Dünden Bugüne Türk Kadını

Transkript

Dünden Bugüne Türk Kadını
SAYI: 03 • NİSAN 2015 • www.arimezunlari.org.tr
Röportaj
“Sesime Ses Ver”
sergisi ile
Başarılı seramik
sanatçısı mezunumuz...
Betül Demir Karakaya
Sorumluluklarımız
10. yılında “Eğitim İçin Elele” projesi
Tohum Otizm Vakfı
NİSAN: Otizm Farkındalık Ayı
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği
“Gölge Meclis: Her Adımda,
Her Kararda!”
Biyografi
Zeynep Karamustafa
DOSYA HABER
“Dünden
Bugüne
Türk Kadını”
“Bir daha dünyaya gelsem, yine bu işi yapardım”
ISSN: 2148-9106
15 Haziran’da Tatil Arıda Başlıyor
Etkinliklerimiz
Yüzme, Tenis, Basketbol, Binicilik, Bisiklet Eğitimi, Okçuluk, Futbol, Voleybol, Oryantiring, Jimnastik, Step, Pilates,
Masa Tenisi, Yaratıcı Sanatlar, Bilgisayar, Enjoyable English, Satranç, Eğitsel Oyun, Müzik, Resim, Sinema, Dans,
Yarışmalar, Piknikler ve Dönem Sonu Partileri
AYRICA
2-6 yaş grubu çocuklar için yaz tatili süresince açıktır.
Çukurambar Mah. Öğretmenler Cad. No: 16/A (Çankaya Üniversitesi Balgat kampüsü Yanı) 06530 Çankaya / ANKARA
Tel: 0.312 286 85 85 / 1145 - 1152 - 1109
/ariokullari
/AriOkullari
/ariokullari
www.ariokullari.k12.tr
Veysel Onur 1995 Mezunu
Ali Güleç 1996 Mezunu
içindekiler
10
OLMADI
Bİ’ÇAY
İÇERİZ…
18
YAŞAMIN
KAYNAĞI: SU
38
36
22
SPOR
MERKEZLERİ
BU YAZI
İLKBAHAR’I
ANLATACAKTI...
AMA DAYANAMADI
YÜREĞİM…
42
TÜRKİYE’DE
TEKSTİL
SEKTÖRÜ
DÜNDEN BUGÜNE
TÜRK KADINI
sayı
Haber Koordinatörü:
03
Cihan Aydos
Reklam Satış Sorumlusu:
Duygu Akın
Yayın Sahibi:
Arı Eğitim Öğretim Tesisleri
Sanayi Ticaret A.Ş adına Sıtkı ALP
Genel Yayın Yönetmeni:
Ali Güleç
Sorumlu Yazı İşleri:
Gamze Selin Coşkun
Editör:
Seda Tarman
26
KONUTLARIN
YENİDEN
TANIMLANMASI
Hukuk Danışmanı:
Coşkun Samancı
Finans Sorumlusu:
Nurullah Çelebi
Yayın Türü:
Süreli Yayın - 3 Aylık
Dijital Yayın:
Deha Çaman
Katkıda Bulunanlar:
Onur Bayer, Anıl Bayer, Elif Koca, Duygu Akın,
Coşkun Samancı, Burcu Belen, Gürhan Kara,
Burcu Aksongur, Deniz Kutlu, Nurullah Çelebi,
Gül Toker, Baran Uslu, Zeynep Karamustafa,
Aslı Karaboğa Cömertpay, Gökşen Şen Aydoğar,
Keiko Belir Yarar, Betül Demir Karakaya,
Mehmet Dündar ve Barış Çetin Yılmaz
Dağıtım:
Yöntem Kurye
Dergi ve Kapak Tasarım:
Turuncu Creative
Baskı:
Turuncu Creative
İşçi Blokları Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad.
No: 61/214 Balgat - ANKARA
Tel: +90 312 285 70 20
www.turuncucreative.com
46
AİLENİN
KORUNMASI VE
KADINA KARŞI
ŞİDDETİN
ÖNLENMESİNE
DAİR KANUN
Basım Tarihi:
Nisan 2015
Yönetim Yeri:
Öğretmenler Caddesi Çukurambar Mah.
16/A 100. Yıl - ANKARA
Tel: +90 312 286 85 85
Fax:+90 312 286 85 94
Okur önerileri ve yorumlar için:
[email protected]
Türkçe dilbilgisi yazım kuralları
Turuncu Creative tarafından
uygulanmıştır.
30
28
34
BİR ÜLKE
DÜŞÜNÜN…
52
50
UÇAN SÜPÜRGE
KADIN İLETİŞİM VE
ARAŞTIRMA
DERNEĞİ
GELİR VERGİSİ
BEYANNAMESİNDE
ÖZEL GİDERLERİN
İNDİRİMİ
68
72
SESİME SES VER…
VİYANA’NIN TADINDA
KAFELERİ…
TOHUM
OTİZM VAKFI
62
İÇ GÜVENLİK
PAKETİYLE BİZİ
BEKLEYENLER...
64
Kadınlar hayatlarını ilgilendiren kararlar hakkında söz
söylüyor, yerelde kararlara katılıyor. Gölge Meclisler
daha duyarlı, daha katılımcı yönetimlerin önünü açıyor.
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği
[email protected] www.ucansupurge.org
+90 (312) 427 00 20
58
54
HİÇBİR SINAVDAN
KORKMUYORUM!
Gölgeni İzle: Yerel Siyasete Kadın Katılımı için Gölge Meclisler
HER ADIMDA, HER KARARDA!
SAĞLIKLI VE
MUTLU ÇOCUK...
ANNELER GÜNÜNDE, İNGİLTERE; İNGİLİZCE
EMEK VEREN TÜM
ÖĞRENMEK İÇİN
“ANNELER” İÇİN…
EN DOĞRU ADRES…
BEN “DUYUP”
DA GELDİM…
70
76
KUAFÖRDE
HAYATTA
KALMA
YÖNTEMLERİ
82 84
LİSE KÜTÜPHANE VE
MULTİMEDYA MERKEZİ
EĞİTİM İÇİN
ELELE
BAŞKANIN
MESAJI
[email protected]
Sevgili Arı Okulları Mezunu Kıymetli Dostlarım;
İletişimimiz içerisinde oldukça güçlü yeri olan dergimiz Bee Life, sosyal yaşantımızda yer tutmaya başladı. Mezunlarımız dışında da dağıtımı gerçekleşen mekanlarda dergimiz ile karşılaşmak büyük övünç kaynağı. Türkiye’nin güzide yaşam alanlarında bulunan dergimizin, edindiğimiz bilgiler neticesinde mezunlarımız tarafından
okunuyor olduğunu bilmek de heyecan verici. Dergimizi ARIMED üyelerinin evlerinde ya da işyerlerinde gören
ve aynı okuldan mezun olduklarını fark eden diğer mezunlarımız bu vesile geçmişi hatırlayıp, birçok yanşanmışlıkları bizlere aktardılar.
Derneğimiz, yönetim kurulumuzun hedeflemiş olduğu farkındalığı yakalamıştır. Okulumuz lise 1993 ve 1994
mezunlarımızın geçen senelerde mezuniyetlerinin 20. yılı anısına yaptıkları baloyu, bu sene 1995 mezunu dostlarımız gerçekleştirecekler. İstanbul’da bulunan mezunlarımız güzel bir organizasyonla bir araya gelmiş ve bundan sonraki buluşmaların öncülüğünü yapmışlardır. Bu çalışmaları yapan ve organizasyonlara katılan dostlarıma
teşekkürü borç biliyor ve derneğimizin her daim yanlarında olduğunu bu yazım vesilesi ile iletmek istiyorum.
Yakın zaman dilimi içerisinde mezunlarımızın sanatsal çalışmalarının duyurularını yapıp, faaliyetlerine üyelerimizin katılımlarını sağlamaya çalıştık. Türk Sanat Müziği topluluğu oluşturma fikri gelişti. Bu konuda çalışma
zemininin oluşumuna katkı sağlamaya çalışıyoruz. Aynı meslek gurubundan mezunlarımızın birbiriyle tanışmalarına fırsat verecek faaliyetlerimizi de yakın zamanda duyurmayı ümit ediyorum. Üye sayımız arttıkça
inanın çok seviniyorum, bunun en önemli sebebi dernek çalışmalarının mezunlar tarafından teveccüh görmesi
duygusu. Derneğimize üye olabilmenin zor şartları ya da ciddi mali yükümlülükleri yok. Birçok faaliyetimizi
okulumuzun katkılarıyla, yönetim kurulu üyelerimiz ve mezun üyelerimizin girişimleriyle gerçekleştirebiliyoruz.
Derneğimizde tüzüğü gereği onbin kişinin üzerinde mezun, öğretmen ve çalışan sayısına ulaşma imkânımız
mevcut. Kuruluşunda ilk etapta ulaşmayı planladığımız üye sayısı olan bin rakamını yakalamaya çok az kaldığını
söylemekten mutluluk duyduğumu ve elbette ulaşmamız gereken daha çok sayıda dostumuz olduğunu söylemek durumundayım. Hedeflerimize ulaşmada yardımcı olacak, daha fazla hız getirecek, oluşan sinerjiyi daha
da yükseltecek olanlar bizleriz. Mezunlar derneği çatısı altında buluşmaya tüm mezunlarımızı davet ediyorum.
Okulumuz kampüsünde bulunan Mezunlar Derneğimizin ofisine tüm mezunlarımızı bekliyoruz. Burada dernekle ilgili tüm işlemlerinizi gerçekleştirebilir, talep ve görüşlerinizi iletebilirsiniz. Bu vesile ile okulumuz yönetimini
ve öğrencilerini akademik, spor, kültür ve sanat alanlarında kazandıkları ulusal ve uluslar arası başarılarından
dolayı tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum.
Ali GÜLEÇ
Arı Okulları Mezunlar Derneği Başkanı
08 09
EDİTÖR
EDITOR
[email protected]
Bee Life ekibi olarak, gelecek nesillere bırakacağımız yaşanabilir
bir ülke için sosyal sorumluluklarımıza, çevre sorunlarımıza,
bilinçsizce ve hızla tüketilen doğal kaynaklarımıza, eğitim
ve sağlık sorunlarımıza olan farkındalığı arttırmak için
her sayımızda Türkiye çapındaki sivil toplum örgütlerine
(STK), derneklere ve kurumsal sosyal sorumluluk (KSS)
projelerine yer vermeye çalışıyoruz. Geçen sayımızda LÖSEV
ile başladığımız desteklerimize, bu sayıda da nisan ayının
otizm farkındalık ayı olması nedeniyle Tohum Otizm Vakfı
ve Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği ile
devam ediyoruz. Ayrıca bu sene kurumsal sosyal sorumluluk
projelerimizden biri olan ve 10. yılını büyük bir gururla
yaşadığım, Arı Mezunlar Derneğinin de son yıllarda destek
verdiği “Eğitim İçin Elele” 2015 kampanyasını da detaylı bir
şekilde tanıtıyoruz. Amacımız 23 Nisanlar da çocukları, 19
Mayıslar da gençleri mutlu etmek…
Kaliteli zamanlarından ayırarak dergimize yazı gönderen
değerli mezunlarımıza kısaca teşekkür etmek benim için çok
önemli. Ocak sayımızda “Doku” kitabı ile bizlerle birlikte olan
Burcu Seçmeer’e, oyuncu Zeynep Koltuk’a, Yard. Doç.Dr.
Ceren Oktar’a, Okutman Çağrı Erişen’e, A. Uygar Kılınç’a,
her zaman bizimle olan modern Evliya Çelebi Gürhan Kara’ya,
Uzm. Dr. Burcu Belen’e, Diyetisyen Kübra Kara’ya, yazar Anıl
Bayer’e, Av. Coşkun Samancı’ya, Psikolog Burcu Aksongur’a,
Beden Eğitimi ve Spor Uzmanı Deniz Kutlu’ya, tüm Bee Life
ekibi ve ARIMED Yönetim Kurulu adına sonsuz teşekkürler.
Katkılarınızla dergimiz daha nitelikli ve donanımlı sayılarla
mezunlarımıza ulaşıyor. Yılda dört kere yayınlayacağımız
dergimizi www.arimezunlari.org.tr adresinden de takip
edebilir, yazılarınızla bizlere destek verebilirsiniz.
Üçüncü sayımızda sizlere bir dosya haberi hazırladık, “Dünden
Bu Güne Türk Kadını”. Cumhuriyet öncesinde ve 1926’dan
itibaren Ulu Önderimiz Atatürk’ün devrimleri sayesinde Türk
kadını güçlü ve sağlam temeller üzerinde toplumumuzda
yerini almıştır. Tarihimizdeki başarılı ve değerli kadınlarımızı
elimizden geldiğince hatırlayarak, zor zamanlardaki başarıları
ile bir kez daha gururlandık. Keyifle okumanız dileğiyle…
Geçen aylarda dikkatimi çeken bir detayı sizlerle paylaşmak
istiyorum, klasik müzik dergisi Andante 100. sayısına ulaşıp,
dalya dedi. Ülkemizde sektörel dergilerin ayakta kalma
mücadelesini hepimiz tahmin edebiliyoruz. Bu nedenle
Andante Dergisi’nin yaşadığı haklı gurur büyük bir alkışı hak
ediyor. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk müzik dergisi Orkestra
50. yılını tamamladı ve değerli müzisyen Panayot Abacı’nın
emsalsiz azmi ile yoluna hızla devam ediyor. Müzik severlerin
bu dergileri desteklediğine eminim. Müziğe yeni başlayanlara
da şiddetle tavsiye ederim.
“Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür, hayal gücü ise
her yere”, Albert Einstein. Biraz hayal kurmanın kimseye zararı
olmaz. Bee Life olarak, darısı başımıza diyelim. Gelecekteki
kutlamalarımızda hep beraber olmak dileğiyle…
Sevgiyle kalın.
The purpose of the Bee Life Magazine team is to leave a livable
country to future generations. With this aim, every issue we
are trying to give place to variety of organizations and projects
in Turkey for raising awareness to social responsibilities,
environmental problems, natural resources which are
unconsciously and quickly consumed and educational
and health problems. It is very important for me to thank
our graduates, who are sending texts to our magazine by
separating their valuable time. We are reaching more qualified
and equipped numbers of issues with your contribution to our
magazine. At the third issue, we have prepared a news file to
you “Turkish Women; From Past to Present”. I hope you enjoy
reading... In our country, trade magazines are struggling to
stay afloat. Dreams do not hurt anyone. We hope from heart
that we could see our hundredth edition. We always wish to be
together with our future celebrations...
Stay with love...
Seda TARMAN
ARIMED Genel Sekreteri
ARIMED Secretary General
www.arimezunlari.org.tr
3. sayımızla herkese merhaba,
OLMADI Bİ’ÇAY İÇERİZ…
“Bir daha dünyaya gelsem, yine bu işi yapardım. Her türlü çilesine,
zorluğuna rağmen!” Zeynep Karamustafa 2000 mezunu…
Z
eynep Karamustafa,11.12.1983 tarihinde Ankara’da doğdu. İlk,
orta ve lise öğrenimini Arı Okullarında tamamladı. 2000 yılında Arı
Fen Lisesi mezuniyetinin ardından Gazi Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne
girdi. Henüz üniversite öğrenimini tamamlamadan habercilik hayatına
başladı. 2004 yılında felsefe bölümünü bitiren mezunumuz, iş yaşamına
İstanbul’da Cnnturk televizyonunda başarılı bir muhabir olarak devam
etmekte…
Zeynep KARAMUSTAFA
2000 Mezunu
BIYOGRAFI
10 11
Böyle bir girişin ardından mesleğin özüne
gelelim. Hatta başlangıcına... Emin olun
o sıkıcı hikayelerden birisini anlatmayacağım size. Çünkü son günlerin moda deyimi ile bu mesleğin “fıtratında” sıkıcılık
yok! Aksine her günü, her olayı, her anı
adrenalin dolu! Neden mi? Aslında cevabı basit. İster gündemi değiştirecek, günlerce manşetlerden inmeyecek bir konu,
isterse sadece toplumun bir kesimini ya
da bir şehrini ilgilendiren bir başlık. Öyle
ya da böyle “ilk bilen” hep siz oluyorsunuz. Bu yazıyı okuyorsanız şu an belki bu
son yazdığım pek çekici gelmemiş olabilir. Ama bir kere o “önceliğin” farkına
varmaya görün, devamı öyle bir çekici
geliyor ki!
Tabii tüm bunları bu kadar yıllık bir mesleki geçmiş üzerine söyleyebiliyorum.
Ama mesleğin ilk yıllarının hatta ilk aylarının pek de çekilebilir olduğunu söyleyemeyeceğim!
Bu meslekte yeni iseniz baştan peşinen
kabul etmeniz gereken şartlar var.
1-herkesin her işine koşmak
2- çay taşımak (!)
3-fazla heveslenip sonra bir anda olmayacağını görmek
4- belli bir süre çömez muamelesi görmek
5- uzun bir süre para almadan çalışmak
Acı ama gerçek. İnanın bu aşamalardan
sonrası pek güzel oluyor :)
Yıl 2002... Gazi üniversitesi felsefe bölümüne gireli dolu dolu 2 sene olmuş.
Bölüm güzel olmasına güzel ama ortaokuldan bu yana yaptığım şeyi inatla devam ettiriyorum. Özellikle pazartesi akşamları ana haber bültenlerini izledikten
sonra elime bir kalem ya da tarak alıp,
onu mikrofon gibi kullanmak suretiyle
ayna karşısına geçip, kamera karşısındaki muhabirmişim gibi canlı yayında bakanlar kurulu anlatıyorum. Tabii az önce
izlediğim ekrandaki muhabirin söylediklerinden elimdeki kâğıda hızlıca aldığım
notlardan ezberleyebildiğim kadarı ile
(!) bana göre son derece ciddi yaptığım
ayna karşısındaki canlı yayınlar en çok ev
halkını güldürürdü. Ben ısrarla “Bakanlar Kurulunda Avrupa Birliği ile ilişkiler,
ekonomi gündeme geldi derken, içerden
kahkaha sesleri yükselirdi.
Baktım muhabirlik bende ciddi anlamda bir saplantı, akşamları aristoteles ,
schopenhauer çalışmak yerine ülke gündemini takip eder olmuşum, bir yerden
başlamak gerek dedim. O dönem çukurambarda oturuyorduk. Evimize en yakın
kanal Atv idi. Tesadüf bu ya bizim evde
de hep Atv ana haber bülteni izlenirdi.
Haber bitimlerinde hep ekranın altında
yazan muhabir kameraman isimlerine
bakardım. Aklımda kalanlar vardı. Özellikle onların haberlerini daha büyük dikkatle takip ederdim.
Bir sabah evden üniversiteye gidiyorum
diye çıktım. Ama rotam kampüs değil,
Atv oldu. Oldu olmasına ama kimseyi
tanımıyordum. Ve bu kanal girişindeki
güvenlikler tarafından büyük sorun demekti. Tabii ki bunu kanalın önüne gidince öğrendim! Kendime güvenim tam ya,
elimi kolumu sallaya sallaya Atvnin kapısından girmeye kalktım.. Tabii hemen
güvenlik geldi yanıma.
- kime gelmiştiniz?
- kimseye gelmedim, ben staj yapmaya
geldim.
- öyle her staj yapmaya geleni içeriye almıyoruz!
Bu cevap beni yıktı! Sandığım kadar kolay değilmiş! Ne yapayım kanaldan çıktım hemen binanın karşısında bulunan
www.arimezunlari.org.tr
Yazının içeriği ve başlığı arasında ne alaka var demeyin. Öyle de bir var ki! Eğer
mesleğiniz gazetecilik ise sudan daha çok
çay tüketiyorsunuz! İş erken mi bitti?
Randevu oraya gitmenize rağmen iptal
mi oldu? Ya da o gün yapmanız gereken
iki iş arasında azıcık bir zaman mı var?
işte tüm bu ihtimaller dahilinde ekip arkadaşınız ile aranızda en sık geçen cümle
bu oluyor: olmadı bi’çay içeriz :) en azından 13 yıllık muhabirlik hayatım boyunca böyle oldu hep, bundan sonra değişir
mi? Bu cümle kalıbının yerini bir başka
kalıp alır mı? Sanmam!
Atv ‘ye gittim. Ankara temsilcisi Muratİde ile yaklaşık 5 dakika sürdü görüşmemiz. Özetle “ madem bir haftadır buraya
gelip bekliyorsun, madem staj yapmayı bu kadar istiyorsun
yarın sabah 9’da gel staja başla” dedi !!
Ve o gün itibariyle mesleğin içindeyim. İyi ki diyorum, iyi ki
bu işi yapıyorum, iyi ki günlerce kovaladım, peşini bırakmadım. :)
banka gittim oturdum. Ne yapacağımı bildiğimden değil,
tamamen bilmediğimden! O gün akşam 5 e kadar oturdum.
Kimse ilgilenmedi benimle. Çok muhabir ve kameraman
gördüm habere gidiyorlardı. İzledim, hayal kurdum. Ve bu
tempo tam 7 gün sürdü. Her sabah evden okula diye çıktım
Atv’ye gittim. Tam hatırlamıyorum ama sanırım 5. gündü.
Beni ilk gün içeri almayan güvenlik görevlisi yanıma geldi.
- sen neden hergün geliyorsun buraya?
- söyledim ya staj yapmak istiyorum
- hava soğuk, üzülüyoruz sana. Haber merkezine söyleyeceğiz, senin durumunu anlatacağız.
Bende bir mutluluk ki sormayın :) aradan 15 dakika geçti
geçmedi biri geldi yanıma. Meğer haber merkezinin sekreteriymiş.
- duyduk ki bir süredir gelip staj yapmak için bekliyormuşsun.
- evet
- e hadi yukarı gel haber müdürümüz seninle görüşmek istiyor.
O an yaşadığım mutluluğu anlatacak kelime yok sanırım!
Çıktık 2. Kata, haber müdürü o dönem Haluk Parlakdemir’di.
10 dakika sürdü görüşmemiz. Neden geldiğimi ne yapmak
istediğimi sordu. Anlattım kendimce. Bir soru hariç çok detay hatırlamıyorum.
Görüşmenin sonunda “ bu sektörde tanıdığın var mı? “ dedi.
“Yok” dedim. O an tüm heyecanım bitti. “ Biz seni ararız!”
dedi.
Eve gittim. Herhalde ilk kez o akşam ana haber bülteni izlemedim!
2–3 gün sonra telefonum çaldı. Üniversitede dersteydim.
Çıktım telefonu açtım. O sekreter arıyordu. “ Ankara temsilcimiz 1 saat içinde seninle görüşmek istiyor” dedi.
Durur muyum? Eteklerimde çalan zillerle taksiye bindim.
2 yıl süren stajyerlik dönemimde başıma gelmeyen kalmadı!
Çay da taşıdım kaset de! Hatta canlı yayın aracının kablolarını
bile topladım! Evet zaman zaman “ ben ne yapıyorum, o kadar
okudum, kablo toplamak için mi “ diye kendime çok sordum.
Ama hayal bu ya. Muhabir olmak! Vazgeçmedim! Yazımın
başında saydığım 5 maddeyi tek tek yaşadım anlayacağınız!
İki yıllık stajın ardından Atv tarihinde bir ilk başıma geldi.
Bir stajyer ilk kez transfer oldu. Hem de Kanal D’ye! Hem
de kadrolu yani maaşlı bir çalışandım artık! Demek ki resmi
olarak staj dönemim bitmişti. Yani artık muhabirdim!
Zorlu başladığım meslek hayatım zorluklarla devam etti. E
tabii yaşadığınız ülke Türkiye ise, her gün gündem değişiyor!
Ve siz her an her konuya hakim olmak zorundasınız. Belki
de bu işin en zor kısımlarından birisi de bu. Çok okumak,
her konuya her gelişmeye anında hakim olmak. Örneğin, siz
bir doktor ile röportaj yaparken telefonunuz bir anda çalıyor
ve müdürünüz “ çabuk o röportajı bitir taksime geç, bomba
patladı “ diyebiliyor. Konuya hakim olabilmek ve “ilk bilen
siz olun” ilkesini gerçekleştirmek için çok çaba, çok dikkat
gerek! Patlama ile ilgili araştırma vaktiniz ise iki nokta arasında gideceğiniz yol kadar sadece!
Olay yerine vardığınız an canlı yayın yapıp sizi izleyenlere
doğru bilgi vermek zorundasınız! Ve vereceğiniz en ufak bir
yanlış bilgi nedeni ile işinizden olabilirsiniz! Bu en büyük
tehlike. Söylenen her kelimeye dikkat etmek gerek. Adı üstünde “ canlı yayın = canlı bomba” her an herşey olabilir!
Adrenalin derken tam da bundan bahsediyordum işte! Zor
mu? Evet! Peki zevkli mi? Evet!
En başlarda işkence gibi gelse de “ben bu işi kıvıramayacağım” deseniz de, mutlaka oluyor zamanla! Ne demişler: zaman neyin ilacı değil ki!
Ve eğer bu mesleği seçmek isteyenleriniz varsa öğrenmeniz
gereken ilk kurallardan birisi “objektif olmak” gazeteci taraf
tutmaz! Gördüğünü anlatır! Okurken kolay gelebilir ama
uygulaması zor. Hiç sevmediğiniz birisinin tüm sözlerini canlı yayında anlatmak, ona soru sormak bazen gerçekten tam
bir işkence olabiliyor. Ama mesleğin tüm renkleri de böyle
anlarda ortaya çıkıyor. Kendi kendinizle savaş veriyorsunuz
önce. “Ya, x kişi bunu söyledi, hiç katılmıyorum hatta saçmalıyor” diye düşünseniz bile canlı yayında noktası virgülüne dokunmadan sizin de aynılarını söylemeniz gerek!
BIYOGRAFI
12 13
Kanal D’yi peşi sıra Kanal 24, Habertürk
ve bugünkü kanalım olan CNNTURK takip etti. Cnntürk’de 5. yılım dolmak üzere. Klişe olacak ama öyle.” Gerçekten bir
aile “ gibiyiz. Futbol gibi düşünün. Devre aralarında transfer dönemleri oluyor.
Genelde eylülde. Başka kanallardan iş
teklifleri geliyor. Değerlendiriyorsunuz.
Sonra yeni bir işyeri yeni mesai arkadaşları. Ama çalışma saatleri o kadar belirsiz
ve uzun ki, bir süreden sonra ailenizden
daha çok mesai arkadaşlarınızı görür oluyorsunuz. Haliyle aile gibi olmak kaçınılmaz oluyor!
Mesai saatleri belirsiz demişken, başıma gelmiş bir örnek; Bir gece 02.40ta
telefonum çaldı. Haber müdürüm telefonun diğer ucunda. “ şirketten araba
gönderdim evinin önüne gelmek üzere.
Isparta’da uçak düştü, hemen yola çık!”
Tamam ama uçak nasıl düştü? Kaç gün
kalıcam? Vs vs. hiçbir soruyu soramadan
telefon kapandı. Sonuç bir sırt çantası
ile gittiğim Isparta’dan 8 gün sonra döndüm!
Yaşadığınız gördüğünüz olayların bir parçası haline geliyorsunuz bir süre sonra.
Yakın geçmişe gideyim.
Van depremi. Tarih Ekim 2011. Kandilli
rasathanesine göre 6,7, Amerika’ya göre
7,2 büyüklüğünde ve hemen ardından
10 Kasımda bir deprem daha. Aynı yerde. Yola çıktık. Gittiğimizde gördüğümüz
manzara içler acısıydı. Doğunun dondurucu soğuğunda evsiz kalan, yakınlarını
enkazın başında bekleyen yüzlerce kişi.
Çaresizlik… Ve siz gördüğünüzü anlatmak zorundasınız. Mikrofonu aldım elime. Enkazın başındayım. Tam konuşmaya, gördüklerimi anlatmaya başladım.
Enkazın üstündeki AFAD ekipleri bağırdı.
“ SESSİZLİK! “ diye. Sonrası o tanıdık,
bildik soru... “SESİMİ DUYAN VAR MI?”
Yayın sırasında ben de sustum. Ve enkazın altından bir ses yükseldi. Çığlık... 10
dakika sonra yıkılmış duvarların, katların
arasından bir kadın çıkartıldı. 24 saatin
ardından canlıydı! Kadının enkaz altındaki sesini duyduğumuz an yayına devam
ettim. Ve o çıkartılana kadar da anlatmayı sürdürdüm. Kadını gün ışığında gördüğümde yayında tutamadım kendimi
ağladım. Daha doğal ne olabilir ki! Muhabirsiniz ama insansınız en başta.” Hayata tutundu” diye bağıra bağıra, ağlaya
ağlaya yayın yaptım!
Yakın geçmişten bir örnek daha. Soma’daki maden göçüğü. 301 can gitti
yerin yüzlerce metre altında. Ben yine
enkaz başında. Ambulanslar maden kapısında. Cansız çıkartılan bedenleri almak
için. Canlı yayında çıkan cansız bedenleri saymak zorunda kaldım. Bir yanda
çığlıklar feryatlar, diğer yanda yapılmak
zorunda olan yayın.
Hep kötü anılar olacak değil ya! Bu mesleğin güzel tarafları inanın daha çok. Ankara’da Bakanlar Kurulu, canlı yayınında
kendimi tutamadım ve hapşurdum! Hem
de cümlemin orta yerinde! Ne mi oldu?
Spiker “ Çok yaşa Zeynep” dedi, karşılıklı
güldük! Bakanlar Kurulu’nun terör gündemine kaldığım yerden devam ettim.
Canlı yayınlarda hemen arkamdan el sallayarak geçenlerden tutun, telefon ile
konuşanlara hatta dans edenlere kadar!
Anlatmakla bitmez sanırım! O an sinirlenseniz bile, aradan geçen yarım saat
sonra kendinizi duruma güler buluyorsunuz. :)
Demiştim ya adı üstünde canlı yayın =
canlı bomba!
Meslek aşkı diye bir gerçek olduğu kesin.
İstanbul’da Kanal 24’te çalışıyorum. Altınşehir’de gecekondu yıkımı var. Sabah
toplantıda konuşuldu. Haber müdürüm
“o işle sen ilgilen” dedi. Tamam dedim.
Kameramanım ile çıktık yola. O kadar
gergin bir ortam vardı ki. Bir yanda evleri
yıkılan gecekondu sakinleri, diğer tarafta
tomaları, biber gazları ile bekleyen polisler. Tabii ateş ve barut yan yana durmadı.
Ortalık bir anda savaş alanına döndü. Kameraman arkadaşım ile olayların arasın-
www.arimezunlari.org.tr
İşin teknik yanından çok bahsettim biliyorum. Kaldığım yerden devam ediyorum.
da kaldık.. Bir okulun bahçesine gaz bombası attılar, biz de
bahçenin ortasındayız. Biber gazından göz gözü görmüyor.
Kaçmaya çalışırken sis bulutunun içinden, bir anda ensemde
bir ağırlık hissetim. Ne olduğunu o anda çok anlayamadım,
koşmaya çalıştım. Bir anda kameramanımın bağırdığını duydum. O tarafa döndüğümde yüzü maskeli iki kişinin kameraya taşla vurduğunu, kameramanı da tekmelediğini gördüm.
Bizi gören başka kanallardaki arkadaşlarımız imdadımıza
koştu hemen. Sonuç. Ambulansta yapılan ilk müdahale. Benim enseme birisi vurmuş, kameramanın da ayak bileği çatlamıştı. Tabii tüm bu olaylar diğer kanallarda canlı yayında.
Annem o anda televizyonu izliyor ve “muhabir Zeynep Karamustafa yaralandı” cümlesini duyuyor. Hemen kanalı arıyor,
haber müdürünü bağlatıp “kızım iyi mi?” diye soruyor. Tabii
o dakikaya kadar bizim müdür çoktan aramış bizi.” Hemen
oradan ayrılın hastaneye gidin” demiş. Ama biz ne yaptık?
“Hayır, buradan ayrılmayacağız” dedik! Yani sözün özü, bu
meslek öyle bir hastalık ki damarınıza girdiği andan itibaren
çıkmıyor bir daha!
gururla! Siyaset gündeminde farklı bir haber oldu diye çok
mutlu oldum! O dönem rahmetli Mehmet Ali Birand sunuyordu Kanal D ana haber bültenini. Hiç unutmam. Haber
bittikten sonra alkışlamış, “Zeynep’in ve terzinin ellerine
sağlık” demişti :)
Unutamadığım son bir anı daha. Ankara yıllarım. Türkiye’nin
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel rejime girmiş. Bildiğiniz diyet yani. Son dönemde çok kilo aldığı için. Röportaja
gittim meşhur Güniz sokaktaki evine. Tabii adettendir, röportaj öncesi oturduk sohbet ettik. Klasik sorular ardı ardına
geldi.”Sen nerelisin, kaç yaşındasın” bunun gibi birçoğu. Tabii karşımda bir dönemin cumhurbaşkanı var. Rahat olmak
ne mümkün! Tüm kelimeleri cımbız ile seçerek cevap veriyorum. Orduluyum. 25 yaşındayım. Ve bir sürü daha cevap.
Neyse, sonunda kamera kayda girdi, röportajı bitirdik. Çok
da güzel haber oldu. Ankara’nın o sıkıcı gri gündeminde eski
cumhurbaşkanı Demirel rejime girmiş. Eski bol kıyafetlerini
ve terziye daralttığı yeni kıyafetlerini gösteriyor büyük bir
Şok şok şok!
Demirel röportajının üstünden neredeyse 1 yıl geçti.
“Demirel bugün bir konferansa katılacak Zeynep sen bak”
dedi haber müdürüm.”Tamam abi” dedim çıktım. Konferans
bittikten sonra gazeteciler olarak bekliyoruz salonun çıkışında. Hatırlamıyorum ama Demirel’e o sıralar gündemi meşgul eden bir konu ile ilgili soru soracağız. Ve kapıdan göründü eski cumhurbaşkanı. Tam soru soracağız, iyice yaklaştı.
Göz göze geldik. Ve şok!
- Zeynep kızım nasılsın??!!!! (( o an nefesim kesildi !))
- iyiyim sayın cumhurbaşkanım. Siz nasılsınız?
- ben gayet iyiyim, kilo vermeye devam ediyorum. Onu
bunu bırak gittin mi memleketin Ordu’ya bakalım?
Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı Demirel adımı
unutmadığı gibi memleketimi soruyor!
Yani diyeceğim o ki, mesleğin belki de en güzel yanlarından
birisi bu. Herkesin görmek için saatlerce beklediği isimleri
tanıyorsunuz. Hatta ve hatta ona soracağınız bir soru ile ülke
gündemini değiştirebiliyorsunuz! Kontrol tamamen sizde
yani!
Ve son anı. En yakın geçmişten. IŞİD tehdidi. Şanlıurfa’nın
hemen yanında bulunan Kobani. Savaşın başladığı ilk günlerden itibaren bölgedeydim. Sınırda, sıfır noktasında. Yani
Kobani ile aramda sadece 200 metre var. Yayınlar yapıyoruz.
BIYOGRAFI
14 15
Bir yandan koalisyon uçakları IŞİD hedeflerini bombalıyor, diğer taraftan IŞİD canlı
bombalar ve havan topları ile saldırıyor. Röportajları, canlı yayınları bitirdik tam canlı
yayın aracımızda çay demledik ki, kulağımızın dibinde bir patlama sesi! Ve ardından
gelen “ vızzz vııızz” diye yankılanan sesler. Bir anda askerin sesi ile irkildik! “HERKES
YERE YATSIN SİPER ALSIN!” Hani, hayatınız film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçer derler ya, o oldu işte! Meğer o an gerçekmiş! Ölüyoruz herhalde dedim buraya
kadarmış! Meğer 100 metre ötemize havan topu düşmüş! Araçların camları patladı,
birkaç asker hafif yaralandı şarapneller yüzünden kırılan cam parçaları nedeni ile.
Anında canlı yayına geçtik! Sanırım meslek hayatım boyunca yaptığım yayınlarda en
çok sesim o yayında titredi! Şansa yaşıyoruz dedim yayında da zaten!
Aile kısmına hiç girmiyorum. Tabii ki herkes panik ama beni yayında gördükten sonra
sakinleştiler!
Aradan 2 ay geçti. Kobani’ye girebildik kameraman arkadaşım ile. Manzara korkunçtu. 9 şiddetinde bir deprem olmuş gibi. Taş taş üstünde kalmamış bir şehir. Yıkık
dökük binalar. Sokakta gezen YPG ve Özgür Suriye Ordusu militanları. Film platosu
gibiydi. O kadar zaman sınırın Türkiye tarafından “Kobani ateş altında” diye yaptığımız yayınların ardından olay mahalline girebilmiştik. Kobani’den yaptığımız yayınların yanı sıra orada savaşan YPG’lilerle de konuştuk. Kayıt dışı neler anlattılar neler.
Yazsam roman olur...
Anlatmakla bitecek gibi değil. Şöyle söyleyebilirim.
“Bir daha dünyaya gelsem, yine bu işi yapardım. Her türlü çilesine, zorluğuna rağmen!”
İster gündem değiştirecek sorunuz olsun, ister bir şehrin sadece bir ilçesini ilgilendiren bir konu ile ilgili röportaj yapın. İlla ki bir yerde boş zamanınız kalıyor. O anda sarf
edilen cümle ise hiç değişmiyor.
Do not ask about the relevance between the type of content and title. Of course
there is! If your profession is journalism than you consume much tea than water!
Business, ended early? Appointment was canceled even though you go there? Or
you have a little time between the two works on that day? Within these possibilities,
among the most common last sentence with your teammates; let’s have a cup of
tea. It was at least 13 years of my life always such a correspondent, does it changes
then? Is another sentence pattern takes the place of this? I don’t think so!
www.arimezunlari.org.tr
“Olmadı bi çay içeriz!”
GÜVENLİĞİNİZ İÇİN YAZ AYLARINDA
KIŞ LASTİĞİ KULLANMAYIN!
Havaların iyice ısındığı şu günlerde hâlâ
aracınızda kış lastiği mi kullanıyorsunuz?
3
Barış Çetin YILMAZ
1992 Mezunu
0.07.1974 tarihinde Ankara’da doğan Barış Çetin Yılmaz ortaokul
ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. Ankara Üniversitesi
Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü
bitiren mezunumuz, profesyonel yaşamına kendisine ait Bil-Tur Lastik
Plaza’da devam ediyor. Barış Çetin Yılmaz evli ve bir çocuk babası.
Oğlu Kaya, Arı Okulları İlkokul 2. Sınıf öğrencisi.
Havaların ve tabii yolların sıcaklık seviyelerinin yükseldiği yaz mevsiminde hem güvenli ve konforlu sürüş deneyimi hem de minimum yakıt tüketimi için sürücülerin
lastik seçimleri konusunda doğru karar vermeleri çok
önem taşıyor. Islak ve karlı zeminde kullanılan kış lastiklerini çıkartıp kuru zemine ve aniden gelişen yağmurlara
da uygun yaz lastiklerini kullanmanın zaman geldi de
geçiyor bile…
Yazın kış lastiği kullanımının sonuçları;
Mevsimine uygun lastik kullanmak hem sürüş güvenliği
hem de aracınızın sürüş sistemlerinin zarar görmemesi adına büyük önem taşıyor. Yazın kış lastiği kullanmak
özellikle fren mesafesinin uzamasına neden oluyor. Hızlı
girilen keskin virajlarda, yumuşak lastik yanaklarının etkisi aracı beklenenden fazla yatırarak sürücüleri öngörülmeyen bir direksiyon hareketi refleksine itebiliyor. Bu
aşırı toparlama hareketi kimi zaman aracın takla atmasına neden olabiliyor. Bunun yanı sıra mevsimine uygun
olmayan lastik, yakıt tüketimini ve çevreye salınan CO2
salgısını da ciddi oranda artırıyor. Lastiğini verimli şekilde
kullanmak ve en iyi performansı almak isteyen tüketicilerin, mevsimine göre lastiği hem güvenlikleri hem bütçeleri için tercih etmeleri gerekiyor.
• Aracın performansının önüne geçerek fren mesafesi
uzatır ve gürültü seviyesini arttırır. Kış lastikleri deseni
ve kullanılan sırt karışımının özelliğinden dolayı yaz lastiklerine oranla daha fazla ses çıkartır.
• Yaz mevsiminde kış lastiği ile devam edildiğinde lastikler aşırı aşınma nedeni ile çabuk yıpranır. Yaz lastiklerinin dönme direncinin kış lastiklerine oranla daha düşük
olması, daha az yakıt ve daha az aşınma anlamına gelir.
• Güç ve yakıt tüketimi artar. Seçilen lastikler binek
otomobillerde yakıt tüketimine büyük oranda etki eder.
• Kuru zeminde, hızlı alınan virajlarda savrulma hatta takla atma riski ortaya çıkar. Kış lastiğinin üretimi
sırasında kullanılan doğal kauçuk yüzdesinin fazlalığı kış
lastiğini yaz lastiğine oranla daha yumuşak kılmaktadır.
Aynı zamanda kış lastiğinden beklenen akselerasyon ve
frenleme tepkimeleri kış mevsimi ve kış dönemi yol koşullarına göre daha farklı bir gövde yapısını gerektirmektedir.
Dolayısıyla limitlere yakın bir performans ile yaz aylarında kış lastikleri ile yol alan sürücüyü çok tehlikeli deneyimler bekleyecektir.
YAŞAMIN KAYNAĞI: SU
Su, yaşam kaynaklarımızın başında geliyor. Faydaları saymakla bitmeyen su,
zayıflamadan, enfeksiyonların vücuttan atılmasına, böbrek taşından, bağırsak
rahatsızlıklarına kadar pek çok konuda şifa veriyor. Ancak su üzerindeki
tartışmalar da bitmek bilmiyor. Hangi su sağlıklıdır? Ne kadar su tüketmeliyiz?
Suyu nasıl tüketmeliyiz? Bu sayımızda su arıtma sistemleri üreten bir firmanın
kurucusu Mehmet Dündar ile içme suyunun bilinmeyenleri hakkında konuştuk.
M
ehmet Dündar 18.04.1979’da Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise
öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. Üniversite öğrenimi için
Amerika’yı seçen mezunumuz, New Port University İşletme Bölümü
diplomasına sahip. 2011 yılından bu yana su ve çevre arıtma sistemleri
ile ilgili endüstriyel ekipmanlar üreten Watermaker adlı firmanın
kurucu ve yöneticisi. Mehmet Dündar evli ve Zeynep Lal isminde bir kız
çocuk babası.
Mehmet Dündar
1997 Mezunu
SAĞLIK
18 19
-Su insanlar için neden önemli?
Su insan vücudunun yüzde 75’ini oluşturuyor. Bu nedenle yaşam kaynaklarımızın başında geliyor. Beynin yüzde 85’i, kanın yüzde 90’ı, kasların yüzde 75’i, böbreklerin
yüzde 82’si ve kemiklerin yüzde 22’sini oluşturan su, hücrelerin yaşamsal faaliyetlerini ve vücuttaki fonksiyonlarını yerine getirmesini sağlıyor. Vücut sıvısının yüzde 2
gibi küçük bir oranda azalması bile hafif yorgunluk, yakın hafızada bozulma, dikkati
toplamada ve yapılan işe odaklanmakta güçlüklere neden oluyor. Bu nedenle vücuttaki su dengesinin korunması çok önemli.
-Su içmenin ne gibi faydaları var?
Aslında su içmenin faydaları saymakla bitmez. Ama kısaca özetlemek gerekirse, su,
vücudun düzenli çalışmasını sağlar. Hücrelere oksijen taşınmasına yardım eder ayrıca
atık ürünlerin taşınarak böbreklerden atılmasını sağlar. Ağız, göz ve burun gibi vücut
dokularını nemlendirir. Cilt sağlığında, bağışıklık sisteminde, vücut ısısının denetiminde, ödemin atımında rolü vardır. Soğuk algınlığı, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek
taşları ve mesane kanseri riskini düşürür. Zayıflamak isteyenler için de su birebirdir.
Metabolizmayı çalıştırır ve midede hacim oluşturarak tokluk hissi verir. Su tüketimi
azaldıkça, vücutta depolanan yağ miktarı artmaya başlar ve kilo alımı gerçekleşir.
Ayrıca emziren kadınlara, süt üretimini artırdığı için, bol su tüketmeleri önerilir. Bağışıklık sisteminin görevini yapabilmesi için su temel bir gerekliliktir. Bu özelliği ile
zinde ve dinç kalmada yardımcı olur.
-Peki, bir günde ne kadar su içmeliyiz?
Bu konuda uzmanların farklı görüşleri olsa da çoğunlukla ortalama günlük su tüketiminin 2-2.5 litre olması tavsiye edilir. Bunu günde 8 defa bir su bardağı su içilmesi
şeklinde de duymuş ve okumuş olabilirsiniz. Bu miktarlar ortalama miktarlardır. İdeal
olan ise su ihtiyacının kişinin durumuna ve mevcut hastalıklarına, hava sıcaklığına ve
aktivite düzeyine göre ayarlanmasıdır.
-Yeteri kadar su içtiğimizi anlamanın bir yolu var mı?
Günlük koşturmaca içinde günde kaç bardak içtiğimizin hesabını her zaman tutamayabiliriz. İdrar renginiz koyu sarı renkli ise yeterli miktarda su içmiyorsunuz demektir.
İdrar renginiz koyu sarıdan açık ve şeffaf renge dönüştüğünde yeterli miktarda su
tüketiyorsunuz demektir. Ama su içmek için susamayı beklemeyin.
-Bizim kültürümüzde gün içinde su yerine özellikle çay içilmesi çok yaygın. Çay
ve kahve gibi içeceklerden de su ihtiyacımızı karşılayabilir miyiz?
Hayır, başka içecekler suyun yerini tutamaz. Su, kalori içermez ve asiditesi yoktur.
Özellikle çalışma ortamlarında tüketilen çay ve kahve türü kafeinli içeceklerin fazla
tüketilmesi; çarpıntıya neden olur. Bu içeceklerin yanında fazla şeker ve krema ile
tüketilmesi de kilo artışlarına sebep olabilir. Kola ve benzeri asitli içecekler mideye
rahatsızlık verdiği gibi; alınan asidin etkisini azaltmak için vücut çok fazla su harcamak
zorunda kalır.
Haklısınız. Dünyadaki su kaynakları azaldıkça ve kirlendikçe, temiz ve güvenli su
bulabilmek günümüzün başlıca sorunları arasına girdi. Doğal kaynakların kirlendiği bir süreçte, iyi-kötü su ayrımını yapabilmek son derece önemli. İçme sularının
içinde arsenik, kurşun gibi doğayı kirleten ağır metaller, kimyasal atıklar ve diğer
organik toksinlerin karışması her zaman mümkündür. Bu tür ağır metallerin yan
www.arimezunlari.org.tr
-Peki, içtiğimiz suyun gerçekten sağlıklı olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? Bu
konu son yıllarda çok tartışılıyor.
Arı Okulları Ortaokul Su Sebili Sistemi
SAĞLIK
20 21
Arı Okulları İlkokul Su Sebili Sistemi
etkileri genellikle uzun vadede ortaya çıkar. Ayrıca içme suyunuzun size ulaşana
kadar geçirdiği süreçler de suyun sağlıklı olup olmadığı konusunda önemli bir ipucu
verir. Örneğin damacanaların güneşte bekleyip beklemediği, sterilizasyonun uygun
standartlarda yapılıp yapılmadığı ve size ulaşıncaya kadar doğru koşullarda saklanıp saklanmadığı da son derece önemlidir. Eğer içme suyunuz doğru koşullarda
saklanmadıysa, suyun içinde pek çok bakterinin oluşma riski doğar. Bulaşıcı hastalıkların birçoğunun suyla bulaştığını da unutmamamız gerekiyor. Hepatit virüsü,
tifo, kolera, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar su ile bulaşıyor. Özellikle çocuklarda
virüs enfeksiyonlarının yayılmasında su önemli bir kaynak olabiliyor. Bu nedenle
her şeyden önce kullandığınız suların mikrop bakımından kirli olup olmadığından
emin olmanız gerekiyor.
-İçme suyu seçiminde en çok tercih edilen yöntem hangisi?
Water is at the top of our life sources. The benefits of water are endless. Some of these are; lose weight, disposal
of infection from the body, kidney stone, intestinal disorders and such as many issues. However, discussions on the
water do not know the ending. Which water is healthy? How much water should I drink? How should we consume
the water?
www.arimezunlari.org.tr
Gelişmiş ülkelerin pek çoğu son yıllarda içme suyu konusunda en sağlıklı alternatif
olarak arıtma sistemlerine yöneliyor. Biz de Watermaker olarak Türkiye’de bu alana
öncülük etmekten memnuniyet duyuyoruz. Artık insanlar tükettikleri su konusunda
daha hassas ve bilinçli. Tüketiciler, artık suyun alkali değerini de, içindeki ağır metallerin oranını da sorguluyor ve kendisi için en doğru seçimi yapıyor. Bu çok olumlu
bir adım. Biz de Watermaker sistemleri ile hem sudaki ağır metaller, bakteriler ve
tüm zararlı kimyasalları ortadan kaldırıyor, hem de damacana sularda ortaya çıkan
riskleri sıfıra indiriyoruz. Hiçbir kimyasal işlem uygulamadan sürekli taze su üreten bu
sistemler, evler ve ofislerin yanı sıra okullar, hastaneler, askeri birlikler gibi kalabalık
ortamlarda da tercih ediliyor.
SPOR MERKEZLERİ:
Nasıl seçim yaparız?
D
eniz Kutlu, 25 Temmuz 1976 tarihinde Ankara’da doğdu. Ortaokul
ve lise eğitimini Arı Okullarında tamamlayan Deniz Kutlu
ODTÜ Beden Eğitimi ve Spor bölümünü bitirdi. Yine ODTÜ’de spor
yönetimi ve organizasyonu alanında yüksek lisansını tamamladı. 2007
yılında Nefes Dans ve Müzik topluluğunu kurdu. Topluluğun genel
koordinatörlüğünü yürüten Deniz Kutlu, yurtiçi ve yurtdışı projelere
dans ve müzik organizasyonları düzenliyor.
Deniz KUTLU
1993 Mezunu
SPOR
22 23
Günümüzde egzersiz yapma bilincinin artması spor sektöründe yenilikler ve birçok
yatırımı da beraberinde getirdi. Her geçen gün yenileri açılan küçüklü büyüklü spor
merkezleri de farklı seçenekleriyle bu sektörden geniş bir pay alarak birçoğumuzun
hayatına girdi ve girmekte. Peki, birçok alternatifin olduğu bu merkezleri neye göre
seçmeliyiz?
Spor salonu seçmeden önce kendinize sormanız gereken ilk soru: “Spor salonuna gitme amacım nedir?” olmalıdır. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmek için yemek, içmek,
uyumak gibi ihtiyaçların yanında düzenli egzersize de ihtiyacımız vardır.
Spor, temelinde fiziksel bir aktivite olsa da aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir olgudur. Bu bağlamda bu olgular bir bütün şeklinde düşünüldüğünde yaşam kalitenizi
önemli oranda etkiler. Herkesin egzersiz yapmak için birbirinden farklı sebepleri vardır.
“Sağlıklı yaşam dışında spor yapmaktaki amacımız bizi doğru mekâna yönlendirir.”
Bu amaçlara; fit olmak, kas geliştirmek, zayıflamak, sosyalleşmek, kolesterolünüzü
düşürmek, ameliyat sonrası iyileşmek, profesyonel anlamda kondisyon kazanmak,
eğlenirken daha sıkı bir vücuda sahip olmak, ailece bir aktivitede bulunmak gibi örnekler verebiliriz. Amaçlarınızı belirlerken spor geçmişinizi, yaşınızı, kişilik özelliklerinizi, cinsiyetinizi ve sağlık durumunuzu göz önünde bulundurmanız doğru seçim
yapmanıza yardımcı olur.
Amaçlarınızı belirledikten sonra seçim yapabilmeniz için geriye aşağıdaki listeye göz
atmak kalıyor.
1- Spor Merkezinin Konumu
Günlük hayatın koşuşturmacası içinde zaten çok kıymetli olan zamanımızı güç ulaşım
şartlarıyla daha da zor bir hale getirmemek için spor merkezinin konumu büyük önem
taşır. Şayet arabanız yoksa evinize yakın bir tesis seçmelisiniz veya öğle molanızda
spor yamayı tercih ediyorsanız işinize yakın bir konum seçmelisiniz. Hafta sonları
daha fazla vakit ayırabilecekseniz veya ailece yararlanmayı düşünüyorsanız evinize
yakın bir salon daha uygun olacaktır.
2- Sağlıklı Spor Ortamı ve Hijyen
Seçiminizin olmazsa olmazı tesisin hijyenik ve sağlık kurallarını yerine getiriyor olmasıdır. Bir tesisin yeterli havalandırma sistemi olması, ısıtma ve soğutma sisteminin
düzgün çalışması şarttır. Soyunma odaları, havlular, aletler ve egzersiz alanları düzenli olarak temizleniyor mu anlamak için duşlara ve köşelere bakmak size hijyen hakkında bilgi verebileceği gibi temizlik yapan personeli gözlemlemek de genel temizlik
hakkında sizi bilgi sahibi yapacaktır.
3- Spor Merkezi Kapsamı ve Aktivite Çeşitliliği
Çocuklarınız da spor yaptığınız saatlerde sizinle beraber olmak zorundaysa; onlara da
hitap eden eğlenceli ve yaşlarına uygun aktivitelerin yer aldığı merkezleri denemelisiniz. Ayrıca ondört yaş ve altı çocukların yetişkinlerin bulunduğu alanlarda serbestçe
www.arimezunlari.org.tr
“Mutlaka olması gerekenler listesi” seçim yapmanıza yardımcı olacaktır. Yapmak
istediğiniz aktivitelerin tesisin kapsamında olup olmadığını sorabilirsiniz. Örneğin
spinning, squash, tenis v.b. aktiviteler ya da personal training gibi hizmetler sizin için
vazgeçilmezse bunların mevcut olduğu yerlere yönelmelisiniz. Ya da tam tersi yazın
tatilde bile yüzmüyorsanız, havuzu olan bir tesis ekstra maliyet yaratacaktır. Belki de
sadece ağırlık cihazları olan ya da grup egzersizleri veren (pilates, zumba, yoga v.b.)
mahalli bir salon sizi yeterince tatmin edecektir.
dolaştığını gördüğünüz yerlerden arkanıza bakmadan
kaçınız. Bu çocukların olduğu gibi sizin güvenliğinize
de önem verilmeyeceği anlamına gelir.
mesine dahil olup olmadığını mutlaka sorun ve üye olduğunuzda ekstra ücrete tabii hizmetlerde indirim alıp
alamayacağınızı öğrenin.
4-Personel
6- Ekipmanlar
Eğitmenlerinizin kaslarının şişkin olması size uygun bir
uzman olduğu anlamına gelmez. Önemli olan sağlığınızı emanet edeceğiniz kişinin ehil olması ve yaşınızı,
spor geçmişinizi, varsa sağlık sorunlarınızı ve isteklerinizi göz önünde bulundurarak size uygun hizmeti
sunabilmesidir. Personelin gerekli eğitim ve ilkyardım
sertifikalarının olması gereklidir. Yeterli personel sayısı da kaliteli hizmet ve güvenli bir ortam açısından
önemlidir.
Ekipmanların ve cihazların kişiye göre ayarlanabiliyor
olması, sakatlıkların önlenmesi ve verim alınması açısından önemlidir. Gidilen yerdeki ekipmanların tüm
kas gruplarını çalıştırıp çalıştırmadığını sorabilirsiniz.
Eski görünümlü, yıpranmış aletler tesise düzenli bakım ve yatırım yapılmadığının bir göstergesi sayılabilir.
Ekipmanların yeterliliği de sporunuzu etkileyecektir.
Örneğin koşu bandı için sık sık kendinizi sıra beklerken
buluyorsanız bu durum motivasyonunuzu negatif şekilde etkileyecektir.
5- Fiyat
Büyük merkezler genellikle altı ay veya yıllık sözleşmelerle üye kabul etmektedir. Ailece spor yapmayı
planlıyorsanız, büyük spor merkezlerine üye olmak
daha ekonomik olabilir bunun yanında düzenli spor
yapamayan biriyseniz aylık üyelik imkanı olan mahalli
salonları tercih edebilirsiniz. Pahalı bir spor merkezine
üye olmaya karar verdiğinizde mutlaka deneme üyeliği isteyin. Böylece tesisi kullanarak gerçekten size hitap edip etmediğini anlayıp gönül rahatlığıyla ödeme
yapabilirsiniz. Birçok tesis bazı hizmetler için ek ücret
almaktadır, istediğiniz hizmetlerin genel üyelik öde-
7- Üyeler
Üye profili mekan seçimini etkileyen bir başka faktördür. Örneğin karşı cinsin bulunduğu yerlerde spor
yapmaktan rahatsız olan kişilerin sadece bayan veya
erkekler için olan tesisleri seçmeleri verimli spor yapmaları açısından önemlidir. Üye popülasyonu; tesisin
kalabalıklığı sakin spor yapmayı tercih edenler için zor
bir durum oluştururken kalabalıkta motivasyonu artan kişiler vardır bu bağlamda üye sayısı tercihinizde
önemli bir belirleyicidir.
SPOR
24 25
Son olarak spor merkezi tercihinizi doğru yapabilmeniz için aşağıdaki ipuçlarından
yararlanabilirsiniz.
• Üye olmak istediğiniz kulübün Twitter, Facebook gibi sosyal medya paylaşımlarından ne tür hizmetler verdiklerinden, üye profilleri, temizlik ve benzeri konularda
yorumları okuyarak bilgi sahibi olabilirsiniz.
• Yaşam tarzlarını kendinize yakın hissettiğiniz kişilerin referanslarından faydalanabilirsiniz.
• Sonradan sürprizlerle karşılaşmak istemiyorsanız tesisdeki muhataplarınıza aklınızdaki soruları sormaktan çekinmeyin.
• Karar verseniz bile kredi kartınızı uzatmadan önce mutlaka deneme süresi isteyin.
• Çabuk sıkılan bir yapıya sahipseniz, aylık üyelikler yıllık veya daha uzun süreli üyeliklere göre size daha uygun olacaktır. Ve emin değilseniz uzun süreli üyelik anlaşmaları imzalamayın.
• Satış temsilcileri profesyoneldir, ihtiyacınız olmayan servisleri satın almayın, kullanmayacağınız hizmetlere boşuna para harcamayın.
• Haftada kaç gün, kaç saat ve hangi saatlerde bu işe vakit ayırabileceğinizi tartıp,
indirimli saatler sunan merkezleri tercih edebilirsiniz.
Today, increasing the awareness for exercise brought many innovation and
investments in the sports sector. Every day sports centers which pop-up small
or large also entered our lives with many different options and taking a large
part of this sector. So, how can we choose these centers with a lot of alternatives
based on? I want to give some tips that help you to make the right choice about
fitness centers. Make up your mind and don’t wait for Monday to begin the sport.
www.arimezunlari.org.tr
Artık tüm ayrıntılara hakimsiniz, haydi kararınızı verin ve spora başlamak için pazartesiyi beklemeyin. :)
Doğan Apartumanı
KONUTLARIN
YENİDEN TANIMLANMASI
1
975 Ankara doğumlu olan Onur Bayer, ortaokul ve lise öğrenimini
Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi
Mimarlık Bölümüne girdi. Ankara’da Onur&Anıl Proje isimli şirketin
ortağı ve tasarımcısı olan Onur Bayer, evli ve bir çocuk babası.
Onur BAYER
1993 Mezunu
[email protected]
Hayatın bazı yönlerini kısıtlayan kış aylarının sonuna yaklaşırken, tüm doğa ile birlikte insanlarda da hareketlenmek ve
belki de değişmek isteği uyanır. Yeni kıyafetler almak, belki
yeni bir iş bakmak ya da hayatını değişen mevsimle birlikte
yenilemek isteği baharın ilk güneşli ve ılık havasıyla kendini
gösterir.
Nasıl yeni bir saç şekliyle ya da yeni kıyafetler giyinerek kendi
bedenimizi değiştirmeye çalışıyorsak, benzer bir çabayı sahibi
bulunduğumuz mekanlar üzerinde de harcarız. Bu çaba bazen
mobilyaları değiştirmek, bazen duvar renkleri ile oynamak ve
bazen daha da ileri giderek mutfağa, banyoya müdahale etmek olarak kendini gösterir.
Öte yandan tüm bu işler oldukça zahmetli ve yorucu işlerdir.
Çünkü binalar kurgulanan bir senaryo üzerinde oluşturulan
projeler ile inşa edilir ve bu projeler, binanın nasıl işleyeceğini, neye benzeyeceğini, nasıl ayakta duracağını, nasıl ısıtılıp
soğutulacağını, temiz ve pis suyun nerelerden alınıp nerelere
atılacağını, hangi mekanlarda ne kadar elektrik tüketileceğini,
bahçesinin nasıl düzenleneceğini ve daha bir çok konuyu içe-
ren karmaşık ve yüzlerce sayfa uzunluğunda teknik resimlerden oluşur. Zaman içerisinde binalar eskir, ihtiyaçlar değişir
ve beraberinde binaları yeniden kurgulamak gerekir.
Binaların yeniden kurgulanması, tüm dünyada yaygın bir uygulamadır. Büyük ebattaki savunma yapılarından tarihi dokuda bir yerleşim alanına kadar binalar yeniden kullanım için
kurgulanır. En basit örneklerinden biri tarihi kalelerdir. Tarihi
ve kültürel açıdan yıkılamayacak ve çürümemesi için kendi
haline bırakılamayacak kadar değerli olan bu binalar çoğu zaman müze, eğlence merkezi ya da kültür merkezine dönüştürülerek yeniden hayata kazandırılır.
Benzer bir süreç, tarihi konut binaları için de geçerlidir. İstanbul’da İstiklal Caddesi üzerinde birçok bina, buna örnek
olarak gösterilebilir. Tarihi apartman dairelerinden bazıları fonksiyon değiştirerek restoran ya da kafeye dönüşürken,
Doğan Apartumanı gibi spesifik binalar restore edilerek konut
kullanımını sürdürür.
Tarihi bir binayı olduğu gibi değerlendirmek bazen çok
güç olabilir. Öte yandan tarih ile olan bağını koparmadan
MIMARI
26 27
Öte yandan tarihi olmayan bir evde yaşıyorsanız, evinizi yeniden düzenlemek çok
daha kolaydır. Her şeyden önce tarihi bir
bağlayıcılığınız yok demektir. Bu durumda birçok seçenek arasından kendinize en
uygun görüneni seçebilir ve evinizi baştan
kurgulayabilirsiniz. İşin en zor kısmı nereden ve nasıl başlayacağınızdır. Evin kendi
içerisinde bir dil birliği bulunması, temel
tasarım kriteri açısından önemlidir ancak
yine de her mekan kendi içerisinde başka
dillerde kurgulanabilir. Bu durumda belki
dil birlikteliği olan mahaller, kullanıcısına
göre gruplandırılabilir. Örneğin mutfak,
misafir salonu, misafir odası ve banyosu
kendi içerisinde ortak bir dil kullanırken;
ebeveynlerin kullanacağı alan kendi içerisinde kurgulanır. Çocuk alanları da yine
kendi içerisinde kurgulanabilir.
Tasarıma hoşa giden tek bir ürün üzerinden başlamak bazen faydalı olabilir. Çünkü tasarım yaparken asıl sorun ne tarz bir
ev tasarlayacağımıza karar vermektir. Modern, klasik, avangart gibi kolay bir başlangıç noktası seçilebilir. Benzer şekilde
seçtiğimiz ürün bize hoşlandığımız renkler
hakkında da ipucu verir. Arkasından mekanları kullanımını da düşünerek yeniden
kurgulayabiliriz.
Yeni bir eve taşınmak ile eski bir evi yeniden kullanıma açmak arasında inşai faaliyet olarak büyük fark vardır. Kendi oturduğumuz konutlardan yola çıkarak ufak bir
örnek verebiliriz. Çok kolay gibi görünen
bir banyo tadilatı bile karşımıza şu soruları
çıkartır; mevcut tesisat, yapacağımız değişikliklere izin vermeyebilir. Bu durumda
duvarları ve döşemeyi kırarak yeni tesisat
boruları çekmemiz gerekir. Mevcut ısıtma sisteminin yeri ve kapasitesi de yanlış
olabilir. Bu durumda kırılacak yer miktarı
artacaktır. Eski elektrik tesisatı ile ilgili yenileme ya da yer değişikliği başımıza yeni
dertler açar. Bu esnada binanın taşıyıcı
sistemi de göz önünde bulundurulmalıdır.
Pencerelerin yerleri, yeni dekorasyonda
oldukça bağlayıcıdır.
Bu detayları düşünürken bazı sorulara da
cevap bulmak gerekir;
Duş mu kullanmalıyız, küvet mi yoksa jakuzi mi ya da bunların ikisini birden mi?
Banyoda ne kadar dolap istiyoruz? Malzemesi ne olacak?
Vitrifiye elemanlarını seçerken neye dikkat edeceğiz?
Döşeme kaplamalarında nasıl bir seramik
seçmeliyiz? Duvarlarda seramik mi kullanmalıyız, duvar kağıdı mı yoksa başka
bir malzeme mi? Seçeceğimiz seramikleri
yüzlerce alternatif arasından beğenmemiz
gerekiyor.
Tavan için nasıl bir dekor istiyoruz?
Aydınlatma nasıl olacak?
Bunların yanında tek bir banyoda köklü
bir değişiklik yapacaksanız, aslında evinize
sıhhi tesisat ustası, elektrik ustası, boya
ustası, seramik ustası ve mobilyacı başta
olmak üzere başka işlerde uzmanlaşmış
ustalar da girecektir.
Ev ölçeğinde bir değişiklik yaparken unutulmaması gereken nokta, tüm bu disiplinlerin bir koordinatör tarafından organize edilmesinin önemidir. Aksi bir durumda
ustalar birbirlerinin işlerini engeller. Hayal
edilerek tariflenen işler yanlış anlaşılabilir
ya da çıkabilecek sorunlar öngörülemez.
Ayrıca yapılan işler doğru sıralanmazsa ya
da iyi programlanmazsa düzeltmek için
bazen her şeyi yıkarak yeniden yapmak
gerekebilir. Örnek vermek gerekirse, her
şey bittikten sonra duvara bir havluluk
asmak istenirken su tesisatı borusu patlayabilir.
Tüm bu işlere başlamadan önce sizlere
tavsiyem, bir mimar ya da iç mimar ile
birlikte çalışarak ne istediğinize tam olarak karar vermenizdir. Gerçeğe oldukça
yakın oluşturulacak bilgisayar destekli üç
boyutlu resimler, tüm işlem bittikten sonra neyle karşılaşacağınız konusunda size
ipucu verecektir.
Approaching the end of
the winter that restricts
certain aspects of life,
with all of nature people
start to move and perhaps
inside change request
wake. Buying new clothes,
maybe looking for a new
job or to renewing with
the changing seasons
manifests itself with the
first sunny and warm
spring weather.
How we’re trying to renew
our body with a new
haircut or new clothes, we
spent endeavor over places
we own with a similar
effort. These efforts show
itself sometimes change
the furniture, sometimes
play with the colors of
walls, and sometimes went
further like changing the
kitchen and bathroom.
www.arimezunlari.org.tr
eklemeler yapmak ve yeniden kullanıma
açmak bir mimar olarak beni çok heyecanlandıran bir fikirdir. Bunu yaparken
ambiyansı bozmamak için malzemelerin
gerçek hallerini kullanmayı severim. Örnek vermek gerekirse, ahşap rabıta olan
bir mekanda, ahşaplar zarar gördüyse
bile yalnızca çürümesini engelleyecek
şekilde müdahale eder ve ‘eski’ haliyle
yerinde bırakmayı yeğlerim.
BIR ÜLKE DÜŞÜNÜN…
1
8 Şubat 1976 Ankara doğumlu olan Baran Uslu, ortaokul ve lise
öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra 1998 yılında
Ankara Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdi. 2003
yılında Başkent Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamasının
ardından yine Ankara Üniversitesi’nde Elektrik – Elektronik Mühendisliği
doktorasını yaptı. Baran Uslu iş yaşamını Atılım Üniversitesi’nde
yardımcı doçent doktor ünvanıyla akademisyen olarak sürdürmektedir.
Baran USLU
1994 Mezunu
YAŞAM
28 29
Bu köşede, ülkemizle ilgili bazı güncel sorunlara ve bu sorunlara çözüm önerilerine
değinmek hedeflenmektedir. Bir ülke düşünün; öğrenmeye başladığımız ilk andan
itibaren eğitimin her aşamasında kurallara uymanın önemi vurgulansın; ama kişi
hayata atıldıktan sonra, hemen her gün bazı kurallara uyulmadığına şahit olsun.
Yoksa siz böyle bir ülkede mi yaşıyorsunuz?
Bu ilkyazının konusu trafikten bir örnek olacak. Başkent’in en kalabalık kavşaklarından birisinde, kendisine yeşil ışık yanan bir yaya, geçidin henüz ortasına gelmiştir ki
arkasından bir servis otobüsü geçer. Peki, ama nasıl geçebilir? Servis otobüsüne kırmızı yanıyordur. Eğer o kavşakta kameralı izleme sistemi ya da bir trafik polisi olsa
yine geçebilir mi? Kesinlikle hayır, hız kontrol kameralarının olduğu yollarda bırakın
yasal üst sınır olan 80 km/h hız ile gitmeyi, bazı sürücüler neredeyse 50 km/h hıza
düşmektedir. Bu hızla yollarına devam ettiklerini gösterirlerse ödül alacaklarına
inanırlar. Nitekim bu göstermelik gidiş, radardan hemen sonra yerini hızlanan araçlara bırakmakta ve ne kadar ikiyüzlü olunduğunu açıkça kanıtlamaktadır.
Örneğimize geri dönecek olursak, arkasından umarsızca geçen otobüsü fark eden
yaya, şöyle bir döner ve söylenircesine bakar. Haklıdır. Can güvenliği bu kadar az
mıdır? Bu sitemkâr bakış, servisteki yolculardan bir kaçını etkilemiş olabilir. En
azından birisini etkilediği kesindir. Bu satırların yazarı, durumu kurumun ulaşım sorumlusuna yazılı olarak iletir. Ulaşım sorumlusu; işini iyi yapan bir çalışandır. Bu
konuda da görevini hakkıyla yapar ve sürücüyü derhal uyarır. Takip eden günlerde,
servis aracının sürücüsü, tüm ışıklara azami dikkat gösterecek ve sağa dönüşlerdeki
kırmızı ışıklı kavşaklarda bile, geçen yaya olmamasına rağmen kural gereği, durup
bekleyecektir. Ne de olsa, yaya olmasa bile, o an trafiğin durması, yolun ileri bölümlerinden bazı sokak hayvanlarının karşıdan karşıya geçebilmesine olanak tanıyacaktır. Ama bu defa da servis sürücüsünün kurallara uyduğu noktalarda, yurdum
insanı diğer sürücüler kuralı ihlâl etmektedir. Bu noktada servis sürücüsü aklından
şöyle geçirir: “Acaba bu kural sadece benim için mi? Diğer sürücüler hiç aldırış etmiyor.”. Ama önemli olan nokta şudur; Bir kurum servisinin sürücüsü onlarca yolcu
taşımaktadır ve bu konuda örnek hatta belki lider pozisyondadır. O, durduğu ve
kurala uyduğu için duran başka sürücüler vardır ve olacaktır. Onların sayısı arttıkça,
ileri medeniyet seviyesine, en azından trafikle ilgili bu konuda, bir adım yaklaşılma
ihtimali doğacaktır.
Ülkemizin çok değerli, siyaset bilimci, öğretim üyesi bir aydınının şu sözleri ne
kadar da anlamlıdır: “Aydın olmanın ölçütü, bilgi değil; davranıştır.” (Sözün sahibi
araştırılıp bulunabilir.) Ülkemizde tüm araç sürücüleri belirli bir eğitimden geçmektedir, öyle değil mi? Kuralları yerinde ve zamanında uygulamadıktan sonra, kuru
kuru bilgi taşımanın bir anlamı var mıdır?
Trafik hepimizin hayatı, gelin bugünden itibaren bir fark yaratalım. Kurallara daha
çok uyalım ve uyulması için çaba gösterelim. İşe önce kendimizden, kendimizi düzelterek başlayalım. Ne dersiniz, bu konuda bir sinerji yaratabilir miyiz?
We all live in traffic. We could make a difference from today about showing
effort to obey the rules more. Let’s begin the work from ourselves by correcting
our behavior. What do you think? Can we create synergy?
www.arimezunlari.org.tr
Yazımı tamamlarken, ülkemizde “aydınların” sayısının artması dileğimi haykırıyorum.
SAĞLIKLI VE MUTLU ÇOCUK...
Hayatın kolay olmadığını yaşayarak öğrendik sanırım,
peki ya çocuk büyütmek?
A
slı Karaboğa Cömertpay, 30.09.1979 tarihinde Ankara’da doğdu.
İlk, orta ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. Arı Fen
Lisesi’nden mezun olduğu yıl, çocukluktan beri hayali olan doktorluğa
adım atarak, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi ve 2003 yılında
buradan mezun oldu. İş yaşamına Bayındır Hastaneleri Söğütözü’nde
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak devam eden mezunumuz
evli ve Zeynep Derin isminde bir kız çocuk annesi. Zeynep Derin, Arı
Önokul’da eğlenerek öğrenmenin ayrıcalığını yaşıyor.
Aslı KARABOĞA CÖMERTPAY
1997 Mezunu
SAĞLIK
30 31
O günü çok net hatırlıyorum. Kapıda beklerken sıkı sıkı babamın elini tutmamı, içimi
parçalarcasına çarpan kalbimin sesini. Öyle ya daha 5 yaşındaydım, bazı şeylerden
korkmaya hakkım vardı elbet. Annem böyle söylemişti ‘”Hepimizin korkuları vardır”.
Ellerinde iğneleri ile biz çocukları bekleyen doktorlar da bunlardan biri olabilirdi. Sıramı beklerken aklımdan bin türlü senaryolar geçiyordu. Acaba bir canavara mı benziyordu koca dişli, sivri burunlu hani şu kitaplardakilerden. O cadılar gibi uzun püskülümsü kırmızı saçları da olmalıydı. Benden önce bekleyen çocuk nasıl da ağlayarak
çıktı içerden baksana. Evet, evet kesin öyle. Bu düşüncelerle kıvranırken sıra bana
geldi içeri girdik. Ürkek bakışlarla inceledim önce. Hiç de öyle cadıya benzemiyordu
hatta dikkatli bakılınca sevimli birine bile benzetebilirdik. Adımı sordu ama bir an aklıma bile gelmedi. Tek düşündüğüm bana yapacağı iğneydi biliyorum eninde sonunda
çıkaracaktı bir yerlerden. Sessiz sedasız muayene etti beni. Daha ne olduğunu anlamadan her şey olup bitmişti bile. Derin bir oh çektim içimden sonra kafamı kaldırdım.
Bana bakıyordu gülümseyerek, gözlerinin içi pırıl pırıldı ve bana “Hep böyle sağlıklı
ve mutlu ol.” dedi. Ohoo dedim içimden e çok basit, yemeklerimi yedim mi sağlıklı,
istediğim oyuncağı aldırdım mı mutlu oluverirdim ki ben. Sevdim ben bu doktoru
yine gelelim...
Şimdi düşünüyorum da yaşanmış tek bir an bile bir hayata yön verebiliyor. Tıpkı o
tek gülümseme ve cümlenin benim hayatıma yön verdiği gibi. Sonrası klasik hikaye
işte hepinizin bildiği. “Büyüyünce ne olacaksın yavrum evladım?” Cevap: Doktooor.
Tabi o zamanlar bu olayı sadece çocukları muayene edip onlara gülümsemekten ibaret sanan bir saf için, hikayenin geri kalanının bunu istemek kadar kolay olmadığını
anlamışsınızdır sanırım. Okumak, okumak ve bunun sadece okumakla bitmeyeceğini
anlamak, insanın şifresini çözmek yıllarımı aldı diyebilirim. Hoş çözebildik mi onu
da bilmiyorum ama benim dünyam küçük insanlarla ne de olsa. Onları çözdüğümü
söyleyebilirim gururla.
Benden Mezunlar Derneğinin dergisi için yazı yazmam istendiğinde ilk iki sayıdaki
tüm yazıları inceledim, gülümseyen gözlerinize resimlerinize baktım. Tekrar tekrar bir
“Arılı” olmanın büyük gururunu yaşadım. Gördüm ki benden daha önce, benimle aynı
yıllarda veya benden çok daha sonra bir “Arılı” olarak hayata mezun olanlar, hepimiz
farklı yönlere gitmişiz ama özünde aynı şeyi yapmışız, hayallerimiz doğrultusunda
kendi mutlu dünyamızı yaratmak için okulda bize öğretilen belki en önemli erdemle
arı gibi çalışmışız. Sizlere bu ilkyazımda ( son mu olur bilmem ama) sayfalarca hastalıklardan, bunların tedavilerinden, bir dolu medikal yöntemden bahsedebilirdim ama
tıp terimleri zor ve sıkıcıdır. Sizleri bunlarla sıkmak yerine istedim ki yazım hem kendi
öykümü barındırsın hem de kafalarda bir ampul yansın.
Hayatın kolay olmadığını yaşayarak öğrendik sanırım, peki ya çocuk büyütmek? Bir
fidan gibi ona bakmak, emek vermek, büyümesini, olgunlaşmasını seyretmek. Bana
yıllar önce söylenen gibi “Sağlıklı ve mutlu bir çocuk” olmak nedir? Nasıl yapmalı da
bunu sağlamalı? Benim bu soruya cevap bulabilmem için sayfalarca okumam, sayısız çocuğu muayene edip onlarla sohbet etmem ve de en önemlisi kendi yavrumu
kucağıma almam gerekti. Sizlerin ise bu konuda farkındalığının artması için sadece
anne veya baba olmanız yeterli olmuş olabilir. Kiminiz teyze, hala, dayı vs. kiminiz ise
bir eğitmen olarak dokunuyorsunuz bir çocuğun yaşamına. O zaman dokunduğumuz
yerde izimizi bırakalım değil mi?
• Vakit nakittir: Bu maddeyi başa almamın sebebi aslında işin özünün bu olması. Nasıl
ki ilgilenilen bir çiçeğin açması, emek verilen bir çalışmanın başarı ile sonuçlanması
gibi, çocuklar da ilgi ve vakit ister. Günlük tempoda her işe vakit ayırmaya azimli olan
www.arimezunlari.org.tr
Sağlıklı ve mutlu çocukluk için neler yapmalı? Nelere önem vermeliyiz?
se çocuklar bu konuda hep kaçacak bir açık nokta ararlar
çünkü sorumluluklarla nasıl baş edeceklerini bilemezler.
Bizlere düşen ise görev bilincini onlara aşılamaktır.
• Pozitif pekiştirme: Hatalarını sürekli söylemektense başarılarını övmek çocuklarda sorumluluk duygusunu pekiştirmenin etkili bir yoludur. Pozitif pekiştirme her insanın
hoşuna gider en çok da çocukların. Başarılarını övdüğünüzde her konuda aynı performansı göstermeye çalıştıklarını göreceksiniz.
biz yetişmişler, en değerli varlıklarımıza bunu nedense çok
görür olduk. Ellerine verilen bir teknolojik cihaz ya da yanında durup izlettirdiğiniz bir çizgi film ile onu mutlu edemezsiniz. “Kaliteli zaman” kavramına yavaş yavaş burun
bükmeye başlasak da bu gerçeği yadsımamalıyız. Zaman
harcanacaksa eğer kaliteli harcanmalıdır. Boşa geçirilen
her an geri dönmeyecek olandır unutmayın.
• Sevgiyi göstermekten çekinmeyin: Sevgi, sevebilmek
insana özgü bir şey değil şüphesiz ama bunu sözlü dile
getirebilmek öyle. Sevdiğinizi söylemekten utanmayın,
kimseye hele de çocuğunuza. Koşulsuz sevdiğiniz çocuğunuzun bunu bilmeye ve hissetmeye ihtiyacı var. Küçükken
kucağınıza alıp okşamak, büyükken ise başını okşayıp ne
olursa olsun “Seni seviyorum” demek ona güven duygusunu aşılamanın en kolay ve emin yolu.
• Güven duygusu: Büyüyen çocukta çok hassas konulardan
biri de güven ve oluşan güvenin sarsılmasıdır. Asla ona
tozpembe bir hayat yaratmayın. Çünkü hayatın kendisi
takdir edersiniz ki hiç de öyle değil. Ama her ne olursa olsun onun yanında olacak birilerinin olduğunu bilmesi yere
daha sağlam basmasına sebep olacaktır. Bir ebeveyn, bir
akraba ya da bir eğitmen ne şekilde olursa olsun ona asla
yapamayacağınız bir şeyin vaadini vermeyin. Zira onlarda
yaratacağımız harabiyet tahmin edeceğimizden fazla olabilir. Unutmayın temelinde güvenin olmadığı bir ilişki için
ne zaman ne de emek harcamanıza gerek var.
• Saygı duymanın bilinci: Bir insan herkesi sevemez ama
etrafındaki her şeye saygı göstermelidir. İnsanlara, hayvanlara, doğaya, yaşadığı çevreye karşı duyulan saygı yaşamı kolaylaştırır ve birçok olumlu unsuru beraberinde
getirir. Bir yetişkinin çocuğuna bunu en iyi öğretme şekli
ise örnek olmasıdır.
• Sorumluluk denen o ağır yük: Yaşımız ne olursa olsun
kendimize, çevremize karşı sorumluluklarımız var. Neden-
• Hepimiz hata yaparız: Hiçbirimiz mükemmel değiliz.
Hiçbir çocuk da anne ve babasının kopyası değildir ve olmamalıdır. Onun gelişiminde ana hatları belirleyecek olan
elbette ki anne-babadır. Davranışlarına yapılacak istemli
ya da istemsiz müdahaleler çocuğun içine kapanık, sessiz
ve güven duygusunu sorgulamasına sebep olabileceği gibi
tam tersi hırçın, aşırı öfkeli hatta öfke nöbetleri geçirmesine de sebep olabilir. Ona hata da yapabileceği, önemli
olanın bunu tekrarlamaması olduğu güzel ve anlaşılır bir
dille vurgulanmalıdır.
• Dürüstlük ve hakkaniyet duygusu: Hakkın ne olduğu,
kendi haklarının da olduğu ve savunması gerektiği bilinci
çocuğa küçük yaştan aşılanmalıdır. Çocuk hakları bildirgesini her çocuğun bilmesi ayrıca önemli bir konudur.
• Sorgulayan merak eden çocuk: Küçükken hatırlıyorum
“Fazla merak iyi değildir” derdi anneannem. Oysa yıllar
her şeyi değiştirdiği gibi bunu da değiştirdi. Merak etmek,
sorgulamak, sormak daha da önemlisi sorduğu sorulara
açıklayıcı cevap bulabilmek bir çocuk için çok önemlidir.
Cevap bulmak, önemsendiğini de hissettirir.
• Standartlara ve kalıplara sokmamak: Her anne-baba çocuklarının ne derseler yapmalarını, istedikleri gibi olmasını bekler ama durum çok da nadiren böyle olur. Aslında
olmalımıdır diye de düşünülmeli çünkü her çocuk, adı çocuk olsa da bir bireydir. Kendi karakteri ve özellikleri vardır. Bizler ise onlara önder ve örnek olmak için varız. Doğruyu öğretmenin en iyi yolu onlara örnek teşkil etmektir.
Dolayısıyla ondan istediğimizi kendimiz de uygulamalıyız,
aksi takdirde kafasında bir dolu soru işaretleri olan çelişkili
çocuklar yetiştirmiş oluruz.
• Sınırlara dikkat: Çocuk bireysel bırakılmalı, özgür olmalı
evet ama bir yere kadar. Çocuğun önünde her zaman ana
çerçeveyi belirleyen, neyi ne kadar yapması konusunda
ona yol gösteren, gerektiğinde uyaran, gerektiğinde negatif pekiştirme ile uygun kısıtlamalar getiren (ben ceza
kelimesini sevmiyorum) bir anne-baba-aile figürü daima
olmalıdır. Kimsenin istenmediği müddetçe sınırları ihlal
SAĞLIK
32 33
edemeyeceği fikri çocuğa aşılanmalıdır. Son yıllarda gelişen yeni aile modeli gibi ipleri tamamen çocuğun eline verme, onu ihtiyacı olan pozitif otoriteden uzak yetiştirme anlayışı ile maalesef ileride toplumda sürekli kendi istediklerini yapmaya çalışan,
kişilere ve haklarına saygı göstermeyen bireyler göreceğimiz aşikardır.
• Sağlık konusu: Bir hekim olarak en başta söylemem gerekeni en sonda söylüyorum sanırım. Genelde bir çocuk sağlam bir gen yapısı taşıyorsa ve temizlik, bakım
şartlarına aile tarafından özen gösteriliyorsa sağlık konusunda pek de sorun yaşanmıyor. Ama ne olursa olsun ilk bir yıl aylık, sonrasında giderek artan aralıklarla rutin
kontrollerinizi atlamamak ve de aşılama programını aksatmamak gerekiyor. Belirli
zamanlarda yapılması gereken göz, diş, kalça ultrason kontrolleri ve de kan tetkikleri
ile takibin eksiksiz yapılması da ayrıca dikkat edilmesi gereken bir unsur. Temizlik ve
beslenme kuralları özen gösterilmesi gereken diğer konular. Beslenme özellikle ilk 3
yıl büyümeyi etkileyen en önemli faktör ve bu konu başlı başına bir başka yazı konusu.
Biz doktorlar bazen hiç konuşmaz bazen de fırsatını bulunca durmak susmak nedir
bilmeyiz. O zaman bir sonraki görüşmeye kadar biri beni durdursun. Sevgiler hepinize. Sağlıklı ve mutlu günler dileklerimle...
Mezunumuzdan mektup var…
Gözümü açtım Arıyı gördüm daha ne diyeyim. Küçükken Sayın Sıtkı
Alp Hocamı Atatürk sanırdım. Öyle ihtişamlı öyle saygın ve heybetli
başarının verdiği o anlatılmaz duygu. Başardıkça daha çok daha çok
istiyorsunuz. Bu kurumda da her imkanı bulabiliyorsunuz ya sınırınız
yok. İstediğiniz her alanda çalışarak başarıyı elde edebileceğiniz bir
okulun var olduğunu bilmek çok güzel. Ve de kendi kızımı işte bu
yüzden tereddüt bile etmeden getirip emanet ettim sizlere. Kızım Derin
şu an Arı Önokul’da okuyor. Kendisine sunulan imkanların belki çok
da farkında değil ama ben şu an bir anne olarak, bir veli olarak ve de
eski bir ‘Arılı’ olarak söylüyorum ki gönlüm her konuda çok rahat.
Biliyorum çocuğuma Atatürk sevgisi, vatan sevgisi, insan ve doğa
sevgisi aşılanarak büyüyecek ve sayenizde elde edeceği başarıları ile
bizler övüneceğiz. Hayatımda önemli bir yeri olan Arı Okulları, onun
için de çok önemli olacak eminim. Bugün sizlerin de vesilesi ile buradan
hayatımda ufacık da olsa yer etmiş, emeği olan kurucumuz Sayın Sıtkı
Alp beyefendiye ve tüm Arı Okulları öğretmenlerine sevgi ve saygılarımı
gönderiyorum.
Aslı Karaboğa Cömertpay
I think we have learned by
experience that life is not
easy, what about to raise
children? Taking care as
a sampling, watching the
growing up and maturate.
What is to be “Healthy and
happy children” as told me
years ago. How to do and
should provide it? I read
many pages, I examined
countless children and
above all I had to get my
own child in my lap to
find my answers to these
questions. To increase
awareness of this issue
for you may have been
sufficient just being a
mother or father. Some of
you touch a child’s life as
aunt, uncle; some of you
are as a trainer. Then, why
not leave a mark that we
touch?
www.arimezunlari.org.tr
gelirdi ki bana. O kadar küçük olarak geldim yani siz düşünün. Sonrası
TOHUM OTIZM VAKFI
S
on yıllarda görülme oranı çok fazla artan bir nöro-gelişimsel bozukluk Otizm.
Doğuştan gelen ya da yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan, beynin yapısını ve
işleyişini etkileyen bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı sanılmaktadır.
Dünyada otizmin görülme sıklığı 64’de birdir. Dolayısıyla, ülkemizde de her 64
çocuktan 1’inin otizmden etkilendiği düşünülmektedir. Ayrıca, otizmin erkek
çocuklarındaki yaygınlığı, kızlardan 4 kat fazladır.
Otizmin belirtilerini “Sosyal İletişim
ve Sosyal Etkileşim” ve “Tekrarlanan/
Takıntılı Davranışlar ve Sınırlı İlgiler ya
da Etkinlikler” olarak 2 başlıkta toplayabiliriz. Sosyal İletişim ve Sosyal
Etkileşim Sorunlarında; göz kontağı
kurmamak, vücut dilini anlamamak
ve kullanamamak, yüz ifadelerinde
ve sözel olmayan iletişimlerinde sınırlılık, karşılıklı konuşma başlatma
ve sürdürmede yetersizlik, ilgileri ve
duyguları paylaşmada sınırlılık, hayali oyun oynayamamak, arkadaş edinememek gibi belirtileri sayabiliriz.
Tekrarlanan/Takıntılı Davranışlar ve
Sınırlı İlgiler ya da Etkinlikler sorununda ise; yoğunluğu açısından anormal
denilebilecek derecede takıntılı ve sabit ilgilere sabit olmak, belli ses, doku
ya da koku gibi duygusal uyaranlara
karşı aşırı tepkili olmak ya da tepkisiz
kalmak, bazı objelere aşırı ilgi duymak örneğin pervaneleri çamaşır makinesini saatlerce izlemek, düzenine
ve rutinlerine aşırı bağımlı olmak, ani
düzen değişikliklerine aşırı tepki vermek, sallanmak ya da çırpınmak gibi
davranışları görüyoruz.
Çocuğunuzun aynı yaştaki diğer çocuklardan farklı davranışlarını ve yukarıda
açıklanan belirtileri gözlüyorsanız, hemen vakit kaybetmeden otizm konusunda uzman bir çocuk ve ergen psikiyatri uzmanına başvurmakta fayda var.
Çünkü erken tanı ve ardından gelecek
sürekli ve yoğun özel eğitimle otizmli
çocukların hayatlarında büyük fark yaratmak, akranları ile birlikte aynı okulda okuyacak seviyeye getirmek mümkün olabiliyor.
Tohum Otizm Vakfı “Otizm ve Yaygın
Gelişim Bozukluğu” olan çocukların
erken tanısının konulması, özel eğitimi ile topluma kazandırılmasına öncülük edilmesi ve bunun yurt çapında
yaygınlaştırılması amacıyla, kar amacı
gütmeyen ve kamu yararını gözeten bir
sağlık ve eğitim vakfı olarak 15 Nisan
2003 tarihinde kuruldu. Kurulduğu
günden bu güne kadar birçok ilke ve
farklı projeye imza attı.
Otizmli çocuklar için dünya da kullanılan bilimsel dayanaklı uygulamaları,
Türkiye’ye ilk defa getirmiş olan TOV;
eğitiminin içerik ve uygulama açısından doğru bir örneğini göstermek amacıyla, Vakıf bünyesinde Özel Tohum
Vakfı Özel Eğitim Okulu’nu kurmuştur.
Halen otizmli 126 öğrencinin eğitim
aldığı okulumuzda, otizmli çocuklara
erken çocukluk, okul öncesi ve okul
eğitimi ile destek eğitim hizmetleri sunulmaktadır. Okulumuzda Amerika’da
bulunan Princeton Çocuk Gelişim Enstitüsü’nden (Princeton Child Development Institute-PCDI)alınan eğitim
modeli uygulanmaktadır. PCDI, otizmli çocukların 3 yaşından önce eğitime
başlayabildiği ve neredeyse yarısının
normal bir okula geçiş yaptığı dünyaca
tanınan nadir kurumlardan birisidir.
Vakıf kurulduğundan bu yana, 12 yılda toplam 82.767 otizmli çocuk ve ailenin hayatında fark yarattık. 73.500
adet Otizm Eğitim Kiti, ‘Otizm Şimdi
Ne Olacak?’, ‘Otizm’de Eğitim, Terapi
ve Tedavi Yöntemleri’ isimli kitapçıkları ücretsiz olarak dağıttık. Türkiye’de
ilk kez otizmli gençler için iş ve yaşam
müfredatı vakfımız tarafından geliştirilerek Beylikdüzü Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi’nde uygulamaya başlandı.
Türkiye’de ilk defa 46 bin çocuk otizm
riski taramasından geçirildi. 6.000 Milli
Eğitim Bakanlığı öğretmenine ve Sağlık
Bakanlığı’na bağlı 1500 sağlık personeline otizm konulu eğitimler verildi. Türkiye’de ilk defa otizmli çocukların eğitimi
için Türkçe yazılımlar geliştirildi. Tohum
1 & Tohum 2 uygulamalarını ve Kavram
Öğretimi tablet, android ve web portalı
uygulamasını ücretsiz olarak kullanıma
sundu. İstanbul Saint Joseph Fransız
Lisesi işbirliği ile Türkiye’de ilk kez özel
bir okul bünyesinde 14–21 yaş arasındaki otizmli bireyler için özel eğitim sınıfı
açıldı. Uzman bir kadro tarafından hazırlanan, otizm konusunda önemli bilgiler
içeren, içeriği sürekli olarak güncellenen otizmli çocukların ailelerine, eğitmenleri ve uzmanlara yönelik üye olan
herkesin ücretsiz olarak faydalanabildiği
www.tohumotizmportali.org portalını
geliştirdi.
Ancak daha yapacak çok iş var çünkü 0–18 yaş grubu arasında yaklaşık
285.000 otizmli çocuk ve gencimiz
eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden
faydalanmak için bekliyor.
TÜRKİYE’DE TEKSTİL SEKTÖRÜ
“Çalışma saatleri uzun, emek yoğun ve zor bir meslek ama üretiminin
her aşamasını bildiğim bir ürünü elime almak, hatta giymek hepsini
unutturan bir mutluluk veriyor bana.”
G
ökşen Şen Aydoğar 1979 yılında Erzurum’da doğdu. Öğrenim
hayatına Hatay’da başlayan Aydoğan, ortaokulu Arı Koleji’nde
tamamladıktan sonra 1997 yılında Arı Fen Lisesi’nden mezun oldu.
2001 yılında Çukurova Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümünü
bitiren mezunumuz profesyonel yaşamına Kahramanmaraş’da aile
şirketleri olan Fonda Konfeksiyon’da ithalat-pazarlama koordinatörü
olarak devam etmektedir. Gökşen Şen Aydoğar, evli ve üç çocuk annesi.
Gökşen ŞEN AYDOĞAR
1997 Mezunu
BILIM
36 37
Tekstil Endüstrisi, insanların temel ihtiyaçlarından biri olan, giyinmeye bağlı olduğundan tarihi ve tanımı oldukça geniştir. Bununla beraber gelişen ihtiyaçlar ve
teknoloji sayesinde günümüzdeki tekstil
sektörü, gerek hammadde gerek nihai ürün
açısından çok çeşitli ve karışık bir hale gelmiştir. Genel bir ifade ile tekstil; elyaftan
başlayarak iplik, dokuma, örme, boya ve
baskı gibi süreçleri, hazır giyim ise bu süreci kullanım eşyasına dönüştürecek işlemleri kapsamaktadır. Tekstil ve hazır giyim,
sanayileşme sürecinin önemli yapı taşını
oluşturan ve gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına ciddi katkılar sağlayan emek yoğun sektörlerin başında gelmektedir.
Türkiye’de tekstil endüstrisinin geçmişi
Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar gitmektedir. Daha çok iç tüketime yönelik üretim
yapan tekstil sektörü, giderek pamuk ihracatının yanında, pamuk ipliği ihracatını arttırarak katma değeri yükseltmiş ve
1980 li yılların sonunda Türkiye, Avrupa
Birliği ülkelerinin pamuk ipliği sağlayıcısı
haline gelmiştir. 1985 yılından itibaren de
hazır giyim halinde ihracata başlayarak
katma değeri daha da yükseltebilmiştir.
1990’lara gelindiğinde ise toplam ihracat
içindeki sektörün payı yüzde 40’a kadar
çıkmıştır.
Bu yıllarda sanayinin büyüme hızı ortalamanın çok üzerinde seyretmiş, Avrupa
kotalarına rağmen, düşük maliyetli vasıflı işgücü, düşük maliyetli hammadde ve
Türk firmalarının esnekliği sayesinde Türk
tekstil ve hazır giyim sanayi Avrupa’nın
en büyük ithalat ortağı haline gelmiştir.
Ülkenin coğrafi konumu, taşımacılık maliyetlerinin düşük olması ve teslimat sürelerinin kısalması sonucunu doğurmuş
ve bu faktör büyük bir rekabet üstünlüğü
sağlamıştır. Özellikle hazır giyim sektörünün Türk dış ticaretinde yarattığı ivme
ve ekonomiye katkısı sektörü, Türkiye’nin
“lokomotif sektörü” durumuna getirmiş
ve sektör son yıllara kadar bu sıfatla anılmaya devam etmiştir.
Hazır giyim mamullerinin yurdumuzun
toplam ihracatının yaklaşık olarak üçte
birine karşılık gelmesi, bu sektörün yurdumuzun ekonomisi açısından ne kadar
önemli bir yer işgal ettiğini gözler önüne
sermektedir.
Bu gelişim süreci içerisinde üretilen malların, özellikle dış pazarlara açılabilmede, yüksek kalitede ve özelliklerde olması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu
yüzden üretimin her aşamasında olduğu
gibi tekstil ve hazır giyim sektöründe de
başarının temel prensipleri; planlama,
doğru hammadde ve kaliteli üretimdir.
Bu şartlar aynı zamanda işletmelerin verimliliklerini ve ömürlerini de doğrudan
etkilemektedir.
Bugün Avrupa’nın üçüncü büyük tekstil
ihracatçısı olan Türkiye, dünyanın altıncı
en büyük hazır giyim ihracatçısı konumundadır. Türk tekstil sektörü, ürün kalitesi, moda ve trendleri belirleme gücüne
sahip tasarımları ve yüksek teknolojisi itibariyle gelecekte dünya çapında ticarette
adından daha fazla söz ettirecek potansiyele sahiptir. Bu noktada bizlerin üzerine
düşen sorumluluk; hammadde, iş gücü
ve teknoloji açısından birçok ülkede bulunmayan kaynaklarımızı, akılcı ve verimli
bir şekilde kullanıp dünya çapından kabul
gören markalar oluşturarak ülkemizi kalkındırmaktır.
When I said that I would
be a Textile Engineer
in the last year of high
school, my parents who
have always dreamed of
the day I will be a doctor
for years lived in a small
shock. A few days later, my
father, took me a textile
factory outside Ankara to
tell the difficult working
conditions in engineering.
I was met with intense
heat and amazing smells
that I understand what
it is after years. And also
with two female engineers,
one of them was textile
engineer and the other was
chemical engineer that
designed to discourage
me. However, I met with
the textile industry by
removing wasted efforts.
Long working hours, laborintensive and a difficult
profession but when I take
the product to my hands
and even wear, if I know
every stage of production,
that gives me all happiness.
www.arimezunlari.org.tr
Lise son sınıfta Tekstil Mühendisi olacağımı
söylediğimde, yıllarca doktor olacağım günün hayalini kurmuş olan ailem ufak bir şok
yaşadı. Birkaç gün sonra babam, mühendisliğin zor çalışma koşullarını anlatmak
için, daha önce ön görüşme yaptığı, Ankara’nın epeyce dışındaki bir tekstil fabrikasına götürdü beni. İçeri girdiğimde yoğun
sıcak ve ne olduğunu yıllar sonra anladığım
muhteşem (!) bir koku ile karşılandım. Tabii bir de beni vazgeçirmek için hazırlanmış,
biri tekstil diğeri kimya mühendisi iki bayan meslektaşımla. Ancak bu çabaları boşa
çıkartarak Çukurova Üniversitesi Tekstil
Mühendisliği bölümünü kazanıp tekstil
sektörü ile tanıştım. Evet, çalışma saatleri
uzun, emek yoğun ve zor bir meslek ama
üretiminin her aşamasını bildiğim bir ürünü
elime almak, hatta giymek hepsini unutturan bir mutluluk veriyor bana.
BU YAZI ILKBAHAR’I ANLATACAKTI...
AMA DAYANAMADI YÜREĞIM…
1
1 Temmuz 1982 doğumlu olan Anıl Bayer, ilkokul, ortaokul ve lise
öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Bilkent
Üniversitesi Elektrik - Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdi. Telesis
Telekomünikasyon Sistemleri A.Ş.’de Ar-Ge Bölümü Şefi olarak görev
yapan Bayer’in Fantastik kurgu ve çocuk edebiyatı üzerine romanları
bulunuyor. Anıl Bayer evli ve bir çocuk babası.
Anıl BAYER
2000 Mezunu
[email protected]
EDEBIYAT
38 39
Bu yazı ilkbahar’ı anlatacaktı... Ama dayanamadı yüreğim, geldi aklıma başka bir
Bahar, 2014 Ekim ayında oğlu tarafından boynundan vurularak öldürülen Bahar Topal... Onaltı yaşındaki oğlu tarafından...
Kışlıkları kaldıracaktık, dolapları düzenleyecek bahar kreasyonlarına göz atacaktık,
belki kimimiz Ugandalı tekstil işçisi Jesica Nankabirwa’nın diktiklerini giyecekti.
Eğer toplu olarak tecavüze uğradıktan sonra dördüncü kattan atılıp öldürülmeseydi...
Nisandan, doğanın uyanışından, bitkilerin sürgünlerinden hayvanların yavrulamasından bahsedecektim... K.T doğuramadı, 17 yaşındaydı abisi O’nu boğduğunda…
Baharın doğal olaylarla tasvirinden ve bu anlatımı Hemingway’in portakalın tadını
anlatışıyla birleştirip baharı yaşamanın tadından bahsedecektim... Sonra manavda
çalışan eşi tarafından sokak ortasında bıçaklanarak öldürülen Rahime Yıldız Uçar
geldi aklıma; o portakala, katil eşinin eli değmiş midir dedim!
Doğanın baharı olduğu gibi insanların da baharı olduğunu, mevsimlerimizin olduğunu yazacaktım. Ender rastlanan ve hep tek bir mevsimi, baharı yaşayan insanları
yazacaktım. Örneğin Nazım’ın gizli gülümsemesindeki baharı, Sabahattin Ali’nin
gözlerindeki tomurcukları... Kendisine güldüğü için üvey annesini telle boğan D.D
ve gözlerde yeniden tomurcuklanmayacak umutlar…
Ağaçların DNA’sı ile İnsan DNA’sı arasındaki şaşırtıcı benzerlikten bahsedecektim
ki bu muhteşem yaratıklarla akraba olduğumuzu iddia etmenin onlara hakaret olduğunu fark ettim.
Aşklar... Yeni aşklar, tazelenen aşklar ve sonsuza dek süren aşklardan bahsedecektim. Aşkla, cinayet asla ve asla yan yana bahsedilemez!
Bir de şiir olacaktı, dünyanın elektrokimyasal enerjisiyle tetiklenen bir şiir, Şair Mümin Güler’in bir şiiri;
Serçe
Bir pencere açtım bu sabah erken, bahara doğru,
Çiçeği burnunda baharın, kokusu burnumda derken
Pencere önünde bir serçe, minik minicik
Serçe parmağım boyunda, serçe oyunda,
Ilık güneşi baharın koynumda.
Sözüm vardı, yazmayacaktım ama
Tutamadım.
Serçe uçtu, serçe suçlu.
Neden biliyor musun? Çünkü bu dergi basılıp kuryeye verilene kadar ülkemizde
kaç kadın daha şiddete maruz kalıp tanıdıkları biri, eski kocaları, eşleri, akrabaları
tarafından katledilecek. Geçen yıl tam 294 kadın*(1) boşanma, ekonomik sebepler
veya kendi hayatına dair kararını kendisinin vermesi sebep gösterilerek öldürüldü.
www.arimezunlari.org.tr
Yazmayacaktım dedim ama şair gibi tutamadım...
Katillerin yarısı öldürme sebebini dahi söylemedi. Bilemedi anası babası kızlarının
neden koparılıp alındığını... Bebeleri hayatları boyunca bir daha alamadı analarının
kokusunu... Dayak yiyen, sakat kalan, tecavüze uğrayan, özgürlüğü elinden alınan,
taciz edilen, sözlü hakarete maruz kalan, aşağılanan, kendine güvenini kaybeden ve
hayata küstürülen kadınların sayısını biliyor musunuz? Peki ya Türkiye’de yaşayan
kadınların sayısını biliyor musunuz?
Nezihe Muhiddin’i tanıyor musunuz?
“Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tepeden verilmiştir” diyenler var ya! Onlara bu
muhterem kadını sorun, Kadınlar Halk Fırkası’nı, Türk Kadınlar Birliği’ni sorun*(2).
Gül Esin’i, Hasene Nalan, Benal Nevzat, Rana Sani Yaver, Saniye İsmail, Ayşe Remzi,
Nakiye ve Latife Bekir Hanımları*(3) sorun... Sorun bu isimleri, bilemeyeceklerdir.
Daha nice insan var ki isimleri sadece bu yaprakları onurlandırmakla kalmaz ışık
saçar okuyanların zihinlerine, onları sorun!
Özellikle siyasilere sorun, başta onlar hatırlasın Türk kadınının gücünü, azmini...
Kadın siyasilerimiz hatırlasın, bilsinler ellerindeki güçle tüm bu cinayetlerin önüne
geçebileceklerini. Erkek siyasilere de sorun! Son birkaç yılda söylediklerinden utanırlar belki.
Hatırlatmak isterim Haziran ayında seçimler var: Kadınlara insan gibi davranılması
için güç verelim siyasilere... Sandığa gidelim ve görevimizi yapalım.
Son olarak yazmadan edemeyeceğim, eğer olmasaydı bu kör cahil zihniyet, ne güzel yakışırdı bahar ve kadın birbirine... Neyse, başka bahara...
Kaynakça
*(1) Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2014 Yılı Verileri.
*(2) Baki Sarısakal, Kadınlar Halk Fırkası, bakisarisakal.com
*(3) Cemile Burcu Kartal, Türkiye’de Kadınların Siyasal Haklarını Kazanma Süreci
ve 1930 Belediye Seçimleri
Last year, 294 women were killed because of divorce, economic reasons or taking
decisions about their own life. Half of the killers did not even explain the reason
for the kill. The parent of murdered girls could not find out why… Their children
could not smell their flesh of a lifetime… I remind you that there are elections
in June: Let the political power for being treated like human to women… Let’s
go and do our duty at the ballot box. And last, I cannot do without writing, if
the community has not this ignorant mentality, spring and woman were many
worthy… Anyway, to another spring…
EDEBIYAT
40 41
Whatz Up!!!
Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın
Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW)
(Convention on the Elimination of
All Forms of Discrimination Against
Women) (1979)
“Madde 3”
Taraf Devletler kadının tam gelişmesini ve ilerlemesini sağlamak
için, özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere bütün alanlarda, erkeklerle eşit olarak insan hakları ve
temel özgürlüklerinden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla yasal düzenleme dahil bütün uygun
önlemleri alacaklardır.”
1979 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen CEDAW’a
Türkiye 1985 yılından bu yana taraftır.
Bildirgenin tam metni için: http://www.unicef.org/turkey/cedaw/_
gi18.html
(7 Eylül 1791)
“Adam, sen, adil olabilir misin? Sana bu soruyu bir
kadın soruyor. En azından bu hakkı ondan alamazsın. Söyle bana, benim cinsimi baskı altına alan,
kendinden menkul iktidarı kim verdi sana? Gücün
mü? Yeteneklerin mi? Yaratıcıyı hikmetinde tanı...”
1791 yılında Fransız yazar Olympe de Gouges tarafından Fransız Millet Meclisine bu konuyla ilgili
yasa çıkartmaları için yazılmış bu yazı, Fransız Devrimi sırasında yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları
bildirgesinde verilen hakların reşit bireylere verilmesine ve o dönemde sadece erkeklerin reşit sayılmasına tepki olarak yayınlanmıştır.
Bildirgenin tam metni için: http://dergiler.ankara.
edu.tr/dergiler/38/297/2716.pdf
Teşkilatı Esasiye Kanunu (1921
Anayasası / Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası ) (5 Aralık 1934)
Teşkilâtı Esasiye Kanununun 10 ve 11 inci maddelerinin değiştirilmesi
hakkında kanun
Madde 1 - Teşkilâtı Esasiye Kanununun onuncu ve on birinci maddeleri
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir
Madde 10 - Yirmi iki yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçmek
hakkını haizdir.
Madde 11 - Otuz yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçilebilir.
Madde 2 - Bu kanun neşri tarihinden muteberdir. 8/12/1934
Anayasamızın tam metni: http://www.tbmm.gov.tr/anayasa.htm
www.arimezunlari.org.tr
Kadının ve Kadın Yurttaşın Haklar Bildirgesi
DÜNDEN BUGÜNE TÜRK KADINI
DOSYA HABER
42 43
Kadın, aile ve toplum arasındaki köprü görevini üstlenen, sosyal
hayatta yeri ve önemi olan bireydir. Kadın ve erkekle birlikte
biçimlenen toplum hayatında kadının çocuklarına bakımındaki
yakınlığı, cinsiyet ayrımı yapılarak belirlenmiş iş bölümleri, gelenek
ve göreneklere göre belirlenmiş kültürel düzenler, zaman içinde
kadının toplum hayatında geri planda kalmasına neden olmuştur.
Günümüzde kadın - erkek eşitsizliği kadınları sosyal ve psikolojik
sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır.
Tarihimize şöyle bir dönüp baktığımızda Türk Kadınının çok önemli ve saygın bir yeri
olduğunu görmekteyiz. Eski Türk Devletlerinde erkeklerle eşit haklara sahip kadınlar,
sonraki yüzyıllarda adeta ikinci sınıf insan muamelesi gördü. Türkiye Cumhuriyeti’nin
ilk yıllarında, 1926 - 1934 yılları arasında gerçekleştirilen Atatürk Devrimlerinin bir
kısmı, kadınların sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma
hayatında, toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmasını
hedefledi.
Türk kadını, ilk kez 1843’de Tıbbiye mektebi bünyesinde aldığı ebelik eğitimiyle sosyal yaşamda yerini almaya başladı..
İş yaşamına ilk kez 1897’de “ücretli işçi” olarak giren Türk kadınlarına, 1913 yılında da
“devlet memuru” olma hakkı verildi. İlk kadın belediye başkanı Müfide İlhan 1950’de
Mersin’den seçilirken, ilk kadın bakan Türkan Akyol 1971’de, ilk kadın vali Lale Aytaman 1991’de atandı. İlk kadın başbakan Tansu Çiller, 1993’te hükümet kurdu.
Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkına 1934 yılında, birçok Avrupa ülkesinden
bile çok daha önce sahip oldular.
Atatürk’ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal alana katılmaları yönünde yapılan ilk değişiklikler 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme, 1933’de çıkarılan Köy
Kanunu ile muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934’te de Anayasa’da
yapılan bir değişiklikle, milletvekili seçme ve seçilme haklarını kazanmak olmuştur.
Yapılan araştırmalara göre ülkemizde her 10 kadından 4ü şiddete uğramaktadır. Kadınlar şiddeti birinci derecede yakınlarından görüyorlar yani baba evinde başlayan
dayak koca evine uzanmaktadır.
www.arimezunlari.org.tr
Türkiye’de bugün kadınlar, dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki kadınlarla aynı haklara sahiptir. Kentlerdeki Türk kadınlarının büyük çoğunluğu çalışmakta ve ailelerinin
gelirine ve refahına katkıda bulunmaktadır. Erkekler ve kadınlar aynı sorumluluklara
sahiptir. Bugünkü Türkiye’de kadının durumu, toplum içindeki rolü ve dış görünüşü,
Batılı toplumlardaki kadınlardan farklı değildir. Kadın parlamenterlerin, diplomatların, yargıçların, doktorların, öğretmenlerin, mühendislerin, mimarların ve üst düzey
yöneticilerin sayısı oldukça yüksektir. Kadınların opera, bale, tiyatro, edebiyat, resim ve heykeltıraşlık gibi güzel sanatların değişik alanlarındaki olumlu katkısı gün
geçtikçe artmaktadır. Tüm bu kazanılan haklar ve geçilen evrelere rağmen günümüz
Türkiye’sinde kadın ve erkek eşitliğinden söz etmek mümkün değil. Baskıya ve şiddete maruz bırakılan kadın sayısının artması, kadının ekonomik, siyasal ve toplumsal
rolünün bastırılması ve “namus” gibi bazı değerlerin sadece kadınlara özel bir durummuş gibi düşünülmesi kadınlar üzerindeki baskıyı artırarak psikolojik sorunlara neden
olmaktadır.
Türkiye’de kadına yönelik şiddet son yıllarda artış gösterirken, rakamlar durumun
vahametini gözler önüne sermektedir.
Buna göre; kadınların % 25’i fiziksel şiddete uğruyor.
Şiddete uğrayan kadınların %75’i eşi tarafından şiddete uğruyor.
Cinayet sonucu ölen kadınların %40-70 eşi tarafından öldürülüyor.
Tecavüze uğrayanların %50 si 18 yaş altındadır.
Her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor.
Cinsel saldırganların %75’i tanıdık biridir.
Acil yardım hattını arayan kadınlardan % 57’si fiziksel şiddete, % 46,9’u cinsel şiddete ve % 8,6’sı tecavüze maruz kalmıştır.
KAYNAKÇA
• arsiv.ntv.com.tr
• ‘Toplumsal Yaşamda Kadin’
Yard.Doç.Dr. Gürsel YAKTIL OĞUZ
• www.farklibirbakis.com
• www.milliyet.com.tr
• www.beyazkanat.com
Ne yazık ki Türkiye’de, kadına yönelik şiddet ‘sigara yasağı’ kadar bile önemsenmiyor.
Kadınların aile ilişkileri içinde yaşadıkları şiddet sadece özel alanda, yani aile bireyleri arası ilişkilerde yaşandığı için toplumsal bir sorun olarak kabul görmemektedir.
Toplumsal faktörler kadına uygulanan şiddeti meşrulaştırmakta ve pekiştirmektedir.
Kadın - erkek eşitliği olgusuna ihtiyaç duyulmayan, tüm insanların birey olarak yer
aldığı bir toplumda insanca yaşamak dileğiyle…
• www.estanbul.com
“Şuna inanmak lâzımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.”
(1923) M.K.ATATÜRK
• tr.wikipedia.org
Bir kadın var ki ya annem, ya kardeşim, ya kızım
• www.turizmhaberleri.com
• www.atam.gov.tr
• www.kadındayanismavakfi.org.tr
Hazırlayan:
Gamze Selin COŞKUN
Elif ŞANLI
O’ dur bende en mukaddes duyguları yaşatan…
Bir diğeri sevgilim ki; günüm, ay’ım, yıldızım
O’dur bana hayattaki şiirleri anlatan…
“Aile” Ziya GÖKALP
ARI’DAN HABERLER
44 45
ARILI ÖĞRENCİLER “KODLAMA SAATİ” İLE
GELECEĞİ PROGRAMLIYOR
Arı Okullarında her öğrenci bilgisayar bilimini öğrenebilme olanağına
sahip oluyor. “Kodlama Saati” uygulaması 180’den fazla ülkede küresel biçimde gerçekleşiyor ve milyonlarca öğrenciye ulaşıyor. 8-14 Aralık
Bilgisayar Bilimleri Eğitim Haftasıyla başlayan bu etkinlik ile öğrenciler
programlama dünyasına girme fırsatı buluyorlar. www.code.org internet sitesi tarafından organize edilen, içeriğinde ücretsiz olarak yer alan
birçok farklı ders seviyesi barındıran, 4 yaşından itibaren bireyleri kodlama eğitimleri ile buluşturan bu oluşum Apple, Microsoft ve Amazon gibi
dünya devi şirketler tarafından da destekleniyor.
Arı Okulları bu çalışmalara paralel olarak öğrencilerinin teknolojik ve bilimsel
gereksinimlerini karşılayacak biçimde
çalışmalarını sürdürüyor. Bu amaçla, Arı
İlköğretim Okulunda öğrencilerin bilgisayarların nasıl işlediğini anlamaları, yaratıcılıklarını geliştirmeleri ve bilgisayar
biliminin eğlenceli yönlerini keşfetmeleri
için çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor.
Bu yöntem ile tüketen toplumdan üreten toplum hedefine ulaşma yolunda
kendi uygulamalarını geliştirebilen öğrenciler kodlama ve uygulama geliştirme
çalışmaları yapıyorlar. Kodlama etkinlikleri sayesinde öğrenciler bilgisayar prog-
ramlamanın temelini öğreniyor, sayısal
problem çözme becerilerini ve yaratıcılıklarını geliştiriyorlar.
Arı İlköğretim Okulu 5-6 ve 7. sınıf öğrencileri “Zekâ Oyunları” seçmeli dersinde sınıf seviyelerine uygun içeriklerde
kodlama çalışmaları yapıyorlar. Angry
Birds ve Frozen temalı dersler sayesinde
öğrenciler hem eğleniyor hem de kod yazıyorlar. Eğitim Teknolojileri Merkezimiz
tarafından organize edilen her kurs seviyesinin sonunda sertifika almaya hak kazanan öğrenciler, başlangıç seviyesinde
oyunlar yazabilmenin de mutluluğunu
yaşıyorlar.
ÖZEL ARI ORTAOKULU
DÜNYA ŞAMPİYONASI İÇİN
AMERİKA YOLCUSU
Özel Arı Ortaokulu öğrencileri “Destination Imagination” (DAT) Ulusal Turnuvası’nda çevresel sorunlara karşı ürettikleri yaratıcı ve yenilikçi çözümleriyle Türkiye 1.si
oldu.
Ayrıca yarışmanın bilimsel (Scientific Challenge, Middle Level) kategorisinde yine
Ankara 1.si olarak yer alan “Tsunami” Takımı da Türkiye 4.sü olarak okulumuzu başarıyla temsil etti.
www.arimezunlari.org.tr
14-15 Mart 2015 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen turnuvanın sosyal sorumluluk (Po Brand Aid Challenge, Elemantary Level) kategorisinde yarışan Ankara
1.si Özel Arı Ortaokulu “The Rubbish Hunters” Takımı, 18-23 Mayıs 2015 tarihleri
arasında Amerika’da yapılacak Dünya Şampiyonasına katılmaya hak kazandı.
AILENIN KORUNMASI VE KADINA KARŞI
ŞIDDETIN ÖNLENMESINE DAIR KANUN
1
4 Ağustos 1986 doğumlu olan Gül Toker, ortaokul ve lise
öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladı. 2004 yılında Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı. Lisans öğreniminin ardından
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku A.B.D
dalında yüksek lisansına başladı ve halen devam etmektedir.
Seyahat etmekten, kitap okumaktan ve film izlemekten hoşlanan
mezunumuz şu anda Ankara Barosu’nda Serbest Avukat olarak
çalışmaktadır.
Gül TOKER
2004 Mezunu
HUKUK
46 47
Ailenin Korunmasına Dair Kanun 1998 yılından bu yana aile içi şiddetin önlenmesi
amacıyla uygulanmaktaydı. Ancak söz konusu kanunun günümüzün ihtiyaçlarına cevap
vermediği görüldüğünden yeni bir kanun hazırlanmış ve kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin esas ve usulleri kapsayan ve düzenleyen Ailenin
Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 2012 yılında yürürlüğe
girmiştir.
KAPSAM:
• Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadın ve çocuklar, aile bireyleri (eş, anne, baba, kardeşler, üvey çocuklar...)
• Tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişiler,
ŞİDDET KAVRAMI:
• Kişinin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler,
• Tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış,
şiddet kavramı dahilinde kabul edilmektedir. Bu fiillerden bir kısmı Türk Ceza Kanunu
bağlamında suç teşkil etmekte ve yaptırım olarak hapis cezası öngörülmektedir. Bir
kısım davranışlar ise, suç teşkil etmese dahi, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasına konu edilebilmekte ve boşanma davalarında kusur kabul
edilmektedir. Her iki durumda da ilgililerin koruyucu tedbir talebine ek olarak kişilik
haklarının zedelenmesi nedeniyle tazminat talep etme hakları bulunmaktadır.
KORUYUCU TEDBİR KARARLARI:
Kanunda, şiddet mağdurunun korunmasını sağlamak amacıyla, mülki amir veyahut
mahkemece verilebilecek bir dizi koruyucu tedbir kararı düzenlenmiştir.
Mahkemece verilebilecek koruyucu tedbir kararları;
Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
• İşyerinin değiştirilmesi,
• Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi.
• Tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması,
• Korunan kişi bakımından hayati tehlikenin bulunması hâlinde ve ilgilinin rızasına dayalı olarak Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi,
Mahkemece verilebilecek önleyici tedbir kararları;
Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya
uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir:
• Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi,
• Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması,
www.arimezunlari.org.tr
• Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması,
• Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma
kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması,
kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması,
• Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki
kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına
yaklaşmaması,
• Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar
vermemesi,
• Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi,
• Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen
silahları kolluğa teslim etmesi,
• Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile
bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi,
• Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin
etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması,
• Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması,
TEDBİR KARARLARININ UYGULANMASI USULÜ VE
YAPTIRIMLAR:
Her ne kadar yukarıda sayılan önleyici ve koruyucu tedbir
kararları çok soyut görünse ve sadece uyarı niteliği taşıdı-
ğı izlenimi verse de uygulamada kararların ciddi bir caydırıcılık teşkil ettiği görülmektedir. Ayrıca tedbir kararına
uymayanlar hakkında, ispat sorunları yaşanmaksızın ve
detaylı bir ceza yargılaması yapılmaksızın zorlayıcı hapis
cezası verilebilmektedir. Öte yandan söz konusu kararlar,
ispata gerek duyulmaksızın sadece talep üzerine verildiğinden bu kararlar, açılacak başkaca davalara delil teşkil
etmemektedir.
Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen kişinin, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi
hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin
niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla
üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulmaktadır. Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her
tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın
ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi on beş günden
otuz güne kadardır.
Son olarak maruz kalınan ya da tanık olunan şiddet olayının ANKARA BAROSU GELİNCİK MERKEZİ’ne bildirilmesi halinde Kadın ve Çocuk Hakları konusunda uzman
gönüllü avukatlarca her türlü hukuki destek sağlanmaktadır. Merkez 7 gün 24 saat dönüşümlü nöbet esasıyla
çalışmakta ve başta acil durumlar olmak üzere kadın ve
çocuklara yönelik her türlü şiddet olayında 444 43 06
numaralı telefondan merkeze ulaşıldığı takdirde hukuki
desteğin anında sağlanması mümkün olmaktadır. Ayrıca, duruma göre şiddet mağdurunun bulunduğu yerden
alınması, sığınma evine yerleştirilmesi gibi imkânlar da
sağlanabilmektedir.
ARI’DAN HABERLER
48 49
OKÇULUK MÜSABAKASINDA
BİRİNCİLİK ELDE ETTİK
22 Şubat 2015 tarihinde “Türkiye Okçuluk Federasyonu”nun düzenlediği “Çankaya
Okçuluk Federasyonu Müsabakaları”nda öğrencimiz Deniz SELAM 18 metre ok atış
mesafesi ve 30 ok atışı sonucunda 1. olmuştur. Öğrencimizle gurur duyuyoruz ve
başarılarının devamını diliyoruz.
LİSE ERKEK ORYANTİRİNG B TAKIMIMIZ
TÜRKİYE FİNALLERİNDE
19 Şubat 2015 tarihinde İzmir’in Bergama
ilçesinde gerçekleştirilen Okullar Arası Oryantiring Müsabakaları”nda Lise Erkek Oryantiring B Takımımız Eleme Müsabakalarını
başarıyla geçerek grup 1.si oldu. Türkiye Finallerine gitmeye hak kazanan öğrencilerimiz
Muğla ilinde gerçekleştirilecek final müsabakalarında şampiyonluk mücadelesi verecekler.
Öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi kutluyor,
başarılarının devamını diliyoruz.
GENÇ KIZ YÜZME TAKIMIMIZ
TÜRKİYE ŞAMPİYONASI FİNALLERİNDE
Genç Kız Yüzme Takımımız 17–19 Şubat 2015 tarihleri arasında Ordu’da
düzenlenen ‘Okullar Arası Yüzme Yarışları Türkiye Yarı Finalleri’nde 2.
olarak Türkiye şampiyonası finallerine gitmeye hak kazandı.
www.arimezunlari.org.tr
Bireysel yarışlarda ise Fen Lisesi 10-A sınıfı öğrencimiz Ece Baykal 50m
ve 100m sırt üstü ve 200m karışık stil yüzme yarışlarında birinci, 100m
kurbağalama yarışında ise dördüncü oldu. Anadolu Lisesi 9-C sınıfı
öğrencimiz Öniz Ezel Karadoğan 50m ve 100m kelebek stilde üçüncü
olurken, 9-D IB sınıfı aday öğrencimiz Ece Er 50m sırt üstü stil yüzme
yarışında ikinci, 100 m sırt üstü stil yüzme yarışında üçüncü, serbest stil
100m yarışında ise dördüncü oldu. Öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi
kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz.
UÇAN SÜPÜRGE
KADIN İLETIŞIM VE ARAŞTIRMA
DERNEĞI
U
çan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği 1996 yılında Ankara’da bir grup kadın tarafından
kuruldu. Misyonunu Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlenmesine yönelik
feminist düşünce, eylem ve politikaların yaygınlaşması için çalışmak, bu doğrultuda ulusal ve uluslararası
örgütlenme girişimlerini desteklemek, alanın bilgisini özgün araştırmalarla zenginleştirmek olarak
belirledi. Vizyonu kadınların güçlendiği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayatın her alanında sağlandığı,
herkes için adil bir dünyaya kavuşmak için değişim yaratmak olan Uçan Süpürge’nin faaliyetleri,
kadınların örgütlenmesi, kadınların güçlenmesi, medya ve kültür sanat alanlarında yoğunlaşıyor.
Bu ana başlıklar altında eş zamanlı yürütülen birçok proje hayata geçirildi,
geçiriliyor. Bu alanlarda savunuculuk
faaliyetleri devam ediyor. Kadınların
örgütlenmesi başlığı altında, Uçan Süpürge tüm ülkedeki kadın örgütlerinin
bilgilerinden oluşan bir kadın örgütleri
veri tabanı oluşturdu. Kadın örgütlerinin ihtiyaçlarını belirlemek aralarında
etkili iletişim ve işbirliğini geliştirmek
için çalıştı.
Kadınların güçlenmesi başlığı altında
öne çıkan çalışmaları çocuk gelinler
alanında oldu, uzun yıllar boyunca
çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerle
mücadele etti. Bu zararlı pratik, dünyada ve ülkemizde tam sayısı bilinmeyen fakat milyonlarla ifade edilen
kız çocuğun eğitim alma, sağlıklı bir
ortamda yaşama, şiddetten korunma,
kiminle ve ne zaman evleneceğine karar verme gibi en temel insan haklarını ihlal ediyor ve hayatlarında tedavi
edilemez yaralar açıyor.
Çocuk evliliklerinin yanı sıra Benim
Madam Curie’m Projesi ile kız çocuklarının meslek seçimlerinde farklı
rol modeller tanıtmak ve ufuklarını
açmak amacıyla 4 bilim kadınının yer
aldığı kısa filmler hazırlandı. Kadınların yerel siyasete katılabilmeleri için
güçlenmeleri ise Uçan Süpürge’nin
güncel olarak çalıştığı bir diğer konu,
Gölge Meclis isimli mekanizmalarla
kadınlar belediye meclislerinin nasıl
çalıştığını öğrenip kendi il ve ilçelerindeki meclisleri izliyorlar, meclislerin
gündemine orada yaşayan kadınların
gerçek gündemini dahil ediyorlar.
Uçan Süpürge, medya konu başlığı
altında yerel muhabirler ağını kurup
ülkenin her yanından kadın muhabirlerin hazırladığı haberleri web sitesinde yayımladı. Uçan Haber Kadın
Dergisini yıllarca çıkarttı ve Uçan Haber Kadın Dergisi şu anda da çeşitli
konularda özel sayılarla yayın hayatına devam ediyor. Uçan Haber Kadın
Dergisi’nin yanı sıra Uçan Süpürge,
ana akım medyada cinsiyetçi ve ayrımcı dile karşı yayınlanan haberlerin
izlemesi projesi Kırmızı Kalem’i hayata geçiriyor. Medya alanında devam
eden bir diğer proje de Kadınların
Postası. Bu projeyle kadınlar için güvenli haber yapma ve güvenli haber
alma anlamında alternatif bir mecra
yaratılması hedefleniyor.
Kültür Sanat başlığı altında yer alan
Uçan Süpürge Uluslararası Kadın
Filmleri Festivali, ülkenin en prestijli
festivallerinden biri olmayı 17 senedir sürdürüyor. Her yıl yüzlerce film
başvurusu alan festival, her yıl yüzün
üstünde filmi izleyicisiyle paylaşıyor.
Uçan Süpürge’yle neredeyse yaşıt
olan festival, bu yıl 18. Yaşını 8-18
Mayıs 2015 tarihleri arasında “18’in
halleri” temasıyla kutlayacak.
Gölgeni İzle: Yerel Siyasete Kadın Katılımı için Gölge Meclisler
HER ADIMDA, HER KARARDA!
Kadınlar hayatlarını ilgilendiren kararlar hakkında söz
söylüyor, yerelde kararlara katılıyor. Gölge Meclisler
daha duyarlı, daha katılımcı yönetimlerin önünü açıyor.
Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği
[email protected] www.ucansupurge.org
+90 (312) 427 00 20
ANNELER GÜNÜNDE,
EMEK VEREN TÜM “ANNELER” İÇİN…
Herkesin dünyaya gelirken yanında getirdiği hakkıdır anne sevgisi...
K
Keiko Belir YARAR
1995 Mezunu
eiko Belir Yarar 1977 yılında Tokyo’da doğdu. Öğrenim hayatına
Ankara’da başlayan Keiko Belir Yarar, ortaokul ve lise öğrenimini
Arı Okulları’nda tamamladı. 1995 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve
Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Oyunculuk bölümünü burslu olarak
kazandı. 1999 yılında mezun olduktan sonra Devlet Tiyatroları’nda
çalışmaya başladı. 2001–2002 sezonunda Türkiye ve Danimarka ASSITEJ
ortaklığında yapılan projede yer alarak Türkiye ve Danimarka’da çocuk
tiyatrosu üzerine çalışmalar yaptı. 2002 yılında Devlet Tiyatroları’nın
açtığı sınavı kazanarak, stajyer sanatçı olarak Van Devlet Tiyatrosunda
göreve başladı. Bu süre içinde çeşitli reklam, televizyon dizisi ve filmlerde
rol alan mezunumuz halen Devlet Tiyatroları’nda sanatçı olarak çalışmaya
devam ediyor. Son üç yıldır en önemli uğraşı olan Melek Arya’nın annesi...
EDEBİYAT
52 53
“Anne: Bir çocuğu doğuran, bakımını üstlenen veya kendi doğurmadığı bir çocuğu
evlat edinen ve bakımını üstlenen dişi canlı” internette bulduğum bu tanıma da bakılırsa bir çocuğun annesi olmak için onu doğurmaya gerek yok. Yani anneleri değerli
yapan ağrılar içinde bizi doğurmaları, dokuz ay karınlarında taşımaları değil, çocuklarını büyütürken verdikleri emek... Bertolt Brecht de “Kafkas Tebeşir Dairesi” oyununda buna değinir. Emek-Mülkiyet ilişkisinin tartışıldığı bu oyunda tam da az önce
yazdığım gibi dünyaya getirenin değil emek verenin “anne” olduğunu anlatır Brecht.
Yaklaşık üç yıl önce ben de anne oldum. Mesleğim gereği çeşitli roller oynamış, başka
hayatlara empati kurup onların yerine geçmeye çalışmış, onlar gibi düşünmeyi denemiş bir kadın olarak, hayatımın en zor rolü bu oldu. Üstelik ömür boyu sürecek bir rol.
Kendi içinde devinimi olan, dönemlere, çevreye, tıp biliminin yeni buluşlarına göre
karar ve tavır değiştiren müthiş bir rol. Prova yapıp bitirilemeyen, üstünde çalışılması
bitmeyen tek rol…
Her şey karnımdan çıkıp kucağıma ilk geldiği anda başlayıverdi. Dikkat edin karnımda
ilk hissettiğimde demiyorum. Küçücük bir insanı beslemek, temizlemek, uyutmak,
giydirmek, öğretmek güdüsü kendiliğinden düşüveriyor insanın içine. (Bu arada hormonlarımıza da teşekkürü borç biliriz) Kendimi canla başla bu armağanı büyütmek,
onu mutlu etmek, huzurunu sağlamak, ihtiyaçlarını gidermek için didinirken buluverdim birdenbire. Herkes elinden gelenin en iyisini yapar evladı için şüphesiz ama bir
de kendi dünyaya getirmediği çocuğu büyüten anneler var, o emek dünyadaki hiçbir
şeyle kıyaslanamaz kanımca. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum...
Anneler günüyle ilgili bir yazı yazma fikri ilk ortaya çıktığında yazacaklarımı birkaç
sayfaya nasıl sığdıracağımı düşündüm önce. Şimdiyse yazdığım birçok satırı sildim
okuduktan sonra; bu konu hakkında uzun uzun yazarak anne algısını birkaç paragrafa
sığdırma çabamı gülümseyerek karşıladım. Ve hayretle fark ettim ki anneler günü yazımda annemden değil de, kendi anneliğimden bahsetmek daha çok gelmiş aklıma.
Çünkü besbelli ki evlat olarak bize verilen emeğin sonsuzluğunu algılamamız epey
güç; kendimiz aynı kapılardan geçerken bile... Birinin sizi bu kadar karşılıksız sevmesine hayranlık duymak yerine, doğarak kazandığımız bu hakkımızın tadını çıkarıyoruz
galiba yaşam boyu.
Herkesin bir annesi vardır; bazen kızdığı, bol bol eleştirdiği ve en çok da tarifsiz sevdiği. Ve herkesin dünyaya gelirken yanında getirdiği hakkıdır anne sevgisi...
When writing about a mother’s day idea comes to my mind, I first figured out
how to fit in a few pages. And now I deleted several lines I wrote after reading. I
noticed the efforts to fit about my mother perception in a few paragraphs with
a smile. And I also noticed with astonishment that the idea of Mother’s Day
article came to my mind is to talk about my own motherhood, not my mom.
Because obviously it is rather difficult to understand about endless labor, which
has given to us while we were child, even we passing through the same doors…
I think we are enjoying this right, we have gained our emerging lifetime instead
of to feel admiration for the one who loves you so much gratuitous.
www.arimezunlari.org.tr
Bu anneler gününde dünyadaki tüm bebek ve çocuklara anne sevgisi diliyor ve doğurmuş olsa da olmasa da, tüm yüreğiyle hayatının rolünü oynayan tüm annelerin,
anneler gününü kutluyorum…
HİÇBİR SINAVDAN
KORKMUYORUM!
“Gerçek başarı, başarısızlık korkusunu yenebilmektir.”
2
5 Ocak 1976 yılında Ankara’da doğan Burcu Aksongur ilk, orta ve lise
eğitimini Özel Arı Okullarında tamamladıktan sonra ODTÜ Psikoloji
bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Ufuk Üniversitesinde
tamamlayan Burcu Aksongur mesleki kariyerini, Ankara Eğitim ve Aile
Danışmanlığı Merkezi’nde ‘Kurucu Psikolog’ olarak sürdürmektedir.
Burcu AKSONGUR
1993 Mezunu
[email protected]
PSIKOLOJI
54 55
Öğrenim, ardından da iş yaşantısı boyunca sınavlar ile bilgilerin ölçüldüğü bir sistemin
içerisinde yer alırız. Sınav süreci kolay kolay bitmez. Örneğin, bir süre öncesine kadar
sadece birer “Üniversite öğrencisi adayı” olan, fakat zor bir sınavın ardından “Üniversiteli” olmaya hak kazanan gençler, okuldan içeri adımlarını attıkları an daha birçok
sınavdan geçeceklerini ve üniversiteyi bitirmenin de en az kazanmak kadar zor olacağı
gerçeğiyle yüzleşirler.
Peki, hayatın büyük bölümünde karşılaşılan, sınav nedir? Sınavlar nasıl algılanır ve yorumlanır? Sınavlardan korkmamak ve bu korkunun sınav başarısını etkilememesi için
neler yapılmalıdır?
Sınavlarla ilgili düşünce ve algılar kişiden kişiye değişiklik göstermekle birlikte, geniş
bir çoğunluk sınavları kaygı verici bulmaktadır. Özellikle sınavlar yaklaştıkça çeşitli etkenler nedeniyle kaygı artar.
“Eksikler nasıl tamamlanacak, konuların tekrarına yetecek zaman var mı, ne yapmak
gerekir, sınavda başarılı olabilecek miyim, başarılı olamazsam/kazanamazsam ne olacak?” gibi pek çok soru iç ses ile dile getirilir.
“Her davranışın atası bir düşüncedir.”(Emerson)
Sınava ilişkin üretilen tüm bu olumsuz düşünceler, sınavdan önce sınavın sonucuyla ilişkili olumsuz tahmin yürütmeler, karşılaşılan herhangi güçlükten sonra sınavın başarılı
geçmeyeceğini ifade eden sözler, sınav sonucunu maalesef ki olumsuz etkiler.
Sınavın, bir kişilik ölçümü olarak görülmesi, başkalarıyla karşılaştırma yapılması, sınavda yeterli başarı elde edilemezse “Ben yetersiz biriyim”, “Başkaları ne düşünür.”, “Ya
rezil olursam.” gibi anlamlar yüklenmesi kaygıyı artıran etmenlerdir. Bu gibi düşüncelerin iç sesimiz ile tekrarı kendimiz hakkında, motive edici veya umudumuzu kırıcı pek
çok yorum yapmaktadır. Sınav öncelerinde ve anında yaşanılan kaygı da bu iç seslerden
fazlasıyla etkilenir.
Ve her yönüyle sınava hazır olan kişinin başarısının önüne geçen olumsuz düşünceler aynı zamanda sınava hazırlanma sürecini de etkiler. Doğru çalışma metotlarını bilmenize rağmen, “zaten başarısız olacağım, ben hep başarısız olurum.” gibi düşünceler,
kendinize olan inançsızlığınızı tetikleyerek sınavlara hazırlık aşamasında motivasyonunuzu olumsuz etkiler. Tıpkı çok hoşlanmadığınız bir arkadaş ortamına giderken türlü
bahaneler üretir ve ayaklarınız nasıl geri geri giderse, olumsuz bir sonuç alacağınıza
inandığınız bir sınava da hazırlanmak zorunda olduğunuzu bilirsiniz ama doğal olarak
çalışmak istemezsiniz.
Pozitif düşüncenin gücü
Sınav aklınıza geldiğinde, beyninizde uçuşan düşünceler eğer olumsuzsa aylardır göstermiş olduğunuz çabalar boşa gidecektir. Unutmayın; yaşam bir seçimler bütünüdür.
Yaşamınızla ilgili birçok tercihi siz belirlediğiniz gibi, sınava ilişkin düşüncelerinizi de
siz belirliyorsunuz. En kötüyü beklerseniz, başınıza o gelecektir. Sınav hakkındaki düşünceleriniz, sınava girerken yapacağınız davranışlarınızı da belirleyecektir. Olumlu düşünceler içine girer, olumlu eylemlerde bulunursanız, başarının yarısını elde etmişsiniz
demektir.
www.arimezunlari.org.tr
Sınavlar ile ilgili bu olumsuz düşüncelerin engelinden nasıl kurtulabiliriz? Sınava ilişkin
tutum ve düşünceleriniz, ilk ele almanız gereken konu olmalıdır. Aylardır sınava yönelik çalışmalarınızı kararlılıkla sürdürüyorsunuz, elinizden gelen çabayı gösteriyorsunuz.
Hazırlık aşamasında doğru ve etkin çalışmış bir kişi olarak şimdi yapmanız gereken; sınavla ilgili düşüncelerinizi pozitifleştirmektir.
Sınava hazırlanan kişiler çoğunlukla, olumsuz düşünceleri
kafalarından atamadıklarını söylerler. Neyi düşünmek istiyorsanız onu düşünürsünüz. Eğer sınavı, istediğiniz puanı
almak ve istediğiniz sonucu elde etmek için araç olarak
görüyorsanız ve böyle düşünüyorsanız doğru yoldasınız
demektir. Ama sınav aklınıza geldiğinde, gözünüzün önüne
aşılmaz engeller geliyorsa, düşüncenizi değiştirmeniz gerekmektedir. Olumsuz düşünceler bir anda gelip, zihinden
bir anda uzaklaşmaz. Bir duruma şartlanmanın, yolu onu
tekrar tekrar yapmaktan geçer. Bu sınav ya da hayatınızda
değiştirmek istediğiniz her konuda böyledir. Eğer sınav sizin için bir kabus haline gelmişse ve bunu devamlı zihninizde tekrarlıyorsanız, buna şartlanırsınız ve bu düşünceden
kolayca kurtulamazsınız. Oysa başarmak için bir an önce
olumsuz düşüncelerden kurtulmanız gerekir. Eğer olumlu
düşünce pratiklerini tekrar tekrar yaparsanız, olumsuz düşünceleriniz yerleştikleri o yerden kısa bir süre sonra ayrılmak zorunda kalacaktır. Olumsuz hiç bir düşünce zihinde
kalıcı bir özelliğe sahip değildir. Önemli olan, o düşünceyi
değiştirme çabası içine girmektir ve o düşüncenin değişeceğine inanmaktır.
“Gerçek başarı, başarısızlık korkusunu yenebilmektir.”
Olumlu düşünen ve zorluklarla mücadele etmeyi seven “survivor ruhlu” biriyseniz, başarı sizin için kaçınılmazdır. Doğru
bir tutuma sahip olursanız, amaçlarınızı gerçekleştirmenizi
hiçbir güç engelleyemez. Bunu yapabilen başarabilen kişilerin hikayelerini duymuşsunuzdur. Bu tür örnekler hayranlıkla
karşılanır. Nasıl yapabildikleri merak konusudur. Oysa ki, sizin
de bunu başarabilen insanlardan farkınız yok. Başarı ve başarısızlık arasındaki farkı oluşturan ve sizi o kişilerden ayıran
tek şey tutumunuzdur. Olumlu tutum olmadan hedeflerinize
ulaşmanız zorlaşacaktır. Olumlu tutumlar sizi motive eden
içsel gücünüzdür. Tekrar belirtmekte fayda var; bu durum,
yalnız sınav için değil, yaşamdaki bütün amaçlar için geçerlidir. Yaşamda olumlu tutumları olanlar, hep olumlu adımlar attıkları gibi çevrelerindekilere de bu anlamda pozitif bir
enerji vermişlerdir. Başarılı olmamızda bizim için birer motivasyon kaynağı olmuşlardır.
O halde bu noktada, varsa, sınav ile ilgili olumsuz tutum ve
düşüncelerimizi değiştirmeli, tercihlerimizi pozitif düşünmekten yana koymalı ve başarılı olma yolunda sağlıklı adımlar
atmalıyız.
As many preferences that you set about your life, you determine your thoughts on the exam. If you expect the worst,
it will occur. Your thoughts on the exam will specify your behaviors. If you enter into positive thoughts, if you act
positive, this means you have achieved half of success.
ARI’DAN HABERLER
56 57
YILDIZ KIZ BASKETBOL
TAKIMIMIZ
ANKARA ŞAMPİYONU
21 Ocak 2015 tarihinde “Ankara İl Gençlik ve Spor İl Genel Müdürlüğü”nün düzenlediği “Okullar Arası Yıldız Kız Basketbol Müsabakaları” final maçında Okul Takımımız Özel Mutlu Yaşam Kolejini
84-18 yenerek Ankara Şampiyonu oldu. Yıldız Basketbol Takımımızı ve öğretmenlerimizi kutluyor, Türkiye grup eleme maçlarında
başarılar diliyoruz.
Türkiye genelinde yarı finale kalma başarısı gösteren 32 takımın mücadele ettiği 11-15 Şubat 2015 tarihleri arasında Trabzon ilinde düzenlenen “Okullar Arası Basketbol Türkiye Yarı Final karşılaşmaları” sonucunda Genç Kız Basketbol ve Genç
Erkek Basketbol takımlarımız, tüm rakiplerini yenerek final biletlerini aldılar. Yarı finallerin ardından, Türkiye’de ilk 8 takım arasına kalma başarısı gösteren Genç Kız ve Genç Erkek Basketbol takımlarımız, Samsun ilinde gerçekleştirilecek final
maçlarında şampiyonluk mücadelesi verecekler. Öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi kutluyor, finallerde başarılar diliyoruz.
www.arimezunlari.org.tr
GENÇ KIZ VE GENÇ ERKEK BASKETBOL
TAKIMLARIMIZ TÜRKİYE FİNALLERİNDE
VIYANA’NIN TADINDA KAFELERI…
Bugüne kadar Türkiye’nin dört bir yanına ve 40 farklı ülkeye seyahat
eden Gürhan Kara 94’ deneyimlediği farklı tatları ve mekanları
bizlerle paylaşmaya devam ediyor..
6
Mayıs 1979 doğumlu olan Gürhan Kara, 1994 Arı Ortaokul
mezunudur. Üniversite öğrenimini Bilkent’te tamamladıktan sonra
yüksek lisans yapmak için Amerika’ya gitti ve California State University
Dominguez Hills’de yüksek lisansını tamamladı. Şu anda İstanbul
Bahçeşehir Üniversitesi’nde, Değişim Programları Ofis direktörü olarak
çalışan Gürhan Kara’nın www.tadindaseyahat.com adında bir de web
sitesi bulunmakta.
Gürhan KARA
1994 Mezunu
Cafe Gloriette
GEZİ
58 59
Mozart Cafe
Central Cafe
Viyana birçok kişiye göre olduğu gibi bana göre de dünyanın en şık şehirlerinden bir
tanesi. Binaları, sokakları, dükkânları, kafe ve pastanelerinden asalet ve şıklık akıyor
diyebilirim. Kahvenin merkezinde insanların şıklıklarıyla göz doldurduğu, saatlerce
kahve, çay veya içkilerini yudumlayarak sohbetler ettiği, iştahınızın tavan yapmasına
neden olan inanılmaz görsellikteki pasta ve tatlı çeşitlerinin sergilendiği kafeler saymakla bitmez. Size bu yazımda 3 günlük Viyana seyahatimde gözüme çarpan ve deneme fırsatına sahip olduğum kafelerden bahsedeceğim. Yazının sonunda Viyana’yı
seyahat planlarınızın başına alacağınıza eminim…
Central Cafe: Viyana kafeleri arasında en çok bilinenlerinden olan Central Cafe tıpkı
ismi gibi şehrin tam ortasında yer alıyor. Eski bir banka binasında yer alan kafe 1876
yılında açılmış. Kafenin yıllar boyunca birçok ünlü müdavimi olmuş. Bunlar arasında
Sigmund Freud, Leo Trotzki ve Arthur Schitzler gibi sanat ve edebiyat dünyasından
isimler bulunuyor. Kafe’nin pastaları çok lezzetli. Ancak ben yemeklerini çok beğenmedim. Kahve, pasta ve atmosferi için gitmek gerek. Genellikle kapısında bir sıra
oluyor ancak sıra çabuk ilerliyor. Cafe’nin tasarımına bayılacağınızdan eminim…
Sacher Cafe
Hawelka: Leopold Hawelka tarafından 1939’da kurulmuş olan kafeye gidenler biraz
hayal kırıklığı yaşayabilirler! Alabildiğine salaş, eski görünüşlü ve özensiz bir yer gibi
gelebilir. Ancak kafedeki yaşanmışlıklar ve kafenin ruhu sizi alıp götürür. Oturup kitabınızı okudukça veya arkadaşlarınızla sohbet ettikçe neden Hawelka’nın yıllardır
Viyana’nın sanatçı ve düşünürleri tarafından tercih edildiğini anlarsınız. Kafe’de özellikle melange olmak üzere sadece kahve ve ilk açıldığı zamandan beri yapılan tatlıları
Buchteln servis ediliyor.
www.arimezunlari.org.tr
Demel: Viyana’nın bir diğer ünlü kafesi Demel, 1787’den beri hizmet veriyor ama
adının Demel K.U.K Hofzuckerbacker Wien olması ve bugün bulunduğu Kohlmarkt’a
taşınması 1888’i buluyor. Şuan Do & Co’nun sahibi olduğu Demel’in pasta, tatlı ve
çikolataları dükkândan içeri giren herkesin iştahını kabartıyor. Cam bölme ile ayrılmış
atölye kısmında çalışan pasta ustalarını izleyebildiğiniz dükkânın kafe bölümünde
kuyruk asla eksik olmuyor! Demel’in New York’da bir şubesi bulunuyor. Ayrıca Türk
Hava Yollarının dış hatlar CIP launge’ında da pastaları servis ediliyor…
Cafe Imperial: Viyana’nın en lüks otellerinden
biri olan Imperial Hotel’in kafesi, tıpkı Zacher
Cafe gibi kendi tortesini servis ediyor. Benim
tercihim Imperial kafenin tortesinden yana.
Çok daha lezzetli. İçinde marzipan ve gofret
bulunuyor. Dışı çikolata kaplı. 3 farklı versiyonu
bulunan torteyi farklı boylarda paket yaptırıp
alabiliyorsunuz. Paketler çok şık!
Cafe Landtman: 1873’de kapılarını açmış olan
Landtmann, Rathaus’un hemen karşısında bulunuyor. Müdavimleri arasında Hillary Clinton’dan Paul Mc Cartney’e, Sigmund Freud’dan
Romy Smeding’e kadar birçok ünlü isim bulunuyor. Özellikle Apfelstrudel’i çok ama çok
meşhur. Yemeklerinin lezzeti de hiç fena sayılmaz. Burada apfelstrudel yapım kursları da
düzenleniyormuş…
The Mozart Cafe: 1794 yılında Mozart’ın ölümünden 4 yıl sonra açılmış. Yeri çok merkezi.
Müze gezenlerin dikkatini çok çabuk çekecektir.
Hemen Albertina müzesinin karşısında Sacher
otelinin olduğu binada yer alıyor. Gittiğimiz
dönem Noel’e denk geldiği için kafe’nin önünde bulunan yılbaşı ağaçların süslemesine bayıldım. Meşhur mozart çikolatasından süslemeler
yapmışlar. Biraz sıra beklemeyi burada da göze
almalısınız…
Cafe Sacher: Muhtemelen saydığım kafeler
arasında en ünlüsü bu kafe. Bunun en önemli
sebebi ise tortesinin şanının dünyaya yayılmış
olması. İçi marmelatlı olan bu çikolatalı pasta
aynı zamanda Viyana’daki hemen hemen tüm
kafelerde bulunuyor. Sacher kafe’de bir süre sırada beklemeniz gereken yerlerden. Ama çok
uzun süre beklemiyorsunuz. Dekorasyonu benim en beğendiklerimden. Cafe Sacher’e kadar
gitmişken mutlaka Sacher tortesini denemelisiniz…
Cafe Gloriette
Cafe Gloriette: Maria Theresa’nın muhteşem
sarayı Schönbrunn’un aslında bir anıt olarak
inşa edilmiş kısmında ve Viyana’yı en güzel gören yerlerden birinde 1780’de kurulmuş olan
bir kafe. Kafeye saraydan yaklaşık bir 15 dakika
yürüyerek ulaşılıyor. Birazda tepe çıkmak zorundasınız ama buna değiyor. İç tasarımı çok
başarılı…
GEZİ
60 61
Demel
Hawelka
Zum Scwarzen Kameel: Viyana’nın en cool cafelerinden. Dışında istiridye barı kuruluyor ve insanlar şarap ve şampanyalarıyla sosyalleşiyorlar. İçinde hem restoran
kısmı hem de bar kısmı bulunuyor. Bar kısmında uzun masalarda ayakta kahve veya
içkinizi içip birşeyler atıştırıyorsunuz. Hemen yanında Kameel’in marketi ve biraz ilerisinde de pastalarının satıldığı mini bir pastanesi bulunuyor…
Julius Meinl: Viyana menşeili dünyaca ünlü kahve zinciri Julius Meinl’in Graben
caddesi üzerinde hem bir süpermarketi hem de kafe ve restoranı olan kocaman bir
kompleksi bulunuyor. Süpermarketi bizim Macro centerlara benziyor ama çok daha
fazla ürün seçeneği var. Market binanın 2 katına da yayılmış. Kafe bölümü alt katta
restoranı ise üst katta bulunuyor. Viyana’ya gidildiğinde en azından marketi kesinlikle gezilmeli!!!
Julius Meinl Cafe
Vienna, according to the many people like me, is one of the world’s most stylish
cities. Building, streets, shops, cafes and pastry shops are very stylish. At the
center of coffee, you can see people winning recognition with their elegance.
You can chat friends drinking tea, coffee or soft drinks for hours. And also your
appetite increase with cakes and desserts in the incredible visuals. I’m sure that,
at the end of the article, you will put Vienna to the top of your travel plans…
www.arimezunlari.org.tr
Imperial Cafe
İÇ GÜVENLİK PAKETİYLE
BİZİ BEKLEYENLER...
“Kadınlara hürmet et. Düşün ki, kadınlık insanlığın anasıdır.”
Ali Fuad Başgil
Özgecan canımızdır. Rahmetle anıyoruz...
2
0 Ağustos 1983 tarihinde Erzurum’da doğan Coşkun Samancı,
ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladı. 2007
yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İş
yaşamına Samancı Hukuk Bürosunda serbest avukat olarak devam
etmektedir.
Coşkun SAMANCI
2001 Mezunu
[email protected]
HUKUK
62 63
132 maddeden oluşan ve birçok konuya değinen paketin
içeriğine şöyle bir bakıldığında şüphesiz ilk göze çarpan
polislerin arttırılan yetkisidir. Polisin kimseye sormadan
üzerinizi arama yetkisine sahip olması ve diyelim ki iradeniz dışında bir grubun arasında kalmanız halinde sizi
götürüp istediği yere bırakması gibi…
Tasarıyla getirilen değişiklikle polise anayasa sınırlarını
aşan bir arama yetkisi veriliyor. Mevcut hâliyle Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 4. Maddesi’nde düzenlenmiş
olan önleme aramasında, kişiler ve araçlar durdurulabilir, kimlik kontrolü yapılabilir, kişinin üstü elle aranabilir
ve aracının dışarıdan bakmakla görülebilen kısımlarına
bakılabilirdi. Bu hâliyle dahi uygulamada, kişilerin keyfi
olarak durdurulmaları, uzun süre bekletilmeleri ve taciz
boyutuna varan aramalardan dolayı sıklıkla şikayetler
alınıyordu. Özellikle bireylerin toplumsal gösterilere
katılımının engellenmesi aracı olarak önleme araması
ve durdurma sıkça kullanılan yöntemlerdi. Yeni düzenleme ile arama ve yakalama konusunda kişilere Anayasa
ve Ceza Muhakemeleri Kanunu ile sağlanan güvenceler
kaldırılmaktadır.
Anayasa’nın 20. Maddesine göre, “Usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı
olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve
bunlara el konulamaz.” Değişiklikte ise arama sürecinden savcı tamamen çıkarılarak, kolluk amirinin yazılı
emrine dahi gerek kalmadan, polisin gözüne kestirdiği
kişi ve araçları durdurma, kişinin üstünü, özel eşyalarını, aracının kapalı kısımları dahil her yerini arama
olanağı getirilmektedir. Ancak arama yapıldıktan sonra, yapılan işlem 24 saat içinde hakim onayına sunulabilecektir. Oysa ki Anayasa’da hakim, savcı ya da acil
hâllerde yetkili merciin yazılı emri dışında kimsenin
üstünün ve özel eşyalarının aranamayacağı açık ve
net belirtilmesine rağmen, getirilen değişiklik kişilerin
polis tarafından keyfi bir şekilde aranması, dolayısıyla özel hayatın gizliliği, seyahat özgürlüğü dahil temel
anayasal haklarının ihlaline yol açacaktır.
Tasarıyla, polise müşteki mağdur ve tanıkların ev ve işyerlerinde ifadelerini alma yetkisi getiriliyor. Bu birçok
bakımdan tehlikeli bir düzenleme, çünkü ifade alma bir
yargı yetkisidir ve asıl olan mahkeme, hakim veya cum-
huriyet savcısı tarafından ifadenin alınmasıdır, kolluğun
ifade alması ise istisnaidir. Bu düzenlemeyle yargısal
yetki kolluğa devredilmiş olmaktadır. Soruşturma ve
yargılama süreçlerinde CMK ile ifade almaya ilişkin, kişilere getirilen güvenceler (işkence, kötü muamele, aldatma, yorma, çıkar vaat etme yasağı, avukat yardımından
yararlanma hakkı gibi) ortadan kaldırılmakta ve kişi korumasız bırakılmaktadır.
Bir başka vahim yönü de polise kişilerin işyerine ve evine, yani özel alanına girme yetkisi vermesidir. Özellikle
işyerinde ya da evde her türden şiddetin mağdurları
olan kadınların, ensest ya da taciz mağduru çocukların,
cinsel kimliği ve cinsel yönelimi nedeniyle zaten sürekli
baskı görmekte olan LGBT bireylerin, özel yaşam alanlarında her türlü baskı ve yönlendirmeye açık, avukat
yardımı alamadan, hatta suçun faili ile aynı ortamda
bulunmanın baskısıyla ifade vermek zorunda kalmalarına yol açacağı gibi maddi gerçeğin ortaya çıkmasını
da engelleyecek ve cezasızlığa da yol açacaktır.
Yapılan değişikliklerle polis ve jandarmaya, hakim kararı
olmaksızın, Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Daire Başkanı’nın emriyle 48 saate kadar dinleme olanağı verilmektedir. Ancak bu sürenin sonunda yani zaten
dinleme yapılmış, kişinin özel alanına müdahale edilmiş, haberleşmenin gizliliği hakkı ihlal edilmiş olduktan
sonra bu dinleme kararı hakim onayına sunulacaktır. Bu
hakim onayının gerçek bir yargı güvencesi taşımaktan
öte yapılan dinlemelerin yasal hale getirilmesini sağlayan bir onay makamı olacağı açıktır. Üstelik dinlemeleri
onaylama yetkisi de yerel mahkemelerden alınarak yalnızca Ankara’da görevlendirilecek bir ağır ceza mahkemesi hakimine verilecektir. Böylece iktidar sahiplerinin
istedikleri kişileri dinlemesi kolaylaştırıldığı gibi kişilerin
kendilerinin dinlenip dinlenmediği, dinlendiyse bunun
yasal dayanaklarını sorgulama ve hak arama olanakları
da tümüyle imkansız hale getirilmektedir.
Sonuç olarak;
İç güvenlik paketi sorunları yüzeysel çözüp anlık öneriler üretmeye yöneliktir. Sistem bu şekilde olduğu sürece
yasal düzenlemeler çözüm odaklı olmaktan uzak kalacaktır. Eğer değişiklikler aynen yasalaşırsa, hükümetlerin onay vermediği hiçbir düşüncenin kolayca açıklanamayacağı, yönetenlerin kararlarına karşı sokağa çıkarak
demokratik ve barışçıl biçimde itiraz edenlerin gözaltına
alınma, işkence ve kötü muamele görme, öldürülme,
kaybedilme, sağ kalırsa ağır cezalarla cezalandırılma riskiyle karşı karşıya kalacağı yeni bir düzene geçmiş olacağız. Bu düzenin adının demokrasi olmayacağı çok açık.
www.arimezunlari.org.tr
Uzun süredir beklenen İç Güvenlik Paketi 1/995 esas numaralı kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulu’nda 17 Şubattan itibaren görüşülmeye başlandı. Peki, paketin içinde
neler var ve yasalaşması hâlinde Türkiye vatandaşlarını
neler bekliyor?
İNGİLTERE;
İNGILIZCE ÖĞRENMEK İÇIN
EN DOĞRU ADRES…
1
979 Trabzon doğumlu olan Duygu Akın, Özel Arı Okulları’ndan
mezun olduktan sonra 1997 yılında Ankara Üniversitesine girdi ve
2001 yılında mezun oldu. Bir süre özel sektörde çalıştıktan sonra eşiyle
birlikte Ankara’da bulunan Akın Dil Eğitim Merkezi’ni açtı. Şu anda Akın
Dil Eğitim Merkezi’nde Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışan Akın, evli
ve iki çocuk annesi.
Duygu AKIN
1994 Mezunu
[email protected]
EĞITIM
64 65
Birçoğumuzun aklına “İngilizce Öğrenmek” denildiğinde, İngilizce dilinin anadil olarak konuşulduğu ve İngilizcenin kaynağı olan Birleşik Krallık, yani İngiltere gelmektedir. İngilizler de bu durumun son derece farkında olarak, İngilizce dil eğitimi konusunda kendilerine önemli bir sektör yaratmıştır ve her yıl dünya’nın çeşitli ülkelerinden
gelen yabancı öğrencilere ev sahipliği yapmaktadırlar. Bu sebeple ülkede “İngilizce
dil eğitimi” ve “lisans eğitimleri” adeta bir sanayi halini almıştır. ( İngiltere’nin toplam GSMH’nın neredeyse %30’u yurtdışından gelen yabancı öğrenciler tarafından
sağlanmaktadır. )
Peki, İngiltere’deki bu sektörün bu kadar gelişmiş olması, dil eğitimi almak isteyen
öğrencilere ne gibi avantajlar sağlar?
İngiltere’ de bu alanda binin üzerinde dil okulu, üniversite ve özel okul hizmet vermektedir. Bu durum çok ciddi bir rekabet ortamı yaratmaktadır ve rekabetin bulunduğu yerde kalite peşinden gelir! İngiltere’ de dil eğitimi almak isteyenler için, altı
çizilmesi gereken önemli nokta budur; İngiltere’ de çok profesyonel, disiplinli, her
konuda hizmet veren bir eğitim ağı vardır ve eğitiminiz süresince sürekli bu durumun
avantajlarından faydalanırsınız.
Yüksek Kalite!
www.arimezunlari.org.tr
Bu yüksek standartları oluşturmak ve devam etmesini sağlamak kuşkusuz birçok
denetleme ve düzenleme ile mümkün olmaktadır. Bu sebeple bütün bu hizmetleri
vermeye aday olan kurumlar öncelikle belli standartları yerine getirir ve programlara
dahil olduktan sonra da British Council ve English UK tarafından denetlenir ve akreditasyonları yapılır. Böylece bu yüzlerce kurum, kendi düzenlerini, denetimlerini ve kalitelerini akreditasyonları ile sağlar ve sundukları standartlarını düşmediğinden emin
olur. Bu düzenlemeler ve uygulamalar sayesinde, İngiltere’de dil eğitimi almaya giden bir öğrencinin başarı yüzdesi, herhangi farklı bir ülkeye göre oldukça yüksek olur.
Coğrafi Konum Olarak Yakınlığı
İngiltere, okyanus ötesi olan ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerden
daha mantıklı ve ulaşılabilir bir seçenek haline gelmektedir. Britanya adasının her şehrinde onlarca, bazılarında ise yüzlerce dil eğitimi alabileceğiniz seçenek bulunur. Fakat genel ağırlık olarak tercih edilen okullar
daha çok Londra ve yakın çevresindeki illerde toplanmış durumdadır.
Örneğin; Cambridge, Oxford, Brighton, Bournemouth, Bristol gibi
şehirler. En popüler destinasyonların başında gelen Londra, düşük
seviyede İngilizce bilgisi olan veya yurtdışına ilk defa çıkacak olan
öğrenciler için kesinlikle doğru seçenekler arasında ilk sıralarda olmayacaktır. Çok büyük bir metropol oluşu, karmaşıklığı ve ürkütücü
kalabalığı, şehir merkezinde neredeyse 10 kişinin 8’ inin yabancı oluşu,
hem çabuk adaptasyon açısından hem de akıcı ve net bir İngilizce ile karşılaşabilmek açısından dezavantajlar yarattığı gibi eğitim sürecinin verimini
de düşürebilmektedir.
Londra dışında, belli başlı eğitim şehirleri haline gelmiş olan ve üniversitelerinden dolayı da popülaritesi
oldukça fazla olan Oxford, Cambridge, York gibi şehirler de on binlerce öğrenciye ev sahipliği yapmaktadır. Brighton, Eastbourne ve Bournemouth gibi sahil şehirleri ise yaz aylarının en çok öğrenci ve turist
alan şehirlerinin başında gelir. Son yıllarda sanayi şehri kimliğinden sıyrılarak, artan talep doğrultusunda
Manchester, Liverpool gibi şehirlerde de EC English, Kaplan International gibi okullar şubeler açarak tercih
edilebilirliğini arttırmaktadır. Yanı sıra İskoçya, İrlanda ve Galler’de de bazı dil okulları, daha uygun fiyatlar
sebebi ile öğrenciler tarafından artan bir ivme ile tercih edilmeye başlamıştır.
İngiltere’de Dil Okulu İçin Vize Süreci:
Gitmek istediğiniz yabancı dil kursu, programı, ülke tercihi veya şehir tercihi ne olursa olsun, vize alınamadıktan sonra hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Maalesef konsoloslukların gözünde Türkiye henüz birinci
sınıf ülke statüsünde olmadığı için, çok ciddi vize dosyaları, vize mülakat hazırlıkları ve ciddi bir başvuru
süreci hazırlanmalıdır ki sonuç hüsran olmasın! AKIN Dil Yurtdışı Eğitim olarak bizler, tüm öğrencilerimize
ayrı ayrı, “kişiye özel” vize dosyaları hazırlamaktayız. Bunun sebebi, her bireyin, ister öğrenci ister çalışan
olsun, vize dosyasında göstereceği şartlar, ön planda gösterilmesi veya geri planda tutulması gereken konular farklılık göstermektedir. Eğer vizeye başvuracak olan kişiler, tek düze bir dosya ile standart bir vize
hazırlığı yaparlar ise; sonuçları maalesef %60 gibi ciddi bir oranda ret ile sonuçlanabilmektedir. Fakat kişiye
özel danışmanlık sayesinde pozitif vize sonuçları oranımız %97’nin üzerindedir.
Vize için birkaç önemli not; öncelikle İngilizce olan vize formunda neler yazıldığını net anlamalı, neler kastedildiğini net biçimde doğru yorumlanabilmelidir. Yoksa farklı bir konuya farklı bir cevap vermiş olmak
bizleri vize reddine götürebilir. İkinci olarak; vizeye girecek olan adayların, kendileri ile ilgili bilgileri belgelemeleri çok önemlidir. Yani vize formunda söylenecek her sözün, yazılı bir karşılığı da mutlaka olmalıdır.
Üçüncü olarak, maddi durumlarını ve yeterliliklerini, gelirlerini iyi bir biçimde ve tutarlı şekilde belgelemeleri elzemdir. Dördüncü olarak; vize başvuruları ile vizeye başvurma gerekçeleri tutarlı ve mantıklı olmalıdır.
Örneğin, küçük bir dükkanda işçi olarak çalışan bir kişinin, üst düzey İngilizceye işimde ihtiyaç duyuyorum
demesi ve başvuru sebebini bu şekilde göstermesi kendisi için ret sebebi olacaktır. Son olarak vizede mülakat gerekecek bir ülkeye başvuru yapacaksanız, mutlaka profesyonel bir destek almanızda fayda vardır,
çünkü hangi sorulara nasıl cevap vermeniz gerektiğini bilemezseniz, bu durum sizi sıkıntıya sokabilir.
Many of us think that “Learning English” must be at, where English language is spoken as a mother tongue,
which means the UK. They are extremely well aware of this situation and have created an important sector
in English language training. Every year they host foreign students from countries around the world.
Therefore, in the country, “English education” and “degree” were like an industry.
GELİR VERGİSİ BEYANNAMESİNDE
ÖZEL GİDERLERİN İNDİRİMİ
2
0 Ekim 1977 doğumlu olan Nurullah Çelebi, liseyi Özel Arı
Okulları’nda tamamladıktan sonra Trakya Üniversitesi İşletme
Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak
kendi bürosunu açan Nurullah Çelebi, evli ve üç çocuk babası.
Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist aynı işe başvururlar. Görüşmeci
matematikçiye sorar:
- iki kere iki kaç eder?
Matematikçi cevap verir:
Nurullah ÇELEBI
1996 Mezunu
[email protected]
- Dört!
Görüşmeci sorar:
- Kesin dört mü?
Matematikçi kendinden emin cevaplar:
- Evet, kesin dört!
Matematikçi çıkar ve ekonomist odaya girer. Bu sefer görüşmeci aynı soruyu ekonomiste
yöneltir. Ekonomist yanıtlar:
- Ortalama dört eder, yüzde 10 aşağıya veya yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder!
Ekonomistte de çıkar, muhasebeci odaya girer, aynı soru ona da sorulur.
Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve görüşmeciye yaklaşarak sorar:
- Kaç etsin istersiniz?
EKONOMI
68 69
1. Kira Beyannamesi’nde indirime tabi
giderler çoktur. Kira beyannamesi verirken, gerçek gider yöntemini seçenler
aşağıdaki giderleri de indirime tabi tutabilirler.
• Kiraya veren tarafından, kiraya verilen
gayrimenkul için ödenen aydınlatma,
ısıtma, su ve asansör giderleri
• Kiraya verilen malların idaresi için yapılan ve gayrimenkulün önemi ile orantılı olan idare giderleri
• Kiraya verilen mal ve haklara ait sigorta giderleri
• Kiraya verilen mal ve haklar için ödenen vergi, resim, harç ve şerefiyelerle
kiraya veren tarafından belediyelere
ödenen harcamalara katılma payları
• Amortismanlar (Taşınmazın değerinin
%2si)
• Kiraya veren tarafından kiraya verilen
gayrimenkul için yapılan onarım giderleri ile bakım ve idame giderleri
• Kira ile tuttukları mal ve hakları kiraya verenlerin ödedikleri kiralar ve diğer
gerçek giderler
Gider belgesinin saklanması şarttır.
Gerçek giderlere ilişkin belgelerin beyanname ile vergi dairesine verilmesine
gerek yoktur. Ancak gerek vergi dairesince gerek inceleme elemanlarınca istenmesi halinde ibrazı için 5 yıl saklanması zorunludur.
Gerçek gider yönteminin seçilmesi ve
konut kira gelirlerine uygulanan istisnadan yararlanılması durumunda, gerçek
gider tutarının istisnaya isabet eden
kısmı, gayri safi hâsılattan indirilemeyecektir.
Not: 2014 yılı istisna haddi 3.300 TL.
dir.
Örnek: Zeynep Hanım sahibi olduğu konutu 2014’de kiraya verip 15 bin lira kira
aldı. Başka geliri bulunmayan mükellef
gayrimenkulü ile ilgili olarak, 4 bin lira
harcama yaptı. İstisna düşülmüş kira
geliri 11.700 liradır. Zeynep Hanımın indirilebilecek gider tutarı:
(4.000x11.700)/15.000=3.120TLdir.
2. Sağlık ve eğitimde yüzde 10 sınırı vardır. Gelir vergisini beyan ederken bir takım özel giderleri indirime tabi tutmak
mümkündür. Bunlar arasında, beyan
edilen gelirin %10unu geçmemek ve
belgelendirmek şartıyla sağlık ve eğitim
(okulun mükellef olması gerekir) harcamaları da vardır. Vergi beyannamesi
ile bildirilen gelirden indirilebilecek özel
harcamalar da mükellef açısından önem
taşır. Bu kapsamda eğitim ve sağlık harcamaları ile bazı bağış ve yardımlar,
sigorta primleri gibi ödemeler indirim
konusu yapılabilir.
Örnek: Ahmet Bey 2012 yılında serbest
meslek kazancı faaliyeti sonucu 200
bin TL. vergiye tabi kazanç elde etmiş,
aynı yıl çocuklarının özel okul ücreti
olarak 40 bin TL. ödemiştir. Buna göre
200 bin TL. nin %10u 20 bin TL. olduğundan, eğitim harcamasının 20 bin
TL. sini matrahtan düşebilecektir. Aynı
şekilde sağlık harcamalarını da gelirden
indirebilir. Eşi adına özel bir hastaneye
ödediği tutarı da bu kapsamda indirim
konusu yapabilir.
3. BES de indirilebilir. Şahsın kendisi, eş
ve çocuklar için ödenen bireysel emeklilik sistemi (BES) katkı payları hem
ücret gelirinden, hem beyanname ile
bildirilen gelirden, 2014 yılı için yıllık
13 bin 230 lirayı aşmamak kaydıyla indirim konusu yapılabilir. Fakat indirim,
ücret veya beyan edilen gelirin %10u ile
sınırlıdır.
Örnek: Süleyman Bey 90 bin TL. ticari
kazanç beyan etmiş; eşi için açtığı BES
hesabına yıllık 10 bin lira katkı payı ödemiştir. Bu durumda katkı payının 9 bin
lirası indirilecek ve ödeyeceği vergi 81
bin TL. üzerinden hesaplanacaktır.
4. Bağış yapmak mükellefe avantaj sağlamaktadır. Okul, sağlık tesisi, öğrenci
yurdu, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu,
huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezleri inşası ya da faaliyetlerinin devamı için yapılan bağış ve yardımların tamamı indirim konusu yapılabilir.
Ayrıca şu tür bağış ve yardımlar beyannamede indirilebilir:
• Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda, temizlik, giyecek
ve yakacaklar
• Amatör spor dalları için tamamının,
profesyonel spor dalları için yarısı,
• Vakıf üniversiteleri de dahil olmak
üzere yüksek öğretim kurumlarına yapılan bağış ve yardımlar
• Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı
Teşvik fonuna yapılan bağış ve yardımlar
• Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumuna yapılan ayni ve nakdi bağışlar
• İlköğretim kurumlarına yapılan nakdi
bağışların tamamı
• Rehabilitasyon merkezi ile mülki idare
amirlerinin izni ve denetimine tabi ibadethaneler ve Diyanet İşleri denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislere
yapılan her türlü nakdi ve ayni bağış ve
yardımların tamamı
• Türkiye Kızılay Derneği ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti’ne makbuz karşılığı yapılan nakdi bağış ve yardımların tamamı
www.arimezunlari.org.tr
Gelir Vergisi’ni beyan ederken birtakım özel giderleri indirime tabi tutmak
mümkündür.
BEN “DUYUP” DA GELDIM…
6
Mayıs 1979, Ankara doğumlu olan Elif Koca, ilkokul, ortaokul ve
lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Başkent
Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklam bölümüne girdi. 2005 yılında bu
bölümden mezun olan Elif Koca, Securitas Güvenlik Hizmetleri’nde
İletişim Uzmanı olarak çalışmaktadır.
Elif KOCA
1997 Mezunu
[email protected]
YAŞAM
70 71
Oysaki hepimizin ihtiyaç duyduğu bir
kavramdır saygı, saygınlık, çünkü hepimiz genelde bize saygı duyulsun isteriz.
Peki ya saygı duyar mıyız? Kaçımız biliyordur acaba saygınlığın saygı duymaktan geçtiğini, saygı duyarak kazanıldığını? Keşke hepimizi bilsek çünkü
hayatımızın her alanında vardır saygı;
ihtiyaçtır, insanlıktır, insan olmaktır.
Bakın Türk Dil Kurumu’nda kelime anlamı ne çıkıyor saygının?
Saygı (isim)
1. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye,
bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü
davranmaya sebep olan sevgi duygusu,
hürmet, ihtiram
2. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu
Sen’e dönelim mi yoksa böyle iyi mi?
Hayatımıza alıp sarıp sarmaladığımız
bir şey olsa bu kelime, her şey nasılda
değişir, güzelleşir, öyle değil mi? Ama
doğru yerden sarmalarsak tabii ki, çünkü iş beklentiye dönünce biraz da tehlikeli bir kelimedir saygı. Onun yüzünden
kimisi egosuna yenilir, kimisini bağımlısı
yapar, kimisini de kölesi. Koltuk sevdasının gizli kahramanlarındandır, entrikalı
yollarla ulaşılmak istenilenler arasında
başı çeker. “Bana saygı duysunlar, bana
hanım desinler, bey desinler, siz diye
hitap etsinler vs. vs.” Bunlar saygı kelimesinin kalıplaştırılmış zehirli beklen-
tileridir. İkinci tekil şahısla, ikinci çoğul
şahıs arasında sıkışmışlardır. Hiç düşünmezler “sen” ve “siz” arasında gerçekten
bir saygı farkının olmadığını. Karşıdaki
siz dediğinde bazıları bunu “Ben özelim,
ben önemliyim, ben bir şeyim (bir şey
ama ne?)” diye düşünür. Çoğu zaman
hiyerarşik düzende ve karşımızdakine
mesafe koymak için kullandığımız bu
kelimeye nedense bir de saygınlık eklemişiz işte Düşünsenize işe ilk başladığınızda iş yerinizdeki arkadaşlarınıza
“Nasılsınız?” “Hoş geldiniz” gibi ikinci
çoğul şahıs olarak hitap ederken bir süre
sonra “Nasılsın?” “Hoş geldin” demeye
başlıyoruz, yoksa artık saygı mı duymuyoruz??? Tabi ki hayır, artık o kadar da
mesafeye gerek yok Saygımız hep var.
Hayatımız her alanında kelimelere kendi beklentilerimize göre farklı anlamlar
yüklüyor sonra onların bağımlısı haline
geliyoruz. “Saygı”ya yaptığımız gibi...
Gerçek anlamıyla duysak şu saygıyı ya
da bize gerçek anlamda saygı duysalar
herhalde iş de, aşk da, hayatın kendisi
de tadından yenmezdi.
TDK söylemiş, sevgi duygusu demiş,
hürmet demiş. Kısacası karşındaki değerliyse saygı duyarsın demiş. Sonra
eklemiş TDK “Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu” diye. İşte
burada insan olduğumuzu hatırlatmış.
Birbirimizi rahatsız etmememiz, birbirimizin sahip olduğu hak ve özgürlüklere
müdahale etmememiz, işine emeğine
saygı duymamız gerektiğini söylemiş.
Biz duymazsak kim duyar?
Tabi ki en başta insanın kendisine saygı
duyması gerekir. Kendimiz ne kadar değer veriyoruz ki karşıdan ne bekliyoruz?
Bunun muhasebesini yapmak gerekiyor.
I wanted to write about respect, which is standing as necessity at the center of
our lives. Because, it loses its meaning in time, and disappears slowly. However,
respect, respectability is a notion that we all need. Because we all want to get us
respected. So, I wonder if we respect?
Kendisine ve çevresine saygı duyan bir birey saygınlığını da kendisi kazanır. Yaptığı
işe saygı duyması, o işte başarılı olmasını
ve o işe başkalarının da saygı duymasının
yolunu açar. Sevdiklerine duyduğu saygı,
uzun vadeli dostluklara, ilişkilere sebep
olur. Önemsersek önemseniriz.
Tanışmak şart değil
Tanımadığımız kişilerin kendilerine de
saygı duyduğumuzu gösterebiliriz, tanışmak şart değil. Bir güvenlik görevlisine, o size hoş geldiniz derken, iyi
görevler diyebiliriz, temizlik görevlisine
masadaki boş tepsileri kaldırırken veya
tuvalet aynalarını silerken, kolay gelsin
diyebiliriz ya da muayeneden çıkarken
doktora, teşekkürler diyebiliriz, deriz de
deriz. Neden demeyelim ki? Ne kaybederiz? Böyle şeyler dediğimizde belki o
kişinin o anda bir gülümsemesine, kendini iyi hissetmesine sebep olacağız ya
da onda da farkındalık yaratacağız, o da
belki biz işimizi yaparken bir gün bize teşekkür edecek.
Ve son olarak rahmetle andığımız Yaşar
Kemal’in çok güzel bir sözüyle bitirmek
istiyorum yazımı “İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun
demektir.”
Önce saygı, sonra sevgilerimle…
www.arimezunlari.org.tr
Hayatımızın merkezinde duran ihtiyaçlardan, olmazsa olmazlardan bir tanesi
olan “Saygı” ya dair yazmak istedim bu
sayımızda. Çünkü bana öyle geliyor ki
giderek anlamını yitiriyor, kaybolup gidiyor hayatımızdan usulca.
SESİME SES VER…
“Yaşamıma dokunan her konu bir seramik nesnede bazen biçim,
bazen renk, bazen doku, bazense kavram olarak ortaya çıksa da
ortak bir imzanın ürünü olduklarını da daima hissettirmekte…”
B
Betül DEMIR KARAKAYA
1996 Mezunu
etül DEMİR KARAKAYA 1978 yılında İzmir’de doğdu. Öğrenim
hayatına Ankara’da başladı ve 1996 yılında Arı Okulları’ndan
mezun oldu. 1998 yılında Moskova Stragonova Devlet Güzel
Sanatlar Üniversitesi Seramik Bölümü’ne başladı. 2000 yılında
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik
Bölümü’ne yatay geçiş yaptı ve 2002 yılında Lisans derecesi alarak
mezun oldu. 2010 yılında Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar
Enstitüsü, Seramik Anasanat Dalı’nda “Tarihsel Süreç İçerisinde
Seramik Çanlar” başlıklı Yüksek Lisans tezini tamamlayarak,
Sanatta Yeterlik derecesini 2014 yılında “Endüstrileşme Sürecinde
Porselen Ürün Tasarımı ve Örnek Uygulama” teziyle almıştır.
Mezunumuz, iş yaşamına Muğla Üniversitesi, Bodrum Güzel
Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde Yardımcı Doçent Doktor
ünvanıyla akademisyen olarak devam etmektedir. Başta MIC Faenza
International Ceramic Museum olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında
özel ve kamu koleksiyonlarında eserleri bulunmaktadır. Ulusal ve
uluslararası birçok etkinlikte yer alan mezunumuz, elliden fazla
karma sergiye katılmış, uluslararası bienal ve sempozyumlarda
eserleri sergilenmiştir. Betül DEMİR KARAKAYA, Türk Seramik
Derneği, Sanat Eğitimcileri Derneği, Seramik Sanatı Eğitimi ve
Değişimi Derneği gibi derneklerde aktif olarak görev almaktadır.
RÖPORTAJ
72 73
Bize kendinizden söz eder misiniz? Arı Okulları’nın yaşamınızdaki yeri nedir?
1978 İzmir doğumluyum. Ortaokul ve lise öğrenimimi Arı Koleji’nde tamamladım.
Çocukluğumdan itibaren hep resme ilgim oldu, hatta oyun hamurlarından arkadaşlarıma figürler yapardım. Ortaokul yıllarımda ise “Arı”lı olmanın avantajını yaşamış
oldum. Resim öğretmenim Akdoğan Topaçlıoğlu sayesinde karakalem ile tanıştım.
Güzel Sanatlar Fakültelerinde alınan temel eğitim olan canlı modelden desen eğitimimizi, biz ortaokul yıllarımızda almaya başlamıştık. İlk portremi de bu yıllarda
çizmiştim. Ders aralarında Akdoğan hocamın sık sık yanına gidiyor, kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Dolayısıyla liseden mezun olduğumda ne istediğimi biliyordum.
Arı Koleji’nde okuduğum yıllarda öğretmenlerimin yönlendirme ve destekleriyle
birbirinden farklı alanlarda ilgi ve yeteneğimin ortaya çıktığının bugünlerde farkına
varıyorum. Her ne kadar sayısal alanda öğrenim görsem de, bir taraftan koro çalışmalarında yer alırken diğer taraftan resim ve desen çalışmaları yapıyordum. Liseden
mezun olduktan sonra aldığım öğrenimin karşılığı olarak ODTÜ Jeoloji Mühendisliğini
kazandım, ancak ikinci yılın sonunda Moskova’da Plastik Sanatlar eğitimi almaya karar verdim. Hayatımdaki en büyük kırılmayı da bu aşamada yaşadım. Zorlu bir sürecin
beni beklediğini bilsem de içimdeki arzuya engel olmadım. Yeni bir başlangıç yaptım.
Moskova Stragonova Devlet Güzel Sanatlar Üniversitesi giriş sınavlarını kazandığımda ailemin de desteğini alarak bugüne kadar uzanan sürecin ilk adımını atmış oldum.
Akademik kariyerinizin aşamaları nelerdir?
Eğitimime sırasıyla Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü,
Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Seramik Anasanat Dalında sürdürdüm.
Farklı üniversite ve ekollerden, deneyimli hocalarım sayesinde kendimi çok yönlü
olarak yetiştirme fırsatı buldum. Yüksek lisans eğitimime devam ettiğim süreçte
Anadolu Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak başladığım akademik kariyerimi
bugün Muğla Üniversitesi Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünde yardımcı doçent olarak sürdürmekteyim.
Neden resim, heykel değil de seramik?
Hemen her seramik sanatçısı gibi bende başlangıçta resim ya da heykel diyerek yola
çıkanlardandım. Ancak Moskova’da hocalarımın yönlendirmesiyle seramik ile tanıştım. Tanıdıkça da vazgeçemedim. Bugün iyi ki böyle bir yönlendirme yapılmış diyorum. Çünkü seramik; hem heykeli hem de resmi kapsayan bir malzeme. Teknolojisi,
bilimi, fonksiyonu, dekoratif olması hatta tasarımı da içinde barındıran sonsuz imkanlar sunan bir malzeme.
Bu yıl Rusya-Baykal Gölü’nde düzenlenen davetli sanatçı olarak katıldığım Baikal
Ceramystika Sempozyumunda, seramik ile tanışmamı sağlayan ilk seramik profesörümle tesadüfen bir araya geldik. Beni seramiğe yönlendirmesinin ne kadar doğru
olduğunu bir kez daha ifade etti, ben de kendisine ayrıca teşekkür ettim.
Moskova’da edindiğiniz deneyim sizi nasıl etkiledi?
Moskova’da aldığım eğitim ve o toplumda yaşarken edindiğim deneyim; bir akademisyen olarak kendimi yetiştirmemde özellikle etkili olmuştur. Üniversitede akademisyen olarak görev yapmak, bir taraftan sanatın içinde varlık gösterirken, diğer
taraftan sürekli kendinizi yeniliklere açık tutmanızı ve güncellemenizi sağlamakta.
Seramik çanlar benim kendimi seramik malzemeyle ifade ederken kullandığım temel
biçim. Hemen her kültür ve coğrafyada karşımıza çıkan tanıdık bir ikon, çan. Bu bağlamda; benim çanlarımla verdiğim ses sayesinde izleyiciyle kurduğum diyalogu baş-
www.arimezunlari.org.tr
Serginiz için çalışmalara başlarken, aklınızda neler oluyor?
latan ana unsur. Bu eylem, kimi zaman bir araç gibi görünse
de sergimin merkezini oluşturmakta. Eserden uzaklaşarak kurulan diyalogların ötesinde, sanat nesnesi üzerinden kurulan
iletişimin bir simgesi. İzleyiciyi, eserle kurduğu fiziksel bağın
ötesine düşünsel boyuta taşımayı hedeflemekteyim.
İlham kaynağınız nedir?
Eserlerime yön veren başlıca unsur ben ve hayat.. Yaşamıma
dokunan her konu bir seramik nesnede bazen biçim bazen renk
bazen doku bazense kavram olarak ortaya çıksa da ortak bir
imzanın ürünü olduklarını da daima hissettirmekte. Yaşamın
olumsuzluklarına vurgu yapmak yerine geleceğe umutla seslendiğim eserlerimle izleyiciyle iletişim kurmayı tercih ediyorum. İzleyiciyi sanat eserinden uzak tutan anlayıştan uzak durmaya çalışıyorum. İzleyicinin dokunabileceği seramiklerimle
sergilerimde yer alıyorum.
Tecrübenize rağmen her sergi yeni heyecan kaynağı oluyor
mu?
Her sergi kendi dinamiğini içinde barındırıyor. Her sergi ile
birlikte kendimi ifade etme olanağı buluyorum. İzleyiciyle
kurduğum diyaloğun sürekliliğini önemsiyorum. Seramik adına farkındalık yaratmayı istiyorum. Kırılgan olması sebebiyle
uzak durulan seramik esere dokunmalarını istiyorum.
Sürekli kendimi geliştirme çabası içerisinde olduğum için
eserlerime de bunu yansıtıyorum. Gerek teknik gerek biçim
gerekse kavram olarak değişen eserlerimi üretirken yaşadığım
merak ve hazzı izleyiciye sunarken de yaşıyorum. Her sergide
bir öncekine eklediğim yeni bir sözle kendimi ifade ediyorum.
Bu nedenle alacağım eleştiri ve yorumlar beni oldukça heyecanlandırıyor.
Peki, fırından çıkan sonuçtan memnun kalmazsanız?
Seramik malzemeyle çalışmayı aslında sabrınızın sınırlarını
da keşfetmenizi sağlıyor. Plastik sanatların diğer dallarından
farklı olarak, pişirim aşamasının da devreye girmesiyle tecrübe
büyük önem kazanıyor. Her zaman iki kere iki dört etmiyor.
En ufak değişimler sonucu olumlu ya da olumsuz biçimde etkileyerek sizi deniyor. Fırın sürecinde beklenmedik sonuçlarla
karşılaşabiliyorsunuz. Haftalarca emek verdiğiniz bir form bir
anda hayal kırıklığı ile sonuçlanabiliyor. Bu aşamada tecrübeleriniz devreye giriyor. Seramik malzeme bize sonsuz imkanlar
tanıyabiliyor. Fırından çıkan sonucu beğenmediğimiz bir çalışmamızı alternatif pişirim teknikleri ile sonuç bizi tatmin edene
kadar yeniden pişirme ve sırlama olanağımız var.
Seramikte renkler önemli midir?
Renk tek başına seramik bünyede önemli değildir. Biçim ile
ilişkilendirilerek kullanıldığında eserin etkisini artırır. Ben eserlerimde rengi çok nadir kullanıyorum, daha çok ışık gölgenin
etkisiyle formun algısını güçlendirmeyi tercih ediyorum.
RÖPORTAJ
74 75
Olumlu ya da olumsuz yorumların hepsini kendi içimde değerlendiriyorum.
Elbette olumlu her yorum herkesin olduğu gibi benim de motivasyonumu artırır. Ancak olumsuz yorumlar sayesinde
kendimizi geliştirme imkanı bulduğumuzdan, ironik olsa da ben galiba en çok
olumsuz yorumların gelmesinden memnun oluyorum.
Türkiye olarak seramik sanatının neresindeyiz?
En eski sanat dallarından biri olmasına
karşın seramik sanatı kendisini plastik sanatlar arasında kabul ettirmekte
zorluk yaşamaktadır. Bunun en önemli
nedeni seramik malzemenin yalnızca
sanat nesnelerinin üretimi için kullanılmaması diyebiliriz. Endüstriyel üretim boyutuyla sofralarımızda tasarım
ürünü olarak karşımıza çıkarken, geleneksel üretim boyutuyla dekoratif bir
nesne olarak günlük yaşamımızda yerini
almaktadır. Çok çeşitli alanlarda kullanılan seramiğin, içinde barındırdığı
fonksiyonellik ile birlikte sanat-zanaat
ayrımında hassas bir noktada durması,
önyargıyla yaklaşılmasına sebep olmuş,
bu durumsa sanat nesnesi olarak kabul
görmesini geciktirmiştir. Ancak sayısı
gün geçtikçe artan seramik sergileri ve
bu alanda düzenlenen çalıştay ve sempozyumlar ülkemizde seramik sanatının
ivme kazanmasını sağlamıştır.
Ülkemizde seramik sanatı adına benim
de çabalarım bulunmakta.. Geçtiğimiz
Eylül ayında; Bugünün dinamiğini tutan;
geniş katılımlı bir sergi hedefiyle başlayan küratörlüğünü üstlendiğim bir projeye, Galeri Soyut ile birlikte imza attık.
Gençlere öncü olan seramik sanatçılarını, akademisyenleri ve henüz yolun başında olan yetenekli ve başarılı sanatçı
adaylarını aynı sergi ortamında buluşturarak farklı sözlerin bir araya gelmesini
sağladık. Günbegün eklenen yeni isimlerle ülkemiz seramik sanatının dünya
üzerinde tanınırlığının artacağını düşünüyorum. Günümüz iletişim araçları ve
sosyal medyanın etkin kullanımıyla artık ülke sınırlarının kalktığını görüyoruz.
Dünyanın diğer ucundaki bir sanatçıya
erişiminiz ya da onların size ulaşması son
derece hızlı ve kolay hale geldi.
Seramik dışında farklı uğraşılarınız var
mı?
Seramik dışında farklı malzemeler denemeye çalışıyorum. Cam bu malzemelerin başında geliyor. Yaratıcılığımı
besleyecek etkinliklere katılıyorum, dalış yapıyorum, karikatür çiziyorum. Her
fırsatta seyahat ediyorum. Farklı kültür
ve coğrafyaların dokusundan oldukça
etkileniyorum.
Küçük bir örnekle, seramik bir eserin
yapım aşamalarını anlatır mısınız?
Daha önce de belirttiğim gibi seramik
malzeme ile çalışmak sabır gerektiriyor.
Çamurun seramiğe dönüşene kadar geçirdiği süreç ve süre ortam koşullarına
göre değişiklik göstermektedir. Örneğin en temel biçimiyle bir seramik çanak formunu ele alırsak; sırasıyla ortaya
çıkarmak istediğimiz ürünün tasarımıyla-küçük bir taslak çizimiyle başlayabiliriz. Çamurumuzu tasarımımıza uygun
olarak şekillendiriyoruz. Son şeklini
verdiğimiz çanağımızı çok yavaş olarak
kurutuyoruz. Ani ısı değişimleri çanağımızın çatlamasına sebep olacaktır.
Kuruması tamamlanan çanağımızı olmazsa olmaz ilk pişirimini yapıyoruz.
Yaklaşık 900-950C’de bisküvi pişirimi
adını verdiğimiz ilk pişirimimizi gerçekleştiriyoruz. Fırından çıkan çanağımızı;
su geçirgenliğini azaltmak, artistik değer kazandırmak, renklendirmek, üzere
sır adını verdiğimiz camsı bir yüzey elde
etmemizi sağlayan malzeme ile sırlıyoruz. Daha sonra sırımızın derecesine
göre 1000–1200-1300C’de ikinci pişirimini gerçekleştiriyoruz. Bir seramiğin
ortaya çıkması tüm bu saydığımız en
temel aşamalarıyla yaklaşık bir ay gibi
bir süreci kapsamaktadır. Süre eserin
boyutlarına bağlı olarak değişkenlik
gösterebilmektedir.
I’m in an effort to improve
myself continuously and I
reflect that to my work. I
want to raise awareness in
the field of ceramics. The
main factors that shape
my work is me and my life.
I prefer to communicate
with the audience with my
hopeful creation instead of
showing life’s negativity. I
care about the continuity
of the dialogue with the
audience that I set up. All of
my ceramics can be touched
by the audience.
www.arimezunlari.org.tr
Olumsuz yorum sizi üzer mi?
KUAFÖRDE HAYATTA KALMA
YÖNTEMLERİ
Benim için kuaför bir çeşit rehabilitasyon alanı, dedikodu
sığınağı, küllerinden doğmak için tarafsız bir bölgedir…
2
Burcu BELEN
1997 Mezunu
8 Mayıs 1979 doğumlu olan Uzman Doktor Burcu Belen, ilkokul,
ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladı. 1997–
2003 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde lisans
eğitiminin ardından, 2009 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini tamamladı. Yine Gazi
Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk Hematoloji Onkoloji Yandal
Uzmanlık Eğitimini 2013 yılında tamamladı. Şu anda Gaziantep Çocuk
Hastanesi’nde Çocuk Hematoloji Onkoloji Uzmanı olarak çalışan Dr.
Burcu Belen mesleği dışında edebiyatla da yakından ilgilenmekte. 1998
yılında Türk Tabipler Birliği’nce yapılan öykü yarışmasında Türkiye
Birincisi olduktan sonra öyküleri yine Türk Tabipler Birliği tarafından
2000 yılında kitap halinde yayınlandı. Halen kısa öyküler yazmaya
devam eden Belen, üniversitede de 5 yıl Latin dansları ile ilgilenmiş ve
halen amatör olarak dans etmekte.
YAŞAM
76 77
Kuaför deyip geçmemek gerek… Her kadının kendine ait sığınağıdır kuaförü… Bazen
ben kafam yorulunca sadece birisi şöyle saçlarımı çekiştire çekiştire yıkasın, yıllardır
tanıdığım olmuş kuaförün kendisi, çırakları, fön tutan çocukları ile muhabbet edeyim, bir Türk kahvesi içeyim, iki dergi karıştırayım diye bile giderim. Benim için kuaför
bir çeşit rehabilitasyon alanı, dedikodu sığınağı, küllerinden doğmak için tarafsız bir
bölgedir. Depresyon kırpık saçlar olup yere dökülürken kara bulutların dağıldığı, kendimi iyi hissederken de iyice pohpohlanıp daha da iyi hissedebileceğim yerdir belki
de… Ancak kuaförünüzü bu kıvama getirebilmek de hayattaki her şey gibi emek ister.
Bugün kuaförünüzü, kendinizi rehabilite edecek bir yer haline getirebilmeniz için tüyolar vermeye çalışacağım ya da yıllardır gittiğim kuaförleri ve buralarda ki gözlemlerimi aktaracağım diyelim. Ve karşınızda ‘Kuaförde Hayatta Kalma Yöntemleri’
Kuaförde hayatta kalma yöntemleri dedim diye, gülüp geçmeyin. Çünkü kulak vermezseniz başınızın üzerinde bir kuş yuvası ya da üzerinizde kimono olmadığı halde
‘Japonik bir teyze’ yüzüyle o dükkândan çıkmanız an meselesidir. Gerçi bunları 16 yasına gelmeden çözen Y kuşağı bize öğretiyor, ama yine de saçını atkuyruğu toplayan
sportifler varsa onlara sesleniyorum.
1. İlk kez gidilen kuaföre saç düzelttirilmeye gidilmez.
Mutlaka gitmek gerekirse; saç mümkün olduğunca düzgün, şık bir bluz, modern bir
kot, topuklu ayakkabı ve hatta en fazla 15 günlük manikür ile (vay be… ilk randevuya
gider gibi oldu-ama önemli tabii, randevu iyi geçmezse unutursun gider, ama kuaförünle uzun sureli ilişki düşünüyorsun sonuçta - sağlam temellere oturtacaksın olayı:))
gitmek gerekir.
Sırtınızı dikleştirin, saçınızı geriye atın ve haydi içeri...
2. Hürmet edilen müşteri kategorisine yükselmenin yolları…
Yeni kuaförünüz, en havalı duruşu, artistik bakışı, taranmış saçları, arka cebine sokuşturduğu tarağı ve inceleyici bakışları ile sizi beklemektedir. Bu arada fön için 5 TL alan
sımsıcak mahalle berberi yerine, samimiyet yoksunu buz pateni çiftlerini anımsatan
ikili isimlerden oluşan “bilmem kim & bilmem kim” kuaföre gitmişseniz, kapıda sizi,
saçı yapılı bir bayan çalışan karşılayacaktır, “Gemlik’e doğru denizi göreceksin; sakın
şaşırma” :) Derin bir nefes alarak bu çalışana doğru ilerleyip patronu sorduğunuzda
(ismini kuaföre veren bu baş saç kesere ulaşmalısınız ki, kâkülleriniz hevesli çırakların
elinde heba olmasın-büyük oynamalısınız ve azına razı olmamalısınız unutmayın!)
kasılarak size ‘Konu neydi?’ diye soracaktır.’Tövbe estağfurullah… Konu neymiş?’
İçinizden derin bir nefes alıp sakin bir şekilde gülümseyerek, ‘Kuaförünüzü arkadaşım
tavsiye etti, saçımı şöyle şöyle kestirecektim. Haa bu arada manikür ihtiyacım da
olabilir, boşta elemanınız var mı?’ diyerek, zaten çok dağınık olmayan mümkünse
fönlü (fön çektirmeye fön çektirip gidilir mi diye düşünmeyin, bu gelecekteki fönlerinizin ‘sallama’ ya da ‘demleme’ olmasına etki edecektir) saçlarınızı geriye atıp,
kendinizden emin size yardım edilmesini beklersiniz. Göreceksiniz ki, çalışan sizi ‘yeni
ve bakımsız’ mertebesinden ansızın ‘hürmet edilesi müşteri’ kategorisine yükseltecek
ve buyur edip çay ikram edecektir..Denemek serbest :)
Başarıyla ilk hamleyi tamamlayıp level atladınız, koltuğunuza yerleştiniz, bacak bacak
üstüne atmayı unutmayın, yayılıp supangle gibi dağılmayın, dik durun. Aferin! Etrafınızı
saran fön tutucu ve saç yıkayan çömez kuaförlere seviyeli bir gülümsemeyle karşılık
www.arimezunlari.org.tr
3. Patronla temas kurmak
verin-tabii ki onlar içinde de cevherler vardır ve çok yetenekliler-ancak onları zamanla tanıyıp seçmelisiniz-yalnız
ilk seferde ve bundan sonraki selametiniz için sizin saçınızı sadece ve sadece patron kesmelidir-başkası değil..Patronu çalışanlara ne yapması gerektiğini söylerken ya da
diğer müşterilerle şakalaşıp hal hatır sorarken ki tavrı ile
tanırsınız. Kendisi ile göz teması kurmalı, onu kavramalı
ve kendinize bağlamalısınız :) Evet..hevesli bir yeni yetmenin saçlarınızı perişan etmesini istemiyorsanız buna
mecbursunuz.
pın, patron izinli veya hasta olduğunda bulacağınız muhattabınız odur, hem de geleceğin başasistanıdır, adını
belleğinize kaydedin :)
4. Sonunda patron geldi, tanışma faslı vs derken…
Ve... Saçınızın arkasını aynayla gösterdiklerinde kendinizi
çoook ama çok beğenin. En müşfik gülümsemenizle teşekkür edin. Bingo…Bu kadar nazdan sonra takdirle puanları toplayın..
Önemli noktaya geldik. Kritik soruyu gülümsemesinin ardına saklayarak sorar. ‘Nasıl keselim?’ Kilit adam o. Kaç
saç kesti, kaç kadının derdini dinledi haberiniz var mı?
Soruya hazır olun ve net cevabını verin.
5. Bir anlık tereddüt sizi bitirir.
Tereddüt yok! Ne kadar ayrıntı, o kadar iyi muamele…
Öyle ne bileyim, kem küm, siz bilirsiniz gibi cümleler kurarsanız, patron en fantastik denemelerini sizin saçınızda
yapar, ağzınızı bile açamazsınız. Söylemeniz gereken şudur: ‘Önünü şöyle arkasını şöyle, yanları şöyle istiyorum.
Önde sağa doğru eğimli yan kâkül olsun, arka uçları seyrelterek keselim, omuz boyu olsun, yanlar yüzümü çerçevelesin, STOP.’
8.Fazla naz âşık usandırır, az naz değere bindirir…
Patron geldiğinde, sağına soluna mutlaka müdahale
edin, sakın olduğu gibi beğenmeyin, beğenseniz de, bir
iki ekleme yapın, azıcık dudak büzün, ne de olsa fazla naz
aşık usandırır, az naz değere bindirir :)
9. Ayna zamanı…
10. Geldik bahşişe…
İnşallah saçınızı yıkayan, fönü tutan, çayınızı, dergileri getiren, saçınıza dokunan çalışanların dış görünüşünü
kısa dönem hafızaya kaydetmişsinizdir. Ben bazen içimden tekrarlıyorum gidene kadar, şu saçımı yıkadı, bu fön
tuttu, dövmeli çocuk çay verdi diye, kolay değil dedim
diye bu yazıyı yazıyorum. Cüzdanınızda ki bozuklukları
çocukların ceplerine sıkıştırma zamanı. Bahşiş önemlidir,
ne de olsa geleceğinize yatırım yapıyorsunuz unutmayın...
Böylece patron bakımlı ve bu işlerden anlayanı bir müşteri ile yüz yüze olduğunu düşünüp, gardını ona göre
alacaktır. ‘Siz hiç merak etmeyin’ der ve gülümser, zafer
sizindir. (Artık sizi kapılarda karşılayacak ve içinizi dökebileceğiniz bir kuaför kazandınız… Sayılır :)
11. Kasa…
6. Rahat olun, onları ele geçirin…
Şimdi... Saçlarınızı savurarak, sizi uğurlayan kalabalık ekibe havalı bir ‘Bye’ diyerek dünyaya açılabilirsiniz :)
Bu arada ne içersiniz diye gelen çocuğa, ‘Bir çay rica edeceğim lütfen… açık olsun..bir de birkaç dergi alabilir miyim?’ demeyi, bunları söylerken göz süzmeyi unutmayın
:) Bravo böyle devam… Rahat olun, onları ele geçirdiniz
:) Sizde star ışığı olduğunu söylemiş miydim?
7. Son rötuşlar…
Fönü ara kıdemli çekecektir, bu doğaldır merak etmeyin,
ara kıdemlinin adını öğrenin, ölçülü gülümsemenizi ya-
En havalı duruşunuzla kasada paranızı ödeyin, ne kadar
pahalı olursa olsun zerre pişman olmayın, siz bunu hak
ettiniz... Hesap fazla gelse de belli etmeyin, evinizde ağlar fönlü saçınızı yolarsınız.
Manikür mü?.. O başka bir hikaye konusu..onu da sonraya bırakalım:)))
Ne zormuş değil mi? Kadın olmak kolay mı? :))
Saçınız havalı, gönlünüz geniş, kuaförünüzle aranız şeker
gibi olsun.
Do not underestimate your hairdresser. It is a domestic shelter for every woman. Sometimes I just go to wash
my hair or drink a cup of Turkish coffee or just being social. For me hairdresser is a kind of rehabilitation area and
gossip location. This is a place while the depression is the cut hair spilled down; I feel too good myself and feel
good even more with adulation around. But of course, you must work hard for reaching the right consistency
of your hairdresser.
KÜLTÜR-SANAT
78 79
GÖREMEDİĞİMİZ
TÜM IŞIKLAR
Yazar: Anthony Doerr
Tür: Roman
Sayfa Sayısı: 576
Marie-Laure, bir müzede kilit ustası olan babasıyla birlikte Paris’te yaşamaktadır. Gözleri
gün geçtikçe daha az görmeye başlayan Marie-Laure, altı yaşına geldiğinde kör olur. Babası ona yaşadıkları mahallenin mükemmel bir minyatürünü yapar, böylece her yeri parmaklarıyla ezberler ve artık dışarı çıktığında evinin yolunu bulabilecektir. Fakat bir sabah
savaşın kara bulutları şehrin üzerine çökünce, yanlarında müzeye ait içi sırlarla dolu bir taş
ile, Saint-Malo’da deniz kenarında bir evde yaşayan, yirmi yıldır dışarı adım atmamış olan
amcalarının yanına gitmek zorunda kalırlar.
Almanya’da bir maden kasabasında kız kardeşi ile birlikte bir yetimhanede büyüyen Werner’in önündeki tek seçenek, on beş yaşına geldiğinde babasının öldüğü madende çalışmaktır. Işık kadar beyaz saçları ve sonsuz merak içinde yüzen zihni ile Werner özel bir çocuktur. Bir gün şans eseri eski bir radyo bulup onu çalışır hale getirince ve karşılaştığı her
elektronik aleti dakikalar içinde tamir edince, bir subay tarafından keşfedilir ve sonradan
bir katil ordusu olduğunu öğreneceği özel bir okula gitme fırsatı elde eder. Orada dâhi olmasının bedelini ödeyip, hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile
kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo’da bulur.
KİTAP
Göremediğimiz Tüm Işıklar, okuyanların birbirlerine tavsiyesiyle kısa sürede bir milyondan fazla sattı, yılın en çok konuşulan kitabı oldu.
• New York Times - Yılın en iyi on kitabından biri
• Goodreads ve Wall Street Journal - Okuyucu tercihleriyle yılın en iyi tarihi romanı
• Amazon - Yılın en iyi üç kitabından biri
• Apple - Yılın kitabı
• The Guardian -Yılın en iyi kitaplarından biri
JURASIC WORLD
Yönetmen: Colin Trevorrow
Türü: Epik Aksiyon Macera
Steven Spielberg’in bu kez yapımcı koltuğunda oturduğu, yönetmenliği ise 2012’de çektiği Zaman Yolcuları adlı bağımsız filmle tanıdığımız Colin Trevorrow’un üstlendiği ve
başrolde de Galaksinin Koruyucuları ile ünlenen Chris Pratt’ın yer aldığı Jurassic World,
ilk fragmanıyla 2015 yazının en iddialı yapımlarından biri olacağı izlenimini bırakıyor…
Filmin konusuna gelince: 1993 yılındaki Jurassic Park olaylarının ardından 22 yıl geçmiş
ve Isla Nublar tam olarak işleyen bir dinozor parkını yeniden ziyarete açmıştır. Ancak,
ziyaretçi oranları beklenildiği gibi devam etmez. Yeni bir cazibe, ziyaretçinin ilgisini çekecek bir kıvılcıma ihtiyaç duyulmaktadır. Birçok türün genetik özellikleriyle oluşturulmuş Indominus T-Rex. Fakat çalışmalar korkunç bir şekilde ters teper.
FİLM
www.arimezunlari.org.tr
Filmin senaryosu, Michael Crichton, Rick Jaffa ve Amanda Silver’ın oluşturduğu güçlü
ekip tarafından yazılmış.
MUTLU AİLELERİN SIRLARI
Yazar: Bruce Feiler
Tür: Aile Çocuk
Sayfa Sayısı: 384
Zorluklar, hayatımızın herhangi bir aşamasında karşımıza çıkabilir; çözümler de
öyle... New York Times köşe yazarı Bruce Feiler, ebeveynleriyle ilgilenme ve çocuklarını yetiştirme sorumlulukları arasında sıkışıp kalmıştı. Bu yüzden aileler hakkındaki en modern çözümlere ve araştırmalara ulaşmak için üç yıllık bir yolculuğa
çıkmaya karar verdi.
KİTAP
Klasik aile “uzmanları” yerine, alanındaki en yaratıcı beyinlere danıştı. Edindiği fikirleri ise eşi ve çocukları üzerinde denedi. Sonuçta, aileleri birbirine yakınlaştırma
konusuna orijinal bir şekilde yaklaşan ve eşi benzeri görülmemiş pek çok uygulamayı içeren bir bakış açışı ortaya çıktı. Geleneksel davranış kalıpları ve formüllerin
artık ailelerin ihtiyaçlarına cevap vermediğini fark eden Bruce Feiler, Mutlu Ailelerin
Sırları adlı kitabıyla ebeveynlerin aklındaki sayısız soruyu cevaplıyor ve aile içi ilişkilere yeni bir dinamizm getiriyor.
“Sürükleyici ve kolay okunan bir tarzda yazılan Mutlu Ailelerin Sırları, ailenizin günlük yaşantısını değiştirecek olan esaslı örneklerle güçlendirilmiş, esprili ve özgün
bir kitap.”
-Washington Post“Bu kitap modern aileler için bir rehber niteliği taşımasının yanı sıra dijital çağın
kaotikliğine de karşı koyuyor.”
-New York Times-
HIZLI VE ÖFKELİ 7
FAST AND FURIOUS 7
Yönetmen: James Wan
Türü: Aksiyon
Paul Walker, geçen yıl filmin çekildiği dönemde bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti.
Bu şok ölüm sonrası filmin çekimleri sekteye uğramış ve gösterime giriş tarihi de
ertelenmişti.
Tüm hızıyla devam eden Fast & Furious serisinin 2014 yılında yapımı tamamlanacak olan son filminde yeni isimlerle karşılaşıyoruz. Serinin altıncı filminde yaşanan
olayların ardından devam eden filmde Jason Statham tarafından canlandırılan Ian
Shaw karakterinin intikam mücadelesine tanık oluyoruz.
FİLM
Filmin yönetmen koltuğunda sürpriz bir isim olarak James Wan oturuyor. Genç
yönetmen daha önce Saw veInsidious gibi önemli filmlere imza atmıştı.
KÜLTÜR-SANAT
80 81
TERS YÜZ
Yönetmen: Pete Docter
Tür: Animasyon
Orijinal fikri ve yönetmenliği Pete Docter’a ait olan eğlenceli animasyonda küçük bir
kız çocuğu yeni bir eve taşınır ve zihninin içinde ‘yaşayan’ duygular, yeni hayatına
alışırken bir kaosa dönüşür.
Orta-Batı’daki yaşamını geride bırakan Riley’ı şimdi yeni bir ev, okul ve arkadaş beklemektedir. Peki içindeki duyguları ne söyler? Neşe (Amy Poehler), Korku (Bill Hader),
Öfke (Lewis Black), Nefret (Mindy Kaling) ve Üzüntü (Phyllis Smith)... Riley’in zihninin içinde yaşayan, ona günlük hayatında tavsiyeler veren duyguları bu yeni hayata
alışırken birbirleriyle sıklıkla çatışacaklardır. Neşe, Riley’nin en önemli duygusudur ve
onu hep pozitif tutmaya çalışır ama diğer duygular bu yeni hayatına uyum sağlama
konusunda biraz şaşkındır...
FİLM
MAD MAX : FURY ROAD
Yönetmen: George Miller
Tür: Aksiyon
Charlize Theron ve Tom Hardy’nin rol aldığı film serisinin dördüncü bölümü, geleceğin dünyasına bakış açısıyla dikkat çeken film özellikle set tasarımı ile göz dolduruyor.
Hayatta kalanların yaşamlarını devam ettirebilmek için insanlıklarını bile kaybettikleri gezegenimizin uzak çöllerinde geçen bir kıyamet hikayesi. Bu dünyada düzeni geri
getirebilecek iki isyancı var. Max’ın tek isteği, yaşananlar sırasında eşinin ve çocuğunun kaybının ardından sonra sadece huzur. Ve Furiosa, kurtuluşun kendi çocukluğunun geçtiği yerde olduğuna inanan bir kadın.
FİLM
THE AGE OF ADALINE
Yönetmen: Lee Toland Krieger
Tür: Romantik, Fantastik
FİLM
www.arimezunlari.org.tr
Yirminci yüzyılın başında bir çağ değişirken doğmuş olan Adaline, orta yaşlarına geldiğinde bir trafik kazası geçirir. O anda büyülü bir an yaşanır ve hiç yaşlanmamakla
‘ödüllendirilir’. Zaman akıp geçer, yaşamı ve ailesi değişir ama onun görünüşü değişmez. Yıllar boyunca insanlardan uzak, izole bir hayat sürer. Ta ki ansızın ortaya çıkan
ve ona aşkı için ölümsüzlüğünü kaybettirmeyi düşündürecek bir adamla karşılaşana
dek... Yönetmenliğini Lee Toland Krieger’in üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Blake Lively, Ellen Burstyn ve Harrison Ford yer alıyor.
LİSE KÜTÜPHANE VE
MULTİMEDYA MERKEZİ
A
rı Okulları Lise Kütüphane ve Multimedya Merkezi, denklikleri
gözetilerek kurulmuş olan bir kütüphanedir. Kuruluşuyla birlikte
zaman içerisinde 3.000 adet kaynak içeren bir arşive sahip iken,
okulumuzun IB Diploma Program hazırlıkları sürecinde arşiv varlığı hızla
6.000 adete ulaşmıştır. Kitap, süreli yayın ve kitap dışı materyallerden
oluşturulan arşivi, eğitim ve öğretim için gerekli her türlü bilgi kaynağını
toplamak, bu kaynakları düzenlemek, bağlı bulunduğu öğretim
kademesinin hedeflerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak ve çağın
gereksinimlerine uygun gelişmeleri ve araştırmaları takip etmektir.
ARI’DA EĞITIM
82 83
• Workshop I: Proje, sunum ve grup çalışmaları için projeksiyon ve laptop ile donatılmıştır. Öğrenciler ve/veya öğretmenler, burada bireysel ya da grup olarak çalışabilirler.
• Workshop II: LED TV, DVD player ve kulaklık ile donatılmış, öğrenci ve/veya öğretmenlerin koleksiyonda bulunan
CD ve DVD’leri randevu sistemiyle izleyebilmesine olanak
sağlanmıştır.
Özel Arı Okulları ve Çankaya Üniversitesi’nin imzaladığı
protokol gereği tüm öğrencilerimiz Çankaya Üniversitesi’nin kütüphanesini de üye olarak kullanabilirler.
Kütüphanemizin kaynakça dağılımı aşağıdaki gibidir:
• 4.500 adedi edebiyat, din, tarih, coğrafya, felsefe, doğa
bilimleri ve sanat dalında Türkçe kitaplar,
• 500 adedi çok dilli kitaplar,
• 600 adedi kitap dışı materyaller (CD+DVD)
• 109 adedi mikrofilmler,
• Ekonomi, sanat, spor, tarih, fotoğraf, edebiyat konulu ve
IB Diploma Programı’na ait süreli yayın abonelikleri
www.arimezunlari.org.tr
Kütüphanemizde Workshop I ve Workshop II olmak üzere
2 farklı multimedya odası bulunmaktadır.
EĞITIM
İÇIN
ELELE
B
u yıl “Eğitim İçin Elele” yardım kampanyamızın 10.sunu
gerçekleştirmekten duyduğumuz haklı gururu ve mutluluğu
yaşıyoruz. Her şey 2006 yılında Petek Kız Yurdu yönetimimize gelen
bir faksla başladı. Aslında istenen malzemeler bizim her an elimizin
altında bulunan en basit (bizim için) eğitim araç gereçleriydi. Hatta o
kadar çoktu ki yokluğunun ne demek olduğunu hayal bile edemezdik.
Lale Öğretmense bizden çocuklarının okuyabilmesi için işte bu en
basit araç-gereçler olan kalem, defter, silgi, kitap v.s istiyordu. Lale
öğretmenin öğrencileri için istediği yardım malzemeleri hem bizler,
hem de yurt öğrencilerimiz tarafından olabildiğince toplanarak
kendilerine ulaştırıldı. Diyarbakır, Silvan Vatan İlköğretim Okulu
2-C sınıfı öğrencilerinin gönderdiğimiz malzemelerle ne kadar mutlu
olduklarını tarafımıza gönderilen fotoğraflar ve Lale Öğretmenle
yaptığımız konuşmalardan gördük, öğrendik. Bu mutluluğu karşılıklı
olarak uzun yıllar yaşamaya böylelikle karar verdik.
2006 yılında hayata geçirdiğimiz ve “Eğitim için Elele” olarak isimlendirdiğimiz projemizin amacı, köy okullarında zor koşullarda, eksik eğitim araç ve gereçleri ile eğitim
alan öğrencilere ve bu eğitimi en iyi şekilde sunmak isteyen değerli öğretmenlere
yardım etmektir.
Böylelikle her yıl şubat ayında özenle okulumuzu belirleyip hazırladığımız afişlerimizle kampanyamızı duyurduk. Okul seçimimizde bazen bir faks, bazen gazetede gördü-
EĞITIM
84 85
ğümüz bir yardım çağrısı, bazen de internet
yoluyla yardım çağrısı yapan köy öğretmenlerinin yazıları etkili oldu. En ücra köşelerde kalmış, birleştirilmiş eğitim veren mezra
okullarına dahi bu on yılda elimizi uzatmaya
çalıştık. Köy öğretmenleri, hatta köy muhtarları ile konuşarak ihtiyaçları belirledik. Hatta
öğrencilerin ailelerine de kıyafet yardımlarını
titizlikle ulaştırdık. Ve tüm bu malzemeleri
çocuklar için en özel bir günde Ulu Önder
Atatürk’ün çocuklara armağanı olan “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nda
verilmesini sağladık.
www.arimezunlari.org.tr
Seçtiğimiz okulun öğrencilerine kitap, kırtasiye, eğitim araç gereçleri, kıyafet, kişisel
hijyen ve oyuncak gibi ihtiyaçların yanı sıra,
okulun kütüphanesine kitaplar, ansiklopediler, ortak kullanım alanları, öğretmenler
odası hatta okulun temizliği için gerekli kimyasallara kadar tüm ihtiyaçları gönderdik.
Kampanya okulu öğretmenlerimizle konuşarak, öğrencilerin bunlar dışında en çok ihtiyaç duydukları malzemeleri de temin ettik.
2009
2010 yılında Van’ın Pirgarip Köyü Eğlence Mezrası, Eğlence İlköğretim Okulu öğretmeni Sayın Birol Bey bize telefon açarak kışın çok sert geçtiğini ve öğrencilerinin acil
olarak kışlık kıyafete ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine hemen tüm öğrencilere kışlık kıyafetler alarak kampanya malzemelerinin gönderim süresi öncesinde kendilerine ulaştırdık. Öğretmenin ve çocukların sevincini ve bundan duyduğumuz mutluluğu
burada paylaşacak kelime şu an bulamıyorum.
Kampanyamıza 2011 yılı itibarı ile sponsor olan ARIMED sesimizi daha çok yardımsevere ulaştırmamıza vesile oldu. Böylelikle daha fazla katılımcı ile daha çok malzeme
gönderme imkanı doğdu.
2010
2011
2012
2006 yılında Diyarbakır Silvan Vatan İlköğretim Okulu ile başlayan kampanyamızı,
2007 yılında Batman Karatay İlköğretim Okulu’na, 2008 yılında Adıyaman Besni Aktepe İlköğretim Okulu’na, 2009 yılında Ağrı Eleşkirt Öztoprak İlköğretim Okulu’na,
2010 yılında Van Eğlence Mezrası Eğlence İlköğretim Okulu’na, 2011 yılında Erzurum
Aziziye Rizekent İlköğretim Okulu’na, 2012 yılında Malatya Örencik Kurudağ İlköğretim Okulu’na, 2013 yılında Mardin Göktaş Köyü Göktaş İlköğretim Okulu’na, 2014
yılında Muş Malazgirt Kılıçcı Köyü İlköğretim Okulu’na gerçekleştirdik.
Bu yıl kampanya okulumuz yine bir gazete küpüründen çıktı. Naide öğretmenin yardım isteğini içeren yazısını okuduğumuzda kararımızı verdik ve hemen iletişime geçerek kampanyamızı başlattık. 31 Mart’a kadar Ağrı Patnos Kazanbey İlkokulu öğrencilerine yönelik kampanyamız devam edecek ve yine bir 23 Nisan’da bu sefer yardım
malzemelerimiz Ağrı Patnos’a gidecek.
Her 23 Nisan’da, yüzlerine gülücük kondurduğumuz, uzaklarda birilerinin onları düşündüğünü hissettirdiğimiz, hiç tanımadığımız bu çocukların neşe içerisinde mutlu
fotoğraflarına bakıp, bir kere daha değerli yardımseverlerimizin katkılarıyla çok özel
ve güzel bir şey yaptığımızı anlıyor ve haklı olarak gururlanıyoruz. Bu mutluluğumuzu
ve gururumuzu sizlerle paylaşmamıza imkan sağladığı için Bee Life Dergisi’ne de gönülden teşekkür ediyoruz.
Biz her yıl kampanyamızı gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Şubat 2016’da 11. “Eğitim İçin Elele” kampanyasını başlatıp yeni bir okula yardım edebilmek için kolları
sıvayacağız ve yine bir 23 Nisan’da çok uzaklarda bir okuldaki öğrencilerin mutluluğunu paylaşıyor olacağız.
Siz de paylaşmak istermisiniz?.
Proje Koordinatörleri:
Ayfer ERÇAKIR, Seda TARMAN
İletişim: 285 26 00
e-mail: [email protected]
2013
www.arimezunlari.org.tr
86 87
(2-6 yaş)
Arı Okulları eğitim kampüsü içerisinde yer alan Önokulumuzda; sevgi dolu ve güvenli bir ortamda
minik arılarımızı, zengin öğrenme deneyimleri ile başarılı bir geleceğe hazırlıyoruz.
ARI ÖNOKUL - ARI İLKOKULU - ARI ORTAOKULU - ARI ANADOLU LİSESİ - ARI FEN LİSESİ
/ariokullari
/AriOkullari
/ariokullari
www.ariokullari.k12.tr