MEKTEB-İ HUKUK`UN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ (1878

Transkript

MEKTEB-İ HUKUK`UN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ (1878
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
MEKTEB-İ HUKUK’UN
KURULUŞU VE FAALİYETLERİ
(1878-1900)
(Yüksek Lisans Tezi)
Ali Adem YÖRÜK
İSTANBUL 2008
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
MEKTEB-İ HUKUK’UN
KURULUŞU VE FAALİYETLERİ
(1878-1900)
(Yüksek Lisans Tezi)
Ali Adem YÖRÜK
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ali AKYILDIZ
İSTANBUL 2008
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER………………………………………………………….........................I
KISALTMALAR………………………………………………………………….…. III
ÖNSÖZ………………………………………………………………………………...IV
TABLOLARIN LİSTESİ……………………………………………………………VII
EKLERİN LİSTESİ………………………………………………………………...VIII
GİRİŞ…………………………………………………………………………………....1
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE HUKUK EĞİTİMİNİN KURUMSALLAŞMASI:
MEKTEB-İ HUKUK’UN KURULUŞU VE İDARESİ
1.1. Temel Yaklaşımlar Işığında Hukuk Mektebi Fikrinin Gelişimi.…………....7
1.2. Hukuk Mektebi Kurma Teşebbüsleri…………………………...………….18
1.2.1. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Kavânîn ve Nizamât Dershanesi…......19
1.2.2. Mekteb-i Sultanî Hukuk Mektebi (Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî)….23
1.3. Mekteb-i Hukuk’un Kuruluşu………...…………………………………....29
1.4. Mekteb-i Hukuk’un Açılışı…………………………………………....34
1.5. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Mekteb-i Hukuk’un Birleştirilmesi..……….40
1.6. Mektep İdaresinde Arayışlar ……….………………...…………………....43
1.6.1. Emin Efendi’nin Müdürlüğü (1879-1888………………………..43
1.6.2. Mekteb-i Hukuk Encümen……………………………………….46
1.6.3. Mektebin Maarif Nezareti’ne Bağlanması……………………….47
1.6.4. Emin Efendi’nin Müdürlükten Alınması………………………...50
1.7. Mektep İdaresinde İstikrarın Sağlanması………………………………….55
1.7.1. İlmiye Kökenli Bir Hukuk Mezunu……………………………...57
1.7.2. Mekteb-i Hukuk’un Mülga Lisan Mektebi Binasına Taşınması…59
1.8. Mektebin Malî Kaynaklar………………………………………………….61
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE HUKUK DERSLERİNİN TEŞEKKÜLÜ:
MEKTEB-İ HUKUK’TA EĞİTİM HAYATI
2.1. Mekteb-i Hukuk Ders Programları………………………………..……….67
2.1.1. İlk Ders Programlarının Teşekkülü………………………………70
I
2.1.2. 1891 Ders Programı Değişikliği…………………………………83
2.1.3. Ders Programının Nizamîleşmesi………………………………..87
2.2. Mekteb-i Hukuk Muallimleri………………………………………………92
2.2.1. Medrese/İlmiye Kökenli Muallimle…………………...................95
2.2.2. Bürokrasi Kökenli Muallimle…………………………………..105
2.2.3. Gayrımüslim Muallimler……………….....................................113
2.2.4. Yeni Nesil Muallimler………………………………………...119
2.3. Mekteb-i Hukuk’a Öğrenci Kabulü ve Sınavlar.………………….……...125
2.3.1. Giriş Sınavları…..……………………………………………....126
2.3.2. Yılsonu Sınavları.……………………………………………….130
2.3.3. Mezuniyet Sınavları……………..……………………………...131
2.4. Mekteb-i Hukuk’un Denetlenmesi………………………………….…….135
2.4.1. Muallimlerin Seçimine Dair Kararname (1893)…......................137
2.4.2. Ders Programı ile Ders Kitaplarının Denetlenmesi………....….139
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MEKTEB-İ HUKUK MEZUNLARI VE İSTİHDAM ALANLARI
3.1. Mekteb-i Hukuk Öğrencilerine Dair Bazı Gözlemler…………………….143
3.2. Mekteb-i Hukuk Mezun Profili…………………………………………...156
3.3. Mekteb-i Hukuk Mezunlarının Adliye’ye Katılım Süreci………………...164
3.4. Mekteb-i Hukuk Mezunu Sayılma ……………………………………….173
3.4.1. Avukatlık Sınavı………………………………………………..174
3.4.2. Hâkimlik-Savcılık ve Adliye Memuriyeti Sınavı………………178
SONUÇ……………………………………………………………………………….184
BİBLİYOGRAFYA………………………………………………………………….186
EKLER…………………………………………………………………………..…...199
II
KISALTMALAR
B: Receb
bkz: Bakınız
C: Cemaziyelahır
c.: cilt
CA: Cemaziyelevvel
DHFM: Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası
DİA: Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi
Haz.: Hazırlayan
HMT: Hukuk Müessesesi Tarihi (Ebulula Mardin tarafından neşredilen belgeler)
İA: İslâm Ansiklopedisi (Milli Eğitim Bakanlığı)
L: Şevval
N: Ramazan
nr.: Numara
R: Rebiülevvel
RA: Rebiülahır
s.: Sahife
sy.: Sayı
Z: Zilhicce
ZA: Zilkade
III
ÖNSÖZ
Tanzimat döneminin en bariz vasfı yeni unsurlar taşıyan bir hukuk sisteminin
teşekkül etmiş olmasıdır. Bu dönemde Osmanlı hukuku, kaynaklar, yöntem, felsefe ve
üslup açısından önceki dönemlerden ayrılmakta ve bu nedenle isabetli olarak İslâm ve
klasik dönem Osmanlı hukukundan ayrı olarak mütalaa edilmektedir. İşte bu hukuk
sistemi içerisinde faaliyette bulunmak üzere yetiştirilen insanların eğitimi ve
istihdamları sistemin mantığını, işleyişini ve problemlerini anlamak bakımından
fevkalâde önem taşır. Bu insanların yetiştirildiği, modern hukuk eğitimi veren kurumlar
arasında Mekteb-i Hukuk öne çıkmaktadır.
Mekteb-i Hukuk’la ilgili, künyelerini bibliyografyada bulabileceğiniz, birkaç
çalışmayı burada zikretmek gerekmektedir. Mehmet Tevfik Özcan’ın ikincil kaynaklara
dayanarak meseleyi vaz eden, emek mahsulü, uzun makalesi konuyla ilgili derli toplu
tek yazıdır. Osman Nuri Ergin’in Türkiye Maarif Tarihi’nde hukuk mekteplerine
ayırdığı kısımlar, Cemil Bilsel’in Ebül’ulâ Mardin Armağan’ına yazdığı “Öğrenirken
ve Öğretirken Beraber” adlı makale ve bunun farklı bir versiyonu olan İstanbul
Üniversitesi Tarihi’ndeki ilgili bölüm, bu konuda en geniş malumatın bulunabileceği ve
hatıralara yer verilmesi nedeniyle önemini hâlâ koruyan çalışmalardır. Ekmeleddin
İhsanoğlu’nun II. Darülfünun teşebbüsünü (Darülfünun-ı Sultanî) ele aldığı makalesi,
yazıldığı dönemde meydana koyduğu veriler açısından bir merhale teşkil etmekteydi.
Ahmet Bahtiyar Esen, hukuk mektepleriyle ilgili bir ansiklopedi maddesi kaleme almış;
Gülnihal Bozkurt’un “Türkiye’de Hukuk Eğitiminin Tarihçesi” başlıklı makalesinde ise
Mekteb-i Hukuk bahsi kısa geçilmiştir. Burada Ahmet Mumcu’nun Ankara Hukuk
Mektebi üzerine yaptığı öncü çalışma da hatırlanmalıdır.
Mevcut çalışmalarda Mekteb-i Hukuk, birincil kaynaklara istinad ederek,
dönemin problemleriyle birlikte ve tarihî zemininde ele alınıp bir bütün olarak
incelenmemiştir. Bu mütevazı çalışma, Osmanlı modernleşmesi sürecinde hukukçu
yetiştiren en önemli kurum olan Mekteb-i Hukuk’u mümkün mertebe bütün
IV
vecheleriyle incelemeği hedeflemektedir. Böylece modern hukukun Türkiye’ye girişi
problemi çerçevesinde hukuk eğitiminin ilk yılları teşrih masasına yatırılacaktır.
Çalışmada arşiv kaynakları, eski harfli hukuk literatürü ve dönemin basını
karşılaştırmalı olarak ele alınmıştır. Ebulula Mardin’in Darülfünun Hukuk Fakültesi
Mecmuası’nda neşrettiği belgeler; özellikle toplantı tutanakları ve müdüriyet tezkireleri
çalışmanın temel kaynakları arasındadır. Çalışma, giriş, sonuç ve üç bölümden
oluşmaktadır. Birinci bölümde Türkiye’de modern hukuk eğitiminin kurumsallaşması
sürecinin temel aşamaları, ikinci bölümde muallimler, dersler ve sınavlar üzerinden
eğitim hayatı, üçüncü bölümde ise Mekteb-i Hukuk’un öğrenci ve mezunları ele
alınmıştır.
Çalışma sırasındaki gözlemlerimize göre Türkiye’deki mektep tarihçiliğinin
genel problemleri, hukuk mektepleri ve özellikle Mekteb-i Hukuk için de geçerlidir.
Mektep arşivlerinin çalışmaya müsait olmaması, gazete-mecmua kolleksiyonlarının
dağınıklığı, ders kitaplarına ulaşma zorlukları… Bu hususlara mekteplere hayat veren
tarihî şahsiyetleri tanıma ödevini ciddiyetle yerine getirmeme, arşiv çalışmasının uzun
soluklu bir gayreti gerektirmesi gibi özel nedenlerin eklenmesi durumunda daha dün
varlığını sürdüren kurumlarımızı tanımaktan mahrum kalabiliyoruz. Bütün bu
sebeplerin ötesinde temel problem, kurumsal kimlik açısından tarih’in yaşatıcı ve
besleyici bir unsur olarak layıkıyla ciddiye alınmamasıdır.
Çalışmaya katkıda bulunarak beni minnetdar eden kıymetli insanların -yazık ki
sadece bir kısmının- isimlerini buraya geçirmekle müftehirim. Mekteb-i Hukuk’la ilgili
bilgi ve belgeleri benimle paylaşan Üstadımız Prof. Dr. Ali Birinci, Prof. Dr. Emre
Dölen, Prof. Dr. Gülden Sarıyıldız; bir süre teşrik-i mesai ettiğimiz Elif Ay Üstün ve
Süphan Kırmızıaltın; değerli arkadaşlarım Serhat Aslaner, Filiz Dığıroğlu, Zeynep
Altuntaş, Arzu Güldöşüren, Ayşe Kavak, Adem Korkmaz müteşekkir olduğum
kişilerden sadece birkaçıdır. Çeşitli vesilelerle yardımlarını gördüğüm Dr. Sami Erdem,
Dr. Suat Mertoğlu, arkadaşım Muhammed Talha Çiçek’e müteşekkirim. Tezi okuma
nezâketinde bulunan Dr. Abdülkerim Asılsoy’a hassaten teşekkür ederim.
Tezin kapsamı nedeniyle elde ettiğim verileri kullanamasam da İstanbul
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Arşivi’nde çalışmama izin veren dönemin dekanı Prof.
Dr. Tankut Centel, çalışma konusu hakkındaki heyecanımı paylaşan Prof. Dr. Mehmet
Tevfik Özcan, fakülte sekreteri Suzan Çetinkaya ve öğrenci işleri şefi Ali Koca başta
V
olmak üzere öğrenci işleri mensuplarına; tezin yazılması aşamasında fikirleriyle katkıda
bulunan Prof. Dr. Zekeriya Kurşun ve Prof. Dr. Fethi Gedikli’ye müteşekkirim.
Çalışma sahasını tanımam konusunda himmetlerini bezleden hocam Prof. Dr.
İsmail Kara’ya minnetdarlığımı ifade etmek isterim.
Titiz, mükemmeliyetçi ve mültefit danışman hocam Prof. Dr. Ali Akyıldız,
çalışmayla yakından ilgilendiği gibi huzurlu bir çalışma ortamı hazırladı. Kendilerine
müteşekkirim.
Ali Adem Yörük
Bağlarbaşı, Aralık 2008
VI
TABLOLARIN LİSTESİ
Tablo 1. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı
Tablo 2. Sava Paşa’nın öngördüğü Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı
Tablo 3. Mekteb-i Hukuk’un ilk ders cetveli
Tablo 4. 1881-1882’de Mekteb-i Hukuk hocalarının memuriyet ve dersleri
Tablo 5. 1882-1883’te Mekteb-i Hukuk hocalarının memuriyet ve dersleri
Tablo 6. Fransızca olarak okutulması düşünülen ihtiyarî dersler
Tablo 7. 1884-1885’te Mekteb-i Hukuk’ta birinci ve ikinci sınıfın haftalık ders
programı
Tablo 8. 1884-1887’de Mekteb-i Hukuk hocaları ve okuttukları dersler
Tablo 9. Mekteb-i Hukuk’un seçmeli dördüncü sınıf dersleri
Tablo 10. 1887-1888’de Mekteb-i Hukuk hocaları, dersleri ve paye/rütbeleri
Tablo 11. 1891 yılında Mekteb-i Hukuk ders programından çıkarılan dersler
Tablo 12. Mekteb-i Hukuk’ta 1891 ders programı değişikliği
Tablo 13. Darülfünun-ı Şâhâne bünyesine katılma aşamasında Mekteb-i
Hukuk’ta birinci ve ikinci sınıf dersleri ve haftalık ders saatleri (1898-1900)
Tablo 14. Darülfünun’a katılma aşamasında Mekteb-i Hukuk’ta üçüncü ve
dördüncü sınıf dersleri ve haftalık ders saatleri (1898-1900)
Tablo 15. Darülfünun bünyesine katılma sürecinde muallimler ve dersleri (18981903)
Tablo 16. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî hocaları ve verdikleri dersler (1875-1880)
VII
Tablo 17. 1881 yılında Mekteb-i Hukuk muallimleri; dersleri ve rütbe/payeleri
Tablo 18. Kasım 1896’da Mekteb-i Hukuk hoca ve memur kadrosu
Tablo 19. Mekteb-i Hukuk mezunlarının yıllara göre sayısı (1885-1900)
Tablo 20. Dinî mensubiyetlerine Mekteb-i Hukuk mezunları (1885-1900)
Tablo 21. Coğrafî kökenlerine göre Mekteb-i Hukuk mezunları (1885-1893)
Tablo 22. 1885-1893 mezunlarının 1893 ve 1900 yıllarındaki meslek tercihleri
Tablo 23. 1900 yılı itibariyle meslekî yönelimleri (1894-1900)
Tablo 24. Mekteb-i Hukuk’ta toplanan Heyet-i Mümeyyize reis, üye ve kâtipleri
(1888-1912)
EKLERİN LİSTESİ
EK I. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî nizamname ve ders programı taslağı
EK II. Hukuk Mektebi Nizamnamesi
EK III. Dava vekillerinin (avukatların) imtihanına dair nizamnâme
EK IV. Musa Kâzım Efendi’nin Mekteb-i Hukuk dersleriyle ilgili Eylül 1906
tarihli raporu
EK V. Cevdet Paşa’nın gayrımüslimlerin mahkeme reisliğine getirilmesi ile
ilgili Aralık 1881 tarihli mütalaası
VIII
GENEL BİLGİLER
Adı Soyadı: Ali Adem YÖRÜK
Anabilim Dalı: Türk Tarihi
Program: Yakınçağ Tarihi
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Ali AKYILDIZ
Tez Türü ve Tarihi: Yüksek Lisans 2008
Anahtar Kelimeler: Mekteb-i Hukuk, Hukuk Eğitimi, Osmanlı Hukuk
Modernleşmesi, Türk Hukukçuları
ÖZET
MEKTEB-İ HUKUK’UN KURULUŞU VE FAALİYETLERİ (1878-1900)
Bu tez çalışmasında, modern hukukun Türkiye’ye girme sürecinde verilen hukuk
eğitimi konu alınmıştır. II. Abdülhamid döneminde, 1878 yılında kurulup 1880 yılında
eğitime başlayan Mekteb-i Hukuk çalışmanın mihverini teşkil etmektedir. Mekteb-i
Hukuk öncesi hukuk mektepleri kısaca ele alındıktan sonra Mekteb-i Hukuk’un
kuruluşu, açılışı, idarecileri, malî idaresi, müfredatı, hocaları, sınavları, öğrencileri,
mezunları ve denetlenmesi, mektebin Osmanlı hukukunun değişmesi sürecindeki rolü
dikkate alınarak izah edilmiştir.
IX
GENERAL INFORMATION
Name and Surname: Ali Adem YÖRÜK
Field: History
Program: History of Tanzimat Period
Advisor: Prof. Dr. Ali AKYILDIZ
Degree Avarded and Date: LLM, 2008
Keywords: Mekteb-i Hukuk, Legal Education, Modernization of Ottoman Law,
Turkish Jurists
ABSTRACT
THE FOUNDATION OF THE LAW SCHOOL AND ITS ACTIVITIES (18781900)
The law education that has been taught in the process of the entrance of the
Modern law into the Ottoman Empire is the subject of that dissertation. The Law
School, which has been established at 1878 and started to educate at 1880 in the
Hamidian Era, is the axis of the study. Following an analysis on the preceding law
schools, I am going to examine these topics related to the Law School: the foundation
and inauguration of the Law School; its officials, and financial administration; the
curriculum and the exams of the School; the students; the inspection process. Finally, I
will touch on the role of the Law Scool to the evolution of the Ottoman Law in the
direction of Modernity.
X
GİRİŞ
Ülkemizde dar ve teknik anlamıyla hukuk eğitimi, Osmanlı modernleşmesinin
devleti merkezîleştirme fikrinin ürünüdür. Osmanlı medreselerinde öteden beri fıkıh 1
eğitimi verildiği gibi kalemiyede kitâbet/edeb bilgisi üstaddan şagirde aktarılmaktaydı.
Ne var ki XIX. yüzyılda bürokrasinin merkezîleştirilmesi, Kıta Avrupası yöntemli
kanunlaştırma cereyanı ve adliye teşkilatının değişmesi sürecinde gelenekle irtibatları
olan; ancak farklı bir zihniyete yaslanan yeni bir hukuk eğitimi gelişti.
Gelişim sürecinde hâkim yetiştirme hedefleri olmamasına rağmen köşe taşı
mesabesindeki mekteplere değinmek gerekmektedir. Eğitimin modernleştirilmesi
girişimleri askerî sahada daha eski tarihlere uzanmakla birlikte çalışmanın konusu
açısından yeni usûldeki eğitimin ilk işaretleri Tanzimat reformlarını uygulayacak devlet
memurları yetiştirmek maksadıyla kurulan Mekteb-i Maarif-i Adliyye (1839) ve
Mekteb-i Ulûm-ı Edebiyye (1839) adlı okullarda görülmektedir 2 . Mekteb-i Maarif-i
Adliyye’den mezun olanlar ve dışarıdan imtihan vererek kaleme girmeye hak
kazananlar dışında hiç kimsenin devlet dairelerinde kâtiplik yapamaması ilkesi
benimsenmişti. Böylece bürokraside mekteplilerden oluşan bir kadrolaşma oluşurken,
bürokrasinin artan iş hacmiyle paralel olarak yazışmalarda açık, anlaşılır ve yalın bir
1
Osmanlı medreselerde okutulan fıkıh kitapları için bkz. Recep Cici, “Osmanlı Klasik Dönemi Fıkıh
Kitapları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5 (2005), s. 215-48. Osmanlı fıkıh eğitimi ana
çizgileriyle İslâm tarihinin tabiî bir devamı niteliğindedir. Fıkhın İslâm eğitim sistemindeki yerini XI.
yüzyıl Bağdat’ına odaklanıp en ince ayrıntısına kadar ele alarak Hıristiyan Batı dünyasıyla karşılaştırmalı
olarak izah eden bir çalışma için bkz. George Makdisi, Ortaçağda Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve
Hıristiyan Batı, çev: Ali Hakan Çavuşoğlu-Hasan Tuncay Başoğlu, İstanbul 2004. Ayrıca bkz. aynı mlf.,
İslâm’ın Klasik Çağında Din Hukuk Eğitim, çev: Hasan Tuncay Başoğlu, İstanbul 2007, s. 203-382.
2
Bu mektepler ve dönemin eğitim düzeni hakkında geniş bilgi için bkz. Ali Akyıldız, Tanzimat Dönemi
Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-1856), İstanbul 1993, s. 222-50.
1
üslup kullanılmaya başladı 3 . Yine bu çizgi üzerinde hukuk mekteplerine zemin
hazırlayan mekteplerden biri kaymakam ve müdür gibi mülkî görevlerde bulunacak
kişileri yetiştirmek üzere 1859 yılında kurulan Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye’ydi.
Mekteb-i Mülkiyye-i Şâhâne’nin temelini oluşturan bu okul, müfredatı açısından
modern hukuk bilgisinin Türkiye’ye intikal kanallarından biriydi. Yirmi yıl sonra
Mekteb-i Hukuk müdürlüğüne atanacak olan Emin Efendi bu okulun hocalarındandır.
Emin Efendi burada daha ziyade kamu hukuku dallarıyla ilgili sahalarda; istatistik
usûlü, milletler hukuku, Osmanlı Devleti muahedeleri, ekonomi politik, idare hukuku ve
ceza muhakemesi usulü dersleri verdi. Programda, ayrıca Hoca Hâzım Efendi’nin tarih,
kanunlar ve fıkıh çerçevesinde verdiği ders ile Gavril Efendi’nin ticaret kanunu ve ticarî
bilgiler dersi dikkat çekmektedir 4 .
Hukuk öğretiminin yapıldığı diğer bir kurum Tercüme Odası’dır. Divan-ı
Hümâyun Tercümanı Mehmed Kabulî Efendi’nin 1856 yılında gerçekleştirdiği
düzenleme uyarınca memurlar Fransızca bilgilerine göre dört sınıfa ayrıldı ve ayrıca bir
İngilizce sınıfı açıldı. Emin Efendi dil bilgileri ileri derecede olan (müntehi), Tiryaki
Bogos da dil öğrenmeye yeni başlayan (mübtedi) memurlara ders verecek; Emin Efendi,
derslerde Aşbah adlı bir yazarın Fransız Hukuk İlmine Giriş’i ile İsveçli hukukçu
Emerich de Vattel’in (1714-1767) Milletler Hukuku (Le Droit des Gens, 1758) adlı
metnini takip edecekti 5 . İsmi geçen Emin Efendi’nin Mülkiye hocası ve Mekteb-i
Hukuk’un ilk müdürü olduğu hatırlanmalıdır. O, siyasî fikirler başta olmak üzere
Avrupaî fikirlerin Türkiye’ye giriş kanallarının başında gelen ve Osmanlı aydınları
nezdinde zihniyet dönüşümünün yaşandığı Tercüme Odası’ndaki dersleriyle tanınarak
“Hoca” lakabını almış 6 ; aralarında ileri gelen devlet adamlarının bulunduğu birçok
3
Bu süreçte Mekteb-i Maarif-i Adliyye, 1862 yılında Mahrec-i Aklâm’a dönüştürüldü (Gülden Sarıyıldız,
“Mekteb-i Maarif-i Aklâm (Mahrec-i Aklâm)”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 6, 2002 Bahar, s.
19-21).
4
Ali Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara 1954, I, 18 ve 21; aynı mlf., Yeni Mülkiye Tarihi
ve Mülkiyeliler, Ankara 1968-69, II, 921.
5
A. Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-1856), s. 77, dn. 2. Emin
Efendi “ashâb-ı malumat”tan olduğu için hocalık için tercih edilmişti (26 Ağustos 1856/24 Z 1272, İ.HR.
6900).
6
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, İstanbul 1308, I, 439; Mahmud Cevad İbnü’ş-şeyh Nâfi, Maarif-i
Umûmiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı, musahhihi: Mehmed Âli ibn Kemâl, İstanbul 1338, s.
197, dn. 2. Türkçe’deki ilk modern hukuk kitaplarından birinin mütercimi Kânipaşazâde Rifat
öğrencilerinden biriydi. Abdurrahman Âdil (Eren), Rifat Bey’in bu kitabı tercüme ederken İslâm anayasa
hukuku (hukuk-ı esasiyye-i İslâmiyye) ile mukayeseler yaptığını belirtmektedir (Osman Nuri Ergin,
Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul 1977, III, 1097).
2
etkili kişiye hocalık yapmıştı. Meselâ Münif Paşa Tercüme Odası’ndaki öğrencilerinden
biriydi 7 . Cevdet Paşa’nın Fransızca hocası olduğuna dair bir rivayet de vardır 8 .
Türkiye’de ilk hukuk okulu Şeyhülislâmlık tarafından açıldı. Burada hâkim
yetiştirme hedefi belirgindir. Tanzimat döneminde adlî fonksiyonlara sahip birçok yeni
kurum oluşturulmuş, ilmiye sınıfının en üst mercii olan Şeyhülislâmlık makamı
merkezîleşme eğilimine paralel olarak ve yeni şartlara uyum sağlamak maksadıyla
Muallimhane-i Nüvvâb adında bir okul açmıştı. 1855 yılında açılan ve medrese
talebelerine hitap eden bu okul, şer‘iyye mahkemelerine hâkim yetiştirecekti. Vilâyet
teşkilatının oluşturulması sırasında kurulan ve giderek etkinliğini arttıran nizamiye
mahkemelerinin nitelikli eleman ihtiyacına da büyük oranda cevap verecekti 9 .
Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye (1868) ve nizamiye mahkemelerinin kurularak tanzim
edilmesinin ardından modern hukuk müfredatlı bir hukuk eğitimi ortaya çıktı. Divan-ı
Ahkâm-ı Adliyye Nezareti bünyesinde memurlara mahsus olarak açılan Kavânîn ve
Nizamât Dershanesi (1870), bu çerçevedeki ilk hukuk okuludur. Ardından Mekteb-i
Sultanî bünyesinde açılan yüksek mekteplerden biri olan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî
(1874) gelmektedir. Hemen bütün hukuk sahalarının tedvin edildiği, mahkeme
teşkilatının baştan sona tanzim edildiği ve meşrutî idare tecrübesinin geçirildiği bir
ortamda, bu çalışmanın esasını teşkil eden ve aşağıda etraflıca ele alınacak olan
Mekteb-i Hukuk, 1878 yılında kuruldu ve Haziran 1880’de öğretime başladı. Biz burada
Mekteb-i Hukuk çerçevesinde Türkiye’deki hukuk eğitiminin ilk yıllarını ve gelişimini
izah etmeye çalışacağız.
7
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1988, II, 997.
Muallim Cevdet, Cevdet Paşa’nın Emin Efendi adlı birinden Fransızca öğrendiğini söylemiştir ki bu
kişinin Hoca Emin Efendi olma ihtimali yüksektir (Muallim Cevdet, “Darülmuallimîn’in Yetmiş Birinci
Sene-i Tedrisiyyesi Vesilesiyle Müessesenin İlk Müdürü Cevdet Paşa’nın Hayat-ı İlmiyyesi Üzerine
Konferans”, Tedrisat Mecmuası, sy. 39, 1 Haziran 1333, s. 435).
9
Muallimhane-i Nüvvâb’ı hukuk reformları bağlamında ele alan bir çalışma için bkz. Jun Akiba, “A New
School For Qadis: Education of the Sharia Judges in the Late Ottoman Empire”, Turcica-Revue d’Études
Turques, tome 35, 2003, s. 125-63. Ayrıca bkz. aynı mlf., “Son Dönem Osmanlısında Kadılık Kurumu”,
Notlar, haz. Şeyma Şahinoğlu, sy. 13 (Osmanlı İlmiyesi), İstanbul 2008, s. 51-59.
8
3
BİRİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE HUKUK EĞİTİMİNİN KURUMSALLAŞMASI:
MEKTEB-İ HUKUK’UN KURULUŞU VE İDARESİ
Modern
hukukun
Türkiye’ye
intikali
sürecinde
hukuk
eğitiminin
kurumsallaşmasının ele alındığı bu bölümde, evvelâ sürecin öne çıkan aktörlerinin
fikirleri üzerinde durularak hukuk mektebi kurma fikrinin gelişimi izah edilecek;
böylece söz konusu gelişmenin hangi fikrî-psikolojik zeminde vücut bulduğu ortaya
konulacak; ardından istikrar açısından Mekteb-i Hukuk’un başarısını yakalayamamış,
ancak ona temel oluşturmuş hukuk mektebi kurma teşebbüsleri anlatılacaktır.
Kurumsallaşmanın aşamaları olarak Mekteb-i Hukuk’un kuruluşu, öğretime başlaması
ve mektebin idarî açıdan istikrara kavuşma sürecindeki arayışlar ile teamüllere sahip bir
kurum olmağa doğru gelişmesi adımları izah edilecek ve son olarak mektebin mâli
idaresi ele alınacaktır.
Askerî, diplomatik ve ekonomik nedenlerle, üst düzey ilmiye mensupları ile
bürokratlarının fikirleri istikametinde yeni bir kanunlaştırma faaliyetine girişen ve
mahkeme teşkilatını değiştiren Osmanlı Devleti’nde bu faaliyetlerin akabinde hukuk
eğitimi meselesi gündeme gelmiştir. Merkezîleşen bürokrasinin adliye şubesine kadrolar
yetiştirmek üzere bir hukuk mektebi kurulabilmesi için gerekli olan zemini ulema ile
bürokratların destek ve katılımı sağlamıştır. Mektebin kurulması sonucunda yeni ders
programları ile bilginin kaynağı ve hiyerarşisi tartışma alanına girecek, mektep yeni
kadrolar üretecek ve bu kadrolarla farklı bir adalet üslubu gelişecek; özetle yeni bir
formasyon ve kariyer düzeni oluşacaktı. Bu konuda ilmiye sınıfı ile bürokrasinin fikir
birliğine ihtiyaç vardı. Bilindiği üzere kökleri tarihe doğru uzanan bu iki zümre; gerek
ilmiye, gerek sivil bürokrasi bu muhtemel değişikliklerin ilk adımda kendi faaliyet ve
4
iktidar sahalarını daraltacağını öngörme kapasitesine sahip ve aynı zamanda yeni
gelişmeleri üst düzeyde anlayıp yorumlayabilecek ve bunlara yön verebilecek güçlü ve
gelenekli kurumlardı. Tespit edebildiğimiz kadarıyla, dış baskılar ve içten gelen talepler
(asrın icab ve icbarları) nedeniyle hukukun modernleştirilmesi ve bu meyanda özellikle
-1860’ların ikinci yarısından itibaren- Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de hukuk
mekteplerinin kurulmasının gerekliliği konusunda üst düzey ulema ile bürokratlar
esasen hemfikirdiler 10 .
Görüş ayrılıkları daha ziyade bu değişikliklerin nasıl yapılacağı ve bunlara nasıl
bir yön verileceği çerçevesinde cereyan etmekteydi. Bununla beraber bazı devlet
adamlarının yeniliklere karşı daha mesafeli bir tavır takındıklarına dair bilgiler de
vardır. Ahmed Cevdet Paşa, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra bazı
kişilerin şer‘iyye mahkemeleri varken yanı başında nizamiye mahkemelerinin
kurulmasına karşı çıktıklarından bahseder. Onları ikna etmek maksadıyla Celâleddin
Devvanî’nin Divan-ı Def‘-i Mezâlim adlı eserini tercüme etmiş; Divan-ı Ahkâm-ı
Adliyye’nin genel kurul toplantısında geleneği referans veren bir konuşma yapmıştı.
Nizamiye mahkemelerine gerek duymayan bu kişilerin görüşleri resmî bakışı temsil
etmekten uzaktı 11 . Osmanlı seçkinleri, XIX. yüzyılın ikinci yarısında, kanunlaştırma
hareketi ve yeni mahkeme teşkilatı ile irtibatlı olarak standart bir eğitimden geçmiş yeni
bir hâkim sınıfı oluşturma arayışı içindeydiler 12 .
10
Esas itibariyle dini/İslâm’ı referans alan Osmanlı Devleti’nin hukuk sahasındaki modernleşme
teşebbüslerinde Avrupa’yı model olarak almasında/alabilmesinde devlet adamlarının kuvvetli tehdit
algısı; ve bunun kemikleşmiş tezahürü olan kurtuluş ve kalkınma ideolojisi ile meşrulaştırma aracı olarak
işleyen bir fıkıh kavramı (zaruret prensibi) belirleyici olmuştur. Bu kavramlar için bkz. İsmail Kara, Din
ile Modernleşme Arasında-Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri, İstanbul 2003, s. 54-55, 60, 250, 359.
11
Cevdet Paşa’nın verdiği izahatla devlet adamlarını ikna etmesine rağmen Âli Paşa konuşma metninin
basılmasını uygun bulmamıştı (Cevdet Paşa, Tezâkir, haz. Cavid Baysun, Ankara 1991, IV, 85-91).
Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından on yıl sonra nizamiye mahkemelerinin mevcut durumunu
tespit ederek eksiklerini gidermek maksadıyla kurulan Islahat-ı Adliyye Komisyonu’nda görevli, Şûrâ-yı
Devlet üyelerinden Fethi Bey de yukarıdakine paralel bir görüş ayrılığından bahseder. Naklettiğine göre
bazı kişiler, mahkemelerle ilgili şikayetleri “kavânîn-i mevcûde-i adliyyenin memâlik-i mahrûseye pek de
tevâfuk etmeyecek ahvâl ve nikâtı câmi ol”masına bağlamaktaydılar. Fethi Bey, “bu kanunlar hukuk-ı
umumiyyeyi kâfil ve memâlik-i mütemeddinede câri ahvâl ve muamelata zamîmaten hikmet-i şeriatı şâmil
olduğundan” ifadeleriyle bu iddianın isabetsiz olduğunu belirtmektedir (16 Aralık 1887-13 Ocak 1888/R
1305, Y.PRK.ŞD. 1/26).
12
1870 yılında devletin resmî gazetesinde çıkan bir yazıda bir hukuk kaynağı olarak “teamül ve adetler”
anlatılırken “Büyük” Napolyon kanunları sonrasında Fransızlar ile Alman ve İngilizlerin kanunlaştırma
fikrine yaklaşımları değerlendirilir ve nihayet şu hüküm verilir: “(…) kavânîn-i mevzûayı tanzim ve
düsturlara taksim ile ahkâm-ı kavânîni kâffe-i efrâd-ı millet hakkında icra etmek muvâfık-ı akl u
hikmettir. Her hangi bir millette ki kavânîn-i mevzûayı câmi muntazam düsturlar vardır, orada ahkâm-ı
kavânîn gayet sarîh ve sehlü’l-tefehhüm olduğundan ihkâk-ı hak madde-i mühimmesi fevka’l-gaye
sühuletle cereyan eder. Fakat hukuk-ı mevzûa usûl ve adât-ı tarihiyyeden ibaret olan yerlerde ilm-i hukuk
derece-i kemâle vâsıl olup ilm-i mezkûrde mütefennin ve mâhir zâtlar zuhura gelirse de mükemmel
5
Hukukun modernleştirilmesi yönündeki gelişmelere farklı gerekçe ve kanallarla
karşı çıkan fikir adamlarından bahsedilebilir. Bu bağlamda Ziya Paşa ile Namık
Kemal’in başını çektiği bir aydın çevresinin siyasî rejim değişikliği isteklerinin yanı sıra
Tanzimat eleştirisi bağlamında yeni mahkeme teşkilatı ve tercüme kanunlar konusunda
dile getirdikleri ciddi ve derinlikli tenkitler ilk sırada sayılmalıdır 13 . Öteki tepkiler daha
ziyade dolaylı yollardan ifade edilen 14 veya toplumun siyasî ve idarî açıdan daha alt
katmanlarından gelen 15 tenkitlerdi.
Namık Kemal’i dönemin aydınları arasında öne çıkaran fikrî çabası bu bağlamda
özellikle zikre değerdir. Namık Kemal, yazılarında millî bir hukuk arayışı çerçevesinde,
modern hukuk karşısında fıkhı vurgulu bir şekilde öne çıkarır; bir metodoloji olarak
fıkıh usûlünü ve Osmanlı ilim-irfan birikimini yüceltir. Sultan Abdülaziz döneminin son
yıllarında Mahrec-i Aklâm ve Mekteb-i Sultanî mezunlarından pekiyi dereceyle mezun
olup Paris’e hukuk ve matematik tahsiline gönderilen on iki kişiden biri olan Hüseyin
Nazım Efendi’ye (sonradan Paşa) yazdığı bir mektupta Mecelle’yi hakkıyla tahsil
hükkâm yetişemediğinden ihkâk-ı hak madde-i mühimmesi lâyıkı vechile câri olamaz” (“Ulûm ve Fünûn:
İlm-i Hukuk”, Takvim-i Vekâyi, nr. 1296, 12 Kasım 1870/19 Ş 1287, s. 2). Hâkim yetiştirme vurgusunun
güçlendiği bir metin için bkz. “Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık 1875/14 ZA 1292, s. 2.
13
İhsan Sungu, “Tanzimat ve Yeni Osmanlılar”, Tanzimat, İstanbul 1999, II, 800-816. Namık Kemal’in
hukuka dair görüşleri ve bu konudaki çalışmaların bir değerlendirmesi için bkz. Nergiz Yılmaz, Namık
Kemal’de Siyasî Kavramlar, Marmara Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul 2000, s. 15-21.
14
Vakanüvis Lütfi Efendi, 1896 yılında yazdığı bir metinde, 1847 yılında yapılan bir nizamnameden
bahsederken kanunlaştırma hareketi üzerine dikkate değer yorumlar yapar. Bu yorumlar kanunlaştırma
hareketine karşı -makes bulmamış- tepkilerin ciddiyetini göstermektedir: “Tanzimat-ı Hayriyye tarihinden
beri ol kadar talimname ve nizamname ve lâyihalar ve kanunnameler yapılmıştır ki ahkâmının icrası
şurada dursun okuyup bellemesi kâbil değildir. Bunların çoğu imrâr-ı vakt etmek ve işgüzârlıkla
görünmek ve Avrupa’ya mukallidlik eylemek maksatlarıyla yapılan şeylerdir. Yoksa cihanın her tarafına
avaze-i şan u şevketi şâmil ve habl-i metîn-i kanun-ı İlâhî’ye mütemessik ve mütevessil olan devlet-i
kavî-şevket-i Osmaniyye bu kadar yüz senelerden beri güya nizamsız ve kaidesiz yaşamış kılıklı
ecnebilere karşı mütalaalarda bulunulması layıksız şeydir” (Tarih-i Lütfi, nşr. Abdurrahman Şeref,
İstanbul 1328, XIII, 125).
15
Sultan Abdülaziz’in huzurunda yapılan aşık meclislerinde bulunmuş biri olan Beşiktaşlı Gedâyi’nin
Vasf-ı İstanbul adlı eserindeki bir kıta bu vakanın en dikkate değer örneğini teşkil etmektedir:
“Dâm-ı tezvîr oldu bâb-ı şeriat
Kande kaldı ol ahkâm-ı hakikat
Cümlesi kanuna eyledi biat
Geri kaldı Hakk’ın emr ü fermanı” (İsmail Kara, Amel Defteri, İstanbul 1998, s. 31). Seçkin ve fakat aynı
zamanda halka yakın hassasiyetlere sahip bir şair olan Üsküdarlı Talat Bey’in aşağıdaki kıtası, “ilm-i
hukuk” tabirinin yerleştiği bir dönemde söylenmiş felsefî ve incelikli bir tenkit olarak zikredilmelidir:
“İlm-i hukuktan sana bir nükte söyleyim
Eyler bunu kabul bütün zümre-i dühât
Bir Zât-ı Hakk bilinmelidir, bir de hakk-ı zât
Bâkisinin neticesi yok hepsi türrehat” (İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, IV, 1896).
6
etmeden Avrupa hukukunu öğrenmekte bir fayda görmediğini belirtmişti 16 . Bununla
beraber yeni bir hâkim sınıfı öngörmesi dönemin eğilimlerine denk düşmekteydi 17 .
Siyasî merkezde tedirginlik uyandıracak denli kuvvetli eleştirileri bir yana Yeni
Osmanlı neşriyatının gündeme getirdikleri meseleler ve kavramlar itibariyle hukukun
modernleşmesi projesini tahkim ettiği belirtilmelidir.
1.1. Temel Yaklaşımlar Işığında Hukuk Mektebi Fikrinin Gelişimi
Bu genel değerlendirmeden sonra hukuk mekteplerinin kurulması sürecinde
hukukun modernleştirilmesi istikametinde fikir sahibi olan ve bu fikirlerini farklı
derecelerde fiiliyata geçirme imkânı bulan üç devlet adamının yaklaşımları ayrıntılı bir
şekilde ele alınacaktır. Hukuk mektebi kurma fikrinin gelişimi problemini belli başlı
kişiler üzerinden tartışmak yönündeki tercihimiz problemin fikrî bir çerçeveye
oturtulması konusunda kolaylık sağlama amacına yöneliktir. Şüphe yok ki kronolojiyi
merkeze oturtan bir ele alma tarzı da takip edilebilirdi. Burada ise bu husus akılda
tutularak
önemli
şahsiyetler
üzerinden
bir
anlatım
tercih
edildi.
Böylece
genellemelerden uzak ve aynı zamanda dönemi kuşatıcı izahlar yapılabileceği
öngörülmektedir.
Ele alınacak şahsiyetlere gelince; bu devlet adamlarından Ahmed Cevdet Paşa
(1822-1895), hukuk sahasındaki modernleşme teşebbüslerinin problemlerini ve
arayışlarını kendisinde bulabileceğimiz bir âlim-bürokrat olarak öne çıkmaktadır.
Çalışma sırasında çeşitli vesilelerle kendisinden bahsedilmesi bu mümtaz yeri
nedeniyledir. Sava Paşa (1832-1905) 18 , gayrımüslim bir İslâm hukukçusu olarak özgün
bir hukuk eğitimi öngörmesi açısından; Said Paşa (1838-1914) ise Sultan II.
Abdülhamid döneminin önde gelen devlet adamlarından birisi olması ve hukuk
16
Hüseyin Nazım Paşa, Hatıralarım: Ermeni Olaylarının İçyüzü, haz. Tahsin Yıldırım, İstanbul 2003, s.
62.
17
Kasım 1872’de yazdığı bir yazıda şunları söylüyor: “Mülkümüzde mevâdd-ı hukukiyyeyi en evvel
mehâkim-i nizâmiyyenin zuhuru teşviş eyledi... mahkeme yok ise onu hâsıl etmek as‘ab-ı umûrdur.
Çünkü muntazam mahkeme hâsıl etmek, mesnedine müstehak bir hükkâm sınıfının vücuduna tevâkkuf
eder” (Namık Kemal, Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri-Bütün Makaleleri 1, haz. Nergiz Yılmaz
Aydoğdu-İsmail Kara, İstanbul 2005, s. 264-65). Namık Kemal’in muasırlarından ayrılan tarafları için
bkz. İsmail Kara, “Sunuş”, a.g.e., s. 7.
18
Sinan Kuneralp, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricâli (1839-1922)-Prosopografik Rehber, İstanbul
1999, s. 120.
7
mekteplerinin kurulduğu yıllarda adliye/hukuk ıslahatlarına dair fikir ve beklentileri ile
dikkat çekmektedir.
Cevdet Paşa, hususen dil, tarih ve hukuk konularındaki tayin edici fikrî çabası ve
çalışmalarıyla Osmanlı modernleşmesinin en önemli şahsiyetlerinden biridir. Meclis-i
Tanzimat ve Mecelle Cemiyeti’ndeki kanunlaştırma faaliyeti, nizamiye mahkemelerini
teşkilatlandırması ve Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Mekteb-i Hukuk’un kurulması ve
ilerlemesi konusundaki teşvik ve gayretleri nedeniyle hukukun modernleştirilmesi
yönündeki gelişmelerin merkezinde yer alır 19 . Cevdet Paşa gibi çok yönlü bir ismin
çeşitli konulardaki fikirlerini farklı kademe ve bağlamlarda ele almak mümkün ve hatta
gereklidir. Burada ise sadece konumuzu oluşturan kanunlaştırma faaliyeti, adliye
teşkilatı ve hukuk eğitimi açısından fikir ve icraatları üzerinde durulacaktır.
Cevdet Paşa, Meclis-i Tanzimat üyeliği sırasında kanunlaştırma cereyanı içinde
bulunmuştur. Otobiyografisinde bu mecliste yapılan kanun ve nizamları kendisinin
kaleme aldığını belirtir. Mustafa Reşid Paşa’nın önerisiyle fıkha dayanan bir medenî
kanun yapma girişimi olan “Metn-i Metîn”le 20 ilgili çalışmalara; ayrıca ceza ve arazi
hukukunu tedvin etme çalışmalarına bu üyeliği sırasında katıldı 21 . Bununla beraber
Cevdet
Paşa’ya şöhret kazandıran kanunlaştırma faaliyeti “ilm-i fıkhın muamelat
kısmından icabât-ı zamaniyyeye muvâfık olan mesâil-i şer‘iyye cem‘ olunarak, ehl-i
İslâm’a göre ahkâm-ı şer‘iyye olup tebea-i gayrımüslimeye göre dahi kanun itibar
olunmak üzere” hazırlanan Mecelle’ydi 22 .
19
Hayatı ve eserleri ile ilgili tafsilatlı bilgi için bkz. Cevdet Paşa, Tezâkir, cilt IV (otobiyografi); Ali
Ölmezoğlu, “Cevdet Paşa”, İA, III, 114-23; Yusuf Halaçoğlu-M. Akif Aydın, “Cevdet Paşa”, DİA,
İstanbul 1993, VII, 443-50.
20
Cevdet Paşa’nın “Fransa kanunlarına müracaat mecburiyetinden halâs için ilm-i fıkıhtan bir kitap
yapıp da üss-i esas-ı kavânîn-i devlet olmak üzere meydana konmak efkârı…” ifadeleri için bkz. 27 Ocak
1889 (25 CA 1306), Y.EE. 83/34. Edouard Philippe Engelhardt, Tanzimat’ın ilanından sonra bir Fransız’a
medenî kanun yaptırıldığını iddia etmektedir (Türkiye ve Tanzimat: Devlet-i Aliyye’nin Tarih-i Islahatı,
çev: Ali Reşad, İstanbul 1328, s. 44).
21
Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 73-74; Ebul’ula Mardin, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa,
Ankara 1996, s. 45-61.
22
Cevdet Paşa, Ma‘rûzât, haz. Yusuf Halaçoğlu, İstanbul 1980, s. 200. “Müsavat” kavramının tarihi
üzerine bir makale kaleme alan İsmail Kara’ya göre, Cevdet Paşa’nın Mecelle için kullandığı bu ifadeler
müslim-gayrımüslim ayrımını silikleştiren müsavat politikalarını yürüten Osmanlı devlet ricalinin,
problemin farkında olmakla birlikte, sekülerleşme ve zihin parçalanması düzeyinde ne kadar problemli bir
alanın içinde olduklarına işaret etmektedir. Devrin ihtiyaçları ve dış şartların mecbur etmesiyle
benimsenen müsavat fikri bir tür laik hukukun ve seküler zihniyetin gelişmesine yol açmıştır (İ. Kara,
“Müsavat mı Eşitsizlik mi?”, Mete Tunçay’a Armağan, İstanbul 2007, s. 177-79). Mecelle üzerine etraflı
bir literatür değerlendirmesi için bkz. Sami Erdem, “Türkçe Mecelle Literatürü”, Türkiye Araştırmaları
Literatür Dergisi, III/5, İstanbul 2005, s. 673-722.
8
Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulması üzerine bu kurumun başına getirilerek
adliye teşkilatını oluşturmağa çalıştı. Cevdet Paşa, kuruluş aşamasında Divan’ın
üyeliklerine “ilm-i fıkıhta en ziyade mâhir” olan ulemadan Kara Halil Efendi ve Ahmed
Hilmi Efendi gibi kişileri; devlet adamlarından “güzîde zâtları”; mümeyyiz ve zabıt
katipliğine “müsta‘id efendileri”, bu arada “Bab-ı Fetvâ’da en ziyade sâkk bilir” kişileri
getirdiğini belirtmektedir 23 . Bir ıslahat lâyihasında, hükümetlerin tebealarına karşı iki
vazifesinden biri olarak saydığı adalet meselesini (ihkâk-ı hukuk-ı ibâd: umûr-ı adliyye)
izah ederken adaleti sağlayacak olan hâkimlerin vasıflarını sayar. O’na göre hâkimlerin
“fakîh ve kavânîn-i devlete âşina olmaları birinci şarttı”. Fakat yalnız fıkıh ilmini
bellemek ve kanunları (Düstur’u) ezberlemekle bir kişi hâkim olamazdı. Mahkemelerde
bir süre istihdam edilmesi ve böylece muamelata “meleke kesbetmesi” gerekirdi.
Bununla beraber hâkimlerin vazifelerini, tıpkı askerler gibi, sade ve mazbut olarak
vasıflandırır; ve gerekli teorik bilgiyi edindikten sonra kısa sürede pratik eksikliğinin
giderilebileceğini belirtir 24 .
Cevdet Paşa’nın hukukun modernleşmesine yaklaşımını anlamak için ele
alınması gereken diğer problem alanları hukuk eğitimi hakkındaki icraatları ile izlediği
hâkim istihdamı politikasıdır. Aşağıda farklı bir bağlamda tekrar edileceği üzere
Mekteb-i Sultanî’nin ders programlarına Mecelle’yi ekleyerek Mekteb-i Sultanî
bünyesinde bir hukuk mektebi kurulmasının önünü açtı. Sava Paşa’nın ilgisi ile paralel
olarak, Mecelle’nin daha iyi öğretilebilmesi için mektebin ders programına fıkıh usûlü
dersini ekledi. Ebu Said Hadimî’ye ait Mecâmi‘ü’l-Hakâyık adlı eserin ders kitabı
olarak okutulmasına karar vererek muallimliğe Ahmed Hamdi Şirvanî Efendi’yi getirdi.
Bir süre sonra bu kitabı tercüme ederek neşreden Ahmed Hamdi Efendi, kitabın Hanefî
ve Şafiî mezheplerine göre telif edilmiş Mir‘ât, Tavdîh, Cem‘i’l-Cevâmi‘ * gibi klasik
23
Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 84. Cevdet Paşa’nın belirttiği gibi ilk üyeler arasında Afif Bey gibi
müslüman bürokratlar ve Turşucuzâde Ahmed Muhtar gibi ilmiye mensubu kişiler vardı. Bunların yanı
sıra modernleşmeyi hukuk sahası ile sınırlı olarak anlamayan, roman yazarı Vartan Paşa gibi gayrımüslim
bürokratlar da üyeliğe seçilmişti. İlk üyelerin adları için bkz. A. Lütfi, Vak’a-nüvis Ahmed Lûtfî Efendi
Tarihi, haz. Münir Aktepe, Ankara 1989, XII, 10.
24
Bu lâyihayı, 1872 yılında Sadaret’in isteği üzerine hazırlamıştı (Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 97-100).
*
Mir‘âtü’l-Usûl fî şerhi Mirkâti’l-Vusûl, Osmanlı Devleti’nin üçüncü şeyhülislâmı Molla Hüsrev’in (ö.
1480) usûl eseridir. Et-Tavdîh fî Ğavâmidi’t-Tenkîh, Sadruşşerîa es-Sâni’nin (ö. 1347) kendi eseri
Tenkîhu’l-Usûl’e yazdığı şerhtir. Molla Hüsrev’in Mir‘ât’ta en çok başvurduğu kaynaklardan biri olan bu
esere Teftazânî’nin (ö. 1390) yazdığı el-Telvîh adlı haşiye de Osmanlılarca çok iyi tanınan eserlerdendir.
Osmanlı klasik dönemi usûl haşiyelerinin çoğu bunun üzerine yazılmıştır. Haşiye yazarları arasında
Molla Hüsrev, Kemalpaşazâde ve Ebussuud Efendi bulunmaktadır. Cemi’l-Cevâmi‘ fî Usûli’l-Fıkh, Şâfiî
âlimi Tâceddin Abdülvehhâb b. Ali es-Sübkî’nin (ö. 1370) yüz kadar eserden derlediği bir muhtasardır.
Bu eser üzerine Osmanlı Devleti’nin dördüncü şeyhülislâmı Molla Gürânî (ö. 1488) ed-Dürretü’lLevâmi‘ fî şerhi Cem‘i’l-Cevâmi‘ adlı bir şerh yazmıştır (R. Cici, a.g.m., s. 218, 228, 230).
9
kitaplardaki bütün mesele ve kaideleri içerdiğini (bilcümle mesâil-i mühimme ve kavâidi nâfıayı câmi olduğunu) iddia etmektedir. Bu eser didaktik ve muhtasar olması ve farklı
görüşlere fazla yer vermemesi nedeniyle ders kitabı olarak tercih edilmiş olmalıdır.
Fıkıh kaynaklı Mecelle’nin nizamiye (divaniye) mahkemelerinde yürürlükte olması;
meramın iyi bir şekilde ifade edilmesi ve halkın haklarının korunması (hüsn-i ifade-i
merâm ve muhafaza-i hukuk-ı enâm) konularında fıkıh usûlünün faydaları sayılan diğer
tercüme gerekçeleridir 25 .
Cevdet Paşa, ayrıca Mekteb-i Hukuk’un ilk ders yılında hukuk muhakemesi
usûlü dersleri vermiştir. Ebulula Mardin, Mecelle dersi yerine muhakeme usûlü dersini
tercih etmesini mahkemelerde görev alacak öğrencilerle daha yakından meşgul
olabilmek amacıyla açıklar. Mecelle dersini sahanın uzmanı olan Ömer Hilmi Efendi’ye
bırakmak istemesi diğer bir nedendi 26 . İkinci sınıfın öğretime başladığı sene birinci
sınıflara -aşağıda önemine işaret edilecek olan- belâgat dersini okuttu27 .
Cevdet Paşa’nın, hukuk eğitimi ile zarurî irtibatları olan hâkim istihdamına
ilişkin temel görüşlerini, Sultan II. Abdülhamid’in nizamiye mahkemesi reislerinin
sadece müslümanlardan seçilmesi hakkındaki düşüncesini öğrenmek istemesi üzerine
yazdığı cevapta bulmak mümkündür. Padişah, Cevdet Paşa’ya yönelttiği soruyla
gayrımüslimlerin mahkeme reisi olmalarına dair kaygılarını ifade eder. Cevdet Paşa,
Mekteb-i Hukuk’un öğretime başlamasından bir yıl sonra (1881) kaleme aldığı
cevabında, bu problemin Islahat Fermanı sonrası gayrımüslimlerin devlet kademelerine
alınmaya başlamasıyla doğduğunu belirtir. Nizamiye mahkemelerine hâkim ve memur
atanması konusunda nasıl bir yol takip ettiğini anlatır.
Hukuk
mahkemelerine
muhakeme
usulüne
vâkıf
olan
ilmiye
sınıfı
mensuplarını 28 , ceza mahkemelerine genellikle adliyede bir süre görev yaparak yetişmiş
25
Ebu Said Hadimî, Usul-i Fıkh’tan Levâmiü’l Dekâyık fî Tercümeti’l-Mecâmi‘i’l Hakâyık, İstanbul
1876. Hamdi Efendi, kitabın sonuna bazı küllî kaideler (s. 277-312) ile mantık, münazara, cedel, ibtal-i
cedel ilimlerine dair küçük Türkçe risaleler eklemiştir. Cevdet Paşa, on yıl kadar sonra Ahmed Hamdi
Efendi’ye, Muhtasar Usûl-i Fıkh adlı eseri ile ilgili, yazdığı mektupta usûl-i fıkhın şer‘î ilimler arasında
en sonda tahsil edilmesi gereken ilim olduğunu vurgular: “İlm-i usûlü’l-fıkh ulûm-ı şer‘iyyenin müntehâsı
olmağla fürû‘-ı fıkh ve usûl-i hadis ve ilm-i kelâm gibi ulûm-ı ‘âliyyeden sonra ta‘allüm olunur. Me‘âni
ve beyân gibi fünûn-ı Arabiyye ise onun mukaddimât ve mebâdisi makamındadır” (Cevdet Paşa, Tezâkir,
IV, 225).
26
Mardin, a.g.e., s. 240.
27
Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 214-15.
28
Cevdet Paşa, Adliye Nezareti’nde toplanan mecelle cemiyetinin Meşihat’e taşınmasını yorumlarken
ulemayı, fıkhî muameleler hakkında bilgi sahibi olmamak (muamelat-ı fıkhiyyede bidâ‘asızlık),
mahkemelerin yazışma usûlünü (sâkk) bilmemek ve insanların yeni ihtiyaçlarına (muamelat-ı enâm) vâkıf
olmamak yönlerinden eleştirmektedir (Tezâkir, IV, 96).
10
kişileri (ilmiyeden de ceza hâkimi yetişmeye başladığını belirtir), ticaret mahkemelerine
ise çoğunlukla Avrupa’da hukuk tahsil etmiş gayrımüslimleri atadığını söyleyen Cevdet
Paşa, gayrımüslim hâkim problemini Başvekil Said Paşa’yla müzakere etmişti.
Buldukları çözümlerin başında Mekteb-i Hukuk ders programlarının düzenlenmesi
gelmektedir. O’na göre Mecelle dersinde medreseli öğrencilerin, lisan derslerinde ise
kâtip/memur öğrencilerin başarılı olması; gayrımüslim öğrencilerin geri kalması
tabiîydi. Ders programına “Belagat-ı Osmaniyye” dersinin eklenmesinin gizli nedeni de
buydu. Cevdet Paşa, mahkeme reisliklerine sadece müslümanların getirilmesi için
“tedricî gidilmek” gerektiğini ve Said Paşa ile çözümü programların ayarlanmasında
bulduklarını da belirtir 29 .
Cevdet Paşa ile Said Paşa’nın yaklaşımları din/gelenek ile modernleşme
projeleri arasındaki çatışma ve gerginlik alanlarından birine işaret etmektedir. Bir
gayrımüslimin şer‘î mahiyette kanunların da içinde bulunduğu bir kanun mevzuatını
uygulayacak olması sahihlik bakımından problemlidir. Ayrıca ayrılıkçı-milliyetçi
gayrımüslim cemaatlere mensup hâkim sayısının artması devletin bekâsı bağlamında
tehlike algısı açısından devlet adamlarının zihnini meşgul etmiş olmalıdır. XIX.
yüzyılın ikinci yarısına kadar adalet hizmetlerinde gayrımüslimlerin istihdam edilmemiş
olması devlet adamlarının tavrını belirleyen diğer bir faktördür. Cevdet Paşa’nın
önerdiği çözüm, ecnebi baskısı ve gayrımüslim tebeanın beklentileri istikametinde
yapılan reformlardaki uyumsuzlukların yine bizzat aynı devlet adamları tarafından
giderilmeye çalışıldığını göstermektedir 30 .
Ebulula Mardin’in vukufla işaret ettiği gibi Cevdet Paşa’nın medrese tahsilinden
sonraki ilmî çalışmalarında fıkıh ilminin özel bir yeri yoktur. Özellikle takip ettiği ve
sonra kendisinin okuttuğu dersler mantık gibi aklî ilimlere inhisar eder. Dikkate değer
bir fıkıh kültürüne sahip olduğu tartışma götürmezse de gerek “Metn-i Metîn”in
hazırlanması için kurulan komisyonda bulunması, gerek Mecelle Cemiyeti reisliğine
getirilmesi fıkıh ilmindeki ihtisası sebebiyle değil her şeyden önce kanunlaştırma
cereyanının önderlerinden biri sayılmasındandır. Bu nedenle Cevdet Paşa’yı bu
29
“Mekteb-i Hukuk’un usûl-i tahsiliyyesi ehl-i İslâm’ın takaddüm ve tefevvukunu mûcib olacak
yoldadır… Bu mektebe ulema sınıfından bulunan talebe Mecelle derslerinde ve lisan bahsinde ketebe
sınıfı takaddüm ederek Hıristiyanların geri kalması tabiîdir. Mektepte bir Belagat-ı Osmaniyye dersinin
ihdâsı dahi bu maksad-ı hafîye mebnîdir” (30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2). Cevdet Paşa’nın
fikriyatı ve hukukun modernleştirilmesi projesiyle ilgili tartışmalar açısından fevkalâde önemli olan bu
mütalaa eklere alınmıştır. Bkz. EK V. Cevdet Paşa’nın bu problemi ele alan başka bir metni için bkz.
“Mevâdd-ı şettâya dair bir lâyihası”, Ahmet Cevdet Paşa (1823-1895), Ankara 1997, s. 137-39.
30
30 Aralık 1881 (9 S 1299), Y.EE. 39/2.
11
çalışmanın konusu açısından “kanunlaştırma cereyanının yorulmak bilmeyen gayretli
şahsiyeti” 31 olarak vasıflandırmak yanlış olmayacaktır.
Hukuk eğitimi üzerine görüşleri ile öne çıkan diğer bir devlet adamı da Yanyalı
bir Rum doktorun oğlu olan Sava Paşa’dır. Tıp tahsili görmüş olan Sava Paşa, Girit
valiliği, Hariciye nazırlığı ve Mekteb-i Sultanî müdürlüğü yapmıştır. Fıkıh ilmine
duyduğu ilgi ve bu sahada yazdığı eserlerle tanınır 32 . Sava Paşa, Haziran 1874’te
getirildiği Mekteb-i Sultanî müdürlüğü 33 esnasında bu mektep bünyesinde açılan
yüksek mektepleri (Darülfünun-ı Sultanî) kurdu. Bunlardan biri olan Mekteb-i Hukuk-ı
Sultanî’deki derslere öğrenci olarak girdi ve kırklı yaşlarında yeni bir iştigal sahası
edindi.
Mekteb-i Sultanî müdürlüğüne getirilinceye kadar fıkıh ve fıkıh usûlü hakkında
ciddi bir incelemesi bulunmayan Sava Paşa, Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî Mecelle Hocası
Rauf Efendi’nin derslerine devam etmeye başladıktan sonra bu konudaki bilgisini
ilerletti. Mecelle’deki hükümleri gayet mantıklı ve uygulamaya elverişli bulmakla
beraber dersin daha iyi anlaşılabilmesi için kaynaklara (usûl) inilmesi gerektiği
kanaatine vardı. Konuyu açtığı Hukuk Mektebi Müdürü ve Roma Hukuku Hocası
Mösyö D’Hollys 34 fıkıh usûlü konusunda daha geniş bilgi edinildiği takdirde Mecelle
hakkında sarih bir kanaate sahip olunacağını belirtti. Bunun üzerine muallimlerden
yardım alarak İbrahim el-Halebî’nin (ö. 1549) Mülteka’l-Ebhûr adlı eseri ile Molla
Hüsrev’in (ö. 1480) Dürerü’l-Hükkâm fî Şerhi Gureri’l-Ahkâm * adlı eserini incelemeye
başladılar 35 . Bu sırada Maarif Nazırı Cevdet Paşa, yukarıda belirtildiği üzere
31
Ebul’ula Mardin, a.g.e., s. 7, 21-22, 31-33, 40. Hukukçuluğu hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. M. Akif
Aydın, “Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa”, Ahmed Cevdet Paşa Semineri (27-28 Mayıs 1985)
Bildiriler, İstanbul 1986, s. 21-39.
32
Sava Paşa’nın hayat hikâyesi için bkz. Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, çev:
Baha Arıkan, İstanbul ty, [c.] I, IV-IX; M. Cevad, a.g.e., s. 153, dn. 3; O. N. Ergin, a.g.e., II, 697-99.
Menfi taraflarını öne çıkaran bir portresi için bkz. Andreas David Mortmann, İstanbul ve Yeni
Osmanlılar, trc. Gertraude Songu-Habermann, İstanbul 1999, s. 125-28. İslâm hukuku hakkındaki
fikirlerinin özeti için bkz. A. Refik Gür, “İslâm hukuku üzerine düşünceler ve Sava Paşa”, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi, VI/1-2, İstanbul 1975, s. 1-35.
33
Sava Paşa’nın önceki memuriyeti İsfakiye mutasarrıflığıydı (5 Haziran 1874/20 R 1291, İ.DH.
686/47801). Mekteb-i Sultanî müdürlüğü için bkz. Devlet Salnamesi, 1292 senesi, s. 134; 1294 senesi, s.
378.
34
Mösyö D’Hollys için bkz. Vahdettin Engin, Mekteb-i Sultanî, İstanbul 2003, s. 103, 262-63.
*
Mülteka’l-Ebhûr Osmanlı fıkıh eğitiminin temel metinlerinden biridir. Dürerü’l-Hükkâm fî Şerhi
Gureri’l-Ahkâm, Molla Hüsrev’in Gurerü’l-Ahkâm adlı eserine yine kendisinin yazdığı şerhtir. Hanefi
fıkıh kitaplarını esas alan Dürerü’l-Hükkâm ve Mülteka’l-Ebhûr, Osmanlı Devleti’nde kâdılar tarafından
yaygın olarak kullanılan en önemli fıkıh kitaplarıdır (Şükrü Selim Has, “Mülteka’l-Ebhûr”, DİA, İstanbul
2006, XXXI, 549-52; Ahmet Akgündüz, “Dürerü’l-Hükkâm”, DİA, İstanbul 1994, X, 27-28).
35
Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyat Hakkında Bir Etüd, I, 17-18.
12
Mecelle’nin daha iyi bir şekilde öğretilmesi için mektebin ders programına fıkıh usûlü
dersini ekledi; Mecâmi‘ü’l-Hakâyık adlı eserin mektepte okutulmasına karar vererek
muallimliğe Ahmed Hamdi Efendi’yi getirdi. Sava Paşa bu derslerin yanı sıra Kütahyalı
Nuri Efendi’den de özel olarak fıkıh usûlü ve kelâm dersleri aldı 36 .
Sava Paşa’nın ilgisi sayesinde Fransız hocaların çoğunlukta olduğu mektepte
Mecelle, fıkıh ve fıkıh usûlü dersleri önem kazandı. Sava Paşa, Mekteb-i Hukuk-ı
Sultanî hakkında bilgi verdiği eserinde mektepte öğretilmesi gereken derslerin başında
“usûl-i fıkh” ile “fürû‘-ı fıkh”ı sayarak eğitimin tamamen Fransızca olarak yapılmasının
mümkün olmadığını belirtmekte; bununla beraber Türkçe ders kitaplarının ve bu
ilimleri okutacak muallimlerin bulunmaması ve Türkçe’yi ilim dili olma derecesinde
görmemesi
gibi
nedenlerle
bazı
derslerin
Fransızca
okutulması
gerektiğini
savunmaktadır 37 . Tarihsiz, fakat büyük bir ihtimalle 1876 yılında düzenlenmiş bir
belgeye göre Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’deki hukuk derslerinin Türkçe olarak
okutulması planlanmıştı. Nitekim Mecelle, ticaret hukuku, ticaret muhakeme usûlü ve
ceza hukuku ilk iki ders yılında (1874-1876) Türkçe olarak okutulmuştu. Fransızca
okutulan derslerin de bir yıl içinde Türkçe’ye tercüme edilmesi düşünülmüş; mektebin
temel derslerinden biri olan Roma hukukunun terimleri Latince olduğundan bunlara
Arapça’dan karşılıklar bulunmasının ise iki üç yıl süreceği öngörülmüştü 38 .
İstanbul’dan ayrılıp Paris’e yerleştikten sonra Sava Paşa’nın fıkıh usûlüne ilgisi
farklı bir bağlamda devam etti. Paris’te neşrettiği Étude Sur la Théorie du Droit
Musulman (c. I, Paris, 1892; c. II, La Méthode Législative d’Islam, Paris 1898) adlı
kitabında 39
Osmanlı
batılılaşmasının
halk
katmanlarına
benimsetilmesi
ve
36
Sava Paşa, a.g.e., I, 19-20, 117, 129.
Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye yani Darülfünûn-ı Sultanî’nin Nizamname-i Dahilîsiyle Dürûs
Cetvelidir (bundan sonra Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye), İstanbul 1293, s. 6-8. Sava Paşa, ilk ders yılı
sonunda yaptığı konuşmada kendi döneminde, Mekteb-i Sultanî’nin ilk yıllarında ihmal edilen şark
dillerine gereken önemin verildiğini söylemiştir (5 Ağustos 1875/4 B 1292, Vakit, nr. 62, s. 2-3; 12
Ağustos 1875/11 B 1292 tarihli Takvim-i Vekâyi’den aktaran M. Cevad, a.g.e., s. 152-55). Sadaret, kısa
bir süre önce bazı derslerin -Mekteb-i Tıbbiye’de olduğu gibi- Türkçe okutulması konusunda Maarif
Nezareti’ni uyarmıştı (23 Mayıs 1875 /18 R 1292, BEO, Ayniyat Def., 1073, s. 11; Engin, a.g.e., s. 89).
38
Y.EE. 37/29.
39
Kitabın ilk cildinin ülkeye giren nüshaları toplattırılmış ve girişi yasaklanmıştır. Sava Paşa, bu
uygulamadan zarar gördüğü gerekçesiyle mabeyne bir arîza sunmuştur. İlgili arşiv belgesinde kitabın
“fıkh-ı şerifin Roma hukukundan mehûz olduğunu ve noksanı cihetiyle bir cemiyet-i mütemeddineye
gayrı kâfi ve mâni-i terakki bir kanun bulunduğunu iddia eden Avrupa hükemâsını red ve cerh için telif
eylemiş olduğu kitap şeriat-ı gârra-yı Muhammedî aleyhine harf-i vâhidi muhtevi olmayıp bilakis i‘lâ-yı
şanına hâdim bulunmuş ve Avrupa’nın her tarafınca takdir edilmiş” olması bilhassa vurgulanmaktadır. II.
Abdülhamid, kitapta kullanılan bazı tabirlerin çok münasebetsiz olduğunu duyduğunu belirterek tercüme
ve tedkik ettirilmesini Sadaret’ten istemiştir (19 Nisan 1892/21 N 1309, İ.DH. 99938). Kitabın
Fransızcası Sadaret’ten Encümen-i Teftiş ve Muayene’ye; basılmak üzere yapılan tercümenin bir kısmı
37
13
yerleştirilmesi amacını gerçekleştirebilmek için fıkhın ve fıkıh usûlünün önemine dikkat
çekti. Müslümanların, Avrupalıların gıpta edeceği bir mukavemet fikrine sahip
olduklarını belirterek gayrımüslimler tarafından yapılmış kanunlara boyun eğmelerinin
ancak Avrupa medeniyetinin dinî/İslâmî bir çerçevede sunulmasıyla mümkün
olabileceğini savundu 40 .
Sava Paşa’nın temel meselesi, aynı hükümetin idaresi altındaki müslüman ve
hıristiyanların ahenkli bir şekilde yaşamalarını sağlayacak hukukî mevzuatın ilkelerini
tespit etmekti. Bu kaygılarla İslâm hukukunun tarihiyle ilgilenmiş olmalıdır 41 . İslâm
hukukunun tarihini inceleyerek söz konusu fikirlerini temellendirmesi yeni açıklama
çerçeveleri bulma arayışı olarak anlaşılabilir. Eserini Türkçe’ye tercüme eden
Abdurrahman Âdil’in “Sava Paşa, Galatasaray Sultanî’sinde bir darü’l-hukuk tesis
etmiş idi. Edirne müftüsü Nuri Efendi’nin himmet ve mu‘âvenetiyle tarih-i fıkh-ı
İslâm’ı tedvîn etti. Tarih-i fıkh-ı İslâm’a kesb-i vukûf etmedikçe ihtiyacât-ı asriyyeye
encümenden Meşihat’e gönderilir. Meşihat kitabın neşredilmesini uygun görecek olursa tercümenin diğer
kısmı da gönderilecekti (28 Eylül 1893/16 Eylül 1309, MF.MKT. 181/116). Sözkonusu tercüme Mekteb-i
Hukuk mezunlarından Abdurrahman Âdil Bey’e aittir. Pertev Paşa’nın torunu Nurullah Bey’in A.
Âdil’den naklen verdiği bilgilere göre tercümenin gönderildiği Tedkik-i Müellefât-ı Şer‘iyye Reisi Halis
Efendi “Nakilleri görülmeden ve kütüb-i fıkhiyedeki mahalleri tedkik edilmedden neşrine müsaade
olunamaz” diyerek basılmasına engel olmuştur. Bkz. İbnülemin’in Baha Arıkan’a yazdığı 25 Şubat 1952
tarihli mektup (Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, I, V-VI).
Goldziher’in kitabın ilk bölümüyle ilgili tenkit yazısı (Byzantinische Zeitschrift, II/2, 1893, s. 317-25)
üzerine Sava Paşa, yeni bir kitap kaleme almıştır: Savvas Pacha, Le droit musulman expliqué-Résponse
un article de M. Ignace Goldziher, Paris 1896. Fuad Köprülü, bu eseri dogmatik ve Ortodoks zihniyetin
mahsulü olarak değerlendirmektedir (“Ortazaman Türk Hukukî Müesseseleri, İslâm Amme Hukukundan
Ayrı Bir Türk Amme Hukuku Yok Mudur”, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf
Müessesesi, s. 21; ayrıca bkz. a.g.e., s. 217). Sava Paşa’nın Le tribunal musulman adlı bir eseri (Paris
1902) daha vardır.
40
Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, II, 1-12. Poliçe, çek ve faizle borç almanın
İslâmîleştirilmesi örnekleri için bkz. A.g.e., II, 358-69.
41
İstanbul’da iken gayrımüslim Osmanlı vatandaşlarının problemleri üzerinden fikir üretirken; Paris’e
yerleştikten sonra ilgisi sömürgelerdeki müslüman toplulukların (örneğin Fransız sömürgesi Cezayir’in)
kolay idare edilebilmesi problemine doğru kayacaktır (a.g.e., I, 1, 14-15). 1903 yılında Sava Paşa’ya
Fransa reis-i cumhuru tarafından ikinci rütbeden bir kıta “Légion d’honneur nişanı” verilmiştir. Bunun
üzerine Paris Sefareti’ne mektup yazarak nişanın kabul edilmesi ve icap ettiğinde takılabilmesi için
padişahın izninin alınmasını istemiş; ve bu isteği padişah tarafından kabul edilmiştir (23 Eylül 1903/10
Eylül 1309, İ.TAL. 1321 B 102). Hem Fransa’daki itibarına hem de padişaha bağlılığına işaret eden bu
olaydan birkaç ay önce Paris sefiri Salih Münir Paşa, (kudemâ-yı vükelâ-yı saltanat-ı seniyyeden ve ulûmı âliyye-i İslâmiyyede mütebahhirîn-i fuzelâdan) Sava Paşa’nın Avrupa bilim çevrelerinde iyi etki
uyandıran “Tarih-i Fıkıh” ve “Usûl-i Fıkıh” adlarındaki eserleriyle “İslâmiyet mâni-i medeniyet ve
terakkidir zehâb-ı bâtılını delâil-i mukni‘a ve berâhin-i kâtı‘a ile red ve iptale ve … şeriat-i İslâmiyyenin
mucizât-ı bâhiresini talâkat-i lisan ve fesâhat-i beyan ile mecâlis-i edebiyye ve mehâfil-i ilmiyyede isbata
himmet etmekte bulunduğu”nu belirterek padişah tarafından bir şekilde taltif edilmesini istemiş (1
Haziran 1903/5 RA 1321, Y.A.RES. 121/10); ve Paşa bir yıl sonra Mecidî murassa nişanı ile
ödüllendirilmiştir (20 Haziran 1904/6 R 1322, İ.TAL. 1322 R 28).
14
göre tatbîk-i ahkâma Ağakapısı’nda murabba-nişin-i sadr-ı fekahet olanlar cesaret
edemezler” şeklindeki cümleleri dikkat çekilen hususu özetlemektedir 42 .
Sava Paşa, sadece kanun maddelerine odaklanan hukuk eğitimini yetersiz ve
zararlı bulmaktaydı. Hukuk nazariyatı -ki fıkıh usûlünü kastediyordu- bilinmeden kanun
metinlerinin öğretilmesi öğrencileri kaynak ve sebeplerini öğrenmeden kanun
ezberlemeye sevkedeceğinden Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de verilen nazarî eğitimi
savunmakta ve Cinayet Mahkemesi Reisi Celâl Bey’i örnek hukukçu olarak
göstermekteydi 43 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin Mekteb-i Hukuk’a katılmasından on
yıl sonra serdettiği bu fikirler aynı zamanda Adliye Nezareti bünyesinde kurulmuş olan
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’nin tenkidi olarak da okunabilir.
Sultan II. Abdülhamid dönemi devlet adamlarının en önemlilerinden biri olan ve
Takvim-i Vekâyi müdürlüğü, Şûrâ-yı Devlet başmuavinliği, Sadaret ve Maarif Nezareti
mektupçuluğu, mabeyn başkatipliği, Hazine-i Hâssa, Dahiliye ve Adliye nazırlığı,
valilik, Âyan Meclisi reisliği ve sadrazamlık gibi mühim devlet hizmetlerinde bulunan
Said Paşa’nın mahkeme teşkilatı ve hukuk eğitimi hakkındaki fikir ve faaliyetleri de
konu bakımından önemlidir 44 .
Said Paşa, henüz daha gençken hukukun modernleştirilmesine ilişkin
tartışmaların içinde yer almıştı. Mecelle’nin hazırlanmasından önce Âli Paşa’nın önerisi
üzerine, Fransız medeni kanunu Codé Civil’in nizamiye mahkemelerinde uygulanması
gündeme geldiğinde tercüme vazifesi Said Paşa’ya verildi. Codé Civil’i Arapça
tercümesinden Türkçe’ye aktaracaktı 45 . Said Paşa, “metn-i metîn” hakkında bilgi
isteyen II. Abdülhamid’e verdiği cevapta, önceki yıllarda kendisine verilen bu görevden
bahsetmeksizin bu tercüme projesinin Osmanlı toplumuna uygulanamayacağını, medenî
42
A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 14-3042, 17 Haziran 1921, s. 2. A. Âdil’in
fıkıh tarihi ve millî hukuk dili bağlamında Cevdet Paşa ile ilgili değerlendirmesi için bkz. O. N. Ergin,
a.g.e., III, 1088.
43
Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyat Hakkında Bir Etüd, s. 13-14.
44
Said Paşa’nın hayat hikâyesi ve faaliyetleri için bkz. İbnülemin, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar,
İstanbul 1982, III, 989-1263; Zekeriya Kurşun, Küçük Mehmed Said Paşa (Siyasî Hayatı, İcraatı ve
Fikirleri) 1838-1914, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul
1991.
45
Tercümenin Arapça’dan yapılmasının sebebi Arapça tercümenin adliye terimleri konusunda örnek
olabileceği düşüncesiydi (Said Paşa, Said Paşa’nın Hatıratı, İstanbul 1328, I, 6; O. N. Ergin, a.g.e., I,
264). Osmanlı’nın medenî kanun ihtiyacı, Codé Napolyon’un tercüme edilmesi, Fıkhın muamelat
kısmının tedvini, tedvin sırasında hangi mezhep görüşlerinin kabul edileceği, Mecelle’nin hazırlanması,
bir Codé Napolyon uzmanına medenî kanun yaptırılması, millî hukuk dilimizin oluşmasında Mecelle’nin
rolü, Mecelle’nin sadece Hanefi mezhebinin görüşlerine itibar edilerek hazırlanmasının mahzurları gibi
birbirinin içine girmiş girift meseleler hakkında bu sürecin içinden gelen A. Âdil Eren’in yorumları için
bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1087-88.
15
kanun ihtiyacının giderilebilmesi için de “ihtiyacât-ı zamaniyyeye evfak olan mesâil-i
fıkhiyyeyi cem‘ u tedvîn için” Mecelle Cemiyeti’nin kurulduğunu söylemiştir 46 .
Said Paşa’nın büyük rol sahibi olduğu kanunlaştırma faaliyeti 1879 adliye
ıslahatı sırasında gerçekleşti. Bursa valisi olduğu zaman verdiği bir lâyihayı Adliye
nazırlığına geldiğinde uygulama imkânı buldu. Bu sırada Adliye Nezareti’nin ve
mahkemelerin teşkilat kanunları ile hukuk ve ceza muhakeme usûlü kanunları yapıldı ve
savcılık kurumu ihdas edildi 47 . Said Paşa’nın, bu ıslahat hareketine karşı çıkanlarla ilgili
aşağıdaki mütalaaları hem şahsî fikirlerinin anlaşılması hem de dönemin hukuk
tartışmalarını yansıtması bakımından önem taşımaktadır. Said Paşa’ya göre üç kesim
adliye ıslahatlarından şikayetçi olmuştu. Birincisi yeni kanunların yapılmasından önce
mahkeme üyesi olup bu makamı şahsî menfaatleri için kullananlar (müteneffizân-ı
ahali); ikincisi yeni kanunlarla hareket alanı kısıtlanan sivil ve asker bürokrasi ve
üçüncüsü de ecnebilerdi.
Ecnebilerin amaçlarından birisi mahkemeler üzerindeki nüfuzlarını sürdürmek;
diğeri de Osmanlı mahkeme teşkilatının “intizam ve terakkiye kâbil olmadığından
bahisle” Mısır’da uyguladıkları muhtelit mahkemeleri 48 burada da kurup ecnebi
hâkimler tayin ettirmekti. Özellikle İngiliz Elçisi Mösyö Layard, yeni kanunlara karşı
gelmiş, bunlar o zaman ecnebilere uygulanamamıştı. Buna rağmen ıslahat yönündeki
çabalar sonucunda sefaretler -kapitülasyonların korunması şartıyla- yeni kanunları kabul
etmeye başlamışlardı. Said Paşa, Adliye Nezareti’nin yeni kanunlara sahip çıkmasını;
ayrıca hâkim, müfettiş, savcı ve memur kadrolarının ehliyetli kişilerden (ashâb-ı ehliyet
ve liyakattan) oluşması için Mekteb-i Hukuk’un düzene sokulmasını ve buraya ehliyetli
ve daimî hocaları atanmasını önermiştir 49 . Dönemin devlet adamları ve aydınları
46
27 Ocak 1889 (25 CA 1306), Y.EE. 83/34.
Z. Kurşun, a.g.t., s. 23-31. Adliye Nezareti’nin teşkilat yapısını merkeze alan bir çalışma için bkz.
Fatmagül Demirel, Adliye Nezareti’nin Kuruluşu ve Faaliyetleri (1876-1914), İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 2003. Said Paşa’nın başvekil olması
üzerine Adliye nazırlığına atanarak ıslahatları yerleştirmekle meşgul olan Cevdet Paşa, Said Paşa’yı acele
etmek, kanunları memleketin şartlarına göre tadil etmemek ve hukuk bilgileri zayıf binlerce kişiyi
mahkemelerde istihdam etmekten dolayı tenkit etmektedir (Tezâkir, IV, 194-95).
48
Cevdet Paşa’nın, Sadullah Paşa’ya yazdığı bir mektuptaki (tahminen 1884-1885 yılları) şu ifadeler üst
düzey Osmanlı ricâlinin muhtelit mahkemelere bakışını göstermesi bakımından önemlidir: “Serbestî-i
Ticaret Muahedesi’nden sonra memleketimize o kadar ecnebiler tehâcüm etti ki idareleri pek müşkil oldu.
Onlar için ayrıca mahkeme küşâd olunmak lazım geldi. Himâye-i ecnebiyye belâsı bize yeter iken belâ
üstüne belâ olarak bir de mahkeme-i muhtelite yapıldı. Ya o zaman hikmete muvâfık yolda bir ticaret
mahkemesi yapmak kâbil değil miydi? Evet kâbildi. Lâkin o zaman ser-i kârda bulunanlar dekâyık-ı
umûr-ı adliyyeyi bilmezler ve erbâbından öğrenmeğe tenezzül etmezler idi” (Tezâkir, IV, 221).
49
2 Nisan 1881 (3 CA 1298), Y.EE. 82/26. Yabancı bir diplomatın adliye ıslahatlarına yaklaşımı için bkz.
Engelhardt, a.g.e., s. 398-402. Layard’ın esasen itiraz etmediği bir kanunu -ehliyetli memur azlığından
47
16
yabancı müdahalesi ile hukuk reformları arasında doğrudan bir ilişki kurmaktaydılar.
Kapitülasyonların hukuk ıslahatları üzerinde motivasyon ve katılım açısından belirleyici
bir rol oynadığı anlaşılmaktadır 50 .
Kuruluş aşamasından itibaren Mekteb-i Hukuk’la ilgilenen Said Paşa’nın
mektebin açılışından on beş yıl sonraki ifadelerine bakılacak olursa burada verilen
eğitimden memnun olmadığı anlaşılır. 1895 yılında padişahın isteği üzerine, Avrupa ve
Amerika öğretim sistemleri hakkında bilgi verirken Mekteb-i Hukuk hakkında
tenkitlerde bulunur ve sisteme beklenen katkıyı sağlayamadığını belirtir. Mektebin aynı
zamanda diplomat yetiştirmesini isteyen Said Paşa, tenkit sadedinde buradan “yoksa
yalnız malumat-ı gayr-ı kâfiyye ashâbından hâkimler ve dava vekilleri mi zuhur
etmektedir” diye sormaktadır 51 . Paşa’nın Lisan Mektebi’nin kurulmasını temin ettiği ve
Diplomasi Mektebi kurulmasını gündeme getirdiği hatırlanırsa hukuk mektebine biçtiği
rol de belirginleşir.
Said Paşa, dış baskılarla mücadele etmek durumunda kalan bir devlet adamı
olarak karşılaştığı problemleri aşabilmenin yollarını arar ve adliye ile ilgili fikirleri ve
öngördüğü hukuk eğitimi modeli bu hissiyat çerçevesinde şekillenir. Dönemin diğer
sorumluluk sahibi devlet adamları gibi Said Paşa da dış baskılardan ve süregelen
dolayı- uygulama açısından tenkit ettiğine dair bkz. 3 Haziran 1880 (22 Mayıs 1296), Y.EE. 79/88.
Sefaretlerin adliye ıslahatı sırasındaki tepkileri ve Said Paşa’nın bunları bertaraf etmek için yaptığı
çalışmalar için bkz. Said Paşa, a.g.e., I, 21-22, 201; 13 Haziran 1885 (29 Ş 1302), BEO, Ayniyat Def., nr.
1581, s. 113. Osmanlı mahkemeleri tarafından yabancılar lehine verilmiş kararları icrayla yetkili makama
dair Bâbıâli ile sefaretler arasında 1877-1882 yılları arasında çıkan bir uyuşmazlık ve adlî ayrıcalıkları
kısıtlama eğilimi için bkz. Yasemin Saner Gönen, Osmanlı İmparatorluğunda Yabancıların Adlî
Ayrıcalıkları, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul 1998, s.
134-36, 258-59. Kapitülasyonların kısa tarihi için bkz. A. Akyıldız, “Kapitülasyonların Osmanlı İktisadî
Modernleşmesi Üzerindeki Etkileri”, Anka’nın Son Baharı-Osmanlı’da İktisadî Modernleşme ve
Uluslararası Sermaye, İstanbul 2005, s. 185-94. İleride ele alınacağı üzere bu mesele Mekteb-i Hukuk’un
devletler hukuku hocalarını da meşgul etmiştir.
50
Mizancı Murad’ın “umûr-ı mahsûsa ve hukuk-ı mukaddese-i devlete ecnebilerin müdahalesine kapı
kesilmiş olan kapitülasyonların bir gün evvel kalkmasına medâr olacak mevâddın en mühimleri teşkilat
ve tesisat-ı adliyyemizin kesb-i intizam etmesi ve malumat ve maarif-i umûmiyyenin terakki ve ta‘ammüm
eylemesidir” cümleleri bu hissiyatı ifade eder (“Müdahalât-ı Ecnebiyyeyi Men‘ İçün En Kısa Tarik”,
Mîzân, nr. 34, 9 Haziran 1887/17 N 1304, s. 279-81). II. Meşrutiyet yıllarında aynı mantığın yürürlükte
olduğu görülmektedir. Ne var ki meselenin kapitülasyonların tamamen kaldırılması karşılığında
mahkemelere yabancı hâkim atanması noktasına gelmesi Mekteb-i Hukuk mezunlarının tepkisini
çekmişti. Mekteb-i Hukuk Ebulula Mardin’e göre bu uygulama hâkimiyet fikrine aykırıdır, ihtiyaçlarla
mütenasib değildir, uygulanması mümkün değildir, milletin izzet-i nefsine dokunur, kapitülasyonların
alanını genişletir ve kapitülasyonların kaldırılması için verilen mücadeleye de aykırıdır (Mardinîzâde
Ebul’ûlâ, “Hukuk: Muhtalıt Mahkemeler”, Sırat-ı Müstakim, sy. 11, 10 L 1326/23 Teşrinievvel 1324, s.
165-170; aynı mlf., “Hukuk: ‘Muhtalıt Mahkemeler’ Makale-i Hukukiyyesine Fer‘”, Sırat-ı Müstakîm, sy.
12, 17 L 1326/30 Teşrinievvel 1324, s. 182; aynı mlf., “Hukuk: Hukuk Mezunları”, Sırat-ı Müstakîm, sy.
16, 16 ZA 1326/27 Teşrinisânî 324, s. 246).
51
Said Paşa, a.g.e., I, 575; O. N. Ergin, a.g.e., III, 1113. Said Paşa’nın ıslahat programlarından birinde
hukuk mektebi kurulması vardır (Said Paşa, a.g.e., I, 392).
17
yenilgilerden kurtulmanın ve devlete eski gücünü kazandırmanın yollarını arıyor;
dönemin
temayülleri
istikametinde
çözümü
eğitimin
daha
doğrusu
bilimin
yaygınlaştırılmasında görüyordu 52 . Hukuk söz konusu olduğunda edinilmesi gereken
bilgiler içinde önceliği devletler hukukuna vermekteydi.
1.2. Hukuk Mektebi Kurma Teşebbüsleri
Türkiye’de hukuk eğitiminin başladığı yıllarda iki mektep kurma teşebbüsü öne
çıkmaktadır. İkisi de devlet tarafından organize edilen bu teşebbüslerden biri önce
memurlara mahsus olarak öğretime başlayıp sonra herkese açık hale getirilen Divan-ı
Ahkâm-ı Adliyye Kavânîn ve Nizamât Dershanesi; diğeri ise Mekteb-i Sultanî’nin alt
yapısından faydalanılarak açılan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’dir. Sınırlı bir çerçevede de
olsa Darülfünun bünyesindeki hukuk derslerini bu iki teşebbüsün yanına koymak
mümkündür. Bu teşebbüsler Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra
nizamiye mahkemelerinde görev yapacak nitelikli eleman arayışına paralel olarak
gündeme gelmiştir 53 . Cevdet Paşa da kesin bir tarih vermemekle beraber (nice
müddetten beri) İstanbul’da bir hukuk mektebi açmayı düşündüklerini ve Divan-ı
Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra hukuk mektebi ihtiyacının daha belirgin hale
geldiğini ifade etmişti 54 .
52
İdadî mekteplerin arttırılması için konulan bir vergi ile ilgili şöyle der: “Ahali ihtiyacât-ı asriyyeyi
takdir ediyorlar. Ale’l-husus maarif[in], hâkimiyeti galibiyeti; cehalet[in], mağlubiyeti mahkumiyeti
davet ettiğini teslim eyliyorlar” (Said Paşa, a.g.e., I, 160). Said Paşa’nın “cehalet” ile “mağlubiyet-i
siyasiyye ve harbiyye” arasında kurduğu ilişki için bkz. Said Paşa, a.g.e., I, 172-73.
53
Nizamiye mahkemeleri hakkında daha fazla bilgi için bkz. M. Macit Kenanoğlu, “Nizâmiye
Mahkemeleri”, DİA, İstanbul 2007, XXXIII, 185-88.
54
Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 196-97. Engelhardt’ın “Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin tesisi tedrisât-ı
âliyyede… esaslı ıslahat icrasına lüzum gösteriyordu. Bir taraftan bir mekteb-i hukuk tesisine, [diğer
taraftan] tahrir ve tanzimi bir heyet-i mahsusaya havale edilmiş olan kanun-ı medenînin sürat-i ikmâline
karar verildi” ifadeleri için bkz. a.g.e., s. 239. Osman Nuri Ergin, hukuk mektebi kurma fikrinin, bir
medeni kanun yapma ihtiyacına binâen “metn-i metîn”in hazırlanması çalışmaları sırasında doğduğunu
ileri sürerek daha eski ve önemli bir tarihe işaret etmektedir (a.g.e., III, 1085-86). Bu noktada Islahat
Fermanı’nın tetikleyici bir rol oynadığı kabul edilebilir.
18
1.2.1. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Kavânîn ve Nizamât Dershanesi
Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından sonra, bu çatı altında örgütlenen
nizamiye mahkemelerinde görev yapacak kişilerin yetiştirilmesi meselesiyle karşı
karşıya kalındı. Bu ihtiyacı gidermek maksadıyla açılan Kavânîn ve Nizamât
Dershanesi, standart bir eğitimden geçmemiş olan kişilerin nizamiye mahkemelerinde
görev alamamalarını öngören ilk teşebbüstür 55 . Dershanenin kuruluş amacı “kanunâşina” memurlar yetiştirmekti.
Eldeki bilgilere göre Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’de hukuk dersleri verilmesi
fikrini ortaya atan kişi Fransa Elçisi Bourée’dir. Mekteb-i Sultanî’nin kurulması ile
maarif-i umûmiyye nizamnamesinin hazırlanması projelerine katkı yapan ve dönemin
nüfuzlu şahsiyetlerinden biri olan Bourée, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Dairesi’nde
“Fransa kanunnâmesi” okutulması için oraya bir Fransız muallim atanmasını ve
nizamiye
mahkemelerinde
Fransız
kanunlarının
uygulanmasını
istemekteydi.
Bourée’nin isteği, bu sırada Mecelle’nin dördüncü kitabı basılmasına rağmen nizamiye
mahkemelerinde uygulanacak medeni kanun hakkındaki mücadelelerin hâlâ devam
ettiğini ortaya koymakla beraber hukuk eğitimi ile kanunlaştırma cereyanının paralel
yürüdüğünü göstermesi bakımından da anlamlıdır. Nizamiye mahkemelerinde
uygulanmak üzere medeni kanun hazırlamakla görevli komisyonun başkanı olan Cevdet
Paşa, bu tartışmaların şiddetlendiği bir sırada (Nisan 1870) Bursa valiliğine atanarak
İstanbul’dan uzaklaştırıldı 56 . Bununla beraber Fransa elçisi de amacına ulaşamadı. Zira
Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye bünyesinde birkaç ay sonra açılacak dershane onun isteklerini
karşılamaktan uzaktı; ders programında Codé Civil yoktu, ama Mecelle vardı.
Hukuk tahsilinin “mükemmel mekteb küşâdına münhasır olduğu”nun bilincinde
olan Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti, nizamiye mahkemelerinde görev alacak
memurları kısa sürede yetiştirmek maksadıyla mektep yerine “şimdilik” bir hukuk
dershanesi açılmasını Sadaret’e önerdi. Dershanede nizamiye mahkemesi ile mülkiye
55
1855 yılında kurulan Muallimhane-i Nüvvâb adaleti gerçekleştirmekle görevli olan hâkim sınıfının
standart bir eğitim almış kişilerden oluşması konusunda sonraki hukuk mektepleri için örnek alınmıştır.
Bkz. “Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık 1875 (14 ZA 1292), s. 2.
56
Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 95-96; aynı mlf, Ma‘rûzât, s. 201-04. Mecelle’nin hazırlanması süreci için
bkz. Mardin, a.g.e., 61-91; Hulûsi Yavuz, “Mecelle’nin Tedvîni ve Cevdet Paşa’nın Hizmetleri”, Ahmed
Cevdet Paşa Semineri, İstanbul 1986, s. 41-101. Bourée’nin Fransız medenî kanununun okutulmasına
dair isteği, çıkarılmasında etki sahibi olduğu maarif-i umumiyye nizamnamesinde (madde 82) ifadesini
bulmuştu (M. Cevad, a.g.e., s. 487).
19
memurlarına kanunların öğretilmesi hedeflenmekteydi. Böylece idare (umûr-ı mülkiyye)
ile adliye (de‘âvi-i hukukiyye) arasındaki ihtilafın çözüleceği ve yürütme (kuvve-i
hükümet)
ile
yargının
(kuvve-i
kanuniyye * )
birbirinden
gerçekten
ayrılacağı
düşünülüyordu.
Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti’nin tez elden “kanun-aşina” memur
yetiştirmeyi gözeterek hazırladığı projenin ilk taslağına göre dershanede, bir yıllık
öğretim süresi içinde memurlara “usûl-i kavânîn”, “kavânîn” ve “nizamât” öğretilecekti.
Yıl sonunda yapılan sınavlar herkese açık olacak; başarılı olanlara rüûs ve şehadetname
verilecek ve mezunlar nizamiye mahkemeleri ile mülkî görevlerde istihdam
edileceklerdi. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mümeyyizleri ile zabıt katipleri meslekte
ilerleyebilmek için derslere devam edip rüûs almaya mecburdu. Muallim maaşlarıyla
diğer giderler Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti’nce karşılanacaktı 57 . Dershane, 2
Temmuz 1870 Cumartesi günü Şûrâ-yı Devlet Reisi Yusuf Kâmil Paşa ile Divan-ı
Ahkâm-ı Adliyye Nazırı Edhem Paşa’nın katıldığı bir törenle açıldı 58 .
Bu arada dershane ile ilgili etraflı bir düzenleme yapıldı. Hazırlanan talimata
göre dershanede Mecelle’nin neşredilmiş ve neşredilecek kitapları, arazi, ceza, ticaret-i
berriyye ve bahriyye kanunları, usûl-i muhakeme nizamnamesi, nizamiye mahkemeleri
ve mülkiye idare meclislerinin vazifeleri, tertip ve kurulma şekillerine dair yapılan
nizamnameler okutulacaktı. Tâlî konulardaki kanunî düzenlemeler ders olarak
okutulmayacak; fakat öğrenciler bunları kendileri mütalaa edeceklerdi.
Haftanın üç günü ikişer saat ders verilecek; birinci saat hoca dersi anlatacak,
ikinci saat ise soru ve cevaplar ile müzakereye ayrılacaktı. Ders gün ve saatleri üç ayda
*
“Kuvve-i kanuniye” terkibi burada yasamayı değil, yargıyı ifade eder; zira kastedilen kanunların
yapılması değil, hukukî ihtilafların kanunlara göre çözülmesidir.
57
23 Mayıs 1870 (22 S 1287) tarihli beyanname için bkz. M. Cevad, a.g.e., s. 116-117; O. N. Ergin,
a.g.e., III, 1088-89. Beyannamede nizamiye mahkemeleri için kullanılan “muhafaza-i hukuk-ı nâsa kâfi”
sıfatı devlet adamlarının içinde bulunduğu psikolojik şartları göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Engelhardt, nizamiye mahkemesi tabirinin Fransızca’ya ilk olarak “tribunaux réguliers” (mehâkim-i
muntazama) şeklinde tercüme edildiğini, sonradan müslümanların izzet-i nefislerine dokunmamak
kaygısıyla bunun “tribunaux réglementaires” (mehâkim-i nizamiyye) şekline dönüştürüldüğünü söyler
(a.g.e., s. 238). Mardin, bu konuda kaynak göstermeden Engelhardt’ı aktarmaktadır (a.g.e., s. 237).
58
M. Cevad, a.g.e., s. 118; A. Lütfi, Tarih-i Lütfi, XII, 93. Dershanenin açılmasından sonra devletin resmî
gazetesi Takvim-i Vekâyi’de, “Ulûm ve Fünûn: İlm-i Hukuk” başlıklı yazılar çıktı. Darülfünun’un ilk ders
yılı 1870 yılının Ağustos ayında bitip, ikinci ders yılı 1871 yılının Ocak ayında başladığı için
(Ekmeleddin İhsanoğlu, “Dârulfünûn Tarihçesine Giriş: İlk İki Teşebbüs”, Belleten, LIV/210, Ağustos
1990, s. 726, 731) bu yazılar Kavânîn Dershanesi’nin ders notları olmalıdır. Bu yazılarda hukukun
kaynağı, kısımları; hürriyet fikri, adaletin yerine getirilmesi vs. ele alınır; ve özellikle devletler hukuku
konuları işlenir. 13 tanesini gördüğümüz bu yazıların ilki ve sonuncusu için bkz. Takvim-i Vekâyi, nr.
1292, 1 Kasım 1870 (8 Ş 1287), s. 2-3; Takvim-i Vekâyi, nr. 1334, 20 Mart 1871 (28 Z 1287), s. 3-4.
20
bir değiştirilerek ilan edilecekti. Talimatta ders saatlerinin muayyen olacağı bilhassa
vurgulanmıştı. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mümeyyiz ve zabıt katipleri derslere devam
etmeye mecburdu; diğer memurlar ise muhayyerdi. Öğrencilerin devam durumu
muallim nezdinde bulunan jurnal defteri ile takip edilecek; üç defa gelmeyen öğrenci
yılsonu sınavına giremeyecekti. Derslerin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi ve
dershanedeki eksikliklerin tamamlanması için bir müfettiş tayin edilecekti.
Herkese açık olan ve nezaretin belirleyeceği jüri tarafından yapılacak sınavlarda
öğrencilere nizamiye mahkemelerinde yürürlükte olan bütün kanunî düzenlemeler ile
yazışma usûlünden (fenn-i kitâbet) sorular sorulacaktı. Üç başarı derecesi belirlendi.
Birincisi kanunlar ile kitabet bilgisine tamamen vâkıf olmayı; ikincisi orta düzeyde
bilgiyi ve üçüncüsü de kanun ve nizamlardan sadece birinin öğrenilmesini veya
kanunlar öğrenildiği halde kitabet bilgisinin bulunmamasını gerektiriyordu. İlk
derecedekilere rüûs, ikinci derecedekilere şehadetname verilecek; şehadetnamede
muallim ve müfettişin mührü, rüûsda ise bunların dışında bir de Divan’ın mührü
bulunacaktı. Başarısız sayılan son derecedekilere ise hiçbir şey verilmeyecekti. Rüûs ve
şehadetname
alanlar
nizamiye
mahkemelerinin
her
memuriyetine
tedricen
atanabilecekler; ancak rüûs sahiplerine öncelik tanınacaktı. Şehadetname alanlar rüûs
almak amacıyla bir sonraki yıl derslere tekrar devam edebilecekler; iki yıl üst üste rüûs
alamayanların kaydı silinecekti. Başarısız öğrenciler derslerin tamamını yeni baştan
okumaya mecburdu. Öğrencilerden bu kanunları özel olarak tahsil edenler derslere
devam etmeye mecbur değildi; ancak kanunlardan ve kitabet usulünden imtihan
vermeleri şarttı. Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin birinci ve ikinci sınıf halifeleri ile evrak
odası
mukayyîdleri
ve
diğer
dairelerin
memurları
da
isterlerse
imtihana
katılabilirlerdi 59 .
Dershane hakkında bir durum değerlendirmesi yapmak amacıyla açılıştan birkaç
yıl sonra yazılmış olan bir ıslahat lâyihasındaki tespitlere bakılabilir. Dershaneyi faydalı
bir teşebbüs olarak gören lâyiha sahibi, bazı temel derslerin aynı hoca tarafından
verilmesi, ceza hukukunun okutulmaması ve sınavların düzenli olarak yapılmaması gibi
59
Talimat için bkz. 17 Haziran 1870 (18 RA 1287), Takvim-i Vekâyi, nr. 1238’den aktaran Sedat Bingöl,
Tanzimat Devrinde Osmanlı’da Yargı Reformu, Eskişehir 2004, (Ekler içinde) Ek VI. Talimatın bazı
maddelerinin özeti için ayrıca bkz. a.g.e., s. 205-207. Bingöl, talimatın üçüncü maddesini şer‘î hukuka
dair hiçbir eğitimin verilmeyeceği şeklinde yorumluyor. Kanaatimizce bu maddede öğretilmeyeceği
söylenen kanuni düzenlemeler, talî önemdeki nizamname ve talimatlardır. Öğrenciler bunları kendileri
öğrenecekler ve sınavlarda sorumlu tutulacaklardı. Ayrıca okutulması düşünülen derslerden ilkinin
Mecelle, ikincisinin Arazi Kanunnamesi olduğu hatırlanabilir.
21
eksikliklere işaret eder. Muhakeme usûlü ve mahkeme teşkilatı dersinin kara ve deniz
ticaret hukuku ve muâhedeler dersinden ayrılarak farklı bir hoca tarafından verilmesini;
ceza hukuku dersinin programa eklenmesini ve memurların sınava girmeye mecbur
tutulmasını önerir. Önerilerden anlaşıldığı üzere dershanenin öğretim düzeni
planlananın gerisinde seyretmiştir. Bununla beraber dershanenin potansiyeline dikkat
çeken lâyiha sahibine göre adliye hizmetlerine dışarıdan hiç kimsenin alınmaması ilkesi
yerleştirilebilirse dershane zamanla mükemmel bir hukuk mektebi haline gelecek ve
adliye mesleği için gerçek bir kaynak (mahrec-i sahîh) olacaktır 60 .
Derslerden beklenen verimin alınamaması üzerine Mayıs 1873’te dershanenin
ıslah edilmesi düşünüldü. Adliye Nezareti’nin isteği üzerine derslerin ikiye ayrılmasına;
önceden üç muallime onar lira maaş verilirken muallim sayısı ikiye indirilerek otuz
liranın bunlar arasında paylaştırılmasına karar verildi. Mahkeme reislerinden oluşan bir
heyet bu karardan sonra yeni bir düzenleme daha yaptı. Buna göre muallimlerin herbiri
haftanın üç günü ders verecek, sınavlar altı ayda bir yapılacak ve sınavların sonucunda
diploma verilecekti. Diploması olmayanlar nizamiye mahkemelerinde kâtiplik
yapamayacaktı 61 . Mahmud Cevad bu düzenlemeden sonra, Mayıs ayının son
günlerinden itibaren derslerin serbest hale getirildiğini ve isteyenlerin derslere ve
sınavlara katılabildiğini belirtmektedir 62 .
Midhat Paşa’nın ilk adliye nazırlığı esnasında adliye mektupçuluğuna ait işleri
gören ve ayrıca Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’ndeki derslere devam eden Nâzım
Paşa’nın gözlemleri, dershanenin Osmanlı bürokrasi muhitinde uyandırdığı ilgiyi
göstermesi bakımından ilginçtir: “Bir aralık Bâbıâli’de hukuk mektebi tesis edilmişti.
Bâbıâli hulefâsı devama mecbur kılınmıştı. Sâir dairelerden gelenler dahi kabul
olunurdu. Kemal-i şevk ile devam ederdik. Mektebin muallimleri arasında Mahkeme-i
Temyiz Reisi Ahmed Hilmi, Şirvanizâde Hulusi, Temyiz azasından İkiyadis ve Gavril
Efendiler gibi zamanın en meşhur fıkıhçıları vardı. Mektepte Mecelle, Ceza ve Ticaret
Kanunlarının tedrisine bilhassa ehemmiyet verilirdi”. Nâzım Paşa’nın tasvirleri, güçlü
bir bürokrasi geleneğine yaslanan ve aynı zamanda modernleşme hareketlerinin öncüsü
konumundaki Osmanlı bürokrat-aydın tipinin bu yıllardaki temel entelektüel
uğraşlarından birine de işaret etmektedir: “Artık kalemlerde, evlerde, her toplantı
60
Ty, Y.EE. 41/159.
19 Mayıs 1873 (22 RA 1290), A.MKT.MHM. 454/87. Elinde şehadetnamesi olmayanların nizamiye
mahkemelerinde görev alamamaları ilkesine dair ayrıca bkz. G. Sarıyıldız, a.g.m., s. 26, dn. 46.
62
M. Cevad, a.g.e., s. 128-129.
61
22
yerinde fıkıh mübâhaseleri, kanun münakaşaları moda olmuştu. Bütün Bâbıâli
efendileri kanun-şinas kesilmişlerdi. Ben de dehşetli bir kanunşinas olduğuma kanaat
getirmiştim” 63 . 1877-1878 yıllarına kadar öğretime verdiğini tahmin ettiğimiz 64
Kavânîn ve Nizamât Dershanesi, tahsisât yetersizliği sebebiyle kapatıldı 65 .
1.2.2. Mekteb-i Sultanî Hukuk Mektebi (Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî)
XVIII. yüzyılın sonlarına kadar Osmanlı Devleti’nde “mektep” kelimesi
mahalle/sıbyan
mektepleri
için
kullanılırdı.
Askerî
modernleşme
teşebbüsleri
çerçevesinde yeni mekteplerin kurulması ve ardından darülfünun kurma teşebbüsleriyle
bu kelime medrese dışındaki eğitim-öğretim kurumlarını anlatan yeni bir içerik kazandı.
Mektepleşme,
çerçevesinde
Tanzimat
XIX.
ricâlinin
yüzyılda
bilginin/bilimin
artarak
devam
etti.
yaygınlaştırılması
Mektepler
aynı
politikası
zamanda
gayrımüslimlerle müslümanların birlikte eğitim görmelerine imkân sağladığı için eşitlik
ve Osmanlıcılık politikası istikametinde toplumsal tabakaları yakınlaştırıcı bir araç
olarak da görülmüş olmalıdır. Bu çerçevede gerçekleştirilen en önemli proje 1868
yılında Mekteb-i Sultanî’nin kurulmasıydı 66 . İşte bu mektebin bünyesinde, Sava
Paşa’nın müdürlüğü döneminde kurulan hukuk mektebi, Türkiye’deki modern hukuk
eğitiminde önemli bir aşamayı ifade etmektedir 67 . Hukuk Mektebi’nin Mekteb-i Sultanî
63
Nazım Paşa bu sözlerinin devamında da kayda değer şeyler söylüyor: “Bundan dolayı Midhat Paşa’nın
bana havale ettiği hüküm mazbatalarını inceden inceye tedkik ederdim. Mütalaaları bir pusulaya yazar ve
Paşa’ya verirdim. Midhat Paşa mazbataları mahkemelere iade ederken benim bu pusulaları da beraber
göndermiş. Bu hal bilhassa Mahkeme-i Temyiz’deki kudemâyı gücendirmekte imiş. Ben tabii bu işlerden
bihaber idim. Fakat Midhat Paşa nezaretten infisal ettikten sonra bu pusulalar yüzünden başıma gelmedik
belâ kalmadı” (Selanik Vali-i Sabıkı Nazım Paşa’nın Hatıraları, İstanbul 1992, s. 57-58).
64
İbrahim Hakkı Efendi adlı bir öğrenci 1873 yılında dershaneye girerek dört yıl öğretim görmüştü
(ANS.d., nr. 01/584). Bu bilgiye göre dershanenin en azından 1877 yılına kadar açık olduğunu kabul
etmek gerekmektedir.
65
5 Temmuz 1878 (4 B 1295), ŞD.TNZ. 2417/1, lef 3.
66
Said Paşa, Sultan II. Abdülhamid’in sorusu üzerine Mekteb-i Sultanî’nin kuruluş süreci ile ilgili bilgiler
verirken bu hususu vurgulamaktadır: “… mekteb-i mezkûre her sınıf tebea-i şâhâne etfâlinin kabul olunup
rüşdiyeler gibi bir sınıfa hususiyeti olmaması şartının vaz‘ı İslâm ve tebea-i gayrımüslime çocuklarının
muhteliten bir dairede bulunup ve birlikte yemek yeyip bir koğuş derununda yatmaları ve günde birkaç
kerre bahçeye çıkarılıp birlikte eğlenmeleri yani beş altı sene müddet geceli gündüzlü birlikte yaşamaları
beynlerinde mugayeret-i diniyyeden dolayı mevcut olan efkâr ve itikadâtın izalesiyle bir vatan ve
memleket evlâdı ve bir devlet tebeası olduklarını kendilerine hissettirmek maksat [ve] politikasına
mübtenî olup bunun muhassenâtı ise gayrı münker bulunmuş…” (1 Kasım 1880/22 ZA 1297, Y.EE.
79/4).
67
Darülfünun-ı Sultanî’nin diğer şubeleri için bkz. Ekmeleddin İhsanoğlu, “Dârülfünûn Tarihçesine Giriş
(II) Üçüncü Teşebbüs: Dârülfünûn-ı Sultanî”, Belleten, LVII/218, Nisan 1993, s. 216-25.
23
bünyesinde açılmasının temel sebebi Mekteb-i Sultanî’nin altyapısından (öğrenci ve
muallim potansiyeli, ek masraf getirmeme) faydalanma düşüncesiydi 68 .
Mekteb-i Sultanî’de hukuk dersleri Fotyadis Bey’in müdürlüğü döneminde
başladı. Mekteb-i Tıbbiye’nin Beyoğlu’na Mekteb-i Sultanî’nin de Gülhane’ye
taşınmasından sonra, 1873-1874 ders yılında Cevdet Paşa’nın teklif ve teşviki ile
mektebin son sınıflarının ders programına Mecelle; ve yine aynı yıl Roma hukuku dersi
eklendi. Sekiz ay sonra Safvet Paşa’nın, Mekteb-i Sultanî bünyesinde Avrupa
üniversiteleri tarzında bir mektebin açılmasını istemesi üzerine sultanî programındaki
bu dersler hukuk mektebine nakledildi. Bu şekilde kurulan Mekteb-i Hukuk-ı
Sultanî’nin ilk ders yılı (1874-1875) sonunda sınavlar Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi,
Sadrazam Sakızlı Ahmed Esad Paşa ve Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi’nin katılımı
ile yapıldı ve öğrencilerden başarılı olanlara “mükâfat” ve “zikr-i cemîl” verildi. Sava
Paşa, devlet adamları ve sefirlerin de bulunduğu büyük bir kalabalık önünde yaptığı
konuşmada Mekteb-i Sultanî’ye bağlı yüksek mekteplerin Avrupa’daki emsalleri ile
yarışabilecek düzeye gelebilmesi için çalıştıklarını belirtti 69 . Nitekim aynı günlerde bir
nizamname ve ders programı hazırlayarak Maarif Nezareti’ne gönderdi. Söz konusu
nizamname, Hersek isyanının uzaması üzerine dış baskıların arttığı günlerde ilan edilen
Adalet Fermanı’nın 70 hukuk eğitimi tartışmalarını canlandırdığı bir ortamda 71 padişah
tarafından onaylandı. Aynı günlerde basında bir hukuk mektebi açılmasının gerekliliği
68
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî nizamnamesinin onaylandığı gün Basiret gazetesinde çıkan bir yazıda, aynı
gerekçeyle Mekteb-i Mülkiye’nin de Mekteb-i Sultanî bünyesinde açılması fikri ileri sürülmüştü (“Hâmi-i
Hukuk”, Basiret, nr. 1717, 25 Ocak 1876/28 Z 1292, s. 2).
69
Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye, s. 4; aynı mlf., İslâm Hukuku Nazariyat Hakkında Bir Etüd, I, 17; 5
Ağustos 1875 (4 B 1292), Vakit, nr. 62, s. 2-3. Mecelle yine 1874 yılında Muallimhane-i Nüvvâb
programına dahil edilmiştir (J. Akiba, a.g.m., s. 145).
70
Fermanın ilan edildiği sıradaki siyasi-diplomatik ortamın iyi bir tasviri için bkz. Bereketzâde İsmail
Hakkı, Yâd-ı Mazi, İstanbul 1332, s. 191-93. Ferman, anayasa hukukunun temel metinlerinden biri olarak
görülmektedir (Şeref Gözübüyük-Suna Kili, Türk Anayasa Metinleri (1839-1980), Ankara 1982, s. 1622). Cevdet Paşa, fermanın müsavat ilkesini teyid ettiğini ve gayrımüslimler hakkındaki “usûl-i
müsaadekârî”yi bir derece daha genişlettiğini belirtmekte; ve bunu Islahat Fermanı’nda gayrımüslimlerin
her memuriyette istihdam edilmesi; hak ve vazife açısından müslümanlarla eşit olduklarının Kanun-ı
Esasî’ye derc edilmesi hadiseleriyle aynı hat üzerinde değerlendirmektedir. Paşa, bunların tamamını,
herkes tarafından bilinen, olumsuz/zorlayıcı siyasî, diplomatik ve ekonomik şartlara (ilcaât-ı zamaniyye)
bağlamaktadır (30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2; bkz. EK V).
71
Ferman, hâkim yetiştirilmesi meselesini yeniden gündeme taşımıştı: “…mehâkimin emniyet-i
umumiyyeye mazhariyetleri ise yalnız teşkilatıyla olamayıp erkân ve azasının ehliyet-i sahîha ve sıfât-ı
hasene-i iffet ve istikametle memdûhiyetlerine ve meslek ve hareketlerinin hakkaniyet ve ma‘delete
makrûniyetine mevkûftur…”. Fermanın tam metni için bkz. 12 Aralık 1875 (13 ZA 1292), Y.PRK.A.
1/72; 15 Aralık 1875 (16 ZA 1292), Basiret, nr. 1685, s. 1-2; Vakit, nr. 176, s. 1-2.
24
dillendiriliyor; mektebin fonksiyonu, müfredatı ve mezunların istihdam alanlarıyla ilgili
teklifler neşrediliyordu 72 .
Bu ortamda onaylanan nizamnameye göre hukuk mektebinin hedefi adliye
teşkilatı için gerekli olan bilgili hukukçular yetiştirmekti. Mekteb-i Sultanî ve idadî
mezunları sınava girmeden doğrudan birinci sınıfa; diğer mekteplerden gelenler sınav
derecelerine göre ya birinci sınıfa veyahut “harici talebe” sıfatıyla kendilerine ayrılan
hazırlık sınıfına kabul edilecekti. Yoklama ve devam şartları oldukça ağırdı; iki ay
zarfında bir derse geçerli bir mazereti olmaksızın dört defa girmeyenler devam belgesi
alamayacaklardı. Fakat sınavlardan sorumlu tutulmayan ve diploma da alamayan
dinleyici (müstemi‘) öğrenciler de kabul edilecekti. Öğrenim süresi dört yıl olup dersler
yılda sekiz ay sürecek; yirmi gün tekrara, on gün sınavlara ayrılacak; yılsonu sınavları
önce yazılı, ardından sözlü olarak yapılacaktı.
Doktora/müntehî imtihanı öğrencilerin en üst hedefi olarak kurgulanmıştı. Bu
imtihana kabul edilmek dört yıl düzenli olarak mektebe devam etmeye, her yıl kayıt
yenilemeye ve yılsonu imtihanlarında başarılı olmaya bağlıydı. İmtihan yazılı ve sözlü
bölümlerden başka ilmî bir mesele üzerine hazırlanmış bir tez savunmasından
oluşacaktı. Bu imtihanı geçemeyenler daha hafif bir imtihan vererek mezun
(lisansiye/mezuniyet) ünvanı alabileceklerdi. Doktorlar ile mezunlar arasında kariyer
açısından da fark vardı. Doktorların Adliye Nezareti’nde ve herbir devlet dairesinde
çalışmalarına imkân tanınırken, lisans mezunlarının sadece avukatlık yapmalarına izin
verilmekteydi. Mektepte eğitim-öğretim ücretsizdi; yalnız hukuk doktorlarının tezlerini
kendilerinin bastırması gerekiyordu. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı fıkıh,
Avrupa hukuku ve yerli/tercüme Osmanlı kanunları çerçevesinde okutulacak derslerden
oluşmaktaydı 73 .
72
Fermanın duyurulduğu günlerde Vakit’te çıkan bir yazıda hukuk mektebi ihtiyacı vurgulanıyordu:
“…ıslahat-ı adliyyeyi ikmâl etmek ve ba‘de-ez-în hükkâm ve dava vekillerine menşe olmak üzere
Avrupa’da olduğu gibi burada dahi bir mükemmel hukuk mektebinin lüzumu mertebe-i bedâhettedir”
(“Teşkilat-ı Adliyye”, Vakit, nr. 173, 11 Aralık 1875/12 ZA 1292, s. 2). Vakit’te çıkan başka bir yazıda
İstanbul ve vilayet merkezlerinde açılacak “mekteb-i kavânîn”lerde okutulması gereken dersler (Mecelle,
yürürlükteki diğer kanunlar, kapitülasyonlar), öğrenci kabul şartları, nizamiye mahkemelerinde sadece
mektep mezunlarının istihdamı, mezunların kâtiplik, mümeyyizlik, üyelik ve reisliğe atanması
çerçevesinde kısa bir hukuk mektebi projesi verilmişti (“Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık
1875/14 ZA 1292, s. 2).
73
12 Ağustos 1875 (11 B 1292), ŞD. 207/32; 25 Ocak 1876 (28 Z 1292), İ.ŞD. 30/1435. Mekteb-i
Hukuk-ı Sultanî nizamnamesi için bkz. EK I. Bir taraftan mektebin yönetim esasları belirlenirken diğer
taraftan Darülfünun-ı Sultanî’nin kalemi oluşturuldu. Yanko Vitinos, 13 Ekim 1875’te 10 lira maaşla
“mekâtib-i âliyye” kâtip ve mütercimliğine atandı (DH.Said.d., nr. 3/822-23). Nizamnamenin
onaylanmasından önce Meclis-i Maarif, Mekteb-i Sultanî’deki hukuk derslerinin haftada kaç defa, hangi
25
Bu
arada
nizamnamenin
onaylanmasından
önce
Mekteb-i
Sultanî’nin
Beyoğlu’na taşınması gündeme geldi. Sava Paşa, Mekteb-i Sultanî’nin bünyesindeki
yüksek mekteplerle beraber Gülhane’deki kışlaya sığmadığını ileri sürerek mektebin
tekrar Galatasaray’a taşınmasını istedi 74 . Sadrazam Mahmud Nedim Paşa, mektebin
eski yerine taşınmasını uygun bulmakla birlikte Hukuk Mektebi’nin Mekteb-i
Sultanî’den ayrılarak Bâbıâli civarında bir yerde bağımsız olarak açılmasını; mektep
mezunları nizamiye mahkemelerinde görev yapacakları için mektebin öğretim işlerinin
Adliye Nezareti’ne, idaresinin ise Maarif Nezareti’ne bağlanmasını önerdi ve padişahın
onayını aldı 75 . Sadrazamın bu teklifinin kaynağı memur öğrencilerin talepleriydi.
Memurlar, Beyoğlu’na gidiş gelişleri zor olacağı için Hukuk Mektebi’nin Mekteb-i
Sultanî’den ayrılarak Adliye Nezareti’nde açılmasını istemiş ve kendi isteklerine uygun
bir karar verilmesini sağlamışlardı. Ancak neticede Sava Paşa’nın fikri kabul edildi ve
Hukuk Mektebi, Mekteb-i Sultanî ile birlikte Beyoğlu’na taşındı. Sava Paşa mektebin
Beyoğlu’na taşınması sırasındaki gayretleri ve “mektebin terakki-i intizamât ve
tedrisâtında
hüsn-i
hizmeti”
nedeniyle
birinci
rütbeden
Mecidî
nişanı
ile
ödüllendirildi 76 .
Mektepte teşkilat açısından eksikliklerin tamamlandığı ikinci ders yılının sonuna
doğru Sultan Abdülaziz hal‘ edildi. Sultan V. Murad’ın üç aylık saltanatının ardından
Sultan II. Abdülhamid tahta çıktı. Sava Paşa, Meclis-i Mebusan’ın açılmasına birkaç
gün kala projesini yeni padişaha anlatmak maksadıyla kaleme aldığı risalede 77 memur
öğrencilerin taleplerinin haksızlığını dinî deliller öne sürerek ispat etmeye çalışır ve
Mekteb-i Sultanî’nin muallim ve memur potansiyelini bir imkân olarak öne sürer.
İstanbul’daki pahalılık sebebiyle Avrupa üniversitelerine giden taşralı öğrencilerin
lisanla okutulduğunu; muallimlerin isim ve maaşlarını; ve öğrenci adedini sormuştu (3 Ocak 1876(6 Z
1292, MF.MKT. 32/40; 18 Ocak 1876/21 Z 1292, MF.MKT. 33/40). Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ve
idarecileri hakkında tenkit dozu yüksek yorumlar için bkz. Mortmann, İstanbul ve Yeni Osmanlılar, s.
126-27.
74
Sava Paşa, bu sırada Mekteb-i Sultanî yüksek mekteplerindeki öğrenci sayısının yüz kişiye vardığını
belirtmektedir (14 Aralık 1875/15 ZA 1292, DUİT. 115/55, lef 2).
75
17 Aralık 1875 (18 ZA 1292), DUİT. 115/55, lef 1. Ayrıca bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1091; Engin,
a.g.e., s. 96. E. İhsanoğlu, bu kararı üç yıl sonra Adliye Nezareti bünyesinde kurulan Mekteb-i Hukuk’a
da teşmil etmiştir (E. İhsanoğlu, “Dârülfünûn-ı Sultanî”, s. 215-16). Aşadağı izah edileceği üzere bu
hukuk mektebi, idarî açından Maarif’e, öğretim işleri bakımından Adliye’ye bağlı değildi.
76
25 Ocak 1876 (28 Z 1292), İ.ŞD. 30/1435. Kurban bayramı ve yılbaşı tatili için verilen aradan sonra
derslere Beyoğlu’nda başlanacağı duyurulmuştu (15 Ocak 1876/18 Z 1292, Basiret, nr. 1709, s. 2).
Engelhardt, Mekteb-i Sultanî’yi İstanbul tarafına taşıyanların mektebi hıristiyan muhitinden ayırmak ve
Fransa hükümetinin hatırasını ebediyyen silmek istediklerini iddia eder (a.g.e., s. 306).
77
Padişahın sayesinde “… memâlik-i şarkıyyenin girmekte oldukları hal-i cedîd ilm-i hukukun her sınıf
ahali arasında serî‘an neşr u ta‘mîmini istilzâm eder. İşte birkaç günde idare-i devletin usûl-i cedîdesi ilan
olunup meclis-i umûmî toplanacaktır…” ifadeleri için bkz. Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye, s. 10.
26
Türkçe ile fıkıh ilmini bilmediklerine ve bu nedenle adliyede görev alamadıklarına
dikkat çeker ve mektebin amaçlarından birinin de öğrencilerin ayağını Avrupa’dan
kesmek olduğunu belirtir. Ona göre Hukuk Mektebi öğrencileri ilk iki yılda Edebiyat
Mektebi derslerine de devam etmek zorunda olduklarından hukuk mektebinin Mekteb-i
Sultanî’den ayrılması doğru değildi 78 . Memurların katılımı açısından mektebin
Bâbıâli’de kalması, altyapı açısından ise Galatasaray’a taşınması taleplerinde haklılık
payı vardır. Şu kadar ki taşralı öğrenciler için İstanbul’un Avrupa şehirlerinden daha
pahalı olduğu iddiası çok da inandırıcı değildir.
Sava Paşa’nın bütün gayretlerine rağmen Darülfünun-ı Şâhâne, 12 Nisan 1877
tarihinde lağv edildi 79 . Bu gelişme Sava Paşa’nın fikirlerinin kabul görmemesinden
ziyade mali şartlar ile alakalıydı. 1875 senesinde iflasını ilan eden devletin, OsmanlıRus savaşını finanse etmek için başvurduğu malî bir tedbir olan kağıt paranın (kaime)
piyasada tedavülü sosyal tepkilere neden olacak derecede enflasyon ve pahalılığa neden
olmuştu. Savaşın uzaması iktisadî şartları ağırlaştırırken tasarruf önlemlerini de zaruri
hale getiriyordu 80 . Bu şartlarda büyük beklentiler ve kamuoyu ilgisi ile açılan mektebin
mezun vermeden kapatılması üzerine konu Meclis-i Mebusan’ın 27 Haziran 1877,
Çarşamba günkü oturumunda Sulidi Efendi tarafından gündeme getirildi. Hukuk
Mektebi’nin zorunlu bir ihtiyaç olduğunu savunan Sulidi Efendi, mektebin tasarruf
gerekçesiyle kapatılmasına karşı çıktıysa da mektebin bir süre kapalı kalmasına engel
olamadı 81 .
78
Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye, s. 14-17. Sultan Abdülaziz, Mekteb-i Sanayi’den Paris’e
gönderilmiş olan öğrencilerin İstanbul’a dönmeleri üzerine bunların maaş ve masrafları için ayrılan
158.592 frankın açılması düşünülen Hukuk Mektebi ve Mülkiye Mühendishanesine tahsis edilmesini
emretmiş; Maarif Nezareti ise Mekteb-i Sultanî’deki yüksek mekteplerin bu ihtiyacı giderdiğini
savunarak paranın Mekteb-i Sultanî’ye aktarılmasını teklif etmişti (13 Eylül 1875/13 Ş 1292, MF.MKT.
31/78).
79
Darülfünun-ı Sultanî’nin lağvedilmesi üzerine kâtip ve mütercim Yanko Vitinos’un işine son verildi.
bkz. DH.Said.d., nr. 3/822-23. Darülfünun’un lağvedilmesinden kısa bir süre önce, Mekteb-i Sultanî’den
kalfalık şehadetnamesi olan Nişan Sihvenyan, Hukuk Mektebi’ne girmek arzusuyla işini bırakmış ve
“emsâlleri gibi” mektebe devam edebilmek için bir muallimlikte istihdam edilmesini istemişti (29 Mart
1877/14 RA 1294, MF.MKT. 47/34).
80
Osmanlı-Rus savaşını finanse etmek maksadıyla kaime çıkarılması ve bunun doğurduğu sorunlar
üzerinden dönemin iktisadî şartları üzerine tasvir ve değerlendirmeler için bkz. Ali Akyıldız, Para Pul
Oldu: Osmanlı’da Kağıt Para, Maliye ve Toplum, İstanbul 2003, s. 159-304.
81
Mekteb-i Sultanî müdürü Ali Suavi, gazeteler kanalıyla Hukuk Mektebi’nin kapatıldığını inkar etmiştir
(Meclis-i Mebusan Zabıtları, haz. Hakkı Tarık Us, İstanbul 1939, I, 392-93; 30 Haziran 1877/18 Haziran
1293, Vakit, nr. 601’den aktaran Midhat Cemal Kuntay, Sarıklı İhtilâlci Ali Suavi, İstanbul 1946, s. 106).
27
Öğrencilerin hukuk ve mühendis mekteplerinin tekrar açılması için verdiği
dilekçe üzerine 1878 yılının başından itibaren çalışmalar başlatıldı 82 . Sadaret, Mart
ayında bu mekteplerin açılması için gerekli kaynağı temin etti. Maarif Nezareti, Nisan
ayında mektep müdüriyetinin, ders cetveli, muallim sayısı, maaşları, diplomalıdiplomasız muallimler, öğrenci sayısı ve mektebe öğrenci kabul şartları gibi hususları
bildirmesini istedi 83 . Mayıs ayında mektebin açılması Meclis-i Maarif’te görüşüldü 84 ;
Temmuz ayındaki tevzi-i mükafat merasiminde Mekteb-i Sultanî Müdürü Halil Bey
mektebin yeniden açılacağını müjdeledi 85 . Yazı işleri tekrar oluşturuldu 86 ve 28 Ekim
1878 Pazartesi günü başlayacak ders yılı için kayıt işlemleri başlatıldı. Eski öğrencilerin
de yeniden kayıt yaptırmaları istendi. Diplomasız öğrenciler Türkçe ve Fransızca’dan
imtihan edilecekti 87 .
1879-1880 ders yılında mektepte yine malî sıkıntılar baş gösterdiği için Maarif
Nezareti muallimlere Mart 1880’e kadar ücretsiz ders vermelerini teklif etmek zorunda
kaldı 88 . Problem basına da yansıdı. Ders yılının başında Monitor de Commers Maarif
Nazırı Münif Paşa’nın emriyle ve tenkihat nedeniyle Hukuk Mektebi’nin lağv edildiğini
yazdı ve Vakit de bu haberi iktibas etti. Maarif Nezareti, bunun üzerine malî sıkıntıların
varlığını itiraf etmekle beraber mektebin kapatıldığına dair haberin doğru olmadığını
duyurdu 89 . Ücretsiz ders verme teklifi, Hukuk Mektebi Âmiri (Müdürü) ve Roma
Hukuku Muallimi Mösyö D’Hollys’inki başta olmak üzere muallimlerin tepkisine
neden olduysa da 90 muallimler Mart ayına kadar fahrî olarak ders vermeyi kabul
ettiler 91 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî bundan sonraki ders yılında Adliye Nezareti
82
Maarif’in Maliye Nezareti’ne yazdığı bir tezkireye göre Mekteb-i Sultanî Hukuk Mektebi ile Mühendis
Mektebi için 1292, 1293 ve 1294 bütçelerinde 3.500 lira ayrılmıştı (16 Ocak 1878/12 M 1295, MF.MKT.
53/14).
83
26 Mart 1878 (22 RA 1295), MF.MKT. 54/82; 20 Nisan 1878 (17 R 1295), MF.MKT. 55/94.
84
9 Mayıs 1878 (7 CA 1295), MF.MKT. 56/37.
85
M. Cevad, a.g.e., s. 179-80.
86
Yanko Vitinos Efendi 13 Ekim 1878 tarihinde, 6 lira maaşla yeniden açılan Hukuk Mektebi
mukayyîdliğine atandı (DH.Said.d., nr. 3/822-23).
87
M. Cevad, a.g.e., s. 182.
88
26 Nisan 1880 (16 CA 1297), MF.ALY. 1/204.
89
4 Kasım 1879 (19 ZA 1296), Vakit, nr. 1451, s. 2; 11 Kasım 1879 (26 ZA 1296), MF. ALY. 1/66.
Ayrıca bkz. M. Cevad, a.g.e., s. 188; O. N. Ergin, a.g.e., II, 708; V. Engin, a.g.e., s. 99.
90
Maarif Nezareti, teşvik edici bir tavırla Mösyö D’Hollys’in fedakârlık konusunda diğer yabancı
muallimlerden geri kalmak istemeyeceğini söylemiştir (12-17 Kasım 1879/31 Teşrinievvel-5 Teşrinisâni
1295, MF.ALY. 1/94). D’Hollys, Hukuk Mektebi maaşı olan 16 liranın memuriyet maaşına ilave
edilmesini istiyordu (1 Kasım 1879/17 ZA 1296, MF.ALY., 1/68).
91
26 Nisan 1880 (16 CA 1297), MF.ALY. 1/204. Bu süreçte diğer muallimler gibi fahrî olarak ders
vermeyi kabul eden Hamdi Efendi’ye bazı zaruri masrafları için 2,5 lira maaş tahsis edildi (21 Ocak
28
bünyesinde kurulan Mekteb-i Hukuk’un yanı sıra bir süre daha öğretime devam etti ve
aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere 1881 yılında lağvedilerek öğrencileri
Mekteb-i Hukuk’a aktarıldı.
1.3. Mekteb-i Hukuk’un Kuruluşu
Nizamiye mahkemelerinde yeni kanunları uygulayacak hâkim ve memur
yetiştirilmesi meselesi yukarıda izah edilen teşebbüslerle kesin bir çözüme
kavuşturulamadı. Çözüm, sürdürülebilir ve kurumsal olarak iyi planlanmış düzenli bir
mektep kurulmasıydı 92 . Bu bakımdan önceki mektep kurma teşebbüslerinin iki temel
eksiğine işaret edilebilir. Birincisi sürekli bir malî kaynağa sahip bulunmamaları, diğeri
ve daha önemlisi ise yeni bir mektebi idame ettirme hususunda siyasî bir iradenin
olmamasıydı. II. Abdülhamid’in saltanatının ilk yıllarında hukuk eğitimi meselesinin
tekrar tartışılması için uygun bir ortam oluştu. Bu ortamın, siyasî-diplomatik şartlar,
önceki teşebbüslerden kaynaklanan tercübeler ve yeni padişahın iradesi sayesinde
oluştuğu söylenebilir. 1878 yılının yaz ve güz aylarında, kurulması düşünülen mektebin
idare ve eğitim esasları ile malî kaynak problemi devletin ilgili kurumlarında müzakere
edildi.
Mekteb-i Hukuk’un kurulmasına Mehmed Esad Safvet Paşa (1814-1883) ön
ayak oldu. Safvet Paşa, özellikle mekteplerle Darülfünunun teşkilatı ve modern
bilimlerin Türkiye’ye intikali konularında öne çıkmış; klasik eğitim kurumlarına,
bunların metot ve pedagojik zihniyetlerine mesafeli bir tavır geliştirmiş Tanzimat
ricâlindendir. Gençliğinde cami derslerine devam etmiş; Tercüme Odası’nda Fransızca
öğrenmiş; Ticaret, Hariciye, Adliye ve Maarif nazırlıklarında bulunmuş ve daha ziyade
diplomatlığı ile ön plana çıkmıştır 93 .
1880/8 S 1297, MF.ALY., 1/174). Yeni bir muallim atamasında da maaş tahsis edilmiştir. Mecelle
muallimliğine ulemadan Şükrü Efendi 6 lira maaşla atandı (21 Ocak 1880/8 S 1297, MF.ALY., 1/172).
92
Cevdet Paşa’nın Mekteb-i Hukuk’un açılış merasimindeki konuşmasında geçen “… nice müddetten
beri Dersaadet’te bir hukuk mektebi küşâdı arzu olunuyordu. Divan-ı ahkâm-ı adliyenin teşkilinde bunun
bir mertebe daha ehemmiyeti arttı. Buna mukaddime olmak üzere ol vakit adliye dairesinde ilm-i hukuka
dair bazı dersler tertip olundu. Muahharan Mekteb-i Sultanî talebesinden bir sınıf ayrıldı, orada ilm-i
hukuk tedrisine başlandı. Lakin şimdiye kadar böyle müstakil bir Mekteb-i Hukuk küşâdına muvaffak
olamadık. Çalışmadık değil çalıştık; amma her nasılsa vakt-i müsait bulamadık” ifadeleri için bkz.
Tezâkir, IV, 196-97.
93
Safvet Paşa’nın portresi için bkz. İbnülemin, Son Sadrazamlar, II, 809-94; Mehmed Ali Aynî,
Darülfünun Tarihi, haz. Aykut Kazancıgil, İstanbul 2007, s. 23-32; Aydın Sayılı, “Batılılaşma
29
Berlin Kongresi sonrasında hayata geçirilmesi planlanan reformlar konusunda
ihtiyatlı bir yol izlenmesi taraftarı olan ve yapılacak işlerin memlekete mal edilmesi
gerektiğini düşünen 94 Safvet Paşa, sadrazamlığı esnasında Adliye Nezareti’ne bir emir
göndererek mektebin kurulma sürecini başlattı 95 . O’na göre hukukî emniyet, usûl ve
kanunların
mükemmel
olması
ve
mahkemelerin
zamanın
ihtiyaçlarına
göre
örgütlenmesi ile sağlanabilirdi. Bu istikamette gerçekleştirilmesi gereken adliye
ıslahatlarından biri de, özellikle ihtiyaç duyulan yeni kanunların (kavânîn-i lâzıme) *
öğretileceği bir hukuk mektebinin açılmasıydı (25 Haziran 1878) 96 .
Adliye Nazırı Halil Rifat Paşazâde Damat Mahmud Celâleddin Paşa 97 , Safvet
Paşa’nın emri üzerine hemen hazırlıklara başladı ve on gün içerisinde muhtemel gelir ve
gider kalemlerini belirledi; mektebin idaresi, ders programı, muallimlerin vazifeleri,
öğrenci kabul şartları, bunların vazife ve hakları ile imtihanlara dair bir nizamname ve
bir mektep binası projesi hazırladı. Mahmud Celâleddin Paşa, gerçekleştirilmesi
düşünülen adliye ıslahatlarının başlangıcı ve en önemli ayağının kanunlara vâkıf ve
hâkimlik vasıflarına sahip (hâkimliğe terettüb eden sıfât ve evsâf ile muttasıf) mahkeme
reis ve üyeleri 98 yetiştirmek olduğunu; bu amaca ulaşılabilmesi için de kanunların
Hareketimizde Bilimin Yeri ve Atatürk”, Erdem, I/2 (Mayıs 1985), s. 371-75. Safvet Paşa’nın
Darülfünun’un açılış merasiminde yaptığı konuşma için bkz. 21 Şubat 1870 (20 ZA 1286), Takvim-i
Vekâyi, nr. 1192, s. 1-2; Sayılı, a.g.m., s. 397-407.
94
Abdurrahman Şeref, Tarih Musâhabeleri, İstanbul 1339, s. 295-96. Yazar, Safvet Paşa’nın adliye
ıslahatlarından bahseden bir kişiye şu cevabı verdiğini nakleder: “Efendi hâkim yok, mahkeme yok. Bu
halde ıslahat-ı adliyye sözde ve arzuda kalır. Evvelâ hâkim yetiştirmeli. Sâniyen mahkeme binaları inşa
etmeli de sonra teşkilat-ı adliyyeyi ıslah ve tevsi‘e çalışmalı. Yoksa ulûm-ı hukukiyyeyi tahsil etmemiş
kalem mümeyyizlerinden hâkim nasb ve medrese odaları veya kira ile tutulmuş ahşap hanelerden
mahkeme ittihaz olununca netice-i hâsıla derde deva olmaz” (aynı yer).
95
Kamuoyundaki beklentiler kendisinin Berlin Kongresi görüşmelerine bizzat katılması yönünde iken O,
İstanbul’da kalmıştı (İbnülemin, Son Sadrazamlar, II, 841-42).
*
“Kavânîn-i lâzıme” ile kastedilen kanunlar, muhakeme usûlü kanunları olmalıdır. Zira bu tarihte sadece
usûl kanunları tedvin edilmemişti. 1879 yılı içerisinde bunlar da oluşturuldu.
96
25 Haziran 1878 (24 C 1295), A.MKT.NZD. 1383/40. Bir yüksek lisans tezinde (Figen Satar, Damat
Mahmud Celâleddin Paşa’nın Hayatı ve Siyasî Mücadelesi, İstanbul 2000, Marmara Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, s. 18-19) Adliye Nezareti’nin adliye ıslahatlarına dair
hazırladığı bir rapor olarak gösterilen bu belge, Sadaret tarafından Adliye Nezareti’ne hitaben yazılan bir
buyruldunun müsveddesidir. Safvet Paşa bir tür ıslahat programı olan bu buyruldusunda adliye ile ilgili
kanunları yetersiz bulmakta; hukuk davaları ve ceza gerektiren fiiller için ayrı muhakeme usûlleri
meydana getirilmesi; mahkeme teşkilatı ve memurların seçimiyle ilgili kanunlar yapılması ve Ticaret
Kanunu’nun eksiklerinin giderilmesi gerektiğini ifade etmektedir (aynı belge).
97
Mahmud Celâleddin Paşa’nın Adliye nazırlığı için bkz. F. Satar, a.g.t., s. 17-20.
98
Vakit gazetesinde çıkan bir yazıda, nizamiye mahkemesi hâkimlerine “aza” denilmesinin halkta
uyandırdığı etkiye dair ilginç bir yoruma yer verilmiştir. Buna göre eskiden beri “icra-yı adalete memur
olanlara molla ve hâkim veya naib” denildiğinden halkın kulakları bu kelimelerle dolmuştur. Büyük
olsun, küçük olsun kime sorulsa “hâkim” sözcüğünden fıkıh ilmini tahsil etmiş ve mahkemelerde davalara
bakan kişi anlaşılırken, “aza” tabirini duyanların zihnine öyle bir tasavvur gelmez. Halk arasında,
“hukuk”un bir “fenn-i mahsus” olmadığı, hukuk bilgisi olmayan fâzıl ve dirayetli bir kişinin de hâkimlik
30
öğretileceği ve mahkeme memurlarına “mahreç” olacak bir mektebin kurulmasının
elzem olduğunu belirtti (5 Temmuz 1878).
Kavânîn ve Nizamât Dershanesi teşebbüsünün tahsisat yetersizliği sebebiyle
beklenen katkıyı sağlayamadığını düşünen M. Celâleddin Paşa, bu tecrübeyi de dikkate
alarak mektebin masraflarını -hazineyi zora sokmadan- karşılamak amacıyla yeni malî
kaynaklar önerdi. Nizamiye mahkemelerinde görevli memurlar arasında 20 lira ve daha
yukarı maaş alanların aylıklarından yapılacak binde beşlik bir kesintiden elde edilecek
olan aylık 32,65; avukatlara verilen şehadetnamelerden alınan harca 1878 yılı Mart
ayından itibaren yapılacak yüzde 50 zamdan hâsıl olacak aylık 10,85; ve Kavânîn ve
Nizamât Dershanesi’ne tahsis edilmiş olan aylık 28,50 lira Mekteb-i Hukuk’a
aktarılacaktı. Mektebin aylık giderleri 170 lira olarak tahmin edildiği için bunların
dışında 98 liraya daha ihtiyaç vardı. Açığın bir kısmının 130 altının kaimeye çevrilmesi
ile; geri kalanının ise Adliye Nezareti mevkûfâtından ∗ sağlanması planlandı 99 .
Mektep binası, Ayasofya Camii ile Sultanahmed Camii arasında denize doğru
uzanan eski Darülfünun binasının bahçesinde, o binayı kullanan Adliye Nezareti’ne
bitişik uygun bir yerde inşa edilecekti. Adliye Nezareti, inşaat için lazım olan paranın
800 lirasının 1878 (1294 malî) yılı bütçesinde nezaretin olağanüstü giderleri için ayrılan
zuhurat tertibinden karşılanmasını, bunun yetmemesi durumunda ise hazineye yük
olmadan başka bir çözüm bulunmasını teklif etti 100 .
Sadaret, Adliye Nezareti’nin tezkiresi ile nizamname lâyihasını Şûrâ-yı Devlet
Mülkiye Dairesi’ne havale etti. “Hukuk mektebinin tesis ve küşâdında olan ehemmiyet
ve muhassenât bedîhî ve müsellem” olduğu konusunda hemfikir olan Mülkiye Dairesi
üyeleri, meselenin esası üzerinde müzakere açmadan doğrudan konunun ayrıntılarına
geçti. Burada maarif-i umûmiyye nizamnamesine göre mektebin konumunun ne olduğu
tartışıldı ve bunun açıklığa kavuşturulması için Maarif Nazırı Münif Efendi ile Adliye
Müsteşarı Vahan Efendi meclise davet edildi. Neticede giderleri kurucuları tarafından
yapabileceği istikametindeki inanç bu psikolojik sebebe bağlanır ( “Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13
Aralık 1875/1 Kânunıevvel 1291, s. 1-2).
∗
Mevkufat, münhal olan memuriyet veya tîmarların devlete intikal eden geliri gibi herhangi bir masraf
veya tahsisten artarak hazineye dönen paradır (Kâmil Kepeci, Tarih Lûgati, İstanbul 1952, s. 292).
99
Beklentilerin hiçbiri gerçekleşmeyince Temmuz 1880’de Cevdet Paşa, Cerîde-i Mehâkim gelirlerinin
mektebe tahsisini istedi (1 Temmuz 1880/23 B 1297, ŞD. 2433/4, lef 4).
100
5 Temmuz 1878 (4 B 1295), ŞD.TNZ. 2417/1, lef 3, 5-7. Tezkirede “mektebin tersîm ettirilen
resmi[nin] leffen takdim kılındığı” söyleniyorsa da lefler arasında bu resim bulunmamaktadır.
31
karşılanan mektepler nizamnamede özel okul (mekâtib-i hususiyye) sayıldığından 101
Hukuk Mektebi’nin Adliye Nezareti’ne bağlı özel bir mektep olarak kurulmasına karar
verildi. Adliye Nezareti’nin önerdiği malî çözüm yerinde bulunurken, nizamname
lâyihasının öğrenci kabul şartlarını düzenleyen 15. maddesi * çoğunlukla, diğerleri ise oy
birliği ile kabul edildi (17 Ağustos 1878) 102 .
Kanun taslağını yaklaşık bir ay sonra 24 Eylül 1878 tarihinde ele alan ve “kâffe-i
düvel-i muntazamada kavânîn-i adliyyenin temin-i cereyan-ı ahkâmîçün ilm-i hukuk
mektebleri[nin] en mühim vasıta” olduğunu belirten Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi
üyeleri, Osmanlı Devleti’nin bu konuda geç kaldığı kanaatindeydi. Tanzimat Dairesi,
Mülkiye Dairesi gibi mektebin Adliye Nezareti’ne bağlı olmasını uygun görmekle
beraber meselenin sadece tahsisat yönüne odaklanmaz. Mektebin Darülfünun teşkilatı
içindeki konumunu ve mezunların istihdamını öne çıkarır ve bu irtibatı askerî
mekteplerin kendilerine mahsus dairelere bağlı olmalarına benzetir. Hukuk Mektebi’nin
statüsünü özel değil, yüksek mektep (mekâtib-i âliyye, Darülfünun şubesi) olarak
belirleyerek 103
Darülfünun-ı
Osmanî
kuruluncaya
kadar
Adliye
Nezareti’ne
bağlanmasını, mezunların haklarının nizamnamede müstakil bir başlık altında yer
almasını; ayrıca eğitimin ücretsiz (meccanî) ve mektebin gündüzlü (neharî) olduğu
hususlarına nizamnamede yer verilmesini teklif eder 104 .
Daha sonra konuyu görüşen Şûrâ-yı Devlet Genel Kurulu, ilk ve orta öğretim
kurumlarının maarif nizamnamesine uygun olarak kurulması zaman alacağından,
mektebin Adliye Nezareti’ne bağlı olarak kurulmasını uygun buldu. Mezunların
istihdamının ve mektebin gelir-giderlerinin idaresinin Adliye Nezareti’ne bağlı olması
101
M. Cevad, a.g.e., s. 493. Nizamname için ayrıca bkz. 17 Ekim 1869 (11 B 1286), İ.MMS. 37/1541, lef
2; Meclis-i Tanzimat Def., nr. 2, s. 221-45.
*
Üzerinde oy birliği sağlanamayan 15. madde şöyledir: “Hukuk Mektebi silkine dahil olmak isteyenler,
evvelâ tebea-i Osmaniye’den olmak ve on sekiz yaşını mütecaviz bulunmak, sâniyen lisan-ı Osmanî üzre
kıraat ve kitâbete muktedir bulunmak ve Sarf ve Nahiv ile Mantık bilmek ve Tarih-i Osmanî ve Umûmî
ve Coğrafya ve Hesabdan malumatı olmak şarttır” (ŞD.TNZ. 2417/1, lef 5).
102
Mülkiye dairesi ayrıca “mezuniyet rüûsu” ve “rüûs imtihanı” şeklinde dokuz yerde geçen “rüûs”
tabirini “şehadetname” tabiri ile değiştirdi (18 Ş 1295, ŞD.TNZ. 2417/1, lef 4-6). Burada diploma
anlamında kullanılan rüûs tabiri önceden gerek öğretim (tedris) için gerek adalet dağıtımı (kaza) için
kullanılsın atama belgesini ifade etmekteydi (İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinde İlmiye
Teşkilâtı, Ankara 1988, s. 77-78, 105, 183, 198; aynı mlf., Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye
Teşkilatı, Ankara 1988, s. 88). Hatırlanacağı üzere Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’ne ait talimatnamede
şehadetname ile rüûs diploma derecelerine işaret etmekteydi.
103
Maarif-i umûmiyye nizamnamesi, 80. madde (M. Cevad, a.g.e., s. 487).
104
Daire, lâyiha metninden “Mubassırlar müdür tarafından emr olunacak hıdemâta memur olup onun
tensîbiyle istihdam olunurlar” şeklindeki 12. maddeyi çıkardı (5 Ekim 1878/7 L 1295, İ.ŞD. 42/2204, lef
1). Tanzimat dairesi mazbatası için ayrıca bkz. ŞD. 2459/33. Tanzimat dairesi üç gün önce bir mazbata
müsveddesi kaleme almıştı (2 Ekim 1878/4 L 1295, ŞD.TNZ. 2417/1, lef 1-2).
32
isabetli görüldü. Bununla beraber nizamnameye özel bir madde eklenerek Darülfünun
kuruluncaya kadar mezun olacak öğrencilerin haklarının teminat altına alınması
kararlaştırıldı 105 . Mektebin açılması konusunda acele edilecek ve nizamnamenin bir
sureti gazetelerde yayınlanmak üzere Matbuat İdaresi’ne verilecekti 106 (20 Ekim 1878).
Genel Kurul’un mektebin kuruluşu ile ilgili resmî hazırlıklardaki en dikkate
değer
katkısı
gayrımüslimlerin
hâkimlik
yapabilmelerine
hukukî
bir
zemin
sağlamasıydı. Mazbatada nizamiye mahkemelerine “sunûf-ı tebeadan ehl ü erbâb”
yetiştirilmek üzere bir hukuk mektebi kurulması ihtiyacından bahsediliyordu 107 ki bu
husus yukarıda adı geçen resmî makamların hiçbirinin değinmediği ve tartışmadan
geçtiği bir noktaydı. “Sunûf-ı tebea” tabiri müsavata yani esas itibariyle müslimgayrımüslim eşitliğine vurgu yaptığından, hâkim yetiştirmeyi hedefleyen bir kurumun
mezunları için böyle bir çerçevenin çizilmesi fevkalade önemlidir. Tanzimat döneminde
süregelen müsavat politikaları açısından beklenebilir bir yaklaşım olmakla beraber
böyle bir tavır yabancıların hâkimlik yapmasına engel olmak maksadıyla da alakalı
olmalıdır 108 .
Sadrazam Safvet Paşa, konuyu padişaha arzetti. Saltanat yılları boyunca
mektepler düzeyinde dikkate değer bir eğitim hamlesi gerçekleştiren Sultan II.
Abdülhamid, lâyihaya kırmızı mürekkeple (sürh ile) bazı müdahalelerde bulunarak
105
Heyet-i Umûmiyye’nin eklediği madde-i mahsusa şöyledir: “İşbu nizamnamenin hükmü maarif-i
umûmiye nizamnamesinin sekseninci ve seksen birinci maddelerine tevfîkan Darülfünun-ı Osmanî Hukuk
Şubesi’nin küşâdına kadar muvakkaten devam edecek ve fakat bu Hukuk Mektebi’nden neşet edecek
talebe yedinci fasılda tayin olunan istihkaktan tamamen müstefid olacaktır”. Kuruluş tarihleri gerilere
doğru giden iki mektep; Mekteb-i Hukuk (1878) ile Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye (1867), Darülfünun-ı
Şâhâne’nin kurulunca (1900) Darülfünun’un diğer üç şubesinin (Ulûm-ı ‘Âliyye-i Diniyye, Ulûm-ı
Riyaziyye ve Tabiiyye, Edebiyat) yanı sıra Darülfünun şubesi sayılmıştı (Darülfünun-ı Şâhâne
Nizamnamesi, ikinci madde: Maarif Salnamesi, 1319 senesi, s. 19). Darülfünun-ı Şâhâne’nin kuruluş
çalışmaları için bkz. Örikağasızâde, a.g.e., s. 105-07. Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne, bu tarihte yirmi yıldır
faaliyet göstermekteydi. Doğrudan Maarif Nezareti’ne bağlı bir müdüriyete, kendine mahsus teamüllere
ve müstakil bir binaya sahip, on dört devre mezun vermiş bir okuldu. Mektebin hukuken Darülfünun
şubelerinden biri sayılması II. Meşrutiyet’in ilk yıllarına kadar fiilî bir değişikliğe neden olmadı.
106
İrade sâdır olduktan bir süre sonra nizamname gazetelerde yayınlandı (15 Aralık 1878/21 Z 1295,
Tercüman-ı Hakikat, nr. 143, s. 2-3).
107
20 Ekim 1878 (22 L 1295), İ.ŞD. 42/2204, lef 1.
108
Nizamiye mahkemelerine hâkim yetiştirme hamlesi olan hukuk mektebi projesine ilişkin hazırlıkların
olağanüstü siyasî şartlarda gerçekleştiğini vurgulamak gerekir. İngiliz Hariciye Nazırı Salisbury’nin
İngiliz elçisi Layard’a 8 Ağustos’ta gönderdiği reform talimatının bir maddesinde Anadolu’nun büyük
şehirlerinde diğer mahkemeleri denetleme yetkisine sahip merkezî mahkemeler kurulması ve bunların
herbirine Avrupalı hâkimler atanması teklif ediliyordu. Layard 19 Ağustos’ta bu teklifleri resmen
Bâbıâli’ye bildirdi. Safvet Paşa -ancak 24 Ekim’de- verdiği cevapta mahkemelerin ıslahına sıcak
bakmakla beraber yabancı hâkimlerin Osmanlı hâkimlerden daha üst bir mevkide yer almasına ve karar
mercii olmalarına karşı çıktı; bununla beraber ecnebi hâkimlerin adlî çalışmaları denetlemelerini kabul
etti (Yuluğ Tekin Kurat, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği 1877-1880, Ankara 1968, 172-78). Bu mesele
için ayrıca bkz. Engelhardt, a.g.e., s. 208.
33
Mekteb-i Hukuk’un kurulmasını onayladı (7 Kasım 1878). Padişahın esasa ilişkin iki
müdahalesi vardı. Birincisi ders programına Fransızca dersini eklemesi, diğeri de
herkese açık ders usulüne imkân veren maddenin 109 üstünü çizerek iptal etmesiydi. II.
Abdülhamid, ayrıca yaz tatilinin mevsimin en sıcak günlerine denk getirilmesini, kayıt
sırasında öğrencilerden “hüsn-i hulk ve sîret ashâbından olduklarına dair muteber ve
mutemet iki zâtın mühürlerini hâvi kefaletname” alınmasını ve imtihanların “hiçbir
gûne taraf ve iltimâs karışmayarak kemâl-i bî-tarafî ve hakkaniyetle” yapılmasını istedi.
Yukarıda ayrıntılı olarak ele alınan kuruluş hazırlıkları sonucunda İstanbul’da,
Adliye Nezareti’ne bağlı olarak bir hukuk mektebi kuruldu. Bu mektepte Osmanlı
Devleti’nin siyasî ve adlî kanunları ve muhakeme prosedürleri ile hukuk dalları (usûl ve
fünûn) öğretilecek; mektep gündüzlü, eğitim ücretsiz, öğretim dili ise Türkçe (lisan-ı
Osmanî) olacaktı. Temel hedef, nizamiye mahkemelerine nitelikli elemanlar; hâkim,
savcı, adliye memuru ve avukatlar yetiştirmekti 110 . Nizamnamenin pratikte ne kadar
uygulandığı çalışmamızın ileriki kısımlarında tartışmalar eşliğinde ve tarihî bağlamında
ele alınacaksa da bu nizamnamenin hukuk eğitimi için belirlenen ideal kurallardan
oluştuğunu ve teamüllere esas teşkil ettiğini akılda tutmak gerekmektedir.
1.4. Mekteb-i Hukuk’un Açılışı
1878 yılı boyunca kurumsal altyapısı oluşturulan mektep ancak Haziran 1880’de
açılabildi. Bu müddet zarfında bina inşa edildi 111 , muhakeme usulü kanunları başta
olmak üzere birçok kanun yapıldı ve savcılık kurumu oluşturuldu. Yine bu arada taşrada
hukuk mekteplerinin açılması gündeme geldi. Mekteb-i Hukuk’un öğretime
başlamasından kısa bir süre önce, kimi zaman mahalli unsurları öne çıkarmakla beraber
standart bir eğitimden geçmiş hâkimlerin geniş Osmanlı topraklarında istihdam
edilmelerini hedefleyen bir hamle olarak bürokratik merkezîleşmenin farklı bir
109
İptal edilen 23. madde şöyledir: “Mektebin dersleri alenîdir. İstek edenler müdür-i evvelden tahriren
istihsâl-i ruhsatla dersleri istimâ edebileceklerdir”.
110
7 Kasım 1878 (11 ZA 1295), İ.ŞD. 42/2204. Sadaret arzı (6 Kasım) latin harfleriyle yayınlanmıştır.
Bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1091-93. Padişahın nizamnameye yaptığı eklemeler bir belge suretinden de
takip edilebilir. Bkz. 20 Ekim 1878 (22 L 1295), Y.PRK.MF. 1/3. Hukuk Mektebi Nizamnamesi’nin nihaî
metni için bkz. 7 Kasım 1878 (11 ZA 1295), İ.ŞD. 42/2204, lef 2; Düstur, İstanbul 1296, IV, 472-77;
HMT, s. 1-9. Bu nizamname eklere alınmıştır. Bkz. EK II (Hukuk Mektebi Nizamnamesi).
111
Said Paşa, Hukuk, Mülkiye, Sanayi-i Nefîse gibi İstanbul’daki yüksek mekteplerin binalarını
kendisinin inşa ettirdiğini ve sabah akşam bunları teftiş ederek tamamlanmaları için çalıştığını söyler
(Said Paşa, a.g.e., I, 157).
34
vechesini gösteren bu proje, mektebin açılış safhasında belirleyici bir rol oynamıştır.
Mektebin açılış hazırlıklarına geçmeden önce konuyla doğrudan alakalı olan bu
projeden kısaca bahsetmek gerekmektedir 112 .
Yukarıda belirtildiği üzere Safvet Paşa, hâkim yetiştirilmesi konusunu
önemseyen devlet adamlarının başında gelmekteydi. Taşrada hukuk mektebi kurulması
fikrinin sahibi de yine O’dur 113 . Paşa, padişaha sunduğu muhtırada bir mahkemenin aslî
unsuru olan üyelerinin “medeniyet-i hâzırâmıza nisbetle kavânîn-i adliyye ve usûl-i
muhâkemeye” vâkıf olmaları gerektiğini, taşra nizamiye mahkemesi reis ve üyeleri
içerisinde bu şartları taşıyanların az olduğunu ve Osmanlı Devleti’nde bu bilgilerin
edinileceği “kavânîn mektepleri”nin bulunmadığını belirtir. Hâkimlerin ahalinin
konuştuğu dili ve yöre halkının davranış kalıplarını (ahalinin elsine ve emziceleri)
bilmesi gerektiğini söyler. İstanbul’da kurulan hukuk mektebinin taşra nizamiye
mahkemelerinin yüzde onuna bile hâkim yetiştiremeyeceğine dikkat çekerek Suriye,
Bağdat ve Kosova vilayet merkezlerinde de birer hukuk mektebi kurulmasını önerir 114 .
Safvet Paşa, Suriye ve Bağdat’ta açılması düşünülen mekteplerin muallimlerinin
Türkçe ve Arapça bilen ve “ilm-i hukuk tahsil etmiş” kişilerden seçilmesini; mektebe
rüşdiye mezunları, camide veya özel olarak ilim tahsil etmiş ve hâlâ ders okuyan yüz-iki
yüz arasında gündüzlü öğrenci kabul edilmesini önerir. Mezunların müdürlük ve
112
Taşrada hukuk mektebi açma teşebbüslerinin ilkini Cebel-i Lübnan Mutasarrıfı Rüstem Paşa gündeme
getirmişti. Rüstem Paşa, Sadaret’e gönderdiği 24 Temmuz 1875 tarihli bir yazıda, Cebel-i Lübnan’da
fıkıh ve kanunları bilen kişilerin az olması sebebiyle hukuk mektebi ihtiyacına dikkat çeker ve Deyrü’lKamer’deki Aziziye Mektebi’nde “fıkıh” ve kanunların (kavânîn) öğretileceği bir sınıf açılmasını teklif
eder. Bu sınıfın ahaliden “tahsil-i kemalât etmiş” on-on beş kişi seçilerek oluşturulmasını, bir süre önce
kurulması düşünülen Sanayi Mektebi’ne tahsis edilmiş olan yıllık 750 liranın hukuk sınıfına aktarılmasını
önerir. Sadrazam Mahmud Nedim Paşa ve Maarif Nazırı Cevdet Paşa tarafından uygun bulunan bu teklif,
Şûrâ-yı Devlet’e havale edilir. Şûrâ-yı Devlet’in görüş almak için yazıştığı Maliye Nezareti, Sanayi
Mektebi için ayrılan paranın tamamının hukuk sınıfına verilmesini uygun bulmaz. Bunun üzerine Şûrâ-yı
Devlet, Mekteb-i Sanayi’nin açılmasını geciktirmenin uygun olamayacağını ve bu mektebe tahsis edilen
paranın üçte birinin hukuk sınıfına ayrılmasını kararlaştırır (24 Temmuz-28 Kasım 1875/21 C-29 L 1292,
ŞD. 207/35). Bu teşebbüsün fiiliyata geçtiğine dair bir bilgiye ulaşılamamıştır.
113
Safvet Paşa Ekim 1879’da devâir müfettişliğine atanmıştı. Devâir müfettişliği, padişah tarafından,
bütün devlet dairelerini teftiş etme ve ulaştığı sonuçları doğrudan kendisine bildirme memuriyeti olarak
tanımlanmaktaydı. Önemli görünmesine rağmen kapsamı belirsizdi yani içi boştu; ayrıca kadrosu yoktu.
Bu memuriyet, sadaretten olaylı bir şekilde ayrılan, Safvet Paşa’nın gönlünü almak maksadıyla ihdas
edilmiş olabilir. Bu yorum için bkz. İbnülemin, Son Sadrazamlar, II, 864-68. Yorumun dayanağı
belgelerin orjinalleri için bkz. 16 Ocak 1881 (15 S 1298), Y.EE. 78/47; 18 Ocak 1881 (17 S 1298), Y.EE.
78/48.
114
Ty, Y.EE. 43/115. Said Paşa, Safvet Paşa’nın projesinden bahsederken “Irak, Suriye, Anadolu ve
Afrika-yı Osmanî’nin büyük şehirlerinde birer hukuk mektebi tesisini tavsiye eylemişti” diyorsa da Safvet
Paşa’nın lâyihasında Anadolu ve Osmanlı Afrikası’nda hukuk mektebi açılmasına dair bir teklif yer
almaz (a.g.e., I, 172). Ankara Hukuk Mektebi’nin bir taşra hukuk mektebi olarak kurulması
düşünülmüştü (Cemil [Bilsel], “Ankara Hukuk Fakültesi’nin Kuruluşu”, Hukuk, sy. 1, İkinci Teşrin 1933,
s. 43-44).
35
kaymakamlıkla, Yemen ve Halep gibi yakın yerlerin ticaret ve nizamiye
mahkemelerinde görevlendirilmelerini isteyen Safvet Paşa, konuyu yerinde incelemek
amacıyla iki memurun Suriye ve Bağdat’a gönderilmesi gerektiğini belirtir 115 . Padişah,
Safvet Paşa’nın projesini Başvekâlet’e gönderir; proje oradan Meclis-i Vükelâ’ya
havale edilir ve Meclis-i Vükelâ kararıyla bir sureti Maarif Nezareti’ne gönderilir.
Projenin hayata geçirilebilirliği üzerinde çalışan Maarif Nezareti Mekâtib-i
Âliyye İdaresi Müdürü Aristoklu Efendi üç yıl tahsil müddeti öngörülen bu mekteplerin
yıllık masrafını 1000 lira olarak tahmin etmekteydi. Ancak en önemli problem bu
vilâyetlerde idadîlerin olmaması ve dolayısıyla hukuk mektebinde yüksek öğrenim
görebilecek vasıflara sahip öğrenci (sıfât-ı matlûbeyi haiz şakird) bulunmamasıydı.
Ayrıca burada ders verecek hoca bulmak da ayrı bir sorundu. Akla gelen bir çözüm bu
vilayetlerden yaşları on dördü geçmeyen çocukların getirilip Mekteb-i Sultanî’de
okutturulması; ardından Hukuk Mektebi’nde tahsil görerek memleketlerindeki ticaret ve
nizamiye
mahkemelerinde
görevlendirilmeleriydi.
Aristoklu
Efendi,
neticede
yazdıklarının üstünü çizerek bu fikrinden vazgeçer ve taşra hukuk mektepleri projesi bu
şartlarda beklenilen faydayı sağlamayacağından İstanbul’daki mektebin genişletilerek
taşradan buraya öğrenci getirilmesini önerir 116 . Sadrazam Said Paşa, bu rapor
istikametinde projenin hayata geçirilebilmesi için uygun şartların beklenmesini, binası
tamamlanan İstanbul’daki hukuk mektebinin genişletilerek öğretime başlamasını,
burada okutulacak derslerin “Avrupa hukuk dersleri” ile uyumlu hâle getirilmesini
arzederek padişahın onayını alır 117 . Böylece taşra hukuk mektepleri projesi yirmi yedi
yıl rafa kaldırılacak ve Mekteb-i Hukuk’un açılış hazırlıklarına hız verilecektir.
Sultan II. Abdülhamid’in mektebin kurulması yönündeki iradesinden iki ay
sonra açılış için gerekli hazırlıkları yapmak üzere mektebin birinci müdürlüğüne İstinaf
Mahkemesi Cinayet Dairesi üyelerinden Emin Efendi, ikinci müdürlüğüne ise Mekteb-i
Sultanî muallimlerinden İstepan Efendi getirildi. Emin Efendi bilgili olması nedeniyle
(malumatına mebni); İstepan Efendi ise öğretim işlerindeki tecrübesinden dolayı bu
115
Ty, Y.EE. 43/115.
23 Aralık 1879 (10 M 1297), MF.ALY. 1/132; 24 Aralık 1879 (11 M 1297), BEO, Ayniyat Def., nr.
1418, s. 12; 5 Ocak 1880 (23 M 1297), MF.ALY. 1/141.
117
2 Ocak 1880 (20 M 1297), HMT, s. 72-73. Gereğinin yapılması için Adliye ve Maarif Nezaretlerine
verilen emir için bkz. 7 Ocak 1880 (25 M 1297), BEO, Ayniyat Def., nr. 1375, s. 127. Said Paşa, iki yıl
sonra (Hicrî 1299) vilayet teşkilatını yeniden düzenlemek maksadıyla kaleme alıp Meclis-i Vükelâ’da
okuduğu nizamname lâyihasında her vilayet merkezinde bir “darü’l-ulûm” açılmasını ve bunun
şubelerinden birinin de Hukuk Şubesi (ilm-i hukuk darü’l-icâzesi) olmasını teklif etmiştir. Bkz. Said Paşa,
a.g.e., I, 202-206.
116
36
görevler için tercih edildi. İstepan Efendi’ye 15 lira maaş tahsis edilmesine rağmen,
Cinayet Dairesi üyeliğini sürdüren Emin Efendi ek maaş almak istemedi 118 .
1880 yılında taşra hukuk mektepleri projesinin rafa kaldırılmasının ardından
açılış hazırlıkları yoğunlaştı. Ocak ayında Adliye Nezareti’nden mektep sıralarının kısa
sürede tamamlaması istendi 119 . Mart ayının son günlerinde mektebin Nisan ayı
içerisinde açılacağı ve kayıt işlemlerinin başladığı duyuruldu. Başvuracak öğrencilerden
kefaletname ve özgeçmiş istendi. Özgeçmişte öğrencinin baba adı, mesleği, kendi ismi,
yaşı, ikamet yeri, okuduğu ders ve okullar gibi bilgiler bulunacak ve bu belgeler
Nisan’ın ilk haftasından itibaren mektep müdürüne verilecekti. Ayrıca giriş imtihanının
nasıl yapılacağı ve mektepte hangi derslerin okutulacağı duyuruldu 120 .
Bina inşaatındaki eksikliklerden dolayı müdür, Nisanın ilk haftasında kayıt
işlemlerini başlatamadı. Kayıt işlemlerinin 24 Nisan 1880 (12 Nisan 1296) Cumartesi
gününden itibaren on gün zarfında bitirileceği ikinci bir ilanla duyuruldu. Bu sırada
öğrenciler Hukuk Mektebi’nin Mekteb-i Mülkiye gibi padişahın himayesine alınmasını
talep ettiler. Padişah, bu istekten dolayı memnuniyetini ifade ederek mektebi
himayesine aldığını bildirdi. Böylece Mekteb-i Hukuk, Sultan II. Abdülhamid’e
izafeten, Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne adını aldı 121 . Aşağıda açıklanacağı üzere aynı
günlerde Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî de padişahın himayesine alındı.
Nisan ayının son günlerinde mektebin ilk ders cetveli hazırlandı ve Adliye
Nezareti bazı muallimlerle maaş konusunu görüştü 122 . Mayıs’ta muallim maaşları ve
diğer
masraflar
belirginleşmeye
başladı 123 .
Bina
inşaatı
ve
kayıt
işlemleri
tamamlandıktan sonra giriş imtihanları yapıldı. Yüz yirmi kişilik bir kontenjan
öngörülmesine rağmen seksen beş kişi mektebe kabul edildi. Bunların yanı sıra çok
118
4 Ocak 1879 (11 M 1296), İ. DH. 63360. İstepan Karayan Efendi’nin öğretim işlerindeki tecrübesi
Fransızca ile alakalıdır. Fransızca dilbilgisi ve tercüme usûlüne dair kitapları vardır (ANS. 001/176-177;
01/94).
119
20 Ocak 1880 (8 Kânunısâni 1296), BEO, Ayniyat Def., nr. 1375, s. 183.
120
23 Mart 1880 (12 R 1297), Vakit, nr. 1591, s. 2; 29 Mart 1880 (18 R 1297), Ceride-i Mehâkim, nr. 38,
s. 297-98; HMT, s. 9-11; M. Cevad, a.g.e., s. 193-95.
121
20 Nisan 1880 (8 Nisan 1296), Ceride-i Mehâkim, nr. 41, s. 322-323; HMT, 18-20. Mekteb-i
Mülkiye’nin padişahın himayesinde açılması için bkz. A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler,
Ankara 1954, I, 39.
122
Cevdet Paşa, muallim maaşları ve mektebin masraflarının toplam 100 lira civarında olacağını tahmin
ediyordu (26 Nisan 1880/16 CA 1297, Y.MTV. 3/69).
123
Müdürün hazırladığı masraf pusulasına göre mektebin aylık masrafları 54,4 lirayı buluyordu. Cevdet
Paşa, maaşların düşürülmesi ve Tekaüd Sandığı için yapılacak kesinti sebebiyle, hâkim maaşlarından
yapılacak kesinti konusunda tereddüde düşmüştü (18 Mayıs 1880/9 C 1297, Y.MTV. 3/102).
37
sayıda dinleyici (sâmi) öğrenci alındı. Cevdet Paşa, imtihanlardan sonra açılış
merasiminin gününü belirleyerek padişahın onayını aldı. Padişah, mektebin açılması
konusunda sarfedilen himmetlerin kendisini sevindirdiğini vurgulayarak merasime
başvekilin de katılmasını istedi ve kendisini temsil edecek bir kişiyi de ayrıca
göndereceğini haber verdi 124 .
17 Haziran 1880 Perşembe günü, Mekteb-i Hukuk’un açılış merasimi
münasebetiyle birçok ileri gelen devlet adamı, müdür, muallimler ve öğrenciler
mektepte toplandı. Ezâni saatle sekiz sularında Başvekil Kadri Paşa ve Mabeyn İkinci
Kâtibi Süreyya Beyefendi de bu topluluğa katıldı. Merasim, Adliye Nazırı Cevdet Paşa
ve ardından Süreyya Beyefendi’nin konuşmalarıyla açıldı ve daha sonra Evkaf Müfettişi
Hacı Said Efendi dua etti 125 .
Cevdet Paşa’nın bu kısa konuşması birçok bakımdan dikkat çekicidir.
Konuşmasına bu konudaki ihtiyaca vurgu yapan “ilm-i hukukun lüzum ve faydası malum
ve bizim buna ne mertebe muhtaç olduğumuz cümle indinde müsellem ve meczûmdur”
cümlesi ile başlar. Osmanlı modernleşmesinin en önemli muharrik unsurlarından birinin
yetersizlik fikri olduğu hatırlanırsa Cevdet Paşa’nın modern hukuk gibi yeni bir bilim
dalının öğretilmesi için açılan mektepte lüzum, fayda ve ihtiyacı; bunların bir adım
gerisine gidilirse yetersizliği öne çıkarması daha fazla önem kazanacaktır. Bu husus,
pratik ihtiyaçların belirleyici olduğu bu süreç hakkında da ilk elden bir fikir
vermektedir. Paşa, ayrıca peygamberlik ile modern anlamda kanun koyuculuk
arasındaki mesafeyi kaldırarak “Tahsil edeceğiniz ilmin kadri pek büyüktür. Bilirsiniz ki
hesab ve hendese ve kimya gibi ulûm-ı akliyyenin talimi için peygamberler gelmedi.
Ama kavânîn-i şer‘iyyeyi telkîn ve tebliğ için ulu’l-‘azm peygamberler geldi. Bu bâbda
başka delil irâdına hâcet göremem” şeklindeki ifadeleriyle aslında bir kısım yeni ve
yabancı unsurlar taşıyan hukuk mektebini dinleyiciler için daha tanıdık hale getirmeye
çalışır 126 .
124
12-15 Haziran 1880 (5-8 B 1297), İ. DH. 65344; 15 Haziran 1880 (8 B 1297), BEO, Ayniyat Def., nr.
1378, s. 147.
125
18 Haziran 1880 (10 B 1297), Tercüman-ı Hakikat, nr. 605, s. 1; 18 Haziran 1880 (10 B 1297), Vakit,
nr. 1675, s. 1; M. Cevad, a.g.e., s. 196-97; (20 Haziran 1880/12 B 1297, İ. DH. 65275, lef 1: Açılış
merasimine dair Ahmed Cevdet, Münif, Hasan Fehmi, Vahan ve Mehmed Emin mühürlerini taşıyan
mazbata). Mekteb-i Mülkiye’nin açılış merasimi için bkz. A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I,
39-41.
126
18 Haziran 1880 (10 B 1297), Vakit, nr. 1675, s. 1; HMT, s. 12-13; Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 196-97;
Mardin, a.g.e., s. 238-39; Cemil Bilsel, “Öğrenirken ve Öğretirken Beraber”, Ebu’l-ula Mardin’e
Armağan, İstanbul 1944, s. 63-64. Açılış merasimi ile ilgili mazbatada daha nötr ve sadece ihtiyaca işaret
38
Cevdet Paşa’dan sonra Mabeyn İkinci Kâtibi Süreyya Beyefendi bir konuşma
yaptı. Öğrencilere padişahın selamını iletti ve mektebin padişahın himayesine alındığını
tekrarladı. Mezunların Mekteb-i Mülkiye mezunları gibi ödüllendirileceklerini
müjdeleyerek padişahın öğrencilerden “kemâl-i sa‘y u gayretle derslere devam ve ilm-i
hukuku kemâ-yenbagi [lâyık ve lazım olduğu gibi] tahsile ihtimâm eylemeleri”ni
beklediğini belirtti 127 . İlk dersi Mecelle Muallimi ve Evkaf Müfettişi Ömer Hilmi
Efendi’nin vereceği duyurulduğu halde 128 ilk ders Cevdet Paşa tarafından verildi. İlk
derslerin sembolik bir anlamı olduğu için Mekteb-i Hukuk’ta verilen bu ilk dersten
kısaca bahsedilecektir 129 .
Cevdet Paşa, bu derste Mecelle’nin mukaddimesinin ilk makalesi olan fıkıh
ilminin tarifini (ilm-i fıkıh mesâil-i şer‘iyye-i ameliyyeyi bilmektir) vermiş; dersin
başında fıkıh ilminin diğer ilimler arasındaki yeri ve meselelerinden bahsederek
bunların gerekliliğini örneklerle temellendirmiştir. Mecelle, bu kısımlardan “muamelat”
üzerine hazırlanmış olduğundan onu daha ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Ahmed
Cevdet Paşa, esas itibariyle, insan sosyal bir varlık olduğu için tek başına yaşayamaz
(insan medeniyyün bi’t-tab‘ olduğundan sâir hayevanât gibi münferiden yaşayamayıp
bast-ı bisât-ı medeniyyet ile yekdiğere mu‘âvenet ve müşârekete muhtaçtır)
önermesinden hareket etmekteydi.
Cevdet Paşa, bu dönemde yükselişte olan Batı Avrupa merkezli medeniyet
görüşünün aksine bir veya birkaç kavmin bir yerde toplanıp birbirleriyle “te‘âvün ve
tenâsur” etmesi ile küçük bir taifenin topluluk halinde yaşaması arasında bir fark
gözetmeyerek ikisini de farklı çeşit ve derecelerde olmak üzere “temeddün” olarak
eden ifadeler vardır: “…hıdemât-ı adliyyenin herbirinde bihakkın ehl ü erbâb bulundurmak ve her işe
bendegân-ı liyakat-pîşe intihab ve tayin…” (20 Haziran 1880/12 B 1297, İ. DH. 65275, lef 1). Cevdet
Paşa, beş altı yıl sonra kaleme aldığı Kısâs-ı Enbiyâ’da ulu’l-‘azm peygamberleri kanun koyuculuk
vasıflarından ziyade getirdikleri itikat esasları ve bunların hayata geçirilmesine dair tavırları ile öne
çıkarır. Örnekler için bkz. Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, cüz-i evvel ve sâni, İstanbul 1331, s. 7-8,
19-27, 39-45; cüz-i sâlis ve râbi‘, İstanbul 1331, s. 339.
127
18 Haziran 1880 (10 B 1297), Vakit, nr. 1675, s. 1; HMT, s. 13-14; Cevdet Paşa, Tezâkir, IV, 197-98;
Mardin, a.g.e., s. 239-40. Ankara Hukuk Mektebi’nin açılış merasimi için bkz. Ahmet Mumcu, Ankara
Adliye Hukuk Mektebi’nden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne (1925-1975)- Ankara Hukuk
Fakültesinin Yarım Yüzyıllık Tarihi, Ankara 1977, s. 59-87.
128
15 Haziran 1880 (7 B 1297), Tercüman-ı Hakikat, nr. 602, s. 1.
129
Mekteb-i Mülkiye’de ilk dersi ilm-i servet muallimi Sakızlı Ohannes (A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve
Mülkiyeliler, I, 39), Darülfünun-ı Şâhâne’de fıkıhtan Manastırlı İsmail Hakkı vermişti (Örikağasızâde,
a.g.e., s. 107). Ankara Hukuk Mektebi’nde Veli Saltık’ın verdiği ilk hukuk-ı medeniyye dersi için bkz. A.
Mumcu, a.g.e., 88-95. Medrese geleneğinde açılış dersinin fıkıh oluşuna dair bkz. G. Makdisi, Ortaçağda
Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, s. 403.
39
vasıflandırır 130 . Bununla beraber bu “temeddün ve cemiyeti”n esasını “sanayi”ye;
“sanayi”nin esasını da demire dayandırarak milletler arasında üstünlüğün ölçütü olarak
demiri öne çıkarır 131 ve bu düşüncesini Kur’an-ı Kerim’in bir ayeti ile delillendirir: “Bir
de demiri indirdik, onda hem çetin bir sertlik hem de insanlar için birçok menfaatler
vardır” [Hadîd, 57/25]. O’na göre buradaki “be’s” kelimesiyle savaşta (harb u kıtâlde)
lazım olan aletlerin hazırlanmasının demire bağlı olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle
demirin altın ve gümüşten daha değerli olduğu söylenebilir 132 . Paşa, Mecelle’de izlenen
bölümleme tarzı ve külli kaideler hakkında açıklamalar yaparak bu ilk dersi bitirir 133 .
Cevdet Paşa’dan sonra birkaç gün içinde Hasan Fehmi Paşa ticaret hukuku, İsmail
Beyefendi ceza hukuku, Ömer Hilmi Efendi Mecelle ve Kostaki Efendi ceza
muhakemesi usûlünün ilk derslerini verdiler 134 .
1.5. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Mekteb-i Hukuk’un Birleştirilmesi
Ocak 1880’de henüz Mekteb-i Hukuk’un açılış hazırlıkları sürerken Başvekâlet,
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Adliye Nezareti bünyesinde kurulan Mekteb-i Hukuk’un
birleştirilmesini önererek nezaretlerden bu konuda görüş istedi 135 . Başvekâlet’in
mektepleri birleştirme önerisi kabul edilmedi. Daha önemlisi II. Abdülhamid, Nisan
130
HMT, s. 14-15. Modernleşme döneminde medeniyet kavramının nasıl algılandığına dair etraflı
değerlendirmeler için bkz. İsmail Kara, “Şemseddin Sami’nin ‘Medeniyet’e dair Dört Makalesi”nin
sunuşu, Kutadgu Bilig Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi, sy. 4 (Ekim 2003), s. 259-266.
131
“Ta 800 sene önce yazılmış Arapça kitaplarda ‘Hangi millette demircilik terakki ederse o millet milel-i
sâireye tefevvuk eder’ mealinde ibareler mevcuttur. Demircilikte terakki eden milletlerin milel-i sâireye
takaddüm ve tefevvuku ise işte her gün gözümüzün önündedir” (HMT, s. 15).
132
HMT, s. 15-16. Krş. Atıf Bey, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’den Kavâid-i Külliyye Şerhi, İstanbul 1327,
s. 5. Cevdet Paşa’nın demirin üstünlüğü ile ilgili fikirlerinin kaynağı Fahreddin Râzî olmalıdır. Bununla
beraber Cevdet Paşa’nın Fahreddin Râzî’yi seçerek aktardığını, bir hiyerarşi dahilinde anlamlı olabilecek
kavramlardan sadece biri olan demiri öne çıkardığını belirtmek gerekir. Zira ayette sırasıyla kitap, mizan
ve demir geçer ki Fahreddin Râzî’nin yorumlarına göre bunlar sırasıyla hak, adalet ve güç/kuvvet/iktidara
işaret ederler. Yine Râzî’nin yorumuna göre demir hiyerarşinin en alt basamağındadır ve ancak
düşmanlar/zalimler/nefis hakkında söz konusu edilir. Bu konuda geniş ve doyurucu bilgi için bkz.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul 1935, VI, 4756-62.
133
Cevdet Paşa, Mecelle’yi telif ederken Yunanca’dan Arapça’ya yapılan tercümelerdeki bölümleme
tarzını benimsediklerini belirterek bunu mantık terimlerini kullanarak şöyle izah eder: Bu eserlerde bir
“cins”e ilişkin meseleler “kitap”, bir “nev‘”e ilişkin meseleler “bâb” ve yalnız bir fasla ilişkin meseleler
“fasl” başlığı altında yer almaktadır. Meselâ canlıdan bahsedilen kısma “kitabü’l-hayevân”, insandan
bahsedilen kısma “bâbü’l-insan”, beyaz insandan bahsedilen kısma “fasl-ı insanü’l-ebyez” denilir.
Mecelle’de de aynı şekilde alım-satım akdi, kira akdinden başka bir şey olduğundan (mahiyet ve
hakikatleri inde’l-fukâha bir olmayıp) bunlar iki ayrı kitapta; “alım” başka, “semen” başka bir bâbda;
semenin peşin veya müeccel olması başka başka fasıllarda ele alınmıştır (HMT, s. 14-18).
134
HMT, s. 23-38.
135
15 Ocak 1880 (2 S 1297), BEO, Ayniyat Def., nr. 1418, s. 44.
40
1880’de hem Adliye Nezareti’ndeki Mekteb-i Hukuk’u 136 hem de Mekteb-i Hukuk-ı
Sultanî’yi himayesine aldı 137 . Aynı günlerde Maarif Nezareti, maaş almadan görev
yapmış olan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî muallimlerine nişan verilmesini önerdi 138 . Bu
girişimler ve malî sahada “kaime”nin piyasadan kaldırılması yönündeki çabaların yavaş
yavaş semere vermesi üzerine malî krizin biraz hafiflemesi 139 bundan önce kesintilerle
ve olağanüstü şartlarda öğretime devam edebilen Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de durumun
normalleşmesini temin etti. Mekteb-i Hukuk’un açılış merasiminin yapıldığı gün,
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî muallim maaşlarının Mart 1880’den itibaren ödenmesi için
kaynak ayrıldı 140 ve bu mektebin 1880-1881 ders yılına Ekim 1880’de başlayacağı
duyuruldu 141 .
Bu gelişmelere rağmen, 1881-1882 ders yılının başında iki mektebin
birleştirilmesi Başvekâlet tarafından tekrar gündeme getirildi. Önceki ders yılı boyunca
öğretime ayrı ayrı devam eden mekteplerden Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin tahsisatıyla
beraber Mekteb-i Hukuk’a katılması önerildi. Birleşme işlemlerine başlayan Maarif
Nezareti, mektebin öğrenci sayısını ve muallimlerle öğrencilerin diğer mektebe gitmek
isteyip istemediklerini öğrenmek istedi 142 . Muallimlerden Mösyö Jakobo ile Mösyö
Naum dışındakiler ev ve iş yerleri Beyoğlu’nda olduğu için bu teklifi kabul etmedi. Bu
sırada eğitim gören kırk altı öğrencinin ve mektebin tahsisatının Ekim ayından itibaren
yeni okula aktarılması kararlaştırıldı 143 .
136
20 Nisan 1880 (8 Nisan 1296), Ceride-i Mehâkim, nr. 41, s. 322-323.
Mekteb-i Sultanî Hukuk Mektebi’nin padişahın himayesine alınması üzerine Mekteb-i Sultanî müdürü
Yahya Karaca Bey’in teşekkürü için bkz. 11 Nisan-9 Mayıs 1880 (CA 1297), Y.PRK.AZJ. 3/64.
138
Hocalara nişan verilmesi defaatle istenmişse de bir sonuç alınmamıştır. Bu konudaki girişimler için
bkz. 26 Nisan 1880 (16 CA 1297), MF.ALY. 1/204; 29 Mayıs-5 Haziran 1880 (20-27 C 1297), Y.A.RES
5/81, lef 1, 3; 27 Ağustos 1880 (20 N 1297), MF.MKT. 65/133.
139
A. Akyıldız, Para Pul Oldu, s. 220-46.
140
Muallim maaşları için Maarif bütçesinden ayrılan aylık miktar 86.40 liraydı (17 Haziran 1880/9 B
1297, İ.MF. 65320; 29 Haziran 1880/21 B 1297, BEO, Ayniyat Def., nr. 1419, s. 6).
141
“…ilm-i celîl-i hukukun tederrüsüne arzu-keş bulunan etfâl-i vatanın Galatasarayı’nda kâin mektebin
kalem-i mahsusuna şimdiden müracaat ile isimlerini kayd ettirmeleri…” (8 Eylül 1880/2 L 1297, Ceride-i
Mehâkim, nr. 61, s. 488; 30 Eylül 1880/24 L 1297, Tercüman-ı Hakikat, nr. 690, s. 3).
142
4 Eylül 1881 (10 L 1298), MF.MKT. 68/53. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî öğrencilerinin birinci ve ikinci
sınıflara nakledilmesini; öğrenci miktarına göre gerekirse bir üçüncü sınıf açılmasını planlayan Adliye
Nezareti, dersler başlayacağı için öğrencilerin hemen Mekteb-i Hukuk’a devam ettirilmesini istemiştir (11
Eylül 1881/17 L 1298, MF.MKT. 70/5).
143
Nakil nedeniyle doktora sınavı verecek olan Karakaşyan Efendi’nin sınavı ile Ekim ayı başında sınav
vermesi gereken öğrencilerin sınavının 30 Eylül’de (Rumî 1297) yapılması da karara bağlandı (25 Eylül
1881/1 ZA 1298, MF.MKT. 70/50; 29 Eylül 1881/5 ZA 1298, MF.MKT. 70/86; 12 Ekim 1881/18 ZA
1298, MF.MKT. 71/49).
137
41
İki mektebin birleştirilmesi kararına rağmen Mekteb-i Hukuk’a geçmek
istemeyen bazı öğrenciler, 28 Eylül 1881 Cuma günü Mecidiye Camii’nde
gerçekleştirilen Cuma selamlığı esnasında padişaha bir dilekçe sunarak iki mektebin
birleştirilmemesini istediler. Padişah, konuyu hükümete havale etti 144 . Ancak
hükümetin alınmış olan kararı değiştirmediği sonraki gelişmelerden anlaşılmaktadır 145 .
Mahmud Cevad, mektebin lağvedilmesi üzerine muallimlerin özel bir hukuk mektebi
açarak 19 Aralık 1881 tarihinde öğretime başladıklarını; fakat bu teşebbüsten bir sonuç
alınamadığını belirtir 146 .
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin kapatılması esasen malî problemlerle alakalıydı.
Bununla beraber meselenin siyasî-fikrî bir arka planı olduğunu da belirtmek gerekir.
Osmanlı devlet adamları 1881 yılında Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile Mekteb-i Hukuk
arasında seçim yapmak zorunda kaldıklarında ikinciyi tercih etmişlerdir. Vaktiyle
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin kurulmasına ön ayak olan Cevdet Paşa, 1881 yılında
gayrımüslimlerin hâkimlik yapması problemini ele alırken bu mektebin Adliye
Nezareti’ndeki hukuk mektebine katılmasını bu problem açısından yerinde bir tedbir
olarak değerlendirir ve bu kararı mahkeme reislerinin müslümanlardan seçilmesini
sağlayacak bir imkân olarak yorumlar. Fransızca’nın ve Fransız kanunlarının tahsil
edilmesine karşı olmamakla beraber Cevdet Paşa’nın bu konudaki nihaî hükmü bir
bakıma devletin benimsediği resmî görüş olarak da anlaşılabilir: “Mekteb-i Sultanî’de
Fransız lisanına ve Fransa kanunlarına ehemmiyet verilmekte olup Mekteb-i Hukuk’ta
ise maksad-ı esasî lisan-ı Osmanî ve ilm-i fıkıhtır” 147 . Darülfünun-ı Sultanî mütercimi,
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî mezunu ve Mecelle’yi Rumca’ya tercüme etmiş bir kişi olan
Yanko Vitinos’un “…Mecelle’nin tedvini Devlet-i Osmaniyye’yi yüz senelik bir
terakkiden alıkoymuştur” 148 şeklindeki ifadeleri Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî tarafının
konuya yaklaşımını göstermektedir. Aynı Vitinos mekteplerin birleştirilmesinden birkaç
yıl sonra Mekteb-i Hukuk’un muallim kadrosuna katılacaktır. Osmanlı hukukçularının
144
Öğrencilere göre bu iki mektebin “usûl-i tedrisiyyesi yekdiğerine tevfîk olunamayacağı cihetle
birleştirilmeleri mektebin teşkilinden muntazır olan muhassenâtı izâ‘a eyleyecek”tir (29 Ekim 1881/17
Teşrinievvel 1297, İ.MMS. 134/5728).
145
Bir memur sicil defterinde mektebin lağvedildiği kaydedilmiştir (ANS.d., nr. 001/178-79; 01/504).
Cevdet Paşa, Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’nin Mekteb-i Hukuk’a “zamm u ilave” edildiğini belirtmiştir (30
Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2; bkz EK V).
146
M. Cevad, a.g.e., s. 213. Sava Paşa’nın öğretim süresine dair verdiği bilgi de bu tarihlerle uyuşur. Sava
Paşa, 1875 yılında kendisinin kurduğu nazarî İslâm hukuku öğretiminin yedi yıl devam ettiğini söyler
(İslâm Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, I, 14).
147
30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2 (EK V).
148
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1088.
42
görüşleri bir tarafa bir yabancı misyon şefinin iki farklı eğitim tarzını temsil eden
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ile bu mektebin haricinde hukuk eğitimi verecek bir devlet
kurumunu “fıkıh” ve “hukuk” ayrımı yaparak değerlendirebilmesi dikkat çekicidir 149 .
1.6. Mektep İdaresinde Arayışlar
1878 yılında yapılan mektep nizamnamesinde, mektebin idareci kadrosunun
birinci müdür (müdür-i evvel), ikinci müdür (müdür-i sâni) ve ihtiyaç duyulan sayıda
mubassırdan oluşacağı öngörülmüştü. Nizamnameye göre müdür padişahın, diğer
görevliler ise Adliye Nezareti’nin onayıyla atanacaktı. Müdürün görevi, öğrencilerin
devam durumları ile mektebin gelir ve giderlerini denetlemek, kayıt işlemlerini
yürütmek ve düzen ve disiplini sağlamaktı. Kurallara aykırı davranan ve adâba
uymayanları muallimin ihtarı üzerine özel olarak, tekrarı halinde ise muallimin yanında
tekdir edebilir; eğer problem mektepten atılmayı gerektirecek kadar ciddi ise
Muallimler Heyeti’nin kararı ve Adliye Nezareti’nin onayı ile öğrencinin mekteple
ilişkisini kesebilirdi. Müdürün ayrıca yıl sonunda geçmiş ders yılını değerlendirdiği bir
“beyanname” hazırlama yükümlülüğü vardı. Nizamnameye göre ikinci müdür, birinci
müdürün yardımcısı ve vekili olup mektebin yazı ve hesap işlerinden sorumluydu 150 .
1.6.1. Emin Efendi’nin Müdürlüğü (1879-1888)
Nizamiye mahkemelerinin hâkim ihtiyacını karşılamayı hedefleyen ve Osmanlı
medrese geleneği ile irtibatlı bir kurumlaşma girişimi olan Mekteb-i Hukuk’un ilk
müdürü Avrupalı bir mühtediydi. Müdür Mehmed Emin Efendi, Osmanlı Devleti’nin
adapte olmaya çalıştığı bilgi sahalarındaki geniş malumatı ile dikkati çekmiş; liyakati ve
çalışkanlığı sebebiyle önemli görevler üstlenmiştir. Bu bakımdan müdürlüğe getirilmesi
149
Mösyö Layard’ın Temmuz-Ağustos 1878 tarihinde hukuk eğitimi fonksiyonunu Mülkiye’ye
yükleyerek (o sırada Mekteb-i Hukuk’un kuruluş hazırlıkları yapılıyordu) yaptığı önemli değerlendirme
şöyledir: “… masârifât-ı lâzımesi ceyb-i hümâyûndan tesviye buyurularak ihdâs buyurdukları Mekteb-i
Mülkiyye-i Adliyyelerinde sâye-i şâhânelerinde bi’l-cümle talebe ve şakirdânın tahsil-i ulûm-ı fıkhiyye ve
Mekteb-i Sultanî’de dahi tahsil-i fünûn-ı hukukiyye eylemeleri…” (H. Çelik, “İngiltere’nin Sultan II.
Abdülhamid’e Sunduğu Reform Paketleri I”, Tarih ve Toplum, XIX/112, Nisan 1993, s. 53).
150
Ek II (Hukuk Mektebi Nizamnamesi, 1878). Krş. Cedîd Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne nizamname-i
dahilîsi, Nisan 1877 (Düstur, İstanbul 1296, IV, 469-472).
43
bir tesadüf eseri değil, kendisinin lisan ve modern hukuk sahasındaki haklı şöhret ve
mesaisinin sonucuydu.
Emin Efendi oldukça ilginç bir hayat hikâyesine sahip sıra dışı bir şahsiyetti.
Kuzey Almanya’da küçük bir yerleşim birimi olan Sören’de 151 , zıraat ile uğraşan
Hermann Schultz’un oğlu olarak Hicrî 1241 yılında (1825-1826) dünyaya geldi 152 . Asıl
adı Emil’dir 153 . Eldeki bilgilere göre Avrupa’nın muhtelif yerlerinde ilahiyat, felsefe ve
hukuk sahalarında iyi bir eğitim almış ve hocalık yapmıştır 154 . XIX. yüzyılın ortalarında
Kuzey Avrupa, İngiltere ve Fransa’dan geçerek Türkiye’ye gelmesi hasebiyle bu
coğrafyalarda tedavülde olan klasik bilgi birikimini edindiği gibi bilim, sanayileşme,
milliyetçilik, merkezî-modern devletin oluşumu gibi konularda yeni bilgi ve hissiyata
sahip biri olduğu tahmin edilebilir. Türkiye’de özellikle dil ve hukuk sahasındaki
bilgisiyle öne çıkacaktı 155 .
1852’de 27 yaşında iken İstanbul’a gelerek Damad Halil Paşa dairesine intisap
etti ve müslüman oldu 156 . Mekteb-i Hukuk’un beşinci devre mezunlarından (1890)
Selânikli Avukat Abdurrahman Âdil Eren, Emin Efendi’nin Türkiye’ye gelişini
Bâbıâli’nin değişen siyasî-fikrî istikametine bağlar. O’na göre “Bâbıâli memlekette
hukuk-ı siyasiyye ilmini zihinlere, fikirlere yerleştirmek istedi. Neşet Efendi/Paşa Berlin
sefaretinde vekil iken Prusya Devleti’nden bir hukuk-ı siyasiyye muallimi istedi. Alman
Hükümeti de Prusyalı Emin Efendi’yi intihâb ve tavsiye eyledi. Emin Efendi İstanbul’a
151
Emin Efendi’nin memleketi konusunda yazarlar arasında ihtilaf vardır. Sicill-i Osmanî müellifi, Emin
Efendi’yi, Avusturyalı Abdurrahman Adil Eren Prusyalı, Mehmet Ali Aynî ve Efdalüddin Tekiner Macar
olarak gösterir (O. N. Ergin, a.g.e., III, 1097). Mevcut kaynaklardan sadece, ileriki yıllarda mektebin
kâtibi ve sonra müdür yardımcısı olan Şevki Bey’in verdiği bilgiler resmî kayıtlarla uyuşur.
152
Hayat hikâyesi hakkında verilen bilgiler esas itibariyle sicil defterine dayanır (DH.Said.d., nr. 2/450),
diğer önemli bilgilere işaret edilmiştir.
153
Osman Nuri Ergin’in Şevki Bey’den aldığı bilgiye göre “Emin Efendi’nin asıl adı Emil’dir ve
Almandır. Müslümanlığı câli idi, samimi değildi. Bekardı, İstanbul’da ailesi ve akrabası yoktu. Aldığı
parayı sarfetmez, Almanya’ya gönderirdi” (a.g.e., III, 1096).
154
Lisede edebiyat ve fen bilimleri okuduktan sonra kuzey kıta Avrupa’sının en eski üniversitesi olan
(1419’da kurulmuştur) Universität Rostock’ta ilahiyat (teolojiya), felsefe ve hukuk; ardından Londra’da
tekrar hukuk ve siyasî bilimler tahsil etti. Bir süre Cambrige Üniversitesi’nde, ardından Norwich’deki bir
okulda (büyük mektep) ve sonra Fransa’da bir lisede -iki yıl- muallimlik yaptı.
155
Emin Efendi, Latin, Alman, Danimarka, İngiliz ve Fransız dillerini okuyup yazabiliyordu. Akademik
terbiye aldığı Universität Rostock’un iki mottosu zikre değerdir: “Traditio et İnnovatio” ve “Doctrina
Multiplex, Veritas Uno”. Bilginin bir bütün olarak ele alındığı ve “studium generale” deyimiyle ifade
edilen Avrupa üniversite sisteminin medrese geleneği ile mukayesesi için bkz. Özcan, a.g.m., s.
156
M. Süreyya, a.g.e., I, 439. Müslüman olması ile ilgili olarak -Ömer Paşa ailesine yakınlığı olanEfdalüddin Tekiner kaynaklı başka bir rivayet daha vardır. Buna göre Emin Efendi serdar-ı ekrem Ömer
Paşa ile Türkiye’ye gelmek üzere Bosna’dan ve Kuzey Arnavutluk’tan geçerken orada Arnavut nüfusun
çoğunlukta olduğu bir şehirde Şerbet Hanım adında birinin evinde misafir olarak kaldı ve Ömer Paşa ile
bu evde müslüman oldular. İstanbul’a gelince Ömer Paşa askeriyede, Emin Efendi ise Bâbıâli’de vazife
aldı (O. N. Ergin, a.g.e., III, 1096-97.)
44
geldi, bir müddet Bâbıâli’de hukuk-ı siyasiyye tedris etti” 157 . Emin Efendi, hâmisi Halil
Paşa’nın ölümünden (3 Mart 1856) 158 beş ay sonra Tercüme Odası’na hoca olarak
atandı 159 . Yukarıda belirtildiği üzere burada “Hoca” lakabını aldı 160 . Mekteb-i Fünûn-ı
Mülkiyye’de altı dersi birden okutmak üzere hocalığa getirilmişti 161 .
Tercüme Odası ve Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiyye’deki faaliyetleri hocalığa inhisar
ederken nizamiye mahkemeleri teşkilatı oluşturulurken kendisinden hâkim olarak da
faydalanmak maksadıyla merkez adliye bürokrasisine katılmasına karar verildi. 1874
yılında İstinaf Mahkemesi Hukuk Dairesi üyeliğine; 1876 yılında ise Cinayet Dairesi
üyeliğine getirildi. Mekteb-i Hukuk’un kuruluşu esnasında hukuk sahasındaki bilgi ve
tecrübeleri (hocalık ve hâkimlik) nedeniyle müdürlük için akla gelen ilk isim oldu; 1879
yılının ilk günlerinde mektebin açılış hazırlıkları ve derslerin belirlenmesi gibi işleri
yapmak üzere birinci müdürlüğe getirildi 162 .
Mekteb-i Hukuk’u dokuz yıl idare eden Emin Efendi’nin idare anlayışı
alışılmışın dışında bir çizgideydi. Muhalifleri bile ciddi, ilkeli, disiplinli, fikrinde sabitkadem hatta inatçı tavrına saygı duyardı 163 . Bununla beraber kimi zaman geçinmesi zor
ve belki çekilmez bir adam olarak görüldüğü anlaşılıyor. İdare üslubuna dair
vereceğimiz örnekler şahsiyetinin bu iki yönünü ortaya koyar. Maarif Nazırı Münif
Paşa’nın dersine girerek sesini yükseltmesini istemesi, ilmiyenin seçkin simalarından
Ali Haydar Efendi’nin dersinin anlaşılıp anlaşılmadığını öğrencilere sorular sorarak
157
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1097.
F. Satar, a.g. t., s. 13, dn. 20.
159
A. Akyıldız, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-1856), s. 77, dn. 2. Emin
Efendi’ye 7,5 lira maaş bağlanmıştı. Derse devam etmemesi durumunda kolayca değiştirilebilmesi için
memuriyeti resmileştirilmemiş; maaşının hazineden değil, divan-ı hümâyûn tercümanlığından verilmesi
düşünülmüştü (aynı yer). Emin Efendi’ye bir buçuk yıl sonra (h. 1274 evasıtında) 12 lira maaş bağlandı.
160
Adliye Nazırı Cevdet Paşa’nın Emin Efendi’nin siciline yazdığı cümlelerde şöhreti vurgulanıyor:
“Malumat-ı vâsi‘a ve iffet ve istikamet ashâbındandır. Şöhreti tarif ve tavsîften müstağnidir”.
161
Emin Efendi’nin maaşı 8 liraydı (A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 18 ve 21; aynı mlf.,
Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, Ankara 1968-69, II, 921).
162
4 Ocak 1879 (11 M 1296), İ. DH. 63360. Bu sırada İstinaf Mahkemesi Cinayet Dairesi üyeliğinden 40
lira maaş alıyordu. Maaşı Mart 1880’de gerçekleştirilen tensikat sırasında 28 liraya indirildi. Müdürlük
yaptığı dönemde 4. rütbeden Mecidiye nişanı aldı (12 Ekim 1881) ve kendisine ûlâ sınıf-ı sânisi rütbesi
tevcih edildi (13 Ağustos 1884). 27 Mayıs 1892’de 15,86 lira maaşla emekliğe ayrıldı. Rütbe ve nişan
aldığı tarihler için bkz. Devlet Salnamesi, 1308 senesi, s. 286-87.
163
Kamuoyunun aleyhinde olduğu bir vakitte Mizan gazetesinin Emin Efendi hakkındaki yorumu her
şeye rağmen kıymetinin inkar edilemediğini gösterir: “Müdür-i mektebin bu inadı ekseriya hayırlı işlerde
meşhûd olup yalnız nadiren bu gibi umûrda görüldüğü cihetle gayret ve metanetinin zekatı makamında
kabul olunuyor. ‘Zekata ben tesadüf etmemeliydim’ diyeceksiniz. Hakkınız var. Fakat tekrar ederiz: Ne
çare! Katlanmalı, uzatmamalı” (18 Ekim 1888/13 S 1306, Mizan, nr. 67, s. 660). “Hasan Fehmi Paşa’yı,
Münif Paşa’yı tekdir ettiği gözüm önünden gitmez. İrfan ve ahlâkına hürmeten cümlesi ser-fürû
ederlerdi” cümleleri için bkz. A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, 30 Temmuz 1921, s.
3.
158
45
denetleyip anlaşılmayan konuları Haydar Efendi’ye tekrar ettirmesi, derse geç gelen
Cevdet Paşa’yı uyarması, Şûrâ-yı Devlet’te yaşlı ve tecrübeli bürokratlara karşı “hukuk
nazariyatı bilinmeyince kanun yapılamaz”; devamsızlık yapan öğrencilerin raporları ile
ilgili olarak “tabip raporu ya paraya, ya hatıra göre verilir”, “bu mektebe girenlerin
hasta olmaya bile hakları yoktur” şeklinde uyarılarda bulunması Emin Efendi üslubunun
çarpıcı örnekleridir 164 . 1886 yılına kadar mektebi tek başına idare eden 165 Emin Efendi,
bu görevi Ocak 1886’dan itibaren Mekteb-i Hukuk Encümeni’nin, Temmuz 1886’dan
itibaren de Mekteb-i Hukuk’tan mezun, müdür yardımcısı Mehmed Kâzım Efendi’nin
yardımıyla yürüttü 166 .
1.6.2. Mekteb-i Hukuk Encümeni
Mektep nizamnamesi muallimlerin müdürle müzakere etmek suretiyle mektebin
idaresine katılmasını öngörmekteydi. 1886 yılına kadar bu usulün ne şekilde
uygulandığını tespit etmek için elde veri yoktur. Ancak Ocak 1886’dan itibaren
muallimlerin, mektebin idaresine katılarak problemlere çözüm getirmeye çalıştıkları
Muallimler Heyeti ve Mekteb-i Hukuk Encümeni zabıtlarından takip edilebiliyor 167 .
Mekteb-i Hukuk’un ilk Muallimler Heyeti toplantısı, 11 Ocak 1886 Pazartesi
günü yapıldı. Emin Efendi’nin başkanlığındaki heyet, Başsavcı Kostaki Efendi, Meclis-i
Maarif Reisi Haydar Efendi, dönemin önemli aydınlarından Kemalpaşazade Said Bey,
Mahkeme-i Temyiz üyelerinden Şehbaz, Abdüssettar ve Tahsin Efendiler, Şûrâ-yı
Devlet İstinaf Savcısı Yanko Efendi, İkinci Ticaret Mahkemesi Reisi Kostaki Efendi ve
Birinci Ticaret Mahkemesi Üyesi İstepan Efendi’den oluşuyordu. Toplantının birinci
gündem maddesi mektebin “idare, intizam ve terakkisine müdürü ile bakmak üzere”,
Muallimler Heyeti adına hareket edecek olan bir encümenin kurulmasıydı. Muallimlerin
164
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1098-99. Ergin, Emin Efendi’nin tabip raporları ile ilgili sözlerini hafifleterek
nakletmiştir. Orijinal cümle şudur: “Bu mektebe girenin hasta olmaya değil, ölmeye bile hakkı yoktur”
(Ahmed, “Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 27 Ekim 1888/22 S 1306, s. 4-5).
165
İkinci müdürlüğe atanan İstepan Efendi, kısa bir süre sonra ayrılmış olmalıdır. Zira açılış merasimine
katılmadığı gibi salnamelerde de adı geçmez. Salnamelerde idareci olarak sadece müdür Emin Efendi
gösterilir (Devlet Salnamesi, 1298 senesi, s. 231; 1299 senesi, s. 229; 1300 senesi, s. 159; 1301 senesi, s.
337; 1302 senesi, 359; 1303 senesi, s. 292; 1304 senesi, s. 285). Emin Efendi’nin yanında bir süre Arif
Efendi adında bir katip görev almıştı (Devlet Salnamesi, 1301 senesi, s. 337).
166
Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 230; 1306 senesi, s. 316.
167
E. Mardin, Muallimler Heyeti ve Mekteb-i Hukuk Encümeni zabıtlarını aynen neşretmiştir (HMT, s.
42-45, 64-71).
46
her zaman bir araya gelmesi mümkün olmadığından böyle bir idarî birime ihtiyaç
duyulmuştu. Muallimler eğitim-öğretim görevlerini asıl memuriyetlerine (hâkimlik gibi)
ek olarak üstlendikleri için mektebin idaresiyle de ilgilenmeleri fiilî olarak zaten
mümkün değildi. Adliye Nezareti de encümen kurma fikrini uygun bulunca muallimler,
aynı toplantıda gizli oy ve nisbî çoğunluk usulü ile Encümen üyeliklerine Abdüssettar
Efendi, Kostaki Antopulo Efendi, Tahsin Efendi ve Yanko Efendi’yi seçtiler 168 .
Mekteb-i Hukuk Encümeni, dört beş yıl faaliyet göstermesine rağmen
faaliyetleri daha ziyade 1886-1887 yılları arasında yoğunlaşır. Emin Efendi’nin
müdürlük görevinden alınması sırasında gerçekleşen hadiselerden sonra etkinliğini
neredeyse tamamen yitirmiştir 169 . Encümen, 1886 yılı boyunca altı, 1887 yılında ise iki
kere toplandı. 1886 yılında yapılan toplantılara Emin Efendi, Abdüssettar Efendi,
Kostaki Antopulo Efendi, Tahsin Efendi ve Yanko Efendi; 1887 yılındaki toplantılara
Hasan Fehmi Paşa, Ömer Hilmi Efendi, Abdüssettar Efendi, Ali Haydar Efendi ve
Şevki Bey katıldı. İkinci yıl Abdüssettar Efendi haricinde bütün üyelerin değiştiği
görülür. Seçilen üyelerin bürokrasideki konumları ve ilim dünyasındaki itibarları,
değişikliğin, müdürün nüfuzunu kırmakla alakalı olabileceğini düşündürmektedir.
Encümen’in verdiği son karar Aziz Bey’in müdürlüğü dönemine denk gelir. Bu
sırada encümen üyeliklerinde Ali Şehbaz Efendi, Tahsin Efendi ve Celâl Bey
bulunmaktaydı 170 . Şehadetname derecelerinin ve tatil sürelerinin belirlenmesi; öğrenci
kabulü, devam mecburiyeti, ders programı değişikliği gibi birçok probleme çözüm
arayan Encümen’in faaliyetleri çalışmanın ilgili kısımlarında ayrıca değerlendirilecektir.
1.6.3. Mektebin Maarif Nezareti’ne Bağlanması
Zaman zaman tekrar edildiği üzere Mekteb-i Hukuk, nizamiye mahkemelerinde
görev yapacak hâkim ve memurları yetiştirmek maksadıyla kuruldu. O tarihlerde bir
Darülfünun bulunmamasına rağmen kuruluş aşamasında Darülfünun’un bir şubesi
168
HMT, s. 42-43; C. Bilsel, a.g.e., s. 66-67.
Emin Efendi’nin idare anlayışını eleştiren öğrencilerden biri encümenin işlevsiz olduğunu ileri
sürmektedir. Bkz. Talebeden Birisi, “Yine Mekteb-i Hukuk”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3103, 23 Ekim
1888/17 S 1306, s. 2-3. Tartışmaların etkisiyle yapılan bu değerlendirme encümenin önceki çalışmalarını
anlamak bakımından bir değer taşımamakta; ancak encümenin itibar kaybettiği tarihlere işaret etmektedir.
170
HMT, s. 71.
169
47
olarak kabul edilmişti. Malî kaynaklarının Adliye Nezareti’nin imkânları ile temin
edilmesi ve mezunlarının adliyede istihdam edileceği düşüncesiyle mektep Nezaret
bünyesinde kurulmuştu. 1886 yılında ise malî sebepler ileri sürülerek diğer mektepler
gibi Maarif Nezareti’ne bağlandı. Bu sırada mektep iki devre mezun verdi 171 .
1886 yılında malî bir inceleme sonucunda mektebin Maarif Nezareti’ne
bağlanmasına karar verildi. Hazine giderlerinin kısılması (taklîl-i masârifât-ı umûmiyye)
için oluşturulan bir komisyonun incelemesine göre Adliye Nezareti bünyesinde bulunan
Mekteb-i Hukuk’un yıllık masraflarının 2.355,60 lira olduğu anlaşıldı. Bütün
mekteplerin Maarif Nezareti idaresi altında bulunmasının “mazbutiyeti” sağlayacağını
düşünen komisyon, mektebin giderlerinin Maarif Nezareti’nin yeni gelir kaynağından
(maarif hisse-i iânesi) karşılanmasına ve idarî yönden bu nezarete bağlanmasına karar
verdi. Böylece 2.355,60 lira hazinede kalacaktı. Hükümet toplantısında uygun bulunan
bu çözüm mektebin idaresine halel gelmemesi şartıyla padişah tarafından da
onaylandı 172 . Mizan, bu gelişmeyi “bi’l-cümle memâlik-i mütemeddinede” olduğu gibi
bütün mekteplerin Maarif Nezareti’ne bağlı olması kuralına uyulması şeklinde
yorumlamıştı 173 .
Maarif Nezareti bir süre sonra mektebin gelir kaynaklarının da kendi bünyesine
aktarılmasını
istedi.
Adliye
Nezareti’nin
de
fikrini
alarak
sadece
avukat
ruhsatnamelerinden alınan harcın mektebe bırakılmasını onaylayan hükümet, Mekteb-i
Hukuk iânesi ile Ceride-i Mehâkim gelirlerinin buraya aktarılması isteğini reddetti 174 .
Mektep uzun yıllar Adliye ile Maarif Nezaretleri arasında bir anlaşmazlık konusu
olmayı sürdürdü. Anlaşmazlık nedenlerinin başında ileride ele alınacağı üzere mektebin
gelir kaynaklarının hangi nezarete ait olduğu sorunu gelmekteydi. Nezaretlerin
mektebin eğitim siyasetine hâkim olma çabaları da diğer bir önemli nedendi.
171
Mahmud Esad Bozkurt, Ankara Hukuk Mektebi’nin kurulması ile ilgili Meclis görüşmeleri sırasında
mektebin Adliye Nezareti’ne bağlı olarak kurulmasının bir şekil meselesi olduğunu söylemişti (A.
Mumcu, a.g.e., s. 41).
172
28 Ekim 1886 (16 Teşrinievvel 1302), İ.MMS., nr. 3700.
173
Mizan, Hariciye Nezareti’ne bağlı Lisan Mektebi ve Ticaret Nezareti’ne bağlı Ticaret Mektebi için de
aynı yorumu yapar (11 Kasım 1886/13 S 1304, Mizan, nr. 4, s. 24). Mekteb-i Tıbbiyye-i Şâhâne’nin
öğretim işlerinin önceden olduğu gibi Mekteb-i Tıbbiyye-i Askeriyye-i Şâhâne Nezareti tarafından idare
edilmesine karar verildiğinde Mizan, mektebin hiçbir doktor bulunmayan Maarif Nezareti’ne değil
Tıbbiye Nezareti’ne bağlı olmasının daha uygun olduğunu yazmıştı (12 Aralık 1889/19 R 1307, Mizan,
nr. 125, s. 2071). Burada vurgulanmak istenen husus gazetenin tenakuza düşmüş olması değildir. İhtisas
mekteplerinin örgütlenmesiyle ilgili probleme dikkat çekilmektedir.
174
14 Ocak 1887 (20 R 1304), MV. 15/73; 18 Ocak 1887 (24 R 1304), MF.ALY. 3/48.
48
Bu nüfuz mücadelesinin çarpıcı bir örneği 1903 yılında gerçekleşmişti. Adliye
Nazırı Abdurrahman Nureddin Paşa, Sadaret’e bir yazı göndererek ehliyetli hâkim
yetiştirmek gayesiyle kurulmuş olan Mekteb-i Hukuk’un öğretim düzeni, müdür ve
muallimlerinin seçimi, mektebe alınacak öğrenci adedi, bunların “hüviyeti” ve mektebe
kabul şartları; sınavların nasıl yapılacağı konularında bilgi sahibi olmak istedi. Ona göre
masrafların “maarif varidât-ı cedîdesinden” karşılanması ile hazineden tahsis edilen
malî kaynağın hazinede kalması hedeflenmiş; bu nedenle mektep Maarif Nezareti’ne
bağlanmıştı. Bu, mektebin Adliye Nezareti’yle irtibatının tamamen kesilmesi anlamına
gelmiyordu. Mezunlardan bazılarının eski mezunlar kadar bilgili ve ahlâklı (malumat-ı
müktesebe ve ahlâk-ı haseneyi haiz) olmadıklarını belirten Paşa, mektepteki bazı
olumsuzluklara da dikkat çekti. O’na göre sınavlarda hatıra göre muamele edilmekte,
sınav jürileri yetersiz insanlardan seçilmekte, hoca ve öğrencilerin bir kısmı derse
devam etmemekteydi 175 .
Sadaret, Nureddin Paşa’nın bu yazısını Şûrâ-yı Devlet’e havale ederek konunun
araştırılmasını istedi. Maarif Nazırı Haşim Paşa’nın bir ay kadar sonra Şûrâ-yı Devlet’e
gönderdiği yazı Nureddin Paşa’ya cevap niteliğindeydi. Adliye Nazırının mektebe
yönelttiği eleştirileri kabul etmeyen Haşim Paşa, eğer Nureddin Paşa’nın fikri kabul
edilirse -mezunların istihdam alanları açısından- Mekteb-i Mülkiye’nin de Dahiliye
Nezareti’ne bağlanması gerektiğini belirtti. Ayrıca mektebin idaresinin bir nezarete,
öğretim işlerinin diğer bir nezarete bağlı olmasının zorluklara sebep olacağını; böyle bir
durumda okul masraflarının Maarif’ce ödenmesinin dayanağının kalmayacağını ifade
etti 176 .
Çeşitli sahalardaki reformların hayata geçirilebilmesi için ihtiyaç duyulan
memurların yetiştirilmesi Maarif Nezareti ile diğer nezaretler arasında öteden beri
problem olagelmiştir. Bu, mekteplerin “ilim”den ziyade “meslek” merkezli zihniyetle
ve devletin pratik ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla kurulmasıyla alakalı olmalıdır.
Mekteb-i Hukuk üzerinden Adliye ile Maarif Nezaretleri arasındaki anlaşmazlıkta da
benzer bir durum söz konusudur.
175
“…bi’l-cümle kavânîn ve nizamât ve umûr-ı adliyyeye müteallik kâffe-i malumata bi-hakkın vâkıf ve
sıfât-ı matlûbeyi haiz hükkâm yetiştirilmek maksad-ı yegânesiyle tesis ve küşâd buyurulan Mekteb-i
Hukuk-ı Şâhâne’nin tedrisâtıyla memurîn-i adliyyeden bulunan müdür ve ekser muallimlerinin keyfiyet-i
intihâbına ve talebenin a‘dâd ve hüviyet ve suret-i kabulüyle dühûl ve hurûc ve sınıf imtihanlarına
nezaret-i acizîce vukûf ve ıttılâ‘ husûlü tabiat-i maslahat icâbından...” (6 Temmuz 1903/10 RA 1321, ŞD,
2731/13, lef 1).
176
10 Ağustos 1903 (16 CA 1321), ŞD. 2731/13, lef 2.
49
1.6.4. Emin Efendi’nin Müdürlükten Alınması
Emin Efendi, Mekteb-i Hukuk’u kendine mahsus yaklaşımıyla dokuz yıl (18791888) idare etti. Yukarıda verilen bazı örneklerden de anlaşılacağı gibi müdürün idare
tarzı, öğrenci ve muallimlerde, alenen dillendirilmeyen bir tepkinin doğmasına sebep
olur. Fedakârâne çalışmasından dolayı kendisine duyulan saygı bu tepkilerin gün
yüzüne çıkmasını engellemişti. Ne var ki mektebin dördüncü devre (1888)
mezunlarından Mehmed Halis Eşref Efendi’nin gazetelere gönderdiği bir mektup, Emin
Efendi’nin azledilmesinin yolunu açtı. Bu mektuptan sonra basında birçok yazı çıktı.
Mekteb-i Hukuk öğrencilerinin Emin Efendi’yi “müstebid” bir müdür olarak tasvir
ettikleri, abartılı ve belki yer yer iftira da içeren bu yazılar Emin Efendi portresinin
karanlık noktalarına ışık tutabilir.
Tercüman-ı Hakikat, mektebin 1888 yılı mezunlarına ait listeyi yayınlar 177 ve
bunun üzerine Halis Eşref gazeteye bir mektup gönderir. 16 Ekim 1888 Salı günü
neşredilen bu mektuptaki iddialara göre bütün hukuk derslerinde toplam 632,3 numara
ile kendisi birinci, 626,3 numara ile de Aristidi Efendi ikinci oldu. Ancak okul müdürü,
Halis Eşref’in İstanbul’da bulunmadığı bir zamana denk getirerek Fransızca imtihanı
yaptı ve Aristidi’ye 20 üzerinden 13 numara daha kazandırarak 639,3 numarayla onun
birinci, kendisinin de ikinci olmasını sağladı.
Halis Eşref, İstanbul’a döndüğünde müdüre başvurarak Fransızca’dan imtihan
edilmesini ister. Emin Efendi, imtihana zamanında gelmediği ve önceden bir meseleden
dolayı kendisini rahatsız ettiği için tekrar imtihan yapmayacağını söyleyerek ikinciliğe
razı olmasını öğütler. Halis Eşref, imtihandan haberi olmadığını, istenirse rapor
getireceğini söylerse de müdürün yanından kovulur (“Çık dışarı! sada-yı dil-hırâşından
başka cevap alama”z). Bunun üzerine Mekteb-i Hukuk Encümeni üyelerine başvurur.
Üyeler Hasan Fehmi Paşa, Ömer Hilmi Efendi ve Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi
Üyesi Şevki Bey ona hak verirler; fakat Emin Efendi fikrinde ısrar eder. Üyelerin Halis
Eşref’in hakkı verilmedikçe Maarif Nezareti’ne gönderilecek beyanname ile imtihan
cetvelini imzalamayacaklarını belirtmelerine rağmen müdür, bunları kendi mühür ve
177
12 Ekim 1888 (7 S 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3095, s. 1.
50
imzasıyla gönderir ve fikrini Maarif Nazırı Münif Paşa’ya da kabul ettirir 178 . Osman
Nuri Ergin’in görüşüp bilgi aldığı, uzun yıllar Mekteb-i Hukuk müdür yardımcılığı
yapan Şevki Bey meselenin kamuoyunda “Emin Efendi’nin Kayserili bir Rumu eski
dindaşlık gayretiyle tercih ettiği” şeklinde yorumlandığını belirtir 179 . Böylece kimin
birinci olduğu ile ilgili basit tartışma birden bire önem kazanır.
Meselenin bir başka boyutu muallimler ile ilgilidir. Mektepte fahrî olarak
devletler hukuku dersi okutan Hasan Fehmi Paşa aynı günlerde istifa eder 180 . Halis
Eşref’in mektup gönderdiği gazetelerden Murad Bey’in Mizan gazetesi, Hasan Fehmi
Paşa’nın istifası ile Halis Eşref’e dair haberi -birbiriyle alakası yokmuş gibi- başka
sayfalarında vermeye dikkat ederek ilginç yorumlar yapar. Halis Eşref’in uğradığı
haksızlık sebebiyle duyduğu ızdıraba ortak olan gazeteye göre yapacak bir şey yoktur,
“imza sahibini ikinci dereceye indirmek üzere müdürde arzu hâsıl olmamalı idi. Lakin
hâsıl oldu mu boyun eğmekten başka çare yoktur”. Mizan, bütün olumsuzluklara
rağmen Emin Efendi’nin kıymetine dikkat çeker; Halis Eşref’in mektubunu neşretmez
ve meselenin uzatılmamasını salık verir 181 .
Mizan’ın telkini öğrencileri yatıştırmaya yetmez. Öğrenciler başka gazetelere
mektuplar göndererek tartışmayı daha geniş bir alana yayarlar. Birçok mektubun
gönderildiği Tercüman-ı Hakikat gazetesine göre bu mektuplarda Hasan Fehmi Paşa’nın
istifasının sebebi olarak Emin Efendi’nin “evzâ‘-ı müstebiddâne ve hod-serânesi”
gösteriliyordu. Hasan Fehmi Paşa gibi bilgili ve en önemli derslerden birini vermesine
rağmen ücret almadan ders veren bir kişinin istifaya mecbur edilmesini eleştiren gazete,
istifaların devam edeceği yönündeki söylentilere dikkat çeker. Ayrıca “ilm-i hukuk gibi
insana hakkını vazifesini talim eden bir şube-i Darülfünun olmaktan başka doğrudan
doğruya himâye-i celîle-i padişahîde bulunmakla mübâhî olan bir mekseb-i âlîde idarei keyfiyyenin o kadar da revacta bulunması caiz görülemez” şeklinde bir yorum yapar
ve Maarif Nazırı Münif Paşa’nın meseleye kayıtsız kalmasını da eleştirir 182 . Tarik de
178
Halis Eşref sekiz dokuz ay süren doktora sınavlarından sonra hastalanmış ve doktor tavsiyesi üzerine
Bandırma’ya gitmişti. Katılamadığı Fransızca sınavı bu sırada yapılmıştır (Halis Eşref, “Aynen Varaka”,
Tercüman-ı Hakikat, nr. 3098, 16 Ekim 1888/11 S 1306, s. 5).
179
O. N. Ergin, a.g.e., s. 1100-11. Basında çıkan yazılarda Emin Efendi’nin eski dindaşlık gayreti güttüğü
hususu telaffuz edilmemiştir.
180
18 Ekim 1888 (13 S 1306), Mizan, nr. 67, s. 656.
181
18 Ekim 1888 (13 S 1306), Mizan, nr. 67, s. 660.
182
19 Ekim 1888 (14 S 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3101, s. 2. Bu gazete bir hafta önce mektebin
1888 mezunlarının listesini neşrederken Emin Efendi’ye de teşekkür etmişti: “bi’l-husus müdür-i mekteb
51
aynı gün istifaların süreceğini, bunun sebebinin Emin Efendi’nin “muamele-i hodserâne ve dürüştânesi” olduğunu yazar 183 .
Tercüman-ı Hakikat’in bu çıkışından bir gün sonra mektebin son sınıf
öğrencilerinden Mehmed Raif Efendi’nin mektubu aynı gazetede yayımlanır. Mektebe
gelip de müdürün hakaretine uğramayanın nadir olduğunu belirten Mehmed Raif,
kendisine yapılan bir haksızlığı örnek verir. Mazereti dolayısıyla sonradan girdiği hukuk
muhakeme usûlü dersinin imtihanında kendisine üç soru sorulmuştur. Biri istinaf, diğeri
bidayet mahkemesine mahsus iki ilâm yazar, vakit azlığı nedeniyle üçüncü soru olan
haczin tasdik edilmesine dair dilekçeyi ise yetiştiremez. Mümeyyiz olarak imtihanda
bulunan İstinaf Hukuk Mahkemesi üyelerinden Emin Beyefendi, ilk iki soruya hatasız
cevap verildiği için teşvik edici bir yorumla -en yüksek numara 40 iken- 30 numara
verilmesini teklif eder. Müdür Emin Efendi ise 11 numara verilmesini ister ve ısrar
ederek fikrini kabul ettirir. Mehmed Raif -sınıf geçmek için gerekli olan 453,3
numaradan- 450 numara alabildiği için sınıf döner ve diploma alamaz. Ona göre müdür
vazifesi dışına çıkarak kendisine haksızlık etmiştir 184 .
İki gün sonra ismini vermeyen öğrencilerden biri yine Tercüman-ı Hakikat’e bir
mektup gönderir. Mektupta, muallimlerin tek tek mektepten ayrılmak zorunda
kaldıkları, Mekteb-i Hukuk Encümeni’nde müdürün fikrine katılmayan bir muallimin
müdür tarafından görevinden alındığı veya istifaya zorlandığı, son iki yıl içinde
görevden ayrılan muallimlerin haddinin hesabının olmadığı, öğrencilerin bir dersi aynı
muallimden bitiremedikleri ileri sürülür. Adı meçhul öğrenci, müdürün teamül haline
gelen keyfî hareketlerinin mektebin ilerlemesine engel olduğunu belirterek buna bir son
verilmesini ister 185 .
saadetlü Emin Efendi hazretlerinin mesai ve gayret-i mütemâdiyyelerine arz-ı teşekkürü vecâibden
addederiz” (12 Ekim 1888/7 S 1306, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3095, s. 1).
183
Tarik’teki ifadelerden anlaşıldığına göre gazete önceden de Emin Efendi aleyhinde neşriyatta
bulunmuştu: “… evvel ü ahir hâmerân-ı bahs ü makal olduğumuz vechile mehâkim-i devlet için hükkâm
ve rüesâ yetiştirmek gibi en mühim bir vazifeye hâdim olan bir darülfeyzin seyyiât-ı zâtiyyeye hedef
edilmesi ve en büyük erkân-ı tedrisiyyenin elden çıkarılması cidden câlib-i esef…” (19 Ekim 1888/14 S
1306, Tarik, nr. 1641, s. 1.).
184
“Berâ-yı tahsil veya li-maslahatin Mekteb-i Hukuk’a gelip de müdür efendinin hakaret veya muamelei gayrı muhikkasına hedef olmayan nadirdir kaziyyesi müdürü tanıyanlarca heman darb-ı mesel hükmüne
girmiş bir hakikat…” (Mehmed Raif, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3102, 20 Ekim 1888/15
S 1306, s. 3).
185
Bu yazıda Emin Efendi hakkında kullanılan sıfatlar dikkat çekicidir: “mektep müdür-i istibdâd-semîri
saadetlü Emin Efendi’nin muamelât-ı hukuk-şikenânesi”, “harekât-ı hod-serânesi”, “müdürün muamele-i
dürüştânesi”, “icraat-ı bî-dâdânesine”, “müdür-i i‘tisâf-kerdâr efendinin muamelât-ı dürüştânesi”, “bermuktezâ-yı sinn ü hal fikr-i ısrar-perestânesini tervîc etmeyenlere karşı adavet-i mücesseme kesilir. Öyle
52
Bir hafta önce Emin Efendi’yi koruyan Mizan gazetesi, hadisenin büyümesi ve
ciddileşmesi üzerine tavır değiştirir. Mizan, Emin Efendi’nin artık tahammül edilemez
hâle gelen ve gazetelere de yansıyan hareketlerinin öğrencileri ümitsizliğe düşürdüğünü
(talebenin ye‘s ü füturunu derece-i nihâyeye vardırmış), bazı hocaların istifaya
zorlandığını, bir kısmının ise görevden alındığını ve müdürün değiştirilmesi için
Sadaret’e başvurulduğunu yazar 186 . Tarik de yüz kadar öğrencinin aynı istekle Sadaret’e
ortak bir dilekçe verdiklerini belirtir187 .
İki gün sonra Ahmed adında bir öğrencinin Tercüman-ı Hakikat’e gönderdiği bir
mektupla iş iyice çığırından çıkar. Ahmed, Emin Efendi’nin Halis Eşref’e yaptığı
haksızlık sebebiyle sorumlu tutulması gerektiğini söyler ve müdürün diğer keyfî
uygulamalarını sıralar. Bir gün devamsızlığı bulunan bazı öğrenciler imtihanlara
alınmazken, ikinci sınıf derslerine beş ay devam etmeyen bazı öğrencilerin imtihanlara
girmeden üçüncü sınıfa geçirildiğini; üçüncü sınıfta dört ay devamsızlık yapıp Makale
ve Belagat imtihanlarında başarısız olan bazı öğrencilere de iyi dereceyle diploma
verildiğini iddia eder. Sekiz on kişinin Makale ve Belagat imtihanlarında ikişer üçer
numara eksik aldıkları için sınıf geçemediklerini; halbuki Yanko Efendi adlı bir
öğrencinin bu derslerden muaf tutulduğunu ve hatta bu konuda kendisine teminat
verildiğini belirtir. Ahmed Efendi’nin naklettiği bazı olaylar tartışmanın vardığı yeri
göstermesi bakımından ilginçtir. Ahmed Efendi’nin iddiasına göre müdür bir gün
ceplerine taş doldurup mektebin üst katından aşağıda sigara içen öğrencilerin başına
atmıştır 188 . Sadaret, tartışmanın iyice ayağa düştüğü bu günlerde öğrencilerin verdiği
dilekçeyi Maarif Nezareti’ne havale eder 189 .
bir halde ki gayz u hiddetini, ‘itâb u şiddetini en ziyade terbiyeli olması lazım gelen bir mektep müdürüne
yakışmayacak bir suretle meydan-ı inad-âbâdda vaz‘ u izhar buyuruyorlar” (Talebeden Birisi, “Yine
Mekteb-i Hukuk”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3103, 22 Ekim 1888/17 S 1306, s. 2-3). O. N. Ergin bu yazıyı
açık ve sarih bir jurnal olarak değerlendiriyor (a.g.e., III, 1102).
186
24 Ekim 1888 (19 S 1306), Mizan, nr. 68, s. 667.
187
Tarik’e göre “bunca müddetten beri sahâif-i matbuatta sernâme-i envâ‘-i kıyl u kâl olan müdür-i muma
ileyhin tebdiliyle her türlü istidad-ı terakkiyi haiz olan mekteb-i mezkûrun istihsâl-i terakkiyâtına ve elden
çıkarılan erkân-ı muktedire-i tedrisiyyenin iadesiyle müntesibîn ve tullâb-ı ilm-i hukukun yegâne
istinadgâhı olan bu büyük darü’l-feyzden devletce husûlü intizâr olunan fevâid-i esasiyyenin teminine atfı nazar-ı âtıfet buyurulacağı bî-iştibâhdır” (24 Ekim 1888/19 S 1306, Tarik, nr. 1646, s. 1). Aynı gazete
bir gün sonra Sadaret’in müdürün değiştirilmesi için Maarif Nezareti’ne emir verdiğini duyduklarını
yazar (25 Ekim 1888/20 S 1306, Tarik, nr. 1647, s. 1).
188
Ahmed Efendi’nin verdiği diğer bir örnek basın yoluyla gözden düşürmenin son noktasına işaret
etmektedir. Bu örneğin dikkat çekici bir yönü de Emin Efendi’nin Türkçe’sidir: “Ve yine bir gün mektep
talebesinden biri bazı ma‘ruzât zımnında müdürün hanesine gidip ale’l-usûl eteğine vararak huzurunda
dest-ber-sîne-i ihtirâm olduğu halde; ‘Ne ister?’ gibi bir suale muhatap olur. ‘Mahza efendimizi ziyarete
geldim’, cevabını alınca; ‘Ne? Beni ziyarete…? Ben tekye, ben türbe.! Öyle mi? Bunun için ziyaret… Çık
dışarı!...’ gibi tevbihâta başlar. Talebe de, ‘Kuzum, efendim’, mukaddimesiyle arz-ı hakikate tasaddi
53
Maarif Nazırı Münif Paşa, bunun üzerine harekete geçerek müdürün
değiştirilmesini veya öğrencilerden ön ayak olanların cezalandırılmasını ister. II.
Abdülhamid, meseleyi “Mekteb-i Hukuk talebesi[nin] âdeta bir ihtilal ikâ‘ edercesine
müdürleri aleyhine kıyâm eyle”meleri şeklinde sunan Münif Paşa’nın fikri
doğrultusunda müdürün azledip yerine “dindar ve muktedir ve müstakim bir zât”ın
seçilmesini, öğrencilerin elebaşlarının belirlenmesini ve dilekçelerindeki şikayetlerin
araştırılmasını ister 190 . Padişahın emri üzerine meseleyi araştıran Cevdet Paşa,
öğrencilerden ön ayak olanları belirlemek amacıyla müdür yardımcısı Kâzım Efendi’yle
görüştüyse de müdürün görevden alınması üzerine soruşturmayı sürdürmeyip bu sorunla
yeni müdürün ilgilenmesinin daha uygun olacağını mabeyne bildirir 191 .
Osman Nuri Ergin, hadise ile ilgili yorumları bir yana 192 , Emin Efendi’nin
Cevdet Paşa’nın oğlu Ali Sedad’ın vaktiyle mektepten atılması sebebiyle azledildiğini
iddia eder. Oysa Emin Efendi’nin görevden alınmasını teklif eden kişi -vaktiyle
öğrencisi olan- Münif Paşa’dır. Ali Sedad’ın mektepten ayrılma sebebi tam olarak
bilinmemekle beraber 193 daha sonra mektebe Mantık ve Mikyasât muallimi olarak
dönmesi yine Emin Efendi dönemine rastlar 194 . Görüldüğü üzere Ergin’in tahmini
mesnetsizdir. Öğrencilerin yukarıda ayrıntılı olarak değerlendirilen yazıları müdüre
yönelen öğrenci ve muallim tepkisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Hadise
birikmiş tepkilerin kamuoyunun hassas olduğu bir konuda açığa çıkmasından ibarettir.
ederse de; ‘Ne? Ben kuzu, ben hayvan!... Öyle mi? Çık dışarı, çık dışarı!.’ tabirâtıyla kovulur, çıkar gider.
Nasıl tuhaf değil mi?” (Ahmed, “Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 27 Ekim 1888/22 S
1306, s. 4-5).
189
29 Ekim 1888 (23 S 1306), BEO, Ayniyat Def., nr. 1599, s. 59.
190
3 Kasım 1888 (29 S 1306), İ.DH. 86579; 3 Kasım 1888 (29 S 1306), Y.EE. 38/35, lef 1; O. N. Ergin,
a.g.e., III, 1102). Padişah, aynı gün basına sansür uygulanmasına rağmen bu tartışmalara nasıl meydan
verildiğini dahiliye nazırından sormuş; Matbuat İdaresi, Türkçe gazetelerin gece basılıp sabah
dağıtılmaları ve gazete idarehanelerinin farklı yerlerde olması sebebiyle sansürün gereği gibi
uygulanamadığını bildirmiştir (4 Kasım 1888/1 RA 1306, Y.MTV. 36/2).
191
3 Kasım 1888 (29 S 1306), Y.EE. 38/35, lef 3. Bu arada istifa haberleri çıkmaya devam etmektedir.
Şehbaz Efendi ile Muallim Naci’nin istifa ettiklerine dair haber için bkz. 3 Kasım 1888 (29 S 1306),
Tercüman-ı Hakikat, nr. 3114, s. 2.
192
O. N. Ergin’in “…bu işte Hıristiyanlık gayreti değil, Müslümanlık gayreti kendisini göstermiştir. Emin
Efendi gibi meslek ve karakter sahibi bir adamın eski bir din gayretine hakk u adl mefhumunu feda
edeceğine ihtimal verilemez… Hafiyeliğin en revaçlı bir devrinde bu vaziyet karşısında Emin Efendi gibi
meslek sahibi, büyük küçük herkesi kanuna, nizama ve usule davet ve icabet ettirmiş ve bu yüzden az çok
hepsini kırmış olan bir zatın o makamda Abdülhamit II devrinde bırakılacağına ihtimal verilebilir mi?”
tarzındaki yorumları hadisenin tamamını göstermek bakımından problemlidir (a.g.e., III, 1101-03).
193
O. N. Ergin’in bu konudaki tahmini ise oldukça makuldür; “Cevdet Paşa’nın oğlu ve Şûrâ-yı Devlet’te
aza oluşu ve az çok da okumuş yazmış bulunması dolayısıyla devamsızlığa, tedrisâtı istihfâfa başlamış,
bunun üzerine Emin Efendi de mektepten kaydını silmiştir” (a.g.e., III, 1099).
194
Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 230-31; 4 Kasım 1888 (29 S 1306), Y.EE. 38/35, lef 2.
54
Tepkilerin gittikçe büyümesi ve gazeteler kanalıyla dillendirilmesi Emin Efendi’nin
azledilmesiyle neticelenir. Bu olaylar sonucunda görevden alınan Emin Efendi, dört yıl
daha İstinaf Mahkemesi Ceza kısmında mahkeme üyeliği görevini sürdürdükten sonra
emekliye ayrılmış ve üç buçuk ay sonra da vefat etmiştir (19 Ekim 1892) 195 .
1.7. Mektep İdaresinde İstikrarın Sağlanması
Emin Efendi görevden alındıktan sonra müdürlüğe Mekâtib-i Âliyye Müdürü
Aziz Bey getirildi. 5 Kasım 1888 tarihinden itibaren fiilî olarak müdürlük yapan 196 Aziz
Bey’in ataması 26 Kasım 1888’de geçici olarak, 11 Ocak 1890’da ise asaleten yapıldı 197
ve Ekim 1891’e kadar bu görevi sürdürdü. Meclis-i Maarif üyesi ve başkâtibi olan Aziz
Bey, Mekâtib-i Âliyye ve ardından Mekteb-i Hukuk müdürlüğüne atanarak birçok
memuriyeti uhdesinde toplamıştı. 1891’de bu görevlerin herbirini hakkıyla yerine
getiremeyeceği gerekçesiyle Mekteb-i Hukuk müdürlüğü görevinden alındı 198 .
Mekteb-i Hukuk müdürlüğünü Aziz Bey’in yürüttüğü dönemde müdürlük için
iki kişinin adı geçmişti 199 . Bunlardan biri Adliye Nezareti Mahkeme-i Temyiz İstidâ
Dairesi Mümeyyizi Fehim Efendi’dir. Sadrazam Kâmil Paşa, Fehim Efendi’nin verdiği
dilekçe üzerine 5 Kasım 1888 tarihinde onun müdürlüğe getirilmesini emretti. Kâmil
Paşa, emrinin yerine getirilmemesi ve Fehim Efendi’nin ısrarı üzerine 1 Ocak ve 14
Şubat 1889 tarihlerinde Maarif Nezareti’ne iki tezkire daha yazdıysa da bir sonuç
195
DH.Said.d., nr. 2/450. Ayrıca bkz. Devlet Salnamesi, 1308 senesi, s. 286-87; 1309 senesi, s. 306-07.
8 Ocak 1890 (16 CA 1307), MF.MKT. 115/7.
197
1 Haziran 1893 (20 Mayıs 1309), MF.MKT. 170/21. Aziz Bey’e “fahrî olarak” mekâtib-i âliyye
müdürü görev ve ünvanını veren kişi dönemin Maarif Nazırı Münif Paşa’dır (aynı belge).
198
24 Ekim 1891 (20 RA 1309), İ.DH. 97707. Bu sırada yapılan bir değişiklikle yüksek mekteplerin
müdürleri ile Maarif Nezareti arasındaki kurum kaldırıldı. Taşra idadîleri için ise merkezde bir müdürlük
kuruldu. Mekteb-i Mülkiye-i Şâhâne, Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye ve Mekteb-i Sultanî’nin bağımsız
müdürlerinin bulunması dikkate alınarak Maarif Nezareti’nin teklifi ile, Mekâtib-i Âliyye Müdürlüğü
lağvedildi. Vilayet merkezlerinde açılan ve sayıları kırkı bulan idadîlere ait evrakın düzenli akışını
sağlamak maksadıyla Mekâtib-i İdadiyye Müdürlüğü kurularak müdürlüğe Mekâtib-i İbtidâiyye Başkâtibi
Mustafa Bey atandı (aynı belge).
199
Müdürleri tespit etme konusunda salnamelerde yer alan bilgiler oldukça yetersiz ve yanıltıcıdır. 1307
hicrî yılına ait salnamede müdürlük makamı münhal gösterilirken, 1306 yılında Emin Efendi, 1308 ve
1309 yıllarında Aziz Bey, 1310 yılında ise Şükrü Efendi müdür olarak gösterilmektedir (Devlet
Salnamesi, 1306 senesi, s. 316; 1307 senesi, s. 354; 1308 senesi, s. 354; 1309 senesi, s. 374; 1310 senesi,
s. 390). Halbuki Emin Efendi 1306 yılının ikinci ayında görevden alınmış, bir ay içinde Aziz Bey atanmış
ve 1309 yılının üçüncü ayında görevi bitmiştir. Ayrıca Aziz Bey’den sonra Kâzım Efendi’den önce
müdürlüğe kimse atanmamıştı (8 Kasım 1891/6 R 1309, İ.DH. nr. 98077).
196
55
alamadı 200 . Bu girişimden bir sonuç çıkmayınca Kamil Paşa, 31 Mart 1889 tarihli bir
tezkire ile Maarif Nezareti tarafından önceden Mekteb-i Hukuk müdürlüğüne seçilen
kişilerin adlarının bildirilmesini istedi; ancak yine cevap gelmedi ve 5 Haziran 1889
tarihinde isteğini tekrarladı. Maarif Nezareti, bunun üzerine, 20 Ağustos’ta, müdürlük
için dört kişinin seçildiğini, ancak kendi tercihlerinin Patent Meclisi Üyesi Rifat
Beyefendi olduğunu belirtti. Sadrazam, Rifat Bey’in ismini padişahın onayına sunduysa
da yine sonuç alınamadı 201 . Bütün bu yazışmalardan hem ilmiye kökenli 202 adliye
memuru Fehim Efendi’nin hem de bürokrasi kökenli Rifat Bey’in müdürlük için uygun
bulunmadığı anlaşılıyor. Aziz Bey ise müdürlük için geçici bir tercih olmalıdır 203 .
Mekteb-i Hukuk, 1891 ders programı değişikliğinden bir ay kadar sonra
müdürüne kavuştu, denilebilir. Maarif Nazırı Zühdü Paşa’nın, 5 Kasım 1891 tarihli
teklifi üzerine, müdür yardımcısı Kâzım Efendi’nin 15 lirayla müdürlüğe; mektebin yazı
işlerini ve gerektiğinde müdür yardımcılığına ait işleri yürütmek üzere Mekteb-i
Mülkiye mezunlarından ve Dahiliye Nezareti Mektubî Kalemi halifelerinden Şevki
Efendi’nin 204 de 5 lira maaşla kâtipliğe getirilmesi kararlaştırıldı ve müdür yardımcılığı
lağvedildi 205 . Böylece Kâzım Efendi’nin beş yıllık müdür yardımcılığından sonra on
yedi yıl sürecek olan (1891-1908) müdürlük dönemi başladı.
200
1 Ocak 1889 (28 R 1306), MF.ALY. 4/97; BEO, Ayniyat Def., nr. 1599, s. 85 ve 14 Şubat 1889 (13 C
1306), BEO, Ayniyat Def., nr. 1599, s. 84.
201
5 Haziran 1889 (6 L 1306) Y.A.RES. 49/13; 5 Haziran 1889 (6 L 1306), BEO, Ayniyat Def., nr. 1599,
s. 100; 7 Eylül 1889 (12 M 1307), Y.A.RES. 49/13.
202
Fehim Efendi “mekerremetlü” olarak zikredilmektedir (aynı yer).
203
Aziz Bey’in hukuk sahasında yetkinliğine veya hususiyet sahibi olduğuna dair açık bir işaret
bulunmamakla beraber Tarifeli Münşeât (İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1299) adlı bir eseri vardır.
Mizancı Murad, bu eseri hukuka dair tercüme bir eser olarak not etmiştir (Devr-i Hamidî Âsârı, İstanbul
1890, s. 154).
204
Şevki Efendi, İstanbul Kadılığı serhalifesi Mustafa Ziyaeddin Efendi’nin oğludur. Katipliğe getirildiği
sırada 25 yaşındaydı. Sıbyan ve askerî rüştiyeden sonra Mekteb-i Mülkiye idadî ve yüksek kısımlarında
eğitim gördü. 1908’e kadar Dahiliye Nezareti’nde çalıştı ve mektepte müdür yardımcılığı yaptı. Bundan
sonra Evkaf Nezareti mektupçuluğu, meclis-i maarif üyeliği, tedrisat-ı ibtidaiyye müdürlüğü ve mabeyn
kâtipliği görevlerinde bulundu (DH.Said.d., nr. 23/275).
205
Müdür yardımcılığı hizmeti için tahsis edilmiş olan 12 liranın 7 lirası gayrımüslim mektepleri müfettiş
yardımcılığı ve katipliğinde bulunmak üzere yine Mekteb-i Mülkiye mezunlarından Şahab Efendi’nin
maaşı için ayrıldı (8 Kasım 1891/6 R 1309, İ.DH. nr. 98077). “Meşrutiyet’ten evvelki müdür Kâzım Bey
eski mutasarrıflar gibi kalıplı kıyafetli idi. Mülhakatı devreder iken eşraf-ı beldeden birinin ziyafet
sofrasından hemen kalkmış da aralığa gidiyormuş gibi karnı şişkin, nefes nefese ara sıra koridorlarda
görünür, bir kapıdan çıkıp ötekine girerdi… Müdür muavini Şevki Bey ise en yakışıklı sakallılardan;
mültefit, mir-i kelâm, mebzulüsselâm…” (Sermet Muhtar Alus, “10 Yıl Evvel İstanbul: Mekteb-i Hukuk
Hocaları”, Akşam, 1931’den nakleden Necdet Sakaoğlu, Osmanlıdan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul
2003, s. 140).
56
1.7.1. İlmiye Kökenli Bir Hukuk Mezunu
Mehmed Kâzım Efendi, üç-dört yıl öğrenci, yirmi iki yıl da idareci olarak
ömrünün çeyrek asırlık bölümünü Mekteb-i Hukuk’ta geçirdi. Bu bakımdan mekteple
özdeşleştiğini söylemek yanlış olmaz. Gerçekten şahsiyeti, kurumun tüzel kişiliğiyle bu
denli kesişen bir başka kişi yoktur. II. Meşrutiyet’in ilânı üzerine istifa ettiği 4 Ağustos
1908 tarihine kadar müdürlük yapan Kâzım Efendi, II. Abdülhamid dönemi hukukçuları
için temsil gücü yüksek bir örnektir. İlmiye mensubu, naip bir babanın oğlu olarak
medrese eğitimi aldığı gibi mektepte okumuştu. Mekteb-i Hukuk’ta okuduğu sırada
zabıt kâtibiydi. Meslekî kariyerinin arka planında ise Arapça medrese dersleri vardır 206 .
Kâzım Efendi, Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi birinci sınıf zabıt katibi iken,
Mayıs 1886’da mektepten pekiyi dereceyle mezun oldu. Mezun olduktan bir buçuk ay
sonra, zabıt katipliği görevine ek olarak, 12 lira maaşla Mekteb-i Hukuk müdür
yardımcılığına getirildi 207 . XIX. yüzyılda nitelikli eleman sıkıntısı (daha isabetli bir
ifadeyle kaht-ı ricâl) ve Osmanlı bürokrasi sınıfının önem kazanması gibi sebeplerle
ilmiye mensuplarının sivil bürokrasiye katılması eğilimine uygun olarak 1888 yılında
ilmiyeden mülkiyeye geçti 208 . Birkaç yıl sonra, müdür yardımcılığı ve Temyiz
Mahkemesi başsavcı yardımcılığı görevlerini yürüttüğü sırada Mekteb-i Hukuk
müdürlüğüne getirildi (11 Kasım 1891).
Müdürlük yaptığı ilk ders yılı sonunda Ticaret Mahkemesi üyeliğine atandı.
Maarif Nezareti bunun üzerine, mabeyne gönderdiği bir yazıyla üç-dört yüz öğrencisi
olan bir mektebin müdürlüğüne sadece mekteple ilgilenecek bir ismin atanmasını teklif
etmiş; ayrıca bir hâkimin iki memuriyette bulunmasının kanunlara aykırı olduğunu
206
Mehmed Kâzım, Hicrî 1275 yılında (1858-59), naib Ahmed Hilmi Efendi’nin oğlu olarak, Antalya’nın
-naib yetiştirmekle meşhur- İbradı kasabasında dünyaya geldi. Sıbyan mektebinden sonra Söke
rüşdiyesine devam etti ve Süleymaniye Cami’inde Kudurî’ye kadar Arapça medrese dersleri okudu. 1882
yılında İstanbul cinayet mahkemesine devam etmeye başladı (DH.Said.d., nr. 7/1029-30; ANS. 1/114-15).
Medrese derslerini Süleymaniye Camii’nde okuduğu bilgisi için bkz. Maarif Salnamesi, 1318 senesi, s.
672.
207
Muavinlik memuriyeti salnamelerde “müdür-i sâni” şeklinde geçer (Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s.
230; 1306 senesi, s. 316; 1307 senesi, s. 354; 1308 senesi, s. 354; 1309 senesi, s. 374).
208
İki yıl önce uhdesine tevcih edilen mûsıla-i Sahn’dan Bursa rüûsu, ilmiye tarikinden mülkiyeye
geçmesi üzerine sâniye sınıf-ı sâni rütbesine çevrilmiştir (10 Şubat 1888/28 CA 1305, İ.DH. 83692).
Ayrıca bkz. 14 Şubat 1888 (2 C 1305), MF.VRK. 5/132; 14 Şubat 1888 (2 C 1305), BEO, Ayniyat Def.,
nr. 1562, s. 133. Bahsedilen eğilimin en bilinen örneği ilk hukukçu nesillerin ideal tipi Ahmed Cevdet
Paşa’dır.
57
hatırlatmıştı. Ancak II. Abdülhamid bu öneriyi reddetti 209 ; bir süre sonra Kâzım
Efendi’ye müdürlük hizmetinden dolayı ûlâ sınıf-ı sâni rütbesi tevcih etti (12 Şubat
1894). Uzun yıllar müdürlük yapmış olmasından dolayı Kâzım Efendi’nin Arap İzzet
(Holo) Paşa’ya mensubiyetine dair hakikat mi iftira mı olduğu tespit edilemeyen bir
iddia vardır 210 . Bununla beraber bu dönemde müdüriyetin daha ziyade Maarif Nezareti
kanalıyla Yıldız Sarayı ile irtibat kurduğu, nadiren Yıldız’la doğrudan yazışıldığı
görülmektedir 211 .
Kâzım Efendi’nin müdürlük döneminde mektebin idareci kadrosu önceden
olduğu gibi birkaç kişiden oluşmaktaydı. Kâtip Şevki Bey 212 birkaç yıl sonra müdür
yardımcısı oldu 213 . Mektebin Darülfünun bünyesinde yer aldığı yıllarda personel sayısı
arttı; kâtipliğe Said Bey 214 , muhasebe memurluğuna İsmail Necati Bey, kâtip
yardımcılığına Fevzi Bey 215 , ikinci müdürlüğe Meclis-i Maarif Üyesi Faiz Efendi 216
atandı. Mubassırlar, öğrencilerin yoklamalarını yapar ve yazılı sınavlarda görev
alırlardı. 1898-1903 yılları arasında mubassır adedi ikiden dörde, hademe adedi dörtten
beşe çıktı 217 .
Kâzım Efendi, müdürlük vazifesinin yanı sıra hukuk muhakemesi usulü, icra
kanunu ve kara ticaret hukuku derslerini asaleten; idare hukuku dersini vekâleten
vermekteydi. Müdürlükten istifa ederek ayrıldıktan dokuz yıl sonra Darülfünun Hukuk
Medresesi’nde tatbikat-ı hukukiyye dersleri okutmuştur. İdadîler için yazdığı Telhîs-i
Hukuk-ı Mevzû‘a adlı eserinin dışında ticaret ve icra hukukuna dair iki kitabı daha
209
Bu belge, Maarif Nezareti’nin mekteplere yaklaşımını da veriyor: “…ehemmiyetce Mekteb-i Sultanî
ve Mekteb-i Mülkiyye’den [sonra] ikinci derecede olan mekteb-i mezkûrun müstakil bir müdürün nezareti mütemâdiyyesinde bulunmaması muvafık-ı maslahat olmayıp…” (24 Temmuz 1892/29 Z 1309,
Y.PRK.MF. 2/39).
210
Tahkik edemediğimiz bu rivayet için bkz. C. Bilsel, a.g.m., s. 97.
211
Bir örnek (mezun listesi) için bkz. 13 Nisan-12 Mayıs 1894 (Nisan 1310), Y.PRK.MF 3/21.
212
Devlet Salnamesi, 1311 senesi, s. 408, ; 1312 senesi, s. 422; 1313 senesi, s. 450; 1314 senesi, s. 458.
213
Devlet Salnamesi, 1315, s. 289; 1316 senesi, s. 320; 1317 senesi, s. 304; 1318 senesi, s. 340; 1319
senesi, s. 379; Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 579; 1317 senesi, s. 628; 1318 senesi, 671. Mekteb-i
Hukuk’daki hizmetlerinden dolayı Kâzım Efendi’ye ikinci rütbeden nişan-ı âli-i Osmanî ihsan edildiği
sırada Şevki Bey’e rütbe-i ûlâ sınıf-ı sânisi tevcih edilir (1 Ocak 1901/10 N 1318, İ. TAL. 1318 N 143).
214
Devlet Salnamesi, 1320 senesi, s. 394; 1321 senesi, s. 324; 1322 senesi, s. 441; 1323 senesi, s. 485.
215
Maarif Salnamesi, 1319 senesi, s. 93; 1321 senesi, s. 93; Devlet Salnamesi, 1325 senesi, s. 533-34;
1326 senesi, s. 540.
216
Devlet Salnamesi, 1324 senesi, s. 534; 1325 senesi, s. 533-34; 1326 senesi, s. 540.
217
Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 580; 1317 senesi, s. 629; 1318 senesi, s. 672; 1319 senesi, s. 94;
1321 senesi, s. 94. Mektebin Maarif Nezareti’ne katılması üzerine serhademeliğe getirilerek uzun yıllar
görev yapan Hüseyin Hüsnü Efendi, hocaların emniyetini suistimal ederek sarraf Yorgi’yi dolandırma
suçundan hüküm giymişti. Bu iddialar ve onun savunması için bkz. 1 Haziran 1908 (19 Mayıs 1324), ŞD.
223/28). Mubassırlarla ilgili ilginç bir tasvir için bkz. Sermet Muhtar Alus, a.g.y., s. 140.
58
vardır 218 . Mekteb-i Hukuk müdürlüğü sırasında ticaret, bidâyet ve istinaf hukuk
mahkemelerinde reislik ve üyelik, Temyiz Mahkemesi’nde üyelik; II. Meşrutiyetin
ilânından sonra Temyiz Mahkemesi’nde üyelik ve başsavcılık ve 1921 yılında da Adliye
Nazırlığı yaptı 219 . Müdürlük dönemi mektepte teamüllerin yerleştiği bir istikrar
dönemidir.
1.7.2. Mekteb-i Hukuk’un Mülga Lisan Mektebi Binasına Taşınması
Yukarıda da belirtildiği gibi Mekteb-i Hukuk, Adliye Nezareti’nin bahçesinde,
1878-1880 yılları arasında inşa edilen binada öğretime başladı. Kasım 1892’de Lisan
Mektebi binasına taşınıncaya kadar burada kaldı. Öğrenci sayısı gittikçe artan mektebin
ihtiyaçlarını gidermekten uzak olan bina, mektebin taşınmasından sonra bir süre Adliye
Nezareti Arşivi 220 ; 1920’li yıllarda ise Jandarma Kumandanlığı Dairesi 221 olarak
kullanıldı 222 . 1933 Yangını’nda Adliye Vekâleti binası tamamen yandığı halde Mekteb-i
Hukuk’un bu ilk binası, 1941 yılında hâlâ ayaktaydı 223 .
Lisan Mektebi’nin binası, öğrenci sayısı artmakta olan Mekteb-i Hukuk için
gerekli fizikî kapasiteye sahipti. Said Paşa’nın teklifi üzerine 1883 yılında memurlara
Fransızca öğretmek maksadıyla kurulan 224 Lisan Mektebi’nin binası mektep öğretime
başladıktan sonra inşa edilmişti. Bu iki katlı bina döşendiği sırada alt katında birinci
sınıf, ikinci sınıf birinci şube ve ikinci şube dershaneleri, teneffüs odası, üç adet hademe
odasıyla kahve ocağı; üst katında üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıf dershaneleri, büyük
218
İcra Kanunnâmesi Şerhi, İstanbul, Kasbar Matbaası, 1311; Ticaret-i Berriyye Kanunnâmesi Şerhi,
İstanbul, Kasbar Matbaası, 1315; Telhis-i Hukuk-ı Mevzû‘a, İstanbul, Karabet Matbaası, tab‘-ı sâlis, 1317.
219
DH.Said.d., nr. 7/1029-30; ANS. 1/114-15.
220
13 Haziran 1893 (1 Haziran 1309), MF.MKT. 171/99.
221
M. Cevad, a.g.e., s. 196.
222
İnşaatın bitmesinden üç yıl sonra binaya dershaneler eklenmesi gerekmişti (9 Ocak 1883/29 M 1300,
ŞD. DH. 2459/33). Mekteb-i Hukuk’un açılmasından sekiz yıl sonra Tercüman-ı Hakikat gazetesinde
çıkan bir yazıda mektebi ziyaret eden bir kişinin mektep binasıyla ilgili bazı gözlemlerine yer verilmiştir.
Bu kişiye göre öğrenci adedi üç yüzü bulan mektepte izdiham yaşanmaktaydı. Dört köhne odadan oluşan
binada teneffüs salonu ve abdesthane olmadığı gibi ziyaretçiler için bir oda bile yoktu. Müdür ile muavine
ayrılmış iki küçük oda çoğunlukla mümeyyizler tarafından işgal edilmekteydi. Öğrencilerden birinin
anlattığına göre geçenlerde iki Alman turist mektebin bahçesine girerek binanın ne dairesi olduğunu
sormuşlar; “Hukuk Mektebi’dir”, cevabını alınca bu mektep binasının diğer mektep binaları gibi
mükemmel olmamasına şaşırmışlardı (7 Eylül 1888/30 Z 1305, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3065, s. 6).
Müdür Kâzım Efendi’nin tasvirleri için bkz. 25 Kasım 1892 (12 Teşrinisâni 1308), HMT, s. 79.
223
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1257.
224
O. N. Ergin, a.g.e., II, 641-43.
59
salon, müdür odası, muallimler odası, kütüphane ve teneffüs odası vardı. Dershanelerde
ise muallim masası, siyah sıra ve büyük tahta bulunmaktaydı 225 .
Bina inşa edildikten üç yıl sonra Tercüman-ı Hakikat’te çıkan bir yazıda Maarif
Nezareti’nden bu binanın Mekteb-i Hukuk’a tahsisi istendi. Mekteb-i Hukuk’un Adliye
Nezareti bahçesindeki binasını ziyaret eden bir kişinin yazdığı bu yazıda muallim ve
öğrenciler için övgü dolu ifadeler kullanılırken, binasının bir Darülfünun şubesine
yakışmadığı belirtiliyordu. Öğrenci sayısı çok az olan Lisan Mektebi’ne ait binanın bir
sonraki yıl dördüncü sınıfı açılacak olan Mekteb-i Hukuk’a tahsis edilmesini öneren
yazar, gazete tarafından da desteklenir 226 . Mektebin yukarıda zikredilen ve bir ay sonra
Emin Efendi münasebetiyle başlayacak tartışmalar yüzünden gündeme yerleşmesi bu
önerinin makes bulmasına engel olur. Ne var ki binayla ilgili sorunun âcilen çözüme
kavuşturulması gerekmektedir 227 .
Uzun yıllar öğretim verme istidadı taşıyan bir mektep olmasına rağmen 228
Hariciye Nazırı Said Paşa ile Sadrazam Ahmed Cevad Paşa’nın 11 Eylül 1892 tarihli
ortak tezkireleri üzerine Lisan Mektebi’nin lağvedilmesi 229 Mekteb-i Hukuk’un bu
mektebe ait binaya taşınmasını tekrar gündeme getirir. Mektebin Lisan Mektebi
binasına taşınması yönünde padişah kararı çıkmadan önce taşınma hazırlıkları başlar.
Müdür, 15 Eylül 1892’de kendilerine tahsis edilen binanın onarılmasını ister 230 . Maarif
Nezareti, binanın ya kurulması yönünde irade çıkan Diplomasi Mektebi’ne yahut
Mekteb-i Hukuk’a tahsis edilmek üzere kendilerine devredilmesini ister231 . Padişah
225
10 Aralık 1885 (3 RA 1303), İ.HR. 18961: “Lisan Mektebi’nde mevcut eşya defteri”. 1321 yılı Maarif
Salnamesi’ndeki kayda göre (s. 274) bu binanın inşaatı için 18.032 lira harcanmıştı.
226
7 Eylül 1888 (30 Z 1305), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3065, s. 6. Yazar beş on kişi için Lisan Mektebi
binasının atıl halde bırakılmaması gerektiğini söylüyor. Resmî kayıtlara göre ise Lisan Mektebi’nin bir
önceki yıldaki öğrenci mevcudu 539’dur (Devlet Salnamesi, 1304 senesi, s. 310). Kaynaklar arasındaki
bu ihtilaf mektepteki devamsızlık problemi ile alakalı olmalıdır.
227
Binanın tamir edilmesi yönündeki isteklerin kaynak problemi nedeniyle yerine getirilememesi
mektebin taşınmasını artık bir zaruret haline getirmiş olmalıdır (5 Aralık 1888/1 R 1306, MF.MKT.
104/4; 27 Ağustos 1889/30 Z 1306, MF.MKT. 111/92; 31 Ekim 1889/6 RA 1307, ŞD. 210/38).
228
Lisan Mektebi’nin lağvedilmesinden birkaç ay önce bu mektepte Arapça ve Farsça’nın okutulmasına
karar verilmişti. Sultan II. Abdülhamid, bununla beraber ileriki yıllarda mektepte -Avrupa lisan
mekteplerinde olduğu gibi- Almanca, İngilizce ve Rusca sınıfları açılmasını öngörmüştü (31 Mart 1892/3
N 1309, İ.DH. 99873; İ.DH. 99959).
229
O. N. Ergin, Lisan Mektebi’nin talebe-i ulûm namına verilen bir jurnal üzerine kapatıldığını söyler.
Bkz. a.g.e., II, 644-45. Rıdvan imzalı bu yazıda Lisan Mektebi’ne devam edilmesi için Meşihat’e ve
askerî dairelere tezkire gönderilmesi tenkit edilmekteydi (12 Eylül 1892/20 S 1310, Y.EE. 14/90).
230
15 Eylül 1892 (3 Eylül 1308), HMT, s. 77.
231
Maarif Nezareti’nin bu isteğinin dayanağı binanın Maarif bütçesine ait gelirlerden inşa edilmiş
olmasıydı. Lisan mektebi inşa edilirken Sadaret, mektep arsasına ilave edilmek üzere satın alınması
gereken evlerin alımı işini Maarif Nezareti’ne havale etmişti (15 Aralık 1884/26 S 1302, BEO, Ayniyat
Def., nr. 1598, s. 19). Lisan Mektebi inşa edilirken dokuz defa iâne-i ahaliden (Maarif hisse-i iânesi) para
60
bunun üzerine binanın geçici olarak Mekteb-i Hukuk’a verilerek Maarif Nezareti’ne
devredilmesini emreder 232 . Binanın tamiratı bitince mektep yeni binaya taşınır 233 .
Personel yetersizliği nedeniyle Lisan Mektebi personeli önceki maaşlarıyla istihdam
edilir 234 .
1898-1903 yılları arasında, Mekteb-i Hukuk’ta okuyan bir öğrencinin
tasvirlerine göre girişin üstünde müdür odası, onun yanında müdür yardımcısının, diğer
yanda muallimlerin odası vardı. Girişin tam karşısındaki oda ile üstündeki oda binanın
eni boyunca iki büyük salondu ve bunlardan alttaki birinci sınıf dershanesi, üstteki
doktora imtihan salonuydu. Aşağıdaki odalarda ikinci sınıf ile -1898 yılında açılanbirinci sınıf ikinci şube; üst katta ise üçüncü ve dördüncü sınıf dershaneleri yer
almaktaydı 235 . Mekteb-i Hukuk, II. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında Zeynep Hanım
Konağı’na taşınıncaya kadar geçici olarak kendisine tahsis edilmiş bu binada eğitim
verdi 236 .
1.8. Mekteb-i Hukuk’un Malî Kaynakları
Savaşlar, malî ve diplomatik krizler, toplumsal tedirginlik ve özgüven
bunalımının içiçe yaşandığı bir dönemde kurulan okulun ne gibi mâli kaynaklarla idare
edildiği kurumsal yapı ve devamlılık açısından önem taşımaktadır 237 . XIX. yüzyılda
aktarıldı ki bunların dördü 3.363,46 liraya, beşi 5.866,565 liraya ulaşıyordu (11 Nisan 1886/6 B 1303,
İ.ŞD. 82/4858, lef 1). Lisan Mektebi bitişiğindeki yola eklenmek üzere alınmış olan Arif Paşa arsasının
81,90 lira olan bedeli Maarif hisse-i iânesinden ödendi (14 Ağustos 1886/14 ZA 1303, İ.ŞD. 82/4857).
232
27 Eylül 1892 (6 RA 1310), Y.A.HUS. 265/5; 28 Eylül 1892 (7 RA 1310), MF.MKT. 152/61.
233
Kâzım Efendi, yeni binaya birkaç güne kadar taşınılacağı için taşınma masrafı olarak 2,5 liranın
ödenmesini istemişti (3 Kasım 1892/22 Teşrinievvel 1308, HMT, s. 78).
234
Müdüriyet, Lisan Mektebi bahçıvan ve hademelerinin de Hariciye Nezareti’nden Maarif Nezareti’ne
nakledilmesini, bahçıvan ve hademe maaşı olan 8 liranın Mekteb-i Hukuk tahsisatına eklenmesini ister
(25 Kasım 1892/12 Teşrinisâni 1308, HMT, s. 79). Odacı Ahmed Efendi ile bahçivanın önceki
maaşlarıyla istihdam edilmelerine karar verilir (29 Aralık 1892/9 C 1310, İ.MF. 1310 C 6). İradeden
sonra nezaretler arasında tahsisatla ilgili tartışmalar için bkz. 25 Temmuz 1893 (13 Temmuz 1309),
MF.MKT. 176/42.
235
C. Bilsel, a.g.m., s. 88-89. Ayrıca bkz. Ahmet Muhtar Nasuhoğlu, Yâd-ı Mazi ve Hayatımın Tarihi:
Meşrutiyet’ten Cumhuriyete Bir Hukukçunun Hatıraları, haz. Ömer Hakan Özalp-Ayşe Raziye Özalp,
İstanbul 2007, s. 136.
236
Bu bina, Mekteb-i Hukuk’tan sonra Darülmuallimîn, Sanayi-i Nefîse Mektebi, İstanbul Kız Orta
Okulu, Cağaloğlu Akşam Kız Sanat Okulu, Cağaloğlu Kız Meslek Lisesi’ne ev sahipliği yapmıştır. 1994
yılından beri burada Cağaloğlu Anadolu Moda Tasarımı Meslek Lisesi faaliyet göstermektedir.
237
Eğitim kurumlarının malî açıdan hukukî altyapısıyla eğitim düzeni arasındaki ilişkiyi, vakıf
hukukunun medreselerde uygulanması açısından ele alan örnek bir çalışma için bkz. Makdisi, Ortaçağda
Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, s. 80-130.
61
Osmanlı Devleti’nde kurulan modern mekteplerin çeşitli mâli kaynaklara sahip
oldukları görülür. Bunların başında Maliye Nezareti’nin mektep için ayırdığı tahsisat
gelmektedir. Ancak Mekteb-i Mülkiye örneğinde olduğu gibi masrafların bizzat padişah
tarafından karşılandığı 238 veya Darüşşafaka örneğinde görüldüğü gibi yardımların
belirleyici olduğu farklı uygulamalar da vardır 239 .
Mekteb-i
Hukuk’un
giderleri
için
nizamiye
mahkemesi
hâkimlerinin
maaşlarından kesinti yapılması; Ceride-i Mehâkim gelirleriyle avukat ruhsatnamesi
harçlarının mektebe tahsisi ve İstanbul’da avukatlık yapan kişilerden iâne toplanması
gibi birçok alternatif düşünülmüştü. Mezunlara verilen diplomalardan harç alınması bile
birkaç kere gündeme gelmişse de sorun ancak Darülfünun-ı Şâhâne nizamnamesinin
yürürlüğe girmesiyle çözüme kavuşturulmuştu 240 . Yukarıda ele alındığı üzere Maarif
Nezareti’ne bağlandıktan sonra mektebin başlıca malî kaynağı “maarif hisse-i iânesi”
oldu. Adliye Nezareti’nin malî problemleri göz önünde bulundurularak Mekteb-i
Hukuk’un idaresi Maarif Nezareti’ne kaydırılınca bu gelir kaleminden Mekteb-i
Hukuk’a da kaynak aktarıldı. Esasen idadî teşkilatının yaygınlaştırılması nedeniyle
toplanan bu iânenin 241 haricinde mektebe mahsus iki gelir kaynağını daha ayrıntılı
olarak incelemek mektebin malî yapısını aydınlatabilmek bakımından faydalı olacaktır.
Mekteb-i Hukuk iânesi, İstanbul’da avukatlık yapan kişilerden yılda bir kere ve
derecelerine göre üç sınıf üzerinden (1,5; 2; 3 lira) alınan bir yardımdı 242 . İhtiyarî değil,
zaruriydi. Mektebin adıyla anılmasının nedeni ise toplanan gelirin mektebe tahsis
238
A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 33-36. Mekteb-i Mülkiye giderlerinin Hazine-i
Hâssa’ca karşılanması üzerine muallimlerin teşekkürü için bkz. 5 Mayıs 1887 (11 Ş 1304), Mizân, nr. 29,
s. 241.
239
Bu konuda ayrıntılı bilgi ve değerlendirmeler için bkz. Mehmed İzzet vd., Darüşşafaka-Türkiye’de İlk
Halk Mektebi-Darüşşafaka Nasıl Doğdu, Ne Hizmetler Etti, Nasıl Yaşıyor, İstanbul 1927, 34-55.
240
Adliye Nezareti, mektebin Maarif’e bağlanmasından birkaç ay önce pekiyi dereceyle mezun
olanlardan 0,5 lira, iyi ve orta derecelilerden 0,25 lira harç alınmasını teklif etmiş; fakat bu öneri hükümet
tarafından kabul edilmemiştir (20 Haziran 1886/20 N 1303, MV. 10/73; 27 Haziran 1886/27 N 1303,
BEO, NGG Defterleri, nr. 10). Mektebin müteferrik masrafları için ayrılan aylık 100 kuruş hem günlük
giderlere hem de tirşe üzerine basılan diploma giderlerine yetmemekteydi. Meclis-i Maarif, bu konuda
karar vermesi gereken kurumun Mekteb-i Hukuk Encümeni olduğunu belirtmişti (6 Ağustos 1888/28 ZA
1305, MF.MKT. 100/53). Maarif Nezareti, Mayıs 1900’de öğrencilerden giriş ücreti olarak birer lira;
diploma bedeli olarak pekiyi ve iyi derecelilerden 5, orta derecelilerden 2,5 lira alınmasını teklif etmiş;
aylarca sürüncemede kalan bu mesele, mektebin Darülfünun-ı Şâhâne’nin şubelerinden biri sayılması ve
bu nedenle yeni nizamnamenin harçla ilgili hükümlerine tabi tutulmasıyla çözülmüştü (4 Aralık 1900/11
Ş 1318, ŞD. 216/35).
241
Maarif hisse-i iânesi için bkz. Said Paşa, a.g.e., I, 160. İânenin idadî teşkilatının yaygınlaştırılması için
toplanmasıyla ilgili olarak bkz. 29 Ocak 1890 (8 C 1307), Y.A.RES. 50/21. 1887-1903 yılları arasında
hisse-i iâneden Maarif bütçesine intikal eden meblağın yıllara göre tablosu için bkz. Hasan Âli Yücel,
Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara 1994, s. 243.
242
2 Nisan 1885 (16 C 1302), ŞD. 2551/11, lef 1.
62
edilmesiydi. Mektebin ilk yıllarında iânenin ödenmesi için yapılan duyurulara ve ödeme
yapmayan avukatların vekâlet alamayacağına dair öngörülen yaptırımlara rağmen iâne
düzenli olarak toplanamamıştı 243 . Beklenen gelirin elde edilemediğini gören Adliye
Nezareti, 25 Mart 1885 tarihinde iâne ile ilgili yeni bir düzenleme yapılmasını istedi.
Adliye Nezareti’ne göre çok farklı gelir grupları olan avukatların herbirinden
aynı iânenin alınması âdil değildi. İşsiz avukatlar iâneyi veremedikleri için bu kalemden
yılda ancak 300 lira toplanabilmekteydi. İânenin mahiyetini değiştirmeyi düşünen
Nezaret’in önerisine göre, İstanbul ve taşrada mukavelât muharrirleri (noter) tarafından
düzenlenen veya onaylanan vekâletname suretleriyle mahkeme huzurunda tescil edilen
vekâletnamelerden birer “sim mecidiye” harç alınarak bir deftere yazılacak ve bunlar her
ay sonunda Adliye Nezareti’ne gönderilecekti. Öneri Sadaret tarafından da kabul
edildi 244 . İlk planda İstanbul’da avukatlık yapan kişilerden alınacak bir harç olarak
düşünülen Mekteb-i Hukuk iânesinin bundan böyle nizamiye mahkemelerinde avukatlık
yapanların vekâletnamelerinin üzerinden alınması kararlaştırıldı 245 .
Mekteb-i Hukuk iânesi bu değişiklikle önemli bir gelir kaynağına dönüştü. Cazip
bir gelir kalemi haline gelmesi, ileriki yıllarda Adliye ile Maarif Nezaretleri arasında
anlaşmazlık konusu olmasının başlıca sebebidir. Mektebin malî mülahazalarla Maarif
Nezareti’ne bağlanmasından hemen sonra, 1887 yılı başlarında Mekteb-i Hukuk
ianesinin de Maarif’e aktarılması gündeme geldi. Maarif Nezareti’nin, mektebin bir
bütün olarak kendisine devredilmesi yönündeki talebi hükümet tarafından kabul
edilmeyerek iâne gelirinin Adliye Nezareti’nde kalması kararlaştırıldı 246 . Böylece iâne
gelirleri sadece bir buçuk yıl (Nisan 1885-Ekim 1886) mektebe aktarılmış oldu.
243
Duyurulardan biri için bkz. 31 Mayıs 1881 (3 B 1298), Ceride-i Mehâkim, s. 793). Ödemeyi yaptığına
dair Vilayet Adliye Encümeni’nden aldığı ilmühaberi ibraz etmeyenlerin vekâletinin kabul
edilmeyeceğiine dair duyuru için bkz. 27 Kasım 1883 (27 M 1301), Ceride-i Mehâkim, nr. 229, s. 1825.
244
2 Nisan 1885 (16 C 1302), ŞD. 2551/11, lef 1. Ayrıca bkz. Mumcu, a.g.e., s. 12-13. Bu uygulamaya
dair duyurular için bkz. 14 Nisan 1885 (2 Nisan 1301), Ceride-i Mehâkim, s. 2614; 14 Nisan 1885 (2
Nisan 1301), MF.VRK. 3/101; 13 Ağustos 1888 (1 Ağustos 1304), Ceride-i Mehâkim, s. 5230. Resmî
kayıtlara göre sadece İstanbul’da düzenlenen vekâletnamelerin adedi yılda dört bin üç yüz civarındaydı.
Taşradakiler ile mahkemelerde tescil edilerek oluşturulan vekâletnameler de buna eklenirse iâne alınacak
vekâletnamelerin on bini bulacağı tahmin ediliyordu (ŞD. 2551/11, lef 1).
245
II. Meşrutiyet’in ilanından sonra şer‘iyye mahkemelerinde ibraz edilen vekâletnamelerden de iâne
alınması gündeme gelmişti. 1909 yılında İzmir Baro reisi Bekir Behlül, bir soru üzerine şer‘iyye
mahkemelerinde ibraz edilen her vekâletname sureti için Mekteb-i Hukuk iânesi alınması gerektiğini
belirtir. Bkz. 24 Mart 1909 (11 Mart 1325), Mizanü’l-Hukuk, nr. 22, s. 253-54. Buna rağmen 1911 yılında
Şeyhülislâmlık’ta toplanan Şûrâ-yı İlmiyye, Giresun naibinin arîzası üzerine şer‘iyye mahkemelerinde
ibraz edilecek vekâletnâmelerden Mekteb-i Hukuk iânesi namıyla bir şey alınmayacağını karara
bağlamıştır (22 Haziran 1911/9 Haziran 1327, İMA, Şûrâ-yı İlmiyye ve Encümen-i Islahat-ı İlmiyye Def.,
nr. 1797, evrak nr. 472).
246
14 Ocak 1887 (20 R 1304), MV. 15/73; 18 Ocak 1887 (24 R 1304), MF.ALY. 3/48.
63
Hükümetin kararından sonra da mektebin adıyla anılmaya devam eden iane, taşra hukuk
mekteplerine malî kaynak temin etmek maksadıyla Maarif’e geri verildiği 1907 yılına
kadar Adliye Nezareti’nin gelir kalemleri arasında bulundu 247 .
Avukatlık mesleğiyle ilgili yapılan bir değişiklik de iânenin önemini arttırmıştı.
Aşağıda ayrıntılı olarak ele alınacağı üzere nizamiye mahkemelerinde görülen hukuk
davalarında sadece ruhsatı olan avukatların faaliyet göstermeleri kuralı (inhisar usûlü)
Ekim 1886’da kaldırıldı. Hukuk mahkemelerinde avukatlık yapma imtiyazının ortadan
kaldırılması anlamına gelen bu değişiklikten sonra şehadetnamesiz avukatların hukuk
mahkemelerinde faaliyet göstermesi -tekrar- meşru hale geldi. Cevdet Paşa, Aralık
1889’da Sadaret’e yazdığı bir tezkirede, Mekteb-i Hukuk ianesinin sadece
şehadetnameli avukatlardan değil, şehadetnamesizlerden de alınmasını teklif etti. Eldeki
bazı bilgilerden bu teklifin kabul edildiğine işaret etmektedir 248 .
Mekteb-i Hukuk müdüriyeti, bu gelir kalemini mektebe tekrar kazandırma
yönünde girişimlerde bulunmuştu. 1894 yılında Kâzım Efendi, mektebin Maarif
Nezareti’ne bağlanması hakkında çıkan iradede padişahın mektebin idaresine halel
gelmemesine dair isteğini hatırlatıp bu esnada mektebin gelir kalemleri ile ilgili
herhangi bir kararın alınmadığını iddia eder ve Mekteb-i Hukuk adına toplanan birer
mecidiyenin tekrar mektebe tahsisini ister 249 . Kâzım Efendi’nin de belirttiği gibi
padişah, mektebin Maarif Nezareti’ne bağlanmasını onayladığı sırada böyle bir ihtirazî
kayıt koymuştu; ancak hükümet Mekteb-i Hukuk ianesinin mektebe değil Adliye
Nezareti’ne bırakılmasını kararlaştırmıştı. Kâzım Efendi’nin dayanaktan yoksun isteği
bu nedenle kabul görmedi. Taşra hukuk mekteplerinin açılma sürecinde Maarif
Nezareti’ne nakledilen Mekteb-i Hukuk iânesi Cumhuriyet döneminde de toplandı. 21
Nisan 1924 tarihli İstanbul Darülfünunu’nun Şahsiyet-i Hükmiyyesi Hakkında
Kanun’un 3. maddesinin 5. fıkrasıyla toplanacağı teyit edildi. 1932 yılında üç katına (60
247
Mekteb-i Hukuk iânesi açılan Selânik Hukuk Mektebi ile taşrada açılması düşünülen diğer iki hukuk
mektebinin giderlerini karşılamak için Maarif Nezareti’ne nakledildi. Meclis-i Vükelâ kararından sonra
padişahın onayı alınmıştı (25 Kasım 1907/19 L 1325, İ.MF. 1325 L 19). Bu arada iâne pulları bastırıldı;
ve fakat Mayıs 1908’de henüz iânenin adliye memurları tarafından mı toplanacağı yoksa bayilerde mi
satılacağı kararlaştırılmamıştı (19 Mayıs 1908/18 R 1326, ŞD. 223/26). Rumeli vilayetlerinin
kaybedilmesi üzerine iâne pullarının rengi değiştirildi (3 Haziran 1913/21 Mayıs 1329, MV. 201/158; 5
Haziran 1913/23 Mayıs 1329, İ.MMS. 1331 C 29).
248
25 Aralık 1889 (2 CA 1307), ŞD. 2551/11, lef 2. II. Meşrutiyet’in ilk yılında, Soma’da avukatlık
yapan Ali Rıza Efendi, iâneyi sadece şehadetnamelilerin vermesi gerektiğini iddia etmiş; İzmir Barosu
Reisi Bekir Behlül, cevaben ianenin avukatın gelirine karşılık alındığını; bu nedenle şehadetnamelilere
mahsus olmadığını söylemişti (24 Mart 1909/11 Mart 1325, Mizanü’l-Hukuk, nr. 22, s. 253-54).
249
9 Mayıs 1894 (27 Nisan 1310), HMT, s. 84; MF.ALY. 8/168.
64
kuruş) çıkarıltılan iâne, 31 Mayıs 1933 tarihli İstanbul Üniversitesi’nin Kuruluş
Kanunu’nun 9. maddesiyle genel bütçeye alındı; nihayet 25 Şubat 1952 tarihli bir
kanunla da tamamen kaldırıldı 250 .
Mektebin gelir kalemlerinden biri de avukatlık şehadetnamesi/ruhsatnamesi
harcıydı. Avukatlığa girenlerin ruhsatnamelerine karşılık olarak üç sınıf üzerinden
alınan bir harçtı 251 . Dava vekilleri imtihanına dair nizamnamenin yürürlüğe girmesinden
sonra on lira olarak 252 toplanan bu harç, Maarif Nezareti’ne bağlanmasından sonra
mektepte kalan tek eski gelir kaynağıydı 253 . Mekteb-i Hukuk mezunlarından avukatlık
yapmak isteyenlerin ruhsatname harçlarıyla Mekteb-i Hukuk’ta imtihana giren diğer
mektep mezunlarının ödeyecekleri ruhsatname harçları mektebe tahsis edilmişti.
Nizamiye mahkemelerinde reislik, üyelik veya savcılık yaptıktan sonra açığa çıkıp
avukat olmak isteyenlerle vilayet adliye encümenlerinde imtihan verenlerin harçları ise
önceden olduğu gibi Adliye Nezareti’ne aitti 254 .
Ruhsatname harçları, 1886-1891 yılları arasında Maarif veznesine yatırılmakla
beraber müdür tarafından mektebin ihtiyaçları için alıkonulmaktaydı. Kâzım Efendi,
müdürlüğe atandığı Kasım 1891’dan itibaren harcı yatırdıklarına dair ilmuhaberi ibraz
etmeyenlerin imtihana alınmaması kuralına bağlı kalarak avukatların isimleri ile harcın
Maarif veznesine yatırıldığı tarihi içeren bir defter tutmağa başlamıştı 255 .
Kâzım Efendi, Maarif veznesine yatırılan bu harçların doğrudan mektep
müdüriyeti tarafından idare edilmesi yönünde bir teşebbüste de bulunmuştu. Kütüphane
kurmak maksadıyla harçların mektepte alıkonulmasını isteyerek paranın nasıl
harcanacağına dair bir talimat yaparak takdim edebileceğini belirtmişti. Ancak bu
teşebbüsten bir sonuç alamadı 256 , harçlar bundan sonra da Adliye Nezareti veznesine
250
1 Haziran 1932, Resmi Gazete, nr. 2113; 31 Mayıs 1933 tarihli ve 2252 sayılı kanun; 25 Şubat 1952
tarihli ve 5887 sayılı kanuna atıfla A. Mumcu, a.g.e., s. 13.
251
2 Nisan 1885 (16 C 1302), ŞD. 2551/11, lef 1.
252
Başvuru sırasında Adliye Nezareti’ne dilekçe ve özgeçmiş vermeden önce nezaret veznesine mektep
menfaatine on lira yatırılması gerekiyordu. Başvuran kişi sınavı geçerse bu, mektebe irâd kaydedilecek,
geçemezse yarısı iade edilecek, yarısı alıkonulacaktı (Eylül-Ekim 1884/Z 1301, İ.ŞD. 71/4151).
253
14 Ocak 1887 (20 R 1304), MV. 15/73; 18 Ocak 1887 (24 R 1304), MF.ALY. 3/48.
254
Sadaret, Adliye Nezareti’nin ruhsatname vermesini geçici ve istisnaî bir durum olarak
değerlendirmekteydi. Bu usûl, Mekteb-i Hukuk’tan “ihtiyaca kâfi talebe yetiştirilinceye kadar”
uygulanacaktı (22 Şubat 1887/29 CA 1304, MV. 17/37; 5 Mart 1887/21 Şubat 1302, A.MKT.MHM.
493/60, lef 1-3).
255
Kâzım Efendi, Maarif Nezareti’nin isteği üzerine bu listeyi Maarif Nezareti Muhasebesi’ne
göndermiştir (14 Aralık 1892/2 Kânunıevvel 1308, HMT, s. 79-80).
256
28 Ocak 1893 (16 Kânunısâni 1308), HMT, s. 80. Müdüriyet, Adana Adliye Encümeni tarafından
imtihan edilen bir kişinin imtihan evraklarını incelerken harcın Adliye veznesine yatırılmasını tespit
65
yatırıldı 257 . Buna rağmen ruhsatname harçları mektebin kuruluşundan itibaren en
istikrarlı gelir kalemini oluşturdu 258 .
ettiğinde Adliye Nezareti Umûr-ı Hukukiyye Müdüriyeti ile yazışarak harcın önceden olduğu gibi Maarif
veznesine yatırılmasını istemişti (28 Ocak 1895/16 Kânunısâni 1310, HMT, s. 88).
257
5 Nisan 1897 (24 Şubat 1313), MF. ALY. 9/66.
258
12 Kasım 1907 (6 L 1325), İ.MF. 1325 L 19.
66
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE’DE HUKUK DERSLERİNİN TEŞEKKÜLÜ:
MEKTEB-İ HUKUK’TA EĞİTİM HAYATI
Hukuk eğitimi, klasik eğitim sistemleri içerisinde yer alan temel sahalardan
biridir. XIX. yüzyılda tarihî birikimi uhdesinde barındırmakla beraber hem Avrupa’da
hem de Türkiye’de modern bir felsefeyle/anlayışla içerik ve biçim değiştiren yeni bir
hukuk eğitimi kurumsallaşması hadisesiyle karşılaşılmaktadır. Önceki bölümde bu
hadisenin Türkiye ayağı üzerinde duruldu. Bu bölümde ise Türkiye’deki hukuk
eğitiminin içeriği, kimler tarafından gerçekleştirildiği ve muhatap kitlesinin eğitim
sistemi içindeki yeri incelenecektir. Bahsi geçen konularda değişen ve devam eden
unsurları; nihaî olarak da Türkiye’deki hukuk eğitiminin özgün taraflarını tespit etmek
amaçlanmaktadır.
2.1. Mekteb-i Hukuk Ders Programları
Şer‘iyye mahkemelerinde görev yapacak hâkimleri yetiştirmek üzere 1855
yılında kurulan Muallimhane-i Nüvvâb’da fıkıh çerçevesinde bir hukuk eğitimi
verilmekte 259 ;
bununla
beraber
öğrencilerin
pratik
bilgilerde
yetkinleşmesi
259
Muallimhane-i Nüvvâb’ın kuruluşu, “mektep”leşmesi ve ders programındaki değişmeler için bkz. J.
Akiba, a.g.m., s. 138-53. Türkiye’deki ilk hukuk mekteplerinin açıldığı yıllarda Muallimhane-i Nüvvâb’ın
adı Mekteb-i Nüvvâb olarak değiştirilecektir (1883). Akiba, burada kullanılan “mektep” kelimesinin
medreseden farklılaşmaya ve yeni mekteplerle özdeşleşmeye vurgu yaptığını belirtmektedir (a.g.m., s.
140-41).
67
önemsenmekteydi 260 . XIX. yüzyılda mektepler çerçevesindeki eğitim teşkilatı açısından
gerçekleştirilen en etraflı düzenleme olan maarif-i umûmiyye nizamnamesinde (1869)
hukuk derslerinin Darülfünun teşkilatı içerisinde yer alan Hukuk Şubesi’nde okutulması
planlanmıştı. Ana hatlarıyla Fransız eğitim sistemini esas alan bu nizamnameye göre
Hukuk Şubesi’nde fıkhın muamelat kısmı, fıkıh usûlü, Roma hukuku, Fransız medenî
kanunu, hukuk muhakeme usûlü, kara ve deniz ticaret hukuku, ceza hukuku, ceza
muhakemeleri
usûlü,
arazi
hukuku
ve
devletler
hukukunun
okutulması
düşünülüyordu 261 . Bu fikir on yıl içinde açılacak olan hukuk mekteplerinde farklı
derecelerde tahakkuk ettirilecekti. Bir süre sonra açılan Darülfünun’da verilen hukuk
dersinin kapsamı ise nizamnamede çizilen çerçeveye göre oldukça dardı 262 .
Yukarıda izah edildiği üzere, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti bünyesinde
açılan Kavânîn ve Nizamât Dershanesi’nde nizamiye mahkemelerinde yürürlükte olan
bütün kanunların belletilmesi düşünülmekteydi. Önemli kanunlardan sınav da
yapılacaktı. Dershanenin imtihanlarında kanun bilgisinin yanı sıra “kitâbet” bilgisinde
yetkinlik 263 aranmaktaydı.
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de ise Roma hukuku, Mecelle, kara ve deniz ticaret
hukuku, ticaret muhakeme usûlü, idare hukuku, ceza hukuku, iktisat ve devletler
hukuku derslerinin okutulması planlanmıştı. Fürû-ı fıkıh ve usûl-i fıkıh derslerinin
eklenmesi ile tamamlanan ders programı mektebin kesintilerle yürüyen öğretim yılları
boyunca büyük oranda uygulandı. Hocaların çoğunluğunun yabancı (Fransız, Belçikalı,
İrlandalı…) olması nedeniyle Fransızca, Roma hukuku ve modern hukuk dalları öne
çıkıyorsa da Mecelle, fıkıh ve fıkıh usûlü dersleri de programda önemli bir yere sahipti.
Fıkıh ve Roma hukukuyla Avrupa kanunlarının mukayese edildiği 264 derslere yer
260
Bu noktada mahkeme belgelerinin yazılma usûlünün (sakk ilmi) önemi dikkat çekmektedir. Bu
konudaki eserler üzerine bir literatür çalışması için bkz. Süleyman Kaya, “Mahkeme Kayıtlarının
Kılavuzu: Sakk Mecmuaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 379-416.
261
M. Cevad, a.g.e., s. 487 (maarif-i umûmiyye nizamnamesi, madde 82).
262
İkinci Darülfünun teşebbüsünde, 1870 yılı ders programlarına göre hukuk dersi Ahmed Kâmil Efendi
tarafından verilecekti. 1870 yılının sonlarına doğru Ramazan ayında verilmesi düşünülen konferanslardan
birinde, tabii ve pozitif hukuk; deniz ticaret, devletler, idare ve ceza hukuku konularından bahsedilmesi
planlanmıştı (E. İhsanoğlu, “Dârulfünûn Tarihçesine Giriş: İlk İki Teşebbüs”, s. 723-27).
263
Kitâbet bilgisinin önemi Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de de kendisini göstermektedir. Bir öğrencinin
(sonradan iptal edilmiş) sicilinde Mekteb-i Hukuk’ta usûl-i kitâbet, fenn-i belâgat ve fenn-i hukuk
öğrendiği belirtilmektedir (DH.Said.d., nr. 18/323).
264
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de yapılan Mecelle madde 804-832, Âriyetin Milel-i Muhtelife ile Tatbiki
adlı tek doktora tezi, fıkıh ile Roma hukuku ve Avrupa kanunları arasında yapılan mukayeselere
dayanmaktadır. Tezin sahibi Rupen Karakaşyan hakkında biyografik malumat ve doktora tezinin latin
harfli yayımı için bkz. Mehmet Akman, “Türkiye’de Hukuk Alanında Yapılan İlk Doktora Tezi”, Türk
Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy. 1, 2006 Bahar, s. 65-86.
68
verilmesi bu mektebin ayırıcı vasıflarından biriydi 265 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî dersleri
orijinal adlarıyla aşağıdaki Tablo 1 ve Tablo 2’de görülmektedir.
Tablo 1. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı 266
BİRİNCİ SINIF
DERS
AÇIKLAMA
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
İlm-i hukukun aksâm ve şubelerini tarif ve ahkâm-ı Şer‘-i şerîf ile
Hukuk-ı Umûmiyyeye
Roma Kanunu ve kavânîn-i sâire ve Fransa Hukuku’nun suver-i
Mukaddime
icraiyye ve cihet-i muamelatını mücmelen beyan ve tavsîften ibarettir
(Hukuk-ı Şahsiyye, İzdivac, Kuvve-i Peder, Vesâyet)
Roma Hukuku’ndan tedris olunan dersler esasen hukuk-ı sâire
Roma Hukuku
hakkında kavânîn ve nizamâta mehaz addolunur ise de bunlara dair
mevâdd hakkında olan tabirât ve tarifât tefrîk ve tayin edilmekte
olduğu cihetle bu ders bazı muallimler tarafından hukuk-ı nisbiyye
tesmiye kılınmıştır
İKİNCİ SINIF
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
(Emvâl-i menkûle ve Gayrımenkûle,
Roma Hukuku
Senedât ve Kontratonun tarifâtı)
(Şirket, Komisyon, Poliçe, İflas)
Hukuk-ı Ticaret
Ticaret Kanunnamesi ve Zeyl’ine tevfîkan tarif olunur
Usûl-i Muhakeme-i Ticariyye
Ticaret Kanunnamesi ve Zeyl’ine tevfîkan tarif olunur
ÜÇÜNCÜ SINIF
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
Roma Hukuku
(Verâset, Hibe, Hukuk-ı Medeniyye ve sâireden Iskât)
Devlet-i Aliyye’nin İdare-i
Mülk hakkında olan Kavânîn,
Nizamât ve Talimâtı
Hukuk-ı Bahriyye
(ve Devlet-i Aliyye ile Fransa ve İngiltere’de mer‘iyyü’l-icra olan
Kanun-ı Cezaiyye
Usûl-i İstintâkın Tarifi)
İlm-i Servet
DÖRDÜNCÜ SINIF
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
Roma Hukuku ve
(ve Avrupa Kavânîn-i Cedîdelerini Muayene ve Tatbik)
Şer‘-i Şerîf
Hukuk-ı Umûmiyye-i Haricî ve
Dahilî
İlm-i Servet
-
265
Sava, Reglement, Ek (Université Imperiale Ottomane, Programme de L’Enseignement, École de Droit,
1876). Bir arşiv belgesine göre birinci sınıfta genel hukuk bilgisi kazandırmak maksadıyla okutulan bir
derste hukuk ilminin kısımları anlatıldıktan sonra “ahkâm-ı Şer‘-i şerîf ile Roma Kanunu ve kavânîn-i
sâire ve Fransa Hukuku’nun suver-i icraiyye ve cihet-i muamelatı” kısaca izah edilecekti. Dördüncü
sınıfta “Roma Hukuku ve Şer‘-i şerîf ve Avrupa kavânîn-i cedîdelerini muayene ve tatbik” adlı bir ders
vardı (Y.EE. 37/29: Mekteb-i Sultanî derununda küşâd olunmuş olan Hukuk Mektebi’nin programıdır).
Sava Paşa’nın bu konuyla özel olarak ilgilendiği yukarıda belirtilmişti. Ayrıca bkz. Sava Paşa, İslâm
Hukuku Nazariyatı Hakkında Bir Etüd, I, 9-14.
266
Y.EE. 37/29 (Mekteb-i Sultanî derununda küşâd olunmuş olan Hukuk Mektebi’nin programıdır).
69
Tablo 2. Sava Paşa’nın öngördüğü Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ders programı 267
1re ANNÉE (BİRİNCİ SENE)
İntroduction á l’étude du Droit
Mecelle (Fıkh)
Droit Romain comparé
(Livre de personnés)
İnstitutions Romaines
(au point de vue historie)
3re ANNÉE
Mecelle (Fıkh) (suite et fin)
2re ANNÉE
Cours des sources de Droit Musulman
(Usul-i Fıkh)
Cours de Mecelle (Fıkh)
Cours de Droit Romain comparé
(Division des choses; Des divers modes d’acquérir;
De la possession; De la propriété et de ses
démembrements; De l’usucapion et des
prescriptions; Des obligations)
Cours de Droit Commercial Ottoman
4re ANNÉE
Cours de Droit Romain comparé
(Successions; Testaments; Donations;
Actions)
Droit Romain comparé
(suite des obligations; Contrats;
Les hypothéques)
Procedure Civile et Commerciale
Droit Pénal et d’instruction criminelle
Cours de Droit Administratif
Cours de Droit public externe et interne
(Traités)
Cours d’Economie Politique
2.1.1. İlk Ders Programlarının Teşekkülü
Bu çalışmanın ana konusu olan Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’ye gelince; mektep
nizamnamesine göre burada üç yıllık öğretim süresi içinde Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı
Adliyye), arazi hukuku (Arazi Kanunu-Tapu ve Emlâk Nizamnameleri), ceza hukuku
(Ceza Kanunu), kara ve deniz ticaret hukuku (Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye
Kanunları), hukuk ve ceza muhakeme usûlleri (Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ve
Cezaiyye Kanunları), ilâm düzenleme usûlü (Usûl-i Tanzim-i İlâm), milletler hukuku
(İlm-i Hukuk-ı Milel), ecnebilerle ilişkilere dair hukukî metinler (Muamelât-ı
Ecnebiyyeye müteallik Uhud ve Nizâmât ve Mukâvelât) ve Fransızca (Fransız Lisanı)
okutulacaktı. Yukarıda işaret edildiği üzere, Fransızca ilk program taslaklarında yer
almazken padişah tarafından programa eklenmişti. Programda kanun merkezli derslerin
yanı sıra kapitülasyonlar, diplomasi ve lisan öğretimine yer verildiği görülmektedir.
Muallimler Heyeti, Adliye Nezareti’nin onayını aldıktan sonra programa bunların
267
Sava, Reglement, Ek (Université Imperiale Ottomane, Programme de L’Enseignement, École de Droit,
1876).
70
dışında ders ekleyebilirdi. Mektepte öğretim dili Türkçe’ydi 268 . Mekteb-i Hukuk
müfredatı ana hatlarıyla fıkıh, modern hukuk ve dil derslerinden oluşmaktadır. Bu
nedenle derslerin gelişim süreci, fıkıh-hukuk-dil sıralaması takip edilip, değişikliklere
değinilerek izah edilecektir.
Tablo 3. Mekteb-i Hukuk’un ilk ders cetveli 269
DERS
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ve
Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye
Ceza Kanunnamesiyle
Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye
Ticaret Kanunu
Arazi Kanunu ile Tapu ve Emlâk
Nizamnameleri
Medhal-i İlm-i Hukuk ile Hukuk-ı Tabi‘iyye
Fransız lisanı
Haftalık
Ders Saati
5 ders
4 ders
3 ders
2 ders
1 ders
5 ders
Açılış merasiminden bir süre
önce Adliye Nazırı Cevdet Paşa,
mektebin
birinci
sınıfında
okutulacak derslerin isimlerini
padişaha takdim etti. Yandaki
Tablo 3’de görüleceği üzere
haftada
yirmi
saat
ders
okutulması öngörülmekteydi. Tanzimat döneminde tedvin edilen medenî, ceza, ticaret
ve arazi hukuku ile bir yıl önce yapılan usûl kanunlarına dair dersler bu programda yer
bulmaktaydı. Hukuk muhakeme usûlünün Mecelle ile; ceza muhakemeleri usûlünün ise
ceza kanunu ile birlikte okutulması planlanmıştı. Programda hukuka giriş ve hukuk
felsefesi derslerinin birlikte yer alması Maarif Nazırı Münif Paşa’nın burada hocalık
yapmayı kabul etmesiyle alakalı olsa gerektir. Bu dersler mektebin ilk on yılında onun
adıyla anılacaktı. Programın en ilgi çekici yönü ise Fransızca’ya Mecelle ile eşit ve en
fazla ders saatinin ayrılmasıdır. Bu, bu dönemde dil öğrenimine verilen önemin de açık
bir göstergesidir.
Mayıs 1880’de bu derslerin kimler tarafından okutulacağı belirlendi. Mecelle’yi
Mecelle Cemiyeti Üyesi ve Evkaf Müfettişi Ömer Hilmi Efendi ve Cevdet Paşa birlikte
okutacaktı. Ömer Hilmi Efendi bir süre Mecelle, ardından Cevdet Paşa haftalık beş
saatin ikisinde muhakeme usûlü anlatacak ve Ömer Efendi, diğer üç saatte Mecelle
okutmayı sürdürecekti. Arazi Kanunu ve ilgili nizamnameler dersini Mecelle Cemiyeti
Üyesi ve İlâmât-ı Şer‘iyye Mümeyyizi Abdüssettar Efendi verecekti.
Ceza hukuku dersinde önce İsmail Beyefendi ceza kanunnamesi anlatacak,
ardından Temyiz Mahkemesi Başsavcısı Kostaki Antopulo Efendi ceza muhakemeleri
usûlü dersine başlayacaktı. Ticaret hukukunun Nafıa Nazırı Hasan Fehmi Efendi,
hukuka giriş ile hukuk felsefesini ise Maarif Nazırı Münif Paşa verecekti. Fransızca
268
İlk nizamname taslağında dersler için “ulûm” tabiri kullanılmıştır (ŞD.TNZ. 2417/1, lef 6).
Nizamnamede yer alan derslerin orijinal adları için bkz. EK II.
269
26 Nisan 1880 (16 CA 1297), Y.MTV. 3/69.
71
dersleri için iki sınıf teşkil edilmişti. İlk Fransızca sınıfında haftada üç saatte Fransızca
dilbilgisi (sarf), ikinci sınıfta ise iki saat Fransızca’dan Türkçe’ye, Türkçe’den
Fransızca’ya tercüme usûlü öğretilecekti. Pazar ve Cuma günleri dışında her gün dört
ders yapılacaktı 270 . Fransızca dilbilgisi muallimliğine Maarif memurlarından Recai
Efendi; tercüme muallimliğine de Vakit gazetesi başmuharriri Kemalpaşazâde Said
Bey’in atandı 271 ; Said Bey aynı zamanda Roma tarihi anlatacaktı 272 . İlk ders yılında
bunlara Recaizâde Mahmud Ekrem Bey’in okutacağı Türk edebiyatı (edebiyat-ı
Türkiyye) ile Sami Bey’in okutacağı Arap edebiyatı (edebiyat-ı Arabiyye) dersleri
eklendi 273 . Mektebin ilk ders yılında Arap edebiyatı dersine yer verilmesi medreseli
öğrenci sayısının fazlalığıyla alakalı olduğu gibi Mecelle ve fıkıh usûlü gibi derslerin
daha iyi anlaşılmasını temin etmek gayesine de matuf olmalıdır 274 .
Aşağıdaki Tablo 4’te görüleceği üzere mektebin ikinci senesinde Abdüssettar
Efendi birinci sınıfta okutulan Mecelle ve fıkha giriş derslerini vermeye başladı ve bu
konuda küçük bir risale kaleme aldı 275 . Mekteb-i Hukuk’un ilk ders yılında Mecelle
okutan Ömer Hilmi Efendi ders notlarını Mir‘âtü’l-Mecelle adıyla kitaplaştırdığı gibi 276
ikinci ders yılında Mecelle’nin yanı sıra vakıf hukuku anlattı. Vakıf hukuku sahasında
otorite olan Ömer Hilmi Efendi’nin on yıl sonra vefatının ardından İthâfü’l-Ahlâf fî
Ahkâmi’l-Evkaf adlı eseri Mekteb-i Hukuk tarafından bastırılacaktı 277 . Bu ders yılında
Cevdet Paşa’dan boşalan hukuk muhakeme usûlü dersini Temyiz Mahkemesi Üyesi
Hasan Tahsin Efendi verdi. Abdüssettar Efendi’nin Mecelle ve fıkha giriş muallimliğine
geçmesi üzerine Meclis-i Maarif Üyesi Ahmed Hamdi Efendi, Arazi Kanunnamesi
dersini okutmaya başladı.
270
11 Mayıs 1880 (2 C 1297), Ceride-i Mehâkim, nr. 44, s. 346-47; HMT, s. 20-22.
15 Haziran 1880 (7 B 1297), Tercüman-ı Hakikat, nr. 602, s. 1.
272
18 Haziran 1880 (10 B 1297), Vakit, nr. 1675, s. 1.
273
Devlet Salnamesi, 1298 senesi, s. 231. Recaizade aslında Mekteb-i Mülkiye’nin edebiyat muallimiydi.
İlk olarak bir ders notu olarak çıkardığı Talim-i Edebiyat adlı eserinin hazırlanma süreci ve doğurduğu
tartışmalar için bkz. Kâzım Yetiş, Talîm-i Edebiyat’ın Retorik ve Edebiyat Nazariyâtı Sâhasında
Getirdiği Yenilikler, Ankara 1996.
274
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1106.
275
Abdüssettar, Medhal-i Fıkh, İstanbul 1299. Bu risale Cevdet Paşa tarafından padişaha takdim
edilmiştir (17 Mart 1882/26 R 1299, Y.PRK.AZN. 1/54).
276
(Medrese-i Hukuk beşinci kısım), İstanbul, Matbaa-i Mekteb-i Sanayi-i Şâhâne, 1298 (Sami Erdem,
“Türkçe’de Mecelle Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 710).
277
İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1307. Bu kitap kısa süre sonra Fransızca ve İngilizce’ye (bir rivayete göre
Arapça’ya da) tercüme edilmiştir. Ömer Hilmi Efendi, Mecelle’nin telifi sırasında vakıf hukuku ile ilgili
kısmı hazırlamakla görevlendirilmişti. Bu eseri de Mecelle gibi kanunlaşmak üzere kaleme aldığı
söylenmektedir. Eserin latin harfleriyle muhtelif baskıları ve kitap hakkında daha fazla bilgi için bkz.
Tahsin Özcan, “Osmanlı Vakıf Hukuku Çalışmaları”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5,
2005, s. 519-21.
271
72
Birinci sınıfta ceza hukukunu İsmail Bey, ikinci sınıfta ceza muhakemeleri
usulünü Kostaki Efendi; ticaret hukukunu Ticaret Mahkemesi Birinci Reisi Şehbaz
Efendi, devletler hukukunu Hasan Fehmi Efendi, hukuka giriş ve hukuk felsefesi de
önceden planlandığı gibi Münif Paşa okuttu.
Tablo 4. 1881-1882’de Mekteb-i Hukuk hocalarının memuriyet ve dersleri 278
BİRİNCİ SINIF/SENE
HOCA
MEMURİYET
DERS
Münif Paşa
Sâbık Maarif Nâzırı
Medhal-i İlm-i Hukuk
Bâb-ı Fetvapenâhi
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ile
Abdüssettar Efendi
İlâmât-ı Şer‘iyye Mümeyyizi
Medhal-i Fıkh
Şehbaz Efendi
Mahkeme-i Ticaret Reis-i Evveli
Ticaret Kanunnâmesiyle Usûl-i Defterî
Arazi Kanunnâmesiyle Tapu
Ahmed Hamdi Efendi
Meclis-i Maarif Azâsından
Nizamnameleri ve Muamelâtı
İsmail Bey
İkinci Mahkeme-i Ticaret Reisi
Ceza Kanunnâme-i Hümâyunu
Münir Bey
Hariciye Kalemi Hulefâsından
Edebiyat-ı Türkiyye ile Talim-i Kitâbet
Said Bey
Sâbık Hariciye Kâtibi
Fransız Lisanı
İKİNCİ SINIF/SENE
Cevdet Paşa
Adliye Nâzırı
Belâgat-ı Türkiyye ile Talim-i Hitâbet
Münif Paşa
Sâbık Maarif Nâzırı
Hikmet-i Hukuk
Hasan Fehmi Efendi
Nâfia Nâzırı
Hukuk-ı Düvel ile Muahedât
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ile Ahkâm-ı
Ömer Efendi
Evkaf Müsteşarı
Evkaf
Usûl-i Muhâkeme-i Hukukiyye ve
Tahsin Bey
Mahkeme-i Temyiz Azâsından
Ticariyye ile Teşkilât-ı Mehâkim
Nizamnamesi
Kostaki Efendi
Başmüddeî-i Umûmî
Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiyye
Mösyö Perar
Mekteb-i Sultanî Muallimlerinden
Edebiyât-ı Franseviyye
Mektebin ikinci ders yılında Arap edebiyatı dersi kaldırılarak programa Fransız
edebiyatı dersi eklendi ve muallimliğe Mekteb-i Sultanî hocalarından Mösyö Perar
getirildi. Türk edebiyatı muallimliğine Ekrem Bey’in yerine Hariciye Nezareti
halifelerinden Münir Bey atanırken Cevdet Paşa birinci sınıfa belâgat dersi vermeye
başladı 279 . Cevdet Paşa, bu derste okuttuğu notları Belâgat-ı Osmaniyye adıyla önce
fasiküller halinde neşretti, ardından da kitaplaştırdı 280 . Belâgat-ı Osmaniyye’nin ilk
cüz’ünün basılmasından sonra ileriki yıllarda Mekteb-i Hukuk’ta belâgat dersleri
verecek olan Abdurrahman Süreyya Efendi, Ta‘likât-ı Belâgat-ı Osmaniyye adlı bir
kitap yazarak Cevdet Paşa’nın kitabını sert bir dille tenkit etti. Süreyya Efendi’nin
eserinin neşredilmesinden sonra içlerinde Mekteb-i Hukuk öğrencilerinin de bulunduğu
bir grup yazar edebiyat, belâgat, mantık, fıkıh usûlü ve kelâm ilimlerinin kavram ve
meselelerini devreye sokarak birçok kitap ve makale kaleme aldılar. Yüksek öğretimin
istikametini tayin etmek bakımından önemli olan ve edebiyat tarihimize “belâgat-ı
278
DS 1299, s. 228-29.
Devlet Salnamesi, 1299 senesi, s. 228-29.
280
Ahmed Cevdet, Belâgat-ı Osmaniyye, İstanbul, Matbaa-i Osmaniyye, 1299.
279
73
Osmaniyye tartışmaları” olarak geçen bu tartışmalarda, millî belâgat meselesi,
Arapça’nın Türkçe için vazgeçilmezliği, Türkçe’nin Arapça’dan farklı bir belâgatinin
olup olamayacağı ve Türkçe’nin sadeleştirilmesi meseleleri gündeme taşındı 281 .
Tablo 5. 1882-1883’te Mekteb-i Hukuk hocalarının memuriyet ve dersleri 282
BİRİNCİ SINIF
HOCA
MEMURİYET
DERS
Şurâ-yı Devlet ve Cemiyet-i
Mecelle’nin birinci nısfı ile Medhal-i Fıkıh
Haydar Efendi
Mecelle azasından
Haçaryan Efendi
Dava vekillerinden
Ceza Kanunnâme-i Hümâyûnu
Birinci Mahkeme-i Ticaret
Ticaret-i Berriyye Kanunnâmesi ile
Rifat Bey
Usûl-i Defterî
azasından
Arazi Kanunnâmesiyle Tapu Nizamnamesi ve
Şükrü Efendi
Muamelatı
Münif Paşa
Medhal-i İlm-i Hukuk
Evkaf Meclis-i İdare kalemi
Fehmi Efendi
Edebiyat-ı Türkiyye ile Talim-i Kitâbet
mümeyyizi
Âkif Efendi
Fransızca Kıraat ile Sarf
İKİNCİ SINIF
Temyiz Mahkemesi ve
Mecelle’nin ikinci nısfı ve Talim ve Teşrih-i
Abdüssettar Efendi
Cemiyet-i Mecelle
Mecelle ve Mübâhesât
azasından
Mahkeme-i Temyiz
Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ve
Tahsin Efendi
Ticariyye ile Teşkilat-ı Mehâkim Nizamnamesi
azasından
Kostaki Efendi
Başmüddeî-i umûmî
Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Kanunnâmesi
Hukuk-ı Düvel ve Tarih-i Hukuk-ı Düvel ve
Hasan Fehmi Paşa
Nâfıa Nazırı
Muahedât-ı Osmaniyye ve sâire
Münif Paşa
Hikmet-i Hukuk ile Tarih-i Hikmet-i Hukuk
Evkaf Meclis-i İdaresi
Belagât-ı Türkiyye ve Talim-i Hitâbet
Hacı İbrahim Efendi
azasından
Nahv-i Fransevî ve Roma Tarihi ve
Recai Efendi
Türkçe’den Fransızca’ya Talim-i Tercüme
ÜÇÜNCÜ SINIF
Talim-i Muhakeme-i Hukukiyye ve Ticariyye ile
Birinci Mahkeme-i Ticaret
Şehbaz Efendi
Talim-i Hulâsa-i Evrak ve Tanzim-i İlâm ve
reisi
Müntehab Ebhâs Hakkında İmtihan ve Mübâhase
Talim-i Muhakeme-i Cezaiyye ile Talim-i
Kostaki [Antopulo]
Başmüddeî-i umûmî
Hulâsa-i Evrak ve Tanzim-i İlâm ve Müntehab
Efendi
Ebhâs Hakkında İmtihan ve Mübâhase
[Vayani] Kostaki
Mahkeme-i Bahriyye reisi
Ticaret-i Bahriyye Kanunnâmesi
Efendi
Hukuk-ı Siyasiyye-i Osmaniyye-i Dahiliyye
Said Bey
yani Hukuk-ı Esasiyye ve Hukuk-ı İdare-i
Mülkiyye
Mültekâ’dan bazı kitap yani Vesâyâ ve Ferâiz,
Senedât-ı Umûr-ı Şer‘iyye
Ömer Efendi
Ahkâm-ı Evkaf ve Kitabü’d-Diyyât ile Mürâfa‘amemuru
i Şer‘iyye
Ömer Efendi
”
Türkçe Mantık
Fransızca’dan Retorik yani Me‘âni ve Bedi‘ ve
Said Bey
Beyân ile Evrâk-ı Resmiyye Tercümesi ve Talimi Kitâbet-i Franseviyye
281
Bu tartışmalar için bkz. K. Yetiş, Belâgattan Retoriğe, İstanbul 2006, s. 246-99; Nasrullah
Hacımüftüoğlu, “Ahmet Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmaniye’si ve Yankıları”, Ahmet Cevdet Paşa
(1823-1895), Ankara 1997, s. 185-222. Bu konuda yapılan yeni bir çalışma için bkz. Musa Aksoy,
Moderniteye Karşı Geleneğin Savaşcısı Hacı İbrahim Efendi, Ankara 2005, s. 52-119.
282
22 Şubat 1883 (14 R 1300), MF.MKT. 79/58; DS 1300, s. 159-161; DS 1301, 337-39).
74
Tablo 5’te görüldüğü gibi mektepte üçüncü sınıfın açıldığı 1882-1883 ders
yılında 283 Nasuhîzâde Ali Haydar Efendi, birinci sınıfta Mecelle’nin ilk yarısı ve fıkha
giriş, Abdüssettar Efendi ikinci sınıfta Mecelle’nin diğer yarısı ve Mecelle şerhi
muallimliğine atandı. Mecelle’nin şerhedildiği bu dersin adında geçen “teşrih” kelimesi,
Abdüssettar Efendi’nin Mecelle Cemiyeti üyesi imzasıyla neşretmekte olduğu Mecelle
Şerhi Teşrîh adlı kitaba atıf yapmaktadır 284 . Abdüssettar Efendi’nin yanı sıra Haydar
Efendi’nin de Mecelle okutmaya başlaması üzerine Ömer Hilmi Efendi, fıkıh
muallimliğine geçti; Mültekâ’dan bazı kitaplar (vesâyâ, ferâiz, evkaf, kitabü’d-diyyât,
mürafa‘a-i şer‘iyye) ve ayrıca Türkçe mantık dersleri vermeye başladı. Arazi
Kanunnamesi ile tapu nizamnamesi ve uygulamalar dersini Şükrü Efendi verdi.
Ceza hukuku muallimi İsmail Bey’in yerini Haçaryan Efendi aldı. Kostaki
Efendi, ikinci sınıfta ceza muhakemesi kanunu, üçüncü sınıfta uygulamaya dönük
olarak ceza muhakeme usûlü derslerine girdi. İkinci sınıfta hukuk ve ticaret muhakeme
usûlü derslerini Tahsin Efendi ve üçüncü sınıfta uygulamaya dönük olarak ticaret ve
hukuk muhakeme usulünü de Şehbaz Efendi verdi. Kostaki ile Şehbaz Efendilerin
üçüncü sınıfta okuttukları usûl dersleri bir tür pratik dersi olarak düşünülmüş olmalıdır.
Şehbaz Efendi usûl derslerini üstlenince onun yerine Birinci Ticaret Mahkemesi
üyelerinden Rifat Bey ticaret hukuku ve defter tutma usûlü derslerini vermeye başladı.
Ticaret-i Bahriyye Mahkemesi Reisi Vayani Kostaki Efendi * , programa eklenen deniz
ticaret hukuku dersini üçüncü sınıfta okuttu.
Birinci sınıfın Fransızca dersini Kemalpaşazâde Said Bey’in yerine Âkif Efendi
vermeğe başladı. İkinci sınıfta Recai Efendi, Fransızca tercüme ve Roma Tarihi; üçüncü
sınıfta Said Bey, Fransızca retorik ve resmî yazışmalar dersini okuttu. Münir Bey’in
yerine Türk Edebiyatı dersini Abdurrahman Fehmi Efendi; ikinci sınıfta verilen belâgat
dersini ise Cevdet Paşa’nın yerine Hacı İbrahim Efendi anlattı ve bu konuda bir de kitap
kaleme aldı 285 . Aynı yıl programa eklenen anayasa ve idare hukuku konularını içeren
“hukuk-ı siyasiyye-i Osmaniyye” dersini -bir rivayete göre Cevdet Paşa’nın isteği
283
Derslere 2 Eylül 1882 Cumartesi günü, saat üçte başlanacağı duyurulmuştu (30 Ağustos 1882/16 L
1299, Vakit, nr. 2449, s. 1).
284
Bu eserin farklı baskıları için bkz. S. Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, Türkiye Araştırmaları
Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 709-10. Cevdet Paşa’nın kitaba yazdığı takriz için bkz. Tezâkir, IV, 174.
*
Kostaki efendilerden Kostaki Antopulo ceza hukuku, Kostaki Vayani ticaret hukuku muallimidir.
285
El-Hac İbrahim, Şerh-i Belâgat, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1301. Şerh-i Belâgat’in birinci
cüz’ünün yayınlanması üzerine yeni bir tartışma başlamıştır. Türkçe imlanın temelinin Arapça olup
olmadığı bu tartışmanın mihverini teşkil etmiştir. Bu tartışmalar hakkında geniş bilgi için bkz. Aksoy,
a.g.e., s. 336-93.
75
üzerine 286 - Said Bey üstlendi. Birkaç yıl sonra mektebe öğrenci olarak giren A. Âdil’in
dikkat çekici değerlendirmesine göre Münif Paşa’nın hukuka giriş dersleri ile Said
Bey’in anayasa hukuku dersleri meşrutiyet fikrinin öğrencilere öğretilip benimsetilmesi
açısından birbirini tamamlayan derslerdi 287 .
İlk derslerine Haziran 1880’de başlayan Mekteb-i Hukuk böylece üç ders yılında
fasılasız öğretim vererek nizamnamede belirlenen öğretim süresini doldurdu. Şubat
1883’te hocalar ve verdikleri dersler yukarıda anlatıldığı şekilde oluştu 288 . Yine aynı yıl
Tablo 6’de gösterilen derslerin Fransızca ve seçimlik olarak okutulması düşünüldü.
Tablo 6. Fransızca olarak okutulması
düşünülen ihtiyarî dersler 289
Ekonomi Politik ve Fenn-i İstatistik’in
Nazariyat ve Ameliyatı
Tarih-i Umûmî (ale’l-husus Roma
Tarihi’yle Tarih-i Cedîd ve Tarih-i
Mu‘âsır)
Latin Lisanı
Felsefe’den İlm-i Ahlâk
Usûl-i Defterî ve Muhasebât
Bu
derslerde
Batı
Avrupa
kaynaklı
bilgi
birikimine yönelik bir formasyon kazandırmak
amaçlanmaktaydı.
Mektep
nizamnamesinde
öğretim dilinin Türkçe olacağı açıkça belirtilmiş
olmasına rağmen öğretimin Fransızca olarak
yapılacağı bir sınıfın açılması Türkçe’de bu
derslerle ilgili yeterli derecede bir literatür ve oturmuş bir terminoloji olmamasıyla
alakalı olmalıdır. Tarih ve ahlâk konularında yeni arayışların varlığı göze çarpmaktadır.
Tarih dersi genel bir dünya tarihi olmaktan ziyade Avrupa tarihi görünümündedir.
Ahlâk dersinin felsefenin bir şubesi olarak okutulması oldukça gelişmiş Türkçe ahlâk
literatürünün
merkeze
alınmadığını,
bu
konuda
yeni
bir
arayış
olduğunu
düşündürmektedir. Programda Latince’nin bulunması eğitim politikalarındaki elitist
temayül hakkında bir fikir verebilir.
286
Mektebin ilk mezunlarından, Temyiz Mahkemesi Üyesi İsmail Sem‘i Bey, Said Bey’i “hukuk-ı
siyasiyye-i Osmaniyye” dersi muallimliğine getiren kişinin Cevdet Paşa olduğunu söylermiş (A. Âdil,
“Kemalpaşazâde Said Bey II”, Tevhid-i Efkâr, nr. 15-3043, 18 Haziran 1921, s. 3).
287
A. Âdil’in “Mekteb-i Hukuk’ta Münif Paşa, Medhal-i İlm-i Hukuk namıyla Belçikalı Mösyö
Namor’dan iktibas ettiği eserini tedris ederek talebe-i Hukuk’u fikr-i meşrutiyete alıştırdı. Said Bey ise
meşrutiyet-i garbiyyenin şer‘-i şerîf-i İslâm ahkâmı icâbâtından bulunduğuna talebeyi kandırır ve
meşrutiyetin mâna-yı hakikîsini tarif ve telkin eder idi” şeklindeki değerlendirmesi için bkz. A. Âdil,
“Kemalpaşazâde Said ve Bey ve Tehzilâtı”, Tevhid-i Efkâr, nr. 31-3059, 4 Temmuz 1921, s. 2. Münif
Paşa’nın “digest ve kod nam kitapları ta‘allüm ve tederrüse sa‘y u gayret etmelerini Mekteb-i Hukuk’tan
neşet edecek genç ilm-i hukuk erbâbına tavsiye ve rica etmekten geri duramayız” cümlesi için bkz.
Medhâl-i İlm-i Hukuk, İstanbul 1299, s. 208.
288
22 Şubat 1883 (14 R 1300), MF.MKT. 79/58. 1300 hicrî yılına ait devlet salnamesinde birinci sınıfta
kara ticaret hukuku ile Türkçe kitâbet ve üçüncü sınıfta deniz ticaret hukuku dersleri boş gösterilmiştir
(Devlet Salnamesi, 1300 senesi, s. 159-161). Bu derslerin hocaları salnamenin neşrinden sonra
belirlenmiş olmalıdır (aynı belge).
289
Devlet Salnamesi, 1300 senesi, s. 161.
76
Ne var ki bu derslere sonraki yıla ait devlet salnamesinde 290 ve 1884-1885
yıllarına ait haftalık ders programında 291 yer verilmemesi bu projenin pek de hayata
geçirilemediği şeklinde değerlendirilebilir. Bu sırada yine tespit edemediğimiz bir
nedenle Mekteb-i Hukuk’ta bir ders yılı kaybedilmiştir. Bunun bir tür dördüncü sınıf
teşkil etme çabaları ve doktora imtihanlarının bir yıla yayılmasına bağlı olduğu bir
tahmin olarak ileri sürülebilir 292 .
Mekteb-i Hukuk’ta dördüncü ders yılı ancak 9 Ağustos 1884 Cumartesi günü
başlamıştır. Dersler başladıktan bir hafta sonra açıklanan ve aşağıda Tablo 7’de görülen
haftalık ders programına göre birinci sınıfta Abdüssettar Efendi Mecelle’nin ilk yarısı ve
fıkha giriş, Münif Paşa hukuka giriş, Yanko Efendi ceza hukuku, İstepan Efendi kara
ticaret hukuku, Âkif Bey Fransızca, Şükrü Efendi arazi hukuku, Dikran Efendi defter
tutma usûlü, Fehmi Efendi Türkçe edebiyat; ikinci sınıfta Kostaki Efendi ceza
muhakemeleri usûlü, Münif Paşa hukuk felsefesi ve hukuk felsefesi tarihi, Tahsin
Efendi hukuk ve ticaret muhakeme usûlü ve mahkeme teşkilatı, Hasan Fehmi Paşa
devletler hukuku ile devletler hukuku tarihi ve muahedeler, Recai Efendi Fransızca,
Haydar Efendi Mecelle’nin ikinci yarısı ve fıkha giriş, İbrahim Efendi Türkçe belâgat;
üçüncü sınıfta Şehbaz Efendi hukuk, ticaret ve ceza muhakeme usûllerine dair pratikler,
Ömer Hilmi Efendi fıkıhtan “diyyât”, vakıf, vasiyetler ve ferâiz, Said Bey anayasa ve
idare hukuku ile Fransızca, Kostaki Efendi deniz ticaret hukuku ve Münif Paşa Türkçe
mantık dersleri vermekteydi.
290
Devlet Salnamesi, 1301 senesi, 337-39.
16 Ağustos 1884 (24 L 1301), Cerîde-i Mehâkim, nr. 261, s. 2105.
292
Mektep nizamnamesinde Cuma ve Pazar günleri ile resmî tatil günleri ve yıl sonu sınavından sonra
yaz mevsiminin en sıcak günlerinde bir ay tatil olacağı belirtilmişti. Buna rağmen ilk yıllarda öğretim
takvimi düzenli olarak işletilemedi. 1886 yılında Mekteb-i Hukuk Encümeni öğretim yılının düzenli hale
getirilmesini gündemine aldı. 10 Ağustos 1886 Salı günü toplanan encümen 15 Ağustos 1886 Pazar günü
bütün derslerin tatil edilmesine, 13 Eylül’de sınıf imtihanlarına başlanarak bunların iki ay içinde
bitirilmesine, ardından yeni ders yılına başlanmasına ve mezuniyet imtihanının da 27 Eylül’de
yapılmasına karar verdi. Üç gün sonra toplanan encümende mesele tekrar ele alındı. Encümen, diğer
mekteplerdeki uygulamaya aykırı olarak Mekteb-i Hukuk’ta derslerin (Rumî takvime göre) Eylül-Mayıs
arasında yapılamaması nedeniyle sınıf imtihanlarının bazen yılın tam ortasında yapıldığını, ders ve
imtihan vakitlerinin belirli olmaması nedeniyle de öğretimin aksadığını tespit etti. Üç yıl içinde (18861889) kademeli olarak derslerin başlangıcının Eylül’e, bitişinin Mayıs’a çekilmesine karar verdi. Böylece
diğer mekteplerde olduğu gibi Eylül başı-Mayıs sonu aralığında dokuz ay düzenli olarak ders yapılacak;
geriye kalan üç ayın birincisi imtihan hazırlığına, ikincisi imtihanlara ve üçüncüsü istirahata ayrılacaktı.
İmtihanlar bir ay içinde bitmezse istirahat zamanından bir müddet alınacaktı (HMT, s. 65-67). Ne var ki
ders dönemindeki düzensizlik devam etmiştir. Meselâ 1888 yılında derslerin Haziran ayında (20 Haziran
1888/10 L 1305, Takvim-i Vekâyi, nr. 3000, s. 2); 1890 yılında ise Mayıs ayında (24 Mayıs 1890/12
Mayıs 1306, MF.MKT. 117/85); 1893 yılında ise Ekim ayında (30 Eylül 1893/20 RA 1311, MF.MKT.
184/37) başlayacağı duyurulmuştu. Sonraki yıllarda Eylül-Mayıs aralığı aşağı yukarı tutturulabilmiştir.
Örneğin 1899 yılında dersler 18 Eylül’de başlayacaktı (13 Eylül 1899/1 Eylül 1315, MF.ALY. 77/70).
291
77
Tablo 7. 1884-1885’te Mekteb-i Hukuk’ta birinci ve ikinci sınıfın haftalık ders programı 293
BİRİNCİ SINIF
GÜN/SAAT
3-4
4-5
5-6
Mecellenin Birinci Nısfı
Ceza Kanunnâmesi
Medhal-i İlm-i Hukuk
ile Medhal-i İlm-i Fıkıh
Cumartesi
(Yanko Efendi)
(Münif Paşa)
(Abdüssettar Efendi)
Arazi Kanunnâmesiyle
Ticaret-i Berriyye
Fransızca Kıraat ile Sarf
Tapu Nizamnamesi ve
Kanunnâmesi
ve Talim-i Hat
Pazartesi
Muamelâtı
(İstepan Efendi)
(Âkif Bey)
(Şükrü Efendi)
Usûl-i Defterî
Mecelle nin Birinci Nısfı
Ceza Kanunnâmesi
Salı
(Dikran Efendi)
ile Medhal-i İlm-i Fıkıh
Edebiyat-ı Türkiye ile
Ticaret-i Berriyye
Fransızca Kıraat ile Sarf
Talim-i Kitâbet
Çarşamba
Kanunnâmesi
ve Talim-i Hat
(Fehmi Efendi)
Arazi Kanunnâmesiyle
Mecellenin Birinci Nısfı ile
Fransızca Kıraat ile Sarf
Tapu Nizamnamesi ve
Perşembe
Medhal-i İlm-i Fıkıh
ve Talim-i Hat
Muamelâtı
İKİNCİ SINIF
Usûl-i Muhâkemât-ı
Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiye
Hikmet-i Hukuk ile
Hukukiye ve Ticariye ile
Teşkilât-ı Mehâkim
Tarih-i Hikmet-i Hukuk
Kanunu (Başmüddeî-i umûmî
Cumartesi
(Münif Paşa)
Kostaki Efendi)
Kanunu
(Tahsin Efendi)
Hukuk-ı Düvel ile Tarih-i
Sarf ve Nahv-i Fransevî
Mecelle’nin ikinci nısfı ile
Hukuk-ı Düvel ve Muahedât
ile Tercüme,
Medhal-i İlm-i Fıkıh
Pazartesi
(Hasan Fehmi Paşa)
(Recai Efendi)
(Haydar Efendi)
Belâgat-ı Türkiyye ile
Mecelle’nin ikinci nısfı ile
…
Talim-i Kitâbet ve Hitâbet
Salı
Medhal-i İlm-i Fıkıh
(İbrahim Efendi)
Usûl-i Muhâkemât-ı
Hukuk-ı Düvel ile Tarih-i
Sarf ve Nahv-i Fransevî
Hukukiye ve Ticariye ile
Çarşamba
Teşkilât-ı Mehâkim
Hukuk-ı Düvel ve Muahedât
ile Tercüme
Kanunu
Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiye
Sarf ve Nahv-i Fransevî
Mecelle’nin ikinci nısfı ile
Perşembe
Kanunu
ile Tercüme
Medhal-i İlm-i Fıkıh
ÜÇÜNCÜ SINIF
Fıkıh’tan Kitabü’l-Diyyât
Tatbik-i Usûl-i
ve Ahkâm-ı Evkaf ve
Muhâkeme-i Hukukiye ve
…
Cumartesi
Vesâyâ ve Ferâiz
Ticariye ile Tanzim-i İlâmât
(Ömer Efendi)
(Şehbaz Efendi)
Hukuk-ı Siyasiye-i OsmaniyeNahv-i Fransevî ile
Ticaret-i Bahriye Kanunu
i Dâhiliye yani Hukuk-ı
(İkinci Mahkeme-i Ticaret
Tercüme
Pazartesi
Esâsiye ve Hukuk-ı İdâre-i
(Said Bey)
reisi Kostaki Efendi)
Mülkiye (Said Bey)
Fıkıh’tan Kitabü’l-Diyyât
Tatbik-i Usûl-i Muhâkemât-ı
ve Ahkâm-ı Evkaf ve
Cezaiye ile Tatbik-i İlâmât
…
Salı
(Başmüddeî-i umumi
Vesâyâ ve Ferâiz
Kostaki Efendi)
Hukuk-ı Siyasiye-i
Osmaniye-i Dâhiliye yani
Nahv-i Fransevî ile
Türkçe Mantık
Çarşamba
(Münif Paşa)
Tercüme
Hukuk-ı Esâsiye ve
Hukuk-ı İdâre-i Mülkiye
Fıkıh’tan Kitabü’l-Diyyât ve
Nahv-i Fransevî ile
Ticaret-i Bahriyye Kanunu
Ahkâm-ı Evkaf ve
Perşembe
Tercüme
Vesâyâ ve Ferâiz
293
16 Ağustos 1884 (24 L 1301), Cerîde-i Mehâkim, nr. 261, s. 2105; HMT, s. 39-41.
78
1884-1887 yılları arasında mektebin muallim kadrosunda ve müfredatında ciddi
bir değişiklik olmamıştır (Tablo 8). 1302 hicrî yılına ait devlet salnamesinde önceki
yıllardan farklı olarak ikinci sınıfta Hacı İbrahim Efendi’nin yerine Abdurrrahman
Süreyya Efendi’nin Türkçe belâgat dersi vermeye başladığı görülmektedir 294 . Mektebin
ilk yıllarında farklı metot ve kaynaklarla öğretilmesi mümkün olan belâgat ve mantık
gibi derslerin, Adliye nazırının değişmesine paralel olarak, Cevdet Paşa’ya yakınlıkları
ile bilinen Hacı İbrahim Efendi ile Ömer Hilmi Efendi’den alınıp Belâgat-ı Osmaniyye
münekkidi Abdurrahman Süreyya Efendi ile Münif Paşa’ya verilmesi siyasî-fikrî
yönelişlerle alakalı olmalıdır.
Tablo 8. 1884-1887’de Mekteb-i Hukuk hocaları ve okuttukları dersler 295
BİRİNCİ SINIF
HOCA
DERS
Münif Paşa
Medhal-i İlm-i Hukuk
Abdüssettar Efendi
Mecelle’nin birinci nısfı ile Medhal-i İlm-i Fıkıh
Yanko Efendi
Ceza Kanunnâmesi
İstepan ve Dikran
Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye Kanunnâmesi ile
Usûl-i Defterî
Efendiler
Arazi Kanunnâmesi ile Tapu Nizamnamesi ve
Şükrü Efendi
Tapu Muamelatı
Abdurrahman
Edebiyat-ı Türkiyye ve Talim-i Kitâbet ve Hitâbet
Fehmi Efendi
Âkif Efendi
Fransızca Kıraat ve Talim-i Hatt-ı Fransevî
İKİNCİ SINIF
Haydar Efendi
Mecelle’nin ikinci nısfı
Hasan Fehmi Paşa
Hukuk-ı Düvel ve Tarih-i Hukuk-ı Düvel ve Muahedât
Kostaki Efendi
Usûl-i Muhakeme-i Cezaiyye Kanunu
Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ve Ticariyye ile
Tahsin Efendi
Teşkilat-ı Mehâkim Kanunu
Münif Paşa
Hikmet-i Hukuk ile Tarih-i Hikmet-i Hukuk
Abdurrahman Süreyya
Belagât-i Türkiyye ile Talim-i Kitâbet ve Hitâbet
Efendi
Recai Efendi
Sarf ve Nahv-i Fransevî ile Tercüme
ÜÇÜNCÜ SINIF
Ömer Efendi
Fıkıhtan Vesâyâ ve Ferâiz ve Kitabü’d-Diyyât ve Ahkâm-ı Evkaf
Hukuk-ı Siyasiyye-i Osmaniyye-i Dahiliyye yani
Said Bey
Hukuk-ı Esasiyye ve Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye
Kostaki Efendi
Ticaret-i Bahriyye Kanunu
Tatbik-i Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye ve Ticariyye ile
Şehbaz Efendi
Tanzim-i İlamât
[Kostaki Efendi]
[Tatbik-i Usûl-i Muhâkemât-ı Cezaiyye ile Tanzim-i İlamât]
Münif Paşa
Türkçe Mantık
Said Bey
Nahv-i Fransevî ile Tercüme
Yukarıda belirtildiği üzere Mekteb-i Hukuk’ta öğretim süresi üç yıl olarak
kararlaştırılmıştı. Buna rağmen elimizdeki verilere göre seçmeli derslerden oluşan bir
294
Ayrıca ceza muhakemeleri usûlü muallimi Kostaki Efendi, 1302 hicrî yılına ait devlet salnamesinde
yer almazken sonraki salnamelerde gösterilmiştir (Devlet Salnamesi, 1302 senesi, s. 359-362; 1303
senesi, s. 292-94; 1304 senesi, s. 285-86).
295
Aynı yer.
79
dördüncü sınıfın açıldığı anlaşılmaktadır 296 . Tablo 9’da gösterilen bu dördüncü sınıf
dersleri öncelikle hukuk, ceza ve ticaret hukuku konularında pratik bilgileri arttırmaya
dönük derslerdir. Bunların yanı sıra komşu disiplinlerden iktisat ve diplomasi ile kaynak
ve metodoloji açısından temel bilgi sahaları olan fıkıh usûlü, Roma hukuku ve felsefe
derslerinin okutulması düşünülmüştür. Eldeki bilgilere göre dördüncü sınıf ders
programı kısmen hayata geçirilebilmiştir.
Tablo 9. Mekteb-i Hukuk’un seçmeli dördüncü
sınıf dersleri 297
Mecelle ile Usûl-i Muhakemât-ı Hukukiyye’ye dair
Ameliyat-ı Tatbikiyye
Mustantık ve Müddeî-i Umûmîlerin Vezâifine ve
Dava Vekillerinin İcra-yı Sanatına dair Müzakerât
Ceza Kanunnâmesi ile Usûl-i Muhakemât-ı
Cezaiyye Ameliyat-ı Tatbikiyyesi ve Kanun-ı Tıb
Hukuk-ı Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye ile
Muhakemât-ı Ticariyye’nin
Ameliyat-ı Tatbikiyyesi ve Kavânîn-i Ticariyye’nin
Mukayesesi
Fıkıh ile Usûl-i Fıkıh
Hulâsa-i Hukuk-ı Roma ve
Kıraat-ı Kavânîn-i Fransa
İlm-i Servet ve İstatistik
Fenn-i Siyaset ve Fenn-i Diplomasi ile
Şehbenderler Vezâifi ve Hukuk-ı Hususiyye-i
Düvel
İlm-i Hikmet’ten Fenn-i Marifetü’n-nefs ve İlm-i
Ahlâk
Bu
dersleri
okutmak
üzere
seçilen
muallimlerin maaşları için malî kaynak
ayrılmıştır 298 . Hoca Emin Efendizâde Ali
Haydar Efendi, Ekim 1884 tarihinden
itibaren Mecelle ve muhakeme usûlü
pratikleri 299 ; Bâbıâli Hukuk Müşaviri
Kapril Efendi, fahrî olarak devletler
hukuku 300 ;
Münif
(Darülmuallimîn
Paşa
iktisat 301
muallimlerinden
Mehmed Ali Efendi iktisat dersine bir
süre Münif Paşa ile beraber katılmıştır 302 )
ve Nazaret Haçaryan da Fransa kanunları
tercümesiyle Roma hukuku derslerini verdi 303 .
1887 yılına kadar kadar dördüncü sınıf bir tür ihtiyarî doktora sınıfı gibi işlemiş
olmalıdır 304 . Mart 1887’de müdür Hoca Emin Efendi, mektebe temel bilgilere sahip
olmadan başlayan öğrencilerin üç yıl zarfında hukuk ilmini gerektiği gibi
296
Dördüncü sınıf programı üç yıl ardarda salnâmelere alınmıştır (Devlet Salnamesi, 1302 senesi, s. 359362; 1303 senesi, s. 292-94; 1304 senesi, s. 285-86).
297
Devlet Salnamesi, 1302 senesi, s. 362; 1303 senesi, s. 294; 1304 senesi, s. 286.
298
Dördüncü sınıf muallim maaşları için 47 lira tahsis edilmiştir (9 Haziran 1885/25 Ş 1302, BEO, NGG.
Def., nr. 10).
299
Sadık Albayrak, Son Devir Osmanlı Uleması, I, 318.
300
26 Mart 1892 (14 Mart 1308), HMT, s. 75.
301
Münif Paşa’nın sanayileşme ve serbest ticaret merkezli iktisat anlayışını ders kitapları ve
makalelerinden yola çıkarak inceleyen bir yazı için bkz. F. Samime İnceoğlu, “Tanzimat’ta Bir Düşünür
ve Bürokrat: Münif Paşa ve İktisat Tasavvuru”, Dîvân-İlmî Araştırmalar, sy. 19, 2005/2, s. 231-64.
302
12 Ağustos 1893 (31 Temmuz 1309), HMT, s. 81-82.
303
22 Kasım 1889 (10 Teşrinisâni 1305), MF.ALY. 5/126, lef 1.
304
1305 yılına ait devlet salnamesinde birinci sınıfta 95, ikinci sınıfta 63, üçüncü sınıfta 77 öğrenci
gösterilirken dördüncü sınıf öğrencisi bulunduğuna dair bir bilgi verilmemiştir (Devlet Salnamesi, 1305
senesi, s. 231).
80
öğrenemediklerini (ilm-i hukuktan meharet-i matlûbeyi haiz olamadıklarını) ileri
sürerek öğretim süresinin dört yıla çıkarılmasını teklif eder. Ayrıca ders cetveline fıkhın
bazı dallarıyla (ilm-i fıkhın bazı fürû‘-ı mühimmesi) edebiyat, mantık ve tarih derslerinin
eklenmesini ister. Önerileri Maarif Nezareti ve hükümet tarafından da kabul edilir 305 .
Seçmeli olarak okutulan dördüncü sınıf dersleri, yeni kararla normal eğitim süresine
dahil edildi 306 ve müstakil bir tarih dersi programa eklendi. Ne var ki fıkhın bazı
dallarıyla ilgili derslerle, edebiyat, mantık, Roma tarihi, hukuk felsefesi ve devletler
hukuku tarihinin mektepte önceden de okutulduğunu unutulmamalıdır.
Tablo 10. 1887-1888’de Mekteb-i Hukuk hocaları, dersleri ve paye/rütbeleri 307
*
HOCA
DERS
Medhal-i İlm-i Hukuk ve Medhal-i İlm-i Hikmet ve
1.
Münif Paşa
Marifetü’n-Nefs ve İlm-i Ahlâk ve Hikmet-i Hukuk
2.
Hasan Fehmi Paşa
Hukuk-ı Düvel ve Tarih-i Hukuk-ı Düvel ve Muahedât
3.
Haydar Efendi
Mecelle
4.
Ömer Hilmi Efendi
Fıkıh
Abdullah Şakir
Mecelle
5.
Efendi
Hukuk-ı Siyasiyye-i Osmaniyye yani Hukuk-ı
6.
Macid Paşa
Esasiyye ve Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye
7.
Ali Sedad Bey
Mantık ve Mikyasât
8.
Şevki Bey
Tatbik-i Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiye
Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye ve Tatbik-i Usûl-i
9.
Ali Şehbaz Efendi
Muhakeme-i Hukukiyye
10.
Tahsin Efendi
Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye
11.
Kostaki Efendi
Ticaret-i Bahriyye ve Zeyl-i Kanun-ı Ticaret
12.
Süreyya Efendi
Belagât-ı Türkiyye ile Hitâbet
13.
Vehbi Bey
Fransızca
14.
Hakkı Bey
Tarih-i Umûmî ve Tarih-i İslâm
15.
Naci Efendi
Edebiyat
16.
Haçaryan Efendi
Ceza Kanunu
17.
Pavlidis Efendi
Fransızca
PAYE/RÜTBE
Vezir
Vezir
Südûr
İstanbul
İstanbul
Vezir
Ûlâ
Ûlâ
Ûlâ
Bilâd-ı hâmse
Ûlâ sânisi
Mütemâyiz
Sâniye
-
Tablo 10’da görüldüğü gibi 1887-1888 yıllarında önceki yıllardan farklı olarak
Abdüssettar Efendi’nin vefat etmesi üzerine Meclis-i İntihâb-ı Hükkâm-ı Şer‘
üyelerinden Abdullah Şakir Efendi 308 Mecelle; Kostaki Efendi’nin ayrılması üzerine
Şevki Bey ceza muhakemeleri usûlü, Yanko Efendi’nin yerine ise Haçaryan Efendi ceza
305
3 Nisan 1887 (9 B 1304), MF.MKT. 93/79. Ayrıca bkz. 28 Mart 1887 (3 B 1304), MV. 18/53.
Müdür Emin Efendi, 1887 yılına kadar Mekteb-i Hukuk’ta üç sınıf bulunduğunu belirtmektedir (27
Şubat 1888/15 C 1305, MF. MKT. 97/39).
307
DS 1305, s. 230-31.
308
Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 142. Bir vesileyle fıkıhtaki ihtisasına işaret eden ifadeler için bkz.
Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Akif, İstanbul 1997, s. 141.
306
81
hukuku okuttu. Said Bey’in görevden alınması üzerine 309 Macid Paşa anayasa ve idare
hukuku hocalığına getirildi. Şehbaz Efendi müslüman olarak adına Ali’yi ekledi.
Programa eklenen tarih dersini 310 mabeyn mütercimleri Hakkı Bey ve
Örikağasızâde Sırrı Bey vermeye başladılar 311 . Münif Paşa diğer dersleri yanı sıra
felsefeye giriş, psikoloji ve ahlâk derslerini vermeye başladı. Türkçe mantık dersini
Cevdet Paşa’nın oğlu Ali Sedad Bey “mantık ve mikyasât” adıyla okuttu. Türkçe
edebiyat dersini Abdurrahman Fehmi Efendi’nin yerine Muallim Naci verdi. Önceden
Âkif ve Recai Efendiler ile Said Bey tarafından okutulmakta olan Fransızca dersini
Vehbi Bey ile Pavlidis Efendi verdi.
Öğretim süresinin dört yıla çıkarıldığı halde öğretimin kalitesiyle ilgili şikâyetler
devam etmişti. Bunun üzerine Islahat-ı Adliyye Komisyonu konuyu gündemine aldı.
Komisyonda mektebin nizamnamesinde belirtildiği üzere üç yılda hukuk derslerinin
okutturulması; öğretilmesi düşünülen diğer ilimler için ise bir veya iki sınıf
oluşturulması planlandı. Bu (iki) sınıftaki derslerden imtihan veremeyenler “hukuk”
sınıflarına alınmayacaktı. Islahat-ı Adliyye Komisyonu, bu hususlarla beraber önceden
Şûrâ-yı Devlet tarafından düzenlenen ıslahat programına göre mektebin öğretim ve
idare işlerinin yeniden düzenlenmesini önerdi 312 . Hukuk sınıfına geçmek için öngörülen
309
Said Bey’in görevden alınması mektep tarihindeki önemli bir hadiselerden biridir. Resmî belgelere
göre “Mekteb-i Hukuk’ta siyasiyat tedris etmekte ise de” Şûrâ-yı Devlet üyeliğine atanması üzerine
“meşâgil-i mühimme-i memuresi mekteplerde bu yolda tedrisata bittabi müsait olamayacağı”
gerekçesiyle görevden alınmıştır (31 Mart 1887/6 B 1304, BEO, Ayniyat Def., nr. 1598, s. 228). A. Âdil,
Said Bey’in muallimlikten alınmasına Mahmud Celâleddin Paşa’nın neden olduğunu, Mekteb-i Hukuk’un
ikinci ve üçüncü devre öğrencilerinden naklen yazmıştır (“Kemalpaşazâde Said Bey ve Tehzilâtı”,
Tevhid-i Efkâr, nr. 31-3059, 4 temmuz 1921, s. 2). Said Bey’in kendisi ise başka bir neden ileri
sürmektedir. Said Bey, Fransız İhtilali esnasında İslâm şeriati hakkında araştırma yapılırken meşhur
Fransızlardan birinin şer‘î bir hükmü çok beğenince “Ey Arab-i âli-kadr! Aşk olsun sana ki adaletin ta
kendisini bulmuşsun” dediğini anayasa hukuku dersinde nakleder; ve bu anekdot gazeteler tarafından
iktibas edilir. Maliye ve Dahiliye nazırlıklarında bulunmuş olan Münir Paşa, “kemâl-i cehlinden bunu
tahkir-i Peygamber addetmiş ve gazetelerden bunu nakledenleri mabeyne arzeyle”miştir. Bunun üzerine
mabeynden Şûrâ-yı Devlet’e yukarıda işaret ettiğimiz yazı gelir ve Said Bey görevden alınır. Bu
hadisenin ardından Recaizâde Mülkiye ve Sultanî’den, Ahmed Midhat Efendi Mekteb-i Hukuk tarih
muallimliğinden ayrılmak zorunda kalır. Üçü biraraya gelip mektepten atılmalarına tarih düşerler: “Dedi
üçler çıkub tarih-i zibâ kilk-i kâtibden/Said ü Ekrem ü Midhat koğuldu hep mekâtibden”. Bu beyit ertesi
gün gazetelerde çıkınca Said Bey saraya çağrılır, “koğulmak” kelimesini bir daha ağzına almamak
kaydıyla Şûrâ-yı Devlet’teki maaşı 50 liradan 75 liraya çıkarılır ve ceyb-i hümâyûndan kendisine 20 lira
aylık tahsis edilir (İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul 1988, III, 1616).
310
Önceki yıllarda Ahmed Midhat Efendi’nin tarih dersi verdiğine dair bkz. aynı yer.
311
Devlet Salnamesi, 1305 senesi, s. 230-31.
312
27 Haziran 1888 (17 L 1305), BEO, Ayniyat Defteri, nr. 1599, s. 33. Islahat-ı Adliyye Komisyonu,
ıslahat gerekçesini “muktedir hükkâm yetiştirip bihakkın ıslahata hizmet etmek üzre küşâd buyurulduğu
halde ahvâl-i hâzırası katiyyen makasıd-ı celîleye tevâfuk etmeyen Mekteb-i Hukuk’un ıslah-ı usûl-i
tedrisi elzem göründüğünden” şeklinde ifade etmekteydi (16 Aralık 1887-13 Ocak 1888/R 1305,
Y.PRK.ŞD. 1/26). Bu ortamda nizamnamenin değiştirilmesi gündeme gelmişti (27 Şubat 1888/15 C 1305,
MF. MKT. 97/39).
82
kademe sınıfı yerine, aşağıda imtihanlar bahsinde görüleceği üzere, imtihanların
kademeli olarak yapılması yönünde bir çözüm bulunmuştur. Buna göre “makale ve
edebiyat” imtihanlarından sonra hukuk imtihanı yapılacaktı 313 .
2.1.2. 1891 Ders Programı Değişikliği
Mekteb-i Hukuk’un ilk on yılı ders programı, muallim potansiyeli ve öğrenci
profili gibi konularda devletin ihtiyaç duyduğu hukukçu tipinin yetiştirilmesi
bakımından bir deneme dönemi gibidir. Yukarıda değinilen program değişiklikleri,
belâgat çerçevesinde yapılan ve geniş yankı uyandıran tartışmalar, muallimlerin siyasîfikrî tercihler istikametinde değiştirilmesi, Müdür Emin Efendi’nin görevden alınması
ve gayrımüslim hâkim problemi gibi hadiseler söz konusu deneme ve yoklamalara işaret
eden bazı örneklerdir.
1891 yılında mektebin ders programında köklü bir değişikliğe gidilerek gerçek
anlamda bir yüksek mektep programına dönüştürüldü. Mektebin kuruluş amacıyla
sınırlı bir çerçevede faaliyet göstermesi hedeflenmişti. İdadî * ıslahatı ve idadîlerin
yaygınlaştırılması bu değişikliğin zeminini oluşturmaktadır 314 . Programın, mektebin
hedefine uygun bir şekilde değiştirilmesi 17 Eylül 1891’de Adliye Nezareti’nin
önerisiyle gündeme geldi. Hâkimler için gereksiz bazı derslerin programa eklenmesiyle
hukuk derslerinin sekteye uğradığını ifade eden Adliye Nazırı, istenildiği takdirde
yapılacak tadilat hakkında fikir bildirmek üzere mektebin muallimlerinden, Temyiz
Mahkemesi Üyesi Ali Şehbaz Efendi’nin Meclis-i Maarif’e gönderilebileceğini belirtir.
3 Ekim 1891 Cumartesi günü Ali Haydar Efendi başkanlığında toplanarak
program değişikliğini ele alan Meclis-i Maarif, nizamnamede belirlenen dersler ile
okutulmakta olan dersler arasındaki farklar bulunduğundan bu değişikliğin yerinde
olacağına karar verdi. Şura-yı Devlet kararı üzerine Bâbıâli’nin ve ayrıca Islahat-ı
313
Uygulamadan bir örnek için bkz. Ahmed, “Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 27 Ekim
1888 (22 S 1306), s. 4-5.
*
“İdadî”/“idadiyye” kelimesi öğrencileri Darülfünun’a veya yüksek mekteplere hazır hale getirmeği ifade
etmektedir (Ş. Sami, Kamus-ı Türkî, İstanbul, İkdam Matbaası, 1317, s. 130). Ayrıca bkz. 17 Şubat 1879
(25 S 1296), İ.MMS. 64/3022.
314
İdadî mekteplerine duyulan ihtiyaç ve kurulma gerekçeleri için bkz. 18 Aralık 1873 (6 Kânunıevvel
1289), Y.EE. 37/47. İdadîlerin ıslahıyla ilgili olarak bkz. 18 Ağustos 1892 (25 M 1310), İ.MF. 1310 M
25. Ayrıca bkz. Örikağasızâde, a.g.e., s. 65-66.
83
Adliyye Komisyonu’nun program değişikliği isteklerini kayıtlarından tespit ederek
konuyu görüşmek üzere Ali Şehbaz Efendi ile yine mektebin hocalarından Temyiz
Mahkemesi Üyesi Hasan Tahsin Efendi’yi toplantıya davet etti. Görüşmeler sonucunda
aşağıdaki Tablo 11’te gösterilen yedi dersin programdan çıkarılmasına karar verildi.
Tablo 11. 1891 yılında Mekteb-i Hukuk
ders programından çıkarılan dersler 315
İlm-i Ruh, Edebiyat, Tarih-i
1. Sınıf
Umûmî, Fransızca
İlm-i Servet, Belâgat, Tarih-i
2. Sınıf
Umûmî, Fransızca
Mantık, Fransızca
3. Sınıf
Fransızca
4. Sınıf
Adliye ile ilgili olmadıkları gerekçesiyle birinci
sınıf derslerinden psikoloji (ilm-i ruh, ilmü’nnefs) ve ikinci sınıftan da iktisat (ilm-i servet);
nizamnamede
mahkeme
ilâmlarının
düzenlenme usûlüne dair “tanzim-i usûl-i ilâm”
adlı bir ders bulunduğundan (maksada muhill meşgale-i zâideden görülen) edebiyat ve
belâgat müfredattan çıkarıldı. Hatırlanacağı üzere belâgat dersleri, mualliminden ders
notlarına varıncaya dek basına yansıyan tartışmalara yol açmıştı. Genel tarih ile mantık
derslerinin programdan kaldırılma gerekçesi ise bu derslerin zaten mektebe giriş şartları
arasında yer almasıydı. Meclis-i Maarif’e göre bu dersler öğrencilerin zihnini yorarak
diğer derslerden yararlanmaya engel olmaktaydı 316 . Bu dönemde mekteplerden tarih
derslerinin kaldırılması hakkında farklı fikirler varsa da Mekteb-i Hukuk’ta tarih okutan
ve hürriyetçi eğilimleri olan Sırrı Bey, bu kararı isabetli bulmaktadır 317 . Hukuka giriş ile
hukuk felsefesi dersleri, nizamnamede yer almamalarına rağmen Osmanlı kanunlarına
faydası olacak tarzda öğretilmek (esas-ı kavânîn-i Devlet-i Aliyye’ye nef‘ u tesiri
olabilecek bir şekl ü surette tedris olunmak) kaydıyla programda alıkonuldu.
Meclis-i Maarif, mektep nizamnamesine padişahın isteği ile eklenen ve dört
sınıfta birden ağırlıklı olarak okutulmakta olan Fransızca dersinin programdan
kaldırılması konusunda birkaç gerekçe ileri sürmekteydi. Birincisi öğrenci profilindeki
çeşitlilikti. Mekteb-i Hukuk öğrencilerinden bir kısmı Fransızca görerek gelmiş olan
mektepli, memur ve özel eğitim almış kişiler iken, diğer bir kısmı bu dersi hiç
okumadan gelen medrese talebeleriydi. Dolayısıyla böyle bir sınıfta Fransızca
315
İ.DH. 97756.
10 Ekim 1891 (6 RA 1309), İ.DH. 97756. Said Paşa iki yıl önce padişaha sunduğu bir lâyihada
mekteplerde öğrencilere kendi meslekleri ile ilgili olmayan derslerin okutturulması sebebiyle mezunların
beklenen vasıfları taşımadığına değinmişti (6 Ekim 1888/6 M 1306, Y.EE. 82/64). Dönemin etkili
isimlerinden birinin aynı istikametteki değerlendirmesi için bkz. [Mizancı Murad], “Mekâtib
Programlarının Tanzim ve Tevhîdi”, Mizan, nr. 105, 17 Temmuz 1889 (20 ZA 1306), s. 1007.
317
Mekteb-i Mülkiye’de okuduğu sırada Mizancı Murat’tan tarih dersi okuyan ve bu derslerin bir nesle
hürriyet fikrini aşıladığını belirten Sırrı Bey, bu konuda şunları söylemektedir: “Bir fakülte dersleri
meyânına tâlî derecede tahsile ait bu dersin idhâlindeki sakamet bilahere anlaşılarak ertesi sene
programdan ders tayyolundu” (Örikağasızâde, a.g.e., s. 19, 56).
316
84
öğretilmesi mümkün değildi. Yukarıda yer yer değinildiği üzere mektebin ilk on yılında
Fransızca dersine çok önem verilmiş; dilbilgisi, tercüme usûlü ve edebiyat
okutulmuştur. Meclis, Fransızca eğitimini daha da geliştirmeyi bir fikir olarak zikrettiği
halde mektepte hiçbir Fransızca ders kitabı okutulmadığı ve başlangıç düzeyindeki bir
öğrenciye Fransızca hukuk kitaplarından hüküm çıkarmaya yetecek derecede bir eğitim
verilemediğini belirtmektedir. Fransızca’nın mektepte öğretilemeyeceğini düşünen
meclis üyeleri, isteyenlerin mektep dışında da dil öğrenebileceğini belirterek bu dersi de
program dışında bıraktı.
Tablo 12. Mekteb-i Hukuk’ta 1891 ders programı değişikliği 318
*
Değişiklikten Önceki Program
Değişiklikten Sonraki Program
Mecelle’nin Birinci Sülüsü,
Medhal-i İlm-i Hukuk,
Mecelle,
Ceza Kanunnamesi,
Ceza Kanunnamesi,
İlm-i Ruh,
Medhal-i İlm-i Hukuk,
1. Sınıf
Edebiyat,
Arazi Kanunnamesiyle Tapu ve Emlâk
Tarih-i Umûmî,
Nizamnameleri
Fransızca
Mecelle’nin İkinci Sülüsü,
Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiye,
Mecelle,
Hukuk-ı Düvel,
Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye,
İlm-i Servet,
İlm-i Hukuk-ı Milel,
2. Sınıf
Hikmet-i Hukuk,
Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye,
Belâgat,
Ticaret-i Berriyye Kanunnamesi
Tarih-i Umûmî,
Fransızca
Mecelle’nin son sülüsü,
Teşkilat-ı Mehâkim ve Usûl-i
Mecelle,
Muhakeme-i Hukukiyye,
Ferâiz ve Vesâyâ,
Ahkâm-ı Evkaf,
Ahkâm-ı Evkaf,
Ferâiz ve Vesâyâ,
3. Sınıf
Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye,
Hukuk-ı İdare-i Mülkiyye,
Muamelât-ı Ecnebiyyeye müteallik Uhûd ve
Ticaret-i Berriyye Kanunnamesi,
Nizamât
Mantık,
Fransızca
Usûl-i Fıkh,
Ticaret-i Bahriyye Kanunnamesi,
Tatbik-i Usûl-i Muhakemât-ı Hukukiyye
Usûl-i Fıkh,
ve Tanzim-i İlâmât,
Ticaret-i Bahriyye Kanunnamesi,
Tatbik-i Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye
Fıkıh’tan Kitabü’d-Diyyât ve Cinayât ve
ve Tanzim-i İlâmât,
Kitabü’ş-Şehâde ale’ş-Şehâde ve Kitabü’l4. Sınıf
Arazi Kanunnamesiyle Tapu
Kâdı ile’l-Kâdı,
Nizamnamesi,
Usûl-i Tanzim-i İlâmât-ı Hukukiyye,
Fıkıh’tan Kitabü’d-Diyyât ve Cinayât ve
Usûl-i Tanzim-i İlâmât-ı Cezaiyye
Kitabü’ş-Şehâde ve Kitabü’l-Kâdı ile’lKâdı,
Fransızca
318
İ.DH. 97756.
85
Yukarıdaki Tablo 12’den takip edebileceğiniz bu program değişikliği padişah
tarafından onaylandıktan sonra 14 Ekim 1891 Çarşamba gününden itibaren yeni ders
yılında uygulamaya konuldu 319 .
Bu büyük program değişikliğinden bir yıl sonra, bunun devamı niteliğinde bir
değişiklik daha yapıldı. Münif Paşa tarafından okutulan ve 1891 yılında şartlı olarak
programda muhafaza edilen hukuk felsefesi ile hukuka giriş dersleri müdür Kâzım
Efendi’nin önerisiyle geçici olarak programdan çıkarıldı. Kâzım Efendi’nin gerekçesi
bu derslerin “müdevven” bir kitabının olmaması ve bir yıl önce konulan şarta
uyulmamasıydı. Bu değişiklik Münif Paşa’nın fikirleri, hedefleri ve tarzı ile mektep
idaresinin düşünceleri ve hedefleri arasındaki uyuşmazlıktan kaynaklanmış olabilir 320 .
Ayrıca bu hadise Paşa’nın idbar dönemine denk gelmektedir 321 .
Kâzım Efendi, kaldırılan dersler yerine “ahkâm için en ziyade elzem bulunan”
fıkıh usûlüne ve ders saati az olan idare hukukuna birer ders eklenmesini; ayrıca icra
kanunnamesi dersinin programa dahil edilmesini istedi. Maarif Nazırı Zühdi Paşa,
Adliye Nazırı 322 ve hükümet tarafından uygun bulunan değişiklik padişah tarafından da
onayladı 323 . Bunun üzerine müdüriyet, lağv edilen dersler için ayrılan parayı programa
eklenen derslere tahsis etti; 3 Eylül 1892, Cumartesi günü Münif Paşa’ya okuttuğu
derslerin programdan kaldırıldığını haber verdi. İlk defa mektep programına giren icra
kanunnamesi dersini müdür Kâzım Efendi okutacaktı 324 .
319
10 Ekim 1891 (6 RA 1309), İ.DH. 97756; 13 Ekim 1891 (9 RA 1309), Takvim-i Vekâyi, nr. 102, s. 1.
Bu konuda genel bilgi için bkz. M. Cevad, a.g.e., s. 268; O. N. Ergin, a.g.e., III, 1111. Değişiklikten
sonraki program için ayrıca bkz. 14 Ekim 1891 (10 RA 1309), Takvim-i Vekâyi, nr. 103, s. 1; Arisdakis
Kasbaryan, Mâb‘ad-i Lâhika-i Kavânîn, İstanbul 1312, s. 56. O. N. Ergin’in bu karardan sonra
uygulandığını söylediği program 1903 sonrasına ait programdır (a.g.e., III, 1111; Maarif Salnamesi, 1321
senesi, s. 92). Dolayısıyla 1891-1903 arasında yapılan değişiklikleri içermemektedir.
320
Aşağıda Münif Paşa bahsinde işaret edileceği üzere aslında bu derslerin birden fazla ders kitabı vardı.
Kâzım Efendi, padişaha takdim ettiği hoca ve öğrenci eserlerinden oluşan listede de benzer bir tavırla
Münif Paşa’ yı yoksaymış, onun derslerinde tutulan notları öğrencilerin eserleri olarak kaydetmiştir
(Nisan-Mayıs 1894/L 1311, Y.PRK.MF. 3/21).
321
Öğrencilerinden birinin “Maarif nezaretinden infisâlinden bilistifade derslerini kâmilen ilga
ettiklerinden” ifadeleri için bkz. Ali Fuat, “Münif Paşa”, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, I/4, MartMayıs 1930, s. 9.
322
9 Ağustos 1892 (16 M 1310), Y.A.RES. 60/18.
323
26 Ağustos 1892 (3 S 1310), İ.MF. 1310 S 3. Meclis-i Vükelâ mazbatası için ayrıca bkz. C. Bilsel,
“Öğrenirken ve Öğretirken Beraber”, s. 84-85.
324
3 Eylül 1892 (22 Ağustos 1308), HMT, s. 76. Hikmet-i Hukuk ve Medhal-i İlm-i Hukuk derslerinin
lağvedilmesi ile 12 lira münhal kaldı. Müdüriyet, 3,5 liranın fıkıh usûlü dersine, 3 liranın idare hukuku
dersine eklenmesine; 3,5 liranın icra kanunnamesi dersine tahsis edilmesine ve 2 liranın da kâtip Şevki
Efendi’nin maaşına eklenmesine karar verdi (1 Eylül 1892/20 Ağustos 1308, HMT, s. 76).
86
2.1.3. Ders Programının Nizamîleşmesi Süreci
Mektebin ders programı 1891-1892 değişikliklerinden sonra II. Meşrutiyet
yıllarına kadar ana çizgilerini korumuştur. Böylece Mekteb-i Hukuk’ta verilen eğitim,
uzmanlaşmanın birinci derecede dikkate alındığı daha teknik bir hukuk eğitimine doğru
seyredecektir. Programdan kaldırılan derslere bakıldığında yaygınlaşmakta olan
idadîlerin belirleyici rolü bariz bir şekilde görülür. Meclis-i Maarif’in mantık ve tarih
dersleri 325 için giriş şartlarına gönderme yapması bu bakımdan anlamlıdır. Hukuk
eğitimi ile beraber yürütülmesi her zaman bir problem teşkil etmiş olan lisan eğitimi 326 ,
o günlerde sınırları hâlâ net olarak çizilememiş iktisat bilimi; yoğun ve yıpratıcı
tartışmalara neden olabilen mantık ve edebiyat gibi derslerin program haricinde
bırakılması, teknik eğitime yönelişi işaret eden müdahalelerdir. Fransızca konusunda
Meclis-i Maarif’in tasvir ve gerekçeleri ise oldukça makuldür 327 .
Bununla beraber (her dönemde olduğu gibi) II. Abdülhamid dönemindeki ders
programı değişikliklerinin de ideolojik bir zemini vardır. Osman Nuri Ergin ve onu
takip eden bazı araştırmacılar bu dönemde ders programlarındaki din vurgusunun arttığı
kanaatindedir 328 . Bu, isabetli bir tespit olmakla beraber bütün bir eğitim hayatının iyi
tanımlanamamış ideolojik bağlam çerçevesinde tasvir edilmesi çok da doğru olmasa
gerektir. Bu dönemde yapılan program değişikliklerinde iki kaygıdan kaynaklanan iki
tavır kendini göstermektedir. Birincisi devlete sadakat ve dindarlık vurgusu
çerçevesinde din ve ahlâk derslerinin arttırılması; ikincisi ise mektep programlarının
325
O. N. Ergin, tarih derslerinin rejim aleyhinde fikirlerin yeşermesine neden olduğu gerekçesiyle
kaldırıldığını iddia etmektedir (a.g.e., III, 840). Tarih muallimi Hakkı Bey’in Mekteb-i Hukuk’ta
okutulmak üzere basılan kitabının tarafımızdan incelenen iki cildinde Çin, Hindistan, Yunanistan,
Makedonya, Roma, Tatar istilası, Endülüs, İslâm medeniyeti, Fransa, İngiltere vs. tarihleri; Osmanlıların
Avrupa’da yerleşmesi, Amerika’nın ve Hint yollarının keşfi, matbaanın bulunması, barut kullanımının
yaygınlaşması, derebeyliğin ve katolik kilisesinin gücüne halel gelmesi, Protestanlığın ortaya çıkışı gibi
çeşitli konular siyaset/siyasi tarih zaviyesinden, ilerlemeci bir mantıkla ele alınmıştır (İbrahim Hakkı,
Tarih-i Umûmî, c. I, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1305; c. III, Kasbar Matbaası, 1306).
326
Cemil Bilsel’in üniversite tahsili sırasında lisan öğretilemediğine dair kanaati için bkz. a.g.e., s. 88.
327
Fransızca dersinin programdan çıkarılmasını tarihî zemininden kopuk bir şekilde ve abartılı olarak
Cumhuriyet döneminde ceza hukuku alanında yapılan kanunlaştırmalarla irtibat kurarak ideolojik bir
bağlama (daha otoriteryen ve milliyetçi hukuk kültürüne yönelim) oturtan bir yorum için bkz. Ruth
Austin Miller, From Fıkh to Fascism: The Turkish Republican Adoption of Mussolini’s Criminal Code in
the Context of Late Ottoman Legal Reform, Princeton University, doktora tezi, 2003, s. 117-19. Yazarın
kitaplaşan çalışması üzerine bir değerlendirme yazısı için bkz. Murteza Bedir, “Legislating Authority, Sin
and Crime in the Ottoman Empire and Turkey, Ruth A. Miller, London: Rutledge, 2005”, Türk Hukuk
Tarihi Araştırmaları, sy. 2 (2006 Güz), s. 138-45.
328
O. N. Ergin, a.g.e., III, 840.
87
kuruluş maksatlarına uygun hale getirilerek lüzumsuz derslerin kaldırılmasıdır 329 .
Mekteb-i Hukuk ders programlarında şer‘î ilimlerin yeri diğer mekteplerle
kıyaslanamayacak derecede olduğundan program değişikliklerinde ikinci kaygının daha
ziyade etkili olduğu söylenebilir.
1890’lı yılların ikinci yarısından itibaren mektebin öğrenci profilinde
değişiklikler meydana gelmiş ve ders programına bazı dersler eklenmiştir 330 . 1898-1899
ders yılının başlamasından bir süre önce öğrenci sayısının artması nedeniyle birinci
sınıfın iki şubeye ayrılması gündeme geldi. Birkaç seneden beri 331 mektebe iki yüz
kişiden fazla başvuru olmakta ve dershanelerde izdiham dikkat çekmekteydi.
Öğrencilerin bir kısmı derse girememekte ve bir kısmı ise dersi ayakta dinlemekteydi.
Kontenjanın azaltılmasını uygun görmeyen okul müdürü birinci sınıf öğrencilerinin iki
şubeye ayrılmasını ve yeni hoca atanarak okul görevlilerinin maaşlarının düzeltilmesini
önerdi; bu teklif padişah tarafından da onaylandı 332 .
Tablo 13. Darülfünun-ı Şâhâne bünyesine katılma aşamasında Mekteb-i Hukuk’ta birinci ve
ikinci sınıf dersleri ve haftalık ders saatleri (1898-1900) 333
DERSLER
HAFTALIK DERS SAATİ
BİRİNCİ SINIF
-haftada 11 saat-
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
3
Ceza Kanunu
3
Hukuk-ı Düvel
2
Hukuk-ı İdare
2
Kitabü’n-nikâh
1
İKİNCİ SINIF
-haftada 13 saat-
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
4
Vesâyâ ve Ferâiz
1
Hukuk-ı Düvel
2
Hukuk-ı İdare
2
Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye
4
329
Bu kaygıları iyi bir şekilde ifade eden bir belge için bkz. 3 Haziran 1902 (26 S 1320) Y.PRK.MF.
4/54.
330
Ayrıca atıf yapılmayan bilgiler için bkz. Ek Tablo 11-13.
331
Müdür iki yıl önceki bir tezkiresinde mektebe başvuranların sayısının günden güne arttığını ve o yıl üç
yüzü aşkın kişinin mektebe başvurduğunu belirtmişti (12 Ocak 1896/31 Kânunıevvel 1312, HMT, s. 92).
332
Kâzım Efendi, kontenjanın azaltılması halinde özellikle yüksek mektep, sultanî ve idadî mezunlarının
“red ve meyus edilme”sinin uygun olmayacağını vurgulamıştır. İkinci şube için mektep teneffüshanesi
düzenlenecekti. Maarif Nezareti, bütçesinin merkez masraflar kısmının zuhurat tertibinden maaşlar
kısmına 40 lira naklederek gerekli tahsisatı sağladı (4 Ağustos 1898/16 RA 1316, İ.MF. 1316 RA 2).
333
MS 1316, s. 83-85; MS 1317, s. 85-87.
88
Tablo 14. Darülfünun’a katılma aşamasında Mekteb-i Hukuk’ta üçüncü ve dördüncü sınıf
dersleri ve haftalık ders saatleri (1898-1900) 334
-haftada 14 saatÜÇÜNCÜ SINIF
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
4
Usûl-i Fıkıh
1
Usûl-i Muhakemât-ı Hukukiyye
3
Ahkâm-ı Evkaf
1
Uhûd
2
İcra Kanunu
1
Ticaret-i Berriyye Kanunu
2
-haftada 14 saatDÖRDÜNCÜ SINIF
Tanzim-i İlâmât-ı Hukukiyye
3
Tanzim-i İlâmât-ı Cezaiyye
3
Arazi Kanunu
2
Usûl-i Fıkıh
2
Kitabü’d-diyyât
2
Ticaret-i Bahriyye Kanunu
2
Birinci sınıf ikinci şubeye vaktiyle Mekteb-i Hukuk’tan mezun olmuş hocalar;
idare hukuku hocalığına Ahmed Tevfik Bey, devletler hukukuna Mustafa Nâzım Bey;
ceza hukukuna Kavurzâde Aziz Bey atandı 335 . Süleyman Sırrı Efendi, nikâh; birinci
şubenin nikâh muallimi Mahmud Esad Efendi, ikinci şubeye Mecelle dersleri verdi 336 .
Bu sene arazi ve vakıf hukuku muallimi Hüseyin Hüsnü Efendi, aynı zamanda
“mi‘yârü’l-adale”; Vayani Kostaki’nin ayrılması üzerine eski muallimlerden Yanko
Vitinos deniz ticaret hukuku; kara ticaret hukuku ve icra hukuku okutan müdür Kâzım
Efendi, icra hukuku, hukuk muhakeme usûlü ve hukuk ilâmlarını düzenleme usûlü
okuttu. Mekteb-i Hukuk mezunlarından Celâl Bey kara ticaret hukuku dersini Kâzım
Efendi’den devraldı. Ali Şehbaz Efendi’nin vefat etmesi üzerine Mekteb-i Hukuk-ı
Sultanî mezunu Yorgaki Melahirino ceza muhakemeleri usûlü dersini verdi 337 . Bir
sonraki yıl -Abdullah Şakir Efendi’nin vefat etmesi üzerine 338 - Mustafa Fehmi Efendi
Mecelle dersleri vermeye başladı. Ayrılan diğer muallim ise bir süre sonra Maarif
nazırlığına atanacak olan ceza hukuku muallimi Celâl Bey’di.
334
Aynı yer.
Aziz Bey’in birinci sınıf ikinci şubeye verdiği dersin takrirleri kitaplaşmıştır: Mufassal Nazariyât-ı
Ceza, Kostantiniyye, A. Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1316. Kitabın başında Cinayet
mahkemesi reisi Hilmi Bey, Müdür Kâzım Efendi, ticaret hukuku muallimi Celâl Bey ve daha başka
hukukçuların takrizleri vardır. Kitabın yeni bir siyasî ortamda yapılan ikinci baskısında (İstanbul, Artin
Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1328) bu takrizler kitaptan çıkarılacaktır.
336
Birinci şube öğrencilerinden C. Bilsel, Mecelle hocası olarak Musa Kâzım Efendi’yi hatırlıyorsa da bu
sene ikinci şubeye Mecelle’yi Mahmud Esad Efendi okutmuş olmalıdır (Bilsel, a.g.m., s. 94-95; Maarif
Salnamesi, 1317 senesi, s. 628).
337
Cemil Bilsel’in “Yorgaki Efendi, Ali Şehbaz Efendi’nin yerine gelmişti. Ali Şehbaz Efendi, geniş
malumatiyle de ahlâkının salâbetiyle de, derslerine bağlılığı ile de talebesinin çok sevdiği bir hoca idi.
Boğazda Mirgün’de [Emirgan] otururdu. Kar tipisi yüzünden vapur işlememiş, dersine yetişmek için bir
kayıkçıya bir altın vererek derse yetişmiş, fakat yolda üşümekten zatürrieye tutulup ölmüştü. Yorgaki
Efendi, Ali Şehbaz’ın yerini tam dolduramamıştı” ifadeleri için bkz. a.g.m., s. 97.
338
İbnülemin, Sütlüce Sadi Dergâhı şeyhi Elif Efendi’nin hocalarından bahsederken Hafız Şakir
Efendi’nin vefat tarihini 15 Şubat 1898 (24 N 1315) olarak vermektedir (Son Asır Türk Şairleri, I, 291).
335
89
Tablo 15. Darülfünun bünyesine katılma sürecinde muallimler ve dersleri (1898-1903) 339
1316 HİCRÎ SENESİ
MUALLİM
DERS
RÜTBE
Ali Haydar Efendi
Usûl-i Fıkh ve Mecelle
Sadr-ı Anadolu
Abdullah Şakir Efendi
Mecelle
Sadr-ı Anadolu
Usûl-i Muhâkemât-ı Hukukiye ve
Bâlâ
Ali Şehbaz Efendi
Cezaiye ve Tanzim-i İlâmât-ı Hukukiye
İbrahim Hakkı Bey
Hukuk-ı İdare ve Hukuk-ı Düvel
Bâlâ
Hasan Sırrı Bey
Hukuk-ı Düvel ve Uhûd
Bâlâ
Kanun-ı Ceza ve Tanzim-i İlamât-ı
Bâlâ
Celâl Bey
Cezaiyye
Hüseyin Hüsnü Efendi
Ahkâm-ı Evkaf ve Arazi Kanunu
İstanbul payesi
[Vayani] Kostaki Efendi
Ticaret-i Bahriye Kanunu
Ulâ
Kâzım Efendi [müdür]
Ticaret-i Berriyye ve İcra Kanunu
Ulâ
Haydar Efendi
Mecelle
Harameyn payesi
Mahmud Esad Efendi
Kitabü’n-Nikâh
Bilâd-ı hâmse
Müderris, [kürsü
El-Hac [Manastırlı]
Kitabü’l-Vesâyâ ve Ferâiz
İsmail Hakkı Efendi
şeyhi]
1317 (değişiklikler)
Hüseyin Hüsnü Efendi
Arazi, Evkaf, Mi‘yârü’l-Adale
.
Yanko Vitinos
Ticaret-i Bahriyye Kanunu
Ulâ
Nâzım Bey
Hukuk-ı Düvel
Ulâ
[Mehmed] Celâl Bey
Ticaret-i Berriyye Kanunu
Ulâ
Usûl-i Muhakemât-ı Hukukiyye, İcra
Kâzım Bey
.
Kanunu, Tanzim-i İlamât-ı Hukukiyye
Mahmud Esad Efendi
Mecelle, Nikâh
.
Yorgaki [Melahrino] Efendi
Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye
Ulâ sânisi
Kibâr-ı
Süleyman Sırrı Efendi
Kitabü’n-Nikâh
müderrisînden
[Ahmed] Tevfik Bey
Hukuk-ı İdare
Sâlise
[Mehmed] Aziz Efendi
Ceza Kanunu
Râbi‘a
Ali Şehbaz Efendi [vefat etti]
Vayani Kostaki Efendi [ayrıldı]
1318 (değişiklikler)
Abdullah Şakir Efendi [ayrıldı]
Celâl Bey [ayrıldı]
[ceza hukuku]
1319 (değişiklikler)
Nâzım Bey
Ceza Kanunu
.
[mabeynci Mehmed] Tevfik Bey
Hukuk-ı Düvel
Ulâ
Musa Kâzım Efendi
Mecelle
Müderris
Ahmed Şuayb (muallim muavini)
[Hukuk-ı Düvel]
.
1321 (değişiklikler)
Mahmud Esad Efendi
Mecelle, Nikâh, Mukayese-i Kavânîn
İstanbul payesi
Hukuk-ı Düvel,
Ulâ
[Mehmed] Tevfik Bey
Mukaddime-i İlm-i Hukuk
Memduh Bey
Tanzim-i İlamât-ı Cezaiyye
Ulâ
Nâzım Bey [ayrıldı]
.
.
Darülfünun bünyesine katılmadan önceki iki ders yılında mektebin birinci
sınıflarında (haftalık on bir ders saatinde) Mecelle, ceza hukuku, devletler hukuku, idare
hukuku ve nikâh dersleri; ikinci sınıfta (on üç ders saatinde) Mecelle, “vesâyâ ve
ferâiz”, devletler hukuku, idare hukuku ve ceza muhakemeleri usûlü; üçüncü sınıfta (on
dört ders saatinde) Mecelle, fıkıh usûlü, hukuk muhakeme usûlü, vakıf hukuku, uhûd
339
MS 1316, s. 579; MS 1317, s. 628; MS 1318, s. 671; MS 1319, s. 93; MS 1321, s. 93-94.
90
(kapitülasyonlar), icra hukuku ve kara ticaret hukuku; dördüncü sınıfta (on dört ders
saatinde) hukuk ve ceza ilâm düzenleme usûlü, arazi hukuku, fıkıh usûlü, “kitabü’ddiyyât”, deniz ticaret hukuku dersleri okutuldu. 1900-1901 ders yılında Nâzım Bey ceza
hukuku, mabeynci Mehmed Tevfik Bey * devletler hukuku, Musa Kâzım Efendi Mecelle
dersleri vermeye başladılar. Edib ve münekkit Ahmed Şuayb Efendi, de “muallim
muavini” olarak hocalar arasına girdi. Üçüncü sınıftaki hukuk muhakeme usûlü dersi üç
saatten ikiye indirildi 340 . 1901-1902 ders yılının başlamasından önce yapılan en önemli
değişiklik üçüncü sınıfta okutulmakta olan “ahkâm-ı evkaf” dersinin lağvedilmesidir 341 .
Heybeliada’dan mabeyne gönderilen bir jurnalde bu dersin padişahın iradesi ile
yasaklandığı belirtilir 342 .
İki yıl sonra programa üçüncü sınıf derslerine bir saatlik icra hukuku yerine bir
saatlik ceza hukuku eklendi. Dördüncü sınıfta okutulan deniz ticaret hukuku dersinin bir
saati programa eklenen mukayeseli hukuk (mukayese-i kavânîn) dersine nakledildi. Bu
dersi bir süre okutan Mahmud Esad Efendi medenî kanunları mukayese ediyordu 343 . Bir
süre önce bu dersin muallimliğine İbrahim Hakkı Paşa’nın, sonradan da Mekteb-i
Sultanî ve Mekteb-i Hukuk mezunu, İstanbul Ticaret Mahkemesi icra memuru,
mektebin ceza hukuku muallimi Kavurzâde Aziz Bey atanması gündeme gelmişti 344 .
1901 yılında vali olarak ayrılan Nâzım Bey’in yerine başka bir Mekteb-i Hukuk
mezunu Memduh Bey, ceza ilâmlarını düzenleme usûlü dersini verdi. Mehmed Tevfik
Bey devletler hukuku yanı sıra birinci sınıfta hukuka giriş okuttu. 1880-1892 yılları
*
Tevfik beylerden Ahmed Tevfik Bey idare hukuku, Mehmed Tevfik Bey devletler hukuku ve hukuka
giriş muallimidir.
340
Maarif Salnamesi, 1318 senesi, s. 90-91; 1319 senesi, s. 90-92.
341
4 Ağustos 1901 tarihinde bu ders lağvedilmiş, muallim Hüseyin Hüsnü Efendi’nin maaşından 3,6 lira
kesinti yapılmıştır (DH.Said.d., nr. 81/71). 1321 hicrî senesine ait Maarif Salnamesi’nde (s. 92) buna yer
verilmemiş; ayrıca Mekteb-i Mülkiye programından da çıkarılmıştır (A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve
Mülkiyeliler, I, 66).
342
Telgrafı çeken Mustafa Nuri adlı kişi “evkaf” dersine diplomalarda yer verileceğini duyduğunu
belirtmiştir (22 Eylül 1902/10 Eylül 1318, Y.PRK.EV. 3/44). Musa Kâzım’ın dersleri konu alan
raporunda da “ahkâm-ı evkaf” dersi bulunmamaktadır (18 Eylül 1906/5 Eylül 1322, Y.PRK. 5/24).
343
Y. K. Tengirşenk, a.g.e., s. 90.
344
Maarif Nazırı Celâleddin Bey, hukuka giriş ve kanunların mukayesesi/mukayeseli hukuk derslerini
Bâbıâli Hukuk müşaviri Hakkı Bey’in vermesini istemişti. Padişah, Hakkı Bey’in işlerinin yoğunluğu
nedeniyle öğretimle meşgul olamadığını ifade ederek öğretimin düzenli yürütülmesi için derslerin işi
sadece muallimlik olan kişilere (muallimîn-i muvazzafa) tevdi edilmesi gerektiğini belirtti. Bunun üzerine
Maarif Nezareti, hukuka giriş dersinin devletler hukuku muallimliğinde bulunan Tâbiyet kalemi müdür
yardımcısı Tevfik Bey’e, mukayeseli hukuk dersinin de Aziz Bey’e verilmesini uygun görmüştü (13
Ekim 1902/11 B 1320, Y.PRK.MF. 4/58). Önceden de belirtildiği üzere padişah başta olmak üzere
dönemin idarecileri, yüksek mekteplerde hocalık mesleğinin kurumsallaşması gerektiğinin farkındaydılar.
Buna rağmen imkânlara mahkumdular.
91
arasında Münif Paşa tarafından okutulan hukuka giriş (medhal/mukaddime-i ilm-i
hukuk) dersinin 1896 yılında tekrar programa eklenmesi düşünülmüştü 345 . Eldeki
bilgilere göre bu esnada böyle bir ders açılmadı. Birkaç yıl sonra İbrahim Hakkı Bey,
birinci sınıfa okutulan devletler ve idare hukukuna giriş mahiyetinde “mukaddime-i ilmi hukuk” adlı bir dersi verdi ve bu konuda bir risale kaleme aldı 346 . İbrahim Hakkı dört
ana konudan oluşan bu eserinde ilimler tasnifi, hukuka giriş bilgileri ile -aynı zamanda
Mekteb-i Hukuk’ta ders olarak okutulan- özel ve kamu hukuku dallarını izah
etmektedir. Yukarıda belirtildiği üzere hukuka giriş bir süre sonra müstakil bir ders
olarak Mehmed Tevfik Bey tarafından okutulacaktı 347 .
1902 senesinde diğer mekteplerde ders programları değişmesine rağmen 348
Mekteb-i Hukuk programında değişiklik yapmağa gerek görülmedi. Maarif Nazırı
Celâleddin Bey’in ifadesiyle hukuka giriş ve mukayeseli hukuk derslerinin programa
eklenmesiyle buradaki hukuk tahsili artık yabancı okullara müracaat etmeğe meydan
vermeyecek standartlara sahip hale gelmişti 349 .
2.2. Mekteb-i Hukuk Muallimleri
Kavânîn ve Nizamat Dershanesi’nin muallimleri nizamiye mahkemesi
hâkimleriydi. Bunlar arasında ilmiye sınıfı mensupları ve -özellikle ticaret hukuku
sahasında ihtisas sahibi- gayrımüslim hukukçular vardı 350 . Tablo 16’da görüleceği
üzere Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî muallimlerinin çoğunluğu bu okulun yabancı uyruklu
345
Müdüriyetin teklif ettiği hukuka giriş dersinin kapsamı Münif Paşa’nın dersinden farklıydı. Bu derste
hukuk ilmini öğrenmeye başlayan bir kişinin edinmesi gereken ilk bilgiler verilecekti. Müdüriyetin
hocalık için önerdiği kişi Mahmud Esad Efendi’ydi (12 Ocak 1896/31 Kânunıevvel 1312, HMT, s. 92).
346
İbrahim Hakkı Bey, girişi Mart 1901’de yazmıştır (İbrahim Hakkı, Mukaddime-i İlm-i Hukuk, İstanbul,
1319, s. 3-4).
347
Maarif Salnamesi, 1321 senesi, s. 92.
348
Meselâ Mekteb-i Mülkiye’nin ticaret hukuku, hukuk ve ceza muhakeme usûlü dersleri Mekteb-i
Hukuk’ta mükemmel bir şekilde okutulduğu ve Mülkiye mezunlarının mülkî hizmetlerde görev almaları
dikkate alınarak bu dersler kaldırıldı; yerine “hulâsa-i kavânîn” adlı bir ders getirildi. Coğrafya idadîlerde
okutulduğu için, istatistik ise maliye dersinin bir bölümü olarak okutulabileceği için kaldırıldı (3 Haziran
1902/26 S 1320 Y.PRK.MF. 4/54).
349
Aynı belge. II. Abdülhamid Darülfünun’un ilk ders yılı sonuna doğru sâdır olan bir iradesinde
mekteplerin öğretim açısından Avrupa mekteplerine başvurmayı gerektirmeyecek şekilde mükemmel hale
getirilmesini istemişti. Aynı iradede Darülfünun şubelerine alınacak öğrenci sayısının arttırılması da
emredilmiştir (29 Mart 1903/30 ZA 1320, Y.A.RES. 119/96).
350
Selanik Vali-i Sâbıkı Nazım Paşa’nın Hatıraları, İstanbul 1992, s. 57-58.
92
muallimleriydi. Bunların yanı sıra medrese hocaları fıkıh ve Mecelle derslerini
vermekteydiler 351 .
Tablo 16. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî hocaları ve verdikleri dersler (1875-1880) 352
1292 HİCRÎ SENESİ
HOCA
DERS
(Mahreç mevâlisinden) Rauf
Efendi
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
Mösyö D’Hollys
Hukuk
Mösyö Goold
Roma İdare ve Mehâkim Tarihi
1293 HİCRÎ SENESİ
(Devriye mevâlisinden)
Ahmed Efendi
Fıkıh
Mösyö D’Hollys
Roma Hukuku
Nikolaki Efendi
Kanun-ı Ticaret
Rauf Efendi
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye
Mösyö Goold
Roma İdare ve Mehâkim Tarihi
Rauf Efendi
Ahmed Efendi
Mösyö D’Hollys
Mösyö Jakobo
Mösyö Goold
Nikolaki Efendi
(muallim muavini) Ahmed
Fazıl Efendi
Mösyö D’Hollys
Ahmed Hamdi Efendi
Rauf Efendi 354
Nikolaki Efendi 355
Mösyö Baruçi
Mösyö Jakobo
Mösyö Chevalier
Mösyö Karou
1294 HİCRÎ SENESİ 353
Füru-ı Fıkıh
Usûl-i Fıkıh
Roma Hukuku
Hukuk-ı Cezaiyye ve Usûl-i Muhâkeme
Usûl-i Hukuk-ı Roma
Hukuk-ı Ticaret
Füru-ı Fıkıh
1296-1297 HİCRÎ SENELERİ
Roma Hukuku
Usûl-i Fıkıh
Mecelle
Hukuk-ı Ticaret-i Osmaniyye
Hukuk-ı Cezaiyye ve Usûl-i Muhakeme-i Medeniyye
Roma Hukuku
Hukuk-ı Siyasiyye
Mukaddemât-ı İlm-i Hukuk ve İlm-i Servet-i Milel
351
Devlet Salnamesi, 1292 senesi, s. 134; 1293 senesi, s. 137; 1294 senesi, s. 382; 1296 senesi, s. 72;
1297 senesi, s. 400 (Ek Tablo 11).
93
Eldeki bilgilere göre bunlardan sadece Ahmed Hamdi Şirvanî yeni hukuk
mektebinin muallim kadrosuna katılmıştır 356 . Mekteb-i Hukuk’un ilk muallim kadrosu
ise medreseli hocalar, bürokratlar ve gayrımüslim hukukçulardan oluşmaktaydı.
Mekteb-i Hukuk’un öğretime başlamasından kısa bir süre önce Adliye Nezareti
muallimleri tayin etmeğe başladı. Yukarıda ifade edildiği üzere Nisan 1880’de ilk ders
cetvelini padişaha takdim eden Adliye Nazırı Cevdet Paşa, Mecelle, ceza, ticaret ve
arazi hukuku, hukuka giriş ve Fransızca dersleri için birer ikişer hoca atanmasının
düşünüldüğünü belirtmekteydi. Bu muallimlerden bazıları fahrî olarak görev yapacaktı
ve diğerlerinin ne kadar maaş alacakları henüz kendileriyle görüşülmekteydi 357 .
Tablo 17. 1881 yılında Mekteb-i Hukuk muallimleri;
dersleri ve rütbe/payeleri 358
Muallim
Ders
Rütbe/Paye
Ömer [Hilmi] Efendi
Mecelle
Mekke
Said Bey
Lisan-ı Fransevî
Ûlâ sânisi
Recai Efendi
Lisan-ı Fransevî
Sâlise
İsmail Bey
Kanun-ı Ceza
Ûlâ sânisi
Abdüssettar Efendi
Arazi Kanunu
Mekke
Ekrem Bey
Edebiyat-ı Türkiyye
Ûlâ sânisi
Sami Bey
Edebiyat-ı Arabiyye
Ûlâ sânisi
Muallim oldukları bilinmekle
beraber
almayan
Tablo
17’da
kişilerden
yer
Cevdet
Paşa, Münif Paşa ve Kostaki
Efendi fahrî olarak ders vermiş
olmalıdır.
Hasan
Fehmi
Paşa’nın fahrî olarak ders verdiği ise kesindir 359 .
352
DS 1292, s. 134; DS 1293, s. 137; DS 1294, s. 382; DS 1296, s. 72; DS 1297, s. 400.
1294 yılı muallimleri için ayrıca bkz. Sava, Mekâtib-i Âliyye-i Fenniyye, s. 52; aynı mlf, Reglement, s.
67-68.
354
Mayıs 1880’de Mecelle muallimi Rauf Efendi yerine Mehmed Şükrü Efendi gelmişti (29 Mayıs
1880//20 C 1297, Y.A.RES. 5/81, lef 2).
355
Eylül 1880’de ihtiyarlığından dolayı ayrılan Nikolaki Efendi’nin yerine Naum Efendi getirildi (17
Eylül 1880/11 L 1297, MF.MKT. 65/149).
356
Devlet Salnamesi, 1299 senesi, s. 228-29.
357
Temmuz 1880’de hazırlanan bir cetvele göre Ömer Efendi 12, İsmail Bey 8, Abdüssettar Efendi 6,
Said Bey 5, Recai Efendi 5, müdür yardımcısı 10 ve odacı 1,5 lira maaş alacaktı ve çeşitli masraflar için 7
ayrılmıştı (1 Temmuz 1880/23 B 1297, ŞD. 2433/4, lef 5).
358
Devlet Salnamesi, 1298 senesi, s. 231.
359
12 Haziran 1893 (31 Mayıs 1309), HMT, s. 81.
353
94
Bu yıllarda bağımsız bir akademisyenlik mesleği 360 olmadığından muallimler
aslî memuriyetleri yanı sıra (ilave-i memuriyetle) hocalık yapıyorlardı. Devlet
adamlarının da farkında olduğu bu problemli usûl 361 hocalardan yeterli derecede verim
alınmasını ve uzun süre görev yapmalarını engelliyordu. Diğer mektepler için de geçerli
olan bu problemin dışında Müdür Emin Efendi’nin muallimlerin sık sık değişmesine
neden olduğu yönünde iddialar ileri sürülmüştür 362 . Bunun yanı sıra siyasî gelişmeler ve
fikrî tercihler de hoca değişikliklerine yol açabilmekteydi. Bu faktörlere rağmen
makamları, ilmî müktesebatları, farklı sahalardaki geniş malumatları, ders anlatma
üslupları gibi çeşitli nedenlerle mektepte uzun süre görev yapıp temâyüz etmiş olanlar
da vardır. Mektep hocalığının itibarlı bir uğraş olduğu ayrıca belirtilmelidir 363 .
Mekteb-i Hukuk muallimlerini aile (baba mesleği), eğitim, seçtikleri meslek ve
dinî mensubiyet zaviyesinden bir tasnife tabi tutmak mümkündür. Buna göre
muallimleri medrese kökenliler, bürokrasi kökenliler ve gayrımüslimler olarak üçe
ayırabiliriz. Bu kıstaslar bakımından arada geçişkenliklerin olabileceğini baştan
belirtmek gerekmektedir. Medreseden gelenler ile gayrımüslimler aynı zamanda
bürokrattırlar. Bürokratlar belirli bir seviyeden Arapça medrese dersleri gördükleri gibi
gayrımüslim hocaların da İslâmî ilimlerde kültürel bir donanıma sahip oldukları
bilinmektedir. Daha ilginç bir örneği zikretmek gerekirse; muallimliğe başladığı sırada
henüz müslüman olmayan ve burada da gayrımüslim muallimler arasında ele alınan
360
Tanzimat döneminde atılım yapan mektepleşme cereyanının istikrar ve süreklilik açısından en önemli
zaafı esasen selef-halef ilişkisinin, modern eğitim usûlü açısından söylenirse asistanlık mesleğinin
yerleştirilememesidir. Mekteb-i Hukuk, müfredat, hoca kadrosu ve öğrenci profili açısından medrese
geleneği ile irtibatlarını koruduğu halde klasik tarzda bir hoca-talebe ilişkisinin işlerliği sağlanamamıştır.
Daha doğru bir ifadeyle bu ilişkileri resmîleştirecek kurumsal bir çerçeve yoktur. Mektebin ilk yıllarında
kurumsal bir yapı arzetmemekle beraber “muallim muavinliği” -ki II. Meşrutiyet döneminde Avrupa’da
eğitim görüp dönüşlerinde hocalık yapacak kişiler için kullanılacak bir tabirdi- kurumunun varlığı
bilinmektedir. Örneğin Nazmi Efendi adlı bir kişi bu sıfatı taşımaktaydı. Maarif Nezareti’nin emri
üzerine, müdür Aziz Beyefendi tarafından görevden alındığı esnada müdüriyet, mektepte muallim
muavinliğine gerek olmadığını Maarif Nezareti’ne bildirmişti (19 Kasım 1891/17 R 1309, HMT, s. 72).
Mektepte muallim yardımcılığı görevini yıllar sonra üstlenen diğer bir kişi İbrahim Hakkı Paşa’nın
yardımcısı, meşhur yazarlardan Ahmed Şuayb’dır (Maarif Salnamesi, 1319 senesi, s. 93; 1321 senesi, s.
94).
361
Said Paşa, mektebin öğretime başladığı ilk yılda, adliye ıslahatlarının semere verebilmesi için Mektebi Hukuk’a daimî muallimler atanması gerektiğini belirtmişti (2 Nisan 1881/3 CA 1298, Y.EE. 82/26).
362
Emin Efendi’nin görevden alınmasına yol açan tartışmalar sırasında öğrencilerden biri muallimlerin
sık sık değiştirilmesinden Emin Efendi’yi sorumlu tutar (Talebeden Birisi, “Yine Mekteb-i Hukuk”,
Tercüman-ı Hakikat, nr. 3103, 23 Ekim 1888/17 S 1306, s. 2-3).
363
Mekteb-i Hukuk ve devamı niteliğindeki Darülfünun Hukuk Şubesi’nde 1880-1933 yılları arasında
muallimlik yapanların listesi için bkz. Ebül’ulâ Mardin, “-Tayin Tarihleri Sırasile- İstanbul Darülfünunu
Hukuk Fakültesi Tedris Hey’eti”, Hukuk Dünyası, sy. 4, Ocak-Şubat 1945, s. 142-43. Muhtemelen bu
listeye dayanan ve fakat birçok yanlış ve tekrar içeren diğer bir liste için bkz. Cumhuriyet’in 50. Yılında
İstanbul Üniversitesi, haz. Sadi Irmak vd., İstanbul 1973, 429-30.
95
(Ali) Şehbaz Efendi modern hukuk tahsilinin yanı sıra medrese eğitimi almıştı 364 .
Ayrımın unsurlarının birbirinden tamamen yalıtılmış olmadığı baştan kabul edildiği için
muallimler hakkında bilgi verirken aşağıda takip edilen tasnifi zayıflatacak unsurlara ve
özellikle dersler çerçevesindeki tartışmalara yer verilecektir. Bu üç gruptan gelen
muallimlerin yetiştirdiği yeni nesil muallimleri ise farklı bir başlıkta ele alacağız.
2.2.1. Medrese/İlmiye Kökenli Muallimler
Mekteb-i Hukuk’un medrese/ilmiye kökenli muallimleri arasında Cevdet Paşa
başta gelir. Ondan sonra Ömer Hilmi Efendi, Abdüssettar Efendi ve Ali Haydar Efendi
gibi Mecelle Cemiyeti’nin diğer üyeleri sayılmalıdır. Mektepte Mecelle, fıkıh ve mantık
muallimliği yapan Ömer Hilmi Efendi (1843-1889), meşhur dersiâm ve Huzur Dersi
mukarriri Karinâbâdlı Abdurrahman Efendi’nin oğludur. 1863 yılında Fetvahane Pusula
Odası’nda memuriyete başladı. Müsevvidlik, müvezzilik; Evkaf Müfettişliği’nde
müsteşarlık ve fetva eminliği yaptı. 1874 yılında Mecelle Cemiyeti üyeliğine seçildi ve
son dört kitabın hazırlanmasında büyük rol oynadı 365 . Mayıs 1888’de ikinci defa
Temyiz Mahkemesi üyeliğine atanmış 366 , başkanlık yaptığı sırada vefat etmiştir.
Ömer Hilmi Efendi, Mekteb-i Hukuk’un ilk öğretim yılında birinci sınıfa
Mecelle, sonraki yıl ikinci sınıfa Mecelle ve vakıf hukuku; ardından üçüncü sınıfa
“vesâyâ, ferâiz, diyyât”, vakıf hukuku, şer‘î muhakeme usûlü ve Türkçe mantık dersleri
vermiştir. Mecelle’nin hazırlanması sırasında Cevdet Paşa’nın hayranlığını kazanmış,
“asrımızın İmamı Azam”ı ifadesiyle yüceltilmiştir 367 . Fıkıh ilmindeki şöhreti sayesinde
örnek bir hukukçu olarak sonraki kuşaklar üzerinde büyük etki sahibi olmuştur 368 . Ömer
364
M. Cemal, Mehmed Akif, s. 341.
S. Albayrak, a.g.e., IV, 219.
366
22 Mayıs 1888 (11 N 1305), İ.DH. 84989.
367
“Fıkıhla ilgili birçok mühim meseleler için Mecelle Cemiyeti’nin reisi sıfatiyle Cevdet Paşa merhuma
yapılan müracaatlara ‘Asrımızın İmam-ı Azamı mesabesinde bulunan Ömer Hilmi Efendi hazretleri
varken bana ne diye müracaat ediyorsunuz?’ yolunda cevaplar verdiği pek şâyidir” (“Ömer Hilmi Efendi
hakkında Sayın Prof. Ebül’ulâ Mardin’in naklettikleri iki hatıra”, Hukuk Dünyası, sy. 4, Ocak-Şubat
1945, s. 147). Fatih Camii haziresindeki mezartaşında “Ebu Hanifetü’d-dehr” ifadesi bulunmaktadır
(Mardin-Sungurbey, Huzûr Dersleri, İstanbul 1966, II-III, 845).
368
Osman Nuri Ergin’in aktardığı bir anekdot dönemin psikolojik ortamını göstermesi bakımından
oldukça dikkat çekicidir. Bir gün Ömer Hilmi Efendi, “kitabü’d-diyyât” dersinde bir mesele ile ilgili
hukukî izahlar yaparken aynı konuyu yabancı dillerde yazılmış hukuk kitaplarından da incelemiş olan bir
Ermeni öğrenci ayağa kalkmış, İslâm fıkhına hayranlığını göstererek İslâm dinini kabul ettiğini söylemiş
365
96
Hilmi Efendi’nin eser vermesinde Mekteb-i Hukuk’un önemli bir motive edici rol
vardır. Yukarıda işaret edildiği üzere vakıf hukuku kitabını vefatından sonra Mekteb-i
Hukuk bastırmıştır. Mekteb-i Hukuk’taki ceza hukuku içerikli ders notları da
kitaplaşmıştır 369 .
Mecelle ve arazi hukuku muallimi Abdüssettar Efendi (h. 1252-1887), dersiâm
Kırımî Abdullah Efendi’nin oğlu olarak Kırım’da dünyaya geldi ve ilk tahsilini orada
gördü. Kırım Harbi’nin çıkması üzerine İstanbul’a hicret etti. Medrese tahsiline burada
devam ederek icazetname aldı. Üç yıl Darülmuallimîn’e devam edip, Meclis-i Maarif
huzurunda imtihan vererek diploma aldı (Şubat 1866). Üç yıl Mecidiye kasabasında
rüşdiye muallimliği yaptı. Fetvahane’ye girerek beş yıl çalıştıktan sonra Eyüp naibliğine
getirildi ve bu arada Fatih Camii’nde ders verdi. Ardından İlamât-ı Şer‘iyye
mümeyyizliği ve ayrıca Meclis-i Tedkikat-ı Şer‘iyye üyeliği görevlerinde bulundu.
1880 yılında Mekteb-i Nüvvâb’da Mecelle, kısa bir süre sonra Mekteb-i
Hukuk’ta arazi kanunu muallimliğine getirildi 370 . Aralık 1883’ten itibaren dört yıl
Mekteb-i Mülkiye’de arazi kanunu ve Mecelle dersleri verdi 371 . Ders programı
listelerine göre Mekteb-i Hukuk’ta aynı zamanda fıkha giriş ve Mecelle dersleri
vermiştir. Bu konularda verdiği eserlere yukarıda işaret edilmişti. Aralık 1881’de
Temyiz Mahkemesi üyeliğine atanan 372 Abdüssettar Efendi, 19 Eylül 1887 tarihinde
göreve başlamak üzere Mekke-i Mükerreme kâdılığına getirilmiş, bu görev
münasebetiyle İstanbul’dan ayrılmış; fakat göreve başlamadan vefat ederek Taif’e
defnedilmiştir 373 .
Mecelle ve fıkıh usûlü muallimi, Büyük Haydar Efendi olarak da tanınan
Nasuhizâde Ali Haydar Efendi (1837-1903), Kısmet-i Askeriyye Mahkemesi
ve Daniş adını almıştır (a.g.e., III, 1109). Burada dikkate değer nokta öğrencilerin haklı ve özellikle güçlü
olma konusundaki isteklerinin nasıl karşılandığı hususudur.
369
Mi‘yâr-ı Adalet, İstanbul 1311. Kitap fıkıh dersinde anlattığı cinayetler ve diyetler konularından
oluşmaktadır.
370
DH.Said. d., nr. 2/358. Abdüssettar Efendi hakkında mevcut bilgilerle sınırlı bir ansiklopedi maddesi
için bkz. Hulûsi Yavuz, “Abdüssettar Efendi, Kırımlı (ö. 1887)”, DİA, I, 304.
371
A. Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, İstanbul 1954, s. 302; aynı mlf., Yeni Mülkiye Tarihi ve
Mülkiyeliler, Ankara, 1968-69, I, 925. Ayrıca bkz. Ali Kemal, Ömrüm, haz. Sinan Kuneralp, İstanbul
1995, s. 65.
372
1 Aralık 1881 (9 M 1299), Y.EE. 35/25.
373
Abdüssettar Efendi’nin 4 Eylül 1887’de (16 Z 1304) vefat ettiğine dair bkz. Tezâkir, IV, 264. Cevdet
Paşa’nın Abdüssettar Efendi hakkındaki resmî kanaati şöyledir: “İffet ve istikameti ve ilm-i fıkıhta
malumat ve mehareti müsellem ve şöhreti tariften müstağni olan zevât-ı fezâil-simâttandır” (DH.Said. d.,
nr. 2/358).
97
kâtiplerinden Mehmed Numan Efendi’nin oğludur. Haydar Efendi, Darü’l-Maarif ve
Muallimhane-i Nüvvâb’dan diploma, Tikveşli Yusuf Efendi’den icazetname aldı; Şeyh
Galib Efendi’den özel olarak fıkıh usûlü okudu. Muallimhane-i Nüvvâb müdür
yardımcığı ile fıkıh ve ferâiz muallimliği yaptı. Bosna şer‘iyye mahkemeleri
müfettişliği; Bosna, Tuna ve İzmir naibliği, Divan-ı Temyiz reisliği, Meclis-i Tedkikat-ı
Şer‘iyye üyeliği görevlerinde bulunduktan sonra Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi
üyeliği, Meclis-i Maarif reisliği ve Şarkî Rumeli müslüman cemaati nazırlığı yaptı 374 .
Ali Haydar Efendi Mekteb-i Hukuk’ta uzun yıllar Mecelle, fıkha giriş ve fıkıh
usûlü dersleri verdi. Fıkıh usûlü derslerinde tutulan notlar önce litoğrafya olarak basıldı.
Vefatından sonra öğrencilerinden Hacı Âdil Bey (Arda), Mekteb-i Hukuk öğrencileri
arasında meşhur olan bu dersleri kendi tuttuğu notları esas alarak kitaplaştırdı 375 . 1903
yılı mezunlarından olup Cumhuriyet döneminde 1933 üniversite reformuna kadar
İstanbul Hukuk Fakültesi’nde medeni hukuk profesörlüğü yapan Hacı Âdil Bey, kitabın
sunuşunda şer‘î delillerin kuvvetinin -içlerinde gayrımüslimlerin de
bulunduğu-
öğrenciler tarafından anlaşılmasını, fıkıh usûlü öğretilmesinin nedenleri arasında
vurgulu bir şekilde zikretmiştir 376 .
Mekteb-i Hukuk’ta fıkıh usûlü okutulması ve Ali Haydar Efendi’nin fıkıh usûlü
dersleri muallim ve öğrencilerin hissiyatı ve mektebin tutturacağı istikamet bakımından
önem taşımaktaydı. Said Paşa, II. Meşrutiyet sonrası kaleme aldığı hatıratında terakki
taraftarlarından biri olarak bildiği Ali Haydar Efendi’nin bir gün yanına gelerek “Hukuk
Mektebi’nde Roma hukuku tedris olunuyor. Haberiniz var mı? Tahkik ve men‘
etmelisiniz” sözleriyle kendisini uyardığını yazmıştır. Said Paşa, kendi anlatımına göre,
“Molla Hüsrev’in eydî-i ulemâda mütedâvil olan Mir‘ât ve Mirkât’ı Roma usûl-i
hukukuna mutabakat etmiyor mu?” diye cevap vererek Haydar Efendi’nin uyarısını
374
Albayrak, a.g.e., I, 570-71. Ayrıca bkz. Erk, a.g.e., s. 303-05; M. Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi,
Büyük”, DİA, II, 396.
375
Hacı Âdil, Usûl-i Fıkıh Dersleri ve Merhum Büyük Haydar Efendi, İstanbul 1326.
376
“Bu fenn-i celîlin Mekteb-i Hukuk’ta tedrisine sebep eğer fürû‘un usûlden ne yolda istihrâc edildiğini
irâe ile beraber edille-i şer‘iyyenin kuvvet ve azameti hakkında her unsura muhteliten küşâde bulunan bu
mektepte talebeye bir fikr-i mahsus ve sâlim vermek ve onları taklit derecesinden müte‘âlî bir itkan ile
ihata-i mesâilde feyzyâb-ı kemalât eylemek ve hukuk-ı tabiiyyeden müstahrec olan kavânîn-i
medeniyyenin müfredât-ı mesâilini aslıyla tatbik ve tevfîk eylemek melekesini ihrâz muvaffakiyetini temin
etmek ise bu ümniyye-i azîmenin bihakkın tahsiline alet olacak zâtta bütün mânasıyla ‘iktidar’ lazım idi.
Evet bu kâr için cezâlet-i makal, fesâhat-i beyân, insicâm-ı kelâm, karîhada vüs‘at, zekâda şiddet, ilzâm
ve belâgat gibi hasâil ile yine bütün mânasıyla ‘siyaset’ lazım idi” (Hacı Âdil, a.g.e., s. 4).
98
geçiştirmiştir 377 . Bu anekdot, iki önemli ve etkili şahsiyetin fıkıh ve Roma hukuku
algılaması ile Mir‘ât’ın yaygınlığı açısından mühimdir. Haydar Efendi ve halefi
Manastırlı İsmail Hakkı, fıkıh usûlü derslerinde ders kitabı olarak Mir‘ât’ı takip
ediyorlardı 378 .
Mekteb-i Hukuk programlarına Roma hukuku dersinin eklenmesi sonraki
yıllarda yine fıkıh usûlünün okutulması bağlamında ele alınmıştır. Bir hukuk tezi
kaleme alıp Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’den hukuk doktoru olarak mezun olan Rupen
Karakaşyan Efendi, 1895 yılında sadarete bir dilekçe vererek Roma hukuku dersinin
Fransız hukukuyla karşılaştırmalı olarak okutulmasını ve muallimliğe kendisinin
atanmasını istemiş; Müdür Kâzım Efendi, mektepte Osmanlı kanunları, fıkıh ve
özellikle fıkıh usûlü eğitiminin mükemmel olmasından dolayı Karakaşyan’ın isteğinin
yerine getirilemeyeceğini Maarif Nezareti’ne bildirmişti 379 .
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî fıkıh usûlü muallimi Ahmed Hamdi Şirvanî (h. 1247-5
Ocak 1890), Meclis-i Maarif üyesi iken kısa bir süre Mekteb-i Hukuk’ta arazi hukuku
dersi vermişti. Ahmed Hamdi Şirvanî tahsilini Şirvan’da tamamlayarak icazetname
almış, Türkiye’ye geldikten sonra rüşdiyelerde muallimlik yapmış ve Tahrir-i Emlâk
Dairesi’nde çalışmıştır. Meclis-i Maarif üyeliği, Encümen-i Teftiş ve Muayene reisliği
ve Matbaalar İdaresi müdürlüğü yapmıştır 380 . Fıkıh usûlü, feraiz, mantık, belâgat, inşa,
edebiyat ve coğrafya konularında eserleri vardır.
Türkçe edebiyat muallimi Abdurrahman Fehmi Efendi, Müderris Talip Faiki
Efendi’nin oğludur. Medrese derslerini babasından okudu. 30 yaşında Mekteb-i
Tıbbiye’yi bitirdi. Evkaf-ı Hümâyûn İdare Meclisi mümeyyizi olarak memuriyet
hayatına başladı. Askerî rüşdiyelerde mantık dersleri verdi. Orman ve Meadin Umûm
İdaresi’nde Sicill-i Ahvâl ve Tercüme Kalemi müdürlüğü, Divan-ı Muhasebât
377
Said Paşa, a.g.e, I, 173. Said Paşa’nın cevabı ile Mehmed Âkif’in Asım’daki medrese tenkitleri
paralellik arzetmektedir: “…Koca ilmiyyeyi aktar da bul üç tane fakîh/Zevk-i fıkhîsi bütün, fikri açık,
ruhu nezih/Sayısız hâdise var ortada tatbik edecek/Hani bir tane usûl âlimi, yahu bir tek?/Böyle avare
düşünceyle yaşanmaz heyhat/Mülteka fıkhınızın nâmı, usûlün Mir‘ât/ Yaşanır zannediyorsan Baba
Caferliksin/Nefes ettir çabucak kendine olsun bitsin!”. Bu dönemde dile getirilen medrese tenkitleri
üzerine değerlendirmeler için bkz. İsmail Kara, Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye, İstanbul 1998, s. 13545.
378
Y. K. Tengirşenk, a.g.e., s. 90.
379
Müdüriyetin, “Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de kavânîn-i Osmaniyye ve ale’l-husus fıkıh ve usûl-i fıkıh
gayet ciddi ve mükemmel sûrette tedris edilmekte bulunmuş olduğundan Roma hukukuna asla ihtiyaç
görülememiş ve hatta bundan yedi sekiz sene evvel mezkûr Roma hukuku mektep programına idhâl
edilerek bir müddet tedris dahi ettirilmiş ise de tahakkuk eden adem-i lüzumuna mebni yine kaldırılmış
olduğundan…” ifadeleri için bkz. 2 Ağustos 1895 (21 Temmuz 1310), HMT, s. 85.
380
DH.Said.d., nr. 4/116. Ayrıca bkz. M. Cevad, a.g.e., s. 182, dn. 2.
99
başkâtipliği, Hariciye Nezareti muhasabeciliği, Hariciye Nezareti İntihab-ı Memurîn
Komisyonu üyeliği ve valilik yaptı. Diyarbekir valiliği sırasında Ziya Gökalp’i keşfedip
onu vilayet zabıt kâtipliğine almış, üst makamlara yazılacak bütün yazıların taslaklarını
ona hazırlatmıştı 381 . Fehmi Efendi, Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat-ı Türkiyye ve talim-i
kitâbet ve hitabet dersleri vermiştir. Mekteb-i Hukuk’ta birinci sınıfa okuttuğu ve üslup
konusunu ele aldığı dersler Tedrisât-ı Edebiyye adıyla kitaplaşmış, ikinci sınıfa
okuttuğu ve Usûl-i Hitâbet olarak adlandırdığı kısım basılmadan kalmıştır 382 .
Mekteb-i Hukuk’un belâgat hocalarından Hacı İbrahim Efendi (1826-1889),
Hicaz valisi Şerif Paşa’nın kahyası İsmail Efendi’nin oğludur. Beyazıt Camii’nde bir
müderristen Arapça okudu. Şeyh Râdî isimli yazma Arapça gramer kitabını kopya
ederek Arapça’sını ilerletmeye çalıştı. Babası ile gittiği Hicaz’da meşhur âlim Şeyh
Mahmud Şinkitî’den gramer, lügat, Arap edebiyat ve belâgatı dersleri aldı. Memuriyete
Sadaret Mektubî Kalemi’nde başladı. Erzurum Divan kâtipliği, Evkaf Nezareti Senedât
Odası ikinci mümeyyizliği, Varidât müdürlüğü, Evkaf Hazinesi İdare Meclisi üyeliği
görevlerinde bulundu. Cevdet Paşa’yı müdafaa eden bir risale ve gazete yazılarıyla
“belâgat-ı Osmaniyye tartışmaları”na katıldı. Türklere Arapça çekim (tasrîf) kurallarını
öğretmek için yazdığı Tafsil’le girdiği matbuat âleminde belâgat tartışmalarıyla
şöhretini arttırdı. Darüşşafaka’da fahrî olarak kitâbet ve belâgat, Mekteb-i Hukuk’ta
ikinci sınıflara Cevdet Paşa’dan boşalan Türkçe belâgat ve hitâbet, Şemsü’l-Maarif
Mektebi’nde Arapça, Mekteb-i Mülkiye’de belâgat-ı Osmaniyye ve kitâbet-i resmiyye
dersleri verdi. Hacı İbrahim Efendi, Arapça’yı yeni bir usûlle öğretmek hedefiyle Aralık
1883’de kurduğu Darüttalim ile meşhurdur 383 .
Hacı İbrahim Efendi’nin ayrılması üzerine belâgat muallimliğine getirilen
Abdurrahman Süreyya Efendi (1841-1904) Bağdat’ta dünyaya geldi. Babası Şeyh Ebu
Hamid Muhammed Efendi’den Arapça medrese dersleri okudu. 22 yaşında İçel
sancağında bir kaza (Sarıkdan) müdürlüğüne atanarak devlet hizmetine girdi.
381
Abdulhamit Kırmızı, Abdülhamid’in Valileri Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908, İstanbul 2007, s. 7778, 82, 227.
382
Tedrisât-ı Edebiyye, 1. kısım, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1302. Dersin salnamelerde geçen
adı edebiyat-ı Türkiyye iken ders notlarının kapağında ders adı olarak edebiyat-ı Osmaniyye
gösterilmiştir. Kitapta açıklık, sadelik, üslubu zayıflatan faktörler, ahenk vs. konularını ele almıştır.
Fehmi Efendi’nin Tedrisât-ı Edebiyye adlı eserinin Türkçe belâgat literatüründeki yeri için bkz. K. Yetiş,
a.g.e., s. 23-24, 79-80.
383
Arapça’nın Türkçe için önemini gündemde tutan polemikçi bir âlim/muallim olan Hacı İbrahim
Efendi’nin hayatı, eserleri ve karıştığı dil, edebiyat ve belâgat tartışmaları üzerine yapılmış bir monografi
çalışması için bkz. Musa Aksoy, Moderniteye Karşı Geleneğin Savaşçısı Hacı İbrahim Efendi, Ankara
2005.
100
Beylerbeyi Rüşdiyesi ve Darülmuallimîn’de Farsca, Mahrec-i Aklâm’da Arapça
muallimliği; Ceride-i Askeriyye ve Hakikat gazetelerinde başmuharrirlik yaptı 384 .
Dönemin büyük ilmî otoritesi Cevdet Paşa’yı tenkit ederek “belâgat-ı Osmaniyye”
tartışmaları esnasında adını duyurdu. 27 Eylül 1884-27 Ekim 1886 tarihleri arasında
Mekteb-i Hukuk’ta “belâgat-ı Osmaniyye ve talim-i hitâbet” dersleri verdi 385 . Belâgat
dersi notlarından meydana gelen Mizânü’l-Belâga adlı eserini muallimliğinin ikinci
yılında 386 ; bu ders esnasında aldığı notlardan oluşan Sefine-i Belâgat’ı muallimlikten
ayrıldıktan sonra neşretti 387 .
Nasuhîzâde Haydar Efendi’den ayırmak maksadıyla Küçük lakabıyla bilinen
Hoca Emin Efendizâde Haydar Efendi (Arsebük, 1853-1935), mektebin ihtiyarî
dördüncü sınıfında Mecelle ve hukuk muhakeme usûlü pratikleri okutarak muallim
kadrosuna katıldı. Batum’da doğan Haydar Efendi, İstanbul’a gelerek medresede okudu
ve Hafız Raşid Efendi’den icazetname aldı. Muallimhane-i Nüvvâb’ı bitirdikten sonra
Bursa, Uşak ve Denizli’de naiblik yaptı. Dersaadet İstinaf Mahkemesi üyeliğine
atanarak adliye mesleğine geçti. İstanbul Bidayet ve İstinaf mahkemelerinde reislik ve
Temyiz Mahkemesi’de üyelik görevlerini îfâ etti. II. Meşrutiyet döneminde Temyiz
Mahkemesi Hukuk Dairesi reisliğine atandı. 1914 yılında fetva emini oldu ve iki yıl bu
görevde bulunduktan sonra emekliye ayrıldı 388 .
Yukarıda işaret edildiği üzere Mekteb-i Hukuk’ta Mecelle ve muhakeme usûlü
pratikleri dersi verdi. Niteliği hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız ilk muallimlik
devresinden önce Mekteb-i Hukuk hocalarından birinin teşvikiyle Mirkâtü’l-Mecelle
384
K. Yetiş, “Abdurrahman Süreyya, Mîrdûhîzâde (1841-1904)”, DİA, I, 173-174. Ayrıca bkz.
DH.Said.d., 76/91-92. Süreyya Efendi, Tunuslu Hayreddin Paşa’nın Akvemü’l-Mesâlik adlı eserinin
mukaddimesini tercüme etmişti. Bu tercüme Cerîde-i Askeriyye ve Hakikat gazetelerinde tefrika
edildikten sonra basıldı: Mukaddime-i Akvemü’l-Mesâlik fî Marifet-i Ahvâli’l-Memâlik Tercümesi,
İstanbul, El-Cevâib Matbaası, 1298. Bu sırada neşrettiği bir başka eseri şudur: Uhuvvet-i Askeriyye:
Terbiye-i Mâneviyye-i Askeriyye, İstanbul, Ceride-i Askeriyye Matbaası, 1298.
385
DH. Said. d., 76/91-92.
386
Mizânü’l-Belâga, İstanbul, Ceride-i Askeriye Matbaası, 1303. Maarif Nazırı Münif Paşa, kitabın
neşredilmesinden sonra A. Süreyya Efendi’nin bu kitaptan dolayı sâniye mütemâyizi rütbesiyle
ödüllendirilmesini Sadaret’te istemiştir (18 Ocak 1886/12 R 1303, MF.MKT. 89/99).
387
A. Süreyya, Sefine-i Belâgat, İstanbul, Matbaa-i Ebuzziya, 1305. Eserin dibâcesi Haziran 1887’de
yazılmıştır. Bkz. a.g.e., s. 9. Yazar, bu eseri Türkçe’nin imkanlarını ortaya koymak ve bilim dili
olabileceğini ispat etmek maksadıyla kaleme aldığını belirtmektedir (a.g.e., s. 5-6).
388
Albayrak, a.g.e., I, 317-18; M. Akif Aydın, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, DİA, II, 396-97; Hasan Basri
Erk, Meşhur Türk Hukukçuları, s. 371-72.
101
adıyla bir Mecelle şerhi yazmıştır (1881-1882) 389 . İlk muallimlik devresi bir yana
Tahsin Efendi vefat ettikten sonra onun yerine Mecelle muallimliğine getirilmiştir 390 .
Bu atamadan sonra Mecelle üzerindeki çalışmalarına ders notları üzerinden devam
ederek Mecelle şerhleri arasında en güvenilir ve kapsamlı şerh olarak kabul edilen
Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm adlı eserini yazmıştır 391 . Mekteb-i Hukuk’ta
ayrıca vakıf hukuku dersleri de verdi 392 . Vakıf hukuku kitabı ve Mekteb-i Hukuk’un
ders kitapları arasında yer alan Mecelle şerhleri yanı sıra arazi (Şerh-i Cedîd liKanuni’l-Arazi), intikalât (Tavzihü’l-Müşkilât fî Ahkâmi’l-İntikalât) ve ferâiz (Teshîlü’lFerâiz) konularında kitapları vardır.
Hüseyin Hüsnü Efendi (1265/1849-1912), Çelebizâde Erzurumlu İbrahim Rüşdi
Efendi’nin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Gelibolu Rüşdiyesi ile Cami-i Atîk
Medresesi’nden sonra Fatih Camii’nde okudu, icazetname aldı ve Fatih Camii
dersiamları
arasına
katılarak
icazetname
verdi.
1864
yılında
İstanbul
Bâb
Mahkemesi’nde memuriyete başladı. Vergi Emaneti İdare Meclisi üyeliği, Bağdat ve
Musul vilayetleri arazi ve emlâk müfettişliği, (vekaleten) Defter-i Hakanî Senedât
İdaresi umûr-ı şer‘iyye memurluğu, Emvâl-i Eytâm Meclisi üyeliği, Evkaf-ı Hümâyûn
beytülmal kassâmlığı, Evkaf müsteşarlığı ve müfettişliği, -müfettişliğin Mahkeme-i
Evkaf-ı Hümâyûn kâdılığına dönüştürülmesi üzerine- kâdılık; II. Meşrutiyet döneminde
de şeyhülislâmlık yapmıştır 393 .
Mekteb-i Hukuk’ta Kasım 1889’dan itibaren “ahkâm-ı evkaf”; Eylül 1890’dan
itibaren arazi kanunu ve tapu nizamnamesi; Ocak 1892’den itibaren de “kitabü’d-diyyât
389
Mirkâtü’l-Mecelle, ders notu olmamasına rağmen Mekteb-i Hukuk ders notlarının tefrika edildiği
Medrese-i Hukuk mecmuasında tefrika edildikten sonra tek cilt olarak basılmıştır. Kitap hakkında daha
fazla bilgi için bkz. S. Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, s. 686, 710-711.
390
Maaşı on lira olacaktı. Derse Mecelle’nin şirket kitabından başlaması istenmişti. 19 Ocak 1892 Salı
günü derse başladı (14-19 Ocak 1892/14-19 C 1309, HMT, s. 74; 19 Ocak 1892/19 C 1309, Takvim-i
Vekâyi, nr. 187, s. 1).
391
S. Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, s. 686-87. Erdem, eserin içerdiği konuların zenginliğine ve
klasik fıkıh kaynaklarıyla kurduğu bağlantılara dikkat çekmektedir. Eser hakkında bir ansiklopedi
maddesi için bkz. Ahmet Akgündüz, “Dürerü’l-Hükkâm”, DİA, İstanbul 1994, X, 28-29.
392
21 Ekim 1899 (9 Teşrinievvel 1315), MF.ALY. 10/4. Ali Haydar Efendi, 1920’li yılların başında vakıf
hukuku ile ilgili bir eser neşredecektir: Tertibü’s-Sunûf fî Ahkâmi’l-Vukûf, İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye
Matbaası, 1337. Arapça’ya da tercüme edilen bu kitap hakkında bkz. Özcan, a.g.m., s. 522-23.
393
DH.Said.d., nr. 81/71; (devamı) nr. 150/218. Ayrıca bkz. İMA, Sicill-i Ahvâl Dos., nr. 1167; Sicill-i
Ahvâl Def., c. VII, s. 217; (özellikle hocaları için) İlmiyye Sâlnâmesi-Osmanlı İlmiye Teşkilatı ve
Şeyhulislâmlar, haz. Seyit Ali Kahraman vd., İstanbul 1998, s. 624-25. Yeğeninin verdiği bilgiye göre yine
Mekteb-i Hukuk muallimlerinden İbrahim Hakkı Paşa’nın kurduğu kabinede şeyhülislâm olan Hüsnü
Efendi, İttihatçılarla anlaşamadığı gerekçesiyle altı ay sonra istifa etmiştir (Mahir İz, Yılların İzi, İstanbul
1975, s. 19, 41).
102
ve cinayât, kitabü’l-kazı ile’l-kazı * , kitabü’ş-şehâde ale’l-şehâde” 394 muallimliği yaptı.
Mekteb-i Mülkiye’de vakıf ve arazi hukuku; Mekteb-i Nüvvâb’da -fahrî olarak- şer‘î
sakk ve arazi kanunu dersleri verdi 395 . Heyet-i Islahiyye üyeliği ile Yemen’de
bulunduğu sırada “diyyât” dersine Manastırlı İsmail Hakkı, arazi dersine Celâl Bey
vekâlet etmişti 396 . Mekteb-i Hukuk’a mahsus olarak vakıf ve arazi hukukuna dair iki
eser neşretmiştir 397 .
Manastırlı İsmail Hakkı (1846-1912) ilk eğitimini Manastır’da aldıktan sonra
İstanbul’a gelerek Mustafa Şevket Efendi ile Tikveşli Yusuf Efendi’den medrese
dersleri okumaya devam etti ve icazetname aldı. Selâtin camilerindeki vaazlarıyla ulema
ve İstanbul halkı arasında tanındı. İslâmiyeti materyalist dünya görüşüne karşı savunan,
Hüseyin el-Cisr’e ait Risâle-i Hamidiyye adlı eseri Türkçe’ye tercüme ederek ismini
daha geniş bir kitleye duyurdu. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Ayasofya Camii
kürsüsünde siyasî muhtevalı vaazlar verdi. Bu vaazlarda geleneksel İslâm siyasî
söylemini sürdürüp iktidarı/hükümeti tahkim eden, fitne kavramı etrafında muhalefeti
gerileten bir dil kullanarak meşveret-şûrâ, hürriyet, müsavat, uhuvvet gibi yeni
kavramların içlerinin doldurulmasında modernist bir temayül gösterdi 398 . Mart 1888’de
Mekteb-i Hukuk’un fıkıh muallimliğine; bu görevi sürdürürken Mart 1898’de vekil
olarak “kitabü’d-diyyât ve cinayât” muallimliğine atanmıştı 399 . Mekteb-i Hukuk’tan
başka Eyüp Askerî Rüşdiyesi’nde Arapça, Mühendishane-i Berrî-i Hümâyûn’da akaid,
Mekteb-i Mülkiye’de tefsir, hadis ve kelâm, Mercan İdadîsi’nde akaid, Darülfünun-ı
*
Davalının hâzır olmadığı bir yerde açılan davada delilleri belde hâkiminin dinlemesi ve davalının
bulunduğu belde hâkimine mektup yazmasını ifade eden bu kurum hakkında daha fazla bilgi için bkz.
Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıhhiyye Kamusu, İstanbul ty., VIII, 234-38.
394
Hüsnü Efendi’den “kitabü’l-kazı ile’l-kazı ve kitabü’ş-şehâde” anlatması istenmişti. 19 Ocak 1892 Salı
günü ders vermeye başladı (14-19 Ocak 1892/14-19 C 1309, HMT, s. 74; 19 Ocak 1892/19 C 1309,
Takvim-i Vekâyi, nr. 187, s. 1).
395
DH.Said.d., nr. 81/71; (devamı) nr. 150/218.
396
C. Bilsel, a.g.m., s. 97. Hüsnü Efendi’nin Yemen’deki memuriyeti esnasında; Ağustos 1901-Kasım
1902 tarihleri arasında maaşının yarısı (6,12 lira) iki muallim arasında paylaştırılmış; Kasım 1902’den
itibaren maaşın tamamı kendisine verilmiştir (DH.Said.d., nr. 81/71).
397
Hüseyin Hüsni, el-İhsâf fi Ahkâmi’l-evkâf, İstanbul, Âlem Matbaası, 1310; Hüsni Efendi hazretleri,
Arazi Kanunnamesi Şerhi, Dersaadet, Mahmud Bey Matbaası, 1310. Kapakta “Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne
talebesine mahsus ve matbuı mahduddur” cümlesi vardır. Hüsnü Efendi’nin, Ömer Efendi’nin Mi‘yârü’lAdale’sini şerh ettiği, “kitabü’l-kâdı ile’l-kâdı ve şehâde ale’l-şehâde” meselelerine dair birer risale
kaleme aldığı bilinmekteyse de (DH.Said.d., nr. 81/71) basıldıklarına dair bir kayda tesadüf
edilememiştir.
398
İsmail Kara, “İsmail Hakkı (Manastırlı)”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, I, 67172.
399
İMA, Sicill-i Ahvâl Dosyaları, nr. 434’den aktaran Albayrak, a.g.e., II, 275.
103
Şâhâne’de tefsir dersleri veren 400 Manastırlı öğrencileri üzerinde büyük bir etki
sahibiydi 401 .
Mekteb-i Hukuk’un Darülfünun bünyesine katıldığı sene Mecelle dersleri
vermeye başlayan Musa Kâzım Efendi (1858-1920), Erzurum’un Tortum kazasında
dünyaya geldi. Memleketinde başladığı tahsilini Balıkesir’de sürdürdü, ulemadan Ali
Şuurî Efendi ve Lütfü Efendi’den dini ilimleri tahsil etti. İstanbul’a gelerek Kazasker
Eşref Efendi ve müderris Hoca Şakir Efendi’nin derslerini takip ederek 1888’de
icazetname aldı. Fatih Camii müderrislerindendir. Mekteb-i Hukuk’taki derslerinin yanı
sıra Mekteb-i Sultanî, Darülfünun ve Darülmuallimîn’de dersler verdi. II. Meşrutiyet’in
ilanından sonra Maarif Nezareti bünyesindeki Meclis-i Kebîr-i İlmî ve ayrıca Âyan
Meclisi üyeliğine atandı. İttihat Terakki Cemiyeti’nin ilim heyetinde yer aldı.
Faaliyetlerinin yoğunlaştığı bu yıllarda dört kere şeyhülislâmlığa getirildi ve Mekteb-i
Kuzât, Medrese-i Süleymaniye ve Medresetü’l-Vaizîn’de hocalık yaptı 402 .
Mekteb-i Hukuk birinci sınıfına bir şube açılması üzerine nikah muallimliğine
atanan Süleyman Sırrı Efendi (1855-1931) İçel sancağının Ermenek kasabasında
dünyaya geldi. Ermenek’te mantık ve Mültekâ’ya kadar medrese dersleri okudu.
İstanbul’a gelerek Bayezid dersiamlarından Mehmed Aynî Efendi’nin derslerine devam
etti, icazet aldı ve 1879 yılında aynı camide ders vermeye başladı. Dinî eserleri
incelemekle görevli Tedkik-i Müellefât-ı Şer‘iyye ile Kütüb-i Diniyye ve Şer‘iyye
heyetlerinde üyelik ve reislik; ardından Meclis-i Maarif üyeliği yaptı. Eylül 1898’de
Mekteb-i Hukuk muallimliğine atandı. Ayrıca Darülfünun’un Ulûm-ı Âliyye-i Diniyye
şubesinde fıkıh dersleri verdi 403 . Nikah konusunda iki eser neşretmiştir 404 .
400
Albayrak, a.g.e., II, 275. Eserleri için bkz. İsmail Kara, “İsmail Hakkı (Manastırlı)”, s. 672.
“Mekteb-i Hukuk’ta biz birkaç arkadaş en samimi ve ka‘r-ı nâ-yâb hürmetlerimizi ancak iki üstadın,
sadrazam-ı esbak İbrahim Hakkı Paşa ile Manastırlı İsmail Hakkı Efendi merhumun derslerinde
duymuştuk. Çünkü ancak bu iki adamın şahsında bir müellifin mütercimini değil, yüzlerce müellif-i
âlemin hazm ve temsil ve efkâr-ı mahsusa ile tezyin olunmuş sahâif-i ilmiyyesini okuduk (…)
Manastırlı’yı Mekteb-i Hukuk’un ve Ayasofya mabedinin kürsüleri vasıtasıyla tanıdım. Ayasofya minberi mevâ‘izinin üzerinde kâ‘id olan irfan ile Mekteb-i Hukuk kürsi-i tedrisinin üzerinde oturan zekâ
arasında azîm mesafe vardı. İnsan Manastırlı’yı Ayasofya mabedinde dinlerken semaya yakın bir yerden
kendisine sesler gelirdi… Mekteb-i Hukuk kürsi-i tedrisinde manzara-i beyân derhal değişirdi, o büyük
irfan asa-yı tevâzuuna dayanarak zirve-i kemâlâtından iner” (Midhat Cemal, “Manastırlı”, Sebilürreşâd,
sy. 40-222, 2 M 1331, s. 247). Ayrıca bkz. Sebilürreşâd, sy. 40-222, 2 M 1331, s. 245-49; sy. 41-223, 9
M 1331, s. 269-71, 284.
402
Hayat hikâyesi, eserleri ve fikirleri için bkz. İsmail Kara, Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi-Metinler
Kişiler, İstanbul 1997, I, 119-20.
403
S. Albayrak, a.g.e., IV, 314-15; İMA, Sicill-i Ahvâl Dosyaları, nr. 49.
404
Hulâsatü’l-Muhtareyn, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1324; Medhal-i Fıkh, İstanbul, Matbaa-i
Ebuzziya, 1329. İkinci eserde Ulûm-ı Diniyye Şubesi’nde verdiği dersleri kitaplaştırmıştır.
401
104
Mektebin Darülfünun’a katılmasından bir süre önce Mecelle hocalığına atanan
Mustafa Fehmi Efendi (1853-1912), tüccar Hacı Abdullah Ağa’nın oğlu olarak
Ödemiş’te dünyaya geldi. Şakir Efendi Medresesi’nde Hafız Hasan Efendi’den
Fenarî’ye kadar okuduktan sonra İstanbul’a gelerek Muhyiddin Efendi ve dönemin ünlü
hocalarından Tikveşli Yusuf Ziyaeddin Efendi’den icazetname aldı, hocalığa atandığı
yıllarda birçok öğrenciye icazet verdi. Bayezid Medresesi’nde müderris olunca
muallimlikten istifa etti. Memuriyete Fetvahane’de giren Fehmi Efendi, uzun yıllar
müderrislik, Huzur dersleri mukarrirliği ve II. Meşrutiyet döneminde iki yıl Meşihat
müsteşarlığı görevlerinde bulundu 405 .
Mekteb-i Hukuk’un diğer ilmiye kökenli muallimleri birinci sınıfa arazi hukuku
okutan Şükrü Efendi, Mecelle hocası Abdullah Şakir Efendi; hukuk ve ticaret
muhakeme usûlü muallimi, Temyiz Mahkemesi Üyesi Tahsin Efendi’ydi 406 . Medreseli
muallimler fıkıh usûlü, fıkıh ve genel olarak İslâmî ilimler konusunda dönemin öne
çıkan âlimleridir. Mektebin medrese geleneği ile güçlü bağlar kurmasını temin
etmişlerdir. Bazılarının modern hukuk dallarında da ders verdikleri görülmektedir.
Medreseli hocalar Mekteb-i Hukuk’ta Mecelle, fıkha giriş, fıkıh usûlü, arazi hukuku,
vakıf hukuku, “kitabü’d-diyyât ve cinayât”, “kitabü’l-kazı ile’l-kazı”, “kitabü’ş-şehâde
ale’l-şehâde”, vesâyâ, ferâiz, mantık, belâgât ve edebiyat dersleri vermişlerdir.
2.2.2. Bürokrasi Kökenli Muallimler
Yukarıdaki belirtilen ayrıma göre Mekteb-i Hukuk muallimleri arasında dikkat
çeken diğer bir grup bürokrat muallimlerdir. Mektebin ilk on yılında faaliyet gösteren
muallimlerden biri olan Mehmed Tahir Münif Efendi/Paşa (1828-1910), Antep
ulemasından Abdünnafi Efendi’nin oğludur. Özel olarak Farsça ve Arapça dersleri
aldığı gibi Şam Emeviye Medresesinde dinî ilimleri tahsil etti. 23 yaşında Şam eyaleti
Meclis-i Kebiri Kalemi’nde devlet hizmetine girdi. Bir yıl sonra İstanbul’a gelerek
Tercüme Odası’nda Arapça ve Farsça hocalığına başladı; burada Hoca Emin Efendi’den
Fransızca dersleri aldı. Berlin sefirliğine atanan Kemal Paşa’yla Berlin’e giderek
405
S. Albayrak, a.g.e., IV, 65-66.
Tahsin Efendi’nin taş baskısı iki eseri tespit edilebilmiştir: Hasan Tahsin, Usûl-i Muhâkeme-i
Hukukiye, İstanbul 1306; Hasan Tahsin, Teşkilât-ı Mehâkim Kanun-ı Muvakkati Şerhidir, 1307. İkinci
eser, Mekteb-i Hukuk üçüncü sınıf talebesine mahsus ve münhasır olarak basılmıştır.
406
105
Almanca öğrendi ve üniversiteye devam etti. Dönüşünde Tercüme Odası’nda İngilizce
öğrenmeye çalıştı. Mahkeme reisliği, gazete muharrirliği, Bâbıâli mütercimliği, Zaptiye
müsteşarlığı, Meclis-i Maarif reisliği, Maarif ve Ticaret nazırlığı, Tahran sefirliği gibi
farklı görevlerde bulundu.
Üç kere Maarif nazırlığı yapan Münif Paşa, Cemiyet-i İlmiyye-i Osmaniyye adlı
bir encümen kurarak Mecmua-i Fünûn’u çıkarmıştı 407 . Mekteb-i Hukuk’ta uzun yıllar
hukuka giriş, hukuk felsefesi, belâgat, psikoloji ve iktisat dersleri verdi 408 .
Öğrencilerinden Ali Fuat Türkgeldi, derste Fransızca kitaplardan tercüme ve telhis ettiği
(kısalttığı) bilgileri aktardığını belirtmektedir. Paşa’nın zaten muğlak ve aydınlatılması
gereken meseleleri (psikoloji, hukuk felsefesi gibi) ele aldığına değinen Türkgeldi,
dersleri “takrir” şeklinde anlatmayıp dikte ettirdiğini, bu nedenle derslerinin zevkle
takip edil(e)mediğini kaydetmekle beraber öğrencilerin hukuka giriş derslerinden
faydalandığını da teslim etmektedir 409 . Bu derslerde tutulan notların bir kısmı
kitaplaştığı 410 halde bir kısmı yazma olarak kalmıştır 411 .
Hasan Fehmi Efendi/Paşa (1836-1910), Hacıoğlu Şerif Monla’nın oğlu olarak
Batum’un Muradiye kasabasında dünyaya geldi. İstanbul’a geldikten sonra özel olarak
Fransızca ve hukuk dersleri aldı. 23 yaşında Bâbıâli Tercüme Odası’na girdi. Ticaret
Mahkemesi İkinci Meclisi zabıt kâtipliği, Mesâlih-i İflasiyye Komitesi üye ve reisliği,
görevlerinde bulundu. Takvim-i Ticaret ve Ceride-i Havâdis gazetelerine yazılar yazdı.
1868 yılında Ticaret Mahkemesi Birinci Meclisi reisliğine getirildi. Mahmud Nedim
Paşa’nın sadrazamlığı döneminde gerçekleştirilen tensikatta açığa alındı. Beş altı yıl
Hüseyin Fikri Efendi ile ortak olarak avukatlık yaptı. İlk Osmanlı Mebusan Meclisi’ne
İstanbul mebusu olarak girdi. Meclisin ikinci toplanma devresinde Meclis başkanlığı
407
1860’lı yıllarda önde gelen bir kısım Osmanlı bürokratı ve bu arada Münif Paşa’nın ilgileri ve fikrî
istikametleri hakkında daha fazla bilgi için bkz. Yeşim Işıl, Bir Aydınlanma Hareketi Olarak Mecmua-i
Fünûn, yüksek lisans tezi, İstanbul 1986; Cemil Aydın, Mecmua-i Fünun ve Mecmua-i Ulûm Dergilerinin
Medeniyet ve Bilim Anlayışı, yüksek lisans tezi, İstanbul 1995.
408
Münif Paşa’nın hayat hikâyesi için bkz. İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, II, 997-1013. Son yıllarda
Münif Paşa üzerine yapılan çalışmalarda daha ayrıntılı bilgi mevcuttur. Bkz. İsmail Doğan, Tanzimatın
İki Ucu: Münif Paşa ve Ali Suavi, İstanbul 1991, s. 45-182; Ali Budak, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü
Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa, İstanbul 2004; M. Kayahan Özgül, Münif Paşa, Ankara 2005. Münif
Paşa hakkında ayrıca bkz. Ali Fuat, a.g.m., s. 1-10.
409
Ali Fuat, a.g.m., s. 8.
410
Medhal-i İlm-i Hukuk, İstanbul, Mekteb-i Sanayi-i Şâhâne Matbaası, 1299; Hikmet-i Hukuk, İstanbul
1302; Telhis-i Hikmet-i Hukuk, İstanbul 1301; İlm-i Servet, İstanbul, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1302.
411
Ders notları için bkz. Doğan, a.g.e., s. 86-89; Özgül, ag.e., s. 31-32, 309-20; Budak, a.g.e., s. 418-35.
106
yaptı. Nafıa ve Adliye nazırlığı, Aydın ve Selânik valiliği, Rüsumat eminliği, Divan-ı
Muhasebât ve Şûrâ-yı Devlet reisliği gibi üst düzey görevlerde bulunmuştu 412 .
Hasan Fehmi Paşa, mektebin ilk öğretim yılında birinci sınıfa ticaret hukuku,
sonraki yıllarda ikinci sınıfa devletler hukuku, devletler hukuku tarihi ve Osmanlı
muahedeleri dersleri okutmuş; devletler hukuku sahasında bir ders kitabı kaleme
almıştır 413 . Telhis-i Hukuk-ı Düvel adlı bu eserin ilk baskısının piyasada mevcudunun
kalmaması üzerine Müdür Kâzım Efendi, Hasan Fehmi Paşa’ya başvurarak kitabın
yeniden basılmasını istemiş; Paşa, kitabın tekrar basılmasına izin verdiği gibi baskıdan
elde edilecek geliri de Mekteb-i Hukuk’a bağışlamış 414 ; ne var ki kitabın bu baskısı kısa
bir süre sonra yasaklanmıştır. İzmir’de beraber görev yaptığı memurlardan birinin
ifadesine göre yasaklamanın nedeni padişaha kitabın ecnebi müdahalesiyle ilgili
kısmının suistimal edilebileceğini öne süren bir jurnal verilmesidir 415 . Kitabın Mekteb-i
Hukuk namına Mahmud Bey Matbaası’na yaptırılan bu baskısının yasaklanması üzerine
Mekteb-i Hukuk Müdürü Kâzım Efendi, matbaada bulunan 3000 nüshanın piyasaya
sürülmeyerek Maarif Nezareti anbarında saklanmasını Nezaretten istemiştir 416 . Hasan
Fehmi Paşa’nın bu önemli kitabı aynı tarihlerde Arapça’ya tercüme edilmiştir 417 .
Lastik ve Kemalpaşazâde lakaplarıyla meşhur olan Mehmed Said Bey (S 12641921), maarif sahasındaki faaliyetleri ile tanınan Ahmed Kemâl Paşa’nın oğludur.
Babasının Berlin sefirliği esnasında Almanya’da eğitim görmüştür. 21 yaşında Şûrâ-yı
412
Vakanüvis Abdurrahman Şeref, “Hasan Fehmi Paşa”, Musavver Nevsal-i Osmanî, İstanbul 1326, s.
206-208. Hakkındaki bir ansiklopedi maddesi için bkz. Cevdet Küçük, “Hasan Fehmi Paşa”, DİA, XVI,
322. Aydın valiliği sırasında maiyetinde bulunanlardan birinin Paşa’yı “hukuk ulemasından bir zât”
şeklinde tavsif ettiğine dair bkz. Kırmızı, a.g.e., s. 79.
413
Hasan Fehmi Paşa, Telhis-i Hukuk-ı Düvel, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1300. Bu eser üç kere daha
basılmıştır: İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1312; İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1326; İstanbul,
1330.
414
18 Kasım 1893 (6 Teşrinisâni 1309), MF.MKT. 188/143. Hasan Fehmi Paşa, bu kitabın “zaten
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’nin semerât-ı mâneviyyesinden” olduğunu belirtmektedir. Maarif Nezareti bu
vesileyle kendisini tebrik etmiştir (aynı belge, lef 2).
415
Bu kitap vesilesiyle önceden taltif edilmiş olan Hasan Fehmi Paşa’nın yasaklama kararından sonraki
tepkisi için bkz. Ebubekir Hazım Tepeyran, Hatıralar, haz. Faruk Ilıkan, İstanbul 1998, s. 151-152. Bu
kitapta bir devletin kendisini etkileyebilecek bir emniyetsizlik halinde diğer devlete müdahale edebileceği
ve devletler arası uyuşmazlıklarda bu sahanın uzmanı hukukçulara başvurulabileceği belirtilmişti.
Kitabın yasaklandığı günlerde ise Avrupalı devletler “İstanbul’da emniyet ve asayiş yoktur” diye
İstanbul’a “istasyoner” adıyla birer savaş gemisi göndermişlerdi. Bu kitabı jurnal eden kişi önde gelen
Osmanlı hukukçularından Hasan Fehmi Paşa’nın bu görüşünün suistimal edilebileceğini ileri sürmüştür
(aynı yer). Bu eserle ilgili bir rapor için bkz. Ty, Y.EE. 37/54 (Hasan Fehmi Paşa hazretlerinin Telhîs-i
Hukuk-ı Düvel nam eserlerinde muhtac-ı istizâh görülen bazı mütenakızât ve müteşâbihât).
416
16 Ekim 1894 (4 Teşrinievvel 1310), HMT, s. 87.
417
Hukuku’d-düvel, trc. Yahya Kadri-Nahla Kalfat Efendi, Mısır, 1312. Bkz. E. İhsanoğlu, Mısır’da
Türkler ve Kültürel Mirasları, İstanbul 2006, s. 555. İnceleme imkanı bulamadığımız için tercümenin
yasaklanmadan önce mi sonra mı yapıldığına dair bir izahat veremiyoruz.
107
Devlet birinci sınıf muavinliğine getirilerek devlet hizmetine girdi. Şûrâ-yı Devlet
Muhakemât Dairesi başkâtipliği, Hariciye Nezareti Matbuat Kalemi müdürlüğü, Şûrâ-yı
Devlet Bidayet Mahkemesi reisliği görevlerinde bulundu. Vakit gazetesi başmuharrirliği
yaptı. Osmanlı-Rus savaşı sırasında Journale de Constantinople adlı gazetede Avrupa
gazetelerinde Türkiye aleyhinde yazılan yazılara sert cevaplar yazdı. II. Abdülhamid
aleyhinde kaleme aldığı bir lâyihadan dolayı Yemen’e sürüldü; ancak II. Meşrutiyet’in
ilan edilmesi üzerine İstanbul’a dönebildi ve Aralık 1908’de Şûrâ-yı Devlet Tanzimat
Dairesi başkanlığına getirildi. Mekteb-i Mülkiye’de inşa ve kavâid-i Osmaniyye,
Mekteb-i Sultanî’de Fransızca dikte ve tercüme dersleri verdi 418 .
Mekteb-i Hukuk’un ilk yedi yılında muallimlik yapan Said Bey, Roma tarihi 419 ,
birinci sınıfa giriş seviyesinde Fransızca, üçüncü sınıfa anayasa ve idare hukuku ile ileri
seviyede Fransızca dersleri vermiştir. Anayasa ve idare hukuku ders notları II.
Meşrutiyet döneminde öğrencisi Mecelle şârihi Hacı Reşid Paşa’nın notları esas
alınarak A. Âdil tarafından neşredilmiştir 420 . Said Bey fıkıh ile modern hukuk arasında
benzerlik ve hatta ayniyet ilişkisi kurmakta; kanunlaştırma fikri ile Fransa örneği
üzerinden oluşturulan yeni Osmanlı mahkeme teşkilatını bu naif ilişki açısından
yorumlamaktadır. Said Bey’e göre Napolyon, Mısır seyahati esnasında birçok ulema ile
tanışmış ve buradan fıkıh eserleri toplamış, fıkıh müdevvenâtı ile Avrupa’daki yeni
bilgilerin bir kısmını “karıştırarak” Codé Civilé’i meydana getirmiştir. Yine benzer bir
mantıkla İmam-ı Azam’ın kurduğu “mahkeme-i kübrâ-yı hasmiyye”yi Mısır uleması
418
DH.Said.d., nr. 200/159; A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1068-1071.
Roma tarihi muallimi Kemalpaşazâde Said’in Roma hukuku ile fıkıh arasında yaptığı karşılaştırma,
Batı Avrupa’nın güce dayalı meydan okumasını savuşturmak psikolojisine dayanan; bununla beraber
uzun vadede kendini başkasıyla tanımlama şeklinde şizofrenik sonuçları olan mantığın zaaflarını
göstermektedir: “Said Bey der idi ki: Fukâha-yı İslâmiyye Roma hukukşinasânını sebk eylemişlerdir.
Fukâha-yı İslâmiyyenin tedvin ettikleri kavâid-i usûliyye-i fıkhiyye aynıyla Roma hukukşinasânının vaz
ve tedvin ettikleri kavâid-i külliyyedir. Yani her iki fenn-i hukukta kavâid-i külliyye mebhasinde tetâbuk-ı
tam vardır. Ancak fukâha-yı İslâmiyye kavâid-i külliyyeye bir veya iki kaide daha zam ve ilave
etmişlerdir” (A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, 30 Temmuz 1921, s. 3). Said Bey,
sahihlik dairesinde bilgiye dayanan bir karşılaştırma yapmamakta; kendi kültür dairesine ait birikimi,
karşısında yer alan ve güçlü olanın bilgisiyle önce eşitlemekte, ardından şeklî bir üstünlük/iktidar
aramaktadır. Aynı istikamette bir tavır için bkz. Halil Halid, Bir Türkün Ruznamesi, çev. Refik Bürüngüz,
İstanbul 2008, s. 61.
420
Kitap basılmadan önce Said Bey’in tashihinden geçmişti: Kemalpaşazâde Said, Hukuk-ı Siyasiye-i
Osmaniye Dersleri, İstanbul 1329. Bu noktada ders notlarının sahibi Hacı Reşid Paşa’nın Hazreti İmam-ı
Azam’ın Siyasî Tercüme-i Hali (İstanbul, Matbaa-i Hayriye, 1328) adlı eserin müellifi olduğunu
hatırlamak faydadan hâli olmayacaktır.
419
108
ihdâs etmişler, Napolyon bu teşkilatı çok beğenerek bidayet, istinaf ve temyiz
mahkemelerini Fransa’da kurmuştur 421 .
Said
Bey,
anayasa
hukuku
derslerinde
modernleşme
teşebbüslerinin
askeriye/ordu ile sınırlı kalamayacağını Sultan Abdülmecid’e izah etmesi nedeniyle
Reşid Paşa’yı öne çıkarmaktadır. Yakıştırmalara dayanan bir mantıkla Reşid Paşa’nın,
fıkıh ve hukuk (b)ilimlerindeki incelemeleri sonucunda Avrupa siyasî kültürüne ait olan
unsurların (meşrutiyet, hürriyet, adalet, müsavat vs.) aslında İslâm şeriatinde var
olduğunu ve Avrupalıların bu kavram ve kurumları müslümanlardan aldıklarını
kavradığını ifade eder. Bu noktada Osmanlıların rejim değişikliği ile (meşrutiyeti
benimseyerek) devleti kurtarabileceklerine kânidir 422 . A. Âdil’e göre Said Bey,
Tanzimat’ın ilmî tahlilini yapmakta, Tanzimat Fermanı’nın niçin ilan edildiğini ve
böylece devletin selâmetinin nasıl sağlandığını izah etmektedir. Eserin diğer özelliği
İslâm şeriatinin Avrupa hukukuna ne kadar uygun olduğunu ve müslümanların Batılı
siyasî kurumları almakta ne kadar haklı olduklarını ispat etmeği amaçlamasıdır 423 . Said
Bey’in bu yaklaşımıyla Batı hukukunun Türk hukukuna adaptasyonculuğunu yaptığına
işaret etmek 424 Türk hukuk tarihindeki yerini tespit etmek bakımından da önemlidir.
421
K. Said, a.g.e., s. 59-60. Fıkıh ile kodifikasyon arasında yukarıda verilen örnekler üzerinden bir ilişki
olup olmadığı soğukkanlılıkla ele alınabilmiş bir konu değildir. Bu nedenle etkileşimin muhasebesini
yapmak da güçtür. A. Âdil, Said Bey’in bahsedilen kitabının bir kısmını daha önce küçük bir risale olarak
neşretmişti: Tarih-i Hukuk’dan Bir Sahife, Kostantiniyye, Matbaa-i Ebuzziyâ, temsil-i evvel, 1311. Bu
baskıda Said Bey’in imzası yoktur. Sadece Mekteb-i Hukuk muallimlerinden ve Şûrâ-yı Devlet mahkeme
reislerinden değerli bir kişinin eseri olduğu belirtilmiştir. 1890’lı yılların ortasında neşredilen bu kitap,
İslâmiyet’in hukuk bilimine hizmetini ortaya koymak ve şer‘î ahkâmın anayasa hukukuyla ilgili
kısımlarının Batı hukukunda meydana getirdiği etkiyi ve neden olduğu terakkiyi tasvir etmek maksadıyla
kaleme alınmıştır.
422
Reşid Paşa “(…) fıkıhla olan iştigali ve Avrupa hukuk kitaplarıyla tevaggul asârından olmak üzere
Avrupa hukuk-ı siyasiyyesinin esası din-i İslâm olduğunu anladı ve Avrupa hukuk-ı siyasiyyesini şeriat-i
İslâmiyye ile telif ederek hukuk-ı siyasiyyemizi o esas üzere bina etmedikçe bizim için selamet olmadığı
iddiasına kalkıştı (…) hukuk-ı siyasiyyemizi esası şer‘-i İslâm olan Avrupa hukuk-ı siyasiyesine tevfîkan
tensik etmedikçe âlem-i medeniyette yer tutmaklığımız mümkün değildir” dedi (K. Said, a.g.e., s. 82-83).
423
“[Said Bey] ulûm-ı İslâmiyye üzerinde ve alelhusus mebhas-ı fıkıh ve hukukta tenvir-i efkâra ve telif-i
âsâra bir şevk, bir lüzum, bir meyl-i mahsus uyandırdı. Kendisi ise bu mebhasta bir mücahid, bir
müceddiddir. Fıkh-ı İslâm’da takva hukuk-ı garbiyyedeki hukuk-ı esasiyye ve siyasiyye demek olduğunu
iddia eyledi” (A. Âdil, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 77-3105, 22 Ağustos 1921). A.
Âdil’in “Kemalpaşazâde Said Bey, Tanzimatın tarih-i ilmîsini tedris etti. Hukuk-ı esasiyye-i garbiyyenin
hukuk-ı siyasiyye-i İslâmiyye ile hiçbir vech-i münâfâtı bulunmadığını meydana koydu. Meşrutiyet’in
medlülünü bir lisan-ı İslâmî ile tarif eyledi. Said Bey’in hukuk-ı siyasiyye-i Osmaniyye derslerini takip
eden bir Osmanlı meşrutiyeti hakkıyla anlamamak, meşrutiyete bir mahabbet-i vicdaniyye peydâ
eylememek mümkün değildir” ifadeleri için bkz. “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 14-3042,
17 Haziran 1921, s. 2. Bu ders için ayrıca bkz. O. N. Ergin, a.g.e., III, 1107-08.
424
İsmail Habip Sevük, Edebi Yeniliğimiz, İstanbul 1930, s. 401-402’den aktaran A. Çankaya, Yeni
Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1070.
109
İbrahim Hakkı Bey (1863-1918), Şehremaneti Meclisi reisi Sakızlı Ahmed
Remzi Efendi’nin oğludur. Beşiktaş Rüşdiyesi’nden diploma aldıktan sonra bir yıl
Mahrec-i Aklâm’a devam etti. 1882 yılında Mekteb-i Mülkiye’yi birincilikle bitirerek
Tahrirât-ı Hariciye kalemine girdi. Ocak 1887’de Mekteb-i Hukuk tarih muallimliğine;
Mart 1888’de bunun yanı sıra “hukuk-ı siyasiyye” muallimliğine atandı. Tarih dersini
programdan çıkarıldığı Ekim 1891 tarihine kadar okuttuğu gibi bir ders kitabı kaleme
aldı 425 . Resmî kayıtlara göre Eylül 1892’den itibaren idare hukuku, Ocak 1894’ten
itibaren devletler hukuku derslerini verdi. Aşağıda bahsedilecek ders notlarından
anlaşılacağı üzere devletler hukuku derslerine daha erken tarihlerde başlamış olmalıdır.
1894-1910 yılları arasında mektep mezunu olmayan adliye memurlarının imtihanlarını
yapmak üzere Mekteb-i Hukuk’ta toplanan “heyet-i mümeyyize” reisliğinde bulundu.
II. Abdülhamid yetiştirmelerinden olan Hakkı Bey, onun döneminde Meclis-i
Sıhhiye üyeliği, Mabeyn mütercimliği, Bâbıâli Hukuk müşavirliği görevlerinde
bulundu. Bâbıâli Hukuk müşavirliği sırasında kaleme aldığı hukukî mütalaalar
şöhretinin yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra Maarif,
Nafıa ve Ticaret, Hariciye nazırlığı ve sadrazamlık yaptı. Ayrıca Mekteb-i Hukuk’ta
anayasa ve devletler hukuku dersleri verdi. Kasım 1910’da Darülfünun Hukuk Şubesi
fahrî muallimliği ünvanı aldı 426 . Mekteb-i Hukuk’ta okuttuğu devletler hukuku dersinin
takrirlerini giriş ve tarih başlıklarıyla aynı yıl neşretmiştir 427 . İki ciltlik Hukuk-ı İdare’si
ise Osmanlı-Türk idare hukuku ve idare tarihinin klasik kitaplarının başında
gelmektedir 428 .
Örikağasızâde Sırrı Bey (1861-1933), mutasarrıflıklarda bulunup Erzurum
adliye müfettişliğinden emekli olan Ahmed Nafiz Paşa’nın oğludur. Sıbyan
mektebinden sonra Midilli, İzmit, Ruscuk ve Sultan Bayezid (İstanbul) rüşdiyelerinde
okuyarak sonuncudan diploma aldı. Bir süre Mahrec-i Aklâm’a devam etti. Erzurum
askerî idadîsinde okudu. Hakkı Paşa gibi 1882 yılında Mekteb-i Mülkiye’den mezun
oldu. Tahrirât-ı Hariciye kaleminde memuriyete başladı. Bir yıl sonra mabeyn
425
Tarih-i Umûmî, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1305-1306 (3 cilt).
İbrahim Hakkı Paşa’nın portresi için bkz. İbnülemin, Son Sadrazamlar, IV, 1763-1804. Muallimliğe
tayin tarihleri için bkz. DH.Said.d., nr. 183-100.
427
Medhal-i Hukuk-ı Beyne’d-düvel, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1303; Tarih-i Hukuk-ı Beyne’d-düvel,
İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1303.
428
Hukuk-ı İdare, İstanbul, Karabet Matbaası, 1307; Hukuk-ı İdare, c. II, İstanbul, Karabet Matbaası,
1308. Birinci cildin ikinci baskısı yapılmıştır: İbrahim Hakkı, Hukuk-ı İdare, c. I, İstanbul, Karabet
Matbaası, 1312 (1894), 388+2 s.
426
110
mütercimliğine getirildi. Maarif Nezareti mektupçuluğu, Şûrâ-yı Devlet Tanzimat
Dairesi üyeliği görevlerinde bulundu; Rüsumat Emaneti’nde mektupçuluk, müsteşarlık,
yardımcılık ve genel müdürlük görevlerinde bulundu. Sırrı Bey’in başka bir hususiyeti
de ilk Shakespeare mütercimlerinden olmasıdır.
Mekteb-i Hukuk’ta Mart 1888-Ekim 1892 tarihleri arasında tarih (tarih-i
umumî), 1892 yılından itibaren devletler özel hukuku, 1893 yılından itibaren devletler
umûmî/genel hukuku dersleri; ayrıca Darülmuallimîn’de coğrafya dersleri verdi. II.
Meşrutiyet’in ilanından sonra Mekteb-i Hukuk’un hem muallim hem de idareci
kadrosunda yer aldı. Ekim 1908’de “heyet-i temyiziyye” başkanlığına getirildi. Üçüncü
ve dördüncü sınıfta devletler özel hukuku, ikinci sınıfta devletler genel hukuku
derslerini verdi. Devletler özel hukuku ders notlarını Mekteb-i Hukuk öğrencilerine
mahsus olarak ve sınırlı sayıda bastırarak kitaplaştırmıştır 429 . Muallimliğinin yirmi
ikinci yılında fahrî muallim ünvanına layık görüldü (Kasım 1910) 430 .
Mektebin ceza muhakeme usûlü muallimi Celâl Bey, Adliye Nezareti’nde
muhtelif görevlerde bulunduktan sonra Cinayet Mahkemesi reisliği, Temyiz Mahkemesi
başsavcılığı, ardından Maarif ve Bahriye nazırlığı görevlerinde bulunmuş; Bahriye
nazırlığı sırasında paşa olmuştur 431 . Bir dilekçesindeki ifadelerden anlaşıldığına göre
1889 yılından itibaren mektebin muallimleri arasında bulunmaktaydı 432 . İnceleme
imkanı bulamadığımız ceza hukuku teorisine dair eserinin433 yanı sıra ceza muhakeme
usûlü tatbikatına dair bir ders kitabı neşretmiştir. Dördüncü sınıfta verilen derslerin
“zabıtnamesi” olan bu eser diğer ders kitapları gibi Mekteb-i Hukuk öğrencilerine
“mahsus” ve sınırlı sayıda (matbû‘u mahdûd) basılmıştır 434 . Kitap, ceza muhakemesi
sürecinde karşılaşılan muamele kalıplarını öğretmek amacıyla yapılan açıklamalar ve
verilen örneklerden oluşmaktadır 435 .
429
Hasan Sırrı, Hukuk-ı Hususiye-i Düvel, İstanbul, Âlem Matbaası, 1314. Bu eser 1908 yılında ikinci
defa basılmıştır: İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1324.
430
Örikağasızâde, a.g.e., s. 17-29.
431
Örikağasızâde, a.g.e., s. 101, 111-14.
432
14 Eylül 1897 (2 Eylül 1313), HMT, s. 95. Celâl Bey, Eylül 1897’de işlerinin yoğunluğunu ileri
sürerek muallimlikten ayrılmak için bir istifanâme vermiş; müdür Kâzım Bey, “mektebin medâr-ı iftiharı
ve tedrisâtından en ziyade istifade edilen muallimîn-i kirâmdan bulunduğu” gerekçesiyle istifayı kabul
edemeyeceğini söylemiş; Maarif nazırının da bu konuda hususî ricası olduğunu belirterek muallimliğe
devam etmesini istemişti (aynı belge).
433
Celâl, Nazariyat-ı Hukuk-ı Ceza Hulâsası, İstanbul 1307.
434
Celâl Beyefendi, Tatbik-i Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye, İstanbul 1310.
435
Cürm-i meşhut vukuunda eşya-yı mazbûta hakkında zabıt varakası; celb, ihzâr, tevkif müzekkeresi,
İstinaf savcısının iddianamesi vs. gibi hemen her muamele hakkında örnekler verilmiştir. Celâl Bey, bazı
111
Recaizâde Ekrem ile Muallim Naci edib kişilikleri ile öne çıkan muallimlerdir.
Talim-i Edebiyat adlı eseri ile dönemin edebiyat tartışmalarında önemli bir mevki ihraz
eden Recaizâde’nin muallimliği kısa sürmüştür 436 . 1887 yılında hocalığa başlayan
Muallim Naci, Hukuk Mektebi derslerinin hulâsasını Mecmua-ı Muallim’de
neşretmiştir 437 . İmtihan vakti yaklaştığında bir nüshayı tamamen ders notlarına
ayırdığı 438 ; öğrencilerin uyarısı üzerine yazım hatalarını tashih ettiği olur 439 . Bazen ara
verilmekle beraber Mecmua-ı Muallim’de Mekteb-i Hukuk derslerine ayrılan bir bölüm
vardır 440 . Kasım 1888’de Tercüman-ı Hakikat, Emin Efendi’nin görevden alınmasına
neden olan tartışmalar sırasında muallimlikten istifa ettiğini yazmıştır 441 .
Ceza hukuku hocası İsmail Bey; Fransızca muallimleri Maarif Nezareti
memurlarından Recai Efendi, Rüsumat Emaneti müsteşar yardımcısı Mehmed Âkif
Efendi 442 , Vehbi, Münir ve Hikmet Beyler 443 ; Arap edebiyatı muallimi Sami Bey 444 ;
ticaret hukuku hocası Rifat Bey; anayasa ve idare hukuku hocası Macid Paşa; mantık
muallimi Ali Sedad Bey ve hukuk muhakemeleri usûlü hocası Şevki Bey bürokrasi
kökenli diğer muallimlerdi. Bu kısımda ele alınan Mekteb-i Hukuk muallimleri Osmanlı
modernleşmesinin öncüsü olan bürokrat-aydın tipinin birer örneğidirler. En az bir
yabancı dil bilmeleri, iyi derecede bir İslâmî kültüre sahip olmaları ve devlet/hukuk
diline derinliğine vâkıf olmaları ayırıcı vasıflarıdır. Mekteb-i Hukuk’ta hukuka giriş,
meselelerde Fransız hukuku ve Fransa Temyiz Mahkemesi kararlarını mukayese unsuru olarak
zikretmektedir (a.g.e., s. 101-102, 123).
436
Recaizâde için bkz. “Recâîzade Mahmud Ekrem”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul 1990,
VII, 292-98.
437
12 Ekim 1887 (24 M 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 1, s. 1-4. Birinci sınıf öğrencilerine hitâben
yazdığı bir mektupta mektebe muallim sıfatıyla katılmaktan dolayı müteşekkir ve müftehir olduğunu
söylemektedir. Bkz. 9 Aralık 1887 (23 RA 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 9, s. 35.
438
19 Ekim 1887 (2 S 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 2, s. 5-8; 16 Kasım 1887 (30 S 1305), Mecmua-i
Muallim, nr. 6, s. 21-24.
439
1 Aralık 1887 (15 RA 1305), Mecmua-i Muallim, nr. 8, s. 31-32.
440
Gördüğümüz nüshalar arasında notların yer verildiği son sayı: 28 Ağustos 1888 (20 Z 1305), Mecmuai Muallim, nr. 47, s. 185. Muallim Naci ve Mecmua-i Muallim için bkz. Abdullah Uçman, “Muallim Naci
(1849-1893)”, DİA, XXX, 315-17; aynı mlf., “Mecmua-i Muallim”, DİA, XXVIII, 271-72.
441
3 Kasım 1888 (29 S 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3114, s. 2.
442
26 Temmuz 1885, (13 L 1302), İ.DH. 75755. Mekteb-i Sultanî mezunu, Vakit gazetesi muharriri Âkif
Efendi, mekteplerde tarih ve coğrafya muallimliği yapmış, umûm gümrükler müfettişliği müdür
yardımcılığına atanmıştı (8 Şubat 1883/29 RA 1300, Tercüman-ı Hakikat, nr. 1397, s. 1).
443
Mekteb-i Mülkiye mezunlarından (1883) Hikmet Bey, 6 Kasım-12 Aralık 1890 tarihleri arasında
Fransızca okutmuştur (MF.ALY. 102/87, lef 1). Bazı rüşdiye ve idadilerde de Fransızca hocalığı
yapmıştı. Baro reislerinden Mekki Hikmet Gelenbeğ’in babasıdır (A. Çankaya, Yeni Mülkiye Târihi ve
Mülkiyeliler, II, 837-38).
444
O. N. Ergin, bu kişinin Şirvanizâde Rüşdü Paşa’nın mühürdarı Arap Sami Bey olduğunu bir tahmin
olarak ileri sürmektedir. Sami Bey, uzun müddet Adliye Nezareti Umur-ı Hukukiyye müdürlüğünde ve
sonra Şûrâ-yı Devlet üyeliğinde bulunmuştu (a.g.e., III, 1106).
112
hukuk felsefesi, anayasa ve idare hukuku, ticaret hukuku, devletler genel ve devletler
özel hukuku, muhakeme usûlleri, edebiyat, belâgat, psikoloji, iktisat ve Fransızca
derslerini vermişlerdir.
2.2.3. Gayrımüslim Muallimler
Mekteb-i Hukuk’un muallim kadrosunun diğer bir önemli kısmını gayrımüslim
muallimler oluşturmaktaydı. İlk gayrımüslim muallimlerden dördü Rum, dördü
Ermeni’ydi. Mekteb-i Hukuk’ta Mekteb-i Sultanî’den gelen Fransızca muallimi Mösyö
Perar dışında yabancı muallim yoktu.
Açılış esnasında mektepte sadece bir tane gayrımüslim muallim bulunmaktaydı.
Bu muallim, ceza muhakemeleri usûlü anlatacak olan Temyiz Mahkemesi savcısı
Kostaki Antopulo Efendi’dir. Çorbacıoğlu Atnaş adlı birinin oğlu olan Kostaki
Antopulo, Üsküdar Mektebi’nde altı yıl tahsil gördükten sonra özel olarak Türkçe,
Arapça, Farsça ve Fransızca öğrendi; Fener Rum Mektebi’nde üç yıl Latince okudu.
Yine özel olarak “ilm-i hukuk” ve ticaret hukuku dersleri aldı.
23 yaşında kolağası maaşıyla Heybeliada Mekteb-i Bahriyye-i Şâhâne Rumca
muallimliğine atandı. Bir süre Ticaret Nezareti’nde çalıştıktan sonra 1868 yılında
Birinci Ticaret Mahkemesi üyeliğine getirilerek adliye mesleğine geçti. Ticaret Divan-ı
İstinafı, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye, Meclis-i Âli-i İcraat, Temyiz Mahkemesi Ceza
Dairesi, Şûrâ-yı Devlet Temyiz Dairesi, Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi gibi üst
düzey yeni hukuk kurumlarında görev yaptı. 1877 yılının Mart ayında Âyan Meclisi
üyeliğine seçildi. Nisan 1879’da Temyiz Mahkemesi savcılığı görevine getirildi. Girit
valiliği ve Londra sefirliği yaptı. Kostaki Efendi, bir Fransız coğrafyacının çizdiği
dünya ve Kudüs haritalarını Türkçe’ye tercüme etmişti. Kostantiyosi Efendi’nin Rum ve
Ermeniler arasında dinî ayinlere dair ihtilaflar üzerine yazdığı eseri tercüme ederek
Ermeni harfleriyle bastırmıştı. Sancaklar üzerine telif bir eseri de vardı 445 .
445
DH.Said. d., nr. 4/230; ANS. d., nr. 01/306.
113
Temyiz Mahkemesi savcısı iken Mekteb-i Hukuk muallim kadrosuna katıldı,
1887 yılında vezir olarak Girit valiliğine atanana kadar muallimlik yaptı. İlk öğretim
yılında birinci sınıfa, sonraki yıllarda ikinci sınıfa ceza muhakemeleri usûlü, üçüncü
sınıfa bu dersin pratiği derslerini verdi. Kostaki Antopulo Paşa’nın tahsili ve kariyeri
muallimlik için tercih edilmesinin en önemli nedenidir. Bunun yanı sıra Mekteb-i
Hukuk muallim kadrosunun eğilimlerine uygun bir fikrîyatı olduğu anlaşılmaktadır.
Mekteb-i Hukuk’ta verdiği ilk derslerde Mecelle’nin nizamiye mahkemelerini ihya
ettiği gibi yabancıların Türkiye’de medenî kanun bulunmadığına dair kanaatlerinin
yersizliğini de ispat ettiğini söylemesi 446 ve “hukuk” kavramını vazifenin zıddı
olmaktan ziyade “doğruluk” ve “adalet”e doğru yaklaştırma gayretleri 447 bu tavrın
delilleri olarak gösterilebilir.
Mekteb-i Hukuk muallim kadrosuna katılan ikinci gayrımüslim muallim
Kayserili bir Ermeni olan Şehbaz Efendi’dir. Kayseri ve İstanbul’da tahsil gördükten
sonra Venedik’te Ermenilerin idare ettikleri İlahiyat Fakültesi’nden ve Sorbon
Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. Halep Fransız Konsoloshanesi’nde
tercümanlık yaptı. Bu sırada Halep valisi olan Cevdet Paşa’nın dikkatini çekti; onun
delâletiyle adliye mesleğine girdi 448 . Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye’nin kurulmasından
sonra birinci sınıf zabıt kâtipliğine getirildi. Ticaret Mahkemesi üyeliği, Ticaret
Mahkemesi Birinci Meclisi başkanlığı, İstinaf Mahkemesi ikinci başkanlığı, Temyiz
Mahkemesi üyeliği görevlerinde bulundu. 1880’lerin ikinci yarısında müslüman oldu 449 .
Şehbaz Efendi, ikinci ders yılında, birinci sınıfa ticaret hukuku ile defter tutma
usûlü, sonraki yıllar üçüncü sınıflara hukuk ve ticaret -Kostaki Antopulo’nun
ayrılmasından sonra- ceza muhakeme usûllerine dair pratikler derslerini vermiştir. Ceza
hukuku
derslerinin
notları
Mekteb-i
Hukuk
öğrencilerine
mahsus
olarak
446
“..Adliye Nazırı devletlü Cevdet Paşa hazretlerinin eser-i himem-i mahsûsa-i müsellemeleriyle
şimdiye değin cem‘ ü tertib edilen Mecelle’nin kütüb-i malûmesi mehâkim-i nizamiyyeyi adeta ihyâ
ederek bi’l-cümle ahalinin ve bilhassa hükkâm ve memurîn-i adliyyenin teşekkür ve mahmedet-i
fevkâladesini isticlâb eylemiş olduğu gibi beyne’l-ecânib dahi memleketimizin güya Kanun-ı Medenî’den
muarra olduğu zannında bulunan bazı cühelâ-yı asrın efkâr ve itikadât-ı malûmesinin butlanını zahire
ihraç eylemiştir” (HMT, s. 29).
447
“… hukuk lafzının vezâifin mukabili mânasına alınması lazım gelmeyip ilm-i hukuk da insanın vezâif-i
hariciyyesinde mer‘iyyeti iktizâ eden tam ve doğru esasları yani akıl u hikmete mutâbık ve adl ü dâde
muvâfık olan kavâid-i esasiyye-i hakikiyyeyi mübeyyin olduğu zâhirdir” (HMT, s. 38).
448
Cevdet Paşa, ondan “divan-ı ahkâm-ı adliye memurlarından olan Şehbazyan Efendi” diye bahseder
(Tezakir, IV, 111).
449
Hayatı hakkında bilgi için Mehmed Zeki Pakalın, Sicill-i Osmanî Zeyli, III, 585-91 (Türk Tarih
Kurumu Ktb. Y782.3, yazma); A. Çankaya, a.g.e., II, 945-50. Ayrıca Cevdet Paşa’nın önemli bir
değerlendirmesi için bkz. EK V.
114
kitaplaşmıştır 450 . İleriki yıllarda İbrahim Hakkı Paşa’nın asistanı olarak Mekteb-i
Hukuk’ta devletler hukuku dersleri verecek olan Ahmed Şuayb, bir kitap tanıtım
yazısında Şehbaz Efendi’nin, Précis de Droit Criminel (René Garraud, 1849-1930) adlı
eseri neredeyse aynen takip ettiğini söylemiştir 451 . Öğrencilerine mukayeseli hukuk
fikrini benimsetmiş, Avrupa kanunlarından tercümeler yapmaları konusunda teşvik
etmiştir 452 . Vefat etmeden bir süre önce, Osmanlı modernleşmesinin problem
alanlarından kadın meselesi ve medenî kanun problemini Avrupa kültürü ile
mukayeseler yaparak ele alan Fransızca bir kitap yazmakta olduğu söylenmektedir 453 .
Mekteb-i Hukuk’un diğer bir ceza hukuku muallimi İstanbullu bir Ermenidir.
Serkiz Efendi adlı birinin oğlu olan Haçaryan Nazaret Efendi (hicrî 1259) Ermeni
Mektebi’nde okuduktan sonra Brüksel Darülfünunu Hukuk Şubesi’ni bitirdi. Adliye
Nezareti’nde kurulan komisyonda imtihan vererek birinci sınıf avukatlık ruhsatnamesi
aldı (Nisan 1876). Ekim 1879’da İdare-i Mahsusa dava mümeyyizliğine atanarak
meslek hayatına başladı. Uzun yıllar avukatlık yaptı. Mayıs 1907’den sonra Kosova ve
Selânik İstinaf Mahkemesi üyeliğinde bulundu. Bu sırada Selânik Hukuk Mektebi’nde
devletler hukuku okuttu (Ocak-Ekim 1908). Memâlik-i Osmaniyye’de Sigorta
Muamelatının Suret-i Cereyanı 454 (Paris) adıyla Fransızca bir eser neşrettiği ve Zeyl-i
Hukuk Kanun Lâyihası Hakkında Mülahazât 455 adlı bir eseri olduğu bilinmektedir.
Haçaryan Nazaret, resmî bilgilere göre Ocak 1882-Ağustos 1884 arasında ceza
hukuku; Mart-Kasım 1885 arasında Fransa kanunlarını okuma ve tercüme etme dersleri
450
Nazariyât-ı Usul-i Muhakemât-ı Cezaiye, İstanbul, 1308. Bu eserin iki baskısı daha vardır: Usul-i
Cezaiye (1. Kısım), İstanbul, İkdam Matbaası, 1326; Usul-i Cezaiye Nazariyâtı, İstanbul, Kanaat
Matbaası, 1331.
451
“(…) hülasa her ne tarik ile olursa olsun Garb’dan almağa mecburuz. Bir kerre mekteplerimizde
okunan âsâr-ı ilmiye ve fenniyeye göz gezdirelim. Heman kâffesi Garb’dan mehuzdur. Merhum Şehbaz
Efendi ulûm-ı hukukiyede hakikaten bir üstad olduğu halde Mekteb-i Hukuk’ta tedris ettiği Usûl-i
Muhakemât-ı Cezaiye Nazariyâtı’nı aynen Fransa cezaiyyunundan Garraud’nun Précis de droit criminel
eserinden almıştır. Sevgili muallim otuz kırk senelik müddet-i hayatını ilm-i hukuku tetebbu etmekle
imrâr etmiş olduğundan artık iktidar ve ehliyeti Garraud’ya müracaaat ihtiyacından vâreste olmak lazım
gelirdi. Halbuki olamamış. Bizim yapacağımız şey etrafın taaruzatına bakmayarak Garb’daki âsâr-ı
cedîdeyi lisanımıza nakl etmektir. Şimdilik bundan büyük bir hizmet olamaz” (“Hayat ve Kitaplar: İlm-i
İktisad, c. 2. İstanbul, Mihran Matbaası, 1315”, Servet-i Fünûn, nr. 470, 2 Mart 1315, s. 26).
452
“İngiltere Usul-i Cezaiyesi”, Servet-i Fünûn, nr. 467, 10 Şubat 1315, s. 389-396.
453
Nevsâl-i Malumat, İstanbul 1315, s. 62. Bir vefeyat yazısındaki “fi’l-hakika Avrupa garazkârlarının
ittihâmât-ı mütevâliyyesine uğramakta olan kavâid-i celîle-i İslâmiyye Avrupalılara ancak Avrupa
lisanından biriyle müessir bir surette anlatılabilir” cümlesi için bkz. “Telafi Kabul Etmez Bir Ziya-ı
Elim”, İkdam, nr. 1601, 23 Aralık 1898 (9 Ş 1316), s. 2.
454
Bu konuda Türkçe bir kitabı vardır: Sigortaların Memâlik-i Osmaniyedeki Hâl-i Sâbık ve Hâzırı,
İstanbul, Matbaa-i Bahriye, 1332.
455
Usûl-i Muhâkemat-ı Hukukiyye Kanununa zeylen kaleme alınan lâyiha hakkında heyet-i muhtereme-i
Mebusan Adliye Encümen-i Âlisine arz olunan bazı mülâhazât, İstanbul, Bekir Efendi Matbaası, 1326.
115
verdi. Mektebin Maarif Nezareti’ne bağlanmasından sonra 1886-1888 yılları arasında
tekrar ceza hukuku derslerini okuttu456 . Bir dilekçesinde mektebin açılışından itibaren
dört yıl ceza hukuku, sonra bir buçuk yıl Roma hukuku ile Fransız kanunları tercümesi
dersleri verdiğini söylemektedir 457 . Ceza hukuku ders notları kitaplaşmıştır 458 . II.
Meşrutiyet yıllarında İsviçre Medenî Kanunu’nu Türkçe’ye tercüme ederek Adliye
Nezareti’nin yayın organı olan Ceride-i Adliyye’de neşretmiştir 459 .
Kostaki Vayani Efendi, Mekteb-i Hukuk’ta üçüncü sınıfın açıldığı ders yılında
bu sınıfa deniz ticaret hukuku okutmak üzere muallim kadrosuna katılmıştır.
Nevşehir’de dünyaya geldi. Fener Rum Mektebi’nde Türkçe, Yunanca, Latince ve
Yunanca öğrendi. Atina Darülfünun’unda hukuk tahsil ettiyse de diploma almadı. 25
yaşında Ticaret-i Bahriye Mahkemesi tercümanlığı ile devlet hizmetine girdi. Sultan II.
Abdülhamid dönemi boyunca ticaret mahkemelerinde hâkimlik yaptı; ayrıca Sisam
Beyliği ve Temyiz Mahkemesi üyeliği görevlerinde bulundu. 1909 yılında dört ay kadar
Adliye müsteşarlığı yaptı 460 . Mütareke döneminde Ahmed Tevfik Paşa kabinesinde
Ticaret ve Zıraat nazırı olarak bulunduysa 461 da kısa bir süre sonra istifa ederek
ayrıldı 462 .
Mekteb-i Hukuk’ta üçüncü sınıfa uzun yıllar deniz ticaret hukuku okutan
Kostaki Vayani, Usûl-i Muhakeme-i Hukukiyye, İlamât-ı Hukukiyyenin Suver-i
İcraiyyesi, Mehâkim-i Nizamiye Teşkilatı kanunlarıyla Mukavelât Muharrirleri
nizamnamesini Rumca’ya tercüme etmişti 463 . Mekteb-i Hukuk muallimliğine atandıktan
sonra verdiği ilk ders 464 ve deniz ticareti hukukuna dair bir çalışması kitaplaşmıştır 465 .
456
DH.Said. d, nr. 200/83.
İddiasına göre sene ortasında sebepsiz yere müdür Emin Efendi tarafından görevine son verilmiştir. Bu
hadisenin avukatlık şöhretine zarar verdiğini belirterek kendisinin bir rütbe ile ödüllendirilmesini istemiş
(22 Kasım 1889/10 Teşrinisâni 1305, MF.ALY. 5/126, lef 1); müdür yardımcısı Kâzım Efendi, “sâlise”
rütbesi ile taltif edilmesi için Bâbıâli’ye yazmıştı (MF.ALY. 5/126, lef 2; 8 Aralık 1889/15 R 1307, BEO,
NGG. Def., nr. 390).
458
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de Kanun-ı Ceza’nın Kısm-ı Umûmîsine dair verilen Derslerin Hulâsası
yahud Mebâdi-i Hukuk-ı Ceza, İstanbul 1306.
459
Haçaryan’ın tercümeye yazdığı giriş yazısından bazı kısımlar için bkz. Gülnihal Bozkurt, Batı
Hukukunun Türkiye’de Benimsenmesi-Osmanlı Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Resepsiyon Süreci
(1839-1939), Ankara 1996, s. 163-66.
460
DH.Said. d., nr. 2/356; ANS. d., nr. 001/80; 01/310.
461
11 Kasım 1918 (6 S 1337), İ.DUİT. 9/42; 13 Ocak 1919 (10 R 1337), İ.DUİT. 9/52.
462
8 Şubat 1919 (7 CA 1337), İ.DUİT. 11/39.
463
DH.Said. d., nr. 2/356; ANS. d., nr. 001/80; 01/310.
464
Kostaki, Bu kerre Mekteb-i Hukuk muallimliğine tayin olunan Mahkeme-i Bahriyye reisi Kostaki
Efendi'nin kavânîn ve ticaret-i bahriyyenin ahvâl-i tarihiyye ve sâiresine dair irâd eylediği mukaddime-i
nutkıyyedir, İstanbul, 22+1 s.
457
116
Mekteb-i Hukuk’ta Osmanlı deniz hukuku tarihi üzerine verdiği bir ders öğrencisi A.
Âdil tarafından neşredilmiştir 466 .
Ceza hukuku, kara ve deniz ticaret hukuku derslerini okutarak mektebe katkı
yapan diğer bir isim Yanko Vitinos Efendi’dir. Yanko Vitinos, Panayot adlı bir tüccarın
oğlu olarak Yalova’nın Katırlı köyünde dünyaya geldi (Hicrî 1270/1853-1854). Katırlı
Rum Sıbyan Mektebi’nde tahsile başlayarak Kumkapı Rüşdiye Mektebi’nde hesab,
hendese, cebir, coğrafya, tarih ve mitoloji (esâtir-i evvelîn) okudu. Ardından Fener Rum
Mekteb-i Kebîr’inden (Erkek Lisesi) diploma aldı.
21 yaşında Rüsumat Emaneti tercüme kalemine girerek memuriyet hayatına
başladı. Girit vilayet gazetesi muharrirliği, Girit vilayeti Mektubî Kalemi’nin Rumca
kısmı ile İsfakiye sancağı Rumca Tahrirat Kalemi kâtipliği, vilayet mütercimliği, Girit
Meclis-i İdaresi Rumca Kalemi başkâtipliği görevlerinde bulundu. İstanbul’a gelerek
Mekteb-i Sultanî bünyesinde açılan “mekâtib-i âliyye”nin kâtip ve mütercimliğine
atandı. Nisan 1879’da Beyoğlu Bidayet Mahkemesi savcılığına tayin edilerek adliye
mesleğine girdi. Haziran ayında Dersaadet Bidayet Mahkemesi Birinci Hukuk Dairesi
üyeliğine atandı. Hâkimlik görevini sürdürmekte iken Ağustos 1880’de Mekteb-i
Hukuk-ı Sultanî’den mezun oldu.
Yanko Vitinos Efendi, 13 Ağustos 1884 tarihinde Mekteb-i Hukuk’ta ceza
hukuku okutmaya başlayarak muallim kadrosuna katılmış ve iki yıl bu dersi vermiştir.
Dört yıl aradan sonra Eylül 1890’da bu sefer kara ticaret hukuku okutmaya başladı ve
bu görevi beş buçuk yıl sürdürdü 467 . On bir yıl görev yaptığı Şûrâ-yı Devlet
savcılığından ayrılarak Girit vali yardımcılığına atanması üzerine muallimlikten bir süre
ayrıldı. Döndüğünde tekrar Şûrâ-yı Devlet üyeliğine ve Mekteb-i Hukuk muallimliğine
başladı. Sisam Beyliğine atandığı tarihe kadar beş yıl deniz ticaret hukuku dersleri
vermiştir. 1906 yılında Memurîn-i Mülkiye Komisyonu üyeliğine atanan Vitinos Efendi
1909 yılında emekliğe ayrıldı 468 .
465
Hukuk-ı Ticaret-i Bahriye, İstanbul 1310. Bundan sonra da bu konudaki neşriyatını sürdürür: Mücmel
Ticaret-i Bahriyye Kanunu Şerhi, İstanbul 1313; Muaddel ve İlaveli Ticaret-i Bahriyye Kanunu Şerhi,
İstanbul 1329.
466
Hukuk-ı Bahriyye Tarihçesi, İstanbul 1311. Bu eser neşredilmeden önce Tercüman-ı Hakikat
gazetesinde tefrika edilmişti.
467
DH.Said. d., nr. 3/822; nr. 150/385. Kara ticaret hukuku muallimi Yanko Vitinos’un izinli olduğu
dönemde deniz ticaret hukuku muallimi Kostaki Vayani fahrî olarak ona vekâlet etmişti (5 Haziran
1895/24 Mayıs 1310, HMT, s. 85).
468
DH.Said. d., nr. 3/822; nr. 150/385.
117
Yanko Vitinos, Mecelle’yi Rumca’ya 469 ; Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye
Kanunu’nu Fransızca’ya tercüme etmiştir. Edebiyat ve fen bilimlerine dair eserler de
neşretmiştir 470 . Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî Kalem müdürü iken Mart 1879’da yazdığı
Şerh-i Kanun-ı Ticaret adlı eserini birkaç yıl sonra neşreder 471 . Bu kitapta Ticaret
Kanunnamesi’nin poliçe ve emre muharrer senetleri içeren altıncı faslını şerhetmiştir.
Bu konudaki bazı terimleri aynen almış, bazıları için Türkçe karşılıklar türetmiştir.
Şerhettiği kısımla ilgili ihtilaflı meseleleri Hasan Fehmi Paşa ile Ticaret-i Bahriyye
Mahkemesi Reisi Yorgaki Yorgiyadis Efendi’nin yardımları ile hallettiğini kitabın
girişinde belirtmektedir 472 . Yanko Vitinos Efendi II. Meşrutiyet’in ilanından sonra iki
hukukî eser daha neşretmiştir 473 .
Mekteb-i Hukuk’un Rum kökenli muallimlerinden Yorgaki Melahrino,
1890’ların sonunda ceza muhakemeleri usûlü muallimi olarak muallim kadrosuna
katıldı. Fener Rum Mekteb-i Kebiri’nde beş yıl tahsil gördükten sonra diploma aldı. Bir
yıl Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’ye devam etti. Türkçe ve Rumca okuyup yazabiliyordu.
24 yaşında Birinci Ticaret Mahkemesi birinci zabıt kâtipliğine atanarak devlet
hizmetine girdi. Kısa sürede ilerleyerek başsavcı yardımcılığına atandı. Başsavcı
yardımcılarından Talat Bey’le birlikte Usûl-i Muhakemat-ı Cezaiyye geçici kanununu
şerhettiler ve bu nedenle kendisine dördüncü rütbeden Mecidî nişanı verildi 474 . Erzurum
ve Diyarbekir, Erzurum ve Sivas adliye müfettişliği; Dersaadet Bidayet Mahkemesi
üyeliği, Ticaret-i Bahriyye Mahkemesi başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği
görevlerinde bulundu 475 . Akrabalarından da bilgi alarak Yorgaki Efendi hakkında bir
biyografi kaleme alan Ali Çankaya, Rum mekteplerinde Türkçe’nin yayılmasına
çalıştığını belirtmektedir. Ali Şehbaz Efendi’nin vefatından sonra Mekteb-i Hukuk ceza
469
Başka bir eserinde bu tercüme ile ilgili olarak şunları söylemiştir: “Hâfi olmadığı üzere ilm-i celîl-i
fıkhın ıstılahâtı mükemmel ve hatta elsîne-i sâirede mukabilleri bulunamayacak derecede vâsi ve
mutavvel olup ez-cümle Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’yi lisan-ı Rumî’ye tercüme ettiğim sırada tabirât-ı
mütekâbileyi bulmakta pek çok müşkilata tesadüf eylediğim…” (Şerh-i Kanun-ı Ticaret, İstanbul 1300, s.
4).
470
DH.Said. d., nr. 3/822; nr. 150/385.
471
İstanbul, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1300. Eserin geçici ruhsatnamesinin tarihi 17 Mart 1879 (24 RA
1296)’dur (MF.MKT. 61/32).
472
Yanko Vitinos, a.g.e., s. 4.
473
Şûra-yı Devlet'in Üç Kararı Hakkında Mütâlaânâme, İstanbul 1327; Reynâme: İstimlak-i Ecânib
Kanunu’nun Bazı Sükut ve Mübhemiyetinden Münbais Bir İhtilafa Dairdir, İstanbul 1330.
474
Kostaki Efendi, Yorgaki’nin siciline “bidâyet-i teşkilattan [nizamiye mahkemeleri teşkilatını
kastediyor] beri vezâif-i memuresini hüsn-i ifaya sarf-ı mesai ve ikdamât etmekte” olduğunu yazmıştır.
Bkz. ANS.d., nr. 001/166-167; 01/618. Ayrıca bkz. DH.Said.d., nr. 10/285.
475
Aynı yer.
118
muhakeme usûlü dersi muallimliğine atanan Yorgaki, Mekteb-i Mülkiye’de Eylül
1892’den itibaren ceza hukuku; Kasım 1908’den itibaren ise ceza hukuku, ceza
muhakeme usûlü, ticaret ve icra-iflas dersleri vermiş; bir süre avukatlık da yapmıştır 476 .
Ticaret hukuku muallimi İstepan Karayan Katolik Ermenilerdendir. Bir süre
Mekteb-i Sultanî’de okumuş, özel olarak hukuk dersleri almıştı. 25 yaşında Hariciye
Nezareti Tahrirat-ı Ecnebiye Kalemi’nde memuriyete başladı. Mekteb-i Hukuk ikinci
müdürlüğü, Birinci Ticaret Mahkemesi üye yardımcılığı ve sonra üyeliği, Ticaret-i
Bahriyye Mahkemesi üyeliği, Temyiz Mahkemesi üyeliği, Adliye Nezareti Umûr-ı
Hukukiyye müdürlüğü, Şûrâ-yı Devlet üyeliği yaptı 477 . Cumhuriyet döneminde İstanbul
Darülfünunu Hukuk Fakültesi’nde hukuk muhakemeleri usûlü dersleri verdi 478 .
Defter tutma usûlü muallimi Dikran Efendi mektebin diğer gayrımüslim
muallimidir. Mekteb-i Hukuk’un gayrımüslim muallimleri bildikleri yabancı dil(ler)
sayesinde modern hukuk birikimi ile kolaylıkla irtibat kurabilen kişilerdi. Mekteb-i
Hukuk’ta ceza hukuku, kara ve deniz ticaret hukuku ve muhakeme usûlü derslerini
vermişlerdi. Rum muallimlerin Girit ve Sisam gibi hassas yerlerin idaresinde görev
almaları, Ermeni muallimlerin ise daha ziyade adliye hizmetlerinde temayüz etmiş
olması dikkat çekicidir. Türkçe’yi önemsemek, Arapça ve İslâmî ilimlerle ilgilenmek
genel bir özellikleridir. Bu ilgi Yanko Vitinos örneğinde görüldüğü üzere Mecelle’yi
tercüme etme ve terim tartışması yapma seviyesine kadar çıkabilmektedir.
2.2.4. Yeni Nesil Muallimler
Mekteb-i Hukuk’un Darülfünun bünyesine katılma sürecinde muallim
kadrosundaki değişiklikler daha ziyade yeni kuşak muallimlerin mektebe dahil
olmasıyla alakalıdır. Bunlar arasında Mekteb-i Hukuk mezunları öne çıkmaktadır.
Üçüncü devre mezunlarından Ahmed Reşid Efendi 479 , 1890 yılında hocalığa atanmak
476
A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1087-88. Çankaya, İstanbul Mekteb-i Hukuk’u
mezunu olduğunu söylemekteyse de bu bilgi mesnetsizdir.
477
ANS.d., nr. 001/176-77; 01/94. Ayrıca bkz. DH.Said.d., nr. 4/296.
478
M. A. Aynî, a.g.e., s. 79.
479
Ahmed Reşid Efendi, mektepten birinci olarak mezun olduğunu, Şûrâ-yı Devlet mahkemelerinde on
seneden beri zabıt kâtipliği ve savcılık görevini îfâ edip “ilm-i hukukta hâsıl olmuş olan malumat-ı
nazariyyeyi muamelat ile tevfîk ve tatbik etmiş ol”duğunu ve üç seneden beri Tanzimat Dairesi
119
için başvuruda bulunmuştu 480 . Ancak tespit edebildiğimiz kadarıyla kendi okulunda
muallim olan ilk mezun, yine üçüncü devre mezunlarından Şûrâ-yı Devlet Bidayet
Mahkemesi savcısı Mustafa Nâzım Bey’di. Ceza hukuku muallimi Celâl Bey’in özel ve
geçici bir görevle taşraya gitmesi üzerine onun dönüşüne kadar bu dersi -Maarif
nazırının sözlü emriyle- Nâzım Bey vermiştir 481 . Yenişehir eşrafından Ali Tayfur
Bey’in oğlu olan Nazım Bey (1862-1909), özel dersler almış ve rüşdiyeyi bitirmiştir.
Ardından Mekteb-i Hukuk’a girerek 1887 yılında diploma almıştır. Memuriyet hayatına
Hariciye Nezareti Mektubî Kalemi’nde başladı. Şûrâ-yı Devlet’in çeşitli kademelerinde
savcılık yaptı. Kasım 1897’de Mekteb-i Mülkiye idare hukuku (usûl-i idare), Eylül
1898’de Mekteb-i Hukuk devletler hukuku muallimliğine getirildi. 1901 yılından
itibaren Musul, Erzurum, Diyarbekir, Kastamonu valiliklerinde bulundu 482 .
Mektebin ilk mezunlarından Mahmud Esad Efendi, programa eklenen “kitabü’nnikâh” dersini okutmaya başlayarak muallim kadrosuna katılmıştır 483 . Mekteb-i
Hukuk’un ilk devre mezunlarından olan Mahmud Esad Efendi medrese eğitiminin yanı
sıra
lisan
bilgisi
ve
modern
bilim
dallarıyla
ilgili
kitaplarıyla
tanınır.
Çopurkadıoğullarından, Güzelzâde lakabıyla bilinen naib Emin Efendi’nin oğludur. İlk
öğrenimini memleketi Seydişehir ve Konya’da gördükten sonra İstanbul’a geldi.
Mekteb-i Hukuk’un ikinci sınıfındayken Fatih Camii müderrislerinden Abdülkerim
Efendi’den icazetname; Adliye Nezareti’nde imtihan vererek de avukatlık ruhsatnamesi
aldı. (Avukatlık sınavı yapma yetkisi henüz Mekteb-i Hukuk’a devredilmemişti).
Askeriyeye sivil muallim yetiştirmek amacıyla kurulan Menşe-i Muallimîn-i Askerî’de
geometri, cebir, fizik, kimya, mekanik, Fransızca ve tarih dersleri okudu. 1885 yılında
Mekteb-i Hukuk’tan mezun oldu. İleride bahsedileceği üzere öğrenciliği sırasında
hocalarının ders notlarını neşretti. Mayıs 1879’da Gülhane Askerî Rüşdiyesi’nde
kavâid-i Osmaniyye ve ilm-i hal dersleri vererek memuriyet hayatına atıldı.
Mezuniyetinden sonra Aydın vilayeti (İzmir) merkez Bidayet Mahkemesi birinci
başyardımcılığında bulunarak kanun ve nizamların tanzim ve tefsirinde bilgisi ve mütalaaları
bulunduğunu belirmişti (10 Eylül 1890/25 M 1308, MF.ALY. 6/180).
480
Hayat hikâyesi için bkz. İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, III, 1436-37.
481
26 Aralık 1895 Çarşamba günü ceza hukuku dersi vermeye başlamıştır (26 Aralık 1895/14
Kânunıevvel 1310, HMT, s. 87).
482
Kırmızı, a.g.e., s. 74, 85-86, 229). Muallimliğe tayin tarihleri için bkz. DH.Said.d., nr. 25/141. Ayrıca
bkz. A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1054-1056.
483
Nikâh dersinin programa eklenmesini Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti önermişti. Müdüriyet, nikâh
dersinin haftaya bir saat okutulmasını, muallimliğe de fahrî olarak Maliye Hukuk Müşaviri Mahmud Esad
Efendi’nin atanmasını istemişti (15 Eylül 1896/3 Eylül 1312, HMT, s. 89). Mahmud Esad Efendi aynı yıl
derslere başladı (12 Aralık 1896/30 Teşrinisâni 1312, HMT, s. 91-92).
120
reisliğine atandı. İzmir İdadîsi’nde fizik, kimya gibi dersler okuttu ve ders kitapları
kaleme aldı.
İleriki yıllarda Maliye Hukuk müşavirliği, Maliye Nezareti müsteşarlığı, Defter-i
Hakanî nazırlığı, Adliye Nezareti vekilliği, Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi reisliği ve
Isparta milletvekilliği yaptı. Defter-i Hakanî nazırlığı sırasında tapu ve kadastroyla
ilgili, Mahmud Esad Efendi kanunları olarak anılan, geçici kanunlar çıkarılmasını
sağlayarak taşınmaz hukuku sahasında önemli hizmetler yaptı. Mekteb-i Hukuk’ta
nikâh ve Mecelle; Mekteb-i Mülkiye’de iktisat, devletler hukuku, Darülfünun Edebiyat
Şubesi’nde İslâm tarihi; Mekteb-i Kuzât’ta devletler hukuku ve İslâm tarihi dersleri
verdi 484 .
Mekteb-i Hukuk’un üçüncü devre mezunlarından Mehmed Tevfik Bey (18601926), Bahriye Nezareti müsteşarlarından Nazmi Bey’in oğlu, Müşir Nâmık Paşa’nın
torunudur. Mabeynci Tevfik Bey olarak tanınmaktadır. Devlet hizmetine Hariciye
Nezareti Mektubî Kalemi’nde girdi. Bu kalemde; ayrıca Heyet-i Âyan ve Umûr-ı
Şehbenderî kalemlerinde halife ve mümeyyiz olarak çalıştı. Roma Sefareti müsteşarlığı
ve maslahatgüzârlığı, Matbuat-ı Ecnebiyye ser-halifeliği, Tabiyet kalemi müdür
yardımcılığı, Matbuat-ı Dahiliyye müdürlüğü ve Şûrâ-ı Devlet Mülkiye Dairesi üyeliği
yaptı. Sultan Reşad döneminde ikinci mabeynci ve baş-mabeyncilik görevlerinde
bulundu 485 . Bayezid Rüşdiyesi, Mahrec-i Aklâm ve Mekteb-i Fünûn-ı Mülkiye (Eski
Mülkiye Mektebi) mezunu olan Tevfik Bey Mekteb-i Hukuk’ta uzun yıllar devletler
hukuku ve hukuka giriş dersleri verdi 486 .
484
A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, II, 1021-1033.
Süleymaniye Kütüphanesi, Süheyl Ünver Evrakı, dosya nr. 297. Ayrıca bkz. DH.Said.d., nr. 18/305;
A. Çankaya, Yeni Milkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 23.
486
Tevfik Bey, yazma halinde kalan ders notlarına göre hukuka giriş dersinde, önce derse adını veren
“mukaddime-i ilm-i hukuk”un tanımını yapmış, bu bilim dalının maksadını izah etmiş; ardından hukuk
biliminin tanımını ve kaynaklarını vermiş ve kanunların tefsiri meselesini ele almıştır. Ders notlarının
ikinci yarısı hukuk tarihine ayrılmıştır. İnsan sosyal bir varlık olduğu için büyük küçük her kavmin
kendine mahsus bir hukuku olduğunu belirtilerek Hintlilerden Fransızlara kadar hukuk tarihine dair kısa
bilgiler verilmiş; ardından Osmanlı kanunlarına geçilmiş, bu konu izah edilirken fıkıh ilminin “suret ve
sebeb-i tedvini” ile ilgili bir bahis açılmış ve fıkhın tedvini, fakihlerin, fıkhî eser ve meselelerin tabakatı
ele alınmıştır (Tevfik, Mukaddime-i İlm-i Hukuk, Süleymaniye Ktb., İzmirli İsmail Hakkı Blm., nr. 1790).
II. Meşrutiyet döneminde yeni bir disiplin olarak ortaya çıkan fıkıh tarihini ders programları ve fıkıh
tarihine ilişkin metinler üzerinden ele alan bir çalışma için bkz. S. Erdem, “Fıkıh Tarihi: Osmanlı Hukuk
Düşüncesinde Modern Yorumlar İçin Yeni Bir Referans Çerçevesi”, Türkiye Araştırmaları Literatür
Dergisi, III/5 (2005), s. 85-105.
485
121
Mekteb-i Hukuk’un ikinci devre mezunlarından, ticaret hukuku muallimi -kısaca
Celâl Bey olarak bilinen * - Mehmed Celâleddin Bey (d. 1865/1866-ö. 1927) İstanbul’da
dünyaya geldi. Babası İstanbul Polis müdürlüğü yapmış olan Hamamîzâde Agah
Efendi’dir. İbtidaî mektebi ve özel derslerden sonra Fatih Askerî Rüşdiyesi’ne girerek
oradan mezun oldu (Temmuz 1880). Aynı günlerde Adliye Nezareti Sicill-i Ahvâl
Kalemi’ne mülâzemetle girerek meslek hayatına başladı. Mekteb-i Hukuk’a girerek 29
Mayıs 1886 tarihinde pekiyi dereceyle mezun oldu. Celâl Bey ömrü boyunca hukuk
öğretimi, hukuk pratiği ve kanunlaştırma sahalarında hizmet etmiştir 487 . II. Abdülhamid
döneminde Dersaadet Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi ve İstinaf Mahkemesi Cünha
Dairesi zabıt kâtipliği, Heyet-i İttihamiyye başkâtipliği ve üye mülâzımlığı, başsavcı
yardımcılığı, Beyoğlu Bidayet Mahkemesi mustantık üyeliği, Dersaadet Ticaret
Mahkemesi icra memurluğu, Dersaadet İstinaf Mahkemesi üyeliği, İkinci Ticaret
Mahkemesi reisliği 488 , Dersaadet İstinaf Mahkemesi Cünha Kısmı reisliği yaptı. 18981899 yıllarında kara ticaret hukuku hocalığı ile Mekteb-i Hukuk muallim kadrosuna
katıldı. II. Meşrutiyet yıllarında Temyiz Mahkemesi üyeliği, Adliye Nezareti Umûr-ı
Cezaiyye müdürlüğü, Şûrâ-yı Devlet üyeliği ve Mülkiye Dairesi reisliği ile Adliye ve
Mezâhib nazırlığı görevlerinde bulundu. Eylül 1908’de Darülfünun Hukuk Şubesi kara
ticaret hukuku muallimliğine atandı. Nisan 1909-Kasım 1913 tarihleri arasında arazi
hukuku muallimliği yaptı. Mütareke yıllarında Mekteb-i Hukuk’ta kara ticaret hukuku,
Mekteb-i Mülkiye ile Jandarma Mektebi’nde hukuk (kavânîn) dersleri verdi.
Cumhuriyet döneminde Adliye Vekaleti’nde kurulan Ticaret Kanunu Komisyonu’nun
başkanlığını yaparak mesai arkadaşlarıyla beraber ticaret kanununun ticarî muameleler
ve poliçe ile ilgili kısımlarını hazırladı. Bu kısmın yürürlüğe girmesinin ardından -iflas
kısmını tamamlamak üzere iken- vefat etti489 .
*
Mekteb-i Hukuk ceza hukuku muallimi, Maarif Nazırı Celâl Bey ile karıştırılmamalıdır.
Celâl Bey’in bu vasıflarını ortaya koyan güzel bir yazı için bkz. Ali Kemal [Elbir], “Müderris Celâl
Bey Merhum”, DHFM, sy. 32, Eylül-Teşrinievvel 1927, s. 914-20.
488
Mekteb-i Hukuk ticaret hukuku hocalığıyla beraber yürüttüğü bu görevi sırasında dönemin nüfuzlu
şahsiyetlerinden Ebulhüda Efendi, kurenâdan Ârif Bey’e gönderdiği mektupla Mehmed Celâleddin
Efendi’nin rütbesinin rütbe-i ûlâ’dan bâlâ’ya terfi ettirilmesini istemiştir (24 Aralık 1902/11 Kânunıevvel
1318, Y.EE. 14/6). Krş. Ali Kemal, a.g.m., s. 915.
489
Verilen biyografik malumat için bkz. DH.Said.d., nr. 96/339; “Celâl Bey’in Tercüme-i Hali”, DHFM,
sy. 31, Temmuz 1927, s. 809-13. Vefatı üzerine Hukuk Fakültesi Müderrisler Meclisi’nin 1 Ağustos 1927
tarihli oturumunda başkan Tahir Taner bir konuşma yapmış ve hatırasına hürmeten müzakereye iki dakika
ara verilmiştir. Darülfünun Divanı da Darülfünun Emini Nureddin Ali Bey’in teklifi üzerine müzakereyi
iki dakika tatil etmiştir (aynı yer).
487
122
Mekteb-i Hukuk’un dokuzuncu devre mezunlarından, idare hukuku muallimi
Ahmed Tevfik Efendi (1869-17 Ekim 1965, Türegün), Teke sancağının İbradı
kazasında dünyaya geldi. Minkarîzâde Şeyhülislâm Yahya Efendi’nin torunlarındandır.
Babası kâdı Ahmed Hilmi Efendi’dir. Rüşdiyede okuduktan sonra Mekteb-i
Mülkiye’den mezun oldu (Temmuz 1890). Ocak 1891’de Kastamonu vilayeti maiyet
memurluğuna atanarak devlet hizmetine girdi. Kastamonu İdadîsi “kavânîn-i hususiyye
ve hıfzıssıhha” hocalığı ve Arac kazası kaymakam vekilliği yaptı. Rüsumat Tercüme
Kalemi’ne girdi ve Kontrol Kalemi müdürlüğü yaptı. Bu sırada Mekteb-i Hukuk’tan
mezun oldu (1895). 23 Kasım 1898’de 4 lira maaşla Mekteb-i Hukuk idare hukuku
muallimliğine atandı. Mayıs 1899’da Şehremâneti Hukuk müşavirliğine atanarak
belediyede çalışmağa başladı ve Yedinci Daire-i Belediye müdürlüğü, Meclis-i Emanet
üyelik ve reisliği ve nihayet şehreminliği (Belediye başkanlığı) görevlerinde bulundu.
Bu görevleri sırasında çok sayıda tüzük ve yönetmelik taslağı hazırladı 490 .
Darülmuallimîn’de “kavânîn” 491 , Mekteb-i Mülkiye’de idare hukuku dersleri vermiştir.
Belediye başkanlığından ayrıldıktan sonra avukatlık, Belediye Meclis ve Daimî
Encümen üyeliklerinde bulunmuş ve İstanbul Halk Sandığı Yönetim Kurulu başkanlığı
yapmıştır 492 .
Mekteb-i Hukuk’un ilk devre mezunlarından, ceza ilâmlarını düzenleme usûlü
dersi muallimi Memduh Bey, devlet hizmetine girdiği 1875 yılında Adliye nazırlığına
atandığı Aralık 1911 tarihine kadar adliye hizmetlerinde çalışmıştır. 15 yaşlarında
başladığı meslek hayatı boyunca İstinaf Mahkemesi Cünha Dairesi zabıt kâtipliği,
Dersaadet Bidayet Mahkemesi savcı yardımcılığı, Üsküdar ve ardından Dersaadet
Bidayet Mahkemesi savcılığı, Adliye Nezareti Umûr-ı Cezaiyye müdürlüğü, Dersaadet
İstinaf savcılığı, İstinaf Ticaret Mahkemesi başkanlığı, Temyiz Mahkemesi üyeliği ve
başsavcılığı görevlerinde bulundu. Zühdü Paşa’nın Maarif nazırlığının son yılında
(1317), resmî göreviyle ilgili olması nedeniyle Mekteb-i Hukuk “usûl-i muhakemât-ı
cezaiyye tatbikatı” dersi muallimliğine atandı 493 . Memduh Bey, henüz öğrencilik
yıllarında neşrettiği iki ciltten oluşan Tatbikât-ı Cezaiyye adlı kitabını 494 muallimliğe
490
Osman Nuri Ergin, İstanbul Şehreminleri, haz. Nezih Galitekin, İstanbul 1996, s. 275-76.
Aynı yer.
492
A. Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, III, s. 441-42.
493
Muhamat, nr. 10, 1 Nisan 1328, s. 290-91. Ayrıca bkz. C. Bilsel, a.g.m., s. 95.
494
c. I, İstanbul, Kanaat Matbaası, 1300; c. II, İstanbul, Kanaat Matbaası, 1300.
491
123
başladıktan sonra aynı adla tekrar bastırmış 495 ; Meşrutiyet yıllarında bu eserine “zeyl”
yazmıştır 496 . II. Meşrutiyet döneminin ilk yıllarında kendisine fahrî muallimlik ünvanı
verilmiştir.
Ceza hukuku muallimi Kavurzâde (Hanya’lı) Mehmed Aziz Bey, Mekteb-i
Hukuk’un altıncı devre (1892) mezunlarındandır. Hanya Rüşdiyesi ve Sultanîsi’nde
okuyarak mezun oldu. Fransızca 497 ve Rumca okuyup yazabiliyordu. Ekim 1888’de
Dersaadet Birinci Ticaret Mahkemesi zabıt kâtipliğine getirilerek devlet hizmetine girdi.
Mekteb-i Hukuk’tan mezun olduktan (Haziran 1892) iki ay kadar sonra Ticaret
Mahkemesi üye mülâzımlığına atandı. Ticaret Mahkemesi İcra Dairesi baş-yardımcılığı,
(tekrar) Ticaret Mahkemesi üye mülâzımlığı ve icra memurluğu görevlerinde bulundu.
Eylül 1909’daki tensikat sırasında Edirne İstinaf Mahkemesi savcılığına atandıysa da
istifa ederek adliyeden ayrıldı 498 . Yukarıda işaret edilen ders notlarının dışında
kapitülasyonların
kaldırılmasının
hukuk
reformunun
gerçekleştirilmesiyle
sağlanabileceği kabulüne dayanarak ve uygulamadaki problemler üzerinden bir anlatım
tercih ederek kaleme aldığı bir eseri daha vardır 499 .
“Muallim muavini” ünvanı ile Mekteb-i Hukuk öğretim kadrosunda yer bulan
Ahmed Şuayb (1876-1910), mektebin on üçüncü devre mezunlarındandır (1899). Fatih
Rüşdiyesi ve Vefa İdadîsi’ni bitirdikten sonra Mekteb-i Hukuk’a girdi ve buradan
mezun oldu. Vefatı üzerine yazılan bir yazıdan öğrendiğimize göre Mekteb-i Hukuk’ta
okuduğu sırada “Avrupa terakkiyât-ı ilmiyyesini suret-i muntazamada” takip ediyordu.
Mezun olduktan kısa bir süre sonra Servet-i Fünûn’da “Elif-Şın” imzasıyla devletler
hukukuna dair makaleler ve “Hayat ve Kitaplar” üst başlıklı yazılar yazdı. Bu
yazılarıyla İbrahim Hakkı Paşa’nın dikkatini çekti ve ondan asistanlık teklifi aldı. Bu
teklifi kabul ederek mektebin muallimleri arasına katıldı 500 . II. Meşrutiyet’in ilanından
sonra Meclis-i Maarif üyeliği, Tedrisat-ı İbtidâiyye müdürlüğü, İstanbul Maarif
Müdürlüğü ve Divan-ı Muhasebât savcılığı yapmıştır 501 . Hukuk Fakültesi’nin birinci
495
c. I, İstanbul, Âlem Matbaası, Ahmed İhsan ve Şürekâsı, 1318; c. II, İstanbul, Karabet Matbaası, 1320.
Zeyl-i Tatbikat-ı Cezaiye, İstanbul, İkdam Matbaası, 1328. Mülahazât-ı Cezaiyye (İstanbul, Kanaat
Matbaası, 1330) adlı bir eseri daha vardır.
497
Dekâyık-ı Lisan-ı Fransevî (İstanbul 1310) adlı bir eseri vardır.
498
ANS.d., nr. 003/113.
499
İmtiyazât-ı Ecnebiyye ve Tensikat-ı Adliyye, Dersaadet 1325.
500
“Âlem-i Hukuk’ta Bir Ziya-ı Mühim”, İlm-i Hukuk ve Mukayese-i Kavânîn Mecmuası, s. 21-22.
501
Hayat hikâyesi için bkz. Abdullah Uçman, “Ahmed Şuayb (1876-910)”, DİA, İstanbul 1989, II, 138.
Uçman, Ahmed Şuayb’in edebiyat-ı cedîde topluluğunun fikrî açıdan en güçlü temsilcisi olduğunu; ve
496
124
sınıf birinci şubesine okuttuğu idare hukuku dersleri neşredildiği gibi 502 ; ikinci sınıf
birinci şubeye verdiği devletler hukuku dersleri öğrencileri Uluborlulu Ahmed Talat ve
Hacı Mehmed Tahir tarafından kitaplaştırılmıştır 503 .
Mekteb-i Hukuk’un açılışından on beş yıl sonra muallimler arasına katılmağa
başlayan yeni nesil hukukçularda ilk hocaların herbirinin tesirinden bahsedilebilir.
İslâmî ilimlerle irtibatları devam etmekle beraber modern hukuk dallarına doğru bir
eğilimleri vardır. Bu muallimler ceza hukuku, ticaret hukuku, devletler hukuku, idare
hukuku, Mecelle ve nikâh derslerini vermişlerdi.
2.3. Mekteb-i Hukuk’a Öğrenci Kabulü ve Sınavlar
Maarif-i umûmiyye nizamnamesi ile ilk, orta ve yüksek öğretim kademeleri
hakkında
teorik
bir
çerçeve
çizilmişti.
Ancak
Osmanlı
mektep
teşkilatı
tamamlanmadığından yüksek öğrenim görebilmek için önceki tahsil devrelerini bitirmiş
olmanın gerekliliği ilkesinin yerleşmesi zaman aldı. Bu nedenle yeterli bilgiye sahip
olmak mekteplere kabul için yeterli görülmekteydi. Yukarıda ele alındığı üzere Kavânîn
ve Nizamat Dershanesi’nin öğrencileri memur oldukları için mektebe kabul edilmeleri
bir problem teşkil etmemişti. Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’de, sultanî ve idadî mezunları
aslî öğrenci olarak görülmüş, dışarıdan gelecek öğrenciler için hazırlık sınıfı
öngörülmüştü.
Hukuk Mektebi nizamnamesine göre, on sekiz yaşından büyük, Türkçe okumayazma bilen Osmanlı vatandaşları mektebe girebilirdi. Başvuran kişinin sarf, nahiv,
mantık, coğrafya, hesap, Osmanlı tarihi ve genel tarih konularında bilgi sahibi olması ve
iyi ahlâkını belgeleyecek bir kefaletname * getirmesi gerekiyordu. Öğrenci kontenjanı
açıklandıktan sonra bir jüri alınacak öğrencileri sınav yapacaktı. Yukarıda belirtildiği
Taine, Flaubert, Gabriel Monod, Ernest Lavisse, Niebuhr, Ranke ve Mommsen gibi Batılı yazar ve
tarihçilerin fikirlerini gündeme getirdiğini söylemektedir.
502
Hukuk-ı İdare (Droit Administratif. Birinci Kısım), Dersadet, Hürriyet Matbaası, 1326/1328. İkinci cilt
vefatından sonra neşredilmiştir: Hukuk-i İdare İkinci Kısım, İstanbul, Matbaa-i Hukukiye, 1329.
503
Hukuk-i Umûmiye-i Düvel, İstanbul, Matbaa-i İkbâl, 1328.
*
Uygulamada öğrenci eğer memur ise amirleri, medrese talebesi ise hocaları kefaletnameyi
mühürlüyordu (Nazif Süruri-S.Talat, Mecmua-ı Malumat-ı Adliyye, İstanbul 1312, s. 82-83; 19 Temmuz
1892/24 Z 1309, MF.MKT. 145/81). Gayrımüslim öğrenciler için ruhani mercilerin kefaleti sözkonusu
olabiliyordu. Mesela meşhur mevzuat derleyicisi Serkiz Karakoç’un kefili Ermeni Patrikhanesiydi
(Örikağasızâde, a.g.e., s. 64).
125
üzere padişah bu sınavların âdil bir şekilde yapılmasını istemiştir 504 . İlk seneden
itibaren nizamnamede belirlenen bu genel esaslar dairesinde öğrenci alınmıştır 505 .
Nizamnamede açık bir hüküm bulunmamakla beraber Mekteb-i Mülkiye,
Darülmuallimîn, Mekteb-i Sultanî ve idadî mezunları giriş sınavından muaf
tutulmuştu 506 . Mekteb-i Mülkiye mezunları ara sınıflara girme isteklerine rağmen 507
birinci sınıfa kabul ediliyorlardı 508 . 1892 yılında Darüşşafaka mezunlarına da sınavdan
muafiyet hakkı tanındı 509 .
2.3.1. Giriş Sınavları
Mekteb-i Hukuk’ta ders yılının başlamasından iki ay önce giriş sınavının şartları
ve usûlü belirlendi. Sınav yazılı ve sözlü olarak iki aşamalıydı. Yazılı üç aşamalı
olacaktı. Birinci aşamada Türkçe bir kompozisyon yazılacak, ikincide Arapça veya
Fransızca bir metin verilip Türkçe’ye tercüme ettirilecek ve üçüncüde de coğrafya,
hesap, Osmanlı ve genel tarihe dair sorular sorulacak; yazılı sınavı veremeyenler
sözlüye alınmayacaktı. Sözlü sınavda sarf, nahiv ve mantıktan (veya bunun yerine
Türkçe dilbilgisi/kavâid-i Türkiyye ve Fransızca’dan) imtihan vermek mecburiydi.
Hendese, cebir, hikmet-i tabiiyye, kozmografya ve Fransızca derslerinden imtihan
504
Eldeki bilgilere göre müdürlerin sınavlar konusunda tavizsiz bir tavır sahibi oldukları söylenebilir.
Yıldız’ın belgelere yansıyan yaklaşımının bir örneği ise şu olaydır: Mektebe girmek maksadıyla Mabeyne
verilen dilekçelerden biri “usûl ve nizamına tevfîkan muamele olunmak üzere” Maarif’e gönderilmiştir.
Maarif, mektebe giriş zamanı geçtiğinden isteklerin kabul edilemeyeceğini cevaben bildirmiştir (18
Kasım 1899/6 Teşrinisâni 1315, MF.ALY. 10/5).
505
27 Şubat 1888 (15 C 1305), MF. MKT. 97/39; Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 82-83; 1317 senesi, s.
84-85; 1318 senesi, s. 89; 1319 senesi, s. 90.
506
24 Kasım 1896 (12 Teşrinisâni 1312), HMT, s. 90. Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 82-83; 1317
senesi, s. 84-85; 1318 senesi, s. 89; 1319 senesi, s. 90; 1321 senesi, s. 91. İdadî mezunları mektebe
imtihansız olarak giriyorlardı. Bununla beraber bazı özel uygulamalar da olmuştur. Kuleli Askerî İdadîsi
mezunu Yusuf Kemal Tengirşenk hatıralarında askerî idadî mezunlarının Mekteb-i Hukuk’a girerken
Arapça’dan imtihan edildiklerini söylemektedir. İmtihanlarda Zihni Efendi’nin Mekteb-i Mülkiye’de
okutulmakta olan el-Müşezzeb adlı eserinden sorular soruluyordu (Yusuf Kemal Tengirşenk, Vatan
Hizmetinde, İstanbul 1967, s. 62-63).
507
Mülkiye mezunu Mehmed ve Artin efendiler aynı dersleri Mülkiye’nin orta ve yüksek kısımlarında
okudukları gerekçesiyle ikinci sınıfa kayıt yaptırmak istemişlerdi (31 Ekim 1882/18 Z 1299, MF.MKT.
77/77).
508
Mülkiyelilerin ara sınıflara kabulü 1896 yılından birkaç yıl önce tartışılmış ve kabul edilmemişti.
Müdürün ifadesine göre bu uygulamanın emsali yoktu (24 Kasım 1896/12 Teşrinsâni 1312, HMT, s. 90).
509
8 Ağustos 1892 (15 M 1310), MF.MKT. 147/53. 1892-1893 ders yılında yukarıda sayılan okul
mezunlarının haricinde kırk öğrencinin imtihan yapılarak okula kabul edilmesi kararlaştırılmıştır (19
Temmuz 1892/24 Z 1309, MF.MKT. 145/81).
126
vermek mecburi olmamakla beraber, bu derslerde başarılı olanlar kendileri ile aynı
derecede olanlara tercih edilecekti. İlk yıl için yüz yirmi kişilik kontenjan belirlendi 510 .
8 Mayıs 1880 Cumartesi günü yapılan ilk giriş imtihanı 511 sonucunda seksen beş
öğrenci başarılı bulunarak mektebe alındı 512 .
1886 yılında Mekteb-i Hukuk Encümeni, giriş imtihanıyla ilgili bazı
düzenlemeler yaptı. Sınavı Encümen üyelerinin huzurunda Adliye Nezareti’nden atanan
mümeyyizler yapacaktı. Jürinin Encümen üyesi veya mektebin hocası olması
gerekmiyordu. İmtihan yazılı ve sözlü olarak yapılacak; yazılı imtihanda önce Türkçe
bir kompozisyon yazdırılıp sonra hesaptan soru sorulacak; sözlü ise sarf, nahiv, mantık,
coğrafya ve tarihten yapılacaktı 513 . Encümenin bir yıl sonraki kararına göre ise yazılı
hesap ve Osmanlı tarihinden; sözlü sarf, nahiv ve Türkçe dilbilgisi veya Fransızca
dilbilgisi, Türkçe ve coğrafyadan yapılacaktı 514 .
Mekteb-i Hukuk’a kabul edilen öğrencilerde yukarıda belirtilen şartların dışında
hal ve tavır açısından da bazı özellikler aranmaktaydı. Osman Nuri Ergin’in derlediği
sözlü bilgiler arasındaki bir anekdot Müdür Emin Efendi’nin bu konudaki yaklaşımını
ve ideal öğrenci tipini ortaya koymaktadır: Bâbıâli adabından da habersiz olduğu
anlaşılan bir kâtip mektebe kayıt yaptırmak üzere imtihana girer, sorulan soruları güzel
bir yazı ile cevaplar, cevap kağıdını müdüre vermek üzere odasına girdiği zaman
müdür, kağıdı tamamen okumadan “Sen bu mektebe giremezsin!!” diyerek öğrenciyi
reddeder. Kanaatine göre bütün sorulara doğru cevap vermiş olan kâtip reddedilmesine
anlam veremez, şaşkınlığı geçince yalvarır, yakarır; fakat müdürü bir türlü ikna edemez.
Kâtip dışarı çıkınca, müdürle arasındaki konuşmalara şahit olan Mecelle şârihi Ahmed
Reşid Bey/Paşa’dan aracı olmasını rica eder. Reşid Bey de gidip kâtibin mektebe kabul
edilmesi için aracı olur. Müdür Emin Efendi’nin Reşid Bey’e verdiği cevap resmî
şartların ötesinde aranan vasıfları özetlemektedir: “Ben mektebe Efendi alıyorum, camcı
çırağı değil!!”. Meğer kâtip imtihan kağıdını doldurduktan sonra kalemini -itiyat eseri
olarak yahut dalgınlıkla- tıpkı camcı çırakları gibi fesi ile kulağı arasına sokmuş,
510
23 Mart 1880 (12 R 1297), Vakit, nr. 1591, s. 2.
11 Mayıs 1880 (2 C 1297), Ceride-i Mehâkim, nr. 44, s. 346-47.
512
12-15 Haziran 1880 (5-8 B 1297), İ. DH. 65344. Ayrıca bkz. 15 Haziran 1880 (8 B 1297), BEO, Ayniyat
Def., nr. 1378, s. 147.
513
23 Ağustos 1886 (11 Ağustos 1302), HMT, s. 67-68; 30 Ağustos 1886 (18 Ağustos 1302), HMT, 6869.
514
13 Ekim-Kasım 1887 (Teşrinievvel 1303), HMT, s. 71. Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti, bu dönemde
öğrencilerin çoğunluğunun mektebe girdikleri sıradaki birikimlerinden (malumat-ı ibtidâiyyeleri derece-i
kâfiyyede) memnun değildi (3 Nisan 1887/9 B 1304, MF.MKT. 93/79).
511
127
müdürün odasına o halde girmiştir 515 . Bu örnek devletin nitelikli insan ihtiyacını ve
yenileşen Osmanlı seçkin sınıfının “yeni adam arayışı”nı ortaya koymaktadır 516 .
Eldeki bilgilere göre Kâzım Efendi’nin müdürlüğü döneminde giriş sınavlarının
oldukça özenli bir şekilde yapıldığı anlaşılmaktadır. Kâzım Efendi müdürlüğe geldikten
bir süre sonra Türkçe okuma yazması olmadığı; emirlere itaat etmediği ve yazılı
sınavlarda görevini yerine getirmediğinden Mubassır Armaon Efendi’nin görevden
alınmasını istemişti 517 . Sınavları örneklendirmek gerekirse; 1893 yılında giriş sınavı
başvuruları 1-15 Ağustos tarihleri arasında; sınav ise 15 Ağustos-22 Eylül arasında
yapıldı. Başvuran 230 öğrenciden sadece 48’i sınavı verebildi. İmtihan süresini
geçirdiği halde Maarif Nezareti aracılığıyla mektebe kabul edilmesini isteyen birine
sonraki yıl yapılacak imtihanlara başvurması gerektiği bildirilmişti 518 . 1895 yılı giriş
imtihanına katılarak asgarî 60 alınması gerekirken 22 alan bir medrese talebesinin
yaptığı başvuru, Mekteb-i Hukuk’a kabul edilmek için aranan asgarî birikime sahip
olmadığı gerekçesiyle reddedildi. 1895 yılında müdür yardımcısı Şevki Bey’in ifadesine
göre giriş sınavlarında Maarif Nezareti’nin emri üzerine “idadî mektebi mezunu
seviyesinde bilgi sahibi olma” kıstas alınmaktaydı 519 . Bu uygulama idadî mekteplerinin
yaygınlaştırılması ve öğrenci profilindeki değişme temayülü ile irtibatlıdır.
Darülfünun-ı Şâhâne kurulduğu sırada şubelerinden biri sayılan Mekteb-i
Hukuk’a hangi özelliklere sahip öğrencilerin kabul edileceği konusu tartışılmıştı.
Mekteb-i Hukuk müdürü mektebe imtihansız kabul edildikleri yukarıda zikredilen
Mülkiye ve sâir mektep mezunlarının muafiyetinin kaldırılmasını ve sınavla öğrenci
alınmasını bir Meclis-i Maarif toplantısında gündeme getirdi; ancak bu teklif kabul
515
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1100.
Mekteb-i Mülkiye’nin ilk yıllarında verdiği bir derste Recaizâde Mahmud Ekrem bu arayışı iyi bir
şekilde ifade eden bir anekdot anlatmıştır: Keçecizâde Fuad Paşa (1815-1869), vaktiyle bir yüksek
mektebin kurulmasına dair görüşmeler yapmak üzere Bâbıâli’de bir encümen teşkil eder. Encümen
üyelerinden birinin bu mektepten diploma alacak kişilerin ne olacaklarını sorması üzerine Fuad Paşa,
“Adam olacaklar” cevabını verir. Üyenin iki defa daha soruyu tekrar etmesi üzerine Paşa, cevabını
yineler. Üyeler böylece mektep açmakla hedeflenenin sadece memur yetiştirmek olmadığını anlayarak
susarlar (Ali Kemal, Ömrüm, s. 44). Aranan “yeni adam” yeni şartlarda işe yarayacak, nihaî tahlilde
gerilemenin önünü alabilecek adamdır.
517
Müdür, onun yerine iki mubassır getirilmesini de istedi (13 Eylül 1892/1 Eylül 1308, HMT, s. 77).
Mubassır Armaon Efendi, mektepte Mart 1892 itibariyle emekli aidatı ödemesi gereken tek kişiydi (5
Mart 1892/22 Şubat 1307, HMT, s. 74).
518
Dilekçe sahibinin mektebe kabul edilmesi yeni bir jürinin oluşturulmasına ve yeni sınav açılmasına
bağlıydı. İltimas kanallarının farkında olan Kâzım Efendi, bu halde reddolunanların tekrar müracaat
edeceklerini söylemiş; özellikle “birtakım tasdi‘ât ve tacizâtı”n yolunu kapamıştı (16 Ekim 1893/4
Teşrinievvel 1311, HMT, s. 86).
519
11 Eylül 1895 (30 Ağustos 1311), MF.ALY. 9/3 ve 9/1; 11 Eylül 1895 (30 Ağustos 1311), HMT, s.
89.
516
128
edilmedi. Aynı toplantıda mektebe dışarıdan öğrenci alınmaması, mektebin sadece
diploma sahiplerine açık olması gündeme geldiyse de bu da uygun bulunmadı 520 .
Böylece hem medreseden hem de mekteplerden öğrenci kabulüne devam edildi.
Bu önemli toplantıdan kısa bir süre sonra giriş imtihanının nasıl yapılacağı
mektep müdürünün de katıldığı başka bir toplantıda karara bağlandı. 100 kişi olarak
belirlenen kontenjanın 60’ı Mekteb-i Mülkiye, Mekteb-i Sultanî, İstanbul idadîleri ile
yedi yıllık taşra idadîsi mezunlarına ayrıldı. Mülkiye mezunlarının tamamı, Mekteb-i
Sultanî ve idadî mezunlarından sadece pekiyi derece ile mezun olanlar imtihansız kabul
edilecek; kontenjanın dolmaması halinde iyi dereceli diploma sahipleri de bu kapsamda
değerlendirilecekti. Diplomanın iki yıl içinde alınmış olması gerekiyordu. Kontenjanın
%40’ı imtihana tâbiydi. İki yıldan önce mezun olanlar ile kontenjanın dolması halinde
açıkta kalanlar imtihana girmeye mecburdu 521 .
Medrese dersleri görmüş ve dönemin önemli özel mekteplerinden biri olan
Şemsü’l-Mekâtib’den mezun olmuş Ahmet Muhtar Efendi’nin (Nasuhoğlu) hatıraları
giriş sınavları (1901 yılında giriş sınavına katılmıştı) konusunda çok canlı tasvirler
içermektedir. Dikkati çeken ilk husus müdür Kâzım Efendi’nin ciddiyet ve
disiplinidir 522 . O yıl 860 kişi Mekteb-i Hukuk’a başvurarak imtihana girmişti. İmtihanın
ilk aşamasında öğrencilerden haksız yere azledilmiş bir kaymakamın ağzından
mağduriyetini ifade eden bir dilekçe yazmaları istenir. Verilen kısa sürede kâtiplik
bilgisini ölçen bu imtihanda öğrencilerin %92’si elenir, ve sadece 76 kişi ikinci
imtihana girmeğe hak kazanır. İkinci aşamada Arapça, tarih, coğrafya ve hesaptan soru
sorulur. Giriş imtihanı hakkında bir fikir vermesi için sorulara bakmak faydalı olacaktır.
Büyük Haydar Efendi, Arapça imtihanında “Lâ-tanzur ilâ-mâ-kâl/V’anzur ilâ-mâ-kâl”
cümlesinin tercümesini, kâle’nin ilâli ve muttarıt ve muhtelif sigaları, bu cümlenin
tahlilini, fiil ve failin tarifini, bu cümlenin kelâmın hangi kısmına girdiğini, mecazın
520
27 Temmuz 1900 (20 RA 1318), İkdâm, nr. 2182, s. 2.
Toplantıda o yılın imtihanı için bir “heyet-i mümeyyize” belirlendi. Arapça dersine Darülmuallimîn
muallimlerinden Haşim Efendi; kitâbet dersine Darülmuallimîn ve Mekteb-i Mülkiye Edebiyat dersi
muallimlerinden Sâdık ve Meclis-i Maarif üyelerinden Hamdi Beyefendiler; hesap dersine Meclis-i
Maarif Üyesi Emrullah Efendi; tarih dersine Encümen-i Teftiş ve Muayene Üyesi Rasih Bey; coğrafya
dersine ise Mekâtib-i Rüşdiye Müdürü Celâl Bey mümeyyiz olarak seçildi (13 Ağustos 1900/1 Ağustos
1316, MF.MKB. 96/89).
522
Kâzım Efendi’nin imtihanlardan önceki sözleri kayda değerdir: “Efendiler! İtiraz yok! Gürültü yok!
İmtihan için verilen müddet bir çeyrek saattir. İşinize gelirse yazarsınız, gelmezse hemen bırakır
çıkarsınız (…) Efendiler!.. müsabakanın ne kadar ağır olacağını düşünmeniz lazım gelir! Şayet içinizde
kendisine güvenmeyenler varsa şimdiden çıkıp gitsinler! İtiraz, ‘yazamadım, ikmâl edeceğim’ gibi
aczlerin izharı bile dershaneden çıkarılmaklığı icap eder! Mektep idaresi bu hususa ehemmiyetle dikkat
etmektedir” (A. M. Nasuhoğlu, a.g.e., s. 137-39).
521
129
tarifini sormuş, bu cümleden iktirânî bir kaziyye meydana getirilmesini istemişti. Tarih
mümeyyizi, İskender’in şark seferlerini, Hz. Ömer’in Kudüs’e girişini, İskenderiye
Kütüphanesi’ni, Yavuz Sultan Selim’in Hicaz’ı fethettiği sırada irad ettiği nutku ve
Mercidâbık savaşını; coğrafya hocası Celâl Bey, Avrupa’daki burunlar ile meşhur
şehirleri, yolları ve körfezleri, beş kıtadaki başşehirler ile nüfus ve teşkilatlarını,
Osmanlı ülkesinin mülkî taksimatını ve Trabzon vilayetinin ziraî ürünlerini; hesap
hocası ise iki bilinmeyenli denklem, faiz ve logaritmayı sormuştu 523 . Beş sorudan 32
numara ve fazlasını alan 24 kişi mektebe kabul edildi 524 .
2.3.2. Yılsonu Sınavları
“Sınıf imtihanları” olarak da bilinen yılsonu sınavları, her ders yılı sonunda o yıl
okutulmuş derslerden yapılan imtihandır. Mektep nizamnamesine göre sınıf imtihanları,
Muallimler Heyeti ve birinci müdür tarafından her ders yılı sonunda yapılacaktı. Sadece
yılsonu sınavını vererek mektepten mezun olmak mümkündü. Sınava girebilmek için
öğrencinin mektebe devam etmesi şarttı. Öğrencinin devam edip etmediği günlük
yoklamalar ve üç ayda bir yapılan kontrollerle takip edilmekteydi 525 .
1886 yılında Mekteb-i Hukuk Encümeni yılsonu sınavlarının yapılma şeklini
belirledi. Birinci sınıfta Mecelle’nin ilk yarısı, ceza hukuku ve kara ticaret hukuku hem
yazılı hem sözlü; arazi hukuku, hukuka giriş ve Fransızca imtihanları sadece sözlü;
ikinci sınıfta Mecelle’nin ikinci yarısı, hukuk ve ceza muhakeme usûlü hem yazılı hem
523
A. M. Nasuhoğlu, a.g.e., s. 139-48.
A. Muhtar Nasuhoğlu (1885-1954), imtihandan 31 numara alarak mektebe giremezse de II.
Meşrutiyetin ilanından sonra Darülfünun Hukuk Şubesi’ne girecek ve 1912 yılında mezun olacaktır.
Hayatını İstanbul’da avukatlık yaparak geçirmiştir (a.g.e., 5-7, 149).
525
Öğrenciler ders saatinde muallimin elindeki “esâmi defteri”ni imzalayacak; mazeret bildirmeksizin
sekiz gün ardarda mektebe gelmeyen öğrenci mektebi terketmiş sayılacaktı. Üç ay devam etmiş öğrenciye
devam ettiğini bildiren bir belge (müdavemet tasdiknamesi) verilecekti. Öğrenci devam ettiğini bu üç ayın
ilk on beş günü içinde kaydına işletmeğe mecburdu. Dersler başlamadan önce on beş gün içinde kayıt
yenilemesi gerekiyordu. Dersler başladıktan sonra on gün içinde kayıt yenilemeyen veya ardarda üç gün
derse devam etmeyen öğrenci devam belgesi alamayacaktı. Birinci sınıf imtihanlarını veren öğrenciye
ikinci sınıfın ilk üç ayı için, ikinci sınıf imtihanlarını veren öğrenciye ise üçüncü sınıfın ilk üç ay için
devam belgesi verilecekti (EK II). Birkaç yıl sonra Mekteb-i Hukuk Encümeni, mektebe devam şartını
değiştirerek ders günlerinin üçte birinde gelmeyenlerin imtihana kabul edilmemesine karar verdi (6 Eylül
1886/25 Ağustos 1302, HMT, s. 69) ve bu usûl yerleşti. Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti, konuyla ilgili
olarak bu dönemde hukuk bilimini dışarıda tahsil etmek mümkün olmadığından derslerin üçte birinde (üç
ay) bulunmayan bir öğrencinin eksiklerini kendi başına gideremeyeceği mütalaasını ileri sürmekteydi. Üç
aya kadar devamsızlık yapanlar imtihanlara girebilmek için mazeret bildirmek zorundaydılar (13 Haziran
1892/1 Haziran 1308, HMT, s. 75).
524
130
sözlü; devletler hukuku, hukuk felsefesi, belâgat ve Fransızca imtihanları sadece sözlü
olarak yapılacaktı. Sınavlarda dersin hocasından başka bir de mümeyyiz bulunacak;
yazılı sınavlar, sözlülerden önce yapılacak; yazılılar için iki saat, sözlü içinse dört gün
müddet verilecekti 526 .
1887 yılında sınıf imtihanları iki kademeli hale getirildi. İlk kademe, Türk
edebiyatı (Edebiyat-ı Türkiyye) ile Fransızca, ikinci kademe “hukuk” imtihanıydı.
Edebiyat imtihanında ilk gün bir “makale” kaleme aldırılacak, ikinci gün edebiyat
dersinden sorular sorulacaktı. Üçüncü gün ise Fransızca dersinden sözlü imtihan
yapılacaktı. Makale ve edebiyat imtihanlarının herbirinden 40 üzerinden 26,6 numara
alamayanlar hukuk imtihanına alınmayacak, makale ve edebiyat imtihanlarında toplam
48 puan alabilenler eksiklerini Fransızca’dan 53 puana kadar tamamlayabileceklerdi.
Fransızca imtihanında bütün sorular cevaplandırıldığı takdirde birinci sınıfta en fazla
on, ikinci sınıfta on beş, üçüncü sınıfta ise yirmi puan alınabilecekti. Edebiyattan sonra
hukuk imtihanına kabul edilenler için ayrı bir liste yapılacak, herbir dersin imtihanında
iki mümeyyiz hazır bulunacak ve imtihan üç gün sürecekti. Fransızca’dan alınan puan,
hukuk imtihanında sınıf geçmeğe veya dereceye etki etmeyecek, sadece aynı derecedeki
öğrencilerden birinin öne geçmesini sağlayacaktı. İkinci sınıfın imtihanı tıpkı birinci
sınıfınki gibi olacak; bununla beraber edebiyat yerine belâgat imtihanı yapılacak; birinci
sınıfta olduğu gibi her dersten en az 26,6 puan alamayan öğrenci sınıf geçemeyecekti 527 .
2.3.3. Mezuniyet Sınavları
“Rüus”, “doktora”, “müntehî imtihanları” veya “imtihan-ı umûmî” adlarıyla da
ifade
edilen
mezuniyet
sınavları
1870’lerden
itibaren
hukuk
mekteplerinde
uygulanmaya çalışılmıştır. Bu sınav Türkiye’de hukuk sahasında ilk olarak Mekteb-i
Hukuk-ı Sultanî’nin içtüzük taslağında (1875) öngörülmüştü. Eldeki bilgilere göre
526
10 Ağustos 1886 (29 Temmuz 1302), HMT, s. 65-66; 23 Ağustos 1886 (11 Ağustos 1302), HMT, s.
68.
527
13 Ekim-Kasım 1887 (Teşrinievvel 1303), HMT, 70. Bir öğrencinin yazısından iki dereceli sınıf
imtihanlarının uygulandığı anlaşılmaktadır (“Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 28 Ekim
1888/22 S 1306, s. 4-5).
131
mektebin tez yazma ve sözlü savunma şeklinde düşünülen doktora imtihanında başarılı
olarak hukuk doktoru ünvanı alan tek kişi Rupen Karakaşyan’dı 528 .
Mekteb-i Hukuk’un 1878 yılında yapılan nizamnamesinde de bir mezuniyet
sınavı öngörülmüştü. Üçüncü sınıf derslerinden sonra birinci ve ikinci sınıf derslerinden
imtihan
edilen
öğrencinin
hazırlayacağı
tez
(ilmî
lâyiha)
sınavın
esasını
oluşturmaktaydı. Muallimler Heyeti’nin ortaya attığı bir meseleyi öğrenci, tasvir ve
teşrih edecek; ilgili kanun hükümleri karşısındaki durumu hakkında mütalaalarını bir
lâyiha şeklinde kaleme alacaktı. Tez, jüri tarafından kabul edilirse, şekil yönünden
incelenecek; ardından içeriği ile ilgili sorular sorulacak, başarılı olan öğrencilere Adliye
Nezareti’nden onaylı mezuniyet diploması verilecekti. Bu aşamalardan birinde başarısız
olanlara yılsonu sınavı diploması verilecekti. Mezuniyet sınavı herkese açıktı.
Sınavlarda üç başarı derecesi (aliyyülâlâ, âlâ, karîb-i âlâ) vardı.
Mektebin mezun vermesinden bir yıl sonra 1886 yılında 529 Mekteb-i Hukuk
Encümeni, yukarıda zikredilen yılsonu sınavları gibi mezuniyet sınavlarının da şeklini
belirledi. Mezuniyet sınavı Mecelle’nin tamamı, ceza, arazi, kara ve deniz ticaret, hukuk
ve ceza muhakeme usûllerinden hem yazılı hem sözlü; hukuk ve ceza muhakeme
usûllerinin tatbikatından sadece yazılı; diyyât, vakıf, vesâyâ ve ferâiz, devletler hukuku,
belâgat, Fransızca, anayasa ve idare hukukundan (hukuk-ı siyasiyye) sadece sözlü
olacak; yazılılarda bir, sözlülerde ise üç mümeyyiz bulunacak ve imtihanlar herkese
açık olacaktı. Sözlüye gireceklere beş gün mühlet, yazılıya girenlere üç saat müddet
verilecekti 530 . Bu usûlden anlaşıldığına göre bir tez kaleme alarak mezuniyet imtihanı
verme düşüncesi hayata geçirilememişti.
Mezuniyet imtihanı 1887 yılında, Mekteb-i Hukuk Encümeni tarafından iki
aşamalı hale getirildi. Makale ve belâgatten ibaret olan edebiyat imtihanında 53,3 puan
alamayan öğrenci, hukuk imtihanına giremeyecekti. Eksiklerin Fransızca’dan alınan
numaralarla tamamlaması ise mümkün değildi. İkinci aşamada üç sınıfın bütün
528
Mehmet Akman, a.g.m., s. 65-86.
Mayıs 1882’de sınıf imtihanlarına başlanmış (25 Mayıs 1882/8 B 1299, Vakit, nr. 2352, s. 1), bazı
derslerin tamamlanmamış olması nedeniyle “imtihan-ı hususî”ler yapılmış, “imtihan-ı umûmî” Kurban
Bayramı sonrasına ertelenmişti (29 Mayıs 1882/12 B 1299, Vakit, nr. 2356, s. 1). Henüz mezuniyet
sınıfının öğretime başlamadığı bir dönemde imtihanların özel ve genel olarak ikiye ayrılması sınıf
imtihanlarından sonra bütün derslerden genel bir imtihan daha yapıldığını düşündürmektedir.
530
1886 yılında, 3 Ağustos’ta derslerin tatil edilmesi, Eylül ayının başından Ekim’in sonuna kadar sınıf
imtihanlarının tamamlanması, 1 Kasım’dan itibaren yeni ders yılının başlaması düşünülmüştü. Mezuniyet
imtihanına ise 15 Eylül’de başlanacaktı; ve fakat imtihana ancak Kasım ayında başlanabildi (10 Ağustos
1886/29 Temmuz 1302, HMT, s. 65-66; 23 Ağustos 1886/11 Ağustos 1302, HMT, s. 68).
529
132
derslerinden imtihan yapılacak; imtihanda iki veya üç mümeyyiz bulunacaktı. Encümen,
ayrıca mektep nizamnamesindeki üç dereceli not sisteminin eşiklerini tespit etti. En
yüksek puan 40’tı. 36 (9/10, %90) ve üzeri pekiyi (aliyyülâlâ), 30-35 arası (taban 3/4,
%75) iyi (âlâ) 531 ve 26,6-29 arası (taban 2/3, %66) orta (karîb-i âlâ) idi. Encümenin,
“Mezuniyet sınıfının imtihanı üç sınıfta okunan derslerden ibaret bulunacaktır” şeklindeki
ifadesi nizamnamede hedeflenen tez (ilmî lâyiha) hazırlayarak mezun olma usûlünün
kaldırıldığını
teyit
etmektedir 532 .
Bu
yıllarda
mezuniyet
sınavları
bir
yıla
yayılabilmekteydi 533 .
1888 yılında belirlenen usûle göre iki defa mezuniyet sınavına girdiği halde
başarısız olanların kaydı silinecekti 534 . Aziz Bey’in müdürlüğü döneminde Ali Şehbaz
Efendi, Tahsin Efendi ve Celâl Bey’in katıldığı bir Encümen toplantısında mezuniyet
sınavına girip de hiçbir derecede rüus alamayan öğrencinin en düşük aldığı dersten
tekrar sınava girmesine karar verildi 535 . Mektebin açılışından itibaren mezuniyet
sınavında tek dersten dönenler sınıf tekrar etmeye mecburdular. Sadece kaldığı dersten
imtihan vermek isteyen bir öğrencinin isteği Müdür Kâzım Efendi tarafından
reddedilmiştir 536 . Kâzım Efendi’nin üzerinde durduğu esas konu mektep tarafından
baştan beri takip edilen usûl ve teamüllere bağlı kalınmasının gerekliliğiydi. Kâzım
Efendi’ye göre bu gibi konularda kimseye müsamaha gösterilmemesi mektebin disiplini
531
1891 yılında iyi derece 8’e (%80) çıkarıldı. Öğrencilerden Zakar Kuyumciyan, Kigork Meldusyan ve
Ohannes Bülbülyan eski uygulamaya geri dönülmesi için dilekçe vermişti. Konu, Meclis-i Maarif’te ele
alındı, ancak yüksek mekteplerdeki uygulama ve mektebin geleceği açısından yeni uygulama uygun
bulundu (8 Ağustos 1892/15 M 1310, MF.MKT. 147/45).
532
13 Ekim-Kasım 1887 (Teşrinievvel 1303), HMT, 70; 1 Nisan 1886 (21 Mart 1302), HMT, s. 64.
Mektebin ilk yılları olması nedeniyle (teşvik-i mahsus olmak üzere) önceki mezuniyet imtihanlarında
daha gevşek davranılmıştır. Yeni düzenlemeden sonra öğrencilerin geçme notunun düşük tutulması için
verdikleri dilekçe üzerine Müdür Emin Efendi “işbu kaidenin tağyiri takdirinde mektebin intizamı
külliyen muhtell olacağı gibi hükkâm yetiştirmek maksad-ı hayr-mirsâdıyla küşâd olunan bir mektepten
muhzır bile yetiştirmeye muvaffak olunamayacağı”nı belirtmiştir (30 Mart 1888/18 Mart 1303, MF.MKT.
93/71).
533
1888 yılında imtihanlara giren bir öğrenci imtihanların uzamasını ve yoruculuğunu şu şekilde anlatır:
“Sekiz dokuz mah imtidâd eden imtihan-ı umûmî zaten birkaç seneden beri sadr illetinden muzdarib
bulunan vücud-ı bendegânemi bütün bütün sarsmış ve âdeta âcizlerini kan tükürmek derecelerine
getirmiş olduğundan müracaata mecbur olduğum etibbâ cânibinden lâ-akall ve behemehal bir mah tebdil-i
abâ ü hava etmekliğim lüzumu tavsiye kılınmıştır” (Halis Eşref, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat,
nr. 3098, 16 Ekim 1888/11 S 1306, s. 5). Mektep müdüriyeti, 1897-1898 yılı mezuniyet imtihanlarının
Eylül 1897’de başlayıp Haziran 1898’a kadar sürebileceğini tahmin ediyordu (23 Mayıs 1897/21 Z 1314,
İ.MF. 1314 Z 21). Burhan Felek’in “Hukuk Mektebi’nde mânasız ve çok zor bir doktora şekli tatbik
edilirdi. Birçok çalışkan talebe bu imtihanlardan dolayı ya hastalanır, ya yarıda bırakır yahut çıldırırdı.
Bu yüzden Hukuk Mektebi çok az mezun verirdi” ifadeleri için bkz. Yaşadığımız Günler, İstanbul 1974,
s. 58.
534
27 Şubat 1888 (15 C 1305 ), MF.MKT. 97/39.
535
[Tahminen 1890-91], HMT, s. 71.
536
18 Temmuz 1893 (6 Temmuz 1309), HMT, s. 81.
133
ve imtihanların ciddiyeti açısından şarttı. Bir belgede kullandığı “kaide-i mer‘iyye-i
kadîme” ifadesi teamüllere bağlılığını iyi bir şekilde ifade etmektedir 537 .
Mektebin Darülfünun bünyesine katılması sürecinde mezuniyet sınavı
uygulaması muhafaza edildi. Öğrenciler önceden olduğu gibi sınıf sınavları dışında
herkese açık bir imtihanda başarılı olmağa mecburdular 538 . Birkaç yıl sonrası için
isteyenlerin “tez imtihanı”na girerek “ilm-i hukuktan doktora şehadetnamesi”
alabileceklerine dair bilgi varsa da539 burada kastedilen tez hazırlanması değildir.
Mezuniyet imtihanı
dayanmaktadır
540
önceden olduğu gibi bütün derslerden imtihan vermeye
. Bununla beraber tespit edemediğimiz bir tarihten itibaren mektepte
mezuniyet sınavı yapıldığı gerekçesiyle dördüncü sene yılsonu sınavı yapılmamakta; ilk
üç yıl, yılsonu sınavı; son yıl ise sadece mezuniyet sınavı yapılmaktaydı 541 .
Mekteb-i Hukuk öğrencileri, mezuniyet sınavında başarılı olmağa hususî bir
önem atfetmekteydiler 542 . II. Meşrutiyet yıllarında mezuniyet/doktora sınavının
kaldırılmasının gündeme gelmesi üzerine siyasî tarihimizin ilginç figürlerinden biri olan
Gümülcineli İsmail Bey’in gösterdiği tepki buna iyi bir örnektir. Öğrenciliği sırasında
doktora sınavının kaldırılması maksadıyla bir lâyiha kaleme alan Burhan Felek’in
anlattıklarına göre doktoranın kaldırılması için Âyân ve Mebusan meclislerine heyetler
gönderilmiş, ayrıca partilerle görüşülmüştü. Gümülcineli, şiddetli siyasî çekişmelerin
olduğu bir ortamda konuyu görüşmek üzere muhalefetteki Ahali Fırkası’na giden
Felek’i “Bana bak çocuk! Görüyorum ki suhulet-i kelâmın var. Sen derslerine çalış,
güzel bir avukat olursun. Doktoranın kaldırılması ne demek? Böyle şey olur mu? Dinle
537
1895-1896 yıllarında Maarif Nezareti’nin emri üzerine eksikleri yarım puandan az olan bir iki kişiye
not küsuratı konusunda müsamaha edildi. Bir süre sonra bunun mektebe zarar verdiği görüldüğü için
tekrar eskiden beri uygulanagelen kurala geri dönüldü (12 Ağustos 1897/31 Temmuz 1313, HMT, s. 9394; 8 Aralık 1897/26 Teşrinisâni 1313, HMT, s. 96).
538
Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 83; 1317 senesi, s. 85; 1318 senesi, s. 89; 1319 senesi, s. 90.
539
Maarif Salnamesi, 1321 senesi, s. 91.
540
Bu değişiklikten sonra mezun olan Y. K. Tengirşenk’in “Hukuk’un dördüncü senesini bitirip o zaman
bütün derslerden bir ikinci imtihan vermek demek olan doktora imtihanı...” ifadeleri için bkz. a.g.e., s. 91.
541
“Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de câri olduğu üzere son sınıf imtihanlarından sarf-ı nazar olunarak yalnız
mezuniyet imtihanı ile iktifâ olunması…” (2 Temmuz 1903/6 R 1321, Y.PRK.MF. 4/76). Darülfünun
nizamnamesinin 21. maddesine göre mezuniyet imtihanında öğrenci önce son sınıf derslerinden ardından
bütün derslerden imtihan verecekti (Maarif Salnamesi, 1319 senesi, s. 22). İlk mezuniyet imtihanlarının
yapılacağı 1903 yılında öğrenciler Mekteb-i Hukuk’ta olduğu gibi son sınıf sınavlarından vazgeçilmesini
istediler ve talepleri Meclis-i Maarif’ce uygun görüldü. Bundan sonraki sürecin canlı bir tahkiyesi için
bkz. Örikağasızâde, a.g.e., s. 113-14. Krş. Aynı belge.
542
Üçüncü devrede öğrencilerin %42’si mezuniyet imtihanında başarısız olmuştu (M. Cevad, a.g.e., s.
259) . Yedinci mezuniyet imtihanına (1893) 41 öğrenci katıldı; üçü pekiyi, on ikisi iyi, on üçü orta
dereceden diploma almaya hak kazandı, bir kişi başarısız olurken on iki öğrenci mazeret bildirerek sınava
girmedi (HMT, s. 82).
134
beni!.. Ben bugün muhalefet partisindenim. Eğer Mecliste o yüzden Maarif nazırı itimat
reyi isterse ben muhalefette olduğum halde bu nazırı tutarım” sözleriyle geri
çevirmiştir 543 .
Mekteb-i Hukuk’ta doktora sınavını da vererek öğrenimini tamamlayanlara
tirşe * kağıda basılmış diploma verilmekteydi 544 . Diplomaları Maarif Nezareti’nde
yapılan tören sırasında Maarif nazırı dağıtıyordu 545 . Geçerli mazeret bildirenler
sonradan sınav vererek mezun olabiliyorlardı 546 .
2.4. Mekteb-i Hukuk’un Denetlenmesi
Sultan II. Abdülhamid döneminde siyasî merkez, mektepleşme konusundaki
istekli tavrına paralel olarak mektepleşme cereyanının canlandırdığı yeni siyasî
temayülleri bertaraf etmek, hiç değilse kontrol altında tutmak istemiştir. Bu nedenle
özellikle 1890’ların başından itibaren muallimlerin seçimi, ders programları, ders
kitapları hatta öğrencilerin defterleri denetime konu olmuştur 547 . II. Abdülhamid’in
problemi nasıl algıladığına dair bir örnekle konuyu biraz daha açmakta fayda vardır.
Mekteb-i Hukuk’taki 1891 yılı program değişikliğinden üç ay kadar önce
mekteplerin ders programlarını tadil etmek maksadıyla Maarif Nezareti’nde bir
komisyon kurulması düşünülmüştü. II. Abdülhamid, bu komisyonun Maarif
Nezareti’nde değil, eski Maliye Nazırı Zühdi Paşa reisliğinde Bâbıâli’de toplanması
543
Burhan Felek, a.g.e., s. 59-60. Buna rağmen Mekteb-i Hukuk’a mahsus bir uygulama olan doktora
imtihanları kaldırıldı ve mektep o sene iki dönemi birden mezun verdi (C. Bilsel, a.g.e., s.).
*
Üzerinde yazı yazılacak şekle konulmuş hayvan derisine verilen addır. Tirşe imalinin tarihi hakkında
bkz. M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2004, s. 508-509.
544
1892 yılında kağıtla ilgili piyasa araştırması yapılarak Paris’ten bir tirşe tabakası 8 Frank, posta
ücretinin de 2 Frank olduğu öğrenildi. Müdüriyet iki yüz diplomada kullanılmak üzere yüz tabaka tirşenin
alınmasını Meclis-i Kebir-i Maarif’ten istedi (24 Mart 1892/12 Mart 1308, HMT, s. 73-74).
545
3 Haziran 1896 (21 Z 1313), Tercüman-ı Hakikat, nr. 212/5325, s. 2.
546
Meselâ beşinci devre mezunlarından Tırnovalı Hacı Mehmed Efendizâde Hasan Fehmi, İbradılı Şey
Mehmed Efendizâde İzzet İlyas (18 Şubat 1888/6 Şubat 1306, MF.MKT. 121/16); Kayserili Avadis,
Erzurumlu Karabet Rafaelyan, Ispartalı Mahmud, Kastamonulu Yuvanaki ve İstanbullu Yervant Efendiler
mazeret sınavında başarılı olarak mezun oldular ve adları Adliye Nezareti’ne bildirildi (19 Şubat 1891/7
Şubat 1306, MF.MKT. 126/78).
547
Bu konudaki dikkatler daha önceki yıllara uzatılabilir: “Mekteb-i Mülkiye ile sâir mekâtib-i
İslâmiyyeden neşet eden şakirdânın akaidinde âsâr-ı zaaf görülmekte olup … bir komisyon-ı mahsus
teşkiliyle Mekteb-i Mülkiye ve mekâtib-i sâire-i İslâmiyye’de tedris olunmakta bulunan ders
programlarının şakirdânın akaid-i diniyyelerine hizmet edecek yolda tanzim ve tashihi…” (30 Ocak
1887/6 CA 1304, BEO, Ayniyat Def., nr. 1562, s. 77).
135
emrini verirken ders programı değişikliklerinin zeminine dair önemli tespitler yapmıştır.
Her devletin mektep programlarını kendi idare tarzına göre düzenlediğini ve hocaları da
ona göre seçtiğini belirten padişah, Fransa’da rejimle paralel olarak değişen programları
örnek gösterir 548 .
Padişaha göre Osmanlı Devleti’nde yüksek mekteplerin ders programları rejimin
ilkelerine (Devlet-i Aliyye’nin usûl-i idare-i hükümetine) uygun yapılmamış,
muallimlerin seçiminde de bu esasa dikkat edilmemişti. Bu sebeple mezunların
neredeyse
yarısı
göstermekteydi
549
Avrupa’ya
firar
ederek
rejimi
değiştirmek
üzere
faaliyet
.
II. Abdülhamid, esasen modernleşme atılımlarını din/gelenekle paralel bir tarzda
yürütme siyaset ve mantığıyla hareket etmekte 550 ; öğrencilerin siyasîleşme eğilimlerini
ise dinî bilgilerinin zayıflığına (ekserinin akâide dair malumatı mahalle mektebinde
öğrenmiş olduğu mesâil-i esasiyye-i diniyyeye münhasır kalarak bazıları ondan da
bîhaber bulunmuş olmalarına) bağlamaktaydı. Padişah, mekteplerde okutulan kitapların
çoğunluğunu zararsız buluyor; lakin ders esnasında, kitap haricinde öğrencilere aşılanan
fikirlerin denetim altında tutulmasını istiyordu. Bu nedenle ders programının yanı sıra
hocaların seçimi önemli bir problem olarak ortaya çıkıyordu. Padişah, ayrıca hoca ve
memurların denetim altında tutulabilmesi için ne gibi sıfatları taşıyan müfettişler
seçileceğinin ve denetlemenin nasıl yapılacağının belirlenmesini de istemişti 551 .
Mekteb-i Hukuk’un denetlenmesinde farklı kanallar kullanılmaktaydı. Örneğin
1895 yılında ders kitapları ve öğrencilerin defterlerini incelemek üzere bir komisyon
kuruldu. II. Abdülhamid, Şubat 1900’de, Mekteb-i Hukuk’ta okutulan dersleri (ulûm ve
548
“(…) Fransa hükümeti Cumhuriyete inkılâb ettikten sonra bütün mekteplerin programlarını
Cumhuriyet esasını teşyîd ve takviye edecek yolda tebdîl ve tağyîr ve muallimîn dahi bu fikr u maksada
hizmet edecek âdemlerden intihâb ve tayin etmesiyle elyevm Fransa mekâtibinden ikmâl-i tahsil ile
çıkanların heman %95’i Cumhuriyet muhibb ve taraftarı olup yalnız %5 kadarı ebeveyninden gördükleri
hüsn-i terbiye eseri olarak fikr-i aslî-i zatîlerini muhafaza edebilmektedirler” (10 Haziran 1891/3 ZA
1308, İ.DH. 102449).
549
“(…) birtakım efkâr-ı sakîme peyda ederek bunlardan birkaçı Avrupa’ya firar ile devlet aleyhinde
neşriyatta bulunmuş ve bazıları usûl-i idare-i hükümeti tarz-ı ahare tahvil fikrini uyandırmak tarîk-i
hemvârına sapmış…” (aynı belge).
550
Bu problemin ele alındığı bir belgedeki “herkes din ve âdâb-ı mahsûsasını muhafaza ederek kesb-i
maarif etmek iktizâ [eder]” ve “…arzu-yı hümâyûn salâbet-i diniyye ve hamiyet-i milliyyeyi asla
kaybetmeyerek Devlet-i Aliyye’nin ilelebed bekası ve kendi saadeti bundan olduğunu derk ile o yolda
iktisab-ı maarife çalışacak adam yetiştirmek esas-ı selâmet-istinâs olduğundan…” ifadeleri bu hususu
ortaya koymaktadır (10 Mayıs 1899/30 Z 1316, Y.MTV. 189/184).
551
Aynı belge. Dinî bilgileri iyi derecede olan öğrencilerin yeni siyasî fikirlere kapılmayacağı mantığı
sonraki resmî metinlerden de takip edilebilir.
136
fünûn) ve öğrencileri denetlemek üzere Meşihat’ten bir müfettiş atanmasını istedi 552 .
Bunun üzerine Müderris Hasan Lütfi Efendi müfettişliğe atandı 553 . Musa Kâzım Efendi
örneğinde görüleceği üzere resmî müfettiş haricinde özel olarak görevlendirme de
sözkonusu olmuştu.
2.4.1. Muallimlerin Seçimine Dair Kararname (1893)
Ocak 1892’de yapılan Mekteb-i Mülkiye hoca ve idarecilerinin seçimine dair
kararnamede muallimlerin vasıfları ifade edilmişti. Mekteb-i Mülkiye’nin bilgili,
ahlâklı, devlet ve memlekete sadık memur yetiştirmek maksadıyla kurulduğu
belirtilerek mubassır, müdür yardımcısı, müdür ve Maarif nazırının görevleri
sayılmakta; bu düzenlemeye aykırı hareketlerle ilgili cezalar sıralanmaktaydı 554 .
Mülkiye’deki bu düzenlemeden bir buçuk yıl kadar sonra Mekteb-i Hukuk’ta
fahrî olarak devletler hukuku okutan Hasan Fehmi Paşa’nın muallimlikten ayrılması
üzerine muallimlerin seçimi ile ilgili başka bir düzenleme yapılması gündeme geldi 555 .
Devletler hukuku dersine muallim atanmasıyla ilgili yapılan diğer hazırlıkları onaylayan
Sultan II. Abdülhamid, muallimlerin seçiminde titiz davranılmamasından dolayı
rahatsızlığını ifade ederek devletler hukuku muallimliği için gereken şartları taşıyan
birkaç ismin kendisine bildirilmesini; ayrıca muallimlerin seçimi ile ilgili kısa bir
nizamname kaleme alınmasını istedi. Padişaha göre ideal muallim güzel ahlâklı ve
hükümdar taraftarı olmalıydı 556 .
552
Meşihatten gönderilecek memurun maaşı 10 lira olacaktı (3 Şubat 1900/3 L 1317, İ.HUS. 1317 L 6).
Maarif Salnamesi, 1318 senesi, s. 671; 1319 senesi, s. 93; 1321 senesi, s. 94. Hasan Lütfi Efendi
hakkında bkz. S. Albayrak, a.g.e., II, 314.
554
Kararname için bkz. 5 Ocak 1892 (24 Kanun-ı evvel 1307), Y.MTV. 189/184, lef 2. Ayrıca bkz. A.
Çankaya, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, I, 62-63.
555
Bu dersin tahsisatı Maarif Nezareti Muhasebesi tarafından mevkûf tutuluyordu. Maarif Nezareti,
mektebin yaklaşık 30 lira mevkufâtını başka yere harcadığından atanacak muallime yeniden maaş tahsisi
gerekmişti. Müdüriyet, Haziran 1893’de bu isteğini Maarif Nezareti’ne iletti (12 Haziran 1893/31 Mayıs
1309, HMT, s. 81). Maarif Nezareti, mektepte bu gibi dersleri okutan muallimlerin maaşları için 14 lira
ayrılmasına rağmen tasarruf gerekçesiyle yeni muallime 10 lira maaş tahsisini önerdi ve padişahın onayı
alındı (5 Kasım 1893/26 R 1311, İ.MF. 1311 R 26).
556
“(…) ahvâl ü efkârı tahkîk edilmeyerek intihâb ve tayin kılınmış olan bazı muallimler talebenin
ahlâkını ifsâd etmekte olduklarından evvelemirde layıkıyla tahkîkât icra olunarak muallimliklere hüsn-i
ahlâk ashâbından ve hükümdar tarafdarânından olanların tayini…” (5 Kasım 1893/26 R 1311, İ.MF.
1311 R 26).
553
137
Maarif Nezareti, devletler hukuku dersinin önemine dikkat çekerek bu dersi
okutacak kişilerin çok fazla olmadığını, bulunduğu takdirde dahi padişahın istediği
vasıfları taşıyıp taşımadığını anlamanın güç olduğunu belirtti; ancak yine de padişaha
iki isim bildirdi. Nezaretin önerdiği kişiler mabeyn mütercimliği de yapan Şikago
Sergisi
Komiseri
Beyefendi’ydi
557
Hakkı
Beyefendi
ve
Maarif
Nezareti
mektupçusu
Sırrı
. Nezaret, yukarıda işaret edilen Mekteb-i Mülkiye muallim
kararnamesine atıfta bulunup, muallimlerin buna göre seçildiğini tasrih etmekle beraber
padişahın emrine uygun bir şekilde, Mekteb-i Hukuk’la sınırlı olmayan yeni ve kısa bir
kararname daha kaleme aldı 558 . Bu yeni kararnameye göre yüksek mektepler, idadîler
ve Mekteb-i Sultanî’de hocalık yapacak kişilerde “evvelâ devlet ve memleketi hakkında
sadakat ve istikamet ve hüsn-i hal ve reviyyet ashâbından ve şayan-ı vüsûk ve itimat
zevâttan olma” vasıfları aranıyordu. Yetkinlik, diploma ve ehliyet sahibi olma, cinayet
veya cünha sebebiyle mahkum ve malül olmama aranan diğer özelliklerdi. Ehliyet, bilgi
ve şöhret sahibi yabancılar da muallimliğe kabul edilebilecekti. Hocalık yapmak isteyen
kişi önceden başka bir mektepte görev yapmışsa o mektep müdürünün mütalaası
alınacak; gerekirse seçim için sınav yapılacaktı 559 .
Kâzım Efendi’nin müdürlük döneminde muallim kadrosunda da bir istikrar
arayışı söz konusu olmuştur. Ders programlarının ve müdürün değiştiği 1891’den sonra,
öğrencilerinin siyasî faaliyetlerinin örgütleşme temayülü gösterdiği yıllarda kaleme
alınan kararname, padişahın bizzat kurup geliştirdiği yüksek mekteplerde eğitim gören
öğrencilerin siyasî yönelişlerine dair kaygılarını göstermesi açısından da önemlidir.
Aşağıdaki Tablo 18’da da görülebilecek olan, kararnameden üç yıl sonraki hoca
557
İkisi de Mekteb-i Hukuk muallimi olan bu kişilere haftada ikişer saat ders verilmesi düşünülmüştü.
Hakkı Bey haftada dört saat idare hukuku dersi vermekteydi ve devletler hukukuna dair matbu bir eseri
vardı. Sırrı Bey haftada dört saat “muamelat-ı ecnebiyyeye müteallik uhûd ve nizamât” dersi veriyor, bu
vesile ile devletler özel hukukundan bahsediyordu. Sırrı Bey, Hakkı Bey’in idare hukuku dersine vekâlet
ettiği gibi, Hakkı Bey Şikago’dan dönünceye kadar devletler hukuku dersini de o verecekti (14-18 Kasım
1893/5-9 CA 1311, Y.A.HUS. 284/50, lef 1, 2, 4). Maarif Nezareti’nin sözlü emri üzerine Sırrı Bey,
birinci ve ikinci sınıfın devletler hukuku dersini, 30 Kasım 1893 Perşembe gününden itibaren, vekâleten
verdi. Hakkı Bey ise döndükten sonra 9 Ocak 1894 tarihinde ders vermeye başladı (4 Aralık 1893/22
Teşrinisâni 1309, HMT, s. 83; Örikağasızâde, a.g.e., s. 25).
558
14-18 Kasım 1893 (5-9 CA 1311), Y.A.HUS. 284/50, lef 1, 2, 4.
559
Aynı belge, lef 3 (Maarif Nezareti’ne merbût mekâtib-i âliyye ve idadiyye ile Mekteb-i Sultanî’de
istihdam olunacak muallimlerin suret-i intihâb ve tayinleri hakkında bâ-irade-i seniyye-i hazreti padişahî
kaleme alınan kararnamedir). Padişah emrederse kararnamenin usûle uygun olarak Şûrâ-yı Devlet ve
Meclis-i Vükelâ’da görüşülmesi, ardından padişaha arz edilmesi düşünülmüştü (aynı belge, Lef 4’ün arka
yüzü); ne var ki bu yol izlenmemiştir.
138
kadrosuna 560 , sonraki yıllardaki tavırları nazara alınarak bakılırsa padişahın sadakat
vurgusunun yerini bulmadığı gözlenir. Mektebin eğitim siyaseti ve adliye kadrolarının
belirlenmesi konularında önemli bir isim olan ve padişahın desteğiyle hızlı bir şekilde
yükselmiş bürokratlardan İbrahim Hakkı (Paşa), II. Meşrutiyet’in ilânından sonra
gençliğe örnek gösterilecek “hürriyet kahraman”larından biri olarak sadrazamlık
koltuğuna oturacak; padişahın Mabeyn’den tanıdığı diğer bir isim (Sırrı Bey), 1923-24
yıllarında kaleme aldığı hatıralarında “velinimeti” II. Abdülhamid’den nahoş bir lisanla
bahsedecektir 561 . “Vesâyâ ve ferâiz” muallimi Manastırlı İsmail Hakkı’nın yukarıda
işaret edilen Ayasofya vaazları birçok farklı hususiyetinin yanı sıra II. Abdülhamid
muhalifliğinin en beliğ örneklerinden birini teşkil etmektedir. Mekteb-i Hukuk
muallimleri ve öğrencileri üzerinden bu tür örnekleri arttırmak mümkündür.
Tablo 18. Kasım 1896’da Mekteb-i Hukuk hoca ve memur kadrosu 562
HOCA
Ali Haydar
Efendi
Abdullah Şakir
Efendi
Bâlâ
20
Bâbıâli Hukuk Müşaviri
Bâlâ
14
Bâlâ
10
Meclis-İ Maarif Reisi
Mecelle
Esbak Anadolu
Kazaskeri
Sırrı Beyefendi
Hukuk-ı Düvel ve Uhûd
Hüsnü Efendi
Arazi Kanunu ve Evkaf ve
Mi‘yârü’l-Adale
[Vayani] Kostaki
Efendi
Ticaret-i Bahriyye Kanunu
Celâl Beyefendi
Kanun-ı Ceza ve İlamât-ı
Cezaiyye
[Küçük] Haydar
Efendi
Mecelle
El-Hac İsmail
Hakkı Efendi
Vesâyâ ve Ferâiz
Şevki Efendi
Temyiz Mahkemesi
Üyesi
Usûl-i Fıkh ve Mecelle
İbrahim Hakkı
Efendi
Kâzım Bey
MAAŞ
(lira)
MEMURİYET
Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye
ve Hukukiyye ve Tanzim-i
İlamât-ı Hukukiyye
Hukuk-ı İdare ve Hukuk-ı
Düvel
Ali Şehbaz
Efendi
RÜTBE/
PAYE
Sadr-ı
Anadolu
Sadr-ı
Anadolu
DERS
Maarif Nezareti
Mektupçusu
Evkaf Müfettişliği
Müsteşarı
İstinaf Ticaret
Mahkemesi Reisi
Mahkeme-i Cinayet
Reisi
İstanbul Bidayet
Mahkemesi
Reis-i Evveli
Tarîk Meşâyıhından
MEMURLAR
Mektep Müdürü Ve
Ticaret-i Berriyye ve İcra
Beyoğlu İkinci Hukuk
Kanunu
Reisi
.
Müdür Yardımcısı,
İstanbul
payesi
Ûlâ sınıf-ı
evveli
Ûlâ sınıf-ı
evveli
26
12
17
7
13
Harameyn
payesi
10
-
4
Ûlâ sânisi
15
Sâlise
7
560
Bu tablo, “tesisat-ı askeriyye iânesi”nden merkez bürokrasi hissesine düşen meblağın toplanması
sırasında Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti tarafından yapılan liste esas alınarak hazırlanmıştır. Muallim
maaşlarının yüzde onunun iâne olarak verilmesi kararlaştırılmıştı (28 Kasım 1896/16 Teşrinisâni 1312,
HMT, s. 90-91); belgenin orjinalinde muallim ve memurların hangi daire-i belediye sınırları içinde
oturdukları da belirtilmiştir (28 Kasım 1896/16 Teşrinisâni 1312, MF.ALY. 9/24).
561
Bu konuda bazı işaretler için bkz. Örikağasızâde, a.g.e., s. 27, 126, 236.
562
28 Kasım 1896 (16 T.sâni 1312), MF.ALY. 9/24; HMT, s. 90-91.
139
Dahiliye Nezareti
Mektubî Kalemi
Hulefâsından
2.4.2. Ders Programı ile Ders Kitaplarının Denetlenmesi
Yıldız sarayı, 1890’lı yıllarda hoca seçiminin yanı sıra mekteplerde okutulan
derslerin içeriği hakkında da titizliğe sahipti. Sultan II. Abdülhamid, 1892 yılında
hukuka giriş ve hukuk felsefesi derslerinin Mekteb-i Hukuk programından çıkarılmasını
onayladığı gün mektebin ders kitaplarından birer nüshanın kendisine gönderilmesini
istedi. Maarif Nezareti, Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti’nden aldığı on dokuz adet ders
kitabını Matbaa-i Osmaniye’de ciltleterek Mabeyn Başkitâbeti’ne gönderdi. Padişah, iki
gün sonra bu sefer mektepte okutulan derslerin programının da gönderilmesini istedi 563 ;
bu emir üzerine program da Başkitâbete iletildi 564 .
II. Abdülhamid, 1895 yılının ilk günlerinde, yüksek mekteplerde okutulan ders
kitapları 565 ve öğrencilerin elinde bulunan “zabıt defterleri” üzerinde inceleme yapacak
özel komisyonlar kurulmasını istemiştir. Bu komisyonlar ders kitapları ile derste tutulan
notlardan oluşan defterlerde “marzî-i âlîye münâfi ve muzır bir şey bulun”up
bulunmadığını inceleyecekti. Maarif nazırının emriyle Mekteb-i Hukuk’ta da böyle bir
komisyon kuruldu. 18 Ocak 1895’ta incelemesini tamamlayan komisyon, Mekteb-i
Hukuk öğrencilerine mahsus olarak müsvedde suretinde basılan (burada kastedilen
litoğrafya/taşbaskı usûlüyle basılan ders kitapları olmalıdır) kitapları inceleyerek, bu
kitaplarda muzır veya ıslah edilmesi gereken bir şey bulamadı 566 . Bununla beraber
derste bir meseleyi anlatmak için yapılan gereksiz açıklamaları (izahât-ı zâide) tadil
563
9 Kasım 1892 (19 R 1310), Y.MTV. 70/99; MF.MKT. 153/92.
14 Kasım 1892 (2 Teşrinisâni 1308), HMT, s. 79.
565
Ders kitapları mektebe mahsus olarak basılmaktaydı. Meselâ Ali Haydar Efendi’nin Dürerü’l-Hükkâm
Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm adlı eserinde “rehin” kısmının şerhinde kapak notu olarak “Mekteb-i Hukuk-ı
Şâhâne talebesine mahsus ve matbû‘ mahdûd olup müsvedde şeklinde tab‘ edilmiştir. Tekrar tedkik ve
ıslah olunacaktır” şeklinde bir kayıt konulmuştur (Ali Haydar Efendi, Dürerü’l-Hükkâm Şerhu
Mecelleti’l-Ahkâm-Şerh-i Kitabu’l-Hâmis a‘ni’l-Rehn, İstanbul, Âlem Matbaası, 1313). Çalışmanın çeşitli
yerlerinde ders kitaplarının bu özelliğine işaret edilmiştir.
566
İleriki yıllarda müsvedde halindeki notların da takibe konu olduğuna dair bilgiler vardır. Mekteb-i
Hukuk mezunlarından, 1908 sonrasında İbrahim Hakkı Bey’in asistanlığını yapacak olan şair-biyograf
Mithat Cemal Kuntay, II. Meşrutiyet ilan edilmeden önce bir gece evinde Mekteb-i Hukuk notlarını
beyaza çekerken politika suçlusu olarak basıldığını söylemektedir (Mithat Cemal Kuntay, Mehmed Akif,
s. 119-20). Bu bilgiyi şairin muhayyilesine borçlu değilsek eğer, bu hadise öğrenci ve ders kitaplarının
siyasîleşmesi vakıasının siyasî merkezde meydana getirdiği tedirginliğin boyutları hakkında bir fikir
vermektedir.
564
140
etti 567 ve Mekteb-i Hukuk Müdüriyeti, Maarif Nezareti’nin emri üzerine muallimleri
gereksiz açıklamalar konusunda uyardı 568 .
Mektep müdüriyetinin titizlik gösterdiği konulardan biri de ders notlarının
yayımıydı. Zaman zaman değinildiği üzere ders notları Mekteb-i Hukuk öğrencilerine
mahsus ve sınırlı sayıda basılmaktaydı. Müdüriyet, siyasî mülahazalarla yapılan
müdahaleler bir tarafa ders notlarının aslına uygun olarak basılması üzerinde de
durmuştu. 1896 yılında ders programına eklenen “kitabü’n-nikâh” dersinin notları bir
süre sonra Resimli Gazete’de yayınlanmaya başlamıştı. Müdüriyet, Maarif Nezareti’nin
incelemesinden geçmeyen hiçbir eserin basılamayacağını; ayrıca, “kitabü’n-nikâh” şer‘î
ilimlerden olduğu için notların Şeyhülislâmlık ile Encümen-i Teftiş’in incelemesinden
geçmesi gerektiğini belirtmiş; Maarif Nezareti’nden tefrikanın durdurulmasını istemişti.
Öte yandan Mekteb-i Hukuk’taki öğrenciliği esnasında ders notlarına dayanarak neşirler
yapmış biri olan nikâh muallimi Mahmud Esad Efendi de gazetede neşredilen derslerde
birçok hatalar bulunduğunu müdüriyete haber vermişti. Müdüriyet, bundan böyle
gazetelerde neşredilecek mektep dersleri için Nezaret’ten izin alınması gerektiğinin
Matbuat-ı Dahiliye İdaresi’ne bildirilmesini istemişti 569 .
Yukarıda değinilen kaygılarla ders programları ve hocaların denetlenmesi fikri
sonraki yıllarda da hükmünü sürdürdü. 1908 yılında Maarif Nazırı Haşim Paşa imzalı
bir belgeden öğrendiğimize göre kendisinden önceki nazır Celâl Bey döneminde
(takriben on yıl önce; 1898-1899) Mekteb-i Mülkiye ve Mekteb-i Hukuk ders notlarının
litoğrafya usûlüyle basımı “tevellüd eden bazı mehâzire mebni” yasaklandı. II.
Meşrutiyet’in ilan edilmesine birkaç ay kala Selânik Mekteb-i Hukuku’ndan gelen talep
567
Mekteb-i Mülkiye mezunu Ahmet Reşit Rey, yüksek mektep ders kitaplarındaki bu tadilatın “tenkihât”
olarak isimlendirildiğini söylemektedir. (Ahmet Reşit Rey, Gördüklerim Yaptıklarım (1890-1922),
İstanbul 1945, s. 45). Bu örnekten anlaşıldığı kadarıyla tenkihât, resmî belgelerin gösterdiğinden daha
vahim boyutlardadır.
568
Komisyonda mabeyn mütercimi ve Bâbıâli Hukuk müşaviri İbrahim Hakkı Bey; mabeyn mütercimi ve
Maarif Nezareti mektupçusu Sırrı Bey, Encümen-i Teftiş ve Muayene reisi Naum Efendi, mektep müdürü
ve Ticaret-i Bahriye Mahkemesi üyelerinden es-Seyyid Mehmed Kâzım Bey bulunmuştu (23 Ocak
1895/27 B 1312, Y.MTV. 113/83). Maarif Nazırı Zühdü Paşa ile Mektupçu Sırrı Bey’in, aynı günlerde
Yusuf Ziya Paşa’nın İsveçli hukukçu Johann Kaspar Bluntschli’den (1808-1881) tercüme ettiği devletler
hukuku kitabı ile Mekteb-i Mülkiye Matbaası’nda basılan devletler hukuku kitabını incelediklerine dair
bkz. 18 Ocak 1895 (22 B 1312), Y.MTV. 113/49. Vaktiyle Hariciye nazırı, yaptığı tercümeden dolayı
(Umûr-ı Şehbenderî müdürü) Yusuf Ziya Efendi’nin taltif edilmesini istemişti (19 Temmuz 1880/11 Ş
1297, Y.A.RES. 6/36). Şartlar değiştikçe kitaplara yaklaşım tarzı da değişebilmekteydi.
569
15 Eylül 1896 (3 Eylül 1312), HMT, s. 89; 12 Aralık 1896 (30 Teşrinisâni 1312), HMT, s. 91-92.
141
üzerine ders notlarının müdürün kontrolünden geçmek şartıyla bastırılmasına izin
verildi 570 .
1906 yılında mektepte okutulan derslere ait kitap ve defterler, özel bir müfettişe
inceletildi. Sadrazam Avlonyalı Ferid Paşa, Mekteb-i Hukuk hocalarından Musa Kâzım
Efendi’den mektepte okutulan derslerin kitap ve defterlerine dair bir rapor hazırlamasını
istedi. II. Meşrutiyet döneminde siyasî-fikrî hayatın önemli şahsiyetlerinden biri olarak
şöhret bulacak ve şeyhülislâmlık yapacak olan Musa Kâzım Efendi, iki gün gibi kısa bir
sürede bir rapor hazırlayarak sadarete gönderdi. Musa Kâzım’ın sonraki fikrî
macerasıyla çakışan değerlendirmeler içeren bu rapor hukuk dallarını tanımlama tarzı
bakımından da dikkat çekicidir.
Musa Kâzım’a göre mektepte okutulan fıkıh usûlü, nikâh, vesâyâ ve ferâiz, diyet
ve cinayetler, Mecelle ve arazi hukuku gibi esasen “şer‘-i şerife müteallik dersler”
hakkında fikir ileri sürmek gereksizdi. Musa Kâzım, hukukun meşruluk kaynaklarından
biri olarak “padişahın iradesi”ni gördüğünden iradeyle konulmuş ve mahkemeler
tarafından uygulanagelmiş kanunlar için de aynı durum sözkonusuydu. Bununla beraber
bu derslerin anlatımı sırasında bir takım nazarî bilgilerin verilmesi gerekmekte; bu
münasebetle yabancı dillerdeki hukuk kitaplarına başvurulmaktadır. Yabancı dillerdeki
literatürde din ve geleneğe aykırı değerlendirmeler de (‘âdât-ı milliyye ve diyânet-i
İslâmiyemize tevâfuk etmeyen teşrihât ve mülahazât da) bulunabileceği için bu hususa
dikkat edilmesi gerektiğini söylemekte; idare hukuku ve devletler hukukuyla ilgili
olarak da paralel bir değerlendirme yapmaktadır. Musa Kâzım Efendi, esasen -muhalif
olduğu- II. Abdülhamid’le aynı istikamette düşünmektedir. Çözüm teklifi İslâmiyetin
hükümlerinin, inanç esaslarının ve felsefesinin dindar ve muktedir muallimlerce
anlatılması ve “Frenk meşrebli”lerden muallim 571 seçilmemesine dikkat edilmesidir 572 .
570
12 Mayıs 1908 (11 R 1326), Y.MTV. 187/184.
Birkaç yıl sonra kendisi hakkında “farmason” olduğu iddiasıyla haberler çıkacak, farmason olmadığı
ifade etmek için bir beyanname yayımlamak zorunda kalacaktır.
572
18 Eylül 1906 (5 Eylül 1322), Y.PRK. 5/24. Bu önemli rapor eklere alınmıştır. Bkz. EK IV. Musa
Kâzım’ın bu dönemde kurulan mektepleri düşmana karşı “kuvvet hazırlamak” şeklinde yorumlaması için
bkz. İsmail Kara, Türkiyede’de İslâmcılık Düşüncesi, I, 144-50.
571
142
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MEKTEB-İ HUKUK MEZUNLARI
VE İSTİHDAM ALANLARI
İlk hukuk mekteplerinin kurulduğu yıllarda Osmanlı seçkinlerinin bürokrasiyi
merkezîleştirme fikriyle gerçekleştirdikleri reformların üzerinden otuz yılı aşkın bir
süre, askerî modernleşme teşebbüsleri ve bu bağlamdaki eğitim hamlesinin üzerinden
ise yaklaşık bir yüzyıl geçmişti. Kıta Avrupası yöntemli yeni bir kanunlaştırma
anlayışının benimsenmesi ve bürokrasideki reformlarla paralel olarak adlî teşkilatın
yeniden tanzim edilmesi fikrinin de dikkate değer bir geçmişi vardı. Yeni hukukçuların
uygulayacakları kanunlar ve görev yapacakları kurumlar (nezaret ve mahkemeler)
oluşturulmakta veya tadil edilmekteydi. 1870’lerden itibaren mektepli hukukçular
Osmanlı Devleti’nin bu yeni hukuk sistemine dahil olmağa başladılar. Türkiye’de
hukuk eğitiminin kurumsallaşması ve hukuk çerçevesindeki eğitim hayatını önceki
bölümlerde izah ettikten sonra, bu bölümde yetişmesi hedeflenen yeni/mektepli
hukukçular ele alınacak; öğrenciler hakkında bazı genel bilgiler verildikten sonra köken
itibariyle mezunlar, bunların adliye mesleğine girişleri, (diğer) meslek tercihleri, adliye
kadrolarına katılmaları ve Mekteb-i Hukuk mezunu olmayanların mektepli statüsünü
kazanması konuları izah edilecektir.
3.1. Mekteb-i Hukuk Öğrencilerine Dair Bazı Gözlemler
Bilindiği gibi bir imparatorluk olan Osmanlı Devleti’nin insan unsuru din, dil,
etnik birimler, kültür, mezhep-meşrep, coğrafî hususiyetler ve saire açısından çok renkli
143
bir manzara arzetmekteydi. Osmanlı modernleşmesinin idealleri arasında bu
farklılıkların yol açabileceği problemleri aşma hedefi önemli bir yer tutar. Bu bağlamda
zaafa uğratan ayrılıkçı-milliyetçi hareketlerin önünü almak maksadıyla devreye sokulan
ittihad politikalarının (ittihad-ı Osmanî, ittihad-ı İslâm, ittihad-ı Etrâk) siyasî birliği
sağlama nihaî hedefine dönük geçici ve ikincil hedefler olduğu hatırlanmalıdır.
Mektepleşme hareketi ise bu yakınlaşmayı (ve tektipleşmeyi) temin edecek bir araç
olarak algılanmaktaydı. İnsan unsurundaki çeşitlilik, standartlaşmayı hedefleyen
mektepler için zaaf olarak işleyebileceği gibi aynı zamanda öğrenci devşirme
kanallarına da işaret etmekteydi.
Mekteb-i Hukuk’un öğrenci yelpazesi oldukça genişti. Cevdet Paşa’nın üst
düzey adliye makamları için söylediklerini Mekteb-i Hukuk öğrencilerine uygulamak
meseleyi açıklamak bakımından kolaylık sağlayacaktır. Cevdet Paşa, mektebin öğretime
başlamasından bir yıl kadar sonra mahkeme reis ve üyeliğine atanan kişileri üçe
ayırmaktaydı. Birincisi genellikle hukuk mahkemelerinde görev alan ilmiye
mensuplarıydı. İkincisi bir süre adliye hizmetlerinde bulunarak mesleği öğrenen
memurlar olup bunlara ekseriyetle ceza mahkemelerinde görev veriliyordu. Üçüncüsü
ise Avrupa’da hukuk (kanun) okuduktan sonra adliyede görev alan ve çoğunlukla ticaret
mahkemelerine
atanan
gayrımüslimlerdi 573 .
Bu
çerçeveden
hareketle
öğrenci
potansiyeli olan ana kaynaklar olarak medrese talebeleri, (adliye) memurlar(ı) ve
gayrımüslim cemaat mensupları sayılabilir.
Namık Kemal, hukuk mektebi açma meselesinin Osmanlı kamuoyunda
tartışıldığı yıllarda kaleme aldığı bir yazıda medreselerin bu mektebin öğrenci ihtiyacını
kolaylıkla karşılayabileceğini belirtir 574 . Gerçekten de medrese talebeleri mektebe
rağbet eden kesimlerin başında gelir. Giriş imtihanlarında başarısız olduğu halde
mektebe kabul edilmek isteyen bir ilmiye mensubunun, Fatih Çifteayak Kurşunlu
573
Eldeki bilgilerin sınırlılığı dikkate alındığında Ahmed Cevdet Paşa’nın bu konulardaki görüşleri son
derece önemli hale gelir. Cevdet Paşa, adliye memuriyetlerine atanacak kişiler arasında ilmiye
mensuplarını ilk sıraya koyar; “mümkün olsa riyâsetleri hep ulema sınıfına tahsis eyler idim” cümlesi bu
hususu teyid eder. Bununla beraber ilmiye mensupları arasında kanunî düzenlemeleri ve özellikle
muhakeme usûlünü bilen kişilerin azlığından yakınır. Bu eksikliği gidermek maksadıyla Mekteb-i
Hukuk’un ilk ders yılında muhakeme usûlü dersleri vermişti. Naiplere dönük eleştirisi ise çok ağır
ifadeler içerir: “sunûf-ı tebeanın taşralarda naiblerden müddet-i medîde gördükleri yolsuz hareketler tariki ilmiyye ashâbının enzâr-ı yar u ağyârda kadr u meziyetlerini imha eylemiştir. Bu tariki vaz‘-ı aslîsine
ircâ etmek dahi imkansız bir hale gelmiştir”. Bu eleştiriler medreselilerin Mekteb-i Hukuk’a doğru
hareketlerini izah eden bir çerçeve olarak da okunabilir. Yukarıda izah edildiği üzere Cevdet Paşa’nın
siyasî-diplomatik şartların elverdiği oranda adliye memuriyetlerinde bulunan gayrımüslimleri azaltma
yönünde güçlü bir fikriyatı olduğu ise açıktır (30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE. 39/2; bkz. EK V).
574
Namık Kemal, Bütün Makaleleri, s. 264-65.
144
Medresesi’nde ikamet eden Arhavili Mustafa Vasfi Efendi’nin, “(…) mine’l-kadîm
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’ye dehâlete arzu ve iştiyakım derece-i nihâyeye
vâsıl…[oldu]” şeklindeki ifadeleri bu yönelişin vurgulu bir örneğidir 575 . Medreseden
icazetname ve Darülmuallimîn’den diploma aldıktan sonra Ermenek Rüşdiyesi’nde
muallimlik yapan Abdullah Reşad Efendi’nin, oğulları hakkındaki düşünceleri -bir
bakıma gelecek tasavvuru- bu hususu teyid eden başka bir örnektir. Reşad Efendi,
medrese eğitimi görmüş iki oğlundan büyüğünün Darülmuallimîn’e, Nişancı Mehmed
Paşa Medresesi’nde ikamet eden küçük oğlu Şekib’in ise Mekteb-i Hukuk’a
kaydedilmesini istemişti 576 .
Medreselilerin Mekteb-i Hukuk’a rağbet etmelerinin farklı gerekçeleri vardı.
Reformları gerçekleştiren üst düzey ilmiye kadrolarının teşvik ve yönlendirmesi ilk
sırada sayılabilir. Mektebin hâkim yetiştirme hedefi, hoca kadrosu ve müfredatı dikkate
alındığında bu yönelişin kaçınılmaz olduğu da söylenebilir. Söz konusu yönelişte çeşitli
saiklerin
devreye
girdiği
gözlemlenmektedir.
Meselâ
dönemin
önemli
özel
mekteplerinden biri olan Şemsü’l Mekâtib’den diploma alıp Sinan Paşa Camii’nde
Arapça, Fındıklı Camii’nde Şifa, Halebi, Mülteka, Kasîde-i Bürde, Delâil, tefsir gibi
dersler okumuş bir öğrenci, sözü geçen ilk tahsili ve seçtiği yol çerçevesinde yüksek
tahsil görmek maksadıyla Mekteb-i Hukuk’a başvurduğunu belirtir 577 . Başka biri beş yıl
medresede eğitim gördükten sonra yaz mevsiminde akrabalarını görmek üzere İzmir,
Sakız ve Midilli’den geçerek Beyrut’a gider. Bu yolculuk sırasında modern
mekteplerden mezun olup hükümet dairelerinde gayet iyi maaşlarla çalışan birçok
gençle tanışır. Kendi ifadeleriyle “hiçbir şeye yaramayan, eskiye ait” medrese tahsilini
bırakarak kendisini bir meslek sahibi edecek “mantıklı” bir tahsil yapmak ister. Genç bir
teğmenden coğrafya ve matematik dersleri alarak giriş imtihanlarına hazırlanır ve
imtihanı kazanarak Mekteb-i Hukuk’a girer 578 .
Adliye mensupları ve diğer memurlar mektebe devam eden başka bir kesimdi.
Bu noktada bürokrasinin merkezîleşmesi sürecinde reformları uygulayacak insan
575
11 Eylül 1895 (30 Ağustos 1311), MF.ALY. 9/3 ve 9/1. Ebulula Mardin, dilekçedeki şahsî bilgileri
“…” şeklinde vermiştir (11 Eylül 1895/30 Ağustos 1311, HMT, s. 89).
576
Abdullah Reşad Efendi’nin isteği üzerine büyük oğlu Mehmed Reşad Darülmuallimîn’e kaydedildi.
Mekteb-i Hukuk müdüriyeti, bir önceki sene giriş imtihanına girip başarısız olan Şekib Efendi’nin
mektebe kabul edilemeyeceğini, sonraki yılın giriş imtihanına başvurması gerektiğini bildirdi (19 Mart
1900/6 Mart 1316, MF.ALY. 10/12).
577
A. M. Nasuhoğlu, a.g.e., s.
578
H. Halid, a.g.e., s. 60.
145
ihtiyacını karşılamak maksadıyla kurulan ilk mekteplerin memur mektepleri olduğu
hatırlanabilir. İlk hukuk mektebi olan Kavânîn Dershanesi de ilk yıllarında bir memur
mektebi niteliğindeydi. 1880’lerden sonra herkese açık mektepler kurulduğu sırada
memurların yüksek mekteplere devam etmesi ve mektepleşme süreçlerine katılımı
idareciler tarafından teşvik edilmekteydi. Bizzat padişah, bazı memurların Mekteb-i
Hukuk’a kabul edilme yönündeki dilekçelerinin dikkate alınmasını istemiştir 579 . Devlet
politikasına ilaveten Emin Efendi özel bir gayretle hükümet dairelerini ziyaret ederek
memurların mektebe devam etmesini tavsiye etmekteydi. Bir gün Şûrâ-yı Devlet
Tanzimat Dairesi’ne gitmiş; “Hukuk nazariyatı bilinmeyince kanun yapılamaz” diyerek
başkan ve üyelerin de mektebe devam etmesini istemişti 580 .
Memurların derslere devam edebilmesi için Mekteb-i Hukuk’ta dersler öğleye
kadar okutulur, hükümet dairelerine öğleden sonra devam edilirdi 581 . İlk yıllardan
itibaren günde en fazla üç saat ders yapılmaktaydı 582 . Memur öğrencilerin dairelerine
dönme saatleri ders saatlerine göre belirlenir 583 ; ders saatleri değiştiğinde memurların
işe gitme saatleri de buna göre ayarlanırdı 584 . Mektebe devam eden memurlar arasında
en geniş kesim adliye memurlarıydı. Diğer memurların derslere katılımı ise teşvik
edilirdi. Meselâ polis öğrenciler, hukuk bilgisine sahip olmaları gerektiği için mektebe
kabul edilmişti 585 .
Memurların ilerleyen yaşlarına rağmen tahsile devam etmeleri gibi olumlu
tarafları bulunan bu usûl, farklı dikkatlere ihtiyaç gösteren memurluk ile öğrenciliğin
birlikte yürütülmesi zorluklarını da beraberinde getiriyordu. Bu bakımdan şu örnek
dikkat çekicidir: Ceride-i Mehâkim kâtipliği yapan Hakkı Bey, uhdesine verilen ikinci
bir iş (İlamât-ı Şer‘iyye icra yardımcılığı) yüzünden, derslerine çalışamaz hale geldiğini
579
Adliye Nezareti Mahkeme-i İstinafiyye Ticaret kısmına müdavim Mehmed Ragıb Efendi örneği için
bkz. 26 Eylül 1895 (7 R 1313), İ.HUS. 42/1313 R 52.
580
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1098-99.
581
a.g.e., III, 1113-14.
582
16 Ağustos 1884/24 L 1301, Cerîde-i Mehâkim, nr. 261, s. 2105.
583
Jandarma Dairesi Muhasebe Kısmı Müdürlüğünün, sorusu üzerine Müdüriyet, memurların derslerden
sonra dairelerine dönebileceklerini bildirmişti (21 Temmuz 1892/9 Temmuz 1308, HMT, s. 75-76).
584
Mektep Müdüriyeti tarafından Orman ve Me‘âdin ve Ziraat Nezareti’ne gönderilen tezkirede kış
aylarında derslerin yarım saat daha geç başlayacağı bildirilmişti (11 Ekim 1897/29 Eylül 1313, HMT, s.
95-96).
585
Polis meclisi üyesi, üçüncü sınıf komiser Osman, tahkikat odasında görevli Mehmed Ali ve polis
İsmail efendilerin mektebe kabul edilme gerekçeleri “memurîn-i zabtiyyenin fenn-i hukuka intisap
etmeleri mültezem olmasına nazaran…” şeklinde ifade edilmişti (7 Şubat 1893/26 K.sâni 1308, MF.ALY.
8/22).
146
ileri sürerek bir bidayet mahkemesi üyeliğine atanmasını istemişti 586 . Öte yandan
dersleri takip etmek, bir suistimal kapısı olarak memurun işi asmasının mazereti de
olabiliyordu 587 .
XIX. yüzyıl Osmanlı eğitim sistemi içerisinde genel mekteplerin karakterine
uygun olarak mektebe gayrımüslim öğrenci de kabul edilmekteydi. Mektepte resmî tatil
günü olan Cuma dışında Pazar günlerinin de tatil olması gayrımüslim öğrencilerin
varlığı nedeniyledir. 1893 yılı mezunlarından Çerkeşşeyhizâde Halil Halid Bey (18691931), 1903 yılında rejim muhalifi olarak bulunduğu Londra’da kaleme aldığı
kitabında, Mekteb-i Hukuk’a giriş esnasında gayrımüslimlere karşı herhangi bir kota
uygulanmadığını, imtihanda başarılı olanların mektebe kabul edildiğini belirtir. Meselâ
onun mektebe girdiği yıl birinci sınıftaki öğrencilerin (45 öğrenci) üçte biri Ermeni’ydi.
II. Abdülhamid rejimini yeni mekteplerdeki hürriyet meylini ezmek maksadıyla
mektepleri zayıflatmakla suçlayan Halil Halid, Bâbıâli’nin bu eşitlikçi tavrını ise
övmektedir 588 .
Gayrımüslimleri mektebe yönlendiren devlet adamları olduğu gibi 589 mektebe
yazılmak için taşradaki memuriyetinden istifa ederek İstanbul’a gelme isteğinde
bulunanlar da vardı 590 . Gayrımüslim öğrenci miktarının belli bir seviyenin üstüne
çıkmadığı ise bir vakıadır; resmî kayıtlara göre 1895-1901 yılları arasında mektepteki
gayrımüslim öğrenci oranı %8 ile %10 arasında değişmekteydi 591 . Nizamnameye göre
586
Hakkı Bey’in diğer bir tercihi icra muavinliği maaşına zam yapılmasıydı (18 Ocak 1887/24 R 1304,
BEO, Ayniyat Def. d., nr. 1582, s. 81).
587
Birinci sınıftayken Başmabeynci Hacı Ali Bey vasıtasıyla İstişare Odası yardımcılığına atanan
Avlonyalı Ekrem Bey, evde iki özel öğretmeni olduğu halde Mekteb-i Hukuk’ta okuma bahanesiyle işe
devam etmediğini yazmaktadır (Avlonyalı Ekrem Bey, Osmanlı Arnavutluk’undan Anılar (1885-1912),
İstanbul 2006, s. 99-100).
588
Bununla beraber Halil Halid, farklı din ve ırklara mensup kişilerden oluşan bir heyet tarafından tevzi
edilen adaletin suistimal ve tarafgirliğe daha fazla imkan verdiğini savunur. Ermeni meselesiyle irtibatlı
olarak Osmanlı kurumlarının eşitlikçi tavrının değişebileceğini de belirtir (a.g.e., s. 60, 71).
589
Hariciye nazırı, 1890 yılında giriş imtihanlarının vakti geçmesine rağmen Tâbiyet kalemi birinci sınıf
halifesi ve Robert Kolej mezunu olan Karabet Barutyan’ın elindeki diplomanın “derece-i liyakat ve
ehliyetini” belirterek Maarif Nezareti nezdinde aracı olmuştu (22 Ekim 1890/7 RA 1308, MF.ALY. 7/77).
590
Ulah milletinden Yorgi Çunke ve Kotula Adam, Manastır Ulah İdadî Mektebi’nde Ulah, Fransız,
Rum, Bulgar ve Alman dillerini öğrenerek mezun olduktan sonra dört yıl pasaport memurluğu
yapmışlardı. Mektebe girmek maksadıyla istifa ettiler. “Dersaadet’e gelip bir kat daha Devlet-i Aliyye’ye
müfîd olmak arzusuyla Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’ye devam edeceğimden…” (28-30 Ekim 1893/16-18
Teşrinievvel 1309, DH.MKT. 176/34, lef 2 ve 4).
591
Oranlar yıllara göre şöyle seyretmektedir: %8,2; 8,1; 8,1; 8,1; 10,1 (Maarif Salnamesi, sene 1316, s.
580; sene 1317, s. 629; sene 1318, s. 672; sene 1319, s. 94; 1321 senesi, s. 94). Ayrıca bkz. Maarif-i
Umûmiyye Nezareti idaresinde bulunan mekâtib-i ibtidâiyye, rüşdiyye, idadiyye, âliyye ile mekâtib-i
hususiyye ve ecnebiyyenin ve Dersaadet’te tahriri icra kılınan ve taşrada mevcut bulunan kütüphaneler
istatistiki, (1311-1312 sene-i dersiye-i maliyesine mahsustur), Darülhilafetilaliyye, Matbaa-i Âmire, 1318,
147
mektebe kabul edilmek için Osmanlı vatandaşı olmak şarttı. Buna rağmen ilerleyen
yıllarda mektep idaresi, yabancıların da kabul edilmesine sıcak bakmıştı 592 .
Mektebe sadece yüksek tahsil görmek maksadıyla devam eden kişiler de
vardı 593 . Dinleyici öğrenci kabul edilmesi bu konuda bir imkân sağlamıştır. İlk giriş
imtihanında asıl öğrencilerin yanı sıra çok sayıda dinleyici öğrenci (sâmi/müstemi‘) de
alındı 594 . İleriki yıllarda dinleyici öğrenci kabul edilmesi tartışma konusu olmuş; asıl
öğrencilere engel olabilecekleri kaygısıyla 1890’lı yıllarda bunların sayısının azaltılması
gündeme gelmişti 595 . Nitekim 1897 yılında Meclis-i Kebir-i Maarif, dinleyici öğrenci
usûlünün tamamen kaldırılması; şayet bu mümkün değilse sayının mümkün mertebe
azaltılması yönünde bir karar verdi 596 .
Tamamen erkeklerden oluşan Mekteb-i Hukuk öğrencileri, yüksek mektep
öğrencisi olmaları nedeniyle askerlikten muaftı. Öğrencilerin bir kısmının sadece bu
muafiyetten yararlanmak maksadıyla mektebe devam ettikleri şeklinde iddialar
vardır 597 . Tahkik edilmesi güç olan bu husus bir yana muafiyet prosedürü şöyle
işliyordu: Askere alınacak öğrenciler Mekteb-i Hukuk öğrencisi olduklarına dair
bildirimde bulunur; konu müdüriyetten tahkik edildikten sonra muafiyet kesinlik
kazanırdı 598 . Bu konuda problem yaşayan öğrencilerden birinin değerlendirmesine göre
ya askerî makamlar bu konuda iyi bilgilendirilmemişti veya onlar muafiyet
s. 6. Mektepteki öğrenci sayısının 1808’e çıktığı 1910-11 yıllarının resmî istatistiğine göre gayrımüslim
öğrenci oranı %14’tür (O. N. Ergin, a.g.e., III, 1115).
592
Müdür Kâzım Efendi, nizamnamedeki hükmün değiştirilmesini ve Avusturya tebeasından, Mekteb-i
Sultanî mezunu Dimitri Brezic’in mektebe kabul edilmesi için izin istemişti (30 Ağustos 1897/18 Ağustos
1313, HMT, s. 94-95).
593
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1114. İbnülemin ile kardeşi Ahmed Tevfik Münif Paşa’nın delâletiyle Mekteb-i
Hukuk’a girmişlerdi (İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, II, 1005). Güçlü bir medrese ve icazetname
geleneğinin varlığını sürdürmesine rağmen bu dönemin tahsil anlayışında diplomanın merkezî bir yere
sahip olmadığı görülmektedir. Bu anlayışa göre önemli olan dersin takip edilmesidir. Mektepleşme başarı
kazandıkça bu anlayış gerileyecektir. Diplomayı önemsemeyen tahsil anlayışının en iyi örneği Bayezid
Kütüphanesi müdürü ve hafız-ı kütübü İsmail Saib Sencer’dir. Askerî rüşdiye mezunu ve İslâmî ilimlerde
icazetnâme sahibi olan, bibliyografya ve lisan âlimi Sencer, Eczacı Mektebi, Mekteb-i Tıbbiyye-i
Mülkiyye ve Mekteb-i Hukuk derslerini takip etmişti. Hakkında daha fazla bilgi için bkz. E. Mardin-İ.
Sungurbey, Huzûr Dersleri, İstanbul 1966, II-III, 987-1047.
594
12-15 Haziran 1880 (5-8 B 1297), İ. DH. 65344.
595
7 Şubat 1893/26 K.sâni 1308, MF.ALY. 8/22.
596
Bir müddetten beri dinleyici öğrenciler, birinci ders yılının sonunda önce giriş, ardından da sınıf
sınavına tabi tutuluyordu. Meclis-i Maarif, 12 Kasım 1896 tarihinde, iki imtihanın farklı esaslara
dayanması nedeniyle bu usûlün kaldırılmasına karar verdi (1 Haziran 1897/20 Mayıs 1313, HMT, s. 9293)
597
O. N. Ergin, a.g.e., III, 1114.
598
Meselâ askerlik vakti gelen Ladikli Kütükçüoğlu Süleyman Efendi’nin öğrenci olduğunu bildirmesi
üzerine hangi tarihte mektebe girdiği ve kaçıncı sınıfta bulunduğu sorulmuştu (11 Haziran 1889/12 L
1306, MF. ALY. 4/167). Başka örnekler için bkz. 15 Aralık 1889 (22 R 1307), MF.ALY. 5/134; 28 Nisan
1890 (9 N 1307), 6/57; 12 Temmuz 1890 (25 ZA 1307), 6/124; 18 Eylül 1890 (3 S 1308), 6/178.
148
uygulamasını mümkün mertebe dar yorumlama eğilimindeydi. Ne var ki nihayetinde
öğrenci olduğunu ispat edenler askerlikten muaf tutuluyorlardı 599 . Bu hususta aranan
şart asker olduğu kesinleşmeden önce mektebe kayıt yaptırmış olmaktı 600 . Mezun
kendisine teklif edilen memuriyeti kabul etmediği takdirde askere alınması yeniden
gündeme gelebilirdi 601 .
Mekteb-i Hukuk öğrencilerinin bugünküne nisbetle ileri yaşlarda hukuk eğitimi
aldıkları dikkat çeken diğer bir husustur. Meselâ ilk mezunlardan Artin Zeleçyan Efendi
30, Mehmed Faik Efendi 31, Sâbit Efendi 32, Mehmed Nuri Efendi 33 yaşında iken
mezun oldular 602 . Bir yılın bütün mezunları üzerinden de bir analiz yapılabilir. Eylül
1898’de mezun olan 46 kişinin yaş ortalaması takriben 27’ydi. Mezunların onu 30 ve
üzeri yaşlardaydı. En yaşlı mezun 38 yaşındaki Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi zabıt
kâtiplerinden Hasan Fehmi Efendi’ydi. En genç mezunlar ise 23 yaşında iyi derece ile
mezun olan Yusuf Nihad ve Salih Sırrı Efendilerdi. Bu iki gencin iki üç yıl içinde bir
memuriyete atanmamış olması 603 yaş büyüklüğüne verilen önemi göstermektedir 604 . Bu
yılın birincisi Temyiz Mahkemesi zabıt kâtiplerinden Mehmed Hâzım Efendi 30;
ikincisi II. Meşrutiyet yıllarında mektebin müdürlüğüne getirilecek olan Abdülhalik
Midhat Efendi ile üçüncüsü Mustafa Ârif Efendi ise 26 yaşında idiler 605 .
1880’lerin sonlarından itibaren II. Abdülhamid idaresine karşı oluşan
muhalefetin Mekteb-i Hukuk’a da yansımaları olmuştur. Berlin’de çıkan Vossiche
Zeitung gazetesi 18 Eylül 1894 tarihli nüshasında polisin, üyeleri arasında tıp
mektepleri ve Mekteb-i Hukuk öğrencileri bulunan bir cemiyeti deşifre ettiğini haber
verir. Habere göre bunların bir kısmı yakalanmış, bazıları ise firar etmişlerdi. Gazetenin
599
H. Halid, a.g.e., s. 63-66, 78.
Şûrâ-yı Devlet’in bu istikametteki kararı hükümet tarafından da kabul edilmiştir. Bu konuda
İstanbul’daki yüksek mektep müdürlükleriyle taşra maarif müdürlüklerine gönderilen yazı için bkz. 8
Haziran 1893 (27 Mayıs 1309), MF.MKT. 176/125. Bir örnek için bkz. 31 Aralık 1904 (18 K.evvel
1320), MF.ALY. 12/8.
601
Müdüriyete gelen yazılardan birinde askere alınacak kişinin öğrenci olup olmadığına ilaveten
kendisine önerilen hizmeti kabul edip etmediği sorulmuştu (31 Ekim 1889/6 RA 1307, MF.ALY. 5/98).
Askeriye, müdüriyetin öğrenci olduğunu bildirdiği Akbaşoğlu İlyas Efendi’nin diploma aldıktan sonra
atandığı memuriyete gitmediği takdirde kendilerine bilgi verilmesini istemiştir (25 Aralık 1892/5 C 1310,
MF.MKT. 157/1).
602
DH.Said.d., nr. 25/347; nr. 18/31; nr. 10/29; nr. 26/143.
603
Maarif Salnamesi, sene 1318, s. 674-701; Maarif Salnamesi, sene 1319, s. 94-95 (bundan sonra Mezun
Listesi 1900).
604
Mekteb-i Mülkiye mezunları için de benzer bir durum sözkonusuydu. Mîzân, 1888 yılında
mezunlardan yaşları müsait olmadığı gerekçesiyle taşra memuriyetlerine gidemeyenlere Patent Meclisi
gibi dairelerde görev verilmesini teklif etmektedir (23 Şubat 1888/11 C 1305, Mîzân, nr. 44, s. 386).
605
26 Eylül 1898 (10 CA 1316), Y.PRK.MF. 4/20.
600
149
İstanbul muhabiri, Osmanlıların bu cemiyete bir taraftan Mustafa Fâzıl Paşa, Namık
Kemâl, Ziya Paşa ve Suavi’nin “Genç Türkiye Cemiyeti”nin bir devamı olarak
baktıklarını; diğer taraftan hayalperest gençlerden oluşan bir cemiyet olduğunu
söylediklerini belirtir. Gazetenin bu haberini öğrenen Saray ise bir tekzip yazısı kaleme
aldırtır 606 . Mektebin müfredatı öğrencilerin yeni siyasî fikirlerle kolaylıkla irtibat
kurmalarını sağlayacak unsurlar taşımaktaydı 607 . Yukarıda belirtildiği gibi hükümet,
hukuk ders kitaplarının teorik kısımlarından rahatsızdı. Siyasîleşme temayülü ve
imkânları noktasından hocaların vasıfları ve ders kitaplarının içeriği dikkate alınmalıdır.
Ayrıca siyasîleşmenin toplumsal zemini olarak öğrencilerin dünya görüşü ve hayat
tarzındaki farklılaşmalara işaret edilebilir 608 .
Mekteb-i Hukuk öğrencilerinin en dikkate değer özelliklerinden biri de eser
verme konusundaki hevesleridir. Müdür Kâzım Efendi’nin 1894 yılında padişaha
takdim ettiği, hoca ve öğrencilerin eserlerinden oluşan listede hocaların -yukarıda yeri
geldikçe zikredilen- yirmi dokuz, öğrencilerin otuz eseri kayıtlıydı. Hocaların
eserlerinin %40’ı fıkıh usûlü, fıkha giriş, Mecelle, ukubat, ferâiz ve vesâyâ ile vakıf ve
arazi hukuku; %34’ü ceza ve hukuk muhakeme usûlleri, ceza, devletler, deniz ticaret ve
icra hukuku gibi konularda kaleme alınmıştır. Geri kalan eserler belâgat, tarih ve mantık
kitaplarıdır. Öğrencilerin eserlerinin ise üçte biri fıkıhla doğrudan irtibatlıdır; listenin
üçte ikilik kısmı hukuka giriş, iktisat, hukuk felsefesi kitapları; ticaret, iflas, ceza
konularında yazılmış şerhler, içtihat kararlarını toplayan bir eser, bir hukuk lügati ve bir
kanun indeksinden oluşmaktaydı 609 .
Eser verme konusunda mektebin “1” ve “2” numaralı mezunları Sâbit Efendi ile
Mahmud Esad Efendi öne çıkan isimlerdir. Söz konusu listede Sâbit Efendi’nin üç,
Mahmud Esad Efendi’nin sekiz eseri vardır. Sâbit Efendi, geniş bir plan dahilinde
606
Y.PRK.TKM. 33/6.
Ali Birinci, Tarih Uğrunda, İstanbul 2001, s. 116; (özellikle Hoca Kadri, Serâyih, Paris 1910-1911, s.
336’dan naklen) s. 64-65.
608
Mektebin medreseli öğrencilerinden biri, mezun olduktan sonra mahkemelere devam etmeğe başlamış;
bu sırada “eski moda” ilmiye kıyafetinden kurtulmak istemişti: “Memleketimin pek çok insanı gibi ben de
yeni moda, yani fes hariç tıpatıp Avrupaî olan o kıyafetleri giymek ve bu suretle de asrî bir görünüşe
sahip olmak ihtirası ile yanıp tutuşuyordum”. Bu değişiklik için bir hana taşındı, bir Avusturya
Yahudisinin dükkanından kalitesiz bir şapka aldı ve kanaatince medrese ile bütün bağlarını kopardı (H.
Halid, a.g.e., s. 75-78).
609
Nisan-Mayıs 1894 (L 1311), Y.PRK.MF. 3/21.
607
150
hukukla ilgili eserler neşretmek üzere Medrese-i Hukuk mecmuasını çıkarmıştı 610 . 17
Safer 1298 (18 Ocak 1881) tarihli ilk nüshasında verilen bilgiye göre Medrese-i Hukuk
on üç kısma ayrılmıştı. Kısımların sırayla basılamayacağı öngörüldüğünden mecmua
çıktıkça herbir kısma ait bölümler ayrıca ciltlenebilecek şekilde tertip edilecek; kolay
takip edilebilmesi için sayfa ve nüsha numaraları kısım içinde yürütülecekti 611 . Sâbit
Efendi, Münif Paşa’nın derslerinde tuttuğu notlardan meydana gelen Medhal-i İlm-i
Hukuk’u 612 Medrese-i Hukuk’un birinci kısmı, Hikmet-i Hukuk’u 613 ikinci kısmı olarak
neşretti. Listede ayrıca “Kitabu’l-Büyû‘ Şerhi” adıyla bir eser neşrettiği belirtilir 614 .
Mahmud Esad Efendi ise Ravza-i Hukuk’u çıkararak hocaların ders notlarını
bastırmıştı 615 . Tespit edebildiğimiz kadarıyla Mahmud Esad Efendi’nin Münif Paşa’nın
dersinde tutulmuş notlardan oluşan Telhis-i Hikmet-i Hukuk (1301), Henry Ehrens’ten
tercüme ettiği Hikmet-i Hukuk yahud Hukuk-ı Tabiiyye (1301), kendi telif eserleri
Ferâidü’l-Ferâiz (1301) ve Şerh-i Kanun-ı Ceza (1302), Ravza-ı Hukuk külliyatı
içerisinde, Mekteb-i Sanayi Matbaası’nda basılmıştır. Mahmud Esad Efendi’nin aynı
matbaada 1302 yılında basılan iki eseri; Usûl-i Fıkh ve yine Münif Paşa’nın derslerine
istinaden kaleme aldığı İlm-i Servet de bu serinin bir parçası olmalıdır. Mahmud Esad
Efendi’nin listeye giren diğer iki kitabı ilk baskılarını İzmir’de yaptığı Telhîs-i Usûl-i
Fıkh ve Tarih-i Tabi‘i adlı eserlerdir.
Mekteb-i Hukuk’un ikinci devre mezunlarından Abdurrahman Talat Efendi’nin
Tarifeli Sakk-ı Kavânin-i Ahkâm-ı Adliyye adlı eseri, şer‘iye mahkemelerinde Dürru’s-
610
Bu mecmuanın fonksiyonu özetleyen “Mekteb-i celil-i Hukuk’ta esâtize-i kirâm hazarâtı canibinden
vukubulan tekâriri neşr u ilan ile cemiyet-i beşeriyyeye büyük bir hizmet eden Medrese-i Hukuk” cümlesi
için bkz. Halil Rifat, Külliyât-ı Şerh-i Ceza, İstanbul 1303, s. 3.
611
Mekteb-i Hukuk ders programını esas alan -düzenli bir kolleksiyonunu göremediğimiz- Medrese-i
Hukuk’un kısımları şöyledir: 1. Medhal-i İlm-i Hukuk, 2. Hikmet-i İlm-i Hukuk, 3. Medhâl-i Fıkh, 4. İlmi Usûl-i Fıkh, 5. Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, 6. Arazi-i miriyye ve mevkûfe, 7. Hukuk-ı Ticariyye, 8.
Usûl-i Hukukiyye, 9. Hukuk-ı Cezaiyye, 10. Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye, 11. Usûl-i Tanzim-i İlamât,
12. İlm-i Hukuk-ı Milel, 13. Uhûd ve Mukavelât-ı Düveliyye (18 Ocak 1881/17 Safer 1298, Medrese-i
Hukuk, [sy. 1], s. 1, 4). Sâbit Efendi’nin hukuk ve ceza muhakeme usûlü, ceza ve ticaret kanunu
şerhlerini, devletler hukuku kitabını ve Mecelle’nin ikinci cildini baskıya hazırladığı bilinmektedir
(DH.Said.d., nr. 10/29).
612
Medhâl-i İlm-i Hukuk, İstanbul 1299. Kapakta kitabın, P. Namor adlı yazarın eser ve fikirlerinden
faydalanılarak yazıldığı belirtilir. Bu kitaba kadar bizde bu bilime dair telif-tercüme bir kitap yazılmadığı
iddiası için bkz. a.g.e., s. 6.
613
Hikmet-i Hukuk, İstanbul, notları tutan: Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne şakirdanından Sâbit Efendi, A. K.
Tozliyan İdare-i Şirket-i Mürettebiye, 1302.
614
Medrese-i Hukuk’la neşredilen Mecelle şerhleri için bkz. S. Erdem, “Türkçe’de Mecelle Literatürü”, s.
710-11.
615
Ravza-i Hukuk’a Ocak 1884’te ruhsat verildiği bilgisi için bkz. Mehmed Murad, Devr-i Hamidî Asârı,
Dersaadet, Matbaa-i Osmaniye, 1308, s. 153.
151
sukûk’un ifa ettiği işlevi nizamiye mahkemesinde yerine getirmek maksadıyla kaleme
alınmıştır. Talat Efendi, hocalarından öğrendikleriyle beraber Rogron adlı bir yazardan
faydalandığını belirtir 616 . Mukavelât ve Mukavele Muharrirleri adlı eserinde
mukavelelerin tarifi, konusu ve gayesini ele alır, mukavelelerde uyulması gereken
şartları ve mukavelat muharrirlerinin dikkat etmesi gerek hususları anlatarak
örnekleriyle mukavele türlerini açıklar 617 . Talat Efendi’nin Usûl-i Muhakeme-i
Hukukiyye Şerhi adlı bir eseri de listede mevcuttur 618 .
Mektebin üçüncü devre mezunlarından Hüseyin Galib Efendi’nin dört eseri
listede yer alır. Mukarrerât-ı Mühimme adlı eseri Temyiz Mahkemesi’nin 3000’e yakın
karar özetlerini içerir 619 . Listede Müddeî-i Umûmîlerin Vezâifi adıyla geçen Müddeî-i
Umûmî ve Muavinleri, savcılık mesleğinin kuruluşu ve savcıların vazifelerinden
bahseder 620 . Kamus-ı Hukuk adlı bir hukuk lügatı yazan 621 Hüseyin Galib’in henüz
Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi kaleminde çalışırken, Eyüb Sabri Efendi ile birlikte
kaleme aldığı Nazariyat-ı Kanun-ı Ceza adlı bir eserine daha listede yer verilmiştir 622 .
Mektebin “3” numaralı mezunu Aleksiyadis Kostaki Efendi, Şerh-i Kanun-ı
Ticaret: İflas Kısmı 623 adlı eseriyle; Ahmed Cemal Efendi, Roussel’den yaptığı Kanun-ı
İflas tercümesiyle 624 ; üçüncü devre mezunlarından Avramaki Papadopulos ile Ahmed
Reşid Efendi, Hukuk-ı Ticaret adlı müşterek eseriyle 625 ; aynı sınıftan Refet Efendi,
Ticaret-i Berriyye ve Bahriyye Hakkındaki Ahkâm ve Mesâil-i Kanuniyyenin Hulâsası
adlı kara ve deniz ticaret hukuku kitabıyla 626 ; ikinci devre mezunlardan Ergirili
Mehmed Necib Efendi, Muhtasar Nazariyât-ı Ceza adlı ceza hukuku eseriyle 627 ; Ali
Rıza ve Vasil Orfanidis Efendiler ceza hukuku felsefesine dair yazdıkları Hikmet-i Ceza
616
İstanbul, Matbaa-yı Nişan Berberyan, üçüncü tab‘, 1310. Kitabın -görmediğimiz- ilk baskısının
künyesi şudur: İstanbul, Mihran Matbaası, 1301.
617
İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1305.
618
İstanbul, Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1304 (1888), 192 s.
619
İstanbul, Darü’t-tıba‘atü’l-âmire, 1305.
620
İstanbul, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1307.
621
Hüseyin Galib’in lügat çalışmaları için bkz. Ali Adem Yörük, “İlk Hukuk Lügatlerimiz (1870-1928)”,
Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy. 2, 2006 Güz, s. 114-17.
622
İstanbul, Bosnavî Hacı Muharrem Efendi Matbaası, 1302.
623
nşr. Kıraathâne-i Osmani müdürü Sarafim, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1300.
624
İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1306.
625
İstanbul, A.Maviyan Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1303.
626
İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1304.
627
İstanbul, Cemal Efendi Matbaası, 1305.
152
adlı kitapla 628 ; beşinci devre mezunlarından ve sonraki yıllarda bu sahada meşhur
olacak Serkiz Karakoç Efendi, Miftâh-ı Kavânîn-i Osmaniyye adlı bir tür kanun
indeksiyle 629 ; Cevdet Efendi, Mecelle’nin emanet ve hibe kitapları şerhiyle 630 ; ikinci
devre mezunlarından İsmail Sem‘i Efendi, muhakeme usûlü tarihçesiyle 631 ; Receb
Hilmi Efendi ise vasiyetler hakkıdaki eseriyle listeye girmiştir.
Hoca ve öğrenci eserleri karşılaştırıldığında -öğrenciler tarafından basılan
kitapların bir kısmı derste tutulan notlardan oluşur- biraz da pratik kaygıların sevkiyle
yeni kanun bilgisine doğru bir temayül olduğu söylenebilir. Bununla beraber
öğrencilerin bir kısmı fıkıh birikimini değerlendirme konusunda yetkindiler. Bayezid
Camii’nde okuyarak icazetname almış olan, 1894 yılı mezunlarından Receb Hilmi
Efendi 632 , son sınıf öğrencisi iken Ahkâm-ı Vesâyâ isimli fıkhî bir eser kaleme
almıştı 633 . Mütevazi ve aynı zamanda tavır sahibi bir kişi 634 olan yazar bu eserini
Dahiliye nazırı aracılığıyla padişaha takdim etmiş 635 , padişah tarafından sanayi
madalyası yahut dördüncü veya beşinci rütbeden Mecidî nişanıyla taltifi gündeme
gelmiş 636 ,
rütbe
sahibi
olmadığının
bildirilmesi
üzerine
râbi‘a
rütbesi
ile
ödüllendirilmişti 637 . Mezunların bilgi birikimi bazen hocaları hafife alabilmelerine de
yol açabilmekteydi 638 .
628
Mizan-i Ceza. Kısm-ı Evvel Hikmet-i Ceza, İstanbul, Matbaa-i A. K. Tozliyan İdare-i Şirket-i
Mürrettibiyye, 1303.
629
İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1309.
630
Şerh-i Kitabu’l-Emanet, İstanbul, A. Maviyan Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1306; Şerh-i Kitabu’lHibe, İstanbul, Âlem Matbaası, 1308.
631
Usul-i Muhakemenin Tarihçesi, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1304.
632
Receb Hilmi Efendi, Sivas hanedanından Yunuszâde İbrahim Efendi’nin oğludur. Sivas’ta sıbyan
mektebinde okuduktan sonra İstanbul’a gelerek icazetname aldı ve Mekteb-i Hukuk’tan mezun oldu.
Kasım 1899-Şubat 1901 arasında Aydın Vilayeti Telgraf ve Posta Başmüdüriyetinin avukatlığını yaptı
(DH.Said.d., nr. 99/483). Kurum avukatlığı için ayrıca bkz. 31 Aralık 1899 (28 Ş 1317), DH.MKT.
2291/100.
633
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne mezuniyet sınıfından Receb Hilmi, Ahkâm-ı Vesâyâ, Konstantiniyye,
Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1310. Eser Fetvahane-i Âli ile Tedkik-i Müellefât-ı Şer‘iyye’nin onayı ile
basılmıştır. Musullu el-Hac Osman Efendi, sudûrdan ve Temyiz Mahkemesi birinci reisi Ömer Fehmi
Efendi, Mekteb-i Nüvvâb Mecelle muallimi Mustafa Vehbi Efendi, Çorum müftüsü Ahmed Feyzi Efendi
ve Bağdat ulemâsından Alusîzâde Ali Alaaddin Efendi kitaba takriz yazmıştır.
634
“… bu abd-i âciz dahi ihtiyacât-ı zamana nazarla… ahkâm-ı fıkhiyyeden milel-i mütenevvi‘a ve hatta
Avrupalılar için bile eşedd-i lüzumu olduğunu his eylediğim şey ‘ahkâm-ı vesâyâ’ bulunmuş ve binâen
aleyh bir müddet-i medîde o bahr-i bî-pâyân-ı şeriatin vesâyâ kısmına dalmış… bir esercik çıkarmağa
muvaffak olmuştur” (DH.MKT. 131/40, lef 2).
635
21 Eylül 1893 (11 RA 1311), Y.MTV. 83/17. Ayrıca bkz. DH.MKT. 131/40, lef 1.
636
31 Aralık 1893 (22 C 1311), Y.MTV. 88/170. Ayrıca bkz. DH.MKT. 131/40, lef 5.
637
16 Ocak 1894 (9 B 1311), İ.TAL. 1311 B 11. Ayrıca bkz. 4 Ekim 1893 (24 RA 1311), Y.MTV. 84/77;
DH.MKT. 131/40, lef 3-4.
638
153
Mektebin hukuk reformlarına nisbetle nerede durduğuna ve gelenekle
irtibatlarına yukarıda yeri geldikçe değinildi. Bu noktada bir kurum olarak tenkit veya
tepki alıp almadığı sorusu akla gelebilir. Gerek kanunlaştırma fikri, gerekse adliye
teşkilatının değiştirilmesi konusunda devlet adamları nezdinde geniş bir katılımın
sağlandığına şüphe yoktur. Bununla beraber sorun, büyük kalabalıkların reformları
benimsemesi ve halk nezdinde büyük bir katılımın sağlanması noktasında ortaya
çıkmaktaydı. Başka bir deyişle sorun, reformların toplumsal meşruiyet açısından ne
kadar başarılı olduğunda düğümlenmekteydi.
Mekteb-i Hukuk açısından bu sorunun medreseli öğrenci sayısının fazlalığı ve
bunun yanında Arapça medrese dersleri tahsilinin yaygınlığı nedenleriyle büyük oranda
aşıldığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan mektebin klasik eğitim ve adalet üslubunun izi
üzerinde ilerlediği söylenebilir. Öte yandan mektep, hukuk sahasındaki reformların
önemli bir ayağını oluşturmaktaydı; ve bu tarafıyla Tanzimat ideallerinin vücut bulduğu
bir kurumdu. Eldeki bilgilere göre işaret edilen bu iki hususiyet nedeniyle önceden
olduğu gibi hukuk mektebi fikrinin fiiliyata geçirilmesinden sonra da bürokrasi ve
ilmiye mensuplarının tenkitlerinden bahsetmek mümkün görünmemektedir. Tepki,
ancak alt kademe memur veya ilmiye mensuplarından gelebilmekteydi. Öte taraftan
yabancıların, modern müfredatlı hukuk eğitimi almış Türk hukukçulara karşı
önyargılarını muhafaza ettikleri görülür. Bu hususları örnekler üzerinden biraz daha
açabiliriz.
Vereceğimiz ilk örnek Hukuk’’lu bir öğrencinin Mekteb-i Nüvvâb mezunu
babasıyla ilişkisi üzerine olacaktır. Mekteb-i Nüvvâb’dan mezun olduktan sonra
muhtelif kadılıklarda bulunan Hasan Raci Efendi’nin oğlu, Cumhuriyet dönemi devlet
adamlarından Yusuf Kemal Tengirşenk (1878-1969), Boyabat’ta Taşköprü Rüşdiyesi,
İstanbul’da Numune-i Terakki Mektebi ve Fatih Rüşdiyesi’nde okuduktan sonra Kuleli
Askerî İdadî’sini bitirmiş; Mekteb-i Hukuk’tan mezun olmuştu. Kendi anlatımına göre
babası Hasan Raci Efendi, onu kadı yapmak istiyor; bu nedenle Nüvvâb Mektebi’ne
girmesini istiyordu. İstanbul’a geldikten sonra Numune-i Terakki Mektebi’ne girip
sınıfında birinci olmasına rağmen babası, kızgınlığı nedeniyle yaptığı maddî yardımı
kesmiş; “Mekteb-i Nüvvâb’a git de ondan sonra sana para yollayayım” demişti 639 .
639
Y. K. Tengirşenk, a.g.e., s. 23-24, 75. Tahsil yılları için bkz. a.g.e., s. 9-64.
154
İkinci örnek üçüncü devre mezunlardan Eyüp Sabri Efendi’nin başından geçen
ilginç bir olaydır. Seniçe Müftüsü Ahmed Hilmi Efendi’nin oğlu olan Eyüp Sabri
Efendi (d. 1864, İvraniye/Arnavutluk), özel hocalardan ilk dinî bilgilerini edindikten
sonra medresede sarf, nahiv, me‘âni, beyân ve bedi‘ okudu. 21 yaşında
Divan-ı
Muhasebât Tahrirat Kalemi’ne mülâzım olarak girdi; Ocak 1886’da sınav vererek ikinci
sınıf Tahrirat müdürlüğü diploması, aynı yıl Bursa müderrisliği rüusu ve Haziran 1887
yılında Mekteb-i Hukuk’tan mezuniyet rüusu aldı 640 . Henüz öğrenci iken, Ağustos
1886’da Ertuğrul sancağı Tahrirat müdürlüğüne atanmıştı 641 . Mezuniyetinin ardından
Maarif Nezareti, diplomasını Ertuğrul sancağı mutasarrıflığına gönderdi. Mutasarrıfın
huzurunda imzası alınacak, diploma kendisine teslim edilecekti 642 . Mutasarrıf, 27
Temmuz 1887 tarihli bir yazıyla istenilen işlemin yapıldığını haber verdiyse de
hadisenin başka bir vechesi daha vardı.
Eyüb Sabri Efendi’nin 28 Eylül tarihli dilekçesindeki anlatıma göre diploması
elden ele gezerek iki ucu yırtılmış olarak kendisine ulaştı. Eyüb Sabri Efendi için asıl
üzücü cihet, mutasarrıfın dört seneden beri göz nuru dökerek bin zahmet ve gayretle
elde ettiği Mekteb-i Hukuk diploması hakkında “İyi dünbelek olur” diye tahkir edici bir
ifade kullanmasıydı. Bunun üzerine Eyüb Sabri, “Mutasarrıf gayet cahildir.
Havalelerinde hesapsız imla yanlışı vardır. Hatta Nezaret’in resmî emirnamesinde
‘huzur-ı âlilerine isticlâb ile bizzat imza ettirilmesi’ fıkrasının ehemmiyetini takdir
edemediğinden bendenizi ne yanına çağırmış, ne de imza ettirmiştir. Rüus el-an
imzasızdır. Mekteplerin ve mekteplilerin külliyen aleyhinde bulunmağla daima dahl u
taarruz etmektedir. Kendisi yirmi seneden beri kaymakamlık etmekte imiş, güç hal ile
ilk defa olarak buraya mutasarrıf olmuştur” şeklinde bir değerlendirme yapmaktadır 643 .
Görüldüğü üzere tepkiyi alaylı bir mutasarrıf göstermekte; mektebi ve mekteplileri
savunmak ise eğitimi ve sosyal kökeni itibariyle medreseli birine düşmektedir.
Son olarak bir konsolosun Osmanlı mahkemeleri ve hukukçuları hakkındaki fikri
örnek gösterilebilir. Selânik’te uzun yıllar İngiliz konsolosluğu yapmış, Türkçe
640
MF.ALY. 5/94.
Mezun olduktan beş ay sonra Bolu sancağı tahrirat müdürlüğüne atandığı gibi stajını da Bolu hukuk ve
ceza mahkemelerinde yapan Eyüp Sabri Efendi, Cebel-i Bereket sancağı savcılığı, Orman ve Me‘âdin
Nezareti mektubî kalemi müsevvidliği ve Mamuretülaziz, Diyarbekir, Basra, Ankara mektupçuluğu
görevlerinde bulunacaktır (DH.Said.d., nr. 10/427; devamı 80/391-92). Vaka-i Ashâb-ı Fil ve Esbâb-ı
Mûcibesi (İstanbul, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1301) ve yukarıda işaret edilen Nazariyât-ı Kanun-ı Ceza
adlı eserleri basılmıştır (MF.ALY. 5/94).
642
19 Haziran 1887/27 N 1304, MF.MKT. 94/26.
643
MF.ALY. 3/74.
641
155
öğrenmiş, Türklerle yakın ilişkilerde bulunmuş Mr. Bulunt, yıllar sonra Selânik’i
ziyaretinde Fazlı Necib’e mahkemeler hakkında “Gençliğimden beri Türkiya’da
yaşıyorum. Memlekette büyük terakkiler husûle geldiğini gördüm. Fakat hiç ıslah
olunamayan ve terakkiyâtı üzerine [v]urulmuş sahte bir yaldızdan ibaret kalan
mahkemeleriniz, polisiniz, jandarmanızdır. Adalet tevzii ve icrasına memur olan bu
heyetler daha adalet ne demek olduğunu anlayamamışlardır…” şeklinde bir
değerlendirme yapar. Fazlı Necip, bu sözlere karşı mektepler ile muktedir ve müstakim
yeni hukukçulardan bahsedip yirmi dört yaşında Selânik İstinaf savcılığına getirilen
Necmeddin Molla’yı (Kocataş) örnek gösterir. Bunun üzerine Bulunt, “Sarıklı değil mi?
Ben en ziyade sizin sarıklı hâkimlerinizden korkarım. Onlar namuslu, afîf, muktedir bile
olsalar muhitlerindeki cahilâne taassub tesirinden kurtulamaz, âdil olamaz, müsavat
icra edemezler” diyerek nihaî hükmünü verir 644 .
3.2. Mekteb-i Hukuk Mezun Profili
Zaman zaman işaret edildiği üzere hukuk mekteplerinin kurulması Osmanlı
modernleşme sürecinin birikimleri üzerine bina edilmiştir. Mekteb-i Hukuk mezunları
tablosunun daha da netleşmesi amacıyla özel olarak (muallim-i mahsustan) hukuk
dersleri alan kişilerden ve ilk mektepli hukukçular olan Kavânîn ve Nizamât Dershanesi
ve Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî öğrenci ve mezunlarından kısaca bahsetmek gerekir.
Gerek özel ders alarak gerekse hukuk mekteplerine devam ederek veya mezun olarak
devlet hizmetine giren adliye memurlarının eğitim durumları sicillerine işlenmekte ve
bu bilgiler atamalar sırasında dikkate alınmaktaydı. Kayıtlara yansıyan bu bilgilere
dayanarak mektepleşme öncesi hukuk eğitimi üzerine bazı ipuçları sunulacak ve hukuk
eğitiminin gelişim seyri temsil gücü yüksek bazı örnekler üzerinden ana hatlarıyla
resmedilecektir.
Eldeki bilgilere göre özel hukuk dersleri alan kişiler, gençliklerini Tanzimat
devrinde idrâk etmiş ve genellikle üst kademeye mensup ailelerin çocuklarıydı.
Aldıkları derslerin isimlerini bilmemize rağmen derslerin içeriğine dair yeterli bilgiye
644
Fazlı Necip, ilk karşılaşmada kendisinde de benzer bir intiba bıraktığını; ancak görüştükten sonra
fikrinin değiştiğini yazmaktadır; “kisvesine rağmen, kendisinde kat‘an taassub yoktu, ber-aks gayet
rindâne evzâ‘ ve ahvâli, pek münevver fikirleri vardı. Zekâsı, talâkati muhatabını teshîr edecek derecede
idi… İktidarı Necmeddin Molla Bey’i pek genç iken İstanbul İstinaf müddeî-i umûmîliğine çıkardı”
(“Necmeddin Molla”, Türk Hayatı, nr. 16, 15 Teşrinievvel 1341, s. 1-4).
156
sahip değiliz. Adliye Nazırı Cevdet Paşa’nın “memurîn-i adliyyenin en kıdemlisidir.
Vukûf ve meleke-i tâmme ashâbındandır” ifadeleriyle bahsettiği Ohannes Surinyan
(1824-1890) özel olarak Türkçe, Ermenice, hesap ve tarih derslerinin yanı sıra
“kavânîn-i Devlet-i Aliyye” 645 ; 1879 yılında Mekteb-i Hukuk’un ikinci müdürlüğüne
atanacak olan İstepan Karayan (d. 1844) da özel bir hocadan “fenn-i hukuk”
okumuştu 646 . Karayan’ın Cumhuriyet döneminde Hukuk Fakültesi’nde görev alması
bahsedilen
devamlılığın
geleceğe
uzanan
ucunu
temsil
eder.
Dergâh-ı
Âli
kapıcıbaşılarından Eğinli Salih Ağa’nın oğlu, tahsilini tamamen özel derslere borçlu
olan Abdüllatif Bey (d. 1832) ise ilerlemiş yaşına rağmen özel Mecelle dersleri aldı 647 .
Heyet-i Âyan üyelerinden Abdurrahman Sami Paşa’nın oğlu Abdülhalim Bey (d. 1849),
tarih, coğrafya, Fransızca, hesap, hendese gibi derslerin yanı sıra muhakeme usûlü, kara
ve deniz ticaret hukuku derslerini özel olarak okumuştu 648 .
Şüphe yok ki özel derslerden hukuk mekteplerine geçiş tedricî olmuş ve
mekteplerin yanı sıra özel ders alma usûlü varlığını sürdürmüştü. Kavânîn ve Nizamât
Dershanesi’ne devam ettikleri halde özel hukuk dersleri alan veya özel hukuk dersleri
aldıktan sonra dershaneye devam eden kişiler vardı 649 . Dershaneye devam ederek hukuk
formasyonu kazanan veya bilgilerini ilerleten kişiler sosyal kökenleri itibariyle özel
olarak hukuk tahsil edenlere benzemektedir. Aynı nesle mensup olmakla beraber
memuriyetleri sırasında dershaneye devam etmişlerdi 650 . Dershanenin yukarıda
bahsedilen kurallarına aykırı olsa da uzun yıllar dersleri takip eden kişiler olduğu
645
Sarraf Karabet Surinyan’ın oğlu olan Ohannes Surinyan, 18 yaşında beratlı tüccar sınıfına girdi; beratlı
Avrupa tüccarı vekilliği, beratlı kançılarya nazırlığı, ticaret mahkemesi üyeliği gibi görevlerde bulundu ve
Temyiz Mahkemesi üyeliğine kadar yükseldi (ANS.d., nr. 01/834).
646
ANS.d., nr. 001/176; 01/94.
647
Meclis-i De‘âvi ve Meclis-i Temyiz zabıt kâtipliklerinde bulunmuştu (ANS.d., nr. 01/396).
648
Meclis-i Vâlâ ve Meclis-i Nafıa kâtipliği yaptıktan sonra bidayet mahkemesi üyeliği, ticaret
mahkemesi reisliği ve adliye müfettişliğinde bulundu (ANS.d., nr. 001/280-281; 01/316).
649
Mütercim Mehmed Rüşdi Paşa’nın oğlu Süleyman Reşad Bey (d. 1846), Kavânîn ve Nizamât
Dershanesi’ne (Bâbıâli’de küşâd olunan kanun dersleri) devam ettiği gibi özel olarak “Fransa Kanunu”
tahsil etti. Bayezid Rüşdiyesi ve Mühendishane-i Berrî Hümâyûn mezunu olan Reşad Bey, Divan-ı
Ahkâm-ı Adliyye mazbata odası, Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi zabıt kâtipliği ve İstinaf Mahkemesi
hukuk kısmı üyeliğinde bulundu (ANS.d., nr. 01/462). Mıgırdiç Efendi (d. 1843), Hasköy Ermeni Mektebi
ve Fransız Mektebi’nden mezun olup özel hocalardan Arapça, Farsça, tarih ve hukuk (fenn-i hukuk)
dersleri aldığı gibi Kavânîn Dershanesi’nde Mecelle ve ticaret hukuku okudu. Çoğunlukla ticaret
mahkemelerinde görev yapan bu kişi, 1890’ların ortasında müslüman olarak İsmail Hakkı Efendi adını
aldı (ANS.d., nr. 01/938-39).
650
Kastamonu eşrafından Hacı Osmanzâde Mehmed Ağa’nın oğlu Mehmed Medhî Efendi (d. 1836),
dershane öğretime başladığında Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi zabıt kâtipliğinde bulunmaktaydı.
Dershanede Mecelle, ticaret hukuku ve ceza hukuku dersleri okudu (ANS.d., nr. 01/400).
157
gibi 651 , dershaneden yetişip adliye bürokrasisinin en üst makamlarına kadar yükselenler
de vardı 652 . Dönemin algılamasına uygun olarak sade bir şekilde ifade edilecek olursa
memurlar Kavânîn Dershanesi’nde “Mecelle ve kanun” öğrenmekteydiler 653 .
Kavânîn Dershanesi’yle Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî arasında da geçiş ve
irtibatlardan bahsedilebilir 654 . İlgili kısımda da belirtildiği üzere Kavânîn Dershanesi,
bir mektep haline gelemediğinden tahminen 1877-1878 yıllarında yerini tamamen yeni
hukuk mekteplerine bırakmak zorunda kaldı. Bunlardan kuruluş tarihi itibariyle birincisi
olan Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî, gerçek anlamıyla bir hukuk mektebi olarak görülmüştü.
Buradan mezun olanlara pratik hukuk bilgisi kazandırmak maksadıyla mahkemelerde
görev verilir 655 ; adliye memuriyetlerine atamaları yapıldığında köken hanesine
“Mekteb-i Hukuk mezunu” oldukları yazılır, yeterliliklerinin ellerindeki diploma ile
sabit olduğu belirtilirdi 656 . Öğrencileri arasında lise eğitimini Mekteb-i Sultanî’de
tamamlamış olanları başta saymak gerekir. Ancak dışarıdan gelerek hukuk okuyanlar da
vardı. Mezunlar “lisansiye” veya “doktora” diploması alabilmekteydiler 657 .
Sayıları ve faaliyetleri hakkında hâlâ yeterli derecede bilgi sahibi olmadığımız
Mekteb-i Hukuk Sultanî öğrenci ve mezunlarından bazıları daha sonra ön plana
çıkmıştır 658 . Mektebin mütercim ve yazı işleri müdürü, 1880 mezunu Yanko Vitinos,
diploma aldığına dair katî bilgi yoksa da Mecelle Hocası Rauf Efendi’nin oğlu
651
Dershaneye 1873’ten sonra girerek dört yıl devam eden İbrahim Hakkı Bey (d. 1846), burada Mecelle,
arazi ve ticaret hukuku (kanunnameleri), ticaret muhakeme usûlü ve ceza hukuku tahsil etti (ANS.d., nr.
01/584).
652
Kâdı Mehmed Said Efendi’nin oğlu İbrahim Şevki Bey (d. 1840), dershanede “Mecelle ve Arazi
Kanunnamesi ile sâir kavânîn”i okudu. Şevki Bey, Temyiz Mahkemesi reisliğine kadar yükselecekti
(ANS.d., nr. 001/020-021; DH.Said.d., nr. 25/159).
653
ANS.d., nr. 01/0164 (Kaptan Seyyid Ali Paşazâde, Haleb Valisi Mehmed Hamdi Paşa’nın 1842
doğumlu oğlu Ahmed Şemseddin Bey).
654
Bu irtibatın örneklerinden biri Mustafa Mazlum Efendi (d. 1852), dershanenin açılış törenine Divan-ı
Ahkâm-ı Adliyye nazırı olarak katılan Edhem Paşa’nın oğludur. Valide Sultan Rüşdiyesi ve Mekteb-i
Sultanî’de okudu. 19 yaşında mülâzemetle Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mazbata odasına girdi. Adliye
Nezareti Fihrist ve İstatistik kalemi müdürlüğü, Dersaadet bidayet ve istinaf mahkemeleri ceza
dairelerinde üye mülâzımlığı; ardından Cemiyet-i Rüsumiye üyeliği görevlerinde bulundu (ANS.d., nr.,
01/0090).
655
M. Cevad, a.g.e., s. 202, 205; O. N. Ergin, a.g.e., III, 1090.
656
Bir örnek (Markar Unciyan) için bkz. 1 Temmuz 1901 (14 RA 1319), İ.AZN. 43/1319 RA 3.
657
Ohannes Torosyan (d. 1850), Kudüs Ermeni Mektebi ve Mekteb-i Sultanî’yi bitirdikten sonra
“Mekteb-i Sultanî dahilinde küşâd olunan Hukuk Mektebi”nde okumuş ve “lisansiye” diploması almıştı.
İleride Temyiz Mahkemesi üyesi olacaktı (ANS.d., nr. 001/130-131; 01/538-39).
658
M. Cevad’ın Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî öğrenci ve mezunları hakkında verdiği bilgiler mektebin
faaliyet sahasını anlamak bakımından yetersiz kalmaktadır (a.g.e., s. 202, 205). Mezunların tamamı hâlâ
tespit edilememiştir. Bu metinde belirtilenler dışında Mahmud Cevad’ın zikretmediği iki kişi şunlardır:
“Mekteb-i Sultanî dahilinde bulunan Mekteb-i Hukuk’tan tekmil-i tahsil ile bâ-şehadetname çıkmış…
Artin ve Vartan…” (17 Mart 1882/26 R 1299, MF.MKT. 75/66).
158
Manyasizâde Refik Bey (1854-1909) 659 , Sava Paşa’nın örnek hukukçu olarak sunduğu
Mehmed Celâleddin Bey 660
ve Yorgaki Melahrino örnekleri bu bağlamda
zikredilebilir 661 . Vitinos ve Melahrino Mekteb-i Hukuk’un hoca kadrosunda yer alacak;
Manyasizâde Refik ise II. Meşrutiyet döneminde Adliye nazırlığı yapacaktı. Vitinos,
Melahrino ve diğer bazı örneklere 662 ilaveten Sava Paşa’nın hukuk eğitimindeki
merkezî yeri hatırlanırsa bir kısmı Fener Rum okulunda eğitim görmüş Rumların
etkinliği dikkat çekmektedir.
Mekteb-i Hukuk’un “1” numaralı mezunu Sâbit Efendi’nin tahsil serüveni ve
irtibatları ele alınan gelişim sürecinin birçok vechesini gözler önüne serer. Naib
Mahmud Said Efendi’nin oğlu olan Sâbit Efendi, sırasıyla Mahrec-i Aklâm, Kavânîn
Dershanesi ve Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî’ye devam etti; ardından Mekteb-i Hukuk’a
girerek iyi dereceyle mezun oldu. Sâbit Efendi’nin bir memur mektebine ve ilk hukuk
mekteplerine devam etmiş olması hukuk mektepleri arasındaki sürekliliğe işaret
etmektedir 663 .
Kavânîn Dershanesi’ne devam eden memurlar bir tarafa bırakılırsa 1885 yılına
gelindiğinde adliye personeli içerisinde az sayıda Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî mezunu
dışında mektepli hukukçu yoktu. Aşağıdaki Tablo 19 Mekteb-i Hukuk mezunları
hakkında bilgi veren resmî kaynaklardan hareketle hazırlandı. Bu veriler Mekteb-i
Hukuk’un 1885 yılından itibaren mezun vermeye başladığını gösteriyor. Elimizdeki bir
örnek mektebin 3 Şubat 1884 tarihinden önce mezun verdiğine işaret etmekteyse de 664 ;
bu öğrenci mezun listelerinde 1885 mezunları arasında gösterilmektedir. Tablo
659
Midhat Paşa’nın avukatı olarak meşhur olacaktı (Ekrem Reşad-Osman Ferid, “Manyasîzâde Refik”,
Nevsâl-i Osmanî, İstanbul 1325, s. 193-94).
660
“Mehmed Celâleddin Efendi’nin Hukuk Mektebi’nde tahsil-i ilm-i hukuk ile imtihan verdiğinden ve
Adliyece dahi bazı işlerde kullanıldığından bahisle mehâkimin birinde azalık ile veyahut taşraca münasib
bir memuriyette kayırılması istidasını hâvi verdiği arzuhal…” (4 Nisan 1880/24 R 1297, BEO, Ayniyat
Def., nr. 1377, s. 36).
661
Başka bir örnek, Encümen-i Dâniş üyelerinden Ünsî Efendi’nin oğlu, orta öğrenimini Fransa’da
gördükten sonra burada okuyarak diploma alan Osman Halim Bey’dir (d. 1853). Temyiz Mahkemesi
üyeliğine kadar yükselecekti (ANS. 001/178-79; 01/504).
662
Rum Patrikhanesi kapıkethüdası İstavraki Efendi’nin oğlu Yanko Efendi (d. 1851) bu örneklerden
biriydi (ANS.d., nr. 001/182; 01/628, 788).
663
DH.Said.d., nr. 10/29; ANS.d., nr. 01/452. İstanbul’da ve babasının naip olarak dolaştığı yerlerde
sıbyan ve rüşdiye mekteplerinde okudu. Yeni mekteplerde geçen tahsil hayatı boyunca bazı hocalardan
aklî ve naklî ilimler tahsil etti. Serüveni, ilmiye kökenlilerin bürokrasiye katılma temayülüne de iyi bir
örnek teşkil etmektedir. 33 yaşında Dersaadet Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi’nde memuriyete başladı.
Aynı mahkemenin İstintak Kalemi ve Savcılığı’nda; ardından İkinci Hukuk Dairesi ve Beyoğlu Bidayet
Mahkemesi Ceza Dairesi’nde çalıştı. Maluliyeti nedeniyle bu sırada emekliye ayrıldı (aynı yer).
664
Yusuf Recai Efendi adlı öğrenci bu tarihte Beyoğlu Hukuk Mahkemesi’ne devam etmeğe başlayarak
altı ay içinde staj (mülâzemet) süresini tamamlamıştı (ANS.d., nr. 001/564-65; 01/756).
159
incelendiğinde ayrıca, 1889 ve 1891 yıllarında mektebin mezun vermediği görülür.
Bunun nedeni eğitim-öğretim ve sınav usûlünün değiştirilmesi ve öğrenim süresinin
dört seneye çıkarılmasıydı 665 . 1885-1900 yılları arasında toplam on dört devre mezun
veren okulun ortalama yıllık mezun sayısı 47’dir.
Tablo 19. Mekteb-i Hukuk mezunlarının yıllara göre sayısı (1885-1900) 666
Sene
Mezun sayısı
Sene
Mezun sayısı
Sene
Mezun sayısı
1885
46
1892
32/37
1897
49
1886
58
1893
36
1898
54
1887
32
1894
35
1899
56
1888
28
1895
58
1900
49
1890
66
1896
55
Eldeki bilgiler mezunların tamamının sosyal kökenlerine dair ayrıntılı tasvir ve
değerlendirmeler yapmağa müsait değildir. Baştan belirtmek gerekir ki sosyal kökene
dayalı değerlendirmeler, indirgemeci bir yaklaşımla yapılırsa körlükleri arttırmaktadır.
Bununla beraber anlama ve yorumlama açısından kolaylıklar sağladığı da su götürmez.
Biz konuda bir örnek vermekle yetineceğiz. Mezunların babalarının mesleklerini
belirten bir belgeye dayanarak 1898 mezunları üzerinden bir tasvir yapabiliriz. O seneki
mezunların
%9’u
merkez
bürokrasi;
%24’ü
taşra
bürokrasisi
mensuplarının
çocuklarıydı. Merkezdekiler Ebniyye-i Hâssa Anbar müdürü, Telgraf ve Posta Nezareti
Evrâk müdürü, maiyyet-i seniyye çavuşu; taşradakiler ise vali, kaymakam, mutasarrıf;
665
C. Bilsel, İstanbul Üniversitesi Tarihi, İstanbul, Kenan Matbaası, 1943, s. 80-81. Ayrıca bkz. Maarif
Salnamesi, 1318 senesi, s. 681, 684.
666
Mezun Listesi 1900; MF.İST. 12/15, lef 1 (Darülfünun Hukuk Şubesi mezunlarına ait istatistik).
Hukuk mezunlarının tam bir listesi elimizde olmadığı gibi kaynaklar arasında da ihtilaf vardır. Bu
ihtilafın nedeni -yanlış bilgiler bir tarafa- sonradan imtihan vererek mezun olanların önceki listelerde yer
almamasıdır. Müdür Kâzım Efendi’nin hazırladığı 1885-1893 yılları arasında mezun olanların sayılarını
bildiren listede 1893 mezunları 32 kişi olarak gösterilirken (Nisan-Mayıs 1894/L 1311, Y.PRK.MF.
3/21); sonraki listelerde bu sayı 36’dır (Mezun Listesi 1900; C. Bilsel, a.g.e., s. 80-81). 1885-1893 yılları
arasında mezun olanların adlarının yer aldığı bir kitapçıkta o güne kadar mezun olanların sayısı 290
olarak gösterilirken maarif salnamelerinde bu sayı 294 olarak verilmektedir. II. Meşrutiyet yıllarında
hazırlanan bir istatistik cetveliyle maarif salnameleri karşılaştırıldığında 1894-1900 yılları arasında mezun
olan 25 kişinin maarif salnamesinde yer almadığı görülmektedir (MF.İST. 12/15, lef 1). Muhtemelen
resmî belgelere dayanmış olan Cemil Bilsel’in verdiği sayılar genellikle önceki listelerden fazla iken (ki
bu makuldür) üç devrenin mezunları için istatistik cetvelinden düşük bir sayı vermesi (toplam beş kişi)
kaynaklar arasındaki tenakuza veya dikkatsizliğe hamledilebilir. Yukarıdaki tabloda esasen istatistik
cetveli ve maarif salnamesindeki liste esas alınmış; sadece 1892 yılı mezunları için Bilsel’in verdiği sayı
(37) ayrıca gösterilmiştir.
160
Eytâm ve Evkaf muhasebecisi, sancak muhasebecisi, kaza tahsildarı, Evkaf ve Maarif
müdürü idi. Mezunların %21’i naib, müderris ve kürsü şeyhinin çocuklarıydı. Bu
bakımdan yer yer bahsettiğimiz ilk iki mezun; Sabit Efendi ile Mahmud Esad
Efendi’nin naib çocuğu olması tesadüf olmasa gerektir. %18’inin babası Evkaf Teftiş
Mahkemesi halifesi, mustantık, bidayet mahkemesi üyesi ve reisi, İstinaf Mahkemesi
başkâtibi ve Evkâf-ı Hümâyûn Hukuk müşaviri gibi adlî görevlerde çalışan kimselerdi.
%12’si eşraftan, %9’u tüccar, %6’sı ahalidendi 667 .
Öğrencilerin Mekteb-i Hukuk öncesi tahsil durumuyla ilgili şunlar söylenebilir.
Mezunlar, rüşdiye, idadî, yüksek mektepler, gayrımüslim cemaat okulları ve özel
derslerle yetişmiş olabiliyorlardı. Müslüman öğrencilerin ortak olarak okudukları
mektep sıbyan/ibtidaî mektebiydi. Mezunların büyük bir kısmının medrese geçmişleri
vardı veya özel olarak medrese dersleri görmüşlerdi. Giriş şartları nedeniyle belirli bir
derecede mantık, tarih, Arapça veya Fransızca bilmek zorundaydılar. Yukarıda işaret
edilen çeşitlilik gerekçesiyle bazı öğrenciler anadilleri olan Rumca ve Ermenice’ye
vâkıftılar. Osman Nuri Ergin, öğrencilerin çeşitliliğine, özellikle ilk tahsillerinin
farklılığına dikkat çekerek mektebi birbirinin dilini anlamaz insanlarla dolu bir “Babil
Kulesi” olarak vasıflandırmaktadır 668 .
Gerek padişahın gerekse üst düzey devlet adamlarının, gayrımüslimlerin
hâkimlik yapmasına pek de sıcak bakmadıkları belirtilmişti. Buna rağmen
bilebildiğimiz kadarıyla kabul ve mezuniyet sırasında bunlara karşı bir kota
uygulanmamıştı. Tablo 20’dan anlaşılacağı gibi mektepten yılda ortalama %20-30
dolaylarında gayrımüslim öğrencinin mezun olduğu görülür. Mektebe başlayan
gayrımüslim
ve
müslüman
öğrencilerin
mezuniyet
oranları
kıyaslandığında
gayrımüslimlerin mezuniyet oranının müslümanlara göre daha yüksek olduğu
anlaşılıyor. 1890’ların ikinci yarısında gayrımüslim mezun sayısı iyice düşecektir.
667
26 Eylül 1898 (10 CA 1316), Y.PRK.MF. 4/20. 1909-1910 yıllarına ait resmî istatistiklere göre o
sırada Darülfünun Hukuk Şubesi’ndeki öğrencilerin %39’u zabit ve memur, %15’i tüccar, %7’si ilmiye
mensubu, %4,5’u çiftçi, %3’ü öğretmen, %3’ü esnaf-zanaatkâr, %1,5’u avukat; %27’si ise diğer meslek
sahiplerinin çocuklarıydı (O.N.Ergin, a.g.e., III, 1115). 1907 yılında giriş sınavına giren bir öğrencinin
tasvirleri ilginçtir: “İşte şu ağacın altında taliplerin o zaman en bereketli kafilesini teşkil eden kallâvi
sarıklı, ayakları lapçınlı hocalar oturmuşlar, çoğu Arapça kelimeler olmak üzere bir şeyler konuşuyorlar.
Önünde hadımağasının el pençe oturduğu çift atlı paytonla gelen, dik yakalı sert kola gömlekli, zinciri sağ
göğsü üzerine sarkan altın gözlüklü, sivri burun potinli paşazadeler de yüksek sesle dün akşamki
eğlentiden bahsediyorlar. Anadolu yavruları, sessiz sadasız, korkak utangaç bir köşeye çekilmiş oldukları
halde ‘uzağa’ kaba Türk şivesiyle (!) ‘irak’ ve ‘güzel’ demeyip de ‘gözel’ dedikleri için berikilerin
istihzasından yine kurtulamıyorlar” (Ali Haydar Özkent, Avukatın Kitabı, İstanbul 2002, s. I).
668
O. N. Ergin, a.g.m., s. 1110.
161
Ermeni
olayları
nedeniyle
özellikle
Ermenilerin
sayısında
bariz
bir
düşüş
gözlemlenmektedir. Önceki yıllarda genellikle Rumlardan daha fazla mezun veren
Ermeniler son dört yılda sadece iki mezun çıkarabilmişti.
Tablo 20. Dinî mensubiyetlerine Mekteb-i Hukuk mezunları (1885-1900) 669
Sene
Müslüman
Gayrımüslim
Sene
Müslüman
Gayrımüslim
1885
%83
%17
1894
%80
%20
1886
%83
%17
1895
%85
%15
1887
%72
%28
1896
%82
%18
1888
%72
%28
1897
%92
%8
1890
%65
%35
1898
%96
%4
1892
%44
%56
1899
%90
%10
1893
%75
%25
1900
%97
%3
Mekteb-i Hukuk’un bulunduğu İstanbul, devletin siyasî-bürokratik merkezi
olmanın yanı sıra ilim kurumlarının da merkeziydi. Yeni yüksek mekteplerin kurulması
öteden beri varolan bu geleneği devam ettirdi. Mekteb-i Hukuk öğrencileri açısından da
benzer bir durum söz konusuydu. Tablo 21’de görüleceği üzere mektebin ilk on üç
yılında eğitim görüp mezun olan üç mezundan biri İstanbullu; ikisi taşralıydı 670 .
Tablo 21. Coğrafî kökenlerine göre Mekteb-i Hukuk mezunları (1885-1893) 671
Sene/Yer
İstanbul
Anadolu
Rumeli
Diğer
%35
%33
%20
%6
1885
%38
%33
%21
%8
1886
%38
%41
%15
%6
1887
%36
%36
%21
%7
1888
%32
%30
%17
%6
1890
%34
%37
%16
%13
1892
%33
%53
%8
%6
1893
%43
%37
%9
%11
1894
%33
%28
%31
%8
1895
%38
%34
%23
%5
1896
%24
%40
%32
%4
1897
%20
%33
%23
%9
1898
%22
%28
%46
%4
1899
%28
%28
%20
%13
1900
Bilinmeyen
%6
%15
%6
%11
Anadolu’nun çeşitli yerlerinde doğan mezunların sayısı, İstanbullu mezunlarla
atbaşı gitmektedir. Anadolu’dan gelenler Rumeli’ye nisbetle daha fazlaydı. Anadolu’da
İzmir, Kayseri, Konya, Akseki, Eğin, Nevşehir, Malatya, Tokat, Diyarbakır ve
Erzincan; Rumeli’de ise Yanya, Selânik, Ergiri, Edirne öne çıkmaktadır. Bunların
669
Mezun Listesi 1900.
İstanbul-taşra ve şehirli-köylü arasında bir paralellik kurulabilirse yirmi yıl sonra öğrenciler açısından
buna yakın bir tablo ile karşılaşılır. 1909-1910 yıllarına ait resmî istatistiklere göre o sırada Darülfünun
Hukuk Şubesi’ndeki öğrencilerin %57’si köylü, %43’ü şehirliydi (O. N. Ergin, a.g.e., III, 1115).
671
Mezun Listesi 1900.
670
162
haricinde mezunlar arasında Halep (üç kişi), Bağdat (üç), Trablusgarb (bir), Beyrut
(bir), Süleymaniye (bir), Musul (bir); Kıbrıs (dört), Hanya (iki), İmroz (bir); Kafkasya
(iki), Kırım (bir) ve Mısır (bir) doğumlu öğrenciler de vardı.
Sonraki yedi yılda (1894-1900) mezunlar önceden olduğu gibi ağırlıklı olarak
İstanbul, Anadolu ve Rumeli bölgelerine mensuptu. İstanbul ve Anadolu’dan gelen
mezunlar önceki oranlara göre azalırken, Rumeli bölgelerinden gelen mezunların artış
gösterdiği gözlemlenmektedir. Bu üç bölgenin haricinde dört Bağdat, iki Süleymaniye,
iki Cebel-i Lübnan, bir Humus, iki Şam, bir Halep, bir Şuf, bir Kudüs, bir Trablusşam,
bir Trablusgarb; altı Girit, iki Rodos; bir Kazan ve iki Dağıstan doğumlu öğrenci
Mekteb-i Hukuk’tan mezun oldu. Endonezya’ya bağlı Binaloka’dan gelen bir öğrenci
de bu yıllarda mezun oldu. Altyapı eksikliğinden taşrada açılamamış hukuk
mekteplerinin fonksiyonunu da üstlenmiş olan İstanbul Mekteb-i Hukuk’u, Rumeli’de
dikkate değer oranlarda bir rağbet yakalamışsa da Arap nüfusun çoğunlukta olduğu
bölgelerde bu seviyede başarılı olamamıştır.
Bazı
bölgelerden
gelen
öğrencilerin
çoğalmasının
özel
nedenleri
de
olabilmekteydi. İlk yedi devrede iki mezun veren Girit (ikisi de Hanya’dan), sadece
1898 yılında altı mezun verdi. Bu konuda Girit valiliği teşvik edici bir rol oynamıştı.
Girit vali vekili Mahmud Celâleddin Bey, 1892 yılında Sadaret’e gönderdiği bir yazıda
Girit’li müslüman ve hristiyan gençler üzerindeki Yunanistan etkisinin zayıflatılması
için İstanbul’daki yüksek mekteplere öğrenci gönderilmesini teklif eder 672 . Bu girişim
hemen yankısını bulmamakla beraber etkili olur ve Girit valiliği, 1894’te hukuk tahsil
etmek üzere İstanbul’a dört öğrenci gönderir. Bunlara vilayet maarif sandığından dörder
lira ödenmekteydi 673 . Ali Hâki, Mustafa Hüsnü, Ali Fehim ve Hüseyin Zihni isimli ve
672
2 Haziran 1892 (7 ZA 1309), MF.MKT. 143/69. Vali vekili, “ahlâk-ı Yunaniyye tuğyanının men‘-i
sirâyeti ile terbiyet ve efkâr-ı Osmaniyyenin oralarca neşr ü ta‘mîmine ve şan-ı metbû‘iyet ve sıfat-ı
tâbiyete kesb-i vukûf etmiş ulûm-ı âliyye erbâbının yetiştirilmesi” ve bunların mülkî ve adlî hizmetler,
genel meclis üyelikleri, doktorluk ve zıraatla ilgili memuriyetlerde görev almalarına dair ayrıntılı bir yazı
kaleme almıştır. Yunanlılığa meyleden Giritli hıristiyan gençlerin Yunanistan’da hukuk, idare ve tıp tahsil
ettiklerine dikkat çekmektedir. Vali vekilinin teklifine göre 1892 yılından itibaren Mekteb-i Mülkiyye,
Mekteb-i Sultanî, Mekteb-i Tıbbiyye-i Mülkiyye ve Halkalı Zıraat Mektebi’ne dörder, Hendese-i
Mülkiyye’ye iki ve Mekteb-i Hukuk’a altı öğrenci gönderilecek ve bunların yarısı müslüman yarısı
hristiyanlardan seçilecekti (aynı belge).
673
Girit meselesi nedeniyle bu parayı ödeyemeyecek hale gelen vilayet, öğrenciler mezun olana kadar
paranın Maarif Nezareti tarafından ödenmesini istedi. Mektep müdüriyetinin son sınıfta okuyan bu
öğrencilerin derslere devam ettiği ve başarılı olduklarına dair mütalaası üzerine Maarif Nezareti,
padişahın onayıyla, Nisan 1897-Temmuz 1898 tarihleri arasında bu öğrencilere dörder lira ödemeyi kabul
etti. Bkz. 23 Mayıs 1897 (21 Z 1314), İ.MF. 1314 Z 21. Girit olaylarında İstanbul’a hicret edenlerden
birinin (Hasan Efendi) Mekteb-i Hukuk’a kabul edilmek üzere verdiği dilekçeye dair bkz. 25 Ağustos
1897 (26 RA 1315), MF.ALY. 9/44.
163
hepsi Hanya’lı olan bu öğrenciler 1898 yılında mezun oldu. Bunlardan başka Resmo
doğumlu Ahmed Sâki ve Girit doğumlu olarak gösterilen Mehmed Ferid de bu senenin
mezunlarındandı. Vilayetin imkanlarıyla okuyan öğrencilerin avukatlık mesleğini tercih
etmiş olmaları ilginçtir. Ahmed Sâki ve Mehmed Ferid Hariciye Nezareti’nde görev
aldı; Ahmed Saki ayrıca avukatlık yapıyordu. Girit’te hukuk tahsiline dönük bu ilgi
adadaki siyasî ve kültürel krizle alakalıydı 674 .
3.3. Mekteb-i Hukuk Mezunlarının Adliye’ye Katılım Süreci
Mekteb-i Hukuk mezunlarının hakları mektep nizamnamesinin yedinci faslında
belirlenmişti. Buna göre mezunlar nizamiye mahkemelerinde en az bir yıl mülâzım
üyelikte bulunduktan sonra İstanbul ve taşra bidayet mahkemeleri üyeliği hakkı kazanır
ve adliye hizmetlerinde ilerleyebilirdi 675 . Avukatlık yapmak isteyenler nizamiye
mahkemelerine bir yıl boyunca dinleyici olarak devam ettikten sonra ruhsatname
alabilirdi. Mezuniyet diploması alamayıp sadece “sınıf diploması”yla mezun olanlar
nizamiye mahkemeleri yazı işlerinde ve mümeyyizlikte istihdam edilebilirdi. Ayrıca
adliye kadrolarının tamamen mekteplilerden oluşması hedefiyle mektep mezun
verdikten sonra diplomasız hiç kimsenin bidayet mahkemesi memuriyetlerinde görev
alamaması ve avukatlık yapamaması ilkesi benimsendi; ne var ki bu düşünce hayata
geçirilemedi. II. Meşrutiyet’in ilânından sonra dahi mezunların temel şikâyeti, istihdam,
terakki ve adliye görevlerine sadece mekteplilerin atanması konularını düzenleyen
maddelerin uygulanmamasıydı 676 .
Şubat 1883’de adliye memurlarının seçimi ve atanması ile ilgili yapılan
düzenlemeye göre adliyede görev alabilmek için reis, üye, üye mülâzımı, zabıt kâtibi
veya savcı olarak önceden görev almış olmak gerekiyordu. 1864 tarihli Vilayet
nizamnamesi uyarınca sancak ve vilayetlerde kurulan ceza ve hukuk mahkemeleri
(Divan-ı Temyiz, Meclis-i Temyiz) üyeliği, İdare Meclisleri üyeliği ve mülkî
674
Mekteb-i Hukuk muallimlerinden Ali Şehbaz Efendi’nin Mekteb-i Mülkiye’deki ders takrirlerinin
(Hukuk-ı Düvel, 2 cilt, Kandiye, Matbaa-i Maarif, 1310-1312) aynı yıllarda Girit’te basılmış olması
dikkat çekmektedir. Bu kitabın Ali Şehbaz’ın Mülkiye’deki ders takrirlerinden oluştuğu bilgisi için bkz.
Osman Sermed, Hukuk-i Umûmiye-i Düvel, Selânik 1324, I, 3.
675
Müdür Emin Efendi, on yıl sonra mezunların nizamiye mahkemesinde reis, üye, savcı ve her türden
adliye memuriyetine girdiklerini belirtmektedir (27 Şubat 1888/15 C 1305, MF. MKT. 97/39).
676
Mardinîzâde Ebul’ûlâ, “Hukuk: Hukuk Mezunları”, Sırat-ı Müstakîm, sy. 16, 16 ZA 1326/27
Teşrinisânî 1324, s. 246.
164
memuriyetlerde bulunanlar sınavda başarılı oldukları takdirde bidayet mahkemelerinde
ikinci reislik ve savcı yardımcılığı görevlerine seçilebilecekti; ancak bu gibi kişilere
sadece tecrübeli oldukları sahada görev verilecekti 677 . Nizamiye mahkemelerinde
uygulanmak üzere hazırlanmış olan Mecelle, hâkimlik için bir hukuk mektebinden
mezun olmaktan ziyade hâkimin vasıflarına odaklanıyordu. Mecelle’ye göre hâkim,
“hakîm [hikmetli: âdil, takva sahibi, akıllı], fehîm [âlim, zeki], müstakîm [istikamet
sahibi: doğru, mutedil] ve emîn [güvenilir], mekîn [haysiyetli], metîn [metânetli]
olmalı” (1792. madde); ayrıca fıkıh meselelerine ve muhakeme usûlüne vâkıf
olmalıydı 678 .
Mezunların adliyede görev alabilmeleri için tek şart bir yıllık staj süresini
doldurmaktı. Bu süreyi fazla bulan Adliye Nezareti, mektep henüz mezun vermeden
Adliye İntihâb Encümeni nizamnamesinin ikinci maddesiyle bu müddeti altı aya
indirdi 679 . Yeni düzenlemeden sonraki işleyiş şöyleydi: Müdüriyet, staj işlemlerinin
takip edilebilmesi maksadıyla yıl sonunda mezunların isim, şöhret, yaş ve derecelerinin
yazıldığı bir listeyi Maarif Nezareti’ne gönderir, bir nüsha oradan Adliye Nezareti’ne
gönderilirdi 680 . Stajın yarısı hukuk mahkemesinde, diğer yarısı da ceza (nizamiyye)
mahkemesinde geçirilirdi. Böylece mezun İstanbul veya taşra bidayet mahkemesi
üyeliği, mustantıklık veya savcı yardımcılığına atanmaya hak kazanırdı 681 . Bu husus
bir örnekle biraz daha somutlaştırılacak olursa; bu düzenlemeye uygun olarak staj yapan
1888 mezunu Yanyalı Ali Rıza Efendi, altı aylık mülâzemet müddetinin yarısını
Dersaadet Bidayet Mahkemesi İkinci Hukuk Dairesi’nde, diğer yarısını İstinaf Ceza
Mahkemesi’nde tamamladı. İkinci Hukuk Mahkemesi’nden aldığı 9 Ocak 1889 tarihli
ve İstinaf Ceza Mahkemesi’nden aldığı 7 Mayıs 1889 tarihli tasdiknameleri Adliye
Sicill-i Ahvâl Müdürlüğüne takdim ederek atanacağı memuriyeti beklemeye başladı 682 .
677
15 Şubat 1883 (7 R 1300), Adliye İntihâb Encümeni hakkında nizamnamedir, 1. ve 5. madde (Yıldız
Esas Def., nr. 206, s. 16; Düstur, 1.trt, Zeyl III, s. 101).
678
Daha fazla bilgi için bkz. Ali Haydar, Dürerü’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm, Şerh-i Kitabu’lKazâ, İstanbul, Artin Asaduryan Şirket-i Mürettibiyye Matbaası, 1311, s. 24-41.
679
15 Şubat 1883 (7 R 1300), Adliye İntihâb Encümeni hakkında nizamnamedir, 2. madde (Yıldız Esas
Def., nr. 206, s. 16; Zeyl-i Düstur, 1.trt, III, 101).
680
Mekteb-i Hukuk Encümeni, üçüncü mezuniyet imtihanında diploma almaya hak kazanan 31
öğrencinin derece, yaş, doğum yeri bilgilerini Maarif Nezareti’ne gönderme kararı aldı (HMT, s. 69).
Başka örnekler için bkz. 30 Haziran 1890 (13 ZA 1307), MF.ALY. 6/108; 19 Şubat 1891 (7 Şubat 1306),
MF.MKT. 126/78; 12 Temmuz 1892 (17 Z 1309), MF.MKT. 145/9; Ağustos-Eylül 1893, HMT, s. 82.
681
Maarif Salnamesi, 1316 senesi, s. 83; 1317 senesi, s. 85; 1318 senesi, s. 90, 1319 senesi, s. 90.
682
19 Temmuz 1895 (26 M 1313), İ.AZN. 1313 M 14.
165
Eğitim süresinin dört yıla çıkarıldığı Mart 1887’de okul müdürlüğü, staj
süresinin tekrar bir yıla çıkarılması istedi; ancak hükümet, öğrenciler arasında çoğunun
fakir olduğunu belirterek bu öneriyi kabul etmedi 683 . Eylül 1887’de Adliye Nazırı
Cevdet Paşa, mektep nizamnamesinin 32. maddesini tadil eden tek fıkralık bir kanun
teklifi hazırlayarak pekiyi dereceyle mezun olanların altı ay, iyi dereceyle mezun
olanların bir yıl, orta dereceyle mezun olanların ise bir buçuk yıl mahkemelerde staj
yaptıktan sonra memuriyete alınmalarını önerdi 684 ; ancak bu teklif de kabul edilmedi 685 .
Tablo 22. 1885-1893 mezunlarının 1893 ve 1900 yıllarındaki meslek tercihleri 686
Sene
Hâkim
Savcı
Avukat
Adlî İşler
Diğer
1885
%22-22
%10-13
0-%13
%2-11
%6-15
1886
%30-28
%7-16
0-%7
%2-1,5
%2-6,5
1887
%16-22
%16-16
0-%16
0-%3
%8-11
1888
%11-29
%25-25
%7-18
%3,5-3
%3,5-7
1890
%6-12
%12-15
%3-24
%5-6,5
%3-6,5
1892
0-0
0-%10
0-%56
%8,5-9,5
%3,5-6,5
1893
0-%6
0-%12
%3-16
%11-16
%14-19
Yukarıda belirtildiği üzere mezunların avukatlık yapabilmesi için bir yıl
mahkemelere devam etmeleri gerekmekteydi. Ancak Baro’nun örgütlenememesi ve bir
süre sonra aşağıda izah edilecek “inhisar usûlü”nün delinmesi nedenleriyle bu,
uygulanamadı. Mezunlar sadece diplomalarıyla avukatlık ruhsatnamesi almağa hak
kazanıyorlardı 687 . Mezunların pek az bir kısmı mahkemelerde çalışmak istiyor; önemli
bir bölümü devlet hizmetine girmeyi tercih ediyordu 688 .
Mezunların
meslek
tercihleri
açısından
bazı
genel
tespitler
yapmak
mümkündür 689 . Dayandığımız kaynaklardaki hata payı unutulmadan aşağıdaki Tablo
683
28 Mart 1887 (3 B 1304), MV. 18/53.
8 Eylül 1887 (20 Z 1304), ŞD. 2522/3, lef 1 ve 2.
685
2 Kasım 1887 (16 S 1305), BEO, Ayniyat Def., d. 1582, s. 266. Ayrıca bkz. ŞD. 2522/3, lef 3. Konuyu
ele alan Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi, amaç ehliyetli memur yetiştirmekse böyle ayrıntıyla
uğraşılacağına sorunun esasıyla ilgilenilmesi gerektiğini belirtmişti (aynı yer).
686
Mezun Listesi 1893; Mezun Listesi 1900.
687
Meselâ ilk mezunlardan Yusuf Recai Efendi, Mayıs 1885’te birinci sınıftan avukatlık ruhsatnamesi
alarak Ocak 1888’e kadar avukatlık yaptı (ANS.d., nr. 001/564-65; 01/756).
H. Halid. Ara örnek.
1904 mezunu Y. K. Tengirşenk, o sırada İstanbul’da Baro olmadığını ve staj da yapılmadığını
belirtmektedir (a.g.e., s. 94).
688
H. Halid, a.g.e., s. 82-83.
689
Bu konudaki kaynaklardan biri: Dersaadet Mekâtib-i ‘Aliyyesinin Bidâyet-i Küşâdından Beri
Şehadetname İ‘tâsıyla Yetiştirdiği Talebenin Esâmisini Mübeyyin Cetveldir (bundan sonra “Mezun Listesi
1893”), (hicrî) 1311 (1893). Maarif Nezareti, Şubat 1893’te Mekteb-i Hukuk’tan -ve diğer yüksek
684
166
22’den bir fikir edinilebileceği kanaatindeyiz. Öncelikle işsizlik durumunun tespiti
gerekir. İlk mezunların %60’ının mezuniyetlerinin üzerinden sekiz yıl geçmesine
rağmen henüz bir memuriyete giremediği görülmektedir. Bu oran ilk yedi devre
mezunlar için %60-65 civarında seyretmektedir. Bunların bir kısmının zaten önceden
memur olduğu dikkate alınırsa işe girenlerin oranı iyice düşecektir. Mezunların
öncelikle hâkimlik ve savcılık mesleklerini tercih ettikleri görülür. 1893 itibariyle ilk üç
yılda mezun olanların avukatlık yapmadığı kaydedilmiştir. Bu sırada 1888 yılı
mezunlarından Aristidi ve Mihail Latif; 1890 mezunlarından Artur ve Yordan ve 1893
mezunlarından Maksud Tepanyan efendiler avukatlık yapmaktaydılar. Naiblik, Temyiz
Mahkemesi veya diğer mahkemelerde zabıt kâtipliği, icra memurluğu, savcılıkta veya
Adliye Nezareti’nin çeşitli kalemlerinde halifelik gibi adlî hizmetlerin yanı sıra Şûrâ-yı
Devlet’in çeşitlik dairelerinde memurluk; Evkaf, Maliye, Askeriye, İstişare Odası,
Sefaret ve Reji’de kâtiplik, muallimlik, Tahrirat müdürlüğü, Matbuat-ı Hariciye
halifeliği gibi mülkî ve haricî işlerde görev aldıkları görülmektedir. 1900 yılında ilk
mezunların işsizlik oranının ortalama %30’a düştüğü görülür. Hâkim ve savcı
oranlarında artış görülmekle beraber ilk yedi yılın mezunlarının 1894-1900 yılları
arasında avukatlık mesleğini keşfettiklerini söylemek mümkündür. İlk dört yılın
mezunlarında hâkim ve savcılık oranları avukatlık karşısında üstünlüğünü korurken
1890’dan itibaren avukat oranlarında dikkate değer bir artış görülecektir. 1900 yılı
itibariyle 1892 mezunlarının yarıdan fazlasının avukatlığı seçmesi dikkat çekicidir. Bu
dönemde müslüman mezunların da avukatlığa yöneldiği görülür. 1890 mezunu on beş
avukattan dördü; 1892 mezunu on sekiz avukattan üçü müslümandı. Mezunların temel
hukuk mesleklerinin yanı sıra Adliye Nezareti, mahkemeler, icra daireleri; Hariciye
Nezareti, Maliye Nezareti, Şûrâ-yı Devlet, Tabiyet kalemi, mahallî idareler, Sefaretler,
Ziraat Bankası ve Rüsumat’ta görev almışlardı.
Tablo 23’de görüleceği üzere 1894-1900 yılları arasında mezun olanların
yaklaşık %40’ı 1900 yılı itibariyle işsizdi. 1895 yılı içinde yapılan bir istatistiğe göre o
yılın mezunlarının işsizlik oranı %62’ydi ve aralarında hâkim, savcı ve avukat yoktu.
mekteplerden- o ana kadar mezun olanların bir listesinin yapılıp beş altı gün içerisinde gönderilmesini
istedi (28 Şubat 1893/16 Şubat 1308, MF. ALY. 8/125). Bu listeler bir kitap haline getirilerek bu adla
basıldı. Aykut Kazancıgil, bu kitapçıktan yüksek mektep mezunlarına birer adet dağıtıldığını, dedesi
Mülkî Tıbbiye mezunu Dr. Osman Remzi Bey’e de bir tane verildiğini yazmaktadır (Binbaşı Elhaç Rıza
Tahsin, Tıp Fakültesi Tarihçesi (Mir‘ât-ı Mekteb-i Tıbbiye), eklerle yayınlayan: Aykut Kazancıgil,
İstanbul 1991, I, 39). Sözkonusu listede mezunların isimleri, memleketleri, rütbeleri ve 1893 yılında
bulundukları memuriyet verilmekteydi. Listeye göre bu tarihe kadar Mekteb-i Mülkiye 454, Mekteb-i
Sultanî 445 mezun vermişti.
167
Beş yıl sonra bu oran %31’e düştü. Bu, mezunların %30’unun beş yıl içinde -%27’si
temel hukuk mesleklerine olmak üzere- atandıklarına işaret etmektedir 690 . 1898 yılı
içinde işsizlik oranı %54 iken, iki yıl sonra %35’e düşmüştü; bu da aynı şekilde iki yıl
içinde mezunların %20’sinin işe başladığını göstermektedir 691 . Başka bir açıdan
bakılırsa 1900 yılı mezunlarının yarısı mezun oldukları yıl iş sahibiydi veya işe girmişti.
Altı yıllık periyodda hâkim veya savcı olan mezun oranının azaldığı; buna mukabil
avukat oranının arttığı görülür. Mezunlar ayrıca Evkaf, Dahiliye, Maarif, Telgraf ve
Maliye Nezaretleri; Meşihat, Hariciye Evrak Odası, Tahrirat, Mektubî ve Tercüme
Kalemleri; Rüsumat Tercüme Kalemi, Şûrâ-yı Devlet, Şehremaneti, Mâbeyn, Askeriye,
Sefaretler, Hazine-i Hâssa, vilayetler 692 , Defter-i Hakanî, Bahriye, Düyûn-ı Umûmiyye
gibi kurumlarda çalışıyor; bunlara ilaveten mustantık, zabıt kâtibi, mukavelat muharriri,
icra memuru, kâtip, mümeyyiz ve halife olarak görev yapıyordu.
Tablo 23. 1900 yılı itibariyle meslekî yönelimleri (1894-1900) 693
*
Hâkim
Savcı
Avukat
%6
%30
%15
1894
%7
%10
%10
1895
%2
%6
%13
1896
%8
%17
1897
%2
%19
1898
%4
1899
%6
1900
Adlî İşler
%18
%30
%21
%19
%8
%11
Diğer
%18
%24
%11
%24
%25
%32
%33
Mezunların istihdamıyla ilgili önemli bir ölçüt de mezuniyet dereceleriydi.
Mektep nizamnamesinde mezuniyet diploması alanların temel hukuk mesleklerine
girebilecekleri, sınıf diploması alanların ise mahkemelerin yazı işlerinde görev
alacakları belirtilmişti. Adliye memurlarının seçimi ve atamalarıyla ilgili kanunun on
dördüncü maddesinde * pekiyi ve iyi dereceyle mezun olanların mahkeme reisliği,
üyeliği, savcılık gibi hâkimlik vasıfları taşımayı gerektiren memuriyetlerde (hâkimiyet
sıfatını haiz memuriyetlerde); orta dereceyle mezun olanların ise mustantıklık, icra
690
1 Temmuz 1895 (8 M 1313), Y.MTV. 123/35.
26 Eylül 1898 (10 CA 1316), Y.PRK.MF. 4/20.
692
Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi, Hukuk mezunlarının kaymakamlığa terfi edip edemeyeceğini ele
alırken, bunların idadî ve Sultanî mezunlarına verilen haklardan evleviyetle yararlanabileceğini
belirtmişti. Gerekçesi Hukuk’ta kanunların teorik ve pratik olarak derinliğine öğretilmesiydi (10 Şubat
1899/29 N 1316, İ.KAN. 1316 N 1).
693
Aynı yer.
*
Hükkâm ve sâir memurîn-i adliyyenin usûl-i intihâb ve tayinlerine dair kanunun 14. maddesi şöyledir:
“Mekteb-i Hukuk’tan aliyyülâlâ ve âlâ derecede şehadetname almış olanlar ikinci ve karîb-i ala
derecesinde şehadetname alanlar birinci mertebede muayyen olan memuriyetlere tayin olunacak ve
mektepten neşet etmeyenlerin imtihanları bunlara kıyasen icra kılınacaktır”.
691
168
memurluğu gibi memuriyetlerde görev almaları şeklinde bir düzenleme yapıldı 694 .
Mezunların ortalama %25-30’unun orta dereceyle mezun olduğu 695 dikkate alınırsa
sisteme dahil olan hâkim-savcı sayısının daha da düşük olacağı söylenebilir. Ancak bu
ayrım tam olarak işletilememiştir. Meselâ ikinci devre mezunlarından (1886) Mehmed
Beşir Efendi, orta dereceyle ve son sırada mezun olmasına rağmen mezun olduktan iki
yıl sonra Cebel-i Bereket savcı yardımcılığına atandı 696 .
Yukarıdaki tablolardan anlaşılacağı üzere mezunların adliyeye katılımı tedricî
olmuştu. Bu noktada büyük beklentilerle açılan, saray ve hükümet tarafından
desteklenen, ihtimamla üzerinde durulması nedeniyle yüksek seviyede bir eğitim veren
mektepten mezun olanların neden hemen memuriyete atanmadığı sorusu akla gelebilir.
Net olarak izah edemediğimiz bu sorun büyük oranda eski adliye kadrolarının hâlâ faal
olması ve Hukuk mezunlarının icra memurluğu, mustantıklık, zabıt kâtipliği gibi
memuriyetlere ve taşra memuriyetlerine rağbet etmemesiyle alakalı olmalıdır.
Bu genel değerlendirmeden sonra mezunların adliyeye katılımını örnekler
üzerinden biraz daha açabiliriz. Öncelikle belirtmek gerekir ki istihdamın arkasındaki
temel düşünce, Mekteb-i Hukuk mezunlarının adliyede görev almasıyla adliye
teşkilatının düzene gireceği ve böylece kapitülasyonlar ve yabancı müdahalesinin
önünün alınabileceği inancıdır. Bu nedenle kamuoyunda Mekteb-i Hukuk mezunlarının
adliye memuriyetlerine atanmalarının gerekliliği konusunda güçlü bir eğilim vardı 697 .
Mezunların adliyeye katılımı hususu hâkim istihdamıyla ilgili kanun tasarılarında da
kendini göstermektedir 698 . İlk yıllardan itibaren mezunların adliye memuriyetlerine
atandıkları görülmektedir. Meselâ ilk devre mezunlarından, aynı zamanda icazetname
694
24 Ağustos 1888 (6 Z 1305), BEO, NGG, d. 10; 12 Ekim 1890 (30 Eylül 1306), BEO, Ayniyat Def.,
nr. 1403, s. 40.
695
13 Nisan-12 Mayıs 1894 (Nisan 1310), Y.PRK.MF 3/21; 1 Temmuz 1895 (8 M 1313), Y.MTV.
123/35; 26 Eylül 1898 (10 CA 1316), Y.PRK.MF. 4/20.
696
6 Kasım 1888 (2 RA 1306), Tercüman-ı Hakikat, nr. 3116, s. 2 .
697
“Teşkilat-ı adliyyenin heyet-i hâzırasında ıslah ve tanzime muhtaç bir hayli cihetler olabilirse de
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne ile Mekteb-i Nüvvâb’ın tevsî ve tanzimiyle istihsâl olunabileceğinden cüz’î bir
vakitte vukûa gelmesi kaviyyen me’müldür” (“Müdahalât-ı Ecnebiyyeyi Men‘ İçün En Kısa Tarik”,
Mîzân, nr. 34, 9 Haziran 1887/17 N 1304, s. 279-81); “Lisan-aşina ve usûl-aşina memurların vilayetlerde
ve iş başlarında bulundurulması kapitülasyonlara müteallik Avrupa haksızlıklarıyla tecavüzlerini
kaldırmak hususundaki teşebbüsât-ı meşrûamıza karşı Avrupa tarafından vâki olagelen şikayetlerin önünü
almak için en kısa ve ahsen tarik bulunduğu cihetle Mekteb-i Mülkiye ve [Mekteb-i] Hukuk’tan çıkan
efendilerin mülkiye ve adliye memuriyetlerine tayini ve terakkilerinin temini zımnında izhar-ı müsara‘at
akdem-i umûrdan addolunsa sezâdır” (“Şehadetnameliler”, Mîzân, nr. 59, 23 Ağustos 1888/15 Z 1305, s.
557).
698
Meselâ Adliye Müfettişliği ile Mahkeme-i Temyiz İstida Dairesi’nin birlikte hazırladığı bir kanun
tasarısında kaza bidayet mahkemelerine Hukuk mezunu ikinci başkan, savcı yardımcısı ve mustantık
atanması öneriliyordu (11 Mart 1896/27 N 1313, Y.A.RES 1313 9 27, lef 3).
169
sahibi olan Mustafa Nuri Efendi, uzun bir tahsil hayatının ardından; mezun olur olmaz,
34 yaşında Beyoğlu bidayet mahkemesi ikinci hukuk dairesi üyeliğine atanmıştı 699 .
Öte yandan mezunların bir kısmının zaten teşkilat içerisinde yer aldıklarına
işaret etmek gerekmektedir. Meselâ yine ilk devre mezunlarından Sâbit Efendi,
Dersaadet Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi, İstintak ve Savcılık kalemlerinde çalışmış;
mezun olduktan sonra Beyoğlu Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi üyeliğine atanmıştı 700 .
Ayrıca memur öğrencilerin bazıları önceden yüksek tahsil görmüş olabiliyorlardı.
Bunların da adliyeye katılımı “terfi” veya “nakil” tarzında olabilmekteydi. Örneğin ilk
mezunlardan Mehmed Nureddin Hikmet Efendi, Anadolu Sadareti Vekayi katip
yardımcılığı, Rumeli Kadıaskerliği tezkireciliği görevlerinde bulunduğu gibi Mekteb-i
Nüvvâb’dan mezun olmuştu. Stajını tamamlayıp Üsküdar Bidayet Mahkemesi Hukuk
Dairesi üyeliğine atanarak adliye mesleğine geçişi Şubat 1887’e denk düşmekteydi 701 .
Mezunların tedricen yeni açılan kadrolara yerleştirilmesi her atama sırasında
onların tercih edildiği anlamına gelmemekteydi. Meselâ Dersaadet Bidayet Mahkemesi
üyelerinden ve ilk mezunlardan Sâbit Efendi, malüliyeti nedeniyle meslekten ayrılmak
zorunda kaldığında yerine Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye mazbata odası kökenli Mehmed
Hafid Efendi, onun yerine de Bâbıâli Tercüme Odası kökenli Mehmed Bahaeddin
Efendi getirildi 702 . Görevden alınacak kişinin hukuk bilgisinin zayıflığı söz konusu
edilse bile bu, yerine her zaman mektepli birinin atanmasını temin etmeyebiliyordu 703 .
Atamalarda tecrübe sahibi olmak, mektep mezunu olmanın yanı sıra dikkate
alınmakta 704 ; bu nedenle memurun yaşı da önem kazanabilmekteydi 705 . Bu noktada
“müstahdemîn” denilen eski adliye kadrolarının önemine dikkat çekmek gerekmektedir.
Örneklendirmek gerekirse; mektebin yirminci yılında Temyiz Mahkemesi üyelerinden
699
DH.Said.d., nr. 26/143.
DH.Said.d., nr. 10/29; ANS.d., nr. 01/452.
701
DH.Said.d., nr. 18/153.
702
M. Hafid Efendi savcı yardımcısı, M. Bahaeddin Efendi zabıt kâtibiydi (1 Ocak 1896/16 B 1313,
İ.AZN. 17/1313 B 10).
703
Karahisar-ı Sahip bidayet mahkemesi savcı yardımcısı Ali Efendi “behre-i kanuniyesi derece-i
kifâyede olma”dığından görevden alınmış; yerine Vize kazası bidayet mahkemesi savcı yardımcısı
İbrahim Edhem atanmış; ancak bunun yerine Heyet-i İttihamiyye zabıt kâtiplerinden ve Hukuk mezunu
İbrahim Bey atanmıştı (5 Kasım 1893/26 R 1311, İ.AZN. 1311 R 11).
704
Üsküdar bidayet mahkemesi mukavelat muharrirliğinde bulunan Ömer Lütfi Efendi, vaktiyle İzmir
bidayet mahkemesi ceza dairesi reisliği yaparak liyakatini isbat etmiş mezunlardan olduğundan atanmıştı
(10 Ağustos 1893/27 M 1311, İ.AZN. 1311 M 19).
705
Meselâ bir atama zincirinde bir Hukuk mezununun yerine rüşdiye mezunu biri; onun yerine ise yine
Hukuk mezunlarından biri atanmıştı. Hukuk mezunlarından ilki 42, ikincisi 36; rüşdiye mezunu ise 38
yaşındaydı. Rüşdiye mezunu savcı yardımcılığından reisliğe, yerine gelen Hukuk mezunu ise zabıt
kâtipliğinden savcı yardımcılığına terfi etti (24 Eylül 1895/5 R 1313, İ.AZN. 1313 R 3).
700
170
Ekiyadis Efendi’nin vefatı ve üyelerden Bahaeddin Efendi’nin Temyiz Ceza Dairesi
başkanlığına getirilmesi üzerine üyeliklere “kıdem ve kifâyetlerinden nâşi” Dersaadet
İstinaf Mahkemesi Hukuk Dairesi reisi, 49 yaşındaki (Küçük) Ali Haydar Efendi ile
Beyoğlu Bidayet Mahkemesi savcısı, 58 yaşındaki Mihail Efendi getirilmişti. Haydar
Efendi’nin kökeni Burdur naibliği, Mihail Efendi’ninki ise Meclis-i Tahkik kalemiydi
ve yeterliliklerini ifade etmek için “müstahdemîn”den oldukları belirtiliyordu. Haydar
Efendi’nin yerini alan Dersaadet Bidayet Mahkemesi birinci reisi, Rüsumat Emaneti
Meclis
Kalemi’nde
memuriyete
başlamış,
48
yaşındaki
Ali
Âli
Bey
de
“müstahdemîn”dendi. Ancak bunlardan sonra bir mekteplinin atanması söz konusu
olmuş; 1888 yılının üçüncüsü, Beyoğlu Bidayet Mahkemesi birinci reisi, 39 yaşındaki
Emin Efendi, Ali Âli Bey’in yerine atanmıştı 706 . Hüdavendigâr İstinaf Mahkemesi zabıt
kâtipliğinde memuriyete başlayan ve Trablusşam savcı yardımcılığında bulunan 35
yaşındaki Enver Bey, Malatya Ceza reisi Nuri Efendi’nin görev sınırlarının dışına
çıkması nedeniyle azledilmesi üzerine onun yerine atanmıştı. Ancak atama zincirinin
son halkasındaki Enver Bey’in yerine Hukuk mezunu Servet Efendi getirildi 707 .
Kanuna aykırılık ve suistimal 708 , kâtiplere ve halka kötü davranmak 709 , tenbellik
ve ihmalkârlık nedeniyle dosyaların birikmesi 710 veya hakların zayi olması 711 ,
hâkimliğin vakar ve haysiyeti ile bağdaşmayacak davranışlarda bulunmak 712 ; rahatsız
edici (ahvâl-i gayrı marziyye) 713 , soruşturma 714 veya yargılamayı 715 gerektirecek haller,
706
19 Mayıs 1900 (20 M 1318), İ.AZN. 1318 M 22.
3 Mart 1898 (10 L 1315), İ.AZN. 1315 L 5.
708
Uşak Ticaret Mahkemesi reisi Faik Efendi’nin yerine 1890 mezunu, Değirmencizâde Proderomus
Efendi atanmıştı. Proderomus, 23 yaşında Mecelle’nin on altı kitabını “avam-ı nâsın anlayabileceği
surette” Rumca’ya tercüme etmiştir (14 Nisan 1894/7 L 1311, İ.AZN. 1311 L 2). Yine aynı gerekçeyle
Eskişehir Ticaret Mahkemesi reisi Mihran Cevheryan Efendi görevden alınarak yerine Silvesteros Efendi
atandı (22 Eylül 1896/14 R 1314, İ.AZN. 1314 R 4).
709
Preveze Ceza reisi Agapyos Efendi’nin yerine ilk mezunlardan, Serfiçe Ceza reisi Feyzullah Efendi
atanması (24 Eylül 1895/5 R 1313, İ.AZN. 1313 R 3).
710
17 Aralık 1896 (12 B 1314), İ.AZN. 1314 B 32.
711
Muş savcı yardımcısı Hafız Halil Efendi’nin yerine Hukuk mezunu, Sadeddin Efendi’nin tayini (11
Temmuz 1900/14 RA 1318, İ.AZN. 1318 RA 6).
712
Canik savcı yardımcısı Hikmet Bey’nin yerine Beyoğlu Bidayet Mahkemesi zabıt kâtiplerinden ve
Hukuk mezunu Hüseyin Hüsnü Efendi’nin getirilmesi (24 Nisan 1896/11 ZA 1313, İ.AZN. 1312 ZA 5).
713
Priştine savcı yardımcısı Ahmed Neşet Efendi’nin yerine 1895 mezunu Rifat Efendi’nin tayini (17
Eylül 1898/5 Eylül 1314, İ.AZN. 1316 R 14).
714
Cebel-i Garbî savcı yardımcısı İsmail Zühdü Bey’in yerine 1898 mezunu Ali Nüzhet Efendi’nin tayini
(27 Aralık 1900/5 N 1318, İ.AZN. 1318 N 3).
715
Tekfurdağı Ticaret reisi Hasan Beyefendi’nin yerine 1894 mezunu Temistoklu Efendi’nin tayini (29
Mayıs 1900/30 M 1318, İ.AZN. 1318 M 23).
707
171
tarafgirlik 716 , meslek değiştirme 717 , istifa 718 , nakil 719 , terfi 720 , ölüm 721 gibi gerekçelerle
görevden ayrılan birinin yerini mektepli biri alabiliyor; açık bir memuriyete 722 veya
yeni kurulan bir mahkemeye de mektep mezunu biri atanabiliyordu 723 .
Adliye memurlarını seçmekle görevli Adliye İntihâb Encümeni’nin hazırladığı
mazbatalardan öğrendiğimize göre mezunlardan üst makamlara atananların, memuriyet
hayatında ilerledikleri için, Hukuk mezunu oldukları belirtilmezken 724 memuriyetin ilk
yıllarındakilerin
ehliyetini
belirten
bir
bilgi
olarak
hukuk
mezunu
olduğu
vurgulanmaktaydı. Nitekim tercih nedeni bazen “Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’den mezun
olmasına mebni” şeklinde belirtilebilmekteydi 725 .
Adliye kadrolarının mekteplilerden oluşması düşüncesinin 1890’lı yıllarda
kuvvetlendiğini söylemek mümkündür. 1892 yılı mezunlarından ilk üç öğrencinin
gümüş liyakat madalyasıyla ödüllendirilmesi ve bu nedenle özgeçmişlerinin istenmesi
vesilesiyle padişah hiçbirinin açıkta bırakılmamasını istedi 726 . Bunun üzerine Maarif, bu
716
Kerbela savcı yardımcısı Hacı Halil Efendi’nin yerine 1895 mezunu Mehmed Ali Efendi’nin atanması
(6 Eylül 1896/28 RA 1314, İ.AZN. 1314 RA 27).
717
Aydın ticaret reisi Safvet Bey’in mülkiyeye geçmesi üzerine yerine Edirne savcı yardımcısı, 1886
mezunu Mustafa Nâil Bey’in tayini (22 Ocak 1897/18 Ş 1314, İ.AZN. 1314 Ş 12).
718
Konya ticaret reisi İsmail Efendi’nin istifası üzerine Hukuk mezunu Osman Tevhid Efendi’nin tayini
(24 Temmuz 1898/5 RA 1316, İ.AZN. 1316 RA 7). Genç ceza reisi Kadri ve savcı yardımcısı Halil
Efendilerin istifası üzerine Hukuk mezunları Fazıl ve Haşim Efendilerin tayini (4 Eylül 1898/17 R 1316,
İ.AZN. 1316 R 10). Pogon savcı yardımcısı Sıdkı Efendi’nin istifası üzerine yerine Hukuk mezunu Azmi
Efendi’nin tayini (22 Kasım 1905/25 N 1323, İ.AZN. 1323 N 3).
719
İmroz bidayet mahkemesi reisi Mustafa Âşir Bey’in Cisr-i Mustafa Paşa reisliğine nakli üzerine yerine
Hukuk mezunu Ahmed Rüşdü Efendi’nin tayini (24 Mayıs 1903/26 S 1321, İ.AZN. 1321 S 18).
720
Üsküdar savcı yardımcısı Sânih Bey’in Dersaadet istinaf mahkemesi savcı yardımcılığına terfi etmesi
üzerine yerine Dersaadet bidayet mahkemesi mülâzım üyelerinden, 1896 mezunu Hasan Âsaf ve onun
yerine 1890 mezunu Süleyman Sırrı Efendi’nin tayini (17 Temmuz 1900/20 RA 1318, İ.AZN. 1318 RA
11).
721
Erzurum ticaret mahkemesi reisi Sabri Efendi’nin vefatı üzerine 1895 mezunu Kosti Efendi’nin tayini
(6 Aralık 1896/1 B 1314, İ.AZN. 1314 B 28). Maraş savcı yardımcısı Hasan Tahsin Efendi’nin vefatı
üzerine 1895 mezunu Nâfiz Efendi’nin tayini (4 Mart 1904/17 Z 1321, İ.AZN. 1321 Z 8).
722
Dördüncü devre mezunlarından (1890) Yuvanaki Efendi, Kayseri ticaret mahkemesi reisliğine (4
Kasım 1895/17 CA 1313, İ.AZN. 1313 CA 6), sekizinci devre mezunlarından Bekir Sıdkı Efendi, Cidde
bidayet mahkemesi savcı yardımcılığına ve dokuzuncu devre mezunlarından (1895) Cafer Sadık Efendi,
Cidde ticaret mahkemesi reisliğine bu şekilde atandı (21 Aralık 1895/5 B 1313, İ.AZN. 1313 B 3).
723
Çorum sancağı bidayet mahkemesi ceza reisliğine “kifâyet ve tecrübesi hasebiyle” eski Niğde Ceza
Reisi Abdüllatif Efendi’nin getirilmesi (20 Şubat 1895/25 Ş 1312, İ.AZN. 1312 Ş 11).
724
Meselâ İlyas Matar, memuriyete Maarif Nezareti Telif ve Tercüme mütercimliği; Mehmed Kâzım
Efendi, Dersaadet bidayet mahkemesi zabıt kâtipliğiyle başlamıştı (8 Nisan 1896/25 L 1313, İ.AZN.
19/1313 L 5). Bazen köken hanesinde hem memuriyete girilen yer, hem de mektep birlikte
zikredilebilmekteydi (18 Temmuz 1896/7 S 1314, İ.AZN. 1314 S 6).
725
Mersin ticaret mahkemesi reisliğine 1899 mezunu Vassaf Efendi’nin tayini (8 Aralık 1901/27 Ş 1319/,
İ.AZN. 1319 Ş 24).
726
13-16 Eylül 1892 (21-24 S 1310), Y.MTV. 67/47. Padişah, bir hususî iradesinde de o yıl mezun olan
29 öğrencinin açıkta bırakılmamasını ve bunlara peyderpey Adliye Nezareti’nde görev verilmesini
172
isteği Adliye’ye iletti 727 , mektep müdüriyetinden mezunların adlarını ve o andaki
meşguliyetlerini içeren bir liste göndermesini istedi 728 . Padişahın isteğinin aksine bu
yılın mezunlarının büyük kısmı meslek olarak avukatlığı seçmiştir. Bununla beraber bu
tarihten sonra atamalarda bariz bir yükselme olduğu görülmektedir. Tespit
edebildiğimiz kadarıyla bir atama zincirinin halkalarının tamamen Hukuk’lulardan
oluştuğu ilk örnek 1895 yılında gerçekleşmiştir. Suriye İstinaf Mahkemesi Ceza Dairesi
reisi Hamdi Efendi’nin Bağdat, Basra ve Musul adliye müfettişliğine atanması üzerine
onun yerine ve sırasıyla boşalan diğer adliye makamlarına hukuk mektebi mezunları
atandı. Hamdi Efendi’nin yerine “kıdem ve ehliyeti” gerekçesiyle 1858 doğumlu,
Kavânîn Dershanesi müdavimi, Edirne vilayeti İstinaf Mahkemesi savcısı, Mehmed
Said Hulusi Efendi; onun yerine “iktidar ve reviyyeti” cihetiyle Selânik Bidayet
Mahkemesi Ceza Dairesi reisi, 1857 doğumlu ve Mekteb-i Hukuk’un 1886 yılı
mezunlarından Süleyman Naim Efendi; onun yerine 1888 mezunu, İşkodra Bidayet
Mahkemesi reisi Ali Rıza Bey (1860/1861-1916) 729 ; onun yerine ise 1861 doğumlu,
Mekteb-i Nüvvâb ve Mekteb-i Hukuk mezunu (1890) Hasan Senâyâ Efendi atandı 730 .
3.4. Mekteb-i Hukuk Mezunu Sayılma
Mekteb-i Hukuk, hedefi nizamiye mahkemelerinde görev yapacak yetkin
hukukçular yetiştirmek olan ve sınıf sistemine dayalı olarak eğitim-öğretim veren bir
okuldu. Mektebin düzenli eğitim faaliyetinin yanı sıra “nizamiye mahkemelerinde görev
yapacak
kişilerde
aranan
hukukî
ehliyetin
standardını
belirlemek”
şeklinde
tanımlanabilecek bir fonksiyonu daha vardı. Mektep nizamnamesi programdaki dersleri
dışarıda tahsil ettiğini diploma ile ispat edenlerin sınav vererek mektepten de diploma
alabilmelerine imkân tanımaktaydı. Bunun haricinde mektepte avukatlık ve adliye
istemiştir (10 Ekim 1892/19 RA 1310, İ.HUS. 1310 RA 19). Maarif Nezareti’nin araştırmasına göre
birinci Ahmed Cevdet Efendi 15 lira aylıkla Tonbaku Rejisi yazı işlerinde çalışmakta, 10 lira aylıkla da
Sabah gazetesinde yazarlık yapmaktaydı. Diğer iki mezun ise henüz bir görev almamıştı (6 Ekim 1892/15
RA 1310, MF.MKT. 151/20). Adı geçen Ahmed Cevdet [Oran, 1862-1935], İkdamcı lakabıyla meşhur
gazetecimizdir.
727
19 Eylül 1892 (7 Eylül 1308), MF.MKT. 150/80.
728
22 Eylül 1892 (10 Eylül 1308), HMT, s. 77-78.
729
19 Temmuz 1895 (26 M 1313), İ.AZN. 1313 M 14. Uzun süre adliyede görev yapan Ali Rıza Efendi
sade Türkçecilik akımı içinde önemli bir yere sahiptir. Hayatı hikâyesi için bkz. Ali Birinci, “Yanyalı
Bitikçi Ali Rıza Bey: Bir Öztürkçecinin Hayat Hikayesi”, Müteferrika, sy. 29, 2006 Yaz, s. 89-96.
730
19 Temmuz 1895 (26 M 1313), İ.AZN. 1313 M 14.
173
memuriyeti sınavları yapılmaktaydı. Bu sınavlar için hazırlık kitapları yazılmıştır 731 .
Hâkimlik, savcılık, adliye memurluğu ve avukatlık kurumlarının gelişimi açısından da
önem taşıyan bu sınavlar üzerinde kısaca durmak mektebin faaliyet sahasını daha net
olarak anlamamızı sağlayacaktır.
3.4.1. Avukatlık Sınavı
Avukatlık mesleğinin ihdası, hukukun modernleştirilmesi projesinin temel
hedeflerinden biriydi. 1860’ların sonu ve 1870’lerin başında gerçekleştirilen adliye
ıslahatlarına paralel olarak avukatlık uğraşının belirli kurallara yaslanan bir meslek
haline getirilmesi (vekillerin dahi bir nizam tahtına idhali) düşünülmüştür. 1873 yılında
avukatlığın her devlette itibarlı bir grup insana mahsus olduğuna ve öğrenim görüp
diploma almayanların bu mesleğe giremediğine dikkat çeken Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye
Nezareti, Osmanlı ülkesinde ise ehliyetli ve güvenilir olanlarla ehliyetsizlerin birbirine
karıştığını belirtir; Şûrâ-yı Devlet ve hükümetin fikri ve padişahın onayı ile Nezaret
memurlarından oluşan bir komisyon kurulmasına karar verir. Komisyon, avukatlık
yapmak isteyenlerin gerekli şartları taşıyıp taşımadığını tespit edecekti. Belirli vasıflara
sahip olmayanların avukatlıktan men edilmesi eğilimi ilk defa bu komisyonun
kurulmasıyla gündeme geldi 732 .
İki buçuk yıl sonra avukatlık mesleğine kabul şartları, avukatların görev ve
sorumlulukları, vekâlet ücreti ve meslek örgütünün kurulması gibi konuları düzenleyen
bir nizamname yapılarak yürürlüğe sokuldu (13 Ocak 1876). Nezaretten ruhsat
almayanların nizamiye mahkemelerinde avukatlık yapamaması ilkesi teyid edildi.
Nizamnamenin avukatlık yapabilmek için öngördüğü yollardan biri Mekteb-i Hukuk
mezunu olmak (bu sırada Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî ikinci ders yılının içerisindeydi);
731
Mezunlardan Hüseyin Galib Efendi’nin Mebâdi-i İlm-i Hukuk (İstanbul, İkdam Matbaası, 1312) adlı
eserinin muhatap kitlesinden biri “adliye memuriyeti veya dava vekâleti için imtihan olmak arzusunda
bulunan zevât”, diğeri “muamelat ve harekâtını kanun dairesinde bulundurmak için malumat-ı kanuniyye
iktisâb etmek isteyenler”dir (a.g.e., s. 2).
732
Komisyon, Çarşamba ve Cumartesi günleri toplanarak sınav yapacak; 21 yaşından küçükler, devlet
memurları, mahkum ve müflisler avukatlık başvurusunda bulunamayacaktı (Hukuk Fakültesi
mezunlarından Rıza Nur, “Memleketimizde Avukatlık Mesleği ve İstanbul Barosunun Tarihçesi”,
İstanbul Barosu Mecmuası, 1933…, s. 4045-48).
174
diğeri “Mekteb-i Hukuk nezdinde” liyakatini isbat etmekti. Ne var ki sınavları yapma
yetkisi komisyona bırakıldı 733 .
Ekim 1881’de nizamnamenin geçici maddelerinde öngörüldüğü üzere hukuk
mektepleri mezun verdikten sonra Nezaretteki komisyonda sınav yapılmayacağı; sadece
mektepliler ile mektepte yapılacak sınavı geçenlerin avukatlık mesleğine girebilecekleri
Ceride-i Havâdis gazetesiyle kamuoyuna duyuruldu. Bunun üzerine Başvekil Said Paşa,
26 Ekim’de Mekteb-i Hukuk’ta bir sınav heyeti bulunmadığından sınavların önceden
olduğu gibi Nezaret bünyesindeki komisyonda yapılmaya devam edilmesini isteyerek
nezaretin görüşünü sordu. Adliye Nazırı Cevdet Paşa, güvenilirlik açısından
komisyonun sınav yapma yetkisinin mektebe verildiğini; taşrada yapılan sınavların
kağıtlarını inceleme işinin ise önceden olduğu gibi komisyonda bırakıldığını belirtti. Bu
görüş Şûrâ-yı Devlet tarafından da kabul edildi 734 .
Avukatlığın inhisar altına alınması yönündeki güçlü eğilimin 735 sonucu olarak
avukatlık ruhsatnamesi almak isteyenlerin artması ve Mekteb-i Hukuk’un mezun verme
vaktinin yaklaşması gerekçeleri ve avukatlığın “malumat ve evsâf-ı matlûbe erbâbına
hasrı” hedefiyle imtihanı yapma görevi Mekteb-i Hukuk sınav heyetine verildi. Adliye
Nezareti, bunun üzerine sınavın usûl ve şartlarını düzenleyen bir kanun tasarısı
hazırladı. Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi, Nezarette ruhsatname işleriyle ilgilenen
Umûr-ı Hukukiyye Müdürü Sami Efendi’nin katıldığı bir oturumda tasarıyı görüştü.
Tasarıda İstanbul’da avukatlık yapmak hakkı “bir imtiyaz-ı mahsus” olarak Mekteb-i
Hukuk mezunlarına tanınmaktaydı. Tanzimat Dairesi, nizamname hükümlerinin
mâkabline şâmil olamayacağını belirterek komisyondan ruhsat almış olanların ve
Avrupa hukuk mekteplerinden mezun olduktan sonra komisyondan ruhsat alanların
sınav vermeden ve derecelerine göre İstanbul nizamiye mahkemelerinde avukatlık
yapmasına; özel olarak hukuk okuyanların ise komisyonda sınav verdikten sonra taşra
733
Mehâkim-i nizamiyye dava vekilleri hakkında nizamnamedir (Düstur, III, 198-209).
Cevdet Paşa’nın verdiği bilgilere göre Adliye Nezareti’ndeki sınav komisyonu, Ticaret
mahkemelerinde avukatlık yapan yabancılar hariç, sadece İstanbul’da 105 kişiye ruhsat vermişti ve bu,
mahkemelerin ve halkın ihtiyacından fazlaydı. Paşa’ya göre avukatlık sınavı, komisyondaki memurların
ek işi olduğundan gerekli özen gösterilemiyor; bu nedenle mesleğe ehliyetsiz kişiler giriyordu. Bunların
yaptığı imtihanla mektepte “bir heyet-i mükemmele huzurunda ve suret-i aleniyyede” yapılacak imtihan
bir olamazdı. Bu gerekçeyle komisyonun sınav yetkisine son verildi (7 Kasım 1881/15 Z 1298, ŞD.
2448/32, lef 3).
735
Ekim 1882’de Dersaadet Ticaret Mahkemesi birinci reisi, inhisar usûlünün ticaret mahkemelerinde de
geçerli olmasını önermişti. Ancak mahkeme gelirlerinin azalmaması için Türkçe bilmeyen ve mahkemede
Fransızca konuşan yabancı avukatların bu düzenlemeden muaf tutulmasını da istemişti (15 Ekim 1882/2
Z 1299, ŞD. 2460/36).
734
175
mahkemelerinde avukatlık yapabilmelerine karar verdi. Avrupa hukuk mekteplerinden
mezun olanlar Mecelle, Arazi Kanunu, ferâiz gibi Osmanlı Devleti’ne mahsus (kavânîni hususiyye) derslerden sınava girecekti. Tasarı, sekiz ay sonra bu değişiklikle genel
kurulda kabul edildi ve padişahın onayıyla kanunlaştı.
Müdürün başkanlığında muallimler heyeti tarafından yapılacak sınava dinleyici
kabul edilmeyecek ve sınav sadece sözlü yapılacaktı. Sınav süresi iki saat olmasına
rağmen kişinin liyakatsizliği anlaşılırsa daha önce de sınava son verilebilecekti. Sınavda
hukukun bölümleri, tanımı, hukuk felsefesi, Mecelle, hukuk ve ceza muhakeme usûlü;
arazi, kara ve deniz ticaret, ceza, anayasa, idare, devletler ve vakıf hukukuyla vesâyâ ve
ferâizden sorular sorulacaktı. Öğrenci, önce sorulan soruları cevaplayacak; verilecek bir
davanın muhakeme, karar ve gerekçe safhalarını izah edecek; ardından bazı kanun
maddelerini şerh edecekti. Bu noktada hukukî bilgisinin yanında ifade biçimine (suret-i
ifade ve şîve-i takrîr) özellikle dikkat edilecekti. Taşrada oturanlar İstanbul’da veya
vilâyet merkezlerinde Adliye müfettişinin başkanlığında oluşturulacak jürinin önünde
de sınava girebilecek; ancak sadece sınava girdikleri yerde avukatlık yapabilecekti.
Taşrada yapılan sınavların kağıtları Mekteb-i Hukuk muallimleri tarafından
okunacaktı 736 . Muallimlerin taşrada yapılan avukatlık sınavlarıyla ilgili faaliyeti evrakı
incelemekle kalmamış; 1892 yılında, sınavda sorulan soruların yetersizliği nedeniyle
örnek sorular hazırlamaları istenmişti 737 .
Mekteb-i Hukuk Muallimler Heyeti imtihan usulünü belirlemiş, bu düzenlemeler
istikametinde avukatlık yapmak için dilekçe verenlerin evraklarını incelemiş ve
evrakları tamamlanmış olanların imtihanlarını yapmıştır. Heyet 25 Ocak 1886, Pazartesi
günü başvuruda bulunan Kayserili Ökrem oğlu Kostantin’nin sınavı için toplandı. Daha
önce Adana vilayeti Adliye Encümeni tarafından imtihan edilip üçüncü sınıftan geçici
avukatlık şehadetnamesi almış olan Kostantin, yeniden imtihan edilerek sınıf atlamak
istemekteydi. Kendisine okutulan Türkçe evraktan başarılı olunca imtihana geçildi.
Ancak avukatlık sınavı ilk defa yapıldığı için önce not sistemi belirlendi. Neticede her
dersten
on
ikişer
soru
sorulmasına,
bunların
altısına
cevap
verebilenlerin
736
Sınava girmek isteyen en az 25 yaşında olacak; Adliye Nezareti’ne dilekçesiyle beraber vereceği
özgeçmişine kökeni (memuriyete girdiği yer), baba adı ve işi, o zamana kadar hangi işle uğraştığı,
öğrenim durumu ve özellikle hukuk ilmini kimden, ne zaman ve ne şekilde öğrendiğini yazacak ve ilgili
belgeleri teslim edecekti. Belgeler yeterli görülürse, Dava Vekâleti Cemiyeti’nde de “hüsn-i hulk”
belgesi alarak evrakı müdüre verecekti. Asıl sınava geçilmeden başvuran kişinin Türkçe okuma-yazması
ve özgeçmişinde belirttiği bilgileri ölçülecekti (Eylül-Ekim 1884/Z 1301, İ.ŞD. 71/4151). Tasarı 4
Ekim’den önce kanunlaşmıştır (4 Ekim 1884/14 Z 1301, BEO, Ayniyat Def., nr. 1394, s. 112).
737
2 Kasım 1892 (21 T.evvel 1308), HMT, s. 78.
176
reddedilmesine, yedi ilâ dokuz arasında doğru cevap verenlerin ikinci ve dokuzdan fazla
soruya cevap verenlerin de birinci sınıf avukatlık ruhsatnamesi almalarına karar verildi.
Kostantin’in imtihanı ise başka bir güne kaldı 738 .
Aynı yıl içinde avukatlık mesleğinin gelişimi açısından fevkâlade önemli bir
karar alınarak inhisar usûlü kaldırıldı. Avukatlığın sadece ruhsatlılara hasredilmesiyle
avukatlığın Nezaretteki komisyondan ruhsat alanlara kaldığını belirten Adliye Nazırı
Cevdet Paşa, “bunlar ise ekseriya Mekteb-i Hukuk’tan neşet etmemiş ve zâten erbâb-ı
malumattan bulunmamış oldukları cihetle müvekkillerinin hukukunu muhafazaya
muktedir olmadıkları gibi namus ve istikamet noktasına dahi nazar-ı bî-kaydî ile
baktıklarına
ve
vazifelerini
suistimal
etmekte
ve
müvekkillerinden
suret-i
muayyenesinden ziyade akçe almakta olduklarına mebni” şeklinde saydığı gerekçelerle
inhisardan beklenenin aksine sonuçlar doğduğunu ifade eder. Ayrıca hukuk
mahkemelerinde inhisar uygulaması Mecelle m. 1459’a ve yabancı memleketlerde
yürürlükte olan usûle aykırı olduğundan bunlarda inhisarın kaldırılmasına karar
verildiğini; bununla beraber avukatın elindeki ruhsatın hukuk mahkemesinde Adliye
Nezareti’nin tavsiyenamesi yerine geçeceğini; ceza mahkemelerinde müdafaa yetkisinin
ise ruhsatlı avukatlara münhasır kalacağını belirtir 739 .
Bu karar ruhsatlı avukatların tepkisini çekti. Kuşadası’ndan Mizan’a gelen 29
Eylül 1888 tarihli bir mektup, bu tepkileri yansıtmaktadır. “Mehâkim-i nizamiyye dava
vekillerinin nizamnamesi”yle ruhsatsız avukatlık yapmanın yasaklandığını; “avukatlık
imtihanına dair nizamname” ile de bu yasağın pekiştirildiğini belirten mektup sahibi,
özellikle taşrada isteyen her kişinin mesleğe girmesinin mahzurlarından bahseder.
“Zaten mendil, çorap satmaktan ve sâir hıdemât-ı sefîleden dava vekâletini daha
elverişli görerek paçaları avukatlığa sığayan bir âdemde dava vekilinde bulunması
lâzım olan evsâfın vücudu yakışık almayacağından bu gibiler uhde-i vekâletlerine
mevdû olan hukuku pây-mal ve bundan nâşi devâir-i adliyyeyi bir takım mâlâyanî
safsatalarla işgal ediyorlar” şeklinde bir durum tespiti yaparak “mahkemeye markeme
diyen ve 5 kuruş kaydiye harcını 3,5 kuruşa olmaz mı gibi mevki-i münakaşaya koyan
dava vekilleri”nin çok olduğunu belirtir. İnhisarın kaldırılması kararının faydasından
738
HMT, s. 42-45, 64-71.
31 Temmuz 1886 (29 L 1303), ŞD. 2508/36. Bu karar Sadaret’in 1 Ekim 1886 tarihli buyruldusu ile
Adliye Nezareti’ne bildirilmiştir (25 Aralık 1889/2 CA 1307, ŞD. 2551/11, lef 2). Padişahın avukatlık
mesleği konusunda devlet adamlarına tâbi olduğu anlaşılmaktadır. Karardan üç yıl sonra Said Paşa’dan
Dava Vekilleri Cemiyeti hakkında bilgi istediği bilinmektedir (30 Temmuz 1889/2 Z 1306, Y.EE. 83/22).
739
177
çok zararlarının olacağını ifade ederek bu hususun resmî makamlarca da dikkate
alınmasını ister 740 . Hukuk mahkemelerinde inhisarın kaldırılmasıyla mektepte yapılan
avukatlık sınavı da kısmen işlevini yitirdi. Bununla beraber avukatlık sınavı
uygulamasına devam edildi.
Bu sınav için 10 lira harç alınır, başvuran kişi sınavı geçerse bu, mektebe irad
kaydedilir; geçemezse yarısı iade edilip yarısı alıkonulurdu 741 . Önceden planlandığı gibi
taşrada Adliye Encümenleri tarafından yapılan sınavların evrakı mektebe gönderilir,
bunlar için de harç yatırılması şartı aranırdı 742 . Sınavla ilgili bir örnek verilecek olursa;
Kıbrıslı Müsevvidzâde Hafız Osman Cemal Efendi, Eylül 1903’te avukatlık diploması
almak maksadıyla Adliye Nezareti’ne başvurmuş, sınavı mektepte yapılarak ikinci
derecede “dava vekâleti ruhsatnamesi” almaya hak kazanmıştı. Müdür Kâzım Efendi,
sınav hakkında bilgi vererek evrakı Maarif’e, Maarif de ruhsatname verilmesi için
Adliye’ye gönderdi 743 .
3.4.2. Hâkimlik-Savcılık ve Adliye Memuriyeti Sınavı
Nizamiye mahkemesinde ihtiyaç duyulan yetişmiş eleman sıkıntısı nedeniyle
mektepten mezun olmayanlar da hâkimlik ve savcılık başta olmak üzere adliye
hizmetlerine girmiştir. Bununla ilgili bir tartışmaya dikkat çekerek sorun ortaya
konulabilir. 1888 tarihli hâkim ve adliye memurlarının seçimine dair kanuna zeyl olarak
kaleme alınmış kanun tasarısını ele alan Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesinde bu sorun
da tartışıldı. Toplantıda üyelerde mektebe bir süre devam etmiş olan Cevdet Paşa’nın
oğlu Ali Sedat Bey, “umûr-ı adliyye için muktedir memurlar yetiştirilmek üzre
mukaddemâ tesis olunmuş olan Mekteb-i Hukuk’tan neşet etmekte bulunanların kâffesi
henüz memuriyete tayin olunmayıp açıkta ve memuriyet arkasında dolaşıp durmakta ve
bir taraftan da yetiştirilmekte olduğu halde” mektepten mezun olmayanların sınava tâbi
tutularak hâkimlikte istihdam edilmesine karşı çıktı. O’na göre nasıl ki İntihab-ı
740
25 Ekim 1888 (19 S 1306), Mîzan, nr. 68, s. 670. Meşrutiyet’in ilânından hemen sonra “Dava Vekilleri
Odası”, 1876 tarihli nizamnamenin yeniden tatbik edilmesi için girişimde bulunmuştu (23 Aralık 1908/29
ZA 1326, Tanin, nr. 143, s. 4).
741
Kazazzâde Nuri Efendi örneği için bkz. 5 Nisan 1897 (24 Şubat 1313), MF. ALY. 9/66.
742
Meselâ Manastır Vilayeti Adliye Encümeni’nde sınav veren Manastır merkez bidayet mahkemesi eski
başkâtibi Ömer Lütfü Efendi’nin sınav evrakları Maarif Nezareti kanalıyla mektebe gönderilmişti (29
Temmuz 1897/17 Temmuz 1313, MF.ALY. 9/42).
743
27 Mart 1904 (14 Şubat 1320), MF.ALY. 12/28.
178
Memurîn-i Mülkiye Komisyonu nizamnamesinde kaza kaymakamlıkları Mekteb-i
Mülkiye ve nahiye müdürlükleri idadî mezunlarına hasredildiyse adliye hizmetlerine de
sadece Mekteb-i Hukuk mezunlarının alınması gerekiyordu. Ne var ki mezunların
mukavelat muharrirliği (noterlik), icra memurluğu ve kaza mahkemesi kâtipliği gibi
memuriyetlere (mertebe-i ûlâ memuriyetleri) rağbet etmemesi ve yürürlükteki kanunun
hariçten sınavla memur alımına imkân tanıması nedenleriyle Ali Sedat Bey’in görüşü
kabul edilmedi 744 .
Nizamiye mahkemelerinin mevcut halini tespit edip yapılması gerekenleri
belirlemek üzere padişahın emriyle kurulan Islahat-ı Adliyye Komisyonu, memur
atamalarıyla ilgili çalışmalarını Aralık 1887-Ocak 1888’de tamamladı. Komisyon,
mahkeme teşkilatından beklenen faydanın ancak adliye memurlarının “herhalde
emniyet ve itimada şâyân erbâb-ı vukuftan” seçilip atanması sayesinde sağlanabileceği
kanaatindeydi. Bu nedenle memurların özgeçmişleri ve seçilip atanmalarına dair kanun
tasarıları kaleme alındı 745 . Tasarılar, Adliye Nezareti Müsteşarı Vahan Efendi’nin hazır
bulunduğu Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi’nde ve Meclis-i Vükelâ’da görüşülerek
kanunlaştı 746 . Haziran 1913’e kadar adliye memurlarının seçimi ve atamaları, 5 Mart
1888 (22 Şubat 1303) tarihli Hükkâm ve sâir Memurîn-i Adliyye’nin Usûl-i İntihâb ve
Tayinlerine dair kanuna göre; Teşkil-i Mehâkim Kanunu’nun 46. maddesi hükmünce
kurulan İntihâb Encümeni tarafından yapıldı 747 . Bu kanun ile Mekteb-i Hukuk’ta
hâkimlik-savcılık ve adliye memuriyeti sınavlarını yapacak bir heyet oluşturulması
öngörüldü. Mekteb-i Hukuk Heyet-i Mümeyyizesi adını taşıyan bu heyetten kısaca
bahsetmek gerekmektedir.
Kanunun sekizinci maddesine göre beş kişiden oluşacak heyet üyelerinin üçü
yüksek dereceli adliye memurlarından, ikisi Mekteb-i Hukuk’ta “fıkıh ve kavânîn”
öğreten muallimlerden seçilecek, bunların en kıdemlisi heyete başkanlık yapacak, ayrıca
nezaretten bir kâtip atanacaktı. Heyetin önce sadece muallimlerden oluşması
düşünülmüş; ancak neticede adliye memurlarından üç kişinin katılmasına karar
verilmişti. En az ayda bir defa mektepte toplanması düşünülen heyet iki ayrı sınav
yapacaktı. Biri “sıfât-ı hâkimiyeti haiz olmayan” ve birinci derece adliye memuriyetleri
(mertebe-i evvel memuriyetler) olarak adlandırılan mustantıklık, icra memurluğu,
744
26 Şubat 1893 (9 Ş 1310), İ.KAN. 1310 Ş 2.
16 Aralık 1887-13 Ocak 1888 (R 1305), Y.PRK.ŞD. 1/26.
746
5 Mart 1888 (22 C 1305), Nizamat Def., nr. 3, s. 103-106.
747
22 Haziran 1913 (17 B 1331), İ.MMS. 1331 B 19.
745
179
mukavelat muharrirliği gibi memuriyetlere; diğeri hâkimlik, savcılık gibi ikinci derece
adliye memuriyetleri (mertebe-i sâniyye memuriyetler) olarak adlandırılan, “hâkimiyet
sıfâtını haiz memuriyet”lere mahsustu. Mekteb-i Hukuk’tan pekiyi ve iyi derecelerde
mezun olanlar ikinci; orta derecede mezun olanlar ise birinci derece memuriyetlere
atanacak 748 ve sınavlar mektepteki bu derecelere göre icra edilecekti.
Mukavelat muharrirleri, Mukavelat Muharrirleri İmtihan Nizamnamesi’ne göre
sınav verecek; mustantıklara ceza hukuku ve ceza muhakemeleri usûlünden; icra
memurlarına ise Mecelle, hukuk muhakemeleri usûlünün icrayla ilgili muamelelerinden
soru sorulacak ve memuriyetleriyle ilgili evrak tanzim ettirilecekti. İkinci derece
memuriyetlere talip olanların sınavında Mecelle ile mahkemelerde yürürlükte olan
bütün kanunlardan en az dört soru sorulacak; bunların ikisi yazılı, ikisi sözlü olacak;
sorular kura usûlüyle belirlenecekti. Heyetin, sınavda başarılı olanlara vereceği
diplomada o kişinin uzmanlık sahası ve hangi memuriyette görevlendirilebileceği
belirtilecek; her ay isim, diploma numarası ve dereceyi içeren bir liste nezarete
gönderilecek; özgeçmişle ile ilgili evrakı Sicil Müdürlüğü’nde tedkik edilip aranan
şartları taşıdığı anlaşıldıktan sonra evrakı İntihâb Encümeni’ne havale edilecekti.
Diploma dereceleri eşit olanlarda kıdeme bakılacaktı. Başarısız olanlar ancak altı ay
sonra yeniden sınava girebilecekti.
Taşrada bu sınavı Adliye Encümeni yapacak, sınav evrakı Adliye Nezareti
kanalıyla mektepteki heyete gönderilecekti. Mekteb-i Hukuk mezunları, taşra bidayet
ceza mahkemeleri mustantıklığına rağbet etmediklerinden bu memuriyete sınavla
memur alınacaktı. Terfi usûlleri Teşkilat-ı Mehâkim Kanunu’nda belirlenmeyen ve dört
yıl boyunca görevini iyi bir şekilde yerine getirmiş memurlardan sulh hâkimleri, bidayet
mahkemesi reislik ve üyeliğine; mustantıklar bidayet ceza mahkemesi başkâtipliğine ve
icra memurları hukuk mahkemesi başkâtiplik veya savcı yardımcılığına atanabilecek;
Temyiz Mahkemesi başsavcı yardımcıları İstinaf mahkemesi savcılığına, Dersaadet
İstinaf savcı yardımcıları ise bidayet mahkemesi savcılığına terfi edilecekti 749 .
748
Hukuk Mektebi Nizamnamesinde (1878) mezuniyet sınavı ve son sınıf sınavı çerçevesinde benzer bir
ayrım yapılmıştı. Buna göre sadece son sınıf sınavını verip, mezuniyet sınavında başarısız olanlar
nizamiye mahkemelerinin kitâbet hizmetlerine atanabileceklerdi. Mektep nizamnamesi ile yukarıda adı
geçen kanun hükümlerinin çatıştığı gerekçesiyle Şûrâ-yı Devlet’in yorumu istenmiş (24 Ağustos 1888/16
Z 1305, BEO, NGG, d. 10); Şûrâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi, kanun maddesinin atamalar sırasında
ehliyet derecesinin dikkate alınmasını ifade ettiğini belirterek maddenin tadil edilmesine gerek
görmemişti (12 Ekim 1890/30 Eylül 1306, BEO, Ayniyat Def., nr. 1403, s. 40).
749
5 Mart 1888 (22 C 1305), Nizamat Def., nr. 3, s. 103-106.
180
Heyet, kısa bir süre sonra çalışmağa başladı. Adliye Nezareti, yazı işlerini
yürütecek kâtibin maaşı ve kırtasiye malzemeleri gibi giderler için, sınava girecek
kişilerden harç alınmasını önerdi. Nezaretin önerisine göre bu harç, avukatlık diploması
harçlarına kıyasen uygulanacaktı. Hâkimlik-savcılık sınavına başvuran kişiden başta 1,5
lira; sınavdan sonra ise pekiyi alanlardan 10, iyi alanlardan 7,5 ve orta alanlardan 5 lira
alınırken adliye memuriyeti sınavında başta 1 lira; sınav neticesinde ise pekiyiden 5,
iyiden 4 ve ortadan 3 lira alınacaktı. Toplanan gelirin fazlası Mekteb-i Hukuk’a
bırakılacaktı. Harçları fazla bulan hükümet, başvuru sırasında harç alınmamasına;
hâkimlik-savcılık diploması için 4 (pekiyi), 2,5 (iyi) ve 1 (orta); adliye memuriyeti
diploması için ise 2,5 (pekiyi), 1,5 (iyi) ve 0,5 (orta) lira alınmasına karar verdi 750 ; ve
bu karar padişah tarafından da onaylandı 751 .
Hukuk mezunu olmayanların sisteme dahil edilmesini örneklerle biraz daha
somutlaştırabiliriz. Meselâ mülkiye kaymakamlarından Ahmed Nazif Bey’in oğlu
Abdullah Şevket Bey, memleketi Tırnova’da ilk bilgilerini edindikten sonra medresede
okumuş; Mart 1890’da Heyet-i Mümeyyize huzurunda sınav vererek orta dereceden
“mertebe-i sâniyye” yani hâkimlik-savcılık diploması almıştı. Sınavdan sonra
mustantıklıktan savcı yardımcılığına terfi etti 752 .
Hâkimlik-savcılık diploması alanların atamalarıyla ilgili iyi bir örnek 1895
yılında gerçekleşmiştir. Bolu Bidayet Mahkemesi Ceza reisi Osman Zeki Efendi’nin
“de‘âvi-i vâkıayı vaktiyle rüyet etmeyip teahhurâta uğratmak ve bazı ketebenin bi-gayrıhakkın mağduriyeti cihetine gitmek” gibi hareketlerinden dolayı görevden alınırken
yerine diploma sahibi ve Isparta Bidayet Mahkemesi savcı yardımcısı Nuri Bey
getirildi. Nuri Bey’in yerine yine diploma sahibi Mesud Hulki Efendi atandı. Aynı
atama mazbatasına göre memuriyet yerini terkeden Drac savcı yardımcısı Ârif
Efendi’nin yerine Heyet-i Mümeyyize önünde sınav vererek hâkimlik-savcılık
diploması alan, Bolu savcı yardımcısı Cemâl Efendi; onun yerine ise İstinaf Mahkemesi
Ceza Kısmı zâbıt kâtiplerinden ve yine diploma sahibi Hasan Hilmi Efendi getirildi 753 .
750
14 Ağustos 1889 (17 Z 1306), MV. 46/19.
“Mekteb-i Hukuk’ta müteşekkil Heyet-i Mümeyyize[de] bi’l-imtihan adliye memuriyetlerinde
istihdam edilmek üzere şehadetname istihsal edenlerden alınacak harçlara dair irade-i seniyye” için bkz.
Düstur, 1.trt., VI, 414-15.
752
ANS.d., nr. 01/958.
753
5 Eylül 1895 (15 RA 1313), İ.AZN. 1313 RA 16.
751
181
Heyet-i Mümeyyize’den diploma alanlar, adliyenin farklı kademelerinde
önceden görev almış kişilerdi. Meselâ hâkimlik-savcılık diploması alan YenişehirFenerli Mehmed Tevfik Efendi, Tırhala sancağı zabıt kâtipliğiyle memuriyet hayatına
başlamış; ayrıca icra memurluğu yapmıştı. 1895 yılında, 43 yaşında iken Cebel-i
Bereket savcı yardımcılığına getirildi 754 . Bunlardan bazıları Mekteb-i Hukuk’ta eğitim
görerek mezun olanlara tercih edilebilmekteydi. Meselâ Genç Ceza Reisi Şevket ve
savcı yardımcısı Fehmi Efendi’lerin kanuna aykırı işlemlerinden dolayı muhakeme
altına alınmaları üzerine reisliğe, Bakırköy mustantıkı Abdülkadir Kadri Efendi; savcı
yardımcılığına ise Hafız Halil İbrahim Efendi getirildi. Kadri Efendi, 45 yaşında, Drene
mal müdürlüğü kökenli ve pekiyi dereceden hâkimlik-savcılık diploması sahibiydi.
Halil Efendi ise 41 yaşında ve Mekteb-i Hukuk’un 1896 yılı mezunlarındandı 755 .
Aşağıdaki Tablo 24’te de görüleceği üzere mektep mezunu olmadıkları halde
hâkim, savcı ve adliye memuriyetlerine atanacak kişileri belirleyecek bu heyetin üyeleri
arasında mektebin muallimleri ve yüksek adliye görevlerinde bulunan hâkim ve savcılar
öne çıkmaktadır. Yukarıda bahsedilen 1913 tarihli düzenlemeden sonra da heyet
faaliyetlerine devam etmiştir 756 .
754
4 Kasım 1895 (17 CA 1313), İ.AZN. 1313 CA 6.
19 Haziran 1897 (19 M 1315), İ.AZN. 1315 M 16.
756
1917-1918 yıllarında heyetin başkanı Temyiz Mahkemesi Üyesi Şevki Bey; üyeler Umûr-ı Hukukiyye
Müdürü Abdurrahman Münib Bey, Hukuk Fakültesi Ceza Kürsüsü Müderrislerinden Bahaeddin Bey,
yine Ceza Hukuku Muallimi Diran Efendi, Kara Ticaret Hukuku ve Ticaret Kanunları Mukayesesi
(mukayese-i kavânîn-i ticaret) Dersi Muallimi Ali Kemal Bey; kâtip ise İhsâiyat Kalemi Mümeyyizi Ali
Bey’di (Devlet Salnamesi, 1333-1334 malî senesi, s. 156).
755
182
Tablo 24. Mekteb-i Hukuk’ta toplanan Heyet-i Mümeyyize reis, üye ve kâtipleri (1888-1912) 757
Reis/Üye/Kâtip
Memuriyeti
Seneler
Hasan Fehmi Paşa (reis)
Rüsumat Emini
1306-1310
İbrahim Hakkı Paşa (reis)
Babıâli Hukuk Müşaviri
1313-1326
Rumî
Sırrı Bey (reis)
Rüsumat Umûm Müdürü
1326
Mustafa Fevzi Efendi (reis)
Beyoğlu Bidayet Mahkemesi Birinci Reisi
R. 1327
Ömer Hilmi Efendi (üye)
Temyiz Mahkemesi Birinci Reisi
1306-1307
Şefik Efendi (üye)
Temyiz Mahkemesi İstidâ Dairesi Reisi
1306-1307
Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi Üyesi,
(İbrahim) Şevki Bey (üye)
1306-1311
İstinaf Mahkemesi Ceza Kısmı Birinci Reisi
Tahsin Efendi (üye)
Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi Üyesi
1306-1309
Karabet Efendi (üye)
Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi Üyesi
1308
Umûr-ı Cezaiyye Müdürü,
1308-1314
Celâl(eddin) Bey/Efendi (üye)
İstinaf Mahkemesi Cünha Kısmı Reisi
Mazhar Efendi (üye)
Temyiz Mahkemesi Hukuk Dairesi Üyesi
1309,
1315-1318
Ali Haydar Efendi (üye)
İstinaf Mahkemesi Ceza Kısmı Üyesi,
1310-1314
Dersaadet Bidayet Mahkemesi İkinci Hukuk Reisi,
Dersaadet Bidayet Mahkemesi İkinci Hukuk Reisi
Mecdi Efendi (üye)
Temyiz Mahkemesi Üyesi
1311-1314
Enver Bey (üye)
Temyiz Mahkemesi Üyesi
1313
Yorgiyadis Efendi (üye)
Temyiz Mahkemesi Üyesi
1314-1318
Beyoğlu Bidayet Mahkemesi İkinci Ceza Dairesi Reisi,
Ârif Bey (üye)
1315-1322
Temyiz Mahkemesi Üyesi
Mahmud Esad Efendi (üye)
Maliye Nezareti Hukuk Müşaviri
1315-1326
Kemâl Bey (üye)
Temyiz Mahkemesi Üyesi
1319
Memduh Bey (üye)
Umûr-ı Cezaiyye Müdürü,
1319-1326
İstinaf Mahkemesi Savcısı
İbrahim Bey (üye)
Umûr-ı Hukukiyye Müdürü
1320-1326
Emin Bey (üye)
Temyiz Mahkemesi Ceza Dairesi Üyesi
1323-1326
Pertev Efendi (üye)
Temyiz Mahkemesi Üyesi
R. 1326
Esad Bey (üye)
Dersaadet İkinci Ceza Reisi,
R. 1326İstinaf Mahkemesi Üyesi
1328
Cevdet Bey (üye)
Mekteb-i Hukuk Vesâyâ Muallimi
R. 1326
Tahsin Bey (üye)
İstinaf Mahkemesi Üyesi
R. 13271328
Mehmed Gâlib Bey (üye)
Bidayet Mahkemesi Üyesi
R. 13271328
Diran (Yorganyan) Efendi (üye)
Mekteb-i Hukuk Ceza Hukuku Muallimi
R. 13271328
Ebulula Bey (üye)
İstinaf Mahkemesi Üye Mülâzımı, devriye mevâlisinden
R. 1328
Mahmud Bey (başkâtip)
1309-1313
Nuri Bey (başkâtip)
1314-1318
Ali Bey (başkâtip)
Adliye Nezareti Mektubî Kalemi Mümeyyizi
1319-1326
757
Devlet Salnamesi, 1306 senesi, s. 252-253; 1307 senesi, s. 282-83; 1308 senesi, s. 280-81; 1309, s.
300-301; 1310 senesi, s. 308-09; 1311 senesi, s. 316-17; 1312 senesi, s. 332-333; 1313 senesi, s. 342-43;
1314 senesi, s. 348-49; 1315 senesi, s. 228-29; 1316 senesi, 244-45; 1317 senesi, s. 248-249; 1318 senesi,
s. 266-67; 1319, s. 282-83; 1320 senesi, s. 288-89; 1321 senesi, s. 314-15; 1322 senesi, s. 430-31; 1323
senesi, s. 354-55; 1324 senesi, s. 386-87; 1325 senesi, s. 380-81; 1326 senesi, s. 380-381; 1326 malî
senesi, s. 120; 1327 malî senesi, s. 133; 1328 malî senesi, s. 129;
183
SONUÇ
Ülkemizdeki hukuk eğitiminin fıkıh çerçevesinde ve medreselerin tarihi
bakımından on asırlık, modernleşme dönemi Osmanlı-Türk hukuku zaviyesinden bir
sınırlama yapılırsa bir buçuk asrı bulan bir tarihi vardır. Hukuk eğitiminin ayrıca ele
alınması gereken uzak tarihi bir tarafa, Sultan II. Mahmud döneminden itibaren
bürokrasinin merkezîleştirilmesi fikriyle devreye giren kanunlaştırma hareketi ve adliye
ıslahatları, esas itibariyle şer‘iyye mahkemelerinin yanında nizamiye mahkemelerinin
teşkilatlandırılması, Osmanlı Devleti’ndeki hukuk eğitiminin temel dayanak noktalarını
oluşturmuştur. Kanunlaştırma hareketi ve adliye ıslahatları için askerî, ekonomik ve
diplomatik şartların zorlayıcılığı; bunların daha gerisinde de din ile devletin bekasını
temin etmek fikrinden temellenen kurtuluş ideolojisi belirleyici motivasyon unsuru
olarak zikredilmelidir.
Mekteb-i Hukuk, Tanzimat reformlarının tabiî bir sonucu olarak Osmanlı seçkin
sınıfının yukarıda bahsedilen şartlar altında gerçekleştirdiği bir projedir. Zikredilmesi
gereken dış baskılar olmakla beraber belirleyici olan üst düzey ilmiye ve bürokrasi
mensuplarının iradesi ve kaygılarıdır. Toplumsal ve tarihsel meşruiyet cihetinden
akordsuzluklar yine bu kişiler tarafından üst düzeyde anlaşılmış görünmektedir. Sultan
II. Abdülhamid ve Ahmed Cevdet Paşa’nın gayrımüslim hâkimliği konusundaki
kaygıları ve hukuk eğitiminde Türkçe ile Fıkh’a verilen merkezî yer buna işaret eden
örneklerdir. Bununla beraber Mekteb-i Hukuk’u medreselerden ve Muallimhane-i
Nüvvâb tecrübesinden ayıran nokta modern hukuk branşlarının öğretilmesidir. Bu
açıdan bunlar için de meşru bir çerçeve çizilmeye çalışılmıştır.
Kanunlaştırma hareketi içerisinde bir taraftan fıkıh birikiminden istifade ederek
oluşturulan kanunlar, diğer taraftan kısmen tercüme kısmen telif örfî/kanunî
düzenlemeler yürürlüğe sokulmuştu. Kanunlar istikametinde şekillenen hukuk eğitimi
(usûl ve füru-ı) fıkıh, Mecelle ve arazi hukuku gibi şer‘î mahiyette ilimlerin yanı sıra
ticaret, ceza ve devletler hukuku gibi modern hukuk dallarının öğretilmesi çerçevesinde
doğmuş ve gelişmiştir. Fıkıh ilmi ve hukuk bilimini -kendi özgüllüklerini öne çıkararak184
dayandıkları felsefe ve kaynaklar; konu, gaye, mesele ve ilkeler ile içinden akıp
geldikleri tarih bakımından farklı -vecheleri olan- bilgi sahaları olarak değerlendirmek,
benzetmelere itibar etmeyen sahih bir bakış tarzı olmakla birlikte modernleşme
döneminde Osmanlı Devleti hukuku tarihinin bu ikisi arasındaki hususî ve kimi zaman
girift ilişkilerin tarihi olduğunu belirtmek gerekmektedir. Bahsedilen ilişkilerin ete
kemiğe büründüğü alanların başında hukuk eğitimi gelir.
Hukukçuluk mesleğinin doğuşu olarak da değerlendirilebilecek bir gelişme
olarak adlî/hukukî alanın idarî alandan bağımsız bir birim olarak ortaya çıkışı, hukuk
eğitiminin önünü açmış, bu sahada mektepleşmeyi temin etmiştir. Bu çizgi üzerinde
kurulan Mekteb-i Hukuk, nizamiye mahkemelerine nitelikli eleman yetiştirmeği
hedeflemekteydi. Mekteb-i Hukuk, uzun yıllar nizamiye mahkemelerinin ihtiyacını
karşılamak üzere faaliyet gösteren tek mektep olarak kalacak; Selânik, Konya, Bağdat,
Beyrut ve yıllar sonra Ankara hukuk mektepleri bu müessesenin temelleri üzerinde
yükselecektir.
185
BİBLİYOGRAFYA
I- Arşiv Kaynakları ∗
A. Adliye Nezareti Sicill-i Ahvâl Defterleri (ANS.d.)
B. Başbakanlık Osmanlı Arşivi
a. Belgeler
1. Bâbıâli Evrak Odası Sadaret Evrakı
- Âmedî Kalemi (A.AMD)
- Mektubî Kalemi, Mühimme (A.MKT.MHM)
2. Hariciye Nezareti tasnifi
3. İrade Tasnifi
- İrade, Dahiliye (İ.DH)
- İrade, Hariciye (İ.HR)
- İrade, Maarif (İ.MF)
- İrade, Meclis-i Mahsus-ı Vükelâ (İ.MMS)
- İrade, Şura-yı Devlet (İ.ŞD)
- İrade, Taltifât (İ.TAL)
- Dosya Usûlü İradeler (DUİT)
4. Maarif Nezareti Evrakı
- Evrak Odası (MF.VRK)
- İstatistik (MF.İST)
- Mektubî Kalemi (MF.MKT)
- Tedrisât-i Âliyye İdaresi (MF.ALY)
5. Meclis-i Vükelâ mazbataları (MV)
6. Şûrâ-yı Devlet (ŞD)
7. Yıldız Tasnifi
∗
Kullanılan arşiv kaynaklarının numaraları metinde gösterilmiştir.
186
- Yıldız Sadaret Resmî Maruzat (Y.A.RES)
- Yıldız Sadaret Hususî Maruzat (Y.A.HUS)
- Yıldız Esas Evrakı (Y.EE)
- Yıldız Mütenevvi‘ (Y.MTV)
- Yıldız Perâkende Adliye ve Mezâhib (Y.PRK.AZN)
- Yıldız Perâkende Arzuhaller Jurnaller (Y.PRK.AZJ)
- Yıldız Perâkende Evkaf (Y.PRK.EV)
- Yıldız Perâkende Maarif (Y.PRK.MF)
b. Defterler
- BEO, Ayniyat (Ayniyat Def.)
- BEO, Nezaret Gelen Giden (NGG. Def.)
- Meclis-i Tanzimat Defterleri
C. İstanbul Müftülüğü Arşivi (İMA)
II- Basılmamış Akademik Çalışmalar
AYDIN, Cemil, Mecmua-i Fünun ve Mecmua-i Ulûm Dergilerinin Medeniyet ve Bilim
Anlayışı, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yüksek lisans tezi, İstanbul
1995.
GÖNEN, Yasemin Saner, Osmanlı İmparatorluğunda Yabancıların Adlî Ayrıcalıkları,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, doktora tezi, İstanbul 1998.
IŞIL, Yeşim, Bir Aydınlanma Hareketi Olarak Mecmua-i Fünûn, İstanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, yüksek lisans tezi, İstanbul 1986.
KURŞUN, Zekeriya, Küçük Mehmed Said Paşa (Siyasî Hayatı, İcraatı ve Fikirleri)
1838-1914, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, doktora tezi, İstanbul,
1991.
SATAR, Figen, Damat Mahmud Celâleddin Paşa’nın Hayatı ve Siyasî Mücadelesi,
Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yüksek lisans tezi, İstanbul 2000.
YILMAZ, Nergiz, Namık Kemal’de Siyasî Kavramlar, Marmara Üniversitesi Ortadoğu
Araştırmaları Enstitüsü, yüksek lisans tezi, İstanbul, 2000.
187
III- Kaynak Eserler ve İncelemeler
Abdurrahman Âdil [Eren], “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 14-3042, 17
Haziran 1921.
______, “Kemalpaşazâde Said Bey II”, Tevhid-i Efkâr, nr. 15-3043, 18 Haziran 1921.
______, “Kemalpaşazâde Said ve Bey ve Tehzilâtı”, Tevhid-i Efkâr, nr. 31-3059, 4
Temmuz 1921.
______, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 57-3085, 30 Temmuz 1921.
______, “Kemalpaşazâde Said Bey”, Tevhid-i Efkâr, nr. 77-3105, 22 Ağustos 1921.
Abdurrahman Fehmi, Tedrisât-ı Edebiyye, 1. kısım, İstanbul, Karabet ve Kasbar
Matbaası, 1302.
Abdurrahman Süreyya, Mizânü’l-Belâga, İstanbul, Ceride-i Askeriye Matbaası, 1303.
______, Sefine-i Belâgat, İstanbul, Matbaa-i Ebuzziya, 1305.
Abdurrahman Şeref, “Hasan Fehmi Paşa”, Musavver Nevsal-i Osmanî, İstanbul 1326, s.
206-208.
Abdurrahman Şeref, Tarih Musâhabeleri, İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1339.
Ahmed, “Aynen varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3108, 27 Ekim 1888 (22 S 1306), s.
4-5.
Abdüssettar, Medhal-i Fıkh, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1299.
Ahmed Cevdet, Belâgat-ı Osmaniye, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, ikinci tab‘, 1299,
203 s.
______, Kısâs-ı Enbiyâ ve Tevârih-i Hulefâ, cüz-i evvel ve sâni, İstanbul, Kanaat
Matbaası, 1331; cüz-i sâlis ve râbi‘, İstanbul, Kanaat Matbaası, 1331.
______, Ma‘rûzât, haz. Yusuf Halaçoğlu, İstanbul, Çağrı Yay., 1980.
______, Tezâkir, haz. Cavid Baysun, Ankara, TTK Yay., 1991.
Ahmet Cevdet Paşa (1823-1895), Ankara, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., 1997.
Ahmed Lütfi, Tarih-i Lütfi, c. XIII, nşr. Abdurrahman Şeref, İstanbul, Sabah Matbaası,
1328.
______, Vak’a-nüvis Ahmed Lûtfî Efendi Tarihi, c. XII, haz. Münir Aktepe, Ankara,
TTK Basımevi, 1989.
AKİBA, Jun, “A New School For Qadis: Education of the Sharia Judges in the Late
Ottoman Empire”, Turcica-Revue d’Études Turques, tome 35, 2003, s. 125-63.
188
______, “Son Dönem Osmanlısında Kadılık Kurumu”, Notlar, haz. Şeyma Şahinoğlu,
sy. 13 (Osmanlı İlmiyesi), İstanbul, nşr. Bilim ve Sanat Vakfı Türkiye Araştırmaları
Merkezi, 2008, s. 51-59.
AKMAN, Mehmet, “Türkiye’de Hukuk Alanında Yapılan İlk Doktora Tezi”, Türk
Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy. 1 (2006 Bahar), s. 65-86.
AKSOY, Musa, Geleneğin Savaşçısı Hacı İbrahim Efendi, Ankara, Akçağ Yay., 2005.
AKYILDIZ, Ali, “Kapitülasyonların Osmanlı İktisadî Modernleşmesi Üzerindeki
Etkileri”, Anka’nın Son Baharı-Osmanlı’da İktisadî Modernleşme ve Uluslararası
Sermaye, İstanbul, İletişim Yay., 2005.
______, Para Pul Oldu: Osmanlı’da Kağıt Para, Maliye ve Toplum, İstanbul, İletişim
Yay., 2003.
______, Tanzimat Dönemi Osmanlı Merkez Teşkilâtında Reform (1836-56), İstanbul,
Eren Yay., 1993.
Ali Fuat, “Münif Paşa”, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, I/4, Mart-Mayıs 1930.
Ali Kemal, Ömrüm, haz. Sinan Kuneralp, İstanbul, İsis Yayımcılık, 1995.
Ali Kemal [Elbir], “Müderris Celâl Bey Merhum”, DHFM, sy. 32, Eylül-T.evvel 1927,
s. 914-20.
Arisdakis Kasbaryan, Mâb‘ad-i Lâhika-i Kavânîn yahut Mecma‘-i Lâhika-i Kavânîn’in
ikinci cildi (1310 sene-i mâliyesi nihayetine kadar neşr buyurulan nizamât-ı
mütenevvi‘ayı câmidir), İstanbul, A. Asaduryan Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1312.
Âtıf Bey, Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye’den Kavâid-i Külliyye Şerhi, İstanbul, Mahmud
Bey Matbaası, ikinci tab‘, 1327.
Avlonyalı Ekrem Bey, Osmanlı Arnavutluk’undan Anılar (1885-1912), İstanbul,
İletişim Yay., 2006.
AYDIN, M. Âkif, “Ali Haydar Efendi, Küçük”, DİA, II, 396-97.
______, “Bir Hukukçu Olarak Ahmed Cevdet Paşa”, Ahmed Cevdet Paşa Semineri (2728 Mayıs 1985) Bildiriler, İstanbul, Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1986, s. 21-39.
BEDİR, Murteza, “Legislating Authority, Sin and Crime in the Ottoman Empire and
Turkey, Ruth A. Miller, London: Rutledge, 2005”, Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları, sy.
2 (2006 Güz), s. 138-45.
Bereketzâde İsmail Hakkı, Yâd-ı Mazi, İstanbul, Tevsî-i Tıbâ‘at Matbaası, 1332.
BİLMEN, Ömer Nasuhi, Hukukı İslâmiyye ve Istılahatı Fıhhiyye Kamusu, c.VIII.,
İstanbul ty.
189
BİLSEL, Cemil, “Ankara Hukuk Fakültesi’nin Kuruluşu”, Hukuk (Ankara Hukuk
Fakültesi Talebe Cemiyeti tarafından çıkarılır meslek mecmuasıdır), sy. 1, İkinci Teşrin
1933, s. 38-54.
______, İstanbul Üniversitesi Tarihi, İstanbul, Kenan Matbaası, 1943.
______, “Öğrenirken ve Öğretirken Beraber”, Ebül’ula Mardin’e Armağan, İstanbul,
Kenan Matbaası, 1944, s. 23-107.
Binbaşı Elhaç Rıza Tahsin, Tıp Fakültesi Tarihçesi (Mir‘ât-ı Mekteb-i Tıbbiye), eklerle
yayınlayan: Aykut Kazancıgil, İstanbul, Özel Yay., 1991.
BİNGÖL, Sedat, Tanzimat Devrinde Osmanlı’da Yargın Reformu (Nizamiye
Mahkemelerinin Kuruluşu ve İşleyişi 1840-1876), Eskişehir, T.C. Anadolu Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Yay., 2004.
BİRİNCİ, Ali, Tarih Uğrunda, İstanbul 2001.
BOZKURT,
Gülnihal,
Batı
Hukukunun
Türkiye’de
Benimsenmesi-Osmanlı
Devleti’nden Türkiye Cumhuriyeti’ne Resepsiyon Süreci (1839-1939), Ankara, TTK
Basımevi, 1996.
______, “Türkiye’de Hukuk Eğitiminin Tarihçesi”, Hukuk Öğretimi Sempozyumu (1314 Mayıs 1993), Ankara, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., 1993, s. 51-69.
BUDAK, Ali, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını Münif Paşa,
İstanbul, Kitabevi, 2004.
CİCİ, Recep, “Osmanlı Klasik Dönemi Fıkıh Kitapları”, Türkiye Araştırmaları
Literatür Dergisi, III/5 (2005), s. 215-48.
Cumhuriyet’in 50. Yılında İstanbul Üniversitesi, haz. Sadi Irmak vd., İstanbul, Sermet
Matbaası, 1973.
Çankaya, Mücellidoğlu Ali, Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, c. I, Ankara, Mars
Matbaası, 1954.
______, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, 8 c., Ankara, Mars Matbaası, 1968-69.
Celâl, Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiye Tatbikatı, İstanbul, 1310.
DOĞAN, İsmail, Tanzimatın İki Ucu: Münif Paşa ve Ali Suavi, İstanbul, İz Yay., 1991.
Ekrem Reşad-Osman Ferid, “Manyasîzâde Refik”, 1325 sene-i maliyesine mahsus
Nevsâl-i Osmanî, İstanbul, Matbaa-i Âmedî, 1325, s. 193-94.
El-hac İbrahim, Şerh-i Belâgat, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1301, 128 s.
Elif Şin [Ahmed Şuayb], “Hayat ve Kitaplar: İlm-i İktisad, c. 2. İstanbul, Mihran
Matbaası, 1315”, Servet-i Fünûn, nr. 470, 2 Mart 1315, s. 26.
190
______, “İngiltere Usûl-i Cezaiyyesi”, Servet-i Fünûn, nr. 467, 10 Şubat 1315, s. 389396.
ENGELHARDT, Türkiye ve Tanzimat: Devlet-i Aliyye’nin Tarih-i Islahatı, çev: Ali
Reşad, İstanbul, Mürettibîn-i Osmaniyye Matbaası, h. 1328.
ENGİN, Vahdettin, Mekteb-i Sultanî, İstanbul, Galatasaraylılar Derneği, 2003.
ERDEM, Sami, “Fıkıh Tarihi: Osmanlı Hukuk Düşüncesinde Modern Yorumlar İçin
Yeni Bir Referans Çerçevesi”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5 (2005), s.
85-105.
______, “Türkçe Mecelle Literatürü”, Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5,
2005, s. 673-722.
ERGİN, Osman Nuri, (İstanbul Mektepleri ve İlim, Terbiye ve San’at Müesseseleri
Dolayısiyle) Türkiye Maarif Tarihi, 5., İstanbul, Eser Matbaası, 1977.
______, İstanbul Şehreminleri, haz. Nezih Galitekin, İstanbul, İstanbul Büyükşehir
Belediyesi Kültür İşleri Daire Başkanlığı Yay., 1996.
FELEK, Burhan, Yaşadığımız Günler, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1974.
GÖZÜBÜYÜK, Şeref-Suna Kili, Türk Anayasa Metinleri (1839-1980), 2. Bası, Ankara,
Ankara Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1982.
GÜR, A. Refik, “İslâm hukuku üzerine düşünceler ve Sava Paşa”, İslâm Tetkikleri
Enstitüsü Dergisi, VI/1-2, 1975, s. 1-35.
Hacı Âdil, Usûl-i Fıkıh Dersleri ve Merhum Büyük Haydar Efendi, Darülhilafetilaliyye,
Matbaa-i Âmire, 1326.
Hacı Reşid Paşa, Hazreti İmam-ı Azam’ın Siyasî Tercüme-i Hali, İstanbul, Matbaa-i
Hayriye, 1328.
HACIMÜFTÜOĞLU, Nasrullah, “Ahmet Cevdet Paşa’nın Belâgat-ı Osmaniye’si ve
Yankıları”, Ahmet Cevdet Paşa, s. 185-222.
HALAÇOĞLU, Yusuf-AYDIN, M. Akif, “Cevdet Paşa”, DİA, İstanbul 1993, VII, 44350.
Halil Halid, Bir Türkün Ruznamesi, çev. Refik Bürüngüz, İstanbul, Klasik Yay., 2008.
Halil Rifat, Külliyât-ı Şerh-i Ceza, İstanbul, Mihran Matbaası, 1303.
Halis Eşref, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3098, 16 Ekim 1888/11 S 1306,
s. 5.
“Hâmi-i Hukuk”, Basiret, nr. 1717, 25 Ocak 1876/28 Z 1292, s. 2.
Hasan Fehmi Paşa, Telhis-i Hukuk-ı Düvel, İstanbul, Matbaa-i Osmaniye, 1300.
191
Hukuk Öğretimi Sempozyumu 13-14 Mayıs 1993, ed. Adnan Güriz, Ankara, Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yay., 1993.
Hüseyin Hüsni, Arazi Kanunnamesi Şerhi, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1310.
______, el-İhsâf fi Ahkâmi’l-Evkaf, İstanbul, Âlem Matbaası, 1310.
Hüseyin Nazım Paşa, Hatıralarım: Ermeni Olaylarının İçyüzü, haz. Tahsin Yıldırım,
İstanbul, Selis Yay., 2003.
İbrahim Hakkı, Hukuk-ı İdare, İstanbul, Karabet Matbaası, 1307; c. II, İstanbul, Karabet
Matbaası, 1308.
______, Medhal-i Hukuk-ı Beyne’d-düvel, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1303.
______, Mukaddime-i İlm-i Hukuk, İstanbul, Karabet Matbaası, 1319.
_______, Tarih-i Hukuk-ı Beyne’d-düvel, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1303.
______, Tarih-i Umûmî, c. I ve III, İstanbul, Karabet ve Kasbar Matbaası, 1305-1306.
İHSANOĞLU, Ekmeleddin, “Dârulfünûn Tarihçesine Giriş: İlk İki Teşebbüs”, Belleten,
LIV/210 (Ağustos 1990).
______, “Dârülfünûn Tarihçesine Giriş (II) Üçüncü Teşebbüs: Dârülfünûn-ı Sultanî”,
Belleten, LVII/218 (Nisan 1993).
______, Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları, İstanbul, IRCICA Yay., 2006.
İlmiyye Sâlnâmesi-Osmanlı İlmiye Teşkilatı ve Şeyhulislâmlar, haz. Seyit Ali Kahraman
vd., İstanbul, İşaret Yay., 1998.
İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal, Son Asır Türk Şairleri, İstanbul, Dergâh Yay., 1988.
______, Son Sadrazamlar, İstanbul, Dergâh Yay., 3. Baskı, 1982.
İnceoğlu, F. Samime, “Tanzimat’ta Bir Düşünür ve Bürokrat: Münif Paşa ve İktisat
Tasavvuru”, Dîvân-İlmî Araştırmalar, sy. 19, 2005/2, s. 231-64.
İZ, Mahir, Yılların İzi, İstanbul, İrfan Yay., 1975.
“Kanun-ı Esasî”, Düstur, tertib-i evvel, İstanbul 1295, IV, 23-25.
KARA, İsmail, Amel Defteri, İstanbul, Dergâh Yay., 1998.
______, Din ile Modernleşme Arasında-Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri,
İstanbul, Dergâh Yay., 2003.
______,
“İsmail
Hakkı
(Manastırlı)”, Yaşamları
ve Yapıtlarıyla Osmanlılar
Ansiklopedisi, İstanbul, Yapı Kredi Yay., 1999, I, 671-72.
______, “Müsavat mı Eşitsizlik mi?”, Mete Tunçay’a Armağan, İstanbul, İletişim Yay.,
2007, s. 163-90.
______, “Şemseddin Sami’nin ‘Medeniyet’e Dair Dört Makalesi”nin sunuşu, Kutadgu
Bilig Felsefe-Bilim Araştırmaları Dergisi, sy. 4, Ekim 2003, s. 259-266.
192
______, Şeyhefendinin Rüyasındaki Türkiye, İstanbul, Dergâh Yayınları, 1998.
______, Türkiye’de İslâmcılık Düşüncesi-Metinler Kişiler, İstanbul, Kitabevi, 1997.
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, VII. cilt: Islahat Fermanı Devri (1861-1876),
Ankara, 1983.
KAYA, Süleyman, “Mahkeme Kayıtlarının Kılavuzu: Sakk Mecmuaları”, Türkiye
Araştırmaları Literatür Dergisi, III/5, 2005, s. 379-416.
Kemalpaşazâde Said, Hukuk-ı Siyasiye-i Osmaniye Dersleri, İstanbul, Alemdar
Matbaası, 1329.
[______], Tarih-i Hukuk’dan Bir Sahife, Kostantiniyye, Matbaa-i Ebuzziyâ, temsil-i
evvel, 1311.
KEPECİ, Kâmil, Tarih Lûgati, İstanbul, Tan Matbaası, 1952.
KIRMIZI, Abdulhamit, Abdülhamid’in Valileri Osmanlı Vilayet İdaresi 1895-1908,
İstanbul, Klasik Yay., 2007.
Kostaki, Bu kerre Mekteb-i Hukuk muallimliğine tayin olunan Mahkeme-i Bahriyye
reisi Kostaki Efendi'nin kavânîn ve ticaret-i bahriyyenin ahvâl-i tarihiyye ve sairesine
dair irâd eylediği mukaddime-i nutkıyyedir, ty. İstanbul.
______, Hukuk-ı Bahriyye Tarihçesi, İstanbul 1311.
______, Hukuk-ı Ticaret-i Bahriye, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası, 1310.
______, Muaddel ve İlaveli Ticaret-i Bahriyye Kanunu Şerhi, nşr. A. Fehmi, 2. tab‘,
İstanbul, Sırat-ı Müstakim Matbaası, 1329.
______, Mücmel Ticaret-i Bahriyye Kanunu Şerhi, İstanbul, Mahmud Bey Matbaası,
1313.
KÖPRÜLÜ, Fuad, İslâm ve Türk Hukuk Tarihi Araştırmaları ve Vakıf Müessesesi,
Ankara, Akçağ Yay., 2005.
KUNERALP, Sinan, Son Dönem Osmanlı Erkân ve Ricâli (1839-1922)-Prosopografik
Rehber, İstanbul, İsis Yay., 1999.
[KUNTAY], Midhat Cemal, “Manastırlı”, Sebilürreşâd, sy. 40-222, 2 M 1331, s. 247
______, Mehmed Akif, İstanbul, Timaş Yay., 1997.
______, Sarıklı İhtilâlci Ali Suavi, İstanbul, Ahmet Halit Kitabevi, 1946.
KURAT, Yuluğ Tekin, Henry Layard’ın İstanbul Elçiliği 1877-1880, Ankara, Ankara
Üniversitesi Basımevi, 1968.
KÜÇÜK, Cevdet, “Hasan Fehmi Paşa”, DİA, XVI, 322.
Mahmud Cevad İbnü’ş-şeyh Nâfi, Maarif-i Umûmiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve
İcraatı, musahhihi: Mehmed Âli ibn Kemâl, İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1338.
193
MAKDİSİ, George, İslâm’ın Klasik Çağında Din Hukuk Eğitim, çev: Hasan Tuncay
Başoğlu, İstanbul, Klasik Yay., 2007.
______, Ortaçağda Yüksek Öğretim: İslâm Dünyası ve Hıristiyan Batı, çev: Ali Hakan
Çavuşoğlu-Hasan Tuncay Başoğlu, İstanbul, Gelenek Yay., 2004.
Ebul’ula Mardin [Mardinîzâde Ebul’ûlâ], “Hukuk: Hukuk Mezunları”, Sırat-ı
Müstakîm, sy. 16, 16 ZA 1326/27 Teşrinisânî 324, s. 246.
______, “Hukuk: Muhtalıt Mahkemeler”, Sırat-ı Müstakim, sy. 11, 10 L 1326/23
Teşrinievvel 1324, s. 165-170.
______, “Hukuk: ‘Muhtalıt Mahkemeler’ Makale-i Hukukiyyesine Fer‘”, Sırat-ı
Müstakîm, sy. 12, 17 L 1326/30 Teşrinievvel 1324, s. 182.
______, “Hukuk Müessesesi Tarihi”, Darülfünun Hukuk Fakültesi Mecmuası, sy. 1017, 1922-1924, 96 s.
______, (İsmet Sungurbey ile) Huzûr Dersleri, İstanbul, İsmail Akgün Matbaası, c. IIIII, 1966.
______, Medeni Hukuk Cephesinden Ahmet Cevdet Paşa, Ankara, Türkiye Diyanet
Vakfı Yay., 1996.
______, “-Tayin Tarihleri Sırasile- İstanbul Darülfünunu Hukuk Fakültesi Tedris
Hey’eti”, Hukuk Dünyası, sy. 4, Ocak-Şubat 1945, s. 142-43.
Meclis-i Meb’usan 1293=1877 Zabıt Ceridesi, toplayan: Hakkı Tarık Us, İstanbul,
Vakit Gazetesi Matbaası, 1939, c. I.
Mehmed Ali Ayni, Darülfünun Tarihi, haz. Aykut Kazancıgil, İstanbul, Kitabevi, 2007.
Mehmed Aziz, İmtiyazât-ı Ecnebiyye ve Tensikat-ı Adliyye, Dersaadet, Ahmed Sâki Bey
Matbaası, 1325.
______, Mufassal Nazariyât-ı Ceza, Kostantiniyye, A. Asaduryan Şirket-i Mürettibiye
Matbaası, 1316.
Mehmed İzzet, Mehmed Esad, Osman Nuri, Ali Kâmi, Darüşşafaka-Türkiye’de İlk
Halk Mektebi-Darüşşafaka Nasıl Doğdu, Ne Hizmetler Etti, Nasıl Yaşıyor, İstanbul,
Evkaf-ı İslâmiye Matbaası, 1927.
Mehmed Raif, “Aynen Varaka”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3102, 20 Ekim 1888 (15 S
1306), s. 3.
Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmanî, İstanbul, Matbaa-i Âmire, 1308.
MİLLER, Ruth Austin, From Fıkh to Fascism: The Turkish Republican Adoption of
Mussolini’s Criminal Code in the Context of Late Ottoman Legal Reform, Princeton
University, doktora tezi, 2003.
194
Mîrdûhîzâde Abdurrahman Süreyya, Mizânü’l-Belâga, İstanbul, Ceride-i Askeriye
Matbaası, 11 Safer 1313, 405 s.
__________, Sefine-i Belâgat, Kostantiniyye, Matbaa-i Ebuzziya, 1305, 200 s.
Mizancı Murad, Devr-i Hamidî Âsârı, Dersaadet, Matbaa-i Osmaniyye, 1890.
[______], “Mekâtib Programlarının Tanzim ve Tevhîdi”, Mizan, nr. 105, 17 Temmuz
1889 (20 ZA 1306), s. 1007.
[______], “Müdahalât-ı Ecnebiyyeyi Men‘ İçün En Kısa Tarik”, Mîzân, nr. 34, 9
Haziran 1887 (17 N 1304), s. 279-81.
MORTMANN, Andreas David, İstanbul ve Yeni Osmanlılar, trc. Gertraude SonguHabermann, İstanbul, Pera Yay., 1999.
Muallim Cevdet, “Darülmuallimîn’in Yetmiş Birinci Sene-i Tedrisiyyesi Vesilesiyle
Müessesenin İlk Müdürü Cevdet Paşa’nın Hayat-ı İlmiyyesi Üzerine Konferans”,
Tedrisat Mecmuası, sy. 39, 1 Haziran 1333, s. 435.
MUMCU, Ahmet, Ankara Adliye Hukuk Mektebi’nden Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi’ne (1925-1975) Ankara Hukuk Fakültesinin Yarım Yüzyıllık Tarihi, Ankara,
Sevinç Matbaası, 1977.
Münif Paşa, Hikmet-i Hukuk, notları tutan: Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne şakirdanından
Sâbit Efendi, İstanbul, A. K. Tozliyan İdare-i Şirket-i Mürettebiye, 1302.
______, Medhâl-i İlm-i Hukuk, İstanbul, Mekteb-i Sanâyi‘-i Şâhâne Matbaası, 1299.
______, Telhis-i Hikmet-i Hukuk, notları tutan: Mahmud Esad, İstanbul, Mekteb-i
Sanayi-i Şâhâne Matbaası, 1301.
Namık Kemal, Osmanlı Modernleşmesinin Meseleleri-Bütün Makaleleri 1, haz. Nergiz
Yılmaz Aydoğdu-İsmail Kara, İstanbul, Dergâh Yay., 2005.
Nasuhoğlu, Ahmet Muhtar, Yâd-ı Mazi ve Hayatımın Tarihi: Meşrutiyet’ten
Cumhuriyete Bir Hukukçunun Hatıraları, haz. Ömer Hakan Özalp-Ayşe Raziye Özalp,
İstanbul, Dergâh Yay., 2007.
Nazaret Haçaryan, Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de Kanun-ı Ceza’nın Kısm-ı Umûmîsine
dair verilen Derslerin Hulâsası yahud Mebâdi-i Hukuk-ı Ceza, İstanbul, A. Asaduryan
Şirket-i Mürettibiye Matbaası, 1306.
Nâzım Paşa, Selanik Vali-i Sabıkı Nâzım Paşa’nın Hatıraları, İstanbul, Arba Yay.,
1992.
Nazif Süruri-S.Talat, Mecmua-i Malumat-ı Adliyye, İstanbul, Kasbar Matbaası, 1312.
ÖLMEZOĞLU, Ali, “Cevdet Paşa”, İA, III, 114-23.
195
Ömer Hilmi Efendi, Mi‘yâr-ı Adalet, İstanbul, Bosnevî Hacı Muharrem Efendi’nin
Matbaası, 1311.
[Örikağasızâde] Hasan Sırrı Hukuk-ı Hususiye-i Düvel, İstanbul, Âlem Matbaası, 1314.
______, Sultan Abdülhamit Devri Hatıraları ve Saray İdaresi, haz. Ali Adem Yörük,
İstanbul, Dergâh Yay., 2007.
ÖZCAN, Mehmet Tevfik, “İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin Kurumlaşmasının
Tarihçesi”, İÜHFM, LXI/1-2 (2003), 85-174.
ÖZGÜL, M. Kayahan, Münif Paşa, Ankara, Elips Kitap, 2005.
ÖZKENT, Ali Haydar, Avukatın Kitabı, nşr. İstanbul Barosu, İstanbul 2002 (İstanbul,
Arkadaş Basımevi, 1940, tıpkı basım).
PAKALIN, Mehmed Zeki, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul,
Milli Eğitim Bakanlığı Yay., 2004.
______, Sicill-i Osmanî Zeyli, III, 585-91 (yazma, Türk Tarih Kurumu Ktb. Y782.3).
“Recâîzade Mahmud Ekrem”, Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, İstanbul, Dergâh
Yayınları, 1990, VII, 292-98.
Said Paşa, Said Paşa’nın Hatıratı, Dersaadet, Sabah Matbaası, c. I-II, 1328.
SAKAOĞLU, Necdet, Osmanlıdan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul, Bilgi
Üniversitesi Yay., 2003.
SARIYILDIZ, Gülden, “Osmanlı Bürokrasisinde Kâtip Yetiştirmek İçin Açılan Modern
Bir Eğitim Kurumu: Mekteb-i Maarif-i Aklâm (Mahrec-i Aklâm)”, Türk Kültürü
İncelemeleri Dergisi, sy. 6, 2002 Bahar, s. 26.
Sava Paşa, İslâm Hukuku Nazariyat Hakkında Bir Etüd, 2 c., çev: Baha Arıkan,
İstanbul, ty.
______, Mekâtib-i Âliye-i Fenniye yani Darülfünûn-u Sultaninin Nizamname-i
Dahilisiyle Dürûs Cetvelidir, İstanbul, La Türki Matbaası, 1293.
SUNGU, İhsan, “Tanzimat ve Yeni Osmanlılar”, Tanzimat, İstanbul, Milli Eğitim
Bakanlığı Yay., 1999, II, 800-816.
“Şehadetnameliler”, Mîzân, nr. 59, 23 Ağustos 1888 (15 Z 1305), s. 557.
Talebeden Birisi, “Yine Mekteb-i Hukuk”, Tercüman-ı Hakikat, nr. 3103, 22 Ekim
1888 (17 S 1306), s. 2-3.
“Telafi Kabul Etmez Bir Ziyâ-ı Elim”, İkdam, nr. 1601, 23 Aralık 1898 (9 Ş 1316), s. 2.
TENGİRŞENK, Yusuf Kemal, Vatan Hizmetinde, İstanbul, Bahar Matbaası, 1967.
TEPEYRAN, Ebubekir Hazım, Hatıralar, haz. Faruk Ilıkan, İstanbul, Pera Turizm ve
Ticaret, 1998.
196
“Teşkilat-ı Adliyye”, Vakit, nr. 173, 11 Aralık 1875/12 ZA 1292, s. 1-2.
Tevfik, Mukaddime-i İlm-i Hukuk (yazma, Süleymaniye Ktb., İzmirli İsmail Hakkı
Blm., nr. 1790).
UÇMAN, Abdullah, “Mecmua-i Muallim”, DİA, XXVIII, 271-72.
______, “Muallim Naci (1849-1893)”, DİA, XXX, 315-17.
“Ulûm ve Fünûn: İlm-i Hukuk”, Takvim-i Vekâyi, nr. 1292, 1 Kasım 1870 (8 Ş 1287), s.
2-3; nr. 1296, 12 Kasım 1870/19 Ş 1287, s. 2-4; nr. 1334, 20 Mart 1871 (28 Z 1287),
Takvim-i Vekâyi, nr. 1334, s. 3-4.
“Umûr-ı Adliyye”, Vakit, nr. 174, 13 Aralık 1875/14 ZA 1292, s. 1-2.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Osmanlı Devletinde İlmiye Teşkilâtı, Ankara, TTK
Basımevi, 1988.
______, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, TTK Basımevi, 1988.
Yanko
Vitinos,
Reynâme:
İstimlak-i
Ecânib
Kanunu’nun
Bazı
Sükut
ve
Mübhemiyetinden Münbais Bir İhtilafa Dairdir, İstanbul, İkdam Matbaası, 1330.
______, Şerh-i Kanun-ı Ticaret, İstanbul, Mekteb-i Sanayi Matbaası, 1300.
______, Şûra-yı Devlet'in Üç Kararı Hakkında Mütâlaânâme, İstanbul, Sada-yı Millet
Matbaası, 1327.
YAZIR, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, c. VI, İstanbul, Matbaai
Ebuzziya, Diyanet İşleri Reisliği Neşriyatından: 5, 1935.
YETİŞ, Kâzım, “Abdurrahman Süreyya Mîrdûhîzâde (1841-1904)”, DİA, İstanbul
1988, I, 173-174.
______, Belâgattan Retoriğe, İstanbul, Kitabevi, 2006.
______, Talîm-i Edebiyat’ın Retorik ve Edebiyat Nazariyâtı Sâhasında Getirdiği
Yenilikler, Ankara, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, 1996
YÜCEL, Hasan Âli, Türkiye’de Orta Öğretim, Ankara, T.C. Kültür Bakanlığı Millî
Kütüphane Basımevi, üçüncü baskı, 1994.
IV- Gazete ve Mecmualar
- Basiret, Ceride-i Mehâkim, Düstur, Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Salnameleri (Hicrî
senelere göre, 1298-1305), Hukuk (Ankara Hukuk Fakültesi Talebe Cemiyeti tarafından
çıkarılır meslek mecmuasıdır), Hukuk Dünyası, İkdâm, Maarif Salnameleri (1316, 1317,
1318, 1319, 1321), Mecmua-i Muallim, Mizan, Mizanü’l-Hukuk, Nevsâl-i Malumat,
197
Sırat-ı Müstakim-Sebilürreşad, Takvim-i Vekayi, Tarik, Tercüman-ı Hakikat, Tevhid-i
Efkâr, Vakit.
V- İnternet sayfaları
http://en.wikipedia.org/wiki/Norwich
http://en.wikipedia.org/wiki/Rostock
http://tr.wikipedia.org/wiki/Sören-(Holstein)
http://en.wikipedia.org/wiki/University_of_Rostock
198
EKLER
EK I.
Mekteb-i Hukuk-ı Sultanî nizamname ve ders programı taslağı 758
Zîr-i cenâh-ı saltanat-ı seniyyede bulunan bi’l-cümle tebea-i şâhânenin
muhafaza-i hukuku ve de‘âvilerinin hüsn-i tesviyye ve rüyeti emrinde malumatlı zevâtın
yetiştirilmesi için Mekteb-i Sultanî dairesinde bir Hukuk Mektebi tesis olunmuştur.
Bu mektepte ikmâl-i fünûn ederek doktor ünvanını ihrâz edenler Ahkâm-ı
Adliyye Nezaret-i celîlesince memuriyet ve hizmetlerde istihdam ve saye-i hakkaniyyetvâye-i hazret-i cihan-bânîde menâsıb ve merâtib-i mütenevvi‘aya nâiliyetle bekâm
olmaklığa kesb-i istihkâk eyleyeceklerine nazaran mekteb-i mezbûrun bir mükemmel
halde bulunması lâzıme-i halden bulunmuştur.
Binâenaleyh gerek nizamât-ı dahiliyyesi ve gerek ders cetveli Avrupa düvel-i
mütemeddinesinin en meşhur hukuk mekteplerinin programları derecesinde olmak
üzere tertib kılınmıştır.
758
Burada verdiğimiz taslak (lâyiha), Sava Paşa tarafından hazırlanmış, Cevdet Paşa’nın tashihinden
geçmiştir (12 Ağustos 1875/11 B 1292, ŞD. 207/32: Mekteb-i Sultanî derununda tesis ve küşâd olunmuş
olan Hukuk Mektebi’nin nizamât-ı dahiliyyesini hâvi lâyihadır). Nizamname Şura-yı Devlet tarafından da
incelenmiş ve küçük değişikliklerle iradesi çıkmıştı (25 Ocak 1876/28 Z 1292, İ.ŞD. 30/1435: Deâvi-i
ibâdın hüsn-i rüyet ve tesviyesiyle muhafaza-i hukuk emr-i ehemmi istikmâl olunmak için malumatlı
zevât yetiştirilmek ve ikmâl-i fünûn ile şehadetname alanlar Adliye Nezaret-i celîlesince memuriyet ve
hizmetlerde istihdam kılınmak üzre Mekteb-i Sultanî derununda tesis ve küşâd olunmuş olan Hukuk
Mektebi’nin nizamât-ı dahiliyyesidir). Ayrıca bkz. 2 Mart 1876 (6 S 1293), Basiret, nr. 1749, s. 2; Sava,
Dürus Cetveli, s. 41-46; Düstur, III, 439-42; M. Cevad, a.g.e., s. 163-68; C. Bilsel, İstanbul Üniversitesi
Tarihi, s. 58-61; aynı mlf., “Öğrenirken ve Öğretirken Beraber”, s. 77-80; E. İhsanoğlu, “Dârülfünûn-ı
Sultanî”, s. 235-38; G. Bozkurt, “Türkiye’de Hukuk Eğitiminin Tarihçesi”, Hukuk Öğretimi Sempozyumu
13-14 Mayıs 1993, s. 57-60. Sadeleştirilmiş hali için bkz. V. Engin, a.g.e., s. 91-93. Fransızcası için bkz.
Sava, Reglement, 55-62.
199
Birinci madde: Mekteb-i Hukuk’a kayıt ve kabul olunacak talebe Sultanî ile
mekâtib-i idadiyyede tahsil-i ulûm ve fünûn etmiş ve yedinde şehadetnamesi bulunmuş
takımdan olmaları lazım gelir.
İkinci madde: Mekteb-i Sultanî ve mekâtib-i idadiyyeden mâadâ Dersaadet ve
taşralarda bulunan mekâtib-i mahsusadan çıkıp Hukuk Mektebi’ne girmek arzusuyla
müracaat edenlerden dahi mekâtib-i mezkûre şakirdânı derecesinde imtihan
verebilenlerin heman doğrudan doğruya Mekteb-i Hukuk’un birinci sınıfına ve fakat
henüz liyakat ve iktidarları derece-i matlûbede olmayanların ikmâl-i nekayısları
zımnında bu misillülere mahsus olarak Mekteb-i Sultanî’de tertib olunmuş olan sınıfa
haricî sıfatıyla devam ettirilerek bir veya iki sene sonra bi’l-imtihan ibrâz-ı liyakat
eyledikleri halde kezalik Mekteb-i Hukuk’un birinci sınıfına kayd u idhâl
olunacaklardır.
Üçüncü madde: Ber-minvâl-i muharrer Hukuk Mektebi’ne kabul olunacak
talebenin isim ve şöhretleri ve derece-i sinleri ve ikametgâhları ve vatan-ı aslîleri
koçanlı deftere kayd u imlâ ve bunların suret-i kabullerini mübeyyin yedlerine cânib-i
idareden bir kıta varaka-i mahsusa i‘tâ kılınarak bunlar mektebin talebe-i muntazaması
addolunmalıdır.
Dördüncü madde: Mektepte tedris olunacak derslerin kâffesinde veyahut
bazılarında bulunarak yalnız istimâ‘ ile istifade etmek arzusunda olanlar suret-i
devamlarında muhayyer demek olmalarıyla bunlar talebe-i muntazamanın mükellef
oldukları imtihandan ve muamelat-ı sâireden vâreste olacakları gibi diploma ahzına dahi
istihkakları olmayacaktır. Ve fakat müstemi‘ sıfatıyla devam ve ikdâm etmiş olanlara
muallimleri tarafından bir kıta tasdiknâme verilebilecektir ve bu kısım talebelerin
isimleri diğer bir deftere kayd u işaret olunarak yedlerine birer kıta dühûliye varakası
dahi i‘tâ edilecektir.
Beşinci madde: Sâlifü’z-zikr talebe-i muntazama yevmî okunan derslere devam
ve muallimleri tarafından irâe ve teklif olunan es’ileye ecvibe i‘tâsına ikdâm ile senede
dört defa evkat-ı muayyenede idare-i mektebe bi’l-müracaa enskrepsiyon tabir olunan
kayıt pusulalarını aldıktan sonra sene nihayeti imtihanını ve ikmâl-i müddet-i
tahsiliyyelerinde doktora yani müntehi imtihanlarını tahriren ve şifahen i‘tâ eylemeğe
mecbur olacaklardır.
200
Altıncı madde: Kâffe-i muallimîn nezdinde talebelerinin esâmisini mübeyyin
birer defter mevcut olup beher gün derslere bed’ ü mübâşeretten evvel talebenin
yoklaması bi’l-icra nâ-mevcut olanların işaret-i mahsusaları ve mevcut olanlara irâd
olunacak suallere verecekleri cevapların nikat usûlü üzere derecâtı defter-i mezkûre derc
ü imlâ olunacağı gibi bazı talebe hakkında olan mütalaalarını dahi mülahazât hanesine
şerh ile derslere hitâm verildikten sonra defâtir-i mezkûre idare cânibine i‘tâ
kılınacaktır.
Yedinci madde: Mektebin kalem-i mahsusunda bulundurulması lazım gelen
defâtir-i sâireden mâadâ altıncı maddede zikr olunduğu gibi muallimîn tarafından cânibi idareye yevmiye verilen ders cetvellerindeki iş‘ârâtı nakl u kayd eylemek için bir esas
defteri dahi tutularak işbu deftere talebenin isimleriyle bulunduğu sınıfların ve
okudukları derslerin kâffesi gösterileceği gibi muallimînin işaretleri aynen ve talebenin
etvâr u mişvârı hakkında idarenin tahkikât-ı vâkıası icmâlen kayd olunarak defter-i
mezkûre her ne vakit müracaat olunur ise talebenin ahvâli anlaşılacaktır.
Sekizinci madde: Beşinci maddede beyan olunduğu vechile vakt-i muayyende
lazım gelen kayıt pusulalarını almak isteyen talebenin defter-i mahsusta muharrer
isimleri sırasında gösterilen işaretlere nazaran eğerçi iki ay zarfında bir derste bilâmâni-i şer‘î dört defa hazır bulunmadıkları veya muallimlerin suallerine mütemadiyen
ecvibe-i münasibe vermedikleri veyahut bu esnada hallerince bir fenalıkları tebeyyün
eylediği halde mücazaten zikrolunan enskrepsiyonun hakk-ı talebinden sâkıt
olacaklardır. Ve sene-i tedrisiyye içinde lazım gelen dört enskrepsiyonlarını
alamayanlar sene nihayeti imtihanına dahi kabul olunmayıp sebepleri defter-i mahsusun
mülahazât hanesinde gösterilecektir. Şu kadar var ki şu iki ceza talebe hakkında tayin
olunmak için müdür ve muallimlerin reyleri munzam olmak lazım gelir.
Dokuzuncu madde: Sene-i tedrisiyye içinde devam edip ve muallimîn tarafından
irâd olunan suallere layıkı vechile cevap verip de enskrepsiyonlarını tamamen alanlar ve
bu esnada bir gûna su-i hal ü harekette bulunmayanlar sene ahiri imtihanına kabul
olunacaklardır.
Onuncu madde: Sene ahiri imtihanı tahrirî ve şifahî olup imtihan zamanında
müdür ve muallimîn içtima ederek evvel-emirde tahrirî olan imtihan evrâkını güzelce
mütalaa ile kabule şayan olanlara nikat usulünde derece verilip takrirî imtihanlarına
201
bed’ ü mübâşeret olunacaktır. Ve tahrirî imtihanları kabul olunmayanların imtihan-ı
takrirîden reddiyle, üç mah sonra tekrar imtihana girmeğe imhâl olunacaklardır.
On birinci madde: Mekteb-i Hukuk’ta tedris olunacak dersler zîrde muharrer
cetvelde tafsilen gösterilmiştir. Dürûs-ı mezkûre dört sene zarfında tedris edilecektir.
On ikinci madde: Avrupa mekâtib-i âliyyesinin sene-i tedrisiyyeleri yedi aydan
ibaret ise de memâlik-i mahrûse-i şâhânede bu misillü ulûm ve fünûnu tahsil edenler
muallimlerin tedris ve talimlerinden daha ziyade müstefid olabilmelerîçün Mekteb-i
Hukuk-ı Sultanî’nin sene-i tedrisiyyesi dokuz maha iblâğ olunup şuhûr-ı mezkûrenin
sekizi sırf ders talimine ve birinin yirmi günü tekerrür ve on günü imtihanlara hasr
olunacaktır.
On üçüncü madde: Dört sene zarfında güzelce devam ve her sene dört defa
tecdîd-i kuyûd muamelesini tamamen icra ederek ve herbir sene ahirinde imtihanını
verebilenler dördüncü senenin nihayetinde doktora yani müntehî imtihanına kabul
olunacaklardır.
On dördüncü madde: Doktora imtihanı dahi onuncu maddede gösterilen şerâite
tevfîkan tahrirî ve şifahî olacağından mâadâ bade’l-imtihan doktor ünvanını ihrâz
etmeğe hahişker olan talebe bir mesele-i ilmiyye üzerine bir risale kaleme alarak Maarif
Nezaret-i celîlesinin taht-ı riyasetinde müdür ve muallimînden mürekkeb akdolunacak
bir meclisin huzurunda risale-i mezkûre mündericâtını te’kîd ve mesele-i mevzûanın
halli hakkında ibrâz eylediği reyi şifahen teyid ederek isbat-ı liyakat ve ehliyet
eyledikten sonra doktor ünvanını haiz olacaktır.
On beşinci madde: Gerek doktora imtihanını ve gerek risale-i mebhûsun-anhânın
telifine muvaffak olamayanlar külliyen mektepçe olan haklarından iskat edilmeyip
bunlar doktorlardan hafif bir imtihan vererek lisansiye yani mezuniyet ünvanına nâil
olacaklardır.
On altıncı madde: Doktor ünvanına nâil olanlar Ahkâm-ı Adliyye Nezaret-i
celîlesince her bir umûr-ı Devlet-i Aliyye’de istihdama istihkak eyleyecekleri gibi
lisansiye rütbesine nâil olanlar dahi memâlik-i mahrûse-i şâhânenin her tarafında dava
vekâletine mezun olacaklardır.
On yedinci madde: İşbu Hukuk Mektebi’ne kayd u idhâl olunan talebenin suret-i
tahsillerinden ve mecbur oldukları tecdîd-i kuyûd muamelâtı icrasından ve diploma
ahzından dolayı bir gûne masrafları olmayıp yalnız dördüncü sene nihayetinde
202
halleyledikleri mesele-i ilmiyye risalesini kendi akçeleriyle tab‘ ettirmeğe mecbur
olacaklardır.
Hukuk Mektebi’nde tedris olunacak derslerin cetvelidir: Fıkıh, Mecelle-i
Ahkâm-ı Adliyye, Usûl-i Fıkıh, Hukuk-ı Umûmiyye (yani ilm-i hukukun milel-i
sâlifenin kâffesinde bulunduğu derecâtı muhtasar[an] gözden geçirmek), Kavânîn ve
Nizamât-ı Devlet-i Aliyye, Roma Kavânîni, Kanun-ı Ticaret, Usûl-i Muhakeme, Kanunı Ceza ve Usûl-i İstintâk, Kavânîn-i Bahriyye, Hukuk-ı Düvel ve Milel, Muahedât,
Ekonomi Politik (Tedbir-i Müdün yani Servet-i Milel).
[devamında Turuk ve Me‘âbir Mektebi’nin nizamât-ı dahiliyesini mutazammın
lâyiha ile Turûk ve Me‘âbir Mektebi’nin Ders Cetveli vardır]
203
EK II.
Hukuk Mektebi Nizamnamesi 759
Birinci Fasıl
Mektebin Teşkili
Birinci madde: Kavânin-i adliyye ve siyasiyye-i Devlet-i Aliyye’nin ve hukuka
müteallik usûl ve fünûnun talim ve tedrisine mahsus ve Adliye Nezâretine merbut
olmak üzere Hukuk Mektebi namıyla Dersaadet’te bir mektep küşad olunacak ve bu
mektep nehâri olacaktır.
İkinci madde: Hukuk Mektebi’ne girecek talebe meccânen kabul olunacaktır ve
bunlardan şehâdetnâme ile çıkanlar yedinci fasılda beyan olunan umur-ı adliyyede
istihdam olunacak ve dava vekâletinde bulunmak isteyenlerinin bu silke dühule
selâhiyetleri olacaktır.
İkinci Fasıl
Derslerin Envâ‘ ve Müddeti
Üçüncü madde: Derslerin envâ‘ı zîrde muharrerdir ve bunların müddet-i
tahsiliyyesi üç senedir: Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye, Arazi Kanunu, Tapu ve Emlâk
Nizamnameleri, Cezâ Kanunu, Ticâret-i Beriyye ve Bahriyye Kanunları, Usûl-i
Muhâkeme-i Hukukiyye ve Cezâiyye Kanunları, usûl-i tanzim-i ilâm, ilm-i hukuk-ı
milel, Muamelât-ı ecnebiyyeye müteallik uhut ve nizâmât ve mukavelât ve Fransızca
lisanı.
Dördüncü madde: Sene dersleri heyet-i muallimîn tarafından tertib olunur ve
yeniden ilavesine lüzum görünecek dersler dahi heyet-i muallimîn marifetiyle cetvel-i
mahsusasına derc olunarak Adliye Nezâreti’nden ba‘de’t-tasdik ilân kılınır.
Beşinci madde: Mektebin tatilleri evvelâ her haftanın Cuma ve Pazar
günlerinden, sâniyen eyyâm-ı resmiyyeden, sâlisen imtihandan sonra bir ay müddetten
ibarettir. Ve bu bir ay müddet tatil mevsim-i sayfın en harâretli zamanına müsâdif
olacaktır.
759
7 Kasım 1878 (11 ZA 1295), İ. ŞD. 42/2204, lef 2.
204
Altıncı madde: Dersler umumen lisân-ı Osmanî üzere talîm ve takrîr olunacaktır.
Üçüncü Fasıl
Usûl-i İdâre
Yedinci madde: Mektebin heyet-i idâresi bir müdir-i evvel ve müdir-i sâni ile
lüzumu kadar mubassırdan ibarettir. Ve bunlar Adliye Nezâreti’nin intihâbıyla tayin ve
yalnız müdir-i evvelin memuriyeti hakkında irâde-i seniyye istihsâl kılınır.
Sekizinci madde: Müdir-i evvelin vezâifi mektebin inzibât ve intizâm-ı
dahiliyyesine ve talebenin vakt ü zamanıyla devamlarına ve mektebin vâridât ve
muhassasâtı muhâsebesine nezâret etmek ve mektep idâresine müteallik mesâlihi
muallimler ile birlikte müzâkere edip kararını Adliye Nezâreti’ne tahriren beyân
eylemek ve beşinci fasılda talebenin mektebe dühul ve kabulleri için muayyen olan
muamelâta bakmak ve ale’l-umum mektebin hüsn-i idâresine dikkat eylemek
hususlarıdır.
Dokuzuncu madde: Müdir-i evvelin talebeden hilâf-ı nizâm harekette bulunan ve
âdâba riayet etmeyenleri muallimlerin ihtarı üzerine ibtidâ suret-i mahsusada ve tekrar
eder ise muallimîn huzurunda tekdir etmeğe selâhiyeti vardır. Mektepten tardı mûcib bir
harekette bulunanlar için heyet-i muallimîn ile bi’l-müzâkere verilecek kararı Adliye
Nezâreti’nden bi’l-istizân icrâ edecektir.
Onuncu madde: Müdir-i evvel her sene hitâmında mektebin o sene vukuâtını ve
hâl-i hâzırını ve vazifesi dahilinde lüzum gördüğü ıslâhâtı hâvi Adliye Nezâreti’ne bir
beyânnâme i‘tâ edecektir.
On birinci madde: Müdir-i sâni müdir-i evvele muâvenet ve gıyabında vekâlet
eder. Ve mektebin hıdmet-i tahririyye ve hisâbiyyesini dahi ifâ eyler.
Dördüncü Fasıl
Muallimîn
On ikinci Madde: Mektebin muallimleri Adliye Nezâreti cânibinden tayin
kılınacaktır.
205
On üçüncü madde: Muallimlerin vezâifi ders cetvelini tatbikan eyyâm ve evkat-ı
muayyenede talim ve tedris etmek ve esnâ-yı tedrisde hilâf-ı nizâm hareket eden
talebeye nasihat ve müstahak-ı tevbih olanları hakkında müdir-i evvele mürâcaat etmek
ve beşinci ve altıncı fasıllarda tarif edilen şehâdetnâmeleri i‘tâ ve imtihan muamelâtını
icrâ eylemek ve işbu nizamname mucebince mektebin idâresine müteallik müzâkerâtta
bulunmak maddeleridir.
Beşinci Fasıl
Talebenin Şerâit-i Kabulleriyle Vezâifi
On dördüncü madde: Mektebe girmek isteyenler evvelâ tebea-i Osmaniyyeden
olmak, sâniyen on sekiz yaşından aşağı olmamak, sâlisen lisân-ı Osmani üzere kıraat ve
kitâbete muktedir bulunmak ve sarf ve nahiv ile mantık ve coğrafya ve hesap bilmek ve
tarih-i Osmanî ve umumîden malumatı olmak, râbian hüsn-i hulk ve siret ashâbından
olduklarına dair muteber ve mutemet iki zâtın mühürlerini hâvi kefâletnâmeyi hâmil
bulunmak meşruttur.
On beşinci madde: Mektebe girecek olanlar isim ve şöhret ve mahall-i
ikâmetlerini evvelce mektep idaresine kaydettireceklerdir. Bunların on dördüncü
maddede muharrer evsâfı câmi oldukları heyet-i imtihaniyye huzurunda taayyün
etmedikçe kabulleri caiz olmayacak ve her sene tertibinden ziyade mektebe girmek
isteyenler bulunur ise imtihanda en ziyade isbat-ı liyâkat edenleri tercih ve kabul
olunacaktır.
On altıncı madde: Talebenin usûl-i imtihanı heyet-i muallimîn huzurunda hiçbir
gûna taraf ve iltimas karışmayarak kemâl-i bitarafî ve hakkaniyetle ve her sene tayin
olunacak vakitte icra olunur. Ve kabul olunanların ismi imtihan heyetinin mazbatasıyla
talebe defterine kaydedilerek yedlerine mektebe devama mezun olduklarını mübeyyin
koçanlı ve numerolu ve müdir-i evvel tarafından mühürlü bir varaka verilir.
On yedinci madde: Her sene mektebe alınacak talebenin adedi derslerin
küşâdından evvel ilân edilecektir.
On sekizinci madde: Bilâ-özr-i makbul mütemâdiyen sekiz gün devam etmeyen
talebe mektebi terk etmiş addolunacaktır.
206
On dokuzuncu madde: Üç ay devam etmiş olan talebe muallimler tarafından
verilecek birer müdâvemet tasdiknâmesi mucebince her üç ayın ibtidâdaki on beş günü
zarfında devamlarını mübeyyin kayıtlarına şerh verdirmeğe mecburdur.
Yirminci madde: Ders günlerinde bulunacak talebe muallimlerinin nezdinde
esâmi defterini imza eyleyecektir.
Yirmi birinci madde: Talebe mektebin nizamnamesine tamamiyle teba‘iyete
mecburdur. Mugâyir-i usûl harekette bulunanları hakkında dokuzuncu madde
mucebince muamele kılınacaktır.
Yirmi ikinci madde: Talebe derslerin küşâdından evvel on beş gün zarfında
isimlerini defter-i mahsusuna kaydettirmeğe mecburdur. Derslerin küşâdından on gün
mürûruna kadar bu muameleyi icrâ ettirmeyen ve yahut bilâ-özr-i makbul sırasıyla üç
defa
derse
gelmeyenler
on
dokuzuncu
maddede
gösterilen
müdâvemet
tasdiknâmesinden mahrum olacaklardır.
Altıncı Fasıl
İmtihan
Yirmi üçüncü madde: Talebenin her sene sınıf imtihanları ve üçüncü seneyi
tekmil edenler için başkaca mezuniyet imtihanı icra kılınacaktır.
Yirmi dördüncü madde: Sınıf imtihanları heyet-i muallimîn ve müdir-i evvel
marifetiyle icra kılınacak ve mezuniyet imtihanları alenî olup bu heyete Adliye
Nezâreti’nden üç mümeyyiz ilâve olunacaktır.
Yirmi beşinci madde: Her sene hitâmında icra olunacak sınıf imtihanı senenin
derslerine münhasır olacaktır. Ve talebenin bu imtihana dahil olmaları on dokuzuncu
madde mucebince o sene içinde alacakları dört kıt‘a müdâvemet tasdiknâmesini ibrâz
etmelerine mütevakkıftır. Birinci sene talebesi o sene imtihanını vermedikçe ikinci
senenin ilk üç ayı için müdâvemet tasdiknâmesi alamayacakları gibi ikinci sene talebesi
dahi o senenin sınıf imtihanını ifâ etmedikçe üçüncü senenin ilk üç ayı hitâmında
müdâvemet tasdiknâmesi ahzına müstahak olamayacaklardır.
Yirmi altıncı madde: Üçüncü sene imtihanını veren talebeye o sene imtihanında
birinci ve ikinci senenin derslerinden imtihan olundukdan sonra heyet-i muallimîn
tarafından mezuniyet imtihanına esas olmak için tarif olunacak bir meselenin tasvir ve
207
teşrihi ve ahkâm-ı kanuniyyeye tatbiki üzerine mütalaât ve tedkikat-ı mükemmeleyi
hâvi lâyiha kaleme alarak imtihan mümeyyizlerine verilmek üzere nüseh-i
mukteziyyesini müdir-i evvele i‘tâ edeceklerdir.
Yirmi yedinci madde: Yirmi altıncı maddede muharrer lâyihalar heyet-i
imtihaniyece bi’l-mütalaa şayan-ı kabul ise suret-i tanzimleri tedkik olunduktan sonra
mündericâtından tertib olunacak suallere ecvibe-i kâfiye i‘tâ eden talebeye Adliye
Nezâreti’nin ve imtihan mümeyyizlerinin ve mektep müdürünün ve muallimlerinin
tasdik ve imzalarıyla mezuniyet şehadetnamesi verilecektir.
Yirmi sekizinci madde: Mezuniyet imtihanında her muallim kendisine muhavvel
dersden sual irâd edeceği gibi muallimler dahi o derslerden mesâil teklif
edebileceklerdir.
Yirmi dokuzuncu madde: İmtihan aliyyülâlâ ve âlâ ve karib-i âlâ itibariyle üç
dereceye münhasırdır. İnde’l-imtihan malumatı üçüncü dereceden aşağı olan talebe
şehadetnameye nâil olamayarak bulundukları sınıfta bir sene daha tedrise mecbur
olacaklardır.
Otuzuncu madde: Sınıf imtihanları icra olunan talebe ile üçüncü sene imtihanını
verip de kaleme aldıkları lâyiha şayan-ı kabul olmayan ve yahut lâyihaların
mündericâtından irâd olunacak es’ileye cevab-ı kâfi vermeyen talebeye yalnız sınıf
imtihanı şehadetnamesi verilecek ve işbu şehâdetnâmeler müdir-i mektep ve
muallimînin imzalarıyla mümzî ve mektebin mührüyle mahtûm olacaktır.
Otuz birinci madde: Tebea-yı Osmaniyye’den olup da üçüncü maddede
muharrer derslerin hariçte tahsil eylediğini hâvi resmî şehadetnameyi hâmil olanların
istidâları vukuunda mektepçe bi’l-imtihan oradan dahi şehâdetnâme istihsâline
selâhiyetleri olacaktır.
Yedinci Fasıl
Talebenin İstihkakı
Otuz ikinci madde: Mektepten mezuniyet şehâdetnâmesini hâmil olan talebe
mehâkim-i nizamiyyede lâ-akall bir sene âza mülâzemetinde istihdâm olunduktan sonra
Dersaadet ve vilayât mehâkim-i ibtidaiyyesi âzalığında bulunmağa kesb-i liyâkat
eyleyecekler ve hıdemât-ı adliyyede bi’t-tedric terakkiyâta nâil olacaklardır.
208
Otuz üçüncü madde: Mezuniyet şehadetnamesini alan talebeden dava
vekâletinde bulunmak isteyenler sâmiînden olarak mehâkim-i nizâmiyyede ale’t-tevâli
bir sene devam eyledikleri halde vekâlet ruhsatnâmesine müstahak olacaklardır.
Otuz dördüncü madde: Mezuniyet şehâdetnâmesini alamayıp da yalnız üçüncü
senenin sınıf imtihanı şehadetnamesini hâmilen mektepten çıkacak talebe mehâkim-i
nizâmiyye
umûr-ı
tahririyyesinde
ve
sırasıyla
mümeyyizliğinde
istihdâm
olunabilecektir.
Otuz beşinci madde: Mektebin tarih-i küşâdından üç sene sonra yedinde mektep
şehadetnamesi
olmayanlar
mehâkim-i
ibtidaiyye
memuriyetlerinde
istihdâm
olunmayacak ve mektepten neşet etmiş olmadıkça hiç kimseye dava vekâleti için
ruhsatnâme verilmeyecektir.
Madde-i
mahsusa:
İşbu
nizamnamenin
hükmü
maarif-i
umûmiyye
nizamnamesinin sekseninci ve seksen birinci maddelerine tevfîkan Darülfünun-ı
Osmanî Hukuk Şubesi’nin küşâdına kadar muvakkaten devam edecek ve fakat bu
Hukuk Mektebi’nden neşet edecek talebe yedinci fasılda tayin olunan istihkaktan
tamamen müstefîd olacaklardır 760 .
760
Sekseninci madde: Darülfünun evvelâ Hikmet ve Edebiyat sâniyen İlm-i Hukuk sâlisen Ulûm-ı
Tabiiyye ve Riyâziyyenin talimine mahsus üç şubeden ibaret olacaktır.
Seksen birinci madde: Hikmet ve Edebiyat şubesinde ilm-i terkib-i vücud-ı insanî ve ilm-i ahvâl-i nefs ve
mantık ve Meâni ve Beyân ve İlm-i Kelâm ve İlm-i Ahlâk ve Hukuk-ı Tabiiyye ve İlm-i Tarih ve
mükemmel Arabî ve Fârısî ve Türkî ve Fransızca ve Yunan ve Latin lisanlarıyla bi’l-umûm ümmehât-ı
elsine kavâidinin tatbik ve mukayesesine dair sarf-ı umûmî ve ilm-i aruz ve tarih-i umûmî ve ilm-i âsâr-ı
atîka ve ilm-i meskukât dersleri talim olunacaktır.
Seksen ikinci madde: İlm-i Hukuk Şubesi’nde fıkh-ı şerifin muamelat mebhasıyla usûl-i fıkıh ve
Romalıların kanunu ve Fransızların hukuk-ı ‘adiyye kanunnâmesi ve hukuk-ı ‘adiyyeye müteallik usûl-i
muhâkeme ve ticaret-i berriyye ve bahriyye ve ceza kanunname-i hümâyûnlarıyla usûl-i muhâkeme-i
cinâyet ve hukuk-ı mülkiyye ve hukuk-ı milel dersleri tedris olunacaktır.
209
EK III.
Dava vekillerinin (avukatların) imtihanına dair nizamnâme 761
Birinci madde: İşbu nizamnâme tarihinden itibaren Dersaadet ve memâlik-i
şâhânede bulunan mehâkim-i nizamiyyede dava vekâleti Mekteb-i Hukuk’tan rüus ile
çıkmış zevâta münhasırdır. Fakat mekâtib-i hukukiyye-i ecnebiyyeden rüus istihsâl
etmiş olan zevât sekizinci maddenin fıkra-i ahîresi hükmüne tevfîkan gerek
Dersaadet’te ve gerek taşralarda dava vekâleti icrasına mezun olabilir.
İkinci madde: Mekteb-i Hukuk’tan rüus istihsal etmeyip de hanelerinde veyahut
mekâtib-i hususiyyede ilm-i hukuku tahsil ile dava vekâleti silkine dahil olmaklığı arzu
edenler zîrde muharrer şerâiti câmi oldukları halde ba‘de’l-imtihan taşralarda icra-yı
vekâlet etmek üzre Adliye Nezareti’nden ruhsatnâme alabilirler. İşbu imtihan
Dersaadet’te senede iki defa âtîde muharrer usûle tevfîkan icra olunur.
Üçüncü madde: Mezkür imtihan Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne Heyet-i Muallimîni
huzurunda mektep müdürünün riyâsetinde olarak icra ve imtihan günleri Adliye
Nezareti tarafından tayin ile müdür tarafından ilân olunur.
Dördüncü madde: İmtihan vermek isteyen ekalli yirmi beş yaşında bulunmak
lazım olup Adliye Nezareti’ne takdim edeceği arzıhale melfûf tercüme-i hal varakasına
menşeini ve pederinin isim ve şöhret veya sanatını ve kendisi şimdiye kadar hangi
meslekte bulunduğunu ve terbiye-i umûmiyyesi için hangi mekteblerde hangi ulûm ve
fünûnu ve ilm-i hukuku kimden ve ne zaman ve ne vechile tahsil ettiğini derc ile kâffe-i
ifadâtını şehadetnameler ile teyid etmeğe mecburdur. Nezaret-i müşârunileyhâ dahi
takdim olunan tercüme-i haller ile şehadetnameleri kâfi gördükte müsted‘înin hüsn-i
hulk ashâbından olduğuna dair Dava Vekâleti Cemiyeti’nden şehadetname ahz ettikten
sonra evrâkı kâffeten mektep müdürüne irsâl edecektir.
Beşinci Madde: İlm-i hukuktan imtihandan evvel müsted‘î tercüme-i hal
varakasında tahsil ettiğini ifade eylediği ulûm ve fünûn-ı mütenevvi‘adan imtihan
olunup ibrâz ettiği malumat kâfi olmadığı takdirde keyfiyet Nezaret-i müşârunileyhâya
arz olunur.
761
Eylül-Ekim 1884/Z 1301, “Mer‘îyet-i ahkâmına bi’l-istizân irade-i seniyye-i cenâbı padişahî müteallik
ve şeref-sudûr buyurulan dava vekillerinin imtihanına dair nizamnâmedir” (MS 1316, s. 85-90). Bu metin
bütün maarif salnamelerinde Mekteb-i Hukuk bahsinde yer almaktadır.
210
Altıncı Madde: İmtihan alenî olmayıp, yalnız Türkçe olarak şifahen icra olunur.
Ve herbir şahsın imtihanı ekalli iki saat temdîd olunur. Şu kadar ki imtihan olunan
şahsın adem-i ehliyeti tebeyyün ederse iki saatten evvelce imtihana hitâm verilebilir.
İmtihan sırası içün arzıhallerin tarih-i havalelerine bakılır.
Yedinci madde: İmtihan vermek isteyen Türkçe tekellüm ve kıraat etmeğe
muktedir olmak şarttır.
Sekizinci madde: Hukuk imtihanı ulûm-ı hukukiyyenin taksimâtı ve târifâtıyla
hikmet-i hukuktan ve Mecelle ve Arazi Kanunu ve Tapu Nizamnâmeleri ve Usûl-i
Muhakeme-i Hukukiyye ile Teşkilat-ı Mehâkim Kanunu’ndan ve Ticaret-i Berriyye ve
Bahriyye Kanunnâmeleri ve Ceza ve Usûl-i Muhakemât-ı Cezaiyye Kanunnâmeleri ve
Hukuk-ı Esasiyye ile İdare-i Mülkiyye ve Hukuk-ı Düvel’den ve Fıkhın Evkaf ve
Vesâyâ ile Ferâiz bahislerinden sırasıyla irâd olunacak suallerden ibaret olacaktır.
Avrupa hukuk mekteblerinden rüus almış olanlar imtihandan müstesnadırlar. Fakat
Mecelle ve Fıkıh ve Ferâiz ve Arazi Kanunu gibi kavânîn-i hususiyyeyi görmedikleri
yedlerinde bulunan şehadetnameden müstebân olduğu halde yalnız o fenlerden
imtihanları icra olunur.
Dokuzuncu madde: Herbir talebenin imtihanı evvelâ münferiden irâd olunacak
suallere cevap vermesi ve sâniyen tasvir olunacak bir davanın suret-i muhakeme ve
hükmü ile esbâb-ı hükmünü beyân etmesi ve sâlisen bazı mevâdd-ı kanuniyyeyi şerh u
tefsir eylemesiyle icra olunacak ve matlûb-ı hakiki olan malumat-ı hukukiyyesinden
maada suret-i ifadesine ve şîve-i takrîrine nazaran derece-i ehliyet ve liyâkati bilhassa
takdir olunacaktır.
Onuncu madde: Herbir fenden ibtidâ ol fennin muallimi sual eder. Ancak
imtihana memur sâir muallimler dahi ona iştirak etmekte muhtardırlar. Ve bu takdirce
rey dahi verirler. Reis dahi bazı muallimîni sual irâdına davet edebilir.
On
birinci
madde:
Mektep
müdürü
lüzum
gördüğü
halde
mektep
muallimlerinden başka mümeyyiz dahi intihâp ve celbedebilir.
On ikinci madde: İmtihanda irâd olunan suallere verilen cevaplar kayd ü tahrir
olunur.
On üçüncü madde: Yalnız birinci ve ikinci dereceden ehliyet şehadetnamesi
verilir.
211
On dördüncü madde: 16 Zilhicce sene [12]92 tarihli Dava Vekilleri
Nizamnâmesi mûcebince mukaddemâ bi’l-imtihan dava vekâleti için şehadetname almış
olanlar kemâ-kân icra-yı vekâlet edeceklerdir. Bunlardan üçüncü sınıfta bulunan bir
dava vekili ikinci veya birinci sınıfa ve ikinci sınıfta olanlardan birinci sınıfa geçmek
istediği halde Nezaret’e arzıhal takdimiyle imtihanı icra edilecektir.
On beşinci madde: İmtihanların neticeleri bâ-mazbata Adliye Nezareti’ne arz
olunarak oradan şehadetnameler i‘tâ ve muamelât-ı kuyûdiyyesi icra ettirilir.
On altıncı madde: İmtihanda şayan-ı kabul olmayan şahıs bir sene sonra yeniden
imtihan verebilir ve yine red olunduğu halde artık imtihana kabul olunmaz.
On yedinci madde: İmtihan arzıhalleriyle tercüme-i hal varakaları kaideye
mutabık olmadığı halde imtihan müddeti zarfında müceddeden tanzim ve Adliye
Nezareti’ne takdim olunabilir.
On sekizinci madde: İmtihan vermek içün Adliye Nezareti’ne arzıhal ve
tercüme-i hal varakası takdiminden evvel Mekteb-i Hukuk menfaatına olarak müsted‘î
Nezaret veznesine 10 lira tevdî etmeğe mecburdur. İmtihanı kabul olunduğu halde işbu
akçe mektebe irâd kayd olunur. Red olunduğu takdirde bunun nısfı kendisine iade ve
diğer nısfı tevkîf olunur.
On dokuzuncu madde: Taşralarda mukîm olanlardan dava vekâleti etmek
isteyenler Dersaadet’e gelip ber-vech-i meşrûh imtihan olabilecekleri gibi taşralarda
İmtihan Heyetleri huzurunda dahi bâlâda muharrer usûle tevfîkan imtihan olunabilirler.
İmtihan heyeti herbir vilayetin merkezinde teşekkül edecek ve riyâseti vilayet Adliye
müfettişi ve gaybûbetinde vekilinde olmak üzre azâsı merkez İstinaf ve Bidayet
mahkemeleri Birinci ve İkinci reislerinden ve Ticaret Mahkemesi reisi ile
müddeiumumi ve muavininden ibaret olacaktır. İrâd olunan es’ile ve ecvibeyi hâvi
imtihan varakaları Adliye Nezareti’ne îsâl olunup mektep müdürüne bi’l-i‘tâ mektep
muallimîni tarafından muayene ettirilerek birinci veya ikinci derecede ehliyet
şehadetnamesi verilecek ve fakat bunlar yalnız imtihan verdikleri vilayette icra-yı
vekâlet edebileceklerdir.
Yirminci madde: Taşralarda imtihan arzıhalleri Adliye müfettişlerine verilip
onlar tarafından icâbı icra olunur.
Yirmi birinci madde: Adliye Nezareti işbu nizamnâmenin icrasına memurdur.
212
EK IV.
Musa Kâzım Efendi’nin Mekteb-i Hukuk dersleriyle ilgili
Eylül 1906 tarihli raporu 762
Ma‘rûz-ı dâ‘î-i dirîneleridir ki;
Geçen Pazar günü taraf-ı sâmî-i asâfânelerinden ahz u telâkki ettiğim emr-i
sâmîlerine imtisâlen Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de tedrîs olunan derslerin kitap ve
defterlerine bi’l-müracaa şu müddet-i kalîle zarfında bu bâbda hâsıl ettiğim fikr-i
icmâlîyi ber-vech-i âti arza ictisâr ediyorum.
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne’de talîm olunan dersler şunlardır:
1. Usûl-i fıkıh 2. Kitabü’n-nikâh 3. Kitabü’l-vesâyâ ve’l-ferâiz 4. Kitabü’ddiyyât ve’l-cinayât 5. Mecelle-i ahkâm-ı adliyye 6. Arazi kanunname-i hümâyûnu 7.
Kanun-ı ticaret-i berriyye 8. Kanun-ı ticaret-i bahriyye 9. Kanun-ı ceza 10. Usûl-i
muhakemât-ı cezaiyye kanunu 11. Usûl-i muhakemât-ı hukukiyye ve teşkilât-ı mehâkim
kanunları 12. İcra kanunu 13. Hukuk-ı idare 14. Hukuk-ı hususiyye-i düvel 15. Hukuk-ı
umumiyye-i düvel 16. Mukaddime-i ilm-i hukuk 17. Tanzim-i ilamât-ı cezaiyye 18.
Tanzim-i ilamât-ı hukukiyye.
Bunlardan usûl-i fıkıh, kitabü’n-nikah, kitabü’l-vesâyâ ve’l-ferâiz, kitabü’ddiyyât ve’l-cinayât, mecelle-i ahkâm-ı adliyye, arazi kanunname-i hümâyûnu esasen
şer‘-i şerîfe müteallik dersler olduğu için bunların hakkında bir şey demeğe hâcet
yoktur.
Umûr ve muamelat-ı ticariyyede mâ-bihi’t-tatbik olacak kavâid ve ahkâm-ı
istisnâiyyeyi şâmil olan kanun-ı ticaret-i berriyye ve bahriyye, cürüm addolunan ef‘âlin
neden ibaret olduğunu ve bunları irtikab edenler hakkında ne gibi mücâzât tertip
olunmak lazım geleceğini gösteren kanun-ı ceza, cerâimin failleri ne yolda taharri ve
derdest olunup ne suretle cürümlerinin sübûtu lazım geleceğinden bâhis olan usûl-i
muhakemât-ı cezaiyye, huzur-ı mahkemede bir hakkın isbat ve istihsâli emrinde mer‘î
tutulması muktezi olan kavâidden bahseden usûl-i muhakemât-ı hukukiyye, heyet ve
mehâkim-i cezaiyyenin suver-i teşkil ve vezâifini gösteren teşkilat-ı mehâkim,
mehâkimden sâdır olan ilâmâtın icrasına müteallik muamelâtı irâe eden icra kanunu;
762
18 Eylül 1906 (5 Eylül 1322), Y.PRK. 5/24.
213
bunların cümlesi irade-i seniyye-i cenâb-ı şehinşah-ı azamî şeref-iktirânıyla devletce
kabul edilmiş ve mehâkimde mer‘iyyü’l-icra tutulagelmiş bir takım kavânîn-i
mevzûadan ibaret olmağla bunlar hakkında bir şey denemez ise de bunların hâvi olduğu
ahkâm-ı kanuniyyenin me‘âni ve mezâyâ-yı mukteziyyesine kesb-i ıttılâ‘ için bir takım
kavâid-i nazariyye vaz‘ına ve teşrihât-ı lâzıme i‘tâsına mecburiyet görülerek bunun için
kütüb-i ecnebiyye-i hukukiyyeye de müracaat tabiî olduğundan ve halbuki müellefât-ı
ecnebiyyede ‘âdât-i milliyye ve diyanet-i İslamiyyemize tevâfuk etmeyen teşrihât ve
mülahazât da bulunabileceğinden hîn-i tedrîste i‘tâ olunacak izahâtın ‘âdat-ı milliyye ve
diyanet-i İslâmiyyemize muvâfık surette olması nazar-ı dikkatte tutulduğu takdirde bu
bâbda bir mahzur kalmayacağı vareste-i iştibâhtır.
Kavânîn-i idareden ve bu bâbda bazı usûlden bahs eden hukuk-ı idare ile, bir
devletin memâlik-i ecnebiyyede bulunan tebeası ve bir de kendi mülkünde sâkin
ecnebilerle kendi arasındaki münasebâtın tayinine esas olan kavâidi tayin eden hukuk-ı
hususiyye-i düvel, münasebât-ı düveliyyeye dair kavâidi irâe eden hukuk-ı umumiyye-i
düvele gelince bunlar birer ilm-i mahsus teşkil edip hukuk-ı idare ile hukuk-ı hususiyyei düvel hakkında Maarif Nezâret-i celîlesinin ruhsatıyla matbu kitap mevcut olup
onlardan tedrîs olunagelmekte ve hukuk-ı umumiyye-i düvel için ise böyle bir kitap
olmadığından muallimler tarafından âsâr-ı ecnebiyyeden tercüme olunarak dikte ve
takrir suretiyle talîm olunmaktadır. Hukuk-ı idarenin mevzu-ı bahs ettiği kavânin-i idare
irade-i seniyye-i cenâbı şehriyar-i azamîye şeref-mukarin bir takım nizamât-ı mahsusa
olduğu gibi hukuk-ı hususiyye-i düvelin mevzû-ı bahs ettiği mesâil de ez-cümle yine
irade-i seniyye-i cenâb-ı padişahîye şeref-mukarin Tâbiyet Kanunu ile buna müteferri
bazı izahâttan ibarettir. Maahaza bunlar ve bâ-husus hukuk-ı umumiyye-i düvel birer
ilm-i mahsus olduğundan bu bâbda bazı nazariyat ve izahat i‘tâsına mecburiyet tabiî
olduğundan yukarıki mütalaa -yani ‘âdât-ı milliyye ve diyanet-i İslamiyyemize muvâfık
surette tedrîsine itina olunması mütalaası- bunlar hakkında evleviyetle vâriddir.
Mukaddime-i ilm-i hukuka gelince ilm-i hukukun tarif ve tasnifinden, aksâm-ı
ulûm arasındaki mevkiinden, tarihinden; bu gibi malumat-ı ibtidaiyeden bahs eder ki bu
babda o kadar haiz-i tesir değildir.
Tanzim-i ilâmât-ı cezaiyye ile hukukiyye ise mehâkimden sâdır olacak ilâmât ve
evrâk-ı sâirenin keyfiyet-i tanziminden bâhis bir nevi usûl-i sakk oldukları için bunların
bilâ-kayd ü şart tedrîsinde bir beis yoktur.
214
İşte şu birkaç gün zarfında icra edebildiğim tetebbuât neticesi olarak Mekteb-i
Hukuk Şâhâne’de tedrîs olunan ulûm ve fünûn-ı hukukiyyenin mecmûu hakkında
mütalaât-ı dâ‘iyânem bu yoldadır. Maahaza bu babda lüzum görüldüğü takdirde arîz u
amîk tedkikat icrasıyla derslerin diyanet-i İslamiyye ve ahlâk-ı milliyyemize daha
muvâfık ve marzî-i âlîye daha mutâbık surette ıslahı için ulûm-ı şer‘iyyeye vâkıf bir iki
zat ile bir iki de mutekid hukuk-şinas ve erbâb-ı ihtisastan mürekkep bir komisyonun
teşkiline emr ü ferman buyurulması maslahata evfak olacağı itikadındayım.
Burada nazar-ı itinaya alınacak mühim bir nokta daha vardır: Fi’l-vâki şübbân-ı
müslîmenin
bazılarında dinsizlik ve fesad-ı ahlâk âsârı maatteessüf müşahade
olunmaktadır. Fakat bunun asıl sebebi onların ale’l-umûm mekâtibimizde mesâil-i
itikadiyyelerine dair esaslı malumat edinemedikleri halde ecnebi lisanlarına dahi vâkıf
olduklarından elsine-i ecnebiyyede din aleyhinde yazılmış bir takım hezeyannameleri
mütalaa ederek dalâlette kalmalarıdır. Yek-nazarda buna çare olmak üzere bütün
mekâtibden elsine-i ecnebiyye derslerinin kaldırılması vârid-i hâtır oluyor ise de elsine-i
ecnebiyye derslerinin mektepten kaldırılması meselesi Avrupa hükümetlerinin bize
başka nazarla bakmalarını müstelzim olup bunun iyi bir şey olmayacağı ise malum-ı
sâmîleridir. Binâenaleyh fikr-i nâçizânemce memleketimizi duçâr olduğu bu derd-i
elem-nâkden halâs için en müessir deva ve etfâl-i müslimînin sâfiyet-i efkâr ve sadakati diniyyelerini dâimen muhafaza hususunda en güzel tedbir mekâtib-i ibtidaiyye ve
rüşdiyyeden bed’en işe bütün sunûf-ı mekâtibde muktedir ve mütedeyyin muallimler
tarafından ahkâm-ı diniyye ve itikadât-ı İslamiyyenin berâhin-i vâzıha ve hikemiyât-ı
fâikasıyla tedrîs ettirilmesi ve bilhassa hangi ders olursa olsun Frenk meşrebli
kimselerden muallim intihap ve tayin olunmamasına pek ziyade dikkat ve itina
olunmasıdır. Kâtıbe-i ahvâlde emr ü ferman hazret-i veliyyü’l-emrindir.
Fî 5 Eylül sene [1]322.
Mekteb-i Hukuk-ı Şâhâne muallimlerinden
ed-dâ‘î
Musa Kâzım
215
EK V.
Cevdet Paşa’nın gayrımüslimlerin mahkeme reisliğine getirilmesi ile ilgili
Aralık 1881 tarihli mütalaası 763
Muhât-ı ilm-muhît-i âli buyurulduğu üzre Kırım Muharebesi esnasında ilcaât-ı
zamaniyyeden olarak ısdâr olunan ferman-ı âli hükmünce sunûf-ı tebea hakkında
muamele-i müsavat-kârâne icrası ve tebea-i gayrımüslîmenin her memuriyette
istihdamları vaad olunmuş idi. Bunun üzerine tebea-i gayrımüslime mütenevvi‘
memuriyetlerde istihdam olunmağa başladı. Badehu devr-i Abdülaziz Hanî’de ısdâr
olunan ıslahat ferman-ı âlisi hükmünce işbu müsavat kaidesi teyid ve tebea-i
gayrımüslime hakkında müttehaz olan usul-i müsaadekârî bir mertebe daha tevsî kılındı
ve tebea-i gayrımüslimenin hukuk ve vezâifce müsavatları Kanun-ı Esasî’ye dahi derc
olundu. Bu ahvâlin ne türlü ilcaât-ı zamaniyyeden neşet ettiği herkesin malumu olmağla
tafsiline hâcet görülmez.
İşte bu sebeplerden nâşi devâir-i devletin her şubesinde tebea-i gayrımüslimeden
mehâkim-i nizamiyyede aza ve rüesâ bulundurmak dahi umur-ı zaruriyyeden
görünmüştür. Mamafih riyâset vezâifinin ehemmiyeti cihetiyle riyasetlerde ehl-i
İslâm’dan olan hakimler intihâb olunmakta bulunmuştur. Şu kadar var ki Ticaret
mahkemelerinde görülen de‘âvinin heman üç rub‘u Hıristiyanlara ve tebea-i
ecnebiyyeye müteallik bulunduğundan vaktiyle mehâkim-i Ticaret’in bazılarına
Hıristiyan reisler tayin olunmuş ve bu usûl şimdiye kadar mer‘iyyül-icra tutulmak lazım
gelmiştir. Bununla beraber riyâsetler mümkün olduğu mertebe ehl-i İslâm’a tahsis
olunmak kaidesi Nezaret’ce hatt-ı hareket ittihaz olunmuştur. Hatta mehâkim-i adliyye
memuriyetleri Hıristiyanlardan diriğ olunuyor diye Hıristiyanlar ve ecnebiler tarafından
bazı ta‘rizât görülmüş ve hayli itirazât işitilmiş idi. Ol vakit ise kavanin-i cedîde-i
adliyyenin sefaretlere kabul ettirilmesi hususâtıyla uğraşılmakta idi. Binâenaleyh
mahkeme-i İstinaf’ın reis-i evveli Sururi Efendi dâ‘ilerinin bizzat idarelerinde bulunan
Cinayet Dairesi azasından Hristo Foridis Efendi’ye reis-i sâni ünvanı verilmiş ise de
devâir-i sâirenin rüesâsı gibi müstakil bir reis olmayıp reis-i evvelin bulunmadığı
mahkemelerde vekâleten riyâset ediyor.
763
“Mehâkim-i adliyye reislerinin hükkâm-ı İslâm’a hasr u tahsîsi hakkında mütalaa-i kâsıra-i
ubeydânemin arz olunması ferman-ı kerâmet-beyân-ı hazreti Zıllulahî iktizâ-yı celîlinden olmağla
mülahazât-ı acz-ayât-ı çakerânemin ber-vech-i arzına ictisâr kılınır”, 30 Aralık 1881/9 S 1299, Y.EE.
39/2).
216
El-yevm Dersaadet’te bulunan yirmi mahkeme-i adliyyenin reislerinden yalnız
dördü Hıristiyan’dır ki Mahkeme-i İstinaf Ticaret Kısmı reis-i sânisi Ohannes ve
Cinayet Kısmı reis-i sânisi salifü’l-arz Hristo Foridis ve Mahkeme-i Ticaret reis-i evveli
Şehbazyan ve Mahkeme-i Ticaret-i Bahriye reis-i sânisi Yorgiyadis Efendi’lerdir.
Ohannes Efendi on beş seneden beri riyâset hizmetlerinde bulunmuştur. Hristo
Foridis dahi müddet-i medîdeden beri Ceza mahkemelerinde müstahdem olup
muahharan ber-vech-i bâlâ Sururi Efendi maiyyetinde bulunmak üzre kendisine reis-i
sâni ünvanı verilmiştir.
Ticaret bidayet mahkemelerine gelince Fethi Paşa’nın Ticaret Nezareti sırasında
tebea-i ecnebiyyeye müteallik davalar Mahkeme-i Ticaret’te görülmek ve ecnebiler
tarafından müntehab aza bulundurulmak usûl ve kaide ittihaz olunmuştur. Bu halde ise
reisin lisan-aşina olması ve Avrupa kavânînine ve usûl-i ticarete vâkıf bulunması umur-ı
zaruriyyeden olup bu yolda dahi Hıristiyanlar tekaddüm eylemiş bulundukları cihetle
onlardan reis nasb u tayinine mecburiyet elvermiştir. Bilcümle mehâkim-i Devlet-i
Aliyye’de tebea-i ecnebiyye davaları rüyet olunur iken sefaret tercümanları bulunarak
tebealarının hukukunu himaye eylemeleri uhûd-ı kadîme iktizâsından olup bu ise
mahkemelerce her yerde mültezem olan hürriyet ve serbestiyet kaide-i esasiyesine
münâfi iken Ticaret Mahkemelerinde ecnebi aza bulundurmak kaidesi dahi buna
munzam ve onun üzerine müddet-i medîde teamül câri olarak teessüs eylemiştir.
Kırım Muharebesi’nden sonra akd-i musâlaha için Paris’te teşekkül eden
konferansta merhum Âli Paşa bu hallerden iştikâ ile bu misillü kavâid-i umumiyye, adl
u hakkaniyete mugâyir olan ahvâlin ref‘ini iddia ettikte esasen kendisine hak verilmiş
ise de mehâkim-i Devlet-i Aliyye’nin sâir düvel-i mütemeddine mahkemeleri gibi
âmmeye emniyet-bahş olacak bir hale ifrâğ olunduğu vakit bunlara muvâfakat
olunacağı vaad edilmiştir. Bunun üzerine adliyyece bazı nizamâta teşebbüs olunmuş ve
İstinaf ve Temyiz dereceleri tayin kılınmış ise de ecnebiler henüz istinaf ve temyizi
kabul etmedikleri cihetle bundan dört beş sene mukaddem tebea-i ecnebiyye davalarının
bir mahkemeye hasrı ve bu mahkemenin Mahkeme-i Temyiz’e mu‘âdil olacak surette
teşkili hususuna sefaretlerle bilmüzakare karar verilerek ol vakit Mahkeme-i Temyiz
azasından olup el-yevm Rumeli-i Şarkî vilayeti Dahiliye müdürü bulunan Gavril Efendi
işbu mahkeme-i fevkalâdeye reis tayin kılınmış ve onun Rumeli-i Şarkî’ye azîmetinde
yerine Mahkeme-i Temyiz azasından ve Hıristiyan tebea-i Devlet-i Aliyye’den
Şehbazyan Efendi tayin kılınmıştır. El-hâsıl Dersaadet’te ticaret mahkemeleri reisleri
217
hayli vakitlerden beri Hıristiyanlardan intihab olunagelmiştir. Ve teşkilat-ı adliyyede
mezkur mahkeme-i fevkalâde, Birinci Ticaret Mahkemesi itibar edilmiştir. Bu
mahkemenin reisi hem kavânîn-i Devlet-i Aliyye’yi ve hem de Avrupa kavâninini
bilmek ve Fransız lisanında meharet-i tâmme ve zekâvet-i fıtriyye ashâbından bulunmak
şarttır. Ve şimdi ehl-i İslâm’dan olan adliyye memurları içinde bu iktidarı haiz zevât
bulunmadığı cihetle bir müddet daha bu riyâsette Hıristiyan bulundurmak emr-i
zaruridir. Ticaret-i bahriyye davalarının bayağı hepsi tebea-i ecnebiyye ile Hıristiyanlara
dair olmağla reisin Hıristiyan olması dahi icâb-ı halden görülmüştür.
Mehâkim-i Devlet-i Aliyye ecânibe karşı hürriyet-i tâmmeye malik olmayıp
mezkur Birinci Mahkeme-i Ticaret ise istinaf ve temyiz kabul etmez hakem komisyonu
tarzında bir mahkemedir. Devlet-i Aliyye dahi öteden beri bu kaide-i fâsidenin ref‘iyle
onu mehâkim-i sâire sırasına koymak ve belki tercümanların umûr-ı adliyyeye
müdahalelerini kesmek; velhâsıl Âli Paşa’nın ber-minvâl-i meşrûh almış olduğu vaadi
incâz ettirmek gibi mühim arzularda bulunuyor. Fakat bunu ecnebilere tasdik
ettirebilecek başlu tedâbire pek yakın vakitte teşebbüs olunabilmiştir. O dahi adliyyece
mevki-i icraya konulan teşkilat-ı ahîre-i adliyyedir. Ve şimdi sefaretler umûr-ı
adliyyemizin terakkiyâtını teslim ve itiraf etmektedirler. Demek oluyor ki ol mühim
arzunun istihsâline takarrub etmekte bulunuyoruz. Binâenaleyh şimdi onları
ürkütmemek
lâzıme-i
halden
görünüyor.
Halbuki
“Hıristiyanlar
riyâsetlerde
kullanılmayacaklar imiş” sözü şâyi olur ise ecnebilerin umûr-ı adliyyemizce türlü
müşkilat ihdâs eylemeleri ve Berlin Ahdi’ni ortaya koyup kıyl u kâle ibtidâr etmeleri
vârid-i hâtır olur.
Buraları dün Başvekil kulları ile arîz u amîk müzakere ve müşavere olundukta
talimat-ı hükm-âyât-ı hazreti Zıllullahî esas-ı hareket ittihaz olunarak harice ser-i rişte
verilmeyerek, setrederek ol yola gidilmek ve daima belli edilmeyerek marzî-i hümâyûna
tevfîk-i hareket edilmek sureti muvâfık-ı hal ü maslahat görülmüştür.
Şimdiki halde Dersaadet mehâkimine intihâb olunan rüesâ ve aza üç sınıftan
alınır. Biri tarik-i ilmiyyede bulunan daiyân ve diğer biri hıdemât-ı adliyyede istihdam
ile kesb-i meleke eden bendegân olup üçüncüsü dahi Avrupa’da kanun okuyup da bir
müddet dahi daire-i adliyyede istihdam olunan takımdır.
Ulemadan ilm-i fıkıhta mehareti olanlar hukuk mahkemelerinde diğer iki sınıfa
galip olup ancak riyâsette bulunmak için kavânîn ve nizamâtta, alelhusus usûl-i
218
muhakeme-i hukukiyyede meleke ve meharet lazım olup bu evsâfı câmi olan ulema
dahi az bulunuyor; bulundukça riyâsetlere onlar getiriliyor. Ve el-haletü-hazihi bilcümle
mehâkim-i adliyyenin mercii olan Mahkeme-i Temyiz’in birinci reisi sudûrdan ve
ayândan Hilmi Efendi dâ‘ileridir ve asrımızın efkahı olduğu halde müddet-i medîde
mehâkim-i adliyye azalığında bulunarak kavânîn ve nizamâta aşina bulunmak hasebiyle
bu makama getirilmiştir. Mahkeme-i İstinaf reis-i evveli dahi kezalik sudûrdan Sururi
Efendi dâ‘ileridir. Devlet-i Aliyye’de kadıasker iken vezâret ile vali olan yalnız bu abd-i
kemîne olup bu cihetle tabii tarik-i ilmiyye gayretini güderim. Mümkün olsa riyâsetleri
hep ulema sınıfına tahsis eyler idim. Ne çare ki bu tarik vaktiyle bu yolda pek çok
hizmet etmiş iken rüteb-i ilmiyyenin nâ-ehlâne tefvîz olunagelmesiyle çığırından çıkıp
yalnız âdem kayırmak için bir meslek olmuştur. Ve sunûf-ı tebeanın taşralarda
naiblerden müddet-i medîde gördükleri yolsuz hareketler tarik-i ilmiyye ashâbının
enzâr-ı yar u ağyârda kadr u meziyetlerini imha eylemiştir. Bu tariki vaz-ı aslîsine ircâ
etmek dahi imkansız bir hale gelmiştir.
Mamafih ulema içinde adliye memuriyetlerinde kullanılacak hayli zevât olmağla
liyakat ve ehliyetleri itibariyle alınıp istihdam olunmaktadır.
İkinci sınıf ashâbı yani devâir-i adliyyede meleke kesb eden bendegân dahi Ceza
dairelerinde diğer iki sınıfa galiptir. Mamafih ulemadan dahi şimdi kavânîn ve nizamâta
aşina zatlar yetişerek Ceza riyâsetlerine tayin olunmaktadırlar. Ticaret mahkemelerine
gelince bu hususta öteden beri Hıristiyanlar tekaddüm edegelmişlerdir. Bununla beraber
şimdi ehl-i İslâm’dan dahi onlara rekabet edecek zatlar yetişmektedir. Sîmâ-i zîr-i
himaye-i hazreti padişahî’de bulunan Mekteb-i Hukuk’un usûl-i tahsiliyesi ehl-i
İslâm’ın tekaddüm ve tefevvukunu mûcib olacak yoldadır. Hele Mekteb-i Sultanî’deki
Hukuk Mektebi’nin bu mektebe zamm u ilavesi bu maksada tarif olunmaz mertebe
büyük bir muavenet eylemiştir. Çünki Mekteb-i Sultanî’nin Fransız lisanına ve Fransa
kanunlarına ehemmiyet verilmekte olup Mekteb-i Hukuk’ta ise maksad-ı esasî lisan-ı
Osmanî ve ilm-i fıkhtır. Fransız lisanı bittabi tahsil olunur. Ecnebi kanunları dahi
malumat-ı zâide olarak tahsil kılınır. Bu mektebe ulema sınıfından bulunan talebe
Mecelle derslerinde ve lisan bahsinde ketebe sınıfı tekaddüm ederek Hıristiyanların geri
kalması tabiidir. Mektepte bir belagat-ı Osmaniyye dersinin ihdâsı dahi bu maksad-ı
hafîye mebnîdir.
Taşra mehâkimi bahsine nakl-i kelâm olununca taşrada bulunan Ticaret
mahkemelerinin bazılarında icâb-ı mevkie göre öteden beri Hıristiyandan reis
219
bulundurulagelmiş olup Mecâlis-i Temyiziyye namıyla yad olunan mehâkim-i
Nizamiyye’nin riyasetleri hükkâm-ı şer‘iyyeye ve vilayet merkezlerinde bulunan
Mecâlis-i Temyiziyyenin riyasetleri Adliye Nezareti’nden müntehab zevâta muhavvel
olduğu halde teşkilat-ı adliyye esnasında mecâlis-i mezbûre yerine Hukuk ve Ceza
itibariyle ikişer daireye munkasım mehâkim-i ibtidaiyye ve istinafiyye teşkil olunmağla
devâir-i hukukiyyede riyâset etmek ve devâir-i cezaiyyeye nezaret eylemek üzre riyâseti evvellikleri yine nüvvâb-ı şer‘iyyenin uhdelerinde bilifa; devâir-i cezaiye riyâset-i
sâniyyeleriyle merkez bidâyet mahkemeleri riyâset-i ulâlarına Adliye Nezareti
tarafından umûr-ı adliyyede hizmeti sebkat edenlerden ve sâir erbâb-ı kifâyetten
münasipleri intihab ve tayin olunarak bunların da bir kısmı umûr-ı şer‘iyyede istihdam
olunmuş zevâttan bulunmuştur.
Kaza ve livalardaki bidayet mahkemeleri ile merkez-i vilayetlerdeki istinaf
mahkemelerinin reis-i evvelleri naib efendiler olup onların intihab ve tayini Bab-ı
Fetva’ca icra olunmakta olduğundan Adliye Nezareti’nce intihab olunan reisler ancak
liva ve bazı kazalardaki bidayet mahkemeleri ile merkez-i vilayetlerde bulunan istinaf
mahkemelerinin reis-i sânileri olan Ceza daireleri reisleri ve bir de mehâkim-i Ticaret
rüesâsıdır ki Adliye Nezareti dairesinde ber-mûceb-i kanun teşkil olunan Encümen-i
İntihab’da umûr-ı adliyyede hizmeti sebk edenlerden ve sâir erbâb-ı kifâyetten
münasipleri intihab olunup bunların bir kısmı dahi ulemâ sınıfındandır. Ve Ceza ve
Ticaret mahkemelerinde bulunan aza içinde bazı Hıristiyan reisleri dahi vardır ve
taşralardaki mehâkim-i Nizamiyye azası hep usûl-i atîkası vechile ahali tarafından bi’lintihâb tayin olunagelmişlerdir.
Teşkilat-ı adliyyeye mübâşeret olunacağı sırada İngilterelü, Anadolu Islahatı
vesilesiyle umûr-ı adliyyeye müdahale dâ‘iyyesinde bulunarak ecnebilerden taşralara
adliye müfettişleri gönderilip de ilamâtın icrası onların tasdikine muallak tutulmak gibi
teklifler dermeyân ettikte bu misillü kavâid-i adliyye ile tevfîki kâbil olmayan şeylerin
kabulü mümkün olamayıp ancak adliye müfettişleri tayin olunduğu sırada ecnebilerden
dahi üç dört müfettiş tayin olunacağı Babıâli cânibinden resmen vaad olunmuş iken
Hıristiyan tebea-i Devlet-i Aliyye’den ve devâir-i devlette müstahdem bendegândan
olmak üzre biraz adliye müfettişleri tayin olunarak şimdiye kadar ol vaadin incâzı leyte
ve le‘alle ile geçiştirilmiştir ve taşralar için Hıristiyanlardan tayin olunan adliye
müfettişleriyle reis-i sânileri dahi evvelki miktarında kalmayıp bunların içinden azl
olunanların yerlerine ehl-i İslâm’dan münasipleri tayin ile adetleri azalmıştır ve el220
haletü-hazihi Hıristiyan müfettişlerin miktarı ikiye tenezzül edip bunlardan birisi olan
Ankara adliye müfettişinin azli ile yerine Konya müfettişi Hikmet Bey’in tayini lüzumu
geçende bâ-takrîr arz olunmuştur. Bu surette yalnız bir Hıristiyan adliye müfettişi
kalmış olacaktır. Şimdi bunun daha ilerisine gidilmek icâb-ı hale muvâfık olamaz
zannolunur. Şu hale nazaran Başvekil Paşa kulları ile bilmüzakere verilen karar üzre
arzu olunan maksada vusûl için tedrîci gidilmek ve Mekteb-i Hukuk’un usûl-i
tahsiliyyesi ol maksada hizmet edecek yolda tesis edilmek sureti muvâfık-ı hal ü
maslahat görünüyor ise de bunlar hep mütalaât-ı kâsıra kabîlinden olup mükmil-i
nevâkıs-ârâ-yı bendegân olan rey-i rezîn-i hakâyık-rehîn-i hazreti hilafetpenâhî ne
vechile şeref-rîz-i sünûh buyurulur ise isabet onda olmağla ol bâbda ve kâffe-i ahvâlde
emr ü ferman hazreti veliyyülemrindir. Fî 9 Safer 1299 ve 18 Kanunıevvel 1297
Abd-i memlûk-i Velinimet Cevdet
221

Benzer belgeler