Masalı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Masalı indirmek için tıklayınız.
SUDAN YANSIYAN HAYAT
Bir varmış bir yokmuş... Zaman zaman içinde, saman samanlık içinde, ben seni dinliyorum
gözler süzgün biçimde. Meraklanır uyuyamam, iyilere hiç kıyamam. Nerededir cevapları,
nerededir hataları, insanlara şaşırırım, merakımı taşırırım. Boşa koyarım, dolmaz bazen; böyle
gelmiş gitmez düzen.
Ülkelerden birinde, zamanın tam yerinde, bir bilge otururmuş, beklermiş eli yüreğinde. Bir
dertli geliyormuş, bilge bunu biliyormuş. Çaresini aradığı derdi için adamın biri kapıya
dayanmış bile.
Dertli adam, kapının iki basamağını çıkmış, kapının aralık olduğunu fark etmiş. Kapıyı tam
çalacakken bir ses, “Buyur gel evlat.” demiş. Adamın tüyleri diken diken olmuş ama
korkusuna yenik düşmemiş. Meraklı bakışlarla, tedirgin adımlarla içeriye girmiş. Böyle
birinin evinde bir masa, bir sandalye ve birkaç kitaptan başka bir şey yokmuş. Tatlı dilli bilge,
hal hatırdan sonra adama ne derdi olduğunu sormuş. Diğeri anlatmaya başlamış:
“Ben sizinki gibi fazla bir eşyası olmayan bir evde kendime yetecek kadar kazanan, hayatında
fazla bir olay olmayan bir insanım. Fakat ne hikmettir ki çevremde pek sevilmiyorum.
Ağzımla kuş tutsam nafile, kimseye yaranamıyorum. Ben de bunu ancak bir bilgenin
bileceğini düşündüm ve size geldim. Çevremde kabul görmek için ne yapmalıyım?”
Bilge uzun uzun düşünmüş:
“Bu sorunun cevabını ben veremem, ancak sen bulabilirsin. Ben sadece sana yol
gösterebilirim. Bir mağara var, içinde bir göl. Burada uzun süre kalıp düşünmen gerek.
Düşünürken de suya bakmalısın.” demiş.
Bilge, adamın eline üç tane zarf tutuşturmuş. Bu zarfların yolculuk boyunca ona yardımcı
olacağını söylemiş ve şöyle devam etmiş:
“Öncelikle önüne yol ayrımları çıkacak. Her bir yol ayrımında beyaz zarfın içindeki
kâğıtlardan birini seç. Onlar sana yardımcı olacak. En zorlandığın engelde yeşil zarfı aç.
Yalnız sakın ola aklından çıkarmayasın, en çok zorlandığın zamanda aç bu yeşil zarfı. Son
olarak ise kırmızı zarf var. Eğer mağaranın içindeki suya ulaşıp dediklerime uyarsan bu zarfı
açabilirsin. Şimdi gözlerini kapat, parmağımı şaklattığımda gözlerini açabilirsin.” diyerek
tembihlemiş.
İhtiyarın bu son sözlerinden sonra adama bir güç gelmiş. Gözlerini kapatmış ve şaklatma sesi
duyduğunda adam gözlerini açmış. Çok büyük ağaçların olduğu, fazla sıcak olmayan ama
üşütecek soğuğu da olamayan; taşlı, hafif engebeli bir yolun tam karşısındaymış. Yürümeye
başlamış. Biraz ilerledikten sonra ağaç kovuklarında farklı işaretlerin ve motiflerin olduğunu
fark etmiş. Daha yakından bakayım derken ayağından çekildiğini fark etmiş. Çok korkmuş ne
yapacağını bilememiş. Ama her ne olursa olsun, buradan ormana zarar vermeden çıkması
gerektiğini düşünmüş.
Ayağına otların dolandığını görerek telaşlanmış. Otu elleriyle yolmaya başlamış. Uzun
uğraşlar sonucu ottan ayağını kurtarmış ve hemen geri çekilmiş. Önüne dönünce kocaman bir
kurdun ona doğru salyalarını akıtarak koştuğunu fark etmiş. Köşeye sıkıştığının farkındaymış.
Ne yapacağını bilemeyerek koşmaya başlamış ama kurda doğru koşuyormuş. Bunu, kendine
güvenmesi gerektiğini düşünerek yapmış. Kurt ise adamın korkmadığını düşünerek bir şey
yapmadan yanından geçmiş. Oysa adam, bu kurt olayından gerçekten çok korkmuş. Şimdi
daha emin adımlarla ve temkinli yürüyormuş. Zaten ormanın kasvetli havası adamı iyice
germiş. Derken yol ayrımına geldiğini fark etmiş. Bilgenin sözlerini hatırlamış ve beyaz
zarftaki ilk kâğıdı açmış okumaya başlamış.
Bilgenin kâğıdında, “Sen olsan bütün zorlukları geçip en kötü yerlerden gidip en iyi sonuçlara
ulaşmayı mı, yoksa iyi yollardan ve emeksiz bir şeye ulaşmamayı mı isterdin? Unutma sen
buraya bir cevap için çıktın ve emek vermelisin.” yazıyormuş.
Önce hiçbir şey anlamamış adam. Sonra önündeki yollara bakmış, birinde güllük gülistanlık
diğerinde ise çamurlu engebeli taşlı dikenli bir yol. Bilgenin bu sözleri doğrultusunda kötü
olan yolu seçmiş çünkü bu yoldan giderek bir emek sarf edecekmiş. Bu seçimin doğru
olduğunu düşünerek ilerlemiş. İlerlerken yerde bir kuşun bağırışını duymuş, kuş adamdan
yardım istercesine bağırıyormuş. Adam dayanamayıp kuşu avuçlarının içine alıp ağaçtaki
yuvasına koymuş. Kuş adama teşekkür etmiş ve çok minnettar olduğunu söylemiş. Adam da
güler yüzle yoluna devam etmiş. Derken küçük bir ekmek kırıntısını taşımaya çalışan bir
karınca sürüsü görmüş. Adam onlara da yardım etmek istemiş. Onlar için ekmeği biraz daha
ufalayıp daha da küçültmüş ve karıncalar işlerini daha çabuk bitirmişler ve adama çok
teşekkür etmişler. Adam mutlu mesut yürüyormuş ama yol çok kötüymüş; ayağına taşlar
batıyor, acıdığını hissediyor fakat iyilik yapmasının verdiği mutluluk, adamın acılarını
unutturuyormuş. İkinci yol ayrımına gelince yeniden beyaz zarfı açmış, bu sefer bilgenin
yazdığı sözler şöyleymiş:
“Yeterince emek vermek gerekiyor, sen çok emek verdiğini düşünüyorsan güzel yolu seç.”
Adamın içine şüphe düşmüş. Bu sözde bir mana varmış. Kurumuş bir ağaç ve ağacın yanında
bir su gördüğünde ne yapacağını ilk önce o da kestirememiş. Ama en azından bir dokunuşuyla
ağacı hareketlendirebilir, yeniden yaşama döndürebilirmiş. Yanına aldığı suyu ağaca dökmüş.
Ağaç yeşillenmiş, canlanmış, dallarını ikiye sallayarak adama teşekkür etmiş.
Adam çok mutluymuş; yalnız ayakları ve bacaklarının diz kapağına kadar olan bölümü çok
acıyormuş, hatta kanamaya başlamış. Ama adam iyilik yaptıkça o acıları hissetmiyor, hatta
daha çok iyilik yapası geliyormuş.
Sonunda üçüncü yol ayrımına gelmiş ve zarftaki son kâğıdı okumuş, kâğıtta şöyle
yazıyormuş: “Sen gerektiğince emek verdin, şimdi güzel yolu seç ve devam et.”
Adam bu sözlere uyarak güzel yolu seçmiş. Bu yolda ne hayvan ne bitki varmış ne de taşlar.
Uzun bir süre yürümüş. Sonunda bilgenin söz ettiği mağaraya ulaşmış. Mağaranın içi ok
işaretiyle doluymuş. Bir ok, bir sandalyeyi gösteriyormuş. Adam sandalyeye oturur oturmaz
sandalye birden hareket etmiş ve çok hızlı bir şekilde karanlığın içine süzülmüş, adam bu
sefer çok korkmuş. Sonra sandalye durmuş ve adam inmiş. Kristallerin bulunduğu, hatta
sadece bu kristallerin olduğu bir mağaradaymış. Mağaranın içinde bir göl olduğunu fark
etmiş, gölü bulma sevinciyle ona yaklaşırken birden bire bir ejderha belirmiş. Ejderhanın
sadece dilinden değil, gözünden bile ateş fışkırıyormuş. Adam o heyecanla bir kristalin
arkasına saklanmış ve yeşil zarf aklına gelmiş, zarfta şu sözler yazıyormuş: “Unutma! İyilik
yapmak kor ateşi bile söndürür. Nefretle değil, sevgi dolu gözlerle yaklaşmaktan zarar
gelmez. Sen ona sevgiyle yaklaş ki sevgi bulasın.”
Bu sözlerden sonra çok düşünmüş ve ejderhanın karşısına geçip ona sevgiyle davranmaya
karar vermiş. Ejderha bir an şaşırmış:
“Buraya gelenlerden hiç kimse bana böyle davranmamıştı.” demiş.
Meğerse ejderha aslında büyü yapılmış bir periymiş. Kendisine iyi davranan bir insan çıktığı
için büyü bozulmuş ve su perisine dönüşmüş. Adam ne olduğunu anlayamamış. Bu güzeller
güzeli periye derdini anlatmış. Anlatırken de hem yaşadıkları yüzünden hem de derdine henüz
bir çare bulamamanın verdiği sıkıntıyla ağlamaya başlamış. Peri, ona gülümsemiş.
“Su gibi olmalısın insanoğlu. Ne kadar kirlensen de tekrar temiz bir şekilde yeryüzüne
çıkabilmelisin. Az önce akıttığın gözyaşı varlığınla insanları rahatlatabilmelisin.”
Bunları söyledikten sonra peri, adamı düşünceleriyle baş başa bırakıp gözden kaybolmuş.
Adam düşündükçe, kendini değerlendirdikçe sorununu çözmeye başlamış. Gerçekten de onun
tek eksikliği su gibi olamamakmış. Çünkü su yeri geldiğinde bitkilere yeri geldiğinde
insanlara ve tüm dünyaya can veren bir şeymiş. O da yol boyunca yaptığı yardımlarla, ağaca
dokunduğu bir dokunuşla küçük de olsa onlara hayat vermiş. Anlamış ki mutluluk, su gibi
hayat vermek ile mümkünmüş.
Adamın aklına kırmızı zarf gelmiş ve zarfı açmış. Kırmızı zarftan bembeyaz bir sayfa çıkmış
bu da kendine yeni bir sayfa açıp yaşamasının göstergesi olmuş. Adam çok mutlu olmuş ve
oradan ayrılmış. Bundan sonra adam, hayatı boyunca da herkese güler yüzle davranmış, su
gibi hayat vermeye çabalamış.
Gökten sayılamayacak kadar çok elma düşmüş. İnsanlar yağmurlarla yıkanmış elmaları, su
gibi berrak yürekleriyle kardeşçe paylaşarak yemişler. Bir tanesini sakladım ben, masalımı
okuyana vereceğim.
Betül Ebrar ARSLAN

Benzer belgeler

MİLLİYET EMLAK ABONELİK SÖZLEŞMESİ MADDE 1 TARAFLAR

MİLLİYET EMLAK ABONELİK SÖZLEŞMESİ MADDE 1 TARAFLAR kuruluşlara veremez. Aksi halde MİLLİYET söz konusu kullanımdan doğan tazmin hakkı saklıdır. MÜŞTERİ' nin işbu sözleşme ile sahip olduğu kullanım hakkı sadece kendisine aittir, başkalarına devredil...

Detaylı

Doğrudan öğretim - Ereğli Eğitim Fakültesi

Doğrudan öğretim - Ereğli Eğitim Fakültesi olumlu ilişkiler başlatıp bu ilişkileri geliştirmesini, bireye içinde bulunduğu çevrenin kendisinden beklediklerini karşılamasını ve bireyin gereksinimlerini, isteklerini, arzularını, tercihlerini ...

Detaylı

ÜYELİK SÖZLEŞMESİ 1. Tarafların Tanımı ve Diğer

ÜYELİK SÖZLEŞMESİ 1. Tarafların Tanımı ve Diğer yazılım ve işletim sistemlerinde oluşabilecek tüm hata ve bunların doğrudan yada dolaylı sonuçlarından kendisinin sorumlu olduğunu kabul etmiş sayılır. 7.14. SANES sitenin içeriğini dilediği zaman ...

Detaylı

Kullanıım Sözleşmesi - alantron --

Kullanıım Sözleşmesi - alantron -- 4) Bayinin veya bayi tarafından yetki verilen sorumlunun Alantron Bayi Programı Kullanım Sözleşmesini okuması, onayladıktan ve gerekli ön ödemeyi Alantron’a göndermesinden sonra “Ana Kullanıcı Adı...

Detaylı

BAYĐ SÖZLEŞMESĐ - Altek Bilgisayar

BAYĐ SÖZLEŞMESĐ - Altek Bilgisayar ALTEK tarafından BAYĐ adına tahsil edilen tutarlardan öncelikle ALTEK in piyasa şartlarına göre belirleyeceği komisyon tenzil edilecek ve kalan tutar BAYĐ’nin ALTEK nezdinde bulunan hesabına aktarı...

Detaylı

koyuncu e-ticaret kullanım sözleşmesi

koyuncu e-ticaret kullanım sözleşmesi 4) Bayi istemesi halinde değişik yetkilere sahip “Kullanıcı Adları” yaratabilir ve bunları şirketi içinde yetki vermek istediği kişilere kullandırabilir ve belirli işlemleri bu kişilere yaptırabili...

Detaylı