hacı sait güven

Transkript

hacı sait güven
Hacı Sait Güven
HACI SAİT GÜVEN
Aşiretin koyun sürüleri bir uçtan diğerine,
Elegez’den Aladağ’a; Sinekler’den Ağrı Dağı’na,
kısacası bir yayladan ötekine kuyruklarını sallaya
sallaya dolaşıp durdular. Beyaz, kahverengi tüyleri rüzgarda uçuştu, ürkek ve masum adımları
çimenlerde, derin vadilerde, kuytu tepelerde iz
bıraktı.
Aşiret insanı koyuna bağlanır, onunla yalnızlığını unutur. Koyunların sessizliğinde ruhunun
dinginliğine kavuşur; gün sonunda birbirine kaHacı Sait Güven
vuşan ana ve yavrunun sevinç melemesinde gönlünün derin hüznü erir kaybolur.
Dağın yamacını kaplayan kahverengi bulutlar, kışa doğru hareketlenir, ovaya iner; toz bulutu içinde Iğdır’ı boydan boya geçer, kışlağına çekilirdi.
Hacı Sait Güven, bilimsel tanımı “hayvancılık” fakat aşiret insanı
için tek bir yaşamın diğer yarısı demek olan önemli bir uğraşıyı, didaktik
anlatımı ve tatlı sohbetiyle bizlere kazandırdı.
Hayatım
1930 yılında Aralık ilçesine bağlı Karahacılı köyünde dünyaya gelmişim. Ağrı Dağı İsyanı nedeniyle köyümüz yasak bölge içine alındığından
babam Hacı Hüseyin ve kardeşleri o yılın sonbaharı Iğdır Karakuyu köyüne
ve onu izleyen yıl da Taşlıca köyüne gidip yerleşmişlerdi. 1950 yılına kadar
bu köyde hayvancılıkla ilgilendim. Askerlik dönüşü (1950-52) uğraşıma kaldığım yerden devam ettim.
1968 yılında Iğdır merkeze yerleştim.
“Karahacılı köyü bu mu?”
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarım boyunca babamın ev ortamında hasretle konuştuğu bir konu vardı. Bu, kendisinin doğup büyüdüğü dede-baba
köyü Karahacılı’yla ilgiliydi.
Her nedense babam bu köyden zorla koparılmalarını bir türlü içine
sindirememiş, oraya bir gün tekrar dönmenin özlemiyle yanıp tutuşuyordu.
Bazen biz çocukları etrafına alır bir masal gibi köyün güzelliklerinden, evlerin mimari yapısından, Ağrı Dağı’na uzanan romantik yamaçlarından bahseder dururdu. Yasak bölge 1950 yılına kadar devam ettiğinden 20 yaşıma kadar
babamdan bu hikayeleri defalarca dinledim.
738
Iğdır Sevdası
Askerlik dönüşü (1952) Taşlıca köyüne geldiğimde bana müjdeli bir
haber verdiler. DP İktidarı Yasak Bölgeyi kaldırmış, herkesin kendi köyüne
dönmesine izin vermişti. Bu yüzden babam alelacele Karahacılı köyüne gidip
dededen babadan kalma evleri ve ahırları sahiplenmek istemişti. Ben de ilk
fırsatta büyük bir merak içinde köye doğru yola çıktım.
Karahacılı’ya vardığımda hayal kırıklığına uğramıştım. Buraya köy
bile demek haksızlık olurdu. Evlerin damları çökmüş, kapı demirleri parmak
kalınlığında pasla örtülmüştü. Duvarların orijinal yapısı harç kullanılmadan
üst üste yığılmış taş kümesinden ibaret olduğundan 22 yıllık erozyonla şimdi
hepsi çökmek üzereydi. Üzüntülü üzüntülü ıpıssız köy yerini dolaşırken babamı az ileride tek başına bir evin önünde çalışır buldum. Büyük bir zahmetle
evin önünü kapatan yabani otları ve çalılıkları temizliyordu. Uzaktan bakınca
babamla arka plandaki Ağrı Dağı’ndan başka göze batan kayda değer bir şey
ortalıkta görünmüyordu.
Geldiğimi fark edip doğruldu, benimle göz göze geldi. “İiiii kure
mın!” (Oğlum!) diyerek sevinç çığlığı atıp yanıma geldi. Uzattığı elini saygıyla öptüm. Hal hatır sorup hasret giderdik.
Kolumdan tutup beni doğup büyüdüğü ve şimdi tamamen harabe yığını evin önüne götürdü. Evin duvarına ve taşlarına şefkat ve çocuksu duyguyla
dokunarak, “İşte ben bu evde doğdum” dedi. Köye geldiğimden beri beni
rahatsız eden hayal kırıklığıma daha fazla engel olamadığımdan küçümser
tavırla:”Karahacılı köyü bu mu?” diye sordum. Babam oğluna sanki yalan
konuşmuş olmanın verdiği sıkıntıyla, boğazı düğümlendi, “Evet burası!” diyebildi. Bıraksam oturup ağlayacaktı belki.
“Zavallı geyik koyun sürüsüne sığındı”
Birkaç yıl içinde Karahacılı’da yeni ev ve ahırlar inşa edip burayı
geniş ailemiz için ikinci mekan olarak kullanmaya başladık.Yaz aylarında
koyun sürülerini hemen yanı başımızdaki Ağrı Dağı’nın yüksek yamaçlarında otlatmaya götürüyorduk. Bu bölge uzun yıllar yasak bölgede kaldığından
geyik, ayı ve kurt türünden hayvanlarla dolup taşardı. Bir gün hiç unutamayacağım bir olayla karşılaştım:
Bazı günler çobanların sigara, şeker, çay gibi ihtiyaçlarını karşılamak
için atla sürülerin olduğu yere gider, birkaç günümü onların arasında geçirirdim. Bir gün yine yer sofrasında oturmuş öğlen yemeğini atıştırıyordum.
Uzaktan bir geyiğin can havliyle koşarak koyun sürüsünün içine daldığını
gördüm. Ayağa kalkınca durumun vahametini anlamıştım. 8-9 azgın kurt geyiğin arkasına düşmüşlerdi! Geyik dağılan sürü içinde bir o yana bir bu yana
koşturdu ama kurtların onu hedef alan saldırısına dayanamayıp tekrar açık
arazide koşamaya başladı. Kurtlar zavallı geyiği her bir yandan kuşatmaya
739
Hacı Sait Güven
aldılar. Aldığı yaralara dayanamayıp yere yığıldı, kurt sürüsünün arasında
kayboldu. Kurtların vahşi hali bizi tedirgin etmişti. 800 adet koyunu toparlayıp Tılbeş mağarasında tehlike geçinceye kadar sakladık.
Çobanların anlattığına göre Ağrı Dağı’nın bu kısmında geyikler 2030’luk sürüler halinde dolaşırlarmış.
Hayvancılığın Temel Prensipleri
Her insanın gönlünü çalan ve severek yaptığı bir konu ve bir uğraşı
alanı vardır. Bazı dostlarım ziraata, bağ ve bahçecilik işlerine bazıları din ve
ruhani zenginliğe bazıları da politikaya heves bağlamışlardır. Örneğin Mecit
Bey politikayı gerçekten severek yapan birisiydi. İnsanlarla haşir neşir olmayı, onlarla oturup kalkmayı sevdiğinden siyasi liderliği elden bırakmazdı.
Halbuki benim için politika dünyanın en can sıkıcı konusuydu. Aynı masada
oturduğum dostlarım sözü politikaya getirdiklerinde sessizce ayrılır kafamı
dinlemek için camiye ya da eve giderim.
Nasıl olamasın dı ki? Bir gün Iğdır’ın önemli simalarından Hacı
Nağdali Parlar’a,
“Hacı, anlayamadığım bir nokta var. Sen bir partidesin kardeşin de diğer bir partide bu nasıl oluyor?” diye sorduğumda benim saflığıma gülerek,
“Hay yaşa! Bu iş çok kolay. Eğer seçimlerde benim kardeşimin partisi
kaybederse o zaman benim partiye gelir, yok benim partim kaybederse ben
onun partisine giderim. Her halükarda kazanan biz oluruz”
Hacı’nın bu mantık yürütmesi bana göre değildi. Ben yaşamı daha
çok kendi basitliği ve güzelliği içinde düşünmek isterim. Elbette benim de
severek hem de çok severek yaptığım bir mesleğim var: Hayvancılık.
Hayvancılık mesleği zannedildiği gibi tek düze ve sıkıcı bir iş değildir. Başarılı bir hayvancılık için dört önemli konuya dikkat etmek gerekir:
1. Hayvan sevgisi: Hayvancılık konusuna eğilen birisi için en önemli
faktör hayvanı sevmesi ve onu kendi yaşantısının bir parçası olarak görmesidir. Unutmamak gerekir ki hayvanlarda insanlar gibi beslenmeye, korunmaya
ve şefkate muhtaçtırlar. Eğer bunları veremeyecekseniz o zaman bu mesleğe
en iyisi hiç girmeyin!
2. İyi bir çoban: Başarılı bir hayvancılık için iyi bir çoban bulmak
şarttır. Ne yazık ki bu mesleğin en zor işi dürüst ve sadık bir çoban bulmaktır.
İşverenlerin taktirini kazanmış çobanların isimleri herkes tarafından bilindiğinden onların üzerinde her zaman gizli transfer hesapları yapılır. Hangi
tüccar sezon başlamadan en iyi çobanı kadrosuna alırsa o yıl en iyi sürüyü de
o besleyecektir anlamına geldiğinden bu konuya çok dikkat ederiz. Üç kardeş bir araya gelip çoban adaylarını değerlendirirdik, hatta bazı isimler için
740
Iğdır Sevdası
kavga bile ederdik. Şimdiye kadar benim en başarılı gördüğüm ve mesleğine
nerdeyse rol modeli olabilecek çoban Karahisar köyünden Tahir Gül’ün oğlu
Tevfik idi. Tevfik, dürüstlüğü, çalışkanlığı, disiplini ve sebatıyla her zaman
benim takdirimi kazanmıştır. Çocukları da babalarının mesleğini aynı başarı
ve kaliteyle devam ettirdikleri için her zaman el üstünde kapışılıyorlar.
İyi bir çobanın en önemli özelliği hayvanın dilini anlamasıdır. Hayvanlar acıktıkları, hastalandıkları veya tehlike anında farklı şekilde hareket
ederler. Çobanın bunu görüp anlaması şarttır. Hasta bir koyunun gözlerinden
yaş akar, kulakları düşer veya tüyleri bozulur. Acıkan bir koyunun ses tonu
farklılaşır. İyi bir çoban, bir annenin bebeğine gösterdiği ilgi gibi, “Gitmem
gerekiyor koyunlarım acıkmış olmalı!” diyebilmeli ve bunu yürekten yapmalıdır. Yine tehlike anında koyun ve koç farklı şekilde hareket ederler. Örneğin
eğer sürü kurtların saldırısına uğrasa, anaç koyun korkuyla kaçışır ama koç,
kurtların onun kuyruğunu yemesine kadar yerinden kıpırdamaz.
İyi bir çobanın aynı zamanda hırsızlık olaylarına karşı uyanık olması
gerekir. Gerçi eskiden olduğu gibi sürünün tamamını gasp etme olayları artık
olmuyor. Babamın anlattığına göre İran’dan gelen çeteler iki kez sürülerimizi
çalıp götürmüşler (1920li yıllarda). Bir keresinde eniştemiz Abdullah’ ı (Aktaş) öldürüp 600 koyunu bir keresinde de koç katımı zamanı amcam Ali’yi
öldürüp 300 koyunu çalmışlar.
Koyun yorulmayan bir hayvandır. Gece, gündüz otlar ve yürür. Bu
yüzden hırsızlar bir sürüye saatte 15-20 km yol aldırtabilirler.
Gerek hırsızlık gerekse de diğer türden yanlış sahiplenmeleri önlemek
için koyunların kulaklarına özel işaret koymak yararlıdır. Bunu yaparken o
bölgedeki diğer hayvan sahiplerinin hangi işareti kullandıklarını bilmek gerekir. Benim işaretim sağ kulakta yan yana iki çizgi şeklindeydi. Eğer hayvanın
kulağı yoksa o zaman kulak altındaki bölgeye bu işareti sıcak demirle dağlardık.
İyi bir çobanın, ki eğer anaç koyunlara bakıyorsa, yavrulama zamanı
büyük bir ustalık ve hafıza gücüyle hangi yavrunun hangi anneye ait olduğunu bilmesi gerekir. Örneğin 500 koyun yavrulamışsa, süt sağımından sonra
anneler ve yavrular buluşturulduğunda büyük bir panik durumu yaşanır. Anne
çocuğunu kokusundan tanıdığı için yabancı bir yavruyu şiddetle reddeder.
Yavru da kalabalıkta annesini buluncaya kadar canı çıkar. İşte bu durumda
hangi yavrunun hangi anneye ait olduğunu şıp diye bilen bir çobana ihtiyaç
vardır. Zaten iyi çobanlar hakkında, “200 veya 500 yavruyu ezbere bilir” şeklinde halk arasında not verilir. Bu sayı ne kadar yüksekse çobanın değeri ve
kalitesi de o kadar yüksek olur.
İyi bir çobanın maaşı kuzu hesabı üzerinden ödenir. Örneğin yıl
741
Hacı Sait Güven
sonunda elde kalan 300-400 kuzu bir araya toplanır. Ben çobana dönerek,
“Beğenmediğin 20 kuzuyu seç sürüden ayıkla” derim. Bu kez o bana, “Koç
tohumu olarak beslemek istediğin 20 kuzuyu seç sürüden ayıkla” der. Geriye
kalan kuzuları peş atarak yani kura çekerek ikiye böleriz. Çobanın payına
düşen onun maaşı olarak hesaplanır.
Koreli Nadır
Vefakar, duyarlı ve becerikli bir çobanı aşağıda anlatacağım olay iyi
anlatır:
Bir yıl 1000 tane toqluyu (erkek koyun) Koreli Nadır lakabıyla bilinen
çobana teslim etmiştim. Kore savaşına katılıp gazi olduğu için kendisine bu
lakap verilmişti.
Koreli Nadır sürüyü yanında birkaç yardımcısıyla Aladağ yaylasında
otlatırken bir ikindi vakti hava kararmış hiç beklenmedik şekilde çok yoğun
kar yağışı başlamıştı. Sürü yayla yerinde, köy veya ahırlardan çok uzaktaymış. Böylesi bir kar yağışı da yıllardır ilk defa olduğundan kimse hazırlıklı
değilmiş.
Akıllı çoban Nadır tipinin başlayacağını hesaplayarak sürüyü hızla
açık alandan uzaklaştırıp bin bir zahmetle bizim Qome Şeme dediğimiz derenin içine götürmüştü. Tipi de tüm şiddetiyle esmeye başlamış. Koyunlar
soğuk nedeniyle kafalarını birbirine sokup kümeleşmişler. Ancak her ne kadar dere yatağı tipinin gücünü azaltıyormuşsa da soğuk hava gittikçe artarak
hayvanları tehdit ediyormuş. Bunun üzerine Nadır, geçen yazdan kalma kuru
tezekleri toplayıp sürünün orta yerinde birkaç tane büyük ateş yakmış. Koyunlar hiçbir zayiat vermeden tipiyi atlatmışlardı.
Anlattıklarına göre tipi dindikten sonra kocaman ve azgın bir ayı ıslık
çalar koyunlara saldırmak istemiş. Ancak köpekler etrafını alıp yaklaşmasını
önlemişler. O gün bütün sürü sahipleri 20%- 50% arasında zayiat vermişlerdi
ama Koreli Nadır kendi becerisi ve fedakarlığıyla sürüyü kurtarmıştı.
3. Gerekli aşılar ve yapağı toplanması: Koyun çok hassas bir
hayvandır. Sürü halinde olmayı sevdiğinden bulaşıcı hastalıklara karşı dayanıksızdır. Bu yüzden yaz besisi başlamadan koyunların aşılanması şarttır. Üç
temel aşı vardır:Bunlar sırasıyla ot zehirlenmesine karşı (brazo), şap (tebax)
ve sarılık aşısı. Bunun için Ziraat Bankasına para yatırıp aşıların istenen ayda
hazır olmasını sağlamak gerekir. Eğer veteriner meşgulse aşılama işini kendimiz yaparız.
Hayvanları yaylaya çıkarmadan yapılacak işlerden birisi de yünlerinin
alınmasıdır. Bunun birkaç avantajı vardır. Koyunlar daha kolay hareket eder
ve daha çabuk kilo alır. Ayrıca yünleri yayladan şehir merkezine taşımak zor
742
Iğdır Sevdası
olduğundan bu işin daha önce yapılmasında fayda vardır.
4. Yayla yeri ve birkaç keçi: Koyun çok sıcağa ve çok soğuğa dayanıklı bir hayvan değildir. Yaz sıcakları başladığında eğer koyunları serin
bir yerde muhafaza etmeseniz kısa sürede hastalanıp ölürler. Bu durumlarda
kolayca yakalandıkları ve en çok bilinen hastalık sarılıktır. Hayvan halsiz ve
yorgun düşer, sidiği kanla karışık akar. Sarılığa yakalanmış bir koyunu ne
satabilirsiniz ne de kesip yiyebilirsiniz. Bu yüzden hayvancılık işine girenler
Mayıs ayından itibaren koyunları yaylaların serin ikliminde besiye almak zorundadırlar. Bu yüzden girişimcinin bir yayla yerini önceden bulup hazırlığını
yapması gerekir. Iğdır bölgesinin en iyi yaylası Gullik’tir. Ama Ağrı’ya 30 km
mesafedeki Aladağ yaylaları da besicilik için benim yıllardır tercih ettiğim
yaylalardır.
Koyunların arasına keçi katmanın birkaç yararı vardır. Her ne kadar
gıdik olarak bilinen yavrusu et olarak kuzudan daha lezzetliyse de prensip olarak keçi eti için beslenmez. Keçiler iki nedenden dolayı önem kazanırlar. Birincisi, kıllarından çadır yapımında kullanılan ip elde edilir. İkincisi ve daha
önemlisi keçiler bir koyun sürüsüne liderlik edip onu gezdirirler. Koyunlar
normal olarak utangaç ve güvensiz hayvan olduklarından birbirine yakın dururlar. Ama keçi olduğu zaman onu takip ederler, böylece kısa sürede meraya
geniş olarak yayılırlar. Rivayete göre koyunlar keçilerin toynaklarından gelen
garip bir sese kulaklarını vererek takip ederler. Böylesi gizemli bir ses de erkek atın karnından çıkar.
5. Pazar bağlantısı: Bu konuya açıklık getirmeden önce koyun alımsatımının yıl boyunca nasıl el değiştirdiğini anlatmam gerekir. Ben prensip
olarak ilkbaharda doğan kuzuları sonbahar ayında satın alıp sürüye katarım.
Bunların kırmızı-mor renkte erkek olmasına özellikle dikkat ederim. Beyaz
renkli koçlar çabuk kirlenir, birbirlerini üzerine atladığı zamanda yünleri ezildiği için hasta izlenimi verebilir.
Bu şekilde aldığım 1000 kadar erkek kuzuyu bir kış boyu ahırlarda
beslerim. Saman, arpa ve hafta da bir kez de ot vererek kuzulara hafif bir
besiyle kışı atlatırım. İlkbahar ve yaz boyunca yayla yerinde taze ota dayalı
olarak yapılan sıkı bir besiyle et tutan koçlar Eylül ayında satım ve dolayısıyla
kesim işine hazır demektirler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir husus
vardır: Bu koç sürüsünü (toqlu) Eylül ayının ortalarına kadar zamanında elden çıkarmak gerekir. Yoksa bu aydan itibaren başlayan cinsel uyanışla koçlar
rahat durmaz ve sürekli olarak birbirlerine atlamaya başlar, böylece yorulur
ve et kaybına uğrarlar. Buna engel olmak için pazarlama işini önceden halletmek gerekiyor.
743
Hacı Sait Güven
Pazarlama için en revaçta olan yöntem koyunları Gaziantep’e nakletmek, hayvanların oradaki mağaralarda bir hafta kadar dinlenmesini sağladıktan sonra uygun bir tüccara satmaktır. Bu işlem duruma göre bir haftadan iki
aya kadar bir zaman süresi alabilir. Malın tesliminde ve çekin tahsilinde karşılıklı söz güveni esastır. Bize ilk anda paranın üçte biri peşin olarak ödenir,
geri kalanı da senet olarak tanzim edilir. Bunca yıl hiçbir zaman dolandırıcılık
ve sahtekarlık olayıyla karşılaşmadım.
Hacı Nebi Gölalı’nın Üzüntüsü
Hayvancılık doğru yapıldığında çok kâr getiren bir meslektir. Otuz
yıllık meslek hayatım boyunca her yıl sermayemi ikiye katladım. Eğer kuzunun çiftini 45-50 para birimine mal ettiysem sattığım zaman elime 90-100
param birimi geçerdi. Hal böyle olunca bazen şehirli tüccarlar da bu işe
heveslenir ve kolay zannettikleri bu işten para kazanmayı düşlerlerdi. Buna
heveslenenlerden biriside akrabam Hacı Nebi Göleli idi.
Bir gün şehir merkezinde dolaşırken Hacı Nebi üzüntülü yanıma
geldi. “Mahvoldum, mahvoldum! Koyunlarım tek tek ölüyor, veterinerin de
nerede olduğunu kimse bilmiyor” dedi. Beni hemen sürünün yanına götürmesini istedim.
Şehir merkezindeki ahırlarına gidince durumun ciddiyetini anlamıştım. Hacı Nebi koyunlara, et alsın diye arpa ağırlıklı bir besi vermiş bunun
sonucunda da hayvanlar kabız olmuştu. Böyle durumlarda koyunların yaşama
şansı fazla olmazdı. Felçli bir şekilde ortalıkta dolaşır sonra da kıvranarak
ölürler. Durumu anladığım için, “Arpayı kes, hayvanları yeşil ota çıkar” diye
nasihat edip eve döndüm.
Ertesi gün Hacı Nebi güler yüzle yanıma gelip, “Maşallah veterinerden daha bilgilisin. Koyunlar yeşil otu yiyince amel olup açıldılar. Hepsi
iyileşti” dedi. Bu durum ona bir ders olmuştu. Hayvancılığın kendine göre
olmadığını anladığı için o yıl tüm hayvanlarını bana satıp bu girişiminden
vazgeçmişti.
744