emekli olmak kenara çekilmek değildir.

Transkript

emekli olmak kenara çekilmek değildir.
BU TAKIM İTÜ’NÜN GURURU
BİR
ÜNİVERSİTEYİ
ÖĞRENCİ
PROJELERİ
ÜNİVERSİTE
YAPAR
İTÜ Güneş Teknesi Takımı, bir dünya ikinciliği ve iki dünya
üçüncülüğünden sonra bu yıl da Amerika’da düzenlenen ‘Solar Splash’
adlı yarışmada İTÜ’yü temsil edecekler. Bu yıl, “Odabaşı” adını verdikleri
üçüncü tenkneleriyle katılacakları yarışmada takıma başarılar diliyoruz.
arıYORUM
Münir Cansın Özden
takım kurucusu ve kaptanı
itü basın yayın kulübü
onsekizinci sayı, mayıs ikibinoniki
Avrupa’ya İTÜ
çıkarması
Türkiye Best Mühendislik
Yarışmasında birinciler İTÜ’den.
Avrupa’da ülkemizi ve okulumuzu
onlar temsil edecek.
itü gazetesi
İTÜ Kültür ve Sanat Birliği Basın Yayın Kulübü’nün süreli yayınıdır. ISSN: 1305-4783
Kerem
ak
Cankoç
evrimein
ki
Seçimler nasıl yapılıyor?
Adaylar kimler ve vaadleri neler?
İTÜ kulislerinde konuşulanlar...
FATİH AVCI yazdı...
Kural
n
a
h
r
O
dair’
‘doğaya yla
zısı
yeni ya
da...
bu sayı
Fotoğraf: Tuğba Irmak
İTÜ’derini
y
r
anlatıyo
Yeni rektör kim olacak?
Prof. Dr.
Ümit Şenesen’le
emeklilik ve akademisyenlik
üzerine çok özel bir söyleşi...
“EMEKLİ OLMAK KENARA
ÇEKİLMEK DEĞİLDİR.”
Edebiyat
İTÜ’de buluştu
- Nasıl kilo alınır?
- Anime sineması
- Öğrenci bütçesi objektifler
Karikatür
İTÜ Geliştirme Vakfı’nın katkılarıyla...
İTÜ’nün
ATA’sı
dünya 4.sü
Güvenlik
ağabeylerimiz
İTÜ’lünün burç
yorumları
SAYFA2
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
2
ARIYORUM
MAYIS 2012
SERDAR ERBAY
[email protected]
“Gazete mi dediniz?” (1)
Aradığınız bir haber kaynağı ise,
İTÜ’den haberdar olmak niyetindeyseniz ve bizi tanıyan biri olarak
nerede bu gazete diyorsanız artık
merak etmeyin. Uzun zamandır
süren suskunluğumuzu “fırtına
öncesi sessizliğe” benzetiyoruz.
Bu iddiamızın boş olmadığını
her daim kaliteli olan yayın
anlayışımıza uzun süredir
ön çalışmalarını yaptığımız
devamlılık ilkemizi de katarak
göstereceğiz. Bir gazetenin ne
olduğunu, nasıl olduğunu zorluk
ve keyfini yaşayarak öğrendik.
“Devam Ederken...” (2)
Günler geçtikçe yaptığımızın
bir ekip işi olduğunu görüyoruz. Açıkça söylemeliyim ki
sosyal kulüpler -hele ki İTÜ
gibi akademik ve teknik olankendi içinde zig zaglar çizerek
ilerleyen, zorlukla dikiş tutturabilen topluluklardır. Emek
verildiği ve arkadaş olunabildiği
derecede kulüplerin kalıcılıkları
artar. Gazete konusunda sessiz
kaldığımız bu sürede birbirimizi kaybetmemeyi öğrendik. En
büyük kazanım insanların üretme
inancını canlı tutmaktır ve biz
bunu başardığımızı biliyoruz.
Tabi boş da durmadık, bu süreçte
Anıtkabir Ziyaretini ve İTÜ
Edebiyat Buluşması kapsamında
Arıyorum İTÜ Gazetesi Şiir ve
Öykü Yarışmasını düzenledik.
Düzenlediğimiz eğitimler ile
gelişimimizi hızlandırdık.
“arıyorum ilerliyor” (5)
Yeni yapılanmamızla gazeteye
daha iyi hizmet verebilmek
için kulüp içi kurumsallığımızı
arttırdık ve alt yapımızın büyük
bir kısmını yeniledik. Gazeteyi
hazırlarken o kadar beklenmedik anlarda ekstra sorunlarla karşılaşıyoruz ki anlatmaya
başlasam sıkılırsınız. Belki
üzülürsünüz. Ve artık hazırız! Ne
sizin sıkılmaya ne de bizim üzülmeye hakkımız var. Bir gazetenin
ana sorunlarından biri destekleri
ile baskıyı sağlayacak kurum veya
kişilere ulaşabilmektir. Bu konuyu
da halledebilmemizde her daim
yanımızda olan Sayın Nazire
Peker’e derin teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bu yolculuğa başladığımız
ilk günden beri yanımızda,
başımız sıkıştığında bizi koruyan
bir büyüğümüzün olduğunu
bilmek bize mutluluk veriyor.
ONSEKİZ
Yeni sayımızın çıkması konusunda
acele ettiğimi itiraf ediyorum.
Gözünüze çarpacak en ufak
yanlış benim sorumluluğumda
ve şimdiden anlayışınız için
teşekkürler. Uzun bir beklemenin acelesi olsa gerek bu. Bu
nedenle eleştirileriniz ve önerileriniz bizim için çok değerli.
Yorumlarınızı bize ulaştırmaktan
çekinmeyin. Biz İTÜ ailesi için
bir şeyler üretme çabasındayız
ve bu ailenin iletişimini daha iyi
sağlamak için fikirlerinizi bekliyoruz. On sekizinci sayı. Yaşını
bu sayıya ulaştıran insanların
içlerinde hissettiği o değişime
ayak uydurduk. Daha kapağımızın
tasarımından bunu anlayabilirsiniz. İçerisinde ise bulacaklarınız
sizi memnun edecektir. Bizleri
yazdığı köşe yazıları ile yalnız
bırakmayan Doç. Dr. Kerem
Cankoçak’ın evrim üzerine yazdığı
yazı ile muazzam bir bilgi akışına
maruz kalacaksınız. İTÜ’deki son
gelişmeleri ve başarıları da dikkatle okuyacağınızdan eminim. Prof.
Dr. Ümit Şenesen’in anılarını dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum.
Bu sayımızda eksik olan sinema,
spor ve edebiyat bölümlerimizi
yaz okulunda okuyabileceksiniz.
Onların yerine “Muntazır Teşrifine
Hazır Kayık” bölümümüz ve sosyal içerikli yazılarımız diğerlerinin
yerlerini aratmayacaklardır.
İTÜ’de güvenlik görevlileri
hakkındaki araştırma yazımız ve
Kurucu Başkanımız Fatih Avcı’nın
yaklaşan Rektörlük seçimleri
hakkındaki muhteşem yazısı
sizleri bekliyor.
“Öğrenci Projelerinin
Önemi” (9)
Gazetemizin yayın politikasındaki
en büyük pay öğrenci projeleridir. Hazırladığımız ürün her ne
kadar akademik görülmese bile
yaptığımız sosyolojik ve teknik
çalışmalar ile bir projenin ne
kadar meşakkatli ve emek isteyen
bir şey olduğunu biliyoruz. İTÜ
başta olmak üzere, her yerde
bu proje gruplarının değişmez
destekçisi olacağız. Bu sayımızda
da “Öğrenci Projesi” logomuzu
göreceğiniz haberlerde onlara yer verdik. Kısa süre önce
Dünya 4.’lüğü elde eden ATA
Proje Takımını tebrik ederken,
İTÜ Güneş Teknesi Takımına
- özellikle büyük emeklerle
takımı bu zamana getiren Münir
Cansın Özden’e - yakın zamanda
katılacakları yarışta başarılar diliyorum. Bu sayımızda tanıtımını
yaptığımız İTÜ Otonom Sualtı
Aracı Proje Takımını da unutmamak lazım. Yeni kurulmuş
bir proje takımı ve üretim
aşamasındaki araçları ile onlar da
bu yaz döneminde uluslararası
arenada İTÜ adına yarışacaklar.
Son yıllarda okulumuzun başarı
ve gelişim grafiği yükseldi. Bu
hepimizi mutlu ederken bu kadar
çok takımı bir sayıda sıkıştırmak
yerine iyice tanıtabileceğimiz
haberler hazırlamaktayız. Bizde
bilgileri bekleyenler lütfen
merak etmesinler ve hala iletişim
kuramadıklarımız bize ulaşsınlar.
Unutmayalım ki “Bir üniversiteyi
öğrenci projeleri üniversite yapar.”
Teşekkür
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
İTÜ’NÜN ABET BAŞARISI
İ
stanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) aldığı ABET
yeterliliği ile 23 mühendislik bölümüne birden
tam akreditasyon sağlayarak
dünya birincisi oldu. Bu karar
ile İTÜ, ABD’deki çoğu üniversitenin önüne geçti.
“ABET” ABD’deki mühendislik
fakültelerini denetleyen ve diğer
ülkelerdeki mühendisliklere eşdeğerlik veren kuruluştur. Dünyanın birçok saygın üniversitesi,
verdikleri eğitimin kalitesinin bağımsız ve uzman bir dış kuruluş
tarafından değerlendirilmesi için
ABET’e başvurmaktadır. İstanbul Teknik Üniversitesi de ilk kez
2002 yılında eğitim kalitesinin
değerlendirilmesi için ABET’e
başvurusunu yaptı. 2004-2005
yıllarında ABET’ten eşdeğerlik
alan İTÜ, iki yıl önce 23 mühendislik programıyla bu kez “tam
akreditasyon” için yeni bir başvuruda bulundu. İTÜ akreditasyon
için raporları ABET’e göndermiş,
heyet, raporları inceledikten sonra 2010 yılında İTÜ’ye gelmiştir.
ARIYORUM
Heyet İTÜ’de bulunduğu sürede
öğretim elemanları, öğrenciler ve
İlk teşekkür etmem ve bahsetmezunlarla, İTÜ’nün bütçesini,
mem gereken kişiyi bilerek sona
laboratuvar, kütüphane, öğrenci
sakladım. Süslü laflar ile onu
işleri ve bilgi işlem alt yapısını,
övmemin bir sonucu olamaz.
Çünkü ne söyleyecek olursam tari- ders programlarının içeriklerini,
fimde bir eksiklik hissedeceğim.
öğretim üyelerinin özgeçmişleBahsettiğim kişinin kulübümüzün rini, ders verme yöntemlerini,
ve gazetemizin kurucu başkanı
öğrencilere verilen kariyer desteFatih Avcı olduğunu bizi takip
ğini, öğrencilerin bitirme projeleedenler bilir. Hatta ilk defa onun
rini ve iş hayatına ne kadar hazır
yerine bu yazıyı başkasının yazıyor olduklarını, öğrenci projelerine
Arıyorum İTÜ Gazetesi’ni
çıkartma sürecinde çok emeği
geçen fakat zaman içerisinde
yollarımız ayrılan arkadaşlarımız
elbet oldu. Şimdiye kadar bize
emeği geçen herkese teşekkür
etmeyi bir borç bilirim. Bunun yanında bize desteklerini
esirgemeyen Türk Dili Bölüm
Başkanı Aslı Kantarcı’ya, Sağlık
Kültür Spor Bölümü Müdürü
Zeki Şimşek’e, Dış İlişkiler ve
Enformasyon Müdürü Didem
Yücel’e, Rektör Özel Kalemi Figen
Ulusoy’a, Dialogue Dil Kursları
Şube Müdürü Mehtap Orhan’a ve
içimizden biri olarak gördüğümüz
İTÜ Edebiyat Topluluğu Kurucu
Başkanı Yakup Özgür Dağgeçen’e
Arıyorum İTÜ Gazetesi Yayın
Kurulu adına teşekkür ederim.
olması şaşkınlığa ve burukluğa
sebep olacaktır. Keza ben dahi bu
köşeyi yazmaktan mustaribim.
Altına girdiğim bu yükün ağırlığı
beni yorabilir. Yorgunluğumun
sebebi şimdiye kadar Fatih’in
taşıyabileceği yükü bıkmak tükenmek bilmeden arttırmasından
dolayıdır. Onun yaptığı güzel
şeylerin altında kalmaktan korkmuyorum. Çünkü gerektiğinde
onun şansı olmayan bir şeye
sahibim. Evet, bu onun ta kendisi.
Ondan devraldığım başkanlık
görevimde ne zaman arada kalsam
kim gibi düşünmem gerektiğini
biliyorum. Arıyorum’un kendine has özelliklerinden biridir
her sayıdaki giriş yazıları. Bu
yüzden tırnak içinde bahsi geçen
cümleler aslında gazetemizin giriş
yazısının başlıkları ve bulunduğu
sayıdır. Ama hep dediğim gibi; bu
köşe Fatih Avcı’nın tırnakları ile
kazıyarak kelimeleri size sunduğu,
kıymetli bir alan. Ve bu köşede
onun yazmadığı bir yazıda sadece
ona saygı ve sevgilerimi sunabilirim.
sağlanan maddi desteği, bölüm
mensuplarının motivasyon seviyelerini, üniversitenin tüm akademik ve sosyal olanaklarını detaylı
olarak inceledi. İki yıl süren detaylı çalışmanın sonunda kararını
verdi.
Akreditasyon süreci ile ilgili bilgi
veren Rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin “Bu büyük başarı başta
İTÜ öğretim üye ve yardımcıları,
çalışanları, öğrencileri ve mezunları olmak üzere tüm ülkenin gururudur. ABET akreditasyonu ile
üniversitemizin eğitim kalitesinin
uluslararası standartlarda olduğu
bağımsız bir kuruluş tarafından
tescillenmiştir. Bunun yanında
23 mühendislik programıyla dünyada en fazla mühendislik programını akredite eden üniversite
olduk. Bu süreçte emeği geçen
herkese en içten teşekkürlerimi
sunuyorum.” diye konuştu.
ABET akreditasyonu, İTÜ’ye yalnız uluslararası tanınırlık değil
aynı zamanda ABD’de akredite
olan üniversitelerle denkliği ve
İTÜ diplomasının tüm dünyada geçerli olmasını sağlamaktadır. Bu sayede İTÜ öğrencileri
Amerika’nın düzenlediği “Yetkin
Mühendislik” sınavına da girebilecekler. İTÜ, her akademik
dönem başında kalitenin devam
ettiğini göstermek üzere ABET ile
ders programları, yeni katılan öğretim elemanları ve öz geçmişleri
gibi bilgileri paylaşacak.
Bunların yanı sıra İTÜ Yabancı
Diller Yüksekokulu da 25 Haziran
2012 tarihinde uluslararası aktivasyon almış olacaktır.
ARIYORUM İTÜ GAZETESİ YAYIN KURULU
GENEL YAYIN YÖNETMENİ
HABER KURULU
[email protected]
AHMET KORKMAZ
AKIN CAN AKÜLKER
AYHAN KARACA
AYŞEGÜL KÖKLÜ
CANSU DERNEK
DAMLA BAYRAK
DOĞA ÖZGÜR KIZI L
EMİNE KÜSTÜ
EZGİ DURAL
GİZEM AKIN
KAMİL CAN ERDEM
SELÇUK KESER
ŞAHAN GÜL
ŞEYDA ALBAYRAK
TEKİN KARATEPE
TUĞBA OĞUZ
UTKU SÖNMEZ
VOLKAN ZENGİN
FATİH AVCI,
GENEL KOORDİNATÖR
SERDAR ERBAY,
[email protected]
TASARIM
BARAN SERDAR
SARIOĞLU
HABER ŞEFİ
FATİH ÇELİK
GRAFİK/WEB TASARIM KURULU
OĞUZ ONUR KUL
FERİT ÇAĞLAR GÜNDÜZ
BATUHAN HOŞTAŞ
CEYDA BAŞ
İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ
ARIYORUM İTÜ GAZETESİ
[email protected]
www.gazete.itu.edu.tr
05533066644
BASKI
STAR MEDYA YAYINCILIK
*İTÜ Basın Yayın Kulübü üyeleri Arıyorum İTÜ Gazetesi yayın kurulunun
doğal üyeleridir. İsimleri belirtilen kişiler 18. sayıya doğrudan katkısı
bulunan üyelerimizdir.
3
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
İTÜ EDEBİYAT BULUŞMASI 2012
İTÜ Edebiyat Topluluğu’nun desteğiyle İTÜ
Basın Yayın Kulübü’nün düzenlediği İTÜ
Edebiyat Buluşması 2012, 2 Mayıs 2012
Çarşamba günü Süleyman Demirel Kültür
Merkezi’nde gerçekleşti. Edebiyatseverlerin
ilgi gösterdiği etkinlik ödül töreni ve Çağdaş Müzik Topluluğu’nun konseri ile devam
etti.
İTÜ Basın Yayın Kulübü’nün 2011 yazında çalışmalarına başladığı etkinlik; söyleşiler, şiir ve öykü yarışması, ödül töreni ve kapanış konserini kapsayan bir
organizasyon oldu. Şubat ayında duyurmaya
başladıkları, mart ayının sonuna kadar başvuruların
devam ettiği
Arıyorum İTÜ Gazetesi Şiir&Öykü Yarışması’nın ödül
töreni 2 Mayıs 2012 Çarşamba günü 17.30’da Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
Yarışmanın şiir dalındaki jüri üyeliğini Haydar Ergülen, Hami Çağdaş ve Baki Asiltürk yaparken Feyza
Hepçilingirler, Cemil Kavukçu ve Onur Caymaz öykü
dalındaki jüriyi oluşturdu. Nisan ayı içerisinde Onur
Caymaz ve Hami Çağdaş ile KSB Küçük Salon’da söyleşiler düzenlendi. Ödül törenine; Feyza Hepçilingirler, Hami Çağdaş ve Onur Caymaz jüriden
katılım gösterirken, Türk Dili Bölümü öğretim üyeleri ve İTÜ Rektör Danışmanı
Öğr. Gör. Cumhur Sevinç katıldı.
Etkinlik koordinatörü Doğa
Özgür Kızıl ve Rektörlük
adına Öğr. Gör. Cumhur
Sevinç’in açılış konuşmalarının ardından jüri üyelerinin katılımıyla “Kelime Mühendisliği” adlı
söyleşiye İTÜ Türk Dili
Bölümü’nden Aslı Kantarcı da eşlik etti. Söyleşiden
sonra yarışmada dereceye giren eser sahiplerinin
ödülleri verildi ve katılımcılar için hazırlanan
ikram süresince jüri üyeleri
ile öğrenciler sohbet etti. Birincilere tablet PC,
ikincilere netbook ve üçüncülere dijital fotoğraf maki-
SÜRDÜRÜLEBİLİR
EKOSİSTEM
GÜNLERİ düzenlendi
İ TÜ
YÜZME TAKIMI
www.seg.itu.edu.tr
KOROSU
Yine Eğlendirdi
İTÜ Türk Müziği Kulübü’nün
Türk Sanat Müziği Korosu 18
Mayıs 2012 akşamı geleneksel
yılsonu konserini yaptı.
Mühendisler Korosu, İTÜ TMDK
Ses Eğitimi Bölümü mezunu Mustafa Şahin’in şefliğinde Süleyman
Demirel Kültür Merkezi’ni dolduran dinleyicilere müzik şöleni yaşattı. Tüm yıl boyunca hazırlandıkları eserleri seslendiren koristlerin
sahneye çıkmadan önceki heyecanları gözden kaçmadı. Etkinlikte
Acemkürdi ve Hicaz eserler seslendirildi. Rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin’in yıl sonuna dair dileklerinin yanı sıra üniversite içinde
ilk defa bir topluluğa rektörlüğe
adaylığını koyduğunu belirtmesi
salonda alkışlarla karşılandı.
ŞİİR’de
1. Muhammet Durmuş,
2. Ömer Berkay Dağlı,
3. Emre Yalçın,
Mansiyon; Eda Eraydın,
İnan Al, İlknur İlhan
1773
İTÜ SATIŞ
MEKANI
İTÜ Mezunları Derneği katkılarıyla ve
İTÜ Rektörlüğü bünyesinde çalışmalarını sürdüren İTÜ Kurumsal Kimlik ve
Logolu Tasarım Ürünleri Komisyonu’nun
liderliğinde 1773 İTÜ Satış Mekânı açıldı.
Üniversitemizin akademik ve sanatsal ortamına
uygun bir anlayışla tasarlanan ürünlerin yer aldığı 1773 İTÜ Satış Mekânı, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi, Mustafa İnan Kütüphane Binası Giriş
Katında bulunuyor. Çalışma saatleri ise hafta içi
09.00 - 18.00, cumartesi 10.00 -18.00 arasında.
İstanbul Teknik Üniversitesi ile özdeşleşmiş
ürünlerin yer aldığı satış mekânı açıldığı andan itibaren büyük bir ilgiyle karşılandı. Yakın
zamanda ürün çeşitliliğini arttıracak olan satış
mekânından elde edilecek gelir ise İTÜ’lü öğrencilere burs olarak verilecek.
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
Spor, müzik ve eğlenceyi bir araya getiren Türkiye’nin en büyük
gençlik festivali Koçfest, bu sene
okulumuzu Eskişehir’de ağırladı.
Daha önceki senelerde de birçok
müsabakada yer alan İTÜ Yüzme Takımı, İTÜ Beden Eğitimi
Bölümü’nden Arş. Gör. Kadir
Can Çakıcı ve öğrenci-antrenör
İbrahim Candemir’in koordinatörlüğünde 8 kız ve 8 erkekten
oluşuyor. İTÜ Yüzma Takımı
Türkiye’nin dört bir yanından
gelen 45 üniversite içerisinde
erkeklerde 5, kızlarda 7.liği elde
etti.
SEG, dünyanın çözüm getirmeye çalıştığı küresel iklim değişikliği sorunu karşısında somut adımların atılabilmesi için
çevre, enerji ve iklim değişikliği alanlarındaki gelişmeleri katılımcılara aktaran,
çevre konusundaki farkındalığı arttıran
bir etkinlik. Bu konular üzerine çalışma
yapan, öğrenim gören, ilgi duyan öğrencileri, akademisyenleri, endüstri kuruluşlarının temsilcilerini ve bilgi edinmek
isteyen kitleleri ortak bir platformda
buluşturmak misyon edinilmiş. Ayazağa Kampüsü, Süleyman Demirel Kültür
Merkezi’nde gerçekleşen organizasyona
45’i şehir dışından olmak üzere 250 kişi
katılım gösterdi. Ayrıntılı bilgi için:
MÜHENDİSLER
ÖYKÜ’de
1. Arif Cumhur Topal,
2. Alican İnal,
3. Ercan Karabulut,
Mansiyon; Seyfullah
Kaçaran, Arif Aktaşlı
SAYFA 3
İstanbul Teknik Üniversitesi
Yüzme Takımı, 12-13 Mayıs
tarihleri arasında Eskişehir
Anadolu Üniversitesi’nde
gerçekleşen KOÇFEST spor
oyunlarında İTÜ’yü temsil
etti.
İTÜ Çevre Mühendisliği Kulübü bu yıl üçüncüsü düzenlenen Sürdürülebilir Ekosistem
Günleri(SEG)’ni 26-27-28 Nisan
2012 tarihlerinde gerçekleştirdi.
nesi armağan ettiklerini belirten etkinlik koordinatörü
Doğa Özgür Kızıl, rektörlüğün her zaman yanlarında
olduğunu belirterek yardımlarından dolayı teşekkür
etti ve gelecek yıl daha büyük bir etkinlik ile İTÜ’yü
buluşturacaklarını belirtti. Ardından Çağdaş Yaşamı
Destekleme Derneği, Çağdaş Müzik Topluluğu’nun
“Balkanlar’dan Güneydoğu’ya, Karadeniz’den Uzak
Asya’ya…” temalı konseri ileetkinlik sonlandırıldı.
4
Avrupa’ya Gidecek Birinciler İTÜ’lü!
SAYFA4
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
ARIYORUM
MAYIS 2012
A
vrupa çapında
düzenlenen
ve üniversitelerarası en kapsamlı
mühendislik yarışması
olan Avrupa Teknoloji Öğrencileri Birliği
(BEST) Türkiye Mühendislik Yarışması finali
ODTÜ’de yapıldı. Ankara Büyükhanlı Park
Otel’de yapılan kapanış
gecesinde birinciler
açıklandı. Ülkemizi
Avrupa’da temsil edecek
takımlar “Vaka Analizi”
ve “Takım Tasarımı”
dallarının ikisinde de
İTÜ oldu!
lerine verilen araçları
modifiye ederek parkurda ilerletmeleri istendi.
Vaka Analizi’nde ise yarışmacılardan önce iflas eden bir şirketi en az
zararla kurtararak kara
geçmesi için bir çözüm
önerisi istendi. Ardından
bir süt fabrikasının kurulumundan, fabrikadaki
ürünü etkili bir şekilde
pazarlamaya ve ürünü
halkla buluşturmak için
yürütülecek olan reklam
kampanyasını tasarlamaya kadar geçen üretim
sürecini
planlamaları
beklendi.
BEST
Avrupa
Mühendislik Yarışması’na
Türkiye’den gidecek takımın belirlenmesi için
79 üniversitenin katıldığı
bölgesel yarışmalar yapıldı. İki aşamalı yarışmada Takım Tasarımı’nda
yarışmacılardan kendi-
Vaka Analizi Takımı
Cheers Endüstri Mühendisliği 4. sınıf öğrencileri
Ece Bolat, Pınar Ulku,
Murat Ali Köybaşı ve
Ecem Uslubaş’tan oluşurken, Takım Tasarımı
Takımı Çilingirler, Uzay
Mühendisliği öğrencisi
Onur Kaya, Gemi İnşaatı ve Gemi Makinaları
Mühendisliği öğrencisi
Harun Demir, Elektrik
Mühendisliği öğrencisi
Sinan Hamulu ve Gemi ve Deniz Teknolojisi
Mühendisliği öğrencisi
Onur Akkuş’tan oluştu. İTÜ Rektörü Prof.
Dr. Muhammed Şahin,
“Türkiye’de bu tür projeler, öğrencilere öğrendiklerini pekiştirme, yetenek
ve becerilerini geliştirme
şansı tanıdığı gibi, onlara tecrübe de kazandırmaktadır. Bu sene BEST
Türkiye
Mühendislik
Yarışması’nda birinci olarak ülkemizi Avrupa’da
temsil edecek öğrencilerimizi yürekten kutluyorum. Eminim Avrupa’dan
da birincilikle dönerek
aldıkları eğitimin ve teknik becerilerin kalitesini
bir kez daha ispatlayacaklar.” dedi.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
REKTÖR CESAER’DA
İ
TÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, Avrupa’nın
önemli mühendislik üniversitelerinin yer aldığı Avrupa
Teknik ve Araştırma Üniversiteleri Birliği (CESAER)
Yürütme Kurulu’na seçildi.
Birliğin yürütme kurulu 4 kişiden oluşuyor. Rektör Şahin, bu görevle
sadece İTÜ’nün değil Türkiye’nin de adının karar verici kurulda yer almasını sağladı. Böylece Türkiye’ye başkanlık yolu da açılmış oldu. Prof.
Dr. Muhammed Şahin, 2009’da merkezi Belçika’da olan ve Avrupa’daki
önemli mühendislik üniversitelerinin yer aldığı CESAER’ın yönetim
ÜLKEMİZ
VE
TÜRK
YÜKSEK
ÖĞRETİMİ
İÇİN
ÖNEMLİ
BİR ADIM
kurulu üyeliğine Türkiye’den
seçilen ilk rektör olmuştu. Birliğe 60 Avrupa üniversitesi üye.
Avrupa’nın en iyi mühendislik üniversitelerinin arasında
Türkiye’den bir üniversitenin
yer almasının gurur verici olduğunu belirten Rektör Şahin,
“İTÜ Rektörü olarak bu önemli
göreve getirilmiş olmamda, son
2 yıldır görev yaptığım Avrupa
Teknik ve Araştırma Üniversiteleri Birliği’nde ‘Üniversitelerde
Araştırma ve Strateji Yönetimi’
konusunda yaptığımız katkılar
çok etkili oldu. Oy birliğiyle göreve getirildim. Bu sadece üniversitemiz için değil Türk Yüksek Öğretimi ve ülkemiz için de
çok önemli bir gelişmedir.” dedi.
İTÜ Mezunlar Meydanı Kantinler Bizim!
R
ektör Prof. Dr. Muhammet Şahin’in desteğiyle İTÜ Mezunlar Konseyi’nin başlattığı İTÜ Mezunlar Meydanı projesi,
bağış yapan her mezunun isminin, bölümünün ve giriş/mezuniyet yılının yer aldığı petek
taşlarından
bir
meydan
oluşturma-
yı ve elde edilen gelir ile de İTÜ Mezunlar Yurtları’nın yapımı için kullanılmasını
amaçlıyor. Bu sayede İTÜ mezunları hem
isimlerini bir zamanlar öğrencisi oldukları
üniversitenin kampüsünde yaşatma şansı hem
de üniversite bünyesinde öğrenci yurtlarının
yapımına katkıda bulunma fırsatı bulmuş olacak.
Yaklaşık 1500 petek taşının isim sahibi olduğunu
söyleyen İTÜ Mezunlar
Konseyi Başkanı Erol Bilecik, İTÜ’nün yurt ihtiyacını karşılamak için daha
fazla petek taşına, daha
fazla mezunun adının yazılması gerektiğini belirtti.
İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi önünde taşların konulacağı zeminlerin dikkatle seçilip, düzenlenmesi ise bahar
aylarında kütüphane önündeki çimenlik alanı kullanan
öğrencilerin alanını daraltmayacak şekilde tasarlandı.
Ü
niversitemiz Ayazağa Yerleşkesi’ndeki öğrenci kantinlerinin işletilmesi ile ilgili Kampüs Gıda Davet Org. Tur. İşl. Tic. Ltd. Şti. ile
yapılan üç yıllık sözleşme 14.06.2012 tarihinde
sona ermesiyle beraber Rektörlüğün aldığı kararla kantinler üniversitenin yönetiminde olacak.
Öğrenci kantinlerimizin bu tarihten sonra ne şekilde işletileceği konusu, Üniversite Senatosunda görüşüldü. Kantinlerin kar amacı gütmeden, öğrencilerin de istihdam edileceği, İTÜ Rektörlüğüne bağlı
olarak oluşturulacak ‘‘İTÜ Sosyal Tesisler İşletmesi’’
ile yürütülmesine karar verildi.
Rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin kantinlerin rektörlük bünyesinde işletilmesi konusunda, “Kantinlerle ilgili olarak öğrencilerin büyük bir bölümünün
sıkıntısı vardı. Biz de doğrudan öğrencilerin talepleri doğrultusunda temel ve ortak kullanım alanları olan kantinleri kendimiz işletmeye karar verdik.
İTÜ Sosyal Tesisler İşletmesi bünyesinde kantin
yönetimi için dışarıdan profesyonel bir müdür alınacak. Akademisyenler ücretsiz olarak danışmanlık
hizmeti verecek. Öğrenciler yarı zamanlı istihdam
edilecek ve kâr amacı güdülmeyecek” diye konuştu.
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Türkiye’deki rektörlük seçim süreci
bir hayli ilginç. En az ‘yardımcı doçent’
mertebesine ulaşmış öğretim üyeleri oy
kullanıyor. Adaylar arasından en yüksek
oy alan altısı, Yüksek Öğretim Kurulu’na
(YÖK) gönderiliyor. YÖK de kendi değerlendirmelerine göre bu altı aday arasından üç tanesini seçip Cumhurbaşkanı’na
gönderiyor. Cumhurbaşkanı da kendisine gelen üç aday arasından birini seçiyor.
Bakınca çok da ne amaçla yapıldığı anlaşılmayan bir iş aslında. Bunu çok kez
Rektörler de eleştiriyor. Çünkü öğretim
üyesinin değerlendirmesi her zaman bir
anlam ifade etmiyor. Yine nihai kararı
devlet büyüklerimiz veriyor. Tabi ‘o zaman neden seçim yapılıyor, doğrudan
Cumhurbaşkanı atasın kafasına göre?’
gibi sorular ve yorumlar da ardınsıra
gündeme oturuyor.
REKTÖR
KİM OLACAK?
REKTÖR ADAYLARI
Şu an hali hazırda mevcut rektörümüz Şahin (İnşaat Fakültesi), Şahin’in
2008’deki seçim sürecinde beraber çalıştığı ve bir süre de rektör yardımcılığı
yapan Prof. Dr. Mehmet Karaca (Maden
Fakültesi), eski dekanlardan Prof. Dr.
Hasan Can Okutan (Kimya Metalurji
Fakültesi) ve Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu
(Kimya Metalurji Fakültesi) 2012-2016
dönemi için rektör adayları.
Şahin, dört yıllık rektörlüğünü referans vererek yeni dönem için planlarını,
Karaca rektör yardımcısıyken başlatıp
devam ettiremediğini söylediği projelerini, Okutan, paydaşların söz haklarının
daha yüksek olacağı yönetim anlayışını
ve Boyacıoğlu ise akademisyen odaklı
düşündüğü planı açıklayarak rektörlük
için adaylığını koydu. Elbette bu vaadler
öğretim üyelerini ilgilendirdiği için, ben
hazırladıkları kitapçıklardan çok basitçe
özetledim. Elbette her adayın daha farklı
ve İTÜ için yarar sağlayacak çok sayıda
projesi var. Bunları aday öğretim üyelerinin web sayfalarında da rahatlıkla bulabilirsiniz.
Benim tanık olduğum rektörlük süreçleri gerçekten beni çok düşündürmüştür. Sağlamer’le, Karadoğan’la ve Şahin’le
rektörlükleri döneminde ve sonrasında
da konuşma olanağım oldu. Aslında
bütün rektörler İTÜ’yü daha ileriye götürmeye çabalıyorlar, doğru. Fakat her
dönemde de mutlaka küslükler, dışa yansımasa da tartışmalar, dedikodular, tıpkı
her yerde olduğu gibi bilim camiasında
da boy gösteriyor.
Bir İTÜ’lü olarak benim isteğim,
bütün bu insan ilişkilerinin ucuzladığı
konulardan tüm rektör adaylarımızın
kaçınmaları ve rektör olsun olmasın, öğretim üyesi olarak katkılarının kesilmemesi. Naif bir istek olsa da söylemekten
çekinmiyorum. Bir de rektörlük seçimini
siyasi parti seçimi mantığıyla yapmamak
lazım. Ne yalan söyleyeyim, artık dışarıdan öyle algılanıyor. Emin olun, rektörlüğe atanan kim olursa olsun, hükümetle
bir ilişkisi kurulacak ve belki de gerçekten
ilişkili bir süreç yaşanacak İTÜ’de. Bundan uzak durmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yoksa son zamanlarda
filizlendiği üzere şu rektörcü, bu rektörcü
yaftaları öğretim üyelerimizin de peşinde olacak. Gereksiz yorgunluk durumu,
malum. Böyle yazınca uzak ihtimaller
gibi görünen bazı konuların, İTÜ’nün zamanında içten içe büyük kavgalarla baş
ettiği durumlara benzer olaylarda daha
savunmasız bir hal alacağı endişesini çok
kişi taşıyor. Bu huzursuzluğu gidermek
göreviyse gerçekten rektörlere düşüyor.
Rektör adaylarına başarılar dileriz.
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
İTÜ’deki seçimlerin önemi biraz da
rektörlük makamının sonsuz yetkilerle
donatılmış olmasından kaynaklanıyor
olabilir. Gerçekten üniversitede tek söz
sahibi çoğu zaman rektördür. Dolayısıyla da hevesli bir öğretim üyesinin kendi
kafasında kurduğu bir üniversite hayalini tam manasıyla gerçekleştirebileceği
yegane makam oluyor rektörlük. Bu sonuca, İTÜ’nün özellikle Prof. Dr. Gülsün
Sağlamer’in rektörlüğünden sonra varılmaya başlandı diyebiliriz. İTÜ’de gerçek
manada ‘rektörlük’ bana kalırsa Gülsün
Sağlamer zamanında başlamıştır.
Elbette Sağlamer’in rektörlüğü, çok
yoğun eleştirilere maruz kalacak uygulamalara da imza atmış ve bu kararlarından vazgeçmemişti. Tabi bunları okuduk,
duyduk, dinledik. Mesela İTÜ’yü yüzde
otuz İngilizce eğitime geçiren Sağlamer’e
le merak ediliyordu. Hoş, Rektör Şahin,
en azından yaşam tarzı ve hayat görüşü
olarak beklenen ve konuşulanlar gibi çıkmadı, belki de İTÜ’de de ülkedeki gibi bir
‘muhafazakarlaşma kaygısı’ vardı.
Her neyse, kısa keselim, bu yüzden bu
seçimler çok merak ediliyor. Kimin seçileceği ve kimin atanacağı merak ediliyor.
SAYFA 5
KİMLER ADAY OLABİLİR?
Rektörlük seçimlerine, ‘profesör’ ünvanına sahip her öğretim üyesi aday olabiliyor. Herhangi bir bilimsel kriter yok
aslında. Bu durum da eleştiri konusu
oluyor zaman zaman. Aday olma özellikleri bulunmalı, herkes aday olamamalı gibi öneriler de malum. Bu durum ne
zaman değişir, nasıl bir yol alır şimdiden
kestirmek zor. Ancak İTÜ’nün bu yılki
rektörlük seçimlerinin çokca konuşulacağı, seçime çook aylar kala öncesinden
belliydi. Rektör adaylarının hükümetle
ilişkilerinin önemli olduğu, hangi adayın
‘kesin’ rektör olacağı iddialarıysa sürüp
gidiyor...
SAĞLAMER UNUTULMADI
Gülsün Sağlamer İTÜ’nün ilk kadın
rektörü. 1996-2004 yılları arasında iki
dönem rektörlük yaptı. 2004’ten sonraki projelerde ve hala devam etmekte
olanlarda bile Gülsün Sağlamer’in imzası
vardır. Kendisiyle birebir zıt düşüncede olan öğretim üyeleri bile bu konuda
Sağlamer’in hakkını yemezler. Hala çoğu
konuda kendisinden söz edilmesi, İTÜ’de
ki rektörlük algısı ve imajının kendisinin
döneminde olmasına kanıttır. Belirtelim, Sağlamer’den sonra rektörlük görevlerinde bulunan Faruk Karadoğan ve
Muhammed Şahin de, belirli dönemlerde ‘rektör danışmanı’ olarak Sağlamer’le
çalışmışlardır.
KARADOĞAN VE ŞAHİN
2004 yılındaki seçimden en yüksek
oyu alan Prof. Dr. Faruk Karadoğan ise, 4
yıl rektörlük görevini, daha farklı yöntem
ve anlayışla devam ettirdi. Kurumsallığa
yatırım yaptı, eksik projeleri tamamlama
yolunu seçti ve yine yeni projeleri İTÜ’ye
kazandırdı. Bu süreç de, tanık olanlar bilir, çok çekişmeli bir süreçti. Her ne kadar
kamuoyuna yansıtmak istenmese de Sağlamer ve Karadoğan arasındaki fikir ayrılığından ileri gelen huzursuzluk vardı. Bu
sayede aksayan, devam etmeyen projelerin olduğunu, öğretim üyeleri arasında
cepheleşmelerin bulunduğunu ve tarihinde belki de ilk kez İTÜ’nün böyle bir
sürece tanıklık ettiğini söylemek de yanlış olmaz. 2008 seçimlerinde en yüksek
oyu Karadoğan almıştı. YÖK, sıralamasında en üste Muhammed Şahin’i koyunca ve Cumhurbaşkanı da Şahin’i rektör
atayınca yine tartışmalar bitmek bilmedi.
İşte aslında bu süreçte rektör adaylarının hükümete yakınlıkları konuşulmaya,
araştırılmaya, doğru-yanlış birçok bilgilerle sohbetler edilmeye başlandı. Çok
ilginç, koca koca profesörler dedikodudan başlarını kaldıramadılar. Ama haliy-
Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu
Bildiğiniz üzere İTÜ’nün yeni dönem
rektörlük seçimleri yakında gerçekleşecek. İTÜ’de rektörlük seçimleri bir hayli
hareket kazandı. Adaylar artık son fakülte toplantılarını gerçekleştirdiler ve seçim günü bekleniyor: 14 Haziran 2012.
Gazeteyi baskıya verdiğimizde açıklanan dört aday bulunuyordu. Elbette seçim için en az altı adayın bulunması gerekiyor. Tabi, demokrasi gerekleri yerini
bulsun diye en kötü olasılıkla iki öğretim
üyesi bir oy almayı göze alarak aday olacak. Bu yazımızda var olan adaylar üzerinden genel bir değerlendirme yapacak
ve rektörlük seçimi sürecini anlatmaya
çalışacağız.
[email protected]
Prof. Dr. Mehmet Karaca
Sevgili okurlar,
FATİH AVCI
Prof. Dr. Muhammed Şahin
Prof. Dr. Hasan Can Okutan
o dönem yapılan eleştiriler ve baskıların,
Muhammed Şahin’in yüzde yüz İngilizce
eğitime geçişinde karşılaştığı tepkilerden
çok daha fazla olduğu, sadece o dönemin
gazetelerinden bile anlaşılabiliyor.
5
SAYFA6
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
6
E
E
ARIYORUM
MAYIS 2012
EE
EEvrim gerçeğinin bilimde ve
eğitimde önemi
B
ir gezegendeki zeki varlıklar, gün gelir, kendi varlıklarının nedenini soracak yaşa gelirler. Eğer günün birinde
uzaydan dünyaya üstün yaratıklar gelirse,
uygarlığımızın düzeyini değerlendirmek
için soracakları soru şu olacaktır: “Evrimi
keşfettiler mi?”
dir’, ‘evrim terorisi tam bir teori değildir’, ‘mikro evrim
vardır, makro evrim yoktur’ gibi savlarla gizlenmek
istenmektedir. ‘Asırlardır Çağdaş’ olduğunu iddia
eden İstanbul Teknik Üniversitesindeki öğrenciler
bile evrimi bilmemektedirler, çünkü evrim okutulmamaktadır. Yazımızın temel sorunsalı olan bu konuya ilerde tekrar döneceğiz. Önce evrim kavramının günümüz bilimlerindeki önemini inceleyelim.
R. Dawkins ‘’Gen Bencildir’’
Her şey evrim halindedir
Galile’yi 400 yıl kadar önce ateşe atmaya niyetlenmişlerdi dünya dönüyor dediği için. Çünkü o
zamanlarda ‘’dünyanın kendi etrafında dönme kuramı’’ politik ve toplumsal açıdan pek makbul değildi ve Kilise otoritesinin işine gelmiyordu. Asıl
mesele güneşin mi dünyanın etrafında döndüğü,
yoksa dünyanın mı güneşin etrafında döndüğü tartışmasıydı. Neredeyse 2000 yıldır, dini otoriteler
güneşin dünyanın etrafında döndüğünü iddia ediyorlardı. Öyle ya, eğer tanrı dünyayı yaratıp içine
de insanları yerleştirdiyse, evrenin merkezi dünya
olmalıydı. Kilise bu dogma sayesinde insanları çok
daha kolay idare edebiliyorlardı. Cahil ve yoksul
insanları ‘siz evrenin merkezisiniz’, ‘seçilmiş insanlarsınız’ diye kandırıp Haçlı seferlerine yolluyor,
kafirlere savaş açarak kasalarını doldurup düzenlerini devam ettiriyorlardı. Fakat o arada köprülerin altından çok sular aktı. İnsanlar bilimsel akıl
yürütmeyi öğrendiler, ölçüm araçlarını geliştirdiler
ve dünyanın güneş etrafında döndüğünü keşfettiler.
Kopernik 1543 yılında güneş merkezli bir modeli büyük bir başarıyla ortaya koymuştu bile ama
bu fikrin kabul görmesi ve yavaş, sorunsuz bir dönüşüm geçirmesi için yüz yıldan fazla bir zaman
geçmesi gerekti. Kepler’in hassas ölçümleri ve ampirik yasaları da dünyanın güneş etrafında döndüğünü ispatlamıştı. Ama bir sorun vardı. Güneş
dünyanın etrafında dönmüyorsa, o zaman gece ve
gündüz nasıl gerçekleşiyordu? Tek çözüm dünyanın aynı zamanda kendi etrafında dönmesiydi. İşte
bu yüzden, Galile göreliliği icat ederek dünyanın
döndüğünü ispatladığı için ölüme mahkum edilme
tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Sonuçta Galile fikirlerinden vazgeçermiş görünmek zorunda kaldı ve
ölümden kurtuldu. Ama savunduğu fikirler doğru olduğu için kısa zaman içinde ‘’dünyanın dönmesi’’ gerçeği bütün düyada kabul gördü. Her ne
kadar dünyanın döndüğüne ‘’inanan’’ insan sayısı
Türkiye’de ancak Cumhuriyetle birlikte çoğunluğa
eriştiyse de, artık günümüzde dünyanın kendi etrafında dönmediğini savunan kalmadı. Kopernik’
ten yaklaşık 200 yıl sonra Müteferrika, Cihânnüma
‘da Güneş merkezli sistemi tanıtmış olsa bile, Osmanlı döneminde bu sistemi savunabilen birisi çıkmamıştır. İTÜ (o zamanki adıyla Mühendishane-i
Bahr-i Hümayun) dahil hiçbir eğitim kurumunda
güneş merkezli bir evren sistemi okutulmamıştır. Ancak Cumhuriyet döneminde Kopernik’in
kuramı ‘bilimsel gerçeklik’ halini almıştır.
Türkiye ilk bakışta modern bir ülke gibi gözükse de,
bu bağlamda bir çok konuda hala ortaçağı yaşamaktadır. Mesela, yukarıdakine benzer bir tartışma
günümüzde evrim gerçeği konusunda yaşanmakta.
Dünyanın dönmesi kadar gerçek olan evrim, hala
Türkiye’de ‘’evrim bir teoridir’, ‘belki de doğru değil-
Evrim hemen her yerde karşımıza çıkmaktadır.
Bugün artık evrim kavramına başvurmadan ne insanları, ne toplumları ne de maddi evrendeki herhangi bir olayı açıklayamayız. Canlı/cansız bütün
varlıklarda olduğu gibi, insan yapısı aletlerde ve
insan kültürlerinde de evrim vardır: bilgisayarların evrimi, makinelerin evrimi, sanatın evrimi gibi.
1920’ lerden bu yana biliyoruz ki, aslında içinde yaşadığımız evren de evrimleşmektedir. Şüphesiz bu
evrim, canlıların evrimindeki birikimli seçilimle olmamaktadır. Ama yine de içinde var olduğumuz bu
evren ne ilk başlangıcında şimdiki halindeydi, ne de
ilerde değişmeden kalacak. Hem maddi evren, hem
de ondan ortaya çıkan canlılar sürekli bir değişim
içinde. Evrenin macerasını anlamaya çalışmak, evrenin bir parçası olan biz insanların macerasını da
anlamak demektir. Çünkü evrenin yapı taşlarını
oluşturan kuarklar ve leptonlar, aynı zamanda bizlerin de yapı taşlarını oluşturmaktadır ve aynı fizik
kurallarına bağımlıdır. Erwin Schrödinger 1944’de
yazdığı ve büyük ilgi uyandıran “What is Life” isimli
kitabında, o günkü fizik bilgilerinin ışığında yaşamın gizini araştırmıştı. Aradan geçen 65 yıl içinde
artık bu maceranın büyük kısmını biliyoruz. Evrenin
başlangıç anından, atomların ortaya çıkışına, ilk yıldızlardan dünyamızın ortaya çıkışına ve dünyamızdaki canlı yaşamın başlangıcından günümüze kadar
geçen evrimin hemen bütün adımlarını biliyoruz.
Canlıların evrimi
Biyolojik evrim, tek cümleyle özetlemek gerekirse,
bugün dünya üzerindeki tüm canlı yapıların, yaklaşık 4 milyar yıl önce kendiliğinden ortaya çıkan
DNA molekülünden meydana gelen tek bir ortak
hücreden, birikimli seçilimle çeşitlenmesi, farklılaşması ve değişmesidir. Günümüzde evrim kuramı Darwin’in kuramıyla sınırlı değildir elbet. Fakat evrimin ilk doğru açıklamasını Darwin yaptığı
için kurama Darwinci evrim kuramı denmektedir.
Darwinci Devrim hem bilimsel, hem de felsefi devrimleri içermektedir ve bu devrimlerin her ikisi de
diğeri olmadan gerçekleşemezdi. Bazı insanlarının
evrim teorisinin nasıl doğru olabileceğini görmelerini engelleyen şey, bilimsel kanıtların yokluğundan
ziyade bu insanlarının felsefi ön yargılarıdır. Ama
yıkılması gereken bu felsefi önyargılar yalnızca felsefi dehayla sökülüp atılamayacak kadar derinlerdeydi. Düşünürlerin, Darwin tarafından ortaya konan
yeni bakış açısını ciddiye alabilmeleri için zorlukla
kazanılan çok sayıda karşı konulmaz bilimsel gerçeğin öne sürülmesi gerekti. Hala bu önemli bilgilere aşina olmayan kişilerin Darwin öncesi fikirlere
olan bağlılıklarını sürdürüyor olmaları anlaşılabilir
bir şey. Doğal seçilimle evrim fikri tek bir hamlede
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Doç.Dr. Kerem Cankoçak
[email protected]
yaşam, anlam ve amaçlar alemini uzay ve zaman, sebep ve sonuç, mekanizma ve fiziksel yasa alemleriyle
birleştirmekte. Fakat bu yalnızca harika bir bilimsel
fikir değil, aynı zamanda da tehlikeli bir fikir. Tıpkı
Kopernik’ in dünyayı evrenin merkezinden çıkarması gibi, Darwin de insanı canlılar aleminin merkezinden çıkarmıştır. Hepimizin diğer hayvanlar gibi doğanın bir parçası olmamız, bizim bir yüce varlık tarafından seçilmiş olmamamız ve evrimin herhangi bir yüce tasarımcının kontrolünde olmaması
düşüncesi bir çoklarını ürkütmeye devam ediyor.
Biyolojik evrimdeki “birikimli seçilim” mekanizması evrimin temel motorudur, ve bu evrim ister
istemez oluşan bir şeydir. Hepimiz evrim yasalarına
tabiyiz. Çift sarmal DNA’nın alfabesinde meydana
gelen herhangi bir değişim, eğer şartlara uygun bir
değişimse, “doğal seçilim” sayesinde gelecek nesillere aktarılır ve bu iş birikimli olarak devam eder.
Ancak bir seçilim olması için ortada seçilecek birden fazla şık olması gerekir. Bu da kopyalamanın bir
yerde ters gittiği anlamına gelir. Eğer DNA kendini
eksiksiz olarak kopyalayabilseydi evrim olmazdı.
Kendisinin aynısını üreten simetrik bir dünya evrimleşemeyen dünyadır. Evrim için bu simetrinin,
herhangi bir nedenle kırılması gerekir. Fizik yasalarında da hayati bir önem taşıyan simetri kavramı evrim mekanizmasında anahtar olgu durumundadır.
Evrim kuramının temelinde yatan ortak atadan gelmemiz olgusu, kozmolojideki Büyük Patlama kuramına benzer. Bunlara kuram diyorum, ama aslında
bunlar gerçeklerdir. Hepimiz ilk DNA molekülünün
oluşturduğu aynı hücreden evrimleştik. Tıpkı bu
evrende gördüğümüz bütün maddenin Büyük Patlamada açığa çıkan enerjiden kaynaklanması gibi.
Evrim gerçeğinin temel bilimlerdeki ve mühendislikteki önemi
Fizik öğrencisi mutlaka evrim bilmeli. Genel kültürün yanı sıra, bir fizikçi olarak da evrimi bilmesi
gerekir. Fizik bütün bilimlerin temelinde olduğundan dolayı, disiplinler arası çalışmalarda bulunmak
için evrimi bilmek gerekir. Günümüzde artık fizik
ve biyoloji bilimleri bir çok alanda ortak çalışıyorlar. Fizik enstitüleri Biyo-Fizik enstitülerine dönüşüyor yavaş yavaş. Genetik ve fizik bilimlerinin
gerek yöntem olarak, gerek konu olarak çok ortak
noktaları var. Bütün bunların yanısıra, fizik yasalarını kavramak için, ‘kendiliğindenliğin’’ çok iyi
kavraması gerekir. Kuantum derslerinde öğretilen
maddenin olasılıkçı yapısını başka türlü kavramanın olanağı yoktur. Kuantum düzeyinde parçacıklar bir tasarıma göre hareket etmezler, tamamen
tesadüfi davranırlar. Doğadaki bu tesadüfi davranışın bir sonucu olan canlı evrimini kavramakla,
kuantum fiziğini kavramak beraber gitmek zorundadır. Biyoloji dışında, jeofizikten tıbba kadar
bir çok disiplinle de ortak çalışan fizikçiler, evrim
kuramını bilmeden hiçbir bilimsel üretimde bulunamazlar. Öte yandan Kimya öğrencisi de mutlaka evrim bilmeli. Fizik öğrencileri için geçerli olan
nedenler kimya öğrenci için de geçerlidir. Üstelik
kimya bilimi, canlı yaşamın yasalarını araştırmada
fizik biliminden daha öndedir. Fizik yasaları kimya yasalarının temelini oluşturur, ama biyolojik
yasalar da hemen kimya yasalarından sonra gelir.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Mühendislik temel bilimlerin uygulamasıdır.
Dolayısıyla temel bilimleri kavramayan bir mühendis iyi mühendis olamaz, teknisyen olur sadece. Temel bilimleri kavramanın anahtarı da,
bütün bilimleri bir bütünlük içinde kavramaktır.
Doğa yasalarının bir amaç doğrultusunda oluşmadığını kavramayan bir insan doğa yasalarını
anlayamaz örneğin. Doğa yasalarını anlayamayan bir insan da mühendis olamaz. Yapay zekayı
araştıran bir mühendis, bilincimizin nasıl evrimleştiğini incelemek durumundadır. Bir jeofizik
mühendisi dünyanın evrimini bilmek kadar, canlıların evrimini de bilmek zorundadır. Ancak bu
sayede yeni buluşlara imza atabilir. Canlı evrimi
bilmeyen bir gıda mühendisi sadece teknisyen
düzeyinde kalabilir. Sadece biyolojik evrim değil,
maddenin evrimini de, Büyük Patlama kuramını da, dünyanın evrimini de bilmek zorundadır
her mühendis. Osmanlı döneminde böyle bir
çağdaş eğitim olmadığı için iyi mühendis yetişememiştir. Bu nedenle Karaköy’ den Tünel’e
kadar kısacık bir metroyu bile 19.’ıncı yüzyılın
sonunda Fransızlar inşaa etmiştir. O sırada Şeyhülislam ise ‘’demir arabalarda insan taşımanın
dinen caiz olmadığına’’ dair fetvalar vermekle
meşguldü. Bu fetvaların sonucu uzun yıllar tünelde insan taşınamadı. Tünel örneğinde görüldüğü
gibi, mühendislik sadece basit bir uygulamadan
ibaret değildir. Mühendisliğin bilimsel yanına ilaveten felsefi, siyasi ve kültürel yanı vardır
ki, evrim eğitimi olmadan bu yanlar eksik kalır.
İTÜ’de evrim eğitimi
Şüphesiz, yukarıda sıraladığımız gerekçelerden
kat kat daha fazlası Moleküler Biyoloji ve Genetik (MBG) öğrencileri için geçerlidir. MBG gibi
bir Yaşam Bilimleri Bölümü için temel konuların başında evrim gelmektedir. Özel Görelilik
kuramını bilmeyen bir insanın fizik biliyor sayılamaması gibi, evrim kuramını bilmeyen bir ansan da genetik ya da biyoloji bilemez. Oysa İTÜ
MBG bölümünde evrim dersi bulunmamaktadır.
MBG ve Fizik bölümünde ÇAP yapmış olan Onur
Pusuluk, içerden bir gözlemci olarak MBG’deki
evrim eğitimi üzerine şunları söylemekte:
rinde; “Fiziksel Biyoloji”dersinin Massachusetts
Teknoloji Enstitüsü’nde; “Genel Mikrobiyoloji”
dersinin California Berkeley Üniversitesi’nde;
“Genetik” dersinin Cambridge ve Boston Üniversitelerinde; “İmmünoloji” dersinin Boston
Üniversitesi’nde içeriği neredeyse tamamen evrim
üzerine kurulu. İTÜ MBG’de ise bu derslerde evrim üzerine birkaç cümle bile kurulmayabiliyor.
İTÜ MBG’de öğrenciler ve araştırma görevlileri evrim konusunda öğretim üyelerinden çok
daha hassas görünüyor. Gönüllü olarak sempozyum düzenlemek, kitap ve dergi çıkarmak
gibi birçok projede çalışıyorlar. Fakat mezuniyet yemin töreninden hemen önce bölüm birincisinin çantasında Harun Yahya’nın “Evrim
Aldatmacası” kitabını taşıdığını ve bu kitabın
oldukça iyi bir kitap olduğunu söylediğini de
görebiliyorsunuz. Neyse ki böyle öğrencilerin sayısı her geçen sene biraz daha azalıyor.
İTÜ MBG hala büyümekte olan bir bölüm.
Öğretim üyesi kadrosu giderek genişliyor ve öğrenci profili gitgide iyileşiyor. Herkes gibi, bizim
de bu bölümden beklentilerimiz oldukça fazla.
Dileriz ki eleştirilerimiz kimsenin kalbini kırmaz ve bölüm olarak gelişmelerine katkıda bulunur. Kişiler evrimi inkar edebilir ama kendisinin
ve çevresinin evrimini kesinlikle durduramaz.’’
TÜRKIYE’NIN İLK TANK MOTORU
Onur Pusuluk’ un anlattığı sorun sadece MBG
bölümü ile sınırlı değil. Çağdaş bir üniversite eğitimi için bölümlerin kendi öğrencilerine eğitim
vermesi kadar, bazı temel konularda tüm üniversite öğrencilerini bilgilendirmek de önemlidir.
Bugün artık ilköğretim öğrencilerinin bile bildiği Microsoft Windows sistemini ‘’Intr. to Comp.
and Info. Sys.’’ dersi adı altında bütün öğrencilere zorunlu kılmak yerine, her İTÜ’lü öğrencinin
evrime giriş dersi alması gerekir. Gelişmiş ülkelerdeki üniversite programlarında belki bu derse
gerek yoktur çünkü o ülkelerde ilköğretim müfredatlarında bile kapsamlı olarak evrim öğretilmektedir Ama ne yazık ki ülkemiz Kopernik örneğinde olduğu gibi 200 yıl geriden geldiğinden dolayı,
üniversite öğrencileri evrim öğrenmeden geliyorlar üniversiteye ve öğrenmeden mezun oluyorlar.
Çalışmanın detaylarıyla ilgili bilgi veren
İTÜ’ye bağlı OTAM Genel Koordinatörü
Prof. Dr. Ali Göktan, “Tank motoru,
diğerlerinden büyük ve hedefleri olan
bir motordur. Bu motoru üretmenin özel
yöntemleri var. Laboratuvarlarımızda motorun geliştirilmesi üzerine çalıştık. İlk motor
prototiplerinin üretilmesiyle İTÜ ilgileniyor.
Savunma Sanayii’ne yönelik araç ve motor
geliştirmek için Türk mühendisler olarak
üniversitemizde 30 yıldır hayal kurarız. Motor bir aracın beynidir. Yerli bir tank (Altay)
geliştirilirken, motorunun da yerli olması
gerekir” dedi.
İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin ise
konuyla ilgili şöyle konuştu: “Üniversitemiz
son 3 yıldır ülke ekonomisine katma değer
sağlayan her biri marka olan çok önemli
projelere imza atmaktadır. Tank motoru
bu projelerden bir tanesi. Milli tank motoru projesinde en güçlü aday olan TÜMOSAN, senelerdir sürdürdüğü başarılı
işbirliğinin verdiği güvenle, İTÜ-OTAM
ile birlikte projeyi hayata geçirmek üzere
hazırlanmaktadır. Konu ile ilgili uluslararası
tanınmış, deneyimli Ar-Ge kuruluşlarının
da katkı sağlayacağı projenin, milli tank
motorumuzun başarıyla geliştirilmesini
sağlarken, milli motor ailesine ilk adım olma
niteliğiyle sanayimiz için çok önemli bir
gelişme olacağına inanıyoruz.”
Doç.Dr. Kerem Cankoçak
(Fizik Mühendisliği bölümü)
[email protected]
Araş. Gör. Onur Pusuluk
(Fizik Mühendisliği bölümü)
[email protected]
Türk tankı Altay’ın ‘beyin’ olarak
tanımlanan motoru İTÜ’lü mühendisler
tarafından yapılıyor.
Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii
Müsteşarlığı Türk menşeili ilk tank motorunu
yapmak için harekete geçti. Uzun süredir
üzerinde çalışılan ve tank başta olmak üzere
askeri kara ve deniz araçlarının motorlarının
tasarlanıp geliştirilmesi ve üretiminde ihale
sürecine girildi.
Türk malı tank motorunu üretebilmek için
Milli Savunma Bakanlığı’ndan özel bir ekip
görevlendirildi. Ekip, İTÜ Rektörü Prof. Dr.
Muhammed Şahin ve OTAM (Otomotiv
Teknolojileri Araştırma Geliştirme Sanayi
ve Ticaret AŞ) Genel Koordinatörü Prof. Dr.
Ali Göktan üniversitede incelemelerde bulundu.
‘30 YILLIK HAYALİMİZ’
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
Özetlersek, Büyük Patlama bir kere gerçekleştikten sonra artık evrenin fizik yasalarına göre davrandığı ve ilk zamanlarda ortaya çıkan
maddenin evrim geçirerek önce yıldızları daha
sonra gezegenleri oluşturduğunu, dünyamızdaki
ortaya çıkan DNA molekülünün birikimli seçilimle evrimleşerek günümüzde bizleri meydana
getirdiğini, bu sürecin “parçacıkların kendiliğinden macerası” olduğunu, bu macerada doğa
bilimlerinin ortaya koyduğu yasalardan ve kuvvetlerden başka bir olgunun devreye girmediğini
ve girmeyeceğini kavrayamayan bir insan içinde
yaşadığı dünyayı anlayamaz. Eğer üniversite
eğitiminin en önemli yanlarından birisi insanın içinde yaşadığı dünyayı anlamasına katkıda bulunmak ise, eğitimin temel direklerinden
birisinin evrim gerçeği olması kaçınılmazdır.
Bütün bu nedenlerle, eğer gerçekten çağdaş bir eğitim vermek istiyorsak,İTÜ’ de
evrim dersinin her bölümde ilk sınıfta zorunlu ders olması mutlak bir gerekliliktir.
Özellikleri devlet sırrı!
SAYFA 7
‘’İTÜ MBG bölümünde evrim birinci sınıf öğrencilerine verilen Genel Biyoloji II dersinin bölümlerinden birisi. Bu dersi veren öğretim üyesi
sürekli değiş(tiril)iyor ve o kişinin kim olduğuna
göre öğrencilere evrim anlatılıyor ya da anlatılmıyor. Bazı öğretim üyeleri tüm dersi evrim tabanlı
anlatabilirken, bazıları üç hafta, bazıları iki saat
değiniyor bu konuya. Az da olsa bazılarıysa “Evrim Yoktur” diyerek, öğrencileri bile şaşırtabiliyor.
Bir de Genetik dersinde evrime değinilebiliyor.
Fakat evrim üzerine özel bir ders, bizce olması
gerekirken, bildiğimiz kadarıyla hala verilmiyor.
Oysa yurt dışındaki gözde üniversitelerin benzer bölümlerine baktığımızda evrim üzerine
birçok ders verildiğini görüyoruz. Princeton
Üniversitesi’nde “Evrimsel Ekoloji”, “Evrimsel Gelişim Biyolojisi”; Cornell Üniversitesi’nde
“Gelişim ve Evrim”, “Moleküler Evrim”; California Berkeley Üniversitesi’nde “Genomun Evrimi, Hücre ve Gelişim”; Massachusetts Teknoloji
Enstitüsü’nde “Evrimsel Biyoloji”, “Mikrobiyal
Genetik ve Evrim”; Boston Üniversitesi’nde “Evrimsel Ekoloji”, “Evrim”; Stanford Üniversitesi’nde
“İnsan Evrimi ve Çevre”, “İnsan Evrimi”; Cambridge Üniversitesi’nde “Evrim ve Davranış” gibi başlı başına evrimin işlendiği birçok ders var.
Üstelik bu üniversitelerde diğer derslerin çoğu
da evrim tabanlı anlatılıyor. Mesela “Biyolojiye
Giriş” dersinin Stanford ve Boston Üniversitele-
7
ARIYORUM
MAYIS 2012
SAYFA8
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
“EMEKLİ OLMAK KENARA
“
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
8
ARIYORUM
MAYIS 2012
ÇEKİLMEK DEĞİLDİR.
İTÜ’ye geldiği ilk günden beri karakteri ve akademik bilgisi
ile yol gösterici bir öğretim görevlisi olduğunu ispatlamış biri
Prof. Dr. Ümit Şenesen. Emekli olmanın kenara çekilmek olmadığını da sözlerine ekliyor üstelik. Yayınladığı makaleler,
bildiriler ve çevirdiği kitaplarla akademik kariyerinde çalışkanlığı ile bizlere güzel bir örnek.
Prof. Dr. Ümit Şenesen, İTÜ’ye 1971 yılında asistan olarak girmiş. O yıllar için; “İstanbul Teknik Üniversitesi,
Türkiye’nin en saygın birkaç üniversitesinden biriydi. Yüksek lisans yaptıktan sonra geldim buraya. İktisat ve İdare
hukuku bölümü, İnşaat Fakültesine bağlıydı. 29 Kasım’da kuruldu İşletme Fakültesi. Doktoramı bitirdiğim için beni
derslere sokmaya da başladılar.” diyor. O zamanlar İşletme Fakültesi’nde demokratik bir yapı olduğunu da dile getirirken doktorasını bitiren ve bitirmeyen asistanlar ile birlikte hocalarına bir ültimatom verdiklerini, iki sayfa daktilo
edilmiş bir metinle onların kendilerine göre gördükleri hatalarını dile getiren bir içerik hazırladıklarını anlatıyor.
“Hiç kimse bize kötü davranmadı bunu yaptık diye. Ama kimse de üstüne alınmadı.” demeden de geçemiyor.
İTÜ’nün eğitim durumu;
Genel olarak İTÜ’nün ODTÜ’ den geriye düştüğünü ve
son beş on yılda toparlanmaya başladığından bahseden
Şenesen, not sisteminin Boğaziçi’nden, İngilizce eğitim
sisteminin ODTÜ’den alındığını belirterek, İTÜ’nün
önde gelen başarısının gölgelendiğini belirtiyor. Eğitim
dilinden konu açtığımızda ise anadilde eğitimin faydalarını sıralayarak, %30 İngilizce eğitim kararına kesin
olarak karşı çıkanlardan biri olduğunu da yineliyor. Hatta o dönemde İşletme Fakültesi’nden İngilizce eğitime
karşı çıkan iki kişiden biri olarak bu durumu senatoda
onaylayanlardan sadece bir kişinin İngilizce ders verdiğini belirtiyor. Başından geçen ilginç bir olayı şu sözlerle
anlatıyor: “Bunlar olduktan birkaç hafta sonra zamanın
rektörü Gülsüm Hanım ile kantinde karşılıklı masalarda
oturuyoruz. Bana oturduğu masadan Ümit Bey; ”İngilizce ders vereceksiniz değil mi?” dedi. Ben de çok fazla
ayıp olmasın diye; “Genç arkadaşlar bana bırakmıyor,
hallediyorlar” dedim. “Olmaz ben sizin vermenizi istiyorum” dedi. Ben de “İsterseniz ben istifamı vereyim?”
deyince şaşırdı ve “Hep siyah beyazsınız arada gri olmak
lazım.” dedi. Demek ki %30’la gri olunuyormuş. Uzun
yıllar İngilizce ders almadım, sonra İngilizce ders verecek hocalar sınırlı olduğu için zor durumda kaldıklarını
görünce mecbur kaldım. Onları kıramadım ve İngilizce
ders üstlendim. Terimleri İngilizce yazıyorum tahtaya
ama İngilizce anlatmıyorum.” Dersini İngilizce veren
bir Türk hocanın İngilizce ders verdiğinde,
kendi dilini kullandığından daha az etkili olacağının üstünde duruyor. İngilizce öğrenmenin gerekli olduğunu
fakat buna daha erken başlanması gerektiğini vurguluyor ve İskandinav ülkelerinin çok iyi İngilizce konuştukları halde kendi dillerinde ders aldıklarını hatırlatıyor.
ABET’te tüm İTÜ bölümlerinin akredite olması;
Bir kurumun kendini denetlemesinin zor olduğunu belirten Şenesen, bölüm başkanı olduğu dönemde ABET
veya herhangi bir kurumun kendilerini denetletmesini
desteklediğini ekliyor.
Emekli Olmak;
“Kağıt üstünde emekli oldum. Yasalar gereği 67 bitince kapının önüne koyuyorlar. Ders sayım azalacak diye
tahmin ederken arttırdılar. Zaten bırakmaya niyetim
yoktu, elim ayağım tuttukça geleceğim buraya.” diyerek
esprili bir dil kullanıyor emekliliğinden söz ederken.
İçinde Türkiye’den örnekler verebileceği bir istatistik kitabı yazmayı isteyerek, Türkiye’de çok az ele alınmış bir
konu olan sayısal bilgilerin kullanılmasının da önemsenmesi gerektiğini belirtirken: “Sayısal verileri; sokaktaki insanları geçtim, profesörlerin bile yanlış yazdığı bir
zamandayız.” diyor.
İstatistiğe Yaklaşımı;
“Dünyaların Savaşı adlı kitabın ünlü yazarı H.G. WELLS
1950’lerde ‘Bir gün gelecek
istatistik bilmek etkin bir vatandaş olmak için okuma
yazma bilmek kadar önemli olacak.’ diyor. Birçok yerde
istatistiği kullanıyoruz, bir şeyi düşünürken karar verme
aşamasında hangisi ağır basacak, sezgisel olarak karar
veriyoruz. Bu kendimize yakın gelen seçeneği istatistiksel olarak seçmemizden ötürüdür.” diyor Şenesen.
Bir öğrencisi ile anısını şöyle anlatıyor;
“Bir öğrencim beni çok şaşırtmıştı. Sınavlarda mürekkepli kalemle yazıyordu.
Kurşun kalemle yaz, silmen
gerekebilir derdim. Hiç silgi
kullanmadan iyi kağıtlar verirdi. Türk Eğitim Vakfı’na
başvurmuştu yurt dışına
gitmek için. Referans
istediğinde ben de
onun bu özelliğini
Sayıların peşinde bir yaşam
Ümit ŞENESEN 1944 yılında Bursa’da dünyaya
geldi. 1965 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme İktisadı bölümünden mezun oldu. London School of Economics ve Londra
Üniversitesi’ne bağlı Queen Mary College’den aldığı
iki yüksek lisans derecesinin ardından 1975 yılında
İstanbul Üniversitesi’nde iktisat doktorasını tamamladı. 1971 yılında asistan olarak İTÜ’ de çalışmaya
başlayan Ümit ŞENESEN son yirmi iki yılında profesör olmak üzere kırk yıllık bir kariyerin ardından
Temmuz 2011’de emekliliğe ayrıldı. 2002 yılındaki
kuruluşu ve sonrasında çok emeği geçtiği İTÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü İktisat Yüksek Lisans programında sayısal yöntemler, istatistik ve ekonometri dersleri
vermeye devam etmektedir.
İstatistiksel yöntemler konusunda dünyaca ünlü ders
kitaplarını Türkçe diline kazandırmış; özgün eserleriyle birlikte dokuz kitabı, çeşitli Türkçe, İngilizce
bilimsel yazıları basılmıştır.
yazmıştım. Daha sonra yurt dışına gidecek öğrencilerin
mülakat jürilerine çağırdılar beni. Sanıyorum bu yüzden.”
“Öğrencilerin handikapı: kopya” konusundaki düşüncesi;
“Hayatımda iki kere kopya çektim. Yakalanırsam cezama razı olarak çektim. Yakalansaydım herhalde çok
çok utanırdım ve ne ceza verirlerse itiraz etmezdim. Biri lisedeydi biri daha sonra. Ben yakalayınca kağıtlarını
alıyorum, direk kalıyorlar.” derken bir başka anısını ise
şöyle anlatıyor:
“Bir öğrenci ile ilgili üzücü bir anım vardır. Hala üzülürüm. Ama o öğrenciyi bıraktım. Basit bir veri sorusu sormuştum. Türkiye’de yakalanan hamsi miktarları
vardı yıllık oranlarda. Bir sonraki denklemde terimleri
yerine koyduklarında, sonuç kolaylıkla çıkıyordu. Formülleri doğru kullanmış fakat 50.000 ton yerine 50 kg
yazmıştı. Mühendis olacak birinin yıllık yakalanan hamsi miktarını belirlerken böyle hesap hatası yapması, inceleme, mukayese yapamaması çok kötü bir durumdur.
O yüzden bıraktım.”
Eşinizin de sizin gibi öğretim görevlisi olması ilginç durumlar yaşamanıza sebep oldu mu?
“Uzun yıllar İTÜ’deydi, sonra İstanbul Üniversitesi’ne
geçti. Eşlerin aynı yerde çalışması kadınlar için çok zor.
O da öğretim üyesi ama Ümit Şenesen’in eşi muamelesi görüyor. Bir öğrenci gelip bana söylememiş, eşime;
‘Ümit Hocanın ceketinin şurası sökülmüş’ demiş. Eşim
de; ‘Bana neden diyorsun, git ona söyle.’ demiş. Ben dikeceğim onu, eşim dikmeyecek ki. O da benim gibi gün-
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
düz aynı işi yapıyor, aynı derecede
yoruluyor. Her şey müşterek.”
Öğrenci Temsilciliği ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
“İTÜ’de asistanlığa başladığımda,
asistan temsilciliği diye bir kurum
vardı ve temsilci fakülte yönetim
kuruluna katılırdı. Bir iki yıl sonra
ben seçildim temsilci olarak. 7 kişilik kurulda 4 kişi olunca toplantı
başlıyordu. Benimle beraber 4 kişi
olduğunda çoğunluk var diyordum
dekan; ‘Yok, sen sayılmazsın.’ deyip
başlatmıyordu toplantıyı. Göstermelikti, saymıyorlardı bizi. Şimdi
ise seçimin yapılması kasımı buluyor ama eylülden itibaren yapılıyor
toplantılar. Eskiden öğrenci seçim
haftası olurdu. Temsilci adayları,
teksir dağıtır, kendilerini tanıtırlardı. Öğretim üyeleri oy sandıklarının başına geçerdi. İlk temsilcimiz
çok parlak bir çocuktu, yönetim
kurulunda bir sürü öğretim görevlisinden daha aklı başında şeyler
söylerdi. Öğrencinin de bastırması,
önemsemesi lazım, öğrenci de ilgi
göstermiyorsa düzen sağlanamıyor
bu sistemde.”
“Dünya İle İlgilenin, Çalışmayı
Hor Görmeyin”
“Dünya ile ilgilenin. Ne olup bitiyor bakın. Niye oluyor kafa yorun. Nedenlerini anlamaya çalışın.
Okuyun, araştırın. Merak edin.
Böylece çok başarılı olursunuz.
Çalışmayı hor görmeyin. Çok zeki
olabilirsiniz ama çalışmadan ilerleyemezsiniz.”
9
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Şenesen’le ilgili izlenimler
“Hatırlaması acı verdiği için aslında
yazmak istemediğim aklımdan çıkmayan bir an var: Bölümümüzden
30 civarında öğrencinin - 29 Nisan
1980 tarihiydi sanırım - nümayiş
yaptıkları gerekçesiyle bir askeri kamyona doldurulduğu sırada
Ümit hocanın hareket etmekte olan
kamyonun çevresinde dört dönerek
hepimizin ailelerinin telefonlarını
almaya çalışması... Mezun olup asistan olarak çalışmaya başladıktan
sonra aldığım en yerinde kararlardan biri, Ümit hocanın yürüttüğü
bir Türkiye ekonomisi modeli çalışmasına katılmaya talip olmam oldu.
Bu çalışmada yer almamın bana ne
çok şey -akademik ve insani - kazandırdığını hep hatırladım.”
Prof. Dr. Nurhan Yentürk / İstanbul
Bilgi Üniversitesi - İTÜ İşletme Mühendisliği 1982 mezunu
“…üşüdüğünde gidip ceketini isteyebileceğin birinin varlığımı bilmek
huzur veriyor “
Demir Temurboğa - İşletme Mühendisliği 1994 mezunu
“Şansım: Ümit Şenesen ile hala
öğrenmeye ve dost olmaya devam
edebilmek...”
Ezgi Kaya / Universitat Autònoma
de Barcelona, İspanya - İTÜ İşletme
Mühendisliği 2005 mezunu
“İTÜ mezunlarının sosyal bilimlere
ve özellikle iktisat bilimine de hakim olarak yetişmelerine ve İşletme
Mühendisliği’nin içeriğinin yıllar
Ümit Hoca tavsiye ediyor:
DAVET
Sayıların Arkasındakiler
Ümit Şenesen’e Armağan Paylaşımlar
22 Haziran 2012 09:00-17:00
İTÜ İşletme Fakültesi, Maçka
Geçtiğimiz yaz emekliye ayrılan hocamız
Prof. Dr. Ümit Şenesen onuruna, iktisat
bilimine yıllarını vermiş, aralarında Tuncer
Bulutay, Yücel Candemir, İzzettin Önder,
Oktar Türel ve Ercan Uygur gibi duayen
iktisatçıların katılımıyla düzenleyeceğimiz
toplantı herkesin katılımına açıktır.
ÜNİVERSİTE
YAPAR
İnsansız Hava Aracı
Yarışları’nda
Dünya 4.sü Oldu!
İTÜ ATA Takımı, Amerikan Cessna Uçak
Şirketi ve Raytheon Füze Sistemleri’nin destekleriyle ABD’de yapılan Tasarla, Yap, Uçur
(Design/Built/Fly) İnsansız Hava Aracı yarışmasına dünyanın dört bir yanından katılan 68
takım ile yarışıp, ABD’nin en iyi üniversitelerini geride bırakarak 4. oldu. Bu sonuçla, yarışma tarihi boyunca Türk takımlarının aldığı en
iyi dereceye ve ABD dışından katılan ülke takımları içinde alınan en başarılı ikinci dereceye
imza atıldı.
Bu yıl 16. sı düzenlenen yarışmada takımlardan, insansız, elektrik motorlu ve radyo kontrollü olarak
uçurulan bir hava aracının tasarımı, üretimi ve görevleri yerine getirecek uçuşlarını gerçekleştirmesi
istendi. Bu sene temel uçuş görevleri olarak 4 dakikalık boş uçuş; 3 tur boyunca 8 adet alüminyum bloğu
taşıma uçuşu ve iki litre su barındıran bir su tankından 100 m irtifada suyun tahliye edilerek geri dönülmesi olarak belirlendi. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri
Fakültesi öğrencilerinden oluşan ATA Takımı, görev
uçuşlarından sonra 167,41 puanla yarışmayı 4. olarak
tamamladı.
İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, takım üyelerini tebrik ederek “Amerika’da düzenlenen yarışma öğrencilerimize mühendislik eğitimleri boyunca
edindikleri kazanımları pratiğe dönüştürme olanağı
tanımaktadır. Bir kez daha gördük ki, öğrencilerimize
gereken desteği verince dünyanın en iyi üniversitelerini rahatlıkla geçecek projelere imza atabilmektedir.”
dedi. Takım kaptanı Uçak Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi Sercan Ertem, ATA uçağının önümüzdeki yıl
ilk üçte yer almayı hedeflediğini söyledi.
Türkiye’den 8 takımın katıldığı yarışlarda, ODTÜ’nün
NymphNoir Takımı 23, Hava Harp Okulu’nun Scorpion Takımı 36. sırada yarışı tamamladı.
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
“Bir grup araştırma görevlimiz İşletme Fakültesi mensuplarından yazılar alıp, küçük bir
dergi çıkartıyorlar
kendi
imkanlarıyla,
korsan dergi
de diyebiliriz
buna. Onların
yazılarını takip
etmek güzel
oluyor. “
“Bu yazıya Ümit Şenesen’i betimleyecek bir başlık aradım sonunda
yalın bir “Ümit Şenesen” başlığının
seçenekler içinde en iyisi olduğunu
gördüm.
Gerçekten de öyle: Ümit öyle yalın,
öyle duru bir kişiliktir ki eksiltmek
isterseniz bilin ki kusur sizdedir.
Artırmak isterseniz yapamazsınız.
Belki şöyle söyleyebilirim: Ümit
Şenesen kusursuzluğu arayan matematiksel bir sürecin neferidir. Komutanlığı sevmez ama komutanların yapamadığını yapar. Bunu da en
iyi öğrencileri anlar ve bilir.
Şunu söylemem anlayışla karşılansın isterim: 1977’de kurulmuş olan
İTÜ İşletme Mühendisliği Fakültesi
eğer Ümit Şenesen gibi bir hocası
olmasaydı çok güdük kalırdı.”
Prof. Dr. Yücel Candemir - İTÜ
İşletme Fakültesi Emekli Öğretim
Üyesi
ÖĞRENCİ
PROJELERİ
SAYFA 9
İşletme’de Fanzin: Çekmece
içersinde mükemmelleştirilmesine
çok büyük katkıları olmuştur. Türkçeye kazandırdığı çeviriler, pek çok
üniversitede okutulmakla kalmayıp aynı zamanda istatistik ve ekonometri alanlarındaki terimlerin
ülkemizde geniş çevrelerce kabul
görür şekilde Türkçeleşmesine önayak olmuştur. Ümit Hoca, ilkeleriyle yaşayan, onlara her zaman sahip
çıkmayı bilen ve dolayısıyla günümüzde nesli tükenmekte olan örnek
bir insandır.”
Yrd. Doç . Dr. Eren İnci / Sabancı
Üniversitesi - İTÜ İşletme Mühendisliği 2002 mezunu
BİR
ÜNİVERSİTEYİ
SAYFA10
SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI
10
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
İTÜ GÜVENLİK GÖRSÜN!
N
üfusu 30 bin kişiyi bulan
ünive rsitemizde
onların
adını bilen üç bin
kişiyi bulmanız sizi
şaşırtacak. Yıllardır
görevlerini ve daha
fazlasını üstlenerek
dikkatli gözlerin
sevgi ve saygısını
kazandılar. Bahsettiğimiz bu iki
kişi kimi zaman
sıkılgan gözlerle
baktığımız kimi
zaman kimliğimizi göstermekten bunaldığımız güvenlik görevlilerinden. Bu
yazı dizimizde onları “özel” güvenlik
yapan şeylerden bahsedeceğiz.
Ersin Akça ve Namık Kartal. Onlar, İstanbul Teknik
Üniversitesi, Ayazağa Yerleşkesi’nde bulunan Kültür
ve Sanat Birliği(KSB) binasında mesai bitimi ile görevleri başlayan güvenlik görevlileri. Her akşam biri
bu görevi üstleniyor. 2006 senesinin Temmuz ayında Ersin Akça, Eylül ayında ise Namık Kartal göreve
başlamış. Araştırmalarımız sonucunda öğreniyoruz
ki onlara sadece özel güvenlik demek yeterli değil.
Üniversitenin yoğun eğitim temposunda kulüpler
eğitim ve çalışmalarını derslerin bitiş saatlerinden
sonraya bırakır. İşte tam bu saatler kulüp aktivitele-
rinin yoğunlaştığı ve KSB binasının güvenliklere teslim edildiği zamanlar.
Güven yuvası Kültür ve Sanat Birliği
Namık Kartal, geldiği ilk yıllarda üniversite içindeki
güvenliklerin üstlerinde cop ve kelepçe bulundurma
zorunlulukları olduğunu belirtiyor. Kültür ve sanat
yuvasında böyle bir uygulamanın olmasının yanlışlığından söz ederken, başkanlığa bunu bildirerek kelepçe ve copunu çıkartıp kenara koymuş. Ardından
tüm yerleşke de bu değişime ayak uydurmuş. Namık
Kartal da Ersin Akça da konuşmalarında özellikle
öğrenciler ile iyi bir iletişimlerinin olması gerektiğinden söz ediyorlar. Bu konuda Namık Kartal: “Öğrenci bu kapıdan içeriği girdiği andan itibaren canı
ve malı bize emanet. Burada evinden daha rahat ve
güvende hissetmeli. Kimi zaman aileler gelip, bize teşekkür ediyor. Mutlu oluyoruz.” diyor.
Mekan kullanım listesi oluşturuluyor
Üniversitedeki diğer güvenliklerden farklı olmalarını KSB başkanları ve memurlarının iyi niyetine
bağlıyorlar. KSB eski eş başkanı Dr. Beyza Taşkın
döneminde başlayan bir sistemden söz ediyorlar.
Öğretim görevlilerinin öğrencilerin yoğunlukta olduğu zamanlarda KSB’de bulunamamasının verdiği
iletişim ve bilgi eksikliğinin giderilmesi gerekiyor.
Bu sebeple KSB’nin gözü kulağı olan güvenliklere
inisiyatifler veriliyor. KSB memuru Yasemin Macar
ile şablon oluşturup, günlerce üzerinde çalışıyorlar.
Namık Kartal’ın isteğiyle dokuz kulübün katılımıyla özel bir toplantı düzenleniyor ve kulüplerin
mekan talepleri için çalışmalar yapılıyor. İşin içine
o kadar girmişler ki öğrencilerin ne zaman nerede
ne yapacağını rezervasyon listesinden daha iyi bilmekteler. Oluşturdukları işleyişin düzene girmesi
bir yıllarını almış. Ardından kapıların neden kilitli
olduğu ve kulüp listelerinde adı olmayanların neden anahtar alamadığını soruyoruz. Bize güzel bir
örnek ile yanıt veriyorlar. Halk Bilimleri ve Sanatları Kulübü’nün odasında yabancı kişilerin çalışma
yapmasının verdiği tedirginlikten sonra kulüp üye
BİZCE
Bu röportajı hazırlarken yaptığımız araştırmalarda birçok bilgi edindik. En fazla tartışma konusu olan şey; yerleşke girişlerindeki güvenlik
görevlilerinin kimlik denetlemesi. Öğrenci için
düşünüldüğünde okula girmesi sırasında çok
basit olan kimlik gösterme eylemi, bir zorlama
güdüsü içerdiğinden biraz da üşengeçlikten “Neden kimliğimi gösteriyorum ki?” tepkisine yol
açıyor. Bu durum kimi zaman ortamı gerebiliyor.
Öte yandan güvenlik görevlisi verilen talimatı
yapmakla yükümlü. Çok fazla kişinin aynı anda
giriş yaptığı zamanlarda kimi öğrencilerin kimliğine bakılamıyor, kimisi de kimliğini unuttuğunu
söyleyip veya arkadaşı gösterdiği için kimliğini
göstermeye gerek duymadan geçiş yapıyor. Böyle
zamanları güvenlik zaafiyeti veya öğrenciye anlayış gösterme olarak iki zıt kutupta değerlendirmek mümkün. Fakat öğrenci ile güvenliğin karşı
karşıya gelmesi durumu yaşanmamalı. Basit düşünmeli, gerektiği gibi davranmalıyız. Güvenliğin
yetkileri ve çalışma prensipleri Rektörlük tarafından belirlenmektedir. Haliyle Rektörlük üniversite içindeki huzuru sağlamak için kartlı geçiş
sistemini uygulamalı. Bu noktada özel güvenlik
görevlisi verilen talimatı uygulamakla yükümlü
bir çalışan. Bir öğrencinin bu konuda polemiğe
girmek yerine isteklerini karar mercilerine ulaştırması gerekli. İTÜ Güvenlik Güdürü Mustafa
Keskin’in özellikle öğrenci ile tartışılmamasını
her toplantıda çalışanlara belirttiğini biliyoruz.
Yerleşke içindeki güvenlik görevlileri ile ilgili
diğer şikayetlerin sebebi eğitim yetersizliğidir.
listeleri oluşturulmuş. Anlattıkları bu olayın ardından “Güvenlik hep kötüyü düşünür, iyi zaten
iyidir.” diyerek temkinli davranmalarının sebebini
özetliyorlar.
KSB ile ilişkiler
İşlerini bu kadar severek yapmalarının sebeplerinden birisi de şüphesiz KSB Yönetiminin onlara
karşı sevgi ve saygısı. Birçok birimdeki memurların güvenliklerle iletişiminin çekilmez olduğunu gördüğümüz bu dönemde, KSB’nin
sergilediği örnek tutum güvenlik görevlilerinin de çalışma
kapasitelerini
arttırıyor.
Arkalarına aldıkları bu
özgüven ile öğrencilere
bir görevliden çok abi gibi
yaklaştıklarından bahsediyor birçok öğrenci. Göz ucu ile
baktığımız anı defterinde kulüp
üyelerinin Namık Kartal ve Ersin
Akça için söylediklerinden anlaşılıyor bu samimiyet. Kısa sürede
öğrencilerin karakterlerini çözüp,
ne zaman kimin dertli olduğunu
anlıyorlar. Anlamakla kalmayıp,
yardım da ediyorlar. Öyle ki uzaktan üniversitenin hırçın gençleri
olarak görünen İTÜ Rock Kulübü
televizyonlarını hediye etmişler. Tabi KSB’den başka bir yere görev için
gitse dahi kimseye vermemesi koşuluyla.
Güvenliğin görevinin can, mal ve çevre güvenliğini ve huzurunu sağlamak
olduğunu belirtiyorlar. Kişinin yanındaki ikinci bir kişiye karşı güvenliği
için bulunduklarını, bu ikinci kişinin arkadaşları bile
olabileceğini
özellikle
ekliyorlar.
Serdar Erbay
[email protected]
Eğitim sertifikalarının ne kadar basit şekilde ve
kolay sınavlarla verildiğini biliyoruz. Bu durumu
çözebilmenin yöntemi kişileri eğitmekten geçer.
Bu eğitim sadece güvenlik görevlisi için değil,
öğrencilerin de öğretim görevlileri dışındaki personeli kendinden aşağı gören, saygısız tavırlarda
bulunmaması için sorumluluklarını bilmesi gerekir. Üniversite içinden konuya hakim öğretim görevlilerinin vereceği eğitimlerle yerleşke içindeki
güvenlik önlemlerinin nasıl uygulanacağı belirtilebilir. Bunun yanında girişlerdeki kart gösterme
handikabını Yıldız Teknik Üniversitesi’nden bir
örnek ile çözüme kavuşturabiliriz. Turnikelerin
kart okutularak geçilecek hale getirilmesi ile kimlik göstermek yerine herkesin düzenli bir şekilde
içeri girmesi, İTÜ mensubu olmayan ya da kartını unutanların ise kayıt tutularak içeri girmesi
sağlanmış olur. Böylelikle kimse yüz yüze gelmek
zorunda kalmaz ve tatsız durumlar yaşanmaz.
Aklımıza takılan son konu ise araç girişlerinin
kontrolünün sağlanamıyor oluşu. Kapılara yerleştirilecek kameralarla bir araçta kimlerin giriş
yaptığı belirlenirken, tüm mensupların kartlarını
okutması ile de güvenlik açığı minimuma indirilmiş olacaktır.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
YAŞAM
Değerli İTÜ öğrencileri ve mensupları, bu
gazeteyi sizlere ulaştıran Basın Yayın Kulübü Danışman öğretim üyesi olarak derin sevgi ile sizleri
selamlarım.
Kampüslerimizde bulunan sokak hayvanları
yıllardır iki farklı görüşün mücadelesine neden
olmaktadır. Bu hayvanları kesinlikle görmek istemeyip, saldırdıklarını ileri süren, dilekçe yazan,
uzaklaştırılmasını isteyen bir grup bulunmaktadır. (Zaman zaman ısırılma vakaları da olmuştur.)
Elbette hepimizin hayvanlardan korkma özgürlüğü vardır. Ama kurtları evcilleştirip av ve bekçi
köpeği olarak kullanan gene bizleriz. Sonra bir
hevesle alıp da daha sonra sokağa sokağa atan
gene biziz. Ve köpek sürüsünün bir bölgeye sahiplendiğini biliyoruz. İTÜ Maslak Kampüsünde
bulunan tüm köpekler kısırlaştırılmış ve aşılıdır.
Eğer bunlar uzaklaştırılırsa yeni gelenleri tanımıyor olacağız. En iyisi siz yazımın gerisini okuyun.
Sadece Avrupa ülkelerinde parfüm harcamalarına ayrılan para ile Afrika ülkelerinde açlıktan
kaynaklanan çocuk ölümlerinin önüne geçilebilecektir.
Bugün milyonlarca hayvan ruj için göz farı için
ve daha pek çok kozmetik ürün için deney laboratuarlarında acı içinde öldürülmektedir. Kozmetik
endüstrisinin en sık kullandığı hayvan türleri ise
tavşanlar ve farelerden oluşmaktadır. Dawkins ve
diğer bilim adamlarının yapmış olduğu araştırma sonuçlarına göre fare türü son derece gelişmiş
bir zekaya sahiptir. Bazı fare türlerinin basit soyut işlemler yapabildikleri yapılan
gözlemlerde ortaya çıkarılmıştır. Bu denli zihinsel
bir yetisi olan, bizimle aynı duyguları hissedebilen canlılar üzerinde deney yapmak insan üzerinde deney yapmakla aynıdır. Tıp etiğinin buna göz
yumması kendi türünün haklarını önemseyen çok
yanlış bir davranıştır. “Artık biliyoruz ki…” diyor
Maria S. Dawkins “bu üç özellik, -karmaşıklık,
düşünme ve dünyaya önem verme- öteki türlerde
de mevcuttur.” Yani onlar kendilerine yapılan bu
işkencenin bilincindedir. Bunu reddetmek de ke-
ARIYORUM
MAYIS 2012
11
HAKKINA SAYGI
belirlemek amacıyla da hayvan grupları test için
zehirleniyor. Genellikle hayvanların yarısının öldüğü noktaya ulaşıncaya kadar tüm hayvancıklar şiddetli derecede hastalanarak yoğun bir acı
çekiyorlar. Bu vahşi deneyin tek amacı maddenin
ne kadar miktarının hayvanların yarısını öldüreceğini ölçmektir. Bu yüzden ölmekte olan hayvanların acısına son vermenin deney sonucunu
etkileyeceği için böyle bir uygulamada söz konusu
olmamaktadır.
Dermal toksite testlerinde, ciltlerine madde tatbik etmek amacıyla tavşanların kürkleri kazınıyor
ve madde hayvanın direkt cildine uygulanıyor.
Tahriş olan yerlerini kaşımalarını önlemek amacıyla hayvanlar hareket edemeyecekleri kutulara
sıkıştırılıyor veya hayvancığa bir boyunluk takılıyor.
Tek tanrılı dinler ve hümanist düşüncenin güçlenişi ile birlikte insanlar dünyanın tek sahibi oldukları ve hayvanların onlar için yaratıldığı fikri
konusundaki inançlarını maalesef pekiştirdiler.
Prof. Dr. Orhan KURAL
[email protected]
sinlikle bilim dışıdır (Hayvanların Sessiz Dünyası,
Tübitak Yayınları 1999).
Kozmetik ürünlerin bileşenleri olabilecek yeni
maddeler için genellikle tavşanlar ve kemirgenler
üzerinde “vahşi deneyler” uygulanıyor. Zehirlilik,
deri ve göz tahrişleri, deri alerjilerine yol açma,
kalıtsal bozukluğa ve kansere neden olan özellikler hayvanlar üzerinde test ediliyor. Hayvanların,
insanların süslenmeleri uğruna acı içinde öldürüldüklerini görüyoruz. Tabii bu durum kamuoyundan uzak köşelerde yapıldığı için göz görmüyor,
vicdan umursamıyor.
Bu testlerde hayvanlar genellikle sadece başlarını dışarıda bırakan aletlere sıkıştırılıyor. Böylece
hayvanın gözünü kaşıması ya da ovuşturması
engelleniyor. Test edilmek istenen madde (göz
farı, rimel, çamaşır suyu, şampuan gibi) tavşanın tek bir gözüne damlatılıyor veya sürülüyor.
Hayvanların alt göz kapağı dışarı çekiliyor ve
böylece oluşan çanağa madde konuyor. Sonra
göz kapatılıyor. Tavşanlar hergün gözlenerek gözlerinde şişme, çıban, enfeksiyon ve kanama olup
olmadığı saptanıyor.
Bazı maddeler o kadar ciddi bir hasara yol açıyor ki, tavşanların gözleri bütün temel niteliklerini
kaybediyor. İris, gözbebeği, kornea tek bir patalojik dokuya dönüşüyor. Yani pazara yeni sunulan
yeni bir ruj, göz farı, şampuan, rimel gibi kozmetik ürün için Draize Testleriyle binlerce tavşana
günlerce acı çektirilmekte ve gözleri kör edilmektedir.
Bir maddenin ne kadar zehirli olduğunu belirtmek için akut oral toksite testleri yapılmaktadır.
1920’lerde geliştirilen bu testlerde hayvanlara ruj
ve kağıt gibi deney malzemeleri zorla ya da boğazlarına soktukları bir tüple yediriliyor. Bazı testler
aylarca sürdürülüyor. Hayvanlar hayatta kalırsa,
kusma, ishal, felç, kasılma ve iç kanama gibi klasik
zehirlenme işaretleri gösteriyor. Öldürücü dozu
Günümüzde modern insanın “vahşi” dediği ilkel
topluluklarda bu anlayış çok farklıydı. Örneğin düzenli tarım yapmayarak, avcı-toplayıcı bir yaşam
sürdüren Amerikan yerlileri, toprağı bir canlı olarak kabul ediyorlardı, canını acıtmamak için tarım
bile yapmıyorlardı. Yine aynı topluluklar beslenme
amacıyla avladıkları bizonun başında toplanıp ona
şükranlarını sunuyorlardı.
(Gelecekteki ilkel, John Zerzan)
Bu okuduklarınız kulağa çok hoş, çok romantik
ya da çok komik gelebilir. Ama bu gerçekler insanların ilkel atalarının bugünün insafsız insan merkezli bir yaşamına geçmeden önceki davranışlarını ve algılarını yansıtmaktadır. İnsan da diğer
canlı türleri gibi bu dünyanın sadece bir parçasıdır.
Amerika Birleşik Devletlerindeki kozmetik
amaçlı biyolojik araştırmalar yapan bir deney laboratuarının bir çalışanı bakınız ne diyor; Burada
olduğun bazı günlerde yaşama duyduğun saygıyı
kaybediyorsun. Oyun oynar gibi hay
vanlara işkence ediyorsun. Unutmayın kozmetik
endüstrisinin hizmet kolu kuaför ve güzellik salonlarıdır.
“Hayvanlar ve insanlar aynı şekilde ıstırap çeker ve ölürler. Çekilen acı aynı, kan dökülmesi aynı,
ölümün kokusu aynı, yaşamın küstahça, acımazsızca, zalimce çekip alınışı aynı. Bunun
bir parçası olmak zorunda değiliz.”
Dick Gregory
“Yeryüzündeki hayvanların kendi sebepleri vardır. Onlar insanlar için yaratılmamışlardır. Tıpk ı
siyahların beyazlar, kadınların erkekler için yaratılmamış olduğu gibi.”
Alice Walker
12
ARIYORUM
MAYIS 2012
Uluslararası birçok
yarışmada bizi temsil
eden öğrenci projelerimize bir yenisi eklendi.
Farklı bir kulvarda, yapılmamış olanı yapmayı hedeflediler. Bu yeni
takımı daha yakından
tanıyacağız.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Farklı mühendislik disiplimlerden bir araya
gelmiş olan takım, devre hazırlarken.
BİR
ÜNİVERSİTEYİ
ÖĞRENCİ
PROJELERİ
ÜNİVERSİTE
YAPAR
Hazırlayan: Serdar Erbay
OTONOM SUALTI ARACI
PROJE TAKIMI
A
UVTech - Otonom
Sualtı Aracı Proje Takımı, insansız
araç sistemlerinin bir dalına bulaşmış durumda ve
hallerinden hiç de şikayetçi
değiller. Takımın daha yeni
olmasının verdiği heyecan
ve başarıya ulaşma arzusu
bizi de etkisi altına aldı. Bu
yazımızda takımın kuruluşundan, kat ettikleri mesafeye kadar her şeyi öğrenebilirsiniz.
Takım projenin ilk çıkış noktası olarak Marmara Denizinden geçen fay
hattının deniz tabanında oluşturduğu etkileri sürekli takip edebilecek
bir sualtı aracı yapma fikrini benimsemiş. Deprem kuşağında bulunan
bir ülkede bulunmamız ve son 20
yılda gerçekleşen depremlerin verdiği maddi ve manevi zararların bir
şekilde önüne geçilmesinin arayışı.
Bu düşünceler ışığında, bu tip çalış-
malarda kullanılan Otonom Sualtı
Araçlarını (AUV) incelemeye başlamışlar.
Otonom Sualtı Araçları, önceden
belirlenmiş ya da durumsal olarak
ortaya çıkabilen görevleri otonom
olarak icra etmek üzere geliştirilmiş
araçlardır.
Araştırma yaparken AUVSI (Uluslararası İnsansız Araç Sistemleri Kurumu) nin 14 yıldır düzenlediği Robosub yarışmasından haberdar olmaları ile bu yarışma sayesinde hedefledikleri araca daha hızlı ve motive
olmuş bir şekilde ulaşabileceklerini
düşünmüşler. Robotik çalışmalarda
dünyadaki değişik ülkelerin önde gelen üniversiteleri her yıl bu yarışmada boy göstermekte iken ülkemizden
daha önce hiçbir takımın bu yarışmaya katılmaması motivasyonlarını
arttırmış. Hem ülkemizi bu alandaki
çalışmalarda yurtdışında temsil etmek hem de otonom sualtı araçları
konusunda üniversitemizde bir çalışma başlatmak için bu yarışmaya
katılma kararı alarak aracı yapabil-
mek için gerekli donanım ve imkanları belirledikten sonra, bu görevleri
yapabilecek disiplinlerden 15 kişi
ile AUVTech - Otonom Sualtı Aracı
Proje Takımını 3 Ekim 2011 tarihinde Prof. Dr. Kadir Sarıöz’ün desteği
ile kurmuşlar. Takım kaptanı Baran,
uzun bir araştırma dönemi geçirdiklerinden söz ediyor. Bu işlerle ilgilenen kişi, kurum ve kuruluşlarla sık
sık irtibata geçtiklerini, kendilerine
yardımcı olan kişilerin daha hızlı yol
almalarını sağladığını belirtirken Tübitak MAM Enerji Enstitüsü araştırmacılarından insansız sualtı araçları
üzerine çalışan Ergin Utku GENÇ,
İlter HANCIOĞLU, Cenk ULU ve
Onur CANBAK’a teşekkürlerini iletmeyi de unutmuyor.
Yeni bir takım olmalarından dolayı,
sunabilecekleri henüz bir derecelendirmenin olmadığını belirtiyorlar.
Yarışmaya katılana kadar ellerindeki
en faydalı kullandıkları olanakları
ise eğitimler düzenlemek. Bir yıllık geçmişlerinde iki adet tüm okula
açık, ücretsiz Maxsurf ve Rhinoceros
eğitimi düzenlediler. Bilgiyi yaymak
amacı ile bu eğitimleri sadece takım
üyeleri için değil tüm öğrenciler için
sağlıyorlar. Gelecek yıl için planları
ise yine tüm öğrenci arkadaşlarına
açık ücretsiz üç adet CAD ve iki adet
FEM analiz programı eğitimi düzenlemek.
Yarışmaya katılacakları araçları üretim aşamasında. Yapacakları deney
13
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
yazılımları ile ilgilenmekteler.
çalışmalarının da tüm öğrencilerin gözlemine açık
olduğunu ve öğrenmek isteyen herkesin misafirleri olabileceğini belirtiyorlar.
Takım genel olarak bir bölüm veya fakülte üzerine
yoğunlaşmış değil, birçok bölümden öğrencinin
bulunduğu fazlasıyla disiplinler arası bir takım.
Gemi ve Deniz Teknolojisi, Gemi İnşaatı ve Gemi
Makinaları, İmalat ve Makine Mühendisliği öğrencileri aracın gövdesi, iskeleti,sızdırmazlığı ve
aktüatör sistemleri gibi mekanik kısımlarından
sorumlular.
Elektronik, Kontrol ve Otomasyon, Gemi ve Deniz
Teknolojisi, Matematik ve Fizik Mühendisliğindeki arkadaşlar aracın otonomlaştrılması için gerekli olan işletim sistemi, görüntü işleme ve kontrol
sorluk ile uğraşmaktalar.
Elektrik Mühendisleri ise araç için gerekli
olan elektronik kartların üretimini, ayrıca
batarya sistemleri ve
bunlar için gerekli yazılımları yapmaktalar.
Endüstri, Gemi İnşaatı ve Gemi Makinaları,
Gemi ve Deniz Teknolojisi ve Malzeme
Mühendisi arkadaşlar
aynı zamanda spon-
me yöntemlerini öğrenebileceklerini söylüyorlar.
Projenin yeni olması ve ileri teknoloji ile çalışmayı
gerektirmesi öğrencilerin kendi bölümlerindeki
uç noktaları öğrenebilmelerini sağlamakta. Uluslararası bir yarışmaya hazırlanmak takımdakilerin
vizyonunu geliştirmekte, özgüvenini artırmakta ve
kendi sektörüyle daha mezun olmadan tanışmasını sağlamakta.
Öncelikli amaçlarının dünyayı yakalamak, eksik
olan kulvarlarda yapılmamışları yapıp, ülkemize
ve üniversitemize değer katmak olduğunu özellikle belirtiyor takım kaptanı. Bu bağlamda da kendilerini destek olan, inanan ve yol gösteren başta
İTÜ Rektörlüğü, Gemi İnşaatı ve Deniz Bİlimleri
Fakültesi ve Makine Fakültesi mensupları olmak
üzere herkese teşekkürlerini iletiyor.
“Ayrıca bu proje ile beraber ilk defa Gemi İnşaatı
ve Deniz Bilimleri Fakültesinde otonom sualtı araçları için gerekli olan kontrolörlerin yazımı üzerine
çalışmalar başlatılmış.”
Projenin getirilerinden
bahsettiğimizde ise projede yer alacak öğrencilerin
iletişim kurma kabiliyetlerini geliştirirken, sorunu
belirleme ve çözüm getir-
TAKIM KAPTANI BARAN SERDAR
SARIOĞLU’NA SORDUK
PROJE NASIL OLUŞTU, NASIL BU
KONUMA ULAŞABİLDİ?
Proje fikirlerinin ilk ortaya çıkmasından beri projenin içindeyim. Akademik bilgileri tarayarak, sürekli araştırarak ve
öğrenerek gün geçtikçe artan bir
ivmeyle projemiz son haline yaklaşıyor. Muhakkak ilklerin getirmiş olduğu eksiklerimiz var ama
tecrübemiz ve bilgi birikimimiz
arttıkça eksikleri gideriyoruz.
KARŞILAŞTIĞINIZ ZORLUK VE
SIKINTILAR NELERDİ?
6 Kasım 1991 İzmir doğumlu.
İTÜ Gemi ve Deniz Teknolojisi
Mühendisliği öğrencisi. 2011
yazında staj çalışmasında ortaya
çıkardığı fikir ile AUVTech proje
takımını kurma çalışmalarına
başladı. O tarihten bu yana insansız sualtı araçları konusunda
çalışmakta. Robotlar, gazetecilik,
tasarım, tiyatro hobi ve ilgi alanlarında yer alıyor.
Yeni bir takımın oluşumu başlı
başına bir zorluktur. İnsanların
organize olması, birbiri ile iletişimlerinin gelişmesinin beklenmesi. Bunun yanında Türkiye’de
gerekli ilgiyi bulamamış ve yeterli bilgi birikiminin olmadığı
bir konu üstünde çalışmak için
daha fazla araştırma yapmak, daha fazla akademik bilgi tarayıp,
çevirmek gerekli. Ayrıca belki
de övünmemiz gereken bir konu
ise öğrenci projelerinin artması.
Projeler arttıkça kıyaslamalar da
artıyor ve pastadan pay kapabilmek zorlaşıyor. Bu tür başarılara
alışmış bir üniversitede bulunmak ise başarısızlığı kabul etmememiz gerektiğini hatırlatıyor
bize.
BİR ÖĞRENCİ PROJESİNİN BAŞARILI OLMASI NELERE BAĞLIDIR?
Yaptığın işe her ne olursa olsun
değer katmayı istemek gerekli.
Kararlı olunmalı. Öğrenci kendini geliştirirken projeyi de geliştirir diye düşünüyorum. Ortak
bir paylaşım alanımız var ve hep
beraber gelişim göstereceğiz. Bu
düzenin bütün üyeler tarafından
benimsenmesi önemli. Tabi bunun yanında başarılı olabilmek
için yeterli olanakların ve desteğin sizi güçlendirmesi şart. İTÜ
adının yanımızda olması bu konuda hiç tereddüte düşmememizi sağlıyor.
PROJENİN ÖĞRENCİLİK HAYATINA OLUMLU / OLUMSUZ ETKİLERİ NELER OLDU?
Kısa sürede kazandığım tecrübe
ve bilgi birikimi beni mutlu ediyor. Ne kadar çok zorlanırsan o
kadar çok geliştirirsin kendini.
Bu yüzden olumsuzluk olarak
nitelendirmiyorum başıma gelenleri veya gelebilecekleri. Genelde ders notları düşer, okulu
uzatır projelerle ilgilenenler diye
genel bir yargı var. Bunu da göze
almak gerekli böyle bir çalışmaya
girildiğinde. Proje, Türkiye’nin
şartlarını tanımamı sağladı. Sorunlara pratik çözümler bulabilme yetimin geliştiğini fark ettim.
Türkiye’de mühendisliğin hangi
aşamada olduğunu gördüm.
Projelere ilginin artması gerekli.,
her proje takımında proje için
süreklilik ve bir devir daimin
olması şart. Takımımıza kendini her alanda gelişmeye ve öğrenmeye açmış kişileri seve seve
bekleriz.
Daha yolun başında olan proje
takımımıza desteklerini esirgemeyen Rektör Yardımcımız
Prof. Dr. M. Fevzi Ünal’a, Rektör
Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Sanem
Sarıel Talay’a, Gemi İnşaat ve
Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Muhittin Söylemez ve
Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Ali
Can Takinacı ve Doç. Dr. İsmail
Hakkı Helvacıoğlu’na ayrıca
Makina Fakültesi Dekanı Prof.
Dr. Ata Muğan’a takım olarak
teşekkür ederiz.
14
ARIYORUM
MAYIS 2012
G
hazırlaya
n:
OSMAN
eçiş töreni için bugün
Haliç’teyiz. Şansımıza
hava sıcak. Hafif esen
rüzgar serinliğiyle eşlik
diyor. Misafirler bir bir gelmeye
başladılar. İlk gelen Sait Faik.
Burgazada’dan nostaljik yatıyla,
üzerinde Fransa’dan aldığı şapkası
ile kalabalığa gülücükler saçıyor. Köpeği şaşkın gözlerle
toplanan kalabalığa bakıyor. Nadia hala İstanbul’dan
ayrılamadı. Tekrar aramızda.
Küçük bir balıkçı kayığıyla
GÖREN
İZ BIRAKANL AR İZ BIRAKANL AR
Balonun İçindeki Dev Fotografcı
NADAR
1820-1910 = 90
Yazar, karikatürist, fotoğrafçı... Gaspard Felix TOURNACHON 19. yüzyıla ismini,
çektiği portre fotoğraflarıyla
yazdırdı. ‘Nadar’ takma adını, yazdığı gazete makalelerinde kullandı. 1842’de Paris’e
yerleşip, mizah dergilerine
karikatürlerini satmaya başladı. Yeteneği onu, fotoğrafa
başlamadan, yazı ve çizimleriyle tanınır kıldı.
1853’teki hala karikatürist olarak bilindiği dönemde, uzman fotoğrafçı kimliğini çoktan almıştı. Portre fotoğraf
stüdyosunu açtı. Dönemin
önemli şahıslarının görüntüsünü günümüze taşıdı.
Yaratıcılığı ve merakı sayesinde, fotoğrafçılıkta ilk
defa yapay ışık kullanan kişi oldu; “Balonla Beş Hafta”
adlı romandan etkilenip “Le
Géant”(Dev) adlı bir balon
yaptı, başarısız oldu ama
projesi Jules Verne’nin ilk
romanı olan ‘Aya Seyahat’’e
ilham kaynağı oldu; 1886’da
ise dünyadaki ilk fotoğraflı röportajı kimyacı Michel
Eugène Chevreul ile yaptı...
İlk defa balon üzerinden hava fotoğrafı çekmeyi başardı.
Bu olay üzerine karikatürist
Daumier imzalı karikatürün
altında “Nadar, fotoğrafçılığı
sanat seviyesine çıkarıyor.”
yazacaktı.
Roman, deneme, hiciv ve
otobiyografi gibi çalışmaları
da olan Nadar, 1910 yılında
arkasında geleceğin sanat
dalı portre fotoğrafçılığının
köklerini bırakarak hayattan
çekildi.
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Hasköy’den geliyor. O da ne! Şener Şen de kayıkta ve kürek
çekiyor, anlaşılan motor arızası var. Saltanat kayığı da
Haliç’te fakat Nadar nerede? Nadar kayıp. Bu arada Codd
da geldi. Yine yaratıcılığını konuşturmuş, dev bir şişe
görüntüsüne bürünmüş lüks yatıyla taa İngiltere’den teşrif
ediyor. Sarayburnu açıklarından Haliç’e giriş yapıyor. Bu
arada Haliç semalarında bir cisim geçiyor. İşte beklediğimiz
kişi: Nadar! Sürprizini yaptı ve son model balonuyla
yukarıdan Haliç’i fotoğraflayarak geliyor. Son misafirimiz de
törendeki yerini aldı. Tören başlasın!
Sosyalist
Cimnasti
kçi
NADIA
COMAN
EC
I
1961
Romen cimnastikçi
Nadia altı yaşında
cimnastik okuluna
seçildi. 1970’de en
genç cimnastikçi ola
rak Romanya cimnastik şampiyonu old
u. Uluslararası yarışmalarda kendini
göstermeye çalışan
Nadia, 1975’te No
rveç’te düzenlenen
Avrupa Şampiyona
sı’nda yer hareketlerinin dışındaki tü
m branşlarda altın
madalya kazandı.
1979 Avrupa Şam
piyonası’nda aldığı
üç altın ile eski gü
nlerine geri döndü.
1979’da ABD’de dü
zenlenen Dünya
Şampiyonası sırasın
da bileğindeki kesik
yüzünden kan zehirle
nmesine yakalandı. Doktor’ların yasa
ğına rağmen neredeyse tek koluyla de
ngede mükemmel
bir performans ortay
a koydu ve aldığı
9.95’lik puanla Rom
anya’nın takım halinde ilk altın mad
alyayı kazanmasına
büyük katkı sağladı
.
1976 Montreal Ya
z Olimpiyatları’nın
yıldızlarından biri
oldu. Asimetrik pa
ralelde 10.0 tam pu
an alarak modern
1980 Moskova Ya
Olimpiyatlar tarihin
z Olimpiyatları’nda
de ilk oldu. Daha
yer hareketlerinde
önce karşılaşılmay
an bu durum karve dengede altınmadalya alan Nadia,
şısında tabelada 10
.0 tam puan yerine
1981’de sporu bıraktı. Romanya Jim
1.00 gösterilebildi. M
nastik Federasyonu
ontreal Olimpiyatüyeliği, genç cimna
ları bu ilginç olayla
da hafızalara kazınstikçilerin eğitimi
gibi görevlerde yer
mıştır. Montreal’de
aldı. Sovyetlerin da
kazandığı üç altın
ğılmasından birkaç
madalyadan sonra
ülkesinde “Sosyalis
haftaönce ülkeden
t
firar edip yolculuğu
İşçi Sınıfının Kahram
nu ABD’de sonlananı”, dünyada ise
dırdı.
“Yılın Kadın Atleti”
olarak anılacaktı.
14 yaşındayken ge
len OlimpiyatŞamAmerika macerasın
piyonluğu ayda arkadaşlarının
yardımıyla alışma
nı zamanda en
devresini kolay atlattı. Değişik işlerde
genç şampiyon
çalıştı: cimnastik
kıyafetleri ve aerobi
ünvanını da gek malzemeleri tanıtımlarında yer aldı;
tirdi. Daha sonra
amatörce modellik
yaptı; gelinlik rekla
Olimpiyatlara kamlarında göründü.
1976 Amerikan Ku
tılacak cimnastikpası’nda tanıştığı
Amerikalı Olimpiya
çilere getirilen 16
t Şampiyonu cimnastikçi BartConne
yaş sınırı ile de kı
r ile evlendi(1996).
2003’te “Genç Cimna
rılması imkansız bir
stikçilere Mektuplar” adlı kitabını ya
rekor halini aldı.
yımladı. 2006’da bir
oğlu oldu.
İlerleyen yıllarda
koçundan ayrılması
ve
Yenilikçi yeteneği ve
ailesinin
boşanmaözgün tekniği ile
hafızalara kazınan
sı ile stresli ve m
utNadia Comaneci,
günümüzde gönüllü
suz günler geçir
lük faaliyetlerinde
en
aktif olarak yer alm
Nadia, 1978 Dü
nya
anın yanı sıra eşiyle
birlikte sahibi olduk
Şampiyonası’nda de
ları cimnastik
nokuluyla ilgilenmek
ge branşında ald
ığı
tedir. 20. yüzyılın
en önemli 100 kadı
altın madalya dışın
da
nı arasında gösterilen Nadia, beşi altın
başarı gösteremed
i.
olmak üzere toplamda dokuz olimpi
Ardından eski ko
yat madalyası ve 10
tam puanı alan ilk
çuna geri döndü ve
cimnastikçi ünvanı
ile adını tarihe yazd
ırmıştır.
“O mükemmel am
a Olimpiyatlar can
sıkıcı” Times Derg
isi KapakYazısı, 3
Ağustos 1976
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Şişenin Boynuna
Bilye Takan Mühendis
H IR A M
CODD
1838-1887 = 49
Makine Mühendisi... Codd,
soda(karbonatlı içecek) gazını, şişeye hapseden ‘Codd
Şişeleri’’nin mucidi...
Lisans kullanım hakkını 1873’te
birçok içecek firmasına yıllık ücret
karşılığında verdi. 1874’te lisansı
ücretsiz verme karşılığında kurduğu iki fabrikasından bilye, pul ve
kapak almaları şartı getirdi.
1000 yıldır şişe kullanan insanoğlu,
Çirkin
İstanbul’un
Çocuğu
SAİT
FAİK
ABASIYANIK
1906-1954=48
Şair yaradılışlı hikayeci... Mavi gözlerini ilk kez
Adapazarı’nda açtı. 1920’de
Yunan işgali sebebiyle bir
süre ara verdiği ilk öğretimini farklı şehirlerde
okuyarak bitirdi. Bursa
Erkek Lisesi’nde okurken ilk
öyküsü olan ‘İpekli Mendil’’i
edebiyat dersi ödevi olarak yazdı. İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni Uygurca öğrenmek istemediği için yarım bıraktı. Babasının zoruyla 1930’da Lozan’a
iktisat okumaya gitti.
Orada kısa bir süre kaldıktan sonra okulu bırakıp Grenoble şehrine geçti. Üç senelik yaşamı boyunca Fransızca eğitimi
aldı, edebiyat bölümünde üç dönem okudu, başka şehirleri gezdi. Karakterinin
ve sanatının temellerini bu şehirde attı.
Codd genç yaşta okulunu bitirdi ve mantar tıpa üreten bir firmada çalıştı. Şişeleri daha iyi
dolduran makinelerin olması
gerektiği düşüncesi üzerinde
yoğunlaştı. İki sene sonra bu
fikirle sıvıların akışını ölçen
bir alet geliştirdi ve daha sonra 1870’de de şişe doldurma
makinesini icat etti ve patentini aldı.
Bunların yanında onu asıl
önemli kılan şey, icat ettiği
‘Codd Şişeleri’ oldu. Şişenin
özelliği sodanın gazını içerisinde tutacak bir mekanizmaya sahip olmasıydı. İçerisinde bulunan cam bilye,
tıpaç; kauçuk pul ise sızdırmazlık görevi görüyordu.
Gazın basıncıyla şişe ağzında durabilen bilye, yine
Codd’un tasarımı olan özel
kapakla içeri itilerek açılıyor. Şişe tekrar kapatılmak
istendiğinde önce baş aşağı
edilip, sonra kuvvetlice sallanarak
gazın açığa çıkmasıyla birlikte bilye
tekrar şişe ağzına sıkışıyor.
15
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
Ailesinin isteği üzerine İstanbul’a döndü.
Tüccar babanın arzusu üzerine ticaret
yapan Sait Faik, başarısız oldu.
1934’ten sonra artık kesinlikle hayatını
yazmaya adamıştı.
şişelere
gazı Codd’un yöntemiyle hapsetmiş ama şişenin evrimi Codd’dan
sonra da devam etti. 19. ve 20. yüzyıllarda hayli fazla sayıda kullanılan Codd’un şişeleri günümüzde
Japonya ve Hindistan’da hala kullanılmaktadır. İlk zamanlarda üretilen şişeler günümüzde antik koleksiyonların değerli parçalarındandır.
“Bu soğukta vapurun burasında oturmayı akıl edenin aklına turp sıkayım.”
Sait Faik
Yaşamı boyunca yazmaktan başka bir
şey yapmayan Sait Faik, işe yaramayan
bir psikoloji altında ezildi. Pasaportunda
yazan ‘işsiz’ kelimesine bozuldu. İçindeki
bu psikolojik huzursuzluk, hikayelerinde
kendini çeşitlilikle, sadelikle gösterdi. Bir
kalıba girmeyen, süsten uzak dilinin basitliği ile hikayelerini şiir edasıyla yazdı.
“Sarı saçlı, ince kaşlı, çekme burunlu,
badem gözlü manken hafifçe gülüyordu.”
Sait Faik
Hikayelerinde balıkçıları, işsizleri, işçileri, çocukları resmetti. Kaleminden taşan
insan ve doğa sevgisiyle hikayelerini yoğurdu.
“Sait Faik’in hikayelerini okuyanlar
adam öldüremezler. İnsanlara kötülük
edemezler. Sömürücü olamazlar, sömürücülerle birlik olamazlar. İnsanlar
nerede aşağılanıyorsa ona karşı koyar-
lar ama gerçekten, yürekten insanca
okuyanlar.”
‘Baldaki Tuz’, Yaşar Kemal 2000
Yakalandığı siroz hastalığı ile hayata bakışı değişen ve ölüme yaklaştığını hisseden Sait Faik’in hikayelerinde de değişiklikler görüldü. Kendi yalnızlığını resmettiği “Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı son
kitabında gerçekçilikten uzaklaşan Sait
Faik, İstanbul’dan da nefretle bahseder:
“Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt
kamarasındayım. Yine hava karlı, yine
İstanbul çirkin. Hele yağmurlu günlerinde…
Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek… Bir insanı sevmekle başlar her
şey. Burada her şey bir insanı sevmekle
bitiyor.”
İlginç bir kişiliği olan Sait Faik’in kendisine verilen Mark Twain Topluluğu fahri üyeliği ile ilgili yorumunda şöyle der:
“Bana, Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliği verildi, dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötürü. Dünya edebiyatına hizmet
filan etmediğimi söylemeye ne hacet. Bu,
üyelik verilebilmesi için uydurulmuş nazik bir sebeptir sanırım. Lakin Atatürk’ten
sonra, benim üye olmam, benim için ne
büyük bir şereftir. Bir milletin yetiştirdiği en büyük çocuğu ile, o milletin kendi
halinde bir küçük hikâyecisinin bir cemiyette buluşmaları küçük hikâyeci için ne
bulunmaz şerefli bir fırsattır. Demokraside de zaten böyle olur. Eğer bu üyelikten
memnunsam, bu yüzdendir.”
Sait Faik, Türk hikayeciliğinin dönüm
noktası olarak kırk yedi yaşında mavi
gözlerini son kez kapadı, halbuki...
“Halbuki
ben yaşamayı severim, delicesine!”
Sait Faik
16
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
SAĞLIĞINIZA
Sağlık köşesine hoş geldiniz. Umarım severek ve heyecanla takip ettiğiniz bir köşe olur. Köşemizin
açılış konusu olarak ‘Nasıl kilo alırız?’ı ele aldık. Özellikle ‘balkon göbekli’ tabiri caizse ‘Türk
kaslı’ ve ‘su içsem yarıyor, aslında benim kemiklerim ağır’ deyip gecenin 12’sinde ‘gün’ yapan
arkadaşlarımıza yazılarımızı takip etmelerini öneriyorum. Emin olun; beslenmeyle ilgili olarak ‘Ben
nerede yanlış yaptım?’ dediğiniz o bedbaht anları artık yaşamayacaksınız çünkü her gazetede
gördüğünüz şipşak diyetler yerine bilgilerini ve tecrübelerini bizden esirgemeyen Doç. Dr. A. Turan
KARAGÖZ’ün danışmanlığında bilime dayalı yazılarımız devam edecektir. Teşekkürü bir borç biliriz.
Sağlığınıza.
NASIL
KİLO
ALIRIZ?
İnsan organizması yaşamını sürdürebilmesi için “hidrokarbonlar,
proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller, hava, su”ya gereksinim
duyar. Bunlardan ilk üçü beslenmenin ana öğeleridir. Karbonhidratlar, organizmanın enerji gereksinimini sağlar. Proteinler, tüm
dokuların yapı taşlarıdır. Yağlar
ise hormonlar ve enzimlerin yapılarına girerek deri altı destek
dokusunu oluştururlar.
Vücudumuzun gereksinimi
olan bu üç maddeyi her gün
ölçülü aldığımızda; sorun
yoktur. Ancak aşırı tüketim
şişmanlık(obezite) sorununu yaratmaktadır. Obezite
dünya sorunu haline gelmiştir, Türkiye’de de yaygınlaşmaktadır. Şişman bir
insanın zayıflaması çok zor
olduğu gibi, bir süre sonra
eski durumuna gelmesi de
her zaman olasıdır. 15-25
yaşlar arası doğru beslenme bilgisi verilmelidir ki
kişiliği gelişmiş, vücut gelişimini tamamlamış gençlerimiz geleceğe taşıyacakları
iyi alışkanlıklar kazansınlar.
Bol karbonhidrat
tüketmekle olur!
Proteinlerin kilo ile ilgisi
yoktur, vücuttaki organların (beyin, kaslar, v.b.)
yapıtaşlarıdır, depo edilemezler. Et, süt, yumurta yiyerek kilo alamazsınız; bazı
zayıflatma rejimleri yalnız
protein tüketimini önerir.
İnsanların sadece yağ ile beslenmesi de olanaklı değildir.
Sonuç olarak şişmanlamayı
fazla aldığınız karbonhidrat
yapmaktadır. Organizma gereksinim duyduğu durumlarda yağları, proteinleri karbonhidrata, karbonhidratı
yağlara dönüştürebilmektedir. Vücut, enerji kaynağı olan karbonhidratın fazlasını
glikoza dönüştürür ve karaciğerde glikojen olarak depo
eder, depo dolarsa; artan glikozu yağa çevirir ve deri altı
yağ dokusuna gönderir. Eğer
fazla yağ tüketmişsek; yağın
fazlası karbonhidrata çevrilerek karaciğerde depolanır,
bu depo da dolu ise; yağın
fazlası doğrudan deri altı yağ
dokusuna gönderilir ve böylece biz kilo almış oluruz.
Arıyorum İTÜ Gazetesi’nde yayınlanmakta olan ‘Sokak Sokak İstanbul’ köşesinin devamı niteliğindeki bu projede
amaç; tarihsel, sanatsal ve çevresel değeri olan yapı ve bölgelerin gezilmesi.
Katılımcılar ile bilgi paylaşımı yaparken,
incelenen bölgenin şuanki durumu hakkında İTÜ’de farkındalık yaratmak. Gelecek çalışmalarda daha fazla kulübün
katılım göstermesi beklenen projeye dahil olmak için: [email protected]
Tarihi surların gölgesinde gerçekleştirdiğimiz tren yolculuğu sonunda
İstanbul’un en eski ve büyük açık hava
müzelerinden birisi olan Yedi Kule Zindanları -Hisarı-’a ulaşıyoruz. Bizans’a
misafir gelen kralları ve yabancı sarayların mensuplarını ihtişamlı bir şekilde
karşılamak için yapılmış. Günümüzde
hisarın tanınmasının en büyük sebebi;
ünlü tarihsel kişiliklerin burada hapis
yatmış olması ve Osmanlı padişahlarından Genç Osman’ın burada hapis yatıp,
Gizem AKIN
[email protected]
Ekmek ve Tatlı
Ne kadar yağlı olursa olsun
her gün sadece döner, sucuk,
yumurta, tavuk, balık, pey-
İstanbul’u İzliyoruz...
İTÜ Basın Yayın Kulübü ve
İTÜ Kent ve Kentlileşme Kulübü 14 Nisan tarihinde Yedi
Kule Zindanları ve Samatya
gezisini düzenledi.
nir, yoğurt ve diğer süt ürünleri tüketenler kilo almazlar,
bunların yanında bol ekmek
ve tatlı yerlerse kilo alırlar.
Bence “Karbonhidrat kaynakları nelerdir, günlük
gereksinimi nasıl belirleyeceğiz, gıdalardaki karbonhidrat miktarı” sorularının
yanıtlarını hesaplamak yerine sağlıklı beslenmenin
pratik yolunu bilmeliyiz.
boğdurulmasıdır. Son yıllarda yapılan
konser ve tiyatro organizasyonlarının
da hisara talebin artmasında büyük rolü var. Cüneyt Arkın filmlerindeki yerleri, Osmanlı’nın vatan haini ilan ettiği
suçluların yattığı zindanları dolaşmak,
kesilen başların atıldığı “kanlı kuyu”nun
dibini görmeye çalışmak, daracık zindan
odalarının içine girdiğimizde içimizi
kaplayan dehşet ve kulelerden İstanbul’u
seyretmek Yedi Kule Zindanları’nda yaşadığımız bazı deneyimler.
Samatya: İstanbul’un meşhur bir semti.
Anlatılanlara göre efsanevi Byzas, körlerin şehri Kalkedonya(Kadıköy) karşısında kendi şehrini kurmak için bu köye
varmış. İstanbul’dan bile eski bir yer olan
Samatya’yı ünlü Samatya Meydanı’ndan
buluyoruz. Eski evleri, sıcak meyhaneleri ve balıkçılarıyla Samatya yaşanan bir
hikâye. İkinci Bahar dizisindeki ünlü
Ali Haydar Usta’nın kebapçı dükkânı
da burada. Samatya İstanbul’un kendini
kısmen koruyabilmiş semtlerinden biri. Gayrimüslim ve müslüman nüfusun
uyum içinde yaşadığı sımsıcak bir semt,
tarihinde bulunan her uygarlığa ait yapıları yan yana sergileyen bir müze. Dünyaca ünlü zil imalatçısı Zilciyan ailesinin
de burada olması notlarımız arasında.
İstanbul’un tarihsel ve kültürel olarak
büyük öneme sahip iki değerini görmek büyük mutluluk kaynağı. Fakat
gördüğümüz yerlerin bir kısmında
karşılaştığımız manzaralar -Yedi Kule
Zindanları’nın bakımsız ve harap hali
gibi- bu güzel günden içimizde buruk
kalan noktalar. Yedi Kule Zindanları’nın
bu kadar bakımsız oluşu bakanlığa bağlı
bir müzede olduğumuz hissini uyandırmaktan ziyade başıboş bir harabeyi geziyormuşuz izlenimi veriyor. Ne yazık ki
ülkemizdeki koruma anlayışının gerek
devletimiz gerekse halkımız nezdinde
oturmamış oluşu böyle değerlerimizin
yüz yıllarca ayakta kaldıktan sonra yok
olmaya yüz tutmasının başlıca nedeni.
2004 yılında özel bir organizasyon şirketine kiralanan Yedi Kule Zindanları’nın
mermer zeminin firma tarafından pist
yapmak için sökülerek yerine mıcır döküldüğünü öğrenmek biz ne yapmalıyız
sorusunu akıllara getiriyor. Kentimize
sahip çıkalım. İstanbul’un güzelliklerinin geleceğe taşınması için gençleri
gezmeye, görmeye
ve sahip çıkmaya
çağırıyoruz.
Tekin
Karatepe
[email protected]
BUNDAN
HABERİNİZ
VAR MIYDI ?
Doksanlı yılların başında bir avuç aydın çevre
ve kültür odaklı sivil bir oluşum için bir araya
geldi. Yıllardır bu konularda düşünen, sorgulayan, üreten ve tartışan insanlar ortak amaçlar,
akılcı ve somut sonuçlar doğrultusunda harekete
geçmek ve birlikteliklerini geniş toplum kesimleriyle paylaşmak için ilk adımı attılar.
Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma
Vakfı(ÇEKÜL) ülkemizin doğal, tarihsel ve kültürel varlıklarını korumak amacıyla 1990’da
vakıf statüsünde kuruldu. Kuruluşundan itibaren doğa-kültür-insan arasındaki uyumun savunucusu olan ÇEKÜL, proje ve programlarla, en küçük yerleşmeden ülke bütüne
açılan bir yaklaşımı benimsedi. Ülkenin dört
bir köşesindeki kentlerde, koruma seferberliği
başlatarak, tarihi dokunun çağdaş kentle
ilişkilendirilmesine, kentlere kültür öncelikli bir
gelecek vizyonu kazandırılmasına öncülük etti.
Doğal doku kaybolmaya başladığında insanın
yaşam alanının da tükendiği, kültürel mirasını
da yitirmeye başladığı bilinciyle hareket
ederek, toprağı, yeşili korumak ve çoğaltmak
için Türkiye’nin her karışında ağaçlandırma
çalışmaları yaptı. Gönüllü temsilcileri ve uzman kadroları ile doğal ve kültürel mirasın
korunması taleplerine yetişmeye çalışan bir
sivil toplum kuruluşu olan ÇEKÜL hakkında
ayrıntılı
bilgi
için
www.cekulvakfi.org.tr
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Öğrenci bütçesi
objektifler!
Y
eni nesil objektiflerin
ne kadar pahalı olduğunu söylemeye gerek
yok. Çoğu öğrenci anında
cebinden bin lira çıkartıp
da bir lensi almaya kalkışmayacaktır. Çözüm M42
serisi lenslerde saklı. Hem
Canon hem de Nikon bayonetler için uygun fiyata
keskin objektif çözümleri
sunan bu objektifler genelde 1980 ve sonrasından
kalma lenslerden oluşmakta ki bu zamanlar Zenit’lerin popüler zamanları. Onların lensleri artık Dijital
SLR makinelerde de kullanılabiliyor. Sabit odaklı objektif alacaksanız vereceğiniz para 200 liradan aşağı
olmayacaktır. M42 objek-
17
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
tifler sayesinde 50-60 liraya
internetten bulabileceğiniz
lensleri alarak istediğiniz
gibi kullanabilirsiniz. Bu
tip objektiflerin de artısı eksisi olacaktır. Tavsiye
edebileceğim objektifler
hem inanılmaz keskinler
hem de fiyat/performans
canavarları. 50mm 1.8 almak yerine bir Helios 44M
F2 almak daha uygundur.
Aranan odak uzaklıkları,
diyaframları bu şekilde çok
daha ucuza getirebilirsiniz.
Örneğin 135mm F2 L serisi lensi Türkiye’de 2.Ellerini
1000$’dan aşağı bulamaz
iken, Tair 11A 135mm f2.8
size bu kaliteyi sunabiliyor.
Bu objektiflerin keskin olmasıyla beraber çok çok iyi
renk tonları var. Retro tonu
diyebileceğimiz renklerle
fotoğraflar bambaşka haller alabiliyor.
M42 Objektiflerin
Avantajları: Keskinlik, uygun fiyat ve renkler.
Dezavantajları:
1. Odaklama –maalesef kielle gerçekleştiriliyor. AF
Doğrulamalı vidalı adaptörler ile tam odaklama
gerçekleştirilebiliyor.
2. Bu objektiflerden aldığınızda önüne bir tane
de adaptör yerleştirilmesi
gerekiyor. Bu adaptör size
aşağı yukarı 20-30 lira arasına mal oluyor. Alınırken
AF Doğrulaması olması
önemli bir mevzudur.
3. Makineyi manuel (M)
modunda
kullanmanız
gerekir. Diyafram elle olduğundan Av modunda
kullanamazsınız. İlk başta çoğu yerinde flare(ışık
saçılmaları) göreceksiniz.
Bu saçılmaları gidermenin
yolu ile biraz daha hızlı fotoğraf çekilmesi.
4. Sonsuza odaklamak için
ayrı adaptör almak gerekiyor.
Bu lensleri alırken kutulu
bulmak pek kolay değil.
Bulunan çoğu lensin üstünde çizikler, boya dökükleri olacaktır. Bunlar göz
ardı edilmesi gereken şeylerdir. Önemli olan M42
Lensleri kullanırken yeteri
kadar tecrübe edinmektir.
Prime (sabit odaklı) objektiflerde kompozisyon ve
kadraj ayarlama çok daha
iyi bir şekilde öğrenilebilir.
Eğer elinizde bir 18-55 varsa, ve bütçeniz yoksa, M42
sizi kurtaracaktır.
Akın Can Akülker
[email protected]
Bitip
Tükenmeyen
Enerjileri
ile
Doğal Taşlar
Taşlar, yapısında çeşitli minerallerin bi-
leşimini taşır, üstelik oluşumları için en
kısa süre bir milyon yıldır. Taşı oluşturan
mineraller milyonlarca, hatta milyarlarca
yıl içinde enerji yoğunlaşmasına uğramış
durumdadır. Bu nedenle insan ömrüyle
kıyaslanamayacak ölçüde ve yoğunlukta
bu minerallerin enerjisini bünyelerinde
barındırmaktadırlar.
Bitip tükenmeyen bir enerji. Aynı mi-
ANiME SiNEMASI
J
aponya’da yaygın olarak
izlenen bir çizgi film türü
olan “Anime”, adını Fransızca kökenli “Animasyon” kelimesinden alır. Türkiye’de
de gitgide popüler olan bu
tür, komedi ve aksiyon sahneleri arasında beklenmedik geçişlerle izleyicilerde
ayrı bir tat bırakır. Yüzlerinin yarısını kaplayan parıltılı gözleri, utanınca kızaran yanakları ve ağladıkları
zaman çağlayan gözyaşları
ile karakterler, seyirciye
hissettirmesi gereken duyguları aktarmada biçilmiş
kaftandır.
şından itibaren çizimle ilgilenen Tezuka’nın bu yapıtı,
bilindik süper kahramanlar
dünyasının izlerini taşır. Söz
konusu filmde bilim adamı
doktor Tenma, trafik kazasında ölen çocuğuna benzeyen bir robot yapmaya karar
verir. Ölen çocuğuna benzer
görünümlü bu robot, doğaüstü güçlerini kullanarak
iyilere yardım etmek amacıyla kötülerle savaşır. Her
bölümü yaklaşık 24 dakika
olan dizi, gördüğü ilgi üzerine 193 bölüm sürer. Dizi,
sonraki yıllarda renkli olarak yeniden yayınlanır.
19. yy’nin sonlarına doğru başlayan film sektörü,
gelişen teknoloji ve artan
hayran kitlesi ile 20.yy da
ilk anime filmlerin yapılmasına olanak sağlamıştır. İlk
uzun metrajlı ve renkli anime “The White Snake Enchantress” adlı filmdir. Yönetmen Taji Yabushita, bu
filmi bir Çin operasından
esinlenerek hazırlamıştır.
Ancak animenin uluslararası sektörde yaptığı kayda
değer çıkış, Japon sanatçı
Osamu Tezuka’nın 1963 yılında gösterilen “Astro Boy”
isimli televizyon dizisiyle
olmuştur. Aynı zamanda bir
manga çizeri olan ve 4 ya-
Sanılanın aksine Anime diğer çizgi filmler gibi sadece
çocuklara değil, her yaştan
kesime hitap edebilen bir
türdür. Japonya’da televizyonun en çok izlendiği 20.00
- 23.00 arasında yayınlanan
animeler, milyonlarca insan
tarafından izlenmektedir.
Bilim kurgudan Japon geleneklerine, futboldan cinsel
konulara, Orta Çağ tarihinden yaşam felsefesine kadar
pek çok konuda hazırlanan
animeler, günümüzde uluslararası bir endüstri oluşturmuşlardır.
Animelerin ilginç görünmelerinin temelinde seks
faktörü vardır. Bilim adamları insanlar arasında yaygın güzellik anlayışının ne
olduğu üzerinde çalışmışlar
ve bu konudaki evrensel
özellikleri bulmuşlardır. Bu
araştırmaya göre “seksilik”
uzun bacaklar, çıkık elmacık
kemikleri, gözlerdeki parlak
beyaz renk ve küçük bir burun demektir. Bu özelliklerin hepsi anime karakterlerinde mevcuttur. İnsanların
algıda öncelik verdiği bu
organların ön plana çıkarılması, karakterlere bağlılık
konusunda psikolojik etkiler bırakmaktadır. Bu da karakterlerin sanal olmasına
rağmen insanlar tarafından
duygusal bir bağ oluşturmasının bilimsel açıklamasıdır.
Şeyda Albayrak
[email protected]
neralleri insan vücudunda da görürüz
ve bazılarının fonksiyonları yaşamın
devamlılığı için önemlidir. Beden ve ruh
sağlığımız için ilk olarak bu minerallerin
bedenimizde bulunması, ikinci olarak da
olması gereken oranda bulunması gerekmektedir.
Taşlar, şifa veren enerjilerini insanoğlu-
nun yaşam alanı olan doğadan almakta
ve doğal yoldan bize aktarmaktadır. Bazı
taşlar tansiyonu düzenlerken, bazıları
ağrıları hafifletir veya ortadan kaldırır.
İkinci olarak minerallerin insan vücudundaki fonksiyonlarını bilmek gerekmektedir.
Bir hastalık, bir mineralin eksikliğinden
veya fazlalığından kaynaklanıyorsa, bu
minerali yoğun olarak bünyesinde barındıran taş, o
hastalığın şifası
durumundadır.
Gelecek yazımızda bu taşlardan
bahsedeceğiz.
Ceyda Baş
[email protected]
18
ARIYORUM
MAYIS 2012
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ
BASIN-YAYIN KULÜBÜ
Utku SÖNMEZ
[email protected]
Ayhan KARACA
[email protected]
OĞLAK
Kendinize çok dikkat
etmelisiniz ve olabilecek olayları çok
ters karşılamamaya
kendinizi alıştırmalısınız. Çünkü bu aralar hayatınızda büyük
dönüşümler olabilir
mesela poponuzdaki
kıllar gibi. Bu dönüşümlere hazırlıklı olmak sizin için en iyisi
olacaktır.
KOVA
BALIK
Acaba bana bakar mı diye gizli gizli bakıp durduğun platonik aşkın da
aslında sana karşı boş
değil. O da sürekli seni
izliyor. Seni her gördüğünde keyfi yerine geliyor ve gülmeye başlıyor.
E, bu giyim tarzıyla başka bir şey beklenemezdi
zaten. Okula gelirken
daha az renkli giymeye
özen göstermelisiniz.
Birlikte olduğunuz insanın tutumu size gitgide
batıcı gelebilir ve ilişkinizi
yeniden gözden geçirmek
ihtiyacı
duyabilirsiniz.
Üstelik o bu durumun
farkında bile olmayabilir.
Bu durumda kontrolü siz
ele almalısınız. Giydiği
dikenli eldivenleri ve giysileri çıkarmalı ilişkinizin
batıcı yanlarından kurtulmalısınız.
KOÇ
Aylardır yaptığınız diyet sonunda bu ay etkisini gösterecek. Bu ay geçen ay gibi
yedi kilo değil sadece beş kilo alacaksınız. Diyete devam ederseniz gelecek aya
sadece üç kilo alma şansınız var hadi yine iyisiniz.
İTÜ’LÜNÜN
BURÇ
YORUMU
Oğuz Onur Kul
[email protected]
BAŞAK
Sıkıntı çektiğiniz konularda parayı kurtuluş gibi görüyorsunuz. Hadi tamam paranız olsa neyse de beş paranız
da yok. Bu sıkıntıdan kurtulmak için bol bol iddia oynamalısınız. Bizim tavsiyemiz genelde üst oynamanız ve
her maç Barcelona’ya yener dememeniz.
YAY
TERAZİ
Bu ay sizin için hiçbir sorun ve hiçbir olay halledilmeyecek gibi değil. Günlük
işlerinizi hemen yoluna koyabilir ve daha sonra bazı
büyük şeylerle ilgilenebilirsiniz. İşte kolaylıkla halledebileceğiniz bazı olaylar: Birinci finalinizin kötü
geçmesi sonra İkinci finalinizin kötü geçmesi daha
sonra üçüncü finalinizin
kötü geçmesi kısacası tüm
finallerinizin kötü geçmesi
ama hepsinin sonunda koca bir yaz sizi bekliyor olacak hem de okulda kalarak
inanılmaz bir zaman geçirebileceksiniz.
AKREP
Giysi seçiminizde büyük
değişikliklere gideceksiniz
bu ay. Eski kıyafetleriniz ve
eşyalarınız çok çirkin çok
eski gelecek. Bundan sonra en favori aksesuarlarınız
kırbaç, kelepçe olurken en
sevdiğiniz renk de kırmızı
olacak.
ASLAN
YENGEÇ
Yıldızların üzerinizdeki
etkisi bir hayli artacak. Bu
da hayatınızda çeşitli farklılıklara anlam veremediğiniz olaylara sebep olabilir. Güneş’teki patlamalar
bazı anlarda aşırı sinirlenmenize sebep olurken
gökten düşen bir gök taşı
da yaralanmanıza sebep
olabilir.
İşleriniz tam yolunda
gitmeyebilir bu ay. Daha kendinden emin daha
sağlam adımlarla basmalısınız hayata. Tedbirlerinizi
tam almalısınız ki yıkılmayasınız. Yoksa gittiğiniz alışveriş merkezindeki yürüyen merdivenden
düştüğünüzde büyük bir
şok yaşayabilirsiniz.
Sıkıntılı bir zaman sizi bekliyor. Bu zaman
içerisinde direncinizi
kaybetmemeli
hayata sımsıkı tutunmalısınız. Kendinize
koyduğunuz
hedef
doğrultusunda yılmadan çalışmalısınız.
Çünkü eğer yeterince
çalışırsanız bu ay istediğinizi gerçekleştirebilirsiniz. Yıllardır
peşinden koştuğunuz
o araba, artık duracak
ve şoförü de arkasından yaptığınız el
hareketinin cevabını
verecek.
BOĞA
İKİZLER
Sevgilinizle olan ilişkinizde büyük ilerlemeler kaydedebilirsiniz bu ay. Ama
sakın geçen sefer olduğu
gibi sevgiliniz sizi “Gel bu
akşam maç yapalım bizim
evde!” diye çağırdığında
futbol topuyla gitmeyin.
Kendinizi her an siyasetin içinde bulabilirsiniz. Matematik
dersindeki sınav notlarınızın toplamının
40 yapması bazı siyasetçilerin ilgisini bir
hayli çekeceğe benziyor.
N
N
asıl İşler?
edir?
•
•
•
Fikrin projeye dönüşebilmesi için genç girişimcilere araştırmalarını yapabilecekleri altyapı
ve üstyapı olanaklarını bir MERKEZ bünyesinde temin eden;
Fikirden projeye giden süreçte kimi zaman başarılı birer mühendis kimi zamansa yetenekli birer iş adamı olmayı öğreten eğitim ve öğrenim imkânlarını bir KAMP süresince
sunan;
Projelerini hayata geçirilebilmek için genç girişimcilerin ihtiyacı olan finansal destekleri
rekabet koşulları altında, sinerji ve işbirliği olanaklarını kullanarak elde edebilecekleri bir
YARIŞMA modeli ile sağlayan bir projedir.
MERKEZ
Girişimcilerin ihtiyacı olan ofis- atölye- seminer salonu- toplantı salonu- mutfak gibi alanları içindeki tüm
gerekli donanımlarıyla beraber sunan fiziki alandır.
İTÜ ARI Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi içerisinde yer alır. Aynı fiziki alan içerisinde yer alan, Ön
Kuluçka Merkezi ve Kuluçka Merkezi olarak iki ayrı
bölümden oluşur.
Ön Kuluçka
Kuluçka
ARI Çekirdek’e kabul
edilen girişimci gruplar,
Ön Kuluçka Merkezini,
ARI Çekirdek Yarışma
Finali’nin gerçekleştiği
güne kadar kullanmaya
hak kazanırlar. Ön Kuluçka Merkezi girişimcilerin fikir veya projelerini gerçekleştirirken
faydalanacakları
her
türlü donanıma sahip,
fiziksel alanın genel adıdır.
ARI Çekirdek Merkez
içerisinde yer alan Kuluçka Merkezini, ÖnKuluçka aşamasını başarıyla tamamlayan ve
gerek ödül, gerek yatırım aracılığıyla elde ettiği finansman ile şirket
kuran girişimciler kullanır. Şirketleşmiş girişimcilere en fazla 1 yıl
süresince ücretsiz ofis
tahsis edilir. Girişimciler ofislerinde 7 gün, 24
saat çalışabilirler. Ayrıca
güvenlik, temizlik ve
ortak gider maliyetleri
de bulunmamaktadır.
Çekirdek Kuluçka Merkezi İmkânları
Yarışma’da Birinciliği kazanan girişimci grup veya
ARI Çekirdek Kuluçka Merkezi’nde ofis sahibi
olma hakkı kazanan gruplar ARI Çekirdek Kuluçka
Mekezi’nin tüm olanaklarından faydalanma hakkına
da sahip olmuş olurlar.
Başvuru Süreci
Teknoloji tabanlı yenilikçi fikirlerin hayata
geçirilebilmesi ve katma değere dönüşebilmesi için; ofis/laboratuvar, eğitim/danışmanlık ve finansman üçlüsünün içerik
olarak dolu ve dengeli bir bileşimi olması
gerekliliğinden üç aşamalı olarak modellenmiştir.
KAMP
YARIŞMA
Eğitim Programı
Çekirdek Yarışma Ödülleri
Kampa katılacak girişimci gruplar kamp döneminin
ortalama 3 ayında girişimcilik eğitimleri alırlar. Girişimcilerin aynı zamanda öğrenci, mesaili çalışan personel ya da mezun olmaları gibi çeşitli zaman kısıtları
nedeniyle eğitim saatleri hafta içi akşam ve hafta sonları olmak üzere, herkesin katılabileceği zamanlarda
planlanmıştır.
*Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü: 100.000TL
*2.lik Ödülü: 50.000TL
*TÜBİSAD Özel Ödülü: 25.000TL
*Akademi Özel Ödülü : 10.000TL
*Mansiyon Ödülü: 1.000TL (Finale kalan ama ödül
alamayan her bir grup için)
Koçluk Sistemi
Yatırım İmkânı
Başarılı girişimciler her zaman, sahip oldukları bilgi
ve deneyimin yanı sıra, çeşitli alanlarda profesyonel
yönlendirmelere ve temel danışmanlık hizmetlerine
ihtiyaç duymaktadırlar. Girişimci gruplar bilgi almak
istedikleri farklı konu başlıklarında Çekirdek’in sponsoru/iştirakçisi olarak belirlenmiş ‘Koç’ sıfatı taşıyan
kişi ve kurumlara ulaşabilmektedirler.
Proje Sunum Günü yarışmaya katılan tüm girişimci
grup projeleri, davet edilecek bireysel ve kurumsal
yatırımcılar tarafından da izlenecektir. Yatırımcılar
başarılı buldukları projelere uygun buldukları oranda
yatırım yapabileceklerdir.
Kamp dönemi, ARI Çekirdek’e kabul edilen girişimci
grupların eğitim aldıkları ve başarılı girişimci şirketler
olmaları yolunda ihtiyaç duyacakları tüm danışmanlık, koçluk desteklerini de kapsayan süreci tanımlar.
ARI Çekirdek Yarışma, ARI Çekirdek’e kabul edilip
kamp sürecindeki tüm aşamaları başarıyla geçmiş,
merkezin olanaklarından faydalanarak projesini olgunlaştırmış ve şirketleşme aşamasına gelmiş başarılı
projeleri finanse etmek amacıyla düzenlenir.
Fikri Mülkiyet Hakları Başvurusu
ARI Çekirdek Yarışma’da ilk üçe giren projelerin
FMH başvuruları Yalçıner Danışmanlık tarafından
ücretsiz olarak gerçekleştirilecektir.
Etüt
Etüt, ARI Çekirdek Kamp’a katılan girişimci grupların eğitim programlarını tamamlamasını takiben veya
eğitim saatleri dışında kalan vakitlerde ARI Çekirdek
Merkez bünyesinde geçirdikleri ve projelerini geliştirmeye, iş planlarını yazmaya devam ettikleri dönemi
kapsar.
ARI Teknokent’te Ofis
Yarışma’da Birinciliği kazanan girişimci grup, Çekirdek
Kuluçka Merkezi’nde 1 yıl boyunca ücretsiz mobilyalı
ofis alanına sahip olur. 1 yılın sonunda İTÜ KOSGEB TEKMER’e veya ARI Teknokent’e yapacakları
başvuruları ile ilgili ücretsiz danışmanlık alarak, yeni
ofislerinde faaliyet göstermek amacıyla başvuru formu
doldururlar.
www.aricekirdek.com.tr
ARI Çekirdek’e başvurmaya karar vermek isteyenler için ya da ‘Zaten karar verdim süreç nasıl olacak?’ diyenler için...
www.aricekirdek.com.tr

Benzer belgeler