İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
2.25 TL(KDV’li)
~
agustos-eylül 2010
›ssn 1303-9113 •2010/08-09 • say› 100
. maskenin alt›ndaki yüz: faflizm
. burjuva medyas› ve devrimci yay›nc›l›k
. aptallafl(t›r)an kutu: televizyon
. diriltilmeye çal›fl›lan ölü: arabesk
a y l › k
s a n a t
d e r g i s i
Merhaba
Ses korkutur faflizmi. Tek bir 盤l›k bile titretir ölesiye… Yaprak k›m›ldas›n istemez çünkü. Her fley ve herkes sessiz, suskun kals›n, hiç kimse bafl› dik durmas›n ister… O ne yaparsa yaps›n kimseler sesini ç›karmas›n, yapt›klar›na karfl› ç›kmas›n ister…
Sahibi
Tav›r Yay›nlar› ad›na
Bahar Kurt
Genel Yay›n Yönetmeni
Gamze Mimaro¤lu
Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü
Yeliz Y›lmaz
Yaz›flma Adresi
‹stanbul
Mahmut fievket Pafla Mah.
Mektep Sk. No: 4-B
Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul
Tel: (212) 238 81 46 Faks: 238 82 49
e-posta: [email protected]
www.tavirdergisi.com
Ankara
‹dilcan Kültür Merkezi
fiirintepe Mah. 8. Cad. No:222 / B
Mamak – Ankara
Tel: (312) 390 38 05
Hesap no (TL)
1042- 30000 596147
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Hesap no (EURO)
1042- 3010000 129062
Gamze Mimaro¤lu
‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.
Fiyat› (DÖV‹Z)
Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro
Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro
‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin
Bask›
Ezgi Matbaa
Sanayi C. Altay Sok. No:10
Çobançeflme /istanbul
Tel: 0(212) 452 23 02
Yay›n türü: Yerel Süreli
Korkakt›r. Ölenlerin gelece¤in ayd›nl›¤›yla bakan gözlerinden, bir çocu¤un elma
flekeri yerken parlayan gözlerinden, iki çocu¤unu topra¤a veren baban›n öfke
k›v›lc›m› çakan gözlerinden, lokantalar›n vitrinlerinin önünde s›ralanm›fl açlar›n
feri solmufl gözlerinden… korkar ölesiye…
Korkusunu yenmek için, karfl›s›nda duran tüm güzelliklere ve o güzellikleri yaflatmak için can›n› bu yola serenlere kusar tüm kinini… Sokaklar kana bulan›r,
iflkencehanelerden kulaklar› sa¤›r edecek 盤l›klar havalan›r, hücrelerle dolu hapishaneler sarar dört bir yan›…
Bazen de çok sinsidir… A¤ababalar›ndan devflirilmifl, ezberletilmifl taktiklerle
devam eder halka karfl› Haçl› Seferlerine. Demokrasi geldi san›r, meydanlarda
at›lan palavralar› duydukça insan. Ç›¤l›k 盤l›¤a yald›zlara bulad›¤› “Demokrasi… ‹nsan Haklar›… Eflitlik… Özgürlük…” nutuklar›yla meclislerden geçirilen
yasalar› gördükçe umutlan›r…
Oysa yaflanan bir illüzyondan ibarettir. De¤iflen hiçbir fley yoktur. Faflizm ayn›
faflizmdir. Döktü¤ü kan, vahflice sald›rd›¤› anlardan daha çoktur belki ama
kimse hissetmez bunu. Örne¤in hapishanelerde, 12 Eylül faflizminin döktü¤ü
kandan daha fazlas› dökülmüfltür yedi y›l içinde ama kimi kendini bilmezlerin
gözünde ülkede solcular›n bile yapamad›¤›n› yapan bir demokrat iktidar vard›r… Gerçe¤in bu denli yer de¤ifltirdi¤i, at izi ile it izinin kar›flt›¤› bir ülke daha
zor bulunur herhalde…
Dedik ya korkakt›r faflizm. Tabutlar›m›zdan bile korkar. Mezarlar›m›z›n gün gün
artmas›ndan, mezarl›klar›n bizim ölülerimizle dolmas›ndan… Bundand›r vahfleti; bundand›r kurflunu, bombas›, tecriti, iflkencesi, hücresi… Bundand›r iflsizlik, açl›k, yoksulluk… Bundand›r özellefltirmeler, rüflvetler, bir koyup üç almalar… Bundand›r F tipleri, L tipleri, K tipleri, M tipleri ve bilcümle harfli zindanlar… Bundand›r bir lokma afl›n bo¤azlar›m›zdan çekilip al›nmas›, tek
göz kondumuzun bafl›m›za y›k›lmas›… Bundand›r özgürlü¤ümüzün elimizden
al›nmas›, vatan›n üç otuz paraya peflkefl çekilmesi Amerikalara, Avrupalara…
Gizlisi, a盤›yla budur iflte… Devasa gücü ve bir avuç yüre¤iyle faflizm budur…
Y›k›lmaz de¤il, y›k›l›r. ‹srafil, Sur’unu bir kez üfledi mi tozu bile kalmaz ortada.
‹srafil olma günüdür. Onun korkusunu büyüten 盤l›klar› hayk›rma günü… “Yetti art›k yetti”nin aç, yoksul, evsiz ve geleceksizlerin bo¤azlar›n› y›rtarcas›na gö¤e eriflmesinin günü… “Ben”i öldürüp “biz”i yaflatman›n, “yarin yana¤›ndan
gayr›, her yerde hep beraber” olman›n, “münkire k›l›ç çalman›n” günüdür…
Ka¤›ttan kaplanlar›n tarihin çöp sepetine at›laca¤› günlerin hasreti ve inanc›yla
bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle…
Dostlukla…
‹Ç‹NDEK‹LER
08-09 /2010
3
6
10
13
16
ELEfiT‹R‹
grup yorum
duyduk ki dost bizden umut kesmifl
RÖPORTAJ
tav›r
grup yorum
MAKALE
can y›ld›r›m
maskenin alt›ndaki yüz: faflizm
MAKALE
ibrahim karaca
akl›n›zdan bile geçirmeyin
MEKTUP
40
43
44
50
55
ümit ilter
17
21
25
28
32
35
37
38
görüflece¤iz elbette...
‹ZLEN‹M
idil tiyatro atölyesi
munzur’un fidan›
DE⁄ERLEND‹RME
grup yorum
10. munzur festivali ve
al›fl›lmad›k bir sansür hikayesi
MAKALE
niyazi y›lmaz
hangi anayasa
ELEfiT‹R‹
sinan gümüfl
diriltilmeye çal›fl›lan ölü: arabesk
DENEME
ümit ilter
kültür ve sanatta bir “b›çk›n b›çak”
MAKALE
sinan gümüfl
aptallafl(t›r)an kutu: televizyon
fi‹‹R
caner bozkurt
öfkemiz
DENEME
asiye sercan
foto¤raf
59
62
63
67
70
76
78
T‹YATRO
filiz tanya
küba’n›n çocuklar› bizim sahnemizdeydi
fi‹‹R
a.kadir
koru kendini
B‹YOGRAF‹
mete y›lmazer
kara afrika’n›n onurlu ayd›nl›¤›: patrice lumumba
DE⁄ERLEND‹RME
ahmet yapar
toplumsal fliddet ve linç kültürü
MAKALE
mehmet esato¤lu
burjuva medyas› ve devrimci yay›nc›l›k
MAKALE
yasin kara
bu gecekondu bizim de¤il!
fi‹‹R
abdülkadir bulut
gözyafllar› da çiçek açar
‹NCELEME
levent karakaya
ruhi su’yu anlamak
DENEME
ümit ilter
söylesene flimdi neredesin?
ÇEV‹R‹
stalin kaynak arflivi
j.v. stalin korkunç ivan filmi üzerine
eisenstein ile görüflüyor
DENEME
gizem özkara
kültür mücadelesinde nerede durdu¤unu bilmek
HABERLER
KAPAKLAR
ön kapak tablo: renato guttuso
ön iç kapak grafik: antonio perez (küba)
arka iç kapak tasar›m: tav›r
arka kapak tasar›m: tav›r
elefltiri
elefltiri
duyduk ki dost bizden umut kesmifl!
grup yorum
Grup Yorum’un, ‹nönü Stadyumu'nda 55 bin insan›n kat›ld›¤›
ve eksikliklerine ra¤men kat›lan herkesin bütün samimiyeti ile
olumlad›¤›, kat›lamayanlar›n hay›fland›¤›, bir bütün olarak kendini soldan, sosyalizmden yana tan›mlayan herkesin aç›ktan ya
da içten içe gurur duydugu 25. y›l konseri; öncesi ve sonras›nda konuflulmaya, hakk›nda de¤erlendirmeler yap›lmaya devam ediyor.
‹lkelerimizi, do¤rular›m›z› daha da derinlefltirmekte ve eksikliklerimizi daha do¤ru tespit edip gidermekte bu de¤erlendirmeler önemlidir. Ulusal ölçekli TV’lerde ve gazetelerin köflelerinde
yaz›lan, yay›nlananlar Grup Yorum nezdinde devrimci sanat›n,
dahas› ezilenlerdenden yana olan düflüncenin ve prati¤in sunuluflu anlam›na da geldi¤inden önemlidir. 25. y›l›m›zda bunun
bilinciyle, bu ülkede sol ad›na, hak ve özgürlük ad›na verilen
mücadelenin her k›r›nt›s›n› sahiplenecek bir "biz" olgusunu ifllemeye çal›flt›k. Çünkü Grup Yorum'u 25 y›l boyunca var eden
de budur.
"Biz" dedi¤imizde; birbirimizi k›yas›ya elefltirerek, olumluluklar›m›z› da teslim ederek, yanl›fl gördü¤ümüz noktalarda en dobra, ama ilkeli ve düzeyli tart›flmalar› yapt›¤›m›z sosyalizm iddias›n› tafl›yanlar›n de¤erlendirmelerine, yaz›p çizdiklerine di¤erlerinden ayr› bir önem ile bakar›z, bakmal›y›z. Ne yaz›k ki art›k
bu önemin hakk›n› verecek bir tart›flma ortam› da, buna uygun
düzeyli bir tart›flma kültürü de uzun zamand›r mumla aran›r oldu. Bunun nedenleri ayr› bir yaz› konusudur.
Türkiye sanat tarihinde birçok yönüyle bir ilk olma özelli¤i tafl›-
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 3
Grup Yorum’u pop müzikçilerle kar›flt›racak
kadar, ortaya sürülen onlarca eserden o
anda insanlar›n genel
psikolojilerine denk düflenin, piyasa
deyimiyle "patlad›¤›" bir iflleyifle tabi k›lacak
kadar cahil olamayaca¤›na göre; ve de bir
sanatsal eserin onu yaratanlar›n
kimliklerinden ba¤›ms›z
olamayaca¤›n›, en az›ndan orta
vadede bunun kan›tlanaca¤›n› çok iyi
bilebilecek durumda oldu¤una göre, Nuray
Sancar incelikli kalemi ile gizleyemedi¤i bir
tuhaf haz›ms›zl›k ile malul oldu¤unu ele
vermifl.
yan ve büyük bir kitlesellik ve coflkuyla sahiplenilen ‹nönü Stadyumu'ndaki 25. y›l konseri, Evrensel Kültür dergisinin Temmuz
2010 tarihli 223. say›s›nda baflyaz› konusu yap›lm›fl. Yazar imzas› ise, Evrensel Kültür dergisinin bir dönem önemli araflt›rma
ve röportajlarla haz›rlanan “dosya”lar›nda ve daha birçok konuda yaz›lar›n› uzun y›llard›r izledi¤imiz, derginin künyesinde de
yaz› iflleri müdürü olarak yer alan Nuray Sancar'a ait.
Tecrübeli bir kalem erbab› olarak kimi edebi inceliklerle kaleme
ald›¤› yaz›s›nda Grup Yorum'u tarihsel süreç içinde kendince
de¤erlendirerek belli sonuçlara varm›fl. Birçok yerde gere¤inden fazla misyon biçerek abart›l› olumlamalarda bulunurken, bu
olumluluklar›n Grup Yorum'un ve onun savundu¤u ideolojikpolitik düflüncelerin de olumlanmas› anlam›na gelmemesi için
kendini oldukça zorlayarak kendisinden beklenmeyecek kadar
tuhaf bir mant›k ile ayn› oranda tuhaf cümleler de kurmakta sak›nca görmemifl.
S›yr›l›p Gelen albümünün ç›kt›¤› süreçte genifl kitleler taraf›ndan
sahiplenilmesini ele al›rken, "... söyledi¤inde onu dinleyen insanlar, O SÖYLED‹ D‹YE DE⁄‹L (abç), seherin do¤makta oldu¤una inand›klar› ve art›k bu, çok görünür oldu¤u için sevmifllerdi o flark›y›/flark›lar›." diye yazm›fl.
Grup Yorum’u pop müzikçilerle kar›flt›racak kadar, ortaya sürülen onlarca eserden o anda insanlar›n genel psikolojilerine
denk düflenin, piyasa deyimiyle "patlad›¤›" bir iflleyifle tabi k›lacak kadar cahil olamayacag›na göre; ve de bir sanatsal eserin
onu yaratanlar›n kimliklerinden ba¤›ms›z olamayaca¤›n›, en
az›ndan orta vadede bunun kan›tlanaca¤›n› çok iyi bilebilecek
4 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
durumda oldu¤una göre, Nuray Sancar incelikli kalemi ile gizleyemedi¤i bir tuhaf haz›ms›zl›k ile malul oldu¤unu ele vermifl.
Yaz› boyunca yap›lan analiz(!)leri ve iler tutar yan› olmayan
saptamalar› burada tek tek ele alma gere¤i yok. Çünkü ‹nönü'deki gerçek, her birinin çok net cevab›d›r. Bu gerçe¤e
ra¤men böyle yaz›labiliyorsa önemli bir baflka dert, bir baflka
rahats›zl›k vard›r. Acep, konsere kat›lan Evrensel Kültür okurlar›n›n yaflad›klar› muhtemel olumlu duygulardan derhal s›yr›l›p gelmeleri için her yol mübah m›d›r?
Okurken onun ad›na üzülecek kadar yaz›kland›¤›m›z bu rahats›zl›¤›, onu yaz›n›n ilerleyen bölümlerinde iyice saçmalamaya vard›rm›fl. En bafl›ndan itibaren sanatç›n›n ve sanat alan›n›n toplumsal mücadelenin di¤er alanlar›nda oldu¤u gibi
"örgütlü" olmas› gerekti¤ini savunan ve sanat alan›ndaki elitist, kendi bafl›na buyruk olma anlay›fl›n›n devrimcilikle ve
devrimci sanat ile ilgisi olmad›¤›n› anlatan ve prati¤i ile de mücadelesini veren Grup Yorum için; "Grubun, toplumsal koflullar›n iradi bir müdahaleyle dönüfltürülebilece¤i, bir grup öncünün ses getiren eylemleriyle siyasal dengelerin sars›labilece¤i esas›na dayal› kentli küçükburjuva radikalizminin cisimleflti¤i bir politik örgütle organik bir ba¤ içinde oldu¤u bir s›r
de¤ildir. Yorum bu fikrin müzik alan›ndaki sözcüsüdür bir bak›ma. Onu var eden örgütsel dayanaktan daha dayan›kl› ve popüler oldu¤u da söylenebilir..." gibi abesle ifltigal bile
say›lamayacak cümleleri bir de¤erlendirme yaz›s›nda edebilmeyi, flizofrenik bir haz›ms›zl›¤›n kontrol edilemeyen semptomlar› olarak okuyup üzüldük ve belki yarar› olur diye uyarmak için de burada yazd›k.
Bir cümlede kendisinin haddini de, bilgisini de, alg› düzeyini
de aflan ne kadar çok konuda ahkam kesmifl... Tarihin her
aflamada ve her yönüyle mahkum etti¤i ideolojik-politik konularla ve örgütlenme anlay›fllar›yla ilgili, art›k kendisinin dahi
üzerinde bir saniye bile düflünmeye de¤er bulmad›¤› denli pespaye ithamlar› daha önceleri de çokça duydu¤umuzu
söyleyip geçelim.
Yaz›n›n ilerleyen bölümlerinde Nuray Sancar, Grup Yorum'un
kimli¤i ve bugüne dek var olabilmesini ele al›rken de ayn› ac›nacak haz›ms›zl›¤›n› sürdürüyor ve daha 1990'da Grup Yorum'a dair olumlu olan her fleyi bitiriyor: "Toplumsal duyarl›l›¤›n (...) dünyan›n gündeminin de¤iflmesine ra¤men grubun
gündeminin de¤iflmemesi nedeniyle afl›nd›¤› görülür"... Ve
tabii ki "Grup Yorum 'hayranlar›ndan', hayranlar› Grup Yorum'dan uzaklafl›r" gibi bir türlü nedenini bulamad›¤›m›z sorunu fl›p diye çözüvermifl! Me¤er dünyada sosyalist blok çözülürken, emperyalizm, sömürü ve vahfletini pervas›zca uygulamas›n› engelleyecek bir gücün kalmad›¤› koflullarda halklar› teslim almak için en alçakça sald›r›lar›na haz›rlan›rken ve
sald›r›rken, Grup Yorum hala sosyalizmin insanl›¤›n biricik
kurtuluflu oldu¤unu ›srarla savunmaya devam ediyor, emperyalizmin Orta Do¤u'da ve her yerdeki sald›r›lar›na yaln›zca
flark›lar›yla de¤il eylemleriyle karfl› ç›kmaya devam ediyorken "toplumsal duyarl›l›¤›n›n afl›nd›¤›"
birileri taraf›ndan görülüyormufl ama Grup Yorumcular›n bundan haberleri bile yokmufl! Me¤er Grup Yorum her ilde, her kasabada ve yurtd›fl›nda binlerce insanla coflkulu konserlerde buluflurken hayranlar›ndan y›llar önce kopmufl ve
haberimiz yokmufl! Ne diyelim, belki de Nuray
Sancar'›n kafas›nda flekillendirdi¤i Grup Yorum
ondan uzaklaflm›flt›r. Keza art›k dünya da de¤iflmiflken! bir büyük politik çizgi de¤iflikli¤ini yaflayarak ve mücadeleyi yasal icazetin s›n›rlar›na
hapsederek sürdürmeyi ye¤leyenleri Grup Yorum'un anlatt›klar› elbette hoflnut etmeyecektir,
etmemifltir.
Yorum'un Türkiye'de sanat tarihinde ilk kez gerçekleflen
bir kitlesellik ve coflku ile sahiplenilen etkinli¤i bir baflka
gerçe¤i de anlat›r asl›nda: Sarhofl rüzgarlar›n etkisiyle
savrulufllar›n haddi-hududu kalmam›flken, ilkelerini her gün
yeniden sorgulayarak ve do¤rulayarak ›srar, inat ve
kararl›l›kla yürünen bu yolda Grup Yorum'un bir bafl›na
kalm›fl oldu¤unu...
Grup Yorum'un 25. y›l›nda, yani art›k "toplumsal yarl›l›¤›n›n
afl›nd›¤›"n›n ve "kapsay›c› politikadan yoksunlu¤unun" 19. y›l›nda ‹nönü Stadyumu'nu dolduran (üstelik böyle bir süreçte!!!)
"kalabal›k kitle"yi Nuray Sancar nas›l aç›klayaca¤›n› flafl›r›yor.
Ezber bu noktada bozuluyor, klifleler bir bir dökülüyor. Geriye
bir tek kalabal›k kitlenin nostaljik bir "vefa" duygusu kal›yor. Bunu da önceki Grup Yorum dönemlerini "unutmama"ya ba¤l›yor.
Stadyumu dolduran on binlerin yar›s›ndan ço¤unun Nuray
Sancar'›n olumlad›¤› Grup Yorum dönemlerini hiç görmemifl 25
kolektifin; emekçinin, Kürt'ün, gencin, kad›n›n; bütün ezilenlerin, flark›lar›nda kendisini bulaca¤› bir gruba dönüflür mü
tekrar bilemiyoruz... Ama umuyoruz; ondan olmasa bile, bizi
bir kere daha bize, kentlerin üstünde dolafl›p yeni seherleri
müjdelemeye haz›r bir bilge ay›n gözünden anlats›n diye s›yr›l›p gelen BAfiKA B‹R GRUP’tan (abç) diliyoruz."
Yorum'un Türkiye'de sanat tarihinde ilk kez gerçekleflen bir
kitlesellik ve coflku ile sahiplenilen etkinli¤i bir baflka gerçe¤i de anlat›r asl›nda: Sarhofl rüzgarlar›n etkisiyle savrulufllar›n haddi-hududu kalmam›flken, ilkelerini her gün yeniden sorgulayarak
ve do¤rulayarak ›srar, inat ve kararl›l›kla yürünen bu yolda Grup Yorum'un bir bafl›na
kalm›fl oldu¤unu... Bir bafl›na kal›nsa da ›srarla direnilince oluyor iflte. Ama bir bafl›na
kalmamal›yd›k, yok say›lmamal›yd›k, bizi yok
sayd›klar›nda birileri bir baflka yerden var etmeliydi hakl› ve onurlu olan›n seslerini Say›n
Nuray Sancar.
Biz söylemeyelim art›k, gerisini Tuncel Kurtiz
söyledi: "Yok say›l›yordu, yok olmad›¤›n› iflte
bugün bir kez daha gördük..."
Zeki Demirkubuz söyledi:"25-30 y›ld›r bu ülkenin inanc› oldular, umudu oldular. Ac›lar›,
yaflanan herfleyi belle¤imizde tutmam›z› sa¤lad›lar. Direndiler ve bugüne geldiler. bu inan›lmaz bir görüntü, inan›lmaz bir kalabal›k,
Çok güzel..."
yafl›n›n alt›ndaki gençler olmas› onu bu cümleyi kurarken hiç ilgilendirmiyor bile.
Ve bütün bu "de¤erlendirme"lerini son bir dilekle bitiriyor Nuray
Sancar. Bunun ne kadar samimi bir dilek, ne kadar bir ilenme
anlam›na geldi¤i ise cümlenin kendisinde gizli: "Grup Yorum
Anlafl›lan sen de inanamad›n ve kabullenemedin. Ne diyelim;
dost bizden umut kesmifl, bir baflkas›n› bekler olmufl. Dileklerin kabul ola, samimiyetle seviniriz. Ve konserde Grup Yorum tarihini yaratan herkese, hayat›n›n bir yerlerinde flark›lar›m›zdan iz tafl›yanlara da teflekkür ettik. Sana da teflekkürler
Nuray Sancar. J
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 5
röportaj
röportaj
devrimci müzikte 25 y›l›n yorum’u
tav›r
‹nönü Stadyumu’ndaki 25. y›l konserinizde, devrimci
müzik gelene¤inden bahsettiniz, birçok ismi and›n›z. Bu
konunun bugün aç›s›ndan önemi nedir? Bu konuya a¤›rl›k vermenizin özel bir nedeni var m›?
Grup Yorum: Evet, 25. y›l›m›zda kendimizi yeniden tan›mlamak, devrimci bir müzik grubu olarak bu gelenek içindeki yerimizi saptamak aç›s›ndan önemliydi bizim için. Çünkü, devrimci müzik gelene¤i bizimle bafllam›yor. Bu topraklarda zulme
6 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
karfl› ç›kan, haks›z düzene karfl› ç›kan, ezilen halklar›n sesi olmufl bir muhalif müzik gelene¤i, bir devrimci müzik gelene¤i
var. Biz asl›nda bir anlamda bu müzi¤in, bu gelene¤in devam›y›z, diye tan›ml›yoruz mevcut durumumuzu.
Hatta an›msars›n›z, ''Biz Pir Sultanlar›n, Ruhi Sular›n, Mahsunilerin ç›raklar›y›z, ö¤rencileriyiz, bu zincirin mütevaz› bir halkas›y›z.'' diye de ifade etmifltik. Pir Sultanlardan beri günü-
müze kadar bu devrimci müzik miras›n› almak, ondan ö¤renmek, onu ileri tafl›mak diye bir sorumlulu¤umuzun oldu¤unu
düflünüyoruz. Halklar, bu topraklarda da egemenlere karfl›
susmam›fllar, kendi ac›lar›n›, sevinçlerini, baflkald›r›lar›n›, isyanlar›n›, türküleriyle, flark›lar›yla da anlatm›fllar.
Bu anlamda asl›nda türkülerle de bir tarih yaz›lm›fl. Baflkald›r›n›n, isyan›n, halk›n çekti¤i ac›lar›n tarihi yaz›lm›fl. Biz bu tarihin
bir parças›y›z. Bu tarihin, bu kültürel miras›n içindeyiz. Oradan
besleniyoruz, kökümüz orada. Bizim topraklar›m›zdaki bu gelene¤in oldu¤u gibi, dünya devrimci müzik gelene¤inin de bir
parças› oldu¤umuzu düflünüyoruz.
zim aç›m›zdan devrimci bir sanatsa, devrime hizmet ediyorsa,
ezilen halklar›n mücadelesine hizmet ediyorsa, bu bizim miras›m›zd›r, bu ülkenin bütün devrimcilerinin miras›d›r. Bu nesnel
durumdur. Elbette gönül isterdi ki; bütün bu de¤erleri yaratan
insanlar bunu hep ileriye tafl›s›nlar, hayatlar›n›n sonuna kadar
tutarl›, kararl› bir çizgileri olsun. Ama maalesef böyle de¤il. Tutarl› olanlar da var içlerinde, Ruhi Su'yu bunlar›n içinde sayabiliriz. Yine ayn› flekilde Pir Sultan ''Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan'' demifl. Ne sözünden vazgeçmifl, ne mücadelesinden vazgeçmifl. Ne de bunlar› ifade etti¤i türkülerinden vazgeçmifl. Bunlar› satmam›fl, bunlardan ödün vermemifl.
Ve idam sehpas›na ç›km›fl.
Latin Amerika'da emperyalizme, diktatörlü¤e baflkald›ran, öz- Hayatlar›nda çok baflka yerlere savrulanlar da var. Hatta baz›gürlük ve kurtulufl mücadelelerinin içinde olan ''yeni flark›c›lar'' lar›, tam olarak devrimci olmam›fl, sosyalizmi benimsememifl,
da bizim ö¤retmenlerimiz ayn› zamanda. Yunanistan'da The- ama muhalif protest tav›rlar›ndan dolay› birçok fley yapm›fllar.
odorakis’i, onun yaratt›klar›n› ve baflka topraklardaki bütün Sosyalizm bilinci içselleflmeden, belki de tam s›n›f mücadelehalklar›n muhalif müzi¤ini ve devrimci müzi¤ini de bizim bes- sinin içinde olmadan, ama böyle duyarak, böyle düflünerek
lendi¤imiz miras olarak kabul ediyoruz. “Bizim 25 y›l›m›z bu yapt›klar› devrimci sanat anlam›nda ürünler var, eserler var.
uzun devrimci müzik tarihinin küçük bir parças›d›r.”, demek istedik 25. y›l konserimizde. Ve 25. y›lla ilgili bütün etkinliklerimizde
Latin Amerika'da emperyalizme, diktatörlü¤e baflkald›ran,
de bu bilinsin, bu anlafl›ls›n, bu bilince ç›ks›n diye hep devrimci müzik miras›ndan,
özgürlük ve kurtulufl mücadelelerinin içinde olan
devrimci müzik gelene¤inden bahsettik.
''yeni flark›c›lar'' da bizim ö¤retmenlerimiz ayn› zamanda.
Birçok isim and›n›z konserinizde, ancak sayd›¤›n›z isimler aras›nda yaflamYunanistan'da Theodorakis’i, onun yaratt›klar›n› ve baflka
lar›nda savrulmufl olan isimler de vard›.
Örne¤in Cem Karaca en ciddi dönütopraklardaki bütün halklar›n muhalif müzi¤ini ve devrimci
flümleri yaflayanlardan biriydi. Bu isimleri devrimci müzik gelene¤i içinde namüzi¤ini de bizim beslendi¤imiz miras olarak kabul ediyos›l de¤erlendirdiniz, nas›l ele ald›n›z?
Burada bir çeliflki var gibi görünebilir, ama
ruz. “Bizim 25 y›l›m›z bu uzun devrimci müzik tarihinin
asl›nda bir çeliflki yok. Bu sayd›¤›m›z isimler, kendi zamanlar›nda ve dönemlerinde
küçük bir parças›d›r.” demek istedik 25. y›l konserimizde.
asl›nda kendi hayatlar›ndan da ba¤›ms›z
olarak devrimci duygularla, devrimci düflüncelerle bir sanat yapm›fllar. Ve yapt›klar› sanat ezilen halklar›n sanat› olmufl. Onlar›n bilinçlenmesine, on- Hatta verdi¤iniz Cem Karaca örne¤inde oldu¤u gibi, düzenin
lar›n mücadelesine hizmet etmifl. Emperyalizme karfl› olmufl, en olumsuz noktalar›na da savrulmufl sanatç›lar var. Biz bunfaflizme karfl› olmufl ve tarihteki nesnel yerini alm›fl. Kendi dü- lar›n son geldikleri durumdan da, maceralar›ndan da ba¤›ms›z
flünce ve duygular›yla böyle devrimci bir sanat yapm›fllar. Ve olarak, yapt›klar›na bakarak sahipleniyoruz. Zaten flöyle de bir
bunu ürünleriyle ortaya koymufllar. Bu ürünler devrime hizmet durum var; bu duruma düflen sanatç›lar, devrimciyken devetmifl.
rimci duygu ve düflüncelerle yapt›klar›n› art›k a¤›zlar›na alm›yorlar. O türküleri unuttular, sayfay› çevirdiler. O türküleri biz
Bu anlamda da bir kültürel de¤erdir, mirast›r. Elbette bunlar› söylüyoruz, biz yaflat›yoruz. Biz onlar› bir miras olarak kabul
yaratanlar›n, yapanlar›n da yaflamlar›nda de¤iflik dönemleri ediyoruz, onlar de¤il. Onlar›n bir mücadele içindeyken, halk›n
var. Ve onlar içinde geliflmifl bir ideolojik kavray›flla de¤il de, sosyalizm mücadelesini duyup hissederken yapt›klar› flark›lar,
bir dönemsel etkilenmeyle; gerçek anlamda bilinçle de¤il de, devrimci sanat. Bunu art›k duyup hissetmedikleri zaman, tabii
duygusall›kla; süreçlerden, olaylardan, dönemlerden etkilene- ki baflka fleyler yapt›lar, baflka yerlere savruldular.
rek bunu yapanlar var.
Nesnel olarak bakmak gerekti¤ini düflünüyoruz. E¤er ilericiyAma ne niyetle ve nas›l yapm›fl olurlarsa olsunlar, yapt›klar› bi- se, demokratik bir özü varsa, bu anlamda bir mücadeleye hiz-
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 7
Hatta an›msars›n›z, ''Biz Pir Sultanlar›n, Ruhi
üreten; ya da bir baflka deyiflle, yaflad›¤› gibi üretip, üretti¤i
gibi yaflayan devrimci sanatç›lar çok az, çok s›n›rl›.
Sular›n, Mahsunilerin ç›raklar›y›z, ö¤rencileriyiz,
bu zincirin mütevaz› bir halkas›y›z.'' diye de
ifade etmifltik. Pir Sultanlardan beri günümüze
kadar bu devrimci müzik miras›n› almak,
ondan ö¤renmek, onu ileri tafl›mak diye bir
sorumlulu¤umuzun oldu¤unu düflünüyoruz.
met etmiflse, bunlar› da miras›m›z olarak kabul ediyoruz. Devrimci müzik gelene¤ine böyle bakmazsak çok da fazla bir mirastan söz edemeyiz. Ve hatta birçok fleyi kendimizle bafllatm›fl
oluruz ki, bu do¤ru olmaz. Tarihsel aç›dan bakt›¤›m›zda da insanl›¤›n kültür miras› olarak sahiplendi¤imiz, çok çeflitli süreçlerde yarat›lm›fl eserler var.
Burjuva demokratik devrim döneminde yarat›lm›fl eserler var.
Elefltirel gerçekçilerin, romantiklerin yaratt›¤› eserler var. Bunlar›n içinden de tarihi ileriye götüren eserler var. Ve biz bunlar› da
hem devrimci sanat anlam›nda hem de insanl›¤›n kültür miras›
olarak sahipleniyoruz.
Bizim de miras›m›zd›r. Ve biz bunu ileriye tafl›maya çal›fl›yoruz.
Elbette daha somut söyleyecek olursak, '70'lerde devrimcilerin
flark›lar›n› söyleyenler var, türkülerini söyleyenler var. Coflkuyla
gecelerde hayk›ranlar var, binlerce insan› etkileyenler var. Ama
onlar bugün baflka yerdeler. Bugün çok baflka yerde olmalar›,
onlar›n tarih içinde bir dönemde yapt›klar› devrimci sanat› da
yads›mam›z anlam›na gelmez. Onlar bizimdir, devrimci miras›m›zd›r. Biz onlar› sahiplenmeliyiz unutturmamal›y›z, ileriye tafl›mal›y›z diye düflünüyoruz.
Devrimci müzik gelene¤inin bugün geldi¤i aflama nedir?
Sorunlar›, dinamikleri nelerdir? Gelece¤i nedir, nereye
yöneliyor?
Asl›nda soru flöyle, bugünkü devrimci mücadelenin durumu
ne? Çünkü yapt›¤›m›z fley en genel tan›m›yla mücadelenin türküleri, flark›lar›, sanat›. Mücadele varsa bunun sanat› da var diye düflündü¤ümüzde devrimci mücadelenin durumuna bakmak gerekir.
Evet bu anlamda, dünyada emperyalist hegemonyan›n etkin
oluflundan, devrim dalgas›n›n çok yüksek olmad›¤›ndan, devrimci mücadelenin kitleselleflmesinde ciddi sorunlardan sözedilebilir. Çok çeflitli biçimlerde yozlaflma diyebilece¤imiz bir süreç
de yaflan›yor. Gerçekten özü sözü bir, devrimci gibi yaflayan ve
8 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Bu da gerçek anlamda sahici, samimi duygu ve düflüncelerin sanata dönüflmesinin de s›n›rl› oldu¤u anlam›na geliyor.
Yukar›da çizdi¤imiz siyasi tablodan dolay›, küçük burjuva
sanatç›lar dedi¤imiz kesimde de büyük bir yozlaflma, bir yabanc›laflma, elitistleflme ya da hatta savrulmalar yaflan›yor
denebilir.
Örne¤in, “etnik müzik” ya da “world müzik” ad› alt›nda, yaflanan mücadeleden bir kaç›fl var. Sanki etnisitelerin, milliyetlerin müzi¤i mücadeleden, devrimden, sosyalizmden ayr›ym›fl gibi, sadece bir akademik çal›flma olarak ele al›n›yor... Ama bunu bir geçim kap›s›na, ranta dönüfltürme gibi
ve buna sol bir görünüm verme gibi e¤ilimler var günümüzde.
Bunlar sanki devrimci bir anlay›flla yap›l›yormufl, devrimci bir
müzikmifl ve bu gelene¤e hizmet ediliyormufl gibi yans›t›l›yor.
Özellikle ac› olan da flu ki, devrimci sanat yapm›fl sonra düzene dönmüfl fakat devrimci sanat yaparkenki yeteneklerini,
ö¤rendiklerini düzene döndükten sonra bir geçim kap›s›na,
ticari bir amaçla ele alma yoluna girmifl sanatç›lar var. Bu
noktada da samimi de¤iller. Devrimci duygular› düflünceleri,
idealleri tükenmifl ama, bunu söylemeden sanki varm›fl gibi,
bunun ad›na müzik yap›yorlar.
Elbette bütün kültürlerin zenginlikleri araflt›r›lmal› ortaya ç›kar›lmal›. Demokratik öz, ilerici öz al›nmal›. ‹fllenmeli, tafl›nmal›,
unutturulmamal›. Buna sahip ç›k›lmal›. Bu tamam. Ama maalesef bunu yapanlar›n ço¤u, devrimci duygu ve düflüncelerini kaybetmifl, düzene dönmüfl, bir birey olarak yaflayan sanatç›lar.
Ve bunlar bu yapt›klar›n› sol gibi, devrimci gibi göstererek
yapmaya çal›fl›yorlar. Bunun felsefesini yapmaya çal›fl›yorlar;
bunu, ayr›ca elefltirilmesi gereken, bir çeflit yabanc›laflma, bir
çeflit samimiyetsizlik olarak görüyoruz biz.
Bu anlamda sorumluluklar›m›z›n daha büyük oldu¤unu düflünüyoruz. Biz devrimciyiz, devrimci duygu ve düflüncelerle bu
halk›n mücadelesinin, devrimin, sosyalizmin sanat›n› yapmaya çal›fl›yoruz. Anadolu'nun bütün milliyetlerinin kültürel zenginliklerinin araflt›r›lmas› incelenmesi, ortaya ç›kar›lmas›, bunlar›n devrimci bir bak›fl aç›s›yla ele al›nmas› ileriye tafl›nmas›
bizim görevimiz.
Zaman›m›z enerjimiz bugüne kadar buna yetmedi ama, bunun da yollar›n› bulmal›y›z. Bu görevleri de bu sorumluluklar›m›z› da yerine getirmeliyiz. Anadolu'daki bütün halklar›n müzi¤ini ayr› ayr›, inceleyebilmeli, araflt›rabilmeli ve iflleyebilmeliyiz. Asl›nda bizim enerjimizin ve zaman›m›z›n yetmedi¤i alanlarda, biraz önce bahsetti¤imiz insanlar bu alanlardaki bofl-
luklar› bu flekilde de¤erlendiriyorlar.
Demek ki biz boflluk b›rakmamal›y›z. Bizim için önemli, biz bunu devrimci bak›fl aç›s›yla ele almal›y›z. 25. y›lda gördük ki, bu
sorumluluklar›m›z› da yerine getirmeliyiz. Sesimizi ço¤altmal›y›z, sesimizin renklerini ço¤altmal›y›z.
Biz bafl›ndan beri söyledik, tarihi kendimizle bafllatm›yoruz ve
bu ifli en iyi biz yap›yoruz da demiyoruz. Ama biz bu mirastan
ö¤rendiklerimizi ileriye tafl›maya çal›fl›yoruz. Ve önemli bir misyonumuz oldu¤unu düflünüyoruz. Zincirin bu halkas›n›, temiz
onurlu bir flekilde bizden sonrakine ba¤lamak sorumlulu¤uyla
yükümlüyüz, bunu biliyoruz. Bütün inanc›m›zla, enerjimizle
coflkumuzla, bunu yapmaya çal›fl›yoruz. 25. Y›l konserimizde
gördük. Her kuflaktan, her kesimden insanlar›n hayat›nda bizim flark›lar›m›z›n izi olmufl. Onlara güç vermifliz, moral vermifliz. Bu da ayr› bir sorumluluk. Ve biz bunu ço¤altarak, güçlenerek yerine getirmeliyiz sorumlulukar›m›z› bundan sonra.
Özellikle 25. y›l konserindeki gerçe¤in, 55 bin kiflilik halk korosunun bize gösterdi¤i gibi, biz buradan ald›¤›m›z güçle, o
bütünleflmeden ald›¤›m›z güçle bu görevlerimizi de daha h›zl›, daha etkili, daha güçlü yapmal›y›z. Bu anlamda da devrimci müzik, devrimci sanat yapanlara ve yapmak isteyenlere, bu
alandaki savrulmalara karfl› daha etkili bir örnek olabiliriz. Biz
bir yol açt›¤›m›z› düflünüyoruz; “Bir Kar Makinesi” diye ifade
edilen bir yol açt›k. Bu anlamda da bir misyonumuz var. Bu
yolu geniflletirsek, bu yolda yürüyen insanlar›n say›s›n› ço¤alt›rsak, etkileyebilirsek, devrimci müzik gelene¤ine bu anlamda hizmet etmifl olaca¤›z. Bu da bir sorumluluk bizim için. J
“Biz devrimciyiz,
devrimci duygu ve düflüncelerle bu halk›n
mücadelesinin, devrimin, sosyalizmin sanat›n›
yapmaya çal›fl›yoruz. Anadolu'nun bütün
milliyetlerinin kültürel zenginliklerinin araflt›r›lmas›
incelenmesi, ortaya ç›kar›lmas›, bunlar›n devrimci bir bak›fl aç›s›yla ele al›nmas› ileriye
tafl›nmas› bizim görevimiz. ”
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 9
makale
makale
maskenin alt›ndaki yüz: faflizm
can y›ld›r›m
Güzel bir sözdür: “Körlerin önünde
ç›ran› yakma; görmezler ›fl›¤›, gaza
yaz›kt›r!”... Gerçe¤i görebilmek için kör
olmamak yeterlidir. Yani gerçekler gizli
de¤ildir. Yeter ki gözler aç›k olsun.
Bilcümle burjuvazi, biraz da iletiflim ça¤›n›n
h›zl›l›¤›ndan m›d›r nedir, hepten belleksiz
zannediyor bizi.
Güzel bir sözdür: “Körlerin önünde ç›ran› yakma; görmezler
›fl›¤›, gaza yaz›kt›r!”... Gerçe¤i görebilmek için kör olmamak
yeterlidir. Yani gerçekler gizli de¤ildir. Yeter ki gözler aç›k olsun. Bilcümle burjuvazi, biraz da iletiflim ça¤›n›n h›zl›l›¤›ndan
m›d›r nedir, hepten belleksiz zannediyor bizi. “Öyle çok fley
gördük ki, sonunda hiçbir fley göremez olduk…” demifl flair. Ama yok, o kadar de¤il! Hele azg›n bir sömürünün sürekli ümü¤ümüzü s›kt›¤› bir düzende yaflarken hiç de¤il. Unutmam›z mümkün de¤il. Çünkü açl›k, bizim yaflam›m›zda gelip geçici bir fley de¤il. Yoksulluk, ezilmifllik, horlanm›fll›k,
sürgün, ölüm, katliam, soyk›r›m, tecavüz… “münferit” olmad›¤› için, ac›lar›m›z da münferit olmuyor. Sömürü ve zulüm
düzeni sürekli hissettiriyor kendini.
10 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Rize Belediye Baflkan›, son günlerde burjuva
medyan›n gündeminde olan Kürt sorunu ile
ilgili “görüfl”lerini aç›klad›. Ona göre herkes
aç›klama sadece bu kadar. Tam da “özrü kabahatinden beter” denilecek bir durum yani. Gerçi say›n belediye baflkan›m›z hakl›. Çünkü, flayet bir bas›n toplant›s› olsayd›, konuflaca¤› fleyler, söyleyece¤i cümleler ince ince hesaplanacak,
güzel bir Türkçeyle cilalanacak ve haz›r bir flekilde önüne konacakt›. Böylelikle halk düflmanl›¤›, faflist kimli¤i ve k›vr›mlar› sapk›nl›kla dolu beyni az da olsa perdelenebilecekti.
do¤udan ikinci bir “kar›” al›rsa, yani Kürt
kad›nlar›n› kuma olarak getirirse bu
sorun çözülür… Evet, belediye baflkan›m›z›n
nihai çözüm önerisi bu.
Daha düne kadar tüm ülke gündemini iflgal eden bir konuydu CHP genel baflkan›n›n kaset olay›. Nas›l bir mevzi savafl›n›n içine girmifllerdi ki birbirlerinin ipli¤ini pazara ç›kard›lar.
Bütün medya temiz siyaseti, ahlak›, sözümona, tart›flma konusu yaparken Tayip Erdo¤an gemisinin yelkenini bu “namus gaz›” ile doldurmakta pek de geç kalmad›. “Eflini aldatan ma¤dur de¤ildir, ma¤dur rolü oynayanlara izin vermeyece¤iz.” diye epeyce bir esti, gürledi. Herhalde “Yürü beee,
aslan›m benim!” gibi bir gaza gelme hali bekledi halktan da.
Ama bu kaset olay›yla efl zamanl› olarak Siirt’te çocuklara tecavüz olay› gündeme geldi.
Herkesin bildi¤i, ama kör, sa¤›r ve dilsiz kald›¤› bu olay karfl›s›nda devlet-i ali’nin emriyle medya da sus pus oldu. Siirt’te devleti temsil eden bir resmi görevli de -kafas› “tafl atan
çocuklar” konusuyla meflgul herhalde- büyük bir terör karfl›t› olarak, hönküren faflistler korosuna kendi cephesinden dahil oldu ve “Tafl atacaklar›na fuhufl yaps›nlar.” diye “düflüncesini” belirtti. Bu bir sürç-ü lisan m›yd›? Belki de.
Ama ne de¤iflir ki? K›sac›k bir bofl bulunma an›nda (büyük
ihtimal, elinde dan›flmanlar› taraf›ndan haz›rlanm›fl bir metin
yokken), olayla ilgili k›sac›k bir yorum yapm›flt›. fieytan ayr›nt›da gizlidir derler. ‹flte o k›sac›k an, beyninin k›vr›mlar›ndaki
tüm halk düflmanl›¤›n› s›zd›r›verdi. Ve biz o k›sac›k anda iktidar›n bütün ahlak›n›, ilkelerini ve politikalar›n› gördük.
Duman› üzerinde bir olay daha: Rize Belediye Baflkan›, son
günlerde burjuva medyan›n gündeminde olan Kürt sorunu ile
ilgili “görüfl”lerini aç›klad›. Ona göre herkes do¤udan ikinci
bir “kar›” al›rsa, yani Kürt kad›nlar›n› kuma olarak getirirse bu
sorun çözülür… Evet, belediye baflkan›m›z›n nihai çözüm
önerisi bu. Savunmas› ise daha güzel: Bu sözleri bir bas›n
toplant›s›nda, yani kamuoyu önünde de¤il, özel bir davette
söylemiflmifl. ‹nsan›n “Eeee, sonra?...” diyesi geliyor. Oysa
Burjuva medya, Rize Belediye Baflkan›’n›n bu sözlerini “yap›lan bir gaf” çerçevesinde tart›fl(t›r)maya çal›flt›. Gerçi burjuva medyan›n en büyük özelliklerindendir bu: Büyük toplumsal tepkilere neden olan her olay, sadece sonuçlar› itibariyle
görülür. Gösterilen tepkilerin hakl›l›¤› mecburen teslim edilir.
Bunun akabinde birkaç kifli göstermelik bir yarg›lamaya tabi
tutulur, ya da partiden ihraç edilir.
Bu flekilde olay örtbas edilir, unutturulur, biter. Böylelikle
hem demokrasi ve ça¤dafll›k oyunu devam ettirilir, hem
halk›n adalet beklentisi sonland›r›l›r, hem de burjuvazi bu
süreci zarars›z atlatm›fl olur. Bu klifle muhakkak ki bu son
olayda da tekrar edilecektir. Yani büyük puntolarla, yald›zl›
harflerle yazd›klar›, “mülkün temeli” olan adalet, tecelli etmeyecektir. Tüm bunlardan sonra aç›k bir flekilde gözümüzün önünde duran fley, emperyalizmin uflaklar›n›n ahlak› ve
halka bak›fllar›d›r.
Uflakl›¤›n ve çanak yalay›c›l›¤›n ahlak› yoktur. Yaflar Kemal’in
‹nce Memed adl› roman›ndaki “Kertifl Ali Onbafl›”, Memed’i
bir türlü yakalayamad›¤› için, tetikçili¤ini yapt›¤› sömürücü
a¤alar taraf›ndan iflinden at›lmakla ve rütbelerinin al›nmas›yla tehdit edilmektedir. Kertifl Ali’ye yönelik bu tehdit üzerine,
kar›s› da, e¤er iflinden ve rütbelerinden olursa onu terk edece¤ini söyler. Roman ilerlerken, tam da bu anda Kertifl Ali
Onbafl› karakteri flahs›nda bütün iflbirlikçi katillerin ruh halini
okuruz: Kertifl Ali a¤lay›p s›zlanmaya bafllar. Bu rütbeleri alabilmek için nas›l eziyetler çekti¤ini, tüm Toros köylülerini nas›l iflkenceden geçirdi¤ini, adam dövmekten ellerinin fliflti¤ini, gece gündüz demeden köylülere iflkence yapt›¤›n›, ço¤u
zaman, dövülecek insanlar›n fazla olmas›ndan dolay› gecelerce uykusuz kald›¤›n› ve sair hayk›rmaya bafllar. Evet neler
çekmifltir Kertifl Ali! T›pk› iktidar›n, illerdeki mülki amirleri ve
temsilcileri gibi…
Bizim ça¤dafl iflbirlikçiler ise gündemle daha fazla ilgililer tabi ki. Her iki “devletlü”müz de gündemden uzak de¤iller ve
beslendikleri kontrgerilla düzeninin gündemiyle özel olarak ilgililer. Zulüm düzeninin derdiyle dertlenen, maafll›, sigortal›,
unvan sahibi zihniyetlerden biri “tafl atan çocuklar” sorununun nas›l çözülece¤iyle ilgili öneride bulunuyor. Di¤eri ise
Kürt sorununun nas›l “halledilece¤ine” dair dahiyane bir yol
sunuyor. Kral›n her derdine üzülen, her flakas›na -zorla da
olsa- gülen, kraldan çok kralc› soytar›lar›n iflbirlikçilik yar›fl›d›r
bu. Dolay›s›yla her ikisi de, sahiplerine yaranmaya çal›fl›rken,
ba¤l› olduklar› sömürü ve zulüm düzeninin halka bak›fl›n›
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 11
yans›t›yor asl›nda. Bu bak›fl aç›s›n›n do¤al sonucu ise birer
politika olarak ete kemi¤e bürünüyor: Kürt çocuklar›na fuhufl
yolunu açmaya çal›flan burjuvazi, Kürt kad›nlar›na ise haremde cariye olmay› reva görüyor.
Elbette ki bu zulüm yeni de¤il. Ülkemizin, özellikle yak›n geçmiflinde, zulmün her türlüsünü yaflad› halk›m›z: Kürt köylerinde, köylüler k›fl›n so¤u¤unda ç›r›lç›plak d›flar› ç›kar›l›p köyün
meydan›na topland›, tüm köylülere bok yedirildi. Yaklafl›k
dört bin köy boflalt›ld›. Çocu¤una Kürtçe ninni söyledi¤i için
Kürt kad›nlar›n›n karn› süngüyle deflildi. Binlerce tecavüz, iflkence, katliam, yarg›s›z infaz yafland›… Y›llar önce, Kürt kad›nlar›na tecavüz edilmesi olay› soruldu¤unda, verilen cevap
olay›n kendisi kadar i¤renç ve insanl›k d›fl›yd›: “Copa gerek
yok, tafl gibi delikanl›lar›m›z var” diyen de bu ülkenin omzu
kalabal›k, mevki sahibi komutanlar›ndan biriydi. Yine bir -sözüm ona- “sürç-ü lisan” an›nda, faflizmin gerçek yüzü ortaya
ç›km›flt›. Kanl› diflleriyle gülümsemeye çal›flan faflizm, namusumuza kast etmekte bir beis görmüyordu ve bu durum
onun karakterine uygundu.
Bu gerçekler flafl›rt›c› m›? Yoo, hiç de de¤il. Hem neden flafl›ral›m ki? Irak’ta on dört yafl›ndaki Abir’e tecavüz eden emperyalist ahlaks›zl›¤a uflakl›k yapanlar›n, efendilerinin yöntemlerini kullanmalar› neden flafl›rts›n bizi? Frans›z emperyalizmi de Cezayirli kad›nlara ayn›s›n› yapm›flt› ve emperyalizmin kiral›k katilleri Cezayirli kad›nlar› ç›r›lç›plak sokaklarda
dolaflt›rm›fl, üstelik hat›ra foto¤raf› da çektirmeyi ihmal etmemifllerdi. Ç›plak Cezayirli kad›n›n her iki yan›ndaki asker de
gülüyordu bu foto¤raf karesinde. Ve onlar gülerken, biz yine
burjuvazinin kanl› difllerini gördük o foto¤rafta. “Bu ça¤da
böyle vahflet olur mu?” diyerek flaflk›nl›k yaflayanlar flafl›rtt›
bizi daha çok. Nitekim bu tip vahfletler, katliamlar, tecavüz-
12 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
ler, zulümler tam da bu ça¤›n egemeni olan burjuvazinin yönetim biçimiydi.
Ayn› flaflk›nl›¤› “demokratik aç›l›m” adl› demokrasicilik oyunuyla emperyalist politikay› maskelemeye çal›flanlar›n iki yüzlülü¤ü ve riyakarl›¤› karfl›s›nda yaflayanlar da var bugün. Oysa bafl›ndaki “demokratik” sözcü¤üyle yutturulmaya çal›fl›lan
“aç›l›m”›n, emperyalizmin Ortado¤u’ya aç›l›m› oldu¤u gün gibi ortadayd› bafl›ndan beri. Ki -biz yine flafl›rmad›k- “Kürt aç›l›m›”n›n nas›l “milli birlik projesi”ne dönüfltü¤üne; daha birkaç
ay önce destek isteme ziyaretlerinin yap›ld›¤› Kürt illerine bugün panzerlerle, bombalarla, özel e¤itilmifl katiller sürüsüyle
girildi¤ine flahit oluyoruz bu günlerde. Naz›m Hikmet’in, “Çocuklara k›ymay›n efendiler” fliiri içli bir ses tonuyla, meclis
kürsüsünden okunurken, Hakkari sokaklar›nda çocuklara k›y›l›yor. Yani, demem o ki, hiçbir maske, hiçbir makyaj halk
düflmanl›¤›n› gizleyemiyor.
Eflini aldatanlar›n ma¤dur olamayaca¤›n› söyleyen, ahlaktan
ve manevi de¤erlerden bahseden a¤›zlar, devrimci gençli¤in
kültür flenli¤ine bile tahammül edemiyorlar. Uyuflturucu kaçakç›lar›na karfl› -sözümona- operasyonlar düzenleyenler,
uyuflturucuya, fuhufla ve yozlaflmaya karfl› kampanya yürütenleri tutukluyorlar. Maskelerini takmay› unuttuklar› anda
ise, bütün zihniyetleri ortaya ç›k›yor: Kad›nlar›m›za tacizi, tecavüzü, kuma olmay› reva görüyorlar; çocuklar›m›z› ise
uyuflturucu ve fuhufl ile ya¤ma ve talan düzeninin kontrolü
alt›nda tutmaya çal›fl›yorlar. Oysa insanl›k tarihi boyunca hiçbir zulüm baki olmam›fl, hiçbir haks›zl›k hesaps›z kalmam›flt›r. Bu bizim temennimiz de¤il, tarihin gerçekli¤idir. Ve yine
tarihin o gerçekli¤i gösteriyor ki Kürt kad›nlar›, sömürgecilerin harem gülü olmayacak; ya¤ma, talan ve zulüm düzenine
“tafl atan” çocuklar do¤urmaya devam edeceklerdir.J
makale
makale
akl›n›zdan bile geçirmeyin!
ibrahim karaca
Kürtler horon oynuyor, Karadenizliler halay
çekiyor, f›nd›k tarlas›n›n kenar›nda birlikte
türkü söylüyorlar. Karadeniz’e yeni bir “milli”
biçim vermek isteyen güçler bunu hesap
edememifller anlafl›lan. Engel olmazlarsa,
büyük bir olas›l›kla “plan” yara alacak. Hayat›n
do¤al ak›fl› bunu emrediyor çünkü. Hani Hrant
Dink cinayetiyle flaha kalkan kafadarlar planl›
bir flark› yapm›fllard›. Oysa Karadeniz için
On befl y›ldan fazla bir zamand›r Karadeniz’in f›nd›¤›n› yoksul
Kürt iflçiler topluyor. Hakkari’den, Van’dan çoluk çocuk, kad›n
demeden bal›k istifi dolufltuklar› kamyon kasalar›nda kilometrelerce yol kat edip ekmek paras›na kofluyorlar. Köyü yak›lm›fl,
hayat› da¤›lm›fl, ekilecek tarlas› hiç olmam›fl garibanlar. ‹ki ayl›¤›na, tefeci tüccar›n insaf›na terk edilmifl “deniz görmüfl”
emekçi kardefllerinin f›nd›¤›n› toplamaya gelen “yerli” konuklar
bunlar. Resmi görüflün deyimiyle bin y›ld›r bir arada yaflad›¤›m›z “Kürt kardefllerimiz”.
Öyle ki, on befl y›l önce annesinin kuca¤›nda f›nd›k tarlas›na
ayak basan çocuklar flimdi kocaman delikanl›lar, genç k›zlar
olarak geliyorlar. Yöredeki insanlarla da samimi iliflkiler kurulmufl do¤al olarak. Kürtler horon oynuyor, Karadenizliler halay
çekiyor, f›nd›k tarlas›n›n kenar›nda birlikte türkü söylüyorlar.
Karadeniz’e yeni bir “milli” biçim vermek isteyen güçler bunu
hesap edememifller anlafl›lan. Engel olmazlarsa, büyük bir
olas›l›kla “plan” yara alacak. Hayat›n do¤al ak›fl› bunu emrediyor çünkü. Hani Hrant Dink cinayetiyle flaha kalkan kafadarlar
planl› bir flark› yapm›fllard›.
gerçekten lanetli bir plan yap›l›yor.
Oysa Karadeniz için gerçekten lanetli bir plan yap›l›yor. Dereler sat›l›yor, suya el konuluyor, toplumsal çürümenin safras›
›rkç›-faflist k›rmas› bir kültür anonimlefltiriliyor. Bu kültür ne kadar baflar›l› olursa, lanetli plan o kadar gerçek olacak. Kürt
yoksullar›n› Karadeniz’e sokmama düflüncesi de buna hizmet
ediyor. A¤›zdan kaçan laflar de¤ildir bunlar. Söyleyenler mec-
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 13
reklerimiz de aç›kt›r. Topra¤›m›z bereketlidir; her fleyi yetifltirmek ve herkesi kucaklamak mümkündür. Bu topraklarda sadece düflmanl›k
tohumlar› kök salamaz! Ve
buna asla göz yumamay›z”.
zup de¤il. Haberler al›yoruz. Giresun’da yap›lan mini güvenlik
zirvesinde, Kürt iflçilerin yöreye sokulmamas› konuflulmufl,
Gürcistan’dan iflçi getirilmesi kararlaflt›r›lm›fl. ‹fle bak›n.
“Son aylarda Karadeniz'de yaflanan ve kamuoyuna yans›yan
haberlerden dolay› kayg›l›y›z. Mevsimlik tar›m iflçisi olarak y›llard›r bölgemize gelen iflçilere, Kürt kimliklerinden dolay› ambargo
uygulanmas› iddialar›; Rize'de ayn› nedenle iflten at›lan Kürt iflçilerine iliflkin haberler biz Karadenizlileri kayg›land›r›yor.
Bölge illeri emniyet yetkililerinin Giresun’da kat›ld›¤› bir
zirvede al›nd›¤› iddia edilen ‘Kürt iflçilerin bölgeye sokulmamas›na’ iliflkin, insanlar›m›z› potansiyel suçlu olarak
gösteren kararlar, hukuken ve insanl›k gere¤i kabul edilemez. Gerekçesi ne olursa olsun, insanlar›n çal›flma
hakk› ve seyahat özgürlü¤ünün engellenmesi, insanl›k
onurunu afla¤›layan uygulamalara tabi tutulmalar› hukuksuzdur ve insan haklar›na ayk›r›d›r. Yarat›lmaya çal›fl›lan bu düflmanl›k havas› Karadeniz’in kardefllik ruhuna
ayk›r›d›r.
Bu karanl›k ›rkç› plan›n karfl›s›na Karadeniz’in ayd›nl›k yüzünü koymak gerekiyordu.
Karadenizli ayd›n ve sanatç›lardan oluflan bir grup, yukar›da özetlenen metni imzaya
açarak bir bas›n toplant›s›
düzenledi ve Giresun’a hareket etti. Bu hareketlenme
karfl›s›nda, böyle bir toplant›
olmad›, böyle kararlar al›nmad›, bu as›ls›z haberleri kim
ç›kar›yor gibi yan›tlar geldi. Peki öyleyse. Güzel. Akl›n›zdan bile geçirmeyin!
Hepimiz hat›rl›yoruz. 2005 y›l›n›n Nisan ay›nda Trabzon’da
bildiri da¤›tan TAYAD’l›lar, engel olmaya çal›flan polisle tart›fl›rken etrafta “hassas” vatandafllardan oluflan bin kiflilik bir
kalabal›k toplanm›flt›. Bildiriler, F tipi hayata karfl› direnen
devrimciler içindi, hapishanelerdeki tecrite vurgu yapmaktayd›. “Buras› Trabzon, Burdan Ç›k›fl Yok!” ve benzeri sloganlar›n at›ld›¤› linç giriflimi sonras›nda konuflan emniyet müdürü,
Bölge illeri emniyet yetkililerinin Giresun’da kat›ld›¤›
bir zirvede al›nd›¤› iddia edilen ‘Kürt iflçilerin bölgeye
sokulmamas›na’ iliflkin, insanlar›m›z› potansiyel suçlu
olarak gösteren kararlar, hukuken ve insanl›k
gere¤i kabul edilemez. Gerekçesi ne olursa olsun,
Karadeniz co¤rafyas› farkl› kültürleri ve kimlikleriyle bir
kültürler mozai¤idir. Türk, Gürcü, Laz, Çerkez, Ermeni,
Hemflinli, Rum... Yeflilin ve mavinin her tonu olmufluz
biz, Karadeniz misali. Hiç kimseye, hiçbir kültüre yabanc› olmam›fl topraklar›m›z.
insanlar›n çal›flma hakk› ve seyahat özgürlü¤ünün
engellenmesi, insanl›k onurunu afla¤›layan
uygulamalara tabi tutulmalar› hukuksuzdur ve insan
O yüzdendir ki; Kürt, Türk, Laz her kim olursa olsun ya
da hangi dil ve dinden olursa olsun; insanlar›n onuru,
eme¤i ve ekme¤iyle oynanmas›n› asla kabul edemeyiz.
Bizler halklar›n da eme¤in de kardeflli¤inden yanay›z.
Geçim derdiyle kilometrelerce yol kat ederek bölgemize
gelen Kürt emekçileriyle eme¤imizi de, ekme¤imizi de
bölüflmeye her daim haz›r›z. F›nd›k bahçelerimiz de yü-
14 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
haklar›na ayk›r›d›r.
“Bayrak yak›lmas› söz konusu de¤ildir, olay yanl›fl anlafl›lmas›n.” gibi bir aç›klama yapm›flt›. Birileri “Bayrak yak›l›yor.” diye bu vatandafllar› fena
halde gaza getirmiflti demek ki. Asl›nda bu bir
süreç ifliydi, bir kuluçka dönemi vard›, komutu
alan›n gere¤ini yapaca¤› bir iklim önceden yarat›lm›flt›. Bu seferki komut bayrakt›. Oysa sald›r›ya
u¤rayanlar aç›klam›flt›: “Salak m›y›z ki bayrak yakal›m?”...
Yetkili hiçbir yöneticinin k›namad›¤›, baz› yerel kalemflörlerin
“Trabzon duruflu” olarak alk›fllayarak naklen yay›na geçti¤i
bu olay sonras›nda, izinsiz bildiri da¤›tmak suretiyle
kentin huzuruna kasteden befl kiflilik “düflman kuvvetleri”
püskürtülmüfl, Trabzon kurtar›lm›flt›.
Yetkili hiçbir yöneticinin k›namad›¤›, baz› yerel
kalemflörlerin “Trabzon duruflu” olarak alk›fllay›p
naklen yay›na geçti¤i bu olay sonras›nda, izinsiz
bildiri da¤›tmak suretiyle kentin huzuruna kasteden befl kiflilik “düflman kuvvetleri” püskürtülmüfl, Trabzon kurtar›lm›flt›. Bildiri da¤›tmak için izin gerekmese
de da¤›tanlar tutuklanm›fl, hassas vatandafllar› yönlendiren “tak›m elbiseli flah›slar” ortadan kaybolmufltu. T›pk› Mersin’de oldu¤u gibi...
Yine ayn› y›l Kas›m ay›nda, Canan ve Zehra’n›n mezar ziyareti
için Rize’de bulunan TAYAD üyeleri sald›r›ya u¤ram›fl, geçti¤imiz günlerde herkese Kürt kuma öneren Rize Belediye Baflkan› ise, “Keflke bir iki tafl da ben atsayd›m.” diye hay›flanm›flt›.
Gazi Katliam› s›ras›nda kalaflnikoflu foto¤raflar› yay›nlanan Rizeli
polis eskisinin bu olayda da etkili oldu¤u söyleniyordu. Linç sezonu aç›lm›flt›. Rize’de yaflayan kardeflim, olaydan sonra yafll› bir amcadan dinledi¤i esprili yorumu aktarm›flt› bana: “Ha bu
tafl atanlarun burali oldu¤undan flüpheliyim. Leylek havadan
geçerken yanlifllukla Rize’ye düflürmifltur”.
Bu tür linç giriflimleri Türkiye’nin çeflitli yerlerinde tekrarland›.
Halk aras›nda büyük oranda asker cenazeleri ve karakol sald›r›lar›n› iflleyerek doyurulan atmosfer, muhalif her toplumsal hareketin ve bu hareketlere taban teflkil eden kitlenin Kürt karfl›t›
bir kodlamayla hedefe konuldu¤una tan›k olduk y›llard›r. Bizim
hassas kitle bunu anlayacak durumda de¤il flimdi. Hiçbir fley
birbirinden ba¤›ms›z de¤il. On y›l kadar önce Rize’de, eski h›zl›
bir milliyetçiyle tan›flm›flt›m. Elimdeki gazetenin bir yerinde gördü¤ü Deniz Gezmifl foto¤raf›na bakm›fl ve yorumlayamad›¤›m
bir eziklikle gülümsemiflti. Sordu¤umda, “Bu adamlar Alt›nc› Filo’ya ba¤l› Amerikan askerlerini karaya ayak bast›rmad›, basanlar› da Dolmabahçe’de denize döktüler. Biz ne yapt›k, tuttuk
bunlara sald›rd›k. Biz milliyetçiydik, onlar vatan haini. Asl›nda
belki onlar›n yapt›¤›n› biz yapmal›yd›k, onlar bize sald›rmal›yd›.
Ne kadar salakm›fl›z biz.” demiflti.
Bu ülkede devrimcilere, hayata soldan bakanlara ve “öteki’”
olarak kay›t alt›na al›nanlara at›p tutmak nas›lsa tehlikesizdir.
Vatan, millet ad›na kuru s›k› sallamak tehlikesizdir. Oysa halk›n
can›n› ac›tan konularda iki çift söz söylemek bürokrasiyi karfl›n›za almay› gerektirir. Bir bedeli vard›r. Ama birine en a¤›r küfrü edece¤inize, ona “Ermeni” deyin, ço¤u yerde küfür yerine
geçer. Çingene de öyle, Kürt de öyle, “kahpe” Yunan da öyle, Yahudi de öyle... Size kimse neden öyle davrand›¤›n›z›n
hesab›n› sormaz. Sorsa da sadece sormufl olmak için sorar,
kula¤›n›z› bükmez, can›n›z› ac›tmaz. Laz’›n biri, Kürt’ün biri,
Yahudi’nin biri veya Ermeni’nin biri diye bafllayan onlarca
afla¤›lay›c› f›kra anlat›l›r, gülünür, e¤lenilir. Bu f›kralar›n herhangi birini “Türk’ün biri” diye de¤ifltirip anlat›rsan›z, Türklü¤e
karfl› hakaretten ceza al›p hüküm giyebilirsiniz. Kimse gülmez, e¤lenmez. Zaten do¤ru olan da bu. Kimse gülmemeli,
e¤lenmemeli. Herkes için.
Do¤u illerinde otuz y›ldan beri süren çat›flma ortam›nda üretilen kir, Türkiye’de etkilemedik yer ve kifli b›rakmad› neredeyse. Benzer çat›flmalar› yaflayan her ülkede, savafl›n kirli yüzü genellikle resmi güçler taraf›ndan dizayn edilir. Ama
bazen öyle olaylara tan›k olursunuz ki; at izi it izine kar›fl›r,
manzara bulan›klafl›r, çat›flan taraflar kir üretmede birbirini
aratmaz. Bu arada ön çal›flmas›n› yapan “tak›m elbiseli güçler”, kültürel ve ruhsal olarak kendinden baflka her fleye
benzetilmifl, bunalt›lm›fl kalabal›¤› k›flk›rt›r, her hak arama talebine fliddetle müdahale eder, en mülayim iflçi eylemlerine
karfl› öfke örgütler, tipini be¤enmedi¤i, yeterince milli bulmad›¤› herkese sald›r›r.
Sonra, “terörist” olduklar›n› sand›¤›n› söyler, bu da hafifletici neden say›l›r. Böyle lanetli bir karanl›ktan beslenen “derin” odaklar var, ama ortada k›flk›rmaya haz›r bir insan kayna¤› da var, ne yaz›k ki. Ve bu kitle yalanla doyuruluyor, onlar›n gözünde Aleviler kötü, Kürtler kuyruklu, Ermeniler boynuzludur hala. Asl›na bakarsak, Karadeniz’de eskiden beri
bir tutuculuk vard›r. Yeni bir durum de¤il bu.
Bu tutuculuk, sald›rganl›¤› bar›nd›rmayan bir tutuculuktur.
Bir anlamda, kendini ba¤layan ve korunma güdülerinin hakim oldu¤u bir tutuculuk. ‹çinde olumlu yerel nüveler de tafl›yan bu yap›y› flimdi ›rkç›-gerici sald›rganl›¤a taban yapmak
istiyorlar. Rüzgar buna müsait. Burada iyi ve kötü yan yana
ve iç içedir. Daha güzel bir dünya düfllüyorsan›z, daha çok
çaba sarf edeceksiniz demektir.J
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 15
mektup
mektup
~
görüflecegiz elbette...
ümit ilter
Sevgili Ahmet Abi,
Bu mektup ne zaman ve nas›l eline ulafl›r, bilmiyorum. Bildi¤im
flu ki mektubun yolu uzun say›l›r. Ve lakin, bizim aram›zdaki
mesafe k›sad›r. Ne de olsa yürekten yüre¤e konufluruz biz.
fiimdi ve daima oldu¤u gibi...
Edip Cansever'in "Mendilimde Kan Sesleri" fliirini bilirsin Ahmet
Abi. ‹flte o dizeler ne zaman akl›ma gelse, seni hat›rlar›m. Ya da
görüfl kabinlerindeki her karfl›laflmam›zda, o fliirdeki sorunun
cevab›n› bulurum hem yüzünde hem yüre¤inde. Ki flairin o
sorusu tarihseldir: "Bir mendil niye kanar?"
Niye kanar o mendil, demeyece¤im flimdi. Çünkü, Canan ve
Zehra'dan bu yana, sen o sorunun cevab›s›n Ahmet Abi. Ve
biliyorum ki, o mendil kanamaya devam ediyor...
Ve dahas›, o mendili vicdan ve belle¤inizde tafl›d›¤›n›z için,
hakk›n›zda ferman buyrulup volta atmak düflürülmüfl pay›n›za.
Neden Ahmet Abi?
"Bir mendil niye kanar?" diye sordu¤unuz için olmal›... Ve o
soruya cevap oldu¤unuz için... Ki cevaplar›n ço¤almas›na
tahammül edemeyenlerin, soruyu susturmak isteyiflleri malumdur. Dört duvar aras›nda oluflunuza sebep büyük suçunuz
budur Ahmet Abi. Bunu en iyi bilenler de sizlersiniz.
Evet, suçlusunuz...
Evet, suçunuz çok büyük...
16 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Suçlusunuz; hem de her sabah do¤an günefl kadar. Ki
onurun günefli olup haks›zl›¤›n karanl›¤›na karfl› do¤makta
›srar ediyorsunuz!
Suçlusunuz; çünkü dayan›flman›n, sahiplenmenin, duyarl›l›¤›n
çiçe¤ini her dem taze ve k›rm›z› tutuyorsunuz aln›n›zda...
Suçlusunuz; çünkü cümle mazlumlar›n omuz bafl›nda, ac›s›nda,
h›nc›nda olmaktan asla geri durmad›n›z y›llar boyunca...
Suçlusunuz; kapitalizmin "Bana dokunmayan y›lan bin yaflas›n"
yozlaflmas›na ve "Gemisini kurtaran kaptan" bireycili¤ine karfl›
"Hepimiz birimiz için" diyebilmenin haysiyetini yaflay›p
yayd›¤›n›z için...
Suçlusunuz; Gülsüman ve fienay ve Hülya... olmaktan
vazgeçmediniz hiçbir zaman. Ki yeri geldi¤inde fani olan her
fleyden vazgeçtiniz...
Suçlusunuz; ama sadece Mahir'i and›¤›n›z için de¤il. Baflkalar›
da an›yor Mahir'i. Siz ac›lar›n imbi¤inden süzdü¤ünüz
ruhunuzda Mahir olmay› baflard›¤›n›z için suçunuz çok büyük...
Suçlusunuz; yalan ve k›l›ç zoruyla susman›n geçer akçe
yap›ld›¤› yerde, susmay› reddetti¤iniz için...
Suçlusunuz; Avrupa Birli¤i'nin icazetini, fonlar›n›, insaf›n› elinizin
tersiyle iterek, emperyalistlerin yüzüne tükürdü¤ünüz için...
Suçlusunuz; Güler Zere'yi sevdi¤iniz için. Ki böyle sevmek, en
büyük suçtur bu devirde...
Suçlusunuz; o elin alt›nda gece gündüz, yaz k›fl dimdik durarak
yalan›n s›rça köflküne karfl›, gerçe¤in depremi oldu¤unuz için...
Suçlusunuz; hayat›m›za giydirilen tecrit elbisesini parçalamaktan geri durmad›¤›n›z için...
Suçlusunuz; adalet aray›fl›n›n y›lmaz rehberleri olarak merhamet dilencili¤ini reddetti¤iniz için...
Suçlusunuz; o büyük insanl›¤›n, büyük ailemizin kelimenin
s›nanm›fl anlam›yla temsilcisi oldu¤unuz için...
Suçlusunuz; k›r düflmüfl saçlar›n›zla vicdan›n ve onurun
delikanl› bayraktar› oldu¤unuz için...
Suçlusunuz; Cananlar›n, Gökçelerin ve cümle evlatlar›m›z›n
hasretini büyütüp an›lar›na sahip ç›kt›¤›n›z için...
Suçlusunuz; o k›rm›z› karanfili soldurmad›¤›n›z için. ‹flte budur
sizin büyük suçunuz. Rengini inkar etmeyen bir karanfil kadar
suçlusunuz...
O büyük suçunuzdan, yüre¤inizden öpüyorum.
Size selam, size sayg›, size sevgi...
Görüflmek üzere Ahmet Abi ve görüflece¤iz elbette...J
izlenim
izlenim
munzur’un fidan’›
idil tiyatro atölyesi
‹dil Tiyatro Atölyesi olarak yo¤un bir çal›flma temposu
içindeyiz. Bir kez daha gidece¤iz Dersim’e. Heyecanl›y›z. Çünkü Dersim’in bir Fidan›n›, Fidan Kalflen’i anlataca¤›z oyunumuzla Dersimlilere. Bu büyük bir heyecan
ve gurur veriyor bize.
Aram›za yeni kat›lan arkadafllar var. ‹lk oyunculuk deneyimini yaflayanlar, ilk olarak evinden uzaklara gidecek
olanlar, ilk turne yolculu¤una kat›lanlar... ‹dil Tiyatro
Atölyesi’nin yüzü oldukça gençleflmifl... Deneyim olarak
yetersiz ama genç ve enerjik bir kadro ile yola ç›k›yoruz.
Tiyatro hocam›z Mehmet Esato¤lu ve Simurg oyuncusu
Bilgesu Ataman da bize efllik edecekler yolculu¤umuzda. Ayn› zamanda Dersim’de “Nasreddin Hoca Gide
Gide” isimli çocuk oyunlar›n› sergileyecekler. Onlar›n da
Dersim’e ilk gidiflleri.
Çok yo¤un çal›fl›yoruz, gece yar›lar›na kadar. Ayaklar›m›z bedenimizi tafl›mayacak nerdeyse. Oyunumuzun
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 17
izlemiflti Dersim halk› oyunumuzu. Yine benzer bir heyecan duyuyoruz...
Fidan’›n hapishanedeki, yaflam›n›n son kareleri ile bafll›yor oyun. Elinde çakmak, aln›nda
k›z›l band› ile Fidan. Suyun k›z› m›, Munzur’un
k›z› m› tart›flmalar›na cevab› Fidan veriyor: “‹sterseniz buna benim yaflam›m yan›t versin.”
ad› “Bir Fidan’›n Hikayesi”. Yaz›m›z›n bafl›nda da belirtti¤imiz
gibi Dersim topraklar›ndan ç›kan bir devrimciyi anlat›yoruz. 19
Aral›k 2000 tarihinde Çanakkale Hapishanesi’nde operasyonu
durdurmak için kendini yakarak feda eden Fidan Kalflen’i anlataca¤›z oyunumuzda.
Provalar›m›z›n bu kadar uzun ve yorucu geçmesinin pek çok
sebebi var ancak en önemlisi oyunun içindeki duyguyu ortaya
ç›karma çabas›yd›. Hep beraber oturduk konufltuk ço¤u zaman: “Düflünün birazdan aram›zdan birisi flu çakma¤› ç›kar›p
kendini yakacak. Gözümüzün önünde yanacak. Ne için? Bizim hayat›m›z› kurtarmak için. Ki Fidan’›n eylemi bunun içindi.”
Bir süre durgunluk ve suskunluk... Sonra tekrar toparlanma.
‹flte böyle girdi Fidan kalbimize. Sessizce... Il›k ›l›k...
Dersim’e ilk gidiflimiz de¤il. Daha önce de gidip orada katledilen Bülent Karatafl an›s›na bir oyun oynam›flt›k. Oyunumuz
halk›n yaras›na dokunmufltu. Gözler dolu dolu heyecan içinde
Fidan’›n hemflireli¤e bafllamas› ile devam ediyor oyun. Hemflirelik, yemin töreni ve Fidan’›n
Dersim’i tercihi. Devrimcili¤e bafllamas›, gözalt›lar, sürgünler,
gerilla ile tan›flmas› ve uzun sürecek gibi gözüken tutsakl›k y›llar›. K›sac›k bir hayat belki ama büyük ad›mlarla yaflanm›fl bir
hayat. Cesur ve önemli kararlarla yaflanm›fl bir hayat. Net, temiz, berrak. Munzur kadar temiz, saf, duru... Bir ateflin k›z›ll›¤› kadar sahici ve yak›c›. Fidan hemflire... Seni herkes bilmeli Dersim’de!
Fidan’› anlatmaya kalksak, bu kimbilir kaç perdelik oyunun konusudur. Bu nedenle böyle söylemek asl›nda Fidan’a haks›zl›k olur. Bize verilen 30 dk. gibi bir süre içinde anlatmaya çal›fl›yoruz Fidan’›n öyküsünü. Kolayc›l›¤a kaçmadan ama ayr›nt›lara da giremeden. Duygusunu yüksek tutarak anlatmaya çal›fl›yoruz. Ve art›k kendimizi haz›r hissetti¤imizde provalar›m›z›
bitiriyor son ana kadar dekorlar›m›z ve kostümlerimiz ile u¤rafl›yoruz. Art›k yolculuk vakti...
Dersim’e ilk gitti¤imizde de, sanki k›rk y›ld›r geliyormuflcas›na
davetsizce girivermifltik Pertek’ten içeri.
Dersim... Cömert, misafirperver insanlar› ile
kucaklam›flt› bizi. Her gitti¤imizde ayn› hissi
yafl›yoruz; sanki Dersim bir ana. Yoktan var
eden, çocuklar›na yoksullu¤unu hissettirmeden ne bulup buluflturduysa doyuran bir
ana... Anadolu’nun Kibele Analar›ndan biri
de Dersim. Onca ac›n›n çizgileri var yüzünde
ama yine güleç... Sanki gözünün yafl›n› tülbentinin iki ucuyla siliveriyor bizi görünce.
Boynumuza dolan›yor kollar›. Gö¤sü süt kokuyor Kibele Dersim’in. Sofras›nda ne varsa
koyuyor senin önüne. Belki çocu¤unun r›zk›.
Sofraya tafl›yor ne varsa yoksul eller. Diz k›r›yoruz dost sofralar›na.
Munzur ise her daim coflkulu ve heyecanl›.
Deli gibi ak›yor Munzur.
“Barajlara hay›r!” diyoruz Munzur’da. Barajlar ile yok edilmeye çal›fl›yor do¤a. Kapitalizmin kar h›rs›na kurban edilmek isteniyor bu
güzellik. Munzur Kültür ve Do¤a Festiva-
18 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
li’nde her y›l öne ç›kan tema bu.
Festivalin içeri¤i ve gelinen nokta ayr› bir elefltiri yaz›s›n›n konusudur ki bu yaz› Grup Yorum
imzas› ile Tav›r’›n bu say›s›nda yay›nlanacak.
Çünkü bu festivalde de yaflananlar bir yaz›y›
yazmay› hakl› k›ld› maalesef.
Grup Yorum onlarca y›ld›r Anadolu’yu kar›fl
kar›fl gezmifl bir müzik grubu. ‹nand›¤› yolda
halk ile sanat›n› buluflturmak için kar›nca gibi
sab›rla didinip durmufl. Grup Yorum bir kar
makinesi. Engeller aflm›fl. Grup Yorum coflkun
akan bir nehir, t›pk› Munzur, asla durdurulamam›fl. Uzun mücadele geçmiflinde dostunu da görmüfl, düflman›n› da. Vefa
da görmüfl vefas›zl›k da. fiimdi bir kez daha dost bildi¤inden
vefa görmüyor. Grup Yorum’u emniyet ya da valillik de¤il, festival program›na hiç bir gerekçe göstermeden almayan BDP’li
belediye engelliyor. Bu konunun siyasi de¤erlendirmesi, dedi¤imiz gibi baflka bir yaz›n›n konusudur. Pir Sultan deyifli akl›m›za gelip oturmaz olur mu? Oturuyor: “‹lle dostun bir tek gülü yareler beni”
Biz Dersim topraklar›na ayak bast›¤›m›zda evimize gelmifl gibi
hissederiz kendimizi. Uzaklarda oturan akrabalar›m›z›n evine
gelmifl gibi. Herkesle teklifsiz konuflma, soru sorma özgürlü¤ün vard›r, Anadolu’dur iflte. Temiz, ç›kars›z...
fiehirleraras› otobüs ile gittik Dersim’e. Yolculu¤umuz uzun da
olsa nas›l geçiyor anlam›yoruz. Elaz›¤’dan bizi karfl›layan minibüsümüz Pertek feribotuna vard›¤›nda “Art›k vard›k.” diyoruz.
Tam da orada Yorumcular ile karfl›lafl›yoruz. Merkez’de konser veremeseler de ilçelerde buluflacaklar dinleyicileriyle.
Pertek’e var›yoruz. Küçük bir kasaba görünümünde, Dersim’in en büyük ilçelerinden biri olan Pertek. Akflam vakti Simurg orada çocuk oyunu sergiliyor. O gece orada misafir kal›yoruz. Biz oyunumuzu ilk olarak Ovac›k’ta oynayaca¤›z. Belediye’nin davetlisi olarak gidiyoruz.
Ovac›k Munzur’un do¤du¤u yer. Suyun kayna¤› buradan ç›k›yor. Ve o kadar keskin bir so¤u¤u var ki aya¤›n›z› 5 saniye tutman›z imkans›z suyun içinde. Burada rekor denemeleri yap›l›yor. Ve bu kadar so¤uk suya yüzmek için girenler bile var. Kalabal›k bir ekibiz. Ovac›k gözelerinde kahvalt› edece¤iz. Bir
yandan yoksullu¤un ve kapitalizmin getirdi¤i çarp›kl›klar bir
yandan kapitalizmin oralara da s›zm›fl olmas› insan› düflündürüyor iki demlik çaya 30 tl verdi¤imizde!
Kahvalt›m›z› ediyor, hapishanelere göndermek için bol bol hat›ra foto¤raf› çekiyoruz. Hapishanedeki tav›r yazar› Ümit ‹lter
için Munzur suyuna bir tiflört bat›r›p kurutuyoruz. (Sonra bu tiflörtü içeri almad›klar›n› ö¤renece¤iz) Ayr›ca ka¤›tlar› bat›r›p ›slat›p kurutuyoruz, Dersim’in tutsak k›zlar›na, Gülay’a, Besi-
me’ye yani Güler Zere’nin hapishanedeki yoldafllar›na göndermek için.
‹lk defa gelen arkadafllar›n bafl› dönüyor adeta bu do¤al güzellik karfl›s›nda.
Ovac›k’ta oyunumuzu oynuyoruz. Oyunumuz halk ile bulufluyor ilk defa. Karfl›l›¤›n› da buluyor. Alk›fllar›n ço¤u bize de¤il,
ömrünü bir destan gibi yaflayanlara asl›nda. Dersim’in yi¤itlerine...
Yüksel Hemflire peflimizde dolan›p duruyor. Yüksel Hemflire
Fidan’›n arkadafl›, bir sa¤l›k emekçisi. Provalar›m›z› izlerken
dayanam›yor duygulan›yor. Oyunumuzun eksiksiz geçmesi
için elinden geleni yap›yor. Hat›ralar› bir bir as›l› kal›yor akl›nda.
Fidan... elinde çakmak sahnede. Bu hayat›n›n son karesi
Munzur’un k›z›n›n. Yoksa ateflin k›z› m›? Oyunun içinde bu soruya cevap aran›yor.
Ovac›k’ta oyunu sahneledikten sonra Hozat’a geçece¤iz. Daha önceden de geldi¤imiz için biliyoruz. Yol gerçekten uzun.
Ovac›k’tan Dersim’in merkezine gelmek için geçti¤imiz yok oldukça virajl› ve yorucu. O kadar darac›k ki iki araba yan yana
geçerken zorlan›yor. Bir kaza olmas› an meselesi. Ovac›k’a giderken Munzur sana ters ak›yor, gelirken seni u¤urlarcas›na
peflinden geliyor. Ovac›k yolunda bir çeflme var. Ad› “V›z Gelir Çeflmesi.” Naz›m Hikmet’in fliirinin tamam›n› yazm›fllar. Bu
çeflmeyi çok seviyoruz. Giderken üzüm, kavun, tulum peyniri
al›p burada mola veriyoruz.
Dönüfl yolumuz çok zorlu. Hozat’a gidece¤iz. Aramalar taramalar, kimlik kontrolleri, bekletmeler, yoksulluk, s›cak, günefl,
toz toprak... Dayan dizlerim dayan... Hozat’a gidiyoruz kolay
m›?
Bu Hozat’›n bafl› dimdik. Hozat k›p›r k›p›r. Hozat coflkulu. Hozat ta ne Hozat’m›fl be! Çok seviyoruz Hozat’›. O da bizi seviyor. Yemek bile yemeye zaman yok, apar topar kuruyoruz
sahne arkas›na kulisimizi. Hemen giyiniyoruz. Birkaç sanatç›
sonra s›ram›z gelecek. Çok kalabal›k. Sahneye dayanm›fl seyircilerimiz pür dikkat kesilmifl ç›t yok bizi dinliyorlar. Sözlerimiz
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 19
zeller. Bir sürü keklik! Bir sürü. TAYAD’l›
Fahrettin Abi ile Niyazi Abi keklikleri yakalamaya kalk›yorlar ama nafile. Belki
de Veli Day› gülmüfltür onlar›n bu hallerine kimbilir...
Veli Day›m›z›n yan›na gidiyoruz. Hava o
kadar s›cak ki. Çok flükür ki hemen yan›nda bir çeflme var. Bol bol suluyoruz
mezar›. Bir karanfil götürmemizi istemiflti Ümit, ama aceleden buna zaman
bulamad›k. Ben de mezar tafl›na e¤ilip
“MASALA” diyorum usulca. Masala,
Veli Day›’n›n meflhur sözü. “Mesela”y›
böyle telaffuz ediyormufl.
alk›fllarla kesiliyor. Fidan, Dersim’in k›z›. Hozat Fidan Hemflireyi ayakta alk›fll›yor. Onun destans› ömrünü...
Gözler dolu dolu. Sizin k›z›n›z diyoruz. Bu da¤lar kadar bafl›
dikti iflte...
Sonra Merkez’e gidiyoruz Hozat’tan.
Standtta duran arkadafllar›m›z› ziyaret ediyoruz. Festival için
di¤er sol yap›lar›n da açm›fl oldu¤u stantlar› geziyoruz. Buradan Veli Günefl’in köyüne gitmeye karar veriyoruz. Veli Günefl’in kardefli Ercan Günefl’in çocuklar› sünnet oluyormufl,
onlar› ziyarete gidece¤iz. TAYAD’l›lar›n dolmuflu ile gidiyoruz.
Köye var›yoruz. Sünnet çocuklar›n›n ad› “Veli Yoldafl” ile “Ali
Haydar” Ne kadar güzel isimler bunlar; Ümit ‹lter’e göre ölümsüzlük iflte böyle bir fley. Veli Day› yafl›yor!
Küçük çocuklar yatakta yat›yorlar. Sünnet ettirilmifller ve keyifleri pek yerinde de¤il. Veli Yoldafl’›n bafl›n› okfluyor “Geçmifl
olsun” diyoruz ama o sinirli sinirli bisküvi yemeye devam ediyor. Sadece hediyesini verirken biraz k›p›rd›yor o kadar. ‹kisinin de saçlar›n› üç numara kestirmifller.
Veli Day›’n›n annesini görüyoruz. Da¤ gibi bilge bir kad›n. Veli Day›’n›n mezar›na gidece¤imizi söylüyoruz. Siz gidin ben gelmem diyor. Neden, der gibi bak›yoruz yüzüne. “Ben kan›yorum orada, her taraf›m kan›yor.” diyor.
Veli Day›’m›z›n mezar›na do¤ru ilerliyoruz. Mezarl›¤›n giriflinde
telafll› bir keklik sürüsü ile karfl›lafl›yoruz. Aman ne kadar gü-
20 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Öyle güzel ki Dersim, insan zaman›n nas›l geçti¤ini anlam›yor. Bir de Fidan’›n
mezar›n› ziyaret ediyoruz ertesi gün.
Yorumcu C‹han ve ‹brahim daha önce
mezara ziyarete gitmifller onlar da bizimle geliyorlar ancak mezarl›¤› çok zor
hat›rl›yorlar. En sonunda bulabiliyoruz.
Mezarl›ktan içeri girerken dizlerim titriyor. Sanki Fidan orada bekliyor bizi.
Kaç y›l olmufl görmeyeli. Gidip s›mk›s›
sar›lsam. Kül rengi midir acaba saçlar›? Gözleri yine badem
midir? Kömüre dönmüfl bedenine nas›l bakabildi acep anas›.
babas›? Fidan... Can›m›n parças›... Öyle serin, öyle huzurlu
yat›yor ki... Mezar› bir göle bak›yor. Munzur de¤iyor ateflten
bedenine yani. Fidan k›z› serinletiyor yatt›¤› yerde.
O dalgal› güzel saçlar› gözümün önüne geliyor. Ateflin k›z›s›n
sen... Ne kadar da yak›flm›flt› aln›ndaki y›ld›z›n. Hastaya bulunamayan kan› kendi damar›ndan defalarca verdi¤ini duyduk
bay›lana kadar. Böyle bir fleydi de¤il mi sevmek... Hem de yüzünü bile görmedi¤in insanlar için gerekti¤inde ölebilmek.
Ellerimi yumruk yap›yorum mezarda. Seni öldürdüler... Ama
seni unutmad› Munzur. Sen Anadolu kad›nlar›n›n onurusun...
‹yi ki de Dersim topra¤›na emanet etmifliz Fidan›. Emanet ne
kelime. Dersim topra¤›nda yetiflen bir Fidan o, yine Dersim
topra¤›na kök salmak üzere dönüyor.
Bunun ispat›d›r ‹dil Tiyatro Atölyesi’nin gencecik k›zlar›. El kadar bebeydiler Fidan Ablalar› topra¤a düfltü¤ünde, flimdi ise
mezar› bafl›nda yemin ediyorlar.
Fidan huzurlu uyumaz m›?
Hoflçakal Dersim...
Hoflçakal yi¤itler yurdu.
Yine gelece¤iz kekik kokulu da¤lar›n›n flahanlar›n› anlataca¤›z.
Munzur hep h›rç›n akar çünkü, hayat›n içindeki çeliflki devam
ediyor. Çözülene kadar boynumuzun borcu olsun!
Da¤lara ve yi¤itlerine sözümüz olsun!
Selam olsun sana Dersim, bir kez daha selam olsun! J
de¤erlendirme
de¤erlendirme
10. munzur festivali ve
al›fl›lmad›k bir sansür hikayesi
grup yorum
Dersim’de gelenekselleflen festivallerin bu y›l 10.’su, “10. Munzur Kültür ve Do¤a Festivali” ad›yla yap›ld›. Daha önceki senelerde, son anda belirlemekten ve bu nedenle k›smen anlafl›labilir program sorunlar›, bu sene daha büyük boyutta ve aç›ktan
yafland›. Elbette ki organizasyonda birçok kurumun yer almas›,
bu kurumlardan birçok önerinin gelmesi, onlar›n de¤erlendirilip
ortaklaflarak karar verilmesi ve sanatç›larla görüflme-netlefltirme sürecini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Fakat bu seneki sorun, tek bafl›na zaman sorunu de¤ildi. Neden mi? Grup
Yorum’un festival sürecinde yaflad›klar›n› -öncesiyle birlikteokudu¤unuzda san›r›z bu daha net anlafl›lacak ve as›l nedenler
ortaya ç›kacakt›r.
Al›fl›lmad›k bir “sansür”ün öyküsü
Y›l 2009… Grup Yorum ve ‹dil Tiyatro Atölyesi’nin bafl›na gelenler…
2009 y›l›nda yine ayn› günlerde düzenlenen 9. Munzur Kültür ve
Do¤a Festivali’nde Grup Yorum, ‹dil Tiyatro Atölyesi ve çeflitli sanatç›lar; engelci, yasakç›, sinsi, hesapç›, halktan yal›tmaya
çal›fl›lan bir politikayla karfl›laflt›lar. Bu politikan›n uygulay›c›s› ise
Dersim Belediyesi’nden baflkas› de¤ildi.
Geçen sene festivalin 1. günü programda Emre Salt›k, Diyar,
Rojin, Sezen Aksu gibi sanatç›larla birlikte yer alm›fl ve kas›tl› olarak program›n en sonuna koyulmufltuk. Program ise bafl›ndan itibaren, DTP(flimdiki BDP)’li milletvekillerinin ve Dersim
Belediye Baflkan›’n›n konuflmalar›yla uzad›kça uzam›flt›. Sahne önceli¤ini, kendi propagandas›na hizmet eden sanatç›lara
vermifllerdi.
Ard›ndan Sezen Aksu sarhofl haliyle Seyit R›za posterinin alt›nda Dersimlilere bir fleyler gevelemiflti. Bütün bu gösteriler
tamamland›¤›nda gece 01.30’u bulmufltu ve beklemekten ve
geç saat olmas›ndan kaynakl› ma¤dur olmufl izleyiciler, konserin düzenlendi¤i stadyumdan ayr›lmak durumunda kalm›flt›. Biz de geçen sene festivalin ilk gününde yaflanan bu durumu sahneden protesto etmifl, politikac›lar›n uzun konuflmalar›n› ve geç saatlere b›rak›lmam›z› teflhir etmifltik. Hala
bekleyen çok say›da vefal› dinleyicilerimize olan sayg›m›zdan
dolay›, geç saat ve ulafl›m sorununu da dikkate alarak iki flark› seslendirebilmifltik.
Yine ‹dil Tiyatro Atölyesi, festivalin son günü Munzur kenar›nda kurulan sahnede tiyatro oyununun bütün haz›rl›klar›n› bitirmifl ve tam sahne bafllayacakken, belediyeden yetkili flah›s
ses sisteminin fiflini çekmifl, fiili olarak etkinli¤i engellemiflti.
Bunun nedeni soruldu¤unda ise, “Haber geldi, buradaki ses
düzeninin stada gitmesi laz›m, böyle olmas› gerekiyor.” diyerek kendi koyduklar› programlar› dahi hiçe sayan bir tutum
sergilemifllerdi. Bu tutum, devrimci bir tiyatro grubuna sayg›s›zl›kt› en baflta ve belediye yetkilisi bunu çok aç›k bir dille,
“Evet ben sizi burada sahneye ç›karm›yorum, gidin kime flikayet ederseniz edin.” fleklinde pervas›zca ifade etmiflti. ‹dil
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 21
Tiyatro Atölyesi oyuncular› da bu tutum karfl›s›nda, ellerine ald›klar› megafonlarla bu durumu teflhir etmiflti. Bunun üzerine
bekleyen insanlar›n protestolar› gerçekleflmiflti.
Y›l 2010…
10. Munzur Kültür ve Do¤a Festivali’ndeyiz yeniden…
Bu kez Grup Yorum ve ‹dil Tiyatro Atölyesi sadece ilçelerde var,
merkezde yok. Ayn› zamanda merkezde aç›lmas› düflünülen
Filiz Gencer resim sergisi de yine benzer mant›kla engellenmifl
oluyor. Grup Yorum, Pertek ve Hozat programlar›nda var, ‹dil
Tiyatro Atölyesi ise Ovac›k ve Hozat’ta sahne alacaklar. Daha
önce çeflitli kurumlar taraf›ndan defalarca önerilen, ç›kmas› ›srarla istenen, halk›n da istedi¤i Grup Yorum merkez program›na al›nm›yor. Son haftaya kadar merkezdeki programda ç›kaca¤›m›z› düflünüyoruz. Me¤er çok iyi niyetliymifliz. Me¤er ne
oyunlar oynan›yor, ne küçük ç›kar hesaplar› yap›l›yormufl. Geçen seneki politika bu sene daha da pervas›zlaflarak aç›ktan
uygulan›yormufl. Üstüne üstlük; “Grup Yorum, ‹nönü Stad›
Konseri’nde Kürtçe söylemedi”, “Grup Yorum’un festivale tavr› var”, “Önerilen listelerde Grup Yorum yoktu” veya “Art›k geç
kal›nd›, yapacak bir fley yok” gibi çarp›tma söylentiler yayarak...
Burjuvaziye karfl› yürüttü¤ümüz mücadelede karfl›laflt›¤›m›z
engellerin ayn›s›n› burada görmekten utanç duydu¤umuzu;
baflta Dersim Belediyesi olmak üzere, festivali düzenleyenlerden böyle bir tav›r beklemedi¤imizi söylemek durumunday›z.
Burjuvaziyle ayn› kefeye koymuyoruz elbette dostlar›m›z›. Yine devrimci sab›rla yaklafl›yor ve devrimci davran›fla zorluyoruz bütün yapt›klar›m›zla onlar›. Evet, neler yapt›k bütün bunlar karfl›s›nda…
Festival 29 Temmuz’da bafll›yordu, Yorum’dan iki kifli, bir gün
öncesinden ay›n 28’inde Dersim’e vard›k. Bu durumun asl›n›
ö¤renmek, yap›lan bu yasakç› uygulaman›n nedenlerini sormak, soru iflaretlerini gidermek için gidiyorduk Dersim’e. ‹lk önce oradaki muhatap olan arkadafllar›m›zdan, ilk a¤›zdan dinledik o süreçte yaflananlar›... Ayn› gün ö¤len saatlerinde bütün
sol temsilcilerinin –BDP dahil– ve kitle örgütlerinin temsilcilerinin, ayn› zamanda festivali belediyeyle birlikte örgütleyen kurumlar›n temsilcilerini davet etti¤imiz bir toplant› ça¤r›s› yapt›k.
22 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Bu toplant›ya BDP, ESP ve EMEP
kat›lmad›. BDP ilk baflta kat›laca¤›n›
ifade ederken, sonra kat›lmayaca¤›n›
bildirdi. EMEP kat›laca¤›n› söylemiflti. Fakat BDP’nin kat›lmayaca¤›n›
ö¤rendikten sonra, nedenini anlayamad›¤›m›z bir flekilde ifllerinin ç›kt›¤›n› ve kat›lamayacaklar›n› ö¤rendik
son anda. ESP, kat›laca¤›n›, toplant›ya gelece¤ini söylemesine ra¤men
kat›lmad›. Onlar› son ana kadar bekledik. Dolay›s›yla toplant›ya; Halk
Kültür Merkezleri (HKM), Partizan,
DHF, DEDEF (Dersim Dernekleri Federasyonu), KESK temsilcileri kat›lm›flt›. Yapt›¤›m›z toplant›n›n sonucunda herkesin Yorum’un ç›kmas›n› istedi¤ini, hatta DEDEF’in Yorum’u önerdi¤ini, ç›kmas› için kendi gruplar›n› programdan ç›kard›klar›n› da ö¤rendik. Buna ra¤men
Yorum’un merkezdeki programda olmay›fl›na ne kimse bir
aç›klama getirebildi, ne de ç›kmamas› yönünde bir fikir söyledi. Yani bütün oklar belediyeyi gösteriyordu, yani Belediye
Baflkan› Edibe fiahin’i...
Edibe fiahin’in numaras›n› istedik ve onu aramaya bafllad›k.
Ulaflamad›k. Özel Kalem Müdürü Gürkan Kahraman’› arad›k.
Edibe fiahin’in Naz›miye’de bir programda oldu¤unu ö¤rendik. Ondan, baflkanla konuflmak istedi¤imizi kendisine iletmesini istedik. Böylece toplant›y› noktalarken, kat›lan temsilcilere, baflkana ulafl›p görüflmeye çal›flaca¤›m›z› sonra kendilerini bilgilendirece¤imizi söyledik. Derken bize karfl› uygulanacak olan iki günlük s›k› bürokrasi ve oyalama trafi¤i bafllad›. Amac›m›z, programda olmay›fl›m›z›n, hemen hemen
herkes taraf›ndan istenmesine ra¤men, tek belediye eliyle
programa koyulmay›fl›m›z›n geçerli nedenlerini yetkili bir a¤›zdan duymakt›. Bunu merak ediyorduk. Ne diyeceklerdi? Bir
sorun mu vard›, söylentilerde geçti¤i gibi mi düflünüyorlard›?.
Bu tav›r›n alt›nda yatan nedenler neydi? Varsa bir neden, bunu hakl› olarak ö¤renmek istiyorduk.
Edibe fiahin’e, özel kalem arac›l›¤›yla iletti¤imiz talebe bir cevap gelmedi, akflam oldu. Edibe fiahin’in numaras›n› sürekli olarak arad›k. En sonunda bir arkadafl ç›kt› telefona, baflkan›n program›n›n ne zaman bitece¤ini bilmedi¤ini söyledi.
“Merkeze gelecek mi?” sorusuna da mu¤lak bir cevap verdi.
Sonra BDP Dersim ‹l Baflkan› Murat Polat’› arad›k. Kendilerinin herhangi bir bilgilerinin ve yetkilerinin olmad›¤›n›, festival
program›yla belediyenin ilgilendi¤ini ve bu konuda tek yetkili olan baflkanla görüflmemizi söyledi. “Baflkanla görüflmeye
çal›fl›yoruz ama görüfltürülmüyoruz, görüflemiyoruz.” dedik.
Bilmedi¤ini söyledi. Tamam dedik. Tekrar Edibe fiahin’i aramaya bafllad›k. En sonunda telefonu daha önce açan arkadafl tekrar açt›. Notumuzu ilettiniz mi dedik. Kendisi yo¤un
dedi. Nerede diye sorduk. fiu an toplant›da dedi. Telefonu
kapatt›k ve Dersim’deki arkadafllara anlatt›k. Toplant›daysa
merkeze gelmifltir, dediler. Toplant› nerededir dedik. Muhtemelen belediyededir dediler. Israrla sorular›m›zdan kaç›l›yordu,
muhatap bulam›yorduk. Ve bütün oklar Edibe fiahin’i gösteriyordu. Her fleyin belirleyicisi olarak o gösteriliyordu BDP’liler
taraf›ndan bizlere. ‹yi öyleyse deyip görüflmeyi zorlamaya devam ettik. Meflrulu¤umuzun bilinciyle, tarihimize olan sayg›m›zla, sab›rla, inatla, herhangi bir komplekse girmeden birkaç
siyasetin temsilcileriyle birlikte belediye binas›n›n önündeki duvarlara oturmaya koyulduk. Baflkan›n ç›kmas›n› bekleyece¤iz
hep birlikte. O bize gelmiyorsa, biz ona gidece¤iz. Telefona
ç›km›yorsa, yüzümüze desin diyece¤ini. Ve HKM’li arkadafl›n,
baflkan ç›kt› gidiyor demesiyle baflkan›n pefline düfltük. Soluk
solu¤a takibin ard›ndan Sanat Soka¤› civar›nda nihayet yetifltik bir gün boyunca ulaflamad›¤›m›z Say›n Edibe fiahin’e. ‹çimizden geçiriyoruz: “Bu ülkenin baflbakan›na bile ulafl›r›z bu
u¤raflla, bu kadar çabayla hangi belediye baflkan›n› zorlasan
onunla konuflursun.” diyoruz.
- Merhaba Edibe Han›m ben Grup Yorum’dan .............., biraz
konuflabilir miyiz?
Sonra di¤er arkadafl sözü ald›:
- Merhaba Edibe Han›m ben de Grup Yorum’dan ..............,
sizinle konuflmak istiyoruz.
- Burada yol ortas›nda olmaz arkadafllar, flimdi bunlar› tart›flmayal›m.
- Bir fley tart›flmayaca¤›z, sadece programla ilgili olarak gün
boyu size ulaflmaya çal›fl›yoruz. Yetkili olarak sizinle görüflmemiz gerekti¤ini söylediler.
- Benim zaman›m yok, acelem var. Her fley belirlenmifl. Program netleflmifl;
deyip gergin, sinirli bir flekilde h›zla oradan uzaklaflt›. Bizim ise
cümlelerimiz yar›m kald›. Yol ortas›nda Edibe fiahin; Grup Yorum elemanlar›n› ve di¤er solun temsilcilerini cevaps›z b›rakm›flt›. Herhangi bir randevu da vermeden, bir aç›klama da
yapmadan, sadece geçifltirerek uzaklaflm›flt›. ‹flte burada oyalanmaya çal›flt›klar›n› düflündük. Geçifltirmek istediklerini düflündük. Verecekleri mant›kl› bir gerekçenin olmad›¤›n› düflündük. Cevap verselerdi, bir neden söyleselerdi çünkü mahkum
olacaklard›. E¤er aksini düflünen varsa, o zaman bir gün boyunca ve daha öncesinden haftalard›r Dersim’deki kurumlar›n,
insanlar›n, arkadafllar›m›z›n çabas›n›n sonuç vermemesini nas›l aç›klayabilir?
Art›k akflam olmufltu, 19.00 civar›yd›. Edibe fiahin’le yaflad›¤›m›z bu k›sa ama “manidar” diyalo¤un hemen akabinde dönüp
belediyeye kim olursa olsun bir yetkili bulmaya gittik. BDP üstlenmiyor, karfl›m›za muhatap diye gösterilenler muhatap olmuyor. Öyleyse bu sorunu belediyeden herhangi biri arac›l›¤›yla baflkana veya birilerine iletelim dedik. Girdik belediye binas›na. ‹çerdekilere dedik ki; “Bir hademe, temizlikçi dahi olsa
görüflece¤iz, kendisine anlataca¤›z. Gidip en az›ndan düflüncelerimizi Edibe fiahin’e anlats›n.” Özel Kalem Müdürü’nü bulduk. Belediye Baflkan Yard›mc›s›’n›n orada oldu¤unu ö¤ren-
dik ondan. Meflguliyetinin bitmesini bekledikten sonra, baflkan
yard›mc›s› ‹brahim Kasun’a, görüflmek istedi¤imizi ilettik. Ard›ndan yaklafl›k 40 dakikal›k görüflme süresinde, bizimle herhangi bir problem yaflamad›klar›n›, program›n o flekilde belirlendi¤ini, kendisinin yetkili olmad›¤›n›, Edibe fiahin’in bilece¤ini söyledi. Gün boyu duyduklar›m›z› tekrarl›yordu. Herkes a¤›z
birli¤i etmiflçesine ayn› fleyleri söylüyordu. Bir örgütlenme düflünün ki; her fleyi sadece bir kifli yapabiliyor, her fleyi sadece
o biliyor. Di¤erlerinin hiçbir fleyden haberi yok. Böyle bir fley
olabilir mi? Bunu soruyoruz ‹brahim Kasun’a. Yap›lanlar›n tek
bafl›na Edibe fiahin’in bafl›n›n alt›ndan ç›kt›¤›n›, bütün söylentileri her yere Edibe fiahin’in yayd›¤›n›, Grup Yorum’u herkesin, örgütlerin de istemesine ra¤men bu iradeyi tek bafl›na
Edibe fiahin’in belirledi¤ini düflünmedik tabi. ‹lla ki bir tak›m
nedenler vard› ve Edibe fiahin ve belediye baflkan yard›mc›lar› ve BDP il baflkan› ve özel kalem müdürü ve Edibe fiahin’in
telefonuna bakan kifliler ayn› örgütlülü¤ün parças›yd›. Bir örgütlenme bir karar› birlikte al›rd› ve di¤er yetkililer de bu karar›
bilecek düzeyde kiflilerdi. Ama karfl›m›zda bir oyalama, geçifltirme politikas› vard›. Festival bir an önce bafllas›nd› onlar için.
Yoksa Grup Yorum’un bu çabas› en sonunda onlar›n bütün
foyalar›n› ortaya ç›karacakt›. Belki de hiç istememelerine ra¤men Grup Yorum, di¤er kitle örgütlerinin çabas›yla programa
al›nacakt›. Ama hep mu¤lak davrand›lar. Hep ertelediler, randevu vermediler, geçifltirdiler.
‹brahim Kasun’a, 25 y›ll›k Grup Yorum tarihini, Yorum’un Kürtçe ve Kürtler için ödedi¤i bedeller verdi¤i mücadeleleri anlatt›k. Ve tarihimizi anlatan “S›yr›l›p Gelen Grup Yorum” adl› kitab› baflkana iletmesi için verdik. Ard›ndan; ‹nönü Stad›
konseri repertuar defterini de kendisine teslim ettik. Söyledi¤imiz Kürtçe flark›lar› iflaretleyerek gösterdik. Bu flark›lara ilgiyle
bakt›, hangileriydi diye tekrar bakt›. Herhangi bir tavr›m›z›n olmad›¤›n› söyledik, festivale. Tavr›m›z olsayd›, di¤er festival etkinliklerine de ç›kmazd›k keza. Sab›rla anlatt›k. Bu arada ‹stanbul’daki arkadafllar da BDP MYK’yla görüflmüfller. Onlar da
Grup Yorum’la herhangi bir problemin olmad›¤›n›, Kürt illerine
konserlere davet ettiklerini, bir tav›rlar›n›n olmad›¤›n› söylemifller. Ve Dersim’deki BDP’lilerle görüfleceklerini söylemifller.
Bu görüflme s›ras›nda; BDP Dersim Milletvekili fierafettin Halis’in de belediyede oldu¤unu ö¤renince onunla görüflmek istedik. Yaklafl›k bir saatlik süren bir görüflme de fierafettin Halis’le yapt›k. Grup Yorum programda olmal› dedi. Nedenini anlamad›¤›n› söyledi. Bir yerlerle telefon görüflmesi yapt› ve
olumsuz oldu¤unu söyledi. Konufltu¤umuz herkes gibi, fierafettin Halis de hiçbir sorun olmad›¤›n› söyledi. Peki o zaman
nedir bu yaflananlar? Tam bir komediye dönüflmeye bafll›yor
onlar›n bu yaklafl›mlar›, birbirlerine paslamalar›. Edibe fiahin
bilir dedi bize Halis. Peki dedik. O gün sona ermiflti art›k. Ne
Edibe fiahin’le görüflecebilecektik, ne de BDP’lilerden bu yapt›klar›n›n nedenini ö¤renebilecektik. Ortada bir tav›r vard› ama
nedenini söylemeyecek kadar cesaretsiz ve hesapç›lard›. Ertesi gün sol temsilcilerini, komiteyi tekrar toplant›ya ça¤›rd›k.
Bütün bu görüflme trafi¤ini aktard›k. Bu kez toplant›da ESP ve
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 23
kalarla birlikte Dersim halk› da anlamaya bafllam›flt›. Sadece Dersim halk›
de¤il, çeflitli kitle örgütleri,
sol çevreler, konuk olarak
gelen sanatç›lar; BDP’nin
“tek ses”, “sadece benim
dedi¤im geçerlidir” yaklafl›m›n›n fark›na varmaya
bafllam›fllard›. Çünkü bu
yaflananlar ilk de¤ildi. Daha önceki y›llarda da çeflitli defalar ayn› mant›¤›n
ürünü yaklafl›mlar sergilemifllerdi.
EMEP de vard›. Herkes yine ayn› fleyi tekrarl›yordu. “Yorum
ç›kmal›. Bu durum bir adaletsizlik. Yorum’un ç›k›p ç›kmamas›
bile tart›fl›lamaz kadar aç›k. Bunu tart›flmak bile zarar verir,
Yorum’a, bize.” diyerek gidip Edibe fiahin’le görüflme karar›
ald›lar. Toplant›y› bitirdik. Bu arada kendimize bir program ç›kard›k. Pertek ve Hozat konserlerinin d›fl›nda, Mazgirt ve Ovac›k’ta dinletiler verecektik. Son gün de Dersim Merkez’de Sanat Soka¤›’nda bulunan stantlar bölgesinde ufak çapl› bir konser verecektik.
Ertesi gün oldu. Sol temsilcileri Edibe fiahin’den olumsuz cevapla döndüler. Bu yaflananlar›n bütünü, asl›nda organizasyon komitesi diye bir fleyin olmad›¤›n›, tek yetkili a¤z›n BDP’li
“Edibe fiahin” oldu¤unu gösteriyordu. Yani bütün sol hiçe say›l›yor, komite de yer alan o kadar örgütün gücü yok say›l›yordu. Fakat as›l ilginç olan, bu durumdan kimse rahats›zl›k duymuyordu. Duysa da tav›rs›z, tepkisiz kal›yordu. ‹flte bu nokta
önemliydi. Devrimci gelenekte böyle bir fley var m›yd›? Devrimci bir gruba, örgütlü bir gruba ad› söylenmeyen bir aç›k tav›r var. Herhangi mant›kl› bir gerekçe de ortaya konmuyor. Fakat devrimci yap›lar bunun nedenini sorgulay›p, herhangi bir
tav›r sergilemekten aciz davran›yorlar. ‹flte böyle bir yerde bugün Yorum engellenir, yar›n kendi gruplar› engellenir. Yine tepkisiz kal›rlar.
Biz festival boyunca yapaca¤›m›z bütün etkinliklerin listesini
ç›kard›k ve afifl fleklinde flehre da¤›tt›k. Ve kat›ld›¤›m›z her etkinlikte belediyenin bu tavr›n› teflhir ettik. Halk da tepki gösterdi. “Dersim sizinle gurur duyuyor”, “Türküler Susmaz Halaylar Sürer” sloganlar›yla desteklerini bildirdiler her etkinlikte, konserde.
fiimdi her fleyden önce bu yaflananlar›n, Yorum’a karfl›
sergilenen bu tutumlar›n nedenleri düflünülmeli. Biz düflündük, hatta defalarca belediye yetkililerine sorduk ama bir cevap alamad›k. Asl›nda nedenini son y›llarda uygulanan politi-
24 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Bizi engellemelerinin sebebini söylemeseler de,
nedenleri bizim nezdimizde ortadayd›. Ne “‹nönü’de Kürtçe
söyleyip söylememek”, ne “festivale al›nm›fl bir tav›r”, ne de
baflka yayd›klar› söylentiler. Gerçek olan bir fley vard›, Yorum’un gücünü hazmedemiyorlard›. Ve biz devrimci düflünüyorduk, Marksist Leninist’tik. Kendi çarp›k politikalar›n›
bizim oldu¤umuz yerlerde a盤a ç›kar›yorduk. Elefltiriyorduk. “Benim dedi¤im olur” anlay›fllar›na bulundu¤umuz her
noktadan, var oldu¤umuz her noktadan darbeler vuruyorduk. Bir güçtük, ‹nönü’de 55 bindik. Bunu hazmedemiyorlard›. Bir önceki sene de, daha önceki baz› etkinliklerde de,
bu seneki festivalde de bu sansürlerin, engellemelerin, nedenlerini bile aç›klamaktan korktuklar› yaklafl›mlar›n›n as›l
nedeni buralarda yat›yor.
Grup Yorum’u susturamad›lar. Bir dönem devletin, emniyetin
yapmaya çal›flt›¤›n› flimdi bu anlay›fltan görüyorduk. Festivalin en zor günlerinde festivali sahiplendik, yasakland›¤› dönemlerde de bedelleri göze alarak, kendi imkanlar›m›zla gelip
konserler yapt›k. Bu engellemeler de, hiçbir anlay›fl da Yorum’un halkla, Dersim halk›yla buluflmas›n› engelleyemeyecektir. ‹steseydik, orada alternatif büyük çapl› etkinlikler de
yapabilirdik. Alternatif büyük bir konser de organize edebilirdik. Veya bize uygulad›klar› politikalar karfl›s›nda daha aç›ktan, teflhir faaliyetine girip insanlar›n tepkisini büyütebilirdik.
Fakat amac›m›z hep bütün davranmak, bütünlefltirici olmak,
festivale zarar vermemek, festivali bu yan›yla burjuvaziye tart›flt›rmamakt›. Yani Dersim halk›n›n bu anlamda da zarar görmesini istemedik. Biz türkülerimizle her zaman onlarla birlikteyiz. Dersim sokaklar›nda, sobal›, bacal› evlerinde, da¤lar›nda gezer türkülerimiz. Dillerinde, yüre¤inde gezer Dersimlinin,
biliriz. Türkülerimiz kardeflli¤i anlat›r bizim. Türk, Kürt, Arap,
Laz, Çerkes hepsi vard›r türkülerimizde. Dünyan›n bir ucunda yaflayan en küçük nüfuslu ezilen halk›n da türküleridir bizim türkülerimiz. Türkülerimiz yine umut vermeye, coflku katmaya devam edecek. Devrimin türkülerini söyleyecek Dersimliler de bizimle. J
makale
makale
hangi anayasa
niyazi y›lmaz
Y›l 1980.
Eylül’ün 12’si.
Saat 20:00.
Telefon çalar, ABD Milli Güvenlik Konseyi Türkiye Masas› Sorumlusu Paul Henze telefonu açar.
Ayn› anda baflka bir ülkede saat 03:30’dur ve heyecanl› bir ses beklemeden konuflmaya bafllar Henze’yle:
- Your boys have done it! ( Seninkiler nihayet yapt›!)
Saat 20:00’de cevaplar Paul Henze:
- Kim benimkiler, neden bahsediyorsun?
- Senin generaller Türkiye’de darbe yapt›lar.
- Ooo, öyle mi? Çok memnun oldum…
Amerika’da saat 20:00, Paul Henze huzurlu bir akflam yeme¤inin ard›ndan viski içerek kutlama yapar.
Saat 03:30.
Huzur içinde kahvalt›s›na haz›rlan›r dönemin ve bugünün Türkiye Tekstil Sanayii ‹flverenleri Sendikas› baflkan› Halit Narin; gülme s›ras› onlara gelmifltir çünkü!
Saat 03:30.
12 Eylül sabah›!..
Huzursuzdur ‹stanbul!.. Huzursuzdur Türkiye!..
Huzursuzluk gecekondu semtlerini kaplad›. ‹flçilerin evlerinin
›fl›klar› bir bir yanmaya bafllad›, perdeler araland› korkuyla…
Memurlar›n evleri talan edildi… Ö¤renciler yataklar›nda infaz
edildi… Ve köylüler ortadan kayboldu.
Saat 03:30.
Karanl›k eller birer birer söküp almaya bafllad› halk›n en sevdiklerini. Meçhul olmayan eller çevirdi manyetoyu. Birleflik Devletlerin en ileri teknolojisi, önce hücrelere u¤rad›. Kap›s›nda bayrak dalgalan›yordu, tek y›ld›zl› Amerikan bayra¤›!..
Saat 03:30.
Ellerini ovuflturuyordu Halit Narin. ‹flçiler grev yapamayacakt›.
ABD mal› para sayma makinesi ifllemeye bafllad› sabaha varmadan.
Ellerini ovuflturuyordu cellatlar. Saymaya bafllad›lar bir bir…
Say›s› kar›fl›nca, falakaya sil bafltan… Kör kuyulara at›lanlar›,
hücrenin kap›s›ndan girenleri, sayamad›lar.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 25
Y›l 1980.
Aylardan lanet olas› Eylül!
Saymaya bafllad› analar›… Dara¤ac›nda sallananlar›… fiubenin
kap›s›ndan girenleri… Ellerinden sökülüp bir daha haber al›nmayanlar›…
Geçti Eylül, Ekim, Kas›m… Her gün yeni yüzler içeri girdi ama
ç›kmad›.
“Mahpushane kap›s› gülüm
Bir elvan geçit
Gelene aç›l›r gülüm
Gidene kilit”
Ç›k›fl kap›lar› s›ms›k› kilitliydi. Habersiz, mektupsuz ve “tanr›n›n
girmedi¤i” yerlerde “günefl bile yasak”t›. Yasakt›! Lakin kavga
bitmemiflti. Nafileydi s›ra dayaklar›. Sars›ld› kap›lar›, salland› saraylar›. Kavga sürdü mahpusta.
Sordu Amerikal›, ifller nas›l? Memnun musun general? Memnunuz; 650 bin kifli geçti tezgahtan.
Yetmez dedi Amerikal›, sen kenara çekil, kanunsuz yürümez ifller. Demokrasi laz›m! Hay hay dedi general…
Y›l 1982.
Art›k yasa laz›md›. Amerikal› önünde engel istemiyordu, Ortado¤u politikalar›n› hayata geçirmek için ç›rp›n›yordu. Bütün engelleri ortadan kald›rmal›yd›. “‹stikrarl›” bir hükümet laz›md›. Tekellerin ifltah› kabarm›flt› ve art›k sabredemiyorlard›. “‹stikrar”
için demokrasi(!) laz›md›, demokrasi için de seçim laz›md›.
26 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Y›l 1982.
Sand›klar kuruldu, halk kuyru¤a dizildi. Kap›da Amerikan
postal›, elinde Amerikan mührü. Yeni Anayasa böylece onayland›. Art›k yasaya uygundu soygun, talan. Sendikalara ilelebet veda vakti gelmiflti. Üniversiteler YÖK’le zincire vurulmufltu. Radyolar ve televizyonlar aç›labilirdi, ne de olsa bafl›nda
RTÜK vard›. Özel mahkemeler diledi¤ince ceza verebilirdi.
‹nfaz timleri yasalara uygun kurflun atabilirdi. Art›k meclis güvenle aç›labilirdi, bafl›nda MGK vard›. DGM’ler vard›. ‹flkenceler, kay›plar zaten vard›.
Seçimler yap›ld›, derelerinden kan akt› Lice’nin...
Demokrasi geldi! Sivil 12 Eylül bafllad›.
Yand› Sivas ’93’te.
’95’te Gazi kana buland›.
2000’de hapishanelerde devrimciler kurflunland›, diri diri yak›ld›.
Y›l 2010.
12 Eylül yasalar› hala yürürlükte. 8 y›ll›k iktidar›nda AKP cunta anayasas›yla yönetmeye devam ediyor ülkeyi. AKP uygulad›¤› zulümde 12 Eylül cuntas›n› aratm›yor. 8 y›lda hapishanelerde katledilenlerin say›s›, 12 Eylül’ün hapishanede katlettiklerini çoktan aflt›. Art›k hapishaneler doldu taflt›. Onlarca
yeni hapishane daha yap›l›yor… Hasta tutuklular ölüme terk
ediliyor…
De¤iflen bir fley yok. Zulümde AKP’nin eline su dökecek iktidar bulmak zordur. Yüzlerce ö¤renciyi okullar›ndan uzaklaflt›ran, sokaklara linç kültürünü yerlefltiren de AKP’dir. Sahte belgelerle komplolar kuran, yasal dernekleri kar maskeleriyle basan, onlarca kifliyi iflkenceyle gözalt›na alan, tutuklayan da…
Yetmez diyor AKP, demokrasi laz›m! 12 Eylül’de yap›lacak referandumda “12 Eylül ile
hesaplaflt›¤›n›” söylüyor. Yarg›s›z infazlar olmayacak; insan haklar› mahkemesi olacak
vs. AKP oy istiyor. Rant kavgas›nda kendisine bir fleyler yontma çabas›yla il il geziyor
baflbakan. Birkaç maddesi de¤ifltirilmek istenen anayasa oylamaya sunularak, cunta anayasas› meflrulaflt›r›lmaya çal›fl›l›yor.
Türkiye’de bir fleylerin hareketlendi¤i, bir vizyon de¤iflikli¤inin art›k gerekli hale geldi¤i herkesin görebilece¤i netlikte. Çünkü yönetemiyorlar. Krizle bafla ç›kam›yorlar. Gözlerini boyayam›yorlar art›k kimsenin. Ç›k›fl yolu olarak
bir yandan bask›lar› art›r›rken, öte yandan
“demokrasicilik oyunu”ndan vazgeçmiyorlar.
‹kisi de gerekiyor onlar›n bu ülkeyi “yönetmeleri” için çünkü. Bu dönem biraz daha demokrasiye(!) a¤›rl›k verdiler o kadar. Ama halka yönelik sald›r›lar›n bilançolar› bu ülkede demokrasinin d’sinin dahi olmad›¤›n› gösteriyor
kör gözlere bile...
Referanduma evet demenin demokrasiye geçifl anlam›na gelmedi¤ini, hay›r demenin de
tek bafl›na bir anlam tafl›mad›¤›n›, bir flekilde
sand›¤a gitmenin hem demokrasicilik oyununu hem de AKP’yi meflru hale getirece¤ini biliyoruz. Do¤ru tav›r, evet-hay›r cenderesine
s›k›fl›p kalmadan, demokrasinin sand›klarla
olamayaca¤› bilincinden hareketle, sand›¤› da
referandumu da protesto etmektir.
Sand›¤a gitmemek politik bir tav›r olarak geçmiflte de uyguland›, bundan sonra da uygulanacak.
12 Eylül’de, birçok kifli sand›klara gidecek ve
burjuva siyasetinin kurallar›n› iflletip kendi
meflrebince oyunu kullanacak. AKP’nin dümen suyuna girecek evetçilerle hay›rc›lar.
Sand›k bir kez daha meflrulaflt›r›lmaya çal›fl›lacak 12 Eylül’de...
fiimdi görev, neredeyse hiç de¤iflmeyecek
olan 12 Eylül Anayasas›’na alternatif olan
Halk Anayasas›’n› tart›flmak, katk›larda bulunmak ve mümkün olan herkese bu anayasay›
ulaflt›rmakt›r. Halk hiçbir zaman alternatifsiz
kalmad›, bundan sonra da kalmayacak.. J
ANAYASO
Gul, gurban oldu¤um Hökümet Baba!
Baa bir alfabe veremez miydin?
Gara da¤lar gar alt›nda galanda
Ben gülmezem
Dil bilmezem
fiavata´dan Hakkari´ye yol bilmezem
Gurban olam, çaresi ne, hooy babooov ?
Bebek yanir, bebek hasda, bebek atafl içinde
Ben fakiro,
Ben hakiro
Dohdor ilaç, çarfl› bazar tam - takiro
Gurban olam bu ne ifldir hooy babooov !
Çoçi¤ a¤liir, çoçi¤ öliir, geçit vermiy Zap suyu
Parasizo,
Çaresizo
Ben halsizo, ben dilsizo, fleher uzah, yolsizo
Bu ne hald›r, bu ne ifltir hooy babooov !
Gara da¤da, gar alt›nda ufa¤ ufa¤ mezerler
Yeddi ceset hetim hetim Zap Suyunda yüzerler
Hökümata arz eylesem azarlar
Ben ketimo
Ben hetimo
Ben ne biçim vatandafl›m hooy babooov ?
fiavata´tan Angara´ya ses getmiir
Biz getme¤e guvvat›m›z hiç yetmiir
Mal›m›z yoh
Yolumuz yoh
Angara´ya ses verecek dilimiz yoh
Ganad›m›z, golumuz yoh
Bu ne biçim memlekettir hooy babooov ?
Yerin, yurdun adresesin bilmirem
Angara´da: Anayasso !
Ellerinden öpiy Hasso
Yap bize de iltimaso
Bu iflin mümkini yoh mi hooy baboov ?
fiemsi Belli
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 27
elefltiri
elefltiri
diriltilmeye çal›fl›lan ölü: arabesk
sinan gümüfl
Kalan Müzik ve fievval Sam ortakl›¤› yeni ve “de¤iflik” bir çal›flma daha ortaya ç›kard›. Y›llard›r müzikal kaliteden ve ilkelerinden taviz vermeden üretimler yay›nlayan Kalan Müzik, kimi
zaman da kaliteden öte “de¤iflik” ve “çarp›c›” çal›flmalara imza att›. Kalan Müzik’in sahibi Hasan Salt›k, adeta neyin “tutaca¤›n›n”, neyin “vurup geçece¤inin” kokusunu alabilen “kurt”
bir ‹MÇ’li olarak ilginç buluflmalar da sa¤layan bir isim olmaya
bafllad›. “Sats›n ya da satmas›n, esas olan Kalan’›n müzikal
çizgisi ve ilkeleridir” diyen bir noktadan, ilgi çekmeyen, sat›fl
yapamayan müzik dünyas› içinde ilginç noktalar tespit edip
tutacak albümler yay›nlayan, bunu oldukça iyi beceren bir Kalan Müzik’e do¤ru bir evrim yafland›, yaflanmaya devam ediyor. Kaliteli, nitelikli, halk kültürünü sahiplenip tüm zenginli¤i ile
sunan üretimlere imza atmaya devam ediyor kuflkusuz ama
bunlar›n yan›nda “Kalan Müzik” etiketli olup, asl›nda Kalan’›n
tarz› ve ilkeleriyle pek de ba¤daflmayacak ürünler de raflarda
görülüyor. Bu anlamda y›llard›r edindi¤i misyona zarar verdi¤ini düflündü¤ümüz bu tutumu, as›l konusu olmad›¤› için yaz›m›z›n bafl›nda belirtip geçiyoruz.
Geçti¤imiz günlerde bahsetti¤imiz bu albümlere bir yenisini
ekledi Kalan Müzik. Albüm’ün sahibi tan›d›k bir isim: fievval
Sam. Daha önce de de¤iflik albümleri Kalan’da yay›nlanm›flt›
Sam’›n. Kimi zaman caz yapt›, kimi zaman Karadeniz müzi¤i
okudu, kimi zaman da sanat müzi¤i albümüyle ç›kt› dinleyicisinin karfl›s›na. Birbiri ile hiç alakas› olmayan tarzlarda flark›lar
söyledi becerebildi¤ince. Yeteneklerini sergilemek, her tarz›n
hakk›ndan gelebilece¤ini göstermek istedi belki de, bilemeyiz.
Bildi¤imiz, tek bir tarzla s›n›rlamad› müzi¤ini. Ve son albümünde bu yelpazeye yeni bir halka daha ekledi. Bu defa bir arabesk albümü ile ç›kt› dinleyicisinin karfl›s›na. Özgün, fark-
28 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
l› bir çal›flmayla de¤il, bilinen arabesk flark›lar›, bu düzenleme
anlay›fl›na da sad›k kalarak yeniden yorumlad›. Bu nedenle olsa gerek albümün ismini de “Has Arabesk” olarak belirledi.
Esas olarak ’70 ve ’80’li y›llara damgas›n› vuran, ’90’l› y›llarla
birlikte kabuk de¤ifltirip popa evrilmeye bafllayan, günümüzde
bu de¤iflimi en klasik arabeskçilerde bile gördü¤ümüz bu tür,
gerek Sam’›n arabesk albümü, gerek Ifl›n Karaca baflta olmak
üzere baflka baz› sanatç›lar›n da arabesk albümler ç›karmas›
ile yeniden tart›fl›lmaya baflland›.
Faz›l Say’›n bafl›n› çekti¤i bir kesim arabeske ve bu müzi¤i yapanlara adeta lanetler ya¤d›rd›. fiöyle diyordu Say: “Arabesk
müzik, arabesk yaflam tarz›n›n betimlemesidir. Ayd›nl›¤›n, ça¤dafll›¤›n ve öncülü¤ün, sanatç›l›¤›n s›rt›na külfettir. Emek karfl›t›d›r, duyars›zl›kt›r ve yaratamamakt›r! Etik d›fl› ‘yalan dolanla’
doludur. Ortado¤u ifli, 3. s›n›f, ac›nd›rmaca, tembellik, yeteneksizlik, rant, çamur, muallakl›klar üzerinden yaflar. Arabesk
müzi¤i yapan yaps›n! Bu sayfaya tek g›k diyeni yukar›daki sebeplerden hemen ataca¤›m! Türk halk›n›n arabesk yavflakl›¤›ndan utan›yorum, utan›yorum, utan›yorum…”
Onun bu tepkisine kimi eski arabeskçilerden, yeni arabeskçilerden ve bu müzi¤i de önemli bir müzik olarak görenlerden
cevaplar gecikmedi.
Özellikle fievval Sam yapt›¤› bir röportajda, arabesk müzi¤e
methiyeler dizmekteydi. Neden arabesk bir albüm yapt›¤›n›
aç›klarken arabeske olmad›k misyonlar yüklüyordu. Örne¤in
flöyle diyordu: “(...) ’70’lerde arabesk, öncelikli olarak bir ifade
biçimiydi. Türkiye’de göçlerin bafllad›¤›, göçen insanlar›n fle-
hirlerde tutunma süreçleri ac›lar›n› ifade etti¤i için, o dönemde masumdu. ’70’lerde her türlü ifade, politikti asl›nda. ‹nsanlar müzi¤i gerçekten bir fleyin ifadesi olarak kullan›yorlard›. ’80’lerde tüketim, rekabet, ticaret gibi kapitalist kavramlar gelmeye bafllad›, o zaman müzi¤in yap›l›fl amac› da format de¤ifltirmeye bafllad›. Popüler müzik
oldu, formüle edildi ve daha çok sat›lmas› için her fleyin
içine arabesk kat›lmaya baflland›. Bugün arabesk, o dönemki gibi üretilemiyor çünkü bugünkü Türkiye’nin ifade
biçimi, dili de¤iflti. Arabesk sadece müzik de¤il, bir kültür. Arabesk tav›r diye bir fley var. Hatta bazen ‘Ay bu
çok arabesk’ filan derler. Bu arabesk anlay›fl belki hala
var ama bugünün dili çok farkl› oldu¤u için o dönemin
arabeski yok…
…‹nsanlar neye neden karfl› olduklar›n› bilmeden tamamen s›n›f farkl›l›¤› gözeterek, ben ve öteki diyerek, bu
müzi¤i küçümsüyor ve d›fll›yor. Evet benim bu albümde
biraz da derdim, insanlar›n birbirine öteki demekten vazgeçmesine dair. Gerek etnik, gerek cinsiyet, gerek kültürel sosyolojik farkl›l›klar olsun, birilerine öteki deyip onu d›fllamak e¤ilimi, Türkiye’nin önünü t›kayan ve bizi de mutsuz eden bir
fley…
…fiimdi onlar (gençleri kastediyor-bn) daha çok hiphop dinliyorlar. Onlar›n sözlerinde de isyan, ac›, ezilmifllik var. O söylem de¤iflmiyor, çünkü müzik bir ifade biçimi ve dönem dönem de¤ifliyor. O yüzden flimdi arabesk yerine hiphop var, dil
de¤iflti.”
Faz›l Say, bu ülkenin yetifltirdi¤i önemli müzikal yeteneklerden
birisidir kuflkusuz. Ald›¤› e¤itim, yaflad›¤› çevre ve verdi¤i konserlerle müzi¤i bambaflka bir boyutta yaflamaktad›r. Ve bunlar›n sonucu olarak arabesk müzi¤i bir müzik türü olarak be¤enmedi¤ini ve asl›nda bir müzik türü olarak da görmedi¤ini
belirtiyor. Ancak bunu yaparken o kadar ileri gidiyor ki, bunu
yapan ve dinleyen herkesi “yavflakl›kla” suçluyor. Yani ciddi bir
elitizme kayarak, asl›nda bu müzikten öte halka tepeden ba-
karak ve tamamen yabanc› bir flekilde, kendisinin müzikteki
yetenek ve derinli¤i ile hiç de ba¤daflmayacak flekilde s›¤lafl›yor, baya¤›lafl›yor. Halk›n neden arabesk dinledi¤ini, hangi
ekonomik ve siyasal iliflkilerin bu sonucu do¤urdu¤unu sorgulam›yor, bununla ilgilenmiyor bile. Milyonlarca insan›n, flu veya
bu nedenle de olsa büyük bir be¤eni ile ve adeta kendinden
geçerek dinledi¤i bu türü afla¤›layarak bunu dinleyen halk› hiçe sayan tutumunu ifade ediyor. E¤er ona ve onun s›n›f›na hitap eden bir tür de¤ilse, milyonlar›n be¤eniyor olmas› umurunda bile de¤il. E¤er bu gerçekten bir müzik olarak bile görülmeyecekse, sadece ve sadece “baya¤›l›k”sa milyonlarca kifliye
kendisini dinletmesini nas›l aç›klayaca¤›z? “Onlar müzikten ne
anlar?” m› diyece¤iz? Bu tutum, kuflku yok ki halka “karadonlular” olarak yaklaflan, onlar› ve her türden be¤enilerini hiçe sayan bir tutumdur.
Evet elbette ki do¤rudur, kültür ad›na savunulacak bir yan› olmayan bir türdür arabesk ve buna karfl› mutlaka mücadele etmek gerekir. Ancak görünüflte en radikal tavr› al›p, ondan tiksindi¤ini belirtecek kadar uçlafl›p, onun halka verdi¤i zararlar›
görmeden, arabesk kültürün bütününü ve özünü görmeden saE¤er bu gerçekten bir müzik olarak bile
dece biçimsel yanlar›na tak›lmak
ciddi bir tutars›zl›kt›r. Arabeske
görülmeyecekse, sadece ve sadece “baya¤›l›k”sa
ve onun kültürüne karfl› mücademilyonlarca kifliye kendisini dinletmesini nas›l
le gerçekçi, ayaklar› bu topraklaaç›klayaca¤›z? “Onlar müzikten ne anlar?” m› diyece¤iz? Bu tutum, ra basan, halka tepeden bakmayan ve yaflam›n birçok yönünü
kuflku yok ki halka “karadonlular” olarak yaklaflan, onlar› ve her
kapsayan bir pratikle mümkün
olabilir ancak. Faz›l Say ve bentürden be¤enilerini hiçe sayan bir tutumdur.
zeri elefltirileri yöneltenlerin, bu
tutumlar›yla bu dinamiklerden
uzak oldu¤unu söyleyebiliriz.
Konservatuar
çevrelerinden
TRT’ye, birçok kurumdan çeflit-
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 29
li ayd›nlara kadar genifl bir kesim y›llarca arabeske tav›r ald›.
Ancak bu tav›rlar genellikle afla¤›layan, yok sayan, despotik
yasaklar uygulayan bir biçimde ortaya ç›kt›. Çok az› bu müzik
türünün Türkiye topraklar›nda sosyo-ekonomik kökleri oldu¤unu görüp bütünselli¤i ile kavrayabildi.
Arabesk müzi¤in bu halk› kadercili¤e sürükleyen, büyük umutsuzluklara iten bir yan› hep oldu. Ve bu iflleviyle bu halka en
ciddi zararlar› veren, kültürel dezenformasyonu yaratan bir tür
olarak di¤er bütün türlerden ayr›flt› da. Bu yan›yla savunulacak, desteklenilecek bir yan› elbette ki yoktur. Ancak yine de
bunun bu topraklardan beslenen, bu ülke gerçekli¤ini olumsuz da olsa resmeden, bu ülkeye ait duyguyu yakalayan ve
bunu ustaca iflleyebilen bir tür oldu¤u gerçe¤ini ortadan kald›rm›yor. Bu anlam›yla elitist bir flekilde yaklaflan, yok sayan,
afla¤›layan bir bak›fl›n hiçbir bilimselli¤i de olmuyor.
Meselenin bir yan› buyken bir yan›nda da baflka bir uç yaklafl›m ortaya ç›k›yor. fievval Sam; bu müzi¤i sadece bu topraklara ait, bu ülkenin yoksul insanlar›n›n dertlerini ac›lar›n› anlatan
bir müzik türü oldu¤u için de¤il, ayn› zamanda bunlar› bu düzene tepki duyan, öfke duyan ve isyan eden bir özelli¤i oldu¤u için okudu¤unu söylüyor.
Arabeski neresinden ele al›yorsak alal›m, sonuçta onu ülkemizdeki kapitalistleflme sürecinden, çarp›k kapitalist üretim
iliflkilerinden ba¤›ms›z ele alamay›z.
Biraz dikkatli bakt›¤›m›zda, arabeskin tesadüfen de¤il, toplumsal geliflime tamamen uygun bir flekilde ve uygun koflullarda
geliflti¤ini görürüz. ’60’lardan itibaren Amerikan yard›mlar›yla
h›zl› bir flekilde yukar›dan afla¤› do¤ru kurulan kapitalizm, flehir merkezlerinde kurulan fabrikalar ve köye oranla daha rahat
bir yaflam olana¤› sundu¤u için kentlere göçü h›zland›rd›. Daha rahat bir yaflam ümidiyle k›rlardan kentlere göçen y›¤›nlar,
kentlere gelen ve kent kültürü ile hiç tan›fl›k olmayan yüzbinler, köye oranla daha iyi ekonomik koflullara sahip olacaklar›n›
düflünürken, büyük bir açl›k ve sefaletin pençesinde buldular
30 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
kendilerini. Dilini ve kültürünü
hiç bilmedikleri koca flehirlerde b›rak›n daha rahat yaflam›,
bar›nacak ev bile bulamamakta idiler. Tamamen çarp›k geliflmekte olan, hiçbir toplumsal
alt yap›s› olmayan kapitalizm,
kendisi gibi çarp›k kentleflmeler yaratt›. fiehirlerin kenarlar›na kurduklar› barakalarda yaflamak zorunda kalan insanlar, hem ekonomik hem kültürel hem sosyolojik nedenlerle
büyük y›k›mlar, büyük ac›lar
yaflamaya bafllad›lar. Bu duruma tepki gösteren halk›n bir
bölümü ’70’lerden itibaren politikleflerek bu sonucu yaratanlardan hesap sormaya bafllad›. Ve buna ba¤l› olarak politik bir
müzik türü de h›zla geliflti.
Ancak a¤›r travmalar yaflay›p bunun nedenlerini sorgulayabilme olanaklar›ndan yoksun kalanlar, çarp›k yaflam›n içinde çarp›k bir kültür de yaratmaya bafllad›lar. Mahalle kenarlar›nda
h›zla batakhaneler ve illegal kumarhaneler kurulmaya baflland›. Yaflanan y›k›m kumardan medet uman, alkole, uyuflturucuya yönelen, ona bir liman gibi s›¤›nan insanlar yaratt›. Ve bu
ruh halindekilere seslenen bir tür olarak arabesk bu koflullarda geliflti.
Bu ruh halini iyi gözlemleyen kimi müzisyenler, ritmik yap›s›yla
dinamizmden uzak ve tek düze, biçim olarak halk müzi¤i, sanat müzi¤i ve do¤u ezgisinin özelliklerinin birleflimi olan, bat›
müzi¤i enstrümanlar›n› da içinde bar›nd›ran, sistematikten
uzak, karmafl›k bir tür olarak arabeski gelifltirmeye ve sunmaya bafllad›lar. Besteler yo¤un, yoz bir duygusall›kla yüklüydü.
Öyle ki, müzik, sözlerdeki ezikli¤in etkisini artt›rmak için bir
araç olarak kullan›ld›. Sözlerdeki karamsarl›k bütünüyle müzi¤e de sirayet ettirildi. Ezgi ve sözlerdeki bu bütünlüklü y›lg›n
yap› iç tutarl›l›¤› ve baflar›n›n s›rr›n› da göstermekte idi. Bu müzikte her fley, halk›n yaflad›¤› büyük y›k›m› daha da yerlerde
sürünen bir halde resmetmekti. Halk›n bu duygusunu ezebildi¤i oranda baflar›y› yakal›yordu.
‹nsanlar›n bindikleri dolmuflta, gittikleri e¤lence yerlerinde bu
müzik çal›yordu. Onlar›n derdini anlat›yordu ancak derman
yoktu. Her türlü ac›lar› çekmek mübaht›. Bu onlar›n kaderiydi.
Ve hatta bu kader bireyseldi. Herkes kendi kaderini yafl›yordu.
Arabeskin “isyanc›” yan› da bireysel ve alt› tamamen bofl bir
“isyanlarday›m” ezikli¤iydi. Arabesk sadece bir müzik türü olarak de¤il, toplumsal yaflamdaki her türlü bozulman›n, de¤ersizleflmenin, yozlaflman›n ve karmaflan›n genel ad› haline geldi. Halk›n bir bölümünün giyiminden yemek yiyifline, mant›k
yürütmesinden aflk›na, yürüyüflünden dinledi¤i müzi¤e kadar
her fley bu arabesk kültür taraf›ndan belirlenir oldu.
Arabeske ve onun kültürüne karfl› mücadele; gerçekçi, ayaklar› bu
topraklara basan, halka tepeden bakmayan ve yaflam›n birçok
yönünü kapsayan bir pratikle mümkün olabilir ancak. Faz›l Say ve
benzeri elefltirileri yöneltenlerin, bu tutumlar›yla bu dinamiklerden
uzak oldu¤unu söyleyebiliriz.
Bu durum hiç kuflku yok ki egemenlerin ekme¤ine de ya¤ sürüyordu. Onlar, ili¤ine kadar sömürdü¤ü halk›n, görememesini ve susmas›n› istemektedir. Gerçekler görülmemeli, görünenler kan›ksat›lmal›yd›. Halk, b›rak›n s›n›fsal ya da sosyal içerikli olmas›n›, feodal veya bireysel olarak bile isyankar bir kiflili¤e sahip olmamal›d›r. ‹syan edecekse bile bu yaflad›¤› koflullara de¤il, "kader" ine olmal›d›r. ‹nsanlar statükocu olmal›, koyun halie gelmelidir ki kendisine çok daha iyi ve onurlu bir yaflam sunan seçenekleri hiç incelemesin ve düflünmesin. Arabesk onlar›n bu düflüncesinin tam karfl›l›k buldu¤u, aray›p da
bulamayacaklar› bir nimet olarak karfl›lar›ndayd› art›k.
Arabeski yaratan, halk›n arabeske yönelmesini sa¤layan bu
koflullar› görmeden, incelemeden, sorgulamadan, bu müzi¤i
dinlemeyi “yavflakl›k” olarak nitelemek Faz›l Say’› ayd›n konumundan ç›kart›p basitlefltiriyor. Say burada en basit yolu seçiyor, halka vuruyor. Ama halk› bu hale getirenlere, bu çarp›k
dünyay› kuranlara, halka böyle bir yaflam› reva görenlere tek
bir kelime yok. E¤er bir “yavflakl›k” arayacaksa ve bu konuda
samimiyse, halk› aç, sefil, umutsuz b›rakanlara dönebilir. Orada arad›¤›n› bolca bulacakt›r.
Öte yandan fievval Sam ç›k›p deseydi ki “Ben bu tarz› da seviyorum ve sadece kendi kiflisel tatminim için okudum.”, belki
kimsenin gündeminde olmazd›. Ancak o, bu durumu teorize
etmeye kalkt›, arabesk okumas›na ilerici nedenler bulmaya çal›flt›, bir tepkiyi dile getirmek olarak adland›rd›. Günümüzde
hip-hop müzi¤in yapt›¤›n› geçmiflte arabeskin yapt›¤›n›, flimdi
de¤iflenin sadece biçim oldu¤unu söyledi.
Arabeskin bu ülkedeki yoksullar›n, Sam’›n deyifliyle “ötekilerin”
duygusunu ve dünyas›n› anlatt›¤› do¤ru. Ancak asla ve asla bu
duruma isyan etmedi. Zorluklara karfl› direnç afl›lamad›. Çözüm yolunu göstermedi. Tam tersine bunun önüne geçti.
Gözlere perdeler çekti. Alabildi¤ine kaderci, bireyci, umutsuz
ve güçsüz düflürücü bir biçimde ele ald›. Bu yan›yla yoksullar›n apolitikleflmesinde, sorgulama gücünden yoksun olmas›nda önemli rollerden birini oynad›. ‹flte tüm bu yanlar›yla ele ald›¤›m›zda, arabeske hiç olmad›k roller biçmek, onu isyanc›ym›fl gibi, yoksullar›n sesiymifl gibi sunmak kötü niyetli de¤ilse
büyük bir safl›k, büyük bir cehalet olur.
Sam arabeski okuma nedenlerinden biri olarak, halk›n afla¤›lanmas›na, ötekilefltirilmesine
tepki duymas›n› gösterdi. fiark›lar› okurken bu kültürden gelmese de oyunculu¤undan gelen gücünü kulland›¤›n› ve empati yapt›¤›n› söyledi. Ve asl›nda bunu yaparken de, bir nevi
“onlar› da sahiplenme” duygusuyla okuyarak, asl›nda bu müzi¤i dinleyenlerin ötekilefltirilmesine katk›da bulundu.
Sanatç› elbette ki elitist olmamal›d›r, halk›n afla¤›lanmas›na
izin vermemelidir ve onun de¤erlerini sahiplenmelidir. Ancak
bu, en geri yanlar›n›n al›n›p pohpohlanarak yeniden sunulmas› demek de¤ildir. Bir tarihi gerçe¤i çarp›tmak hiç de¤ildir.
Arabesk’in tüm zararl› yanlar›na ra¤men gücünü nereden ald›¤›n›, hangi duygular› nas›l yakalayabildi¤ini, hangi teknikleri kullanarak bunu baflard›¤›n› araflt›rabilirsiniz. Ve buradan
halk›n bilinçlenmesini, gözlerine çekilen perdenin kald›r›lmas›n›, mücadele azmiyle dolmas›n› sa¤lamak için yararlanabilirsiniz de. O zaman bir ayd›n sorumlulu¤u ile yaklaflm›fl olursunuz. Ancak herkesin bildi¤i klasikleflmifl flark›lar› al›p aynen
bir de siz okursan›z, o zaman bu çark›n difllilerinden biri de
siz olmufl olursunuz.
Bu yan›yla fievval Sam’›n ç›kard›¤› “Has Arabesk” albümü, ne
fievval Sam’›n ayd›n kiflili¤i ile ne de Kalan’›n halk kültürünü
koruyup kollayan ilkeleri ile ba¤daflmad›.
Sonuç olarak arabesk ne yok say›p halk› afla¤›lamakla yok
edilebilir, ne de önemli bir müzik muamelesi yap›larak yüceltilebilir. Bize göre arabesk, ayaklar› bu topraklara basan, bu ülkenin insan›na seslenen ve bunu da becerebilen, ancak ayaklar›n›n alt›na bu ülkenin tüm de¤erlerini de alan ve çi¤neyen bir
müzik türüdür. Uzunca y›llar kitlesel bir flekilde dinlenmifl olmas›na ra¤men bu ülke halk›na verdi¤i ve verebilece¤i hiçbir
fley yoktur. Tersine kitlesel olarak be¤enildi¤i için, zararlar› da
büyük olmufltur. Asla dinlenebilecek, dinlenmesi teflvik edilecek bir tür de¤ildir. Tersine verdi¤i zararlarla ›srarla mücadele
edilmelidir.
Bunlarla beraber fievval Sam’›n “Has Arabesk” albümü için
flunu söyleyebiliriz: Ne yaz›k ki bu albümde halk›n kültürü ve
de¤erleri yok. Ama halk›n uyumas› için kullan›lm›fl, halk›n damarlar›nda bir afyon olup akm›fl “inleyen na¤meler” fazlas›yla
var… Bu “na¤meleri” zaten y›llard›r dinliyoruz, bir de Sam’›n
sesinden dinlemenin hiçbir “has” ya da “özgün” yan› yok. Yapanlar›n eline asla yak›flmayan bir çal›flma. J
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 31
deneme
deneme
kültür ve sanatta
bir “b›çk›n b›çak”: tav›r
ümit ilter
“Aflk›n ve Savafl›n Gündüz ve Geceleri” isimli kitab›n›n bir
yerinde yay›nlad›klar› Crisis adl› derginin misyonunu anlat›r
Eduardo Galeano: “… Bizim için, kültür, yaln›zca tiyatro
oyunu, film, senfoni, tablo, kitap üretimi ve tüketimiyle s›n›rl›
de¤ildi. Kültürden, insanlar› buluflturan, birlefltiren herhangi
bir yer yaratmay› anl›yorduk. Bizim için, kolektif bilincin ve
kimli¤in tüm simgeleri kültürdü: Bizi biz yapan belgeler, düfl
gücümüz, var olmam›z› engelleyen her fleyi aç›klayan bilgiler… ‹flte bunun için, Crisis’te otomobil ve ideoloji satan
çok uluslu büyük flirketlerin oyunlar› ve tezgâhlar› üzerine
ya da okullardaki yalan dolu tarih e¤itimi üzerine haberler,
karikatürler, öyküler ve fliirler yay›nl›yorduk. ‹flte bunun için
dergi, insanlar› küçük gören, onlar› birbirlerine ezdiren, onlar› kullan›p rekabet ve tüketimin o u¤ursuz dolab›na iten
bu de¤erler sistemini a盤a ç›kar›yordu. ‹flte bunun için, her
fleyle u¤rafl›yorduk: Dünyay› elinde bulunduran siyasi iktidar›n kaynaklar›, petrol karteli, kitle iletiflim araçlar›…
‹nsanlarla konuflup tart›flmak, onlara bir fleyler kazand›rmak istiyorduk: Kültür ya iletiflimdir ya da hiçbir fley de¤ildir. Yeni bir kültür, dilsiz olmamak için, sa¤›r olmamakla
bafllamal›yd› ifle. Gerçeklik üzerine birtak›m metinler yay›nl›yorduk, ama her fleyden önce kültür üzerine olanlar yay›nlan›yordu. Halk türkülerinden, yaflam öykülerinden, maden
ocaklar›ndan, k›rlardan, sokaktan toplanan sözcükler…”
(Age / Syf: 172-173)
32 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
‹flte o sözcüklerin bir yurdu da Tav›r’›n
ba¤r›d›r.
Ve Tav›r, otuz y›la ulaflan ömrü boyunca
halk›n derdine, derman›na, kavgas›na,
sevdas›na, ac›s›na, sevincine, h›nc›na,
masal›na, fliirine ulakl›k etmeyi onur bilmifltir. Otuz y›l, Tav›r’›n delikanl› ömrüdür.
Kökleri ise, bu topra¤›n derinliklerindedir.
Bu yan›yla ve hiç kuflkusuz, Nasrettin
Hoca bir Tav›r emekçisidir. Sevdan›n flairi Karacao¤lan da, kavgan›n ozan› Dadalo¤lu da öyledir. Yunus Emre, Ahmede Hani, Pir Sultan da Tav›r’›n damarlar›nda dolafl›rlar…
Kökleri tarihin derinliklerinde olan Tav›r’›n aln› da y›ld›zlara de¤er. De¤mifltir ve o y›ld›z›n ad› ‹dil’dir…
Ve Tav›r her daim gençtir.
“… Genç olmak bir suçtur. Her gün tan a¤ar›rken gerçeklik ve
her sabah yeniden do¤an tarih iflliyor bu suçu. Gerçeklik ve
tarih iflte bu yüzden yasak.” (Age / Syf:133)
Kim dinler o yasaklar›?
Tav›r dinlemez! Gerçeklik ve tarihe suç ortakl›¤› yapm›flt›r çünkü ömrü boyunca. Umutlu bir delikanl› olarak kalmas›n›n s›rr›
iflte budur; gerçeklik ve tarihe sahip ç›karak cümlesini yar›nlara do¤ru kurmas›d›r…
Halk› sömürdükçe semiren burjuvazi, gerçekli¤i örtbas edebilmek için hayat›n üstüne yalan kusar. Saz ve söz sahiplerini kiralay›p paralar›n› vererek kendi düdü¤ünü çald›r›r. Bu kiral›k
dillerin üzerinden tükürür hayat›n içine…
Gerçekli¤in üstüne örtülen yalan perdesini parçalamak için ileri at›lan m›zrak ucudur Tav›r. B›çk›nd›r, çünkü taarruz halindedir. Ki O’nun için kültür ve sanat yaflam› bir keyif alan› de¤il,
kavga meydan›d›r…
karfl›, halk›n su gibi aziz de¤erlerinin, sanat›n›n sosyalist-gerçekçi çeflmesi olup hayat›n içine akmaya çal›fl›r…
“Entelektüeller”in ya da “münevverler’in hobi bahçesi, ego tarlas› de¤ildir ama halk› ayd›nlatmaya gönül vermifl bizim ayd›nlar›m›z›n evidir.
Laf ola beri gele konuflmaz. Çok bilmez. Ahkâm kesmez. Sözünü doland›rmaz. Elbette, mesaj kayg›s› vard›r. Ki umudun
havarisidir Tav›r. Müjdesini tafl›r gelecek güzel günlerin…
Tafl›d›¤› müjdenin ve parças› oldu¤u tarihin entelektüel seçkincili¤e, halk›n kula¤›na ve ihtiyac›na yabanc› bir söyleme tahammülü yoktur. Anlama, anlatma ve anlafl›lma kayg›s›, özeni
ve dikkatini, halk sevgisinin gere¤i sayar Tav›r…
Umutlu halk çocuklar›n›n ö¤renirken ö¤retmeye çal›flt›klar›, bir
tür kara tahtad›r. Elde yürekten mamul tebeflirle hayat bilgisi
derslerinde problem çözmenin heyecan›yla kaleme al›n›r, dizilir ve okunur her bir sat›r›…
Tarihi umutsuz b›rakmayanlar›n bir tür yaz›lamaya ç›k›fl›ndan
ibarettir Tav›r. Öykülerini Güler Zere, fliirlerini Muharrem Karademir yazar ve ‹dil dizer bütün yaz›lar›n›. Ki yaz›p çizdiklerine
can verenlerin ellerinde büyümüfltür…
Ve Tav›r, hiçbir koflulda dilini yutmaz. Sözünü esirgemez. Der
demesi gerekeni ve bedelini onur say›p yürür o engebeli yolunda. Ki hiç durmadan süren bir yürüyüfl halidir Tav›r yar›nlara do¤ru…
Potansiyel ‹diller’in gerçekleflen ‹diller’e verdi¤i sözdür asl›nda
her bir say›s›. Tarihsel bir sorumlulu¤un vakurlu¤unu tafl›r bu yüzden. Cümlesi sahici, samimi ve hakikidir. Bizimdir, bizdendir…
“Sanat” diye, hepimize yutturulmaya çal›fl›lan ucubelerin, asl›nda cilalanm›fl efleklik oldu¤unu; bunun akl›m›za hakaret, insanl›¤›n binlerce y›ll›k kültürel birikimine de ihanet oldu¤unu
yüksek sesle ba¤›r›r…
Zeybek, halay ve horonun kardefllik kalemiyle, hayat›n ak sayfalar›na umutlu cümleler yazar Tav›r. Güne mahkûm olmayanlar›n, yar›ndan umudu kesmeyenlerin Anadolu dilini konuflur.
Sömürü ve zulme boyun e¤memenin sosyalist dilidir bu…
Emekçileri sefalete mahkûm ederek kendileri zevkusefa süren
“sanat hamisi” burjuvalar›n, halk›n kültürel de¤erlerini çürütmenin de hamisi olduklar›n› izah ve ilan eder Tav›r… Bankalar›n, holdinglerin, burjuvalar›n kokuflmufl kültür-sanat pazar›na
Ve Tav›r, hayal kurar otuz y›ld›r. Ço¤ul bir hayaldir bu. Bizimdir, devrime dairdir. Hakikat olana dek büyütülecek bir hayaldir bu. Tav›r’›n kültür, sanat yaflam›na yapmaya çal›flt›¤› da
budur…
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 33
ma batakl›¤›nda bo¤mas›na karfl›,
yaflat›lmaya de¤er her fleyi yüklenmifltir. Bir tür Nuh’un Gemisi say›l›r.
Ve her say›s›, gelece¤e do¤ru uçurulan flahand›r…
Bu geminin liman›, halktan insanlar›n yüre¤idir. Ki ulaflabildi¤i her limana umut tafl›r Tav›r. Yegâne yükü de budur zaten. Merhaba’s›ndan arka kapa¤›na umuda dair bir
fleyler söyler. Yoksul halk›n hayata
tutunmak ve hayata sahip ç›kmak
için ihtiyac› neyse onu söylemeyi
varl›k nedeni sayar…
Halklar›n tarihsel geliflim içinde yaratt›klar› kültür, sanat birikiminden yola ç›karak gelece¤e yürümenin emekçisidir Tav›r.
Söz sahibidir bu u¤urda. Ve o sözün gerçek sahibinin halk denilen ozan oldu¤unu hiç unutmaz. Bu yüzden yüzü hep halka
dönüktür…
Vicdan› de¤il, elleri nas›rl›d›r. Selde bo¤ulanlar›n, maden ocaklar›nda ölenlerin, diri diri yak›lanlar›n, aç aç›kta b›rak›lanlar›n
ac›s›, h›nc› ci¤erine ifllemifltir. Sayfalar›na tafl›d›¤› her kelimenin
mayas›nda o ac› ve h›nç vard›r…
Ve Tav›r, tek kelimeyle söylersek, bural›d›r. Kursa¤›na haram
lokma girmeyen, al›n teriyle yaflayan ve güzel günle umut
eden emekçilerin, özbeöz evlad›d›r. O büyük ailedendir. Sevilmesi de bundand›r…
O kadar bural›d›r ki, tam da o nedenle enternasyonaldir. Güney Amerika’n›n isyankâr yerlileri görünce Tav›r’›n kapa¤›n›,
anlarlar özgürlükten bahsetti¤ini…
Ve Tav›r, bir meydan okumad›r. Burjuvazinin iletiflim, kültür ve
sanat dal›ndaki muazzam olanak ve ayg›tlar›yla bo¤mak istedi¤i halk cephesinin umutlu sesinin her ay patlatt›¤› narad›r
çünkü…
Yumruklar›yla dövüflenlerin yürekleriyle yazd›klar›yla bir mektuptur Tav›r. Umutlu evlatlar›n›n halka yazd›klar› ucu hasret yan›¤›
bir mektuptur hem de. Kendi ülkesinde gurbeti yaflayanlar›n
paylaflt›klar› yar›n hasretine dair bir mektuptur her say›s›…
Ve Tav›r, “Defol Amerika” diyerek emperyalizme tav›r alman›n
bahtiyarl›¤›n› yaflayanlar›n imecesidir. Ki her say›s›, sayfas›, fliiri, karikatürüyle emperyalizme at›lm›fl iri bir taflt›r. Yerini buldu¤u da malumdur…
Bir gemidir Tav›r. Burjuvazinin hayat›, halk› ve hakikati yozlafl-
34 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Yazan›, çizeni, dizeni, da¤›tan›,
okuyan›yla cümle Tav›r emekçileri,
bu geminin kaptan›, miçosu, yelkeni, her fleyidir. Ak›nt›ya kap›lmadan, anaforlarda batmadan, yürek kürekleriyle çeke çeke ileri tafl›rlar bu delikanl› gemiyi. Umudun ne müthifl bir güç
oldu¤unu iyi bilirler ve bilgilerinin gere¤ini yap›yor olman›n sevinciyle her ay daha bir as›l›rlar yüre¤e. Gemi böyle ilerler. Ve
ilerliyor iflte pupa yelken…
Düfllerimizin uçurtmas›d›r Tav›r. Bir uçurtma nas›l yükselirse
rüzgara karfl›, Tav›r da tafl›d›¤› düflleri öyle yüceltir. Ve konu
düfllerden aç›l›nca, Lenin’in “Ne Yapmal›?”da söyledikleri de
Tav›r’›n kula¤›nda küpedir: “E¤er düfl gören kifli, düflüne inan›yorsa, hayat› dikkatle izliyor, gözlemleriyle hayallerini karfl›laflt›r›yor ve genel olarak fantezisinin gerçekleflmesi için sorumluluk duygusuyla çal›fl›yorsa, düfl ile gerçeklik aras›ndaki
ayr›l›k zararl› de¤ildir. Düfl ile gerçeklik aras›ndaki herhangi bir
kesiflme noktas› varsa, her fley yolundad›r…”
Burjuvazi taraf›ndan her vesileyle kaba saba cahiller muamelesi yap›lan halk›n yarat›c›l›¤›n›n tecrübesidir. Umutlu halk çocuklar›n›n kültür, sanat yaflam›nda nelere kadir oldu¤unun
tan›¤›d›r. Ve dahas›, “Her insan yarat›c›d›r. Üstün insan yoktur.” diyen Marx’›n Alman ‹deolojisi’nde söyledikleri de ›fl›t›r
Tav›r’›n yolunu: “Komünist bir düzende ressamlar yoktur, ayn› zamanda, di¤er etkinliklerinin yan›nda resimle u¤raflan insanlar vard›r.”
Süregiden tarihsel bir inflaat›n iflçisidir Tav›r. Sosyalist kültürün
inflas›d›r söz konusu olan. Ki yar›n›n kültürünün inflas›na bugünden bafllamak iflidir iflçisini devrimci k›lan…
Zihinleri, düflleri, iliflkileri, iflgal edip ya¤malayarak insanlar›
al›klaflt›rmaksa kapitalizm tüketici yoz kültürünün ifllevi, bu iflgale karfl› koymak ve kuflatmay› yarmakt›r Tav›r’›n görevi. Ve
Tav›r, görevinin bafl›ndad›r otuz y›ld›r. Ki nice y›llara! ‹dil’in yadigâr›n›, o gemiye, o uçurtmaya, o havariye, o b›çk›n b›ça¤a,
bu delikanl›ya nice y›llara…J
makale
makale
aptallafl(t›r)an kutu: televizyon
sinan gümüfl
Y›llar y›llar önceydi. Siyah beyaz renklerle girdi evlerimize. Görece daha masum zamanlar›yd›. Henüz bu kadar aptal kutusuna dönüflmemiflti. Ancak aradan geçen 30 y›l içinde çok h›zl› bir de¤iflim yaflad›. Ekran› küçüktü, büyüdükçe büyüdü. fiiflmand›, tüplüydü, inceldikçe inceldi. Sadece iki renk üretebiliyordu, her türlü rengi üretebilir ve iletebilir hale geldi. Ama bahsetti¤imiz de¤iflim bu fiziksel de¤iflim de¤il. ‹letti¤i bilgilerin mahiyeti de¤iflti. Ad›m ad›m kirlenmenin, de¤ersizlefltirmenin, aptallaflt›rman›n ve uyutman›n ad› oldu. Televizyondan bahsediyoruz elbette ki.
Görüntü ve sesi iletmek gibi harika bir özelli¤e sahip bu ola¤anüstü bulufl, ülkemize ’50’li y›llarda gelmeye bafllad›. Bafllang›çta oldukça pahal› olan bu alet, ’70’lerden itibaren daha yayg›n olarak kullan›lmaya baflland›. ’80’lere gelindi¤inde art›k neredeyse her eve girmiflti.
TV ile yay›lmaya bafllayan, Kanal D, HBB, Flash TV ve di¤erleri ile iyice yayg›nl›k kazanan özel televizyonculu¤un serüveni
yaklafl›k 20 y›ld›r devam ediyor. Ve bir zehir, bir virüs gibi insanlar›m›z›n beyninde h›zla yay›l›yor.
Kimse televizyonun kendisine karfl› de¤il. Do¤ru kullan›ld›¤›nda,
do¤ru bilgileri aktard›¤›nda oldukça faydal› olaca¤›, insanl›k için
önemli bir bulufl oldu¤u tart›flmas›z bir gerçek. Ancak tersi durumda büyük zararlar verebilece¤i de bir o kadar kesin.
Televizyonun kitleleri etkileme, yeniden flekillendirme, yeni kültür yaratmada ne kadar önemli oldu¤unu egemenler de gördüler. Halka karfl› yürütülen psikolojik savafl›n en önemli unsurlar›ndan biri olarak televizyonu özenle kulland›lar. Özellikle haber
programlar›yla devrimcileri yalan yanl›fl gerekçelerle karalarken,
birçok halk düflman› politikay› televizyon arac›l›¤› ile meflrulaflt›rd›lar.
Haber programlar›n›n yan› s›ra yerli ve yabanc› filmlere, çizgi
filmlere, futbol maçlar›na ve belgesellere ev sahipli¤i yap›yordu
bu döneme kadar. Yay›n hakk› sadece devlet elinde oldu¤undan, haber programlar›nda resmi ideolojinin propagandas›n›
yapmas›n›n ötesinde çok da önemli bir misyon yüklenmemiflti
henüz.
Televizyonun egemenlerce kullan›m› bununla s›n›rl› kalmad›.
Madem art›k her eve girmiflti ve madem kitleler büyük ilgi gösteriyordu, o halde onlar›n beyni bu alet arac›l›¤›yla yeniden flekillendirilebilirdi. ‹nsanlar yoksulluklar›n› ve bunun sebeplerini
unutarak toz pembe hayallere dald›r›labilirdi.
Televizyon yay›n› ’90’l› y›llar›n bafl›ndan itibaren devlet tekelinden ç›kar›ld› ve özel televizyon kurman›n önü aç›ld›. Ve Magic
Box Star 1’le bafllayan, Kanal 6 ile devam eden, ATV ve Show
Bafllang›çta Hollywood filmleri yeterli oluyordu ancak bir süre
sonra yetmez oldu. Özellikle özel televizyonculu¤un bafllad›¤›
’90’l› y›llarla birlikte özellikle magazin programlar›nda büyük ar-
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 35
Televizyonlarda çok nadir
görülen bilimsel programlar çok
daha seyreklefliyor, yerlerini bir
baflka aptallaflt›rma,
de¤ersizlefltirme program›na
b›rak›yordu. Haber
programlar› magazinden
geçilmez, tart›flma programlar›
gerçeklerin yan›ndan
geçmez oldu.
t›fl oldu. Televole ve benzeri programlar tüm kanallar›n ekranlar›n›n vazgeçilmezleri oldular. Ünlülerin, “sosyetenin” gece hayat› balland›r›la balland›r›la anlat›l›yor, böyle bir e¤lence anlay›fl›
ad›m ad›m empoze ediliyordu. Ancak çok geçmeden bu tip
magazin programlar›n› bile mumla aratan baflka programlar yay›nlanmaya baflland›. BBG (Biri Bizi Gözetliyor) ile özel hayat›n
mahremiyeti ortadan kald›r›l›yor, insanlar› dikizlemek bir marifetmifl gibi gösteriliyor ve de¤erler ad›m ad›m çi¤neniyordu.
Sabah kad›n programlar›nda en s›¤, en baya¤›, en lakay›t muhabbetler kuruluyor, dedikodu yap›l›yor, kültürel zenginliklerimiz
üzerinde oyun havalar› eflli¤inde tepiniliyordu.
dalga geçmek, be¤enmemek için yar›flt›r›l›yordu yar›flmac›lar.
Çirkinlefltikçe çirkinleflmek gerekiyordu yar›fl› kazanmak için.
Derken “Gecekondu” gibi yoksul halk› aç›ktan afla¤›layan,
yaflam biçimleriyle dalga geçen, onlar› birer sap›k ve kaba
saba insanlar olarak gösteren bir program ç›kt› ortaya. Bitmiyordu. “Biz Evleniyoruz” adl› bir yar›flmayla birbirini hiç tan›mayan ve dolay›s›yla en küçük bir sevgi beslemeyen insanlar
birbiri ile “evlendiriliyor”, birbirini seviyormufl gibi yapmalar› isteniyordu. Her fleyin bir kand›rmacadan ibaret oldu¤u bu yar›flmada aflk sevgi gibi de¤erler para kazanma h›rs› karfl›s›nda birer paçavraya dönüfltürülüyordu.
‹zdivaç programlar› ile ahlaki de¤erler, onur, namus ayaklar alt›na al›n›yor, gencinden yafll›s›na sevgi sayg› iliflkisi ortadan kald›r›l›yordu.
Ne yar›flmalar›, ne dizileri, ne haber programlar›n› ne magazin
programlar›n› saymakla bitmez. Tüm televizyon kanallar› sabah›n erken saatinden bafllayarak gecenin ilerleyen saatlerine kadar her saniye boyunca televizyonu bir aptal kutusuna
dönüfltürdüler. Bütün düflünebilme dinamikleri k›r›lm›fl, okumayan, araflt›rmayan, sunulanla yetinen, bir koyuna dönüflen
insanlar yaratmak istedi resmi ideoloji. Böylece bekas›n› sürdürebilecekti. Böylece sömürü sürebilecekti. Böylece o koyuna çevirdi¤i insanlar› köle gibi çal›flt›rmaya devem edecekti. Bir illüzyondu istenen.Televizyon bu illüzyonun en önemli figürü haline getirildi.
Diziler, tüm televizyon kanallar›n›n vazgeçilmezleri oldular. Her
gün bir baflka dizi, ayn› anda birkaç dizi, yüz binleri, milyonlar›
televizyon karfl›s›na kilitliyor, onlar› birer dizi ba¤›ml›s›, dizi müptelas› haline getiriyordu. Beyinleri uyuflmufl, düflünemez olmufl,
sorgulayamaz olmufl bireyler ad›m ad›m yarat›l›yordu.
Televizyonlarda çok nadir görülen bilimsel programlar çok daha seyreklefliyor, yerlerini bir baflka aptallaflt›rma, de¤ersizlefltirme program›na b›rak›yordu. Haber programlar› magazinden
geçilmez, tart›flma programlar› gerçeklerin yan›ndan geçmez
oldu.
Ancak hiçbir fley yetmiyordu. Televizyon ad›m ad›m bir canavara dönüflüyordu ve her defas›nda daha da pervas›z daha da
sald›rganlaflarak geliyordu. ‹¤rençleflmek, halkla alay etmek,
tüm ama yarat›lm›fl tüm de¤erleri hiçe saymak için birbiri ile yar›fl halindeydi art›k televizyon kanallar›.
Halka ait tüm de¤erleri yok etmeye yeminli olan televizyon
kanallar› bir oranda baflar›l› oluyor. Yozlaflman›n bu kadar
yayg›nlaflmas› bu baflar›y› gösteriyor. Ancak yine de unuttuklar› bir fley var. Bu halk›n kültürel de¤erleri o kadar derin ve o
kadar köklü ki, yüzy›llar›n süzgecinden geçip de gelmifl. Hiçbir güç yok edememifl. Burjuvazi süreç içerisinde dönemsel
baz› baflar›lar yakalam›fl olabilir ancak bu halk›n genlerine iflleyen olumlu özellikleri mutlaka ortaya ç›kacak bir damar, bir
yol bulmufltur, bundan sonra da bulacakt›r.
Kelime temelli, say› temelli yar›flmalar da bir bir kalk›yor, yerlerine ne oldu¤u belirsiz “Yemekteyiz” gibi yar›flmalar getiriliyordu. Bu yar›flmada problemli, ucube tipleri bulup yar›flt›rmak
özel bir önem arz ediyordu. Misafirlik adab›, örf ve adetler yere
çal›n›yordu. Birbirinin arkas›ndan konuflmak, sayg›s›zlaflmak,
Baflta televizyon olmak üzere, burjuvazinin bütün argümanlar›yla sald›rd›¤› halk›n kültürünü ve de¤erlerini savunmak; yarat›lan bu illüzyona karfl› uyan›k olmaya ça¤›rmak; bu politikalara karfl› ›srarla mücadele etmek, devrimci sanat›n en önemli
görevleri aras›ndad›r.J
36 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
fliir
fliir
öfkemiz
caner bozkurt
alt›n çat›l›, kanatl› kap›l›
saraydan yükseliyor ses.
dalgalan›p yay›l›yor
tozsuz yollardan, meyveli dallardan.
kan üstüne sürülmüfl bereket tarlalar›ndan geçip
düflüyor kara balç›k
topra¤›m›za.
yal›nayak bast›¤›m›z
hastal›kta k›randa gö¤süne yatt›¤›m›z
topra¤›m›z...
bizim topra¤›m›z yoksulluk yurdudur.
açl›k suyudur içti¤imiz.
difllerimiz birbirine geçer ayazda
ve susuz sar› yazlarda
terimiz kan
kan›m›z ter
çal›flan biziz
bir beyaz ekmek
ve a¤›z dolusu gülmek
u¤runa bayram sabahlar›.
ancak;
alt›n çat›l›, kanatl› kap›l›
saraydan yükseliyor ses.
hasta yüzümüze,
kederli gözümüze
düflüyor bir gölge gibi.
ve iflte onlar
ça¤›n sömürgenleri,
alt›n çat›l›, kanatl› kap›l› saray›n sahipleri
yani canl› - cans›z tüm varl›¤›n,
hayat›n ve tabiat›n ah›n› alanlar
zalimler saltanat›n›n flahbazlar›
kurumlan›yorlar kadife minderlerine ba¤dafl kurup.
ve onlar
yanaklar›na kan oturmufl
iflte onlar
pençelerinde taze et kokusu
ya¤l› göbeklerini kafl›yarak
ve yaslan›p pembe etli orospular›n›n s›rt›na
buyuruyorlar:
"böcek yiyin!"
"böcek yiyin, açl›¤›n›za deva budur
flükür deyin"
size kals›n buyru¤unuz
bizim topra¤›m›z öfke yurdudur.
öfkemiz yaram›z kadar derin
öfkemiz kan revan
öfkemiz yokluk
öfkemiz açl›k
öfkemiz ci¤erimizde tak›rdayan verem
öfkemiz elimizde tafl, tu¤la, t›rnak...
ve öfkemizle y›k›lacak saltanat›n›z
alt›n çat›l›, kanatl› kap›l› saray›n›z.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 37
deneme
deneme
~
fotograf
asiye sercan
ellerim, kollar›m… Y›llarca bir meydanda
dikili kalm›fl bir büst gibi öylece bakakal›yorum sana.
Görüyorum seni! Her flafak sökmeden
üzerine ya¤an bombalar›. Ac›n›n, gün do¤ar gibi, her sabah yüre¤ine düflüflünü…
Görüyorum seni! Uykusuz gecelerini.
“Su uyur düflman uyumaz.” deyip de
geceyi güne kavuflturdu¤un karanl›k
bekleyifllerini.
Görüyorum seni! Ellerin, kollar›n kopmufl,
paramparça olmufl yüzünle yaflatmaya
çal›flt›¤›n güzellikleri. Efline dostuna barikat yapt›¤›n yar›m kalm›fl bedenini. Atom
bombalar›n›n gölgesinde kalm›fl açl›¤›n›…
Görüyorum seni! Tafllarla lime lime edilmifl kollar›n›, bedenini. Ad›na “Filistin ask›s›” denen kanl› ask›y›. Kefen yerine al al
olmufl bedenine dolad›¤›n ak çarflaflar›...
Görüyorum seni! Gazetelerde, internet sayfalar›nda, televizyon kanallar›nda. Görüyorum seni tarihe tan›kl›k eden foto¤raf
karelerinde. Görür görmez de donuyor kan›m, ifllemez oluyor
38 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Daha nice kere görüyorum seni! Bir savafl meydan›nda, düflman kuflatmas› alt›nda daha boylanmam›fl çocuklar›n ellerinde tafllar›yla. At›lan her tafl›n öfkesiyle kabar›yor yüre¤im…
Kabar›yor yüre¤im tutsak al›nan bedenini öyle yaban ellerde
gördükçe. Namusuna, ahlak›na
uzat›lan kirli, vahfli ellere tan›k oldukça…
Kabar›yor yüre¤im; onurun, yaflam›ndaki tüm de¤erlerinin üzerinde
tepinen hilkat garibelerini gördükçe.
Yüzlerindeki kahkahalar›ndan tan›yorum onlar›, insanl›ktan nasibini almam›fl çirkef kahkahalar›ndan…
Tan›yorum onlar›, gözlerinin karas›na ifllemifl irinden, gülen yüzlerindeki kibirli hallerinden. Anlams›z ve
sana benzemeyen suretlerinden…
Tan›yorum onlar›, ak›l, bilim, medeniyet ad›na ürettikleri kimyasal
gazlar›ndan, misket bombalar›ndan. Ölüme, insan kan›na
doymay›fllar›ndan…
Tan›yorum onlar›, ana, kardefl, yar demeden, sevda demeden, aflk demeden eme¤in ve al›n terinle kazand›¤›n› göstere
göstere bafl›na y›k›fllar›ndan. Vicdan p›nar›ndan bir damla olsun bile içmeyifllerinden…
flumdan. ‹¤renç hazz›yla, bedenini oyuncak gibi kullanan flu
haki renkli üniformal› insan müsveddesindeki soytar›l›ktan…
Namusunun, onurunun üzerinde tepinerek büyük bir flevkle
at›lan kahkahalar›n belgesi oluyor bu foto¤raf. ‹flgalcili¤in sonuç alamay›p çaresizlik içinde koskoca bir duvara çarp›fl›n›n
belgesi. Batakl›¤a batm›fl tüm de¤erlerin sureti oluyor haki
renkli flu kad›n.
Tan›yorum onlar›, küçük bir çocu¤un elindeki tafltan bile deli gibi korkup arkalar›na bakmadan kaç›fllar›ndan. Hem de ellerinde tanklar›, toplar›, tüfekleri bilcümle medeniyet dedikleri
gereçleri varkenki acizliklerinden…
Emperyalizmin, Siyonizmin halk denizinde can vermemek için
son ç›rp›n›fllar›n›n “an”› oluyor bu foto¤raf. Gerçek ile yalan›n
kal›n çizgilerle ayr›ld›¤› bir “an”. Gerçek gelip öylece surat›m›za çarparken yalan ise takt›klar› maskenin düflüflü…
Tan›yorum onlar›. fiairin de dedi¤i gibi, “kad›n pazarlar›ndan,
general nargilelerin madalya törenlerinden”...
Vatan›n› iflgalcilere karfl› savunan Filistin halk›n›n yaflad›¤› sadece bir “an” olmuyor bu foto¤raf. ‹flgalcilerin kokuflmufl düzenlerini devam ettirmeleri için Filistin halk›na on y›llard›r yaflatt›klar› vahfletin resmi oluyor.
Kaçakç›l›¤›n karanl›k vatanseverli¤inden, yani soytar›l›klar›ndan…
Tan›yorum onlar› bütün çirkeflikleri, çirkinlikleriyle. Tan›yorum
tan›mas›na, görüyorum görmesine de, ne zaman baksam tarihe tan›kl›k edecek olan flu foto¤raf karesine, yüre¤imin köküne kadar iflliyor ac›lar›n…
Ba¤lanm›fl ellerin ve gözlerindeki özgürlük aflk›n sar›yor bedenimi. Ellerini çözmek istiyorum, ellerinden tutup “ya özgür vatan ya ölüm” diyen tüm s›ra neferlerinin yolundan yürümek.
Gözlerine bakmak sonsuzca! Onurun, bafl e¤mezli¤in, ba¤›ms›zl›k savafl›n›n gururunu gözlerinden okumak…
Nas›l bir gün bile yaflam hakk› tan›nmaz topra¤›na, bir kez de
senden dinlemek istiyorum. Dilinden söyleyip özgürlü¤ün flark›s›n› inanc›ma katmak…
Ne zaman baksam flu foto¤raf karesine utan›yorum insan olu-
Ama ille de öfkemiz, kinimiz oluyor bu foto¤raf. Ellerimizi kollar›m›z› ba¤layan, tüm haklar›m›zdan soyunduran, bir damla
gökyüzünü dahi esirgeyen emperyalizme öfkemiz…
Yar›nlar›n, gelecek güzel günlerin nas›l kurulaca¤›n›n belgesi
oluyor bir de. Ezilmiflli¤imizin, iliklerimize kadar sömürülmüfllü¤ümüzün bedelinin elbet hafif olmayaca¤›n›n…
Onlar›n, bilcümle haramilerin ise kahkahalar›n›n dipsiz kuyulara at›laca¤› günün belgesi oluyor. Yar›ns›z b›rak›lman›n dayan›lmaz a¤r›s›n› omuzlar›nda tafl›yacaklar› günün belgesi. Özcesi yar›ns›z kalacaklar› günün belgesi…
Çünkü flairin de dedi¤i gibi “suç tafl›yan sand›k”t›rlar onlar.
Onlar bu foto¤rafta yar›ns›z kalacak olanlard›r, biz ise ey Filistinlim, gelece¤i kanarcas›na içecek olanlar...J
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 39
tiyatro
tiyatro
küba’n›n çocuklar›
bizim sahnemizde
filiz tanya
Arkalar›na 50 y›l›n› devirmifl Küba Devrimi’ni alarak, gürül gürül akarak geldiler. Önlerine kim
gelirse onlar› da kendi rüzgarlar›na katarak ilerlediler ve ilerliyorlar yerküremizin üstünde.
Ankara’dan, ‹stanbul’dan Küba’n›n ünlü çocuk tiyatrosu La
Colmanita gelip geçiverdi.
Küba’n›n çocuk tiyatrosu La
Colmanita, Küba’da 14 fiubat
1990 y›l›nda, judo antrenman
salonu olarak kullan›lan bir lokalde 14 kiflinin bir araya gelmesiyle kurulmufl bir topluluk.
Amac› “mükemmel bir sanatsal
düzey” de¤il “toplumsal bir tak›m ifllevleri” yerine getirmek.
S›cak Ankara günlerinin ortas›nda birdenbire ›l›k Küba rüzgarlar› esiverdi. Tam ›s›dan ve bo¤ucu havadan s›k›ld›k, bay›ld›k, öldük derken Küba’dan gelen tiyatro rüzgar›yla kendimize geldik.
Devrimin ülkesinden, Fidel’in ve Che’nin ülkesinden geldiler.
Bunlar Jose Marti’nin, Fidel’in çocuklar›yd›. Coflkuyla, dostlukla, sanatla geldiler.
40 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
La Colmanita, ülkesinde ve yeryüzünde çocuk tiyatrolar›n›n
ço¤almas›na ve yayg›nlaflmas›na öncülük etmifl bir tiyatro toplulu¤u.
Küba’dan La Colmanita bizim ellere gelir de duyulmaz m›, duyulur da gidilmez mi? Hemen düfltük pefllerine, izlerini sürmeye koyulduk.
Toplulu¤un Ankara program›na göre Kübal› küçük oyuncular
önce Naz›m Hikmet Kültür Merkezi’nde, NHKM’nin çocuk
oyuncular›n›n oynayaca¤› “Sevdal› Bulut”u izleyeceklerdi.
Onlar› ilk orada gördük. Hepsi ön s›ralara yerleflmifl, oyunun
bafllamas›n› bekliyorlard›, tabii onlarla birlikte yönetmenleri
Carlos Alberto Cremata da... Kübal› çocuklar ona “Tim” diyorlar. Yönetmen, çocuk oyuncular›n yan›ndan bir an olsun ayr›lm›yor.
Çocuklar Türkçe bilmemelerine ra¤men “Sevdal› Bulut” oyununu dikkatle ve sessizce izlediler. Sahneden inen çocuklarsa
onlarla konuflabilmek için aralar›na dald›lar. Kübal› çocuklar›n
birço¤u ‹ngilizce biliyordu, bizim çocuklarla ‹ngilizce mi konufltular yoksa çocuk olman›n evrensel dilini mi kulland›lar bilinmez ama aralar›nda gülüflmeler, konuflmalar al›p bafl›n› gidiverdi. Biz büyükler uzaktan izledik bu buluflmay›, kaynaflmay›...
Çocuklar aralar›nda kaynafl›p söyleflmeye dalm›flken biz de
f›rsattan faydalan›p yönetmen Carlos Alberto Cremata (Tim) ile
sohbete girifltik.
Küba sosyalist bir ülke olarak yaklafl›k 50 y›ldan bu yana ABD
emperyalizminin ablukas›n›n do¤rudan ya da dolayl› sald›r›lar›na maruz kalan bir ülke. La Colmanita ise bize tüm bu sald›r›lara ra¤men Küba’da nas›l bir toplum kuruldu¤unun izlerini sunuyor.
1996 y›l›n›n Haziran ay›n›n birinci günü gerçeklefltirilen uluslararas› çocuk gününde La Colmanita’n›n senaryo yazar› Julia
Gonzales Carid taraf›ndan mükemmel bir biçimde kaleme al›nan çocuk müzikali “Küçük Hamam Böce¤i Martina”, Nisia
Agüero’nun yönetmenli¤inde Küba Ulusal Tiyatrosu’nun
“Avellaneda” salonunda ilk kez sahnelenmifl.
Bu oyunun La Colmanita tarihinde ayr› bir önemi var, çünkü
sonras›nda Japonya, Belçika, Panama, Venezüalla ve ABD’
de oynanarak uluslararas› bir önem kazanm›fl.
Yönetmen Tim’e Türkiye’de politik çocuk tiyatrosunun yayg›n
bir biçimde yap›lmad›¤›n›, ülkemizde çocuklar›n politikadan
uzak tutulmas›n›n gerekti¤inin düflünüldü¤ünü söyleyip onlar›n
politik çocuk tiyatrosu olgusuna nas›l yaklaflt›klar›n› sorduk.
Önce sorumuzu anlamakta güçlük çekti, “çok zor bir soru”
dedi, baflka flekillerde sorduk; O da, “Biz genel geçer anlay›fl›n yaklafl›m›yla bir politik çocuk tiyatrosu yapm›yoruz, biz çocuklar›n gözünden tiyatro yap›yoruz. Onlar politikay›, yeryüzünde olup biteni nas›l anl›yorsa öyle anlat›yorlar, çocuklar›n
gözünden görüneni anlat›yoruz. Buradaki gücümüzü de sosyalizmden al›yoruz. Biz sosyalist bir ülkede yaflamasayd›k,
böyle bir tiyatro da böyle bir sahne dili de olmazd›.” dedi.
Küba’n›n Amerikan emperyalizmi ve ablukas› alt›nda ezilmeye
çal›fl›lan bir ülke oldu¤unu, bir yan›yla da yok say›ld›¤›n›; tiyat-
rolar›n›n tüm bu olumsuzluklar karfl›s›nda nas›l dünyaca üne
kavufltu¤unu sordu¤umuzda, sanki bu soru ilk kez sorulmufl
gibi yüzünün ifadesi de¤ifliyor; “Biz ün kelimesini kullanm›yoruz, bizde böyle bir fley yok. Tiyatromuz ve çocuklar›ndan hiç
biri tan›nmak, üne kavuflmak ya da “artist” olmak için oyun oynam›yor. Tabii ki binlerce izleyici karfl›s›nda alk›fllanmak, dünyada birçok ülkede ilgi görmek her sanatç›da oldu¤u gibi bu
çocuklarda da hem olumlu hem de kendini be¤enmifllik gibi
olumsuz etkiler b›rakabiliyor. La Colmanita’n›n temel ifli bunu
belli bir dengede tutmakt›r.
Sahne ve baflrol fetiflizmini k›rmak ad›na bir oyunda baflrol oynayan çocuk, di¤er oyunda sahne arkas›nda kimi görevler alabiliyor. Ifl›¤a ya da kostüm de¤ifltirmeye yard›mc› olabiliyor.
Mini Diva’lar ya da ‘y›ld›zc›klar’ yaratmama konusunda çok
özel bir duyarl›l›¤›m›z var.”
Tim’e e¤itime yaklafl›m›n› soruyoruz. O da “La Colmanita’da
etik e¤itimi birinci s›rada gelmekte ve estetik e¤itime öncülük
etmekte. Daha önce çocuk ‘y›ld›zc›klar’ yetifltirme merak›nda
olmad›¤›m›z› belirtmifltik ve gerçekten de, büyüdüklerinde grubumuzdan mezun olan çocuklar›n bir k›sm› sanat alan›n› seçmediler. Sanat bizim için dayan›flma, karfl›l›kl› sayg›, disiplin,
iyilik yapmak gibi insanl›k de¤erlerinin kök salmas›n› sa¤lamak
için ideal bir amaç. Biz her topland›¤›m›zda, ‘Bugün iyi ne yapt›k.’ diye soruyoruz birbirimize ve kendi kendimize yapm›fl oldu¤umuz iyi eylemleri anlat›yoruz çünkü ozan›m›z Jose Marti
bizi bu konuda uyarm›flt›r ve ‘‹yi eylemler herkesin gelip seyretmesi için ça¤r›larak yap›lmamal›; o eylem iyidir çünkü gereklidir ve iyi bir fley yap›ld›¤›nda bu insan›n içini zevkle doldurur… bir prens olmaktansa insana faydal› olmak daha iyidir…’
demifltir.” diye yan›tl›yor bizi. Yönetmene soraca¤›m›z daha
onlarca soru var ama zamanlar k›s›tl›.
Ertesi akflam heyecanla gösterinin yap›laca¤› salona kofluyoruz. Çankaya Belediyesi’nin yeni açt›¤› Y›lmaz Güney Sahnesi, Kübal› dostlar› karfl›lamaya haz›r. Salon dolmufl. Ayakta kalanlar› oturtmak için çareler aran›yor, kenarlara sandalyeler konuluyor; kimse d›flar›da kalmas›n, herkes izlemeli bu oyunu telafl›yla görevliler koflturuyor. Salona bak›nca çocuklardan çok
büyüklerin salonu doldurdu¤u gözleniyor.
Oyunun ad› “Küçük Hamam Böce¤i Martina”. Oyunu yöneten
ve sahneye koyan Carlos A. Cremata ve oyuncular 12 küçük
ar›. Gruplar›n isimlerinin “küçük ar› kovan›” olmas›n›n nedenini
onlar sahnedeyken daha iyi anl›yoruz. Hepsi o kadar heyecanl›, o kadar hareketli ve çal›flkan ki sahnedeki ekip, tam bir ar›
kovan› gibi çal›fl›yor.
Oyun, hamam böce¤i Martina’n›n k›smetlerini de¤erlendirmesini ve en sonunda minik fare Perez’le evlenmesini e¤lenceli bir dille anlat›yor. Oyun bana Alman yazar B. Brecht’in “Evetle Hay›r›n fiark›s›”n› hat›rlatt›. fiiirdeki k›z k›smetlerini hep geri
çevirir ama bir gün biri gelir ki hay›r diyemez ona.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 41
Ve orkestra tabii…
Oyunun
finalinde
oyuncular hemen orkestradaki yerlerini
ald›lar ve harika bir
müzik ve dans gösterisi yapt›lar. Bateri
çalan küçük k›z,
ayakta durdu¤u halde bile bateriyle ancak ayn› boya geliyordu. Yani boyundan büyük bateriyi
çal›yordu ve muhteflem
çal›yordu.
Oyuncular›n tümü
flark› söyledi, hepsi
Gösterinin finalinde gecenin sürprizi olarak bizlere
çok güzel flark› söylüyordu.
“Commandante”yi söylediler. Selamdan sonra
Sahnede öyle rahatt›lar ki bazen baz›lar› sahneden afla¤› iniyor, seyircilerin aras›na kar›fl›yor, seyircilerle dans ediyor, sonra yerlerine dönüyorlard›. Hatta bir ara sahnenin en küçük
oyuncusu, seyirci s›ralar›ndaki bir çocukla iletiflim kurup onu
sahneye ça¤›rd›. Oyuna o da kat›ld›, birlikte dans ettiler. Oyunun finalinde salondaki tüm çocuklar sahnedeydi art›k, onlar
da seyircileri dansa kald›rd›lar. Küba’n›n ülkemizdeki temsilcisi büyükelçi bile dans edenlerin aras›ndayd›.
seyirci s›ralar›na inip herkese sar›l›p tek tek
öptüler. Öyle s›cak, öyle samimiydiler ki,
biz de onlara s›cakl›¤›m›z› verdik.
Heyecanlar›n› yüre¤imizde duyduk.
Martina da öyledir. Bir çok k›smeti ç›kar, onu etkilemek için
güzellik övgüleri yaparlar. Hamam böce¤i bilir kendisinin güzel
olmad›¤›n› ama bütün sözler yine de güzel gelir ona. Ar› kovan›n yan›nda mutlu mesut yaflamaktad›r ama yaln›z hisseder
kendisini. Bir çok k›smeti ç›ksa da geri çevirir hepsini. Korkutmufltur onlar›n abart›l› sözleri, hareketleri küçük hamam böce¤ini. Ama bir gün öyle biri gelir ki…
Minik fare Perez onun kalbini fetheder ve evlenirler. Ormanda
herkesin davetli oldu¤u nefleli bir dü¤ün yaparlar. Dans etmeyen kimse kalmayacakt›r bu dü¤ünde. Ankara gösteriminde
de öyle oldu. Sahnedekiler, izleyiciler herkes ama herkes dans
etti bu oyunda.
Sahnede 5 yafl ile 15 yafl aral›¤›nda çocuklar vard›. Kostümleri harikayd›; ar›lar, horoz, keçi, fare, ay› hepsi özenle haz›rlanm›fl. Oyuncular sanki ezberden konuflmuyordu. Sözler ve
oyunu içsellefltirdikleri belli. Hepsi düflünmeden, sekmeden
oynad›lar. Bir an olsun duraklamad›klar› gibi çok rahat, adeta
sokakta oyun oynuyormufl rahatl›¤›ndayd›lar.
Oyun ‹spanyolcayd› onun için sahnede alt yaz› geçiyordu ama
kimi zaman alt yaz›ya bakmadan ne söylediklerini anl›yorduk.
42 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Gösterinin finalinde gecenin sürprizi olarak bizlere “Commandante”yi söylediler. Selamdan sonra seyirci s›ralar›na inip herkese sar›l›p tek tek öptüler. Öyle s›cak, öyle samimiydiler ki,
biz de onlara s›cakl›¤›m›z› verdik. Heyecanlar›n› yüre¤imizde
duyduk. Kalpleri bir güvercinin ki gibi at›yordu, elleri s›cac›kt›.
La Colmanita çocuk tiyatrosuna isteyen her çocuk kat›labiliyormufl, hatta engelli çocuklar ve zihinsel özürlü çocuklar bile.
Sadece motivasyon, empati ve grup olma iste¤i yeterliymifl.
Gruba kat›lan çocuklar›n yafl› 6 dan 14 e kadar uzan›yormufl
ama 3 ila 5 yafl›nda çocuklar da varm›fl. Bizim sahnede izledi¤imiz 5 yafl›ndaki küçük ar› 3 yafl›ndan beri bu grubun üyesiymifl.
Sahnede La Colmanita’y› izledikten sonra oldukça keyifliydim.
Sonra biraz hüzünlendim. Biz onlar›n yaflad›¤› dünyay› hayal
ediyoruz, onlarsa yafl›yorlar ve bize gösteriyorlar. Peki biz ne
zaman yaflayaca¤›z o güzel dünyay›?...
Kaynak:
‹Ç‹L.U., KARAKÖSE E. Küba Çocuk Tiyatrosu Kumpanyas›
LA COLMAN‹TA (Küçük Ar› Kovan›), 2007, ‹stanbul J
fliir
fliir
koru kendini
a.kadir
Kald›r›nca tabancas›n›
Niflan almak için sar› saçl›ya
Par›lday›verdi gözleri
Koru kendini
K›rlang›çlar uçufltular
Korkudan 盤r›fl›p
Kanat ç›rparak koru kendini.
Hadi söyle bana müzi¤i seversin sen
Nas›l çalar insan hapishanede
A¤r›lardan, s›z›lardan sonra
Romatizman›n zincirlerin kemirdi¤i elleriyle.
‹flte niflan ald› tam
Keman›n›n üstüne
Iskalamaz iyi niflanc›d›r
Koru kendini
Ama teller gene flak›d›lar
Doldular havay› titrek titrek hiç umursamadan.
Hadi söyle bana müzi¤i seversin sen
Nas›l çalar insan hapishanede
A¤r›lardan, s›z›lardan sonra
Romatizman›n zincirlerin kemirdi¤i elleriyle.
"Havas›z bir delikte
G›c›rdayan somya üstünde yatakta
Yakalanm›fls›n berbat bir öksürü¤e
Gel de flark› söyle.
Ama yine de sar› saçl› adam
Devam etti keman› çalmaya
Dirildi içimizde ölü düfller."
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 43
biyografi
biyografi
lumumba:
~
kara afrika’n›n onurlu ayd›nl›g›...
mete y›lmazer
“Kurtulufla bar›flç› eylem yoluyla varman›n
mümkün olmad›¤› anlafl›lm›flt›r.”
Kwame Nkrumah
Bilinir, Afrika’n›n yeralt› ve yerüstü zenginlikleri yüzlerce y›l sömürgecilerce ya¤maland›. ‹nsanlar› kölelefltirip, baflka ülkelere
gönderildi. Sömürgecili¤in en vahfli uygulamalar›na maruz kald›lar. Halklar ise bu sömürgecili¤e karfl› mücadelede geri durmad›. Sömürgecilerin yapt›klar›na sessiz kalmad›. Direnmek
için her yolu denedi. Onlara yönelik öfke ve tepkileri hiç eksik
olmad›.
Sömürgeciler ise bask› ve zulmün yan›nda, halklar› böl-parçala-yönet politikas›n› sürekli gündemde tuttu. Kabilecilik, etnik
ve farkl› inanç kesimleri aras›ndaki görüfl ayr›l›klar›n› kulland›.
Köylülerle, flehirlilerin farkl›l›¤›ndan yararland›. Halk›na ihanet
eden “geliflmifl insan” dedikleri iflbirlikçi bir kesim devflirdi. Yetmedi¤i noktada bask› ve zulmü devreye soktu.
Elbette tüm bunlar›n bir nedeni vard›. “Tüm bunlar›n nedeni,
Kongo’nun son derece zengin bir ülke olmas›d›r, emperyalist
ülkeler bu zenginlikleri konrollerine almak istiyorlar?” diyen
Che’nin hakl› oldu¤u bir kez daha görüldü.
Belçika “uygarl›¤›n”, Afrika “vahflili¤in” befli¤i öyle mi? Lumumba’n›n dökülen kan› bu sorunun cevab›n› yazm›flt›r tarihte. Ki emperyalist Beyaz Adam’›n kirli yüzüne tutulan “Kara”
bir aynad›r Lumumba. Bu yan›yla da, sadece geçmifli gösteren bir ayna de¤ildir bu. Aksine, emperyalistin kendini tekrar
eden kanl› gerçe¤idir Lumumba’n›n yaflad›klar›.
44 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
‹flte Afrika’da yüzlerce y›l sömürgecilik alt›nda yaflayan Kongo’da, kendine has bir mücadele süreci yafland›. Ba¤›ms›zl›k
mücadelesinde öne ç›kan lider: Patrice Lumumba’d›r. Fakat
emperyalizm, halk› taraf›ndan seçilmifl Kongo’nun ilk baflbakan›na tahammül edemedi. Çok k›sa sürede, bu yurtsever önderi yeni sömürgecili¤i kabul etmeyip ba¤›ms›zl›¤› savundu¤u için
iflkenceyle katletti. Daha sonra ülke yeni sömürge haline getirildi. Lumumba’n›n yaflam› ve katledilmesi bize emperyalizm
gerçe¤ini bir kez daha hat›rlatt›. Onlar›n esas yüzünü gösterdi.
Yoksul bir çocukluk
Patrice Lumumba, 2 Temmuz 1925’te Kongo’nun Sankuru
eyaletinin Katakombe köyünde do¤du. Fakir bir ailenin çocu¤uydu. Babas› sömürgecilerin getirmifl oldu¤u dini benimseyen Kongolulardand›. Kendinden küçük iki kardefli ve bir abisi vard›. Onun çocuklu¤u da toz ve çamur içinde oynayarak
geçti. 13 yafl›nda misyonerlerin açt›¤› bir okula bafllad›. Bu
genç yafl›nda ›rkç›l›¤›n ç›plak yüzüyle karfl›laflt›. Tanr›n›n beyaz
oldu¤unu iddia eden bir papazla tart›flmas›, okuldan kovulmas› için yeterli oldu. Amcas› asker olmas›n› istemiflse de o kabul
etmedi. O okumak istiyordu. Bu iste¤ini gerçeklefltirmek için
köyünü terk etti. Kongo’nun do¤usundaki Manhanne eyaletinin baflkenti Kindu’ya gitti. Burada bir kalay flirketinde çal›flmaya bafllad›. Bir süre sonra köyünden sevdi¤i bir k›zla evlendi.
da içlerinde halk ve vatan sevgisine dair k›r›nt›lar kalm›flsa mücadelede yerlerini alacakt›r. Gerek ülke, gerek k›tada geliflmekte olan ba¤›ms›zl›k rüzgar›, Lumumba’n›n da saf›n› seçmesine yard›mc› olacakt›r.
Gelimifl insan kulüpleri
Belçika emperyalizmi sömürgecili¤ini devam ettirebilmek için
Kongolulardan kendisine elit bir tabaka yaratmas› gerekecekti. Bu bilinen bir sömürgecilik uygulamas›d›r. Kongo’da bunun
ad› “Geliflmifl ‹nsan Kulüpleri” oldu. Bu kulüplerde; derisi siyah, kendisi Kongolu olan ama düflünüfl olarak Avrupal› insanlar yetifltirilmesi amaçlan›yordu. Kongolulara Belçikal› olmas› ö¤retiliyordu. Bu Avrupal› olmak, onlar›n yan›nda kabul görmek u¤runa kendi halk›na, kendi kültürüne ihanet etmek demekti.
Lumumba önceleri Kongo’nun geliflmesi için Belçika ile iflbirli¤i yap›lmas› gereklili¤ine inan›rd›. Yaflam›n gerçekli¤i, gördü¤ü ve edindiklerinden ç›kard›¤› tecrübe onu ba¤›ms›zl›k fikrine
yak›nlaflt›rd›. ‹çinde halk ve vatan sevgisini kaybetmeyen her
onurlu insan, ülkesinin yeralt› ve yerüstü zenginliklerini ya¤malayan›n emperyalizm oldu¤unu görmesi kaç›n›lmazd›r. Nitekim
öyle de oldu. Ülkede geliflen ba¤›ms›zl›k hareketlerinden Lumumba da etkilendi. De¤iflik ba¤›ms›zl›k yanl›s› dernek ve örgütlerde görevler ald›; gazete ve dergilerde yaz›lar yazd›. Belçika ‹flçi Sendikalar›’na ba¤›ml› olmayan iflçi sendikalar›n›n yöneticili¤ini yapt›. Bir ara Kongo’daki Liberal Parti’ye üye oldu.
“Geliflmifl ‹nsanlar”› bizim gibi ülkelerdeki burjuva ve küçükburjuva ayd›nlara benzetebiliriz. Bunlar; ideolojik, kültürel ve
ahlaki olarak Avrupa’n›n her yapt›¤›n› do¤ru görüp, halk› afla¤›layanlard›r. Onlar›n geliflmifllik düzeyini öve öve bitiremez, fakat nas›l o hale geldiklerini; emperyalizmin sömürdü¤ü, ya¤malad›¤› sömürgelerinden hiç söz etmezler. Halk›na yabac›laflm›flt›r böylesi kifliler. Halk›n duygu ve düflüncelerini do¤al
olarak anlamazlar. Halk›n› barbar, yabani, köylü, geri kalm›fl
olarak görüp küçümserler. Kendini halktan ayr› tutar. Halk›n
asla Avrupal› gibi olamayaca¤›n› söyler, çünkü onlara göre
halk; tembel, çal›flmayan asalaklard›r.
‹flte Belçika emperyalizmi de her sömürge ve yeni sömürge ülkede görülen böylesi bir elit kesimi özel olarak geliflmifl insan
kulüplerinde yetifltirmeye çal›fl›yordu. Bu flekilde kendine hizmet edecek, sömürgecili¤ini hem gizleyip, hem pekifltirecek,
kendine ba¤l› iflbirlikçileri de ç›karm›fl oluyordu.
Henüz politik olarak tam anlam›yla bilinçlenmemifl, ba¤›ms›zl›k fikrine uzak Lumumba da, maden iflletmesinde çal›flt›¤›
günlerde böylesi bir kulübe üye oldu. Belçikal›lar›n gözünde o
art›k “geliflmifl” bir Kongoluydu. Belçika vatandafll›k belgesini
kendisi verdi¤i için, kulübe üye olmas›ndan dolay› Lumumba’ya da bu belgeden verildi.
Bu elit kesimlerin gerçek yüzlerini a盤a ç›karan o ülkedeki
mücadelenin niteli¤idir. Mücadele gelifltikçe bu elit tabaka ya
emperyalizm ve iflbirlikçileriyle aç›k bir ihanet içine girecek ya
Ba¤›ms›zl›k rüzgar›
Kongo’da ba¤›ms›zl›k mücadelesi kendine özgü bir yolda ilerliyordu. Halk, Belçika sömürgecili¤ine dinsel mesihçi bir eylem
biçimi olan Kimbangim’le de karfl› koymas›n› bildi. Bu, halkta
sömürgecili¤e yönelik bir tepkinin de geliflmesine hizmet etti.
Yeri geldi vergi vermedi, yeri geldi aç kalma pahas›na tar›m
alanlar›n› yakt›. Çat›flmalar yaflad›. Halk kimi yerlerde ayakland›. Fakat kendili¤indenci, önderlikten yoksun bu ayaklanmalar;
kanl› bir flekilde k›sa sürede bast›r›ld›.
Aray›fl
Lumumba politik olarak gelifltikçe yapt›klar›nda bir eksiklik oldu¤unu görmeye bafll›yordu ve bu nedenledir ki sürekli bir aray›fl içinde oldu. Yaflad›klar› ve geliflmeler, onu bu aray›fla iten maddi zemin oldu. Aktif politik yaflam›na at›ld›¤› günlerde Belçika kral›, Kongo’ya gelerek, Lumumba’yla görüfltü.
Bunun Lumumba aç›s›ndan ülkede daha fazla tan›nmas›ndan
baflka bir anlam› olmad›. Düflünceleri Belçika emperyalizmi
aç›s›ndan rahats›zl›k yaratmaya bafllad›. Belçika dönüflünde
kendisine komplo kurularak, çal›flt›¤› postanede yolsuzluk
yapt›¤› suçlamas›yla gözalt›na al›n›p tutukland›. Arkadafllar›
para toplayarak onu hapishaneden kurtard›.
Mevcut partilerden farkl› yeni bir partinin kurulmas› gerekti¤ine
inand›. Ba¤›ms›zl›k yanl›s› tüm güçlerin birli¤inden yanayd›.
1958’de bir grup arkadafl›yla Kongo Ulusal Hareketi; MNC’yi
kurdu. MNC’nin di¤er partilerden fark› kabilecili¤i, bölgecili¤i
ba¤›ms›zl›k önünde engel olarak görüp güçlü merkezi bir devlet yap›lanmas›ndan yana olmas›yd›. Böylece Kongo’da iki siyasi blok olufltu. Gevflek fedaratif bir devletten yana olanlarla;
birlikçi, güçlü, merkezi bir devletten yana olanlar. Aralar›nda
net bir birlik ve hedeflerden sözetmek zordu. En önemlisi bu
çeliflkili durumun emperyalizm de farkk›ndayd›. Ki daha sonra
bu çeliflkileri körükledi. Yeri geldi kulland›. Çünkü emperyalizmin en temel politikalar›ndan biri de böl-parçala-yönet politikas›yd›.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 45
Afrika halklar› konferans›
Lumumba’n›n “Ba¤›ms›zl›k, ama nas›l bir ba¤›ms›zl›k?” sorusuna net, gerçek anlamda cevaplar verdi¤i söylenemezdi. Gana’n›n baflkenti Akra’da yap›lan “Bütün Afrika Halklar› Konferans›”na, Lumumba da MNC ad›na kat›ld›. Konferans s›ras›nda tan›flt›¤› Ganal› yurtsever önderlerden Kwame Nkrumah’›n
düflüncelerinden etkilendi. Görüfllerinin netleflmesinde bu
konferans önemli oranda etkili oldu. Konferansta yapt›¤› konuflmada flöyle diyordu:
“Biz de kendi ülkemizde bütün vatandafllara hiçbir ayr›m gözetmeksizin özgürlük, eflitlik, sosyal bar›fl, hoflgörü ve refah
sa¤layan demokrat ve modern bir devletin kurulmas›n› istiyoruz..... (...) Kahrolsun sömürgecilik ve emperyalizm! Yaflas›n
Kongre Ulusu ve Afrika”
Lumumba, Kongo’ya döndükten sonra Akra’da al›nan kararlar› halka anlatmak için mitingler düzenledi. Bu mitinglerde
ekonomik, siyasi ve kültürel ba¤›ms›zl›ktan sözediliyor, hedefin Afrika Birli¤i oldu¤u söyleniyordu. Ba¤›ms›zl›k hareketlerinin
desteklenerek onlarla dayan›flma içinde olunmas› yönünde
ça¤r›lar yap›l›yordu. Binlerce insan ba¤›ms›zl›k sloganlar› at›p
Lumumba’n›n coflkulu konuflmas›n› destekliyordu.
fiubat ayaklanmas›
Belçika emperyalizmi de Kongo’da yaflan›lanlar karfl›s›nda
bofl durmuyordu. Geliflmelerin kendi kontrolünden ç›kmas›n›
istemiyordu. Bu amaçla Belçika hükümeti 13 Ocak 1959’da
Kongo’nun ba¤›ms›zl›¤›n› aflamal› olarak tan›yaca¤›n› aç›klad›.
Belçika’n›n amac›, herkesi oyalamak ve bu sürede klasik sömürgecilikten yeni sömürgecili¤e geçmekti.
Bu durumda ülke görünürde ba¤›ms›z olacakt›. Ülkeyi Siyahlar yönetecek, ordusunda Siyah generaller bile olacakt›. Bir
bayra¤› olacak ve bunu tüm gönderlerde dalgaland›racakt›.
Tüm bunlar Kongo’nun görünürde ba¤›ms›z bir ülke oldu¤unu
gösterecek ama Belçika’n›n yeni sömürgesi oldu¤u gerçe¤i
hiç de¤iflmeyecekti. Bu gerçe¤i sadece gizlemifl olacakt› o kadar...
Lumumba, Belçika’n›n aç›klamas›na geçici bir hükümet kurulmazsa seçimleri boykot edece¤ini aç›klayarak karfl›l›k verdi.
Bu tavr›n› di¤er partiler de destekledi. Di¤er yandan sömürge
yönetimi halka yönelik bask›lar›n› art›rd›. Ülkedeki büyük siyasi
partilerden ABAKO’nun bir toplant›s›n›n yasaklanmas›na halk
tepki gösterdi. Bu toplant› nitelik de¤ifltirerek ayaklanmaya
dönüfltü. Kimi eyaletlerde genel greve gidildi. ABAKO’nun lideri Kasavubu tutuklanarak hapishaneye konuldu.
Bu ayaklanma Kongo halk›n›n ülkelerinde Belçika emperyalizmini istemedi¤i gerçe¤ini birkez daha göstermifl oldu. Lumumba ve partisi MNC ad› öne ç›kmaya bafllad›. Seçime kat›lmama karar›na di¤er partilerin de destek vermesine Belçika
sert bir karfl›l›k verdi. Göstericilere atefl aç›ld›. 30 kifli katledil-
46 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
di. Bu defa Lumumba halk› isyana teflvikten tutukland›.
Emperyalizmde oyun çoktur
Belçika emperyalizmi geliflmeleri kontrol alt›na almak amac›yla masabafl› uzlafl› formüllerini gündeme getirdi. Kongo’daki
siyasi partileri Belçika’ya davet etti. Toplant›, Belçika baflbakan›n›n konuflmas›yla bafllad›. Fakat tolant›da Lumumba yoktu.
Çünkü hala tutsakt›. MNC temsilcisi “Lumumba olmadan bu
toplant› yap›lamaz. Baflkan›m›z derhal buraya getirilmelidir.”
önerisine di¤er siyasi liderler de kat›ld›. Böylece Lumumba hapisten al›narak bir uçakla Kongo’dan Belçika’ya getirildi.
Kuflkusuz toplant›n›n en önemli kiflisi Lumumba idi. Önerilerini herkes dikkatle dinliyor, ilk elden karfl› ç›kam›yordu. Toplant›da Belçika’n›n adeta temsilcisi gibi davranan ve emperyalist
düflüncelerini dillendiren CONOKAT’›n baflkan› Comhe, “yar›
özerk eyaletler konfederasyonu” önerisini ortaya att›. Lumumba bu öneriye karfl› ç›karak merkezi devlet yap›lanmas›n› savundu. Ve Lumumba’n›n önerisi genel olarak kabul gördü.
Kongo’lular›n bu tavr› karfl›s›nda Belçika, ba¤›ms›zl›k tarihini
belirsiz bir güne ertelemek istedi. Bu kabul edilemeyince, may›s ay›nda seçimler yap›lmas› ve 30 Haziran’da da ba¤›ms›zl›¤›n ilan edilmesi kararlaflt›r›ld›. Fakat daha sonra görüldü ki,
Belçika’n›n amac› hiçbir zaman Kongo’nun ba¤›ms›zl›¤›n› tan›mak de¤ildi. Bu toplant›larla, yeni sömürgecilik çerçevesinde
bir “ba¤›ms›zl›k” ve yerli iflbirlikçileri haz›rlamakt›. Lumumba,
Belçika emperyalizminin bu oyununu bozdu. Lumumba bundan sonra Belçika için tehlikeli bir lider olarak hedefteydi. Lumumba’n›n yan›lg›s› ise emperyalizmin masa bafl›nda görüflmelerle bir ülkenin gerçek anlamda ba¤›ms›zl›¤›n› verece¤ini
düflünmüfl olmas›yd›.
Ba¤›ms›zl›k ama...
Emperyalizm hiçbir zaman bir ülkenin ba¤›ms›z olmas›n›, kendi kendini yönetmesini istemez. Demokrasiye ise sömürü ve
zulüm düzeninin devam› sürdü¤ü müddetçe izin verir. Demokrasinin s›n›r›n› onun ç›karlar› belirler. Bu, emperyalizmin yap›sal
bir tavr›d›r. Bu, bugün de böyledir, dün de böyleydi. Kongo’da
yaflan›lan ve Lumumba’ya yap›lanlar emperyalizmin bu genel
karekterinden ayr› düflünülemez.
Bu anlamda Lumumba’n›n anlad›¤› ba¤›ms›zl›k ile Belçika’n›n
anlad›¤› ba¤›ms›zl›k farkl›yd›. Lumumba tam bir ba¤›ms›zl›ktan
yanayd›. Yaflan›lan sorunlar›n kayna¤›nda Belçika emperyalizmi vard›. Yeni süreçte Belçika’n›n yeri olamazd›. Aksine eskiyle yeninin bir kopuflu gerekliydi. Bu devrimci bir tav›rd›. Ancak
Lumumba’n›n göremedi¤i, emperyalizmden böylesi bir kopuflun ancak devrimle gerçekleflecek olabilece¤iydi. Fakat ülkede emperyalizm, baflta siyasi ve ekonomik olmak üzere her
alanda etkinli¤ini devam ettiriyordu.
Böylesi bir gerçeklik alt›nda May›s 1960’ta seçimler yap›ld›.
Lumumba seçimlerde tek bafl›na hükümeti kuracak oyu ala-
mad›. Koalisyon yap›ld›. Kasavubu cumhurbaflkan›, Lumumba baflbakan oldu. Baflbakan s›fat›yla ba¤›ms›zl›¤› ilan etti¤i 30 Haziran
1960’ta mecliste flunlar› söylüyordu:
“Kongo’nun ba¤›ms›zl›¤›, bütün Afrika k›tas›n›n kurtuluflunda ileri bir ad›m olmufltur. fiimdi
erkek, kad›n, çoluk çocuk, bütün yurttafllar›m›z›, tüm ülkenin refah›n› sa¤layacak bir ulusal
ekonominin kurulmas› için çal›flmaya ça¤›r›yorum.
Sayg›, ulusal özgürlü¤ün savaflç›lar›na!
Yaflas›n Afrika Birli¤i’nin ba¤›ms›zl›¤›!
Yaflas›n ba¤›ms›z ve egemen Kongo!”
Lumumba’n›n bu sözleri meclisin ço¤unlu¤u
taraf›ndan coflkuyla alk›flland›. Belçika emperyalizmini ise rahats›z etti. Bu rahats›zl›¤›n› art›k
aç›k ederek, gerçek yüzünü göstermeye bafllad›.
Emperyalizmin kirli yüzü
Radikal bir kopufl sa¤lanmad›¤› için Kongo’da
ba¤›ms›zl›k gerçek anlamda hayata geçmifl
de¤ildi. Di¤er yandan ülkedeki siyasi gruplar›n
ba¤›ms›zl›¤a yükledikleri anlam da farkl›yd›.
Her ülkede bulunabilecek uflak ruhlu iflbirlikçi
vatan hainleri Kongo’da da vard›. Bunlar “geliflmifl insan” denilen devflirme iflbirlikçilerdi.
Dolay›s›yla emperyalizm bu kiflileri kullanacak
olmas› kimse için s›r de¤ildi.
‹lk gerginlik ordu içinde bafl gösterdi. Kongo
Kamu Gücü adl› orduyu Belçika emperyalizmi
kurmufltu ve dolay›s›yla bu ordudaki tüm subaylar Belçikal›yd›. Kongolular ancak baflçavufllu¤a kadar yükselebiliyorlard›. Ba¤›ms›zl›¤›n olmas› bu tabloda bir de¤ifliklik yaratmad›. Hatta halka
karfl› savaflm›fl, katilli¤i tescilli general ve subaylar hala görevlerinin bafl›ndayd›lar. Bu subay ve generaller, ordunun ba¤›ms›zl›ktan sonra da eski varl›¤›n› sürdürece¤ini ve hiçbir fleyin
de¤iflmeyece¤ini söyleyerek Belçika’n›n ba¤›ms›zl›ktan ne anlad›¤›n› göstermifl oluyorlard› bir anlamda.
Ordudaki askerler içinde ayaklanma bu koflullarda bafllad›.
Askerler ellerinde palaskalarla sokaklara döküldü. Parlamento
binas› ve Lumumba’n›n evi kuflat›ld›. Ülkede bulunan Belçikal›lara sald›r›lar bafllad›. Lumumba askerlerin karfl›s›na ç›karak,
halk düflmanl›¤› tescilli Belçikal› General Jansemin’in görevinden al›nd›¤›n›, Baflçavufl Kokolo’nun k›fllan›n yeni komutan›
olarak atand›¤›n› aç›klad›. Bununla birlikte Baflkomutanl›¤a
Victor Lundula ve Genelkurmay baflkanl›¤›na da Mabutu getirildi.
Bu aç›klaman›n üzerine askerler k›fllalar›na döndü. Fakat var
olan huzursuzluk lokal de¤il, geneldi. Bu defa farkl› eyaletlerdeki k›fllalarda kar›fl›kl›klar bafl gösterdi. Belçikal›lara sald›r›lar
art›nca, Belçikal›lar kitlesel olarak göç etmeye bafllad›. Geliflmeler Lumumba için art›k kontrol edilmez noktaya geldi.
Emperyalizm bu durumu f›rsat bildi. Ve ilk elden Kongo’nun
de¤iflik eyaletlerine paraflütçü birlikleri göndermeye bafllad›.
Bu, emperyalizmin ba¤›ms›zl›k karfl›s›ndaki kirli yüzünü göstermesiydi. Lumumba, emperyalizmin ülkesine asker göndermesiyle ilgili radyodan flu ça¤›r›y› yapt›.
“Belçikal›lar biz istemeden Kongo’ya birlikler yollam›fllard›r.
Bu, aram›zdaki dostluk anlaflmas›na ayk›r›d›r. Bunun bütün
sorumlulu¤u Belçika’ya aittir. Bütün yurttafllar› cumhuriyeti korumaya ça¤›r›yorum.”
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 47
Halk Lumumba’n›n bu ça¤r›s›na genel olarak uydu. Eline ne
geçirdiyse silahlanmaya bafllad›. Fakat süreç bu koflullarda
geri döndürülemez noktadayd›. Emperyalizm, Lumumba’y›
yok etmek için, harekete geçmifl bu amaçla ülke içindeki iflbirlikçilerini kullanmaya çoktan bafllam›flt›.
Yüksek Katanga Maden Birli¤i
Lumumba’n›n, Belçika emperyalizminin Kongo’ya asker göndermesiyle ilgili radyoda halka yapt›¤› ça¤›r›n›n üzerinden çok
fazla zaman geçmeden bu defa radyodan farkl› bir ses yank›land›. Bu Belçika’n›n iflbirlikçisi ve onun has ufla¤› Katanga
eyaletinin hükümet baflkan› Çombe’den baflkas› de¤ildi:
olmas› ise tesadüf de¤ildi. En önemli yan, Çombe gibi bir iflbirlikçisi ya da onlar›n deyimiyle “geliflmifl insan” olmas› iken,
di¤er yan› Kongo ekonomisinin temelinin bu eyalette olmas›d›r.
Kongo, bütçesinin yüzde 65’ini Katanga’daki yeralt›-yerüstü
zenginliklerden sa¤l›yordu. Bu eyaletlerdeki zenginlikleri iflleten de Katanga Maden Birli¤i’ydi. Lumumba’n›n bu ve bunun
gibi emperyalist flirketleri millilefltirmemifl olmas›, onun en
önemli eksikli¤i oldu. Bu eksiklik flimdi onun sonunun haz›rlanmas›nda baflrol oynuyordu. Çombe bu flirketin sadece kuklas›yd›.
‹hanet
Belçika emperyalizminin
sald›rganl›¤›
karfl›s›nda
cumhurbaflkan› Kasavubu
da direnemedi. Tavizlerle
bafllayan geliflmeler aç›k
bir iflbirli¤ine dönüfltü. Lumumba, Belçika’n›n asker
göndermesi üzerine ilk önce BM’den asker talebinde bulundu. BM etkinlik
gösteremedi. Ki olmas› da
beklenemezdi. Daha sonra Che, BM kürsüsünde
BM’nin Kongodaki gerçek
yüzünü a盤a vuracakt›.
“Patrice
Lumumba’n›n
Birleflmifl Miletler’e ba¤lad›¤› umutlar›n haince k›r›lmas›n› nas›l unutabiliriz?
Kongo’nun, Birleflmifl Milletler’in koruyucu flemsiyesi alt›na s›¤›narak cinayetlerini nas›l pervas›zca
ifllediklerini nas›l unutabiliriz?” (Che / Politik Yaz›lar)
“Kongo ba¤›ms›z oldu¤undan beri bütün ülkede tedhifl bafllam›flt›r. Bu bir komünist takti¤idir. Katanga bu yüzden Kongo’dan ayr›l›p ba¤›ms›z olmaya karar vermifltir. Belçika ile ekonomik bir iflbirli¤inin zorunlulu¤una inan›yoruz. Belçikal›lar askeri yard›mlarla buradaki insanlar›n hayat›n› kurtaracakt›r.”
Bu sözlerin yabanc›s› de¤iliz. Nerede bir emperyalizm iflbirlikçisi uflak ruhlu vatan haini varsa, emperyalizmle iflbirli¤ini böyle aç›klar. Çombe’nin yapt›¤› da budur. Emperyalizm iflte bu
gibi soysuzlarla sömürgecili¤ini sürdürür. Katanga’n›n seçilmifl
48 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
BM’den bekledi¤ini alamayan Lumumba, Sovyetler Birli¤i’nden yard›m isteyece¤ini aç›klad›. Kasavubu’nun
ihaneti bu aç›klamadan sonra kendini a盤a vurdu. 5 Eylül
1960’da Lumumba’y› görevden ald›¤›n› aç›klad›. Lumumba,
cumhurbaflkan› Kasavubu’nun bu ihaneti karfl›s›nda halka flu
ça¤›r›y› yapt›.
“Kongo halk› aya¤a kalk!
En büyük düflmanlar›n›n, vatan düflman› Belçika emperyalistleriyle iflbirli¤i yapanlar›n bugün maskeleri düfltü. Hiç kimse,
devlet baflkan› bile halk›n seçti¤i halk›n güvenine dayanan bir
halk hükümetine el çektiremez. Böyle bir davran›fl, Kasavu-
bu’nun art›k devet baflkan› olmad›¤›n› gösterir.
Askerler! Milli Savunma Bakan›’n› dinleyin! Bugünden itibaren
ordu komutanl›¤›n› elime al›yorum. Askerler! Belçikal›lara karfl›
vatan› nas›l korudunuzsa, gene öyle koruyun...
Kongolular! Ölüme kadar yan›n›zda olaca¤›m!...”
Lumumba’ n›n bu ça¤r›s› bekledi¤i etkiyi yapmad›. Ama esas
ihanet kendi arkadafl› ve genelkurmay baflkanl›¤›na atad›¤›
Mabutu haininden geldi. 14 Eylül’de yönetimi ald›¤›n› aç›klayarak meclisi feshetti. Cumhurbaflkanl›¤›n› kukla bir makama
dönüfltürerek Kasavubu ile uzlaflt›. Tam da bu günlerde Kongo’daki bu geliflmelere ABD’nin müdahalesi geldi. BM nezdinde darbeci yönetimin tan›nmas›n› sa¤lad›. Ve ona her yönüyle
destek vermeye bafllad›.
Ve katliam
Lumumba emperyalizm ile iflbirli¤i içinde yap›lan bu ihanete
hemen teslim olmad›. Önce Leopalduilla’y› terk etti. Amac›
Stanleyvellle’ye giderek Mabutu yönetimine karfl› savaflmakt›... Fakat Mabutu’nun askerlerine yakaland›. Yan›ndaki arkadafllar›yla birlikte 17 Ocak 1961’de Katanga’ya gönderildi.
Burada emperyalizm ve Çombe’nin katil sürülerince günlerce
iflkence edildi. Ve daha sonra da katledildi. Ölümü ancak iki
gün sonra aç›klanabildi.
Lumumba’n›n ba¤›ms›zl›k düflünceleri Kongo topraklar›ndan
hiç eksik olmad›. Öldürülmesinden sonra halk›n gözünde ve
gönlünde kahramanlaflt›. Ona ihanet edip ölüme gönderen
Mabutu haini ise onun prestijinden faydalanmak için y›llar sonra Lumumba’y› Ulusal Kahraman ilan edecekti.
“Kongo’da ifllenen cinayetlerin hesab› sorulmal›d›r”
K›sa bir süre sonra Lumumba’n›n düflünü gerçeklefltirmek için
ülkede gerilla hareketi bafllad›. ‹syan› bast›rmak için ABD bizzat devreye girdi. ‹ngiliz üslerinden kalkan uçaklar Belçikal› katilleri bölgeye indirdi. Bu katiller binlerce Kongoluyu katletti. ‹flte tam bu günlerde Che, BM’de flunlar› diyordu:
an›msad›¤›m›zda emperyalizmin katliamc› oldu¤unu, “demokrasiyi” nas›l ifline geldi¤i gibi kulland›¤›n› hat›rl›yoruz. Seçilmifl
bir baflbakan› katletmekten çekinmeyecek kadar halk düflman› kimli¤ini görüyoruz.
“Kongo’da ifllenen cinayetlerin hesab› sorulmal›d›r.
Bugün özgür insanlar olarak gözlerimiz yeni ufuklara aç›l›yor,
sömürge köleleriyken göremediklerimizi fark ediyoruz. “Bat›
Uygarl›¤›; parlak görünümünün alt›nda, bir s›rtlan ve çakal sürüsünden baflka bir fley de¤ilmifl me¤er. Kongo’ya ‘insanc›l’
görevlerini yerine getirmeye gidenlere baflka bir ad verilemez.
Bunlar silahs›z halklar› yutarak beslenen canavarlar, iflte emperyalizm insan› bu hale getiriyor, imparatorluklar›n ‘beyaz
adam›’n›n belirleyici özelliklerini bu canavarl›klar oluflturuyor.”
Ve bundan dolay› emperyalizm gerçe¤ini sürekli hat›rl›yor, ba¤›ms›zl›¤›m›z› savunuyoruz...
Kaynaklar:
- Devrimler Tarihi Ansiklopedisi
- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi
- Politik Yaz›lar / Che J
Emperyalizm; dün Kongo’da bugün Irak’ta, Afganistan’da
benzer suçlar› ifllemeye devam ediyor. Bundan dolay› emperyalizmin suç dosyas› gün geçtikçe kabar›yor. Lumumba’y› her
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 49
de¤erlendirme
de¤erlendirme
toplumsal fliddet ve linç kültürü
ahmet yapar
“(...) fiiddet toplumsal de¤iflimlere yol açmaz,
toplumsal de¤iflimler fliddetten yararlan›r.
fliddetin yöntemleri ise ekonomik geliflme düzeyine
göre farkl›l›klar gösterir.”
(Marks)
“(...) Siyasal fliddet, tarihin ateflleyicisi de¤il,
yarat›c›s›d›r. her türlü siyaset fliddet
her fleyden önce ekonomik koflullara ba¤l›d›r.”
(Engels)
fiiddet, bir amaç u¤runa gidilen yolda öne ç›k›lan tüm engelleri ortadan kald›rmak için kullan›lan bir yöntemdir. Sert bir
yöntemdir... Kanl› bir yöntemdir...
fiiddeti, en genel anlam›yla farkl› s›n›flar›n bak›fl aç›s›na göre
çeflitli flekillerde de¤erlendirmek mümkün ancak bunu bu yaz›da yapmayacak ve yaflanan son olaylar›n ›fl›¤›nda sadece
fliddetin kör/amaçs›z ve egemenlerin halk› birbirine k›rd›rman›n bir yolu olarak kullanmas›n› ele alaca¤›z...
fiiddet bugün, hem iktidar›n hem de onun borazan› medyan›n
a¤z› ve düzenin “hat›r› say›l›r” bilim adamlar›(!) ve sosyologlar›n›n(!), bilimsel(!) düflünceleriyle “toplumumuzun yok say›lamaz
bir gerçe¤i” olmufl durumda.
Ortada “yok say›lamaz” bir durum oldu¤u muhakkak... Ancak
bu gerçekli¤in, yukar›da adlar›n› sayd›¤›m›z flüreka taraf›ndan
nedenlerinin ortaya konuluflunda bir sakatl›¤›n oldu¤u da...
50 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
fiiddetin her yerde yap›labilecek tan›m›yla bafllayal›m... “Kifli ya da kiflilerin, kurum ya da kurulufllar›n
birbirlerine ya da yaflan›lan do¤a, hayvanlar ve di¤er
yaflam koflullar›na karfl› uygulad›klar›, bilinçli olarak
yap›lan çeflitli amaçlar ad›na ç›kar elde etmek, onlara karfl› üstünlük ya da hakimiyet kurmak, istenilen
hal ve hareketlerin elde edilmesini sa¤lamak, imtiyaz
ya da ayr›cal›k sa¤lamak, sayg›nl›k ya da sevgi kazanmak, k›sacas› maddi ve manevi ç›kar ve menfaatlerin elde edilmesini sa¤lamak amac›n› güden fiziksel, psikolojik, sözlü davran›fllar›n tümü...”
Bu tan›m, ya da muadili tan›mlar, kavram› en genel anlamda
aç›kl›yor gözükse de, s›n›fsal temellerinden soyutlanm›fl oldu¤undan eksik ve yan›lt›c›d›r. Ve çok önemli bir nokta da, fliddeti maddi temelleriyle de¤il de, idealistçe aç›klayan bu tan›mlar›n insan› yan›ltan ve burjuvazinin dezenformasyonuna zemin
haz›rlamas›d›r. Anl› flanl› sosyologlar›n, bilim adamlar›n›n, profesörlerin, toplum psikolojisi üzerine ahkam kesen psikologlar›n ve bilcümle entelektüelin TV ekranlar›na arz-› endam ederek döktürdü¤ü her fley bu nedenle bilimsel de¤ildir, idealist
bak›fl aç›lar›n›n veya art niyetlerinin ürünüdürler.
Konumuzu oluflturan kör fliddeti bir eylem biçimi olarak bireyin
dünyas›nda var eden nedenlerin bafl›nda ilgisizlik, yaln›zlaflma,
belirsizlik, korku, endifle ve güvensizlik gösterilmektedir. Günümüz insan›n› bu karanl›k atmosfere iten nedenlerin temelinde kuflkusuz kapitalizm ve onun getirdikleri yer almaktad›r.
Sistem taraf›ndan bir üretim arac› olarak betimlenen birey,
bast›r›lan duygular›n› a盤a vurarak, kendini ifade edecek alan
buldu¤u anda, o ana kadar kar›ncay› bile incitmemifl olmas›na
ra¤men, fliddeti bir “ifade biçimi” olarak görebilmekte, daha
do¤rusu buna itilebilmektedir.
Tüm bunlar›n yan›nda h›zl› nüfus art›fl›, çarp›k kentleflme, göç,
etnik ve dini ayr›mc›l›k, çarp›k toplumsal ve ekonomik iliflkiler,
medya, milliyetçilik, ilkel töreler, yoksulluk ve daha ilkokul kitaplar›nda ayr›mc›l›¤› beyinlere kaz›yan devlet de, fliddete ve
suça neden olan unsurlar›n aras›nda yer almaktad›r.
Bu durumu toplumsallaflt›rd›¤›m›z zaman flöyle bir gerçeklik
ç›k›yor karfl›m›za; fliddet, yaratma gücünün karfl›s›nda “devletlefltirildi¤inde” somutlafl›r, ete kemi¤e bürünür ve milliyetçilik
refleksi ile belli bir renk kazan›r. Bunun ad› da bellidir, kitlesel
kör fliddet ya da k›saca linç.
Ülkemizde refleks olarak kabul gören tepkinin fliddete dönüfltürülmesi, linçlere, katliamlara yol açmas› devletin gelene¤inde
olan bir durumdur. Bu ülkenin kaderinde var olmayan, sürekli yarat›lan ve “milletin hakl› tepkisi… milletin tepkisini kontrol
edemeyiz…” gibi söylemlerle meflrulaflt›r›lan bir kurgudur.
Birileri bir fleyler yazar ve arkas›nda baflka ifller çevirir. Devlet,
kendi ideolojisini savunmak için yaratt›¤› küçük devleti bu kurgularla, k›y›mlarla besler. Y›llard›r bu meflrulu¤u bir devlet politikas› haline getiren, dönüfltürenin ad› hep ayn›d›r: Oligarfli.
Oligarflinin yaratt›¤› olay asl›nda birbirinden ba¤›ms›z ve kopuk
hikâyeler de¤ildir. Cumhuriyet tarihiyle hemen hemen ayn›
yaflta olan bu olaylar y›llard›r sistematik olarak linç kültürünü
gelifltirmeye çal›fl›yor. Linç olgusu sat›rla, b›çakla, silahla, sopayla yal›m yal›m soluyan, a¤z›ndan salyalar akarak pusuda
bekleyenler için kaç›n›lmaz f›rsatt›r. Çünkü bu savafl hali onlar için rahatlama, kahramanlaflma, övünç kayna¤› haline
dönüflecektir. ‹çlerinden bir kaç› da bu iflten ciddi paralar kazanacakt›r.
Vatan millet edebiyat›yla gö¤sü fliflen fakat dolup taflamayanlar, kendi topraklar›nda yaflamalar›na tahammül etmedikleri,
edemedikleri kimliklere ve s›n›flara karfl› ciddi bir boflal›m ve
haz duygusu içinde olacaklar ve ileride çocuklar›na arma¤an
edecekleri k›y›m hikâyeleri biriktireceklerdir! Kimileri de kendilerini ifade etme, kendilerini kan›tlama arac› olarak oligarflik
kurgunun içinde kendini bulacakt›r.
fiiddetin en aza indirildi¤i bir toplumun infla edilmesi; e¤itim,
kültür ve gereken sosyal koflullar›n yarat›lmas›yla mümkün görünmektedir. Yaln›z kapitalizmin hakim oldu¤u bizim gibi ülkelerde bu hiçbir zaman mümkün olamayacakt›r. Bu en baflta s›n›fsal olarak mümkün de¤ildir, eflyan›n tabiat›na ayk›r›d›r.
Öte yandan fliddet, linç ve suç olgular› gerici-faflist iktidarlar›n
ifline gelmektedir. Devlet böylelikle halk üzerinde kendi hegemonyas›n›, kendi gücünü göstermekte, halk› susturmakta,
halk› korkutarak belli bir bask› oluflturmaktad›r. Böylelikle o istedi¤i zaman, dü¤meye bast›¤› zaman kitlesel bir karmafla ve
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 51
kaos oluflacakt›r ve ayn› co¤rafya üzerinde yaflayan halklar›
birbirine k›rd›racakt›r.
‹nsanlar beraber yaflad›¤› müddetçe, kapitalist üretim iliflkilerinin ortaya ç›kard›¤› çeflitli sosyal çeliflkiler, uyumsuzluklar bulundukça suç ve fliddet de her zaman var olacakt›r. Suçu
oluflturan fiiller zaman ve ortama göre de¤ifliklik gösterse de
ortaya ç›kan foto¤raf hiç de¤iflmeyecektir. Örne¤in bugün suç
say›lan pek çok davran›fl geçmiflte vatanseverlik göstergesi
olarak tan›mlanmaktad›r. Keza bugün suç say›lmayan baz› fiiller de geçmiflte en ahlâk d›fl› hareketler olarak say›lmaktayd›.
Bugünün iktidar› taraf›ndan çerçevesi çizilen suç kavram›n›n
kapsam›na giren bir fliddet eylemi, yar›n baflka bir iktidar›n rötufluyla kahramanl›k say›labilir. Ya da fliddeti uygulayan taraf›n
iktidar olmas› halinde bu eylem devletin meflru yapt›r›m› haline
dönebilir. Yine bu noktada her devlet kendi bekas›n› korumak
için fliddete baflvurabilir, kendine yönelik fliddet eylemlerini
suç sayabilir. Bugün demokrasi mücadelesi verenlere terörist,
eylemlerine de terörizm denildi¤i gibi...
***
Bu durumu örneklemek için son dönemlerde yaflanan linç hareketlerinden sonra devlet yetkilileri taraf›ndan yap›lan aç›klamalara ve bas›nda ç›kan haberlere k›saca bakal›m;
“‹stanbul’daki 30 A¤ustos (2009) Zafer Bayram› kutlamalar›nda Lübnan’a asker gönderilmesini protesto eden ö¤rencilerin
açt›¤› pankart, linç giriflimine neden oldu. Bu olay›n hemen ard›ndan ‹stanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’›n, ‘Gerekli
ve güzel bir tepki’ sözleri tart›flma yaratt›.”
“Edirne’de, arkadafllar›n›n tutuklanmas›n› ve ABD’nin ‹ncirlik
Üssü’nü protesto eden gençlerin linç giriflimine maruz kalmas›yla ilgili aç›lan davada ilginç geliflmeler yaflan›yor. Ma¤durlar›ndan ikisi, ‘Yaflas›n Dev-Genç’ diye slogan att›klar› için ‘terör
örgütü propagandas›ndan’ tutuklan›rken, linç girifliminde bulunan san›klar tutuksuz yarg›lan›yor. Savc›n›n yeterli önlem almad›klar› iddia edilen polisler hakk›ndaki soruflturma talebiyse
önce Edirne Valili¤i’nden, ard›ndan ‹dare Mahkemesi’nden
döndü.”
“Edirne’de Trakya Üniversitesi ö¤rencisi ve Edirne Gençlik
Derne¤i (EGD) üyesi üç genç, ‘terör örgütü propagandas›’ndan 17 Aral›k 2009’da tutukland›. Tutuklamalar› protesto
için 27 Aral›k’ta Saraçlar Caddesi’nde toplanan EGD’liler ‘‹ncirlik kapat›ls›n’, ‘Amerika defol demek suç de¤ildir’ diye slogan atarak imza toplad›. O s›rada toplanan bir grup göstericilere ‘Apo’ nun piçleri y›ld›ramaz bizleri’ diye ba¤›rarak sald›rd›.
Polisin linç giriflimine karfl› yeterli önlem almad›¤› ileri sürülürken, ‘korunmak için’ gözalt›na al›nd›klar› söylenen üç eylemci
daha sonra tutukland›. Tutuklu ma¤dur say›s› befle ç›karken
linç girifliminde bulunanlar›n tümü de serbest kald›.”
52 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
“Trabzon’da yaflanan linç giriflimi sonras› Baflbakan Erdo¤an
olay› bayrak ve ‹stiklal Marfl› hassasiyetine ba¤lad› ve, ‘Halk›m›z›n hassasiyetleri vard›r. Bir fley yap›ld›¤›nda, bu hassasiyetleri dikkate alarak yapmak gerekir.’ dedi.”
“Rize’de TAYAD’l›lara yönelik linç girifliminde, ilin valisi Enver
Saliho¤lu: ‘Vatandafl tahrik oldu.’ Milletvekili Abdülkadir Kart:
‘Devlete ve millete ba¤l› Karadeniz insan› gerekli dersi vermifl.’
Belediye Baflkan› Halil Bak›rc›: ‘Minibüsçü tart›flmas› sand›m.
TAYAD’l›lar oldu¤unu bilsem, inip ben de vururdum.’ MHP
Genel Baflkan Yard›mc›s› Mehmet fiand›r: ‘Demokratik tepki.’
dedi.”
“Bir dönem bu co¤rafyada baflbakanl›k yapm›fl birisinin “Kurflun atan da kurflun yiyen de kahramand›r.” demesi; yine bir
dönem baflbakanl›k, daha sonra cumhurbaflkanl›¤› yapan birisinin “Tespih çekenle tetik çekeni bir tutamazs›n›z ve bana
sa¤c›lar cinayet iflliyor dedirtemezsiniz.” demesi; son olarak,
mevcut iktidar›n baflbakan› ve her konuflmas›nda demokratikleflmeden, birlikte yaflamaktan dem vuran Tayyip Erdo¤an’›n
‘Vatandafllar›ma sab›r tavsiye ederim, ama tabii sab›r nereye
kadar.’ demesi…”
Bu haberler sadece son birkaç y›l içinde öne ç›kanlard›r…
***
Son 5 y›lda yaflanan linç giriflimlerine bakt›¤›m›zda;
- 6 Nisan 2005: Trabzon’da bildiri da¤›tan TAYAD’l› gençler
linç edilmek istendi.
- 10 Nisan 2005: 4 TAYAD’l› gencin tutuklanmas› üzerine
Trabzon’da bas›n aç›klamas› yapmak isteyen TAYAD’l›lar yine
linç edilmek istendi.
- 12 Nisan 2005: Sakarya’da, TAYAD’l›lara yap›lan sald›r›lar›
protesto etmek için bildiri da¤›tan 5 genç yüzlerce kifli taraf›ndan linç edilmek istendi.
- 21 A¤ustos 2005: ‹zmir Seferihisar’da 5 Kürt genci PKK’li
diye linç edilmek istendi.
- 6 Eylül 2005: Gemlik’te yap›lmas› planlanan ve izin verilmeyen mitinge kat›lmak için yola ç›kan otobüsler Bozüyük’te ülkücülerin sald›r›s›na u¤rad›. Otobüslerdekilerin diri diri yak›lmak istendi¤i olaylarda yüzlerce kifli yaraland›.
- 31 Aral›k 2005: Artvin’de bildiri da¤›tan iki TAYAD’l› genç
dövüldü.
- 31 Mart 2006: Sakarya Üniversitesi’nden dokuz ö¤renci,
Çark Caddesi’nde duvarlara Mahir Çayan ile ilgili afifl asmaya
çal›fl›rken 2 bin kiflinin sald›r›s›na u¤rad›.
- 8 Nisan 2006: Isparta’da bildiri da¤›tan gençlere PKK’li olduklar› iddias›yla linç girifliminde bulunuldu.
- 12 May›s 2006: Mersin’de bildiri da¤›tan TAYAD’l›lar ülkücülerin sald›r›s›na u¤rad›.
- 29 A¤ustos 2006: Konya’n›n Bozk›r ilçesinde Kürt inflaat iflçilerine yönelik linç giriflimi bafllat›ld›. Bir iflçi linç girifliminden
son anda kurtar›ld›. 25 iflçi ilçe d›fl›na ç›kar›ld›.
- 30 A¤ustos 2006: ‹stanbul’da 30 A¤ustos kutlama törenle-
rinde 4 genç ‘‹srail Askeri Olmayaca¤›z!’ pankart›n› açt›. Polis
bunlar› ‘vatan haini’ diyerek hedef gösterdi. Bunun üzerine 4
genç linç giriflimine maruz kald›.
- 7 Eylül 2006: Sakarya Akyaz›’da bir çay bahçesinde MHP’liler f›nd›k iflçilerine “Sizler PKK’lisiniz”, “Terörist Kürtler” diyerek
sald›rd›. 4 Kürt iflçi gözalt›na al›nd›.
- 5 Haziran 2007: Ahmet Kaya tiflörtü giydikleri ve Özgür
Gündem Gazetesi okuduklar› için Diyarbak›rl› iki iflçi, 500
MHP’li taraf›ndan linç edilmek istendi.
- 30 Aral›k 2007: Polisin Sakarya’da PKK sempatizan› oldu¤u iddias›yla gözalt›na ald›¤› 20 kifli muayene için götürüldükleri Erenler Sa¤l›k Oca¤› önünde linç edilmek istendi.
- 27 Nisan 2008: ‘Bar›fl ve Kardefllik fiöleni’ düzenleyen
DTP’lilere ülkücüler sald›rd›, 65 yafl›ndaki Ebubekir Kalkan
kalp krizi geçirerek yaflam›n› yitirdi.
- 3 Eylül 2008: Mersin Tepeköy Beldesi’nde fleftali toplamaya
giden ço¤u kad›n 150 Kürt iflçi, belde sakinlerinin sald›r›s›na
maruz kald›.
- 15 Haziran 2008: Kocaeli’nin Gebze ilçesinde 12 Kürt iflçi
13 Haziran akflam› bir kad›na sözlü tacizde bulunduklar› iddias›yla linç giriflimine maruz kald›.
- Ekim 2008: Bal›kesir'in Ayval›k ilçesinin Alt›nova beldesinde
gençlerin sözlü sataflmas›yla bafllayan ve 2 kiflinin ölümüyle
sonuçlanan kavgan›n ard›ndan yaflanan olaylarda, beldede
yaflayan Kürt yurttafllar›n evleri taflland›, iflyerleri talan edildi,
arabalar› yak›ld›. Linç edilmek istenen Kürtler, ülkücü gruplar›n
provokasyonuyla olaylar›n büyüdü¤ünü belirttiler.
- 19 May›s 2009: Son dört y›lda 6 kez Kürtlere yönelik linç giriflimine sahne olan Sakarya’n›n Akyaz› ilçesinde günlerce devam eden gerginli¤in ard›ndan, Kürt f›nd›k iflçilerine yönelik
sald›r› oldu. 1 iflçi öldürülürken, 2 iflçi de yaraland›. Kürt iflçilerin ilçeyi terk etmesine yönelik bask›lar›n oldu¤u belirtilirken,
Sakarya Valisi Hüseyin Atak ise sald›r›lar›n kendilerini de üzdü¤ünü söyledi.
- 20 A¤ustos 2009: Sivas Cumhuriyet Üniversitesi’nde okuyan Gençlik Federasyonu üyesi 28 ö¤rencinin yarg›land›¤› Erzurum’da, bas›n aç›klamas› yapmak isteyen TAYAD üyelerine
ülkücüler ve polisler birlikte sald›rd›. Ülkücülerin kendilerine s›radan vatandafl görüntüsü vermeye çal›flmas› dikkat çekti.
- 6 Ekim 2009: Taksim Meydan›’nda yap›lan IMF ve Dünya
Bankas› protestosuna polisin müdahalesi sert olurken, baz›
'hassas vatandafllar' durumdan vazife ç›kard› ve yakalad›klar›
göstericileri sopalarla dövdü. Göstericiler, olay yerine gelen
polisten de dayak yediler.
- 25 Ekim 2009: Konya’da DTP il binas›na tafll› sald›r›da bulunan ülkücü grup, binan›n cam ve kap›lar›n› k›rd›. Sloganlar
atan yaklafl›k 150 kiflilik grup, DTP il binas›n› akflam saatlerine
kadar ablukaya ald›.
- 13 Kas›m 2009: Tekirda¤’›n Hayrabolu ilçesinde Kürtçe konufltuklar› gerekçesiyle linç giriflimine maruz kalan iflçilerden
2’si a¤›r olmak üzere 6’s› yaraland›.
- 17 Kas›m 2009: Afyon Kocatepe Ünversitesi’nde bir grup
ülkücü, Fen-Edebiyat Fakültesi Co¤rafya Bölümü ö¤rencisi Ali
Canan’› “Hakkarili” oldu¤u gerekçesiyle dövdü.
- 22 Kas›m 2009: ‹zmir'de DTP Genel Baflkan› Ahmet Türk'ü
karfl›layan konvoya ülkücülerin sald›rmas› üzerine geliflen olaylarda, aralar›nda kad›n ve çocuklar›n da bulundu¤u 20'yi aflk›n
kifli yaraland›, yüzlerce araç hasar gördü.
- 26 Kas›m 2009: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yaklafl›k
2 bin 500 kifli Kürtlere linç girifliminde bulundu. Kürtlerin yaflad›¤› Harmanl›k Mahallesi önünde toplanan binlerce kifli Kürtlerin ilçeyi terk etmesini istedi. ‹hlâs Haber’in olaylar› “Polise sald›ran 4 kifli halk taraf›ndan linç edilmek istendi.” bafll›¤›yla duyurmas› dikkat çekti.
- 13 Aral›k 2009: DTP'nin kapat›lmas› karar›n› protesto için düzenlenen bas›n aç›klamas› ve yürüyüfl s›ras›nda, ellerinde demir sopalar, döner b›çaklar› ve ateflli silahlar olan bir grup, protestoculara sald›rd›. Sald›rgan ülkücüler, iki kiflinin yaralanmas›na neden oldular.
- 15 Aral›k 2009: Mufl Bulan›k’ta DTP gösterileri s›ras›nda
göstericilere otomatik tüfekle atefl eden Turan Bilgen, 2 kiflinin
ölümüne, 7 kiflinin yaralanmas›na yol açt›. Bilgen’in Jitem ile
ba¤lant›l› ve korucu oldu¤u iddia edilirken, babas›n›n da MHP
Bulan›k ilçe örgütü kurucular›ndan oldu¤u belirtiliyor.
- 27 Aral›k 2009: Edirne’de, Trakya Üniversitesi’nde okuyan
Edirne Gençlik Derne¤i üyelerinin “yasad›fl› örgüt propagandas› “yapt›klar› gerekçesiyle tutuklanmalar›n› protesto edenlere yönelik linç girifliminde bulunuldu.
- 3 Ocak 2010: Edirne’de tutuklamalara ve linç giriflimine karfl› aç›klama yapmak için ‹stanbul’dan giden Halklar ve Özgürlükler Cephesi üyelerine karfl› linç giriflimi yafland›.
- 3 Ocak 2010: Erzincan’da Edirne’de yaflananlar› protesto
etmek isteyen üniversite ö¤rencileri, linç giriflimine maruz kald›.
- 5 Ocak 2010: ‹ki liseli gencin kavgas›, Mersin’in Akdeniz ilçesine ba¤l› Kazanl› Mahallesi’nde Arap-Kürt kavgas›na dönüfltü. Alt› kifli yaraland›.
- 6 Ocak 2010: Manisa’n›n Selendi ilçesinde 35 y›ld›r yaflayan
Romanlara, bir kahvehanede sigara içilmesi yüzünden ç›kan
tart›flmay› bahane eden binlerce kifli sald›rd›. Evlerini ve araçlar›n› atefle verdi. Romanlar ilçeyi terk etmek zorunda kald›.
- Temmuz 2010: Hatay ve Bursa’da yaflanan son olaylar; ‹negöl’de önceki gece borç meselesiyle bafllayan olaylar, provokatörlerin k›flk›rtmas›yla Kürt-Türk kavgas›na çevrilmeye çal›fl›ld›. 15 arac›n tahrip edilip yak›ld›¤› olaylarda 39 kifli gözalt›na
al›n›rken 20 polis yaraland›. Hatay’›n Dörtyol ilçesinde polis
arac›na yap›lan sald›r›da 4 polis öldürüldü ve ard›ndan Kürt’ lere yönelik linç giriflimleri bafllad›.
... Bu haberler çeflitli haber sitelerinden derlenmifltir.
***
Tan›l BORA Türkiye’nin Linç Rejimi adl› kitab›nda flöyle diyor:
“Tarihimizde pek çok örne¤i bulunan, bugün de gayet ola¤an
bir flekilde sürüp giden linçler silsilesi, Türkiye’de sürekli bir linç rejiminin varoldu¤unu düflündürüyor. Hepsinin bahanesi ya da hedef ald›¤› kesimler, isimler birbirine benziyor.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 53
potansiyel suç makineleridir!
Kitlesel fliddet de, bireysel fliddet de
benzer meflru zeminleri kullan›r. Örne¤in özgürlü¤ümüze ya da mal›m›za
yönelen bir tehdit durumunda bireysel;
s›n›rlar›n, iktidar›n bekas›n›n tehlikeye
düfltü¤ü durumlarda kitlesel fliddet bir
anda meflrulaflabilir ve hatta aksini
düflünenler k›nanabilirler.
Bunlar eskiden az›nl›klar, daha yak›n zamanda Aleviler, komünistler olurdu. fiimdilerde linç, PKK’y› bahane ederek Kürtlere
yöneliyor. Linçleri besleyen tarih anlat›s›, ‘milli’ e¤itimden itibaren resmi a¤›zlarca yayg›nlaflt›r›lan düflmanca, ›rkç›-etnisist
söylemler bar›nd›r›yor. Yaflanan linç giriflimlerine bunlar›n izdüflümleri olarak da bak›lmal›.”
Günümüzde egemen s›n›f›n d›fl›nda say›lan her s›n›f, kimlik,
mezhep... herkesten ve her fleyden soyutlanarak birer suçlu
haline dönüfltürülüyor. Do¤du¤u günden ölece¤i ya da öldürülece¤i ana kadar ayk›r› bir hale büründürülüyor, medya taraf›ndan da öyle gösteriliyor. Devlet kendi bask›s›n›, gücünü
güçlendirmek için sömürece¤i, kullanaca¤› kimli¤i, s›n›f›, mezhebi belirlemifl oluyor. Bu ister bir Rum, ister Alevi, ister Ermeni, ister Kürt olsun fark etmez. Milliyetçilik kisvesi d›fl›nda kalan her ›rk, s›n›f, kimlik devletin, oligarflinin bir gün katledece¤i
54 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Örne¤in, 6 – 7 Eylül olaylar›yla popülerleflen linç kültürü, 12 Eylül 1980’de artan
terör eylemleriyle devam etti. Devletin
otoritesinin sars›ld›¤› öne sürülerek giriflilen fliddeti fliddetle bast›rma politikas›n›n
suçu önledi¤i ve toplumu özlenen huzur
ortam›na kavuflturdu¤u savunulurken
devletin hanesine yüzlerce resmi cinayeti ifllemekten baflka ifle yaramad›. Etnik
kimlik ayr›mc›l›¤› tavan yapt›. O dönem
idam cezas› verilen 517 kifliden 49'u infaz edildi, 171 kiflinin iflkenceden öldü¤ü
belgelendi. Onlarca kifli cezaevlerindeki
uygulamalar› protesto etmek için yap›lan
açl›k grevlerinde yaflam›n› yitirdi. “Kaçarken” vurulanlar›n, “çat›flmada” ölü ele geçirilenlerin, “intihar”
edenlerin say›s› yüzlerle ifade ediliyordu. Tüm bunlar›n yan›nda dönemin yaratt›¤› korku ve bask› ortam› genifl vadede pek
çok insan› suça ve fliddete yöneltti. Yani devlet, özlenen huzur
ortam›n› flikâyet edilen ortamdan çok daha kanl› ve fliddetli bir tabloyu arkas›nda b›rakarak sa¤lamaya çal›flt›.
fiiddetin kurumsallaflmas› ve gelenekselleflmesi onun en tehlikeli boyutudur. Çünkü bu k›l›flar alt›nda fliddet, fliddet olarak
de¤erlendirilmez. Geleneklerin ve törelerin sorgulanamaz olmalar› fliddeti yayg›nlaflt›r›rken bir taraftan da meflrulaflt›rmaktad›r. Engizisyonlar, töreler, milliyetçilik, ›rkç›l›k, hamasi kahramanl›k duygusu, intikam türü ilkel duygular bu meflrulaflt›rma
araçlar›n›n bafl›nda gelmektedir.
Kitlesel fliddet de bireysel fliddet de benzer meflru zeminleri
kullan›r. Örne¤in özgürlü¤ümüze ya da mal›m›za yönelen bir
tehdit durumunda bireysel; s›n›rlar›n, iktidar›n bekas›n›n tehlikeye düfltü¤ü durumlarda kitlesel fliddet bir anda meflrulaflabilir ve hatta aksini düflünenler k›nanabilirler.
Oligarfli bireylerin ya da kitlelerin de¤er yarg›lar›na balans ayar› yapar; kitleler, bireyler kendilerini kan›tlama, vatan› için yapabileceklerini gösterme ve kendilerini ifade etme arac› yarat›rlar.
Yukar›da da belirtti¤im gibi bu durumu “devletlefltirdi¤imiz” zaman milliyetçilik refleksi ile renk katm›fl oluruz.
Bu meflrulaflt›r›lan zemin kaygand›r, tarih bu kaygan zeminlerin yaratt›¤› y›k›mlarla, k›y›mlarla doludur. Korku, bask›, zulüm,
iflkence… vs. Yaratamay›p, yok etmek isteyen, yarat›k rolünün üstüne geçen adamlar örne¤i var, yak›n tarihimizde linç
kültürünün yaratt›¤› iç savafl örnekleri var. Liberya, Ruwanda,
Irak...
E¤ri oturup do¤ru konuflman›n zaman›d›r. Bu kaygan zeminden flimdilik tökezleyerek gidiyoruz, tarih daha nelere gebe
acaba?J
makale
makale
burjuva medyas› ve
devrimci yay›nc›l›k
mehmet esato¤lu
S›n›flar›n savafl›m›nda ideolojik mücadele en önde
gelen unsurlardan biridir. Her s›n›f kendi ç›kar›
aç›s›ndan bakt›¤› dünyay› kendi durumuna,
durufluna göre yorumlar. O yönde
etkilemeye ve de¤ifltirmeye çal›fl›r.
S›n›flar›n savafl›m›nda ideolojik mücadele en önde gelen unsurlardan biridir. Her s›n›f kendi ç›kar› aç›s›ndan bakt›¤› dünyay› kendi durumuna, durufluna göre yorumlar. O yönde etkilemeye ve de¤ifltirmeye çal›fl›r.
Sömürenlerin, ezenlerin dünyas›nda bireysel ç›kar üzerinden
bir ideolojik yap›lanma öne ç›karken ezilen genifl y›¤›nlar eflit
ve özgür bir dünyan›n düflünsel ve eylemsel ipuçlar›n› aramaya bulmaya çal›fl›rlar.
S›n›flar›n ortaya ç›k›fl›yla bafllayan ideolojik çat›flma, devlet,
din, medya üzerinden her gün fliddetli bir biçimde sürüyor.
‹deolojik mücadelenin önde gelen kurumlar›ndan biri de yay›nc›l›kt›r.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 55
rak yaflamaktay›z.
Televizyon, her eve girebilen herkesin kolayl›kla ulaflabilece¤i bir
yay›n organ›d›r. ‹lk icat edildi¤inde çevresini saran kapitalistler, “‹yi
ama bu ne ifle yarayacak?” diye sormadan edememifllerdir. Bir
süre ortada kalm›fl bulufllardan biri olmufltur. Ne zaman ki
metalar›n yirmi dört saat kitlelere reklam›n›n yap›labilece¤inin
Kimi ürünlerin ad› bile reklam›n bir
parças› olarak a¤z›m›zdan d›flar›
savrulmaktad›r. Ka¤›t mendil için
“selpak”, gazl› içecek için “kola”,
mikroptan ar›nd›r›lm›fl kad›n ba¤› için
“orkid”, s›v› yap›flt›r›c› için “bali” veya
“uhu”, trafl b›ça¤› için “permatik” demekle vb. her gün yüzlerce kez bir
mal›n reklam›n› yinelemekteyiz.
anlafl›lmas›ndan sonra dört bir yan televizyon ekranlar›yla dolmaya,
televizyon da yirmi dört saat susmadan yay›n yapmaya bafllam›flt›r.
Yüz küsur y›l önce gazete ile bafllayan yay›nc›l›k dergiden, radyodan, televizyondan internete etki ve iletiflim a¤lar›n› her geçen gün daha da geniflletmifltir.
Burjuvazi için yay›nc›l›k bir “sektör”dür. Dolay›s›yla onun çal›flma mekanizmas› kar üzerine kuruludur. Egemen s›n›f bir yandan yay›nc›l›k arac›l›¤›yla kendi ideolojisini kitleler üzerine bombard›man ederken öte yandan da kendi metalar›n›n reklam›n›
yaparak kar üstüne kar etmeye çal›fl›r.
Burjuva medyas› radyosundan, televizyonundan, internetine
kadar her alan› kendi ç›karlar› do¤rultusunda örgütler ve iflletir.
Nitekim May›s 2004’te gerçekleflen ülkemizdeki “Yay›nc›l›k Kurultay›”n›n kaleme ald›¤› sonuç bildirgesinde taleplerinden biri;
alan›n “sektör” olarak kabul edilmesi, kitab›n da bir sanayi ürünü olarak ele al›nmas›d›r.
Burjuva medyas›nda iflleyifl kar üzerine kurulu oldu¤undan yay›nlanan her türlü gazete, bilimsel, sanatsal yay›n, televizyon
programlar›, internet; “kar” var oldu¤u oranda önemlidir. Kar
getirmedi¤i an geçerli “alt›n kural” fludur; “Burjuvazi, gölgesinden kar etmedi¤i a¤ac› keser.”
Televizyon, her eve girebilen herkesin kolayl›kla ulaflabilece¤i
bir yay›n organ›d›r. ‹lk icat edildi¤inde çevresini saran kapitalistler, “‹yi ama bu ne ifle yaracak?” diye sormadan edememifllerdir. Bir süre ortada kalm›fl bulufllardan biri olmufltur.
Sisteme karfl› mücadeleyi önüne koyan devrimci yay›nc›l›k bütün bu hengamenin ortas›nda ne yapmal›d›r?
Ülkemizde devrimci yay›nc›l›¤›n geçmifli çok eskilere dayan›r. Geçti¤imiz yüzy›l›n bafl›nda sisteme
karfl› bafllayan politik hareketlenmeler kendi yay›nc›l›k örgütlenmelerini de kurmaya giriflmifllerdir.
Osmanl› yönetiminin son zamanlar›nda, emperyalist bask› ve
iflgal alt›nda bas›lan yasal ve yasad›fl› bildiriler, gazeteler, dergiler ve kitaplar bu alanda at›lm›fl ilk cesur ad›mlard›r.
Cumhuriyet’in ilk y›llar›ndan muhalif politik mücadeleye a¤›r
bir darbenin indi¤i 1951 y›l›na kadar çeflitli dönemlerde devrimci, ilerici yay›nlar bir yanda dünya görüfllerini, hedeflerini
ortaya koyan yay›nlar yaparken öte yandan da ülkede kitlelerin yaflad›¤› sorunlar›, genifl y›¤›nlar›n taleplerini dile getirmifllerdir.
Örgütlü ya da kiflisel giriflimli bu yay›nlar kimi zaman kendi
dar çevresine s›k›fl›p kal›rken kimi zaman da kitlelerden büyük destek ve talep görmüfltür.
Dönemin politik örgütlenmeleri gidiflat›n ve kitlenin nabz›n›
baflar›yla yakalayabildikçe belirli hedeflere ulafl›labilmifltir.
Baflar›n›n bir di¤er halkas› da bu yay›nlar› bilinçli bir biçimde
yönlendirecek, ürün ortaya koyacak ayd›n ve yazarlar›n örgütlenmenin çat›s› alt›nda ya da çeperinde bir araya geliflidir.
Naz›m Hikmet, R›fat Ilgaz, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ’40’l›
y›llar›n önemli muhalif ayd›nlar› olmalar›n›n yan› s›ra önemli birer yay›nc›s›d›r.
Ne zaman ki metalar›n yirmi dört saat kitlelere reklam›n›n yap›labilece¤inin anlafl›lmas›ndan sonra dört bir yan televizyon ekranlar›yla dolmaya, televizyon da yirmi dört saat susmadan yay›n yapmaya bafllam›flt›r.
60’l› y›llarda yükselen ayd›n ve emekçi muhalefeti ve yeni
anayasan›n tan›d›¤› nispi özgürlük ortam›, bu alanda yeni örgütlenmeleri ortaya ç›kard›.
Bugün gazeteden, radyodan televizyondan internete her yan›m›z reklamla kuflat›lm›fl durumdad›r. Bilerek ya da bilmeden
hepimiz bu reklamlarla iç içe onlar›n yeniden duyurusunu yapa-
Marksist-Leninist klasiklerin, dünya devrimci edebiyat›n›n dilimize kazand›r›lmas› ülke çap›nda o güne dek görülmemifl bir
düflünsel ve eylemsel devinime yol açt›.
56 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
görüntüye kap›l›rlar:
Yaprak k›m›ldam›yor... Ama k›m›ldar yaprak... Bir gazete yapra¤›d›r bu, bir kitap yapra¤›d›r ya da
bir dergi yapra¤›, kimi zaman aç›k
ya da gizli bir bildiri yapra¤›d›r,
üzerindeki sat›rlarda avuç içi gibi
toplumun yazg›s› okunur. Sonra
bir esinti bafllar inceden, k›y›dan
köfleden, ufuklardan bir rüzgar›n
sesi iflitilir.
Üzerine ölü topra¤› serilmifl san›lan toplum dalgalanmaya bafllar.
De¤iflimin rüzgar›, bilinçlerin yelkenlerini üflemektedir.
Fikir düzeyini denizin s›rt› gibi ürperten düflüncenin solu¤u insanlar›n ci¤erlerini doldurur, art›k birlikte nefes al›p vermek zaman›d›r.”
Bu büyük devinim, bir dolu örgütlenmeye yol açarken süreç
içinde örgütlenmeler kendilerini var eden devrimci yay›nc›l›k
alan›na da bilinçli bir politikayla sahip ç›kmaya bafllad›lar.
Alanda devrimci perspektifle yay›n yapan ve yay›nlar›n› fedakarca kitlelere ulaflt›ran yay›n kurumlar› ortaya ç›kt›. Yaflanan askeri darbeler bu alanda var olan kurumlar› dönem dönem yok etmeyi baflard›.
Egemenler süreç içinde bu alan› öylesine önlerine hedef olarak
ald›lar ki 12 Eylül 1980 darbesi günlerinde yay›nc›, yay›n sorumlusu olarak yarg›lanan kifliler adam bafl›na biner y›l hapis cezas› ile cezaland›r›lm›fllard›.
Bir baflka trajediyi ise Engels’in “Do¤an›n Diyalekti¤i” kitab› yüzünden yay›nc› ‹lhan Erdost yafl›yordu. Darbenin ilk aylar›nda
“yasak yay›n” gerekçesiyle göz alt›na al›nan Erdost, askerler taraf›ndan Mamak Askeri Hapishanesi’nde dövülerek öldürülüyordu.
1980 sonlar›na do¤ru politik örgütlenmelerin ilk hareketlenmesiyle devrimci yay›nc›l›k da devinimini h›zland›rd›. Ancak
bu kez ifli kolay de¤ildi. Çünkü ortada büyük bir y›lg›nl›k kol
geziyordu.
Emekçilerin bahar eylemlilikleri ve ö¤rencilerin YÖK’e karfl›
yükselen mücadelesi bu alandaki y›lg›nl›¤› tümden olamasa
da k›smi olarak geriletmeyi baflard›.
‹ki binli y›llara do¤ru giderken burjuvazi güçlü medyatik silahlar›yla yay›nc›l›k alan›n› kaplam›flt›.
Günlük gazetelerden “çok satan” kitaplara, televizyondan internete her yanda sistem kendi a¤lar›n› örüyordu.
Sistemin medya yöneticileri en büyük deste¤i bir dönem öncenin “muhalif”lerinden görüyorlard›. Kafaca sisteme teslim
olan bu kifliler sistemin medya a¤lar›n› infla etmesinin en büyük destekçileri ve çal›flan› olmufllard›.
12 Eylül içinde devrimci yay›nc›l›k belli bir süre bask› alt›nda devinemez hale gelirken süreç geçti¤imiz günlerde yaflam›n› yitiren gazeteci ‹lhan Selçuk’un o günlerde kaleme ald›¤› bir makalesinde yazd›¤› gibi geliflti:
Devrimci yay›nc›l›k için bu dönem adeta gö¤üs gö¤üse dövüfl biçiminde geçti. Bas›lan yay›nevleri, dergi, kitap sorumlular›na verilen onlarca y›l cezalar döneme damgas›n› vurdu.
Sistemin karanl›k güçleri dönem içinde bir gazeteyi bombalayarak yakt›lar.
“Toplum kimi zaman öylesine dura¤anlafl›r ki tek bir yaprak bile k›m›ldamaz. Bilimin yasalar›n› hiçe sayanlar, tutucular, geri
zekal›lar, y›lg›nlar zaman›n dondurulaca¤›n› sananlar, de¤iflimin,
evrimin ve devrimin kurallar›ndan habersiz olanlar, bu aldat›c›
Radyo ve televizyon alan›nda da devrimci ve muhalif yay›nc›lara yo¤un sald›r›lar gerçekleflti. Onlarca radyo ve televizyon
kapat›lmaktan ve sorumlular› hapis cezalar›ndan yakalar›n›
kurtaramad›.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 57
gazeteden, devrimci bir radyo, televizyon ve internet yay›nc›l›¤›na dek tüm araçlar harekete geçirilmelidir.
Öncelikle egemen s›n›flar›n dilinden konuflmayan kendi devrimci dilini yaratmaya soyunmufl bir devrimci yay›nc›l›¤a gereksinim vard›r.
Devletçi, dinci ve milliyetçi söylemden ar›nd›r›lm›fl, onlar›n
kavramlar› yerine halk›n de¤erlerini, ç›kar›n› öne alan kavramlarla konuflan bir dile gereksinim vard›r.
Burjuvazinin teknolojisi ve genifl olanaklar›n› bir hamlede elde
etmek devrimci yay›nc›l›k için mümkün olmayabilir. Ancak
devrimci yay›nc›l›k kitlelerin aras›nda yo¤un bir biçimde kendi
örgütlenmesini kurarak burjuvazinin ideolojik bombard›man›na karfl› koyabilir.
Egemen s›n›flar gazete, dergi ya da kitab›n› sat›fl noktalar›na
ulaflt›rarak iflini tamamlar. Oysa devrimci yay›nc› kitle içinde
kurdu¤u yak›n, s›cak iliflkiler arac›l›¤›yla yay›nlar›n› kitlenin bizzat eline ulaflt›r›r.
Ötesi onu anlamas› kavramas› için çal›flmalar, toplant›lar, paneller, sanatsal gösteriler örgütler. Devrimci yay›n bu süreçte
bir yay›n nesnesi olmaktan ç›karak bir s›n›f silah› haline gelir.
ilhan erdost
Dönem içinde kurulan muhalif günlük gazeteler iyi birer bafllang›ç yapmalar›na karfl›n süreç içinde kitlelerden ilgi göremeyerek
dar bir çevre içinde s›k›fl›p kald›lar. Bu süreçte söylemleri de
sistemin söylemine eklendi. Onlar da sistemin “kay›kç› kavgalar›n›n” taraflar›ndan biri olup ç›k›verdiler.
Her fleye ra¤men, onca yoksunluklar içinde, devrimin ve sosyalist ideolojinin kitlelere aktar›lmas›nda her türden bedeli göze
alarak yay›n faaliyetini yürüten sosyalist yay›nlar da vard› elbette. ’80’li y›llar›n ikinci yar›s›ndan itibaren bafllad›¤› yay›nc›l›¤›,
dönem dönem ad de¤ifltirerek sürdüren ve bugünkü ad›yla Yürüyüfl buna örnektir.
Okuyucular› bile polis bask›s›ndan kurtulamayan, da¤›t›mc›s›
17 yafl›ndaki ‹rfan A¤dafl’›n polisçe sokak ortas›nda katledildi¤i ama ona ra¤men bugün on binlerce bas›l›p da¤›t›lan bir dergi, devrimci yay›nc›l›k alan›nda hiç az›msanmayacak bir baflar›n›n sahibi olarak göze çarp›yor...
Bütün bu argümanlar›n ›fl›¤›nda, bugün ülkemiz yeni gündemlerle bo¤uflurken devrimci yay›nc›l›k da kendi konumunu bir kez
daha gözden geçirmek ve yeni at›l›mlar yapmak durumundad›r.
Kitlelerin giderek büyüyen muhalefetini kucaklayacak günlük
58 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Devrimci yay›nc›n›n bir baflka hedefi de kitlenin de¤iflik yafltaki kesimlerini hedefleyerek yay›nlar üretmesidir.
Egemenler için s›f›r yafl›ndan itibaren her insan bir al›m-sat›m
potansiyelidir. Karfl›s›ndaki kifli çocuksa ebeveyni, büyükse
bizzat kendisi al›flverifl çark›n›n içine çekilmelidir. Her birey
paras› ya da kredi kart›yla tüketim ç›lg›nl›¤›na kat›lmal›d›r.
Devrimci yay›nc› silahlar›n› harekete geçirirken kapitalizmin
kendine hedef seçti¤i çocuktan, gençten, emekçi kad›ndan
evin babas›na kadar her kesimi kapitalizmin ideolojik bombard›man›na, tüketim ç›lg›nl›¤›na karfl› uyan›k tutacak yay›nlar
ve yay›n biçimleri gelifltirmelidir. Önemli görmedi¤imiz her kesim egemen s›n›flara terk edilmifl demektir.
Günümüzde her türlü araç, devrimci yaklafl›mla ele al›nmal› ve yarat›c› devrimci bir iflleyifle kavuflturulmal›d›r. Devrimci
yay›nc›l›k bir yanda geçmifl deneyim ve yarat›mlardan yararlan›rken öte yandan günün olanaklar›ndan da yarat›c› bir biçimde yararlanmas›n› bilmelidir.
Her araç belli bir kitleye hitap etmektedir. Devrimci yay›nc› da
o araca o ifllevle yaklaflmal›d›r. Önemli olan elimizdeki her
arac›n devrimci bir perspektifle devrimci mücadeleye, s›n›f
savafl›m›na sokulmas›d›r.J
makale
makale
~
bu gecekondu bizim degil!
yasin kara
Kirlenmenin boyutu art›k hesap bile
edilemez durumda. Ekranlardan akan
cerahat, midelerimizi kald›racak boyutu çoktan geçti. Gün geçmiyor ki yeni
bir programla halka, halk›n de¤erlerine sald›r›lmas›n; gün geçmiyor ki bizi
biz yapan, insan yapan de¤erlerimiz
ayaklar alt›na al›nmas›n, üzerinde kirli
ayaklarla tepinilmesin...
“Gecekondu” ad›ndaki ucube “talk
flov” program›; burjuvazinin kirini, pas›n›, tüm i¤rençliklerini üzerinde bar›nd›ran ender programlardan biri olarak
STAR TV’de alt› haftad›r arz-› endam
ediyor. Alt› haftad›r bu programdan
kötü kokular yükseliyor. Alt› haftad›r
midelerimizdeki bulant›n›n katsay›s›
giderek art›yor...
Program›n format›, bir gecekonduda
yaflayan iki kardeflin ve dedelerinin bir
ünlü sanatç›y› evlerinde, yani tek göz
gecekondular›nda konuk etmesi ve
“hiçkimsenin cesaret edemeyece¤i
sorular› sonmas›” üzerine kurulu...
Durdu ve Dalyan adl› kardefller ve de-
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 59
bir fleymifl gibi sunulan “Gecekondu” adl›
ucube, iflte böyle bir format tafl›yor.
Burjuvazinin art›k her fleyi tüketti¤i, halka
dair tüm de¤erlere karfl› Haçl› Seferleri’ne
giriflti¤i sürecin belki de en azg›n zamanlar›n› yafl›yoruz. Bu “sefer”, flimdilerde
ad›na “kentsel dönüflüm” denilen bir projeye nazire yaparcas›na “gecekondu”lar›m›za yönelik sürüyor. Hani çok uzak illerden denklerimizi s›rt›m›za al›p da da¤-tafl
aflarak geldi¤imiz “tafl›, topra¤› alt›n” kente demir at›p, herkeslerden gizli, malzemelerini binbir zahmetle borç harç temin
ederek, geceyar›lar› tu¤lalar›n› üst üste dizerek, buldu¤umuz bir düzlü¤e ya da kayalar›n üzerine kondurdu¤umuz,
ço¤unlu¤u tek, belki iki göz gecekondular›m›za...
deleri, flivelerinden anlafl›ld›¤› kadar›yla muhtemelen ‹ç
Anadolu bölgesinden...
Bu durum, program›n format›n› belirleyip STAR TV’ye
pazarlayan ve yaln›zca televizyon de¤il sinema ve di¤er
alanlarda yozlaflman›n, metalaflman›n, her türlü i¤rençli¤in yay›c›s› PLATO Film ve onun patronu Sinan Çetin’in, program› “özgün” k›lmak için düflündükleri bir fley
muhtemelen.
Bizim gecekondular›m›zda sayg› vard›r, sevgi vard›r. Oysa
buradakinde esamisi yok bunlar›n. Tam tersi sahte duygular var.
Bizim gecekondular›m›zda hiç hesaps›z ba¤l›l›k vard›r. Oysa buradakinde kardefller birbirinin kuyusunu kaz›yor.
Öyle ya, herkesin önlerinde el pençe divan durdu¤u
“sanatç›lara” her zaman bilgili-görgülü ve düzgün Türkçeli sunucular soru soracak de¤il ya! Biraz da “halktan”
birileri, kaba saba, bozuk ve argoyla yüklü Türkçeleriyle “köylüler” soru sorsun bakal›m...
“Türk televizyonlar›nda bir ilk!” fliar›yla sanki çok matah
Neden “gecekondu”, neden böyle bir program?
Bizim gecekondular›m›zda emek vard›r, al›nterine sayg›
vard›r. Oysa buradakinde hiç çal›flmadan köfleyi dönmenin, k›sa yoldan voleyi vurman›n yollar›na övgü var.
Bizim gecekondular›m›zda para de¤ildir önemli olan; a¤›z
tad›d›r, mutluluktur, mütevaz›l›kt›r belirleyici olan. Oysa
buradakinde ald›klar› paray› bölüflemeyen,
para için neredeyse birbirini öldürecek kadar
Bu
birbirinden bencil tipler var.
sorunun cevab›, bu olay›n nedensiz olmamas›nda gizi
biraz da... Yozlaflman›n geldi¤i aflamada, art›k hiçbir
Bizim gecekondular›m›zda tanr› misafirine
hürmet vard›r. Oysa buradakinde misafirle
dalga geçiliyor, yerin dibine sokuluyor, taciz
ediliyor, hakaret ediliyor...
fleyin hiç kimseyi flafl›rtmad›¤›n›, olabilecek her türden
rezilli¤in TV sayesinde meflrulaflt›(r›ld›)¤›n›, daha önce
insan›n tüylerini diken diken edecek fleylerin art›k normal
karfl›land›¤›n› biliyoruz. Ve kapitalizmin, kendi yoz
kültürünü en rahat ve en az çabayla kitlelere enjekte
etmesini sa¤layacak yegane arac›n televizyon oldu¤unu
da...
60 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Bizim gecekondular›m›zda küfür yoktur, bunlarda var; hakaret yoktur, bunlarda var; sayg›s›zl›k yoktur, bunlarda var; rezillik yoktur, bunlarda var; dalga geçmek yoktur, bunlarda var;
ahlaks›zl›k yoktur, bunlarda var; yalan yoktur,
bunlarda var; uzun sözün k›sas›, insana dair
tüm güzellikler bizim gecekondular›m›zda vard›r, bunlar›nkinde hiçbiri yoktur...
Neden “gecekondu”, neden böyle bir program? Bu sorunun cevab›, bu olay›n nedensiz
olmamas›nda gizli biraz da... Yozlaflman›n
geldi¤i aflamada, art›k hiçbir fleyin hiçkimseyi
flafl›rtmad›¤›n›, olabilecek her türden rezilli¤in
TV sayesinde meflrulaflt›(r›ld›)¤›n›, daha önce
insan›n tüylerini diken diken edecek fleylerin
art›k normal karfl›land›¤›n› biliyoruz. Ve kapitalizmin, kendi yoz kültürünü en rahat ve en
az çabayla kitlelere enjekte etmesini sa¤layacak yegane arac›n televizyon oldu¤unu
da...
Hal böyle iken ve kapitalist kültürün yay›lmas›nda TV’nin rolü burjuvazi taraf›ndan çoktan
keflfedildi¤inden, bu süreçte “Gecekondu”
gibi bir hilkat garibesinin yay›nlanmas› hiç de
abes de¤il elbette. Nedenleri de s›r de¤il.
‹fl olsun, rating tavan yaps›n mant›¤› de¤il Plato Film’i ve Sinan Çetin’i harekete geçiren. ‹flin bir boyutu, söz konusu Sinan Çetin olunca tabi, ekonomik kazanç olmas›na ra¤men,
di¤er ve bizce en önemli boyutu halk›n de¤erlerine sald›r›d›r.
Halk›n diliyle, üslubuyla, kültürüyle, cahilli¤iyle (Bunun sorumlusu da burjuvazidir ayr›ca) i¤renç bir flekilde dalga geçmek; hem rating yapmak, hem de üzerinde tepinilecek tek
bir de¤er bile b›rakmamak... Bir taflla iki kufl vurmak yani...
Olan biten budur. Resmisi, özeli tüm TV ekranlar›nda yap›lmak istenen ve bazen Gecekondu adl› “yap›m”da oldu¤u gibi art›k ifrata varan bir flekilde yap›lan bu mide kald›ran sald›r›lara karfl› durman›n zaman› geldi de geçiyor.
“Halk bunu istiyor... Ratingler tavan yapt›¤›na göre do¤ru
yap›yoruz kim ne derse desin.” aymazl›¤›yla hareket eden
bu vampirlere ve onlar›n oyunlar›na üç kurufl para için,
bile-isteye alet olarak yozlaflt›rman›n aktörlerinden biri haline gelenlere bir çift laf›m›z olacak elbette...
Program› ilk bölümünden itibaren izledi¤imizde, Tamer Karada¤l› ve ard›ndan programa kat›lan di¤er “sanatç›lar”›n tav›r ve hareketlerinden, sanki kand›r›lm›fllar da programa kat›lm›fllar gibi görünse de ilerleyen bölümlerde ortada bir dan›fl›kl› dö¤üflün oldu¤u çok belli oluyor.
Yani ortada Sinan Çetin’in gaz›na gelmek,
onun tehdidiyle ekranlara ç›kmak gibi bir
durum yok. Aksine kapitalizmin özünü
oluflturan “Reklam›n iyisi kötüsü olmaz”
esprisinin en afla¤›l›k örneklerinden biri
var. Alan memnun satan memnun.
Sat›fl, ta bafltan bafll›yor; al›c›lar› da s›raya giriyor ve al›yorlar sat›lan›. Birileri fikirlerini sat›yor, bir di¤eri onurunu, namusunu, ahlak›n›... Birileri de al›yor bunlar› ve
al›rken kendisi de kaybediyor kendisini insan yapan her fleyini...
Ortada böyle bir “ticaret” dönüyor TV ek-
ranlar›nda onlarca ne idü¤ü belirsiz programlarda... Ve
“Gecekondu”, yukar›da belirtti¤imiz gibi bunun en çok mide kald›ranlar›ndan biri...
Sorun öylesine boyutlu ki ve yozlaflma, de¤ersizleflme art›k o kadar meflru k›l›nm›fl ki, bir yerden sonra söylenecek
çok da fazla söz kalm›yor. Belki çok klasik gelecek ama
gerçekten sözün bitti¤i anlar› yafl›yoruz hep beraber.
A¤lanacak hallerimize kahkahalarla gülebilecek kadar flizofrenlefltirilmifliz. Adam her türlü de¤erimizi ayaklar alt›na
al›yor biz gülüyoruz. Küfürler savuruyor, çok de¤il on-on
befl y›l öncesine kadar u¤runa ölünecek de¤erlerimize, biz
karfl›s›na geçip gülüyoruz. Tüm bunlar›n ad› da “hayat›n
renkleri” oluyor, “ince zeka ürünü mizah” oluyor, “kaç›r›lmamas› gereken harika bir yap›m” oluyor...
TV, evimizde kendi elimizle besledi¤imiz bir karga... Dikkat
etmezsek gözümüzü oyacak cinsten hem de... Kapitalizmin bu tüketim ç›lg›nl›¤›nda, de¤erlerimiz birer birer tüketen bu kargay› beslemek istemiyorsak çok daha dikkatli,
çok daha seçici davranmak durumunday›z. “Gecekondu”
ve onun muadili programlara hele çok çok daha fazla dikkat kesilmenin, onlara karfl› önlem alman›n hayati önem
tafl›d›¤›n› bir an bile akl›m›zdan ç›karmamacas›na... J
fliir
fliir
gözyafllar› da çiçek açar
abdülkadir bulut
Ellerimi dokundu¤um her yerde
Ç›¤l›k 盤l›¤a k›vran›yor hayat
Ve ölen arkadafllar›n giysilerini
Bir kere daha dürüp koyuyor analar
Çamafl›r sand›klar›na
Gözyafllar› da çiçek açar
Bugün yurtyeri olsa da ac›lara
Kayalar›n en sarp yerlerindeki
K›rlang›ç yuvalar›n› and›ran aln›n
Bir gün terli bir gelecek uçuracak
Sabahlardan akflamlara kadar
Gözyafllar› da çiçek açar
Ans›z›n oyuna bafllayan çocuklar›n
Sesleri kadar canl› ve huylu
Sevinçleri kadar taze ve acemi
Bir durufl kuflat›r seni o zaman
Gözyafllar› da çiçek açar
Bafl›n› dayad›¤›n a¤aç dal›
Bak hafifçe e¤ildi topra¤a do¤ru
Uyuyan bir çocu¤un soluk al›fl›n›
Dinler gibi kendini vererek
Yaklafl yüzünü örse de ac›lar
Boynundan ter boflalan herkese
Gözyafllar› da çiçek açar
Yaklafl, yüzünü örse de ac›lar
Ve nas›l yakalarsa topra¤› kök
Sular› renk, dallar› kiraz
Sen de öyle yakala hayat›
Yürü kol kola can›ma de¤sin
Gözyafllar› da çiçek açar
62 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
inceleme
inceleme
ruhi su’yu anlamak...
levent karakaya
Çok güçlü, temiz, berrak bir ses. Sesi son derece do¤ru ç›k›yor a¤z›ndan ve telaffuza, duyulabilirli¤ine dikkat ediyor. Sözün
duygusunu ezgide veriyor. Coflkulu, lirik, duygulu sesinin alçalmas›, yükselmesi mükemmel. Ba¤lamay› da sade çal›yor, bir
karmafla, kaos yok. Teknik olarak h›zl› veya çok yetkin de¤il.
Zaten kendisi de ba¤lamay› bir efllik enstrüman› olarak görüyor.
Yani anlatt›klar›na, söylediklerine, sesine efllik eden bir enstrüman. O nedenle içeri¤e ve söyleyifle daha çok önem veriyor.
Tabi bunu yaparken estetik kayg›s›n› da gütmüyor de¤il.
Daha çok Zülfü Livaneli’nin ilk y›llar›nda gördü¤ümüz, flark› aras›nda anlat›m tarz›, destan denemeleri ve bestelerdeki biçimsel
özelliklere, bir önceki dönemde Ruhi Su’nun derinlikli, engin,
güçlü örneklerinde rastl›yoruz. Zülfü Livaneli, Cem Karaca,
Rahmi Saltuk, Sad›k Gürbüz gibi sanatç›lar, bir yan›yla Ruhi Su
p›nar›ndan içmifllerdir sular›n› diyebiliriz. Bu gerek ezgilerde,
gerek söyleyifl tarz›nda, gerekse cesur denemelerde ortaya ç›k›yor. Bu gelenek daha sonra “devrimci müzik” anlay›fl›n› ortaya ç›karacakt›r. Grup Yorum’lar› ve di¤erlerini…
Ruhi Su, ayn› zamanda Naz›m Hikmet fliirini ilk besteleyen kiflidir. (Süvarinin Türküsü- Dört Nala Gelip Uzak Asya’dan…) Politik görüflleri, politik duruflu hayat›n›n her alan›na yans›m›flt›r diyebiliriz. Bir konserde, bir gözalt› hücresinde, büyük bir kalabal›¤›n karfl›s›nda, bir dost muhabbet ortam›nda, birebir konuflmalarda her yan›yla davran›fllar›na yans›r. Bu devrimci kimlikteki tutarl›l›¤›n› gösterir. fiiirde kal›plar› k›ran, yeni bir yol bulan,
gelece¤e ›fl›k tutan Naz›m Hikmet’se e¤er, müzik alan›nda da
Ruhi Su’dur.
Kendi dönemine kadar söylenen halk türkülerini, kendi döneminde bulunduklar› yerlerden al›p yeni kitlelerle, yeni duyarl›l›klarla buluflturmufl, türkülere yeni bir yol çizmifltir. Geleneksel
halk müzi¤i anlay›fl›n›n geliflmesinde, ilerlemesinde Türkiye’de
diyebiliriz ki; katk›da bulunan en önemli isimlerden biridir. Anadolu’yu diyar diyar gezip birçok yerinde türkü derlemeleri,
araflt›rmalar› yapm›fl, bu türküleri notaya alm›flt›r. Türküleri sadece köy a¤z› veya yöresel g›rtlaklarla söylenen biçiminden
baflka, yeni bir yorumla, kentli bir a¤›zla, operadan, flan tekni¤inden ald›¤› birikimi de kullanarak yeni bir gelene¤in yeni bir
anlay›fl›n önünü açm›flt›r. Yaflad›¤› dönemde bütün etraf›n›,
ça¤›n›n sanatç›lar›n› ve kendisinden sonra gelen sanatç›lar› bir
yerinden, bir biçimiyle etkilemifltir.
Seferberlik Türküleri ve Kuvayi Milliye Destan› çal›flmalar›n›
derli toplu sunarak Kurtulufl Savafl›’n› de¤iflik yönleriyle ilk kez
Ruhi Su anlatm›flt›r. Yunus Emre, Karacao¤lan, Pir Sultan Abdal, Köro¤lu gibi halk ozanlar›n›n, flairlerinin eserlerini seslendirerek ayr› ayr› albümlerde ifllemifl, bu ozanlar›n önemini vurgulay›p, gelece¤e tafl›may› görev edinmifltir. Tabi bunun yan›
s›ra, halk›n mücadelesini, emekçilerin yaflam›n›, gurbette yaflayan iflçilerin çilesini, gelecek günlere olan özlemimizi de
kendisine temel olarak dert edinmifltir. Bu, onun ideolojik duruflundan ba¤›ms›z de¤ildir.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 63
Kendi dönemine kadar söylenen halk
türkülerini, kendi döneminde
bulunduklar› yerlerden al›p yeni
kitlelerle, yeni duyarl›l›klarla
buluflturmufl, türkülere yeni bir yol
çizmifltir. Geleneksel halk
müzi¤i anlay›fl›n›n geliflmesinde,
ilerlemesinde Türkiye’de
diyebiliriz ki; en önemli katk›da
bulunanlardan biridir.
kendi döneminde, hitap etti¤i kesimi iyi çözümledi¤ini Hasan
Hüseyin’le yapt›¤› sohbetten bir cümleyle aktaral›m: “Ayd›nlar
ve ayd›nlanm›fl insanlar çevresinde daha etkili oldum kan›s›nday›m.”
1940’l› y›llar›n ortalar›na do¤ru Türkiye Komünist Partisi
(TKP)’yle ba¤ kurmufl, partiyle birlikte bir “s›ra neferi” gibi çal›flm›flt›r. 1951 TKP Tevkifat›’nda Ruhi Su ve sonradan efli olacak S›d›ka Su da; Behice Boran, Zeki Baflt›mar, Mihri Belli,
Sevim Belli, Ahmed Arif, Enver Gökçe’lerle ayn› operasyonda
tutuklanm›fllard›r. Aylarca iflkencelerde kalm›fl, “tabutluk” denilen hücreleri tatm›fl, kanl› gömlek ve çarflaflar› da arkadafllar›n›n belle¤inde birer belge olarak kalm›flt›r. Birçok kiflinin fikrini, ideolojisini satt›¤›, arkadafllar›n› satt›¤› bu operasyonda Ruhi Su da aln›n›n ak›yla ç›kanlardand›r.
1980’lere kadar devrimci mücadeleyi besleyen, ona sahip ç›kan, onunla omuz omuza yürüyen say›l› sanatç›lardan biridir.
1980 darbesinde de yine birçok sanatç› ülkesini terk etti¤i halde o memleketinde kalmay› tercih etmifltir. ’80 sürecinde hep
bask›ya, sansüre, tehdite maruz kalm›flt›r. ’80 sonras› süreçte
yafll›l›¤›na, hastal›klar›na ra¤men devlet ondan korkmaya devam etmifltir. Yurtd›fl›ndaki tedavisini engelleyerek öldürmüfllerdir.
Bugüne kadar, piyasaya ç›km›fl toplam 26 albümü vard›r.
Bunlar›n önemli bir k›sm› o hayat›n› kaybettikten sonra, efli ve
arkadafllar›n›n çabalar›yla dinleyiciyle buluflmufltur. Ruhi Su
64 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Müzi¤e ve sanata bak›fl›, teorik ve perspektif olarak da sa¤lam bir temele oturur. Ruhi Su’nun ezgileri ve söyleyifl biçimi,
sözün içinden gider yolunu, yerini bulur. fiark›lar›yla içeri¤i ortaya ç›kar›r. Sözün coflkusu, durdu¤u, hareketlendi¤i, flahland›¤›, söndü¤ü yer ezgide de kendini gösterirdi. Ayn› türküleri birçok kifli yorumlayabilir, birçok farkl› kifli söyleyebilir…
Ama Ruhi Su, baflka bir olgudur. Her kelimesini özümsemifl
olarak, bilerek söyler, yorumlar. Ve bu bilme, özümseme olay›, uzunca bir sürecin, birikimin sonucudur. Ald›¤› teknik e¤itim, Anadolu’yu dolafl›p derlemeler yaparken tan›kl›klar›, vard›¤› sonuçlar, komünist bir dünya görüflünün getirdi¤i zengin
bak›fl olana¤›, bat› müzi¤ini de iyi düzeyde araflt›rm›fl ve biliyor olmas›, sanat›n di¤er yanlar›na (tiyatro, resim v.s) da ilgi
duyuyor olmas›n›n getirdi¤i bir estetik bak›fl… Bunlar›n hepsini yan yana koydu¤unuzda, iflte ortaya bir Ruhi Su p›nar› ç›kar.
Eserlerin üretimi üzerine flöyle der:
“Özenmelerden ve özentilerden s›yr›lmak, kendi benli¤i, ulusall›¤› içinde evrenselli¤e aç›lmak, ulaflmak. Yani kendi tad›n›
yitirmeden, yabanc›laflmadan. ‹nsan kendini yenilemeye elveriflli bir yarat›kt›r. Bunun için yabanc›laflmaya gerek yok.”
…
“Türkü söylemek benim için bir aflk halidir. En güzel aflklar›m› türkü söylerken yaflad›m. Ne onlar beni aldatt›, ne de ben
onlar›. Türkü söyledikçe yefleriyor, çiçekleniyorum. Ben yaln›z
türkü söylemiyorum ki. Bu söyledi¤im türkülerle ayn› zamanda, Türk toplumunun lied’lerini (çoksesli halk türküleri) söylüyorum. Ben türkü söylerken saz›m ne benimle yar›fl›r, ne de
türkülerle. Bize yaln›zca efllik eder. Bizi tamamlar. Halk›m›z›n
büyük ustalar›nda da saz böyle sayg›l› bir uyum içindedir. Bu
Sümeyra, Ruhi Su’yu
Anlat›yor:
aç›dan bak›l›nca türküleri bir besteci gibi ald›¤›m daha iyi anlafl›l›r.”
…
“Müzik, sözdeki duygusall›¤› abart›r, ortaya ç›kar›r. Bu nedenle de, yanl›fl bir yorum abart›lm›fl olaca¤›ndan, kolayca anlafl›l›r. fiiirin kuruluflundaki denge bozulur. Müzik, fliirdeki bu dengeyi bozmadan gelifltiriyor, etkisini art›r›yorsa ifle yarar. Ben
bunlardan korktu¤um için, fliirin dizelerine uygun müzi¤i bulamad›¤›m zaman, fliiri müziksiz okumay› ye¤ tutuyorum.”
‹flte Ruhi Su, yapm›fl oldu¤u müzi¤in alt›n› hem biçimsel ola-
Ruhi Su yaln›zca büyük bir ses, büyük bir
sanatç›, yani salt sanatç› olarak büyük de¤ildi.
Ayn› zamanda derinlemesine bir devrimciydi.
Yapt›¤› iflin özüyle devrimci bir insand›. Onun
rak, hem içerik olarak hem de bak›fl olarak iyi doldurmufltur.
Onun dönemi, müzik tarihimizdeki dönüm noktalar›ndan biridir diyebiliriz. Bunda en önemli pay ona aittir.
Gönül canda can gönülde
Görmedi göz devri alemde
A¤›tlarda, türkülerde
Ve esen yelde Ruhi Su
Yaflam› özü görkemli
Üç telli saz› görkemli
Tabut, mezar› görkemli
Ve tan y›ld›z› Ruhi Su
Ça¤›l ça¤›l akan selde
K›rm›z› gülde, tatl› dilde
Hasano¤lan, Çelenbel’de
Ve gözyafllar›nda Ruhi Su
Dadal’›n beli büküldü
Can cesetten mi çekildi
fi›vgalar›m hep söküldü
Ve gönüllerde Ruhi Su
türkülerinin getirdi¤i mesajlar, benim
(Nebi Dadalo¤lu)
yükseliflimde çok etkili olmufltur. O,
türkülerinde halk›n hayat›n›n güzel yönlerini
Sümeyra, Ruhi Su’yu Anlat›yor:
ortaya koyar, halk›n kaybolmaya, çürümeye
terk edilmifl de¤erlerini yeniden gün ›fl›¤›na
ç›kar›r, canland›r›r söyleyifliyle.
“Ruhi Su yaln›zca büyük bir ses, büyük bir sanatç›, yani salt
sanatç› olarak büyük de¤ildi. Ayn› zamanda derinlemesine bir
devrimciydi. Yapt›¤› iflin özüyle devrimci bir insand›. Onun
türkülerinin getirdi¤i mesajlar, benim yükseliflimde çok etkili olmufltur. O, türkülerinde halk›n hayat›n›n güzel yönlerini ortaya koyar, halk›n kaybolmaya, çürümeye terk edilmifl de¤erlerini yeniden gün ›fl›¤›na ç›kar›r, canland›r›r söyleyifliyle. Hal-
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 65
Hasan Hüseyin
Kormazgil
Ruhi Su’yu
anlat›yor...
k›n kahramanl›k, özveri, cesaret, bask›ya karfl› boyun e¤meme, direnç, temiz sevgi, do¤ruluk yönündeki iyi de¤erlerini çürümekten kurtaran bir ifllevi de olmufltur. Ayr›ca kültürümüzün
bu önemli de¤erlerinin, sa¤›n kontrolüne girmesinin de önüne
geçmifltir Ruhi Su. Onun gibi bir ustan›n var olmas›, bizim kültürümüz için bir kazançt›r. Ben izliyorum. Bundan sonra yap›lacak ifllerde Ruhi Su’nun izi, etkisi olacakt›r.
Ruhi Su’nun sanatç› kiflili¤inin en etkileyici özelli¤i nedir, diye
sorulsa, hiç duraksamadan, bilinç diye cevap veririm. Onun
çok yönlü yarat›c›l›¤› ile tüm insanl›¤a sundu¤u güzellikler, ola¤anüstü güzel, s›cak sesi, büyük yetene¤inin, ama bunlardan
daha çok onun, sa¤lam bilincinin ürünleridir.
Günümüz kitle iletiflim araçlar›, radyo, televizyon, sinema vb.
arac›l›¤› ile duygusal k›s›rl›¤a, uyufluklu¤a u¤rat›lm›fl kitlelerin
bir flark›y›, bir türküyü ac›kl› ya da e¤lendirici s›fatlar› d›fl›nda alg›layamama yoksullu¤una karfl›, bilinçli bir savaflt›r bu ayn› zamanda. Ruhi Su saz› ile türkülerine efllik ederken bilinçlidir.”
Hasan Hüseyin Korkmazgil,
Ruhi Su’yu Anlat›yor:
“Ruhi Su, ifllenmifl sesin ötesinde baflka bir fley. Örne¤in bilinç, örne¤in sesin baflkald›r›fl›, örne¤in halk›n diri yan›, durmadan yenilenen yan›. Ruhi Su’yu dinlerken tarih bilinci ile coflmamak elde de¤il.
66 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Bitmifl bir fliire bir ezgi uygulamak ise, belki de dünyan›n en
zor ifllerinden biri. Çünkü bir fliir, bir türkü gibidir. Anlam›na ve
tavr›na s›k› s›k›ya ba¤l› bir iç melodisi ve ritmi vard›r. Müzik ve
bestecilikle biraz ilgilenmifl olanlar, söz için yaz›lan müzi¤in,
sözün anlam›yla belirlenen bu iç melodisine ayk›r› düflmemesinin, tam tersine o iç melodi ile uyumlu olarak sözün duygusal ve düflünsel mesaj›n› güçlendirmesi gerekti¤inin, iflin abecesi oldu¤unu bilirler. Ama bu abeceyi bilmekle ifl bitmiyor.
Bestecinin baflar›s›nda, yetenekleriyle birlikte dünya görüflü,
kiflili¤i ve müzik kültürü belirleyici rol oynuyor.
Sanatç›n›n, sonsuz ifade olanaklar› ve yarat›c› esin kaynaklar›na aç›k olarak, ama yetene¤ini ve bilgisini sürekli gelifltirerek
sab›rl› bir u¤rafla girmesi gerekiyor. En önemlisi de baflta
kendi halk›n›n olmak üzer, tüm insanl›¤›n insanc›l kültür de¤erlerini her gün daha fazla tan›maya içtenlikle e¤ilmesi gerekiyor. Bundan yan çizmek, kolayc›l›¤a kaçmak, hem sanatç›y› ve hem de halk›n sanatsal duyarl›l›¤›n› baya¤›laflt›rmaya götürür.”J
deneme
deneme
söylesene flimdi neredesin?
ümit ilter
1...
Che’nin gözlerindeki bak›fltan bahseden Eduardo Galeano
flöyle der: “Herkes gibi, Che Guevara’da kendini ele verirdi. Daha yeni do¤mufl gibi apayd›nl›k bak›fl›n› an›ms›yorum: ‹nanç dolu insanlar›n bak›fl›...” (*1)
Söylesene flimdi neredesin? Belki de kay›s› kokulu Malatya’n›n
bir caddesinde umudun avaz›n› yükseltiyorsun. Sana selam olsun, devrimin dervifline bin selam. Dervifl olmak iflte budur.
Orada o avaz› yükseltmenin saadetidir...
O bak›fl› tan›yoruz biz. K›z›ldere’deki o kerpiç evin çat›s›ndan
hayata bakan Mahir’in bak›fl›d›r o. K›z›ldere’deki o kerpiç evin
çat›s›ndan hayata bakan Mahir’in bak›fl›d›r o. Ve Day›’n›n iflaret
parma¤›n› gelece¤e do¤ru uzatarak konufltu¤u duruflmadaki
halinin bak›fl›d›r.
Söylesene flimdi neredesin? Belki de ‹zmir’in yoksul bir mahellesinde yürüyüfl eyliyorsun. Her ad›m›nda flark›lar söylüyor
sokaklar. Sana selam olsun, halk afl›¤›na bin selam. Afl›k olmak iflte budur. Ahalinin dertlerine derman göstermenin coflkusudur...
Elbette, Güler’in gözlerinde parlayan atefl de öyledir. Ve hat›ralar›m›zdan çok hayat›m›zda yaflayan nice can yoldafl›n bak›fl›d›r o apayd›nl›k bak›fllar.
Söylesene, flimdi neredesin? Ankara’n›n Hüseyin Gazisi’nde
mi? Umutlar, Ahmet Abiler, Zeynep Analar için imza m› topluyorsun bir yerlerde. Galatasaray’da m›? Gülsuyu’ndan m› yoksa Gemlik’te mi? Mersin mi, Dersim mi... Ama az, ama çok; fakat her yerdesin. Ve nerede olursan ol, sen sosyalizmin havarisi, tarihin atefl h›rs›z› ve gelece¤in gözlerisin. Bugüne bak›yorsun, inançla ve umutla, gözlerini bir an dahi kaç›rmadan. Zerresi yok karamsarl¤›n gözlerinde. Ve duda¤›nda büyüyor, pra-
Bir de senin bak›fl›n böyledir. Hayata umutla bakman›n Mahir’isin sen de. Nerede olursan ol, hep öyle bak›yorsun. Galeano hakl›, kendini gözlerinle ele veriyorsun. Umudun coflkusunu,
tarihin ateflini tafl›yor gözlerin.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 67
ti¤inde serpilen umudun tebessümü.
Belki de sokaklar dar geldi ve volta at›yorsun flimdi. Olsun, bu
memleketin hapishaneleri ve mezarl›klar› da bizimle flenlenir.
Ve senin bak›fllar›nda yaflar ‹dili, ‹bilisi bu halk›n. Hat›ralar ve
hayaller aras›nda gidip gelmenin maceras›n› yafl›yorsun belki
de her voltanda. Yak›fl›r sana, ki hat›ralar› hayallere ba¤laman›n köprüsüdür e¤ilmez boynun...
Belki de flair Edip Cansever’in “Bildi¤im bir fley varsa/ Mavzerle denenmek ister da¤lar/ Hüzünle de¤il” deyiflinin peflindesin.
Patikalara m› vurdun kalbini? O halde hayat›n kederini da¤›t›yor demektir gözlerinden havalanan flahanlar.
‹flçisin sen, belki de memur ya da iflsiz. Ev kad›n›, avukat, tamirci ya da çiftçisin. Ö¤rencisin, mühendis ya da ö¤retmensin.
Pazarc›s›n, garson ya da tezgahtar. Gurbettesin ya da hapishanedesin... Ve nerede olursan ol, sosyalizmin havarisi olarak
bak›yorsun hayata. Hayat›n gözleri de sana bak›yor elbette...
“Bir umudun var m›?” “Bir gelece¤im olacak m›?” sorular›n›n
cevab›n› ar›yor hayat senin gözlerinde...
2...
Hayat›n gözleri vard›r. Ve flair hakl›d›r: “Gayr›, iki korku çiçe¤idir gözleri / ‹ki mavi, kocaman korku çiçe¤i / Açar, derin kuyularda...” (*2)
Bir k›z çocu¤unun y›rt›k terli¤inden taflan kirli ayak parmaklar›d›r hayat›n gözü. Ve sana bakar. O çocuk belki ka¤›t mendil,
belki su sat›yordur. Ama ayaklar›... Anl›yor musun, hayat›n
gözleri vard›r.
68 | TAVIR |A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Bedenleri tonlarca göçü¤ün alt›nda kalmadan çok önce, ruhlar› zaten ezilmifl olan maden iflçilerinin, s›ra s›ra tabutlar› da
hayat›n gözleridir. Öylece bakarlar sana. Çünkü, o tabutlar›n
hayat›n gözleri oldu¤unu bir sen anlam›fls›nd›r. Kiminin üzerinde yeflil, kiminin üzerinde k›rm›z› bayraklar vard›r. Ve bir muktedir zat, “güzel öldüler” demektedir. Ya hayat›n gözleri ne demektedir?..
Petrol ve otomativ tekelleri kar etsin diye, kara yollar›nda üçer,
befler, onar, onbefler ölenlerin sa¤a sola da¤›lm›fl cebetleri de
hayat›n gözleridir. Yar›m kalm›fl ömürlerinin flaflk›nl›¤›yla bakarlar öylece gözlerinin içine. “Emperyalizmin bomba atmad›¤› yerlere de “trafik kazas›” at›yor desen, kanl› ve kara mizah
say›l›r flimdi...
‹flsizdir adam, üç kurufla muhtaçt›r. Evde yemek yoktur, çoluk
çocuk açt›r. Kar›s› “Hiç param›z yok.” der, “Yemek yapamad›m...” der ve susar. Adam sar›l›r çocuklar›na, gözleri yafll›d›r.
Koca adamlar›n a¤lamas› pek a¤›rd›r. Adam o a¤›rl›kla içeri
geçip asar kendini. ‹ntihar m›d›r flimdi bu? Ki yoksullar› açl›k ve
sefaletle kuflatan burjuvazinin elleri çekmifltir o ipi. Ve hayat›n
gözleri, geride kalan çocuklar›n yüzlerinden bakar sana. Görüyor musun?
Y›llarca okuyup diploma ald›ktan sonra, ifl bulamayanlar›n çaresiz bak›fllar›yla bakar kimi zaman hayat›n gözleri. Feri sönmüfl bak›fllard›r bunlar. Kimi zaman da ald›klar› e¤itimle ilgisi
olmayan ifller de yaflam sevinçlerini törpüleyip yok edenlerin
s›k›nt›s›yla bakar hayat sana...
Tüketim kültürünün salg›lad›¤› zehirle uyuflan tatminsiz ruhlar›n gözleriyle de bakar hayat. Eflyaya dönmüfl bedenlerin, ruh
bulmufl eflyalar›n, markalar›n, modellerin, reklamlar›n dünyas›nda bo¤ulman›n olanca sarhofllu¤uyla
bakar hayat sana. Bir imdat 盤l›¤›d›r sanki dibe vuruflun bu hali...
Hayat›n gözleri her yerde karfl›na ç›kar. Ve de¤iflik
flekillerde bakar sana. Selin ard›ndan kalan çamurun ortas›nda rastlars›n bazen ona. Yoksullar›n kursa¤›na inmeyen etlerin artan fiyat›yla bakar bazen
hayat›n gözleri...
Her burjuva Paris Hilton’dur biraz. Çünkü çal›flmadan yemenin ahlaks›zl›¤› vard›r mayalar›nda. Sömürü üzerine kurulu zevkü sefa yaflayanlar›n, Lale Devri’ne özenen kalpazanlar›n tamahkarl›¤›yla bakar kimi zaman da hayat.
Onlar›n çocuklar› özel kolejlerde, hatta Amerika’larda okumaya giderken, o¤lunun dersane borcu yüzünden hapse giren annenin gözleriyle bakar hayat
sonra sana. Ve bu durumu gururuna yediremeyip
intihar eden evlad›n, art›k bakamayan gözleriyle bakar hayat sana...
Hayat yoksullu¤un, hayat yoksunlu¤un, hayat yozlaflman›n ortas›ndan bakar sana. Senin gözlerinde
bir kurtulufl, bir umar arar. Görüyor musun?
3...
Senin gözlerinde görür gelece¤ini hayat. Çünkü,
sadece senin cevab›n hakikidir. Çünkü, sadece senin cevab›n samimidir. Çünkü, sadece senin cevab›n hayatidir. Ve hayat, bilir bunu. Görür ve anlar.
Hem “Marksist” geçinip hem de burjuvaziye gurmelik yapanlardan de¤ilsin çünkü sen. Cevab›n›n hakikili¤i bundand›r. Burjuvazinin a¤›z tad›n› de¤il, halk›n
açl›¤›n› bilir senin duda¤›n...
Hem kapitalist alçakl›¤›n tuzaklar›n› döfleyen reklamc›lar flah›
olup hem de solculara ders vermeye kalkan haddini bilmezlerden de¤ilsin çünkü sen. Cevab›n›n samimili¤i bundand›r. Çünkü “reklamc›” de¤ilsin, her an ödenen bedeliyle devrimcisin...
Ad›na “Cihangir” denilen filmin artistleri olarak, konformizm
içinde yaflarken gerçek hayat›n ac›mas›zl›¤›na dair ucuz teoriler üreten riyakarl›¤›n yüzüne tükürensin sen. Cevab›n›n hayatili¤i bundand›r. Çünkü hayat›n içindesin, “Cihangir”de de¤il...
Avrupa (AB) amperyalizmine “evet” ya da “havet” diyenlerin,
AB fonlar›yla beslenenlerin “solcu” geçindi¤i bu yerlerde, senin
varoluflun umut veriyor flu hayata. Amerikal› katillerden özgürlük bekleme aymazl›¤›n›n “büyük politika” say›ld›¤› bu yerlerde,
senin “Amerika Defol” deyiflin, gelece¤in müjdesini tafl›yor flu
hayata.
Ve hayat, seni seviyor. Çünkü sadece sen, kapitalizmin elini
süremeyece¤i bir gelecek için, sosyalizm için ölüme bile gülerek gidiyorsun.
Söylesene, flimdi neredesin? Hangi flehirde, hangi sokakta,
voltada, patikadas›n? Hakl›s›n, koflturmacalar içindesin. Ve
hayat sana bakarken duda¤›ndan flu dizeler geçer: ‹lan-› aflk
makam›ndan bir m›sra / Yeflerip, k›m›ldar içimde / Düfler akl›ma gözlerin...” (*3)
1- Aflk›n ve Savafl›n Gündüz ve Geceleri /Eduardo Galeano
2- Hasretinden Prangalar Eskittim / Ahmed Arif
3- Age. J
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 69
çeviri
çeviri
j.v. stalin, korkunç ivan filmi üzerine
eisenstein ile görüflüyor...
stalin kaynak arflivi
Bu görüflme 1947 fiubat’› sonlar›nda, Stalin, SBKP yöneticileri Jdanov ve Molotov ile S.M. Eisenstein ve N. Çerkasov aras›nda gerçekleflmifltir. Bu, Bolflevik Parti’nin savafl sonras›
dönemde Sovyet kültürünün sanat seviyesini yükselterek ideolojik ve politik içeri¤i güçsüzlükten kurtarma girifliminin gerekli bir parças›yd›.14 Eylül 1946 tarihindeki bu görüflme öncesinde, SBKP Merkez Komitesi, Parlak Hayat filmi üzerine
bir karar alm›flt›. Karar›n Korkunç ‹van’a dayanan bölümleri
flöyleydi:
“Sinema iflçilerinin -yap›mc›lar›n, yönetmenlerin ve senaristlerin- vazifelerine kayg›s›z ve sorumsuzca yaklaflarak yapt›klar›
filmlere özen göstermedikleri bir gerçektir. Bafll›ca hatalar›, iflledikleri konuya hâkim olmamalar›d›r... Yap›mc› Eisenstein,
‹van Grozny (Korkunç ‹van) serisinin ikinci filminde Grozny’nin
ilerici ordusu Oprichniki‘yi, yoz Amerikan çetesi Ku Klux Klan
gibi betimleyerek tarihi gerçeklerdeki bilgisizli¤i ortaya koymufltur. Çelik bir iradeye sahip olan ‹van Grozny (Korkunç
‹van) karakteri, güçsüz ve ödlek bir Hamlet tipi olarak sunulmaktad›r...
‘De¤ersiz filmlerin yap›lmas›ndaki esas sebepler, konuyla ilgili bilgi eksi¤i ve senaristlerle yap›mc›lar›n ifllerinde gösterdikleri özensiz tutumdur.’
“Merkez Komite, Sinematografi Bakanl›¤›n›n, öncelikle de
baflkan Yoldafl Bolshakov’un film stüdyolar›, yap›mc›lar ve senaristleri yeterince denetlemedi¤ini, filmlerin kalitesini iyilefltirmek için gereken çabay› sarf etmedi¤ini ve faydas›z amaçlar
u¤runa yüksek mebla¤da para harcad›¤›n› görmüfltür. Bakanl›¤›n önde gelen görevlileri, kendilerine verilen vazifelere karfl›
70 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
sorumsuz tav›rlar sergileyerek yap›lmakta olan filmlerin sanatsal de¤erine, ideolojik ve politik içeri¤ine karfl› da kay›ts›z kalmaktad›rlar.
“Merkez Komite, Bakanl›¤a ba¤l› Sanat Kurulunun yanl›fl bir
örgütlenme içinde oldu¤u kan›s›ndad›r. Kurul, çekilecek filmlerin tarafs›z ve sistematik bir elefltiri süzgecinden geçmesini güvence alt›na almamaktad›r. Yarg›lar›nda ço¤unlukla apolitik bir
tav›r sergileyerek filmlerin savundu¤u tezlere dikkat etmemektedirler. Kurul üyelerinin birço¤u, film de¤erlendirmelerinde ilkesizliklerini göstermektedir ve yarg›lar›, yap›mc›larla olan flahsî iliflkileri üzerine kurulmufltur. Sinemada elefltiriden yoksunluk ve hâkim olan dar görüfl ortam›, kalitesiz filmlerin yap›lmas›ndaki belli bafll› sebepler aras›ndad›r.
‘Sanat iflçileri, ifllerine karfl› sorumsuz ve kayg›s›z tav›r sergilemeye devam edenlerin, kendilerini geliflen Sovyet sanat›n›n d›fl›nda bulacaklar›n› kavramal›d›rlar; çünkü Sovyet sanatseverlerinin kültürel gereksinim ve talepleri artm›flt›r, bu sebeple
Parti ve Hükümet de halk›n estetik zevkinin ilerlemesi için çal›flmaya devam edecek ve onlar›n sanat eserleri hususundaki
taleplerini destekleyecektir.’ (Merkez Komite Kararlar›, SBKP,
Edebiyat Ve Sanat Üzerine [1946- 1948], Moskova, 1951, s.
26-28.)
…
Stalin, Jdanov, Molotov, Eisenstein ve Çerkasov aras›ndaki
görüflme:
Saat on birde Kremlin’e davetliydik (Akflam 23.00’te -y.n.).
Resepsiyona vard›¤›m›zda saat
10.50 idi. Saat tam on birde Poskrebyshev gelerek kurul odas›na
kadar bize efllik etti.
Odada Stalin, Molotov ve Jdanov
vard›.
‹çeri girdik, selamlaflt›k ve masaya
oturduk.
Stalin: Bir mektup yazm›fls›n›z.
Yan›t› biraz gecikti. Geç bulufltuk.
Önce yaz›l› bir yan›t vermeyi düflündüm; ama sonra konuflman›n
daha iyi olaca¤›na karar verdim.
Yo¤unlu¤umdan ve vakit bulamay›fl›mdan ötürü, sizinle uzun bir
aradan sonra burada görüflme
karar› ald›m. Mektubunuz elime
Kas›m’da geçti.
Jdanov: Mektubu Soçi’deyken alm›flt›n.
Stalin: Evet, evet. Soçi’de. Filmle
ilgili ne yapmaya karar verdiniz?
Eisenstein: Filmin ikinci k›sm›n›, Livonsky’nin Yürüyüflü dâhil
edilmedi¤i için iki bölüme ay›rd›k. Sonuçta film içinde orant›s›zl›klar olufltu. Bu yüzden eldeki malzeme üzerinde oynamalar
yapmak ve as›l olarak Livonski’nin Yürüyüflünü çekmek gerekiyor.
Stalin: Tarih okudunuz mu?
Eisenstein. Az çok.
Stalin: Demek az çok. Ben de tarihten az çok anlar›m. Oprichnina‘y› yanl›fl göstermiflsiniz. Oprichnina kral›n ordusuydu.
Bayra¤›n› indirip savafl alan›n› her an terk edebilecek olan feodal ordulardan farkl›yd›; düzenli ve ilerici bir ordu oluflturulmufltu. Siz ise Oprichnina’y› Ku-Klux-Klan (ABD’de siyahlara
karfl› örgütlü katliamlar düzenleyen ›rkç› bir topluluk - ç.n.) gibi göstermiflsiniz.
Eisenstein KKK’›n beyaz bafll›k takt›¤›n›; ama filmdekilerin
bafll›klar›n›n siyah oldu¤unu söyledi.
Çar ‹van, önemli ve bilge bir hükümdard› ve e¤er XI. Ludwig
ile karfl›laflt›r›l›rsa -XIV. Ludwig için mutlak›yetçili¤i haz›rlayan
XI. Ludwig hakk›nda bir fleyler okumuflsunuzdur- Korkunç
‹van çok daha yüksek bir yerdedir. Korkunç ‹van’›n bilgeli¤i
fluradayd›: O, olaylara ulusal bir bak›fl aç›s›yla yaklaflt› ve ülkesine yabanc›lar›n girmesine izin vermedi, ülkeye d›fl tesirin girmesini engelledi. Korkunç ‹van’› bu biçimde göstererek bir
sapmaya ve hataya sebep oluyorsunuz. I. Petro da önemli bir hükümdard›; ama yabanc›lara karfl› fazlas›yla hoflgörülüydü; onlara kap›lar›n› sonuna kadar açt›, ülkesine d›fl tesirin girmesine izin verdi ve Rusya’n›n Almanlaflt›r›lmas›na göz yumdu. Katerina bundan daha fazlas›na da müsaade etti. Aleksandr döneminde gerçekten bir Rus hanedanl›¤› m› vard›? I.
Nikolay döneminde bir Rus hanedanl›¤› m› vard›? Hay›r, onlar
Alman hanedanl›¤›yd›. Korkunç ‹van’›n en büyük katk›s› ise d›fl
ticareti devlet tekeline ilk kez almas›yd›. Bunu ilk kez Korkunç
‹van yapt› ve sonra da Lenin.
Jdanov: Korkunç ‹van’› bir sinir hastas› gibi göstermiflsiniz.
Molotov: Bu önemli bir fark de¤il.
Molotov: Daha çok psikolojik özellikler vurgulanm›fl ve eylemler afl›r› strese, içsel çeliflkilere kiflisel hislere dayand›r›lm›fl.
Stalin: Çar karars›z biri gibi sunulmufl, Hamlet’e benziyor. Ne
yapmas› gerekti¤ini ona hep baflkalar› söylüyor ve hiçbir karar› kendisi alm›yor.
Stalin: Tarihi bir figürü do¤ru biçimde göstermek gereklidir.
Örne¤in, birinci bölümde Korkunç ‹van’›n kar›s›n› uzun uzun
öpmesi do¤ru de¤ildi. O zamanlar buna izin verilmiyordu.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 71
söyledi. Astrakan galip gelmiflti ve
Moskova’ya her an sald›rabilirlerdi,
ayr›ca K›r›m Tatarlar› da bunu yapabilirdi.
Stalin: Demyan Bedni do¤ru bir tarihsel bak›fl aç›s›na sahip de¤ildi. Minin
ve Podjarski heykelini Vasily Blazhenova Kilisesi yak›nlar›na tafl›d›¤›m›zda
Demyan Bedni buna itiraz ederek o
heykelin at›lmas›n› ve Minin ve Podjarski’nin unutulmas› gerekti¤ini yazd›.
Bu mektuba cevap olarak ona flöyle
dedim: ‘‹van, kendi aileni unutma. Tarihi bir kenara atamay›z…’
Ard›ndan Stalin, Korkunç ‹van yorumuna dair bir dizi görüfl belirtti; Malyuta Skuratov’un önemli bir general
oldu¤unu ve Livonia ile yap›lan savaflta kahramanca öldü¤ünü söyledi.
Jdanov: Gerçi film Bizans üslubuyla yap›l›yor; ama o üslupta
da buna yer yoktu.
Molotov: ‹kinci bölümde mekân, kubbeler ve mahzenlerle s›n›rland›r›lm›fl, aç›k hava yok, genifl Moskova yok, insanlar gösterilmiyor.
Stalin: Korkunç ‹van son derece zalimdi. Onun neden zalim olmak zorunda kald›¤› da gösterilebilir.
Korkunç ‹van’›n hatalar›ndan biri de befl büyük feodal ailenin
iflini tümden bitirmemesiydi. Bu befl aileyi ortadan kald›rsayd›
Gerileme Dönemi yaflanmazd›. Korkunç ‹van birinin idam ferman›n› imzalad›¤›nda sonradan piflman olup uzun süre dua
ederdi. Tanr› bu konularda onu huzursuz ediyordu… Hâlbuki
kararl› olmak gerekirdi.
Molotov: Tarihi olaylar› etrafl›ca sunmak gerekir. Örne¤in,
Demyan Bedni’nin Bogatip adl› oyunu. Demyan Bedni, Bogatip oyununda Rusya’n›n vaftiziyle alay etmiflti, ancak gerçekte
H›ristiyanl›¤›n kabulü tarihsel geliflim aç›s›ndan ilerici bir olayd›.
Çerkasov buna karfl›l›k, elefltirinin her
zaman ifle yarad›¤›n› ve elefltiri sayesinde Pudovkin’in Amiral
Nakhimov gibi güzel bir film yapt›¤›n› belirtti. “Daha kötüsünü
yapmayaca¤›m›za eminiz. Sadece filmde de¤il, tiyatroda da
Korkunç ‹van karakteri üzerine çal›fl›yorum. Bu karaktere âfl›k
oldum ve sahneleri de¤ifltirmenin do¤ru olaca¤›n› düflünüyorum.”
Stalin buna cevaben Molotov ve Jdanov’a dönerek: “Deneyelim mi?” dedi.
Çerkasov: Gerekli de¤ifliklikler yap›ld›ktan sonra baflar›l› olaca¤›na eminim.
Stalin: Tanr› yard›mc›n›z olsun,- her gün yeni bir bafllang›çt›r.
(Güler.)
Eisenstein: Birinci bölümde birçok sahne baflar›l›yd› ve bu da
serinin devam›n› yapmak için bize güven veriyor.
Stalin: Sizin neyi baflard›¤›n›z hakk›nda de¤il, eksikleriniz hakk›nda konufluyoruz.
Eisenstein filme dair baflka talimatlar›n olup olmad›¤›n› sordu.
Stalin: Elbette, bizler iyi H›ristiyanlar de¤iliz; ama tarihin o aflamas›nda H›ristiyanl›¤›n ilerici rolünü inkâr etmek olanaks›zd›r.
Bu olay, Rus devletinin Bat›yla iliflki kurmas›n› ve Do¤uya yönelmemesini sa¤lad›.
Stalin, Do¤u ile iliflkilere dair Tatar boyunduru¤undan nihai
kurtuluflun ard›ndan Korkunç ‹van’›n yeni Tatar hücumlar›na
karfl› bir kale oluflturmak için Rusya’y› alelacele birlefltirdi¤ini
72 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Stalin: Ben size talimat vermiyorum, yaln›zca seyircinin fikrini
dile getiriyorum. Tarihi karakterlerin do¤ru yans›t›lmas› gereklidir. Glinka bize neyi gösterdi? Bu Glinka nedir? Çizilen tip
Glinka’ya de¤il, Maksim’e benzemifl. (L. Arnshtam’›n Besteci
Glinka filmi hakk›nda konufluyorlard›. Baflrolü B. Chirkov oynuyordu.) Aktör Chirkov kendini ifade edemedi ve bir aktör için
en önemli nitelik, kendini dönüfltürebilme yetene¤idir. (Çerka-
sov’u iflaret ederek) Siz kendinizi dönüfltürmeye yatk›ns›n›z.
…
Buna karfl›l›k Jdanov, Çerkasov’un Korkunç ‹van’da flanss›z
oldu¤unu söyledi. Bahar filminin çekimlerinden dolay› bir panik havas› vard› ve Çerkasov, Hayat Ad›na filminde de bir kap›c›y› oynamaya bafllam›flt›.
Stalin, Çerkasov’un karakter canland›rma hususundaki yetene¤ine ve aktör Kmelev’i yeniden sahneye ç›karabilme flans›m›z oldu¤una iflaret etti.
Çerkasov, çar rolünde defalarca oynad›¤›n› hatta I. Petro ve
Aleksander rollerini bile oynad›¤›n› söyledi.
Çerkasov, Leningrad’daki Marine Tiyatrosunda çal›fl›rken birçok fley ö¤rendi¤ini söyledi. O zamanlar usta karakter oyuncusu Shaliapin de o sahnede oynuyordu.
Jdanov: Soy zincirine göre. Tüm çarlar› s›rayla oynam›fls›n›z.
Stalin: O büyük bir oyuncuydu.
Stalin: Tarihi flahsiyetleri do¤ru ve belirgin bir biçimde sunmak
gerekir. (Eisenstein’a). Siz, Aleksander Nevsky‘yi yönettiniz.
Oldukça iyiydi. En önemli fley, tarihsel dönemin üslubunu korumakt›r. Yönetmen tarihten sapabilir. Tarihsel malzemeyi oldu¤u gibi kopyalamas› do¤ru de¤ildir, kendi fikirleri üzerine
çal›flmal›d›r; ama üslubun s›n›rlar› içinde. Yönetmen ancak tarihi dönemin üslubu içinde hareket edebilir.
Jdanov: Bahar filminin çekimleri nas›l gidiyor, diye sordu.
Jdanov: Belli ki gölgelerden (ki bunlar seyircinin dikkatini da¤›t›yor) ve Korkunç Ivan’›n sakal›ndan çok etkilenmiflsiniz. Korkunç Ivan s›rf sakal› gözüksün diye yerli yersiz bafl›n› geriye
at›yor.
Çerkasov: Aktör Plyatt gayet iyi rol yapm›fl.
Eisenstein, serinin sonraki bölümünde Korkunç ‹van’›n sakal›n› k›saltma sözü verdi.
Stalin: (Korkunç ‹van filminin ilk bölümündeki aktörleri an›msar)
Kurbski, ola¤anüstüydü. Staritski çok iyiydi (Aktör Kadoçnikov). Sinekleri kusursuzca yakal›yordu. Bir de taht›n varisi, sinekleri elleriyle yakal›yordu! Bu tür ayr›nt›lar gereklidir. Bunlar
insan›n özünü a盤a vurur.
Çerkasov’un Sovyet Film Festivaline kat›l›m›yla ilgili olarak konu Çekoslovakya’n›n durumuna geldi. Çerkasov, Sovyetler
Birli¤inin Çekoslovakya halk› taraf›ndan sevildi¤ini anlatt›.
Daha sonra, Amerika taraf›ndan y›k›ma u¤rat›lan Çekoslovakya flehirlerine de¤inildi.
Stalin: Bizim görevimiz Prag’a Amerikal›lardan önce girmekti.
Amerikal›lar büyük telafl içindeydi; ama biz, Koniev’in sald›r›s›
sayesinde onlar› geride b›rak›p Prag’› düflman eline geçmeden alabildik. Amerikal›lar Çekoslovakya sanayisini bombalad›. Bu politikay› Avrupa’ya karfl› da sürdürdüler; çünkü onlar›n
hedefi kendileriyle rekabet içinde olan sanayileri y›kmakt›. Oray› keyifle bombalad›lar.
Çerkasov, Franco ve Goebbels’in Büyükelçi Zorin’in villas›nda
çektirdikleri foto¤raflardan söz etti.
Çerkasov: Yak›nda bitirece¤iz. Bahar filmi, bahara do¤ru gösterime girecek.
Jdanov: Bahar‘›n içeri¤ini be¤endi¤ini söyledi. Aktris Orlova
oldukça iyi oynam›fl.
Jdanov: Peki, Ranevskaya nas›l oynad›! (elini sallad›.)
Çerkasov: Hayat›mda ilk kez bir filmde sakals›z, b›y›ks›z, pelerinsiz ve makyajs›z göründüm. Bir yönetmeni oynuyorum ve
görüntümden biraz utan›yorum, karakterlerimin arkas›na saklan›yormufl gibi hissediyorum. Bu, büyük sorumluluk isteyen
bir rol; çünkü bir Sovyet yönetmenini temsil etmeliyim ve bütün yönetmenlerimiz kayg›l›: bir Sovyet yönetmen nas›l gösterilecek?
Molotov: Ve burada Çerkasov bütün yönetmenlerle hesaplafl›yor! Bahar filmine itiraz edildi¤inde Çerkasov, filmle ilgili Sovyet Sanat› gazetesinde ç›kan bir yaz›y› okuyup filmin yasakland›¤›n› düflündü.
Ve sonra Jdanov: “Bahar için yap›lan bütün haz›rl›klar›n bozuldu¤unu gören Çerkasov, kap›c› rolünü üstlendi.” dedi. Jdanov, Bahar‘›n bir elefltiri bombard›man›na tutulmas›n› tasvip
etmiyordu.
Aktris Orlova’n›n oyunculu¤u Stalin’in ilgisini çekmiflti. Onu bir
oyuncu olarak takdir ediyordu.
Çerkasov, Orlova’n›n büyük bir çal›flma azmine ve s›n›rs›z bir
yetene¤e sahip oldu¤unu söyledi.
Jdanov: Orlova son derece iyi oynad›. Ve kimse onun VolgaVolga‘daki postac› rolünü unutmad›.
Çerkasov: Hayat Ad›na filmini izlediniz mi?
Stalin: O domuzlar›n iflini bitirdi¤imiz iyi oldu. E¤er o alçaklar
kazansayd›, olacaklar› düflünmek bile dehflet verici.
Stalin: Hay›r, ben izlemedim; ama elimizde Kliment Efremo-
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 73
Çerkasov: Malyuta Skuratov’un Metropolit Philip’i bo¤azlad›¤› bir sahne var.
Jdanov: Tver Otroch Manast›r›’nda geçen sahne mi?
Çerkasov: Evet, bu sahnenin de senaryoda kalmas› gerekir
mi? Stalin bu sahnenin tarihi gerçekli¤i oldu¤u için kalmas›
gerekti¤ini söylemiflti.
Molotov, bask›y› göstermenin önemli oldu¤unu ancak bu
bask›n›n hangi amaç u¤runa yap›ld›¤›n›n da gösterilmesi gerekti¤ini söylüyordu. Bu nedenle, yaln›zca bodrumlar›n ya da
olcay uzun
s›n›rland›r›lm›fl
alanlar›n de¤il daha genifl alanlar›n ve buralardaki olaylar›n da ekrana yans›mas› gerekiyordu.
Çerkasov de¤ifltirilecek sahnelerle ve serinin ikinci filmiyle ilgili
görüfllerini ifade etti.
Stalin: Film nas›l bitiyor? Serinin ikinci ve üçüncü filmlerini de
yapmak için daha iyi nas›l sonland›r›labilir? Bunu nas›l planlayabiliriz?
Eisenstein, ikinci filmin çekilmifl sahneleriyle senaryodan arta
kalanlar› birlefltirerek tek ve büyük bir film yapman›n daha iyi
olaca¤›n› söyledi.
Herkes bu fikre kat›ld›.
Stalin: Filminiz nas›l bitecek?
Çerkasov: Film Livonia’n›n yenilgisi, Malyuta Skuratov’un trajik ölümü ve dört yan›n› saran askerleri aras›nda Korkunç
‹van’›n denize do¤ru yürüyüfl sahnesiyle bitecek. Korkunç
‹van flöyle diyecek: “Yolumuza devam ediyoruz ve edece¤iz!”
vich’in iyi bir raporu var. Voroflilov filmi be¤endi.
Stalin: Evet, tam da böyle oldu, hatta daha fazlas›.
O halde bütün sorunlar çözüldü demektir. (Molotov ve Jdanov’a dönerek) Yoldafllar, ne dersiniz, yoldafl Çerkasov ve Eisenstein’a filmi tamamlama imkân› verelim mi?
Çerkasov, senaryo tasla¤›n› Politburo’ya tasdik etmesi için
göstermek gerekir mi, diye sordu.
Lütfen bütün bunlar› yoldafl Bolshakov’a iletin, diye ekledi.
Çerkasov filmle ve Korkunç ‹van’›n d›fl görünüflüyle ilgili birkaç ayr›nt› daha sordu.
Stalin: D›fl görünüflü gerçe¤e uygun, de¤ifltirilmesi gerekmiyor.
Çerkasov: Staritskova cinayetiyle ilgili sahne senaryoda kalabilir mi?
Stalin: O sahne kalabilir. O cinayet gerçekten oldu.
74 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Stalin: Gerek yok, kendiniz karar verin. Senaryoya bak›p de¤erlendirmek genellikle zor olur, yap›t› tamamlanm›fl haliyle
görüp onun üstüne konuflmak daha kolayd›r. (Molotov’a dönüp) Senaryoyu okumak istiyor olmal›s›n›z?
Molotov: Hay›r, ben di¤er alanlarda çal›fl›yorum. Bolflakov
okusun.
Eisenstein, filmin yap›m› için acele etmeye gerek olmad›¤›n›
söyledi.
Bu yoruma herkesten olumlu tepki geldi.
Stalin: Kesinlikle acele etmemek gerekir; acele etmek bir filmin
gösterime girmesinden çok önünün kapanmas›na sebep olur.
[‹lya] Repin, Kazaklar’›n Türk Sultan›n›n Mektubuna Cevab›
eseri üstünde 11 y›l çal›flm›flt›r.
…
Herkes, sadece uzun çal›flmalar sonucunda iyi bir film yap›labilece¤i sonucuna vard›.
Korkunç ‹van filmine gelince, dedi Stalin, gerekirse bir buçuk,
iki hatta üç y›l bu filmi yapmak için u¤rafl›n. Ama film güzel olmal›, bir heykel gibi asl›n› yans›tmal›.
Nitelikleri yükseltmeliyiz. Daha az ama daha nitelikli filmler olsun. Seyirci geliflti ve biz de ona iyi yap›tlar sunmal›y›z.
Tselikovskaya’n›n oyunculu¤u tart›fl›ld›; karakterleri iyi canland›r›yordu; ama as›l alan› oyunculuk de¤il baleydi.
Biz de, Alma-Ata’ya bir baflka aktrisi getirtmenin mümkün olmad›¤›n› söyledik.
Stalin, yönetmen akl›na koydu¤unu yapmal› ve her neye ihtiyaç varsa onu talep etmelidir, dedi. Ancak bizim yönetmenlerimiz hemen boyun e¤iyorlar. Bazen bir rolü, baflar›l› bir aktör
gerekti¤i halde o role hiç yak›flmayan bir baflkas› oynuyor. Bunun sebebi de talep edenin aktör ve kabul edenin yönetmen
olmas›.
Eisenstein: Aktris Gofleva çekimler için Alma-Ata’daki Sanat
Tiyatrosundan ayr›lamad›¤›ndan iki y›l boyunca Anastasia rolünü oynayacak bir aktris arad›k.
Stalin: Aktör Jarov’un, Korkunç ‹van‘da oynad›¤› karaktere
karfl› yanl›fl ve ciddiyetsiz bir bak›fl› vard›. Ciddi bir ordu generalini canland›ramam›fl.
El s›k›fl›p ayr›ld›lar. Saat 00.10’da görüflme sona ermiflti.
Eisenstein ve Çerkasov taraf›ndan bu rapora bir ekleme yap›ld›:
Jdanov: Bu Malyuta Skuratov de¤il, bu bir züppe.
“Jdanov, ‘Filmde dini törenlere afl›r› bir düflkünlük var’, dedi.”
Stalin: Korkunç ‹van, daha milliyetçi, daha öngörü sahibi bir
çard›. Rusya’n›n yabanc› tesirine girmesine izin vermedi. I.
Petro ise kap›lar›n› Avrupa’ya açt› ve yabanc›lar› kabul etti.
Çerkasov, Korkunç ‹van serisinin ikinci filmini izlememifl olmas›n› utanç ve talihsizlik say›yordu. Film yap›l›p gösterime girdi¤i s›rada Leningrad’da bulunuyordu.
Eisenstein da filmin tümünü izleyemedi¤ini; çünkü filmi bitirdikten sonra hastaland›¤›n› ekledi.
Bu büyük bir flaflk›nl›k ve e¤lence yaratt›.
Rusçadan ‹ngilizceye çev. Sumana Jha.
G. Maryamov: Kremlevskii Tsenzor, Moskova, 1992, s. 84-91.
kaynak: http://www.revolutionarydemocracy.org/rdv3n2/ivant.htm
Stalin Arflivi çeviri birimi. http://stalinkaynak.com/arsiv/2007/06/1 ...
Eisenstein/J
Bu görüflme, Stalin’in onlara baflar› dilekleri ve “Tanr› yard›mc›n›z olsun!” sözüyle noktaland›.
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 75
deneme
deneme
kültür mücadelesinde ne tarafta
~
durdugunu bilmek
gizem özkara
yerini bat› özentili bir yaflam al›yor.
Peki nedir kültür gerçekten? Tan›m›na
bakacak olursak: "Belli bir toplumun
veya toplumsal kesimin bilim sanat,
ahlak, e¤itim alan›ndaki ürün ve birikimlerinin duygu, düflünce, kurallar ve
de¤erlerinin toplam›d›r." Yani yaflad›¤›
toplumun bütün de¤erlerini kaps›yor.
Binlerce y›ll›k al›flkanl›klar sonucu elde
edilen deneyimler, birikimler, yaflam
al›flkanl›klar›, bilim, sanat vs. her fleyi
kültür olarak de¤erlendirmek gerekir.
Üniversiteli arkadafllar›m›za “Kültür nedir?” diye sorsak, farkl› farkl› cevaplar alabiliriz. Özellikle yafl›t›m›z ö¤renciler, kültür
denen kavram› Avrupal› olmakla eflde¤er görüyorlar. Sergilenen bir davran›fl e¤er Bat›l›lar›n yapt›klar›na benziyorsa o iyi bir
fley olarak alg›lan›yor. O zaman kifli kendisini kültürlü, medeni
ve ça¤dafl olarak görüyor.
Bundan dolay› arkadafllar›n›n yan›nda biraz daha farkl› görünmeye çal›fl›yor. Çocuklu¤undan itibaren edindi¤i al›flkanl›klar›n
76 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
Olaylara bak›fl aç›m›z›, tepkilerimizi,
hareketlerimizi onunla yans›t›r›z ve ahlak›m›zla, sanat›m›zla ürünlerimiz, paylafl›m›m›zla, de¤erlerimizle yaflar›z. Dolay›s›yla kültürü de¤erlendirirken s›n›flardan ay›rmamak gerekir. S›n›flar›n ortaya ç›kt›¤› andan itibaren her s›n›f
kendi kültürünü oluflturmufltur. ‹lkel
toplumlarda kabilenin her ferdi ayn›
kültürü yaflarken, kölecili¤e geçildi¤inde bu durum tamamen
de¤iflmifltir. Esaret alt›nda yaflayan kölelerle, onlar›n sahipleri
aras›nda yaflam farkl›l›klar›yla beraber kültür farkl›l›klar› da ortaya ç›km›flt›r.
Bundan daha do¤al bir fley olamaz. Köleler ac›lar›n›, umutlar›n›, özgürlük özlemlerini ifade eden flark›lar yaparken, köle
sahipleri, güçlerini, ihtiflamlar›n›, yüceliklerini öven flark›lar›,
eserleri ortaya ç›karm›fllard›r.
Kapitalist toplumda ise burjuva kültürüyle proleteryan›n kültürü
yani halk›n kültürü farkl›d›r. Burjuvazinin yaratt›¤› kültürde amaç
“birey”ler ortaya ç›karmakt›r. Bireycilikle beraber bireyin sorunlar›, bireyin özlemi, öne ç›kar. Öyle bir hale gelir ki, toplumu bir
kenara b›rakal›m, kendi ailesini, kendisine en yak›n insanlar› bile düflünmez hale gelir insanlar. Yani bütün halk›n istekleri ve
özlemleri önemli de¤ildir. Sadece “ben” vard›r. Oysaki insan
toplumsald›r. Yaflad›¤› toplumun içinde varoldukça üretir ve
mutlu olabilir.
Ancak halk›n kültüründe birey yoktur. Binlerce y›ll›k tarihinde
birçok olumlu gelenekler yaratm›flt›r. Bu tarihte en güzel dayan›flma örneklerini görebiliriz. Yaz›n tarlalarda imece usulü
ortak çal›flarak çok büyük yüklerin alt›ndan kalkm›fllard›r.
Önemli olan birey de¤il, bütün halk›n yaflamas›d›r. Ve herkesin ortak ç›karlar› için fedakarl›klar yap›lm›flt›r. Ortak çal›flma
alanlar›nda en güzel türküler üretilmifl, halk seyirlik oyunlar›
ortaya ç›km›flt›r.
Burjuvazi ise bu dayan›flma kültürünü ortadan kald›r›p, halk› bireycilefltirmeye ve bencillefltirmeye çal›flarak sömürüsünü daha
etkin hale getirmeye çal›fl›yor.
Kültür ideolojiktir
Kültür; politik, ekonomik, ideolojik mücadeleleri kapsar. Ve burjuvazi buldu¤u her f›rsat› de¤erlendirmeye çal›fl›yor. Bunun son
örne¤ini ‹stanbul Üniversitesi’nde görüyoruz. Rektörlük, 1990'l›
y›llardan beri faaliyet yürüten ‹stanbul Üniversitesi Ö¤renci Kültür Merkezi (ÖKM)’nin kapat›lmas›na karar verdi.
Sözde gerekçe ise, aç›lacak Uzaktan E¤itim Merkezi’ne uygun
bir yer bulunmamas›... Ayr›ca büyük bir lütufta(!) bulunup kültür
merkezindeki kulüpleri fakültelere tafl›yacaklar›n› söylüyorlar.
Bu gerekçenin tercümesini yaparsak: "Muhalif ve alternatif üretimin gerçekleflti¤i bir yerde sorgulayan, bilimsel ve ahlakl› bir gençlik istemiyoruz. Kimseye yapt›rmad›¤›m›z politikay› size de yapt›rmayaca¤›z. Sizi uyutaca¤›z ki, var olan gelenekten
kökünden bir kopma gerçekleflsin ve gelecek kuflaklara örnek
olmay›n. Bunun k›l›f›n› bize daha fazla gelir getirecek, sömürü
kap›s› açacak baflka bir merkezle uyduraca¤›z. Üstelik e¤itim
ahlak› z›rvalar›yla u¤raflmadan. Anlayaca¤›n›z bir taflla birçok
kufl vuraca¤›z.”
Yönetim bir yeri kapatacaksa neden ilk tercih ÖKM oluyor?
Kültür merkezinden neden bu kadar korkuluyor? Çünkü, yap›lan kolektif çal›flmalar, etkinlikler onlar› endiflelendiriyor. Halkbilim kulübünde yap›lan halk oyunlar› çal›flmalar› ö¤rencileri
birbirine daha çok ba¤l›yor. Ö¤renciler fakülte kantininde pek
bulamad›klar› nitelikli sohbet ortam›n› kültür merkezi kulüplerinde bulabiliyorlar. Fakülteler aras› geçifllerin yasak oldu¤u,
fakülteye giriflin kimlik kontrolü ve çanta kontrolüyle oldu¤u,
ö¤renciye potansiyel suçlu muamelesi yap›ld›¤› bir üniversitede nefes al›nabilecek yer olan kültür merkezinde ö¤renciler
yeni insanlarla tan›fl›p sohbet etme imkan› bulabiliyorlar. Belli
bir konu üzerinde tart›fl›p yaflanan olaylar› sorgulayabiliyorlar.
Ö¤renciler orada sistemin izlettirdi¤i adi filmlere alternatif olarak yok say›lan filmler izleyebiliyorlar. Sistem Recep ‹vedik gibi filmler izlettirerek amaçs›z ve lümpen insan› yaratmaya çal›fl›rken ve bunu dayat›rken, kültür merkezi üniversitenin kalkan› görevi görerek bu anlay›flla mücadele ediyor. Ayn› flekilde
sevginin de¤ersizlefltirildi¤i filmlere karfl› insan› sevmeyi anlatan ve ö¤reten filmler yer al›yor. Ülkemizin yetifltirdi¤i en
önemli sinemac› olan Y›lmaz Güney'i belki o yafl›na kadar izlememifl bir genç, kültür merkezinde onu tan›yor. Devrimci
mücadelesini, hayat mücadelesini, sinema anlay›fl›n›, insanlara verdi¤i de¤eri ö¤reniyor.
Düzenin açmazlar›n›, sistemin çarp›kl›¤›n›, e¤itim sorununu, ahlaki de¤erlerini tiyatro ile anlatma ve orada yürütülen çal›flmalar› izleme imkan› bulabiliyor. ‹flte neden korktuklar›n›n yan›t› bu
kadar basit. Bu korku, bask›c›, statükocu zihniyeti daha aciz ve
daha ahlaks›z yap›yor. Sindirme, asimile etme, bölüp parçalama politikalar› da bu yüzdendir.
E¤lence anlay›fl›yla sistemin tamamen esiri olmufl, ona hizmet
eden bir gençlik istiyorlar. Dinledi¤i müzikten giydi¤i k›yafete,
insan iliflkilerinden bilime ve ahlaka kadar her fleyde burjuvazinin yoz anlay›fl›ndan d›flar› ç›kmayacak bir gençlik istiyorlar.
Lümpen ve okuyup düflünmekten uzak bir insan yaratmak istiyorlar. Çünkü bu kültür ürünleri insana düflünmesini sa¤layacak hiçbir fley vermiyor. Aksine kafas›n› bulan›klaflt›r›p düflüncesizlefltiriyor.
Ne yaz›k ki etki alan› birkaç insanla s›n›rl› kalm›yor. Bu yoz kültür, okumaya, tart›flmaya hatta düflünmeye bile f›rsat bulamayan yoksul halk› da etkisi alt›na al›yor. Halk› bazen arabesk kültürle, bazen de burjuvazinin lüks hayat›n› özendirerek etkiliyor.
Bilimin ö¤renilmesi gereken kurumlara yoz e¤lence anlay›fl›n›
yerlefltirmek için ellerinden geleni yap›yorlar. Bunun için rektörlüklerin düzenledi¤i festivaller bofl e¤lencelerin mekan› haline
geliyor. Neredeyse her festivalde alkollü içki firmalar› sponsor
oluyorlar. Buna alternatif olan kulüpleri kapatmaya çal›flmalar›
da bundan kaynaklan›yor.
Alternatif kültür çal›flmalar›n› yasaklayan sistemin amac› bellidir.
Bu yüzden “iyi niyetli” olarak gösterdikleri her fleyin alt›nda bir
art niyet vard›r. Düzene uygun kafalar yetifltirmeye çal›flan zihniyetin bireycili¤ine karfl› durarak mücadele vermek gerekir.
Çünkü do¤ru olan, hakl› olan fley halk›n bu güne kadar tafl›d›¤› olumlu de¤erlerin yaflat›lmas›d›r.
Kendimize nefes alacak alanlar yaratmaya devam etmeliyiz.
Engellerle karfl›laflmam›z bizi savundu¤umuz kültürden, halk›n
kültüründen koparmamal›d›r. Yine türkülerimizi söylemeye,
oyunlar›m›z› oynamaya, soru sormaya, tart›flmaya devam etmeliyiz. Sanat›n "y›rt›lan denizi dikmek, gökyüzünü boyamak"
oldu¤unu, kültürün halk›n içinde do¤du¤unu ve halk› yans›tmas› gerekti¤ini unutmamal›y›z. J
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 77
haberler
haberler
Grup Yorum TAYAD’l›lar› ziyaret etti
Ayçe ‹dil Erkmen mezar› bafl›nda an›ld›
1996 y›l›nda, hapishanelerdeki devrimci tutuklular›n hücre tipi hapishanelere karfl› bafllatt›¤› ölüm orucu direniflinde yer alarak dünyan›n ilk
kad›n ölüm orucu flehidi olma flerefine ulaflan Ayçe ‹dil Erkmen, ‹dil
Kültür Merkezi çal›flanlar› ve Grup Yorum taraf›ndan ölümünün y›ldönümünde mezar› bafl›nda an›ld›. Anmada Grup Yorum’un ‹dil için
yapt›¤› “Halk›m›z›n Gelini” flark›s› ve “Bize Ölüm Yok” marfl› hep birlikte söylendi. Anmaya kat›lanlar O’nun hakk›ndaki duygu ve düflüncelerini belirttiler. Devrimci bir sanatç› olan ‹dil, flehit düfltü¤ünde Çanakkale Hapishanesi'ndeydi. ‹dil'in çal›flt›¤› Ortaköy Kültür Merkezi’nin ad›
1997 y›l›nda “‹dil Kültür Merkezi” olarak de¤ifltirildi.J
Grup Yorum elemanlar›, Güler
Zere’nin cenazesine kat›ld›klar›
ve Mahir Çayan’›n mezar›n› ziyaret ettikleri gerekçesiyle tutuklanan TAYAD’l›lar›n serbest
b›rak›lmas› için her gün Galatasaray Lisesi önünde aç›lan imza
masas›n› ziyaret etti. TAYAD’l›lar ve destek verenlerle sohbet
eden Grup Yorum elemanlar›,
bu ziyareti, tutuklamalar› protesto etmek için yapt›klar›n›
söyledi ve tutuklananlar›n derhal serbest b›rak›lmas›n› istedi.
Ard›ndan “Özgürlük Tutkusu”
isimli flark›lar›n› tutuklu TAYAD’l›lara arma¤an ettiler. Destek imzalar›n›n at›ld›¤› eylemde,
flair Ruhan Mavruk da “Albatros” adl› fliirini okudu. J
‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar›,
Türkan Albayrak'› ziyaret etti
~
7. Geleneksel Halk Sofras› Piknigi
yap›ld›
‹dil Kültür Merkezi’nin düzenledi¤i Geleneksel Halk Sofras› Pikni¤i’nin 7.si 12 A¤ustos pazar günü Mehmet Akif Ersoy Piknik
Alan›’nda yap›ld›.
3 bin kiflinin kat›ld›¤›, çoflkulu
geçen piknikte, Hakan Yeflilyurt,
Erdal Bayrako¤lu, ‹dil Tiyatro
Atölyesi, Grup Yorum Korosu ve
Grup Yorum sahne ald›lar. Ayr›ca çocuklar için oluflturulan bir
‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar›, iflyerinde sendikal mücadele yürüttü¤ü gerekçesiyle iflinden at›lan ve ifline geri dönmek için çal›flt›¤› Paflabahçe Devlet Hastanesi’nin bahçesinde direnifl çad›r› kuran Türkan Albayrak'› ziyaret etti. Aralar›nda Grup Yorum, ‹dil Tiyatro Atölyesi oyuncular›, Tav›r Dergisi çal›flanlar› Foto¤raf Sinema Emekçileri(FOSEM) ve Ruhan Mavruk'un da bulundu¤u ziyaretçiler Paflabahçe Devlet Hastanesi önündeki direnifl çad›r›nda bir araya geldi.
Burada Grup Yorum üyeleri, yapt›klar› konuflmada "Bu direnifller
mutlaka bir gün her yere yay›lacakt›r. Direniflin oldu¤u yerde gelecek vard›r, umut vard›r. Bundan sonra türkülerimizle direniflinizden
sonuç al›ncaya kadar yan›n›zda olaca¤›z." dediler. Konuflman›n ard›ndan Grup Yorum halaylar ve direnifl marfllar›n› seslendirdi. Hastane bahçesindeki halk›n da efllik etti¤i dinletinin ard›ndan, Ruhan
Mavruk, fliirlerini Türkan Albayrak'›n direnifline arma¤an etti. J
78 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
alanda gün boyunca çocuklarla ilgilenildi, çocuklarla oyunlar
oynand›.
Mehmet Esato¤lu’nun yaz›p yönetti¤i ve ‹dil Tiyatro Atölyesi’nin
oynad›¤› ölüm orucu flehidi Fidan
Kalflen’in an›s›na yaz›lan “Bir Fidan’›n Hikayesi” isimli oyun büyük ilgi toplad›. Piknik, Grup Yorum’un coflkulu halaylar› ve
marfllar›yla sona erdi. J
~
Tekirdag
F Tipi’nde “Umuda Davet
~
fienligi” düzenleniyor
Tekirda¤ 2 No’lu F Tipi
Hapishanesi’ndeki özgür
tutsaklar, “Umuda Davet
fienli¤i”nin bu y›l 3.’sünü
düzenliyorlar.
“Umut Denizinde Bir
Damla da Sen Ol” ad›yla düzenlenen flenli¤e foto¤raf, an›, deneme, öykü,
mektup, fliir, söz, resim ve karikatür dallar›ndan herhangi biriyle
kat›lmak mümkün.
fienli¤e kat›lmak isteyenler ürünlerini Kemal Avc›, Tekirda¤ 2 No’lu F Tipi Hapishanesi,
GRUP YORUM g ü n c e
2 Temmuz: Viyana’da
Anadolu Halk Kültür Merkezi
(AHKM) ve Yefliller Partisi’nin
düzenledi¤i 2 Temmuz ile ilgili söyleflide 100 kifliye seslendi.
adresine gönderebilirler. Foto¤raf
ve çizimler üç kopya olmal›d›r.
fienli¤e kat›lan herkese flenlik hat›ras› bir ödül, ilk 3’e ise özel ödül
verilecek.
Son kat›l›m tarihi: 30 Eylül 2010
Sonuçlar›n aç›klanmas› tarihi:
20 Ekim 2010. J
ÖKM kapat›lmak isteniyor
4 Temmuz: Innsbruck’ta
Anadolu Halk Kültür Merkezi’nin(AHKM) düzenledi¤i 2
Temmuz etkinli¤inde 300 kifliye seslendi.
15 Temmuz: Evvel Temmuz Festivali kapsam›nda
Hatay’›n Samanda¤ ilçesinde
25.000 kifliye seslendi.
16 Temmuz: Evvel Temmuz Festivali kapsam›nda
Mersin’in Kazanl› ilçesinde
yo¤un ya¤›fl alt›nda yaklafl›k
500 kifliye seslendi.
18 Temmuz: Tokat’›n Almus ilçesinde, Filtise (Durudere) Köyü Yayla fienlikleri
kapsam›nda 2000 kifliye seslendi. Ard›ndan K›z›ldere köyünü ziyaret etti, köylülerle
birlikte Mahir Çayan’›n öldürüldü¤ü eve çiçek b›rak›ld›.
1 A¤ustos: Okmeydan›
Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’nin düzenledi¤i “Do¤an
Tokmak Dostluk ve Dayan›flma Futbol Turnuvas›”n›n final
maç›n›n sonunda 100 kifliye
dinleti verdi.
12 A¤ustos: ‹dil Kültür
Merkezi’nin düzenledi¤i 8.
Geleneksel Halk Sofras› Pikni¤i’nde 3000 kifliye seslendi.
14 A¤ustos: ABD’nin Venezuela’y› tehdit etmesi üzerine Venezuela ile dayan›flmak için yap›lan bas›n aç›klamas›na kat›larak Venceremos marfl›n› söyledi.
22 A¤ustos: Antakya Yeflilp›nar Beldesi’nde, 7. Defne Kültür Sanat Festivali kapsam›nda 7000 kifliye seslendi. J
‹dil Kültür Merkezi’nde
yeni dönem kurs kay›tlar› bafllad›
1990 y›l›nda kurulan, ‹stanbul
Üniversitesi’ne ba¤l› Ö¤renci
Kültür Merkezi 20 y›ll›k tarihi boyunca ö¤rencilerin bir araya gelip
sohbet etti¤i ve sanatsal üretimler yapt›klar› bir yer. Özellikle son
y›llarda rektörlü¤ün keyfi bir flekilde uygulad›¤› “fakülteler aras›
geçifl yasa¤›” düflünüldü¤ünde,
ö¤rencilerin bir araya gelebilecekleri tek yer ÖKM. Kültür Mer-
kezi’ni kapatarak yerine tamamen ticari amaçl› “Uzaktan E¤itim Merkezi” kurmay› amaçlayan
‹stanbul Üniversitesi Rektörlü¤ü
hala resmi bir aç›klama yapm›fl
de¤il. Üniversite ö¤rencileri; ayd›nlara, sanatç›lara, gazetecilere
gidip durumu anlatarak ve ÖKM
önünde yapt›klar› etkinliklere onlar›n da kat›l›m›n› sa¤layarak durumu protesto ediyorlar. J
Ba¤lama
Gitar
Tiyatro
‹dil Çocuk Korosu
Grup Yorum Korosu
Bilgi için:
0 212 238 81 46
[email protected]
A⁄USTOS-EYLÜL 2010 | TAVIR | 79
sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›-
”11'e 10 Kala”ya Polonya'dan ödül verildi.
Yönetmen Pelin Esmer'in ''11'e 10 Kala'' adl›
filmi, Polonya'da düzenlenen Tofifest Film
Festivali'nde ''En ‹yi Film'' ödülünü ald›. Bafl
rollerini Nejat ‹fller ve Mithat Esmer'in paylaflt›¤› film; ‹stanbul, Adana Alt›n Koza, Ankara, Abu Dabi, Tromsö, Nürnberg, Cinema
Novo, Tetouan ve Indie Lisboa film festivallerinden toplam 14 ödül ald›.
Fatih Ak›n’›n ‘Duvara Karfl›’ filmi, opera
olarak sergilenecek. Bremen Operas› taraf›ndan uyarlanan eserin müziklerinde ba¤lama, mey, zurna ve kaval gibi enstrümanlar
da kullan›l›yor.
Amsterdam’daki The Anne Frank House
müzesi, ‹kinci Paylafl›m Savafl› s›ras›nda bir
toplama kamp›nda öldürülen Anne Frank’in
hikayesini anlatan kitab›, çizgi romanlaflt›rmaya haz›rlan›yor. Frank’in biyografisi Amerikal› yazar Sid Jacobson taraf›ndan yaz›lacak
ve Ernest Colon taraf›ndan çizgilendirilecek.
13 yafl›nda Naziler’den sakland›¤› bir evde
günlük tutmaya bafllayan Anne Frank, bunu
1945’te toplama kamp›nda öldürülene dek
sürdürmüfltü.
Erivan'dan Kosmos'a “Alt›n Kay›s›” ödülü
verildi. Bu y›l yedincisi düzenlenen Erivan
Uluslararas› Alt›n Kay›s› Film Festivali 11
Temmuz'da bafllad›. 120 filmin gösterildi¤i
festivalde, uluslararas› yar›flmaya Meksika,
Fransa, Rusya, Tayvan gibi farkl› co¤rafyalardan 45 film kat›ld›. Festivalde Allt›n Kay›s›
Ödülü, Reha Erdem'in yaz›p yönetti¤i “Kosmos” filmine verilirken, Gümüfl Kay›s› Ödülü'nü Sergey Loznitsa'n›n "My Joy" isimli filmi, FIPRESCI Jüri Ödülü'nü ise Jasmila
Zbanic'in "On the Path" isimli filmi ald›.
Antalya Büyükflehir Belediyesi'nin deste¤iyle, Antalya Kültür Sanat Vakf›'n›n organize
edece¤i 47. Uluslararas› Antalya Alt›n Porta-
kal Film Festivali, 09 - 14 Ekim 2010 tarihleri
aras›nda sinemaseverlerle buluflacak.
Yeflilçam Sinema Emek Ödülü Necmettin
Çobano¤lu’na verilecek. Her y›l yeni sahibine
devredilen Y›ld›r›m Önal An› Ödülü ise bu sene Y›ld›z Kenter'e verilecek.
K›sa filmler de desteklenecek. Süresi 30 dakikay› aflmayan yap›mlar›n kat›labilece¤i K›sa
Film Yar›flmas›'nda tür ayr›m› yap›lm›yor. Daha önce ulusal ya da uluslararas› yar›flmalara
kat›lm›fl ya da bu yar›flmalarda ödül alm›fl olmak da yar›flmaya kat›lmaya engel de¤il.
Malatya’da art›k uluslararas› bir film festivali olacak. 26 Kas›m – 2 Aral›k tarihleri
aras›nda yap›lacak olan festivalde 65’i uzun
metraj olmak üzere, belgesel ve k›sa filmlerle birlikte 100’e yak›n film sinemaseverlerle buluflacak. J
DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD...
mehmet erenler
muammer ketenco¤lu
atilla meriç-ünal f›rat
efelerin selam› var
Esen Plak
gezgin
Kalan Müzik
haydar b›çakç›
gönül ezgilerimiz 4
‹ber Müzik
80 | TAVIR | A⁄USTOS-EYLÜL 2010
hümeyra
benim flark›lar›m
Ossi Müzik

Benzer belgeler