İngiliz Propagandası, Wellington Evi ve Türkler /

Transkript

İngiliz Propagandası, Wellington Evi ve Türkler /
İngiliz Propagandası, Wellington Evi ve Türkler /
Prof. Dr. Justin McCarthy
Birinci Dünya Savaşı sırasında propaganda için pek
çok sebep vardı, fakat bunlardan en yaygını düşmanı kötü
gösterme arzusuydu. Bütün propaganda organizasyonları
düşmanlarının iyi taraflarını hasıraltı etmeyi ve kötü
taraflarına vurgu yapmayı amaçlamaktadır. Bunun en iyi
bilinen örneği, I. Dünya Savaşı sırasında Alman karşıtı
propagandadır-süngünün ucundaki bebekler, açlıktan ölen
Belçikalılar, tecavüz edilen rahibeler... Bu propagandanın
birincil amacı, tarafsız kalanları İngiltere'nin tarafına
çekmektir ve tarafsız olanların başında da Amerika Birleşik
Devletleri gelmekteydi. Propaganda aynı zamanda
propaganda yapanın kendi tarafının moralini yükseltmekte
de faydalıdır. Propaganda insanların, şeytana/kötülüğe karşı
düzenlenen kutsal bir haçlı seferinde savaşıyorlarmış gibi
hissetmelerini sağlar. Bazı durumlarda, özellikle de ikinci
dünya savaşında bu doğrudur. Çünkü, bu savaşta karşı
konulması gereken ve şeytan olduğundan kuşku
duyulmayan bir düşman vardı. Birinci Dünya Savaşı'nda ise
bir tarafı diğer taraftan daha kötü olarak tanımlamak çok
daha zordu ve bu yüzden propagandaya daha fazla ihtiyaç
vardı.
Düşmanları kötülemeye
ilaveten, İngilizlerin Türklere
yönelik
genel
İngiliz çıkarlarını) savunmak üzere Ruslarla savaşmak için
ağlamaktaydılar. Bu dönemden I. Dünya Savaşı'na kadar
geçen dönemde pek çok seyyah, diplomat ve diğer
İngilizler Türkler hakkında nazik yazılar yazdılar ve
görüşleri pek beğenilmeyen diğerlerinin, özellikle de İngiliz
misyonerlerin ve din adamlarının yazdıklarını dengelemeye
çalıştılar. Bu karşıt çabalar neticesinde şöyle bir anlayış
gelişti; Türkler bazı açılardan kötü olsalar da, hala pek çok
iyi nitelikler taşımaktalar. Onlar Hıristiyan değillerdi, ama
dürüst ve güvenilirlerdi. Yani Türk kelimesi iyiydi.
Netice olarak, I. Dünya Savaşı'nın başında
İngilizlerin Türkler hakkındaki duyguları menfi değildi. Bu,
Türkler ve İngilizler savaşa giriştikleri zaman dahi
böyleydi. İngiltere'ye Türkler lehine olan bazı haberler de
gelmekte, hatta bu haberler hükümet ile işbirliği yapan
gazetelerde bile görülmekteydi. Bu haberler, Türkleri
onurlu insanlar ve "Temiz savaşan Türk" şeklinde tasvir
etmekteydiler. İngiliz subayları ve Türk subaylarının pek
çok ortak yönleri vardı; onur her ikisi için de çok
önemliydi, her biri ötekinin sözlerine ve eylemlerine
güvenebilirdi. Bu değerlendirme İngiliz halkına da
taşınmaktaydı.
arzuya
Bu, İngiliz hükümetinin baş düşmanlarından biri
hakkında İngiliz halkının inanmasını ya da düşünmesini
istediği şey değildi. Tek suçu size sadece siyaseten
muhalefet etmek olan namuslu insanlara karşı savaşmak
çok zordur. Türklerin bu imajını değiştirmek için bir şeyler
yapılması gerekmekteydi.
karşı yürüttükleri propaganda kampanyasının altında çok
daha spesifik bir gerekçe bulunmaktaydı. Bunlardan birisi
geleneksel İngiliz kamuoyudur.
İngilizler Türklere karşı oldukça karmaşık duygulara
sahipti. Bu bir zamanlar için gerçekten doğruydu. Bunun
belki de en güzel örneği, kamuoyunun
zihninde münavebeli bir şekilde etkili
olan Disraeli ve Gladstone'un Türklere
yönelik
bakışlarının
belirginleştiği
1876'daki Bulgar Savaşı dönemidir. Her
şeyden önce Türklerin kamuoyundaki
imajı menfiydi; Türkler "Bulgarlara
vahşet" uygulamakla suçlanmaktaydılar.
Fakat çok kısa bir zaman içinde İngilizler
fikir değiştirdiler ve kamuoyu bu sefer de
Osmanlı İmparatorluğu'nu (ve tabii ki
İngiliz propagandasının diğer bir
amacı da Birleşik Devletler'deki Rusya
imajını tersine çevirmekti. İngiltere,
ABD'nin savaşta kendi saflarında yer
almasını ya da hiç olmazsa tarafsız ama
dostane
kalmasını
istemekteydi.
İngilizlerin müttefiki olan Rusya,
Yahudilere yönelik zulümlerinden
dolayı Amerika'da hak ettiği gibi kötü
bir imaja sahipti. 1915 yılında,
Almanlara karşı yapılan bir Rus
1
saldırısı sırasında çok sayıda Yahudi, Rus askerleri
tarafından katledilmişti. Bu vahşetlere dair haberler ABD'ye
de ulaşmıştı ve Amerikalıların İttifak devletlerini
algılayışında Rusya menfi bir unsur olmuştu. İngilizler,
Yahudi nüfuzunun Amerika'da çok büyük olmasından
dolayı Rusların eylemlerinin İngilizlere zarar vermesinden
ve Amerika'yı savaşın dışında kalmaya iteceğinden
korkmaktaydı. Aslında, Amerika'daki Yahudilerin gerçek
gücü, o zamanlar, çok az olduğu için böyle bir korkunun
olması gülünçtü. "Yahudilerin Gücü"ne inanmak, siyasi
gerçeklerden ziyade İngiliz ön yargılarını göstermekteydi.
Ancak, büyük ve güçlü bir uluslararası Yahudi örgütüne
inanç, İngiliz hükümetinde bile vardı ve hükümet bu inanca
dayanmak suretiyle harekete geçti. Yahudilere karşı bir Rus
kıyımı olduğu gerçekti ve inkâr edilemezdi. Rusların
Amerikalıların zihnindeki kötü imajını tersine çevirmenin
tek yolunun, İtilaf Devletleri için çok daha kötü bir imaj
çizmek gerektiğini hissettiler, yani söz konusu olan,
Almanlar ve Türkler için mamul bir şeytan imajıydı.
İngilizler, Hint Müslümanlarının Osmanlı İmparatorluğu
ndaki Müslüman kardeşleri ile birlikte İttifak Devletlerine
karşı bir kutsal savaşa -cihada- girişmesinden de
korkmaktaydılar. Aslında bunun gerçekleşmesi için hiçbir
zaman bir fırsat olmadı. Perde arkasında görünen ise, bu
dönemde
İngilizlerin
bir
Müslüman
ihtilalinden
korkmalarıydı. Şayet Türkleri şeytan gibi gösterebilirlerse,
o zaman Hindistanlı Müslümanları Müslüman Türklerin
gerçekten kötü Müslümanlar olduklarına ve herhangi bir
savaşta peşlerine düşülebilecek cinsten Müslümanlar
olmadıklarına ikna edebileceklerdi.
ve Hıristiyanların katilleri olarak tasvir ediliyorsa, bu leke
Almanlara da bulaşabilirdi. Almanları "şeytan Türklere"
destek veren ve onların dostu olan ve aslında bu şeytansı
Türkleri savaşa iten bir millet olarak tasvir ederek,
Almanların ne kadar kötü oldukları Amerikan kamuoyuna
gösterilebilecekti. Bu politika Amerikan kamuoyunu
etkilemede büyük başarı sağladı.
Kamuoyunun
fikrini
değiştirme
konusunda
güvenilen ve Dışişleri Ofisi'ne bağlı bir departman olarak
çalışan İngiliz kurumu, ilk başlarda Savaş Propaganda
Bürosu olarak adlandırılmaktaydı. Bu büro 1914 yılında
Wellington Evi'nde bulunmaktaydı ve büronun direktörü
Şeref Payesine sahip olan C. F. Masterman idi. 1916 yılı
Aralık ayında bu büro, Albay John Buchan yönetiminde bir
Enformasyon Departmanına dönüştürüldü ve Masterman da
Buchan'ın yardımcılığına getirildi. Daha sonra, 1918 yılında
Lord Beaverbrook'un kontrolünde bir Enformasyon
Bakanlığı kuruldu. Fakat, İngiliz propaganda faaliyetlerine
katılan insanlar için propaganda ofisi her zaman aynıydı ve
basitçe Wellington Evi (House) olarak tanınmaktaydı.
Wellington Evi, İngiliz hükümetinin en iyi
beyinlerinden bazılarını kendine çekmeyi başardı. Tarihçi
Arnold Toynbee de 1914 yılından itibaren Wellington
Evi'ne danışmanlık yapmaktaydı ve 1917 yılına kadar da,
her gün toplanarak propaganda politikalarını belirleyen
komisyonda yer aldı. Bu siyaset belirleme komisyonunda
Toynbee'ye Lewis Namier, J. W. Headley Morley ve bir
Oxford Klasikçisi olan Edwyn Bevin ile pek çok tarihçi
daha eşlik etmekteydi. Görünüşte hükümet dışı vatansever
örgütlerin üyeleri ve başka özel ya da kamuya mal olmuş
isimler de bu görevli/resmi propagandacılarla işbirliği
yapmışlar ya da bunların talimatları doğrultusunda hareket
etmişlerdir. İngiliz Üniversiteleri de
propaganda el kitapçıkları ve uzmanlık
sağlamışlardır.
İngilizler için, her şeyden daha önemli olan
Amerikalıları İtilaf Devletlerine (Merkezi Güçler) karşı
çevirebilmekti. Arşiv kayıtlarına bakanlar bilirler ki, savaşa
girmeden çok önceleri bile Wilson yönetimi İngilizler ve
İttifak devletlerinden yanaydı. Bunun
yanında, Avrupa'nın savaşına katılmak
istemeyenler de vardı, ne de olsa
izolasyonizm George Washington'un
zamanından beri bir Amerikan inancı
haline gelmişti. Amerikalılar savaşa
girmeleri için bir meşru gerekçeye
ihtiyaç
duymaktaydılar.
İtilaf
Devletlerinin gerçekten karşı olunması
gereken devletler olduğuna ikna
edilmeleri gerekmekteydi. Türkler açık bir hedefti, çünkü
Türklere karşı propaganda çoktan Amerika'nın her yerinde
başlatılmıştı. Bir nesildir, Amerikalı misyonerler ve onların
Birleşik Devletlerdeki destekçileri Türkleri Hıristiyanlığın
düşmanları ve Hıristiyanlara zulüm eden zalimler olarak
tanıtmaktaydılar.
İngiliz
propagandacılar,
Osmanlı
İmparatorluğu'na gitmiş olan ve gazetelerde sık sık
Hıristiyan milletinin kahramanları olarak lanse edilen
misyonerlerin gördüğü büyük saygıyı kendi çıkarları için
kullandılar. Amerikalıların misyonerlere yönelik sevgi ve
saygı hisleri, pek çok Amerikalı arasında İtilaf devletleri
karşıtı doğal bir duygu haline getirmek üzere, dinamik bir
güç olarak harekete geçirilebilirdi. Bu duygu daha çok
Amerika'daki Almanlar ve İrlandalılar arasında öne
çıkmaktaydı. Şayet Türkler misyonerlere zulmeden zalimler
Dönemin standartlarına göre,
İngiliz propaganda faaliyetleri oldukça
gelişmişti.
1917
yılı
civarında,
Wellington Evi'nin 54 personeli
bulunmaktaydı ve diğer departmanlar
ve bakanlıklardan da önemli ölçüde
yardımlar
istemekteydi.
Mevcut
kayıtlar, Wellington Evi'nin kitlesel bir girişim olduğunu
göstermektedir. Bu kayıtlar aynı zamanda dağıtılan
yayınların sayılarını da göstermektedir. (Ne yazık ki, bu
kayıtlar
genellikle
ferdi
yayınların
isimlerini
vermemektedir.) Wellington Evi'nin ilk raporu (1915
Haziranı) 17 ayrı dilde yazılarak yayınlanmış olan yaklaşık
2.5 milyon nüsha kitap, broşür ve diğer yazılı propaganda
malzemesini listelemektedir. İkinci rapor (1916 Şubatı) ise
dağıtılan 7 milyon nüshanın listesini göstermektedir. İngiliz
Propagandası 1914 yılında 45 değişik yayın dağıtmıştır; bu
rakam 1915 yılında 132'ye, 1916'da 202'ye ve 1917 yılında
ise 469'a çıkmıştır. Ne yazık ki 1917'den sonraki yıllara ait
dağıtım kayıtları bulunmamaktadır. Ancak sayının giderek
artmaya devam ettiği tahmin edilebilir. Bütün bunlar gizlice
ve yaratıcı bir şekilde yapılmaktaydı.
2
Wellington
Evi'nin
vazifesi,
diğer
bütün
propagandacılarınkine benzer olarak basitti. Bu vazifeler
düşmanları mümkün olduğunca kötü göstermek, dostları ve
özellikle de İngilizleri olabileceğince iyi göstermekti.
Bunların temel hedefini, doğal olarak, Almanya
oluşturmaktaydı, ancak Türklere yönelik de ciddi bir gayret
sarf edilmekteydi. Propaganda bir centilmen oyunu olarak
düşünülmemekteydi. Toynbee'nin kendisi
de böyle düşünmekte ve bu yüzdende bu
işi bırakmak istemekteydi. Yine de bu
yapılması gereken bir işti ve İngiliz
centilmenleri
de
yapmaktan
geri
durmadılar.
Ancak,
muhtemelen
yaptıkları
işten
sürekli
utanç
duymaktaydılar ve bu yüzden de savaş
biter bitmez, derhal Propaganda Ofisi'nin
bütün kayıtlarını imha ettiler. Tabi bu
propaganda ofisinin savaş sırasındaki faaliyetlerinin neler
olduğunu ortaya çıkarmamızı güçleştirmektedir. Şans eseri,
Wellington Evi'nin bazı kayıtları İngiliz Hükümetinin diğer
ofislerine gönderilmiştir. Orijinalleri imha edilmiş olmasına
rağmen, kopyalar Dışişleri Ofisi'nin ilgili departmanlarında,
özellikle de ABD ile alakalı kayıtlar Dışişleri Ofisi'nde
korunmuştur. Belgelerin sayısı oldukça mütevazidir, ancak
Wellington Evi'nin Türklere karşı operasyonlarının küçük
bir kısmını göstermektedir.
* E.F. Benson, Deutschland über Allah, London
and New York, Hodder and Stoughton, 1917.
* British Palestine Committee, Palestine, reprint of
article from November 24, 1917, London, Hayman,
Christy, and Lilly, 1917; New York, Doran, 1918.
* The "Clean-Fighting Turk," a
Spurious Claim. reprinted from The Times of
February 20, 1917.
*
Israel Cohen, The Turkish
Persecution of the Jews, Passmore and Sons,
1918.
*
The Commercial
Baghdad, Complete Press, London, 1917.
Future
of
* Edward Cook, Britain and Turkey, London,
Macmillan, 1914.
* Delegates of the Red Cross, Turkish Prisoners in
Egypt, Red Cross, London, 1917.
* Leon Dominian, The Frontiers of Language and
Nationality in Europe, New York, Henry Holt,1917.
Tarihi kayıtları karartma gayretlerine rağmen,
Wellington Evi'nin aktüel yayınları hakkında iyi bir kaynak
bulunmaktadır: Wellington Evi tarafından dağıtılan
propaganda kitaplarının kayıtları sabit bir kitapta el
yazısıyla tutulmuş ve dikkatli bir şekilde korunmuştur. Bu
kitap, propaganda ofisi tarafından dağıtılan ya da hibe
edilen kitapların; kendileri için yazılan kitapların ve
başkaları tarafından yazılmakla birlikte bunlar tarafından
satın alınarak dağıtılmış olan kitapların bir listesini de
içermektedir. Diğer bütün her şeyi imha etmelerine rağmen,
Wellington Evi, imha etmek için bir sebep
bulamadıklarından olsa gerek, bu kayıt kitaplarının
kopyalarını bu imhanın dışında tutmuştur. Bu kitaplar,
Dışişleri Ofisi Kütüphanesi'ne gönderilmişler ve daha sonra
da bunlar araştırmacıların istifadesine sunulmuşlardır. Bu
konuda, bu yayın kayıtlarının sıradan bir kayıt olarak ele
alındığı ve bu yüzden imha edilmedikleri teorisi ileri
sürülebilir. Ancak, bu sabit kitabın yarım olduğuna
inanmak için bir sebebimiz var; çünkü Wellington Evi'nin
entelektüel damgasını taşıyan çok büyük sayıdaki savaş
dönemi kitapları bu kayıtlarda görülmemektedir. Hatta bu
kitaplardan bazıları bizzat Wellington Evi üyeleri
tarafından kaleme alınmıştır. Yine de, bu kayıtlar İngiliz
propaganda ofisinin faaliyetlerinin bir resmini çıkarmak
için yeterlidir.
*
Fa'iz El-Ghusein, "Bedouin Notable of
Damascus" [sic], Martyred Armenia, London, C. Arthur
Pearson, 1917; New York, Doran, 1918.
* General Sir Edmund Allenby's Despatch of 10th
December, 1917, on the Operations in Egypt and Palestine
from 28th June, 1917, till the Capture of Jerusalem (11th
December, 1917), reprint from The London Gazette of
January 22, 1918, London, H.M. Stationery Office, 1918.
* S. Georgevitch, Serbia and Kossovo [yayıncı
bilinmiyor].
* Germany, Turkey, and Armenia: Selections of
Documentary Evidence relating to Armenian Atrocities,
London, J.J. Keliher & Co., 1917.
* Great Britain, Palestine, and the Jews: Jewry's
Celebration of Its National Charter, London, The Zionist
Organization, 1918; New York, Doran, 1918.
* Great Britain, Palestine, and the Jews: A Survey
of Christian Opinion, London, The Zionist Organization,
1918.
Osmanlı İmparatorluğu'na Dair Wellington Evi
Kitapları
* A.P. Hacobian, Armenia and the War, London,
Hodder and Stoughton, 1917; New York, Doran, 1917.
* E.F. Benson, Crescent and Iron Cross, London,
Hodder and Stoughton, 1918; New York, Doran, 1918.
3
*
E.W.G. Masterman, The Deliverance of
Jerusalem, London, Hodder and Stoughton, 1918; New
York, Doran, 1918.
* Arnold J. Toynbee, Turkey: A Past and a Future,
London, Hodder and Stoughton, 1917; New York,
Doran,1917
* Basil Mathews, The Freedom of Jerusalem,
London and New York, Hodder and Stoughton,1918.
* Arnold J. Toynbee, The Murderous Tyranny of
the Turks, London, Hodder and Stoughton, 1917; New
York, Doran,1917.
* Esther Mugerditchian, From Turkish Toils: an
Armenian Family's Escape, London, C. Arthur Pearson,
1918; New York, Doran, 1918.
* Josiah Wedgwood, M.P., With Machine-Guns in
Gallipoli, London, Darling and Sons, 1915.
* Martin Niepage, The Horrors of Aleppo, Seen by
a German Eyewitness, London, T. Fisher Unwin, 1917.
* Chaim Weizmann and Richard Gottheil, What is
Zionism?, two chapters from Zionism and the Jewish
Future, London, The Zionist Organization, 1918.
* The Ottoman Domination, London, Fisher
Unwin, 1917.
* J.S. Willmore, The Welfare of Egypt, London
and New York, Hodder and Stoughton, 1917.
* Canon Parfit, Mesopotamia: the Key to the
Future, London, Hodder and Stoughton, 1917; New York,
Doran, 1918.
Bu kayıtlarda listelenen yayınlar sadece kitaplar ve
büyük
broşürlerden
oluşmaktaydı.
Bunlar
basın
açıklamalarını,
makaleleri
ve
diğer
materyalleri
içermemekteydi. Propagandanın genel teması ise bütün
yayınlarda tutarlılık göstermekteydi:
*
Pavle Popovic, Serbian Macedonia, The Near
East, Devonshire Square [sic, no other information].
*
Türkler, yönettikleri bütün ülkeleri harabeye çeviren
cahil yöneticilerdir. Ortadoğu'da Avrupalı bir yönetim çok
daha tercih sebebidir.
Report on the Pan-Turanian Movement [bilgi
yok].
* R.W. Seton-Watson, Serbia, Yesterday, Today
and Tomorrow: a School Address, Vacher and Sons, 1916.
Türkler, özellikle Hıristiyanlıktan olmak üzere, diğer
bütün dinlerden nefret eden Müslümanlardır. Bunlar her
zaman Hıristiyanlara kötü davranmışlardır.
* George Adam Smith, Syria and the Holy Land,
London, Hodder and Stoughton, 1918.
Türkler Hıristiyanlara karşı insanlık dışı zulümlerin
suçlularıdırlar, bu suçlar kitle katliamları ve korkunç cinsel
suçları da kapsamaktadır.
*
Harry Stuermer, Two War Years in
Constantinople, London, Hodder and Stoughton, 1917;
New York, Doran, 1917.
Ya bu eylemlerin yapılmasına talimat vermek
suretiyle, ya da Türkleri durdurmaya muktedir olmalarına
rağmen bunu yapmamalarından dolayı Türklerin bu şeytani
amellerinin arkasında Almanlar bulunmaktadır.
* Subject Nationalities of the German Alliance
(with a Map Drawn from German Sources), London and
New York, Cassell and Co, 1917.
Osmanlı İmparatorluğu'ndaki halk kitleleri kurtuluş
için İngilizleri beklemektedir. Bunlara, İngilizlerin Mısır ve
Hindistan'da sunduğu iyi yönetimi takdir eden Müslümanlar
da dahildir.
* Syria During March 1916: Her Miseries and
Disasters, London, Sir Joseph Causton and Son 1916.
[listed separately]
* S. Tolkowsky, The Jewish Colonisation in
Palestine, London, The Zionist Organization, 1918.
İngiliz
propagandası,
Almanları
Türklerle
alakalandırmak için özel bir gayret sarf etmiştir. Bu,
özellikle Almanlardan yana oldukça yüksek bir hassasiyetin
olduğu ama Müslümanlara fazla itibar edilmeyen Birleşik
Devletler'de tam bir istihbarat işiydi. İngiliz propagandası,
şeytani Müslümanlarla ve Asyalı Türklerle birlikte hareket
eden Almanların gerçek Avrupalılar olamayacağını
"ispatlamaktaydı".
* Arnold J. Toynbee, Armenian Atrocities: the
Murder of a Nation, London and New York, Hodder and
Stoughton, 1915.
* Arnold J. Toynbee, ed., The Treatment of
Armenians in the Ottoman Empire, 1915-1916, London:
H.M. Stationery Office, 1916;8 London and New York,
Hodder and Stoughton, 1916.
Wellington Evi yayınları, İngiltere'de genellikle
Hodder ve Stoughton tarafından basılmaktaydı. Amerika'da
ise seçilen yayıncı Doran idi. Bu, bir kısmı Hodder ve bir
4
kısmı ise Stoughton'un olan bir firmaydı, ayrıca Hodder ve
Stoughton bazı ciltleri de New York'taki kendi
matbaalarında basmaktaydı. Wellington Evi'ne göre,
yayıncı firmanın başındaki adam olan George H. Doran,
"New York'ta (Birleşmiş Devletler'deki İngiliz propaganda
faaliyetlerinin burada oturan başı olan) Geoffrey Butler ile
yakın bir işbirliği içindeydi ve Amerikan Misyonu'nun başı
olan Lord Northcliffe ile de temas halindeydi." Doran,
ABD'de Wellington Evi için büyük miktarlarda kitaplar ve
broşürler basarak dağıttı ve bunlara bakıldığında Bay
Doran'ın Wellington Evi'nin bir temsilcisi olduğu
söylenebilir..." Toynbee ve başkalarının Alman karşıtı
kitaplarında olduğu gibi, Toynbee'nin Türkler aleyhine
yazdığı The Murderous Tyranny of the Turks ve Turkey: a
Past and a Future gibi kısa kitaplar da Amerika'da Doran
tarafından yeniden yayınlandı. Doran ayrıca, Yakın
Doğu'nun Kurtuluşu için bir çalışma da dahil olmak üzere
Türkleri hedef alan çok sayıda misyoner
risalesini de yayınladı. Doran, Wellington Evi
listesinde yer almayan başka propaganda
yazınlarını da yayınladı, bunlar arasında İngiliz
Filistin Komitesi'nin hazırladığı başka kitaplar
da vardır. Wellington Evi kayıtlarının büyük
çoğunluğu imha edildiği için, bunların da
İngiliz Propagandası tarafından "desteklenip
desteklenmediğini" bilemiyoruz.
listede yer alan bütün yayınları muhtemelen İngiliz
hükümetinin teşvikleriyle hazırlanan yayınlardır.
Kayıt kitabındaki yayınlar listesi oldukça uzundur,
ancak Orta Doğu hakkında çok sınırlı sayıda kitap
mevcuttur. Tablo sadece bazı ciltleri vermektedir, ancak bu
kadarı bile Wellington Evi'nin ilgi sahasının ya da
kapsamının ne kadar geniş olduğu konusunda bir fikir
vermektedir. Bunlar, Filistin, Yahudiler ve Siyonizm ve
özellikle de Türkleri içermektedir. Tablo I. Kayıt kitabında
yer alan ve mesela Almanlar ve Türkler ya da Almanların
Orta Doğu'da ne yaptıkları gibi çeşitli konuları işleyen pek
çok diğer kitaba yer vermemiştir. Bu dışarıda bırakılan
yayınlar arasında bile çok büyük sayıda kitaplar
bulunmaktadır. Örnek teşkil etsinler için, bu kitaplardan
bazıları, aşağıda analiz edilmek üzere seçilmişlerdir.
Arnold Toynbee'nin Propagandası
Propaganda Bürosu'nun en güçlü
elemanlarından biri olmasına rağmen, Arnold
J. Toynbee'nin Wellington Evi için yazdığı
hiçbir kitabında kime çalıştığına dair bir işaret
yoktur. Toynbee, yazdıklarını kendi namına
yazan bir bilim adamı şeklindeki imajını
korumayı hep başarmıştır.
Arşiv
kayıtlarının
imha
edilmiş
olmasından dolayı, Wellington Evi'nin ferdi
propaganda
malzemelerinin
üretimindeki
payının ne kadar olduğunu bilmemiz mümkün
değil. Toynbee'nin çalışmalarının propaganda bürosundaki
pozisyonu tarafından hızlandırıldığı bilinmektedir; bundan
ve Hodder ve Stoughton tarafından basılan diğer kitapların
etütlerinden görülmektedir ki bütün bu kitaplara Wellington
Evi ya da diğer hükümet kurumları tarafından ön ayak
olunmuştur. Hodder ve Stoughton'un kitaplarında birbirine
benzer şekilde, İngilizlerin savaş sonrasında ellerinde tutma
politikası izledikleri Filistin ve Irak'taki İngiliz yönetiminin
meşrulaştırılması bir tesadüf olamaz. Ya da propagandanın
başındaki adam olan Masterman'ın kendi kitaplarını bu
yayın evinde bastırması da bir tesadüf değildir şüphesiz.
İngilizler tarafından dağıtılan diğer kitaplar da önemli
ölçüde İngiliz propaganda amaçlarına uygun kitaplardı. Bir
Amerikalı Ermeni tarafından New York'taki Amerikan
Coğrafya Cemiyeti için yazılan The Frontiers of Language
and Nationality in Europe adlı kitap da bunlardan biridir.
Siyonist Örgüt'ün eserleri de Dışişleri Ofisi ile işbirliği
içinde olmalarına rağmen bu örgütün kendisi tarafından
üretilmekteydi. Öte yandan Toynbee'nin, Masterman'ın ve
listede yer almayan diğer yazarların çalışmaları propaganda
bürosunun birer ürünüdür, İngiliz siyasi gündeminin bir
kataloğu gibi okunan Benson'un eserleri de muhtemelen
aynı cinstendir. Basil Mathews de propaganda amaçlı diğer
bir kitap yazmıştır, Christ and the World at War (İsa ve
Savaşan Dünya) isimli bu kitap, isminden tahmin edileceği
gibi, bir vaazlar koleksiyonu idi. Hodder, Stoughton ve
Doran yayın evlerinin Wellington Evi ile yakın
bağlantılarından dolayı, söz konusu bu yayın evlerinin
The Treatment of Armenians in the
Ottoman Empire, 1915-1916 (Osmanlı
İmparatorluğu'nda
Ermenilere
Karşı
Muamele, 1915-1916) adlı kitap Arnold Toynbee'nin İngiliz
Propaganda faaliyetlerine yaptığı en büyük katkıdır. Bu
kitap görünüşte Viscount Bryce'ın bir eseridir, fakat
gerçekte neredeyse tamamı Toynbee'nin kendi ürünüdür.
Kitabın girişinde yayınlanan resmi hikaye, Bryce'ın
Ermeniler tarafından kendisine gönderilen kayıtları
okuduğunda hayret ve korku içinde kaldığını anlatmaktadır.
Bu yüzden de o gerçekleri toplayarak bir kitap yazmaya
karar vermiştir. Böyle bir kitap telif edip edemeyeceğini
Toynbee'ye sormuştur. Daha sonra birlikte bu kitabı
Dışişleri Bakanı olan Lord Grey'e sunmuşlardır. Lord Grey
de bunu Parlamentoda prezente etmiştir. Parlamento bu
kitaptan çok etkilenmiş ve bir "talimatla" yayınlanmasını
istemiştir. Aslında bunların hiçbiri gerçek değildi. Gerçek
olan, Wellington Evi'nin bir propaganda cildi için
Bryce'den talepte bulunması ve Büro'nun elemanlarından
Toynbee'nin bu çalışmayı derleyebileceğini teklif
etmesinden ibarettir.
Bryce
Raporu'nun
objektif
gözlemcilerin
raporlarının bir derlemesi olduğu sanılmaktadır. Oysa
gerçekte, yayınlanan raporların ana kaynağını Ermeni
bireyler ve Ermeni örgütlerin göndermiş olduğu mektuplar
oluşturmaktaydı. Ararat ve Gotçnak gibi Ermeni gazeteleri
de kaynaklar arasındaydı. Fakat, belgelerin ana kaynakları
Amerikan misyonerleri ve misyonerlik örgütleriydi.
Bunların sağladığı materyaller hakkında neden bu kadar
şüphe duyulduğunu anlayabilmek için, misyonerlerin
kendilerinin incelenmesi gerekmektedir.
5
Ermeni Vahşetleri adlı kitabı, Amerika'da, misyoner yardım
kuruluşları tarafından üç bin adet dağıtılmıştır. Amerika
Birleşik Devletleri Yönetimi de, devletin dağıtım
sistemlerini kullanmak suretiyle misyonerlik materyallerini
gidecekleri yerlere göndermiştir. Amerikan Yönetimi,
belirli bölümlerinden alıntılar yapmaları için misyonerlere
gizli belgeler de vermiştir. Bunu da Toynbee'nin izlediği
metotla ile kamufle etmişlerdir, "Her ne koşulda olunursa
olunsun kaynak açıklanmaz."
Amerikan Protestan misyonerler 1915 ile 1923
yılları arasında tam sekiz yıl boyunca bir Türkleri kötülüme
politikasıyla meşgul olmuşlardır. Kendi misyoner
örgütlerini kurmak bunların amaçlarından sadece biri idi,
fakat asıl amaçları çok daha iyiydi. Bunların temel amacı,
aslında, açlık çeken Ermeni ve Süryani Hıristiyanlara
yiyecek temin edebilmek ve yetimlere koruma/barınma
sağlayabilmek için para toplamaktı. Bu gerçekten iyi bir
amaçtı. Bunlar oldukça sessiz araçlar kullanarak para
toplamaktaydılar. Ancak bunların propagandası her açıdan
Türkleri kötülemekteydi, çünkü hiçbir şey korkunç bir
düşmanın baskıları altında ezilen ve kurtuluşları için
katkıda bulunulmazsa ölecekleri şeklinde bir tablo çizilmesi
kadar yardım toplamayı kolaylaştıramazdı.
Misyoner kuruluşların liderleri arasında Toynbee'ye
en fazla propaganda malzemesi sağlayanlar James Barton
ve William Rockwell idi. James Barton misyonerlik
faaliyetlerini Anadolu'da sürdürmekteydi. O Kongre için
çalışan bir papazdı ve Dış Misyonlar için Amerikan
Komiserler Kurulu'nun başıydı, bu Amerikan misyonerlik
gruplarının en büyüğü idi. Barton ayrıca temel yardım
kuruluşu olan Ermeni ve Süryaniler İçin Amerikan Yardım
Komitesi'nin de başkanıydı.
Misyonerlerin bütün yazılarında Türkler hiçbir
zaman kurbanlar olarak gösterilmemiştir, Ermeniler ise hep
kurbandır bu yazınlarda. Ermeniler asla öldürmemişlerdir,
Türkler ise sürekli katletmektedirler.
Türklerin yetimlere zulm ettikleri, Türklerin
her şeyi yakıp yıktığı, Türklerin Ermeni
kadınları açık artırmayla sattığı, Anadolu'nun
doğusunun
tamamında
Ermeniler'in
çoğunlukta olduğu, bütün genç Ermeni
erkeklerin Türkler tarafından öldürüldüğü,
bütün Hıristiyan kadınların tek tek Türklerin
tecavüzüne
uğradığı
düşünülmekteydi.
Türkler eğitimden nefret etmekte ve sürekli
olarak eğitimlilere zulüm etmekteydi. Hiçbir
Hıristiyan asla Osmanlı hükümetinin bir parçası
olamamıştı. Türkler Hıristiyanlara ihtiyaç duyuyorlardı,
çünkü kendileri ırk olarak "doktor, diş hekimi, terzi,
marangoz, ve azıcık yetenek isteyen bütün meslekler ve
ticaret" konusunda yeteneksizlerdi. Misyonerler ayrıca,
Türklerin şimdi Ermenileri katlettiğini yazmakta ve Türkler
beyni olan tek halk olan Ermenileri yok ettikleri için ve
akılsız Türkler ülkeyi kendi başlarına yönetemeyecekleri
için Batılaların Osmanlı İmparatorluğu'nu yönetmek
zorunda kalacağını yazmaktaydılar.
William Rockwell de Columbia
İlahiyat Semineri'nde faaliyet gösteren bir
papazdı. O aynı zamanda Amerikan
Komitesi'nin
Baş
Propagandacısıydı.
Toynbee'ye kaynak sağlama konusunda bu
ikisine İsviçre'den de Leopold Favre
katılmaktaydı. Favre, Birinci Dünya
Savaşı'ndaki
Ermeni
vahşetleri
koleksiyonlarından
ilkini,
Quelques
Documents sur le sort des Armeniens en 1915, meydana
getirmiş olan kişidir. Mısır Başbakanlığı yapmış olan
Boghos Nubar Paşa da şimdi Ermeni Ulusal
Delegasyonu'nun başında bulunmaktaydı ve o da belge
sağlamada katkılarda bulunmaktaydı.
Barton, Rockwell, Favre ve Nubar... bütün bu
insanlar Toynbee'ye malzeme sağlamaktaydılar, el
yazmalarını
okumaktalar,
düzeltme
önerilerinde
bulunmaktalar ve tashih yapmaktaydılar. Nubar bir belge
hakkında Toynbee'ye bir mektup yazarak, bu belgenin
Türklere çok sempatik davrandığını hissettiğini belirtmiş ve
Toynbee de Türkleri savunan bu bölümü iptal etmiştir.
Misyonerlerin tasvirlerine göre Ermeniler, diğer
Yakın Doğu sakinlerinden çok daha mutluydular.
Müslümanlar ise "sıkıntılı yüzler, solgun yüzler, endişeli
yüzler, bakımsız yüzler, melül yüzler, aç yüzler, küçük
çocukların hasta yüzleri ve ekşi ve asık bir hal alan yaşlı
yüzlere" sahiptiler. Ama Ermeniler hep gülümserdi.
Mavi Kitap-Blue Book olarak adlandırılan Bryce
cildi, Bryce tarafından yazılan bir giriş yazısıyla mektuplar,
broşürler ve makalelerin derlenmesinden oluşmaktadır. Bu
giriş ise, Türklerin şiddetle kınayan bir bakış açısıyla
Ermeni tarihinin bir özetinden ibarettir.
Protestan misyonerliğinin esas propagandası,
şüphesiz, dinseldi. Amerikan yardım örgütlerinin lideri olan
James L. Barton şöyle yazmaktaydı, "(Ermeniler) kendi
hatalarından dolayı acı çekmiyorlar, onlar Hiçbir Hıristiyan
gücünün kendilerini koruyamayacağı topraklar üzerinde
bulunduklarından dolayı ve gerçek anlamda İsa'yı
kalplerinden söküp atıp yerine Muhammed'i koymadıkları
için acı çekmekteydiler."
Mavi Kitap'taki belgelerde, kaynakların çoğu
belirtilmemektedir. Mantıklı bir şekilde bunun söz konusu
kaynakları korumak amacıyla yapıldığı iddia edilmektedir.
Bu kaynaklar, A, B, C, X, F gibi harflerle temsil edilmekte
ya da kaynaklar için "bir seyyah" veya "yabancı bir sakin"
gibi kelimeler kullanılmaktaydı. Yer isimleri de
gizlenmekteydi.
Misyonerlerle İngiliz Propaganda Bürosu arasında
tam bir işbirliği vardı. Toynbee'ye malzemeler göndermekte
ve karşılığında da Wellington Evi'nin propaganda
materyallerini dağıtmaktaydılar. Mesela, Toynbee'nin
Kaynakların gizlenmesi, Mavi Kitap'ta bulunan
belgeleri aslında Ermeni Meselesi'nin aşırı derecede tek
6
taraflı görüldüğünü göstermektedir. Ancak, kaynakların
kimlikleri bilinse belki bu görüntü değişecektir. Gizli
kaynakların kimliklerinin, İngiliz Kamu Kayıt Ofisi'nde
bulunan bir küçük kitapçık içinde olduğu ortaya
çıkarılmıştır.
Kitapçık
Toynbee'nin
kaynaklarını
tanımlamaktadır. Son zamanlarda, Mavi Kitab'ın oluşumu
hakkında Arnold Toynbee'nin yazıları da Kamu Kayıt
Ofisi'nde bulunmuştur.
çok Amerikalı seyyahın bütün Anadolu'yu dolaştığı
düşünülebilir. Aslında, bunların hepsi misyonerler, ya da
onların karıları veya kız kardeşleridir. Bütün hepsi
seyyahlar olarak tanıtılmaktadır. Bunu okuyan okuyucular
bunların Amerika'dan gelmiş seyyahlar olduklarını
düşüneceklerdir, ancak gerçek böyle değildir.
Önemli sayıda yazar, sadece "Yetkili Bir Kaynak"
şeklinde listelenmiştir. Buna sadece "Yetkili Bir Kaynak"
olarak tanımlanan Ermeni patriği de dahildir.
Söz konusu kitapçık ve Toynbee'nin kayıtları ilginç
bir hikayeyi de ortaya çıkarmıştır, bir aldatma hikayesini.
Toynbee ve Wellington Evi gerçekten kaynaklarını
korumaya gayret etmiş olabilirler. Ancak, öte yandan,
kaynaklarını açıkladıklarında yaptıkları aldatmacalar ve
saptırmalar ortaya çıkacağı için de bunları gizlemeyi
yeğlemişlerdir. Bunun yerine, Bryce bahse konu olan
Giriş'inde şunları yazmaktadır, "Muhtemel bütün kaynaklar
görüldü"
ve
"Cevap
verenler
birbirlerini
tanımamaktadırlar." Bu açıkça bir yalandır. Söz konusu
yazarların bir kısmı
yazmadan önce
notlarını
birbirlerinkiyle karşılaştıran misyonerlerdi. Mektuplarında,
Toynbee raporların nasıl da bir birine benzediğinden
bahsetmektedir. O, yazarların yazılarını yazmadan önce
diğerlerinin yazdıklarını okuduğunu ya da yazmadan önce
yazarların kendi aralarında konuştuklarını anlamıştı. Ancak,
Mavi Kitap, raporlar tamamen bağımsız
olduklarından
dolayı
hikayelerdeki
benzerliklerin sadece onların doğruluğunu
ispatlayacağını söylemekteydi. Benzerlikler
açıkça
bunların
güvenilirliğini
ispatlamaktaydı.
Yazarların en geniş grubunu, yüz elli belgeden elli
dokuzunu yazan Amerikan misyonerler oluşturmaktadır.
İkinci sırada bireysel olarak, elli iki belge ile Ermeniler
gelmektedir. Çoğu kere bunların sadece isimleri bilinmekte,
sadece isimlerinden ise bunların kim oldukları
anlaşılamamaktadır. Çoğu durumda ise bunların isimleri
bile bilinmemekte ve sadece "Bir Ermeni" olarak
tanıtılmaktadırlar. Pek çoğu ne duyduğunu rapor ederken,
sadece çok azı gördüklerini aktarmaktadır. Şaşırtıcı bir
şekilde "Objektivite" iddiasıyla altı belge Osmanlıların
yeminli düşmanları olan Daşnak partisi tarafından
gönderilmiştir. Bu, Van'daki isyandan en fazla sorumlu olan
devrimcilerin partisidir ve bu bölge ile daha pek çok
bölgeyi Türkler ve Müslümanlardan almaya
teşebbüs
etmişlerdir
ve
Doğu'nun
Müslümanlarına zulm etmişlerdir. Diğer
makaleler de, Daşnak ve Ermeni Davasına
sempatiyle bakan diğer gazeteler de dahil
olmak üzere gazeteler tarafından temin
edilmiştir. Diğer Ermeni siyasi temsilcilikler
tarafından da belgeler gönderilmiştir.
Yazarların birbirlerini tanımadıkları
lafı ise iki yüzlülükten, öte bir yalandı, çünkü
bazı durumlarda aynı kişiler başka başka
isimler altında tekrar tekrar kullanılmaktaydı. Bunlara bir
örnek, Mersovan'daki Amerikan misyonerlik kolejinde bir
profesör olan Profesör Xenides'dir. Bu kişiden üç adet alıntı
yapılmıştır. İlk iki alıntıda "X Kolejinden bir profesör"
olarak tanıtılmaktadır. O gerçekten bir kolejde profesördü,
ama öğrencilerinin tamamının Ermeni olduğu bir kolejde ve
kendisi de bir Yunan'dı. Eğer gerçek kimliği verilmiş olsa,
bu bilgi okuyucuların onun yazdıklarını daha doğru
değerlendirmesini sağlayacaktı, ama gerçek kimliğinin
neden gizlendiğini anlamak da zor değil. Xenides tamamen
farklı bir başka ifadede de kaynak olarak kullanılmış ancak
bu sefer "Ermeni milliyetinden olmayan bir seyyah"
şeklinde tanıtılmıştır. Bu objektif olarak doğru ama yine de
aldatmacadır. O bir Yunan'dı ve zaman zaman evinin birkaç
mil ötesine gidip geldiğinden dolayı da bir seyyah idi (!).
Mamafih, Mavi Kitap'a göre o tamamiyle farklı iki kişiyi.
Ancak hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde bir
numaralı Profesör Xenides, iki numaralı Profesör Xenides
ile tamamen aynı görüşleri paylaşmaktaydı.
Bu kaynakları X, Y ve Z şeklinde
tanımlamak bu kaynakları daha fazla
saklamak içindir. Bu yüzden yazarların pek çoğu
bilinmemektedir. Pek çok belgede ise, sadece alıntıları alıp
göndermiş olan kişinin ismi, bir Amerikan Konsolosu gibi,
bilinmekteydi. Ne Toynbee, ne de bir başkası bu ifadelerin
gerçekten kimler tarafından yazıldığını bilmemekteydi.
Toynbee'nin bildiği tek kaynak, sadece bir Amerikan
Misyonerinin karısıydı ve bu kargaşanın hakim olduğu
dönemde misyon merkezinden asla ayrılmamış olan bir
kadındı. Bu kadın da sadece "mülteci" olarak
tanımlanmaktadır.
Toynbee, Bryce'a "Belgelerin yüzde otuz üç-otuz
dördünün
gerçek
yazarlarını
bilmiyorum"
diye
yazmaktaydı. Ancak, bu bilinmeyen/tanınmayan yazarlar
aynen tanınan-bilinen yazarlar gibi kitapta yer
almaktaydılar. Şunu da söylemek gerekir belki, Toynbee
gerçekten de bu insanların kim olduğunu öğrenmeye
çalışmaktaydı. Mesela, gönderdiği bir belgelerin
kaynaklarının kimler olduğunu öğrenmek üzere Barton'a bir
mektup yazmıştır. Barton ise bilmediğini söylemiştir.
Toynbee'nin bilmediği sadece isimler değildi, o aynı
zamanda mektupların orijinallerini de asla görmemişti ve
bunların kendisine nasıl ulaştığından da habersizdi.
Barton'un bazı bilgiler verdiği zamanlar ise verilen bilgiler
adeta dalga niteliğindeydi: "Dost bir gücün bir vatandaşı
Olayları duyan - aslında rapor ettikleri şeylerin
neredeyse hiç birini asla kendi gözleriyle görmemişlerdirmisyonerler bazı zamanlar sadece "Amerikan seyyahlar"
olarak tanıtılmışlardır. Eğer bu kitaba inanılacak olursa,
Birinci Dünya Savaşı dönemi sırasında inanılmaz sayıda
7
tarafından yazılmıştır," "Birleşik Devletler konsolosu
tarafından gönderilen bir ifadedir," ya da "İsmi verilmeyen
bir Amerikalı yetkilinin ifadesidir."
seçme yapacak olursak: Toynbee, Türkler "kendilerinden
daha üstün olan halkları sakatlamak ve çarpıtmak"la
uğraşmaktadırlar, demektedir. Toynbee'nin iddiasına göre,
başlangıcından itibaren bütün Türk tarihi boyunca bu böyle
olmuştur, Türkler "daha üstün" olan halkları sakatlamış ve
ezmişlerdir. Böylesine ırkçı bir ifadenin ele alınmasına
gerek bile bulunmamaktadır. Toynbee'ye göre, 1913 yılında
Türkler Arnavutları yok etmeye çalışmışlardır, bu kesin ve
açık bir yalandır. Yine Toynbee'ye göre, Balkan
savaşlarından sonra Türkler "kendi toprakları üzerinde
kalan bütün Yunanlar ve Slavları yok etmişlerdir". Bu,
Toynbee'ye göre ölmüş olmaları gereken ama gerçekte
yaşamakta olan ve Türklerin Kurtuluş Savaşı sırasında
Türklere karşı savaşan tüm Yunanları oldukça şaşırtmış
olmalı. Toynbee ayrıca, Türklerin Araplara saldırdığını, ve
aslında bu saldırı ile birlikte bütün Arapları yok etmeyi
planladıklarını iddia etmektedir. Toynbee'ye göre, Türkler
hiçbir medeniyete sahip değildir: "Onlar, askeri şiddet ve
hile geleneğinden başka bir şeye sahip olmamışlardır."
Aslında bu, bir kitabın ve bir tarihçinin değersizliğinin
inanılmaz bir hicvidir.
Amerikan misyoner kuruluşunun baş propagandacısı
Rockwell, Toynbee'ye pek çok hikayeyi kendisinin şahsen
bastığını ama bu hikayelerin yazarlarının kimler olduğunu
bilmediğini yazmaktaydı. Favre de benzer şeyler yazmıştı.
Bazılarını tanıyordu ama çoğunu değil. Gönderdikleri
ifadelerin ait olduğu kişilerin kimlikleri sorulduğunda
Daşnak Partisi de, hikayeleri yazan ya da anlatanların
hiçbirinin kimliklerini bilmediklerini söylemekteydi.
Hiçbirinin kimliği bilinmiyordu ve yine de Toynbee
bunların hepsini kullandı. O, kimliklerini bilmediği için bu
bilinmeyen kaynakları A, B, C ya da "Bir Seyyah" şeklinde
isimlendirdi ve hepsini kitaplarında kullandı.
Mavi Kitap ile olan ana problem yazdıklarının
tamamının gerçek dışı olması değildir. Belgelerin bazıları
kesin bir şekilde doğrudur. Esas problem, diğer tarafa hiçbir
şekilde söz hakkı verilmemesidir. Sanki hiçbir Türk
ölmemiş, hiçbir Ermeni öldürmemiştir. Ermeni çetelerden,
Osmanlı Parlamentosu'ndaki Ermeni temsilcilerin Ruslarla
işbirliği yaparak Türklere karşı savaşan silahlı çetelere
liderlik ettiklerinden, Osmanlı memurlarının/subaylarının
katledilmesinden,
Osmanlıların
iletişim
hatlarının
Ermeniler tarafından kesilmesinden, Osmanlı şehirlerini ele
geçirmeye teşebbüs etmelerinden, Van'da giriştikleri kitle
katliamlarından, bir milyondan fazla Müslümanın Ruslar ve
Ermeniler tarafından göçe zorlanmasından hiç söz
edilmemektedir. Buna rağmen Bryce, "Mümkün olan bütün
kaynaklarla görüşülmüştür" diyebilmektedir.
Turkey: a Past and a Future-Türkiye: Geçmiş ve
Gelecek adlı kitabında, Toynbee suçlamalarda bulunurken
çok daha mutedil davranmakta ve Almanları, Ermenilerin
öldürülmesi için emir vermekle değil, sadece suç ortaklığı
ile itham etmektedir. Almanlarla mukayese edildiğinde
Türkler bundan da faydalanmaktadır. Kitabın bilimselliği
en iyi şekilde, ilave edilen bir haritada görülmektedir. Bu
harita, gerçekte bölge nüfusunun üçte ikisinden fazlası
Müslüman olmasına rağmen Doğu Anadolu nüfusunu
"Ermeni" olarak göstermektedir.
Wellıngton Evi'nin Diğer Yayınları
Toynbee'nin The Armenian Atrocities -Ermeni
Vahşeti, the Murder of a Nation- Bir Milletin Katli adlı
eserlerine kısaca bakmakta yarar vardır. Toynbee Ermeni
Vahşeti'nde, Bryce Raporu'ndaki suçlamalar ve delilleri
özetlemekte, fakat bütün suçu Almanlara yıkmak için
büyük çaba harcamaktadır, bunu için de "Kahire'den
telgrafları" ve New York'taki Ermeni yayınlarında çıkan
mektupları delil olarak kullanmak suretiyle iddialarını
kanıtlamaktadır. Bu küçük kitap, tipik bir propaganda kitabı
olarak
Türklerin
"şeytanlıklarının"
bir
kataloğu
niteliğindedir. Ancak, Toynbee'nin yazılarındaki bir
olaydan
bahsetmeye
değer:
Toynbee
kitabında,
İskenderiye'ye gelen Ermeni mülteciler korkunç acılar
çekmekteydi, "hastalık, kötü hava koşulları ve açlıktan
ölmekteydiler" diye yazmaktaydı. Bu ifadeler, bu insanların
bakımını üstlenen İskenderiye'deki İngilizleri biraz üzdü.
İngiliz misyonunun İskenderiye'deki başkanları, Dış
İlişkiler Ofisi'ne zehir zemberek mektuplarla Ermeni
mültecileri beslediklerini ve Ermenilerin açlık ya da
hastalıktan ölmediğini yazarak şikayetlerini dile getirdiler.
Hem ölümler, hem de doğumlar tamamiyle normal seyrinde
gitmekteydi. Toynbee özür dilemek zorunda kaldı.
Wellington Evi'nin diğer bir kitabı da, yine Bryce
Raporu'na dayanan ve A. P. Hacobyan tarafından yazılan,
Bryce tarafından ise bir önsöz yazılan Armenia and the
War-Ermenistan ve Savaş adlı kitaptır. Kitabın yüzde 12'si
Bryce Raporu'ndan alıntılardan ibarettir. Kalan kısmı için
ise "Aslen İran'ın İsfahan şehrinden bir aileye mensup olan,
ama şimdi İngiltere'de ikamet etmekte olan bir Ermeni
beyefendisinin ürünüdür. Onun, söylediklerini samimi
bilgiler ve yurtsever duygularla anlattığı görülmektedir..."
denilmektedir. Bir kez daha anonim bir itirafçı ve bu sefer
İran'ın İsfahan kentinden bir Ermeni ailesinin üyesi (yani
herhangi bir Türk-Ermeni çatışmasından uzak biri).
Ermenistan ve Savaş adlı kitap, İngiliz
propagandasının temel temasını tekrarlamaktadır: Almanya
Türklerle aynı safta yer almakla ve katliamları onaylamakla
büyük bir hata içerisinedir. Dünya Müslümanları, her biri
yönettikleri Müslüman toplumların takdirlerini kazanmış
olan İngiltere, Fransa ve Rusya'nın siyasi yönetiminden
memnun olacaklardır. Bir bölümün tamamı Mark Sykes'tan
yapılan alıntılarla "temiz bir savaş veren Türk" görüşünün
reddine ayrılmıştır. Amerika'nın savaşa girmesini sağlamak
için bir tez geliştirilmiştir. Wellington Evi'nin kartları/eli
açıktı. Kitapların diğer bölümleri Ermenileri ve Türkleri
ırkçı bir bakış açısından tasvir etmektedir, ve genellikle
Toynbee'nin bir başka kitabı olan The Murderous
Tyranny of the Turks-Türklerin Katil Tiranlığı, bazı
alıntıları açısından ve Wellington Evi'nin ürettiği kitap
türüne bir örnek olması açısından ilginçtir. Temsilen birkaç
8
Ermenilerin erdemlerinden bahsedilirken, Türkler için ise
tam tersi niteliklere sahip oldukları ve milli karakterleri
haline gelen bu özelliklerini de hiçbir şeyin
değiştiremeyeceği anlatılmaktadır:
iddia edilen tamamen uydurma emirler rapor edilmektedir.
Bunlardan biri, Osmanlı İmparatorluğu'nun dini lideri olan
Şeyhülislam'ın emridir, Osmanlı sisteminde Şeyhülislam'ın
hiçbir zaman bu tür bir emir verecek ne konumu ne de gücü
olduğunu söyledikten sonra bunun gerçek dışı bir iddiadan
öte bir şey olduğunu söylemek gerekir. Şüphesiz, bu tür
raporların İngiltere'ye nasıl ulaştığına dair herhangi bir
işaret de yoktur. Söz konusu raporların ne dili, ne de şekli
Türk belgelerine, hatta Türk mektuplarına benzemektedir.
Subayların gizli belgelere ulaşabilmesi için yüksek rütbeli
olmaları gerekir, fakat bunlar Osmanlı Genel Kurmayı'nın
bir subayı küçük bir şehrin yönetimine atadığını söylemek
gibi bariz hatalar yapmışlardır. Şayet ikisi de yüksek rütbeli
subay idilerse, 1915 yılındaki kamuoyu bunların Ermeniler
hakkındaki
raporları
İngilizlere
gönderdiğine
inanabilmişlerdir? Cevap muhtemelen evettir. Bu
propagandayı okuyanlardan hiçbir bunun doğru olup
olmadığını kontrol edecek durumda değildi.
Bir ırk olarak Türkler, kanla lekelenmiş tarihlerinin
sayfalarını dolduran uzun anıtlar dizesine benzer diğer ve
daha büyük bir anıtı daha eklemiştir, bu da onların vahşi
tabiatlarının değiştirilemez olduğunun bir kanıtıdır. Onlarla
konuşurken akıl yürütemez ya da onlarla tartışamazsınız.
Böyle bir tabiattan/fıtrattan adalet ya da sıradan insan
hissiyatı da beklenemez.
Hacobiyan, Moğolları Türklermiş gibi gösteren ve
bunun "Türk"ün sabit tabiatı olduğunu gösterdiğini iddia
eden taktikler de dahil olmak üzere, seçici ve doğru
olmayan bir tarihi kanıt olarak sunmaktaydı. Bu yaklaşım,
ona, Bryce Raporu'ndaki hikayeleri temel Türk karakterinin
yeni bir delili olarak göstermesine imkan vermekteydi.
E. W. G. Masterman'a ait olan The Deliverance of
Jerusalem-Kudüs'ün Teslimi başlıklı cilt, nispeten zararsız
bir propaganda örneğidir. Bu kitap bazı kişilere çok az
zararı olmuştur. Çünkü bu Kudüs'ün şimdi, Haçlı
Seferleri'nin başaramadığını başaran İngilizler sayesinde,
bir kez daha Hıristiyanların eline geçmesinin bir
kutlamasıdır. Bu temel olarak İngilizler hakkında müspet
bir ifadedir. Kudüs'ün İngilizler tarafından işgal edilmesinin
iyi mi yoksa kötü mü olduğu tamamen o kişinin hangi
tarafta olduğuna bağlıdır, fakat bu kitap Türklere ya da
başkalarına çok fazla zarar vermemektedir. Buna benzer
daha pek çok yayın bulunmaktadır. Bunların temel amacı
ise, İngilizleri övmektir.
E. F. Benson'ın Deutschland über Allah isimli kitabı
sahte de olsa Türklere karşı bir kanıt bile sunmamıştır.
Kitap basit bir şekilde, Türkleri Ermenileri katletmekle
suçlamış, ve Yunanlara, Kürtlere ve Osmanlı toprakları
üzerinde yaşamakta olan Türk olmayan diğer halklara karşı
harekete geçildiği suçlamalarında bulunulmuştur. Ayrıca,
Türkler İslam'ı ifsat eden kötü Müslümanlardır, aynen
Hıristiyanlığı ifsat eden Almanlar gibi. Almanların,
Türklerin bütün caniliğini bildiklerini ve durdurabilme
imkanlarına sahip oldukları halde hiçbir şey yapmadıklarını
iler süren Benson Almanları da kötülemektedir.
Benson şöyle devam etmektedir, şayet Almanlar
şikayette bulunmuş olsalardı, Türklerin sadece Almanlara
Belçikalılara neler yaptıklarını hatırlatmaya ihtiyaçları
olacaktı. Benson, Osmanlıları desteklemekteki amaçlarının
savaştan sonra Orta Doğu'yu ele geçirmek olduğunu
söyleyerek Almanlara yüklenen Benson, aslında
İngiltere'nin kendi niyetlerinin ışığı altında komik bir
eleştiride bulunmaktaydı.
En dikkate değer kitaplardan birisi, Fa'iz El-Ghusein
tarafından kaleme alınmış olan Martyred Armenia-Şehit
Edilen Ermenistan'dır. Kitap, El'Ghusein'in "Şam'ın ileri
gelen Bedevilerinden biri" olduğunu ve "Havran" da
yaşamakta olan bir Bedevi kabilesinin "başlarından" -ne
anlama geliyorsa-birinin oğlu olduğunu ifade etmektedir.
Bu kişi, eğitimini İstanbul'da almış ve Osmanlı
hükümetinde bir bürokrat olarak çalışmıştır. Şam Valisi'nin
personeli olarak atanmış ve daha sonra da Kaymakam,
bölge yöneticisi ya da Mamuretülaziz'in (Elazığ) başı
olmuştur. Daha sonra da Şam Meclisi'nin Hawran Üyesi
olmuştur. Fa'iz, Suriye Valisi Cemal Paşa tarafından
tutuklandığını söylemektedir. Diyarbakır'da hapsedilmiştir
ancak daha sonra serbest bırakılmıştır. El-Ghusein'in
hikayesine göre, Diyarbakır'da Ermenilerin katledildiklerine
dair çok şey duymuştur ve bunların kaydedilmesi gereken
şeyler olduğunu düşünmüştür. Bu yüzden önce Basra'ya,
oradan da Hindistan'a kaçarak, raporunu burada yazmıştır.
Raporunu yazdıktan sonra İngiliz Dış İlişkiler Ofisi'ne
ulaştırmıştır. Kitap bu el yazmasının İngiliz Dış İlişkiler
Ofisi'ne nasıl geldiği konusunda hiçbir şey söylememekte;
sadece basılmak üzere İngiltere'ye ulaştırıldığından
bahsetmektedir. Bu raporun, Londra'da Wellington Evi'ne
teslim edildiğine dair de bir gösterge bulunmamaktadır.
Hedeflenen dinleyicilerin gerçek durum hakkında
hiçbir şey bilmedikleri durumlarda, Almanya, Türkiye ve
Ermenistan propagandanın özellikle etkisiz parçaları haline
gelmiş olacaktı. Bunun nasıl ciddiye alınabilmiş olduğunu
görmek çok zordur. Kitap, yazarı, editörü ya da sponsor
listesi olmadan yayınlanmıştır. Kitapta kullanılan
materyalin bir kısmı Bryce Raporu'ndan alınmıştır, diğer
materyallerin çoğu ise anonim kaynaklardan ("Fraulein O.",
"Bir Alman şahit", "İki İsveç bayan") alınmıştır ve hiçbir
materyalin kaynağı belirtilmemiştir. Raporların büyük
çoğunluğu, Alman misyonerlere dayandığı şeklinde
etiketlenmiştir. Tıpkı Amerikalı meslektaşları gibi, onlar da
sadece ölü Ermeniler görmüşler, hiç Müslüman cesedine
rastlamamışlardır.
Kitabın en inanılmaz kısmı "Muhammedi Subayların
Raporu" ("A.B." ve "C.D.") başlığı altında iki kısa
bölümdür. Burada, Ermenilerin katledilmesi için verildiği
Bu hikaye de çok sayıda iç tutarsızlık ve şehirleri
yanlış bölgelerde konumlandırmak gibi bir Osmanlı
9
memurunun yapmaması gerektiği düşünülen çok sayıda
hata bulunmaktadır. Bu hataları ve tutarsızlıkları bir kenara
koysak bile, kitap okunduğunda, üst düzey Osmanlı
yetkililer arasındaki konuşmalar gibi, Faiz'in asla bilmesine
imkan olmayan şeyler yazdığı fark edilecektir. (Aslında,
Talat Paşa'dan alıntılar üreten ve savaşının sonuna kadar da
faaliyetlerini sürdüren küçük bir alıntı üretim odası
mevcuttu." Diyarbakır'da cezaevinde iken, Faiz'in,
İstanbul'daki kabinede Talat Paşa'nın Enver Paşa'ya ne
söylediğini işitmiş olduğu görülmektedir ve bunları da daha
sonra yayınlanan raporuna yazmıştır. O aynı zamanda,
Ermeni devrimci liderlerin gizli faaliyetlerini de
bilmektedir, bu konudaki haberler de ona yani Diyarbakır
hapishanesine ulaşmış olmalıdır. Açıkcası bunlar ihtimal
dışından daha da öte bir şeydir.
geliştirilmesi talimatını vermişti: "Türklerin iyi yönetim
konusundaki yetersizlikleri, onların kötü yönetimi ve
bunların ötesinde Türklerin sanayileşmiş bütün halkları
katlettikleri." O ayrıca propagandanın el altından, gizlice
yapılması gerektiğini eklemiştir: "Bütün bu faaliyetlerin
arkasında bizim olduğumuzun ortaya çıkmaması için, bu
faaliyetlerin tedricen/aşama aşama yapılması gerektiğini ve
makalelerin zamana yayarak dağıtılması / yayılması
gerektiğinin önemini belirmeme gerek yok sanırım. Sir
Mark Sykes'ın "Times"da yayınlanan "Temiz-Savaşan
Türk" makalesi tam bizim istediğimiz gibidir."
Sykes'ın makalesi basın için üretilen makaleler için
bir şablon/ölçü olarak düşünülebilir. Ne yazık ki, diğer
makalelerin hangileri olduğunu asla bilemeyeceğiz. Birileri,
Amerikan ve İngiliz basınını okuduktan sonra, "Bu
Wellington Evi'nin işi" diyebilir, ancak bu ispatlanamaz.
Kitap kayıtlarında gazete ve dergi makalelerine dair hiçbir
kayıt ortaya çıkarılamamıştır. Sykes'ın makalesi bir
istisnadır, çünkü bunun menşeinin kaydı başka bir yerde
yani Dış İlişkiler Ofisi'nin kayıtlarında muhafaza edilmiştir.
Fa'iz büyük ayrıntılar da vermektedir. Ermenilere
neler yapıldığıyla, onların eşyalarının kimler tarafından
çalındığını ve bunların hangi Osmanlı yetkililerine hediye
olarak sunulduğunu ilişkilendirmektedir. "Ahmet Bey
Ermeni mallarını aldı" diye suçlamalarda bulunduğunda,
doğal olarak bahse mevzu olan kişinin yüzlerce Ahmet
Bey'den hangisi olduğunu ve yazarın böyle bir Ahmet Bey'i
tanıyıp tanımadığını da söylemek imkansızdır. Aldatmaca
için yapılan saptırmaları/yanlışları tespit etmek daha
kolaydır: Balkan Savaşı'ndan sonra çok büyük sayılarda
Türkler Zeytun'a yerleşmiştir demektedir. Ama gerçekte
oraya hiç kimse yerleşmemiştir, ama okuyucular arasında
bunu kim bilebilirdi ki? Savaş hikayeleri adı altında,
Türklerin Ermenilere ne yaptıkları hakkında anlattıkları
hikayeler de kesinlikle korkunçtur. Bu hikayeler arasında
Türk askerlerin Ermeni cesetlere tecavüz ettiği bile
söylenmektedir.
Dış İlişkiler Ofisi bir sorun görmekteydi, yukarıda
bahsedildiği gibi bu problem, Türklerin İngiltere'de pek çok
insan nezdinde hala iyi bir imaja sahip olmasıydı. Bunlar
özellikle Türklerin "Temiz Savaşçı Türk" olarak
adlandırılan imajından rahatsız olmaktaydılar, bu imaj
gerçekten de Türklerin asker olarak iyi işler çıkarmasından
ve
güvenilir
şerefli
insanlar
olmasından
kaynaklanmaktaydı. Bu konuda bir şeyler yapılmalıydı.
Birileri bu imajı tersine çevirmek için aleyhine bir şeyler
yazmalıydı. Ve bundan dolayı Dış İlişkiler Ofisi'ndeki
patronları Wellington Evi'ni Temiz Savaşan Türk imajına
karşı bir şeyler yapmaya yönlendirildi. Orijinal mesajın
yazılması bir şekilde yanıltıcı olmaktaydı. Wellington Evi,
Temiz Savaşan Türk imajına karşı propaganda yapılarak
bunun yok edilmesini isteyen bir talimat aldı. Wellington
Evi'de bu talimata cevaben şunları yazmaktaydı, "Bütün
dünyada Türklerin temiz savaşının ispatlanmasını neden
bizden istiyorsunuz?". Mesele daha sonra vuzuha
kavuşacaktı.
Sadece kitap okunduğunda bunun bir düzmece
olduğu, "Faiz al-Ghusein" hakkında anlatılanların çoğunun
da Osmanlı raporlarının bir araştırmasında ulaşılmış olduğu
gibi görülecektir: Oysa, gerçekte böyle bir şahıs yoktur. O
gerçekten, Suriye ya da Mamuretülaziz'de bulunan hükümet
görevlisi olarak çalışmış olsaydı, hükümet memurları
listesinde isminin bulunması gerekirdi. Bu listelerde Fa'iz
Ghusein bulunmadığı gibi, sadece Faysal bile yoktur. En
basit ifadelerle söyleyecek olursak böyle bir kişi yoktur.
Wellington Evi kayıtlarını yaktığı için, hiç kimse bu kitabın
gerçekten kim tarafından yazıldığını bilemeyecektir, ancak
şundan emin olunabilir ki, bu kitabın yazarı mitolojik Fa'iz
değildir.
Wellington Evi, Mark Sykes'a giderek ondan
Türklerin iyi olan imajına saldıran bir makale yazmasını
istedi. O da bu konuda aynı fikirdeydi ve bir makale yazdı.
Yazdığı makalenin Wellington Evi tarafından çok
değiştirilip değiştirilmediğini bilinmiyor, bilinen ise temel
makaleyi onun yazdığıdır. Ayrıca bildiğimiz bir başka şey
de, Mark Sykes'ın makalesi yazıldıktan sonra London
Times ile sadece yayınlanması için bir anlaşma
yapılmadığı, bu makalenin yayınladığı nüshadan yüz bin
adet satın alınması konusunda da anlaşıldığıdır. The Times
bir vatanseverlik örneği göstererek oldukça iyi bir fiyat
önerdi ve Dış İlişkiler Ofisi de onlarla çekişe çekişe
pazarlık ederek fiyatı daha aşağı çekti. Yüz bin nüsha için
kırk paund ödendi.
Diğer bir örnek de, kim olduğu belirtilmeyen Mark
Sykes tarafından yazılmış olan The Clean-fighting Turk, a
Spurious Claim -Temiz-Savaşan Türk- bir Uydurma
İddia'dır. Mark Sykes büyük bir seyyah ve çok zeki bir
adamdı. Savaştan sonra, Orta Doğu'nun İngiliz ve
Fransızlar tarafından bölüşülmesine yol açan Sykes-Picot
Anlaşması'nın müzakerecileri olan iki kişiden biriydi.
Sykes'ın gayretlerinin değeri, Türkleri çok sevmeyen İngiliz
Başbakanı Lloyd George tarafından da doğrulanmaktadır.
Lloyd George, Türklerin karalanmasıyla çok yakından
ilgilenmekte ve Propaganda Bürosu ile de şahsen
ilgilenmekteydi. Propaganda Ofisi'ne belirli konuların
10
Türkler aşamasi ise imha dönemidir." Bu yayın, Türklerin
öncelikle 2.000.000 Ermeni'yi (ki bu rakam imparatorluk
toprakları üzerinde bulunan Ermenilerin sayısından oldukça
fazladır) öldürdüğünü ve şimdi Arapların kökünü kazımaya
başladığını iddia etmektedir.
The Times tarafından yayınlanan bu makale bütün
Amerika'da ve başka yerlerde yeniden basıldı ve yeni
basımları yapılırken "acımasız müstebitler," "vicdansız
zorba," "katıksız barbarlar," "soysuz" ve "yer yüzünü
harabeye çeviren" ibareleri kullanılmaktaydı. Sykes
Osmanlı hükümeti bakanlarının ağzından uydurma
alıntılarda yapmıştı, tabi Talat Paşa'nın planlarını kibarca
Sykes'a anlattığına inanırsanız. Makalede insanı gerçekten
şaşırtan unsurlar arasında kolayca düzeltilebilecek tarihi
yanlışlıklarını olmasıdır, mesela Türklerin (doğrusu
Moğollardır) Bagdad'ı işgal ve yerle bir etmeleri "gerçeği"
gibi. Sykes bunu bizden çok daha iyi bilmekteydi. Türklerle
Moğolların tarihlerini birbirine karıştır. Moğolların sebep
olduğu bütün yıkımları Türklerin omuzuna yükle Bu tür
şeyleri ancak bu makaleyi okuyacak olanların gerçek
hikaye hakkında hiçbir fikre sahip olmadığını bilenler
yazabilirdi. Ama Sykes gerçeği bilmekteydi.
Ortadoğu'daki İngiliz propagandasının amacı
düşman Türkleri karalamaktan öteydi. Bu propaganda aynı
zamanda İngilizlerin mümkün olan en iyi yönetimi
sunduklarının propagandasını yapmaktaydı. Britain and
Turkey-İngiltere ve Türkiye, İngilizlerin Osmanlı
İmparatorluğuna ilan ettikleri savaşı meşrulaştırmaya
çalışmaktaydı. The Welfare of Egypt-Mısır'ın Refahı, bu
koloni üzerindeki İngiliz idaresini övmekte ve Müslümanlar
üzerinde
İngiliz
hakimiyetini
meşrulaştırmayı
amaçlamaktaydı. Wellington Evi'ne göre, bu kitap
"Müslümanların İngiliz yönetimini tercih ettiklerini
göstermekteydi." Turkish Prisoners in Egypt-Mısır'daki
Türk Esirler tam olarak İngilizler'in savaş esirlerine ne
kadar insancıl davrandıklarının resmini çizmektedir. The
Freedom of Jerusalem-Kudüs'ün Özgürlüğü ve The
Deliverance of Jerusalem-Kudüs'ün Teslimi, İngilizler'in
Osmanlıları mağlup ederek Kutsal Şehri ele geçirmesine
yönelik kısa methiyelerdir. Bu kitaplar, Avrupa ve
Amerika'daki
Hıristiyanların
desteğini
sağlamayı
amaçlamaktaydı. Kudüs üzerine yapılan yayınlar ve
Siyonist Örgüt'ün yayınları hem, özellikle Amerika'da
olmak üzere, Yahudi desteğini sağlamayı ve hem de
İngilizlerin Filistin'i işgaline meşruiyet sağlamayı
amaçlamaktaydı. Bunlar, Siyonizme destek verem İngiliz
politikacıların ve önder kişilerin ifadelerini ve İngiltere'ye
destek veren Balfour Deklerasyonu'ndan dolayı ona
teşekkür eden Siyonistlerin ifadelerini de içermektedir. Bu
yayınların dağıtıldığı dönemde, İngiltere'nin halihazırda
kendisini diplomatik olarak Arap dünyasının uzun dönemli
bir işgaline hazırlamış olduğunu önemle kaydetmemiz
gerekmektedir.
Hem Lloyd George hem de Dış İlişkiler Ofisi çok
memnundu. Bu yayının kopyalarından sadece Amerika'ya
otuz iki bin nüsha gönderilmiştir.
Hoddard ve Stoughton/Doran, 1904 yılında
Diyarbakır'a İngiliz Konsolos yardımcılığı göreviyle
atanan, kitapta belirtilmemesine rağmen İngiliz orduları
Mısır'da iken orduda hizmet gören bir Ermeni Protestan
Rahibin eşi olan Bayan Esther Mugerditchian tarafından
yazılan bir mektubun genişletilmiş versiyonu olduğu
belirtilen From Turkish Toils, Türk Zahmetinden, adlı bir
kitap yayınlamıştır. Kitapta, "Ermeniceden çevrildiğine"
dair bir ifade yeralamasına rağmen, kim tarafından
çevrildiğine dair bir bilgi bulunmamaktadır. Önsözünde ise,
yine bilinmeyen bir kişi tarafından, Ermenilerin çektikleri
sıkıntılardan dolayı Almanlar suçlanmaktadır, oysa esas
metinde Almanlara dair hiçbir atıf bulunmamaktadır ve bu
da bu kitabın tipik bir İngiliz propaganda işi olduğunun
delilidir. İnanılabilir unsurlarla (Osmanlı askerleri erzak ve
silahları sakladıkları yerleri göstermeleri için Ermenilere
işkence yapmaktadır), analizleri yapıldığında sorunlu
oldukları belirlenen diğer unsurların (işkence hikayelerinin
aksine, Türk askerleri tarafından Ermenilere hitaben yapılan
söylevlerde, bunların Ermenileri ortadan kaldırmak için ne
kadar uzun zamandan beri planlar yaptıklarını açıkladıkları
belirtilmektedir-sıradan askerler gizli hükümet planlarını
ele geçirmiş ve bu planlar her nasılsa Bayan
Mugerditchian'a ulaşmıştır) karışımından oluşan metnin
kendisi de mükemmel bir propaganda parçasıdır.
Okuyucuların bu tür analizler yaptığı ise şüphelidir.
Syria During March 1916: Her Miseries and
Disasters-1916 Mart'ında Suriye: Sefaleti ve Felaketleri, ilk
olarak İngiliz yönetimi altında olan ve basına sansürün
uygulandığı Kahire'de yayınlanmış olan bir grup makaleden
oluşmaktaydı. Bu kitap, Osmanlı Suriyesi'nde varsayılan
dehşet dolu yaşamla ilgilidir. Temel olarak Arap
sempatizanları hedeflemekte (bu yüzden de Amerika'da
yayınlanmamıştır) olan kitap, İngilizlerin Araplara karşı
olan gerçek sevgisi tezini geliştirmekte ve Türklere ise tam
tersi bir konum atfetmektedir ("Jön Türkler, Türkiye'deki
herhangi bir ırktan daha fazla ve daha derin şekilde
Araplara karşı garaz beslemektedir." Bu tür bir tanımlama
Türklere ya da isimlendirildikleri haliyle "İstanbul'un kara
muhafızlarına" yönelik mahir bir saldırı bile değildir.
The Ottoman Domination-Osmanlı Hakimiyeti,
anonim yazılmış ve Raound Table Magazine'de yeniden
yayınlanmış kısa bir çalışmadır. Bu çalışma sadece bir grup
slogandan oluşmaktadır: "Türkiye'nin parçalanması
yaşamakta olan bir topluluğun yok edilmesi değildir, esir
milletlerin hapishaneden kurtarılarak özgürlüklerine
kavuşturulmasıdır." "Türkler herkese karşıdır, ve
fethettikleri hiçbir halk yönetimleri konusunda onlarla
uzlaşmaya varmamıştır." "Osmanlıların tebalarına yönelik
politikalarının ilk aşaması ihmaldir, Hamidyen (II.
Abdulhamid'in yönetimi) dönemi zulüm dönemidir; Jön
Sonsöz
Günümüz
Bibliyografyalarında
Kitapların Bir Örneği
* E.F. Benson, Crescent and Iron Cross
11
Önerilen
* E.F. Benson, Deutschland über Allah
*
Fa'iz El-Ghusein,
Damascus", Martyred Armenia
"Bedouin
Bu kitaplar, Avrupa ve Amerika'daki okul çocuklarına
öğretilen tarih için bir temel oluşturmaktadır.
Notable
of
Savaş zamanında söylenen yalanlar yarım yüzyıl ya
da daha fazla bir süre için kuluçkaya yatmıştır. Şimdi
bunlar kabul gören yaklaşımdır. Pek çok kişi Türklerin I.
Dünya
Savaşı'nda
neler
yaptıklarını
bildiklerine
inanmaktadırlar. Aslında, onların bildikleri İngiliz
Propaganda
Bakanlığı'nın
onların
inanmasını
istediklerinden ibarettir.
* (J. Lepsius), Germany, Turkey, and Armenia:
Selections of Documentary Evidence
* A.P. Hacobian, Armenia and the War
* Esther Mugerditchian, From Turkish Toils
* Martin Niepage, The Horrors of Aleppo
*
Harry
Constantinople
Stuermer,
Two
War
Years
in
* Arnold J. Toynbee, Armenian Atrocities: the
Murder of a Nation
* Arnold J. Toynbee, ed., The Treatment of
Armenians in the Ottoman Empire, 1915-1916
* Arnold J. Toynbee, Turkey: A Past and a Future
* Arnold J. Toynbee, The Murderous Tyranny of
the Turks Kaynak: Richard G. Hovannisian, The Armenian
Holocaust
Wellington Evi'nin propagandacıları işlerini son
derece iyi yapmaktaydılar. Onlar sadece savaş sırasında
etkin olmamışlar, propagandalarının tesiri o zamandan beri
süregelmiştir. Bugün hala, Wellington Evi'nin kitapları
Amerikalı okul çocuklarına ve üniversite öğrencilerine
önerilmektedir. Bu kitaplar okullar için temel tarih
kaynakları ve Ermeni bilim adamlarının temel
dayanaklarını teşkil etmektedir. Wellington Evi'nin
konularından birini, muhtemel en etkili olanını, seçen tablo
II Wellington Evi'nin özellikle önem verdiği Ermeniler
konusuna dair yayınlarını içermektedir. Richard
Hovannisian'ın standart bir bibliyografya niteliğindeki
Ermeni Tarihi haricinde, bu kitapların her biri tavsiye
edilen kitaplar listesindedir. Bibliyografyada Benson
tarafından kaleme alınan sadece bir kitap, belki ismi
Deutschland über Allah olduğu için rağbet görmemektedir.
Toynbee'nin kitapları ve hayali Ghusein'in kitabı da dahil
olmak üzere diğer bütün kitaplar tavsiye edilmektedir.
Birinci
Dünya
Savaşı
sırasındaki
İngiliz
propagandasından hiçbir şey kaybolmamıştır. Wellington
Evi'nin Birinci Dünya Savaşı boyunca yaptığı propaganda
rutin bir şekilde yeniden ve yeniden basılmış, alıntılar
yapılmış ve bunlara inanılmıştır. Bu kitapların çoğu internet
üzerinden dünyaya yayılmış, bazan kitapların tamamı
sitelerde kopyalanmıştır. Fransa ve Birleşik Devletler'de I.
Dünya Savaşı propagandaları önce ifadelerde görülmüş,
daha sonra da yasama organlarının üyelerinin yorumlarında.
12

Benzer belgeler