AKME GROUP Organik Tarım Şirketi Genel Müdürü

Transkript

AKME GROUP Organik Tarım Şirketi Genel Müdürü
ÖZET: AKME GROUP Organik Tarım Şirketi
Genel Müdürü Mehmet Aksoy: “Amerika Birleşik
Devletleri 1960 yılında solucan gübresi kullanmaya
başlıyor ve aradan 55 yıl geçtikten sonra biz Türkiye’de
hala daha solucan gübresini duyurmaya çalışıyoruz.
Bizim sadece insanlarımızda değil topraklarımız da
öldü. Topraklarımız da kanser oldu. Eğer kimyasal
gübre vermezseniz topraklarımız ürün vermemeye
başladı. Dolayısıyla yediğimiz her şey sentetiğe
dönüştü.”
ABSTRACT: Mehmet Aksoy, General
Manager of AKME GROUP Organic Agriculture
Co., reports ‘USA started to use worm humus in
1960 and after 55 years we still struggle to introduce
worm humus in Turkey. Not only the people but also
soil died. The soil also got cancer. The soil cannot
be cultivated if chemical fertilizers are not applied.
Therefore everything we eat turned to be synthetic.’
(Translated by BURDİL)
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 47
S
olucan gübresi Türk Tarımına yepyeni bir
sayfa açarken, bu gübreyi kullanan çiftçiler
de tamamen doğal ve organik ürünler yetiştiriyor. Topraktaki zararlı bakterileri temizleyip,
bitkilerin hastalıklara karşı direncini artıran
solucan gübresi, bunların dışında ürüne ve
çiftçilere pek çok fayda sağlıyor. Solucan gübresi; hastalıklı bitkilerin iyileşmesinde, toprağın su stresinin giderilmesinde, don, aşırı sıcak
hava gibi olumsuz hava koşullarında bitkinin
korunmasında, toprağı canlandırarak verimin
artırılması gibi pek çok faydası var.
Solucan gübresi ile Türk tarımına
yepyeni bir sayfa açan AKME GROUP Organik
Tarım Şirketi Genel Müdürü Mehmet Aksoy,
bu gübrelerin üretimini Burdur’da yaparken,
tarıma dayalı ekonomisiyle bilinen Batı Akdeniz Bölgesini ve de tüm Türkiye’yi bu gübreyi
kullanmaya davet ediyor. Zirai ilaçların kimyasal içerik taşıdığını ve yıllardan beridir bitkiler
kadar toprağın da kanser olduğunu söyleyen
Aksoy, toprakların kanserden kurtulması ve
ürünlerin organik olması için tüm çiftçilerin
solucan gübresi kullanması gerektiğini söylüyor. Türkiye genelinde yıllık 7 milyon ton
kimyasal gübrenin kullanıldığına dikkat çeken
Aksoy, buna karşılık yılda 4 bin ton solucan
gübresi kullanıldığını ve bunun da binde bir
oranına tekabül ettiğini ve dolayısıyla da solucan gübresinin kullanımının çok az olduğunu belirtiyor. Aksoy, İsrail’in çölde tarım yapıp,
tarım ürünlerini tüm dünyaya pazarladığını da
ekliyor ve solucan gübresinin Türk tarımında
yepyeni bir sayfa açtığını ifade ediyor. Burdur
Menderes Mahallesi’ndeki solucan gübresi
üretim merkezinde Mehmet Aksoy’u ziyaret
ediyor, oradaki bahçesinde solucan gübresiyle
yetiştirdiği mahsullerin tadına bakıyor ve kendisinden gübreyle ilgili bilgiler ediniyoruz.
DERGİ AYRINTI
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 48
YILDA 100 KİLOGRAM
KİMYASAL MADDE YİYORUZ
DERGİ AYRINTI: Sayın Mehmet Aksoy, solucan gübresi kullanımı nereden ve
nasıl aklınıza geldi?
MEHMET AKSOY: 1945 yılında İkinci
Dünya Savaşından sonra Amerikan askerlerinin çoğunun savaş bölgelerinde kaldıkları
için, Amerika Birleşik Devletlerinde tarlalarda
üretim yapacak kişi sayısı çok azaldı; çünkü
askerlerin çoğu kendi ülkelerinin tarlalarında
çalışıyorlardı. Bu açığı kapatmak için de Amerikan hükümeti “kimyasal gübreyi” buluyor.
Buldukları kimyasal gübreyi kullanıyorlar, çok
iyi sonuçlar alıyorlar ve askerlerin yokluğundan kaynaklanan o açığı kimyasal gübre ile
kapatıyorlar. 1955 yılında ise Amerika’da erken ve özürlü doğumların sayısı, kalp- damar
hastalıkları, üst solunum yolu hastalıkları ve
de kanser hastalığı aşırı şekilde artıyor. 10 yıl
içerisinde bunun nereden kaynaklandığını
araştırdıklarında bunun kimyasal gübreden
kaynaklandığını tespit ediyorlar. Kimyasal
gübreye de alternatif bir çözüm arıyorlar ve
böylelikle solucan gübresini buluyorlar. Tamamen doğal bir üretim olduğu için de Amerika
Birleşik Devletlerinde solucan gübresi kullanımına geçiliyor; ondan sonra elinde kalan
kimyasal gübreleri de doğuya gönderiyor.
Böylece Amerika’nın doğusundaki ülkelerde
de aynı hastalıklar yayılmaya başlıyor. Kimyasal gübre kullandırma konusunda müthiş
bir atılım yapıyorlar. Amerika Birleşik Devletleri 1960 yılında solucan gübresi kullanmaya
başlıyor ve aradan 55 yıl geçtikten sonra biz
Türkiye’de hala daha solucan gübresini duyurmaya çalışıyoruz. Bizim sadece insanlarımızda
değil topraklarımız da öldü. Topraklarımız da
kanser oldu. Eğer kimyasal gübre vermezseniz
topraklarımız ürün vermemeye başladı. Dolayısıyla yediğimiz her şey sentetiğe dönüştü.
Pazarda domates aldığınızda bir bizim solucan gübresiyle üretilen domatese bakın bir de
kimyasal gübre ile yetiştirilmiş domatese bakın, siyahla beyaz kadar arasında fark olduğunu göreceksiniz. Türkiye’de yıllık 7 milyon ton
civarında kimyasal gübre kullanılıyor. Yani her
kişiye yaklaşık 100 kilogram kimyasal düşüyor
ve biz de bunu yiyoruz.
Bu gelişmelerin üzerine solucan gübresine nasıl başladığımızı kısaca aktarırsam;
şirket ortağım Rus vatandaşı, Antalya’ya geldiğinde Antalya’yı çok beğeniyor. Antalya’da
yaşamak istediğini söyledi, ben de 14 yıl Rusya’da kaldığım için kabul ettim ve bir şirket
kurduk. Solucan gübresi üretimine başlama
kararı aldık ve ortağım Rusya’dan bir valiz dolusu kendi ürettikleri staratel cinsi solucanla
Türkiye’ye geldi. Bu solucan cinsi sıcak havalar kadar soğuk havalarda yaşayabilmeye de
alıştırılmış. Bizim bölgeler de hem sıcak hem
soğuk olduğu için uyum sağlaması zor olmadı. O yıllarda Türkiye’de buna dair bir literatür
olmadığı için Rus kaynaklarını okuyup incelediğimizde, sanki mucize gibi bir solucan gübresinden bahsediyorlardı. Evin bodrumunda
2 yıl kadar staratel cinsi solucanın gübresini
ürettik; sonrasında da profesyonel olarak yapmaya kadar verdik. Çünkü insanımızı ve toprağımızı sevdiğimiz ve az önce söylediğim
olumsuz etkilerden kurtulmak için buna başladık. Başlangıçta kız kardeşim ve eniştem bu
işi yapmama karşı geldi ama sonrasında yani
bugün Alanya’da onların da bir çiftliği var.
Solucan gübresi üretmeyi başardıktan sonra
daha başka ne yapabiliriz diye düşünmeye
başladık. Bazı organik destekler de koyarak
bugünkü solucan gübremizi bulduk. Böylece
çiftçilerimizin hiçbir şey kullanmadan sadece
solucan gübresiyle %100 doğal ürünler yetiştirebileceği seviyeye geldik.
TOPRAKLARIMIZ KANSER OLDU
Az öncesinde de vurguladığım gibi
topraklarımız kanser olmuş durumda ve bunun için de dinlendirilmesi (eski deyimle
nadasa bırakılması) gerekiyor. Bizim en son
çalışmamız ise solucan gübresi kullanarak
topraksız tarım oldu. Çünkü bu toprakların
dinlenmesi lazım. Eskiden atalarımız gübre
olarak hayvan gübresi kullanmalarına rağmen
yine de topraklarını nadasa bırakıyorlardı. Böylelikle toprak dinleniyordu; şimdi ise senede
2-3 ürün vermesi için zorlanıyor. Bunun sonucunda da yüzde yüz kimyasal olan mahsuller
alıyoruz çünkü topraklarımız bitmiş durumda.
Fakat topraklarımızın bitmiş olduğunun bu
sesini kimse duymuyor.
Toprağın dinlendirilmesinin en etkili
yöntemi de üstünün örtülmesi, toprağın solarizasyona girmesi ve içerisindeki hastalıkların
gitmesidir. Bitkilerin hasta olmasının en büyük
nedeni bulunduğu toprağın hasta olmasıdır.
Yıllardır kimyasal gübre kullanmışız. 1960 yılında o meşhur Marshall (Marşal) yardımıyla
Türkiye’ye kimyasal gübre gönderilmiş ve son
55 yıldır da biz kimyasal gübre kullanıyoruz.
1960’da bedava olan, bedava aldığımız o kimyasal gübreyi 55 yıl sonra bugün halen kullanıyoruz. Topraklarımızın üstünü örttükten sonra
5- 10 yıl hiçbir şekilde açmayacak ve topraklarımızı dinlendirmemiz gerekiyor. Topraksız tarımla da çiftçilerimiz çalışmaya devam edecek.
Hiçbir ilaç kullanımı gerekmeyen bu sistemde
üretim yapılabilir. Çiftçi içeriye sadece ürün
toplamak için girecek, başka bir şeye gerek
yok. Topraksız tarım sistemi ile toprak ilaçlaması olmadan, ot derdi olmadan çiftçilerimiz
ürünlerini toplayacak.
DERGİ AYRINTI: Solucan gübresini
kendisi üretmek isteyen çiftçilerimizin ne
yapması gerekiyor?
MEHMET AKSOY: Bu konuda bizim
“Kardeş çiftlik” projemiz var. İsteyen her çiftçiyle biz bilgilerimizi, solucanlarımızı ve pazarımızı paylaşıyoruz. Şu anda Türkiye’nin farklı
yerlerinde 65 tane çiftlikte 90 kişilik bir aileye
ulaşmış durumdayız. Herkes üretiyor, herkes
memnun; üretilen ürünleri biz alıyoruz, biz satıyoruz. Bir nevi kooperatif çalışma sistemiyle
çalışıyoruz.
DERGİ AYRINTI: Sayın Aksoy, bu
şartlar dahilinde Türkiye’deki pazar payınız
nedir ve ürettiğiniz bu gübreleri ihraç ediyor
musunuz?
MEHMET AKSOY: Yok denecek kadar
azdır. 7 milyon ton içerisinde 4 bin tondur. Manisa’daki bir üreticimiz bizden önce başlamış
ve o da yılda bin ton üretebiliyor. 4 bin tonda
biz üretiyoruz, toplamda beş bin ton yapıyor
ama 7 milyon ton içinde 5 bin tonun ne kadar az yer tuttuğunu siz hesaplayabilirsiniz.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 49
Almanya’dan bir firma bizim bu üretimimizi
öğrenmiş ve bizden numune istedi. Biz de
numunemizi Almanya’ya gönderdik ve bize
hayran kaldılar. Oradaki laboratuvarda çalışan
bir profesör bu gübreyi tek başına satmamamız gerektiğini, içerisine toprak karıştırarak
değerini düşürmemiz gerektiğini önermiş. Bu
da ürettiğimiz gübrenin çok kaliteli olduğunu
ve bu sektörde çok iddialı olduğumuzun bir
göstergesidir.
DERGİ AYRINTI: Bunun Türk tarımında yeni bir sayfa açtığını söyleyebilir miyiz?
MEHMET AKSOY: Elbette ki söyleyebiliriz, zira biz ülke olarak milli tank, milli
uçak gibi her şeyin millisini yapmaya çalışıyoruz. Bu da milli gübremiz olabilir. Bizim ürettiğimiz gübrenin 1 TL’si dışarıya gitmiyor ve
yabancının cebine 1 lira para girmiyor. Kendi
atıklarımızla, hayvan gübresini tüketerek solucan gübresini elde ediyoruz. Böylelikle çevre
temizliğine de katkımız oluyor. İlgili Bakanlıklarla pek çok görüşmeler yaptık, mevzuatlarla
engelleneceğimiz yerde desteklenmemiz gerekiyor. Fakat aldığımız hiçbir destek yok. Biz
ürettiğimiz gübreleri Tarım Kredi Kooperatifleri kanalıyla satıyoruz. Solucan gübresi almak
isteyen çiftçilerimiz buraya da gelebilir ama
genellikle Tarım Kredi Kooperatiflerine gidip,
oradan satın alıyorlar. Şu anda Antalya da dahil olmak üzere 6 ilde varız. Yakında İzmir’deki
Tarım Kredi Kooperatifleriyle de anlaşma imzalayacağız. Gübrelerimiz Ege’deki tarımda ve
özellikle Doğu Karadeniz’deki çay tarlalarında
kullanılıyor. Çay sektöründe kimyasal gübreden organik gübreye geçtikleri zaman %70
ürün düşüşü yaşıyorlardı, bunun için fabrika
yaktılar. Bizim gübremizi kullandıktan sonra
ise %70 düşüş olmadığı gibi artı olarak %30
ürün artışı sağlandı. Bunun için sahalarda 3 yıl
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 50
çalıştık.
Solucan gübresinin kullanımı diğer
gübrelerin kullanım şekliyle aynıdır. Biz bu
gübreyi solucanın dışkısından üretiyoruz. Bu
solucanlar kendi kendilerine çoğalarak yılda
10 kat artıyor.
Türk çiftçisi hiçbir zaman para kazanmaz, zarar eder. Çiftçimiz günde sadece karnını doyuruyorlardı; topraksız tarım sistemine
geçtiklerinde ise para kazanmaya başladılar.
1 dönüm serada 100 TL’lik bizim gübreden
kullanılırken, kimyasal gübreden ise 500 TL’lik
gübre kullanmak zorunda kalıyorlar. Bu yüzden çiftçilerimiz daha yeni mahsule başlamadan önce 400 TL kâr etmiş oluyor.
Kimyasal gübre sisteminde bazen her
ilacın içerisinde bir sonraki hastalığın mikropları da oluyor, bitkinin mevcut hastalığının ilacını alıp kullanıyorsunuz, bir ay sonra ise aynı
bitkide ikinci hastalık çıkıyor. Yani o hastalıkların mikroplarını sizin kendi elinizle attırıyorlar.
Bunların neticesinde benim insanım ölüyor,
Türk toprakları yok oluyor, tohumlarımız yok
oluyor. Topraklarımızda normalde hiçbir şey
yoktu lakin koyduğunuz kimyasal gübreler
toprağa karıştı, yerleşti ve bitkiler bu kimyasallarla beslenmeye başlayıp, tamamen sentetik
oluyor.
80 bin dönümlük çay üretim alanı var,
100’er kilogram gübremizden kullandıklarında 8 bin ton ediyor ve biz bunu yetiştiremiyoruz. Dolayısıyla Burdur’da doğal yöntemlerle
ve doğal olarak ürettiğimiz bu solucan gübrelerimizi Tarım Kredi Kooperatiflerine veriyoruz,
onlarda çiftçilerimize toptan veya perakende
olarak satıyorlar.
DERGİ AYRINTI: Üretiminiz ve kullanım alanınız tarımla ilgili olduğu için bu
konuda Ziraat Odası, KÖY KOOP gibi tarım
paydaşları sivil toplum örgütleriyle görüş-
meleriniz oldu mu ve destek konusunda anlaşmalar sağlandı mı?
MEHMET AKSOY: Biz pek çok sivil
toplum örgütüyle görüştük konuştuk. Hiçbirisinin desteği olmadı. Sadece Türk Kanserle
Mücadele Derneği ve Onkolog Yavuz Dizdar
bu çalışmamızdan çok memnun oldular ve
“Biz zaten bunun için mücadele ediyoruz”
dediler ve yaptıkları bir araştırmayı bizimle
paylaşarak, tarımda kullanılan kimyasal gübrelerin %85’inde kanserojen madde içerdiğini anlattılar. Bu veriyi Bakanlığa ilettiklerinde
olumsuz bir cevap aldıklarını da eklediler.
Solucan gübresi üretimi için özel bir
çiftliğe gerek olmadan sadece kapalı bir alanın olması yeterlidir. Köylerimizde genellikle
ahırların yan taraflarına inek tersi için kapalı alanlar veya yarı açık alanlar vardır. İşte bu
alanların yan tarafına bir kapalı alan daha
yapıp, solucan gübresi üretmeye başladıkları
zaman ineğin hem sütünden hem de tersinden para kazanmaya başlayacaklar. Böylelikle
geliri neredeyse iki katına çıkıyor. Bunun dışında inekleri beslemek için yulaf, mısır, yonca
ekimini de kimyasal gübre harcıyorlar, oysaki
kendi yetiştirdikleri solucan gübresiyle ve bu
gübreyi inek yemleri için kullandıklarında gelirleri neredeyse 3 katına çıkacaktır. Buradaki
çiftliğimizde 800 metrekare solucan yaşam
alanı, 600 metrekare açık alan olmak üzere
toplam 1.400 metrekarelik alanda solucan
gübresi üretiyoruz. Bizden gübre üretimi için
solucan isteyenlere sayıyla değil de aldığımız
numunelerin ağırlığına göre yaşlı, yumurta ve
bebek solucanları veriyoruz.
Bu işi ülkemizde ilk olarak Antalyalı
adı Ali Nazmi Acar olan bir kişi yapmış ve başlatmıştır. Kendisi İsrail’deki bu şekilde üretimi
görünce aynısının Türkiye’de de olabileceğini
düşünmüş, fakat solucan bulamamış,
“Solucan solucandır” diyerek yerde gördüğümüz sokak solucanlarını toplayarak yapmaya
çalışmış, sokak solucanlarını ücret karşılığında
köylülere toplattırmış. Başarılı olamayınca da
bırakmış.
TOPRAKSIZ TARIM YARIŞMASINDA
TOBB’DAN ÖDÜL ALDIK
DERGİ AYRINTI: Gerek bölgemizde
ve gerekse ülkemizde toprakların da kanser
olduğunu söylediniz ve bunun çözümünün
toprakların dinlendirilmesi mi olduğunu savunuyorsunuz?
MEHMET AKSOY: Kesinlikle bunu
söylüyorum. En az beş veya on yıl toprakların
hiçbir ürün ekilmeden dinlendirilmesi ve bu
süreç zarfında da topraksız tarım yapılması
gerektiğini savunuyoruz. Bu süreçte bitkileri yiyerek büyüyen mikroplar belli bir zaman
sonra üreyemeyip ölecek, kemirgenler de yok
olacaklar.
Bunun dışında Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği TOBB’un Antalya’daki Topraksız
Tarım Yarışmasında da “Topraksız Organik Tarım” fikrimizle iş fikri dalında birincilik ödülü
kazandık. Sonuçta toparlamak gerekirse; bizim düşüncemize göre Türk tarımına çok büyük alanlarda bölgesine ve mevsim şartlarına
göre 5 ila 10 yıl ara verilmeli, bu verilen arada
topraktaki kimyasallar kendiliğinden temizlenerek ölmeli ve bu süreçte de topraksız organik tarım yapılması gerektiğini savunuyoruz.
Bizim Burdur’da ürettiğimiz solucan gübrelerimiz topraksız organik tarım için hayati öneme
sahiptir.
DERGİ AYRINTI: Bu işe başlamak isteyen, solucan gübresi üretmek isteyen çiftçilerimizin ne yapması gerekiyor?
MEHMET AKSOY: Bu işe başlamak
isteyen çiftçilerimizin en az 200 metrekarelik
kapalı alan lazım, bunun 100 metrekaresine
solucanları yerleştiriyoruz, 100 metrekaresi de
kurutma alanı olarak kullanılabilir. 100 metrekarelik alanda başlayan bir çiftçimiz ayda en
az 5 ton solucan gübresi üretiyor. Biz ise kilosunu 75 kuruştan alıyoruz ve çiftçimizin aylık
3.750 TL’lik geliri oluşuyor. Eğer bu işi kendisi
yapıyorsa kârlı bir iş ve üretiminin 13. ayında
çiftçimiz bize verdiği parayı amorti ederek çıkarıp, kâr etmeye başlıyor. Sonrasında ayırdığı solucanlar da fazlalaşıyor ve kapalı alanını
büyüterek, daha fazla para kazanmaya, daha
çok kâr elde etmeye başlıyor. Böylece çiftçimiz
her 100 metrekarelik alanda aylık 5 ton gelir
elde etmeye başlıyor. Bu üretimde bizim böyle
bir sistem kurmamızın bize çıkarı ise elimizin
güçlenmesidir. Burdur’a Almanya’dan bir firma geldi ve bize aylık 1.000 ton gübre siparişi
verdi. O firma Almanya’da 1.200 çiftçiye hitap
ediyormuş ve bizden istediği aylık on iki bin
tonluk gübre de bir ayda ancak yetecekmiş.
Biz ise bu kadar üretim yapamadığımız için
Almanyalı o firmanın siparişini kabul etmedik.
Diğer taraftan da önce kendi topraklarımızın
kurtulmasını, elin Alman’ının da kurtulacaksa
bizden sonra kurtulmasını istiyoruz. İsrail bu
şekilde çölü yeşertiyor. Sadece solucan gübresi, topraksız olarak yetişiyorsa onu taşın içerisinde koyun taşın içerisinde de büyüyecektir.
Bunu çöl kumunda da yapan İsrail bu şekilde
ihracat rekorları kırıyor. Biz ise ülkemizdeki 7
milyon tona karşı 5 bin ton çıkarıyoruz. Bunun
neticesinde İsrail’i biz zengin ediyoruz. Biz o
kadar zengin miyiz ki 7 milyon ton gübreye 7
milyar dolar para veriyoruz! Bu para ülkemizden dışarı çıkmadığı gibi bir de ülkemizde kalacak, ülkemize katkısı olacaktır. Bunun unutulmaması gerekir diye düşünüyoruz.
Göller Bölgesi Aylık Hakemli Ekonomi ve Kültür Dergisi Ayrıntı/ 51