PDF Versiyonu - Kahve Molası

Transkript

PDF Versiyonu - Kahve Molası
Yazýlan, Okunan, Kopyalanan, Ýletilen, Saklanýlan, Adrese Teslim Günlük E-Gazete - Yýl: 3 Sayý: 492
28 Nisan 2004 - Fincanýn Ýçindekiler
■
■
■
ISSN: 1303-8923
■
Arkadaþlarýnýza önermek ister
misiniz?
■
KISAYOLLAR
■
Bir Anda ... Suna Keleþoðlu
ÝSKENDERÝYE'DEN ÜÇÜNCÜ IÞIK (1. Bölüm) ... Leyla Ayyýldýz
HÜZN-Ü MAZÝ ... Tamer Soysal
Havana Club ... Cüneyt Göksu
AÞK ÜZERÝNE SÖYLEÞÝ -2- ... Ferda Önler
Dost Meclisi, Tadýmlýk Þiirler, Biraz Gülümseyin, Kýraathane
Panosu, Ýþe Yarar Kýsayollar, Damak Tadýnýza Uygun Kahveler
SON BASKI
kahvemolasi.com
Arþivimiz
Yazarlarýmýz
Manilerimiz
Forum Alaný
Ýletiþim Platformu
Sohbet Odasý
E-Kart Servisi
Sizden Yorumlar
Kütüphane
Kahverengi Sayfalar
FÝNCAN/SÝPARÝÞ
Medya
Ýletiþim
Reklam
Gizlilik Ýlkeleri
Kim Bu Editor?
KAPI KOMÞULARIMIZ
Editör'den : Sahici insanlar!..
Merhabalar,
Popstar'ýn eleme gecesi az önce sona erdi. 4 güzel kýz elendi. 'Haberleri okudunuz
haydi Allah rahatlýk versin.' demiyeceðim tabi. Bu yarýþmalara cümleten alýþtýk
starsavarlar da ateþkeþ ilan ettiler galiba. Pek rastlamýyorum artýk tukaka yazýlara. Ya
býktýlar ya da sevmeye baþladýlar. Bu ikinci gecelerin bir baþka özelliði ve güzelliði var.
Birbirine kaynaþan genç insanlar bir yandan hayallerinin sona ermesine üzülürken,
esas birbirlerinden ayrýlacaklarý için gözyaþý döküyorlar. Ve her seferinde ben de onlara
eþlik ediyorum. Sonra düþünüyorum. Hiç tanýmadýðým 2 kiþinin birbiri için akýttýðý
yaþlardan bana ne diye aklýmdan geçiyor. Ama koyveriyorum gidiyor. Bunun adý sevgi, saygý, insanlýk, özlem,
veda, ne derseniz deyin ama tamamen insana özgü güzel duygular. Þu an okumakta olduðunuz Kahve
Molasý'nda hergün bir demet sevgi, ayrýlýklardan yürekte kalan hüzün, kapý arkasýnda dökülen gözyaþlarýna
þahit olmuyor muyuz? Ne mutlu bize ki oluyoruz. Bu yarýþmalar da týpký KM hikayeleri gibi bana müziðin çok
ötesinde duygular yaþatýyor. Birinin unuttuðu sözler yüzünden mutfaða kaçýyorum, diðerinin elenen
arkadaþýna sarýlmasý boðazýma düðüm oluyor. Hepsi canlý, sahici ve insana ait. Ben seviyorum bu
programlarý yahu.
Keþke herþey bu kadar sahici, bu kadar güzel olsa. Halbuki saptýrýlan gerçeklerin, inanýlan hayallerin beþiði
benim güzel memleketim. Kýbrýs konusunda herkes birþeyler diyor, ama içlerinde biri var ki yenir yutulur gibi
deðil. Sayýn RTE 'Son elli yýlýn en büyük siyasal zaferi' olarak nitelendiriyor sonucu. Allah Allah, benim
seyrettiðim maç farklý mýydý? Yoksa gözüme perde mi indi? Bir türlü anlamadýðým deyiþiyle 'Kazan kazan'
politikasýna ne oldu? 2 evete KKTC gidiyordu. Yani istediðin buydu. Rumlar hayýr deyince KKTC kaldý, ve bu
bir zafer oldu. Yok yahu, salak olan benim, anlamýyorum bu hesabý. Benim anladýðým, sözü edilen zafer
'Ensesine vur lokmasýný al' özdeyiþinin cuk oturup yabanlarýn ekmeðine yað sürmekten baþka birþey deðil.
Denktaþ'ýn derdest edilmesi iþini de medyaya ihale edince kendilerine sadece hayal tacirliði kaldý, gözleri
aydýn olsun. Hem gözleri aydýn olsun hem de Ýmam Hatipler imam adaylarýyla dolsun. ÖYS'de meslek
liselerine uygulanan katsayý artýþýndan sonra imam hatiplere baþvuru %50 nispetinde artmýþ, hayýrlý uðurlu
olsun. Hayýr, kulaklarý çýnlasýn bir bakanýmýz bir zamanlar '70 milyonluk Türkiye 70 bin tane imam hatipliden
mi korkacak?' diyordu da adama hak veriyorduk. Þimdi de piþkinliðe vurup 100 binden ne zarar gelir diyor
mudur acaba merak içindeyim. Haydi kalýn saðlýcakla...
Bir sonraki sayýda buluþuncaya kadar bulunduðunuz yerden bir adým öne çýkýn. Sevgiyle...
Cem Özbatur
Yukarý
Café Azur : Suna Keleþoðlu
Bir Anda...
Daha gün ýþýmamýþtý. Tüm odada yankýlanan zilin sesi ile uyanmýþtý. Saate uzandý. Alarmý açýk unutuðunu
düþünüp kapatmaya çalýþtý. Eli kapatma düðmesine defalarca bastýðý halde zil sesi susmuyordu. Hala uyku
sersemiydi ve daha gün doðmadan kulaðýnda yankýlanan bu ses onu deli ediyordu.
-Boþuna saati kýrma, çalan telefon dedi adam.
Kocasýnýn bu sakin ve uykusundan ödün vermeyen hali ile daha çok çileden çýktý. Gecenin sabaha ulaþmaya
çalýþan saatlerinde çalan bu telefon önemli olmalýydý.
-Saatlerdir neden açmýyorsun? diye telaþ içinde duydu karþý taraftakinin sesini.
Perdeleri hafif sýyrýlmýþ penceresinden sokak lambasýnýn ýþýðý vurdu yüzüne. Sessiz kaldý bir süre. Yeterince
sessiz. Niyeti geceleri baþkalarýný rahatsýz etmek olan bir telefon sapýðý mý? Ya da tuþlarken hata yapýlan
yanlýþ bir numara?
-Carolll? Uyan benim. Karþý taraftaki ýsrarcýydý ve ona ismiyle sesleniyordu.
Uykudan hala kapalý olan gözlerini bedeninin tüm kuvvetini vererek açmaya çalýþtý.
Uyku, uyku, uyku...
-Carolllllllllllllllllllll.
Nihayet ayýldý ve karþý taraftan kendi ismini haykýran sesin kuzenine ait olduðunu kavradý. Ýyi de gecenin bu
saatinde kuzeni onu neden arýyordu?
-Patricia, tamam benim ne oldu bu saatte?
Karþý taraftaki uykusunun çok aðýr olduðunu bildiði amca kýzýnýn uyandýðýný anlayýnca hiç ara vermeden
anlatmaya baþladý.
-Hemen buraya gelmelisin. Biraz evvel hastaneden bir polis aradý, Fabio'nun cüzdanýnda bulmuþlar benim
numaramý. Fabio Fabio...Aðlamaya baþladý.
Karþý tarafta Carol'un kalp atýþlarý hýzlanmýþtý. Kardeþinin adýný tekrarlayan kuzeninin devamýnda iyi bir þeyler
söylemeyeceðini anlamýþ ve bir anda tüm vücudunun titrediðini hissetmiþti.
-Ne oldu? Ne olmuþ? Fabio'ya ne olmuþ?
-Ben de henüz tam olarak bilmiyorum. Dedim ya bir polis aradý. Fabio'yu hastaneye kaldýrmýþlar. Durumu
ciddi imiþ. Bir hýrsýzlýk olayý, býçakla yaralanmýþ. Hemen buraya gelmelisin, Devlet Hastanesine. Ben hemen
çýkýyorum, on dakika sonra orada olurum. Sen de hemen çýk yola. Durumu gerçekten çok ciddi.
-Ne olmuþ, nasýl olmuþ, ne hýrsýzlýðý?
-Hiç bir þey bilmiyorum. Polis bir yakýný olarak benim hemen orada olmamý istedi. Sen de acele et, hemen
gel. Ben telefonu kapatýyorum.
-Hangi hastane, Devlet hastanesi mi?
Cevap yok. Karþý taraftaki telefonu çoktan kapatmýþtý. Kafasýnýn içinde binlerce çan ayný anda çalýyor gibiydi.
Yataðýn öbür ucunda deliksiz bir þekilde uyuyan kocasýna seslendi. Biraz evvel kendisine telefon çaldýðýný
söyleyen adam ne çabuk tekrar uykuya dalmýþtý. Hem de uyku düþkünü olmayan kocasý . Akþam katýldýklarý
davette içtikleri þarabý fazla kaçýrmýþtý anlaþýlan. Kocasý uyanmakta zorluk çekiyordu. Yoksa tam tersi olurdu.
Carol yanýnda davul çalsan uyanmayanlardan olmasýna raðmen kocasý Daniel bir sinek výzýldasa yataktan
fýrlardý. Güç bela Daniel'ý uyandýrdýktan sonra hazýrlanmaya baþladý.
Yataðýn yanýndaki sandalyenin üzerine rastgele fýrlattýðý akþamki davette giydiði etek ve bluze uzandý.
Uykusu iyice açýlmýþtý.
Neden, nasýl, niçin sorularýna cevap bulamamýþtý. Ruhunda duyduðu acý bedenini de sarmýþtý. Bir cam
parçasý bileklerini kesmiþ gibi, göðsüne bir býçak saplanmýþ gibi keskin bir acý kaplamýþtý vücudunu. Gökyüzü
hala karanlýk, elleri buz gibiydi. Sonra ani bir kararla dolaptan hýzla çekip aldýðý bir pantalon ve kazaðý üzerine
geçirdiðinde Daniel'ý yaný baþýnda hazýrlanmýþ, hatta üzerine paltosunu bile geçirmiþ olarak buldu. Çok
zaman geçmiþ miydi?
Hiç konuþmadýlar, böyle anlarda hiç konuþmazlardý. Altý ay önce teyzesinden gelen annesinin öldüðünü
bildiren telefondan sonrada böyle konuþmadan çýkmýþlardý yola. Birbirlerine bakýp elele tutuþmuþlardý. Þimdi
olduðu gibi. Ellerinde buz parçalarý, kalbinde bir býçak yarasý sevdiðinin gözleri ile acýsýný avutuyordu.
Demek en son altý ay önce cenazede görmüþtü Fabio'yu. Kendi yaþadýklarý þehre 2-3 sat mesafedeki bir
baþka þehirde yaþýyordu. Bir arkadaþý ile kalýyordu. O zaman iþsizdi. Ama son telefon görüþmelerinde bir
barda garson olarak çalýþmaya baþladýðýný söylemiþti. Kuzeni Patricia'nýn yardýmýyla bulduðu iþlerin
çoðundan kovulmuþ ya da sýkýlýp kendisi ayrýlmýþtý. Kavgacý ve haksýzlýklara tahammül edemeyen tavýrlarýyla
karþýsýndakilerle uyum içinde olmasý kolay olmuyordu. Çocukken de böyleydi. Ya hep dayak atar ya da büyük
çocuklardan dayak yerdi.
-Fabio, Fabio, Fabio diye içinden tekrarlayýp durdu.
Arabaya bindiklerinde gün hafiften aðarmaya baþlamýþtý. Hava serindi, hatta belli belirsiz bir yaðmur
baþlamýþtý. Yol boyunca sessizce kardeþini düþündü.
Aklýnda kuzeninin telefondaki sözleri. Polis hastaneden aramýþtý. Bir hýrsýzlýk olayý, yaralanmýþ. Hýrsýzlýk,
hýrsýzlýk, hýrsýzlýk...Kafasýnda dönüp dolaþan buydu. Fabio hýrçýn, kavgacý, zaman zaman sarhoþ olduðu
geceleri nezarette geçiren bir gençti ama asla hýrsýzlýk yapmazdý. Onun kardeþi hýrsýz olamazdý. Kardeþinin
hastanede aðýr yaralý bir þekilde yatýyor olduðunu unutmuþtu sanki. Kendi ailesinden birinin hýrsýzlýk yapmýþ
olabileceðinden baþka birþey düþünemiyordu. Fabio iþssiz olduðu dönemlerde bile ablasýndan para almaya
yanaþmazdý. O baþkalarýnýn parasýnda gözü olan insanlardan deðildi. Kardeþini tanýyordu ama çevresindeki
garip arkadaþlarýný hiç sevememiþti. Mesela kardeþi ile ayný evi paylaþan Jack kumar oynuyordu. Zaman
zaman Jack'in kumarda kazandýðý paralardan bahsederdi Fabio.
Hava aydýnlandýkça yaðmur þiddetini artýrýyordu sanki. Arabanýn sileceklerinin sinir bozan sesi hala neden bu
arabayý deðiþtirmediklerini hatýrlattý Carol'a. Bu eski hurda yýðýnýndan kurtulmanýn zamaný gelmemiþ miydi?
Her ikisi de iþlerine metro ile gittikleri için haftaiçi arabaya gereksinimleri olmuyordu. Haftasonlarý ise yakýn
mesafelerdeki arkadaþlarý ya da alýþveriþ için istedikleri yere götürmeyi baþarmýþtý. Bu derin sessizlikte ilk
defa sinir oldu sileceklerin sesine. Yaðmur gözyaþlarýný hapsetmiþti sanki. Ve sileceklerin sesi tüm hayatýný
gösteren bir film makinesini çalýþtýr gibi büyük bir gürültü yapýyordu. Issýz otoyolda yol çizgilerinde devam
eden hayatýnýn filmi. Fabio ve kendisi. Çocukluklarý. Babalarýnýn, ardýndan da annelerinin cenazelerinde elele
tutuþup sonrada sýký sýký sarýlýp aðlamalarý.
-Hangi hasatneymiþ? diye sordu Daniel.
-Devlet Hastanesi.
Fabio'nun yaþadýðý þehre geldiklerinde kuzeni Patricia'yý aradý ama telefonu cevap vermiyordu. Hastanede
olmalýydý. Paki neden açmýyordu? Yoksa yoksa...
Daniel her zamanki gibi sessiz ve dikkatli araba kullanýyordu. Yaðmur dinmiþ ve bulutlarýn arasýndan güneþ
kendini göstermeye baþlamýþtý. Patricia'nýn telefonundan bu yana kaç saat geçmiþ, ne kadar süreden beri
yoldaydýlar. Hatýrlamýyordu.
Hastaneye vardýklarýnda hemen acil servise yöneldiler. Kapýdaki görevliye
-Bir hýrsýzlýk olayýnda yaralanan genç olmalý, nerede o?
-Hangisi, hýrsýzlýðý yapan mý yoksa onun yaraladýðý mý?
Bilmiyordu. Bildiði tek þey, bilmek istediði kardeþinin hýrsýz olamayacaðý idi. Ama bu þüphe. Bu güvensizlik.
Ahh Fabio, Ahh diye geçirdi içinden. Neden sen de bizler gibi...
-Hýrsýz polislerle beraber 70 nolu odada, yaþlý kadýn kafasýna bir vazo ile vurmuþ. Diðer genç yoðun bakýmda.
Ýkisi de koridorun sonunda.
Daniel ve Carol koridorun sonuna yaklaþtýklarýnda aðlayan gözlerle kendilerine gelen Patricia'yý gördüler.
Koridorun sonunda üç polis vardý. Hemþireler hýzlý hýzlý yanlarýndan geçiyorlardý. Bekleme salonunda yanýnda
bir polis oturan yaþlý bir kadýn hýçkýra hýçkýra aðlýyordu.
Carol üþüyordu. Yüreði donmuþtu. Bir acý saplanmýþtý ki, birden kendini tutamadý...
Daniel ve Patricia kendisini kaybedip koridorun ortasýnda düþüp bayýlan Carol'u kollarýndan tutup kaldýrmaya
çalýþtýlar.
Zaman durmuþtu, zaman donmuþtu.
Ve dinen yaðmur yeniden yaðmaya baþladý. Sabaha iyice uyanan þehrin yollarýna düþen tüm arabalarýnýn
silecekleri kendilerine özgü gürültüleri ile çalýþýyorlardý. Silecekler, silecekler...Trafik lambalarýnda bekleyen
arabalarýn ön koltuklarýnda oturan yüzlerin gözyaþlarýný siliyorlardý.
Ertesi gün þehrin baþka yerinde bir evdeki kahvaltý masasýnýn üzerinde yerel bir gazete düzensizce katlanmýþ
olarak duruyordu. Yedinci sayfasýnda tam kat yerine denk gelen bir haber;
"Komþusunun evine giren hýrsýzla boðuþtuktan sonra yaralanan genç dün hayatýný kaybetti. Bir önceki gün
meydana gelen olayda bardaki iþinden eve dönen genç komþusunun açýk duran kapýsýný görüp þüphelenen
genç içeride bir hýrsýzýn olduðunu anlayýp olaya müdahele etmek istemiþ. Fakat eli býçaklý hýrsýzla
boðuþurken ciddi býçak darbeleri almýþ. Bu sýrada uyanan evsahibi yaþlý kadýn eline geçirdiði bir vazo ile
hýrsýzýn baþýna vurarak onu etkisiz hale getirmiþ. Polis ve ambulansa haber verdiðinde genç komþusu kanlar
içindeymiþ. Kalbine yakýn yerde ve bacaðýnda derin býçak yaralarý olan genç kaldýrýldýðý hastanede bir gün
sürdürdüðü yaþam mücadelesini kaybetti. Yirmibeþ yaþýnda ve adýnýn Fabio olduðu öðrenilen gencin
cenazesi ailesi tarafýndan bügün hastaneden alýnacak..."
Baþka þehirlerde de yaðmurlar baþladý...
Ve baþka yerlerde birilerinin ellerinde kesik cam kýrýklarý.
SunA.K. Grasse
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
YazýYorum : Leyla Ayyýldýz
ÝSKENDERÝYE'DEN ÜÇÜNCÜ IÞIK (1. Bölüm)
-Altýn saflýðýndaki düþlerinle, kaç yüreðin kýzýllýðýnda iki güneþ yarattýn. Ve o minik yýldýzlarýn süt beyazý
yapraklarýyla kaç güneþi ýsýttýn... Ateþin daha da yükseldi.
-Býrak beni ve lütfen git... Sana ihtiyaçlarý var... Beþinci salonda. Yeþil ciltli...
Perdeler sýkýca kapanmýþtý, masanýn üzerinde yanan mumlar oda içerisinde oynayan gölgeler oluþturuyordu.
Loþ ýþýklý bu oda da tüm kenti saran kokuya benzer kokuyordu. Aðýr bir kokuydu bu; hastalýk ve ilaç kokusu.
Koridordan telaþlý konuþmalar ve ayak sesleri geliyordu.
Yataðýn içinde bir kýz yatýyordu. Lena... Yükselen ateþi nedeniyle yanaklarý pembeleþmiþti. Güzel bir kýzdý.
Uzun sarý saçlarý yastýðýn üzerine yayýlmýþtý, odanýn en aydýnlýk, en parlak yeri onun saçlarýydý. Ernem ise
onun baþucunda oturuyor, havluyu ýslatýp, alnýna yerleþtiriyordu. Elleri arada kýzýn saçlarýnda geziniyordu.
Lena, Ernem'in gözlerine baktý ve sözlerini yineledi.
-Hadi git... Yeþil ciltli...
Ernem Lena'nýn alnýna doðru eðildi ve öptü. Kýzýn ateþi dudaklarýný yaktý. Yataðýn içindeki Lena'ya bir kez
daha baktý. Ne kadar güzeldi. Bu hasta haliyle bile onu arzuladýðýný fark etti. Yanaklarýna bir kez daha
dokundu, yeniden eðildi ve bu sefer dudaklarýndan öptü. Kýz da buna karþýlýk verdi.
-Seni seviyorum...
Kapýdan çýkarken, yataðýnda yatan Lena'ya son bir kez daha yöneldi bakýþlarý. Odadan çýktý, koridorun diðer
ucundaki kalabalýða doðru bir veda selamý verdi.
Uzun boylu, yakýþýklý bir adamdý. Her girdiði ortamda dikkat çektiði belliydi. Güçlü kollarýnýn arasýnda
getirmiþti buraya Lena'yý.
.....
Dýþarý çýktý. Kentteki kargaþa devam ediyordu, sokaklar hiç emniyetli deðildi. Karanlýk sokaklardan ilerlerdi.
Bir evin önünde durdu, kapýsýný birkaç kez çaldý. Kapýyý bir erkek açtý. Onu içeri aldý. Ýçeride onu bekleyen bir
grup vardý. Bir masanýn etrafýnda, hararetli bir konuþmayý az önce tamamlamýþ gibi oturuyorlardý. Onu
görünce sevindikleri ve sustuklarý belliydi. Masaya o da oturdu.
Bulunduklarý odanýn dört bir yanýnda kitaplar diziliydi. Ortadaki büyük masa haricinde baþka hiçbir eþya yoktu.
Ona bir kitap uzattýlar.
-Ýþte kitabýn kopyasý burada. 86. sayfadan 97. sayfaya geçiyor, aradaki sayfalar atlanmýþ. Lena sana
yardýmcý olabildi mi? Kitabýn yerini tam olarak biliyor mu?
-Evet, kitap Ýskenderiye Kütüphanesinde. Beþinci salonda... Ulaþýlmasý çok güç bir yerde. Oraya ulaþmamýz
çok güç olacak. Kayýp sayfalar kitabýn orijinal el yazmalý halinde varmýþ. Kitabýn diðer kýsýmlarýný tümünüz
okudu mu?
-Evet hepimiz okuduk. Ancak aramýzda konuyu tam olarak bilmeyenler var. Onlar için yeniden anlatman
gerekiyor Ernem.
-O zaman en baþtan baþlamalýyým. Bir çoðunuz biliyorsunuz ki; Aristotales'in öðrencisi Demetrios Atina'dan
kovulduðunda Ýskenderiye'ye sýðýnýr. Ýskender'in ölümünden sonra baþa geçen Firavun Ptolemaios bilim ve
edebiyata çok düþkün olduðu için onu himayesine alýr ve her türlü imkaný saðlayarak bu büyük kütüphaneyi
kurmasýný ister. Böylelikle dünyanýn ilk halk kütüphanesi kurulmuþ olur. Bu kütüphanenin çevresinde müze,
her tür hayvan ve bitki örneðinin bulunduðu botanik bahçesi de bulunmaktadýr. Sonsuz bir güneþin doðuþu
gibi su yüzüne çýkan bilgi ýþýðý yayýlmaktadýr artýk.
Bilinen bütün kitaplar satýn alýnýr. Dünyanýn her yerindeki kitaplar özel görevliler tarafýndan toplanýr ve köleler
tarafýndan elle yazýlarak çoðaltýlýr, birer nüshasý da sahiplerine geri verilir. Yaklaþýk 900.000 cilt el yazmasý
kitabýn bulunduðu bu kütüphanedeki kitaplarý yazmak için yýllarca köle yazýcýlar çalýþýr.
Ýndiesuese isimli kitabýn yazýmýný yapan köle bir gün kütüphaneden sorumlu Demetrios ile görüþmek ister.
Yazdýðý kitabý Domestrios'a uzatýr ve þu an elimizde bulunan kopyasýnda bulunmayan sayfalarý okumasýný
ister. Domestrios þaþkýndýr. Okuduðu sayfalar onu sersemletmiþtir. Bu satýrlarda büyük bir giz yatmaktadýr.
Günlerce bu kitabýn üzerinde düþünür. Bu kitap saklanmalý mýdýr?... Yoksa herkes tarafýndan okunmalý
mýdýr?... Uzun süre kararsýz kalýr. Kitabý özel salon olan beþinci salona yerleþtirir. Ancak birkaç gün sonra
doðal yollarla ölümü nedeniyle bu bilgiyi kimseyle paylaþamaz. Kitap öylece kalakalýr. Yazýcý köle ise
Domestrios'un ölümü üzerine baþka kimseye güvenemeyerek, okuduklarýný kimseyle paylaþmaz.
Yazýcý kölelerin bir kýsmýna Firavun tarafýndan ödül olarak özgürlükleri verilir. Ancak bu köleler özgürlüklerini
baþka ülkelerde yaþayacaklardýr. Ýndiesuese'yi yazarak kopyalayan köle de özgürlüðüne kavuþur ve ülkeden
çýkarýlýr. Ýþte sevgilim Lena, bu kölenin beyaz eþinden olma torun torunudur.
Lena ile ilk karþýlaþmamýz ne ilginç ki kent kütüphanesinde oldu. Sýk sýk gittiðim kütüphanede rastladým ona.
Bir kitaptan notlar alýyordum. Yanýma oturmuþtu, onu fark etmiþ, ancak rahatsýz etmemek için bakmamaya
çalýþmýþtým, etkileyici bir güzelliði vardý. O da bir kitabý inceliyordu.
Bir süre sonra bana seslendi; 'Yazýn büyük dedemin yazýsýna nasýl da benziyor'...
Ýþte böyle baþladý iliþkimiz. Ýlk görüþte aþktý. Yazdýklarým, yazdýklarý, okuduklarý, okuduklarým...
Buluþma yerimiz hep bu kütüphane olmuþtu. Her buluþmamýzda okumaya devam ediyor, okuduklarýmýzý
birbirimizle paylaþýyorduk. 'Okuduklarýnda ne arýyorsun?' diye sordum ona bir gün. 'Anlam arýyorum' dedi,
'Yaþamýn Anlamýný'... Gülümsedim, 'Ben de' diyebildim... 'Belki de bu anlam yitik sayfalarda gizli...'
'Lena...' diye düþündü derin bir nefes alarak. 'Þu an nasýldýr?... '
Ýþte, Lena getirdi o tek yapraðý bana. Dedesinin vasiyeti ile hep büyük torundan, büyük toruna geçen, gümüþ
bir muhafaza kutu içerisinde saklanan el yazmasý bir sayfa bu... Yýllarýn ve zamanýn etkisiyle ne yazýldýðý tam
seçilemeyen, dedesinin el yazýsýyla yazýlmýþ satýrlar var üzerinde.
Sözlü olarak torundan toruna iletilen ise þöyle; büyük dede Ýndiesuese isimli kitaptan okuduðu o satýrlardan
unutmadýðý kýsýmlarý bu sayfaya not etmiþ. Ancak, yazdýðý hiçbir satýrýn orijinal el yazmalý cilttekinin aynýsý
olamadýðýný, ne kadar hatýrlamaya çalýþýrsa çalýþsýn o cümlelerinin aynýsýný anýmsayamadýðýný ve gerçek
anlamý veremeyip, yazamadýðýný anlatmýþ. Ancak yine de torundan toruna aktarýlmasýný istemiþ. Bu sayfanýn
büyük bir kýsmý okunamasa da okunabilen kýsýmlarý dahi sersemletici derinlikte cümleler.
Lena çok hasta, Kente yayýlan salgýn hastalýk onu da pençesine aldý. Tüm bu siyasi kargaþa içerisinde
Ýskenderiye Kütüphanesine ulaþmayý baþarmalýyýz ve kitabýn orijinalini bulmalýyýz. Bulduklarýmýz Lena'nýn
saðlýðýna iyi gelmeyecek, salgýn hastalýða çare olmayacak belki, ancak Lena ve ben inanýyoruz ki; yaþanýlan
bu kaostan kurtulmanýn çaresi bu kitapta gizli. O kutsal bir kitap olmasa da, aradýðýmýz anlamý bulmamýza
yardýmcý olacaðýna inanýyoruz.
Lena ile birlikte bunu yapmak istemiþtik. Hasta olmasaydý bu yolculuða ikimiz çýkacaktýk, Ýskenderiye
Kütüphanesine ulaþacak ve o kitabý bulacaktýk. Ancak þu an bunu onunla birlikte yapmamýz imkansýz.
Þimdi sizlerden yardým istiyorum. Oraya ulaþmama yardým etmelisiniz. Hangi sonuçla geri döneceðimi
bilmiyorum. Ancak oraya, o kitaba ulaþmamýz gerekiyor.
Odadan bir ses yükselir.
-Anlattýklarýnýz gerçekten çok ilginç ve etkileyici Ernem. Kitabýn kopyasýný okuyan ve çok etkilenen biri olarak,
kayýp sayfalarýn da içinde bulunduðu orijinal kitapta bir çok eþsiz mesajýn olacaðýna inancým sonsuz. Bunun
için elimden gelen tüm desteði vereceðim sana. Kayýp sayfalarýn yolumuzu aydýnlatacaðýna inanýyorum...
Ýskenderiye Kenti semalarýna iki ýþýk yükseliyor þu an... Birincisi; Ýskenderiye Feneri... Bu Fenerden içindeki
gizemli ayna ile 50 km.lik mesafeden dahi görülebilecek bir ýþýk yayýlýyor ve denizcilere yol gösteriyor. Ýkincisi;
Ýskenderiye Kütüphanesi, bu hazineden bilginin ýþýðý tüm dünyaya yayýlýyor. Üçüncü ve gizli kalmýþ bir ýþýða
ulaþmamýz ise sizi desteklememizle mümkün olacak gibi görünüyor.
Salondaki herkes benzer düþünceleri taþýyorlardý. Ülke yönetimde söz sahibi olmayan ancak ileri gelen
insanlardý hepsi. Ülkelerinin ve yaþadýklarý dünyanýn içinde bulunduðu kaotik durumdan kurtulma yolunun
bilginin ve erdemin ýþýðýndan geleceðine inançlarý sonsuzdu. Kitabýn okunabilen kýsýmlarýndan bile bir çok
feyiz almýþlardý. Ernem'in dönüþünü heyecanla bekleyeceklerdi.
Ernem, aldýðý bu destekten mutluydu. Aklý Lena'sýnda kalarak yola çýkýyordu...
Haftaya devam edecek...
Leyla Ayyýldýz
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
KONTRA MÝZANA : Tamer Soysal
HÜZN-Ü MAZÝ
Çalar saat! Uðursuz tanrý, öfkelenerek
Uzatýr parmaðýný, bizi tehdit edip, der:
"Anýmsa! Biraz sonra bu titreþen hüzünler
Hedefi vurur gibi yüreðine inecek;
Puslu, buðulu arzu kaçacak ufuklara
Sahnenin dibindeki hava perisi gibi;
Sana bir mevsim boyu verilmiþ nasibini
Geçen her an elinden alacak parça parça
Saniyem, böcek gibi, dinle, neler söylüyor
Üçbin altý yüz defa, her saatte, inceden
Fýsýldýyor; Anýmsa! Ve, geçmiþ zamaným ben,
Ýðrenç hortumlarýmla ömrünü emdim! diyor
Charles Baudelaire (1821-1867)
Geçmiþ.. Saatin tik-tak'larý çoðumuzu rahatsýz eder. Rahatsýzlaktan öte endiþe ve sýkýntý oluþturabilir. Belki
de, bu rahatsýzlýðýmýzýn nedeni zamanýn sürekli akýp gitmesi öte yandan ise bir tik tak öncesine, yani bir
saniye öncesine dönüþün imkansýz olmasýdýr. Hayatýmýzda yapacaðýmýz iþleri sürekli erteleriz. Oysa, bu iþleri
geçmiþte boþa geçirdiðimiz vakitlere sýkýþtýrmak mümkün olsa, ne çok rahatlardýk kim bilir. Zaman problemi
insanlýðý hep meþgul etmiþtir. Ýngiliz Herbert George Wells 1895'de yazdýðý romaný "Zaman Makinesi (The
Time Machine)" eserinde, geçmiþi deðilde geleceðe yolculuðu konu edinir. Geçmiþe dönülebilme imkaný ise
bilim adamlarýnýn zihnini çokca kurcalayan bir sorun olmuþ. Bu iþin teori kýsmý þimdilik. Bizim geçmiþe
yolculuðumuz ise anýlarla oluyor hep.
Yad-ý mazi bahþeder,
Nice alam u keder,
Etme ömrünü heder
Varsa aklýn ey dedem
Dem bu demdir, dem bu dem
Dem bu demdir, dem bu dem.
( Geçmiþi anmak insana ancak üzüntü ve keder verir. O halde aklýn varsa bu boþ þeylerle ömrünü boþa
harcama. Zaman bu zamandýr, ona bak!)
Anonim
Ýyi ki anýlar var. Ýnsanlar, geçmiþi hatýrladýðý zaman hep büyük bir hoþluk duyarak, anýlarýný anlatýr. Ýnsanýn
aný yaþarken zor ve bunaltýcý gelen hadiseler, geçmiþte kalýp da anýlara dahil olduktan sonra o zor ve
bunaltýcýlýk vasýflarý bile insana hoþ gelmeye baþlar. Çoðu anýmýz da bize hep mutluluk verir, daha çok da
hüzün verir. Neden geçmiþi anmak insana hüzün verir, zorluklar bile güzel gelmeye baþlar? Þu sözü sýk
duyarýz: "Keþke o günler geri gelse, herþeyiyle güzeldi o günler, ya bugün". Hep geçmiþe bir özlem duyarýz
ama nedenini tam biliyor muyuz acaba? Bu nasýl bir týlsýmdýr ki anýn geçmiþe kavuþmasý herþeyi unutturur ve
hafýzalarýmýzda hep güzel yanlarýný býrakýr, zor yanlarý dahi insana hoþ gelmeye baþlar. Ve bugüne kýyasla
daha tercih edilir hale gelir. Elbette bunda, toplumlarýn dönüþmesi, insanlýðýn geliþimi ile birlikte, dünyanýn
doðallýðýný yitirmesi ve daha çok stres yüklü bir yaþam tarzýnýn ortaya çýkmasý etkilidir. Ancak, bir de psikolojik
boyutu var. Ýnsan, bir þeyi çok ister, ama ulaþýnca pek de kýymetini bilmez. Ýnsan ulaþamadýðýna karþý daha
çok heves duyar, daha çok özlem duyar. Geçmiþ de böyle. Geçmiþe dönülemeyeceðini bilmemiz belki de,
geçmiþe bu kadar özlem duymamýzýn nedeni. Ve bu kadar hüzünlenmemizin nedeni. Peki ya hep geçmiþin
insana hoþ gelmesi, acý ve ýzdýraplarýn dahi hoþ bir görünümle hatýrlanmasý, buna ne demeli? Bu da bununla
ilintili olabilir. Ýnsan hafýzasýnda, yaþanýlan hadiselerin kötü taraflarýndan çok iyi taraflarýnýn, düþünüldüðü
zaman insana hoþluk verecek yanlarýnýn tutulmasý, tutulmaya çalýþýlmasý ve bilinçaltýnda bedenin þuurlu bir
þekilde bunu planlamasýdýr belki de bunun nedeni. Ya da zaman önündeki acizliðimiz, bunun da o günlere
duyulan özleme dönüþmesidir. Belki de psikolojik etkenlerden çok sosyolojik etkenlerdir. Geçmiþin duygu
aðýrlýklý toplumunun, bugün meta aðýrlýklý bir topluma dönüþmesi ve yaþam kaynaðýmýz doðanýn ise tedricen
betona dönüþtürülmesidir. Ya sizce, sizce neden geçmiþ yaþanýrken ki özellikleri ile deðil de daha hoþ bir yer
kaplar mazilerimizde ve hüznü dahi güzellikler katar bizlere. Zaman önündeki çaresizliðimiz mi, geçmiþin kötü
yanlarýnýn hafýzalarýmýzda yer etmemesi mi, yoksa dünyanýn dönüþümümü? Belki de hepsi...
Tamer Soysal
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Gezgin Kahveci : Cüneyt Göksu
Havana Club
Bacardi þirketi geçtiðimiz yüzyýlýn baþlarýnda, Küba'nýn Santiago de Cuba þehrinde kurulan büyük bir rom
imparatorluðuydu. Þirketin bir yarýsý, Küba'nýn temel tarým ürünü þeker kamýþýndan elde edilen alkolle, melas
denen þeker kamýþý özünü iþleyerek, yüksek kaliteli içki üretirken, diðer yarýsý 20,000 Kübalýyý öldüren,
batmaya yüz tutmuþ Batista rejimini destekliyordu.
Bu yüzden, Bacardi'nin sahipleri 1959'daki devrimden hemen sonra, eski
rejimin liderleriyle beraber, bütün ticari marka haklarýný da alarak ülkeyi
terkettiler.
19. yy.'da, Arrechabala ailesi de, Bacardi'nin geleneksel rakibi olarak,
"Havana Club" markasýyla üretim yapýyordu. 1950'lerdeki ekonomik
problemler sebebiyle, aile, iç piyasadan ve kayýtlý olduðu yedi ülkeden
çekildi. 1959'daki devrim sonrasýnda diðer kurumlar gibi devletleþtirilen,
"Havana Club", yasal haklarýný ve ismini korumak için, ABD'de dahil
olmak üzere, 80 ülkede ismini tescil ettirerek, ABD'nin ambargosu ve
bugünkü Bacardi - Martini þirketinin uyguladýðý sindirme politikalarýyla da
baþa çýkarak, uluslararasý pazarda üstün kalitedeki gerçek Küba rom'unu
temsil etmeye ve üretmeye baþladý.
Bu yazýnýn temel konusu, Havana Club'ýn gerçek "Küba rom"u olduðunu
anlatmak, marka hakkýný yeniden ele geçirmek için yaptýklarýný duyurmak,
Bacardi yöneticilerinin Florida'da "Cumhuriyetçiler"e, anti-Küba mafyasýna
ve teröristlere verdiði desteði göstermektir.
Ýçmeden önce düþün: Bacardi hakkýnda bilinmesi gerekenler
Küba'yla dayanýþma içinde olan ve "Boycott Bacardi (Bacardi Boykotu)" kampanyasýný baþlatan, "Rock
Around the Blockade (Ambargoya Hayýr)" oluþumu, Bacardi Þirketi'nin, Küba devrimini alaþaðý etmeyi
amaçlayan ve kendini "gerçek" Küba romu olarak tanýtan, yanlýþ yönlendirici çalýþmalarýný engellemeyi
hedefliyor.
1998 verilerine göre dünyada yýlda 80 Milyon kasa rom satýlmaktadýr. Bu miktarýn %60'ý Filipinler, ABD,
Hindistan, Meksika ve Almanya'da tüketilir. Bu piyasanýn en büyük üreticisi olan Bacardi, 20 Milyon kasalýk
satýþýyla, dünya pazarýný ve 1.5 Milyar dolarlýk ABD piyasasýný tekeline almýþtýr. Bacardi dýþýndaki bir çok
marka yerel markalardýr. Örneðin, 2. büyük üretici olan, Filipin markasý Tanduay, sadece kendi piyasasýna
hizmet vermektedir. Uluslararasý pazarda tek baþýna olan Bacardi, Havana Club'ýn dünya piyasasýna girerek,
pazar payýný arttýrmasýndan sonra, elindeki maddi ve siyasal gücü, "haksýzca" aleyhte kullanmaya baþladý.
Bacardi'nin avukatlarý, ABD'nin Küba'ya uyguladýðý ambargoyu, 3. ülkelere yaygýnlaþtýrmasý ve uluslararasý
ticaretini zorlaþtýran Helms-Burton yasasý olarak bilinen yasanýn çýkmasýnda önemli ve etkin rol
oynamýþlardýr.
Yasa, Küba'ya yiyecek, ilaç ve diðer temel ihtiyaçlarýn satýþýný ve karþýlýklý ticaretini engellemektedir; daha
açýk bir ifadeyle 'uluslararasý ambargo' uygulatmaktadýr. Ambargo'nun, Küba'ya üretim ve ticari kayýp olarak
maliyeti Kýrkmilyon Amerikan Dolarý'dýr ve her yýl Birleþmiþ Milletler'de ezici bir çoðunlukla kýnanmaktadýr.
Ambargo, Küba'da duyulan birçok yaþamsal eksikliðin ve çekilen acýlarýn temel sorumlusudur. Örneðin,
saygýn bir kuruluþ olan Amerikan Dünya Saðlýðý Derneði (American Association for World Health AAWH),
1997'de yayýnladýðý bir raporda, ambargonun, yetersiz beslenmeye sebep olduðu ve temiz içme suyu üretim
teknolojileri kurulmasýna, birçok hasta ve özellikle çocuklarýn ihtiyacý olan týbbi malzeme ve ilaca ulaþýlmasýna
engel olduðunu belirtmiþtir.
Ayný raporda, AAWH örnek olarak, kalp krizinden ölen bir hastanýn, ABD hükümetinin defibrilatör lisansý
vermemesinden dolayý öldüðünü açýklamýþtýr. Bu bilgileri Küba sempatizanlarý söylemiyor, ABD'nin kendi
saygýn kurumlarýndan birisi açýklýyor!
Daha da önemlisi, AAWH raporu, Ambarganun bütün olumsuz etkilerine raðmen, ülkede saðlýk alanýnda
önemli bir kaosun yaþanmamasýnýn sebebi olarak, Küba hükümetinin en önemli önceliði olan, bütün
vatandaþlarýna "ücretsiz" olarak saðladýðý, "önleyici hekimlik" uygulamasýný gösteriyor. Dünya Saðlýk
Örgütü WHO (World Health Organization), 2000 yýlýnda, Küba'yý bu alanda gösterdiði baþarýdan dolayý
ödüllendirmiþtir.
Bacardi, Sosyalist Küba'daki sistemi tahrip etmek adýna, Miami'deki Küba karþýtý terörist eylemleri ve
ambargoyu destekleyerek, Küba'da devrimden sonraki 40 yýl içinde 3400 insanýn ölüm nedenine ortak oldu.
Bacardi bu desteklerle yetinmek bir yana, Havana Club'ýn ticari haklarýný da almak için uðraþmaktadýr.
Havana Club'ýn uluslararasý pazarda sýçrama yapabilmesý için, finasmana, teknolojik yenilenmeye ve
pazarlama terübesine ihtiyaç vardý. Bu konudaki yardým, Fransýz þirketi Pernord-Ricard'dan geldi.
Ambargo nedeniyle Küba rom'u ABD'de satýlamamaktadýr. Fakat 1974 yýlýnda Cubaexport þirketi, "Havana
Club" isim hakkýný, baþka þirketlerin kullanmamasý için tescil ettirmiþtir. Bu ticari markanýn kullaným hakký,
1993 yýlýnda, Fransýz þirketi Pernod Ricard tarafýndan alýnmýþ; Bacardi'nin tüm tehditlerine raðmen, Havana
Club ile ortak yatýrým planlarý baþlamýþtýr. Bu ortaklýk sonrasý, Havana Club, sadece en büyük pazar olan
ABD dýþýnda satýlmasýna raðmen, satýþlarý yýllýk bir milyon kasayý geçmiþ ve en büyük dördüncü üretici
konumuna yükselmiþtir.
1996'da Bacardi, kanunsuz olarak, kendi "Havana Club" markasýný, Bahama'larda üreterek satýþa sunmuþ,
bunun üzerine Pernod Ricard, ABD'de hemen dava açmýþtýr.
Bacardi avukatlarýnýn yaptýklarý gözü dönmüþ lobi faaliyetleri sonucunda, bu dava açýldýktan hemen sonra,
kanunun 211. maddesinde bir düzeltme yapýlýr ve dava Bacardi lehine sonuçlanýr.
211. Madde tam olarak þunu taahhüt etmektedir; ABD'deki hiç bir mahkeme, hiç bir koþulda, Küba hükümeti
tarafýndan "kamulaþtýrýlmýþ" ABD mülkiyetini, ona ait ticari haklarý, ticari markalarý tanýmaz ve onaylamaz.
Bacardi bu maddeye dayanarak, "Havana Club" markasý ve sahip olduðu mülkiyetin, 1960'da
"devletleþtirilmiþ" olan Bacardi'ye ait olduðunu ileri sürmüþtür.
211. Madde, uluslararasý ticaret kanunlarýna karþýdýr ve Pernod Ricard bu davayý, Avrupa Birliði'nden aldýðý
destekle beraber, WTO, Dünya Ticaret Örgütü'ne, taþýmýþtýr. Fidel bir konuþmasýnda bu konu ile ilgili olarak
"Umarým "Küba Kola"yý pazarlamaya baþlarsak kimse bizden þikayetçi olmaz" demiþtir.
Þu sorular kafamýza takýlýyor,
Havana Club International S.A. neden ABD'de böyle bir dava açma gereði duymuþtur?
Sosyalist Blok'un 1990'lardaki çöküþüne kadar Cubaexport, Havana Club'ý doðu bloðu ülkelerine
pazarlýyordu. Sovyetler Birliði'nin daðýlmasýndan sonra Havana Club International S.A kuruldu.
Havana Club International S.A, bütün adadaki rom fabrikalarýný kapsayan "Cuba Rom" Þirketiyle, 90 ülkede
temsilciliði olan, dünyanýn en büyük alkollü içecek daðýtým ve pazarlama grubu Pernod Ricard tarafýndan
kurulmuþ ticari bir kuruluþtur. Küba - Fransýz ortak yatýrým þirketi olan "Havana Club International"ýn amacý,
gerçek Küba rom'unu temsil eden Havana Club'ý dünya piyasasýnda tanýtmak ve pazarlamaktýr. 1998'in
sonunda yýlda bir milyon kasa Havana Club satýlýrken, Bacardi firmasý, ABD'nde bütün uluslararasý telif hakký,
patent ve ticari haklarý çiðneyerek, "Havana Club" ismini kullanarak üretim yapmaya ve "Küba Rom"u olarak
satmaya baþlamýþtý.
Gerçek Küba romu ancak Küba'nýn yeþil altýný olan þeker kamýþýndan, bal, su ve yüzyýllarýn bilgi birikiminden
yapýlýr. Bacardi ise Porto Rico ve diðer Latin Amerika ülkelerinde yaptýðý üretimle, "Küba" romu sattýðýný iddia
etmektedir.
Havana Club, uluslararasý pazara girdiðinden beri, Bacardi reklam kampanyalarýný bile deðiþtirmiþtir.
Avustralya'da "Cuban rums since 1862" (1862'den beri Küba Romu), Ýspanya'da "El mejor ron de Cuba"
(Küba'nýn en iyi romu) gibi gerçek dýþý sloganlar kullanmaktadýr.
Ýþte davanýn haklý gerekçesi budur!
Bacardi, 1 Ocak 1959'dan önce gercekten Havana Club'ýn sahibi miydi?
Fernando Campoamor'ýn yazdýðý "Küba Rom'unun Tarihçesi"nde, Bacardi'nin, 1862'de, Santiago de Cuba'da
Ýngiliz vatandaþý John Nunes'un küçük, fakat kaliteli rom üreten iþletmesini Facundo Bacardi'ye satmasýyla
ortaya çýktýðýndan bahsedilir. Facundo bu ticari zaferini þu sözlerle sunmuþtur: "Tarihte hiçbirzaman ve hiç bir
ülkede bizim romumuz kadar kalitelisi olmamýþtýr; Küba dýþýnda üretilenler, dünyanýn en iyi melas'ý olmadan
yapýldýðýndan bizim kalitemize yaklaþamazlar bile"
Devrim'den sonra ülkeyi terkeden Bacardi, Rom için temel malzeme olan "þeker kamýþý melasý"ný baþka
ülkelerden, özellikle Porto Rico'dan, saðlamaya baþladý. Havana Club'ýn piyasaya girmesiyle artan rekabet
koþullarýnda, kanunsuz olarak üretilen rom'un Santiago de Cuba'dan geldiðini etiketlerine yazdý, Anti-Küba
kanunlarýna sýrtýný dayayarak, "Havana Club" etiketli rom piyasaya sürdü.
Campoamor'ýn kitabýnda, 1878'de Havana Club markalý üretimin Arrechabala ailesi tarafýndan, Bacardi'nin
tarihi rakibi olarak yapýldýðý belgelenmektedir. Bacardi'nin devletleþtirilmesinden sonra, Arrechabala ailesi
Havana Club markasý ile hiç bir ticari çalýþma yapmamýþtýr.
Bu davada 211. Maddede yapýlan deðiþikliðin, uluslararasý etkileri ne olacaktýr?
Dava ABD'de devam etmektedir. Yukarýda behsedilen, Madde 211, birçok uluslararasý ihtilafý beraberinde
getirmiþtir; çünkü kanunsuz olarak, Küba'nýn ticari ortaðý olan bir Avrupa ülkesini de cezalandýrmaktadýr.
Gerçeðin ve adaletin yaþayabilmesi için son kararýn Havana Club lehinde çýkmasý beklenmektedir fakat, ABD
kanunlarý, Plato'nun özdeyiþindeki gibi iþleyebilir, "Adalet güçlü olanýn hayatýný kolaylaþtýrmaktan baþka
birþey deðildir".
BOYKOT BACARDI !
Baþta Ýngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde, bar, club, öðrenci lokalleri ve içki dükkanlarýnda Bacardi
ürünlerine karþý kampanya yürütülmektedir. Nestle, az geliþmiþ ülkelerde süt diye süttozu pazarlamýþ, Shell,
Nijerya'da petrol için Nijerya halkýna türlü oyunlar oynamýþtýr. Birçok çokuluslu þirketin bu nitelikteki ticari
faaliyetine karþý yürütülen kampanyalar sonuç vermiþ ve þirketler politikalarýný yeniden gözden geçirmek
zorunda kalmýþlardýr.
1990'dan beri Havana Club'ýn bütün dünyada yürüttüðü "bilgilendirici" kampanyayla Bacardi'nin satýþlarýnda
25 Milyon Dolar azalma vardýr.
Bacardi içmeyin! Aðzýnýzda kötü bir tat býrakacaktýr.
Cüneyt Göksu
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
TEYZUÞ : Ferda Önler
AÞK ÜZERÝNE SÖYLEÞÝ -2"Diyeceðim þu ki; biz bütün bu olaylarý duyduk, yenilerini de duyuyoruz. Herkes boþanýyor sanki. Bir süre
sonra suç kimde diye sormaktan vazgeçtik, neden boþanýyorlar diye sormaktan bile vazgeçtik. Bir çoðu hiçbir
neden yokken evlenmiþti, þimdi de hiçbir neden yokken boþanýyor. Bir süre sonra olaðan görünmeye baþladý
boþanmak. Uzun süre evli kalan herkes evliliðin ne boktan þey olduðunu bilir... Bilir de ilk fýrsatta yeniden
evlenir!.."
Bu kez þarap þiþesine uzanan Mine'ydi ve yine bir sessizlikten sonra sessizliði ilk bozansa, Firuze oldu:
"Sanýrým öyle. Ýstatistiklere bakýlýrsa öyle. Ama, benim tanýdýðým boþanmýþ kadýnlarýn çoðu ikinci bir
evlilik yapmak istemiyorlar. Buna karþýlýk bekar kadýnlar (ben de dahil), bir önceki beraberlik kötü bir
tecrübe dahi olsa, yeni bir birlikteliði denemekten çekinmiyorlar. Ancak çoðu, hemen girmiyor yeni bir
iliþkiye; uzunca bir zaman alýyor bu arayýþ süreci..."
Mine oturduðu yerden kalkýp, Firuze'nin yanýndaki koltuða gömüldü.
"Yalnýzlýk çekmiyorlar mý peki? Sen yalnýzlýk çekmiyor musun?"
diye sordu usulca. Sanki salonda bulunan ve çoktan kendi dünyalarýna dalmýþ olan erkek arkadaþlarýnýn bu
soruyu duymalarýný istemiyormuþ gibi bir hali vardý.
"Yalnýzlýk dediðin þey duruma, bakýþ açýsýna göre deðiþir. Týpký bekaret gibi, yalnýzlýk da bir ruh hali, bir
düþünce biçimidir."
Gülüyordu ve bunlarý söylerken sesi nedense bir ton daha yüksekten çýkmýþtý!
"Nasýl olur?" Mine'nin sesi sertleþmiþti. "Yalnýzlýk yalnýzlýktýr iþte!"
"Anlaþýlan sen yalnýzlýk çekiyorsun... Evliyken sýk sýk yalnýzlýk çekmiyor muydun peki? Ve yalnýzlýk
bazen iyi gelmiyor mu sana? Ve bazen, yalnýz olduðun zaman hüzünlenmen, toplumun sana
yalnýzlýðýn doðru bir þey olmadýðýný söylemesinden ileri gelmiyor mu acaba? O zaman birinin,
yüreðindeki her duyguyu, kafandaki her düþünceyi anlayacak birinin yanýnda olmasýný diliyorsun.
Oysa yanýnda biri olsa bile - ama kadýn, ama erkek - senin beklediðini yapamayacak belki. O daha
kötüdür. Orada olan birinin, aslýnda orada olmamasý. Bana kalýrsa, yapýlacak iyi bir iþi ve birkaç iyi
dostu olan insan yalnýzlýk çekmez. Yalnýzlýk kavramýný imge yaratýcýlarý ortaya atmýþtýr bence.
Romantik masalýn bir parçasý. Öbür parçasýný bilirsin tabii: Düþlerindeki kiþiyi bulursan bir daha asla
ayrýlmazsýn. Bu da palavradýr iþte."
"Biraz hýzlý gittin," dedi Mine. "Söylediklerini anladýðýma emin deðilim."
Gittikçe hararet kazanan bu ikili sohbete az sonra Ýnci ile Yeþim'de katýldý ve gelip yanlarýna oturdular. Aðzýný
açar açmaz, Yeþim'in ilk sözleri:
"Yine mi erkekleri konuþuyorsunuz?" diye sormak oldu.
"Neden konuþmayalým?" diye söylendi Firuze. "Ýnsan soyunun yarýsý erkeklerden oluþuyor."
"Erkek, erkek, erkek... Kadýnlarýn boyuna erkeklerden söz etmeleri, hem midemi bulandýrýyor hem de
sinirime dokunuyor!" diye mýrýldandý Yeþim alayla.
"Sorun da buya; kadýnlarýn erkeklere çok önem vermeleri. Diyeceðim o ki, erkek bunlarýn her þeyi
olmuþ. Erkek güzelsin derse güzel olduklarýný sanýyorlar, çirkinsin derse çirkin. Kiþiliklerini,
deðerlerini belirlemek, onlarý kabul edip etmemek hakkýný tanýyorlar erkeðe. Kendi benlikleri yok.
Neden erkekleri kafalarýndan silmiyorlar? Neyseler öyle olmaya baksýnlar."
"Onu hepimiz biliyoruz ama, nasýl yapýlýr?" diye sordu Mine.
"Erkeði kalbinden atarsýn."
Ýnci, ters ters baktý; "Bazý kiþiler Firuze'ciðim, her þeyi aþýrý ölçüde basitleþtirmekle suçluyorlar seni."
dedi biraz da küçümseyerek.
"Sen daha iyi bir özet çýkarabilir misin?" diye sorarken, Firuze de elindeki kadehi sallayarak tepeden
bakýyordu Ýnci'ye...
"Sürtüþmeyi býrakýn!" dedi Mine. "Daha önceki konumuza dönelim. Birine tutulmuþtum, dedin..."
Yeþim kýkýr kýkýr gülmeye baþlamýþtý yine... Doðrusu, ortalýðý karýþtýrmakta üzerine yoktu onun. Hemen her
sohbet ortamýnda zýt bir fikir öne sürer; ardýndan da kenara çekilip kýs kýs gülerdi çekiþip duranlarýn haline.
"Ona aþký anlat... Anlat hadi, aþký anlat bize Firuze..." derken, güç duyulan bir sesle gülüyordu; ama, hiç
durmadan gülüyordu.
***
"...Benim için çok önemli bir geceydi. Hani "O" gelecek diye odalarý arþýnladýðýn geceler vardýr ya...
Bilirsin."
"Doðrusunu istersen pek bilmiyorum." diye mýrýldandý Mine.
Kadehlere þarap doldururken, "Aþk!" diye söylendi Firuze. "Aþýk olmak! Hýh!.."
Yeþim sinsi bir gülüþle gülümseyerek açýkladý: "Firuze aþktan nefret eder de!.."
Mine gözlerini kýrpýþtýrdý; belli ki kafasý karýþmýþtý. Hem aþktan nefret edeceksin, hem de birine tutulmaktan
söz edeceksin! Dayanamadý sordu; "Neden, nasýl yani?"
"Anlatayým... Aþk çýlgýnlýktýr. Eski Yunanlýlar onu bilirlerdi. Sanrýlarýn, kendi kendini mahvetme
eðiliminin pýrýl pýrýl, mantýklý bir kafayý iþgal edip ezmesidir aþk. Ýnsan kendini kaybeder, iradesini
kaybeder, düþünemez olur. Onun için nefret ederim aþktan. Aþk fikri, insanýn dýþýnda yaratýlmýþ bir
çýlgýnlýktýr. Düzenin yarattýðý bir çýlgýnlýk. Baþkalarý da var tabii..."
"Hadi Firuze, kuramsal olmayý býrak þimdi! " Ýnci, kadehini sallayarak bakýyordu Firuze'ye...
"Peki... peki. Aþk, olmasýný zorunlu gördüðümüz bir þeydir. Senin baþýna gelmemiþse haksýzlýða
uðradýðýný sanýrsýn. Ben hiç aþýk olmadým diye kahrolarak dolaþýrsýn ortalýkta. Derken, günün birinde
bir adam görürsün ve görür görmez... ZINK! Adam müthiþtir. Ne iþ yaptýðý önemli deðil. Bir tartýþmada
bir noktayý kanýtlýyor belki. Ya da sokakta herhangi biri... Bunlarýn hiç önemi yok. Belki adamý daha
önce görmüþ, daha önce tanýmýþsýndýr da hiç düþünmeden geçip gitmiþsindir ama, o an ona
baktýðýnda kafandaki her þey silinir. Daha önce hiç dikkat etmemiþsin o adama! Bir saniyede fark
edersin bunu. Ne kadar cazip, ne kadar yakýþýklý olduðunu ancak þimdi fark ediyorsundur! Birden
gözün açýlmýþtýr. Detaylara inmeye baþlarsýn ansýzýn. Gözlerindeki parlaklýk! Ne gözler ama! Tartýþtýðý
kiþiye eðildiði zaman o çenenin güzelliði neydi! Parmaklarýný saçlarýn arasýnda gezdirirken nasýl da
dünyayý umursamayan bir havasý vardý! Ya saçlarýn rengi?"
Yeþim yaslandýðý masanýn üzerine kapanmýþ, ayaklarýný yere vura vura gülüyordu. Firuze'nin yüzü bir tiyatro
oyuncusunun yüzünü andýrýyor gibiydi o anda.
"Ya teni? Tanrým! Teni saten gibi. Gidip onu okþamak için yanar tutuþursun da kendini zor tutarsýn.
Peki ellerine ne demeli? Güçlü ya da ince yahut kalýn parmaklý olmuþ önemli deðil, güzel ellerdir
mutlaka. O ellere baktýkça her yanýna ter basar, koltukaltlarýn sýrýlsýklam olur..."
Gülerken þarabý genzine kaçýrmýþtý Yeþim. Masadan kalkmak zorunda kaldý; ama, mutfak kapýsýndan öteye
gidemedi; Firuze'nin söylediklerinin tek kelimesini kaçýrmak istemiyordu.
"Baktýkça o ellerin gövdende dolaþtýðýný düþünürsün. Ellere bakmak yasak bir iþ olur, ayýp bir iþ.
Gövden ürperir baktýkça. Gözlerini çevirirsin ama bu kez de kollarý görürsün. Nasýl güçlü! Seni
tutmak, sarmak, korumak için yaratýlmýþtýr o kollar. Seni ikiye ayýrabilecek kadar da güçlüdür gerçi.
Olsun, keyif veren orasý zaten. O kollarýn ne yapacaklarý hiç bilinmez. Seni kývýrýp bükebilecekleri gibi
çamur haline getirip yoðurabilirler de!.."
Mine, aðzýndan "cýk cýk," diye bir ses çýktýðýný fark edince hemen toparlandý; kendinden geçmiþti âdeta
Firuze'yi dinlerken.
"Ya dudaklarý! Duygusal ve zalim. Ya da dolgun ve tutkulu. Görünüþe bakýlýrsa seni yalayýp
yutabilecek bir aðýz. Ne yapacaksa yapsýn, o aðýz senin olmalýdýr mutlaka. Ve dudaklarý aralandýðý
zaman... Tanrým, ne inciler saçýlýr dudaklarýnýn arasýndan. Her sözü aðýrlýk taþýr, her sözün anlamý
vardýr. Baþka birine bakarsa kýskançlýkla kývranýrsýn. Yalnýz kadýnlarý deðil, erkekleri, eþyayý, müziði,
duvarda asýlý duran resmi kýskanýrsýn."
Firuze, aðzýnýn kuruduðunu hissedip, þarabýndan bir yudum alarak devam etti sözlerine:
"Eh, zamanla birleþirsiniz. Seninki öyle bir tutkudur ki baþka türlü olamaz çünkü. - Agâh'a iþte böyle
aþýk oldum ben; böylesi bir tutkuydu benimkisi - Ama, bu birleþmeyi <> saðladýðýný da bilirsin... Onun
için de güven duyamazsýn bir türlü! Denetimi bir an için elinden kaçýrýrsan büyü bozulabilir.
Kaybedebilirsin onu. Bu yüzden de onun yanýnda olduðun sürece çok akýllý, çok güzelsindir, gerektiði
gibi davranýrsýn hep. Gel gelelim bu davranýþlarýn seninle ilgisi yoktur aslýnda. Sahnedeki oyuncular
gibisindir; onu sana baðlayacaðýna inandýðýn rolü oynarsýn ama, bir yandan da korku içinde yaþarsýn
çünkü bunlar çok yorucudur, ne kadar dayanabileceðini kestiremezsin. Yine de onu görünce dirilir,
rolünü baþarýyla sürdürürsün.
Kadýnsan, bol bol gülümseyecek, bol bol dinleyecek ve bol bol da yemek piþireceksin.
- Erkeðin kalbine giden yol midesinden geçer ya! - Sonunda adamý istediðin yere - yani yataðýna çekmeyi baþarýrsýn. Ve bir süre dünya cennet olur. Hiç böyle bir aþk yaþamamýþsýndýr daha önce. O
güne kadar tanýdýðýn erkeklerin arasýnda onun gibi seviþen olmamýþtýr. Bir bakýma doðrudur bu.
Sýmsýcak bir sevgi havuzunda yüzersiniz. Yemek yer, konuþur, dolaþýr, seviþirsiniz ve bunlarýn hepsi
birbirine karýþýr, her þey parlak renkli, ýlýk ve yumuþaktýr. Ýkiniz bir insan olmuþsunuzdur. Baþka bir
odada olsa bile üþüdüðünü sezersin. Sana dokunduðu zaman ya da sen ona dokunduðunda
þimþekler çakar gövdende."
Mine aðzý açýk dinliyordu artýk... Yeþim mutfakta kadehlere þarap dolduruyordu. Ýnci, her an bir serzeniþe,
çýkýþ ya da uyarýya hazýr konumunu koruyordu. Firuze ise, iyice coþmuþ; þarabýn da etkisiyle yüzü
pembeleþmiþ, kadehi havada tutarak, bakýþlarý duvara dikili, anlatmaya devam ediyordu:
"Para kazanmak, iþe gitmek gibi aptalca konularý düþünemez olursun. Aile bireylerini ihmal etmeye
baþlarsýn. Gözün kimseyi görmez. Bu aþktan baþka hiçbir þeyin önemi yoktur. Bir süre öyle gider.
Haftalarca, aylarca. Bu arada iþten ya da evinden atýlabilirsin! Ama, zararý yoktur. Yalnýzca aþk
önemlidir çünkü dünyada o aþktan baþka hiçbir þey yoktur. Hafif paranoya belirtileri göstermeye,
insanlarý; aþýklar ve ötekiler diye ayýrmaya baþlarsýn. Yazýktýr, çok yazýk. Sevgilinden baþka herkes
çok aptaldýr, çok kabadýr ve hayatýn özü olan bu ateþi anlamamaktadýr.
Derken, günün birinde hiç olmayacak bir þey olur. Kahvaltý masasýnda oturmuþsunuzdur... Hafif
akþamdan kalma. Karþýndaki sevgiliye, o eþsiz varlýða bakarsýn. Sevgili, gül goncasý aðzýný açarak
bembeyaz pýrýltýlý diþlerini gösterir ve birden aptalca bir söz eder! Nehrin ortasýnda kala kalýrsýn.
Sevgili daha önce hiç aptalca konuþmazdý. Dönüp bakarsýn; yanlýþ duyduðunu sanýrsýn. "Ne dedin?"
diye sorarsýn, bir daha söyler: "Dýþarýda yaðmur var..." Dýþarý bakarsýn, hava pýrýl pýrýl! "Hayýr yaðmur
yok. Sen gözlerine bir baktýr istersen," dersin. "Belki de kulaklarýna baktýrman gerekir." Sevgilinin
duyu organlarýnda bir kusur olduðuna eminsindir. Yoksa öyle aptalca bir söz etmezdi. O kusur da
önemli deðildir tabii. Göze takýlan bir gözlük, bir iþitme cihazý aþka son verecek deðildir ya!
Gel gelelim, iþin baþlangýcýdýr bu. Sevgili o günden sonra sýk sýk aptalca sözler etmeye baþlar. Sen de
dönüp dönüp ona bakarsýn boyuna. Tuhaf tuhaf bakarken, eyvah! Tanrým, adamýn sýska olduðunu
görürsün birden! Ya da etlerinin sarktýðýný! Yahut þiþko olduðunu! Diþleri çarpýk, ayak týrnaklarý
kirliymiþ! Yatakta horladýðýný fark edersin ansýzýn! Ve Nazým Hikmet'i hiç anlamýyormuþ meðer! O
baþýndan beri Nazým'ý anlamýyorum demiþtir ama sen, Hikmet hakkýnda söylediði alýþýlmadýk sözleri
yepyeni bir yorum, bir deha belirtisi sanmýþsýndýr. Þimdi Nazým Hikmet'i hiç anlamadýðý ortaya
çýkmýþtýr...
En kötüsü bundan sonrasýdýr. Çünkü sen nice zamandýr ona tanrý gibi taptýðýn için o da tanrý
olduðuna inanmýþtýr. Kendini beðenmiþ bir havayla dolaþýr ortalýkta. Bütün erkekler gibi kördür,
duygusuzdur, küstahtýr. Sen yapmýþsýndýr bunu! Tek baþýna. Sen yaratmýþsýndýr bu canavarý. Bir ara,
onun da katkýsý oldu, diye düþünürsün; o bana uymasaydý böyle olmazdý. Onu yanlýþ
deðerlendirdiðin, bir sanrýya kapýldýðýn için (aþk konusunda deðil, seçtiðin erkek konusunda
yanýldýðýný sanýrsýn hâlâ) kendinden nefret edersin. Suçluluk, sorumluluk duyar ve yavaþ yavaþ ondan
kopmaya çalýþýrsýn ama, kolay mý! Þimdi o sýmsýký yapýþmýþtýr sana. Anlayamaz! Nasýl olur da bir
tanrýdan ayrýlmak istersin? Senin kurtarýcýn deðil miydi o? Öyle söylemiþtin bir zamanlar. Eþsiz bir
aþýk olduðunu da - ne zaman acaba - söylemiþtin. Bir zamanlar söylediðin her þeye inanmýþtýr, hâlâ
inanmaktadýr. Sözünü geri almak istediðine inanmaz. Ne diyebilirsin? Çok çabuk incinen erkeklik
gururunu yok etmeden ya da yalan söylediðini, yahut budalanýn biri olduðunu itiraf etmeden ne
söyleyebilirsin?"
Firuze, þarabýndan bir yudum daha almak için duraladý. Mine aðzýnýn içine bakýyordu. "Peki ne yaparsýn?"
diye sordu usulca. Firuze aðzýndaki içkiyi yutup, kadehini masaya býraktý; çok olaðan bir tavýrla:
Arkasý Yarýn
Ferda Önler
[email protected]
Arkadaþýna Öner
Yorum Oku / Yaz
Yukarý
Dost Meclisi
Fotoðraf: Süha Derbent (www.suhaderbent.com)
<#><#><#><#><#><#><#>
Kahve Molasý, siz sevgili kahvecilerden gelen yazýlarla hayat bulmaktadýr.
Her kahveci ayný zamanda bir yazar adayýdýr. Yolladýðýnýz her özgün yazý deðerlendirilecektir.
Kahve Molasý bugün 4.398 kahveciye doðru yola çýkmýþtýr.
Yukarý
Tadýmlýk Þiirler
þarap, mum ve kadýn
þarap, mum ve kadýn
bir þarkýnýn kýrýlgan ezgisinde
gezinirken yüreði
bir martýnýn kanatlarý aðladý...
sonsuzmuþ gibi gözüken bozkýrda
sayýklarken aheste adýmlarý
görünmez umutlara bel baðladý...
þarap, mum ve kadýn...
önce damla damla þarap
sonra hüzme hüzme mum
sonunda yorgun yorgun kadýn
tane tane daðýldý...
Zeycan Irmak
Yukarý
Biraz Gülümseyin
Dik parkedeceðine paralel park yapan bir sarýþýn sürücüden alýnan intikam!...
Yukarý
Kýraathane Panosu
FOTOGRAF SERGÝSÝ
"VAHÞÝ YAÞAM" SÜHA DERBENT
8 MAYIS - 4 HAZÝRAN 2004
FOTOTREK NIKON FOTOGRAF MERKEZÝ, 8 Mayýs - 4
Haziran tarihleri arasýnda, hayvan davranýþlarý üzerine
fotograf çalýþmalarýyla tanýnan Süha DERBENT'in "VAHÞÝ
YAÞAM" isimli sergisine yer veriyor.
8 Mayýs Cumartesi günü saat 18:00'de yapýlacak bir kokteyl
ile açýlacak olan sergide kaplan, aslan, leopar, çita gibi
büyük kedilerin görüntüleri yer alýyor. Sergi, hayvanlarýn
yaþadýklarý coðrafyaya uygun davranýþ görüntüleri üzerine
yaklaþýk 8 yýldýr çalýþmalar yapan Süha DERBENT'in
Hindistan, Güney Afrika Cumhuriyeti, Zimbabwe, Kenya ve
Botswana'da çektiði fotograflardan oluþuyor. Nikon Türkiye
Temsilcisi Karfo - Karacasulu ve Emirates Havayollarý
katkýlarýyla gerçekleþen sergi 4 Haziran Cuma gününe kadar
izlenebilecek.
Ayrýntýlý Bilgi: http://www.suhaderbent.com
FOTOTREK NIKON FOTOGRAF MERKEZÝ
Meþrutiyet Caddesi Ravanda Ýþhaný No : 85
Kat : 1 - 2 D. 1 - 3 Beyoðlu, ÝSTANBUL
Tel : (212) 251 90 14 - 251 83 74
www.fototrek.com
Yukarý
Ýþe Yarar Kýsayollar - Þef garson: Akýn Ceylan
http://www.punisherthemovie.com/files/game1/index.html
Biraz heyecan istermisiniz? Bilgisayar yoluyla heyecanlanmak için iki yol var. Bir tanesi oyun oynamak ve
oynarken tamamen konsantre olmak. Diðer seçenek bizi pek ilgilendirmiyor..:)) Ben size FBI uygulamalarýna
benzetilmiþ özel bir oyun sunuyorum. Ýyi eðlenceler.
http://www.ferryhalim.com/orisinal/g3/starry.htm
Þirin, sempatik, mini mini, sevgi dolu bir oyun. Görsel olarak pastel renkler kullanýldýðý ve sakin müziði ile
stress topu olmaya aday görünüyor. Ýyi eðlenceler.
http://www.3dtextmaker.com/
Tanýtýmlarýnýzda veya web sayfanýzda kullanmak üzere bir .gif animasyon hazýrlamak isteyenlere ideal bir
kýsayol. Önce yazý tipini belirliyorsunuz. Seçtiðiniz font, örnek kutucuðunda karþýnýza geliyor. Daha sonra
sýrasýyla, yazý rengi, animasyon boyutu ve çalýþmanýn ayrýntýlarýný belirliyorsunuz. Son adým, animasyonda
görmek istediðiniz yazýyý kutucuða yazýyorsunuz. "Make 3D text" kutucuðuna týkladýðýnýzda animasyon
hemen hazýrlanýyor. Bir kaç denemeden sonra istediðiniz animasyonu bilgisayarýnýza kaydedip
kullanabilirsiniz.
http://www.secretlevel.de/submarine.htm
Üç boyutlu ve de gayet oricinal(!) bir denizaltý smilasyonu. Denizler altýnda hiç bir tehlike olmaksýzýn
dolaþmanýn keyfi için bu sevimli çalýþmayý kullanabilirsiniz. Ýyi eðlenceler.
[email protected]
Yukarý
Damak tadýnýza uygun kahveler
Powerpong v1.10 [48K] Win98/2k/XP FREE
http://1-abc.net/0004/
Eski bir DOS oyunu vardý. Pong. Duvardan seken toplarý karþýlamaya çalýþýrdýk. Ýþte oturup onun Windows
versiyonunu yapmýþlar. Vakit öldürmek için birebir.
Yukarý
http://kahvemolasi.com/sayilar/20040428.asp
ISSN: 1303-8923
28 Nisan 2004 - ©2002/04-kahvemolasi.com
istanbullife.com
Kahve Molasý MS Internet Explorer 4.0+ ve 800x600 Res. için optimize edilmiþtir.
Uygulama : Cem Özbatur - Her hakký saklýdýr. Yayýn Ýlkeleri

Benzer belgeler