PDF Versiyonu - Kahve Molası
Transkript
PDF Versiyonu - Kahve Molası
Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 3 Sayý: 492 28 Nisan 2004 - Fincanýn Ýçindekiler ■ ■ ■ ISSN: 1303-8923 ■ Arkadaþlarýnýza önermek ister misiniz? ■ KISAYOLLAR ■ Bir Anda ... Suna Keleþoðlu ÝSKENDERÝYE'DEN ÜÇÜNCÜ IÞIK (1. Bölüm) ... Leyla Ayyýldýz HÜZN-Ü MAZÝ ... Tamer Soysal Havana Club ... Cüneyt Göksu AÞK ÜZERÝNE SÖYLEÞÝ -2- ... Ferda Önler Dost Meclisi, Tadýmlýk Þiirler, Biraz Gülümseyin, Kýraathane Panosu, Ýþe Yarar Kýsayollar, Damak Tadýnýza Uygun Kahveler SON BASKI kahvemolasi.com Arþivimiz Yazarlarýmýz Manilerimiz Forum Alaný Ýletiþim Platformu Sohbet Odasý E-Kart Servisi Sizden Yorumlar Kütüphane Kahverengi Sayfalar FÝNCAN/SÝPARÝÞ Medya Ýletiþim Reklam Gizlilik Ýlkeleri Kim Bu Editor? KAPI KOMÞULARIMIZ Editör'den : Sahici insanlar!.. Merhabalar, Popstar'ýn eleme gecesi az önce sona erdi. 4 güzel kýz elendi. 'Haberleri okudunuz haydi Allah rahatlýk versin.' demiyeceðim tabi. Bu yarýþmalara cümleten alýþtýk starsavarlar da ateþkeþ ilan ettiler galiba. Pek rastlamýyorum artýk tukaka yazýlara. Ya býktýlar ya da sevmeye baþladýlar. Bu ikinci gecelerin bir baþka özelliði ve güzelliði var. Birbirine kaynaþan genç insanlar bir yandan hayallerinin sona ermesine üzülürken, esas birbirlerinden ayrýlacaklarý için gözyaþý döküyorlar. Ve her seferinde ben de onlara eþlik ediyorum. Sonra düþünüyorum. Hiç tanýmadýðým 2 kiþinin birbiri için akýttýðý yaþlardan bana ne diye aklýmdan geçiyor. Ama koyveriyorum gidiyor. Bunun adý sevgi, saygý, insanlýk, özlem, veda, ne derseniz deyin ama tamamen insana özgü güzel duygular. Þu an okumakta olduðunuz Kahve Molasý'nda hergün bir demet sevgi, ayrýlýklardan yürekte kalan hüzün, kapý arkasýnda dökülen gözyaþlarýna þahit olmuyor muyuz? Ne mutlu bize ki oluyoruz. Bu yarýþmalar da týpký KM hikayeleri gibi bana müziðin çok ötesinde duygular yaþatýyor. Birinin unuttuðu sözler yüzünden mutfaða kaçýyorum, diðerinin elenen arkadaþýna sarýlmasý boðazýma düðüm oluyor. Hepsi canlý, sahici ve insana ait. Ben seviyorum bu programlarý yahu. Keþke herþey bu kadar sahici, bu kadar güzel olsa. Halbuki saptýrýlan gerçeklerin, inanýlan hayallerin beþiði benim güzel memleketim. Kýbrýs konusunda herkes birþeyler diyor, ama içlerinde biri var ki yenir yutulur gibi deðil. Sayýn RTE 'Son elli yýlýn en büyük siyasal zaferi' olarak nitelendiriyor sonucu. Allah Allah, benim seyrettiðim maç farklý mýydý? Yoksa gözüme perde mi indi? Bir türlü anlamadýðým deyiþiyle 'Kazan kazan' politikasýna ne oldu? 2 evete KKTC gidiyordu. Yani istediðin buydu. Rumlar hayýr deyince KKTC kaldý, ve bu bir zafer oldu. Yok yahu, salak olan benim, anlamýyorum bu hesabý. Benim anladýðým, sözü edilen zafer 'Ensesine vur lokmasýný al' özdeyiþinin cuk oturup yabanlarýn ekmeðine yað sürmekten baþka birþey deðil. Denktaþ'ýn derdest edilmesi iþini de medyaya ihale edince kendilerine sadece hayal tacirliði kaldý, gözleri aydýn olsun. Hem gözleri aydýn olsun hem de Ýmam Hatipler imam adaylarýyla dolsun. ÖYS'de meslek liselerine uygulanan katsayý artýþýndan sonra imam hatiplere baþvuru %50 nispetinde artmýþ, hayýrlý uðurlu olsun. Hayýr, kulaklarý çýnlasýn bir bakanýmýz bir zamanlar '70 milyonluk Türkiye 70 bin tane imam hatipliden mi korkacak?' diyordu da adama hak veriyorduk. Þimdi de piþkinliðe vurup 100 binden ne zarar gelir diyor mudur acaba merak içindeyim. Haydi kalýn saðlýcakla... Bir sonraki sayýda buluþuncaya kadar bulunduðunuz yerden bir adým öne çýkýn. Sevgiyle... Cem Özbatur Yukarý Café Azur : Suna Keleþoðlu Bir Anda... Daha gün ýþýmamýþtý. Tüm odada yankýlanan zilin sesi ile uyanmýþtý. Saate uzandý. Alarmý açýk unutuðunu düþünüp kapatmaya çalýþtý. Eli kapatma düðmesine defalarca bastýðý halde zil sesi susmuyordu. Hala uyku sersemiydi ve daha gün doðmadan kulaðýnda yankýlanan bu ses onu deli ediyordu. -Boþuna saati kýrma, çalan telefon dedi adam. Kocasýnýn bu sakin ve uykusundan ödün vermeyen hali ile daha çok çileden çýktý. Gecenin sabaha ulaþmaya çalýþan saatlerinde çalan bu telefon önemli olmalýydý. -Saatlerdir neden açmýyorsun? diye telaþ içinde duydu karþý taraftakinin sesini. Perdeleri hafif sýyrýlmýþ penceresinden sokak lambasýnýn ýþýðý vurdu yüzüne. Sessiz kaldý bir süre. Yeterince sessiz. Niyeti geceleri baþkalarýný rahatsýz etmek olan bir telefon sapýðý mý? Ya da tuþlarken hata yapýlan yanlýþ bir numara? -Carolll? Uyan benim. Karþý taraftaki ýsrarcýydý ve ona ismiyle sesleniyordu. Uykudan hala kapalý olan gözlerini bedeninin tüm kuvvetini vererek açmaya çalýþtý. Uyku, uyku, uyku... -Carolllllllllllllllllllll. Nihayet ayýldý ve karþý taraftan kendi ismini haykýran sesin kuzenine ait olduðunu kavradý. Ýyi de gecenin bu saatinde kuzeni onu neden arýyordu? -Patricia, tamam benim ne oldu bu saatte? Karþý taraftaki uykusunun çok aðýr olduðunu bildiði amca kýzýnýn uyandýðýný anlayýnca hiç ara vermeden anlatmaya baþladý. -Hemen buraya gelmelisin. Biraz evvel hastaneden bir polis aradý, Fabio'nun cüzdanýnda bulmuþlar benim numaramý. Fabio Fabio...Aðlamaya baþladý. Karþý tarafta Carol'un kalp atýþlarý hýzlanmýþtý. Kardeþinin adýný tekrarlayan kuzeninin devamýnda iyi bir þeyler söylemeyeceðini anlamýþ ve bir anda tüm vücudunun titrediðini hissetmiþti. -Ne oldu? Ne olmuþ? Fabio'ya ne olmuþ? -Ben de henüz tam olarak bilmiyorum. Dedim ya bir polis aradý. Fabio'yu hastaneye kaldýrmýþlar. Durumu ciddi imiþ. Bir hýrsýzlýk olayý, býçakla yaralanmýþ. Hemen buraya gelmelisin, Devlet Hastanesine. Ben hemen çýkýyorum, on dakika sonra orada olurum. Sen de hemen çýk yola. Durumu gerçekten çok ciddi. -Ne olmuþ, nasýl olmuþ, ne hýrsýzlýðý? -Hiç bir þey bilmiyorum. Polis bir yakýný olarak benim hemen orada olmamý istedi. Sen de acele et, hemen gel. Ben telefonu kapatýyorum. -Hangi hastane, Devlet hastanesi mi? Cevap yok. Karþý taraftaki telefonu çoktan kapatmýþtý. Kafasýnýn içinde binlerce çan ayný anda çalýyor gibiydi. Yataðýn öbür ucunda deliksiz bir þekilde uyuyan kocasýna seslendi. Biraz evvel kendisine telefon çaldýðýný söyleyen adam ne çabuk tekrar uykuya dalmýþtý. Hem de uyku düþkünü olmayan kocasý . Akþam katýldýklarý davette içtikleri þarabý fazla kaçýrmýþtý anlaþýlan. Kocasý uyanmakta zorluk çekiyordu. Yoksa tam tersi olurdu. Carol yanýnda davul çalsan uyanmayanlardan olmasýna raðmen kocasý Daniel bir sinek výzýldasa yataktan fýrlardý. Güç bela Daniel'ý uyandýrdýktan sonra hazýrlanmaya baþladý. Yataðýn yanýndaki sandalyenin üzerine rastgele fýrlattýðý akþamki davette giydiði etek ve bluze uzandý. Uykusu iyice açýlmýþtý. Neden, nasýl, niçin sorularýna cevap bulamamýþtý. Ruhunda duyduðu acý bedenini de sarmýþtý. Bir cam parçasý bileklerini kesmiþ gibi, göðsüne bir býçak saplanmýþ gibi keskin bir acý kaplamýþtý vücudunu. Gökyüzü hala karanlýk, elleri buz gibiydi. Sonra ani bir kararla dolaptan hýzla çekip aldýðý bir pantalon ve kazaðý üzerine geçirdiðinde Daniel'ý yaný baþýnda hazýrlanmýþ, hatta üzerine paltosunu bile geçirmiþ olarak buldu. Çok zaman geçmiþ miydi? Hiç konuþmadýlar, böyle anlarda hiç konuþmazlardý. Altý ay önce teyzesinden gelen annesinin öldüðünü bildiren telefondan sonrada böyle konuþmadan çýkmýþlardý yola. Birbirlerine bakýp elele tutuþmuþlardý. Þimdi olduðu gibi. Ellerinde buz parçalarý, kalbinde bir býçak yarasý sevdiðinin gözleri ile acýsýný avutuyordu. Demek en son altý ay önce cenazede görmüþtü Fabio'yu. Kendi yaþadýklarý þehre 2-3 sat mesafedeki bir baþka þehirde yaþýyordu. Bir arkadaþý ile kalýyordu. O zaman iþsizdi. Ama son telefon görüþmelerinde bir barda garson olarak çalýþmaya baþladýðýný söylemiþti. Kuzeni Patricia'nýn yardýmýyla bulduðu iþlerin çoðundan kovulmuþ ya da sýkýlýp kendisi ayrýlmýþtý. Kavgacý ve haksýzlýklara tahammül edemeyen tavýrlarýyla karþýsýndakilerle uyum içinde olmasý kolay olmuyordu. Çocukken de böyleydi. Ya hep dayak atar ya da büyük çocuklardan dayak yerdi. -Fabio, Fabio, Fabio diye içinden tekrarlayýp durdu. Arabaya bindiklerinde gün hafiften aðarmaya baþlamýþtý. Hava serindi, hatta belli belirsiz bir yaðmur baþlamýþtý. Yol boyunca sessizce kardeþini düþündü. Aklýnda kuzeninin telefondaki sözleri. Polis hastaneden aramýþtý. Bir hýrsýzlýk olayý, yaralanmýþ. Hýrsýzlýk, hýrsýzlýk, hýrsýzlýk...Kafasýnda dönüp dolaþan buydu. Fabio hýrçýn, kavgacý, zaman zaman sarhoþ olduðu geceleri nezarette geçiren bir gençti ama asla hýrsýzlýk yapmazdý. Onun kardeþi hýrsýz olamazdý. Kardeþinin hastanede aðýr yaralý bir þekilde yatýyor olduðunu unutmuþtu sanki. Kendi ailesinden birinin hýrsýzlýk yapmýþ olabileceðinden baþka birþey düþünemiyordu. Fabio iþssiz olduðu dönemlerde bile ablasýndan para almaya yanaþmazdý. O baþkalarýnýn parasýnda gözü olan insanlardan deðildi. Kardeþini tanýyordu ama çevresindeki garip arkadaþlarýný hiç sevememiþti. Mesela kardeþi ile ayný evi paylaþan Jack kumar oynuyordu. Zaman zaman Jack'in kumarda kazandýðý paralardan bahsederdi Fabio. Hava aydýnlandýkça yaðmur þiddetini artýrýyordu sanki. Arabanýn sileceklerinin sinir bozan sesi hala neden bu arabayý deðiþtirmediklerini hatýrlattý Carol'a. Bu eski hurda yýðýnýndan kurtulmanýn zamaný gelmemiþ miydi? Her ikisi de iþlerine metro ile gittikleri için haftaiçi arabaya gereksinimleri olmuyordu. Haftasonlarý ise yakýn mesafelerdeki arkadaþlarý ya da alýþveriþ için istedikleri yere götürmeyi baþarmýþtý. Bu derin sessizlikte ilk defa sinir oldu sileceklerin sesine. Yaðmur gözyaþlarýný hapsetmiþti sanki. Ve sileceklerin sesi tüm hayatýný gösteren bir film makinesini çalýþtýr gibi büyük bir gürültü yapýyordu. Issýz otoyolda yol çizgilerinde devam eden hayatýnýn filmi. Fabio ve kendisi. Çocukluklarý. Babalarýnýn, ardýndan da annelerinin cenazelerinde elele tutuþup sonrada sýký sýký sarýlýp aðlamalarý. -Hangi hasatneymiþ? diye sordu Daniel. -Devlet Hastanesi. Fabio'nun yaþadýðý þehre geldiklerinde kuzeni Patricia'yý aradý ama telefonu cevap vermiyordu. Hastanede olmalýydý. Paki neden açmýyordu? Yoksa yoksa... Daniel her zamanki gibi sessiz ve dikkatli araba kullanýyordu. Yaðmur dinmiþ ve bulutlarýn arasýndan güneþ kendini göstermeye baþlamýþtý. Patricia'nýn telefonundan bu yana kaç saat geçmiþ, ne kadar süreden beri yoldaydýlar. Hatýrlamýyordu. Hastaneye vardýklarýnda hemen acil servise yöneldiler. Kapýdaki görevliye -Bir hýrsýzlýk olayýnda yaralanan genç olmalý, nerede o? -Hangisi, hýrsýzlýðý yapan mý yoksa onun yaraladýðý mý? Bilmiyordu. Bildiði tek þey, bilmek istediði kardeþinin hýrsýz olamayacaðý idi. Ama bu þüphe. Bu güvensizlik. Ahh Fabio, Ahh diye geçirdi içinden. Neden sen de bizler gibi... -Hýrsýz polislerle beraber 70 nolu odada, yaþlý kadýn kafasýna bir vazo ile vurmuþ. Diðer genç yoðun bakýmda. Ýkisi de koridorun sonunda. Daniel ve Carol koridorun sonuna yaklaþtýklarýnda aðlayan gözlerle kendilerine gelen Patricia'yý gördüler. Koridorun sonunda üç polis vardý. Hemþireler hýzlý hýzlý yanlarýndan geçiyorlardý. Bekleme salonunda yanýnda bir polis oturan yaþlý bir kadýn hýçkýra hýçkýra aðlýyordu. Carol üþüyordu. Yüreði donmuþtu. Bir acý saplanmýþtý ki, birden kendini tutamadý... Daniel ve Patricia kendisini kaybedip koridorun ortasýnda düþüp bayýlan Carol'u kollarýndan tutup kaldýrmaya çalýþtýlar. Zaman durmuþtu, zaman donmuþtu. Ve dinen yaðmur yeniden yaðmaya baþladý. Sabaha iyice uyanan þehrin yollarýna düþen tüm arabalarýnýn silecekleri kendilerine özgü gürültüleri ile çalýþýyorlardý. Silecekler, silecekler...Trafik lambalarýnda bekleyen arabalarýn ön koltuklarýnda oturan yüzlerin gözyaþlarýný siliyorlardý. Ertesi gün þehrin baþka yerinde bir evdeki kahvaltý masasýnýn üzerinde yerel bir gazete düzensizce katlanmýþ olarak duruyordu. Yedinci sayfasýnda tam kat yerine denk gelen bir haber; "Komþusunun evine giren hýrsýzla boðuþtuktan sonra yaralanan genç dün hayatýný kaybetti. Bir önceki gün meydana gelen olayda bardaki iþinden eve dönen genç komþusunun açýk duran kapýsýný görüp þüphelenen genç içeride bir hýrsýzýn olduðunu anlayýp olaya müdahele etmek istemiþ. Fakat eli býçaklý hýrsýzla boðuþurken ciddi býçak darbeleri almýþ. Bu sýrada uyanan evsahibi yaþlý kadýn eline geçirdiði bir vazo ile hýrsýzýn baþýna vurarak onu etkisiz hale getirmiþ. Polis ve ambulansa haber verdiðinde genç komþusu kanlar içindeymiþ. Kalbine yakýn yerde ve bacaðýnda derin býçak yaralarý olan genç kaldýrýldýðý hastanede bir gün sürdürdüðü yaþam mücadelesini kaybetti. Yirmibeþ yaþýnda ve adýnýn Fabio olduðu öðrenilen gencin cenazesi ailesi tarafýndan bügün hastaneden alýnacak..." Baþka þehirlerde de yaðmurlar baþladý... Ve baþka yerlerde birilerinin ellerinde kesik cam kýrýklarý. SunA.K. Grasse [email protected] Arkadaþýna Öner Yorum Oku / Yaz Yukarý YazýYorum : Leyla Ayyýldýz ÝSKENDERÝYE'DEN ÜÇÜNCÜ IÞIK (1. Bölüm) -Altýn saflýðýndaki düþlerinle, kaç yüreðin kýzýllýðýnda iki güneþ yarattýn. Ve o minik yýldýzlarýn süt beyazý yapraklarýyla kaç güneþi ýsýttýn... Ateþin daha da yükseldi. -Býrak beni ve lütfen git... Sana ihtiyaçlarý var... Beþinci salonda. Yeþil ciltli... Perdeler sýkýca kapanmýþtý, masanýn üzerinde yanan mumlar oda içerisinde oynayan gölgeler oluþturuyordu. Loþ ýþýklý bu oda da tüm kenti saran kokuya benzer kokuyordu. Aðýr bir kokuydu bu; hastalýk ve ilaç kokusu. Koridordan telaþlý konuþmalar ve ayak sesleri geliyordu. Yataðýn içinde bir kýz yatýyordu. Lena... Yükselen ateþi nedeniyle yanaklarý pembeleþmiþti. Güzel bir kýzdý. Uzun sarý saçlarý yastýðýn üzerine yayýlmýþtý, odanýn en aydýnlýk, en parlak yeri onun saçlarýydý. Ernem ise onun baþucunda oturuyor, havluyu ýslatýp, alnýna yerleþtiriyordu. Elleri arada kýzýn saçlarýnda geziniyordu. Lena, Ernem'in gözlerine baktý ve sözlerini yineledi. -Hadi git... Yeþil ciltli... Ernem Lena'nýn alnýna doðru eðildi ve öptü. Kýzýn ateþi dudaklarýný yaktý. Yataðýn içindeki Lena'ya bir kez daha baktý. Ne kadar güzeldi. Bu hasta haliyle bile onu arzuladýðýný fark etti. Yanaklarýna bir kez daha dokundu, yeniden eðildi ve bu sefer dudaklarýndan öptü. Kýz da buna karþýlýk verdi. -Seni seviyorum... Kapýdan çýkarken, yataðýnda yatan Lena'ya son bir kez daha yöneldi bakýþlarý. Odadan çýktý, koridorun diðer ucundaki kalabalýða doðru bir veda selamý verdi. Uzun boylu, yakýþýklý bir adamdý. Her girdiði ortamda dikkat çektiði belliydi. Güçlü kollarýnýn arasýnda getirmiþti buraya Lena'yý. ..... Dýþarý çýktý. Kentteki kargaþa devam ediyordu, sokaklar hiç emniyetli deðildi. Karanlýk sokaklardan ilerlerdi. Bir evin önünde durdu, kapýsýný birkaç kez çaldý. Kapýyý bir erkek açtý. Onu içeri aldý. Ýçeride onu bekleyen bir grup vardý. Bir masanýn etrafýnda, hararetli bir konuþmayý az önce tamamlamýþ gibi oturuyorlardý. Onu görünce sevindikleri ve sustuklarý belliydi. Masaya o da oturdu. Bulunduklarý odanýn dört bir yanýnda kitaplar diziliydi. Ortadaki büyük masa haricinde baþka hiçbir eþya yoktu. Ona bir kitap uzattýlar. -Ýþte kitabýn kopyasý burada. 86. sayfadan 97. sayfaya geçiyor, aradaki sayfalar atlanmýþ. Lena sana yardýmcý olabildi mi? Kitabýn yerini tam olarak biliyor mu? -Evet, kitap Ýskenderiye Kütüphanesinde. Beþinci salonda... Ulaþýlmasý çok güç bir yerde. Oraya ulaþmamýz çok güç olacak. Kayýp sayfalar kitabýn orijinal el yazmalý halinde varmýþ. Kitabýn diðer kýsýmlarýný tümünüz okudu mu? -Evet hepimiz okuduk. Ancak aramýzda konuyu tam olarak bilmeyenler var. Onlar için yeniden anlatman gerekiyor Ernem. -O zaman en baþtan baþlamalýyým. Bir çoðunuz biliyorsunuz ki; Aristotales'in öðrencisi Demetrios Atina'dan kovulduðunda Ýskenderiye'ye sýðýnýr. Ýskender'in ölümünden sonra baþa geçen Firavun Ptolemaios bilim ve edebiyata çok düþkün olduðu için onu himayesine alýr ve her türlü imkaný saðlayarak bu büyük kütüphaneyi kurmasýný ister. Böylelikle dünyanýn ilk halk kütüphanesi kurulmuþ olur. Bu kütüphanenin çevresinde müze, her tür hayvan ve bitki örneðinin bulunduðu botanik bahçesi de bulunmaktadýr. Sonsuz bir güneþin doðuþu gibi su yüzüne çýkan bilgi ýþýðý yayýlmaktadýr artýk. Bilinen bütün kitaplar satýn alýnýr. Dünyanýn her yerindeki kitaplar özel görevliler tarafýndan toplanýr ve köleler tarafýndan elle yazýlarak çoðaltýlýr, birer nüshasý da sahiplerine geri verilir. Yaklaþýk 900.000 cilt el yazmasý kitabýn bulunduðu bu kütüphanedeki kitaplarý yazmak için yýllarca köle yazýcýlar çalýþýr. Ýndiesuese isimli kitabýn yazýmýný yapan köle bir gün kütüphaneden sorumlu Demetrios ile görüþmek ister. Yazdýðý kitabý Domestrios'a uzatýr ve þu an elimizde bulunan kopyasýnda bulunmayan sayfalarý okumasýný ister. Domestrios þaþkýndýr. Okuduðu sayfalar onu sersemletmiþtir. Bu satýrlarda büyük bir giz yatmaktadýr. Günlerce bu kitabýn üzerinde düþünür. Bu kitap saklanmalý mýdýr?... Yoksa herkes tarafýndan okunmalý mýdýr?... Uzun süre kararsýz kalýr. Kitabý özel salon olan beþinci salona yerleþtirir. Ancak birkaç gün sonra doðal yollarla ölümü nedeniyle bu bilgiyi kimseyle paylaþamaz. Kitap öylece kalakalýr. Yazýcý köle ise Domestrios'un ölümü üzerine baþka kimseye güvenemeyerek, okuduklarýný kimseyle paylaþmaz. Yazýcý kölelerin bir kýsmýna Firavun tarafýndan ödül olarak özgürlükleri verilir. Ancak bu köleler özgürlüklerini baþka ülkelerde yaþayacaklardýr. Ýndiesuese'yi yazarak kopyalayan köle de özgürlüðüne kavuþur ve ülkeden çýkarýlýr. Ýþte sevgilim Lena, bu kölenin beyaz eþinden olma torun torunudur. Lena ile ilk karþýlaþmamýz ne ilginç ki kent kütüphanesinde oldu. Sýk sýk gittiðim kütüphanede rastladým ona. Bir kitaptan notlar alýyordum. Yanýma oturmuþtu, onu fark etmiþ, ancak rahatsýz etmemek için bakmamaya çalýþmýþtým, etkileyici bir güzelliði vardý. O da bir kitabý inceliyordu. Bir süre sonra bana seslendi; 'Yazýn büyük dedemin yazýsýna nasýl da benziyor'... Ýþte böyle baþladý iliþkimiz. Ýlk görüþte aþktý. Yazdýklarým, yazdýklarý, okuduklarý, okuduklarým... Buluþma yerimiz hep bu kütüphane olmuþtu. Her buluþmamýzda okumaya devam ediyor, okuduklarýmýzý birbirimizle paylaþýyorduk. 'Okuduklarýnda ne arýyorsun?' diye sordum ona bir gün. 'Anlam arýyorum' dedi, 'Yaþamýn Anlamýný'... Gülümsedim, 'Ben de' diyebildim... 'Belki de bu anlam yitik sayfalarda gizli...' 'Lena...' diye düþündü derin bir nefes alarak. 'Þu an nasýldýr?... ' Ýþte, Lena getirdi o tek yapraðý bana. Dedesinin vasiyeti ile hep büyük torundan, büyük toruna geçen, gümüþ bir muhafaza kutu içerisinde saklanan el yazmasý bir sayfa bu... Yýllarýn ve zamanýn etkisiyle ne yazýldýðý tam seçilemeyen, dedesinin el yazýsýyla yazýlmýþ satýrlar var üzerinde. Sözlü olarak torundan toruna iletilen ise þöyle; büyük dede Ýndiesuese isimli kitaptan okuduðu o satýrlardan unutmadýðý kýsýmlarý bu sayfaya not etmiþ. Ancak, yazdýðý hiçbir satýrýn orijinal el yazmalý cilttekinin aynýsý olamadýðýný, ne kadar hatýrlamaya çalýþýrsa çalýþsýn o cümlelerinin aynýsýný anýmsayamadýðýný ve gerçek anlamý veremeyip, yazamadýðýný anlatmýþ. Ancak yine de torundan toruna aktarýlmasýný istemiþ. Bu sayfanýn büyük bir kýsmý okunamasa da okunabilen kýsýmlarý dahi sersemletici derinlikte cümleler. Lena çok hasta, Kente yayýlan salgýn hastalýk onu da pençesine aldý. Tüm bu siyasi kargaþa içerisinde Ýskenderiye Kütüphanesine ulaþmayý baþarmalýyýz ve kitabýn orijinalini bulmalýyýz. Bulduklarýmýz Lena'nýn saðlýðýna iyi gelmeyecek, salgýn hastalýða çare olmayacak belki, ancak Lena ve ben inanýyoruz ki; yaþanýlan bu kaostan kurtulmanýn çaresi bu kitapta gizli. O kutsal bir kitap olmasa da, aradýðýmýz anlamý bulmamýza yardýmcý olacaðýna inanýyoruz. Lena ile birlikte bunu yapmak istemiþtik. Hasta olmasaydý bu yolculuða ikimiz çýkacaktýk, Ýskenderiye Kütüphanesine ulaþacak ve o kitabý bulacaktýk. Ancak þu an bunu onunla birlikte yapmamýz imkansýz. Þimdi sizlerden yardým istiyorum. Oraya ulaþmama yardým etmelisiniz. Hangi sonuçla geri döneceðimi bilmiyorum. Ancak oraya, o kitaba ulaþmamýz gerekiyor. Odadan bir ses yükselir. -Anlattýklarýnýz gerçekten çok ilginç ve etkileyici Ernem. Kitabýn kopyasýný okuyan ve çok etkilenen biri olarak, kayýp sayfalarýn da içinde bulunduðu orijinal kitapta bir çok eþsiz mesajýn olacaðýna inancým sonsuz. Bunun için elimden gelen tüm desteði vereceðim sana. Kayýp sayfalarýn yolumuzu aydýnlatacaðýna inanýyorum... Ýskenderiye Kenti semalarýna iki ýþýk yükseliyor þu an... Birincisi; Ýskenderiye Feneri... Bu Fenerden içindeki gizemli ayna ile 50 km.lik mesafeden dahi görülebilecek bir ýþýk yayýlýyor ve denizcilere yol gösteriyor. Ýkincisi; Ýskenderiye Kütüphanesi, bu hazineden bilginin ýþýðý tüm dünyaya yayýlýyor. Üçüncü ve gizli kalmýþ bir ýþýða ulaþmamýz ise sizi desteklememizle mümkün olacak gibi görünüyor. Salondaki herkes benzer düþünceleri taþýyorlardý. Ülke yönetimde söz sahibi olmayan ancak ileri gelen insanlardý hepsi. Ülkelerinin ve yaþadýklarý dünyanýn içinde bulunduðu kaotik durumdan kurtulma yolunun bilginin ve erdemin ýþýðýndan geleceðine inançlarý sonsuzdu. Kitabýn okunabilen kýsýmlarýndan bile bir çok feyiz almýþlardý. Ernem'in dönüþünü heyecanla bekleyeceklerdi. Ernem, aldýðý bu destekten mutluydu. Aklý Lena'sýnda kalarak yola çýkýyordu... Haftaya devam edecek... Leyla Ayyýldýz Arkadaþýna Öner Yorum Oku / Yaz Yukarý KONTRA MÝZANA : Tamer Soysal HÜZN-Ü MAZÝ Çalar saat! Uðursuz tanrý, öfkelenerek Uzatýr parmaðýný, bizi tehdit edip, der: "Anýmsa! Biraz sonra bu titreþen hüzünler Hedefi vurur gibi yüreðine inecek; Puslu, buðulu arzu kaçacak ufuklara Sahnenin dibindeki hava perisi gibi; Sana bir mevsim boyu verilmiþ nasibini Geçen her an elinden alacak parça parça Saniyem, böcek gibi, dinle, neler söylüyor Üçbin altý yüz defa, her saatte, inceden Fýsýldýyor; Anýmsa! Ve, geçmiþ zamaným ben, Ýðrenç hortumlarýmla ömrünü emdim! diyor Charles Baudelaire (1821-1867) Geçmiþ.. Saatin tik-tak'larý çoðumuzu rahatsýz eder. Rahatsýzlaktan öte endiþe ve sýkýntý oluþturabilir. Belki de, bu rahatsýzlýðýmýzýn nedeni zamanýn sürekli akýp gitmesi öte yandan ise bir tik tak öncesine, yani bir saniye öncesine dönüþün imkansýz olmasýdýr. Hayatýmýzda yapacaðýmýz iþleri sürekli erteleriz. Oysa, bu iþleri geçmiþte boþa geçirdiðimiz vakitlere sýkýþtýrmak mümkün olsa, ne çok rahatlardýk kim bilir. Zaman problemi insanlýðý hep meþgul etmiþtir. Ýngiliz Herbert George Wells 1895'de yazdýðý romaný "Zaman Makinesi (The Time Machine)" eserinde, geçmiþi deðilde geleceðe yolculuðu konu edinir. Geçmiþe dönülebilme imkaný ise bilim adamlarýnýn zihnini çokca kurcalayan bir sorun olmuþ. Bu iþin teori kýsmý þimdilik. Bizim geçmiþe yolculuðumuz ise anýlarla oluyor hep. Yad-ý mazi bahþeder, Nice alam u keder, Etme ömrünü heder Varsa aklýn ey dedem Dem bu demdir, dem bu dem Dem bu demdir, dem bu dem. ( Geçmiþi anmak insana ancak üzüntü ve keder verir. O halde aklýn varsa bu boþ þeylerle ömrünü boþa harcama. Zaman bu zamandýr, ona bak!) Anonim Ýyi ki anýlar var. Ýnsanlar, geçmiþi hatýrladýðý zaman hep büyük bir hoþluk duyarak, anýlarýný anlatýr. Ýnsanýn aný yaþarken zor ve bunaltýcý gelen hadiseler, geçmiþte kalýp da anýlara dahil olduktan sonra o zor ve bunaltýcýlýk vasýflarý bile insana hoþ gelmeye baþlar. Çoðu anýmýz da bize hep mutluluk verir, daha çok da hüzün verir. Neden geçmiþi anmak insana hüzün verir, zorluklar bile güzel gelmeye baþlar? Þu sözü sýk duyarýz: "Keþke o günler geri gelse, herþeyiyle güzeldi o günler, ya bugün". Hep geçmiþe bir özlem duyarýz ama nedenini tam biliyor muyuz acaba? Bu nasýl bir týlsýmdýr ki anýn geçmiþe kavuþmasý herþeyi unutturur ve hafýzalarýmýzda hep güzel yanlarýný býrakýr, zor yanlarý dahi insana hoþ gelmeye baþlar. Ve bugüne kýyasla daha tercih edilir hale gelir. Elbette bunda, toplumlarýn dönüþmesi, insanlýðýn geliþimi ile birlikte, dünyanýn doðallýðýný yitirmesi ve daha çok stres yüklü bir yaþam tarzýnýn ortaya çýkmasý etkilidir. Ancak, bir de psikolojik boyutu var. Ýnsan, bir þeyi çok ister, ama ulaþýnca pek de kýymetini bilmez. Ýnsan ulaþamadýðýna karþý daha çok heves duyar, daha çok özlem duyar. Geçmiþ de böyle. Geçmiþe dönülemeyeceðini bilmemiz belki de, geçmiþe bu kadar özlem duymamýzýn nedeni. Ve bu kadar hüzünlenmemizin nedeni. Peki ya hep geçmiþin insana hoþ gelmesi, acý ve ýzdýraplarýn dahi hoþ bir görünümle hatýrlanmasý, buna ne demeli? Bu da bununla ilintili olabilir. Ýnsan hafýzasýnda, yaþanýlan hadiselerin kötü taraflarýndan çok iyi taraflarýnýn, düþünüldüðü zaman insana hoþluk verecek yanlarýnýn tutulmasý, tutulmaya çalýþýlmasý ve bilinçaltýnda bedenin þuurlu bir þekilde bunu planlamasýdýr belki de bunun nedeni. Ya da zaman önündeki acizliðimiz, bunun da o günlere duyulan özleme dönüþmesidir. Belki de psikolojik etkenlerden çok sosyolojik etkenlerdir. Geçmiþin duygu aðýrlýklý toplumunun, bugün meta aðýrlýklý bir topluma dönüþmesi ve yaþam kaynaðýmýz doðanýn ise tedricen betona dönüþtürülmesidir. Ya sizce, sizce neden geçmiþ yaþanýrken ki özellikleri ile deðil de daha hoþ bir yer kaplar mazilerimizde ve hüznü dahi güzellikler katar bizlere. Zaman önündeki çaresizliðimiz mi, geçmiþin kötü yanlarýnýn hafýzalarýmýzda yer etmemesi mi, yoksa dünyanýn dönüþümümü? Belki de hepsi... Tamer Soysal [email protected] Arkadaþýna Öner Yorum Oku / Yaz Yukarý Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu Havana Club Bacardi þirketi geçtiðimiz yüzyýlýn baþlarýnda, Küba'nýn Santiago de Cuba þehrinde kurulan büyük bir rom imparatorluðuydu. Þirketin bir yarýsý, Küba'nýn temel tarým ürünü þeker kamýþýndan elde edilen alkolle, melas denen þeker kamýþý özünü iþleyerek, yüksek kaliteli içki üretirken, diðer yarýsý 20,000 Kübalýyý öldüren, batmaya yüz tutmuþ Batista rejimini destekliyordu. Bu yüzden, Bacardi'nin sahipleri 1959'daki devrimden hemen sonra, eski rejimin liderleriyle beraber, bütün ticari marka haklarýný da alarak ülkeyi terkettiler. 19. yy.'da, Arrechabala ailesi de, Bacardi'nin geleneksel rakibi olarak, "Havana Club" markasýyla üretim yapýyordu. 1950'lerdeki ekonomik problemler sebebiyle, aile, iç piyasadan ve kayýtlý olduðu yedi ülkeden çekildi. 1959'daki devrim sonrasýnda diðer kurumlar gibi devletleþtirilen, "Havana Club", yasal haklarýný ve ismini korumak için, ABD'de dahil olmak üzere, 80 ülkede ismini tescil ettirerek, ABD'nin ambargosu ve bugünkü Bacardi - Martini þirketinin uyguladýðý sindirme politikalarýyla da baþa çýkarak, uluslararasý pazarda üstün kalitedeki gerçek Küba rom'unu temsil etmeye ve üretmeye baþladý. Bu yazýnýn temel konusu, Havana Club'ýn gerçek "Küba rom"u olduðunu anlatmak, marka hakkýný yeniden ele geçirmek için yaptýklarýný duyurmak, Bacardi yöneticilerinin Florida'da "Cumhuriyetçiler"e, anti-Küba mafyasýna ve teröristlere verdiði desteði göstermektir. Ýçmeden önce düþün: Bacardi hakkýnda bilinmesi gerekenler Küba'yla dayanýþma içinde olan ve "Boycott Bacardi (Bacardi Boykotu)" kampanyasýný baþlatan, "Rock Around the Blockade (Ambargoya Hayýr)" oluþumu, Bacardi Þirketi'nin, Küba devrimini alaþaðý etmeyi amaçlayan ve kendini "gerçek" Küba romu olarak tanýtan, yanlýþ yönlendirici çalýþmalarýný engellemeyi hedefliyor. 1998 verilerine göre dünyada yýlda 80 Milyon kasa rom satýlmaktadýr. Bu miktarýn %60'ý Filipinler, ABD, Hindistan, Meksika ve Almanya'da tüketilir. Bu piyasanýn en büyük üreticisi olan Bacardi, 20 Milyon kasalýk satýþýyla, dünya pazarýný ve 1.5 Milyar dolarlýk ABD piyasasýný tekeline almýþtýr. Bacardi dýþýndaki bir çok marka yerel markalardýr. Örneðin, 2. büyük üretici olan, Filipin markasý Tanduay, sadece kendi piyasasýna hizmet vermektedir. Uluslararasý pazarda tek baþýna olan Bacardi, Havana Club'ýn dünya piyasasýna girerek, pazar payýný arttýrmasýndan sonra, elindeki maddi ve siyasal gücü, "haksýzca" aleyhte kullanmaya baþladý. Bacardi'nin avukatlarý, ABD'nin Küba'ya uyguladýðý ambargoyu, 3. ülkelere yaygýnlaþtýrmasý ve uluslararasý ticaretini zorlaþtýran Helms-Burton yasasý olarak bilinen yasanýn çýkmasýnda önemli ve etkin rol oynamýþlardýr. Yasa, Küba'ya yiyecek, ilaç ve diðer temel ihtiyaçlarýn satýþýný ve karþýlýklý ticaretini engellemektedir; daha açýk bir ifadeyle 'uluslararasý ambargo' uygulatmaktadýr. Ambargo'nun, Küba'ya üretim ve ticari kayýp olarak maliyeti Kýrkmilyon Amerikan Dolarý'dýr ve her yýl Birleþmiþ Milletler'de ezici bir çoðunlukla kýnanmaktadýr. Ambargo, Küba'da duyulan birçok yaþamsal eksikliðin ve çekilen acýlarýn temel sorumlusudur. Örneðin, saygýn bir kuruluþ olan Amerikan Dünya Saðlýðý Derneði (American Association for World Health AAWH), 1997'de yayýnladýðý bir raporda, ambargonun, yetersiz beslenmeye sebep olduðu ve temiz içme suyu üretim teknolojileri kurulmasýna, birçok hasta ve özellikle çocuklarýn ihtiyacý olan týbbi malzeme ve ilaca ulaþýlmasýna engel olduðunu belirtmiþtir. Ayný raporda, AAWH örnek olarak, kalp krizinden ölen bir hastanýn, ABD hükümetinin defibrilatör lisansý vermemesinden dolayý öldüðünü açýklamýþtýr. Bu bilgileri Küba sempatizanlarý söylemiyor, ABD'nin kendi saygýn kurumlarýndan birisi açýklýyor! Daha da önemlisi, AAWH raporu, Ambarganun bütün olumsuz etkilerine raðmen, ülkede saðlýk alanýnda önemli bir kaosun yaþanmamasýnýn sebebi olarak, Küba hükümetinin en önemli önceliði olan, bütün vatandaþlarýna "ücretsiz" olarak saðladýðý, "önleyici hekimlik" uygulamasýný gösteriyor. Dünya Saðlýk Örgütü WHO (World Health Organization), 2000 yýlýnda, Küba'yý bu alanda gösterdiði baþarýdan dolayý ödüllendirmiþtir. Bacardi, Sosyalist Küba'daki sistemi tahrip etmek adýna, Miami'deki Küba karþýtý terörist eylemleri ve ambargoyu destekleyerek, Küba'da devrimden sonraki 40 yýl içinde 3400 insanýn ölüm nedenine ortak oldu. Bacardi bu desteklerle yetinmek bir yana, Havana Club'ýn ticari haklarýný da almak için uðraþmaktadýr. Havana Club'ýn uluslararasý pazarda sýçrama yapabilmesý için, finasmana, teknolojik yenilenmeye ve pazarlama terübesine ihtiyaç vardý. Bu konudaki yardým, Fransýz þirketi Pernord-Ricard'dan geldi. Ambargo nedeniyle Küba rom'u ABD'de satýlamamaktadýr. Fakat 1974 yýlýnda Cubaexport þirketi, "Havana Club" isim hakkýný, baþka þirketlerin kullanmamasý için tescil ettirmiþtir. Bu ticari markanýn kullaným hakký, 1993 yýlýnda, Fransýz þirketi Pernod Ricard tarafýndan alýnmýþ; Bacardi'nin tüm tehditlerine raðmen, Havana Club ile ortak yatýrým planlarý baþlamýþtýr. Bu ortaklýk sonrasý, Havana Club, sadece en büyük pazar olan ABD dýþýnda satýlmasýna raðmen, satýþlarý yýllýk bir milyon kasayý geçmiþ ve en büyük dördüncü üretici konumuna yükselmiþtir. 1996'da Bacardi, kanunsuz olarak, kendi "Havana Club" markasýný, Bahama'larda üreterek satýþa sunmuþ, bunun üzerine Pernod Ricard, ABD'de hemen dava açmýþtýr. Bacardi avukatlarýnýn yaptýklarý gözü dönmüþ lobi faaliyetleri sonucunda, bu dava açýldýktan hemen sonra, kanunun 211. maddesinde bir düzeltme yapýlýr ve dava Bacardi lehine sonuçlanýr. 211. Madde tam olarak þunu taahhüt etmektedir; ABD'deki hiç bir mahkeme, hiç bir koþulda, Küba hükümeti tarafýndan "kamulaþtýrýlmýþ" ABD mülkiyetini, ona ait ticari haklarý, ticari markalarý tanýmaz ve onaylamaz. Bacardi bu maddeye dayanarak, "Havana Club" markasý ve sahip olduðu mülkiyetin, 1960'da "devletleþtirilmiþ" olan Bacardi'ye ait olduðunu ileri sürmüþtür. 211. Madde, uluslararasý ticaret kanunlarýna karþýdýr ve Pernod Ricard bu davayý, Avrupa Birliði'nden aldýðý destekle beraber, WTO, Dünya Ticaret Örgütü'ne, taþýmýþtýr. Fidel bir konuþmasýnda bu konu ile ilgili olarak "Umarým "Küba Kola"yý pazarlamaya baþlarsak kimse bizden þikayetçi olmaz" demiþtir. Þu sorular kafamýza takýlýyor, Havana Club International S.A. neden ABD'de böyle bir dava açma gereði duymuþtur? Sosyalist Blok'un 1990'lardaki çöküþüne kadar Cubaexport, Havana Club'ý doðu bloðu ülkelerine pazarlýyordu. Sovyetler Birliði'nin daðýlmasýndan sonra Havana Club International S.A kuruldu. Havana Club International S.A, bütün adadaki rom fabrikalarýný kapsayan "Cuba Rom" Þirketiyle, 90 ülkede temsilciliði olan, dünyanýn en büyük alkollü içecek daðýtým ve pazarlama grubu Pernod Ricard tarafýndan kurulmuþ ticari bir kuruluþtur. Küba - Fransýz ortak yatýrým þirketi olan "Havana Club International"ýn amacý, gerçek Küba rom'unu temsil eden Havana Club'ý dünya piyasasýnda tanýtmak ve pazarlamaktýr. 1998'in sonunda yýlda bir milyon kasa Havana Club satýlýrken, Bacardi firmasý, ABD'nde bütün uluslararasý telif hakký, patent ve ticari haklarý çiðneyerek, "Havana Club" ismini kullanarak üretim yapmaya ve "Küba Rom"u olarak satmaya baþlamýþtý. Gerçek Küba romu ancak Küba'nýn yeþil altýný olan þeker kamýþýndan, bal, su ve yüzyýllarýn bilgi birikiminden yapýlýr. Bacardi ise Porto Rico ve diðer Latin Amerika ülkelerinde yaptýðý üretimle, "Küba" romu sattýðýný iddia etmektedir. Havana Club, uluslararasý pazara girdiðinden beri, Bacardi reklam kampanyalarýný bile deðiþtirmiþtir. Avustralya'da "Cuban rums since 1862" (1862'den beri Küba Romu), Ýspanya'da "El mejor ron de Cuba" (Küba'nýn en iyi romu) gibi gerçek dýþý sloganlar kullanmaktadýr. Ýþte davanýn haklý gerekçesi budur! Bacardi, 1 Ocak 1959'dan önce gercekten Havana Club'ýn sahibi miydi? Fernando Campoamor'ýn yazdýðý "Küba Rom'unun Tarihçesi"nde, Bacardi'nin, 1862'de, Santiago de Cuba'da Ýngiliz vatandaþý John Nunes'un küçük, fakat kaliteli rom üreten iþletmesini Facundo Bacardi'ye satmasýyla ortaya çýktýðýndan bahsedilir. Facundo bu ticari zaferini þu sözlerle sunmuþtur: "Tarihte hiçbirzaman ve hiç bir ülkede bizim romumuz kadar kalitelisi olmamýþtýr; Küba dýþýnda üretilenler, dünyanýn en iyi melas'ý olmadan yapýldýðýndan bizim kalitemize yaklaþamazlar bile" Devrim'den sonra ülkeyi terkeden Bacardi, Rom için temel malzeme olan "þeker kamýþý melasý"ný baþka ülkelerden, özellikle Porto Rico'dan, saðlamaya baþladý. Havana Club'ýn piyasaya girmesiyle artan rekabet koþullarýnda, kanunsuz olarak üretilen rom'un Santiago de Cuba'dan geldiðini etiketlerine yazdý, Anti-Küba kanunlarýna sýrtýný dayayarak, "Havana Club" etiketli rom piyasaya sürdü. Campoamor'ýn kitabýnda, 1878'de Havana Club markalý üretimin Arrechabala ailesi tarafýndan, Bacardi'nin tarihi rakibi olarak yapýldýðý belgelenmektedir. Bacardi'nin devletleþtirilmesinden sonra, Arrechabala ailesi Havana Club markasý ile hiç bir ticari çalýþma yapmamýþtýr. Bu davada 211. Maddede yapýlan deðiþikliðin, uluslararasý etkileri ne olacaktýr? Dava ABD'de devam etmektedir. Yukarýda behsedilen, Madde 211, birçok uluslararasý ihtilafý beraberinde getirmiþtir; çünkü kanunsuz olarak, Küba'nýn ticari ortaðý olan bir Avrupa ülkesini de cezalandýrmaktadýr. Gerçeðin ve adaletin yaþayabilmesi için son kararýn Havana Club lehinde çýkmasý beklenmektedir fakat, ABD kanunlarý, Plato'nun özdeyiþindeki gibi iþleyebilir, "Adalet güçlü olanýn hayatýný kolaylaþtýrmaktan baþka birþey deðildir". BOYKOT BACARDI ! Baþta Ýngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde, bar, club, öðrenci lokalleri ve içki dükkanlarýnda Bacardi ürünlerine karþý kampanya yürütülmektedir. Nestle, az geliþmiþ ülkelerde süt diye süttozu pazarlamýþ, Shell, Nijerya'da petrol için Nijerya halkýna türlü oyunlar oynamýþtýr. Birçok çokuluslu þirketin bu nitelikteki ticari faaliyetine karþý yürütülen kampanyalar sonuç vermiþ ve þirketler politikalarýný yeniden gözden geçirmek zorunda kalmýþlardýr. 1990'dan beri Havana Club'ýn bütün dünyada yürüttüðü "bilgilendirici" kampanyayla Bacardi'nin satýþlarýnda 25 Milyon Dolar azalma vardýr. Bacardi içmeyin! Aðzýnýzda kötü bir tat býrakacaktýr. Cüneyt Göksu [email protected] Arkadaþýna Öner Yorum Oku / Yaz Yukarý TEYZUÞ : Ferda Önler AÞK ÜZERÝNE SÖYLEÞÝ -2"Diyeceðim þu ki; biz bütün bu olaylarý duyduk, yenilerini de duyuyoruz. Herkes boþanýyor sanki. Bir süre sonra suç kimde diye sormaktan vazgeçtik, neden boþanýyorlar diye sormaktan bile vazgeçtik. Bir çoðu hiçbir neden yokken evlenmiþti, þimdi de hiçbir neden yokken boþanýyor. Bir süre sonra olaðan görünmeye baþladý boþanmak. Uzun süre evli kalan herkes evliliðin ne boktan þey olduðunu bilir... Bilir de ilk fýrsatta yeniden evlenir!.." Bu kez þarap þiþesine uzanan Mine'ydi ve yine bir sessizlikten sonra sessizliði ilk bozansa, Firuze oldu: "Sanýrým öyle. Ýstatistiklere bakýlýrsa öyle. Ama, benim tanýdýðým boþanmýþ kadýnlarýn çoðu ikinci bir evlilik yapmak istemiyorlar. Buna karþýlýk bekar kadýnlar (ben de dahil), bir önceki beraberlik kötü bir tecrübe dahi olsa, yeni bir birlikteliði denemekten çekinmiyorlar. Ancak çoðu, hemen girmiyor yeni bir iliþkiye; uzunca bir zaman alýyor bu arayýþ süreci..." Mine oturduðu yerden kalkýp, Firuze'nin yanýndaki koltuða gömüldü. "Yalnýzlýk çekmiyorlar mý peki? Sen yalnýzlýk çekmiyor musun?" diye sordu usulca. Sanki salonda bulunan ve çoktan kendi dünyalarýna dalmýþ olan erkek arkadaþlarýnýn bu soruyu duymalarýný istemiyormuþ gibi bir hali vardý. "Yalnýzlýk dediðin þey duruma, bakýþ açýsýna göre deðiþir. Týpký bekaret gibi, yalnýzlýk da bir ruh hali, bir düþünce biçimidir." Gülüyordu ve bunlarý söylerken sesi nedense bir ton daha yüksekten çýkmýþtý! "Nasýl olur?" Mine'nin sesi sertleþmiþti. "Yalnýzlýk yalnýzlýktýr iþte!" "Anlaþýlan sen yalnýzlýk çekiyorsun... Evliyken sýk sýk yalnýzlýk çekmiyor muydun peki? Ve yalnýzlýk bazen iyi gelmiyor mu sana? Ve bazen, yalnýz olduðun zaman hüzünlenmen, toplumun sana yalnýzlýðýn doðru bir þey olmadýðýný söylemesinden ileri gelmiyor mu acaba? O zaman birinin, yüreðindeki her duyguyu, kafandaki her düþünceyi anlayacak birinin yanýnda olmasýný diliyorsun. Oysa yanýnda biri olsa bile - ama kadýn, ama erkek - senin beklediðini yapamayacak belki. O daha kötüdür. Orada olan birinin, aslýnda orada olmamasý. Bana kalýrsa, yapýlacak iyi bir iþi ve birkaç iyi dostu olan insan yalnýzlýk çekmez. Yalnýzlýk kavramýný imge yaratýcýlarý ortaya atmýþtýr bence. Romantik masalýn bir parçasý. Öbür parçasýný bilirsin tabii: Düþlerindeki kiþiyi bulursan bir daha asla ayrýlmazsýn. Bu da palavradýr iþte." "Biraz hýzlý gittin," dedi Mine. "Söylediklerini anladýðýma emin deðilim." Gittikçe hararet kazanan bu ikili sohbete az sonra Ýnci ile Yeþim'de katýldý ve gelip yanlarýna oturdular. Aðzýný açar açmaz, Yeþim'in ilk sözleri: "Yine mi erkekleri konuþuyorsunuz?" diye sormak oldu. "Neden konuþmayalým?" diye söylendi Firuze. "Ýnsan soyunun yarýsý erkeklerden oluþuyor." "Erkek, erkek, erkek... Kadýnlarýn boyuna erkeklerden söz etmeleri, hem midemi bulandýrýyor hem de sinirime dokunuyor!" diye mýrýldandý Yeþim alayla. "Sorun da buya; kadýnlarýn erkeklere çok önem vermeleri. Diyeceðim o ki, erkek bunlarýn her þeyi olmuþ. Erkek güzelsin derse güzel olduklarýný sanýyorlar, çirkinsin derse çirkin. Kiþiliklerini, deðerlerini belirlemek, onlarý kabul edip etmemek hakkýný tanýyorlar erkeðe. Kendi benlikleri yok. Neden erkekleri kafalarýndan silmiyorlar? Neyseler öyle olmaya baksýnlar." "Onu hepimiz biliyoruz ama, nasýl yapýlýr?" diye sordu Mine. "Erkeði kalbinden atarsýn." Ýnci, ters ters baktý; "Bazý kiþiler Firuze'ciðim, her þeyi aþýrý ölçüde basitleþtirmekle suçluyorlar seni." dedi biraz da küçümseyerek. "Sen daha iyi bir özet çýkarabilir misin?" diye sorarken, Firuze de elindeki kadehi sallayarak tepeden bakýyordu Ýnci'ye... "Sürtüþmeyi býrakýn!" dedi Mine. "Daha önceki konumuza dönelim. Birine tutulmuþtum, dedin..." Yeþim kýkýr kýkýr gülmeye baþlamýþtý yine... Doðrusu, ortalýðý karýþtýrmakta üzerine yoktu onun. Hemen her sohbet ortamýnda zýt bir fikir öne sürer; ardýndan da kenara çekilip kýs kýs gülerdi çekiþip duranlarýn haline. "Ona aþký anlat... Anlat hadi, aþký anlat bize Firuze..." derken, güç duyulan bir sesle gülüyordu; ama, hiç durmadan gülüyordu. *** "...Benim için çok önemli bir geceydi. Hani "O" gelecek diye odalarý arþýnladýðýn geceler vardýr ya... Bilirsin." "Doðrusunu istersen pek bilmiyorum." diye mýrýldandý Mine. Kadehlere þarap doldururken, "Aþk!" diye söylendi Firuze. "Aþýk olmak! Hýh!.." Yeþim sinsi bir gülüþle gülümseyerek açýkladý: "Firuze aþktan nefret eder de!.." Mine gözlerini kýrpýþtýrdý; belli ki kafasý karýþmýþtý. Hem aþktan nefret edeceksin, hem de birine tutulmaktan söz edeceksin! Dayanamadý sordu; "Neden, nasýl yani?" "Anlatayým... Aþk çýlgýnlýktýr. Eski Yunanlýlar onu bilirlerdi. Sanrýlarýn, kendi kendini mahvetme eðiliminin pýrýl pýrýl, mantýklý bir kafayý iþgal edip ezmesidir aþk. Ýnsan kendini kaybeder, iradesini kaybeder, düþünemez olur. Onun için nefret ederim aþktan. Aþk fikri, insanýn dýþýnda yaratýlmýþ bir çýlgýnlýktýr. Düzenin yarattýðý bir çýlgýnlýk. Baþkalarý da var tabii..." "Hadi Firuze, kuramsal olmayý býrak þimdi! " Ýnci, kadehini sallayarak bakýyordu Firuze'ye... "Peki... peki. Aþk, olmasýný zorunlu gördüðümüz bir þeydir. Senin baþýna gelmemiþse haksýzlýða uðradýðýný sanýrsýn. Ben hiç aþýk olmadým diye kahrolarak dolaþýrsýn ortalýkta. Derken, günün birinde bir adam görürsün ve görür görmez... ZINK! Adam müthiþtir. Ne iþ yaptýðý önemli deðil. Bir tartýþmada bir noktayý kanýtlýyor belki. Ya da sokakta herhangi biri... Bunlarýn hiç önemi yok. Belki adamý daha önce görmüþ, daha önce tanýmýþsýndýr da hiç düþünmeden geçip gitmiþsindir ama, o an ona baktýðýnda kafandaki her þey silinir. Daha önce hiç dikkat etmemiþsin o adama! Bir saniyede fark edersin bunu. Ne kadar cazip, ne kadar yakýþýklý olduðunu ancak þimdi fark ediyorsundur! Birden gözün açýlmýþtýr. Detaylara inmeye baþlarsýn ansýzýn. Gözlerindeki parlaklýk! Ne gözler ama! Tartýþtýðý kiþiye eðildiði zaman o çenenin güzelliði neydi! Parmaklarýný saçlarýn arasýnda gezdirirken nasýl da dünyayý umursamayan bir havasý vardý! Ya saçlarýn rengi?" Yeþim yaslandýðý masanýn üzerine kapanmýþ, ayaklarýný yere vura vura gülüyordu. Firuze'nin yüzü bir tiyatro oyuncusunun yüzünü andýrýyor gibiydi o anda. "Ya teni? Tanrým! Teni saten gibi. Gidip onu okþamak için yanar tutuþursun da kendini zor tutarsýn. Peki ellerine ne demeli? Güçlü ya da ince yahut kalýn parmaklý olmuþ önemli deðil, güzel ellerdir mutlaka. O ellere baktýkça her yanýna ter basar, koltukaltlarýn sýrýlsýklam olur..." Gülerken þarabý genzine kaçýrmýþtý Yeþim. Masadan kalkmak zorunda kaldý; ama, mutfak kapýsýndan öteye gidemedi; Firuze'nin söylediklerinin tek kelimesini kaçýrmak istemiyordu. "Baktýkça o ellerin gövdende dolaþtýðýný düþünürsün. Ellere bakmak yasak bir iþ olur, ayýp bir iþ. Gövden ürperir baktýkça. Gözlerini çevirirsin ama bu kez de kollarý görürsün. Nasýl güçlü! Seni tutmak, sarmak, korumak için yaratýlmýþtýr o kollar. Seni ikiye ayýrabilecek kadar da güçlüdür gerçi. Olsun, keyif veren orasý zaten. O kollarýn ne yapacaklarý hiç bilinmez. Seni kývýrýp bükebilecekleri gibi çamur haline getirip yoðurabilirler de!.." Mine, aðzýndan "cýk cýk," diye bir ses çýktýðýný fark edince hemen toparlandý; kendinden geçmiþti âdeta Firuze'yi dinlerken. "Ya dudaklarý! Duygusal ve zalim. Ya da dolgun ve tutkulu. Görünüþe bakýlýrsa seni yalayýp yutabilecek bir aðýz. Ne yapacaksa yapsýn, o aðýz senin olmalýdýr mutlaka. Ve dudaklarý aralandýðý zaman... Tanrým, ne inciler saçýlýr dudaklarýnýn arasýndan. Her sözü aðýrlýk taþýr, her sözün anlamý vardýr. Baþka birine bakarsa kýskançlýkla kývranýrsýn. Yalnýz kadýnlarý deðil, erkekleri, eþyayý, müziði, duvarda asýlý duran resmi kýskanýrsýn." Firuze, aðzýnýn kuruduðunu hissedip, þarabýndan bir yudum alarak devam etti sözlerine: "Eh, zamanla birleþirsiniz. Seninki öyle bir tutkudur ki baþka türlü olamaz çünkü. - Agâh'a iþte böyle aþýk oldum ben; böylesi bir tutkuydu benimkisi - Ama, bu birleþmeyi <> saðladýðýný da bilirsin... Onun için de güven duyamazsýn bir türlü! Denetimi bir an için elinden kaçýrýrsan büyü bozulabilir. Kaybedebilirsin onu. Bu yüzden de onun yanýnda olduðun sürece çok akýllý, çok güzelsindir, gerektiði gibi davranýrsýn hep. Gel gelelim bu davranýþlarýn seninle ilgisi yoktur aslýnda. Sahnedeki oyuncular gibisindir; onu sana baðlayacaðýna inandýðýn rolü oynarsýn ama, bir yandan da korku içinde yaþarsýn çünkü bunlar çok yorucudur, ne kadar dayanabileceðini kestiremezsin. Yine de onu görünce dirilir, rolünü baþarýyla sürdürürsün. Kadýnsan, bol bol gülümseyecek, bol bol dinleyecek ve bol bol da yemek piþireceksin. - Erkeðin kalbine giden yol midesinden geçer ya! - Sonunda adamý istediðin yere - yani yataðýna çekmeyi baþarýrsýn. Ve bir süre dünya cennet olur. Hiç böyle bir aþk yaþamamýþsýndýr daha önce. O güne kadar tanýdýðýn erkeklerin arasýnda onun gibi seviþen olmamýþtýr. Bir bakýma doðrudur bu. Sýmsýcak bir sevgi havuzunda yüzersiniz. Yemek yer, konuþur, dolaþýr, seviþirsiniz ve bunlarýn hepsi birbirine karýþýr, her þey parlak renkli, ýlýk ve yumuþaktýr. Ýkiniz bir insan olmuþsunuzdur. Baþka bir odada olsa bile üþüdüðünü sezersin. Sana dokunduðu zaman ya da sen ona dokunduðunda þimþekler çakar gövdende." Mine aðzý açýk dinliyordu artýk... Yeþim mutfakta kadehlere þarap dolduruyordu. Ýnci, her an bir serzeniþe, çýkýþ ya da uyarýya hazýr konumunu koruyordu. Firuze ise, iyice coþmuþ; þarabýn da etkisiyle yüzü pembeleþmiþ, kadehi havada tutarak, bakýþlarý duvara dikili, anlatmaya devam ediyordu: "Para kazanmak, iþe gitmek gibi aptalca konularý düþünemez olursun. Aile bireylerini ihmal etmeye baþlarsýn. Gözün kimseyi görmez. Bu aþktan baþka hiçbir þeyin önemi yoktur. Bir süre öyle gider. Haftalarca, aylarca. Bu arada iþten ya da evinden atýlabilirsin! Ama, zararý yoktur. Yalnýzca aþk önemlidir çünkü dünyada o aþktan baþka hiçbir þey yoktur. Hafif paranoya belirtileri göstermeye, insanlarý; aþýklar ve ötekiler diye ayýrmaya baþlarsýn. Yazýktýr, çok yazýk. Sevgilinden baþka herkes çok aptaldýr, çok kabadýr ve hayatýn özü olan bu ateþi anlamamaktadýr. Derken, günün birinde hiç olmayacak bir þey olur. Kahvaltý masasýnda oturmuþsunuzdur... Hafif akþamdan kalma. Karþýndaki sevgiliye, o eþsiz varlýða bakarsýn. Sevgili, gül goncasý aðzýný açarak bembeyaz pýrýltýlý diþlerini gösterir ve birden aptalca bir söz eder! Nehrin ortasýnda kala kalýrsýn. Sevgili daha önce hiç aptalca konuþmazdý. Dönüp bakarsýn; yanlýþ duyduðunu sanýrsýn. "Ne dedin?" diye sorarsýn, bir daha söyler: "Dýþarýda yaðmur var..." Dýþarý bakarsýn, hava pýrýl pýrýl! "Hayýr yaðmur yok. Sen gözlerine bir baktýr istersen," dersin. "Belki de kulaklarýna baktýrman gerekir." Sevgilinin duyu organlarýnda bir kusur olduðuna eminsindir. Yoksa öyle aptalca bir söz etmezdi. O kusur da önemli deðildir tabii. Göze takýlan bir gözlük, bir iþitme cihazý aþka son verecek deðildir ya! Gel gelelim, iþin baþlangýcýdýr bu. Sevgili o günden sonra sýk sýk aptalca sözler etmeye baþlar. Sen de dönüp dönüp ona bakarsýn boyuna. Tuhaf tuhaf bakarken, eyvah! Tanrým, adamýn sýska olduðunu görürsün birden! Ya da etlerinin sarktýðýný! Yahut þiþko olduðunu! Diþleri çarpýk, ayak týrnaklarý kirliymiþ! Yatakta horladýðýný fark edersin ansýzýn! Ve Nazým Hikmet'i hiç anlamýyormuþ meðer! O baþýndan beri Nazým'ý anlamýyorum demiþtir ama sen, Hikmet hakkýnda söylediði alýþýlmadýk sözleri yepyeni bir yorum, bir deha belirtisi sanmýþsýndýr. Þimdi Nazým Hikmet'i hiç anlamadýðý ortaya çýkmýþtýr... En kötüsü bundan sonrasýdýr. Çünkü sen nice zamandýr ona tanrý gibi taptýðýn için o da tanrý olduðuna inanmýþtýr. Kendini beðenmiþ bir havayla dolaþýr ortalýkta. Bütün erkekler gibi kördür, duygusuzdur, küstahtýr. Sen yapmýþsýndýr bunu! Tek baþýna. Sen yaratmýþsýndýr bu canavarý. Bir ara, onun da katkýsý oldu, diye düþünürsün; o bana uymasaydý böyle olmazdý. Onu yanlýþ deðerlendirdiðin, bir sanrýya kapýldýðýn için (aþk konusunda deðil, seçtiðin erkek konusunda yanýldýðýný sanýrsýn hâlâ) kendinden nefret edersin. Suçluluk, sorumluluk duyar ve yavaþ yavaþ ondan kopmaya çalýþýrsýn ama, kolay mý! Þimdi o sýmsýký yapýþmýþtýr sana. Anlayamaz! Nasýl olur da bir tanrýdan ayrýlmak istersin? Senin kurtarýcýn deðil miydi o? Öyle söylemiþtin bir zamanlar. Eþsiz bir aþýk olduðunu da - ne zaman acaba - söylemiþtin. Bir zamanlar söylediðin her þeye inanmýþtýr, hâlâ inanmaktadýr. Sözünü geri almak istediðine inanmaz. Ne diyebilirsin? Çok çabuk incinen erkeklik gururunu yok etmeden ya da yalan söylediðini, yahut budalanýn biri olduðunu itiraf etmeden ne söyleyebilirsin?" Firuze, þarabýndan bir yudum daha almak için duraladý. Mine aðzýnýn içine bakýyordu. "Peki ne yaparsýn?" diye sordu usulca. Firuze aðzýndaki içkiyi yutup, kadehini masaya býraktý; çok olaðan bir tavýrla: Arkasý Yarýn Ferda Önler [email protected] Arkadaþýna Öner Yorum Oku / Yaz Yukarý Dost Meclisi Fotoðraf: Süha Derbent (www.suhaderbent.com) <#><#><#><#><#><#><#> Kahve Molasý, siz sevgili kahvecilerden gelen yazýlarla hayat bulmaktadýr. Her kahveci ayný zamanda bir yazar adayýdýr. Yolladýðýnýz her özgün yazý deðerlendirilecektir. Kahve Molasý bugün 4.398 kahveciye doðru yola çýkmýþtýr. Yukarý Tadýmlýk Þiirler þarap, mum ve kadýn þarap, mum ve kadýn bir þarkýnýn kýrýlgan ezgisinde gezinirken yüreði bir martýnýn kanatlarý aðladý... sonsuzmuþ gibi gözüken bozkýrda sayýklarken aheste adýmlarý görünmez umutlara bel baðladý... þarap, mum ve kadýn... önce damla damla þarap sonra hüzme hüzme mum sonunda yorgun yorgun kadýn tane tane daðýldý... Zeycan Irmak Yukarý Biraz Gülümseyin Dik parkedeceðine paralel park yapan bir sarýþýn sürücüden alýnan intikam!... Yukarý Kýraathane Panosu FOTOGRAF SERGÝSÝ "VAHÞÝ YAÞAM" SÜHA DERBENT 8 MAYIS - 4 HAZÝRAN 2004 FOTOTREK NIKON FOTOGRAF MERKEZÝ, 8 Mayýs - 4 Haziran tarihleri arasýnda, hayvan davranýþlarý üzerine fotograf çalýþmalarýyla tanýnan Süha DERBENT'in "VAHÞÝ YAÞAM" isimli sergisine yer veriyor. 8 Mayýs Cumartesi günü saat 18:00'de yapýlacak bir kokteyl ile açýlacak olan sergide kaplan, aslan, leopar, çita gibi büyük kedilerin görüntüleri yer alýyor. Sergi, hayvanlarýn yaþadýklarý coðrafyaya uygun davranýþ görüntüleri üzerine yaklaþýk 8 yýldýr çalýþmalar yapan Süha DERBENT'in Hindistan, Güney Afrika Cumhuriyeti, Zimbabwe, Kenya ve Botswana'da çektiði fotograflardan oluþuyor. Nikon Türkiye Temsilcisi Karfo - Karacasulu ve Emirates Havayollarý katkýlarýyla gerçekleþen sergi 4 Haziran Cuma gününe kadar izlenebilecek. Ayrýntýlý Bilgi: http://www.suhaderbent.com FOTOTREK NIKON FOTOGRAF MERKEZÝ Meþrutiyet Caddesi Ravanda Ýþhaný No : 85 Kat : 1 - 2 D. 1 - 3 Beyoðlu, ÝSTANBUL Tel : (212) 251 90 14 - 251 83 74 www.fototrek.com Yukarý Ýþe Yarar Kýsayollar - Þef garson: Akýn Ceylan http://www.punisherthemovie.com/files/game1/index.html Biraz heyecan istermisiniz? Bilgisayar yoluyla heyecanlanmak için iki yol var. Bir tanesi oyun oynamak ve oynarken tamamen konsantre olmak. Diðer seçenek bizi pek ilgilendirmiyor..:)) Ben size FBI uygulamalarýna benzetilmiþ özel bir oyun sunuyorum. Ýyi eðlenceler. http://www.ferryhalim.com/orisinal/g3/starry.htm Þirin, sempatik, mini mini, sevgi dolu bir oyun. Görsel olarak pastel renkler kullanýldýðý ve sakin müziði ile stress topu olmaya aday görünüyor. Ýyi eðlenceler. http://www.3dtextmaker.com/ Tanýtýmlarýnýzda veya web sayfanýzda kullanmak üzere bir .gif animasyon hazýrlamak isteyenlere ideal bir kýsayol. Önce yazý tipini belirliyorsunuz. Seçtiðiniz font, örnek kutucuðunda karþýnýza geliyor. Daha sonra sýrasýyla, yazý rengi, animasyon boyutu ve çalýþmanýn ayrýntýlarýný belirliyorsunuz. Son adým, animasyonda görmek istediðiniz yazýyý kutucuða yazýyorsunuz. "Make 3D text" kutucuðuna týkladýðýnýzda animasyon hemen hazýrlanýyor. Bir kaç denemeden sonra istediðiniz animasyonu bilgisayarýnýza kaydedip kullanabilirsiniz. http://www.secretlevel.de/submarine.htm Üç boyutlu ve de gayet oricinal(!) bir denizaltý smilasyonu. Denizler altýnda hiç bir tehlike olmaksýzýn dolaþmanýn keyfi için bu sevimli çalýþmayý kullanabilirsiniz. Ýyi eðlenceler. [email protected] Yukarý Damak tadýnýza uygun kahveler Powerpong v1.10 [48K] Win98/2k/XP FREE http://1-abc.net/0004/ Eski bir DOS oyunu vardý. Pong. Duvardan seken toplarý karþýlamaya çalýþýrdýk. Ýþte oturup onun Windows versiyonunu yapmýþlar. Vakit öldürmek için birebir. Yukarý http://kahvemolasi.com/sayilar/20040428.asp ISSN: 1303-8923 28 Nisan 2004 - ©2002/04-kahvemolasi.com istanbullife.com Kahve Molasý MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiþtir. Uygulama : Cem Özbatur - Her hakký saklýdýr. Yayýn Ýlkeleri