fark yaratmak - Özyeğin Üniversitesi

Transkript

fark yaratmak - Özyeğin Üniversitesi
FARK YARATMAK
Kendisini Farklılaştıran
Üniversite Öğrencisi
Dünyayı da Farklılaştırır
Prof. Dr. Erhan Erkut
Özyeğin Üniversitesi Rektörü
2 Mayıs 2012
Türkiye’de ortalama bir lise mezunu, üniversiteyi ne yazık ki bir amaç
olarak algılıyor. Yıllar süren anlamsız ve yıpratıcı bir yarış sonrası üniversiteye girdiğinde işin zor kısmının arkada kaldığını ve bundan sonrasının kolay olacağını düşünüyor. Oysa bu çok büyük bir yanılgı. Ülkemizde kültürel, tarihi ve ekonomik nedenlerden dolayı üniversite öncesi
eğitim ne yazık ki hiçbir zaman eleştirel ve analitik düşünen, gerçeği
arayan, meraklı, kendine güvenen, bağımsız ve ömür boyu profesyonel
başarı için gereken yetkinliklere sahip bireyler yetiştirmeyi hedeflemedi. Üstüne üstlük dünyada eşi benzeri az bulunan cinsten, çoktan
seçmeli, tek bir sınava dayalı merkezi yerleştirme sistemi, Türk orta
eğitim sistemini tümüyle çökertti. Öğrenciler zamanlarını ve paralarını
üniversite ile ilgisi olmayan “üniversiteye hazırlık” programlarına harcadılar. Bir ülkenin geleceğinin ancak bu kadar başarılı bir şekilde karartılabileceğini, hatta sabote edilebileceğini düşünüyorum. Bu eğitim
faciasının günahı da sevabı da bize ait; bozan da, düzeltmek zorunda
olan da biziz. Peki bu çağ dışı sosyal deney sırasında yıllardır yanlış
yönlendirdiğimiz gençlerimize ne olacak? Konu üzerine cilt cilt kitaplar yazılabileceğinin farkındayım. Ben sadece öğrencilerin işine
yarayabileceğini umduğum bazı pratik önerilerde bulunacağım.
Önemli bir saptama ile başlamamız gerekiyor: Ortaöğretim sizi
ne üniversiteye ne de hayata hazırladı. Aşağıda özetlemeye
çalışacağım üzücü durum, her lise mezunu için geçerli değil.
Örneğin IB (Uluslararası Bakalorya) eğitimi veren liselerden
gelen mezunlar aşağıdaki tiplemeden oldukça farklılar;
çünkü, IB eğitimi ezbere dayalı değil, serbest düşünmeyi
ve yaratıcılığı destekliyor, öğrencinin kişisel gelişimine ve
ders dışı eğitime önem veriyor. Ancak, ilginçtir ki üniversite sınavımız IB eğitiminden geçmiş öğrencilerin Türkiye’de
üniversiteye girmesini zorlaştırıyor. Yani ülkede bu işi
doğru yapanlar var ama, çağdışı sınav sistemimiz onları
da yurt dışındaki üniversitelere yönlendiriyor.
2
Durum vahim: Türkiye’de birçok lise mezununun
başarılı olmak için gereken yetkinliklerin önemli bir
kısmından yoksun olduğunu gözlemliyoruz. Özdeğerlendirme, hedef koyma, planlama, zaman yönetimi,
grup çalışması, analiz ve sentez yapma, problem çözme gibi çok temel beceriler birçok öğrencide zayıf.
İletişim becerileri de yetersiz. Bırakın artık neredeyse bir zorunluluk durumuna gelmiş olan İngilizce’yi,
birçok öğrenci kendisini Türkçe bile ifade edemiyor.
Kompozisyon yazma, topluluğa hitap etme ve hatta
dinleme becerileri, olması gereken düzeyde değil.
Çok gelişmiş olan ezbere dayalı ve çoktan seçmeli
sınav teknikleri ise maalesef başarı için ne gerekli
ne de yeterli. Çünkü bu sistem başarının, dolayısıyla
yaşam doyumunun önemli bir parçası olan öğrenme
motivasyonunu öldürmekte. Daha da önemlisi gerçek
hayatta pek çok problemin tek bir doğru cevabı yok.
Problemlerin çözümü çok boyutlu düşünebilmeyi,
farklı olasılıkları değerlendirebilmeyi ve farklı çözümler üretebilmeyi gerektirir. Bu da ancak çocuk ve
gençlerimize eğitim sistemimizin yaptığı gibi sadece
bilgiyi depolatıp sınavdan sınava kullandırarak değil,
bilginin gerçek hayatla bağlantısını kurdurarak, kafalarında bilgiyi evirip çevirmesini ve kendisine maletmesini sağlatarak başarılabilir.
Teknoloji ile iç içe büyümelerine karşın yeni kuşakların iletişim ve bilgisayar teknolojisi ile ilişkileri video
oyunları, Facebook, Twitter ve SMS ile sınırlı. Google
ile basit bir arama yapmayı araştırma yapmak sanıyorlar. Oysa bilgi çağında yaşayan yeni kuşakların en
büyük misyonu, doğru kaynağa ulaşabilme ve onca
bilgi kirliliğinden doğru bilgileri filtreleyebilme yetisini
kazanmak olmalı.
Temeli cehalete dayalı olan, bilgiye, öğrenmeye, kişisel gelişime değer vermeme eğilimi de sıkça görülüyor. Öğrenciler arasında birbirlerine saygı seviyesini
düşük, ama otoriteye saygı seviyesini olması gerektiğinden yüksek buluyorum. Yapıcı tartışma ortamına
yabancılar ve fikirlerin farklılığına toleransları oldukça
düşük. Bunun en önemli sebebi özgüven eksikliği.
Kendilerine ve fikirlerine güveni az olan bireylerin tipik
özelliği karşıdakinin farklılığını tehdit olarak algılama
ve korkuya kapılma. Bu nedenle karşı fikirleri olması
gerektiği gibi akılla, verilerle çürütmek yerine, karalayarak ya da saldırarak susturmayı tercih ediyorlar.
İnternetten bedava müzik ve video indirmekten tutun, her fırsatta kopya çekmeye kadar, etik değerler
konusunda farkındalıkları ve dolayısıyla duyarlılıkları
yok denecek durumda. Sosyal farkındalık ve çevre
bilinci de ne yazık ki düşük seviyede. Öğrencilerin
büyük çoğunluğunda iş deneyimi yok ve dünya algıları oldukça yüzeysel ve yapay. Uluslararası deneyimleri de yok denecek kadar az ve dolayısıyla
önyargı seviyeleri yüksek.
www.ozyegin.edu.tr
3
Bütün bunlara ek olarak dünyanın her ülkesinde görülen Y kuşağı (Y kuşağı, 1980 sonrasında doğan ve
dijital teknolojilerle büyüyen, teknoloji tutkunu kuşağa verilen addır) özellikleri maalesef gençlerimizde de
görülüyor: kısa vadeli hedeflere odaklanma, kısa dikkat süresi, uzun süreler için konsantre olamama, gereken çabayı sarfetmeden ödül kazanma beklentisi.
Bu özellikler de gençlerin yetişkinliğe geçiş sürecini
zorlaştırıyor.
Her üniversite mezununun iş peşinde olduğunu düşünmemek gerekir. Hatta, üniversite mezunlarının
hiç olmazsa bir kısmı iş aramak yerine başkalarına
iş alanı yaratacak girişimlerin peşinde olacak. Dünyanın içine düştüğü ekonomik bunalımdan çıkmamızı
sağlayacak olan, devletler veya büyük şirketler değil,
girişimciler olacak. Ama başarılı bir girişimci olabilmek için de öğrencinin kendisini eğitmesi ve farklılaştırması gerekiyor.
İçinde bulunduğu durumdan dolayı suçlanacak en
son kişi öğrencinin kendisidir. Öğrenciye incecik bir
iğne batıracak isek, çuvaldızı toplumun geri kalanı
(ebeveynler, eğitmenler ve eğitimi yönetenler) fazlası
ile hak ediyor. Ama öğrenci için sonuç aynı: Ortaöğretim sizi ne üniversiteye ne de hayata hazırladı. O
zaman ne yapacaksınız? İlk önce şunların farkına varmalısınız: Üniversiteye girmekle işiniz bitmedi, daha
yeni başlıyor.
Üniversite eğitiminin hedefi iş bulmak veya iş kurmak
değil, öğrencinin hakikati aramasına, kişisel gelişimine, potansiyeline erişimine yardımcı olmak ve önünde
yeni ufuklar açmaktır. Bu açıdan bakıldığında da emtialaştıracak bir eğitim reddedilmeli. Özetle, hedefi ne
olursa olsun, öğrenci aynılaşmadan uzak durmalı ve
kendi hedefleri yönünde farklılaşmalıdır.
Üniversite, gereken dönüşüm için son şansınız;
orada kendinizi yeniden programlamanız gerekiyor.
Üniversite eğitiminiz boyunca pasif kalıp bilgilendirilmeyi beklerseniz fırsatı kaçırırsınız-eğitiminiz kendi
sorumluluğunuz. Şimdi üniversite öğrencileri olarak,
eğitiminizin sorumluluğunu almalı ve kendinizi hayata
hazırlamalısınız.
Aynılaşma ve farklılaşma: Şöyle bir üniversite mezunu getirin gözünüzün önüne: donanımlı bir
üniversitede işletme okumuş, bazı derslerden kalmış
olsa da 4 yılda mezun olabilmiş, üniversitenin öğretebildiği kadar İngilizce biliyor, derslerinde başarılı olabilmek için kulüp faaliyetlerine pek katılmamış, zamanında mezun olabilmek için staj yapmamış, yabancı
dilindeki yetersizlikten çekindiği için de yurtdışı değişim programına katılmamış. Böyle bir öğrencinin iş
bulma şansı nedir? Girdiği organizasyona katkı sağlama şansı nedir? Dünyayı değiştirme şansı nedir?
Sevgili Arman Kırım Hoca ‘Bana Bi Akıl Ver Hocam’
kitabında yukarıda bahsettiğim soruna “emtialaşma”
(aynılaşma) adını veriyor. Her yıl binlerce üniversite
4
Fark Yaratmak
Peki, başarı için yetenek gerekli mi? Forbes dergisinin
baş editörü Geoff Colvin, Türkçeye ‘Yetenek Dediğin
Nedir ki’ olarak çevrilmiş olan ‘Talent is Overrated’ kitabında çok önemli bir saptama yapıyor: Colvin’e göre,
en üst düzey performans (satranç, yüzme, cerrahi, pilotluk, keman, edebiyat, yöneticilik …) üzerine yapılan
yüzlerce akademik çalışmanın hiçbirinde “yetenek”
girdisinin etkisi kanıtlanamıyor. Belki daha da ilginci, en
üst düzey performans gösterenlerin birçoğu ortalama
zekâya ve hafızaya sahip ve deneyim de en üst düzey
performansı açıklamıyor. Buna karşılık üst düzey performansı en iyi açıklayan faktör ise “kasıtlı talim” olarak
tercüme edilebilecek “deliberate practice” yani daha
yalın bir Türkçe ile “çok çalışmak”. Bu kitabın aslında
bireyi serbestleştirici bir mesajı var. Colvin, “azmeden
herkes başarılı olabilir” diyor. Öte yandan “ne yapayım,
başarılı olamam çünkü yeteneğim yok veya zeki değilim” şeklindeki söylemleri de geçersiz kılıyor. Yani top
sizde. Azmeden herkes yapabilir!
Kırımlı’nın, Clifton’un ve Colvin’in mesajlarını bir araya
koyduğumuzda ortaya çıkan resim özetle şu: Dünyada
(ve tabii Türkiye’de) kaliteli iş, varolan iş gücünden az.
Farklılaşmazsan kaliteli işe ulaşman ve dünyayı değiştirmen pek mümkün değil. Başarılı olmak için yetenek,
zekâ, hafıza veya deneyimden çok daha önemli olan
etken ise azim ve çok çalışmak. Bunları birleştirince
öğrencilere verilecek önemli bir öğüt ortaya çıkıyor:
Çok (ve akıllı/planlı) çalışarak farklılaşmak başarı olasılığınızı artıracaktır.
Bu noktada, Türkiye’deki üniversite öğrencilerinin işinin
çok da zor olmadığını (bazı çekincelerle birlikte) belirtmek gerekiyor. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, lise
mezununun Türkiye’de iş dünyasına katılmaya çalıştığı bir ortamda aynılaşan bireylerin tek bir rekabet
şansı kalır: ücret. Emtialaşan üniversite mezunu da
asgari ücret peşinde koşmaya mahkumdur.
Gallup’un Başkanı Jim Clifton’un ‘Yaklaşan İş Savaşları (The Coming Jobs War)’ kitabında ürkütücü bir
iddiası var: Tüm dünyada 3 milyar kişi kaliteli iş peşinde iken, dünyada sadece 1,2 milyar kaliteli iş var ve
dünya nüfusu kaliteli iş sayısından daha hızlı artıyor.
(Burada kaliteli işten kastedilen üst düzey yöneticilik
değil; tam zamanlı, sürekli ve sosyal güvenliği olan
iş.) Yani üniversite mezunlarının işsiz kalması sadece
Türkiye’ye has bir olgu değil, dünyanın her tarafında
görülüyor ve gelecekte daha da çok görülecek. Kaliteli iş için kaliteli insan gücü ve kendini diğerlerinden
ayrıştırabilmiş mezun gerekli.
www.ozyegin.edu.tr
5
Çok boyutlu farklılaştırma karnesi: Her birey farklıdır. Kötü eğitim sistemleri imalat hattı gibi çalışarak
bireyleri tek tipleştirmeye çalışır. Ama sisteme karşın farklılaşmak da elimizdedir- özellikle üniversite sıralarında. Aşağıda bireylerin üniversite döneminde ne şekillerde farklılaşabileceklerinden bahsedeceğim. Olası birçok
boyuttan sadece beş tanesini ele alıp her boyutta sadece üç farklı seviyeyi konumlandıracağım. Bu tabloyu iki
yönde de büyütmek mümkün ama temel mesajı vermek için bu tablonun yeterli olduğunu düşünüyorum.
mezunlarının yetenek havuzu pek derin değil. Bu saptama bir ülke için üzücü olmakla birlikte, bireyler için
cesaretlendirici. Yaşıtlarınız değer verilen niteliklerden
ve yetkinliklerden ne kadar yoksun ise, sizin kendinizi
farklılaştırıp öne çıkarmanız o kadar kolay olur. Diğer
bir deyişle, hızlı hareket edip kendisini geliştirebilen
öğrenciler, ortaöğretim sisteminin hemen hemen bütün öğrencileri geri bırakmış olmasını, kısa zamanda
avantaja çevirebilirler.
Hangi yönde
çok çalışmak?
Bilgiler: Birçok öğrencinin varsayımının tersine,
ders kitaplarında bulunan standart mesleki bilgiler
sizi diğerlerinden ayrı kılmak için yeterli değildir. Örneğin, İşletme bölümü mezunu iseniz muhasebe bilmeniz, pazarlamanın temel prensiplerini sayabilmeniz, faizli nakit akışı hesaplarını doğru yapabilmeniz,
stratejik planlanlamanın ana hatlarına hâkim olmanız
işvereni şaşırtmaz - toplum bunları her işletme mezunundan bekler. Ancak, Türk vergi sisteminin yanında
Amerikan ve Avrupa vergi sistemlerine de aşina iseniz, özellikle çok uluslu şirketler için daha da ilginç bir
aday haline gelirsiniz. Veya daha ders programınıza
dahil olmamasına karşın yeni çıkacak olan Türk Ticaret Kanunu’nun işletmelerin fonksiyonel alanlarına
olası etkilerini biliyorsanız (veya en azından bu konu
üzerinde düşünmeye başlamış iseniz), birçok kurum
için daha yararlı olabilecek bir adaysınızdır.
Özetle, herkesin bilmesi beklenen dünkü bilgilerden
çok, kurumlara yarın gerekli olacak konulara hâkim6
Fark Yaratmak
seniz farklısınızdır. İşte bu yüzden derslerde verilen
bilgiler ile yetinmeyip kütüphanedeki magazin ve dergileri takip etmeniz, alanınızdaki kongre ve seminerlere katılmanız ve öğretim üyeleri ile dersler dışında da
görüşmeniz önemlidir.
Yetkinlikler: Belki bazı öğrencileri şaşırtabilir ama
çok sayıda işverenle yapmış olduğum görüşmelere
dayanarak, profesyonel yaşamda başarı için gereken
yetkinliklerin kitabi/mesleki/teknik bilgilerden önde
geldiğini söyleyebilirim.
Şirketler 22 yaşındaki bir üniversite mezununa gerekirse birkaç haftalık bir uzaktan eğitim ile kitaptaki bilginin önemli bir kısmını aktarabilirler. Ama
yetkinlik geliştirmek (hele belirli bir yaştan sonra)
daha zor olabilir. Üniversite yıllarında bilinçli bir
gayret ile iletişim, dinleme, grup çalışması, sunum
teknikleri, planlama ve zaman, stres, proje yönetimi
yetkinliklerini geliştirmeniz, kanımca en az derslerde
öğrenebilecekleriniz kadar önemlidir. İdeal bir dünyada bu yetkinliklerin çoğunun ortaöğretimde geliştirilmiş olması ve üniversitede cilalanması gerekir.
Ama daha önce de belirttiğim gibi, eğitim sistemimiz ne yazık ki ideal durumdan epey uzak. Bu tür
yetkinlikleri sadece bilgi edinerek geliştiremezsiniz.
Uygulama yapmanız şarttır. Örneğin iletişim, sunum
teknikleri ve analitik düşünme yeteneklerinizi geliştirmeye yönelik olarak tasarlanmış bazı derslerinizi
bu yönde önemli birer fırsat olarak değerlendirebilirsiniz. Becerilerin geliştirilmesinde öğrenci kulüpleri,
spor takımları, grup projeleri ve yarı-zamanlı çalışma fırsatları büyük rol oynar.
Boyut
Orta
Iyi
Pekiyi
Dil
Türkçe
+ İngilizce
+ Rusça veya Çince
Bilgisayar
Word
+ Excel
+ Programlama
Sektörü tanıma
Derste proje
+ Staj
+ Yarı zamanlı iş
Dünyayı tanıma
Dersler
+ Değişim programı
+ Çalışma hayatı
Çok yönlülük
Sertifikalar
+ Kulüpler
+ Hobiler
1.Dil:
•
Türkçe: Maalesef yaygın algı, Türkçeyi iyi
kullanmanın önemini yitirmiş olduğu şeklinde.
Ancak, kanımca kendi dilini iyi kullanamayan
bir birey, öğrendiği yabancı dilleri de iyi kullanamayacaktır. Dolayısıyla Türkçe yetkinliğimize
sürekli yatırım yapmamız gereklidir. Dildeki yetkinliğiniz çevrenizdekilerle kuracağınız iletişimin kalitesini arttırır. Bu konuya önem verirseniz, sizi profesyonel hayatınızda öne çıkartacak
bir farklılığa kavuşabilirsiniz . Çünkü işverenler
için sadece bir konuyu iyi bilmeniz değil, bildiklerinizi ifade edebilmeniz de büyük önem taşır.
•
İngilizce: Değişik çağlarda değişik diller (Latince, Fransızca) dünyaya hâkim olmuştur. Şu
anda tüm dünyada birçok bilim alanının ve teknolojinin dili İngilizcedir. İngilizcede okuma, yazma, dinleme ve konuşma becerileri en azından
orta-ileri düzeyde
olmayan üniversite
mezunlarının önündeki iyi profesyonel
kariyer alternatifleri
sınırlıdır. Yukarıda
yeni bilgilerin öneminden söz ettim. Örneğin Clifton’un kitabını
okuyabilmek için Türkçeye çevrilmesini bekli-
www.ozyegin.edu.tr
7
yorsanız farklı olmanız zordur. Gerçekten farklı
olmak için ise ikinci bir yabancı dilin gerekli olduğunu düşünüyorum.
•
İkinci yabancı dil: İlk yabancı dilim Almanca olmasına karşın öğrencilerime ikinci yabancı
dil olarak Rusça veya Çinceyi öneriyorum. Nedeni basit: Her eğitimli Alman İngilizce biliyor.
Ama bu Ruslar ve Çinliler için geçerli değil.
Üstelik yıllar süren soğuk savaş dönemine
karşın şu anda Türkiye’nin bir numaralı ticari
ortağı Rusya. Geleceğin ekonomik süper gücü
de Çin olacak. Türkiye’den çıkacak iş insanlarının, profesyonellerin ve girişimcilerin Rusya veya Çin’de çalışma olasılıkları, Almanya,
Fransa veya İtalya’da çalışma olasılıklarından
daha fazla. Farklılaşma konusuna
geri dönecek olursak, bir Türk’ün
Almanca ile farklılaşmasını pek
olası görmüyorum. Öte yandan
Rusça veya Çince bilen Türk sayısının çok az olduğunu düşünürsek,
farklılaşmanın tanımından hareketle doğru ikinci yabancı dilin ne olduğu ortaya çıkar. Rusça ve Çince
öğrenmek istemeyenlere Arapça’yı
önerebilirim.
Farkedeceğiniz gibi önerdiğim üç yabancı dilin
de farklı bir alfabesi var ve üçünü de öğrenmek
(orta Avrupa dillerine kıyasla) zor. Kolay olanı seçerek farklılaşmazsınız!
2.Bilgisayar:
•
8
Word: Özgeçmişlerine “Microsoft Word” bildiğini yazanları hayretle karşılıyorum. Benim neslim için Word kullanmayı bilmek belki
bir marifet olarak düşünülebilirdi ama
artık devir değişti. İki kızım da ilkokul
birinci sınıfta Word kullanmayı öğrendiler. Bilgisayar becerileri, günümüzün okuryazarlığıdır; dolayısıyla,
Fark Yaratmak
bu becerilerin geliştirilmesi
tüm üniversite öğrencileri için
büyük önem taşımaktadır.
•
Excel: Sıradan kullanıcıların
yıllardır piyasada olan Excel
konusundaki bilgisizliği, öğrencilere ilginç bir fırsat sunuyor. Dünyada kullanılan Excel dosyalarının yarısından fazlasında
sadece veri ve grafikler olduğunu duyduğumda
çok şaşırmıştım. Sıradan kullanıcılar Excel konusunda çok bilgili değil; ancak farklılaşmak
için Excel’de dört işlem yapabilmek yeterli değil. Fonksiyon kullanımını ve pivot tablosunu da
bilmek gerekiyor. Özellikle işletme ve mühendislik gibi alanlarda okuyan öğrenciler için Excel
•
dosyanın canlı hale gelmesi, rakamların, tabloların ve grafiklerin değişmesi hâlâ (hâlâ diyorum çünkü bunları yıllar önce de yapabiliyorduk)
birçok yöneticiyi etkilemek için yeterli. Yeteri
kadar VBA biliyorsanız, Excel’i tam bir karar
destek sistemi olarak kullanabilirsiniz. Hatta
kullanıcının Excel kullandığını farketmeden kullandığı bir “yazılım” oluşturabilirsiniz.
3.Sektörü tanıma:
•
Derste proje: Dördüncü sınıf dersinde yapılacak bir proje sayesinde bir sektörü az da olsa
tanımak mümkün olabilir. Ancak, eğer sektörü
tanımak için tek şansınız bu ise, bu projeye çok
zaman yatırımı yapmanız ve mutlaka okul dışına çıkmanız gerekir.
Burada VBA’yı örnek olarak kullandım ama kastetmeye çalıştığım, Excel’den öteye gidebilecek
bir programlama diline hâkim olmanız idi. Tabii
bu C++ da olabilir, Java da olabilir- nasıl bir
kariyer peşinde olduğunuza bağlı. Excel’den
ileriye gitmenin başka bir yolu da Microsoft’un
daha az bilinen uygulamalarına hâkim olmak.
En barizi Access ama belki iş hayatında en yararlı olacak olanı MS Project. Özetle, gerçekten
farklı bir özgeçmişte “ileri seviyede Excel”in yanında bir şeyler daha yazmalı.
•
Staj: Özellikle profesyonel bir programda (işletme, mühendislik, hukuk, mimarlık, ...) olan
öğrencilerin mutlaka en az bir yaz (8 hafta) staj
yapması gerektiğini düşünüyorum. Bir İşletme
bölümü mezununun finansal hizmetler, sağlık,
turizm, üretim, ulaşım, iletişim, enerji gibi sektörler hakkında bilgisi olmadan bu sektörlerde
nasıl iş aramaya çıkabileceğini, çıkarsa mülakatta nasıl güvenilirlik algısı yaratabileceğini
ve nasıl iş bulabileceğini düşünmekte zorlanıyorum. Kendinizi bir bankanın insan kaynakları
ile matematiksel model kurup, parametrik analiz ve optimizasyon yapabilmek gerek. Özetle,
farklılaşmak için başlangıç veya orta seviyede
değil, “ileri seviyede Excel” şart.
•
Programlama: Excel ile çok karmaşık
modeller kurmak, analiz yapmak ve problem
çözmek mümkün. Ama Excel’in sınırlarına
geldiğinizde elinizin kolunuzun bağlanmaması
gerek. Bunun için
Excel
makrosu
yazabilecek kadar
VBA öğrenmek bir
öğrenciyi gerçekten farklı kılıyor.
Dosyadaki düğmelere tıkladığınızda
www.ozyegin.edu.tr
9
çalışanının yerine koyun. Karşınıza gelen ilk
aday size aldığı finans derslerini sayıyor, notlarını söylüyor, okuduğu kitabın ve dersi veren
hocanın adını veriyor, ikinci aday ise sektörün
büyüklüğünden ve ivmesinden bahsediyor, sizin
bankanızın pozisyonunu anlatıyor, sektörü bekleyen fırsatları ve tehditleri sayıyor ve yapmış
olduğu iki banka stajını karşılaştırıp öğrendiklerini ve gördüğü eksikleri anlatıyor. Hangisini
işe alırdınız? İşletme gibi uygulamalı bir alanda
üniversitelerin stajı zorunlu tutmamasını anlamakta güçlük çekiyorum. Öğrencilerin üniversitelerinin bu açığını kapatmaları için kendilerinin
çaba göstermesi gerekiyor. Tabii üniversite
seçerken staj olanaklarına dikkat etmiş olan
öğrencilerin işi, epey daha kolay olacak.
•
Yarı zamanlı iş: Dünyanın birçok ülkesinde
öğrenciler daha lisede iken yazları çalışmaya
başlıyorlar ve üniversite eğitimleri sırasında
haftada 10-15 saat kadar çalışıyorlar. Kanımca
bu deneyim öğrencileri kariyerlerine hazırlıyor
ve hayata daha hızlı bir başlangıç yapmalarını
sağlıyor. Maalesef Türkiye’deki birçok öğrenci
için durum farklı. Değişik nedenlerle öğrenciler
hiç çalışmadan mezun olabiliyorlar. Akademik
durumları birbirine benzeyen iki adaydan birisi
üniversite sırasında çalışmış, diğeri çalışmamış
ise, işverenin çalışma deneyimi olan öğrenciyi tercih etmesini bekleyebiliriz. Belki de daha
önemlisi, gerek staj gerekse yarı zamanlı iş sayesinde öğrenci birden fazla sektörü ve kurumu
tanıma fırsatı buluyor ve daha bilinçli tercihler
yapabiliyor.
4.Dünyayı tanıma:
•
10
Ders: Üniversitede alınan her derste dünyayı
biraz daha tanırız. Özellikle uluslararası ilişkiler,
uluslararası ticaret, uluslararası hukuk derslerinde, edebiyat, sosyoloji, insani bilimler ve sanat tarihi derslerinde dünyadaki farklı kültürleri,
akımları, toplumsal dinamikleri öğrenebiliriz.
Fark Yaratmak
Bu dersler kendimize dışarıdan bakmamıza
yardımcı olur ve yaratıcılığımıza katkıda bulunur. Bir mühendislik öğrencisi iseniz sadece
aritmetik hesap ve bilgisayar bilgisi ile kendinizi
farklılaştıramayacağınızı bilmelisiniz.
•
•
Değişim programları: Bildiğim kadarıyla (belki çok yeni açılanlar dışında) Türkiye’de
Erasmus programına dahil olmayan üniversite
yok. Üniversitelerin Erasmus ortaklarının kalitesi ciddi farklılıklar gösterse de artık Türkiye’deki öğrencilerin çok az bir maliyet ile yurtdışı deneyimi kazanması mümkün. Durum böyleyken,
Erasmus’a (ve diğer değişim programlarına)
katılım oranlarını düşük buluyorum ve öğrencilerin bu işin önemini yeterince kavramadığını düşünüyorum. Örneğin Hollanda’da veya
Polonya’da geçirilecek bir dönem öğrenciye
paha biçilemez bir deneyim kazandıracaktır.
Öğrenci Avrupa eğitim sistemi hakkında birinci
elden bilgi sahibi olacak, çok sayıda yabancı
arkadaş edinecek, İngilizcesini geliştirecek ve
belki biraz da yerel lisanı öğrenecek, şehirdeki
kültürel ve sosyal etkinliklerden yararlanacak,
alacağı bir tren bileti ile Avrupa’nın kültür
başkentlerini görme fırsatı yakalayacaktır.
Belki de en önemlisi, öğrenci başka kültürleri tanıyacak, onlara değer vermeyi öğrenecek
ve böylece dünya vatandaşı olmaya doğru bir
adım atacaktır.
Çalışma hayatı: Gerçekten kendisini farklılaştırmak isteyen öğrenci, değişim için gittiği
ülkede yazın staj yapmayı seçecektir. (Erasmus
“extended” anlaşması olan üniversitelerin öğrencileri için bu mümkündür.) Bir ülkeyi gerçekten tanımaya turistik gezilerin pek katkısı
yoktur; ülkede yaşamak (ve hatta çalışmak)
gerekir. Okulda Alman iş etiğinden bahsetmek
ayrı şeydir, sabah 5:58’de kart basarak bu etiği
birebir yaşamak ayrı. Almanların bira tüketimi
üzerine istatistik okumak ayrı şeydir, sarhoş
bir Alman ile iletişim kurmaya çalışmak ayrı.
Viyana kuşatmasını lisedeki tarih derslerinde
kitapları okutulan Emin Oktay’dan öğrenmek
ayrı şeydir, Türkleri püskürten Polonyalı ve Bavyeralılar ile tartışmak ayrı.
5.Çok yönlülük:
•
ğınız her “sertifika” sizin için bir eksi puandır.
Bir belgenin “sertifika” olabilmesi için ciddi bir
eğitim içeriği ve sonunda bir değerlendirme
gerekir. Maalesef Türkiye’de katılım belgesi ile
sertifika birbirine karışmış durumda. Özgeçmişinizi, dört yılınızı verdiğiniz üniversite diplomanızın altına bir-iki günlük katılım belgelerini
ekleyip “kirletmeyin”. Ama 60 saatlik bir eğitim
alıp sınavdan geçerek bir sertifika hak ettinizse,
bunu yazın tabii. Bir günlük bir doğrudan pazarlama teknikleri sertifikasını kimse ciddiye almaz
ama bir Microsoft sertifikasının ağırlığı da tartışılmaz. (Ehliyetin de bir sertifika olduğunu, hem
de iş ararken ise yarayabileceğini unutmayın.)
•
Kulüpler: Öğrenci kulüplerini üniversite yaşamının en önemli parçalarından birisi olarak
görüyorum. Öğrenciyken birçok arkadaşımın
kulüp aktiviteleri sırasında kendilerini geliştirdiklerine şahit oldum. Bu aktiviteler bazılarının
kariyerlerinde diplomalarından daha belirleyici
roller de oynadılar. Burada önemli olan, öğrencinin kulübe ayırdığı zaman. Eğer sadece
özgeçmişinize yazmak için birkaç kulübe üye
olursanız ve aktivitelere katılmazsanız bu pek bir
işe yaramaz. Bunun yerine enerjinizi bir kulübe
verip o kulüpte organizasyonlara dahil olursanız
ve yöneticilik görevi yaparsanız anlamlı bir deneyime ulaşırsınız. Üniversitenin spor takımlarını da en az kulüpler kadar önemli gördüğümü
belirtmek isterim. Örneğin o sene şampiyon
olmuş voleybol takımının kaptanı olmanız birçok
Sertifikalar: Hemen herkes üniversite eğitiminin ders dışı aktiviteler ile desteklenmesi gerektiği konusunda hemfikir. Çünkü amaç üniversite eğitiminden sadece bir diploma çıkarmak
değil, bu eğitimle mümkün olduğu kadar yaşama hazır hale gelmek. Bazı kariyer uzmanları,
öğrencilere özgeçmişlerini doldurmak için sertifika programlarını öneriyorlar. Benim bu konuya
bakışım farklı. Gittiğiniz bir günlük yarı-turistik
yarı-profesyonel/akademik bir aktiviteden aldıwww.ozyegin.edu.tr
11
kişi için bütün derslerde A almış olmanızdan
daha önemli olabilir. Ama tabii hem kaptanlık
yapıyorsanız hem de A’ları alıyorsanız o zaman
yaşamda denge konusunda epey bir yetkinlik
kazanmışsınız demektir.
•
Hobiler: ‘Farklı ve başarılı olmak için bir hobi
edinin’ gibi içi boş ve anlamsız bir önerim yok.
Her insanın işi dışında ilgi alanları olduğuna
eminim. Önerim, hobilerinizi üniversite eğitimi
sırasında ihmal etmemeniz, hatta ayırabildiğiniz kadar zaman ayırmanız. Üniversite mezunlarını işe alacak kurumların çoğu sadece sizin
üniversite eğitimiz ve teknik/mesleki bilginiz ile
ilgilenmez, sizi bir bütün olarak değerlendirmeye çalışır. Bir mühendis, bir işvereni integral
alma yetkinlikleri ile pek etkileyemez belki ama
Türk müziğine, brice veya tarihe olan ilgisi ile
etkileyebilir. İşini iyi bilen bir insan kaynakları
yöneticisi sizi sadece başvurduğunuz pozisyon
için değerlendirmez; kurum içinde ilerleme
potansiyelinize göre de değerlendirir. Hobileri
olan ve onlara zaman ayırabilen bir birey, bütün
enerjisini işe vererek tekdüze bir yaşam süren
bir bireyden daha çok ilgi çeker. Burada hobi
önerilerinde bulunacak değilim. Ama kitap
okumanın (ve sürekli öğrenmenin) tüm yaşam
boyunca sürmesi gerektiğini düşünüyorum.
Önerim ayda en az bir, ortalamada ise iki kitap
okumanızdır. İki ayda bir kitabın altına düşüyorsanız eğitimli insan olma sıfatını kaybetme
tehlikesi ile karşı karşıyasınız demektir.
düşünme egzersizi yapalım: Türkçeyi iyi kullanmanın
yanında üst düzeyde İngilizce ve orta seviyede Rusça
bilen, bilgisayar teknolojilerine bir programlama diline
vâkıf olacak kadar aşina, bir bankada staj yapmış ve
bir aracı kurumda yarı zamanlı iş deneyimi bulunan,
bunun yanında bir dönem yurt dışında okuyup bir yaz
12
Fark Yaratmak
yeterli olabilir. Ancak, kurumlarımız zaman içinde
sadece zeki, itaatkar ve titiz çalışanlar ile kendi
kendilerini yenileyemeyeceklerini farkedecekler. Yeni
ekonominin mimarları ise yaratıcılığı törpülenmemiş,
inisiyatif almaktan kaçmayan ve yaptığı işi aşk ile
yapanlar olacak.
Bireyler ne için çalışır?
Lise ve üniversite öğrencilerine yaptığım kariyer planlama sunumlarında çok basit bir soru sorarım: “Ne için
çalışacaksınız?” Tahmin edebileceğiniz gibi bu soruya en çok verilen cevap “para kazanmak için” oluyor. Dinleyicileri
biraz zorlayarak üç-dört cevap daha almak mümkün olsa da, şimdiye kadar hiçbir grup cevap sayısını ona çıkaramadı.
Bunun anlamı açık: Öğrenciler başkalarının kendileri için koyduğu hedefler doğrultusunda çalışmaya o kadar
alışmışlar ki, yaşamları boyunca ne için çalışacakları gibi basit bir soruyu bile enine boyuna düşünmemişler. Her
üniversite öğrencisine bir önerim var: Aşağıdaki on üç maddelik listeyi dikkatle okuyun. Sonra bu on üç maddeden
sizin için en önemli üç tanesini seçin ve bunları önem sırasına koyun. Tercihleriniz kariyerinizi belirleyecektir.
1.
da yurt dışında bir sigorta şirketinde çalışmış olan, bir
kulüpte başkan yardımcılığı yapıp üniversitenin atletizm takımında yer almış, ayda bir kitap okuyan, Doğu
Avrupa filmlerini takip eden ve Çarlık Rusyası tarihine
ilgi duyan bankacılık ve bir finans programı mezunu
adayın Rusya’da hizmet veren bir Türk bankasına
başvurduğunu düşünün ve bu adayın bu işe başladıktan beş sene sonra nerede olabileceğini düşünün.
Umarım ne demek istediğimi anlatabildim. Tabii her
birey her boyutta en öteye gidemez. Kendinizi nasıl
konumlandıracağınız size kalmış. Farklılaşma stratejilerinin de farklı olması beklenir.
Kurumlar çalışanlardan ne bekler?
Sonuç olarak, “farklılaşma”nın (tanım gereği) tek bir
tarifi yok. Yukarıda çok boyutlu bir uzayı tarif etmeye
çalıştım. Eğer her boyutta “standart” noktada iseniz
(yani orta notu alıyorsanız), çok büyük bir kalabalığın
bir bireyisiniz demektir. Bu durumda bir kurumun sizi
seçmesi için ya en ucuza çalışmayı kabul etmeniz,
ya çok şanslı olmanız, ya da yüksek yerlerde bir tanıdığınızın olması gerekir. Öte yandan her boyuttan
pekiyi notu alıyorsanız, artık siz kurum seçme ve
çalışma şartlarını belirleme noktasındasınızdır. Bir
önde gelen yönetim gurusu Gary Hamel veriyor.
Hamel’e göre geçen yüzyıldaki beklentiler itaat,
titiz/itinalı çalışma ve zekaydı. Ama bu özellikler
birer meta haline geldiler ve artık yeterli değiller.
Bu yüzyıl kurumlarının beklentileri ise inisiyatif
alabilme, yaratıcılık ve tutku. Hamel’e katılıyorum.
Türkiye’de şu anda geçen yüzyılın özellikleri hâlâ
Her kurum kendi hedeflerine ulaşmasına yardımcı
olacak çalışanlar ister. Yukarıda vurgulamaya
çalıştığım gibi, profesyonel başarı için taze bilginin
yanısıra, yetkinlikler de büyük rol oynar. Ayrıca
yukarıdaki çok boyutlu uzayın her boyutunda
farklılaşmak profesyonel başarı olasılığını artırdığı
gibi, bireyi sıradanlaşmaktan, aynılaşmaktan çıkarıp
onun kendi potansiyeline yakınlaşmasını sağlar.
Kurumların çalışanlardan beklentileri zaman içinde
değişmiş midir? Bu sorunun cevabını çağımızın
Maddi kazanç
8. Güvenlik
2. Güç ve nüfuz
9.
3. Çeşitlilik
10. Aidiyet, ortak değerler ve
ilgiler
4. Yaşam biçimi
5. Özerklik
Prestij, statü, marka değeri
11. Atlama taşı, pozisyonlama
6. Entelektüel hedefler
12. Başkalarını ve ilişkileri
yönetme
7.
13. Tanınma, onanma
Başkalarına faydalı olma
Değerleriniz ve kişisel tercihleriniz ile kariyer tercihleri arasındaki ilişkiye birkaç örnek verelim. Sizin için
entelektüel hedefler ve yaşam biçimi önemli ise, bir
şirkette uzman veya analist olarak başarılı ve mutlu
olmanız zordur ama yazar olmayı düşünebilirsiniz.
Güvenlik önemli ise, girişimcilik size göre olmayabilir;
öte yandan, özerklik ağır basıyorsa girişimciliği düşünmeniz gerekebilir. Çeşitlilik önemli ise danışmanlık
ilginizi çekebilir. Aidiyet ve ortak değerler ile başkalarına faydalı olmak öne çıkıyorsa STK’lara yönelmeniz
iyi bir fikir olabilir. Üniversite bitmeden kendinizi tanımanız, doğru kariyer seçimi yapmanızı kolaylaştıracak, seçtiğiniz kariyerinizde başarılı olma olasılığını
da artıracaktır.
Kariyer seminerlerinde “Bireyler ne için çalışır?” sorusuna benzer ama daha zor bir soru daha sorarım:
“Hayatın amacı nedir?” Bu soru biraz fazla uzun vadeli ve felsefi olarak değerlendirilebilir ama üniversite
öğrencilerinin mezun olmadan önce bu konu üzerinde
düşünmelerini de yararlı buluyorum.
Bu listeyi Harvard Üniversitesi Kariyer Merkezi’nde
çalışan işletme psikolojisi doktorları James Waldroop
ve Timothy Butler’in yazdığı ‘İyi İnsanları Başarıdan Uzak
Tutan 12 Kötü Alışkanlık (12 Bad Habits that Hold Good
People Back)’ adlı kitaptan çevirerek alıntıladım.
www.ozyegin.edu.tr
13
ARKA KAPAK İÇİ
Bireyler nerelerde çalışır?
Bu soruya aldığım cevapları da genellikle yetersiz buluyorum. Öğrencilerin büyük çoğunluğu büyük şirketleri
sayıyor. Ama kanımca yarısından fazlası büyük şirketlerde çalışmayacak, çalışırsa da mutlu olmayacak. Büyük
şirketlerin yanında şu alternatifleri de değerlendirmelerini öneriyorum: Devlet, KOBİ’ler (özellikle aile şirketleri),
daha az popüler olan ama popülaritesi artmakta olan alanlar (medya, sanat, politika, moda, spor, kalkınma,
çevre gibi) ve dünyanın en iyi işi olan akademisyenlik. Öğrencilerin hemen hiç düşünmediği bir alternatif de
girişimcilik. Halbuki dünyayı değiştirme potansiyeli en yüksek bireyler de girişimciler. Başkaları için çalışmak
yerine başkalarına iş alanı yaratma alternatifini de önlerine koymalarını öneriyorum.
Başa dönecek olursak, yaşama hazırlanma sürecinde en büyük sorumluluğun öğrencide olduğunu düşünüyorum.
Ortaöğretim sistemimizi kıyasıya eleştirdim ama herkes aynı yollardan geçiyor. Hep şikayet ederek ve sorumluluğu
dışarıda arayarak problemin parçası olmak yerine, inisiyatif ve sorumluluk alarak çözümün, yani başarının bir
parçası olma zamanı. Doğru seçimler ile kaybedilen zaman telafi edilebilir.
Geç değil. Fırsatlar daha kaçmadı. Gösterin kendinizi, değiştirin dünyayı!
GÖSTERİN KENDİNİZİ,
DEĞİŞTİRİN DÜNYAYI!
Not: Bu yazıyı okuyup eleştirilerini benimle paylaşan Kutsal Doğan, Asiye Kumru, Senem Timuroğlu,
İrfan Karakoç ve Çimen Günay-Erkol’a teşekkür ederim.
14
Fark Yaratmak
www.ozyegin.edu.tr
Nişantepe Mah. Orman Sok. No:13
Alemdağ 34794 Çekmeköy / İstanbul - TURKEY
0216 564 9 564
facebook.com/ozyeginuniversitesi
twitter.com/ozyeginuni

Benzer belgeler

fark_yaratmak

fark_yaratmak Bu saptama bir ülke için üzücü olmakla birlikte, bireyler için cesaretlendirici. Yaşıtlarınız değer verilen niteliklerden ve yetkinliklerden ne kadar yoksun ise, sizin kendinizi farklılaştırıp öne ...

Detaylı