Dosyayı indirmek için tıklayın... - İstanbul`un Geleceği İçin Alternatif

Transkript

Dosyayı indirmek için tıklayın... - İstanbul`un Geleceği İçin Alternatif
DEMOKLES’İN KILICI: “YERİNDE DÖNÜŞÜM”
ÇALIŞMANIN İÇERİĞİ, KAPSAMI, YAKLAŞIMI ................................................................ 2
İSTANBUL’A BAKIŞ AÇIMIZ ................................................................................................. 4
Sulukule’den Dersler Almak ........................................................................................... 8
YERİNDE DÖNÜŞÜM’ÜN İSTANBUL’UN TEPESİNDE DURMASI ............................. 16
İnsanları Yerinde Tutmak Üzerine .................................................................................. 17
Mağduriyet ve Haksız Kazanç ..................................................................................... 18
Yerinde Dönüşümün Zorunluluğu ............................................................................... 19
Birlikte Çalışan Amaçlar Ve Araçlar Modeli ................................................................... 19
DEMOKLESİN KILICI ........................................................................................................... 23
Yerinde Dönüşüm .............................................................................................................. 23
Sınırları Çizmek ............................................................................................................. 24
Meşruiyet......................................................................................................................... 24
Yeni Mahalle: Küresel Kentsel Sistemin En Küçük Birimi ....................................... 24
Makroform: Yoğunluk Dengeleme, Dorusal Gelişim Ve Küresel Kent Altyapısı ..... 27
Yoğunluk Aktarılacak Alanlar ....................................................................................... 27
Yoğunluğu Azaltılacak Ya Da Sabit Tutulacak Alanlar ............................................ 27
Yüksek Yoğunluklu Merkezi İş Alanları ...................................................................... 28
Koruma Altına Alınan Kentsel Dokur, Tarihi Kent Merkezi ..................................... 28
Kent İçi Ekolojik Koridorlar Ve Doğal Alanlar ............................................................ 28
Kent Çeperi Ekolojik Geçiş Alanları ............................................................................ 28
Doğu Batı Eksenli Metro Ağı ........................................................................................ 28
Rant Aktarım Mekanizması .............................................................................................. 30
Rant Aktarım Mekanizmaları ....................................................................................... 30
Kentseldönüşüm Fonu .................................................................................................. 31
Demokratik ve Bilimsel Karar Alma Mekanizması ........................................................ 33
Mekanizmanın Organları .............................................................................................. 33
Mekanizmanın İşleyişi ................................................................................................... 34
Mimarlık ............................................................................................................................... 37
Alanı Verimli Kullanmak ................................................................................................ 37
Doğal Alanların Geri Kazanımı .................................................................................... 40
Kamusal Alan Kazanımı ............................................................................................... 40
BİTİRİRKEN ........................................................................................................................... 44
1
ÇALIŞMANIN İÇERİĞİ,
KAPSAMI, YAKLAŞIMI
Bugün İstanbul bir taraftan Türkiye’nin ekonomik ve kültürel merkezi olarak en büyük
çekim odağıyken diğer yandan da benzer büyüklükteki gelişmekte olan ülke
metropollerinin yaşamakta olduğu tipik sorunlarla boğuşmaktadır. İstanbul’a özgü
olarak, aşırı büyüme, ulaşım ve altyapı yetersizliği, sosyal ayrışma, denetimsizlik gibi
sorunların yanı sıra deprem, bütün bunların üstünde öncelikli bir sorun olarak
durmaktadır. Bu doğrultuda İstanbul yıkmak ve yapmak, kalmak ve gitmek, büyümek
ya da krize girmek gibi ikilemler arasında sıkışmış durumdadır. İstanbul’un mevcut
fiziksel yapısının ortaya koyduğu çözümsüzlük çok farklı içeriklere ve niyetlere sahip
olmakla birlikte bir dönüşümün gerekliliğini de beraberinde getirmektedir.
2
Bu günkü uygulamaya bakıldığında kentte yapılacak herhangi bir iyileştirme piyasa
ekonomisi doğrultusunda değer artışına yol açarak kaçınılmaz biçimde kentsel
sürgüne yol açmaktadır. Bu da İstanbul kenti ile ilgili var olan birtakım işleyişleri,
mekanizmaları
değiştirmeden
başarılı
tasarıları,
mimari
ürünleri,
parçacıl
iyileştirmeleri amacından saptırarak kentin sorunlarını derinleştiren müdahaleler
haline getirmektedir.
Bu nedenlerden dolayı biz “Gelecek İstanbul: ‘İstanbul’un Geleceği İçin Alternatif
Öneriler’” adıyla düzenlenen yarışmaya bir “model” önerisiyle katılıyoruz. Bu modelin
temel yaklaşımı yukarıda bahsettiğimiz çelişkiler ve çözümsüzlüğe neden olan
mekanizmaları değiştirmeye dayanmaktadır. Bu bağlamda model, metropoliten
ölçekli fiziksel planlama veya bir kentsel tasarım önerisinden farklı olarak kentin
gelişimine ve dönüşümüne ilişkin birlikte çalışan birkaç ilkesel mekanizmayı
içermektedir. Bu modeli aktaran bu çalışmanın kapsamı uygulamaya yönelik kesin ve
ayrıntılı bir rehberden çok İstanbul’un geleceği için izlenmesi gereken yaklaşımın
ilkelerini ortaya koymak üzerinedir.
3
İSTANBUL’A BAKIŞ AÇIMIZ
Oluşturduğumuz model ve İstanbul’un geleceğine yönelik olan kurgu, sadece bu
güne bakarak değil, kentin tarihsel süreç içerisindeki pozisyonu tartışılarak
oluşturulmuştur. İstanbul’u bu güne taşıyan dinamikler şüphesiz yakın gelecek
üzerinde de etkin birer yönlendirici olacaktır. Modelimiz işte bu noktada, değiştirilmesi
gerektiğine inanılan dinamiklerin yapısal olarak çözümlenmesi ve kalıcı yeni yapılar
kurulması gibi bir yaklaşıma sahiptir. Bu bağlamda öncelikle kentin ve Türkiye’nin
kentleşme tarihini, söz konusu dinamiklerin teşhis edilmesi açısından ele alış
biçimimizi sizinle paylaşmayı uygun görüyoruz.
Türkiye kentleşmesi tarihini inceleyen literatüre bakıldığında, çeşitli dönemleme
çalışmaları İle karşılaşmaktayız. Bu dönelmemeler, getirdikleri açıklamalar ve bakış
açıları bakımından önemli farklılıklar içeriyor olsa da, tarihsel kırılma noktalarının
4
büyük oranda birbirleriyle örtüşmekte olduğu söylenebilir. Örneğin Şengül 1, “kapitalist
kentleşme sürecinin özgün bir biçimini temsil ettiği”ni belirttiği Türkiye’nin kentleşme
deneyimini dört dönemde değerlendirmiştir: “Osmanlı Kenti: Tarihsel ve Coğrafi Arka
Plan ; I. Dönem: (Ulus) Devletin Kentleşmesi 1923-50 ; II. Dönem: Emek Gücünün
Kentleşmesi 1950-80 ; III. Dönem: Sermayenin Kentleşmesi 1980 Sonrası” bu
dönemlere Şengül’ün uygun gördüğü başlıklar olmuştur. Şengül kendi deyimi ile
Türkiye’deki kentsel süreçlerin kuramsal bir çerçeveye bir oturtularak anlaşılmasına
katkı yapma amacını taşımaktadır.
Bizim açımızdan ise bu tür dönelmemeler, kent mekanının oluşumundaki önemli
kırılmaları algılamak ve günümüzde bulunulan noktada, bir kırılma noktasında mı
yoksa devam edecek olan bir dönem içerisinde mi olunduğunu kavramak açısından
önemlidir. Zira geliştirilecek modelin, kendini dayatacak veya değişecek şartlara göre
kurgulanamaması, gelecekte işlevsizleşmesi anlamına gelecektir.
Biz de modelimizi oluştururken, yukarıda örneği verilen bir yaklaşımla, tarihsel sürece
baktığımızda, İstanbul’un mevcut yapı stokunun günümüzde hala kullanılan önemli
bir kısmının oluştuğu 1960’lardan sonraki dönemden başlayarak süreci incelemeyi
uygun gördük.
Bu dönemde anayasaya Türkiye Cumhuriyeti’nin artık bir “sosyal devlet” olduğunu
bildiren ve bu yöndeki uygulamalara gerekli yasal altyapıyı hazırlayan ibareler
eklenmiş, çok kapsamlı bir parlamenter sistem, her kesimin temsil edileceği şekilde
yeniden
oluşturulmuştur.
Sosyal
devlet,
modelimiz
açısından
önemli
bir
problematiktir. Günümüzde sosyal devlet sorumluluğunun varlığını hala sürdürüp
sürdürmediği veya yakın gelecekte etkin bir aktör olup olamayacağının anlaşılması
önemlidir. Bunu anlayabilmenin yolunun, dönemin özelliklerini incelemek ve
günümüzle yapısal benzerlik ve farklılıkları ortaya koyabilmekten geçtiği düşüncesiyle
incelememize devam ediyoruz.
Örneğin planlı bir kalkınma söyleminin ortaya atıldığı dönemin bu bağlamdaki ilk
uygulamalarından birinin 1960’da kurulan Devlet Planlama Teşkilatı olduğu
görülmektedir. Fakat bu kapsamlı planlama yaklaşımı, “Bize plan değil pilav lazım”
söylemini savunan, temelleri DP döneminde atılmış politikaya takılacak ve toprak ve
vergi reformu gibi öneriler, İnönü başbakanlığındaki hükümet ve dönemin
1
Şengül, Tarık, KENTSEL ÇELİŞKİ VE SİYASET, s.64
5
konjonktürel diğer güç odakları tarafından kabul görmeyince, kurucu kadro istifa
edecektir. Dolayısıyla bir önceki dönemin dinamiklerinin bu dönemde etkinliklerini
güçlü biçimde sürdürdükleri teşhisini koymak gerektiğini düşünüyoruz.
Diğer bir boyutuyla 1960’ların sosyal devlet yılları, bütün dünyada yaşanan
gelişmelere paralel olarak, istihdam ve meslek alanında emeğin örgütlendiği bir
dönemdir. Bu dönemde, çalışanların gerek sosyal hak ve özgürlükler gerekse yaşam
şartları ve statüleri açısından önemli bir yükselişin yaşandığı, sendikaların güçlendiği
görülmektedir. Yeni yasal ve politik iklimin hemen ürünlerini verdiği en önemli ortam
ise eğitim kurumları ve özellikle de üniversitelerdir. Öğrenci örgütlenmeleri de,
oldukça kısıtlı olmakla birlikte yeni parlamenter sistemde ülke kararlarında söz sahibi
olacak yasal haklar ve olanakların ortaya çıkması ile büyük gelişme göstermiştir. İşçi
ve memur ücretleri ve ikramiyeleri, birikim yapabilecek ve maddi olanaklar elde
edebilecek seviyelere gelmiştir.
Yukarıda değinilen arka plan ışığında kentleşme olgusuna baktığımızda bu
dönemde, Anadolu’daki sanayinin zayıflığından kaynaklanan ve önü alınamayan göç
olgusunun etkisiyle, gecekondulaşmanın hızlandığı, yasal konut alanlarında ise tarihi
konutların apartmanlaştığı bir seyir izlemektedir.
1970’li yıllara gelindiğinde ise hızla yükselmekte olan yeni bir olgu olarak
küreselleşmenin ortaya çıktığını gözlemlemekteyiz. Türkiye’de bu dönemde yaşanan,
Bülent Ecevit başbakanlığındaki dönemde, başta ABD’nin aksi yöndeki talebine karşı
haşhaş ekilmesine izin verilmesi, Kıbrıs Barış Harekatı ve ekonomik ambargo gibi
tecrübeler, küreselleşmenin etkilerinin izlenebildiği öncelikli örneklere olarak ortaya
çıkmaktadır.
Bu dönemi toparlamak gerekirse, kentsel çevre açısından, sosyal devletçilik
kapsamındaki uygulamalarla emek örgütlenmelerinin zenginleştiği, yeni bir kent
mekanı olarak gecekondu mahallelerinin oluştuğu, mevcut yasal konut stoklarının,
tarihi yapılardan apartmanlara dönüştüğü, yap-satçılığın ve arazi rantının, herhangi
bir meslek alanının yıllar sürecek birikiminin sağlayamayacağı ekonomik olanaklar
sunduğunun görüldüğü bir sürecin karşımıza çıktığı söylenebilir.
Askeri bir darbe ile başlayan ve 24 Ocak kararları olarak bilinen ve yeni liberal
ekonomiyi ilan eden paketin yaşama geçirildiği yeni dönem, emekçi örgütlenmelerin
zayıfladığı, yeni anlayışı temsil eden yasal değişikliklerin “turizmi teşvik yasası” gibi
6
örneklerle ortaya çıktığı bir dönem olarak karşımıza çıkmaktadır. 1980’den bu güne
istihdam ve meslek alanına bakıldığında, tarım sektöründe büyük bir düşüş
yaşandığı, sanayi istihdamının aynı oranda bir artış gösteremediği görülmektedir.
Buna karşı ekonomi açısından üç alanda düşük oranda bir yükselme yaşandığı
görülmektedir. Bu alanlar toptan ve perakende ticaret, imalat ve toplum hizmetleri
sektörleridir. 2 Bu tablo, Türkiye’nin bir tüketim ülkesine mi dönüşmekte olduğu
sorusunu akla getirmektedir. İthal ürünler ile uluslar arası sermayenin erki eline
alması da istihdam ve meslek alanındaki hakların ve ücretlerin, sermayenin avantajı
doğrultusunda belirlenmesi anlamına gelmektedir. Günümüzde, düzenli biçimde
işsizliğin arttığı ve mevcut istihdamın da yarı yarıya sigortasız olduğu göz önüne
alındığında, birikim yapma ve gelecek için birikim yapma olanaklarının giderek
zayıflamakta olduğu açıktır.
İstihdam alanında ulusal ekonominin dayandığı en önemli sektörün inşaat sektörü
olması ise ekonominin uzun soluklu sağlığı anlamında tedirgin edicidir. 1980’den bu
yana her iktidar döneminde dış borcun ve açıkların arttığı fakat imkanların inşaatlara
ve altyapı yatırımlarına harcandığı görülmektedir.
Kentin konut dokularına bakıldığında ise yasal alanlardaki tarihi dokunun
apartmanlaşmasının 1980’lerde tamamlanmasının ardından, kent içi yeşil alanların
yoğun biçimde yapılaştığı görülmektedir. Kent içinde 1980’lere kadar varlığını
sürdüren bağlar, bahçeler, tarlalar ve ağaçlık alanlar hızla yüksek katlı yapılara
dönüşmüştür. Gecekondu alanlarındaki konut dokusu ise barınma ihtiyacını
karşılamaya yönelik insani bir ihtiyaçtan, enformel örgütlenme içinde yatırımcılığın ve
müteahhitliğin yaygınlaştığı bir yapıya dönüşmüştür. Söz konusu bu alanlardaki
yapılaşma, her dönemde siyasetçiler tarafından aflar ve yasal imkanlarla özendirilmiş
ve bunun sonucu olarak da sadık bir günümüzdeki yapı stokuna ulaşılmıştır.
Bu dönemi de toparlarsak; mimari olarak, gerek yaşam kalitesi gerekse dayanıklılık
açısından son derece kalitesiz bir stokun ortaya çıktığını, kent mekanının sosyal
ortamlar açısından fakirleştiğini, temiz havada nefes alma, doğaya dokunma
imkanının hızla ortadan kalktığını, ailelerin statülerinin düştüğünü ve gelecek
güvencelerinin ortadan kalktığını söylemek gerekmektedir.
2
Kaynak: TÜİK
7
İstanbul’un, yukarıda çizilen ana hatlar çerçevesinde, geçmişten bu gün göçe dayalı
geçirdiği kentleşme sürecinde, yaşam alanları giderek fakirleştiği ortadadır. Bu
durum, “kenti yaratan” ve “kent tarafından yaratılan” arasındaki etkileşim bağlamında
sağlıksız bir kısırdöngü oluşturmaktadır. Kent kendi sorunlarını üretmekte ve bu
sorunlarla bocalamaktadır.
Günümüzde ulaşılan noktada sorunların çözümü olarak öne sürülen “kentsel
dönüşüm” olgusunun da bu kısırdöngü içinde yer aldığını, çözüm üretmek bir yana
yeni sorunlar üreten bir süreç tanımladığını düşünüyoruz. Bu noktada bu olgunun
üzerinde kapsamlı biçimde durmakta fayda görüyoruz.
Sulukule’den Dersler Almak
Günümüzde gerek Türkiye gerekse İstanbul genelinde çok sayıda alan kentsel
dönüşüm alanı olarak ilan edilmiş durumdadır (Bkz.Şekil1). Sulukule, son dönemde
üzerinde en çok konuşulan örnek olarak, bizce neden kentsel dönüşümün bu
biçiminin sağlıklı olmadığını açıkça gözler önüne seren bir örnektir. Sulukule’den
alınması gereken önemli dersler olduğunu düşünüyoruz. Bunların başında hiç
şüphesiz “insanların yerinden edilmesi” olgusunun eleştirisi gelmektedir. Bu olgunun,
sadece bir etik anlayışının parçası olmanın ötesinde, kent ekonomisi veya sosyal
kutuplaşma gibi açılardan da olumsuzlukları bünyesinde barındırdığına olan
inancımız, modelimizin tasarımında doğrudan etkili olmuştur.
Şekil 1: Türkiye'de ve İStanbul'da kentsel dönüşüm alanları (Kaynak: http://kentseldonuşum.info)
8
Bu bölümde önce Sulukule gibi tarihi bir alanda gerçekleştirilmekte olan Tarlabaşı
Kentsel Dönüşüm Projesiörneğini, projeyi üreten tarafın bakış açısı ile ele alacak,
ardından yukarıda İstanbul’un tarihini incelediğimiz bölümde arka planını anlamaya
çalıştığımız yapı stokunu tipik bir biçimde oluşturan Fikirtepe Kentsel Dönüşüm
Projesi’nin ilan edilişinden bu güne geçirdiği sürece değinecek ve son olarak meslek
odalarının bu konudaki görüşlerine yer vereceğiz.
Tarlabaşı Kentsel Dönüşüm Projesinin proje alanı, proje ekibi tarafından tanımlandığı
biçimiyle, “Tarlabaşı semtinde bulunan 9 ada, yaklaşık 2000 m² alana oturmuş 210’u
tescilli sivil mimarlık örneği olan 278 bina ve bunların arasındaki sokakları ve altyapıyı
kapsamaktadır. 16.03.2007 tarihinde gerçekleşen ihale ile GAP İnşaat en uygun
teklifi vererek 04.04.2007 tarihinde Beyoğlu Belediyesi ile alanın yenilenmesi için
sözleşme imzalamıştır.” (Kaynak: http//kentseldonusum.info)
Şekil 2: Tarlabaşı Kentsel Dönüşüm Projesi Görseli (http://kentseldonusum.info)
Projenin üç ayaktan oluştuğu açıklanmaktadır. Bunlar fiziki yenileme, ekonomik
canlanma ve sosyal kalkınmadır.
9
Fiziksel yenileme ayağında, Tarlabaşı Yenileme Projesi’nin en önemli hedeflerinden
birinin, proje alanında, eskime ve bakımsızlık dolayısıyla yaşayanlar için sağlıksız ve
tehlikeli durumdaki yapı stoğunun ve bütün altyapının yenilesi olduğu belirtilmektedir.
Bu yapılırken, bir taraftan tarihi kentsel dokunun korunmasının, bir taraftan da
günümüzün ihtiyaçlarının ve çağın standart gereklerinin bu konutlara ve yaşam
alanına getirilmesinin amaçlandığı dile getirilmektedir.
Yenileme Projesi’nin, kentin bu tarihi bölgesine, konusunda uzman mimarların hem
korumacı hem modern yaklaşımlarıyla hak ettiği değeri getirirken, yapıların tarihsel
özelliklerinin korunarak, onların kullanıcılarının da, çağdaş konut yerleşimlerinin
gereği olan yeşil ve güneşle buluşturulacağı belirtilmekte, bütün konutlar için yeraltı
otoparklarının ve sosyal faaliyetin yoğunlaşacağı yaya alanlarının alanda yaratılacağı
iletilmektedir.
Fiziksel yenileme adına kullanılan bu ifadelerde bazı zorlukların nasıl aşılacağı
soruları ortaya çıkmaktadır, fakat bizim geliştirdiğimiz modelin teorik yapısı açısından,
Tarlabaşı örneğinin ekonomik ve sosyal boyutunu irdelemek daha önceliklidir.
Projede, ekonomik canlanma başlığı altında, Tarlabaşı’nın; Taksim, İstiklal Caddesi
gibi çok önemli merkezlere komşu olmasına rağmen, buralarda artarak devam eden
ekonomik ve kültürel canlanmadan nasibini alamadığı dile getirilmektedir. Tarlabaşı
Bulvarı üzerindeki yapıların bile, suç oranının yüksekliği ve Tarlabaşı’nın çöküntü
alanı olmasının getirdiği imaj sorunları yüzünden büyük çaplı ticari aktivitelere ev
sahipliği yapamadığı belirtilmektedir. Büyük potansiyel taşıyan bu bölgenin, boş
yapıları ve bakımsız sokaklarıyla hafızalarda yer ettiği vurgulanmaktadır. Yenileme
Projesi’nin, alana getireceği değerlerin ve hizmet sektörüne dayalı ticari faaliyetlerin
bütün bölge için bir değişim başlatacağı vurgulanmaktadır. Turizm ve nitelikli hizmet
sektörüne yapılacak yatırımların, proje alanı ve çevresi için ekonomik bir canlanma
sağlayacağı, alana getirilecek yapısal kalitenin, sadece proje alanında değil, bütün
Tarlabaşı semtinin gelişimi için bir fırsat olacağının altı çizilmektedir.
Sosyal Kalkınma başlığı altında kullanılan ifadeye göre ise ise, Tarlabaşı Yenileme
Projesi’nin, bütün Tarlabaşı’nda bir değişimi tetikleyecek, kentin atıl kalmış bu
bölümünün kente entegrasyonunu sağlamak için ilk adımı oluşturacaktır. Halihazırda
bu semtte yaşayan sakinlerin bu değişimden pay almasını, burada oluşacak
değerden ve istihdamdan faydalanmasını sağlayacak bir sosyal plan, Beyoğlu
Belediyesi’nin ve ilgili aktörlerin katılımıyla uygulamaya konulacaktır. Yatırımcı
10
grubun taahhüt ettiği taşınma ve kira yardımlarının yanı sıra, bu semtte
yaşayanların yararlanabilecekleri ve bu alanda yaratılacak hizmet sektörüne yönelik
eğitimler ve istihdama yönelik olanaklar, semt sakinlerine sunulacaktır. Sadece bu
semtte yaşayanlara yönelik olacak bu uygulamalar hakkında semt sakinleri
bilinçlendirilecek, sözkonusu eğitimler ve diğer faaliyetler sivil toplum kuruluşları ile
işbirliği içinde Beyoğlu Belediyesi Tarlabaşı Sosyal Merkez’de yürütülecektir.
Yukarıdaki ifadeler modelimiz açısından da önem taşımaktadır. Özellikle ekonomik
ve sosyal boyuta yönelik getirilen önerilerin gerçekleştirilebilirliği çok önemlidir.
Projenin alana getireceği değerin yaratacağı değişimin kentlileri olumsuz biçimde
etkilememesine
yönelik
geliştirilmesi
gereken
mekanizmaların
geliştirilmesi,
modelimizde de, bir sonraki bölümde detaylı biçimde açıklanacağı üzere, temel
amacımızı tanımlamaktadır.
Fikirtepe örneğinde ise, bu güne kadar yaşanan süreç, bize kentsel dönüşümün nasıl
işlediği ve işleyeceği ile ilgili oldukça somut bir bakış açısı kazandırmaktadır. Aşağıda
yapı.com.tr internet sitesinden aktarılan akış, sürecin müzakere boyutunun önemini
gözler önünde sermektedir:
“Ocak 2011: Fikirtepe Kentsel Dönüşüm Projesi, parsellerin birleştirilerek, imar
haklarının arttırıldığı bir kentsel dönüşüm projesi olarak Belediye Meclisi’nden geçti.
Alınan Meclis kararıyla 600 metrekareye kadar olan parsellere yüzde 10; 601-1200
metrekare arası parsellere yüzde 20; 1201-2500 metrekare arası parsellere yüzde
25; 2500-4000 metrekare arası parsellere yüzde 35; 4001 metrekareden büyük
parsellere ise yüzde 50 ilave imar artışı verileceği ilan edildi. Araç, yaya, imar adası
içi yollarla sınırlandırılmış yapı adalarına ise yüzde 80 imar artışı sağlanacağı
belirtildi.
Haziran 2011: TMMOB’a bağlı Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi, İnşaat
Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi ve Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi,
‘Fikirtepe ve Çevresi 1/1000 Ölçekli Uygulama İmar Planı’nı, öncelikle yürütmesinin
durdurulması ve takiben iptaline karar verilmesi talebiyle yargıya taşıdı. Açılan
davada, gerekçe olarak, planın Fikirtepe ve yakın çevresinde yapılaşma ve nüfus
yoğunluklarını arttırdığı, donatı dengesini bozduğu, açık-yeşil alan hakkını daha
sağlıksız hale getirdiği vurgulandı.
11
Ağustos 2011: Fikirtepe Kentsel Dönüşüm projesi için inşaat şirketleri semt
sakinlerine yüzde 60’a varan pay tekliflerinde bulundu. Fikirtepe’de yapımına
başlanacak kentsel dönüşüm projesinde birleştirilerek oluşturulan her adada farklı bir
yapılanmanın söz konusu olması planlanıyordu. Ancak adaların hiçbirinde yüzde 100
anlaşma sağlanamadığı duyuruldu. Mart 2011 tarihinden Ağustos’a kadar inşaat
firmalarının tekliflerini değerlendiren mahalle sakinleri, aralarındaki anlaşmazlıkları
çözmek amacıyla yapı adası bazında ofisler kurdular. Söz konusu ofislerde mahalle
sakinleri hem kendi aralarında projeyi değerlendiriyor, hem de adaların seçilmiş
başkanları ve temsilcileri inşaat firmaları ile görüşmelerini gerçekleştiriyordu.
Aynı
dönemde
inşaat
firmaları
ile
mahalle
sakinleri
arasında
anlaşma
sağlanamaması halinde sürece TOKİ’nin eklemlenmesi gündeme geldi. Bununla
birlikte; semt sakinleri TOKİ’nin sürece dahil olmasıyla konutlarının değerinin
düşeceğini biliyordu. Arsaları karşılığında daire sahibi olacak ve evlerin tesliminden
sonra dairelerini satmayı planlayan semt sakinleri, proje süreci sonucunda başka
semtlere taşınacaklarını söylüyorlar. Bunun en temel sebebi ise; inşaat firmalarının
yapmayı planladıkları lüks rezidansların aidat fiyatlarının 250 TL ile 1.000 TL
arasında değişmesi.
Eylül 2011: Meslek Odaları tarafından açılan itiraz davası, imar planından
faydalanmak isteyen semt sakinlerinin kafasını karıştırdı. Bazı arsa/ev sahipleri,
Meslek Odaları tarafından açılan bu davanın, projenin seyrini etkileyebileceği,
dolayısıyla inşaat firmalarından alacakları paylarda kesinti yapılabileceği endişesine
kapıldı. Odaların yaptığı bu itiraz, semt sakinlerinin bir kısmı tarafından olumsuz
karşılandı.
Aralık 2011: Fikirtepe’de kentsel dönüşüm çalışmaları nedeniyle arsa fiyatlarını 10
kat yükseldiği haberleri yayılmaya başladı. Nuhoğlu, Anka Yapı, Usta İnşa, Ekşioğlu,
Baysaş, Dervişoğlu İnşaat, Vartaş, Sevgili İnşaat, Ukra, Taş Yapı gibi firmalar
bölgede semt sakinleri ile anlaşmanın yollarını arıyordu. Fikirtepe’de, inşaat firmaları
ile arsa ve daire sahipleri arasında rant kavgası başladı. Bu dönemde 13 yapı
adasında firmalarla arsa sahipleri arasında anlaşma sağlandığı, kalan adalar için
pazarlıkların devam ettiği söyleniyordu. Anlaşma sağlanamaması halinde devreye
TOKİ’nin girmesi gündemdeydi.
Baysaş İnşaat Fikirtepe’nin E-5’e bakan tarafında 12 bin 500 metrekarelik alanda 7
ada, 64 parselde, 251 hane ile 8 ay süren görüşmeler sonunda anlaşma sağladığını
12
duyurdu. Baysaş İnşaat’ın semt sakinleri ile yüzde 55’lik pay, hane başına her ay 750
lira kira ödemesi ve bin lira taşınma parası ile anlaştığı ilan edildi. Baysaş İnşaat’ın
hazırladığı projede 40’ar katlı iki bloktan oluşan 500-550 daire yer alacak.
Vartaş Yapı Manhattan İstanbul projesi için Fikirtepe’de 700 daireyi yıkıp, 5 blok
içinde 2 bin konut yapacağını duyurdu. Vartaş Yapı bu projesi için ada ve parsel
sahipleriyle görüşmelere devam ediyor. 9 adada toplam 32 dönüm proje için hak
sahiplerinin yüzde 85’iyle sözleşme imzalandığı biliniyor.
Anka Yapı diğer şirketlerden farklı olarak, sözleşme yapılan her parsel için hak
sahiplerine 10 bin TL ödeme vaadinde bulundu. Anka Yapı 3 ada, 300 parselde
toplam 60 bin metrekarelik alan üzerindeki hak sahipleriyle anlaşmaya vardı.
Ukra İnşaat 100 dönümlük 2 ada, olmazsa 50 dönümlük 1 adada proje yapma
hedefinde. Adalardan biri için yüzde 90 oranında anlaştıklarını ilan etti.
Mal sahipleri ve inşat firmaları arasında süren bu pazarlıklar sonucu maliyetlerin ve
satış bedellerinin yükselmesi ihtimali, dairelerin satışlarında problem yaratma riski
taşıyor. Dolayısıyla yüklenici firmaların yapım aşamasında projeleri yarım bırakma ve
Fikirtepe’yi bir inşaat mezarlığına dönüştürme tehlikesine dikkat çekiliyor.
İnşaat firmaları ile süren bu görüşmeler arasında bazı parseller antik çağdan kalma
höyüğün üstünde bulundukları gerekçesi ile yüksek imar izni kapsamından çıkartıldı.
Bu parsellerin bunduğu bölgenin İstanbul 5 Numaralı Koruma Kurulu tarafından 2010
yılında SİT alanı ilan edildiği ortaya çıktı. Bunun üzerine Höyük üzerinde bulunan 16
parselden yüksek imar hakkı alındı. Bu durumda sokağın bir tarafının yüksek imardan
faydalanması, diğer tarafı faydalanamaması durumu ortaya çıkmış oldu.
Ocak 2012: Anadolu Yakası’nda devam eden projelerin Boğaz’ın siluetini etkilemesi
nedeniyle Büyükşehir Belediye Meclisi İmar ve Bayındırlık Komisyonu tarafından
Fikirtepe’de yapılacak binalarda 80 metre yükseklik ve 4 metre kat yüksekliği sınırı
getirildi.
Mart 2012: İnşaat firmaları ile anlaşan semt sakinleri evlerini boşaltmaya başladı.
Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Birpınar, "Fikirtepe’ye karşı çıkıyorum. Bu tip bir kentsel
dönüşüm olmamalı. 1 dairesi olana 3 daire değil, 1 dairesi olana 1 daire verilmeli.
Altyapı sorunları var... Aksi takdirde problem çözülemez" şeklinde konuştu.
13
Nisan 2012: Taşyapı yüzde 50 kat karşılığı olmak üzere 36 ay 1.000’er TL kira
vermek üzere 500 hak sahibiyle anlaştı.
Mayıs 2012: Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk, Fikirtepe Kentsel Dönüşüm
Projesi’nin işleyiş şekli ve sürecinin beklenilen şekilde gitmediğini, bölgelerdeki hak
sahipleri ile henüz tam anlamıyla anlaşmaya varılamadığını ve bu durumun da projeyi
çıkmaza sürükleme riski olduğunu söyledi.
Haziran 2012: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Fikirtepe
özelinde verilen büyük emsallerin bundan sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve İBB
tarafından başka bir alana verilmeyeceğini söyledi.
Temmuz 2012: İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin ‘Fikirtepe ve çevresinde bina
yüksekliklerinin 80 metreyi aşamayacağına’ ilişkin kararının ardından bazı yatırımcı
firmalar bölgeden çekildi.”
Müzakere, görüldüğü gibi kentsel dönüşüm projelerinin asal öğesi konumundadır.
Kent
mekanına
kalamayacağı
ve
yönelik
hemen
kalmaması
hiçbir
gerektiği
müdahalenin,
yönündeki
bu
bağlamın
düşüncemiz,
dışında
modelimizin
tasarımındaki bir diğer önemli bakış açısını tanımlamaktadır.
Son olarak TMMOB’nin bu konudaki yorumuna yer vermeyi önemli görüyoruz.
Aşağıda görseli verilen haber, dönemin pek çok basın-yayın organında benzerleri
yayınlanan bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Meslek odası özellikle projelerdeki
hesaplama sorunların, olgunun bir mucize bekleyişi biçime gelmiş olmasının ve yasal
sorunların altını çizmekte kentin mevcut imar değerlerinin çok üzerinde ortaya çıkan
artışlarının kriterleri ile ilgili önemli uyarılarda bulunmaktadır.
Konu ile ilgili olarak Şehir Plancıları Odası Genel Başkanı Necati Uyar’ın yaptığı
basın açıklamasında, Fikirtepe projesinin sorunlarına yönelik olarak, modelimize de
girdi vermesi bakımından öncelikli olarak altını çizmek istediğimiz ana başlıklar şöyle
sıralanmaktadır:
•
İstanbul’un bir parçası daha bugün sahip olduğu sağlıksız koşullardan çok
daha içinden çıkılmaz duruma gelecektir.
14
•
‘İmar komisyonu fikri’nin ülkemizde benzer sorunlu alanlara sahip belediyeler
tarafından örnek alınması söz konusudur.
•
Fikirtepe bölgesinde yapılaşma haklarının Kadıköy’ün iki katına çıkması söz
konusudur.
•
Bu durumda yaşayacak nüfusu binlerce kişi artması kaçınılmazdır.
•
Okul, sağlık tesisi, sosyal ve kültürel amaçlı tesi, kamu kurumlarının hizmet
tesisleri ve parklar gibi önemli kamusal alanlardan yoksun bir alan ortaya
çıkacaktır.
Dile getirilen sorunlar ve kaygılar, modelimizi oluşturan en önemli motivasyonlar
olarak öne çıkmaktadır. Bir sonraki bölümde, modelin teorik kurgusuna geçmeden
önce, bu bölümde özetlenen Türkiye ve İstanbul kentleşmesinin ve günümüzde
ulaşılan bir nokta olarak kentsel dönüşüm olgusunun tartışılmasından hareketle,
öncelikle modelin üzerine kurgulandığı kendi fikirsel çatkımızın üzerinde durmakta
fayda görüyoruz.
Şekil 3: kaynak:yapı.com.tr
15
YERİNDE DÖNÜŞÜM’ÜN İSTANBUL’UN
TEPESİNDE DURMASI
“Efsaneye göre; Sirakuza Kralı Dionysos,
iktidarın kral olmanın çok rahat ve güzel
olduğunu savunan Demokles’e ders vermek
için onu yemeğe davet eder. İnce bir sicimle
tavana bağlanmış ağır bir kılıcın altındaki
koltuğa oturtur ve ona iktidarın aslında ne
kadar zor olduğunu gösterir.”
Giriş bölümünde de dile getirdiğimiz gibi,
İstanbul’un
geleceğiyle
ilgili
olarak,
demokratik ve bilimsel bir karar alma
sürecine girilebilmesi ve alınacak kararların
uygulanabilmesi açısından bir dizi açmazla
karşı karşıya olunduğunu düşünüyoruz:
Şekil
4:
Richard
Westall'un “Sword
of
•
İstanbul’un
sorunlarının
ve
bu
Damocles”i, 1812 (Kaynak wikipedia.org, Eylül
sorunların çözümlerinin, her ölçekte
2012)
(İstanbul’un
Türkiye
açısından
16
yarattığı sorunlar da dahil olmak üzere) ve her içerikte (ilerleyen bölümlerde
sistematize edilecek olan) birbiriyle iç içe geçmiş oldukları açıktır.
•
Diğer yandan günümüzde bu sorunların çözümüne yönelik olarak İstanbul’da
kentsel
sağlıklaştırma/iyileştirme
veya
yeni
adıyla
kentsel
dönüşüm
gerçekleştirilmesi gerektiği, ortak bir uzlaşı halini almıştır.
•
Mekana müdahale edilmesi gerekliliği hususunda hemen her kesim
hemfikirken müdahalenin içeriği ve biçimi konusunda güçlü görüş ayrılıkları
söz konusudur.
•
Müdahaleler ya büyük bir kesimin rızası olmadan ve tepkisine rağmen
gerçekleştirilmekte, insanların yerinden yurdundan olmasına neden olmakta
ve toplumda derin yaralar açmakta ya da gerçekleştirilememektedir.
•
Diğer yandan açmazı yaratan bir ikinci sorun da çözüm üretebilecek aktörler
arasındaki öncelik ortaklığı ve eşgüdüm sorunudur. Çözüme yönelik
müdahalelerin birbirinden kopukluğu sonuçların kalıcı olamamasına neden
olmaktadır.
Bizce bu durumun en önemli nedeni, mekana yönelik olarak gerçekleştirilen her
müdahalenin öncelikle o mekandaki spekülatif rantı tetiklemesi ve adaletsizlik
yaratmasıdır. Ortaya aynı anda hem maduriyet hem de haksız kazanç çıkmaktadır.
Tanımlanan bu açmazın aşılabilmesi için biz bir üst ilkeye ihtiyaç olduğunu
savunuyoruz. Bu ilke, planlama süreçleri, mekanda gerçekleştirilecek tüm tasarım ve
müdahale süreçleri veya tüm bu süreçlerde yer alacak aktörlerin bakış açıları ve
davranışları gibi konularda öncelik ortaklığı ve eşgüdüm sağlayabilmelidir.
Bu ilkenin yerinde dönüşüm olması gerektiğini savunuyoruz.
İnsanları Yerinde Tutmak Üzerine
Kentin yerinde dönüşmesinden kasıt insanların yerinden olmaması temeline
dayanmaktadır. Fakat bu noktada tarafsızlığın kaybedilmemesi adına tespit edilmesi
gereken önemli bir noktanın mağduriyet-haksız kazanç ikilemi olduğuna inanıyoruz.
Olguya sadece müdahale edilen mekanda yaşayan insanlar açısından bakmamak,
17
kentin ve hatta ülkenin tümü açısından müdahalenin sonuçlarını değerlendirmek
zorunludur.
Bunu kent ölçeğinde düşünürsek, kentin herhangi bir parçası ne sadece orada
mülkiyet hakkı olanlara ne de ikamet edenlere mal edilemez; kent mekânı en temel
anlamda bütün bir kentin tarihsel devinimi ile işlev ve değer kazandığından ancak her
bir parça tüm kent halkına mal edilmelidir.
Modelimizde bu yaklaşım öncelikle, yerinde dönüşüm ilkesiyle kent mekanını sadece
değeri değiştiğinde kolayca el ve kullanıcı değiştirebilecek bir meta olmaktan
çıkartırken; karar alma mekanizmasında ise herhangi bir kent parçası üzerine
alınacak kararın müzakeresinin yalnızca kamu, yatırımcı ya da mülk sahipleri
tarafından değil, kentin bu parçasında çalışanlar, kiracılar ve günlük kullanıcılar gibi
daha geniş bir katılımla yapılması öngörülmektedir.
Mağduriyet ve Haksız Kazanç
Bizce yerinden olmama, mağduriyeti engellemek kadar haksız kazancı engellemek
boyutuyla önemli ve öncelikli bir ilkedir. Yukarıda İstanbul’da içinde bulunduğumuz
açmazı tanımlarken değindiğimiz gibi, mekana yönelik olarak geliştirilen müdahale
biçimleri, mekanın sakinlerinin (özellikle kiracılar ve çalışanların), mağdur olması gibi
bir durum yaratırken aynı zamanda kısıtlı bir kesimin de (mekandaki mülkiyet
sahiplerinin
bir
kısmı
ve
yatırımcılar)
haksız
bir
kazanç
elde
etmesiyle
sonuçlanmaktadır. Dolayısıyla çözüm adı altında gerçekleştirilen eylem, yeni
sorunların yaratıldığı bir kısırdöngüyü tetiklemektedir.
Mekan sakinlerinin mekanı terk etmemelerini sağlama noktasında modelimizin rant
aktarım mekanizması önemli bir rol oynamaktadır. Gerek mağdur olma riskiyle karşı
karşıya olan kesime çeşitli olanaklar sunmak gerekse haksız kazancın önüne
geçmek adına spekülatif rantın bir fona aktarıldığı bu mekanizma, şimdiye kadar
karşılaştığımız pek çok bilindik tablonun ortaya çıkmasını engellemek adına ön
görülen bir çözümdür.
18
Yerinde Dönüşümün Zorunluluğu
Kent sakinleri açısından yerinde dönüşümün, yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü,
sadece olanaklı değil bir anlamda zorunlu tutulması gereklidir. Tabii ki burada
“zorunluluk” kavramı, cezai yaptırıma tabi tutulma anlamında değil, sistemin sunduğu
olanaklardan mahrum kalma anlamında kullanılmaktadır. (Aşağıda daha ayrıntılı
açıklanacağı gibi mevcut sakinlerin yenilenen mahallelerinde yaşamaya devam etme
haklarını korumak adına yapılacak kira destekleri ve satın alma önceliklerinin yanı
sıra projeye özgü olmak üzere belirli oranlarda sosyal konut üretimi koşulu
getirilmektedir.)
Arsa spekülasyonunun kent üzerindeki egemenliğinin önüne geçmek sadece
yatırımcıların değil, mülk sahiplerinin de katıldığı bir mekanizma oluşturmaksızın
gerçekleştirilemez. İmar yasalarımıza da ruhunu veren ifadeyle özel mülkiyetin
kamu yararı doğrultusunda kısıtlanabilirliği yerinde dönüşüm ilkemizin de önemli
dayanaklarından birisini oluşturmaktadır.
Birlikte Çalışan Amaçlar Ve Araçlar Modeli
İstanbul’un geleceğine yön verecek ana müdahale alanlarını belirlerken, daha önce
değindiğimiz tespitten, yani hemen tüm sorunların ve çözümlerin birbiriyle iç içe
geçmişliğinden hareketle, birbiriyle birlikte çalışan bir amaçlar ve araçlar modeli
oluşturmayı hedefledik. Modelimizde “yerinde dönüşüm” “üst ilke” olmasının yanı sıra
hem bir amaç hem de aynı zamanda bir araçtır ve diğer amaçlar-araçların hem nihai
hedefi hem de olanağı olarak tasarlanmaktadır.
İstanbul’un geleceği ile ilgili olarak diğer öncelikli amaçları “doğa”, “adalet”,
“demokrasi” ve “yaşam kalitesi” başlıkları altında topladık. Bu amaçlara yönelik
çözüm araçları ise, her biri belirtilen amaçlara yönelik olan dört alt mekanizma olarak
tasarlanmaktadır: “Yoğunluk dengeleme ve doğrusal gelişim”, “rant aktarımı”,
“demokratik ve bilimsel kararalma” ve “mimarlık”. Bu beş mekanizma, İstanbul’da,
biri çözülmeden diğeri çözülemeyen sorunlar yumağının açılması için, önceliklerden
yola çıkıp adım adım ilerleyerek oluşturulmuştur.
19
•
Yerinde Dönüşüm: Birincil hedef şüphesiz “insan”dır. Hangi sorun söz
konusu olursa olsun, çözümün insanı arka plana atarak gerçekleştirilmesi
düşünülemez. İstanbul özelinde, yukarıda da değindiğimiz gibi en büyük
sorun, çözümlerin insanlara rağmen gerçekleştirilmesi durumudur. Ortaya
çıkan mağduriyet ve haksız kazanç bizce aynı zamanda en öncelikli amacı
tanımlamaktadır. Bu da
“yerinde dönüşüm”dür. Diğer yandan yerinde
dönüşüm, aşağıda sıralanan diğer amaçları-araçları mümkün kılacak olan
hareket alanını bize sağlayan en önemli araçtır.
Yerinde dönüşüm basit bir ifade ile mekana yapılacak müdahalelerde, kent
sakinlerinin kendi mahalleleri ve semtleri içinde tutulabilmesini olanaklı kılacak
bir ilkenin ve mekanizmanın tanımıdır. Bunu sadece olanaklı kılmak değil aynı
zamanda bir anlamda zorunlu da kılmak gerekmektedir. Bu aşamada
karşımıza çıkan ilk engel mekan sorunu olarak görünmektedir. Bu da bizi bir
sonraki
mekanizmaya
modelimizde
daha
götürmektedir.
sonraki
(Her
aşamada
yer
ne
kadar
alıyor
bu
olsa
mekanizma
da
modelin
açıklanmasında kilit bir rolü olduğu için bu sırada yer veriyoruz.)
•
Yaşam kalitesi / Mimarlık: Kentte gerek yaşam kalitesi ile mekan arasındaki
ilişki bağlamında, gerekse modelimizdeki diğer mekanizmaların çalışmasını
sağlayacak kentsel alanların kazanılması anlamında, tükenmiş ve sıkışmış gibi
görünen tüm kentsel alanlarda, sorunun çözümünün “mimarlık”ta olduğunu
düşünüyoruz. Biz mimarlığın mekana girmesinin, mevcut dokuyu yeniden ele
alarak, yaşam kalitesinin artması ve modelimizin çalışması/yerinde dönüşüm
için gerekli kentsel alanların kazanılmasını sağlayacağını düşünüyoruz.
Bu kazanım sadece mahalle veya semt ölçeğinde değil, metropolün
makroformuna müdahaleyi mümkün
kılacak
ölçüde
hareket alanımızı
genişletmemizi sağlayacak en önemli araçtır.
•
Doğa / Yoğunluk dengeleme ve doğrusal gelişim: İstanbul için gelecekteki
en büyük tehlikeyi ve bir sonraki amacı “doğa” olarak tanımladık. Gerek afet
riski gerek doğal kaynakların tükenmesi (hava, su, orman, toprak) gerekse
küresel ısınmanın sonuçları açısından olsun İstanbul, elinde kalan
kaynakları koruma altına almak ve geri kazanabileceği kadarını da
kazanmayı hedeflemek zorundadır. Fakat mevcut kentleşme eğilimi bu
20
zorunluluğun tam tersine, kalan alanların da kaybedilmesi ile sonuçlanacak bir
sürece işaret etmektedir. Bu aşamada İstanbul için her dönemde ortaya atılan
görüşü destekliyor ve kentin Marmara denizine paralel, doğrusal gelişmesi
gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
Yerinde dönüşüm bu aşamada kentteki yayılma eğimine karşı, bir önceki
maddede değindiğimiz üzere mimarlığın kent mekanına girmesi ile olanaklı
hale gelen, yoğunluk dengeleme mekanizmasıyla (yoğunlaştırarak, seyrelterek
ve sabit tutarak) doğrusal gelişimi olanaklı kılmaktadır.
•
Adalet / Rant aktarımı: Büyük/küçük ölçekli tüm bu müdahalelerde adaletin
sağlanması sorunu kuşkusuz aşılması gereken bir zorunluluktur. Gerek
mağduriyetin gerekse haksız kazancın önüne geçilmesi sadece adalet
açısından değil, kente yönelik müdahalenin bütüncül olabilmesi açısından da
hayatidir. Şu anki mevcut eğilimin devam ederek, sadece kârlı alanlara
müdahale edilip, kâr oranı düşük alanların kaderine bırakılması, kentin
geleceği açısından büyük tehlikeleri bünyesinde barındırmaktadır.
Özellikle spekülatif rantın kontrol edilmesi, farklı ekonomik yapıları olan pek
çok ülkede farklı mekanizmalarla gerçekleştirilmektedir. Şüphesiz ülkemizde
bu
mekanizmaların
uygulan(a)mamasının
arka
planı
ile
ilgili
çeşitli
gerekçeler/açıklamalar söz konusudur. Fakat bizce bu tür bir mekanizmanın
devreye sokulmaması artık topyekun felaketin habercisi niteliğindedir ve bir
devrin
bitmiş
olduğunu
ilan
etmek
elzemdir.
Modelimizde,
diğer
mekanizmaların çalışması için asal olduğunu savunduğumuz bir rant aktarımı
mekanizması denemesi yer almaktadır.
•
Demokrasi / Demokratik ve Bilimsel Karar Alma: Tasarladığımız modelin
zorunlu bir ayağını da demokrasi sorunsalından hareket ederek oluşturduk.
İnsanların yaşamını etkileyen hiçbir harar tepeden inme alınamayacağı gibi,
demokrasinin olmazsa olmazı olan bilimsellik ilkesinin de bir kenara
bırakılması düşünülemez. Bu şartın yerine getirilmesi, aşağıda ilgili bölümde
detaylarına değinilen, katılımın ve temsilin sağlanacağı bir meclisi ve bir
bilimsel kararların üretileceği ve süreçlerin denetleneceği bir kurulu gerekli
kılmaktadır.
21
Modelimiz, yukarıda tanımlanan öncelikli amaçlar ve bu amaçlara ulaşmaya yönelik
olarak oluşturulan beş mekanizmanın birlikte çalışması ile ortaya çıkmaktadır. Bize
göre herhangi bir mekanizmanın çalışmaması, diğerlerinin de aksaması veya
farklı/ayrıcalıklı amaçlara hizmet etmesi anlamına gelecektir. Bu yaklaşım
İstanbul’un geleceği ile ilgili düşüncemizin ruhunu oluşturmaktadır.
22
DEMOKLESİN KILICI
Yukarıda da açıkladığımız gibi
modelimiz
çalışan
birbiri
beş
ile
birlikte
mekanizmadan
oluşmaktadır. Yerinde dönüşüm
tüm modele ruhunu veren temel
ilke ve aynı zamanda da bu
mekanizmalardan birisidir.
Yerinde Dönüşüm
Şekil 5:Demoklesin Kılıcı: “Yerinde Dönüşüm” Modeli
Önceki
bölümde
yerinde
dönüşüm ilkesinin modelimiz açısından asal bir rol oynadığına değinmiştik. Yerinde
dönüşüm, modelin çıkış noktasını teşkil etmekte ve diğer mekanizmalar ile modelin
tamamının çalışması için alan açmaktadır. Diğer dört mekanizmanın tepesinde duran
23
ve
onları,
sınırların
çizilmesi
aşamasında
yönlendiren
temel
yaklaşımı
tanımlamaktadır.
Sınırları Çizmek
İnsanları Yerinde Tutmak Üzerine kısmında sunduğumuz gerekçelerle şekillenen ve
aşağıdaki
ilk
maddeyi
oluşturan
Yoğunluk
Dengeleme
ve
Lineer
Gelişim
mekanizması doğrultusunda mekana tekrar baktığımızda, her ne kadar Yoğunluğu
Sabit Tutulacak alanlarda kent sakinlerinin tamamına yönelik olarak mahalle ve semt
içinde tutulmaları öngörülüyor ise de Yoğunluk Azaltılacak Alanlar’dan yoğunluk
Aktarılacak Alanlar’a bir kaydırmanın gerçekleşmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Bu
kaydırmanın belirli bir sınıra kadar mahalle içinde gerçekleştirilmesi gerektiğini
savunuyoruz. Modelimizin işleyişindeki önemli bir öğe olan bu sınırın çizilmesi,
yerinde dönüşüm ilkesinin önemine vurgu yapan olgulardan bir diğeridir. Bu ilke
doğrultusunda şekillenen Mimarlık mekanizması ile kentsel alanlarda, mahalle ve
semtlerde, ne kadar nüfusun barınabileceğini belirlenmektedir. Bu konu ilgili bölümde
detaylandırılmaktadır.
Meşruiyet
Yoğunluğu Azaltılacak Alanlar’ın başında doğal alanlar gelmektedir. Bu alanları
aşağıdaki bölümde Kent İçi Ekolojik Koridorlar ve Doğal Alanlar ile Kent Çeperi
Ekolojik Geçiş Alanları başlıkları adlında tanımlıyoruz. Söz konusu alanların
kazanılması da yerinde dönüşüm ilkesi ile meşrulaştırılarak gerçekleştirilmesi
öngörülen bir olgudur. Bu örneklerden de anlaşılacağı üzere yerinde dönüşüm
ilkesini, tüm mekanizmaların birbiri ile ilişkisini aynı zamanda eylemlerdeki meşruluk
üzerinden de kuran bir ilke olarak görüyoruz.
Yeni Mahalle: Küresel Kentsel Sistemin En Küçük Birimi
Aşağıda Mimarlık başlığı altında detaylı olarak açıklanmakta olan mekanizma, basit
bir ifadeyle İstanbul’da kişi başına düşen yapılaşma alanlarının azaltılması yoluyla
alan kazanılmasını öngörmektedir. Bu yöntemle doğal alanlar ve kamusal alanlar için
mekan kazanılması kadar mahalleler ve semtler ölçeğinde büyük nüfus hareketlerini
24
engelleme konusunda şimdiye kadar altını çizdiğimiz hassasiyetler doğrultusunda
hareket etmek de modelimizin esasını oluşturmaktadır.
Bu bölümde kurguladığımız model doğrultusunda yerinde dönüşen İstanbul’da ortaya
çıkan “yeni mahalle”nin genel bir tasvirini, küresel bir kentin taşıması gereken iki
özelliğin üzerinden gerçekleştirmek istiyoruz. Kuşkusuz daha pek çok boyut ele
alınabilir
fakat
bu
iki
olgunun
genel
senaryoyu
zihinlerde
canlandıracağı
kanısındayız.
Erişilebilirlik
İstanbul’un makroformu ile ilgili öngörümüz, yukarıda da açıklandığı üzere birden
fazla Yüksek Yoğunluklu Merkezi İş Alanı tanımlamaktadır. Bu tanımlamanın amacı,
bu merkezler için yer seçiminden çok, İstanbul’un makroformuna ilişkin olarak çok
merkezliliğin gerekliliğini vurgulamaktır. Bu alanların gerek birbirleri arasında gerekse
çalışanların ve ilgili hizmetlerin bu alanlara ulaşımının güçlü bir ulaşım sistemi
gerektirdiği açıktır. Bu doğrultuda biz de metro ağının güçlendirilmesini öngörmüştük.
Güçlü ulaşım ağının mahalleler üzerinde oldukça dinamik bir etki yaratacağı
öngörülmelidir. Kent içi ulaşımın hızlanması, günümüzdeki içe kapalı semt yaşamını
gerek ticari gerekse sosyal anlamda dışa açacak ve erişilebilirliğin artması ile her
türlü ihtiyacın karşılanmasında mesafeler artacaktır. Bu bağlamda mahallelerin
sadece kendi içlerinde değil, tüm kentle ilişkileri bağlamında kurgulanması gerektiği
vurgulanmalıdır.
Dolayısıyla ortaya çıkan diğer bir sonuç da özellikle işyeri-konut ilişkisi bağlamında
mahallelerin farklı kesimlere hitap eder hale gelecek olmasıdır.
25
Şekil 6:Genel Erişilebilirlik Şeması
Sosyo-Ekonomik Çeşitlilik
Yukarıda da ortaya konduğu gibi özellikle ekonomik merkezlerin sayısındaki artış ve
kent içi erişimin güçlenmesi, buna ek olarak kent genelinde mahallelerde -modelimiz
doğrultusunda öngörüldüğü üzere- yaşam kalitesinin artmış olması gibi etmenlerle
çok daha kozmopolit bir mahalle yapısı oluşacağı varsayılmaktadır.
İstanbul’un sahip olması gerektiğini düşündüğümüz bu kozmopolit yapıyı destekleyen
en önemli unsur şüphesiz modelimizin yerinde dönüşüm ilkesidir. Bu ilke
doğrultusunda dönüşecek mahallerde (gerek yoğunluğu sabit tutulup yeniden inşa
edilecek, gerek yoğunluğu arttırılacak, gerekse yoğunluğu azaltılacak alanlarda)
mevcut sakinlerin yenilenen mahallelerinde yaşamaya devam etme haklarını
korumak adına yapılacak kira destekleri ve satın alma önceliklerinin yanı sıra
projeye özgü olmak üzere belirli oranlarda sosyal konut üretimi koşulu
getirilmektedir.
Bu sayede gettolaşmış bir sosyal konut anlayışının yerine kentle bütünleşmiş ve
sosyo-ekonomik çeşitliliği destekleyen bir yaklaşım izlenmiş olmaktadır.
26
Makroform: Yoğunluk Dengeleme, Dorusal Gelişim Ve
Küresel Kent Altyapısı
Bu bölümde ve modelin genelinde yoğunluk kavramı ile doğrudan nüfus yoğunluğu
kastedilmektedir. “Yoğunluk azaltılacak” ifadesi kullanıldığında alandaki insan
sayısının azaltılacağı anlaşılmalıdır. Aşağıdaki tablo (Tablo1) her üç seçenekte nüfus
ve yapı yoğunluklarının ilişkilerini göstermektedir.
Şekil 7: Yoğunluk Aktarım Mekanizması, ▲ Artış, ▼Azalış, ▬ Sabit Kalma
Yoğunluk Aktarılacak Alanlar
Doğrusal gelişme ile yoğunluğu artacak gelişme alanları. Bu alanların gelişmesinde
doğu-batı eksenli ulaşım altyapısı etkilidir. Gelişme alanlarındaki değer artışlarından
Kentsel Gelişim Fonu için pay alınarak kamuya rant aktarımı yapılır. Gelişme alanları
ile bütünleşik sosyal konut koşulu bulunur.
Yoğunluğu Azaltılacak Ya Da Sabit Tutulacak Alanlar
Bu alanlar İstanbul’un mevcut yapı stokunu temsil eder. Bu alanların yeniden yapımı,
yeni mahalle modeli ile gerçekleştirilir. Mimarlık ile donatı ve kamusal alan kazanılır,
yapı stoku aşamalı olarak inşa edilir.
27
Yüksek Yoğunluklu Merkezi İş Alanları
Metro sistemi kesişim noktalarında bulunan, yüksek katlı büro ağırlıklı merkezlerdir.
Maslak gibi mevcut merkezlere eklenecek yenileri, kentin lineer gelişiminde yeni
merkezleri oluşturur. Aynı zamanda kentin küresel ağlarla kurduğu ilişkinin
odaklarıdır. Buradaki yoğun yapılaşmaların bir bölümü imar hakkı transferi ile satın
alınmak zorundadır.
Koruma Altına Alınan Kentsel Dokur, Tarihi Kent Merkezi
İmar hakları sınırlandırılan ya da yoğunluğu azaltılan kentsel ve tarihi sitlerdir. İmar
hakkı transferi ile kaynak elde ederler. Bu kaynak sitlerin korunması ve
yaşatılmasında kullanılır.
Kent İçi Ekolojik Koridorlar Ve Doğal Alanlar
Korunması gereken doğal alanlara ek olarak kent içerisinde ekolojik koridorlar (dere
yatakları, su havzaları vb.) imar hakkı transferi ile yapıdan arındırılır ve kaynak elde
eder. Kentin doğal alanlara bağını kurar, aynı zamanda rekreasyon işlevi görür.
Kent Çeperi Ekolojik Geçiş Alanları
Kenti çevreleyen yeşil kuşaktır. Yarı kentsel doğal rekreatif işlevlerin yanı sıra, doğal
tarım gibi ekonomik işlevleri de barındırır. İmar hakkı transferi ile kaynak sağlar.
Doğu Batı Eksenli Metro Ağı
Doğrusal kentsel gelişmenin ana öğesidir. Yarattığı değer artışları ile kaynak yaratır.
Mevcut Marmaray’a ek olarak Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerini ve
devamlarındaki çevre yollarını izleyen (bu köprülerden geçen) iki ek raylı hat
erişilebilirliği güçlendirir. Ana hatlar arasında dikey ulaşım alt kademe hafif raylı
sistemler ile yapılır. Kesişim noktalarında yüksek yoğunluklu iş alanları bulunur. Bu
ticari alanlardan alınan altyapı katılım payı ile kaynak sağlar. Erişilebilirlik küresel
anlamda önemli kültürel ve ekonomik rol üstlenen metropolün vazgeçilmez niteliği
durumundadır.
28
Şekil 8:Makroform gelişim şeması
29
Rant Aktarım Mekanizması
Daha önce de altını çizdiğimiz gibi, İstanbul’da mekana yönelik olarak gerçekleştirilen
her müdahale beraberinde spekülatif rantı ve ardından da kaçınılmaz olarak kent içi
göçü tetiklemekte ve sorunun içerik ve boyut değiştirmesine neden olmaktadır. Bu
aşamada söz konusu rantın denetlenmesine yönelik olarak oluşturulan mekanizma
ile bu kısırdöngünün önüne geçmek hedeflenmektedir.
Rant Aktarım Mekanizmaları
Kentin kendi devinimi ile yaratılan ancak kente dönmeyen rant gelirinin belirli
ölçülerde kamuya döndürülmesi için üç temel rant aktarım mekanizması
benimsenmiştir. Bunlar arsa spekülasyonu odaklı büyümenin önüne geçerken, kent
genelindeki altyapı yatırımları, yeniden yapım, yerinde dönüşüm için gerekli sosyal
konut destekleri ve koruma altındaki alanların finansmanı için “Kentsel Dönüşüm
Fonu”nda toplanır ve bütüncül bir yaklaşımla kentte yeniden dağılır.
Değer Artışının (Kentsel Rantın) Vergilendirilmesi
Taşınmazların değer artışları ekonomik döngüye zarar vermeyecek ölçüde
vergilendirilir. Böylece kentsel gelişim dolayısıyla yaratılan değer “Kentsel Dönüşüm
Fonu” yolu ile kente geri döner. Bunun için metropol çapında kapsamlı bir değer
artışı denetimi yapılır.
İmar Hakkı Transferi
Yapılaşmaya katı sınırlamalar getirilen (tarihi doku) ya da yapıdan büyük ölçüde
arındırılan alanlar (yerleşime uygun olmayan alanlar, doğal rezerv alanları, ekolojik
koridorlar, afet riski taşıyan alanlar) kurulacak imar hakkı transferi mekanizması ile
belirlenen özellikle yüksek yoğunluklu ve yüksek değerli alanlara para karşılığı imar
hakkı transfer edebilir. Böylece söz konusu alanların korunması ve yaşatılması için
ek kaynak sağlanır.
30
Altyapı Katılım Payı
Kamu kaynakları ile yapılan fakat özel mülkiyette spekülatif değer artışlarına neden
olan altyapı yatırımlarında söz konusu etki temelinde altyapı katılım payı alınır.
Kentseldönüşüm Fonu
Kentsel dönüşüm fonu, rant aktarım mekanizmalarından elde edilen bir dizi girdinin,
modelin tamamına yönelik çıktılar olarak projelere aktarıldığı bir havuz sistemidir. Bu
fonun girdileri şunlardır:
•
Altyapı katılım payları,
•
Değer artış payları,
•
Yeni taşınmazlardan alınan pay.
Bu girdiler ile oluşturulan fondan modele aktarılan çıktılar ise şu kalemlerden
oluşmaktadır:
•
Altyapı yatırımları
•
Yeniden yapım maliyetleri
•
Sosyal gelişim programları
•
Sosyal konut destekleri.
31
Şekil 9:Rant Aktarım Şeması
32
Demokratik ve Bilimsel Karar Alma Mekanizması
Modelimizde İstanbul’da kent mekanına yönelik karar alma süreçlerinde demokrasi
ve bilimsellik ilkelerinin asal bir konumu olması öngörülmektedir. oluşturulan
mekanizmada karar alma sürecinin organları ve aşamaları aşağıda detaylı olarak
sıralanmaktadır.
Mekanizmanın Organları
Mekanizma aşamalı olarak birlikte çalışan bir dizi organın koordine işleyişinden
oluşmaktadır. Organların içyapıları ve genel kurgu gerek demokrasi gerekse
bilimsellik açısından karar alma ve denetimi mümkün kılacak şekilde tasarlanmıştır.
İstanbul Metropoliten Planlama Bürosu
İstanbul Metropoliten Planlama Bürosu’nun günümüzde denenmekte olan fakat
istenen sonuçları alamayan bir yapı olduğunu görüyoruz. Biz bu organın yapısal bir
sorundan ziyade bütüncül bir kurgu içinde yer almadığı için verimsiz kaldığı
kanısındayız. Planlama erkinin yerel yönetimde olması gerektiğinde hemfikiriz.
Bu bağlamda büro;
•
Ana plan doğrultusunda, proje hazırlama,
•
Hazırlama, tartışma ve uygulamayı kapsayan süreç yönetimi ve raporlama
ve
•
Meclise rehberlik
işlevlerinin yerine getirileceği organ olarak mekanizmamızda yer almaktadır.
Proje Meclisi
Proje meclisi, mekanizma içinde -özellikle demokratik süreçlerin sağlığı açısındanyer
almasını
önerdiğimiz
bir
diğer
organdır.
Çeşitli
kesimleri
bünyesinde
barındırmaktadır. Bu kesimler genel hatlarıyla;
•
Diğer ilgili kamu taraflarından
33
•
Yatırımcılardan ve
•
Kentlilerden
oluşmaktadır. Kentlileri daha açık tanımlamak gerekirse;
•
İkamet edenler,
•
Çalışanlar,
•
İşletmeciler ve Esnaf,
•
Mülk sahipleri ve
•
Diğer (geçici) kullanıcılar
Proje Meclisi’nde temsil edilmesi öngörülen kesimlerdir.
İstanbul Metropoliten Planlama Kurulu
Bilimsel kurul, projelerin onay aşamasında görev alan ve bilimsellik ilkesinin teminatı
olarak gördüğümüz organdır. Şu alt birimlerden oluşmaktadır:
•
Özel bilim kurulu,
•
Meslek örgütleri temsilcileri,
•
Üniversite kürsüleri temsilcileri
Kurul sonuç projeyi, hazırlama ve müzakere süreci ile birlikte değerlendirir. Projenin
üzerinde uzlaşma sağlanmış olması onay koşulları içinde yer almaktadır.
Mekanizmanın İşleyişi
Projelerin hazırlanış, müzakere, revizyon ve onama süreçleri çeşitli aşamalardan
oluşmaktadır.
Dönüşüm Avan Projesi
İlk aşama avan projenin hazırlanma sürecidir. Bu süreçte ana plan doğrultusunda
İMPB hazırladığı projeyi proje meclisine sunar ve müzakere süreci başlar. Bu
34
aşamada büronun meclise ve kurula karşı, şeffaflık ve rehberlik yükümlülükleri
vardır.
Onaylanmamış Dönüşüm Projesi
Avan proje mecliste tüm kesimlerin katılımıyla gerçekleştirilen ortak müzakere
sürecinde masaya yatırılır ve tartışmaya açılır. Onaylanmamış proje halinde kurula
sunulabilmesi için uzlaşma ortaya çıkması şartı söz konusudur. Aksi taktirde proje
büroya geri dönerek revizyon gerçekleştirilir veya tekrar üretilir.
Onaylı Dönüşüm Projesi
Üzerinde uzlaşma sağlanan proje, Onaylanmamış Dönüşüm Projesi olarak kurula
gelir. Kurulu oluşturan birimler projeyi onaylamadıkları taktirde proje, revizyon amacı
veya baştan üretilmesi için, meclise ve/veya büroya geri döner. Proje ancak kurulun
ortak onayı sonucunda uygulama sürecine girer.
Yarışma Zorunluluğu
Proje kapsamında kamusal mimari projelerin yarışma yolu ile elde edilmesi,
modelimizin önemli bir öğesini teşkil etmektedir. Zira bir sonraki bölümde de
açıklanacağı üzere, modelimiz doğrultusunda İstanbul genelinde önemli kamusal
kazanımlar gerçekleştirmek hedeflenmektedir.
35
Şekil 10:Demokratik ve Bilimsel Karar Alma Şeması
36
Mimarlık
Modelimizin en önemli araçlarından birisini oluşturan “mimarlık” İstanbul’un mimarsız
kentleşmiş bir kent olmasından ve dolayısıyla mekanın verimli kullanılamamasının
kaçınılmazlığı varsayımından hareketle ortaya çıkmıştır. Mekanın mimarsızlığı;
•
yapıların iç mekanlarının,
•
yapı kütleleriyle oluşan dokuların,
kentsel mekanı verimsiz kullanıyor olmaları sonucunu ortaya çıkarmaktadır.
Yukarıda şimdiye kadar sıralanan mekanizmalar aslında mekana mimarlığın
girmesinin önünü açmak boyutuyla da değerlendirilmelidir.
Aşağıda örnekler üzerinden öncelikle iç mekanda mimarlık ile alan kazanılması ile ne
kastedildiği karikatürize edilecek ardından mahalle ölçeğine giderek, kazanılan alanın
ne kadar kamusal alana karşılık geldiği ile ilgili -son derece şematik- bir hesaba
gidilecektir. Daha sonra ise kazanılan alanın hangi kentsel-kamusal ihtiyaçların
giderilmesine yönelik olarak kullanılabileceği üzerine fikirler ortaya konacaktır.
Alanı Verimli Kullanmak
İstanbul’un kentleşme tarihi incelendiğinde, özellikle günümüzdeki en yoğun
yapılaşma alanlarının, klasik planlama ve mimarlık meslek alanlarından izole bir
süreç izledikleri ve bunun sonucu olarak fizik mekanın irrasyonel bir biçime sahip
olduğu görülmektedir. Örneğin parsel sınırlarının eski tarla sınırlarından geldiği
alanlarda bu özellik tüm çıplaklığıyla gözler önündedir.
Mekanizmaya geçmeden önce belirtmekte fayda görüyoruz ki bu kısımda önerdiğimiz
yöntem, kişi başına düşen m2’lerin azaltılması üzerinden kurgulanmakta ve kentselkamusal alanların kazanılması için kullanılabilecek bir diğer yöntem olan kat
arttırarak alan boşaltma yöntemine ek veya alternatif bir seçenek olarak
sunulmaktadır. Çeşitli topografik, jeolojik veya kentsel özelliklere sahip farklı
alanlarda yapıları yükseltmenin, mümkün ve doğru olmadığı durumlarla mutlaka
karşılaşılacaktır.
kazanılabilmesini
Fakat
bizim
sağlamaktadır.
önerdiğimiz
Farklı
yöntem
şartlar
her
altında
halükarda
farklı
alan
yöntemler
kombinasyonuna sahip olma hareket alanını da genişletecektir. Diğer yandan bu
37
yöntemin, İstanbul’un orta vadede neredeyse tüm yapı stokunu yenileyeceği
varsayımı ile üretildiğinin de altını çizmek gerekmektedir.
Tek Yapı Ölçeği
İstanbul 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Plan Raporu’nda yer alan verilere göre
İstanbul’da kişi başına düşen inşaat metrekaresi Anadolu yakasında 34m2 Avrupa
yakasında ise 36m2’dir. Dolayısıyla kent genelinde kişi başına 35m2lik bir ortalama
olduğu kabulü ile başlıyoruz.
Burada belirtmek isteriz ki İstanbul’da kabul edilen bu rakamın, gerek konut fazlalığı
nedeniyle sağlıksız olduğunun, gerekse kentin son derece heterojen bir mekan
kullanımına
sahip
olduğunun
farkındayız.
Fakat
ilerleyen
aşamalarda
da
gözlemleyeceğiniz üzere bu sorunsal, mekanizmanın mantığını anlatmak üzere
kurguladığımız örnek açısından büyük bir sorun teşkil etmemektedir. Bizce örnek
prensibin kavranması açısından yeterlidir.
İstanbul’da kişi başına düşen m2’nin 35 ten 25’e düşürüldüğü bir örnek
kurgulamaktayız. Buradan hareketle mahalle ve kent ölçeğindeki kazanımlara
örneğimizi ilerleteceğiz. Dolayısıyla buradaki örnekte kazancımız yapılaşmış alanların
net taban alanlarında 10/35 gibi bir oran ifade etmektedir. Bir sonraki adım bu
kazancın mahalle ölçeğindeki gösterimi olacaktır.
Yapı Adası Ve Mahalle Ölçeği
Aşağıda yer alan örnek mahallemiz yaklaşık olarak 35 b2’lik (birim kare) bir alan
kaplamaktadır. Alandaki TAKS b2’sinin toplam alana oranına bakılığında ise yaklaşık
%50 gibi çok yoğun yapılaşma oranı ile karşı karşıya olunduğu görülmektedir.
Aşağıdaki örnekte (Şekil 12), yukarıdaki plan örneklerinden hareketle, TAKS’ın 10/35
oranında azaltılması ile ne kadar alan kazanıldığı görselleştirilmiştir. Bu rakam %50
TAKS/toplam alan oranı ile ortaya çıkan 17.5 b2 toplam taban alanından 10/35
oranındaki kazanım olan 5 b2’dir ve kırmızı renklendirmeyle gösterilmektedir.
38
Şekil 11: Alanın Verimli Kullanımına Yönelik Örnek Hesaplama
Şekil 12: Yeni Mahallede Alan Kazanım Oranı Örneği (Altlık Çeliktepe Mah. Kağıthane, İstanbul)
39
Doğal Alanların Geri Kazanımı
Kazanılan alanların, örneğimizde kullanılan Çeliktepe mahallesi gibi alanlarda,
öncelikle dere yatakları gibi sorunlu doğal alanların geri kazanılmasında kullanılması
öngörülmektedir. Yukarıdaki bölümlerden makroformun altatımı sırasında da
değinilen, Kent İçi Ekolojik Koridorlar ve Doğal Alanlar’ın kazanımları için bu
mekanizmanın hayati bir önem taşıdığına inanıyoruz. Doğal alanların geri
kazanımının bir üst kurgu içinde gerçekleştirilmesinin, sadece afet riski açısından
değil, ekolojik canlılığın kent içine çekilmesi ve aynı zamanda rekreatif alanların
ortaya çıkması açısından da taşıdığı önem açıkça ortadadır.
Kamusal Alan Kazanımı
Gerek mevzuatlarda gerekse literatürde çok sayıda kamusal alan çeşidi ile
karşılaşmaktayız. Biz bu bölümde bize göre öncelik verilmesi gerektiğini
düşündüğümüz kamusal alanlar üzerinde, modelimiz doğrultusunda kurguladığımız
İstanbul’u zihinlerde biraz daha netleştirmek amacı ile durmayı uygun gördük.
Sokak
Her ne kadar literatürde kamusal bir alan olarak tanımlanmıyor olsa da sokak
geleneksel toplumsal yaşantımızın önemli bir öğesidir ve yeniden kazanılması
gerekmektedir. Şimdiye kadar süregelen kentleşme biçimi giderek sokağın dışlandığı
bir mekan kullanımına bizi götürmüş, kaldırım dahi bir lüks ve ayrıcalık haline
gelmiştir. Sokak sadece bir erişilebilirlik sorununun öğesi olarak değil, kent
yaşantısının en önemli mekanlarından birisi olarak yeni İstanbul mahallelerinde hak
ettiği yeri almalıdır. Bu bağlamda mekanizmamız ile kazanılan alanların kamusal
alanlara dağılımında sokak öncelikli bir paya sahip olmalıdır.
Toplanma Noktası Ve Meydan
Toplanma noktaları ve çeşitli ölçeklerdeki meydanlara yönelik toplumsal ihtiyaçlar,
günümüzde
ne
yazık
ki
çoğunlukla
kavşaklar
ve
dörtyol
ayrımlarında
karşılanmaktadır. Toplumsal gösterilerden iki kişinin buluşmasına kadar oluşan
yelpazede lastik tekerlekli araçların açık alanları işgali ile kentliler büyük bir sıkıntıyı
40
içselleştirmiş haldedirler. Toplanma kültürünün kentlileşme ile doğrudan ilgili
olduğunu düşünüyor ve bu tür mekanların oluşturulmasına da öncelik verilmesi
gerektiğinin altını çiziyoruz.
Çarşı
Şüphesiz geleneksel çarşı veya arasta olgusu, şekilci bir biçimde oluşturulmasında
ısrarcı olunmaması gereken tarihi bir olgudur. Bununla birlikte günümüzde mahalle
veya semt ölçeğinde kurulan pazarlar ve küçük esnafın oluşturduğu mahalle
merkezleri, modern bir çarşı yorumunun yapılabileceği ve yapılması gerekliliği ile
ilgili önemli ipuçlarıdır. Bu tarz mekanların, yukarıda Demokratik ve Bilimsel Karar
Alma Mekanizması başlığı altında değinilen yarışmalar ile oluşturulması gerektiğini
savunuyoruz.
Lastik Tekerleksiz Park
Kent içi parklar mahallelerde genellikle üçgen-artık parsellerle doğru oranda
bulunmaktadır. Şüphesiz yeni mahalle tasarımlarında bu sorun aşılacaktır ve
parkların sayısı ve alanı artacaktır. Fakat burada önemli bir başka noktanın daha
altını çizmekte fayda görmekteyiz. Parklar çoğunlukla lastik tekerlekli araç kirliliği
ve riski ile komşu durumdadırlar. Özellikle bağımlı kesimlerin evden çıkması ve
sosyal bir yaşama kavuşmaları açısından parkların bu olumsuzluklardan arındırılması
gerektiğini vurgulamak istiyoruz. Modelimizde Doğu BatıEksenli Metro Ağı başlığı
altında açıklanan metro ağını destekleyen hafif raylı sistem ağlarının semtlere girişi
ile parkların sadece erişilebilirliği artmakla kalmamakta bağımlı kesimlerce kullanımı
açısından lastik tekerlekli araçların yarattığı kirlilik ve riskten de önemli oranda
kurtulmak hedeflenmektedir.
Okul Bahçesi
İstanbul’da yapılaşmış alanlarda kişi başına düşen eğitim alanı m2’lerinin ihtiyacın
oldukça gerisinde kaldıkları bilinmektedir. Bunun yanı sıra mevcut eğitim yapıları da,
bünyelerindeki öğrencilere yeterli açık alan sunamamaktadırlar. Bizce sadece okul
41
yapılarının eksikliğinin giderilmesi yeterli değildir. Okul bahçeleri öncelikli kamusal
mekanlar arasında yer almalıdır.
Spor Alanı
Ülkemizde spor yalnızca toplumun genç ve erkek kesimine ait bir uğraş olarak kabul
edile gelmiştir. Bu anlayışın hızla terk edilmesi ve her yaşta ve cinsiyette kentlinin
spor yapabileceği alanların mahalle ölçeğinde aynı zamanda birer sosyalleşme
platformu olarak tasarlanmasını da öncelikli bir ihtiyaç olarak görmekteyiz.
42
Şekil 13:Temsili Yeni Mahalle Kesiti
43
BİTİRİRKEN
Başlarken de dile getirdiğimiz gibi bir “Gelecek İstanbul: ‘İstanbul’un Geleceği İçin
Alternatif Öneriler’” adıyla düzenlenen yarışmaya bir “model” önerisiyle katılıyoruz. Bu
modelin temel yaklaşımı olan ve yukarıda da bahsettiğimiz çelişkiler, yıkmak ve
yapmak, kalmak ve gitmek, büyümek ya da krize girmek, aşılması gereken olgulardır.
Bu amaca sürecin ne salt fiziksel çözümlere ve de piyasa ekonomisinin işleyişine
bırakılmasıyla
ulaşılamayacağı
ortadadır.
Geliştirmeye
çalıştığımız
modelin
kapsamının uygulamaya yönelik kesin ve ayrıntılı bir rehberden çok İstanbul’un
geleceği için izlenmesi gereken yaklaşımın ilkelerini ortaya koymak üzerine olduğunu
bir kez daha vurgulamak istiyoruz.
44