Dünden Bugüne Türk Kadını
Transkript
Dünden Bugüne Türk Kadını
SAYI: 03 • NİSAN 2015 • www.arimezunlari.org.tr Röportaj “Sesime Ses Ver” sergisi ile Başarılı seramik sanatçısı mezunumuz... Betül Demir Karakaya Sorumluluklarımız 10. yılında “Eğitim İçin Elele” projesi Tohum Otizm Vakfı NİSAN: Otizm Farkındalık Ayı Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği “Gölge Meclis: Her Adımda, Her Kararda!” Biyografi Zeynep Karamustafa DOSYA HABER “Dünden Bugüne Türk Kadını” “Bir daha dünyaya gelsem, yine bu işi yapardım” ISSN: 2148-9106 15 Haziran’da Tatil Arıda Başlıyor Etkinliklerimiz Yüzme, Tenis, Basketbol, Binicilik, Bisiklet Eğitimi, Okçuluk, Futbol, Voleybol, Oryantiring, Jimnastik, Step, Pilates, Masa Tenisi, Yaratıcı Sanatlar, Bilgisayar, Enjoyable English, Satranç, Eğitsel Oyun, Müzik, Resim, Sinema, Dans, Yarışmalar, Piknikler ve Dönem Sonu Partileri AYRICA 2-6 yaş grubu çocuklar için yaz tatili süresince açıktır. Çukurambar Mah. Öğretmenler Cad. No: 16/A (Çankaya Üniversitesi Balgat kampüsü Yanı) 06530 Çankaya / ANKARA Tel: 0.312 286 85 85 / 1145 - 1152 - 1109 /ariokullari /AriOkullari /ariokullari www.ariokullari.k12.tr Veysel Onur 1995 Mezunu Ali Güleç 1996 Mezunu içindekiler 10 OLMADI Bİ’ÇAY İÇERİZ… 18 YAŞAMIN KAYNAĞI: SU 38 36 22 SPOR MERKEZLERİ BU YAZI İLKBAHAR’I ANLATACAKTI... AMA DAYANAMADI YÜREĞİM… 42 TÜRKİYE’DE TEKSTİL SEKTÖRÜ DÜNDEN BUGÜNE TÜRK KADINI sayı Haber Koordinatörü: 03 Cihan Aydos Reklam Satış Sorumlusu: Duygu Akın Yayın Sahibi: Arı Eğitim Öğretim Tesisleri Sanayi Ticaret A.Ş adına Sıtkı ALP Genel Yayın Yönetmeni: Ali Güleç Sorumlu Yazı İşleri: Gamze Selin Coşkun Editör: Seda Tarman 26 KONUTLARIN YENİDEN TANIMLANMASI Hukuk Danışmanı: Coşkun Samancı Finans Sorumlusu: Nurullah Çelebi Yayın Türü: Süreli Yayın - 3 Aylık Dijital Yayın: Deha Çaman Katkıda Bulunanlar: Onur Bayer, Anıl Bayer, Elif Koca, Duygu Akın, Coşkun Samancı, Burcu Belen, Gürhan Kara, Burcu Aksongur, Deniz Kutlu, Nurullah Çelebi, Gül Toker, Baran Uslu, Zeynep Karamustafa, Aslı Karaboğa Cömertpay, Gökşen Şen Aydoğar, Keiko Belir Yarar, Betül Demir Karakaya, Mehmet Dündar ve Barış Çetin Yılmaz Dağıtım: Yöntem Kurye Dergi ve Kapak Tasarım: Turuncu Creative Baskı: Turuncu Creative İşçi Blokları Mah. Muhsin Yazıcıoğlu Cad. No: 61/214 Balgat - ANKARA Tel: +90 312 285 70 20 www.turuncucreative.com 46 AİLENİN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞİDDETİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN Basım Tarihi: Nisan 2015 Yönetim Yeri: Öğretmenler Caddesi Çukurambar Mah. 16/A 100. Yıl - ANKARA Tel: +90 312 286 85 85 Fax:+90 312 286 85 94 Okur önerileri ve yorumlar için: [email protected] Türkçe dilbilgisi yazım kuralları Turuncu Creative tarafından uygulanmıştır. 30 28 34 BİR ÜLKE DÜŞÜNÜN… 52 50 UÇAN SÜPÜRGE KADIN İLETİŞİM VE ARAŞTIRMA DERNEĞİ GELİR VERGİSİ BEYANNAMESİNDE ÖZEL GİDERLERİN İNDİRİMİ 68 72 SESİME SES VER… VİYANA’NIN TADINDA KAFELERİ… TOHUM OTİZM VAKFI 62 İÇ GÜVENLİK PAKETİYLE BİZİ BEKLEYENLER... 64 Kadınlar hayatlarını ilgilendiren kararlar hakkında söz söylüyor, yerelde kararlara katılıyor. Gölge Meclisler daha duyarlı, daha katılımcı yönetimlerin önünü açıyor. Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği [email protected] www.ucansupurge.org +90 (312) 427 00 20 58 54 HİÇBİR SINAVDAN KORKMUYORUM! Gölgeni İzle: Yerel Siyasete Kadın Katılımı için Gölge Meclisler HER ADIMDA, HER KARARDA! SAĞLIKLI VE MUTLU ÇOCUK... ANNELER GÜNÜNDE, İNGİLTERE; İNGİLİZCE EMEK VEREN TÜM ÖĞRENMEK İÇİN “ANNELER” İÇİN… EN DOĞRU ADRES… BEN “DUYUP” DA GELDİM… 70 76 KUAFÖRDE HAYATTA KALMA YÖNTEMLERİ 82 84 LİSE KÜTÜPHANE VE MULTİMEDYA MERKEZİ EĞİTİM İÇİN ELELE BAŞKANIN MESAJI [email protected] Sevgili Arı Okulları Mezunu Kıymetli Dostlarım; İletişimimiz içerisinde oldukça güçlü yeri olan dergimiz Bee Life, sosyal yaşantımızda yer tutmaya başladı. Mezunlarımız dışında da dağıtımı gerçekleşen mekanlarda dergimiz ile karşılaşmak büyük övünç kaynağı. Türkiye’nin güzide yaşam alanlarında bulunan dergimizin, edindiğimiz bilgiler neticesinde mezunlarımız tarafından okunuyor olduğunu bilmek de heyecan verici. Dergimizi ARIMED üyelerinin evlerinde ya da işyerlerinde gören ve aynı okuldan mezun olduklarını fark eden diğer mezunlarımız bu vesile geçmişi hatırlayıp, birçok yanşanmışlıkları bizlere aktardılar. Derneğimiz, yönetim kurulumuzun hedeflemiş olduğu farkındalığı yakalamıştır. Okulumuz lise 1993 ve 1994 mezunlarımızın geçen senelerde mezuniyetlerinin 20. yılı anısına yaptıkları baloyu, bu sene 1995 mezunu dostlarımız gerçekleştirecekler. İstanbul’da bulunan mezunlarımız güzel bir organizasyonla bir araya gelmiş ve bundan sonraki buluşmaların öncülüğünü yapmışlardır. Bu çalışmaları yapan ve organizasyonlara katılan dostlarıma teşekkürü borç biliyor ve derneğimizin her daim yanlarında olduğunu bu yazım vesilesi ile iletmek istiyorum. Yakın zaman dilimi içerisinde mezunlarımızın sanatsal çalışmalarının duyurularını yapıp, faaliyetlerine üyelerimizin katılımlarını sağlamaya çalıştık. Türk Sanat Müziği topluluğu oluşturma fikri gelişti. Bu konuda çalışma zemininin oluşumuna katkı sağlamaya çalışıyoruz. Aynı meslek gurubundan mezunlarımızın birbiriyle tanışmalarına fırsat verecek faaliyetlerimizi de yakın zamanda duyurmayı ümit ediyorum. Üye sayımız arttıkça inanın çok seviniyorum, bunun en önemli sebebi dernek çalışmalarının mezunlar tarafından teveccüh görmesi duygusu. Derneğimize üye olabilmenin zor şartları ya da ciddi mali yükümlülükleri yok. Birçok faaliyetimizi okulumuzun katkılarıyla, yönetim kurulu üyelerimiz ve mezun üyelerimizin girişimleriyle gerçekleştirebiliyoruz. Derneğimizde tüzüğü gereği onbin kişinin üzerinde mezun, öğretmen ve çalışan sayısına ulaşma imkânımız mevcut. Kuruluşunda ilk etapta ulaşmayı planladığımız üye sayısı olan bin rakamını yakalamaya çok az kaldığını söylemekten mutluluk duyduğumu ve elbette ulaşmamız gereken daha çok sayıda dostumuz olduğunu söylemek durumundayım. Hedeflerimize ulaşmada yardımcı olacak, daha fazla hız getirecek, oluşan sinerjiyi daha da yükseltecek olanlar bizleriz. Mezunlar derneği çatısı altında buluşmaya tüm mezunlarımızı davet ediyorum. Okulumuz kampüsünde bulunan Mezunlar Derneğimizin ofisine tüm mezunlarımızı bekliyoruz. Burada dernekle ilgili tüm işlemlerinizi gerçekleştirebilir, talep ve görüşlerinizi iletebilirsiniz. Bu vesile ile okulumuz yönetimini ve öğrencilerini akademik, spor, kültür ve sanat alanlarında kazandıkları ulusal ve uluslar arası başarılarından dolayı tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Ali GÜLEÇ Arı Okulları Mezunlar Derneği Başkanı 08 09 EDİTÖR EDITOR [email protected] Bee Life ekibi olarak, gelecek nesillere bırakacağımız yaşanabilir bir ülke için sosyal sorumluluklarımıza, çevre sorunlarımıza, bilinçsizce ve hızla tüketilen doğal kaynaklarımıza, eğitim ve sağlık sorunlarımıza olan farkındalığı arttırmak için her sayımızda Türkiye çapındaki sivil toplum örgütlerine (STK), derneklere ve kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) projelerine yer vermeye çalışıyoruz. Geçen sayımızda LÖSEV ile başladığımız desteklerimize, bu sayıda da nisan ayının otizm farkındalık ayı olması nedeniyle Tohum Otizm Vakfı ve Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği ile devam ediyoruz. Ayrıca bu sene kurumsal sosyal sorumluluk projelerimizden biri olan ve 10. yılını büyük bir gururla yaşadığım, Arı Mezunlar Derneğinin de son yıllarda destek verdiği “Eğitim İçin Elele” 2015 kampanyasını da detaylı bir şekilde tanıtıyoruz. Amacımız 23 Nisanlar da çocukları, 19 Mayıslar da gençleri mutlu etmek… Kaliteli zamanlarından ayırarak dergimize yazı gönderen değerli mezunlarımıza kısaca teşekkür etmek benim için çok önemli. Ocak sayımızda “Doku” kitabı ile bizlerle birlikte olan Burcu Seçmeer’e, oyuncu Zeynep Koltuk’a, Yard. Doç.Dr. Ceren Oktar’a, Okutman Çağrı Erişen’e, A. Uygar Kılınç’a, her zaman bizimle olan modern Evliya Çelebi Gürhan Kara’ya, Uzm. Dr. Burcu Belen’e, Diyetisyen Kübra Kara’ya, yazar Anıl Bayer’e, Av. Coşkun Samancı’ya, Psikolog Burcu Aksongur’a, Beden Eğitimi ve Spor Uzmanı Deniz Kutlu’ya, tüm Bee Life ekibi ve ARIMED Yönetim Kurulu adına sonsuz teşekkürler. Katkılarınızla dergimiz daha nitelikli ve donanımlı sayılarla mezunlarımıza ulaşıyor. Yılda dört kere yayınlayacağımız dergimizi www.arimezunlari.org.tr adresinden de takip edebilir, yazılarınızla bizlere destek verebilirsiniz. Üçüncü sayımızda sizlere bir dosya haberi hazırladık, “Dünden Bu Güne Türk Kadını”. Cumhuriyet öncesinde ve 1926’dan itibaren Ulu Önderimiz Atatürk’ün devrimleri sayesinde Türk kadını güçlü ve sağlam temeller üzerinde toplumumuzda yerini almıştır. Tarihimizdeki başarılı ve değerli kadınlarımızı elimizden geldiğince hatırlayarak, zor zamanlardaki başarıları ile bir kez daha gururlandık. Keyifle okumanız dileğiyle… Geçen aylarda dikkatimi çeken bir detayı sizlerle paylaşmak istiyorum, klasik müzik dergisi Andante 100. sayısına ulaşıp, dalya dedi. Ülkemizde sektörel dergilerin ayakta kalma mücadelesini hepimiz tahmin edebiliyoruz. Bu nedenle Andante Dergisi’nin yaşadığı haklı gurur büyük bir alkışı hak ediyor. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk müzik dergisi Orkestra 50. yılını tamamladı ve değerli müzisyen Panayot Abacı’nın emsalsiz azmi ile yoluna hızla devam ediyor. Müzik severlerin bu dergileri desteklediğine eminim. Müziğe yeni başlayanlara da şiddetle tavsiye ederim. “Mantık sizi A noktasından B noktasına götürür, hayal gücü ise her yere”, Albert Einstein. Biraz hayal kurmanın kimseye zararı olmaz. Bee Life olarak, darısı başımıza diyelim. Gelecekteki kutlamalarımızda hep beraber olmak dileğiyle… Sevgiyle kalın. The purpose of the Bee Life Magazine team is to leave a livable country to future generations. With this aim, every issue we are trying to give place to variety of organizations and projects in Turkey for raising awareness to social responsibilities, environmental problems, natural resources which are unconsciously and quickly consumed and educational and health problems. It is very important for me to thank our graduates, who are sending texts to our magazine by separating their valuable time. We are reaching more qualified and equipped numbers of issues with your contribution to our magazine. At the third issue, we have prepared a news file to you “Turkish Women; From Past to Present”. I hope you enjoy reading... In our country, trade magazines are struggling to stay afloat. Dreams do not hurt anyone. We hope from heart that we could see our hundredth edition. We always wish to be together with our future celebrations... Stay with love... Seda TARMAN ARIMED Genel Sekreteri ARIMED Secretary General www.arimezunlari.org.tr 3. sayımızla herkese merhaba, OLMADI Bİ’ÇAY İÇERİZ… “Bir daha dünyaya gelsem, yine bu işi yapardım. Her türlü çilesine, zorluğuna rağmen!” Zeynep Karamustafa 2000 mezunu… Z eynep Karamustafa,11.12.1983 tarihinde Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Arı Okullarında tamamladı. 2000 yılında Arı Fen Lisesi mezuniyetinin ardından Gazi Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne girdi. Henüz üniversite öğrenimini tamamlamadan habercilik hayatına başladı. 2004 yılında felsefe bölümünü bitiren mezunumuz, iş yaşamına İstanbul’da Cnnturk televizyonunda başarılı bir muhabir olarak devam etmekte… Zeynep KARAMUSTAFA 2000 Mezunu BIYOGRAFI 10 11 Böyle bir girişin ardından mesleğin özüne gelelim. Hatta başlangıcına... Emin olun o sıkıcı hikayelerden birisini anlatmayacağım size. Çünkü son günlerin moda deyimi ile bu mesleğin “fıtratında” sıkıcılık yok! Aksine her günü, her olayı, her anı adrenalin dolu! Neden mi? Aslında cevabı basit. İster gündemi değiştirecek, günlerce manşetlerden inmeyecek bir konu, isterse sadece toplumun bir kesimini ya da bir şehrini ilgilendiren bir başlık. Öyle ya da böyle “ilk bilen” hep siz oluyorsunuz. Bu yazıyı okuyorsanız şu an belki bu son yazdığım pek çekici gelmemiş olabilir. Ama bir kere o “önceliğin” farkına varmaya görün, devamı öyle bir çekici geliyor ki! Tabii tüm bunları bu kadar yıllık bir mesleki geçmiş üzerine söyleyebiliyorum. Ama mesleğin ilk yıllarının hatta ilk aylarının pek de çekilebilir olduğunu söyleyemeyeceğim! Bu meslekte yeni iseniz baştan peşinen kabul etmeniz gereken şartlar var. 1-herkesin her işine koşmak 2- çay taşımak (!) 3-fazla heveslenip sonra bir anda olmayacağını görmek 4- belli bir süre çömez muamelesi görmek 5- uzun bir süre para almadan çalışmak Acı ama gerçek. İnanın bu aşamalardan sonrası pek güzel oluyor :) Yıl 2002... Gazi üniversitesi felsefe bölümüne gireli dolu dolu 2 sene olmuş. Bölüm güzel olmasına güzel ama ortaokuldan bu yana yaptığım şeyi inatla devam ettiriyorum. Özellikle pazartesi akşamları ana haber bültenlerini izledikten sonra elime bir kalem ya da tarak alıp, onu mikrofon gibi kullanmak suretiyle ayna karşısına geçip, kamera karşısındaki muhabirmişim gibi canlı yayında bakanlar kurulu anlatıyorum. Tabii az önce izlediğim ekrandaki muhabirin söylediklerinden elimdeki kâğıda hızlıca aldığım notlardan ezberleyebildiğim kadarı ile (!) bana göre son derece ciddi yaptığım ayna karşısındaki canlı yayınlar en çok ev halkını güldürürdü. Ben ısrarla “Bakanlar Kurulunda Avrupa Birliği ile ilişkiler, ekonomi gündeme geldi derken, içerden kahkaha sesleri yükselirdi. Baktım muhabirlik bende ciddi anlamda bir saplantı, akşamları aristoteles , schopenhauer çalışmak yerine ülke gündemini takip eder olmuşum, bir yerden başlamak gerek dedim. O dönem çukurambarda oturuyorduk. Evimize en yakın kanal Atv idi. Tesadüf bu ya bizim evde de hep Atv ana haber bülteni izlenirdi. Haber bitimlerinde hep ekranın altında yazan muhabir kameraman isimlerine bakardım. Aklımda kalanlar vardı. Özellikle onların haberlerini daha büyük dikkatle takip ederdim. Bir sabah evden üniversiteye gidiyorum diye çıktım. Ama rotam kampüs değil, Atv oldu. Oldu olmasına ama kimseyi tanımıyordum. Ve bu kanal girişindeki güvenlikler tarafından büyük sorun demekti. Tabii ki bunu kanalın önüne gidince öğrendim! Kendime güvenim tam ya, elimi kolumu sallaya sallaya Atvnin kapısından girmeye kalktım.. Tabii hemen güvenlik geldi yanıma. - kime gelmiştiniz? - kimseye gelmedim, ben staj yapmaya geldim. - öyle her staj yapmaya geleni içeriye almıyoruz! Bu cevap beni yıktı! Sandığım kadar kolay değilmiş! Ne yapayım kanaldan çıktım hemen binanın karşısında bulunan www.arimezunlari.org.tr Yazının içeriği ve başlığı arasında ne alaka var demeyin. Öyle de bir var ki! Eğer mesleğiniz gazetecilik ise sudan daha çok çay tüketiyorsunuz! İş erken mi bitti? Randevu oraya gitmenize rağmen iptal mi oldu? Ya da o gün yapmanız gereken iki iş arasında azıcık bir zaman mı var? işte tüm bu ihtimaller dahilinde ekip arkadaşınız ile aranızda en sık geçen cümle bu oluyor: olmadı bi’çay içeriz :) en azından 13 yıllık muhabirlik hayatım boyunca böyle oldu hep, bundan sonra değişir mi? Bu cümle kalıbının yerini bir başka kalıp alır mı? Sanmam! Atv ‘ye gittim. Ankara temsilcisi Muratİde ile yaklaşık 5 dakika sürdü görüşmemiz. Özetle “ madem bir haftadır buraya gelip bekliyorsun, madem staj yapmayı bu kadar istiyorsun yarın sabah 9’da gel staja başla” dedi !! Ve o gün itibariyle mesleğin içindeyim. İyi ki diyorum, iyi ki bu işi yapıyorum, iyi ki günlerce kovaladım, peşini bırakmadım. :) banka gittim oturdum. Ne yapacağımı bildiğimden değil, tamamen bilmediğimden! O gün akşam 5 e kadar oturdum. Kimse ilgilenmedi benimle. Çok muhabir ve kameraman gördüm habere gidiyorlardı. İzledim, hayal kurdum. Ve bu tempo tam 7 gün sürdü. Her sabah evden okula diye çıktım Atv’ye gittim. Tam hatırlamıyorum ama sanırım 5. gündü. Beni ilk gün içeri almayan güvenlik görevlisi yanıma geldi. - sen neden hergün geliyorsun buraya? - söyledim ya staj yapmak istiyorum - hava soğuk, üzülüyoruz sana. Haber merkezine söyleyeceğiz, senin durumunu anlatacağız. Bende bir mutluluk ki sormayın :) aradan 15 dakika geçti geçmedi biri geldi yanıma. Meğer haber merkezinin sekreteriymiş. - duyduk ki bir süredir gelip staj yapmak için bekliyormuşsun. - evet - e hadi yukarı gel haber müdürümüz seninle görüşmek istiyor. O an yaşadığım mutluluğu anlatacak kelime yok sanırım! Çıktık 2. Kata, haber müdürü o dönem Haluk Parlakdemir’di. 10 dakika sürdü görüşmemiz. Neden geldiğimi ne yapmak istediğimi sordu. Anlattım kendimce. Bir soru hariç çok detay hatırlamıyorum. Görüşmenin sonunda “ bu sektörde tanıdığın var mı? “ dedi. “Yok” dedim. O an tüm heyecanım bitti. “ Biz seni ararız!” dedi. Eve gittim. Herhalde ilk kez o akşam ana haber bülteni izlemedim! 2–3 gün sonra telefonum çaldı. Üniversitede dersteydim. Çıktım telefonu açtım. O sekreter arıyordu. “ Ankara temsilcimiz 1 saat içinde seninle görüşmek istiyor” dedi. Durur muyum? Eteklerimde çalan zillerle taksiye bindim. 2 yıl süren stajyerlik dönemimde başıma gelmeyen kalmadı! Çay da taşıdım kaset de! Hatta canlı yayın aracının kablolarını bile topladım! Evet zaman zaman “ ben ne yapıyorum, o kadar okudum, kablo toplamak için mi “ diye kendime çok sordum. Ama hayal bu ya. Muhabir olmak! Vazgeçmedim! Yazımın başında saydığım 5 maddeyi tek tek yaşadım anlayacağınız! İki yıllık stajın ardından Atv tarihinde bir ilk başıma geldi. Bir stajyer ilk kez transfer oldu. Hem de Kanal D’ye! Hem de kadrolu yani maaşlı bir çalışandım artık! Demek ki resmi olarak staj dönemim bitmişti. Yani artık muhabirdim! Zorlu başladığım meslek hayatım zorluklarla devam etti. E tabii yaşadığınız ülke Türkiye ise, her gün gündem değişiyor! Ve siz her an her konuya hakim olmak zorundasınız. Belki de bu işin en zor kısımlarından birisi de bu. Çok okumak, her konuya her gelişmeye anında hakim olmak. Örneğin, siz bir doktor ile röportaj yaparken telefonunuz bir anda çalıyor ve müdürünüz “ çabuk o röportajı bitir taksime geç, bomba patladı “ diyebiliyor. Konuya hakim olabilmek ve “ilk bilen siz olun” ilkesini gerçekleştirmek için çok çaba, çok dikkat gerek! Patlama ile ilgili araştırma vaktiniz ise iki nokta arasında gideceğiniz yol kadar sadece! Olay yerine vardığınız an canlı yayın yapıp sizi izleyenlere doğru bilgi vermek zorundasınız! Ve vereceğiniz en ufak bir yanlış bilgi nedeni ile işinizden olabilirsiniz! Bu en büyük tehlike. Söylenen her kelimeye dikkat etmek gerek. Adı üstünde “ canlı yayın = canlı bomba” her an herşey olabilir! Adrenalin derken tam da bundan bahsediyordum işte! Zor mu? Evet! Peki zevkli mi? Evet! En başlarda işkence gibi gelse de “ben bu işi kıvıramayacağım” deseniz de, mutlaka oluyor zamanla! Ne demişler: zaman neyin ilacı değil ki! Ve eğer bu mesleği seçmek isteyenleriniz varsa öğrenmeniz gereken ilk kurallardan birisi “objektif olmak” gazeteci taraf tutmaz! Gördüğünü anlatır! Okurken kolay gelebilir ama uygulaması zor. Hiç sevmediğiniz birisinin tüm sözlerini canlı yayında anlatmak, ona soru sormak bazen gerçekten tam bir işkence olabiliyor. Ama mesleğin tüm renkleri de böyle anlarda ortaya çıkıyor. Kendi kendinizle savaş veriyorsunuz önce. “Ya, x kişi bunu söyledi, hiç katılmıyorum hatta saçmalıyor” diye düşünseniz bile canlı yayında noktası virgülüne dokunmadan sizin de aynılarını söylemeniz gerek! BIYOGRAFI 12 13 Kanal D’yi peşi sıra Kanal 24, Habertürk ve bugünkü kanalım olan CNNTURK takip etti. Cnntürk’de 5. yılım dolmak üzere. Klişe olacak ama öyle.” Gerçekten bir aile “ gibiyiz. Futbol gibi düşünün. Devre aralarında transfer dönemleri oluyor. Genelde eylülde. Başka kanallardan iş teklifleri geliyor. Değerlendiriyorsunuz. Sonra yeni bir işyeri yeni mesai arkadaşları. Ama çalışma saatleri o kadar belirsiz ve uzun ki, bir süreden sonra ailenizden daha çok mesai arkadaşlarınızı görür oluyorsunuz. Haliyle aile gibi olmak kaçınılmaz oluyor! Mesai saatleri belirsiz demişken, başıma gelmiş bir örnek; Bir gece 02.40ta telefonum çaldı. Haber müdürüm telefonun diğer ucunda. “ şirketten araba gönderdim evinin önüne gelmek üzere. Isparta’da uçak düştü, hemen yola çık!” Tamam ama uçak nasıl düştü? Kaç gün kalıcam? Vs vs. hiçbir soruyu soramadan telefon kapandı. Sonuç bir sırt çantası ile gittiğim Isparta’dan 8 gün sonra döndüm! Yaşadığınız gördüğünüz olayların bir parçası haline geliyorsunuz bir süre sonra. Yakın geçmişe gideyim. Van depremi. Tarih Ekim 2011. Kandilli rasathanesine göre 6,7, Amerika’ya göre 7,2 büyüklüğünde ve hemen ardından 10 Kasımda bir deprem daha. Aynı yerde. Yola çıktık. Gittiğimizde gördüğümüz manzara içler acısıydı. Doğunun dondurucu soğuğunda evsiz kalan, yakınlarını enkazın başında bekleyen yüzlerce kişi. Çaresizlik… Ve siz gördüğünüzü anlatmak zorundasınız. Mikrofonu aldım elime. Enkazın başındayım. Tam konuşmaya, gördüklerimi anlatmaya başladım. Enkazın üstündeki AFAD ekipleri bağırdı. “ SESSİZLİK! “ diye. Sonrası o tanıdık, bildik soru... “SESİMİ DUYAN VAR MI?” Yayın sırasında ben de sustum. Ve enkazın altından bir ses yükseldi. Çığlık... 10 dakika sonra yıkılmış duvarların, katların arasından bir kadın çıkartıldı. 24 saatin ardından canlıydı! Kadının enkaz altındaki sesini duyduğumuz an yayına devam ettim. Ve o çıkartılana kadar da anlatmayı sürdürdüm. Kadını gün ışığında gördüğümde yayında tutamadım kendimi ağladım. Daha doğal ne olabilir ki! Muhabirsiniz ama insansınız en başta.” Hayata tutundu” diye bağıra bağıra, ağlaya ağlaya yayın yaptım! Yakın geçmişten bir örnek daha. Soma’daki maden göçüğü. 301 can gitti yerin yüzlerce metre altında. Ben yine enkaz başında. Ambulanslar maden kapısında. Cansız çıkartılan bedenleri almak için. Canlı yayında çıkan cansız bedenleri saymak zorunda kaldım. Bir yanda çığlıklar feryatlar, diğer yanda yapılmak zorunda olan yayın. Hep kötü anılar olacak değil ya! Bu mesleğin güzel tarafları inanın daha çok. Ankara’da Bakanlar Kurulu, canlı yayınında kendimi tutamadım ve hapşurdum! Hem de cümlemin orta yerinde! Ne mi oldu? Spiker “ Çok yaşa Zeynep” dedi, karşılıklı güldük! Bakanlar Kurulu’nun terör gündemine kaldığım yerden devam ettim. Canlı yayınlarda hemen arkamdan el sallayarak geçenlerden tutun, telefon ile konuşanlara hatta dans edenlere kadar! Anlatmakla bitmez sanırım! O an sinirlenseniz bile, aradan geçen yarım saat sonra kendinizi duruma güler buluyorsunuz. :) Demiştim ya adı üstünde canlı yayın = canlı bomba! Meslek aşkı diye bir gerçek olduğu kesin. İstanbul’da Kanal 24’te çalışıyorum. Altınşehir’de gecekondu yıkımı var. Sabah toplantıda konuşuldu. Haber müdürüm “o işle sen ilgilen” dedi. Tamam dedim. Kameramanım ile çıktık yola. O kadar gergin bir ortam vardı ki. Bir yanda evleri yıkılan gecekondu sakinleri, diğer tarafta tomaları, biber gazları ile bekleyen polisler. Tabii ateş ve barut yan yana durmadı. Ortalık bir anda savaş alanına döndü. Kameraman arkadaşım ile olayların arasın- www.arimezunlari.org.tr İşin teknik yanından çok bahsettim biliyorum. Kaldığım yerden devam ediyorum. da kaldık.. Bir okulun bahçesine gaz bombası attılar, biz de bahçenin ortasındayız. Biber gazından göz gözü görmüyor. Kaçmaya çalışırken sis bulutunun içinden, bir anda ensemde bir ağırlık hissetim. Ne olduğunu o anda çok anlayamadım, koşmaya çalıştım. Bir anda kameramanımın bağırdığını duydum. O tarafa döndüğümde yüzü maskeli iki kişinin kameraya taşla vurduğunu, kameramanı da tekmelediğini gördüm. Bizi gören başka kanallardaki arkadaşlarımız imdadımıza koştu hemen. Sonuç. Ambulansta yapılan ilk müdahale. Benim enseme birisi vurmuş, kameramanın da ayak bileği çatlamıştı. Tabii tüm bu olaylar diğer kanallarda canlı yayında. Annem o anda televizyonu izliyor ve “muhabir Zeynep Karamustafa yaralandı” cümlesini duyuyor. Hemen kanalı arıyor, haber müdürünü bağlatıp “kızım iyi mi?” diye soruyor. Tabii o dakikaya kadar bizim müdür çoktan aramış bizi.” Hemen oradan ayrılın hastaneye gidin” demiş. Ama biz ne yaptık? “Hayır, buradan ayrılmayacağız” dedik! Yani sözün özü, bu meslek öyle bir hastalık ki damarınıza girdiği andan itibaren çıkmıyor bir daha! gururla! Siyaset gündeminde farklı bir haber oldu diye çok mutlu oldum! O dönem rahmetli Mehmet Ali Birand sunuyordu Kanal D ana haber bültenini. Hiç unutmam. Haber bittikten sonra alkışlamış, “Zeynep’in ve terzinin ellerine sağlık” demişti :) Unutamadığım son bir anı daha. Ankara yıllarım. Türkiye’nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel rejime girmiş. Bildiğiniz diyet yani. Son dönemde çok kilo aldığı için. Röportaja gittim meşhur Güniz sokaktaki evine. Tabii adettendir, röportaj öncesi oturduk sohbet ettik. Klasik sorular ardı ardına geldi.”Sen nerelisin, kaç yaşındasın” bunun gibi birçoğu. Tabii karşımda bir dönemin cumhurbaşkanı var. Rahat olmak ne mümkün! Tüm kelimeleri cımbız ile seçerek cevap veriyorum. Orduluyum. 25 yaşındayım. Ve bir sürü daha cevap. Neyse, sonunda kamera kayda girdi, röportajı bitirdik. Çok da güzel haber oldu. Ankara’nın o sıkıcı gri gündeminde eski cumhurbaşkanı Demirel rejime girmiş. Eski bol kıyafetlerini ve terziye daralttığı yeni kıyafetlerini gösteriyor büyük bir Şok şok şok! Demirel röportajının üstünden neredeyse 1 yıl geçti. “Demirel bugün bir konferansa katılacak Zeynep sen bak” dedi haber müdürüm.”Tamam abi” dedim çıktım. Konferans bittikten sonra gazeteciler olarak bekliyoruz salonun çıkışında. Hatırlamıyorum ama Demirel’e o sıralar gündemi meşgul eden bir konu ile ilgili soru soracağız. Ve kapıdan göründü eski cumhurbaşkanı. Tam soru soracağız, iyice yaklaştı. Göz göze geldik. Ve şok! - Zeynep kızım nasılsın??!!!! (( o an nefesim kesildi !)) - iyiyim sayın cumhurbaşkanım. Siz nasılsınız? - ben gayet iyiyim, kilo vermeye devam ediyorum. Onu bunu bırak gittin mi memleketin Ordu’ya bakalım? Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanı Demirel adımı unutmadığı gibi memleketimi soruyor! Yani diyeceğim o ki, mesleğin belki de en güzel yanlarından birisi bu. Herkesin görmek için saatlerce beklediği isimleri tanıyorsunuz. Hatta ve hatta ona soracağınız bir soru ile ülke gündemini değiştirebiliyorsunuz! Kontrol tamamen sizde yani! Ve son anı. En yakın geçmişten. IŞİD tehdidi. Şanlıurfa’nın hemen yanında bulunan Kobani. Savaşın başladığı ilk günlerden itibaren bölgedeydim. Sınırda, sıfır noktasında. Yani Kobani ile aramda sadece 200 metre var. Yayınlar yapıyoruz. BIYOGRAFI 14 15 Bir yandan koalisyon uçakları IŞİD hedeflerini bombalıyor, diğer taraftan IŞİD canlı bombalar ve havan topları ile saldırıyor. Röportajları, canlı yayınları bitirdik tam canlı yayın aracımızda çay demledik ki, kulağımızın dibinde bir patlama sesi! Ve ardından gelen “ vızzz vııızz” diye yankılanan sesler. Bir anda askerin sesi ile irkildik! “HERKES YERE YATSIN SİPER ALSIN!” Hani, hayatınız film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçer derler ya, o oldu işte! Meğer o an gerçekmiş! Ölüyoruz herhalde dedim buraya kadarmış! Meğer 100 metre ötemize havan topu düşmüş! Araçların camları patladı, birkaç asker hafif yaralandı şarapneller yüzünden kırılan cam parçaları nedeni ile. Anında canlı yayına geçtik! Sanırım meslek hayatım boyunca yaptığım yayınlarda en çok sesim o yayında titredi! Şansa yaşıyoruz dedim yayında da zaten! Aile kısmına hiç girmiyorum. Tabii ki herkes panik ama beni yayında gördükten sonra sakinleştiler! Aradan 2 ay geçti. Kobani’ye girebildik kameraman arkadaşım ile. Manzara korkunçtu. 9 şiddetinde bir deprem olmuş gibi. Taş taş üstünde kalmamış bir şehir. Yıkık dökük binalar. Sokakta gezen YPG ve Özgür Suriye Ordusu militanları. Film platosu gibiydi. O kadar zaman sınırın Türkiye tarafından “Kobani ateş altında” diye yaptığımız yayınların ardından olay mahalline girebilmiştik. Kobani’den yaptığımız yayınların yanı sıra orada savaşan YPG’lilerle de konuştuk. Kayıt dışı neler anlattılar neler. Yazsam roman olur... Anlatmakla bitecek gibi değil. Şöyle söyleyebilirim. “Bir daha dünyaya gelsem, yine bu işi yapardım. Her türlü çilesine, zorluğuna rağmen!” İster gündem değiştirecek sorunuz olsun, ister bir şehrin sadece bir ilçesini ilgilendiren bir konu ile ilgili röportaj yapın. İlla ki bir yerde boş zamanınız kalıyor. O anda sarf edilen cümle ise hiç değişmiyor. Do not ask about the relevance between the type of content and title. Of course there is! If your profession is journalism than you consume much tea than water! Business, ended early? Appointment was canceled even though you go there? Or you have a little time between the two works on that day? Within these possibilities, among the most common last sentence with your teammates; let’s have a cup of tea. It was at least 13 years of my life always such a correspondent, does it changes then? Is another sentence pattern takes the place of this? I don’t think so! www.arimezunlari.org.tr “Olmadı bi çay içeriz!” GÜVENLİĞİNİZ İÇİN YAZ AYLARINDA KIŞ LASTİĞİ KULLANMAYIN! Havaların iyice ısındığı şu günlerde hâlâ aracınızda kış lastiği mi kullanıyorsunuz? 3 Barış Çetin YILMAZ 1992 Mezunu 0.07.1974 tarihinde Ankara’da doğan Barış Çetin Yılmaz ortaokul ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitiren mezunumuz, profesyonel yaşamına kendisine ait Bil-Tur Lastik Plaza’da devam ediyor. Barış Çetin Yılmaz evli ve bir çocuk babası. Oğlu Kaya, Arı Okulları İlkokul 2. Sınıf öğrencisi. Havaların ve tabii yolların sıcaklık seviyelerinin yükseldiği yaz mevsiminde hem güvenli ve konforlu sürüş deneyimi hem de minimum yakıt tüketimi için sürücülerin lastik seçimleri konusunda doğru karar vermeleri çok önem taşıyor. Islak ve karlı zeminde kullanılan kış lastiklerini çıkartıp kuru zemine ve aniden gelişen yağmurlara da uygun yaz lastiklerini kullanmanın zaman geldi de geçiyor bile… Yazın kış lastiği kullanımının sonuçları; Mevsimine uygun lastik kullanmak hem sürüş güvenliği hem de aracınızın sürüş sistemlerinin zarar görmemesi adına büyük önem taşıyor. Yazın kış lastiği kullanmak özellikle fren mesafesinin uzamasına neden oluyor. Hızlı girilen keskin virajlarda, yumuşak lastik yanaklarının etkisi aracı beklenenden fazla yatırarak sürücüleri öngörülmeyen bir direksiyon hareketi refleksine itebiliyor. Bu aşırı toparlama hareketi kimi zaman aracın takla atmasına neden olabiliyor. Bunun yanı sıra mevsimine uygun olmayan lastik, yakıt tüketimini ve çevreye salınan CO2 salgısını da ciddi oranda artırıyor. Lastiğini verimli şekilde kullanmak ve en iyi performansı almak isteyen tüketicilerin, mevsimine göre lastiği hem güvenlikleri hem bütçeleri için tercih etmeleri gerekiyor. • Aracın performansının önüne geçerek fren mesafesi uzatır ve gürültü seviyesini arttırır. Kış lastikleri deseni ve kullanılan sırt karışımının özelliğinden dolayı yaz lastiklerine oranla daha fazla ses çıkartır. • Yaz mevsiminde kış lastiği ile devam edildiğinde lastikler aşırı aşınma nedeni ile çabuk yıpranır. Yaz lastiklerinin dönme direncinin kış lastiklerine oranla daha düşük olması, daha az yakıt ve daha az aşınma anlamına gelir. • Güç ve yakıt tüketimi artar. Seçilen lastikler binek otomobillerde yakıt tüketimine büyük oranda etki eder. • Kuru zeminde, hızlı alınan virajlarda savrulma hatta takla atma riski ortaya çıkar. Kış lastiğinin üretimi sırasında kullanılan doğal kauçuk yüzdesinin fazlalığı kış lastiğini yaz lastiğine oranla daha yumuşak kılmaktadır. Aynı zamanda kış lastiğinden beklenen akselerasyon ve frenleme tepkimeleri kış mevsimi ve kış dönemi yol koşullarına göre daha farklı bir gövde yapısını gerektirmektedir. Dolayısıyla limitlere yakın bir performans ile yaz aylarında kış lastikleri ile yol alan sürücüyü çok tehlikeli deneyimler bekleyecektir. YAŞAMIN KAYNAĞI: SU Su, yaşam kaynaklarımızın başında geliyor. Faydaları saymakla bitmeyen su, zayıflamadan, enfeksiyonların vücuttan atılmasına, böbrek taşından, bağırsak rahatsızlıklarına kadar pek çok konuda şifa veriyor. Ancak su üzerindeki tartışmalar da bitmek bilmiyor. Hangi su sağlıklıdır? Ne kadar su tüketmeliyiz? Suyu nasıl tüketmeliyiz? Bu sayımızda su arıtma sistemleri üreten bir firmanın kurucusu Mehmet Dündar ile içme suyunun bilinmeyenleri hakkında konuştuk. M ehmet Dündar 18.04.1979’da Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. Üniversite öğrenimi için Amerika’yı seçen mezunumuz, New Port University İşletme Bölümü diplomasına sahip. 2011 yılından bu yana su ve çevre arıtma sistemleri ile ilgili endüstriyel ekipmanlar üreten Watermaker adlı firmanın kurucu ve yöneticisi. Mehmet Dündar evli ve Zeynep Lal isminde bir kız çocuk babası. Mehmet Dündar 1997 Mezunu SAĞLIK 18 19 -Su insanlar için neden önemli? Su insan vücudunun yüzde 75’ini oluşturuyor. Bu nedenle yaşam kaynaklarımızın başında geliyor. Beynin yüzde 85’i, kanın yüzde 90’ı, kasların yüzde 75’i, böbreklerin yüzde 82’si ve kemiklerin yüzde 22’sini oluşturan su, hücrelerin yaşamsal faaliyetlerini ve vücuttaki fonksiyonlarını yerine getirmesini sağlıyor. Vücut sıvısının yüzde 2 gibi küçük bir oranda azalması bile hafif yorgunluk, yakın hafızada bozulma, dikkati toplamada ve yapılan işe odaklanmakta güçlüklere neden oluyor. Bu nedenle vücuttaki su dengesinin korunması çok önemli. -Su içmenin ne gibi faydaları var? Aslında su içmenin faydaları saymakla bitmez. Ama kısaca özetlemek gerekirse, su, vücudun düzenli çalışmasını sağlar. Hücrelere oksijen taşınmasına yardım eder ayrıca atık ürünlerin taşınarak böbreklerden atılmasını sağlar. Ağız, göz ve burun gibi vücut dokularını nemlendirir. Cilt sağlığında, bağışıklık sisteminde, vücut ısısının denetiminde, ödemin atımında rolü vardır. Soğuk algınlığı, idrar yolu enfeksiyonları, böbrek taşları ve mesane kanseri riskini düşürür. Zayıflamak isteyenler için de su birebirdir. Metabolizmayı çalıştırır ve midede hacim oluşturarak tokluk hissi verir. Su tüketimi azaldıkça, vücutta depolanan yağ miktarı artmaya başlar ve kilo alımı gerçekleşir. Ayrıca emziren kadınlara, süt üretimini artırdığı için, bol su tüketmeleri önerilir. Bağışıklık sisteminin görevini yapabilmesi için su temel bir gerekliliktir. Bu özelliği ile zinde ve dinç kalmada yardımcı olur. -Peki, bir günde ne kadar su içmeliyiz? Bu konuda uzmanların farklı görüşleri olsa da çoğunlukla ortalama günlük su tüketiminin 2-2.5 litre olması tavsiye edilir. Bunu günde 8 defa bir su bardağı su içilmesi şeklinde de duymuş ve okumuş olabilirsiniz. Bu miktarlar ortalama miktarlardır. İdeal olan ise su ihtiyacının kişinin durumuna ve mevcut hastalıklarına, hava sıcaklığına ve aktivite düzeyine göre ayarlanmasıdır. -Yeteri kadar su içtiğimizi anlamanın bir yolu var mı? Günlük koşturmaca içinde günde kaç bardak içtiğimizin hesabını her zaman tutamayabiliriz. İdrar renginiz koyu sarı renkli ise yeterli miktarda su içmiyorsunuz demektir. İdrar renginiz koyu sarıdan açık ve şeffaf renge dönüştüğünde yeterli miktarda su tüketiyorsunuz demektir. Ama su içmek için susamayı beklemeyin. -Bizim kültürümüzde gün içinde su yerine özellikle çay içilmesi çok yaygın. Çay ve kahve gibi içeceklerden de su ihtiyacımızı karşılayabilir miyiz? Hayır, başka içecekler suyun yerini tutamaz. Su, kalori içermez ve asiditesi yoktur. Özellikle çalışma ortamlarında tüketilen çay ve kahve türü kafeinli içeceklerin fazla tüketilmesi; çarpıntıya neden olur. Bu içeceklerin yanında fazla şeker ve krema ile tüketilmesi de kilo artışlarına sebep olabilir. Kola ve benzeri asitli içecekler mideye rahatsızlık verdiği gibi; alınan asidin etkisini azaltmak için vücut çok fazla su harcamak zorunda kalır. Haklısınız. Dünyadaki su kaynakları azaldıkça ve kirlendikçe, temiz ve güvenli su bulabilmek günümüzün başlıca sorunları arasına girdi. Doğal kaynakların kirlendiği bir süreçte, iyi-kötü su ayrımını yapabilmek son derece önemli. İçme sularının içinde arsenik, kurşun gibi doğayı kirleten ağır metaller, kimyasal atıklar ve diğer organik toksinlerin karışması her zaman mümkündür. Bu tür ağır metallerin yan www.arimezunlari.org.tr -Peki, içtiğimiz suyun gerçekten sağlıklı olup olmadığını nasıl anlayabiliriz? Bu konu son yıllarda çok tartışılıyor. Arı Okulları Ortaokul Su Sebili Sistemi SAĞLIK 20 21 Arı Okulları İlkokul Su Sebili Sistemi etkileri genellikle uzun vadede ortaya çıkar. Ayrıca içme suyunuzun size ulaşana kadar geçirdiği süreçler de suyun sağlıklı olup olmadığı konusunda önemli bir ipucu verir. Örneğin damacanaların güneşte bekleyip beklemediği, sterilizasyonun uygun standartlarda yapılıp yapılmadığı ve size ulaşıncaya kadar doğru koşullarda saklanıp saklanmadığı da son derece önemlidir. Eğer içme suyunuz doğru koşullarda saklanmadıysa, suyun içinde pek çok bakterinin oluşma riski doğar. Bulaşıcı hastalıkların birçoğunun suyla bulaştığını da unutmamamız gerekiyor. Hepatit virüsü, tifo, kolera, dizanteri gibi bulaşıcı hastalıklar su ile bulaşıyor. Özellikle çocuklarda virüs enfeksiyonlarının yayılmasında su önemli bir kaynak olabiliyor. Bu nedenle her şeyden önce kullandığınız suların mikrop bakımından kirli olup olmadığından emin olmanız gerekiyor. -İçme suyu seçiminde en çok tercih edilen yöntem hangisi? Water is at the top of our life sources. The benefits of water are endless. Some of these are; lose weight, disposal of infection from the body, kidney stone, intestinal disorders and such as many issues. However, discussions on the water do not know the ending. Which water is healthy? How much water should I drink? How should we consume the water? www.arimezunlari.org.tr Gelişmiş ülkelerin pek çoğu son yıllarda içme suyu konusunda en sağlıklı alternatif olarak arıtma sistemlerine yöneliyor. Biz de Watermaker olarak Türkiye’de bu alana öncülük etmekten memnuniyet duyuyoruz. Artık insanlar tükettikleri su konusunda daha hassas ve bilinçli. Tüketiciler, artık suyun alkali değerini de, içindeki ağır metallerin oranını da sorguluyor ve kendisi için en doğru seçimi yapıyor. Bu çok olumlu bir adım. Biz de Watermaker sistemleri ile hem sudaki ağır metaller, bakteriler ve tüm zararlı kimyasalları ortadan kaldırıyor, hem de damacana sularda ortaya çıkan riskleri sıfıra indiriyoruz. Hiçbir kimyasal işlem uygulamadan sürekli taze su üreten bu sistemler, evler ve ofislerin yanı sıra okullar, hastaneler, askeri birlikler gibi kalabalık ortamlarda da tercih ediliyor. SPOR MERKEZLERİ: Nasıl seçim yaparız? D eniz Kutlu, 25 Temmuz 1976 tarihinde Ankara’da doğdu. Ortaokul ve lise eğitimini Arı Okullarında tamamlayan Deniz Kutlu ODTÜ Beden Eğitimi ve Spor bölümünü bitirdi. Yine ODTÜ’de spor yönetimi ve organizasyonu alanında yüksek lisansını tamamladı. 2007 yılında Nefes Dans ve Müzik topluluğunu kurdu. Topluluğun genel koordinatörlüğünü yürüten Deniz Kutlu, yurtiçi ve yurtdışı projelere dans ve müzik organizasyonları düzenliyor. Deniz KUTLU 1993 Mezunu SPOR 22 23 Günümüzde egzersiz yapma bilincinin artması spor sektöründe yenilikler ve birçok yatırımı da beraberinde getirdi. Her geçen gün yenileri açılan küçüklü büyüklü spor merkezleri de farklı seçenekleriyle bu sektörden geniş bir pay alarak birçoğumuzun hayatına girdi ve girmekte. Peki, birçok alternatifin olduğu bu merkezleri neye göre seçmeliyiz? Spor salonu seçmeden önce kendinize sormanız gereken ilk soru: “Spor salonuna gitme amacım nedir?” olmalıdır. Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam sürmek için yemek, içmek, uyumak gibi ihtiyaçların yanında düzenli egzersize de ihtiyacımız vardır. Spor, temelinde fiziksel bir aktivite olsa da aynı zamanda sosyal ve psikolojik bir olgudur. Bu bağlamda bu olgular bir bütün şeklinde düşünüldüğünde yaşam kalitenizi önemli oranda etkiler. Herkesin egzersiz yapmak için birbirinden farklı sebepleri vardır. “Sağlıklı yaşam dışında spor yapmaktaki amacımız bizi doğru mekâna yönlendirir.” Bu amaçlara; fit olmak, kas geliştirmek, zayıflamak, sosyalleşmek, kolesterolünüzü düşürmek, ameliyat sonrası iyileşmek, profesyonel anlamda kondisyon kazanmak, eğlenirken daha sıkı bir vücuda sahip olmak, ailece bir aktivitede bulunmak gibi örnekler verebiliriz. Amaçlarınızı belirlerken spor geçmişinizi, yaşınızı, kişilik özelliklerinizi, cinsiyetinizi ve sağlık durumunuzu göz önünde bulundurmanız doğru seçim yapmanıza yardımcı olur. Amaçlarınızı belirledikten sonra seçim yapabilmeniz için geriye aşağıdaki listeye göz atmak kalıyor. 1- Spor Merkezinin Konumu Günlük hayatın koşuşturmacası içinde zaten çok kıymetli olan zamanımızı güç ulaşım şartlarıyla daha da zor bir hale getirmemek için spor merkezinin konumu büyük önem taşır. Şayet arabanız yoksa evinize yakın bir tesis seçmelisiniz veya öğle molanızda spor yamayı tercih ediyorsanız işinize yakın bir konum seçmelisiniz. Hafta sonları daha fazla vakit ayırabilecekseniz veya ailece yararlanmayı düşünüyorsanız evinize yakın bir salon daha uygun olacaktır. 2- Sağlıklı Spor Ortamı ve Hijyen Seçiminizin olmazsa olmazı tesisin hijyenik ve sağlık kurallarını yerine getiriyor olmasıdır. Bir tesisin yeterli havalandırma sistemi olması, ısıtma ve soğutma sisteminin düzgün çalışması şarttır. Soyunma odaları, havlular, aletler ve egzersiz alanları düzenli olarak temizleniyor mu anlamak için duşlara ve köşelere bakmak size hijyen hakkında bilgi verebileceği gibi temizlik yapan personeli gözlemlemek de genel temizlik hakkında sizi bilgi sahibi yapacaktır. 3- Spor Merkezi Kapsamı ve Aktivite Çeşitliliği Çocuklarınız da spor yaptığınız saatlerde sizinle beraber olmak zorundaysa; onlara da hitap eden eğlenceli ve yaşlarına uygun aktivitelerin yer aldığı merkezleri denemelisiniz. Ayrıca ondört yaş ve altı çocukların yetişkinlerin bulunduğu alanlarda serbestçe www.arimezunlari.org.tr “Mutlaka olması gerekenler listesi” seçim yapmanıza yardımcı olacaktır. Yapmak istediğiniz aktivitelerin tesisin kapsamında olup olmadığını sorabilirsiniz. Örneğin spinning, squash, tenis v.b. aktiviteler ya da personal training gibi hizmetler sizin için vazgeçilmezse bunların mevcut olduğu yerlere yönelmelisiniz. Ya da tam tersi yazın tatilde bile yüzmüyorsanız, havuzu olan bir tesis ekstra maliyet yaratacaktır. Belki de sadece ağırlık cihazları olan ya da grup egzersizleri veren (pilates, zumba, yoga v.b.) mahalli bir salon sizi yeterince tatmin edecektir. dolaştığını gördüğünüz yerlerden arkanıza bakmadan kaçınız. Bu çocukların olduğu gibi sizin güvenliğinize de önem verilmeyeceği anlamına gelir. mesine dahil olup olmadığını mutlaka sorun ve üye olduğunuzda ekstra ücrete tabii hizmetlerde indirim alıp alamayacağınızı öğrenin. 4-Personel 6- Ekipmanlar Eğitmenlerinizin kaslarının şişkin olması size uygun bir uzman olduğu anlamına gelmez. Önemli olan sağlığınızı emanet edeceğiniz kişinin ehil olması ve yaşınızı, spor geçmişinizi, varsa sağlık sorunlarınızı ve isteklerinizi göz önünde bulundurarak size uygun hizmeti sunabilmesidir. Personelin gerekli eğitim ve ilkyardım sertifikalarının olması gereklidir. Yeterli personel sayısı da kaliteli hizmet ve güvenli bir ortam açısından önemlidir. Ekipmanların ve cihazların kişiye göre ayarlanabiliyor olması, sakatlıkların önlenmesi ve verim alınması açısından önemlidir. Gidilen yerdeki ekipmanların tüm kas gruplarını çalıştırıp çalıştırmadığını sorabilirsiniz. Eski görünümlü, yıpranmış aletler tesise düzenli bakım ve yatırım yapılmadığının bir göstergesi sayılabilir. Ekipmanların yeterliliği de sporunuzu etkileyecektir. Örneğin koşu bandı için sık sık kendinizi sıra beklerken buluyorsanız bu durum motivasyonunuzu negatif şekilde etkileyecektir. 5- Fiyat Büyük merkezler genellikle altı ay veya yıllık sözleşmelerle üye kabul etmektedir. Ailece spor yapmayı planlıyorsanız, büyük spor merkezlerine üye olmak daha ekonomik olabilir bunun yanında düzenli spor yapamayan biriyseniz aylık üyelik imkanı olan mahalli salonları tercih edebilirsiniz. Pahalı bir spor merkezine üye olmaya karar verdiğinizde mutlaka deneme üyeliği isteyin. Böylece tesisi kullanarak gerçekten size hitap edip etmediğini anlayıp gönül rahatlığıyla ödeme yapabilirsiniz. Birçok tesis bazı hizmetler için ek ücret almaktadır, istediğiniz hizmetlerin genel üyelik öde- 7- Üyeler Üye profili mekan seçimini etkileyen bir başka faktördür. Örneğin karşı cinsin bulunduğu yerlerde spor yapmaktan rahatsız olan kişilerin sadece bayan veya erkekler için olan tesisleri seçmeleri verimli spor yapmaları açısından önemlidir. Üye popülasyonu; tesisin kalabalıklığı sakin spor yapmayı tercih edenler için zor bir durum oluştururken kalabalıkta motivasyonu artan kişiler vardır bu bağlamda üye sayısı tercihinizde önemli bir belirleyicidir. SPOR 24 25 Son olarak spor merkezi tercihinizi doğru yapabilmeniz için aşağıdaki ipuçlarından yararlanabilirsiniz. • Üye olmak istediğiniz kulübün Twitter, Facebook gibi sosyal medya paylaşımlarından ne tür hizmetler verdiklerinden, üye profilleri, temizlik ve benzeri konularda yorumları okuyarak bilgi sahibi olabilirsiniz. • Yaşam tarzlarını kendinize yakın hissettiğiniz kişilerin referanslarından faydalanabilirsiniz. • Sonradan sürprizlerle karşılaşmak istemiyorsanız tesisdeki muhataplarınıza aklınızdaki soruları sormaktan çekinmeyin. • Karar verseniz bile kredi kartınızı uzatmadan önce mutlaka deneme süresi isteyin. • Çabuk sıkılan bir yapıya sahipseniz, aylık üyelikler yıllık veya daha uzun süreli üyeliklere göre size daha uygun olacaktır. Ve emin değilseniz uzun süreli üyelik anlaşmaları imzalamayın. • Satış temsilcileri profesyoneldir, ihtiyacınız olmayan servisleri satın almayın, kullanmayacağınız hizmetlere boşuna para harcamayın. • Haftada kaç gün, kaç saat ve hangi saatlerde bu işe vakit ayırabileceğinizi tartıp, indirimli saatler sunan merkezleri tercih edebilirsiniz. Today, increasing the awareness for exercise brought many innovation and investments in the sports sector. Every day sports centers which pop-up small or large also entered our lives with many different options and taking a large part of this sector. So, how can we choose these centers with a lot of alternatives based on? I want to give some tips that help you to make the right choice about fitness centers. Make up your mind and don’t wait for Monday to begin the sport. www.arimezunlari.org.tr Artık tüm ayrıntılara hakimsiniz, haydi kararınızı verin ve spora başlamak için pazartesiyi beklemeyin. :) Doğan Apartumanı KONUTLARIN YENİDEN TANIMLANMASI 1 975 Ankara doğumlu olan Onur Bayer, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi Mimarlık Bölümüne girdi. Ankara’da Onur&Anıl Proje isimli şirketin ortağı ve tasarımcısı olan Onur Bayer, evli ve bir çocuk babası. Onur BAYER 1993 Mezunu [email protected] Hayatın bazı yönlerini kısıtlayan kış aylarının sonuna yaklaşırken, tüm doğa ile birlikte insanlarda da hareketlenmek ve belki de değişmek isteği uyanır. Yeni kıyafetler almak, belki yeni bir iş bakmak ya da hayatını değişen mevsimle birlikte yenilemek isteği baharın ilk güneşli ve ılık havasıyla kendini gösterir. Nasıl yeni bir saç şekliyle ya da yeni kıyafetler giyinerek kendi bedenimizi değiştirmeye çalışıyorsak, benzer bir çabayı sahibi bulunduğumuz mekanlar üzerinde de harcarız. Bu çaba bazen mobilyaları değiştirmek, bazen duvar renkleri ile oynamak ve bazen daha da ileri giderek mutfağa, banyoya müdahale etmek olarak kendini gösterir. Öte yandan tüm bu işler oldukça zahmetli ve yorucu işlerdir. Çünkü binalar kurgulanan bir senaryo üzerinde oluşturulan projeler ile inşa edilir ve bu projeler, binanın nasıl işleyeceğini, neye benzeyeceğini, nasıl ayakta duracağını, nasıl ısıtılıp soğutulacağını, temiz ve pis suyun nerelerden alınıp nerelere atılacağını, hangi mekanlarda ne kadar elektrik tüketileceğini, bahçesinin nasıl düzenleneceğini ve daha bir çok konuyu içe- ren karmaşık ve yüzlerce sayfa uzunluğunda teknik resimlerden oluşur. Zaman içerisinde binalar eskir, ihtiyaçlar değişir ve beraberinde binaları yeniden kurgulamak gerekir. Binaların yeniden kurgulanması, tüm dünyada yaygın bir uygulamadır. Büyük ebattaki savunma yapılarından tarihi dokuda bir yerleşim alanına kadar binalar yeniden kullanım için kurgulanır. En basit örneklerinden biri tarihi kalelerdir. Tarihi ve kültürel açıdan yıkılamayacak ve çürümemesi için kendi haline bırakılamayacak kadar değerli olan bu binalar çoğu zaman müze, eğlence merkezi ya da kültür merkezine dönüştürülerek yeniden hayata kazandırılır. Benzer bir süreç, tarihi konut binaları için de geçerlidir. İstanbul’da İstiklal Caddesi üzerinde birçok bina, buna örnek olarak gösterilebilir. Tarihi apartman dairelerinden bazıları fonksiyon değiştirerek restoran ya da kafeye dönüşürken, Doğan Apartumanı gibi spesifik binalar restore edilerek konut kullanımını sürdürür. Tarihi bir binayı olduğu gibi değerlendirmek bazen çok güç olabilir. Öte yandan tarih ile olan bağını koparmadan MIMARI 26 27 Öte yandan tarihi olmayan bir evde yaşıyorsanız, evinizi yeniden düzenlemek çok daha kolaydır. Her şeyden önce tarihi bir bağlayıcılığınız yok demektir. Bu durumda birçok seçenek arasından kendinize en uygun görüneni seçebilir ve evinizi baştan kurgulayabilirsiniz. İşin en zor kısmı nereden ve nasıl başlayacağınızdır. Evin kendi içerisinde bir dil birliği bulunması, temel tasarım kriteri açısından önemlidir ancak yine de her mekan kendi içerisinde başka dillerde kurgulanabilir. Bu durumda belki dil birlikteliği olan mahaller, kullanıcısına göre gruplandırılabilir. Örneğin mutfak, misafir salonu, misafir odası ve banyosu kendi içerisinde ortak bir dil kullanırken; ebeveynlerin kullanacağı alan kendi içerisinde kurgulanır. Çocuk alanları da yine kendi içerisinde kurgulanabilir. Tasarıma hoşa giden tek bir ürün üzerinden başlamak bazen faydalı olabilir. Çünkü tasarım yaparken asıl sorun ne tarz bir ev tasarlayacağımıza karar vermektir. Modern, klasik, avangart gibi kolay bir başlangıç noktası seçilebilir. Benzer şekilde seçtiğimiz ürün bize hoşlandığımız renkler hakkında da ipucu verir. Arkasından mekanları kullanımını da düşünerek yeniden kurgulayabiliriz. Yeni bir eve taşınmak ile eski bir evi yeniden kullanıma açmak arasında inşai faaliyet olarak büyük fark vardır. Kendi oturduğumuz konutlardan yola çıkarak ufak bir örnek verebiliriz. Çok kolay gibi görünen bir banyo tadilatı bile karşımıza şu soruları çıkartır; mevcut tesisat, yapacağımız değişikliklere izin vermeyebilir. Bu durumda duvarları ve döşemeyi kırarak yeni tesisat boruları çekmemiz gerekir. Mevcut ısıtma sisteminin yeri ve kapasitesi de yanlış olabilir. Bu durumda kırılacak yer miktarı artacaktır. Eski elektrik tesisatı ile ilgili yenileme ya da yer değişikliği başımıza yeni dertler açar. Bu esnada binanın taşıyıcı sistemi de göz önünde bulundurulmalıdır. Pencerelerin yerleri, yeni dekorasyonda oldukça bağlayıcıdır. Bu detayları düşünürken bazı sorulara da cevap bulmak gerekir; Duş mu kullanmalıyız, küvet mi yoksa jakuzi mi ya da bunların ikisini birden mi? Banyoda ne kadar dolap istiyoruz? Malzemesi ne olacak? Vitrifiye elemanlarını seçerken neye dikkat edeceğiz? Döşeme kaplamalarında nasıl bir seramik seçmeliyiz? Duvarlarda seramik mi kullanmalıyız, duvar kağıdı mı yoksa başka bir malzeme mi? Seçeceğimiz seramikleri yüzlerce alternatif arasından beğenmemiz gerekiyor. Tavan için nasıl bir dekor istiyoruz? Aydınlatma nasıl olacak? Bunların yanında tek bir banyoda köklü bir değişiklik yapacaksanız, aslında evinize sıhhi tesisat ustası, elektrik ustası, boya ustası, seramik ustası ve mobilyacı başta olmak üzere başka işlerde uzmanlaşmış ustalar da girecektir. Ev ölçeğinde bir değişiklik yaparken unutulmaması gereken nokta, tüm bu disiplinlerin bir koordinatör tarafından organize edilmesinin önemidir. Aksi bir durumda ustalar birbirlerinin işlerini engeller. Hayal edilerek tariflenen işler yanlış anlaşılabilir ya da çıkabilecek sorunlar öngörülemez. Ayrıca yapılan işler doğru sıralanmazsa ya da iyi programlanmazsa düzeltmek için bazen her şeyi yıkarak yeniden yapmak gerekebilir. Örnek vermek gerekirse, her şey bittikten sonra duvara bir havluluk asmak istenirken su tesisatı borusu patlayabilir. Tüm bu işlere başlamadan önce sizlere tavsiyem, bir mimar ya da iç mimar ile birlikte çalışarak ne istediğinize tam olarak karar vermenizdir. Gerçeğe oldukça yakın oluşturulacak bilgisayar destekli üç boyutlu resimler, tüm işlem bittikten sonra neyle karşılaşacağınız konusunda size ipucu verecektir. Approaching the end of the winter that restricts certain aspects of life, with all of nature people start to move and perhaps inside change request wake. Buying new clothes, maybe looking for a new job or to renewing with the changing seasons manifests itself with the first sunny and warm spring weather. How we’re trying to renew our body with a new haircut or new clothes, we spent endeavor over places we own with a similar effort. These efforts show itself sometimes change the furniture, sometimes play with the colors of walls, and sometimes went further like changing the kitchen and bathroom. www.arimezunlari.org.tr eklemeler yapmak ve yeniden kullanıma açmak bir mimar olarak beni çok heyecanlandıran bir fikirdir. Bunu yaparken ambiyansı bozmamak için malzemelerin gerçek hallerini kullanmayı severim. Örnek vermek gerekirse, ahşap rabıta olan bir mekanda, ahşaplar zarar gördüyse bile yalnızca çürümesini engelleyecek şekilde müdahale eder ve ‘eski’ haliyle yerinde bırakmayı yeğlerim. BIR ÜLKE DÜŞÜNÜN… 1 8 Şubat 1976 Ankara doğumlu olan Baran Uslu, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra 1998 yılında Ankara Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdi. 2003 yılında Başkent Üniversitesi’nde yüksek lisansını tamamlamasının ardından yine Ankara Üniversitesi’nde Elektrik – Elektronik Mühendisliği doktorasını yaptı. Baran Uslu iş yaşamını Atılım Üniversitesi’nde yardımcı doçent doktor ünvanıyla akademisyen olarak sürdürmektedir. Baran USLU 1994 Mezunu YAŞAM 28 29 Bu köşede, ülkemizle ilgili bazı güncel sorunlara ve bu sorunlara çözüm önerilerine değinmek hedeflenmektedir. Bir ülke düşünün; öğrenmeye başladığımız ilk andan itibaren eğitimin her aşamasında kurallara uymanın önemi vurgulansın; ama kişi hayata atıldıktan sonra, hemen her gün bazı kurallara uyulmadığına şahit olsun. Yoksa siz böyle bir ülkede mi yaşıyorsunuz? Bu ilkyazının konusu trafikten bir örnek olacak. Başkent’in en kalabalık kavşaklarından birisinde, kendisine yeşil ışık yanan bir yaya, geçidin henüz ortasına gelmiştir ki arkasından bir servis otobüsü geçer. Peki, ama nasıl geçebilir? Servis otobüsüne kırmızı yanıyordur. Eğer o kavşakta kameralı izleme sistemi ya da bir trafik polisi olsa yine geçebilir mi? Kesinlikle hayır, hız kontrol kameralarının olduğu yollarda bırakın yasal üst sınır olan 80 km/h hız ile gitmeyi, bazı sürücüler neredeyse 50 km/h hıza düşmektedir. Bu hızla yollarına devam ettiklerini gösterirlerse ödül alacaklarına inanırlar. Nitekim bu göstermelik gidiş, radardan hemen sonra yerini hızlanan araçlara bırakmakta ve ne kadar ikiyüzlü olunduğunu açıkça kanıtlamaktadır. Örneğimize geri dönecek olursak, arkasından umarsızca geçen otobüsü fark eden yaya, şöyle bir döner ve söylenircesine bakar. Haklıdır. Can güvenliği bu kadar az mıdır? Bu sitemkâr bakış, servisteki yolculardan bir kaçını etkilemiş olabilir. En azından birisini etkilediği kesindir. Bu satırların yazarı, durumu kurumun ulaşım sorumlusuna yazılı olarak iletir. Ulaşım sorumlusu; işini iyi yapan bir çalışandır. Bu konuda da görevini hakkıyla yapar ve sürücüyü derhal uyarır. Takip eden günlerde, servis aracının sürücüsü, tüm ışıklara azami dikkat gösterecek ve sağa dönüşlerdeki kırmızı ışıklı kavşaklarda bile, geçen yaya olmamasına rağmen kural gereği, durup bekleyecektir. Ne de olsa, yaya olmasa bile, o an trafiğin durması, yolun ileri bölümlerinden bazı sokak hayvanlarının karşıdan karşıya geçebilmesine olanak tanıyacaktır. Ama bu defa da servis sürücüsünün kurallara uyduğu noktalarda, yurdum insanı diğer sürücüler kuralı ihlâl etmektedir. Bu noktada servis sürücüsü aklından şöyle geçirir: “Acaba bu kural sadece benim için mi? Diğer sürücüler hiç aldırış etmiyor.”. Ama önemli olan nokta şudur; Bir kurum servisinin sürücüsü onlarca yolcu taşımaktadır ve bu konuda örnek hatta belki lider pozisyondadır. O, durduğu ve kurala uyduğu için duran başka sürücüler vardır ve olacaktır. Onların sayısı arttıkça, ileri medeniyet seviyesine, en azından trafikle ilgili bu konuda, bir adım yaklaşılma ihtimali doğacaktır. Ülkemizin çok değerli, siyaset bilimci, öğretim üyesi bir aydınının şu sözleri ne kadar da anlamlıdır: “Aydın olmanın ölçütü, bilgi değil; davranıştır.” (Sözün sahibi araştırılıp bulunabilir.) Ülkemizde tüm araç sürücüleri belirli bir eğitimden geçmektedir, öyle değil mi? Kuralları yerinde ve zamanında uygulamadıktan sonra, kuru kuru bilgi taşımanın bir anlamı var mıdır? Trafik hepimizin hayatı, gelin bugünden itibaren bir fark yaratalım. Kurallara daha çok uyalım ve uyulması için çaba gösterelim. İşe önce kendimizden, kendimizi düzelterek başlayalım. Ne dersiniz, bu konuda bir sinerji yaratabilir miyiz? We all live in traffic. We could make a difference from today about showing effort to obey the rules more. Let’s begin the work from ourselves by correcting our behavior. What do you think? Can we create synergy? www.arimezunlari.org.tr Yazımı tamamlarken, ülkemizde “aydınların” sayısının artması dileğimi haykırıyorum. SAĞLIKLI VE MUTLU ÇOCUK... Hayatın kolay olmadığını yaşayarak öğrendik sanırım, peki ya çocuk büyütmek? A slı Karaboğa Cömertpay, 30.09.1979 tarihinde Ankara’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. Arı Fen Lisesi’nden mezun olduğu yıl, çocukluktan beri hayali olan doktorluğa adım atarak, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi ve 2003 yılında buradan mezun oldu. İş yaşamına Bayındır Hastaneleri Söğütözü’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı olarak devam eden mezunumuz evli ve Zeynep Derin isminde bir kız çocuk annesi. Zeynep Derin, Arı Önokul’da eğlenerek öğrenmenin ayrıcalığını yaşıyor. Aslı KARABOĞA CÖMERTPAY 1997 Mezunu SAĞLIK 30 31 O günü çok net hatırlıyorum. Kapıda beklerken sıkı sıkı babamın elini tutmamı, içimi parçalarcasına çarpan kalbimin sesini. Öyle ya daha 5 yaşındaydım, bazı şeylerden korkmaya hakkım vardı elbet. Annem böyle söylemişti ‘”Hepimizin korkuları vardır”. Ellerinde iğneleri ile biz çocukları bekleyen doktorlar da bunlardan biri olabilirdi. Sıramı beklerken aklımdan bin türlü senaryolar geçiyordu. Acaba bir canavara mı benziyordu koca dişli, sivri burunlu hani şu kitaplardakilerden. O cadılar gibi uzun püskülümsü kırmızı saçları da olmalıydı. Benden önce bekleyen çocuk nasıl da ağlayarak çıktı içerden baksana. Evet, evet kesin öyle. Bu düşüncelerle kıvranırken sıra bana geldi içeri girdik. Ürkek bakışlarla inceledim önce. Hiç de öyle cadıya benzemiyordu hatta dikkatli bakılınca sevimli birine bile benzetebilirdik. Adımı sordu ama bir an aklıma bile gelmedi. Tek düşündüğüm bana yapacağı iğneydi biliyorum eninde sonunda çıkaracaktı bir yerlerden. Sessiz sedasız muayene etti beni. Daha ne olduğunu anlamadan her şey olup bitmişti bile. Derin bir oh çektim içimden sonra kafamı kaldırdım. Bana bakıyordu gülümseyerek, gözlerinin içi pırıl pırıldı ve bana “Hep böyle sağlıklı ve mutlu ol.” dedi. Ohoo dedim içimden e çok basit, yemeklerimi yedim mi sağlıklı, istediğim oyuncağı aldırdım mı mutlu oluverirdim ki ben. Sevdim ben bu doktoru yine gelelim... Şimdi düşünüyorum da yaşanmış tek bir an bile bir hayata yön verebiliyor. Tıpkı o tek gülümseme ve cümlenin benim hayatıma yön verdiği gibi. Sonrası klasik hikaye işte hepinizin bildiği. “Büyüyünce ne olacaksın yavrum evladım?” Cevap: Doktooor. Tabi o zamanlar bu olayı sadece çocukları muayene edip onlara gülümsemekten ibaret sanan bir saf için, hikayenin geri kalanının bunu istemek kadar kolay olmadığını anlamışsınızdır sanırım. Okumak, okumak ve bunun sadece okumakla bitmeyeceğini anlamak, insanın şifresini çözmek yıllarımı aldı diyebilirim. Hoş çözebildik mi onu da bilmiyorum ama benim dünyam küçük insanlarla ne de olsa. Onları çözdüğümü söyleyebilirim gururla. Benden Mezunlar Derneğinin dergisi için yazı yazmam istendiğinde ilk iki sayıdaki tüm yazıları inceledim, gülümseyen gözlerinize resimlerinize baktım. Tekrar tekrar bir “Arılı” olmanın büyük gururunu yaşadım. Gördüm ki benden daha önce, benimle aynı yıllarda veya benden çok daha sonra bir “Arılı” olarak hayata mezun olanlar, hepimiz farklı yönlere gitmişiz ama özünde aynı şeyi yapmışız, hayallerimiz doğrultusunda kendi mutlu dünyamızı yaratmak için okulda bize öğretilen belki en önemli erdemle arı gibi çalışmışız. Sizlere bu ilkyazımda ( son mu olur bilmem ama) sayfalarca hastalıklardan, bunların tedavilerinden, bir dolu medikal yöntemden bahsedebilirdim ama tıp terimleri zor ve sıkıcıdır. Sizleri bunlarla sıkmak yerine istedim ki yazım hem kendi öykümü barındırsın hem de kafalarda bir ampul yansın. Hayatın kolay olmadığını yaşayarak öğrendik sanırım, peki ya çocuk büyütmek? Bir fidan gibi ona bakmak, emek vermek, büyümesini, olgunlaşmasını seyretmek. Bana yıllar önce söylenen gibi “Sağlıklı ve mutlu bir çocuk” olmak nedir? Nasıl yapmalı da bunu sağlamalı? Benim bu soruya cevap bulabilmem için sayfalarca okumam, sayısız çocuğu muayene edip onlarla sohbet etmem ve de en önemlisi kendi yavrumu kucağıma almam gerekti. Sizlerin ise bu konuda farkındalığının artması için sadece anne veya baba olmanız yeterli olmuş olabilir. Kiminiz teyze, hala, dayı vs. kiminiz ise bir eğitmen olarak dokunuyorsunuz bir çocuğun yaşamına. O zaman dokunduğumuz yerde izimizi bırakalım değil mi? • Vakit nakittir: Bu maddeyi başa almamın sebebi aslında işin özünün bu olması. Nasıl ki ilgilenilen bir çiçeğin açması, emek verilen bir çalışmanın başarı ile sonuçlanması gibi, çocuklar da ilgi ve vakit ister. Günlük tempoda her işe vakit ayırmaya azimli olan www.arimezunlari.org.tr Sağlıklı ve mutlu çocukluk için neler yapmalı? Nelere önem vermeliyiz? se çocuklar bu konuda hep kaçacak bir açık nokta ararlar çünkü sorumluluklarla nasıl baş edeceklerini bilemezler. Bizlere düşen ise görev bilincini onlara aşılamaktır. • Pozitif pekiştirme: Hatalarını sürekli söylemektense başarılarını övmek çocuklarda sorumluluk duygusunu pekiştirmenin etkili bir yoludur. Pozitif pekiştirme her insanın hoşuna gider en çok da çocukların. Başarılarını övdüğünüzde her konuda aynı performansı göstermeye çalıştıklarını göreceksiniz. biz yetişmişler, en değerli varlıklarımıza bunu nedense çok görür olduk. Ellerine verilen bir teknolojik cihaz ya da yanında durup izlettirdiğiniz bir çizgi film ile onu mutlu edemezsiniz. “Kaliteli zaman” kavramına yavaş yavaş burun bükmeye başlasak da bu gerçeği yadsımamalıyız. Zaman harcanacaksa eğer kaliteli harcanmalıdır. Boşa geçirilen her an geri dönmeyecek olandır unutmayın. • Sevgiyi göstermekten çekinmeyin: Sevgi, sevebilmek insana özgü bir şey değil şüphesiz ama bunu sözlü dile getirebilmek öyle. Sevdiğinizi söylemekten utanmayın, kimseye hele de çocuğunuza. Koşulsuz sevdiğiniz çocuğunuzun bunu bilmeye ve hissetmeye ihtiyacı var. Küçükken kucağınıza alıp okşamak, büyükken ise başını okşayıp ne olursa olsun “Seni seviyorum” demek ona güven duygusunu aşılamanın en kolay ve emin yolu. • Güven duygusu: Büyüyen çocukta çok hassas konulardan biri de güven ve oluşan güvenin sarsılmasıdır. Asla ona tozpembe bir hayat yaratmayın. Çünkü hayatın kendisi takdir edersiniz ki hiç de öyle değil. Ama her ne olursa olsun onun yanında olacak birilerinin olduğunu bilmesi yere daha sağlam basmasına sebep olacaktır. Bir ebeveyn, bir akraba ya da bir eğitmen ne şekilde olursa olsun ona asla yapamayacağınız bir şeyin vaadini vermeyin. Zira onlarda yaratacağımız harabiyet tahmin edeceğimizden fazla olabilir. Unutmayın temelinde güvenin olmadığı bir ilişki için ne zaman ne de emek harcamanıza gerek var. • Saygı duymanın bilinci: Bir insan herkesi sevemez ama etrafındaki her şeye saygı göstermelidir. İnsanlara, hayvanlara, doğaya, yaşadığı çevreye karşı duyulan saygı yaşamı kolaylaştırır ve birçok olumlu unsuru beraberinde getirir. Bir yetişkinin çocuğuna bunu en iyi öğretme şekli ise örnek olmasıdır. • Sorumluluk denen o ağır yük: Yaşımız ne olursa olsun kendimize, çevremize karşı sorumluluklarımız var. Neden- • Hepimiz hata yaparız: Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Hiçbir çocuk da anne ve babasının kopyası değildir ve olmamalıdır. Onun gelişiminde ana hatları belirleyecek olan elbette ki anne-babadır. Davranışlarına yapılacak istemli ya da istemsiz müdahaleler çocuğun içine kapanık, sessiz ve güven duygusunu sorgulamasına sebep olabileceği gibi tam tersi hırçın, aşırı öfkeli hatta öfke nöbetleri geçirmesine de sebep olabilir. Ona hata da yapabileceği, önemli olanın bunu tekrarlamaması olduğu güzel ve anlaşılır bir dille vurgulanmalıdır. • Dürüstlük ve hakkaniyet duygusu: Hakkın ne olduğu, kendi haklarının da olduğu ve savunması gerektiği bilinci çocuğa küçük yaştan aşılanmalıdır. Çocuk hakları bildirgesini her çocuğun bilmesi ayrıca önemli bir konudur. • Sorgulayan merak eden çocuk: Küçükken hatırlıyorum “Fazla merak iyi değildir” derdi anneannem. Oysa yıllar her şeyi değiştirdiği gibi bunu da değiştirdi. Merak etmek, sorgulamak, sormak daha da önemlisi sorduğu sorulara açıklayıcı cevap bulabilmek bir çocuk için çok önemlidir. Cevap bulmak, önemsendiğini de hissettirir. • Standartlara ve kalıplara sokmamak: Her anne-baba çocuklarının ne derseler yapmalarını, istedikleri gibi olmasını bekler ama durum çok da nadiren böyle olur. Aslında olmalımıdır diye de düşünülmeli çünkü her çocuk, adı çocuk olsa da bir bireydir. Kendi karakteri ve özellikleri vardır. Bizler ise onlara önder ve örnek olmak için varız. Doğruyu öğretmenin en iyi yolu onlara örnek teşkil etmektir. Dolayısıyla ondan istediğimizi kendimiz de uygulamalıyız, aksi takdirde kafasında bir dolu soru işaretleri olan çelişkili çocuklar yetiştirmiş oluruz. • Sınırlara dikkat: Çocuk bireysel bırakılmalı, özgür olmalı evet ama bir yere kadar. Çocuğun önünde her zaman ana çerçeveyi belirleyen, neyi ne kadar yapması konusunda ona yol gösteren, gerektiğinde uyaran, gerektiğinde negatif pekiştirme ile uygun kısıtlamalar getiren (ben ceza kelimesini sevmiyorum) bir anne-baba-aile figürü daima olmalıdır. Kimsenin istenmediği müddetçe sınırları ihlal SAĞLIK 32 33 edemeyeceği fikri çocuğa aşılanmalıdır. Son yıllarda gelişen yeni aile modeli gibi ipleri tamamen çocuğun eline verme, onu ihtiyacı olan pozitif otoriteden uzak yetiştirme anlayışı ile maalesef ileride toplumda sürekli kendi istediklerini yapmaya çalışan, kişilere ve haklarına saygı göstermeyen bireyler göreceğimiz aşikardır. • Sağlık konusu: Bir hekim olarak en başta söylemem gerekeni en sonda söylüyorum sanırım. Genelde bir çocuk sağlam bir gen yapısı taşıyorsa ve temizlik, bakım şartlarına aile tarafından özen gösteriliyorsa sağlık konusunda pek de sorun yaşanmıyor. Ama ne olursa olsun ilk bir yıl aylık, sonrasında giderek artan aralıklarla rutin kontrollerinizi atlamamak ve de aşılama programını aksatmamak gerekiyor. Belirli zamanlarda yapılması gereken göz, diş, kalça ultrason kontrolleri ve de kan tetkikleri ile takibin eksiksiz yapılması da ayrıca dikkat edilmesi gereken bir unsur. Temizlik ve beslenme kuralları özen gösterilmesi gereken diğer konular. Beslenme özellikle ilk 3 yıl büyümeyi etkileyen en önemli faktör ve bu konu başlı başına bir başka yazı konusu. Biz doktorlar bazen hiç konuşmaz bazen de fırsatını bulunca durmak susmak nedir bilmeyiz. O zaman bir sonraki görüşmeye kadar biri beni durdursun. Sevgiler hepinize. Sağlıklı ve mutlu günler dileklerimle... Mezunumuzdan mektup var… Gözümü açtım Arıyı gördüm daha ne diyeyim. Küçükken Sayın Sıtkı Alp Hocamı Atatürk sanırdım. Öyle ihtişamlı öyle saygın ve heybetli başarının verdiği o anlatılmaz duygu. Başardıkça daha çok daha çok istiyorsunuz. Bu kurumda da her imkanı bulabiliyorsunuz ya sınırınız yok. İstediğiniz her alanda çalışarak başarıyı elde edebileceğiniz bir okulun var olduğunu bilmek çok güzel. Ve de kendi kızımı işte bu yüzden tereddüt bile etmeden getirip emanet ettim sizlere. Kızım Derin şu an Arı Önokul’da okuyor. Kendisine sunulan imkanların belki çok da farkında değil ama ben şu an bir anne olarak, bir veli olarak ve de eski bir ‘Arılı’ olarak söylüyorum ki gönlüm her konuda çok rahat. Biliyorum çocuğuma Atatürk sevgisi, vatan sevgisi, insan ve doğa sevgisi aşılanarak büyüyecek ve sayenizde elde edeceği başarıları ile bizler övüneceğiz. Hayatımda önemli bir yeri olan Arı Okulları, onun için de çok önemli olacak eminim. Bugün sizlerin de vesilesi ile buradan hayatımda ufacık da olsa yer etmiş, emeği olan kurucumuz Sayın Sıtkı Alp beyefendiye ve tüm Arı Okulları öğretmenlerine sevgi ve saygılarımı gönderiyorum. Aslı Karaboğa Cömertpay I think we have learned by experience that life is not easy, what about to raise children? Taking care as a sampling, watching the growing up and maturate. What is to be “Healthy and happy children” as told me years ago. How to do and should provide it? I read many pages, I examined countless children and above all I had to get my own child in my lap to find my answers to these questions. To increase awareness of this issue for you may have been sufficient just being a mother or father. Some of you touch a child’s life as aunt, uncle; some of you are as a trainer. Then, why not leave a mark that we touch? www.arimezunlari.org.tr gelirdi ki bana. O kadar küçük olarak geldim yani siz düşünün. Sonrası TOHUM OTIZM VAKFI S on yıllarda görülme oranı çok fazla artan bir nöro-gelişimsel bozukluk Otizm. Doğuştan gelen ya da yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan, beynin yapısını ve işleyişini etkileyen bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı sanılmaktadır. Dünyada otizmin görülme sıklığı 64’de birdir. Dolayısıyla, ülkemizde de her 64 çocuktan 1’inin otizmden etkilendiği düşünülmektedir. Ayrıca, otizmin erkek çocuklarındaki yaygınlığı, kızlardan 4 kat fazladır. Otizmin belirtilerini “Sosyal İletişim ve Sosyal Etkileşim” ve “Tekrarlanan/ Takıntılı Davranışlar ve Sınırlı İlgiler ya da Etkinlikler” olarak 2 başlıkta toplayabiliriz. Sosyal İletişim ve Sosyal Etkileşim Sorunlarında; göz kontağı kurmamak, vücut dilini anlamamak ve kullanamamak, yüz ifadelerinde ve sözel olmayan iletişimlerinde sınırlılık, karşılıklı konuşma başlatma ve sürdürmede yetersizlik, ilgileri ve duyguları paylaşmada sınırlılık, hayali oyun oynayamamak, arkadaş edinememek gibi belirtileri sayabiliriz. Tekrarlanan/Takıntılı Davranışlar ve Sınırlı İlgiler ya da Etkinlikler sorununda ise; yoğunluğu açısından anormal denilebilecek derecede takıntılı ve sabit ilgilere sabit olmak, belli ses, doku ya da koku gibi duygusal uyaranlara karşı aşırı tepkili olmak ya da tepkisiz kalmak, bazı objelere aşırı ilgi duymak örneğin pervaneleri çamaşır makinesini saatlerce izlemek, düzenine ve rutinlerine aşırı bağımlı olmak, ani düzen değişikliklerine aşırı tepki vermek, sallanmak ya da çırpınmak gibi davranışları görüyoruz. Çocuğunuzun aynı yaştaki diğer çocuklardan farklı davranışlarını ve yukarıda açıklanan belirtileri gözlüyorsanız, hemen vakit kaybetmeden otizm konusunda uzman bir çocuk ve ergen psikiyatri uzmanına başvurmakta fayda var. Çünkü erken tanı ve ardından gelecek sürekli ve yoğun özel eğitimle otizmli çocukların hayatlarında büyük fark yaratmak, akranları ile birlikte aynı okulda okuyacak seviyeye getirmek mümkün olabiliyor. Tohum Otizm Vakfı “Otizm ve Yaygın Gelişim Bozukluğu” olan çocukların erken tanısının konulması, özel eğitimi ile topluma kazandırılmasına öncülük edilmesi ve bunun yurt çapında yaygınlaştırılması amacıyla, kar amacı gütmeyen ve kamu yararını gözeten bir sağlık ve eğitim vakfı olarak 15 Nisan 2003 tarihinde kuruldu. Kurulduğu günden bu güne kadar birçok ilke ve farklı projeye imza attı. Otizmli çocuklar için dünya da kullanılan bilimsel dayanaklı uygulamaları, Türkiye’ye ilk defa getirmiş olan TOV; eğitiminin içerik ve uygulama açısından doğru bir örneğini göstermek amacıyla, Vakıf bünyesinde Özel Tohum Vakfı Özel Eğitim Okulu’nu kurmuştur. Halen otizmli 126 öğrencinin eğitim aldığı okulumuzda, otizmli çocuklara erken çocukluk, okul öncesi ve okul eğitimi ile destek eğitim hizmetleri sunulmaktadır. Okulumuzda Amerika’da bulunan Princeton Çocuk Gelişim Enstitüsü’nden (Princeton Child Development Institute-PCDI)alınan eğitim modeli uygulanmaktadır. PCDI, otizmli çocukların 3 yaşından önce eğitime başlayabildiği ve neredeyse yarısının normal bir okula geçiş yaptığı dünyaca tanınan nadir kurumlardan birisidir. Vakıf kurulduğundan bu yana, 12 yılda toplam 82.767 otizmli çocuk ve ailenin hayatında fark yarattık. 73.500 adet Otizm Eğitim Kiti, ‘Otizm Şimdi Ne Olacak?’, ‘Otizm’de Eğitim, Terapi ve Tedavi Yöntemleri’ isimli kitapçıkları ücretsiz olarak dağıttık. Türkiye’de ilk kez otizmli gençler için iş ve yaşam müfredatı vakfımız tarafından geliştirilerek Beylikdüzü Özel Eğitim İş Uygulama Merkezi’nde uygulamaya başlandı. Türkiye’de ilk defa 46 bin çocuk otizm riski taramasından geçirildi. 6.000 Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenine ve Sağlık Bakanlığı’na bağlı 1500 sağlık personeline otizm konulu eğitimler verildi. Türkiye’de ilk defa otizmli çocukların eğitimi için Türkçe yazılımlar geliştirildi. Tohum 1 & Tohum 2 uygulamalarını ve Kavram Öğretimi tablet, android ve web portalı uygulamasını ücretsiz olarak kullanıma sundu. İstanbul Saint Joseph Fransız Lisesi işbirliği ile Türkiye’de ilk kez özel bir okul bünyesinde 14–21 yaş arasındaki otizmli bireyler için özel eğitim sınıfı açıldı. Uzman bir kadro tarafından hazırlanan, otizm konusunda önemli bilgiler içeren, içeriği sürekli olarak güncellenen otizmli çocukların ailelerine, eğitmenleri ve uzmanlara yönelik üye olan herkesin ücretsiz olarak faydalanabildiği www.tohumotizmportali.org portalını geliştirdi. Ancak daha yapacak çok iş var çünkü 0–18 yaş grubu arasında yaklaşık 285.000 otizmli çocuk ve gencimiz eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerden faydalanmak için bekliyor. TÜRKİYE’DE TEKSTİL SEKTÖRÜ “Çalışma saatleri uzun, emek yoğun ve zor bir meslek ama üretiminin her aşamasını bildiğim bir ürünü elime almak, hatta giymek hepsini unutturan bir mutluluk veriyor bana.” G ökşen Şen Aydoğar 1979 yılında Erzurum’da doğdu. Öğrenim hayatına Hatay’da başlayan Aydoğan, ortaokulu Arı Koleji’nde tamamladıktan sonra 1997 yılında Arı Fen Lisesi’nden mezun oldu. 2001 yılında Çukurova Üniversitesi Tekstil Mühendisliği Bölümünü bitiren mezunumuz profesyonel yaşamına Kahramanmaraş’da aile şirketleri olan Fonda Konfeksiyon’da ithalat-pazarlama koordinatörü olarak devam etmektedir. Gökşen Şen Aydoğar, evli ve üç çocuk annesi. Gökşen ŞEN AYDOĞAR 1997 Mezunu BILIM 36 37 Tekstil Endüstrisi, insanların temel ihtiyaçlarından biri olan, giyinmeye bağlı olduğundan tarihi ve tanımı oldukça geniştir. Bununla beraber gelişen ihtiyaçlar ve teknoloji sayesinde günümüzdeki tekstil sektörü, gerek hammadde gerek nihai ürün açısından çok çeşitli ve karışık bir hale gelmiştir. Genel bir ifade ile tekstil; elyaftan başlayarak iplik, dokuma, örme, boya ve baskı gibi süreçleri, hazır giyim ise bu süreci kullanım eşyasına dönüştürecek işlemleri kapsamaktadır. Tekstil ve hazır giyim, sanayileşme sürecinin önemli yapı taşını oluşturan ve gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına ciddi katkılar sağlayan emek yoğun sektörlerin başında gelmektedir. Türkiye’de tekstil endüstrisinin geçmişi Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar gitmektedir. Daha çok iç tüketime yönelik üretim yapan tekstil sektörü, giderek pamuk ihracatının yanında, pamuk ipliği ihracatını arttırarak katma değeri yükseltmiş ve 1980 li yılların sonunda Türkiye, Avrupa Birliği ülkelerinin pamuk ipliği sağlayıcısı haline gelmiştir. 1985 yılından itibaren de hazır giyim halinde ihracata başlayarak katma değeri daha da yükseltebilmiştir. 1990’lara gelindiğinde ise toplam ihracat içindeki sektörün payı yüzde 40’a kadar çıkmıştır. Bu yıllarda sanayinin büyüme hızı ortalamanın çok üzerinde seyretmiş, Avrupa kotalarına rağmen, düşük maliyetli vasıflı işgücü, düşük maliyetli hammadde ve Türk firmalarının esnekliği sayesinde Türk tekstil ve hazır giyim sanayi Avrupa’nın en büyük ithalat ortağı haline gelmiştir. Ülkenin coğrafi konumu, taşımacılık maliyetlerinin düşük olması ve teslimat sürelerinin kısalması sonucunu doğurmuş ve bu faktör büyük bir rekabet üstünlüğü sağlamıştır. Özellikle hazır giyim sektörünün Türk dış ticaretinde yarattığı ivme ve ekonomiye katkısı sektörü, Türkiye’nin “lokomotif sektörü” durumuna getirmiş ve sektör son yıllara kadar bu sıfatla anılmaya devam etmiştir. Hazır giyim mamullerinin yurdumuzun toplam ihracatının yaklaşık olarak üçte birine karşılık gelmesi, bu sektörün yurdumuzun ekonomisi açısından ne kadar önemli bir yer işgal ettiğini gözler önüne sermektedir. Bu gelişim süreci içerisinde üretilen malların, özellikle dış pazarlara açılabilmede, yüksek kalitede ve özelliklerde olması bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu yüzden üretimin her aşamasında olduğu gibi tekstil ve hazır giyim sektöründe de başarının temel prensipleri; planlama, doğru hammadde ve kaliteli üretimdir. Bu şartlar aynı zamanda işletmelerin verimliliklerini ve ömürlerini de doğrudan etkilemektedir. Bugün Avrupa’nın üçüncü büyük tekstil ihracatçısı olan Türkiye, dünyanın altıncı en büyük hazır giyim ihracatçısı konumundadır. Türk tekstil sektörü, ürün kalitesi, moda ve trendleri belirleme gücüne sahip tasarımları ve yüksek teknolojisi itibariyle gelecekte dünya çapında ticarette adından daha fazla söz ettirecek potansiyele sahiptir. Bu noktada bizlerin üzerine düşen sorumluluk; hammadde, iş gücü ve teknoloji açısından birçok ülkede bulunmayan kaynaklarımızı, akılcı ve verimli bir şekilde kullanıp dünya çapından kabul gören markalar oluşturarak ülkemizi kalkındırmaktır. When I said that I would be a Textile Engineer in the last year of high school, my parents who have always dreamed of the day I will be a doctor for years lived in a small shock. A few days later, my father, took me a textile factory outside Ankara to tell the difficult working conditions in engineering. I was met with intense heat and amazing smells that I understand what it is after years. And also with two female engineers, one of them was textile engineer and the other was chemical engineer that designed to discourage me. However, I met with the textile industry by removing wasted efforts. Long working hours, laborintensive and a difficult profession but when I take the product to my hands and even wear, if I know every stage of production, that gives me all happiness. www.arimezunlari.org.tr Lise son sınıfta Tekstil Mühendisi olacağımı söylediğimde, yıllarca doktor olacağım günün hayalini kurmuş olan ailem ufak bir şok yaşadı. Birkaç gün sonra babam, mühendisliğin zor çalışma koşullarını anlatmak için, daha önce ön görüşme yaptığı, Ankara’nın epeyce dışındaki bir tekstil fabrikasına götürdü beni. İçeri girdiğimde yoğun sıcak ve ne olduğunu yıllar sonra anladığım muhteşem (!) bir koku ile karşılandım. Tabii bir de beni vazgeçirmek için hazırlanmış, biri tekstil diğeri kimya mühendisi iki bayan meslektaşımla. Ancak bu çabaları boşa çıkartarak Çukurova Üniversitesi Tekstil Mühendisliği bölümünü kazanıp tekstil sektörü ile tanıştım. Evet, çalışma saatleri uzun, emek yoğun ve zor bir meslek ama üretiminin her aşamasını bildiğim bir ürünü elime almak, hatta giymek hepsini unutturan bir mutluluk veriyor bana. BU YAZI ILKBAHAR’I ANLATACAKTI... AMA DAYANAMADI YÜREĞIM… 1 1 Temmuz 1982 doğumlu olan Anıl Bayer, ilkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Bilkent Üniversitesi Elektrik - Elektronik Mühendisliği bölümünü bitirdi. Telesis Telekomünikasyon Sistemleri A.Ş.’de Ar-Ge Bölümü Şefi olarak görev yapan Bayer’in Fantastik kurgu ve çocuk edebiyatı üzerine romanları bulunuyor. Anıl Bayer evli ve bir çocuk babası. Anıl BAYER 2000 Mezunu [email protected] EDEBIYAT 38 39 Bu yazı ilkbahar’ı anlatacaktı... Ama dayanamadı yüreğim, geldi aklıma başka bir Bahar, 2014 Ekim ayında oğlu tarafından boynundan vurularak öldürülen Bahar Topal... Onaltı yaşındaki oğlu tarafından... Kışlıkları kaldıracaktık, dolapları düzenleyecek bahar kreasyonlarına göz atacaktık, belki kimimiz Ugandalı tekstil işçisi Jesica Nankabirwa’nın diktiklerini giyecekti. Eğer toplu olarak tecavüze uğradıktan sonra dördüncü kattan atılıp öldürülmeseydi... Nisandan, doğanın uyanışından, bitkilerin sürgünlerinden hayvanların yavrulamasından bahsedecektim... K.T doğuramadı, 17 yaşındaydı abisi O’nu boğduğunda… Baharın doğal olaylarla tasvirinden ve bu anlatımı Hemingway’in portakalın tadını anlatışıyla birleştirip baharı yaşamanın tadından bahsedecektim... Sonra manavda çalışan eşi tarafından sokak ortasında bıçaklanarak öldürülen Rahime Yıldız Uçar geldi aklıma; o portakala, katil eşinin eli değmiş midir dedim! Doğanın baharı olduğu gibi insanların da baharı olduğunu, mevsimlerimizin olduğunu yazacaktım. Ender rastlanan ve hep tek bir mevsimi, baharı yaşayan insanları yazacaktım. Örneğin Nazım’ın gizli gülümsemesindeki baharı, Sabahattin Ali’nin gözlerindeki tomurcukları... Kendisine güldüğü için üvey annesini telle boğan D.D ve gözlerde yeniden tomurcuklanmayacak umutlar… Ağaçların DNA’sı ile İnsan DNA’sı arasındaki şaşırtıcı benzerlikten bahsedecektim ki bu muhteşem yaratıklarla akraba olduğumuzu iddia etmenin onlara hakaret olduğunu fark ettim. Aşklar... Yeni aşklar, tazelenen aşklar ve sonsuza dek süren aşklardan bahsedecektim. Aşkla, cinayet asla ve asla yan yana bahsedilemez! Bir de şiir olacaktı, dünyanın elektrokimyasal enerjisiyle tetiklenen bir şiir, Şair Mümin Güler’in bir şiiri; Serçe Bir pencere açtım bu sabah erken, bahara doğru, Çiçeği burnunda baharın, kokusu burnumda derken Pencere önünde bir serçe, minik minicik Serçe parmağım boyunda, serçe oyunda, Ilık güneşi baharın koynumda. Sözüm vardı, yazmayacaktım ama Tutamadım. Serçe uçtu, serçe suçlu. Neden biliyor musun? Çünkü bu dergi basılıp kuryeye verilene kadar ülkemizde kaç kadın daha şiddete maruz kalıp tanıdıkları biri, eski kocaları, eşleri, akrabaları tarafından katledilecek. Geçen yıl tam 294 kadın*(1) boşanma, ekonomik sebepler veya kendi hayatına dair kararını kendisinin vermesi sebep gösterilerek öldürüldü. www.arimezunlari.org.tr Yazmayacaktım dedim ama şair gibi tutamadım... Katillerin yarısı öldürme sebebini dahi söylemedi. Bilemedi anası babası kızlarının neden koparılıp alındığını... Bebeleri hayatları boyunca bir daha alamadı analarının kokusunu... Dayak yiyen, sakat kalan, tecavüze uğrayan, özgürlüğü elinden alınan, taciz edilen, sözlü hakarete maruz kalan, aşağılanan, kendine güvenini kaybeden ve hayata küstürülen kadınların sayısını biliyor musunuz? Peki ya Türkiye’de yaşayan kadınların sayısını biliyor musunuz? Nezihe Muhiddin’i tanıyor musunuz? “Kadınlara seçme ve seçilme hakkı tepeden verilmiştir” diyenler var ya! Onlara bu muhterem kadını sorun, Kadınlar Halk Fırkası’nı, Türk Kadınlar Birliği’ni sorun*(2). Gül Esin’i, Hasene Nalan, Benal Nevzat, Rana Sani Yaver, Saniye İsmail, Ayşe Remzi, Nakiye ve Latife Bekir Hanımları*(3) sorun... Sorun bu isimleri, bilemeyeceklerdir. Daha nice insan var ki isimleri sadece bu yaprakları onurlandırmakla kalmaz ışık saçar okuyanların zihinlerine, onları sorun! Özellikle siyasilere sorun, başta onlar hatırlasın Türk kadınının gücünü, azmini... Kadın siyasilerimiz hatırlasın, bilsinler ellerindeki güçle tüm bu cinayetlerin önüne geçebileceklerini. Erkek siyasilere de sorun! Son birkaç yılda söylediklerinden utanırlar belki. Hatırlatmak isterim Haziran ayında seçimler var: Kadınlara insan gibi davranılması için güç verelim siyasilere... Sandığa gidelim ve görevimizi yapalım. Son olarak yazmadan edemeyeceğim, eğer olmasaydı bu kör cahil zihniyet, ne güzel yakışırdı bahar ve kadın birbirine... Neyse, başka bahara... Kaynakça *(1) Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu 2014 Yılı Verileri. *(2) Baki Sarısakal, Kadınlar Halk Fırkası, bakisarisakal.com *(3) Cemile Burcu Kartal, Türkiye’de Kadınların Siyasal Haklarını Kazanma Süreci ve 1930 Belediye Seçimleri Last year, 294 women were killed because of divorce, economic reasons or taking decisions about their own life. Half of the killers did not even explain the reason for the kill. The parent of murdered girls could not find out why… Their children could not smell their flesh of a lifetime… I remind you that there are elections in June: Let the political power for being treated like human to women… Let’s go and do our duty at the ballot box. And last, I cannot do without writing, if the community has not this ignorant mentality, spring and woman were many worthy… Anyway, to another spring… EDEBIYAT 40 41 Whatz Up!!! Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Yok Edilmesi Sözleşmesi (CEDAW) (Convention on the Elimination of All Forms of Discrimination Against Women) (1979) “Madde 3” Taraf Devletler kadının tam gelişmesini ve ilerlemesini sağlamak için, özellikle politik, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlar başta olmak üzere bütün alanlarda, erkeklerle eşit olarak insan hakları ve temel özgürlüklerinden yararlanmalarını ve bu hakları kullanmalarını garanti etmek amacıyla yasal düzenleme dahil bütün uygun önlemleri alacaklardır.” 1979 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen CEDAW’a Türkiye 1985 yılından bu yana taraftır. Bildirgenin tam metni için: http://www.unicef.org/turkey/cedaw/_ gi18.html (7 Eylül 1791) “Adam, sen, adil olabilir misin? Sana bu soruyu bir kadın soruyor. En azından bu hakkı ondan alamazsın. Söyle bana, benim cinsimi baskı altına alan, kendinden menkul iktidarı kim verdi sana? Gücün mü? Yeteneklerin mi? Yaratıcıyı hikmetinde tanı...” 1791 yılında Fransız yazar Olympe de Gouges tarafından Fransız Millet Meclisine bu konuyla ilgili yasa çıkartmaları için yazılmış bu yazı, Fransız Devrimi sırasında yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları bildirgesinde verilen hakların reşit bireylere verilmesine ve o dönemde sadece erkeklerin reşit sayılmasına tepki olarak yayınlanmıştır. Bildirgenin tam metni için: http://dergiler.ankara. edu.tr/dergiler/38/297/2716.pdf Teşkilatı Esasiye Kanunu (1921 Anayasası / Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ) (5 Aralık 1934) Teşkilâtı Esasiye Kanununun 10 ve 11 inci maddelerinin değiştirilmesi hakkında kanun Madde 1 - Teşkilâtı Esasiye Kanununun onuncu ve on birinci maddeleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir Madde 10 - Yirmi iki yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçmek hakkını haizdir. Madde 11 - Otuz yaşını bitiren kadın, erkek her Türk mebus seçilebilir. Madde 2 - Bu kanun neşri tarihinden muteberdir. 8/12/1934 Anayasamızın tam metni: http://www.tbmm.gov.tr/anayasa.htm www.arimezunlari.org.tr Kadının ve Kadın Yurttaşın Haklar Bildirgesi DÜNDEN BUGÜNE TÜRK KADINI DOSYA HABER 42 43 Kadın, aile ve toplum arasındaki köprü görevini üstlenen, sosyal hayatta yeri ve önemi olan bireydir. Kadın ve erkekle birlikte biçimlenen toplum hayatında kadının çocuklarına bakımındaki yakınlığı, cinsiyet ayrımı yapılarak belirlenmiş iş bölümleri, gelenek ve göreneklere göre belirlenmiş kültürel düzenler, zaman içinde kadının toplum hayatında geri planda kalmasına neden olmuştur. Günümüzde kadın - erkek eşitsizliği kadınları sosyal ve psikolojik sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Tarihimize şöyle bir dönüp baktığımızda Türk Kadınının çok önemli ve saygın bir yeri olduğunu görmekteyiz. Eski Türk Devletlerinde erkeklerle eşit haklara sahip kadınlar, sonraki yüzyıllarda adeta ikinci sınıf insan muamelesi gördü. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, 1926 - 1934 yılları arasında gerçekleştirilen Atatürk Devrimlerinin bir kısmı, kadınların sosyal ve kültürel alanlarda, eğitimde, hukukta, aile içinde, çalışma hayatında, toplumsal yaşamda ve siyasette erkeklerle eşit haklara sahip olmasını hedefledi. Türk kadını, ilk kez 1843’de Tıbbiye mektebi bünyesinde aldığı ebelik eğitimiyle sosyal yaşamda yerini almaya başladı.. İş yaşamına ilk kez 1897’de “ücretli işçi” olarak giren Türk kadınlarına, 1913 yılında da “devlet memuru” olma hakkı verildi. İlk kadın belediye başkanı Müfide İlhan 1950’de Mersin’den seçilirken, ilk kadın bakan Türkan Akyol 1971’de, ilk kadın vali Lale Aytaman 1991’de atandı. İlk kadın başbakan Tansu Çiller, 1993’te hükümet kurdu. Türkiye’de kadınlar seçme ve seçilme hakkına 1934 yılında, birçok Avrupa ülkesinden bile çok daha önce sahip oldular. Atatürk’ün girişimiyle kadınların iktisadi ve siyasal alana katılmaları yönünde yapılan ilk değişiklikler 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme, 1933’de çıkarılan Köy Kanunu ile muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 5 Aralık 1934’te de Anayasa’da yapılan bir değişiklikle, milletvekili seçme ve seçilme haklarını kazanmak olmuştur. Yapılan araştırmalara göre ülkemizde her 10 kadından 4ü şiddete uğramaktadır. Kadınlar şiddeti birinci derecede yakınlarından görüyorlar yani baba evinde başlayan dayak koca evine uzanmaktadır. www.arimezunlari.org.tr Türkiye’de bugün kadınlar, dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki kadınlarla aynı haklara sahiptir. Kentlerdeki Türk kadınlarının büyük çoğunluğu çalışmakta ve ailelerinin gelirine ve refahına katkıda bulunmaktadır. Erkekler ve kadınlar aynı sorumluluklara sahiptir. Bugünkü Türkiye’de kadının durumu, toplum içindeki rolü ve dış görünüşü, Batılı toplumlardaki kadınlardan farklı değildir. Kadın parlamenterlerin, diplomatların, yargıçların, doktorların, öğretmenlerin, mühendislerin, mimarların ve üst düzey yöneticilerin sayısı oldukça yüksektir. Kadınların opera, bale, tiyatro, edebiyat, resim ve heykeltıraşlık gibi güzel sanatların değişik alanlarındaki olumlu katkısı gün geçtikçe artmaktadır. Tüm bu kazanılan haklar ve geçilen evrelere rağmen günümüz Türkiye’sinde kadın ve erkek eşitliğinden söz etmek mümkün değil. Baskıya ve şiddete maruz bırakılan kadın sayısının artması, kadının ekonomik, siyasal ve toplumsal rolünün bastırılması ve “namus” gibi bazı değerlerin sadece kadınlara özel bir durummuş gibi düşünülmesi kadınlar üzerindeki baskıyı artırarak psikolojik sorunlara neden olmaktadır. Türkiye’de kadına yönelik şiddet son yıllarda artış gösterirken, rakamlar durumun vahametini gözler önüne sermektedir. Buna göre; kadınların % 25’i fiziksel şiddete uğruyor. Şiddete uğrayan kadınların %75’i eşi tarafından şiddete uğruyor. Cinayet sonucu ölen kadınların %40-70 eşi tarafından öldürülüyor. Tecavüze uğrayanların %50 si 18 yaş altındadır. Her 4 kız çocuktan biri cinsel şiddete uğruyor. Cinsel saldırganların %75’i tanıdık biridir. Acil yardım hattını arayan kadınlardan % 57’si fiziksel şiddete, % 46,9’u cinsel şiddete ve % 8,6’sı tecavüze maruz kalmıştır. KAYNAKÇA • arsiv.ntv.com.tr • ‘Toplumsal Yaşamda Kadin’ Yard.Doç.Dr. Gürsel YAKTIL OĞUZ • www.farklibirbakis.com • www.milliyet.com.tr • www.beyazkanat.com Ne yazık ki Türkiye’de, kadına yönelik şiddet ‘sigara yasağı’ kadar bile önemsenmiyor. Kadınların aile ilişkileri içinde yaşadıkları şiddet sadece özel alanda, yani aile bireyleri arası ilişkilerde yaşandığı için toplumsal bir sorun olarak kabul görmemektedir. Toplumsal faktörler kadına uygulanan şiddeti meşrulaştırmakta ve pekiştirmektedir. Kadın - erkek eşitliği olgusuna ihtiyaç duyulmayan, tüm insanların birey olarak yer aldığı bir toplumda insanca yaşamak dileğiyle… • www.estanbul.com “Şuna inanmak lâzımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” (1923) M.K.ATATÜRK • tr.wikipedia.org Bir kadın var ki ya annem, ya kardeşim, ya kızım • www.turizmhaberleri.com • www.atam.gov.tr • www.kadındayanismavakfi.org.tr Hazırlayan: Gamze Selin COŞKUN Elif ŞANLI O’ dur bende en mukaddes duyguları yaşatan… Bir diğeri sevgilim ki; günüm, ay’ım, yıldızım O’dur bana hayattaki şiirleri anlatan… “Aile” Ziya GÖKALP ARI’DAN HABERLER 44 45 ARILI ÖĞRENCİLER “KODLAMA SAATİ” İLE GELECEĞİ PROGRAMLIYOR Arı Okullarında her öğrenci bilgisayar bilimini öğrenebilme olanağına sahip oluyor. “Kodlama Saati” uygulaması 180’den fazla ülkede küresel biçimde gerçekleşiyor ve milyonlarca öğrenciye ulaşıyor. 8-14 Aralık Bilgisayar Bilimleri Eğitim Haftasıyla başlayan bu etkinlik ile öğrenciler programlama dünyasına girme fırsatı buluyorlar. www.code.org internet sitesi tarafından organize edilen, içeriğinde ücretsiz olarak yer alan birçok farklı ders seviyesi barındıran, 4 yaşından itibaren bireyleri kodlama eğitimleri ile buluşturan bu oluşum Apple, Microsoft ve Amazon gibi dünya devi şirketler tarafından da destekleniyor. Arı Okulları bu çalışmalara paralel olarak öğrencilerinin teknolojik ve bilimsel gereksinimlerini karşılayacak biçimde çalışmalarını sürdürüyor. Bu amaçla, Arı İlköğretim Okulunda öğrencilerin bilgisayarların nasıl işlediğini anlamaları, yaratıcılıklarını geliştirmeleri ve bilgisayar biliminin eğlenceli yönlerini keşfetmeleri için çeşitli etkinlikler gerçekleştiriliyor. Bu yöntem ile tüketen toplumdan üreten toplum hedefine ulaşma yolunda kendi uygulamalarını geliştirebilen öğrenciler kodlama ve uygulama geliştirme çalışmaları yapıyorlar. Kodlama etkinlikleri sayesinde öğrenciler bilgisayar prog- ramlamanın temelini öğreniyor, sayısal problem çözme becerilerini ve yaratıcılıklarını geliştiriyorlar. Arı İlköğretim Okulu 5-6 ve 7. sınıf öğrencileri “Zekâ Oyunları” seçmeli dersinde sınıf seviyelerine uygun içeriklerde kodlama çalışmaları yapıyorlar. Angry Birds ve Frozen temalı dersler sayesinde öğrenciler hem eğleniyor hem de kod yazıyorlar. Eğitim Teknolojileri Merkezimiz tarafından organize edilen her kurs seviyesinin sonunda sertifika almaya hak kazanan öğrenciler, başlangıç seviyesinde oyunlar yazabilmenin de mutluluğunu yaşıyorlar. ÖZEL ARI ORTAOKULU DÜNYA ŞAMPİYONASI İÇİN AMERİKA YOLCUSU Özel Arı Ortaokulu öğrencileri “Destination Imagination” (DAT) Ulusal Turnuvası’nda çevresel sorunlara karşı ürettikleri yaratıcı ve yenilikçi çözümleriyle Türkiye 1.si oldu. Ayrıca yarışmanın bilimsel (Scientific Challenge, Middle Level) kategorisinde yine Ankara 1.si olarak yer alan “Tsunami” Takımı da Türkiye 4.sü olarak okulumuzu başarıyla temsil etti. www.arimezunlari.org.tr 14-15 Mart 2015 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirilen turnuvanın sosyal sorumluluk (Po Brand Aid Challenge, Elemantary Level) kategorisinde yarışan Ankara 1.si Özel Arı Ortaokulu “The Rubbish Hunters” Takımı, 18-23 Mayıs 2015 tarihleri arasında Amerika’da yapılacak Dünya Şampiyonasına katılmaya hak kazandı. AILENIN KORUNMASI VE KADINA KARŞI ŞIDDETIN ÖNLENMESINE DAIR KANUN 1 4 Ağustos 1986 doğumlu olan Gül Toker, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladı. 2004 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandı. Lisans öğreniminin ardından Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku A.B.D dalında yüksek lisansına başladı ve halen devam etmektedir. Seyahat etmekten, kitap okumaktan ve film izlemekten hoşlanan mezunumuz şu anda Ankara Barosu’nda Serbest Avukat olarak çalışmaktadır. Gül TOKER 2004 Mezunu HUKUK 46 47 Ailenin Korunmasına Dair Kanun 1998 yılından bu yana aile içi şiddetin önlenmesi amacıyla uygulanmaktaydı. Ancak söz konusu kanunun günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermediği görüldüğünden yeni bir kanun hazırlanmış ve kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin esas ve usulleri kapsayan ve düzenleyen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun 2012 yılında yürürlüğe girmiştir. KAPSAM: • Şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadın ve çocuklar, aile bireyleri (eş, anne, baba, kardeşler, üvey çocuklar...) • Tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişiler, ŞİDDET KAVRAMI: • Kişinin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketler, • Tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış, şiddet kavramı dahilinde kabul edilmektedir. Bu fiillerden bir kısmı Türk Ceza Kanunu bağlamında suç teşkil etmekte ve yaptırım olarak hapis cezası öngörülmektedir. Bir kısım davranışlar ise, suç teşkil etmese dahi, evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davasına konu edilebilmekte ve boşanma davalarında kusur kabul edilmektedir. Her iki durumda da ilgililerin koruyucu tedbir talebine ek olarak kişilik haklarının zedelenmesi nedeniyle tazminat talep etme hakları bulunmaktadır. KORUYUCU TEDBİR KARARLARI: Kanunda, şiddet mağdurunun korunmasını sağlamak amacıyla, mülki amir veyahut mahkemece verilebilecek bir dizi koruyucu tedbir kararı düzenlenmiştir. Mahkemece verilebilecek koruyucu tedbir kararları; Bu Kanun kapsamında korunan kişilerle ilgili olarak aşağıdaki koruyucu tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir: • İşyerinin değiştirilmesi, • Kişinin evli olması hâlinde müşterek yerleşim yerinden ayrı yerleşim yeri belirlenmesi. • Tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulması, • Korunan kişi bakımından hayati tehlikenin bulunması hâlinde ve ilgilinin rızasına dayalı olarak Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi, Mahkemece verilebilecek önleyici tedbir kararları; Şiddet uygulayanlarla ilgili olarak aşağıdaki önleyici tedbirlerden birine, birkaçına veya uygun görülecek benzer tedbirlere hâkim tarafından karar verilebilir: • Müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhâl uzaklaştırılması ve müşterek konutun korunan kişiye tahsis edilmesi, • Korunan kişilere, bu kişilerin bulundukları konuta, okula ve işyerine yaklaşmaması, www.arimezunlari.org.tr • Şiddet mağduruna yönelik olarak şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmaması, • Çocuklarla ilgili daha önce verilmiş bir kişisel ilişki kurma kararı varsa, kişisel ilişkinin refakatçi eşliğinde yapılması, kişisel ilişkinin sınırlanması ya da tümüyle kaldırılması, • Gerekli görülmesi hâlinde korunan kişinin, şiddete uğramamış olsa bile yakınlarına, tanıklarına ve kişisel ilişki kurulmasına ilişkin hâller saklı kalmak üzere çocuklarına yaklaşmaması, • Korunan kişinin şahsi eşyalarına ve ev eşyalarına zarar vermemesi, • Korunan kişiyi iletişim araçlarıyla veya sair surette rahatsız etmemesi, • Bulundurulması veya taşınmasına kanunen izin verilen silahları kolluğa teslim etmesi, • Silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi, • Korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisinde iken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığının olması hâlinde, hastaneye yatmak dâhil, muayene ve tedavisinin sağlanması, • Bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanması, TEDBİR KARARLARININ UYGULANMASI USULÜ VE YAPTIRIMLAR: Her ne kadar yukarıda sayılan önleyici ve koruyucu tedbir kararları çok soyut görünse ve sadece uyarı niteliği taşıdı- ğı izlenimi verse de uygulamada kararların ciddi bir caydırıcılık teşkil ettiği görülmektedir. Ayrıca tedbir kararına uymayanlar hakkında, ispat sorunları yaşanmaksızın ve detaylı bir ceza yargılaması yapılmaksızın zorlayıcı hapis cezası verilebilmektedir. Öte yandan söz konusu kararlar, ispata gerek duyulmaksızın sadece talep üzerine verildiğinden bu kararlar, açılacak başkaca davalara delil teşkil etmemektedir. Bu Kanun hükümlerine göre hakkında tedbir kararı verilen kişinin, bu kararın gereklerine aykırı hareket etmesi hâlinde, fiili bir suç oluştursa bile ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre hâkim kararıyla üç günden on güne kadar zorlama hapsine tabi tutulmaktadır. Tedbir kararının gereklerine aykırılığın her tekrarında, ihlal edilen tedbirin niteliğine ve aykırılığın ağırlığına göre zorlama hapsinin süresi on beş günden otuz güne kadardır. Son olarak maruz kalınan ya da tanık olunan şiddet olayının ANKARA BAROSU GELİNCİK MERKEZİ’ne bildirilmesi halinde Kadın ve Çocuk Hakları konusunda uzman gönüllü avukatlarca her türlü hukuki destek sağlanmaktadır. Merkez 7 gün 24 saat dönüşümlü nöbet esasıyla çalışmakta ve başta acil durumlar olmak üzere kadın ve çocuklara yönelik her türlü şiddet olayında 444 43 06 numaralı telefondan merkeze ulaşıldığı takdirde hukuki desteğin anında sağlanması mümkün olmaktadır. Ayrıca, duruma göre şiddet mağdurunun bulunduğu yerden alınması, sığınma evine yerleştirilmesi gibi imkânlar da sağlanabilmektedir. ARI’DAN HABERLER 48 49 OKÇULUK MÜSABAKASINDA BİRİNCİLİK ELDE ETTİK 22 Şubat 2015 tarihinde “Türkiye Okçuluk Federasyonu”nun düzenlediği “Çankaya Okçuluk Federasyonu Müsabakaları”nda öğrencimiz Deniz SELAM 18 metre ok atış mesafesi ve 30 ok atışı sonucunda 1. olmuştur. Öğrencimizle gurur duyuyoruz ve başarılarının devamını diliyoruz. LİSE ERKEK ORYANTİRİNG B TAKIMIMIZ TÜRKİYE FİNALLERİNDE 19 Şubat 2015 tarihinde İzmir’in Bergama ilçesinde gerçekleştirilen Okullar Arası Oryantiring Müsabakaları”nda Lise Erkek Oryantiring B Takımımız Eleme Müsabakalarını başarıyla geçerek grup 1.si oldu. Türkiye Finallerine gitmeye hak kazanan öğrencilerimiz Muğla ilinde gerçekleştirilecek final müsabakalarında şampiyonluk mücadelesi verecekler. Öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. GENÇ KIZ YÜZME TAKIMIMIZ TÜRKİYE ŞAMPİYONASI FİNALLERİNDE Genç Kız Yüzme Takımımız 17–19 Şubat 2015 tarihleri arasında Ordu’da düzenlenen ‘Okullar Arası Yüzme Yarışları Türkiye Yarı Finalleri’nde 2. olarak Türkiye şampiyonası finallerine gitmeye hak kazandı. www.arimezunlari.org.tr Bireysel yarışlarda ise Fen Lisesi 10-A sınıfı öğrencimiz Ece Baykal 50m ve 100m sırt üstü ve 200m karışık stil yüzme yarışlarında birinci, 100m kurbağalama yarışında ise dördüncü oldu. Anadolu Lisesi 9-C sınıfı öğrencimiz Öniz Ezel Karadoğan 50m ve 100m kelebek stilde üçüncü olurken, 9-D IB sınıfı aday öğrencimiz Ece Er 50m sırt üstü stil yüzme yarışında ikinci, 100 m sırt üstü stil yüzme yarışında üçüncü, serbest stil 100m yarışında ise dördüncü oldu. Öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi kutluyor, başarılarının devamını diliyoruz. UÇAN SÜPÜRGE KADIN İLETIŞIM VE ARAŞTIRMA DERNEĞI U çan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği 1996 yılında Ankara’da bir grup kadın tarafından kuruldu. Misyonunu Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlenmesine yönelik feminist düşünce, eylem ve politikaların yaygınlaşması için çalışmak, bu doğrultuda ulusal ve uluslararası örgütlenme girişimlerini desteklemek, alanın bilgisini özgün araştırmalarla zenginleştirmek olarak belirledi. Vizyonu kadınların güçlendiği, toplumsal cinsiyet eşitliğinin hayatın her alanında sağlandığı, herkes için adil bir dünyaya kavuşmak için değişim yaratmak olan Uçan Süpürge’nin faaliyetleri, kadınların örgütlenmesi, kadınların güçlenmesi, medya ve kültür sanat alanlarında yoğunlaşıyor. Bu ana başlıklar altında eş zamanlı yürütülen birçok proje hayata geçirildi, geçiriliyor. Bu alanlarda savunuculuk faaliyetleri devam ediyor. Kadınların örgütlenmesi başlığı altında, Uçan Süpürge tüm ülkedeki kadın örgütlerinin bilgilerinden oluşan bir kadın örgütleri veri tabanı oluşturdu. Kadın örgütlerinin ihtiyaçlarını belirlemek aralarında etkili iletişim ve işbirliğini geliştirmek için çalıştı. Kadınların güçlenmesi başlığı altında öne çıkan çalışmaları çocuk gelinler alanında oldu, uzun yıllar boyunca çocuk yaşta, erken ve zorla evliliklerle mücadele etti. Bu zararlı pratik, dünyada ve ülkemizde tam sayısı bilinmeyen fakat milyonlarla ifade edilen kız çocuğun eğitim alma, sağlıklı bir ortamda yaşama, şiddetten korunma, kiminle ve ne zaman evleneceğine karar verme gibi en temel insan haklarını ihlal ediyor ve hayatlarında tedavi edilemez yaralar açıyor. Çocuk evliliklerinin yanı sıra Benim Madam Curie’m Projesi ile kız çocuklarının meslek seçimlerinde farklı rol modeller tanıtmak ve ufuklarını açmak amacıyla 4 bilim kadınının yer aldığı kısa filmler hazırlandı. Kadınların yerel siyasete katılabilmeleri için güçlenmeleri ise Uçan Süpürge’nin güncel olarak çalıştığı bir diğer konu, Gölge Meclis isimli mekanizmalarla kadınlar belediye meclislerinin nasıl çalıştığını öğrenip kendi il ve ilçelerindeki meclisleri izliyorlar, meclislerin gündemine orada yaşayan kadınların gerçek gündemini dahil ediyorlar. Uçan Süpürge, medya konu başlığı altında yerel muhabirler ağını kurup ülkenin her yanından kadın muhabirlerin hazırladığı haberleri web sitesinde yayımladı. Uçan Haber Kadın Dergisini yıllarca çıkarttı ve Uçan Haber Kadın Dergisi şu anda da çeşitli konularda özel sayılarla yayın hayatına devam ediyor. Uçan Haber Kadın Dergisi’nin yanı sıra Uçan Süpürge, ana akım medyada cinsiyetçi ve ayrımcı dile karşı yayınlanan haberlerin izlemesi projesi Kırmızı Kalem’i hayata geçiriyor. Medya alanında devam eden bir diğer proje de Kadınların Postası. Bu projeyle kadınlar için güvenli haber yapma ve güvenli haber alma anlamında alternatif bir mecra yaratılması hedefleniyor. Kültür Sanat başlığı altında yer alan Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, ülkenin en prestijli festivallerinden biri olmayı 17 senedir sürdürüyor. Her yıl yüzlerce film başvurusu alan festival, her yıl yüzün üstünde filmi izleyicisiyle paylaşıyor. Uçan Süpürge’yle neredeyse yaşıt olan festival, bu yıl 18. Yaşını 8-18 Mayıs 2015 tarihleri arasında “18’in halleri” temasıyla kutlayacak. Gölgeni İzle: Yerel Siyasete Kadın Katılımı için Gölge Meclisler HER ADIMDA, HER KARARDA! Kadınlar hayatlarını ilgilendiren kararlar hakkında söz söylüyor, yerelde kararlara katılıyor. Gölge Meclisler daha duyarlı, daha katılımcı yönetimlerin önünü açıyor. Uçan Süpürge Kadın İletişim ve Araştırma Derneği [email protected] www.ucansupurge.org +90 (312) 427 00 20 ANNELER GÜNÜNDE, EMEK VEREN TÜM “ANNELER” İÇİN… Herkesin dünyaya gelirken yanında getirdiği hakkıdır anne sevgisi... K Keiko Belir YARAR 1995 Mezunu eiko Belir Yarar 1977 yılında Tokyo’da doğdu. Öğrenim hayatına Ankara’da başlayan Keiko Belir Yarar, ortaokul ve lise öğrenimini Arı Okulları’nda tamamladı. 1995 yılında Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi Tiyatro Oyunculuk bölümünü burslu olarak kazandı. 1999 yılında mezun olduktan sonra Devlet Tiyatroları’nda çalışmaya başladı. 2001–2002 sezonunda Türkiye ve Danimarka ASSITEJ ortaklığında yapılan projede yer alarak Türkiye ve Danimarka’da çocuk tiyatrosu üzerine çalışmalar yaptı. 2002 yılında Devlet Tiyatroları’nın açtığı sınavı kazanarak, stajyer sanatçı olarak Van Devlet Tiyatrosunda göreve başladı. Bu süre içinde çeşitli reklam, televizyon dizisi ve filmlerde rol alan mezunumuz halen Devlet Tiyatroları’nda sanatçı olarak çalışmaya devam ediyor. Son üç yıldır en önemli uğraşı olan Melek Arya’nın annesi... EDEBİYAT 52 53 “Anne: Bir çocuğu doğuran, bakımını üstlenen veya kendi doğurmadığı bir çocuğu evlat edinen ve bakımını üstlenen dişi canlı” internette bulduğum bu tanıma da bakılırsa bir çocuğun annesi olmak için onu doğurmaya gerek yok. Yani anneleri değerli yapan ağrılar içinde bizi doğurmaları, dokuz ay karınlarında taşımaları değil, çocuklarını büyütürken verdikleri emek... Bertolt Brecht de “Kafkas Tebeşir Dairesi” oyununda buna değinir. Emek-Mülkiyet ilişkisinin tartışıldığı bu oyunda tam da az önce yazdığım gibi dünyaya getirenin değil emek verenin “anne” olduğunu anlatır Brecht. Yaklaşık üç yıl önce ben de anne oldum. Mesleğim gereği çeşitli roller oynamış, başka hayatlara empati kurup onların yerine geçmeye çalışmış, onlar gibi düşünmeyi denemiş bir kadın olarak, hayatımın en zor rolü bu oldu. Üstelik ömür boyu sürecek bir rol. Kendi içinde devinimi olan, dönemlere, çevreye, tıp biliminin yeni buluşlarına göre karar ve tavır değiştiren müthiş bir rol. Prova yapıp bitirilemeyen, üstünde çalışılması bitmeyen tek rol… Her şey karnımdan çıkıp kucağıma ilk geldiği anda başlayıverdi. Dikkat edin karnımda ilk hissettiğimde demiyorum. Küçücük bir insanı beslemek, temizlemek, uyutmak, giydirmek, öğretmek güdüsü kendiliğinden düşüveriyor insanın içine. (Bu arada hormonlarımıza da teşekkürü borç biliriz) Kendimi canla başla bu armağanı büyütmek, onu mutlu etmek, huzurunu sağlamak, ihtiyaçlarını gidermek için didinirken buluverdim birdenbire. Herkes elinden gelenin en iyisini yapar evladı için şüphesiz ama bir de kendi dünyaya getirmediği çocuğu büyüten anneler var, o emek dünyadaki hiçbir şeyle kıyaslanamaz kanımca. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum... Anneler günüyle ilgili bir yazı yazma fikri ilk ortaya çıktığında yazacaklarımı birkaç sayfaya nasıl sığdıracağımı düşündüm önce. Şimdiyse yazdığım birçok satırı sildim okuduktan sonra; bu konu hakkında uzun uzun yazarak anne algısını birkaç paragrafa sığdırma çabamı gülümseyerek karşıladım. Ve hayretle fark ettim ki anneler günü yazımda annemden değil de, kendi anneliğimden bahsetmek daha çok gelmiş aklıma. Çünkü besbelli ki evlat olarak bize verilen emeğin sonsuzluğunu algılamamız epey güç; kendimiz aynı kapılardan geçerken bile... Birinin sizi bu kadar karşılıksız sevmesine hayranlık duymak yerine, doğarak kazandığımız bu hakkımızın tadını çıkarıyoruz galiba yaşam boyu. Herkesin bir annesi vardır; bazen kızdığı, bol bol eleştirdiği ve en çok da tarifsiz sevdiği. Ve herkesin dünyaya gelirken yanında getirdiği hakkıdır anne sevgisi... When writing about a mother’s day idea comes to my mind, I first figured out how to fit in a few pages. And now I deleted several lines I wrote after reading. I noticed the efforts to fit about my mother perception in a few paragraphs with a smile. And I also noticed with astonishment that the idea of Mother’s Day article came to my mind is to talk about my own motherhood, not my mom. Because obviously it is rather difficult to understand about endless labor, which has given to us while we were child, even we passing through the same doors… I think we are enjoying this right, we have gained our emerging lifetime instead of to feel admiration for the one who loves you so much gratuitous. www.arimezunlari.org.tr Bu anneler gününde dünyadaki tüm bebek ve çocuklara anne sevgisi diliyor ve doğurmuş olsa da olmasa da, tüm yüreğiyle hayatının rolünü oynayan tüm annelerin, anneler gününü kutluyorum… HİÇBİR SINAVDAN KORKMUYORUM! “Gerçek başarı, başarısızlık korkusunu yenebilmektir.” 2 5 Ocak 1976 yılında Ankara’da doğan Burcu Aksongur ilk, orta ve lise eğitimini Özel Arı Okullarında tamamladıktan sonra ODTÜ Psikoloji bölümünden mezun oldu. Yüksek lisansını Ufuk Üniversitesinde tamamlayan Burcu Aksongur mesleki kariyerini, Ankara Eğitim ve Aile Danışmanlığı Merkezi’nde ‘Kurucu Psikolog’ olarak sürdürmektedir. Burcu AKSONGUR 1993 Mezunu [email protected] PSIKOLOJI 54 55 Öğrenim, ardından da iş yaşantısı boyunca sınavlar ile bilgilerin ölçüldüğü bir sistemin içerisinde yer alırız. Sınav süreci kolay kolay bitmez. Örneğin, bir süre öncesine kadar sadece birer “Üniversite öğrencisi adayı” olan, fakat zor bir sınavın ardından “Üniversiteli” olmaya hak kazanan gençler, okuldan içeri adımlarını attıkları an daha birçok sınavdan geçeceklerini ve üniversiteyi bitirmenin de en az kazanmak kadar zor olacağı gerçeğiyle yüzleşirler. Peki, hayatın büyük bölümünde karşılaşılan, sınav nedir? Sınavlar nasıl algılanır ve yorumlanır? Sınavlardan korkmamak ve bu korkunun sınav başarısını etkilememesi için neler yapılmalıdır? Sınavlarla ilgili düşünce ve algılar kişiden kişiye değişiklik göstermekle birlikte, geniş bir çoğunluk sınavları kaygı verici bulmaktadır. Özellikle sınavlar yaklaştıkça çeşitli etkenler nedeniyle kaygı artar. “Eksikler nasıl tamamlanacak, konuların tekrarına yetecek zaman var mı, ne yapmak gerekir, sınavda başarılı olabilecek miyim, başarılı olamazsam/kazanamazsam ne olacak?” gibi pek çok soru iç ses ile dile getirilir. “Her davranışın atası bir düşüncedir.”(Emerson) Sınava ilişkin üretilen tüm bu olumsuz düşünceler, sınavdan önce sınavın sonucuyla ilişkili olumsuz tahmin yürütmeler, karşılaşılan herhangi güçlükten sonra sınavın başarılı geçmeyeceğini ifade eden sözler, sınav sonucunu maalesef ki olumsuz etkiler. Sınavın, bir kişilik ölçümü olarak görülmesi, başkalarıyla karşılaştırma yapılması, sınavda yeterli başarı elde edilemezse “Ben yetersiz biriyim”, “Başkaları ne düşünür.”, “Ya rezil olursam.” gibi anlamlar yüklenmesi kaygıyı artıran etmenlerdir. Bu gibi düşüncelerin iç sesimiz ile tekrarı kendimiz hakkında, motive edici veya umudumuzu kırıcı pek çok yorum yapmaktadır. Sınav öncelerinde ve anında yaşanılan kaygı da bu iç seslerden fazlasıyla etkilenir. Ve her yönüyle sınava hazır olan kişinin başarısının önüne geçen olumsuz düşünceler aynı zamanda sınava hazırlanma sürecini de etkiler. Doğru çalışma metotlarını bilmenize rağmen, “zaten başarısız olacağım, ben hep başarısız olurum.” gibi düşünceler, kendinize olan inançsızlığınızı tetikleyerek sınavlara hazırlık aşamasında motivasyonunuzu olumsuz etkiler. Tıpkı çok hoşlanmadığınız bir arkadaş ortamına giderken türlü bahaneler üretir ve ayaklarınız nasıl geri geri giderse, olumsuz bir sonuç alacağınıza inandığınız bir sınava da hazırlanmak zorunda olduğunuzu bilirsiniz ama doğal olarak çalışmak istemezsiniz. Pozitif düşüncenin gücü Sınav aklınıza geldiğinde, beyninizde uçuşan düşünceler eğer olumsuzsa aylardır göstermiş olduğunuz çabalar boşa gidecektir. Unutmayın; yaşam bir seçimler bütünüdür. Yaşamınızla ilgili birçok tercihi siz belirlediğiniz gibi, sınava ilişkin düşüncelerinizi de siz belirliyorsunuz. En kötüyü beklerseniz, başınıza o gelecektir. Sınav hakkındaki düşünceleriniz, sınava girerken yapacağınız davranışlarınızı da belirleyecektir. Olumlu düşünceler içine girer, olumlu eylemlerde bulunursanız, başarının yarısını elde etmişsiniz demektir. www.arimezunlari.org.tr Sınavlar ile ilgili bu olumsuz düşüncelerin engelinden nasıl kurtulabiliriz? Sınava ilişkin tutum ve düşünceleriniz, ilk ele almanız gereken konu olmalıdır. Aylardır sınava yönelik çalışmalarınızı kararlılıkla sürdürüyorsunuz, elinizden gelen çabayı gösteriyorsunuz. Hazırlık aşamasında doğru ve etkin çalışmış bir kişi olarak şimdi yapmanız gereken; sınavla ilgili düşüncelerinizi pozitifleştirmektir. Sınava hazırlanan kişiler çoğunlukla, olumsuz düşünceleri kafalarından atamadıklarını söylerler. Neyi düşünmek istiyorsanız onu düşünürsünüz. Eğer sınavı, istediğiniz puanı almak ve istediğiniz sonucu elde etmek için araç olarak görüyorsanız ve böyle düşünüyorsanız doğru yoldasınız demektir. Ama sınav aklınıza geldiğinde, gözünüzün önüne aşılmaz engeller geliyorsa, düşüncenizi değiştirmeniz gerekmektedir. Olumsuz düşünceler bir anda gelip, zihinden bir anda uzaklaşmaz. Bir duruma şartlanmanın, yolu onu tekrar tekrar yapmaktan geçer. Bu sınav ya da hayatınızda değiştirmek istediğiniz her konuda böyledir. Eğer sınav sizin için bir kabus haline gelmişse ve bunu devamlı zihninizde tekrarlıyorsanız, buna şartlanırsınız ve bu düşünceden kolayca kurtulamazsınız. Oysa başarmak için bir an önce olumsuz düşüncelerden kurtulmanız gerekir. Eğer olumlu düşünce pratiklerini tekrar tekrar yaparsanız, olumsuz düşünceleriniz yerleştikleri o yerden kısa bir süre sonra ayrılmak zorunda kalacaktır. Olumsuz hiç bir düşünce zihinde kalıcı bir özelliğe sahip değildir. Önemli olan, o düşünceyi değiştirme çabası içine girmektir ve o düşüncenin değişeceğine inanmaktır. “Gerçek başarı, başarısızlık korkusunu yenebilmektir.” Olumlu düşünen ve zorluklarla mücadele etmeyi seven “survivor ruhlu” biriyseniz, başarı sizin için kaçınılmazdır. Doğru bir tutuma sahip olursanız, amaçlarınızı gerçekleştirmenizi hiçbir güç engelleyemez. Bunu yapabilen başarabilen kişilerin hikayelerini duymuşsunuzdur. Bu tür örnekler hayranlıkla karşılanır. Nasıl yapabildikleri merak konusudur. Oysa ki, sizin de bunu başarabilen insanlardan farkınız yok. Başarı ve başarısızlık arasındaki farkı oluşturan ve sizi o kişilerden ayıran tek şey tutumunuzdur. Olumlu tutum olmadan hedeflerinize ulaşmanız zorlaşacaktır. Olumlu tutumlar sizi motive eden içsel gücünüzdür. Tekrar belirtmekte fayda var; bu durum, yalnız sınav için değil, yaşamdaki bütün amaçlar için geçerlidir. Yaşamda olumlu tutumları olanlar, hep olumlu adımlar attıkları gibi çevrelerindekilere de bu anlamda pozitif bir enerji vermişlerdir. Başarılı olmamızda bizim için birer motivasyon kaynağı olmuşlardır. O halde bu noktada, varsa, sınav ile ilgili olumsuz tutum ve düşüncelerimizi değiştirmeli, tercihlerimizi pozitif düşünmekten yana koymalı ve başarılı olma yolunda sağlıklı adımlar atmalıyız. As many preferences that you set about your life, you determine your thoughts on the exam. If you expect the worst, it will occur. Your thoughts on the exam will specify your behaviors. If you enter into positive thoughts, if you act positive, this means you have achieved half of success. ARI’DAN HABERLER 56 57 YILDIZ KIZ BASKETBOL TAKIMIMIZ ANKARA ŞAMPİYONU 21 Ocak 2015 tarihinde “Ankara İl Gençlik ve Spor İl Genel Müdürlüğü”nün düzenlediği “Okullar Arası Yıldız Kız Basketbol Müsabakaları” final maçında Okul Takımımız Özel Mutlu Yaşam Kolejini 84-18 yenerek Ankara Şampiyonu oldu. Yıldız Basketbol Takımımızı ve öğretmenlerimizi kutluyor, Türkiye grup eleme maçlarında başarılar diliyoruz. Türkiye genelinde yarı finale kalma başarısı gösteren 32 takımın mücadele ettiği 11-15 Şubat 2015 tarihleri arasında Trabzon ilinde düzenlenen “Okullar Arası Basketbol Türkiye Yarı Final karşılaşmaları” sonucunda Genç Kız Basketbol ve Genç Erkek Basketbol takımlarımız, tüm rakiplerini yenerek final biletlerini aldılar. Yarı finallerin ardından, Türkiye’de ilk 8 takım arasına kalma başarısı gösteren Genç Kız ve Genç Erkek Basketbol takımlarımız, Samsun ilinde gerçekleştirilecek final maçlarında şampiyonluk mücadelesi verecekler. Öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi kutluyor, finallerde başarılar diliyoruz. www.arimezunlari.org.tr GENÇ KIZ VE GENÇ ERKEK BASKETBOL TAKIMLARIMIZ TÜRKİYE FİNALLERİNDE VIYANA’NIN TADINDA KAFELERI… Bugüne kadar Türkiye’nin dört bir yanına ve 40 farklı ülkeye seyahat eden Gürhan Kara 94’ deneyimlediği farklı tatları ve mekanları bizlerle paylaşmaya devam ediyor.. 6 Mayıs 1979 doğumlu olan Gürhan Kara, 1994 Arı Ortaokul mezunudur. Üniversite öğrenimini Bilkent’te tamamladıktan sonra yüksek lisans yapmak için Amerika’ya gitti ve California State University Dominguez Hills’de yüksek lisansını tamamladı. Şu anda İstanbul Bahçeşehir Üniversitesi’nde, Değişim Programları Ofis direktörü olarak çalışan Gürhan Kara’nın www.tadindaseyahat.com adında bir de web sitesi bulunmakta. Gürhan KARA 1994 Mezunu Cafe Gloriette GEZİ 58 59 Mozart Cafe Central Cafe Viyana birçok kişiye göre olduğu gibi bana göre de dünyanın en şık şehirlerinden bir tanesi. Binaları, sokakları, dükkânları, kafe ve pastanelerinden asalet ve şıklık akıyor diyebilirim. Kahvenin merkezinde insanların şıklıklarıyla göz doldurduğu, saatlerce kahve, çay veya içkilerini yudumlayarak sohbetler ettiği, iştahınızın tavan yapmasına neden olan inanılmaz görsellikteki pasta ve tatlı çeşitlerinin sergilendiği kafeler saymakla bitmez. Size bu yazımda 3 günlük Viyana seyahatimde gözüme çarpan ve deneme fırsatına sahip olduğum kafelerden bahsedeceğim. Yazının sonunda Viyana’yı seyahat planlarınızın başına alacağınıza eminim… Central Cafe: Viyana kafeleri arasında en çok bilinenlerinden olan Central Cafe tıpkı ismi gibi şehrin tam ortasında yer alıyor. Eski bir banka binasında yer alan kafe 1876 yılında açılmış. Kafenin yıllar boyunca birçok ünlü müdavimi olmuş. Bunlar arasında Sigmund Freud, Leo Trotzki ve Arthur Schitzler gibi sanat ve edebiyat dünyasından isimler bulunuyor. Kafe’nin pastaları çok lezzetli. Ancak ben yemeklerini çok beğenmedim. Kahve, pasta ve atmosferi için gitmek gerek. Genellikle kapısında bir sıra oluyor ancak sıra çabuk ilerliyor. Cafe’nin tasarımına bayılacağınızdan eminim… Sacher Cafe Hawelka: Leopold Hawelka tarafından 1939’da kurulmuş olan kafeye gidenler biraz hayal kırıklığı yaşayabilirler! Alabildiğine salaş, eski görünüşlü ve özensiz bir yer gibi gelebilir. Ancak kafedeki yaşanmışlıklar ve kafenin ruhu sizi alıp götürür. Oturup kitabınızı okudukça veya arkadaşlarınızla sohbet ettikçe neden Hawelka’nın yıllardır Viyana’nın sanatçı ve düşünürleri tarafından tercih edildiğini anlarsınız. Kafe’de özellikle melange olmak üzere sadece kahve ve ilk açıldığı zamandan beri yapılan tatlıları Buchteln servis ediliyor. www.arimezunlari.org.tr Demel: Viyana’nın bir diğer ünlü kafesi Demel, 1787’den beri hizmet veriyor ama adının Demel K.U.K Hofzuckerbacker Wien olması ve bugün bulunduğu Kohlmarkt’a taşınması 1888’i buluyor. Şuan Do & Co’nun sahibi olduğu Demel’in pasta, tatlı ve çikolataları dükkândan içeri giren herkesin iştahını kabartıyor. Cam bölme ile ayrılmış atölye kısmında çalışan pasta ustalarını izleyebildiğiniz dükkânın kafe bölümünde kuyruk asla eksik olmuyor! Demel’in New York’da bir şubesi bulunuyor. Ayrıca Türk Hava Yollarının dış hatlar CIP launge’ında da pastaları servis ediliyor… Cafe Imperial: Viyana’nın en lüks otellerinden biri olan Imperial Hotel’in kafesi, tıpkı Zacher Cafe gibi kendi tortesini servis ediyor. Benim tercihim Imperial kafenin tortesinden yana. Çok daha lezzetli. İçinde marzipan ve gofret bulunuyor. Dışı çikolata kaplı. 3 farklı versiyonu bulunan torteyi farklı boylarda paket yaptırıp alabiliyorsunuz. Paketler çok şık! Cafe Landtman: 1873’de kapılarını açmış olan Landtmann, Rathaus’un hemen karşısında bulunuyor. Müdavimleri arasında Hillary Clinton’dan Paul Mc Cartney’e, Sigmund Freud’dan Romy Smeding’e kadar birçok ünlü isim bulunuyor. Özellikle Apfelstrudel’i çok ama çok meşhur. Yemeklerinin lezzeti de hiç fena sayılmaz. Burada apfelstrudel yapım kursları da düzenleniyormuş… The Mozart Cafe: 1794 yılında Mozart’ın ölümünden 4 yıl sonra açılmış. Yeri çok merkezi. Müze gezenlerin dikkatini çok çabuk çekecektir. Hemen Albertina müzesinin karşısında Sacher otelinin olduğu binada yer alıyor. Gittiğimiz dönem Noel’e denk geldiği için kafe’nin önünde bulunan yılbaşı ağaçların süslemesine bayıldım. Meşhur mozart çikolatasından süslemeler yapmışlar. Biraz sıra beklemeyi burada da göze almalısınız… Cafe Sacher: Muhtemelen saydığım kafeler arasında en ünlüsü bu kafe. Bunun en önemli sebebi ise tortesinin şanının dünyaya yayılmış olması. İçi marmelatlı olan bu çikolatalı pasta aynı zamanda Viyana’daki hemen hemen tüm kafelerde bulunuyor. Sacher kafe’de bir süre sırada beklemeniz gereken yerlerden. Ama çok uzun süre beklemiyorsunuz. Dekorasyonu benim en beğendiklerimden. Cafe Sacher’e kadar gitmişken mutlaka Sacher tortesini denemelisiniz… Cafe Gloriette Cafe Gloriette: Maria Theresa’nın muhteşem sarayı Schönbrunn’un aslında bir anıt olarak inşa edilmiş kısmında ve Viyana’yı en güzel gören yerlerden birinde 1780’de kurulmuş olan bir kafe. Kafeye saraydan yaklaşık bir 15 dakika yürüyerek ulaşılıyor. Birazda tepe çıkmak zorundasınız ama buna değiyor. İç tasarımı çok başarılı… GEZİ 60 61 Demel Hawelka Zum Scwarzen Kameel: Viyana’nın en cool cafelerinden. Dışında istiridye barı kuruluyor ve insanlar şarap ve şampanyalarıyla sosyalleşiyorlar. İçinde hem restoran kısmı hem de bar kısmı bulunuyor. Bar kısmında uzun masalarda ayakta kahve veya içkinizi içip birşeyler atıştırıyorsunuz. Hemen yanında Kameel’in marketi ve biraz ilerisinde de pastalarının satıldığı mini bir pastanesi bulunuyor… Julius Meinl: Viyana menşeili dünyaca ünlü kahve zinciri Julius Meinl’in Graben caddesi üzerinde hem bir süpermarketi hem de kafe ve restoranı olan kocaman bir kompleksi bulunuyor. Süpermarketi bizim Macro centerlara benziyor ama çok daha fazla ürün seçeneği var. Market binanın 2 katına da yayılmış. Kafe bölümü alt katta restoranı ise üst katta bulunuyor. Viyana’ya gidildiğinde en azından marketi kesinlikle gezilmeli!!! Julius Meinl Cafe Vienna, according to the many people like me, is one of the world’s most stylish cities. Building, streets, shops, cafes and pastry shops are very stylish. At the center of coffee, you can see people winning recognition with their elegance. You can chat friends drinking tea, coffee or soft drinks for hours. And also your appetite increase with cakes and desserts in the incredible visuals. I’m sure that, at the end of the article, you will put Vienna to the top of your travel plans… www.arimezunlari.org.tr Imperial Cafe İÇ GÜVENLİK PAKETİYLE BİZİ BEKLEYENLER... “Kadınlara hürmet et. Düşün ki, kadınlık insanlığın anasıdır.” Ali Fuad Başgil Özgecan canımızdır. Rahmetle anıyoruz... 2 0 Ağustos 1983 tarihinde Erzurum’da doğan Coşkun Samancı, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladı. 2007 yılında Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İş yaşamına Samancı Hukuk Bürosunda serbest avukat olarak devam etmektedir. Coşkun SAMANCI 2001 Mezunu [email protected] HUKUK 62 63 132 maddeden oluşan ve birçok konuya değinen paketin içeriğine şöyle bir bakıldığında şüphesiz ilk göze çarpan polislerin arttırılan yetkisidir. Polisin kimseye sormadan üzerinizi arama yetkisine sahip olması ve diyelim ki iradeniz dışında bir grubun arasında kalmanız halinde sizi götürüp istediği yere bırakması gibi… Tasarıyla getirilen değişiklikle polise anayasa sınırlarını aşan bir arama yetkisi veriliyor. Mevcut hâliyle Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu 4. Maddesi’nde düzenlenmiş olan önleme aramasında, kişiler ve araçlar durdurulabilir, kimlik kontrolü yapılabilir, kişinin üstü elle aranabilir ve aracının dışarıdan bakmakla görülebilen kısımlarına bakılabilirdi. Bu hâliyle dahi uygulamada, kişilerin keyfi olarak durdurulmaları, uzun süre bekletilmeleri ve taciz boyutuna varan aramalardan dolayı sıklıkla şikayetler alınıyordu. Özellikle bireylerin toplumsal gösterilere katılımının engellenmesi aracı olarak önleme araması ve durdurma sıkça kullanılan yöntemlerdi. Yeni düzenleme ile arama ve yakalama konusunda kişilere Anayasa ve Ceza Muhakemeleri Kanunu ile sağlanan güvenceler kaldırılmaktadır. Anayasa’nın 20. Maddesine göre, “Usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz.” Değişiklikte ise arama sürecinden savcı tamamen çıkarılarak, kolluk amirinin yazılı emrine dahi gerek kalmadan, polisin gözüne kestirdiği kişi ve araçları durdurma, kişinin üstünü, özel eşyalarını, aracının kapalı kısımları dahil her yerini arama olanağı getirilmektedir. Ancak arama yapıldıktan sonra, yapılan işlem 24 saat içinde hakim onayına sunulabilecektir. Oysa ki Anayasa’da hakim, savcı ya da acil hâllerde yetkili merciin yazılı emri dışında kimsenin üstünün ve özel eşyalarının aranamayacağı açık ve net belirtilmesine rağmen, getirilen değişiklik kişilerin polis tarafından keyfi bir şekilde aranması, dolayısıyla özel hayatın gizliliği, seyahat özgürlüğü dahil temel anayasal haklarının ihlaline yol açacaktır. Tasarıyla, polise müşteki mağdur ve tanıkların ev ve işyerlerinde ifadelerini alma yetkisi getiriliyor. Bu birçok bakımdan tehlikeli bir düzenleme, çünkü ifade alma bir yargı yetkisidir ve asıl olan mahkeme, hakim veya cum- huriyet savcısı tarafından ifadenin alınmasıdır, kolluğun ifade alması ise istisnaidir. Bu düzenlemeyle yargısal yetki kolluğa devredilmiş olmaktadır. Soruşturma ve yargılama süreçlerinde CMK ile ifade almaya ilişkin, kişilere getirilen güvenceler (işkence, kötü muamele, aldatma, yorma, çıkar vaat etme yasağı, avukat yardımından yararlanma hakkı gibi) ortadan kaldırılmakta ve kişi korumasız bırakılmaktadır. Bir başka vahim yönü de polise kişilerin işyerine ve evine, yani özel alanına girme yetkisi vermesidir. Özellikle işyerinde ya da evde her türden şiddetin mağdurları olan kadınların, ensest ya da taciz mağduru çocukların, cinsel kimliği ve cinsel yönelimi nedeniyle zaten sürekli baskı görmekte olan LGBT bireylerin, özel yaşam alanlarında her türlü baskı ve yönlendirmeye açık, avukat yardımı alamadan, hatta suçun faili ile aynı ortamda bulunmanın baskısıyla ifade vermek zorunda kalmalarına yol açacağı gibi maddi gerçeğin ortaya çıkmasını da engelleyecek ve cezasızlığa da yol açacaktır. Yapılan değişikliklerle polis ve jandarmaya, hakim kararı olmaksızın, Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Daire Başkanı’nın emriyle 48 saate kadar dinleme olanağı verilmektedir. Ancak bu sürenin sonunda yani zaten dinleme yapılmış, kişinin özel alanına müdahale edilmiş, haberleşmenin gizliliği hakkı ihlal edilmiş olduktan sonra bu dinleme kararı hakim onayına sunulacaktır. Bu hakim onayının gerçek bir yargı güvencesi taşımaktan öte yapılan dinlemelerin yasal hale getirilmesini sağlayan bir onay makamı olacağı açıktır. Üstelik dinlemeleri onaylama yetkisi de yerel mahkemelerden alınarak yalnızca Ankara’da görevlendirilecek bir ağır ceza mahkemesi hakimine verilecektir. Böylece iktidar sahiplerinin istedikleri kişileri dinlemesi kolaylaştırıldığı gibi kişilerin kendilerinin dinlenip dinlenmediği, dinlendiyse bunun yasal dayanaklarını sorgulama ve hak arama olanakları da tümüyle imkansız hale getirilmektedir. Sonuç olarak; İç güvenlik paketi sorunları yüzeysel çözüp anlık öneriler üretmeye yöneliktir. Sistem bu şekilde olduğu sürece yasal düzenlemeler çözüm odaklı olmaktan uzak kalacaktır. Eğer değişiklikler aynen yasalaşırsa, hükümetlerin onay vermediği hiçbir düşüncenin kolayca açıklanamayacağı, yönetenlerin kararlarına karşı sokağa çıkarak demokratik ve barışçıl biçimde itiraz edenlerin gözaltına alınma, işkence ve kötü muamele görme, öldürülme, kaybedilme, sağ kalırsa ağır cezalarla cezalandırılma riskiyle karşı karşıya kalacağı yeni bir düzene geçmiş olacağız. Bu düzenin adının demokrasi olmayacağı çok açık. www.arimezunlari.org.tr Uzun süredir beklenen İç Güvenlik Paketi 1/995 esas numaralı kanun tasarısı, TBMM Genel Kurulu’nda 17 Şubattan itibaren görüşülmeye başlandı. Peki, paketin içinde neler var ve yasalaşması hâlinde Türkiye vatandaşlarını neler bekliyor? İNGİLTERE; İNGILIZCE ÖĞRENMEK İÇIN EN DOĞRU ADRES… 1 979 Trabzon doğumlu olan Duygu Akın, Özel Arı Okulları’ndan mezun olduktan sonra 1997 yılında Ankara Üniversitesine girdi ve 2001 yılında mezun oldu. Bir süre özel sektörde çalıştıktan sonra eşiyle birlikte Ankara’da bulunan Akın Dil Eğitim Merkezi’ni açtı. Şu anda Akın Dil Eğitim Merkezi’nde Genel Müdür Yardımcısı olarak çalışan Akın, evli ve iki çocuk annesi. Duygu AKIN 1994 Mezunu [email protected] EĞITIM 64 65 Birçoğumuzun aklına “İngilizce Öğrenmek” denildiğinde, İngilizce dilinin anadil olarak konuşulduğu ve İngilizcenin kaynağı olan Birleşik Krallık, yani İngiltere gelmektedir. İngilizler de bu durumun son derece farkında olarak, İngilizce dil eğitimi konusunda kendilerine önemli bir sektör yaratmıştır ve her yıl dünya’nın çeşitli ülkelerinden gelen yabancı öğrencilere ev sahipliği yapmaktadırlar. Bu sebeple ülkede “İngilizce dil eğitimi” ve “lisans eğitimleri” adeta bir sanayi halini almıştır. ( İngiltere’nin toplam GSMH’nın neredeyse %30’u yurtdışından gelen yabancı öğrenciler tarafından sağlanmaktadır. ) Peki, İngiltere’deki bu sektörün bu kadar gelişmiş olması, dil eğitimi almak isteyen öğrencilere ne gibi avantajlar sağlar? İngiltere’ de bu alanda binin üzerinde dil okulu, üniversite ve özel okul hizmet vermektedir. Bu durum çok ciddi bir rekabet ortamı yaratmaktadır ve rekabetin bulunduğu yerde kalite peşinden gelir! İngiltere’ de dil eğitimi almak isteyenler için, altı çizilmesi gereken önemli nokta budur; İngiltere’ de çok profesyonel, disiplinli, her konuda hizmet veren bir eğitim ağı vardır ve eğitiminiz süresince sürekli bu durumun avantajlarından faydalanırsınız. Yüksek Kalite! www.arimezunlari.org.tr Bu yüksek standartları oluşturmak ve devam etmesini sağlamak kuşkusuz birçok denetleme ve düzenleme ile mümkün olmaktadır. Bu sebeple bütün bu hizmetleri vermeye aday olan kurumlar öncelikle belli standartları yerine getirir ve programlara dahil olduktan sonra da British Council ve English UK tarafından denetlenir ve akreditasyonları yapılır. Böylece bu yüzlerce kurum, kendi düzenlerini, denetimlerini ve kalitelerini akreditasyonları ile sağlar ve sundukları standartlarını düşmediğinden emin olur. Bu düzenlemeler ve uygulamalar sayesinde, İngiltere’de dil eğitimi almaya giden bir öğrencinin başarı yüzdesi, herhangi farklı bir ülkeye göre oldukça yüksek olur. Coğrafi Konum Olarak Yakınlığı İngiltere, okyanus ötesi olan ABD, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerden daha mantıklı ve ulaşılabilir bir seçenek haline gelmektedir. Britanya adasının her şehrinde onlarca, bazılarında ise yüzlerce dil eğitimi alabileceğiniz seçenek bulunur. Fakat genel ağırlık olarak tercih edilen okullar daha çok Londra ve yakın çevresindeki illerde toplanmış durumdadır. Örneğin; Cambridge, Oxford, Brighton, Bournemouth, Bristol gibi şehirler. En popüler destinasyonların başında gelen Londra, düşük seviyede İngilizce bilgisi olan veya yurtdışına ilk defa çıkacak olan öğrenciler için kesinlikle doğru seçenekler arasında ilk sıralarda olmayacaktır. Çok büyük bir metropol oluşu, karmaşıklığı ve ürkütücü kalabalığı, şehir merkezinde neredeyse 10 kişinin 8’ inin yabancı oluşu, hem çabuk adaptasyon açısından hem de akıcı ve net bir İngilizce ile karşılaşabilmek açısından dezavantajlar yarattığı gibi eğitim sürecinin verimini de düşürebilmektedir. Londra dışında, belli başlı eğitim şehirleri haline gelmiş olan ve üniversitelerinden dolayı da popülaritesi oldukça fazla olan Oxford, Cambridge, York gibi şehirler de on binlerce öğrenciye ev sahipliği yapmaktadır. Brighton, Eastbourne ve Bournemouth gibi sahil şehirleri ise yaz aylarının en çok öğrenci ve turist alan şehirlerinin başında gelir. Son yıllarda sanayi şehri kimliğinden sıyrılarak, artan talep doğrultusunda Manchester, Liverpool gibi şehirlerde de EC English, Kaplan International gibi okullar şubeler açarak tercih edilebilirliğini arttırmaktadır. Yanı sıra İskoçya, İrlanda ve Galler’de de bazı dil okulları, daha uygun fiyatlar sebebi ile öğrenciler tarafından artan bir ivme ile tercih edilmeye başlamıştır. İngiltere’de Dil Okulu İçin Vize Süreci: Gitmek istediğiniz yabancı dil kursu, programı, ülke tercihi veya şehir tercihi ne olursa olsun, vize alınamadıktan sonra hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Maalesef konsoloslukların gözünde Türkiye henüz birinci sınıf ülke statüsünde olmadığı için, çok ciddi vize dosyaları, vize mülakat hazırlıkları ve ciddi bir başvuru süreci hazırlanmalıdır ki sonuç hüsran olmasın! AKIN Dil Yurtdışı Eğitim olarak bizler, tüm öğrencilerimize ayrı ayrı, “kişiye özel” vize dosyaları hazırlamaktayız. Bunun sebebi, her bireyin, ister öğrenci ister çalışan olsun, vize dosyasında göstereceği şartlar, ön planda gösterilmesi veya geri planda tutulması gereken konular farklılık göstermektedir. Eğer vizeye başvuracak olan kişiler, tek düze bir dosya ile standart bir vize hazırlığı yaparlar ise; sonuçları maalesef %60 gibi ciddi bir oranda ret ile sonuçlanabilmektedir. Fakat kişiye özel danışmanlık sayesinde pozitif vize sonuçları oranımız %97’nin üzerindedir. Vize için birkaç önemli not; öncelikle İngilizce olan vize formunda neler yazıldığını net anlamalı, neler kastedildiğini net biçimde doğru yorumlanabilmelidir. Yoksa farklı bir konuya farklı bir cevap vermiş olmak bizleri vize reddine götürebilir. İkinci olarak; vizeye girecek olan adayların, kendileri ile ilgili bilgileri belgelemeleri çok önemlidir. Yani vize formunda söylenecek her sözün, yazılı bir karşılığı da mutlaka olmalıdır. Üçüncü olarak, maddi durumlarını ve yeterliliklerini, gelirlerini iyi bir biçimde ve tutarlı şekilde belgelemeleri elzemdir. Dördüncü olarak; vize başvuruları ile vizeye başvurma gerekçeleri tutarlı ve mantıklı olmalıdır. Örneğin, küçük bir dükkanda işçi olarak çalışan bir kişinin, üst düzey İngilizceye işimde ihtiyaç duyuyorum demesi ve başvuru sebebini bu şekilde göstermesi kendisi için ret sebebi olacaktır. Son olarak vizede mülakat gerekecek bir ülkeye başvuru yapacaksanız, mutlaka profesyonel bir destek almanızda fayda vardır, çünkü hangi sorulara nasıl cevap vermeniz gerektiğini bilemezseniz, bu durum sizi sıkıntıya sokabilir. Many of us think that “Learning English” must be at, where English language is spoken as a mother tongue, which means the UK. They are extremely well aware of this situation and have created an important sector in English language training. Every year they host foreign students from countries around the world. Therefore, in the country, “English education” and “degree” were like an industry. GELİR VERGİSİ BEYANNAMESİNDE ÖZEL GİDERLERİN İNDİRİMİ 2 0 Ekim 1977 doğumlu olan Nurullah Çelebi, liseyi Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Trakya Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirdi. Daha sonra Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak kendi bürosunu açan Nurullah Çelebi, evli ve üç çocuk babası. Bir matematikçi, bir muhasebeci ve bir ekonomist aynı işe başvururlar. Görüşmeci matematikçiye sorar: - iki kere iki kaç eder? Matematikçi cevap verir: Nurullah ÇELEBI 1996 Mezunu [email protected] - Dört! Görüşmeci sorar: - Kesin dört mü? Matematikçi kendinden emin cevaplar: - Evet, kesin dört! Matematikçi çıkar ve ekonomist odaya girer. Bu sefer görüşmeci aynı soruyu ekonomiste yöneltir. Ekonomist yanıtlar: - Ortalama dört eder, yüzde 10 aşağıya veya yukarı oynayabilir, ama ortalama dört eder! Ekonomistte de çıkar, muhasebeci odaya girer, aynı soru ona da sorulur. Muhasebeci ayağa kalkar, kapıyı kilitler, panjurları indirir ve görüşmeciye yaklaşarak sorar: - Kaç etsin istersiniz? EKONOMI 68 69 1. Kira Beyannamesi’nde indirime tabi giderler çoktur. Kira beyannamesi verirken, gerçek gider yöntemini seçenler aşağıdaki giderleri de indirime tabi tutabilirler. • Kiraya veren tarafından, kiraya verilen gayrimenkul için ödenen aydınlatma, ısıtma, su ve asansör giderleri • Kiraya verilen malların idaresi için yapılan ve gayrimenkulün önemi ile orantılı olan idare giderleri • Kiraya verilen mal ve haklara ait sigorta giderleri • Kiraya verilen mal ve haklar için ödenen vergi, resim, harç ve şerefiyelerle kiraya veren tarafından belediyelere ödenen harcamalara katılma payları • Amortismanlar (Taşınmazın değerinin %2si) • Kiraya veren tarafından kiraya verilen gayrimenkul için yapılan onarım giderleri ile bakım ve idame giderleri • Kira ile tuttukları mal ve hakları kiraya verenlerin ödedikleri kiralar ve diğer gerçek giderler Gider belgesinin saklanması şarttır. Gerçek giderlere ilişkin belgelerin beyanname ile vergi dairesine verilmesine gerek yoktur. Ancak gerek vergi dairesince gerek inceleme elemanlarınca istenmesi halinde ibrazı için 5 yıl saklanması zorunludur. Gerçek gider yönteminin seçilmesi ve konut kira gelirlerine uygulanan istisnadan yararlanılması durumunda, gerçek gider tutarının istisnaya isabet eden kısmı, gayri safi hâsılattan indirilemeyecektir. Not: 2014 yılı istisna haddi 3.300 TL. dir. Örnek: Zeynep Hanım sahibi olduğu konutu 2014’de kiraya verip 15 bin lira kira aldı. Başka geliri bulunmayan mükellef gayrimenkulü ile ilgili olarak, 4 bin lira harcama yaptı. İstisna düşülmüş kira geliri 11.700 liradır. Zeynep Hanımın indirilebilecek gider tutarı: (4.000x11.700)/15.000=3.120TLdir. 2. Sağlık ve eğitimde yüzde 10 sınırı vardır. Gelir vergisini beyan ederken bir takım özel giderleri indirime tabi tutmak mümkündür. Bunlar arasında, beyan edilen gelirin %10unu geçmemek ve belgelendirmek şartıyla sağlık ve eğitim (okulun mükellef olması gerekir) harcamaları da vardır. Vergi beyannamesi ile bildirilen gelirden indirilebilecek özel harcamalar da mükellef açısından önem taşır. Bu kapsamda eğitim ve sağlık harcamaları ile bazı bağış ve yardımlar, sigorta primleri gibi ödemeler indirim konusu yapılabilir. Örnek: Ahmet Bey 2012 yılında serbest meslek kazancı faaliyeti sonucu 200 bin TL. vergiye tabi kazanç elde etmiş, aynı yıl çocuklarının özel okul ücreti olarak 40 bin TL. ödemiştir. Buna göre 200 bin TL. nin %10u 20 bin TL. olduğundan, eğitim harcamasının 20 bin TL. sini matrahtan düşebilecektir. Aynı şekilde sağlık harcamalarını da gelirden indirebilir. Eşi adına özel bir hastaneye ödediği tutarı da bu kapsamda indirim konusu yapabilir. 3. BES de indirilebilir. Şahsın kendisi, eş ve çocuklar için ödenen bireysel emeklilik sistemi (BES) katkı payları hem ücret gelirinden, hem beyanname ile bildirilen gelirden, 2014 yılı için yıllık 13 bin 230 lirayı aşmamak kaydıyla indirim konusu yapılabilir. Fakat indirim, ücret veya beyan edilen gelirin %10u ile sınırlıdır. Örnek: Süleyman Bey 90 bin TL. ticari kazanç beyan etmiş; eşi için açtığı BES hesabına yıllık 10 bin lira katkı payı ödemiştir. Bu durumda katkı payının 9 bin lirası indirilecek ve ödeyeceği vergi 81 bin TL. üzerinden hesaplanacaktır. 4. Bağış yapmak mükellefe avantaj sağlamaktadır. Okul, sağlık tesisi, öğrenci yurdu, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, huzurevi, bakım ve rehabilitasyon merkezleri inşası ya da faaliyetlerinin devamı için yapılan bağış ve yardımların tamamı indirim konusu yapılabilir. Ayrıca şu tür bağış ve yardımlar beyannamede indirilebilir: • Fakirlere yardım amacıyla gıda bankacılığı faaliyetinde bulunan dernek ve vakıflara bağışlanan gıda, temizlik, giyecek ve yakacaklar • Amatör spor dalları için tamamının, profesyonel spor dalları için yarısı, • Vakıf üniversiteleri de dahil olmak üzere yüksek öğretim kurumlarına yapılan bağış ve yardımlar • Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik fonuna yapılan bağış ve yardımlar • Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna yapılan ayni ve nakdi bağışlar • İlköğretim kurumlarına yapılan nakdi bağışların tamamı • Rehabilitasyon merkezi ile mülki idare amirlerinin izni ve denetimine tabi ibadethaneler ve Diyanet İşleri denetiminde yaygın din eğitimi verilen tesislere yapılan her türlü nakdi ve ayni bağış ve yardımların tamamı • Türkiye Kızılay Derneği ve Türkiye Yeşilay Cemiyeti’ne makbuz karşılığı yapılan nakdi bağış ve yardımların tamamı www.arimezunlari.org.tr Gelir Vergisi’ni beyan ederken birtakım özel giderleri indirime tabi tutmak mümkündür. BEN “DUYUP” DA GELDIM… 6 Mayıs 1979, Ankara doğumlu olan Elif Koca, ilkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladıktan sonra Başkent Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklam bölümüne girdi. 2005 yılında bu bölümden mezun olan Elif Koca, Securitas Güvenlik Hizmetleri’nde İletişim Uzmanı olarak çalışmaktadır. Elif KOCA 1997 Mezunu [email protected] YAŞAM 70 71 Oysaki hepimizin ihtiyaç duyduğu bir kavramdır saygı, saygınlık, çünkü hepimiz genelde bize saygı duyulsun isteriz. Peki ya saygı duyar mıyız? Kaçımız biliyordur acaba saygınlığın saygı duymaktan geçtiğini, saygı duyarak kazanıldığını? Keşke hepimizi bilsek çünkü hayatımızın her alanında vardır saygı; ihtiyaçtır, insanlıktır, insan olmaktır. Bakın Türk Dil Kurumu’nda kelime anlamı ne çıkıyor saygının? Saygı (isim) 1. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram 2. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu Sen’e dönelim mi yoksa böyle iyi mi? Hayatımıza alıp sarıp sarmaladığımız bir şey olsa bu kelime, her şey nasılda değişir, güzelleşir, öyle değil mi? Ama doğru yerden sarmalarsak tabii ki, çünkü iş beklentiye dönünce biraz da tehlikeli bir kelimedir saygı. Onun yüzünden kimisi egosuna yenilir, kimisini bağımlısı yapar, kimisini de kölesi. Koltuk sevdasının gizli kahramanlarındandır, entrikalı yollarla ulaşılmak istenilenler arasında başı çeker. “Bana saygı duysunlar, bana hanım desinler, bey desinler, siz diye hitap etsinler vs. vs.” Bunlar saygı kelimesinin kalıplaştırılmış zehirli beklen- tileridir. İkinci tekil şahısla, ikinci çoğul şahıs arasında sıkışmışlardır. Hiç düşünmezler “sen” ve “siz” arasında gerçekten bir saygı farkının olmadığını. Karşıdaki siz dediğinde bazıları bunu “Ben özelim, ben önemliyim, ben bir şeyim (bir şey ama ne?)” diye düşünür. Çoğu zaman hiyerarşik düzende ve karşımızdakine mesafe koymak için kullandığımız bu kelimeye nedense bir de saygınlık eklemişiz işte Düşünsenize işe ilk başladığınızda iş yerinizdeki arkadaşlarınıza “Nasılsınız?” “Hoş geldiniz” gibi ikinci çoğul şahıs olarak hitap ederken bir süre sonra “Nasılsın?” “Hoş geldin” demeye başlıyoruz, yoksa artık saygı mı duymuyoruz??? Tabi ki hayır, artık o kadar da mesafeye gerek yok Saygımız hep var. Hayatımız her alanında kelimelere kendi beklentilerimize göre farklı anlamlar yüklüyor sonra onların bağımlısı haline geliyoruz. “Saygı”ya yaptığımız gibi... Gerçek anlamıyla duysak şu saygıyı ya da bize gerçek anlamda saygı duysalar herhalde iş de, aşk da, hayatın kendisi de tadından yenmezdi. TDK söylemiş, sevgi duygusu demiş, hürmet demiş. Kısacası karşındaki değerliyse saygı duyarsın demiş. Sonra eklemiş TDK “Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu” diye. İşte burada insan olduğumuzu hatırlatmış. Birbirimizi rahatsız etmememiz, birbirimizin sahip olduğu hak ve özgürlüklere müdahale etmememiz, işine emeğine saygı duymamız gerektiğini söylemiş. Biz duymazsak kim duyar? Tabi ki en başta insanın kendisine saygı duyması gerekir. Kendimiz ne kadar değer veriyoruz ki karşıdan ne bekliyoruz? Bunun muhasebesini yapmak gerekiyor. I wanted to write about respect, which is standing as necessity at the center of our lives. Because, it loses its meaning in time, and disappears slowly. However, respect, respectability is a notion that we all need. Because we all want to get us respected. So, I wonder if we respect? Kendisine ve çevresine saygı duyan bir birey saygınlığını da kendisi kazanır. Yaptığı işe saygı duyması, o işte başarılı olmasını ve o işe başkalarının da saygı duymasının yolunu açar. Sevdiklerine duyduğu saygı, uzun vadeli dostluklara, ilişkilere sebep olur. Önemsersek önemseniriz. Tanışmak şart değil Tanımadığımız kişilerin kendilerine de saygı duyduğumuzu gösterebiliriz, tanışmak şart değil. Bir güvenlik görevlisine, o size hoş geldiniz derken, iyi görevler diyebiliriz, temizlik görevlisine masadaki boş tepsileri kaldırırken veya tuvalet aynalarını silerken, kolay gelsin diyebiliriz ya da muayeneden çıkarken doktora, teşekkürler diyebiliriz, deriz de deriz. Neden demeyelim ki? Ne kaybederiz? Böyle şeyler dediğimizde belki o kişinin o anda bir gülümsemesine, kendini iyi hissetmesine sebep olacağız ya da onda da farkındalık yaratacağız, o da belki biz işimizi yaparken bir gün bize teşekkür edecek. Ve son olarak rahmetle andığımız Yaşar Kemal’in çok güzel bir sözüyle bitirmek istiyorum yazımı “İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir.” Önce saygı, sonra sevgilerimle… www.arimezunlari.org.tr Hayatımızın merkezinde duran ihtiyaçlardan, olmazsa olmazlardan bir tanesi olan “Saygı” ya dair yazmak istedim bu sayımızda. Çünkü bana öyle geliyor ki giderek anlamını yitiriyor, kaybolup gidiyor hayatımızdan usulca. SESİME SES VER… “Yaşamıma dokunan her konu bir seramik nesnede bazen biçim, bazen renk, bazen doku, bazense kavram olarak ortaya çıksa da ortak bir imzanın ürünü olduklarını da daima hissettirmekte…” B Betül DEMIR KARAKAYA 1996 Mezunu etül DEMİR KARAKAYA 1978 yılında İzmir’de doğdu. Öğrenim hayatına Ankara’da başladı ve 1996 yılında Arı Okulları’ndan mezun oldu. 1998 yılında Moskova Stragonova Devlet Güzel Sanatlar Üniversitesi Seramik Bölümü’ne başladı. 2000 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’ne yatay geçiş yaptı ve 2002 yılında Lisans derecesi alarak mezun oldu. 2010 yılında Anadolu Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Seramik Anasanat Dalı’nda “Tarihsel Süreç İçerisinde Seramik Çanlar” başlıklı Yüksek Lisans tezini tamamlayarak, Sanatta Yeterlik derecesini 2014 yılında “Endüstrileşme Sürecinde Porselen Ürün Tasarımı ve Örnek Uygulama” teziyle almıştır. Mezunumuz, iş yaşamına Muğla Üniversitesi, Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü’nde Yardımcı Doçent Doktor ünvanıyla akademisyen olarak devam etmektedir. Başta MIC Faenza International Ceramic Museum olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında özel ve kamu koleksiyonlarında eserleri bulunmaktadır. Ulusal ve uluslararası birçok etkinlikte yer alan mezunumuz, elliden fazla karma sergiye katılmış, uluslararası bienal ve sempozyumlarda eserleri sergilenmiştir. Betül DEMİR KARAKAYA, Türk Seramik Derneği, Sanat Eğitimcileri Derneği, Seramik Sanatı Eğitimi ve Değişimi Derneği gibi derneklerde aktif olarak görev almaktadır. RÖPORTAJ 72 73 Bize kendinizden söz eder misiniz? Arı Okulları’nın yaşamınızdaki yeri nedir? 1978 İzmir doğumluyum. Ortaokul ve lise öğrenimimi Arı Koleji’nde tamamladım. Çocukluğumdan itibaren hep resme ilgim oldu, hatta oyun hamurlarından arkadaşlarıma figürler yapardım. Ortaokul yıllarımda ise “Arı”lı olmanın avantajını yaşamış oldum. Resim öğretmenim Akdoğan Topaçlıoğlu sayesinde karakalem ile tanıştım. Güzel Sanatlar Fakültelerinde alınan temel eğitim olan canlı modelden desen eğitimimizi, biz ortaokul yıllarımızda almaya başlamıştık. İlk portremi de bu yıllarda çizmiştim. Ders aralarında Akdoğan hocamın sık sık yanına gidiyor, kendimi geliştirmeye çalışıyordum. Dolayısıyla liseden mezun olduğumda ne istediğimi biliyordum. Arı Koleji’nde okuduğum yıllarda öğretmenlerimin yönlendirme ve destekleriyle birbirinden farklı alanlarda ilgi ve yeteneğimin ortaya çıktığının bugünlerde farkına varıyorum. Her ne kadar sayısal alanda öğrenim görsem de, bir taraftan koro çalışmalarında yer alırken diğer taraftan resim ve desen çalışmaları yapıyordum. Liseden mezun olduktan sonra aldığım öğrenimin karşılığı olarak ODTÜ Jeoloji Mühendisliğini kazandım, ancak ikinci yılın sonunda Moskova’da Plastik Sanatlar eğitimi almaya karar verdim. Hayatımdaki en büyük kırılmayı da bu aşamada yaşadım. Zorlu bir sürecin beni beklediğini bilsem de içimdeki arzuya engel olmadım. Yeni bir başlangıç yaptım. Moskova Stragonova Devlet Güzel Sanatlar Üniversitesi giriş sınavlarını kazandığımda ailemin de desteğini alarak bugüne kadar uzanan sürecin ilk adımını atmış oldum. Akademik kariyerinizin aşamaları nelerdir? Eğitimime sırasıyla Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü, Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü Seramik Anasanat Dalında sürdürdüm. Farklı üniversite ve ekollerden, deneyimli hocalarım sayesinde kendimi çok yönlü olarak yetiştirme fırsatı buldum. Yüksek lisans eğitimime devam ettiğim süreçte Anadolu Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak başladığım akademik kariyerimi bugün Muğla Üniversitesi Bodrum Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünde yardımcı doçent olarak sürdürmekteyim. Neden resim, heykel değil de seramik? Hemen her seramik sanatçısı gibi bende başlangıçta resim ya da heykel diyerek yola çıkanlardandım. Ancak Moskova’da hocalarımın yönlendirmesiyle seramik ile tanıştım. Tanıdıkça da vazgeçemedim. Bugün iyi ki böyle bir yönlendirme yapılmış diyorum. Çünkü seramik; hem heykeli hem de resmi kapsayan bir malzeme. Teknolojisi, bilimi, fonksiyonu, dekoratif olması hatta tasarımı da içinde barındıran sonsuz imkanlar sunan bir malzeme. Bu yıl Rusya-Baykal Gölü’nde düzenlenen davetli sanatçı olarak katıldığım Baikal Ceramystika Sempozyumunda, seramik ile tanışmamı sağlayan ilk seramik profesörümle tesadüfen bir araya geldik. Beni seramiğe yönlendirmesinin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha ifade etti, ben de kendisine ayrıca teşekkür ettim. Moskova’da edindiğiniz deneyim sizi nasıl etkiledi? Moskova’da aldığım eğitim ve o toplumda yaşarken edindiğim deneyim; bir akademisyen olarak kendimi yetiştirmemde özellikle etkili olmuştur. Üniversitede akademisyen olarak görev yapmak, bir taraftan sanatın içinde varlık gösterirken, diğer taraftan sürekli kendinizi yeniliklere açık tutmanızı ve güncellemenizi sağlamakta. Seramik çanlar benim kendimi seramik malzemeyle ifade ederken kullandığım temel biçim. Hemen her kültür ve coğrafyada karşımıza çıkan tanıdık bir ikon, çan. Bu bağlamda; benim çanlarımla verdiğim ses sayesinde izleyiciyle kurduğum diyalogu baş- www.arimezunlari.org.tr Serginiz için çalışmalara başlarken, aklınızda neler oluyor? latan ana unsur. Bu eylem, kimi zaman bir araç gibi görünse de sergimin merkezini oluşturmakta. Eserden uzaklaşarak kurulan diyalogların ötesinde, sanat nesnesi üzerinden kurulan iletişimin bir simgesi. İzleyiciyi, eserle kurduğu fiziksel bağın ötesine düşünsel boyuta taşımayı hedeflemekteyim. İlham kaynağınız nedir? Eserlerime yön veren başlıca unsur ben ve hayat.. Yaşamıma dokunan her konu bir seramik nesnede bazen biçim bazen renk bazen doku bazense kavram olarak ortaya çıksa da ortak bir imzanın ürünü olduklarını da daima hissettirmekte. Yaşamın olumsuzluklarına vurgu yapmak yerine geleceğe umutla seslendiğim eserlerimle izleyiciyle iletişim kurmayı tercih ediyorum. İzleyiciyi sanat eserinden uzak tutan anlayıştan uzak durmaya çalışıyorum. İzleyicinin dokunabileceği seramiklerimle sergilerimde yer alıyorum. Tecrübenize rağmen her sergi yeni heyecan kaynağı oluyor mu? Her sergi kendi dinamiğini içinde barındırıyor. Her sergi ile birlikte kendimi ifade etme olanağı buluyorum. İzleyiciyle kurduğum diyaloğun sürekliliğini önemsiyorum. Seramik adına farkındalık yaratmayı istiyorum. Kırılgan olması sebebiyle uzak durulan seramik esere dokunmalarını istiyorum. Sürekli kendimi geliştirme çabası içerisinde olduğum için eserlerime de bunu yansıtıyorum. Gerek teknik gerek biçim gerekse kavram olarak değişen eserlerimi üretirken yaşadığım merak ve hazzı izleyiciye sunarken de yaşıyorum. Her sergide bir öncekine eklediğim yeni bir sözle kendimi ifade ediyorum. Bu nedenle alacağım eleştiri ve yorumlar beni oldukça heyecanlandırıyor. Peki, fırından çıkan sonuçtan memnun kalmazsanız? Seramik malzemeyle çalışmayı aslında sabrınızın sınırlarını da keşfetmenizi sağlıyor. Plastik sanatların diğer dallarından farklı olarak, pişirim aşamasının da devreye girmesiyle tecrübe büyük önem kazanıyor. Her zaman iki kere iki dört etmiyor. En ufak değişimler sonucu olumlu ya da olumsuz biçimde etkileyerek sizi deniyor. Fırın sürecinde beklenmedik sonuçlarla karşılaşabiliyorsunuz. Haftalarca emek verdiğiniz bir form bir anda hayal kırıklığı ile sonuçlanabiliyor. Bu aşamada tecrübeleriniz devreye giriyor. Seramik malzeme bize sonsuz imkanlar tanıyabiliyor. Fırından çıkan sonucu beğenmediğimiz bir çalışmamızı alternatif pişirim teknikleri ile sonuç bizi tatmin edene kadar yeniden pişirme ve sırlama olanağımız var. Seramikte renkler önemli midir? Renk tek başına seramik bünyede önemli değildir. Biçim ile ilişkilendirilerek kullanıldığında eserin etkisini artırır. Ben eserlerimde rengi çok nadir kullanıyorum, daha çok ışık gölgenin etkisiyle formun algısını güçlendirmeyi tercih ediyorum. RÖPORTAJ 74 75 Olumlu ya da olumsuz yorumların hepsini kendi içimde değerlendiriyorum. Elbette olumlu her yorum herkesin olduğu gibi benim de motivasyonumu artırır. Ancak olumsuz yorumlar sayesinde kendimizi geliştirme imkanı bulduğumuzdan, ironik olsa da ben galiba en çok olumsuz yorumların gelmesinden memnun oluyorum. Türkiye olarak seramik sanatının neresindeyiz? En eski sanat dallarından biri olmasına karşın seramik sanatı kendisini plastik sanatlar arasında kabul ettirmekte zorluk yaşamaktadır. Bunun en önemli nedeni seramik malzemenin yalnızca sanat nesnelerinin üretimi için kullanılmaması diyebiliriz. Endüstriyel üretim boyutuyla sofralarımızda tasarım ürünü olarak karşımıza çıkarken, geleneksel üretim boyutuyla dekoratif bir nesne olarak günlük yaşamımızda yerini almaktadır. Çok çeşitli alanlarda kullanılan seramiğin, içinde barındırdığı fonksiyonellik ile birlikte sanat-zanaat ayrımında hassas bir noktada durması, önyargıyla yaklaşılmasına sebep olmuş, bu durumsa sanat nesnesi olarak kabul görmesini geciktirmiştir. Ancak sayısı gün geçtikçe artan seramik sergileri ve bu alanda düzenlenen çalıştay ve sempozyumlar ülkemizde seramik sanatının ivme kazanmasını sağlamıştır. Ülkemizde seramik sanatı adına benim de çabalarım bulunmakta.. Geçtiğimiz Eylül ayında; Bugünün dinamiğini tutan; geniş katılımlı bir sergi hedefiyle başlayan küratörlüğünü üstlendiğim bir projeye, Galeri Soyut ile birlikte imza attık. Gençlere öncü olan seramik sanatçılarını, akademisyenleri ve henüz yolun başında olan yetenekli ve başarılı sanatçı adaylarını aynı sergi ortamında buluşturarak farklı sözlerin bir araya gelmesini sağladık. Günbegün eklenen yeni isimlerle ülkemiz seramik sanatının dünya üzerinde tanınırlığının artacağını düşünüyorum. Günümüz iletişim araçları ve sosyal medyanın etkin kullanımıyla artık ülke sınırlarının kalktığını görüyoruz. Dünyanın diğer ucundaki bir sanatçıya erişiminiz ya da onların size ulaşması son derece hızlı ve kolay hale geldi. Seramik dışında farklı uğraşılarınız var mı? Seramik dışında farklı malzemeler denemeye çalışıyorum. Cam bu malzemelerin başında geliyor. Yaratıcılığımı besleyecek etkinliklere katılıyorum, dalış yapıyorum, karikatür çiziyorum. Her fırsatta seyahat ediyorum. Farklı kültür ve coğrafyaların dokusundan oldukça etkileniyorum. Küçük bir örnekle, seramik bir eserin yapım aşamalarını anlatır mısınız? Daha önce de belirttiğim gibi seramik malzeme ile çalışmak sabır gerektiriyor. Çamurun seramiğe dönüşene kadar geçirdiği süreç ve süre ortam koşullarına göre değişiklik göstermektedir. Örneğin en temel biçimiyle bir seramik çanak formunu ele alırsak; sırasıyla ortaya çıkarmak istediğimiz ürünün tasarımıyla-küçük bir taslak çizimiyle başlayabiliriz. Çamurumuzu tasarımımıza uygun olarak şekillendiriyoruz. Son şeklini verdiğimiz çanağımızı çok yavaş olarak kurutuyoruz. Ani ısı değişimleri çanağımızın çatlamasına sebep olacaktır. Kuruması tamamlanan çanağımızı olmazsa olmaz ilk pişirimini yapıyoruz. Yaklaşık 900-950C’de bisküvi pişirimi adını verdiğimiz ilk pişirimimizi gerçekleştiriyoruz. Fırından çıkan çanağımızı; su geçirgenliğini azaltmak, artistik değer kazandırmak, renklendirmek, üzere sır adını verdiğimiz camsı bir yüzey elde etmemizi sağlayan malzeme ile sırlıyoruz. Daha sonra sırımızın derecesine göre 1000–1200-1300C’de ikinci pişirimini gerçekleştiriyoruz. Bir seramiğin ortaya çıkması tüm bu saydığımız en temel aşamalarıyla yaklaşık bir ay gibi bir süreci kapsamaktadır. Süre eserin boyutlarına bağlı olarak değişkenlik gösterebilmektedir. I’m in an effort to improve myself continuously and I reflect that to my work. I want to raise awareness in the field of ceramics. The main factors that shape my work is me and my life. I prefer to communicate with the audience with my hopeful creation instead of showing life’s negativity. I care about the continuity of the dialogue with the audience that I set up. All of my ceramics can be touched by the audience. www.arimezunlari.org.tr Olumsuz yorum sizi üzer mi? KUAFÖRDE HAYATTA KALMA YÖNTEMLERİ Benim için kuaför bir çeşit rehabilitasyon alanı, dedikodu sığınağı, küllerinden doğmak için tarafsız bir bölgedir… 2 Burcu BELEN 1997 Mezunu 8 Mayıs 1979 doğumlu olan Uzman Doktor Burcu Belen, ilkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Özel Arı Okulları’nda tamamladı. 1997– 2003 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde lisans eğitiminin ardından, 2009 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlık eğitimini tamamladı. Yine Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk Hematoloji Onkoloji Yandal Uzmanlık Eğitimini 2013 yılında tamamladı. Şu anda Gaziantep Çocuk Hastanesi’nde Çocuk Hematoloji Onkoloji Uzmanı olarak çalışan Dr. Burcu Belen mesleği dışında edebiyatla da yakından ilgilenmekte. 1998 yılında Türk Tabipler Birliği’nce yapılan öykü yarışmasında Türkiye Birincisi olduktan sonra öyküleri yine Türk Tabipler Birliği tarafından 2000 yılında kitap halinde yayınlandı. Halen kısa öyküler yazmaya devam eden Belen, üniversitede de 5 yıl Latin dansları ile ilgilenmiş ve halen amatör olarak dans etmekte. YAŞAM 76 77 Kuaför deyip geçmemek gerek… Her kadının kendine ait sığınağıdır kuaförü… Bazen ben kafam yorulunca sadece birisi şöyle saçlarımı çekiştire çekiştire yıkasın, yıllardır tanıdığım olmuş kuaförün kendisi, çırakları, fön tutan çocukları ile muhabbet edeyim, bir Türk kahvesi içeyim, iki dergi karıştırayım diye bile giderim. Benim için kuaför bir çeşit rehabilitasyon alanı, dedikodu sığınağı, küllerinden doğmak için tarafsız bir bölgedir. Depresyon kırpık saçlar olup yere dökülürken kara bulutların dağıldığı, kendimi iyi hissederken de iyice pohpohlanıp daha da iyi hissedebileceğim yerdir belki de… Ancak kuaförünüzü bu kıvama getirebilmek de hayattaki her şey gibi emek ister. Bugün kuaförünüzü, kendinizi rehabilite edecek bir yer haline getirebilmeniz için tüyolar vermeye çalışacağım ya da yıllardır gittiğim kuaförleri ve buralarda ki gözlemlerimi aktaracağım diyelim. Ve karşınızda ‘Kuaförde Hayatta Kalma Yöntemleri’ Kuaförde hayatta kalma yöntemleri dedim diye, gülüp geçmeyin. Çünkü kulak vermezseniz başınızın üzerinde bir kuş yuvası ya da üzerinizde kimono olmadığı halde ‘Japonik bir teyze’ yüzüyle o dükkândan çıkmanız an meselesidir. Gerçi bunları 16 yasına gelmeden çözen Y kuşağı bize öğretiyor, ama yine de saçını atkuyruğu toplayan sportifler varsa onlara sesleniyorum. 1. İlk kez gidilen kuaföre saç düzelttirilmeye gidilmez. Mutlaka gitmek gerekirse; saç mümkün olduğunca düzgün, şık bir bluz, modern bir kot, topuklu ayakkabı ve hatta en fazla 15 günlük manikür ile (vay be… ilk randevuya gider gibi oldu-ama önemli tabii, randevu iyi geçmezse unutursun gider, ama kuaförünle uzun sureli ilişki düşünüyorsun sonuçta - sağlam temellere oturtacaksın olayı:)) gitmek gerekir. Sırtınızı dikleştirin, saçınızı geriye atın ve haydi içeri... 2. Hürmet edilen müşteri kategorisine yükselmenin yolları… Yeni kuaförünüz, en havalı duruşu, artistik bakışı, taranmış saçları, arka cebine sokuşturduğu tarağı ve inceleyici bakışları ile sizi beklemektedir. Bu arada fön için 5 TL alan sımsıcak mahalle berberi yerine, samimiyet yoksunu buz pateni çiftlerini anımsatan ikili isimlerden oluşan “bilmem kim & bilmem kim” kuaföre gitmişseniz, kapıda sizi, saçı yapılı bir bayan çalışan karşılayacaktır, “Gemlik’e doğru denizi göreceksin; sakın şaşırma” :) Derin bir nefes alarak bu çalışana doğru ilerleyip patronu sorduğunuzda (ismini kuaföre veren bu baş saç kesere ulaşmalısınız ki, kâkülleriniz hevesli çırakların elinde heba olmasın-büyük oynamalısınız ve azına razı olmamalısınız unutmayın!) kasılarak size ‘Konu neydi?’ diye soracaktır.’Tövbe estağfurullah… Konu neymiş?’ İçinizden derin bir nefes alıp sakin bir şekilde gülümseyerek, ‘Kuaförünüzü arkadaşım tavsiye etti, saçımı şöyle şöyle kestirecektim. Haa bu arada manikür ihtiyacım da olabilir, boşta elemanınız var mı?’ diyerek, zaten çok dağınık olmayan mümkünse fönlü (fön çektirmeye fön çektirip gidilir mi diye düşünmeyin, bu gelecekteki fönlerinizin ‘sallama’ ya da ‘demleme’ olmasına etki edecektir) saçlarınızı geriye atıp, kendinizden emin size yardım edilmesini beklersiniz. Göreceksiniz ki, çalışan sizi ‘yeni ve bakımsız’ mertebesinden ansızın ‘hürmet edilesi müşteri’ kategorisine yükseltecek ve buyur edip çay ikram edecektir..Denemek serbest :) Başarıyla ilk hamleyi tamamlayıp level atladınız, koltuğunuza yerleştiniz, bacak bacak üstüne atmayı unutmayın, yayılıp supangle gibi dağılmayın, dik durun. Aferin! Etrafınızı saran fön tutucu ve saç yıkayan çömez kuaförlere seviyeli bir gülümsemeyle karşılık www.arimezunlari.org.tr 3. Patronla temas kurmak verin-tabii ki onlar içinde de cevherler vardır ve çok yetenekliler-ancak onları zamanla tanıyıp seçmelisiniz-yalnız ilk seferde ve bundan sonraki selametiniz için sizin saçınızı sadece ve sadece patron kesmelidir-başkası değil..Patronu çalışanlara ne yapması gerektiğini söylerken ya da diğer müşterilerle şakalaşıp hal hatır sorarken ki tavrı ile tanırsınız. Kendisi ile göz teması kurmalı, onu kavramalı ve kendinize bağlamalısınız :) Evet..hevesli bir yeni yetmenin saçlarınızı perişan etmesini istemiyorsanız buna mecbursunuz. pın, patron izinli veya hasta olduğunda bulacağınız muhattabınız odur, hem de geleceğin başasistanıdır, adını belleğinize kaydedin :) 4. Sonunda patron geldi, tanışma faslı vs derken… Ve... Saçınızın arkasını aynayla gösterdiklerinde kendinizi çoook ama çok beğenin. En müşfik gülümsemenizle teşekkür edin. Bingo…Bu kadar nazdan sonra takdirle puanları toplayın.. Önemli noktaya geldik. Kritik soruyu gülümsemesinin ardına saklayarak sorar. ‘Nasıl keselim?’ Kilit adam o. Kaç saç kesti, kaç kadının derdini dinledi haberiniz var mı? Soruya hazır olun ve net cevabını verin. 5. Bir anlık tereddüt sizi bitirir. Tereddüt yok! Ne kadar ayrıntı, o kadar iyi muamele… Öyle ne bileyim, kem küm, siz bilirsiniz gibi cümleler kurarsanız, patron en fantastik denemelerini sizin saçınızda yapar, ağzınızı bile açamazsınız. Söylemeniz gereken şudur: ‘Önünü şöyle arkasını şöyle, yanları şöyle istiyorum. Önde sağa doğru eğimli yan kâkül olsun, arka uçları seyrelterek keselim, omuz boyu olsun, yanlar yüzümü çerçevelesin, STOP.’ 8.Fazla naz âşık usandırır, az naz değere bindirir… Patron geldiğinde, sağına soluna mutlaka müdahale edin, sakın olduğu gibi beğenmeyin, beğenseniz de, bir iki ekleme yapın, azıcık dudak büzün, ne de olsa fazla naz aşık usandırır, az naz değere bindirir :) 9. Ayna zamanı… 10. Geldik bahşişe… İnşallah saçınızı yıkayan, fönü tutan, çayınızı, dergileri getiren, saçınıza dokunan çalışanların dış görünüşünü kısa dönem hafızaya kaydetmişsinizdir. Ben bazen içimden tekrarlıyorum gidene kadar, şu saçımı yıkadı, bu fön tuttu, dövmeli çocuk çay verdi diye, kolay değil dedim diye bu yazıyı yazıyorum. Cüzdanınızda ki bozuklukları çocukların ceplerine sıkıştırma zamanı. Bahşiş önemlidir, ne de olsa geleceğinize yatırım yapıyorsunuz unutmayın... Böylece patron bakımlı ve bu işlerden anlayanı bir müşteri ile yüz yüze olduğunu düşünüp, gardını ona göre alacaktır. ‘Siz hiç merak etmeyin’ der ve gülümser, zafer sizindir. (Artık sizi kapılarda karşılayacak ve içinizi dökebileceğiniz bir kuaför kazandınız… Sayılır :) 11. Kasa… 6. Rahat olun, onları ele geçirin… Şimdi... Saçlarınızı savurarak, sizi uğurlayan kalabalık ekibe havalı bir ‘Bye’ diyerek dünyaya açılabilirsiniz :) Bu arada ne içersiniz diye gelen çocuğa, ‘Bir çay rica edeceğim lütfen… açık olsun..bir de birkaç dergi alabilir miyim?’ demeyi, bunları söylerken göz süzmeyi unutmayın :) Bravo böyle devam… Rahat olun, onları ele geçirdiniz :) Sizde star ışığı olduğunu söylemiş miydim? 7. Son rötuşlar… Fönü ara kıdemli çekecektir, bu doğaldır merak etmeyin, ara kıdemlinin adını öğrenin, ölçülü gülümsemenizi ya- En havalı duruşunuzla kasada paranızı ödeyin, ne kadar pahalı olursa olsun zerre pişman olmayın, siz bunu hak ettiniz... Hesap fazla gelse de belli etmeyin, evinizde ağlar fönlü saçınızı yolarsınız. Manikür mü?.. O başka bir hikaye konusu..onu da sonraya bırakalım:))) Ne zormuş değil mi? Kadın olmak kolay mı? :)) Saçınız havalı, gönlünüz geniş, kuaförünüzle aranız şeker gibi olsun. Do not underestimate your hairdresser. It is a domestic shelter for every woman. Sometimes I just go to wash my hair or drink a cup of Turkish coffee or just being social. For me hairdresser is a kind of rehabilitation area and gossip location. This is a place while the depression is the cut hair spilled down; I feel too good myself and feel good even more with adulation around. But of course, you must work hard for reaching the right consistency of your hairdresser. KÜLTÜR-SANAT 78 79 GÖREMEDİĞİMİZ TÜM IŞIKLAR Yazar: Anthony Doerr Tür: Roman Sayfa Sayısı: 576 Marie-Laure, bir müzede kilit ustası olan babasıyla birlikte Paris’te yaşamaktadır. Gözleri gün geçtikçe daha az görmeye başlayan Marie-Laure, altı yaşına geldiğinde kör olur. Babası ona yaşadıkları mahallenin mükemmel bir minyatürünü yapar, böylece her yeri parmaklarıyla ezberler ve artık dışarı çıktığında evinin yolunu bulabilecektir. Fakat bir sabah savaşın kara bulutları şehrin üzerine çökünce, yanlarında müzeye ait içi sırlarla dolu bir taş ile, Saint-Malo’da deniz kenarında bir evde yaşayan, yirmi yıldır dışarı adım atmamış olan amcalarının yanına gitmek zorunda kalırlar. Almanya’da bir maden kasabasında kız kardeşi ile birlikte bir yetimhanede büyüyen Werner’in önündeki tek seçenek, on beş yaşına geldiğinde babasının öldüğü madende çalışmaktır. Işık kadar beyaz saçları ve sonsuz merak içinde yüzen zihni ile Werner özel bir çocuktur. Bir gün şans eseri eski bir radyo bulup onu çalışır hale getirince ve karşılaştığı her elektronik aleti dakikalar içinde tamir edince, bir subay tarafından keşfedilir ve sonradan bir katil ordusu olduğunu öğreneceği özel bir okula gitme fırsatı elde eder. Orada dâhi olmasının bedelini ödeyip, hayatın acı taraflarına tanıklık ederken, kendisini Marie-Laure ile kaderlerinin kesişeceği Saint-Malo’da bulur. KİTAP Göremediğimiz Tüm Işıklar, okuyanların birbirlerine tavsiyesiyle kısa sürede bir milyondan fazla sattı, yılın en çok konuşulan kitabı oldu. • New York Times - Yılın en iyi on kitabından biri • Goodreads ve Wall Street Journal - Okuyucu tercihleriyle yılın en iyi tarihi romanı • Amazon - Yılın en iyi üç kitabından biri • Apple - Yılın kitabı • The Guardian -Yılın en iyi kitaplarından biri JURASIC WORLD Yönetmen: Colin Trevorrow Türü: Epik Aksiyon Macera Steven Spielberg’in bu kez yapımcı koltuğunda oturduğu, yönetmenliği ise 2012’de çektiği Zaman Yolcuları adlı bağımsız filmle tanıdığımız Colin Trevorrow’un üstlendiği ve başrolde de Galaksinin Koruyucuları ile ünlenen Chris Pratt’ın yer aldığı Jurassic World, ilk fragmanıyla 2015 yazının en iddialı yapımlarından biri olacağı izlenimini bırakıyor… Filmin konusuna gelince: 1993 yılındaki Jurassic Park olaylarının ardından 22 yıl geçmiş ve Isla Nublar tam olarak işleyen bir dinozor parkını yeniden ziyarete açmıştır. Ancak, ziyaretçi oranları beklenildiği gibi devam etmez. Yeni bir cazibe, ziyaretçinin ilgisini çekecek bir kıvılcıma ihtiyaç duyulmaktadır. Birçok türün genetik özellikleriyle oluşturulmuş Indominus T-Rex. Fakat çalışmalar korkunç bir şekilde ters teper. FİLM www.arimezunlari.org.tr Filmin senaryosu, Michael Crichton, Rick Jaffa ve Amanda Silver’ın oluşturduğu güçlü ekip tarafından yazılmış. MUTLU AİLELERİN SIRLARI Yazar: Bruce Feiler Tür: Aile Çocuk Sayfa Sayısı: 384 Zorluklar, hayatımızın herhangi bir aşamasında karşımıza çıkabilir; çözümler de öyle... New York Times köşe yazarı Bruce Feiler, ebeveynleriyle ilgilenme ve çocuklarını yetiştirme sorumlulukları arasında sıkışıp kalmıştı. Bu yüzden aileler hakkındaki en modern çözümlere ve araştırmalara ulaşmak için üç yıllık bir yolculuğa çıkmaya karar verdi. KİTAP Klasik aile “uzmanları” yerine, alanındaki en yaratıcı beyinlere danıştı. Edindiği fikirleri ise eşi ve çocukları üzerinde denedi. Sonuçta, aileleri birbirine yakınlaştırma konusuna orijinal bir şekilde yaklaşan ve eşi benzeri görülmemiş pek çok uygulamayı içeren bir bakış açışı ortaya çıktı. Geleneksel davranış kalıpları ve formüllerin artık ailelerin ihtiyaçlarına cevap vermediğini fark eden Bruce Feiler, Mutlu Ailelerin Sırları adlı kitabıyla ebeveynlerin aklındaki sayısız soruyu cevaplıyor ve aile içi ilişkilere yeni bir dinamizm getiriyor. “Sürükleyici ve kolay okunan bir tarzda yazılan Mutlu Ailelerin Sırları, ailenizin günlük yaşantısını değiştirecek olan esaslı örneklerle güçlendirilmiş, esprili ve özgün bir kitap.” -Washington Post“Bu kitap modern aileler için bir rehber niteliği taşımasının yanı sıra dijital çağın kaotikliğine de karşı koyuyor.” -New York Times- HIZLI VE ÖFKELİ 7 FAST AND FURIOUS 7 Yönetmen: James Wan Türü: Aksiyon Paul Walker, geçen yıl filmin çekildiği dönemde bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Bu şok ölüm sonrası filmin çekimleri sekteye uğramış ve gösterime giriş tarihi de ertelenmişti. Tüm hızıyla devam eden Fast & Furious serisinin 2014 yılında yapımı tamamlanacak olan son filminde yeni isimlerle karşılaşıyoruz. Serinin altıncı filminde yaşanan olayların ardından devam eden filmde Jason Statham tarafından canlandırılan Ian Shaw karakterinin intikam mücadelesine tanık oluyoruz. FİLM Filmin yönetmen koltuğunda sürpriz bir isim olarak James Wan oturuyor. Genç yönetmen daha önce Saw veInsidious gibi önemli filmlere imza atmıştı. KÜLTÜR-SANAT 80 81 TERS YÜZ Yönetmen: Pete Docter Tür: Animasyon Orijinal fikri ve yönetmenliği Pete Docter’a ait olan eğlenceli animasyonda küçük bir kız çocuğu yeni bir eve taşınır ve zihninin içinde ‘yaşayan’ duygular, yeni hayatına alışırken bir kaosa dönüşür. Orta-Batı’daki yaşamını geride bırakan Riley’ı şimdi yeni bir ev, okul ve arkadaş beklemektedir. Peki içindeki duyguları ne söyler? Neşe (Amy Poehler), Korku (Bill Hader), Öfke (Lewis Black), Nefret (Mindy Kaling) ve Üzüntü (Phyllis Smith)... Riley’in zihninin içinde yaşayan, ona günlük hayatında tavsiyeler veren duyguları bu yeni hayata alışırken birbirleriyle sıklıkla çatışacaklardır. Neşe, Riley’nin en önemli duygusudur ve onu hep pozitif tutmaya çalışır ama diğer duygular bu yeni hayatına uyum sağlama konusunda biraz şaşkındır... FİLM MAD MAX : FURY ROAD Yönetmen: George Miller Tür: Aksiyon Charlize Theron ve Tom Hardy’nin rol aldığı film serisinin dördüncü bölümü, geleceğin dünyasına bakış açısıyla dikkat çeken film özellikle set tasarımı ile göz dolduruyor. Hayatta kalanların yaşamlarını devam ettirebilmek için insanlıklarını bile kaybettikleri gezegenimizin uzak çöllerinde geçen bir kıyamet hikayesi. Bu dünyada düzeni geri getirebilecek iki isyancı var. Max’ın tek isteği, yaşananlar sırasında eşinin ve çocuğunun kaybının ardından sonra sadece huzur. Ve Furiosa, kurtuluşun kendi çocukluğunun geçtiği yerde olduğuna inanan bir kadın. FİLM THE AGE OF ADALINE Yönetmen: Lee Toland Krieger Tür: Romantik, Fantastik FİLM www.arimezunlari.org.tr Yirminci yüzyılın başında bir çağ değişirken doğmuş olan Adaline, orta yaşlarına geldiğinde bir trafik kazası geçirir. O anda büyülü bir an yaşanır ve hiç yaşlanmamakla ‘ödüllendirilir’. Zaman akıp geçer, yaşamı ve ailesi değişir ama onun görünüşü değişmez. Yıllar boyunca insanlardan uzak, izole bir hayat sürer. Ta ki ansızın ortaya çıkan ve ona aşkı için ölümsüzlüğünü kaybettirmeyi düşündürecek bir adamla karşılaşana dek... Yönetmenliğini Lee Toland Krieger’in üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Blake Lively, Ellen Burstyn ve Harrison Ford yer alıyor. LİSE KÜTÜPHANE VE MULTİMEDYA MERKEZİ A rı Okulları Lise Kütüphane ve Multimedya Merkezi, denklikleri gözetilerek kurulmuş olan bir kütüphanedir. Kuruluşuyla birlikte zaman içerisinde 3.000 adet kaynak içeren bir arşive sahip iken, okulumuzun IB Diploma Program hazırlıkları sürecinde arşiv varlığı hızla 6.000 adete ulaşmıştır. Kitap, süreli yayın ve kitap dışı materyallerden oluşturulan arşivi, eğitim ve öğretim için gerekli her türlü bilgi kaynağını toplamak, bu kaynakları düzenlemek, bağlı bulunduğu öğretim kademesinin hedeflerini gerçekleştirmesine yardımcı olmak ve çağın gereksinimlerine uygun gelişmeleri ve araştırmaları takip etmektir. ARI’DA EĞITIM 82 83 • Workshop I: Proje, sunum ve grup çalışmaları için projeksiyon ve laptop ile donatılmıştır. Öğrenciler ve/veya öğretmenler, burada bireysel ya da grup olarak çalışabilirler. • Workshop II: LED TV, DVD player ve kulaklık ile donatılmış, öğrenci ve/veya öğretmenlerin koleksiyonda bulunan CD ve DVD’leri randevu sistemiyle izleyebilmesine olanak sağlanmıştır. Özel Arı Okulları ve Çankaya Üniversitesi’nin imzaladığı protokol gereği tüm öğrencilerimiz Çankaya Üniversitesi’nin kütüphanesini de üye olarak kullanabilirler. Kütüphanemizin kaynakça dağılımı aşağıdaki gibidir: • 4.500 adedi edebiyat, din, tarih, coğrafya, felsefe, doğa bilimleri ve sanat dalında Türkçe kitaplar, • 500 adedi çok dilli kitaplar, • 600 adedi kitap dışı materyaller (CD+DVD) • 109 adedi mikrofilmler, • Ekonomi, sanat, spor, tarih, fotoğraf, edebiyat konulu ve IB Diploma Programı’na ait süreli yayın abonelikleri www.arimezunlari.org.tr Kütüphanemizde Workshop I ve Workshop II olmak üzere 2 farklı multimedya odası bulunmaktadır. EĞITIM İÇIN ELELE B u yıl “Eğitim İçin Elele” yardım kampanyamızın 10.sunu gerçekleştirmekten duyduğumuz haklı gururu ve mutluluğu yaşıyoruz. Her şey 2006 yılında Petek Kız Yurdu yönetimimize gelen bir faksla başladı. Aslında istenen malzemeler bizim her an elimizin altında bulunan en basit (bizim için) eğitim araç gereçleriydi. Hatta o kadar çoktu ki yokluğunun ne demek olduğunu hayal bile edemezdik. Lale Öğretmense bizden çocuklarının okuyabilmesi için işte bu en basit araç-gereçler olan kalem, defter, silgi, kitap v.s istiyordu. Lale öğretmenin öğrencileri için istediği yardım malzemeleri hem bizler, hem de yurt öğrencilerimiz tarafından olabildiğince toplanarak kendilerine ulaştırıldı. Diyarbakır, Silvan Vatan İlköğretim Okulu 2-C sınıfı öğrencilerinin gönderdiğimiz malzemelerle ne kadar mutlu olduklarını tarafımıza gönderilen fotoğraflar ve Lale Öğretmenle yaptığımız konuşmalardan gördük, öğrendik. Bu mutluluğu karşılıklı olarak uzun yıllar yaşamaya böylelikle karar verdik. 2006 yılında hayata geçirdiğimiz ve “Eğitim için Elele” olarak isimlendirdiğimiz projemizin amacı, köy okullarında zor koşullarda, eksik eğitim araç ve gereçleri ile eğitim alan öğrencilere ve bu eğitimi en iyi şekilde sunmak isteyen değerli öğretmenlere yardım etmektir. Böylelikle her yıl şubat ayında özenle okulumuzu belirleyip hazırladığımız afişlerimizle kampanyamızı duyurduk. Okul seçimimizde bazen bir faks, bazen gazetede gördü- EĞITIM 84 85 ğümüz bir yardım çağrısı, bazen de internet yoluyla yardım çağrısı yapan köy öğretmenlerinin yazıları etkili oldu. En ücra köşelerde kalmış, birleştirilmiş eğitim veren mezra okullarına dahi bu on yılda elimizi uzatmaya çalıştık. Köy öğretmenleri, hatta köy muhtarları ile konuşarak ihtiyaçları belirledik. Hatta öğrencilerin ailelerine de kıyafet yardımlarını titizlikle ulaştırdık. Ve tüm bu malzemeleri çocuklar için en özel bir günde Ulu Önder Atatürk’ün çocuklara armağanı olan “23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nda verilmesini sağladık. www.arimezunlari.org.tr Seçtiğimiz okulun öğrencilerine kitap, kırtasiye, eğitim araç gereçleri, kıyafet, kişisel hijyen ve oyuncak gibi ihtiyaçların yanı sıra, okulun kütüphanesine kitaplar, ansiklopediler, ortak kullanım alanları, öğretmenler odası hatta okulun temizliği için gerekli kimyasallara kadar tüm ihtiyaçları gönderdik. Kampanya okulu öğretmenlerimizle konuşarak, öğrencilerin bunlar dışında en çok ihtiyaç duydukları malzemeleri de temin ettik. 2009 2010 yılında Van’ın Pirgarip Köyü Eğlence Mezrası, Eğlence İlköğretim Okulu öğretmeni Sayın Birol Bey bize telefon açarak kışın çok sert geçtiğini ve öğrencilerinin acil olarak kışlık kıyafete ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine hemen tüm öğrencilere kışlık kıyafetler alarak kampanya malzemelerinin gönderim süresi öncesinde kendilerine ulaştırdık. Öğretmenin ve çocukların sevincini ve bundan duyduğumuz mutluluğu burada paylaşacak kelime şu an bulamıyorum. Kampanyamıza 2011 yılı itibarı ile sponsor olan ARIMED sesimizi daha çok yardımsevere ulaştırmamıza vesile oldu. Böylelikle daha fazla katılımcı ile daha çok malzeme gönderme imkanı doğdu. 2010 2011 2012 2006 yılında Diyarbakır Silvan Vatan İlköğretim Okulu ile başlayan kampanyamızı, 2007 yılında Batman Karatay İlköğretim Okulu’na, 2008 yılında Adıyaman Besni Aktepe İlköğretim Okulu’na, 2009 yılında Ağrı Eleşkirt Öztoprak İlköğretim Okulu’na, 2010 yılında Van Eğlence Mezrası Eğlence İlköğretim Okulu’na, 2011 yılında Erzurum Aziziye Rizekent İlköğretim Okulu’na, 2012 yılında Malatya Örencik Kurudağ İlköğretim Okulu’na, 2013 yılında Mardin Göktaş Köyü Göktaş İlköğretim Okulu’na, 2014 yılında Muş Malazgirt Kılıçcı Köyü İlköğretim Okulu’na gerçekleştirdik. Bu yıl kampanya okulumuz yine bir gazete küpüründen çıktı. Naide öğretmenin yardım isteğini içeren yazısını okuduğumuzda kararımızı verdik ve hemen iletişime geçerek kampanyamızı başlattık. 31 Mart’a kadar Ağrı Patnos Kazanbey İlkokulu öğrencilerine yönelik kampanyamız devam edecek ve yine bir 23 Nisan’da bu sefer yardım malzemelerimiz Ağrı Patnos’a gidecek. Her 23 Nisan’da, yüzlerine gülücük kondurduğumuz, uzaklarda birilerinin onları düşündüğünü hissettirdiğimiz, hiç tanımadığımız bu çocukların neşe içerisinde mutlu fotoğraflarına bakıp, bir kere daha değerli yardımseverlerimizin katkılarıyla çok özel ve güzel bir şey yaptığımızı anlıyor ve haklı olarak gururlanıyoruz. Bu mutluluğumuzu ve gururumuzu sizlerle paylaşmamıza imkan sağladığı için Bee Life Dergisi’ne de gönülden teşekkür ediyoruz. Biz her yıl kampanyamızı gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Şubat 2016’da 11. “Eğitim İçin Elele” kampanyasını başlatıp yeni bir okula yardım edebilmek için kolları sıvayacağız ve yine bir 23 Nisan’da çok uzaklarda bir okuldaki öğrencilerin mutluluğunu paylaşıyor olacağız. Siz de paylaşmak istermisiniz?. Proje Koordinatörleri: Ayfer ERÇAKIR, Seda TARMAN İletişim: 285 26 00 e-mail: [email protected] 2013 www.arimezunlari.org.tr 86 87 (2-6 yaş) Arı Okulları eğitim kampüsü içerisinde yer alan Önokulumuzda; sevgi dolu ve güvenli bir ortamda minik arılarımızı, zengin öğrenme deneyimleri ile başarılı bir geleceğe hazırlıyoruz. ARI ÖNOKUL - ARI İLKOKULU - ARI ORTAOKULU - ARI ANADOLU LİSESİ - ARI FEN LİSESİ /ariokullari /AriOkullari /ariokullari www.ariokullari.k12.tr