Okul Dergimiz - Üsküdar Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi

Transkript

Okul Dergimiz - Üsküdar Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi
ÜSKÜDAR CUMHURİYET
MESLEKİ VE TEKNİK
ANADOLU LİSESİ
Hasan Filinte
“Eve Giden Yol”
sergisi
Bölümlerimiz ve
yaptığı etkinlikler
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
2015-2016
3. Sayı
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Künye
Yazar
Hacı Hasan YILMAZ
Gül ERTEM
Editör
Hacı Hasan YILMAZ
Grafik Tasarım
Hacı Hasan YILMAZ
Katkıda Bulunanlar
Gül ERTEM
Dilara ELDOĞAN
Berrin EVDİRİR
Adresi: Çavuşdere Caddesi Şehit Aydın Canay
Sokak NO: 26 ÜSKÜDAR/İSTANBUL
Tel: 0216 5328181 - 0216 5328080
Faks: 0216 5328181
Web adresi:
www.cumhuriyetkml.k12.tr
Mail adresi:
[email protected]
2
EDİTÖRDEN
Bir okul dergisinden çok öte...
Tüm alışkanlıklarınızı bir kenara atın.
g&f ekibi olarak uzun soluklu olmasını temenni ettiğimiz dergimizin 2015-2016 Eğitim öğetim yılının
3.sayısını
çıkarmış bulunmaktayız.
Bu sayı birlikte geçmişimizdeki bilgilerimizden
yararlanar gelecekgimize ilham olunmuştur. Aynı
zamanda faklı yönlerimizi keşfettiğimiz bir sayı
oldu Logomuz
g&f, grafik ve fotoğrafı temsil ediyor.
İçerik olarak da grafik ve fotoğraf sanatı merkezli
genç ve dinamik bir eğitim-kültür dergisiyiz.
g&f’ye bakıp geçmeniz biz okulumuzun yaşayan
yüzüyüz. Hatırı sayılır bir süre uğraşarak bu dergiyi
sizler için hazırladık.
Dergimizin konularını belirlerken, hem eğleneceğiniz
hem de bilmediklerinizi öğrenebileceğiniz konular
tercih etmeye çalıştım.
Umarız sayfaları çevirirken sizi mutlu eder.
Grafik ve Fotoğraf
Hacı Hasan YILMAZ
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
4
Okulumuzu tanıyalım
7
Okulumuzda bulunan
Bölümler ve yapmış oldugu etkinlikler.
21
Fotoğraf/Yeni Teknikler
Fotoğrafta alan derinliği.
26
27
Okulmuzdan Haberler
42
Hasan Filinte
“Eve Giden Yol” sergisi
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
İÇİNDEKİLER
Şiir Hane: Cemal Süreya
3
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
ÖNSÖZ
Okulumuz Üsküdar da Selami Ali Mahallesi’nde 5964 m2 lik bir alanda bulunmaktadır.
Okul binamız 750 m2 dir. Okulun arsası 1993 yılında alınmış, 2000 yılında Selamiali İlköğretim
Okulu olarak hizmete açılmıştır. Mithatpaşa Anadolu Meslek ve Kız Meslek Lisesi’nin binasının
depremde zarar görmesi nedeniyle 2000-2007 yıllarında okul binamız Mithatpaşa Anadolu Meslek
ve Kız Meslek Lisesi’ne tahsis edilmiştir. 2007-2008 eğitim ve öğretim yılında Mithatpaşa Anadolu
Kız Meslek Lisesi’nin kendi binasındaki onarım çalışmalarının devam etmesi nedeniyle okulumuzda bulunan 14 sınıf, Mithatpaşa Anadolu Kız Meslek Lisesi’nin öğrencilerine ayrılmıştır. Bu nedenle, Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi 2007-2008 eğitim ve öğretim yılında 160 öğrenci ile 5 sınıfta
eğitime başlamıştır.
Okulumuz, 29.08.2007 tarih 340-2268 sayılı Bakanlık Makam onayı ile Cumhuriyet Kız
Meslek Lisesi adıyla hizmete açılmıştır. Okulun açıldığı yıl, Bilişim Teknolojileri (Web Programcılığı Dalı, Ağ İşletmenliği Dalı), Giyim Üretim Teknolojisi (Kadın Terziliği, Kadın Giyim
Modelistliği Dalı), Çocuk Gelişimi ve Eğitimi (Erken Çocukluk Eğitimi Dalı, Özel Eğitim Dalı)
Alanlarına onay verilmiştir. 02.05.2008 tarih ve 420- sayılı Bakanlık Makam Onayı ile Cumhuriyet
Anadolu Kız Meslek Lisesi kurulmuştur. Anadolu Kız Meslek Lisesi’nde açılan alan ve dallar şunlardır: Bilişim Teknolojileri Alanı (Web Programcılığı Dalı, Ağ İşletmenliği Dalı); Yiyecek İçecek
Hizmetleri Alanı (Mutfak Dalı ve Servis Dalı) 02.05.2008 tarih ve 420- sayılı Bakanlık Makam
Onayı ile Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi’nde Grafi k ve Fotoğrafçılık Alanı (Grafik Dalı); Yiyecek
İçecek Hizmetleri Alanı (Mutfak Dalı ve Servis Dalı) açılmıştır.
03.12.2008 tarih ve 420/913-5063 sayılı Bakanlık Makam Onayı ile okulumuzun ismi,
Üsküdar Cumhuriyet Kız Teknik ve Meslek Lisesi olarak değiştirilmiş, 2009-2010 eğitim ve öğretim yılında Halkla İlişkiler ve Organizasyon, Sanat ve Tasarımı, Konaklama ve Seyahat Hizmetleri
Alanları açılmıştır. Okulumuzun Binası İl Özel idaresine aittir. Okulumuz, Mesleki Teknik Öğretim
Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir eğitim kurumudur.
4
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Bize göre ilkeler pusula gibidirler. Her zaman doğru yolu gösterirler. İlkelerimiz bizimle birlikte (müdür,
öğretmen, öğrenci, veli, çevre) çalışmalarımızı şekillendirir. Alacağımız kararları etkiler. İlkelerimiz olmasaydı, iş üretmek yerine mazeret üreteceğimizi, net bir hedefimizin olmayacağını, değişimden korkacağımızı ve özel başarısızlıklarımızı genel başarısızlıklarımıza dönüştüreceğimizi biliyoruz. Bu nedenle ilkesiz insanların alışkanlıklarını taşımak niyetinde değiliz. Buna göre ilkelerimiz: Öğrencilerimizi başarıya
inandırmak, Tarafsız olmak,
Okulun imkanlarını eskiye nazaran daha iyi hale getirmek, Türk örf ve adetlerini temel almak, Sosyal
faaliyetlere önem vermek, Öğrenci merkezli bir eğitim mantığı geliştirmek, Akılcı olmayı öğretmek, Saygılı,dürüst ve çalışkan olmak, Çevre temizliğine önem vermek, Öğrencileri sadece notla değil, diğer vasıflarını da göz önünde tutarak değerlendirmek,
MİSYONUMUZ
Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi, akılcılık ve bilimsellik ilkesini benimseyen, Atatürkçü, Çağdaş, laik,
demokratik, etik, insanlığın ortak değerlerini paylaşan, kritik düşünen, sosyal değerleri özümsemiş, yenilikçi atılımları denemekten korkmayan, üretken, öğrenmeyi ve araştırmayı benimsemiş sorun üretmek
yerine sorun çözmeyi ilke edinmiş kendisine ve çevresine karşı sorumluluk duygusuyla hareket eden,
Cumhuriyeti ve milli kültürü koruyabilen ve gelişmesi için katkıda bulunabilen bireyler yetiştirmeyi görev
edinmiştir.
Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi olarak görevimiz;
Vatanını ve milletini seven
Hak ve ödevini bilen
Her koşulda sorumluluklarının farkında olan
Bilgi çağının gereklerini bilen
Demokratik ve laik
Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı
Bilimsel değerleri rehber edinen
Yaratıcı, becerikli, rekabetçi ve iş bilen
Çevreye ve topluma karşı duyarlı ve uyumlu
Dürüst, kişilikli ve onurlu
Çağdaş kültür değerlerini benimseyen ve çağa ayak uydurabilen
Saygın bireyler yetiştirmektir.
AMAÇLAR
a) Mesleki eğitim alanında yetenekli öğrencileri araştırmaya yöneltmeyi, bilimsel ve teknolojik gelişmeler
ile yeni buluşlara ilgi duyanların çalışacakları ortamı ve koşulları hazırlamayı,
b) Yeni teknolojileri kullanabilen, yeni bilgiler üretebilen ve projeler hazırlayabilen bireyler yetiştirmeyi,
c) Bilgisayar sistemlerinin donanım ve yazılım kurulumu, ağ sistemlerinin kurulumu, yönetimi ve ağ ortamı üzerinde yaşanabilecek sorunlar, çözüm yolları, geniş ağ sistemleri için yönlendirme ve yönlendirme
yönetimi yapma yeterliklerine sahip meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır.
d) Bilgisayar sistemlerinin donanım ve yazılım kurulumu, veri tabanı ve programlama dilinin kurulumu,
veri tabanının oluşturulması ve yönetimi, yazılım geliştirme, hata giderme, bakım yapma, yedek alma yeterliklerine sahip teknik elemanlar yetiştirmek amaçlanmaktadır.
e) Bilgisayar sistemlerinin donanım ve yazılım olarak kurulumu bilgilerinin yanında web sayfası tasarımı
ve programlama dilleri yardımıyla etkileşimli web uygulamaları hazırlama yeterliklerine sahip teknik elemanlar yetiştirmek, amaçlanmaktadır
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
İLKEMİZ
5
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
f) Çocuk Gelişimi ve Eğitimi alanında erken çocukluk öğretmen yardımcılığı mesleğinin yeterliklerine sahip,
meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır.
g) Çocuk Gelişimi ve Eğitimi alanında özel eğitimde öğretmen yardımcılığı mesleğinin yeterliklerine sahip
meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Giyim Üretim Teknolojisi alanı altında yer alan dallarda,
sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanlarını yetiştirmek amaçlanmaktadır.
h) Giyim Üretim Teknolojisi alanında Kadın Giyim Modelistliği mesleğinin yeterliklerine sahip meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır.
i) Giyim Üretim Teknolojisi alanında kadın terziliği mesleğinin yeterliklerine sahip meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır.
Öğretim Şekli: Ortaöğretim, İkili öğretim
Müdür: Selminaz ADIGÜZEL
Okutulan Yabancı diller:İngilizce, Fransızca
Kütüphanedeki kitap sayısı: 3000
Binanın Özellikleri: Okul binasında ısınma doğalgazlı kaloriferle yapılmaktadır. Su Elektrik ve Kanalizasyon
şebekelerinde herhangi bir sorun yoktur.
Okul Aile Birliği oluşturulup okulun ihtiyaçlarına yardımcı olmaktadır.
Laboratuar: Okulumuzun binasında 22 derslik bulunduğundan laboratuar ile ilgili bölüm ayrılmış ancak
okula yerleştirilen öğrenci sayısı fazla olunca geçici olarak derslik yapılmıştır.
Arşiv: Okulumuzda arşiv bulunmaktadır.
Spor Salonu: Okulumuzda spor salonu yoktur. Beden Eğitimi dersleri iyi havalarda dışarıda yağmurlu havalarda ise sınıflarda yapılmaktadır.
Bir rehber öğretmen odası üç müdür yardımcısı odası, bir memur odası bulunmaktadır.
6
gra
fik.
OKULUMUZDA BULUNAN BÖLÜMLER
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Bilişim Teknolojileri alanı altında yer alan
mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan
mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler bilgisayar teknik servis
hizmeti alandan mezun olan öğrenciler bilgisayar teknik servis hizmeti ağ kurulum ve yönetim
hizmeti veren ve bu hizmete ihtiyaç duyan firmalarda, veritabanı programları yazan yazılım fi rmalarında ve bu programları kullanan firmalarda, web
tasarımı hizmeti veren kurumlarda çalışabilirler.
Bu alandaki dallar:
Bilgisayar Teknik Servisi
Ağ İşletmenliği
Veritabanı programcılığı
Web programcılığı
Okulumuzda Veritabanı programcılığı ve Web programcılığı dalları bulunmaktadır.
Girebileceği Önlisans Bölümleri
Basım ve Yayım Teknolojileri
Bilgi Güvenliği Teknolojisi
Bilgi Yönetimi
Bilgisayar Operatörlüğü
Bilgisayar Programcılığı
Bilgisayar Teknolojileri ve Bilişim Sistemleri
Bilgisayar Teknolojisi
İnternet ve Ağ Teknolojileri...vb
Ek Puanla Gidilebilecek Lisans(4 Yıllık) Programları (YGS İLE)
Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Öğretmenliği
Bilgisayar Teknolojisi ve Bilişim Sistemleri
Bilişim Sistemleri ve Teknolojileri
İşletme Bilgi Yönetimi
Bilgisayar Mühendisliği (M.T.O.K.)
Biyomedikal Mühendisliği (M.T.O.K.)
Elektrik-Elektronik Mühendisliği (M.T.O.K.)
Yazılım Mühendisliği (M.T.O.K.)
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
BİLİŞİM TEKNOLOJİLERİ ALANI
7
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
okulumuz Bilişim teknolojileri bölümü 12-AT sınıfı öğrencileri, okul müdür yardımcımız Umut
SABUNCULAR, Konaklama ve Seyahat Öğretmeni Burak ASLAN ve Bilişim Teknolojileri Öğretmeni
Ahmet KAZU rehberliğinde 21 aralık 2015 tarihinde Sabancı Üniversitesi Tuzla kampüsünü ziyaret
ettiler. Üniversite gezisi sırasında okulun tüm bölümleri, okulun işleyişi, okulu kazanmaları dahilinde
sahip olacakları imkanların neler olacağı konusunda bilgi edindiler.
8
VE FOTOĞRAFÇILIK
Çocuk gelişimi ve eğitimi ile ilgili hangi bilgi, beceri, tutum ve davranışların hangi yaş
düzeyindeki çocuklara ve gençlere kazandırılacağı hakkında bilgi veren, çocuğun tüm gelişimlerini destekleyen (fiziksel, psiko-motor,zihinsel,dil, sosyal ve duygusal), plan yapan,uygulayan,
insan ilişkileri ve empatiye önem veren, çocuk sağlığı ve hastalıkları konusunda bilgi sahibi
olan, özel eğitime muhtaç çocukların gelişimlerine ve uyumlarına yardımcı olan; drama, basit
beden eğitimi hareketleri, müzik çalışmaları, sanat ve ana dili etkinlikleri yapan, çocukları tanıma
tekniklerini uygulayan alandır.
Çocuk yetiştirmek bir sanattır. Her sanatın kendine özgü yöntemleri vardır. Çocuk eğitiminde sadece bir kişinin usta olması yetmiyor. Kişi yaşamı boyunca birçok kişi ve çevre ile irtibat halinde olmalıdır.. Adeta birbiri içine girmiş halkalar gibi. Merkezde çocuk, etrafında aile ve
öğretmen halkaları birinci derecede önem arz etmektedir.Çocuk Gelişimi Alanı bir birine sevgi
ile bağlanıp; gönüllerinde herkese yer olduğunu ve sevgisiz insandan çocukların korktuğunun
bilincinde olup gelişimine önem vermekte Sevgi ile çocuklara yaklaştıkça Mutlu olup iyi şeyler
görmeleri gerektiğini bilmektedir.
Bir saatin düzenli olarak işlemesinin tüm çarklarının bir ahenk içinde çalışmasına bağlı olduğunu
bilerek diyiyoruz ki !
Çocuk Gelişimi ve Eğitimi alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel
ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek
elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler erken çocukluk eğitim kurumlarında, özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde çalışabilirler.
Bu alandaki dallar:
Erken Çocukluk Eğitimi
Özel Eğitim
Okulumuzda her iki dal da bulunmaktadır.
Girebileceği Önlisans Bölümleri
Çocuk Gelişimi
Sosyal Hizmetler
Ek Puanla Gidilebilecek Lisans(4 Yıllık) Programları
(YGS İLE)
Çocuk Gelişimi
Görme Engelliler Öğretmenliği
İşitme Engelliler Öğretmenliği
Okul Öncesi Öğretmenliği
Özel Eğitim Öğretmenliği
Sosyal Hizmet
Üstün Zekalılar Öğretmenliği
Zihin Engelliler Öğretmenliği ... vb
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
ÇOCUK GELİŞİMİ VE EĞİTİMİ ALANI
tasarım
9
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
GİYİM ÜRETİM TEKNOLOJİSİ ALANI
Giyim Üretim Teknolojisi alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve
teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler atölyelerde, hazır giyim
işletmelerinde, moda evi-butiklerde, makine teknik servis hizmeti veren işletmelerde, makine ithalatı
yapan firmalarda vb. yerlerde çalışabilirler.
Bu alandaki dallar:
Kadın Giyim Modelistliği
Erkek Giyim Modelistliği
Çocuk Giyim Modelistliği
İç Giyim Modelistliği
Hazır Giyim Modelistliği
Deri Giyim
Kadın Terziliği
Erkek Terziliği
Kesim
Konfeksiyon Makineleri Bakım Onarım
Okulumuzda Kadın Terziliği ve Kadın Giyim Modelistliği dalları bulunmaktadır.
Girebileceği Önlisans Bölümleri
Deri Teknolojisi
Giyim Üretim Teknolojisi
Moda Tasarımı
Tekstil Teknolojisi...vb
Ek Puanla Gidilebilecek Lisans(4 Yıllık) Programları (YGS İLE)
Moda Tasarımı
Giyim Üretim Teknolojisi
10
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Grafik ve Fotoğrafçılık alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve
teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek
elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu bölümden mezun olan öğrenciler matbaa ve yayın
kuruluşlarında, grafik tasarım stüdyolarında, reklam ajanslarında, televizyon, gazete, vb. basın
kuruluşlarında, fotoğraf stüdyolarında çalışabilirler.
Bu alandaki dallar:
Grafik
Fotoğraf Çekim
Fotoğraf Baskı
Okulumuzda Grafik dalı bulunmaktadır.
Girebileceği Önlisans Bölümleri
Bilgisayar Destekli Tasarım ve Animasyon
Grafik Tasarımı
Grafik ve Reklamcılık
Mimari Dekoratif Sanatlar
Basım ve Yayın Teknolojileri...vb
Girebilecekleri Lisans Programları
Resim Öğretmenliği
Fotoğrafçılık ve kameramanlık
Mimari ve dekoratif sanatlar
Grafik tasarımı...vb
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
GRAFİK VE FOTOĞRAFÇILIK TEKNOLOJİSİ ALANI
11
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
9.Geleneksel Tüketici Ödülleri Liseler Arası Karikatür Yarışması Dalında 1.
Olduk.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Zabıta Daire Başkanlığı tarafından Cemal Reşit Rey Konser Salonu´nda düzenlenen ödül töreninde konuşan İBB Genel Sekreteri Hayri Maraşlı, vatandaşların bozuk ve hatalı ürünlerle aldatılmamaları için zabıtaların canla başla çalışarak tüketicileri
korumaya özen gösterdiğini söyledi.
Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin Korunması Piyasa Gözetimi ve Denetimi Genel Müdür
Yardımcısı Avni Dilber ise tüketiciye saygı ve alışveriş kültürünün gelişmesi için ciddi uğraşlar verildiğini anlatarak, “Sevindirici olan şey mağdur edilen vatandaşların, artık haklarını arayabildikleri
bir noktaya gelmeleridir. Geçtiğimiz yıllarda, 150 bin başvuru yapılırken bilincin artmasıyla 2014
yılında bu sayı 5,5 milyona çıktı. Vatandaşın hakkını araması üzerine ticaret erbabı kendine çeki
düzen verdi ve 5.5 milyon olan şikayet sayısı 2015 yılında 3.5 milyona düştü” ifadelerini kullandı.
İBB Zabıta Daire Başkanı Tayfun Karali de Tüketici Zabıta Amirliği´nin kurulmasına vurgu yaptı.
Bu birimin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın İBB Başkanı olduğu dönemde, haksız kazanca ve adaletsizliklere engel olmak amacıyla kurulduğunu kaydeden Karali, “9 yıldır ödüller
dağıtıyoruz. Gelecek yıl tüketiciye dokunan, birlik ve derneklerimizle özelikle sosyal medya ve
interaktif katılımı sağlayacağımız bir organizasyonu hayata geçireceğiz” diye konuştu.
Törende, tüketici hakları alanında faaliyet gösteren kurum ve kuruluşlar ile bilinçli tüketicilere,
tüketici memnuniyetini ilke edinen firmalara ve bilimsel çalışma sahiplerine ödülleri verildi. “Tüketici Özel”, “Bilimsel Çalışma”, “Radyo- Televizyon Programı”, “Tüketici Memnuniyetini İlke Edinen
Firma”, “Yazılı Basın Tüketici” ve “Bilinçli Tüketici” gibi kategorilerde dereceye girenlere çeşitli
ödüller takdim edildi.
Ayrıca İBB Zabıta Daire Başkanlığı´nın, İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü iş birliğiyle, eğitim
çağındaki gençleri tüketici hakları konusunda bilinçlendirmek ve farkındalık oluşturmak amacıyla
düzenlediği, “Çiziyorum haklarımı biliyorum” adı altında ortaokullar ile liseler arasında düzenlenen karikatür yarışmasında da eserleri kayda değer bulunan öğrenciler de çeşitli armağanlarla
ödüllendirildi.
Yarışmanın birincilerine dizüstü bilgisayar, ikincilerine fotoğraf makinesi üçüncülerine ise bisiklet
ile değişik armağanlar takdim edildi.
Yarışmada dereceye girenler şöyle:
Tüketici Özel Ödülü: Gazi Osman Paşa Belediyesi Tüketici Hakları ve İstihdam Ofisi
Bilimsel Çalışma Ödülü: İstanbul Üniversitesi
Radyo- Televizyon Programı Ödülü: ATV Anahaber
Tüketici Memnuniyetini İlke Edinen Firma Ödülü: Torku – LC Waikiki
Yazılı Basın Tüketici Ödülü : Milat Gazetesi (Kemal Ertuğrul Öztürk)
Bilinçli Tüketici Ödülü: Bora Enis Tuğlu
12
VE FOTOĞRAFÇILIK
Karikatür yarışması ödülleri
“Çiziyorum haklarımı biliyorum” karikatür yarışması da iki kategoride gerçekleştirildi. Ortaokullar arasındaki yarışmada, Esenler Tacirler Eğitim Vakfı İmam Hatip Lisesi Ortaokulu 8-B sınıfı
öğrencisi Muhammet Sait Kadıoğlu birinci, Özel Yıldızlar Ortaokulu 6-A sınıf öğrencisi Emir Culhaoğlu ikinci, Hazerfen Ahmet Çelebi Ortaokulu 8-A sınıfı öğrencisi Selin Kaşarcı üçüncü oldu.
Özel Bilfen İlkokulu 6-A öğrencisi Çağdaş Erkin Bilge ve Özel Bakırköy Oğuzkaan Ortaokulu
5-C sınıf öğrencisi İlkyaz Yiğit ise mansiyon kazandı.
Liseler arası yarışmada ise Üsküdar Cumhuriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lİsesi 11-C öğrencisi Yaren Doğan birinci, Özel Kültür Fen Lisesi 10-C öğrencisi Büşra Hikmet Uktu ikinci ve
Süleyman Nazif Anadolu Lisesi 9-D öğrencisi Rana Özel üçüncülük ödülü aldı. Bu kategoride
Kurtuluş Anadolu Lisesi 11-B öğrencisi Semih Demircan ile Sefaköy Kültür Temel Lisesi öğrencisi Furkan Emir Eroğlu da mansiyon aldı.
Yaren DOĞAN (11-C /GRAFİK VE FOTOĞRAF ALANI):
Yarışma benim için çok heyecanlı geçti.Üzerimde emeği geçen öğretmenlerime teşekkür ederim.Bu çalışmamda aldığı ürünün sözleşmesini okumadan imzalayan bir tüketicinin dramı anlatılıyor.Adam halı satın almış ve birden bire satın aldığı halı uçmaya başlamış ürünü iade etmek
isteyip mağazaya geldiğinde ise mağaza çalışanı sözleşmeyi neden okumadan imzaladınız?bu
ürünümüz uçuyordu zaten demiş.Bu karikatürde aldığımız ürünü satın almadan önce sözleşme
şartlarını okuyup satın almamız gerektiğini vurguladım.
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
tasarım
13
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
HALKLA İLİŞKİLER VE ORGANİZASYON ALANI
Halkla İlişkiler ve Organizasyon Hizmetleri
alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün
ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler
doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler halkla ilişkiler ve tanıtım
ajanslarında, şirketlerin halkla ilişkiler bölümlerinde, medya kuruluşlarında, medya takip
ajanslarında, kamuoyu ve Pazar araştırma
şirketlerinde, reklam ajanslarında, çağrı merkezlerinde, organizasyon ve fuar şirketlerinde, turizm
şirketlerinde vb. yerlerde çalışabilmektedir.
Bu alandaki dallar:
Halkla İlişkiler
Müşteri Temsilciliği
Kamuoyu Araştırmacılığı
Organizasyon Sorumlusu
Okulumuzda Organizasyon Sorumlusu ve Fuar Organizasyonu dalları bulunmaktadır.
Girebileceği Önlisans Bölümleri
Basım ve Yayın Teknolojileri
Basın ve Yayıncılık Fotoğrafçılık ve Kameramanlık
Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Marka İletişimi
Medya İletişim
Fuar Organizasyonu...vb
Girebileceği Lisans Programları
Basın ve Yayıncılık
Çağrı Merkezi Hizmetleri
Fotoğrafçılık ve Kameramanlık
Halkla İlişkiler ve Tanıtım
Marka İletişimi,Medya ve İletişim
Radyo ve Televizyon Programcılığı.....v.b
14
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Turizm ve otelcilik işletmelerinde, havalimanı yer hizmetlerinde, turizm hizmetinin sunumu,
pazarlanması ve işletmenin dış müşterilere tanıtımında görev alan kişidir.
GÖREVLER
Turizm ve otel işletmeciliği meslek elemanlarının başlıca görevleri; müşterinin beklenti ve
ihtiyaçlarını belirlemek ve bu ihtiyaçları karşılamak için yöntemler geliştirerek uygulamaktır.
Sektördeki branşlara göre, Ön büro hizmetleri
kapsamında rezervasyon, otele giriş-çıkış
işlemleri vb. Seyahat acentelerinde Tur rehberi
olarak turlara katılmak turları yönetmek, rezervasyon işlemlerini gerçekleştirmek (otel,tur,
havayolları vb.), transfer hizmetlerini yerine getirmek. Kat hizmetleri kapsamında odaların tertip, düzen ve temizliği ile müşteri hizmetlerinin
yerine getirilmesi, Servis hizmetleri kapsamında yiyecek, içecek vb. servis hizmetlerinin yerine getirilmesi gibi görevleri yürütürler. Ayrıca
çalışılan işyerlerine göre değişiklikler göstermekle beraber mutfak, bar, muhasebe, satın alma,
pazarlama ve satış departmanlarında personel
görevleri de vardır.
ÇALIŞMA ALANLARI VE İŞ BULMA OLANAKLARI
Bölümümüz Üsküdar ve çevre ilçelerde tek
bölümdür. Bu açıdan yakın çevrede oldukça önemli pozisyonda yer almaktadır.
Bölümümüzden mezun olan öğrenciler lise
sonrası rahatlıkla iş bulabilmekte ve staj yaptığı
işletmelerde istihdam edilme şansı oldukça
yüksektir. Programdan mezun olanlar konaklama işletmelerinin (Ön büro, kat hizmetleri, mutfak, servis, bar, satın alma, pazarlama ve satış,
insan kaynakları vb departmanlarında, havali-
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
KONAKLAMA VE SEYAHAT HİZMETLERİ ALANI
15
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
manı ve havayollarının değişik birimlerinde), Yiyecek içecek işletmelerinde, seyahat acentalarında, rezervasyon, operasyon, biletleme, muhasebe vb. departmanlarında, havayolu şirketlerinin yer
hizmetlerinin çeşitli pozisyonlarında çalışabilirler. Yabancı dil bilgisi çok iyi olanların iş bulma sorunu
hemen hemen yok gibidir. Çalışma alanları daha çok özel sektördedir. Kamu sektöründe Kültür ve
Turizm Bakanlığı ve bağlı kuruluşlarında çalışma olanağı vardır.
ALANIN ALTINDA YER ALAN DALLAR (MESLEKLER)
- Ön Büro Elemanı (Resepsiyonist)
- Kat Elemanı
- Operasyon Elemanı
- Rezervasyon Elemanı
Okulumuzda Kat Hizmetleri ve
Rezervasyon dalları bulunmaktadır.
REZERVASYON ELEMANI
Tanımı;
Tur operatöründen gelen rezervasyon taleplerine göre ilgili işletmelerle bağlantıya geçerek gerekli
rezervasyonları yapan, konukların konaklama işletmelerinde rezervasyon ile ilgili sorunlarını çözme
bilgi ve becerisine sahip, ileri düzeyde yabancı dil bilen, sorumluluk alan nitelikli kişidir.
Görevleri
- Acente rezervasyon operasyonlarını gerçekleştirmek
- Gerektiğinde konukla iletişim kurmak
- İş öncesi hazırlık yapmak
- Dosyalama yapmak
- Rezervasyon talep listelerini tur operatöründen almak
- İlgili işletmelerle bağlantıya geçerek rezervasyonun yapılmasını sağlamak ve
konfirmelerini (onay) almak
- Tamamlanan rezervasyonu tur operatörüne bildirmek
- Konukların rezervasyon ile ilgili sorunlarını çözmek
- Rezervasyonlar ile ilgili bilgileri operasyon departmanına bildirmek
- Bilgisayar paket programlarını kullanmak
ÖN BÜRO ELEMANI (RESEPSİYONİST)
Tanımı;
Tesis yönetiminin belirlediği prosedüre uygun olarak konukları karşılama, etkili ve verimli bir şekilde
oda satışı yapma, konuk istek ve şikâyetleriyle ilgilenme, göreviyle ilgili raporları hazırlayabilme
bilgi ve becerisine sahip sorumluluk alan nitelikli kişidir.
Görevleri
- Ön büroda hazırlık yapmak.
- Konuk ilişkilerini yürütmek.
- Ön büroda danışma ve santral hizmetlerini yürütmek.
- Rezervasyon ile ilgili işlemleri yürütmek.
- Konuk giriş işlemlerini yapmak.
- Vardiya işlemleri yürütmek.
- Konuk çıkış işlemlerini yapmak.
16
VE FOTOĞRAFÇILIK
- Gece kontrolörlüğü yapmak.
- İstatistiki raporlar hazırlamak.
OPERASYON ELEMANI
Tanımı
Gerektiğinde transfermen ile tur animatörünün bütün görev ve sorumluluklarını
yerine getiren günlük, haftalık tur programları hazırlayan, havaalanında konukları karşılayıp
havaalanı işlemlerine yardımcı olan, konukların transferler için alınış ve dağıtım saatlerini belirleme bilgi ve becerisine sahip sorumluluk alan nitelikli kişidir.
Görevleri
- Acente operasyonlarını gerçekleştirmek.
- Konukla iletişim kurmak.
- İş öncesi hazırlık yapmak.
- Dosyalama yapmak.
- Günlük-haftalık tur programları hazırlamak.
- Konukları karşılayıp havaalanı işlemlerine yardımcı olmak.
- Transferler için alınış ve dağıtım saatlerini ayarlamak.
- Transferlerin zamanında gerçekleşmesini sağlamak.
- Tura çıkacak araç ve rehberi belirlemek.
- Tur programı hazırlamak.
- Ülke kültürünü tanıtmak.
- Bilgisayar paket programlarını kullanmak.
MESLEK ELEMANLARINDA ARANAN ÖZELLİKLER
Bu alandaki mesleklerde çalışmak isteyenler;
- Sabırlı ve düzenli,
- Zamanında iş yapmaktan hoşlanan,
- Saygılı, nazik, güler yüzlü, hoş görülü, soğukkanlı,
- İş arkadaşları ile uyumlu çalışan,
- Türkçeyi iyi konuşan ve yazan kişiler olmaları gerekmektedir.
- Pozisyona göre mesleğini ifade edebilecek seviyede yabancı dil bilmek. (9 saat İngilizce ve
önümüzdeki sene seçmeli ders olarak Almanca verilmesi planlanlanmaktadır.)
ERASMUS + AB PROJELERİ
Mesleki Eğitim Konulu Öğrenci Hareketlilik Projesi 6 Bölümü İçeren (Avusturya, Macaristan,
Çek Cumhuriyeti)
2 yıllık M.I.C.E. Konulu Mesleki Eğitim Stratejik Ortaklık Konaklama ve Seyahat Hizmetleri Alanı
(İngiltere,Almanya)
**Stratejik ortaklık başvurusu olan okuldaki tek bölümüz
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
tasarım
17
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
SANAT VE TASARIM TEKNOLOJİLERİ ALANI
Sanat ve Tasarım alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik
gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Sanat ve Tasarım alanından mezun olan öğrenciler iç mekan dekorasyon atölyeleri, mimarlık ve iç mimarlık büroları, tasarım büroları, bilgisayarlı tasarım büroları,
heykel, seramik, mozaik resim tasarım atölyeleri, prodüksiyon şirketleri, sahne ve tiyatro dekoru,
grafi k ajansları vb. yerlerde çalışabilirler.
Bu alandaki dallar:
İç Mekan Dekorasyon
Plastik Sanatlar
Dekoratif Sanatlar
Okulumuzda İç Mekan Dekorasyon dalı
bulunmaktadır.
Girebileceği Önlisans Bölümleri
Endüstriyel Cam ve Seramik
Mimari Dekoratif Sanatlar
Seramik, Cam ve Çinicilik
Eser Koruma
Mimari Restorasyon...vb
Girebilecekleri Lisans Programları
Mimari Dekoratif Sanatlar
İç Mimarlık
Eser Koruma
Mimari Restorasyon...vb
18
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Yiyecek İçecek Hizmetleri alanı altında yer alan mesleklerde, sektörün ihtiyaçları, bilimsel ve teknolojik gelişmeler doğrultusunda gerekli olan mesleki yeterlikleri kazanmış nitelikli
meslek elemanları yetiştirmek amaçlanmaktadır. Bu alandan mezun olan öğrenciler konaklama işletmelerinin yiyecek içecek ünitelerinde, pastanelerde, kurum mutfaklarında, kafeterya,
bar ve restoranlarda, yemek fabrikalarında, ulaşım araçlarının yiyecek içecek ünitelerinde,
fuar/kongre, otobüs/ tren, havayollarının yer hizmetleri ve uçaklarda vb. yerlerde çalışabilirler.
Bu alandaki dallar:
Mutfak
Pastacılık
Servis
Bar
Host-Hosteslik
Okulumuzda Mutfak ve Servis dalları bulunmaktadır.
Girebileceği Önlisans Bölümleri
Ağırlama Hizmetleri
Aşçılık
İkram Hizmetleri
Turizm ve Konaklama İşletmeciliği
Turizm ve Seyahat Hizmetleri
Turist Rehberliği
Turizm Animasyonu...vb
Girebileceği Lisans Bölümleri
Gastronomi
Konaklama İşletmeciliği
Konaklama ve Turizm İşletmeciliği
Seyahat İşletmeciliği
Seyahat İşletmeciliği ve Turizm Reh.
Turizm İşletmeciliği Turizm Rehberliğ
Turizm İşletmeciliği Ve Otelcilik
Turizm ve Otel İşletmeciliği Turizm ve Otelcilik Yiyecekvİçecek İşletmeciliği...vb
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
YİYECEK İÇECEK HİZMETLERİ ALANI
19
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Educatürk üniversite tanıtım fuarındayız
Yiyececek ve içecek hizmetleri alanı öğrencilerimiz Educatürk üniversite tanıtım fuarına
gitmişlerdir.
20
gra
fik.
Fotoğraf \ Yeni teknikler öğrenelim
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Alan derinliği, odaklama yaptığımız objenin önünde ve arkasındaki alanda oluşan netlik bölgeleridir. Alan derinliğini bilinçli kullanmak kompozisyon yapabilme açısından çok önemlidir. Diyafram ve netliği kontrol edebiliyorsak alan derinliğini kontrol etmek çok kolaylaşır.
Alan Derinliği Nedir ?
Basit olarak anlatımı fotoğraftaki net görünen alana denir. Net görünen alan fazla ise alan
derinliği çoktur, net alan görselliği az ise alan derinliği sığ olarak tabir edilir. Örnek olarak portre çekimlerimizde net alan derinliğimizi azaltarak (Küçük F değeri) modelimizi arkadaki planın
karmaşıklığından kurtarırız, manzara türü çekimlerde ise tüm alanın net çıkması için net alan
derinliği mizi arttırırız (Büyük F değeri).
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
Fotoğrafta alan derİnlİğİ
Arka planın flu olması, çektiğimiz objeyi veya kişileri ön plana çıkaracağı için, bu özellik portre
ve makro fotoğraf larda tercih edilen görselliktir.
21
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Alan Derinliği Hangi Faktörlere Bağlıdır?
1- Diyafram açıklığı:
Alan derinliğinin bağlı olduğu etkilerden biri diyaframın açıklığıdır. Açık diyafram (F değerinin
küçük olması), arka plandaki objelerin daha flu olarak çıkmasıdır. Bu da diyafram değeri düşük
olan (F değeri düşük) lenslerin çok daha pahalı olmasının temel sebeplerinden biridir. Fakat
bunun yanında dezavantajları da vardır, genellikle çok açık diyafram değeri olan lensler keskinliğin azalmasına neden olur.
2- Odak Uzaklığının Resme Etkisi:
Kullanılan lensin odak uzaklığı alan derinliğiyle ilgilidir. Lensin odak uzaklığı arttıkça net alan
derinliği de azalır. Lensiniz ne kadar fazla odak uzaklığına sahip ise (Örneğin 135mm f2, 200300mm f2 gibi) daha az alan derinliğine sahipsiniz demektir.
Makro veya Moda fotoğrafçıları genellikle odak uzaklığı yüksek lensleri tercih ederler.
3- Objenin makinaya uzaklığının Netlemeye Etkisi:
Makinamızın netlenmek istenen objeye yakınlığına göre alan derinliği de değişir. Objeye yaklaşmamız alan derinliğini azaltır, bu ise fazla flu alan elde etmek anlamına gelir.
22
VE FOTOĞRAFÇILIK
Özellikle manzara fotoğrafı çekerken uzakta olan nesneler kadar yakında olan nesnelerin de
mümkün olduğunca net olmasını isteriz. Bunu pratikte uygulayabilmek için odaklamayı nereye
yapacağımız önemlidir. Odaklamanın nereye yapılması gerektiğini, Hiperfokal nedir sorusuyla
açıklamaya çalışacağım.
Hiperfokal mesafe nedir?
Hiperfokal mesafe, Makinamızın önündeki tüm nesnelerin mümkün olduğunca kabul edilebilir
ölçülerde net çekilebildiği vede azami alan derinliğini sağlayan mesafe olarak tanımlanabilir.
Hiperfokal mesafenin anlatımı için aralarında çok fazla fark olmayan 2 tanımlama mevcuttur.
İlk tanım: Hiperfokal mesafe, netleyeceğiniz o noktaya netleme yaptığınızda, sonsuzdaki objeleri kabul edilebilir standartta keskin çekebileceğiniz en yakın mesafedir. Daha basit anlatım ile,
azami alan derinliğini elde edebilmek için odaklama yapmanız gereken noktadır.
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
tasarım
İkinci tanım:Hiperfokal mesafe, sonsuza netlenmiş olan bir lensin, Önündeki tüm objelerin kabul
edilebilir sınırlarda keskin olduğu mesafedir.
23
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Eğer kullandığınız lensleriniz de uzaklık çizelgesi varsa
Çekim yapacağınız kadrajı oluşturun.
Çekim için kullanmak istediğiniz f değerini de fotoğraf makinenizde seçin.
Hem Lensinizi hem de Makinenizi manuel odaklamaya alın
Lensinizdeki odaklama bileziğini çevirerek uzaklık göstergesindeki sonsuz simgesini, diyafram
değerinin üstündeki çizgiye gelmesini sağlayalım. Böylece odaklanmış olan nokta çizgisinin hiperfokal mesafeyi göstermesini sağlıyoruz. Aşağıdaki örneğimizde f/16 olan değer için hiperfokal
mesafeye odaklama yapıyoruz.
Göstergede sonsuz simgesini yani kullandığımız f-durağı değerini (burada f/16) getiriyoruz. Kırmızı
çizgide (odaklanan noktayı hiperfokal mesafeyi göstermekte.)
Eğer lensimizde hiperfokal mesafe göstergesi varsa, bu göstergeyide kullanabiliriz. Basit olarak
nasıl kullanacağız? Aşağıdaki resimde gördüğünüz gibi uzaklık çizelge özelliğine sahip bir lens kullanıyorsak, işimiz oldukça kolay. Lensimizi manuel odaklamaya alıp, objektif üzerindeki odaklama
bileziğini çevirerek çizelgedeki sonsuz simgesini kullandığımız diyafram değerinin üstündeki çizgiye getiriyoruz, ve odaklanan çizginin hiperfokal olan mesafeyi göstermesi sağlanıyor.
24
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
25
gra
fik.
tasarım
Şiir Hane
VE FOTOĞRAFÇILIK
cemal süreya
Cemal Süreya’nın kayda değer bir hayat hikayesi
vardır. Öyle ki hayat hikayesinde yaşadığı
acıları, şiirlerine yansıtmış, erken yaşta öksüz
kaldığı için “annesini evlendiği her kadın da aramıştır”(1) Bu bakımdan onun hayat hikayesinin
tüm ayrıntılarını, diğer sanatçılardan onu farklı
kılan her detayını anlatacağız bu yazıda…
“… kuyuya sarkıtan kadın/ saçından kavrayıp
kız kardeşimi …” (2)
Asıl adı Cemalettin Seber’dir. Güngör Demiray’a yazdığı bir mektupta “1931 yılında Erzincan’da doğdum. Bir doğum günüm yoktur benim” demiştir.
Babasının adı Hüseyin Bey, annesinin adı Gülbeyaz Hanım’dır. Kalabalık ve varlıklı bir ailede
dünyaya gelmiştir. Erzincanlıdır. Doğu Anadolu’da yaşanan iç sıkıntılar yüzünden ailesi ile birlikte Erzincan’dan ayrılmak zorunda kalmışlardır.
Birçok kaynakta bu ayrılığım sorumlusu siyaset
olarak görülür ama Zuhal Tekkanat yani Cemal
Süreya’nın son eşi bu durumu şöyle açıkılıyor
“Aslında Cemal Süreya’nın sürgün olmasına
amcası Mehmet sebep oluyor. Amcası valiye
bıçak çekiyor, o yüzden sürülüyorlar. Bunlar da
kurunun yanında yaş da yanar misali göçebeliğe
zorlanıyor.” (3 )
Aile Bilecik’e göç etmiştir ve bu göç esnasında Gülbeyaz Hanım hamiledir. Hamileliği bu zor
yolculuğa dayanamaz ve düşük ile sonuçlanır.
Sürgünün altıncı ayında Cemal Süreya, annesini kaybeder. Bu acı olay şairin yaşamında bir
dönüm noktasıdır.
Aile, anneyi kaybetmeye dayanamaz ve “izinsiz” olarak İstanbul’a giderler. Cemalettin, zaten ilkokul eğitiminin bir kısmını aldığı için İstanbul’da yazıldığı okulda sıkıntı çekmez. Babası
da İstanbul’da işe girmiştir. Yalnız bu durum pek
uzun sürmez İstanbul’dan sürgün edilirler, yine
Bilecik’e dönmek zorunda kalırlar. İstanbul’da
bulunurlarken ailede, Cemalettin’e
annelik
görevini yapmak halaya düşmüşken Bilecik’te
26
bu görev babaanneye düşer ama babaanne
yaşlılığından dolayı bu görevi yerine getiremez.
Annesi, Esma Hanım diye birisi ile evlenir. Esma
Hanım “Maddi manevi izleri hayat boyu silinmeyecek, karanlık bir sayfa”(4) açar Cemalettin ve
kardeşleri arasında. Esma Hanım önce babaanneyi evden kovar sonrada Cemalettin’in ablalarına işkence yapar. Cemal Süreya o kadını
şiirlerinde şu şekilde anlatır : “… kuyuya sarkıtan
kadın/ saçından kavrayıp kız kardeşimi …” (Sevda Sözleri, 11.beyit )
“… bir rüzgar büyüğüm babamdan / ve rüzgar /
bir törendeki gibi çekiştirir durur / yağmurluğumu..” (5)
Cemal Süreya, evdeki bu durumdan oldukça
sıkılmıştır. Bu bakımdan evdeki kimseye haber
vermeden Bilecik parasız yatılı sınavlarına girer
ve kazanır; çok başarılı bir öğrencidir. Derslerinin hemen hemen hepsinden çok iyi not alır, özellikle edebiyat ve kompozisyon derslerinde çok
iyi puanlar alır. Okulda bir ara adı “dahi”’ye bile
çıkar. Tüm harçlıklarını kitaba yatıran Süreya,
Sınıfta ilk aşkını bulur: Seniha Nemli. Seniha
Nemli’ye aşık olur. Sınıfta hep onu büyük bir
hayranlıkla işler ve ona da şiirler yazmıştır.
Hatta sınıf tahtasına yazdığı “Seni sevdiğim
anda her şeyim kızıl oldu, Masmavi defterime
kızıl satırlar doldu...” dizesi ile tüm okul, Cemalettin’in Seniha’ya olan aşkını anlar. Hatta o
zamanlar komünist olma korkusu olduğu için
Süreya o satırları şu şekilde değiştirir: “Seni
sevdiğim anda her şeyim yeşil oldu, Masmavi
defterime yeşil satırlar doldu.”
Kızıl saçlı, okulun en güzel kızı Seniha ile arkadaşlarının deyişi işe Cemo, Cemal Süreya’nın
bir röportajında dediği gibi “aynı sırada mektuplaşırlar”. Aşk böyle başlar.
1947 yılında Bilecik Ortaokulu’ndan mezun
olan Cemal Süreya, Haydarpaşa Lisesini yatılı
ve burslu olarak kazanır. Lakin Seniha ile
bağını hiç koparmaz. Ne yazık ki üvey annesi
Seniha Hanım, Cemal Süreya ile Seniha’nın
buluşmasına daima engel olur, zaten kendisinin Hüseyin Bey’in değer verdiği her şeye kin
tutma bir özelliği vardır. Hoş daha sonra mahallede çıkan bir olay yüzünden evi terk etmek
zorunda kalır, Hüseyin Bey de Esma Hanım ile
evlenir.
Cemal Süreya, liseyi bitirir ve Mülkiye’li olur
artık. O, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Mülkiye
bölümünü kazanmıştır ama hala Seniha ile
aşkları devam eder.
Cemal Süreya ile Seniha Nemli, Cemal üniversite 2.sınıfta iken nişanlanırlar ve takvimler 1953 yılını gösterirken evlenirler. Cemal
Süreya, henüz mezun olmadığı için çok sık
görüşemezler ama Cemal Süreya mezun olduktan sonra tam bir evlilikleri olur. Seniha ile
Cemal’in Ayçe adlı kızları olur.
Cemal ile Seniha’nın sorunları da baş göstermeye başlar. Maddi sıkıntılar, onları fazlası ile
sarsmıştır ve Cemal Süreya, “Üvercinka” şiirini
yazdığı o genç kızla tanışır. Asıl adını kimse
bilmez Üvercinka’nın - ki “Güvercin Kanadı”
sözcüklerinin harfleri karıştırılarak bu sözcük
VE FOTOĞRAFÇILIK
elde edilmiştir – ama Cemal Süreya ona yazılan
şiirleri “Üvercinka” adlı şiirinde toplar.
O sıralar Seniha Hanım hamiledir. Cemal
Süreya,Seniha Hanım’ın son ayına kadar
Üvercinka ile ilişkisini sürdürür, daha sonra
ailesini tercih eder ve İstanbul Maliye Müfettişliğine atandığında 11 Ağustos 1955 yılında
ilişkisine son verir. Üvercinka gider ama şöhret
de Cemal Süreya’ya uğrar. Bir edebiyat dedikodusuna göre Cemal Süreya, soyadından bir
harfi bu yüzden atar; hayatında onunla giden
şeylerin duyduğu eksikliğe ithafen…
1957 yılında Cemal Süreya babasını kaybeder; sanıldığının aksine “Sizin Hiç Babanız Öldü
mü?” şiiri Cemal Süreya tarafından babası ölmeden 4 yıl önce yazılmıştır. Cemal Süreya
için babası oldukça özel bir yere sahipti. Yıllar sonra da günlüğünde babası öldükten 3
yıl sonra onun hayatta olduğuna dair hayaller
gördüğünü yazacaktır.
Cemal Süreya , babası öldüğünde Seniha hanım ile ayrıydı, Cemal Süreya onunla
yeniden barıştı ama maalesef bu birleşme çok
uzun sürmedi. Seniha ile Cemal ayrılmaya
karar verdi ama ayrılıklarının resmileşmesi 7
yıl sürdü. Sanıldığının aksine de Cemal Süreya
ya da Seniha Nemli’nin isteksizliğinden değil
devletin yavaş işlemlerinden dolayı boşanma
7 yıl sürmüştür.
“… iki kişiyi birden severdim / karnemde sevinç
sınıf aşk iki …” (6)
Cemal Süreya, 20 Ekim 1968 günü beşinci
sınıf Maliye Müfettişliği görevine atanır. Bu arada Üvercinka kitabı ile 1959 yılında “Yeditepe
Şiir Ödülü”nü kazanır. Edebiyat dünyasında
saygın bir yere sahiptir artık ve bu arada da
askerlik görevini yerine getirmiştir. 1961 yılında 1 yıllığına Paris’e gönderilir, gitmeden önce
Suna Lokman ile nişanlanmışsa 1 yıl sonra
dönünce Paris’ten Suna Lokman’dan ayrılır.
O sırada Tomris Uyar ile tanışır. Birçok kaynakta Tomris Uyar ile evlendikleri yazılsa da
Zuhal Tekkanat onların sadece aynı evde
yaşadıklarını, evlenmediklerini söyler.
Şair, memuriyetten ayrılır ve Tomris Uyar ile birlikte çeviri çalışmalarına başlar. Küçük Prens
adlı çocuk kitabı da bu dönemde çevrilmiştir.
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
bir ara para kazanmak için gece bekçiliği bile
yapar.
tasarım
27
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Yalnız 1966 yılında ikisi de yoğun çalışmalarından dolayı birbirlerini sevmekten vazgeçerler.
1967 yılında Yelken dergisinde çevirmen olarak
çalışan Cemal Süreya, o zamanlar kendisi de
edebiyatla ilgilenen Zuhal Tekkanat ile arkadaş
ortamında tanışır. Cemal Süreya ile iki kez
karşılaşmasına rağmen ikinci karşılaşmasında Zuhal Tekkanat’a evlenme teklif eder. Zuhal
Tekkanat, onun gözünde kendisini şu şekilde ifade eder : “Benimle gerçek bir Anadolu erkeği
ciddiyeti içinde evlendi ve çocuk istedi. İstediği
gibi de ona benzeyen bir oğlu oldu.” (7) Cemal
Süreya ile Zuhal Tekkanat’ın Memo Emrah ( Seber) adında oğulları olur. Oğullarının olması ve
maddi sıkıntıların artmasından dolayı Süreya,
memuriyete geri döner. Ancak memuriyeti Ankara’da olan Cemal Süreya’nın ailesi İstanbul’da
yaşamaktadır.
Cemal Süreya’nın “kıskanç olduğu” ileri sürülür.
Bu yüzden de Zuhal Hanımın çalışmasını istemez, evliliği zora girer. Bu zorluk yeni bir aşkı
doğurur : Güngör Demiray. Bu sırada başlıkta gördüğünüz “Karne” adlı şiir çıkar ortaya.
Güngör Demiray’ın ailesinin karşı çıkması ya da
Cemal Süreya’nın ailesinin var olması engelleri
aşılır ve çift evlenir. Lakin bu evlilik bir yıl sürer
ve çift boşanırlar.
Cemal Süreya, Zuhal Tekkanat ile ikinci kez
evlenir. Aslında bu evlilik oğulları Memo içindir.
Yalnız Erzincan’da iken dostlarına Zuhal Tekkanat’tan ayıldığını kesin olarak bildirir.
Cemal Süreya’nın beşinci evliliği, İstanbul’a
dönüşünde Birsen Sağanak ile olur. Birsen
Sağanak, dört çocuklu bir kadındır, üç çocuğu
evlidir ve küçük çocuğu Özgür ile birlikte yaşar.
Cemal Süreya daha düzgün bir aile hayatı kursa da bu sefer de oğlu Memo sorun çıkarır.
Özgür ile hiç anlaşamaz. Dış görünüşü de çok
hoş değildir. Sorunlu bir genç olur çıkar ortaya.
Kısa süre sonra ev tam bir curcuna ortamına
döner çünkü Memo için Zuhal Tekkanat da o eve
taşınır. Birsen Sağanak bu duruma daha fazla
dayanamaz ve evi terk eder. Cemal Süreya da
kendisini içkiye verir.
Bu sıralarda çalıştığı bankanın batması ile kısa
süreli bir soruşturma geçirir. Memo ile aralarındaki anlaşmazlık ise şiddete doğru gider.
28
Cemal Süreya bu duruma daha fazla dayanamaz, 9 Ocak 1990 günü hayatını kaybeder.
Cemal Süreya’nın Edebi Hayatı
Edebiyata, aruz ile şiir yazarak başlar. Ortaokulda Seniha Hanım’a yazdığı şiirler sayılmazsa
ilk şiirini lise yıllarında yazdığını söylemek doğru olacaktır. “Şarkısı Beyaz” şiiri, 1953 yılında
Mülkiye adlı dergide yayımlandı. Yalnız bu şiir
ilk olunmasının bilinmesine rağmen okuyucu ve
eleştirmenlerce “usta bir şiir” olarak görülür bu
şiir, asla acemi bir şiir olarak görülmez.
Şairin 8 Ocak 1953 yılında Mülkiye dergisinde
yayınlanan “Şarkısı Beyaz” adlı şiiri, hiçbir şiir kitabında görülmez. Ayrıca daha sonra nisan ayında yazdığı “Di Gel”, mayıs ayında yazdığı “Çıkmaz Sinir” aynı dergide yayınlanır ama bunlar da
hiçbir şiir kitabında yer almaz.
Cemal Süreya kendi şiirini “Erotik bir şiirdir benimki. Sanırım en belirgin özelliği de budur. Dipte
tarih içinde uygarlık ve varolma sorunu tartışılır.
Mitler, günlük hayatın küçük olaylarına dağılarak
somutlaşır”
Cemal Süreya, II.Yeni şiirinin kurucularındadır.
Bu konuda “II.Yeniciler ve II.Yeni Olayı” adlı
makale, makaleler.com’da yayımlanmıştır.
Cemal Süreya’nın ilk şiirlerinde biçimsel kaygı
görülse de sonraki şiirlerinde bu durum göze
çarpmaz. Diğer şiirlerinde yeni bir imge yeni
bir söyleyiş arayışı vardır. Toplumsal olanla,
insan özüyle ilgilenir. Eski şiirle olan bağlantısı
bu aşamada imgedir. Eski edebiyatta da imgeler
vardır, onda da.
Atilla Özkırımlı Cemal Süreya şiiri için şu tanımı
yapar : “Eski şiirle bağını sesten çok imge yoluyla
kurar ve çağrışımlardan yararlanır. Şiiri, ince buluşların, duygulanımlarının, yaşanan gerçekliğin,
toplumsal ve kültürel birikimin kendine özgü bir
söyleyişle bütünleşmiş bileşimidir.”
Şiirlerinin yanı sıra edebiyat hakkındaki eleştiri
yazıları ile de tanındı. Bu yazıları “Şapkam Dolu
Çiçekle” adı altında 1976 yılında toplanmıştır.
Cemal Süreya’nın Şiirinin Kaynakları
Cemal Süreya’nın şiir aşkı, annesinden dinlediği masallarla oluşturulmuştur : Kerem ile Aslı,
Leyla ile Mecnun… Daha sonra onda sonsuz
bir okuma aşkı oluşmuştur onda.
Cemal Süreya’nın çalkantılı bir özel hayatı ve
aile hayatı vardır. Şairin, kendi yaşadıklarını
şiire dökmek konusundaki başarısı, onun şiir
kaynağının önce kendi hayatı olarak gösterilmesine neden olmuştur.
Aslen edebiyat sevdası ilkokulda başlamıştır
onda. Bilecik’te ilkokula başladığında sınıf arkadaşı Altan ile bir dergi çıkarmışlardır. Cemal
Süreya, “bir sürü birinci sayı” çıkardık diyerek
dergiye verdikleri önemi söyler. O yaşlarda, fiyatı 1 kuruş olan dergi, sınıftaki kızlara satılır.
Cemal Süreya, ilkokul zamanlarında dağınık
ve düzensiz okumalar yapardı. O okumaların
rayına oturması yaşı ilerledikçe olur. Cemal
Süreya, Dostoyevski hayranıdır. Bir mektubunda şu ibareleri kullanır : “Dostoyevski’yi
okudum, o gün bugündür huzurum yok.”
Cemalettin Seber ismi Cemal Süreya olur.
Aslında önce “Süreyya” olarak görünür ama
daha sonra girdiği bir iddia yüzünden isminde
bir “y” harfini atar ve şunu söyler : “Adımın
bir harfini atıyorum.” Belirtmek gerekir ki kimi
araştırmacılar bu harfi atmasının nedeni olarak
Üvercinka lakabını taktığı genç aşkını gösterir.
Cemal Süreya’nın ilk şiir kitabı Üvercinka 1958
yılında çıkmıştır. Yeditepe Yayınları’ndan çıkan
bu şiir kitabı hem eleştirmenlerce hem de
okuyucularca çok beğenilir. İlk sayısı hemen
biter. Cemal Süreya bu durum için şu yorumu
yapmaktadır : “Her şairin ilk yapıtı, bir kumaşın
ilk metresi gibidir. Şair bütünüyle o ilk yapıtta
, ilk dizelerde saklıdır. Gerisi boş laf.” Ayrıca
Asım Bezirci birçok iyi eleştirmen “Üvercinka”
şiiri ile Cemal Süreya’yı II. Yeni şiirinin en iyi
şairi saymıştır.
Cemal Süreya’nın ilkokul yıllarında heves olan
dergiciliği daha sonra mesleğe dönüşecek-
VE FOTOĞRAFÇILIK
tir. Öyle ki 1960 yılında tüm maddi zorluklara
rağmen ulusal bir dergi olan Papirüs dergisini
çıkaracaktır. Hatırlatmak da lazım ki Papirüs
dergisinin ilk adı Ağrı dağının diğer adı olan “Ararat” olarak belirlenmiştir. Daha sonra Ermeni
komitelerinin siyasi eylemleri ile kirlenen bu ad,
Papirüs olarak bizzat Cemal Süreya tarafından değiştirilmiştir. Bu dergi, sürekli ve düzenli
olarak çıkan bir dergi değildir. Ara sıra çıkar.
1981 yılında da dergi tedavülden kaldırılır.
Şair, Türk Dil Kurumu tarafından da ödüllendirilmiştir. ‘de’ yayınlarından çıkan “Göçebe”
adlı şiir kitabı TDK kurumu tarafından ödüllendirilmiştir. “Üvercinka” şiirlerinden tam yedi yıl
sonra çıkan bu ince kitabı birçok eleştirmen
tarafından Üvecinka ile kıyaslanmış ve birçoğu
da “Göçebe” kitabını “Üvercinka” kitabından
daha iyi bulmuştur. Bunlardan birisi de Ülkü
Tamer’dir.
Şunu da belirtmek gerekir ki az yazdığı için
eleştirilir Cemal Süreya. Bu bakımdan da “tembel şair” olarak nitelendirilir. Cemal Süreya da
bu durumu kabul eder.
Cemal Süreya’nın 1973 yılında çıkan üçüncü
şiir kitabının adı “Beni Öp Sonra Doğur Beni”
adlı şiir kitabıdır. Bu şiir kitabı, birçok eleştirmen için şairin en olgun eseridir. “e” yayınlarından çıkan bu şiir kitabı Selim İleri tarafından
bir bildiri olarak nitelendirilir. Selim İleri’ye göre
bu şiir kitabı Cemal Süreya’nın toplum hayatının durumuna ilişkin bildiridir. Yozlaşan bir
takım şeylere karşı kendince bir baş kaldırıyı
gerçekleştirir bu kitabında Cemal Süraya. Cemal Süreya, bir şairden ziyade çok okuyan bir
aydındır. İlkokuldan bu yana başlayan okuma
macerası, onun içinde müthiş bir birikime neden olmuştur. Öyle ki sadece şiir yazmamış,
kendine özgü bir şiir anlayışı geliştirmiştir.
Şiirlerinde her zaman duruşunu dile getirmiş, kadına, aşka, ülkeye bakış açısını hiç
bozmamıştır. . O , Türk şiirinin açılımını yapan bir şair olarak gerçek bir aydının nasıl
olması gerektiğini her fırsatta dile getirmiştir.
Düşünceleri şiire sığmayınca o da düz yazıya
yönelmiştir. Politika, Ulus, Oluşum, Milliyet gibi
gazetelerde; Yusufçuk, Aydınlık ve kendi dergisi Papirüs’te yazılar yazdıktan sonra tüm bu
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
Yukarıda bahsettiğimiz gibi Cemal Süreya,
imgeleri şiirine taşıyan bir karakterdir. Bu
bakımdan onun şiirinin kaynaklarına erişmemiz önem arz etmektedir.
tasarım
29
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
yazılarını “Şapkam Dolu Çiçekle” adlı kitapta toplamıştır.
Bunun dışında Fransızcadan Türkçeye çeviriler, çocuk kitapları ve ansiklopedicilik onun diğer
uğraşları hem de çok zevk aldığı uğraşları olmuştur.
Cemal Süreya hem kendi yaşamını hem de edebiyat dünyasındaki binlerce sözcüğü kendi filtresinden geçirerek edebiyat dünyasının gündemini oluşturmuştur.
DİP NOTLAR
1./ 4. Cemal Süreya Şiirinde Kadın ve Erotizm, Özgür Özmeral, Ozan Yayıncılık
2. Sevda Sözleri, Cemal Süreya, 11.beyit
3. / 7. http://t24.com.tr/haber/esi-anlatiyor-cemal-sureya-nasil-oldu-birlikte-oldugu-kadinlara-siddet-uyguladigi-dogru-mu,282585 , Cemal Süreya’nın Son Eşi Zuhal Tekkanat ile Söyleşi, Hazal
Özvarı
5. Sevda Sözleri, Cemal Süreya, “Camdan” adlı şiirinden
6. Sevda Sözleri, Cemal Süreya, “Karne” adlı şiirinden
Kaynaklar
Moran,Berna, Edebiyat Kuramları ve Eleştiri, İletişim Yayınları, 2012
Moran,Berna, Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Bakış, İletişim Yayınları, 2012
Özkırımlı , Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, madde ; Cemal Süreya, c. 1, s. 275
Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri 1860 – 1923 , İnkılap Kitabevi
Tüzer, İbrahim, Türk Dili ve Edebiyatı / Yeni Edebiyat, Akçağ Yay., Ankara, 2015
Özmeral ,Özgür, Cemal Süreya Şiirinde Kadın ve Erotizm, Ozan Yayıncılık
Perinçek , Feyza - Duruel , Nurseş, Cemal Süreya “Şairin Hayatı Şiire Dahil” , Can Yayınları
30
VE FOTOĞRAFÇILIK
Önder Kim’den ön yargısız hayati bir proje! Önder Kim’den ön
yargısız hayati bir proje!
Önder Kim Platformu, bundan bir yıl önce Üsküdar Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi’nin kaleme
aldığı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından ön elemeden geçen bu projenin
ortağıdır. Proje; Maltepe çocuk cezaevinde kalan dezavantajlı 12-18 yaş grubu ergenlerin istihdama yönelik eğitilmesi ve sertifika almaya hak kazanıp işe yerleştirilmeleri sağlayacak bir AB
projesidir. Haberin devamı için tıklayınız.
Bu projeyle cezaevi bünyesinde kurulacak atölyeler de öğretmenlerimiz tarafından eğitimler
verilecek ve bu çocukların işe alımları konusundaki ‘Ön yargıları’ ortadan kaldırmak hedeflendi.
Projeye destek bulmak amacıyla Önder Kim Platformu tarafından organize edilen geceye: Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun kız kardeşi Perihan Demiray, AK Parti İstanbul Milletvekili Metin
Külünk, Üsküdar Kaymakamı Mustafa Güler, İstanbul Anadolu Yakası Başsavcı Vekili Hüseyin
Aksu, AK Parti İstanbul Milletvekili Adayı Av. Mustafa Demiral, Üsküdar İlçe Milli Eğitim Müdürü
Sinan Aydın, Üsküdar Belediye Başkan Yardımcısı Zeki Bıyık, Üsküdar´ın tanınmış işadamı Erdal Çurgotay, Üsküdar Emekliler Dernek Başkanı Fatma Önerge ve Sivil Toplum Kuruluşlarının
temsilcileri katıldı.
Güler Çurgotay, “Üsküdar Cumhuriyet Kız Meslek Lisesi Selminaz Adıgüzel hanımefendi bundan bir yıl kadar önce Avrupa Birliği’ne sunulmak üzere bir projeden bahsettiler. Kendilerinden
projeyi dinledik. Bu proje çok çok hoşumuza gitti. Biz size projenin detaylarından bahsedeceğiz.
Ancak ondan önce bizi kırmayıp buralara kadar geldiğiniz için hepinize teşekkür ederim. Bu
projeye destek veren Üsküdar Kaymakamlığımıza, Üsküdar Belediye Başkanlığımıza, İlçe Milli
Eğitim Müdürlüğümüze ve duyarlı yardımsever dostlarımıza şükranlarımızı sunarız” şeklinde
konuştu.
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
Okuldan Haberler
tasarım
31
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Öykü yarışmalarındaki derecelerimiz.
“Mevlana Şiir Yarışması”nda İlk etap elemesinde ilk beşe giren şiir
NEFES
Bir günonun da etikemiktenayrılacak,
Neylemeli insanoğlunun acizliğini, yokluğunu
Bir gün o da ölümden nasibini alacak,
Neylemeli toprağın ehli şu aciz vücudu.
Neylemeli aşktan ziyan olmuş şu deli gönlü,
Seveni sevdiğine ne zaman kavuşturacak?
Mermer mermere vurulmuş, duvar duvara hapsolmuş,
Neylemeli şu nasır tutmuş elleri.
Anlatmıyor mu hayal kervanı gözler zaten her şeyi,
Neylemeli suskunluğu aydınlatan dilin cömertliğini
Neylemeli çamurdan yaratılmışın esb üstünlüğünü,
Esed olmuş ormanlara, mağdur olmuş ihvanlara.
Neylemeli gözlerden yaş akıtan şu sönük kalbi,
Mirat olmuş kötülüğe, mirat olmuş enaniyete.
Neylemeli hayatı idrak edişinin genişliğini,
Yorumlanabilir durumun, açıklanamaz sessizliği.
Neylemeli ölümü…
Hayalden öte yokluk,
Yokluğun varlığı, varlığın yokluğu.
Gönül görmeli aşkı, bulmalı kendi yolunu,
Aşk deryasını geçmek için dibe vurmalı insanoğlu.
Ey insanoğlunun kalbi, vehme vurgun aşk şarabı!
Ey insanoğlunun aklı, hangi akıldan kuvvet bulur?
Ey insanoğlu; dualar usul usul kabul olur,
Hak yolunda dümdüz gitmek, kalbini açmakla olur.
Ey insanoğlunun edebi, iyi huyun ehli ol!
Ey insanoğlunun kibri, alçakgönüllülüğün müptelası ol!
Ey insanoğlu; kötü gibi görünse de her şey yolundadır.
Allah katında en hayırlı duan ,sabrının sınırındadır.
Ey insanoğlu; hiç kimse önünde eğilecek kadar yüce değil;
Senin eğilmene tevekkülde sebat edecek tek şey secdedir.
Ey insanoğlu; senden geriye ne kalır?
Geçersen ihsan sahibi olmadan, devşirme vakti gerçekler seni esir alır.
Ey insanoğlu; suyun altından gördüğün gibi saf değil dünya,
Dünya yolun dikeni, ahiret yolun sonu.
32
FATMANUR KAYA
gra
fik.
Umut Vakfı Yarışmasında Türkiye Dördüncüsü Olan Eser
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Koşuyordu küçük kız, gözyaşları yanaklarında kuruyordu, rüzgârdan. Titriyordu, çok titriyordu;
soğuktan değildi bu kez başkaydı, bu kez bambaşkaydı, korkudan titriyordu. Koşuyordu; fakat ne
yaptığından habersizdi, ensesinden aşağı süzülen bir sıcaklık hissediyor ve sıcaklığın başlangıç
noktasından kulağına uzanan bir ses yankılanıp duruyordu “çat!” Art arda tokat yiyordu suratına, dur durak bilmeden “çat!” Ne olduğunu kestiremiyordu. Yürüyemeyeceğini anladı ve aniden
durdu, kaskatı kesildi bedeni, ayaklarını hissetmiyordu, sıcaklık daha da artıyordu. Elleriyle kulaklarını kapattı, iyice bastırdı. Başaramıyordu. İçinde yıllardır sesini bildiği; fakat yüzünü hatırlamayacak kadar uzakta olan bir adam vardı. En içindeyken, en dışında gibi… Ve bir tokat daha
“çat!” Bu ses başını döndürüp midesini bulandırıyordu. Toparlayamıyordu kendini, birden yere
çöktü birkaç dakika bekledi kendini daha iyi hissettiğinde tekrar ayağa kalktı. Adam hâlâ konuşuyordu, “Defol git bu evden! Para bulmadan da dönme!” Ve tekrar “Çat!” Gözyaşlarını tutamadı;
uykuyla uyanıklık arasındaki sıkışmışlıktan kendini kurtarınca hatırlamıştı bu sesi. Öz babası…
Gözkapaklarının ağırlaştığını hissedebiliyordu ve daha fazla taşıyamadı, yeniden karardı dünya.
Tekrar yere çöktü. Yaşadıklarını, neden diğer kızlar kadar şanslı olamadığını düşünüyordu. Onun
bir damla gözyaşına dünyayı yıkacak bir babası yoktu, dünyayı başına yıkacak bir babası vardı.
Eğer bir dilek hakkı olsaydı babasının ölmesini dilerdi.
“Uyuşturucu bağımlısı bir babayla yaşamak çok zor.” Sessizce zihninde beliren bu düşünceyi
sökmek için derin bir nefes aldı ve hızla bıraktı. Rüyalarının beyaz tatlı boşluğundan bir el yanaklarına dokundu. Hala şükredebileceği bir şeyler olmalıydı diye düşünürken düşünebildiği için
şükretti. İçindeki zehri söküp atmak için tekrar derin bir nefes alırken, nefes alabildiği için şükretti.
Yaşamak için, toparlanmak için, yeni bir hayat kurmak için güzel bir neden, nefes alabiliyordu. Bu
noktada ölmek olmazdı. Su gibi tazecik teniyle, pırıl pırıl gözleriyle hak etmiyordu böyle karanlık
bir dehlize kapılmayı. Yüzü kırış kırış olana kadar binlerce gün, milyonlarca saat vardı önünde.
Alışkındı; hiçbir zaman dünyadaki güzellikler birden bire ona kucağını açmamış, hiç kimse onun
varlığına bir parça ışık tutmamıştı. Bunun da kendine göre bir güzelliği vardı, zorluklar onun
rüzgârıydı. İyi ki bunu kavrayabilecek kadar olgun bir kızdı.
Son kez derin bir nefes aldı, ağlamadığını fark etti. Kafasını kaldırdı, ileride bir parça yeşillik
gördü, o tarafa doğru yürümeye başladı. Çimenlerin sessizliği onu büyüsüyle kendine çekiyordu.
Yumuşacık ve kimsesiz çimenler… İnsansızlığı özlediğinde ayaklarını öpen çimenler… Kendisine, benliğine dâhi güveni kalmadığında yoldaşlık eden gür çimenler… Sakin bir yer bulabildi. Bir
ağacın gölgesine uzandı, bakışlarını gökyüzüne uzattı. Bulutlara değdi kirpikleri. Ne zaman kalbini dikenler sarsa yüzü buluşurdu sonsuz mavilikle. Özgürlüktü gökyüzü. Gökyüzü kadar özgür
olamadığı için de gücenirdi hayata. Zihni derin düşüncelerle çalkalanmaya başlamıştı yeniden.
Yıllardır böyle ağaç diplerinde arıyordu huzurlu uykuları. Her sabah babasının bağırışlarıyla uyanmaktan yorulmuştu, kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği hazırlayayım derken artık ayakta
duracak mecali kalmıyordu. Birkaç saatlik uykusuna kafasına bir balyoz iner gibi dalabiliyordu.
Uyku bile denilemezdi, bir baygınlık belki. Uyanamaması da babası için bir dayak gerekçesi
olarak aleyhine delil olarak kullanılırdı. Bu kargaşanın içinde yalnızca annesini özlüyordu, çok
özlüyordu. Güzel annesi… Anne sıcaklığının kana karıştığı yıllarda kaybettiği annesi… Sonradan da hiçbir şey kazanamamıştı ona eş değer. Şimdilerde ise tek yaptığı babasının ölmesini dilemekti. Çünkü onun kadar lanet bir adamın yaşama hakkı olmamalıydı. Yaşam babasına
şans tanımamalıydı. Şans iyi bir şeydi babası ise kötü. Uykuya daldığında karmakarışık rüyalar
görmüştü fakat rüyaları o kadar gerçekçiydi ki, tir tir titriyordu ne gözlerini açabildi, ne de ağlaması kesildi. Rüya alemine dalarken iç çekişleri derinleşti, uzaklara taştı.
Bir yabancı, genç bir adam, duyduğu bu sesi üflemeli bir sazın yanık melodilerinden biri sandı
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
İLHAM PERİSİ
33
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
önce. Daha dikkatli bakınca onun bir ağacın gölgesine sığınmış küçük bir kız olduğunu anladı. Hızlı
adımlarla kıza doğru yürüdü. Genç adam kızın uyuduğunu ve uykusunda ağladığını fark etti. Omzuna dokundu. Merak tınısında bir sesle: “Uyan!” dedi. Bir süre bekledikten sonra kız uyanmayınca
buyurgan bir sesle: “Uyan beni çok korkutuyorsun, uyan!” diye tekrar etti. Omzuna hafifçe dokundu
ve biraz sarsmayla küçük kızı uyandırabildi. Kız yarım açılmış göz kapaklarının arasından insan
kılığına girmiş bir karartı görünce avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. Milyonlarca kötü düşünce
bu ağlamaya eşlik ediyor ve iç çekişlerinin temposunu artırıyordu. “Bırak beni git, ne olur; yalvarıyorum sana. Ben bir şey yapmadım lütfen vurma.” diyerek bacaklarını kollarının arasına aldı ve
yüzünü kapattı. Babası onu döverken de hep böyle dururdu, kendini sıkardı daha az acı hissederdi.
Ve ağlarken yüzünün görünmesinden hiç hoşlanmazdı. Ağlamak acizlikti ona göre; ama ağlatan
ağlayandan daha acizdi. Genç adam biraz uzaklaştı kızdan, onu rahatlatmak için bunu yapması gerektiğini anlamıştı. “Ben sana zarar vermek istemedim. Ö ö ö özür dilerim. Seni öyle görünce yardıma ihtiyacın var zannettim.”dedi. Korkusu dinsin diye bütün hareketlerini durdurdu. Oluşan boşluk
küçük kızı rahatlattı. “Özür dilerim.” dedi ve arkasını döndü. Kimseyi görmek istemiyordu, hele de
erkek ırkından birini. Onun gözünde bütün erkekler babası gibiydi, hepsi güvenilmez ve zararlıydı.
Genç adam artık gitmesi gerektiğini anladı, arkasını dönüp birkaç adım attıktan sonra geri döndü
ve sordu: “Rüyanda ne görüyordun?” Küçük kız afalladı böyle bir soru beklemiyordu, daha doğrusu sorudan çok vereceği cevaptan emin değildi. Genç adamın bakışlarında kıza karşı bir güzellik
vardı, küçük kız da fark etmişti bunu; ama insanlara güvenmeme konusunda kararlıydı. Babası gibi
olabilirdi, onu dövebilir, aç bırakabilir, kaçırabilir, hatta öldürebilirdi. Güvenemezdi. Her şey olabilirdi. Küçük kız: “Ben kimseye güvenmem.” dedi kendinden emin tavırlarla. Genç adam biraz kırıldı;
ama vazgeçmedi. Kızın rahat olabileceği bir boşluk bırakarak, fazla yaklaşmadan yanına oturdu.
Bir sigara yaktı, kızın gözlerinin içine baktı, uzun uzun. Sonra bir nefes çekti sigarasından, “Gözlerin…” dedi. Bir nefes daha çekti dumanı. “Gözlerin, ucu bucağı olmayan gökyüzü kadar güzel ve
sonsuz.” dedi. Bir gökyüzüne baktı, bir de kızın yüzüne. “Ve yağmur bile yağmaya kıyamaz sana.”
dedi. Küçük kız utancından kıpkırmızı oldu, ne yapacağını şaşırdı belki de kalkıp genç adama bağırmalıydı, ama yapmadı sebebini kendisi de bilmiyordu. Tek bildiği, gökyüzü benzetmesi çok hoşuna
gitmişti. Cevap vermedi, genç adam da cevap beklemiyordu zaten. “Anlat bana.” dedi genç adam
güven veren bir sesle. Sakince, bütün uzuvları birbiriyle uyum içinde hareket eden bu adama güvenebilirdi. Anlatmaya karar verdi. Annesinin ölümünden, babasının eve bir sürü kadın getirdiğinden,
sürekli dayak yediğinden, okula gidemediğinden, çocukluğunu yaşayamadığından, hiç oyuncak bebeği olmadığından, gençliğini yaşayamayacak olacağından, yazar olmak istediğinden, ölmek isteyip ölemediğinden her şeyden bahsetti. İki saat boyunca yaşadıklarıyla, hissettiklerini karıştırarak
yüzüne yansıttı. Anlattıkça adam sinirleniyor, gözleri doluyordu. Bir insan nasıl bu kadar vicdansız
olabilirdi? Ve bir babaysa? Genç adam yumruğunu sıktı. Kızın babasını bulup öldüresiye dövmek
istedi. Birden içindeki öfke dolu coşkuyu frenledi. Şiddet şiddeti doğuruyor, neler düşünüyorum; diye
kendine kızdı. O bir yabancıydı. Kıza yardım edemezdi. Yardım etse bile iyi bir sonuç beklemek
aptallık olurdu. İnsan kaderini severse her türlü eziyete katlanması daha kolay olurdu. Yapması gereken tek şeyin; küçük kıza, şiddet düşkünü babasını sevdirmek olduğunu düşündü. İmkansız olsa
da. Şöyle başladı sözlerine: “Söylemem gereken çok şey var fakat en sevdiğim yerden başlamak istiyorum ‘Ben hayatta en çok babamı sevdim’ diyor Can Yücel. Doğruyu söylemek gerekirse hiçbirimiz hayatta en çok babamızı sevmedik, hep başka sevgiler geçti önlerine, başka sevdalar. Çünkü
ağlamaları yasaktı babalarımızın daima katı olmalılardı. Buzdolabının içindeki lambalara benzerlerdi, içini açıp bakmadıkça farkına varamazdık aydınlığının.” dedi. Adam konuşurken kız zihnine harfi
harfine yerleştiriyordu. Bir yandan da anlamlandırmaya çalışıyordu. Adam öyle güzel konuşuyordu
ki; devam etmesini istediği için hiçbir şey sormadı, bir şey söylemedi. Sadece dinledi. Devam etti
genç adam: “Demek istediğim şu; babanla aranızda uçurumlar olsa da onu sevmekten vazgeçme,
ondan nefret etme, kızma, ölmesini dileme. Eğer bir gün babanın öldüğünü duyarsan işte o zaman
daha iyi anlayacaksın beni. Her kızın ilk aşkı babasıdır, ilk hevesi, ilk sevdiği, ilk tutkusu bazen de
ilk hayal kırıklığıdır. Hak eden baba ya da hak etmeyen baba olarak ayırt etmiyorum. Hepsi öyledir.
34
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
Kızın kafası karışmıştı. Artık bir şeyler söylemeliydi. Yalnızca şaşkın bir ifadeyle “Şimdi ne yapmam gerekiyor?” diye sordu. Genç adam gülümsedi. “Otur ve yaz, yalnızca yaz.” dedi. “Başından
geçen her şeyi, babanın sana yaşattığı her şeyi, hissettiğin her şeyi. Önce bunu babanın okumasını sağla. Daha sonra yazabildiğini kanıtlayarak herkesin bunu görmesini sağla. Son olarak
da, git çok uzaklara git kendine yeni bir hayat kur.” dedi. Kızın gözleri ışıl ışıl oldu. Hiç tanımadığı
bir yabancının içini böyle umutla doldurabilmesine şaşıyordu. Sohbetin sonuna geldiklerini anladı;
çünkü adamın sesi daha alt perdeden çıkmaya başlamış, hüzünle süzülüyordu kulaklarına: “Ama
senden ufak bir isteğim var.” dedi. Ne istese kabul ederdi küçük kız, hazırdı. “Tabii!” dedi. “İleride
bir aile kuracaksın. O zaman kendine baban gibi bir eş seçip, kendi yaşadıklarını çocuklarına da
yaşatma.” dedi genç adam. Yere bir avuç dolusu para bıraktı. Küçük kızın göz kapaklarına birer
öpücük kondurdu ve gökyüzündeki bulutları göstererek “Artık onlardan daha özgürsün, yalnızca
yaz.” dedi. Arkasına döndü ve gitti. Arkasından uzun süre bakakaldı. Yürümüyordu, bir su buharı
gibi süzülerek ilerliyordu. Ardında, küçük kızın aklında tek bir düşünceyi bırakarak: Yalnızca yazmak, yazmak, yazmak...
HAZAL AKBAŞ
“Kayıp Kıta Dergisi” Ümit Vaad Eden Genç Yazarlar mansiyon ödülü
İSTANBUL KAFASI
Tüm yurt okulların açılmasıyla birlikte bir telaş içerisine
girmişti. Sakin ama bir o kadar da stresli hayat yeniden başlamıştı
İstanbul’da. Sabahın erken saatlerinde yollar her zamankinden
daha gürültülü, köprüler daha kalabalık, sokaklar daha bir ışıl
ışıldı. Sonbahar’ın gelmesiyle İstanbul’un da yaz tatili bitmişti.
O’da herkes gibi erkenden kalkıyor, hazırlanıyor ve koşuşturmalı
bir güne başlıyordu.
Artık akşamları birkaç hafta öncesine kadar daha sakin
ve sessizdi. Evlerin ışıkları söndüğünde; tarihi mekânların aydınlatması, gece eğlenmeye giden insanlar ve sokak köpeklerinin
havlaması vardı bir tek. İstanbul hazırlanıyordu. Bazasının altından kışlıklarını yavaş yavaş çıkartmaya başlıyordu. Artık geceler bir ay önceki kadar sıcak değildi. Dolunayın çıktığı günler
gökyüzündeki bulutların ve uçsuz bucaksız karanlığın içinde bir tek soğuk hava kaybolmuyordu.
Gecelerin ayazında İstanbul gökyüzüne baktığında yıldızları görüyordu. Acaba, diyordu bazı
geceler, dünyanın başka bir yerinden bakınca da aynı yıldızlar görünüyor mu? Sonra herkesin
yatağına yatıp uyuduğu bir saatte, hayır, diyordu. Aynı yıldızları göremeyiz.
İstanbul başkaydı çünkü. O diğerleri gibi değildi. Onun Galata Kulesi vardı! Tepesinden her yer görünüyordu(!) hem Hezarfen oradan uçmuştu. Görmüştü Marmara’nın içindeki
bütün balıkları, o balıklar söylemişti ona, anlatmışlardı Hezarfen’e gökyüzünün en güzel Marmara Denizi’nden göründüğünü. İstanbul’un bir sürü eşsiz camisi vardı. En güzel camiler onundu. Dünyanın en güçlü hükümdarları yaptırmışlardı o camileri. Minareleri çok yüksekti. Oradaki
kuşlar söylemişti minarelerin gökyüzünü nasıl yırtıp geçtiğini. O kuşlar uçmuşlardı, gezmişlerdi
tüm dünyayı. Ama sonunda gelmişlerdi yine aynı minarelere, camilere…
Her şeyi özeldi İstanbul’un. Kuleleri, kaleleri, minareleri, o minareleri yükselten camileri,
sarayları ve denizi… Ama zamanla bir şeyler olmuştu. Eskisi gibi değildi İstanbul. Değişmişti. İlk
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
Öldüğünde ‘keşke’ dememek için sev onu. Babanın sana çok ihtiyacı var, herkesten çok.” dedi.
35
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
zamanlarda beklemişti ama Hezarfen bir daha balıklardan haber getirmemişti. Kulağına bir şeyler
gelmişti; ama o inanmak istememişti. Ona göre suçlu Galata Kulesi idi!
İlk zamanlar Galata Kulesi’ne küsmüştü. Ama o İstanbul’dan daha üzgündü. İstanbul çok
uzun zaman düşündü Galata Kulesi niye bu kadar üzgün diye. Acaba ben küstüğüm için mi dedi
durdu. Sonunda araştırdı, sordu soruşturdu ve cevabını öğrendi. Galata, Hezarfen’in gidişiyle edebi aşkını kaybetmişti. Artık sevdiğine mektup gönderemiyordu. Hezarfen gitmişti. Şimdi kimse Kız
Kulesi’nden ne bir haber getiriyordu, ne de ona yazdığı mektupları götürüyordu. İstanbul bunu
öğrendiğinde çok üzülmüştü. O hiç aşık olmamıştı. Aşkı yaşamamıştı. Bu yüzden Galata Kulesi’ni
hiçbir zaman anlayamamıştı. Bazı yıldızlı gecelerde kendini onun yerine koymaya çalışmıştı ama
bunu bir türlü başaramamıştı. İstanbul ne kadar çaba sarf etse de Galata Kulesi’ni anlayamamıştı.
Sadece acısına ortak olmuştu. Ama İstanbul’u bekleten sadece Hezarfen olmamıştı. Leylekleri
de eskisi gibi değildi. Geldiklerinde çok az kalıyorlardı. Zaten eskisi kadar kalabalıkta değildiler. Ne
güvercinleri, ne martıları, ne de leylekleri eskisi gibi değildi.
Minareleri çıplak kalmıştı. Camiler iyice yaşlanmıştı. Hepsi teker teker restorasyona giriyorlardı. İstanbul’da yaşlanmıştı ama vazgeçmeye hiç niyeti yoktu. Ne de olsa o İstanbul’du! En göz
kamaştırıcı şehir o olmalıydı. İstanbul bir gün mavi gökyüzünde kanatlarıyla yüzen bir leyleğe sordu:
‘’Neden eskisi gibi kalabalık değilsiniz? Camilerim ve çeşmelerim çok üzülüyorlar. ‘’ Leylek İstanbul’un bu sorusuna hemen cevap vermemişti. Önce biraz düşünmüştü. Cümlesini toparlıyormuş
gibiydi. Birkaç dakika sonra leylek konuşmuştu:
‘’ Dünya eskisi gibi değil İstanbul. Sadece sen böyle değilsin tüm şehirlerde aynı şey var. Mevsimler normal değil. Göç eden kuşlar çok zor durumdalar. Havalar bir soğuyor bir ısınıyor. Artık bahar
diye bir şey kalmadı. Sadece yaz ve kış var. Biz de nereye göç edeceğimizi şaşırdık İstanbul. Zaten
sayımız giderek azalıyor. Ve biliyor musu…’’ İstanbul devamını duymamıştı. Sadece gözlerinden düşmüştü yağmur. Camilerin, Galata’nın, Kız Kulesi’nin, minarelerin gözyaşlarıyla karışmıştı
yağmur. O gün fark etmişti İstanbul ne kadar kirlendiğini. Artık eskisi gibi değildi. Bu olaydan sonra
İstanbul hiçbir zaman eskisi gibi olmadı. Olamadı. Artık kendini farklı hissediyordu. Daha çirkin,
daha kötü, daha yaşlı, daha kirli…
Ara sıra düşünmüyor değildi. Hezarfen burada olsaydı diye. En azından denizlerinin de kendisi gibi
kirli olup olmadığını öğrenebilirdi. Belki o zaman her şey daha farklı olabilirdi. Çünkü merak ediyordu Marmara nasıldı? Dışarıdan her şey güzel görünüyordu ama içi… İstanbul günlerce düşündü
durdu. Bu konuya bir çözüm bulmalıydı; ama nasıl? Günlerce, aylarca düşündü durdu. Sonunda
aklına bir fikir geldi. Hezarfen gitmiş olabilirdi. Öyleyse kendine yeni bir Hezarfen bulması gerekiyordu. Başlarda bu fikre birçok kişi karşı çıkmıştı. Özellikle de Galata Kulesi! Ama herkes Marmara’nın
durumunu merak ediyordu. İstanbul en iyi martısını seçmişti. Martı bu görev için biçilmiş kaftandı.
Martı birkaç gün sonra Marmara’dan haber getirmişti. Denizlerde olanları anlatmıştı. Konuştuğu
balıkların söylediklerini aynen İstanbul’a söylemişti. İstanbul artık biliyordu. Denizleri de kirliydi.
Marmara kirliydi. Ama balık zamanı geldiğinde İstanbul balığa fazlasıyla doyuyordu. İnsanları bu
durumdan memnundu. Ama onlar İstanbul’un gördüklerini göremiyorlardı. Onlar geçmişi bilmiyorlardı. Bizans zamanında Marmara’nın nasıl göründüğünü bilmiyorlardı. Fatih gemilerini denize
indirdiğinde Marmara’nın o güzelim rengini görmemişlerdi. Atatürk’ün Dolmabahçe’nin camından
baktığında gördüğü denizi görmemişlerdi. Evet, bu denizin adı Marmara’ydı. Ama onlar Marmara’yı
kirletmişlerdi.
İstanbul Marmara’yı hep çok sevmişti. Bu sevgisi hiçbir zaman azalmamıştı aksine gitgide
artmıştı. Ona hak vermişti. Anlamıştı. Yardım etmişti. Ama onu kirletenleri hiçbir zaman anlamamıştı.
Anlayamamıştı. Zaten nasıl anlayabilirdi. Balıklarını anlıyordu ama. Onlar çok masumdular çünkü.
Görevlerini eksiksiz yapıyorlardı. Ama insanları, balıklarını zamanında avlamıyorlardı. Düzeni bozmak için ellerinden geleni yapıyorlardı sanki.
36
VE FOTOĞRAFÇILIK
Zamanla birçok şey değişmişti. En çok göze çarpanda İstanbul’un insanlarıydı. Eskiden
çok rahat anladığı ama artık anlamak dahi istemediği insanları.
‘İnsanlar zamanla değişir. İyi veya kötü değişir.’ diyordu İstanbul. Onları anlayamamasının
veya anlamasının artık pek bir önemi yoktu. İstanbul’un daha önemli işleri vardı. Mesela en
göz kamaştırıcı şehir olmak gibi… Artık pek önemsemiyordu İstanbul kirli olmayı! Göç eden
kuşları söylemişti çevre kirliliği ve küresel ısınma vardı. Anlayamadığı insanları teknolojiyi çok
geliştirmişlerdi. Bu gelişmeyle gerilememeyi umuyordu İstanbul. Ve inanıyordu insanlarının daha
temiz bir Marmara ve İstanbul görmek isteyeceğini. O yüzden artık pek düşünmüyordu. Ya da
düşünmemeye çalışıyordu. Kendini İnsanlarının yerine koyduğunda zaman zaman onlara hak
veriyordu. Ne de olsa onun insanlarıydı birbirlerini severlerdi. Hem sevmeyecekler de ne yapacaklardı?
Sadece onun insanları değil tüm insanlar onu çok seviyordu. Ya da bazıları kıskanıyordu! Boğazını, saraylarını, kuşlarını, balıklarını, denizini, camilerini, kulelerini, surlarını… Hepsini
kıskanıyorlardı. Kıskanmayıp ne yapacaklardı ki. O İstanbul’du! Konstantinopolis! Tüm dünyanın
gözleri onun zerindeydi. Nasıl anlamayıp pes ederdi ki. Elbette edemezdi. O başkasına benzemezdi. Bazı şeyleri kaybetmiş olabilirdi ama bu onun mutluluğuna engel olamazdı. Çünkü
o yaşamıştı, görmüştü. Herkesi, her şeyi. Tüm yaşanmışlığına rağmen asla yaşlanmayan kızıl
kubbesiyle, mavi Marmara’sıyla, ihtişamlı Top kapısı’yla, zarif Galata’sıyla bir bütündü İstanbul.
Onun adı İstanbul’du. O diğer şehirlere hiç benzemezdi!
DERYA POLEN PARTAL
Kabataş Lisesi “Ömer Seyfettin Öykü Yarışması” 2015 yılı dördüncüsü
BİLYELER
“Beyninizdeki tümör çok ciddi görünüyor. Hastalık çok ilerlemiş.
Size uygulayacağımız tedavi sırasında kendinize çok iyi bakacaksınız.”
Bundan sonra doktorun söyledikleri bir sessiz film halini aldı.
Adamcağız ağzını açıp kapatıyordu sadece. Ses onun kulaklarına ulaşmıyordu. Hayat ne kadar garip ve zor. Eskiden her şey
farklıydı. Bir hayal dünyasına ışınlanmıştı bile. Odadan çıkarken
yer sanki yumuşacık pamuklar gibi ayaklarını yutuyor, hayal mi
gerçek mi olduğunu anlayamadığı bir zeminde ilerliyordu. Sanki
hayal dünyasında yaşıyordu ve sanki kökleri hala bu dünyanın
toprağına bağlıydı. Düşünceler ve davranışları arasındaki bütün
bağlantıyı kaybetmişti. Bundan sonra ne olacaktı? Hiç beklemiyordu, zaten değil miydi ki hiç kimse ölümü kendine konduramaz.
Ölecek miydi, ölmeli miydi? Neredeyse kanserin her çeşidine sahip bir sürü tanıdığı insan olmuştu. Hiç biri kemoterapiden sonra iki yıldan uzun yaşayamamıştı.
Sadece iki göç yolu görmüş leylek misali.
Bundan sonrası yoktu, ya bundan öncesi? Ellerine baktı, büzüşe büzüşe küçücük kalmış
ellerine…Hayatın acılarını ilmek ilmek dokuduğu ellerine. O böyle ilerlerken hastanenin koridorlarında doktor da odasından birden bire fırladı ve şaşkın şaşkın ardından baka kaldı. Bir şey
söylemenin anlamsızlığını o da çoktan kavramıştı. Çünkü Ali Bey haberi alır almaz bambaşka
bir insan olmuştu. Yürüdükçe, birinci sınıf önemli yolcuları evlerine yetiştirmeye çalışan, yolcu gemileri gibi küçülüyor, yavaş yavaş gözden kayboluyordu. Doktor içeri girdi, Ali Bey çoktan
asansörün kapısına kadar gelmişti.
“Hadi bakalım, bundan sonra ne yapacaksın Deli Ali?” diye söylendi. Kapısı açılan
asansöre bir şövalye misali atlayıverdi ve giriş yazan düğmeye bastı. Keşke hayatın bir döneminden bir dönemine atlamak da bu kadar kolay olsaydı onun için. Giriş yaz gir, çıkış yaz öl. Oğlu
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
tasarım
37
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
ve gelini de öğrenmişlerdir durumu mutlaka. Ya o acıyan gözlerden nasıl sıyıracaktı kendini? Ölecekti işte, bir de bunları mı düşünsündü? “Nasıl bir dünyada yaşıyoruz?” diye söylendi. İnsanı kendi
acılarıyla bile baş başa bırakmıyorlar ki. Her şey tembihlenmiş torunları etrafını sarıp hayalete bakar
gibi korkan gözlerle bakacaklardı dedelerinin yüzüne. Ölüm haberi verilen bir insana bir daha insan
gözüyle nasıl bakabilsinler ki?
Eve gitmemeye karar verdi. Zaten o ev kendisinin de değildi artık. Her şey oğluna, gelinine
ve torunlarına göre düzenlenmişti. Kocaman bir oda, kocaman bir televizyonu olmasına rağmen
fazlalıktı. Tıpkı kütüphane memurunun her sayımdan sonra bulduğu numarası olmayan kayıtsız bir
kitap gibi. Şimdi hayat onu kendi raflarından atıyordu. Hepsi bu. Büyütmemeliydi, ölmeyen yoktu ki
bu dünyada.
Hastanenin bahçe kapısına gelmiş olduğunu yanından hızla geçen simitçiyi görünce fark
etti. Nerede olduğunu anlayınca ayakları, raydan çıkmış trenler gibi hızla hareket etmeye başladı.
Nizamiyeden çıktı yolun karşısındaki parka doğru süzüldü. Güneş sanki o geçsin diye yolları tatlı
tatlı aydınlatıyordu. Bahar gelmişti bile. Gülümsedi. O kanserden ölmek üzereydi ve bahar gelmişti. Bu düşünce onu kederinden çekip aldı. Parka girdi. Top top özenle sıralanmış bitki kümelerinin
arasından elle çizilmiş gibi uzanan yol kendisini bekliyordu. Hastaneye onca kez gelmesine rağmen,
ilk kez parktaydı. Bu sevimli yolu da ilk defa fark ediyordu. Sanki periler ülkesine uzanıyordu. Onun
hiç perileri de peri hikayeleri de olmamıştı. Zavallı gündelikçi annesinin böyle hikayeler anlatacak
zamanı yoktu. Eve gelir, acele acele önlerine bir şeyler koyar, hiç konuşmadan on beş dakika içinde
sofrayı toplardı. Ellerine tatlı güneşin altında tekrar baktı, işte bu eller bu aceleci sofraların şahidiydi.
Derin nefes aldı, başını eğdi ve ilerlemeye başladı. Yolun sağında ve solunda bulunan
banklardaki insanlarla göz teması kurmamaya çalışarak ilerledi. Acılarını başkalarına bulaştırmanın
bir anlamı yoktu. Kocaman kıvrımla sonlanan ve bahçe duvarına paralelleşen yolun sonuna geldiğinde herkesten uzak boş bir bank buldu ve oturdu. Yüzünü günebakanlar gibi güneşe çevirdi.
Yarın ölecek bile olsa, şu güneşin altında ısınmak için bile yaşamaya değer miydi?
İçindeki kargaşa ve bu sorularla boğuşurken kir pasak içinde küçük bir ayakkabı boyacısı
tam karşısına gelip kondu. Kirli elleriyle kendine iki beden küçük gelen pantolonunun cebinden bir
şeyler çıkardı. Güneşe tutarak saymaya başladı. Ali Bey göz yanılgısı önce para sandı. Çocuğun
kirli avuçlarının içinden kayıp yere yuvarlanan şeyin bilye olduğunu yere düşerken çıkarttığı sesten
anladı. “Tık..” Tek başına ve buyurgan… “Hadi gel oynayalım.” dercesine davetkar. Çocuk düşen
bilyenin ardından yere çöktü. Boya sandığını unutmuştu bile. Diğer bilyeleri de yere koydu. Sonra
onları şefkatle iki kere daha saydı. Ulaştığı sayıdan memnun görünüyordu. Ali Bey çocuğu izlerken
taşlaşmış dertlerinin ve tasalarının yumuşadığını fark etti. Çocuk kafasını kaldırınca kendisini dikizleyen yaşlı adamla göz göze geldi. Gözlerini kaçırmadı çocuk. Bu bakıştan aldığı cesaretle yanına
giden Ali Bey tıpkı onun gibi yere çöktü. Çocuğun ellerini izlemeye başladı. Kirli, becerikli ve tedirgin…Burnundan dışarı çıkmak isteyen sümüğü geri yolladıktan sonra kalanı sıyırtmak için sürekli
yüzüne götürdüğü eller…Yazık, diye düşündü. Biliyordu, bu sorumluluk altında sonbahar yaprakları
misali büzüşüp kalan kendi elleri gibi olacaktı bu çocuğun elleri de.
Çocuk o yokmuş gibi davranıyordu. Halinden insanların davranışlarına karşı kendini duyarsızlaştırdığı belli oluyordu. “Adın ne?” diye sordu Ali Bey. “Ali” dedi çocuk. “Bilyelerin güzelmiş.
Birlikte oynayalım mı?” Küçük, başıyla onayladı. Yaşlı adam önce şöyle bir ayağa kalktı ve uyuşan
ayaklarına kan indikten sonra tekrar çöktü. “Ortadaki büyük olana isabet ettirirsem benim olur.”diye
hınzır hınzır kıkırdadı. “Tamam; ama en az beş adım.” diye onayladı küçük Ali. Ali Bey’in avuçlarına
mor bir bilye bıraktı ve geriye çekildi. Adam ellerini yere yapıştırdı gözüyle bilyenin yerini ayarlamaya çalışırken arkasından bir çığlık duydu: “Baba Allah aşkına ne yapıyorsun burada?” Üstü başı toz
toprak içindeki yaşlı adam şaşkınlıkla ayağa kalktı. Oğlu tam karşısında duruyordu. “Ali’yle bilye
oynuyoruz oğlum.” dedi. “Hangi Ali?” Şu boyacı çocuk dedi ve arkasını döndü. Ortada ne bir boyacı
ne de bilyeler vardı. Sadece yarım kalan bir oyun ve Ali Bey’in çocukluğu…
SELİN DEMİR
38
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
2014 Yılında Kabataş Erkek Lisesi’nin düzenlediği “Ömer Seyfettin Öykü Yarışması”nda Birinci
Olan Öykü
“Turuncu!” dedi, elleri yıllara meydan okuyan kırışıklıklarıyla hâlâ kalem tutan şair. Saatlerdir
üzerine gömüldüğü kâğıttan çoktan doğrulmuştu bile. Gözlerini soluk mavi duvarların sınırlarında
dolaştırarak, en az gözleri kadar yaşlı lacivert perdelerin görüşünü engellediği pencereye çevirdi.
Oturduğu sandalyenin sağ kolunu tutarak ayağa kalktı. Ayaklarının altındaki tahtalar gıcırdadı ancak adam buna aldırış etmedi. Terliklerinin çıkarttığı seslerinde bu gıcırtılara eklenmesi eşliğinde
ayaklarını sürüyerek pencereye doğru yürümeye başladı. Duvardaki saatin tik-takları ona ısrarla zamanının tükendiğini ve git gide sona yaklaştığını fısıldıyordu sanki. Şöyle bir göz ucuyla
minnettar olduğu kurtuluş habercisine baktı, gün batmak üzereydi. Bir ucu iplik iplik sökülmeye başlamış lacivert perdeyi iki ağır hamlede kenara çekti ve pencerenin tek tarafını araladı.
İçeriye camın öte yanındaki nanelerin kokusu girdi ve kurtuluş habercisinden bir tik-tak daha
geldi kulağına… Ağırlığını bir ayağından ötekine vererek gökyüzüne dikti yaşlı gözlerini… Elini
süveterinin yakasından geçirerek füme rengi gömleğine, sol göğsünün üzerindeki cebe uzandı.
Avucunun içinden büyük olmayan bir fotoğraf çıktı cebinden. Gözlerini sararmış fotoğrafa çevirdi
ve suratında belli belirsiz bir gülümseme oluştu. Gece siyahı saçlarıyla genç kadın da ona gülümsedi fotoğraftan. Ona bir zarar gelmesin diye fotoğrafı nazik bir şekilde cebine yerleştirdi tekrar.
Elini geri çekerken, saati süveterinin yakasına takıldı. Bir hamle daha yaptı ve elini kurtardı.
Gökyüzüne döndü. Gün batıyordu. O da oradaydı işte. Tam zamanında olması gereken yerde…
Hep öyle olmamış mıydı zaten?
“Özür dilerim.’’ dedi ihtiyar şair. ‘‘Yazı yazıyordum, dalmışım sanırım tam hatırlayamıyorum, ama seni tekrar görebildiğim için mutluyum.’’ derin bir nefes koyuverdi ve devam etti suratındaki endişeyle. ‘‘Bugün evden hiç çıkmadım. Biliyorum kızacaksın ama yemek de yemedim. Ne
yapayım acıkmadım ki.’’
Gün batmıştı artık. Son bir kez ‘‘Dikkatli ol.’ diye mırıldandı. İçeriye girmek için hareket ettiğinde
biraz üşümüş olduğunu fark etti. Pencereyi kapatıp perdeyi tek hamlede eski haline getirdi.
Yine ağır adımlarla oturduğu masanın yanından geçti, saatin önünde yavaşladı ama durmadı.
Birkaç tik-tak dinledi, gözlerini açıp kapalı kapıya yürümeye devam etti sonra. Aslında gözlerini kapattığını o an farkına varmıştı. Koridora çıkıp sağa doğru döndü. Mutfağın kapalı kapısını
ve misafir odasını geride bıraktı. Hemen sol tarafında kalan odaya girdi. Kül rengi duvarlardaki
yaşanmışlıklar kalbini sızlatıyordu. Odanın öbür ucundaki duvara bitişik yatağa yürüyüp yavaşça
oturdu. Üzerinde anlam veremediği bir ağırlık vardı. Kıyafetlerini usulca çıkarttı ve gecelikleriyle
buluştu. Eski yorganını kaldırıp altına girdi, kafası yastığa değdiği an tüm yorgunluğu geçti sanki.
Gözleri usulca kapandı. Onu mutlu eden şeye, Turuncuya kadar…
Tiksindirici derecede tanıdık konuşma seslerini işittiğinde bilinci yeni yeni yerine geliyordu. Sıcacık yumuşak yatağını, kül rengi duvarları gözlerini açmadan önce son bir defa analiz ediyordu
zihninde… Odanın diğer ucunda kitaplığı ve üçüncü rafa daha dün sabah gelişi güzel koyduğu
şiir kitabı vardı. Göz kapakları o denli yorgundu ki iki çelik kapıdan farksızdılar. Zor da olsa gözlerini açıp yataktan doğrulmayı becerebildi ihtiyar şair. Kitaplığın yanındaki tekli koltukta üzerinde
beyaz bir önlük bulunan genç bir kadın vardı, hemen önünde ise telaşlı ve çaresiz olduğu zifiri
karanlıkta bile belli olabilecek orta yaşlı bir adam ayakta duruyordu. İkisi de ona doğru dönmeden
önce bayanın söylediği son şey ‘‘Eğer bu şekilde başa çıkamayacaksanız çok iyi bakım evleri
var.’’ oldu. Bunlar da kimdi böyle ve evine nasıl girmişlerdi? İkisi de ona doğru döndü. ‘‘Siz de
kimsiniz!’’ diye çıkıştı şair. Zaten ayakta olan adam ona doğru en fazla iki adım atmıştı ki şairin
söyledikleriyle olduğu yere çakılıp kaldı.
‘‘Baba? Beni hatırlamıyor musun?’’ dedi ayaktaki adam suratındaki şaşkınlıkla. Baba mı? Hayatı
boyunca ilk defa gördüğü bu adam kendisine baba diyordu öyle mi? ‘‘Polisi arayacağım!’’ diye
kükredi yaşlı adam. Yorganı kenara itip yataktan fırladı ve kapıya doğru kendince hızlı adımlarla
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
TURUNCU OLABİLMEK…
39
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
yürüdü. Arkasından gelmediler. Geniş hole çıktığında gözü tam karşısındaki duvara, takvime takıldı.
Bulunması gereken tarihten bir ay iki gün önceyi gösteriyordu. Nasıl olmuştu da yaprakları koparmayı ihmal etmişti? Hatırlamıyordu. Zihnini yokladı ama elle tutulur bir şeye ulaşamadı. Birkaç
adımda takvimin önüne kadar geldi. Ancak o, bunları yaparken arkasından yaklaşan ayak seslerinin
yeni farkına varmıştı. Önce kafasını daha sonra vücudunu çevirdi sözde oğluna. Geri çekilmedi,
ancak önünde örülmüş bir duvar olduğunu da açıkça belli etti şair. Zaten aniden ayağa kalktığı
için bacaklarında bir ağrı vardı. Şüpheyle süzdü onu. Oğlu iç geçirdi ve konuşmaya başladı. ‘‘Bak
baba, seni anlıyorum. Hiç kimse sana annemi unutturmaya çalışmıyor ama eğer bu şekilde devam
edersen istemediğim kararlar vermek zorunda kalacağım’’ sesi titremeye başlamıştı, devam etti.
‘‘Onu kaybettikten sonrasını reddedip kabullenmek istemediğin için hafızan iyice kötüledi. Seni de
kaybetmek istemiyorum. Sadece artık çaba sarf etmeye başlaman gerekiyor.’’ Gözleri doldu ama
ağlamadı. Son nefesini veriyor gibi ‘‘Lütfen baba!’’ dedi.
Tek kelime edememiş, donup kalmıştı şair. Doğru gelen bir şeyler vardı ama duvarlarını yıkacak
delili yoktu. Hem hafızası iyiydi zaten. Evet, çok sevgili eşini kaybettikten sonra eskisi gibi diri kalmayı becerememiş olabilirdi ama hafızası gayet iyiydi… Eşini her şeyden çok severdi, seviyordu.
‘Birbirleri için yaratılmışlar’ klişesi onlar için yazılmış bir romanın sahaflarda duyulan kalp atışıydı.
Karşısındaki bu adama içten içe güveniyor ama bir türlü hatırlayamıyordu. Belki gerçekten de çabalaması gerekiyordu. Nasıl ki Turuncu unutulamayacak bir şeydiyse, onun dışında kalanları da
geri getirebilirdi zihni. Dudaklarından bilinçli söylenmeyen bir ‘‘Oğlum…’’ fısıltısı çıktı.Aralarındaki
mesafe çoktan kapanmıştı, birbirlerine sarılırlarken buldu kendini yaşlı adam. Turuncusuna sonsuz
güven duyardı ve o güvenin onda birini bu adama duyuyorsa eğer, bu onun için en büyük delildi.
Adamın kolunu kendisine destek alarak çalışma odasına yöneldi. Alçı kemerin temizlenmesi gerekiyordu belli ki, rengi tuhaflaşmıştı. Mutfağın önünden geçip de çalışma odasının kapısına geldiklerinde adam, kendini yaşlı şairin önüne atıp kapıyı açtı ve şairin geçebilmesi için geri çekildi.
İkisi de tek kelime etmemişti bu kısa yolculukta. Şair içeri girdi ve sandalyesine oturdu. Adam ise
doktoru kapıya kadar yolcu edebilmek için bir dakika izin istedi şairden ve sonra gitti. Odada tek
kaldı şair… Kitaplarını ve yazmış olduğu kâğıtlarını bir araya toparlayarak masanın kenarına çekti.
Oturmuş olmasına rağmen bacağı hâlâ ağrıyordu. Kalbinin sıkıştığını da fark etti ağır ağır. Soluk
mavi duvarlarda pencereyi aradı, önce perdelere ardından da öte yandaki nanelere baktı. Elini gömleğindeki fotoğrafa tekrar bakabilmek için kalbinin üzerine götürdü ama yataktan çıktığından beri
kıyafetlerini değiştirmediğini hatırladı. Eli, kalbinin üzerinde öylece kalakaldı. Sol bacağı tamamen
uyuşmuştu artık. Gözlerini minnettar olduğu eski dostunu bulana dek duvarlarda dolaştırdı. Mayhoş
bir gülümsemeyle ‘‘Her şey için sağ ol…’’ dedi. Kurtuluş habercisinin tik-takları hâkimdi odaya artık,
diğer bütün sesler kesilmişti. Buruşmuş eli göğsünden aşağıya kaydı ve avuç içi yukarıya gelecek
şekilde göbeğinin üstünde durdu. Kafası sağ omzuna doğru hafifçe yan yattı. Göz kapaklarını üç
defa yavaşça araladı. Son kapatışından sonra da bir daha açılmadı gözleri. Eski dostu tam o anda
sustu. Bir tik-tak daha sunmadan donup kaldı, bir milim bile oynamadı.
Tam turuncuyken gülümsemişti adam. Geride kalanlar bunu bilemeyeceklerdi. Turuncu; güneşin
doğuşuydu. Turuncu; günbatımıydı. Turuncu; insanlığın aynı anda ikisini de hissedebilmesiydi.
Turuncu; renklerin tanrısı, tanrının rengiydi. Turuncu; tanrının gülümsemesiydi.
ELİF AKTAŞ
40
VE FOTOĞRAFÇILIK
Yiyecek İçecek Hizmetleri Alanı Gastronomi Fuarında.
Yarışmada Anadolu Teknik Lisesi-10A sınıfı birinci, Anadolu Meslek Lisesi-10D ikinci ve
Anadolu Teknik Lisesi-10E sınıfı üçüncü olmuşlardır. Kendilerini Tebrik ederiz.
Sivilsavunma tatbikatı 2 dk 6 sn de başarıyla
yapılmış olup yapılması gerekenler hakkında
bilgi verilmiştir.
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
Panorama 1453 ve Miniatürk Gezisi.
tasarım
Okulumuz bilişim teknolojileri bölümü 12AT sınıfı öğrencileri Sabancı üniversitesini
gezmişlerdir
41
gra
fik.
tasarım
VE FOTOĞRAFÇILIK
MURAT FİLİNTE FOTOĞRAF SERGİSİ
“Eve Giden Yol”
SANATA GİDEN YOL
Sanat medeniyetlerin omurgasını oluşturur. Sanat ve
sanatçının başat olmadığı yerde geleceğe kalacak,
geleceği belirleyecek bir yapıdan söz etmek zordur.
Her gerçek sanat eserinin varoluşunda, yaşanılan
coğrafya, mendeniyet birikimi ve önceki devirlede ortaya konulan sanat eserleri etkindir. Sanatçı bütün bir
geçmişiyle hesaplaşarak ortaya koyduğu sanat eseriyle, ait olduğu medeniyetin geleceğini belirleyen kişidir.
Gerçek sanat eserleri toplumların üstbellekleridir.
Vaoldukları andan geleceğe bulundukları coğrafyanın
kimliğini inşa ederler.
Karşınızda olduğumuz proje “Eve Giden Yol”, bir fotoğraf sergisi. Deklanşöre basıldığında ortaya çıkan her kare bir belge, bir hafıza ve bir bilgidir.
Bu haliyle fotoğraf anda oluşan, fotoğrafçının gördüğünü temsil eden ve geleceğe kalan değerli
bir belgeseldir. Ama bir sanat eserinden bahsetmek için bunlar yetmez. Zihnen algıladığımız,
anlamlandırdığımızın ötesinde, zihinüstümüze saldıran bir yapıdan doğar sanat. Daha önce
tanığı olmadığımız, ezberimizi bozan ve sanatsal ilişki kurmak için bizi yaratıcılığa zorlayan bir
yanı vardır sanat eserinin. Böyle bir sanat eseri belki kısa zamanda tamamlanır. Ama bu eserin
ortaya çıkmasına, sanatçının bitmez tükenmez çabaları, kuramsal çileleri ve sanata adanmış
bir ömür eşlik eder.
Murat Filinte, 1983 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Ana Sanat dalında akademiye
başladığı günden doktorasını yaptığı bu güne
kadar, imza attığı fotoğrafları, kuramsal yazıları,
bitirdiği tezler, yayınladığı makaleler hazırladığı
kitaplar, üniversitede verdiği derslerle kendi sanatına giden yolu yürüdü. Aslında “Eve Giden
Yol” sanatçımızın sanatı uğruna bütün bir ömür
yürüyüp geldiği yeri sizlerle buluşturduğumuz projenin adı. “Eve Giden Yol”da sanatseverler, Murat
Filinte’nin daha önce dünya siyah beyaz fotoğraf
ustalarının buluştuğu uluslararası platformlarda
ülkemizi temsil eden eserlerini ilk kez bir arada
izleyebilecekler.
Dostum Murat Filinte’ye üniversite, doktora, kuramsal kitap hazırlıkları, Fransa’da yeni biten sergisi gibi bir çok yoğunluğu arasında karşınızda olduğumuz projeye zaman ayırdığı ve katalogda
yazdığı, neredeyse siyah beyaz fotoğraf sanatının manifestosu niteliğinde “Fotoğraf Zamanı ve
Gerçeklik” yazısı için içten teşekkür ediyorum. Yine katalogtaki yetkin kuramsal kritik yazısı için
dostum Hüsnü Kılıç’a, fotoğraf sanatçısı belediye başkanımız Sayın Murat Aydın’a, baskıdan
renk ayrımına bu projeye yoğun emeği geçen bütün dostlarıma şükranlarımı sunuyorum.
Mehmet Lütfi ŞEN
Küratör
42
VE FOTOĞRAFÇILIK
Murat FİLİNTE
1967 yılında Malatya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Malatya ve İstanbul’da tamamladı. 1983 yılında
İstanbul’da Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi Sahne Görüntü Sanatları Fotoğraf
Ana Sanat dalına girdi. 1987 yılında mezun olduktan sonra vatani görevini Balıkesir’de Asteğmen
olarak tamamladı. 1990 yılları başında serbest çalıştıktan sonra 1994 yılında Edirne Trakya Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldu.1997-99 yıllarında 2 yıl ressam İlhami Atalay’dan resim dersleri
aldı. “Batı Sanatında Akımlar” adlı yüksek lisans tezini 2000 yılında tamamladı. Murat Filinte halen
Yeditepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde doktora çalışmasını sürdürmektedir.
2002 yılında Almanya Karlsruhe Sanat Festivali’nde fotoğraf çalışmaları sergilendi. Filinte’nin özel
siyah beyaz fotoğraflarından bir seçki 2007 yılında Fransa’nın Arles kentinde “LES RENCONTRES”
Siyah Beyazın Ustaları projesinde sergilendi. Sanatçı 2015 yılında ikinci kez LES RENCONTRES
Festivali’nde eserleriyle Türk fotoğraf sanatını temsil etti.
Murat Filinte çalışmalarını orta format ve teknik kamera ile ve
analog-dijital yöntemlerle devam ettirmektedir. Fotoğrafta gerçeklik ve zone sistemin birleşimi olan
karanlık oda paladium
baskı ve ultraviyole cyanotype tekniklerini kullanarak yeni ifade
biçimleri üretmektedir.
üsküdar cumhuriyet meslekİ ve teknİk anadolu lİsesİ
gra
fik.
tasarım
43
Hertürlü görüş ve önerilerinizi,
dergimizde yayınlanmasını istediğiniz
çalışmaları lütfen bize gönderin.
Elektronik yazışma adresimiz:
[email protected]
Adres : Murat Reis Mah. Çavuşdere Cad. Şehit Aydın CANAY Sk. No26 Üsküdar/İSTANBUL