emekli olmak kenara çekilmek değildir.
Transkript
emekli olmak kenara çekilmek değildir.
BU TAKIM İTÜ’NÜN GURURU BİR ÜNİVERSİTEYİ ÖĞRENCİ PROJELERİ ÜNİVERSİTE YAPAR İTÜ Güneş Teknesi Takımı, bir dünya ikinciliği ve iki dünya üçüncülüğünden sonra bu yıl da Amerika’da düzenlenen ‘Solar Splash’ adlı yarışmada İTÜ’yü temsil edecekler. Bu yıl, “Odabaşı” adını verdikleri üçüncü tenkneleriyle katılacakları yarışmada takıma başarılar diliyoruz. arıYORUM Münir Cansın Özden takım kurucusu ve kaptanı itü basın yayın kulübü onsekizinci sayı, mayıs ikibinoniki Avrupa’ya İTÜ çıkarması Türkiye Best Mühendislik Yarışmasında birinciler İTÜ’den. Avrupa’da ülkemizi ve okulumuzu onlar temsil edecek. itü gazetesi İTÜ Kültür ve Sanat Birliği Basın Yayın Kulübü’nün süreli yayınıdır. ISSN: 1305-4783 Kerem ak Cankoç evrimein ki Seçimler nasıl yapılıyor? Adaylar kimler ve vaadleri neler? İTÜ kulislerinde konuşulanlar... FATİH AVCI yazdı... Kural n a h r O dair’ ‘doğaya yla zısı yeni ya da... bu sayı Fotoğraf: Tuğba Irmak İTÜ’derini y r anlatıyo Yeni rektör kim olacak? Prof. Dr. Ümit Şenesen’le emeklilik ve akademisyenlik üzerine çok özel bir söyleşi... “EMEKLİ OLMAK KENARA ÇEKİLMEK DEĞİLDİR.” Edebiyat İTÜ’de buluştu - Nasıl kilo alınır? - Anime sineması - Öğrenci bütçesi objektifler Karikatür İTÜ Geliştirme Vakfı’nın katkılarıyla... İTÜ’nün ATA’sı dünya 4.sü Güvenlik ağabeylerimiz İTÜ’lünün burç yorumları SAYFA2 SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI 2 ARIYORUM MAYIS 2012 SERDAR ERBAY [email protected] “Gazete mi dediniz?” (1) Aradığınız bir haber kaynağı ise, İTÜ’den haberdar olmak niyetindeyseniz ve bizi tanıyan biri olarak nerede bu gazete diyorsanız artık merak etmeyin. Uzun zamandır süren suskunluğumuzu “fırtına öncesi sessizliğe” benzetiyoruz. Bu iddiamızın boş olmadığını her daim kaliteli olan yayın anlayışımıza uzun süredir ön çalışmalarını yaptığımız devamlılık ilkemizi de katarak göstereceğiz. Bir gazetenin ne olduğunu, nasıl olduğunu zorluk ve keyfini yaşayarak öğrendik. “Devam Ederken...” (2) Günler geçtikçe yaptığımızın bir ekip işi olduğunu görüyoruz. Açıkça söylemeliyim ki sosyal kulüpler -hele ki İTÜ gibi akademik ve teknik olankendi içinde zig zaglar çizerek ilerleyen, zorlukla dikiş tutturabilen topluluklardır. Emek verildiği ve arkadaş olunabildiği derecede kulüplerin kalıcılıkları artar. Gazete konusunda sessiz kaldığımız bu sürede birbirimizi kaybetmemeyi öğrendik. En büyük kazanım insanların üretme inancını canlı tutmaktır ve biz bunu başardığımızı biliyoruz. Tabi boş da durmadık, bu süreçte Anıtkabir Ziyaretini ve İTÜ Edebiyat Buluşması kapsamında Arıyorum İTÜ Gazetesi Şiir ve Öykü Yarışmasını düzenledik. Düzenlediğimiz eğitimler ile gelişimimizi hızlandırdık. “arıyorum ilerliyor” (5) Yeni yapılanmamızla gazeteye daha iyi hizmet verebilmek için kulüp içi kurumsallığımızı arttırdık ve alt yapımızın büyük bir kısmını yeniledik. Gazeteyi hazırlarken o kadar beklenmedik anlarda ekstra sorunlarla karşılaşıyoruz ki anlatmaya başlasam sıkılırsınız. Belki üzülürsünüz. Ve artık hazırız! Ne sizin sıkılmaya ne de bizim üzülmeye hakkımız var. Bir gazetenin ana sorunlarından biri destekleri ile baskıyı sağlayacak kurum veya kişilere ulaşabilmektir. Bu konuyu da halledebilmemizde her daim yanımızda olan Sayın Nazire Peker’e derin teşekkürlerimizi iletiyoruz. Bu yolculuğa başladığımız ilk günden beri yanımızda, başımız sıkıştığında bizi koruyan bir büyüğümüzün olduğunu bilmek bize mutluluk veriyor. ONSEKİZ Yeni sayımızın çıkması konusunda acele ettiğimi itiraf ediyorum. Gözünüze çarpacak en ufak yanlış benim sorumluluğumda ve şimdiden anlayışınız için teşekkürler. Uzun bir beklemenin acelesi olsa gerek bu. Bu nedenle eleştirileriniz ve önerileriniz bizim için çok değerli. Yorumlarınızı bize ulaştırmaktan çekinmeyin. Biz İTÜ ailesi için bir şeyler üretme çabasındayız ve bu ailenin iletişimini daha iyi sağlamak için fikirlerinizi bekliyoruz. On sekizinci sayı. Yaşını bu sayıya ulaştıran insanların içlerinde hissettiği o değişime ayak uydurduk. Daha kapağımızın tasarımından bunu anlayabilirsiniz. İçerisinde ise bulacaklarınız sizi memnun edecektir. Bizleri yazdığı köşe yazıları ile yalnız bırakmayan Doç. Dr. Kerem Cankoçak’ın evrim üzerine yazdığı yazı ile muazzam bir bilgi akışına maruz kalacaksınız. İTÜ’deki son gelişmeleri ve başarıları da dikkatle okuyacağınızdan eminim. Prof. Dr. Ümit Şenesen’in anılarını dikkatle okumanızı tavsiye ediyorum. Bu sayımızda eksik olan sinema, spor ve edebiyat bölümlerimizi yaz okulunda okuyabileceksiniz. Onların yerine “Muntazır Teşrifine Hazır Kayık” bölümümüz ve sosyal içerikli yazılarımız diğerlerinin yerlerini aratmayacaklardır. İTÜ’de güvenlik görevlileri hakkındaki araştırma yazımız ve Kurucu Başkanımız Fatih Avcı’nın yaklaşan Rektörlük seçimleri hakkındaki muhteşem yazısı sizleri bekliyor. “Öğrenci Projelerinin Önemi” (9) Gazetemizin yayın politikasındaki en büyük pay öğrenci projeleridir. Hazırladığımız ürün her ne kadar akademik görülmese bile yaptığımız sosyolojik ve teknik çalışmalar ile bir projenin ne kadar meşakkatli ve emek isteyen bir şey olduğunu biliyoruz. İTÜ başta olmak üzere, her yerde bu proje gruplarının değişmez destekçisi olacağız. Bu sayımızda da “Öğrenci Projesi” logomuzu göreceğiniz haberlerde onlara yer verdik. Kısa süre önce Dünya 4.’lüğü elde eden ATA Proje Takımını tebrik ederken, İTÜ Güneş Teknesi Takımına - özellikle büyük emeklerle takımı bu zamana getiren Münir Cansın Özden’e - yakın zamanda katılacakları yarışta başarılar diliyorum. Bu sayımızda tanıtımını yaptığımız İTÜ Otonom Sualtı Aracı Proje Takımını da unutmamak lazım. Yeni kurulmuş bir proje takımı ve üretim aşamasındaki araçları ile onlar da bu yaz döneminde uluslararası arenada İTÜ adına yarışacaklar. Son yıllarda okulumuzun başarı ve gelişim grafiği yükseldi. Bu hepimizi mutlu ederken bu kadar çok takımı bir sayıda sıkıştırmak yerine iyice tanıtabileceğimiz haberler hazırlamaktayız. Bizde bilgileri bekleyenler lütfen merak etmesinler ve hala iletişim kuramadıklarımız bize ulaşsınlar. Unutmayalım ki “Bir üniversiteyi öğrenci projeleri üniversite yapar.” Teşekkür İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ İTÜ’NÜN ABET BAŞARISI İ stanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) aldığı ABET yeterliliği ile 23 mühendislik bölümüne birden tam akreditasyon sağlayarak dünya birincisi oldu. Bu karar ile İTÜ, ABD’deki çoğu üniversitenin önüne geçti. “ABET” ABD’deki mühendislik fakültelerini denetleyen ve diğer ülkelerdeki mühendisliklere eşdeğerlik veren kuruluştur. Dünyanın birçok saygın üniversitesi, verdikleri eğitimin kalitesinin bağımsız ve uzman bir dış kuruluş tarafından değerlendirilmesi için ABET’e başvurmaktadır. İstanbul Teknik Üniversitesi de ilk kez 2002 yılında eğitim kalitesinin değerlendirilmesi için ABET’e başvurusunu yaptı. 2004-2005 yıllarında ABET’ten eşdeğerlik alan İTÜ, iki yıl önce 23 mühendislik programıyla bu kez “tam akreditasyon” için yeni bir başvuruda bulundu. İTÜ akreditasyon için raporları ABET’e göndermiş, heyet, raporları inceledikten sonra 2010 yılında İTÜ’ye gelmiştir. ARIYORUM Heyet İTÜ’de bulunduğu sürede öğretim elemanları, öğrenciler ve İlk teşekkür etmem ve bahsetmezunlarla, İTÜ’nün bütçesini, mem gereken kişiyi bilerek sona laboratuvar, kütüphane, öğrenci sakladım. Süslü laflar ile onu işleri ve bilgi işlem alt yapısını, övmemin bir sonucu olamaz. Çünkü ne söyleyecek olursam tari- ders programlarının içeriklerini, fimde bir eksiklik hissedeceğim. öğretim üyelerinin özgeçmişleBahsettiğim kişinin kulübümüzün rini, ders verme yöntemlerini, ve gazetemizin kurucu başkanı öğrencilere verilen kariyer desteFatih Avcı olduğunu bizi takip ğini, öğrencilerin bitirme projeleedenler bilir. Hatta ilk defa onun rini ve iş hayatına ne kadar hazır yerine bu yazıyı başkasının yazıyor olduklarını, öğrenci projelerine Arıyorum İTÜ Gazetesi’ni çıkartma sürecinde çok emeği geçen fakat zaman içerisinde yollarımız ayrılan arkadaşlarımız elbet oldu. Şimdiye kadar bize emeği geçen herkese teşekkür etmeyi bir borç bilirim. Bunun yanında bize desteklerini esirgemeyen Türk Dili Bölüm Başkanı Aslı Kantarcı’ya, Sağlık Kültür Spor Bölümü Müdürü Zeki Şimşek’e, Dış İlişkiler ve Enformasyon Müdürü Didem Yücel’e, Rektör Özel Kalemi Figen Ulusoy’a, Dialogue Dil Kursları Şube Müdürü Mehtap Orhan’a ve içimizden biri olarak gördüğümüz İTÜ Edebiyat Topluluğu Kurucu Başkanı Yakup Özgür Dağgeçen’e Arıyorum İTÜ Gazetesi Yayın Kurulu adına teşekkür ederim. olması şaşkınlığa ve burukluğa sebep olacaktır. Keza ben dahi bu köşeyi yazmaktan mustaribim. Altına girdiğim bu yükün ağırlığı beni yorabilir. Yorgunluğumun sebebi şimdiye kadar Fatih’in taşıyabileceği yükü bıkmak tükenmek bilmeden arttırmasından dolayıdır. Onun yaptığı güzel şeylerin altında kalmaktan korkmuyorum. Çünkü gerektiğinde onun şansı olmayan bir şeye sahibim. Evet, bu onun ta kendisi. Ondan devraldığım başkanlık görevimde ne zaman arada kalsam kim gibi düşünmem gerektiğini biliyorum. Arıyorum’un kendine has özelliklerinden biridir her sayıdaki giriş yazıları. Bu yüzden tırnak içinde bahsi geçen cümleler aslında gazetemizin giriş yazısının başlıkları ve bulunduğu sayıdır. Ama hep dediğim gibi; bu köşe Fatih Avcı’nın tırnakları ile kazıyarak kelimeleri size sunduğu, kıymetli bir alan. Ve bu köşede onun yazmadığı bir yazıda sadece ona saygı ve sevgilerimi sunabilirim. sağlanan maddi desteği, bölüm mensuplarının motivasyon seviyelerini, üniversitenin tüm akademik ve sosyal olanaklarını detaylı olarak inceledi. İki yıl süren detaylı çalışmanın sonunda kararını verdi. Akreditasyon süreci ile ilgili bilgi veren Rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin “Bu büyük başarı başta İTÜ öğretim üye ve yardımcıları, çalışanları, öğrencileri ve mezunları olmak üzere tüm ülkenin gururudur. ABET akreditasyonu ile üniversitemizin eğitim kalitesinin uluslararası standartlarda olduğu bağımsız bir kuruluş tarafından tescillenmiştir. Bunun yanında 23 mühendislik programıyla dünyada en fazla mühendislik programını akredite eden üniversite olduk. Bu süreçte emeği geçen herkese en içten teşekkürlerimi sunuyorum.” diye konuştu. ABET akreditasyonu, İTÜ’ye yalnız uluslararası tanınırlık değil aynı zamanda ABD’de akredite olan üniversitelerle denkliği ve İTÜ diplomasının tüm dünyada geçerli olmasını sağlamaktadır. Bu sayede İTÜ öğrencileri Amerika’nın düzenlediği “Yetkin Mühendislik” sınavına da girebilecekler. İTÜ, her akademik dönem başında kalitenin devam ettiğini göstermek üzere ABET ile ders programları, yeni katılan öğretim elemanları ve öz geçmişleri gibi bilgileri paylaşacak. Bunların yanı sıra İTÜ Yabancı Diller Yüksekokulu da 25 Haziran 2012 tarihinde uluslararası aktivasyon almış olacaktır. ARIYORUM İTÜ GAZETESİ YAYIN KURULU GENEL YAYIN YÖNETMENİ HABER KURULU [email protected] AHMET KORKMAZ AKIN CAN AKÜLKER AYHAN KARACA AYŞEGÜL KÖKLÜ CANSU DERNEK DAMLA BAYRAK DOĞA ÖZGÜR KIZI L EMİNE KÜSTÜ EZGİ DURAL GİZEM AKIN KAMİL CAN ERDEM SELÇUK KESER ŞAHAN GÜL ŞEYDA ALBAYRAK TEKİN KARATEPE TUĞBA OĞUZ UTKU SÖNMEZ VOLKAN ZENGİN FATİH AVCI, GENEL KOORDİNATÖR SERDAR ERBAY, [email protected] TASARIM BARAN SERDAR SARIOĞLU HABER ŞEFİ FATİH ÇELİK GRAFİK/WEB TASARIM KURULU OĞUZ ONUR KUL FERİT ÇAĞLAR GÜNDÜZ BATUHAN HOŞTAŞ CEYDA BAŞ İTÜ BASIN YAYIN KULÜBÜ ARIYORUM İTÜ GAZETESİ [email protected] www.gazete.itu.edu.tr 05533066644 BASKI STAR MEDYA YAYINCILIK *İTÜ Basın Yayın Kulübü üyeleri Arıyorum İTÜ Gazetesi yayın kurulunun doğal üyeleridir. İsimleri belirtilen kişiler 18. sayıya doğrudan katkısı bulunan üyelerimizdir. 3 ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ İTÜ EDEBİYAT BULUŞMASI 2012 İTÜ Edebiyat Topluluğu’nun desteğiyle İTÜ Basın Yayın Kulübü’nün düzenlediği İTÜ Edebiyat Buluşması 2012, 2 Mayıs 2012 Çarşamba günü Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Edebiyatseverlerin ilgi gösterdiği etkinlik ödül töreni ve Çağdaş Müzik Topluluğu’nun konseri ile devam etti. İTÜ Basın Yayın Kulübü’nün 2011 yazında çalışmalarına başladığı etkinlik; söyleşiler, şiir ve öykü yarışması, ödül töreni ve kapanış konserini kapsayan bir organizasyon oldu. Şubat ayında duyurmaya başladıkları, mart ayının sonuna kadar başvuruların devam ettiği Arıyorum İTÜ Gazetesi Şiir&Öykü Yarışması’nın ödül töreni 2 Mayıs 2012 Çarşamba günü 17.30’da Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşti. Yarışmanın şiir dalındaki jüri üyeliğini Haydar Ergülen, Hami Çağdaş ve Baki Asiltürk yaparken Feyza Hepçilingirler, Cemil Kavukçu ve Onur Caymaz öykü dalındaki jüriyi oluşturdu. Nisan ayı içerisinde Onur Caymaz ve Hami Çağdaş ile KSB Küçük Salon’da söyleşiler düzenlendi. Ödül törenine; Feyza Hepçilingirler, Hami Çağdaş ve Onur Caymaz jüriden katılım gösterirken, Türk Dili Bölümü öğretim üyeleri ve İTÜ Rektör Danışmanı Öğr. Gör. Cumhur Sevinç katıldı. Etkinlik koordinatörü Doğa Özgür Kızıl ve Rektörlük adına Öğr. Gör. Cumhur Sevinç’in açılış konuşmalarının ardından jüri üyelerinin katılımıyla “Kelime Mühendisliği” adlı söyleşiye İTÜ Türk Dili Bölümü’nden Aslı Kantarcı da eşlik etti. Söyleşiden sonra yarışmada dereceye giren eser sahiplerinin ödülleri verildi ve katılımcılar için hazırlanan ikram süresince jüri üyeleri ile öğrenciler sohbet etti. Birincilere tablet PC, ikincilere netbook ve üçüncülere dijital fotoğraf maki- SÜRDÜRÜLEBİLİR EKOSİSTEM GÜNLERİ düzenlendi İ TÜ YÜZME TAKIMI www.seg.itu.edu.tr KOROSU Yine Eğlendirdi İTÜ Türk Müziği Kulübü’nün Türk Sanat Müziği Korosu 18 Mayıs 2012 akşamı geleneksel yılsonu konserini yaptı. Mühendisler Korosu, İTÜ TMDK Ses Eğitimi Bölümü mezunu Mustafa Şahin’in şefliğinde Süleyman Demirel Kültür Merkezi’ni dolduran dinleyicilere müzik şöleni yaşattı. Tüm yıl boyunca hazırlandıkları eserleri seslendiren koristlerin sahneye çıkmadan önceki heyecanları gözden kaçmadı. Etkinlikte Acemkürdi ve Hicaz eserler seslendirildi. Rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin’in yıl sonuna dair dileklerinin yanı sıra üniversite içinde ilk defa bir topluluğa rektörlüğe adaylığını koyduğunu belirtmesi salonda alkışlarla karşılandı. ŞİİR’de 1. Muhammet Durmuş, 2. Ömer Berkay Dağlı, 3. Emre Yalçın, Mansiyon; Eda Eraydın, İnan Al, İlknur İlhan 1773 İTÜ SATIŞ MEKANI İTÜ Mezunları Derneği katkılarıyla ve İTÜ Rektörlüğü bünyesinde çalışmalarını sürdüren İTÜ Kurumsal Kimlik ve Logolu Tasarım Ürünleri Komisyonu’nun liderliğinde 1773 İTÜ Satış Mekânı açıldı. Üniversitemizin akademik ve sanatsal ortamına uygun bir anlayışla tasarlanan ürünlerin yer aldığı 1773 İTÜ Satış Mekânı, İTÜ Ayazağa Yerleşkesi, Mustafa İnan Kütüphane Binası Giriş Katında bulunuyor. Çalışma saatleri ise hafta içi 09.00 - 18.00, cumartesi 10.00 -18.00 arasında. İstanbul Teknik Üniversitesi ile özdeşleşmiş ürünlerin yer aldığı satış mekânı açıldığı andan itibaren büyük bir ilgiyle karşılandı. Yakın zamanda ürün çeşitliliğini arttıracak olan satış mekânından elde edilecek gelir ise İTÜ’lü öğrencilere burs olarak verilecek. SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI Spor, müzik ve eğlenceyi bir araya getiren Türkiye’nin en büyük gençlik festivali Koçfest, bu sene okulumuzu Eskişehir’de ağırladı. Daha önceki senelerde de birçok müsabakada yer alan İTÜ Yüzme Takımı, İTÜ Beden Eğitimi Bölümü’nden Arş. Gör. Kadir Can Çakıcı ve öğrenci-antrenör İbrahim Candemir’in koordinatörlüğünde 8 kız ve 8 erkekten oluşuyor. İTÜ Yüzma Takımı Türkiye’nin dört bir yanından gelen 45 üniversite içerisinde erkeklerde 5, kızlarda 7.liği elde etti. SEG, dünyanın çözüm getirmeye çalıştığı küresel iklim değişikliği sorunu karşısında somut adımların atılabilmesi için çevre, enerji ve iklim değişikliği alanlarındaki gelişmeleri katılımcılara aktaran, çevre konusundaki farkındalığı arttıran bir etkinlik. Bu konular üzerine çalışma yapan, öğrenim gören, ilgi duyan öğrencileri, akademisyenleri, endüstri kuruluşlarının temsilcilerini ve bilgi edinmek isteyen kitleleri ortak bir platformda buluşturmak misyon edinilmiş. Ayazağa Kampüsü, Süleyman Demirel Kültür Merkezi’nde gerçekleşen organizasyona 45’i şehir dışından olmak üzere 250 kişi katılım gösterdi. Ayrıntılı bilgi için: MÜHENDİSLER ÖYKÜ’de 1. Arif Cumhur Topal, 2. Alican İnal, 3. Ercan Karabulut, Mansiyon; Seyfullah Kaçaran, Arif Aktaşlı SAYFA 3 İstanbul Teknik Üniversitesi Yüzme Takımı, 12-13 Mayıs tarihleri arasında Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde gerçekleşen KOÇFEST spor oyunlarında İTÜ’yü temsil etti. İTÜ Çevre Mühendisliği Kulübü bu yıl üçüncüsü düzenlenen Sürdürülebilir Ekosistem Günleri(SEG)’ni 26-27-28 Nisan 2012 tarihlerinde gerçekleştirdi. nesi armağan ettiklerini belirten etkinlik koordinatörü Doğa Özgür Kızıl, rektörlüğün her zaman yanlarında olduğunu belirterek yardımlarından dolayı teşekkür etti ve gelecek yıl daha büyük bir etkinlik ile İTÜ’yü buluşturacaklarını belirtti. Ardından Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çağdaş Müzik Topluluğu’nun “Balkanlar’dan Güneydoğu’ya, Karadeniz’den Uzak Asya’ya…” temalı konseri ileetkinlik sonlandırıldı. 4 Avrupa’ya Gidecek Birinciler İTÜ’lü! SAYFA4 SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI ARIYORUM MAYIS 2012 A vrupa çapında düzenlenen ve üniversitelerarası en kapsamlı mühendislik yarışması olan Avrupa Teknoloji Öğrencileri Birliği (BEST) Türkiye Mühendislik Yarışması finali ODTÜ’de yapıldı. Ankara Büyükhanlı Park Otel’de yapılan kapanış gecesinde birinciler açıklandı. Ülkemizi Avrupa’da temsil edecek takımlar “Vaka Analizi” ve “Takım Tasarımı” dallarının ikisinde de İTÜ oldu! lerine verilen araçları modifiye ederek parkurda ilerletmeleri istendi. Vaka Analizi’nde ise yarışmacılardan önce iflas eden bir şirketi en az zararla kurtararak kara geçmesi için bir çözüm önerisi istendi. Ardından bir süt fabrikasının kurulumundan, fabrikadaki ürünü etkili bir şekilde pazarlamaya ve ürünü halkla buluşturmak için yürütülecek olan reklam kampanyasını tasarlamaya kadar geçen üretim sürecini planlamaları beklendi. BEST Avrupa Mühendislik Yarışması’na Türkiye’den gidecek takımın belirlenmesi için 79 üniversitenin katıldığı bölgesel yarışmalar yapıldı. İki aşamalı yarışmada Takım Tasarımı’nda yarışmacılardan kendi- Vaka Analizi Takımı Cheers Endüstri Mühendisliği 4. sınıf öğrencileri Ece Bolat, Pınar Ulku, Murat Ali Köybaşı ve Ecem Uslubaş’tan oluşurken, Takım Tasarımı Takımı Çilingirler, Uzay Mühendisliği öğrencisi Onur Kaya, Gemi İnşaatı ve Gemi Makinaları Mühendisliği öğrencisi Harun Demir, Elektrik Mühendisliği öğrencisi Sinan Hamulu ve Gemi ve Deniz Teknolojisi Mühendisliği öğrencisi Onur Akkuş’tan oluştu. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, “Türkiye’de bu tür projeler, öğrencilere öğrendiklerini pekiştirme, yetenek ve becerilerini geliştirme şansı tanıdığı gibi, onlara tecrübe de kazandırmaktadır. Bu sene BEST Türkiye Mühendislik Yarışması’nda birinci olarak ülkemizi Avrupa’da temsil edecek öğrencilerimizi yürekten kutluyorum. Eminim Avrupa’dan da birincilikle dönerek aldıkları eğitimin ve teknik becerilerin kalitesini bir kez daha ispatlayacaklar.” dedi. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ REKTÖR CESAER’DA İ TÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, Avrupa’nın önemli mühendislik üniversitelerinin yer aldığı Avrupa Teknik ve Araştırma Üniversiteleri Birliği (CESAER) Yürütme Kurulu’na seçildi. Birliğin yürütme kurulu 4 kişiden oluşuyor. Rektör Şahin, bu görevle sadece İTÜ’nün değil Türkiye’nin de adının karar verici kurulda yer almasını sağladı. Böylece Türkiye’ye başkanlık yolu da açılmış oldu. Prof. Dr. Muhammed Şahin, 2009’da merkezi Belçika’da olan ve Avrupa’daki önemli mühendislik üniversitelerinin yer aldığı CESAER’ın yönetim ÜLKEMİZ VE TÜRK YÜKSEK ÖĞRETİMİ İÇİN ÖNEMLİ BİR ADIM kurulu üyeliğine Türkiye’den seçilen ilk rektör olmuştu. Birliğe 60 Avrupa üniversitesi üye. Avrupa’nın en iyi mühendislik üniversitelerinin arasında Türkiye’den bir üniversitenin yer almasının gurur verici olduğunu belirten Rektör Şahin, “İTÜ Rektörü olarak bu önemli göreve getirilmiş olmamda, son 2 yıldır görev yaptığım Avrupa Teknik ve Araştırma Üniversiteleri Birliği’nde ‘Üniversitelerde Araştırma ve Strateji Yönetimi’ konusunda yaptığımız katkılar çok etkili oldu. Oy birliğiyle göreve getirildim. Bu sadece üniversitemiz için değil Türk Yüksek Öğretimi ve ülkemiz için de çok önemli bir gelişmedir.” dedi. İTÜ Mezunlar Meydanı Kantinler Bizim! R ektör Prof. Dr. Muhammet Şahin’in desteğiyle İTÜ Mezunlar Konseyi’nin başlattığı İTÜ Mezunlar Meydanı projesi, bağış yapan her mezunun isminin, bölümünün ve giriş/mezuniyet yılının yer aldığı petek taşlarından bir meydan oluşturma- yı ve elde edilen gelir ile de İTÜ Mezunlar Yurtları’nın yapımı için kullanılmasını amaçlıyor. Bu sayede İTÜ mezunları hem isimlerini bir zamanlar öğrencisi oldukları üniversitenin kampüsünde yaşatma şansı hem de üniversite bünyesinde öğrenci yurtlarının yapımına katkıda bulunma fırsatı bulmuş olacak. Yaklaşık 1500 petek taşının isim sahibi olduğunu söyleyen İTÜ Mezunlar Konseyi Başkanı Erol Bilecik, İTÜ’nün yurt ihtiyacını karşılamak için daha fazla petek taşına, daha fazla mezunun adının yazılması gerektiğini belirtti. İTÜ Mustafa İnan Kütüphanesi önünde taşların konulacağı zeminlerin dikkatle seçilip, düzenlenmesi ise bahar aylarında kütüphane önündeki çimenlik alanı kullanan öğrencilerin alanını daraltmayacak şekilde tasarlandı. Ü niversitemiz Ayazağa Yerleşkesi’ndeki öğrenci kantinlerinin işletilmesi ile ilgili Kampüs Gıda Davet Org. Tur. İşl. Tic. Ltd. Şti. ile yapılan üç yıllık sözleşme 14.06.2012 tarihinde sona ermesiyle beraber Rektörlüğün aldığı kararla kantinler üniversitenin yönetiminde olacak. Öğrenci kantinlerimizin bu tarihten sonra ne şekilde işletileceği konusu, Üniversite Senatosunda görüşüldü. Kantinlerin kar amacı gütmeden, öğrencilerin de istihdam edileceği, İTÜ Rektörlüğüne bağlı olarak oluşturulacak ‘‘İTÜ Sosyal Tesisler İşletmesi’’ ile yürütülmesine karar verildi. Rektör Prof. Dr. Muhammed Şahin kantinlerin rektörlük bünyesinde işletilmesi konusunda, “Kantinlerle ilgili olarak öğrencilerin büyük bir bölümünün sıkıntısı vardı. Biz de doğrudan öğrencilerin talepleri doğrultusunda temel ve ortak kullanım alanları olan kantinleri kendimiz işletmeye karar verdik. İTÜ Sosyal Tesisler İşletmesi bünyesinde kantin yönetimi için dışarıdan profesyonel bir müdür alınacak. Akademisyenler ücretsiz olarak danışmanlık hizmeti verecek. Öğrenciler yarı zamanlı istihdam edilecek ve kâr amacı güdülmeyecek” diye konuştu. ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ Türkiye’deki rektörlük seçim süreci bir hayli ilginç. En az ‘yardımcı doçent’ mertebesine ulaşmış öğretim üyeleri oy kullanıyor. Adaylar arasından en yüksek oy alan altısı, Yüksek Öğretim Kurulu’na (YÖK) gönderiliyor. YÖK de kendi değerlendirmelerine göre bu altı aday arasından üç tanesini seçip Cumhurbaşkanı’na gönderiyor. Cumhurbaşkanı da kendisine gelen üç aday arasından birini seçiyor. Bakınca çok da ne amaçla yapıldığı anlaşılmayan bir iş aslında. Bunu çok kez Rektörler de eleştiriyor. Çünkü öğretim üyesinin değerlendirmesi her zaman bir anlam ifade etmiyor. Yine nihai kararı devlet büyüklerimiz veriyor. Tabi ‘o zaman neden seçim yapılıyor, doğrudan Cumhurbaşkanı atasın kafasına göre?’ gibi sorular ve yorumlar da ardınsıra gündeme oturuyor. REKTÖR KİM OLACAK? REKTÖR ADAYLARI Şu an hali hazırda mevcut rektörümüz Şahin (İnşaat Fakültesi), Şahin’in 2008’deki seçim sürecinde beraber çalıştığı ve bir süre de rektör yardımcılığı yapan Prof. Dr. Mehmet Karaca (Maden Fakültesi), eski dekanlardan Prof. Dr. Hasan Can Okutan (Kimya Metalurji Fakültesi) ve Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu (Kimya Metalurji Fakültesi) 2012-2016 dönemi için rektör adayları. Şahin, dört yıllık rektörlüğünü referans vererek yeni dönem için planlarını, Karaca rektör yardımcısıyken başlatıp devam ettiremediğini söylediği projelerini, Okutan, paydaşların söz haklarının daha yüksek olacağı yönetim anlayışını ve Boyacıoğlu ise akademisyen odaklı düşündüğü planı açıklayarak rektörlük için adaylığını koydu. Elbette bu vaadler öğretim üyelerini ilgilendirdiği için, ben hazırladıkları kitapçıklardan çok basitçe özetledim. Elbette her adayın daha farklı ve İTÜ için yarar sağlayacak çok sayıda projesi var. Bunları aday öğretim üyelerinin web sayfalarında da rahatlıkla bulabilirsiniz. Benim tanık olduğum rektörlük süreçleri gerçekten beni çok düşündürmüştür. Sağlamer’le, Karadoğan’la ve Şahin’le rektörlükleri döneminde ve sonrasında da konuşma olanağım oldu. Aslında bütün rektörler İTÜ’yü daha ileriye götürmeye çabalıyorlar, doğru. Fakat her dönemde de mutlaka küslükler, dışa yansımasa da tartışmalar, dedikodular, tıpkı her yerde olduğu gibi bilim camiasında da boy gösteriyor. Bir İTÜ’lü olarak benim isteğim, bütün bu insan ilişkilerinin ucuzladığı konulardan tüm rektör adaylarımızın kaçınmaları ve rektör olsun olmasın, öğretim üyesi olarak katkılarının kesilmemesi. Naif bir istek olsa da söylemekten çekinmiyorum. Bir de rektörlük seçimini siyasi parti seçimi mantığıyla yapmamak lazım. Ne yalan söyleyeyim, artık dışarıdan öyle algılanıyor. Emin olun, rektörlüğe atanan kim olursa olsun, hükümetle bir ilişkisi kurulacak ve belki de gerçekten ilişkili bir süreç yaşanacak İTÜ’de. Bundan uzak durmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Yoksa son zamanlarda filizlendiği üzere şu rektörcü, bu rektörcü yaftaları öğretim üyelerimizin de peşinde olacak. Gereksiz yorgunluk durumu, malum. Böyle yazınca uzak ihtimaller gibi görünen bazı konuların, İTÜ’nün zamanında içten içe büyük kavgalarla baş ettiği durumlara benzer olaylarda daha savunmasız bir hal alacağı endişesini çok kişi taşıyor. Bu huzursuzluğu gidermek göreviyse gerçekten rektörlere düşüyor. Rektör adaylarına başarılar dileriz. SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI İTÜ’deki seçimlerin önemi biraz da rektörlük makamının sonsuz yetkilerle donatılmış olmasından kaynaklanıyor olabilir. Gerçekten üniversitede tek söz sahibi çoğu zaman rektördür. Dolayısıyla da hevesli bir öğretim üyesinin kendi kafasında kurduğu bir üniversite hayalini tam manasıyla gerçekleştirebileceği yegane makam oluyor rektörlük. Bu sonuca, İTÜ’nün özellikle Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’in rektörlüğünden sonra varılmaya başlandı diyebiliriz. İTÜ’de gerçek manada ‘rektörlük’ bana kalırsa Gülsün Sağlamer zamanında başlamıştır. Elbette Sağlamer’in rektörlüğü, çok yoğun eleştirilere maruz kalacak uygulamalara da imza atmış ve bu kararlarından vazgeçmemişti. Tabi bunları okuduk, duyduk, dinledik. Mesela İTÜ’yü yüzde otuz İngilizce eğitime geçiren Sağlamer’e le merak ediliyordu. Hoş, Rektör Şahin, en azından yaşam tarzı ve hayat görüşü olarak beklenen ve konuşulanlar gibi çıkmadı, belki de İTÜ’de de ülkedeki gibi bir ‘muhafazakarlaşma kaygısı’ vardı. Her neyse, kısa keselim, bu yüzden bu seçimler çok merak ediliyor. Kimin seçileceği ve kimin atanacağı merak ediliyor. SAYFA 5 KİMLER ADAY OLABİLİR? Rektörlük seçimlerine, ‘profesör’ ünvanına sahip her öğretim üyesi aday olabiliyor. Herhangi bir bilimsel kriter yok aslında. Bu durum da eleştiri konusu oluyor zaman zaman. Aday olma özellikleri bulunmalı, herkes aday olamamalı gibi öneriler de malum. Bu durum ne zaman değişir, nasıl bir yol alır şimdiden kestirmek zor. Ancak İTÜ’nün bu yılki rektörlük seçimlerinin çokca konuşulacağı, seçime çook aylar kala öncesinden belliydi. Rektör adaylarının hükümetle ilişkilerinin önemli olduğu, hangi adayın ‘kesin’ rektör olacağı iddialarıysa sürüp gidiyor... SAĞLAMER UNUTULMADI Gülsün Sağlamer İTÜ’nün ilk kadın rektörü. 1996-2004 yılları arasında iki dönem rektörlük yaptı. 2004’ten sonraki projelerde ve hala devam etmekte olanlarda bile Gülsün Sağlamer’in imzası vardır. Kendisiyle birebir zıt düşüncede olan öğretim üyeleri bile bu konuda Sağlamer’in hakkını yemezler. Hala çoğu konuda kendisinden söz edilmesi, İTÜ’de ki rektörlük algısı ve imajının kendisinin döneminde olmasına kanıttır. Belirtelim, Sağlamer’den sonra rektörlük görevlerinde bulunan Faruk Karadoğan ve Muhammed Şahin de, belirli dönemlerde ‘rektör danışmanı’ olarak Sağlamer’le çalışmışlardır. KARADOĞAN VE ŞAHİN 2004 yılındaki seçimden en yüksek oyu alan Prof. Dr. Faruk Karadoğan ise, 4 yıl rektörlük görevini, daha farklı yöntem ve anlayışla devam ettirdi. Kurumsallığa yatırım yaptı, eksik projeleri tamamlama yolunu seçti ve yine yeni projeleri İTÜ’ye kazandırdı. Bu süreç de, tanık olanlar bilir, çok çekişmeli bir süreçti. Her ne kadar kamuoyuna yansıtmak istenmese de Sağlamer ve Karadoğan arasındaki fikir ayrılığından ileri gelen huzursuzluk vardı. Bu sayede aksayan, devam etmeyen projelerin olduğunu, öğretim üyeleri arasında cepheleşmelerin bulunduğunu ve tarihinde belki de ilk kez İTÜ’nün böyle bir sürece tanıklık ettiğini söylemek de yanlış olmaz. 2008 seçimlerinde en yüksek oyu Karadoğan almıştı. YÖK, sıralamasında en üste Muhammed Şahin’i koyunca ve Cumhurbaşkanı da Şahin’i rektör atayınca yine tartışmalar bitmek bilmedi. İşte aslında bu süreçte rektör adaylarının hükümete yakınlıkları konuşulmaya, araştırılmaya, doğru-yanlış birçok bilgilerle sohbetler edilmeye başlandı. Çok ilginç, koca koca profesörler dedikodudan başlarını kaldıramadılar. Ama haliy- Prof. Dr. Dilek Boyacıoğlu Bildiğiniz üzere İTÜ’nün yeni dönem rektörlük seçimleri yakında gerçekleşecek. İTÜ’de rektörlük seçimleri bir hayli hareket kazandı. Adaylar artık son fakülte toplantılarını gerçekleştirdiler ve seçim günü bekleniyor: 14 Haziran 2012. Gazeteyi baskıya verdiğimizde açıklanan dört aday bulunuyordu. Elbette seçim için en az altı adayın bulunması gerekiyor. Tabi, demokrasi gerekleri yerini bulsun diye en kötü olasılıkla iki öğretim üyesi bir oy almayı göze alarak aday olacak. Bu yazımızda var olan adaylar üzerinden genel bir değerlendirme yapacak ve rektörlük seçimi sürecini anlatmaya çalışacağız. [email protected] Prof. Dr. Mehmet Karaca Sevgili okurlar, FATİH AVCI Prof. Dr. Muhammed Şahin Prof. Dr. Hasan Can Okutan o dönem yapılan eleştiriler ve baskıların, Muhammed Şahin’in yüzde yüz İngilizce eğitime geçişinde karşılaştığı tepkilerden çok daha fazla olduğu, sadece o dönemin gazetelerinden bile anlaşılabiliyor. 5 SAYFA6 SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI 6 E E ARIYORUM MAYIS 2012 EE EEvrim gerçeğinin bilimde ve eğitimde önemi B ir gezegendeki zeki varlıklar, gün gelir, kendi varlıklarının nedenini soracak yaşa gelirler. Eğer günün birinde uzaydan dünyaya üstün yaratıklar gelirse, uygarlığımızın düzeyini değerlendirmek için soracakları soru şu olacaktır: “Evrimi keşfettiler mi?” dir’, ‘evrim terorisi tam bir teori değildir’, ‘mikro evrim vardır, makro evrim yoktur’ gibi savlarla gizlenmek istenmektedir. ‘Asırlardır Çağdaş’ olduğunu iddia eden İstanbul Teknik Üniversitesindeki öğrenciler bile evrimi bilmemektedirler, çünkü evrim okutulmamaktadır. Yazımızın temel sorunsalı olan bu konuya ilerde tekrar döneceğiz. Önce evrim kavramının günümüz bilimlerindeki önemini inceleyelim. R. Dawkins ‘’Gen Bencildir’’ Her şey evrim halindedir Galile’yi 400 yıl kadar önce ateşe atmaya niyetlenmişlerdi dünya dönüyor dediği için. Çünkü o zamanlarda ‘’dünyanın kendi etrafında dönme kuramı’’ politik ve toplumsal açıdan pek makbul değildi ve Kilise otoritesinin işine gelmiyordu. Asıl mesele güneşin mi dünyanın etrafında döndüğü, yoksa dünyanın mı güneşin etrafında döndüğü tartışmasıydı. Neredeyse 2000 yıldır, dini otoriteler güneşin dünyanın etrafında döndüğünü iddia ediyorlardı. Öyle ya, eğer tanrı dünyayı yaratıp içine de insanları yerleştirdiyse, evrenin merkezi dünya olmalıydı. Kilise bu dogma sayesinde insanları çok daha kolay idare edebiliyorlardı. Cahil ve yoksul insanları ‘siz evrenin merkezisiniz’, ‘seçilmiş insanlarsınız’ diye kandırıp Haçlı seferlerine yolluyor, kafirlere savaş açarak kasalarını doldurup düzenlerini devam ettiriyorlardı. Fakat o arada köprülerin altından çok sular aktı. İnsanlar bilimsel akıl yürütmeyi öğrendiler, ölçüm araçlarını geliştirdiler ve dünyanın güneş etrafında döndüğünü keşfettiler. Kopernik 1543 yılında güneş merkezli bir modeli büyük bir başarıyla ortaya koymuştu bile ama bu fikrin kabul görmesi ve yavaş, sorunsuz bir dönüşüm geçirmesi için yüz yıldan fazla bir zaman geçmesi gerekti. Kepler’in hassas ölçümleri ve ampirik yasaları da dünyanın güneş etrafında döndüğünü ispatlamıştı. Ama bir sorun vardı. Güneş dünyanın etrafında dönmüyorsa, o zaman gece ve gündüz nasıl gerçekleşiyordu? Tek çözüm dünyanın aynı zamanda kendi etrafında dönmesiydi. İşte bu yüzden, Galile göreliliği icat ederek dünyanın döndüğünü ispatladığı için ölüme mahkum edilme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Sonuçta Galile fikirlerinden vazgeçermiş görünmek zorunda kaldı ve ölümden kurtuldu. Ama savunduğu fikirler doğru olduğu için kısa zaman içinde ‘’dünyanın dönmesi’’ gerçeği bütün düyada kabul gördü. Her ne kadar dünyanın döndüğüne ‘’inanan’’ insan sayısı Türkiye’de ancak Cumhuriyetle birlikte çoğunluğa eriştiyse de, artık günümüzde dünyanın kendi etrafında dönmediğini savunan kalmadı. Kopernik’ ten yaklaşık 200 yıl sonra Müteferrika, Cihânnüma ‘da Güneş merkezli sistemi tanıtmış olsa bile, Osmanlı döneminde bu sistemi savunabilen birisi çıkmamıştır. İTÜ (o zamanki adıyla Mühendishane-i Bahr-i Hümayun) dahil hiçbir eğitim kurumunda güneş merkezli bir evren sistemi okutulmamıştır. Ancak Cumhuriyet döneminde Kopernik’in kuramı ‘bilimsel gerçeklik’ halini almıştır. Türkiye ilk bakışta modern bir ülke gibi gözükse de, bu bağlamda bir çok konuda hala ortaçağı yaşamaktadır. Mesela, yukarıdakine benzer bir tartışma günümüzde evrim gerçeği konusunda yaşanmakta. Dünyanın dönmesi kadar gerçek olan evrim, hala Türkiye’de ‘’evrim bir teoridir’, ‘belki de doğru değil- Evrim hemen her yerde karşımıza çıkmaktadır. Bugün artık evrim kavramına başvurmadan ne insanları, ne toplumları ne de maddi evrendeki herhangi bir olayı açıklayamayız. Canlı/cansız bütün varlıklarda olduğu gibi, insan yapısı aletlerde ve insan kültürlerinde de evrim vardır: bilgisayarların evrimi, makinelerin evrimi, sanatın evrimi gibi. 1920’ lerden bu yana biliyoruz ki, aslında içinde yaşadığımız evren de evrimleşmektedir. Şüphesiz bu evrim, canlıların evrimindeki birikimli seçilimle olmamaktadır. Ama yine de içinde var olduğumuz bu evren ne ilk başlangıcında şimdiki halindeydi, ne de ilerde değişmeden kalacak. Hem maddi evren, hem de ondan ortaya çıkan canlılar sürekli bir değişim içinde. Evrenin macerasını anlamaya çalışmak, evrenin bir parçası olan biz insanların macerasını da anlamak demektir. Çünkü evrenin yapı taşlarını oluşturan kuarklar ve leptonlar, aynı zamanda bizlerin de yapı taşlarını oluşturmaktadır ve aynı fizik kurallarına bağımlıdır. Erwin Schrödinger 1944’de yazdığı ve büyük ilgi uyandıran “What is Life” isimli kitabında, o günkü fizik bilgilerinin ışığında yaşamın gizini araştırmıştı. Aradan geçen 65 yıl içinde artık bu maceranın büyük kısmını biliyoruz. Evrenin başlangıç anından, atomların ortaya çıkışına, ilk yıldızlardan dünyamızın ortaya çıkışına ve dünyamızdaki canlı yaşamın başlangıcından günümüze kadar geçen evrimin hemen bütün adımlarını biliyoruz. Canlıların evrimi Biyolojik evrim, tek cümleyle özetlemek gerekirse, bugün dünya üzerindeki tüm canlı yapıların, yaklaşık 4 milyar yıl önce kendiliğinden ortaya çıkan DNA molekülünden meydana gelen tek bir ortak hücreden, birikimli seçilimle çeşitlenmesi, farklılaşması ve değişmesidir. Günümüzde evrim kuramı Darwin’in kuramıyla sınırlı değildir elbet. Fakat evrimin ilk doğru açıklamasını Darwin yaptığı için kurama Darwinci evrim kuramı denmektedir. Darwinci Devrim hem bilimsel, hem de felsefi devrimleri içermektedir ve bu devrimlerin her ikisi de diğeri olmadan gerçekleşemezdi. Bazı insanlarının evrim teorisinin nasıl doğru olabileceğini görmelerini engelleyen şey, bilimsel kanıtların yokluğundan ziyade bu insanlarının felsefi ön yargılarıdır. Ama yıkılması gereken bu felsefi önyargılar yalnızca felsefi dehayla sökülüp atılamayacak kadar derinlerdeydi. Düşünürlerin, Darwin tarafından ortaya konan yeni bakış açısını ciddiye alabilmeleri için zorlukla kazanılan çok sayıda karşı konulmaz bilimsel gerçeğin öne sürülmesi gerekti. Hala bu önemli bilgilere aşina olmayan kişilerin Darwin öncesi fikirlere olan bağlılıklarını sürdürüyor olmaları anlaşılabilir bir şey. Doğal seçilimle evrim fikri tek bir hamlede İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ Doç.Dr. Kerem Cankoçak [email protected] yaşam, anlam ve amaçlar alemini uzay ve zaman, sebep ve sonuç, mekanizma ve fiziksel yasa alemleriyle birleştirmekte. Fakat bu yalnızca harika bir bilimsel fikir değil, aynı zamanda da tehlikeli bir fikir. Tıpkı Kopernik’ in dünyayı evrenin merkezinden çıkarması gibi, Darwin de insanı canlılar aleminin merkezinden çıkarmıştır. Hepimizin diğer hayvanlar gibi doğanın bir parçası olmamız, bizim bir yüce varlık tarafından seçilmiş olmamamız ve evrimin herhangi bir yüce tasarımcının kontrolünde olmaması düşüncesi bir çoklarını ürkütmeye devam ediyor. Biyolojik evrimdeki “birikimli seçilim” mekanizması evrimin temel motorudur, ve bu evrim ister istemez oluşan bir şeydir. Hepimiz evrim yasalarına tabiyiz. Çift sarmal DNA’nın alfabesinde meydana gelen herhangi bir değişim, eğer şartlara uygun bir değişimse, “doğal seçilim” sayesinde gelecek nesillere aktarılır ve bu iş birikimli olarak devam eder. Ancak bir seçilim olması için ortada seçilecek birden fazla şık olması gerekir. Bu da kopyalamanın bir yerde ters gittiği anlamına gelir. Eğer DNA kendini eksiksiz olarak kopyalayabilseydi evrim olmazdı. Kendisinin aynısını üreten simetrik bir dünya evrimleşemeyen dünyadır. Evrim için bu simetrinin, herhangi bir nedenle kırılması gerekir. Fizik yasalarında da hayati bir önem taşıyan simetri kavramı evrim mekanizmasında anahtar olgu durumundadır. Evrim kuramının temelinde yatan ortak atadan gelmemiz olgusu, kozmolojideki Büyük Patlama kuramına benzer. Bunlara kuram diyorum, ama aslında bunlar gerçeklerdir. Hepimiz ilk DNA molekülünün oluşturduğu aynı hücreden evrimleştik. Tıpkı bu evrende gördüğümüz bütün maddenin Büyük Patlamada açığa çıkan enerjiden kaynaklanması gibi. Evrim gerçeğinin temel bilimlerdeki ve mühendislikteki önemi Fizik öğrencisi mutlaka evrim bilmeli. Genel kültürün yanı sıra, bir fizikçi olarak da evrimi bilmesi gerekir. Fizik bütün bilimlerin temelinde olduğundan dolayı, disiplinler arası çalışmalarda bulunmak için evrimi bilmek gerekir. Günümüzde artık fizik ve biyoloji bilimleri bir çok alanda ortak çalışıyorlar. Fizik enstitüleri Biyo-Fizik enstitülerine dönüşüyor yavaş yavaş. Genetik ve fizik bilimlerinin gerek yöntem olarak, gerek konu olarak çok ortak noktaları var. Bütün bunların yanısıra, fizik yasalarını kavramak için, ‘kendiliğindenliğin’’ çok iyi kavraması gerekir. Kuantum derslerinde öğretilen maddenin olasılıkçı yapısını başka türlü kavramanın olanağı yoktur. Kuantum düzeyinde parçacıklar bir tasarıma göre hareket etmezler, tamamen tesadüfi davranırlar. Doğadaki bu tesadüfi davranışın bir sonucu olan canlı evrimini kavramakla, kuantum fiziğini kavramak beraber gitmek zorundadır. Biyoloji dışında, jeofizikten tıbba kadar bir çok disiplinle de ortak çalışan fizikçiler, evrim kuramını bilmeden hiçbir bilimsel üretimde bulunamazlar. Öte yandan Kimya öğrencisi de mutlaka evrim bilmeli. Fizik öğrencileri için geçerli olan nedenler kimya öğrenci için de geçerlidir. Üstelik kimya bilimi, canlı yaşamın yasalarını araştırmada fizik biliminden daha öndedir. Fizik yasaları kimya yasalarının temelini oluşturur, ama biyolojik yasalar da hemen kimya yasalarından sonra gelir. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ Mühendislik temel bilimlerin uygulamasıdır. Dolayısıyla temel bilimleri kavramayan bir mühendis iyi mühendis olamaz, teknisyen olur sadece. Temel bilimleri kavramanın anahtarı da, bütün bilimleri bir bütünlük içinde kavramaktır. Doğa yasalarının bir amaç doğrultusunda oluşmadığını kavramayan bir insan doğa yasalarını anlayamaz örneğin. Doğa yasalarını anlayamayan bir insan da mühendis olamaz. Yapay zekayı araştıran bir mühendis, bilincimizin nasıl evrimleştiğini incelemek durumundadır. Bir jeofizik mühendisi dünyanın evrimini bilmek kadar, canlıların evrimini de bilmek zorundadır. Ancak bu sayede yeni buluşlara imza atabilir. Canlı evrimi bilmeyen bir gıda mühendisi sadece teknisyen düzeyinde kalabilir. Sadece biyolojik evrim değil, maddenin evrimini de, Büyük Patlama kuramını da, dünyanın evrimini de bilmek zorundadır her mühendis. Osmanlı döneminde böyle bir çağdaş eğitim olmadığı için iyi mühendis yetişememiştir. Bu nedenle Karaköy’ den Tünel’e kadar kısacık bir metroyu bile 19.’ıncı yüzyılın sonunda Fransızlar inşaa etmiştir. O sırada Şeyhülislam ise ‘’demir arabalarda insan taşımanın dinen caiz olmadığına’’ dair fetvalar vermekle meşguldü. Bu fetvaların sonucu uzun yıllar tünelde insan taşınamadı. Tünel örneğinde görüldüğü gibi, mühendislik sadece basit bir uygulamadan ibaret değildir. Mühendisliğin bilimsel yanına ilaveten felsefi, siyasi ve kültürel yanı vardır ki, evrim eğitimi olmadan bu yanlar eksik kalır. İTÜ’de evrim eğitimi Şüphesiz, yukarıda sıraladığımız gerekçelerden kat kat daha fazlası Moleküler Biyoloji ve Genetik (MBG) öğrencileri için geçerlidir. MBG gibi bir Yaşam Bilimleri Bölümü için temel konuların başında evrim gelmektedir. Özel Görelilik kuramını bilmeyen bir insanın fizik biliyor sayılamaması gibi, evrim kuramını bilmeyen bir ansan da genetik ya da biyoloji bilemez. Oysa İTÜ MBG bölümünde evrim dersi bulunmamaktadır. MBG ve Fizik bölümünde ÇAP yapmış olan Onur Pusuluk, içerden bir gözlemci olarak MBG’deki evrim eğitimi üzerine şunları söylemekte: rinde; “Fiziksel Biyoloji”dersinin Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde; “Genel Mikrobiyoloji” dersinin California Berkeley Üniversitesi’nde; “Genetik” dersinin Cambridge ve Boston Üniversitelerinde; “İmmünoloji” dersinin Boston Üniversitesi’nde içeriği neredeyse tamamen evrim üzerine kurulu. İTÜ MBG’de ise bu derslerde evrim üzerine birkaç cümle bile kurulmayabiliyor. İTÜ MBG’de öğrenciler ve araştırma görevlileri evrim konusunda öğretim üyelerinden çok daha hassas görünüyor. Gönüllü olarak sempozyum düzenlemek, kitap ve dergi çıkarmak gibi birçok projede çalışıyorlar. Fakat mezuniyet yemin töreninden hemen önce bölüm birincisinin çantasında Harun Yahya’nın “Evrim Aldatmacası” kitabını taşıdığını ve bu kitabın oldukça iyi bir kitap olduğunu söylediğini de görebiliyorsunuz. Neyse ki böyle öğrencilerin sayısı her geçen sene biraz daha azalıyor. İTÜ MBG hala büyümekte olan bir bölüm. Öğretim üyesi kadrosu giderek genişliyor ve öğrenci profili gitgide iyileşiyor. Herkes gibi, bizim de bu bölümden beklentilerimiz oldukça fazla. Dileriz ki eleştirilerimiz kimsenin kalbini kırmaz ve bölüm olarak gelişmelerine katkıda bulunur. Kişiler evrimi inkar edebilir ama kendisinin ve çevresinin evrimini kesinlikle durduramaz.’’ TÜRKIYE’NIN İLK TANK MOTORU Onur Pusuluk’ un anlattığı sorun sadece MBG bölümü ile sınırlı değil. Çağdaş bir üniversite eğitimi için bölümlerin kendi öğrencilerine eğitim vermesi kadar, bazı temel konularda tüm üniversite öğrencilerini bilgilendirmek de önemlidir. Bugün artık ilköğretim öğrencilerinin bile bildiği Microsoft Windows sistemini ‘’Intr. to Comp. and Info. Sys.’’ dersi adı altında bütün öğrencilere zorunlu kılmak yerine, her İTÜ’lü öğrencinin evrime giriş dersi alması gerekir. Gelişmiş ülkelerdeki üniversite programlarında belki bu derse gerek yoktur çünkü o ülkelerde ilköğretim müfredatlarında bile kapsamlı olarak evrim öğretilmektedir Ama ne yazık ki ülkemiz Kopernik örneğinde olduğu gibi 200 yıl geriden geldiğinden dolayı, üniversite öğrencileri evrim öğrenmeden geliyorlar üniversiteye ve öğrenmeden mezun oluyorlar. Çalışmanın detaylarıyla ilgili bilgi veren İTÜ’ye bağlı OTAM Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ali Göktan, “Tank motoru, diğerlerinden büyük ve hedefleri olan bir motordur. Bu motoru üretmenin özel yöntemleri var. Laboratuvarlarımızda motorun geliştirilmesi üzerine çalıştık. İlk motor prototiplerinin üretilmesiyle İTÜ ilgileniyor. Savunma Sanayii’ne yönelik araç ve motor geliştirmek için Türk mühendisler olarak üniversitemizde 30 yıldır hayal kurarız. Motor bir aracın beynidir. Yerli bir tank (Altay) geliştirilirken, motorunun da yerli olması gerekir” dedi. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin ise konuyla ilgili şöyle konuştu: “Üniversitemiz son 3 yıldır ülke ekonomisine katma değer sağlayan her biri marka olan çok önemli projelere imza atmaktadır. Tank motoru bu projelerden bir tanesi. Milli tank motoru projesinde en güçlü aday olan TÜMOSAN, senelerdir sürdürdüğü başarılı işbirliğinin verdiği güvenle, İTÜ-OTAM ile birlikte projeyi hayata geçirmek üzere hazırlanmaktadır. Konu ile ilgili uluslararası tanınmış, deneyimli Ar-Ge kuruluşlarının da katkı sağlayacağı projenin, milli tank motorumuzun başarıyla geliştirilmesini sağlarken, milli motor ailesine ilk adım olma niteliğiyle sanayimiz için çok önemli bir gelişme olacağına inanıyoruz.” Doç.Dr. Kerem Cankoçak (Fizik Mühendisliği bölümü) [email protected] Araş. Gör. Onur Pusuluk (Fizik Mühendisliği bölümü) [email protected] Türk tankı Altay’ın ‘beyin’ olarak tanımlanan motoru İTÜ’lü mühendisler tarafından yapılıyor. Milli Savunma Bakanlığı Savunma Sanayii Müsteşarlığı Türk menşeili ilk tank motorunu yapmak için harekete geçti. Uzun süredir üzerinde çalışılan ve tank başta olmak üzere askeri kara ve deniz araçlarının motorlarının tasarlanıp geliştirilmesi ve üretiminde ihale sürecine girildi. Türk malı tank motorunu üretebilmek için Milli Savunma Bakanlığı’ndan özel bir ekip görevlendirildi. Ekip, İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin ve OTAM (Otomotiv Teknolojileri Araştırma Geliştirme Sanayi ve Ticaret AŞ) Genel Koordinatörü Prof. Dr. Ali Göktan üniversitede incelemelerde bulundu. ‘30 YILLIK HAYALİMİZ’ SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI Özetlersek, Büyük Patlama bir kere gerçekleştikten sonra artık evrenin fizik yasalarına göre davrandığı ve ilk zamanlarda ortaya çıkan maddenin evrim geçirerek önce yıldızları daha sonra gezegenleri oluşturduğunu, dünyamızdaki ortaya çıkan DNA molekülünün birikimli seçilimle evrimleşerek günümüzde bizleri meydana getirdiğini, bu sürecin “parçacıkların kendiliğinden macerası” olduğunu, bu macerada doğa bilimlerinin ortaya koyduğu yasalardan ve kuvvetlerden başka bir olgunun devreye girmediğini ve girmeyeceğini kavrayamayan bir insan içinde yaşadığı dünyayı anlayamaz. Eğer üniversite eğitiminin en önemli yanlarından birisi insanın içinde yaşadığı dünyayı anlamasına katkıda bulunmak ise, eğitimin temel direklerinden birisinin evrim gerçeği olması kaçınılmazdır. Bütün bu nedenlerle, eğer gerçekten çağdaş bir eğitim vermek istiyorsak,İTÜ’ de evrim dersinin her bölümde ilk sınıfta zorunlu ders olması mutlak bir gerekliliktir. Özellikleri devlet sırrı! SAYFA 7 ‘’İTÜ MBG bölümünde evrim birinci sınıf öğrencilerine verilen Genel Biyoloji II dersinin bölümlerinden birisi. Bu dersi veren öğretim üyesi sürekli değiş(tiril)iyor ve o kişinin kim olduğuna göre öğrencilere evrim anlatılıyor ya da anlatılmıyor. Bazı öğretim üyeleri tüm dersi evrim tabanlı anlatabilirken, bazıları üç hafta, bazıları iki saat değiniyor bu konuya. Az da olsa bazılarıysa “Evrim Yoktur” diyerek, öğrencileri bile şaşırtabiliyor. Bir de Genetik dersinde evrime değinilebiliyor. Fakat evrim üzerine özel bir ders, bizce olması gerekirken, bildiğimiz kadarıyla hala verilmiyor. Oysa yurt dışındaki gözde üniversitelerin benzer bölümlerine baktığımızda evrim üzerine birçok ders verildiğini görüyoruz. Princeton Üniversitesi’nde “Evrimsel Ekoloji”, “Evrimsel Gelişim Biyolojisi”; Cornell Üniversitesi’nde “Gelişim ve Evrim”, “Moleküler Evrim”; California Berkeley Üniversitesi’nde “Genomun Evrimi, Hücre ve Gelişim”; Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde “Evrimsel Biyoloji”, “Mikrobiyal Genetik ve Evrim”; Boston Üniversitesi’nde “Evrimsel Ekoloji”, “Evrim”; Stanford Üniversitesi’nde “İnsan Evrimi ve Çevre”, “İnsan Evrimi”; Cambridge Üniversitesi’nde “Evrim ve Davranış” gibi başlı başına evrimin işlendiği birçok ders var. Üstelik bu üniversitelerde diğer derslerin çoğu da evrim tabanlı anlatılıyor. Mesela “Biyolojiye Giriş” dersinin Stanford ve Boston Üniversitele- 7 ARIYORUM MAYIS 2012 SAYFA8 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ “EMEKLİ OLMAK KENARA “ SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI 8 ARIYORUM MAYIS 2012 ÇEKİLMEK DEĞİLDİR. İTÜ’ye geldiği ilk günden beri karakteri ve akademik bilgisi ile yol gösterici bir öğretim görevlisi olduğunu ispatlamış biri Prof. Dr. Ümit Şenesen. Emekli olmanın kenara çekilmek olmadığını da sözlerine ekliyor üstelik. Yayınladığı makaleler, bildiriler ve çevirdiği kitaplarla akademik kariyerinde çalışkanlığı ile bizlere güzel bir örnek. Prof. Dr. Ümit Şenesen, İTÜ’ye 1971 yılında asistan olarak girmiş. O yıllar için; “İstanbul Teknik Üniversitesi, Türkiye’nin en saygın birkaç üniversitesinden biriydi. Yüksek lisans yaptıktan sonra geldim buraya. İktisat ve İdare hukuku bölümü, İnşaat Fakültesine bağlıydı. 29 Kasım’da kuruldu İşletme Fakültesi. Doktoramı bitirdiğim için beni derslere sokmaya da başladılar.” diyor. O zamanlar İşletme Fakültesi’nde demokratik bir yapı olduğunu da dile getirirken doktorasını bitiren ve bitirmeyen asistanlar ile birlikte hocalarına bir ültimatom verdiklerini, iki sayfa daktilo edilmiş bir metinle onların kendilerine göre gördükleri hatalarını dile getiren bir içerik hazırladıklarını anlatıyor. “Hiç kimse bize kötü davranmadı bunu yaptık diye. Ama kimse de üstüne alınmadı.” demeden de geçemiyor. İTÜ’nün eğitim durumu; Genel olarak İTÜ’nün ODTÜ’ den geriye düştüğünü ve son beş on yılda toparlanmaya başladığından bahseden Şenesen, not sisteminin Boğaziçi’nden, İngilizce eğitim sisteminin ODTÜ’den alındığını belirterek, İTÜ’nün önde gelen başarısının gölgelendiğini belirtiyor. Eğitim dilinden konu açtığımızda ise anadilde eğitimin faydalarını sıralayarak, %30 İngilizce eğitim kararına kesin olarak karşı çıkanlardan biri olduğunu da yineliyor. Hatta o dönemde İşletme Fakültesi’nden İngilizce eğitime karşı çıkan iki kişiden biri olarak bu durumu senatoda onaylayanlardan sadece bir kişinin İngilizce ders verdiğini belirtiyor. Başından geçen ilginç bir olayı şu sözlerle anlatıyor: “Bunlar olduktan birkaç hafta sonra zamanın rektörü Gülsüm Hanım ile kantinde karşılıklı masalarda oturuyoruz. Bana oturduğu masadan Ümit Bey; ”İngilizce ders vereceksiniz değil mi?” dedi. Ben de çok fazla ayıp olmasın diye; “Genç arkadaşlar bana bırakmıyor, hallediyorlar” dedim. “Olmaz ben sizin vermenizi istiyorum” dedi. Ben de “İsterseniz ben istifamı vereyim?” deyince şaşırdı ve “Hep siyah beyazsınız arada gri olmak lazım.” dedi. Demek ki %30’la gri olunuyormuş. Uzun yıllar İngilizce ders almadım, sonra İngilizce ders verecek hocalar sınırlı olduğu için zor durumda kaldıklarını görünce mecbur kaldım. Onları kıramadım ve İngilizce ders üstlendim. Terimleri İngilizce yazıyorum tahtaya ama İngilizce anlatmıyorum.” Dersini İngilizce veren bir Türk hocanın İngilizce ders verdiğinde, kendi dilini kullandığından daha az etkili olacağının üstünde duruyor. İngilizce öğrenmenin gerekli olduğunu fakat buna daha erken başlanması gerektiğini vurguluyor ve İskandinav ülkelerinin çok iyi İngilizce konuştukları halde kendi dillerinde ders aldıklarını hatırlatıyor. ABET’te tüm İTÜ bölümlerinin akredite olması; Bir kurumun kendini denetlemesinin zor olduğunu belirten Şenesen, bölüm başkanı olduğu dönemde ABET veya herhangi bir kurumun kendilerini denetletmesini desteklediğini ekliyor. Emekli Olmak; “Kağıt üstünde emekli oldum. Yasalar gereği 67 bitince kapının önüne koyuyorlar. Ders sayım azalacak diye tahmin ederken arttırdılar. Zaten bırakmaya niyetim yoktu, elim ayağım tuttukça geleceğim buraya.” diyerek esprili bir dil kullanıyor emekliliğinden söz ederken. İçinde Türkiye’den örnekler verebileceği bir istatistik kitabı yazmayı isteyerek, Türkiye’de çok az ele alınmış bir konu olan sayısal bilgilerin kullanılmasının da önemsenmesi gerektiğini belirtirken: “Sayısal verileri; sokaktaki insanları geçtim, profesörlerin bile yanlış yazdığı bir zamandayız.” diyor. İstatistiğe Yaklaşımı; “Dünyaların Savaşı adlı kitabın ünlü yazarı H.G. WELLS 1950’lerde ‘Bir gün gelecek istatistik bilmek etkin bir vatandaş olmak için okuma yazma bilmek kadar önemli olacak.’ diyor. Birçok yerde istatistiği kullanıyoruz, bir şeyi düşünürken karar verme aşamasında hangisi ağır basacak, sezgisel olarak karar veriyoruz. Bu kendimize yakın gelen seçeneği istatistiksel olarak seçmemizden ötürüdür.” diyor Şenesen. Bir öğrencisi ile anısını şöyle anlatıyor; “Bir öğrencim beni çok şaşırtmıştı. Sınavlarda mürekkepli kalemle yazıyordu. Kurşun kalemle yaz, silmen gerekebilir derdim. Hiç silgi kullanmadan iyi kağıtlar verirdi. Türk Eğitim Vakfı’na başvurmuştu yurt dışına gitmek için. Referans istediğinde ben de onun bu özelliğini Sayıların peşinde bir yaşam Ümit ŞENESEN 1944 yılında Bursa’da dünyaya geldi. 1965 yılında İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme İktisadı bölümünden mezun oldu. London School of Economics ve Londra Üniversitesi’ne bağlı Queen Mary College’den aldığı iki yüksek lisans derecesinin ardından 1975 yılında İstanbul Üniversitesi’nde iktisat doktorasını tamamladı. 1971 yılında asistan olarak İTÜ’ de çalışmaya başlayan Ümit ŞENESEN son yirmi iki yılında profesör olmak üzere kırk yıllık bir kariyerin ardından Temmuz 2011’de emekliliğe ayrıldı. 2002 yılındaki kuruluşu ve sonrasında çok emeği geçtiği İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Yüksek Lisans programında sayısal yöntemler, istatistik ve ekonometri dersleri vermeye devam etmektedir. İstatistiksel yöntemler konusunda dünyaca ünlü ders kitaplarını Türkçe diline kazandırmış; özgün eserleriyle birlikte dokuz kitabı, çeşitli Türkçe, İngilizce bilimsel yazıları basılmıştır. yazmıştım. Daha sonra yurt dışına gidecek öğrencilerin mülakat jürilerine çağırdılar beni. Sanıyorum bu yüzden.” “Öğrencilerin handikapı: kopya” konusundaki düşüncesi; “Hayatımda iki kere kopya çektim. Yakalanırsam cezama razı olarak çektim. Yakalansaydım herhalde çok çok utanırdım ve ne ceza verirlerse itiraz etmezdim. Biri lisedeydi biri daha sonra. Ben yakalayınca kağıtlarını alıyorum, direk kalıyorlar.” derken bir başka anısını ise şöyle anlatıyor: “Bir öğrenci ile ilgili üzücü bir anım vardır. Hala üzülürüm. Ama o öğrenciyi bıraktım. Basit bir veri sorusu sormuştum. Türkiye’de yakalanan hamsi miktarları vardı yıllık oranlarda. Bir sonraki denklemde terimleri yerine koyduklarında, sonuç kolaylıkla çıkıyordu. Formülleri doğru kullanmış fakat 50.000 ton yerine 50 kg yazmıştı. Mühendis olacak birinin yıllık yakalanan hamsi miktarını belirlerken böyle hesap hatası yapması, inceleme, mukayese yapamaması çok kötü bir durumdur. O yüzden bıraktım.” Eşinizin de sizin gibi öğretim görevlisi olması ilginç durumlar yaşamanıza sebep oldu mu? “Uzun yıllar İTÜ’deydi, sonra İstanbul Üniversitesi’ne geçti. Eşlerin aynı yerde çalışması kadınlar için çok zor. O da öğretim üyesi ama Ümit Şenesen’in eşi muamelesi görüyor. Bir öğrenci gelip bana söylememiş, eşime; ‘Ümit Hocanın ceketinin şurası sökülmüş’ demiş. Eşim de; ‘Bana neden diyorsun, git ona söyle.’ demiş. Ben dikeceğim onu, eşim dikmeyecek ki. O da benim gibi gün- BASIN-YAYIN KULÜBÜ düz aynı işi yapıyor, aynı derecede yoruluyor. Her şey müşterek.” Öğrenci Temsilciliği ile ilgili ne düşünüyorsunuz? “İTÜ’de asistanlığa başladığımda, asistan temsilciliği diye bir kurum vardı ve temsilci fakülte yönetim kuruluna katılırdı. Bir iki yıl sonra ben seçildim temsilci olarak. 7 kişilik kurulda 4 kişi olunca toplantı başlıyordu. Benimle beraber 4 kişi olduğunda çoğunluk var diyordum dekan; ‘Yok, sen sayılmazsın.’ deyip başlatmıyordu toplantıyı. Göstermelikti, saymıyorlardı bizi. Şimdi ise seçimin yapılması kasımı buluyor ama eylülden itibaren yapılıyor toplantılar. Eskiden öğrenci seçim haftası olurdu. Temsilci adayları, teksir dağıtır, kendilerini tanıtırlardı. Öğretim üyeleri oy sandıklarının başına geçerdi. İlk temsilcimiz çok parlak bir çocuktu, yönetim kurulunda bir sürü öğretim görevlisinden daha aklı başında şeyler söylerdi. Öğrencinin de bastırması, önemsemesi lazım, öğrenci de ilgi göstermiyorsa düzen sağlanamıyor bu sistemde.” “Dünya İle İlgilenin, Çalışmayı Hor Görmeyin” “Dünya ile ilgilenin. Ne olup bitiyor bakın. Niye oluyor kafa yorun. Nedenlerini anlamaya çalışın. Okuyun, araştırın. Merak edin. Böylece çok başarılı olursunuz. Çalışmayı hor görmeyin. Çok zeki olabilirsiniz ama çalışmadan ilerleyemezsiniz.” 9 ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Şenesen’le ilgili izlenimler “Hatırlaması acı verdiği için aslında yazmak istemediğim aklımdan çıkmayan bir an var: Bölümümüzden 30 civarında öğrencinin - 29 Nisan 1980 tarihiydi sanırım - nümayiş yaptıkları gerekçesiyle bir askeri kamyona doldurulduğu sırada Ümit hocanın hareket etmekte olan kamyonun çevresinde dört dönerek hepimizin ailelerinin telefonlarını almaya çalışması... Mezun olup asistan olarak çalışmaya başladıktan sonra aldığım en yerinde kararlardan biri, Ümit hocanın yürüttüğü bir Türkiye ekonomisi modeli çalışmasına katılmaya talip olmam oldu. Bu çalışmada yer almamın bana ne çok şey -akademik ve insani - kazandırdığını hep hatırladım.” Prof. Dr. Nurhan Yentürk / İstanbul Bilgi Üniversitesi - İTÜ İşletme Mühendisliği 1982 mezunu “…üşüdüğünde gidip ceketini isteyebileceğin birinin varlığımı bilmek huzur veriyor “ Demir Temurboğa - İşletme Mühendisliği 1994 mezunu “Şansım: Ümit Şenesen ile hala öğrenmeye ve dost olmaya devam edebilmek...” Ezgi Kaya / Universitat Autònoma de Barcelona, İspanya - İTÜ İşletme Mühendisliği 2005 mezunu “İTÜ mezunlarının sosyal bilimlere ve özellikle iktisat bilimine de hakim olarak yetişmelerine ve İşletme Mühendisliği’nin içeriğinin yıllar Ümit Hoca tavsiye ediyor: DAVET Sayıların Arkasındakiler Ümit Şenesen’e Armağan Paylaşımlar 22 Haziran 2012 09:00-17:00 İTÜ İşletme Fakültesi, Maçka Geçtiğimiz yaz emekliye ayrılan hocamız Prof. Dr. Ümit Şenesen onuruna, iktisat bilimine yıllarını vermiş, aralarında Tuncer Bulutay, Yücel Candemir, İzzettin Önder, Oktar Türel ve Ercan Uygur gibi duayen iktisatçıların katılımıyla düzenleyeceğimiz toplantı herkesin katılımına açıktır. ÜNİVERSİTE YAPAR İnsansız Hava Aracı Yarışları’nda Dünya 4.sü Oldu! İTÜ ATA Takımı, Amerikan Cessna Uçak Şirketi ve Raytheon Füze Sistemleri’nin destekleriyle ABD’de yapılan Tasarla, Yap, Uçur (Design/Built/Fly) İnsansız Hava Aracı yarışmasına dünyanın dört bir yanından katılan 68 takım ile yarışıp, ABD’nin en iyi üniversitelerini geride bırakarak 4. oldu. Bu sonuçla, yarışma tarihi boyunca Türk takımlarının aldığı en iyi dereceye ve ABD dışından katılan ülke takımları içinde alınan en başarılı ikinci dereceye imza atıldı. Bu yıl 16. sı düzenlenen yarışmada takımlardan, insansız, elektrik motorlu ve radyo kontrollü olarak uçurulan bir hava aracının tasarımı, üretimi ve görevleri yerine getirecek uçuşlarını gerçekleştirmesi istendi. Bu sene temel uçuş görevleri olarak 4 dakikalık boş uçuş; 3 tur boyunca 8 adet alüminyum bloğu taşıma uçuşu ve iki litre su barındıran bir su tankından 100 m irtifada suyun tahliye edilerek geri dönülmesi olarak belirlendi. İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi öğrencilerinden oluşan ATA Takımı, görev uçuşlarından sonra 167,41 puanla yarışmayı 4. olarak tamamladı. İTÜ Rektörü Prof. Dr. Muhammed Şahin, takım üyelerini tebrik ederek “Amerika’da düzenlenen yarışma öğrencilerimize mühendislik eğitimleri boyunca edindikleri kazanımları pratiğe dönüştürme olanağı tanımaktadır. Bir kez daha gördük ki, öğrencilerimize gereken desteği verince dünyanın en iyi üniversitelerini rahatlıkla geçecek projelere imza atabilmektedir.” dedi. Takım kaptanı Uçak Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi Sercan Ertem, ATA uçağının önümüzdeki yıl ilk üçte yer almayı hedeflediğini söyledi. Türkiye’den 8 takımın katıldığı yarışlarda, ODTÜ’nün NymphNoir Takımı 23, Hava Harp Okulu’nun Scorpion Takımı 36. sırada yarışı tamamladı. SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI “Bir grup araştırma görevlimiz İşletme Fakültesi mensuplarından yazılar alıp, küçük bir dergi çıkartıyorlar kendi imkanlarıyla, korsan dergi de diyebiliriz buna. Onların yazılarını takip etmek güzel oluyor. “ “Bu yazıya Ümit Şenesen’i betimleyecek bir başlık aradım sonunda yalın bir “Ümit Şenesen” başlığının seçenekler içinde en iyisi olduğunu gördüm. Gerçekten de öyle: Ümit öyle yalın, öyle duru bir kişiliktir ki eksiltmek isterseniz bilin ki kusur sizdedir. Artırmak isterseniz yapamazsınız. Belki şöyle söyleyebilirim: Ümit Şenesen kusursuzluğu arayan matematiksel bir sürecin neferidir. Komutanlığı sevmez ama komutanların yapamadığını yapar. Bunu da en iyi öğrencileri anlar ve bilir. Şunu söylemem anlayışla karşılansın isterim: 1977’de kurulmuş olan İTÜ İşletme Mühendisliği Fakültesi eğer Ümit Şenesen gibi bir hocası olmasaydı çok güdük kalırdı.” Prof. Dr. Yücel Candemir - İTÜ İşletme Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi ÖĞRENCİ PROJELERİ SAYFA 9 İşletme’de Fanzin: Çekmece içersinde mükemmelleştirilmesine çok büyük katkıları olmuştur. Türkçeye kazandırdığı çeviriler, pek çok üniversitede okutulmakla kalmayıp aynı zamanda istatistik ve ekonometri alanlarındaki terimlerin ülkemizde geniş çevrelerce kabul görür şekilde Türkçeleşmesine önayak olmuştur. Ümit Hoca, ilkeleriyle yaşayan, onlara her zaman sahip çıkmayı bilen ve dolayısıyla günümüzde nesli tükenmekte olan örnek bir insandır.” Yrd. Doç . Dr. Eren İnci / Sabancı Üniversitesi - İTÜ İşletme Mühendisliği 2002 mezunu BİR ÜNİVERSİTEYİ SAYFA10 SİYAH MAVİ KIRMIZI SARI 10 ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ İTÜ GÜVENLİK GÖRSÜN! N üfusu 30 bin kişiyi bulan ünive rsitemizde onların adını bilen üç bin kişiyi bulmanız sizi şaşırtacak. Yıllardır görevlerini ve daha fazlasını üstlenerek dikkatli gözlerin sevgi ve saygısını kazandılar. Bahsettiğimiz bu iki kişi kimi zaman sıkılgan gözlerle baktığımız kimi zaman kimliğimizi göstermekten bunaldığımız güvenlik görevlilerinden. Bu yazı dizimizde onları “özel” güvenlik yapan şeylerden bahsedeceğiz. Ersin Akça ve Namık Kartal. Onlar, İstanbul Teknik Üniversitesi, Ayazağa Yerleşkesi’nde bulunan Kültür ve Sanat Birliği(KSB) binasında mesai bitimi ile görevleri başlayan güvenlik görevlileri. Her akşam biri bu görevi üstleniyor. 2006 senesinin Temmuz ayında Ersin Akça, Eylül ayında ise Namık Kartal göreve başlamış. Araştırmalarımız sonucunda öğreniyoruz ki onlara sadece özel güvenlik demek yeterli değil. Üniversitenin yoğun eğitim temposunda kulüpler eğitim ve çalışmalarını derslerin bitiş saatlerinden sonraya bırakır. İşte tam bu saatler kulüp aktivitele- rinin yoğunlaştığı ve KSB binasının güvenliklere teslim edildiği zamanlar. Güven yuvası Kültür ve Sanat Birliği Namık Kartal, geldiği ilk yıllarda üniversite içindeki güvenliklerin üstlerinde cop ve kelepçe bulundurma zorunlulukları olduğunu belirtiyor. Kültür ve sanat yuvasında böyle bir uygulamanın olmasının yanlışlığından söz ederken, başkanlığa bunu bildirerek kelepçe ve copunu çıkartıp kenara koymuş. Ardından tüm yerleşke de bu değişime ayak uydurmuş. Namık Kartal da Ersin Akça da konuşmalarında özellikle öğrenciler ile iyi bir iletişimlerinin olması gerektiğinden söz ediyorlar. Bu konuda Namık Kartal: “Öğrenci bu kapıdan içeriği girdiği andan itibaren canı ve malı bize emanet. Burada evinden daha rahat ve güvende hissetmeli. Kimi zaman aileler gelip, bize teşekkür ediyor. Mutlu oluyoruz.” diyor. Mekan kullanım listesi oluşturuluyor Üniversitedeki diğer güvenliklerden farklı olmalarını KSB başkanları ve memurlarının iyi niyetine bağlıyorlar. KSB eski eş başkanı Dr. Beyza Taşkın döneminde başlayan bir sistemden söz ediyorlar. Öğretim görevlilerinin öğrencilerin yoğunlukta olduğu zamanlarda KSB’de bulunamamasının verdiği iletişim ve bilgi eksikliğinin giderilmesi gerekiyor. Bu sebeple KSB’nin gözü kulağı olan güvenliklere inisiyatifler veriliyor. KSB memuru Yasemin Macar ile şablon oluşturup, günlerce üzerinde çalışıyorlar. Namık Kartal’ın isteğiyle dokuz kulübün katılımıyla özel bir toplantı düzenleniyor ve kulüplerin mekan talepleri için çalışmalar yapılıyor. İşin içine o kadar girmişler ki öğrencilerin ne zaman nerede ne yapacağını rezervasyon listesinden daha iyi bilmekteler. Oluşturdukları işleyişin düzene girmesi bir yıllarını almış. Ardından kapıların neden kilitli olduğu ve kulüp listelerinde adı olmayanların neden anahtar alamadığını soruyoruz. Bize güzel bir örnek ile yanıt veriyorlar. Halk Bilimleri ve Sanatları Kulübü’nün odasında yabancı kişilerin çalışma yapmasının verdiği tedirginlikten sonra kulüp üye BİZCE Bu röportajı hazırlarken yaptığımız araştırmalarda birçok bilgi edindik. En fazla tartışma konusu olan şey; yerleşke girişlerindeki güvenlik görevlilerinin kimlik denetlemesi. Öğrenci için düşünüldüğünde okula girmesi sırasında çok basit olan kimlik gösterme eylemi, bir zorlama güdüsü içerdiğinden biraz da üşengeçlikten “Neden kimliğimi gösteriyorum ki?” tepkisine yol açıyor. Bu durum kimi zaman ortamı gerebiliyor. Öte yandan güvenlik görevlisi verilen talimatı yapmakla yükümlü. Çok fazla kişinin aynı anda giriş yaptığı zamanlarda kimi öğrencilerin kimliğine bakılamıyor, kimisi de kimliğini unuttuğunu söyleyip veya arkadaşı gösterdiği için kimliğini göstermeye gerek duymadan geçiş yapıyor. Böyle zamanları güvenlik zaafiyeti veya öğrenciye anlayış gösterme olarak iki zıt kutupta değerlendirmek mümkün. Fakat öğrenci ile güvenliğin karşı karşıya gelmesi durumu yaşanmamalı. Basit düşünmeli, gerektiği gibi davranmalıyız. Güvenliğin yetkileri ve çalışma prensipleri Rektörlük tarafından belirlenmektedir. Haliyle Rektörlük üniversite içindeki huzuru sağlamak için kartlı geçiş sistemini uygulamalı. Bu noktada özel güvenlik görevlisi verilen talimatı uygulamakla yükümlü bir çalışan. Bir öğrencinin bu konuda polemiğe girmek yerine isteklerini karar mercilerine ulaştırması gerekli. İTÜ Güvenlik Güdürü Mustafa Keskin’in özellikle öğrenci ile tartışılmamasını her toplantıda çalışanlara belirttiğini biliyoruz. Yerleşke içindeki güvenlik görevlileri ile ilgili diğer şikayetlerin sebebi eğitim yetersizliğidir. listeleri oluşturulmuş. Anlattıkları bu olayın ardından “Güvenlik hep kötüyü düşünür, iyi zaten iyidir.” diyerek temkinli davranmalarının sebebini özetliyorlar. KSB ile ilişkiler İşlerini bu kadar severek yapmalarının sebeplerinden birisi de şüphesiz KSB Yönetiminin onlara karşı sevgi ve saygısı. Birçok birimdeki memurların güvenliklerle iletişiminin çekilmez olduğunu gördüğümüz bu dönemde, KSB’nin sergilediği örnek tutum güvenlik görevlilerinin de çalışma kapasitelerini arttırıyor. Arkalarına aldıkları bu özgüven ile öğrencilere bir görevliden çok abi gibi yaklaştıklarından bahsediyor birçok öğrenci. Göz ucu ile baktığımız anı defterinde kulüp üyelerinin Namık Kartal ve Ersin Akça için söylediklerinden anlaşılıyor bu samimiyet. Kısa sürede öğrencilerin karakterlerini çözüp, ne zaman kimin dertli olduğunu anlıyorlar. Anlamakla kalmayıp, yardım da ediyorlar. Öyle ki uzaktan üniversitenin hırçın gençleri olarak görünen İTÜ Rock Kulübü televizyonlarını hediye etmişler. Tabi KSB’den başka bir yere görev için gitse dahi kimseye vermemesi koşuluyla. Güvenliğin görevinin can, mal ve çevre güvenliğini ve huzurunu sağlamak olduğunu belirtiyorlar. Kişinin yanındaki ikinci bir kişiye karşı güvenliği için bulunduklarını, bu ikinci kişinin arkadaşları bile olabileceğini özellikle ekliyorlar. Serdar Erbay [email protected] Eğitim sertifikalarının ne kadar basit şekilde ve kolay sınavlarla verildiğini biliyoruz. Bu durumu çözebilmenin yöntemi kişileri eğitmekten geçer. Bu eğitim sadece güvenlik görevlisi için değil, öğrencilerin de öğretim görevlileri dışındaki personeli kendinden aşağı gören, saygısız tavırlarda bulunmaması için sorumluluklarını bilmesi gerekir. Üniversite içinden konuya hakim öğretim görevlilerinin vereceği eğitimlerle yerleşke içindeki güvenlik önlemlerinin nasıl uygulanacağı belirtilebilir. Bunun yanında girişlerdeki kart gösterme handikabını Yıldız Teknik Üniversitesi’nden bir örnek ile çözüme kavuşturabiliriz. Turnikelerin kart okutularak geçilecek hale getirilmesi ile kimlik göstermek yerine herkesin düzenli bir şekilde içeri girmesi, İTÜ mensubu olmayan ya da kartını unutanların ise kayıt tutularak içeri girmesi sağlanmış olur. Böylelikle kimse yüz yüze gelmek zorunda kalmaz ve tatsız durumlar yaşanmaz. Aklımıza takılan son konu ise araç girişlerinin kontrolünün sağlanamıyor oluşu. Kapılara yerleştirilecek kameralarla bir araçta kimlerin giriş yaptığı belirlenirken, tüm mensupların kartlarını okutması ile de güvenlik açığı minimuma indirilmiş olacaktır. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ YAŞAM Değerli İTÜ öğrencileri ve mensupları, bu gazeteyi sizlere ulaştıran Basın Yayın Kulübü Danışman öğretim üyesi olarak derin sevgi ile sizleri selamlarım. Kampüslerimizde bulunan sokak hayvanları yıllardır iki farklı görüşün mücadelesine neden olmaktadır. Bu hayvanları kesinlikle görmek istemeyip, saldırdıklarını ileri süren, dilekçe yazan, uzaklaştırılmasını isteyen bir grup bulunmaktadır. (Zaman zaman ısırılma vakaları da olmuştur.) Elbette hepimizin hayvanlardan korkma özgürlüğü vardır. Ama kurtları evcilleştirip av ve bekçi köpeği olarak kullanan gene bizleriz. Sonra bir hevesle alıp da daha sonra sokağa sokağa atan gene biziz. Ve köpek sürüsünün bir bölgeye sahiplendiğini biliyoruz. İTÜ Maslak Kampüsünde bulunan tüm köpekler kısırlaştırılmış ve aşılıdır. Eğer bunlar uzaklaştırılırsa yeni gelenleri tanımıyor olacağız. En iyisi siz yazımın gerisini okuyun. Sadece Avrupa ülkelerinde parfüm harcamalarına ayrılan para ile Afrika ülkelerinde açlıktan kaynaklanan çocuk ölümlerinin önüne geçilebilecektir. Bugün milyonlarca hayvan ruj için göz farı için ve daha pek çok kozmetik ürün için deney laboratuarlarında acı içinde öldürülmektedir. Kozmetik endüstrisinin en sık kullandığı hayvan türleri ise tavşanlar ve farelerden oluşmaktadır. Dawkins ve diğer bilim adamlarının yapmış olduğu araştırma sonuçlarına göre fare türü son derece gelişmiş bir zekaya sahiptir. Bazı fare türlerinin basit soyut işlemler yapabildikleri yapılan gözlemlerde ortaya çıkarılmıştır. Bu denli zihinsel bir yetisi olan, bizimle aynı duyguları hissedebilen canlılar üzerinde deney yapmak insan üzerinde deney yapmakla aynıdır. Tıp etiğinin buna göz yumması kendi türünün haklarını önemseyen çok yanlış bir davranıştır. “Artık biliyoruz ki…” diyor Maria S. Dawkins “bu üç özellik, -karmaşıklık, düşünme ve dünyaya önem verme- öteki türlerde de mevcuttur.” Yani onlar kendilerine yapılan bu işkencenin bilincindedir. Bunu reddetmek de ke- ARIYORUM MAYIS 2012 11 HAKKINA SAYGI belirlemek amacıyla da hayvan grupları test için zehirleniyor. Genellikle hayvanların yarısının öldüğü noktaya ulaşıncaya kadar tüm hayvancıklar şiddetli derecede hastalanarak yoğun bir acı çekiyorlar. Bu vahşi deneyin tek amacı maddenin ne kadar miktarının hayvanların yarısını öldüreceğini ölçmektir. Bu yüzden ölmekte olan hayvanların acısına son vermenin deney sonucunu etkileyeceği için böyle bir uygulamada söz konusu olmamaktadır. Dermal toksite testlerinde, ciltlerine madde tatbik etmek amacıyla tavşanların kürkleri kazınıyor ve madde hayvanın direkt cildine uygulanıyor. Tahriş olan yerlerini kaşımalarını önlemek amacıyla hayvanlar hareket edemeyecekleri kutulara sıkıştırılıyor veya hayvancığa bir boyunluk takılıyor. Tek tanrılı dinler ve hümanist düşüncenin güçlenişi ile birlikte insanlar dünyanın tek sahibi oldukları ve hayvanların onlar için yaratıldığı fikri konusundaki inançlarını maalesef pekiştirdiler. Prof. Dr. Orhan KURAL [email protected] sinlikle bilim dışıdır (Hayvanların Sessiz Dünyası, Tübitak Yayınları 1999). Kozmetik ürünlerin bileşenleri olabilecek yeni maddeler için genellikle tavşanlar ve kemirgenler üzerinde “vahşi deneyler” uygulanıyor. Zehirlilik, deri ve göz tahrişleri, deri alerjilerine yol açma, kalıtsal bozukluğa ve kansere neden olan özellikler hayvanlar üzerinde test ediliyor. Hayvanların, insanların süslenmeleri uğruna acı içinde öldürüldüklerini görüyoruz. Tabii bu durum kamuoyundan uzak köşelerde yapıldığı için göz görmüyor, vicdan umursamıyor. Bu testlerde hayvanlar genellikle sadece başlarını dışarıda bırakan aletlere sıkıştırılıyor. Böylece hayvanın gözünü kaşıması ya da ovuşturması engelleniyor. Test edilmek istenen madde (göz farı, rimel, çamaşır suyu, şampuan gibi) tavşanın tek bir gözüne damlatılıyor veya sürülüyor. Hayvanların alt göz kapağı dışarı çekiliyor ve böylece oluşan çanağa madde konuyor. Sonra göz kapatılıyor. Tavşanlar hergün gözlenerek gözlerinde şişme, çıban, enfeksiyon ve kanama olup olmadığı saptanıyor. Bazı maddeler o kadar ciddi bir hasara yol açıyor ki, tavşanların gözleri bütün temel niteliklerini kaybediyor. İris, gözbebeği, kornea tek bir patalojik dokuya dönüşüyor. Yani pazara yeni sunulan yeni bir ruj, göz farı, şampuan, rimel gibi kozmetik ürün için Draize Testleriyle binlerce tavşana günlerce acı çektirilmekte ve gözleri kör edilmektedir. Bir maddenin ne kadar zehirli olduğunu belirtmek için akut oral toksite testleri yapılmaktadır. 1920’lerde geliştirilen bu testlerde hayvanlara ruj ve kağıt gibi deney malzemeleri zorla ya da boğazlarına soktukları bir tüple yediriliyor. Bazı testler aylarca sürdürülüyor. Hayvanlar hayatta kalırsa, kusma, ishal, felç, kasılma ve iç kanama gibi klasik zehirlenme işaretleri gösteriyor. Öldürücü dozu Günümüzde modern insanın “vahşi” dediği ilkel topluluklarda bu anlayış çok farklıydı. Örneğin düzenli tarım yapmayarak, avcı-toplayıcı bir yaşam sürdüren Amerikan yerlileri, toprağı bir canlı olarak kabul ediyorlardı, canını acıtmamak için tarım bile yapmıyorlardı. Yine aynı topluluklar beslenme amacıyla avladıkları bizonun başında toplanıp ona şükranlarını sunuyorlardı. (Gelecekteki ilkel, John Zerzan) Bu okuduklarınız kulağa çok hoş, çok romantik ya da çok komik gelebilir. Ama bu gerçekler insanların ilkel atalarının bugünün insafsız insan merkezli bir yaşamına geçmeden önceki davranışlarını ve algılarını yansıtmaktadır. İnsan da diğer canlı türleri gibi bu dünyanın sadece bir parçasıdır. Amerika Birleşik Devletlerindeki kozmetik amaçlı biyolojik araştırmalar yapan bir deney laboratuarının bir çalışanı bakınız ne diyor; Burada olduğun bazı günlerde yaşama duyduğun saygıyı kaybediyorsun. Oyun oynar gibi hay vanlara işkence ediyorsun. Unutmayın kozmetik endüstrisinin hizmet kolu kuaför ve güzellik salonlarıdır. “Hayvanlar ve insanlar aynı şekilde ıstırap çeker ve ölürler. Çekilen acı aynı, kan dökülmesi aynı, ölümün kokusu aynı, yaşamın küstahça, acımazsızca, zalimce çekip alınışı aynı. Bunun bir parçası olmak zorunda değiliz.” Dick Gregory “Yeryüzündeki hayvanların kendi sebepleri vardır. Onlar insanlar için yaratılmamışlardır. Tıpk ı siyahların beyazlar, kadınların erkekler için yaratılmamış olduğu gibi.” Alice Walker 12 ARIYORUM MAYIS 2012 Uluslararası birçok yarışmada bizi temsil eden öğrenci projelerimize bir yenisi eklendi. Farklı bir kulvarda, yapılmamış olanı yapmayı hedeflediler. Bu yeni takımı daha yakından tanıyacağız. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ Farklı mühendislik disiplimlerden bir araya gelmiş olan takım, devre hazırlarken. BİR ÜNİVERSİTEYİ ÖĞRENCİ PROJELERİ ÜNİVERSİTE YAPAR Hazırlayan: Serdar Erbay OTONOM SUALTI ARACI PROJE TAKIMI A UVTech - Otonom Sualtı Aracı Proje Takımı, insansız araç sistemlerinin bir dalına bulaşmış durumda ve hallerinden hiç de şikayetçi değiller. Takımın daha yeni olmasının verdiği heyecan ve başarıya ulaşma arzusu bizi de etkisi altına aldı. Bu yazımızda takımın kuruluşundan, kat ettikleri mesafeye kadar her şeyi öğrenebilirsiniz. Takım projenin ilk çıkış noktası olarak Marmara Denizinden geçen fay hattının deniz tabanında oluşturduğu etkileri sürekli takip edebilecek bir sualtı aracı yapma fikrini benimsemiş. Deprem kuşağında bulunan bir ülkede bulunmamız ve son 20 yılda gerçekleşen depremlerin verdiği maddi ve manevi zararların bir şekilde önüne geçilmesinin arayışı. Bu düşünceler ışığında, bu tip çalış- malarda kullanılan Otonom Sualtı Araçlarını (AUV) incelemeye başlamışlar. Otonom Sualtı Araçları, önceden belirlenmiş ya da durumsal olarak ortaya çıkabilen görevleri otonom olarak icra etmek üzere geliştirilmiş araçlardır. Araştırma yaparken AUVSI (Uluslararası İnsansız Araç Sistemleri Kurumu) nin 14 yıldır düzenlediği Robosub yarışmasından haberdar olmaları ile bu yarışma sayesinde hedefledikleri araca daha hızlı ve motive olmuş bir şekilde ulaşabileceklerini düşünmüşler. Robotik çalışmalarda dünyadaki değişik ülkelerin önde gelen üniversiteleri her yıl bu yarışmada boy göstermekte iken ülkemizden daha önce hiçbir takımın bu yarışmaya katılmaması motivasyonlarını arttırmış. Hem ülkemizi bu alandaki çalışmalarda yurtdışında temsil etmek hem de otonom sualtı araçları konusunda üniversitemizde bir çalışma başlatmak için bu yarışmaya katılma kararı alarak aracı yapabil- mek için gerekli donanım ve imkanları belirledikten sonra, bu görevleri yapabilecek disiplinlerden 15 kişi ile AUVTech - Otonom Sualtı Aracı Proje Takımını 3 Ekim 2011 tarihinde Prof. Dr. Kadir Sarıöz’ün desteği ile kurmuşlar. Takım kaptanı Baran, uzun bir araştırma dönemi geçirdiklerinden söz ediyor. Bu işlerle ilgilenen kişi, kurum ve kuruluşlarla sık sık irtibata geçtiklerini, kendilerine yardımcı olan kişilerin daha hızlı yol almalarını sağladığını belirtirken Tübitak MAM Enerji Enstitüsü araştırmacılarından insansız sualtı araçları üzerine çalışan Ergin Utku GENÇ, İlter HANCIOĞLU, Cenk ULU ve Onur CANBAK’a teşekkürlerini iletmeyi de unutmuyor. Yeni bir takım olmalarından dolayı, sunabilecekleri henüz bir derecelendirmenin olmadığını belirtiyorlar. Yarışmaya katılana kadar ellerindeki en faydalı kullandıkları olanakları ise eğitimler düzenlemek. Bir yıllık geçmişlerinde iki adet tüm okula açık, ücretsiz Maxsurf ve Rhinoceros eğitimi düzenlediler. Bilgiyi yaymak amacı ile bu eğitimleri sadece takım üyeleri için değil tüm öğrenciler için sağlıyorlar. Gelecek yıl için planları ise yine tüm öğrenci arkadaşlarına açık ücretsiz üç adet CAD ve iki adet FEM analiz programı eğitimi düzenlemek. Yarışmaya katılacakları araçları üretim aşamasında. Yapacakları deney 13 ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ yazılımları ile ilgilenmekteler. çalışmalarının da tüm öğrencilerin gözlemine açık olduğunu ve öğrenmek isteyen herkesin misafirleri olabileceğini belirtiyorlar. Takım genel olarak bir bölüm veya fakülte üzerine yoğunlaşmış değil, birçok bölümden öğrencinin bulunduğu fazlasıyla disiplinler arası bir takım. Gemi ve Deniz Teknolojisi, Gemi İnşaatı ve Gemi Makinaları, İmalat ve Makine Mühendisliği öğrencileri aracın gövdesi, iskeleti,sızdırmazlığı ve aktüatör sistemleri gibi mekanik kısımlarından sorumlular. Elektronik, Kontrol ve Otomasyon, Gemi ve Deniz Teknolojisi, Matematik ve Fizik Mühendisliğindeki arkadaşlar aracın otonomlaştrılması için gerekli olan işletim sistemi, görüntü işleme ve kontrol sorluk ile uğraşmaktalar. Elektrik Mühendisleri ise araç için gerekli olan elektronik kartların üretimini, ayrıca batarya sistemleri ve bunlar için gerekli yazılımları yapmaktalar. Endüstri, Gemi İnşaatı ve Gemi Makinaları, Gemi ve Deniz Teknolojisi ve Malzeme Mühendisi arkadaşlar aynı zamanda spon- me yöntemlerini öğrenebileceklerini söylüyorlar. Projenin yeni olması ve ileri teknoloji ile çalışmayı gerektirmesi öğrencilerin kendi bölümlerindeki uç noktaları öğrenebilmelerini sağlamakta. Uluslararası bir yarışmaya hazırlanmak takımdakilerin vizyonunu geliştirmekte, özgüvenini artırmakta ve kendi sektörüyle daha mezun olmadan tanışmasını sağlamakta. Öncelikli amaçlarının dünyayı yakalamak, eksik olan kulvarlarda yapılmamışları yapıp, ülkemize ve üniversitemize değer katmak olduğunu özellikle belirtiyor takım kaptanı. Bu bağlamda da kendilerini destek olan, inanan ve yol gösteren başta İTÜ Rektörlüğü, Gemi İnşaatı ve Deniz Bİlimleri Fakültesi ve Makine Fakültesi mensupları olmak üzere herkese teşekkürlerini iletiyor. “Ayrıca bu proje ile beraber ilk defa Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesinde otonom sualtı araçları için gerekli olan kontrolörlerin yazımı üzerine çalışmalar başlatılmış.” Projenin getirilerinden bahsettiğimizde ise projede yer alacak öğrencilerin iletişim kurma kabiliyetlerini geliştirirken, sorunu belirleme ve çözüm getir- TAKIM KAPTANI BARAN SERDAR SARIOĞLU’NA SORDUK PROJE NASIL OLUŞTU, NASIL BU KONUMA ULAŞABİLDİ? Proje fikirlerinin ilk ortaya çıkmasından beri projenin içindeyim. Akademik bilgileri tarayarak, sürekli araştırarak ve öğrenerek gün geçtikçe artan bir ivmeyle projemiz son haline yaklaşıyor. Muhakkak ilklerin getirmiş olduğu eksiklerimiz var ama tecrübemiz ve bilgi birikimimiz arttıkça eksikleri gideriyoruz. KARŞILAŞTIĞINIZ ZORLUK VE SIKINTILAR NELERDİ? 6 Kasım 1991 İzmir doğumlu. İTÜ Gemi ve Deniz Teknolojisi Mühendisliği öğrencisi. 2011 yazında staj çalışmasında ortaya çıkardığı fikir ile AUVTech proje takımını kurma çalışmalarına başladı. O tarihten bu yana insansız sualtı araçları konusunda çalışmakta. Robotlar, gazetecilik, tasarım, tiyatro hobi ve ilgi alanlarında yer alıyor. Yeni bir takımın oluşumu başlı başına bir zorluktur. İnsanların organize olması, birbiri ile iletişimlerinin gelişmesinin beklenmesi. Bunun yanında Türkiye’de gerekli ilgiyi bulamamış ve yeterli bilgi birikiminin olmadığı bir konu üstünde çalışmak için daha fazla araştırma yapmak, daha fazla akademik bilgi tarayıp, çevirmek gerekli. Ayrıca belki de övünmemiz gereken bir konu ise öğrenci projelerinin artması. Projeler arttıkça kıyaslamalar da artıyor ve pastadan pay kapabilmek zorlaşıyor. Bu tür başarılara alışmış bir üniversitede bulunmak ise başarısızlığı kabul etmememiz gerektiğini hatırlatıyor bize. BİR ÖĞRENCİ PROJESİNİN BAŞARILI OLMASI NELERE BAĞLIDIR? Yaptığın işe her ne olursa olsun değer katmayı istemek gerekli. Kararlı olunmalı. Öğrenci kendini geliştirirken projeyi de geliştirir diye düşünüyorum. Ortak bir paylaşım alanımız var ve hep beraber gelişim göstereceğiz. Bu düzenin bütün üyeler tarafından benimsenmesi önemli. Tabi bunun yanında başarılı olabilmek için yeterli olanakların ve desteğin sizi güçlendirmesi şart. İTÜ adının yanımızda olması bu konuda hiç tereddüte düşmememizi sağlıyor. PROJENİN ÖĞRENCİLİK HAYATINA OLUMLU / OLUMSUZ ETKİLERİ NELER OLDU? Kısa sürede kazandığım tecrübe ve bilgi birikimi beni mutlu ediyor. Ne kadar çok zorlanırsan o kadar çok geliştirirsin kendini. Bu yüzden olumsuzluk olarak nitelendirmiyorum başıma gelenleri veya gelebilecekleri. Genelde ders notları düşer, okulu uzatır projelerle ilgilenenler diye genel bir yargı var. Bunu da göze almak gerekli böyle bir çalışmaya girildiğinde. Proje, Türkiye’nin şartlarını tanımamı sağladı. Sorunlara pratik çözümler bulabilme yetimin geliştiğini fark ettim. Türkiye’de mühendisliğin hangi aşamada olduğunu gördüm. Projelere ilginin artması gerekli., her proje takımında proje için süreklilik ve bir devir daimin olması şart. Takımımıza kendini her alanda gelişmeye ve öğrenmeye açmış kişileri seve seve bekleriz. Daha yolun başında olan proje takımımıza desteklerini esirgemeyen Rektör Yardımcımız Prof. Dr. M. Fevzi Ünal’a, Rektör Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Sanem Sarıel Talay’a, Gemi İnşaat ve Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Muhittin Söylemez ve Dekan Yardımcıları Doç. Dr. Ali Can Takinacı ve Doç. Dr. İsmail Hakkı Helvacıoğlu’na ayrıca Makina Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ata Muğan’a takım olarak teşekkür ederiz. 14 ARIYORUM MAYIS 2012 G hazırlaya n: OSMAN eçiş töreni için bugün Haliç’teyiz. Şansımıza hava sıcak. Hafif esen rüzgar serinliğiyle eşlik diyor. Misafirler bir bir gelmeye başladılar. İlk gelen Sait Faik. Burgazada’dan nostaljik yatıyla, üzerinde Fransa’dan aldığı şapkası ile kalabalığa gülücükler saçıyor. Köpeği şaşkın gözlerle toplanan kalabalığa bakıyor. Nadia hala İstanbul’dan ayrılamadı. Tekrar aramızda. Küçük bir balıkçı kayığıyla GÖREN İZ BIRAKANL AR İZ BIRAKANL AR Balonun İçindeki Dev Fotografcı NADAR 1820-1910 = 90 Yazar, karikatürist, fotoğrafçı... Gaspard Felix TOURNACHON 19. yüzyıla ismini, çektiği portre fotoğraflarıyla yazdırdı. ‘Nadar’ takma adını, yazdığı gazete makalelerinde kullandı. 1842’de Paris’e yerleşip, mizah dergilerine karikatürlerini satmaya başladı. Yeteneği onu, fotoğrafa başlamadan, yazı ve çizimleriyle tanınır kıldı. 1853’teki hala karikatürist olarak bilindiği dönemde, uzman fotoğrafçı kimliğini çoktan almıştı. Portre fotoğraf stüdyosunu açtı. Dönemin önemli şahıslarının görüntüsünü günümüze taşıdı. Yaratıcılığı ve merakı sayesinde, fotoğrafçılıkta ilk defa yapay ışık kullanan kişi oldu; “Balonla Beş Hafta” adlı romandan etkilenip “Le Géant”(Dev) adlı bir balon yaptı, başarısız oldu ama projesi Jules Verne’nin ilk romanı olan ‘Aya Seyahat’’e ilham kaynağı oldu; 1886’da ise dünyadaki ilk fotoğraflı röportajı kimyacı Michel Eugène Chevreul ile yaptı... İlk defa balon üzerinden hava fotoğrafı çekmeyi başardı. Bu olay üzerine karikatürist Daumier imzalı karikatürün altında “Nadar, fotoğrafçılığı sanat seviyesine çıkarıyor.” yazacaktı. Roman, deneme, hiciv ve otobiyografi gibi çalışmaları da olan Nadar, 1910 yılında arkasında geleceğin sanat dalı portre fotoğrafçılığının köklerini bırakarak hayattan çekildi. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ Hasköy’den geliyor. O da ne! Şener Şen de kayıkta ve kürek çekiyor, anlaşılan motor arızası var. Saltanat kayığı da Haliç’te fakat Nadar nerede? Nadar kayıp. Bu arada Codd da geldi. Yine yaratıcılığını konuşturmuş, dev bir şişe görüntüsüne bürünmüş lüks yatıyla taa İngiltere’den teşrif ediyor. Sarayburnu açıklarından Haliç’e giriş yapıyor. Bu arada Haliç semalarında bir cisim geçiyor. İşte beklediğimiz kişi: Nadar! Sürprizini yaptı ve son model balonuyla yukarıdan Haliç’i fotoğraflayarak geliyor. Son misafirimiz de törendeki yerini aldı. Tören başlasın! Sosyalist Cimnasti kçi NADIA COMAN EC I 1961 Romen cimnastikçi Nadia altı yaşında cimnastik okuluna seçildi. 1970’de en genç cimnastikçi ola rak Romanya cimnastik şampiyonu old u. Uluslararası yarışmalarda kendini göstermeye çalışan Nadia, 1975’te No rveç’te düzenlenen Avrupa Şampiyona sı’nda yer hareketlerinin dışındaki tü m branşlarda altın madalya kazandı. 1979 Avrupa Şam piyonası’nda aldığı üç altın ile eski gü nlerine geri döndü. 1979’da ABD’de dü zenlenen Dünya Şampiyonası sırasın da bileğindeki kesik yüzünden kan zehirle nmesine yakalandı. Doktor’ların yasa ğına rağmen neredeyse tek koluyla de ngede mükemmel bir performans ortay a koydu ve aldığı 9.95’lik puanla Rom anya’nın takım halinde ilk altın mad alyayı kazanmasına büyük katkı sağladı . 1976 Montreal Ya z Olimpiyatları’nın yıldızlarından biri oldu. Asimetrik pa ralelde 10.0 tam pu an alarak modern 1980 Moskova Ya Olimpiyatlar tarihin z Olimpiyatları’nda de ilk oldu. Daha yer hareketlerinde önce karşılaşılmay an bu durum karve dengede altınmadalya alan Nadia, şısında tabelada 10 .0 tam puan yerine 1981’de sporu bıraktı. Romanya Jim 1.00 gösterilebildi. M nastik Federasyonu ontreal Olimpiyatüyeliği, genç cimna ları bu ilginç olayla da hafızalara kazınstikçilerin eğitimi gibi görevlerde yer mıştır. Montreal’de aldı. Sovyetlerin da kazandığı üç altın ğılmasından birkaç madalyadan sonra ülkesinde “Sosyalis haftaönce ülkeden t firar edip yolculuğu İşçi Sınıfının Kahram nu ABD’de sonlananı”, dünyada ise dırdı. “Yılın Kadın Atleti” olarak anılacaktı. 14 yaşındayken ge len OlimpiyatŞamAmerika macerasın piyonluğu ayda arkadaşlarının yardımıyla alışma nı zamanda en devresini kolay atlattı. Değişik işlerde genç şampiyon çalıştı: cimnastik kıyafetleri ve aerobi ünvanını da gek malzemeleri tanıtımlarında yer aldı; tirdi. Daha sonra amatörce modellik yaptı; gelinlik rekla Olimpiyatlara kamlarında göründü. 1976 Amerikan Ku tılacak cimnastikpası’nda tanıştığı Amerikalı Olimpiya çilere getirilen 16 t Şampiyonu cimnastikçi BartConne yaş sınırı ile de kı r ile evlendi(1996). 2003’te “Genç Cimna rılması imkansız bir stikçilere Mektuplar” adlı kitabını ya rekor halini aldı. yımladı. 2006’da bir oğlu oldu. İlerleyen yıllarda koçundan ayrılması ve Yenilikçi yeteneği ve ailesinin boşanmaözgün tekniği ile hafızalara kazınan sı ile stresli ve m utNadia Comaneci, günümüzde gönüllü suz günler geçir lük faaliyetlerinde en aktif olarak yer alm Nadia, 1978 Dü nya anın yanı sıra eşiyle birlikte sahibi olduk Şampiyonası’nda de ları cimnastik nokuluyla ilgilenmek ge branşında ald ığı tedir. 20. yüzyılın en önemli 100 kadı altın madalya dışın da nı arasında gösterilen Nadia, beşi altın başarı gösteremed i. olmak üzere toplamda dokuz olimpi Ardından eski ko yat madalyası ve 10 tam puanı alan ilk çuna geri döndü ve cimnastikçi ünvanı ile adını tarihe yazd ırmıştır. “O mükemmel am a Olimpiyatlar can sıkıcı” Times Derg isi KapakYazısı, 3 Ağustos 1976 BASIN-YAYIN KULÜBÜ Şişenin Boynuna Bilye Takan Mühendis H IR A M CODD 1838-1887 = 49 Makine Mühendisi... Codd, soda(karbonatlı içecek) gazını, şişeye hapseden ‘Codd Şişeleri’’nin mucidi... Lisans kullanım hakkını 1873’te birçok içecek firmasına yıllık ücret karşılığında verdi. 1874’te lisansı ücretsiz verme karşılığında kurduğu iki fabrikasından bilye, pul ve kapak almaları şartı getirdi. 1000 yıldır şişe kullanan insanoğlu, Çirkin İstanbul’un Çocuğu SAİT FAİK ABASIYANIK 1906-1954=48 Şair yaradılışlı hikayeci... Mavi gözlerini ilk kez Adapazarı’nda açtı. 1920’de Yunan işgali sebebiyle bir süre ara verdiği ilk öğretimini farklı şehirlerde okuyarak bitirdi. Bursa Erkek Lisesi’nde okurken ilk öyküsü olan ‘İpekli Mendil’’i edebiyat dersi ödevi olarak yazdı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ni Uygurca öğrenmek istemediği için yarım bıraktı. Babasının zoruyla 1930’da Lozan’a iktisat okumaya gitti. Orada kısa bir süre kaldıktan sonra okulu bırakıp Grenoble şehrine geçti. Üç senelik yaşamı boyunca Fransızca eğitimi aldı, edebiyat bölümünde üç dönem okudu, başka şehirleri gezdi. Karakterinin ve sanatının temellerini bu şehirde attı. Codd genç yaşta okulunu bitirdi ve mantar tıpa üreten bir firmada çalıştı. Şişeleri daha iyi dolduran makinelerin olması gerektiği düşüncesi üzerinde yoğunlaştı. İki sene sonra bu fikirle sıvıların akışını ölçen bir alet geliştirdi ve daha sonra 1870’de de şişe doldurma makinesini icat etti ve patentini aldı. Bunların yanında onu asıl önemli kılan şey, icat ettiği ‘Codd Şişeleri’ oldu. Şişenin özelliği sodanın gazını içerisinde tutacak bir mekanizmaya sahip olmasıydı. İçerisinde bulunan cam bilye, tıpaç; kauçuk pul ise sızdırmazlık görevi görüyordu. Gazın basıncıyla şişe ağzında durabilen bilye, yine Codd’un tasarımı olan özel kapakla içeri itilerek açılıyor. Şişe tekrar kapatılmak istendiğinde önce baş aşağı edilip, sonra kuvvetlice sallanarak gazın açığa çıkmasıyla birlikte bilye tekrar şişe ağzına sıkışıyor. 15 ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ Ailesinin isteği üzerine İstanbul’a döndü. Tüccar babanın arzusu üzerine ticaret yapan Sait Faik, başarısız oldu. 1934’ten sonra artık kesinlikle hayatını yazmaya adamıştı. şişelere gazı Codd’un yöntemiyle hapsetmiş ama şişenin evrimi Codd’dan sonra da devam etti. 19. ve 20. yüzyıllarda hayli fazla sayıda kullanılan Codd’un şişeleri günümüzde Japonya ve Hindistan’da hala kullanılmaktadır. İlk zamanlarda üretilen şişeler günümüzde antik koleksiyonların değerli parçalarındandır. “Bu soğukta vapurun burasında oturmayı akıl edenin aklına turp sıkayım.” Sait Faik Yaşamı boyunca yazmaktan başka bir şey yapmayan Sait Faik, işe yaramayan bir psikoloji altında ezildi. Pasaportunda yazan ‘işsiz’ kelimesine bozuldu. İçindeki bu psikolojik huzursuzluk, hikayelerinde kendini çeşitlilikle, sadelikle gösterdi. Bir kalıba girmeyen, süsten uzak dilinin basitliği ile hikayelerini şiir edasıyla yazdı. “Sarı saçlı, ince kaşlı, çekme burunlu, badem gözlü manken hafifçe gülüyordu.” Sait Faik Hikayelerinde balıkçıları, işsizleri, işçileri, çocukları resmetti. Kaleminden taşan insan ve doğa sevgisiyle hikayelerini yoğurdu. “Sait Faik’in hikayelerini okuyanlar adam öldüremezler. İnsanlara kötülük edemezler. Sömürücü olamazlar, sömürücülerle birlik olamazlar. İnsanlar nerede aşağılanıyorsa ona karşı koyar- lar ama gerçekten, yürekten insanca okuyanlar.” ‘Baldaki Tuz’, Yaşar Kemal 2000 Yakalandığı siroz hastalığı ile hayata bakışı değişen ve ölüme yaklaştığını hisseden Sait Faik’in hikayelerinde de değişiklikler görüldü. Kendi yalnızlığını resmettiği “Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı son kitabında gerçekçilikten uzaklaşan Sait Faik, İstanbul’dan da nefretle bahseder: “Günlerden pazartesi. Yine vapurun alt kamarasındayım. Yine hava karlı, yine İstanbul çirkin. Hele yağmurlu günlerinde… Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek… Bir insanı sevmekle başlar her şey. Burada her şey bir insanı sevmekle bitiyor.” İlginç bir kişiliği olan Sait Faik’in kendisine verilen Mark Twain Topluluğu fahri üyeliği ile ilgili yorumunda şöyle der: “Bana, Mark Twain Cemiyeti fahri üyeliği verildi, dünya edebiyatına ettiğim hizmetten ötürü. Dünya edebiyatına hizmet filan etmediğimi söylemeye ne hacet. Bu, üyelik verilebilmesi için uydurulmuş nazik bir sebeptir sanırım. Lakin Atatürk’ten sonra, benim üye olmam, benim için ne büyük bir şereftir. Bir milletin yetiştirdiği en büyük çocuğu ile, o milletin kendi halinde bir küçük hikâyecisinin bir cemiyette buluşmaları küçük hikâyeci için ne bulunmaz şerefli bir fırsattır. Demokraside de zaten böyle olur. Eğer bu üyelikten memnunsam, bu yüzdendir.” Sait Faik, Türk hikayeciliğinin dönüm noktası olarak kırk yedi yaşında mavi gözlerini son kez kapadı, halbuki... “Halbuki ben yaşamayı severim, delicesine!” Sait Faik 16 ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ SAĞLIĞINIZA Sağlık köşesine hoş geldiniz. Umarım severek ve heyecanla takip ettiğiniz bir köşe olur. Köşemizin açılış konusu olarak ‘Nasıl kilo alırız?’ı ele aldık. Özellikle ‘balkon göbekli’ tabiri caizse ‘Türk kaslı’ ve ‘su içsem yarıyor, aslında benim kemiklerim ağır’ deyip gecenin 12’sinde ‘gün’ yapan arkadaşlarımıza yazılarımızı takip etmelerini öneriyorum. Emin olun; beslenmeyle ilgili olarak ‘Ben nerede yanlış yaptım?’ dediğiniz o bedbaht anları artık yaşamayacaksınız çünkü her gazetede gördüğünüz şipşak diyetler yerine bilgilerini ve tecrübelerini bizden esirgemeyen Doç. Dr. A. Turan KARAGÖZ’ün danışmanlığında bilime dayalı yazılarımız devam edecektir. Teşekkürü bir borç biliriz. Sağlığınıza. NASIL KİLO ALIRIZ? İnsan organizması yaşamını sürdürebilmesi için “hidrokarbonlar, proteinler, yağlar, vitaminler, mineraller, hava, su”ya gereksinim duyar. Bunlardan ilk üçü beslenmenin ana öğeleridir. Karbonhidratlar, organizmanın enerji gereksinimini sağlar. Proteinler, tüm dokuların yapı taşlarıdır. Yağlar ise hormonlar ve enzimlerin yapılarına girerek deri altı destek dokusunu oluştururlar. Vücudumuzun gereksinimi olan bu üç maddeyi her gün ölçülü aldığımızda; sorun yoktur. Ancak aşırı tüketim şişmanlık(obezite) sorununu yaratmaktadır. Obezite dünya sorunu haline gelmiştir, Türkiye’de de yaygınlaşmaktadır. Şişman bir insanın zayıflaması çok zor olduğu gibi, bir süre sonra eski durumuna gelmesi de her zaman olasıdır. 15-25 yaşlar arası doğru beslenme bilgisi verilmelidir ki kişiliği gelişmiş, vücut gelişimini tamamlamış gençlerimiz geleceğe taşıyacakları iyi alışkanlıklar kazansınlar. Bol karbonhidrat tüketmekle olur! Proteinlerin kilo ile ilgisi yoktur, vücuttaki organların (beyin, kaslar, v.b.) yapıtaşlarıdır, depo edilemezler. Et, süt, yumurta yiyerek kilo alamazsınız; bazı zayıflatma rejimleri yalnız protein tüketimini önerir. İnsanların sadece yağ ile beslenmesi de olanaklı değildir. Sonuç olarak şişmanlamayı fazla aldığınız karbonhidrat yapmaktadır. Organizma gereksinim duyduğu durumlarda yağları, proteinleri karbonhidrata, karbonhidratı yağlara dönüştürebilmektedir. Vücut, enerji kaynağı olan karbonhidratın fazlasını glikoza dönüştürür ve karaciğerde glikojen olarak depo eder, depo dolarsa; artan glikozu yağa çevirir ve deri altı yağ dokusuna gönderir. Eğer fazla yağ tüketmişsek; yağın fazlası karbonhidrata çevrilerek karaciğerde depolanır, bu depo da dolu ise; yağın fazlası doğrudan deri altı yağ dokusuna gönderilir ve böylece biz kilo almış oluruz. Arıyorum İTÜ Gazetesi’nde yayınlanmakta olan ‘Sokak Sokak İstanbul’ köşesinin devamı niteliğindeki bu projede amaç; tarihsel, sanatsal ve çevresel değeri olan yapı ve bölgelerin gezilmesi. Katılımcılar ile bilgi paylaşımı yaparken, incelenen bölgenin şuanki durumu hakkında İTÜ’de farkındalık yaratmak. Gelecek çalışmalarda daha fazla kulübün katılım göstermesi beklenen projeye dahil olmak için: [email protected] Tarihi surların gölgesinde gerçekleştirdiğimiz tren yolculuğu sonunda İstanbul’un en eski ve büyük açık hava müzelerinden birisi olan Yedi Kule Zindanları -Hisarı-’a ulaşıyoruz. Bizans’a misafir gelen kralları ve yabancı sarayların mensuplarını ihtişamlı bir şekilde karşılamak için yapılmış. Günümüzde hisarın tanınmasının en büyük sebebi; ünlü tarihsel kişiliklerin burada hapis yatmış olması ve Osmanlı padişahlarından Genç Osman’ın burada hapis yatıp, Gizem AKIN [email protected] Ekmek ve Tatlı Ne kadar yağlı olursa olsun her gün sadece döner, sucuk, yumurta, tavuk, balık, pey- İstanbul’u İzliyoruz... İTÜ Basın Yayın Kulübü ve İTÜ Kent ve Kentlileşme Kulübü 14 Nisan tarihinde Yedi Kule Zindanları ve Samatya gezisini düzenledi. nir, yoğurt ve diğer süt ürünleri tüketenler kilo almazlar, bunların yanında bol ekmek ve tatlı yerlerse kilo alırlar. Bence “Karbonhidrat kaynakları nelerdir, günlük gereksinimi nasıl belirleyeceğiz, gıdalardaki karbonhidrat miktarı” sorularının yanıtlarını hesaplamak yerine sağlıklı beslenmenin pratik yolunu bilmeliyiz. boğdurulmasıdır. Son yıllarda yapılan konser ve tiyatro organizasyonlarının da hisara talebin artmasında büyük rolü var. Cüneyt Arkın filmlerindeki yerleri, Osmanlı’nın vatan haini ilan ettiği suçluların yattığı zindanları dolaşmak, kesilen başların atıldığı “kanlı kuyu”nun dibini görmeye çalışmak, daracık zindan odalarının içine girdiğimizde içimizi kaplayan dehşet ve kulelerden İstanbul’u seyretmek Yedi Kule Zindanları’nda yaşadığımız bazı deneyimler. Samatya: İstanbul’un meşhur bir semti. Anlatılanlara göre efsanevi Byzas, körlerin şehri Kalkedonya(Kadıköy) karşısında kendi şehrini kurmak için bu köye varmış. İstanbul’dan bile eski bir yer olan Samatya’yı ünlü Samatya Meydanı’ndan buluyoruz. Eski evleri, sıcak meyhaneleri ve balıkçılarıyla Samatya yaşanan bir hikâye. İkinci Bahar dizisindeki ünlü Ali Haydar Usta’nın kebapçı dükkânı da burada. Samatya İstanbul’un kendini kısmen koruyabilmiş semtlerinden biri. Gayrimüslim ve müslüman nüfusun uyum içinde yaşadığı sımsıcak bir semt, tarihinde bulunan her uygarlığa ait yapıları yan yana sergileyen bir müze. Dünyaca ünlü zil imalatçısı Zilciyan ailesinin de burada olması notlarımız arasında. İstanbul’un tarihsel ve kültürel olarak büyük öneme sahip iki değerini görmek büyük mutluluk kaynağı. Fakat gördüğümüz yerlerin bir kısmında karşılaştığımız manzaralar -Yedi Kule Zindanları’nın bakımsız ve harap hali gibi- bu güzel günden içimizde buruk kalan noktalar. Yedi Kule Zindanları’nın bu kadar bakımsız oluşu bakanlığa bağlı bir müzede olduğumuz hissini uyandırmaktan ziyade başıboş bir harabeyi geziyormuşuz izlenimi veriyor. Ne yazık ki ülkemizdeki koruma anlayışının gerek devletimiz gerekse halkımız nezdinde oturmamış oluşu böyle değerlerimizin yüz yıllarca ayakta kaldıktan sonra yok olmaya yüz tutmasının başlıca nedeni. 2004 yılında özel bir organizasyon şirketine kiralanan Yedi Kule Zindanları’nın mermer zeminin firma tarafından pist yapmak için sökülerek yerine mıcır döküldüğünü öğrenmek biz ne yapmalıyız sorusunu akıllara getiriyor. Kentimize sahip çıkalım. İstanbul’un güzelliklerinin geleceğe taşınması için gençleri gezmeye, görmeye ve sahip çıkmaya çağırıyoruz. Tekin Karatepe [email protected] BUNDAN HABERİNİZ VAR MIYDI ? Doksanlı yılların başında bir avuç aydın çevre ve kültür odaklı sivil bir oluşum için bir araya geldi. Yıllardır bu konularda düşünen, sorgulayan, üreten ve tartışan insanlar ortak amaçlar, akılcı ve somut sonuçlar doğrultusunda harekete geçmek ve birlikteliklerini geniş toplum kesimleriyle paylaşmak için ilk adımı attılar. Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı(ÇEKÜL) ülkemizin doğal, tarihsel ve kültürel varlıklarını korumak amacıyla 1990’da vakıf statüsünde kuruldu. Kuruluşundan itibaren doğa-kültür-insan arasındaki uyumun savunucusu olan ÇEKÜL, proje ve programlarla, en küçük yerleşmeden ülke bütüne açılan bir yaklaşımı benimsedi. Ülkenin dört bir köşesindeki kentlerde, koruma seferberliği başlatarak, tarihi dokunun çağdaş kentle ilişkilendirilmesine, kentlere kültür öncelikli bir gelecek vizyonu kazandırılmasına öncülük etti. Doğal doku kaybolmaya başladığında insanın yaşam alanının da tükendiği, kültürel mirasını da yitirmeye başladığı bilinciyle hareket ederek, toprağı, yeşili korumak ve çoğaltmak için Türkiye’nin her karışında ağaçlandırma çalışmaları yaptı. Gönüllü temsilcileri ve uzman kadroları ile doğal ve kültürel mirasın korunması taleplerine yetişmeye çalışan bir sivil toplum kuruluşu olan ÇEKÜL hakkında ayrıntılı bilgi için www.cekulvakfi.org.tr BASIN-YAYIN KULÜBÜ Öğrenci bütçesi objektifler! Y eni nesil objektiflerin ne kadar pahalı olduğunu söylemeye gerek yok. Çoğu öğrenci anında cebinden bin lira çıkartıp da bir lensi almaya kalkışmayacaktır. Çözüm M42 serisi lenslerde saklı. Hem Canon hem de Nikon bayonetler için uygun fiyata keskin objektif çözümleri sunan bu objektifler genelde 1980 ve sonrasından kalma lenslerden oluşmakta ki bu zamanlar Zenit’lerin popüler zamanları. Onların lensleri artık Dijital SLR makinelerde de kullanılabiliyor. Sabit odaklı objektif alacaksanız vereceğiniz para 200 liradan aşağı olmayacaktır. M42 objek- 17 ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ tifler sayesinde 50-60 liraya internetten bulabileceğiniz lensleri alarak istediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Bu tip objektiflerin de artısı eksisi olacaktır. Tavsiye edebileceğim objektifler hem inanılmaz keskinler hem de fiyat/performans canavarları. 50mm 1.8 almak yerine bir Helios 44M F2 almak daha uygundur. Aranan odak uzaklıkları, diyaframları bu şekilde çok daha ucuza getirebilirsiniz. Örneğin 135mm F2 L serisi lensi Türkiye’de 2.Ellerini 1000$’dan aşağı bulamaz iken, Tair 11A 135mm f2.8 size bu kaliteyi sunabiliyor. Bu objektiflerin keskin olmasıyla beraber çok çok iyi renk tonları var. Retro tonu diyebileceğimiz renklerle fotoğraflar bambaşka haller alabiliyor. M42 Objektiflerin Avantajları: Keskinlik, uygun fiyat ve renkler. Dezavantajları: 1. Odaklama –maalesef kielle gerçekleştiriliyor. AF Doğrulamalı vidalı adaptörler ile tam odaklama gerçekleştirilebiliyor. 2. Bu objektiflerden aldığınızda önüne bir tane de adaptör yerleştirilmesi gerekiyor. Bu adaptör size aşağı yukarı 20-30 lira arasına mal oluyor. Alınırken AF Doğrulaması olması önemli bir mevzudur. 3. Makineyi manuel (M) modunda kullanmanız gerekir. Diyafram elle olduğundan Av modunda kullanamazsınız. İlk başta çoğu yerinde flare(ışık saçılmaları) göreceksiniz. Bu saçılmaları gidermenin yolu ile biraz daha hızlı fotoğraf çekilmesi. 4. Sonsuza odaklamak için ayrı adaptör almak gerekiyor. Bu lensleri alırken kutulu bulmak pek kolay değil. Bulunan çoğu lensin üstünde çizikler, boya dökükleri olacaktır. Bunlar göz ardı edilmesi gereken şeylerdir. Önemli olan M42 Lensleri kullanırken yeteri kadar tecrübe edinmektir. Prime (sabit odaklı) objektiflerde kompozisyon ve kadraj ayarlama çok daha iyi bir şekilde öğrenilebilir. Eğer elinizde bir 18-55 varsa, ve bütçeniz yoksa, M42 sizi kurtaracaktır. Akın Can Akülker [email protected] Bitip Tükenmeyen Enerjileri ile Doğal Taşlar Taşlar, yapısında çeşitli minerallerin bi- leşimini taşır, üstelik oluşumları için en kısa süre bir milyon yıldır. Taşı oluşturan mineraller milyonlarca, hatta milyarlarca yıl içinde enerji yoğunlaşmasına uğramış durumdadır. Bu nedenle insan ömrüyle kıyaslanamayacak ölçüde ve yoğunlukta bu minerallerin enerjisini bünyelerinde barındırmaktadırlar. Bitip tükenmeyen bir enerji. Aynı mi- ANiME SiNEMASI J aponya’da yaygın olarak izlenen bir çizgi film türü olan “Anime”, adını Fransızca kökenli “Animasyon” kelimesinden alır. Türkiye’de de gitgide popüler olan bu tür, komedi ve aksiyon sahneleri arasında beklenmedik geçişlerle izleyicilerde ayrı bir tat bırakır. Yüzlerinin yarısını kaplayan parıltılı gözleri, utanınca kızaran yanakları ve ağladıkları zaman çağlayan gözyaşları ile karakterler, seyirciye hissettirmesi gereken duyguları aktarmada biçilmiş kaftandır. şından itibaren çizimle ilgilenen Tezuka’nın bu yapıtı, bilindik süper kahramanlar dünyasının izlerini taşır. Söz konusu filmde bilim adamı doktor Tenma, trafik kazasında ölen çocuğuna benzeyen bir robot yapmaya karar verir. Ölen çocuğuna benzer görünümlü bu robot, doğaüstü güçlerini kullanarak iyilere yardım etmek amacıyla kötülerle savaşır. Her bölümü yaklaşık 24 dakika olan dizi, gördüğü ilgi üzerine 193 bölüm sürer. Dizi, sonraki yıllarda renkli olarak yeniden yayınlanır. 19. yy’nin sonlarına doğru başlayan film sektörü, gelişen teknoloji ve artan hayran kitlesi ile 20.yy da ilk anime filmlerin yapılmasına olanak sağlamıştır. İlk uzun metrajlı ve renkli anime “The White Snake Enchantress” adlı filmdir. Yönetmen Taji Yabushita, bu filmi bir Çin operasından esinlenerek hazırlamıştır. Ancak animenin uluslararası sektörde yaptığı kayda değer çıkış, Japon sanatçı Osamu Tezuka’nın 1963 yılında gösterilen “Astro Boy” isimli televizyon dizisiyle olmuştur. Aynı zamanda bir manga çizeri olan ve 4 ya- Sanılanın aksine Anime diğer çizgi filmler gibi sadece çocuklara değil, her yaştan kesime hitap edebilen bir türdür. Japonya’da televizyonun en çok izlendiği 20.00 - 23.00 arasında yayınlanan animeler, milyonlarca insan tarafından izlenmektedir. Bilim kurgudan Japon geleneklerine, futboldan cinsel konulara, Orta Çağ tarihinden yaşam felsefesine kadar pek çok konuda hazırlanan animeler, günümüzde uluslararası bir endüstri oluşturmuşlardır. Animelerin ilginç görünmelerinin temelinde seks faktörü vardır. Bilim adamları insanlar arasında yaygın güzellik anlayışının ne olduğu üzerinde çalışmışlar ve bu konudaki evrensel özellikleri bulmuşlardır. Bu araştırmaya göre “seksilik” uzun bacaklar, çıkık elmacık kemikleri, gözlerdeki parlak beyaz renk ve küçük bir burun demektir. Bu özelliklerin hepsi anime karakterlerinde mevcuttur. İnsanların algıda öncelik verdiği bu organların ön plana çıkarılması, karakterlere bağlılık konusunda psikolojik etkiler bırakmaktadır. Bu da karakterlerin sanal olmasına rağmen insanlar tarafından duygusal bir bağ oluşturmasının bilimsel açıklamasıdır. Şeyda Albayrak [email protected] neralleri insan vücudunda da görürüz ve bazılarının fonksiyonları yaşamın devamlılığı için önemlidir. Beden ve ruh sağlığımız için ilk olarak bu minerallerin bedenimizde bulunması, ikinci olarak da olması gereken oranda bulunması gerekmektedir. Taşlar, şifa veren enerjilerini insanoğlu- nun yaşam alanı olan doğadan almakta ve doğal yoldan bize aktarmaktadır. Bazı taşlar tansiyonu düzenlerken, bazıları ağrıları hafifletir veya ortadan kaldırır. İkinci olarak minerallerin insan vücudundaki fonksiyonlarını bilmek gerekmektedir. Bir hastalık, bir mineralin eksikliğinden veya fazlalığından kaynaklanıyorsa, bu minerali yoğun olarak bünyesinde barındıran taş, o hastalığın şifası durumundadır. Gelecek yazımızda bu taşlardan bahsedeceğiz. Ceyda Baş [email protected] 18 ARIYORUM MAYIS 2012 İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ BASIN-YAYIN KULÜBÜ Utku SÖNMEZ [email protected] Ayhan KARACA [email protected] OĞLAK Kendinize çok dikkat etmelisiniz ve olabilecek olayları çok ters karşılamamaya kendinizi alıştırmalısınız. Çünkü bu aralar hayatınızda büyük dönüşümler olabilir mesela poponuzdaki kıllar gibi. Bu dönüşümlere hazırlıklı olmak sizin için en iyisi olacaktır. KOVA BALIK Acaba bana bakar mı diye gizli gizli bakıp durduğun platonik aşkın da aslında sana karşı boş değil. O da sürekli seni izliyor. Seni her gördüğünde keyfi yerine geliyor ve gülmeye başlıyor. E, bu giyim tarzıyla başka bir şey beklenemezdi zaten. Okula gelirken daha az renkli giymeye özen göstermelisiniz. Birlikte olduğunuz insanın tutumu size gitgide batıcı gelebilir ve ilişkinizi yeniden gözden geçirmek ihtiyacı duyabilirsiniz. Üstelik o bu durumun farkında bile olmayabilir. Bu durumda kontrolü siz ele almalısınız. Giydiği dikenli eldivenleri ve giysileri çıkarmalı ilişkinizin batıcı yanlarından kurtulmalısınız. KOÇ Aylardır yaptığınız diyet sonunda bu ay etkisini gösterecek. Bu ay geçen ay gibi yedi kilo değil sadece beş kilo alacaksınız. Diyete devam ederseniz gelecek aya sadece üç kilo alma şansınız var hadi yine iyisiniz. İTÜ’LÜNÜN BURÇ YORUMU Oğuz Onur Kul [email protected] BAŞAK Sıkıntı çektiğiniz konularda parayı kurtuluş gibi görüyorsunuz. Hadi tamam paranız olsa neyse de beş paranız da yok. Bu sıkıntıdan kurtulmak için bol bol iddia oynamalısınız. Bizim tavsiyemiz genelde üst oynamanız ve her maç Barcelona’ya yener dememeniz. YAY TERAZİ Bu ay sizin için hiçbir sorun ve hiçbir olay halledilmeyecek gibi değil. Günlük işlerinizi hemen yoluna koyabilir ve daha sonra bazı büyük şeylerle ilgilenebilirsiniz. İşte kolaylıkla halledebileceğiniz bazı olaylar: Birinci finalinizin kötü geçmesi sonra İkinci finalinizin kötü geçmesi daha sonra üçüncü finalinizin kötü geçmesi kısacası tüm finallerinizin kötü geçmesi ama hepsinin sonunda koca bir yaz sizi bekliyor olacak hem de okulda kalarak inanılmaz bir zaman geçirebileceksiniz. AKREP Giysi seçiminizde büyük değişikliklere gideceksiniz bu ay. Eski kıyafetleriniz ve eşyalarınız çok çirkin çok eski gelecek. Bundan sonra en favori aksesuarlarınız kırbaç, kelepçe olurken en sevdiğiniz renk de kırmızı olacak. ASLAN YENGEÇ Yıldızların üzerinizdeki etkisi bir hayli artacak. Bu da hayatınızda çeşitli farklılıklara anlam veremediğiniz olaylara sebep olabilir. Güneş’teki patlamalar bazı anlarda aşırı sinirlenmenize sebep olurken gökten düşen bir gök taşı da yaralanmanıza sebep olabilir. İşleriniz tam yolunda gitmeyebilir bu ay. Daha kendinden emin daha sağlam adımlarla basmalısınız hayata. Tedbirlerinizi tam almalısınız ki yıkılmayasınız. Yoksa gittiğiniz alışveriş merkezindeki yürüyen merdivenden düştüğünüzde büyük bir şok yaşayabilirsiniz. Sıkıntılı bir zaman sizi bekliyor. Bu zaman içerisinde direncinizi kaybetmemeli hayata sımsıkı tutunmalısınız. Kendinize koyduğunuz hedef doğrultusunda yılmadan çalışmalısınız. Çünkü eğer yeterince çalışırsanız bu ay istediğinizi gerçekleştirebilirsiniz. Yıllardır peşinden koştuğunuz o araba, artık duracak ve şoförü de arkasından yaptığınız el hareketinin cevabını verecek. BOĞA İKİZLER Sevgilinizle olan ilişkinizde büyük ilerlemeler kaydedebilirsiniz bu ay. Ama sakın geçen sefer olduğu gibi sevgiliniz sizi “Gel bu akşam maç yapalım bizim evde!” diye çağırdığında futbol topuyla gitmeyin. Kendinizi her an siyasetin içinde bulabilirsiniz. Matematik dersindeki sınav notlarınızın toplamının 40 yapması bazı siyasetçilerin ilgisini bir hayli çekeceğe benziyor. N N asıl İşler? edir? • • • Fikrin projeye dönüşebilmesi için genç girişimcilere araştırmalarını yapabilecekleri altyapı ve üstyapı olanaklarını bir MERKEZ bünyesinde temin eden; Fikirden projeye giden süreçte kimi zaman başarılı birer mühendis kimi zamansa yetenekli birer iş adamı olmayı öğreten eğitim ve öğrenim imkânlarını bir KAMP süresince sunan; Projelerini hayata geçirilebilmek için genç girişimcilerin ihtiyacı olan finansal destekleri rekabet koşulları altında, sinerji ve işbirliği olanaklarını kullanarak elde edebilecekleri bir YARIŞMA modeli ile sağlayan bir projedir. MERKEZ Girişimcilerin ihtiyacı olan ofis- atölye- seminer salonu- toplantı salonu- mutfak gibi alanları içindeki tüm gerekli donanımlarıyla beraber sunan fiziki alandır. İTÜ ARI Teknokent Teknoloji Geliştirme Bölgesi içerisinde yer alır. Aynı fiziki alan içerisinde yer alan, Ön Kuluçka Merkezi ve Kuluçka Merkezi olarak iki ayrı bölümden oluşur. Ön Kuluçka Kuluçka ARI Çekirdek’e kabul edilen girişimci gruplar, Ön Kuluçka Merkezini, ARI Çekirdek Yarışma Finali’nin gerçekleştiği güne kadar kullanmaya hak kazanırlar. Ön Kuluçka Merkezi girişimcilerin fikir veya projelerini gerçekleştirirken faydalanacakları her türlü donanıma sahip, fiziksel alanın genel adıdır. ARI Çekirdek Merkez içerisinde yer alan Kuluçka Merkezini, ÖnKuluçka aşamasını başarıyla tamamlayan ve gerek ödül, gerek yatırım aracılığıyla elde ettiği finansman ile şirket kuran girişimciler kullanır. Şirketleşmiş girişimcilere en fazla 1 yıl süresince ücretsiz ofis tahsis edilir. Girişimciler ofislerinde 7 gün, 24 saat çalışabilirler. Ayrıca güvenlik, temizlik ve ortak gider maliyetleri de bulunmamaktadır. Çekirdek Kuluçka Merkezi İmkânları Yarışma’da Birinciliği kazanan girişimci grup veya ARI Çekirdek Kuluçka Merkezi’nde ofis sahibi olma hakkı kazanan gruplar ARI Çekirdek Kuluçka Mekezi’nin tüm olanaklarından faydalanma hakkına da sahip olmuş olurlar. Başvuru Süreci Teknoloji tabanlı yenilikçi fikirlerin hayata geçirilebilmesi ve katma değere dönüşebilmesi için; ofis/laboratuvar, eğitim/danışmanlık ve finansman üçlüsünün içerik olarak dolu ve dengeli bir bileşimi olması gerekliliğinden üç aşamalı olarak modellenmiştir. KAMP YARIŞMA Eğitim Programı Çekirdek Yarışma Ödülleri Kampa katılacak girişimci gruplar kamp döneminin ortalama 3 ayında girişimcilik eğitimleri alırlar. Girişimcilerin aynı zamanda öğrenci, mesaili çalışan personel ya da mezun olmaları gibi çeşitli zaman kısıtları nedeniyle eğitim saatleri hafta içi akşam ve hafta sonları olmak üzere, herkesin katılabileceği zamanlarda planlanmıştır. *Elginkan Vakfı Teknoloji Ödülü: 100.000TL *2.lik Ödülü: 50.000TL *TÜBİSAD Özel Ödülü: 25.000TL *Akademi Özel Ödülü : 10.000TL *Mansiyon Ödülü: 1.000TL (Finale kalan ama ödül alamayan her bir grup için) Koçluk Sistemi Yatırım İmkânı Başarılı girişimciler her zaman, sahip oldukları bilgi ve deneyimin yanı sıra, çeşitli alanlarda profesyonel yönlendirmelere ve temel danışmanlık hizmetlerine ihtiyaç duymaktadırlar. Girişimci gruplar bilgi almak istedikleri farklı konu başlıklarında Çekirdek’in sponsoru/iştirakçisi olarak belirlenmiş ‘Koç’ sıfatı taşıyan kişi ve kurumlara ulaşabilmektedirler. Proje Sunum Günü yarışmaya katılan tüm girişimci grup projeleri, davet edilecek bireysel ve kurumsal yatırımcılar tarafından da izlenecektir. Yatırımcılar başarılı buldukları projelere uygun buldukları oranda yatırım yapabileceklerdir. Kamp dönemi, ARI Çekirdek’e kabul edilen girişimci grupların eğitim aldıkları ve başarılı girişimci şirketler olmaları yolunda ihtiyaç duyacakları tüm danışmanlık, koçluk desteklerini de kapsayan süreci tanımlar. ARI Çekirdek Yarışma, ARI Çekirdek’e kabul edilip kamp sürecindeki tüm aşamaları başarıyla geçmiş, merkezin olanaklarından faydalanarak projesini olgunlaştırmış ve şirketleşme aşamasına gelmiş başarılı projeleri finanse etmek amacıyla düzenlenir. Fikri Mülkiyet Hakları Başvurusu ARI Çekirdek Yarışma’da ilk üçe giren projelerin FMH başvuruları Yalçıner Danışmanlık tarafından ücretsiz olarak gerçekleştirilecektir. Etüt Etüt, ARI Çekirdek Kamp’a katılan girişimci grupların eğitim programlarını tamamlamasını takiben veya eğitim saatleri dışında kalan vakitlerde ARI Çekirdek Merkez bünyesinde geçirdikleri ve projelerini geliştirmeye, iş planlarını yazmaya devam ettikleri dönemi kapsar. ARI Teknokent’te Ofis Yarışma’da Birinciliği kazanan girişimci grup, Çekirdek Kuluçka Merkezi’nde 1 yıl boyunca ücretsiz mobilyalı ofis alanına sahip olur. 1 yılın sonunda İTÜ KOSGEB TEKMER’e veya ARI Teknokent’e yapacakları başvuruları ile ilgili ücretsiz danışmanlık alarak, yeni ofislerinde faaliyet göstermek amacıyla başvuru formu doldururlar. www.aricekirdek.com.tr ARI Çekirdek’e başvurmaya karar vermek isteyenler için ya da ‘Zaten karar verdim süreç nasıl olacak?’ diyenler için... www.aricekirdek.com.tr