
zeytinyağının tanıtım ve promosyon
çalışmaları neticesinde iç ve dış tüketim
artmıştır. AB ülkeleri dışındaki dünyada en
büyük tüketici ülke ABD’dir. Diğer yandan
Çin 2007/08 yılından sonra zeytinyağı
ithalatına başlamış ve giderek artan bir
trende devam etmektedir. Dünya’daki
eğilime paralel olarak ülkemizde de sağlıklı
beslenme bilincinin gün geçtikçe artması ile
uzun yıllar 1 Kg civarında seyreden kişi başı
zeytinyağı tüketimi son iki yılda 2 Kg’a
çıkmıştır.
5. Sonuç
Dünya’da ve Türkiye’de 2014/2015 yılı
itibariyle sektörde öne çıkan en önemli
husus zeytinyağı fiyatlarındaki artışlardır.
Zeytinyağı üretiminde lider konumda olan
İspanya ve İtalya’da yaşanan olumsuz iklim
koşulları ve zeytin bahçelerinde görülen
hastalık ve zararlılar nedeniyle zeytinyağı
arzında ciddi düşüş yaşanmıştır. Türkiye’de
de rekolte tahminlerinin altında gerçekleşen
üretim zeytinyağı fiyatlarında bir tırmanışa
neden olmuştur. Olumsuz iklim koşulları
beraberinde halkalı leke zeytin sineği gibi
hastalıkların ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Diğer yandan hem iç piyasada
hem de dış pazarlarda zeytinyağına olan ilgi
artan bir seyir izlemektedir. Türkiye’de
2015/2016 yılının yok yılı olması nedeniyle
yapılan rekolte tahmin çalışmalarında 140
000 ton civarında zeytinyağı arzı
beklenmektedir. Önümüzdeki yıllardan
itibaren yeni oluşturulan kapama zeytin
bahçelerinin verime geçmesi ve kültürel
işlemlerin (sulama gübreleme, ilaçlama,
mekanizasyon ile hasat vb.) yapılması
sonucu periyodisitenin kontrol altına
alınması ile birlikte arzda artış olması
muhtemeldir.
Kaynaklar:
EİB, 2015. Zeytin ve Zeytinyağı Çalışma Raporları, (Çeşitli yıllar), İzmir.
FAO, 2015. http://faostat.fao.org/site/291/default.aspx Erişim Tarihi: 20 Ekim 2015.
IOC, 2015 http://www.internationaloliveoil.org/estaticos/view/131-world-olive-oil-figures
Erişim Tarihi: 20 Ekim 2015.
151
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ÖZTÜRK, F. ve YALÇIN, M. 2013. Türkiye Zeytinyağı İhracatındaki Son Gelişmeler,
Sektörün Ekonomideki Yeri. Tarım Türk Dergisi, Mart-Nisan 2013. sayı: 40. Yıl:8. sayfa
92-95. İzmir.
ÖZIŞIK, S. ÖZTÜRK, F. YALÇIN, M. 2011. Türkiye'de Zeytincilik Sektöründe Uygulanan
Desteklemeler. Korumaya Yönelik Politikalar ve Sektöre Yansımaları. Yaşar Üniversitesi,
2. Uluslararası Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Sempozyumu. 7-8 Aralık 2011.
UZZK, 2015. Zeytin ve Zeytinyağı Rekolte Tahminleri Raporu (2015/16).
TUİK, 2015. http://tuikapp.tuik.gov.tr/
152
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Arıcılık (Arı, Bal, Diğer Arı Ürünleri)
Ümit KAYABOYNU
Muzaffer DUMAN
Ordu Arıcılık Araştırma Enstitüsü
1. Giriş
Dünya nüfusu hızla artmakta olup, nüfus
artışıyla birlikte hızlı sanayileşme ve
kentleşme nedeniyle yerleşim bölgelerinde
tarım alanlarının azalması, kaynakların daha
rasyonel kullanılmasını ve alternatif
yöntemlerin aranmasını gerektirmiştir.
olduğu, rüzgarsız, ve gün içi güneşli zaman
diliminin fazla olduğu bölgelerdir. Bal
arılarının en iyi faaliyet gösterdiği sıcaklık
25-26oC olarak belirtilse de, bal arısı
kolonilerinin -40oC ile +40oC arasında
faaliyet gösterebildiği bilinmektedir.
Arıcılık; az sermaye ve düşük girdi
kullanımı, kısa zamanda gelir getirmesi ve
toprağa bağımlı olmadan yapılabilmesi gibi
birçok özellikleri nedeniyle ön plana
çıkmıştır. Arıcılık, dünyada yapılan en eski
tarımsal uğraşılardan birisidir. Arıların
yeryüzünde elli milyon yıldır bulunduğu ve
arıcılık tarihinin on bin yıl öncesine kadar
uzandığı bilinmektedir.
Arıcılık faaliyetleri sonucunda ana arı ve
oğul arı kolonisi üretiminin yanı sıra bal,
balmumu, arı sütü, polen, arı zehiri, propolis
gibi insan yaşamı ve beslenmesi için gerekli
ve değerli birçok ürün elde edilmektedir.
Türkiye’de arıcılık faaliyetleriyle en fazla
üretimi yapılan ürün değerli bir besin
maddesi olan baldır.
Arılar, Hymenoptera takımında Apis cinsi
içinde yer almaktadırlar. Yeryüzünde
20.000’den fazla tanımlanmış arı türü
bulunmaktadır. Dünyada 11 bal arısı türü
bulunmakta olup Türkiye’de yetiştiriciliği
yapılanların tamamı Apis mellifera türüdür.
Dünyada bulunan 27 bal arısı alt türünün 6
tanesi Türkiye’de yer almaktadır.
Bal arısı kolonilerinin en ideal çalışma
koşulları nektar ve temiz su kaynağının
Arıcılık, canlı arı materyalleri ve arı ürünleri
üretimi haricinde birçok ülkede polinasyon
amacıyla yapılan bir meslek olmuştur.
Arıcılık (özellikle Bombus Arısı) faaliyetleri
sonucunda polinasyona olan katkısıyla
bitkisel üretimde nitelik ve nicelik artırması
söz konusudur. Arı yetiştiriciliği ile elde
edilen balın parasal değeri arıların bitkisel
üretime polinasyon ile olan katkılarının
yanında çok az kalmaktadır.
153
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2. Dünyada Arıcılık
Arıcılık dünyada insan yaşamının olduğu
bütün kıtalarda yapılmaktadır. Arıcılık
birçok ülkede sadece bal üretimi için
yapılmakta olsa da bazı ülkelerde
polinasyona olan büyük katkısı nedeniyle de
yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü
(FAO) verilerine göre, dünyada yaklaşık 130
ülkede, 3 milyon arı yetiştiricisi arıcılık
yapmaktadır. Dünyada 81.027.785 adet arı
kolonisi bulunmaktadır (FAO, 2013).
Dünyada en fazla bal arısı kolonisine sahip
ülkeler Hindistan, Çin, Türkiye, Etiyopya ve
Rusya’dır (Tablo 2). Dünyada koloni başına
bal üretim miktarı ortalama 20 kg
civarındadır. Koloni başına bal üretim
miktarı Kanada, ABD, Meksika ve Çin’de
(30-60 kg) dünya ortalamasının oldukça
üzerindedir (Korkmaz, 2013).
Tablo 3. 2012 Dünya Bal Üretim Miktarı
Sıra
1
2
3
4
5
Tablo 1. Yıllara Göre Dünya Arıcılık
Verileri
Yılla
r
2009
2010
2011
2012
2013
Kovan
Sayısı
(Adet)
76.147.910
78.019.955
78.496.035
80.513.551
81.027.785
Bal
Üretimi
(Ton)
1.510.322
1.547.216
1.573.028
1.592.701
Verim
(Kg/koloi)
6
7
19.83
19.83
20.04
19.78
1
2
3
4
5
6
Hindistan
Çin
Türkiye
Etiyopya
Rusya
Diğer
7
Dünya
1.592.701
Dünyada üretilen balın yaklaşık %30’u
uluslararası ticarete konu olmaktadır.
Dünyada bal ihraç eden ülkeler Çin,
Arjantin,
Meksika,
Almanya
ve
Brezilya’dır. Dünyada bal ithal eden ülkeler
ise ABD, Almanya, Japonya, İngiltere ve
Fransa’dır (Şentürk, 2014).
Tablo 2. 2013 Dünya Arı Kovanı Varlığı
Ülkeler
Dünya
Bal Üretimi (Ton)
451.600
88.162
75.500
70.134
66.720
840.585
Kaynak: (FAO 2013)
Kaynak: (FAO 2013)
Sıra
Ülkeler
Çin
Türkiye
Arjantin
Ukrayna
ABD
Diğer
Kovan Sayısı
(Adet)
11.600.000
9.010.000
6.641.348
5.250.000
3.284.176
45.242.261
81.027.785
Kaynak: (FAO 2013)
Dünyadaki bal arısı kolonilerinin yaklaşık
%44’ü Asya, %21’i Avrupa, %20’si Afrika,
%14’ü Amerika, %1’i ise Okyanusya
kıtasındadır (FAO, 2013).
Uluslararası piyasada balın değeri 2 dolar
civarında olmasına karşın Türkiye balının
uluslararası piyasaya çıkış değeri ortalama 4
dolardır. Bu fiyat farkı ile birlikte gıda
güvenliği sağlanamamış standart ürün
üretilememesi nedeniyle koloni sayısı ve bal
üretimi bakımından dünyada önemli bir yere
sahip olan Türkiye, bal ihracatında istediği
rakamlara bir türlü ulaşamamaktadır.
154
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Türkiye’de Arıcılık
Arı gen merkezlerinden biri sayılan Türkiye
koloni varlığı, bal üretimi ve yaklaşık 81.000
adet işletme varlığı ile dünyada arıcılık
konusunda sayılı ülkeler arasında yer
almaktadır (TUIK, 2014).
Türkiye’nin bulunduğu coğrafi konum,
zengin bitki florası ve genotip zenginlik
sayesinde yılın her mevsiminde, bal, polen
vb. arı ürünleri üretimi yapılabilmektedir.
Dünyaca ünlü ballar (Anzer Balı) yanında
Kestane Balı, Ormangülü Balı gibi değerli
ballar da Türkiye’de üretilmektedir.
Türkiye’de 7.082.732 adet arı kolonisi
(dünyada 3. sırada) bulunmaktadır.
Türkiye’de 103.525 ton bal (dünyada 2.
sırada), 4.053 ton balmumu üretilmektedir
(TUIK 2014).
Tablo 4. 2014 Türkiye Arıcılık Verileri
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
İl
Muğla
Ordu
Adana
Aydın
Antalya
Mersin
İzmir
Sivas
Balıkesir
Siirt
Diğer
Türkiye
Toplam Kovan Sayısı (adet)
827.540
527.078
457.953
239.877
215.193
213.995
200.044
194.428
153.329
147.858
3.905.437
7.082.732
Bal Üretimi (ton) Balmumu Üretimi (ton)
15.281
621
15.038
80
9.714
397
3.446
133
2.710
160
2.883
215
2.877
129
3.038
206
2.637
55
2.026
65
43.875
1.992
103.525
4.053
Kaynak: (TUIK 2014)
Türkiye’de arı kolonisi varlığı bakımından
bölgeler itibarı ile sıralama, Ege, Karadeniz,
Akdeniz, Doğu Anadolu, Marmara, İç
Anadolu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi
olarak oluşmaktadır.
Türkiye’de ortalama koloni başına 14,62 kg
bal üretilmektedir. Bu dünya ortalamasından
yaklaşık %30 aşağıdadır. Ülke içi piyasada
perakende bal satış fiyatı ortalama 10-25
Kg/TL’dir (3-10 $).
Kovan varlığı bakımından Türkiye’de iller
sıralamasında Muğla (ülkenin %11,7’si),
Ordu (ülkenin %7,4’ü), Adana (ülkenin
%6,5’i), Aydın (ülkenin %3,4’ü) ve Mersin
(ülkenin %3’ü) illeri en üst sırada yer
almaktadır.
Türkiye’de kişi başı bal tüketim miktarı ise
1,2-1,3 kg olduğu düşünülmektedir.
Türkiye’de sabit arıcılık ve gezginci arıcılık
olmak üzere iki tip yetiştiricilik söz
konusudur.
Özellikle Ordu ili arı
yetiştiricileri arasında gezginci arıcılık
faaliyeti oldukça yaygındır. Türkiye’de
155
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
dünyada olduğu gibi yaygın olarak Apis
mellifera yetiştiriciliği yapılmaktadır. Arı
barınağı olarak %97’nin üzerinde standart
Langstroth tipi modern kovanlar, %3
civarında da ilkel kovan diye tabir edilen
kütük kovan vb. kullanılmaktadır.
4. Sonuç
Türkiye coğrafi konumu itibarı ile birçok
iklim
özelliklerini
bir
arada
bulundurmaktadır. Bu iklim çeşitliliği yılın
her döneminde arıcılık yapmaya imkan
vermektedir. Ayrıca Türkiye genetik
çeşitlilik bakımından da dünyanın en zengin
ülkelerindendir. Bu doğal yapının getirdiği
avantajlarla birlikte ülkede yer alan
insanların bu konuya yaklaşımları da
Türkiye’yi dünya arıcılığında ön plana
çıkartmaktadır.
Türkiye, kovan varlığı ve bal üretim miktarı
bakımından dünyada ilk üç sırada yer
almasına rağmen kovan başına bal verimi ve
diğer arı ürünleri üretim miktarı bakımından
istenen ve beklenen seviyenin oldukça
altındadır. Bunun başlıca sebebi km2’ye
düşen arı kolonisi sayısı birçok ülkede 1 ve
1’in altında iken Türkiye’de 6’nın
üzerindedir. Ayrıca arı ürünleri ihracatı yok
denilecek kadar azdır.
Bütün bu değerlendirmeler göz önüne
alındığında; Türkiye arıcılığını daha iyi hale
getirebilmek ve dünyada söz sahibi
olabilmek adına, üretim maliyetlerinin
düşürülmesiyle sektördeki kişilerin refah
düzeylerinin yükseltilmesi çalışmalarına
ağırlık verilmelidir. Km2’ye düşen arı
kolonisi sayısı bakımından diğer birçok
ülkeye göre fazlası bulunan Türkiye’de arı
koloni sayısı artırma çalışmaları yerine birim
arı kolonisi başına verimi artırma
çalışmalarına
ağırlık
verilmelidir.
Standartları yakalamış kalıntı problemi
olmayan, dünyanın her yerinde kalite ve
hijyen bakımından kabul gören bal ve diğer
arı ürünlerinin üretim planları yapılmalıdır.
Islah çalışmalarının yanı sıra yetiştiricilikte
kaliteli damızlık materyal probleminin
çözümü için atılan adımlar devam ettirilmeli
ve eğitim faaliyetleri gibi sürekliliği
sağlanmalıdır.
Kaynaklar
Birleşmiş Milletler Gıda Tarım Örgütü (FAO), 2013.
http://faostat.fao.org/site/573/default.aspx#ancor (Erişim Tarihi: 02.11.2015)
KORKMAZ, A., 2013. Anlaşılabilir Arıcılık. Samsun GTH İl Müdürlüğü Yayını, Samsun.
ŞENTÜRK, B., 2014. Dünya Bal Üretiminin Ekonomik Açıdan Değerlendirilmesi. Petek
Dergisi, Sayı:11, (2014/1), Sayfa:18-20, Samsun.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUIK), 2014. http://tuikapp.tuik.gov.tr/hayvancilikapp/hayvancilik.zul
(Erişim Tarihi:02.11.2015)
156
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Çölleşme İle MücadeleKonya-Karapınar Örneği
Durmuş Ali ÇARKACI
Toprak Su ve Çölleşme ile Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Dünyada ve ülkemizde yaşanan hızlı ve çok
yönlü değişimle, çeşitlenen ihtiyaçlar daha
dinamik ve verimli bir yapılanmayı
gündeme getirmiştir. Bu küresel değişimde
üzerimize düşenin yapılmasında, günlük
politikaların dışında; tarıma, ekolojiye
uygun, sürdürülebilir stratejik bir vizyonla
yaklaşılması gerekmektedir. Politikaları
küresel
ölçekte
belirlenen
tarımda,
ekonomik
ve
fiziksel
anlamda
sürdürülebilirliği sağlamanın, insanımıza
yeterli ve sağlıklı gıda sunumunu
gerçekleştirmenin
sorumluluğunu
Bakanlığımız taşımaktadır.
Çölleşme
gibi
ekolojik
sorunların
çözümünde ortaya çıkmadan önce önlemeye
dönük
pro-aktif
tedbirler
almak
gerekmektedir.
Oluşabilecek
olumsuz
senaryolarda geleceği hedef, hizmet odaklı
planlayacak kolaylaştırıcı tedbirler ve
önlemler geliştirilmelidir.
UNCCD’ye göre “Çölleşme”, kurak, yarıkurak ve az yağışlı alanlarda, iklim
değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dâhil
olmak
üzere
çeşitli
faktörlerden
kaynaklanan toprak bozulmasını ifade eder.
Çölleşmeye; arazilerin çoraklaştırılması,
organik ve inorganik atıklarla toksin
elementlerin
birikimi,
radyoaktif
bulaşmalar, aşırı gübre kullanımı, yanlış
sürüm ve işleme teknikleri ile toprakların
kompaksiyonu, yüzeyde kabuk oluşumu,
ormansızlaşma, yanlış mera yönetimi, yanlış
ve amaç dışı arazi kullanımı gibi bir çok
yanlış eylemler ile insan aktivitelerinin de
dâhil olduğu çeşitli etmenler neden
olmaktadır. (Anonim, 2004 ve Anonim,
2005).
Bu çalışmada çölleşme ile mücadelenin
tanımlanması, kurum tarafından çölleşme ile
mücadele odaklı yürütülen projeler hakkında
bilgi vermek ve konu ile ilgili önerilere yer
vermektir.
2.Dünyada Durum
Günümüzde Dünya arazi varlığının yaklaşık
% 28’i kuraklık; % 23’ü bitki besin
elementlerince yetersizlik veya mineral
stresi; % 22’si yetersiz profil derinliği veya
157
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sığ derinlik; % 10’u aşırı su; % 6’sı devamlı
don sorunlarıyla öncelikli olarak yer alırken;
ancak tüm kara parçasının % 11’inde toprak
profili derinliği içinde her hangi bir sorunu
bulunmamaktadır
veya
bulundukları
ekolojik bölgesi içinde çevresine oranla en
verimli toprakları temsil etmektedir. İnsan
aktivitelerinin de neden olduğu Dünya
toprakları üzerinde bozuluma uğrayan
toplam arazi parçasının alanı yaklaşık
1.964x106 ha’dır. Bu alan Türkiye kara
parçasının yaklaşık 25 katı bir alana denk
gelmektedir. Buna karşın Dünyamızda en
verimli toprakların yayılım alanı yaklaşık
350,790x106
ha'dır
ve
Türkiye
yüzölçümünün yaklaşık 4,5 katıdır.
Dünyamızın yaklaşık 4.048x106 ha’sı
ağaçlık ve orman alanlarıdır; ancak bu alanın
719x106 ha’sı bozuluma uğramıştır. Bu
değer kendi sektörünün, % 18’inin
bozulumuna
karşılıktır.
Otlakçılık
sektörünün Dünyada yayılımı 3.212x106
ha’dır. Bu alanın % 21’ine karşılık gelen,
yaklaşık 685x106 ha çayır-mera alanı
bozuluma uğramıştır. Tarım alanlarının
Dünya’daki toplam yayılım alanı, diğer
sektörlere göre oldukça düşüktür ve
1.475x106 ha’dır. Bu alanın da yaklaşık %
38’ini oluşturan 562x106 ha alan,
çölleşmeye uğramıştır. Orman, otlakçılık ve
tarım sektörü üretim alanlarının yayılımını
ve kendi içindeki çölleşme oranlarını
değerlendirdiğimizde; özellikle tarımsal
üretim
alanlarındaki
toprak/arazi
bozulumunun veya çölleşme sorununun
daha hızlı yayıldığını ve kendi sektörü içinde
de daha büyük boyutlarda olduğunu
görmekteyiz (Cangir ve Boyraz, 2008).
3.Türkiye’de Durum
Ülkemizin Bulgaristan sınırından başlayarak
İstanbul Boğazına kadar yer alan Yıldız
Dağları ve İstanbul Boğazından başlayarak
Rusya sınırına kadar devam eden
Karadeniz’in orman alanlarında yer alan
iklim kuşağı bölgesi hariç diğer bölgelerinde
ağırlıklı olarak yarı kurak ve yarı nemli iklim
hâkimdir. Topografik açıdan % 12’den daha
fazla eğime sahip ve erozyona duyarlı
yörelerinde ağırlıklı yer aldığı dik, çok dik
ve sarp araziler, tüm kara parçamıza oranı %
62 gibi yüksek bir değerdir. Bitki besin
elementlerinin hareketliliği açısından çok
kireçli ve killi bir yapıdaki jeoloji yapıya
sahiptir. Kişi başına düşen kullanılabilir su
potansiyeli Dünya ortalamasının çok altında
olduğu hidrojeolojik yapısı bulunmaktadır.
Bitki örtüsü özellikle zayıf ve çok zayıf
botaniksel kompozisyona sahip meraları
oluşturmaktadır. Tarım arazi varlığı
açısından toplam yüzölçümümüzün üçte
ikisinden daha fazlası işlemeli tarıma uygun
olmayan
arazisi
mevcuttur.
Orman
varlığında ise yarıya yakın oranda “bozuk
orman” niteliğinde ve teknik kriterlere göre
odun verimi sağlanamayan orman alanları
mevcuttur. Yukarıda bahsedilen bütün bu
demografik
baskıların
etkileri
değerlendirildiğinde, doğa-insan ikileminin
karşılıklı etkileşimiyle ülkenin çölleşme
riskiyle karşı karşıya oluşu kaçınılmaz bir
olgu gibi gözükmektedir. Ancak 9000 yıldır
uygarlıklara ev sahipliği yapmış Türkiye,
aynı zamanda “Kentsel Tarım”ında ilk
yapıldığı ülke konumundadır (Anonim,
2005).
158
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünce
yapılan toprak etütlerine göre 15,6 milyon ha
alanda orta derecede, 28,3 milyon ha alanda
şiddetli, 13,2 milyon ha alanda ise çok
şiddetli su erozyonu problemi olduğu
belirlenmiştir. Ülkemizde 460.000 ha alanda
var olan rüzgâr erozyonunun yaklaşık %
66’sı (322.000 ha) Konya ilimizdedir
(Doğan, 2011).
Türkiye’de çölleşmenin nedenleri 3 kategori
altında toplanmaktadır. Bunlar: doğal
nedenler,
teknik
nedenler
ve
sosyoekonomik, yönetimsel ve yasal
nedenlerdir (Anonim, 2005).
3.1.Doğal Nedenler
Toprak aşınımı; su ve rüzgâr erozyonu,
kumul hareketleri,
Topraklardaki bitki besin elementlerinin
yüzeyden veya yıkanmayla profilden
uzaklaşarak toprak verim
bozulmalar,
İklimsel değişimlerdir.
kalitesindeki
3.2.Teknik Nedenler
Ormansızlaşma,
Meraların, özellikle yamaç alanlarındaki
meraların yanlış, düzensiz, kontrolsüz ve
zamansız -ağır biçimde- otlatılmaları,
Hidrojeolojik yapının veya hidrolojik
döngünün yapay yollarla etkilenmesi,
Anız yakımı,
Tarım topraklarının yanlış yönetimi ve
toprak yorgunluğunun oluşması,
Çiftçi uygulamalarında tarla içi plansız
sulamanın neden olduğu yüksek taban
suyunun sürekli etkisi, çoraklaşma etmenleri
ve sulama oranı ve randımanın arzu edilen
düzeylerde olmaması,
Tarım ve orman niteliğindeki alanların amaç
dışı kullanımı (Toprak betonlaşması),
Özellikle tarım topraklarındaki tuzlulaşma,
alkalileşme gibi çoraklaşma ile asitleşme
sorunları,
Endüstrinin organik/inorganik atıkları ve
deterjanlar gibi evsel atıklarla toprakların
kimyasallarla
bulaşması
ile
toksin
elementlerin birikimi,
Toprak sıkışması ile pulluk (altı)/trafik
katmanlarının oluşması ile ortaya çıkan
strüktürsüzleşme ve kabuklaşma gibi
toprakların fiziksel bozulumu,
Tarım ve orman ekosistemlerinin plansız
olarak yönetimi veya arazilerin yanlış
kullanımı veya tarım, mera ve orman
alanlarının
karşılıklı
olarak
yanlış
yapılanmalarıdır.
3.3.Sosyoekonomik, Yöntemsel ve Yasal Nedenler
Farklı amaçlar için arazi yönetimi ve
kullanılması yetkisinin birçok kurum ve
kuruluşun idaresinde yönetilmektedir ve
kendi aralarındaki eşgüdüm eksikliği veya
kopukluğu nedeniyle toprak kullanımının ve
korunmasının kavram kargaşasına neden
olması ve doğal kaynakların rasyonel
kullanımına uygun mevzuatın olmaması
veya yetersiz kalması nedeniyle yasal
mevzuattan kaynaklanan sorunlardır.
159
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
4.Çölleşme ile Mücadele için Kurumumuzun Yürüttüğü Çalışmalar
Ülkemizde rüzgâr erozyonu ve çölleşme ile
yapılan mücadelenin en güzel örneği Konya
Karapınar'da yapılan çalışmalardır. 1950'li
yılların sonunda aşırı otlatma, yanlış
tarımsal uygulamalar vb. sebeplerden dolayı
eski bir göl yatağı olan sahada rüzgâr
erozyonu ile birlikte kum fırtınaları başlamış
tarım sürdürülemez hale gelmiştir. Bununla
birlikte erozyon ve çölleşme mevcut
yerleşim yerlerini de etkilemiş, yollar trafiğe
kapanmış, hastalıklar artmış, hayvanlar telef
olmuş, hayat yaşanamaz hale gelmiştir.
1960'lı yıllarla birlikte bölgede çölleşme ve
erozyona karşı örnek bir çalışma başlatılmış
günümüze kadar gelen süreçte bölgede
erozyon kontrol altına alınmıştır.
Günümüzde bu çalışmalar geçmişle bağını
koparmadan projelerle devam etmektedir.
Çölleşme ile Mücadelede Toprak Su ve
Çölleşme ile Mücadele Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü farklı kaynaktan çeşitli birçok
proje yürütmektedir. Tarımsal üretimin
sürdürülebilirliği açısından toprak ve su
yönetimini ilgilendiren projelerden özellikle
rüzgâr erozyonuna ve toprak kayıplarına
karşı yürütülen TAGEM farklı koruyucu
kuşak çalışmalarıyla devam etmektedir. Bu
çalışmanın çıktıları özellikle; ÇATAK
projesinin uygulayıcılarına rehber olmuştur.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğünce
toplulaştırılması yapılan ve devam eden
tarım arazilerinin sınırlarında da canlı
perdeleme oluşturulması benimsenmiş olup
KOP eylem planına alınmıştır. Ayrıca
bölgede canlı perdeleme tesisi eden farklı
kişi ve kuruluşlara da en az su tüketimi olan,
olumsuz şartlara dayanıklı türlerin seçilmesi
konusunda veri kaynağı olmuştur. Bu
projenin çıktılarının en güzel örneği,
Karapınar Akören mevki çiftçi tarım
arazilerinde takribi 100.000 adet rüzgâr
perdesi tesisi inşa edilmesi olmuştur.
Kurumumuzda sonuçlandırılan ve sonuçları
uygulamaya aktarılan diğer bir çalışmada
kuru tarım yapılan alanlarda şeritvari ekim
uygulamasıdır. Şeritvari ekimde hem
erozyon önlenmekte hem de su kaybı
azalmakta olup aynı zamanda anız
yangınlarına karşı da tedbirler alınması
sağlanmıştır. Bölgede şeritvari ekim
uygulaması benimsenmiştir. Ayrıca toprak
işlemesiz tarım yöntemiyle Kurumumuza
bağlı Karapınar Çölleşme ve Erozyon
Araştırma Merkezinde 330 dekarda ve çiftçi
arazisinde 400 dekarda şeritvari ekimi
yapılmıştır.
Yine çölleşme ile mücadele kapsamında
suyun toprakta biriktirilmesi, muhafazası,
suyun etkin kullanılması, atık suların
kullanımı ve kısıtlı sulama ile ilgili TAGEM
araştırmalar yürütülmekte olup bu projelerin
bir kısmı sonuçlandırılmış ve sonuçları
uygulamaya aktarılmaya başlanmıştır. Bu
projelerden su kaynaklarının etkinliğinin
artırılmasında zeolitin araştırılması, dane
mısırda farklı fenolojik dönemdeki kısıtlı su
uygulamalarının araştırılması, buğday ve
şeker pancarında kısıtlı su uygulama ve
Konya kentsel atık suların tarımsal sulamada
kullanılması projeleri sonuçlandırılmış olup,
bu projelerin çıktıları müdürlüğümüzce
düzenlenen
araştırma
günlerinde,
sempozyumlarda
ve
kongrelerde
paylaşılmaktadır.
Bu projelerden atık su kullanımı atık suların
tarımsal amaçlı kullanımında belediye ve
160
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
diğer kurumlara ışık tutmuş ve özelliklede
yeşil alan sulamasında kullanılmaya
başlanmıştır.
Kurak alanlarda hem mera ıslahında hem de
erozyonla mücadelede kullanılabilecek bir
C4 enerji bitkisi olan 4 kanatlı atripleks
canescens tuz çalısı ile yürütülen proje
çalışması sonuçlandırılmıştır. Bu bitkinin
sadece dikim yılında sulama gerektirdiği ve
daha sonraki yıllarda sulama gerektirmediği
sıcağa, kuraklığa ve soğuğa karşı
mukavemetli
olduğu
belirlenmiştir.
Projeden elde edilen sonuçların kurak
alanlarda başarılı ve ümitvar sonuçlar
içermesi nedeni ile bitkinin kurumumuza
bağlı Karapınar Çölleşme ve Erozyon
Araştırma Merkezi üretim tesisinde takribi
30.000 adet çoğaltımı yapılmış, Kırşehir
Tarım İl Müdürlüğü ile koordineli olarak
Kırşehir’de
bu
bitkinin
dikimi
gerçekleştirilmiştir.
Mısırda kısıtlı su çalışmasının sonuçlarından
özellikle Pan kabı kullanımı KOP ve diğer
paydaşlar tarafından ilgi çekmiş ve bölgede
kullanımın yaygınlaştırılması konusunda
yeni
çalışmalar
yapılabileceği
fikri
doğmuştur. Halen Konya bölgesinde
300.000 dekarı aşan bir alanda mısır tarımı
yapılmakta
olup
damla
sulama
kullanılmasına rağmen üreticinin ne kadar
su vereceğini bilmediğinden kayda değer bir
su
tasarrufu
sağlanamamakta
olup
buharlaşma esasına dayanan Pan kabının
kullanılmasıyla birlikte önemli bir su
tasarrufu sağlanabilecektir.
Devam eden projelerden özellikle su hasadı
ile ilgili projeler havza için önemli bir konu
olup projelerin ilk yıl çıktılarına göre
erozyona karşı ağaçlandırmada farklı su
hasadı yöntemlerinin
görülmüştür.
etkili
olabileceği
Yine çölleşmede önemli bir faktör olan
toprak bozunumu ile ilgili devam eden
projeler de önemli bir yer tutmaktadır.
Bunlardan farklı münavebe sistemi ve
toprak işleme yöntemlerinin toprağın
fiziksel özellikleri ve erozyona etkilerinin
belirlenmesi projesi ile toprak karbon
yapısını koruyacak, organik maddeyi ve
agregatlaşmayı artıracak ürün ve işleme
modellerinin belirlenmesine çalışılacaktır.
Atıkların tarımda yeniden kullanımı ile ilgili
önemli bir çalışma olan Erozyona uğramış
mera alanlarında arıtma çamurunun
kullanım olanaklarının değerlendirilmesi
projemizde bu yılki verilerine göre, toprak
iyileştirme ve bitki vejetasyonu gelişimi
açısından evsel kökenli biyokatının
muhtevasındaki organik maddenin mera
bitki gelişimini ve topraktaki agregat
stabilitesini artırdığı ve erozyon ile
mücadelede etkili olabileceği görülmüştür.
Devam eden projelerden olan havuç ve
ayçiçeğindeki kısıtlı su çalışmaları da
bölgede kıt olan su kaynaklarının en verimli
şekilde
değerlendirilme
olanakları
araştırılacaktır.
Müdürlüğümüzce bitirilen, devam eden ve
yeni başlayacak çalışmaların sonuçları konu
ile ilgili kurum kuruluş ve kişilerle
paylaşılmaktadır. Haziran ayının ikinci
pazarı olan Toprak Bayramı ile 17 Haziran
Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü
birleştirilerek bir hafta süreyle kutlamalar
yapılmaktadır. Bu etkinliklerde yerel, ulusal
ve uluslararası bazda katılımcılarla proje
çıktılarımız
paylaşılmaktadır.
Müdürlüğümüz Karapınar Çölleşme ve
161
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Erozyon Araştırma Merkezinde erozyon ve
çölleşme bilincini oluşturmak için ve
eğitimlerde kullanmak üzere doğa okulu
sahası tesis edilmiş; bu alanda rüzgâr
tünelleriyle rüzgâr erozyonu oluşturularak
canlandırma yapılmıştır. Ayrıca farklı tip
koruyucu kuşakların gösterilmesi, toprak
profilleri, kayaçlar ve alternatif ve endemik
bitki türleri teşhir edilmiştir.
Müdürlüğümüz Karapınar Çölleşme ve
Erozyon Araştırma Merkezi sera üretim
tesislerinde kurağa dayanıklı bitki türlerinin
çoğaltılması
ve
araziye
aktarılması
çalışmaları devam etmektedir. Bu kapsamda
56 çeşit bitki türünün ve bunlardan
başlıcalar, takribi 120.000 adet lavanta
(Lavandula officinalis L.), 10.000 adet ardıç
(Juniperus sp.) türleri (Sky rocet, yaylı ve
sabin ardıcı), 10.000 adet bozkır otunun
(Kochia prostrata L.) üretimi yapılmıştır.
Yukarıda belirtilen çalışmalara ek olarak
Çölleşme ve Erozyona karşı bilincin
oluşturulması için Karapınar’da orta öğretim
ve liselerde seminerler verilmiş tüm bölge
genelinde “Çölleşme ve Erozyon” temalı
resim yarışmaları düzenlenmiştir. Yine
TÜBİTAK destekli yürütülen ''Rüzgârda
Uçuşan Topraklar'' isimli sosyal projede ise
Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü ile
işbirliği yapılmıştır.
Bu projelerle birlikte Müdürlüğümüz diğer
kurumlarla projeler yürütmüştür. Bunlardan
en önemlisi TÜBİTAK destekli 3E
(Erozyon, Emisyon, Enerji) projesi olup
farklı toprak işleme aletlerinin topraktaki
etkilerini
araştıran
çalışmada
Müdürlüğümüz projenin erozyonla ilgili
ayağını yürütmüştür.
Diğerleri ise TÜBİTAK destekli yürütülen
ise “Dallı darının adaptasyonu, adaptasyon
haritalarının oluşturulması, mekanizasyon
karakteristiklerinin, enerji bilançosunun
belirlenmesi ve biyoetanol atıklarından
biogaz üretimi” ve yeni başlayan TAGEM
destekli “Konya şartlarında dallı darı
çeşitlerinin farklı su streslerinde verim, bazı
morfolojik,
fenolojik
ve
fizyolojik
özelliklerinin belirlenmesi” projeleridir. Bu
çalışmalarda su tüketimi az olan ve
biyoyakıt olarak kullanılabilecek olan dallı
darı bitki türünün adaptasyonu, erozyona
etkisi ve su tüketimiyle ilgili çalışmalar
yürütülmektedir.
5.Sonuç
Çölleşme ile mücadele konusu artan dünya
nüfusu dikkate alındığında insanların yeterli
ve güvenli gıdaya ulaşması açısından hayati
önem arz etmektedir. Bu kapsamda
değerlendirildiğinde
çölleşme
ile
mücadelede
bütün
tarımsal
üretim
aşamalarında çölleşme ile mücadele konusu
dikkate alınmalı, tarımsal işlemlerde sadece
üretim miktarına bakılmayıp sürdürülebilir
üretim için çölleşme ile mücadele
konularına
da
önem
verilmelidir.
Önümüzdeki yıllarda çölleşme, toprak
muhafaza ve ıslahı, suyun etkin kullanımı ve
tarla içi kullanımı, su hasadı ile ilgili
araştırmaların sayısının daha da artırılması
ve elde edilen sonuçların üretici bazında
uygulamaya aktarılması amaçlanmaktadır.
Ayrıca erozyon ve çölleşmenin izlenmesi ile
ilgili projemiz KOP eylem planına alınmış
olup hayata geçmesi durumunda bölgedeki
162
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
erozyon ve çölleşmenin izlenmesi ve erken
uyarı
sisteminin
kurulması
amaçlanmaktadır.
Çölleşme ile mücadelede suyun etkin
kullanımını artıran sistemlerin kullanılması,
su
hasadı
uygulamalarının
yaygınlaştırılması, toprak işlemede uygun
yöntem ve aletlerin kullanılması, doğrudan
ekim
sistemlerinin
yaygınlaştırılması,
toprakta
organik
maddeyi
artırıcı
çalışmaların
yaygınlaştırılması,
riskli
bölgelerin belirlenip bu alanlarda kurağa
dayanıklı bitkilerin kullanılması, mera
amenajmanın tekniğine uygun planlanması,
yeşil alanlarda kaplama yüzeyi geniş ve su
tüketimi az olan bitki türlerin kullanılması
ve bunların sulanmasında ikincil derecedeki
atıksuların kullanılması önerilen hususların
başlıcalarıdır.
Kaynaklar
ANONİM, 2004. İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, Çevre ve Orman Bakanlığı.
ANONİM, 2005. Çölleşme ile Mücadele Türkiye Ulusal Eylem Programı. (Editörler:
Düzgün, M., S. Kapur, C. Cangir, E. Akça, D. Boyraz ve N. Gülşen) Birleşmiş Milletler
Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi. Çevre ve Orman Bakanlığı Yayınları No: 250. ISBN:
975-7347-51-5. Ankara. S:110.
CANGİR, C., BOYRAZ, D., 2008. İklim Değişikliği ve Çölleşme veya Toprak/ Arazi
Bozulumunun Türkiye’deki Boyutları ve Çölleşme İle Mücadele, Tekirdağ Ziraat Fakültesi
Dergisi. Tekirdağ. S: 169-186.
DOĞAN, O., 2011. Türkiye'de Erozyon Sorunu Nedenleri ve Çözüm Önerileri Bilim ve
Aklın Aydınlığında S: 134.
163
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Biyoteknik Yöntemler
Dr. Özlem ALTINDİŞLİ
Dr. Tülin KILIÇ
Tevfik TURANLI
Bornova Zirai Mücadele Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Zararlıların biyolojik, fizyolojik ve davranış
özellikleri üzerinde etkili olan bazı yapay
veya doğal maddeleri kullanarak çiftleşme,
beslenme, barınma gibi normal özelliklerini
bozmak suretiyle uygulanan yöntemlere
"Biyoteknik Yöntemler" adı verilir.
Biyoteknik yöntemlerin en büyük avantajı
türe özgü oluşu ve çevre koşullarına kolay
uyum sağlamasıdır. Bu yöntemler, özellikle
ana veya ekonomik öneme sahip zararlılara
karşı uygulanırsa, kimyasal ilaç kullanımını
en aza indirdiği ya da sıfırladığı için o alanda
bozulmuş olan doğal dengenin en kısa
sürede yeniden kurulmasına katkıda
bulunur.
Doğal
dengenin
yeniden
kurulmasının sonucunda o alanda sayıları
artan doğal düşmanlar, daha az ekonomik
öneme sahip olan diğer zararlıları kolaylıkla
kontrol altına alabilir, kimyasal mücadeleye
duyulan gereksinim ise giderek azalır.
Biyoteknik
yöntemlerde
zararlılarla
mücadele amacıyla bazı bileşiklere
gereksinim duyulmaktadır. Bu bileşikler
canlılarda doğal olarak bulunabileceği gibi
sentetik olarak da üretilebilirler. Biyoteknik
yöntemler amaca ulaşmak için feromon,
tuzak,
feromon-tuzak
sistemleri,
cezbediciler, yumurtlamayı engelleyiciler,
uzaklaştırıcılar (repellentler) beslenmeyi
engelleyiciler,
kısırlaştırıcılar,
böcek
gelişmesini
engelleyiciler,
böcek
gelişmesini düzenleyiciler ve kısır böcek
salınması gibi bazı doğal veya sentetik
bileşik ya da yöntemlerden yararlanır.
Bitkilere zarar veren böceklerle mücadele
amacıyla biyoteknik yöntemler içerisinde
yer alan ve özellikle Bakanlığımızın
araştırma kurumlarında yürütülen çalışmalar
sonunda Türkiye’de kullanım imkânı
bulunan maddeler ile sistemler ileride daha
ayrıntılı ele alınmaktadır.
2. Biyoteknik Yöntemlerde En Yaygın Kullanılan Cezbediciler
Kültür bitkilerinde ve böceklerde, zararlı
böcekleri kendisine tadı, rengi, kokusu gibi
özellikleriyle çektiği için "cezbedici" olarak
adlandırılan
maddeler
bulunmaktadır.
Bunlar feromonlar, besin cezbedicileri,
yumurta
bırakma
cezbedicileri
ve
kairomonlar'dır.
164
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Bu maddeler amaca yönelik olarak yalnız
başına veya bir tuzak sistemi içinde
kullanılabilirler.
Aşağıda böceklerle mücadelede en fazla
kullanılan cezbediciler ve kullanım şekilleri
kısaca tanıtılmaktadır.
2.1 Feromonlar
Böceklerde iç salgı ve dış salgı bezleri olmak
üzere iki tip salgı bezi vardır. Bazı dış salgı
bezleri bir kanal vasıtasıyla salgılarını
böceğin vücudunun dışına salgılarlar. Bu
salgılardan feromonlar böceklerin beslenme,
çiftleşme,
savunma,
gizlenme
vb.
davranışlarını belirlemede etkilidir. Zararlı
böceklerle mücadelede en fazla kullanılanı
aynı tür içindeki erkek ve dişi bireylerin
çiftleşme davranışını yöneten eşeysel
feromonlardır. Eşeysel feromonlar erkek
veya dişi böcek tarafından salgılanabilir. Bir
eşey tarafından salgılanan bu feromon ile
karşı eşey çiftleşme bakımından uyarılmış
olur. Eşeysel feromonlar zararlıların çıkış
zamanını ve sayısını izleyip mücadeleye
karar verme ve zamanını belirleme amacıyla
dolaylı
olarak
kullanılabilirler.
Feromonların tarımsal zararlılarla mücadele
çalışmalarında bir Biyoteknik yöntem
içerisinde dünyada ve Türkiye’de kullanım
durumu ileriki bölümlerde ele alınacaktır.
2.2 Besin Cezbedicileri
Besin cezbedicileri, böceklerin ve özellikle
sineklerin hem erkek hem de dişilerini çeken
kimyasal maddelerdir. Melas gibi fermente
veya bozulmuş kimyasal hammadde
artıkları olabildikleri gibi, pekmez,
amonyak türevleri, boraks tuzları, enzimatik
asit ve protein hidrolizatlar gibi saf veya
işlenmiş kimyasal maddeler ve preparatlar
da olabilir. Besin cezbedicileri ile ilgili
mücadeleye yönelik değişik ülkelerde ve
Türkiye'de
birçok
başarılı
çalışma
yapılmıştır. Örneğin, meyvesinekleri ile
mücadelede genellikle içine cezbedici
madde karıştırılmış insektisitlerle yapılan
"zehirli yem kısmi dal ilaçlaması" hem
kaplama ilaçlamadan daha az bir alana
uygulanarak çevreyi daha az kirlettiği ve
hem de faydalı böcekleri koruduğu için
Entegre mücadele programlarına uygun
olmakta
ve
tercih
edilmektedir.
Bakanlığımızın Ankara Zirai Mücadele
Merkez Araştırma Enstitüsü önderliğinde
yapılan çalışmalar neticesinde yerli bir
cezbedici madde geliştirilerek preparat
olarak üretilmiş ve Ziray ticari ismi ile satışa
sunulmuştur. Bu cezbedici Zeytin sineği ve
Akdeniz
meyvesineği
mücadelesinde
kimyasal
ilaçlar
ile
karıştırılarak
kullanılmaktadır. Örneğin Zeytin sineği ile
mücadele yapılmadığı takdirde Balıkesir
ilinin zeytin alanlarında 150 milyon TL
değerinde zarar oluşmaktadır. Ziray ile
mücadele yapıldığında yılda ortalama 3
milyon TL ilaçlama masrafı yapılarak o
bölgeden yaklaşık 147 milyon TL kazanç
sağlanmaktadır.
165
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Tuzaklar
Bitki zararlısı böceklerle mücadelede bu
zararlıların erginlerinin doğaya çıkış
zamanının belirlenmesinde renk, şekil, koku
vb. böceklerin dikkatini çekecek bir ya da
birden fazla özelliği bulunan özel olarak
tasarlanmış yakalayıcı araçlara "tuzak"
denir. Tuzaklar sadece böceğin ilk çıkış
zamanını göstermekle kalmaz. Bazı
durumlarda böceğe karşı ilaçlama zamanını
belirlenmesinde veya doğrudan mücadele
amacıyla kimyasal mücadeleye alternatif
olarak “kitle halinde tuzakla yakalama” ya
da “cezbet ve öldür” yöntemlerinde
kullanılır. Her iki durumda da tuzaklar
kimyasal kökenli bitki koruma ürünlerine
ihtiyacı azaltmaya yarar. Zararlılara karşı
kullanılan tuzaklar genellikle besin, görsel,
feromon, ışık ve su tuzakları olarak 5 grupta
sınıflandırılırlar. Bu tuzaklar tek tek
kullanılabildiği gibi besin-görsel, besinferomon, görsel-feromon şeklinde ikili veya
besin-görsel-feromon tuzakları şeklinde
üçlü birleşim olarak tek bir tuzak gövdesi
üzerinde de kullanılabilir. Besin tuzakları,
kolay bulunabilen, evde hazırlanabilen ve
ucuz tuzaklar olması nedeniyle önemli
avantajlara sahiptir. Kiraz bahçelerinde
Yaprakbüken zararlısı ile mücadelede şarap,
sirke, şeker ve sudan oluşan bir karışım
oldukça başarılı bir şekilde kullanılabilir
(Şekil 1). Görsel tuzakların yaygın
kullanıldığı zararlılar meyve sinekleri,
beyazsinek, thripsler, çiçek zınnı ve yaprak
galeri sinekleri' dir.
Örneğin sarı renk Zeytin sineği, örtüaltında
Sera beyazsineği ve Yaprak galerisineği için
en etkili olandır (Şekil 2).
Şekil 1. Kirazda Yaprakbüken’e karşı
besin tuzağı
Şekil 2. Sarı yapışkan görsel tuzaklar
Feromon tuzakları ise türe özgü olan ve
bireylerin çiftleşme çağrısı olarak karşı cinsi
cezbetmek için salgıladığı eşeysel çekici ile
hazırlanır. Türe özgü feromon maddesi,
kapsül ya da yayıcılara emdirilerek içinde
yapışkan tabla bulunan tuzağa yerleştirilir
(Şekil 3).
Dişi böceklerin çiftleşme çağrısı olarak
vücutlarından çıkardığı koku erkekleri
cezbeder. Feromonu algılayan erkek tuzağı
bulunca yapışkan tabla üzerine düşerek
yakalanır.
166
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Bu tuzaklar ilaçlama zamanını belirlemede
kullanıldığı gibi doğrudan mücadele
amacıyla kitle halinde tuzakla yakalama
yönteminde de yaygın olarak dünyada ve
Türkiye’de kullanılmaktadır.
Şekil 3. Feromon tuzağı
4. Tuzak Ve Feromonların Zararlılarla Mücadelede Doğrudan Kullanımı
Zararlılarla mücadelede doğrudan kullanılan
tuzak ve feromon sistemleri kitle halinde
tuzakla yakalama yöntemi, cezbet ve öldür
yöntemi, çiftleşmeyi engelleme tekniği ve
oto-şaşırtma tekniğidir. Böceklerle sentetik
feromonlar kullanılarak yapılan mücadele
özellikle son on yılda büyük önem
kazanmıştır. Aşağıda en yaygın kullanılan
feromon
ve
tuzak
sistemlerinden
yararlanılarak zararlı böceklerle nasıl
mücadele edilebileceği hakkında genel
bilgiler verilmektedir.
4.1 Kitle Halinde Tuzakla Yakalama Yöntemi
Genellikle besin tuzakları, görsel tuzaklar,
feromon tuzakları ya da bunların
kombinasyonu halinde uygulanır. Kültür
bitkisinin yetiştirildiği alanda izleme
tuzaklarıyla ilk ergin çıkışı saptanınca, daha
sık aralıklarla aynı tip tuzaklar yerleştirilir.
Doğadan mümkün olduğunca en uzun
sürede en fazla sayıda birey çekebilmesi için
zaman zaman iki ya da üç farklı cezbedici
aynı tuzağa yerleştirilerek kullanılabilir.
Zararlının hedeflenen erkek veya dişi
bireylerini çekip çok sayıda yakalayarak
doğada bulunan erkek sayısının dişi sayısına
oranı bozulunca, o böceğin çiftleşme şansı,
zararlı sayısı ve zararı giderek azalır. Bazı
durumlarda kimyasal mücadeleye gerek
kalmaz ya da daha az sayıda ilaçlama
yapılabilir. Elma içkurdu’na karşı feromon
tuzakları ile bu yöntemin uygulanması yıl
içinde gerekli olan 4-5 ilaçlamanın 1’e
indirilmesini sağlamaktadır (Anonim 211a).
Kirazda Yaprakbüken’e karşı şaraplı besin
tuzağı (Anonim 2011b) ile kitle halinde
tuzakla yakalama metodu kullanılırsa her yıl
yapılan
1-2
ilaçlamaya
gerek
kalmamaktadır. Kiraz sineği için amonyak
kapsülü takılmış sarı yapışkan tuzaklar
(Anonim
2011b)
kullanıldığında
2
ilaçlamadan tasarruf edilmektedir. Kiraz
sineği ve Yaprak büken’e karşı biyoteknik
yöntemin maliyeti ortalama 525 TL/da olup,
mücadele yapılmadığında 350 TL/da;
ülkemizin
tüm
kiraz
alanları
düşünüldüğünde toplam 1.976.000 TL
ekonomik kayıp meydana geleceği
öngörülmektedir. Bu yöntem sayesinde hem
çevre korunmakta hem de toplam 1.976.000
TL ekonomik kazanç sağlanmaktadır.
Akdeniz meyvesineği’ne karşı besin-görsel
veya feromon-besin tuzakları etkilidir (Şekil
4) (Anonim 2011c). Bu zararlıya karşı
bölgelere göre değişmekle birlikte yılda 3-6
ilaçlama
yapılmaktadır.
Biyoteknik
yöntemin maliyeti ortalama 80 TL/da olup,
mücadele yapılmadığında 200 TL/da;
167
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ülkemiz turunçgil alanlarında toplam
2.944.000 TL ekonomik kayıp meydana
geleceği öngörülmektedir. Kitle halinde
tuzakla yakalama yöntemi tercih edilirse
Akdeniz meyvesineği’ne karşı kimyasal
mücadeleye gerek kalmaz. Ülkemizde 2014
yılında Akdeniz meyvesineği’ne karşı
biyoteknik yöntemlerin uygulandığı toplam
turunçgil alanı yaklaşık 29 000 dekar
olmuştur (GKGM verileri).
Zeytin sineği için besin-feromon tuzak
kombinasyonu (Şekil 5) (Anonim 2011d)
zararlıya karşı yılda yapılan 2-5 ilaçlamadan
tasarruf sağlamaktadır. Bu biyoteknik
yöntemin maliyeti ortalama 40 TL/da
civarındadır. Zeytin sineği’ne karşı
kimyasal
mücadele
yapılmadığında
meydana gelecek ekonomik kayıp 192
TL/da’dır. Ülkemizdeki zeytin alanlarında
biyoteknik yöntem kullanılarak toplam
1.340.000
TL
ekonomik
kazanç
sağlanabilir. Ancak zeytin ağaçlarının
bulunduğu engebeli arazilerde biyoteknik
yöntemlerin uygulanma zorluğu nedeniyle
üretici tarafından tercih edilmemektedir.
Domates güvesi Akdeniz iklimine sahip
bölgelerde örtüaltı yetiştiricilikte yılda 1012
kez
döl
vermekte,
mücadele
edilmediğinde % 100’e varan zararlara
neden olabilmektedir. Bu zararlıyla
mücadele kaçınılmazdır. Bornova Zirai
Mücadele Araştırma Enstitüsü tarafından
yapılan
çalışmalar
sonucunda,
Ege
Bölgesinde ilkbahar döneminde örtüaltı
domates
yetiştiriciliğinde
Domates
yetiştiriciliğinde Sera beyazsineği, Yaprak
galerisinekleri ve Thripsler için toplam
10-12 kez ilaçlama yapılmaktadır. Sarı
yapışkan tuzaklar entegre mücadele
güvesi’ne karşı feromon-su tuzağı veya ışıkferomon-su tuzağı ile biyoteknik yöntem
uygulandığında, toplam 5-6 kez yapılan
ilaçlama sayısı 1’e düşürülmüştür (Kılıç vd.
2014). Çevre koruyucu bir mücadele metodu
kullanılarak Domates güvesi zararı önlenmiş
ve ürün kurtarıldığı için 2014 yılı ilkbahar
yetiştiriciliğinde dekardan 20-24 ton ürün
alınmış, dekardan 18.000-21.600 TL kazanç
sağlanmıştır (TUİK 2013). Açıkta domates
yetiştiriciliğinde; zararlı populasyonunun
düşük olduğu, organik üretim yapılan
alanlarda feromon-su tuzağı ile biyoteknik
mücadele tek ilaçlama ile kombine edilmiş
ve zararlı ile mücadelede başarılı olunmuştur
(Kılıç vd. 2014). Konvansiyonel tarla
domatesi yetiştiriciliğinde zararlı için
toplam 10 kez ilaçlama yapılmaktadır. Açık
alanda dekar başına 20 ton ürün alınmakta
dekardan ortalama 18.000 TL kazanç elde
edilmektedir. Ege Bölgesinde 1,2 milyon ton
sofralık domates üretilmekte, yaklaşık 1,1
milyon TL kazanç elde edilmektedir. (TUİK
2013).
Örtüaltı sebze yetiştiriciliğinde yaygın
zararlılar olan Sera beyazsineği ve Yaprak
galerisineği için sarı yapışkan tuzaklar
kullanılabilir
(Anonim
2011e).
Bu
zararlılara karşı tuzakların kullanımı, 1995
yılında Ege Bölgesi’nde örtüaltı sebze
yetiştiriciliğinde
entegre
mücadele
çalışmaları ile başlamış, bu çalışma
sonucunda Ege Bölgesinde benimsenmiş ve
yaygınlaşmıştır.
Tuzak
kullanılmayan
konvansiyonel seralarda tek ürün domates
yürütülen seralarda üretim sezonu süresince
doğru bir şekilde kullanıldığında adı geçen
zararlılara
karşı
ilaçlamaya
gerek
kalmamaktadır. Biyoteknik yöntemler
örtüaltı üretimde biyolojik mücadele ile
168
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
birlikte destekleme kapsamına alınmış olup
2014 yılında toplam uygulama alanı 14 000
dekar olmuştur (GKGM verileri).
Şekil 4. Akdeniz meyve sineği tuzağı
Şekil 5. Zeytin sineği feromon-besin
tuzağı
4.2 Çiftleşmeyi Engelleme Tekniği
Fikir olarak 1963 yılında doğan (Arn 1992)
bu teknik ile ilgili kapsamlı çalışmalar
1980'li
yıllardan itibaren
yoğunluk
kazanmıştır. Çiftleşmeyi engelleme tekniği,
dünyada kimyasal kullanmak istemeyen
üreticiler tarafından en çok tercih edilen
biyoteknik yöntem olup 2002 yılında başta
Avrupa ve Kuzey Amerika olmak üzere tüm
dünyada toplam 600 000 ha alanda
kullanılmıştır (Ogawa vd. 2005). Bu alan
özellikle Avrupa’da son on yılda artarak
dünyada meyve, bağ ve diğer ürünlerde
2011 yılında toplam uygulama alanı 1 000
000 ha’a ulaşmıştır (Waldner vd, 2011).
Sadece Avrupa’da bağda ve yenen taze
tüketilen meyvelerde çiftleşmeyi engelleme
tekniğinin toplam uygulama alanı yaklaşık
200 000 ha olarak tahmin edilmektedir
(Waldner vd. 2011). Örneğin İsviçre'de
toplam bağ alanının %60'ına denk gelen 9
bin hektarda bu yöntem kullanılmaktadır
(Kehrli vd. 2013).
Bu yöntemin esası dişi böceklerin erkek
böcekler tarafından kolay bulunabilmek ve
çiftleşmek için vücutlarından yaydıkları
feromonun yapay olarak üretilip "yayıcı"
denen ve genellikle polietilenden üretilen
küçük aparatların içine doldurularak hedef
alana düzenli aralıklarla asılmasıdır (Şekil
6). Bu tekniğe "Çiftleşmeyi engelleme
yöntemi" denir. Bu yöntem sadece
kokusunun kullanıldığı zararlıya etkili olduğu
için kimyasal mücadeleden daha fazla doğal
dengeyi koruyucudur. Türkiye’de sırasıyla
Elma içkurdu, Salkım güvesi ve Şeftali
güvesi’ne karşı bu yöntem ruhsatlı olup
geniş alanlarda uygulanmaktadır (Anonim
2011a; Altındişli ve Özsemerci 2013;
Öztürk vd 2010). Örneğin, Salkım güvesi
yılda genellikle 3-4 döl vermekte ve Ege
Bölgesi’nde bir üretim sezonunda zararlıya
karşı 4-5 kez ilaçlama gerekmektedir.
Doğrudan salkımlarda ürün ve kalite kaybı
meydana getirmekte olan zararlı hemen her
bağda görülmekte ve mücadele edilmediği
takdirde % 46,6-92,2 arasında değişen
bulaşma oranı ile üründe doğrudan kayba
yol açmaktadır. Bu nedenle mutlaka
mücadele
edilme
zorunluluğu
bulunmaktadır. Bornova Zirai Mücadele
Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan
169
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
çalışmalar sonucunda zararlıya karşı
çiftleşmeyi engelleme tekniği doğru şekilde
kullanılırsa kimyasal mücadeleye gerek
kalmadığı saptanmıştır. Manisa’da ilgili
araştırma kurumunun yayım ve eğitim
faaliyetleri
sonucunda
çiftleşmeyi
engelleme yöntemi 2009 yılında yaklaşık
5500 dekar bağ alanına ulaşabilmiştir
(Altındişli ve Özsemerci, 2013). Ancak,
feromon ve tuzak sistemlerini tercih eden
üreticilerin Bakanlığımız tarafından destek
kapsamına alınması sonucunda 2012 yılında
bu alan önce 50 000 dekar’ a, 2013 yılında
90 000 dekar’a ulaşmıştır (Anonim 2014b).
Bakanlığımızın desteklediği bağ alanı 2014
yılında 125 000 dekar olmuştur (GKGM
verileri).
Salkım güvesi’ne karşı 2013 yılında
kimyasal mücadele maliyeti 45-60 TL/da,
çiftleşmeyi engelleme yönteminin maliyeti
ise 36-42 TL/da arasında gerçekleşmiştir.
Çiftleşmeyi engelleme yönteminin tercih
edildiği alanlarda mücadele maliyetinde en
az 18 TL kazanç sağlanmıştır. Ege
Bölgesinde yaklaşık 90 000 dekar alanda
uygulanması sonucunda toplam ekonomik
fayda ise yaklaşık 2 milyon TL olmuştur.
Ayrıca çevre ve insan sağlığı korunduğu,
doğal düşmanlar arttığı için diğer zararlılara
karşı da kimyasal mücadele ihtiyacı
azalmaktadır. Türkiye'de Elma içkurdu'na
karşı feromon tuzakları ile çiftleşmeyi
engelleme tekniği uygulanırsa (Anonim
2011a) bir sezonda zararlı için yapılan 4-5
ilaçlamaya gerek kalmamaktadır. Elma
içkurdu'na karşı çiftleşmeyi engelleme
tekniğinin maliyeti ortalama 75 TL/da
civarındadır. Elma içkurdu’na karşı
mücadele yapılmadığında meydana gelecek
ekonomik kayıp 360 TL/da olarak
düşünüldüğünden,
ülkemiz
elma
bahçelerinin tamamında 2 815 000 TL zarar
meydana
geleceği
öngörülmektedir.
Türkiye’de çiftleşmeyi engelleme tekniği
2014 yılında Elma iç kurdu’na karşı
yaklaşık 5000 dekar elma bahçesinde,
Şeftali güvesi’ne karşı ise 370 dekar kayısı
bahçesinde uygulanmıştır (GKGM verileri).
Şekil 6. Salkım güvesi feromon yayıcısı
4.3 Oto Şaşırtma Tekniği
Elektrostatik özelliğe sahip bir tozun dişi
feromonu ile karıştırılarak hedef alana
uygulanması esasına dayanır. Açık arazide
yapılan uygulamalarda, dişi böceğin
feromon kokusuna çekilen erkek böcekler,
feromon ile karışık bulunan elektrostatik
toza değdikleri anda vücutlarına bulaşan ve
kendi antenlerini kaplayan feromon
nedeniyle
hem
dişileri
bulup
çiftleşememekte, hem de uçtukları yönde
yanlış feromon izi oluşturarak diğer
erkekleri
şaşırtmaktadır.
Üstelik
elektrostatik tozla ve feromonla temas etmiş
olan erkekler aynı türün doğadaki diğer
bireyleri tarafından artık birer dişi olarak
algılanmakta ve dişilere ulaşsalar bile onlar
170
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
gibi koktukları için reddedilmektedirler.
Türkiye'de Exo yayıcıları Salkım güvesi’ne
karşı ruhsatlıdır (Altındişli ve Özsemerci
2013). Bu yöntem Salkım güvesi’ne karşı
yılda genellikle 4-5 kez yapılan ilaçlama
sayısına 1-2 adede indirmiştir. Ancak bir
yetiştirme sezonunda zararlıya karşı 60 gün
aralıkla en az 3 kez yayıcı asma külfeti
nedeniyle
üreticiler
tarafından
benimsenmemiştir.
5. Kısır Böcek Salma Yöntemi
Düşük dozda radyasyondan veya gen
transferinden yararlanılarak kısırlaştırılan
böceklerin doğaya salınması, bu kısır
böceklerin doğadaki normal böceklerle
çiftleştiğinde yeni nesiller verememesi
sonucunda,
zararlı
böcek
sayısının
azaltılarak veya yok edilerek zararın
önlenmesidir. Yöntemin başarılı olabilmesi
için kısırlaştırılacak böcek türünde üreme
şekli erkek ile dişi bireylerin çiftleşmesi
şeklinde olmalıdır. Zararlı böcek tercihen
ada gibi sınırlı bir bölgede olmalı, böcek
kitle halinde yani çok sayıda ve kolay
üretilebilmelidir.
Kısır Böcek Salma Yöntemi' nin dünyada
başta Zeytin sineği, Kiraz sineği ve Akdeniz
meyvesineği gibi meyvesineklerine karşı
geniş alanda ve başarıyla uygulandığı
bilinmektedir.
Türkiye'de
Akdeniz
meyvesineği'ne karşı 1983 yılında İzmirÇeşme’de 20 dekarlık izole bir narenciye
bahçesinde yaklaşık 3,2 milyon kısır böcek
salınarak yöntem uygulanmıştır (Zümreoğlu
1984). Çanakkale-Gökçeada’da 2002-2005
yılları arasında Kısır Böcek Salma Yöntemi
ve biyolojik mücadele Zeytin sineği' ne karşı
birlikte
kullanılmıştır.
Kısırlaştırılmış
Akdeniz meyve sineği pupaları içinde
Zeytin sineği parazitoiti Psytallia (=Opius)
concolor
kitle
halinde
salınmıştır
(Hepdurgun vd. 2009). Bu araştırmadan
başarılı sonuç alınmasına rağmen maliyetin
yüksek olması nedeniyle yöntem ülkemizde
yaygınlaşmamıştır.
6. Sonuç
Türkiye’de Biyoteknik yöntemler, Tarımsal
Araştırmalar
ve
Politikalar
Genel
Müdürlüğü’ne bağlı araştırma kurumlarının
öncülük
ettiği
biyolojik
etkinlik
çalışmalarının ardından üretici ve karar
vericilere tanıtılmış ve yaygınlaşmasını
sağlamak amacıyla da çeşitli çalışmalar
yürütülmüştür. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, 2010 yılından beri bitkisel
üretimde biyoteknik yöntemleri uygulayan
üreticilere destek vermektedir. Biyoteknik
mücadele desteği 2014 yılı itibariyle örtüaltı
(domates, biber, patlıcan, hıyar, kabak)
yetiştiricilikte 110 TL/da, açık alan
domateste ise 35 TL/da’dır. Turunçgilde
destek miktarı 20-35 TL/da, elma ve bağda
35 TL/da, zeytinde 20 TL/da ve kayısıda 20
TL/da’dır (Anonim 2014a). Örneğin, bağ
üreticisine verilen 35 TL çiftleşmeyi
engelleme
yönteminin
maliyetinin
tamamına yakınını karşılamaktadır.
Biyoteknik yöntemler, uygulama kolaylığı
ve doğru uygulandığında yeterli etkisi
nedeniyle organik tarım başta olmak üzere
171
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
çevre dostu üretim tekniklerini benimseyen
üretici ya da firmalar tarafından her yıl
giderek artan oranda kullanılmaktadır. Ne
yazık ki biyoteknik yöntemlerin dünyada
kullanıldığı alanla ilgili sağlıklı bir veri
tabanı
bulunmamakta
ve
çeşitli
araştırıcıların yayınlarında ya tek bir zararlı
ya da bir bölge ile ilgili rakamlar
verilmektedir. Türkiye’de de istatistiki bilgi
olmamakla birlikte bazı illerin tarım
kuruluşlarına ait web sayfalarında veriler
bulunmaktadır.
Biyoteknik yöntemleri tercih eden üreticileri
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
desteklemesi çevre dostu uygulamaların
alanını artırmasına ve dünyanın gelişmiş
ülkeleri ile aynı orana ulaştırmaya yardımcı
olacaktır. Bu nedenle desteğin sürmesi çok
önemlidir. Öte yandan Bakanlığın ilgili
mevzuatında
biyoteknik
yöntemlere
sağlanan destekten yararlanılabilmesi için
üretici ve karar vericilerin özellikle entegre
mücadele prensiplerine göre hareket
etmeleri gerektiği yer almaktadır. Çünkü
biyoteknik
yöntemlerin
kullanıldığı
alanlarda yalnızca hedef zararlıya karşı
değil, diğer zararlı organizmalara karşı da
olanaklar ölçüsünde öncelikle kültürel
önlemler ve biyolojik mücadeleye, son çare
olarak çevre dostu pestisitlere başvurulması
bu yöntemlerin etkinliğini ve doğal dengeye
yararını, üreticinin ekonomik kazancını
çoğaltmaktadır.
Tüm bu değerlendirmeler sonucunda,
biyoteknik yöntemlerin daha geniş bir
uygulama alanı bulması için desteğin
devamının yanısıra, bu konuda yürütülecek
araştırma, eğitim ve yayım çalışmalarına
verilen öncelik de sürdürülmelidir.
Üreticilerimizin ve ülkemizin ekonomik
kazancını
daha
da
artırmak
için
Bakanlığımızın araştırma kurumlarının
altyapısını daha da iyileştirerek ve sanayi
kurumları ile işbirliği olanakları sağlayarak
bu tuzakların ve feromonların ülkemizde
geliştirilmesi ve üretilmesi sağlanmalıdır.
Her zararlıya karşı kullanılan biyoteknik
yöntemin maliyeti zararlının ve kullanılan
materyalin durumuna göre farklı ve bazen
kimyasal mücadeleden yüksek olabilir.
Ancak, bu yöntemlerin doğa dostu olması,
ilaçlamaya olan ihtiyacı azaltması, kimyasal
ilaçlar gibi kullanıcı ve tüketici sağlığını
tehdit etmemesi nedenleriyle maliyeti göz
ardı edilebilir.
Kaynaklar
ALTINDİŞLİ, F. Ö., ÖZSEMERCİ, F. 2013. Ege Bölgesi’nde Salkım güvesi (Lobesia
botrana Den. & Schiff.) ne karşı 80’li yıllardan günümüze mücadele anlayışı. I. Bitki
Koruma Ürünleri ve Makinaları Kongresi, 2-4 Nisan 2013, Antalya.
ANONİM 2011a. Elma Entegre Mücadele Teknik Talimatı. T.C. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM BSAD Bşk., Ankara, 188 s.
ANONİM, 2011b. Kiraz Entegre Mücadele Teknik Talimatı. T. C. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM BSAD Bşk., Ankara, 156 s.
ANONİM, 2011c. Turunçgil Hastalık ve Zararlıları ile Mücadele, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Ankara, 64 s.
172
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ANONİM, 2011d. Zeytin Entegre Mücadele Teknik Talimatı. T. C. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM BSAD Bşk., Ankara, 108 s.
ANONİM, 2011e. Örtüaltı Entegre Mücadele Teknik Talimatı. T. C. Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, TAGEM BSAD Bşk., Ankara, 163 s.
ANONİM 2014a. http//www.tarim.gov.tr Erişim Tarihi: 14.10.2014.
ANONİM 2014b. http://manisa.tarim.gov.tr/Sayfalar/ Detay.aspx?OgeId=15&Liste=Haber
(Erişim Tarihi: 14.10.2014)
ARN, H., 1992. Mating disruption on its way to perfection some thoughts. SROP/WPRS,
15(5):3-5.
HEPDURGUN, B., TURANLI T., ZÜMREOĞLU, A. 2009. Parasitism rate and sex ratio of
Psyttalia (=Opius) concolor (Hym.: Braconidae) reared on irradiated Ceratitis capitata
larvae (Diptera: Tephritidae). Biocontrol Science and Technology, 19 (1); 157-167.
KEHRLI, P, PASQUIER, D., CHARMILLOT, P. J. 2013. 25 years of mating disruption in
Switzerland. IOBC/wprs Bulletin, 85: 25-28.
KILIÇ, T., UYSAL, D., GÜVEN, B., KAYA, E. 2014. Domates Güvesi [Tuta absoluta
(Meyrick) (Lep.: Gelechiidae)]’ne Karşı Kitle Halinde Yakalama Çalışmaları. Türkiye V.
Bitki Koruma Kongresi Bildirileri, 3-5 Şubat 2014, Antalya, 3 s.
OGAWA, K., KOBAYASHI, T., HOJO, T. 2005. The systematic and efficient use of mating
disruption. Integrated Fruit Protection in Fruit Crops. IOBC/wprs Bulletin, 28 (2); 480.
ÖZTÜRK, N., HAZIR, A., ULUSOY, M. R. 2010. Mut (Mersin) ilçesinde kayısıda zarar
yapan Şeftali güvesi, Anarsia lineatella Zeller, 1839 (Lep.: Gelechiidae)’ya karşı çiftleşmeyi
engelleme tekniğinin etkinliği, Türk. Entomol. Derg., 34 (3); 337-350.
TUİK
2013.
Türkiye
İstatistik
Kurumu
veri
tabanları
http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul (Erişim Tarihi: 14.10.2014)
WALDNER, W. VARNER, M., MATTEDI, L., MARANI, G., MELANDRI, M.,
PRADOLESI, G., IODICE, A. & VERONELLI, V. 2011: Pheromones biological pest
prevention in modern IPM. OECD Workshop on IPM, 16-19 October, 2011, Berlin,
Germany.
www.oecd.org/chemicalsafety/agriculturalpesticidesandbiocides/49997629.pdf
ZÜMREOĞLU, A. 1984. Ege Bölgesinde Akdeniz meyvesineği (Ceratitis capitata
Wied.)’ne karşı genetik mücadele metodlarının uygulanabilme olanakları üzerinde
araştırmalar. Zir. Müc. Araş. Yıll., Ankara, 37-38.
173
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Soya
Dr. Pınar ÇUBUKCU
Dr. Hilal YILMAZ
Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
20. yy boyunca ABD’de soya tarımının hızla
gelişmesi ve gıda sanayindeki şaşırtan
ölçülere
varan
kullanım
çeşitliliği,
ülkemizde yeterince değerlendirilemeyen
soyayı, dünyanın en çok üretilen ve tüketilen
5-6 bitkisinden birisi haline getirmiştir.
Çoğunlukla bir yağ bitkisi olarak tanıtılan
soyanın asıl önemi, %40-45 oranındaki
yüksek değerli proteininden gelmektedir.
Doğada tam protein olarak kabul edilen süt
ve yumurtaya en yakın ürün soyadır
(Nazlıcan, 2013).
Türkiye’de 1930’lu yıllarda Karadeniz
Bölgesi’nde ekimine başlanan ve son
yıllarda 2. ürün projesi ile ağırlıklı olarak
Akdeniz Bölgesi’nde yetiştirilen soya, gıda
maddesi, hayvan yemi ve sanayi
hammaddesi olarak değerlendirilmektedir.
Soya, insan beslenmesindeki öneminin yanı
sıra hayvan beslemesinde de yüksek yağ ve
protein içeriği ve kolay sindirilebilirliği
nedeniyle büyükbaş, kanatlı ve su
ürünlerinde rasyonlarda en çok tercih edilen
yem hammaddesidir. Aynı zamanda, pek
çok sanayinin hammaddesi olarak da
kullanılan bu ürünün içerdiği özellikler,
1980’li yıllarda ABD’de incelenerek,
biodizel yakıt olarak kullanılabileceği de
ortaya konulmuş ve yenilenmesi gereken
enerji kaynaklarıyla birlikte kullanımı
üzerine dikkat çekilmiştir (Bayar ve Yılmaz,
2004).
2.Dünyada Durum
İnsan yaşamı için çok önemli olan yağlar;
hayvansal ve bitkisel kaynaklardan
sağlanmaktadır.
Hayvansal
yağların
üretiminin pahalı ve yetersiz olması
nedeniyle, gereksinim duyulan yağın büyük
bir
kısmı
bitkisel
kaynaklardan
karşılanmaktadır. Bitkisel yağlar, yağlı
tohumlardan elde edilmektedir. Yağlı
tohumların etli meyve kısımları ve
çekirdekleri, ürün çeşitlerine göre değişen
oranlarda yağ içermektedir. Bu tohumlar
fabrikasyon yoluyla işlenerek ham yağ elde
edilmekte ve daha sonra da gerekli
işlemlerden geçirilerek kullanılmak üzere
piyasaya arz edilirler (Arıoğlu, 2015).
USDA rakamlarına göre, 2015 yılı dünya
yağlı tohum üretimi 532 milyon ton olup bu
üretimin yaklaşık %60’ını (319 milyon ton)
174
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
soya
üretimi
(Büyükhelvacıgil, 2015).
oluşturmaktadır
Soyanın kullanım alanlarının genişlemesi ve
insan beslenmesindeki öneminin anlaşılması
ile birlikte, dünya soya ekim alanları ve
üretimi artmıştır. Dünyada soya üretim
miktarlarındaki artış (%34,49), ekim alanı
artışından
(%21,47)
daha
fazla
gerçekleşmekte olup 2013 yılında FAO
verilerine göre 111.270 bin ha alanda soya
ekimi gerçekleştirilmekte olup, dünya soya
üretimi 276.406 bin tondur. 2004 yılında
soya verimi 224 kg/da iken 2013 yılında 248
kg/da olmuştur (Tablo 1).
Tablo 1. Dünya Soya Ekim Alanı, Üretim ve Verim Miktarındaki Gelişmeler
Yıllar
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Ekim alanı
(1000 ha)
91.602
92.567
95.315
90.163
96.468
99.338
102.808
103.806
104.918
111.270
İndeks
(2004=100)
100,00
101,05
104,05
98,43
105,31
108,44
112,23
113,32
114,54
121,47
Üretim
(1000 ton)
205.524
214.561
221.966
219.727
231.272
223.411
265.042
261.940
241.142
276.406
İndeks
(2004=100)
100,00
104,40
108,00
106,91
112,53
108,70
128,96
127,45
117,33
134,49
Verim
( kg/da)
224
232
233
244
240
225
258
252
230
248
İndeks
(2004=100)
100,00
103,31
103,79
108,62
106,85
100,24
114,90
112,46
102,44
110,71
Kaynak: FAO, 2015
FAO verilerine göre, dünyada soya ekim
alanları bakımından önemli olan ülkeler
sırasıyla ABD (%27,59), Brezilya (%25,04),
Arjantin (%17,45), Hindistan (%10,96), Çin
(%5,93), Paraguay (%2,77) ve Kanada’dır
(%1,64). Bu ülkeler dünya soya ekim
alanlarının tamamına yakınını elinde
bulundurmaktadır. 2013 yılı soya ekim alanı
ABD’de 30.703 bin ha, Brezilya’da 27.865
bin ha, Arjantin’de 19.419 bin ha ve
Hindistan’da 12.200 bin ha’dır (Tablo 2).
Türkiye ise dünya soya ekim alanlarında
%0.04’lük bir pay almaktadır.
Tablo 2. Önemli Ülkelerin Soya Ekim Alanları (bin ha)
Ülkeler
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013 Pay (%)
ABD
29.930 28.835 30.191 25.959 30.223 30.907
31.003
29.856
30.799
30.703
27,59
Brezilya
21.539 22.949 22.047 20.565 21.246 21.751
23.327
23.969
24.975
27.865
25,04
Arjantin
14.305 14.032 15.130 15.981 16.387 16.771
18.131
18.746
17.577
19.419
17,45
Hindistan
7.571
7.708
8.334
8.880
9.511
9.735
9.554
10.180
10.840
12.200
10,96
Çin
9.582
9.594
9.304
8.754
9.127
9.190
8.516
7.889
6.750
6.600
5,93
Paraguay
1.870
1.970
2.200
2.400
2.464
2.570
2.671
2.805
2.920
3.080
2,77
Kanada
1.174
1.165
1.201
1.172
1.195
1.383
1.477
1.542
1.679
1.820
1,64
Diğer
5.632
6.315
6.907
6.452
6.315
7.031
8.128
8.818
9.378
9.584
8,61
91.602 92.567 95.315 90.163 96.468 99.338
102.808
103.806
104.918
111.270
100,00
Dünya
Kaynak: FAO, 2015
175
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
FAO verilerine göre, ABD, Brezilya ve
Arjantin dünya soya üretiminde ilk sıralarda
yer almakta ve dünya soya üretiminin
%79,77’si
bu
ülkeler
tarafından
gerçekleştirilmektedir. 2013 yılında soya
üretimi ABD’de 89,5 milyon ton,
Brezilya’da 81,7 milyon ton ve Arjantin’de
49,3 milyon tondur (Tablo 3).
Dünyada ABD en büyük soya üreticisi olup,
en etkili üretim alanına sahiptir. Soyanın bu
ülkede bir sanayi haline gelmiş olması ve
soyaya yönelik gen araştırmalarının oldukça
ilerlemiş olması bunun en önemli sebebidir.
Dünyada soya üretiminde önemli yeri olan
ülkelerden
biriside
Brezilya’dır.
Brezilya’nın önemli soya üreticileri arasında
yer almasının en önemli nedeni 1970’li
yıllarda ülkede yürürlüğe giren tarım
politikaları ile bu politikaların doğru ve
eksiksiz olarak uygulanmasıdır (Gümrük ve
Ticaret Bakanlığı, 2013).
Tablo 3. Önemli Ülkelerin Soya Üretimi (Bin ton )
Ülkeler
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Payı (%)
ABD
83.505
86.999
72.858
80.749
91.417
90.606
84.192
82.055
89.483
32,37
Brezilya
51.182
52.465
57.857
59.833
57.345
68.756
74.815
65.849
81.700
29,56
Arjantin
38.290
40.537
47.483
46.238
30.993
52.677
48.879
40.100
49.306
17,84
Çin
16.350
15.500
12.725
15.542
14.981
15.083
14.485
13.050
12.500
4,52
Hindistan
8.274
8.857
10.968
9.905
9.965
12.736
12.214
14.666
11.948
4,32
Paraguay
3.988
3.800
6.000
6.312
3.855
7.460
8.310
4.345
9.086
3,29
Kanada
3.156
3.466
2.696
3.336
3.507
4.345
4.246
5.086
5.198
1,88
Diğer
9.817
10.342
9.140
9.357
11.347
13.378
14.799
15.991
17.184
6,22
214.561
221.966
219.727
231.272
223.411
265.042
261.940
241.142
276.406
100,00
Dünya
Kaynak: FAO, 2015
Grafik 1. Önemli Üretici Ülkelerin Dünya
Soya Üretim Miktarındaki Payları (2013)
3,29%
4,32%
4,52%
2012/13 döneminde dünya soya yağı üretimi
43 milyon ton, 2013/14 yılında 45 milyon
ton ve 2015 yılında 50 milyon ton olmuştur.
Dünya ham yağ üretiminde en fazla paya
palm yağı sahip iken bunu soya yağı ve
kolza yağı izlemektedir (Büyükhelvacıgil,
2015). Dünyada soya yağı üretiminde
önemli olan ülkeler sırasıyla Çin, ABD,
Brezilya ve Arjantin’dir. Bu ülkeler dünya
soya
yağı
üretiminin
%78,5’ini
karşılamaktadır (USDA, 2013).
1,88% 6,22%
32,37%
ABD
Brezilya
Arjantin
Çin
Hindistan
17,84%
Paraguay
Kanada
29,56%
%17,84’ünü Arjantin ve %4,52’sini de Çin
oluşturmaktadır (Grafik 1).
Diğer
2013 yılında dünya soya üretiminin
%32,37’sini ABD, %29,56’sını Brezilya,
USDA verilerine göre, dünya soya ihracatı
2012/13 döneminde 100 milyon tona
yakındır.
176
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Bu miktarın yaklaşık %85’ini Brezilya,
ABD ve Arjantin oluşturmaktadır. Dünya
soya yağı ihracatında da önemli ülkeler
sırasıyla Arjantin, Brezilya ve ABD’dir
(Tablo 4).
Tablo 4. Dünya Soya ve Soya Yağı İhracatı ve Başlıca İhracatçı Ülkeler
Dünya Soya İhracatı (2012/13)
Ülkeler
Miktar (Bin ton)
Brezilya
41.904
ABD
35.913
Arjantin
7.850
Paraguay
5.500
Kanada
3.500
Diğer
5.283
Dünya Toplamı
99.950
Dünya Soya Yağı İhracatı (2012/13)
Ülkeler
Miktar (Bin ton)
Arjantin
4.100
Brezilya
1.251
ABD
998
Paraguay
510
AB
1.000
Diğer
1.302
Dünya Toplamı
9.161
Kaynak: USDA,2013
Soya yağı üretiminde önemli üretici ülkeler
arasında olan Çin aynı zamanda en büyük
soya ve soya yağı ithal eden ülkedir. 2012/13
döneminde 95,5 milyon ton olan dünya soya
ithalatının
%62,7’si
Çin
tarafından
karşılanmakta olup dünya soya ithalatında
ilk sırayı almaktadır. Bunu sırasıyla AB,
Meksika, Japonya ve Tayvan izlemektedir.
2012/13 döneminde 8,5 milyon ton olarak
gerçekleşen soya yağı ithalatının %17’si
Çin’e ve %13’ü de Hindistan’a ait olup bu
iki ülke soya yağı ithalatında önemli ithalatçı
ülke konumundadır (Tablo 5).
Tablo 5. Dünya Soya ve Soya Yağı İthalatı ve Başlıca İthalatçı Ülkeler
Dünya Soya İthalatı (2012/13)
Ülkeler
Miktar (Bin ton)
Çin
59.865
AB
12.450
Meksika
3.350
Japonya
2.865
Tayvan
2.400
Endenozya
1.920
Tayland
1.867
Mısır
1.650
Diğer
9.098
Dünya Toplamı
95.465
Dünya Soya Yağı İthalatı (2012/13)
Ülkeler
Miktar (Bin ton)
Çin
1.409
Hindistan
1.100
İran
650
Cezayir
525
Fas
365
Bangladeş
386
Venezuella
375
Peru
350
Diğer
3.291
Dünya Toplamı
8.451
Kaynak: USDA, 2013
3.Türkiye’de Durum
Türkiye soya üretiminde, ekim alanı ve
üretim miktarı bakımından dünyada önemli
konumda olmasa dahi verim bakımından
ülkemizde daha çok 2. ürün ekiminin yaygın
olmasına rağmen dünya ve birçok ülkeden
daha ileridedir.
177
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
TÜİK verilerine göre, ülkemizdeki soya
üretimi genel olarak istikrarlı olmamakla
birlikte tarım politikalarına bağlı olarak
dönemsel artış ve azalışlarla dalgalı bir seyir
izlemektedir. Ancak 2004 yılında 140.000
da olan soya ekim alanımız 2014 yılında
2,45 kat artarak 343.178 da olmuştur. Soya
üretimimiz ise 2004 yılında 50.000 ton iken
3 kat artarak 150.000 ton olarak
gerçekleşmiştir. 2004 yılından 2014 yılına
verimde de %22’lik bir artış olmuştur (Tablo
6).
Tablo 6. Türkiye’de Soya Ekim Alanı, Üretim ve Verim Miktarındaki Değişmeler
Yıllar
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Ekilen Alan
(da)
140.000
86.000
119.186
86.747
94.444
105.210
234.727
264.209
315.990
432.600
343.178
İndeks
(2004=100)
100
61
85
62
67
75
168
189
226
309
245
Üretim
(ton)
50.000
29.000
47.300
30.666
34.461
38.442
86.540
102.260
122.114
180.000
150.000
İndeks
(2004=100)
100
58
95
61
69
77
173
205
244
360
300
Verim
(kg/da)
357
337
397
354
365
366
369
387
386
416
437
İndeks
(2004=100)
100
94
111
99
102
103
103
108
108
117
122
Kaynak: TÜİK, 2015
Türkiye soya üretimindeki artış, verimden
daha çok ekim alanlarındaki artıştan
kaynaklanmaktadır.
Türkiye
soya
üretiminde %73,23’lük pay ile ilk sırayı
Akdeniz Bölgesi almaktadır. Bunu sırasıyla
Batı Karadeniz (%7,00) ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi (%2,96) izlemektedir
(Tablo 7).
Tablo 7. Türkiye’de Soya Ekim Alanı, Üretim ve Veriminin Bölgelere Göre Dağılımı (2014
yılı)
Bölgeler
Akdeniz
Batı Karadeniz
Güneydoğu Anadolu
Batı Anadolu
Ege
Batı Marmara
Türkiye
Ekim alanı
da
296.788
30.075
15.700
400
210
5
343.178
Üretim
ton
131.822
12.594
5.334
157
91
2
150.000
%
68,61
6,95
3,63
0,09
0,05
0,00
79,33
%
73,23
7,00
2,96
0,09
0,05
0,00
83,33
Verim (kg/da)
444
419
340
403
433
400
437
Kaynak: TÜİK, 2015
Türkiye soya üretiminde, Adana ili
%60,58’lik bir pay alarak ilk sırada yer
almaktadır. Bunu %21,43 ile Mersin, %8,34
ile Samsun, %4,81 ile Osmaniye ve %2,38
ile de Mardin izlemektedir. Bu 5 il 2014
yılında toplam üretimin %97,54’ünü
karşılamıştır. İller itibariyle en yüksek verim
Mersin (461 kg/da) ve Adana (447 kg/da)
illerinde olup, bu illerin Türkiye
ortalamasından daha yüksek bir verime
sahip oldukları belirlenmiştir (Tablo 8).
2015 yılı için Adana ili ekim alanı 210 bin
da ve verimi ortalama 450 kg/da olarak
tahmin edilmektedir.
178
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 8. Önemli İllerin Soya Ekim Alanı, Üretim ve Verim Miktarlarının İllere Göre
Dağılımı (2014 yılı)
İller
Türkiye
Adana
Mersin
Samsun
Osmaniye
Mardin
Kahramanmaraş
Şırnak
Diyarbakır
Diğer
Ekim alanı
da
%
343.178
100,00
203.100
59,18
69.750
20,32
29.820
8,69
18.862
5,50
10.306
3,00
5.076
1,48
3.224
0,94
1.348
0,39
1.692
0,49
Üretim
ton
150.000
90.869
32.141
12.513
7.214
3.572
1.598
1.124
477
492
%
100,00
60,58
21,43
8,34
4,81
2,38
1,07
0,75
0,32
0,33
Verim
kg/da
437
447
461
420
382
347
315
349
354
-
İndeks*
100,00
102,29
105,49
96,11
87,41
79,41
72,08
79,86
81,01
-
Kaynak: TÜİK, 2015
*: Türkiye ortalama verimi baz alınmıştır.
Türkiye’de soya ve soya küspesi ticareti,
üretimin tüketimi karşılamada yeterli
düzeyde olmaması ve iç piyasadaki talebin
yüksek olması nedeniyle ağırlıklı olarak tek
yönlü ve ithalat şeklindedir. Türkiye soya
ithalatında net ithalatçı durumdadır. Soya,
ithal edilen yağlı tohum bitkileri arasında ilk
sırada yer almaktadır. Türkiye’de 2012
yılında 1.195 bin ton soya ithalatı
gerçekleştirilmiştir (Tablo 9). Türkiye’nin
en fazla soya ithalatını gerçekleştirdiği
ülkeler başta ABD olmak üzere, Arjantin,
Brezilya, Ukrayna ve Paraguay’dır. En fazla
soya ham yağı ithal edilen ülkeler ise ABD,
Arjantin ve İsrail’dir (Top ve Uçum, 2011).
Türkiye’de soya uzun yıllardır hem 2. ürün
üretimini teşvik için hem de bitkisel yağ
açığını giderebilmek amacıyla devlet
destekleme alımları kapsamına dahil
edilmiştir. Ancak 1994 yılında ekonomik
istikrar tedbirleri çerçevesinde destekleme
kapsamından
çıkarılmıştır.
Tarımda
başlatılan yapısal reformlar ve destekleme
yöntemlerindeki değişiklikler kapsamında;
hem birliklerin dünya fiyatından ürün
almasını sağlamak, hem de üreticiye yüksek
fiyat vermek amacıyla 1999 yılı soyada
uygulanmaya başlanan prim sistemi halen
devam etmektedir.
Tablo 9. Yıllar İtibariyle Türkiye Soya
İthalat Miktarı
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Soya
Miktar (Ton)
Değer (Bin $)
386.708
82.939
321.252
67.387
612.497
139.614
810.100
219.328
681.964
226.828
1.154.504
328.533
1.016.907
264.797
1.230.908
409.656
1.239.065
647.900
973.574
429.299
1.756.065
742.426
1.297.770
687.498
1.194.911
684.804
Kaynak: FAO, 2015
2015 yılında yağlı tohumlu bitkiler ve
endüstri bitkileri kapsamında soya üreten
çiftçilere kilogram başına 0,5 TL fark
ödenmesi, dekara mazot için 7,9 TL, gübre
için
8,25
TL
destek
verilmesi
kararlaştırılmıştır. Ayrıca sözleşmeli soya
üretimi yapılan çiftçilere fark ödemesi
desteğine ilave olarak dekara 15 TL
destekleme ödemesi kararlaştırılmıştır
(Anonim, 2015).
179
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 10’da da yıllar itibariyle soyanın
ortalama piyasa fiyatı, Çukobirlik alım fiyatı
ve Karadenizbirlik alım fiyatları verilmiştir.
İncelenen dönemde Türkiye’de soyanın
ortalama piyasa fiyatı 2002 ile 2010 yılları
arasında hafif dalgalanma göstererek artan
bir seyir izlemiştir. 2011 yılında bir miktar
azalma olurken 2012 ve 2013’de kilogramı
1 TL’nin üzerine gerçekleşmiştir. 2002
yılında kilogramı 0,34 TL iken, 2,5 kat
artarak 2013 yılında 1,19 TL olarak
gerçekleşmiştir.
Yapılan bir çalışmada, ülkemizdeki soya
fiyatlarının trend doğrusunun eğimi pozitif
çıkmıştır. Ortalama piyasa fiyatlarındaki
genel eğilim yıllar itibariyle artış
şeklindedir. Ortalama piyasa fiyatı 2015 yılı
için 1,14 TL, 2016 yılı için ise 1,20 TL
olarak tahmin edilmiştir (Yılmaz ve ark.,
2015).
Tablo 10. Yıllar İtibariyle Soya Alım Fiyatları
Yıllar
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013*
Ortalama Piyasa Fiyatları
(TL/Kg)
0,34
0,43
0,48
0,49
0,48
0,51
0,61
0,71
0,76
0,65
1,10
1,19
Kaynak: Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, 2013
Çukobirlik Alım Fiyatı
(TL/Kg)
0,37
0,42
0,50
0,40
0,50
0,66
0,64
0,70
0,76
0,94
0,70
1,15
Karadenizbirlik Alım
Fiyatı (TL/Kg)
0,33
0,40
0,43
0,40
0,38
0,58
0,55
0,73
0,70
0,85
1,10
1,10
*: 2013 yılı fiyatları birliklerden alınan fiyatlardır.
4.Sorumlu Olunan Bölgedeki Mevcut Durum
Ülkemizde soya tarımının istenilen fiyatıyla karşı karşıya kalması soyanın
seviyelere ulaştırılamamasının en önemli cazibesini azaltmaktadır.
Bu sebeple
sebepleri öncelikle fiyat oluşumu ve TMO’larında alım garantisi muhakkak
pazarlamada yaşanan sıkıntılarla ilgilidir. gündeme alınmalıdır. Fiyatların hasattan çok
Bugün için soya üretimimizin %85-90’ını sonra açıklanması, maliyetlerin dünya
karşılayan Çukurova Bölgesinde soyanın rakamlarından çok daha yüksek olması ve
rakibi olan mısır ve buğdaya göre fiyat hasat döneminde ithal ürünün piyasaya
dengesini yansıtan parite değerlerinin en az girmesi gibi sebepler soya tarımını istenilen
2,2-2,3 kat olmasının düzenli olarak seviyeye ulaştıramamaktadır. (Nazlıcan,
sürdürülememesi çiftçilerin soyaya ilgi 2013).
göstermesini
engellemektedir.
Üstelik Toprağın serbest azotunu köklerindeki
bölgemizde tek resmi alıcı kurumun nodüllerde bağlayarak, masrafsız olarak
Çukobirlik olması ve bu kurumunda sadece hem kendisine hem de kendinden sonra
kendi ortaklarının ürününü alması nedeniyle gelen bitkiye hazır besin elementi sunan
geri kalan üreticilerin tüccarın düşük soyanın bölgemizde kesinlikle münavebe
180
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sistemine girmesi gerekmektedir. Böylece
topraklarımızda
karşılaşılan
olumsuzlukların giderilmesine de katkıda
bulunulmuş
olunacaktır.
Çukurova
Bölgesinde soya tarımı ana ürün ve ikinci
ürün şeklinde yapılmaktadır. Bu sebeple,
ikinci üründe III. , ana üründe ise IV.
olgunlaşma grubuna giren çeşitlerin ekimi
yapılmalıdır. Çukurova bölgesinde soya
üreticileri genel olarak, buğday hasadından
sonra ikinci ürün olarak soya yetiştiriciliğini
tercih etmektedirler. Ancak, ana ürün
veriminin daha yüksek olması, hastalık ve
zararlıların daha az olması nedeniyle ana
ürün ekilişlerinin daha karlı olacağı
düşünüldüğünde ana ürün ekimlerinin
artırılması için eğitim ve yayım çalışmaları
da
yapılmasının
uygun
olacağı
düşünülmektedir.
Bölgede soya üretiminde Green Stem
Sendrom (Yeşillenme), kömür çürüklüğü ve
bakla yanıklığı hastalıklarında artış olduğu
gözlemlenmektedir. Özellikle hasatta Green
Stem Sendrom sebebiyle yaprak döktürücü
kimyasalların kullanıldığı görülmüştür.
Entansif hayvancılık yapılan işletmelerde
yem verim ve kalitesini en üst seviyeye
taşıyacak alternatif bazı yem kaynaklarının
devreye sokulması önem taşımaktadır. Mısır
ülkemizde hasıl yem ve silajlık materyal
olarak yaygın olarak yetiştirilmektedir.
Bunun yanı sıra önemli baklagil türlerinden
olan soya, yüksek protein, vitamin ve
mineral içeriği ile yeşil ot ve tane yem olarak
da
değerlendirilmektedir.
Ülkemizde
soyanın hasıl yem ve silajlık materyal
üretmek amacıyla mısırla karışık ekim
alanları
yaygınlaşmaktadır.
Bu
da
Enstitümüzün geliştirdiği silajlık çeşitlere
olan talebi artırmaktadır.
Bölgemizde üniversite ve özel sektör
tarafından geliştirilen, Arısoy, Sa88,Bravo,
Blaze, Atakişi, gibi çeşitlerin yaygın olarak
ekimi yapılmaktadır. Doğu Akdeniz
Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
tarafından da soya ıslah çalışmaları
sonucunda Nazlıcan, Türksoy, Adasoy,
Yeşilsoy (Silajlık) ve Yemsoy (Silajlık)
olmak üzere toplam 5 soya çeşidi tescil
ettirilmiştir ve tohumluk üretimleri
yapılmaktadır.
5.Sonuç
Dünyanın en çok soya üretimi yapan ülkeleri
ABD, Brezilya, Arjantin ve Çin olarak
sıralanabilir. Özellikle ABD’nin son yıllarda
gerek biyoteknoloji gerekse biyodizel
sektörlerinde kullanmak üzere önemini daha
iyi anladığı soya, ülkemizde ekonomimize
yeterince
katkıda
bulunamamaktadır.
Türkiye'nin mineral yakıt ve yağlar ile
petrolden sonra hammadde ithalat kalemleri
içinde önemli bir yer teşkil eden soyanın
tamamına yakını direk veya dolaylı olarak
tüketilmektedir. Soyanın dünyada gıdadan
petrol türevlerine kadar sanayinin birçok
alanında kullanımı mevcut olmasına
rağmen, ülkemizde genel olarak yem
sanayinde kullanılmaktadır.
Dünyada ekimi ve üretimi en fazla yapılan
birkaç üründen birisi olan soya, birçok
açıdan kendine özgü üstün özellikleriyle
ülkemiz tarımında hak ettiği yeri
bulamamakta, bu durum doğrudan ve dolaylı
olarak ülke ekonomisi için önemli kayıpları
da beraberinde getirmektedir. Bunun için
soya
tarımının
uygun
alanlarda
181
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yaygınlaştırılıp desteklenmesi gereklidir. Bu
amaca ulaşmada üretim planlamalarının ülke
çapında çok iyi belirlenip üretim
öngörülerinin ithalat ve ihracat kalemlerine
uygun olarak yapılması önemlidir. Soyada
giderek artan talep ve yıllar itibariyle daha
fazla miktarda dövizin dışarıya aktarılması
bu öngörülerde soyanın yerinin ne kadar
önemli olduğunun en açık göstergesidir
(Anaç ve Ertürk, 2003).
Ülkemiz
bitkisel
yağ
açığının
kapatılabilmesinde belirli bir yeri olan soya
üretiminin
teşviki
için
uygulanan
destekleme prim sistemine devam edilmesi
gerekmektedir. Bununla birlikte, sözleşmeli
üretimin yerleştirilmesi, entegre soya işleme
tesislerinin yaygınlaştırılması, soya ürünleri
tüketiminin yaygınlaştırılması için tanıtım
ve reklam yapılması, ürün borsalarının
kurulması, üretim fazlası olan ürünler yerine
ekilecek alternatif ürünlerde soyaya öncelik
verilmesi önem arz etmektedir. Ayçiçeği ve
mısır gibi ürünlerin yüksek ithalat tarifeleri
ile korunduğu, ancak soyanın ise
korunmadığı için üreticiler açısından
olumsuz algılamalara neden olmaktadır. Bu
kapsamda, ürünün ithalatında vergi
uygulanmamasının üretimin azalmasına ve
ithalata sebep olduğundan, tarifelerin
yükseltilerek, mısır ve ayçiçeğindeki
oranlarla eşitlenmesi ve prim miktarlarının
ekim sezonundan önce belirlenmesi ve
zamanında ödenmesini sağlamalıdır.
Kaynaklar
ANAÇ, H. ERTÜRK, Y.E. 2003. Soya Fasulyesi. Tarımsal Ekonomi Araştırma Enstitüsü
T.E.A.E. –Bakış, Sayı 2, Nüsha 6.
ANONİM, 2015. 2015 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar. Resmi
Gazete. www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/04/20150408-13.htm (Erişim tarihi: Haziran
2015)
ARIOĞLU, H., 2015. Türkiye’de Yağlı Tohumlu Bitkiler Üretimi, Sorunlar ve Çözüm
Önerileri. 11. Tarla Bitkileri Kongresi, Çanakkale.
BÜYÜKHELVACIGİL, T., 2015. Yağlı Tohumlu Bitkiler ve Bitkisel Yağlar. Yağlı
Tohumlu Bitkiler ve Bitkisel Yağlar Konferansı, İstanbul.
GÜMRÜK VE TİCARET BAKANLIĞI, 2013. 2012 Yılı Soya Fasulyesi Raporu. T.C.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Kooperatifçilik Genel Müdürlüğü Yayınları.
http://koop.gtb.gov.tr/data/53319aa5487c8eb1e43d728c/2012%20Y%C4%B1l%C4%B1%
20Soya%20Raporu.pdf (Erişim tarihi: 03.06.2015)
BAYAR, R. YILMAZ, M. 2004. Türkiye’de Soya Fasulyesi ve Önemi. Uluslararası İnsan
Bilimleri Dergisi.
FAO, 2015. Food and Agriculture Organization of the United Nations.
http://faostat3.fao.org/home/E (Erişim tarihi:06.11.2015)
NAZLICAN, A. N. 2013. Mucize Bitki Soyanın, Hüsran Dolu Anadolu Macerası.
AGROSKOP Tarım-Gıda-Hayvancılık Dergisi, Yıl:2013, Sayı:24.
TOP, B. UÇUM, İ. 2011. Ayçiçeği ve Soya 2011/2012 Durum ve Tahmin Raporu. Tarımsal
Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Yayınları, TEPGE Yayın No: 199.
182
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
TÜİK, 2015. Türkiye İstatistik Kurumu. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul
(Erişim tarihi:22.05.2015)
USDA, 2013. USDA PSD Tabloları. www.fas.usda.gov/psdonline (Erişim
tarihi:27.12.2013)
YILMAZ, H., PARLAKAY, O., ŞAHAR, A.K., ÇUBUKCU, P., AKKOYUN, S., 2015.
Türkiye’de Soya Üretiminin Mevcut Durumu ve Trend Analizi Yöntemiyle Geleceğe
Yönelik Beklentiler. 11. Tarla Bitkileri Kongresi, Çanakkale (Poster Bildiri)
183
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Pamuk
Önder ERALP
Pamuk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Pamuk; Ülkemizin istihdam ve ihracatta ön
sırada olan, 26 milyar doları aşan katma
değeri yüksek ihracatı ile istihdamının
büyük çoğunluğunu oluşturan tekstil ve
hazır giyim sektörümüzün hammaddesidir.
Gıda sektörümüze, ham yağ katkısında
bulunan, hayvancılık sektörümüze yem
sağlayan, linteri ile savunma sanayimizin
barut ihtiyacını karşılayan bir üründür.
Ayrıca Pamuk kalkınmanın, sanayileşmenin
ve refahın hammaddesi, eğitimden sağlığa,
konuttan nakliyeye kadar her ekonomik
sektör için gelir sağlayan hayati nitelikte ve
stratejik bir üründür. Pamuk sanayileşme ile
artan sosyal refah için katalizör görevi
yapmaktadır.
Dünyada az sayıda ülke ekolojisinin pamuk
tarımına elverişli olması nedeniyle dünya
rekoltesinin % 80’ine yakını Türkiye’nin de
içinde bulunduğu 7-8 ülke tarafından
üretilmektedir. Pamuk; ülkemizin ihtiyacını
karşılayacak alt yapısının olmasına rağmen
ihtiyacın yarısından daha az üretilmektedir.
Bilindiği üzere pamuk, çiftçisi, çırçırcısı,
tüccarı, tekstil ve hazır giyim üreticileri ile
moda tasarımı başta olmak üzere tüm sektör
çalışanlarına doğrudan veya dolaylı olarak
gelir sağlamaktadır. Bu nedenle zincirin
hangi halkasında olursak olalım dünya
pamuk ticaretindeki gelişmeleri yakından
takip etmemiz gerekmektedir. Çünkü pamuk
üretiminde yaşanan bir sorun; ekonomik
faaliyetler zincirinin bütün halkalarını
etkilemektedir.
Ülkemiz açısından stratejik bir niteliği
bulunan pamuğun üretimi ve kullanımı,
diğer bir ifade ile pamuk politikası, izlenen
tarım, sanayi ve ticaret politikaları ile
uluslararası gelişmelerden yoğun bir şekilde
etkilenmektedir. Bu nedenle; ulusal ve
uluslararası birçok sektör ve ekonomik
gelişmelerle etkileşim içinde olan pamuk
sektörünün
takibi,
ülke
pamuk
politikalarının belirlenmesinde son derece
önemlidir.
2. Dünyada Durum
Dünya pamuk ekim alanı, üretim, ithalat ve
ihracat 2009-2014 arası döneme ait
verilerine göre; dünyada ortalama 33 milyon
hektar alanda pamuk ekimi yapılmakta ve bu
184
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ton, dünya üretiminin 25,450 milyon ton,
tüketimin ise 24.053 milyon ton olduğu
görülmüştür (Tablo1).
ekimden ortalama 25 milyon ton lif pamuk
elde edilmektedir. 2014/2015 yılı verileri
incelendiğinde; pamuk stoklarının sezon
başına göre sezon sonunda 19,950 milyon
Tablo 1. Dünya pamuk arz -talep durumu (milyon ton)
Lif Pamuk Durumu
Ekim alanı (ha)
Sezon başı stok
Üretim
Tüketim
İhracat
İthalat
Sezon sonu stok
YILLAR
2009/2010
30,233
11,755
22,334
25,529
7,798
7,928
8,569
2010/2011
33,713
8,569
25,409
24,502
7,686
7,725
9,465
2011/2012
36,097
9,465
28,041
22,796
9,870
9,759
14,611
2012/2013
34,370
14,611
26,841
23,340
10,027
9,708
17,793
2013/2014
32,711
17,790
25,750
23,600
8,987
8,570
19,950
2014/2015
33, 830
19,950
25,450
24,053
7,720
7,820
20,860
Kaynak: International Cotton Advisory Comittee (ICAC),
Dünya’da en çok pamuk üreten ülkeler; Çin
% 25, Hindistan % 24, ABD % 11, Pakistan
% 8, Brezilya % 6, Özbekistan % 3 ve
Türkiye % 3 şeklinde sıralanmaktadır.
Türkiye, pamuk üretimi yönünden dünyada
yedinci ülke konumundadır (Tablo 2),
(Grafik 1).
Tablo 2. Pamuk üretici ülkeler ve üretim miktarları (milyon ton)
ÜLKELER
Çin
Hindistan
ABD
Pakistan
Brezilya
Özbekistan
Türkiye
Diğerleri
Toplam
YILLAR
2009/2010
6,925
5,185
2,654
2,185
1,194
0,850
0,655
3,369
23,017
2010/2011
6,400
5,865
3,942
1,948
1,960
0,910
0,817
4,385
26,227
2011/2012
7,400
6,354
3,391
2,311
1,877
0,880
0,980
5,828
29,021
2012/2013
7,300
6,095
3,770
2,204
1,261
1,000
0,881
5,211
27,722
2013/2014
6,700
6,340
2,870
2,070
1,640
0,920
0,855
5,210
26,605
2014/2015
6,150
6,340
3,150
2,060
1,650
1,000
0,655
5,100
26,105
Kaynak: International Cotton Advisory Comittee (ICAC),
Grafik 1. Ülkelere göre pamuk üretim oranları (%)
25
24
11
20
8
3
3
185
6
Çin
Hindistan
ABD
Pakistan
Brezilya
Özbekistan
Türkiye
Diğerleri
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Dünya’da en çok pamuk üreten ülkeler; Çin
% 25, Hindistan % 24, ABD % 11, Pakistan
% 8, Brezilya % 6, Özbekistan % 3 ve
Türkiye % 3 şeklinde sıralanmaktadır.
Türkiye, pamuk üretimi yönünden dünyada
yedinci ülke konumundadır (Tablo 2).
Tablo 3. Ülkeler İtibarıyla Dünya Pamuk Tüketimi (Bin Ton)
ÜLKELER
Çin
Hindistan
ABD
Pakistan
Brezilya
Özbekistan
Türkiye
Diğerleri
Toplam
YILLAR
2009/2010
6,925
5,185
2,654
2,185
1,194
0,850
0,655
3,369
23,017
2010/2011
6,400
5,865
3,942
1,948
1,960
0,910
0,817
4,385
26,227
2011/2012
7,400
6,354
3,391
2,311
1,877
0,880
0,980
5,828
29,021
2012/2013
7,300
6,095
3,770
2,204
1,261
1,000
0,881
5,211
27,722
2013/2014
6,700
6,340
2,870
2,070
1,640
0,920
0,855
5,210
26,605
2014/2015
6,532
6,423
3,553
2,308
1,524
0,849
0,697
4,007
25,893
Kaynak: International Cotton Advisory Comittee (ICAC)
Grafik 2. Ülkelere göre pamuk tüketim oranları (%)
33,8
21,5
12,3
10,5
5,9
3,4 3,9
1
1,9
2,5 3,3
Dünyanın en büyük pamuk ithalatçısı
Çin’dir. Türkiye yıllar itibari ile yaklaşık
560 bin ton ile 950 bin ton arasında pamuk
ithal etmektedir. Türkiye her yıl yaklaşık
Çin
Hindistan
Pakistan
Türkiye
Brezilya
Bangladeş
ABD
Endonezya
Vietnam
Meksika
Diğer
olarak ürettiği pamuktan daha fazlasını ithal
ederek, ihtiyacını karşılamak zorunda
kalmaktadır (Tablo.4).
Tablo 4. Ülkeler İtibarıyla Dünya Pamuk İthalatı (Bin Ton)
Çin
Türkiye
Bangladeş
Pakistan
Diğer
Toplam
2009/10
2,374
957
887
343
4,247
7,928
2010/11
2.609
729
843
314
2.774
7.725
2011/12
5.342
519
680
196
2.300
9.760
Kaynak: International Cotton Advisory Comittee (ICAC)
186
2012/13
3.760
804
593
392
3.440
9.709
2013/14
3.127
562
848
261
2.753
8.435
2014/15
1,796
800
840
174
4,520
7,820
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Türkiye’de Durum
2014 yılı sektörlere göre Türkiye’nin İthalat
ve ihracat verileri incelendiğinde; 52. fasıla
giren pamuk (elyaf, iplik, mensucat) ihracatı
için yaklaşık 2 milyar dolar gelir elde
edilirken, ithalata yaklaşık 3 milyar dolar
para ödenmiştir. Bunun sonucunda pamuk
ithalatı nedeni ile, Türkiye’nin dış ticaret
dengesinde yaklaşık 1 milyar doların
üzerinde açığa neden olmuştur. Pamuk
ithalatına ödenen yüksek rakamlar nedeni ile
Türkiye’nin cari açığına da her yıl ortalama
%2-3 arasında etki yapmaktadır. Sektör
içinde pamuk ithalatının payı ise % 24 olarak
gerçekleşmiştir (Tablo 5).
Tablo 5. Sektörlere Göre Dış Ticaret Verileri-2014 (Milyon $)
50
51
52
53
54
55
56
57
58
59
60
61
62
63
İpek
Yapağı ve yün, ince veya kaba hayvan kılı; at kılından iplik ve
dokunmuş mensucat
Pamuk
Dokumaya elverişli diğer bitkisel lifler; kağıt ipliği ve kağıt
ipliğinden
Sentetik ve suni filamentler, şeritler ve benzeri sentetik ve suni
dokumaya elverişli maddeler
Sentetik ve suni devamsız lifler
Vatka, keçe ve dokunmamış mensucat; özel iplikler; sicim,
kordon, ip, halat ve bunlardan mamul eşya
Halılar ve diğer dokumaya elverişli maddelerden yer kaplamaları
Özel dokunmuş mensucat; tufte edilmiş dokunabilir
mensucat;dantela;duvar halıları; şeritçi ve kaytancı eşyası;
işlemeler
Emdirilmiş, sıvanmış, kaplanmış veya lamine edilmiş dokunabilir
mensucat; dokunabilir maddelerden teknik eşya
Örme eşya
Örme giyim eşyası ve aksesuarı
Örülmemiş giyim eşyası ve aksesuarı
Dokunabilir maddelerden hazır eşya; takımlar; kullanılmış giyim
ve dokunmuş diğer eşya; paçavralar
Genel Toplam
İhracat
İthalat
Dış ticaret
dengesi
Sektör
ithalatı
içindeki
payı %
2
40
-37
0.33
181
330
-150
2.76
1,740
2,823
-1,083
23.58
23
257
-233
2.14
1,629
2,162
-533
18.05
1,347
1,980
-633
16.54
529
388
141
3.24
2,135
160
1,975
1.34
554
196
358
1.63
317
347
-30
2.89
1,586
9,320
5,779
437
920
1,758
1,149
8,400
4,021
3.65
7.68
14.68
2,062
177
1,885
1.48
27,204
11,975
15,230
100.00
Kaynak: EB Bilgi Sistemi
Türkiye, yıllar itibari ile ihtiyaç duyduğu
pamuğu, her yıl değişik ülkelerden ithal
etmektedir. Tarım ürünleri ithalatında
ürünlere ödenen tutarlara bakıldığında,
pamuk ilk sıralarda yer almaktadır. Ekonomi
bakanlığı verileri incelendiğinde; 2014
yılında pamuk ithalatı için yaklaşık 1,75
milyar dolar para ödenmiştir. Türkiye’nin
pamuk ithal ettiği ülkeler incelendiğinde,
ABD toplam pamuk ithalatımızın % 52’sini
karşılamaktadır. Daha sonra Türkmenistan
% 16, Yunanistan % 11 ve Hindistan % 6
şeklinde sıralanmaktadır (Tablo 6).
Türkiye
pamuk
ekiliş
alanları
incelendiğinde; 750 bin hektarlardan (1998)
yıllar itibari ile azalarak 450 (2013) bin
hektarlara kadar düştüğü görülmüştür.
Ülkemizde pamuk ekiliş ve üretim
miktarlarını ekonomideki yerini sağlıklı
olarak değerlendirebilmek için son 15 yıllık
süreci 2001-2010 ve 2010-2013 dönemler
itibariyle değerlendirmek gerekir.
187
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 6. Ülkelere Göre Pamuk İthalatımız (2014)
ÜLKELER
ABD
Yunanistan
Brezilya
Türkmenistan
Tacikistan
Arjantin
Suriye
Özbekistan
Mısır
Hindistan
Diğer
TOPLAM
Bin $
914.956
193.436
61.487
284.192
18.665
8.020
81.021
11.980
9.705
101.170
65.479
1.750.111
Pay %
52.2
11.0
3.5
16.2
1.0
0.4
4.6
0.6
0.5
5.7
4.3
100.0
Kaynak:TUİK
Türkiye’de 2001 ve öncesinde genel olarak
uzun yıllar ortalama ekiliş alanına yakın
düzeylerde pamuk ekilişi ve üretimi
yapılmakta iken bu durum ancak 2009-2010
yılına kadar sürdürülebilmiştir. 2009/2010
yılında minimum seviyeye düşmüş ve
sonraki yıllarda da bir miktar yükseliş
göstermiştir. Ancak bu yükseliş süreklilik
gösterememiş ve 400-500 bin ha aralığında
değişim göstermiş ve bu değişiklik durumu
devamlılık
göstermektedir.
Ekiliş
alanlarındaki yaklaşık % 40 azalışa rağmen
üretim miktarında azalış yaşanmamıştır.
Bunun temel nedeni daha önceki verilerde
de belirtildiği gibi Türkiye pamuk veriminde
Dünya’da ilk sıralarda yer almaktadır. Lif
verimi yaklaşık % 100 artarak dekarda 90
kg’dan (1990), 195 kg’a (2013) ulaşmıştır
(Tablo 3).
Tablo 3. Türkiye Pamuk Ekiliş alanı, Üretim ve Verim Durumu
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Ekilen alan (ha)
721.077
637.329
640.045
546.880
590.700
530.253
495.000
420.000
480.650
542.000
488.496
450.089
468.142
Üretim - Lif (ton)
988.120
919.531
935.928
863.700
976.540
867.716
673.400
638.250
816.705
954.600
858.400
877.500
846.000
Kaynak: TUİK, 2014
188
Verim (kg/da)
137
144
146
158
166
164
136
152
170
176
176
195
181
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Pamuk yetiştirilen bölgelerde, yıllara göre
pamuk ekiliş alanları incelendiğinde; en
fazla düşüş Ege bölgesi ve Akdeniz
bölgesinde yaşanmıştır. Ege bölgesi 250 bin
hektardan (1996) 94 bin hektara (2014),
Akdeniz bölgesinde ise 280 (1999) bin
hektardan 85 (2014) bin hektara kadar
düşmüştür.
hektara ulaşmıştır. Bunun başlıca sebebi
bölgede GAP projesi ile sulamaya açılan
yeni alanların pamuk üretimine geçmesi
şeklinde açıklanabilir (Tablo 4).
Türkiye’de en çok pamuk yetiştirilen iller
incelendiğinde; Şanlıurfa tek başına toplam
ekilen alanın % 47’sine sahiptir. Daha sonra
Aydın % 13, Diyarbakır, Adana ve Hatay
%8, İzmir %5 şeklinde sıralanmaktadır.
(Grafik 5).
Buna karşın G. Doğu Anadolu bölgesi ise
150 bin hektardan (1997) 289 (2014) bin
Grafik 5.İllere Göre Pamuk Ekiliş Oranları (%)
8
12
8
13
47
8
5
Şanlıurfa
Diyarbakır
İzmir
Aydın
Adana
Hatay
Kaynak: TUİK, 2014
Tablo 4. Bölgelere Göre Pamuk Ekiliş alanı (ha)
EGE
227.737
2001
218.802
2002
194.554
2003
167.603
2004
137.037
2005
146.578
2006
116.037
2007
81.438
2008
80.390
2009
82.695
2010
96.746
2011
82.000
2012
82.000
2013
94.000
2014
AKDENİZ
161.547
157.420
133.994
138.563
107.949
129.446
118.717
99.117
102.924
109.494
129.951
102.000
89.000
85.000
G.DOĞU ANADOLU
287.376
336.700
300.358
325.246
295.055
309.534
291.889
313.068
235.933
287.894
313.869
302.000
279.000
289.000
Kaynak: TUİK, 2014
4. Sonuç
Son dönemlerde ülkemiz pamuk üretimi,
yurt içi talebi karşılayamadığı hatta kimi
yıllarda gerilemesinin önü alınamadığı için,
üretim-tüketim dengesi ciddi ölçülerde
bozulmuş durumdadır. Bu durum bir yandan
önemli döviz kayıplarına neden olurken,
diğer yandan istihdam, katma değer ve
ihracat geliri açısından ülkemiz ekonomisi
189
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
için çok büyük öneme sahip olan ve
hammadde olarak yaklaşık %60 oranında
pamuk kullanan tekstil ve hazır giyim
sanayimizi dışa bağımlı hale getirmekte ve
küresel
rekabet
gücünü
olumsuz
etkilemektedir. Oysa ülkemiz yurt içi talebi
karşılayacak miktarda pamuk üretimi için
gerekli agro-ekolojik potansiyele fazlasıyla
sahiptir. Bunun için, hâlihazırdaki verim
değerleriyle 2002 yılındakine eşit alanda
üretim yapmak bile yeterli olacaktır. Diğer
taraftan, ülkemizde pamuk üretim ve
tüketiminin ekonomideki stratejik yeri ve
önemi tekrar değerlendirilip sektörde
sürdürülebilirliğin sağlanması için sektörü
güçlendirme
doğrultusunda
desteklenmelidir.
Tekstil sanayisinin
tüketim ihtiyacını karşılayacak üretim
miktarı öncelikli hedef olarak seçilip,
özellikle yüksek verimli araziler olmak
üzere, pamuk üretimine elverişli arazilerde
pamuk üretimi artırılmalıdır. Bu sebeple
pamuk üretiminin sadece tarımsal üretim
olarak değil, ülkemizde en büyük ihracatı
(26,5 milyar dolar) gerçekleştiren ve en
büyük istihdam yükünü çeken sektör olarak
tekstil sektörüne hammadde temini
bağlamında, ülkemiz için stratejik bir ürün
algısı güçlendirilerek benimsenmelidir. Bu
doğrultuda pamuk üretimi ve işleme sanayi
yatırımlarının artmasını yönelik politika ve
programlar geliştirilmelidir. Gerek pamuk
ekiliş alanı gerekse kütlü ve lif pamuk üretim
miktarlarının en azından uzun yıllar
ortalaması olan 600 bin ha düzeylerine
çıkarılması için pamuk üreticilerinin ilave
maliyet ve finansal sıkıntılar yaratmayacak
şekilde
desteklenmesi
uygulamaları
artırılarak sürdürülmelidir. Türkiye’nin
2023 yılı hedeflerinde; 500 milyar dolarlık
ihracat içinde 72 milyar dolarlık paya sahip
olması beklenen tekstil ve konfeksiyonun
sektörünün ihtiyaç duyacağı pamuk 2,5
milyon
ton
olarak
öngörülmüştür.
Türkiye'nin bu tablo içerisinde şu anda 600
bin tonlarda olan üretimini en az 1 milyon
tona çıkarılması hedeflenmektedir. Bu
hedeflere ulaşılması açısından, ülkemiz
tekstil sektörünün ihtiyaç duyacağı pamuk
üretiminin arttırılması için gerekli planlama
ve politikaların pamuk üretimini teşvik
şeklinde belirlenmesi önem arz etmektedir.
Kaynaklar
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (TÜİK), 2014. Bitkisel üretim İstatistikleri,
http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul (Erişim Tarihi: 15.11.2015)
INTERNATİONAL COTTON ADVİSORY COMİTTEE (ICAC), 2013. Cotton World
Statistics-December 2012, Cotton This Month- July 2013.(http://icac.org/ et:
(Erişim Tarihi: 14.11.2015)
EKONOMİ BAKANLIĞI, 2014. Bilgi Sistemi,
http://www.ekonomi.gov.tr/index.cfm?sayfa (Erişim Tarihi: 15.11.2015)
FAO, 2014. Food and Agriculture Organization of the United Nations.
http://faostat3.fao.org/home/E (Erişim Tarihi: 15.11.2015)
USDA, 2013. USDA PSD Tabloları. www.fas.usda.gov/psdonline (Erişim Tarihi:
15.11.2015)
190
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Sofralık Üzüm
Mehmet Ali KİRACI
Tekirdağ Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Dünyada en eski ve en çok tanınan bitki
türlerinden birisi olan üzüm Dünya üzerinde
çok geniş bir alana yayılmıştır. Sıcak-ılıman
iklim kuşağı bitkisi olup, 34˚-49˚ kuzey ve
güney
enlemleri
arasında
rahatça
yetiştirilebilmektedir.
Taze
olarak
tüketilebildiği gibi kuru üzüm ve şaraba
işlenerek de tüketilebilmektedir.
Ayrıca son yıllarda üzüm suyu, pekmez,
reçel, köfter, bulama, yaprak salamurası vb.
geleneksel ürünler önem kazanmaktadır. Bu
geniş potansiyeli, üzüme oldukça önemli bir
ticari
değer
katmaktadır.
Başlıca
değerlendirme şekilleri olan sofralık üzüm,
kuru üzüm, şarap ve üzüm suyu ihracat
değeri 2011 yılı için tüm ülkeler toplamı
yaklaşık 42 milyar dolardır (FAO, 2015).
2003 yılı itibariyle dünyada yaklaşık 16,3
milyon ton sofralık üzüm üretilmekte ve bu
miktar dünyada üretilen toplam üzümün
yaklaşık %25’ine karşılık gelmektedir
(Kiracı ve ark., 2008). AB ülkelerinde
şaraplık ağırlıklı üretim yapısına rağmen
taze tüketim yani sofralık üzüm dünya
bağcılığında önemli bir yer tutan
yetiştiricilik şeklidir.
Bu çalışmada, üzümün en önemli
yetiştiricilik amaçlarından biri olan sofralık
üzümün Türkiye’de son 10 yıl üretimi ve
ticareti incelenerek, üretim odaklı sorunların
belirlenmesine yönelik değerlendirmeler
yapılmaya çalışılmıştır.
2. Dünyada Durum
2013 yılında dünyada yaklaşık 7 milyon 155
bin hektar alanda bağcılık yapılmakta ve 77
milyon 181 bin ton yaş üzüm elde
edilmektedir (FAO, 2015). Birim alandan
elde edilen ortalama verim ise 962 kg/da‘dır.
Çin son yıllarda artan alan ve üretim miktarı
ile İspanya, Fransa ve İtalya gibi uzun
yıllardır ilk üç sırayı paylaşan ülkeleri
zorlamaya başlamış ve 2012 yılında üretim
miktarı bakımından ilk sıraya yerleşmiştir.
Türkiye ise bağ alanı bakımından bu dört
ülkenin ardından 5. ve üretim miktarı
bakımından ise 6. sıradadır.
İspanya ve Fransa başta olmak üzere AB
ülkelerinde verimin düşük olması, bu
ülkelerin diğer yetiştiricilik şekillerine
oranla verimin daha düşük olduğu şaraplık
191
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
üzüm üretimi ağırlıklı bir bağcılık yapısına
sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü (FAO)
2011 yılı verilerine göre üzümün konu
olduğu başlıca değerlendirme şekilleri olan
sofralık üzüm, kuru üzüm, şarap ve üzüm
suyu ihracat değeri dağılımı Tablo 1'de
verilmiştir. Bu değer içerisinde şarap,
dünyada % 76,4 ve Avrupa Birliği (AB)
ülkelerinde % 88,5 ile en büyük paya
sahiptir. Türkiye’de ise şarap ihracatı
ülkenin üzüm ürünleri toplam ihracat değeri
içerisinde % 1,3 oranında yer tutarken kuru
üzüm % 73,2 oranı ile en fazla ihracat
değerine sahip üzüm ürünüdür. Bu oran
dünya ortalaması için % 4,5 ve AB ülkeleri
için % 0,8 düzeyindedir. Üzüm suyu ise,
üzüm ürünleri ihracat değeri içerisinde çok
düşük orandadır. Ancak dünya ve AB
ihracat değerlerinden oransal olarak çok
düşük olması dikkat çekicidir.
Tablo 1. Dünya, AB ve Türkiye Üzüm Ürünleri İhracat Geliri Dağılımı (2011 Yılı)
Sofralık Üzüm
Kuru Üzüm
Şarap
Üzüm Suyu
Toplam
Kaynak: FAO
Dünya
7.026.580
1.887.072
32.106.922
1.014.487
42.035.061
Değer (1000 $)
AB
2.280.591
211.998
23.593.416
563.209
26.649.214
Türkiye
175.325
506.499
8.757
1.030
691.811
Dünya
16,7
4,5
76,4
2,4
100,0
Oran (%)
AB
8,6
0,8
88,5
2,1
100,0
Türkiye
25,3
73,2
1,3
0,2
100,0
FAO 2011 yılı istatistik verilerine göre üzüm ve üzüm ürünleri ihracatında Fransa %23,8'lik
payla ilk sırada yer almaktadır. Bu ülkeyi %17'lik pay ile İtalya izlemektedir. Türkiye ise bu
sıralamada ancak 14. sırada yer bulabilmiştir (Tablo 2).
2009 yılı Uluslararası Bağcılık ve Şarapçılık Örgütü (OIV) bağcılık istatistiklerine göre
dünyada önemli sofralık üzüm üreticisi ülkeler Tablo 3’te gösterilmiştir. Son yıllarda
bağcılıktaki hamleleri ile dikkat çeken Çin dünyanın en büyük sofralık üzüm üreticisi
ülkedir. Çin’in büyük nüfusunun taze üzüm tüketimini karşılamak en önemli amacı olduğu
düşünülürse ikinci en büyük sofralık üzüm üreticisi Türkiye dış ticaret bakımından önemli
avantaja sahip ülke konumunda sayılabilir. Ağırlıklı şaraplık üzüm yetiştiricisi bir ülke olan
İtalya, Kuzey Yarım Küre bağcı ülkeler içerisinde sofralık üzüm üretiminde Türkiye’den
sonra gelen bir ülkedir. İspanya ve Yunanistan da aynı yarım kürenin sofralık üzüm
üretiminde öne çıkan diğer ülkeleridir. ABD ve Mısır'da diğer önemli ülkeleridir. Sofralık
üzüm üretiminde Kuzey Yarım Küre dışında üretimde bulunan önemli ülkeler ise Şili,
Brezilya ve Güney Afrika’dır.
FAO 2011 yılı verilerine göre dünyada yaklaşık 3,9 milyon ton sofralık üzüm ihracatı
bulunmaktadır. Ticaret hacmi ise yaklaşık 7 milyar dolar tutarındadır (Tablo 4). Şili, İtalya,
ABD, Hollanda ve Güney Afrika en fazla sofralık üzüm üreten ülkeler olarak Türkiye’nin
önünde yer almaktadır. Hollanda ise birçok tarımsal üründe olduğu gibi üretici ülkelerden
alınan üzümlerin diğer ülkelere ihracatı nedeniyle sıralamada yer bulmuş olup, üretici bir
ülke değildir.
192
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. Üzüm ve Üzüm Ürünleri İhracatında Önemli Ülkeler (2011 Yılı )
Sıra No
1
2
3
4
5
14
Diğer
Toplam
AB
Dünya
Ülke
Fransa
İtalya
İspanya
Şili
ABD
Türkiye
Değer (1000$)
10.002.485
7.125.983
3.614.639
3.424.318
2.639.247
691.811
11.268.012
38.766.495
26.649.214
42.035.061
Oran (%)
23,8
17,0
8,6
8,1
6,3
1,6
26,8
92,2
68,8
100,0
Kaynak: FAO
Tablo 3. Önemli Sofralık Üzüm Üreticisi Ülkeler
Sıra
No
1
2
3
4
5
6
Ülkeler
Çin
Türkiye
İtalya
ABD
Mısır
Şili
Üretim Miktarı
(ton)
5.465.100
1.848.400
1.341.300
1.230.300
1.214.900
888.200
Sıra
No
7
8
9
10
11
12
Üretim Miktarı
(ton)
678.200
286.500
243.900
241.900
204.100
176.500
Ülkeler
Brezilya
Güney Afrika
İspanya
Yunanistan
Meksika
Peru
Kaynak: OIV, 2013
Tablo 4. Sofralık Üzüm İhraç Eden Önemli Ülkeler ve Payları (2011 Yılı)
No
Ülkeler
Şili
İtalya
ABD
Hollanda
Güney
5
Afrika
6
Türkiye
Diğer
Toplam
AB
Dünya
1
2
3
4
İhracat Miktarı
(Ton)
853.334
498.110
416.347
263.347
248.092
239.577
509.974
3.028.781
1.124.421
3.928.887
Pay (%)
No
21,7
12,7
10,6
6,7
Ülkeler
Şili
ABD
İtalya
Hollanda
1
2
3
4
Güney Afrika
6,3 5
6,1 10
13,0
77,1
28,6
100,0
Türkiye
Diğer
Toplam
AB
Dünya
İhracat Değeri
(1000 $)
Pay
(%)
1.506.219
908.418
803.297
703.292
21,4
12,9
11,4
10,0
429.318
6,1
175.325
1.226.044
5.751.913
2.280.591
7.026.580
2,5
17,5
81,9
32,5
100,0
Kaynak: FAO
Tablo 5’te dünyada en fazla sofralık üzüm
ithal eden ülkeler görülmektedir. Sofralık
üzümde dünyanın önemli üretici ve ihracatçı
ülkesi olan ABD kendi üretim döneminin
farklılığından kaynaklanan nedenle aynı
zamanda en fazla sofralık üzüm satın alan
ülkedir.
193
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Bunu Rusya, Almanya ve İngiltere ile
Kanada izlemektedir. Hollanda, ülke iç
tüketimin yanı sıra ihraç etme amacıyla
sofralık üzüm ithalatında önemli ülkeler
arasına girmektedir.
Tablo 5. Sofralık Üzüm İthal Eden Önemli Ülkeler ve Payları (2011 Yılı)
Ülkeler
İthalat Miktarı (Ton)
1 ABD
2 Rusya
3 Hollanda
4 Almanya
5 İngiltere
Diğer
Toplam
Türkiye
AB
518.369
399.998
327.948
300.226
231.033
791.524
2.569.098
771
1.537.753
Pay
(%)
13,5
10,4
8,5
7,8
6,0
20,6
66,8
0,0
40,0
Ülkeler
No
1
2
3
4
5
ABD
Hollanda
Almanya
Çin
İngiltere
Diğer
Toplam
Türkiye
AB
İthalat Değeri (1000$)
1.200.903
908.022
680.936
666.944
635.087
1.457.950
5.549.842
829
3.507.740
Pay
(%)
15,5
11,7
8,8
8,6
8,2
18,9
71,6
0,0
45,3
Kaynak: FAO
3. Türkiye’de Durum
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine
göre 2005 yılında 516 bin hektar olan bağ
alanları 2014 yılında 467.093 ha’a
düşmüştür (Tablo 6). Bu azalış 2005 yılına
göre % 9,5 oranında olmuştur. Üzüm üretimi
2014 yılı itibariyle 4,175 milyon ton olarak
gerçekleşmiştir (TUİK, 2015). Üretim
miktarında ise bu dönem içerisinde yaklaşık
% 8,4 oranında bir artış sağlanmıştır. Bu
artış verim artışından kaynaklanmış ve 2005
yılına göre yaklaşık % 19,8 oranında artış
olmuştur. Verimde sağlanan ciddi artışların
nedenleri olarak, verimi yüksek yeni
çeşitlerin
üretime
girmesi,
modern
yetiştirme tekniklerinin benimsenmesi,
sulamaya açılan bağ alanlarının varlığı ve
verimsiz bağ alanlarının sökümü ile
üretimden çıkması vb. sayılabilir.
2015 yılında olan Manisa’da yaşanan don ve
dolu doğal afetleri bağlarda önemli zarara
yol açmıştır. Manisa’da 18-22 Mart günleri
arasındaki düşük sıcaklıklar asmalarda
tomurcukların bir kısmının uyanamaması,
23-24 Nisan tarihlerindeki düşük sıcaklıklar
uyanan sürgünlere ve 4 - 12 Haziran
günlerindeki dolu salkımlara zarar vererek
yaklaşık 200 bin ton ürün kaybına yol açtığı
tahmin edilmektedir.
Sofralık üzüm alan ve üretim miktarı
bakımından en fazla yapılan yetiştiricilik
şeklidir. 2014 yılı itibariyle yaklaşık 2,64
milyon dekar alanda sofralık üzüm
yetiştiriciliği yapılmakta ve 2,17 milyon ton
sofralık üzüm elde edilmektedir (Tablo 7).
Sofralık üzüm üretimi bakımından ilk sırayı
hem alan hem de üretim miktarı bakımından
Manisa ili almaktadır. Bu ili Denizli ve
Mersin izlemektedir (Tablo 8). Bu illerin
üretimi Türkiye sofralık üzüm üretiminin %
65’ini oluşturmaktadır. Manisa, Denizli,
Mersin ve Kahramanmaraş illeri sofralık
üzüm üretimi 100 bin tonun üzerinde olan
iller olarak dikkati çekmektedir. İlk altı il,
194
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
toplam üretimin
üretmektedir.
yarısından
fazlasını
Türkiye sofralık üzüm ihracatının son on yılı
incelendiğinde, miktar olarak % 65,7 ve
değer olarak % 120,8 oranında artışların
olduğu görülmektedir. 2014 yılı itibariyle
birim ihraç fiyatı 0,78 $/kg’dır (Tablo 9).
Tablo 6. Türkiye'de Bağ Alanları ve Üzüm Üretim Miktarının Son 10 Yıllık Gelişimi
Bağ Alanı
(ha)
516.000
513.830
484.610
482.789
479.024
477.856
472.545
462.296
468.792
467.093
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014*
Kaynak: TÜİK
İndeks
Üzüm Üretimi
İndeks
(2005=100)
Miktar(Ton) (2005=100)
100,0
3.850
100,0
99,6
4.000
103,9
93,9
3.613
93,8
93,6
3.918
101,8
92,8
4.264
110,8
92,6
4.255
110,5
91,6
4.296
111,6
89,6
4.185
108,7
90,9
4.012
104,2
90,5
4.175
108,4
Verim
İndeks
(kg/da)
(2005=100)
746
100,0
778
104,3
746
100,0
812
108,8
890
119,3
890
119,3
909
121,8
905
121,3
856
114,7
894
119,8
*Geçici verilerdir.
Tablo 7. Yetiştiricilik Amacına Göre Türkiye Bağ Alanları ve Üzüm Üretiminin Son Yılı
Üretim
(1000Ton)
Alanı
(ha)
Yıllar/Yet. Amacı
Sofralık
Kurutmalık
Şıralık
Toplam
Sofralık
Kurutmalık
Şıralık
Toplam
Kaynak: TÜİK
2005
3.020
1.450
690
5.160
2.000
1.400
450
3.850
2006
3.038
1.417
683
5.138
2.060
1.496
444
4.000
2007
2.742
1.384
720
4.846
1.913
1.218
482
3.613
2008
2.777
1.296
756
4.828
1.971
1.477
470
3.918
2009
2.754
1.299
737
4.790
2.257
1.532
476
4.265
2010
2.700
1.341
738
4.778
2.249
1.544
462
4.255
2011
2.712
1.312
702
4.725
2.269
1.562
465
4.296
2012
2.616
1.329
678
4.623
2.171
1.614
400
4.185
2013
2.618
1.351
719
4.688
2.133
1.424
455
4.012
2014*
2.639
1.344
688
4.671
2.167
1.563
445
4.175
*Geçici verilerdir.
Sofralık
üzüm
ihracat
yapısındaki
değişmeleri inceleyebilmek için ihraç edilen
ülkeler, ihraç edilen üzüm çeşitleri ve ihraç
fiyatları ile bunların değişimleri ele
alınmıştır. Bu kapsamda hazırlanan Tablo
10’a göre Rusya Federasyonu en fazla üzüm
ihraç ettiğimiz ülkedir. Sofralık üzüm
ihracatının yarısından fazlası bu ülkeye
yapılmaktadır. 2014 yılı itibariyle bu oran %
62,56'dır. Bu ülkeyi son yıllardaki artışları
ile Ukrayna, Belarus ve Bulgaristan takip
etmektedir. Almanya, Avusturya, Hollanda,
Suudi Arabistan ve İngiltere ihracatı ise
sürekli düşen ülkeler olarak dikkati
çekmektedir.
195
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 8. Sofralık Üzüm Üretiminde Önemli İller
No
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
İller
Manisa
Denizli
Miktar* (Ton)
358.164
262.636
244.659
149.549
87.132
68.125
63.238
61.644
60.021
53.471
1.408.639
Mersin
Kahramanmaraş
Diyarbakır
Bursa
İzmir
Mardin
Gaziantep
Adıyaman
Toplam
Pay (%)
16,5
12,1
11,3
6,9
4,0
3,1
2,9
2,8
2,8
2,5
65,0
Kaynak: TÜİK *2014 yılı geçici verilerdir.
Tablo 9. Türkiye Sofralık Üzüm İhracatının Son 10 Yıllık Gelişimi
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Miktar
(Ton)
155.604
151.117
169.952
202.114
181.290
230.295
239.871
209.335
203.305
257.804
İndeks
(2005=100)
100,0
97,1
109,2
129,9
116,5
148,0
154,2
134,5
130,7
165,7
Değer
(1000$)
91.322
84.084
130.541
169.411
147.247
196.468
175.484
162.547
187.678
201.682
İndeks
(2005=100)
100,0
92,1
142,9
185,5
161,2
215,1
192,2
178,0
205,5
220,8
Fiyat
($/kg)
0,59
0,56
0,77
0,84
0,81
0,85
0,73
0,78
0,92
0,78
Kaynak: TÜİK
Tablo 11’de Türkiye’nin 2000-2008 dönemi
arasında ihraç ettiği sofralık üzüm
çeşitlerinin değişimi görülmektedir. TÜİK
2008 yılından sonra kayıtlarını çeşit bazında
tutmadığı için bu bölümde veriler 2008
yılına kadar incelemeye uygundur. Sultani
Çekirdeksiz
çeşidi
ihracat
miktarı
içerisindeki oranı azalış trendin olsa da 2008
yılı itibariyle yaklaşık % 88 oranı ile en fazla
ihraç edilen çeşittir. Bu çeşidi 2006 yılından
sonraki artışlar ile Yalova İncisi, Perlette ve
Antep Karası izlemektedir.
1970-1980’li yıllarda en fazla ihraç edilen
çeşitler olan Müşküle ve Razakı ihracatı
incelenen dönemde çok düşük düzeydedir
(Delice, 2008).
196
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 10. Türkiye Sofralık Üzüm İhracatında Önemli Ülkeler ve Payları (%)
Ülkeler
Rusya Federasyonu
Almanya
Suudi Arabistan
Avusturya
İngiltere
Romanya
Hollanda
Belçika
Kuveyt
Belarus
Ukrayna
Bulgaristan
Toplam
2005
46,49
14,98
6,86
6,46
0,71
5,24
4,71
0,24
0,5
2,61
5,8
0,08
94,68
2006
40,87
10,46
5,6
4,71
0,57
2,92
3,55
3,75
17,26
0,89
90,58
2007
49,99
9,87
5,75
3,41
0,67
2,05
1,23
0,24
0,04
4,38
15,99
0,47
94,09
Yıllar
2009 2010
43,37 55,97
7,82
5,98
7,31
5,26
1,46
0,77
0,7
0,37
1,08
0,67
0,73
0,51
0,12
0,12
0
0
2,04
3,41
8,72
9,64
22,07
14,3
95,42
97
2008
46,17
9,18
5,18
2,3
0,67
1,41
0,75
0,13
0,26
3,28
13,24
12,43
95
2011
56,01
7,57
4,18
0,47
0,5
0,7
0,46
0,15
0,06
2,92
10,18
11,46
94,66
2012
63,11
6,74
3,15
0,49
0,57
0,47
0,68
0,2
0,2
3,67
10,96
5,49
95,73
2013 2014
59,69 62,56
5,83 4,84
2,24 2,10
0,41 0,38
0,66 0,69
0,33 0,65
0,66 0,88
0,2 0,08
0,36 0,36
5,31 5,88
9,22 7,07
9,75 8,37
94,67 93,86
Kaynak: TÜİK
Tablo 11. Sofralık Üzüm İhracatında Önemli Üzüm Çeşitleri ve İhracat Miktarının Oransal
Değişimi
Çeşitler
Sultani Çekirdeksiz
Razakı
Müşküle
Cardinal
Perlette
Antep Karası
Hatun Parmağı
Yalova İncisi
Süper Çekirdeksiz
Tarsus Beyazı
Diğer
Toplam
2000
94,69
0,07
0,00
0,59
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,04
4,61
100,0
2001
94,30
0,09
0,22
0,65
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,02
4,72
100,0
2002
91,84
0,09
0,20
0,82
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,02
7,03
100,0
2003
89,27
0,66
0,31
0,65
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,02
9,09
100,0
Yıllar
2004
89,39
0,23
0,71
0,66
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,04
8,97
100,0
2005
86,17
1,04
0,64
0,40
0,00
0,00
0,00
0,00
0,00
0,04
11,71
100,0
2006
87,94
0,10
0,31
0,29
3,08
2,65
0,78
3,83
0,00
0,10
0,92
100,0
2007
2008
91,65 88,00
0,06
0,16
0,29
0,01
0,21
0,17
1,43
2,86
0,78
1,28
0,32
0,35
4,62
5,56
0,00
0,09
0,00
0,01
0,64
1,51
100,0 100,00
Kaynak: TÜİK
4.Sonuç
Türkiye dünya sofralık üzüm üretiminde
önemli bir ülkedir. TÜİK verilerine göre
2014 yılında ülkemizde üretilen 2,17 milyon
ton sofralık üzümün % 59’u çekirdekli %
41’i çekirdeksiz üzüm çeşitlerinden
oluşmaktadır. Ege Bölgesi en fazla üretimin
gerçekleştirildiği bölge, Manisa en fazla
üretimin yapıldığı ildir. 2015 yılı Manisa
ilindeki don ve dolu afetlerinden dolayı
üretimin
bir
miktar
düşürmesi
beklenmektedir. Araştırma kuruluşları
tarafından yürütülen çalışmalarla son 20 yıl
içerisinde 20’ye yakın yeni çeşit üretime
kazandırılmasına rağmen aynı zamanda bir
kurutmalık üzüm çeşidi olan Sultani
Çekirdeksiz halen en önemli çeşittir. Bu
197
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
çeşidi son yıllarda giderek artan üretim
alanları ile Alphonse Lavallée ve Cardinal
izlemektedir. Yerli çeşitlerde Trakya
İlkeren, yabancı çeşitlerden M. Palieri ve
Red Globe üretim alanları artma eğiliminde
olan çeşitlerdir.
Türkiye sofralık üzüm üretimindeki bu
potansiyelini son yıllardaki olumlu artışlara
rağmen yeterince değerlendiremediğini
söylemek mümkündür. Üretimin yaklaşık
olarak sadece 1/10’u ihraç edilebilmektedir.
Bunun da sofralık üzüm üretiminden
kaynaklanan bazı nedenleri bulunmaktadır.
Türkiye sofralık üzüm ihracatının önündeki
en önemli sorun kullanılan kimyasal ilaç
kalıntılarıdır. Zamansız, yüksek dozlardaki
ilaç kullanımı, yanlış ilaç tercihleri sofralık
üzüm üretiminde üründe kalıntı sorunu
artıran unsurlar olarak öne çıkmaktadır
(Çeltikçioğlu, 2010). Özellikle Avrupa
ülkelerinde market zincirlerinin çok
yaygınlaşması, lokal pazarların azalması,
tüketici bilinci gibi nedenler ilaç kullanımına
karşı hassasiyeti artırmıştır. Bir çok market
grubu talep ettikleri ürünlerde, ülke kalıntı
limitlerini bile yüksek bulmakta, ülke kalıntı
limitlerinin 1/3’nün garanti edilmesini ve
yapılan analizlerde bu değerlerin altında
çıkacak ilaç sayısının da 4-6 aktif maddeyi
geçmemesini
istemektedirler.
Rusya
Federasyonu ise karantina açısından bazı
zararlılara karşı hassasiyet gösterirken, ilaç
kalıntıları yönünden de her geçen yıl
taleplerini
artırmaktadır.
Türkiye’nin
sofralık
üzüm
pazarında
payını
artırabilmesinin ilk koşulu, pazarın kalıntı
konusundaki
isteklerini
karşılayan
izlenebilir üretim sistemi kurmaktır.
Türkiye sofralık üzüm ihracatı bakımından
önemli bir diğer sorun standart dışı
üründür. Sultani Çekirdeksiz üzüm çeşidi
hem kurutmalık hem de sofralık amaçlı
olarak yetiştirilebilmektedir. Kurutmalık
üzüm yetiştiriciliği amacıyla başlayan
üretimden elde edilen ürün, hem kurutmalık
hem de sofralık olarak değerlendirilmeye
çalışıldığı için; üretimin büyük bölümü
sofralık
amaca
yönelik
olarak
değerlendirildiğinde; “standart dışı” olarak
tanımlanmaktadır. Bu ürünün sofralık üzüm
kalitesi düşüktür. Ayrıca yine Ege
Bölgesi’nde
bazı
üreticilerin
fiyat
avantajından
faydalanabilmek
adına
yaptıkları “erken hasat” ihracatta kalite
düşüklüğüne yol açan bir başka standart dışı
ürün olarak karşılaşılan bir sorun olarak
ortaya çıkmaktadır. Üretimden kaynaklanan
ilaç kalıntısı ve standart dışı ürün sorunu
Türkiye’nin uzun yıllar en fazla sofralık
üzüm ihraç ettiği pazarlar olan Almanya,
İngiltere, Avusturya, Hollanda ve Belçika
gibi ülkelere ihracını olumsuz etkilemiştir.
Dolayısıyla bu sorunların çözümü ile bu
pazarların tekrar kazanılması ve yeni
pazarlara
ulaşılması
hedeflenmelidir.
Türkiye bu önemli sorunları üretim, ürün
işleme ve pazarlama halkalarından oluşan
zincirde entegrasyonu ve ilgili sektör
temsilcileri arasında yüksek bir iletişimi
sağlayarak aşabilir. Bu konuda üreticilerin
eğitimi,
yetiştiricilik
faaliyetlerinde
danışman kullanımının ve hatta sözleşmeli
üretimin yaygınlaştırılması ciddi katkılar
sağlayabilecek önerilerdir.
198
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kaynaklar
ÇELTİKÇİOĞLU, S., 2010. Sofralık Üzüm İhracatının [Dünü-Bugünü ve Yarını], Saer
Tarım İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti, Alaşehir-MANİSA
DELİCE, N.Y. 2008. Türkiye Sofralık İç ve Dış Pazarlarında Marmara Bölgesi Çeşitlerinin
Yer ve Pazarlama Sorunları, Tarım Ekonomisi Dergisi Cilt:14
FOOD AND AGRICULTURE ORGANIZATION OF THE UNITED NATIONS (FAO),
2015. http://faostat.fao.org/site/535. (Erişim Tarihi: 05.10.2015).
INTERNATIONAL ORGANIZATION OF VINE AND WINE (OIV), 2013. World
Viticultural Statistics 2008-2009.
KİRACI,M.A.,ÖZER,C.,BOZ, Y. 2008 AB Müzakere Süreci ve Türkiye’de Bağcılık,
TÜRKTARIM (Tarım ve Köyişleri Dergisi), Ankara, Mayıs -Haziran 2008, Sayı:181, S. 7682.
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (TUİK), 2015.
http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul. (Erişim Tarihi: 05.10.2015)
199
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Sürdürülebilir Toprak ve Su Yönetimi
Oğuz BAŞKAN
Ahmet AĞAR
Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü
1. Giriş
Günümüzde toprak ve su kaynaklarının
bozunması, toprak verimliliğinin azalması,
toprak asitleşmesi, tuzlulaşma, alkalileşme,
toprak yapısının bozunması, su ve rüzgâr
erozyonu ile toprak kaybı, organik maddenin
ve biyoçeşitliliğin azalması, toprak neminin
kaybı, yeryüzü ve yer altı su kaynaklarının
kirlenmesi gibi birçok sebep sonuç
ilişkisiyle kendini göstermektedir.
Doğal veya insan kaynaklı toprak ve su
kaynaklarının bozunması sürerken, küresel
ısınma ve buna bağlı iklim değişikliğinin
etkileri bu sürecin hızlanmasına neden
olmuştur.
Özellikle son on yıllık süreç de iklim
değişikliğinin etkilerinin gittikçe daha fazla
oranda hissedilmesi, doğal kaynakların
sürdürülebilir yönetiminde daha çabuk
sonuç verebilen küresel ölçekte önlemlerin
alınmasını zorunlu hale getirmiştir. Yüksek
maliyet ve zaman gerektiren yeniden
kazanma, koruma ve sürdürülebilir
verimlilik konularında ülkeler arasında
bilimsel farkındalık yaratarak, doğal
kaynakların
korunmasında
ülkesel
politikalarının geliştirilmesinin ne denli
önemli olduğu, günümüz koşullarında daha
belirgin hissedilmektedir.
2. Sürdürülebilir Toprak Yönetimi
Türkiye'de tarım topraklarının korunmasını
sınırlayan
başlıca
faktörler
doğal,
demografik, sosyal, politik, ekonomik
nedenlerden kaynaklanmaktadır. Doğal ve
coğrafi koşulların olumsuz olduğu alanlarda
toprak erozyonu toprak kaybına yol açmakta
ve özellikle insan eliyle; topraklarının
işlenmesi süreciyle artmaktadır. Tarımsal
nüfusun yoğunluğu ve kırsal kesimdeki
yüksek doğurganlık oranı ile tarım toprakları
üzerindeki nüfus baskısı da daha
belirginleşmektedir.
Artan nüfusun
ekonominin
başka
kesimlerine
aktarılamaması, toplam istihdamda tarımın
payının yüksekliği ve bu nüfusun tarımsal
gelire olan gereksinimi tarımsal işletmelerin
parçalanmasına ve küçülmesine yol
açmaktadır.
Tarımsal
işletmelerin
200
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
altyapısından kaynaklanan bu sorunlar,
tarımın bütün genel yapısı ile birleştiğinde,
verimli bir işletmecilikten uzak bir anlayışla
tarım topraklarının bilinçli ve özellikle
çevresel duyarlılık öncelikli kullanımını
sınırlamaktadır. Düşük gelirli tarımsal
nüfus, gelir artışını sağlayacak uygulamalar
için tarım topraklarını koruyucu önlemleri
benimseyici bir yapıdan uzak kalmaktadır.
Yanlış ve plansız toprak kullanımı tarımsal
üretimi olumsuz etkilemektedir. Bu sürecin
en önemli sonucu tarımsal üretimin
planlanmasına
ve
politikasının
yönlendirilmesine engel olmasıdır.
verilecek kararlara temel oluşturur. Arazi
kullanım planlayıcıları alternatif arazi
kullanım planlarının formülasyonu için bu
sonuçları
kullanarak
yönetici
ve
politikacıların hangi planların uygulamaya
konulacağı hususunda karar verebilmesini
sağlayacak planları hazırlarlar. Arazi
değerlendirme aslında arazi kullanım
değerlendirmesidir. Bu değerlendirmede,
arazinin belli bir kullanım için uygunluğu
belirlenmektedir.
Toprak günümüzde kıt bir kaynak haline
gelmiştir. Değişen insan ve toplum
ihtiyaçları ve buna paralel olarak artan nüfus
aynı arazinin rasyonel ve kapasitesi
dahilinde en üretken kullanım altında
değerlendirilmesini zorunlu kılmakta, diğer
taraftan da sektörler arası kullanımlar için
tahsisinde büyük bir rekabet ve sorun
yaratmaktadır
(tabii
kaynakların
değerlendirilmesi, ağaçlandırma, hayvansal
üretim, tarımsal üretim, kentsel ve kırsal
yerleşim, turizm, sanayi alanları vs.). Bu
durum
sistematik
arazi
kullanım
planlamalarının acilen hayata geçirilmesini
zorunlu kılan ‘’Sürdürülebilir Toprak
Yönetimi’’
kavramını
ön
plana
çıkarmaktadır.
Böyle bir değerlendirmede, belli bir
kullanım türü için arazinin uygunluğu,
toplumun ve üreticinin ekonomik ihtiyaçları
ve amaçları dikkate alınarak, sosyoekonomik ve ekolojik şartlar çerçevesinde
değerlendirilmektedir.
Hali
hazırda
niteliksel ve niceliksel arazi değerlendirme
sistem veya metodolojileri bulunmaktadır.
Birçoğumuzun aşina olduğu AKK (Arazi
Kullanım Kabiliyeti Sınıflaması), SAT
(Sulu Tarım Arazi Sınıflaması ) ve daha çok
toprak reformu ile arazi toplulaştırma amaçlı
projelerde kullanılan STORIE INDEX'i
aslında
birer
arazi
değerlendirme
yöntemleridir.
Ancak
söz
konusu
metodolojiler kalitatif değerlendirme amacı
gütmekte ve sadece araziyi dikkate almakta,
sosyo-ekonomik, agro-klimatik ve bitkisel
parametreleri
göz
önünde
bulundurmamaktadır.
Böyle bir planlamanın amaçları; çevreyle
uyumlu ve çevre kalitesini de sürdürebilecek
biçimde arazinin en rasyonel ve verimli
kullanıma tahsis edilebilmesi için arazi
kullanımındaki değişimleri kontrol altında
tutmak, bu değişimleri yönlendirmek ve
etkilemek olarak özetlenebilir. Arazi
değerlendirme sonuçları, mevcut arazi
kullanımındaki olası değişiklikler için
AKK sınıflaması genel olarak tarım
sistemlerini ele almakta ve ‘’Agro-ekolojik
şartlara veya spesifik bir bitki veya pratiğe
değinmemektedir’’. Bu sınıflamada, arazi
için en uygun ve en karlı kullanımın ne
olduğu hususu göz ardı edilmektedir.
Örneğin; Gaziantep, Urfa civarında Vl.,Vll.
ve hatta Vlll sınıf arazilerde, marn ana
materyali üzerinde çok iyi Antep Fıstığı
201
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yetişmektedir. Nevşehir’de volkanik orijinli
Regosol’ler üzerinde kaliteli ve yüksek
verimli patates üretilmektedir. Doğu
Karadeniz de çay, Batı Karadeniz de fındık
keza dik eğimli, litozolik özellikli
(Rankerler dahil) denilebilecek arazilerde
ideal yetişme ortamı bulabilmektedir.
Dolayısıyla VI.,VII. ve VIII. sınıf arazi
özellikli olup tarım dışı amaçlı başka bir
kullanıma tahsisi düşünülebilecek araziler,
uygun agro-klimatik koşullar altında yöre
koşullarına adapte olabilen karlı ve yüksek
verim veren spesifik türlerin yetiştiği arazi
niteliğini taşımaktadır. Bu nedenle, FAO
desteğinde geliştirilen ve geniş çapta
benimsenen ve tarımsal üretimde etkisi olan
bütün
parametreleri
gözeten
‘’FRAMEWORK’’
kırsal
kalkınma
projeleri için arazi kullanım planlaması
çalışmalarında arazi değerlendirme yöntemi
olarak kullanılmaktadır (FAO,1977).
Gerçek anlamda bir Arazi Kullanım
Planlamasının hayata geçirilebilmesi için
sağlıklı toprak haritalarının yanında
planlamanın yapılacağı bölgeye ait agroekolojik veya agro-klimatik ve sosyoekonomik bilgilere gerek vardır. Böylece
arazinin rasyonel ve verimli kullanımı
altında
değerlendirilebilmesi
için
yetiştirilecek
bitkilerin
agroekolojik/agroklimatik uygunlukları ile
toprak istekleri belirlenmekte ve bunlar
eşleştirilerek, sosyo-ekonomik yapının da
dikkate alınması suretiyle en uygun
koşulların
ortaya
konulması
amaçlanmaktadır. Toprak haritaları, böyle
bir planlamanın yanında arazilerin ana
kullanım deseninin belirlenmesi ve sektörler
arası tahsisinin (kentsel yerleşim, tarım,
sanayi vb.) yapılmasını mümkün kılacak
temel
fiziki
kullanım
planlarının
oluşturulması için vazgeçilmez araçlardır.
Agro-ekolojik bölge (AEB); bitkisel üretim
imkanları bakımından kendi içerisinde
üniform bölge olarak tanımlanmaktadır.
Uygun şekilde belirlenen bir AEB arazi
değerlendirme ve arazi kullanım planlaması
amaçlarına hizmet doğrultusunda alternatif
ürünlerin seçimi için gerekli fiziksel ve
iklimsel şartlar hakkında bilgi sağlar.
Meteoroloji istasyonlarının yetersiz olduğu
bölgelerde AEB'lerin belirlenmesi için
topoğrafya, yükseklik, yöney ve doğal
vejetasyon
verileri
ve
haritalardan
yararlanılabilir.
Agro-ekolojik
bölge
haritaları sıcaklık, bitki gelişme periyodu ve
toprak haritalarının kombine edilmesiyle
oluşturulur. Agro-Klimatik bölgeler; Mekan
ve zamansal olarak bitkisel üretime olanak
sağlayan iklim öğeleri yağış ve sıcaklıktır.
Solar
radyasyonla
birlikte
iklim
karekteristikleri fotosentez, kuru madde
birikimi ve bitki gelişimini belirleyen
faktörlerdir. Agro-Klimatik Bölge haritaları
bitki gelişme periyodu ve termal bölge
haritalarının kombinasyonuyla oluşturulur.
Genel anlamıyla Arazi Kullanım Planlarının
hayata geçirilebilmesi için büyük oranda
belli yasal ve kurumsal düzenlemelerin
yapılması zorunlu gözükmektedir. Ancak
hâlihazırda arazi potansiyelimizin rasyonel
olarak değerlendirilebilmesi için mevcut
arazi
kullanım
şekillerinde
acilen
dönüşümlerin yapılarak ideal kullanım
desenlerinin oluşturulması kaçınılmazdır.
Böylelikle yanlış kullanımdan kaynaklanan
toprak sorunlarında, diğer koruyucu
önlemlerinde
alınması
ile
azalma
kaydedilecek ve toprak kaynaklarının
“SÜRDÜRÜLEBİLİR” yönetim anlayışı
202
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ile
varlıklarının
korunması
sağlanabilecektir. Diğer taraftan, yakın
geçmişte ülkemizde yaşanan deprem felaketi
böyle planlamaların ne derece önemli
olduğunu vurgulaması açısından üzerinde
durulması gereken bir konudur. Bilindiği
üzere deprem, merkezinden çok uzak
alanlarda
bile
‘’alüvyal’’
olarak
tanımladığımız gevşek ve kohezyonsuz
zeminlerde ‘’zemin sıvılaşmasına’’ neden
olmakta ve şiddetini daha fazla hissettirerek
daha fazla can ve mal kaybına yol
açmaktadır. Söz konusu araziler, tarımsal
potansiyeli yüksek alüviyal ovalarda,
jeolojik olarak kuvaterner ve özellikle
Holosen yaşlı akarsu depozitleri üzerinde
oluşmuşlardır. Bu değerli arazilerin tarımda
kullanımlarının sürdürülebilmesi ve her çeşit
iskân ve tarım dışı faaliyetlerden uzak
tutulması gereği 1999 yılında yaşanan
felaketlerle bir kez daha gözler önüne
serilmiştir.
Optimum arazi kullanımı, aynı zamanda
büyük ve küçük ölçekli işletme üretim
planlamalarında yapılması gereken teknik
çalışma bölümünü de oluşturur. Buradan
elde edilen veriler, işletme planlamasının
ekonomik
bölümünü
yönlendirerek,
alternatif ürün desenlerine temel oluşturur.
Arazilerin sosyal üniteleri belirlendikten
sonra gerekli amenajman uygulamaları ve
planlamalarının yapılarak optimum arazi
kullanımı çalışmalarına etki eden teknik
yönüne temel oluşturan kaynak, Ayrıntılı
Toprak Haritaları'dır. Yurt genelinde
yapılmış Yoklama (İstikşafı) Karakterli
Toprak Haritaları, arazi değerlendirme ve
gelişme planlarının yapımına uygun
değildir; ancak toprakların genel durumu
hakkında bilgi sağlarlar. Arazi kullanım
planlaması için temel veri tabanını, toprak
etüd ve haritalama çalışmaları oluşturur. Bu
çalışmalar, doğal ve teknik sınıflama
çalışmalarıyla değerlendirilir. Genel ve özel
amaçlı planlama; sulama ve kırsal alan
etüdleri,
projeleri
ve
amenajman
sorunlarının çözümlenebilmesi için 1/25 000
ve daha büyük ölçekli Ayrıntılı Toprak
Haritalarına
gereksinim
vardır.
Bu
haritaların
yapılması,
oluşturulacak
kurumsal bir altyapı ile konunun uzmanı
kadroların yetiştirilmesi koşuluyla hayata
geçirilebilecektir.
Yukarıda belirtilen gerekçelerden hareketle
ülkemizde doğrudan toprak etüd ve
planlama çalışmalarını genel kapsamda
yönetecek bir bakanlık yapısına ihtiyaç
vardır. Türkiye’de, halen genel yönetimle
ilgili düzenleyici mevzuat içerisinde, kırsal
ve şehirsel alanlarda arazi kullanımında,
arazi kabiliyet sınıflarına ağırlık verici
yaptırımların yeterli biçimde yer almadığı
bir gerçektir. Mevcut bazı kanunlar ve genel
yönetimi düzenleyici hukukî ve idarî
metinler, hızlı ve sağlıksız şehirleşme,
sanayileşme, turistik gelişme ve büyük
ölçekli kamu ve özel sektör yatırımları
arasında işbirliği eksikliğinin ortaya
çıkardığı
fiziksel
alan
düzenlemesi
sorunlarını geriden izleyen ve günümüz
koşullarına uyum sağlamaktan uzak ve
yetersiz yaptırımlar niteliğini taşımaktadır.
Mevcut birçok yasa, yönetmelik, kararname
ve tebliğleri tekrar gözden geçirerek, farklı
kurum ve kuruluşların yetki kapsamı içine
giren, tarım dışı amaçlı arazi kullanımı
konusunda
yürürlükteki
yasalar
sadeleştirilmeli,
kavram
kargaşası
giderilmeli ve tarımcıların içinde olmayan
arazi yerleşim, kullanım ve nazım planlama
203
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
komisyonlarına veya yetkili imzalara toprak
bilimi kökenli tarımcıların da alınması
sağlanmalıdır. Kırsal alanda arazi kabiliyet
sınıflarına dayalı fiziksel alan düzenlemesini
ve arazi kullanma biçimini içeren kanunî
metinler mevzuatlarda yer almakla birlikte,
toprak korunması yönünden en önemli
hukuksal yaklaşımlardan birisi "Toprak
Koruma Kanununun" çıkarılmış olmasıdır.
Toprak
kaynakları
sürdürülebilirlik ilkesinin
yönetiminde
esas alındığı
Ulusal Planlamalarla, kırsal kesimde
yaşayan ve büyük çoğunluğu toprak
kullanıcı olan nüfusun yaşam, eğitim ve
bilinç düzeyinin arttırılması için gereken
sosyal
planlamaların
entegrasyonunu
sağlayacak kurumsal ve kamusal bir
politikanın yaygınlaştırılması ve ülkemizde
doğrudan toprak etüd ve planlama
çalışmalarını genel kapsamda yönetecek ve
Arazi Kullanım Planlamaları için gereken
ivmeyi sağlayacak bir bakanlık yapısına
ihtiyaç vardır.
3. Su Yönetimi
Tarımda sürdürülebilir su yönetimi bir
ekosistem yaklaşımı olarak algılanmak
zorundadır. Tarımda önemli bir girdi olan
sulama tuzlanmaya neden olduğu için toprak
kalitesi ve miktarı üzerinde etkilidir.
Erozyona neden olan aşırı toprak işleme,
tuzlanmaya neden olan yetersiz drenaj
şartlarındaki aşırı sulamalar, tarımsal
sürdürülebilirlik için kaçınılması gereken
işlemlerdir.
Yıl içinde yağışın yeterli ve genellikle
zamanında olduğu alanlarda bitki büyümesi
için sulamaya ihtiyaç yoktur. Ancak sulama
suyu gerektiren alanlarda tuzlanmaya neden
olmayacak
sulama
yöntemleri
ve
yönetimleri
uygulanmalıdır.
Bunu
uygularken su temin edilen kaynağında
doğal dengesi ve yenilenebilirliği gözden
uzak tutulmamalıdır. Aksi takdirde kaynak
kullanılamaz hale gelir. Doğal dengeyi ve su
potansiyelimizi korumak için her zaman
aşırı su kullanımından kaçınmak ve
aşağıdaki
konulara
önem
vermek
gerekmektedir.
Suyun
korunmasındaki
ve
depolanmasındaki tedbirler arttırılmalı,
görevlendirilecek birimlerce yer altı
aküferlerinde su biriktirilmeli ve kullanımı
kontrol altında tutulmalı, açılacak derin
kuyular ruhsatlandırılıp gelişigüzel su
çekilmesi önlenmelidir.
Yağışların yetersiz olduğu alanlarda yeraltı
suyu ile sulu tarım yapılması engellenmeli,
bu alanlarda yarı kurak ve kurak şartlara
uygun bitkisel üretim yapılmalıdır.
Kuraklığa dayanıklı çeşitler geliştirilmeli,
özellikle su kısıtının olduğu yerlerde
kullanılması sağlanmalıdır.
Sulamada uygulanacak su kısıtlamalarına
önem verilmeli ve desteklenmeli veya
yetiştirilmesinde çok su isteyen bitkilerden
kaçınılmalı
ve
üretim
planlaması
yapılmalıdır.
İletimde ve kullanımda su kaybını azaltıcı
önlem ve tedbirler geliştirilmelidir.
204
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Aslında ülkemiz topraklarının büyük bir
kısmı kurak ve yarı kurak alanda olduğu için
su varsa toprak değerlidir. Bu nedenle toprak
ve su kaynaklarımızın optimum kullanımı
için ülkesel ölçekli projeksiyonlar yapılarak
gelecek yıl için ürün ihtiyaçlarımız ekim
zamanından önce çiftçilere ve işletmelere
duyurularak
gerekli
planlamalar
yapılmalıdır. Yapılacak bu planlama ile
toprak ve su kaynaklarının korunması da
dikkate alınmalıdır. Ülkemiz akarsu ve
göllerinin kendi ekosistemleri içinde
ürettikleri su miktarları tahmin edilmeli ve
bu sistemdeki suyun sanayi tarım ve
yerleşim yeri ihtiyaçları dikkate alınarak
kullanımı planlanmalı ve gereğinde artacak
su miktarları hesaplanarak sonraki bir
ihtiyaç dönemi için yeraltı aküfer
tabakalarında
depolanmalıdır.
Suyun
olmadığı kurak bölgelerde üretimi sınırlayan
suyun miktarıdır.
4. Bitki Besleme Yönetimi
Bitki besleme yönünden sürdürülebilir
toprak yönetimi için toprakların genel
özelliklerini, (i) erozyona ve bitki besin
maddelerinin kaybına direnç gösteren, (ii)
toprak canlılarına destek olan, (iii) ürün
artışı için çok fazla girdiye ihtiyacı olmayan,
(iv) sağlıklı ve yüksek kaliteli ürün verebilen
topraklar olarak birkaç başlık altında
toplanabilir.
Toprak
verimliliğinin
korunması ve devam ettirilebilmesi,
uygulama sırasında söz konusu özelliklerin
korunmasına yönelik uygulamaları devam
ettirmek ile mümkündür.
Kimyasal gübrelerin kullanımı son yıllarda
tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla
artış
göstermiş
ancak
kaliteli
ve
sürdürülebilir
bir
üretim
modeline
ulaşılamamıştır. Bitkisel üretimde kaliteli,
ekonomik ve sürdürülebilir yönetim
stratejilerinin
oluşturulmasında
tüm
ürün miktarında önemli düzeyde artışlar
meydana geldiği belirlenmiştir. Dolayısıyla
bitki besleme yönetimi, ancak bu temel
üzerine kurulabildiği takdirde bitkisel
üretimde uzun süreli ve sürdürülebilir bir
başarı sağlanabilir.
girdilerin etkin olarak kullanılması ve gübre
etkinlik parametreleri temel faktör olarak
kabul edilmektedir. Bu nedenle kullanılan
gübrelerden
bitkilerin
yeterince
yararlanabilmesi; diğer toprak, bitki,
iklimsel faktörler ile birlikte bitki besleme
yönetim stratejilerinin doğru belirlenmesi ve
gübre kullanım etkinliği ile yakından
ilgilidir (Karaman ve Turan 2012).
Nitekim gübrelemede başarının birinci şartı,
gübreleme ile bitkinin tüm gelişim periyodu
boyunca
beslenme
ihtiyacını
karşılayabilmek ve bunu sağlarken çevre ve
insan sağlığını dikkate alarak çevre ile
barışık dengeli ve bilinçli bir gübreleme
yapabilmektir. Gübrelerin en yüksek
etkinlikte kullanımı durumunda gübre
masraflarında ve besin element kayıplarında
önemli azalışlar sağlanırken,
Modern
tarımda
bitkilerin
sağlıklı
beslenebilmesi
ve
gübre
kullanım
etkinliğinin artırılması, bitki besleme
yönetim
satratejilerinin
doğru
kurgulanmasına bağlıdır. Doğru bitki
besleme yönetim satratejisi ise çok sayıda
205
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
faktör ile etkileşim içindedir. Örneğin
yıkanma, denitrifikasyon, buharlaşma,
yüzey akışı gibi nedenlerle bitki besin
maddelerinin
topraktan
kayıplarının
azaltılması ve gübre kullanım etkinliğinin
artırılması için bitki besleme yönetiminin
tekniğine uygun yapılması gerekir. Söz
konusu faktörler dikkate alınarak yapılan
gübre uygulamaları ile gübre kullanım
etkinliğinde önemli artışlar kaydedilmiştir
(Alam vd. 2003; Barlog ve Grzebisz 2004;
Eickhout vd. 2006; Gerendas vd. 2008).
Bilinçsiz gübre kullanımı sonucu örneğin
azot topraktan yıkanarak ya da gaz halinde
uzaklaşmakta, fosfor ve potasyum gibi besin
maddeleri
ise
yarayışsız
formlara
dönüşmektedir (Gyaneshwar vd. 2002;
Barlog ve Grzebisz 2004), Nitekim toprağa
uygulanan azotun %50’si çeşitli yollarla
kayba uğrarken (Eickhout vd. 2006;
Vitousek vd. 1997), fosforun %90’ı
bitkilerce alınamamaktadır (Rodriguez ve
Fraga 1999; Gyaneshwar vd. 2002). Azot
yararlılık oranı örneğin hububatlar için %2942 arasında kaydedilmiştir (Raun ve
Johnson, 1999). Gübre azotu kullanım
etkinliğinin buğday, çeltik ve mısır için
oldukça düşük olması (Ma vd. 2007), aşırı
miktarda azotlu gübre uygulamasından
kaynaklanan yüksek azot kayıpları ise taban
suyu kirliliği, göl ve nehir sularının
ötrofikasyonu gibi önemli çevresel sorunlara
yol açmaktadır (Dobermann ve Casman
2005; Karaman vd. 2005).
karbon kaynağı da eklenmelidir. Tipik
karbon kaynakları yeşil gübreler, çiftlik
gübresi
ve
kompost
bu
amaçla
kullanılabilecek en yaygın kaynaklardır
(Sachs 1999).
Diğer taraftan minimum toprak işleme,
korumalı işleme, geleneksel işleme ve
işlemesiz tarım sistemlerinde toprak kalitesi,
toprak organik maddesi ve besin maddesi
yarayışlılığı
da
önemli
farklılıklar
göstermektedir. Toprak su tutma kapasitesi,
toprakta su hareketi, toprak sıkışması ve
toprak sıcaklığı da aynı zamanda uygulanan
tarım sistemine bağlı olarak önemli
değişiklikler gösterir. Dolayısıyla gübre
kullanım
etkinliği açısından toprak
amenajmanının özel bir yeri bulunmaktadır.
Toprak amenajmanı; kimyevi ve organik
gübrelerin kullanılması, uygulanan gübre
çeşidi, dozu, gübre uygulama zamanı,
yöntemi ve sulama gibi daha pek çok faktörü
içermektedir. Gübre uygulama yöntemleri
gübre ekonomisi açısından son derece
önemlidir.
Uygulanacak
yöntemle
gübrelerin etkinliği artırıldığı gibi daha az
gübre
ile
daha
geniş
alanların
gübrelenmesine imkân sağlanabilir.
Gübrelerin yavaş ve kontrollü bir şekilde
yarayışlı forma dönüşme durumunda ise
bitki besin elementlerinden özellikle azotun
kaybolması önlenerek bitkiler için daha uzun
süre faydalı olması sağlanmakta ve kullanım
etkinliği artmaktadır (Prasad ve Power 1995;
Delgado ve Mosier 1996). Aşrı miktarda
azot uygulaması mikrobiyal aktiviteyi artırır
bu durumda organik maddenin ayrışmasında
o oranda hızlanır. Toprak organik
maddesinin hızlı ayrışmasını önlemek için
azotla birlikte
Gübre kullanım etkinliği açısından toprak
analizleri ve toprak örnekleme tekniği de
önemlidir. Nitekim tarım alanlarında,
toprakların
fiziksel
ve
kimyasal
özelliklerinin son derece değişken olduğu
bilinen bir gerçektir. Seri, hatta tarla bazında
206
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
dahi toprak özellikleri mesafeye bağlı
önemli farklılıklar göstermektedir (Santra
vd. 2008; Liu ve Yang 2008; Karaman vd.
2005, 2011). Arazinin bu özelliği
gözetilmeden yapılan bir gübrelemede
arazinin bazı yerlerine ihtiyaçtan fazla, bazı
yerlerine ihtiyaçtan daha az gübre düşecek,
bu durumda fazla gübre verilen alanlarda
gübrelerin
toprakta
birikmesi
veya
yıkanması, ihtiyaçtan az gübre verilen
alanlarda ise verim düşüklüğü söz konusu
olacaktır (Karaman vd. 2009). Dolayısıyla
hassas tarım uygulamaları da, sürdürülebilir
toprak verimliliği ve bitki besleme yönetim
satratejilerinin en önemli bileşenlerinden
birisidir (De Court vd. 1996; Güçdemir vd.
2004; Karaman vd. 2007).
Bitki besleme yönetim stratejisi bitkisel
üretimde yalnız verim değil, aynı zamanda
ürün kalitesi açısından da önemli etkiye
sahiptir. Dolayısıyla bitki besleme yönetim
stratejisi belirlenirken kaliteyi dikkate
almaksızın yalnız verimi esas almak, insan
sağlığı ve çevre kalitesi açısından geri
dönüşümü olmayan ciddi sorunları da
beraberinde getirecektir.
5. Etkili Gübre Kullanımı
Organik ve inorganik gübrelerin kullanımı
toprak verimliliğini artırırken, verimlilikteki
bu artış her zaman ürün miktarına
yansımayabilir (Steinshamn vd. 2004).
Sonuçta bitkisel üretime dayalı tarımsal
faaliyetlerde gübre kullanımı ile mutlak ürün
artışı beklentisi bir ön yargı olup, beklenen
ürün artışının sadece gübre uygulamasına
bağlanması her zaman mümkün olmayabilir.
Bunu etkileyen çeşitli ekonomik ve kültürel
faktörlerin dikkate alınması gerekir.
değişmektedir (Fageria 1992). Bunlardan
başlıcaları; (1) toprak faktörü, (2) biyolojik
faktör, (3) bitki faktörü, (4) bitki besleme
yönetim stratejisi, (5) agronomik faktörler
ve
(6) iklimsel faktörlerdir.
Kimyasal gübrelerin kullanımı sonucunda
meydana
gelen
olumsuz
etkilerin
giderilmesi için, toprakta bulunan mevcut
kaynakların etkili kullanılması gerekir.
Coffman ve Smith (1991) sürdürülebilirlik
için fazla miktarda kimyevi gübre ve ilaç
kullanımı, aşırı sulama gibi girdiler yerine,
çevresel şartlara uyum sağlayan ve bu
koşullarda iyi verim veren
Toprakta noksan olan bitki besin
elementlerini takviye için uygulanan
gübrelerden,
bitkilerin
yeterince
yararlanabilmesi ve kimyevi gübre kullanım
etkinliği çok sayıda faktöre bağlı olarak
çeşitlerin seçiminin daha faydalı olacağına işaret etmiştir. Nitekim bilinçsiz ve aşırı gübre
kullanımı yalnız ekonomik kayıp olmayıp, sürdürülebilir toprak verimliliği açısından
da önemli bir kısıtlamadır (Karaman vd.
2007). Tüm bu olumsuz etkilere ilave olarak
gübrelerin yol açtığı çevresel kirlilik
sorunlarının da giderek yoğunlaştığı
günümüzde, gübre kullanım etkinliğinin
önemi de giderek artmaktadır.
207
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
6. Sonuç
Doğal kaynakların sürdürülebilirliğinin
korunması ve geliştirilmesi öncelikle güncel
veri tabanının oluşturulması gerekmektedir.
Bu amaçla ülke topraklarının detaylı etüd
çalışmalarının en kısa sürede başlatılarak
tamamlanması gerekmektedir. Toprak ve su
kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi
için farklı kurum ve kuruluşların yetki
kapsamı içine giren, tarım dışı amaçlı arazi
kullanımı konusunda yürürlükteki yasalar
sadeleştirilmeli,
kavram
kargaşası
giderilmeli ve tarımcıların içinde olmayan
arazi yerleşim, kullanım ve nazım planlama
komisyonlarına veya yetkili imzalara toprak
bilimi kökenli tarımcıların da alınması
sağlanmalıdır.
Tarım arazileri mutlak tarım arazisi olarak
değerlendirilmeli ve yalnız bu amaçla
kullanımına izin verilmelidir. Tarım
arazilerinin bölünmesine mutlaka engel
olunmalıdır. Türkiye’nin su kısıtı ülkeler
sınıfında olduğu unutulmamalı, suyun keyfi
kullanımı engellenmelidir. Yer altı sularının
korunması gereken rezervler olduğundan,
buharlaşmanın fazla ve yağışın az olduğu
bölgelerde yer altı suyu ile yapılan sulu tarım
engellenmelidir.
Toprak ve su kaynaklarının korunması
devlet politikası haline getirilmeli ve
kararlılıkla uygulanmalıdır.
KAYNAKLAR
Alam, S.M., Azam, S., Ali, S. and Iqbal, M. 2003. Wheat yield and P fertilizer efficiency as
influenced by rate and integrated use of chemical and organic fertilizers. Pak. J. Soil Sci.
22(2):72-76.
Barlog, P. and Grzebisz, W. 2004. Effect of timing and nitrogen fertilizer application on
winter oilseed rape, II. Nitrogen uptake dynamics and fertilizer efficiency. J Agron Crop Sci.
190:314-323.
Coffman, W.R. and Smith, M.E. 1991. Role of Public, Industry and International Research
Center Breeding Programs in Developing Germplasm for Sustainable Agriculture. In D.A.
Sleeper et al. (Ed.), Plant breeding and sustainable agriculture. CSSA Special Publ. No. 18,
pp. 1-9
DeCourt, H., Darius, P.L. and Baerdemaeker, J.D. 1996. The spatial variability of topsoil
fertility in two Belgian Fields. Computers and Electronics in Agr. 14:179-196.
Delgado, J.A. and Mosier. A.R. 1996. Mitigation alternatives to decrease nitrous oxides
emissions and urea-nitrogen loss and their effect on methane flux. J. Environ. Qual. 25:11051111.
Dobermann, A., Cassman, K.G. 2005. Cereal area and nitrogen use efficiency are drivers of
future nitrogen fertilizer consumption. Sci. China Ser. 48:745- 758.
208
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Eickhout, B., Bouwman, A.F. and Van Zeijts, H. 2006. The role of nitrogen in world food
production and environmental sustainability. Agr. Ecosystems and Environ. 116:4-14.
Fageria, N.K. 1992. Maximizing Crop Yields. Marcel Dekker, New York, NY.
Gerendas, J., Abbadi, J. and Sattelmacher, B. 2008. Potassium efficiency of safflower and
sunflower. J. Plant Nutr. Soil Sci. 171:431-439.
Güçdemir, İ. H., Türker,U., Karabulut, A. ve Arcak, Ç. 2004. Gübreleme teknolojilerindeki
yenlikler (Hassas tarım uygulamaları) ve bunun tarımsal üretime etkileri üzerine bir çalışma.
3. Ulusal Gübre Kongresi “Tarım Sanayi Çevre”,Editörler M.R. Karaman, A.R. Brohi,
Bildiri Kitabı Cilt 1. s. 1005- 1014, 11-13 Ekim, Tokat.
Gyaneshwar, P., Kumar, G.N., Parekh, L.J. and Poole, P.S. (2002). Role of soil
microorganisms in improving P nutrition of plants. Plant Soil, 245:83-93.
Karaman, M.R., Saltalı, K., Ersahın, S., Güleç, H. And Derici, M.R. 2005. Modeling N
uptake and potential nitrate leaching under different irrigation programs in nitrogen fertilized
tomato using the computer program. Environmental Monitoring and Assessment. 101: 249259.
Karaman, M.R., Brohi, A.R., Müftüoğlu, N.M., Öztaş, T. ve Zengin, M. 2007. Sürdürülebilir
Toprak Verimliliği. ISBN: 978-975-8629-49-7, Detay Yayıncılık, Ankara.
Karaman, M.R., Susam, T., Er, F. and İseri, İ. 2009. Simulation of organic matter variability
on a sugarbeet field using the computer based geostatistical methods. World Academy of
Sci. 56:594-598.
Karaman, M.R., Susam, T., Yaprak, S. and Er, F. 2009. Computer based geostatistical
strategies in assessing of spatial variability of agricultural phosphorus on a sugarbeet field.
ICIME, 13:201-205.
Karaman, M.R., İşeri, İ., Er, F. and Susam, T. 2011. An artificial intelligence model for
prediction of site specific iron and zinc values on the agricultural apple area. Journal of
Scientific Research and Essays, SRE-11-2218 (In Publ.).
Karaman, M.R, Turan, M. 2012. Bitki beslemede sürdürülebilir yönetim stratejisi ve gübre
etkinlik parametreleri. Toprak Su Dergisi, 1(1):15-21.
Liu, G. and Yang, X. 2008. Spatial variability analysis of soil properties within a field,
Computer and Computing Technologies in Agriculture, 2:1341-1344.
Ma, J., Li, X.L., Xu, H., Han, Y., Cai, Z.C. and Yagi, K. 2007. Effects of nitrogen fertilizer
and wheat straw application on CH4 and N2O emissions from a paddy rice field. Australian
J. of Soil Research, 45:359-367.
Prasad, R. and Power, J.F. 1995. Nitrification inhibitors for agriculture and environment.
Adv. Agr. 54:233-28.
209
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Rodriguez, H. And Fraga, R. 1999. Phosphate solubilizing bacteria and their role in plant
growth promotion. Biotchnol Adv. 17:319-339.
Sachs Paul D. 1999. Edaphos: Dynamics of a Natural Soil System, 2nd edition. The Edaphic
Press. Newbury, VT. 197 p.
Santra, P., Chopra, U.K. and Chakraborty, D. 2008. Spatial variability of soil properties and
its application in predicting surface map of hydraulic parameters in an agricultural farm.
Current Science 95:937-945.
Steinshamn, H., Thuen, E., Bleken, M.A., Brenoe, U.T., Ekerholt, G. and Yri, C. 2004.
Utilization of nitrogen and phosphorus in an organic dairy farming system in Norway. Agric
Ecosys Environ. 104:509- 522.
Vitousek, P.M., Aber, J.D., Howarth, R.W., Likens, G.E., Matson, P.A., Schindler, D.W.,
Schlesinger, W.H., and Tilman, D.G. 1997. Technical report: human alteration of the global
nitrogen cycle: sources and consequences. Ecol Appl. 7:737-750.
210
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’de Tarımda Su Kullanımı, Yönetimi Sorunları ve
Çözümler
Tali MONİS
Abdullah Suat NACAR
GAP Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-ŞANLIURFA
1.Giriş
Yaşadığımız çağda su kaynakları artık
küresel boyutlarda önemli problemlerle
karşı karşıyadır. Su kıtlığı belirgin ve yaygın
bir sorun haline gelmekte; su kalitesi hemen
her ülkede hızla bozulmaktadır. Bu
problemler, sosyal ve ekonomik açıdan
zincirleme pek çok soruna da neden
olmaktadır. Bu sorunların en önemlisi de
ekosistemlerdeki
yaşamın
sürdürülebilirliğinin tehdit altında olmasıdır.
Bu sorunlar, su kaynaklarının geliştirilmesi,
kontrolü ve yönetiminde yeni yaklaşımlara
ihtiyaç olduğunu ortaya koymuş ve konu,
uluslararası
toplantı,
program
ve
komisyonlarda
ele
alınmaya
başlanmıştır(Tarı ve Özbahçe,2010)
Ülkemizde tarımsal sulama yönetimi
çalışmaları; sulama mevsiminden önce genel
sulama planlaması yapılmasını, sulama
mevsiminde su dağıtımı programlarının
hazırlanması, uygulanması ve izlenmesini,
sulama sezonu sonrasında da değerlendirme
çalışmalarını kapsamaktadır (Eminoğlu
2007). Bu amaçla periyodik olarak suyun
kullanımı ve işletiminin değerlendirilmesi
gereklidir.
Sulama
şebekelerinin
yönetiminde temel amaç, çiftçilerin gelirinin
yükseltilmesi, dolayısıyla su kaynaklarının
en yüksek faydayı sağlayacak şekilde etkin
dağıtım
ve
kullanımının
gerçekleştirilmesidir.
Dünyadaki toplam su miktarı 1,4 milyar
km3’tür. Bu suların %97,5’i okyanuslarda ve
denizlerde tuzlu su olarak, %2,5’i ise nehir
ve göllerde tatlı su olarak bulunmaktadır. Bu
kadar az olan tatlı su kaynaklarının da
%90’ının
kutuplarda
ve
yeraltında
bulunması
sebebiyle
insanoğlunun
kolaylıkla yararlanabileceği elverişli tatlı su
miktarının
ne
kadar
az
olduğu
anlaşılmaktadır(DSİ,2012).
Türkiye 25 hidrolojik havzaya bölünmüş
olup bu havzalardan toplam ortalama yıllık
akış 186 milyar m3’tür. DSİ verilerine göre
bunun yaklaşık üçte biri, ülkenin doğusunda
yer alan Fırat-Dicle havzasına aittir. Alansal
büyüklük olarak bunu Kızılırmak ve Sakarya
havzaları izlerken, ortalama yıllık akış
miktarı olarak Fırat-Dicle havzasından sonra
Doğu Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Antalya
Havzaları gelmektedir(OrmanSu-2014).
Suların havzalara göre dağılımında bir
eşitsizliğin olduğu bir gerçektir. Havzaların
211
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
akış miktarları ile hizmet ettikleri nüfus
arasında
da
bazı
dengesizlikler
bulunmaktadır. Örneğin, toplam nüfusun
%28’lik bölümünün yaşadığı Marmara
Havzası, toplam akışın sadece %4’lük
kısmına sahiptir. Benzer şekilde Sakarya,
Küçük Menderes, Büyük Menderes,
Kızılırmak, Konya Kapalı Havzası gibi
havzalarda da akış miktarları ile hizmet
edilen nüfus arasında oransal olarak önemli
farklılıklar görülmektedir. Bu durum
havzalarda su kullanımını etkilemekte ve su
sıkıntısının ortaya çıkmasına neden
olmaktadır (Aküzüm,2010).
Türkiye’de yıllık ortalama yağış yaklaşık
643 mm olup, yılda ortalama 501 milyar m3
suya tekabül etmektedir. Bu suyun 274
milyar m3’ü toprak ve su yüzeyleri ile
bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla
atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük
kısmı yeraltı suyunu beslemekte,158 milyar
m3’lük kısmı ise akışa geçerek çeşitli
büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere
ve
kapalı
havzalardaki
göllere
boşalmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 69
milyar m3’lük suyun 28 milyar m3’ü pınarlar
vasıtasıyla
yerüstü
suyuna
tekrar
katılmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden
ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar m3
su bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt
yerüstü suyu potansiyeli 193 milyar m3
olmaktadır. Yeraltı suyunu besleyen 41
milyar m3 de dikkate alındığında, ülkemizin
toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234
milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Ancak
günümüz teknik ve ekonomik şartları
çerçevesinde, çeşitli maksatlara yönelik
olarak tüketilebilecek
yerüstü suyu
potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95
milyar m3, komşu ülkelerden yurdumuza
gelen akarsulardan 3 milyar m3 olmak üzere,
yılda ortalama toplam 98 milyar m3’tür. 14
milyar m3 olarak belirlenen yeraltı suyu
potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir
yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda
ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 44
milyar m3’ü kullanılmaktadır(DSİ,2014a).
Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi
başına düşen yıllık su miktarına göre
ülkemiz su azlığı yaşayan bir ülke
konumundadır. Kişi başına düşen yıllık
kullanılabilir su miktarı 1.519 m3
civarındadır. Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) 2030 yılı için nüfusumuzun 100
milyon olacağını öngörmüştür. Bu durumda
2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir
su miktarının 1.120 m3/yıl civarında olacağı
söylenebilir. Mevcut büyüme hızı, su
tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi
faktörlerin etkisi ile su kaynakları üzerine
olabilecek
baskıları
tahmin
etmek
mümkündür. Ayrıca bütün bu tahminler
mevcut kaynakların 20 yıl sonrasına hiç
tahrip edilmeden aktarılması durumunda söz
konusu
olabilecektir.
Bu
sebeple
Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve
yeterli su bırakabilmesi için kaynakların çok
iyi
korunup,
akılcı
kullanılması
gerekmektedir(DSİ, 2014a).
Sulama suyunun etkin ve tasarruflu
kullanmanın en uygun yollarının başında
uygun sulama yöntem ve/veya sistemlerinin
planlanması ve uygulanması gelmektedir.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2006
yılından itibaren basınçlı sulama sistemi
kullanan çiftçileri desteklemeye başlamıştır.
Sistem maliyetinin % 50’si hibe olarak
desteklenmektedir. Ayrıca 5 yıl süre ile 0
faizli kredi kullandırılmaktadır.
212
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Ülkemizde
halen
yüzey
sulama
yöntemlerinin kullanımı yaygın olduğundan,
kullanılan sulama suyu 10 000 m3/ha’ın
üzerindedir. Bu suyun %50’sinden daha azı
ancak net olarak bitki tarafından
kullanılmaktadır.
Basınçlı
sulama
sistemlerinden birisi olan damla sulamada,
% 30-70 arasında bir su tasarrufu
sağlanırken, buna karşın verimde de artış
elde edilmektedir. Yapılan araştırmalarda,
GAP Bölgesi’nde yüzey sulama ile 1 kg
kütlü pamuk, mısır ve kuru yonca otu
üretmek için sırası ile, 2800 L, 943-1284 L
ve 1200 L sulama suyu gerekirken, pamukta
damla sulama ile aynı üretimi sağlamak için
yalnız 1333 L, mısır için ise 474 L sulama
suyu gerekmektedir. Yoncada ise, hareketli
yağmurlama sulama sistemi kullanımı ile ise
yalnız 535 L sulama suyu gerektiği
araştırmalarla tespit edilmiştir. Bu sonuçlar,
toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir
kullanılması
bakımından
önemlidir(Çetin,2010).
Başarılı ve çağdaş bir su yönetimi, suyun
kaynaktan tarla başına, tarlada ise etkin bir
şekilde
kullanılıp
yüksek
sulama
randımanlarının elde edilmesine bağlıdır. Bu
ancak çiftçilerin iyi bir şekilde organize
olmaları, devlet tarafından verilecek
desteklerle teşvik edilmeleri ve sulu tarım
konusunda eğitilmeleri ile mümkündür.
Bu çalışma ile Türkiye de su kullanımı,
yönetimi sorunları ve çözümler ortaya
konulmaya çalışılmıştır.
2. Sulama İle İlgili Sorunlar ve Çözümler
Sulama ile ilgili sorunlar su kaynaklarının
geliştirilmesinden başlayarak, suyun tarla
düzeyinde kullanılmasına dek birbirini
izleyen aşamalarda ortaya çıkmaktadır. Bu
çalışmada su kaynaklarının geliştirilmesine
Türkiye’de şimdiye kadar çiftçilere yönelik
ilgili kurumlar tarafından eğitim çalışmaları
yapılmış bu anlamda projeler geliştirilmiş ve
sonuçlandırılmıştır.
Demonstrasyon
çalışmaları yapılmış teknik elemanlar doğru
sulama ve sulama teknikleri konusunda bilgi
ve
birikimlerini
paylaşma
fırsatını
bulmuşlardır. Ancak bütün bunlara rağmen
çiftçiler aşırı ve yüksek debili sulama
alışkanlıklarından
vazgeçmemişlerdir.
Genelde çiftçilerimiz arasında fazla ürün
alabilmek için daha fazla sulama yapılması
ilişkin sorunlar ve çözümler altı alt başlık
altında toplanmıştır.
hem verimi azaltmakta ve hem de milli
servetin ziyan olması anlamına gelmektedir.
Fazla su kullanımının faydalı olmadığı ve en
uygun sulama yöntemlerinin seçimi
2.1.Sulama ile İlgili Eğitimler
gerektiği şeklinde yanlış bir görüş
bulunmaktadır. Bu bakımdan çiftçilerin bitki
su ihtiyacından fazla su talepleri, özellikle
kısıtlı sulama yapılan zamanlarda su
sağlayıcı
kurumu
zor
durumda
bırakmaktadır. Yeterli sulama suyu bulunan
tesislerde bu gibi talepler bir ölçüde
karşılama yoluna gidildiğinden, pompalar
gereksiz
yere
çalıştırılmakla
enerji
sarfiyatının yanında % 50 lere varan fazla su
kullanımı, bir çok ülkenin yıllık su ihtiyacına
eş değerdedir. Fazla su kullanımı
213
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
konularında çiftçilerimizin eğitilerek, fazla
su
kullanma
alışkanlığının
önüne
geçilmelidir. Çiftçilerimizin eğitimi yanında
teknik eleman eğitimi çok büyük önem
kazanmaktadır. Bu kapsamda Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı Eğitim Yayım ve
Yayınlar Dairesi Başkanlığı bünyesinde yer
alan Çiftçi Eğitim ve Yayım Çalışma Grubu
sulu tarım tekniklerini kullanan teknik
eleman ve çiftçilere sulama konusunda
ihtiyaç duydukları eğitim ve yayım hizmeti
yapılmaktadır. 1996 yılından beri Sulama
yayımcılarının
yetiştirilmesi
amacıyla
“Sulama Yayımcısı Eğitim Kursu” 2002
yılından itibaren de “Sulama Metotları
Kursu” düzenlenmektedir.
Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018)
programı çerçevesinde Tarımda Su
Kullanımının Etkinleştirilmesi Öncelikli
Dönüşüm Programı çerçevesinde Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından
Türkiye genelinde sadece 2015 yılında
sulama ile ilgili 18 adet eğitim kursu
düzenlenmiş, çalışmalar devam etmektedir.
Suyun etkin kullanımına yönelik Tarımsal
Araştırmalar
ve
Politikalar
Genel
Müdürlüğüne(TAGEM) bağlı Araştırma
Enstitülerinde uzun yıllar yürütülen ve
suyun etkin kullanımına yönelik araştırma
projeleri sonuçlarının yayım projesine
dönüştürülmesi
suretiyle
üreticilere
aktarılması sağlanmaktadır. Bu kapsamda
Orta Karadeniz Geçit Kuşağı Tarımsal
Araştırma Enstitüsü –TOKAT tarafından
yürütülen proje Tarımsal Yeniliklerin
Yaygınlaştırılması Yayım Projesi”olarak
uygulanmıştır. Proje bölge halkı için
farkındalık yaratırken aynı zamanda,
basınçlı
sulama
sistemlerinin
yaygınlaştırılması konusunda bir çok eğitim,
panel, demostrasyonlar bu kapsamda
yapılmıştır. 2014 yılı için Atatürk Toprak,
Su Ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma
Enstitüsü- KIRKLARELİ ve GAP Tarımsal
Araştırma
Enstitüsü–ŞANLIURFA
tarafından da sonuçlandırılan sulama
projeleri 2014-2018 dönemi için yayın
projesi olarak yürütülmektedir.
2.2.Sulama Suyunun Etkin Kullanımı
Sulama randımanı, genel anlamıyla sulama
suyu ihtiyacının kaynaktan sulama için
saptırılan suya oranı olarak tanımlanabilir.
Bitkilere optimum gelişmeleri için ihtiyaç
duydukları miktarda ve zamanda su
verilmesi gerekmektedir. Kaynaktan bitkiye
ulaşıncaya kadar oluşan dağıtım kayıpları
nedeniyle gerçekte sulama suyu olarak
saptırılan su, bitki su ihtiyacından fazla
olmaktadır.
DSİ sulamalarında sulama randımanı uzun
yıllar ortalaması %45 olarak gerçekleşmiştir
(DSİ,2014b).
Klasik sulama sistemlerinde, sulama
parsellerinin küçük olması, karık veya tava
boyutlarının uygun seçilememesi su
yönetimini
güçleştirmekte,
sulama
randımanı düşmekte ve tarla içi su
kayıplarının da fazla olmasına neden
olmaktadır. Tava veya karık sulama
yöntemleri kullanıldığında ideal koşullarda
tarla su uygulama randımanı %60 civarında
olup, şebekedeki sızma, buharlaşma ve
işletme kayıpları da ilave edilirse randıman
yaklaşık %50 olmaktadır. Bitkiye ihtiyacı
olan 1 m3 suyu verebilmek için 2 m3 su
kullanılmaktadır(Kanber,2005).
Klasik
sulama yöntemleri yerine yağmurlama ve
damla sulama yöntemleri kullanılması
214
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
durumunda randıman %60’tan sırası ile %80
ve %90’a çıkabilmektedir. Bu da %20 ile
%30’luk
bir
su
tasarrufu
demektir(Çakmak,2008).
bölgenin çok sıcak olması buharlaşma
kayıplarını artırmış, ve pamukta silkme
oranının da artması nedeniyle verim daha
düşük gerçekleşmiştir(Çetin,2002).
Bunun yanısıra ülkemizde atık sular arıtılıp
yada
iyileştirilip
alıcı
ortamlara
verilememektedir. Son yıllarda evsel atık
suların, seyreltilmiş deniz suyunun tarımda
kullanılması için çalışmalar yapılmaktadır.
(Kanber,2006).
Harran
Ovası’nda
Biberde
yapılan
çalışmada; damla sulamada ortalama
uygulanan sulama suyu 1005 mm, su
tüketimi 1007 mm, sulama sayısı 39’dur.
Ortalama verim ise 3825 kg/da olarak elde
edilmiştir. Aynı çalışmada karık sulama
uygulanan sulama suyu 1373,3 mm, su
tüketimi 1416 mm, sulama sayısı 22’dir.
Elde edilen ortalama verim 2689,3 kg/da’dır.
Dolayısıyla biber yetiştiriciliğinde damla
sulama yöntemi uygulanmalıdır(Anlağan
Taş,2014)
Aynı şekilde yeni geliştirilmekte olan diğer
bir kısıntılı sulama yöntemi ise yarı ıslatmalı
sulama uygulamasıdır. Yarı ıslatmalı sulama
uygulamasında tam sulanan konuya
uygulanan su miktarının belli oranlarda
azaltılarak bitki köklerinin yarısının
ıslatılması ve takip eden sulamalarda ise
diğer yarısına su verilmesidir. Son yıllarda
yarı ıslatmalı sulama ile tarla ve bahçe
bitkilerinde yapılan çalışmalarda % 30-50
arasında su tasarrufu sağlanmış olmasına
rağmen verimde azalma olmamıştır
(Değirmenci,2012).
Pamukla ilgili yapılan bir araştırmada, GAP
Bölgesi Harran Ovası’nda optimum verim
koşullarında, Sulama suyu verim ilişkisine
göre, damla sulamada 3493 kg/ha verim elde
etmek için 500 mm sulama suyu yeterli
olurken, aynı miktardaki kütlü pamuk verimi
elde etmek için karık sulama ise 962 mm
sulama suyu gereklidir. Bu sonuçlara göre,
Harran Ovası’nda pamukta damla sulama ile
önemli düzeyde su tasarrufu sağlanırken
aynı zamanda verim artışı da sağlanmış ve
bu önemli bulunmuştur. Pamukta farklı
sulama sistemleri konusundaki diğer bir
bulgu ise, yağmurlama sulama hem damla
hem de karık sulamaya göre kütlü pamuk
verimi daha düşük olmuştur. Buna neden ise,
Su Kaynaklarının korunması ve etkili
kullanılmasında
yeni
yöntem
ve
teknolojilerin
geliştirilmesi
sulama
çalışmalarında öncelik kazanmıştır. Bu
anlamda 10. Kalkınma Planı (2015-2018)
“Tarımda Su Kullanımının Etkinleştirilmesi
Öncelikli Dönüşüm Programı”
altında
Tarımsal araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğü (TAGEM) tarafından "Su
Tasarrufu Sağlayan Sulama Yöntemlerine
Göre
Bitki
Sulama
Programlarının
Oluşturulması" ülkesel projesi hazırlanmış
olup, 8 Araştırma Enstitüsünde 12 araştırma
Projesi 2016 yılı için programa alınmıştır.
Ülke ihtiyaçları göz önünde bulundurularak
ürün potansiyelimizde öne çıkan ve
öncelikle çalışılması öngörülen ürünler
projelendirilecek, sulama suyunda yapılacak
kısıntının bitki verimine ve sulama suyu
miktarına etkisi belirlenecektir Bölgesel ve
ülkesel anlamda yürütülen bu projeler ile
etkin girdi (su ve enerji) tasarrufu sağlayan
ileri tarım teknik ve teknolojilerinin (hassas
sulama teknikleri, yüzey altı damla sulama,
215
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
mobil
güneş
pillerinin
sulamada
kullanılması, nem sensörleri ile sulama
zamanının belirlenmesi vb.) geliştirilmesi ve
uygulamaya aktarılması sağlanacaktır.
Ülkemizde sulamaya açılan yaklaşık 5,7
milyon ha arazide bulunan, su depolama,
iletim ve dağıtım yapılarının işletme
haritalarının tüm öznitelik bilgileriyle
sayısal
ortama
aktarılması,
sulama
tesislerinde izleme ve değerlendirme
çalışmalarının kolaylaştırılması, yeni sulama
yatırımların
yönlendirilmesine
ilişkin
önceliklerin belirlenmesi; ayrıca, veri
tabanının Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından hazırlanan Tarım Bilgi
Sistemi ( TARBİL ) ve Çiftçi Kayıt Sistemi
( ÇKS ) ile ilişkilendirilmesi, parsel bazında
net sulama suyu ihtiyaçlarının netleştirilip,
su kaynakları potansiyeline göre ürün
deseninin
belirlenmesi,
tarımsal
desteklemelerle entegrasyonu ve sulama
yönetimi çalışmalarının güçlendirilmesine
yönelik sulama veri tabanı hazırlanması
amacıyla Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Türkiye genelinde tüm kurum ve kuruluşlar
tarafından
işletmeye
açılan
sulama
tesislerinin sayısal ortama aktarılabilmesi
için en son teknolojik araç ve yöntemler
kullanılarak çalışmalara başlamıştır.
Tablo 1. Devlet Tarafından 2006-2013 Yılları Arasında Hibe Ödemesi Yapılan Sulama
Ekipmanları Projeleri
Hibe Ödemesi Yapılan Toplu Basınçlı Sulama Projeleri
Hibe
Çiftçi
Yıl
Damla Yağmurlama
Toplam
Alan (da)
(100TL)
Sayısı
2006-2008
181
150
331
26 192
87 306
21 383
Altyapı
90
8 499
0
0
2009
22
30
52
14 590
52 620
25 464
2010
37
27
64
18 868
62 890
7 856
2011
60
32
92
30 569
76 420
900
TOPLAM
300
239
629
98 718
279 236
55 603
Hibe Desteği Ödemesi Yapılan Sulama Makine-Ekipmanları Alımı Projeleri
2007
1 114
465
1 580
13 843
69 215
1 580
2008
805
578
1 383
24 297
121 485
1 383
2009
577
643
1 220
22 702
113 500
1 220
2010
266
338
604
8 560
42 800
604
2011
382
444
826
13 063
23 580
826
2012
345
468
813
11 097
27 442
813
2013
508
564
1 072
13 681
72 081
1 072
TOPLAM
3 997
3 500
7 496
107 293
470 105
7 496
GENEL TOP
4 297
3 739
8 125
206 012
749 341
63 099
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi
Programı
Kapsamında
tarımsal faaliyetler için geliştirilen modern
basınçlı bireysel sulama makine ve
ekipmanlarının
üreticiler
tarafından
kullanımını yaygınlaştırarak; daha kaliteli ve
pazar isteklerine uygun üretim yapılmasını
216
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sağlamak,
zor
şartlarda
çalışan
üreticilerimizin işlerini kolaylaştırmak ve
üretim maliyetlerini düşürerek uluslararası
düzeyde rekabet edebilir bir seviyeye
getirmek amacıyla 2006 yılından beri
basınçlı
sulama
ekipmanları
devlet
tarafından %50’si karşılanmak suretiyle
desteklenmektedir. Desteklerin yanında
uygun kredi imkanları da sunulmaktadır.
Desteklemeler kapsamında 2013 yılı sonu
itibariyle, yaklaşık 750 bin da alanda modern
sulama
yöntemlerinin
kullanılması
sağlanarak, tarımsal üretimde verimliliğin
arttırılmasının yanında aşırı sulamaların
toprak ve su kaynaklarımızda yaratacağı
olumsuz etkiler önlenmiştir.
2.3.Çevre Sorunları
Tarımda kontrolsüz su kullanımı, toprak, yer
altı suyu ve yüzey sularının kirlenmesine
neden olmaktadır. Suyun kirlenmesine yol
açan kirleticiler sediment, bitki besin
maddeleri, eriyen ve erimeyen tuzlar,
tarımsal ilaçlar, toksik iz elementler ve
patojenler olarak sıralanabilir. Sulama suyu
ile birlikte taşınan kimyasal maddeler,
gübreler ve pestisitler kirlilik tehdidi
oluşturabilmektedir(Yıldırım,1999). Kirlilik
sorunu kirletici kaynaklar ile birlikte
değerlendirilmelidir. Su kaynakları havza
bazında
değerlendirilmeli,
kirletici
kaynakların havzanın tümünde su kalitesini
etkilediği gerçeği dikkate alınmalıdır
(Kendirli,2005). Kirlilik, çiftçilerin gübre ve
tarımsal ilaçları bilinçli kullanmaları
sağlanarak azaltılabilir.
Su kirliliğinin en önemli nedenlerinden birisi
de evsel ve endüstriyel atık sularıdır. Bu atık
sular
ülkemizde
yeterince
dikkate
alınmamıştır. Mülga KHGM tarafından
başlatılan kırsal alanlarda evsel atık suların
doğal arıtma sistemi projeleri ile evsel atık
suların değerlendirilmesi ve tekrar kullanımı
çalışmaları yapılmıştır. (Çakmak,2006).
2.4.Yasal ve Su Yönetimi İle İlgili
Sorunlar
Ülkemizde önceleri su yönetimi ile ilgili
kapsamlı bir su yasası bulunmamakta idi.
Ancak 2011 yılında Orman ve Su İşleri
Bakanlığının yeniden yapılandırılması
üzerine ülkemiz su kaynaklarına etkisini
belirlemek üzere Su sektöründeki bu yeni
yapılanma sürecinde 4 Temmuz 2011 tarihli
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren 645 sayılı Kanun Hükmünde
Kararnameyle 6 Temmuz 2011 tarihinde Su
Yönetimi Genel Müdürlüğü (SYGM)
kuruldu.
Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ülkemizdeki
kıyı ve geçiş suları dahil su havzalarının
havza koruma eylem ve yönetim planlarını
hazırlayarak bütünleşik bir yaklaşımla su
yönetiminin
altyapısını
oluşturmak,
ülkemizin ulusal ve uluslararası su yönetim
politikasının geliştirilmesi için gerekli
koordinasyonu yapmak, havza bazında su
kalite
standartlarını
oluşturmak,
su
kalitesinin denetimi için etkin bir izleme
sistemi kurulmasını sağlamak, su ile alakalı
verileri
tek
elde
toplamak
ve
değerlendirmek, havza bazında taşkın ve
kuraklık yönetim planları ile taşkın risk ve
zarar
haritalarını
hazırlamak,
iklim
değişikliği senaryoları ile ilgili konularda
proje çalışmaları başlamış, yeni kurulmasına
rağmen şu anda tüm havzalar için havza
koruma eylem planlarını tamamlamaya
217
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yönelik ciddi anlamda çalışmalar devam
etmektedir.
2.5.Sulama
Sorunları
Suyu
Fiyatlandırma
Türkiye’de su ücretlerinin belirlenmesinde
alan ve bitki baz alınarak belirlenmektedir.
Bu durum çiftçiyi diğer bazı etmenlerle
birlikte fazla su kullanımına itmekte ve aşırı
sulama yapmasına neden olmaktadır. Ayrıca
sulama sistemleri planlanırken önerilen
ekim deseninin uygulanamaması, bunun
yerine su tüketimi yüksek olan bitkilerin
tercih edilmesi fazla su kullanımına neden
olmaktadır. Son yıllarda Bakanlığımız
tarafından uygulamaya konulan tarım
havzaları
modeline
göre
belirlenen
destekleme politikalarının önümüzdeki
süreçte Türkiye’de ürün deseni üzerine
belirleyici rol olacağı tahmin edilmektedir.
2.6.Sulama Performansı ile İlgili Sorunlar
2.6.1.Sulanan alanların tesviyesi
Yüzey sulama yöntemleriyle sulanan
alanlarda aşırı su kaybı olduğu yaygın bir
kanıdır. Bu durum mevcut sulama sisteminin
hem kendi yapısından ve hem de arazi
yapısından dolayı sulama sırasında büyük
oranlarda su kaybı olmaktadır. Sulanan
alanlarda su kaybının başta gelen
nedenlerinden biri arazilerin sulama için
uygun olarak hazırlanmamasıdır. Arazi
tesviyesi için çiftçi katılımı olmadığı için
yapılan
işin
değeri
yeterince
kavranamamaktadır. Arazi tesviyesi için
çiftçiye alet-ekipman sağlanma yolları
geliştirilerek ve teknik destek sağlanarak
tesviye işlerinin çiftçi tarafından yapılması
sağlanmalıdır.
2.6.2.Sulama
birliklerinin
yeniden
yapılandırılması
6172 sayılı sulama birlikleri kanunu ile
beraber sulama birliklerinin yapılarında
iyileştirilmeye gidilmiş birlik yapılarında bu
iyileştirmenin olumlu etkileri yavaş yavaş
hissedilmeye başlanmıştır.
Başta ABD olmak üzere bir çok batılı ülkede
sulama tesislerinin yapımı, işletme-bakımı
tesislerden faydalanan çiftçilerin kurdukları
birimlere devredilmiştir. Bu
şekilde, hem kırsal alandaki sosyal ilişkilerin
geliştirilmesine hem de çiftçilerin sulu
tarıma etkin olarak katılımı sağlanmıştır.
Ülkemizde de yeni sulama birlikleri kanunu
ile
beraber
sulama
birliklerinin
etkinliklerinin arttırılması için sulama
birlikleri bünyesinde hizmetiçi eğitim
kursları düzenlenmeli, üniversite ve ilgili
tarım
kuruluşları
arasında
eğitim
protokolleri oluşturulmalıdır.
2.6.3.Arazi toplulaştırma çalışmaları
Arazi Toplulaştırması küçük parseller
halinde bulunan arazilerin bir araya
getirilmesi işlemine denir. Türkiye’de ilk
defa arazi toplulaştırma çalışmaları 1961
yılında Toprak-Su Genel Müdürlüğü
tarafından 7457 sayılı kanuna dayanarak
yapılmıştır. 1978 yılında 7/18231 sayılı arazi
toplulaştırma tüzüğü yürürlüğe girmiştir. Bu
güne kadar gerek mülga Köy Hizmetleri
Genel Müdürlüğü ve gerekse tarım Reformu
Genel Müdürlüğü tarafından yaklaşık
1.115.000 hektar alanda toplulaştırma
çalışması tamamlanmıştır (Yoğunlu,2013).
218
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3.Sonuç
Ülkemizde tarımsal sulamanın randımanlı
olabilmesi için gerek suyun dağıtımı ve
gerekse suyun dağıtımından sonra kontrolü
için ilgili kurum ve kuruluşlar teknik
anlamda gerekli bilgi ve beceri ile
donatılacak
şekilde
yeniden
yapılandırılmaları sağlanmalı,ayrıca sulama
suyu ile ilgili kurum ve kuruluşların; görev,
yetki
ve
sorumlulukları
yeniden
tanımlanmalı, yetki ve görev çakışmaları
ortadan kaldırılmalıdır.
Türkiye'de
su
kaynaklarının
fiyatlandırılmasına yönelik metodoloji
oluşturma ve bunların uygulamaya taşınması
konusunda eksiklikler yaşanmaktadır. Su
ücretleri TL/da/yıl olarak tahakkuk
ettirildiğinden, sulama suyu fiyatının suyun
gerçek kıtlık değerini yansıtmaktan uzak
kalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bu
durum suyun bilinçsiz ve aşırı kullanımına
neden olmaktadır. Bu sebeple gerçekçi bir su
fiyatlandırma yaklaşımı belirlenmelidir.
Doğrudan kamu kaynaklarından yararlanan
üreticiler, su kullanımının etkinliğini
artırmak için yeni teknoloji ve metodları
uygulamaya istekli olmadıkları dolayısı ile
aşırı
su
kullanma
eğilimini
göstermektedirler.
Üreticilerin sulama tesislerinin işletmebakım ve yönetimine katılımları sağlanmalı
gerekirse sistem işletiminin risklerine ve
maliyetine çiftçi katılımı sağlanarak
kendilerine sorumluluk verilmek suretiyle
sulama suyunun etkin kullanımı bilinci
oluşturulmalıdır.
Toprak ve su konusundaki araştırma
çalışmaları
desteklenerek
arttırılmalı,
mevcut araştırma sonuçları; etkin ve yaygın
çiftçi eğitim ve yayım ağlarıyla çiftçilere
ulaştırılmalıdır.
Ülkemizde tarımsal desteklerin basınçlı
sulama sistemlerinin artışında en önemli bir
rol oynadığı görülmüştür. Bu teşvik ve
hibelerin devam ettirilmesi verim artışı,
toprak ve su kaynaklarının sürdürülebilir
kullanımı açısından önemli olacaktır. Bu
nedenle basınçlı sulama sistemleri için
verilen kredi ve hibe desteklerin artırılarak
devam ettirilmesi son derece önemlidir.
Bunun dışında, basınçlı sulama sistemlerinin
işletilmesinde gerekli olan enerji için, temiz
yenilenebilir enerjilerden birisi olan güneş
enerjisinden elektrik üretilerek yararlanma
ve tarımın her alanında kullanılması önemli
hale gelmiştir. Bu nedenle, güneş enerjisi
kullanımı da teşvik ve hibe programlarına
alınmalıdır.
Sonuç olarak; ülkemizde tarımsal üretimin
arttırılması ve sürdürülebilirliği ancak
sulama bilinç düzeyi yüksek çiftçilerle
sağlanabilecektir. Son yıllarda dünyada
meydana gelen küresel ısınma ile beraber
yağışlar azalmış, kıtlaşan ve değerli bir
kaynak konumuna düşen suyun; kısıtlı
kullanımı ve yönetimi de gittikçe önem
kazanmaya başlamıştır. Hızla artan nüfusla
birlikte kentleşme, sanayileşme ve her yıl
işletmeye açılan tarım alanları; gelecekte su
gereksiniminin
daha
da
artacağını
göstermektedir. Bilinen bir gerçektir ki; en
fazla su, tarımsal faaliyetler için
kullanılmakta; gerek sanayi ve gerekse içme
ve diğer çeşitli kullanım alanları ihtiyacı
için, çok ciddi önlemler alma ve planlama
yapma ihtiyacı doğmuştur.
219
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kaynaklar
AKÜZÜM,T.,ÇAKMAK,B.,GÖKALP,Z.,(2010)” Türkiye’de Su Kaynakları Yönetiminin
Değerlendirilmesi” Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi 3 (1): 67-74, 2010 ISSN: 1308-3945,
E-ISSN: 1308-027
ANLAĞAN TAŞ, M.,(2014) “Su Tüketiminde Salma-Yağmurlama-Damlama Sulama
Yöntemleri Arasındaki Fark ve Tasarruf” Su Yönetimi Paydaşları Çalıştayı 03-04 Mart
2014-Şanlıurfa Research Instıtute For Humanity and Nature yayınları
ÇAKMAK,B.,YILDIRIM,M.,AKÜZÜM,T.,(2008)”Türkiye’de Tarımsal Sulama Yönetimi,
Sorunları ve Çözüm Önerileri” TMMOB 2.Su Politikaları Kongresi 20-22 Mart 2008Ankara
ÇAKMAK, B. ve AKÜZÜM, T. 2006. Türkiye’de Tarımda Su Yönetimi, Sorunlar ve
Çözüm Önerileri. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Su Politikaları Kongresi.Cilt:2,
s.349-360, Ankara.
ÇETİN, Ö.,EYLEN,M.,SÖNMEZ,F.K.,2010. Basınçlı Sulama Sistemlerinin Su
Kaynaklarının Etkin kullanımındaki Rolü ve Mali Desteklerin Bu Sistemlerin
yaygınlaşmasındaki Etkisi. Tarım Bilimleri Araştırma Dergisi 3 (2): 53-57, 2010
ÇETİN, Ö., BİLGEL, L., 2002. Effects of Different Irrigation Methods on Shedding and
Yield of Cotton. Agric. Water Manage. 54, 1-15
DEĞİRMENCİ V. TAŞ M., NACAR A. 2012. Araştırma Sonuç Raporu GAPTAEM
Yayınları-Şanlıurfa.
DEVLET SU İŞLERİ (DSİ) 2012, “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2012 Yılı Faaliyet
Raporu” http://www.dsi.gov.tr Erişim Tarihi: 18.09.2014
DEVLET SU İŞLERİ (DSİ) 2014a, “Toprak-Su Kaynakları” http://www.dsi.gov.tr/toprakve-su-kaynaklari Erişim Tarihi: 11.11.2014
DEVLET
SU
İŞLERİ
(DSİ)
2014b,
“TARIM
(Sulamanın
http://www.dsi.gov.tr/docs/hizmet-alanlari/tarim-sulama.pdf?sfvrsn=2
Erişim
11.11.2014
Önemi”
Tarihi:
EMİNOĞLU, E. 2007. Türkiyede Su Yönetimi ve Sulama İşletmeciliği. Orta Asya Sulama
Suyu Yönetimi Çalıştayı 12-14 Eylül
İSTANBUL
SU
ve
KANALİZASYON
İDARESİ
(İSKİ)
www.iski.gov.tr/Web/statik.aspx?KID=1000897-44k Erişim Tarihi: 18.09.2010
2010.,
KANBER, R., M.A. ÇULLU, B. KENDİRLİ, S. ANTEPLİ ve N. YILMAZ, 2005. Sulama,
Drenaj ve Tuzluluk. Türkiye Ziraat Mühendisliği VI. Teknik Kongresi Bildirileri, s: 213251,Milli Kütüphane, Ankara.
220
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
KANBER, R. (2006)”Türkiye’de Su Kaynakları Potansiyeli: Kullanımı, Sorunları ve Çözüm
Önerileri” TMMOB Su Politikaları Kongresi.Cilt:1, s.1-12, Ankara.
KENDİRLİ, B., B. ÇAKMAK ve Z. GÖKALP. 2005. “Assessment of Water Quality in
Turkey”, Water International, 30, 446-455, (2005).
ORMAN VE SU İŞLERİ BAKANLIĞI (ORMANSU) 2014 “Ulusal Su Yönetim
Stratejisi”2014-2023-Ankra
ÖZÇELİK, A., TANRIVERMİŞ, H., GÜNDOĞMUŞ, E., TURAN, A., 1999. Türkiye’de
sulama işletmeciğinin geliştirilmesi yönünden şebekelerin birlik ve kooperatiflere devri ile
su fiyatlandırma yöntemlerinin iyileştirilmesi olanakları. Tarımsal Ekonomi Araştırma
Enstitüsü Yayınları, Yayın No: 32. Ankara.
TARI,A.F.,ÖZBAHÇE,A.,(2010)” Konya Kapalı Havzası Sınırlı Su Kaynaklarının
Kullanımında Entegre Su Yönetimi Yaklaşımı”I.Ulusal Toprak ve Su Kaynakları Kongresi
01-04 Haziran 2010-Eskişehir
YILDIRIM, M., ve ÇAKMAK, B. 1999.Sulama ve Çevre Kirliliği. 7.Kültürteknik Kongresi,
s.253-259, Nevşehir.
YOĞUNLU,A.,2013 “Arazi Toplulaştırma Faaliyetleri” Fırat Kalkınma Ajansı yayınları
TRB1 Bölgesi.
221
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tarımsal Meteoroloji
Serhan YEŞİLKÖY
Dr. Fatih BAKANOĞULLARI
Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Meteoroloji, atmosferde meydana gelen
hava olaylarının neden ve nasıl oluştuğunu,
geliştiğini fizik kanunlarına dayanarak
araştıran ve bu meteorolojik hadiselerin
çevre ve insan üzerindeki etkilerini verilere
dayanarak açıklayan bilim dalıdır.
İklim, bir bölgenin en az 30 yıllık
dönemdeki meteoroloji verilerine dayanan
atmosferik şartlarının ortalaması olarak
açıklanabilir.
Bir bölgedeki iklim özellikleri, tarımsal
üretim deseninin ve alışkanlıklarının
şekillenmesinde etkilidir, meteorolojik
olaylar ise tarımsal üretim üzerinde en
önemli etkenlerin başında gelmektedir.
Tarımsal meteoroloji, tarımsal alandaki
meteorolojik değişkenlerin (sıcaklık, bağıl
nem, güneş radyasyonu, rüzgar şiddeti, yağış
vb.) bitkiler ve hayvanlar üzerindeki
etkilerini araştırmaktadır. Aynı zamanda
tarımsal açıdan önemli olan atmosfer
olayları
gözlemlenerek
öngörüler
yapılmaktadır. Bu sebeplerden dolayı
tarımsal meteoroloji bir bilim dalı olarak
ortaya çıkmıştır.
Meteoroloji biliminin uygulamadaki en
önemli dallarından birisi olan tarımsal
meteoroloji
biliminin
en
önemli
uygulayıcıları meteoroloji ve ziraat
mühendisleridir.
Özellikle
tarım
alanlarındaki meteorolojik değişkenlerin
bitki ve hayvanların gelişimi, niteliği ve
niceliği
üzerinde
büyük
etkileri
bulunmaktadır. Bunun yanında, tarım
arazileri, meyvecilik, ormancılık ve
hayvancılık yapılan bölgelerdeki etkileşimi
inceleyen geniş bir araştırma alanına
sahiptir.
Gelişmiş ülkelerde tarımsal üretimi
arttırmak ve üretim aşamasındaki riskleri
minimuma indirebilmek için bağıl nem,
sıcaklık, rüzgâr şiddeti ve yönü, yağış,
buharlaşma ve güneş radyasyonu gibi
meteorolojik değişkenlerin uzun yıllık ve
anlık verilerine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu
yüzden gelişmiş ülkelerde tarım ile
meteoroloji bilimi ayrılmaz bir bütündür.
Meteorolojik veriler tarım alanında:
Don olayının belirlenmesinde, etkilerinin
azaltılmasında ve don taban yüksekliğinin
hesaplanmasında;
222
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Bitkilerin fenolojik dönemlerindeki sıcaklık
ve su isteklerinde;
Sulama suyu ve drenaj sistemlerinin
tasarlanmasında;
Sulama suyunun doğru ve etkin bir şekilde
kullanılmasında;
Erken uyarı sistemleriyle birlikte bitki
zararlıları ve hastalıklarına karşı kimyasal ve
kültürel
mücadele
zamanlarının
belirlenmesinde;
Bölge için uygun bitki seçimi, bitki çeşidi ve
ekim zamanının belirlenmesinde gereksinim
duyulmaktadır.
Tarımsal
meteoroloji,
tarımsal
araştırmaların en önemli parçalarından
biridir. Teknolojinin gelişmesine paralel
olarak meteorolojik gözlemlerin yapılması
ve tarımsal açıdan önemli olan verilere
ulaşmak kolaylaşmaktadır. Bu verilerin
yorumlanması ve tarımsal uygulamalar ile
ilişkilerin kurulması bu alanda yetişmiş
uzmanlar tarafından yapılabilmektedir.
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğü (TAGEM) bünyesinde çalışan
Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, temel
araştırma konusu meteorolojinin tarım
üzerindeki etkilerini araştırmak olan bir
kurum olarak hizmet vermektedir.
2. Dünyada Tarımsal Meteoroloji
Bitki ve hayvanlardan elde edilen gıda
güvenliğinin
sağlanması
tarımsal
meteorolojinin amaçlarındandır. Bu amaçla,
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ve Gıda
ve Tarım Örgütü (FAO) gelişmiş ülkelerde
pilot
çalışmalar
yürütmektedir.
Bu
kuruluşların amaçları, üçüncü dünya
ülkelerindeki açlık ve sürdürülebilir bir
şekilde nitelik ve nicelik yönünden gıda
güvenliğinin sağlaması için mücadele
etmektedir.
Gıda güvenliğinin sağlanması suyun güvenli
ve etkin bir şekilde kullanımını da
ilgilendirmektedir. Bu sebeple FAO ve
WMO tarafından suyun verimli şekilde
kullanılması için çalışmalar yapılmaktadır.
Aynı zamanda iklim değişikliği nedeniyle
21. yy. için Hükümetler arası İklim
Değişikliği Paneli’nin (IPCC) yayınladığı
iklim değişikliği değerlendirme raporunda
belirlenen projeksiyonlar göz önüne alınarak
su kaynaklarının korunumu üzerinde
çalışmalar yürütülmektedir (IPCC, 2013).
İklim değişikliği çalışmalarının devamı için
bu kuruluşlarda tarımsal meteoroloji
konularında çalışan ekipler bulunmaktadır.
Uluslararası doğal afetler veri merkezine
göre dünyadaki birçok doğal afetatmosfer
kaynaklıdır (2010). IPCC tarafından
yayınlanmış 5. İklim Değişikliği Raporuna
(AR5) göre Akdeniz Havzası iklim
değişikliğinden en çok etkilenecek bölge
özelliğini taşımaktadır. Gıda üretimi için en
önemli meteorolojik değişkenlerden birisi
olan yağışta %15-30 arasında azalış,
sıcaklıklarda 3-6°C artış beklenmektedir
(2013). Ülkemizin içerisinde bulunduğu bu
havza içerisindeki ülkeler ilerleyen yıllar
için planlarını en doğru bir şekilde yapmak
zorundadırlar.
Gıda güvenliğinin önündeki tarımsal olarak
en büyük engel kuraklıktır. Yağışların
azalmasıyla başlayan meteorolojik kuralığın
uzun süreli devam etmesi tarımsal kuraklık,
hidrolojik ve sosyo-ekonomik kuraklık
223
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
olarak bölgeyi etkilemektedir (Wilwhite and
Glantz, 1985).
Amerika Birleşik Devleri (ABD) Ulusal
Okyanus ve Atmosfer Dairesine (NOAA)
bağlı Ulusal Kuraklık Portalı (NDP),
meteorolojik kuraklık indeksi olan Palmer
Kuraklık Şiddeti İndeksinden türetilmiş ve
tarımsal kuraklık indeksi olan Bitki-Nem
İndeksini (CMI) (Palmer, 1968) kullanarak
haftalık aralıklarla ülkesel tarımsal kuraklık
şiddet haritası yayınlamaktadır. Grafik 1’de
2015 yılının 17 Ekim haftasına ait haftalık
kuraklık
şiddet
dağılımı
haritası
görülmektedir.
Harita 1. ABD’nin CMI kullanılarak
hazırlanmış tarımsal kuraklık haritası
Kaynak: US Drought Portal, 2015
3. Ülkemizde Tarımsal Meteoroloji
Ülkemizde
hava
tahmini
yapmak
meteoroloji
verilerini
toplamak
ve
paydaşlara
sağlamak,
meteorolojik
araştırmalar yapmak ve geliştirmek ile
görevlendirilmiş birim Meteoroloji Genel
Müdürlüğü’dür
(MGM).
Ülkemiz
genelinde, MGM 15 bölge müdürlüğüne ait
159 müdürlük ile hizmet vermektedir
(MGM, 2012).
MGM, tarımsal uygulamalar için önemli
olan meteorolojik olaylardan aşırı yağış, don
uyarıları ve tarımsal tahmin yapmaktadır.
Günlük uyarılarının yanı sıra yağış verileri
yardımıyla hesaplanan Standart Yağış
İndeksi (SPI), Normalin Yüzdesi İndeksi
(PNI) ve Palmer Kuraklık Şiddeti İndeksi
(PDSI) ile kuraklık haritaları sürekli olarak
yayınlanmaktadır.
MGM’nin son aylarda Türkiye çapında
yayınladığı meyvecilik ve buğday ile ilgili
fenoloji haritaları, hasat zamanı tahmini,
uygun ekim zamanı araçlarını kullanıcılarına
sunmuştur.
Son
dönemde,
ülkemizde
tarımsal
meteorolojinin ilerlemesi için birçok önemli
adım atılmıştır. Bu yatırımların yanında
TAGEM
bünyesindeki
araştırma
enstitülerinde tarımsal meteoroloji ile ilgili
araştırmalar devam etmektedir.
Tarımsal meteoroloji alanında uluslararası
kabul gören yöntem ve teknolojinin
ülkemizde kullanılması ve yeni veri
tabanlarının
oluşturulması
amaçlanmaktadır. Bu bağlamda konu ile
ilgili bilimsel toplantıların düzenlenmesi ve
yapılan araştırma ve kullanılan yöntemler
konusunda
araştırmacıların
bilgilendirilmesi
ve
bilgilerinin
geliştirilmesi için faaliyetler yapılacaktır.
Ülkemizde
öncelikle
araştırma
enstitülerinde
tarımsal
meteorolojik
durumun izlenmesi, gerekli verilerin
kaydedilmesi ve bu konuda araştırmaların ve
veri sürekliliğinin sağlanması için adımların
atılması hedeflenmektedir.
224
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
4. Tarımsal Meteorolojik Çalışmalarda Ayçiçeği Örneği
Kırklareli’nde bulunan Atatürk Toprak Su
ve Tarımsal Meteoroloji Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü’nün çalışma alanı Türkiye’nin
Trakya kesiminde bulunan toprakları ve
Kocaeli ilidir.
olması sayesinde susuz koşullarda tarımı
yapılan ayçiçeği ve buğday bitkilerinden
ülkemiz ortalamalarının üzerinde verimler
elde edilmektedir. Bölge içerisinde bulunan
Kırklareli, Edirne ve Tekirdağ illerinin
MGM istasyonlarının uzun yıllar toplam
yağış ve ortalama sıcaklık değerleri Tablo
1’de görülmektedir.
Trakya’da bulunan Meriç-Ergene havzası
ülkemizin tarım potansiyeli yüksek
havzalarından. İklim koşullarının uygun
Tablo 1. MGM Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli İstasyonlarının Uzun Yıllar (1954-2014)
Ortalama Sıcaklık (S, °C) ve Yağış (Y, mm) Değerleri
İller
Ş
M
N
M
S 2.7 4.4 7.5
Y 63.9 51.4 51.2
S 4.9 5.3 7.3
Tekirdağ
Y 69.2 53.5 55.3
S 2.9 4.0 6.9
Kırklareli
Y 61.8 47.3 48.4
12.8
18.1
22.4
47.1
53.4
45.7
11.9
16.8
40.9
12.0
43.4
Edirne
O
Aylar
H
T
A
E
E
K
A
24.7
24.3
19.8
1.42
9.0
4.6
32.1
22.8
37.0
56.4
69.0
71.5
21.3
23.8
23.7
20.0
15.4
11.0
7.2
38.6
37.5
23.5
14.3
36.3
64.0
75.0
82.4
17.3
21.6
23.9
23.3
19.1
13.9
9.0
5.0
50.0
50.6
26.8
20.8
34.5
50.0
63.8
70.8
Yıllık
12.64
601.5
14.05
590.5
13.24
568.2
Kaynak: MGM, 2015
Harita 2. Trakya arazi kullanım türleri
Trakya’da ayçiçeği bitkisi ekim nöbetinin
temel bitkisidir ve Türkiye’nin ayçiçeği
üretiminin
%75’i
bu
bölgede
gerçekleşmektedir. (TÜİK, 2015).
Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji
Araştırma
Enstitüsü
Müdürlüğü
arazilerinde Ayçiçeği bitkisinin gelişimi
meteorolojik veriler dikkate alınarak
gözlemlenmektedir. Bu amaçla tarımsal
meteorolojik
gözlem
istasyonları
kullanılmaktadır. 2015 üretim döneminde
Ayçiçeği çeşidi olarak Tunca kullanılmıştır
ve
gelişim
dönemi
süresince
gözlemlenmiştir. Fenolojik gözlemlerle
belirlenen bitki gelişim dönemleri Tablo
2’de verilmiştir.
Trakya’nın yüzey alanının %63,6’sı tarım
arazisidir, ormanlık alanlar ise %30,1’ini
kaplamaktadır (Harita 2). Tarım alanlarının
%61,8’inde tarım, sulama olmadan
yapılmaktadır. Tarımsal üretimde yaygın
olarak
buğday/ayçiçeği
münavebesi
yapılmaktadır.
225
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Deneme
alanı
içerisinde
bulunan
meteoroloji
Enstitüsündaki
2
m
yüksekliğindeki sıcaklık ölçer ile Ayçiçeği
bitkisinin ekildiği günden hasada kadar
geçen süre içerisinde maksimum ve
minimum hava sıcaklığı ölçülmüş ve
büyüme derece günler hesaplanmıştır.
Aylık olarak hesaplanan değerler Grafik
1’de verilmiştir.
bitkisinin gelişimi için minimum 5,5°C
maksimum 30°C hava sıcaklığı arasında
gerçekleşmektedir (Raes ve ark., 2012).
Tablo 2. Ayçiçeği Bitkisinin Gelişim
Dönemleri
Bitki Gelişim Dönemi
Tarih
Ekim
20.04.2015
Çıkış
06.05.2015
Yapraklanma
25.05.2015
Çiçek Tablası Oluşumu
17.06.2015
Çiçeklenme
29.06.2015
Olgunlaşma
10.08.2015
Hasat
02.09.2015
Ayçiçeği bitkisinin ekim tarihinden itibaren
bitki gelişimi için aylık olarak maksimum,
minimum sıcaklık ve büyüme derece günler
(GDD) değerleri hesaplanmıştır. Ayçiçeği
Grafik 1. Ayçiçeği Bitkisinin Gelişme Dönemindeki Hava Sıcaklığı ve Büyüme Derece
Günler
35
700
30
600
25
500
20
400
15
300
10
200
5
100
0
0
Nisan
Mayıs
Tmin
Temmuz Ağustos
Eylül
Büyüme Derece Günler
Haziran
Tmax
Ayçiçeği bitkisinin ekim tarihinden hasat
tarihine kadar aylık toplam bitki su tüketimi
değerleri hesaplanmıştır. Bitkinin en çok
geliştiği Mayıs ve Haziran ayı aynı zamanda
en çok suyu kullandığı zamandır (Grafik 2).
Temmuz ve Ağustos aylarında bitki
olgunlaşma dönemine girmiştir ve su
tüketimi azalmıştır. Ayçiçeği bitkisi 2015
Büyüme Derece Günler (°C gün)
Sıcakılık (°C)
Bitki Gelişimi
gelişme dönemi boyunca toplam 466 mm su
tüketmiştir.
Ayçiçeği bitkisi için 2015 yılında belirlenen
bitki katsayıları sırasıyla 0,37 (kc_ini), 1,19
(kc_mid), 0,22 (kc_end) şeklindedir. FAO
tarafından belirlenen kc katsayılarına (0,35;
1-1,15; 0,35) oldukça yakın değerler
belirlenmiştir (Allen ve ark., 1998).
226
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Bitki Su Tüketimi (mm)
Grafik 2. Ayçiçeği Bitkisi Su Tüketimi
250
200
150
100
50
0
Nisan
Mayıs
Haziran
Ayçiçeği bitkisinin biyokütle değerleri ve
bitkinin gelişimini gösteren parametrelerden
birisi olan yaprak alan indeksi (LAI) ekim
tarihinden itibaren sürekli olarak takip
edilmiştir (Grafik 3). Biyokütle ve LAI
ölçümleri iki haftalık periyotlar halinde
alınmıştır. Ayçiçeği bitkisi ekimden itibaren
hızlı bir gelişme süreci göstermektedir.
Fenolojik olarak bitkinin yapraklanma
döneminden itibaren kuru biyokütle
değerlerinde yükselme görülmektedir ve
2500 kg/da değerine ulaşmaktadır. Bu
dönem aynı zamanda LAI değerlerinin de en
yüksek seviyelerine ulaştığı dönemdir.
Olgunlaşma döneminin ardından kuru
biyokütle değerlerinde azalma meydana
Temmuz
Ağustos
gelmiştir. Ağustos ayı itibarı ile en kuru
biyokütle ve LAI değerlerinde azalmalar
tespit edilmiştir.
Ayçiçeği bitkisinin ekim tarihinden itibaren
gerçekleşen
yağış
ve
referans
evapotranspirasyon (ET0) değerleri ise
Grafik 4’te verilmiştir. Nisan ve Haziran
aylarındaki yağışlar ET0 değerlerinden fazla
gerçekleşmiştir. Bu durum su açığının
meydana gelmemesine sebep olmuştur.
Aynı zamanda Haziran ayındaki yağışlar
bitkinin
gelişimine
oldukça
katkı
sağlamıştır. ET0 değerleri FAO PenmanMonteith denkleminden yararlanılarak
hesaplanmıştır (Allen ve ark., 1998).
Grafik 3. Buğday Bitkisinin İki Haftalık Periyotlarla Ölçülen Biyokütle ve LAI Değerleri
2500
2000
1500
1000
500
0
4,0
3,0
2,0
1,0
0,0
Bitki Kuru Biyokütle (kg/da)
227
LAI
LAI (m2/m2)
Kuru Biyokütle (kg/da)
Ayçiçeği Biyokütle ve Yaprak Alan İndeksi
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
u2 : 2 m’deki rüzgar şiddeti [m/s],
es : Doymuş buhar basıncı [kPa],
ET0 : Referans ET [mm/gün],
ea : Aktüel buhar basıncı [kPa],
Rn : Bitki yüzeyindeki net radyasyon [MJ/m2
gün],
es - ea : Buhar basıncı farkı [kPa],
G : Toprak ısı akısı [MJ/m gün],
Δ : Sıcaklık ile buhar basınç eğrisinin eğimi
[kPa/°C],
T : 2 m’deki Hava Sıcaklığı [°C],
Γ : Psikrometrik katsayı[kPa/°C].
2
Grafik 4. Ayçiçeği Bitkisinin Ekim Tarihinden İtibaren Gerçekleşen Yağış ve Referans
Evapotranspirasyon
Aylık Toplam Yağış ve ET0
Yağış, ET0 (mm)
200
150
Yağış
100
ETo
50
0
Nisan
Mayıs
Haziran Temmuz Ağustos
Hesaplanan ET0 ve ölçülen yağış değerleri
Ayçiçeği bitkisinin ekim tarihinden hasat
tarihine kadar belirlenmiştir. Nisan ayının
sonlarında ekimi yapılmış ve ilk çıkış
zamanlarında su açısından bir sıkıntı
yaşanmamıştır. Mayıs ayında yağışların ET0
değerlerini karşılayamamış olması nispeten
bitki gelişiminin hızlı bir şekilde
gerçekleşmesine imkan vermemiş olsa da
Haziran ayında gerçekleşen yağışlar
öncelikle toprak su içeriği değerlerinin
artmasına ve bitki gelişiminine de katkı
sağladığı görülmektedir.
Eylül
Ayçiçeği bitkisinin ekiminden hasat tarihine
kadar olan toprak su içeriği değerleri Grafik
5’te verilmiştir.
Toprak su içeriği değerleri yağışlı günleri
takiben artışlar görülmektedir. Haziran
ayında gerçekleşen yağışlar toprağın su
içeriğini tarla kapasitesinin de üzerine
çıkarmıştır. Bu durum bitkinin gelişmesi
gerekli suyun topraktan karşılanmasına
imkan vermiştir. Temmuz ve Ağustos
aylarında önemli bir yağışın olmaması
toprak su içeriği değerlerinde hasat tarihine
kadar düşüş meydana gelmiştir.
228
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 5. Buğday Bitkisinin Ekiminden İtibaren Toprak Su İçeriği Değerleri
35
30
25
20
15
10
5
0
100
80
60
40
(Yağış (mm)
Toprak Su İçeriği (%)
Toprak Su İçeriği Takibi
20
0
Yağış
Toprak Su İçeriği (0-30)
TK
SN
5. Sonuçlar
Bu araştırmada tarımsal meteorolojinin,
tarımsal
uygulamalardaki
önemi
vurgulanarak Kırklareli ilinde yer alan
Atatürk Toprak Su ve Tarımsal Meteoroloji
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü arazisindeki
Ayçiçeği bitkisinin tarımsal meteorolojik
veriler ile bitki gelişimi arasındaki ilişkiler
incelenmiştir. Ayçiçeği üretim dönemi
süresince düşen yağış miktarının büyük
ölçüde referans bitki su tüketimini
karşıladığı görülmüştür.
Trakya genelinde, meteorolojik özellikler
Ayçiçeği-Buğday rotasyon tarımı için uygun
koşullara sahiptir. Ancak, iklim değişikliği
ve küresel ısınma gibi etkenler ile mevcut
koşulların değişmesi durumunda meydana
gelebilecek senaryoların tahminini yapmak
ve
yeni
koşullara
hazırlanmak
gerekmektedir. Bu sebeple MGM’nin
yaptığı Türkiye çapındaki çalışmalara ek
olarak TAGEM bünyesinde bölgesel ve
mikrometeorolojik
artmaktadır.
çalışmaların
önemi
İklim değişikliği ve tarımsal meteoroloji ile
ilgili diğer çalışma konularının kapsamlı
olarak araştırılabilmesi için konusunda
uzman araştırmacıların TAGEM bünyesine
kazandırılması,
ülkemiz
tarımını
yönlendiren karar vericilerin gelecek
senaryolarını daha iyi görmesine yardımcı
olacaktır.
Bölge ve ülke genelinde yetiştirilen
bitkilerin
Bitki-Toprak-Atmosfer
etkileşiminin test edilmesi ve daha iyi
anlaşılması için araştırmalar yürütülecek, bu
konuda
yapılacak
araştırmalar
için
Meteoroloji Mühendislerinin istihdamının
arttırılması tarımsal meteoroloji alanında
araştırmalar yapan tek kurum olarak bir
gereklilik halini almıştır.
Ülkemiz sera gazı bütçesinde tarımın
payının uluslararası kabul gören yöntemler
229
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ile belirlenmesi için araştırmalar yapılacak
ve bölge ve ülke genelinde tarımsal
ürünlerin karbon bütçesi için gerekli veri
tabanları oluşturulacak ve kamu hizmetine
sunulacaktır.
Ülkemiz tarımına iklim değişikliğinin
etkileri araştırılacak, karar vericiler ve
planlayıcılara tarım politikalarının doğru bir
şekilde yönlendirilmesi için bilimsel destek
sağlayacak
araştırmaların
sayısının
arttırılması büyük önem arz etmektedir.
Türkiye’nin tarımsal meteoroloji konusunda
uluslararası kurumlardan bir bilgi eksiği
bulunmamaktadır.
Ancak bu alanda çalışacak uzmanların
yetiştirilmesi
gereklidir.
Tarım
ile
meteoroloji ayrı ayrı düşünülemeyeceği gibi
bu alanda yetişmiş uzmanların arttırılması
ülkemizin orta ve uzun vadeli hedeflerini
belirlemesinde karar vericilere oldukça
büyük katkı sağlayacaktır.
Kaynaklar
ALLEN, R.G., PEREIRA, L.S., RAES, D., SMITH, M., 1998. Crop Evapotranspiration.
FAO Irrigation and Drainage Paper, No. 56.
U.S. DROUGHT PORTAL, 2015. Amerikan Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi, Kuraklık
Portalı.
https://www.drought.gov/drought/content/products-current-drought-andmonitoring-drought-indicators/crop-moisture-index. Erişim tarihi 22.10.2015.
HÜKÜMETLER ARASI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ PANELİ (IPCC), 2013. Fifth Assessment
Report (AR5).
METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (MGM), 2012. Stratejik Plan 2013-2017.
http://www.mgm.gov.tr/FILES/kurumsal/yatirimfaaliyet/MGM_SP_2013_2017.pdf,
Erişim tarihi 14.10.2014.
METEOROLOJİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (MGM), 2015. http://www.mgm.gov.tr/
veridegerlendirme/il-ve-ilceler-istatistik.aspx Erişim tarihi 26.10.2015.
PALMER, W.C., 1968. Keeping track of crop moisture conditions, nationwide: The new
Crop Moisture Index. Weatherwise 21:156–161.
RAES, D., STEDUTO, P., HSIAO, T.C., FERERES, E. 2012. FAO crop-water productivity
model to simulate yield response to water. FAO AquaCrop v4.0 Reference Manual.
TÜRKİYE İSTATİSATİK KURUMU (TÜİK), 2014. Bitkisel Üretim Verileri.
http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/ bitkisel.zul Erişim tarihi 30.03.2014.
EM-DAT. The OFDA/CRED, 2010. International disaster database. Université Catholique
de Louvain Brussels, Belgium.
WILHITE, D.A., GLANTZ, M.H., 1985. Understanding the drought phenomenon-the role
of definitions. Water International. 10, 111–120.
230
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Uluslararası Eğitimler
İlkay EKİNCİ
Zübeyde ALBAYRAM DOĞAN
Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi Müdürlüğü
1.Giriş
Genel amaçları ulusal ve uluslararası
düzeyde proje ve eğitim programlarını
hazırlamak,
organize
etmek,
koordinasyonunu sağlamak, yürütmek olan
UTAEM’de; Toprak ve su kaynakları, iklim
değişikliği ve kuraklık, bitki yetiştiriciliği,
bitki ve hayvan sağlığı, gıda güvenliği,
tarımsal ve doğal kaynakların ıslahı gibi
konularda
Genel
Müdürlüğümüzün
katkılarıyla
uluslararası
eğitimler
düzenlenmektedir. Ayrıca uluslararası
kuruluşların işbirliği ile tarımsal konularda
uluslararası çalıştay, toplantı ve eğitim
etkinlikleri de organize edilmektedir.
Bu çalışmada UTAEM’de 2014-2015 yılları
arasında
TAGEM’in
katkılarıyla
gerçekleştirilen uluslararası eğitimlerden
bahsedilmiş ve 2014-2015 yılları arasında
BM (Birleşmiş Milletler), FAO (Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü), ICARDA
(International Center for Agricultural
Research in the Dry Areas – Kurak
Bölgelerde Tarımsal Araştırma için
Uluslararası Merkezi), IFAD (Uluslararası
Tarımsal Kalkınma Fonu), BM GüneyGüney ve Üçlü İşbirliği Girişimi gibi
uluslararası tarımsal organizasyonların katkı
ve işbirliği ile uluslararası düzeyde
gerçekleştirilen diğer etkinliklere yer
verilmiştir.
2. UTAEM’de Uluslararası Eğitimler
UTAEM'de 2014 ve 2015 yılları arasında
TAGEM’in işbirliği ile gerçekleştirilen
uluslararası eğitim faaliyetleri Tablo 1’de
verilmiştir. UTAEM’in eğitim konusunda
hedef bölgeleri Orta Asya ve Uzak Doğu
Ülkeleri, Afrika Ülkeleri, Orta ve Yakın
Doğu Ülkeleri, Avrasya ve Balkan
Ülkeleridir.
Eğitimlere
Almanya,
Azerbaycan, Bangladeş, Bosna-Hersek,
Bulgaristan, Cezayir, Fas, Hırvatistan,
Hindistan, Irak, İran, Kamerun, Kazakistan,
Kırgızistan, Kosova, Makedonya, Mısır,
Nijerya, Pakistan, Sırbistan, Slovakya,
Sudan, Tacikistan, Tayland ve Tunus’tan
2014 yılında toplam 134, 2015 yılında ise 64
kişi katılmıştır.
2015 yılı sonuna kadar ayrıca Uluslararası
Havza Hidrolojisi ve Toprak Korunumu
231
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Eğitimi, Uluslararası Entegre Mücadele
“Pestisitlerin Kullanımının Azaltılmasına
Yönelik Alternatif Yöntemler” Eğitimi ve
Uluslararası Organik Tarım Eğitimlerinin de
gerçekleştirilmesi planlanmaktadır. Bu
eğitimlerin
her
yıl
tekrarlanması
hedeflenmektedir. Uluslararası Toprak ve su
Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi
Eğitimi’nin 2015 yılı itibari ile 6.sı
düzenlenmiştir.
Tablo 1. UTAEM'de 2014 ve 2015 Yılları Uluslararası Eğitim Faaliyetleri
Konu
Uluslararası Tarımsal Mekanizasyon ve Bilişim Teknolojileri
Eğitimi
Uluslararası Toprak ve su Kaynaklarının Sürdürülebilir
Yönetimi Eğitimi
Uluslararası Gen Bankası Yönetimi ve Biyolojik Çeşitliliğin
Korunumu Eğitimi
Uluslararası Bitki Besleme ve Toprak Yönetimi Eğitimi
Uluslararası Tarımsal Sulama Eğitimi
Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Yayım Eğitimi
Gıda Güvenilirliği ve Katkı Maddeleri Eğitimi
Uluslararası Havza Hidrolojisi ve Toprak Korunumu Eğitimi
Katılımcı
sayısı (2014)
17
18
7
11
15
15
10
12
Uluslararası Entegre Mücadele “Pestisitlerin Kullanımının
Azaltılmasına Yönelik Alternatif Yöntemler” Eğitimi
12
Uluslararası Organik Tarım Eğitimi
17
Toplam
134
Katılımcı
sayısı (2015)
21
16
15
12
02-06 Kasım
2015
16-20 Kasım
2015
07-11 Aralık
2015
64
Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır.
3.Uluslararası Toplantı ve Çalıştaylar
UTAEM’de gerçekleştirilen Uluslararası
Toplantı ve Çalıştaylar Tablo 2’de
verilmiştir.
2014 yılında FAO Orta Asya Alt Bölge
Ofisi’nin
düzenlediği
“Orta
Asya
Ülkelerinde Hayvan Genetik Kaynaklarının
Yönetiminin
Desteklenmesi”
konulu
çalıştayı TAGEM, HAYGEM, Türk Patent
Enstitüsü, Ankara GTHB İl Müdürlüğü,
Orman ve Su İşleri Genel Müdürlüğü, Türk
Veteriner Hekimleri Birliği ve farklı
üniversitelerden 20 kişinin katılımı ile
tamamlanmıştır.
Almanya, Arjantin, Fransa, Japonya,
İngiltere, İtalya, İrlanda, Kanada ve
Türkiye’den buğday konusunda çalışan
farklı kurum ve kuruluşlardan 20 kişinin
katılımıyla Buğday Girişimi (Wheat
Initiative) kuruluşu tarafından organize
edilen “4. Kurum Koordinasyon Komitesi
Toplantısı” düzenlenmiştir.
Gıda Güvenliği Projesi kapsamında,
Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (EİT) Bölge
Koordinasyon Merkezi’nin desteğiyle ‘Gıda
Güvenliği ve Proje Döngüsü Yönetimi’
eğitiminin ikinci bölümü 2-14 Haziran 2014
tarihleri arasında Afganistan, Tacikistan,
Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiye’den
232
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
katılımcılarla
UTAEM’de
gerçekleştirilmiştir.
Gıda
Tarım
ve
Hayvancılık Bakanlığı, TC. Başbakanlık ve
TİKA finansal olarak FAO Merkez Asya Alt
Bölge Ofisi teknik olarak desteklediği
programda, EİT bölgenin gıda güvenliğini,
gelişmiş bir koordinasyon, yönetim,
kolaylaştırıcı politik diyalog, farkındalığı
yükselterek ve kaynak seferberliği yoluyla
arttırılması amaçlanmıştır.
Tablo 2. UTAEM’de Uluslararası Toplantı ve Çalıştaylar (2014 Yılı)
Konu
FAO, Orta Asya Ülkelerinde Hayvan Genetik Kaynaklarının
Yönetiminin Desteklenmesi Çalıştayı
Buğday Girişimi - 4. Kurum Koordinasyon Komitesi
Toplantısı
‘Gıda Güvenliği ve Proje Döngüsü Yönetimi’ Eğitimi
EU-IFAD-ICARDA Teknik Koordinasyon ve İdari Komite
Toplantısı
13. AARINENA Genel Konferansı ve Yakın Doğu ve Kuzey
Afrika’da
Akdeniz Ülkeleri Tarım Piyasaları Bilgi Ağı (MED-AMIN)
Toplantısı
IFAD-TİKA İşbirliği Projesi Eğitimi
Toplam
Tarih
Katılımcı
Sayısı
15-16/04/2014
20
19-21/05/2014
20
02-14/06/2014
10
19-23/09/2014
28
29-09/02-10/2014
61
06-07/11/2014
28
24-28/11/2014
28
195
Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır.
AB-IFAD-ICARDA destekli “Batı Asya ve
Kuzey Afrika Kurak Alanlarında Değişen
İklim Koşullarında Güvenliğin Arttırılması
için
Geliştirilmiş
Küçük
Ölçekli
İşletmelerde Buğday-Baklagiller Ürün
Yetiştirme Sistemleri“ konulu projesi ile
ilgili
“AB-IFAD-ICARDA
Teknik
Koordinasyon ve İdari Komite Toplantısı”
Cezayir, Fas, İtalya, Lübnan, Mısır, Sudan,
Tunus, Türkiye ve Ürdün’den 25 kişinin
katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
(Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas,
Filistin, Irak, İran, Katar, Kıbrıs, Kuveyt,
Libya, Lübnan, Mısır, Sudan, Suudi
Arabistan, Tunus, Türkiye, Umman, Ürdün,
Yemen) yayım ve su konusundaki 61
uzman katılımıyla gerçekleştirilmiştir.
Konferansa üye ülkelerin yanı sıra FAO,
GFAR (The Global Forum on Agricultural
Research – Tarımsal Araştırmalar Küresel
Forumu), ICARDA temsilcileri de
katılmışlardır. Konferans kapsamında,
iklim değişikliğinin sulama suyu yönetimini
geliştirici önlemlerin arttırılması, su
kaynaklarına cinsiyet ve gençlik odaklı
erişim, bitki gelişiminde su kullanım
etkinliğinin arttırılması, marjinal kaliteli
suların korunması ve yeniden kullanılması,
ve tarımda kullanılan su kaynaklarına
“AARINENA (Association of Agricultural
Research Institutions in the Near East &
North Africa -Yakın Doğu ve Kuzey Afrika
Ülkeleri Tarımsal Araştırma Enstitüleri
Birliği) 13. Genel Konferansı ve Yakın
Doğu ve Kuzey Afrika’da Su Yönetimi ve
Kullanım
Etkinliği
Uluslararası
Konferansı” AARINENA üyesi 19 ülkeden
233
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ilişkin
politikalar
konularında
değerlendirmeler yapılmıştır.
Piyasaları Bilgi Ağının (MED-AMIN)
oluşturulması amacıyla gerçekleştirilen
“Akdeniz Ülkeleri Tarım Piyasaları Bilgi
Ağı (MED-AMIN) Toplantısı” nın
ikincisine toplam 12 Akdeniz ülkesinden
yaklaşık 30 uzman katılmıştır.
Dünyada temel tarımsal ürünlerde (buğday,
mısır, pirinç ve soya) piyasaları,
fiyatlarındaki dalgalanmaları izlemek,
analiz etmek ve muhtemel krizlere karşı
hızlı kararlar almak üzere 2011 yılında G20’lerin girişimiyle FAO bünyesinde
kurulan Tarımsal Piyasalar Bilgi Sitemi
(AMIS) kapsamında Akdeniz Ülkelerinde
gıda güvenliğine katkı sağlamak için Tarım
2014 yılında gerçekleştirilen bir diğer dış
kaynaklı eğitim olan “IFAD-TİKA İşbirliği
Projesi” Eğitimi Fas, Tunus, Sudan ve
Yemen olmak üzere 4 ülkeden toplam 14
kişinin katılımı ile tamamlanmıştır.
Tablo 3. UTAEM’de Uluslararası Toplantı ve Çalıştaylar (2015 Yılı)
Konu
IFAD Yakın Doğu, Kuzey Afrika ve Avrupa Bölümü
“Planlama ve Çözüm Yönetimi” Çalıştayı
FAO Avrasya Toprak Paydaşlığı Çalıştayı
Güney-Güney ve Üçlü İşbirliği Girişimi (SSTC-ADFS)
1. Bilgi Paylaşım ve Koordinasyon Çalıştayı
Dördüncü G20 Tarım Alanında Üst Düzey Bilim
İnsanları Toplantısı (MACS)
FAO “Bitki-Su Verimini Arttırmak için Çiftlik Yönetimi
Stratejileri Kapasite Geliştirme (AQUACROP)” Çalıştayı
Güney-Güney ve Üçlü İşbirliği Girişimi (SSTC-ADFS)
Üretici Örgütleri Eğitim Çalıştayı
Tarımsal Sera Gazları Küresel Araştırma İttifakı Çalıştayı
(GRA)
Toplam
Tarih
Katılımcı
Sayısı
02-05/06/2015
89
16-18/06/2015
27
22-24/07/2015
45
27-29/07/2015
48
28-09/02-10/2015
28
24-27/10/2015
-
18-19/11/2015
237
Kaynak: Yazar tarafından hazırlanmıştır.
2015 yılında UTAEM’de gerçekleştirilen
uluslararası toplantı ve çalıştaylar Tablo
3’te verilmiştir.
amacıyla düzenlenen IFAD Yakın Doğu,
Kuzey Afrika ve Avrupa Bölümü
“Planlama ve Çözüm Yönetimi” Çalıştayı
Azerbaycan, Bosna Hersek, Cibuti,
Ermenistan, Fas, Gazze ve Batı Şeria,
Gürcistan, Kırgızistan, Lübnan, Mısır,
Moldova, Özbekistan, Sudan, Tacikistan,
Tunus, Türkiye, Ürdün ve Yemen’den
toplam
89
kişinin
katılımıyla
gerçekleştirilmiştir.
Toprağa yönelik farkındalığı arttırmak ve
kritik öneme sahip bu kaynağın
Proje yönetimi etkinliğini, verimliliğini,
çözüm tabanlı planlama ve yönetimini
arttırmak için katılımcılara stratejik
planlama çerçevesini ve kullanımını pratiğe
kazandırmak, farkındalığını sağlamak, ve
katılımcıları
projelerini
etkili
gözleyebilmeleri ve değerlendirebilmeleri
için gerekli kavramlar ile donatmak
234
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sürdürülebilir kullanımını teşvik etmek
amacıyla BM Genel Kurulu 2015 yılını
Uluslararası Toprak Yılı (IYS) ilan etmiştir.
Bu kapsamda FAO ve Gıda Tarım ve
Hayvancılık
Bakanlığının
işbirliğiyle
UTAEM’de “Avrasya Toprak Paydaşlığı
Çalıştayı” düzenlenmiştir. Organizasyona
Azerbaycan,
Belarus,
Ermenistan,
Gürcistan,
Kazakistan,
Kırgızistan,
ölçümleri ve göstergeleri konularında fikir
alışverişi yapılmıştır.
Moldova, Özbekistan, Rusya, Tacikistan,
Türkmenistan, Türkiye ve Ukrayna’dan 27
FAO, ICARDA ve bakanlık temsilcisi
katılmıştır.
Çalıştay
kapsamında
sürdürülebilir toprak yönetimi, korunumu
ve restorasyonu; toprak yatırımı, teknik
işbirliği, politika, eğitim, farkındalık ve
yayımı; toprak veri ve bilgisinin
geliştirilmesi; toprak araştırmaları,
Bakanlığımız TAGEM’in organizasyonu
ile 27-29 Temmuz 2015 tarihinde
UTAEM’de düzenlenmiştir. Toplantıya 11
üye ülkenin yanı sıra davetli ülke İspanya
ile birçok ulusal ve uluslararası kuruluşların
ve Bakanlığımız temsilcilerinden oluşan
toplam 48 kişi katılmıştır. Toplantı
gündeminde G20 Avustralya 2014 dönem
Başkanlığında
yapılan
3.
MACS
toplantısının çıktılarına yer verilmiş,
tarımsal araştırmalarda yatırım ve yenilik
konuları
tartışılmış,
G20
dönem
başkanlığımız süresince vurgulanan gıda
kayıplarının ve israfının önlenmesi
konusunun tartışılmasının ardından toplantı
sonuç bildirisi hazırlanmıştır.
Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu ve
Birleşmiş Milletler Güney-Güney İşbirliği
Ofisi (UNOSSC) ve Gıda Tarım ve
Hayvancılık
Bakanlığının
Tarımsal
Kalkınma ve İyileştirilmiş Gıda Güvenliği
için Güney-Güney ve Üçlü İşbirliği (SSTCADFS) ortaklık girişimi kapsamında
düzenlediği
“Bilgi
Paylaşım
ve
Koordinasyon Çalıştayı” Cezayir, Fas,
Macaristan, Özbekistan ve Türkiye ile
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
(UNDP) Ofis temsilcileri ve FAO
yetkililerinin oluşturduğu toplam 45 üst
düzey yönetici ve uzman katılımıyla
gerçekleştirilmiştir. Katılımcı ülkelerin
ilgili bakanlıklarından ve mükemmeliyet
merkezlerinden gelen temsilciler, çiftçi
örgütlerinin yönetiminde başarılı yerel
çözümler ile etkin su kaynakları yönetimi,
tarımsal biyoteknoloji ve hayvancılığın
gelişimi gibi tarımsal kalkınmanın gıda
güvenliğine katkı sağlayan yönleri
konusunda bilgi ve görüş paylaşımında
bulunmuşlardır.
Bir diğer uluslararsı etkinlik olan
“AQUACROP Yazılımı Eğitim Çalıştayı”
FAO ve UTAEM’in işbirliği ile Belçika,
Özbekistan, FAOSEC ve Türkiye’den
araştırma enstitülerinden ve TAGEM’den
toplam
28
kişinin
katılımı
ile
gerçekleştirilmiştir.
Bu etkinliklerin bazılarında İngilizce
dışında Rusça ve Fransızca dillerine de
çeviri kullanılmıştır.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın
G20 2015 Dönem Başkanlığı sürecinde,
G20 Tarım Alanında Üst Düzey Bilim
İnsanları Toplantısı (4th Meeting of the G20
Agricultural Chief Scientists - MACS)
Ayrıca Kasım ayında Tarımsal Sera Gazları
Küresel Araştırma İttifakı Çalıştayı’nın
(Global Research Alliance on Agricultural
Greenhouse
GasesGRA)
gerçekleştirilmesi
planlanmaktadır.
235
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Çalıştay kapsamında, iklim değişikliği ile
ilgili stratejiler, politikalar, sera gazları
emisyonu ile tarımın ilişkilendirilmesi ve
mevcut
durum
değerlendirmesi
yapılacaktır.
ikinci etkinliği olan “Üretici Örgütleri
Eğitim Çalıştayı” nın da 2015 yılının Kasım
ayı
sonunda
gerçekleştirilmesi
planlanmaktadır.
Bu kapsamda Cezayir, Fas, Macaristan,
Özbekistan ve Türkiye’den üretici
örgütlerinden temsilcilerin ve ortakların
katılımı sağlanarak farklı örgüt modelleri ve
başarılı örneklerinin değerlendirilmesi
amaçlanmaktadır.
2015
yılının
Temmuz
ayında
gerçekleştirilen Güney-Güney ve Üçlü
İşbirliği Girişimi (SSTC-ADFS) 1. Bilgi
Paylaşım ve Koordinasyon Çalıştayı’nın
4. Sonuç
2015 yılı itibari ile UTAEM’in uluslararası
kuruluşlarla
işbirliği
kapsamında
gerçekleştirilen çalıştay ve toplantı
faaliyetlerine bakıldığında geçmiş yıllara
göre gelişme sağlandığı görülmektedir. Bu
faaliyetler beraberinde devam edecek
uluslararası etkinliklerin de temelini
oluşturmaktadır.
çeşitlendirilmesi ve eğitim sayısının
arttırılması
hedeflenmektedir.
Hedef
bölgelerden daha fazla katılımcı sağlanması
ve düzenlenen ulusal ve uluslararası
çalıştay
ve
sempozyum
sayısının
arttırılması da hedefler arasında yer
almaktadır.
UTAEM’de
2016
yılında
eğitim
konularının Genel Müdürlüğün desteği ile
236
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Yerfıstığı
Ayşe Nuran ÇİL
Dr. Hilal YILMAZ
Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
Giriş
Dünya genelinde yerfıstığı bir yağ bitkisi
olarak değerlendirilmektedir. Ülkemizde ise
yerfıstığı çerezlik olarak tüketilmektedir.
Dünyada 3 milyon tonun üzerinde yerfıstığı
dünya ticaretinde konu olmaktadır.
Ülkemizde fiyatlarının yüksek olması
nedeniyle
bitkisel
yağ
sanayine
giremediğinden, büyük çoğunluğu çerez
olarak
tüketilmektedir.
Yerfıstığı,
yetiştirildiği bölgelerde üreticiye en fazla
gelir sağlayan ürünlerdendir. Yetiştirildiği
bölgelerde beyazsinek ve diğer zararlılardan
etkilenmemesi, yerfıstığını diğer ürünlere
göre daha avantajlı konuma getirmektedir.
Buğday hasadından sonra ikinci ürün olarak
başarıyla yetiştirilebildiği için üreticiye ek
bir gelir sağlamaktadır. Hasadı henüz tam
olarak mekanize olmadığı için yetiştirildiği
bölgelerde iyi bir iş olanağı meydana
getirmektedir (Kadiroğlu, 2008).
2.Dünyada Durum
Dünyada ve Türkiye’de yetişen yerfıstıkları
Virginia, Spanish ve Valencia olmak üzere
başlıca üç grupta toplanmakta, ülkemizde
Virginia menşeli yarı yatık formlu
yerfıstıkları ağırlık kazanmaktadır (Akova,
2000). Yerfıstığı tohumları; içerdiği yağ,
protein, karbonhidrat, vitaminler ve
madensel maddeler ile insanlar ve hayvanlar
için değerli bir besin kaynağıdır.
Yerfıstığı
tohumları,
çeşitlere
göre
değişmekle beraber, % 44-56 oranında yağ
içermektedir. Yerfıstığı yağı; tat ve
dayanıklılık özellikleri bakımından pek çok
bitkisel yağdan, daha üstündür. Yağı
çıkarıldıktan sonra geriye kalan küspe, çok
değerli bir yem katkı maddesidir. Ayrıca
yerfıstığı bir baklagil bitkisi olduğu için,
bitki kısımları da çok değerli bir hayvan
yemidir (Arıoğlu, 2013). Yerfıstığının ana
ve yan ürünlerinin çok değişik kullanım
alanı olmasına rağmen büyük kısmı çerez
olarak tüketilmektedir. FAO verilerine göre,
dünyada yerfıstığı ekim alanları 2001-2013
yılları arasındaki 13 yıllık dönemde % 10,27
artarak 23.08 milyon ha’dan 25.45 milyon
ha’a yükselmiştir. Aynı dönemde dünya
yerfıstığı üretimindeki artış, verimde
meydana gelen artışa bağlı olarak ekim
alanındaki artıştan büyük olmuş ve
%26,04’lük artış gerçekleşmiştir. 2001
yılında 35.88 milyon ton olan dünya
237
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yerfıstığı üretimi 2013 yılında 45.23 milyon
tona yükselmiştir. Dünya yerfıstığı verimi
ise aynı dönemde %14,84 artmış olup, 2013
yılında 178 kg/da’dır (Tablo 1).
FAO verilerine göre, 2013 yılı itibariyle
yaklaşık 25.45 milyon hektar olan dünya
yerfıstığı ekim alanlarının ülkelere göre
dağılımı incelendiğinde, %20,63’lük bir
oranla Hindistan ilk sırayı alırken, bunu
sırasıyla Çin (%18,40), Nijerya (%9,27),
Sudan (%8,50) izlemektedir. Türkiye ise
dünya yerfıstığı ekim alanlarında %0.16’lık
bir pay almaktadır (Tablo 2).
Tablo 1. Dünya Yerfıstığı Ekim Alanı, Üretim ve Verim Miktarındaki Gelişmeler
Yıllar
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Ekim alanı
(1000 ha)
23.077
23.017
23.066
23.702
24.040
21.530
22.659
24.217
23.971
25.478
24.741
24.591
25.446
İndeks Üretim (1000
(2001=100)
ton)
100
35.881
100
33.133
100
36.315
103
36.452
104
38.522
93
33.347
98
37.129
105
38.501
104
37.150
110
42.729
107
40.574
107
40.475
110
45.225
İndeks
(2001=100)
100
92
101
102
107
93
103
107
104
119
113
113
126
Verim
(kg/da)
155
144
157
154
160
155
164
159
155
168
164
165
178
İndeks
(2001=100)
100
93
101
99
103
100
106
103
100
108
106
106
115
Kaynak: FAO, 2015
Tablo 2. Önemli Ülkelerin Yerfıstığı Ekim Alanları (1000 ha)
Ülkeler
2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Payı (%)
Hindistan
6.640 6.736 5.615 6.292 6.165 5.478 5.860 5.310 4.770 5.250
20,63
Çin
4.767 4.685 3.980 3.968 4.268 4.398 4.548 4.604 4.719 4.682
18,40
Nijerya
2.097 2.187 2.224 2.203 2.336 2.643 2.789 2.343 2.420 2.360
9,27
Sudan
1.068
961
595
598
954
945 1.152 1.698 1.620 2.162
8,50
Myanmar
654
684
730
756
815
844
866
887
880
890
3,50
Senegal
747
772
594
607
837 1.059 1.196
866
709
770
3,03
Endonezya
723
721
707
660
636
623
621
539
560
519
2,04
ABD
564
659
489
484
610
437
508
437
651
421
1,65
Türkiye
26
26
22
26
25
25
27
25
37
40
0,16
Diğer
6.415 6.609 6.573 7.066 7.571 7.518 7.911 8.031 8.225 8.353
32,82
Dünya
23.702 24.040 21.530 22.659 24.217 23.971 25.478 24.741 24.591 25.446 100,00
Kaynak: FAO, 2015
FAO verilerine göre, ele alınan dönemde
önemli
ülkelerin
yerfıstığı
ekim
alanlarındaki gelişmelere bakıldığında, en
fazla artış %102,48 ile Sudan’da
gerçekleşmiştir. Bunu
(%53,63), Myanmar
(%12,54) ve Senegal
Hindistan, Çin, ABD
238
sırasıyla Türkiye
(%36,09), Nijerya
(%3,01) izlemiştir.
ve Endonezya’da
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yerfıstığı ekim alanlarında dalgalanmalar
olmakla beraber ele alınan dönemde ekim
alanlarında bir düşme görülmüştür.
Yerfıstığı tropik ve subtropik bölgelerde
yetişebilen yazlık bir sıcak iklim bitkisidir.
Yetişme süresince 3000-4500º C sıcaklık
toplamına gereksinim duymaktadır. Sıcaklık
arttıkça
yetişme
süresi
kısalmaktadır(Arıoğlu,2013).
FAO verilerine göre, 2004 yılında 36.5
milyon ton olan dünya yerfıstığı üretimi
%24,07 kat artış göstererek 2013 yılı
itibariyle yaklaşık 45,2 milyon tona
yükselmiştir (Tablo 3). Bu artışın, dünya
yerfıstığı ekilen alanlarındaki %7,36 ve
verimdeki
artıştan
kaynaklandığını
söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle
Sudan, Türkiye, Myanmar, Hindistan,
Senegal ve Çin’de yerfıstığı üretimlerinde
önemli artışların olduğu göze çarpmaktadır.
Nitekim ele alınan dönem boyunca Sudan
yerfıstığı üretimi yaklaşık %123,67, Türkiye
%76,58, Myanmar %45,30, Hindistan
%39,82, Senegal %17,77 ve Çin %17,41 kat
artış göstermiştir. Bu dönemde Nijerya,
ABD ve Endonezya’nın üretimlerinde
düşmeler görülmüştür.
Tablo 3. Önemli Ülkelerin Yerfıstığı Üretimi (1000 Ton )
Ülkeler
2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Payı (%)
Çin
14.410 14.396 12.810 13.079 14.341 14.765 15.709 16.114 16.857 16.919
37,41
Hindistan
6.774 7.993 4.864 9.183 7.168 5.429 8.265 6.964 4.695 9.472
20,94
Nijerya
3.250 3.478 3.825 2.847 2.873 2.978 3.799 2.963 3.071 3.000
6,63
ABD
1.945 2.209 1.576 1.697 2.342 1.675 1.886 1.660 3.058 1.893
4,19
Sudan
790
520
555
564
716
942
763 1.185 1.032 1.767
3,91
Myanmar
946 1.039 1.024 1.088 1.202 1.305 1.362 1.400 1.372 1.375
3,04
Endonezya 1.469 1.467 1.470 1.384 1.354 1.365 1.367 1.213 1.251 1.150
2,54
Senegal
603
703
460
331
731 1.033 1.287
528
673
710
1,57
Türkiye
80
85
77
86
85
90
97
90
123
141
0,31
Diğer
6.184 6.632 6.686 6.869 7.689 7.570 8.194 8.458 8.344 8.798
19,45
Dünya
36.452 38.522 33.347 37.129 38.501 37.150 42.729 40.574 40.475 45.225 100,00
Kaynak: FAO, 2015
FAO verilerine göre, 2013 yılı değerleriyle
dünya yerfıstığı üretimi içerisinde ilk sırayı
%37,41 ile Çin alırken, bunu sırasıyla
Hindistan (%20,94), Nijerya (%6,63) ve
ABD (%4,19) izlemektedir. Buradan
anlaşılacağı gibi Çin ve Hindistan dünya
üretiminin
yarısından
fazlasını
karşılamaktadır. Türkiye ise dünya yerfıstığı
üretimi içerisinde %0,31’lik bir pay
almaktadır.
Dünya yerfıstığı verimindeki gelişmeler
değerlendirildiğinde ele alınan 10 yıllık
periyotta
dünya
ortalama
yerfıstığı
veriminde artışın olduğu gözlenmektedir.
Buna göre dönem başında 154 kg/da olan
ortalama dünya yerfıstığı verimi %15,58
artarak dönem sonunda 178 kg/da olarak
gerçekleşmiştir. 2013 yılı itibariyle 354
kg/da olan Türkiye yerfıstığı verimi, dünya
ortalamasının yaklaşık 2 katı üzerinde
gerçekleşmiştir.
2013 yılı itibariyle ele alınan ülkeler
arasında verimi en yüksek ülke dekara 450
kg ile ABD’dir. Bunu sırasıyla Çin, Türkiye
239
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ve Endonezya izlemektedir. Hindistan’ın
veriminde dalgalanma olmakla beraber ele
alınan dönemde %76’lık bir artışın olduğu
görülmektedir (Tablo 4).
Tablo 4. Önemli Ülkelerin Yerfıstığı Verimleri (kg/da )
Ülkeler
ABD
Çin
Türkiye
Endonezya
Hindistan
Myanmar
Nijerya
Senegal
Dünya
2004
345
302
308
203
102
145
155
81
154
2005
335
307
329
204
119
152
159
91
160
2006
322
322
344
208
87
140
172
77
155
2007
351
330
333
210
146
144
129
55
164
2008
384
336
343
213
116
148
123
87
159
2009
383
336
356
219
99
155
113
98
155
2010
371
345
355
220
141
157
136
108
168
2011
379
350
355
225
131
158
126
61
164
2012
470
357
328
224
98
156
127
95
165
2013
450
361
354
222
180
154
127
92
178
Kaynak: FAO, 2015
İncelenen dönemde dünya kabuksuz
yerfıstığı ihracat miktarının 1.009.793 ton ile
1.687.264 ton arasında dalgalandığı
görülmektedir. İhracat miktarı 2000 yılından
2012 yılına %36 artarak 1.199.316 ton iken
1.626.928 tona yükselmiştir. İhracat değer
olarak da 3,11 kat artış göstermiştir (Tablo
5).
Tablo 5. Dünya Kabuksuz Yerfıstığı İhracatındaki Gelişmeler
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Miktar (ton)
1.199.316
1.083.994
1.134.517
1.063.473
1.009.793
1.130.123
1.070.947
1.193.951
1.196.346
1.279.128
1.255.622
1.687.264
1.626.928
İndeks
(2000=100)
100,0
90,4
94,6
88,7
84,2
94,2
89,3
99,6
99,8
106,7
104,7
140,7
135,7
Değer (1000 $)
787.404
666.037
656.334
750.973
787.933
811.795
800.810
1.119.011
1.320.946
1.219.344
1.372.877
2.302.260
2.450.827
İndeks
(2000=100)
100,0
84,6
83,4
95,4
100,1
103,1
101,7
142,1
167,8
154,9
174,4
292,4
311,3
Kaynak: FAO, 2015
FAO verilerine göre, 2012 yılında kabuksuz
yerfıstığı ihracatında Hindistan (%39,83),
Arjantin (%13,67) ve ABD (%8,54) ilk üç
sırayı paylaşmaktadır. Türkiye’nin kabuksuz
yerfıstığı ihracatının yok denecek kadar az
olduğu görülmektedir (Tablo 6).
240
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 6. Bazı Ülkelerin Kabuksuz Yerfıstığı
İhracat Miktarı (2012 yılı)
Ülkeler
Hindistan
Arjantin
ABD
Hollanda
Çin
Nikaragua
Brezilya
Malavi
Türkiye
Dünya
Miktar (ton)
647.956
222.427
138.979
132.337
103.294
89.847
76.043
61.631
205
1.626.928
Tablo 7. Bazı Ülkelerin Kabuksuz Yerfıstığı
İthalat Miktarı (2012 yılı)
%
39,83
13,67
8,54
8,13
6,35
5,52
4,67
3,79
0,01
100,00
Ülkeler
Hollanda
Endonezya
Meksika
Almanya
Rusya
İngiltere
Zambiya
Kanada
Tayland
Türkiye
Dünya
Kaynak: FAO, 2015
Miktar (ton)
305.488
121.365
118.589
90.813
85.509
79.505
74.401
69.699
55.916
8.186
1.611.402
%
18,96
7,53
7,36
5,64
5,31
4,93
4,62
4,33
3,47
0,51
100,00
Kaynak: FAO, 2015
FAO verilerine göre, kabuksuz yerfıstığı
ithalatında ilk üç sırayı Hollanda (%18,96),
Endonezya (%7,53) ve Meksika (%7,36)
almaktadır. Türkiye’nin kabuksuz yerfıstığı
ithalatı, ihracattaki duruma benzer şekilde
yok denecek kadar az olduğu görülmektedir
(Tablo 7).
Dünya kabuksuz yerfıstığı ithalatı, 2000
yılında 1.222.654 ton iken %32 artış
göstererek 2012 yılında 1.611.402 tona
yükselmiştir. Değer olarak da aynı dönemde
3,18 kat artış olmuştur (Tablo 8).
Tablo 8. Dünya Kabuksuz Yerfıstığı İthalatındaki Gelişmeler
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Miktar (ton)
1.222.654
1.243.023
1.296.141
1.222.522
1.258.561
1.368.405
1.357.856
1.482.913
1.526.165
1.440.488
1.551.848
1.657.873
1.611.402
İndeks
(2000=100)
100,0
101,7
106,0
100,0
102,9
111,9
111,1
121,3
124,8
117,8
126,9
135,6
131,8
Değer (1000 $)
851.129
800.585
787.284
824.696
973.121
1.017.510
999.416
1.291.059
1.787.396
1.533.836
1.702.481
2.253.753
2.705.117
İndeks
(2000=100)
100,0
94,1
92,5
96,9
114,3
119,5
117,4
151,7
210,0
180,2
200,0
264,8
317,8
Kaynak: FAO, 2015
3.Türkiye’de Durum
Türkiye’nin Güney ve Güney-batı kıyı
bölgelerinde
ticari
anlamda
tarımı
yapılmakta olan yerfıstığı, gerek verim
potansiyeli gerekse pazarlama kolaylıkları
nedeniyle bölge için en avantajlı alternatif
bitkilerden birisidir.
Yağ,
protein,
241
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
karbonhidratlar, vitaminler ve madensel
maddeler açısından oldukça zengin bir
bileşime sahip olan yerfıstığı tohumları,
çerez olarak tüketildiği gibi fıstık ezmesi,
yağ ve sabun elde edilmesinde, pastacılık
sanayinde kullanılmakta; baklagil olması
nedeniyle de yüksek protein içeren sapları
kıymetli bir hayvan yemi olarak
değerlendirilmektedir. Yerfıstığı bitkisinin
çok yönlü değerlendirilebilme özelliği ürün
satış fiyatlarına da yansımakta ve
yetiştirildiği yörelerde alternatif tarla
bitkilerine göre daha yüksek fiyatlarla alıcı
bulmaktadır (Arıoğlu ve ark., 2000).
Türkiye’de yerfıstığının 90 yıllık bir geçmişi
olmasına rağmen ekim, hasat ve harman
teknolojisinin henüz yeterince gelişmemiş
olması ve bu yüzden yağ sanayinde
değerlendirilememesi
üretim
artışını
sınırlayan
en
önemli
faktördür.
Mekanizasyonun
henüz
yeterince
gelişmemiş olması, bu ürünün üretim
maliyetinin diğer yağlı tohumlu bitkilere
nazaran daha yüksek olmasına neden
olmaktadır. Bu nedenle, dünyada yağ bitkisi
olarak değerlendirilen yerfıstığı, ülkemizde
çerez olarak tüketilmekte ve yine çerez
olarak ihraç edilmektedir (Kadiroğlu, 2008).
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de yerfıstığı
ekim alanları 2004 yılında 260.000 da iken,
%28,19’luk artış göstererek 2014 yılında
333.289 da olarak gerçekleşmiştir. Ele
alınan dönemde yerfıstığı ekim alanları
dalgalı bir seyir izlemesine rağmen son
yıllarda
ekim
alanlarında
artış
görülmektedir. Yerfıstığı toplam yağ
bitkileri ekim alanı içerisinde de
ayçiçeğinden sonra %2,52’lik bir payla
beşinci sırayı almaktadır.
Yerfıstığının 2014 yılı itibariyle yağlı
tohumlar ekim alanı içindeki payı %2,52,
üretimi
içerisindeki
payı
ise
%3,52’dir.Yerfıstığı üretimi 2004 yılında
80.000 ton iken 1,55 kat artış göstererek
2014 yılında 123.600 ton olmuştur. Aynı
dönemde ekim alanında 1,28 kat, verimde
ise 1,21 kat artış söz konusudur. Bu durum,
Türkiye’de son 10 yılda yerfıstığı
üretimindeki artışın ekim alanlarının
genişlemesinden ve verim artışından
kaynaklandığını söyleyebiliriz. Türkiye’nin
dünya üretimindeki payı önemsiz olup, 2013
yılı itibariyle %0,31 gibi çok düşük bir
rakamdır. Bunun yanı sıra ülkemiz yerfıstığı
tarımında
henüz
tam
anlamıyla
mekanizasyona geçilmemekle beraber,
yerfıstığı üreten diğer ülkeler arasında
verimlilikte ilk sıralarda yer almaktadır.
Türkiye’de yerfıstığı verimi 2014 yılında
dekara 371 kg olarak gerçekleşmiştir (Tablo
9). Türkiye verimi dünya ortalamasının
üzerindedir. Dekara elde edilen verimde
önemli artışlar olmamış, zamanla düşmeler
bile görülmüştür. Bunun nedeni, uzun
yıllardan beri aynı tarlaya yerfıstığı ekimi
yapıldığından toprakların hastalıklar ile ağır
derecede bulaşmış olmasıdır (Arıoğlu,
1999).
Kültürü yapılan yerfıstığı çeşitleri, pazar
tiplerine
göre
dört
grup
altında
toplanmaktadır. Bunlar; Valancia, Spanish,
Virginia ve Runner çeşitleridir. Bunlardan
Spanish ve Valancia çeşitleri dik gelişme
gösterir, Runner tipi çeşitler yatık, Virginia
tipindeki çeşitler ise yarı yatık ve yatık
gelişme gösterirler (Arıoğlu, 1999).
242
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 9. Yıllar İtibariyle Türkiye’de Yerfıstığı Ekilen Alanı, Üretim ve Verim Miktarındaki
Gelişmeler
Yıllar
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Ekilen Alan
(da)
260.000
258.500
226.900
259.423
248.376
253.345
274.500
254.711
373.881
359.428
333.289
İndeks
(2004=100)
100,00
99,42
87,27
99,78
95,53
97,44
105,58
97,97
143,80
138,24
128,19
Üretim
(ton)
80.000
85.000
77.454
86.409
85.274
90.081
97.310
90.416
122.780
128.265
123.600
İndeks
(2004=100)
100,00
106,25
96,82
108,01
106,59
112,60
121,64
113,02
153,48
160,33
154,50
Verim (kg/da)
308
329
344
333
343
356
355
355
330
357
371
İndeks
(2004=100)
100,00
106,82
111,69
108,12
111,36
115,58
115,26
115,26
107,14
115,91
120,45
Kaynak: TÜİK, 2015
Ülkemizde ana ürün ve ikinci ürün ekilişleri
vardır. Ana ürün, Ekim ayında; ikinci ürün
ise Kasım ayında hasat edilmektedir. Hasat
esnasında üründe %35-45 rutubet vardır. Bu
nemin %8-10’a düşürülmesi gerekir. Elle
veya söküm makinası ile hasat edilen ürün
tarlada 2-3 gün pörsümeye terk edildikten
sonra harmanlanır.
Yapılan bir çalışmada, yerfıstığı üreten
işletmelerin tamamına yakınında yerfıstığı
hasadı yapılırken bitkiler söküm pulluğuyla
topraktan çıkarıldıktan sonra
tarafından ters çevrilmektedir.
işçiler
İşletmelerde kullanılan üretim tekniği ve
materyal sonucu dekara elde edilen yerfıstığı
miktarı
ortalama
353
kg
olarak
gerçekleşmiştir (Parlakay, 2011).
Türkiye yerfıstığı üretiminde ilk sırayı
Akdeniz Bölgesi almakta ve neredeyse
tamamına yakın bir kısmı (%93,69) bu
bölgede üretilmektedir. Bunu sırasıyla Ege
ve
Güneydoğu
Anadolu
Bölgesi
izlemektedir (Tablo 10).
Tablo 10. Türkiye’de Yerfıstığı Ekim Alanı, Üretim ve Veriminin Bölgelere Göre Dağılımı
(2014 yılı)
Bölgeler
Akdeniz
Ege
Güneydoğu Anadolu
Batı Marmara
Orta Anadolu*
Türkiye
Ekim Alanı
da
312.374
13.957
6.005
928
25
333.289
Üretim
%
93,72
4,19
1,80
0,28
0,01
100,00
Ton
115.797
5.194
2.401
206
2
123.600
%
93,69
4,20
1,94
0,17
0,00
100,00
Verim
(kg/da)
371
372
400
222
200
371
Kaynak: TÜİK, 2015
*: Orta Anadolu Bölgesinde ekilen alan 25 da olup hasat edilen alan 10 da olduğundan üretim 2 ton olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye
yerfıstığı
ekim
alanının
%93,72’sini, üretimin %93,69’unu Akdeniz
Bölgesi oluşturmaktadır. Bölgede en önemli
iller sırasıyla Adana ve Osmaniye’dir.
243
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye yerfıstığı üretiminde, Adana ili
%57,48’lik bir pay alarak ilk sırada yer
almaktadır. Bunu Osmaniye (%28,45),
Aydın (%3,92), Antalya (%2,83) ve
Kahramanmaraş (%2,82) illeri izlemektedir.
Bölgemizde
iller
itibariyle
verim
miktarlarına bakacak olursak, 2014 yılı
itibarı ile en yüksek verim (400 kg/da)
Gaziantep ilinde alınmıştır. Bunu sırasıyla,
Adana, Osmaniye, Hatay Kahramanmaraş
ve Mersin illeri izlemektedir (Tablo 11). Son
yıllarda ortaya çıkan hastalık nedeni ile
Mersin ilinde verim önemli ölçüde
azalmıştır.
Tablo 11. Türkiye’de Yerfıstığı Ekim Alanı, Üretim ve Veriminin İllere Göre Dağılımı
(2014 yılı)
İller
Türkiye
Adana
Osmaniye
Aydın
Antalya
Kahramanmaraş
Mersin
Şırnak
Hatay
Muğla
Gaziantep
Diğer iller
Ekim Alanı
da
333.289
185.580
95.067
12.656
10.620
10.365
8.100
5.000
2.500
1.195
1000
1.206
Üretim
%
100,00
55,68
28,52
3,80
3,19
3,11
2,43
1,50
0,75
0,36
0,30
0,36
Ton
123.600
71.045
35.164
4.847
3.496
3.485
1.622
2.000
925
331
400
285
Verim
%
100,00
57,48
28,45
3,92
2,83
2,82
1,31
1,62
0,75
0,27
0,32
0,23
kg/da
371
383
370
383
329
336
200
400
370
277
400
-
İndeks
100,00
103,23
99,73
103,23
88,68
90,57
53,91
107,82
99,73
74,66
107,82
-
Kaynak: TÜİK, 2015
FAO verilerine göre, Türkiye 1980’li
yıllarda yerfıstığında net ihracatçı ülke
konumunda iken, 2000’li yıllardan itibaren
fıstık ihracatında bir azalış meydana gelirken
2012 yılında ihracatta önemli bir artışın
olduğu dikkat çekmektedir. Kabuksuz
yerfıstığı ihracat miktarında, 2000 yılından
2011 yılına dalgalanmalar olmakla beraber
%46,34’lük bir artış olduğu ancak 2012
yılında ihracatta yaşanan artışa bağlı olarak
2000 yılından 2012 yılına 5 katlık bir artış
olduğu görülmektedir. Aynı zamanda
ihracat değerinde de yaklaşık 12 katlık bir
artış söz konusudur (Tablo 12). Türkiye’nin
kabuksuz
yerfıstığı
ihracatı
için
belirsizliklerin hakim olduğunu ve istikrarlı
bir dışsatım pazarlamasının bulunmadığını
söyleyebiliriz.
Ülkemizde yerfıstığı ihracatımızın yetersiz
olmasının en önemli nedeni iç pazar
fiyatının dünya piyasa fiyatının üzerinde
olmasıdır. Yüksek fiyat oluşumunda
maliyetin doğrudan etkisi bulunmaktadır.
Yüksek maliyet ise girdi fiyatlarının yüksek
olmasından ve optimum girdi kullanımına
dikkat edilmemesinden kaynaklanmaktadır
(Gül ve ark., 2001).
244
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’nin dünya ticaretindeki önemi çok
azdır. Dışsatımda Türkiye’nin payı %1’den
daha küçüktür. Türkiye’de kabuksuz
yerfıstığı ihracatı 2012 yılı itibariyle 205
tondur. Görüldüğü üzere ülkemizde de
dünyada olduğu gibi üretilen yerfıstığının
ancak iç tüketimi karşılanmaktadır.
Tablo 12. Türkiye Kabuksuz Yerfıstığı İhracatındaki Gelişmeler
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Miktar (ton) İndeks (2000=100)
41
100,00
121
295,12
60
146,34
163
397,56
176
429,27
83
202,44
67
163,41
35
85,37
19
46,34
62
151,22
31
75,61
60
146,34
205
500,00
Değer (1000 $) İndeks (2000=100)
43
100,00
96
223,26
65
151,16
148
344,19
152
353,49
121
281,40
90
209,30
67
155,81
58
134,88
128
297,67
83
193,02
241
560,47
504
1.172,09
Kaynak: FAO, 2015
FAO verilerine göre, incelenen dönemde
Türkiye’nin ithalat rakamlarında düzensiz
bir dalgalanma olduğu, toplam ithalat
miktarının 2005 yılında 2000 yılına göre
yaklaşık 3,6 kat, 2007 yılında ise yaklaşık
1,7 kat arttığı ve 2012 yılında 2000 yılına
göre %1,23 kat artışın olduğu görülmektedir.
2012 yılında kabuksuz yerfıstığı ithalatı
8.186 tondur (Tablo 13).
Tablo 13. Türkiye Kabuksuz Yerfıstığı İthalatındaki Gelişmeler
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
Miktar (ton) İndeks (2000=100)
6.648
100,00
222
3,34
55
0,83
270
4,06
3.613
54,35
23.859
358,89
1.271
19,12
11.325
170,35
11.423
171,83
2.126
31,98
5.877
88,40
6.766
101,77
8.186
123,13
Kaynak: FAO, 2015
245
Değer (1000 $) İndeks (2000=100)
4.804
100,00
177
3,68
34
0,71
230
4,79
3.287
68,42
20.421
425,08
1.909
39,74
17.417
362,55
18.130
377,39
3.251
67,67
9.310
193,80
15.111
314,55
18.473
384,53
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’nin yerfıstığı ihtiyacının %49.49’nu
Adana ve %36.42’si de Osmaniye ilimizden
karşılanmaktadır. Son yıllarda ithalat ve
çeşitli yollardan ülkeye getirilen düşük
fiyatlı, kalitesiz ve yüksek oranda aflatoksin
içeren yerfıstıkları ildeki tüccar ve
işletmecileri olumsuz yönde etkilemektedir.
İthalat yoluyla ülkeye gelen iç yerfıstıkları
genellikle bir yıl önce hasat edilen ürün olup
gemilerle gelmektedir. Serbest bölgelere
gelen ithal iç yerfıstıkları depolamaya uygun
olmayan depolarda bekletilmekte ve girişte
sağlam diye rapor verilen yerfıstıkları satışa
sunulmadan yanlış depolanmasından dolayı
bozulmaktadır. Yerfıstığı çabuk bozulabilir
özelliğe sahip olduğundan çoğunlukla
kabuklu olarak muhafaza edilmektedir. İç
fıstık olarak muhafazası daha güçtür
(Anonim, 2001).
3.1.Sorumlu Olunan Bölgedeki Mevcut Durum
Bölgemizde yerfıstığı, ekim nöbetine
girmesi, kendinden sonra gelen bitkiye
işlenmiş ve azotça zengin bir tarla bırakması
ve buğdaydan sonra ikinci ürün olarak
yetiştirilebilmesi dolayısıyla büyük öneme
sahiptir.
Bugün ülkemizde üretimi yapılan çeşitler
Virginia grubundan olup, yatık ve yarı yatık
olarak gelişmektedir. Bunlar; Çom ve NC-7
çeşitleridir. NC-7 çeşidi Çom çeşidine göre
daha erkenci olduğundan ikinci ürün
ekimlerinde NC-7 çeşidi tercih edilmektedir.
Yapılan bir çalışmada, Adana ve Osmaniye
ilinde üreticiler tarafından üç çeşit yerfıstığı
tohumu kullanıldığı belirlenmiştir. Bunlar,
NC-7, Çom ve Halisbey çeşididir. Bunlardan
NC-7 en yaygın kullanılan tohumluk çeşidi
olarak belirlenmiştir (Parlakay, 2011).
Yine yapılan diğer bir çalışmada da
işletmelerin
yetiştirdikleri
yerfıstığı
çeşitlerinin
oransal
olarak
dağılımı
incelendiğinde %85,33 oranıyla NC-7 çeşidi
ilk sırada yer alırken %14,67 oranı ile Çom
çeşidi ikinci sıradadır (Işık, 2003).
Üretimde kullanılacak yerfıstığı tohumları
iyi kalitede olmalıdır. Ülkemizde üreticiler
tohumlarını kendi ürünlerinden seçerek
ayırdıkları için henüz standartlara uygun
yerfıstığı tohumluğu üretilmemektedir.
Türkiye’de yerfıstığı üretiminin her geçen
yıl artmasının nedeni; üretim maliyetinin
diğer bitkiler ile kıyaslandığında daha düşük
olması
(zirai
mücadele
masrafının
olmaması) ve dekardan elde edilen net
gelirin yüksek olmasıdır. Ayrıca ikinci ürün
olarak
ekim
alanlarının
artmasıdır.
Ülkemizde yerfıstığı hasadı elle yapılmakta
ve fazla işçilik gerektirmektedir. Hasat
sorununun giderilmesi ile yani, makineli
hasada geçilmesi ile üretim miktarı daha da
artacaktır.
Ülkemizde yerfıstığı tarımı Enstitümüz
sorumluluk alanı olan Doğu Akdeniz
Bölgesi’nde yoğunlaşmış olmakla beraber
az miktarda olsa Ege Bölgesi’nin bazı
yerlerinde yapılmaktadır. En çok ekildiği
iller Adana, Osmaniye, Aydın, Antalya ve
Kahramanmaraş illeridir. 2014 yılı itibariyle
Enstitümüz sorumluluk alanı olan iller,
Türkiye toplam yerfıstığı ekilen alanlarının
%90,50’sini, üretimin ise %90,81’ini
gerçekleştirmektedir. Bu illerde en fazla
payı Adana ili almaktadır.
246
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Yerfıstığı tarımı yapılan bölgelerimizde,
yetişme süresi içerisinde yağışlar yeterli
olmamaktadır. Bu nedenle, gerekli olan
yağış, sulama suyu ile karşılanmaktadır.
Sulama suyunun yeterli olmadığı koşullarda
kesinlikle yerfıstığı tarımı yapılmamalıdır.
Bölgemizde yerfıstığı üretim alanlarında
yaygın olarak kök boğazı çürüklüğü, sap
çürüklüğü ve yaprak leke hastalığı
görülmekle beraber 2015 üretim sezonunda
yerfıstığı üretiminde çok fazla ekstrem bir
durum yaşanmamıştır.
4.Sonuç
Yerfıstığı, besin değerinin üstün ve
tüketiminin
çok
değişik
şekillerde
olabilmesi nedeniyle diğer yağlı tohumlar
arasında farklı yer edinmiş olup, insan
beslenmesinde gerek enerji ve gerekse
protein
açıklarının
karşılanmasında
kullanılabilecek gıda maddelerinin en başta
gelenlerinden biridir. Yerfıstığı; dünya
genelinde
bir
yağ
bitkisi
olarak
değerlendirilmesine
karşın
ülkemizde
çerezlik olarak tüketilmektedir. Dünyadaki
yerfıstığı üretiminin uluslararası ticarete
konu olan miktarı son derece düşüktür. Bu
durum yerfıstığının üretici ülkelerde genel
olarak iç tüketimi karşılamak amacıyla
üretildiğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de
yıllar itibariyle yerfıstığı üretiminde hasadın
mekanize olamaması nedeniyle önemli
sayılabilecek
değişimler
meydana
gelmemiştir. Oysaki yerfıstığı, yağ oranının
yüksek olması
nedeniyle (%40-60)
ülkemizdeki yağ üretimini artırabilmek için
değerlendirebileceğimiz önemli potansiyel
yağ bitkilerinden biridir. Aynı zamanda
çerezlik olarak da önemli bir döviz
kaynağımız
olma
şansına
sahiptir.
Türkiye’de henüz yağ sanayine istenilen
seviyede
girememiş
olan
yerfıstığı
üretimimiz; ülke ihtiyacını karşılayacak ve
bir kısmını da ihraç edebilecek durumdadır.
Pamuk ekilen ve sulanabilen topraklarda
kolaylıkla yetiştirilebilmektedir. Türkiye’de
yerfıstığını uzun süre muhafaza edecek ısı ve
nem kontrollü depolar bulunmamaktadır. Bu
yüzden, yerfıstığında stok söz konusu
değildir ve yıl içinde üretilen ürün o yıl
tüketilmektedir. İhracatta en önemli faktör,
standardizasyon ve pazarlamadır.
Kaynaklar
AKOVA, Y. 2000. Kuru ve Sert Kabuklu Meyveler Dış Pazar Araştırması. T.C.Başbakanlık
Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi, Ankara.
ANONİM, 2001. Yerfıstığı Analiz Raporu. Osmaniye Ticaret Borsası. Osmaniye.
ARIOĞLU, H. H. 1999. Yağ Bitkileri Yetiştirme ve Islahı. Ç.Ü. Ziraat Fakültesi Ders Kitabı,
Genel Yayın No: 220, Adana, 74-109 s.
ARIOĞLU, H.H. ÇALIŞKAN, M.E. ÇALIŞKAN, S. 2000. Doğu Akdeniz Bölgesi
Koşullarına Uygun Yerfıstığı Çeşitlerinin Geliştirilmesi Üzerine Araştırmalar. M.K.Ü.
Ziraat Fakültesi Dergisi, 5 (1-2): 7-28, Hatay.
247
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ARIOĞLU, H. H. 2013. Yerfıstığı Tarımı. Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarla
Bitkileri Bölümü Yayını, Adana.
FAO, 2015.
Food and Agriculture Organization
http://faostat3.fao.org/home/E (Erişim tarihi: 27.11.2015)
of
the
United
Nations.
GÜL, A. ARIOĞLU, H.H. TÜLÜCÜ, K. BİÇİCİ, M. ÖZGÜR, F. FENERCİOĞLU, H.
2001. Osmaniye’nin Simgesi: Yerfıstığı. Ekonomisi, Üretim Tekniği, Hastalık ve Zararlıları,
Gıda Sanayi Açısından Önemi. 1. Osmaniye Fıstık Festivali Etkinlikleri, Osmaniye
Gazeteciler Cemiyeti Kültür Yayını, Sayı:1. Osmaniye.
IŞIK, H. 2003. Türkiye’de Yerfıstığı Üretim Ekonomisi. Ç.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım
Ekonomisi Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Adana.
KADİROĞLU, A. 2008. Yerfıstığı Yetiştiriciliği. Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü, Antalya.
http://www.batem.gov.tr/yayinlar/kitapciklar/tarla/fistik/yerfistigi.pdf
tarihi:25.03.2014)
(Erişim
PARLAKAY, O. 2011. Türkiye’de Yerfıstığı Tarımında Teknik ve Ekonomik Etkinlik. Ç.Ü.
Fen Bilimleri Enstitüsü, Tarım Ekonomisi Anabilim Dalı, Doktora Tezi, Adana.
TÜİK, 2015. Türkiye İstatistik Kurumu. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul
(Erişim tarihi: 27.11.2015)
248
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Denizlerde Su Ürünleri Yetiştiriciliği
İsa AYDIN
Durali ERASLAN
Akdeniz Su Ürünleri Araştırma, Üretme ve Eğitim Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Artan dünya nüfusu ile gıda kaynaklarının
sürdürülebilir ve ulaşılabilir olması önem
kazanmıştır. Dengeli beslenme için gerekli
olan proteini ve diğer önemli besin
maddelerini içermesi yönünden su ürünleri
temel bir besin maddesidir. Bir porsiyon
balık (150 gr) yetişkin bir insanın günlük
protein
ihtiyacının
%50-60’ını
karşılayabilir. 4,3 milyar insanın günlük
protein ihtiyacının %15’ini su ürünleri
karşılamaktadır. Dünya genelinde 1960’lı
yıllarda ortalama 9,9 kg olan kişi başına
tüketim, 2012 yılında 19,2 kg’a çıkmıştır
(FAO, 2015a).
2013 yılında dünyada balıkçılık ve su
ürünleri yetiştiriciliği ile elde edilen toplam
miktar 163 milyon tondur. Bu miktarın 92,5
milyon tonu avcılıktan elde edilmiştir ve son
5 yıldır çok küçük farklarla aynı kalmaktadır
(FAO, 2015b). Doğal balık stoklarının aşırı
avlanma
baskısı
altında
olduğunun
anlaşılmasıyla dünya genelinde koruyucu ve
sınırlayıcı önlemler uygulanmaktadır.
Su ürünleri yetiştiriciliği dünya genelinde
büyümeye devam eden bir sektördür.
Yetiştiricilik yoluyla yapılan üretim (balık,
karides, yumuşakçalar vd.) 2007 yılında
49,9 milyon ton iken 2013 yılında 70,2
milyon tona ulaşmıştır. Bu miktarın 25,5
milyon tonu deniz alanlarından elde
edilmiştir. Bunlara ek olarak 2013 yılında
dünya genelinde 27 milyon ton alg
üretilmiştir (FAO, 2015c). Asya’da 2008
yılından beri su ürünleri üretimi avcılık
yoluyla elde edilenden fazladır ve böylece
dünya yetiştiricilik üretiminin %88’ini
karşılar (FAO, 2015a).
Yaklaşık 58,3 milyon insan geçimini
doğrudan balıkçılık ve su ürünleri
yetiştiriciliği sektöründen sağlamaktadır.
FAO, birincil üretim sektörüne ilave olarak
işleme, paketleme, pazarlama, dağıtım,
işleme makineleri imalatı, ağ imalatı gibi
ikincil sektörler hesaba katıldığında dünya
nüfusunun %10-12’sinin geçimini bu
sektörden sağladığını hesap etmektedir.
Su ürünleri yetiştiriciliğinin %92,7’si 15
ülke
tarafından
yapılmaktadır.
Çin
dünyadaki en büyük su ürünleri yetiştiricisi
ülkedir. 1990 yılında 6,5 milyon ton olan
üretimini 2012 yılında 40 milyon tonun
üstüne çıkarmıştır. Uluslararası ticarette en
önemli ticari ürün toplam ticaret değerinin
%15’ini oluşturan karidestir (FAO, 2015a).
249
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Su ürünleri yetiştiriciliği yapılan türler
ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.
Hindistan, Mısır, Bangladeş gibi ülkelerde
üretim, ağırlıklı olarak iç sulardadır; denize
ve okyanusa kıyı olmalarına rağmen deniz
balıkları yetiştiricilik kapasiteleri henüz
kullanılmamıştır.
Avrupa’da su ürünleri yetiştiriciliği yapılan
türler farklılık göstermektedir. İç sularda
alabalık, denizel alanlarda ise somon, midye,
istiridye, diğer yumuşakçalar, çipura ve
levrek üretilmektedir.
Yetiştiricilik yöntemi olarak deniz balıkları
yetiştiriciliği ile iç su balıkları yetiştiriciliği
birbirinden tamamen farklıdır. Deniz
balıkları üretimi larval dönemi oldukça
hassas evrelerden oluşur ve daha yüksek
teknik altyapı ve donanım gerektirmektedir.
Genelde kuluçkahanelerde levrek ve çipura
ile beraber sarıağız gibi yeni türlerin üretimi
de yapılabilmektedir. Ülkemizde denizde
alabalık üretimi devam etmektedir. 2006
yılında 1545 tona ulaşan midye yetiştiriciliği
ise ticari nedenlerle bitme noktasına
gelmiştir (Su Ürünleri Özel İhtisas
Komisyonu Raporu, 2014). İhracata dayalı
büyüme ve gelişme gösteren denizlerde su
ürünleri yetiştiriciliği sektörü, planlı üretim
ve yeni türlerin üretimini hedefleyen
politikalarla birlikte mevcut durumunu
koruyup büyütebilir.
2. Dünyada Durum
2012 yılında dünyada toplam su ürünleri
yetiştiriciliği (balık, yumuşakça, su bitkileri,
alg v.d) 2004 yılına göre %66 artarak 90,43
milyon tona ulaşmıştır. Su ürünleri
temininde eğilim giderek yetiştiriciliğe
dönmektedir (Grafik 1). En fazla
yetiştiriciliği yapılan tür ot sazanıdır. Halen
en önemli yetiştirici dünya üretiminin
%59,7’sini gerçekleştiren Çin’dir. 2013
yılında tek başına 43,5 milyon ton insan
gıdası olarak tüketilebilen su ürünleri
üretmiştir.
Grafik 1. Dünya Avcılık, Yetiştiricilik Miktarı (milyon ton) ve Yetiştiriciliğin Payı
Kaynak: FAO The State of World Fisheries and Aquaculture (SOFIA) 2014
250
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
karides, omurgasız canlılar ve alg ürünleri
oluşturmaktadır.
Hindistan, Vietnam, Endonezya ve
Bangladeş diğer önemli yetiştiricilerdir. Bu
ülkelerde yetiştiriciliğin bir bölümünü
Tablo 1. Önemli Su Ürünleri Yetiştiricisi Ülkeler ve Türkiye (Ton)
Ülke
Dünya
Çin
Hindistan
Endonezya
Vietnam
Bangladeş
Norveç
Türkiye
2004
41 923 753
26 567 227
2 798 686
1 058 042
1 198 617
914 752
636 802
94 450
2008
52 977 686
32 734 960
3 851 057
1 709 883
2 462 450
1 005 542
848 359
152 896
2011
61 875 661
38 623 584
3 673 082
2 766 871
2 845 600
1 523 759
1 143 893
188 890
2012
66 499 702
41 110 864
4 209 478
3 084 911
3 085 500
1 726 066
1 321 119
212 805
2013
70 223 561
43 551 730
4 549 607
3 848 823
3 207 200
1 859 808
1 247 865
233 864
Artış(%)
67
63
62
263
167
103
96
147
Kaynak: FAO Global Aquaculture Production (çevrimiçi sorgulama) FAO, 2015d
Avrupa Birliği’ne üye ülkeler arasında 2013
yılında en fazla su ürünleri yetiştiriciliği
yapan ülke 223.707 ton üretim yapan
İspanya’dır. AB’ye üye olmayan Norveç,
tüm Avrupa kıtasındaki üretimin %46’sını
tek başına yapmaktadır. Türkiye İstatistik
Kurumu’na (TÜİK) göre 2013 yılında
Norveç açık ara en çok su ürünleri ithalatı
yaptığımız ülkedir. AB ülkelerinden diğer
önemli üreticiler İspanya, Fransa ve
İngiltere’dir.
Tablo 2. AB Ülkeleri ve Türkiye’de Çipura-Levrek Üretimi (Ton)
Ülke
Yunanistan
İspanya
İtalya
Hırvatistan
Fransa
Malta
Portekiz
Türkiye
Türkiye hariç
Avrupa Toplamı
2004
63.160
19.373
12.676
3.000
4.817
868
2.920
46.732
2008
86.993
32.026
12.268
4.500
5.345
1.671
2.705
80.940
2011
115.000
32.666
12.180
4.494
3.631
1.095
1.288
79.200
2012
114.800
31.062
12.100
4.626
3.600
2.730
1.426
96.255
2013
121.900
33.843
12.100
5.804
3.600
2.677
1.299
103.614
Artış(%)
93
75
-5
93
-25
208
-56
121
107.472
146.361
171768
171.958
182.903
170
Kaynak: FAO Global Aquaculture Production (çevrimiçi sorgulama) FAO, 2015d
Ancak bu ülkelerde ağırlıklı yetiştiricilik
ürünleri bizden farklıdır. Fransa’da istiridye
ve midye, İspanya’da midye, İtalya’da
midye ve diğer yumuşakçalar, İngiltere’de
ise somon balığı yetiştiriciliği ağırlıklı
olarak
yapılmaktadır.
Türkiye’de
yetiştiriciliği üzerine yoğunlaşılan çipura ve
levrek, Akdeniz için önemli türlerdir.
251
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Türkiye’de Durum
Denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği yapan
deneme aşamasında olan balık ve kabuklu
işletmelerinin toplam kapasitesi 223.673
türleri yer almaktadır (BSGM, 2014, 2015).
ton/yıl’dır. Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel
Türkiye’de su ürünleri yetiştiriciliği yıllar
Müdürlüğü’nün (BSGM) kayıtlarına göre,
içinde hızla gelişmiştir. İç sularda ve
özel
denizlerde yetiştiricilik faaliyetleri benzer
sektöre
ait
17
yavru
üretim
kuluçkahanesinin 5’i sadece çipura-levrek
şekilde gelişme göstermiştir (Grafik 2).
üreteceğini bildirmiştir. Diğer işletmelerin
Denizlerde su ürünleri yetiştiriciliği yaklaşık
30 yıl önce doğadan toplanan yavru
balıkların kafeslerde semirtilmesi yoluyla
başlamış ve bugün ürettiği yavru balık
ihtiyacı
karşılar
duruma
gelmiştir.
Denizlerde yapılan yetiştiricilikte ana türler
bir kısmı alabalık olmak üzere çipura-levrek
üzerinde yoğunlaşmıştır.
ruhsatlarında bu balıkların yanında sarıağız,
sinagrit, kalkan, mercan, sivriburun karagöz,
eşkina, minekop, trança, barbun, kırmızı
bantlı mercan, mırmır, fangri, kırma mercan
balıkları ile üretime yeni başlanan ya da
Grafik 2. Denizlerde ve İç Sulardaki Yetiştiricilik Üretimi Dağılımı (1000 ton) 2005-2014
Kaynak: BSGM Su Ürünleri İstatistikleri 2015
Başlangıçta hedefler iç tüketimi karşılamak
olsa da artan üretimle birlikte ihracat yolu
açılmış ve AB ülkeleri arasında başlıca
çipura-levrek üreten ülke durumuna
gelinmiştir. Türkiye’nin 2005 yılında
çipura-levrek ihracatı 59,9 milyon dolarken
bu rakam üç misli artarak 2013 yılında
yaklaşık 200,1 milyon $’a ulaşmıştır
(Çeliker, A. 2007, TÜİK Su Ürünleri
İstatistikleri 2013). Denizlerde yetiştiricilik
üretimi 2005 yılında 66.173 ton iken 2014
yılında % 84 artışla 122.136 tona ulaşmıştır.
2004 yılında çipura üretimi 20.435 ton ve
153,3 milyon TL parasal değerde iken 2013
252
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yılında üretim iki katına yaklaşarak 35.701
tona ve 343,4 milyon TL parasal değere
ulaşmıştır. Tüm bu üretim artışları iç
tüketimi beklenen seviyelere çıkaramamış
2014 yılı itibariyle kişi başına tüketim 5,4 kg
olarak gerçekleşmiştir (Tablo 3).
Su ürünleri yetiştiriciliğindeki üretim artışı
fiyatları dengelemiş, hayvansal kaynaklı
diğer gıdalarda fiyatlar artarken çipura,
levrek ve alabalıkta fiyat artışları düşük
olmuştur (Tablo 4).
Yeni türlerin üretime alınması konusunda
Bakanlık
ve
özel
sektöre
ait
kuluçkahanelerde proje ve denemeler
yapılmaktadır. Bunun bir örneği Japon
Uluslararası İşbirliği Ajansı (JİCA) ile
Bakanlıkça ortak yürütülen kalkan balığı
yetiştiriciliği projesidir. Bununla birlikte
özel sektörde üretim çalışmaları hız kazanan
sarıağız (granyöz), minekop benzeri yeni
türler pazarda yerini bulmuştur. Akdeniz’de
kafes balıkçılığı yoluyla üretilen bir diğer
balık orkinostur. Ancak bu balığın üretimi
doğadan yakalanan balıkların semirtilmesi
yoluyla gerçekleştirildiğinden denizlerde su
ürünleri
yetiştiriciliği
kapsamına
alınmamaktadır
Tablo 3. Denizlerde Çipura-Levrek, Yeni Türler ve Alabalık Yetiştiriciliği Miktarı (ton)
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Artış
Çipura
27.634
28.463
33.500
31.670
28.362
28.157
32.187
30.743
35.701
41.873
% 51
Levrek
37.290
38.408
41.900
49.270
46.554
50.796
47.013
65.512
67.913
74.653
% 100
Alabalık
(deniz)
1.249
1.633
2.740
2.721
5.229
7.079
7.697
3.234
5.186
5.610
% 349
Fangri, Minekop,
Granyöz, Sinagrit, Kişi başına yıllık tüketim (kg)
Sivriburun karagöz
3.547
7,2
8,2
8,6
7,8
7,6
6,9
6,3
7,1
6,3
5,4
% -25
Kaynak: BSGM, TÜİK Dinamik Sorgulama
Tablo 4. Bazı Hayvansal Gıdalar ve Çipura-Levrek, Alabalık Fiyat Değişimleri 2004-2013
Yıllara Göre Fiyat (Kg/TL)
Hayvansal Ürün 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012 2013 Değişim
Sığır eti
9,17 9,56 10,29 11,16 11,72 13,41 18,41 18,54 17,51 15,83
Tavuk eti
2,37 2,43
2,72
3,61
3,69
4,78
4,92
5,40
5,41
-
128%
Yumurta
2,37 2,43
2,62
2,83
3,04
3,29
3,22
4,26
4,53
3,75
58%
Çipura
7,50 7,80
7,75
7,10
5,50
7,00
8,70
9,38
8,97
9,62
28%
Levrek
7,00 7,40
7,50
7,30
7,50
7,75
8,00
8,90 10,99 10,48
50%
Kaynak: TÜİK Dinamik Sorgulama
253
73%
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Yetiştiricilik sektörünün AB ülkeleri ile
rekabet edebilir hale getirebilmesi ve mevcut
potansiyelinin kullanılması için 2003
yılından itibaren destekleme sistemine
geçilmiştir.
Desteklemelere
çeşitli
sınırlamalar getirilmiş olsa da devam
etmektedir. Desteklemeler nedeniyle AB
nezdinde yapılan girişimler alabalık
konusunda
aleyhimize
sonuçlanmış,
ihracatta %10’lara varan anti-damping
vergisi getirilmiştir. Benzer durumun çipura
ve levrekte yaşanması olasıdır. Resmi
gazetede yayınlanan 2015 yılı destekleme
oranları Tablo 5’te gösterilmektedir.
Çipura-levrek pazarında en yakın rakip ülke
Yunanistan’dır ve
ekonomik krizle
mücadele etmektedir. Avrupa Birliği
pazarında Türkiye sektördeki baskın
konumunu
devam
ettirmektedir
(FAO,Globefish).
Tablo 5. Çipura-Levrek ve Diğer Türlerde Destekler (2015)
Destek Türü
Alabalık
Çipura-Levrek
Yeni Türler
Midye
Destekler
Destek Miktarı
250 ton/yıla kadar
0,65 TL/kg
Tamamı
0,85 TL/kg
Tamamı
1 TL/kg
Tamamı
0,05 TL/kg
Tamamı
Organik Tarım Desteklemeleri
Destek Türü
Alabalık
Çipura-Levrek
250-500 ton/yıl arası
%50
%50
%50
%50
Destek Miktarı
0,35 TL/kg
0,45 TL/kg
Kaynak: Resmi Gazete
4. Sonuç
Türkiye, deniz balıkları üretiminde, yetişmiş
işgücü ve potansiyeli ile hızla büyüyen bir
ülkedir. Özellikle Ege ve Akdeniz’de
üretimin açık deniz kafes balıkçılığına
dönüştürülmesi ile kapasiteler hızla
artmıştır. Sektörün büyümesinde önemli
bileşenlerden biri olan yavru balık
kuluçkahaneleri
gerekli
altyapı
ile
donatılmış durumdadır. Deniz balıkları
yetiştiriciliğine diğer AB ülkelerine göre
sonradan
başlanılması
avantaja
dönüştürülmüş,
tesislerin
kurulma
aşamalarında güncel teknoloji ve altyapı ile
faaliyete başlanmıştır.
Deniz balıkları yetiştiriciliğinde maliyetlerin
önemli bir kısmını yemler oluşturmaktadır.
Yavru balık üretiminde larval dönemde
kullanılan canlı yemler ve bu yemlerin
zenginleştiricileri ise dövizle (özellikle
dolar) tedarik edilen ürünlerdir. Çipuralevrek ihracatı çoğunlukla, para birimi euro
olan Avrupa ülkelerine yapılmaktadır. Son
bir yılda euro-dolar paritesinde yaşanan
%18’lik düşüşle maliyet artarken satış
gelirleri düşmüştür.
Mevcut tesislerin önemli bir kısmı yapılacak
ek yatırımlarla üretim miktarlarını kısa
zamanda artıracak kapasiteye sahiptir.
Ancak üretilen balık sayısındaki artış, balık
254
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
fiyatlarında
dalgalanmalara
sebep
olmaktadır.
Deniz
balıkları
üretim
politikaları belirlenirken konunun tüm
paydaşlarının üretim miktarı konusunda
ortak akıl ile hareket etmeleri sektörün
geleceği için faydalı olacaktır.
Yetiştiricilikte yaşanan gelişmeler, balık
fiyatlarındaki artışı kırmızı et ve beyaz ete
göre daha aşağıda tutmuş, talebi karşılar hale
gelmiştir. Tüm bu gelişmelere rağmen kişi
başına tüketim son on yıldır 5,4-8,6 kg
aralığında gerçekleşmiştir. Balık tüketiminin
artırılması, gelişmiş ülkelerde 15 kg ve
üzerinde olan kişi başına su ürünleri tüketimi
rakamlarına ulaşılması gereklidir. İthalat
yoluyla temin edilen balığın yerine ‘çiftlik
balığı’ tüketiminin sağlanması sektör için
önemlidir. İç tüketimin artması, dış
pazarların daralması durumunda iç pazarın
sigorta görevi görmesini sağlayacaktır.
Üretim ve ihracatta yaşanılan başarılar AB
pazarında çipura-levrekte en önemli rakip
ülke Yunanistan’ı geçmemizi sağlamıştır.
Bu gelişmelerde uygulanan desteklerin
etkisi olduğu ve rekabetteki olumsuz
pozisyonu bir miktar düzelttiği söylenebilir.
İhracattaki gelişmeler AB pazarındaki
diğer
ülkelerin
dikkatini
çekmiş,
Türkiye’ye
alabalık
ihracatında
desteklerden kaynaklanan anti-damping
ve telafi vergileri getirilmiştir. Bu
sınırlamaların çipura ve levrekte de
uygulanması için İspanya Deniz Balığı
Üreticiler Birliği girişimde bulunmuştur.
Telafi vergileri getirilmesi durumunda
sektörün etkileneceği öngörülebilir. Su
ürünleri yetiştiriciliği sektörünün konunun
paydaşları ile birlikte gerekli mevzuat
altyapısını
oluşturması,
gerekirse
desteklemelerden vazgeçilmesi önerilebilir.
Denizlerde balık yetiştiriciliğinde gelinen
bu noktaya rağmen ihracattaki başarı
düşük fiyat kaynaklıdır. Mevcut durumun
sürdürülebilmesi ve rekabette başarılı
olunabilmesi, yeni türlerin endüstriyel
ölçekte üretilmesine bağlıdır. Rusya
Federasyonu ve Arap ülkeleri gibi yeni
pazarlardaki ürün seçimi dikkate alınmalı ve
gerekli hazırlıklar bugünden yapılmalıdır.
Avrupa pazarında alıcısı olan, sektörün
üretim kabiliyeti içerisinde yer alabilecek
karides ve yengeç türleri hızlıca üretim
kapsamı içerisine alınırsa pazar oluştuğunda
yetiştiriciler
hazır
konumunda
bulunacaklardır.
Kaynaklar
BSGM, 2014 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel
Müdürlüğü(BSGM)http://www.tarim.gov.tr/BSGM/Belgeler/Icerikler/DEN%C4%B0Z%2
0KULU%C3%87KAHANELER%C4%B0.pdf
TÜRKİYE’DE
MEVCUT
DENİZBALIKLARI YAVRU ÜRETİM TESİSLERİ – ŞUBAT 2013 (Erişim Tarihi
10.11.2014)
BSGM, 2015 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel
Müdürlüğü
(BSGM)
Su
Ürünleri
İstatistikleri
Temmuz
2015
http://www.tarim.gov.tr/sgb/Belgeler/SagMenuVeriler/BSGM.pdf
(Erişim
Tarihi
23.11.2015)
255
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ÇELİKER, S. A., 2007. Tarımsal Ekonomi ve Araştırma Enstitüsü T.E.A.E – BAKIŞ
Çipura-Levrek Sayı 9 Nüsha 16 Haziran 2007
FAO, 2015a The State of World Fisheries and Aquaculture (SOFIA) 2014
FAO, 2015b World fisheries production, by capture and aquaculture, by country (2013)
FAO, 2015c World aquaculture production by inland and marine waters (2013)
FAO, 2015d Fisheries and Aquaculture Department Global Aquaculture Production
(Çevrimiçi
sorgulama)
http://www.fao.org/fishery/statistics/global-aquacultureproduction/query/en (Erişim Tarihi 23.11.2015)
GLOBEFISH http://www.globefish.org/european-seabass-and-gilthead-seabream-march2013.html Çipura ve Levrek Pazar Raporu Mart 2015 (Erişim Tarihi 29.11.2015)
Kalkınma Bakanlığı Onuncu Kalkınma Planı (2014-2018)Su Ürünleri Özel İhtisas
Komisyonu (ÖİK) Raporu, 2014
Resmi Gazete 2015 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin Karar
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2015/04/20150408-13-1.pdf
(Erişim
Tarihi
29.11.2015)
TÜİK Çevrimiçi Dinamik Sorgulama, Kültür Balıkları Üretim
http://www.tuik.gov.tr/PreTablo.do?alt_id=1005 (Erişim Tarihi 29.11.2015)
Miktarı
TÜİK Su Ürünleri İstatistikleri 2013
Türkiye
Cumhuriyet
Merkez
Bankası
(TCMB)
http://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TCMB+TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikle
r/Doviz+Kurlari/Gosterge+Niteligindeki+Merkez+Bankasi+Kurlarii
(Erişim
Tarihi
29.11.2015)
256
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kayısı
Ahmet ASLAN
Murat PALA
Kayısı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü-Malatya
1. Giriş
Kayısının eski çağlardan beri yetiştiriciliği
yapılmakta olup anavatanı, Türkistan’dan
Batı Çin’e kadar uzanmaktadır. Kayısı,
coğrafik olarak dünyanın hemen hemen her
yerine dağılmış olsa da daha çok Akdeniz’e
yakın olan ülkelerde, Avrupa, Orta Asya,
Amerika
ve
Afrika
kıtalarında
yetiştirilmektedir.
Ilıman iklim meyveleri grubunda yer alan
kayısı; kışları soğuk, yazları sıcak ve kurak
geçen iklimlerde yetiştirilmektedir. Kayısı
ağaçları tınlı, tınlı-kireçli, humuslu
topraklarda ve pH’sı 6,5-7,5 arasında olan
topraklarda iyi gelişme gösterir. Ağaçları
10-15 metre kadar boylanabilir.
Kayısı dünyada taze ve kurutularak
tüketilmekle birlikte meyve suyu, çerez,
reçel, kozmetik sanayi, ilaç sanayi gibi
birçok
sektörde
hammadde
olarak
kullanılmaktadır (Asma, 2000).
Kayısı insan sağlığı ve beslenmesinde
önemli bir gıda olup sinir sisteminin düzenli
çalışması, stresin azaltılması, mide-bağırsak
sisteminin düzenli çalışması, kabızlığın
dünyanın önemli meyve üreticisi ülkeleri
arasında yer almaktadır. Türkiye’de
önlenmesi, kan yapımının arttırılması ve
çocuklarda diş ve kemik gelişiminde
oldukça faydalıdır. Kayısı yüksek miktarda
şeker, nişasta, protein, pektin, pektoz,
selüloz, organik maddeler, folik asit ve
Betakaroten ihtiva eder. Özellikle kuru
kayısı, beslenme problemi olan yaşlıların
potasyum noksanlığına bağlı depresyon
sorunlarının giderilmesine katkı sağlar ve
yaşlanmaya karşı vücudu korur. Kayısının
sodyumca fakir, potasyumca zengin olması
nedeniyle
kalp
yetmezliği,
böbrek
hastalıkları hepatit ve siroz tedavilerinde
olumlu katkıları bulunmakta, kansere karşı
direnci arttırmaktadır. (Demirtaş ve ark,
2012)
Türkiye’de meyve üretimi; gıda güvenliği,
insan beslenmesi, meyve işleyen sanayilere
hammadde temin etmesi, iç ve dış ticaretinin
yapılması, istihdam sağlaması ekolojik ve
çevresel etkileri yönünden önemli bir üretim
faaliyetidir.
Türkiye, meyve tür ve çeşit sayısının
yanında üretim miktarı bakımından da
yetiştirilen ve önemli tarımsal
ürünlerinden biriside kayısıdır.
257
ihraç
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2. Dünya Kayısı Üretim ve Pazarlaması
Dünya kayısı üretimi 4 milyon tonun
üzerinde gerçekleşmektedir. Türkiye, Dünya
Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre kayısı
üreten ülkeler arasında ilk sırada yer alırken
2013 yılında 811 bin ton üretim ile dünya
kayısı üretiminin yaklaşık beşte birini
karşılamaktadır. Üretim miktarına göre
Türkiye’yi İran, Özbekistan, Cezayir ve
İtalya izlemektedir (FAO, 2015). Türkiye’de
üretilen kayısının önemli bir bölümü
kurutularak değerlendirilmekte ve arz
edilmektedir. Türkiye’den ihraç edilen kuru
kayısılar dünya kuru kayısı piyasasının
yaklaşık %75’ini oluşturmaktadır (Demirtaş
ve ark., 2006).
Grafik 1. Dünya Kayısı Üretim Miktarı (ton)
2009-2013 Yılları Ortalaması
4.000.000
3.500.000
3.000.000
2.500.000
2.000.000
1.500.000
1.000.000
500.000
0
Türkiye
İran
Özbekistan
Cezayir
İtalya
Diğer
Dünya
Kaynak: FAO, 2015
Dünya genelinde kayısının üretimi,
işlenmesi, pazarlanması ve tüketimi, sofralık
ve kurutmalık olmak üzere başlıca iki
şekilde yapılmaktadır. Bu nedenle global bir
ürün olan kayısının üretim ve pazarlanması,
taze ve kurutmalık olarak iki alt başlık
halinde değerlendirilmiştir.
2.1. Dünyada Taze Kayısı
Dünyada, kuzey yarım küreden güney yarım
küreye kadar geniş bir yayılım alanına sahip
olan kayısı büyük oranda taze olarak
tüketilmektedir. 2013 yılında dünya
genelinde 504.319 hektar alanda kayısı
tarımı yapılmış olup bu alandan 4.111.076
ton kayısı üretimi gerçekleşmiştir (FAO,
2015). Kayısı üretiminde Türkiye, İran ve
Özbekistan ilk üç sırada yer almaktadır.
Taze kayısı üretiminde 2013 yılı üretim
miktarında Türkiye % 19,74 ’lük payla
birinci sırada yer almaktadır. Diğer önemli
üretici ülkelerden İran’ın %11,12 ve
Özbekistan’ın %10,46’lık üretim payları
bulunmaktadır (Tablo 1).
258
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 1. Dünya Taze Kayısı Üretiminde Ülkelerin Yıllık Üretim Miktarları (ton)
Ülkeler
Türkiye
İran
Özbekistan
Cezayir
İtalya
Pakistan
Ukrayna
Fransa
İspanya
Japonya
Fas
Mısır
Diğer
Dünya
2009
2010
2011
2012
2013
695.364
371.814
292.000
202.806
215.121
193.936
73.400
190.382
97.100
115.200
133.598
112.977
966.830
3.660.528
476.132
400.000
325.000
239.700
252.892
220.000
77.200
139.569
75.000
92.400
132.398
92.704
794.707
3.317.702
676.138
226.505
356.000
285.897
263.132
189.420
119.900
155.124
86.880
106.900
159.124
96.643
953.479
3.675.142
795.768
460.000
365.000
269.308
247.146
192.500
62.900
189.711
119.400
90.000
122.405
98.772
943.730
3.956.640
811.609
457.308
430.000
319.784
198.290
177.630
135.000
133.646
131.800
123.700
119.670
99.931
971.708
4.111.076
2013 Yılı
Üretim Payı(%)
19,74
11,12
10,46
7,78
4,82
4,32
3,28
3,25
3,20
3,01
2,91
2,43
23,68
100
Kaynak: FAO, 2015
Dünya genelinde üretilen kayısının sofralık
tüketim için taze olarak ihraç edilmesi sınırlı
olmakla birlikte kayısı üretim miktarına
oranı %10 seviyesini henüz geçememiştir.
Dünya taze kayısı ihracatında Fransa,
İspanya, Özbekistan ve Türkiye ilk sıralarda
yer almaktadır. Dünya taze kayısı ihracatı
yapan ülkelerin yıllık ihracat miktarları
Tablo 2’de gösterilmiştir.
Tablo 2. Dünya taze kayısı ihracatı yapan ülkelerin yıllık ihracat miktarı (ton)
Ülke
Fransa
İspanya
Özbekistan
Türkiye
İtalya
Yunanistan
Kırgızistan
Sırbistan
ABD
Hollanda
Diğer
Dünya
2010
47.812
29.205
21.552
25.845
22.574
19.781
14.408
3.163
5.851
3.658
57.500
251.349
2011
48.650
31.439
26.629
28.489
19.909
15.723
13.567
3.309
6.499
3.922
64.474
262.610
2012
58.634
42.135
14.262
56.302
31.441
25.883
18.469
1.976
7.647
5.167
64.323
326.239
2013
45.335
61.764
59.437
41.543
15.643
15.945
13.987
1.859
7.966
4.811
74.521
342.811
2014
64.201
56.765
26.893
26.692
25.326
16.956
8.646
7.737
6.989
6.184
47.398
293.787
Kaynak: ITC, 2015
Dünya taze kayısı ihracatında 2014 yılında
467 milyon doların üzerinde ihracat değeri
hesaplanmıştır.
Dünya
taze
kayısı
ihracatından elde edilen gelir bakımından
Fransa, İspanya, İtalya ve Türkiye ilk
sıralarda yer almaktadır (Tablo 3).
259
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 3. Dünya taze kayısı ihracatı yapan ülkelerin yıllık ihracat değerleri (1000 $)
Fransa
İspanya
İtalya
Türkiye
Özbekistan
Yunanistan
ABD
Hollanda
Ürdün
Diğer
Dünya
2010
105.820
49.840
36.569
26.641
32.117
26.372
11.790
11.296
3.486
77.947
381.878
2011
106.566
55.829
36.832
28.936
35.638
19.539
13.108
9.581
5.199
93.683
404.911
2012
108.006
69.893
47.043
41.613
17.616
25.103
15.668
11.038
9.724
93.789
439.493
2013
112.394
122.813
36.877
42.391
62.014
22.029
16.078
11.439
12.428
93.236
531.699
2014
119.863
110.157
45.165
27.420
27.250
21.442
14.797
11.930
10.458
79.360
467.842
Kaynak: ITC, 2015
2.2. Dünyada Kuru Kayısı
Dünyada kurutulmuş meyvelerin üretim,
pazarlama ve tüketim sektöründe, hurma,
kuru üzüm, kuru kayısı, kuru erik, kuru elma,
tropikal kuru meyvelerin yoğun şekilde yer
aldığı görülmektedir. Organik ürünlere olan
ilginin ve sağlıklı beslenme bilincinin
artması ile kuru meyvelerin tüketimi
artmakta ve pazarlarda aranır olma
durumundadır. Bu durum kurutulmuş meyve
pazarının büyümesini ve ileriki dönemlerde
de
büyümeye
devam
edeceğini
göstermektedir.
Kayısı klimakterik (koparıldıktan sonra
olgunlaşması
devam
eden)
meyve
türlerinden olması ve çabuk bozulan bir
yapıya sahip olması nedeniyle farklı
teknikler kullanılarak kurutulmakta ve
muhafaza
edilmektedir.
Kurutulan
kayısıların bozulma oranı düşerken depoda
bekleme süresi artmaktadır. Uluslararası Sert
Kabuklu ve Kuru Meyve Konseyi’nin
verilerine göre Dünya’da 2012 yılında
yaklaşık 240 bin ton kuru kayısı üretimi
gerçekleşmiştir.
Dünya
kuru
kayısı
üretiminde yıllar itibarıyla iklime bağlı
olarak dalgalanmalar olabilmektedir.
Türkiye dünya kuru kayısı üretiminin
yaklaşık %75’ini tek başına karşılamaktadır.
İran, Çin, Güney Afrika, ABD, Avustralya
ve Tacikistan dünyada kuru kayısı üretimi
yapan diğer önemli ülkelerdir.
Türkiye 2014 yılında 78.061 ton kuru kayısı
ihracatı ile dünyada ilk sırada yer
almaktadır. Türkiye’yi 2014 yılı itibariyle
32.844
ton
ihracatıyla
Tacikistan
izlemektedir. Dünyada başlıca kuru kayısı
üreticisi ülkeler ve bunların son yıllara ait
kuru kayısı ihracat miktarları Tablo 5’de
verilmiştir.
Dünya kuru kayısı ihracatı 2010-2014 yılları
ortalaması yaklaşık 436 milyon dolar
seviyesinde olup 2014 yılında 460 milyon
dolarlık ihracat yapıldığı görülmektedir.
Dünyada 2010-2014 yılları kuru kayısı
ihracat miktarı ve ihracat değerlerine göre 1
kg kuru kayısının ortalama birim fiyatı 2,84
kg/dolar olarak gerçekleşmiştir.
260
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 5. Dünya ve bazı ülkelerin yıllık kuru kayısı ihracat miktarı (ton)
Ülke
Türkiye
Tacikistan
Kazakistan
Özbekistan
Hollanda
Almanya
İspanya
ABD
Fransa
Çek Cumhuriyeti
Diğer
Dünya
2010
92.687
29.847
5.580
3.031
2.051
628
1.622
1.280
39
7.467
144.232
2011
90.321
23.544
5.394
9.407
3.287
1.821
334
1.515
1.442
165
7.621
144.851
2012
101.588
29.185
10.762
6.550
1.426
1.689
1.031
1.731
1.381
243
8.134
163.720
2013
112.429
30.710
9.883
1.695
1.247
2.628
1.681
1.627
1.675
1.011
7.106
171.692
2014
78.061
32.844
8.328
4.573
3.010
2.417
2.360
1.775
1.423
1.195
7.523
143.509
Kaynak: ITC, 2015
Türkiye 2014 yılında 345 milyon doların
üzerinde ihracat geliri elde etmiştir.
Türkiye’nin 1 kg kuru kayısı ihracat birim
fiyatı 2010-2014 yılları ortalamasına göre
3,51 kg/dolar olarak gerçekleşmiştir.
Dünyada başlıca kuru kayısı ihracatçısı
ülkelerin ihracat gelirleri Tablo 6’da
gösterilmektedir.
Tablo 6. Dünya ve bazı ülkelerin yıllık kuru kayısı ihracat değerleri (1000 $)
Ülke
2010
2011
2012
2013
2014
350.602
360.907
296.615
314.134
345.940
Tacikistan
40.648
20.324
15.503
16.556
16.910
Almanya
10.588
12.067
9.789
13.144
16.328
Özbekistan
8.099
9.122
6.958
3.090
12.746
ABD
7.067
7.424
8.756
8.098
9.884
Fransa
8.321
10.433
9.101
10.577
9.762
Hollanda
5.346
7.039
5.560
4.744
8.367
Güney Afrika
5.627
4.552
5.723
6.645
5.465
İspanya
1.242
987
2.060
3.633
4.545
Çin
1.382
1.878
919
525
4.053
Diğer
21.263
29.311
28.174
24.998
26.048
Dünya
460.185
464.044
389.158
406.144
460.048
Türkiye
Kaynak: ITC, 2015
3. Türkiye Kayısı Üretim ve Pazarlaması
Türkiye’de kayısı, başta Malatya olmak
üzere Elazığ, Iğdır, Mersin, Antalya illeri ile
Ege, Akdeniz, İç Anadolu ve Marmara
bölgelerinde yetiştirilmektedir. Üretilen
kayısının önemli bir bölümü kurutularak
kuru kayısı olarak değerlendirilmektedir.
261
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kurutmalık dışında kalan kayısı genellikle
sofralık ve meyve suyu sanayinde
kullanılmaktadır. Kayısı çekirdeklerinin tatlı
olanları çerezlik olarak, acı çekirdekler ise
ilaç
ve
kozmetik
sanayinde
değerlendirilmektedir.
Malatya önemli bir kayısı üretim merkezi
olması itibariyle, Türkiye kuru kayısı
ihracatında da özel bir yere sahiptir. Türkiye
yaş kayısı üretiminin yarıdan fazlasını
sağlayan bu ilde üretim yoğun olarak kuru
kayısıya yönelik olup, üretilen kayısının
önemli bir bölümü kurutulmakta ve
kurutulan kayısının yaklaşık % 90-95’i ihraç
edilmektedir.
Bu
açıdan
değerlendirildiğinde, gerek ağaç sayısı
gerekse yaş ve kuru kayısı üretim miktarları
ile Malatya ili sadece Türkiye’nin değil
bütün dünyanın kayısı üretim merkezi
konumunda bulunmaktadır.
Türkiye kayısı üretim miktarı iklim
koşullarına bağlı olarak yıldan yıla
değişmektedir. Bu nedenle iklimin uygun
olduğu yıllarda daha yüksek kayısı üretimi
söz konusudur.
Türkiye’nin kayısı üretimi Tablo 7’de
gösterilmiş olup üretim 2008 yılında 750 bin
ton seviyesinde iken yaşanan zirai donlar
sebebiyle 2010 sezonunda 476 bin ton 2014
yılında daha da düşerek 270 bin ton
seviyesine gerilemiştir. Kayısı ülke yeterlilik
seviyesi 2013 üretim sezonunda %369,20
olarak hesaplanırken kişi başı tüketim 2,5 kg
seviyesindedir.
Tablo 7. Türkiye’nin yıllara göre kayısı üretimi ve denge tablosu
Üretim sezonu
Üretim (Ton)
Üretim kayıpları (Ton)
Arz=Kullanım (Ton)
Kullanılabilir üretim (Ton)
İthalat (Ton)
AB 27 ithalat (Ton)
Yurt içi kullanım (Ton)
Tüketim (Ton)
Kayıplar (Ton)
İhracat (Ton)
AB 27 ihracat (Ton)
Kişi başına tüketim (kg)
Yeterlilik derecesi %
2008
750.574
31.524
721.880
719.050
2.830
2.442
225.949
207.873
18.076
491.106
198.105
2,91
318,24
2009
660.894
27.758
635.135
633.136
1.999
1.023
127.794
117.571
10.224
510.031
192.327
1,62
495,43
2010
476.132
19.998
461.297
456.134
5.163
2.316
24.341
22.394
1.947
453.968
179.035
0,30
1.873,90
2011
676.138
28.398
652.861
647.740
5.121
1.808
123.419
113.546
9.874
511.975
181.613
1,52
524,83
2012
795.483
33.410
764.567
762.073
2.494
1.563
183.391
168.719
14.671
578.158
209.099
2,23
415,55
2013
811.609
34.088
278.290
777.521
3.769
210.620
193.771
16.850
570.187
220.443
2,5
369,2
Kaynak:TUİK, 2015
3.1.Türkiye’de Taze Kayısı
Türkiye’de farklı bölgelerde, farklı iklim
koşullarında ve farklı rakımlarda kayısı
yetiştiriciliği yapılmaktadır. Türkiye’de
üretilen kayısının %10-15’i taze tüketim
olarak, geri kalanı ise kurutmalık olarak
değerlendirilmektedir.
Doğu
Anadolu
Bölgesinde üretilen taze kayısı büyük oranda
iç pazarlara arz edilmekle birlikte özellikle
262
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Akdeniz Bölgesi’nde yetiştirilen erkenci
kayısılar dış pazarlara sunulmaktadır. Kayısı
üreticisi illerin üretim miktarları Tablo 8’de
gösterilmektedir.
Tablo 8. Türkiye’nin illere göre yıllık kayısı üretim miktarı (ton)
İller
Malatya
Mersin
Elazığ
Kahramanmaraş
Antalya
Isparta
Iğdır
Kayseri
Hatay
Karaman
Diğer
2010
2011
2012
2013
2014
220.927
56.430
30.179
14.685
14.267
11.405
9.222
15.540
7.186
1.815
68.344
409.646
52.486
33.991
14.678
18.725
14.258
12.063
11.022
7.615
2.221
73.295
510.000
46.865
38.578
12.521
15.691
16.908
17.755
13.683
8.239
2.503
77.257
411.825
94.055
39.514
78.620
16.316
16.582
20.342
13.323
8.535
9.420
71.468
38.634
111.738
11.390
994
27.463
12.141
0
1.478
6.546
7.090
52.526
2011-2014
Ortalaması
318.206
72.315
30.730
24.300
18.492
14.259
11.876
11.009
7.624
4.610
68.578
Kaynak: TUİK, 2015
Türkiye’de
sofralık
olarak
üretilen
kayısıların büyük çoğunluğu iç piyasada
tüketildiğinden, taze kayısı ihracatında
dünyada %12’lik payla istenilen seviyeye
henüz ulaşamamıştır. Oysa aynı ekolojik
koşullara sahip olan Fransa, İspanya ve
İtalya gibi ülkelerde üretim miktarı az
olmasına rağmen taze kayısı ihracat miktarı
ve geliri Türkiye’den fazladır. Son yıllarda
ihracat miktarında artışlar gözlenmekte olup
2009 yılında 18.446 ton taze kayısı ihracatı
yapılırken 2014 yılında %144 oranında artış
olmuş ve 26.700 ton taze kayısı ihracatı
gerçekleşmiştir (Tablo 9).
Tablo 9. Türkiye’nin yıllara göre taze kayısı ihracat miktarı ve değeri
Yıllar
İhracat Miktarı (ton)
İhracat Miktarı
İhracat
İndeksi Değeri
İhracat
İndeksi
(1000$)Değeri
$)
2009
18.446
100
20.595
100
2010
25.845
140,11
26.641
129,36
2011
28.489
154,45
28.936
140,50
2012
56.302
305,23
41.613
202,05
2013
41.594
225,49
42.454
206,14
2014
26.700
144,75
27.420
133,14
Kaynak: ITC,2015
3.2. Türkiye’de Kuru Kayısı
Kayısı hasat sonrası muhafazası zor olan bir
ürün olması nedeni ile genellikle kurutularak
değerlendirilmektedir. Türkiye dünya kuru
kayısı üretiminin büyük bir bölümünü
karşılamakta olup, üretim yoğun olarak
Malatya ili ve çevresindeki birkaç ilçede
gerçekleşmektedir.
İhracatı yapılan kuru kayısı miktarı 2009
yılında 101.234 ton iken 2014 yılında 78.061
ton olarak gerçekleşmiştir. Geçen yıllar
263
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
içerisinde en fazla kuru kayısı ihracatı 2013
yılında 112.444 ton olarak gerçekleşirken en
fazla gelir 2011 yılında 360 milyon doları
geçerek elde edilmiştir.
üretim miktarı arttıkça fiyat düşmektedir.
Kayısı üretiminin en fazla olduğu 2013
yılında ortalama ihracat birim fiyatı 2,79
kg/dolar iken, üretimin en az olduğu 2014
yılında 4,43 kg/dolar olarak gerçekleşmiştir.
(Tablo 10).
Kuru kayısı ihracat birim fiyatı, yıllara ve
üretim miktarına bağlı olarak değişmekte ve
Tablo 10. Türkiye’nin yıllara göre kuru kayısı ihracat miktarı ve değeri
Yıllar
Miktar (ton)
Değer (1000 $)
Ortalama Satış
Kaynak: ITC, 2015
değeri (Kg/$)
2009
101.234
278.866
2,75
2010
92.687
350.602
3,78
2011
90.321
360.907
3,99
Türkiye en fazla kuru kayısı ihracatını 2013
yılında Rusya Federasyonuna yaparken 2014
yılında ABD’ye gerçekleştirmiştir. Bu ülkeyi
sırasıyla Almanya, Fransa ve Birleşik Krallık
2012
101.588
296.615
2,92
2013
112.444
314.211
2,79
2014
78.061
345.940
4,43
takip etmektedir. T ürkiye’nin kuru kayısı
yıllık ihracat miktarı ülkeler itibariyle Tablo
11’de verilmiştir.
Tablo 11. Türkiye’nin ülkelere göre yıllık kuru kayısı ihracat miktarı (ton)
ABD
Almanya
Fransa
Birleşik Krallık
Rusya
Avustralya
Brezilya
Mısır
Serbest Bölge
Hollanda
İspanya
Diğer
Dünya
2010
13.718
8.028
6.996
7.803
13.908
5.107
3.107
1.662
2.488
2.493
1.742
25.634
92.687
2011
13.051
8.035
6.370
6.496
11.471
4.857
3.966
1.681
1.910
2.910
1.843
27.753
90.342
2012
14.333
7.146
7.311
6.615
13.532
5.291
3.619
2.676
2.795
2.623
2.321
33.326
101.588
2013
14.861
8.534
7.633
7.176
15.036
5.327
4.045
3.162
3.095
3.034
2.789
37.751
112.444
2014
10.843
7.257
7.150
6.411
6.346
4.625
3.111
2.428
2.377
2.325
1.787
23.402
78.061
Kaynak: ITC, 2015
Türkiye’nin 2014 yılı kuru kayısı ihracat
geliri
345.940.000
dolar
olarak
gerçekleşmiştir. Kuru kayısı ihracatında en
fazla geliri sırasıyla Amerika Birleşik
Devletleri, Almanya ve Fransa’dan elde
etmektedir. T ürkiye’nin ülkeler itibariyle
yıllık ihracat değeri Tablo 12’de verilmiştir.
Türkiye kuru kayısı ihracatının % 14,1’ini
ABD’ye, % 8,2’sini Almanya’ya, % 7,5’ini
Fransa’ya ihraç etmektedir. Türkiye kuru
kayısı ihracatından elde ettiği gelirin %
15’ini ABD % 9,9’unu Almanya, % 7,5’ini
Fransa’ya yaptığı ihracattan elde etmektedir
(Grafik 2).
264
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 12. Türkiye’nin ülkelere göre kuru kayısı ihracat değeri (1000 $)
Ülke
ABD
Almanya
Fransa
Birleşik Krallık
Brezilya
Avustralya
Rusya
Hollanda
İspanya
Polonya
Diğer
Dünya
2010
57.468
35.180
29.558
28.311
12.041
19.876
43.192
10.376
7.649
7.982
98.994
350.627
2011
55.578
36.497
29.456
27.348
16.253
20.608
38.797
12.025
7.833
6.340
110.265
361.000
2012
44.623
24.787
26.997
19.563
12.785
16.192
32.908
8.111
8.327
5.542
96.784
296.619
2013
42.259
29.805
26.107
18.379
14.059
14.425
32.573
9.268
9.945
7.857
109.534
314.211
2014
50.335
39.501
36.530
24.744
21.746
18.607
17.081
12.908
10.458
8.303
105.727
345.940
Kaynak: ITC, 2015
Grafik 2. Türkiye’nin Kuru Kayısı İhracat Miktarı, Geliri ve Oranları (%)
2010-2014 Yılları Ortalaması
40,0
35,0
30,0
25,0
20,0
15,0
10,0
5,0
0,0
İhracaat Miktarı (%)
İhracaat Geliri (%)
Gelir/Miktar
3.3. Kuru Kayısı Pazarlaması
Kuru kayısı başlıca 3 şekilde kurutulmakta
ve pazarlanmaktadır. Kayısı çeşitlerinden
SÇKM içeriği düşük olanlar açık alanda
güneş altında kurutulur ve genellikle
hoşaflık olarak tüketilir. SÇKM içeriği
yüksek kayısı çeşitleri hasat edildikten sonra
herhangi bir işlem yapmadan direk güneş
altında (günkurusu kayısı) ya da
kükürtlenerek (islimli, kükürtlü kayısı)
kurutulmaktadır. Kükürtlemenin amacı,
kuru kayısıların depoda uzun süre
muhafazasını sağlamak üzere küf, maya ve
zararlıların faaliyetlerini engellemek ve renk
bozulmalarının
önüne
geçmektir.
265
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Günkurusu kayısılar genellikle kahverengi,
kükürtlü kayısılar ise sarı renkli olmaktadır.
Kayısı üreticileri ürettiği kuru kayısıları
Komisyoncu, Tüccar ve İhracatçıya
doğrudan satabilmektedir. Tüketicilere kuru
kayısının ulaştırılmasındaki son nokta
perakende satış noktaları olmaktadır. Kuru
kayısı pazarlama kanalları Şekil.1’de
gösterilmiştir (BİLSAM, 2009).
Şekil 1. Kuru Kayısı Pazarlama Kanalları
4. Sonuç
Geniş bir yayılım alanına sahip olan
kayısının dünya genelinde yaklaşık 500 bin
hektara alanda yetiştiriciliği yapılmakta ve 4
milyon
ton
civarı
üretimi
gerçekleşmektedir.
Kayısı üretiminde önde gelen ülkeler
arasında Türkiye, İran ve Özbekistan ilk üç
sırayı almaktadır. Türkiye, dünya kayısı
üretiminin yanı sıra kuru kayısı üretiminde
de birinci sırada yer almaktadır. Dünya kuru
kayısı
üretiminde
sezon
itibariyle
dalgalanmalar olmakla birlikte Türkiye
dünya kuru kayısı üretiminin yaklaşık
%75’ini tek başına karşılamaktadır. 2013
yılında Türkiye 112 bin ton kuru kayısı
ihracatı ile 314 milyon dolar ihracat geliri
sağlamıştır.
Türkiye en fazla kuru kayısı ihracatını Rusya
Federasyonu ile gerçekleştirirken bu ülkeyi
sırasıyla ABD ve Almanya takip etmektedir.
Taze kayısı ihracatında ise son yıllarda
önemli ilerlemeler olmasına rağmen Türkiye
dünya piyasasında istenilen yere henüz
ulaşamamıştır.
Kayısı ülke yeterlilik seviyesi 2012/2013
üretim
sezonunda
%415,55
olarak
gerçekleşirken kişi başı tüketim 2,23 kg
266
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
olmuştur.
Kayısı
yeterlilik
seviyesi
bakımından son derece yüksek bir orana
sahiptir. Tüketim miktarın arttırılması ve kişi
başı tüketimin en az 5 kilograma çıkarılması
hedeflenmelidir.
Kayısı dünya genelinde ilkbahar geç
donlarından en çok etkilenen ürünler arasında
gelmektedir. 2014 yılında Türkiye kayısı
üretiminde önemli paya sahip olan Malatya,
Elazığ, Kahramanmaraş ve Sivas illerinde
meydana gelen zirai don hadisesi nedeni ile
üretim ve ihracat miktarında düşüş
beklenmektedir. Malatya ilinde yapılan
rekolte tahminlerinde üretim miktarının %95
oranında azaldığı belirlenmiştir.
Ülke kayısı yetiştiriciliğinin üzerinde bazı
sorunlar ve sıkıntılar söz konusu olup bunlar
üretim ve pazarlama ana başlıklarından
oluşmaktadır (BİLSAM, 2009).
Üretim ile ilgili sorunlar;
Yetersiz işletme büyüklüğü
Etkin bir üretici birliğinin olmayışı
Finansman
İlkbahar geç donları
Su kıtlığı ve kuraklık
Verim ve kalite sorunu
Pazarlama ile ilgili sorunlar;
Markalaşma sorunları
Tanıtım sorunları
Kayısı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
görev sahası olan Türkiye’nin kayısı üreten
bütün bölgelerinde kayısı sorunlarının
çözümü için çalışmalarını devam ettirmekte
ve yeni çeşitler geliştirmektedir. Kuru kayısı
üretiminde kullanılan bütün çeşitler ile bazı
sofralık çeşitler kurum tarafından tescil
ettirilmiştir. 2014 yılı itibari ile 18 kayısı
çeşidi tescil ettirilmiştir.
Kaynaklar
ASMA, B., 2000. Kayısı Yetiştiriciliği, Evin Ofset, Malatya. 243s.
Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi (BİLSAM), Malatya Kayısı
Raporu. Bilgi Yolu Eğitim Kültür ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Araştırma Raporları
No:1, s.122.
Demirtaş, M. N., Öztürk, K., Fidan, Ş., Çolak, S., Şahin, S., Yılmaz, K. U., Gökalp, K.,
2006. Kayısı Yetiştiriciliği, Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Yayın No:2,
s.47.
Demirtaş, M. N., Öztürk, K., Yiğit, T., Çolak, S., Şahin, 2012. Kayısı Yetiştiriciliği,
GTHB Eğitim, Yayım ve Yayınlar Dairesi Başkanlığı, Yayın No 2012/35.
Food and Agriculture Organization of the United Nations (FAO), http://www.faostat.org.,
Erişim Tarihi: 10.11.2015.
İnternational Trade Centre (ITC), http://www.trademap.org/ Erişim Tarihi: 10.11.2015.
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul,
Erişim Tarihi: 10.11.2015.
267
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’de Küçükbaş Hayvan Islahı
A. Taner ÖNALDI
Emre ALARSLAN
Koyunculuk Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Ülkemiz
küçükbaş
hayvan
varlığı
bakımından dünya genelinde üst sıralarda
yer almasına rağmen birim hayvan başına
elde edilen verim bakımından beklentileri
karşılamaktan uzaktır. 2014 yılı TUİK
verilerine göre 31 milyon başlık Türkiye
koyun varlığının büyük çoğunluğunu,
yetiştirildiği bölgelerin koşullarına ve zayıf
meralara iyi uyum göstermiş, ancak verim
düzeyleri düşük yerli ırklar oluşturmaktadır.
Türkiye koyun varlığı içeresinde kültür ırkı
koyunların oranı ancak % 7,2 düzeyindedir
(Kaymakçı, 2006, Anonim, 2014).
Ülkemizde
Cumhuriyetin
kuruluşu
sonrasında, 1926 yılında, 904 Sayılı ‘Islahı
Hayvanat Kanunu’ çıkarılmış, bunun
sonucunda ülkede bulunan yerli ırkların
ıslahı
ve
yetiştiricilerin
damızlık
gereksinmesini devlet eliyle karşılamak
üzere haralar, inekhaneler ve devlet üretme
çiftlikleri kurulmuştur. Bu kuruluşlar
çevrelerindeki halk sürülerinden toplanan
hayvanlarla uzun yıllar saf yetiştirme
uğraşlarına devam etmiş ve bazıları hala
devam etmektedir. Bu işletmelerde koyun,
keçi ırklarımızın verimleri yeterli düzeye
çıkarılamamış ve bunların çevresinde
damızlıkçı nüve işletmeler kurulamamıştır.
Planlı kalkınma dönemlerinde ülkemizde;
önce tavukçuluk, sonra da süt sığırcılığını
geliştirmeye
yönelik
desteklere
yoğunlaşılmış ancak küçükbaş hayvancılık
ise ihmal edilmiştir (Gürsoy, 2009).
Ülkemizde seksenli yıllara kadar artan
nüfusa paralel olarak koyun, keçi varlığımız
artmıştır.
Ancak,
küçükbaş
hayvan
popülasyonunda ilerleyen yıllarda önemli
sayısal düşüşler meydana gelmiş ve bu
düşüşe rağmen birim hayvan başına belirgin
verim artışları gerçekleştirilememiştir. Buna
karşılık görece de olsa sığırda verim artışları
kültür ırklarının ve melezlerinin oranındaki
artışa bağlı olarak elde edilebilmiştir.
Böylece, koyun ve keçi yetiştiriciliğine
dayalı hayvansal ürünler nispeten azalmıştır.
İki binli yılların ortalarından itibaren koyun
ve keçi yetiştiriciliğine yönelik bazı destek
ve teşvikler ile evcil hayvan genetik
kaynaklarının korunması ve halk elinde
hayvan ıslahı ülkesel projesi gibi araştırmageliştirme faaliyetleri pozitif bir gelişim
sürecinin
kapılarını
aralamıştır.
Bu
kapsamda koyun keçi yetiştirme
268
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
birliklerinin kurularak devreye girmesi de
sosyal ve kültürel zeminlerin ortaya
çıkmasına vesile olmuştur. Böylece koyun
ve keçi yetiştiriciliği ile ilgili gelişmelerin
temel
dinamikleri
ortaya
çıkmıştır
(Karaca,2014).
2. Halk Elinde Küçükbaş Hayvan Islahı Ülkesel Projesi
Ükemizde küçükbaş hayvan varlığı ve bu
azalışa bağlı olarak beraberinde üretimdeki
azalış, başta kamunun temsilcisi Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı’nı ve diğer sektör
paydaşlarını birçok alanda önlemler almaya
zorlamıştır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve
Politikalar
Genel
Müdürlüğü
koordinasyonunda
küçükbaş
hayvan
varlığındaki azalışı durdurmak, ortaya çıkan
kırmızı et üretimindeki problemlerin
çözümüne katkı sağlamak, küçükbaş
hayvancılığı
örgütlü
bir
yapıya
kavuşturmak, yetiştiricinin bilgi birikimini
artırmak ve ülkemizin ihtiyaç duyduğu
nitelikli damızlıkları iç kaynaklardan
karşılayabilmek amacıyla Halk Elinde
Küçükbaş Hayvan Islahı Ülkesel Projesini
2005/8503 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile
uygulamaya konulmuştur. Proje ile
yetiştirici,
örgütlü
bir
üretime
yönlendirilmiş, koyun keçi yetiştiricilerinin
temsilcisi olan birlikler ile Üniversite ve
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nı
aynı amaç doğrultusunda bir araya
gelmişlerdir. Bu birliktelik neticesinde
yetiştiricilerin, sahip olduğu hayvanların
verimlerinin artırılması için yapılan
çalışmalara aktif olarak katılımı, teknik bilgi
ve deneyimini artırma imkanı sağlanırken,
ıslahın temel gereksinimlerinden olan kayıtlı
yetişiriciliğin
temelleri
küçükbaş
hayvancılıktada atılmıştır.
Proje başlangıçta (2005) Akkaraman koyun
ırkı ve Ankara keçisi ile başlamış ve ilk yılın
sonunda 10 koyun ırkı ve 2 keçi ırkını da
içine alarak 12 alt projeye ulaşmıştır.
Tablo 1. 2005-2015 Yılları Arası Halk elinde Hayvan ıslahı Ülkesel Projesi
Yıl
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
İl Sayısı
2
12
12
12
12
13
42
54
58
59
63
Irk/Tip Sayısı
2
11
11
11
11
12
23
27
28
28
28
Proje Sayısı
2
12
12
12
12
13
81
139
148
149
183
269
Materyal Sayısı (Baş)
8.300
69.668
68.724
71.362
71.672
75.824
478.529
692.710
870.000
907.000
1.150.000
Yetiştirici Sayısı
20
461
461
466
438
472
3.027
4.566
5.821
5.905
7.320
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. 2015 Yılı İtibariyle Projede Bulunan İller, Irklar ve Sayıları
GELİŞTİRME
YERİ
1
Adana
2
Adıyaman
3
Afyonkarahisar
4
5
Ağrı
Aksaray
6
Amasya
7
Ankara
8
Antalya
9
10
Ardahan
Artvin
11
Aydın
12
Balıkesir
13
14
Batman
Bilecik
15
Bingöl
16
Burdur
17
Bursa
18
Çanakkale
19
20
Çankırı
Çorum
21
Denizli
22
Diyarbakır
23
Elazığ
IRK/TİP
İvesi Koyunu
İvesi Koyunu
Kıl Keçisi
Pırlak Koyunu (2)
Ramlıç Koyunu
Dağlıç Koyunu
Morkaraman Koyunu (2)
Akkaraman Koyunu (2)
Karayaka Koyunu (2)
Kıl Keçisi
Ankara Keçisi(4)
Akkaraman Koyunu
Orta Anadolu Merinosu
Koyunu
Honamlı Keçisi
Kıl Keçisi
Hemşin Koyunu
Hemşin Koyunu (2)
Karya Koyunu
Kıvırcık Koyunu
Kıl Keçisi
Karacabey Merinosu (2)
Kıvırcık Koyunu (2)
Kıl Keçisi
Koçeri Koyunu
Kıvırcık Koyunu
Morkaraman Koyunu (2)
Morkaraman Koyunu
Akkaraman Koyunu
Honamlı Keçisi
Kıl Keçisi
Karacabey Merinosu
Kıvırcık Koyunu (2)
Kıl Keçisi
Kıl Keçisi
Sakız Koyunu
Türk Saaneni
Tahirova Koyunu
Kıl Keçisi
Akkaraman Koyunu (2)
Akkaraman Koyunu (2)
Karya Koyunu (2)
Kıl Keçisi
Zom Koyunu (2)
Karakaş Koyunu
Kıl Keçisi
Şavak Akkaraman Koyunu
(4) Morkaraman Koyunu
2015 YILI
PROGRAMA ALINAN
ALT PROJELER
Kıl Keçisi
TOPLAM HAYVAN
SAYISI (Baş)
12.600
12.600
25.200
12.600
12.600
18.900
Ankara Keçisi
Orta Anadolu Merinosu
Koyunu
50.400
Pırlak Koyunu
18.900
Hemşin Koyunu
6.300
18.900
18.900
31.500
6.300
6.300
Morkaraman Koyunu
Morkaraman Koyunu
Akkaraman Koyunu
44.100
12.600
25.200
31.500
Akkaraman Koyunu
Kıl Keçisi
18.900
18.900
18.900
Karakaş Koyunu
Zom Koyunu
37.800
31.500
270
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
24
Erzincan
25
Erzurum
26
Eskişehir
27
Gaziantep
28
Giresun
29
Isparta
30
İzmir
31
Kahramanmaraş
32
Karaman
33
34
35
36
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
37
Kilis
38
Kocaeli
39
Konya
40
41
42
Kütahya
Malatya
Manisa
43
Mersin
44
45
Muğla
Nevşehir
46
Niğde
47
Ordu
48
Osmaniye
49
50
51
52
Rize
Samsun
Siirt
Sinop
53
Sivas
54
Şanlıurfa
Şavak Akkaraman Koyunu
(2)
Morkaraman Koyunu (2)
Orta Anadolu Merinosu (2)
Pırlak Koyunu
Ramlıç Koyunu (2)
İvesi Koyunu (2)
Kilis Keçisi (2)
Karayaka Koyunu
Kıl Keçisi
Pırıt Koyunu
Sakız Koyunu
Sakız Koyunu
Kıl keçisi
12.600
Morkaraman Koyunu
31.500
25.200
6.300
Pırıt Koyunu
18.900
Kıvırcık Koyunu
Maltız Keçisi
Türk Saanen Keçisi
37.800
Kıl Keçisi
Akkaraman Koyunu (2)
Orta Anadolu Merinosu (2)
Kıl Keçisi (2)
Akkaraman Koyunu (2)
Akkaraman Koyunu (2)
Kıvırcık Koyunu
Akkaraman Koyunu (2)
İvesi Koyunu
Kilis Keçisi (2)
Karacabey Merinosu
Akkaraman Koyunu (3)
Orta Anadolu Merinosu
Honamlı Keçisi
Kıl Keçisi (2)
Pırlak Koyunu (2)
Akkaraman Koyunu
Kıvırcık Koyunu
Güney Karaman Koyunu
(2)
Kıl Keçisi (2)
İvesi Koyunu
Kıl Keçisi
Akkaraman Koyunu
Akkaraman Koyunu (3)
Kıl Keçisi
Karayaka Koyunu
İvesi Koyunu
Kıl Keçisi
Kıl Keçisi
Karayaka Koyunu
Tiftik Keçisi
Karayaka Koyunu
Kangal Akkaraman
Koyunu (8)
İvesi Koyunu (2)
18.900
6.300
37.800
Akkaraman Koyun
Kilis Keçisi
18.900
12.600
6.300
12.600
25.200
6.300
44.100
Akkaraman Koyunu
12.600
12.600
6.300
Güney Karaman Koyunu
İvesi Koyunu
44.100
Proje askıya alındı
6.300
6.300
Akkaraman Koyunu
31.500
Karayaka Koyunu
12.600
Akkaraman Koyunu
18.900
6.300
6.300
6.300
6.300
50.400
12.600
271
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
55
Tokat
56
Tunceli
57
Uşak
58
Yalova
59
Yozgat
60 Bitlis
61 Edirne
62 Iğdır
63 Kars
64 Tekirdağ
Genel Toplam: 64 il
Karayaka Koyunu (2)
Kıl Keçisi
Şavak Akkaraman Koyunu
Eşme Koyun
Pırlak Koyunu
Kıvırcık Koyunu
Akkaraman Koyunu (2)
Kıl Keçisi
151 Alt Proje
18.900
6.300
Kıvırcık Koyunu
18.900
6.300
Akkaraman Koyunu
Kıl Keçisi
Karacabey Merinosu
Morkaraman Koyunu
Akkaraman Koyunu
Karacabey Merinosu
32 Yeni Alt Proje
25.200
6.300
6.300
6.300
6.300
6.300
1.159.200 baş koyun/keçi
2.1. Proje Genel Amaçları
Yetiştirici koşullarında küçükbaş hayvan
ırklarının tanımlayıcı verim özelliklerinin
belirlenmesi,
Birim hayvandan elde edilecek ürünlerin
nitelik ve nicelik bakımından ıslahı,
Damızlık adayı erkekelere üzerinde
uygulanacak performans testi neticesinde,
küçükbaş hayvan ırklarının ıslahında
kullanılacak üstün verim özelliklerine sahip
koçlar/tekeler elde edilerek yetiştiricilerin
üstün verimli damızlık koç/teke ihtiyacının
karşılanması,
Koyun yetiştiricilerinin proje kapsamında
yapılacak toplantı, tanıtım günü ve
eğitimlerle modern yetiştirme pratiklerinden
haberdar edilmesi,
Halk elinde kayıtlı küçükbaş elit ve taban
sürüleri oluşturulması ve bunlar arası
damızlık transferi,
Irka özgü yetiştirici birliklerinin kurulması
ve bunlara işlerlik kazandırılması,
Proje kapsamında elde edilecek üstün
damızlık değerli koç ve tekelerden sperma
temini ve bunların sahada uygulanması,
3. Sonuç
Halk Elinde Küçükbaş Hayvan Islahı
Ülkesel Projesi, ülke hayvancılığı açısından
gerek kapsamı gerekse yetiştirici şartlarında
uygulanması bakımından ihtiyaç duyulan bir
projedir. Projenin zaman içinde gelişmiş
ülke örneklerinde olduğu gibi modern
biyoteknolojik uygulamarında projeye
entegre edilerek geliştirilmesi ve devam
ettirilmesi elzemdir.
Bununla birlikte projenin mevcut bir kısım
darboğazları
konusunda
yapılacak
çalışmalar ve herbir alt projede tür/ırk
bazında ortaya çıkan farklı ihtiyaçların
paydaşlar tarafından (TAGEM, Proje
liderleri, Üniversiteler, Yetiştirici Birlikleri)
bilimsel ölçütler ışığında geç kalınmadan
alınacak
tedbirler
ile
çözülmesi
gerekmektedir.
Proje ülke hayvancılığının açısından bir çok
konuda ilk olma özelliği taşıyan, paydaşları
ve uygulamaları ile sahaya adanmış bir proje
olup, gelinen seviye yeterli olmasada
272
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
projenin gelişmiş ülke örneklerinde olduğu
gibi paydaşlarının eşgümü, kurumlar arası
etkin işbirliği sayesinde ülke küçükbaş
hayvancılığı açısından önemli mesafe kat
edilmesine vesile olacağı aşikardır.
Kaynakça
Anonim, (2014),Türkiye İstatistik Kurumu, Tür ve Irklarına Göre Hayvan Sayıları, 2012 –
2014, http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16183
Karaca, O, 2014, Koyun Keçi Genetik Islah Çalıştayı, 11-13 HAZİRAN 2014, Uşak
Kaymakçı, M., (2006), İleri Koyun Yetiştiriciliği kitabı, İzmir ili Damızlık Koyun-Keçi
Yetiştiricileri Birliği Yayınları No:1,s1-10, İzmir.
Gürsoy,O.,2009, Türkiye ve Avrupa Birliğinde Küçükbaş Hayvan Yetiştiriciliğinde
Örgütlenme, Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi dergisi, 2009, Cilt 23, Sayı 2, 79-95
273
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Mısır
Rahime CENGİZ
Mesut ESMERAY
Mısır Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Mısır, hem insan ve hayvan beslenmesinde
hem de endüstride geniş kullanım alanına
sahip bir sıcak iklim tahılıdır. Dünya
nüfusunun hızla artmasına paralel olarak
yem ve gıda sanayinde mısıra olan talep
günden güne artarak devam etmektedir.
İnsanın kültüre aldığı en eski tarla
bitkilerinden biri olan mısırın arkeolojik
kazılar sonucunda en az 7000 yıl önce
Meksika’ da temel besin kaynağı olarak
tüketildiğini göstermektedir. 1492’den önce
Amerika kıtasının dışında bilinmeyen mısır
yaygın olarak Kuzey ve Güney Amerika’da
yerliler tarafından yetiştirilmekteydi. Daha
sonra Amerika Kıtası’nın keşfiyle mısır
tohumları
Avrupa
ve
Afrika’da
yetiştirilmeye başlanmıştır. Bu şekilde
Dünya’nın hemen hemen her yerine
yayılmış ve giderek zenginleşmiştir.
Mısır bitkisi diğer tahılların aksine erkek ve
dişi organları aynı bitki üzerinde fakat farklı
yerlerde taşır. Mısır bitkisi diğer tahıllardan
daha çok güneş ışığını kullanır ve daha hızlı
büyür. Ayrıca geniş yaprakları sayesinde en
yüksek fotosentez oranına sahip olan mısır
bitkisi yüksek verim gücüne sahiptir.
Mısır geniş ölçüde ılıman, tropik ve
subtropik bölgelerde tarımı yapılan hem
insan hem de hayvan besini olarak kullanılan
bir tahıldır. Soğuğa dayanıklı olmaması
nedeniyle sıcak bir gelişme periyodu ister.
Taneleri çoğu kez sarı, beyaz ve kırmızıdır.
Mısır bitkisinin alt türlerinden en çok
yetiştirilen ve tüketilen atdişi (dent), şeker
(sweet corn) ve cin (popcorn) mısırıdır.
Mısır insan beslenmesinde kullanıldığı gibi
hayvan beslenmesinde de yoğun olarak
kullanılmaktadır. Özellikle son yıllarda
silajlık mısır üretiminin de artmasıyla sadece
kanatlı sektöründe değil büyükbaş ve
küçükbaş beslenmesinde de önemli yer
bulmuştur.
Mısır ıslahında, özellikle 1900 lerin
başından beri melez mısır ıslahının
kullanılması ile verim ve kalite özellikleri
konusunda büyük aşamalar kaydedilmiştir.
Bu önemli gelişmelere son yıllardaki
biyoteknolojik çalışmaların da dahil olması
bu sürecin daha da etkili olmasına katkı
sağlamıştır.
Mısır ekimi sonrası toprak çıkışından tane
olum sürecine kadar geçen sürede aldığı
toplam ısı derecesinin hesaplanmasıyla elde
edilen veriler gruplandırılmış ve olum
grupları oluşturulmuştur. FAO olum
grupları olarak adlandırılan bu gruplar
274
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
erkenci (FAO 300-400), orta (FAO 500600), geç (FAO 700-800) ve bunların ara
grupları olarak adlandırılmışlardır.
Mısır bir sıcak iklim tahılı olup C4 bitkisidir;
yani yüksek ışığa ve CO2’e ihtiyaç duyar.
İdeal toprak isteği olarak organik maddece
zengin, derin, su tutma kapasitesi yüksek ve
pH derecesi 5 ila 8 arasında olan topraklarda
yüksek verim verir. Mısır bitkisinin iklim
beklentileri ise çimlenme için asgari 8 ila 10
derece toprak sıcaklığı, uygun büyüme için
ise 20 ila 30 derece hava sıcaklığıdır.
Mısır bitkisinin yüksek miktarda suya
ihtiyacı vardır. Yaklaşık 650 ila 700 mm
olan su ihtiyacı, özellikle azotlu
gübrelemeye gereksinim duyduğu döllenme
(polinizasyon) döneminde ortaya çıkar,
dolayısı ile bu dönemde bitki kesinlikle
susuzluk yaşamamalıdır.
Bölgesel iklim farklılıkları da dikkate
alınarak o bölgeye uygun olum gruplarıyla
çalışılarak mısır üretiminin daha uygun ve
verimli
bir
şekilde
yapılması
sağlanmaktadır.
2. Dünyada Durum
Dünyada 2004 yılından başlamak üzere,
2013 yılına kadar geçen son 10 yıllık dönem
içerisinde, mısır üretimiyle ilgili değerler
Tablo 4’te verilmiştir.
Tablo 4 incelendiğinde; toplam mısır
üretiminin toplamda arttığı fakat bazı
yıllarda az da olsa azalmaların olduğu
görülmektedir. Dalgalanmaların özellikle o
yıl yetiştirme mevsiminde görülen iklim
değişikliklerinin etkili olduğu düşünülebilir.
Fakat toplamda dünya üretim miktarının
artmaya
devam
edeceği
rahatlıkla
öngörülebilir.
Tablo 1. Ülkelere Göre Dünya Mısır Üretim Miktarları (1.000.000 ton)
Ülkeler
A.B.D.
Çin
Brezilya
Arjantin
Ukrayna
Hindistan
Meksika
Endonezya
Fransa
Kanada
Türkiye
Diğer
Toplam
2004
299,8
130,2
41,8
14,9
8,8
14,1
21,6
11,2
16,3
8,8
3,0
157,8
728,9
2005
282,2
139,3
35,1
20,4
7,1
14,7
19,3
12,5
13,6
9,3
4,2
155,5
713,6
2006
267,5
151,6
42,6
14,4
6,4
15,0
21,8
11,6
12,7
8,9
3,8
92,2
706,8
2007
331,1
152,3
52,1
21,7
7,4
18,9
23,5
13,2
14,3
11,6
3,5
140,0
790,1
2008
307,1
165,9
58,9
22,0
11,4
19,7
24,3
16,3
15,8
10,5
4,2
174,0
830,6
2009
332,5
163,9
50,7
13,1
10,4
16,7
20,1
17,6
15,2
9,5
4,2
165,7
820,2
2010
316,1
177,4
55,3
22,6
11,9
21,7
23,3
18,3
13,9
11,7
4,3
174,3
851,2
2011
313,9
192,7
55,6
23,7
22,8
21,7
17,6
17,6
15,9
10,6
4,2
191,0
887,8
2012
273,8
205,6
71,0
21,1
20,9
22,2
22,0
19,3
15,6
13,0
4,6
183,1
872,7
2013
353,6
218,4
80,2
32,1
30,9
23,2
22,6
18,5
15,0
14,1
5,9
202,0
1018,1
Kaynak: FAO, 2015
Bu artışın en büyük sebepleri; tohumluk
olarak kullanılan mısırın, yerli çeşitler ve
açıkta tozlanan çeşitlerden ziyade melez
mısır çeşitlerinin kullanımının günden güne
275
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
artması ve ayrıca yetiştirme teknikleri ve
teknolojilerinin gelişmiş olması ve tüm
dünyada bunlara rahatlıkla erişilebilir
olunması olarak sayılabilir.
A.B.D.’nin dünya üretiminin yaklaşık üçte
birini ürettiği görülmektedir. Mısırın ana
vatanı olan bir kıtada, hem ılıman bölgede
olan tarımsal arazi miktarının çok ve toplu
olması hem de tarım teknolojilerinin yüksek
olması A.B.D.’nin dünya üretim miktarında
lider
konumda
olmasına
katkı
sağlamaktadır.
Tablo 2.’de verilen ülkelerin verim
ortalamaları
incelendiğinde;
verim
ortalamalarının üretim miktarlarına paralel
olarak arttığı görülmektedir. Mısır veriminin
artışında
melez
mısır
çeşitlerinin
kullanılmasının büyük katkısı vardır.
Dünya ortalama verimlerine baktığımızda
gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler
arasında ciddi farkların olduğu da
görülmektedir. Ortalama verim değerlerinin
yüksek olması o ülkedeki mısır tarımının en
iyi şekilde yapıldığı anlamına gelmektedir.
Tablo 2. Ülkelere Göre Dünya Mısır Verim Ortalamaları (ton/ha)
Ülkeler
A.B.D.
Çin
Brezilya
Arjantin
Ukrayna
Hindistan
Meksika
Endonezya
Fransa
Kanada
Türkiye
Ortalama
2004
10,06
5,12
3,36
6,39
3,85
1,90
2,81
3,34
8,99
8,24
5,50
3,85
2005
2006
9,28
5,28
3,04
7,35
4,31
1,93
2,92
3,45
8,25
8,60
7,00
3,88
9,35
5,62
3,38
5,90
3,73
1,91
3,00
3,46
8,72
8,47
7,11
3,83
2007
9,45
5,16
3,78
7,66
3,90
2,33
3,20
3,66
9,67
8,51
6,83
4,07
2008
9,65
5,55
4,07
6,45
4,69
2,41
3,30
4,07
9,29
9,06
7,19
4,24
2009
10,33
5,25
3,71
5,57
5,01
2,02
3,23
4,23
9,10
8,37
7,18
4,37
2010
9,59
5,45
4,36
7,81
4,51
2,54
3,25
4,43
8,83
9,73
7,26
4,44
2011
9,23
5,74
4,21
6,35
6,44
2,47
2,90
4,56
9,97
8,89
7,13
4,59
2012
7,74
6,28
5,00
5,73
4,79
2,55
3,18
4,89
9,08
9,21
7,38
4,34
2013
9,96
6,17
5,25
6,60
6,41
2,45
3,19
4,84
8,13
9,58
8,93
4,47
Kaynak: FAO, 2015
3. Türkiye’de Durum
Mısırın 1600 lü yıllarda ülkemize girdiği
düşünülmektedir. Türkçede bu bitkiye
“mısır” adının verilmesi, mısırın ülkemize
Kuzey Afrika yoluyla Mısır ve Suriye’den
girdiğini gösterir. Orta Avrupa ülkelerinde
çok eskiden mısıra “Türk buğdayı” denmesi,
mısırın bu ülkelere ilk olarak Türkiye’den
gittiğini gösteren bir belgedir (Kırtok, 1998).
Daha önceleri yerel çeşitler olarak ekilen
mısır, 1980’lerde melez mısır çeşitlerinin
ülkemize girmesi ile verimde ve dolayısıyla
üretim miktarlarında bir artış görülmeye
başlanmıştır.
Tablo 3. ün incelenmesinden görüleceği
üzere; son yıllarda mısır üretiminde ekim
alanlarında çok büyük artışlar olmamasına
rağmen üretim miktarı yaklaşık iki katına
çıkmış ve 6 milyon tona yaklaşmıştır. Son on
yılda ortalama mısır verimi 1,5 katını aşarak
903 kg’a ulaşmıştır. Verim konusunda
276
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
dünya ortalamasının iki katını yakalamış
olmamız da mısır yetiştiriciliği konusunda
ülkemizin iyi bir konumda olmasını
göstermektedir (Tablo 2.).
Verim konusundaki başarının en büyük
sebepleri yüksek verim potansiyeline sahip
melez mısır çeşitlerinin ekilmesi, sulama
yapılabilir alanların artması ve yetiştirme
tekniklerinin gelişmesi olarak söylenebilir.
Bununla birlikte istatistiki verilerin daha
sağlıklı alınmasının gerçek rakamlara
ulaşılmasında katkısı büyüktür.
İller
bazında
üretim
miktarları
incelendiğinde; 300 bin ton üzeri üretim
yapan illerin sırasıyla Adana, Şanlıurfa,
Mardin, Konya, Manisa, Osmaniye ve
Sakarya olduğu görülmektedir. Türkiye
mısır ekiliş alanlarının daha çok kıyı ve
Akdeniz ikliminin hakim olduğu, mısır için
gerekli olan vejetasyon süresinin rahatlıkla
tamamlayabildiği
illerde
olduğu
görülmektedir (Harita 1.). İç Anadolu ve
Doğu Anadolu Bölgesindeki illerde mısır
üretiminin 10 bin ton altında olduğu
görülmektedir.
Bilindiği
gibi
bu
bölgelerdeki hakim iklim karasal iklim olup
bu iklimde orta geçci ve geçci mısırlar,
vejetasyon süresini tamamlayamamakta ve
mısır tarımını zorlaştırmaktadır.
Özellikle son yıllarda Güney Doğu Anadolu
Bölgesinin üretim miktarlarında çok önemli
artışlar olduğunu görmekteyiz. Bunun
sebepleri; GAP (Güney Doğu Anadolu
Projesi)’ın devreye girmesi ve sulanabilir
alanların artması, ikinci ürün olarak diğer
ürünlerin arkasından yetiştirilmesi ve bazı
ürünlere alternatif olarak (özellikle pamuk)
ekilmesi sayılabilir. Maliyet kâr oranının
yüksek olması nedeniyle başta pamuk olmak
üzere diğer ürünlerden mısır ekilişine
yönelme gerçekleşmektedir.
Tablo 3. Türkiye Tane Mısır Ekim, Üretim ve Verim Değerleri
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Ekim Alanı (da)
6.000.000
5.360.000
5.175.000
5.950.000
5.920.000
5.940.000
5.890.000
6.226.094
6.599.980
6.586.450
Üretim (1000 ton)
4.200
3.811
3.535
4.274
4.250
4.310
4.200
4.600
5.900
5.950
Verim (kg/da)
700
711
683
720
718
726
713
739
895
903
Kaynak: TÜİK, 2015
Silajın hayvan beslenmesindeki öneminin daha fazla anlaşılması ve kaliteli kaba yem
ihtiyacını karşılaması gibi sebepler silajın her geçen yıl daha da popüler olmasını
sağlamaktadır.
277
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Harita 1. 2014 Yılı Tane Mısır Üretim Miktarları Haritası
Kaynak: TÜİK, 2015
Ülkemizde silajlık mısır ekim alanı, üretimi
ve verim miktarları incelendiğinde ekim
alanı ve üretimin yaklaşık üç kat artmış
olmasına rağmen verimin değişmediğini
görmekteyiz (Tablo 4.). Bunun sebebi; silaj
ekimi yapılan alanların hemen hemen tüm
bölgelerde yaygın olduğu hatta tane mısır
üretimi yapılmayan illerde bile silajlık mısır
üretiminin yapılması, bu bölgelerdeki
çiftçilerin mısır tarımına henüz başlaması ile
uygun çeşitlerin ekilmemesi olarak
sıralanabilir (Harita 2.). Bu da aslında mısır
için çok fazla uygun olmayan alanlarda
yapılan üretimden dolayı verimlerin düşük
kaldığı ve her yıl bu alanların arttığını
düşündüğümüzde ortalama verimin de sabit
kaldığı söylenebilir. Ayrıca silaja uygun
çeşit seçiminin de tam olarak yapılamaması,
silaj mısırı yetiştirme tekniklerinin tam
olarak
oturtulamaması
da
verim
konusundaki
sabit
değerlerin
değişmemesine sebep olmaktadır.
İller
bazında
üretim
miktarları
incelendiğinde, 700 bin ton üzeri üretim
yapan iller sırasıyla; İzmir, Konya,
Balıkesir, Bursa, Aydın, Çanakkale ve
Sakarya olarak görülmektedir (Harita 2).
Üretim miktarının yoğun olduğu illerin aynı
zamanda hayvancılığın yoğun olduğu, süt ve
et üretim ve işleme tesislerinin de yoğun
olan iller olduğunu görmekteyiz.
Tablo 4. Türkiye Silajlık Mısır Ekim, Üretim
ve Verim Değerleri
2005
1.800.000
Üretim
(1000
ton)
7.600
2006
2.406.613
10.069
4.188
2007
2.552.735
10.259
4.027
2008
2.723.031
11.183
4.179
2009
2.608.852
11.099
4.293
2010
2.844.728
12.446
4.398
2011
3.007.969
13.294
4.445
2012
3.371.592
14.956
4.450
2013
3.885.092
17.835
4.595
2014
4.015.913
18.563
4.630
Ekim
Alanı (da)
Kaynak: TÜİK, 2015
278
Verim
(kg/da)
4.224
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Harita 2. 2014 Yılı Silajlık Mısır Üretim Miktarları Haritası
Kaynak: TÜİK, 2015
4. Sonuç
Mısır tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de
de her yıl artan bir şekilde önem kazanmaya
devam etmektedir. Daha fazla üretim ve
daha fazla tüketim sonucu verim potansiyeli
yüksek melez mısır çeşitlerine ihtiyaç daha
da artmaktadır.
Ülkemizde mısır üretiminin arttırılması,
ekim alanlarının arttırılması ile doğru
orantılıdır. İklimsel şartlardan dolayı ekim
yapılamayan bölgelerde özellikle vejetasyon
süresi düşük (FAO 300-500) melez mısır
çeşitlerine ihtiyaç vardır. Bu çeşitlerin hem
kamu araştırma kuruluşları ve hem de özel
sektör kuruluşları tarafından bölgeye uygun
olarak ıslah edilmeleri gerekmektedir.
ihtiyacını karşılama oranları da dikkate
alınmalıdır. Mısırın sulanmasında yer altı
sularının çoğunlukla kullanıldığı bölgelerde
alternatif su kaynaklarının ve alternatif
ürünlerin planlanması gerekmektedir.
Mısır tarımı tamamen makinalarla yapılan
bir tarım olduğundan küçük arazilerde mısır
tarımı yapmak ekonomik olarak randımanlı
olmayacağından, arazilerin toplulaştırılması
mısır tarımının verimliliği açısından
önemlidir.
Mısır tarımı sulu tarım şartlarında
yapılabilen bir tarımdır. Sulanabilir tarım
arazilerinin arttırılması (örneğin GAP) mısır
üretiminin de artmasını sağlamıştır. Fakat
yerini aldığı diğer bitkilerin Ülkemiz
Mısır
işleyen
sanayi
kuruluşlarının
tercihlerine göre (yağ, cips, nişasta, çerez
vb.) tane kalitesi yönünden farklı, yüksek
verimli melez mısırların geliştirilmesi ile
talep açığı karşılanacaktır.
Türkiye'de üretilen tane mısırın çoğunluğu
kanatlı yem sanayinde kullanılmaktadır.
Yüksek besin kalitesi (yüksek yağ ve yüksek
methionin içeren mısır gibi) içeren çeşitlerin
geliştirilmesi, kanatlı yem sanayinde
kullanılan katkı maddelerinin miktarını
azaltacaktır.
Yüksek yağ, protein gibi kalite kriterleri
içeren mısırın üretimi ve satışında, tarımsal
desteklemeler kapsamında normal mısır
279
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
üretimine göre az da olsa bir fark ödemesi
yapılması kaliteli mısır üretimini teşvik
edecektir.
Besi ve süt sığırı yetiştiriciliğinde önemi
artan mısır silajının daha kaliteli ve verimli
olabilmesi için gerekli silajlık melez mısır
çeşitlerinin kullandırılması gerekmektedir.
Her geçen gün popülerliği artan şeker mısırı
(sweet corn) üretim miktarının arttırılarak
ithalatın azaltılması gerekmektedir. Bu
nedenle kamu ve yerli özel sektörün hem
şeker mısır ıslah projelerinin desteklenmesi
hem de şeker mısırı üreticilerinin
desteklenmesi gerekmektedir. Ülkemizde
üretilen şeker mısır ve cin mısır ile ilgili
istatistik
verilerinin
de
alınması
gerekmektedir.
Yeni bir melez mısır çeşidi geliştirmek
zaman ve maddi yönden meşakkatli
süreçlerdir. Özellikle yerli sermayeli
tohumculuk firmalarının mısır ıslahı
konusunda yaptıkları çalışmalara desteklerin
arttırılması ve bunun sonucu olarak ekilen
yerli
mısır
çeşitlerinin
oranının
yükseltilmesi sağlanmış olacaktır.
Mısır ıslahı ve yetiştiriciliği konusunda
uzmanların eksikliği hissedilmektedir. Daha
fazla
konusunda
uzman
kişilerin
yetiştirilmesi için özellikle dünyada mısır
konusunda ileri olan ülkelerden teorik ve
pratik
eğitim
desteği
alınması
gerekmektedir.
Mısır bitkisinin önemi hem Dünya’da hem
de Ülkemizde gün geçtikçe artmaktadır.
Üretim-tüketim dengelerinin sağlanması
amacıyla tarımsal desteklemesine bölgesel
ve sektörel olarak devam edilmesi
gerekmektedir.
Kaynaklar
KIRTOK, Y., 1998. Mısır Üretimi ve Kullanımı Kitabı. Kocaoluk Yayınevi, 445, İstanbul.
FAO 2015, http://faostat3.fao.org/download/Q/QC/E, Erişim Tarihi: 27.11.2015.
TÜİK 2015, http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul, Erişim Tarihi: 27.11.2015
280
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Patates
Uğur PIRLAK
Necmettin Oğuz DEMİR
Patates Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Türkiye'ye 1850’li yıllarda girdiği kabul
edilen patates, geçen süre içerisinde oldukça
geniş bir alana yayılmıştır. Türkiye için
mazisi pek eski olmayan patates, ülkemize
165 yıl kadar önce Rusya ve Kafkaslar
üzerinden doğu bölgelerimize, bir asırdan
fazla süre önce Avrupa üzerinden batı
yörelerimize girmiştir. Bugün yurdun hemen
her yerinde yetiştirilebilmekle beraber,
özellikle
Orta
Anadolu’da
önemli
durumdadır.
İklim ve coğrafik bölgeler dikkate
alındığında, ülkemizdeki patates üretim
alanlarını
iki
grupta
toplamamız
mümkündür. Bunlardan birincisi erkenci
patates üretimi olup Akdeniz, Ege ve
Karadeniz bölgelerinde uygulanmaktadır.
Üretimin büyük bir kısmını Ege’de İzmir ve
Akdeniz
kıyısında
ise
Adana’da
gerçekleştirilmektedir. Bu bölgelerde ayrıca
ana ürün üretimi de söz konusudur. İkincisi
ana ürün üretim alanı olup, temel olarak Orta
ve Doğu Anadolu bölgelerini içermektedir.
Ana patates üretim merkezlerinin hemen
yanında tohumluk teminine elverişli yüksek
yaylalar mevcuttur. Orta Anadolu’da
Kayseri, Konya, Sivas, Niğde ve
Nevşehir’in yüksek rakımlı yerleri,
Çukurova’da Toroslar, Antalya’da Korkuteli
Yaylası ve Erzurum-Pasinler Ovası bunlar
arasında sayılabilir.
Türkiye’de üretilen patatesin %56’sı
yemeklik, %11’i sanayilik, %11’i tohumluk
ve %5’i hayvan yemi olarak kullanılmakta
diğer taraftan %2’si ihraç edilmekte, %15 ise
depo kayıpları olarak gerçekleşmektedir.
Kişi başına düşen patates tüketim miktarı
yaklaşık 50 kg civarındadır.
2. Dünya ve Türkiye’deki Durum
Dünyada 2013 yılında, yıllık ortalama
19.337.071
milyon
hektar
alanda
376.452.524 milyon ton patates üretilmiştir
ve verim 19,46 ton/ha olmuştur. En fazla
patates üreten on ülke sırasıyla; Çin,
Hindistan, Rusya, Ukrayna, ABD, Almanya,
Bangladeş, Polonya, Fransa ve Hollanda’dır
(Tablo 1). Türkiye’de 2014 yılında,
129.703,2 ha üretim alanından 4,16 milyon
ton patates elde edilmiştir ve verim 32,45
ton/ha olmuştur. 2015 yılında ise yapılan
değerlendirmede 150.455 ha alana patates
dikimi yapıldığı, TÜİK tahminine göre de
4.814.560 ton üretim beklenmektedir (Tablo
2).
281
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 1. Yıllara Göre Dünyada En Fazla Patates Üreten İlk On Ülkenin ve Türkiye’nin
Patates Dikim Alanı, Üretim Miktarları ve Verimleri.
2010
Üretim
Sıra Ülke
(ton)
1
Çin
81.533.500
2
Hindistan 36.577.300
3
Rusya
21.140.540
4
Ukrayna 18.705.000
5
A,B,D
18.337.537
6
Almanya 10.201.900
7
Polonya
8.765.955
8
Bangladeş 7.930.000
9
Belarus
7.831.111
10 Hollanda
6.843.529
13 Türkiye
4.548.085
Alan
(ha)
5.205.060
1.835.300
2.109.100
1.411.900
405.010
255.200
490.853
435.000
366.766
156.969
140.665
Verim
(ton/ha)
15,66
19,93
10,02
13,25
45,28
39,98
17,86
18,23
21,35
43,60
32,33
2012
1
Çin
92.762.500 5.531.950
2
Hindistan 41.483.000 1.907.000
3
Rusya
29.532.530 2.197.200
4
Ukrayna 23.250.200 1.444.100
5
A,B,D
20.990.738 458.064
6
Almanya 10.665.600 238.300
7
Polonya
9.091.900 373.000
8
Bangladeş 8.205.470 430.446
9
Belarus
6.910.669 332.035
10 Hollanda
6.765.618 149.770
13 Türkiye
4.795.122 172.087
Kaynak: http://faostat3.fao.org
16,77
21,75
13,44
16,10
45,82
44,76
24,38
19,06
20,81
45,17
27,86
Tablo 2. incelendiğinde yıllara göre dikim
alanında
azalış
görülürken,
patates
üretiminde
ortalama
aynı
seyir
2011
Üretim
Sıra Ülke
(ton)
1
Çin
88.290.500
2
Hindistan 42.339.400
3
Rusya
32.681.470
4
Ukrayna 24.248.000
5
A,B,D
19.488.460
6
Almanya 11.837.200
7
Bangladeş 8.326.389
8
Polonya
8.196.700
9
Fransa
7.440.219
10 Hollanda
7.333.472
14 Türkiye
4613071
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
19
Çin
Hindistan
Rusya
Ukrayna
A,B,D
Almanya
Bangladeş
Fransa
Hollanda
Polonya
Türkiye
Alan
(ha)
5.424.010
1.863.200
2.202.600
1.443.000
435.847
258.700
460.197
400.500
158.643
159.233
142.985
Verim
(ton/ha)
16,28
22,72
14,84
16,80
44,71
45,76
18,09
20,47
46,90
46,05
32,26
2013
95.941.500 5.614.600
45.343.600 1.992.200
30.199.126 2.087.824
22.258.600 1.391.625
19.843.919 425.730
9.669.700 242.800
8.603.000 443.934
6.975.000 160.700
6.801.000 155.800
6.334.200 337.200
3948000 125.030
17,09
22,76
14,46
15,99
46,61
39,83
19,38
43,40
43,65
18,78
31,58
izlenmektedir. Buna bağlı olarak patates
veriminde artış gözlemlenmektedir.
3. Patatesin İhracat ve İthalat Miktarları
Dünyada patates üretim alanlarının
genişliğine karşın, ürün dış ticareti oldukça
yavaş seyretmektedir. Son yirmi yılda
gelişmiş ülkelerin patates dikiliş ve
üretiminde bir azalma, gelişmekte olan
ülkelerde ise artış vardır.
İthalat ve ihracat esas itibariyle üç noktada
yoğunlaşmaktadır: Çoğunlukla birbirine
yakın ülkeler arasında gerçekleşen normal
patates ticareti, daha çok Akdeniz
ülkelerinden Avrupa ülkelerine yapılan
turfanda patates ticareti, Avrupa ve
Amerika’nın gelişmiş ülkelerinden diğer
ülkelere yapılan tohumluk ihracatıdır.
Hollanda dünyanın en önemli patates üretim
merkezi
olup,
ihracat
bakımından
Avrupa’da ilk sırayı almaktadır. Fiyatların
uygun olması halinde bir miktar da ithalat
yapmaktadır.
282
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. Türkiye’de Yıllara Göre Patates Dikiliş Durumu, Üretim Miktarı ve Verimi
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015*
Dikim Alanı
(da)
1.950.000
1.776.000
1.528.000
1.579.084
1.525.975
1.478.883
1.428.738
1.388.660
1.429.849
1.720.867
1.250.297
1.297.032
1.504.550
Alan Artışı
(%)
100,00
91,08
78,36
80,98
78,26
75,84
73,27
71,21
73,33
88,25
64,12
66,51
77,16
Üretim
(Ton)
5.300.000
4.770.000
4.060.000
4.366.180
4.227.726
4.196.522
4.397.711
4.513.453
4.613.071
4.795.122
3.948.000
4.166.000
4.814.560
Üretim
Artışı (%)
100,00
90,00
76,60
82,38
79,77
79,18
82,98
85,16
87,04
90,47
74,49
78,60
90,84
Verim Verim Artışı
(kg/da)
(%)
2.717,95
100,00
2.685,81
98,82
2.657,07
97,76
2.765,01
101,73
2.770,51
101,93
2.837,63
104,40
3.078,04
113,25
3.250,22
119,58
3.226,26
118,70
2.786,46
102,52
3.157,65
116,18
3.211,95
118,18
3.200,00
117,74
Kaynak: www.tuik.gov.tr * Tahmini veriler.
Tablo 3. Yıllara Göre Türkiye’de En Fazla Patates Üretimi Yapılan İller
2011
Üretim
(ton)
Sıra
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Niğde
İzmir
Afyon
Konya
Bolu
Nevşehir
Kayseri
Adana
Aksaray
Sivas
731.270
476.603
422.771
370.388
334.723
321.302
222.038
20.256
206.134
160.128
2013
1
Niğde
512.644
2
İzmir
441.279
3
Konya
420.755
4
Afyon
306.377
5
Kayseri
299.346
6
Bolu
247.093
7
Adana
179.775
8
Nevşehir
177.620
9
Aksaray
173.756
10
Bitlis
165.407
Kaynak: www.tuik.gov.tr
2012
Dikilen
alan
(dekar)
203.870
133.607
114.185
93.543
93.155
91.192
61.530
66.389
51.880
48.100
153.510
115.034
107.938
83.891
75.197
83.976
50.288
40.660
54.239
37.770
Verim
Sıra
(kg/da)
İl
3.587
3.567
3.703
3.960
3.593
4.145
3.609
3.318
3.991
3.329
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Niğde
İzmir
Konya
Afyon
Nevşehir
Kayseri
Bolu
Aksaray
Adana
Sivas
3.339
3.836
3.898
3.654
3.981
2.943
3.575
4.368
3.204
4.379
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Niğde
Konya
İzmir
Afyon
Kayseri
Bolu
Aksaray
Nevşehir
Adana
Sivas
Hollanda’nın önemli bir patates ihracatçısı
olması nedeniyle, herhangi bir kontrol
tedbirinin alınması veya fiyat desteklemeleri
söz konusu değildir. Hollanda’da patatesle
ilgili araştırma yapan kamu kurumlarının
yanında, özel sektör kuruluşları da
bulunmakta, bu kuruluşlarda ıslah ve diğer
Üretim
801.468
570.671
460.154
433.460
323.200
281.896
273.604
209.306
200.417
162.922
2014
618.853
509.188
391.347
301.579
285.770
280.735
239.728
218.952
206.120
171.663
Dikilen
alan
(dekar)
269.206
157.038
136.604
141.602
94.131
85.307
96.835
66.025
63.594
64.359
179.660
121.257
105.900
83.426
71.300
84.461
69.450
49.610
57.180
62.820
Verim
(kg/da)
3.005
3.660
3.400
3.090
3.466
3.336
2.852
3.230
3.181
2.555
3.445
4.199
3.695
3.624
4.008
3.324
3.452
4.413
3.605
2.733
çalışmalar
yapılmaktadır.
Oluşturulan
sistemli bir organizasyonla patatesle ilgili
bütün çalışmalar takip edilebilmektedir.
Mayıs-Haziran aylarında gerçekleşen ilk
erkenci patates ithalatında İtalya, Malta ve
İsrail önemli görülmektedir. İtalya dünyanın
283
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
en büyük erkenci patates üreticisi olup, aynı
zamanda büyük bir patates ithalatçısıdır.
İtalya erkenci patates üretimini artırmak için
ana üretim alanlarını daraltmış, erkenci
üretim alanlarını genişletmiştir.
Grafik 1. Türkiye İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırmasına Göre Türkiye’deki Patates
Üretimi Dağılımı (2014)
Doğu Karadeniz
%3,23
Ortadoğu Anadolu
%3,41
Batı Marmara
İstanbul
%0,27
%0,00
Kuzeydoğu
Anadolu
%2,52
Güneydoğu
Anadolu
%0,18
Batıkaradeniz
%4,10
Ortaanadolu
%37,67
Akdeniz
%8,22
Doğu Marmara
%9,02
Ege
%18,37
Batı Anadolu
%12,98
Ortaanadolu
Doğu Marmara
Ortadoğu Anadolu
Batı Marmara
Ege
Akdeniz
Doğu Karadeniz
Güneydoğu Anadolu
Batı Anadolu
Batıkaradeniz
Kuzeydoğu Anadolu
İstanbul
Kaynak: www.tuik.gov.tr
Almanya Avrupa’nın önemli patates
üreticisi ülkelerinden biri olup, bir miktar
patates de satın almaktadır. Türkiye’den
aldığı patateslere çok yüksek vergi oranları
uygulamasından dolayı diğer AB ülkeleriyle
kalite ve mesafede farkı bulunmamasına
rağmen rekabet etmemiz güçleşmektedir.
Tablo 4’ ten anlaşılacağı üzere 2014 yılı
dünya patates ithalat miktarı 11.577.246 ton
ve değeri ise 4,0 milyar $’dır. En fazla ithalat
yapan ülkeler ise sırasıyla Hollanda, Belçika
ve Rusya’dır. 2014 yılı dünya patates ihracat
miktarı 11.775.420 ton ve değeri ise 4.1
milyar $’dır. En fazla ihracat yapan ülkeler
sırasıyla Hollanda, Fransa ve Almanya’dır.
Türkiye’nin 2014 yılı ihracat rakamları ise
14.568 ton ve 4.417.769 $’dır. Türkiye’de
2002-2014 yılları arasında gerçekleşen
patates ithalat ve ihracat verilerine göre
ithalat ve ihracat değerlerinde artış
görülmektedir (Tablo 5). 2014 yılında ithalat
miktarı 28.586 ton ithalat değeri 21.743.759
$ olmasına karşılık, ihracat miktarı 14.568
ton değeri ise 4.417.769 $ olmuştur.
2012 yılındaki patates fiyatları 2013
yılındaki ithalatın düşmesine ve ihracatın
artmasına neden olmuştur. İthalatımız
tohumluk patates ile sınırlı iken 2013 yılında
2.200 ton, 2014 yılında ise 3.135 ton yerli
üretim patates tohumluğu ihraç edilmiştir
(Tablo 6).
284
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4. Patates Üretiminde Önemli Olan Ülkelerin Patates İthalat ve İhracat Miktarları
(2014)
İthalat Miktarı
İthalat Değeri İhracat Miktarı İhracat Değeri
Ülkeler
(Ton)
($)
(Ton)
($)
Belçika
1.587.261
345.712.820
1.040.420
197.634.380
Hollanda
1.674.903
307.806.462
2.090.290
901.209.108
Almanya
589.265
239.374.916
1.606.561
334.759.331
İspanya
623.505
201.908.186
237.680
85.752.893
İtalya
619.658
206.803.136
99.233
52.993.714
İngiltere
272.112
136.029.556
281.797
144.929.060
Rusya
689.726
382.522.611
38.141
7.723.949
Portekiz
382.652
93.997.210
50.706
21.966.920
Fransa
387.213
110.447.473
1.901.724
519.419.356
Amerika
466.380
169.265.027
421.922
200.087.771
Türkiye
28.586
21.743.759
14.568
4.417.769
Kaynak: http://comtrade.un.org (Birleşmiş Milletler, Ekonomik ve Sosyal İlişkiler Departmanı, İstatistik Bölümü)
Tablo 5. Türkiye Patates İthalat ve İhracat Miktarları
İthalat
İthalat
Yıllar
Miktarı
Değeri
(Ton)
($)
2003
9.254,63
5.222.831
2004
9.071,07
5.857.480
2005
13.700,84
7.692.695
2006
23.247,60
12.969.186
2007
24.127,29
17.043.438
2008
14.447,21
13.303.899
2009
10.875,79
8.058.723
2010
23.360,19
16.955.489
2011
27.069,65
21.659.800
2012
23.053,36
16.466.743
2013
9.431,48
7.880.274
2014
28.570,16
21.743.759
2015
45.781,92
28.290.120
İhracat
Miktarı
(Ton)
176.750,80
154.908,57
78.040,42
41.126,55
239.747,29
89.894,52
68.767,91
84.364,69
100.483,14
91.357,79
316.326,558
13.539,24
2.605,55
İhracat
Değeri
($)
16.620.978
14.535.295
6.398.724
7.673.359
37.738.410
8.741.073
5.772.087
9.700.257
17.374.923
10.585.097
43.207.585
4.297.487
316.208
Kaynak: www.tuik.gov.tr ( 2015 yılı verileri geçicidir)*İthalat ve İhracat değerlerine tohumluk dahil edilmiştir.
Tablo 6. Türkiye Patates Tohumluğu İthalat ve İhracat Miktarları
İthalat Miktarı
İthalat Değeri
İhracat Miktarı
Yıllar
(ton)
($)
(ton)
2010
22.023
16.331.047
156,00
2011
20.788
18.794.165
172,50
2012
18.967
14.821.698
149,25
2013
8.041
7.123.648
2.200,17
2014
19.007
16.631.667
3.134,64
2015
37.972
23.890.379
------Kaynak: www.tuik.gov.tr ( 2015 yılı verileri geçicidir)
285
İhracat Değeri
($)
10.920
145.620
66.761
1.523.008
2.109.033
-------
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 7. Yıllara Göre Patates Tohumluğu Verileri
Yıllar
Toplam Patates Dikim Alanı(ha)
Tohumluk Dikim Alanı (ha)
Tohumluk Üretim (ton)
Tohumluk İhtiyacı (ton)
Tohumluk İhtiyacı Karşılama Oranı(%)
İthalat (ton)
İhracat(ton)
2013
125.030
5.030
150.908
437.500
42,4
8.041
2.200
2014
129.703
4.491
178.401
453.960
33,2
19.000
3.135
2015
150.455
6.100
239.000
525.000
34,0
38.000
---------
Kaynak: www.tuik.gov.tr ( 2015 yılı verileri geçicidir)
4. Genel Değerlendirme
4.1. Üretim Sorunları ve Verimi Sınırlayan Etkenler
Türkiye, patates üretiminde iyi bir üretici
konumuna girmiş ve bugüne kadar da, Beş
Yıllık Kalkınma Planlarındaki hedefler
aşılmıştır. Araştırma çalışmalarında farklı
ekolojik bölgeler için çeşit performansları ve
en uygun yetiştirme teknikleri belirlenmiştir.
Son yıllarda verim ve üretim artışlarındaki
en önemli etken, yetersiz olmakla beraber
sağlıklı ve kaliteli tohumluk kullanımındaki
artış olmuştur. Ayrıca gübre kullanımının
artması, hastalık ve zararlılarla daha etkin
mücadele
yapılması
ve
yetiştirme
tekniklerinin üretici tarafından daha etkin
kullanılması, bu artıştaki önemli olan diğer
etkenlerdir.
Özel
sektörün
patates
tohumluğu konusundaki girişimleri de
üretimdeki
yükselmeyi
etkilemiştir.
Ülkemizde birim alan veriminin, tarımı
gelişmiş ülkeler seviyesine yaklaştığı da göz
ardı edilemez bir gerçektir. Üretim
artışlarına paralel olarak, bazı yeni sorunlar
ortaya çıkmıştır. Elde edilen ürün fazlasının
muhafazası büyük sorun olmuştur.
Patates muhafazası pazarlamada önemli bir
halkadır. Aksi takdirde fiyatlardaki
dalgalanmalar üreticiyi önemli ölçüde
etkilemektedir. Standartlara uygun depo
kapasitesinin yetersizliği, üretim sektörünün
bütün öğelerini olumsuz etkileyen bir
durumdur. Patates muhafaza depolarının
yüksek maliyetlerinin yanı sıra, tohumluk,
yemeklik ve sanayilik patates depolarının da
ayrı ayrı planlanması gerekmektedir. Bu gibi
depo yatırımlarına olabilecek destek ve
teşvik tedbirlerinin, patates üretimi ve
pazarlamasındaki önemi ve etkisi büyük
olacaktır. Son yıllarda soğuk hava
depolarına ciddi destekler verilmiş ve
verilmeye devam etmesi önemlidir.
4.2. Çeşit Geliştirme ve Islahı
Ülkemizde patatesin yaklaşık 164 yıllık bir
geçmişi olmasına ve zaman içerisinde
patates sektöründe önemli gelişmeler
olmasına rağmen, yerli çeşit geliştirme
çalışmalarına 2005 yılından sonra hız
verilmiştir. Tohumluk firmaları, yerli çeşit
ıslahına yatırım yapmak yerine, her yıl
temsilciliğini yaptıkları yurt dışı ıslah
firmalarından birçok çeşit veya klon
getirerek adaptasyon denemelerine almakta
286
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ve başarılı olanları tescil ettirmektedirler.
Ülkemizde 138 adet tescilli patates çeşidi
bulunmakta olup, bunlardan sadece bir
tanesi (Nif) Türkiye’de ıslah edilerek tescil
ettirilmiştir. Ancak bu çeşit de ticari
üretimde hiçbir zaman şans bulamamıştır.
Ülkemizde, başta Hollanda olmak üzere
Almanya, Fransa, İngiltere, İskoçya, İrlanda
ve ABD’de ıslah edilmiş çeşitler
kullanılmaktadır. Bu durum ülkemize ait
yeterli sayıda ve üretim programlarına giren
tescilli çeşitlerimizin bulunmaması, çok
önemli bir problem olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Ülkemizde bu sorunu çözmek için patates
ıslah çalışmaları, Niğde Patates Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü liderliğinde, 2005
yılında başlatılan “Ülkesel Patates
Tohumluk
Üretim
Sisteminin
Geliştirilmesi” başlıklı proje ile yeni
aşamaya girmiştir. Proje kapsamında Niğde
Patates Araştırma Enstitüsü bünyesinde bir
çeşit ıslah programı başlatılmıştır. Bu
program kapsamında 2007-2014 yılları
arasında ülkemiz açısından bir rekor olan
toplam 650.000 adet melez patates tohumu
elde edilmiştir.
Çeşit geliştirmenin ilk adımı olan melez
patates tohumları elde edilerek, “Patates
Genetik Tabanı” oluşturulmuş ve patates
ıslah çalışmalarının sürekliliğini sağlayacak
altyapı, özellikle patates araştırmaları
açısından merkez kuruluş olan Niğde
Patates
Araştırma
Enstitüsünde
kurulmuştur. Proje çalışmaları ile fiziki
altyapı ve teknik personel eğitimleri
tamamlanmıştır.
Farklı jenerasyonlarda (nesillerde) binlerce
yeni çeşit adayı üzerinde seleksiyon
çalışmaları devam ettirilmektedir. Her yıl
en az iki yerli çeşit tescile sunulacak şekilde
patates ıslah çalışmalarımız değişik ıslah
projeleri ile devam ettirilmektedir. Bu çeşit
adayları (klonlar) içerisinden PA-03-2-16
ve PA-06-1-43 nolu çeşit adaylarımız 07
Ocak 2013 tarihinde ilk yerli ticari patates
çeşitlerimiz olarak tescile sunulmuştur.
Tescil çalışmaları sonucunda PA-06-1-43
nolu yerli patates çeşidimiz ONARAN
2015 ismiyle ve PA-03-2-16 nolu yerli
patates çeşidimiz FATİH ismiyle 01 Nisan
2015 tarihinde ilk yerli patates çeşidimiz
olarak tescil edilmiştir. ONARAN 2015
yerli çeşidimizin özellikleri; Orta erkenci
(91-110 gün), yumru şekli oval, yumru et
rengi açık sarı, yüksek verimli ve yemeklik
tüketime
uygundur.
FATİH
yerli
çeşidimizin özellikleri; Orta erkenci (91110 gün), yumru şekli oval, yumru et rengi
açık sarı, yüksek verimli ve yemekliksanayilik tüketime uygundur. Bu iki çeşidin
yüksek kademede tohumluk üretimleri
devam etmektedir. Bu çeşitlerin doku
kültürü yöntemi ile 2014 yılında mini
yumruları üretilmiş, 2015 yılında ise
kontrollü tül seralarda ön elit sınıfında
tohumluk üretimlerine devam edilmiştir. Bu
çeşitlerin yüksek kademe tohumlukları
herhangi bir firmaya satılmamıştır.
Enstitümüz tarafından 2005-2009 yılları
arasında yürütülen “Ülkesel Patates
Tohumluk Üretim Sisteminin Geliştirilmesi
(TÜBİTAK 1007)” projesi kapsamında
Kayseri, Sivas ve Konya illeri tohumluk
üretim alanları olarak belirlenmiştir. 2015
yılında üretimi yapılan bu iki çeşidin ön elit
tohumlukları 2016 yılında Kayseri, Konya
ve Sivas illerinde özel sektör ile işbirliği
yapılarak sertifikalı tohumluk üretimi
287
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
gerçekleştirilecektir. 2016 yılında üretimi
yapılacak olan sertifikalı tohumluklar 2017
yılında bölgemizde önder çiftçilere ve önde
gelen özel sektör kuruluşlarına dağıtımı
yapılarak geniş alanlardaki performansları
görülecektir. Bu aşamadan sonra özel
sektöre devri ile ilgili faaliyetler
yapılacaktır.
yılında yapılacak olan tescil komitesi
toplantısında belli olacaktır.
Enstitümüzce 2015 yılında PA-06-1-47,
PAİ-07-09-27 ve PAİ-07-10-29 olmak
üzere 3 çeşit adayı ile tescil denemelerine
müracaat edilmiş olup, bu çeşitlerin Tescil1 denemeleri 2015 yılında TTSM tarafından
yürütülmüştür. Bu çeşit adaylarının Tescil2 denemelerine 2016 yılında TTSM
tarafından devam edilecek olup bu üç çeşit
adayı ile ilgili sonuçlar 2017 yılında tescil
komitesi toplantısında belli olacaktır.
Enstitümüzce 2014 yılında PA-MUT-46,
PAİ-07-18-64, PAİ-07-26-82 ve PAİ-0733-103 olmak üzere 4 çeşit adayı ile tescil
denemelerine müracaat edilmiş olup, bu
çeşitlerin tescil denemeleri 2014 ve 2015
yıllarında TTSM (Tohumluk Tescil ve
Sertifikasyon
Merkez
Müdürlüğü)
tarafından
yürütülmüştür. Bu çeşit
adaylarının tescil deneme sonuçları 2016
Toplamda 7 adet tescile sunulmuş çeşidimiz
bulunmak ta olup her yıl en az iki yerli çeşit
tescile sunulacak şekilde çalışmalar devam
ettirilmektedir. Bu adım, ülkemiz patates
üretiminin dışa bağımlılıktan kurtuluşu
olacaktır.
4.3. Tohumluk Üretimi, Dağıtımı ve Yayımı
Ülkemizde verimi etkileyen en önemli etken
tohumluktur.
Tohumluğun
kalitesi,
fizyolojik yaşa, kaynağına, yumru iriliğine,
tohumluğun saflığına, virüs, bakteri, fungus
ve benzeri hastalık etmenleriyle bulaşık olup
olmamasına bağlıdır. Patateste hastalık
oluşturan bu etmenlerden özellikle virüslere
karşı gerekli önlemler alınmadığında,
tohumluk yumrular 1-2 yıl gibi çok kısa bir
süre içerisinde dejenere olmakta ve
tohumluk değerini kaybetmektedir. Patates
bitkisinde verimi artırmak veya en azından
aynı seviyede tutabilmek için, sertifikalı ve
virüsten ari tohumluk kullanılması tavsiye
edilmektedir. Yapılan çalışmalarda, virüs
hastalıklarının
kontrolünde
kimyasal
mücadelenin
direkt
etkili
olmadığı
belirlenmiştir. Bunun için, patatesin
başlangıç materyalinden itibaren hastalıksız
olarak yetiştirilebilmesinde, meristem ve
doku kültürleri metodunun rutin olarak
kullanılması esastır.
Özellikle son yıllarda patates üretim
alanlarında patates siğili (Synchytrium
endobioticum) hastalığının lokal alanlarda
(Adana, Nevşehir, Niğde, Kayseri, Ordu,
Giresun, Gümüşhane ve Trabzon) görülmesi
patates üretimini önemli ölçüde tehdit
etmektedir. Patates yetiştiriciliğinde ekim
nöbetine gereken önem verilmelidir.
Patates üreten dünya ülkelerinin hemen
hepsinde patates siğili hastalığı tespit
edilmiştir. Bu hastalıkla bütün ülkeler
değişik şekillerde mücadele etmektedirler.
Patates siğili hastalığının bugüne kadar insan
288
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sağlığını tehdit ettiğine dair bilimsel
herhangi bir veriye rastlanılmamıştır.
Müdürlüğümüzce 2011 ve 2012 yıllarında;
kamu ve özel sektör işbirliği dahilinde,
patates siğiline dayanıklılık çalışmaları
yürütülerek, Megusta çeşidi, patates siğiline
dayanıklı bulunmuştur. 2013 yılından
itibaren Bakanlığımız ve TÜBİTAK
destekleri ile patates siğili hastalığına
dayanıklı yerli çeşitlerin geliştirilmesi
çalışmaları da başlatılmıştır. Çalışmanın ilk
yılında fazla sayıda yerli çeşit adaylarımızın
belirti vermediği tespit edilmiş ve çalışmalar
devam ettirilmektedir.
Ülkemizde patates üretiminde tohumluk
sektörünün büyük oranda dışa bağımlı
olması, ülkemizde patates tarımının geleceği
ve sürdürülebilirliği açısından büyük bir
tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle Türkiye
için “Ülkesel Patates Tohumluk Üretim
Sistemi’nin geliştirilmesi” bir zorunluluk
olarak görülmüştür. Bu sorunun çözümüne
yönelik olarak, 1 Kasım 2005- 31 Aralık
2009 tarihlerinde Patates Araştırma
Enstitüsü
Müdürlüğümüz
koordinatörlüğünde TÜBİTAK destekli 8
Enstitü ve 3 Üniversite ve 11 Özel sektör
firmasının katılımı ile “Ülkesel Patates
Tohumluk
Üretim
Sisteminin
Geliştirilmesi” projesi yürütülmüştür. Proje
çalışmalarının 2010 yılından itibaren devamı
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğümüzün
destekleri
ile
sürdürülmektedir. Bu proje kapsamında;
Tohumluk ve yemeklik üretim alanlarının
ayrılması konusunda adım atılarak Sivas,
Kayseri, Konya, Tokat, Kahramanmaraş,
Eskişehir, Erzincan, Erzurum, Kütahya ve
Niğde (Çamardı-Üçkapılı Köyü) illerinde
yaklaşık 208 000 hektarlık alan, farklı
kademelerde
üretilebilecek
tohumluk
patates üretim alanı olarak belirlenmiş ve
patates tohumluk üretimleri belirlenen
bölgelerde yapılmaktadır.
Ülkemizde doku kültürü yöntemi ile patates
tohumluk üretimi yokken, proje ile Niğde
Patates Araştırma Enstitüsü, Ege Tarımsal
Araştırma Enstitüsü, Doğu Anadolu
Tarımsal Araştırma Enstitüsü ve Ege
Üniversitesinde
tohumluk
üretimi
yapabilecek doku kültürü laboratuvarları ve
seralar pilot tesisler olarak kurulmuştur. Bu
tesisler özel sektöre model oluşturularak
işletilmeye başlanmıştır.
Proje çalışmalarına destek veren özel sektör
tohumculuk kuruluşları proje çıktılarımızı
kullanmaya başlamışlar ve ülkemizde doku
kültürü
yöntemiyle
tohumluk
üretilebileceğini görerek yatırımlarına hız
vermişlerdir. 2010 yılından itibaren özel
sektöre doku kültürü yöntemi ile yerli
tohumluk üretim müsaadesi verilmiş ve
yerli
tohumluk
üretim
programı
başlatılmıştır. Projeye destek veren, Doğa
tohumculuk, Öztar Tohumculuk, Anka
Tohumculuk ve Toros Tohumculuk da doku
kültürü yetkisi alarak yerli tohumluk üretim
programlarını başlatmışlardır. Araştırma
çıktılarımızı kullanan Özel sektöre 2013
yılında kurdukları tesislerinde 33.454 ton
farklı kademelerde tohumluk üretimi
yaptırılarak, yaklaşık 26.8 milyon Avro’nun
ülkede kalması sağlanmıştır. Yaptığımız
araştırma çıktılarını uygulayan özel sektör
(Doğa Tohumculuk ve Anka Tohumculuk)
2012 yılı tohumluk üretim programlarından
gelen 2200 ton sertifikalı tohumluk patatesi
2013 yılında Azerbaycan’a ihracatını
yapmışlardır. Yine Doğa Tohumculuk 2014
289
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yılında da yaklaşık 3135 ton tohumluk
patates ihracatı yapmışlardır. Buradan da
görüleceği üzere, “Ülkesel Patates
Tohumluk
Üretim
Sisteminin
Geliştirilmesi” projesi hedefine ulaşmıştır.
4.4. Destekleme Politikaları
Birim alanda ürünü artırmak, depo ve
nakliye kayıplarını azaltmak yanında,
üreticiye araştırma, organizasyon, üretim
teknikleri eğitimi, tohumluk temini ya da
dağıtımının denetleme aşamalarında devlet
destek vermelidir. Özellikle patates
ihracatına yeterince destek verilmeli ve bu
desteğin uygulama zamanı çok iyi
ayarlanmalıdır.
2015 yılında ise sertifikalı patates
tohumluğu kullanan çiftçilere 40 TL,
sertifikalı patates tohumluğunu yurt içinde
üreten ve bunu belgelendirenlere 0.08
TL/kg, mazot desteği 4,85 TL, gübre desteği
6,60 ve toprak analiz desteği 2,5 TL/da
olmak üzere toplam 13,95 TL/da ödemesi
yapılmıştır.
Bunlar
çok
olumlu
gelişmelerdir.
4.5. Sonuç ve Öneriler
Önümüzdeki dönemde özellikle tohumluk
üretiminin, ithal tohumluğun çoğaltılması
şeklinde işleyen sistemden uzaklaşarak,
tohumluk üreticisi bir ülke konumuna
geçilmesi hedeflenmektedir. Bu konuda
uluslararası şirketlerin de Türkiye’de yatırım
yapmasını teşvik edici mekanizmaları
uygulamaya sokarak, Türkiye’nin bir
tohumluk üretim üssü olması sağlanabilir.
Halen
tohumluk
üretiminin
büyük
çoğunluğunun ithal tohumluğa bağımlı
olmasına rağmen, Niğde Patates Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü liderliğinde yürütülen
“Ülkesel Patates Tohumluk Üretim
Sisteminin
Geliştirilmesi”
projesi
çıktılarının kullanılması; doku kültürü
yöntemi ile yerli elit tohumluk üretimlerinin
başlaması, yerli çeşitlerin tescile sunulması
ve yerli çeşitlerimizin tescil edilmesi ve
ülkemizden
yerli
tohumluk
patates
ihracatının yapılması son derece olumlu
gelişmelerdir.
Kaynaklar
http://www.tuik.gov.tr/ Erişim Tarihi : 20.10.2015
http://www.fao.org/ Erişim Tarihi : 20.10.2015
http://comtrade.un.org/ Erişim Tarihi 25.10.2015
Onaran H., 2013. Patates Üretim ve Sorunları. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Türk
tarım Dergisi Sayı:214, Sayfa: 50-55 Ankara
Onaran H., 2014. Patates Üretimi, Sorunları ve Geliştirilen Çözümler. Türk Ziraat Haber
Dergisi. Ağustos 2014, Sayı: 50, Ankara
Patates Araştırma Enstitüsü Faaliyet Raporu 2014
290
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Antepfıstığı
Ümran ELDOĞAN
Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Antepfıstığı, ilk olarak Etiler tarafından
Güneydoğu Anadolu'da kültüre alınmıştır.
Daha o çağlarda kral sofralarına girmiş
olması, çok eskilerden beri kültür
çeşitlerinin bulunduğunu ve meyve
değerinin
bilindiğini
göstermektedir.
Antepfıstığı, dünyada kuzey ve güney yarı
kürelerinin 30-45° paralellerinde ekonomik
olarak
yetişebilmektedir.
Özellikle,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin antepfıstığı
yetiştiriciliğinde önemli bir yeri vardır.
Güneydoğu
Anadolu
Bölgesi,
antepfıstığının gen merkezlerinden birisi ve
ilk kez kültüre alınan yer olması yanında,
sahip olduğu kendine özgü ekolojik
özellikleri nedeniyle, antepfıstığının başarılı
bir şekilde yetişmesine ve yayılmasına
olanak
sağlamaktadır.
Antepfıstığı,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kayalık,
taşlık, besin elementlerince yoksul ve kireçli
topraklarda yetişebilen kanaatkâr bir
bitkidir. Ancak sulu taban arazilerde verim
ve kalitenin artığı da bilinmektedir.
100 gram antepfıstığı; 594 kalori, 20,8 g.
Protein, 51,6 g yağ, 16,4 g karbonhidrat ve 0
kolesterol içermektedir. Ayrıca 100 gramda
500 mg fosfor, 1020 mg potasyum, 136 mg
kalsiyum, 158 mg magnezyum, 7,3 mg
demir, 5,2 mg vitamin E, 7 mg vitamin C,
0,62 mg vitamin B1, 0.20 mg vitamin B2 ve
1.45 mg nikotinamide bulunmaktadır.
Antepfıstığı meyvesi fındık, badem ve
yerfıstığı
gibi
yağlı
meyvelerle
karşılaştırıldığında proteini, karbonhidrat ve
kalori değeri olarak birinci, yağ oranı
açısından ise fındıktan sonra ikinci sırayı
almaktadır. Besleyici özelliğinin yanı sıra
sadece çerez olarak değil şeker ve şekerli
ürünler sanayisinde de (dondurma, baklava
ve
çikolata)
hammadde
olarak
kullanılmaktadır. Antepfıstığının kandaki
kolesterol seviyesini düşürerek, kroner kalp
hastalığı riskini azaltıcı, kan şekerinin
yükselmesini önleyici, insan sağlığına
olumlu etkileri olduğu ifade edilmektedir.
2. Dünyada Durum
Dünya antepfıstığı üretiminde ilk üçe giren
ülke ve toplam üretime sağladıkları katkı
sırasıyla; İran: % 49,8, ABD: % 21,1 ve
Türkiye: % 12 (Tablo 1). Dünya antepfıstığı
ihracatına baktığımızda: İran ve ABD’nin
öne çıktığını görmekteyiz (Tablo 2)
291
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 1. Ülkelere Göre Dünya Antepfıstığı Üretim Miktarları (Ton)
S.N. Ülke
2009
2010
2011
2012
2013 Ortalama
%
1
İran
446.647 446.647 472.097
472.097 478.600 463.218 49.8
2
Amerika
161.025 236.775 201.395
231.000 196.930 205.425 22.1
3
88.600 112.079 12
Türkiye
81.795 128.000 112.000
150.000
4
54.516
Suriye
61.484 57.471 55.610
57.195
57.255 6.2
5
74.000
Çin
45.000 58.000 74.000
74.000
65.000 7.0
6
11.000
Yunanistan
10.124
8.998
9.580
10.000
9.940 1.1
7
3.202
İtalya
3.110
9.170 10.801
2.850
5.827 0.6
8
10.073
Diğerleri
9.634
9.401
9.498
8.909
9.503 1.0
Dünya
818.819 954.462 944.981 1,005,201 916,921 930.866 100
Kaynak: FAOSTAT (17.12.2015)
Tablo 2.Ülkelere Göre Dünya Antepfıstığı İhracat Değerleri
Ülkeler
İhracat Değeri–2013
(Bin Dolar)
ABD
1.100.884
İran
335.237
Çin
334.734
Almanya
112.070
Lüksemburg
6063
Hollanda
94.309
Belçika
67.262
Suriye
40.686
Afganistan
25.517
Türkiye
48.008
İtalya
8006
Genel Toplam
2.273.182
Pay (%)
48
15
15
5
0
4
3
2
1
2
1
100
Kaynak: FAOSTAT (18.12.2015)
3.Türkiye’ de Durum
Türkiye’nin yıllık ortalama antepfıstığı
üretimi son yirmi yılda 40.000 ton/yıl’dan
120.000 ton/yıl’a çıkarak yaklaşık üç kat
artmıştır.
Ülkemizde
antepfıstığı
yetiştiriciliğinin geçmişine ve şimdiki
durumuna
baktığımızda
yetiştiricilik
genellikle kuru koşullarda yapılmaktadır.
Son
yıllarda sulamanın
antepfıstığı
üretimindeki önemini fark eden üreticiler
tarafından çok az bir alanda (Yaklaşık %3
2014
ÇKS)
sulama
yapılmaktadır.
Antepfıstığı üretiminin kurak alanlarda
yapılması verim ve kalitenin yağışa
bağımlılığını
arttırmaktadır.
Ayrıca
antepfıstığı ağaçlarının mutlak periyodisite
eğiliminde olması nedeniyle üretimde yıllara
göre dalgalı (inişli çıkışlı) seyir söz konusu
olup: 2012 yılında 150.000 ton ile üretimde
rekor kırılmışken. 2013 yılında rekoltede
sert bir düşüş gerçekleşmiştir 88.600ton/yıl
(Şekil1). 2014 yılı üretim miktarı 88.000
ton/yıl olup 2015 yılı Türkiye toplam
antepfıstığı 144.000 ton/yıl olarak tahmin
edilmektedir.
292
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil1. Uzun Yıllar Türkiye Antepfıstığı Üretimi
160000
140000
120000
100000
80000
60000
40000
20000
2014
2013
2012
2011
2010
2009
2008
2007
2006
2005
2004
2003
2002
2001
2000
1999
1998
1997
1996
1995
1994
1993
1992
1991
0
Kaynak: (TÜİK-2015)
Antepfıstığı yıllık üretim miktarına
baktığımızda üç yılda bir üretim miktarının
en yüksek seviyeye ulaştığını, üç yılda bir de
en alt seviyeye indiğini görmekteyiz. (şekil
1) Bu durum üretimin yoğun olarak kuru
koşullarda yapılması, dolayısıyla iklim
koşullarından fazla etkilenmesi ve üretilen
çeşitlerin
peryodisite
göstermesinden
kaynaklanmaktadır. Antepfıstığı yıllık
üretimindeki
bu
dalgalanma;
ürün
fiyatlarında da yıllık dalgalanmalara neden
olmaktadır.(Tablo3)
Tablo 3.Aylara Göre Kuru Kırmızı Kabuklu Antepfıstığı Ortalama Fiyatları (TL)
Yılı
Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran
Temmuz Ağustos
Eylül Ekim Kasım Aralık
Ort.
2010
9,1
11,3
11,4
11,9
11,4
10,8
10,7
10,6
10,4
10,1
10,2
10,2
10,7
2011
10,5
10,7
10,8
10,6
10,5
10,9
10,8
10,6
10,4
10,7
10,7
10,9
10,7
2012
10,9
10,7
10,8
10,7
10,7
10,4
10,1
9,7
8,6
8,1
8,4
8,5
9,8
2013
8,4
8,5
8,6
10,2
10,2
10,9
11,2
11,2
12,1
13,9
13,1
15,3
11,2
2014
16,5
17,0
18,0
20,0
22,0
23,0
22,0
23,0
24,0
25,0
23,1
22,2
21,3
2015
21,7
21,5
21,4
18,2
19
18,6
16,8
18,1
17,2
17,3
17,4
17,2 18,7
Kaynak: Gaziantep Ticaret Borsası (GTB, 17.12.2015)
Türkiye de bölgelere göre antepfıstığı
üretimine bakıldığında üretimin ekolojik
koşulların
uygunluğu
nedeniyle,
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ( % 86 )
yoğunlaştığını görülmektedir Tablo-4’de
görüldüğü üzere bu bölgeyi Akdeniz ve Ege
bölgesi izlemektedir. Bu tablodan da
görüldüğü üzere antepfıstığı Güneydoğu
Anadolu bölgesi için önemli bir meyve türü
olup Türkiye’nin toplam antepfıstığı
Üretiminde bu bölge çok önemlidir.
Bölgede sulama imkânlarının artması ve
bölge üreticilerinin bilinçlenmesi toplam
ülke üretimine olumlu yansıyacaktır.
293
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4. Türkiye de Bölgelere Göre 2014 Yılı Antepfıstığı İstatistikleri
Üretim
Ağaç Sayısı
Bölge Adı
Alan (da)
Ton
(%)
M. Veren
M. Vermeyen
Toplam
Güneydoğu
2.718.213 69.452
86 36.229.534
10.226.156 46.455.690
Ege
26.293
5.028
6
1.386.523
437.013 1.823.536
Akdeniz
71.751
3.715
5
1.069.744
349.253 1.418.997
Diğer
7.081
1.805
2
643.711
140.171
783.882
Gnl. Toplam 2.823.338 80.000 100 39.329.512
11.152.593 50.482.105
Kaynak: TÜİK,( 17.12.2015)
Türkiye’ de illere göre antepfıstığı üretimine
baktığımızda: Gaziantep ve Şanlıurfa ilk iki
sırayı almaktadır, diğer iller ise tabloda
sıralanmaktadır (Tablo 5).
Tablo 5. Türkiye de İllere Göre 2014 Yılı Antepfıstığı İstatistikleri
Üretim
Ağaç Sayısı
İller
Alan (da)
Meyve
Meyve
Ton
Toplam
Veren
Vermeyen
Gaziantep
1.298.452
17.231 16.389.700
3.561.788 19.951.488
Şanlıurfa
885.071
21.494 12.011.410
3.656.535 15.667.945
Siirt
190.663
15.228
2.942.800
1.344.000 4.286.800
Adıyaman
248.538
9.704
3.864.070
1.076.910 4.940.980
Kahramanmaraş
66.603
2.438
798.250
236.900 1.035.150
Kilis
59.477
2.349
588.823
65.424
654.247
İzmir
6.680
1.281
244.620
59.401
304.021
Manisa
10.490
2.045
649.880
259.117
908.997
Mersin
4.990
1.232
257.109
109.903
367.012
Mardin
10.141
1.213
178.862
142.572
321.434
Çanakkale
4.704
769
377.276
13.680
390.956
Batman
20.773
692
110.880
276.205
387.085
Diyarbakır
4.442
1.511
135.529
87.010
222.539
Diğer
12.314
10.813
915.832
263.148 1.265.990
2.823.338
88.000 39.329.512
11.152.593 50.482.105
Genel Toplam
Kaynak:TÜİK,(18.12.2015)
Türkiye’de antepfıstığı üretiminde öne çıkan
iller; Gaziantep, Şanlıurfa, Siirt, Adıyaman
ve Kahramanmaraş olup toplan üretim
alanının % 95,3’ü bu beş ilde bulunmakta ve
toplam ülke üretimin % 75,1’i bu illerden
sağlamaktadır. (Tablo 5) Türkiye de
Antepfıstığı toplam üretimi; son beş yılın
ortalamasına göre 113,320 ton/yıl olup
üretim artışı bakımında öne çıkan bir
üründür. Sert kabuklular grubunda yer alan
ve kendine yeterli olan diğer ürünler ise %
106,6 oranı ile antepfıstığıdır (Tablo 6)
4.Sonuç
Türkiye’de birçok tarım ürününde olduğu
gibi
antepfıstığının
da
üretiminden
tüketimine kadar bazı sorunları vardır.
Sorunların tespiti, kuşkusuz çözüme yönelik
294
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
önerileri de beraberinde getirmektedir.
Türkiye’de
antepfıstığıü
üretiminde
periyodisitenin olumsuz etkileri sonucu arz–
talep dengesi oluşamamaktadır. Bazı
kültürel işlemlerle, özellikle de sulama ile
hem periyodisite eğiliminin azaltılması hem
de
verimin
arttırılması
mümkün
olabilecektir.
Tablo 6. Antepfıstığı Denge Tablosu
Üretim Arz= Kullanım İthalat Tüketim Kişi başına
Yeterlilik
Piyasa yılı
(Bin Ton)
(Ton)
(Ton)
(Ton) tüketim (kg) derecesi (%)
2013/2014
88.600
86.662
277
77.788
1
106.6
2012/2013
150
146.389
139 125.856
1.66
111.56
2011/2012
112
109.258
58 101.843
1.36
102.94
2010/2011
128
124.850
50
86.385
1.59
102.22
2009/2010
82
79.862
112
74.505
1.03
102.76
Kaynak: TÜİK,( 18.12.2015)
Dış pazarda alıcı bulabilecek, albenisi
yüksek, peryodisite eğilimi düşük çeşitlerin
üretilmesi gerekmektedir. Böylece üretimde
istikrar sağlanarak arz–talep dengesi
kurulabilecek, hem de dış pazarda istikrarın
korunması mümkün olabilecektir. Türkiye
kendi ürettiğini tüketen bir ülke olarak adeta
kapalı bir pazar görünümünde olup, Dünya
antepfıstığı üretim potansiyeline denk payı
alamamaktadır. Antepfıstığı ihracatında
kaliteli ürün, üretim maliyeti, fiyat istikrarı
ve tanıtım çok önem taşımaktadır.
Türkiye’de antepfıstığının en fazla üretildiği
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kuru ve
sıcak iklimi ve depolama koşullarının
uygunluğu nedeniyle aflatoksin oluşum
şartlarının minimum olduğu bir iklim ülke
üretimi için büyük avantajdır. Türkiye dünya
piyasalarına
kaliteli
lezzetli
‘’Türk
antepfıstığı’’
imajını
yerleştirmelidir.
Özellikle yerli antepfıstığı çeşitlerimizin
rakip ülkelerde yetişen çeşitlerden tat
yönünden
çok
üstün
olduğu
vurgulanmalıdır. Yeterince tanıtılırsa rakip
ülke ürünlerine göre daha yüksek fiyattan
alıcı
bulabilecektir.
Türkiye’de
antepfıstığında en önemli sorun, rakip
ülkeler göre verimdeki düşüklüğünün yanı
sıra peryodisiteye bağlı dalgalı üretim ve
buna bağlı olarak fiyattaki istikrarsızlıktır.
Son yıllarda üretimde yenilik ve AR-GE
sonuçlarının
üreticiler
tarafından
benimsenerek uygulamalardaki olumlu
gelişmeler, antepfıstığı yetiştiriciliğine
ilginin artmasını sağlamaktadır. Yakın
zamanda iç tüketimimizin çok üzerinde
üretim olması beklenmektedir. İç tüketim
fazlası antepfıstığının dış pazara sunulması
zorunluluktur. Düzenli antepfıstığı kapama
bahçe tesislerindeki artışlar, verimliliği
artıracaktır. Bu durum üretim maliyetini
düşürerek, uluslararası pazarda rekabet
gücümüzü artırabilecektir.
295
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kaynaklar
FOOD AND AGRICULTURE ORGANIZATION OF THE UNITED NATIONS (FAO),
2014. http://faostat.fao.org/site/567/desktopdefault.aspx?pageıd=567#ancor Erişim tarihi:
18.12.2015
TÜRKİYE İSTATİSTİK KURUMU (TUİK) 2014.
http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul Erişim tarihi: 18.12.2015
TEKİN, H. ve ark. 2001. Antepfıstığı Yetiştiriciliği Antepfıstığı Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü Yayın No: 13 GAZİANTEP/2001
296
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Ülkesel Arpa Yetiştiriciliği
İbrahim KARA
Bahri DAĞDAŞ Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Karatay/KONYA
1.Giriş
Arpa, Dünya’da ve Türkiye’de serin iklim
tahılları arasında ekiliş alanı ve üretim
bakımından buğdaydan sonra ikinci sırada
yer almaktadır. Geniş bir adaptasyon
kabiliyetine sahip olduğundan Ülkemizin
hemen
hemen
her
bölgesinde
yetiştirilmektedir (1). Bundan dolayı da
Ülkemiz tarımında oldukça önemli bir yere
sahiptir. Türkiye ekonomisinde önemli bir
yeri olan serin iklim tahılları grubunda yer
alan
arpanın
doğrudan
insan
beslenmesindeki yeri çok azdır. Arpa dane
olarak hayvan yemi, malt ve bira
endüstrisinin
hammaddesi
olarak
kullanılmakla
birlikte
sapları
da
hayvancılıkta yem ve altlık olarak
kullanılmaktadır. Bunların yanında arpadan
elde edilen malt şurubu ekmek ve şekerleme
sanayinde, dokuma endüstrisinde, tıpta,
sirke ve maya yapımında kullanılmaktadır.
2. Dünyada Arpa Üretimi
Dünyada arpa 2013 verilerine göre yaklaşık
49,8 milyon hektar üretim alanı ve 144,8
milyon ton üretim miktarı ile serin iklim
tahılları içerisinde buğdaydan sonra yer
almaktadır. Bu üretimde en fazla payı
yaklaşık 15,4 milyon ton ile Rusya
Federasyonu almaktadır. Daha sonra
sırasıyla Almanya (10,34 milyon ton) ve
Fransa (10,32 milyon ton) gelmektedir.
Türkiye ise 7,90 milyon ton üretim
miktarıyla 6. Sırada yer almaktadır (2).
Dünya arpa üretim miktarına yıllar bazında
bakıldığında 2011 yılında toplam üretim
yaklaşık 133,0 milyon ton gerçekleşirken bu
rakam 2012 yılında 133,5 milyon ton, 2013
yılında ise 144,8 milyon ton olarak
gerçekleştiği görülmektedir. Dünya arpa
üretiminde son üç yılın verilerine
bakıldığında 2011 yılına göre 2012 yılında
fazla bir değişim olmadığı, 2013 yılında ise
yaklaşık % 8,9 oranında artış meydana
geldiği görülmektedir.
Son üç yılın verilerine göre en çok arpa
üreten ülkeler ve üretim miktarları Tablo
1’de görülmektedir.
297
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 1. Yıllara ve Ülkelere Göre Dünya Arpa Üretimi (1000 ton)
Ülkeler
Rusya Federasyonu
Almanya
Fransa
Kanada
İspanya
Türkiye
Ukrayna
Avustralya
Toplam
Dünya Üretimi
2011
16.938
8.734
8.775
7.756
8.287
7.600
9.098
7.995
75.183
134.279
2012
13 952
10.422
11.347
8.012
5.977
7.100
6.936
8.221
71.967
132.350
2013
15.389
10.344
10.316
10.237
10.058
7.900
7.562
7.472
79.278
144.755
Kaynak: Faostat
3. Türkiye’de Arpa Üretimi
Ülkemizde arpa üretimi, arpanın geniş
adaptasyon kabiliyeti nedeniyle hemen her
coğrafi bölgede yapılmakla birlikte daha çok
kuraklık riskinin yoğun olduğu, diğer
bölgelere nispeten daha düşük yağış alan İç
Anadolu, Güney Doğu Anadolu ve geçit
bölgelerinde kışlık olarak yapılmaktadır.
Üretilen arpanın yaklaşık % 90’ı hayvan
yemi olarak kullanılmaktadır (1).
Türkiye’de arpa ekiliş alanı, alınan toplam
ürün miktarı ve birim alandan elde edilen
verim yıllara göre değişmektedir. Uzun
yıllar değerlendirildiğinde ise birim alandan
alınan ürün miktarında oldukça önemli
artışlar olduğu görülmektedir. 1930’lu
yıllarda 1,3 milyon ha ekim alanı ve 89 kg/da
verim değerine sahip olunmasına karşı 2014
yılında 2.72 milyon ha ekim alanı ve 232
kg/da verim değerlerine ulaşılmıştır (1)(3),
2014 yılı verilerine göre Türkiye’de arpa
2.72 milyon ha alanda ekimi yapılarak 6,3
milyon ton ürün elde edilmiştir. Ortalama
verim ise 232 kg/da olarak gerçekleşmiştir.
Son yıllarda birim alandan alınan arpa
verimi miktarlarına bakıldığında Dünya arpa
verim
değerleri
civarında
olduğu
görülmektedir (1) (3). Arpa veriminin son
yıllarda artmasına sebep olarak; ıslah
çalışmaları sonucu yüksek verimli çeşitlerin
geliştirilmesi, üreticilerin bilinç düzeylerinin
artması ve sertifikalı tohumluk kullanım
oranının artması gösterilebilir (4).
Tablo 2. Yıllara Göre Türkiye Arpa Ekim Alanı, Üretimi ve Verimi
Arpa
Üretim Alanı (1000 ha)
Üretim (1000 ton)
Verim (kg/da)
2010
3.007
7.250
241
2011
2.856
7.600
266
2012
2.749
7.100
258
2013
2.721
7.900
290
2014
2.717
6.300
232
Kaynak: TÜİK.
Türkiye’de arpa üretim miktarlarına iller
bazında bakıldığında yıllara göre değişim
göstermekle birlikte 2014 verilerine göre
yaklaşık 733 000 ton üretim miktarıyla
Konya’yı ilk sırada görmekteyiz. Konya’yı
sırasıyla 460 000 ton ile Ankara, 335 000 ton
ile Şanlıurfa, 304 000 ton ile Kayseri ve 276
000 ton ile Afyonkarahisar illeri takip
etmektedir (Tablo 3). Bu 5 ilin ülkemiz
toplam arpa üretimindeki payı ise yaklaşık
% 35’ dir.
298
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 3. Yıllara ve İllere Göre Türkiye’de Arpa Üretim Miktarları (ton)
İller
Konya
Ankara
Ş. Urfa
Kayseri
Afyonkarahisar
Diğer İller
Toplam
2010
654.000
706.000
486.000
289.000
414.000
4.691.000
7.240.000
2011
929.000
687.000
449.000
304.000
331.000
4.000.000
7.600.000
2012
707.000
551.000
581.000
302.000
275.000
4.684.000
7.100.000
2013
839.000
684.000
613.000
343.000
336.000
5.085.000
7.900.000
2014
733.000
460.000
335.000
304.000
276.000
4.192.000
6.300.000
Kaynak: BÜGEM
4. Bölgemizde Arpa Üretimi
Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün tarla
bitkileri konusunda sorumlu olduğu iller
Konya, Karaman, Aksaray, Nevşehir ve
Niğde’dir. Bu illerin toplam arpa üretim
alanları ve üretim miktarlarına baktığımızda,
yıllara göre değişmekle birlikte 2014 yılı
verilerine göre Türkiye Arpa üretim alanının
% 18’ini oluştururken, üretim miktarının ise
yaklaşık % 19’unun bu 5 ilden karşılandığı
görülmektedir. Birim alandan elde edilen
verim
miktarında
ise
Türkiye
ortalamasından yaklaşık % 6,5’luk bir
fazlalık olduğu gözlenmektedir. Bu iller
arasında Konya 2 577 000 da alan ve 733
000 ton üretim miktarıyla Türkiye genelinde
olduğu gibi bölgede de ilk sırayı almaktadır.
Daha sonra sırasıyla (üretim miktarına göre)
Aksaray, Karaman, Nevşehir ve Niğde illeri
gelmektedir (Tablo 4).
Tablo 4. 2014 Yılı Bölgemiz İlleri Arpa Üretim Alanları, Üretim Miktarları ve Verimleri.
2012
İller
2013
2014
Ekim Alanı
(1000 da)
Ürün
(1000 t)
Verim
(kg/da)
Ekim Alanı
(1000 da)
Ürün
(1000 t)
Verim
(kg/da)
Ekim Alanı
(1000 da)
Ürün
(1000 t)
Verim
(kg/da)
Konya
2.749
707
257
2.524
839
332
2.577
733
284
Aksaray
771
228
296
785
262
333
774
157
203
Karaman
508
128
251
623
183
293
570
146
256
Nevşehir
670
149
223
635
195
308
642
113
177
Niğde
269
68
254
280
90
320
268
45
168
Toplam
4. 967
1.280
258
4.847
1.569
324
4.830
1.194
247
Türkiye
27.490
7.100
258
27.205
7.900
290
27.172
6.300
232
Kaynak: BÜGEM
5. Arpa Üretiminin Sorunları
Türkiye’de arpa üretiminin başlıca sorularını
kuraklık, düşük sıcaklıklar, hastalık ve
zararlılar ile kalite olarak sayabiliriz.
Türkiye’de arpa üretimi büyük oranda
yağışa dayalı olarak yapılmaktadır. Arpa
üretiminin yoğun olarak yapıldığı İç
Anadolu ve Geçit Bölgelerinin iklim
verilerini incelediğimizde yağış rejiminin
yıllara göre ve yıl içerisinde düzensiz ve
yetersiz
(250-400
mm),
olduğu
görülmektedir (3). Yağış rejimindeki
yetersizlik ve düzensizlik, üretimin büyük
299
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
çoğunluğunun yağışa dayalı olarak yapılan
arpada verimin düşük olmasına neden
olmaktadır. Nitekim geçmiş yıllardaki arpa
üretim alanları ve miktarları incelendiğinde
bazı yıllarda üretim alanında önemli bir
değişiklik olmamasına rağmen üretim
miktarında önemli
düşüşler olduğu
görülebilmektedir (3) (1). Arpa verimini
etkileyen önemli unsurlardan biri de düşük
sıcaklıklardır. Özellikle kışın kar örtüsüz
geçtiği yıllarda düşük sıcaklıkların arpada
büyük oranda soğuk zararına yol açmakta ve
verimde düşüşlere neden olmaktadır. Arpa
üretiminde yetiştirme tekniği ile ilgili olarak
yapılan yanlışlar da çeşitlerin verim
potansiyellerini
önemli
oranda
etkilemektedir. Bunların başında arpanın
kışa dayanmadığı gerekçesiyle yapılan
yazlık ekimler gelmektedir. Bundan dolayı
verimde önemli kayıplar yaşanmaktadır.
Arpa tarımında kuru koşullarda yıllık
yağışın 400 mm’yi geçtiği yıllarda, sulu
koşullarda ise sulamaya ek olarak yapılan
azotlu gübrelemelere tepki olarak ortaya
çıkan yatma problemleri ülkemizin arpa
verim ve kalitesini etkileyen en önemli unsur
olarak karşımıza çıkmaktadır (7). Arpada
verimi düşüren unsurlardan biri de
hastalıklardır. Değişen iklim ve çevre
şartlarına bağlı olmakla birlikte arpanın
önemli hastalıklarından olan Arpa Çizgi
hastalığının % 12’lik, Arpa Yaprak Lekesi
hastalığının % 20’lik ve külleme hastalığının
da % 5 – 30’luk verim kayıplarına neden
olduğu ortaya konulmuştur. (5).
Kaynaklar
1. TÜİK. www.tuik.gov.tr (01.01.2015)
2. FAOStat. www.faostat.fao.org (01.01.2015)
3. Meteoroloji verileri. www.mgm.gov.tr (01.01.2015)
4. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı www.tarim.gov.tr (01.01.2015)
5. Aktaş, H. 2001. Önemli Hububat Hastalıkları ve Sürvey Yöntemleri Kitapçığı. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar Genel Müdürlüğü Bitki Sağlığı Araştırmaları
Daire Başkanlığı. Ankara.
6. BÜGEM, 2013. http://www.bugem.gov.tr (01.01.2015)
7. Akar T., Avcı M., Düşünceli F., Tosun H., Albustan S., Yalvaç K., Sayım İ., Özen D.,
Ozan A., N., Sipahi H., Orta Anadolu ve Geçit Bölgelerinde arpa (H. vulgare) tarımının
sorunları ve çözüm yolları . Orta Anadolu’da Hububat Tarımının Sorunları ve Çözüm
Yolları Sempozyumu Sayfa:77-86 08-11 Haziran 1999, Konya.
300
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Aspir
Arzu KÖSE
Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü
1.Giriş
Yağlı tohumlu bitkiler içerdiği yağ, protein,
mineral ve vitaminler nedeni ile insan ve
hayvan beslenmesinde büyük bir öneme
sahiptir (Kayahan, 1981). Bu bitkiler gerek
bitkisel yağ gerekse karma yem sektörüne
hammadde kaynağı oluşturmanın dışında,
son yıllarda biyodizel sektöründe de büyük
bir öneme sahip olmuştur. Ülkemizde bir yıl
içinde tüketilen yağın büyük bir kısmı ithalat
yolu ile karşılanmaktadır. 2014 yılında ise
yaklaşık 4.3 milyar dolarlık yağlı tohum,
ham yağ ve türevleri ithalatı söz konusu
olmuştur (Anonim, 2015 a). Uzun yıllardan
beri devam eden bitkisel yağ açığının
giderilmesi için yağ bitkilerinin üretiminin
artırılması bir zorunluluktur. Üretimi
artırmada, temel unsur verim ve ekim
alanlarının
artırılmasıdır.
Ülkemizde
üretime konu olan yağ bitkilerinin verim
değerlerini artırmak için gerek ıslah gerekse
yetiştirme
tekniği
çalışmaları
hızla
sürmektedir. Türkiye’de özellikle yağlı
tohumlu bitkiler için yeni ekiliş alanları
yaratma oldukça güçtür.
Genellikle bir yağlı tohumlu bitkinin ekiliş
alanındaki artış başka bir bitkinin alanında
daralmaya neden olmaktadır. Örneğin;
Trakya bölgesinde kolza ekiliş alanları
arttıkça ayçiçeği alanları daralmakta;
Çukurova Bölgesi’nde ise soya ekilişleri
arttıkça mısır ekiliş alanları daralmaktadır
(İlkdoğan, 2011). Ayrıca, Türkiye’de
üretimi yapılan yağlı tohumlu bitkilerin
ekiliş alanlarının ekolojik olarak marjinal
sınırlara gelmiş olması bitkisel yağ açığını
gidermede sınırlayıcı bir faktördür (Köse
ark., 2008). Bu nedenle ürün deseni
içerisine, coğrafi, ekolojik ve tarımsal
girdiler açısından daha mütevazi istekleri
olan diğer yağlı tohumlu bitkilerin girmesi
gerekmektedir (Baydar ve Turgut 1993).
Aspir; ayçiçeği, soya, kolza gibi diğer yağlı
tohumlu bitkilere oranla çok daha az su
isteyen,
kıraç
koşullarda
rahatlıkla
yetişebilen ve son yıllarda önemi artan iklim
değişiklikleri konusunda dikkat çeken bir
bitkidir.
301
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Aspir, gerek yemeklik yağ gerekse biyodizel
üretimi için önemli bir yağ bitkisi
konumundan olup kurağa dayanıklı bir bitki
olması nedeni ile diğer yağlı tohumlu
bitkilerle
ekim
alanlarını
paylaşma
yönünden rekabete girmemesi bitkinin
önemli avantajlarındandır. Ayrıca bitkinin
mütevazi istekleri yanında, tarımı için yeni
bir alt yapı gerektirmemesi bitkiyi cazip hale
getiren diğer bir unsurdur. Amerikan safranı
ve boyacı safranı gibi isimlerle de bilinen,
tek yıllık, geniş yapraklı, sarı, kırmızı,
turuncu, beyaz ve krem renklerinde
çiçeklere sahip, dikenli ve dikensiz tipleri
olan bu bitkinin, ortalama yağ oranı % 25-40
arasında değişmektedir (Köse ark., 2011).
Ayrıca
bitki,
çiçeklerinde
bulunan
Carthamin ve Carthamidin maddeleri
sayesinde,
boya
maddesi
olarak
kullanılmaktadır (Kızıl, 1999; Kızıl ark.
2008). Dünyada yılda 1000 ton aspir çiçeği
kullanıma konu olmaktadır (Rajvanshi,
2005). Bitki, Çin, Japonya, Hindistan ve İran
gibi pek çok ülkede, önceleri tıbbi amaçlarla
ve çiçekleri ise gıda ve kumaş boyacılığında
kullanılması amacıyla yetiştirilmiş, daha
sonraki dönemlerde ise, tohumundaki yağı
için
de
yetiştirilmeye
başlanmıştır
(Ramatallah ve ark. 1998; Guan ark. 1999;
Nagaraj ark. 2001).
2. Dünya’da Durum
2013 yılı verilerine göre Dünya aspir ekim
alanı 816.588 hektar, üretim 670.319 ton
ortalama verim ise 83 kg/da’dır. Aspir
üretimi yapan bazı ülkelere ait Tablo 1.
incelendiğinde ekim alanları bakımından ilk
sırayı 276.500 hektar ile Kazakistan almakta
olup bu ülkeyi sırası ile Hindistan, Arjantin,
Meksika, A.B.D., Türkiye, Tanzanya, Çin
takip etmektedir. Dünya aspir üretiminde ilk
sırayı %27’lik pay ile Kazakistan, %16,8’lik
pay ile Hindistan almaktadır. Bu ülkeleri
sırasıyla A.B.D (%14,7), Meksika (%14,2),
Arjantin (%7.7), Türkiye (%7) takip
etmektedir (Anonim, 2015)
Tablo 1. Aspir Üretimi Yapan Bazı Ülkelere ait Ekim Alanı, Üretim Değerleri ve Oranları
ile Verim Değerleri (2013)
Ekim Alanı
Payı
Üretim
Payı
Verim
Ülkeler
Hektar
%
Ton
%
Kg/da
Kazakistan
276.500 35.3
174.900
27.0
63
Hindistan
150.000 19.2
109.000
16.8
73
Arjantin
87.470 11.2
49.770
7.7
57
Meksika
80.454 10.3
91.788
14.2
114
A.B.D.
68.800
8.8
95.000
14.7
138
Türkiye
29.292
3.7
45.000
7.0
153
Tanzanya
24.000
3.1
13.000
2.0
54
Çin
23.000
2.9
36.000
5.6
156
Kırgızistan
14.000
1.8
12.863
2.0
92
Etiyopya
6.600
0.8
6.711
1.0
101
Dünya
816.588 100
670.319
100
83
Kaynak, http://faostat.fao.org
302
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Türkiye’de Durum
Aspir bitkisinin ülkemizdeki tarımı bölgesel
nitelikte
1940-45
yılları
arasında
Bulgaristan’dan gelen göçmenler aracılığı
ile Marmara Bölgesi’nde, Balıkesir
yöresinde olmuştur. Bu yıllardan sonra aspir
tarımı Orta Anadolu ve Geçit bölgelerinde
yaygınlaşmaya başlamıştır. Bitki en geniş
ekim alanına 2.200 hektar ile 1976 yılında
ulaşmıştır. Bu tarihlerden sonra bitkiye
gereken destek ve önemin verilmemesi
nedeni ile gerek ekim alanlarında gerek ise
üretimde hızlı bir düşüş yaşanmıştır. 19912000 döneminde aspir ekim alanı 88 hektar,
üretim ise 99 ton’a düşmüştür. 2003 yılında
250 hektar olan aspir ekim alanları 2006
yılında 430 hektara ulaşmış olup, ekim
alanları ve üretimdeki artış, bu yıldan sonra
giderek hız kazanmaya başlamıştır. Bunun
sebebi ise aspir bitkisine verilen devlet
destekleri olmuştur. Bu sayede, aspir ekim
alanları ve üretim değerleri her yıl bir önceki
yıla göre ciddi artış göstermiştir (Tablo 2).
2014 yılı verilerine göre ülkemizde, 43.935
hektarlık alanda 62.000 ton aspir üretimi
gerçekleşmiştir (Anonim, 2015 c).
2006 yılında başlayan aspir destekleri 2015
yılında da devam etmiştir. Tablo 3’ün
incelenmesinden de anlaşılacağı üzere
çiftçilerimize dekar başına toprak analiz,
mazot, gübre ve sertifikalı tohumluk
kullanım desteği ödemesi yapılmaktadır.
Ayrıca aspir üretiminde kilogram başına
yağlı tohum desteği söz konusu olmaktadır.
Bununla beraber 2015 yılında sözleşmeli
aspir üreticilerine dekara 15 TL destekleme
ödemesi planlanmıştır (Anonim, 2015 d).
Aspir bitkisine sağlanan önemli desteklerin
yanında, 2013 yılında Gıda Tarım ve
Hayvancık Bakanlığı ile Enerji Bakanlığı
arasında imzalanan bir protokolle aspirde
ürün alım garantisi sağlanmıştır. Bu durum,
aspir üretiminin artışında ve sürekliliğinin
sağlanmasında büyük bir öneme sahiptir.
Ülkemizde aspir ürün satış fiyatları 2005
yılında 28 kr/kg iken giderek artış
göstermiştir. olup, 2013 yılında ortalama 76
kr/kg’lık değere sahip olmuştur.
Tablo 2.Türkiye’de Yıllara Göre Aspir Ekim Alanları ve Üretim Değerleri
Yıllar
Ekim Alanı (Hektar)
Üretim (Ton)
2004
165
2005
173
2006
430
2007
1.694
2008
5.385
2009
21.515
2010
13.498
2011
13.167
2012
15.592
2013
29.259
2014
43.935
Kaynak, http://www.tuik.gov.tr
303
150
215
395
2.280
7.068
20.076
26.000
18.228
19.500
45.000
62.000
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 3. Aspir Bitkisine Verilen Destek Miktarları (2015)
Destek Adı
Ödenen Miktar
Toprak Analiz Desteği
Dekara 2,5 TL
Mazot Desteği
Dekara 7,9 TL
Gübre Desteği
Dekara 8,25 TL
Sertifikalı Tohumluk Kullanım Desteği
Dekara 4 TL
Sertifikalı Tohumluk Üretim Desteği
Kilogram 50 Krş.
Yağlı Tohumlar Desteği
Kilogram Başı 45 Krş.
Kaynak, http://www.resmigazete.gov.tr
2014 yılı hasat dönemi sonrası genel olarak
ürün kilogram fiyatı ise 67-77 kuruş arasında
değişmekte iken 2015 yılında aspir ürün
satış fiyatları 1-1.20 TL arasında değişim
göstermiştir. Türkiye’de aspir bitkisinin
ıslahı ve yetiştirme tekniği ile ilgili ilk
çalışmalar 1929-30 yıllarında Eskişehir
Sazova Tohum Enstitüsü’nda başlatılmıştır.
Bu çalışmalar ile yurt içinden ve yurt
dışından toplanan materyal
gözden
geçirilmiş 1931 yılında Yenice, 1977 yılında
ise Dinçer çeşitleri tescil ettirilmiştir. 1985
yılında ise 5-154 hattı için üretim izni
alınmıştır (Anonim, 1987). Aspir de uzun
yıllardan beri süren ıslah ve agronomi
çalışmalarına karşın bitkinin Türk tarımında
hak ettiği yeri alamaması nedeni ile
kuruluştaki ıslah çalışmaları 1988 yılında
durdurulmuştur. Geçit Kuşağı Tarımsal
Araştırma Enstitüsü 2000’li yılların
başından itibaren ülke ihtiyaçlarını dikkate
alarak Aspir Araştırmalarına yeniden
başlanmış, 2005 yılında Remzibey çeşidini
tescil ettirmiştir (Anonim, 2006). Enstitü,
gerek üreticinin gerek ise sanayicinin
isteklerini dikkate alarak devam eden ıslah
çalışmaları sayesinde, 2011 yılında yüksek
yağ, düşük selüloz içeriğine sahip Balcı
çeşidini tescil ettirerek üretime almıştır
(Anonim, 2011). Geçit Kuşağı Tarımsal
Araştırma Enstitüsü aspir üretimini
yaygınlaştırmak ve çiftçilere tanıtmak amacı
ile 2009 yılında toplam 33 il 150 lokasyonda
demostrasyonlar yürütmüştür. Tarımsal
Araştırmalar
ve
Politikalar
Genel
Müdürlüğü bünyesinde yer alan Trakya
Tarımsal
Araştırma
Enstitüsü
ıslah
çalışmalarına 2003 yılında başlamış olup,
2012 yılında yüksek yağ içeriğine sahip
Linas çeşidini 2014 yılında ise Olas çeşidini
tescil ettirmiştir. 2008 yılında aspir ıslah
araştırmalarına başlayan Bahri Dağdaş
Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü
ise 2013 yılında kışa dayanımı yüksek Ayaz
çeşidine üretim izni almıştır. Ülkemizde,
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğü bünyesinde görev yapan
araştırma enstitülerinde ıslah çalışmalarının
yanında yetiştirme tekniği çalışmaları da
birlikte
üniversitelerde aspir bitkisi ile ilgili
araştırmalar son yıllarda hız kazanmıştır.
devam
304
etmektedir.
Bununla
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
5. Sonuç
Ülkemizdeki aspir üretimindeki artışın temel
kaynağını oluşturan devlet destekleri
yanında, ürün alım garantisi ve sözleşmeli
üretime verilen destekler, üreticilerin ürün
satışlarından duyduğu endişeleri gidermeye
başlamıştır.
Desteklerin
devamlılığı
sayesinde gelecek yıllarda da aspir bitkisinin
üretiminin hızlı bir şekilde artması
muhtemel görülmekte olup, bu uygulamalar
ülkemizdeki aspir üretim potansiyelinden
maksimum düzeyde faydalanmayı da
beraberinde
getirebilecektir.
Bununla
beraber aspir bitkisinin gerek mahsul gerek
ise tohumluk üretimini dar boğaza sokan
yabancı ot, hastalık ve zararlılar ile ilgili
mevcut ve muhtemel sorunların giderilmesi
verim kayıpları nedeni ile sıkıntı yaşayan
üretici için büyük önem arz etmektedir.
Kaynaklar
Anonim, 1987. Aspir Islah Çalışmaları Yıllık Gelime Raporları, Geçit Kuşağı Tarımsal
Araştırma Enstitüsü Yayınları, Eskişehir, 4 s.
Anonim, 2006. Ülkesel Aspir Islah Araştırmaları. Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsü
Yayınları, Yıllık Gelişme Raporu, Eskişehir, 8 s.
Anonim, 2011. Geçit Bölgesi Aspir Islah Araştırmaları Projesi, Yıllık Gelişme Raporu,
Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Yayınları, Eskişehir, 6 s.
Anonim , 2015 a. Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği http://bysd.org.tr E. Tarihi: 19.10.2015.
Anonim, 2015 b. Food And Agriculture Organization of the United Nation,
http://faostat.fao.org. E. Tarihi: 15.10.2015.
Anonim, 2015 c. Türkiye İstatistik Kurumu, http://www.tuik.gov.tr. E. Tarihi: 08.10.2015.
Anonim, 2015 d. Resmi Gazete, http://www.resmigazete.gov.tr. E. Tarihi: 12.10.2015
Baydar, H., Turgut, İ. 1993. Aspir (Carthamus tinctorius L.)’in Antalya Koşullarında Kışlık
Olarak Yetiştirilebilme Olanakları Üzerine Araştırmalar. Akdeniz Üniversitesi, Ziraat
Fakültesi Dergisi, 5 (1-2); 75-92.
Guan, Z. X., Zhang, H.Z., Wang, J.L.1999. Production Technology of Functional Food.
Light Industry Pres, Beijing, pp 50-52.
İlkdoğan, U. 2011. Türkiye’de Aspir Üretimi İçin Gerekli Koşullar ve Oluşturulacak
Politikalar, (Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarım Ekonomisi
Anabilim Dalı (Yayınlanmamış).
Kayahan, M. 1981. Beslenme ve İnsan Sağlığı Açısından Bitkisel Yağların Önemi, Gıda
Dergisi, (5); 23-30.
305
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kızıl, S., Gül, Ö. 1999. Diyarbakır Koşullarında Farklı Ekim Zamanlarının Aspirde
(Carthamus tinctorius L.) Boyar Madde Oranı, Taç Yaprağı Verimi ve Bazı Tarımsal
Karakterler Üzerine Etkisi. Türkiye 3. Tarla Bitkileri Kongresi, 15-18 Kasım, Adana, s.
241-246.
Kızıl, S., Cakmak, O., Kirici, S., Inan, M., A. (2008). Comprehensive Study on Safflower
(Carthamus tinctorius L.) in Semi-Arid Conditions. Biotechnology & Biotechnological
Equipment, 23(2); 947-953.
Köse, T.F., Köse, A., Karaman, Y. 2008. Kurak Koşullarda Aspir Bitkisinin Alternatif
Olarak Değerlendirilmesi, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi. Türkiye III. Tohumculuk
Kongresi, Nevşehir, s.141-146.
Köse, T.F., Köse, A. 2011. Anadolu Tarımsal Araştırma Enstitüsünde Yürütülen Aspir Islah
Araştırmaları ve Geliştirilmiş Çeşitler, GAP VI. Tarım Kongresi, 09-12 Mayıs, Şanlıurfa, s.
687-690.
Nagaraj, G., Devi, G.N., Srinivas, C.V.S. 2001. Safflower Petals and Their Chimical
Composition, Proc. V. International Safflower Conference, USA. pp 23-27.
Rajvansh, A.K. 2005, Development of Safflower Petal Collector, Proceedings of Sixth
International Safflower Conference, Turkey, 2005, pp 13-15.
Ramatallah, A.B., Babiker, E.E., Krishna, A.G., El Tinay, A.H. 1998. Changes in Chemical
Composition, Minerals and Amino Acids During Seed Growth and Development of Four
Safflower Cultivars, Plant Foods for Human Nutrition, Kluwer Academic Publishers,
Netherlands, 52; pp 161-170.
306
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tıbbi ve Aromatik Bitkiler
Musa KUZGUN
Dr. Saadet TUĞRUL AY
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Tıbbi ve aromatik bitkiler ile bunlardan elde
edilen birçok ürün insan hayatının her
alanına girmiş bulunmaktadır. Bu bitkiler
insanlar için besin ve enerji sağlama gibi
yaşamsal değer taşımamakla beraber, başta
ilaç sanayi olmak üzere, kimya, gıda,
kozmetik ve zirai mücadele sektörlerinde
hammadde olarak kullanılmakta ve ekonomik açıdan büyük değer taşımaktadırlar.
İnsanlık tarihi boyunca, çeşitli hastalıkların
tedavisi başta olmak üzere insanların
yararlandıkları tıbbi ve aromatik bitkiler,
sanayileşme ve sentetik maddelerin
keşfedilmesi ile birlikte popülaritesini belli
ölçüde kaybetmiştir. Ancak sentetik
maddelerin insan ve doğa ile uyuşmazlıkları
görüldükçe “yeşil dalga”, “yeşil devrim”,
“doğaya dönüş” şeklinde sloganlaşan
eğilimlerle son 30-40 yıldır modern dünyada
doğal ürünlere doğru bir dönüşüm söz
konusudur. Bu dönüşüm halen, ivmesi
artarak devam etmektedir.
Bilinen 250.000 bitkinin %15’inden fazlası
tıbbi amaçlarla kullanılmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde halkın yaklaşık %80’i
sağlıkları için geleneksel olarak ve ağırlıklı
biçimde şifalı bitkiler kullanmaya devam
etmektedir (Mukherjee, 1997).
Günümüzde, gelişmiş ülkelerce de önemi
anlaşılmış olan tıbbi ve aromatik bitkilerin
şifa amaçlı kullanım oranları Almanya’da
%40-50, ABD’de %42, Avustralya’da %48
ve Fransa’da %49 olarak bildirilmektedir
(Titz, 2004).
Dünya sağlık örgütünün on yıllardır bitkisel
tedaviyi benimsiyor olması, Türkiye’nin
tıbbi tedavilerde bitkisel tedavi ve alternatif
tedavi yollarını 2010’dan beri resmen
benimsemesi (Anonim, 2010) de göz önüne
alındığında, gelecekte tıbbi ve aromatik
bitkilerin hayatımızda çok daha önemli yer
tutacağı tahmin edilmektedir.
Kullanım alanı oldukça geniş olan tıbbi ve
aromatik bitkilerin kuru ve taze olarak bütün
bitki şeklinde ticareti yapılabildiği gibi, kök,
dal, çiçek, yaprak gibi bitki parçaları,
bunların parçalanmış veya öğütülmüş
halleri, farklı şekillerde hazırlanmış
ekstraktları şeklinde tek bir bitki veya
karışım yapılarak pazarlanabilmektedir.
307
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Ancak, hangi bitkilerin tıbbi ve aromatik
bitki olduğu, hangi ürünlerin bu bitkilerden
elde edildiği ile ilgili kesin bir liste
bulunmamaktadır. Bu nedenle tıbbi ve
aromatik bitkilerin gerek üretim, gerek
tüketim, gerekse iç ve dış ticareti ile ilgili
birbirinden çok farklı istatistik ve bilgiler
bulunmaktadır.
2. Dünyada Durum
Bugün dünyada kullanılan tıbbi ve aromatik
bitki sayısı Dünya Sağlık Örgütü'ne göre
20.000 civarındadır. Bunlardan 4.000 drog
(kurutulmuş ham veya yarı mamul bitkisel
materyal) yaygın bir şekilde kullanılırken
halen dünyada 2.000, Batı Avrupa'da ise 500
kadar tıbbi bitkinin ticareti yapılmaktadır.
Tıbbi amaçlı kullanılan bitkilerde 19912003 yıllarını kapsayan bir araştırmada,
yaklaşık 1,2 milyar dolar olan ortalama
dünya ithalatının yaklaşık %60’ının (690,3
milyon dolar) Hong Kong, ABD, Japonya,
Almanya
ve
Fransa
tarafından
gerçekleştirildiği tespit edilmiştir (Tablo 1).
Yine aynı dönemdeki dünya ortalama tıbbi
bitki ihracatının ise yaklaşık %60’ını Çin,
Hong Kong, ABD, Almanya ve Hindistan
gerçekleştirmiştir (Lange, 2006).
Tablo 1. Dünyada En Çok Tıbbi Bitki
İhracatı - İthalatı Yapan Ülkeler
İthalat
Ülke
H. Kong
ABD
Japonya
Almanya
Fransa
Toplam
İhracat
Değer (1000$)
Değer
Ülke
(1000$)
Çin
H. Kong
ABD
Almanya
Hindistan
Toplam
263.484
139.380
131.032
104.457
51.975
690.328
266.039
201.021
104.572
68.243
61.666
701.541
Kaynak: Lange, 2006.
110 ülkenin sıralandığı dünya tıbbi bitki
ihracat listesinde Türkiye 18. sırada yer
almıştır (Lange, 2002).
Tıbbi ve aromatik bitkiler içinde yer alan
baharatın dünya ticaretindeki yeri son 10
yılda iki kat artmıştır. 2002’de 2,7 milyar
dolar olan dünya baharat ithalatı, 2012
yılında 7,4 milyar dolara ulaşmıştır. Benzer
şekilde 2002 yılında 2,6 milyar dolar olan
dünya baharat ihracatı, 2012’de 7,7 milyar
dolar olmuştur. Dünya ihracat değerinin
%50’sini Hindistan, Vietnam, Endenozya,
Çin ve Hollanda gerçekleştirmektedir.
İthalatçı ilk 5 ülke ise ABD, Almanya, Suudi
Arabistan, Japonya ve Hollanda olup, dünya
ithalat
değerinin
%35’ine
sahiptir
(COMTRADE, 2013).
Yapılan bir araştırmada dünya tıbbi ve
aromatik bitki ithalat değerinin 2008 yılında
23,8 milyar dolar, ihracat değerinin ise 20,6
milyar dolar olduğu bildirilmiştir (Bayram
ve ark., 2010).
Bir başka kaynakta tıbbi ve aromatik
bitkilerin 2002 yılı dünya ticaretinde 60
Milyar dolar satış değerine ulaştığı
bildirilmektedir (WHO, 2003).
Tıbbi ve aromatik bitkilerden elde edilen
uçucu yağlar da dünya ticaretinde önemli bir
yer tutmaktadır. Uçucu yağların dünya
ihracat değeri 2,5 milyar dolar, ithalat değeri
ise 2,7 milyar dolardır. Uçucu yağlar
ticaretinde turunçgil yağlarının ilk sıralarda
yer aldığı, nane yağının da bunları izlediği
bildirilmiştir. En fazla uçucu yağ ihracatı
yapan ülkeler Çin, Hindistan, ABD, AB ve
308
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Brezilya olurken, başlıca uçucu yağ
ithalatçısı ülkeler ise AB, ABD, Japonya ve
İsviçre olup, toplam dünya ithalatının
3/4'ünü gerçekleştirmektedir (Bayram ve
ark., 2010).
3. Türkiye’de Durum
Türkiye florası, belirlenen 10.000’in
üzerinde bitki çeşidi ile Avrupa’nın
tamamının sahip olduğu bitki sayısına
(yaklaşık 12.000) yakın olup, büyük bir
çeşitlilik ve zenginlik göstermektedir.
Floranın 1/3’ünü tıbbi-aromatik bitkiler
oluşturmakta olup, 3.905 kadar bitki de
endemiktir. Türkiye’de iç ve dış ticareti
yapılan tıbbi ve aromatik bitkilerdeki
kapsamlı bir çalışmaya göre; bitki tür sayısı
(alt türler de dahil olmak üzere) 347 adet
olup, bunlardan 139 türün dışsatımı
yapılmaktadır (Özgüven ve ark., 2005).
Özhatay ve arkadaşları 1997 yılında
yaptıkları araştırmada, aktarlarda 350 bitki
türünün ticaretinin yapıldığını belirlemiştir
Özhatay ve ark., 1997).
Tıbbi ve aromatik bitkilerde dünyanın
genelinde olduğu gibi ülkemizde de doğadan
toplama çok yaygındır. Ancak istatistikleri
yeterince tutulmadığından ve hangi
bitkilerin tıbbi ve aromatik bitki olduğu
konusunda
tam
bir
birliktelik
sağlanamadığından, değişik kaynaklarda
verilen üretim ve tüketim istatistikleri
farklılık arz etmektedir.
Bununla birlikte kültürü yapılan bir kısım
tıbbi ve aromatik bitkinin üretim alan ve
miktarlarının istatistikleri resmi istatistik
kurumumuz olan Türkiye İstatistik Kurumu
(TÜİK) tarafından yayınlanmaktadır.
3.1. Türkiye’de Tıbbi ve Aromatik Bitki Üretimi ve Değeri
İstatistikleri yayınlanan kültüre alınmış tıbbi
ve aromatik bitkilerin ekiliş alanları Tablo
2.1'de, üretim miktarları ise Tablo 2.2’de
verilmiştir. Buna göre; Türkiye’nin tıbbiaromatik bitki ekiliş alanları 2005'den
2008'e kadar dalgalı seyretmiş, 2009'dan
2014'e kadar artmıştır. 2005-2009 dönemi
ekiliş alanı ortalaması 493.527 dekarken,
2010-2014 döneminde yaklaşık %27 artarak
627.863 dekara ulaşmıştır. 2005 yılı ekiliş
alanı 561.000 dekardan 2014 yılında
628.806 dekara ulaşmış ve yaklaşık %12
artmıştır. Toplam üretim miktarı ise 20052009 dönemi ortalama 123.025 ton iken,
2010-2014 döneminde yaklaşık %96 artarak
240.774 tona ulaşmıştır. 2005 yılına göre
2014 yılında üretim miktarı yaklaşık
%200’lük bir artışla 84.316 tondan 253.269
tona yükselmiştir. Gerek ekiliş alanı gerek
üretim miktarı artışlarında baharatlık
kırmızıbiber ve kekiğin katkısı dikkati
çekmektedir. Birçok bitkinin istatistiklere
2012 yılında girdiği görülmektedir. En geniş
üretim alanını kimyon kaplamaktadır. Bunu
anason, baharatlık kırmızıbiber, kekik ve gül
izlemektedir.
TÜİK verilerine göre ülkemizde tıbbi ve
aromatik bitkilerin bitkisel üretim değeri
içindeki payı % 0,35 - 0,55 arasında
değişmektedir (Tablo 3). Tüm tıbbi-
309
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
aromatik bitkilerin TÜİK istatistiklerinde
yer alması halinde, bu oranın aslında en az
2-3 kat daha fazla olacağı düşünülmektedir.
2014 yılında bitkisel üretim değerinin 531
milyon TL’si tıbbi ve aromatik bitkilerden
elde edilmiş olup, tüm bitkisel üretim değeri
içindeki payı %0,54'tür. Ürün bazında
bitkisel üretim değeri istatistiklerinin ilk
verildiği 2006 yılında tıbbi-aromatik
bitkilerin oransal payı (%0,41) 2014 yılına
gelindiğinde hem oransal (%0,54) hem de
değer (2006-224 milyon TL, 2014-531
milyon TL, artış yaklaşık %137) olarak
önemli ölçüde arttığı görülmektedir.
Tablo 2.1. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki Ekiliş Alanları (da)
Bitki Adı
2005
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Kimyon
258.000 211.540
183.269
183.512
190.110
171.242
200.117
226.294
247.045 224.421
Anason
165.000 126.542
122.906
118.799
119.177
186.450
211.542
194.430
152.431 140.506
Kekik
Şerbetçiotu
Kırm. Biber
(Baharatlık)
Nane
2006
2014
47.000
58.853
60.751
84.133
84.957
85.351
77.707
94.283
89.137
92.959
2.530
2.677
2.835
2.840
3.260
3.550
3.570
3.442
3.544
3.530
78.000
66.960
71.285
77.747
91.372
104.049
91.757
112.677
8.710
9.894
9.368
9.752
11.141
11.733
11.041
10.469
10.646
10.652
-
-
-
-
-
-
-
15.775
13.848
15.848
Rezene
Kişniş
112.736 108.508
-
-
-
-
-
11
11
11
Çörekotu
-
-
-
-
-
-
-
2.299
3.261
1.717
Adaçayı
-
-
-
-
-
-
-
54
30
130
Gül
-
-
-
-
-
-
-
29.604
28.012
27.977
Isırganotu
-
-
-
-
-
-
-
3
3
3
Lavanta
-
-
-
-
-
-
-
509
709
2.039
Oğulotu
Keten Toh.
Toplam
-
-
-
-
-
-
-
450
505
505
1.760
1.460
806
670
20
-
-
180
-
-
561.000 477.926
451.220
477.453
500.037
562.375
595.734
690.480
661.918 628.806
Kaynak: TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim İstatistikleri.
NOT: Rezene, Kişniş, Çörekotu, Adaçayı, Gül, Isırganotu, Lavanta, Oğulotu verileri 2012 yılından önce, TÜİK istatistiklerinde yer
almamaktadır.
Tablo 2.2. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki Üretim Miktarları (ton)
Bitki Adı
Kimyon
Anason
Kekik
Şerbetçiotu
Kırm. Biber
(Baharatlık)
Nane
Rezene
Kişniş
Çörekotu
Adaçayı
Gül
Isırganotu
Lavanta
Oğulotu
Keten Toh.
Toplam
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
17.050
10.046
13.658
1.852
2014
14.300
9.500
6.400
1.280
11.998
8.479
7.979
1.384
9.159
8.006
5.350
1.423
8.879
8.594
10.082
1.555
14.533
9.472
12.329
1.650
12.587
13.992
11.190
1.842
13.193
14.879
10.953
1.759
13.900
11.023
11.598
1.752
15.570
9.309
11.752
1.832
45.000
45.861
67.213
60.000
196.900
186.272
162.125
165.527
198.636 186.291
7.750
86
84.316
9.591
84
85.376
9.376
48
100.575
9.824
40
98.974
10.998
1
245.883
11.772
237.655
12.160
215.069
12.598
1.862
1
161
7
10.225
0,42
123
238
13
229.028
14.143 14.700
1.994
2.289
1
1
352
140
4
19
10.769 10.831
0,42
0,42
105
297
238
238
268.848 253.269
Kaynak: TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim İstatistikleri. NOT: Rezene, Kişniş, Çörekotu, Adaçayı, Gül, Isırganotu, Lavanta, Oğulotu verileri
2012 yılından önce, TÜİK istatistiklerinde yer almamaktadır.
310
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 3. Tıbbi-Aromatik Bitkilerin Toplam Bitkisel Üretim Değeri İçindeki Payı
Toplam Bitkisel
Üretim Değeri
Kimyon
Anason
Kekik
Şerbetçi otu
Kırmızıbiber
(Baharatlık)
Nane
Toplam
Pay (%)
Üretim Değerleri (milyon TL)
2009
2010
2011
2006
2007
2008
2012
2013
2014
54.515
56.787
66.010
68.267
80.038
88.979
87.899
92.490
97.989
24,5
20,2
12,4
3,5
21,4
21,7
9,1
3,8
21,5
25,1
17,8
4,4
34,1
31,2
20,2
6,8
41,5
92,5
26,7
7,8
49,0
63,8
26,2
7,7
63,0
55,4
40,0
8,5
68,8
48,9
66,6
9,6
60,7
46,6
54,1
10,3
153,3
237,5
242,8
254,0
141,2
143,4
153,2
177,2
319,3
10,2
224,2
0,41
10,2
303,7
0,54
13,8
325,4
0,49
28,3
374,6
0,55
34,5
344,0
0,43
22,2
312,3
0,35
30,7
350,8
0,40
35,8
406,9
0,44
40,3
531,3
0,54
Kaynak: TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim Değeri İstatistikleri.
NOT: Bitkisel üretim değerine yönelik diğer tıbbi-aromatik bitkilere ait istatistikler bulunamamıştır. Ayrıca 2006 yılından öncesine ait
“ürün bazında” bitkisel üretim değeri hesaplamasına TÜİK kaynaklarında rastlanmamıştır.
3.2.Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İhracatı
Türkiye’nin yıllar itibariyle başlıca tıbbi ve
aromatik bitkiler ihracat miktarı Tablo
4.1’de, ihracat değerleri ise Tablo 4.2'de
verilmiştir. Ülkemizin tıbbi ve aromatik
bitkiler ihracatı hem 2005'den 2009'a
kadarki beş yıllık dilimde hem de 2010'dan
2014'e kadarki beş yıllık dilimde artış
eğiliminde olmuştur. İhracat değeri son 10
yıl içinde sürekli artmıştır. 10 yılın
ortalaması olarak 122,3 milyon dolarlık
tıbbi-aromatik bitki ihracatı bulunmaktadır.
2005-2009 dönemi ihracat değeri ortalaması
99,1 milyon dolar iken, 2010-2014 dönemi
%46,7 oranında artarak 145,4 milyon dolara
ulaşmıştır. 2005 yılında 75,7 milyon dolar
olan ihracat değeri, 2014 yılında %141,2
artarak 182,6 milyon dolar civarında
gerçekleşmiştir. Tablo 4.2 incelendiğinde;
başta kekik ve defneyaprağı olmak üzere,
çeşni ve lezzet verici karışımlar, kimyon,
anason, adaçayı, keçiboynuzunun önemli
ihraç türleri olduğu görülmektedir. Bunun
yanında ülkemizde tıbbi ve aromatik bitkiler
ihracatı çeşitli Gümrük Tarife İstatistik
Pozisyon (GTİP) numaraları altında
yapılmakta olup, pek çok bitki türü
“diğerleri’’ faslı altında ihraç edildiğinden
adları ve ihraç değerleri tam olarak
bilinememektedir.
3.3.Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İthalatı
Türkiye’nin yıllar itibariyle başlıca tıbbi ve
aromatik bitkiler ithalat miktarları Tablo
5.1’de, ithalat değerleri ise Tablo 5.2'de
verilmiştir. Ülkemizin tıbbi ve aromatik
bitkiler ithalatı da ihracatta olduğu gibi hem
miktar olarak hem de değer olarak artış
eğilimi göstermektedir. Son 10 yıl
ortalaması olarak 40,1 milyon dolar
ithalatımız
bulunmaktadır.
2005-2009
dönemi ithalat değeri ortalaması 30,6 milyon
dolar iken, 2010-2014 dönemi %62,6
oranında artarak 49,7 milyon dolara
ulaşmıştır. 2005 yılında 34,8 milyon dolar
olan ithalat değeri, 2014 yılında %85,3
artarak 64,4 milyon dolar civarında
gerçekleşmiştir.
311
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4.1. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İhracat Miktarları (ton)
Bitki Adı
Kekik
Defneyaprağı
Kimyon
Adaçayı
Anason
Keçiboynuzu
Rezene
Sumak
Biberiye
Nane
Ihlamur
Mahlep
Meyan Kökü
Çöven
Baharat
karışımları
Diğer Baharat
1
2
3
4
Toplam
2005
2006
2007
10.425 12.202 11.213
5.558 7.262 7.519
7.202 4.900 4.209
1.689 1.710 1.530
2.259 2.593 2.003
4.102 2.705 3.623
1.481 1.294 1.057
990
976
965
505
576
432
49
45
153
253
177
80
113
104
109
381
418
249
92
153
102
107
127
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
9.683 11.475 12.957 13.159 13.964 14.813 15.491
6.934 9.079 8.891 9.345 10.483 10.677 12.256
2.367 5.822 7.695 7.316 3.732 7.942 6.011
373 1.545 1.643 1.771 1.490 1.416 1.693
2.658 2.053
924
982 1.838 1.944 3.809
518 3.130 2.136 2.198 1.363 2.472 2.242
1.945 1.217
857
894
1.175 1.245 1.177 1.213 1.206 1.292 1.539
573
620
685
641
664
758
849
125
309
572
327
166
190
205
27
179
117
86
64
68
77
102
159
53
799
144
102
71
67
311
292
315
435
621 1.353
56
199
203
107
240
609
629
186
98
146
134
129
193
139
109
126
168
137
139
102
120
136
164
187
287
5.644 5.706 6.825 6.815 8.853 8.094 7.266 11.330 12.082 15.366
3
2
2
39
32,4
30,3
1.265 1.088
989
853 1.238
25 1.106 1.088 1.321 1.188
314
311
222
159
202
295
272
256
455
338
42.555 42.515 41.603 34.670 47.884 46.872 48.064 48.859 57.120 63.543
1-Çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, 2-Diğer Bitkisel Çaylar ve Diğer Bitkilerden elde edilen özsu ve hülasalar (ilaç sanayi için)
toplamıdır, 3-Bitki Kısımlarının Diğerleri, 4-Çörekotu, Karanfil, Kişniş, Zencefil, Safran, Zerdeçal, Köri, Çemen, Tarçın maddelerinin
ihracat toplamıdır.
NOT: TÜİK 2012, 2013 ve 2014 rezene ihracatını anasonun içinde vermiştir. Anason verileri ardıç meyvelerini de içermektedir
Tablo 4.2. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İhracat Değerleri (1000 $)
Adı
Kekik
Defneyaprağı
Kimyon
Adaçayı
Anason
Keçiboynuzu
Rezene
Sumak
Biberiye
Nane
Ihlamur
Mahlep
Meyan Kökü
Çöven
Baharatkarışımları
Diğer Baharat
1
2
3
4
Toplam
2006
22.608
17.336
7.730
4.594
4.978
4.833
2.224
1.002
1.152
103
1.475
1.007
482
61
641
497
10.166
2.764
438
84.091
2007
2008
39.203 42.878
20.301 20.020
9.228
6.832
4.479
1.541
4.704
9.350
5.264
838
2.125
3.793
1.176
1.771
1.019
1.587
505
326
1.116
313
908
897
266
125
55
106
816
618
526
692
13.060 14.301
3
2.737
2.669
554
539
2009
28.662
24.336
12.146
6.048
8.616
3.091
2.541
2.143
1.671
1.085
1.428
1.305
471
132
953
520
19.315
3.570
601
2010
28.141
25.618
17.814
6.148
5.376
3.320
2.427
2.147
1.540
1.575
1.033
485
523
164
771
626
17.232
28
479
768
2011
29.854
26.143
20.424
6.510
3.907
2.903
2.530
2.543
1.576
1.146
1.017
974
637
82
874
784
18.427
12
3.049
765
2012
39.917
29.951
10.167
5.851
6.323
1.544
2.614
1.700
806
888
1.745
814
245
789
688
24.554
678
2.866
903
2013
56.316
32.231
20.575
6.336
7.903
3.065
3.013
1.944
1.010
974
1.716
1.260
890
1.246
854
25.180
1.509
3.529
1.470
2014
54.301
35.762
15.399
6.808
14.186
9.566
3.571
2.095
1.045
862
1.457
2.366
763
1.107
1.347
26.439
458
3.888
1.206
108.042
118.634
116.215
124.157
133.043
171.021
182.626
109.199
Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri
1-Çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, 2-Diğer Bitkisel Çaylar ve Diğer Bitkilerden elde edilen özsu ve hülasalar (ilaç sanayi için)
toplamıdır, 3-Bitki Kısımlarının Diğerleri, 4-Çörekotu, Karanfil, Kişniş, Zencefil, Safran, Zerdeçal, Köri, Çemen, Tarçın maddelerinin
ihracat toplamıdır
NOT: TÜİK 2012, 2013 ve 2014 rezene ihracatını anasonun içinde vermiştir. Anason verileri ardıç meyvelerini de içermektedir
312
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 5.2 incelendiğinde; başta çeşni ve
lezzet verici diğer karışımlar, ilaç sanayi için
bitkisel özsu ve hülasalar ile şerbetçiotu,
kekik, adaçayı, keçiboynuzu, kimyon,
anason ve çörekotunun önemli ithalat
ürünlerimiz olduğu görülmektedir.
Tablo 5.1. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İthalat Miktarları (ton)
Bitki Adı
Şerbetçiotu
Keçiboynuzu
Kekik
Adaçayı
Çörekotu
Kimyon
Anason
Tarçın
Zencefil
Zerdeçal
Biberiye
Karanfil
Ihlamur
Çöven
Kişniş
Defneyaprağı
Meyan Kökü
Nane
Ginseng Kökü
Köri
Çemen
Günlük
1
2
3
4
Toplam
2005
263
870
68
662
1.281
110
1.981
442
257
86
349
94
96
486
89
34
1
1
35
33
2.501
129
610
56
10.534
2006
2007
2008
2009
2010
2011
212
223
250
223
186
234
945
648
673 1.255
851 2.077
320 2.341
851
460
985
912
642
564 1.155
547
595
570
478 1.617 1.505 1.058 2.601 1.995
587
688
507
259
191
357
242
276
348
355 1.658
576
899
829
670
898 1.483
822
323
247
235
705
913
742
277
384
109
346
549
382
426
387
553
480
587
423
120
136
83
228
284
180
77
113
137
35
46
64
305
550
484
293
758
351
268
304
202
149
101
235
13
12
41
177
510
85
3
8
5
51
6
143
7
77
34
14
127
4
3
3
1
4
6
44
39
102
148
198
172
307
68
68
175
0
68
53
49
52
43
96
60
2.657 2.625 2.732 2.287 3.129 3.339
264
381
218
145
151
137
420
689
527 1.088
45
864
57
45
23
31
29
46
9.943 13.233 11.610 11.471 15.970 14.967
2012
2013
333
288
3.463 1.309
1.688 1.695
844
489
2.218 2.288
308
602
1.750
775
1.261 1.346
1.151 1.162
379
390
532
634
174
117
88
110
803 2.129
44
94
716
882
202
218
150
168
5
5
184
211
916
316
94
116
4.014 4.132
178
265
856
958
45
39
22.396 20.738
2014
201
2.940
1.360
933
2.933
736
1.345
2.021
1.744
499
716
372
84
631
494
1.140
448
8
2
300
98
110
5.623
512
1.522
31
26.803
Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri.
1-Çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, 2-Diğer Bitkisel Çaylar, Sumak, Safran, Mahlep, Baharat karışımları ve Diğer baharat ithalat
toplamıdır. 3-Bitki Kısımlarının Diğerleri, 4-Diğer Bitkilerden elde edilen özsu ve hülasalar (ilaç sanayi için)
NOTLAR: Anason maddesi içinde rezene tohumu ve ardıç meyvesi de bulunmaktadır. Şerbetçiotu maddesine şerbetçiotu özsuyu ve
hülasaları da dahildir.
3.4. Türkiye’nin Uçucu Yağlar Dış Ticareti
Tıbbi ve aromatik bitkilerden elde edilen ve
ticarete konu olan bir diğer önemli ürün de
uçucu
yağlardır.
Türkiye’nin
yıllar
itibariyle, başlıca uçucu yağlar ihracatının
verildiği Tablo 6 incelendiğinde; toplam
uçucu yağlar ihracat değerlerinin yaklaşık
16-30 milyon dolar arasında değiştiği
görülmektedir.
2005-2014 yıllarını kapsa-yan son 10 yıllık
dönemde ortalama 22,3 milyon dolar
ihracatımız bulunmaktadır.
2005-2009 yıllarını kapsayan ilk 5 yıllık
dilimde ortalama ihracatımız 22,3 milyon
dolar iken 2010-2014 yıllarını kapsayan
ikinci 5 yıllık dönemde de her hangi bir
313
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 5.2. Türkiye’nin Tıbbi ve Aromatik Bitki İthalat Değerleri (1000 $)
Bitki Adı
Şerbetçiotu
Keçiboynuzu
Kekik
Adaçayı
Çörekotu
Kimyon
Anason
Tarçın
Zencefil
Zerdeçal
Biberiye
Karanfil
Ihlamur
Bitki Adı
Çöven
Kişniş
Defneyaprağı
Meyan Kökü
Nane
Ginseng Kökü
Köri
Çemen
Günlük
1
2
3
4
Toplam
2005 2006
2007
2008
2009
2010
2011
2.194 1.761 2.422 2.832 2.558 2.260 3.282
624
475
605 1.048
784
773 2.188
159
497 4.456 2.486 1.198 2.148 1.852
1.166 1.205 1.018 2.928 1.551 1.590 1.531
737
213 1.195 1.254
831 1.884 1.467
187
941 1.270
903
582
336
999
2.474
270
599
634
713 3.921 1.150
255
530
500
413
581 1.272
684
182
197
172
215
450
848
648
108
287
191
150
264
646
620
311
385
375
613
590
679
465
121
195
137
99
253
363
406
335
278
523 1.163
185
248
313
2005 2006
2007
2008
2009
2010
2011
171
115
212
201
150
461
228
23
84
138
183
80
81
165
120
44
87
111
339
889
158
26
62
121
88
104
46
156
38
129
75
96
132
23
55
37
51
18
88
115
21
30
35
81
98
189
133
31
17
30
79
16
44
36
72
112
83
60
122
102
9.413 9.396 10.087 12.313 10.742 13.774 14.857
249
409
239
137
374
625
408
695
784
934
869 1.344
127 2.001
15.138 11.249 2.222 3.474 4.269 3.901 4.778
34.768 29.565 27.742 32.488 28.272 37.383 38.882
2012
2013
4.658 4.217
5.279 2.750
3.342 4.304
2.337 1.431
1.731 1.910
859 1.662
3.562 1.966
1.061 1.130
951 1.018
480
667
573
669
382
173
369
606
2012
2013
292 1.376
28
65
1.274 1.538
2.493 2.179
217
225
98
271
139
167
571
173
236
300
16.755 17.248
209
216
1.884 2.379
5.440 3.948
55.220 52.588
2014
3.258
4.075
3.654
2.865
2.766
2.032
3.972
1.732
1.766
423
712
571
414
2014
659
388
1.770
2.724
30
162
246
55
374
22.796
321
3.395
3.258
64.418
Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri.
1-Çeşni ve lezzet verici diğer karışımlar, 2-Diğer Bitkisel Çaylar, Sumak, Safran, Mahlep, Baharat karışımları ve Diğer baharat ithalat
toplamıdır. 3-Bitki Kısımlarının Diğerleri, 4-Diğer Bitkilerden elde edilen özsu ve hülasalar (ilaç sanayi için)
NOTLAR: Anason maddesi içinde rezene tohumu ve ardıç meyvesi de bulunmaktadır. Şerbetçiotu maddesine şerbetçiotu özsuyu ve
hülasaları da dahildir.
önemli artış-azalış olmaksızın 22,3 milyon
dolar olmuştur. 30 milyon dolar civarında
olan 2014 yılı uçucu yağ ihracatının yarıya
yakınını (yaklaşık %47) gül yağı
oluşturmaktadır. Yaklaşık %26 ile çok
sayıda uçucu yağın içinde bulunduğu
düşünülen ve ‘diğer uçucu yağlar’ GTİP
numarası altında verilen uçucu yağlar ikinci
sırada yer almaktadır. Bunu kekik (yaklaşık
%11) ve stearopten (yaklaşık %13)
izlemektedir. Türkiye’nin yıllar itibariyle
başlıca uçucu yağlar ithalatı Tablo 7’de
verilmiştir. Ülkemizin son 10 yıl ortalaması
olarak 14,5 milyon dolarlık bir ithalatı
bulunmaktadır.
2005-2009
yıllarını
kapsayan ilk 5 yıllık dilimde ortalama
ithalatımız 13,5 milyon dolar iken, 20102014 yıllarını kapsayan ikinci 5 yıllık
dönemde %15 artarak 15,5 milyon dolara
ulaşmıştır. 19,3 milyon dolar civarında
gerçekleşen 2014 yılı uçucu yağlar
ithalatının; yaklaşık %36’sını diğer uçucu
yağlar, %26’sını limon, portakal ve diğer
turunçgil yağları, %14’ünü nane yağı,
%8’ini rezinoitler oluşturmaktadır
314
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 6. Türkiye’nin Uçucu Yağlar İhracat Değerleri (1000 $)
Uçucu Yağ Adı
Portakal
Limon
Diğer
Turunçgiller
Nane
Kekik
Gül
Stearopten
1
2
3
Toplam
Diğer Uçucu
Yağlar
Genel Toplam
2005
3
1
11
2006
16
2007
11
3
15
2008
30
11
30
2009
10
44
15
2010
34
98
29
2011
97
167
2012
5
150
237
2013
489
199
18
2014
256
272
15
1
1
1
0
26
1
208
51
37
1.104 1.132 1.271 1.584 1.369 1.233 1.050 1.294 2.561 3.129
7.174 7.594 9.383 11.210 8.492 9.157 10.301 12.613 10.748 13.961
3.118 2.905 1.987 3.737 1.033
359 1.100
896 1.420 3.815
1.608 1.843 1.309 2.959 4.836
140
159
228
285
316
964
638
714
339
479
832
457
134
249
138
346
183
379
285
57
28
59
56
48
55
14.330 14.312 15.072 20.186 16.335 11.936 13.391 15.821 16.068 21.994
3.456 3.188 6.546 8.019 10.142 4.370 7.060 6.336 6.912 7.781
17.786 17.500 21.618 28.205 26.477 16.306 20.451 22.157 22.980 29.775
Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri.
1-Diğerlerinden elde edilen uçucu yağlar, 2- Uçucu yağların damıtılmış aromatik suları ve sulu çözeltileri, 3- Itır Çiçeği, Yasemin, Güve
otu, Karanfil, Oğulotu, Lavantadan elde edilen uçucu yağlar, Rezinoitler ve Uçucu yağların terpeninin alınmasından arta kalan yan
ürünlerin toplam ihracat değeridir.
NOT:2006 yılı ‘Diğer Turunçgiller’e bergamut ve küçük limon uçucu yağları da eklenmiştir.
Tablo 7. Türkiye’nin Uçucu Yağlar İthalat Değerleri (1000 $)
Uçucu Yağ Adı
Portakal
Limon
Diğer
Lavanta
Turunçgiller
Nane
Karanfil
Oğulotu
Gül
Yılang-Yılang
Stearopten
Rezinoitler
1
2
3
4
Toplam
Diğer uçucu
Genel
yağlar Toplam
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
664
440
688
651
521
788 1.655 1.598 1.682 2.284
378
427
751
863
682
710
956
681
848 1.479
441
603
462
920
968
703 1.298
929 1.028 1.195
221
233
104
121
131
134
154
96
143
211
2.727 3.498 3.556 3.282 1.840 1.851 3.667 2.802 2.631 2.787
31
48
35
98
75
159
75
125
144
94
225
357
209
474
361
226
369
217
260
605
3
9
8
20
11
151
297
333
195
330
44
31
58
96
78
45
141
91
89
187
1
1
9
3
4
268
271
490
177
590 1.125 1.562 1.492 1.800 1.599 2.036 1.887 1.598 1.619
1.892 2.065
246
519
376
390
433
487
573
580
103
234
256
241
205
168
270
196
222
413
20
5
2
15
71
149
187
727
181
198
97
126
27
31
43
48
55
47
36
145
7.437 9.201 7.965 8.832 7.165 7.125 11.861 10.487 10.120 12.304
3.650 4.317 5.471 7.089 6.509 3.495 5.086 4.795 5.489 6.974
11.087 13.518 13.436 15.921 13.674 10.620 16.947 15.282 15.609 19.278
Kaynak: TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri.
1-Diğerlerinden elde edilen uçucu yağlar, 2-Uçucu yağların terpeninin alınmasından arta kalan yan ürünler, 3-Uçucu yağların damıtılmış
aromatik suları ve sulu çözeltileri, 4-Itır, güveotu, yasemin ve kekikten elde edilen uçucu yağlar ithalat değerleri toplamıdır.
NOT: 2005, 2006 yılları ‘Diğer Turunçgiller’e bergamut ve küçük limon uçucu yağları da eklenmiştir.
4. Genel Değerlendirme
Ülkemizin potansiyeli düşünüldüğünde;
kültüre alınmış tıbbi-aromatik bitki sayısının
sınırlı olduğu ve kültürel üretiminin de
yetersiz olduğu söylenebilir.
Potansiyelimizi tam değerlendiremememize
rağmen Türkiye, tıbbi-aromatik bitki
ticaretinde net ihracatçı konumundadır.
2014 yılında 64,4 milyon dolar tıbbiaromatik bitki ithalatına karşılık, 182,6
milyon dolar ihracat gerçekleşmiş ve
315
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
böylece 118,2 milyon dolar net dış ticaret
fazlası sağlanmıştır.
Tıbbi-aromatik bitkilerden elde edilen uçucu
yağ dış ticaretinde de ülkemiz net
ihracatçıdır. 2014 yılında 19,3 milyon dolar
ithalata karşılık, 29,8 milyon dolar ihracat
gerçekleştirilerek 10,5 milyon dolar net dış
ticaret fazlası elde edilmiştir.
5. Sonuç
Tıbbi ve aromatik bitkilere genel bir bakış
yaptığımızda;
- Dünyada ve Türkiye’de bitkisel kaynaklı
ilaçlarla tedaviye yönelim, tıbbi ve aromatik
bitkilere üretici ve tüketicilerin sürekli artan
ilgisi, endemik olma avantajı (örneğin;
birçok tıbbi-aromatik bitkiden oluşan, 731
takson içeren Lamiaceae familyasındaki
endemik bitkilerin oranı %44,2’dir (Davis,
1982).), elde edilen mamul madde
ürünlerinin çeşitliliği, yan sanayisinin
gelişme potansiyeline sahip olması, çok
çeşitli alanlarda kullanılabilme olanağı
(peyzaj, parfüm, ilaç, aromaterapi), tür
çeşitliliğinin fazla olması gibi oldukça
önemli avantajları vardır.
- Ayrıca, doğadan toplanabilmesi, uygun
şartlarda uzun süreli depolama imkânlarının
bulunması, birçok disiplinle ilgili olması,
kırsal kalkınmada öneminin artması, ilaç ve
gübre girdi ihtiyacının az olması, kültürü
yapılan birçok türün çok yıllık olması
nedeniyle her bir yıla düşen üretim
maliyetinin düşük olması, orman tali ürünü
olarak toplanabilmesi ve/veya yetiştirilebilmesi, doğadaki türlerin ve bunların
içeriklerinin henüz yeterince keşfedilmemiş
olması gibi fırsatları bulunmaktadır.
- Buna karşın; genellikle ham ürün olarak
değerlendirilmesi, çoğaltma, yetiştirme,
hasat vb. konularında teknik bilgi ve eleman
eksikliği, işleme ve satışında koordinasyon
eksikliği, doğadan yapılan bilinçsiz
toplamalar nedeniyle ürün kalitesindeki
kayıplar, doğadan toplamalar konusunda
mevzuat eksikliği ve yasal boşluklar, üretim
ve dış ticaret teşviklerinin az olması, iç ve
dış pazarda tanıtım eksikliği, üretici
birlikleri, kooperatif gibi kurumsal yapıların
gelişmemiş olması, mevcut işletmelerin
sayının az ve küçük ölçekli olması,
çoğunluğunun da ilkel şartlarda üretim
yapması, bu sektörün en önemli sıkıntıları
olarak ortaya çıkmaktadır. Bir diğer önemli
sıkıntı da; tıbbi-aromatik bitkilerin yabancı
ot,
hastalık,
zararlı
mücadelesinde
kullanılabilecek
ruhsatlı
ilaçların
olmamasıdır. Tıbbi-aromatik bitkilerin
kültürel üretimini kısıtlayan ya da ticaretinde
önemli sorunlar ortaya çıkaran bu eksikliğin
ortadan kaldırılması önem arz etmektedir.
Ayrıca gerek hammadde aşamasında
gerekse işlendikten sonraki aşamalarda
yapılan tağşişlerin yaygınlığı ve bunu
kontrol edecek bir mekanizmanın henüz
oluşamaması, sektörün bir diğer önemli
sıkıntısıdır. Batı Akdeniz Bölgesinde, tıbbiaromatik bitki işleyen ve ticareti ile iştigal
eden 17 firma ile yapılan bir ankette,
firmaların %70,6’sı tağşişi haksız rekabet
nedeniyle sektörün önemli bir sorunu olarak
değerlendirmiştir (Gölükçü ve ark., 2012).
- Tıbbi ve aromatik bitki sektöründeki
gelişimi tehdit eden pek çok konu
316
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
bulunmaktadır. Başta doğadan toplamaların
doğasının
zenginliği
ve
yetiştirme
olanaklarına rağmen ithal edilmesi, belirgin
bir üretim politikasının bulunmayışı,
iklimsel faktörler uygun olmasına rağmen
yetiştirme tekniklerinde bilgi eksikliği ve var
olan bilginin uygulamada yetersizliği,
tohum ve fide gibi üretim materyali
sağlamadaki sorunlar en önemli tehdit
unsurları olarak sıralanabilmektedir. Oysa
tıbbi-aromatik bitkileri kültüre alma
çalışmalarına ağırlık verilse ve kültürünü
yapanlara özel teşvikler sağlanabilse, çok
önemli avantajlar elde etme imkanı
doğacaktır. Çünkü kültüre alınmış tıbbiaromatik bitki ile daha küçük alandan daha
fazla ürün elde edilebilmekte, drogların
toplanması (hasadı) kısa bir sürede ve
tedaviye en uygun olduğu dönemde
gerçekleştirilebilmektedir. Ayrıca hasat
sonrası bazı droglar için mutlak gerekli olan
temizleme, parçalama, kurutma vb. ön
işlemler kültürü yapılan bitkilerde hemen
yapılabilmektedir. Böylece saf, temiz ve
adına doğru (tür, çeşit ve tip bakımından
kesin olarak özellikleri bilinen) drog elde
edilebilmektedir. Tıbbi-aromatik bitkilerde
toplama yerine yetiştiriciliğin yaygınlaşması; verimli ve etkili madde bakımından
elverişli çeşitlerin geliştirilmesini teşvik
edebilecek,
tıbbi-aromatik
bitkiyi
hammadde olarak kullanan tesislerin,
yatırımların daha düzenli çalışmasının
yolunu da açabilecektir. Bu da hem tesisin
hammadde ihtiyacının karşılanması hem de
tüketiciye istenilen kalite ve standartta ürün
verilebilmesi açısından önemlidir (Arslan,
1998). - Kültürü yapılan meyve, sebze, tarla
bitkileri türlerinde uygulanmakta olan ve
sarf edilen gayretler neticesinde ülkemizde
bilinçsiz yapılması olmak üzere; ülkemiz
de belli ölçüde yaygınlaşan ‘İyi Tarım
Uygulamalarının, tıbbi-aromatik bitkilerin
tarımının yaygınlaştırılması çalışmalarında
göz önüne alınması çok yararlı olacaktır.
Böylece; toprak, bitkisel materyal, ekim/
dikim, hastalık, zararlı ve yabancı ot
kontrolü (mümkün olduğunca biyolojik
kontrol),
gübreleme,
mekanizasyon,
sulama, hijyen koşulları, personel, ürünün
hasadı, kalitesi, kurutulması, paketlenmesi
ve pazarlanması aşamalarında uygulanacak
kurallar belirlenmiş olacağından; bitkilerin
özellikleri dikkate alınarak en yüksek
verimde, kaliteli, standartlara uygun etken
madde içeren, insan sağlığına zararlı
herhangi bir bulaşma ve kirlenmeye neden
olmayacak şekilde üretim gerçekleştirilerek
uluslararası
rekabet
avantajı
sağlanabilecektir.
- Tıbbi ve aromatik bitkilere olan talebin
artması, sektörün hızlı gelişimi yanında
tedarik ve kullanım alanlarının çok geniş
olmasından dolayı kayıt altına alınmasının
zor olması, ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının kayıtlarının yetersiz olması
yurt içinde tıbbi-aromatik bitkiler ve ticareti
üzerine araştırma yapmayı oldukça
zorlaştırmaktadır.
- Ülkemiz çok zengin doğasına rağmen, hala
işlenmemiş
bitki
ihracatçısı
pozisyonundadır. Bitkisel ilaç sanayinin
gelişmemesi, tıbbi ve aromatik bitkilerin
üretim olanaklarını kısıtlamıştır. Bunun
yanında ne yazık ki doğadan toplanan
bitkilerle ilgili yasal düzenlemelerin yetersiz
olması
kültüre
alma
çalışmalarını
engellemiş, bunun sonucu olarak da standart
ve kaliteli ürün elde etme imkânları çok
yavaş gelişme göstermiştir. Aynı zamanda
317
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
çok değerli olan bazı tıbbi bitkilerin doğadan
toplanarak düşük değerlere yurt dışına
satılması neticesinde ülkemiz florası
üzerinde oluşan baskı; bazı türlerin
azalmasına neden olmuş, nesli tehlike
altında olan türler için söküm ve toplama
kotaları ile toplama yasakları getirilmiştir.
- Tıbbi ve aromatik bitkiler için yukarıda
belirtilen avantajlar ve fırsatlar göz önüne
alınarak; mevcut sorun, sıkıntı ve
tehditlerinin ortadan kaldırılmasına yönelik
bütüncül bir bakışla önlemler alınmalı ve
eylem planları oluşturulmalıdır.
1
Kaynaklar
ANONİM, 2010. Resmî Gazete. Geleneksel Bitkisel Tıbbi Ürünler Yönetmeliği, 6 Ekim
2010, Sayı: 27721.
ARSLAN, N., 1998. Ekonomik Önemi Olan Doğal Tıbbi Bitkilerimizin Kültüre Alınması.
Ege Bölgesi I. Tarım Kongresi 7-11 Eylül, Aydın.
BAYRAM, E., KIRICI, S., TANSI, S., YILMAZ, G., ARABACI, O., KIZIL, S., TELCİ, İ.,
2010 Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Üretiminin Artırılması Olanakları, Türkiye Ziraat
Mühendisleri Odası 7. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak 2010 Ankara, Bildiri Kitabı I:437-456.
COMTRADE, 2013. 075 Spices. http://comtrade.un.orgpbFileFetch.aspxdocID, Erişim
Tarihi:25.12.2013.
DAVIS, P.H., 1982. Flora of Turkey and East Eagean Island, 7, Edinburgh University Press,
Edinburgh.
GÖLÜKÇÜ, M., TOKGÖZ, H., TOKER, R., ÇELİKYURT, M. A., TUĞRUL AY, S., 2012. Tıbbi
ve Aromatik Bitki İşletmelerinin Yapısal Analizi. ISBN 978-605-4672-08-0. BATEM, Antalya.
LANGE, D., 2002. The Role of East and Southeast Europe in the Medicinal and Aromatic
Plants Trade, Medicinal Plant Conservation, 8, 14-18.
LANGE, D., 2006. International Trade in Medicinal and Aromatic Plants, Actors, Volumes and
Commodities. R.J. Bogers, L. E. Crakerand D. Lange (eds.), Medicinal and Aromatic Plants, 155170
MUKHERJEE, A,.1997. Biodiversity Conservation. Journal of the Asiatic Society 39 (2) : 1-6.
ÖZGÜVEN, M., SEKİN, S., GÜRBÜZ, B., ŞEKEROĞLU, N., AYANOĞLU, F. ve
EKREN, S., 2005. Tütün, Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Üretimi ve Ticareti, Türkiye Ziraat
Mühendisleri Odası VI. Teknik Kongresi 3-7 Ocak 2005, Ankara, Bildiri Kitabı, Cilt-1 481-501.
ÖZHATAY, N., KOYUNCU, M., Atay, S., ve BYFIELD, A., 1997. Türkiye’nin Doğal
Tıbbi Bitkilerinin Ticareti Hakkında Bir Çalışma. Doğal Hayatı Koruma Derneği Yayınları,
İstanbul.
TITZ, A., 2004. Medicinal Herbs and Plants-Scope for Diversified and Sustainable
Extraction. 22-26 July 2004. Bangolare
318
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim Değeri İstatistikleri. www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi:
15.10.2015.
TÜİK, 2015. Bitkisel Üretim İstatistikleri. www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi: 15.10.2015.
TÜİK, 2015. Dış Ticaret İstatistikleri. www.tuik.gov.tr, Erişim Tarihi: 16.10.2015.
WHO, 2003. Guidelines on Good Agricultural and Collection Practices (GACP) for
Medicinal Plants, Genova.
319
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Örtüaltı Domates
M.Ali ÇELİKYURT
Dr. Aylin KABAŞ
Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Örtüaltı tarımı, bitkilerin normal yetiştikleri
mevsimler dışında ve iklim şartlarına bağlı
kalmaksızın, plastik, cam vb. örtüler altında
yetiştirilebildiği bir üretim şeklidir. Ayrıca,
insanların taze sebze ihtiyaçlarını her
mevsim karşılayabilen, birim alandan
yüksek verim elde edilebilen, arazi, işgücü
ve sermaye gibi üretim faktörlerinin rantabl
bir şekilde kullanılmasına imkan sağlayan,
önemli bir tarımsal faaliyettir.
Çevre kontrollü bitkisel üretim antik Roma
dönemine kadar uzanmaktadır. 13. yüzyılda
İtalya’da kâşifler tropik bölgelerden
getirdikleri egzotik bitkileri yetiştirmek için
ilk seraları inşa etmişlerdir. Sera terimi ise
ilk olarak 1450’li yıllarda Kore’de
kullanılmıştır. Avrupa’da ise sera kavramı
17. yüzyılda İngiltere ve Hollanda’da ortaya
çıkmasına karşın,ticari anlamda örtüaltı
sebze yetiştiriciliği 20.yüzyıl başlarında
Kuzey Avrupa Ülkeleri’nde başlamıştır.
Ülkemizde seracılık ilk olarak 1940’lı
yıllarda Antalya’da başlamıştır. Seraların ilk
nüvelerini ahşap yapılı seralar ile kuzey
tarafı duvarlı demir konstrüksiyonlu cam
seralar
oluşturmuştur.1960’lı
yılların
sonlarında plastiğin sera örtü malzemesi
olarak kullanılmaya başlanmasıyla ve
plastiğin ışık geçirgenliğini ve dayanımını
artıran katkı maddelerinin gelişmesiyle,
örtüaltı tarımsal üretim çok hızlı büyüme
eğilimi kazanmıştır. Günümüzdetoplam sera
varlığımız plastik tüneller hariç 35,9 bin
hektara ulaşmıştır (TUİK, 2014)
Domates(SolanumlycopersicumL.),
patlıcangiller (Solanaceae) familyasından
tropik bölgelerde çok yıllık, diğer bölgelerde
tek yıllıkyetiştirilen bir kültür bitkisidir.
Domatesin anavatanı, Güney Amerika
ülkeleri olan Peru, Ekvator ve Şili’nin dağlık
bölgeleridir. İlk defa Meksikalılar tarafından
kültüre alınmış ve buradan dünyaya
yayılmıştır.
Domates,
Amerika’nın
keşfinden sonra, bu kıtaya gelen gemiciler
vasıtasıyla Avrupa’ya götürülmüş ve kültürü
yapılmaya başlanmıştır. 1850’li yıllarda
Sultan Abdülmecit döneminde Osmanlı
sarayına girmiş, 1900’lü yılların başında ise
Adana’da yetiştirilmeye başlanmıştır. Fakat
halk tarafından yoğun olarak yetiştiriciliği
ve tüketimi ise 1950’li yıllardan sonra
olmuştur.
Ticari
anlamda
örtüaltı
yetiştiriciliği 1970’li yıllarda Antalya’da
başlamış ve büyük bir gelişme göstermiştir.
320
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Domates Türkiye sebze yetiştiriciliğinde en
fazla üretim, ekim alanı ve ihracat miktarına
sahip üründür. Örtüaltı sebzeciliği içerisinde
de domates yetiştiriciliğinin önemli bir yeri
vardır. Örtüaltı sebze üretimi yapılan
alanlarının % 39,2’sini, üretim miktarının
ise % 52,8’ini domates oluşturmaktadır
(TUİK, 2015).Bu oranlar ile örtüaltı sebze
yetiştiriciliğinin lokomotifi durumundadır.
Örtüaltında yetiştirilen domates yaş sebze
ihracatımız içerisinde de birinci sırada yer
almaktadır. Bu durum yurtiçi domates
fiyatlarının istikrarı, domates üreticilerinin
gelirleri ve ülkemiz tarım ekonomisi
açısından oldukça önemlidir.
2. Dünyada Durum
Dünya’da 4,73 milyon hektar alanda, 163,96
milyon ton domates üretilmektedir (FAO,
2015). En çok domates üretimin yapıldığı
ülke Çin’dir. Çin,Dünya toplam domates
üretiminin % 30,83’ü gibi önemli bir
bölümünütek başına karşılamaktadır. Çin’i
sırasıyla Hindistan, ABD, Türkiye ve Mısır
takip etmektedir (Tablo 1).Dünya domates
üretiminde 4. sırada bulunan Türkiye ise %
7,21’lik üretim payına sahiptir.Avrupa’nın
Bağımsız Devletler Topluluğu dışında kalan
ve ağırlıklı olarak Avrupa Birliği (AB)
ülkeleri ile aday ülkelerin oluşturduğu
bölümünde 2014 yılında 442.900 hektar
domates ekimi yapılarak, 27,68 milyon ton
üretim yapılmıştır (EUROSAT,2015).
Tablo 1. Dünya Domates Üretimi (2013)
Ülkeler
Çin
Hindistan
ABD
Türkiye
Mısır
İran
İtalya
İspanya
Meksika
Rusya Federasyonu
Diğer Ülkeler
Toplam
Üretim (milyon ton)
50,55
18,23
12,57
11,82
8,53
6,17
4,93
3,68
3,28
2,64
41,53
163,96
%
30,83
11,12
7,67
7,21
5,20
3,77
3,01
2,25
2,00
1,61
25,33
100,00
Kaynak:FAO, 2015
Dünya’da üretilen domatesin yaklaşık %
4,42’lik kısmını oluşturan 7,26 milyon tonu
uluslararası ticarete konu olmaktadır.2012
yılı uluslararası domates ihracat hacmi
yaklaşık 8,18 milyar ABD $’dır. Meksika
yaklaşık 1,47 milyon ton ihracat miktarı ile
en fazla domates ihraç eden ülkedir(Tablo
2).
Türkiye Dünya toplam domates ihracatından
aldığı % 7,72’lik pay ile Avrupa’daki
rakipleri olan İspanya ve Hollanda’nın
ardından 4. sırada yer almaktadır.
321
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ABD en fazla domates ithalatı yapan ülkedir.
Sıralamada ABD’ni takip eden ülkeler
Türkiye’nin potansiyel domates ihraç
pazarını oluşturan Avrupa devletleridir
(Tablo 3).
Dünya örtüaltı domates üretim istatistikleri
konusunda yeterli ve sağlıklı bilgi
bulunmamaktadır. EUROSTAT verilerine
göre; Avrupa’da 65.900 hektar örtüaltında
5,90 milyon ton domates üretilmektedir.
Türkiye 24.000 hektar sera ekim alanı ve
3,20 milyon örtüaltı domates üretimi ile
Avrupa sera domates ekim alanı ve
üretiminde birinci sırada yer almıştır (Tablo
4-5).
Türkiye’yi İspanya, İtalya,
Yunanistan, Fransa ve Hollanda takip
etmektedir.
Tablo 2. Domates İhraç Eden Önemli Ülkeler (2012)
İhracat
Ülkeler
Miktarı (ton)
% Değer (000 $)
Meksika
1.472.390
20,28
1.681.274
Hollanda
977.664
13,46
1.715.585
İspanya
908.755
12,52
1.200.079
Türkiye
560.430
7,72
400.804
Fas
443.811
6,11
401.737
Ürdün
418.516
5,76
250.206
Fransa
223.955
3,08
363.912
ABD
212.453
2,93
308.280
Belçika
217.196
2,99
289.117
Çin
177.317
2,44
77.656
Diğer Ülkeler
1.648.356
22,70
1 490 996
Toplam
7.260.843
100,00
8.179.646
Birim
% Fiyat $/Kg
20,55
1,14
20,97
1,75
14,67
1,32
4,90
0,72
4,91
0,91
3,06
0,60
4,45
1,62
3,77
1,45
3,53
1,33
0,95
0,44
18,23
0,90
100,00
1,13
Kaynak: FAO, 2015
Tablo 3. Domates İthalatı Yapan Önemli Ülkeler (2012)
İhracat
Ülkeler
Miktarı (ton)
% Değer (000 $)
ABD
1.532.718
21,78
1.868.001
Rusya Fed.
799.484
11,36
886.816
Fransa
553.237
7,86
563.529
Almanya
710.811
10,10
1.378.213
İngiltere
409.238
5,81
671.226
Pakistan
247.984
3,52
115.179
Hollanda
206.996
2,94
309.577
Suudi Arabistan
205.582
2,92
70.973
Kanada
193.623
2,75
271.017
Birleşik Arap E.
159.347
2,26
117.818
Diğer Ülkeler
2.019.167
28,69
2.231.324
Toplam
7.038.187
100,00
8.483.673
Kaynak: FAO, 2015
322
Birim
% Fiyat $/Kg
22,02
1,22
10,45
1,11
6,64
1,02
16,25
1,94
7,91
1,64
1,36
0,46
3,65
1,50
0,84
0,35
3,19
1,40
1,39
0,74
26,30
1,11
100,00
1,21
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4. AB ve Aday Ülkeler Örtüaltı Domates Üretim Alanı (000 ha)
Ülkeler
2010
2011
2012
2013
Türkiye
*
24,0
25,0
24,0
İspanya
18,2
17,0
18,5
19,7
İtalya
4,6
7,6
6,4
6,9
Yunanistan
2,6
2,8
2,8
3,0
Polonya
2,4
2,4
2,2
2,2
Fransa
1,9
2,0
2,0
2,1
Hollanda
1,7
1,7
1,7
1,8
Romanya
1,2
1,6
1,4
1,5
Portekiz
*
0,9
1,0
1,2
Bulgaristan
*
*
*
0,6
Diğer Ülkeler
5,4
5,4
5,6
4,6
Toplam
35,4
62,6
63,8
64,6
Kaynak: EUROSTAT, 2015
2014
23,0
21,1
7,2
3,1
3,1
2,1
1,8
1,6
0,9
0,6
1,4
65,9
* Bilgi verilmemiş
Tablo 5. AB ve Aday Ülkeler Örtüaltı Domates Üretimi (000 ton)
Ülkeler
2010
2011
2012
2013
Türkiye
*
3.031,0
3.096,0
3.118,0
Hollanda
*
*
809,0
855,0
Fransa
554,1
582,6
534,3
567,0
İtalya
396,2
517,3
460,3
432,5
Yunanistan
*
*
325,8
358,2
İspanya
*
*
*
*
Portekiz
*
:*
:*
:*
D. Ülkeler
701,5
284,5
268,7
231,2
Toplam
1.651,8
4.415,4
5.494,1
5.561,9
Kaynak: EUROSTAT, 2015
% (2014)
34,90
32,02
10,93
4,70
4,70
3,19
2,73
2,43
1,37
0,91
2,12
100,00
2014
3.203,0
851,0
573,6
498,6
338,3
*
:*
431,9
5.896,4
* Bilgi verilmemiş
3. Türkiye’de Durum
Türkiye’de 2014 yılında yaklaşık 846.446
hektar alanda toplam 28,57 milyon ton yaş
sebze üretimi gerçekleştirilmiştir (Tablo 4).
Yaş sebze üretimi içerisinde en büyük payı
11,85 milyon ton üretim ile domates
almıştır. Bu miktar toplam yaş sebze
üretiminin % 41,48’ine karşılık gelmektedir.
Domates üretimini karpuz ve hıyar takip
etmektedir.
Domates denge tablosu incelendiğinde 2014
yılı itibariyle Türkiye domates üretiminde %
3,5 oranında üretim ve % 8,60 oranında
üretim sonrası kayıplar yaşanmıştır.
Yaklaşık % 77,28’i yurt içinde tüketilirken,
% 10,63’ü ihraç edilmiştir. Kişi başı
domates tüketimi 119,6 kg/kişi olurken,
domates üretiminin yurtiçi yeterlilik oranı %
112,3 olarak gerçekleşmiştir (Tablo 7).
Türkiye’de 2005 yılında 46.754 hektar olan
örtüaltı varlığı 2014 yılında 62.884 hektara
ulaşmış ve bu 10 yıllık dönem içerisinde
yaklaşık % 34,5gibi çok yüksek bir oranında
artış sağlamıştır. 2013 yılı itibariyle bu
alanların % 54,19’u plastik sera, % 20,22’si
cam sera iken, % 25,59’unuplastik tüneller
oluşturmuştur(Tablo8).
323
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 6. Türkiye Sebze Üretimi (2014)
Üretim Alanı
Ürün adı
Dekar
Domates
1 830 290
Karpuz
954 627
Hıyar
387 959
Biber
638 713
Soğan (Kuru)
600 441
Kavun
791 488
Patlıcan
242 919
Lahana
249 830
Fasulye (Taze)
501 767
Havuç
104 404
D.Sebzeler
2 162 024
Toplam
8 464 462
%
21,62
11,28
4,58
7,55
7,09
9,35
2,87
2,95
5,93
1,23
25,54
100,00
Üretim Miktarı
Ton
11 850 000
3 885 617
1 845 749
1 841 299
1 790 000
1 707 302
827 380
733 081
638 469
557 977
2 892 907
28 569 781
%
41,48
13,60
6,46
6,44
6,27
5,98
2,90
2,57
2,23
1,95
10,13
100,00
Kaynak: TUİK, 2015
Tablo 7. Domates Denge Tablosu Özeti
Yıl
2014
2013
2012
2011
2010
Üretim Üretim
(000 kayıpları
ton)
(ton)
11.850
11 350
11.003
10.052
10.745
3,50
3,50
3,50
3,50
3,50
Tüketim Kayıplar
(Ton)
(Ton)
77,28
78,00
77,70
77,52
76,22
8,60
8,68
8,65
8,63
8,48
İhracat
(Ton)
10,63
9,82
10,15
10,35
11,80
100,00
100,00
100,00
100,00
100,00
Kişi
Yeterlilik
başına
derecesi
tüketim
(%)
(Kg)
119,6
112,3
117,2
111,2
114,6
111,6
105,9
111,9
113,0
113,8
Kaynak: TUİK, 2014
Tablo 8. 2014 Yılında Sebze Üretimi Yapılan Sera Varlığı
Sera Varlığı
Üretim Alanı
Dekar
%
Üretim
Ton
%
Plastik Sera
280.151
44,6
3.373.196
54,19
Cam Sera
Alçak Tünel
Yüksek Tünel
TOPLAM
101.239
149.047
98.399
628.836
16,1
23,7
15,6
100,0
1.258.243
888.789
704.155
6.224.383
20,21
14,28
11,31
100,0
Kaynak: TUİK, 2015
Aynı dönem içinde örtüaltı sebze üretim
miktarı 4,27 milyon tondan 6,22 milyon tona
çıkmıştır. Örtüaltı sebze üretim desenine
baktığımızda; domates üretimi 3,29 milyon
ton ile örtüaltı sebze üretiminin yaklaşık %
52,8’ini
oluşturmaktadır (Tablo
8).
324
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Domatesi sırasıyla hıyar, karpuz, biber,
patlıcan ve kavun takip etmektedir. Diğer
sebze üretiminin büyük çoğunluğunu ise
maydanoz, tere, roka vb yeşillikler olarak
adlandırılan
sebzeler
oluşturmaktadır.
Toplam örtüaltı domates üretimi Türkiye
toplam domates üretiminin % 27,76’sını
oluşturmaktadır. Örtüaltı yetiştiriciliği
türlerin üretim alanları açısından da
değerlendirildiğinde, domates yine ilk sırada
yer almaktadır. Domates üretim alanı 24.651
hektar olup, bu miktar Türkiye örtüaltı
alanının % 39,2’sine karşılık gelmektedir
(Tablo 9).
Tablo 9. 2014 Yılı Örtüaltı Sebze Alanları ve Üretim
Üretim Alanı
Türler
Dekar
%
Domates
246.509
39,2
Hıyar
81.483
13,0
Karpuz
96.116
15,3
Biber
67.211
10,7
Patlıcan
32.324
5,1
Kavun
29.787
4,7
Kabak
19.893
3,2
Marul
33.057
5,3
Diğer Sebzeler
22.456
3,6
Toplam
628.836
100,0
Üretim
Ton
3.285.570
1.095.626
653.343
528.988
261.874
143.889
108.086
85.452
61.555
6.224.383
%
52,8
17,6
10,5
8,5
4,2
2,3
1,7
1,4
1,0
100,0
Kaynak: TUİK, 2015
İlk resmi örtüaltı istatistikleri 1995 yılında
yayınlanmıştır ve domates üretim alanı
9.163 hektar olarak açıklanmıştır. Bu miktar
% 169,03 oranında artarak 2014 yılında
24.651 hektara ulaşmıştır. Son on yıl dikkate
alındığında artış oranı % 39,97 olarak
gerçekleşmiştir. Örtüaltı domates üretiminin
gerçekleştirildiği örtüaltı alanlarının %
22,20’si cam sera, % 65,96’sı plastik sera, %
6,07’si yüksek tünel, % 5,76’sı ise alçak
tünellerden oluşmaktadır (Tablo 10). Bu
veriler göstermektedir ki, domates üretim
alanlarının % 88,17’si gibi büyük bir bölümü
seralardan meydana gelmektedir. Seralar
içerisinde plastik sera varlığı son on yılda %
47,50 artış göstermiştir. Alçak ve yüksek
tüneller daha çok yayla şartlarında yapılan
domates yetiştiriciliğinde kullanılmaktadır.
Yayla şartlarında yapılan yetiştiricilikte
tünellerle birlikte plastik seraların kullanımı
gün geçtikçe artış göstermektedir. Genel
olarak domates yetiştiriciliğinde plastik
seralarda çift ürün (sonbahar ve ilkbahar
dönemlerinde), cam seralarda ise tek ürün
yetiştiriciliği yapılmaktadır.
Üretim miktarı 2005-2014 dönemini
kapsayan
on
yıllık
periyotta
%
62,35oranında artmıştır (Tablo 11). Plastik
seralar örtüaltı yetiştiriciliğinde en fazla
kullanılan sera tipidir. Plastik serada
yetiştirilen 2,26 milyon ton domates toplam
örtüaltı domates üretiminin % 68,84’ünü
oluşturmaktadır.
325
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 10. Türkiye Örtüaltı Domates Üretim Alanı (ha)
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2014 (%)
Alçak
Tünel
283
287
1.457
1.754
1.753
1.466
1.463
1.445
1.454
1.420
5,76
Cam Sera Plastik Sera
5.222
11.024
5.293
11.065
5.332
11.477
6.122
12.482
5.834
13.829
5.885
14.664
5.349
15.874
5.455
17.004
5.424
17.559
5.473
16.261
22,20
65,96
Yüksek
Tünel
1.083
1.115
1.493
1.209
1.030
1.379
2.143
1.471
1.300
1.496
6,07
Toplam
17.612
17.760
19.758
21.567
22.445
23.395
24.828
25.376
25.333
24.651
100,00
İndeks
100,00
100,84
112,18
122,46
127,44
132,84
140,97
144,08
143,84
139,97
Toplam
2.024
2.068
2.451
2.383
2.657
2.853
3.092
3.096
3.200
3.286
100,00
İndeks
100,00
102,17
121,10
117,74
131,27
140,96
152,77
152,96
158,10
162,35
Kaynak: TUİK, 2015
Tablo 11. Türkiye Örtüaltı Domates Üretim Miktarı (1000 ton)
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2014 (%)
Alçak
Tünel
18
18
76
98
99
62
62
83
83
82
2,50
Cam Sera Plastik Sera
736
1.134
751
1.150
779
1.388
831
1.293
842
1.579
818
1.769
737
2.007
706
2.133
739
2.215
759
2.262
23,10
68,84
Yüksek
Tünel
137
148
208
160
138
204
286
175
163
182
5,54
Kaynak: TUİK, 2015
Tablo 12. Bölgeler İtibariyle Örtüaltı Domates Üretimi (2014)
Ekilen Alan
Üretim
Bölgeler
Dekar
%
Ton
Akdeniz
198.870
80,67
2.553.940
Ege
36.036
14,62
565.359
Karadeniz
5.011
2,03
78.256
Diğer Bölgeler
6.592
2,67
88.015
Toplam
246.509
100,00
3.285.570
Kaynak: TUİK, 2015
326
%
77,73
17,21
2,38
2,68
100,00
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Akdeniz Bölgesi en fazla örtüaltı domates
üretiminin yapıldığı bölgedir (Tablo 12).
Toplam ekim alanlarının % 80,67’si
üretimin ise %77,73’ü bu bölgede
gerçekleştirilmektedir. Örtüaltı domates
üretimi iller bazında değerlendirildiğinde,
Antalya toplam üretimin % 66,68’ini
sağlayarak ilk sırada yer almaktadır (Tablo
13). Muğla ve Mersin örtüaltı domates
yetiştiriciliğinde diğer önemli illerdir.
Tablo 13. İller İtibariyle Türkiye Örtüaltı Domates Üretimi (2014)
Ekilen Alan
Üretim
İller
Dekar
%
Ton
Antalya
154.024
62,48
2.070.831
Muğla
32.133
13,04
468.666
Mersin
26.458
10,73
350.268
Adana
12.274
4,98
73.287
Diğer İller
21.620
8,77
322.518
Toplam
246.509
100,00
3.285.570
%
63,03
14,26
10,66
2,23
9,82
100,00
Kaynak: TUİK, 2015
Türkiye’de İlçeler bazında en fazla örtüaltı
domates alanı Serik/Antalya ilçesinde
(31.000 da), en fazla üretim ise Aksu/
Antalya
ilçesinde
(393.990
ton)
yapılmaktadır. Son yıllarda hızla gelişme
gösteren yayla şartlarında seracılıkta ise
Elmalı/Antalya ilçesinde 5.300 da plastik
serada gerçekleştirilen 79.977 ton domates
üretimi dikkat çekicidir (TUİK, 2015).
4. Dış Ticaret
Örtüaltında üretilen domates aynı zamanda
tarımsal ürün ihracatımızda önemli bir
kalemdir. Yaş Meyve Sebze İhracatçıları
Birliği 2014 yılı verilerine göre domates
yaklaşık 591.831 ton ihracat miktarı ve 430
milyon $ ihracat geliri ile narenciye grubu
hariç yaş meyve sebze ihracatımız içerisinde
1. sırada yer almaktadır. (AKİB,
2015).Domates ihracatı aylar itibariyle
değerlendirildiğinde bu ihracatın yaklaşık %
95’ini
örtüaltında
üretilen
domates
oluşturmaktadır (Tablo 14). Domateste
yaklaşık 61 bin dolar ithalatımız
bulunmaktadır. En fazla ihracat yaptığımız
ülke Rusya Federasyonu’dur (Tablo 15).
Domates ihracat gelirinin % 64,7’si bu
ülkeden sağlanmaktadır. Ukrayna (%5,7),
Bulgaristan (%5,5) ve Romanya (%5,0)
diğer önemli ülkelerdir. 47 ülkeye domates
ihracatı yapılmasına karşılık, ihracatımızın
yaklaşık % 80,9’unun sadece bu 4 ülkeye
yapılmaktadır.
Bu
durum,
domates
ihracatında zaman zaman sıkıntılara neden
olmaktadır. Büyük önem verdiğimiz AB
pazarı 28 ülkeden oluşmasına rağmen
ihracatımız içerisindeki payı % 14,76’dır.
Son
On
yıllık
domates
ihracatı
incelendiğinde elde edilen gelirin % 192,6
arttığı görülmektedir (Tablo 16).
327
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 14. Aylar İtibariyle Domates İhracatımız (2014)
Ocak
Şubat
Mart
Nisan
Mayıs
Haziran
İhracat
Dolar
33.967.517
48.150.523
73.994.026
77.805.594
75.295.963
32.921.535
%
8,0
11,3
17,3
18,2
17,7
7,7
Temmuz
Ağustos
Eylül
Ekim
Kasım
Aralık
Toplam
4.732.416
1.731.369
6.279.052
7.944.377
25.210.941
38.456.983
426.490.296
1,1
0,4
1,5
1,9
5,9
9,0
100,0
Aylar
Tablo 15. Domates İhraç Ettiğimiz Ülkeler (2014)
Ülke adı
İhracat ($)
%
Rusya Fed.
275.921.105
64,7
Bulgaristan
Ukrayna
Romanya
Irak
Belarus
Moldova
Gürcistan
Polonya
S. Arabistan
Toplam
23.442.928
24.498.506
21.400.103
16.992.798
13.423.352
9.374.295
8.187.889
7.347.749
5.133.621
426.490.296
5,5
5,7
5,0
4,0
3,1
2,2
1,9
1,7
1,2
100,0
Tablo 16. Son On Yıl İtibariyle Domates İhracatı
Yıllar
İhracat (000 $)
2005
145.773
2006
174.284
2007
297.176
2008
389.030
2009
406.412
2010
476.487
2011
432.462
2012
400.691
2013
391.218
2014
426.490
328
İndex
100,0
119,6
203,9
266,9
278,8
326,9
296,7
274,9
268,4
292,6
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
5. Genel Değerlendirme
Örtüaltı yetiştiriciliği, çoğunlukla normal
mevsimi dışında insanların taze domates
talebini karşılayan bir üretim şeklidir. Bu
ürünlere olan talebin artırılması tüketicilere
verilecek güvenli gıda duygusuyla doğru
orantılıdır. Bu amaçla İyi Tarım
Uygulamalarının
yaygınlaştırılması,
tüketicilerin bu ürünler konusunda talep
oluşturacak şekilde aydınlatılması oldukça
önemlidir.
Türkiye örtüaltı domates üretiminde, Dünya
ve Avrupa’da ön sıralarda yer almaktadır.
Türkiye, uygun iklimsel ve coğrafi koşullar,
pazar ülkelere yakınlık, ucuz işgücü varlığı
gibi nedenlerle seracılık açısından önemli
avantajlara sahiptir. Ülkemizde örtüaltı
domates üretimi genellikle sahil kuşağında
yapılmaktadır. Son yıllarda iklim kontrollü
modern sera yatırımlarının ucuz enerji
kaynaklarının
bulunduğu
jeotermal
bölgelere ile kaydığı gözlenmektedir (Tüzel
ve ark., 2010). Domatese olan talebin ve
üretiminin artması ile birlikte tohumculuk,
fidecilik,
gübre
vb.
altsektörlerin
gelişmesinde olumlu etkisi olmuştur.
Ülkemizde örtüaltı domates üretimi yoğun
bir şekilde yapılmasına rağmen, sera alt
yapılarındaki yetersizlik, üreticilerin teknik
bilgi
yetersizliği,
örgütlenmenin
sağlanamaması ve etkin bir pazarlama ağının
kurulamaması gibi sorunları bulunmaktadır.
Üreticiler, özellikle ihracat aşamasında ciddi
sorunlar yaşamaktadır. Son yıllarda hızla
yayılan ve domates arzının sınırlı olduğu
sonbahar döneminde yayla şartlarında
yapılan
seracılığın
teknik
olarak
desteklenmesi de oldukça önemlidir.
Maksimum kalıntı limitlerinin (MRL)
ülkeler bazında çok farklı uygulanması
zaman zaman üretici
zorluklar yaşatmaktadır.
ve
ihracatçılara
İhracatımızın büyük çoğunluğunun sınırlı
sayıda
ülkeye
yapılması
domates
ihracatındaki
en
büyük
sıkıntıyı
oluşturmaktadır. Özellikle Rusya pazarında
yaşanan sorunlar ve Ortadoğu ülkelerindeki
istikrarsızlık sebebiyle yaşanan talep
azalması iç piyasada fiyatların düşmesine ve
çiftçi gelirlerinin azalmasına neden
olmaktadır. Yeni dış pazarların bulunması,
pazarlarda ulusal markalar altında kalıcı bir
güven sağlanması, domates üretiminin pazar
isteklerine uygun şekilde çeşitlendirilmesi
ihracattaki riskleri azaltabilecektir. Pazarın
çeşitlenmesi ve bu konuda çaba sarf edilmesi
oldukça önemlidir.
FAO verilerine göre Dünya domates ihracat
ve ithalatında oluşan fiyatlar genellikle 1-1,5
$/kg arasında değişmekte-dir (Tablo 2 ve 3).
Ancak tablodan görülebileceği gibi Türkiye
domates ihraç fiyatı yaklaşık 0,70$/kg
seviyesindedir. Dış pazarlardaki olumsuz ve
yüksek rekabet bu durumun nedenlerinden
birisidir.
Domatesin üretiminin yaygın olması, ulusal
ve uluslararası pazarlarda farklı taleplerin
oluşmasını sağlamış, bu durum da
birbirinden farklı tip ve çeşitlerin ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Yetiştiriciliği
yaygın olarak yapılan domates tipleri; tane,
iri (beef), salkım, kiraz (çeri), kokteyl,
armudi (plum) ve sanayiye yönelik tiplerdir.
Pazar talepleri zaman içerisinde değişiklik
göstermekte olup, günümüzde Avrupa
pazarlarında küçük salkım ve kiraz
domateslere bir yöneliş varken Türkiye ve
Ortadoğu ülkelerinde 160-180 gramlık iri
329
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
domates çeşitleri tercih edilmektedir. Meyve
rengi
açısından
oluşan
talepler
incelendiğinde renk dağılımı kırmızı, beyaz,
pembe, turuncu, siyah, mor, yeşil, sarı ve iki
renkli gibi çok geniş bir yelpaze
göstermektedir. Ülkemizde pazar talepleri
daha çok kırmızı renkli domatesler üzerine
yoğunlaşmakla birlikte, son yıllarda değişik
renkteki domateslerin özellikle sağlık
açısından önemli olduğu yönünde yapılan
yayınlar nedeniyle, tüketici eğilimleri bu
yönde
de
artmaktadır.
Üreticiler
yetiştirilecek çeşitlerin seçiminde meyve
tipleri, meyve rengi gibi pazar taleplerinin
yanında, yetiştirme dönemine uygunluk,
yaygın hastalık ve zararlılara dayanıklılık,
verim, kalite, erkencilik, fiyat, farklı iklim
ve toprak şartlarına uyum yeteneği gibi
özellikleri de dikkate almaktadır. Ayrıca
çeşit seçiminde üreticinin bilgisi, tecrübesi
ve alışkanlıkları da önemli rol oynamaktadır.
Çeşit seçiminde bu kadar çok etkenin rol
alması pek çok domates çeşidinin piyasaya
girmesine neden olmuştur (Kabaş ve ark.
2012).
Ülkemizde her yıl yeni çeşitler tescil
ettirilerek üreticinin hizmetine sunulmakta
olup, bugüne kadar 1194 adet domates çeşidi
kayıt altına alınmıştır. Bu çeşitlerden 48
adedi kamuda ıslah edilmiştir (Anonim,
2015). Domateste bu kadar çok çeşit tescil
edilmesine rağmen her dönem yeni çeşitler
piyasaya sürülmeye devam edilmektedir.
Dolayısıyla bir dönem popüler olan bir çeşit
1 ya da 2 sezon sonra piyasada yer
almamaktadır. Islah çalışmaları çok uzun
zaman ve yoğun emek gerektirdiğinden,
geliştirilecek hibrit çeşitlerin değişen
taleplere cevap verebilecek nitelikte olması
önemlidir.
Kaynaklar
http://www. faostat.fao.org / Erişim Tarihi: 27.10.2015
http://www. epp.eurostat.ec.europa.eu / Erişim Tarihi: 27.10.2015
http://www.tuik.gov.tr/ Erişim Tarihi: 26.10.2015
http://www.akib.gov.tr/ Erişim Tarihi: 26.10.2015
http://www.ttsm.gov.tr/Erişim Tarihi: 09.10.2015
Kabaş, A., Zengin, S., 2012. Örtüaltı Yetiştiriciliğine Uygun Domates Çeşit Islahı. 9. Ulusal
Sebze Tarımı Sempozyumu Konya 12-14 Eylül, 60-67.
Tüzel.Y., Gül, A., Daşgan, H. Y., Öztekin, G.B., Engindeniz, S., Boyacı, H. F., Oğuz
(Ersoy), Tepe, A., Uğur, A., 2010. Örtüaltı Yetiştiriciliğinde Gelişmeler, VII. Ziraat
Mühendisliği Teknik Kongresi 11-15 Ocak, ANKARA
330
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Bitki Doku Kültürleri
Sancar Fatih ÖZCAN
Dr. Cuma KARAOĞLU
Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Dünya florasında bulunan 250 bin bitki
türünden sadece 3 bin adedinin besin
değerine sahip olduğu ve buğday, çeltik,
mısır ile patatesin toplam üretim miktarının
diğer tüm ürünlerin toplam üretim
miktarından fazla olduğu bildirilmektedir
(Babaoğlu, 2004). Dolayısıyla çok önemli
bir bitki gen zenginliğinin çok az bir kısmı
insan
ve
hayvan
beslenmesinde
kullanılmaktadır. Giderek artan gıda
ihtiyacının karşılanması için bu genetik
zenginliğin kullanılmasının yanı sıra, yeni
ıslah ve üretim yöntemlerinin de bitkisel
üretimde kullanılması
büyük önem
taşımaktadır.
Dünya genelinde 1930-1960 yılları arasında
uygulamaya giren yeşil devrim sayesinde
bitkilerin verim ve kalitelerinde çok önemli
artışlar yaşanmıştır. Özellikle bu artışta ıslah
edilen verimli bitki çeşitlerinin, modern
tarım alet makinelerinin, kimyasal gübre ve
pestisitlerin kullanımı önemli olmuştur.
Ancak, ıslah edilen verimli ve kaliteli bitki
çeşitleri her zaman hastalık ve zararlı
böceklere karşı dayanıksız olmuşlardır. Bu
problem artan bir şekilde kullanılan
pestisitlerle giderilmeye çalışılmış, ancak bu
da önemli bir çevre ve sağlık sorununu
ortaya çıkarmıştır.
Yeşil devrimin yanı sıra 1980’li yıllarda
önemli bir uygulama alanı bulan
biyoteknoloji devrimi de tarımsal üretime
çok önemli kazanımlar getirmiştir. Bitki
doku ve hücre kültürlerinin kullanımıyla çok
değerli genotip veya çeşitler hastalıklardan
arındırılarak
hızlı
bir
şekilde
çoğaltılabilmiştir. Yine ıslahta önemli bir
yere sahip olan haploidi tekniği ile doubledhaploid bitkilerin üretimiyle kısa süre
içerisinde %100 homozigot bitkiler
üretilebilmektedir. Aynı şekilde doku
kültürleriyle bitki rejenerasyonu sayesinde
böceklere, hastalıklara ve herbisitlere
dayanıklılık genleri bitkilere kolayca
aktarılabilmektedir (Özcan, 2009). Doku
kültürü ve gen aktarımı sonucunda elde
edilen böceklere ve herbisitlere dayanıklı
genetiği değiştirilmiş (GD) bitkilerin 2014
yılında dünya genelindeki ekim alını 181
milyon hektar gibi çok geniş bir alana
ulaşmıştır (James, 2105).
331
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2. Bitki Doku Kültürlerinin Uygulama Alanları
Bitki doku kültürü; aseptik şartlar altında,
yapay besin ortamında ve kapalı kültür
kapları içerisinde (in vitro) yaprak, gövde,
kök, embriyo, meristem, anter ve ovaryum
gibi bitki organları ile tek bitki hücre ve
protoplastlarından amaca uygun yeni
bitkilerin elde edilmesi olarak tarifedilmektedir. Bitki doku kültürleri veya
diğer bir adıyla in vitro tekniklerin tarihçesi20. yüzyılın başında (1902) alman bilim
adamı
Haberlandt’ın
fikirlerinedayanmaktadır. Yapılan ilk çalışmalar kök,embriyo ve kallus kültürleri konularındaolmuştur. 1940 ve 1960 yılları arasında iseyeni tekniklerin elde edilmesi ve günümüzdekullandığımız tekniklerin geliştirilmesine
çalışılmıştır 1980’li yıllarda ise dokukültürleri çok sayıda bitki türüneuygulanırken, yine bu yıllarda bitki doku ve
hücre kültürleri tarımsal biyoteknolojiçalışmalarında önemli bir araç haline
gelmiştir (Thorpe, 2007).
Bitki doku kültürlerinin aşağıda belirtildiğigibi çok sayıda uygulama alanı bulunurken
asıl yaygın kullanımı mikroçoğaltım,
haploid bitki üretimi ve gen aktarımından
olmuştur (Babaoğlu, 2004).
Bitki ıslahındaki uygulama alanları:
Türler arası melezlemelerden sonra embriyo
kültürü
Haploid bitki üretimine yönelik anter ve
yumurtalık kültürü
Somaklonal varyasyon
İn vitro seleksiyon
İn vitro döllenme
İn vitro germplazm muhafazası
Somatik hücre melezlemesi (protoplast
füzyonu)
Gen Transferi
Ticari ve ıslah dışı uygulamaları:
Hastalıksız bitki elde edilmesinde meristem
kültürü
Mikroçoğaltım
Sentetik tohum üretimi
Sekonder metabolit üretimi
2.1. Mikro Çoğaltım
Uygun şartlar ve besin ortamları
sağlandığında doku kültürleriyle çok değerli
bir bitkiden bir yıl içerisinde milyonlarca
bitki çoğaltmak mümkün olmaktadır (Şekil
1a. - Resimler Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümünde yapılan
çalışmalardan izin alınarak kullanılmıştır).
Doku kültürleriyle bitki çoğaltmada yaygın
olarak tepe ve koltuk altı meristemler
kullanılmaktadır.
Meristemlerin
kullanılmasının nedeni ise kolay ve hızlı
çoğalma potansiyeline sahip olması ve
varyasyonların meydana gelmemesidir.
Meristem
bölgeleri
haricinde
bitki
çoğaltmada yaprak, gövde ve kök gibi
organlar
da
kullanılmaktadır.
Bu
organlardan bitki oluşumu ya organogenesiz
(organ
oluşumu)
veya
somatik
embriyogenesiz (embriyo oluşumu) yoluyla
olmaktadır. Organogenesiz ve somatik
embriyogenesiz
meristem
içermeyen
somatik
hücrelerin
farklılaşmasıyla
332
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
meydana geldiğinden dolayı her zaman
mutasyon ve varyasyonların ortaya çıkması
muhtemeldir. Bundan dolayı meristem
bölgesi mikroçoğaltımda her zaman tercih
edilen bitki parçası (eksplant) olmuştur.
Mikroçağaltımı
en
fazla
etkileyen
faktörlerin başında kullanılan yapay besin
ortamı ve özellikle de sitokinin ve oksin gibi
büyüme düzenleyicilerin miktarı ve
kombinasyonudur.
Mikroçağaltım
ortamlarında çoğunlukla sitokinin miktarı
oksinden daha fazla olmaktadır. Bazı
durumlarda tek başına sitokinin ilave
edilmesi daha etkili olabilmektedir. Ancak
besin ortamlarındaki en uygun oksinsitokinin dengesi kullanılan bitki türü ve
eksplanta
bağlı
kalmaktadır.
Yine
kullanılacak olan makro/mikro element ve
vitamin içerikleri de bitki türü ve kullanılan
eksplanta
göre
değişiklik
gösterebilmektedir. Çoğaltılan sürgünlerin
köklendirilmesinde de yaygın olarak
oksinler kullanılmaktadır. Mikroçoğaltımda
en önemli aşamalardan birisi de çoğaltılan
bitkiciklerin toprağa ve dış şartlara
alıştırılmasıdır (aklimatizasyon). İn vitro
şartlarda geliştirilen bitkicikler besin
maddeleri, sıcaklık ve nem bakımından
optimum şartlarda yetiştiğinden dolayı, bu
bitkicikler toprağa aktarılarak dış şartlara
çıkarıldığında strese girmekte ve önemli
kayıplar yaşanmaktadır. Bundan dolayı bu
bitkiciklerin yavaş yavaş dış şartlara
alıştırılmaları gerekmektedir. Bunun için
saksılarda veya viyollerde toprağa aktarılan
bitkicikler öncelikli olarak yüksek nem
içeren iklim odalarında veya seralarda 7-10
gün tutulurlar. Daha sonrada nem oranı
yavaş yavaş düşürülür. Dış şartlara alıştırılan
bitkiler daha sonra tarlaya veya bahçe
koşullarına aktarılırlar (Şekil 1b).
a
b
Şekil 1. Patatesin doku kültürleriyle hızlı çoğaltımı (a) ve dış şartlara adaptasyonu (b).
333
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Mikroçoğaltımda virüslerin önemli zararlar
verdiği patates gibi bitkilerin virüslerden
arındırılması da son derece önemlidir.
Bunun için mikroçoğaltımdan önce
meristem kültürü yapılmakta ve virüssüz
bitki üretiminde tek yol olarak bilinmektedir
(Loebenstein vd. 2001). Meristem ucu ile
diğer meristem kısımları arasında vasküler
bir bağlantı olmadığından dolayı, bu bölgede
virüsler bulunmamaktadır. Bundan dolayı,
tek başına veya birkaç yaprak primordiyası
içeren 0.2-1 mm büyüklüğündeki meristem
uçları kültüre alındığında bunlardan
kolaylıkla
virüssüz
bitkiler
elde
edilebilmektedir (Danci vd. 2011). Bu
bitkilerde virüsün bulunmadığı öncelikle
ELISA ile teyit edilmekte, daha sonrada hızlı
bir şekilde çoğaltılarak kısa süre içerisinde
virüslerden arındırılmış milyonlarca bitki
elde edilebilmektedir. Bu yöntem özellikle
patates tohumluk ve birçok meyve türünde
anaç fidanı üretiminde vazgeçilmez bir
şekilde kullanılmaktadır.
2.2. Anter Kültürüyle Haploid Bitkilerin Elde Edilmesi
İn vitro anter kültürünün esası; birinci mitoz
aşamasında bulunan polen hücrelerini
(mikrosporları)
içeren
ve
henüz
olgunlaşmamış
olan
anterlerin
tomurcuklardan çıkartılarak yapay besin
ortamlarına yerleştirilmesi ve burada polen
hücrelerinden haploid embriyo ve sonuçta
haploid bitkiciklerin elde edilmesine
dayanmaktadır. İn vitro anter kültürüyle ilk
haploid bitkiler 1966 yılında Datura innoxia
bitkisinden elde edilmiş ve bitkilerin haploid
olduğu teyit edilmiştir (Guha ve
Maheshwari, 1966). Yapılan bu ilk
çalışmalarda uygulanan metodların tam
olarak belirtilmediği ve elde edilen haploid
bitkilerinden
olgun
bitkilerin
elde
edilmediği ifade edilmiştir (Vasil, 1996).
Daha sonraki çalışmalarda Nicotiana
sylvestris ve N. tabaccum türlerinde anter
kültürüyle haploid bitkiler elde edilirken
(Bourgin ve Nitsch, 1969) anterlerin gelişme
safhasının polenlerin kültür ortamında
gametik fazdan sporofitik faza geçmesi için
çok önemli olduğu bildirilmiştir. İlave
olarak, aynı araştırıcılar anter kültürü için
kolay bir ortam ve double-haploidizasyon
yöntemi de geliştirmişlerdir. Günümüzde ise
haploid ve double-haploid bitkilerin elde
edildiği tür sayısı 200’ü aşmıştır
(Hadziabdic vd. 2011).
Islahçılar geniş bitki genetik varyasyonu
içerisinden
homozigot
genotiplerin
geliştirilebilmesi için farklı yöntemler
kullanmışlardır. Bu yöntemlerin en fazla
kullanılanları ise geriye melezleme ve
kendilemedir. Ancak, bu yöntemler oldukça
zaman alıcı ve pahalıdır. Özellikle yabancı
döllenen bitkilerde heterozigotluk oranı çok
yüksek olduğundan dolayı bunlardan
homozigot hatların elde edilmesi 10-12
kendileme ile elde edilebilmektedir.
Kendine döllenen bitkilerde ise bu süre 5-7
generasyon sürebilmektedir. Özellikle çok
yıllık meyve ağaçlarında uzun bir gençlik
kısırlığı olduğundan dolayı bu süre çok daha
fazla olabilmektedir (Ellialtıoğlu vd. 2002).
Daha da önemlisi klasik ıslah yöntemlerinde
gerçek homozigot hatların elde edilmesi çok
sınırlıdır. Seçilen bu hatların birçoğu
heterozigot lokuslar içermektedir (Tadesse
334
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
vd. 2013). Öte yandan in vitro anter,
mikrospor ve ovaryum kültürleri sayesinde
melezlerden haploid bitkiler ve kromozom
katlamasıyla bunlardan tam homozigot
hatlar tek bir generasyonda elde
edilebilmektedir (Niu vd. 2014). Bu sayede
ıslahçılar
doğru
ıslah
hatlarının
geliştirilmesini
hızlandırabilmektedirler.
Melez bitkilerden elde edilen doubledhaploid bitkiler uygun gen kombinasyonları
için
rekombinant
hat
olarak
kullanılabilmektedirler. Bundan dolayı anter
kültürü ve double-haploidi tekniği yeni
çeşitlerin elde edilmesini hızlandırmak için
klasik
bitki
ıslah
programlarının
tamamlayıcısı
olabilmektedir.
Ayrıca
haploid bitkiler her bir lokustaki allellerden
sadece bir seriyi içerdiklerinden dolayı
resesif mutasyonların da açığa çıkmasını
sağlamaktadırlar (Ellialtıoğlu vd. 2002).
2.3. Doku Kültürlerinin Gen Aktarımında Kullanımı
Tek bitki hücrelerinden doku kültürü
yöntemleriyle
tam
bitkilerin
elde
edilebilmesi ve bitkilerde kök boğazı uruna
neden olan Agrobacterium tumefaciens’ten
bitki hücrelerine yapılan doğal gen aktarım
mekanizmasının keşfi bitki genetik
mühendisliğinin temelini oluşturmuştur
(Özcan, 2009). Bu iki yöntem birlikte
kullanılarak günümüzde hemen tüm kültür
bitkilerine gen aktarımı yapılabilmektedir.
A. tumefaciens veya partikül tabancası gibi
doğrudan gen aktarım yöntemlerinde genler
tek
hücrelere,
protoplastlara
veya
eksplantlar üzerinde bulunan hücrelere
aktarılmaktadır. Gen aktarımından sonra
aktarılan gen/genler bitki hücresinin
kromozomuyla birleşmektedir. Bu işlem
tamamlandıktan sonra bu hücrelerden tam
bitkilerin elde edilmesi gerekmektedir.
Bunun için mutlak doku kültürüne ihtiyaç
duyulmaktadır. Gen aktarımı yapılan bu
hücreler büyüme düzenleyiciler içeren besin
ortamlarına alındığında kısa süre içerisinde
seleksiyon baskısı altında gen aktarımı
yapılan genetiği değiştirilmiş (transgenik)
bitkiler kolaylıkla elde edilebilmektedir.
Elde edilen bu bitkiler tek bir bitki
hücresinden geliştiği için de bitkinin tüm
hücrelerinde aktarılan genler bulunmakta ve
protein üretmektedirler. Bu şekilde doku
kültürü teknikleri kullanılarak çok sayıda
bitki türünde hastalıklara, böceklere,
herbisitlere ve kurağa dayanıklı bitki
çeşitleri geliştirilmiştir. Yine, verim ve besin
değerinin iyileştirildiği çeşitlerin elde
edilmesinde
de
önemli
gelişmeler
yaşanmıştır. Günümüzde böceklere ve
herbisitlere dayanıklı genetiği değiştirilmiş
bitkilerin dünya genelinde ekim alanı 181
milyon hektara ulaşmıştır. ABD’de üretilen
soya, mısır ve pamuğun %90’dan fazlasını,
aynı şekilde Arjantin, Uruguay ve
Paraguay’da üretilen soya ile Kanada’da
üretilen kolzanın ve Hindistan Çin ve
Pakistan’da üretilen pamuğun da %90’dan
fazlasını genetiği değiştirilmiş çeşitler
oluşturmaktadır (James, 2015).
335
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3. Doku Kültürü Çalışmaların Ülkemizdeki Mevcut Durumu ve Sonuçları
Türkiye’de doku kültürü araştırmalarına
üniversitelerde 1980’li yıllarda başlanmıştır.
Doku kültürleriyle başlayan bu çalışmalar
daha sonra moleküler genetik ve gen aktarım
teknikleriyle entegre olmuştur. Günümüzde
birçok üniversite, araştırma enstitüsü ve özel
kuruluşlarda doku kültürü alanında yoğun
araştırmalar devam etmektedir. Özellikle
ülkemizde doku kültürleriyle patates
tohumluğu ve meyve anaç fidanı üretimi
özel kuruluşlar tarafından yaygın olarak
yapılmakta, ülke ihtiyacının karşılanması
yanında ihracı da yapılmaktadır. Aynı
şekilde double-haploidi tekniğiyle %100
homozigot hatların elde edilmesi ve ıslahta
kullanımı da rutin hale gelmiştir. Yine doku
kültürü tekniklerini kullanarak böceklere ve
hastalıklara dayanıklı genetiği değiştirilmiş
çeşitlerin elde edilmesine yönelik çalışmalar
da devam etmektedir.
Kaynaklar
Babaoğlu M (1998) Bitki doku kültürleri ve geleceği. Tarımda Yeni Ufuklar Sempozyumu.
Türk Ziraat Yüksek Müh. Bir. Vakfı, s.142-148. Ankara
Babaoğlu M., Yorgancılar M., Akbudak A.M. (2004) “Doku kültürü: Temel Laboratuvar
Teknikler; Bitki Biyoteknolojisi: Doku Kültürü ve Uygulamaları”. Editörler: M. Babaoğlu,
E. Gürel, S. Özcan, Selçuk Üniversitesi Vakfı yayınları, Konya.
Bourgin, J.P., Nitsch, J.P., 1967. ‘’Obtention de Nicotiana haploides a partir d’etamines
cultivees in vitro’’. Ann. Physiol. Veg. 9:377-382.
Chrispeels MJ, Sadava DE (1994) Plants, Genes and Agriculture., pp. 58-81, Jones and
Barlett Publishers, London, UK
Danci O., Baciu A., Danci M., 2011, Potato (Solanum tuberosum L.) regeneration using the
technique of meristem tip culture, Journal of Horticulture, Forestry and Biotechnology, vol
15 (4), 175-178
Ellialtıoğlu, Ş., Sarı, N., Abak, K., 2004. “ Haploid Bitki Üretimi; Bitki Biyoteknolojisi:
Doku Kültürü ve Uygulamaları”. Editörler: M. Babaoğlu, E. Gürel, S. Özcan, Selçuk
Üniversitesi Vakfı yayınları, Konya.
Guha, S., Maheshwari, S.C. (1966) ‘’İn vitro production of embriyos from anthers of Datura
Nature’’, 204:497.
Hadziabdic, D., Wadl, P.A., Reed, S.M. 2011. Haploid Cultures. “Haploids Cultures” In
Plant Tissue Culture, Development, and Biotechnoloy. Editors: R.N. Trigiano and D.J. Gray,
Taylor and Francis Group, Boca Raton, FL, USA.
James, C. 2015. Global Status of Commercialized Biotech/GM Crops:2014.ISAAA Brief
No:49. ISAAA:Ithaca, NY.
336
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kung S-D (1993) Introduction: From green revolution to gene revolution to gene revolution.
Transgenic Plants Vol. 2. Present Status and Economic Impacts. Pp. 146-177 , Academic
Press
Loebenstein, G., Berger, P.H., Brunt, A.A., Lawson, R.H., 2001, Virus and Virus-like
diseases of potatoes and production of seed-potatoes. Kluwer Academic Publishers.
Dordrecht, Olanda.
Niu, Z., Jiang, A., Hammad, W.A., Oladzadabbasabadi, A., Xu, S.S., Mergoum, M., Elias,
E.M. 2104. “Review of double haploid production in durum and common wheat through
wheat X maize hybridization”, Plant Breeding, 133: 313-320.
Özcan S. 2009. Modern Dünyanın Vazgeçilmez Bitkisi Mısır: Genetiği Değiştirilmiş
(Transgenik) Mısırın Tarımsal Üretime Katkısı. Türk Bilimsel Derlemeler Dergisi, 2: 1-34.
Pierik RLM (1993) Micropropagation: Tecnology and opportunities. In: Prakash J, Pierik
RLM (eds), Plant Biotechnology. Commercial Prospects and Problems. p. 9, Intercept Ltd.
UK
Tadesse, W., Tawkaz, S., Inagaki, M.N., Picard, E., Ve Baum, M., 2013. “A Technical
Manual: Methods and Applications od Double Haploid Technology in Wheat Breeding”.
ICARDA, Aleppo, Suriye.
Thorpe, T.A. (2007) History of plant tissue culture. Mol. Biotechnl. 37: 169-180.
Vasil, I.K., 1996. ‘’Haploid Production in Higher Plants: in İn vitro Haploid Production in
Higher Plants’’. Editors: S. M. Jain, S.K. Soport, R.E. Veilleux, Springer Science + Business
Media, Dordrecht.
337
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’de Görülen Bazı Fungal (Mantari) Buğday Hastalıkları
ve Hastalıkların Kontrolünde TAGEM Araştırma
Enstitülerince Yürütülen Genetik Dayanıklılığın Kullanımı
Üzerine Bir Değerlendirme
Kadir Akan
Zafer Mert
Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Buğday, insan beslenmesinde kullanılan
temel besin maddelerinden birisi olup
dünyada ve ülkemizde yaygın olarak ekilen
ve üretimi yapılan tahıllardan birisidir.
Buğday, ekonomik olarak her yönüyle tüm
toplum
kesimlerini
etkilemekte
ve
ilgilendirmektedir. Bu nedenle üretimde
karşılaşılan sorunların ayrımı yapılmadan
çözülmesi, ülke ekonomisi ve buğday
üreticileri açısından büyük önem arz
etmektedir.
Buğday ekiminin yapıldığı tüm alanlarda
verim ve kalite, biyotik ve abiyotik stres
faktörleri nedeniyle sınırlanabilmekte,
özellikle biyotik stres faktörleri salgın
(epidemi)
şartlarında
önemli
ürün
kayıplarına neden olabilmektedir. Biyotik
stres etmenleri olarak çok sayıda hastalık ve
zararlı bulunmaktadır. Hastalıklara yol açan
mantarlar (funguslar), virüsler ve bakteriler
içerisinde özellikle mantarlar ülkemizde
ekonomik
öneme
haiz
grubu
oluşturmaktadır.
Bu mantari hastalıklar, hastalığın oluştuğu
yere göre kök&kök boğazı, yaprak ve başak
hastalıkları olarak gruplandırılmaktadır.
Belirtilen hastalıkların tanımı, belirtileri,
ekonomik önemi ve yayılışı, biyolojisi,
konukçuları ve mücadelesi (Kültürel
önlemler, kimyasal mücadele, ilaçlama
zamanı, kullanılacak bitki koruma ürünleri
ve dozları vb.) hakkında Gıda ve Kontrol
Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanan
‘Hububat Hastalık ve Zararlıları ile
Mücadele’ kitabı ile detaylı bilgiler
sunulmuştur (Anonim, 2015)
Hastalıklarla mücadelede pratik ve çiftçi
uygulamaları bakımından ekonomik yöntem
olarak, dayanıklı çeşit geliştirilmesi ve bu
çeşitlerin geniş üretim alanlarında kullanımı
öne çıkmaktadır. Dayanıklı çeşit kullanımı
gerek sürdürülebilir tarım uygulamaları
gerekse organik tarım için çözümler
sağlamasının yanı sıra çevre ve insan sağlığı
için en duyarlı yöntemlerden birisidir.
Dayanıklı
çeşitlerin
geliştirilmesi
338
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
konusunda ülkemizde TAGEM bünyesinde
yapılan çalışmalar bu makalenin ana
konusunu oluşturmaktadır.
Buğdayda Önemli Hastalıklar: Ülkemizde
buğdayda
ekonomik
olarak
önemli
hastalıklar, pas hastalıkları, septorya yaprak
yanıklığı, külleme ve kök&kök boğazı
hastalıklarıdır. Başak hastalıkları olarak
sürme ve rastık geçmişte önemli hastalıklar
iken tohum ilacı uygulamasının sertifikalı
tohumlukta zorunlu olması nedeniyle son
10-15 yıldır ekonomik olarak bir zarara
neden olmamaktadır.
Belirtilen hastalıklar sonucu verim ve kalite
kayıplarının
büyüklüğü;
yetiştiricilik
alanının iklim koşullarına, hastalıkların
gelişmesi için uygun iklim koşullarının
süresinin uzunluğuna, hastalık yapan
organizmaların hastalandırma yeteneğine
(virulensliğine) ve buğdayın hastalığa
dayanıklı veya hassas olmasına göre
değişmektedir.
Bu hastalıklar içerisinde pas hastalıkları
rüzgarla kısa sürede geniş alanlara
dağılabilmektedir. Bu nedenle diğer
hastalıklara göre daha kısa sürede epidemi
(salgın) oluşturmaktadır. Bu durum lokal
çözümler yerine geniş alanda bölgesel,
ülkesel ve ülkeler arası izlemeyi ve
işbirliğini zorunlu kılmaktadır.
Pas hastalıklarından biri olan sarı pas
hastalığının
birçok
ülkede
zarar
oluşturduğuna dair kayıtlar mevcuttur.
Konuya bir örnek olarak sarı pas hastalığına
karşı dayanıklılık sağlayan dayanıklılık geni
(Yr9) üzerinde etkili olan yeni sarı pas
ırkının 1986 yılında Doğu Afrika’da
(Kenya) belirlendikten sonra, izleyen
yıllarda Kuzey Afrika, Batı Asya ve Güney
Asya’ya yayılması gösterilmektedir (Singh
ve Huerta-Espino, 2002). Yeni ırk anılan
bölgede salgına neden olmuş ve bunun
sonucunda Etiyopya, Türkiye, İran,
Afganistan ve Pakistan’ da oluşan büyük
verim ve kalite kayıpları yaşanmıştır. Bu ırk
1995 yılında, Çukurova bölgesinde yaygın
ekilen Seri 82 çeşidinde, % 56,2 lere varan
verim kayıplarına yol açmıştır (Mamluk ve
ark., 1997). Bu ekonomik maliyet olarak
Çukurova bölgesinde 500.000 ton ürün
kaybına karşılık gelmektedir (Düşünceli ve
ark., 1996).
Ülkemizde Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı bünyesinde bulunan Tarımsal
Araştırmalar
ve
Politikalar
Genel
Müdürlüğü (TAGEM)’ne bağlı olan Kamu
Araştırma Enstitüleri tarafından ıslah
programlarında başta pas hastalıkları olmak
üzere önemli buğday hastalıklarına özel bir
önem verilmektedir. Ülkemizde dayanıklı
çeşitlerin geliştirilmesi konusunda TAGEM
Araştırma Enstitüleri tarafından başlıca 3
ana ıslah programı yürütülmekte ya da
yürütülen projelere taraf olunmaktadır.
Birinci ıslah programı; klasik ıslah
metotlarının kullanıldığı ve melezleme
çalışmaları sonucu elde edilen aday hatların
çeşit aşamasına kadar hastalık reaksiyon
testleri de dahil olmak üzere tüm süreçte
TAGEM Enstitülerinin kendileri tarafından
yürütülmekte olan ıslah programları
şeklindedir.
İkinci
ıslah
programı;
TAGEM
Enstitülerinin birlikte yürüttükleri Ülkesel
boyutta ıslah çalışmalarıdır.
Üçüncü ıslah programı; Türkiye-CIMMYT
(Uluslararası Buğday ve Mısır Geliştirme
Merkezi-International Wheat and Maize
339
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Improvement
Center),
-ICARDA
(Uluslararası Kurak Alanlar Araştırma
Merkezi, International Center for Research
in Dry Areas) ortaklığı ile yürütülen
Uluslararası Kışlık Buğday Geliştirme
Programıdır (International Winter Wheat
Improvement Program, IWWIP) .
Her üç ıslah programında da dayanıklı
çeşitlerin geliştirilmesi için dayanıklı
ebeveynlerin
belirlenmesi
ve
ıslah
programına dahil edilmesi ile başlayan
program, geliştirilen materyallerin başlangıç
(F3) seviyesinden itibaren doğal ve yapay
hastalık
oluşturularak
(hastalıkların
konukçusu olduğu bitkilere bulaştırılması ve
hastalık gelişimi için uygun koşullar
oluşturularak gelişiminin sağlanması) test
edilmesi ile devam etmektedir.
TAGEM Araştırma Enstitüleri bünyesinde
buğday konusunda dayanıklı çeşitlerin
geliştirilmesi çalışmalarına destek vermek
amacıyla yürütülen önemli projelerden biri
“Ülkesel Serin İklim Tahıl Hastalık
Araştırmaları
Projesi”
(TAGEM/TBAD/14/A12/P01/002)
projesidir. Bu proje kapsamında Tarla
Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsünün
koordinatörlüğünde 12 TAGEM Araştırma
Enstitüsü buğday hastalıkları ile doğrudan
veya dolaylı olarak çalışmakta olup ülkesel
düzeyde yürütülen çalışma TAGEM
tarafından desteklenmekte ve finanse
edilmektedir.
Çalışmada yer alan Araştırma Enstitüleri ve
bulundukları iller şu şekildedir:
1.Tarla Bitkileri Merkez
Enstitüsü Müdürlüğü-Ankara
Araştırma
2.Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Konya
3.Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Tarımsal
Araştırma
Enstitüsü
MüdürlüğüKahramanmaraş
4.Doğu Akdeniz Tarımsal
Enstitüsü Müdürlüğü-Adana
Araştırma
5.Doğu Anadolu Tarımsal
Enstitüsü Müdürlüğü-Erzurum
Araştırma
6.Ege Tarımsal
Müdürlüğü-İzmir
Araştırma
Enstitüsü
7.GAP Tarımsal Araştırma
Müdürlüğü-Şanlıurfa
Enstitüsü
8.GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve
Eğitim Merkezi Müdürlüğü-Diyarbakır
9.Geçit Kuşağı Tarımsal
Enstitüsü Müdürlüğü-Eskişehir
Araştırma
10.Karadeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü-Samsun
11.Mısır Araştırma Enstitüsü MüdürlüğüAdapazarı
12.Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü-Edirne
Ülkesel Serin İklim Tahıl Hastalık
Araştırmaları
Projesi
kapsamında
hedeflenen
çalışmalar
şu
şekilde
özetlenebilir:
Kısa vadede planlanmış çalışmalar;
•Ülkesel buğday ve arpa materyalinin
önemli hastalıklara karşı doğal ve yapay
şartlar altında test edilmesi,
•IWWIP materyalinin pas hastalıklarına
karşı doğal ve yapay şartlar altında test
edilmesi,
•Islah
programlarının
hastalıklara
dayanıklılık reaksiyonları açısından doğru
yönlendirilmesi için, hastalık etmenlerinin
340
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ırklarının belirlenmesi ve patojenik
varyasyonun ülkesel düzeyde izlenmesi,
•Üzerinde çalışılan hastalıklar ve bu
hastalıklara karşı dayanıklılık ıslahı
konusunda ulusal eğitim programlarının
düzenlenmesi ve personelin yetiştirilmesi
olarak özetlenebilir.
Uzun vadede planlanmış çalışmalar;
•Proje çalışanlarının ya da projeye yeni
katılan personelin proje konusu olan güncel
konularda eğitilmesi,
•Önemli mantari hastalıklara karşı kabul
edilebilir düzeyde dayanıklı çeşitlerin
geliştirilmesi,
•Kabul edilebilir düzeyde dayanıklı
çeşitlerin
geliştirilmesinde
doğrudan
kullanılabilecek dayanıklı kaynaklarının
(germplazmının) geliştirilmesi,
•Dayanıklı olarak belirlenen materyalin
klasik
ve
moleküler
yöntemlerle
tanımlanması,
•Hastalık etmenlerinin ırklarının tekniğine
uygun olarak muhafaza edilmesi ve farklı
ırkların depolanarak dayanıklılık ıslahı
çalışmalarında kullanılması,
olarak özetlenebilir.
‘Ülkesel Serin İklim Tahıl Hastalık
Araştırmaları Projesi’ kapsamında yürütülen
çalışmalar ise şu şekilde özetlenebilir.
Sürvey (Saha Çalışmaları) çalışmaları:
Araştırma Enstitüleri tarafından, belirlenen
sorumluluk
alanlarında
(iller
veya
yetiştiricilik alanlarında) her yıl düzenli
olarak
belirli
kurallar
çerçevesinde
yürütülen sürvey çalışmaları ile buğday
hastalıklarının görülme oranı, şiddet ve
yaygınlık durumları izlenmektedir. Elde
edilen bu bilgiler, Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının ilgili birimleri
(Genel Müdürlükler, İl İlçe Müdürlükleri
vb.), Diğer Kamu araştırma kuruluşları ve
Üniversitelerle paylaşılmaktadır.
Yürütülen çalışmalar sonucu buğday
hastaları ile ilgili bir genelleme yapmak
gerekirse;
Kök ve kök boğazı hastalıkları ile ilgili
olarak; Ülkenin tamamında görülmekle
birlikte yetiştiricilik alanlarında farklı
mikroorganizmalarca
farklı
düzeyde
hastalık oluşturulabilmektedir. Bu durum
yıldan yıla ve farklı yetiştiricilik alanlarında
farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle bazı
yıllarda bazı hastalıklar öne çıkarken bazı
yıllarda
bu
hastalıklar
önemini
yitirebilmektedir.
Yaprak hastalıkları ile ilgili olarak; hastalık
bazında bilgi vermek gerekirse, sarı pas
hastalığı serin ve yağışlı geçen yıllarda
Ülkemizin tüm yetiştiricilik alanlarında
salgın oluşturma potansiyeline sahiptir.
Kahverengi pas hastalığı ise Marmara
Bölgesi (Trakya ve Güney Marmara), sahil
kuşağı ve geçit bölgelerinde (İç AnadoluEge Geçit Kuşağı ve Güneydoğu Anadolu
Geçit Kuşağı) ve Çukurova bölgesinde etkili
olmaktadır. Kara Pas hastalığı ise son 30-40
yılda önemli bir salgına yol açmamakla
birlikte bazı yıllar mevsim sonuna doğru
iklim koşullarına bağlı olarak sahil kuşağı ve
yüksek rakımlı yetiştiricilik alanlarında
hastalığa yol açabilmektedir. Külleme
hastalığı Marmara Bölgesi (Trakya ve
Güney Marmara), sahil kuşağı ve geçit
bölgelerinde (İç Anadolu-Ege Geçit Kuşağı
ve Güneydoğu Anadolu Geçit Kuşağı),
Çukurova bölgesinde etkili olmaktadır.
341
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Septorya Yaprak Lekesi hastalığı başta
Çukurova bölgesinde görülmekle birlikte
Trakya, Güney Marmara, tüm sahil kuşağı
ve geçit bölgelerinde (İç Anadolu-Ege Geçit
Kuşağı ve Güneydoğu Anadolu Geçit
Kuşağı) her geçen yıl önemini ve şiddetini
arttırarak üzerinde durulması gereken
hastalıklar içerisinde yer almaktadır.
Başak hastalıkları ile ilgili olarak kısaca şu
değerlendirme yapılabilir. Son yıllarda
üreticiler tarafından sertifikalı tohum
kullanımı
farklı
nedenlerle
sürekli
artmaktadır. Sertifikalı tohumların ilaçlı
olması nedeniyle sürme ve rastık hastalığı
geçmiş yıllarla karşılaştırıldığında daha az
gözlenmekte olup bu hastalıklar önemini
kaybetmiştir. Bununla birlikte üretici elinde
bulunan yerel çeşitlerde tohum ilaçlamasının
yapılmadığı durumlarda farklı düzeylerde
kayıplara da neden olduğu bilinmektedir.
Organik buğday son yıllarda ekonomik
önemi artan bir pazar konumundadır.
Organik yetiştiricilik yapılarak üretilen
ürünlerin piyasa şartlarında daha fazla
ekonomik kazanç sağlaması nedeniyle
sürme ve rastık hastalıklarının gelecekte
tekrar üzerinde durulması ve araştırma
yapılması gereken konular arasında
olabileceği düşünülmektedir.
Hastalık
etmenlerinin
değişiminin
(virulens değişimi) izlenmesi: Dayanıklı
çeşitlerin geliştirilmesinde en önemli
konulardan birisi de hastalık yapıcı
İkinci yöntem olarak; yapılan sürvey
çalışmaları sonucunda toplanan hastalıklı
bitki
örnekleri
üzerinde
sera
ve
laboratuvarda yürütülen ırk belirleme
çalışmaları ile mevcut yeni ırkların
belirlenmesi gerçekleşmektedir.
organizmaların popülasyonunun izlenmesi
ve yürütülen ıslah programlarının değişen
mikroorganizma popülasyona göre revize
edilmesidir.
Hastalık
etmenlerinde,
mutasyon, eşeyli üreme vb. nedenle farklı
ırklar oluşabilmekte ve bu durum bazı
dayanıklı çeşitlerin bu yeni ırklara karşı
hassas olması ile sonuçlanabilmektedir. Bu
değişimin sürekli olarak takip edilmesi ıslah
programlarının daha iyi yöneltilmesi için
şarttır ve gereklidir.
Hastalık
yapan
mikroorganizmaların
hastalık değişimlerinin izlenmesi 2 ana
yöntemle gerçekleşmektedir:
İlk yöntem olarak; hastalıklara karşı farklı
dayanıklılık genlerini içeren buğdayların yer
aldığı
setler
hazırlanmakta
(kapan
nörserileri/trap
nursery)
ve
farklı
yetiştiricilik
alanlarına
bu
setler
ekilmektedir.
Bu
alanlar
genellikle
hastalıkların
doğal
koşullar
altında
gelişebildiği alanlar olup bu buğday
materyali
üzerinde
hastalıklar
gözlenmektedir.
Bu
amacın
gerçekleştirilmesi için, sarı pas, kahverengi
pas, kara pas, septorya yaprak lekesi ve
külleme hastalıkları için 15-20 set
hazırlamaktadır. Sürme hastalığı içinse 5 set
hazırlanmaktadır.
Yapılan
hastalık
gözlemleri sonucu hangi dayanıklılık
genlerinin kullanılması gerektiği ortaya
konulmaktadır.
Buğday çeşitlerinin ve hatlarının farklı
yetiştiricilik alanlarında hastalıklara
karşı test edilmesi: Günümüze kadar tescil
ettirilmiş olan çeşitlerin ve çeşit adaylarının
farklı lokasyonlarda mevcut önemli
hastalıklara karşı reaksiyonlarının bilinmesi
342
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ve dayanıklı olarak bilinen bir çeşidin hassas
reaksiyon göstermeye başlaması durumunda
bunun ıslahçısı, tohumluk ticareti yapan ve
üreticisi tarafından bilinmesi hastalıkla
mücadele noktasında oldukça önemlidir.
Yürütülen proje kapsamında çeşit ve çeşit
adaylarından oluşan buğday materyalleri 12
Araştırma Enstitü araştırıcıları tarafından
tarla koşullarında hastalıklara karşı test
edilmektedir.
Yürütülmekte olan Ülkesel Islah Programı
çerçevesinde araştırma materyalleri
Sarı pas hastalığı için;
 Tarla Bitkileri Merkez Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü- Ankara,
 Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü- Eskişehir,
 Ege Tarımsal Araştırma
Müdürlüğü-İzmir,
Enstitüsü
 Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü, Adana
Kahverengi pas hastalığı için;
 Tarla Bitkileri Merkez Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü- Ankara,
 Mısır Araştırma Enstitüsü MüdürlüğüAdapazarı,
 Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü-Edirne,
 Ege Tarımsal Araştırma
Müdürlüğü-İzmir,
Enstitüsü
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü ve Zirai
Mücadele Merkez Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü
(Ankara)
tarafından
yürütülmektedir. Bunun dışında kalan diğer
araştırma enstitülerinde ise doğal koşullar
 Doğu Akdeniz Tarımsal
Enstitüsü Müdürlüğü-Adana
Araştırma
Kara pas hastalığı için ise;
 Tarla Bitkileri Merkez Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü- Ankara,
 Ege Tarımsal Araştırma
Müdürlüğü-İzmir,
Enstitüsü
 Doğu Akdeniz Tarımsal
Enstitüsü Müdürlüğü-Adana
Araştırma
lokasyonlarında yapay epidemi koşulları
altında test edilmektedir. Diğer enstitülerde
sadece doğal koşullar altında test
edilmektedir.
Külleme hastalığı ise potansiyel hastalık
alanı olarak;
 Mısır Araştırma Enstitüsü MüdürlüğüAdapazarı,
 Trakya Tarımsal Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü-Edirne,
 Ege Tarımsal Araştırma
Müdürlüğü-İzmir,
Enstitüsü
 Doğu Akdeniz Tarımsal Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü-Adana tarafından
test edilmektedir.
Septorya yaprak lekesi hastalığı konusunda
ise çalışmalara yeni başlanmış olup ırk
belirleme çalışmaları ve bazı genotiplerin
yapay epidemi koşulları altında test edilmesi
çalışmaları Tarla Bitkileri Merkez
altında hastalık gözlemleri alınarak materyal
değerlendirilmektedir.
Sürme ve rastık hastalıklarına karşı sadece 2
Araştırma Enstitü tarafından yapay
koşullarda
(Tarla
Bitkileri
Merkez
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü- Ankara,
343
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü
Müdürlüğü- Eskişehir) test edilmektedir.
IWWIP programı: Türkiye-CIMMYTICARDA ortaklığı ile yürütülen IWWIP
Programı kapsamında Ülkemizin taraf
olduğu ve işbirliği çerçevesinde buğday
ıslah materyali dünyada kışlık buğday
üretiminin gerçekleştirildiği 50’ye yakın
ülkeye farklı amaçlarla gönderilmektedir.
IWWIP programı kapsamında açılan
kademedeki materyaller sarı pas ve kara pas
hastalıkları için Tarla Bitkileri Merkez
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Kahverengi
pas hastalığı için Ege Tarımsal Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü, Mısır Araştırma
Enstitüsü ve Trakya Tarımsal Araştırma
Enstitüsü Müdürlüğü tarafından test
edilmektedir. Yapılan melezleme ıslahı
programları sonrasında açılan materyaldeki
dayanıklı bitkilerin seçimi ve hasadı
yapılmaktadır. Dayanıklı olarak seçimi
yapılan bitkiler verim denemelerine kadar
yine aynı Araştırma Enstitülerinde ve ıslah
materyalinin dağıtımının gerçekleştirildiği
diğer işbirliği yapılan uluslararası kurum,
kuruluş veya ülkelerde bulunan Araştırma
Kuruluşlarının koşullarında her yıl düzenli
olarak test edilmekte ve dayanıklı olan
materyaller belirlenmektedir.
Özellikle pas hastalıkları ile ilgili olarak
halen yürütülmekte olan belirtilen veya
belirtilemeyen
projeler
kapsamında
günümüze kadar çok sayıda dayanıklı çeşit
geliştirilmiştir. 1990 yılından bu yana
Araştırma Enstitüler tarafından yürütülen
programlar, Ülkesel Islah Programları
kapsamında ve IWWIP ıslah programları
tarafından yürütülen çalışmalar sonucunda
hastalıklara dayanıklı olarak seçilerek tescil
ettirilmiş olan çeşitler içerisinde 30 çeşit sarı
pas hastalığına karşı dayanıklı, 25 çeşit
kahverengi pas hastalığına karşı dayanıklı
olarak belirlenmiştir. Bu duruma örnek
verilecek olursa; Bayraktar 2001, Sönmez
2001, sarı pas hastalığına, Ziyabey 98, Meta
2002, Aldane, Eminbey kahverengi pas
hastalığına, Basribey, Menemen, Alibey,
Karacabey 97 ve Tahirova 2000 çeşitleri ise
kara pas hastalığına karşı dayanıklı olan
çeşitlerden bazılarıdır. Yürütülen bu
çalışmalar sonucu geliştirilen buğday
materyali, işbirliği ve tecrübe ile aşağıda
belirtilen konuda önemli mesafe alınmıştır.
Bu konular şu şekilde özetlenebilir.
1-Acil durumlarda ülkesel düzeyde alınması
gereken kararların hızlı ve en doğru şekilde
desteklenmesi
2-Hastalık etmenlerinin hastalandırma
şiddeti belirleme çalışmalarını da içeren
hastalıkların izlenmesi ve erken uyarı
sistemlerinin
(Sürvey,
İzleme)
güçlendirilmesi.
3-Buğday hastalıklarına dayanıklı olarak
belirlenen buğday materyallerin tescili için
ulusal
çeşit
tescil
programlarının
güçlendirilmesi
4-Hastalık risklerinin azaltılması ve
hastalıklar sonucu oluşabilecek kalite verim
kayıplarının
en
aza
indirilmesi
amaçlanmaktadır.
344
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2. Sonuç
Buğdayın verim ve kalitesini olumsuz yönde
etkileyen stres faktörlerinin insan ve çevre
sağlığına saygılı bir şekilde ekonomik olarak
ve üretici şartlarında uygulanabilir pratik
uygulamalarla en kısa sürede çözülmesi
gereklidir.

Bu hastalıkların kontrolünde genetik
dayanıklılık en ucuz, çevreci ve üretici
şartlarında pratik kontrol metodudur.

Salgınların önlenmesi, yeni ırkların
belirlenmesi ve dayanıklı çeşitlerin veya
hatların yapay veya doğal salgın şartlarında
tespiti gibi konular oldukça önemlidir.

Hastalık
yapıcı
mikroorganizmalarda ortaya çıkan değişime
paralel olarak yeni çeşitlerin geliştirilmesi
hem bölgesel hem de ülkesel düzeyde
yapılmalıdır.

Ülkesel düzeyde elde edilen bilgi
birikiminin
uluslararası
paylaşımlarla
küresel problemlere katkısı göz ardı
edilmemelidir.

Bu yaklaşımlara ek olarak yine
ülkesel düzeyde kısa sürede çözüm arayışı
için biyoteknolojik yöntemlerin klasik ıslah
metotlarıyla birleştirilmesi önemlidir.

Çiftçi şartlarında pratik olarak farklı
çeşit desenine göre ekimi belirlemek ve
dayanıklı çeşitlerin kullanımı sağlanarak
zararın en aza indirebilmesi için kültürel
tedbirlerin
göz
ardı
edilmemesi
gerekmektedir

Çeşit tescil sisteminde hastalıklara
kaşı hassas çeşitlerin tescili konusunun
tekrar
gözden
geçirilmesi
ve
ek
düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
Kaynaklar
Anonim, 2015. Zirai Mücadele Teknik Talimatları,
http://www.tarim.gov.tr/TAGEM/Belgeler/Teknik%20talımatlar%202008/CİLT%201.pdf.
/Erişim Tarihi: 30.10.2015
Düşünceli, F., Çetin, L., Albustan, S., 1996. Occurrence and Impact of wheat stripe rust
(Puccinia striiformis) in Turkey in 1994/95 crop season. Cereal Rusts and Powdery Mildews
Bulletin, Volume. 24, Supplement, page 309, Proc. of the 9th CR&PMC, 2-6 September
1996, Lunteren, The Netherlands.
Mamluk, O. F., Çetin, L., Braun, H. J., Bolat, N., Bertschinger, L., Makkouk, K. M.,
Yıldırım, A. F., Saari, E. E., Zencirci, N., Albustan, S., Çali, S., Beniwal, S. P. S. and
Düşünceli, F., 1997. Current status of wheat and barley diseases of Central Anatolian Plateau
of Turkey. Phytopathology Mediterranean Volume:36 pp:167-181
Singh, R. and Espino Huerta, H. 2002. Research Highlights of the CIMMYT Wheat Program
1999-2000. CIMMYT 2002.
345
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Potansiyel Risk: UG99 Kara Pas Irkı ve Yürütülen Çalışmalar
Kadir Akan
Zafer Mert
Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Buğday üretim alanlarında pas hastalıkları
verim ve kalite kaybına yol açan önemli
hastalıklardır. Pas hastalıklarına yol açan
mantari (fungal) etmenler rüzgarla kısa
sürede geniş alanlara dağılabilmektedir. Bu
nedenle diğer hastalıklara göre daha kısa
sürede salgın (epidemi) oluşturmaktadır. Bu
durum lokal çözümler yerine geniş alanda
bölgesel, ülkesel ve küresel izlemeyi ve
işbirliğini zorunlu kılmaktadır.
Buğdayda bilinen çok sayıda hastalıklara ek
olarak küresel düzeyde ortaya çıkan bazı
yeni hastalıklar veya bilinen bir hastalığa ait
yeni ırklar, dikkatleri tekrar bu konu üzerine
yoğunlaştırmaktadır. Buna örnek olarak
Ug99 kara pas ırkı verilebilir. Bu makalenin
konusunu bu yeni kara pas ırkı ve bu ırka
karşı Ülkemizde yürütülmüş olan çalışmalar
oluşturmaktadır.
Ug99 kara pas ırkı: 1998 yılında
Uganda’da Dr. William Wagore tarafından o
yıla kadar kara pasa dayanıklı olarak bilinen
bazı çeşitlerin kara pas ile bulaşık olduğu
belirlenmiştir.
Hastalığın
görüldüğü
alanlardan alınan örneklerden yapılan ırk
analizleri sonucunda var olan kara pas
ırklarından farklı olduğu 1999 yılında
Pretorius ve ark. (2000) tarafından rapor
edilmiştir. Bu nedenle Uganda’dan elde
edilen örneklerde belirlenen ve o güne kadar
bilinmeyen bu yeni kara pas ırkına,
belirlendiği yere ve yıla atfen Ug99 ismi
verilmiştir. Sonraki yıllarda farklı yeni
ırkları da ortaya çıkan Ug99 kara pas ırkının
etkin olduğu alanlarda yapılan test
çalışmalarında, uluslararası buğday genetik
materyalinin %80-90’nın bu ırka karşı
hassas olduğu tespit edilmiştir. Bu yeni kara
pas ırkı yayılarak Doğu Afrika’da buğday
üretimlerini ciddi düzeyde etkilemiştir.
Hastalık, Uganda (1988 yılı), Kenya (2002
yılı), Etiyopya (2003), Yemen ve Sudan
(2006), İran (2007), Güney Afrika ve
Zimbabwe (2009), Eritre (2011), Mısır
(2014), Tanzanya ve Mozambik’de
belirlenmiştir.
Ortaya çıkan endişenin küresel boyutta
olması nedeniyle daha önce yaşanan
tecrübeler ışığında çözümün de küresel
boyutta olması gerekliliği ortaya çıkmıştır.
Nobel Barış Ödüllü Buğday Islahçısı
Norman Borlaug öncülünde 2005 yılında
Küresel Pas Girişimi (Global Rust Initiative)
adı verilen grup oluşturulmuş ve bu hastalığa
karşı alınacak önlemlerin tartışılması ülkesel
346
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ve küresel boyutta kısa, orta ve uzun vadede
yapılması gereken konuların görüşülmesi
amacıyla
Kenya’da
bir
toplantı
gerçekleştirilmiştir. Ülkemiz toplantıda
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğünce (TAGEM) temsil edilmiş
olup aynı zamanda bu girişimde aktif rol
alan üye ülkelerden birisi olmuştur. Eylül
2005 yılında Nairobi-Kenya, Aralık 2005
Roma-İtalya
(FAO
tarafından
düzenlenmiştir), Kasım 2006 İskenderiyeMısır, Şubat 2007 Roma-İtalya (FAO
tarafından desteklenmiştir), Mayıs 2007,
Nisan 2008 ve Nisan, Eylül 2009 Suriye
(ICARDA) de düzenlenen çalıştaylarda
yönetime ilişkin konular görüşülürken,
Meksika (Mart 2009, Haziran 2010), ABD
(Ağustos 2011), Çin (Ağustos 2012),
Hindistan (Eylül 2013), Meksika (Mart
2014), Avusturalya (Eylül 2015)’ da
düzenlenen teknik çalıştaylarda hem teknik
konular hem de yönetime ilişkin konular
görüşülmüş hem de çalıştayın düzenlediği
ülkelerin yöneticileri çalıştaya davet
edilerek konu üzerinde teknik ve idari bilgi
verilerek konuya gereken önemin verilmesi
sağlanmaya çalışılmıştır. Ülkemiz, Borlaug
Küresel Pas Girişimi (Borlaug Global Rust
Initiative) toplantı veya çalıştaylarında aktif
rol alarak gerek idari gerekse teknik olarak
Genel Müdür veya görevlendirdiği personel
seviyesinde katılım sağlamıştır. Ayrıca
TAGEM tarafından toplantıya katılan teknik
personele teknik ve finansal destek
sağlanmaktadır.
Ülkemizde konu üzerinde yapılan çalışmalar
şu şekilde özetlenebilir. 2006 yılında
hazırlanan ve TÜBİTAK tarafından
desteklenen ‘Türkiye’de Buğday Kara Pas
(Puccinia graminis f.sp. tritici) Irklarının ve
Önemli Irklara Karşı Dayanıklı Buğday
Genotiplerinin Belirlenmesi’ (106O331)
isimli
proje kapsamında çalışmalar
başlatılmıştır. Bu projenin sona ermesinden
sonra ise TAGEM tarafından desteklenen ve
Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü
tarafından koordine edilen “Ülkesel Serin
İklim Tahılları Hastalık Araştırmaları
Projesi”, “Durable Rust Resistance in
Wheat” (DRRW) ve “Uluslararası Kışlık
Buğday Geliştirme Programı” (IWWIP)
kapsamında çalışmalar yürütülmektedir.
Günümüze kadar yürütülen çalışmalarda
elde edilen sonuçları şu başlıklar altında
özetlemek mümkündür.
 Sörvey ve ırk analizi çalışmaları ile
Ug99 kara pas ırkının ülkemize ulaşıp
ulaşmadığının
izlenmesi:
2007-2015
yıllarında Ülkesel Serin İklim Tahılları
Hastalık Araştırmaları Projesi kapsamında
yer yıl düzenli olarak buğday üretimi yapılan
bazı buğday alanlarında incelemeler
gerçekleştirilmiştir. Bu survey çalışmaları
sonucunda kara pas hastalığı çok sınırlı
alanda belirlenmiştir. Survey çalışmaları
sonucunda toplanan örneklerde, toplanan
kara pas etmenin Ug99 ırkı olup olmadığına
dair yapılan ırk analizlerinin sonuçlarına
göre Ug99 kara pas ırk/ırkları ülkemizde
henüz olmadığı belirlenmemiştir. Bu
çalışmalara ek olarak hastalık etmeninin
ırklarının belirlenmesi için hazırlanmış olan
ırk ayırıcı setler, buğday üzerine araştırma
yürüten
araştırma
enstitülerimizin
bulunduğu 15 farklı lokasyona gönderilerek
hastalık yönüyle değerlendirilmiştir.
 Ug99 kara pas ırk/ırkları ülkemize
ulaşmadan önce dayanıklı çeşitlerin
geliştirilmesi: 2006-2015 yılları arasında
347
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
her yıl TAGEM ‘e bağlı olan ve ıslah
araştırmaları
yürüten
11
Araştırma
Enstitüsünden temin edilen 1000’in üzerinde
buğday çeşit ve hatları, Ug99 ırk/ırklarının
etkin
olduğu
Njoro/Kenya’da
tarla
koşullarında test ettirilmiştir. Bir genelleme
yapmak gerekirse test edilen materyalin
yaklaşık olarak %15’inin bu ırk/ırklara karşı
kabul edilebilir düzeyde dayanıklı oldukları
belirlenmiştir. Kenya’da Ug99 kara pas
ırkı/ırklarına
karşı
yürütülen
test
çalışmalarında ekmeklik çeşitlerden Basri
Bey, Canik 2003, Sakin, Yıldız 98,
makarnalık çeşitlerden ise Akçakale 2000,
Gap, Turabi, Şölen 2002 çeşitlerinin yoğun
salgın baskısı da dikkate alındığında orta
dayanıklı/tolerant olduğu belirlenmiştir.
Aynı materyal Ülkesel Serin İklim Tahılları
Hastalık Araştırmaları Projesi kapsamında
Ülkemizde farklı lokasyonlarda mevcut olan
kara pas hastalığına karşı da test edilmiştir.
Kabul edilebilir düzeyde dayanıklı olarak
belirlenen hatlardan doğrudan çeşit
geliştirme
veya
çeşit
geliştirme
çalışmalarına yönelik ıslah çalışmalarında
dayanıklı genitör olarak yararlanmaya
başlanmıştır.
 Kabul edilebilir düzeyde dayanıklı
genotiplerin
ilgili
kurum
veya
kuruluşlardan getirilerek adaptasyon
denemelerine
alınması:
CIMMYT
tarafından geliştirilmiş ve Gıda Tarım ve
Hayvancılık
Bakanlığı
tarafından
demonstrasyon amaçlı 100’ er kg olarak
ülkemize getirtilen, Ug99 kara pas bazı
ırklarına dayanıklı olduğu bildirilen Munal,
Chonte ve Quoiu isimli 3 genotipin Edirne,
Sakarya, Adana ve İzmir lokasyonlarında
ilgili araştırma enstitülerince ekimleri
gerçekleştirilmiştir.
Yapılan
değerlendirmeler sonucu Munal isimli
genotipin
değerlendirmesi
yapılan
agronomik özellikleri bakımından Ülkemiz
koşullarına
uygun
olduğu
yorumu
yapılmıştır.
 Ug99 kara pas ırkı/ırklarına ve
ülkemizde bulunan lokal kara pas
ırklarına
karşı
dayanıklı
olarak
belirlenen
materyalde
dayanıklılığı
sağlayan genlerin belirlenmesi: Bu
çalışma Tarla Bitkileri Merkez Araştırma
Enstitüsü
Hastalık
ve
Zararlılara
Dayanıklılık Bölümü ile Avustralya-Sydney
Üniversitesi Plant Breeding Institute
tarafından
yürütülmüştür.
Ülkemizde
bulunan kara pas etmeninin ırklarına ve
Ug99 isimli kara pas ırklarına karşı kabul
edilebilir
düzeyde
dayanıklı
olarak
belirlenen 30 farklı materyalde dayanıklılığı
kontrol eden genler belirlenmiştir.
 Bilgi paylaşımı ve bilgilendirme:
TAGEM’in ev sahipliğinde FAO ve
TAGEM işbirliği ile 7-9 Aralık 2009
tarihlerinde
Ankara’da
‘Contingency
Planning for Rapid Variety Release, Seed
Multiplication and Distribution of Wheat
Rust Resistant Varieties’ isimli 11 farklı
ülkenin katıldığı uluslararası bir çalıştay
düzenlenmiştir. Bu çalıştay sonrasında da
10-11 Aralık 2009 tarihlerinde ‘National
Wheat Rust Awareness and Contingency
Planning Workshop for Turkey’ isimli konu
ile ilgili farklı kamu kurumlarının ve özel
sektörün katıldığı Ulusal bir çalıştay
düzenlenerek
bu
konu
hakkında
bilgilendirmeler gerçekleştirilmiş ve konu
tüm yönleriyle tartışılmıştır. 10-12 Ekim
2009 tarihinde Antalya da düzenlenen
Fourth Regional Yellow Rust Conference
for Central and West Asia and North Africa
348
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
isimli konferans çerçevesinde de bölgesel iş
birliği çalışmaları ve iş paketleri üzerinde
durulmuştur.
Ülkesel Serin İklim Tahılları Hastalık
Araştırmaları Projesinin hedefleri arasında
yer alan “ Proje çalışanlarının ya da projeye
yeni katılan personelin proje konusu olan
güncel konularda eğitilmesi” kapsamında
Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü
Hastalık ve Zararlılara Dayanıklılık Bölümü
tarafından 30 Haziran-1 Temmuz 2008 ile
18-19 Haziran 2012 tarihleri arasında
düzenlenen “Buğday Pas Hastalıkları
Araştırma Metotları ve Kontrolü” isimli
Eğitim programı ile TAGEM Araştırma
Enstitüleri ve İl/İlçe Gıda Tarım ve
Hayvancılık Müdürlüklerinden toplam 59
katılımcıya
bilgilendirme
yapılmıştır.
Ayrıca 23-24 Aralık 2008’de Bölge Bilgi
Alışveriş Toplantısında İl/İlçe Gıda Tarım
ve
Hayvancılık
Müdürlüklerinden
katılımcılara
konu
hakkında
bilgi
verilmiştir. Gıda Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığının desteği ve himayesinde 12
Haziran 2012 tarihinde yürütülen “Buğday
Pas Hastalıklarının SMS Sistemi ile
İzlenmesi” isimli çalıştay kapsamında
“Buğday Pas Hastalıklarının teorik olarak ve
pratik
olarak
arazide
tanıtılması”
kısımlarında yer alınmıştır.
Bütün bu çalışmalara ek olarak araştırıcıların
akademik olarak, kamuoyunun ise pratik
bilgilendirilmesine
dönük
olarak,
çalışmalardan elde edilen bulgular, Ulusal
ve Uluslararası katılımlı 43 farklı kongrede
sunulmuştur. Ayrıca erişimi kolay, Türkçe
olarak yayınlanan hakemli ve hakemsiz
dergilerde (Tarla Bitkileri Merkez Araştırma
Dergisi, Bitki Koruma Bülteni, Ziraat
Mühendisliği Dergisi, Hasat dergisi)
makaleler yayınlanmış ve konu ile ilgili her
kesim bu konu hakkında bilgilendirilmeye
çalışılmıştır.
2. Sonuç
Ug99 kara pas ırkı ülkemiz buğday alanları
için potansiyel bir tehdittir. Bu amaçla
düzenli şekilde ırkın ülkemize ulaşıp
ulaşmadığının izlenmesi ve bu ırka karşı
dayanıklı çeşitlerin geliştirilmesi potansiyel
kayıpları önlemede önemlidir. Ülkesel
düzeyde elde edilen bilgi birikiminin
uluslararası
paylaşımlarla
küresel
problemlerin çözümüne katkısı göz ardı
edilmemelidir.
Kaynaklar
Pretorius, Z.A., Singh, R.P., Wagoire, W.W. and Payne, T.S. 2000. Detection of virulence
to wheat stem rust resistance gene Sr31 in Puccinia graminis. f. sp. tritici in Uganda. Plant
Disease, 84; 203-207.
349
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Gıda Güvenilirliği
Orhan EREN
Gıda ve Yem Kontrol Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Günümüzde, hızla küreselleşen dünya
ticaretinde güvenilir gıda sağlamanın belirli
bir coğrafi bölge ile sınırlandırılması
mümkün değildir. Gerek ürün gerekse
insanların birkaç saat içinde kıtalar arası yer
değiştirme olanakları, risklerin boyutlarını
arttırmaktadır. Gıda güvenilirliği, tüketime
sunulan gıdalarda oluşabilecek fiziksel,
kimyasal, biyolojik ve her türlü zararlıların
bertaraf edilmesi için alınacak önlemlerin
tümünü oluştururken aynı zamanda
çiftlikten sofraya kadar, çevre ve insan
sağlığına zarar vermeyen, üretimin her
aşamasında gerekli ve yeterli kontrolleri
yapılmış, sağlıklı ve güvenilir ürünlerin
temin edilmesini hedeflemektedir.
2. Dünyada Gıda Güvenilirliği
Gıdanın çiftlikten sofraya kadar sağlıklı ve
güvenilir bir şekilde tüketiciye sunulması ve
bunun için alınan önlemleri kapsayan gıda
güvenilirliği geçtiğimiz 20 yıl içerisinde
dünya genelinde yaşanan gıda krizleri ile
önemli aşamalar geçirmiştir. İngiltere’de
ortaya çıkan deli dana ve Uzakdoğu
ülkelerindeki kuş gribi vakaları ve AB
ülkelerinde Salmonella krizleri bu süreci
hızlandıran ve akıllarımızda kalan en önemli
olaylar arasında yer almıştır. Bu olaylar o
yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde gıda
güvenilirliği
politikalarının
kamuoyu
tarafından sorgulanmasına ve daha güvenli
gıda üretimi için kamuoyu baskısının
doğmasına neden olmuştur.
2.1. AB’de Gıda Mevzuatı
Dünyada gıda güvenilirliğinde yaşanan
sıkıntılı olayların ardından AB, gıda
güvenilirliğini sağlamak için mevcut kontrol
sisteminin değişmesi gerektiğini düşünerek
güvenli gıda temini için adımlar atmıştır.
Gıda ile ilgili tüm süreçlerin, izlenebilir,
öngörülebilir ve denetlenebilir olmasını
amaçlayan sistemde gıda güvenilirliği,
hayvan sağlığı, hayvan refahı ve bitki sağlığı
mevzuatı bir arada değerlendirilmiş ve
entegre bir mevzuat oluşturulmuştur
(Erkmen, 2010).
Avrupa Komisyonu tarafından
güvenilirliği
konusunda
350
gıda
Gıda
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Güvenilirliğine İlişkin Beyaz Kitap’ın 12
Ocak 2000’de yayımlanması ile gıda kalitesi
ve güvenilirliğine ilişkin en önemli yasal
dayanak ortaya konmuştur. Komisyon, üye
devletlerinin
denetim
kapasitelerinin
inceleme
yoluyla
test
edilebilmesi
zorunluluğuna dair prensibin yerleşmesi
amacıyla, stratejik öncelikler belirlemiştir.
Bu öncelikler; Avrupa Gıda Güvenilirliği
Otoritesi’nin oluşturulmasını sağlamak, gıda
mevzuatında çiftlikten sofraya anlayışını
uygulamak ve gıda ile yem işletmecileri
başta olmak üzere öncelikli olarak
sorumluluk taşıdığı ülkeler ile üye
devletlerin ilgili faaliyetlerini izlemek ve
denetlemek olarak sıralanabilir. Beyaz
Kitap’ın ardından 2002 yılında AT 178/2002
sayılı tüzük kabul edilmiştir. 1 Ocak 2005
tarihinden itibaren bu tüzük tüm üye
ülkelerde bağlayıcı olarak uygulanmaktadır
(Kilit, 2013).
2.2. Dünyada Gıda Güvenilirliği ve Kontrol Hizmetleri
Dünyada Gıda Güvenilirliği ve Kontrol
Hizmetleri alanında faaliyet gösteren çeşitli
kurumlar bulunmakta olup, Uluslararası
Gıda
Politikaları
Araştırma
Enst.
(International Food Policy Research Inst.
IFPRI), Küresel Gıda Güvenliği Girişimi
(Global Food Safety Initiative-GFSI),
İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
(OECD), Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü
(Food
and
Agriculture
Organisation–FAO) bunlardan bazılarıdır.
2.2.1. AB’de Kontrol Hizmetleri
AB,
gıda
güvenilirliğini
yasal
düzenlemelerin
yanı
sıra
kurumsal
yapılanmalarla da sağlamaktadır. Bu
yapılanmalardan;
Tüketicinin Korunması ve Sağlık Genel
Müdürlüğü (DG SANCO); gıda zincirinin
güvenliği, hayvan sağlığı ve refahı
alanlarında AB’de bir sorun tespit
edildiğinde, sorunu çözmek üzere öneriler
getirmektedir.
Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA);
topluluk mevzuatı ve politikaları için
bilimsel tavsiyelerle birlikte bilimsel ve
teknik destek sağlamaktadır.
Gıda ve Veterinerlik Ofisi (FVO); gıda
güvenilirliği, hayvan sağlığı, hayvan refahı
ve bitki sağlığı alanlarında Topluluk
mevzuatının etkin olarak uygulanmasında
görev üstlenmektedir.
Bu kurumların yanı sıra AB’de gıda
güvenilirliğine hizmet eden diğer sistemler
RASFF (Gıda ve Yem Hızlı Alarm Sistemi)
ve HACCP (Tehlike Analizi ve Kritik
Kontrol Noktaları) olarak sayılabilir.
Bunlardan RASFF, gıda güvenilirliği
açısından ortaya çıkabilecek tüm tehlikelere
karşı tüketiciyi korumak ve üye ülkeler
arasında
hızlı
bilgi
alışverişini
gerçekleştirip, gıda güvenilirliğine yönelik
kontrol
ve
denetim
mekanizmaları
arasındaki bilgi akışını sağlamak üzere
oluşturulmuş bir sistemdir. Hızlı uyarı
sistemiyle, ürün pazara girer girmez, tüketici
açısından bir risk içeriyorsa bütün üye
ülkeler ve ilgili makamlara alarm
351
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
verilmektedir. Ayrıca ürün pazara girmeden
de, risk içeren ürünün sınırda durdurularak
ülkeye girmesi engellenmektedir. Böylece
sorunlu üründen kaynaklanabilecek bir
tehlikeden bütün topluluk tüketicileri
korunmaktadır. HACCP sisteminde ise;
özellikle halk sağlığını tehlikeye atabilecek
üretimin
engellenmesi
hedeflenmiştir.
Böylelikle muhtemel tehlikelerin önceden
tespit edilmesi ve gereken önlemlerin
alınması neticesinde, üretimdeki firelerin
azaltılması
sağlanarak
karlılık
elde
edilmektedir. Ayrıca firmalar bu belge ile
tüketici üzerinde gıda güvenilirliğini
sağladıkları konusunda bir güvence
yaratmaktadırlar (Pusula Dergisi, 2011).
2.3. Dünyada Gıda Güvenilirliği ve AR-GE
Dünyada son yirmi yılda yaşanan tehlikeler;
büyükbaş hayvanlarda BSE (deli dana),
hastalığı,
kanatlılarda
tespit
edilen
dioksinler,
genetiği
değiştirilmiş
organizmalar (GDO), zoonozlar (Salmonella
Lysteria vb.), pestisit kalıntıları, allerjik
maddeler,
veteriner
ilaç
kalıntıları,
hayvanlar
ve
bitkilerde
büyümeyi
destekleyici
antibiyotik
ve
hormon
kullanımı gibi konular tüketici güvenini
sarsmış, gıda güvenilirliğine, ilişkin
yasaların yenilenme sürecini hızlandırmıştır.
Bu durum özellikle konu ile ilgili
araştırmalara ağırlık verilmesi konusunda
baskı unsuru oluşturmuştur.
Tablo 1’de yer alan Dünya Ar-Ge raporu
incelendiğinde, dünyada 2014 yılında Ar-Ge
harcamalarında ilk sırayı 465 Milyar $ ile
A.B.D alırken, Çin 284 Milyar $ ile ikinci,
Japonya 165 Milyar $ ile üçüncü sırada yer
almaktadır.
Ülkemizde
ise
Ar-Ge
harcamaları için ayrılan pay 11 Milyar $
olup dünyada 20. sırada yer almaktadır.
Tablo 1. 2014 Dünya Ar-Ge Raporu (Milyar $)
2012
GSYİH’da AR-GE
payı(Milyar $) 447
232
160
92
59
10
Ülkeler
1.A.B.D
2.Çin
3.Japonya
4.Almanya
5.Güney Kore
20. Türkiye
2013
GSYİH’da AR-GE payı
450
(Milyar $)
258
163
92
61
10
2014
GSYİH’da AR-GE payı
465
(Milyar $)
284
165
92
63
11
Kaynak: Kordinat, 2014
Tablo 2.Gıda Güvenilirliği Konusunda Yıllar İtibarı ile Uluslararası Yayınlanmış Bilimsel
Çalışma Sayıları (adet)
Ülkeler
1.A.B.D
2.Çin
3.İngiltere
4.İtalya
5.Kanada
22. Türkiye
2011
2012
2013
395
233
225
137
142
27
442
252
250
164
145
42
Kaynak: Scopus, 2015.
352
2014
392
285
250
182
158
43
1086
363
217
189
148
35
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Gıda güvenilirliği konusunda yıllar itibarı
ile yayınlanmış bilimsel çalışma sayıları
Tablo 2’de verilmiştir. Tablodan görüldüğü
gibi gıda güvenilirliği konusunda 20112013 yılları arasında dünyada uluslararası
literatürde yayınlanmış araştırma sayıları
açısından ilk beşe giren ülkeler sırasıyla;
ABD, Çin, İngiltere, İtalya ve Kanada olup
Türkiye 21. sırada yer almaktadır.
3. Türkiye’de Gıda Güvenilirliği
Gıda güvenilirliğini sağlamaya yönelik
olarak “Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri”
olarak adlandırılan bir dizi araç dünyada
olduğu gibi ülkemizde de uygulamaya
girmiştir. Bunlar; Birincil üretimde İyi
Tarım Uygulamaları (Good Agricultural
Practice-GAP), sanayi kesiminde ise İyi
Üretim Uygulamaları (Good Manifacturing
Practice-GMP), İyi Hijyen Uygulamaları
(Good Hygienic Practice-GHP), İyi
Laboratuvar
Uygulamaları
(Good
Laboratory Practice-GLP) ile Tehlike
Analizi ve Kritik Kontrol Noktaları (Hazard
Analysis and Critical Control PointsHACCP) gibi uygulamalardır.
2014 yılı Küresel Gıda Güvenliği
Endeksi’ne göre 109 ülke arasında 39’uncu
sırada bulunan Türkiye gıdaya erişebilirlikte
43’üncü ve gıda güvenilirliği sıralamasında
ise 41’inci sırada yer almaktadır. 2015
yılında bu durum gıdaya erişebilirlikte
33’üncü ve gıda güvenilirliği sıralamasında
ise 40’ıncı sırayı alarak olumlu bir ivme
sağlamıştır (Food Security Indeks, 2015).
3.1. Türkiye’de Gıda Güvenilirliği Mevzuatı
Gıda güvenilirliği politikası; ülke genelinde
etkin bir gıda denetiminin sağlanması,
tüketiciye güvenli gıda temini, tüketici
menfaatlerinin ve sağlığının korunması ile
sektörde haksız rekabetin önlenmesi olarak
tanımlanabilir. Bu kapsamda bitkisel,
hayvansal ve su ürünlerinin birincil üretim
aşamasından başlayarak takip eden tüm
işlemlerden tüketim aşamasına kadar olan
gıda güvenilirliği ilke ve prensiplerinin
gözetilmesi esastır. Yani gıda güvenilirliği
stratejisi “Çiftlikten sofraya” tüm süreci
kapsamaktadır (Buzbaş, 2010).
Türkiye 2010 yılında 5977 sayılı
Biyogüvenlik Kanunu ve 5996 sayılı
“Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve
Yem Kanunu” çıkartarak AB mevzuatına
uyum sağlamıştır. Bu Kanunların amacı,
gıda ve yem güvenilirliğini, halk sağlığı,
bitki ve hayvan sağlığı ile hayvan ıslahı ve
refahını, tüketici menfaatleri ile çevrenin
korunması da dikkate alınarak korumak ve
sağlamaktır. Gıda güvenilirliği alanında
5996 sayılı kanunun yasalaşması bu uyum
sürecinde önemli bir başlangıç olmuştur.
Kanun kapsamında yaklaşık 102 adet
yönetmelik yayınlanmış; bu yönetmelikler
ile hayvan sağlığı, bitki sağlığı, gıda
güvenilirliği ve yem konularında AB
standartlarına ulaşabilmek adına yeni
düzenlemeler yapılmıştır.
Aralık 2011’de Resmi Gazete’de yayınlanan
ve 28157 sayılı Türk Gıda Kodeksi
Yönetmeliği ile; gıda ve gıda ile temasta
353
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
bulunan madde ve malzemelerin tekniğine
uygun ve hijyenik şekilde üretilmesi,
hazırlanması,
işlenmesi,
depolanması,
nakledilmesi ve piyasaya arz edilmesi
aşamalarında taşıması gereken özelliklerin
belirlemesini amaçlamıştır. Bu kodeks
altında yaklaşık olarak 76 adet ürün tebliği
yer almaktadır.
Biyogüvenlik Kanunu kapsamında ise 3 adet
yönetmelik yayınlanmıştır. Oluşturulan
Biyogüvenlik Kurulu GDO ve ürünleri ile
ilgili yapılan başvuruların değerlendirilmesi
ve diğer görevlerin yürütülmesi işlemlerini
yapmakla yükümlüdür.
Gıda güvenilirliği sisteminde tüketiciye de
önemli rolün düştüğü fikri ile tüketicinin
denetim sistemine katılması amacıyla “Alo
174 Gıda Hattı” kurulmuştur (Kilit, 2013).
Nitekim ülkemizde de taklit ve tağşiş yapan
işletmelerin teşhir edilmesi, kayıtsız
işletmelerin kayıt altına alınması için
çalışmaların artması ve Alo 174 ihbar
hattının hizmete girmesi ile gıda
güvenilirliği alanında olumlu gelişmeler
yaşanmaktadır.
3.2. Türkiye’de Gıda Güvenilirliği ve Kontrol Hizmetleri
Türkiye gıda güvenilirliğini sağlamakla
yükümlü bakanlık öncelikle Gıda Tarım ve
Hayvancılık
Bakanlığı’dır.
Diğer
bakanlıklar ve muhtelif denetim kurumları
yetkileri çerçevesinde bu hizmetleri yerine
getirmekle görevlidir.
3.2.1. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
kontrol faaliyetlerini 5996 sayılı Kanun’a
göre; 81 İl ve yetkilendirilmiş İlçe
Müdürlüğü, yaklaşık 5000 Gıda Kontrolörü,
41 İl Kontrol Laboratuvar Müdürlüğü,
Ulusal
Gıda
Referans
Laboratuvar
Müdürlüğü, Gıda ve Yem Kontrol Merkez
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, 93 Özel
Gıda Kontrol Laboratuvarı aracılığı ile
yürütmektedir. 5996 sayılı Kanun’a göre;
İthalat, ihracat ve denetim numunelerini
almak ve analizlerini yaptırmakla yetkili tek
kuruluş Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı olup, kişisel tüketim amaçlı
birincil üretim ve kişisel tüketim amacıyla
hazırlanan gıdalar ise bu Kanunun kapsamı
dışındadır.
Bu bağlamda Türkiye genelinde Ekim ayı
sonu itibariyle gıda üretim, satış ve toplu
tüketim yerlerindeki faaliyetlere ait son beş
yılın sonuçları Tablo 3’de belirtilmiştir.
Tablo 3’de görüldüğü gibi 2010 yılında 5996
sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı,
Gıda ve Yem Kanunu’nun yürürlüğe girmesi
ile denetim hizmetlerinde yıllar itibarı ile
artış yaşanmıştır. Bu artan denetimler
sonucunda idari para cezası yaptırımı
uygulamasını gerektiren durumlar ve suç
duyurusu sayısında azalma görülmüştür.
3.2.2. Diğer Bakanlıklar
Sağlık Bakanlığı; kaynak suları, içme suları,
doğal mineralli sular ve tıbbi amaçlı suların
üretimi, uygun şekilde ambalajlanması,
satışı, ithalat ve ihracatına ilişkin usul ve
354
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
esaslar ile içme-kullanma sularının teknik ve
hijyenik
şartlara
uygunluğu,
kalite
standartlarının
sağlanması,
kalite
standartlarının izlenmesi ve denetimi ile
ilgili usul ve esasları belirler. Takviye edici
gıdaların üretim, ithalat, ihracat ve
kontrolüne ilişkin usul ve esaslar Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca
belirlenirken özel tıbbî amaçlı diyet
gıdaların üretim, ithalat, ihracat ve
kontrolüne ilişkin usul ve esaslar Sağlık
Bakanlığınca belirlenir. İnsanlar tarafından
tüketilmesi amaçlanmayan hayvansal yan
ürünlerin
toplanması,
taşınması,
depolanması, muamele edilmesi, işlenmesi,
imha edilmesi, piyasaya arz edilmesi, ithal
veya ihraç edilmesi, transit taşınması ve
kullanılması aşamalarında insan ve hayvan
sağlığına yönelik tehdit ve çevresel
zararların önlenmesine ilişkin tedbirler
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığınca ve
mevzuatı gereği bu hususta yetki ve
sorumlulukları bulunan Sağlık Bakanlığı,
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve İçişleri
Bakanlığınca alınır.
Tablo 3. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Genel Gıda Denetim Sonuçları
Yıllar
Denetim Yeri
Gıda Üretim Yerleri
Gıda Satış Yerleri
Toplu Tüketim
Yerleri
Toplam Denetim
Sayısı
*
*
*
*
**
*
*
*
*
**
*
*
*
*
**
*
*
*
*
**
2011
2012
2013
2014
2015
2011
2012
2013
2014
2015
2011
2012
2013
2014
2015
2011
2012
2013
2014
2015
Denetim Sayısı
(Adet)
86.957
87.234
112.719
126.428
111.815
187.931
187.648
217.937
251.327
248.279
125.547
138.116
183.597
223.169
213.219
400.435
412.998
514.253
600.924
573.313
İdari Para Cezası
Sayısı (Tl)
6.826
6.700
5.218
5.068
3.822
2.697
6.276
3.918
4.030
3.532
940
4.096
2.864
2.767
2.561
10.463
17.072
12.000
11.865
9.915
Savcılığa Suç Duyurusu
Sayısı (Adet)
190
92
71
63
42
86
28
37
19
21
53
24
24
16
8
329
144
132
98
71
Kaynak: GKGM, 2015
*Toplam Denetim Sayısı İthalat ve ihracat denetimleri hariç her türlü denetimi kapsamaktadır. (yıllık kontrol planı, diğer programlar,
rutin, takip, şikayet, Alo 174, numuneli ve numunesiz denetimler)
**2015 yılı verileri Ekim ayı sonuna kadar olan verileri kapsamaktadır.
3.2.3. Belediyeler
Belediyeler Bitki ve Hayvan Sağlığını
koruma amaçlı yapılacak mücadele ve
kontrollerde
olmaktadırlar.
355
bakanlığa
yardımcı
Aynı zamanda piyasada
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
faaliyet gösterecek gıda ile ilgili
işletmelerin, işyeri açma ve çalışma ruhsatı
almadan faaliyet göstermesini engellemek,
mülkiyeti belediyelere ait, ruhsatlandırması
tamamlanan gıda ile ilgili işyerlerini
faaliyetleri süresince denetleyerek ruhsat
koşullarının devamlılığını kontrol etmek
gibi konularda da faaliyet göstererek gıda
güvenilirliğinin sağlanmasında yardımcı
olurlar.
3.2.4. Türk Standartları Enstitüsü
Gıda
denetiminde
doğrudan
görev
almamakla birlikte, gıda kalite ve
standartlarını belirlemede, helal gıda
sertifikası
vermede,
gıda
ilgili
belgelendirme amaçlı analizlerin yapılması,
eğitimlerin
düzenlenmesi
ve
belgelendirmede yetkili kuruluş olan Türk
Standartları Enstitüsü (TSE) 132 sayılı
Kanunla kurulmuştur. TSE, standartlarla
ilgili araştırma maksadıyla ve ihtiyari
standartların tatbikatında kontrol için
laboratuarlar kurmak, muayene, analiz ve
deneyleri, resmi veya özel sektörün talep
edeceği teknik çalışmaları yapmak ve rapor
vermek görevlerini üstlenmiştir.
3.2.5. Dış Ticaret Müsteşarlığı
Dış Ticaret Müsteşarlığı, ülkeye ithal
edilecek veya ülkeden ihraç edilecek tüm
ürünlere yönelik teknik düzenlemeler
yapmaktadır. Bu kapsamda Dış Ticaret
Müsteşarlığı’nca her yıl yayımlanan "Dış
Ticarette Standardizasyon” tebliğlerine göre
gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve
malzemelerin ithalat aşamasındaki gıda
güvenilirliği ve kalitesine yönelik kontrolleri
yürütmek üzere Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel
Müdürlüğü ve/veya Gıda, Tarım ve
Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından ithalat
gerçekleştirilmeden önce "Kontrol Belgesi"
onaylanmakta ve gıda ve gıda ile temasta
bulunan madde ve malzemelerin gıda
kalitesi ve güvenilirliğine yönelik kontroller
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından yapılmaktadır.
3.3. Türkiye’de Gıda Güvenilirliği ve Ar-Ge
Ulusal Bilim ve Teknoloji Politikaları
Uygulama Planı (BTP-UP) 2005-2010
Ülkemizin 2023 yılına yönelik olarak bilim,
teknoloji ve yenilik atılımının zeminini
oluşturmaktadır. Bu plan aracılığıyla
yakalanan ivmenin sürdürülebilirliğini
sağlamak üzere, Bilim Teknoloji Yüksek
Kurulu’nun (BTYK) 2009/201 no.lu kararı
gereğince ülkemizin yeni dönemindeki
bilim, teknoloji ve yenilik politikaları
uygulama planı tekrar hazırlanmıştır.
2011-2016 Ulusal Bilim, Teknoloji ve
Yenilik Stratejisinde Ar-Ge ye yön vermesi
planlanan kuruluşlar TÜBİTAK, Gıda
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Kalkınma
Bakanlığı, diğer bakanlıklar ve bağlı
kuruluşlar,
çeşitli
sektörlerdeki
356
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
paydaşlardan
oluşan
teknoloji
platformlarıdır (TÜBİTAK, 2010a).
Ülkemizde son on yılda Ar-Ge harcamaları
yaklaşık dört kat artmıştır. Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı, tarım ve gıda özel
sektör kuruluşlarına en büyük desteği, ana
hizmet birimlerinden biri olan Tarımsal
Araştırmalar
ve
Politikalar
Genel
Müdürlüğü
(TAGEM)
vermektedir.
TAGEM bu desteği “Tarımsal AR-GE
Destekleri
Programı”
aracılığıyla
sağlamaktadır. 2010-2014 yılları arasında
Gıda Güvenilirliği Alanında desteklenen
proje sayıları ve destek oranları Tablo 4’de
verilmiştir.
Tablo 4. Gıda Güvenilirliği Konusunda Ar-ge Destekleri Kapsamında Üniversite/Özel
Sektör Tarafından Sonuçlandırılan Projeler
Yıllar
2010
2011
2012
2013
2014
2015
Desteklenen Proje Sayıları (Adet)
Destek Oranı (TL)
3
3
2
3
2
8
552.756
472.000
455.930
449.998
145.186
1.329.445
Kaynak: TAGEM, 2015
Dünyada ve Türkiye’de gıda ve içecek
işletmelerinin inovasyon performansları
incelendiğinde, ülkemiz işletmelerinin AB
ülkeleri işletmelerine oranla daha az
inovasyon yaptığı görülmektedir. Özellikle
bu açıdan gıda sanayinin karşılaştığı belli
başlı temel sorunlar olarak Ar-Ge
harcamalarının düşük olması ve teknoloji
kullanımının yetersiz kalması, sektörün
rekabet
edebilirliğinin
düşüklüğü
belirtilmektedir. Avrupa Birliği’nde gıda
sektörüne yapılan Ar-Ge yatırımlarının diğer
imalat sektörlerine göre ve özellikle belli
başlı ülkelerin gıda sektörleri ile
karşılaştırıldığında düşük kaldığı tespit
edilmiştir. Buna karşılık Japonya, ABD,
Avustralya ve Güney Kore’de gıda
sektöründeki Ar-Ge harcamalarının giderek
arttığı izlenmektedir (Kalkınma Bakanlığı,
2014).
Bakanlığımız, tarım sektörünün ihtiyaç
duyduğu
öncelikli
konularda
tarım
sektöründeki
Ar-Ge
kapasitesinin
geliştirilmesi amacıyla Ar-Ge projelerine
doğrudan destekleme ödemesi vermektedir.
Öncelikli görevi “Ulusal kalkınma planları
doğrultusunda tarımsal araştırma ve
geliştirme stratejilerini ve önceliklerini
belirlemek,
projeler
hazırlamak,
hazırlatmak, uygulamak ve uygulatmak”
olan TAGEM’in Gıda ve Yem Araştırma
Fırsat Alanında (AFA) yer alan 6
programından biri Gıda-Yem Güvenilirliği
ve kalitesidir. Bu program kapsamında
2010-2014 yılları arasında desteklenen proje
sayıları ve destek oranları Tablo 5’de
verilmiştir.
357
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 5. Gıda Güvenilirliği Konusunda TAGEM Tarafından Desteklenen ve Sonuçlandırılan
Proje Sayıları (adet) ve Destek Miktarları (TL).
Yıllar
Desteklenen Proje Sayıları (Adet)
Destek Oranı (TL)
2010
12
393.270
2011
7
153.315
2012
6
68.717
2013
3
46.700
2014
9
230.363
2015
17
429.020
Kaynak: TAGEM, 2015
4. Genel Değerlendirme
Gıda güvenilirliği konusunda dünyada ve
ülkemizde yürütülen tüm faaliyetler göz
önüne alındığında ülkemiz AB ile uyum
sürecinde yeni düzenlemeleri içeren köklü
değişiklikler yapmıştır.
Mevzuat açısından; AB ile uyum sürecinde
daha önce Kanun Hükmünde Kararnameler
ile yürütülen gıda mevzuatı 2010 yılında
5996 sayılı kanun ile yasal bir zemine
oturtulmuştur. Böylece AB ile uyum
sürecinde en önemli eksiğimiz olan mevzuat
konusunda ciddi bir atılım yapılmıştır.
Sağlıklı ve güvenilir gıda üretimi, rekabet ve
rekabetin sürdürülebilirliğinin sağlanması
amacıyla gıda güvenliği yönetim sistemleri
oluşturulmuştur. TS EN ISO 22000
standardı HACCP prensiplerine dayalıdır.
AB’de tüm gıda işletmeleri için zorunlu olan
HACCP sistemi, Türkiye’de Türk Gıda
Kodeksi Yönetmeliği ile belli kapasitedeki
işletmeler için zorunlu hale getirilmiş bir
sistemdir.
Denetim faaliyetleri açısından; AB’de
Gıda
ve
Veterinerlik
Ofisi,
gıda
güvenilirliğinin uygulanmasında etkin bir
rol oynayarak yaptığı denetimlere ait
sonuçları
güncel
olarak
Avrupa
komisyonunun
internet
sayfasında
yayınlarken, ülkemizde benzeri uygulama
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
tarafından
başarıyla
yürütülmektedir.
Bakanlığa bağlı laboratuarların sonuçlarına
göre ithalat veya ihracata izin verilmektedir.
Denetim numunelerinin sonucuna göre
uygun çıkmayan sonuçlar üzerinden ilgili
firmaya ceza verilir. Bu durum Bakanlığın
internet sitesinde ifşa edilir. Ürünler GDO
açısından da değerlendirilmekte ülkemize
girişte ve piyasada kontroller yapılmaktadır.
Yemlerden farklı olarak gıda için
onaylanmış gen bulunmadığından GDO lu
ürün kullanımı gıdalarda yasaktır.
AR-GE açısından; değerlendirildiğinde gıda
güvenilirliğini tehdit eden başlıca unsurlar
fiziksel, kimyasal ve biyolojik tehlikeler
olmakla birlikte son üründe ortaya çıkan
çeşitli katkı ve kalıntı sorunları kullanılan
hammaddenin kalitesi ile ilgili olduğu kadar,
uygulanan işleme ve depolama teknikleri ile
de ilgili olabilmektedir. İç ve dış piyasalarda
sorun yaşanan gıda ürünlerinde, katkı ve
kalıntıların engellenmesine veya aza
indirgenmesine yönelik Ar-Ge çalışmaları
da hala önemini korumaktadır.
358
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Ülkemizde gıda güvenilirliği konusunda
2012-2013 yıllarında uluslararası literatürde
yayınlanan araştırmaların çoğunluğunu
kalıntı
ve
mikrobiyoloji
konuları
oluşturmaktadır. Bu konuları GDO ve ürün
geliştirme konuları izlemektedir.
5. Sonuç
Son yıllarda ortaya çıkan yeni bilimsel bilgi
ve bulgular beslenme ile sağlık arasındaki
ilişkiyi daha iyi anlamamıza olanak
sağlamaktadır. Uluslararası eğilimlere
paralel olarak daha sağlıklı gıda ve içecek
ürünlerinin geliştirilmesi için aşağıda
belirtilen konularda Ar-Ge faaliyetlerinin
yürütülmesi amaçlanmalıdır.
• Genetik hastalıklara karşı spesifik ürünlerin
geliştirilmesi,
• Gıda zinciri boyunca bazı kalıntıların hızlı
ve doğru tespitine yönelik tekniklerin ve
izlenebilirlik sistemlerinin geliştirilmesi,
• Güvenilir gıda üretimi için gıda zinciri
boyunca ölçüm yapacak ve geri bildirim
verecek
hızlı
ve
güvenilir
yeni
yöntem/teknolojilerin geliştirilmesi,
• Hayvan deneylerinin yapılması.
Bununla
birlikte
biyoteknolojideki
gelişmeler, gıdaya olan ihtiyacın artması,
daha çok para kazanma ve diğer ülkeleri
kontrol etme, teknolojik gelişmeler gibi
nedenlerle
genetiği
değiştirilmiş
organizmaların
gıda
üretiminde
kullanımının gün geçtikçe azımsanmayacak
boyuta gelmesi Ar-Ge faaliyetlerinin bu
konuda da artırılmasını gerekli kılmaktadır.
Ayrıca gıda kaynaklı zehirlenmeler uzun
yıllardan beri gıda güvenilirliği açısından
önemini korumaktadır. Bu nedenle bu
konuda da Ar-Ge çalışmaların artırılması
önümüzdeki
yıllarda
da
önemini
koruyacaktır.
Bunlara ilave olarak antibiyotik, hormonlar
ve alerjenler konularında da Ar-Ge
faaliyetlerinin yürütülmesi gerekmektedir.
Toplumsal boyutuyla değerlendirildiğinde
gıda güvenilirliği ile ilgili konularda eğitici
amaçlı seminer, panel ve sempozyum gibi
uygulamaların düzenlemesi risklerin geniş
toplum
kesimlerine
aktarılması
ve
bilgilendirilmesi önem taşımaktadır.
Kaynaklar
BUZBAŞ, N., 2010. Türkiye ve AB’de Gıda Güvenliği: Ortaklığın Sinerjisi 28.Türkiye-AB
Karma İstişare Komitesi Toplantısı Edinburg, İskoçya 13-14 Eylül 2010
ERKMEN,O., 2010. Gıda Kaynaklı Tehlikeler ve Güvenli Gıda Üretimi Çocuk Sağlığı ve
Hastalıkları Dergisi 2010; 53: 220-235
GKGM,Temmuz2015. http://www.tarim.gov.tr/sgb/Belgeler/SagMenuVeriler/GKGM.pdf
(Erişim Tarihi:21.12.2015)
KALKINMA BAKANLIĞI, 2014.10. Kalkınma Planı Gıda Ürünleri ve Güvenilirliği Özel
İhtisas Komisyonu Raporu
359
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
KİLİT, G., 2013. İKV Değerlendirme Notu Avrupa Birliği Ve Türkiye’de Gıda Güvenliği
ve Son Gelişmeler Kasım 2013 72 7s
KORDİNAT,
2014.http://kordinat.com.tr/haber-ve-duyurular/2014-ar-ge-dunya-ar-geraporu-yayinlandi/(Erişim Tarihi:21.10.2014)
PUSULA DERGİSİ, 2011. AB Gıda Güvenliği Politikası ve Türkiye’nin Uyum Süreci,
http://www.izto.org.tr/portals/0/pusuladergisi/2011/02/abgidag%C3%9Cvenl%C4%B0%C
4%9E%C4%B0pol%C4%B0t%C4%B0kasivet%C3%9Crk%C4%B0yen%C4%B0nuyums
%C3%9Crec%C4%B0.doc(Erişim Tarihi:21.10.2014)
SCOPUS, 2015. http://www.scopus.com, anahtar kelimelerde “foodsafety” tarama
sonucu.(Erişim Tarihi: 21.12.2015)
TAGEM,
2015.
FOOD
SECURİTY
http://foodsecurityindex.eiu.com/Country/Details#Turkey
INDEX,
2015.
TÜBİTAK, 2010a.Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi 2011 - 2016. Hazırlanmasına
İlişkin Bilgi Notu
TÜBİTAK, 2010b. Gıda Alanı Ulusal Ar-Ge ve Yenilik Stratejisi
360
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kırmızı Mercimek
Dr. Murat KOÇ
GAP Uluslararası Tarımsal Araştırma ve Eğitim Merkezi
1. Giriş
Kültürü yapılan mercimekler yeryüzünün en
eski kültür bitkilerindendir. (Skabinski ve
ark.,1984)
M.Ö.
7000
civarında
Mezopotomya’da kültüre alınan mercimek
hızlı bir şekilde tüm Akdeniz ve Orta
Asya’ya yayılmıştır. Ülkemiz mercimeğin
ilk kültüre alındığı yer olarak bilinir ve gen
merkezidir (Akçin 1988).
Mercimek
(Lens),
leguminoseae
(baklagiller)
takımında
yer
alan
Papilionaceae
(kelebek
çiçekliler)
familyasına bağlı Viceae oymağına bağlı
beş önemli cinsten (Vicia L., Lathyrus L.,
Pisum L., Cicer L. ve Lens Miller) biridir.
Ülkemiz tarımı ve ekonomisinde mercimek
çok önemli bir yere sahiptir. Geniş alanlarda
tarımı yapılan ve ihracatımızda da önemli
pay sahibi olan bir üründür. İnsanların
protein gereksinimlerinin % 70’i bitkisel
kökenli olup, bunun % 18,5’i yemeklik tane
baklagiller tarafından karşılanmaktadır.
Mercimek danelerinde % 23-31 protein
oranıyla insan beslenmesinde değer taşıyan,
havanın serbest azotunu tutan ve toprağı
azotça zenginleştiren, tarlayı erken terk
ettiğinden ikinci ürün için uygun bir bitkidir
(Şehirali 1988). Bugün, bütün ileri tarım
tekniğinin uygulandığı yerlerde, geliştirilen
yeni ekim nöbeti sistemlerinde, toprak
verimliliğini
korumak
ve
arttırmak
yönünden, o bölgeye uyan bir baklagil
bitkisinin yer aldığı açıkça bilinen bir
gerçektir. Tarım alanlarımızın büyük bir
kısmında, yağışın yeterli olmadığı ve halen
sulama olanaklarının da bulunmadığı
düşünülürse; sıcağa ve kurağa dayanıklı ve
bu bölgelerimizde sulanmaksızın ürün
verebilen mercimek önemli bir Yemeklik
Tane Baklagil bitkisi olarak ortaya
çıkmaktadır. Mercimeğin samanı da hayvan
beslenmesinde önemlidir ve yetiştiriciliğinin
yapıldığı bölgelerde oldukça yoğun
miktarda
kullanılmaktadır.
Ülkemiz
mercimek üretiminin yaklaşık % 98’ini
oluşturan kırmızı mercimek; kışlık olarak
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde, % 2’sini
oluşturan yeşil mercimek ise yazlık olarak
Orta Anadolu ve Geçit Bölgelerinde
yetiştirilmektedir.
361
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2. Dünya’da Durum
Dünya mercimek ekim alanları ve üretim
miktarlarına bakıldığında yıldan yıla
dalgalanmalar görülmektedir. Dünyanın
çeşitli
yerlerinde
üretimi
yapılan
mercimeğin büyük çoğunluğu Kanada ve
Hindistan’da üretilmektedir. Bu iki ülke
2013 yılında dünya üretiminin % 60,9’una
sahip olmuştur. Dünyada 2013 yılında
toplam 4.344.671 ha alanda 4.951.720 ton
mercimek üretimi gerçekleşmiştir. Toplam
ekim alanlarının % 43,5’lik payına sahip
olan Hindistan ekim alanları bakımından ilk
sırada olmasına rağmen üretimdeki %
22,9’luk payıyla üretim miktarı bakımından
ikinci sırada, % 22’lik ekim alanına sahip
Kanada ise ekim alanları bakımından ikinci
sırada ancak % 38’lik üretim miktarı ile
üretim miktarı bakımından ilk sırada yer
almıştır. Türkiye % 6,5 ekim alanı ve % 8,4
üretim miktarı ile ekim alanları ve üretim
miktarı bakımından dünyada Hindistan ve
Kanada’dan sonra üçüncü sırada yer
almaktadır. (Tablo 1. ve 2. Şekil 1. ve 2.)
Tablo 1. Mercimek Üreticisi Ülkelere Ait Ekim Alanları
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Ülke
Hindistan
Kanada
Türkiye
Nepal
Avustralya
Amerika
Suriye
İran
Etiyopya
Bangladeş
Diğer
Dünya
2013
1.890.000
954.200
281.178
206.522
144.900
140.426
128.000
120.000
108.095
89.840
281.510
4.344.671
Toplam içindeki % payı
43,5
22,0
6,5
4,8
3,3
3,2
2,9
2,8
2,5
2,1
6,5
Kaynak:FAOSTAT
Tablo 2. Mercimek Üreticisi Ülkelere Ait Üretim Miktarları
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Ülke
Kanada
Hindistan
Türkiye
Avustralya
Amerika
Nepal
Çin
Etiyopya
Suriye
Bangladeş
Diğer
Dünya
2013
1.880.500
1.134.000
417.000
324.100
227.638
226.931
150.000
129.883
125.000
93.000
243.668
4.951.720
Kaynak:FAOSTAT
362
Toplam içindeki % payı
38,0
22,9
8,4
6,5
4,6
4,6
3,0
2,6
2,5
1,9
4,9
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2,1%
2,8% 2,5%
2,9%
3,2%
6,5%
3,3%
43,5%
4,8%
6,5%
22,0%
Hindistan
Kanada
Türkiye
Nepal
Avustralya
Amerika
Suriye
İran
Etiyopya
Bangladeş
Diğer
Şekil 1.Mercimek Üreticisi Ülkelerin Ekim Alanı Payları (%)
Kaynak:FAOSTAT
2,6%
2,5%1,9%
4,9%
3,0%
4,6%
38,0%
4,6%
6,5%
8,4%
22,9%
Kanada
Hindistan
Türkiye
Avustralya
Amerika
Nepal
Çin
Etiyopya
Suriye
Bangladeş
Diğer
Şekil 2. Mercimek Üreticisi Ülkelerin Üretimdeki Payları (%)
Kaynak:FAOSTAT
3. Türkiye’de Durum
Ülkemizde 2014 yılında 249.493 ha alanda
mercimek üretimi yapılmış ve bunun büyük
bir bölümünü (232.446 ha) kırmızı
mercimek
oluşturmuştur.
Mercimek
üretimimiz ise 345.000 ton olup 325.000
tonunu kırmızı mercimek teşkil etmektedir.
Ülkemiz mercimek üretiminin büyük
kısmını oluşturan kırmızı mercimek kışlık
olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde,
yeşil mercimek ise yazlık olarak Orta
Anadolu
ve
Geçit
Bölgelerinde
yetiştirilmektedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kırmızı
mercimek yetiştiriciliği yapılan illerin 2013
ve 2014 yılı ekim alanları, üretim miktarları
ve dekara verimleri Tablo 3’te verilmiştir.
Tablo 3’e bakıldığında Kırmızı Mercimek
üretiminin en çok Şanlıurfa, Diyarbakır,
Mardin, Adıyaman ve Batman illerinde
yapıldığı görülmektedir. Ekim alanlarının
2014 yılında bir önceki yıla göre bütün
illerde azaldığı görülmektedir. Ortalama
birim alan verim değerlerine bakıldığında
Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman ve
Siirt illerinin 2014 yılı verim ortalamaları
2013 yılına göre daha fazla olurken,
363
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Şırnak
illerinin verim ortalamaları daha düşük
olmuştur. Diyarbakır, Mardin, Adıyaman,
Batman, Siirt ve Şırnak illerinin 2014 yılı
verim ortalamaları Güneydoğu Anadolu
Bölgesi ve Türkiye verim ortalamalarının
üstünde
gerçekleşirken,
Şanlıurfa,
Gaziantep ve Kilis illerinin verim
ortalamaları ise ülke ortalamasının altında
seyretmiştir.
Tablo.3. 2013, 2014 Yılı Türkiye ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki İllerin Kırmızı
Mercimek Ekim Alanları, Üretim Miktarları ve Verim Değerleri
Ekilen Alan (dekar)
Üretim (ton)
Verim (kg/da)
2013
2014
2013
2014
2013
2014
Şanlıurfa
1.187.737 1.137.327
165.009
104.204
139
94
Diyarbakır
465.749
435.651
82.762
98.076
178
225
Mardin
382.727
333.639
60.868
62.311
159
187
Adıyaman
120.404
64.795
20.906
13.539
174
209
Batman
133.042
88.354
21.528
19.828
162
224
Gaziantep
113.120
85.345
16.804
3.722
149
75
Siirt
58.816
55.717
8.266
9.646
141
173
Kilis
36.707
33.477
5.585
1.030
152
31
Şırnak
17.603
17.761
3.323
3.110
189
175
G.D.A.B.
2.515.905 2.252.066
385.051
315.466
153
144
TÜRKİYE
2.605.000 2.324.461
395.000
325.000
152
144
4. Türkiye’de Mercimeğe Uygulanan Destekler
Türkiye’de 1980’li yıllarda uygulanan
destekleyici politikalar baklagil üretimine
önemli bir ivme kazandırırken; 1990’lı
yıllarda uygulanan tam tersi politikalar ise
baklagil üretimini olumsuz yönde etkilemiş
ve üretimin azalmasına neden olmuştur.
Baklagiller, 1994 yılında destekleme
kapsamı dışında bırakılmıştır. 2005 yılından
itibaren verilen mazot ve gübre destekleri,
baklagilleri de kapsamaktadır. 2005 yılında
2,40 TL/da olarak başlatılan mazot desteği
2015 yılında % 102 oranında artarak 4,85
TL/da olmuştur. Aynı yıl 1,6 TL/da olarak
başlatılan gübre desteği ise 2015 yılında %
312 artışla 6,6 TL/da olmuştur. 2008 yılında
baklagiller için 9 kr/kg olarak başlatılan
destekleme ödemesi 2015 yılı itibariyle
mercimek için 20 kr/kg dır. Baklagillerde
sertifikalı tohum kullanımı oldukça azdır.
Sertifikalı tohum kullanımının artırılması
amacıyla tohum üretimi yapan ve sertifikalı
tohum
kullanan
üreticiler
desteklenmektedir. 2015 yılında sertifikalı
tohum kullanan üreticiler 12 TL/da,
sertifikalı tohum üreticileri ise 0,50 TL/kg
destek almaktadırlar. Mercimek fiyatlarında
yıllar itibarıyla düzensiz bir seyir
görülmektedir. Bunun en önemli nedeni
baklagillerde herhangi bir örgütlenme yapısı
olmadığı için üreticilerin fiyat konusunda
belirleyici olamamasıdır. Ürün fiyatları
piyasadaki ürün azlığı ya da fazlalığına göre
değişmektedir.
364
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo.4. Ülkemizde Mercimek Tarımında Yıllar İtibariyle Uygulanan Destek Miktarları
Sertifikalı
Tohum
Mazot
Gübre
Kullanım Sertifikalı Tohum
Prim
Desteği
Desteği
Desteği
Üretim Desteği
Desteği
YILLAR
(TL/da)
(TL/da)
(TL/da)
(TL/kg)
(kr/kg)
2005
2,40
1,60
2006
2,88
2,13
2007
2,88
2,13
2008
2,93
3,83
9
2009
3,25
4,25
6
0,5
10
2010
3,25
4,25
6
0,5
10
2011
3,75
4,75
7
0,5
10
2012
4,00
5,00
7
0,5
10
2013
4,30
5,50
10
0,5
10
2014
4,60
6,00
10
0,5
10
2015
4,85
6,60
12
0,5
20
5. Sonuç
Ülkemizde 1980'li yıllarda uygulanan nadas
alanlarının
daraltılması
projesi
araştırmalarında
özellikle
nohut
ve
mercimek buğdaygillerle münavebeye
girebilecek ve en karlı bitkilerden iki tanesi
olarak bulunmuşlardır. Bu proje kapsamında
daraltılan nadas alanlarının % 67-70'lik
kısmı bu iki bitki tarafından kaplanmıştır.
Özellikle 1980'li yılların ikinci yarısında bu
ürünlerin üretimindeki hızlı artış, Türkiye'yi
mercimekte birinci, ve nohutta ikinci en
fazla üretici, ihracatta ise her iki üründe de
birinci ülke konumuna getirmiştir.
Mercimek ülkemizin ihraç ettiği tarım
ürünleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır
ve önemli bir döviz kaynağıdır. Aynı
zamanda iyi bir münavebe bitkisidir. Kısa
gelişme süresi, fazla işçilik istememesi ve
toprağın azot noksanlığının giderilmesinde
özel bir yer teşkil etmektedir.
Ülkemizde mercimek üretiminin arttırılması
için; Sertifikalı tohumluk kullanımının
yaygınlaştırılması ve desteğinin artarak
devam
etmesi,
hasat
dönemlerinde
mercimek
ithalatına
kesinlikle
izin
verilmemesi, ekim nöbetine alınmasının
teşvik edilmesi, Yabancı ot sorununun
giderilmesi gerekmektedir.
Baklagil piyasasında örgütlenmiş bir yapı
olmaması sebebiyle, üreticiler mercimek
fiyat oluşum aşamasına herhangi bir
müdahalede
bulunamamaktadırlar.
Fiyatlarda üreticiler etkin olamamakta,
spekülasyonlar
belirleyici
olmaktadır.
Baklagil üreticileri de üretim kararını o yıl
oluşan piyasa fiyatlarına göre verdiğinden
üretimde bir kısır döngü yaşanmakta ve
süreklilik
sağlanamamaktadır.
Üretici
birliklerinin bu aşamada düzen sağlayıcı
olarak kurulması önemlidir.
Üstelik yurtdışı fiyatların yurt içi fiyatlardan
düşük seviyelerde gerçekleşmesiyle ithalat
cazip hale gelmekte ve üreticiler daha karlı
olan ürünlerin üretimine yönelmektedirler.
Üreticilerin bu fiyat dalgalanmalarından
korunması gerekmektedir.
365
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kaynaklar
Adak, M.,S. ve Ark., Yemeklik Baklagillerin Üretimini Arttırma Olanakları, Ziraat
Mühendisleri
Odası
Yayınları,
2010.
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/1f860e3b7f548ab_ ek.pdf.
Akçin, A., 1988 Yemeklik Tane Baklagiller, Selçuk Üniversitesi Yayınları No.43. Ziraat
Fakültesi Yayınları No.8.
FAOSTAT, Üretim İstatistikleri
gateway/go/to/download/Q/*/E
Veri
Tabanı,
http://faostat3.fao.org/faostat-
Skabinski, D.O.F., Rasool, D., and Erksine, W. 1984. Aspartate amino-transferase allozyme
variation in a germplazm collection of the demosticated lentil. Theoretical and Applied
Genetics, 68, 441-448.
Şehirali, S., “Yemeklik Tane Baklagiller”, A.Ü.Z.F. yayınları Yayın No:1089/314, 1988,
Ankara.
TÜİK, Bitkisel Üretim Veri Tabanı, 2015. http://www.tuik.gov.tr
TZOB, Türkiye Ziraat Odaları
www.ubk.org.tr/ziraat_rapor.pdf
Birliği
366
Baklagil
Raporu,
2011.
Ankara.
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kuraklık
Dr. Emel ÖZER
Bahri Dağdaş Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü
1. Giriş
Her iklim tipinde görülebilen kuraklık,
meteorolojik olarak yağışların uzun yıl
ortalamalarının altına düşmesi olarak
tanımlanabilir.
Kuraklık,
mevsimsel
olabileceği gibi yılın herhangi bir zaman
diliminde de meydana gelebilir.
Kuraklığın literatürde tanımlanan birçok
çeşidi olmakla birlikte, genellikle dört
belirgin kuraklık tipi söz konusu olmaktadır
(NDMC 1995).
1.1.
Meteorolojik Kuraklık
Uzun bir zaman içinde yağışın belirgin
şekilde normal değerlerin altına düşmesi
olarak tanımlanır.
1.2. Hidrolojik Kuraklık
Hidrolojik kuraklık yeraltı su kaynakları,
yüzey suları veya yağış dönemlerinin etkisi
ile ilişkilidir. Meteorolojik kuraklığın
uzaması durumunda hidrolojik kuraklıktan
söz edilir.
1.3.Tarımsal Kuraklık
Yağışların kaydedilen normal seviyelerinin
önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi
ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesi,
toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak
miktarda suyun bulunmaması ve hidrolojik
dengede bozulmalara neden olan doğa
olayıdır (Resmi Gazete 2008).
Tarımsal kuraklık yağışların gelme
zamanına, ürünlerin gelişme dönemine,
gelen yağışların sayı ve miktarına bağlı
olarak değişkenlik gösterebilir.
1.4. Sosyo-Ekonomik Kuraklık
Kuraklığın
sosyo-ekonomik
tanımı
meteorolojik, hidrolojik ve tarımsal
kuraklıkla bağlantılı bazı ekonomik
ürünlerin arz ve talepleriyle ilgilidir. Sosyoekonomik kuraklık, yer ve zamana bağlı
olarak ortaya çıkar. Sosyo-ekonomik
kuraklık yağışlardaki azalmanın sonucu
olarak gelişen ve üretimin ihtiyacı
karşılayamadığı durumlarda ortaya çıkar
367
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2.Dünya ve Türkiye’de Kuraklık Öngörüleri
Temel olarak insan etkinlikleri sonucunda
atmosferin bileşiminde ortaya çıkan önemli
değişiklikler
sonucunda,
yüzey
sıcaklıklarında 19. yüzyılın sonlarında
başlayan ısınma, 1980’li yıllarla birlikte
daha da belirginleşerek (Şekil 1), hemen her
yıl bir önceki yıla göre daha sıcak olmak
üzere, küresel sıcaklık rekorları kırarak
küresel ortalama yüzey sıcaklığı, 20.
yüzyılın başından günümüze değin yaklaşık
olarak 0.7˚C derece artmıştır (Türkeş 2007).
IPCC Beşinci Değerlendirme Raporun da,
1901’den itibaren sıcaklıkların farklı
büyüklüklerde de olsa dünyanın hemen
hemen
her
tarafında
arttığı
vurgulanmaktadır. Türkiye’nin olduğu
bölgeye (Doğu Akdeniz, Türkiye, Karadeniz
ve Hazar) dikkat ettiğimizde sıcaklıklardaki
artışın Avrupa, Asya ve Afrika’daki geniş
alanlara göre daha az kaldığı söylenebilir.
Aynı dönem için Akdeniz Havzası’nda
yağışların azalması ile kuruma emareleri
göze çarpmaktadır. Hatta bu emareler 1950
yılından itibaren daha da güçlenmektedir.
Bir önceki rapor, Akdeniz Havzası’nın
gelecekte iklim değişikliği ile ilgili olarak en
kırılgan bölgelerden birisi olacağını
vurgulamakta idi. Bizi de yakından
ilgilendiren geleceğe dair bu projeksiyonun,
yeni emisyon senaryoları kullanılmasına
rağmen son raporda da değişmediğini
görülmüştür. Artık Akdeniz Havzası’nda
gelecekte sıcaklıkların artışı ile beraber
yağışlardaki azalmanın zaten yetersiz olan
su kaynaklarını daha da azaltacağı ve bu
durumun havza ölçeğinden ülkeler ölçeğine
kadar ciddi sorunlara yol açacağı olgusu ile
yüzleşmesi gerekmektedir. Gerek IPCC
raporu, gerekse yürütülen bir dizi ulusal ve
uluslararası bilimsel model çalışmaları
(Şekil 2 ve 3), Dünya’nın güney kesimleri
başta olmak üzere Türkiye’nin de içerisinde
bulunduğu birçok bölgede yakın gelecekte
daha sıcak, daha kurak ve yağışlar açısından
daha belirsiz bir iklim yapısına sahip
olacağını ortaya koymuştur. Türkiye’nin,
iklim
değişikliğinin
özellikle
su
kaynaklarının azalması, orman yangınları,
kuraklık ve çölleşme, bunlara bağlı ekolojik
bozulmalar gibi olumsuz faktörlerden
önemli
ölçüde
etkileneceği
öngörülmektedir.
Türkiye’nin
İklim
Değişikliğine
Uyum
Kapasitesinin
Geliştirilmesi Ortak Programı çerçevesinde
gerçekleştirilen iklim öngörüleri, diğer
çalışmaları destekleyecek şekilde sonuçlar
vermiştir. Bu sonuçlara göre sıcaklıklarda
belirgin artışlar ile hemen hemen bütün
ekonomik sektörleri, yerleşimleri ve iklime
bağlı doğal afet risklerini temelden
etkileyecek biçimde yağış düzeninin
bozulması, yani su döngüsünün değişmesi
beklenmektedir (Yıldız 2013).
Bitkilerde, büyümeyi ve verimi etkileyen en
yaygın çevresel streslerden biri olan kuraklık
stresi, metabolik, mekanik ve oksidatif
birçok değişikliğe neden olmaktadır.
Kuraklık; stresin şiddetine, süresine, diğer
stres türleri ile etkileşimlerine, strese maruz
kalan bitkinin genotipine ve gelişim
basamağına bağlı olarak etkili olmaktadır
(Kalefetoğlu vd. 2005).
368
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 1. Ortalamalarından Farklara Göre Hesaplanan, Küresel Yıllık Ortalama Yüzey
Sıcaklığı Anomalilerinin 1860–2005 Dönemindeki Değişimleri
(Kaynak: Türkeş 2007)
Şekil 2. Dünya’da Yüzyılın Ortalarına (A) ve Sonlarına (B) Doğru Modelleme ile Kuraklık
Tahminleri
(A)
(B)
(Kaynak: Dai, 2010)
369
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 3. Türkiye Hidrolojik Kuraklık Haritası
(The Importance Of Drought Management In Turkey, 2014)
Bir çalışmada Türkiye 14 İklim Bölgesine
ayrılarak (Şekil 4), aşağıda belirtildiği gibi
gruplandırılmıştır (İyigün vd. 2013);
1. Yazı Kurak Subtropikal Yarı Nemli Kıyı
Ege Bölgesi;
2. Kuru-Yarı Nemli Orta-Batı Anadolu
bölgesi;
3. ve 4. Yazı Kurak Subtropikal Nemli
Kıyısal Akdeniz Bölgesi [(3) Batı Akdeniz
Kıyı Bölümü ve (4) Doğu Akdeniz Bölümü];
9. ve 10. Orta Enlem Nemli Ilıman Kıyısal
Karadeniz Bölgesi [(9) Batı Karadeniz Kıyı
Bölümü ve (10) Doğu Karadeniz Kıyı
Bölümü];
11. Yarı Nemli Batı Marmara Geçiş
Bölümü;
12. Yarı Nemli Karasal İç Anadolu-Doğu
Anadolu Geçiş Bölümü;
13. Yazı Yağışlı Yarı Nemli ve Soğuk
Karasal Kuzeydoğu Anadolu Bölümü;
5. Yarı Nemli Doğu Marmara Geçiş
Bölümü;
14. Yarı Nemli Karasal Akdeniz-Doğu
Anadolu Geçiş Bölümü.
6. Yazı Kurak Subtropikal Yarı Nemli/Yarı
Kurak Karasal Akdeniz Bölgesi;
Yapılan bu çalışmaya göre Ülkenin büyük
çoğunluğu kurak ya da yarı kurak iklim
kuşağında yer almaktadır. Sulanabilir tarım
alanlarının oranının sadece %24 olduğu
(Anonim 2013) ve Ülkede yapılan tarımsal
üretimin çoğunluğunun, bu kuşakta
yapılıyor olması nedeniyle kuraklık ayrıca
bir önem arz etmektedir.
7. Yarı Nemli ve Soğuk Karasal Doğu
Anadolu Bölgesi;
8. Kuru-Yarı Nnemli/Yarı Kurak Karasal İç
Anadolu Bölgesi;
370
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 4. Ward Kümeleme Yöntemiyle Türkiye İklim Bölgeleri
(Kaynak : İyigün ve ark. 2013)
3. Dünya’da 2014 Yılı Kuraklık Durum
Dünya Meteoroloji Örgütü’ne göre, “bir
yılın toplam yağışı bir alanın (ülke, bölge,
bölüm, yöre, havza vb.) yarısından
fazlasında en az ardışık 2 yıl süresince uzun
süreli ortalama (en az 30 yıllık) ya da normal
yağış (genellikle 30 yıllık) tutarının yüzde
60’ından düşük olduğu zaman bir alanın
kuraklıktan etkilendiği” kabul edilir. Dünya
Meteoroloji Örgütü'nün (WMO) yayınladığı
basın bildirisine göre 2014 yılı, 1961– 1990
ortalamasının (14.0°C) 0.57°C üzerinde
gerçekleşerek en sıcak yıl (URL 2),
Amerikan Ulusal Oşinografi ve Atmosfer
İdaresi’nin
(NOAA)
yaptığı
değerlendirmeye göre 2014 yılı küresel yer
yüzeyi ve okyanuslar açısından 0.69°C
anomali ile 1880 yılından bu yana son 135
yılın en sıcak yılı (URL 3), Japon
Meteoroloji Ajansı (JMA)’ya göre de 2014
yılı 20. Yüzyıl ortalamasının 0.63°C, 1981–
2010 ortalamasının da 0.27°C üzerinde
gerçekleşerek en sıcak yıl (URL 4) olmuştur.
Bu sonuçla 2014 yılı daha önceki en sıcak yıl
olan 2010 yılını da 2. sıraya indirmiş ve 2014
yılında okyanuslar daha önce görülmediği
şekilde ısınmıştır. 2014 yılı, yağışlar
açısından, normalleri civarında gerçekleşen
3. yıl olmuştur. Fakat yağışın doğası gereği
bölgesel değişiklikler fazladır (URL 3).
2014 yılı çok sayıda ekstrem olayın
yaşandığı bir olay olmuştur. Arktik deniz
buzu hacminde azalma, ABD ve Kanada’da
soğuk hava dalgaları, Avustralya, Arjantin,
Avrupa, Rusya ve Meksika’da sıcak hava
dalgaları, Japonya, Hindistan, Pakistan, Fas
ve Güney Amerika’da seller, Orta Amerika
ve
Hindistan’da
tropikal
siklonlar
gerçekleşmiştir. El-Nino Güneyli Salınımı
(ENSO) ise yıl boyunca nötr kalmıştır.
Dünyanın birçok alanında sıcaklıklar
normallerinin
üzerinde gerçekleşirken
Kanada, ABD, Rusya ve Kazakistan’ın bazı
kısımlarında
sıcaklıklar
normallerinin
altında gerçekleşmiştir. ABD’de ilk etapta
Kaliforniya Eyaleti’nde hissedilen ve biri
dizi önlemin alınmasına yol açan kuraklık
ülke topraklarının yüzde 35-40’ında etkisini
göstermiştir.
Teksas ve Oklahoma da
kuraklıktan nasibini alan eyaletlere dahil
olmuştur. Kuraklığın etkili olduğu bir diğer
371
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ülke ise Çin. Tarımsal üretimin olumsuz
etkilendiği Çin’in kuzey ve orta kısımlarında
yaşanan kuraklıkla birlikte ülkenin bir
kısmında elektrik ve su kesintileri baş
göstermeye başlamıştır. Bazı şehirlerde oto
yıkama, yüzme havuzu suyu kullanımına
kısıtlamalar getirilmiştir. Brezilya’nın ise
dünyaca ünlü kahvelerinin yetiştiği
güneydoğu bölgesi kuraklığa teslim olmuş
ve Bölgede son 80 yılın en düşük yağışı
gerçekleşmiştir. Ülke genelinde ise son 40
yılın en kurak dönemi yaşanmıştır. Öyle ki
tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Brezilya’nın da
birçok büyük şehri için ‘100 günlük suyu
kaldı’ hesapları yapılmıştır. Tabii bunun
Brezilya ekonomisine de farklı yansımaları
olmuştur. En somut örnek ise kuraklık
sonucu rekolte kaybına uğrayan kahve
fiyatlarının 2013 yılı sonundan bu yana
yüzde 70 artmasıdır. Kuraklık yaşayan
ülkeler arasında Avustralya, Hindistan ve
bazı Afrika ülkeleri ön plana çıkmıştır. Su
sıkıntısı tarımda rekolte kayıplarına neden
olmuştur. Aralarında UNICEF’in de olduğu
uluslararası kuruluşların yayımladığı rapor
ve notlara göre Hindistan, İran, Fas,
Pakistan, Etiyopya, Somali, Sudan, Uganda
ve Afganistanda gıdaya yönelik büyük
sıkıntıların yaşandığı bildirilmiştir.
Şekil 5. Küresel sıcaklık anomalisi, URL 3.
Şekil 6. Küresel sıcaklık anomalisi (mavi sütun La Nina, kırmızı sütun El Niño gri sütun
nötr yıllar).
372
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3.Türkiye 2014 Yılı Kuraklık Durumu
Çeşitli
kuraklık
belirleme/izleme
yöntemlerine
dayalı
çalışmaların
sonuçlarına göre, Türkiye’de İç Anadolu ve
Doğu
Anadolu
bölgelerinin
bazı
bölümlerinde 2012 yılında başlayan, 2013’te
çok daha geniş bir alanda etkili olarak devam
eden ve 2013 yaz kuraklığı ile de birleşerek
şiddetlenen bir kuraklık (meteorolojik olarak
başlayan ve giderek çeşitli bölgelerde ve
çeşitli sistemler açısından tarımsal ve
hidrolojik kuraklıklara dönüşme eğiliminde
olan) 2014 yılında da etkili olmuştur.
havzasında Temmuz ayı itibarıyla hidrolojik
kuraklık oluştuğunu açıklamıştır. 2014 yılı
Türkiye ortalama sıcaklıkları 14.9°C ile
1981–2010 ortalaması olan 13.5°C’nin
1.4°C üzerinde gerçekleşmiştir. Türkiye
ortalama sıcaklıklarında 1994 yılından bu
yana (1997 ve 2011 yılları hariç) pozitif
sıcaklık anomalileri mevcuttur. En sıcak yıl
ise 2.0°C’lik anomali ile 2010 yılı olmuştur.
2013-2014 kış döneminde ülke genelinde
etkisi hissedilen meteorolojik kuraklık,
2014’ün ilk yarısında bölgesel olarak devam
etti. Türkiye genelinde ilkbahar yağışlarında
mevsim normallerine göre %2 azalma
görülürken 2013 yılı yağışlarına göre %10
artış yaşandı. Mart ve Mayıs aylarında sel ve
don olaylarına yol açan şiddetli yağışların
ürün ve bölge bazlı olarak tarımsal üretimi
olumsuz etkilediği gözlenirken, Orman ve
Su İşleri Bakanlığı Türkiye’nin toplam
yüzölçümünün %6,8’sini oluşturan Konya
2014 yılı aylık ortalama sıcaklıkları ocak,
şubat, mart, nisan, temmuz, ağustos ve aralık
aylarında
1981–2010
normallerinin
üzerinde, diğer aylarda ise normalleri
civarında gerçekleşmiştir. 2014 yılında çoğu
ilk 4 ayda olmak üzere 105 istasyonda sıcak
hava dalgası, 12 istasyonda ise hem sıcak
hem soğuk hava dalgası görülmüştür. 2014
yılında en düşük sıcaklık -32.8°C ile şubat
ayında Ardahan’da, en yüksek sıcaklık ise
46.1°C ile temmuz ayında Cizre’de
kaydedilmiştir.
Genel olarak 2014 yılında ortalama
sıcaklıklar Bitlis dışında tüm yurtta
normallerinin üzerinde gerçekleşmiştir.
Şekil 7. Türkiye yıllık ortalama sıcaklık anomalisi (URL1).
373
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 8. 2014 yılı aylık ortalama sıcaklıkların uzun yıllardan farkı (URL1).
Şekil 9. Türkiye 2014 yılı alansal sıcaklık anomalisi (URL1).
Türkiye uzun yıllar yağış normali 646
mm’dir. 2014 yılı yağışı 679 mm ile
normallerinin
%5.1
üzerinde
gerçekleşmiştir. Normaline göre en fazla
artış Türkiye’nin batısı ile Konya ve
Kastamonu civarlarında gözlenirken en fazla
azalma Doğu Anadolu Bölgesi’nde
görülmüştür. 1 Ekim 2014 / 30 Eylül 2015
tarihleri arasında kümülatif yağışlar, genel
olarak normalinden ve geçen yıl yağışından
fazla olmuştur. Türkiye’nin, Eylül ayı
itibariyle kümülâtif yağışı 649,9 mm,
normali 574,0 mm ve geçen yılın aynı
dönem yağış toplamı ise 484,6 mm’dir.
Kümülâtif yağışlarda normale göre % 13,2;
geçen Su/Tarım Yılı’na göre ise % 34,1 artış
gözlenmiştir.
374
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 10. Türkiye yıllık yağış anomalisi(URL1).
Şekil 11. Türkiye 2014 yılı yağış anomalisi(URL 1).
Tablo 1. Türkiye 2013-14-15 Yılları Yağış Durumları
İLLER
Adana
Adıyaman
A.Karahisar
Ağrı
Aksaray
Amasya
ANKARA
Antakya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
12 aylık
Kümülatif
Yağışı
(mm)
735,3
619,0
697,7
432,2
453,6
527,8
533,7
948,0
988,6
643,8
920,7
954,6
717,9
880,3
594,4
698,2
776,2
565,9
566,7
749,6
817,1
805,3
2014-15
12
Aylık
Normali
(mm)
693,6
581,3
464,5
450,9
350,4
492,6
408,2
874,1
802,6
609,5
1015,1
636,0
610,2
930,6
615,8
598,2
513,2
709,3
746,8
573,4
524,8
658,6
Normal
den
Fark
(mm)
41,7
37,7
233,2
-18,7
103,2
35,1
125,5
73,9
186,0
34,3
-94,3
318,6
107,7
-50,3
-21,4
100,0
263,0
-143,4
-180,1
176,2
292,2
146,7
375
Normale
Göre Değ.
Oranı
(%)
6
6
50
-4
29
7
31
8
23
6
-9
50
18
-5
-3
17
51
-20
-24
31
56
22
12 aylık
Kümülatif
Yağışı
(mm)
462,3
374,7
505,6
382,6
331,6
385,2
445,2
503,1
675,8
675,1
937,5
600,5
658,8
896,6
488,5
601,6
608,3
398,8
505,2
685,0
595,2
681,3
2013-14
Geçen
Yıldan
Fark
(mm)
273,0
244,3
192,1
49,7
122,0
142,6
88,5
444,9
312,8
-31,2
-16,8
354,1
59,1
-16,4
105,9
96,6
167,9
167,1
61,5
64,6
221,9
124,0
Geçen
Yıla Göre
Değ. Oranı
(%)
59
65
38
13
37
37
20
88
46
-5
-2
59
9
-2
22
16
28
42
12
9
37
18
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzca
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Iğdır
Isparta
Istanbul
İzmir
K.Maraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Mersin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şanlıurfa
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak
Şırnak
705,1
564,8
520,6
888,2
598,4
905,5
713,1
566,0
504,9
551,1
620,0
705,8
752,0
673,8
541,6
426,1
771,3
786,3
809,6
669,6
757,3
557,4
459,7
759,9
528,4
489,7
687,6
472,4
788,8
881,7
557,7
742,8
542,7
731,3
541,1
630,9
1207,5
538,9
466,9
507,9
773,4
827,4
1092,0
889,3
631,7
588,7
672,5
518,5
542,5
681,9
567,2
907,0
527,8
747,3
479,9
834,3
469,5
898,8
574,2
620,6
441,1
436,3
575,1
620,9
819,8
612,4
573,1
530,9
535,6
393,1
564,1
802,9
567,4
706,5
365,7
625,8
746,4
614,2
583,4
650,9
429,3
479,3
704,0
448,7
407,9
575,9
406,9
567,0
815,0
424,2
546,4
498,3
577,6
508,8
553,7
823,6
656,1
421,3
400,9
892,0
792,5
1576,9
769,6
668,4
710,7
674,7
486,8
422,9
609,6
559,1
922,4
609,1
536,9
521,8
768,7
413,8
966,4
643,3
84,5
123,7
84,3
313,1
-22,5
85,7
100,7
-7,0
-26,1
15,5
226,9
141,8
-50,9
106,4
-164,9
60,3
145,5
39,8
195,4
86,2
106,5
128,1
-19,6
55,9
79,6
81,8
111,7
65,4
221,8
66,7
133,5
196,4
44,5
153,8
32,3
77,2
383,8
-117,2
45,6
107,0
-118,7
34,9
-484,9
119,7
-36,7
-122,0
-2,2
31,7
119,6
72,3
8,1
-15,4
-81,3
210,4
-41,9
65,6
55,7
-67,6
-69,1
376
14
28
19
54
-4
10
16
-1
-5
3
58
25
-6
19
-23
16
23
5
32
15
16
30
-4
8
18
20
19
16
39
8
31
36
9
27
6
14
47
-18
11
27
-13
4
-31
16
-5
-17
0
7
28
12
1
-2
-13
39
-8
9
13
-7
-11
710,6
532,4
442,6
593,5
402,3
858,0
820,9
353,4
378,3
471,0
451,0
369,8
664,6
575,4
445,6
403,8
621,2
758,3
597,1
387,4
751,8
385,9
459,6
720,5
365,4
416,2
803,1
374,0
388,6
754,0
439,0
545,4
336,0
549,5
398,3
410,0
775,2
441,6
362,3
368,6
659,7
490,2
1067,0
774,9
476,4
523,5
577,7
374,3
336,8
788,1
421,7
824,3
368,9
520,9
390,2
728,8
360,2
914,4
493,0
-5,5
32,4
78,0
294,7
196,1
47,5
-107,8
212,6
126,5
80,1
169,0
336,1
87,5
98,3
96,0
22,3
150,1
28,0
212,5
282,2
5,5
171,5
0,1
39,4
163,0
73,5
-115,5
98,4
400,3
127,7
118,7
197,4
206,7
181,9
142,8
220,9
432,2
97,3
104,5
139,3
113,6
337,2
24,9
114,4
155,2
65,2
94,8
144,2
205,7
-106,2
145,5
82,7
158,8
226,4
89,7
105,5
109,3
-15,6
81,2
-1
6
18
50
49
6
-13
60
33
17
37
91
13
17
22
6
24
4
36
73
1
44
0
5
45
18
-14
26
>100
17
27
36
62
33
36
54
56
22
29
38
17
69
2
15
33
12
16
39
61
-13
34
10
43
43
23
14
30
-2
16
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil.12. Türkiye geneli 12 aylık alansal yağış grafiği
Aylar ve bölgeler arasında önemli farklar
ve doğu bölgelerinde mevsim normalleri
olmasına
civarında gerçekleşirken, diğer bölgelerde
normallerinin
rağmen
üzerinde
2014
yağışları
gerçekleşmiştir.
mevsim
normallerinin
üzerinde
Normaline göre en fazla artış Türkiye’nin
gerçekleşmiştir. Ocak ayında en düşük
batısı ile Konya ve Kastamonu civarlarında
ortalama sıcaklık -28.5ºC ile Erzurum’da, en
gözlenirken en fazla azalma ise Gemerek,
yüksek ortalama sıcaklık ise 23.9ºC ile
Akdeniz Bölgesinin doğusu ve Doğu
Trabzon’da tespit edilmiştir.2014 yılı şubat
Anadolu Bölgesi’nde görülmüştür (URL1).
ayında
2014 yılı aylık ortalama toplam yağışları
Batman ile Doğu Anadolu Bölgesi’nin iç ve
mart, mayıs, haziran, temmuz, ağustos,
doğu
eylül, ekim ve aralık aylarında normallerinin
civarında gerçekleşirken, diğer bölgelerde
üzerinde, diğer aylarda ise normallerinin
mevsim
altında gerçekleşmiştir.
2014 yılı ocak
gerçekleşmiştir. Şubat ayında en düşük
ayında ortalama sıcaklıklar, yurdumuzun iç
ortalama sıcaklık -10.2ºC ile Ağrı’da, en
ve doğu bölgelerinde mevsim normalleri
yüksek ortalama sıcaklık ise 14.4ºC ile
civarında gerçekleşirken, diğer bölgelerde
İskenderun’da tespit edilmiştir. 2014 yılı
mevsim
üzerinde
mart ayında ortalama sıcaklıklar Bitlis,
gerçekleşmiştir. Ocak ayında en düşük
Batman, Çorum, Düzce, Balıkesir, Bilecik,
ortalama sıcaklık -28.5ºC ile Erzurum’da, en
Ege Bölgesi (kıyı kesimleri hariç), İç
yüksek ortalama sıcaklık ise 23.9ºC ile
Anadolu Bölgesi’nin iç ve kuzey kesimleri
Trabzon’da tespit edilmiştir. 2014 yılı ocak
ile Akdeniz Bölgesi’nin batı ve göller
ayında ortalama sıcaklıklar, yurdumuzun iç
bölgesi kesimlerinde mevsim normalleri
normallerinin
377
ortalama
kesimlerinde
sıcaklıklar
mevsim
normallerinin
Balıkesir,
normalleri
üzerinde
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
civarında gerçekleşirken, diğer bölgelerde
diğer bölgelerde ise mevsim normalleri
mevsim
civarında gerçekleşmiştir. Haziran ayında en
normallerinin
üzerinde
gerçekleşmiştir. Mart ayında en düşük
düşük
ortalama sıcaklık 0.6ºC ile Sarıkamış’ta, en
Sarıkamış’ta, en yüksek ortalama sıcaklık
yüksek ortalama sıcaklık ise 17.3ºC ile
ise 31.1ºC ile Cizre’de tespit edilmiştir.
İskenderun’da tespit edilmiştir. 2014 yılı
2014
nisan ayında ortalama sıcaklıklar Eğe
sıcaklıklar İç Anadolu Bölgesi, Karadeniz
Bölgesi, Marmara Bölgesi (İstanbul, Kocaeli
Bölgesi’nin orta ve doğu kesimleri, Doğu
hariç), Karadeniz Bölgesi’nin batısı ve kıyı
Anadolu Bölgesi’nin batı ve kuzeyi ile
kesimleri ile Kırıkkale, Erzincan, Tunceli,
İstanbul, Kocaeli, Yalova, Kütahya, Bolu ve
Bitlis, Adıyaman, Batman, Isparta, Burdur,
Silifke dolaylarında mevsim normallerinin
Kahramanmaraş,
üzerinde gerçekleşirken, diğer bölgelerde ise
Antalya
dolaylarında
ortalama
yılı
sıcaklık
temmuz
12.9ºC
ayında
ortalama
mevsim normalleri civarında gerçekleşirken,
mevsim
diğer bölgelerde mevsim normallerinin
gerçekleşmiştir. Temmuz ayında en düşük
üzerinde gerçekleşmiştir. Nisan ayında en
ortalama sıcaklık 17.0ºC ile Sarıkamış’ta, en
düşük
ile
yüksek ortalama sıcaklık ise 34.7ºC ile
Sarıkamış’da, en yüksek ortalama sıcaklık
Cizre’de tespit edilmiştir. 2014 yılı ağustos
ise
ayında
ortalama
19.8ºC
ile
sıcaklık
5.7ºC
İskenderun’da
tespit
normalleri
ile
ortalama
civarında
sıcaklıklar
Marmara
edilmiştir. 2014 yılı mayıs ayında ortalama
Bölgesi’nin batısı, Ege Bölgesi’nin Manisa,
sıcaklıklar
Karadeniz
kıyı
İzmir Aydın, Uşak, Afyonkarahisar ve
kesimleri,
Doğu
Bölgesi’nin
Denizli dolayları, İç Anadolu Bölgesi’nin
doğusu ile Diyarbakır, Elazığ, Eskişehir,
Ankara ve Kırıkkale dolayları, Akdeniz
Sakarya, Kocaeli, Yalova ve İstanbul
Bölgesi’nin batı ve doğu kesimleri ile Güney
dolaylarında mevsim normallerinin üzerinde
Doğu Anadolu Bölgesi’nin orta ve doğu
gerçekleşirken, diğer bölgelerde mevsim
kesimlerin de mevsim normalleri civarında
normalleri civarında gerçekleşmiştir. Mayıs
gerçekleşmiştir.
ayında en düşük ortalama sıcaklık 9.6ºC ile
mevsim
Sarıkamış’ta, en yüksek ortalama sıcaklık
gerçekleşmiştir. Ağustos ayında en düşük
ise 25.1ºC ile Cizre’de tespit edilmiştir. 2014
ortalama sıcaklık 18.1ºC ile Ardahan’da, en
yılı haziran ayında ortalama sıcaklıklar
yüksek ortalama sıcaklık ise 34.3ºC ile
Karadeniz Bölgesi’nin kıyı kesimlerinde
Cizre’de tespit edilmiştir. 2014 yılı eylül
mevsim
ayında
Bölgesi’nin
Anadolu
normallerinin
üzerinde
Diğer
bölgelerde
normallerinin
ortalama
sıcaklıklar
ise
üzerinde
Karadeniz
gerçekleşirken, İç Ege, göller bölgesi
kıyıları, Akdeniz ve güney Ege kıyıları ile
dolaylarında mevsim normallerinin altında,
Van
378
ve
Iğdır
dolaylarında
mevsim
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
normallerinin üzerinde, Mardin ve Kilis
sıcaklıklar Eskişehir dolaylarında mevsim
dolaylarında mevsim normallerinin altında
normallerinin
yurdumuzun
üzerinde
gerçekleşirken,
diğer
yurdumuzun diğer bölgelerinde mevsim
bölgelerinde mevsim normalleri civarında
normalleri civarında gerçekleşmiştir. Kasım
gerçekleşmiştir. Eylül ayında en düşük
ayında en düşük ortalama sıcaklık -1.1ºC ile
ortalama sıcaklık 12.7ºC ile Sarıkamış’ta, en
Ardahan’da, en yüksek ortalama sıcaklık ise
yüksek ortalama sıcaklık ise 28.4ºC ile
17.7ºC ile İskenderun’da tespit edilmiştir.
Cizre’de tespit edilmiştir. 2014 yılı ekim
2014 yılı aralık ayında ortalama sıcaklıklar
ayında
Antalya,
Çanakkale, Edirne, İstanbul, Kırklareli,
Eskişehir ve Akçakoca dolaylarında mevsim
Lüleburgaz, Uzunköprü, Yalova, Akhisar,
normallerinin üzerinde, Bitlis, Hakkâri ve
İzmir, Manisa, Amasra, İnebolu, Sinop,
Yüksekova
dolaylarında
Zonguldak, Bitlis, Batman, Cizre, Mardin ve
normallerinin
altında
gerçekleşirken,
ortalama
sıcaklıklar
mevsim
gerçekleşirken,
Siirt
dolaylarında
mevsim
normalleri
yurdumuzun diğer bölgelerinde mevsim
civarında gerçekleşirken, yurdumuzun diğer
normalleri civarında gerçekleşmiştir. Ekim
bölgelerinde mevsim normallerinin üzerinde
ayında en düşük ortalama sıcaklık 6.1ºC ile
gerçekleşmiştir. Aralık ayında en düşük
Sarıkamış’ta, en yüksek ortalama sıcaklık
ortalama sıcaklık -3.8ºC ile Ardahan’da, en
ise
yüksek ortalama sıcaklık ise 16.0ºC ile
22.8ºC
ile
İskenderun’da
tespit
edilmiştir. 2014 yılı kasım ayında ortalama
İskenderun’da tespit edilmiştir.
Şekil 13. 2014 yılı aylık yağışlarının uzun yıllar ve geçen yıldan farkı.
379
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 14. 2015 yılı ortalama sıcaklıklarının uzun yıllar ve geçen yıl ile mukayesesi
Tablo 2: 2014-2015 Tarım Yılı Bölgelere Göre Sıcaklık Değerlendirmesi
Bölgeler
Periyot
Marmara
Normal(81-10)
15,3
10,2
6,8
5,0
5,3
7,7
12,2
2014-2015 Ort. Sıc
15,7
10,9
8,6
5,7
6,5
8,2
11,5
Normal(81-10)
16,8
11,4
8,0
6,4
6,9
9,7
2014-2015 Ort. Sıc
17,2
12,0
10,4
6,4
7,4
Normal(81-10)
19,1
13,2
9,3
7,9
8,5
2014-2015 Ort. Sıc
19,2
13,4
12,0
7,8
Normal(81-10)
12,0
5,5
1,3
2014-2015 Ort. Sıc
12,3
5,8
5,2
Normal(81-10)
14,2
9,1
5,7
2014-2015 Ort. Sıc
14,8
9,4
8,3
Normal(81-10)
11,2
3,7
-2,3
2014-2015 Ort. Sıc
11,2
3,5
1,7
Normal(81-10)
18,8
11,0
2014-2015 Ort. Sıc
18,6
10,6
Ege
Akdeniz
Iç Anadolu
Karadeniz
Doğu Anadolu
G.D. A,
Ekim
Kasım
Haziran
Temmuz
Ağustos
Eylül
17,0
21,6
23,9
23,9
19,9
18,7
21,1
24,9
25,8
22,8
14,1
19,0
23,7
26,3
26,0
21,8
10,2
12,9
19,8
22,0
26,7
27,0
24,3
11,4
15,5
19,8
24,1
27,1
27,2
23,9
9,3
12,5
14,8
20,5
23,1
27,3
28,3
26,2
-0,7
0,3
4,9
10,4
15,0
19,3
22,6
22,4
17,8
-0,1
2,4
6,2
8,5
15,6
17,8
22,6
23,5
21,7
3,8
3,9
6,6
10,9
15,1
19,3
22,0
22,2
18,5
4,2
6,0
7,5
9,6
15,7
19,5
22,3
23,9
22,1
-5,3
-4,0
1,5
8,5
13,6
18,7
22,8
22,6
17,8
-4,1
-1,1
3,1
8,3
14,0
19,8
24,1
24,0
20,6
6,1
4,4
5,6
9,8
15,1
20,7
26,8
30,7
30,1
25,4
8,3
4,7
6,8
10,1
14,0
21,1
26,3
31,4
30,7
28,1
Aralık
Şubat
Ocak
Mart
Nisan
Mayıs
4. Sonuç
Öncelikle kuraklık denildiği zaman
Meteorolojik
kuraklığın,
hidrolojik
kuraklığın
ve
Tarımsal
kuraklığın
birbirinden farklı şeyler olduğunun
bilinmesi gerekir. Her meteorolojik kuraklık
tarımsal kuraklığa yol açmayabilir. Örneğin;
kış aylarında görülecek bir meteorolojik
kuraklığı ele alırsak, o dönemde birçok
bitkinin fizyolojik aktivitesinin çok az ya da
durağan olmasından dolayı suya ihtiyaçları
da oldukça azdır. Böyle bir durumda
Tarımsal Kuraklıktan bahsetmek doğru
olmaz. Ya da bazen toplamda yıllık yağış
ortalaması normaller seviyesinde olan bir
bölgede Tarımsal kuraklık var denilebilir.
Örneğin; 1944-45 tarım yılında Konya ilinde
uzun yıllar ortalamasının (320 mm) üzerinde
(349,1mm) yağış alınmış fakat bu yağışın
büyük bir kısmı kış aylarında alınmış,
hububatın dane bağlama ve dolum
380
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
dönemlerinde (Mayıs – Haziran) ise artan
sıcaklıklara karşın yeterli yağış alınamadığı
için Tarımsal Kuraklık yaşanmıştır.
Kışlık ekim yapılan bölgelerde yeterli gün
uzunluğunun sağlanması, bitkilerin stres
koşullarına maruz kalmaması hububat
veriminde artışa neden olmuştur.
Frankfurt School tarım uzmanlarından
Türkiye
genelinde
yoğun
ilkbahar
yağışlarının bölgesel olarak hububat,
endüstri bitkileri ve yağlı tohum üretimini
olumlu
etkilediği,
bazı
sebze
ve
baklagillerde
mantar
hastalıklarına
meyvelerde ise kaliteli ürün sıkıntısına yol
açmıştır. Ürün bazında ceviz, kiraz, fındık,
kuru fasulye ve kayısı don olaylarından
olumsuz etkilenirken aşırı yağışlar çeltik
ekimini geciktirdi, üzümde ise verim
kayıplarına yol açtı.
PNI Metodu’na göre yapılan kuraklık
analizinde 2014 yılında, Doğu Anadolu
Bölgesi’nin orta ve güney kesimlerinde ve
Doğu Akdeniz Bölümü, Doğu Karadeniz
Bölümü’nün iç kesimleri ile Kilis,
Gaziantep, Mardin, Çermik, Zara, Arapkir,
Anamur, Simav, Bozkurt, Zile, Turhal ve
Merzifon çevrelerinde değişen şiddetlerde
kuraklığın mevcut olduğu görülmektedir.
Şekil 14. Normalin Yüzdesi Metoduna ile kuraklık Haritası (Ekim 2014- Eylül 2015)
SPI Metoduna göre yapılan kuraklık
analizinde 2014 yılında, Doğu Akdeniz
Bölümü’nde, Erzurum hariç Doğu Anadolu
Bölgesinin orta ve doğusunda ve Samsun,
Amasya, Tokat, Mardin, Simav, Salihli,
Bolvadin, Akşehir, Ulukışla ve Anamur
çevrelerinde
değişen
şiddetlerde
meteorolojik kuraklık mevcuttur. Diğer
kesimlerde normal civarı nemli şartlar
mevcuttur. En kurak merkezler, Tercan,
Bafra ve Ceyhan olmuştur.
2014’ün İlk Yarısı HES’ler İçin İyi
Geçmemiş olup Barajlara gelen su miktarı
2009’dan bu yana düşüş göstermektedir. Son
4 yıldır su miktarı uzun dönem
ortalamalarının
%10-%30
altında
seyretmekteydi. 2014 yılının ilk 6 ayında ise
Türkiye genelinde barajlara gelen su miktarı
uzun dönem ortalamalarının %40’ına kadar
düşmüş durumdadır. Meteroloji Genel
Müdürlüğü verilerine göre, 1972 yılından
bugüne bu yıl da dahil olmak üzere Türkiye
4 yılı ‘olağanüstü kurak’ geçirdi.
1973,1994,2001 ve 2014 yılları Türkiye’nin
son 42 yılın en kurak dört yılı oldu.
381
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil.15 SPI(Standardized Precipitation Index) Metodu ile meterolojik Kuraklık Haritası
12 Aylık (Ekim 2014-Eylül 2015)
Şekil 16 1972-2014 Kuraklık Analiz Grafiği
Türkiye, üç tarafının denizlerle çevrili
olması, Doğu Akdeniz Havzasında yer
alması ve Akdeniz iklim özelliklerinin geniş
bir alanda görülmesi sebebi ile iklim
değişikliğinin olumsuz etkileri yönünden
yüksek risk grubu ülkeler arasında kabul
edilmektedir (Anonim 2008). Hükümetler
arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)
dördüncü değerlendirme raporuna göre
Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklığın
gelecek yıllarda 2,5- 4˚C artacağı, Ege ve
Doğu Anadolu Bölgelerinde 4˚C’yi, iç
bölgelerinde ise bu artışın 5˚C’yi bulacağı
tahmin edilmektedir.
Bu senaryolar karşısında Tarımsal Kuraklık
için stratejiler geliştirilmelidir. Bunların
başında
toplumun
konuyla
ilgili
bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi yani
eğitim gelmelidir. Ülkemizin mevcut su
kaynaklarının rantabl bir şekilde kullanımı
için gerekli altyapıların (Kapalı sulama
şebekeleri, tasarruflu sulama sistemleri gibi)
382
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
acilen tamamlanması gerekir. Kurak
koşullarda en uygun bitki tür ve çeşitlerinin
seçimi, ıslahı, yetiştirme teknikleri gibi
konularda yapılacak araştırma, geliştirme
çalışmalarının desteklenmesi ile iklim ve
toprak özelliklerine göre farklı bölgelerde
farklı ürünlerin yetiştiriciliğine destek
verilmesi, toprakların fiziksel ve kimyasal
özelliklerinin
iyileştirilmesine
dönük
uygulamaların teşvik edilmesi, kötü
senaryolar için alternatif yetiştirilebilecek
tohum stoklarının elde hazır bulundurulması
gibi uygulamalar bu amaçla sayılabilirler.
IPCC'ye üye bütün ülkelerin üzerinde
anlaştığı rapora göre: İklim sisteminde
yaşanan değişikliler insan ürünü olduğu
vurgulanmaktadır. Bu, tarımdan gıda
fiyatlarına, insan sağlığı ve altyapı
sistemlerine kadar her alanı etkilemektedir.
Bir an önce önlem alınması gerekmektedir.
Yakın zamanda alınacak önlemler çok daha
etkili ve az maliyetli olacaktır. Ne kadar geç
kalınırsa, maliyetler o kadar yükselecektir.
Kaynaklar
Anonymous, 2006. Understanding and defining drought,
MitigatioöCenter, http://drought.unl.edu/whatis/concept.htm
National
Drought
Anonim. 2008. TC Çevre ve Orman Bakanlığı “ İklim Değişimi ve Yapılan Çalışmalar
2008” Raporu. Ankara
Anonim 2013. (http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=3977) Erişim tarihi :
07.03.2013
Dai, A. 2010. Drought under global warming: A review. Wiley Interdisciplinary Reviews:
Climate Change 2:45–65.
DMİ, 2014. (http://www.dmi.gov.tr/FTPDATA /zirai/urunler/aylikbulten.pdf). Erişim tarihi
: 10.03.2013
The Importance Of Drought Management In Turkey. 2014. ( http://co3design.com/Drought<-Weather-related-hazards-<-Emergencies) Erişim Tarihi : 09. 03.2014
FAO, 2014. http://www.fao.org/docrep/017/aq191e/aq191e.pdf . Erişim tarihi : 10.03.2013
İyigün, C., Türkeş, M., Batmaz, İ., Yozgatlıgil, C., Gazi, V. P., Koç, E. K. and Öztürk, M.
Z. 2013. Clustering current climate regions of Turkey by using a multivariate statistical
method. Theoretical and Applied Climatology. DOI 10.1007/s00704-012-0823-7 (SU
YÖNETiMi GENEL MÜDÜRLÜĞÜ Kuraklık Yönetimi, İklim Değişikliğine Uyum ve
Taşkın Yönetim Planlarının Hazırlanması Hizmet İçi Eğitim Programı 2-5 Aralık 2013,
Afyonkarahisar).
Kalefetoğlu, T. ve Ekmekçi, Y. 2005. Bitkilerde Kuraklık Stresinin Etkileri ve Dayanıklılık
Mekanizmaları (Derleme). G.Ü. Fen Bilimleri Dergisi, 18(4); 723-740.
383
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
NDMC, 1995. Understanding and Definitions of Drought, University of Nebraska. Lincoln.
NOAA, 2014, National Climatic Data Center, State of the Climate: Global Analysis for
Annual
2013,
published
online
http://www.ncdc.noaa.gov/sotc/global/2013/13 28 Ocak 2013
January
2013,
Resmi Gazete. 2008. Tarımsal Kuraklık Yönetiminin Görevleri, Çalışma Usul ve Esaslarına
Dair Yönetmelik. Resmi Gazete, 2 Mart 2008 Pazar, Sayı : 26804
Türkeş, M. 2007. İklim Değişikliği: 12 Temel Soru. EmoEnerji Dergisi. 1. Baskı.
Emoyayınları, Ankara, ISSN-1037-301X
Url: http://www.ncdc.noaa.gov/bams-state-of-the-climate/2012.php
URL 1, Meteoroloji Genel Müdürlüğü. http://www.mgm.gov.tr . 28 Ocak 2015
URL 2, Dünya Meteoroloji Örgütü
trendcontinues-2014 02.02.2015
https://www.wmo.int/media/?q=content/warming-
URL 3, NOAA, http://www.ncdc.noaa.gov/sotc/global/2014/13 22.01.2015
URL 4, JMA, http://ds.data.jma.go.jp/tcc/tcc/news/tccnews39.pdf 20.02.2015
Yıldız, D. 2013. İklim Değişikliği ve Türkiye Raporu. Rapor No. 10; sayfa 13, Ankara.
Wikipedia, 2013: http://en.wikipedia.org/wiki/Heat_wave . 28 Ocak 2015
384
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Makroekonomik Göstergelerle Tarım Sektörü
İlkay UÇUM
Fatma TOSUN
Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Tarım ilk insanlardan beri ülkelerin
ekonomilerinde önemini hep korumuştur.
Gelişmiş ülkelerde bu sektördeki istihdam
giderek azalsa da, gelişmekte olan ve az
gelişmiş ülkelerde hala önemli bir istihdam
kaynağı konumunda olması, bunun yanında
tarıma
dayalı
sanayiye
hammadde
sağlaması, elde edilen tarımsal ürünlerin bir
kısmının veya tamamının ihraç edilmesiyle
ülkeye döviz kazandırması gibi ekonomik
özelliklerinin yanında stratejik ve sosyal
açılardan da tarım günümüzde önemini
korumaktadır (Anonim, 2007).
2. Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri
Tarım sektörü, Türkiye’nin ekonomik
gelişme sürecine değişik kanallardan katkı
sağlamaktadır. Sektör, ülke nüfusunun
önemli bir bölümünü istihdam etmekte, ülke
nüfusunun beslenmesi için zorunlu gıda
maddelerini üretmekte, sanayi sektörüne
girdi sağlamakta, sanayi ürünleri için talep
yaratmakta, tarımsal ürünler ihracı yoluyla
toplam ihracata katkıda bulunmakta, ulusal
gelirin önemli bir kısmını oluşturmakta ve
göreli fiyatlar yoluyla sınai birikimi
desteklemektedir (Doğan, 2007).
2.1 Tarımın Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYİH)’ya Katkısı
Bir ekonomideki yerleşik olan üretici
birimlerin belli bir dönemde, yurt içi
faaliyetleri sonucu yaratmış oldukları tüm
mal ve hizmetlerin üretim değerleri
toplamından bu mal ve hizmetlerin
üretiminde kullanılan girdiler toplamının
düşülmesi sonucu elde edilen değerdir.
GSYİH mal
ekonominin
ölçüsüdür.
ve hizmet üretiminde
performansının
temel
GSYİH Üretim, Harcamalar ve Gelir
Yöntemleri olmak üzere başlıca üç şekilde
hesaplanmaktadır.
385
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
(1) Üretim yoluyla, her bir sektörde
üretilen nihai malların piyasa fiyatları
hesaba alınarak hesaplamalar yapılır.
(2) Harcamalar yöntemiyle, tüketim,
yatırım
ve
transfer
harcamaları
toplanmaktadır.
(3) Gelir yöntemi, emek, toprak, sermaye,
girişimcilik olarak sıralanan üretim
faktörlerinin ellerine geçen ücret, rant, kâr
ve faiz gelirleri toplanmaktadır
Bu üç yöntemden gelir yöntemi fazlaca
kullanılmamakla birlikte bu çalışmada yer
alan hesaplamalarda üretim yöntemi ile
yapılan hesaplar dikkate alınacaktır.
Herhangi bir yılın milli gelirinde meydana
gelen artış sadece üretilen mal ve hizmet
miktarındaki artıştan değil, bunların
fiyatlarındaki yükselmelerden de ileri gelmiş
olabileceğinden, herhangi bir yılın temel yıl
alınması, milli gelirin o yılın fiyatlarıyla
hesaplanması gerekmektedir. Yani GSYİH,
her yılın fiyatlarıyla değil de, belirli bir yılın
temel yılın-fiyatlarıyla elde edilmiş olacak
ve söz konusu yıllar gerçek milli geliri, yani
ülkenin reel milli gelirini gösterecektir. İşte
bu yolla bulunan milli gelir rakamlarına
sabit fiyatlarla milli gelir adı verilir. Sabit
fiyatlarla milli gelirin hesaplanmasında
sektörler
itibariyle
çeşitli
indeksler
kullanılmaktadır. Bu indeksler içerisinde en
yaygın kullanılan yöntem, hesaplama
yapılan carı fiyatlarla milli gelir rakamlarını,
temel yılın fiyatlar genel düzeyini 100 kabul
ederek düzenlenen genel indekse (toptan
eşya fiyatları indeksi) oranlamaktır. Yani bu
yöntemde, her yılın cari fiyatlarla milli gelir
rakamlarını, başlangıç yılını 100 kabul eden,
o yılın toptan eşya fiyatları indeksine
bölmek suretiyle, sabit fiyatlarla milli gelir
elde edilmiş olur (Erdoğan, 1994).
Tarımın Türkiye ekonomisindeki önemi
nisbi olarak azalmış olmakla birlikte, yurtiçi
gıda gereksiniminin karşılanması, sanayi
sektörüne girdi temini, ihracat ve yarattığı
istihdam olanakları açısından halâ büyük
önem taşımaktadır (Miran, 2005). 2014 yılı
itibariyle, Türkiye toplam tarımsal üretim
değeri 92,5 milyar $ ve canlı hayvanlar dahil
toplam hayvansal üretim değeri 106,8 milyar
$’dır. Türkiye ekonomisinde tarihsel süreçte
hizmet ve sanayi sektörünün GSYİH’daki
payı artmış tarımın payı ise azalmıştır.
Tarımın GSYİH’daki payı 1968 yılında %33
iken
2014
yılında
%8,8
olarak
gerçekleşmiştir.Türkiye’de
tarım
sektörünün GSMH’daki payının giderek
azalması, sanayileşme ve hizmetler
sektörlerinde gelişmeye daha çok önem
verilmesinin bir sonucudur. Ana hatları
itibariyle bu süreç arzu edilen bir gelişmeye
işaret etmektedir (Miran, 2005)Hizmet
sektörünün üretim hacminin artması temelde
sanayi sektöründeki üretimle ilişkilidir.
Sanayi sektörünün ileri ve geriye doğru
bağlantıları ve ekonomide yarattığı yayılma
etkisi hizmet sektörü üretimini uyarmakta ve
ekonomik büyümeyi belirleyen temel
dinamik olmaktadır (Anonim, 2007). TÜİK
verilerine göre, tarım sektörünün 2014
yılında büyüme hızı % -2,1, GSYH içindeki
payı yüzde 8,8 olmuştur.
Tarım sektörü, gerek hammadde üretmesi ve
gerekse tarımı ilgilendiren sanayisi ile
birlikte ülkemizde hala ekonomiye diğer
sektörlere göre daha fazla katkı sağlamakta
ve ekonomik öneme haiz durumdadır. Genel
GSYİH’yı oluşturan sektörler tek tek göz
önüne alındığında bu daha açık bir şekilde
386
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ortaya çıkmaktadır. Bu durum ülkemizin
büyük tarım potansiyelinden dolayı genel
ekonomide ayrı bir öneme sahip olduğunu
göstermektedir (Ege, 2011). GSYH’daki bu
artışa karşın diğer sektörlerin GSYH’nın
tarım sektörüne göre daha fazla oranda
artması
nedeniyle
toplam
GSYH
içerisindeki oranı genel olarak düşmektedir
(Oğuz ve Karakayacı, 2010). Türkiye, 2001
krizinin ardından uyguladığı yapısal
reformlar ve ekonomik önlemler ile
ekonomisini düzelterek ortalama % 7
büyümeyi yakalamıştır. Ancak 2007 yılında
itibaren dünya konjonktürünün değişmesi ve
iç tüketim ve yatırım harcamalarının
daralması ile ekonomi yavaşlama eğilimine
girmiştir. 2008 yılı hem dünya ekonomisi
hem de Türkiye ekonomisi açısından dönüm
yılı olmuştur. ABD mali piyasalarında 2007
ortasında ortaya çıkan mali kriz derinleşerek
1 yıl içinde Avrupa’ya ulaşmıştır.
Arkasından daha da kısa bir sürede tüm
dünyaya yayılmıştır. Türkiye ekonomisinde
ise 2001 krizinden bu yana 27 çeyrek devam
eden bir büyüme süreci son bulmuştur. Talep
daralması özellikle imalat sanayi, inşaat ve
ticaret sektörlerinde üretim düşüşleri
meydana getirmiştir (TOBB, 2010).
Tablo 1. Sabit Fiyatlarla Tarımsal Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (1998 Fiyatlarıyla)
Gayri Safi Yurtiçi
Hasıla
Değer
Büyüme
(Milyar TL)
hızı (%)
70,2
67,8
-3,4
72,4
6,8
68,3
-5,7
72,5
6,2
76,3
5,3
83,5
9,4
90,5
8,4
96,7
6,9
101,3
4,7
101,9
0,7
97,0
-4,8
105,9
9,2
115,2
8,8
117,6
2,1
122,4
4,0
126,1
2,9
Tarım, Ormancılık ve Balıkçılık
Yıllar
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Değer
Sektör
(Milyar TL) Payı (%)
8,8
12,5
8,3
12,2
8,8
12,2
8,1
11,9
8,9
12,2
8,7
11,4
8,9
10,7
9,6
10,6
9,7
10,0
9,0
8,9
9,4
9,3
9,8
10,1
10,0
9,4
10,6
9,2
10,9
9,3
11,3
9,2
11,1
8,8
Büyüme
hızı (%)
-5,7
7,1
-7,9
8,8
-2,0
2,8
7,2
1,4
-6,7
4,3
3,6
2,4
6,1
3,1
3,1
-2,1
Diğer Sektör Payları
(%)
Sanayi
Hizmetler
32,5
32,0
31,9
30,8
30,3
31,0
31,7
31,8
32,8
33,1
32,5
31,2
32,5
32,9
32,8
32,7
32,9
51,9
53,0
53,0
55,6
54,8
54,2
54,5
54,6
54,7
55,6
56,5
58,3
57,5
57,4
57,7
58,4
59,1
Kaynak: TÜİK, 201
2008 yılında GSYH sabit fiyatlarla % 0,7
büyüyerek 101,9 milyar TL’ye çıkmıştır.
Aynı dönemde tarım %4,3 büyüme
kaydetmiştir. 2009 yılında genel büyüme
hızı %-4,8 iken tarım sektörünün büyüme
hızı %3,6 olmuştur. Bu durum, tarım
sektörünün
içinde
bulunulan
kriz
ortamından en az etkilenen sektör olduğunu
göstermektedir (Selim ve ark., 2014).
Tarım sektörü son yıllarda yaşanan
ekonomik kriz, iklim değişiklikleri gibi
olumsuz koşullara rağmen üretim, ülke
387
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ekonomisindeki önemini daima korumuştur.
Türkiye’de Tarımsal Gayrisafi Yurtiçi
Hasıla (GSYH) 1998 yılında sabit fiyatlarla
8,8 milyar TL iken, 2014 yılında yaklaşık
%26 oranlık bir artışla 11,3 milyar TL’ye
yükselmiştir.
Tarım sektöründeki büyüme, son yıllardaki
genel ekonomik performansla büyük ölçüde
paralellik göstermektedir. Çoğu gelişmekte
olan ülkede olduğu gibi, Türkiye’de de tarım
sektörü
ekonominin
en
önemli
bileşenlerinden
olup
halen
hizmet
sektöründen sonra en büyük istihdam
sağlayıcı
sektör
olma
özelliğini
korumaktadır.
Tarımın GSYİH’daki payının giderek
azalması sanayi ve hizmet sektörlerinin
gelişmesinin göreceli olarak daha hızlı
gerçekleşmesinden kaynaklanmaktadır.
2.2. Tarımsal İstihdam
İstihdamın yapısı, ülkelerin ekonomik ve
sosyal
yönden gelişmişlik düzeyini
anlamada önemli bir ölçüttür. İstihdam
kavramı; bir ekonomide belli bir dönemde
mevcut üretim öğelerinin var olan teknolojik
düzeye göre hangi oranda kullanıldığını
ifade etmekle birlikte, dar ve geniş olmak
üzere iki şekilde ele alınır.
açısından ekonomide büyük bir sektör
olmaya devam etmektedir. Tarımsal
işgücünün payının azalmasının nedenleri
arasında; tarımda makineleşme, uygulanan
kalkınma programlarının sanayi sektörü
öncelikli olması, tarım dışı kesimlerin daha
verimli olması gibi faktörler sayılabilir
(Selim ve ark., 2014).
Dar anlamda istihdamda emeğin, yani
sadece çalışanların üretim sürecinde
kullanılması incelenirken, geniş anlamda
emek, sermaye, toprak gibi üretim sürecinde
rol alan tüm faktörler ele alınır.
Tarım genelde, emek yoğun bir üretim
biçimi olduğundan işgücü çok önemlidir.
Ülkelerin gelişmişlik düzeyini değerlendiren
ekonomik ölçütlere göre, tarımın payının
düşmesi beklenilen bir durumdur. Tarımda
sermaye
birikiminin
ve
teknoloji
kullanımının artırışıyla, tarımsal istihdam
azalmaktadır. Ancak ekonomik gelişme için,
tarım sektöründen ayrılan işgücünün, diğer
sektörlerde yeterli ölçüde istihdamını
sağlayacak önlemleri gerektirmektedir.
Tablo 2’de istihdamın sektörlere göre
dağılımına bakıldığında, hizmetler sektörü
ilk sırada yer almakta olup bunu tarım ve
sanayi sektörü izlemektedir. Tarımın toplam
istihdamdaki payı 2002 yılında yaklaşık
%35 iken, 2014 yılında tarımsal istihdam
%22’ye düşmüştür.
Türkiye’deki istihdam yapısı, gelişmekte
olan ülkelerin sahip olduğu özellikleri
yansıtmaktadır.
İstihdamın
sektörel
değişimi, tarımdan sanayi ve hizmet
sektörüne
geçiş
şeklindedir.
Tarım
sektöründe kadın çalışanlar erkeklere göre
daha fazla iken, sanayi ve hizmet sektöründe
durum tersine dönmektedir. Özellikle
kadınlar tarım sektöründe kayıt dışı ve gizli
işsiz olarak çalışmaktadırlar. Kırsal
kesimden kente göçle birlikte, GSMH
içerisinde ve dolayısıyla istihdamda tarımın
payı azalmaktadır. Fakat Türkiye’de tarım
orta gelirli diğer ülkelere göre istihdam
388
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2. Türkiye’de İstihdamın Sektörel Dağılımı (bin kişi)
İstihdam
Yıllar
Tarım
Toplam
İstihdam
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015 Temmuz
Kişi
21.354
21.147
19.632
19.633
19.933
20.209
20.604
20.615
21.858
23.266
23.937
24.601
25.933
27.342
%
7.458
7.165
5.713
5.015
4.653
4.546
4.621
4.752
5.084
5.412
5.301
5.204
5.470
6.018
İnşaat
Sanayi
34,9
33,9
29,1
25,5
23,3
22,5
22,4
23,1
23,3
23,3
22,1
21,2
22,4
22,0
3.954
3.846
3.919
4.241
4.362
4.403
4.537
4.179
4.615
4.842
4.903
5.101
5.316
5.336
Hizmetler
958
965
966
1.097
1.193
1.231
1.239
1.305
1.434
1.680
1.717
1.768
1.912
2.013
8.984
9.170
9.033
9.281
9.726
10.029
10.208
10.380
10.725
11.332
12.016
12.529
13.235
13.974
Kaynak: TÜİK
2.3 Tarım Ürünleri Dış Ticareti
Dünya ticaretinde tarımsal ürünlerin her
zaman önemli bir yeri olmuştur. Uluslararası
mal ticaretinde hızlı bir artış süreci
yaşanmaktadır. Bu süreç, tarım ürünleri
ticaretinde DTÖ Tarım Anlaşması gereği
üye ülkelerin tarım ürünleri ticaretinde
uyguladıkları ticaret engellerini aşamalı
olarak kaldırmaları sonucu oluşan “tarım
ürünleri ticaretinin serbestleştirilmesi”
nedeniyle yaşanmaktadır (Gültekin, 2012).
Dünya tarımsal ürün ihracatında ABD en
büyük ihracatçı ülke olmakla birlikte,
Brezilya, Çin ve Kanada diğer başlıca
ülkelerdir. Çin tarımsal ürün ithalatında da
ilk sıralarda gelmektedir. 2014 yılı itibariyle
küresel toplam mal ihracat 18, 659 milyar $
iken 1, 765 milyar $ tarımsal ihracat ve 1486
milyar $ gıda ihracatı gerçekleşmiştir (Tablo
3). Tarımsal ihracat hacmi 2005-2013 yılları
arasında %18 artana Vietnam’ın 2014
yılında 2013 yılına göre %14 oranında artış
göstermiştir. 2014 yılında tarımsal ihracatı
artan diğer önemli ülkeler Yeni Zellanda,
Rusya ve Çin’dir. Aynı dönemde tarımsal
ithalatı en çok artana üç önemli ülke
Hindistan (%12), ABD (%7) ve Türkiye’dir
(%7) (Tablo 4).
Tablo 3. Dünya Toplam İhracatı ve Tarımsal İhracat (Milyar $)
Değer
Toplam İhracattaki
Payı (%)
Yıllık Değişim (%)
2013
2014
2013
2014
18.552*
18.659*
-
-
200005
-
Tarımsal İhr.
1.744
1.765
9,5
9,5
Gıda İhracatı
1.451
1.486
7,8
8,0
Toplam İhracat
Kaynak: WTO, 2015*ITC, 2015
389
2010-14
2011
2012
2013
2014
-
19,9
0,2
2,5
0,6
9,0
7,0
22,0
-1,0
5,0
2,0
-
7,0
21,0
1,0
6,0
2,0
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 4. Dünya Tarım Ürünleri Dış Ticareti (Milyar $, SITC, Rev.3)
Değer
İhracatçı Ülkeler
AB (28)
ABD
Brezilya
Çin
Kanada
Hindistan
Endonezya
Arjantin
Tayland
Avustralya
Malezya
Rusya
Vietnam
Yeni Zellanda
Meksika
15 Ülke Toplamı
İthalatçı Ülkeler
AB (28)
Çin
ABD
Japonya
Rusya
Kanada
Kore
Meksika
Hong Kong, Çin
Dağıtılmamış ithalat
Suudi Arabistan
Hindistan
Endonezya
Malezya
Birleşik Arap Emirlikleri
Türkiye
15 Ülke Toplamı
Kaynak: WTO, 2015
Dünya ithalat/ihracatındaki payı (%)
Yıllık Değişim (%)
2013
2014
1980
1990
2000
2013
2014
2005-‘13
2011
2012
2013
2014
661
176
91
70
66
47
43
41
40
38
30
30
28
27
25
1412
670
182
88
74
68
43
44
38
40
39
30
31
27
29
26
1430
17,0
3,4
1,5
5,0
1,0
1,6
1,9
1,2
3,3
2,0
...
1,3
0,8
-
14,3
2,4
2,4
5,4
0,8
1,0
1,8
1,9
2,9
1,8
...
1,4
0,8
-
41,9
13,0
2,8
3,0
6,3
1,1
1,4
2,2
2,2
3,0
1,5
1,4
0,7
1,4
1,7
83,4
37,9
10,1
5,2
4,0
3,8
2,7
2,4
2,4
2,3
2,2
1,7
1,7
1,6
1,5
1,4
80,9
38,0
10,3
5,0
4,2
3,9
2,5
2,5
2,1
2,3
2,2
1,7
1,7
1,5
1,6
1,5
81,0
7
10
13
12
6
21
15
10
11
7
11
9
18
9
9
-
17
18
26
25
15
49
34
31
35
38
35
36
32
23
22
-
-2
2
0
2
4
23
-6
-5
-12
3
-13
3
5
0
2
-
8
2
5
6
5
11
-5
-4
-4
-2
-11
-2
22
11
7
-
1
4
-3
6
4
-3
3
-10
-2
3
0
8
14
8
5
-
664
165
146
86
45
39
33
29
28
18
25
24
22
20
18
17
1352
675
170
157
82
41
40
35
30
29
20
25
27
22
20
18
18
1381
2,1
8,7
9,6
1,8
1,5
1,2
1,0
1,5
0,5
0,6
0,5
0,3
0,1
-
1,8
9,0
11,5
2,0
2,2
1,2
1,0
0,8
0,4
0,5
0,5
0,4
0,6
-
42,7
3,3
11,6
10,4
1,3
2,6
2,2
1,8
1,1
0,9
0,7
1,0
0,8
0,5
0,7
81,5
35,9
8,9
7,9
4,6
2,4
2,1
1,8
1,6
1,0
1,4
1,3
1,2
1,1
1,0
0,9
73,0
36,1
9,1
8,4
4,4
2,2
2,1
1,9
1,6
1,1
1,3
1,5
1,2
1,1
1,0
1,0
73,7
6
18
5
3
13
8
9
7
12
12
14
16
14
14
15
13
-
17
34
18
24
19
14
30
24
17
19
18
26
43
32
22
36
-
-5
8
3
-2
-3
4
-5
-7
3
4
8
14
-7
1
13
-7
-
6
6
3
-8
6
2
1
8
11
8
13
-5
3
-7
10
3
-
2
3
7
-5
-8
3
5
3
5
6
0
12
3
1
0
7
-
Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de
de sanayileşme, şehirleşme ve gelir
düzeyindeki artışlar tüketim alışkanlıklarını
değiştirerek yeni veya farklı kalitede tarım
ürünlerine olan talebi artırmaktadır. Ayrıca,
küresel ölçekte tedarikçi olma hedefindeki
sektörün,
ihracat
amaçlı
ithalat
gereksinimleri ortaya çıkmaktadır (Anonim,
2013). Türkiye’nin tarım ürünleri ticareti
yıllar itibariyle giderek artan bir seyir
izlemektedir. Uluslararası Standart Ticaret
Sınıflamasına (SITC, Rev.3) göre; ithalatın
yaklaşık %4’ünü, ihracatın ise % 8’ini
tarımsal ürünler oluşturmaktadır. Tarımsal
ürünler ihracatı içinde en önemli pay gıda
maddelerine aittir. Gıda maddeleri alt
grubunda, canlı hayvanlar ve gıda maddeleri
birinci, hayvansal bitkisel yağlar ve mumlar
ikinci, içki ve tütün mamülleri üçüncü sırada
yer almaktadır. Meyve ve sebze grubunda
turunçgiller, fındık ve sert kabuklu meyveler
ihracat
yapılan
ürünlerin
başında
gelmektedirler.
Meyve
ve
sebzeler
sektöründe Türkiye’nin ihracatında ilk beş
sırada yere alan ülkeler Almanya ilk sırada
yer alırken, bu ülkeyi Rusya izlemektedir.
390
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 5. Tarım Ürünleri Dış Ticareti (Milyon $, ISC, Rev.3)
Yıllar
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015**
Genel
63.167
73.476
85.535
107.272
131.966
102.142
113.883
134.906
152.461
151.803
157.610
107.293
İhracat
Tarım*
2.542
3.329
3.481
3.725
3.937
4.347
4.935
5.167
5.189
5.653
6.030
Pay (%)
Genel
97.540
116.774
139.576
170.063
201.960
140.928
185.544
240.841
236.545
251.661
242.177
156.315
4
4,5
4,1
3,5
3
4,3
4,3
3,8
3,4
3,7
3,8
İthalat
Tarım*
2.757
2.801
2.902
4.641
6.392
4.594
6.457
8.895
7.447
7.718
8.589
Pay (%)
2,8
2,4
2,1
2,7
3,2
3,3
3,5
3,7
3,1
3,1
3,5
Kaynak: TÜİK, Dış Ticaret İstatistikleri, 2015**9 aylık toplam*ISIC, 2015
Söz konusu sektörde Türkiye ihracatı
içerisinde öneme sahip diğer ülkeler ise
İtalya, İngiltere ve Fransa olarak
sıralanmaktadır (Küçükkiremitçi, 2010).
Tarımsal
ürün
ihracatının
tarımsal
hammaddelerden gıda maddelerine doğru
kaymasıyla gıda maddelerinin ihracat payı
daha da artmıştır (Yurdakul vd. 1999).
2014 yılına Türkiye, tarım ürünleri
ihracatından yaklaşık 18,7 milyar $ gelir
elde edilmiştir. Diğer yandan 18 $ dolar gibi
bir tarım ürünü ithalatı söz konusu
olmaktadır.
Tarımsal ürünler ile işlenmiş ürün
ithalatında son yıllarda görülen artışlar
özellikle
gıda
sanayii
ihracatından
kaynaklanan hammadde talebi, gelişen
turizm ve Suriye’den ülkemize göç
edenlerden
doğan
talep
artışıyla
ilişkilendirilebilecektir (Anonim, 2014).
Tablo 6. Tarım Ürünleri İhracatı (Milyon $, SITC, Rev.3)
Toplam
Canlı hayvanlar ve gıda maddeleri
Canlı hayvanlar
Et ve et ürünleri
Süt, süt ürünleri ve yumurtalar
Balıklar ve diğer deniz ürünleri
Hububat, hububat ürünleri
Meyve ve sebzeler
Şeker, şeker ürünleri ve bal
Kahve, çay, kakao, baharat ve ürünleri
Hayvanlar için gıda maddeleri
Çeşitli yenilebilir ürünler
İçkiler ve tütün
İçkiler
Tütün ve tütün mamülleri
Akaryakıt hariç yenilmeyen hammadde
İşlenmemiş kösele, deri ve kürk
Yağlı tohumlar, yağ veren meyveler
Ham kauçuk
Mantar, odun ve kereste
Kağıt hamuru ve kullanılmış kağıt
Dokuma elyafı ve bunların artıkları
Başka yerde belirtilmeyen işlenmemiş hayvani,
bitkisel ürünler
Hayvansal, bitkisel katı ve sıvı yağlar, mumlar
Hayvansal sıvı ve katı yağlar
Hazırlanmış bitkisel sıvı ve katı yağ
İşlenmiş sıvı, katı yağlar; mumlar
Kaynak: TÜİK, 2015 *9 aylık toplam
2010
113.883
2011
134.907
2012
152.462
2013
151.803
2014
157.610
2015*
107.293
10.499
7
237
324
340
1.782
6.153
396
538
31
691
898
201
697
920
5
126
35
41
15
566
12.286
6
428
510
423
2.140
6.696
481
627
56
918
901
230
671
1.231
4
160
60
37
28
769
12.686
8
578
576
443
2.317
6.552
512
688
135
877
1 098
255
842
1.150
4
182
54
38
8
690
14.112
13
673
688
561
2.711
6.878
648
794
204
942
1 191
287
905
1.206
7
215
58
33
29
672
15.157
27
721
749
670
2.776
7.562
690
834
165
963
1 390
318
1.072
1.192
5
192
51
34
35
662
9.934
25
382
406
505
1.886
5.102
433
502
79
613
916
243
673
784
2
107
27
23
18
467
132
346
13
215
117
173
862
9
462
390
174
1.061
6
558
497
192
1.230
12
871
348
213
1.008
25
930
53
140
624
3
596
26
391
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 7. Tarım Ürünleri İthalatı (Milyon $, SITC, Rev.3)
Toplam
Canlı hayvanlar ve gıda maddeleri
Canlı hayvanlar
Et ve et ürünleri
Süt, süt ürünleri ve yumurtalar
Balıklar ve diğer deniz ürünleri
Hububat, hububat ürünleri
Meyve ve sebzeler
Şeker, şeker ürünleri ve bal
Kahve, çay, kakao, baharat ve ürünleri
Hayvanlar için gıda maddeleri
Çeşitli yenilebilir ürünler
İçki ve tütün
İçkiler
Tütün ve tütün mamülleri
Akaryakıt hariç yenilmeyen hammaddeler
İşlenmemiş kösele, deri ve kürk
Yağlı tohumlar, yağ veren meyveler
Ham kauçuk (tabii ve sentetik)
Mantar, odun ve kereste
Kağıt hamuru ve kullanılmış kağıt
Dokuma elyafı ve bunların artıkları
Başka yerde belirtilmeyen hayvansal ver bitkisel
menşeli hammaddeler
Hayvansal, bitkisel katı ve sıvı yağlar, mumlar
Hayvansal sıvı ve katı yağlar
Bitkisel sıvı yağlar ve franksiyonları
İşlem görmüş bitkisel ve hayvansal katı/sıvı yağlar,
mumlar
Kaynak: TÜİK, 2015*9 aylık toplam
2010
185.544
4.505
333
251
139
137
1.170
757
53
520
741
403
450
82
368
6.878
226
1.411
1.016
462
545
2.949
2011
240.842
6.888
1.028
515
115
176
2.060
952
64
615
859
505
551
151
401
8.463
409
1.541
1.650
605
603
3.339
2012
236.545
6.340
852
100
124
178
1.638
909
98
606
1.328
508
639
151
487
7.448
407
1.498
1.253
718
560
2.692
2013
251.661
6.784
346
29
168
187
2.152
937
107
666
1.595
596
703
197
506
7.558
381
1.474
1.102
605
645
2.991
2014
242.177
6.970
140
12
204
197
2.479
1.086
128
724
1.331
670
792
228
564
8.110
242
2.100
971
660
683
3.094
2015*
156.315
4.784
169
66
108
169
1.455
824
113
567
831
482
551
163
389
5.145
77
1.295
593
557
541
1.832
269
1.047
137
794
316
1.672
149
1.351
320
1.943
160
1.612
359
1.871
130
1.590
360
2.187
139
1.876
250
1.376
60
1.209
116
172
171
151
173
107
2010-2014 döneminde canlı hayvan ve gıda
maddeleri ihracatı yaklaşık %45 artış
göstermiştir. Bu grupta en önemli ihracat
kalemi meyve ve sebze grubu olup, aynı
dönemde bu ürünlerin ihracat değeri %23
artış sağlamıştır. Aynı dönemde canlı
hayvan ve gıda maddeleri ithalatı %6
oranında artış göstermiştir. Bu grupta en
önemli ihracat kalemini ise hububat ürünleri
oluşturmaktadır.
6. Sonuç
Tarım, bütün gelişmekte olan ülkelerde
olduğu gibi Türkiye’de de hem ekonomik
hemde sosyal açıdan çok büyük bir öneme
sahiptir. İnsanların en temel ihtiyacı olan
gıda ihtiyaçlarının giderilmesini sağlayan
tarım sektörü, ekonominin belkemiği
durumundadır.
2014
yılı
itibariyle,
Türkiye’nin toplam tarımsal üretim değeri
92,5 milyar $ ve canlı hayvanlar dahil
toplam hayvansal üretim değeri 106,8 milyar
$’dır. Türkiye’de 2014 yılı itibariyle toplam
Gayrisafi Milli Hasıla’dan yaklaşık %9 pay
alan tarım, işgücünün %22’sini istihdam
etmektedir.
Tarım, dış ticaretimiz açısından da çok
önemli bir sektör olup, 2014 yılı itibariyle
tarım ürünleri ihracatı toplam ihracatın
yaklaşık
%3,8’sini
%11,9’unu
oluşturmuştur. Tarım ayrıca diğer sektörlere
de talep oluşturarak milli ekonomiye katkıda
bulunmaktadır. Sosyal açıdan özellikle
kırsal alanda kadınlar için iş olanağı
sağlayan tarım, göçü azaltmakta ve kırsal
kesimde sermaye birikimi sağlamaktadır.
392
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tarımın bütün bu katkıları gözönüne
alındığında; yeterli ve kaliteli üretim için
üretici doğru politikalarla desteklenmeye
devam edilmeli, bilinçlendirilmeli böylelikle
tarımın
sürdürülebilir
devamlılığı
sağlanmalıdır.
Tarımın
büyümesiyle
tarımsal sanayide büyüyecek ve dolayısıyla
milli ekonomiye katkısı artılacaktır.
Kaynaklar
Anonim, 2007. Küreselleşme Sürecinde Dünya ve Türkiye Ekonomisinde Sektörel Yapıdaki
Dönüşüm Üzerine Bir İnceleme, Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O. Hazine Başkanlığı
(Ekonomik Araştırmalar Müdürlüğü), Sektör Araştırmaları.
Anonim, 2013. Türkiye Tarım Sektörü Raporu. TOBB.
Anonim, 2014. Tarım ve Gıda Alanında Mevcut Gelişmeler ve 2014 Yılı Beklentileri. T.C.
Kalkınma Bakanlığı.
Avşar, A., Üstün, S.Y. 2014a. Ulusal İstihdam Stratejisi (2014–2023), Tarım Sektörü
Raporu.
Doğan, A. 2007. Ekonomik Gelişme Sürecine Tarımın Katkısı: Türkiye Örneği.
Ege, H., 2011. Tarım Sektörünün Ekonomideki Yeri ve Önemi. Tarımsal Ekonomi ve
Politika Geliştirme Enstitüsü, Tepge Bakış. Temmuz 2011 / ISSN: 1303–8346 / Nüsha: 7.
Gültekin, S. 2012. Dünya Ticaret Örgütü, Avrupa Birliği ve Türkiye’nin Tarım Politikaları:
Karşılaştırmalı Bir İnceleme. Uluslararası İktisadi ve İdari İncelemeler Dergisi.
Küçükkiremitçi, O., Karaca M. E., Eşiyok, B. A. 2010. Türkiye’nin İhracatında Öne Çıkan
Sektörlerde Temel Pazar Ülkeler, Rakipler ve Rekabet Gücü. Türkiye Kalkınma Bankası
A.Ş.
Meçik O., Afşar M., 2014. Türkiye Ekonomisinde Yapısal Dönüşümler ve İşgücü
Piyasasındaki Gelişmeler, Optimum Ekonomi ve Yönetim Bilimleri Dergisi, 1(2), sayfa 123.
Miran, B. 2005. Tarımsal Yapı ve Üretim
Oğuz, C., Zuhal, K., Türkiye’de Bölgelerarası Tarımsal Gelişmişlik Farkının Ekonomik
Göstergelerle Analizi. Türkiye IX. Tarım Ekonomisi Kongresi Şanlıurfa.
TOBB, 2010. Ekonomik Rapor.
Yurdakul, O., Emeksiz, Faruk., Şengül, S., Çökmez, N. 1999. Tarım Ürünleri İç ve Dış
Pazarlaması.
393
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Bitkisel Üretimde Maliyet Hesaplama Yöntemleri ve Yapılan
Uygulamalar
Ayhan KOÇ
Burak UZUN
Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Belirli bir miktar mal veya hizmet
üretiminde kullanılan üretim vasıtalarına
yapılan harcamaların toplamı maliyet ile
ifade edilmektedir. Genel tanımı ile maliyet,
elde edilen ürünün meydana gelmesi ve
pazarlanabilmesi için kullanılan tüm girdiler
için yapılan harcamalar toplamının parasal
ifadesidir.
İşletmelerin
maliyet
ve
gelirlerinin
ölçülmesine
yönelik
araştırmalar,
temelde
işletmelerin
optimizasyon
probleminin
optimum
çözümüne, mutlak ve göreli olarak, ne
ölçüde
yaklaştıklarının
(ekonomik
etkinliklerinin) saptanması ve optimum
uzaklıklarının
(etkin
olmayan
davranışlarının) kaynaklarının irdelenmesi
amacıyla yapılır (Kıral ve ark., 1999).
Arazinin kira karşılığı, sermayenin faizi ve
işgücünün ücret karşılığının toplamı
üreticinin maliyetini oluştururken, bu üretim
faktörlerine
müteşebbisin
karını
eklediğimizde de ürünün satış fiyatı elde
edilmektedir (Tablo 1). Diğer bir yandan
masrafların sabit ve değişen olarak
ayrılmaları, kısa dönem programları için
geçerli olup, uzun dönemde, sabit
masraflarda değişen masraf niteliğini
kazanmaktadır.
Tablo 1. Maliyet Unsurları
Arazi
Rant
Üretim Faktörleri
Sermaye
Müteşebbis
İşgücü
Faiz
Ücret
Kar
Maliyet
Satış Fiyatı
Kaynak: Erkuş, 1995
Üretim
maliyetleri
fiilen
yapılan
ödemelerden ve hesaba katılan masraflardan
oluşmaktadır. Öz sermayenin alternatif
maliyeti olarak hesaplanan faiz, arazinin
çiftçilerin mülkü olması halinde hesaplanan
alternatif kira gideri, çiftçi ve ailesinin
tarımda çalışması karşılığında tahakkuk
ettirilen işgücü ücretleri örtülü yani hesaba
katılan maliyetleri oluşturur. Buna karşılık
tohum, gübre, ilaç, daimi ya da geçici işgücü
ücreti, elektrik, su giderleri vb. açık, yani
fiilen ödenen maliyetlerdir. Açık ve örtülü
maliyetler
toplamının
brüt
üretim
değerinden çıkarılması halinde kalan kısım
ekonomik kârdır. Ekonomik kâr, normal kâr
da içinde olmak üzere kullanılan bütün
üretim faktörlerinin ücret karşılıkları
toplamını aşan bir farktır. Sadece açık
maliyetlerin dikkate alınması durumunda
ise, elde edilen kâr, muhasebe kârı olacaktır
(Kıral ve ark., 1999).
394
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekil 1. Maliyete Bakış
Kaynak: Erkuş, 1995
Üreticinin ne kadarlık bir örtük maliyete
katlanıldığı ise bu kaynakların başka
alanlarda değerlendirilmesi ile elde
edilebilecek olan “fırsat maliyeti” ile
ölçülmektedir.
Maliyet hesaplamada üretime katkıda
bulunan her unsurun payı tek tek bulunarak
bunların
parasal
karşılıklarının
hesaplanması gereklidir. Burada; sadece
ürünün bünyesine girerek kaybolan döner
sermaye unsurlarının parasal değerlerinin ve
ödenen işçilik ücretleri gibi açık maliyetlerin
hesaplanması yeterli olmamaktadır. Bu
bağlamda örtük maliyetlerin de hesaba
katılması,
maliyete
eklenmesi
gerekmektedir. Örneğin; tarlaya girerek
sürüm yapıldığında bunun maliyeti sadece
mazot ve sürücü çalışma karşılığı değildir.
Traktörün yıpranma payı, işletmede
kullanılan tarımsal alet ve makinaların
muhafaza edildiği binaların amortismanı,
mazot, işçilik gibi ödemelerde kullanılan
sermayenin faizi, işletme sahibinin ya da
ailesinin iş gücü karşılığı gibi yapılan işlemi
destekleyen daha pek çok bütünleyici üretim
faktörünün söz konusu işlem için kullanılan
kısmının bedellerinin de hesaplanan
maliyete eklenmesi gereklidir. Tarım
işletmelerine ilişkin hesaplar ile çiftçilerin
kişisel ve aile hesapları genellikle birbirine
karışmaktadır. Müteşebbis ve ailesinin
işçilik olarak çalıştıkları sürenin maliyet
hesabının dikkate alınmasında "müteşebbis
ve aile fertleri bu işi yapmamış olsa onların
yerine getireceği işleri, yabancı işgücüne
ücretle yaptırılacağı" hususu dikkate
alınmalıdır.
Tablo 2. Bitkisel Üretimde Masraf Unsurları
Değişen Masraflar
Tohum, fide, gübre, tarımsal müc.
İlaçları vb. masraflar
Akaryakıt, yağ, tamir-bakım vb.
masraflar
Geçici işçi masrafları
Makina kirası
Su ücreti, ürün sigortası vb.
Sabit Masraflar
Sabit
sermaye
amortismanı
Pazarlama masrafları
Değişen masrafların faizi
Götürü yapılan işlere ödemeler
Sigorta, vergi (Gelir vergisi hariç)
Tarla kirası
Daimi işgücü ücretleri
faizi
ve
Kaynak: Erkuş, 1995
Yapılan literatür taramasında gelişmiş
birçok ülkede çeşitli amaçlarla tarımsal
ürünlerde
üretim
masraflarının
ve
maliyetlerin hesapladığı belirlenmiştir.
Tarımsal ürün maliyet çalışmalarında yer
alan cetvellerde masraf unsurlarının yeri ve
sayısı değişse de aynı mantık çerçevesinde
maliyet
cetvellerinin
hazırlandığı
görülmektedir.
Türkiye'de, tarım ürünlerinin maliyet
hesaplamasında çeşitli kişi ve kurumlar
tarafından
farklı
yolların
izlendiği
bilinmektedir.
Uygulanan
yöntemler
genellikle birbirine benzer görünse de,
395
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
aralarındaki küçük farklılıklar sonuçlar
üzerinde
önemli
değişikliklere
yol
açmaktadır. Örneğin kullanılan faiz
oranlarının aynı yıl içinde farklılıklar
göstermesi, yapılan masrafların değerinin
saptanması, (sabit) masrafların üretim
faaliyetlerine dağıtılması gibi konularda
önemli yaklaşım farklılıkların olduğu dikkat
çekmektedir (Kıral ve ark., 1999). Tarım
ürünlerinin maliyet hesapları; ürün çeşidine,
maliyetin hangi amaçla hesaplandığına
(toplam üretim maliyeti, destekleme
fiyatlarının belirlenmesinde vb.), kullanılan
yönteme ve hesaplamayı yapan kişi veya
kurumların amaçları gibi faktörlere bağlı
olarak değişmektedir.
2.Dünyada Maliyet Hesaplama Yöntemleri
Ülkelerde maliyet hesaplamalarında farklı
terminoloji, terimler ve farklı ölçüm
metotları kullanmaktadırlar. Dünyada ve
ülkemizde işletmeye veya ürüne ait bilgilere
daha çok anket yöntemiyle ulaşılmaya
çalışılmaktadır. Maliyetlerde hangi amaçla
bu bilgilerin toplandığına, anket yöntemi ile
yapılıyor ise anketin yöntemine, anketörün
bilgi ve becerisine bağlı olarak farklılıklar
ortaya çıkmaktadır. Maliyetlerin tespitinde
dünyada
genelde benzer
yöntemler
kullanılsa da bu tarz farklılar aynı işletme
üzerinde maliyetlerin birbirinden farklı
çıkmasına yol açmaktadır. Gelişmiş birçok
ülkede, işletmeler maliyetlerini belirleyerek,
üretim maliyetini düşürecek önlemler
almakta ve bu sonuçlara dayanarak kendi
üretim maliyetlerini düşürmekte, her geçen
yıl biraz daha teknolojiye yatırım yaparak
verimliliklerini arttırmaktadırlar.
2.1.Avrupa Birliğinde Tarım İşletmelerinde Tarımsal Maliyet Hesaplama
Metodolojisi
Avrupa Birliği'ne üye tüm ülkeler kendi
tarımsal yapılarına uygun veri sistemlerine
sahip olmakla birlikte, topluluğun ortak
tarım politikasının yönlendirilmesi ve üye
ülkelerin işletmelerinin karşılaştırılması için
aynı tip verilerin oluşturulması ihtiyacı
ortaya çıkmıştır. Bu amaçla uygulanmaya
başlayan “Tarımsal Muhasebe Veri Ağı” ilk
kez 1965 tarihinde gündeme gelmiştir.
FADN (Farm Accountancy Data NetworkTarımsal Muhasebe Veri Ağı)’ın kaynağını,
Topluluktaki belli bir büyüklüğü aşan ve
örneklemeye göre seçilmiş işletmelerden
toplanan
mikro
ekonomik
veriler
oluşturmaktadır. Seçilen örnek işletmelere
ait veriler muhasebe kayıtlarından alınmakta
ve verilerin toplanmasında gönüllülük
esasına göre çalışılmaktadır.
2.2.Amerika Birleşik Devletleri Tarım İşletmelerinde Tarımsal Maliyet
Hesaplama Metodolojisi
Amerika Birleşik Devletlerinde ise 1975
yılından itibaren resmi istatistik olarak
kullanılan maliyet çalışmaları Tarım
Bakanlığı
(USDA)
(United
State
Department of Agriculture) kapsamında
ERS
(Economic Research Service)
396
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
tarafından
yapılmaktadır.
Maliyet
çalışmaları yapılan ürünler; Mısır, Soya,
Buğday, Pamuk, Pirinç, Arpa, Yulaf,
Yerfıstığı, Süt, Domuz Eti, Dana Eti’dir
(USDA, 2013). Maliyetler örneklemeyle
tesadüfi olarak belirlenen işletmelerde anket
yapmak suretiyle toplanmaktadır. Bu
anketler Agricultural Resource Managemant
Survey (ARMS) tarafından yapılmakta ve
her ürün için 1996 yılından bu yana 4 –8 yıl
arasında değişen yıllarda tekrarlanan anket
çalışmalarıyla
güncellenmektedir.
Güncellenen bu rakamlarla her yıl fiyat
endeksleri ve üretim rakamları kullanılarak
maliyet tahminleri yapılmakta ve veri
kaynağı olarak kullanılmaktadır (Tablo 1).
Tablo 3. ABD’de Maliyet Tahminleri İçin Kullanılan Baz Yılları
Mısır
1978
1982-83
1987
1991
1996
2001
2005
Soya
1978
1982-83
1986
1990
1997
2002
2006
Buğday
1978
1982-83
1986
1989
1994
1998
2004
Pamuk
1978
1982
1987
1991
1997
2003
2007
Pirinç
1979
1984
1988
1992
2000
2006
Sorgum
1978
1982-83
1986
1990
1995
2003
Arpa
1978
1982-83
1987
1992
2003
Yulaf
1978
1983
1988
1994
2005
Yerfıstığı
1977
1982
1987
1991
1995
2004
Süt ürünleri
1979
1985
1989
1993
2000
2005
2010
Domuz ürünleri
1980
1985
1988
1992
1998
2004
2009
Sığır dana eti
1980
1985
1990
1996
2008
2010
2009
Kaynak: USDA, 2013
Maliyetlerde kullanılan veriler işletmelerde
National Agricultural Statistics Service
(NASS) ve ERS tarafından geliştirilen
anketlerden
yüz
yüze
görüşerek
toplanmaktadır. Anket çalışması son
baharda belirli ürünlerin üretim maliyetleri
ve girdi kullanım miktarları ile ilgili bilgiler
toplanmasıyla başlar; ilkbahar döneminde
ise tüm işletmeye ait masraf bilgilerinin
toplanmasıyla bitmektedir (USDA, 2013).
3.Genel Değerlendirme
Türkiye’de yapılan maliyet çalışmaları ile
A.B.D, AB ve diğer gelişmiş ülkelerde
yapılan çalışmalar arasında bilimsel,
metodolojik ve değerleme açısından
herhangi bir farklılık bulunmamaktadır.
ABD, Kanada gibi gelişmiş birçok ülkede ve
Türkiye’de ürün üzerinden yetiştiricilerle
yapılan anket çalışmaları ile sonuçlar elde
edilmektedir. AB’de yapılan çalışmalarda
ise “Tarım İşletmeleri Muhasebe Veri Ağı”
sistemi kullanılarak ürün bazlı değil işletme
dikkate alınarak yapılan organizasyon
neticesinde ürün maliyetleri çıkarılmaktadır.
Bakanlığımız
tarafından
belirlenen
müdahale ve destekleme politikalarında
ürün
maliyet
verilerine
ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu amaçla yaygın olarak
Bakanlık
birimlerinin
(Tarımsal
Araştırmalar ve Politikalar, Tarım Reformu,
Toprak Mahsulleri Ofisi) yapmış olduğu
397
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
maliyet çalışmalarından yararlanılmaktadır.
TAGEM- Tarımsal Ekonomi ve Politika
Geliştirme Enstitüsü (TEPGE) tarafından
ülke genelinde 65 bitkisel üründe kapsamlı
bir maliyet çalışması yürütülmektedir. Gıda
Tarım ve Hayvancılık İl ve İlçe Müdürlüğü
personelleri aracılığı ile yapılan çalışma
ürün
maliyet
anket
sonuçlarına
dayanmaktadır. ABD maliyet verileri, Tarım
Bakanlığının yapmış olduğu ve yıllık olarak
yayınladığı raporları, AB verileri ise FADN
yani çiftlik muhasebe veri ağı sisteminden
elde edilen ve yayınlanan verileri esas
almaktadır. Tarımsal Araştırmalar ve
Politikalar
Genel
Müdürlüğü
koordinasyonunda 2013 yılından itibaren
Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme
Enstitüsü tarafından yürütülmekte olan
“Bitkisel Ürünlerde Maliyet Otomasyon
Sistemi Projesi (MOSİS)”
ile maliyet
hesaplamalarında otomasyon sistemine
geçilmiştir. Kurulan bu sistemde belirli
bitkisel ürünlerin İl, Bölge ve Türkiye
maliyetleri elde edilmekte, sistem üzerinden
söz konusu verilere anlık olarak
ulaşılabilmektedir. Sistemde tüm illerde
bilimsel örnekleme ile üreticiyle yüz yüze
yapılan anketler sonucunda elde edilen
veriler, bir web ara yüzü aracılığıyla
Bakanlığımız birimlerine aktarılmaktadır
(Şekil 2).
Şekil 2. TAGEM Maliyet Otomasyon
Sistemi Çalışma Akış Şeması (MOSİS)
Proje ile ülkemizde ekonomik olarak en
fazla üretimi yapılan tek yıllık bitkisel
ürünlerin kesin maliyetleri ülke çapında
bölge-il-ilçe-havza bazında, sulu-kuruyazlık-kışlık ve işletme büyüklüklerine göre
sınıflandırılacak biçimde erişilebilmektedir.
2016 yılı içerisinde çok yıllık ürünlerde de
benzer biçimde maliyet verilerine sistem
üzerinden ulaşım imkanı söz konusu
olacaktır.
4.Sonuç
Bitkisel ürünlerde maliyet hesaplamak tarım
işletmelerinde karar mekanizmalarına fayda
sağlamanın yanında, devletin destekleme,
fiyat, gelir vb. politikalarına ışık
tutmaktadır. Türkiye’de çeşitli kamu ve özel
kuruluşlar kendi ihtiyaçlarına yönelik olarak
işletme veya ürün düzeyinde maliyet
çalışması
yapmaktadırlar.
Ayrıca,
araştırmacılar tarafından benzer metodoloji
kullanılarak yerel ve bölgesel düzeyde
yapılmış çok sayıda bilimsel çalışma
bulunmakla birlikte tüm ülkeyi temsil
edecek kapsamlı bir çalışma yapılamamıştır.
Bu bağlamda Tarımsal Araştırmalar ve
Politikalar Genel Müdürlüğünce yürütülen
MOSİS önemli bir başlangıcı temsil
etmektedir.
İşletmelerin
faaliyette
bulunduğu
ekonomik
ortam
hızla
değişmektedir. Karmaşık bir yapıya sahip,
risk ve belirsizlik ile iç içe bulunan tarımsal
üretimde başarılı bir çalışma düzeni kurmak,
değişken şartlara uyum sağlayarak, başarı
elde etmenin temelinde öncelikli olarak
işletme faaliyetlerine ilişkin sağlıklı ve
398
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
güvenilir veri teminine dayanmaktadır.
Türkiye’de
genel
olarak
tarımsal
işletmelerde
muhasebe
kayıtlarına
rastlanmamakta, daha çok üreticinin veya
işletme yetkilisinin hafızasına dayalı bilgiler
alınarak maliyet hesapları şekillenmektedir.
Tarımsal ürün maliyetlerinde tüm ülkeyi
temsil eden, güvenilir ve gerçeğe en yakın
bilgiler elde etmek için işletmelerde
muhasebe kayıtların tutulmasının yanında,
tutulan kayıtlara erişim ve maliyet
hesaplamasında
ortak
metodolojinin
kullanılmasının
önemli
olduğu
düşünülmektedir.
Kaynaklar
D.,DÖNMEZ, ZAN SANCAK, A., 2014. Dünya ve Türkiye’de Bitkisel Üretimde Maliyet
Hesaplama Yöntemleri ve Yapılan Uygulamalar. Tarımsal Araştırmalardan Bakış, TEPGE
Sayfa:129-134,Ankara
ERKUŞ, A., BÜLBÜL, M., KIRAL T., AÇIL, A.F., DEMİRCİ, R., 1995. Tarım Ekonomisi,
A.Ü.Z.F. yayınları Yayın No:5, 1995, Ankara.
KIRAL, T., KASNAKOĞLU, H., TATLIDİL, F.F., FİDAN, H., GÜNDOĞMUŞ, E., 1999.
Tarımsal Ürünler İçin Maliyet Hesaplama Metodolojisi ve Veri Tabanı Rehberi, TEAE
,Yayın No:37, Ankara.
UNITED STATES DEPARTMENT OF AGRICULTURE (USDA), 2013. Commodity
Costs and Returns Estimation Handbook.http://www.ers.usda.gov/Data/CostsAndReturns
/methods.htm (Erişim Tarihi: 28.10.2013)
ZAN SANCAK, A., DÖNMEZ, D., 2013.Dünya ve Türkiye’de Bitkisel Üretimde Maliyet
Hesaplama Yöntemleri. Türktarım Dergisi, Sayı:214, Sayfa: 33-39, ISSN:1303-2364,
Ankara.
399
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Nohut
Dr. Evren ATMACA
Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1-Giriş
Dünyada ve Ülkemizde günümüzün en
önemli sorunlarından birisi, hızla artan
nüfusun dengeli beslenmesini sağlamak için
gerekli gıda maddelerinin temin edilmesidir.
Bu sorunun çözümü için de karbonhidrat,
protein, vitamin ve mineral maddelerce
zengin besinlerin üretim ve tüketimlerinin
yaygınlaştırılması gerekmektedir. Başlıca
protein kaynaklarımız, hayvansal ve bitkisel
ürünlerdir. Bitkisel ürünlerden kuru taneleri
cins, tür, çeşit, çevre koşulları ve yetiştirme
tekniklerine göre değişiklik göstermekle
birlikte ortalama % 18-37 protein içeren
yemeklik tane baklagiller önemli bir yer
tutar. Dünyada insan beslenmesinde
kullanılan bitkisel proteinlerin % 22’si,
karbonhidratların
%
7’si,
hayvan
beslenmede kullanılan proteinlerin % 38’i
ile karbonhidratların % 5’i baklagillerden
sağlanmaktadır (Şehirali, 1988).
Ülkemizde Yemeklik Tane Baklagil türleri
içerisinde 388.518 ha ekim alanı ve 450.000
ton üretim ve 116 kg/da verim miktarı ile
nohut ilk sırada yer alır (Anonim, 2015 a).
Nohut, kuru tarım alanlarında tahıllarla ekim
nöbetine girerek kendinden sonraki bitkiye
organik madde ve besin maddelerince
zengin iyi bir toprak bırakmasının yanında,
yüksek orandaki protein içeriği (% 16,431,2) ve proteinin bileşimindeki amino
asitlerin uygun miktarı nedeniyle iyi bir
besin kaynağıdır. Özellikle çocukların
beslenmesinde önemli amino asitlerden
birisi olan Histidinin belirgin bir şekilde ana
sütüne üstünlük göstermesi, nohuda ayrı bir
önem kazandırmaktadır. Ayrıca 100 g nohut,
yetişkin insanların günlük ihtiyaç duyduğu
potasyumun % 6’sını, kalsiyumun % 4’ünü,
fosforun % 24’ünü, magnezyumun % 11’ini,
demirin % 16’sını, çinkonun % 14’ünü,
manganın % 43’ünü, bakırın % 39’unu ve
selenyumun % 7’sini içermektedir (Wood
and Grusak, 2007).
Baklagiller
ekildikleri
toprakların
verimliliklerini arttırırlar. Baklagil köküyle
ortak yaşama giren Rhizobium türü
bakteriler, havada serbest halde bulunan,
ancak
canlılar
tarafından
doğrudan
yararlanılamayan azotu yaşadıkları ortama
bağlarlar. Bitki köklerinde bakteriler
tarafından
oluşturulan
yumrularda
biriktirilen azot hem kendi ihtiyacı için
kullanmakta hem de bitkinin hasadından
sonra toprakta parçalanarak organik madde
400
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
olarak birikir. Nohudun toprağa bağladığı
azot miktarı çeşide ve çevre koşullarına göre
değişmekle birlikte 8 kg/da kadardır. Ayrıca
nohut bitkisi, derine inen kökleri aracılığı ile
toprağın sıkışmasını önleyerek topraktaki
oksijen miktarının artmasına neden olmakta
ve köklerinin ayrışması sonucunda da
toprağın organik madde miktarına katkıda
bulunmaktadır (Çiftçi ve Adak, 2009).
Nohudun
tüketim
şekilleri
çeşitli
bölgelerdeki tüketim alışkanlıklarına ve tane
özelliğine göre değişiklik göstermekte olup,
ülkemizde en yaygın şekilde yemeklik
olarak tüketilmektedir. Bunun yanında
normal, baharatlı vb. şekilde işlenmiş leblebi
çeşitleri, humus, konserve ve diğer
şekillerde de tüketimi yapılmaktadır.
Üretilen nohudun yaklaşık % 20’si leblebi
sanayinde kullanılmaktadır.
2. Dünya’da Durum
2013 yılı itibariyle dünyada 13 milyon
hektar alanda, 13 milyon ton nohut üretimi
gerçekleştirilmiştir (Anonymous, 2015).
Dünya’da
üretimi
gerçekleştirilen
baklagiller arasında nohut, fasulyeden sonra
ikinci sırada yer almaktadır. Ülkemizde ise,
baklagiller içerisinde en fazla nohut üretimi
yapılmaktadır. Dünya’da nohut üretimi
incelendiğinde son 10 yılda nohut ekim
alanının % 28 ve üretiminin ise % 50’den
fazla arttığı görülmektedir.
Grafik 1 Dünya'da Nohut Üretimi (1000 ton)
14000
12000
10000
8000
6000
4000
2000
0
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
Kaynak: http://faostat.fao.org.
Dünya’da nohut ekim alanı yaygın olsa da en
fazla ekim alanı ve üretim Asya ülkelerinde
(Hindistan, Pakistan gibi) yapılmaktadır.
Ülkemiz ise 2013 yılı verilerine göre nohut
ekiliş alanı bakımından Dünya’da beşinci,
üretimde dördüncü ve birim alan verimi
açısından ise dünya ortalamasının üzerinde
yer almaktadır. Ülkemiz, Dünya nohut
üretiminden % 3,9 oranında pay almaktadır.
401
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 2 Dünya'da Önemli Nohut Üreticileri-2013
Hindistan
Avusturalya
Myammar
Pakistan
Türkiye
Kaynak: http://faostat.fao.org.
Yemeklik tane baklagiller, dünyada
gelişmekte olan ülkelerde düşük gelirli insan
gruplarının önemli bir besin kaynağını
oluşturmaktadır. Buna karsın dünya
ortalama değerlerine bakıldığında, kişi
basına tüketilen miktar çok düşük olup,
özellikle nohutta 1 kilogramın altındadır
(Anonymous, 2015). 2012 yılında üretimi
gerçekleştirilen nohudun 3,3 milyon tonu dış
ticarete konu olmuştur. Nohut ihracatında, %
48,5 pay ile ilk sırada Avustralya yer alırken
bu ülkeyi Meksika, Rusya Federasyonu,
Hindistan ve Arjantin izlemiştir. Bu ülkeler
dünya nohut ihracatının % 80’ini
gerçekleştirmiştir. Ülkemiz Dünya nohut
ihracatında %1,3 pazar payı alabilmiştir.
.
Grafik 3 Dünya'da Önemli Nohut İhracatçıları
Avusturalya
Meksika
Rusya Fed.
Hindistan
Arjantin
Kaynak: http://faostat.fao.org.
Dünya nohut ithalatında ilk sırada olan ülke
Hindistan’dır.
Bu
ülkeyi
Pakistan,
Bangladeş ve Avrupa Birliği Ülkeleri
izlemektedir. Bu ülkelerin dünya nohut
ithalatından aldıkları pay ise %66’dır.
Ülkemizin dünya nohut ithalatında payı
%2,5’ dir.
402
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 4 Dünya' da Önemli Nohut İthalatçıları
İthalat (1000 ton)
500
450
400
350
300
250
200
150
100
50
0
Hindistan
Pakistan
Bangladeş
Avrupa Birliği
Kaynak: http://faostat.fao.org.
3. Türkiye’de Durum
Ülkemizde Yemeklik Tane Baklagil türleri
içerisinde nohut 388.516 ha ekim alanı,
450.000 ton üretim ve 116 kg/da verim
miktarı ile ilk sırada yer almaktadır.
Ülkemizde nohut üretimi yıllar itibari ile
azalma göstermiş, 1990 yılından 860.000 ton
olan üretimimiz günümüzde % 52 oranında
azalmış, 450.000 tona kadar gerilemiştir.
Ülkemizde nohut üretimi ülke geneline
yayılmış olmakla beraber Orta Anadolu,
Akdeniz ile Ege Bölgelerinin Geçiş Yöreleri
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi üretimin en
yoğun olduğu bölgelerdir. Ülkemizde
başlıca nohut üretimi yapılan illerimiz
sırasıyla Mersin, Antalya, Konya, Karaman,
Uşak,
Yozgat,
Kütahya,
Kırşehir,
Adıyaman, Ankara ve Balıkesir illerimizdir.
Bu illerimizin toplam nohut üretimimizde
aldıkları pay %61’dir. Ülkemizde yaygın
olarak yetiştiriciliği yapılan nohut Türk
mutfağının ve özellikle dar gelirli ailelerin
protein
kaynağını
oluşturmaktadır.
Ülkemizde üretimi gerçekleştirilen nohudun
önemli bir kısmı yurt içinde hem yemeklik
hem de çerezlik olarak tüketilmektedir. Son
yıllarda ise kişi basına tüketilen miktar çok
değişmemekle birlikte nohutta 5-6 kg/yıl
(yemeklik
ve
çerezlik)
arasında
değişmektedir (Anonim, 2015 a).
Dünya nohut üretiminden önemli pay alan
ülkemizde nohut üretimi büyük ölçüde iç
tüketime yönelik olarak kullanılmaktadır.
1990’lı yıllarda Dünya piyasalarında nohut
ihracatında ilk sıralarda yer alan ülkemiz,
2014 yılına gelindiğinde ithalat değeri
ihracat değerini geçmiş durumdadır.
Örneğin, 1990 yılında 276.927 ton nohut
ihracatı ile dünya ihracatının % 62’sini
karşılayarak ilk sırada yer alan Ülkemiz,
2013 yılında 8450 ton nohut ihracatı ile
dünya ihracatının sadece % 0.73' ünü
karşılayarak
10.
sıraya
gerilemiştir
(Anonymous, 2015). Ayrıca 1990 yılında
nohut ithalatına 19.000 $ ödeyen ülkemiz
2014 yılında 50.262.000 $ ödemiştir
(Anonim 2015, a). Ülkemizde nohut üretim
maliyetlerinin yüksek olması, daha düşük
maliyetle üretim yapıp dünya piyasalarına
ürün satan ülkeler karşısında rekabet
şansımızı azaltmaktadır.
403
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 5 Türkiye'de Nohut Üretimi
700
E. Alanı (1000 ha)
Üretim (1000 ton)
600
500
400
300
200
100
0
Kaynak: http://www.tuik.gov.tr.
Grafik 6 Yıllar İtibariyle Türkiye'de Nohut Ticareti
İhracat (1000 $)
İthalat (1000 $)
Kaynak: http://www.tuik.gov.tr.
Ülkemizin nohut ihracatında genel olarak
Ortadoğu ülkeleri, Batı Avrupa ülkeleri ve
Kuzey Afrika ülkeleri ilk sıraları almaktadır.
2014 yılı itibariyle ülkemizden nohut
ihracatı gerçekleştirilen ülke sayısı 80
civarında olup, en önemli pazarlarımız
Hollanda, ABD, Suudi Arabistan, Ürdün,
Almanya, Cezayir, İngiltere, Birleşik Arap
Emirlikleri, İtalya ve Lübnan’dır (Anonim
2015, a).
4. Dünya’da ve Türkiye’de Nohutta Uygulanan Destekler
Ülkemizde baklagiller üretimi veya
pazarlanmasına yönelik özel bir politika
uygulanmamaktadır. Ülkemizde çeşitli
ürünlere uygulanan prim desteği, sertifikalı
tohumluk kullanım desteği, mazot ve gübre
desteği baklagiller içinde uygulanmaktadır.
Üretimde sürekliliğin devamı için ön
koşullar arasında üretici gelirlerinin
404
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
artırılması gelmektedir. Bu gerçekten yola
çıkarak baklagil üretimini canlandırmak
amacıyla
baklagillere
prim
desteği
verilmeye başlanmıştır. 2008 yılında
baklagiller için başlatılan destekleme
ödemesi
üreticilerin
tekrar
üretime
dönmelerinde etkili olmuştur (Anonim,
2011).
Ülkemizde uzun yıllardır nohut konusunda
ıslah çalışmaları yürütülmektedir. Bu
çalışmaların amacı; yüksek verimli,
ülkemizde verim kayıplarına neden olan
hastalıklara toleranslı, T.S.E. standartlarına
uygun tane tiplerinde ve kalite değerleri iyi
çeşitler geliştirme ve bu çeşitleri çiftçilere
ulaştırmaktır. Gerek kamu gerekse özel
sektörlerin yürüttüğü ıslah çalışmaları
neticesinde 33 adet nohut çeşidi tescil
edilmiştir. Bu geliştirilen yeni teknolojilerin
devreye girmesiyle 1990 yıllarında 90 kg/da
olan nohut verimi son yıllarda 110-120
kg/da civarına gelmiştir (Anonim, 2015 a).
Ülkemizde geliştirilen çok sayıdaki çeşide
karşın, nohutta sertifikalı tohumluk üretimi
azdır. Mevcut tohumluk üretiminin
tohumluk ihtiyacını karşılama oranı % 13
civarındadır. Sertifikalı tohum üretiminin
arttırılması
ve
kullanımının
yaygınlaştırılması amacıyla 2015 yılında
sertifikalı
tohumluk
üretimi
yapan
üreticilere 0,50 TL/da ve sertifikalı
tohumluk kullanan üreticilere ise 12 TL/kg
destek verilmiştir. Yıllar itibariyle nohut
üreticilerine
verilen
desteklemeler
incelendiğinde mazot desteğinin % 102,
gübre desteğinin % 300 ve pirim desteğinin
% 122 oranında arttığı görülmektedir
(Anonim, 2015 b).
Tablo 1. Ülkemizde Nohut Tarımında Yıllar İtibarıyla Uygulanan Prim, Mazot ve Gübre
Desteği Miktarları
Yıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
2015
Mazot Desteği
2,40
(TL/da)
2,88
2,88
2,93
3,25
3,25
3,75
4.00
4,30
4,60
4,85
%
20
0
1,5
11
0
15
7
7,5
7
5,4
Gübre Desteği
1,6
(TL/da)
2,13
2,13
3,83
4,25
4,25
4,75
5.00
5,50
6,00
6,60
%
33
0
79,5
11
0
11
5
10
9,1
10
Prim Desteği
(Kr/Kg)
9
10
10
10
10
10
10
20
%
11
0
0
0
0
0
100
Kaynak: http://www.tarim.gov.tr
Dünyada baklagillere verilen desteklere
bakıldığında, AB’de baklagiller, Ortak
Piyasa Düzenine (OPD) tabi olmayan ürün
grupları içerisinde değerlendirilmektedir.
Tek ödeme sistemine geçiş sürecinde
baklagilleri ilgilendiren destekler birkaç ayrı
unsurdan
oluşmaktadır.
Baklagiller
doğrudan gelir desteğine tabi ürün grupları
arasında ‘protein bitkileri’ ve ‘tane
baklagiller’ olarak iki kısımda ele alınmakta
ve nohut yetiştiriciliğinde destek, tane
baklagiller kısmında uygulanmaktadır
(Anonim, 2011).
Tane baklagil yardımı kapsamında, tek
ödeme programına belirli bir dönem
405
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sonrasında geçmeye karar veren üye
ülkelerde, mercimek, nohut ve burçak için
verilmektedir. Ekim yapılan ve ürünü hasat
edilen alanlar için öngörülen “Arazi
yardımı” miktarı 181 €/ha’dır (Anonim,
2011). AB’nin yanı sıra birçok ülke farklı
programlar
kapsamında
baklagil
yetiştiricilerine destek vermektedir. Örneğin
ABD doğal kaynakları koruma programı,
fiyat düzenleme programı; Kanada tane
baklagil ve yağlı tohum yardım programı
kapsamında
baklagil
üreticilerini
desteklemektedir. Hindistan’da ithalatın
azaltılması programı kapsamında karantina
uygulamalarıyla
kimyasal
madde
uygulanmış ürünlere (phosphine ve
fumigant) sınırlama getirerek kendi
üreticilerini desteklemektedir (Anonim,
2011).
Gelişmiş ülkelerde üreticilere sağlanan
desteklerin yanı sıra baklagillere araştırma
ve geliştirme çalışmalarını güçlendirme
yoluyla çok önemli miktarlarda destekler
verilmektedir. Bu ülkelerde baklagillerin
desteklenmesi daha çok örgütlenme ve
katılımcı bir yaklaşımla AR-GE yapılarını
kurumsallaştırarak teknoloji üretimi ve
yaygınlaştırmasıyla gerçekleştirilmektedir.
Örneğin Avustralya’da bir merkezin
(CLIMA - Akdeniz Tipi Tarım için
Baklagiller Merkezi) sadece baklagillerin
geliştirilmesi için kurulmuş olması bu
ülkelerde baklagillere ne kadar önem
verildiğini göstermesi bakımından önemlidir
(Ortak Piyasa Düzenleri Alt Çalışma Grup
Raporu) (Anonim, 2011).
5. Türkiye’de Nohut Fiyatları
Tüm baklagillerde olduğu gibi nohutta da
herhangi bir örgütlenme yapısı olmadığı için
üretici
fiyat
konusunda
belirleyici
olamamakta, ürün fiyatları piyasadaki ürün
azlığı veya fazlalığına göre gelişmektedir.
Üretici nohut üretimi konusundaki kararını o
yılki fiyat durumuna göre vermektedir.
İç piyasa fiyatlarını etkileyen en önemli
unsur, Türkiye’de nohut üretiminin
Dünyadaki nohut üretimine göre daha
maliyetli olmasından dolayı düşük fiyatlı
gerçekleştirilen ithalattır. DTÖ kararları
çerçevesinde baklagil ithalatında uygulanan
gümrük vergilerinin üst sınırları dış piyasa
fiyatları ile üreticilerin rekabet edebilmesi
için yeteri kadar yüksek değildir (Anonim,
2012).
Yıllara göre nohudun üretici ve tüketici
fiyatları incelendiğinde; fiyatların yıllara
göre artış eğiliminde olduğu görülmektedir.
2000’li yılların başında tüketici fiyatlarının,
üretici fiyatları arasındaki fark %64 iken son
yıllarda
bu
farkın
%135
olduğu
görülmektedir.
6. Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Ülkemizde
gerçekleştirilen
tarımsal
ürünlerde genel sorun üretimde kullanılan
girdilerdeki fiyat yüksekliğidir. Bundan
dolayı
üretici
yeterince
girdi
406
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
kullanmamaktadır. Üretim masraflarının
yüksek olması ürün maliyetlerini artırmakta,
bunun sonucunda da üreticilerimiz dünya
fiyatları
karşısında
rekabet
şansını
kaybetmektedir. Ayrıca üretimde kullanılan
girdi fiyatlarının maliyet içerisindeki
payının azaltılması amacıyla uygulanan
girdi destekleri, üretim içerisindeki payları
dikkate
alınarak
gerçekçi
şekilde
uygulanmalıdır (Anonim, 2011).
Grafik 7 Türkiye’de Yıllara Göre Nohut Üretici ve Tüketici Fiyatları (TL/kg)
7,0
6,5
6,0
5,5
5,0
4,5
4,0
3,5
3,0
2,5
2,0
1,5
1,0
0,5
0,0
Üretici Fiyatları (TL/kg)
Tüketici Fiyatları (TL/kg)
Kaynak: http://www.tuik.gov.tr.
Ülkemizde ve Dünya’ da nohut ekim
alanlarını sınırlayan en önemli faktör
Yanıklık (Ascochyta blight) hastalığıdır.
Epideminin yoğun olduğu yıllarda hastalık
özellikle yerel çeşitlerde %100’e varan ürün
kayıplarına
neden
olabilmektedir.
Üreticilerimizin elinde bulunan yerel nohut
popülasyonlarının tamamı bu hastalığa
hassastır. Nohut üreticileri bu hastalıktan
kaçmak için ekim zamanını geciktirmekte,
geç ekimlerde ise çiçeklenmenin sıcak
döneme
gelmesinden
dolayı
verim
düşmektedir. Bunun önlenmesi için kamu ve
özel kuruluşlarca geliştirilen, Yanıklık
hastalığına toleranslı çeşitlerin ekiminin
yaygınlaştırılması ve sertifikalı tohumluğun
kullanımının özendirilmesi gerekmektedir.
Birçok tarımsal üründe olduğu gibi
baklagillerde de etkin bir pazarlama ağı
olmadığı gibi örgütlenme de yetersizdir.
1990 sonrası TMO’nun baklagil alımlarını
azaltması 1994’de tamamen durdurması ve
yerine herhangi bir baklagil pazarlama
politikası oluşturulamaması ile birlikte
üretici pazarlama sorunu yaşamaya
başlamıştır. Ürettiği ürünü elinde kalan
üretici baklagil ekim alanlarını, fiyat
garantisi olan ve üretimi daha kolay olan
diğer ürünlere kaydırmıştır. Gelecek yıllarda
baklagiller için tahmin edilen gerilemenin
yaşanmaması için ürün değerlendirme ve
pazarlama olanakları sağlanarak ülkesel bir
baklagil
politikası
oluşturulmalıdır
(Anonim, 2011).
Herhangi bir örgütlenme yapısı olmayan
baklagil üreticisi fiyat konusunda da
belirleyici olamamaktadır. Halen ürün
fiyatları piyasadaki ürün azlığı veya
fazlalığına göre gelişmekte, üretici baklagil
üreteceği konusundaki kararı o yılki fiyat
407
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
durumuna göre vermektedir. Üretimde
sürekliliğin devamı için ön koşullar arasında
üretici gelirlerinin artırılması gelmektedir.
Bunun sağlanması için öncelikle üretici
ürettiği ürünün elinde kalmayacağını veya
maliyetinin altında pazarlamayacağını
bilmelidir. Bunun için dünya piyasalarındaki
fiyat düşüşlerinin yaşandığı veya ürün
arzının fazla olduğu yıllarda tüccarın
insafına kalan üreticinin maliyetinin çok
altında ürün pazarladığı yıllarda bu fiyat
düşüşlerini önleyecek, devlet adına alım
yapan
bir
müdahale
kurumunun
oluşturulması sağlanmalıdır (Anonim,
2011).
İç piyasa fiyatlarını etkileyen bir diğer unsur
ise düşük fiyatlı gerçekleştirilen ithalattır.
DTÖ kararları çerçevesinde baklagil
ithalatında uygulanan gümrük vergilerinin
üst sınırları bellidir. Bu sınırlar, dış piyasa
fiyatları ile üreticimizin rekabet edebilmesi
için yeteri kadar yüksek değildir. Bu nedenle
özellikle üreticinin ürün hasadı döneminde,
tarife dışı engellerle ithalat kesinlikle
önlenmelidir (Anonim, 2011).
Hâlihazırda devam eden araştırmaların
çıktılarının kısa sürede üreticiye ulaşması
için araştırıcı-yayımcı ve çiftçi arasındaki
koordinasyonun
sağlanması
yönünde
çalışmalar yapılmalıdır.
7. Sonuç
Son yıllarda ülkemizde nohut üretimindeki
düşüşler dikkate alınarak, üretimin ve buna
bağlı olarak ihracatın arttırılması için
sosyoekonomik, teknolojik ve politik
önlemler en kısa zamanda alınmalıdır.
Sorunlar kısmında belirtilen konularda
sağlanan başarılarla üretim artışları
gerçekleştirilebilir. Son yıllarda yaşanan
dışalımlara karsı, bu üretim artışları mutlaka
sağlanmalıdır. Dışalım yerine önce kendine
yeterlilik ilkesi geçerli kılınmalıdır. Ayrıca,
Dünyadaki gelişmeleri izleyip, ülkemizde
bu konularla ilgili gerekli yönlendirmeleri
yaparak, sanayicinin önünü de açmak
gerekir.
Kaynaklar
Anonim 2011.Ulusal Baklagil Konseyi, http://www.ubk.gov.tr. Erişim Tarihi: 02.10.2014.
Anonim 2012.Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü, http://www.tepge.gov.tr.
E. Tarihi: 02.10.2014.
Anonim 2015 a. Türkiye İstatistik Kurumu, http://www.tuik.gov.tr E. Tarihi: 17.10.2015.
Anonim 2015 b. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, http://www.tarim.gov.tr. E. Tarihi:
17.10.2015.
Anonymous 2015. Food And Agriculture Organization of the United Nation,
http://faostat.fao.org. E. Tarihi 17.10.2015.
Çiftçi, C.Ç. ve M.S. Adak. 2009. Yemeklik Tane Baklagiller. Tarla Bitkileri Ders Kitabı.
Ankara Üni. Ziraat Fakültesi Yayınları: 1569, Ders Kitabı: 521; s. 257-303.
408
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şehirali, S. 1988. Yemeklik Tane Baklagiller. Ankara Üni. Ziraat Fakültesi Yayınları: 1089,
Ders Kitabı: 314.
Wood, J.A. and M.A. Grusak. 2007. Nutritional Value of Chickpea.In Chickpea Breeding
and Management; Yadav, S.S.,Redden, B., Chen,W., Sharma, B., Eds.; CABI: Wallingford,
UK, 2007; pp. 101-142.
409
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Şekerpancarı
Serhan CANDEMİR
Doğu Akdeniz Geçit Kuşağı Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Türkiye’de önemli bir tarım ürünü olan
şekerpancarı, şeker sanayisinin hammaddesi
olarak ekonomimizde önemli bir yer
almaktadır. Şekerpancarı, bir tarım ürünü
olarak tarım kesimindeki üreticileri, şeker
ise zorunlu tüketim maddesi olarak
tüketicileri yakından ilgilendirmektedir.
Türkiye’de şekerpancarı tarımı yaklaşık 500
bin çiftçinin yanı sıra, tarım, hayvancılık,
yani yem, ilaç et, süt ve hizmet sektörleriyle
iç içe geçmiş durumundadır. Şekerpancarı
tarım, tarımsal sanayi, işlenmiş temel gıda
ürünleri ve istihdam gibi değişik dal ve
konularda bir bütünlük teşkil etmektedir.
Şekerpancarı
(Beta
vulgaris
var.
saccharifera), etli kökünden şeker elde
edilen, ıspanakgiller familyasından 2 yıllık
endüstri bitkisidir. 1. yıl vejetatif organları,
2. yıl ise generatif organları gelişir.
Tohumları birleşik halde bulunur. Boyu,
yetiştiği yere, iklime ve türüne göre 85-180
cm
arasında
değişebilmektedir.
Şekerpancarı yalnızca şekerin hammaddesi
olmayıp, aynı zamanda, melas, alkol, maya
ve posa olarak kullanılan çok amaçlı bir
üründür. Bunların yanı sıra bioetanolün elde
edildiği bitkiler arasında şekerpancarı da yer
almaktadır.
2. Dünyada Durum
Şeker pancarı kuzey yarım kürede ülkemizin
de bulunduğu 30 derece güney 60 derece
kuzey enlemleri arasında değişik iklim
kuşakları ve bölgelerde yetişmektedir
(Tursun ve ark., 2003).
2013 yılı verilerine göre, 4,45 milyon ha
alanda şekerpancarı üretimi yapılmakta
olup, üretim alanlarının %35,5’i AB ve
%19,98’i Rusya’dadır. AB ve Rusya’yı
toplam üretim alanlarından aldıkları paylar
ile ABD (%10,50) ve Türkiye (%6,54) takip
etmektedir. Türkiye dünya şekerpancarı
ekim alanı sıralamasında 291 bin ha üretim
alanı ile 4.sırada yer almaktadır.
2013 yılı üretim miktarları incelendiğinde
dünyada toplam 250 milyon ton
410
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
şekerpancarı üretimi yapılmış ve toplam
üretiminin %58,8’ini AB-27 ve Rusya
karşılamaktadır. Bu iki ülkeyi dünya
üretiminden aldıkları paylar ABD (%11,9)
ve Türkiye (%6,6) takip etmektedir. Türkiye
dünya şeker pancarı üretiminin %6,6’sını
gerçekleştirerek 4. sırada yer almaktadır.
Tablo 1. Ülkeler itibariyle Dünya Şekerpancarı Üretim Alanı ve Üretim Miktarı
Ekim Alanı (000 ha)
Üretim Ton (000)
‘09
‘10
‘11
‘12
‘13
‘09
‘10
‘11
‘12
‘13
Çin
186
219
227
235
247
7.179
9.296
10.731
11.469
12.056
Mısır
111
135
152
178
193
5.334
7.840
74.86
7.600
10.044
1.595
1.586
1.624
1.634
1.578
114.531
104.241
119.399
114.450
107.816
Rusya
770
924
1.216
1.102
889
24.892
22.256
47.643
45.057
39.321
Türkiye
324
329
297
281
291
17.275
17.942
16.126
15.000
16.483
Ukrayna
320
492
516
449
270
10.068
13.749
18.740
18.439
10.789
ABD
465
468
491
487
467
27.019
29.061
26.214
31.966
29.767
Diğer Ülkeler
478
547
546
544
509
21.786
24.562
27.162
25.136
23.912
4.249
4.700
5.069
4.884
4.448
228.084
228.947
273.501
269.117
250.191
AB
Dünya
Kaynak: FAOSTAT
Grafik 1: Ülkeler İtibariyle Dünya Şekerpancarı Üretim Alanı ve Üretim Miktarı (2013)
Dünya Şekerpancarı Üretim
Miktarı (000 ton)
Dünya Şekerpancarı Ekim Alanı (000
ha)
Dünya
Diğer Ülkeler
ABD
Ukrayna
Türkiye
Rusya
AB
Mısır
Çin
Dünya
Diğer Ülkeler
ABD
Ukrayna
Türkiye
Rusya
AB
Mısır
Çin
4.448
509
467
270
291
889
1.578
193
247
0
1000
2000
3000
4000
250.191
23.912
29.767
10.789
16.483
39.321
107.816
10.044
12.056
0
5000
100.000 200.000 300.000
Kaynak: FAOSTAT, 2013
Şekerpancarı üretici fiyatları ülkeler
itibariyle incelendiğinde, en büyük üretici
olan Rusya’da 2012 yılı fiyatının 46,2 $/ton
(82,70 TL/ton, 0,08 TL/kg, 2012 yılı
ortalama dolar döviz kuruna göre 1$=1,79
TL olarak alınmıştır) (TCMB, 2014) olduğu
görülmektedir. Üretici fiyatının en yüksek
olduğu ülke 986 $/ton ile Venezüella, en
düşük olduğu ülke ise 33.3 $/ton ile
Avusturya’dır (Tablo 2).
Venezüella’da tarımsal üretimin düşük
olmasından tarım ürünleri fiyatları yüksek
gerçekleşmektedir. Nitekim ülkede tarımsal
üretimin artırılmasına yönelik çalışmalar
sürdürülmektedir.
411
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2: Ülkeler İtibariyle Şekerpancarı Üretici Fiyatları ($/ton)
‘08
41.0
80.3
42.4
46.8
76.8
41.6
53.0
742.8
Avusturya
Çin
Mısır
Rusya
Türkiye
Ukrayna
ABD
Venezüella
‘09
36.1
41.0
57.2
39.3
71.0
52.6
56.0
883.7
‘10
34.2
51.7
46.8
53.9
76.7
60.3
74.0
1259.7
‘11
36.1
65.0
54.6
78.3
64.7
77.0
1167.8
‘12
33.3
74.5
46.2
70.0
53.4
70.0
986.0
Kaynak: FAOSTAT, 2014
3. Dış Ticaret
3.1. İthalat
Dünyada 2011 yılı itibariyle 1.060.000 ton
şekerpancarı ithalata konu olmaktadır. En
büyük ithalatçı ülke olarak Hırvatistan öne
çıkarken, Hırvatistan’ı Almanya ve Çek
Cumhuriyeti izlemektedir. 2011 yılı dünya
şekerpancarı ithalatı 84.945.000 $ hacme
sahipken, Türkiye’de şekerin hammaddesi
olması nedeniyle stratejik bir ürün olan
şekerpancarı ülke içi talebi karşılayacak
kadar üretimi planlanmaktadır. Bu sebeple
Türkiye’de şekerpancarı dış ticarete konu
ürünler arasında değildir.
Tablo 3. Ülkeler İtibariyle Şekerpancarı İthalat Miktarı ve Değeri
İthalat (000 ton)
‘07
Hırvatistan
‘08
‘09
170 237 135
İthalat Değeri (000 $)
‘10
‘11
‘07
‘08
390
380
9.680 16.769
‘09
‘10
‘11
9.211 20.613 26.416
Çek Cumhuriyeti
0
0 195
307
120
53
Almanya
1 297 306
255
266
96 13.737 12.506
16 10.380 14.783
9.230
9.906 11.991
Hollanda
21
9
19
11
36
1.970
632
1.020
644
1.927
İsviçre
15
16
24
0
24
1.863
2.045
2.911
3
2.797
Diğer Ülkeler
158
79
59
112
Dünya
365 638 738 1.074 1.060 29.812 47.708 55.994 64.004 84.945
234 16.150 14.509 19.966 18.055 32.584
Kaynak: FAOSTAT, 2015
2011 yılı itibariyle dünyada ihraç edilen
şekerpancarı miktar olarak 1.360.000 ton ve
değer olarak 98.799.000$’dır. Dünya şeker
pancarı ihracatı yapan ülkeler arasında öne
çıkan ülke Sırbistan iken, Sırbistan’ı
Hollanda ve Avusturya takip etmektedir.
412
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3.2. İhracat
Tablo 4. Ülkeler İtibariyle Şekerpancarı İhracat Miktarı ve Değeri
Avusturya
Kanada
Macaristan
Hollanda
Sırbistan
Diğer Ülkeler
Dünya
‘07
0
0
83
115
88
65
351
İhracat (000 ton)
‘08 ‘09 ‘10
‘11
0 488 153
228
0
0
0
194
113
39
83
178
429 313 260
265
123
95 324
433
47
34
64
63
712 969 884 1.360
‘07
45
2
3.493
8.693
4.182
8.808
25.223
İhracat Değeri (000 $)
‘08
‘09
‘10
10 17.541
7974
8
0
11
5.946
1.815
4.310
11.656 14.267 11.427
7.695
5.044 14.873
6.576
4.773
5.046
31.891 43.440 43.641
‘11
14.291
21.998
12.200
12.965
27.040
10.305
98.799
Kaynak: FAOSTAT, 2014
4. Türkiye’de Durum
Ülkemizde TŞFAŞ sahip olduğu 25 şeker
fabrikası ile sektörde yer almaktadır (TŞFAŞ
2014). Türkiye’nin mevcut 5 özel şeker
fabrikası olan Konya, Amasya, Kütahya,
Aksaray ve Kayseri Şeker Fabrikaları
hammaddesini şekerpancarı olan şeker
üretim
faaliyetlerini
sürdürmektedir
(TŞFAŞ 2014). Bunun yanı sıra nişasta bazlı
şeker üretimi yapan 5 ayrı özel firmada
sektörde faaliyet göstermektedir. Türkiye’de
“tarımda yeniden yapılanma” adı altında
2001 yılında çıkarılan 4634 sayılı “Şeker
Yasası” ile şekerpancarına üretim kotaları
getirilmiş ve Türkiye’de şekerpancarı ekim
alanlarında ciddi azalışlar meydana
gelmiştir. 1996 yılında 4230000 da olan
şekerpancarı ekim alanları, 2003 yılında
3.590.000 da gerilemiş ve 2012 yılına
geldiğimizde ise 2.806.945 da kadar
gerilemiştir.
Şekerpancarı, ekolojik isteklerinden dolayı
Türkiye’nin
tamamına
yakınında
yetiştiriciliği yapılmaktadır. 2012 yılı
verilerine göre, 2806 bin da alan üzerinde ve
14.919.940 ton üretim gerçekleştirilmiştir.
2012
2011
Tablo 5. Türkiye’de Üretimi Yapılan Şekerpancarı Çeşitleri
Çeşit
Dekar
Agnessa
244.049
Felicita
249.961
Diğer
694.179
Toplam
1.188.189
Agnessa
230.797
Felicita
217.168
Diğer
509.961
Toplam
957.926
Kaynak: TŞFAŞ, 2012
413
Kg
78.012
85.706
252.091
415.809
75.653
73.553
177.065
326.271
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’de en çok şeker pancarı
yetiştiriciliği Batı Anadolu ve Orta Anadolu
bölgesinde
yapılmaktadır.
En
az
yetiştiricilik ise İstanbul, Batı Marmara ve
Doğu Karadeniz bölgelerinde yapılmaktadır.
Şekerpancarı üretiminde verim ve kaliteyi
etkileyen en önemli faktörlerden biri çeşit
seçimidir. Şekerpancarı tarımında tohumluk
seçiminde sağlanan esneklikle birlikte
çiftçiler Türkiye Şeker A.Ş.’den tohumluk
temin edebildikleri gibi aynı zamanda
tohumluk firmalarından da tohumluk temin
etmeye başlamışlardır. Şeker şirketleri artık
günümüzde kaliteye dayalı bir alım
politikasını
uyguladığından
dolayı
çiftçilerimiz kalite ve verimin en üst
düzeyde olduğu çeşitlere yönelmesinde
fayda vardır. Türkiye’de 2011-2012 yılları
arasında ekimi yapılan şekerpancarı tohum
çeşitleri tablo 5’de verilmiştir. Türkiye şeker
fabrikalarının üreticilere dağıttığı tohum
çeşitleri bölgelere ve illere göre farklılıklar
göstermektedir. Her yıl dağıtılan tohum
çeşitleri yıllara göre farklılık göstermekle
birlikte değişmeyen tohum çeşitleri felicita,
leila ve dioneta çeşitleridir. Söz konusu
çeşitler,
şeker
enstitüsü
tarafından
denemeleri yapılan, il için önerilen
çeşitlerdir.
Grafik 2: Bölgelere Göre Türkiye Şekerpancarı Alanları (da), Üretimi (ton) ve Verimi (kg)
(2013)
10.000.000
1.000.000
100.000
10.000
1.000
100
10
1
Ekilen alan (dekar)
Üretim(ton)
Verim(kg/da)
Kaynak: TÜİK, 2014
4.1. Biyoetanol ve Şekerpancarı
Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, 07
Ağustos 2009 tarihli ve 27312 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
Motorin Türlerine İlişkin Teknik Düzenleme
Tebliği’nde değişiklik yapmıştır. “Motorin
Türlerine İlişkin Teknik Düzenleme
Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ” ile “Benzin Türlerine İlişkin Teknik
Düzenleme
Tebliğinde
Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ” 27.09.2011 tarihli
ve 28067 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanmıştır. Söz konusu düzenlemeler
ile piyasaya akaryakıt olarak arz edilen
benzin türlerine en az; 01.01.2013 tarihinden
itibaren yüzde 2, 01.01.2014 tarihi itibarıyla
yüzde 3 yerli tarım ürünlerinden üretilmiş
414
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
etanol
ilave
edilmesi
zorunluluğu
getirilmiştir. Piyasaya akaryakıt olarak arz
edilen motorin türlerine ise 01.01.2014 tarihi
itibarıyla yüzde 1, 01 Ocak 2015 tarihi
itibarıyla yüzde 2, 01.01.2016 tarihi
itibarıyla yüzde 3 yerli tarım ürünlerinden
üretilmiş yağ asidi metil esteri ilave edilmesi
zorunluluğu getirilmiştir.
Biyoetanol için 2011 yılında yaklaşık 2,1
milyon m3 benzin tüketimi gerçekleştiği
dikkate alındığında karışım oranının yüzde 2
olması durumunda; 42 bin m3 biyoetanole
ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için de 16.600
hektar alanda 116 bin ton mısır veya 12.353
hektar alanda 494 bin ton şekerpancarı
yetiştirilmelidir. Karışım oranının yüzde 3
olması durumunda ise 63 bin m3 biyoetanole
ihtiyaç duyulmaktadır. Bunun için ise,
25.000 ha alanda 175 bin ton mısır veya
18.529 ha alanda 741 bin ton şekerpancarı
yetiştirilmelidir (ÖİK, 2014).
5. Sonuç
Şeker
sanayinin
hammaddesi
olan
şekerpancarı, Türkiye ekonomisine çok
yönlü katkıları olan bir tarımsal üründür.
Türkiye’de 25 kamu, 5 özel ve 5 nişasta bazlı
olmak üzere toplam 35 şeker fabrikası
bulunmaktadır.
Kamuya
ait
şeker
fabrikalarında yaklaşık 11000 kişi istihdam
edilmektedir. Türkiye’de şeker iç tüketimi
karşılayacak kadar üretimi yapılmakta ve bu
sebeple şekerpancarı dış ticarete konu
olmamaktadır.
Şeker şirketleri kaliteye dayalı alım
politikası uygulamasından dolayı çiftçilerin
iklim, toprak yapısı, hastalık ve zararlılara
dayanıklı, kök ve şeker verimi yüksek,
çimlenme gücü yüksek, sağlıklı ve güvenilir
çeşitleri tercih etmeleri gerekmektedir. Son
yıllarda piyasada çok sayıda çeşidin olması
nedeni ile çiftçiler bilinçsizce çok yüksek
fiyatlarla tohum temin etmekte ve normal
ekim
normundan
daha
sık
ekim
yapmaktadırlar. Bu durum çiftçinin
maliyetini yükseltmekte ve karlılığı
düşürmektedir.
Şeker pancarı yalnızca şekerin hammaddesi
olmayıp aynı zamanda Türkiye’nin de tarafı
olduğu Kyoto protokolü ve 2011 tarihli ve
28067 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
“Motorin
Türlerine
İlişkin
Teknik
Düzenleme
Tebliğinde
Değişiklik
Yapılmasına Dair Tebliğ” ile “Benzin
Türlerine İlişkin Teknik Düzenleme
Tebliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair
Tebliğ” gereği akaryakıtlara eklenmesi
gereken bioetonolün de hammaddesi
durumundadır. Akaryakıt tüketiminde yüzde
2-3 arasında değişen oranlarda biyoetanol
harmanlama zorunluluğu getiren bu
düzenleme
şekerpancarı
üretim
planlamasının yalnızca şeker ihtiyacı için
değil bioetanol üretimi içinde üretilmesi
gerektiğini ortaya koymaktadır.
Türkiye’de 2014 yılı verilerine göre 2015
yılı şekerpancarı üretim miktarında iklim ve
hastalıklardan
kaynaklı
%5
düşüş
beklenmektedir. AB ülkelerinin 2017
yılında
şekerpancarında
uyguladıkları
kotanın kaldırılmasına ilişkin çalışmaları
Türk Şeker piyasasını da etkileyecektir.
Rekabetçi hale gelen şeker piyasasında
Türkiye şekerpancarı üreticileri AB şeker
pancarı üreticileri ile rekabet edemeyecektir.
415
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Mevcut üretim maliyetleri ve tarımın yapısal
sorunları nedeni ile AB ülkeleri ile rekabet
şansı yoktur. AB ülkelerinde 35 Euro olan
şekerpancarı ton maliyeti, Türkiye’de 65
Euro/ton civarındadır. Türkiye hali hazırda
dışa kapalı kendine yeter miktarda üretime
devam etmeli, bu şekilde hem ülke içi talebi
karşılayacak kadar üretim gerçekleştirip
hem de çiftçisini koruma altına almış
olacaktır.
Kaynaklar
FAOSTAT, 2015, http://faostat.fao.org/site/567/default.aspx#ancor
Özel İhtisas Komisyonu (ÖİK) Raporu (Bitkisel Üretim), 2014. Onuncu Kalkınma Planı,
2014-2018, Kalkınma Bakanlığı
TCMB, 2014, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/kurlar/
Tursun, N., A.Ö.Tursun, K.Kaçan, Kahramanmaraş İli ve İlçelerinde Şekerpancarı Ekim
Alanlarında Sorun Olan Yabancı Otların Belirlenmesi, KSÜ, Fen ve Mühendislik Dergisi,
166-173, 6(2)2003
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2015, Tarımsal Veri İstatistikleri
Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. 2015, Tarım Raporu, www.turkseker.gov.tr
416
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye’de Tohumculuk Sektörü
Murat KÜÇÜKÇONGAR
Birol ERCAN
Bahri DAĞDAŞ Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü, Karatay/KONYA
1.Giriş
Tohumluk, yeni bitkiler elde etmede
yararlanılan generatif ve vegetatif özelliğe
sahip tüm bitki organ ve kısımlarını ifade
eder (Aygören, 2011). Tohumluklar tarımsal
üretimin temel girdilerinin başında gelmekte
olup,kaliteli tohum kullanımı, verimi ve
üretimi artırmasının yanı sıra daha dayanıklı,
daha az maliyetli ve rekabet gücü yüksek
ürünlerin elde edilmesi bakımından büyük
önem taşımaktadır (TCEB, 2013). İnsanoğlu
binlerce yıl önce tohumdaki yaratıcı özelliği
keşfettiği zaman yeryüzünde tarımda
başlamıştır. Bu tarihten itibaren tohum veya
tohumluk bitki yetiştirme açısından daima
kilit bir unsur olmuştur. Günümüzde bitki
yetiştirmede uygulanan tekniklerin ve
kullanılan materyalin pek çoğu, aslında
tohumda var olan genetik ve fizyolojik
potansiyelin tam olarak ortaya çıkmasına
imkan sağlamak içindir. Gübreleme,
çapalama, sulama, ilaçlama vb. gibi bitki
yetiştirme uygulamalarından hiç birisi,
üretimi artırmada tohum tarafından
belirlenen genetik limitin ötesinde bir
katkıda bulunamaz. Bir bitkinin ortaya
koyduğu verim veya ürün kalitesi o bitkiyi
yetiştirmede kullanılan tohumun taşıdığı
potansiyel ile yakından ilgilidir. Islah
edilmiş kaliteli tohumlukların tarımda
kullanılması hem tarımsal işletmeler hem de
bölgesel ve ülkesel ekonomiler açısından
kayda değer faydalar temin etmektedir.
Bunlardan bazıları verim ve kalite artışları
gibi bitkisel üretimde gerçekleşen aşikar
kazanımlar, bazıları ise, tarımın ve
ekonominin diğer sektörlerinde faktör
verimliliği, istihdam ve topyekun üretimi
artırmaya yönelik olumlu ancak dolaylı
etkilerdir. Tarımsal işletme seviyesinde ele
alındığında
zaman,
ıslah
edilmiş
tohumluklar verimliliği artırmada, üretim
riskini azaltma ve netice olarak çiftçi gelirini
artırma imkanı sağlamaktadır. Buna ilave
olarak, üstün nitelikli ve kaliteli
tohumluklar, bitkisel ürünleri doğrudan
kullanan tüketiciler ve hammadde olarak
işleyen sanayiciler için ucuz ve kaliteli
ürünlerin kolayca tedariki anlamına
gelmektedir (Soylu,2013).
Türkiye’de tohumculuğun tarihi 1860
yılında ABD den pamuk tohumluğu, ithal
edilmesi ve Ege ve Çukurova’da dağıtılması
417
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ile başlamış, 1870-1880 yılları arasında bazı
yabancı demiryolu şirketleri demir yolu hattı
boyunca tahıl ve pamuk tohumluğu
dağıtmıştır. 1913 yılında şeker pancarı
tohumları getirilerek üretime başlanmıştır.
1925 yılında Tohum Islah ve Üretme
İstasyonları kurulmuş, yurt dışından “anaç
kademe” pancar tohumluğu ithal edilmiştir.
1950 Devlet Üretme Çiftlikler (DÜÇTİGEM) ler kurulmuştur. 1950 li tohum
kalite ve sistem kurulması çalışmaları
başlamış, 1953 Tahıl Kontrol ve
Sertifikasyon merkezi kurulmuş, 1959 Şeker
Şirketi ile KWS ortaklık kurulmuş, 1960
Bölge Çeşit Deneme Müdürlüğü, 1961 İlk
özel ve 1978 İkinci özel tohumculuk şirketi
kurulmuştur. 1963 yılında 308 sayılı
“Tohumluk Tescil,Kontrol ve Sertifikasyon
Kanunu” nun yürürlüğe girmiş, 1963
Türkiye ISTA’ya 1968 yılında OECD tohum
sertifikasyon sistemine üye olmuştur.
Türkiye’de 1983 -1984 Tohum fiyatları ve
ithalatın serbest bırakılmıştır. Bu yıldan
sonra ülkemizde tohum’da serbest piyasa
koşulları ve özel sektör ağırlıklı tohum
üretimi ve ticareti gelişmeye başlamıştır.
Türkiye 1989-1997 bazı bitki türlerinde AB
ile eşdeğerlilik ve 1998 ISF üyeliği
gerçekleştirmiştir. Türkiye 2001 yılında
TTSMM lab. ISTA tarafından 124 bitki
türünde
Uluslararası
akreditasyonu
gerçekleştirmiştir. 2004’te 5042 Sayılı
“Yeni Bitki Çeşitlerinin Islahçı Hakları 28
Kanunu, 2006’da 5553 “Tohumculuk
Kanunu yürürlüğe girmiştir. Türkiye 2007
Sebze Tohumları OECD sistemine dahil
edilmiş, 18 Kasım 2007 UPOV’a üye
olmuştur. 2008 Alt Birlikler ve Türkiye
Tohumcular Birliğinin Kurulmuş , 2010’da
5977 Sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 2010’da
5996 Sayılı Vet.Hiz.Bit.Sağ.Gıda ve Yem
Kanunu kabul edilip yürürlüğe girmiştir
(Yılmaz 2011). Son 10-15 yılda Türkiye’de
tohumculuk alanında gerek kanuni gerekse
diğer alanlarda çok büyük gelişmeler
kaydetmiştir.
Bugün
Türkiye’de
Tohumcular Birliği; Tohum Sanayicileri ve
Üreticileri Alt Birliği, Bitki Islahçıları Alt
Birliği, Fide Üreticileri Alt Birliği, Fidan
Üreticileri Alt Birliği, Tohum Yetiştiricileri
Alt Birliği, Tohum Dağıtıcıları Alt Birliği ve
Süs Bitkileri Üreticileri Alt Birliği olmak
üzere toplam 7 alt birlikten oluşmaktadır
(TÜRKTED, 2013).
2. Dünya’da Tohum Dış Ticareti
Uluslararası Tohum Federasyonu (ISF) 2011
yılı tohum raporunda 9,9 milyar dolar
değerinde olan dünya tohum ihracatında,
önde gelen ülkelerin sırasıyla Fransa (1,6
milyar dolar), Hollanda (1,5 milyar dolar) ve
ABD (1,4 milyar dolar) olduğu belirtilmiştir.
Fransa 544 bin ton tohumluk ihracatı
yaparken, ABD 373 bin ton, Hollanda ise
133 bin ton ihracat yapmıştır. Dünya toplam
tohumluk ihracat miktarı ise 2.753.951
tondur. 9,1 milyar dolar değerinde olan
dünya tohumluk ithalatında ilk sırayı alan
ülkeler ABD (908milyon dolar), Almanya
(714 milyon dolar) ve Fransa (683 milyon
dolar) olmuştur. Miktar bakımından ise 2011
yılında dünya tohumluk ithalatı 2.023.847
ton olarak gerçekleşmiştir. ABD 173 bin ton,
Almanya 202 bin ton ve Fransa 130 bin ton
tohumluk ithal etmiştir (TCEB,2013).
418
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
3.Türkiye’de Tohumculuk
Türkiye de ürünlere göre 2012 yılı için
tohumluk ihtiyacı Tablo 1.’de gösterilmiştir.
Ürünlere göre toplam tohumluk ihtiyacı
dekara atılan tohum miktarı ve ürünün ekim
alanı, yenileme süresine göre değişmektedir.
Bu kriterler göz önüne alındığında 2014
yılında en fazla ekim alanına sahip olan
buğday için yaklaşık 528 bin ton sertifikalı
tohumluk ihtiyacı vardır. Buğdayı 186 bin
ton ile arpa ve 162 bin ton ile patates takip
etmektedir. Bazı ürünlerde ihtiyacımız olan
sertifikalı tohum üretim miktarından fazla
üretim var iken bazı ürünlerde ise yeterli
üretim olmamasından dolayı ithalat vardır.
Buğdayda 2014 yılında ihtiyacımız olan 528
bin ton sertifikalı tohumun yaklaşık 404 bin
tonunun (%76.52) üretimi yapılmaktadır.
Hibrit mısır, ayçiçeği sertifikalı tohum
üretim miktarları ihtiyaçlarımızın çok
üzerindedir. Türkiye’de 2002 yılında toplam
145 bin ton sertifikalı tohum üretilirken
2014 yılında bu rakam 775 bin tona
yükselmiştir. Sertifikalı tohum üretimine ve
ekimine Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı tarafından verilen desteklemeler
üretim miktarını ve talebi artırmıştır.
Türkiye’de sertifikalı tohum üretim
miktarında olduğu gibi meyve fidan ve fide
üretiminde de büyük artışlar olmuştur. 2002
yılında 2,4 milyon adet sertifikalı meyve
fidanı üretilirken 2014 yılında 58,4 milyon
adet meyve fidanı üretilmiştir. Çilek için bu
durum 2002 yılında 500 bin adet fide iken
2014 yılında 95,2 milyon adet fide üretimi
şeklinde gerçekleşmiştir (Tablo 2).
Tablo 1. Türkiye 2014 Yılı Çeşitler İtibariyle Sertifikalı Tohumluk İhtiyaçları (ton)
Buğday
Arpa
Hibrit mısır
Çeltik
Ayçiçeği
Soya
Aspir
Kanola
Yerfıstığı
Ş.pancarı
Pamuk
Nohut
Kuru fasulye
Kırmızı mercimek
Sebze
Yonca
Korunga
Fiğ
Patates
Ekiliş Alanı *
(Dekar)
79.192.084
27.872.973
6.586.450
1.108.844
6.574.576
343.178
443.050
321.330
333.289
2.887.851
4.681.429
3.885.175
911.103
2.324.461
8.370.604
6.923.055
1.949.088
4.822.528
1.297.032
Ekim Normu**
(Kg/Da)
20
20
3
20
0,6
10
1,5
1
7
0,4
2
13
10
13
1
2,5
10
10
250
Yenileme**
Süresi
3
3
1
2
1
1
1
1
1
1
1
3
3
3
1
4
3
5
2
Tohumluk***
İhtiyacı
527.947
185.820
19.759
11.088
3.945
3.432
665
321
2.333
1.155
9.363
16.836
3.037
10.073
8.371
4.327
6.497
9.645
162.129
Kaynak: *Türkiye İstatistik Kurumu,2015. ** SOYLU S. 2013. Konya İli Tohumculuğunun Durum ve Potansiyelini Belirlemeye
Yönelik Fizibilite Çalışması *** Araştırmacılar tarafından hesaplanmıştır.
419
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo 2.a. Türkiye’de Çeşitlere Göre Sertifikalı Fidan, Fide Üretimi (adet)
Yıllar
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
2012
2013
2014
Meyve
2.420.730
2.844.287
6.535.201
18.672.936
41.534.409
64.230.921
18.279.586
19.914.532
27.953.671
30.895.364
45.394.005
56.027.584
58.384.744
Asma
1.092.500
1.920.000
429
2.276.862
5.179.290
6.157.120
2.958.185
2.032.860
3.407.915
3.499.880
3.393.588
7.129.690
5.465.230
Çilek Fidesi (Adet)
500.000
1.000.000
1.000.000
1.050.000
30.950.000
36.726.000
43.363.000
31.260.000
32.257.000
30.477.000
32.221.084
51.123.140
95.202.000
Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015.
Tablo 2.b. Türkiye’de Çeşitlere Göre Sertifikalı Tohumluk Üretimi (ton)
Buğday
Arpa
Mısır
Çeltik
Ayçiçeği
Soya
Yerfıstığı
Ş.Pancarı
Patates
Pamuk
Nohut
Kuru Fasulye
Mercimek
Kanola
Sorgum Sudanotu
Aspir
Şalgam
Y.Pancar
Çim ve Çayır Otu
Diğerleri
TOPLAM
2002
80.107
4.376
15.896
1.293
4.575
595
1
1.421
21.375
11.585
198
29
14
20
117
0
0
22
406
13
145.227
2005
176.202
22.307
30.167
3.505
6.522
201
101
2.720
63.901
19.581
157
30
285
0
145
0
5
10
636
0
332.190
2010
315.676
34.416
35.234
5.521
11.854
1.982
70
466
70.654
15.679
253
0
107
107
0
397
0
26
56
1.523
497.964
2014
403.769
82.216
66.578
9.334
23.769
3.408
151
1.163
163.269
11.621
1.726
44
305
28
81
807
92
5
87
4.369
775.709
Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015.
Türkiye’de sertifikalı tohum dağıtım
miktarları 2002 yılında 150 bin ton iken bu
rakam 2014 yılında 776 bin tona
yükselmiştir. En fazla dağıtımı yapılan
ürünler ihracat dahil buğday, patates, arpa,
mısır, ayçiçeği ve pamuktur. 2014 yılında
420
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
üretilen 404 bin ton sertifikalı buğday
tohumunun hemen hemen tamamının
dağıtımı yapılmıştır. Bu rakam arpa için 82
bin ton üretimin %94.21’i, mısır için 66,6
bin ton üretimin %82’si, ayçiçeği için 23,7
bin ton üretimin %33,35’i şeklinde
gerçekleşmiştir. Tablolerden görüldüğü
üzere Türkiye’de ihtiyacın altında sertifikalı
tohum üretimi olup mevcut üretimin de bir
kısmı
dağıtılamamaktadır.
Tohumluk
üretiminde özel sektörün payı yıllar
itibarıyla artmaktadır. 2005 yılında toplam
tohumluk üretiminin %45’ini özel sektör
karşılarken, 2011 yılında %66,7’sini
karşılamaktadır. 2011 yılı verilerine göre
hibrit ayçiçeği, hibrit mısır, patates, soya,
pamuk ve sebze tohumluğu üretiminin
neredeyse
tamamını
özel
sektör
üretmektedir.
2005 yılında buğday tohumluğunun %89’u
kamu tarafından karşılanırken 2011 yılında
%45’e düşmüştür. Arpa tohumluğunun
üretiminde ise, kamunun payı 2005 yılında
%78 iken 2011 yılında %43’e düşmüştür.
Tablo 3. Türkiye’de Çeşitlere Göre Sertifikalı Tohumluk Dağıtım Miktarı (ton)
Buğday
Arpa
Mısır
Çeltik
Ayçiçeği
Soya
Yerfıstığı
Ş.Pancarı
Patates
Pamuk
Nohut
K.Fasulye
Mercimek
Sebze
Kanola
Yonca
Korunga
Macar Fiğ
Adi Fiğ
Sorgum Sudan Otu
Aspir
Şalgam
Y.Pancar
Çim Ve Çayırotu
Diğerleri
TOPLAM
2002
80.089
4.127
14.547
897
3.065
796
1
3.177
26.000
10.776
166
24
1
2.137
30
416
885
397
406
100
2005
173.386
21.643
27.706
1.289
5.162
495
61
2.201
47.624
12.525
143
5
2
3.103
15
1.061
1.491
1.895
471
214
44
2.236
22
39
3.601
150.374
304.268
Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015.
421
2010
262.764
31.822
30.763
2.040
10.558
1.172
30
2.338
74.823
11.034
403
5
61
3.592
142
1.465
858
562
752
242
18
2
35
2.910
875
439.583
2014
402.824
77.463
54.638
9.350
7.927
3.416
148
1.212
178.958
10.746
1.726
44
305
2.630
106
2.043
46
854
135
807
92
65
4.541
7.242
767.318
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2002 yılında 22,6 milyon dolar olan toplam
tohum ihracatımız 2014 yılında 148 milyon
dolara ulaşmıştır. İthalatımız ise 2002
yılında 55 milyon dolarken 2014 yılında 188
milyon dolara ulaşmıştır. 2014 yılı itibarıyla
Türkiye’nin en fazla tohumluk ihraç ettiği
ülkelerden ilk sırayı 14,9 milyon dolarlık
değeri ile toplam tohumluk ihracatının
%11,8’inin yapıldığı Ukrayna, 2. sırayı 14
milyon dolar ve %11,2 pay ile Rusya, 3.
sırayı 13,1 milyon dolar ve %10,4 pay ile
İtalya almaktadır.
2012 yılı itibarıyla Türkiye’nin en fazla
tohumluk ithal ettiği ülkelerden ilk sırayı
20,5 milyon dolarlık değeri ile toplam
tohumluk ithalatının %11,2’sinin yapıldığı
ABD, 2. sırayı 20,3 milyon dolar ve %11,1
pay ile Fransa, 3. sırayı 18,5 milyon dolar ve
%10,1 pay ile İsrail almaktadır.
Tablo 4. Tohum Sektörü Dış Ticaret Verileri (000.000 $)
2002
2005
İhracat*
17,3
26,98
İthalat*
55,29
89,60
Hacim
72,59
116,58
Denge
-37,99
-62,62
Karşılama Oranı (%)
31.29
30.11
2010
94,79
176,79
271,58
-82,00
53.62
2014
148,375
188,431
336,806
-40,056
78.74
Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015.
Tablo5. Türkiye Tohum İhracatında Önemli Ürünlerin Değerleri ve Oransal Payları (20022014)
Ayçiçeği Tohumluk
Mısır Tohumluk
Sebze Tohumları
Buğday
Pamuk
Diğer
TOPLAM
2002
Değer ($) Oransal Payı (%)
2.526.000
14.58
10.856.000
62.68
317.000
1.83
0
0.00
3.531.000
20.39
90.000
0.52
17.320.000
100.00
2014
Değer ($)
76.203.000
41.171.000
17.270.000
1.010.000
2.283.000
10.438.000
148.375.000
Oransal Payı (%)
51.36
27.75
11.64
0.68
1.54
7.03
100.00
Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015.
Tablo6. Türkiye Tohum İthalatında Önemli Ürünlerin Değerleri ve Oransal Payları (20022014)
2002
2014
Değer ($) Oransal Payı (%)
Değer ($)
Oransal Payı (%)
Sebze Tohumları
40.070
72.47
Patates
6.826
12.35
Yem Bitkileri
426
0.77
Mısır Tohumluk
2.442
4.42
Çim Ve Çayırotu Tohumu
3.047
5.51
Ayçiçeği Tohumluk
2.190
3.96
Şekerpancarı
0
0.00
Kanola
0
0.00
Diğer
291
0.53
TOPLAM
55.292
100.00
Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015.
114.859.000
16.505.000
13.424.000
11.946.000
10.960.000
7.534.000
5.597.000
714.000
6.892.000
188.431.000
60.96
8.76
7.12
6.34
5.82
4.00
2.97
0.38
3.66
100.00
422
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tablo7. Türkiye Tohum İhracatında Önemli Ülkeler (2012)
Ukrayna
Rusya
İtalya
Fransa
Hollanda
Yunanistan
Macaristan
Avusturya
Sudan
Irak
Diğer
Değer ($)
14.893.682
14.085.773
13.108.105
11.249.537
8.188.602
7.763.661
7.735.483
7.735.355
6.965.935
5.131.000
23.938.972
Oransal Payı (%)
12
12
11
9
7
6
6
6
6
4
20
TOPLAM
120.795.972
100
Kaynak.T.C.Ekonomi Bakanlığı, 2013. Tohumculuk, Sektör Raporları,
Tablo 8. Türkiye Tohum İthalatında Önemli Ülkeler (2012)
ÜLKE ADI
ABD
Fransa
İsrail
Tayland
Çin
Peru
Hollanda
İtalya
Şili
İspanya
Diğer
TOPLAM
Değer ($)
20.454.624
20.318.360
18.479.506
15.546.360
14.148.224
13.934.193
11.495.189
11.313.070
10.811.003
8.689.598
52.458.497
197.648.624
Oransal Payı (%)
10
10
9
8
7
7
6
6
5
4
27
100
Kaynak: T.C.Ekonomi Bakanlığı, 2013. Sektör Raporları, Tohumculuk, http://www.ekonomi.gov.t
Türkiye’de tohumluk üretiminde özel
sektörün payı 2002 yılından 2013 yılına
kadar sürekli artış göstermektedir. Özellikle
ayçiçeği, mısır, patates, soya, pamuk ve
sebze tohum üretiminin tamamı özel sektör
tarafından yapılmaktadır. Buğday, arpa ve
sebze tohum üretiminde de özel sektörün
payı kamu sektörüne göre daha fazladır
(Grafik 1).
4. Sertifikalı Tohum Kullanım ve Tohum Üretim Desteklemeleri
Sürdürülebilirlik
ilkesi
çerçevesinde
kaliteye, teknoloji kullanımına ve çevre
koruma önceliklerine göre bitkisel üretim
faaliyetinde,
sertifikalı
tohumluk
kullanımının yetersiz olduğu bazı türlerde
yurt içinde üretilip sertifikalandırılan
tohumları kullanan Çiftçi Kayıt Sistemine
kayıtlı çiftçilere dekar başına sertifikalı
tohum kullanım desteği verilmektedir.
423
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
100
90
80
70
60
50
40
30
20
10
0
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
BUĞDAY
ARPA
SOYA
MISIR
PATATES
PAMUK
SEBZE
YEM BİTKİLERİ
2010
2011
AYÇİÇEĞİ
Grafik 1. Tohumluk Üretiminde Özel Sektörünün Payının Yıllara Göre Değişimi
Tablo 9. Sertifikalı Tohum Kullanım Desteklemesi Birim Fiyatlar (2015)
Destekleme Fiyatı (TL/da)
Buğday, arpa
8,5
Tritikale, yulaf, çavdar
6,0
Çeltik, yerfıstığı,
6,0
Nohut, kurufasulye, mercimek
12,0
Susam, kolza (kanola), aspir
4,0
Patates,
40,0
Soya
20,0
Korunga, fiğ, yem bezelyesi
7,0
Grafik 2. Sertifikalı Tohum Desteği İş Akış Şeması
424
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Sertifikalı Meyve/Asma Fidanı/Çilek Fidesi İle Kapama Bağ/Bahçe Tesisi
Desteklemeleri
Dünya standartlarına uygun, dış pazarlarda
söz sahibi olabileceğimiz ve iç tüketime
kaliteli ürün sağlayarak daha sağlıklı
beslenmeyi gerçekleştirmek amacıyla yurt
içinde üretilip sertifikalı ve standart
kademede
belgelendirilen
fidanları
kullanarak kapama bahçe ve bağ tesis eden
çiftçiler dekar başına olmak üzere
desteklenmektedir.
Tablo 10. Sertifikalı Meyve/Asma Fidanı/Çilek Fidesi İle Kapama Bağ/Bahçe Tesisi
Desteklemeleri (2015)
Standart
Sertifikalı
(TL/da.)
(TL/da.)
Bodur meyve fidan türleri ile bahçe tesisi
150
400
Yarı Bodur meyve fidan türleri ile bahçe tesisi
150
350
Bağ ve diğer meyve fidanları ile bahçe tesisi
100
280
Zeytinde yağlık çeşitler ile bahçe tesisi
50
150
Aşılama ile çeşit değiştirme
250
Virüsten ari fidanlara ilave olarak
50
100
Sertifikalı çilek fidesi desteği
350
Grafik 3. Sertifikalı Meyve/Asma Fidanı/Çilek Fidesi İle Kapama Bağ/Bahçe Tesisi desteği
İş Akış Şeması
Sertifikalı Tohum Üretim Desteklemesi
Tohumculuk
sektörünün
uluslararası
rekabete uygun bir şekilde gelişmesini
sağlamak için yurt içi tohum üretiminin
yetersiz olduğu bazı türlerde, yurt içinde
425
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
sertifikalı tohumluk üreten/ürettiren ve
sertifikalandıran, yurt içinde satışını
gerçekleştiren yetkilendirilmiş tohumculuk
kuruluşlarına
verilmektedir.
kg
başına
destekleme
Tablo 11. Sertifikalı Tohum Kullanım Desteklemesi Birim Fiyatlar (2015)
Destekleme Fiyatı (TL/Kg)
Buğday,
0,10
Arpa, tritikale, yulaf, çavdar, patates
0,08
Çeltik
0,25
Nohut, kurufasulye, mercimek, aspir,
0,50
korunga, fiğ, yem bezelyesi
Susam
0,60
Soya
0,35
Yonca
1,50
Yerfıstığı
0,80
Grafik 4. Sertifikalı Tohum Üretim Desteği İş Akış Şeması
5. Bahri DAĞDAŞ Uluslararası Tarımsal Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
Sorumlu Olduğu İllerde Tohumculuk sektörü
BDUTAE tarla bitkileri konusunda sorumlu
olduğu iller Konya, Karaman, Aksaray, ve
Niğde illeridir. BÜGEM kayıtlarına göre
2014 yılı içerisinde Konya, Karaman, Niğde
ve Aksaray illerinde tarla bitkileri sertifikalı
tohum üretimi gerçekleşmiş olup yaklaşık
222 bin ton üretimle Türkiye’nin sertifikalı
tohum üretiminin yaklaşık %30’unu
oluşturmaktadır. Bölgede sertifikalı tohum
üretimi hem kamu hem özel sektör
426
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
tarafından yapılmaktadır. Bölgede kamu
tarafından 2014 yılında yaklaşık 30 bin ton
(%13.65), özel sektör tarafından ise yaklaşık
192 bin ton (%86.35) sertifikalı tohum
üretilmiştir. Bölge illerinden Konya ilinde
212 bin ton, Karaman ilinde 5.988 ton,
Aksaray ilinde 4.401 ton ve Niğde ilinde 223
kg sertifikalı tohum üretilmiştir. Bölgede en
fazla buğday, patates, arpa ve ayçiçeği
tohum üretimi yapılmaktadır. Türkiye’de
üretilen Ayçiçeği, Yonca ve Aspir sertifikalı
tohum
üretiminin
%82’si
bölgede
gerçekleşmiştir(Tablo12).
Tablo 12. BDUTAE’nin Sorumlu Olduğu Bölgede 2014 Yılında Ürünlere Göre Sertifikalı
Tohum Üretim Miktarı (ton) ve Türkiye Üretimindeki Payı (%)
Ürün Adı
Buğday
Patates
Arpa
Konya
96.632
61.869
33.143
Nohut
Fasulye
Ayçiçeği
Yonca
Aspir
Mısır
Fiğ
Tritikale
214
16
15.331
426
128
2.757
71
408
Yem Bezelyesi
Yulaf
Çavdar
Soya
Haşhaş
DİĞER
TOPLAM
Karaman
856
2.842
912
Aksaray
2.459
1.877
Niğde Bölge Toplamı
99.947
64.711
35.932
Türkiye Toplam
403.769
163.269
82.216
Oransal Payı (%)
24,75
39,63
43,70
214
40
16.684
426
153
2.757
112
408
1.726
44
23.769
12,40
90,91
70,19
807
66.578
18,96
4,14
24
1.353
25
41
51
51
184
184
8
8
16
16
187
528
211.969
3.408
187
2
5.989
0,22
0,22
4.401
530
222.359
30.123
775.709
28,67
Kaynak: T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü Kayıtları, 2015.
7. Sonuç
2002 yılında toplam 145 bin ton sertifikalı
tohum üretilirken 2014 yılında bu rakam 778
bin tona yükselmiştir. Sertifikalı tohum
üretimine ve ekimine Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı tarafından verilen
desteklemeler üretim miktarını ve talebi
artırmıştır. Türkiye’de sertifikalı tohum
üretim miktarında olduğu gibi meyve fidan
ve fide üretiminde de büyük artışlar
olmuştur. 2002 yılında 2,4 milyon adet
sertifikalı meyve fidanı üretilirken 2014
yılında 58 milyon adet meyve fidanı
üretilmiştir. Çilek için bu durum 2002
yılında 500 bin adet fide iken 2014 yılında
95 milyon adet fide üretimi şeklinde
gerçekleşmiştir.
Türkiye’de
tohumluk
üretiminde özel sektörün payı 2002 yılından
2014
yılına
kadar
sürekli
artış
göstermektedir. Özellikle ayçiçeği, mısır,
patates, soya, pamuk ve sebze tohum
üretiminin tamamı özel sektör tarafından
yapılmaktadır. Buğday, arpa ve sebze tohum
427
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
üretiminde de özel sektörün payı kamu
sektörüne göre daha fazladır. Son 10 yılda
sertifikalı tohum üretiminde büyük bir yol
alan Türkiye’de sektörünün daha ilerlemesi
için aşağıda bazı öneriler sunulmuştur:

Çiftçilere tohumluk üretimde verim ve kalite
artırıcı
faktörler
konusunda
eğitim
verilmelidir.

Sözleşmeli tohumluk üretimi yapan
çiftçilere
tohumluk
üretimde
kalite
standartları ve üretimde kalite artırıcı
faktörler konusunda eğitim verilmelidir.

Tohum üretici kuruluşlarla tohumlukta
kaliteli üretim konusunda ihtiyaçlarını tespit
etmeye yönelik periyodik toplantıların
düzenlenmesi gerekmektedir.
Tohum üretici kuruluşlarla ile Çiftçiler
Arasında Sözleşmeli üretim modelinin
geliştirilmesi ve problemleri konusunda
periyodik toplantılar düzenlenmelidir.
Tohumculuk Alanında teknoloji geliştirme
sürecinde
ihtiyaç
duyduğu
nitelikli
personelin
yetişebilmesi
için
ilgili
kuruluşlarla işbirliğinin sağlanmalıdır.
Tohumculuk İşletmeleri ile Tarımsal
Araştırma Enstitüleri ve Üniversiteler
Arasında
Ar-Ge
İşbirliklerinin
Oluşturulmalıdır.
AB Çerçeve Programları, AB CIP Programı,
EUREKA, EBN gibi uluslar arası destekler
konusunda
tohumculuk
firmalarına
bilgilendirme yapılması gerekir.
Tohumculuğu yapılan bitki türleri dışında
tohumculuğu yapılabilecek diğer bitki
türlerinin tespit edilmesi, bunların yurt içi ve
yurt
dışı
piyasalardaki
ekonomik
potansiyellerinin
belirlenmesi
gerekmektedir. Tohumluk Üretimi sırasında
kalitenin kontrolü konusunda görev yapan
Kamu Teknik Elemanlarının Periyodik
olarak
Eğitilmesi
gerekmektedir.
Türkiye’nin en önemli tohumluk üreticisi
olan Konya, Karaman, Nevşehir, Niğde ve
Aksaray illerinde sektörle ilgili olarak
önemli sıkıntılar da mevcuttur. Bu
sıkıntıların başlıcasını elekçi diye de tabir
edilen ve herhangi bir sertifikalandırma
yapmadan piyasada kabul görmüş çeşitleri
eleyip, ilaçlayıp izinsiz olarak piyasaya
süren firmalardır. Türkiye’de sertifikalı
tohumlukların %30’unu üreten bir bölgede
piyasayı denetleyip kanuni işlemler
yapmaya yetkili tek kuruluş olan Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü teknik
elemanları tarla kontrolleri, numune alımları
ve sertifikasyon işlemleriyle aynı ana sıkışan
bu denetleme faaliyetlerini büyük fedakarlık
ve gayretlerle çalıştıkları halde yetiştirmeleri
mümkün olmamaktadır. Böyle bir durumda
tohumluk üretici kuruluşlarının bulunduğu
şehirlerde
Ticaret
Borsaları,
Ziraat
Mühendisleri Odası, Ziraat Odaları gibi sivil
toplum kuruluşları ile İl Müdürlüklerinin
teknik elemanları entegre çalışmalar yaparak
denetlemeleri daha etkin hale getirebilirler
ve bunun sonucunda da hak kayıplarının
önüne geçmek mümkün hale gelebilir.
Ayrıca
çeşit
ıslahçısı
kuruluşlarca
geliştirilen çeşitlerin kaçak yollarla üretimi
ve
sertifikalandırılmasının
önüne
geçebilmek için beyannameleri kabul eden
Gıda,
Tarım
ve
Hayvancılık
İl
Müdürlüklerince çeşit ıslahçısı kuruluşla
tohum üreticisi firma arasında yapılan
sözleşmenin istenmesi zorunluluk haline
getirilmelidir. Çeşit geliştiren araştırma
enstitülerinin sertifikasyon işlemlerinin
428
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Tohumluk Tescil ve Sertifikasyon Merkezi
Müdürlüğü kanalıyla yürütülmesi çok fazla
zaman kaybına yol açmasından dolayı
Orijinal ve Elit kademelerin sertifikasyonu
Konya ilindeki KLD gibi özel sertifikasyon
kuruluşlarının elemanlarına yeterli eğitimler
verildikten sonra TTSM’nin denetiminde bu
kuruluşlarca yapılması işlemleri oldukça
hızlandıracaktır. Ayrıca sertifikasyonda
kullanılan fiziksel ve kimyasal analizler bir
çok defa karışıklıklara ve itirazlara sebep
olduğundan bu metotlara ilave olarak
çeşitlerin DNA parmak izleriyle kontrol
edilmesi çeşitlerin safiyetini korumada
büyük faydalar sağlayacaktır.
Kaynaklar
AYGÖREN E. 2011. Türkiye’de tohumculuk sektörü, TEPGE Bakış, ISSN:1303-8346
Nüsha:10, ANKARA.
SOYLU S.2013. Konya İli Tohumculuğunun Durum ve Potansiyelini Belirlemeye Yönelik
Fizibilite Çalışması, Mevlana Kalkınma Ajansı Proje No; TR52-12-TD-03/16,KONYA.
T.C.Ekonomi
Bakanlığı,
2014.
Sektör
Raporları,
Tohumculuk,
http://www.ibp.gov.tr/pg/sektorpdf/tarim/tohumculuk.pdf, Erişim Tarihi: 02.11.2014
Türkiye Tohumculuk Endüstri Derneği, 2013. http://www.turkted.org.tr/haber-71.html,
Erişim Tarihi: 02.08.2013
Türkiye İstatistik Kurumu, 2015. http://tuikapp.tuik.gov.tr/bitkiselapp/bitkisel.zul , Erişim
Tarihi:
02.12.2015
T.C.
GTHB
Bitkisel
Üretim
Genel
Müdürlüğü,
2015.http://www.tarim.gov.tr/sgb/Belgeler/
SagMenuVeriler/BUGEM.pdf, Erişim Tarihi: 02.11.2015
T.C.
GTHB
Bitkisel
Üretim
Genel
Müdürlüğü,
2015.
http://www.tarim.gov.tr/BUGEM/Belgeler/Bitkisel%20%C3%9Cretim/Tohumculuk/%C4
%B0statistikler/, Erişim Tarihi: 02.12.2015
T.C. GTHB Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü, 2015. Aksaray, Karaman, Konya, Nevşehir
ve Niğde illeri Tohumculuk İstatistik Kayıtları, ANKARA.
Yılmaz, A. 2011. Türkiye Tohumculuk Sektörünün Dünü, Bugünü ve Yarını, Konya Tohum
2011 Fuarı Paneli, Konya.
429
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Gübreler
Dr. Mehmet KEÇECİ
Dr. Nesime CEBEL
Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Gübre üretimi ve tüketimi bir ülkenin
tarımsal gelişmesinin olduğu kadar, birim
alandan alınan ürün miktarının da en iyi
göstergelerinden biridir. Gübreleme, sulama
ile birlikte tarımsal üretimin tabii koşullara
bağımlılığını azaltan en önemli etkendir.
Dengeli ve ekonomik olmak koşulu ile
gübrelemenin diğer tüm tarımsal girdilere
göre bitkisel üretimdeki payının daha yüksek
olduğu
çeşitli
ülkelerde
yapılmış
araştırmalarla kanıtlanmış durumdadır.
Gübre
kullanımının
bitkisel
üretim
artışındaki
payı
%50-75
arasında
değişmektedir. Tarımsal ürün maliyetleri
içinde % 10–15 paya sahip olan gübreler
ürün verimini tek başlarına %50’den fazla
arttırdıklarından, tarım sektörü, gıda
maddeleri fiyatları ve ülke ekonomisi
üzerinde çok önemli ve tartışılmaz bir etkiye
sahiptir.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, bitkilerin
20-22 civarında bitki besin elementine
mutlak ihtiyaç duyduklarını göstermektedir.
Bitki besin maddeleri makro besinler ve
mikro besinler şeklinde iki gruba
ayrılmaktadır. Makro besin maddeleri olarak
tanımlanan karbon (C), hidrojen (H), oksijen
(O), azot (N), fosfor (P), kükürt (S),
potasyum (K), kalsiyum (Ca) ve
magnezyum (Mg) elementlerine bitkiler
daha fazla gereksinim duyarlar ve bitki
bünyesinde bu besin maddeleri fazla
miktarda bulunurlar. Mikro besin maddeleri
olarak tanımlanan demir (Fe), mangan (Mn),
bakır (Cu), çinko (Zn), molibden (Mo), bor
(B) gibi elementlerine ise bitkiler daha az
gereksinim duyarlar.
Verimli toprak, yeter düzeyde ve uygun
oranda besin elementi içeren, besin
elementlerinin bitki kökleri tarafından
alınmasını
engellemeyecek
fiziksel
kimyasal ve biyolojik özelliklere sahip
toprak olarak tanımlanabilir. Tarımsal
üretim sırasında nitelikli ve bol ürün
alınması için topraklarda bulunan bitki besin
maddesi içerikleri önemli bir olgudur.
Bunun için bitkisel üretim neticesinde
toprakta azalan bitki besin maddelerinin ve
toprak verimliliğinin sürdürülebilirliğinin
sağlanması için kimyasal, organik ve
mikrobiyal gübrelerin ilave edilmesi
gerekmektedir.
Bu çalışma ile ülkemizin gübre gereksinimi,
tüketimi ve üretimini içine alan genel gübre
430
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
kullanımı, organik gübreler ve mikrobiyal
gübreler konularına bir bakış açılması
amaçlanmıştır. Çalışmanın gübre konusunda
çalışanların gereksinimlerine ışık tutması
hedeflenmiştir.
2.Türkiye’nin Potansiyel Gübre İhtiyacı
Türkiye’nin potansiyel gübre ihtiyacı
Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter
Projesi (TOVEP) verileri ve Devlet İstatistik
Enstitüsü (DİE) verilerinin kullanılması
sonucu elde edilen değerlerin ortalaması
alınarak, güncel koşullara uygun olarak
belirlenmiştir (Usul ve Keçeci 2014).
2.1.Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübre İhtiyacı
Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter
Projesi (TOVEP) verileri ve Devlet İstatistik
Enstitüsü (DİE) verilerine göre, Türkiye’nin
potansiyel yıllık azotlu gübre ihtiyacı; Tarım
Havzalarına göre farklılık arz etmekle
birlikte, toplam 2.107.590 ton, birim
alandaki ortalama azotlu gübre ihtiyacı
89,27 kg/ha azot (N) olarak hesaplanmış ve
Şekil 1’de verilmiştir (Usul ve Keçeci 2014).
Şekil 1. Türkiye Tarım Havzalarına Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübre İhtiyacı
Tarım Havzalarına göre azot ihtiyacının
oldukça fazla farklılık arz etmesinin sebebi,
Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter
Projesi (TOVEP) verilerine göre havzaların
farklı toprak özelliklerinden ve havza
alanlarının
farklılığından
kaynaklanmaktadır.
Haritanın incelenmesinden de anlaşılacağı
gibi otuz tarım havzası içerisinde toplam
miktar olarak en düşük azot gereksinimi Zap
Tarım Havzasında (22224 ton), en yüksek
azot gereksiniminin Orta Anadolu Tarım
Havzasında (203201 ton) olduğu görülmekle
birlikte, toplam azot gereksinimi 2107590
ton olarak hesaplanmıştır (Şekil 1).
431
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter
Projesi (TOVEP) verileri ve Devlet İstatistik
Enstitüsü (DİE) verilerine göre, Türkiye’nin
potansiyel yıllık fosforlu gübre ihtiyacı;
Tarım Havzalarına göre farklılık arz etmekle
birlikte, toplam 1.400.934 ton, birim
alandaki ortalama fosforlu gübre ihtiyacı
59,34 kg/ha fosfor (P2O5) olarak
hesaplanmış ve Şekil 1’de verilmiştir (Usul
ve Keçeci 2014).
Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter
Projesi (TOVEP) verileri ve Devlet İstatistik
Enstitüsü (DİE) verilerine göre, Türkiye’nin
potansiyel yıllık potasyumlu gübre ihtiyacı;
Tarım Havzalarına göre farklılık arz etmekle
birlikte, toplam 156.839 ton, birim alandaki
ortalama potasyumlu gübre ihtiyacı 6,64
kg/ha potasyum (K2O) olarak hesaplanmış
ve Şekil 1’de verilmiştir (Usul ve Keçeci
2014).
Tarım Havzalarına göre fosfor ihtiyacının
oldukça fazla farklılık arz etmesinin sebebi,
Türkiye Toprakları Verimlilik Envanter
Projesi (TOVEP) verilerine göre havzaların
farklı toprak özelliklerinden ve havza
alanlarının
farklılığından
kaynaklanmaktadır.
Tarım
Havzalarına
göre
potasyum
ihtiyacının oldukça fazla farklılık arz
etmesinin sebebi,
Türkiye Toprakları
Verimlilik Envanter Projesi (TOVEP)
verilerine göre havzaların farklı toprak
özelliklerinden ve havza alanlarının
farklılığından kaynaklanmaktadır.
Haritanın incelenmesinden de anlaşılacağı
gibi otuz tarım havzası içerisinde toplam
miktar olarak en düşük fosfor gereksinimi
Doğu Karadeniz Havzasında (12928 ton), en
yüksek fosfor gereksiniminin Orta Anadolu
Tarım Havzasında (134622 ton) olduğu
görülmekle
birlikte,
toplam
fosfor
gereksinimi
1.400.934
ton
olarak
hesaplanmıştır (Şekil 1).
Haritanın incelenmesinden de anlaşılacağı
gibi otuz tarım havzası içerisinde toplam
miktar olarak en düşük potasyum
gereksinimi Karasu-Aras, Büyük Ağrı,
GAP, Batı GAP Havzalarında (1 ton), en
yüksek potasyum gereksiniminin Kıyı Ege
Tarım Havzasında (15991 ton) olduğu
görülmekle birlikte, toplam potasyum
gereksinimi
156.839
ton
olarak
hesaplanmıştır (Şekil 1).
3.Türkiye’de Gübre Tüketimi
Gübre tüketimi üzerine, bitki, iklim, toprak
özellikleri gibi doğal faktörlerin yanısıra
insan faktörü özellikle de ülkemizde teknik
faktörler kadar önemlidir. Ülkemizde son
yıllarda analize dayalı gübreleme yavaş
yavaş artmakta ise de çoğunluk hala
babadan, dededen kalma alışkanlıklarına
göre gübre kullanılmaktadır. Bunun en
önemli sebepleri çiftçilerimizin eğitim
seviyelerinin düşük olması, arazilerin
oldukça parçalı olması, teknik hizmetlerin
ve özellikle tarımsal yayımın yetersiz
olmasıdır. Diğer taraftan ülkemizin
ekonomik koşulları nedeniyle ürün-gübre
fyatlarının dengesiz ve dinamik oluşu da
bunu etkileyen önemli bir sebep olarak
ortaya çıkmaktadır. Örneğin ekonomik
krizlerin yaşandığı dönemlerde gübre
fiyatlarındaki aşırı yükselişler gübre
kullanımını önemli oranlarda düşürdüğü
432
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
gibi, gübre fiyatlarının makul veya düşük
olduğu yıllarda gübre kullanımının hayli
arttığı görülür ki, çiftçi bazında ihtiyaçtan
daha fazla gübre tüketildiği görülmektedir.
3.1. Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübre Tüketimi
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
verilerine göre; 2004-2014 yılları arasında
yıllık azotlu gübre tüketim miktarları
1.133.068 ton (2008) ile 1.431.946 (2012)
ton arasında değişmekle beraber 10 yıllık
ortalama tüketim yaklaşık 1.350.000 ton/yıl
olarak gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci
2014).
Tarım Havzaları bazında gübre kullanımları
incelendiğinde Türkiye'de son 10 yılın
ortalamasına göre en fazla azotlu gübre
kullanımı Orta Anadolu Tarım Havzasında
(Türkiye gübre kullanımının % 11'i)
gerçekleşmiştir. Azotlu gübre kullanımı
yönünden Orta Anadolu Tarım Havzasını
sırasıyla, Kıyı Akdeniz ve GAP Tarım
Havzaları takip etmektedir (Usul ve Keçeci
2014).
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
verilerine göre; 2004-2014 yılları arasında
yıllık azotlu gübre tüketim miktarları
328.824 ton (2008) ile 605.532 (2006) ton
arasında değişmekle beraber 10 yıllık
ortalama tüketim yaklaşık 527347 ton/yıl
olarak gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci
2014). Tarım Havzaları bazında gübre
kullanımları incelendiğinde Türkiye'de son
10 yılın ortalamasına göre en fazla fosforlu
gübre kullanımı Orta Anadolu Tarım
Havzasında (Türkiye gübre kullanımının %
13'ü) gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci 2014).
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
verilerine göre; 2004-2013 yılları arasında
yıllık azotlu gübre tüketim miktarları 65451
ton (2009) ile 109376 (2007) ton arasında
değişmekle beraber 10 yıllık ortalama
tüketim yaklaşık 92805 ton/yıl olarak
gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci 2014).
Tarım Havzaları bazında gübre kullanımları
incelendiğinde Türkiye'de son 10 yılın
ortalamasına göre en fazla potasyumlu gübre
kullanımı Kıyı Akdeniz Tarım Havzasında
gerçekleşmiştir (Usul ve Keçeci 2014).
4.Türkiye’de Tüketilen Gübrenin İhtiyacı Karşılama Oranı
Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından
tarım havzalarına ait veriler harita ortamına
aktarılmıştır. Tüm dönüştürme işlemlerinde
ilgili ilin tarımsal arazi varlığının ne kadarı
ilgili tarım havzasına giriyorsa gübre
kullanım ve ihtiyaçları da bu orana göre
yapılarak havzanın gübre bazında ayrı ayrı
olarak ihtiyaç ve kullanımları belirlenerek
haritalanmıştır. Elde edilen haritalara göre
Türkiye geneli itibari ile bazı tarım
havzalarında 2004-2014 yıllarına göre
kullanılan gübre miktarının ihtiyacı
karşılayıp karşılamadığı az, fazla ve
kullanımına gerek olmadığı şeklinde
değerlendirilmiştir (Usul ve Keçeci 2014).
433
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
4.1.Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübrelerde Tüketilen Gübrenin İhtiyacı
Karşılama Oranı
Tarım Havzalarına göre gübre kullanımının,
gübre
ihtiyacını
karşılama
oranları
belirlenmeye çalışılmıştır. 2013 yılı itibari
ile kullanılan azotlu (N) gübre miktarı
1.420.426 ton olarak gerçekleşmiştir. Azotlu
gübre ihtiyacı ise 2.107.590 ton (N) olarak
belirlenmiştir. Bu verilere göre 2014 yılı
içerisinde, Türkiye ortalaması olarak,
tüketilen azotlu (N) gübrelerin ihtiyacı
karşılama oranı % 66 olarak bulunmuştur.
Tarım havzalarına göre 2014 yılı içerisinde
kullanılan azotlu (N) gübrelerin ihtiyacı
karşılama oranları ayrı ayrı hesaplanarak
haritada verilmiştir (Şekil 7). Son 10 yıl
içerisinde tüketilen azotlu (N) gübrelerin
ihtiyacı karşılama oranı ortalama % 64
olarak gerçekleşmiş olup, buradan da
anlaşılacağı üzere gereğinden daha az gübre
kullanıldığı görülmektedir (Usul ve Keçeci
2014).
Şekil 2. Havza Bazında Yılında Tüketilen Azotlu, Fosforlu ve Potasyumlu Gübrenin İhtiyacı
Karşılama Oranı (2014)
Tarım Havzalarının 2014 yılı itibariyle
gübre kullanımlarının, gübre ihtiyaçlarına
oranları incelendiğinde, azotlu gübre
kullanımı ihtiyacından daha fazla olan ve
ihtiyacın üzerinde gübre kullanılan Tarım
Havzaları Kuzey Marmara, Karacadağ, GAP
ve Doğu Akdeniz Tarım Havzalarıdır. Meriç
Havzası gübre ihtiyacı kadar gübre
kullanmıştır. Diğer havzalarda kullanılan
gübre ihtiyacın altında kalmıştır.
2013 yılı itibari ile kullanılan fosforlu (P2O5)
gübre miktarı 612.950 ton olarak
gerçekleşmiştir. Fosforlu gübre ihtiyacı ise
1.400.934 ton (P2O5) olarak belirlenmiştir.
Bu verilere göre 2014 yılı içerisinde,
Türkiye ortalaması olarak, tüketilen fosforlu
(P2O5) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranı %
42 olarak bulunmuştur. Tarım havzalarına
göre 2014 yılı içerisinde kullanılan fosforlu
(P2O5) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranları
ayrı ayrı hesaplanarak haritada verilmiştir
(Şekil 8). Son 10 yıl içerisinde tüketilen
fosforlu (P2O5) gübrelerin ihtiyacı karşılama
oranı ortalama % 38 olarak gerçekleşmiş
olup, buradan da anlaşılacağı üzere
434
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
gereğinden daha az gübre kullanıldığı
görülmektedir (Usul ve Keçeci 2014). Tarım
Havzalarının 2014 yılı itibariyle gübre
kullanımlarının, gübre ihtiyaçlarına oranları
incelendiğinde, fosforlu gübre kullanımı
tüm havzalarda ihtiyacın altında kalmıştır.
2014 yılı itibari ile kullanılan potasyumlu
(K2O) gübre miktarı 100.502 ton olarak
gerçekleşmiştir. Potasyumlu gübre ihtiyacı
ise 156.839 ton (K2O) olarak belirlenmiştir.
Bu verilere göre 2014 yılı içerisinde,
Türkiye ortalaması olarak, tüketilen
potasyumlu (K2O) gübrelerin ihtiyacı
karşılama oranı % 6 olarak bulunmuştur.
Tarım havzalarına göre 2013 yılı içerisinde
kullanılan potasyumlu (K2O) gübrelerin
ihtiyacı karşılama oranları ayrı ayrı
hesaplanarak haritada verilmiştir (Şekil 9).
Son 10 yıl içerisinde tüketilen potasyumlu
(K2O) gübrelerin ihtiyacı karşılama oranı
ortalama % 59 olarak gerçekleşmiş olup,
buradan da anlaşılacağı üzere gereğinden
daha az gübre kullanıldığı görülmektedir
(Usul ve Keçeci 2014).
Tarım Havzalarının 2014 yılı itibariyle
gübre kullanımlarının, gübre ihtiyaçlarına
oranları incelendiğinde, potasyumlu gübre
kullanımı ihtiyacından daha fazla olan ve
ihtiyacın üzerinde gübre kullanılan Tarım
Havzaları; Orta Kızılırmak, Orta Anadolu,
Van Gölü, Ege Yayla, Erciyes, Fırat, Göller,
Gediz, İç Ege, Doğu Akdeniz, GAP, Batı
GAP, Büyük Ağrı ve Karasu-Aras Tarım
Havzalarıdır. Diğer havzalarda kullanılan
gübre ihtiyacın altında kalmıştır.
5.Organik Gübreler
Günümüzde de topraklarımızın yaklaşık %
65’inde organik madde içeriğinin düşük
(Eyüboğlu 1999) olduğu düşünüldüğünde
organik
gübrelerin
önemi
ortaya
çıkmaktadır. Tarımda başarılı olmanın en
önemli koşulu toprakların organik madde
içeriğini korumak ve artırmaktır. Bunun da
en iyi yolu, organik gübrelerin gübre
değerini yitirmeden tarım topraklarına
uygulanmasıdır.
Organik gübre, tarımsal üretimde yetiştirilen
bitkilere besin maddesi sağlamalarının
yanında, toprağın fiziksel, kimyasal ve
biyolojik özelliklerini iyileştirmek amacıyla
kullanılan ve çeşitli tarımsal faaliyetler
sonucu oluşan organik kökenli tarımsal
atıklarla, doğal kökenli organik maddelerin
büyük ölçüde değişikliğe uğratılmadan elde
edilmesiyle ortaya çıkan bir materyaldir.
Organik gübreler grubuna giren gübrelerin
başlıcaları; çiftlik gübresi, yeşil gübre,
kompost, tavuk gübresi, kanalizasyon
atıkları, kombina atıkları, bitkisel atıklar’dır.
Topraklara besin maddesi sağlamanın yanı
sıra toprağın organik maddesini arttırıcı bir
materyal olarak kullanılırlar. Organik
gübreler toprağın havalanma, su tutma,
ısınma ve geçirgenlik gibi fiziksel
özelliklerini bitki yetişmesi için uygun hale
getirirken, bitki besin maddelerinin toprakta
tutulmalarını
ve
yarayışlı
durumda
bulunmayan besin maddelerinin yarayışlı
hale geçmelerini sağlayarak toprak kimyasal
özelliklerinin de olumlu şekilde etkiler.
Toprağa uygulanan organik gübreler
435
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
toprağın biyolojik özelliklerini de olumlu
yönde etkilerler. Bu nedenle organik
gübreler çok yönlü etkiye sahip gübreler
olarak bilinirler.
Havlin vd. (2005) tarafında yapılan bir
araştırmaya göre ahır gübresi uygulanan
topraklarda uygulanmayanlara göre toprağın
tarla kapasitesi yanında yarayışlı su
miktarında ve solma noktasında dikkate
değer artışlar saptanmıştır.
Çiftlikte bulunan katı ve sıvı haldeki değişik
hayvan gübreleri, içerikleri bitki besin
maddeleri yönünden önemli farklılıklar
göstermektedir (Tablo 1). At ve koyun
gübresi gibi daha az su içeriği olan gübreler
daha fazla bitki besin maddesi içermektedir.
Genelde N ve K2O miktarı sıvı dışkıda, katı
dışkıya oranla daha yüksek iken P2O5
miktarı katı dışkıda idrara göre daha
yüksektir.
Tablo 1. Çiftlikte Bulunan Değişik Hayvan Dışkılarının İçerikleri (Kacar 1997)
Hayvan dışkılarının içeriği, %
Hayvanın
Su
N
P2O5
K2O
Cinsi
Katı
Sıvı
Katı
Sıvı
Katı
Sıvı
Katı
At
75
90
0,55
1,35
0,3
0,4
Sığır
85
92
0,4
1
0,2
0,1
Koyun
60
85
0,75
1,35
0,5
0,05
0,45
Domuz
80
97
0,55
0,4
0,5
0,1
0,4
Sıvı
1,25
1,35
2,1
0,45
Ahır gübresi içerdiği
mikro elementler açısından da değer
taşımaktadır
(Tablo
2).
Tablodan
görülebileceği gibi ahır gübresinde Mn, Zn,
B,
Cu
dikkate
bulunmaktadır
değer
oranlarda
Tablo 2. Ahır Gübresinin Mikro Element İçeriği (Simpson 1991)
Miktar, g ton -1
50-100
20-40
Eki.15
10.Ara
0,4-0,7
0,8-1,2
Mikro elementler
Mangan (Mn)
Çinko (Zn)
Bor (B)
Bakır (Cu)
Molibden (Mo)
Kobalt (Co)
Bakanlığımızda organik gübrelerin üretimi,
ithalatı, ihracatı ve piyasaya arzı 29 Mart
2014 tarihli 28956 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanan “Tarımda Kullanılan Organik,
Organomineral Gübreler ve Toprak
Düzenleyiciler ile Mikrobiyal, Enzim
İçerikli ve Organik Kaynaklı Diğer
Ürünlerin Üretimi, İthalatı, İhracatı ve
Piyasaya Arzına Dair Yönetmelik” ile
düzenlenmektedir. Bu Yönetmeliğin amacı,
toprakların fiziksel, kimyasal ve biyolojik
yapısının iyileştirilmesi, bitkisel üretimde
verimliliğin artırılması, insan sağlığının
korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi
amacıyla, organik, organomineral gübreler
ve toprak düzenleyiciler ile mikrobiyal,
436
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
enzim içerikli ve diğer ürünlerin kullanımını
yaygınlaştırmak, tanımlamak, bunlara ait
analiz metotlarını belirlemek ve bu ürünlerin
ithali, ihracı, üretimi, piyasaya arzı ile kayıt
altına alınmasına ilişkin uyulması gereken
usul ve esaslar ile bu usul ve esaslara
uyulmaması halinde uygulanacak olan
yaptırımları belirlemektir. Yönetmelik eki
olan EK-1’de organik gübrelerin tip ismi,
organik ürünün elde ediliş şekli ve ana
bileşenlerine ait bilgiler, ürünün hammadde
muhtevası,
miktarı
ile
bünyesinde
bulunması gereken bitki besin maddesi
içeriği ve diğer kriterler, ürüne ait etikette
beyan edilmesi istenen EC, pH vb. diğer
bilgiler ve etiket üzerinde beyan edilmesi
gereken zorunlu içerikler bulunmaktadır.
Ayrıca yönetmelikte Ek-3 “Organik
Kaynaklı Diğer Ürünler” kısmında vinas
ekstresi, katı deniz yosunu, sıvı haldeki
hümik asit veya sıvı fulvik asit, potasyum
humat veya fulvik asit vb. materyallerin
kriterleri; Ek-4 “Toprak Düzenleyiciler”
kısmında ise kompost, leonardit, tarım
kireci, jips, vermikülit vb. materyallerin
kriterleri verilmiştir.
6.Mikrobiyal Gübreler
Bitki için gerekli olan besin maddelerinin
sağlanmasında ve çeşitli elementlerin
biyolojik yolla yarayışlı hale gelmesinde rol
oynayan canlı mikroorganizmaların ticari
formülasyonları “MİKROBİYAL GÜBRE”
olarak adlandırılır.
Toprakların doğal yapılarında bulunan ve
toprakta yetişen baklagil türleri ile ortakçı
yaşayarak havanın serbest azotunu konukçu
olduğu bitkinin hizmetine sunan Rhizobium
bakterileri, yine topraklarda bulunan ve
herhangi bir bitki türü ile konukçu yaşama
ihtiyaç göstermeden
havanın serbest
azotunu
bitkilerin
hizmetine
sunan
azotobakteriler, toprak fosforunu elverişli
hale getiren fosfat çözücü bakteriler ve
siyanobakteriler
vb.
gibi
mikroorganizmaların hepsi “Mikrobiyal
Gübre” olarak adlandırılmaktadır.
Yüksek verim almak adına yapılan yoğun ve
bilinçsiz tarım ilacı/gübre kullanımı toprağın
fiziksel yapısının bozulması, toprak
canlılığının yitirilmesi, besin maddesi
dengesinin bozulması, tuzlanma ve
çoraklaşma gibi önemli çevre sorunlarını
beraberinde getirmiştir.
Bütün bu sorunlar güvenilir gıda üretimi
için sürdürülebilir ve sağlıklı tarım sistemini
zorunlu kılmaktadır. Sistem organik
atıkların
geri
dönüşümü,
biyolojik
gübrelerle
toprak
rizosferinin
güçlendirilmesi, biyopestisit kullanımının
yaygınlaştırılması ve tarımsal ekosistemdeki
kirleticilerin biyolojik yollarla temizlenmesi
yaklaşımlarını
esas
almaktadır.
Bu
kapsamda biyolojik gübre ve biyolojik savaş
elemanı
olarak
kullanılabilecek
mikroorganizmaların
önem
kazandığı
görülmektedir.
Mikrobiyal
Gübrelerin
Alanları ve Faydaları
Kullanım

Atmosferdeki azotu toprağa organik
azot formunda bağlayarak bitkilerin azot
ihtiyacını karşılar,
437
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015

Toprakta birikmiş ve kullanılamaz
halde
bulunan
fosforun
bitkilerce
alınabilmesini sağlar,

Kimyevi gübre kaynaklı minerallerin
ve
inorganik
maddelerin
toprakta
birikmesini önler,

Topraktaki organik madde miktarını
artırır, çölleşmeyi ve erozyonu önler,

Sağladığı enzimler ile hasat sonrası
toprakta kalan köklerin ve organik maddenin
çürümesini sağlayarak anızları humus olarak
toprağa kazandırır,

Topraktaki
artırır,
biyolojik
aktiviteyi

Bitki gelişimini ve patojenlere karşı
direncini uyarıcı maddeler sağlar,

Büyüme hormonlarını (auxin, indol
asetik asit, gibberelik asit, vb. ) üretir ve
emilimi düzenler. Ayrıca suni enzim ilave
etmeye gerek bırakmaz.
PGPR (Bitki Gelişimini Teşvik Eden
Rizobakteriler)
Bitki gelişmesini teşvik edici bakteriler
tarım, bahçecilik, ormancılık ve çevrenin
yenilenmesi amaçlarıyla kullanılmaktadır.
Serbest yaşayan, bitkisel gelişimi teşvik
eden, biyolojik mücadelede veya biyolojik
gübre (BG) olarak kullanılan bakterilere
bitki gelişimini teşvik edici rizobakteriler
(PGPR) adı verilmektedir. Bu bakteriler
daha çok Acetobacter, Acinetobacter,
Achromobacter,
Aereobacter,
Agrobacterium, Alcaligenes, Artrobacter,
Azoarcus,
Azospirillum,
Azotobacter,
Bacillus,
Beijerinckia,
Burkholderia,
Chromatium, Clostridium, Enterobacter,
Erwinia, Flavobacterium, Herbaspirillum,
Klebsiella, Microccocus, Paenibacillus,
Pseudomonas, Rhizobium, Rhodobacter,
Rhodosprilum, Serratia ve Xanthomonas
cinslerine aittir. Son yıllarda bitkisel
gelişmeyi teşvik edici ve artırıcı bakterilere
ilave olarak bazı Aspergillus ve Penicillium
gibi fungusların biyolojik gübre olarak
kullanımı üzerine yoğun araştırmalar
yapılmakta ve olumlu sonuçlar alınmaktadır.
Ancak, bu güne kadar yürütülen
araştırmalarda
özellikle
Azotobacter,
Acetobacter, Azospirillum, Burkholderia,
Pseudomonas, Bacillus ve Paenibacillus
cinslerine ait türlerin PGPR olarak öne
çıktığı görülmektedir.
Mikrobiyal gübre olarak kullanımları
eskiye dayanan Rhizobium inokulantlarını
bir tarafa koyarsak, PGPR gübrelerinin
ticarileşme düzeyi çok fazla değildir. Gerek
konukçu bitki çeşitlerinin ve gerekse
toprak/iklim
koşullarının
farklılığı,
PGPR’lerin
ticarileşmesinde
önemli
kısıtlardır.
Toprağa aşılanacak türlerin düşük rekabetle
yaşamalarının ve rizosfere yerleşmelerinin
sağlanması
inokulasyonun
etkinliğini
artıracaktır. Tarla koşullarında büyük
varyasyonlar olsa bile, kontrollü ortamlarda
etkin bulunan mikroorganizmaların tarla
koşullarına taşınması ve adapte edilebilmesi
çalışmalarına devam edilmelidir. Türlerdeki
geniş genetik varyasyon, farklı koşullara
adapte olabilen yüksek potansiyele sahip
mikroorganizmaların
belirlenebileceğini
ortaya koymaktadır. Benzer ve farklı
metabolik aktiviteye sahip daha fazla
mikroorganizma farklı çevre şartlarında
araştırılarak etkin mikrobiyal gübre
438
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
kombinasyonları belirlenmelidir (Çakmakçı,
2014).
Biyopestisit
kapsamındaki
türlerin
değerlendirilmesinde; denemelere tabi
tutularak ve pestisit ruhsatlandırma
esaslarına göre ruhsat alarak kullanıma
sunulmalıdır.
Fungal ve/veya bakteriyal organizmalardan
hazırlanan mikrobiyal gübrelerin, yoğun ve
yaygın kullanımının toprakta mevcut
mikroorganizma faaliyeti üzerinde olumsuz
etkilerinin
olabileceği
göz
önünde
bulundurulmalı ve dengeli kullanılmalıdır.
Mikrobiyal gübrelerin etiketinde BK (Bitki
Koruma) ürünü olarak ifade bulunmamasına
rağmen firmalarca veya satış noktalarında
sözlü olarak bu ürünün birçok zararlı
organizmayı kontrol altına aldığına dair
ifadeler kullanıldığı gözlenmekte olup,
Bakanlığımızca
yapılacak
eğitim
çalışmalarında ve satış noktalarındaki
denetimlerde konuya ağırlık verilmesi ve
gerekli uyarılarda bulunulmasında fayda
görülmektedir (Aşkın ve ark., 2014).
Mikorizalar
Ülkemiz topraklarındaki mikorizal gen
kaynaklarımız değerlendirilip mikrobiyal
gübre olarak üretilmeli ve kullanımları
yaygınlaştırılmalıdır.
Bu gelişmeler, ülkemizde gerçekleştirilen
mikoriza
çalışmaları
açısından
çok
önemlidir. Çünkü yerli proje ve tez
çalışmalarının çoğunda kullanılan mikorizal
aşı materyalleri yabancı kökenlidir. Aşılama
sonrası mikorizasyonun başarısı ise kök
enfeksiyon yüzdesi, bitki ve toprak analizleri
gibi gözlemlerle sınırlı kalmış; istatistiksel
olarak yüksek enfeksiyon yüzdesi ve bitki
gelişimi gözlemlenen koşullarda mikorizal
aşılama etkin kabul edilmiştir. Diğer yandan
çoğu durumda mikorizal enfeksiyonu
sağlayan bireylerin ne düzeyde aşılama ile
ilgili olduğu sorusu ihmal edilmiştir (Turgay
ve ark. 2014).
Genel Görüşler
Bilindiği üzere nitrat ve nitrit kirliliği hem
toprakta hem yeraltı sularında hem de
bunların bulaşık olduğu ürünü tüketen insan
sağlığı üzerinde ciddi sorunlara yol
açmaktadır. Diğer taraftan yine aşırı fosforlu
gübre
kullanımı
sulak
alanlarda
ötrofikasyona neden olmaktadır. Kısacası
çevre ve insan sağlığına etkisi açısından
Mikrobiyal Gübrelerin yaygınlaştırılması
sürdürülebilir toprak ve su yönetimi
açısından da son derece önemli ve gereklidir.
Sürdürülebilir
tarımda
hedeflenen,
devamlılık gösteren, verimli, kaliteli ve kar
sağlayan, çevreyle dost tarımsal üretimdir.
Bu hedefe ulaşmada doğal kaynaklar ve
çevreye
zarar
vermeyen
kültürel
uygulamaların kullanılması gerekmektedir.
Bu bağlamda; toprak içerisinde bulunan ve
topraktaki bitki besin elementlerini bitkinin
kullanabileceği yarayışlı hale getirerek, daha
az kimyasal gübre kullanımını sağlayan
mikroorganizmaların
kullanımının
yaygınlaşması gerekmektedir (Cebel, 2014).
Mikrobiyal kültürlerin uygulanmasında
kültür metodunun basit, ucuz ve taşınabilir
olması,
yüksek
metabolik
aktivite
göstermesi ve uzun süre depolanabilir
özellikte olması gereklidir.
439
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Doğru uygulanmış ve iyi takip edilmiş bir
vermikompostun taşıyıcı materyal olarak
değerlendirilmesi düşünülebilir.
Mikrobiyal gübre ve organik gübrelerin,
kimyasal gübrelerle birlikte tarımda etkin
şekilde uygulanmasını öngören bir anlayış
ve
programın
yürürlüğe
konulması
zorunludur.
Mikrobiyal gübreler için yapılan güvenlik ve
kalite çalışmaları insanlar, hayvanlar ve
bitkiler
için
patojen
olmayan
mikroorganizmaların
kullanılmasını
öngörmektedir. Bu nedenle içeriğindeki
toprak kökenli faydalı mikroorganizmaların
yanı sıra toprak patojenlerinin bulunup
bulunmadığının da araştırılması gereklidir.
Mikrobiyal
gübreler
ile
gübreleme
yaparken; toprakların makro ve mikro besin
elementleri miktarının, toprak tipinin, toprak
nem
içeriğinin,
toprak
havalanma
durumunun, toprak sıcaklığının, toprak
reaksiyonunun, bitkisel faktörlerin ve
bakteriyal faktörlerin dikkate alınması
gereklidir (Bilen, 2014).
Biyolojik ürünleri yaygınlaştırma adına
konu uzmanı olmayan her araştırıcı ya da
özel sektörün bu işin içine dahil edilmesi
biyolojik ürünlere olan güveni de
zedeleyecek ve ileride ciddi sıkıntılara sebep
olabilecektir.
Numune alma ve Analiz Metotları
mikrobiyal gübreler için yeniden gözden
geçirilebilir.
Mikrobiyal Gübrelerin analizini yapacak
kuruluşların seçilmesi için kriterler Bakanlık
tarafından belirlenebilir.
Toprak Gübre ve Su Kaynakları Merkez
Araştırma
Enstitüsü
(TGSKMAE),
mikrobiyal gübreler konusunda uzun yıllara
dayanan çalışmalarını günümüze kadar
taşımış ve daha ileri götürme çabasını
sürdürmektedir. Bu anlamda, 23-24 Ekim
2014
yılında,
“Mikrobiyal
Gübre”
çalıştayını gerçekleştirmiştir. Bu çalıştayda,
sektörün tüm paydaşları, değerli katkılarını
ortaya koymuş ve sonuç bildirgesinde,
aşağıda yer alan hususlar öne çıkmıştır:
1.Biyolojik gübreler adı altında yeni bir
çalışma yapılarak gübrelerin; hayvansal,
bitkisel ve mikroorganizma kaynaklı olmak
üzere sınıflandırılması, tanımların sekonder
metabolitleri de kapsayacak ve anlam
kargaşasına mahal vermeyecek şekilde
gözden geçirilmesi amacıyla komisyonlar
oluşturulması
(BÜGEM,
TAGEM,
Üniversite),
2. Mikrobiyal gübre ve biyopestisit tescil
yönetmeliklerinin diğer gübre ve pestisit
yönetmeliklerinden ayrılarak ‘Biyolojik
Ürünler Tescil Yönetmeliği’ adı altında
ayrı bir şekilde düzenlenmesi,
3. Mikrobiyal gübrelerin araştırmacılara,
tüketicilere, mühendislere tanıtılması bu
konuda bilgilendirilmeleri ve mikrobiyal
gübrelerin yaygınlaştırılması amacıyla
demonstrasyon projelerinin artırılması,
sempozyum, kongre vb. faaliyetlerin
gerçekleştirilmesi (BÜGEM, TAGEM,
Üniversite),
4. Yönetmelikte“İthalat İzni”başlığının 4.
maddesinde geçen “… resmi araştırma
kuruluşları veya üniversitelerin ilgili
bölümleri tarafından...” ifadesinin “…
konu uzmanı resmi araştırma kuruluşları
veya
üniversitelerin
…”
şeklinde
değiştirilmesi,
440
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
5. Yine aynı madde de geçen “…öngörülen
miktar üzerinden yapılır…” ifadesinin
“..dekar hesabından etiket üzerinde
yazılan kullanım dozunu aşmayacak
şekilde..” değiştirilmesi,
üniversiteler ve ilgili kurumlara hizmet
vermek amacıyla böyle bir merkezin
oluşturulması hedeflenmiştir. İlgili Kurum
ve Kuruluşlarla çözüm odaklı proje ortaklığı
oluşturulmalıdır.
6. Üniversitelerin ilgili bölümlerine yüksek
lisans dersi olarak konulması,
11. Yerli izolatlarla yeni ürünler ve
formülasyon çalışmalarının yapılması ve
tescil haklarının korunması ve ihracatın
teşvik edilmesi ((BÜGEM, TAGEM,
Üniversite, Özel Sektör),
7. Mikrobiyal gübrelerin gübreleme
rehberlerinde yer alması (TAGEM),
8. Mikrobiyal gübrelerin de
kapsamına alınması (BÜGEM),
destek
9. Analizlerde toplam bakteri değil, üründe
yer alan mikroorganizmaların spesifik
olarak en azından cins düzeyinde analiz
edilmesi, analiz metotlarının mevzuatta yer
alması, analiz kritik değerleri ve güvenlik
kriterlerinin
belirlenmesi,
(BÜGEM,
TAGEM, ÜNİVERSİTE),
10. Yerli kaynakların araştırılması ve yerli
izolatlar elde edilerek ülkesel kültür
koleksiyonu oluşturulması ve bu amaca
hizmet edeceği düşünülen, TGSKMAE
bünyesinde
kurulması
planlanan,
“Mikrobiyal Gübre Teknoloji Geliştirme ve
Kültür Koleksiyonu Merkezi” için teknik
yardım ve finansmanın sağlanması için
destek verilmesi, (BÜGEM, TAGEM,
Üniversite). Ülkemizde bu konudaki
İzolatların
eldesi,
moleküler
karakterizasyonu gibi ileri teknoloji
kullanımı, mikrobiyal gübre üretim
teknolojileri, ithal edilen, üretilen ve ihraç
edilen ürünlerin analizi ve test edilmeleri ile
ilgili metot geliştirme, tescil ve denetime
yardımcı olacak veri üretme, mikrobiyal
gübre üretiminde kullanabilecek kültür
koleksiyonu oluşturmak ve özel sektör,
12. Ortak araştırmalar yapılarak ülkesel
projelere dönüştürülmesi, (TAGEM, Kamu,
Üniversite, Özel Sektör işbirlikleri,)
13. Uzmanlaşmış çalışma gruplarının
oluşturulması,
(BÜGEM,
TAGEM,
Üniversite ve Özel Sektör İşbirliği)
14. Yönetmeliklerde biyopestisit ve
mikrobiyal gübre tanımlamalarından ve
tescil
için
farklı
yönetmeliklerden
kaynaklanan karışıklığın giderilmesi ve her
ürün ne amaçla kullanılacaksa, o yönetmelik
kurallarına uygunluğuna bakılmalı, başka
bir görüş istenmesi, ön ithalat izni vs.
konularında özel sektörün çalışmalarına hız
verecek bazı düzenlemelerin yapılmasının
gerekliliği, (İlgili tüm paydaşlarla, kongre,
sempozyum, çalıştay, eğitim toplantıları),
15. Yerli biyogübre üretim faaliyetinde
sadece birkaç firmanın olması ve biyogübre
ithalatı yapan firma sayısının ise bunun biraz
üzerinde olması mevcut durumun bir
göstergesi
olup,
mikrobiyal
gübre
kullanımının artması ve yerli ürünlerin tarım
sektöründe daha fazla yer alabilmesi için
mevcut üretim, ithalat ve tescil aşamaları ile
ilgili sıkıntıların giderilmesi.
441
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
7.Sonuç ve Öneriler
Tarımsal üretimin artırılması için, toprak
işlenmeli, ekilmeli, sulanmalı, hastalık ve
zararlılarla mücadele edilmelidir. Bütün bu
işlemlerin yanı sıra bitkiyi besleyici, üretimi
artırıcı çarelere de başvurmak gereklidir.
Toprakları bitki besin maddelerince
zenginleştirmek ve toprakların fiziksel ve
biyolojik özelliklerini düzeltmek suretiyle,
yetiştirilecek bitkiye daha iyi bir gelişme
ortamı sağlamak gübrelemenin başlıca iki
amacını oluşturur. Tarım alanlarının
arttırılmasının artık mümkün olmaması,
nüfusun artarak ihtiyaçlarının çeşitlenmesi
sebebiyle, birim alandan daha fazla ürün
alınmasını sağlayacak tedbirlerin yaygın
olarak alınması gereklidir. Bu tedbirlerin
başında gübrelerin yaygın ve doğru
kullanılması gelmektedir. Çünkü tarımsal
ürün maliyetleri içerisinde %10-15 paya
sahip olan gübreler, ürün verimlerini tek
başlarına
%50'den
daha
fazla
artırabilmektedirler.
Bu nedenle, toprakta mevcut olan besin
elementleri her zaman bitkinin ihtiyacını
karşılayacak düzeyde olmadığından tarım
topraklarımızın
eksik
olan
besin
elementlerince zenginleştirilmesi zorunlu
olmaktadır. Doğru gübreleme için çevre ve
toprak şartları iyi bilinmelidir. Etkili bir
gübre kullanımı ve gübrelemeden beklenen
yararı sağlamak için toprakların bitki besin
elementleri
miktarı
doğru
olarak
saptanmalıdır. Önerilen gübrelerin doğru
zamanda, doğru şekilde ve miktarda
verilmesi sağlanmalıdır. Bu şekilde hem
ürün artışı ve hem bol kazanç elde edilecek
hem de çevreye zarar verilmemiş olacaktır.
Dengeli ve yeterli gübreleme de en az
masrafla en fazla verimi elde etmek esastır.
Temel hedef toprak analizlerine dayalı bir
gübreleme
programının
yapılmasıdır.
Gübrenin az veya fazla verilmesinin pek
yararı olmayacağının da bilinmesi gerekir.
En uygun gübre çeşidine ve miktarına karar
verebilmek için, mutlaka ekip-dikilecek
alandan usulüne uygun olarak toprak örneği
alınmalı ve analiz yaptırılmalıdır. Böylece
bir taraftan bitkide toksik etki yapacak ve
çevre kirliliğine yol açabilecek kadar aşırı
gübre kullanımının önüne geçilir, diğer
taraftan da bitkinin ihtiyacı kadar bitki besin
maddesi verilerek daha çok ve kaliteli ürün
elde edilmesi sağlanır.
Gübrelemede insan faktörü de özellikle
ülkemizde teknik faktörler kadar önemlidir.
Ülkemizde son yıllarda analize dayalı
gübreleme yavaş yavaş artmakta ise de
çoğunluk hala babadan, dededen kalma
alışkanlıklarına
göre
gübreleme
yapmaktadırlar. Bunun en önemli sebepleri
çiftçilerimizin eğitim seviyelerinin düşük
olması, arazilerin oldukça parçalı olması,
teknik hizmetlerin ve özellikle tarımsal
yayımın yetersiz olmasıdır. Diğer taraftan
ülkemizin ekonomik koşulları nedeniyle
ürün-gübre fyatlarının dengesiz ve dinamik
oluşu da bunu etkileyen önemli bir sebep
olarak ortaya çıkmaktadır. Örneğin
ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde
gübre fiyatlarındaki aşırı yükselişler gübre
kullanımını önemli oranlarda düşürdüğü
gibi, gübre fiyatlarının makul veya düşük
olduğu yıllarda gübre kullanımının hayli
arttığı görülür ki, ihtiyaçtan daha fazla gübre
tüketildiği görülmektedir. Her ne kadar bazı
442
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
yıllarda ve bazı havzalarda ihtiyaçtan fazla
gübre kullanımı görülse de bu çalışma
göstermiştir ki, ülkemizde genel olarak
gübre tüketimi ihtiyacın altında kalmaktadır.
Ülkemizde aşırı gübre kullanımı değil,
dengesiz gübre kullanımı mevcuttur.
Ülkemizin hayvansal ve bitkisel atık
potansiyeli konusunda değişik kaynaklarda
farklı rakamlar ortaya çıkmaktadır. Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Yenilenebilir
Enerji Kaynakları Genel Müdürlüğü,
Biyokütle Enerji Potansiyel Atlasında
hayvansal atık miktarı yaklaşık 157 milyon
ton/yıl, bitkisel atık miktarı ise yaklaşık 142
milyon ton/yıl olarak belirlenmiştir (Anonim
2014).
Organik kökenli atıklar ciddi bir organik
madde kaynağı olmanın ötesinde içermiş
oldukları kimi bitki besin maddeleri
yönünden de önemli bir potansiyele
sahiptirler. Bu materyallerin geri kazanımı
ile hem topraklarımızın organik madde
içeriği artırılmış olacak hem de bitki besin
maddesi yönünden fayda sağlayacağından
verim artışı sağlanmış olacaktır.
Tarımsal üretim sonucunda ortaya çıkan
veya ürünlerin işlenmesi sonucunda oluşan
pek çok materyal; tahıl sapları, antepfıstığı
işleme atıkları, zeytinyağı üretim atıkları,
çay işleme atıkları, şekerpancarı baş ve
yaprakları, fındık zurufu, tütün fabrikasyon
atıkları, bira endüstrisi atıkları, maya
fabrikası atıkları, gül işleme atıkları vb.
direk ya da hayvansal gübrelerle değişik
oranlarda karıştırılarak kompostlandıktan
sonra tarımda kullanılabilmektedir. Sap,
saman, talaş ve çeltik kavuzu gibi bitkisel
artıklar
büyük
baş
ve
kanatlı
yetiştiriciliğinde
altlık
olarak
kullanıldığından hayvan gübreleri ile karışık
halde bulunmaktadır.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel
Müdürlüğü ile Bolu Valiliğinin işbirliğiyle
Şubat 2012’de Bolu’da “Kanatlı sektöründe
Atık Sorunu ve Çevresel Etkileri Çalıştayı”n
sonuç bildirgesinde kanatlı dışkılarının
sektörel hammadde ve gübre olarak
değerlendirilmesi, kanatlı üretim kapasitesi
çok yüksek olan illerimizde üretimden
kaynaklanan dışkı-atık-altlık problemlerinin
çözümü
ve
altlığın
işlenmesinde
kompostlama
ve
biyogaz
üretimi
özendirilmesi ve bu amaçla pilot
uygulamalar yapılarak en uygun işleme
sistemlerinin belirlenmesi konuları önemle
vurgulanmıştır.
Organik atıkların tarıma kazandırılması için
“Organik Atık ve Artık Yönetimi” entegre
projesinin TGSKMAE koordinatörlüğünde
yürütülmesi planlanmaktadır. Entegre proje
kapsamında “Çeltik Kavuzlu Tavuk
Gübresinin Kompostlanması ve Tarımda
Kullanılma Olanaklarının Araştırılması”,
“Hayvansal Sıvı Gübrenin Pamuk (G.
Hirsutum
L.)
Tarımında
Kullanım
Olanaklarının
Araştırılması”,
“Karasu
Kekinin Pamuk Bitkisinin Verim ve Kalitesi
ile Toprak Verimliliğine Etkileri”, “Cibre ve
Pirinanın Kalecik Karası ile Narince Üzüm
Çeşitlerinde Toprak Özellikleri, Verim,
Gelişme, Kalite Üzerine Etkileri” alt
projeleri yürütülmektedir.
Mikrobiyal gübrelerin azot kullanımını
azaltma özelliği yanı sıra özellikle fosforlu
gübrelerin tüketimi üzerine olası etkileri de
belirlenmelidir. Bu konuda Enstitümüz
tarafından hazırlanan “Mikoriza Aşılaması
443
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ve Fosfor Uygulamalarının Aspir’in Verim
Unsurları, Fosfor Alımı ve Karbon
Tutulumu Üzerine Etkilerinin Belirlenmesi”
projesi 2014 yılı PDT’dan geçip uygulamaya
alındığı takdirde konu ile ilgili önemli
bilgiler
üretilecektir.
Mikoriza
uygulamalarının
fosfor
kullanımını
azaltması halinde; ülkemizin fosfor
tüketimini
azaltmasına
katkıda
bulunulacaktır. Bu sayede aşırı fosforlu
gübre tüketimi ile oluşan ağır metal
kirliliğinin de önüne geçilmiş olunacaktır.
Son zamanlarda Mikrobiyal Gübrelerin
yapraktan uygulanması ile ilgili çok sayıda
bilgi kirliliği mevcuttur. Yapraktan
uygulamanın etkinliği ve içerisindeki
bakterilerin insan sağlığına olası etkileri
konusunda güvenilir bilgi üretilmelidir.
Mikrobiyal
gübrelerin
yapraktan
kullanılmasını öneren ile bunun karşısında
sakıncalı olduğu söyleyen kesimler aynıdır.
Konunun tarafsız uzman kuruluşlar
tarafından daha fazla bilimsel araştırmaya
dayandırılarak
sonuçlandırılması
gerekmektedir. Enstitümüz hem bilgi
birikimi hem de alt yapı olanakları ile bu
çalışmalarda aktif rol almaya hazırdır.
Enstitü olarak uzun yıllara dayanan konu
üzerinde yapmış olduğumuz araştırmalar
ışığında geliştirdiğimiz suşlar ile ürettiğimiz
Mikrobiyal Gübrenin çok daha fazla alana
yayılması gerekmektedir. Bunun için de bu
gübrelerin
ticari
olarak
üretilmesi
gerekmektedir. Ticari olarak üretimin önünü
açacak uygulamalardan birisi, mevcut
mevzuat gereği, tescil konusunda yapılacak
düzeltmedir. Yürürlükte olan 10.06.2010
tarih ve 25841 sayılı Resmi Gazetedeki
“Tarımda
Kullanılan
Organik,
Organomineral, Özel, Mikrobiyal, ve Enzim
İçerikli Organik Gübreler ile Toprak
Düzenleyicilerin Üretimi, İthalatı, İhracatı,
Piyasaya Arzı ve Denetimine” dair
yönetmelikte tescil için beyan edilmesi
gereken ÇED (Çevre Etki Değerlendirmesi)
Raporu ve İş Yeri Açma Ruhsatı şartlarının
kamu
kurumları
için
kaldırılması
gerekmektedir. çevre ve insanlığı açısından
Mikrobiyal Gübrelerin yaygınlaştırılması
sürdürülebilir toprak ve su yönetimi
açısından da son derece önemli ve gereklidir.
Kaynaklar
Eyüpoğlu F. 2002. Türkiye Gübre Gereksinimi Tüketimi ve Geleceği, Toprak ve Gübre
Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Yayınları.
Eyüpoğlu, F. 1992. Türkiye’de Kullanılan Ticaret Gübrelerinin Fiziksel ve Kimyasal
Özellikleri. T.C. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü. Toprak
ve Gübre Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü. Genel Yayın No:186 Rapor Seri No: R.104
Ankara.
Usul, M., Keçeci, M. 2014. Türkiye 2004-2013 Yılları Gübre Kullanımı ve İhtiyacı
Karşılama Oranları Üzerine Bir Çalışma, Ankara
444
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Anonim 2014. Türkiye Biyokütle Enerji Potansiyeli Atlası. http\\bepa.yegm.gov.tr, erişim
tarihi 20.06.2014.
Eyüpoğlu, F. 1999. Türkiye Topraklarının Verimlilik Durumu. T.C. Başbakanlık Köy
Hizmetleri Genel Müdürlüğü Toprak ve Gübre Araştırma Enstitüsü Yayınları Genel Yayın
No: 220 Teknik Yayın No: T-67, Ankara.
Havlin, J.L., Beaton, B., Tisdale S.L. ve Nelson W.L. 2005. Soil Fertility and Fertilizers. An
introduction to Nutrient Management 7th Ed. Pearson Education Ltd. pp:1-515, USA.
Kacar, B. 1997. Gübre Bilgisi (Değiştirilmiş ve Güncellenmiş) 5. Baskı. A.Ü. Ziraat
Fakültesi 1490, Ders Kitabı 449, A.Ü.Z.F. Yayın Ünitesi, s.1-441, Ankara.
Kacar, B., Katkat, A.V. 2007. Gübreler ve Gübreleme Tekniği (Değiştirilmiş ve
Güncellenmiş) 2. Baskı. Nobel Yayın No:1119, Fen ve Biyoloji Yayınları Dizisi: 34, s.1559, Ankara.
Simpson, K. 1991. Fertilizers and Manures. pp: 1-254, Longman Scientific and Technical,
England.
Aşkın, A., Bayram, Y., Turabi, M.S. 2014. Mikrobiyal Gübre ve Bitki Koruma Ürünü Olarak
Mikroorganizmaların Kullanımı. Mikrobiyal Gübre Çalıştayı Bildiri Kitabı ve Sonuç
Bildirgesi, 23-24 Ekim 2014, TGSKMAE, Ilgaz Dağı Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal
Kaynaklar Araştırma ve Eğitim Merkezi, ANKARA.
Bilen, S. 2014. Mikrobiyal Gübrelemede Toprak Özellikleri ve Çevre Şartları. Mikrobiyal
Gübre Çalıştayı Bildiri Kitabı ve Sonuç Bildirgesi, 23-24 Ekim 2014, TGSKMAE, Ilgaz
Dağı Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynaklar Araştırma ve Eğitim Merkezi, ANKARA.
Cebel, N. 2014. Tarımda Yararlı Mikroorganizma Kullanımı (Mikrobiyal Gübreler).
Agroskop, Tarım-Gıda-Hayvancılık Dergisi. Sayı: 26 (Ocak-Şubat). S: 36-41.
Çakmakçı, R. 2014. Mikrobiyal Gübre Olarak Kullanılabilecek Mikroorganizmaların Etki
Mekanizmaları ve Özellikleri. Mikrobiyal Gübre Çalıştayı Bildiri Kitabı ve Sonuç
Bildirgesi, 23-24 Ekim 2014, TGSKMAE, Ilgaz Dağı Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal
Kaynaklar Araştırma ve Eğitim Merkezi, ANKARA
Turgay, O. C., Tarf, O. J., Mahmod, A. 2014. Mikrobiyolojik Gübre Materyali Olarak
“Mikoriza”; Türkiye’de Mikoriza Çalışmalarının Dünü, Bugünü ve Yarını. Mikrobiyal
Gübre Çalıştayı Bildiri Kitabı ve Sonuç Bildirgesi, 23-24 Ekim 2014, TGSKMAE, Ilgaz
Dağı Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynaklar Araştırma ve Eğitim Merkezi, ANKARA
445
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Yeşil Mercimek
Dr. Abdulkadir AYDOĞAN
Ayşegül GÜRBÜZ
Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1.Giriş
Mercimek, ilk kültüre alınan bitkilerden biridir.
Bilimsel olarak Lens culinaris L. olarak
adlandırılan kendine döllenen, tek yıllık tane
baklagil bitkisidir.
Mercimek; tane iriliğine göre makrosperma (iri
taneli) ve mikrosperma (küçük taneli) olmak
üzere 2 sınıfa ayrılır. Ülkemiz mercimeğin ilk
kültüre alındığı yer olarak bilinir ve gen
merkezidir (Akçin 1988). Yüksek orandaki
sindirilebilirliği, protein, mineral madde ve
vitamince zenginliği nedeniyle insan beslenme
sisteminin önemli bir birleşeni olmuştur. Ayrıca
sap, bakla kavuzu ve dekortikationdan (%13
protein) sonra kalan kabuklar içerdiği besin
maddelerinin zenginliği ile de çok iyi bir hayvan
yemdir (Nygraard ve Hawtin 1981). Mercimek
sadece insan beslenmesinde değil, ayrıca
köklerinde bulunan nodüller içerisindeki
nodozite bakterileri ( Rhizobium legiminosarum)
vasıtası ile havanın serbest azotundan yararlanıp
toprağı
azotça
zenginleştirmektedir.
Mercimeğin dekara 10,3 – 11,5 kg arasında azot
fixe ettiği belirlenmiştir (Summerfield 1981).
Baklagillerin ekim nöbetinde kullanılmasıyla,
küresel ısınma potansiyelinde %14, CO2
salınımında 2 tonluk bir azalma söz konusudur.
Sonuçta
baklagillerin
rotasyonda
kullanılmasıyla çevreye ve iklim değişikliklerine
negatif etkisi daha az olmaktadır. C/N oranı 13:1
olan baklagil köklerinin parçalanma süresinin
uygun koşullarda 1-2 haftadır (tahıllarda C/N
oranı 80:1 süre 4-8 hafta). Bu yönüyle, baklagil
kökleri toprakta bıraktıkları yüksek kapsamlı
organik
maddelerle
mikroorganizma
faaliyetlerini hızlandırmakta, kök yayılma
bölgesinde toprak canlılığının artmasını
sağlamaktadır (Şehirali 1988). Baklagillerin
ekildikleri
toprakları
organik
maddece
zenginleştirmeleri yanında, toprağın ısınma,
havalanma ve su tutma güçlerini artırmaları ve
çapalanan bazı baklagillerin de tarlayı yabancı
otlardan arınmış halde bırakmaları nedeniyle,
kendinden sonra ekilecek bitkilere uygun toprak
koşulları hazırlayarak ekim nöbetinde önemli ve
olumlu rol oynamaktadırlar. Ülkemizde
mercimek diğer baklagillerde de olduğu gibi
tahıllar ile ekim nöbetinde kullanılmaktadır.
2. Dünyada Durum
Dünyada 2013 yılında toplam 4.344.671 ha
alanda 4.951.720 ton mercimek üretimi
gerçekleşmiştir. Toplam üretiminin yaklaşık
% 37 si 1.880.500 ton ile Kanada mercimek
446
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
üretiminde dünyada ilk sırada yer
almaktadır. Kanada’yı 1.134.000 ton ile
Hindistan ve 417,000 ton ile Türkiye
izlemektedir. Türkiye’nin 417,000 ton ile
2013 yılı mercimek üretimindeki payı ise
yaklaşık olarak %8-9 civarındadır (Tablo 1).
Kanada ise son yıllarda dünyanın en büyük
mercimek ihracatçı ülkesi konumundadır ve
Saskatchewan’da Kanada ‘nın en önemli
üretim bölgesidir. 2013 yılı verilerine göre
dünya toplam mercimek ekim alanı
4.344.671 hektardır.
Ülkeler itibariyle
dünya mercimek ekim alanı yönünden
1.890.00 ha yaklaşık %43’lük pay ile
Hindistan ilk sırayı almakta ve bu ülkeyi ise
Kanada, Türkiye ve dördüncü olarak
Avusturalya takip etmektedir. Türkiye’nin
dünya mercimek ekim alanı payı ise yıllara
göre değişmekle birlikte 2013 yılında
281.178 ha ile % 6,5 dolaylarındadır (Grafik
1). Dünyada toplanan istatistik verileri
mercimek bitkisini yeşil ve kırmızı olarak
ayırmamasından dolayı dünya yeşil
mercimek
verileri
ayrıntılı
olarak
verilememektedir.
3. Türkiye’de Durum
Türkiye’de kırmızı ve yeşil olmak üzere iki tip
mercimek yetiştirilmektedir. Kırmızı mercimek
% 98 oranında kışlık olarak Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde ve İç Anadolu Bölgesinde ise
Seydişehir. Beyşehir. Höyük ilçelerinde ekimi
yapılmaktadır. Yeşil mercimek ise daha çok İç
Anadolu Bölgesi ve geçit bölgelerinde
ekilmektedir (Aydoğan 2009).
Tablo 1. Ülkeler İtibariyle Dünya Mercimek Üretim Miktarları (Ton)
Kanada
Hindistan
Türkiye
Avusturalya
A.B.D
Nepal
Çin
Etiyopya
Suriye
Dünya
2010
2011
2012
2013
1.947.100
1.031.600
447.400
140.000
392.675
151.757
125.000
80.952
77.328
4.586.499
1.531.900
943.800
405.952
379.659
214.640
206.969
150.000
128.009
112.470
4.315.062
1.493.620
950.000
438.000
463.000
240.490
208.201
145.000
151.500
130.229
4.437.097
1.880.500
1.134.000
417.000
324.100
227.658
226.931
150.000
129.833
125.000
4.951.720
Kaynak: FAO. 2014
Yeşil mercimek ekim alanı üretimi ve ortalama
verimi 10 yıllık dönem halinde verilmiştir
(Tablo 2). 1991 yılında 253 000 ha ekili alana
sahip olan yeşil mercimek sırasıyla % 72’lik
azalmayla 2001 yılında 70 000 ha. daha sonra
yaklaşık olarak % 67 bir azalma ile 2011 yılında
22 525 ha düşmüştür. Son olarak 2014 yılında ise
toplam 17.049 ha alan yeşil mercimek ekilmiştir.
Ekim alanı yönünden 1991’ den 2014 yılına
gelindiğinde 23 yıllık süreçte toplam azalış % 93
civarındadır.
447
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Grafik 1. Ülkeler İtibariyle Mercimek Ekim Alanı (1.000 ha)
Kaynak: FAO. 2014
Üretim değerleri açısından ise 1991 yılında yeşil
mercimek üretimi 200.000 ton iken 23 sene
içeresinde yaklaşık % 90 oranında düşüş ile 2014
yılında 20.000 tona gerilemiştir. Ancak ekim
alanı ve üretimdeki azalmaya karşın birim alan
veriminde artma görülmektedir. 1991 yılında 79
kg/da verim alınırken 2001 yılında ortalama 86
kg/da. 2011 yılında ise 116 kg/da olarak
hesaplanmıştır. Son olarak da 2014 verilerine
göre dekar başına ortalama verim 117 kg olarak
gerçekleşmiştir. Bu da 1991 yılındaki değere
göre yaklaşık olarak % 48 lik bir artış demektir.
Ülkemizde yeşil mercimekte en fazla ekilişe 4.
418 ha ile Çorum ili sahip olduğu gibi. üretimde
de 2014 yılında 5.260 ton ile Çorum olmuştur.
Çorum ilini sırasıyla. Yozgat. Ankara. Manisa.
Konya izlemektedir (Tablo 3).
Tablo 2: Türkiye’ deki Yeşil Mercimek Ekim Alanı, Üretimi ve Verim Değerleri
Ekilen alan (dekar)
Hasat edilen
alan(dekar)
Üretim(ton)
Verim(kg/da)
1991
2.530.000
2.529.590
200.000
79
2001
700.000
698.160
60.000
86
2011
225.248
224.431
25.952
116
2013
206.783
206.774
22.000
106
2014
170.485
170.341
20.000
117
Yıllar
Kaynak: TÜİK. 2015
Tablo 3. 2014 Yılında Türkiye’de En Fazla Yeşil Mercimek Yetiştirilen 5 İlimizde Ekim
Alanı. Üretim Ve Verim Değerleri.
Yıllar
Ekilen alan(dekar)
Hasat edilen
alan(dekar)
Üretim(ton)
Verim(kg/da)
Çorum
44.177
44.177
5.260
119
Yozgat
21.265
21.265
2.411
113
Ankara
16.150
16.040
1.532
96
Manisa
13.715
13.715
1.494
109
Konya
9.457
9.457
1.194
126
Kaynak: TÜİK. 2015
448
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
4. Sonuç
Mercimek. daha önceleri gelişmemiş ve
gelişmekte olan ülkelerin ürünüyken. dünya
ticaretinde öneminin gittikçe artması.
çevreye ve insan sağlığına dost ürün olması
nedeniyle Kanada. Avusturalya ve A.B.D
gibi gelişmiş ülkelerin de ilgisini çekmiştir.
Bu gelişmiş ülkeler başta Kanada olmak
üzere son yıllarda mercimek üretimini
katlamışlardır. Bunun sonucu olarak 1980’li
yıllarda dünyadaki mercimek üretiminde
lider olan ülkemiz 1990’dan başlayan hızlı
düşüş ile şuanda üçüncü sırada yer
almaktadır.
Mercimek üretiminde en dramatik düşüş
yeşil mercimek de olmuştur. Bunun başlıca
nedeni yeşil mercimek üretim maliyetinin
yüksekliği ve diğer ürünler ile rekabet
edememesinden kaynaklanmaktadır.
Yeşil mercimeğin yetiştirildiği alanlarda
bitki yazlık olarak ekilmektedir. Yazlık
ekilen bitkinin de gelişme dönemi sıcak ve
kurak bir döneme denk gelmekte sonuç da
verim
oldukça
azalmaktadır.
Yeşil
mercimeğin üretimini ve verimini sınırlayan
faktörler
arasında
bir
hastalık
bulunmamaktadır. Verimi kısıtlayan ana
biyolojik faktör yabancı otlardır. Ancak
ekimin marjinal ve küçük alanlarda
yapılması. mekanizasyon eksikliği. yetersiz
agronomik teknikler nedeniyle verimlilik ve
karlılık azalmakta ve sonuçta çiftçi ekimden
vaz geçmektedir.
Ayrıca kuru bakliyatın en önemli pazarlama
avantajlarından olan depolama ve raf
ömrünün fazlalığı yeşil mercimekte oldukça
azdır. Nedeni ise depo zararlılarından
Bruchus spp ve renk açılmasıdır.
Son yıllarda yeni nesil ile birlikte yeme
alışkanlığının gelenekselden fastfood’a
yönelmesi nedeniyle tüketiminin azalması
da üretimin düşmesinde etkili olan bir başka
unsurdur.

Doğrudan ekim yöntemlerinin
maliyeti düşürücü faktör olarak
kullanılması. depolama ve renk
açılması sorununun giderilmesi.

Kışa dayanıklı. makineli hasada
uygun çeşitlerin geliştirilmesi.

Mercimeğin tüketimini artırmak
amacıyla
fonksiyonel
gıda
üretimine yönelinmesi veya protein
nişasta
dengesini
sağlamak
amacıyla ekmeğe belli bir oranda
katılmasının sağlanması.

Demir
içeriğinin
zenginliği
nedeniye (Aydoğan ve Karagül
.2008)
çocuk
mamasına
katılmasının
sağlanarak
tüketiminin arttırılması.

Mercimeğe verilen desteğin tahıla
göre en az üç katı olması
gerekmektedir.
Yeşil mercimeğin üretiminin ülkemizde
arttırılması için;

Yazlık ekimden
geçilmesi.

Yabancı ot sorunun çözülmesi.

Araştırma enstitüleri tarafından
geliştirilen çeşit ve agronomik
paketlerin uygulanması.

kışlık
ekime
Ekimden
hasada
kadar
mekanizasyonun uygulanması.
449
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Kaynaklar
Akçin. A. 1988 Yemeklik Tane Baklagiller. Selçuk Üniversitesi Yayınları No.43. Ziraat
Fakültesi Yayınları No.8.
Aydoğan. A. Karagül. V.. Yüce.M.. Durmaz. Ö.. Varlık. Y.. Gevrek. İ.. Erim. M.B. 2008. Iron. Zink
and Selenium content of lentil (Lens culinaris Medik.) lines in winter and spring crop. 7. Poster
abstracts. Plant Genomics European Meeting. Albena. Bulgaria.
Aydoğan. A. 2009 Mercimekte Kışa Dayanıklılık Çalışmaları, Seminer, Ankara Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü. Tarla Bitkileri Anabilim Dalı.
Nygraard and Hawtin. 1981. Lentils. Agricultural Bureaux and The International Centre for
Agricultural Research in The Dry Areas. Ed: C. Webb and G. Havtin.
Şehirali. S. 1991. Yemeklik Tane Baklagiller. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakultesi
Yayınları: 1089. Ders Kitabı: 314
450
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
Çekirdeksiz Kuru Üzüm
Dr. Hülya UYSAL
Yüksel SAVAŞ
Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü
1. Giriş
Sıcak-ılıman iklim kuşağı bitkisi olan asma,
34˚-49˚ kuzey ve güney enlemleri arasında
rahatlıkla
üretilebilirken
50.
enlem
derecesinden sonra sera ve benzeri
ortamlarda üretilebilmektedir (Winkler et al.
1974). Asmanın tarihi çok eskilere
dayanmaktadır (M.Ö. 8500-4000). Tarihte,
Asurluların ve Hititlerin bağcılığa verdikleri
önem ve Babil’in ünlü asma bahçeleri herkes
tarafından bilinmektedir (Fidan ve Yavaş,
1989). Yunanlılar spor karşılaşmalarında
ödül olarak, Romalılar ise ziyafetlerinde
kuru üzümü sunmuşlardır (Dark, 1982). Orta
Asya Türkleri ve Osmanlıların savaşlar
sırasındaki levazım bölüğü gıdaları arasında
da kuru üzüme yer verilmiştir (Fidan ve
Yavaş, 1989).
Üzüm; yüksek şeker içeriğinden dolayı
kalori değeri yüksek bir besin maddesidir.
Mineral maddelerden kalsiyum, potasyum,
sodyum ve demir yönünden zengin olduğu
gibi, bazı vitaminler (A, B1, B2, Niacin ve C
vitaminleri) yönünden de önemli bir kaynak
olarak kabul edilmektedir. Üzümün
beslenme değerini oluşturan maddelerin
niteliği ve miktarı, taze veya işleme
sonucunda
dönüştüğü
ürüne
göre
değişmektedir.
Yaş
üzüme
göre
karşılaştırıldıklarında kuru üzüm ve pekmez,
daha az su içerdikleri için daha yüksek
kalorili, demir ve kalsiyum mineralleri
bakımından daha zengindirler.
Dünya bağcılığı içerisinde önemli bir paya
sahip olan ülkemizde ağırlıklı olarak
kurutmalık ve sofralık amaçlı üzüm
üretilmekte bunun yanında şaraplık üzüm
üretimi
de
daha
az
miktarlarda
gerçekleşmektedir.
Doğal beslenmeye olan ilginin artması
nedeniyle günümüzde kuru meyvelere olan
talep artmıştır. Türkiye’de çekirdeksiz kuru
üzüm yoğun olarak Ege bölgesinde
üretilmekte olup çekirdeksiz üzümlerin
potasyum karbonat (K2CO3) ve zeytinyağı
karışımından elde edilen eriyik içerisine
bandırılarak
kurutulmasıyla
elde
edilmektedir. Bandırma işlemi yapılmadan
kurutulan üzümler koyu renkte olurken bu
tip
kuru
üzümler
natürel
olarak
adlandırılmaktadır. Bandırılarak kurutulan
üzümler piyasalarda talep gören kehribar
rengine sahipken; renklerine göre 7 ile 11
arasında 5 tipe ayrılmaktadırlar (TS 3411).
Kaliteli kuru üzüm elde etmek için,
451
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
kurutulacak üzümlerin %22-23 kuru madde
oranında ve hastalıksız olması yanında
kirleticilerden korunmuş uygun şartlar
altında,
yağmura
maruz
kurutulması gereklidir.
kalmadan
2. Dünyada Durum
Üzüm, dünyada oldukça geniş alana yayılan
meyve türlerinden biridir. Üzümler, ticari
olarak değerlendirme şekillerine göre
kurutmalık, sofralık, şıralık ve şaraplık
olarak
gruplandırılmaktadır.
Dünyada
üretilen üzümün %71’i şaraplık, %27’si
sofralık ve %2’si kurutmalık olarak
değerlendirilmektedir (Anonim, 2015).
Türkiye’de ise üretilen üzümün %37’si
çekirdekli ve çekirdeksiz kurutmalık,
%52’si sofralık, %11’ide şaraplık olarak
değerlendirilmektedir (TÜİK verileri, 2014).
Türkiye, ABD, Çin, İran, dünyanın önemli
Çekirdeksiz kuru üzüm üreticilerindendir.
Dünya çekirdeksiz kuru üzüm rekoltesi son
yıllarda Çin ve Şili gibi ülkelerin de
katkısıyla 1,2 milyon ton civarında
seyretmektedir.
Üretim
miktarlarında
iklimsel koşulların getirdiği azalış ve artışlar
sebebiyle yıllar arasında dalgalanmalar
görülebilmektedir. Üretici ülkeler arasında
ABD ve Türkiye; ilk iki sırayı almaktadır.
Ülkelerin üretim miktarına bakıldığında
(Tablo 1) ABD ve Türkiye’nin dünya kuru
üzüm üretiminin yarısından fazlasını
karşıladıkları görülmektedir. 2014 yılı
itibariyle dünya toplam çekirdeksiz kuru
üzüm
üretiminin
%26,2’sini
ABD,
%25,5’ini
Türkiye,
%14,8’ini
Çin,
%13,1’ini İran, geri kalan %20,4’ünü ise,
Şili, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ülkeler
gerçekleştirmiştir. Çekirdeksiz kuru üzüm
hasadı, kuzey yarım küresi ülkelerinde
Ağustos-Eylül aylarında, güney yarım
küresi ülkelerinde ise Mart-Nisan aylarında
yapılmaktadır.
Tablo 1.Ülkeler İtibariyle Dünya Kuru Üzüm Üretim Miktarı (1000 Ton)
ÜLKELER
Türkiye
ABD
Çin
İran
Şili
G. Afrika Cum
Arjantin
Özbekistan
Avustralya
Afganistan
Diğer
TOPLAM
2005
250
324
105
162
66
30
20
26
28
34
113
1158
2006
280
280
125
147
62
43
17
30
17
34
123
1158
2007
250
327
150
166
67
40
19
37
11
34
34
1135
2008
310
325
155
60
55
42
27
30
10
34
162
1210
2009
274
275
150
125
70
33
23
35
14
34
176
1209
2010
249
330
130
155
60
40
45
25
15
34
228
1311
2011
269
320
120
155
60
29
65
25
6,4
34
213
1296
2012
310
248
150
135
83
19
41
25
11
34
250
1306
2013
243
305
150
125
65
35
41
25
15
34
255
1259
2014*
310
320
180
160
66
50
33
30
10
36
113
1218
Kaynak: FAO, 2014; *2014yılı verileri index mundi
Dünya çekirdeksiz kuru üzüm ticaretinde
üretici ülkelerin aynı zamanda ihracatçı
ülkeler de olduğu görülmektedir. Türkiye
çekirdeksiz kuru üzüm ihracatında dünyada
452
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
ilk sırada yer almaktadır. 2012 yılı itibariyle
dünya çekirdeksiz kuru üzüm ihracatının
%29’unu Türkiye, %17’sini ABD, %11’ini
ise İran gerçekleştirmiştir (Tablo2).
Tablo 2. Ülkeler İtibariyle Dünya Çekirdeksiz Kuru Üzüm İhracat Miktarı (ton)
ÜLKELER
Türkiye
A.B.D
İran
Şili
Çin Halk Cumhuriyeti
Yunanistan
Arjantin
Afganistan
G. Afrika
Almanya
Özbekistan
Diğer
GENEL TOPLAM
2005
227
110
136
53
16
33
22
18
22
5
21
67
730
2006
244
114
148
59
25
34
19
28
24
6
18
59
778
2007
241
122
160
61
26
25
29
18
41
11
27
70
831
2008
199
163
104
65
31
19
24
27
39
11
24
72
778
2009
267
153
49
78
41
22
22
33
23
8
25
74
795
2010
213
158
134
64
40
25
23
24
40
11
19
68
819
2011
214
149
113
70
48
29
29
28
17
12
27
64
800
2012
225
131
87
74
32
30
29
21
25
11
29
90
784
Kaynak: FAO, 2015
Dünya kuru üzüm ihracat değerleri
incelendiğinde ise 2012 yılı itibariyle
Türkiye’nin 520 milyon $’lık (%29)
çekirdeksiz
kuru
üzüm
ihracatı
gerçekleştirdiği
görülmektedir.
Kuru
üzümün dünya ortalama fiyatı 2.293 $/ton
olarak
gerçekleşirken
Türkiye’nin
çekirdeksiz kuru üzüm ihracat fiyatı
2.311$/ton, ABD’nin ihracat fiyatı 2.938
$/ton’dur.
Tablo 3. Ülkeler İtibariyle Dünya Çekirdeksiz Kuru Üzüm İhracat Değeri (milyon$)
ÜLKELER
Türkiye
A.B.D
İran
Şili
Çin Halk Cumhuriyeti
Yunanistan
Arjantin
Afganistan
G. Afrika
Almanya
Özbekistan
Diğer
GENEL TOPLAM
2005
240
212
114
81
25
45
27
14
34
9
10
18
2006
229
206
127
80
33
48
25
19
37
11
11
14
896
916
2007
229
218
161
87
36
42
37
18
56
20
17
17
1.025
Kaynak: FAO, 2015
453
2008
350
305
143
127
47
45
41
30
58
26
20
15
1.319
2009
408
291
58
119
65
52
32
53
46
18
23
14
1.298
2010
418
332
319
141
70
56
47
53
80
26
20
21
1.690
2011
506
403
272
167
102
74
62
60
40
35
28
27
1.887
2012
520
385
140
177
78
76
63
41
67
31
30
190
1.798
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
2012 yılı itibariyle toplam 1,81 milyar $
olarak gerçekleşen dünya çekirdeksiz kuru
üzüm ithalat değerinin %16’sı İngiltere,
%10’u da Almanya tarafından yapılmıştır.
Bu ülkeleri %8 ile Hollanda izlemektedir.
Hollanda ve Almanya ithalatını yaptıkları
üzümlerin önemli bir bölümünü AB
ülkelerine re-export (İthal malın ihracı)
yapmaktadır.
Tablo 4. Ülkeler İtibariyle Dünya Çekirdeksiz Kuru Üzüm İthalat Değeri (1000$)
ÜLKELER
İngiltere
Almanya
Hollanda
Japonya
Kanada
Avusturya
Rusya Federasyonu
Fransa
İtalya
Brezilya
Diğer
GENEL TOPLAM
2005
159
89
54
58
52
8
29
36
26
18
381
910
2006
170
104
64
54
60
11
43
37
33
26
420
1022
2007
186
117
80
60
59
37
54
43
33
24
426
1.119
2008
223
150
95
65
63
52
71
53
39
35
518
1.364
2009
207
125
89
58
62
41
92
46
35
33
495
1.283
2010
252
163
112
74
72
43
97
59
47
53
670
1.641
2011
290
206
130
90
72
70
64
63
52
52
640
1.730
2012
288
187
130
94
74
60
78
63
47
57
732
1810
Kaynak: FAO, 2014
3. Türkiye’ de Durum
Türkiye’de bağ alanı ve üzüm üretim miktarı
açısından ilk sırayı Ege Bölgesi almaktadır.
Ege Bölgesi illeri içerisinde de Manisa,
Denizli ve İzmir bağcılığın en yoğun olduğu
illerdir. Ege Bölgesinde 141.364 (%26,7)
hektar alanda 2.205.553 ton yaş üzüm
üretilmiştir (TÜİK, 2014). Türkiye asma
genetik kaynakları Milli Koleksiyonu
içerisinde 1200’ün üzerinde yerel çeşit
bulunmaktadır. Alan, üretim, ihracat
açısından en büyük öneme sahip üzüm çeşidi
ise Sultani Çekirdeksizdir.
Ege Bölgesinde yoğun olarak Sultani
Çekirdeksiz üzüm çeşidi üretilmektedir.
Bölgede her yıl bu çeşide yönelik rekolte
çalışmaları
yapılmaktadır.
2015-2016
üretim sezonunda rekolte 196 bin 109 ton
olarak tahmin edilmiştir (Tablo 5). Bu
rakam geçen yılın üretim miktarının %40
altındadır. Rekoltedeki düşüşünün başlıca
nedeni yaşanan iklimsel olumsuzluklardır.
Bölgede sezon itibariyle yaşanılan ve
üretimi etkileyen iklimsel olumsuzlukları
aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:
07-08-09-10 Ocak 2015 tarihlerinde Çal,
Bekilli ve Sarıgöl Dadağlı bölgelerinde kış
donu zararı meydana gelmiştir. 18-22 Mart
2015 tarihleri arasında Manisa ilinin hemen
hemen bütün ilçelerinde ilkbahar geç donu
meydana gelmiştir. 8-10 Nisan 2015
tarihlerinde Salihli, Akhisar ve kısmen
Alaşehir ve Sarıgöl’de ilkbahar geç donu
meydana gelmiştir. 23-24 Nisan 2015
tarihinde Menemen ve Buldan ilçeleri
dışında bütün bölgede ilkbahar geç donu
meydana gelmiştir.03 Haziran 2015
tarihinde Alaşehir ilçesinin Hacıaliler ve
Subaşı Mahallesi ile Sarıgöl ilçesinin
Ahmetağa,
Bağlıca
ve
Çanakçı
454
TARIMSAL ARAŞTIRMALARDAN BAKIŞ 2015
mahallelerinde dolu zararı meydana
gelmiştir. 13 Haziran 2015 tarihinde
Alaşehir Sobran mahallesinde dolu zararı
meydana gelmiştir.
İklimsel olumsuzluklar dışında; Alaşehir
ilçesinin Piyadeler, Şahyar mahalleleri
arasında kalan bölgede jeotermal tesislerin
artışından kaynaklı bağ alanlarında azalışlar
söz konusudur.
Önceki yıllarda bölgede sorun olan bağ
mildiyösü ve küllemesi hastalıkları az
oranda lokal bölgeler dışında epidemik
düzeyde zarar seviyelerine ulaşmamıştır.
Hastalık etkileri daha çok sürgünlerde ve
yapraklarda görülürken salkımlar temizdir.
Son yıllarda bütün bölgelerde yaygın
görülmeye başlanan Kav ve Ölükol hastalığı
belirtilerinin bu yıl da olduğu gözlenmiştir.
Bu yıl Sarıgöl bölgesinde geçen yıllardan
daha fazla Kav hastalığına ve virüs kaynaklı
olabileceği
düşünülen
zararlanmalara
rastlanılmıştır (İTB raporu, 2015). Tüm
bölgede özellikle duvar ve T destek sistemi
ile tesis edilmiş bağlarda kış ve yaz
budamalarının, yaprak alma işlemlerinin
hatalı yapılmasından dolayı salkımlarda
güneş yanıklığı ve yükün çok olduğu
bağlarda uç kuruması ve beslenme
eksiklikleri gözlenmiştir.
Tablo 5: 2015-16 Sezonu Ege Bölgesi Çekirdeksiz Kuru Üzüm Rekolte Tahmini
2014-2015
Bölgeler
Bağ alanı
(dekar)
Verim
(kg/da)
2015-2016
Üretim
(ton)
Bağ alanı
(dekar)
Verim
(kg/da)
Üretim
(ton)
30.450
352
10.718
30.450
9.388
Menemen
28.750
200
5.750
28.750
3.450
Kemalpaşa
7.900
300
2.370
7.900
2.196
Torbalı
85.638
355
30.401
87.000
17.302
Manisa
85.585
465
39.797
89.963
14.304
Saruhanlı
76.800
385
29.568
77.500
15.979
Turgutlu
50.000
418
20.900
50.000
16.137
Ahmetli
23.200
544
12.621
23.200
7.915
Gölmarmara
18.000
500
9.000
18.500
3.497
Akhisar
108.215
490
50.374
113.350
38.065
Salihli (1)
182.500
520
61.685
182.500
44.019
Alaşehir (2)
81.523
688
28.044
87.588
14.983
Sarıgöl (3)
31.700
640
8.115
31.700
3.728
Buldan (4)
123.000
174
14.981
123.350
2.245
Çal (5)
9.940
174
1.211
9.940
181
Bekilli (6)
40.358
326
2.631
38.717
2.721
Denizli (Diğer) (7)
983.559
328.167 1.000.408
196.109
TOPLAM
Bağ
alanları
2014/15
sezonun
2013
yılı
TÜİK
verilerinden,
2015/16
sezonunda
ise
2014
yılı
TÜİK
Not 1:
verilerinden alınmıştır.
NOT 2: Verim miktarları dekar başına kuru üzüm verim miktarını göstermektedir. Sofralığa ürün ayrılan bölgelerde dekara
verim sofralık üzüm miktarı düşüldükten sonra hesaplanmıştır.
NOT 3: Heyetin programında yer almayan Kemalpaşa, Torbalı ve Denizli (Diğer) ilçelerine ait veriler ilgili İl ve İlçe
Müdürlüklerinden Temin edilmiştir.
(1) 2014/15 ve 2015/16 sezonlarında toplam çekirdeksiz üzümün % 5'i yaş üzüm olarak değerlendirileceği tespit edilmiştir.
(2) Toplam çekirdeksiz üzümün 2014/15 sezonunda %35'i, 2015/16 sezonunda ise %40'ı yaş üzüm yaş üzüm olarak
değerlendirileceği tespit edilmiştir.
(3) Toplam çekirdeksiz üzümün 20

Benzer belgeler