Untitled - Abdi zdemir
Transkript
Untitled - Abdi zdemir
1 1944 yılında Antalya ili Gazipaşa İlçesi Yivilhardım Köyü’nde doğdu. İlkokulu Köyü’nde bitirdi. 25 yaşında iken, 1968 yılında vekil İmam-Hatip olarak Gazipaşa İlçesi Çörüş Köyü’nde göreve başladı. Ortaokulu, Alanya lisesi’nde, İmam-Hatip Okulu birici devreyi, Antalya İmam-Hatip Okulu’nda, Liseyi, Antalya Lisesi’nde ve Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü Sosyal Bilgiler Bölümü’nü 1968–1976 yılları arasında, orta ve yüksek tahsilini sekiz yılda açıktan imtihanlarla bitirdi. Yirmi beş yıllık İmam-Hatiplik görevi içersinde 1980-1985 yılları arası Alanya İmam-Hatip Lisesi’nde açıktan Arapça, Kur’an ve Din kültürü derslerine girdi. Alanya Oba Babaoğlu Cami-i Şerifi’nde görevli iken Alanya’da hafızlık temellerini attı. Oba Kur’ân Kursu’ nun İlk Hafızı İsmet Karakaya ve beş hafız arkadaşını yetiştirdi. I993 yılında emekli oldu. El’an Gazipaşa İlçesi Üçkonak Köyünde ikamet eder. İletişim: 1-Cumhuriyet mah. Gemi Yakası Cad. No: 80. Gazipaşa. 2-Üçkonak Köyü Gazipaşa/Antalya. Tlf. O242 585 12 91 Gsm: 0536 729 12 27 Mail: [email protected] MÜELLİFİN YAYINLANMIŞ ESERLERİ 1- Hikmet incileri I.II. cilt, 2- İslâm Tarihinden seçmeler I. II. cilt, 3- Kıssadan hisse, 4- İnsanı adam yapan özlü sözler, 5- Bedir, Uhud, Hendek, Mekke’nin Fethi ve Huneyn gazası, 6- Hz. Yusuf, Hz. Musa (A.s) ve bazı kıssalar. Bu kitaplardan hâsıl olan gelir, fakir 10 öğrencinindir. 2 İTHAF Yüce Rabbim bu eserimi yazmamdan dolayı bir sevap hâsıl ederse, sevabını merhum anam, babam ve beni okutan hocalarımın ruhları bağışlarım. Bu kitabı derlediğim Merhum Mustafa Âsım Köksal’ ın Hocanın ruhu şad olsun. Bu tip hizmet veren şahısların sayısını Yüce Mevlâm’ın çoğaltmasını en samimi isteklerimle dua eder, dualarımın kabulünü dilerim. Hocam nur içinde yatsın. (Âmin) Abdi ÖZDEMİR (Âbid Abd-i KÂHYAOĞLU) Emekli İmam-Hatib ve Sosyal bilgiler öğretmeni 3 Ö N SÖ Z İslâmın temel Kitabı olan Kur’an-ı Kerim’i İyi anlamanın tek çaresi, Peygamberimiz (sav)’ın hayatını konu alan İslâm Tarihi’ni çok iyi okumak, anlamak ve O’ nun, o devirdeki yaşam hallerini iyi bilmekten geçer. Rasûlüllâh’ın ve Sahabe-i Kiram’ın nasıl yaşadıklarını, hayat tarzlarını, İslâmı yaymak için ne tür zorluklara katlandıklarını öğrenmek, her Müslüman için bilinmesi gereken bir ilim dalıdır. Rasûlüllâh (sav)’ın yaptığı harplerdeki takip ettiği prensipleri, Müslümanlar için takip edilecek en akılcı bir yoldur. İslâm Dininin ana kaynağı Kur’an-ı Kerim olduğuna göre, bir Müslümanın hayatı, Kur’an’ın gösterdiği yoldan ayrı düşünülemez. Bir Müslümanın hayat nizamı, Peygamberimiz (sav)’in yolu olursa, yaşam onun için mutlaka huzur doludur. İslâm Tarihi, Peygamberimiz dönemindeki yaşamı, savaşları, cihat için çekilen güçlükleri, Yahudiler, Hıristiyanlar, dâhili ve harici düşmanları ile takip ettiği geçim yolları, özellikle Bedir, Uhud, Hendek, Mekke’nin fethi ve Huneyn gazalarındaki prensipleri, Müslümanlara gösterdiği yol, hayatın her safhasında asla ihmal edilmeyecek yaşanması gerekli bir hayat tarzıdır. Bu kitabı Merhum Mustafa Âsım Köksal’ın İslâm Tarihi isimli eserinden derledim. Hâsıl olan hayır merhumun ruhuna değsin. Müslümanların artık önü alınmaz gücünü gösteren bu gazalar, İslâm tarihinde bir dönüm noktası olup Müslüman olmak için heyetler akımı başlatan büyük tarihi olaylardır. Bu eserimin okunup eşsiz liderimiz Hz. Muhammed (sav)’in yaşam tarzının Müslümanlar ve tüm insanlıkça tatbikini Cenabı Hakk’tan niyaz eder, eksiklerimden özür dilerim. 4 BEDİR GAZÂSI NİÇİN VE NASIL YAPILDI? (Hicretin ikinci yılında, Kureyş Kabilelerinden kadın, erkek herkesi sermâye veyâ mal koyarak ve hatta bir kadının iki kere geri çevrilen bir devesi ile katıldığı 50.000 dinar sermâyeli, bin develik mal yüklü büyük ticâret kervanı; Ebû Süfyan’ın idâresi ve içlerinde Mahreme b. Nevfel ile Amr b. As’ın bulunduğu 30–40 (Taberiye göre:70) kişilik bir süvâri kâfilesinin himâyesi altında Şam’ ın Gazze pazarına gönderilmişti. Kervandaki malın en çok kısmı, Ebû Uhayha Sâid b. As ailesine âitti. Kervana yüklenen malların ya bütünü onlarındı, ya da malların kazancına Kureyş kavmi ile yarı yarıya ortaklardı. Mahzun Oğulları, kervana 5000 veya 4000 miskal altın ve 200 deve ile Ümeyye b. Halef 1000, Abdi Menaf Oğulları da 10.000 miskal altınla katılmışlardı. Kureyş müşrikleri, Hac yolunu müslümanlara kapadıkları için, onların da Şam ticâret yollarını kesmek istediklerini biliyorlar ve bunun için çok uyanık ve tedbirli bulunuyorlardı. Hatta Mahrama’nın anlattığına göre, Şam’dan korku içinde yola çıkmışlar ve Şam’dan ayrıldıkları zaman da Zamzam b. Amr’i, 20 dinar (Altın) ücretle kiralayarak Mekke’ye göndermişler, kervanı korumak üzere kuvvet yetiştirmelerini istemişlerdi.1 Ebû Süfyan, Hicâz’a yaklaştıkça, gelen giden yolculardan sık sık soruşturmalar yapıyor, Müslümanların Bedir’de önlerini kesmelerinden korkuyordu. 1 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 606. 5 Hz. Atike’nin Rüyası: Zamzam’ın Mekke’ye gelişinde üç gece önce, Hz. Âtike bint-i Abdulmuttalib, bir rüya gördü ve ondan korktu. Kardeşi Abbas’a haber göndererek onu çağırttı: “Kardeşim! Vallâhi geceleyin gördüğüm rüya beni çok sarstı. Kavminin başına bir felâket ve musîbet gelmesinden korkuyorum. Sana anlatacağım bu rüyayı gizli tut, kimseye söyleme!” dedi. Hz. Abbas, ona ne gördün anlat!” dedi. Hz. Âtike: gördüm ki, deveye binmiş bir adam gelip Ebtah’da durduktan sonra yüksek sesle: “Ey vefâsız cemâat! Üç güne kadar muhârebe mahalline, vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!” diyerek üç kere bağırdı. Onu gören halk, başına toplandılar. Sonra o adam Mescid-i Haram’a girdi. Halk da kendisini takip ediyordu. Halk etrafını sarmış olduğu halde devesi Kâbe’nin arkasında durunca, o, yine aynı şekilde yüksek sesle: “Ey vefasız cemâat! Üç güne kadar muharebe meydanına vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!” diyerek üç defa bağırdı. Sonra devesi Ebû Kubeys Dağı’nın başına durdu. O, yine aynı şekilde yüksek sesle: “Ey vefasız cemâat! Üç güne kadar muharebe meydanına vurulup düşeceğiniz yerlere yetişiniz!” dedi. Sonra da bir kaya alıp yuvarladı. Kaya yukarıdan aşağı doğru yuvarlanarak dağın dibinde parçalandı. Mekke evlerinden o parçaların girip isabet etmediği ev kalmadı!” dedi. Hz. Abbas: “Vallâhi, bu çok mühim bir rüyadır. Sen onu gizli tut, hiç kimseye anlatma!” dedi. Bu rüya kısa zamanda Mekke’ye yayıldı. Halk acele hazırlandı. “Hz. Muhammed ve eshâbı, bunun da Hadremi’nin kervanı gibi mi olacağını sanıyorlar? Hayır, val- 6 lâhi, bunun, ondan bambaşka olduğunu öğrenecekler!” diyorlardı. Sefere bütün Kureyş erkekleri katıldılar. Sefere çıkmayanlar da yerlerine adam gönderdiler. Kureyş eşrafından, Ebû Leheb’den başka hiç kimse geri kalmadı. O da 4000 dirhem nakdi yardımda bulundu. İflas etmiş tüccarlardan Âsi b. Hişam’ı, 4000 dirhem alacağına karşılık, kiralayarak bedel gönderdi, kendisi hasta olduğu için Mekke’de kaldı. Kureyş müşrikleri, insanları, Allâh yolundan alıkoymak için, mallarını saçarcasına harcadılar. Hazırlıklarını, iki üç gün içinde bitirdiler. Silâhsızlar için silâh satın aldılar. Zenginler, bu hususta fakirlere ellerinden gelen yardımı yaptılar. Kureyşin ileri gelenlerinden Süheyl b. Amr: “Ey kureyş topluluğu! Muhammed ve yanındaki gençleriniz, yesriblilerle birlikte sizin kervanınıza, Kureyşin ticâret kervanına saldırmışlar! Deve isteyene işte deve, yiyecek isteyene işte yiyecek!” dedi. Bedir Seferinin Gayesi: Kur’anı Kerim’e göre: Bedir Seferi’nin gayesi, müşriklerle çarpışıp onların İslâmiyete karşı olan muka-vemetlerini kırmak, müslümanlığın tutunmasını ve yayılmasını sağlamak, müşrikliği ortadan kaldırmaktı: “Hani, Allâh, size, iki tâifeden birini muhakkak sizin olacağını va’detmişti. Siz ise, kuvveti ve silâhı bulunmayanın size nasip olmasını arzu ediyordunuz. Hâlbuki Allâh, emirleriyle hakkı açığa vurmayı, kâfirlerin kökünü kesmeyi, Hakk’ı yerleştirmeyi, batılı, ortadan kaldırmayı, istiyordu. Mücrimler hoşlanmasa da (Enfal:7–8)”. 7 Bedir’de yapılacak çarpışmada, müşriklerin bozulup kaçacakları da Peygamberimiz (sav)’a daha Mekke’ de iken, Allâh tarafından “Yakında o cemâat bozulacak, onlar, arkalarını dönüp kaçacaklar.2 Buyrularak haber verilmiş bulunuyordu. Hz. Ömer der ki: “Bu âyet, nâzil olduğu zaman, kendi kendime (acaba hangi cemâat bozguna uğratılacak kimlere galebe çalınacak? demiştim. Bedir Günü gelip de Resûlüllah’ın zırhını giymiş olduğu halde, bu âyeti okuduğunu görünce, anladım ki, Yüce Allâh, meğer Kureyş müşriklerini bozguna uğratacakmış”3 Hz. Ali de: “Peygamber (sav), Medineye geldiğimiz zaman, Bedir hakkında bilgi edinmek ister dururdu. Bize müşriklerin gelmekte olduğu haberi erişince Resûlüllah Bedir’e hareket etti. Bedir bir kuyudur. Biz oraya yetişmekte müşrikleri geçtik!” der. Enfal sûresinin 42 nci âyetinde açıklanmış olduğu üzere, Kureyş müşrikleriyle Bedir’de harbe tutuşulacağı, müslümanlara, Peygamberimiz (sav) tarafından önceden, açıkça ve kesin olarak haber verilmiş olsaydı. Mutlaka ihtilâfa ve anlaşmazlığa düşülecekti; nitekim müşriklerle çarpışılacağını öğrenen Müslümanlardan bazıları hakikat belli olduktan, Bedir’de müşriklerle çarpışılacağı açıklandıktan sonra bile, Peygamberimiz (sav)’ la münâkaşaya kalkışmışlar, Kureyş müşrikleriyle çarpışmaya sanki ölüme sürüklenir gibi, isteksiz gitmişlerdi. Bedirde müşriklerle çarpışılacağını anlayan Müslümanlardan, böyle isteksiz ve gönülsüz olanlar bulunduğu gibi, kervan üzerine yüründüğünü sanarak daha Medine’de iken ağırdan alan seferden geri kalanlarda vardı. 2 3 Kamer Suresi, ayet: 45. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 25. 8 Bunun aksine, müşriklerle çarpışıp şehit olmak için Bedir Seferi’ne katılmaya can atanlar bu yolda babalarıyla Kurra çekişenler bile vardı. Ensar’dan Sa’d b. Heyseme, babasına; “Eğer, bu seferi mükâfatı cennetten başka bir şey olsaydı, Senden geri kalırdım! Ben, bunda bana şehitlik nasîp olmasını umuyorum!” demişti. Babası Heyseme, ona: “Sen, benden geri kalda, hamile kadınının yanında bulun!” dediği zaman Sa’d kabul etmemiş, Heyseme: “İkimizden birisi burada her halde kalması lâzım dediği zaman, aralarında Kur’a çekmişler, kur’a Sa’d’a çıkmış, Bedir’de şehit edilerek muradına ermişti. Peygamberimiz (sav)’ın Medine’den çıkışı: Peygamberimiz (sav), Ramazan ayından sekiz gece geçtikten sonra, Pazartesi günü (İbn-i Sa’d’a göre Ramazan ayından 12 gece geçtikten sora, Cumartesi günü) Medine’de halka namaz kıldırmak üzere Abdullah b. Ümmü Mektum’u yerine bırakarak yola çıktı. Beyaz Sancağını Mus’ab b. Umeyr’e verdi. İki siyah bayraktan Ukab adındakini Hz. Ali, Öbürünü de, Ensardan Sa’d b. Muâz taşıyordu.4 Bu seferde mazeretleri olanlara Peygamberimiz (A.s.), izin verdi. Gönlünden gitmek isteyenlerden meşru sebeplerden dolayı kalıp üzülenler de vardı Bedir Seferi’nde iki atla 70 deve vardı. Develere nöbetleşe ikişer, üçer, dörder kişi bindiği oluyordu. Yürüme sırası Peygamberimiz (sav), geldiği zaman: “Yâ Resûlellah! Sen bin! Biz Senin yerine yürürüz! Dedikleri zaman, Peygamberimiz (sav), Siz yürümekte ben4 İbn-i İshak,İbni Hişam-Sîre, c. I-II, s.612-613. 9 den daha kuvvetli değilsiniz. Ecir ve mükâfat hususunda da, ben, sizden daha ihtiyaçsız değilim!” derdi. Sa’d b. Ubâde, Bedir Seferi için 20 deveye yiyecek yüklemişti. Bedir Mücahitlerinden 6 veyâ 9 unda zırh vardı.5 Peygamberimiz (sav), Bedir Seferi’ne çıkarken düşmanla çarpışamayacak derecede olan gençleri, gönüllerini olarak geri çevirdi. Peygamberimiz (sav), Bedir’e gidenleri saydırdı ve tekmil aldı. Bu yolculuk esnasında, Büyûtüssükyâ’dan ayrılırken Müslümanların perişan hallerine baktı da: “Allâhım! Onlar, yaya ve yalın ayaktırlar. Sen onlara binit ver! Allâhım! Onlar, açık ve çıplaktırlar. Sen onları giydir! Allâhım! Onlar açtırlar, Sen onları doyur; fakirdirler. Sen onları fazl-u kereminle zengin et!” diyerek dua etti. Bu seferde, Peygamberimiz (sav)’a Müslüman olmadıkları halde, Müslümanlar tarafında savaşıp ganimet almak için teklif getiren harpçiler başvurdular. Resûlüllah: “Biz, müşrik olan şahıslarla, müşriklere karşı savaşmayız!” buyurarak böylesi tekliflere karşı: “Önce Müslüman olun, sonra bizimle beraber savaşın!” buyurmuştur. Peygamberimiz (sav), bir veyâ iki gün oruçlu olarak yola devam ettikten sonra Müslümanlara, oruçlarını açmalarını emretti. Bazılarının Orucu açmadıklarını görünce: “Ey söz dinlemeyen cemâat! Ben Orucumu açtım. Siz de açınız!” diye seslendi. Peygamberimiz (sav) Akik’ten İbn-i Ezher deresine kadar tenha yollardan gitti. Orada bir ağacın altına indi. 5 Diyar Bekrî-Hamis, c. I, s. 418. 10 Hz. Ebû Bekir, kalkıp taşların yanına vardı. Onlarla küçük bir mescid yapıp içinde Peygamberimizle (sav), birlikte namaz kıldı. Pazartesi sabahına kadar orada kaldı. Peygamberimiz (sav) İbn-i Ezher Deresi’nden kalkıp Zülhuleyfe’ye, sora, ûlâtul’-ceyş’e, sonra Türban ’a vardı. Türban’da iken, Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Ebi Vakkas’a: “Ey Sa’d! Geyiğe bak!” buyurdu. Sa’d, hemen o’nun için bir ok çıkardı. Peygamberimiz, kalkıp oku, Sa’d b. Ebi Vakkas’ın omuzu ile kulağı arasına koydu: “At! Allâhım! O’nun attığını rast getir!” dedi. Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oku, şaşmadan geyiğin gerdânına sablanınca, Peygamberimiz (sav), gülümsedi. Sa’ d koştu; can çekişirken onu kesti. Yüklenip getirdi. Peygamberimiz (sav)’ın emriyle eshab arasında bölüştürüldü.6 Peygamberimizin Kureyş Azılılarına Bedduası: Peygamberimiz (sav), Ramazanın 14. günün gecesinde Revhâ kuyusu’nun yanında namaz kıldı ve: “Allâhım! Bu Ümmetin firavn’u olan Ebû Cehl’in kaçıp kurtulmasına imkân verme! Allâhım! Ebû Zem’a b. Esved’in kaçıp kurtulmasına imkân verme! Allâhım! Ebû Zem’a’nın gözlerine, Zem’a’dan dolayı, yakıcı yaşlar döktür! Allâhım! Ebû Zem’a’nın gözlerini görmez et! Allâhım! Sühey’lin kaçıp kurtulmasına imkân verme!” diyerek dua etti. Peygamberimiz (sav), eshabına, Revha Vâdisi hakkında: “Burası, Arap vâdilerinin en üstünüdür!” dedi. 6 Vakıdî-Megazî, s. 17. 11 Yorgun Devenin Abdest suyu ile Zindeleştirmesi: Revhâ’da iken, Rifâa b. Râfi’ ile kardeşi Hallâd b. Râfi’in kendilerine âit olup Ubeyde b. Zeyd’le birlikte nöbetleşe bindikleri develeri çöküp kendilerine zahmet ve meşakkat verdiğinden Hallâd b. Râfi’: “Allâhım! Sana nezrim olsun: bizi Medineye döndürürsen, bunu, boğazlayayım! ” diye yemin etti. O sırada Peygamberimiz (sav), onların yanlarına uğradı: “Yâ Rasûlallâh; devemiz yorulup çöker oldu” diyerek şikâyetlendiler. Peygamberimiz (sav), su getirtti. Bir kab içinde abdest aldı. Sonra: “Açınız ağzını!” dedi. Açtılar. Abdest suyunu, devenin ağzına döktü. Sonra, başına, boynuna, iki omuzu arasın ve kulağına döktü: “Bininiz artık!” dedi geçip gitti. Bedir Gazası’ndan dönerken, Munsaraf’ın dibinde namazda iken kaçan ve tekrar çökmeye başlayan bu deveyi Hallâd b. Râfi’ kesti, etini fakirlere dağıttı. 7 Birer Vazife ile Medineye Döndürülenler: Peygamberimiz (sav), Medine ve çevresindeki münafıklara gizli açık İslâm düşmanlarının arkadan herhangi bir kötülükte bulunabileceklerini düşünerek, ensardan da Ebû lübâbe b. Abdül Münzir’i Medine Vâliliğine, Asım b. Adiyy’i Medine’nin Âliye ve Kubâ kısmında oturanlarla ilgilenmeye, Hâris b. Hâtıb’ı da, Amr b. Avf Oğullarından sızan habarleri incelemek üzere memur edip Revha’dan geri çevirdi. Bu yolculuk esnasında bir Arâbi gelip Rasûlallâha: “Sen, gerçekten Peygamber isen, şu devemin karnındakini bil bakalım!” dedi. 7 İbn-i Esir-Üsdülgabe, c.II, s. 120. 12 Seleme b. Selâme, bu soruya üzülerek öfke ile: “O’ nun karnındaki döl, sendendir!” deyince, Peygamberimiz (sav): “Sus! Adama çok ayıp lâf ettin!” diyerek, Seleme’nin ettiği çirkin lâftan hoşlanmadı. Gözcü ve Keşif Kolu Olarak İleri Gönderilenler: Peygamberimiz (sav), müşrikleri gözetlemek düşman hakkında edinilecek bilgileri kendisine getirmek üzere Cüheyhenelerin müttefiki olan Ensârdan Besbes b. Amr ile Adiy b. Ebî zağbâ’yı gözcü olarak ileri gönderdi.8 Bu iki zat, Bedr’e kadar gittiler ve orada develerinden indiler. Develerini suya yakın bir tepeciğe ıhdırdıktan sonra su doldurmak üzere kırbalarını alıp suyun başına geldiler. O sırada, Mecdiy b. Amr-ı Cüheni, suyun başında bulunuyordu. Suyun etrafına konmuş Cüheyne komşularından olup para kazanmak maksadı ile subaşına devam eden ve biri, öbürüne, bir dirhem borçlu olan iki kızdan birisi, arkadaşına “Yarın yahut öbür gün sabah kervan gelecek. Ben onlara çalışır, sana olan borcumu öderim!” dediğini iştiler. Mecdi de: “Doğrusun!” dedi. Sonra o kızları arasını bulup düzeltti. Adiy ile Besbes, bunları iştince, develerine binerek Peygamberimizin (sav)’ın yanına döndüler, işittiklerini naklettiler. Ebû Süfyan ise, kervan gelmeden önce Bedir’deki suyun başına geldi. Orada gördüğü Mecdi b. Amr’a: “Sen Muhammed’in gözcülerinde her hangi birini gördün mü?” dedi 8 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 12. 13 “Mecdi de, hoşlanmadığım şüphelendiğim kimseyi görmedim; ancak deveye binmiş iki kişinin şu tepeciğe gelip develerini ıhtırdılar, gelip su kırbalarını doldurup gittiler” dedi. Ebû Süfyan, acele gelip develerin pisliklerini parçalayarak ezdi: ”Vallâhi, bunlar Yesrip yemleridir!” dedi. Hemen arkadaşlarını yanına döndü. Kervanın yönünü, deniz sahili istikamatine çevirdi. Bedir’i solda bırakarak oradan süratle uzaklaştı. Ebû Süfyan, Bedir’den gelip geçerken gecenin karanlığından yararlanarak, kervanı gecenin sonuna doğru Bedir’in arkasından geçirdi. Kervan halkı gücendi ise de bunun neden yapıldığını anlayamadı.9 Peygamberimiz (sav) Mekkeli ve Medineli Müslümanların ileri gelenleri ile görüşüp onları savaşa hazırlamak istedi ve: “Ne dersiniz, Kureyş Kavmi Mekke’den çıktılar. Bütün hınçları ve azgınlıklarıyla geliyorlar! Sizce kervan mı daha makbul, yoksa Kureyş ordusu mu?” diye sordu. Cevap: “Bize düşmanla karşılaşmaktan, kervanı takip etmek daha makbuldur!” dediler. Peygamberimiz (sav)’ın rengi değişti. Sorusunu tekrarladı ve kervan, deniz sahiline doğru geçip gitti. Ebû Cehil ise geliyor!” buyurdu. Yine cevap; “Yâ Resûlellah! Sana, kervan gerek kervan! Sen kervana bak, düşmanı bırak!” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), kızdı ve ayağa kalktı.10 Başka bir rivâyete göre: Peygamberimiz (sav) Müslümanlarla birlikte Medine’den çıkıp iki gün yol aldıktan 9 10 Vakıdî-Megazî, s. 27. Diyar Bekrî-Hamis, c. I, s. 420. 14 sonra onlara: “Kureyş kavmiyle çarpışmak husûsunda görüşünüz nedir. Onlar sizin yola çıktığınızı haber almış bulunuyorlar?” buyurdu. Cevap: “Hayır, vallâhi, bizde Kureyş Kavmi ile çarpışmaya takat yok; fakat biz, kervan üzerine yürümeye istekliyiz!” dediler. Peygamberimiz (sav): “Kureyş Kavmi ile çarpışmak hususundaki görüşünüz nedir? Ne düşünüyorsunuz?” diyerek sorusunu tekrarladı. Müslümanlar da: “Hayır, Vallâhi bizde Kureyş Kavmi ile çarpışmaya takat yok; fakat biz kervan üzerine yürümeye istekliyiz” dediler. Hz. Ebû Bekir, ayağa kalkıp Kureyş Müşrikleri ile çarpışılması hakkında güzel bir konuşma yaptı. Konuşmasında şöyle dedi: “Yâ Resûlellah, gelen, vallâhi, Kureyş’tir ve Kureyşilerin kuvvetleridir. Onlar şimdiye kadar zelîl olmadılar, azîz oldular. Şimdiye kadar iman etmediler, inkâr ettiler. Onlar, kuvvetlerini kolayca fedâ etmeyecekler; Seninle de muhakkak çarpışacaklardır! O halde onların bu yoldaki hazırlıklarına karşı Sen de tedbirli ol! Silâhlanmalarına karşı, silâhlan!” dedi. Sonra Hz. Ömer, ayağa kalkarak Kureyş Müşrikleri ile çarpışmanın gereği hakkında güzel bir konuşma yaptı. Dedi ki: “Yâ Resûlellah! Gelen Vallâhi Kureyş’tir, Kureyş’in kuvvetidir. Onlar şimdiye kadar zelîl olmadılar, azîz oldular. Şimdiye kadar iman etmediler, inkâr ettiler. Onlar, kuvvetlerini kolayca fedâ etmeyecekler, Seninle de muhakkak çarpışacaklardır! O halde onların bu yoldaki hazırlıklarına karşı Sen de tedbirli ol! Silâhlanmalarına karşı, silâhlan!” dedi. 15 Daha sonra Mıkdad b. Amr kalkıp: “Yâ Resûlellah! Allâh Sana ne emretti ise, yerine getir. Biz Seninle beraberiz, Senin yanındayız! Biz İsrâil Oğullarının Hz. Mûsâ’ ya dediği gibi “Git! Sen ve Rabbin, ikiniz onlarla çarpışınız da biz burada oturalım! demeyiz. Fakat deriz ki, git! Sen ve Rabbin onlarla çarpışınız, biz de sizinle birlikte yanınızda çarpışırız! Seni, Hak din ve kitapla Peygamber gönderen Allâh’a yemin ederim ki: Sen bizi ‘Mekke’nin arkasında denize doğru beş gecelik mesafedeki’ Birkülgımad’a kadar yürütecek olsan Seninle birlikte oraya kadar yürür, Senin, sağında, solunda önünde ve arkanda çarpışırız” dedi. Mikdad’ın bu sözü Peygamberimiz (sav)’ı sevindirdi ve yüzünü parlattı. Peygamberimiz (sav) O’na hayırlı dualar etti.11 Bundan sonra Peygamberimiz (sav), ensar’ı konuşturmak istedi ve: “Ey nâs! Siz de bana bir işârette bulununuz!” dedi. Ensar, halkın çoğunluğunu teşkil ediyordu ve onlar Akabe’de Peygamberimize biat ettikleri sırada: “Yâ Resûlallâh! Sen bizim diyârımıza gelinceye kadar Senin himayenden uzağız, sorumlu değiliz; ancak bize geldiğin zaman, Sen, bizim himâyemizdesin! Çocuklarımızı ve âilemizi koruduğumuz gibi, Seni de koruyacağız!” diye taahhüde bulunmuşlardı. Buna göre, Peygamberimiz (sav), O’nların: Biz, ancak Medine’de hücum edecek düşmana karşı sana yardımda bulunmaya söz vermiştik. Düşmanın memleketlerine doğru gitmeye, üzerlerine yürümeye söz vermiş 11 Buharî-Sahih, c.V, s, 4; Ahmed b. Hanbel-Müsned, 4376. hadis. 16 değiliz!” gibi bir mütalâada bulunabileceklerinden çekiniyordu. Peygamberimiz, (sav)’ın sözü üzerine Sa’d b. Muâz kalkıp: “Yâ Resûlallâh! Galiba bizi murâd ediyorsun? dedi. Peygamberimiz (sav): “Evet” deyince, Sa’d b. Muaz: “Biz, Sana iman ve Seni tasdik ettik. Bize getirdiğin şeyin de hak ve gerçek olduğuna şehadet ettik. Bu hususta dinlemek ve itâat etmek üzere Sana kat’i sözler de verdik. Yâ Resûlallâh! Nasıl istersen, öyle yap! Biz Seninle beraberiz! Seni Hak din ve Kitapla gönderen Allâha and olsun ki, Sen bize şu denizi gösterip dalarsan, biz de Senle birlikte dalarız! Bizden bir kişi bile geri kalmaz! Yarın, bizimle birlikte düşmanımıza karşı gitmeni de hoşlanmaz değiliz! Harb de direnmek, güçlüklere göğüs germek, düşmanla karşılaştığımızda da, Sana sadakat göstermek, bizim içindir, bizim şiarımızdır. Umulur ki, Allâh, Sana, bizden, gözünü aydın edecek kahramanlıklar gösterecektir! Allâhın bereketi ile yürüt bizi!” dedi Sa’d b. Muâz’ın bu sözü, Peygamberimiz (sav)’ı çok sevindirdi ve neşelendirdi. Peygamberimizin Zaferi Müjdelemesi: Peygamberimiz, Müslümanlara: “Haydi yürüyünüz! Size müjdelerim ki: Yüce Allâh, iki tâifeden birini bana vâd etti. 17 Vallâhi, şimdi, ben, sanki Kureyş Kavmi’nin harp meydanında vurulup düşecekleri yerlere, bakıyor oraları görüyorum!” dedi.12 Peygamberimiz (sav), Tiyâ mevkiinde eshabdan bazıları ile birlikte dolaşırken, Süfyân-ı Damrî adında ihtiyar bir Arab’la karşılaştı ve ondan Kureyşlerin nerede olduklarına dair sağlam bilgiler aldı. Müslümanlarla Kureyş müşrikleri arasında bir kum tepesi iki tarafı birbirine göstermiyordu. Peygamberimiz (sav), uğradığı Zefiran’dan ayrılıp Esâfir Tepesi’ne doğru ilerledi. Oradan Debbe Köyü’ne indi. Büyük bir dağ gibi kum yığını olan Hannan’ı sağda bırakarak yola devam etti. Peygamberimiz (sav) ile Hz. Ebû Bekir, binitli idi. Nihayet Bedr’e yakın bir yere indiler.13 Bedir yakınına cuma gecesi, yatsı vaktinde gelmişlerdi. Peygamberimiz (sav): “Şu küçük tepe yanındaki kuyu başından bir takım bilgiler elde edebileceğimizi umarım!” diyerek Hz. Ali, Zübeyr b. Avâm, Sa’d b. Ebi Vakkas, Besbes b. Amr gibi bazı sahabileri oraya gönderdi. O sırada, Kureyş’in sucuları, su taşıyan develeri ile birlikte kuyunun başında bulunuyorlardı. Onlardan bazılarını yakaladılar, bazıları da kaçtılar. Kaçan sucular ortalığı velveleye verdi. Yakalananlardan Haccac Oğullarının kölesi Eslem ile Âs b. Saîd Oğullarının kölesi Arîz Ebû Yesâr’ı getirdiler. Peygamberimiz (sav), onlara soru somaya başladı: “Kureyş hakkında bilginiz nedir? dedi. 12 13 İbn-i Esir Kâmil, c. II, s. 57. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 615-616. 18 Onlar: “Vallâhi, şu gördüğün kum tepesinin en yüksek, en uzak tarafındadırlar!” dediler. Peygamberimiz: “O cemâat ne kadardır?”diye sordu. “Pek çok!” dediler Peygamberimiz (sav): “Her gün kaç deve keserler?” diye sordu. “Bir gün 9,bir gün 10,”dediler. Bunu üzerine Peygamberimiz (sav): ”Kureyş Cemâatı,950 ile 1000 kişi arasıdadır!” buyurdu. Kureyş eşrafından kimlerin olduğunu soran Peygamberimize, onlar bildiklerini söylediler. Bunların (Eşrafların) sayıları 15 kadardı. Peygamberimiz eshabına dönerek: “İşte, Mekke, ciğer parelerini size fedâ etti!” buyurdu. Bedir Kuyusu’nun Başında Karargâh Kurulması: Peygamberimiz (sav), Bedr’e gelip suyun en yakın bir yerine indi. Nerede karargâh kurulması uygun olacağını eshâbıyla görüştü. O zaman, otuz yaşlarında bulunan Hubab b. Münzir, ayağa kalktı: “Biz harpçi kimseleriz. Ben, bütün suları kapatıp bir tek su menbaı üzerine karargâh kurmayı uygun görürüm!” dedikten sonra: “Yâ Resûlallâh, burası, sana Allâh’ın emr ettiği, bizim için ileri gidilmesi veya geri çekilmesi câiz olmayan bir yer midir? Yoksa şahsi bir görüş neticesi, bir harp ve harp tedbiri olarak mı seçildi?” diye sordu. Peygamberimiz (sav): “Hayır! Şahsi bir görüş neticesi, bir harp tedbiri îcâbı olarak seçildi” buyurdu. Hubab: “Yâ Resûlallâh, burası inecek bir yer değildir. Sen, halkı buradan hemen kaldır. Kureyş Kavmi’nin konacağı yerin yakınındaki subaşına gidip konalım. Ben 19 orayı bilirim Orada bol tatlı sulu bir kuyu bulunduğunu biliyorum. O’nun gerisindeki bütün kuyuları kapatalım. Sonra da bir havuz yapıp, onu su ile dolduralım. Sonra da müşriklerle çarpışalım. Biz susadıkça, havuzumuzdan içeriz. Onlar su bulup içemezler. Müşkül duruma düşerler!” dedi. Vakidi, İbn-i Sa’d, Belâzuri ve Hâkim’e göre: o sırada Cebrâil gelip: “Hubâb’ın işâret ettiği rey, yerindedir!” dedi. Peygamberimiz de: “Ey Hubâb, rey, Senin işâret ettiğindir!” diyerek hemen ayağa kalktı. Kendisi ile birlikte halk da, bulundukları yerden kalktılar Kureyş Müşriklerinin konacakları yerin yakınındaki suyun yanına kadar gittiler. Sonra, Peygamberimiz (sav), emretti, kuyular kapatıldı, bir havuz yapılıp içerisi kuyu suyu ile dolduruldu ve içine de bir kab konuldu. Peygamberimiz (sav), Bedr Kuyularının kapatılması ve batırılması işini Hz. Ali’ye emr ve havale etmişti.14 Bedr, Arapların panayırlarından, toplu alış veriş yerlerindendi. Sa’d b. Muâz: “Yâ Resûlallâh, biz, sana hurma dallarından, içinde gölgeleneceğin bir gölgelik de yapmayalım mı? Biz Senin yanına bir hayvan hazırlar, sonra da düşmanlarımızla karşılaşır ve çarpışırız. Eğer Allâh, izzet ve kuvvet verip bizi düşmanımıza galip kılarsa ki; zaten istediğimiz budur, ne âlâ; eğer aksi zuhur ederse, Sen hayvanına biner, gerimizde bulunan kimselere, Seninle sefere çıkmamış, Senden geri kalmış olan cemâatın yanına dönersin ki, Yâ Nebiyyllâh! Biz, sana onlardan daha sevgili değiliz. Onlar Seni harp edeceğine kanaat getirselerdi, Senden aslâ geri kalmazlardı. 14 Aliyyülmüttakî- Kenzül Ummal, c. IV, s. 100. 20 Allâh, Seni, onlarla korur, onlar, Senin emirlerini dinler, iyiliğini dilerler. Senin yolunda mücadele ederler!” dedi. Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Muâz’ın sözlerinden çok memnun oldu ve ona hayırlı duada bulundu ve hemen bir gölgelik yapıldı. Peygamberimiz (sav), gölgeliğin içine Hz. Ebû Bekir’le girdi. Melekler: “Sıddîyk, gölgelikte Resûlüllahla birlikte! Görmüyor musunuz? diyerek birbirlerine müjdelediler. Dîyarbekrî’ye göre: Bedir Mescid’i, bu gölgeliğin yerine kurulmuştur. Sa’d b. Muâz, kılıcını sıyırıp gölgeliğin kapısı önünde nöbet tuttu. Hz. Ali, Hz. Ebû Bekir’in bu nöbeti, kılıcını sıyırarak herkesten önce bu vazifeyi yaptığını söyler. Müşriklerin sayısı 950 idi 700 deve,100 süvarileri vardı. Süvarilerin hepsi, hatta yayalar bile zırhlı idi.15 Müşriklerin sayısının 1000 kişi olduğu da rivâyetler arasındadır. Müşrik ordusundaki yüz attan otuzu, Ebû Cehl’in kabilesi Mahzun Oğullarına âitti. Îmâ b. Rahadatül Gıfari de, Kureyş Müşriklerine hediye olarak, oğlu ile 10 deve göndermiş: “Eğer isterseniz silâh ve adam yardımı da yaparız!” demiştir. Onlar da: “Sen üzerine düşeni yaptın! Biz sağ olursak, insanlarla çarpışmaktan bize bir zaaf ve zarar gelmez; eğer Muhammed’in dediği gibi, biz, Allâh ile çarpışmış oluyorsak, o takdirde Allâh’a hiç kimsenin gücü yetmez!” dediler.16 15 16 İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 56. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c. I, s. 621. 21 Peygamberimizin (sav), Bedir’de, müşrik ulularını ölüp düşecekleri yerleri bir gün önce birer birer göstermiş ve onlardan hiçbirisi Peygamberimizin gösterdiği yerlerin dışında ölmemiştir. Peygamberimiz(sav), Bedir Vâdisi’nde ki karargâhı kumluktu. Kolaylıkla yürüyemiyorlardı. Yürürken ayakları kuma gömülüyor, su sıkıntısı da başlamıştı; Müslümanlardan bazıları ihtilâm olmuşlar, abdest, gusül için su bulmada zorlanıyorlar, şeytan ise durmadan korku ve vesvese veriyordu. O sırada Yüce Allâh, gökten yağmur yağdırdı. Müslümanlar kaplarını ve su havuzlarını doldurdular. Abdest aldılar, gusül yaptılar, hayvanlarını da suladılar. Yağmur aynı zamanda yerin tozlarını yatıştırdı ve yeri pekiştirdi. Ayaklar kumlara batmadan yürünür hale geldi. Müşrikler ise, çamur ve sel içinde hareketsiz kaldı17 lar. Hz. Ömer’in Sulh İçin Müşriklere Gönderilmesi: Kureyş Müşrikleri, gelip Bedr’e kondukları zaman, Peygamberimiz onlara Hz. Ömer’i gönderdi: “Bu işten vazgeçiniz, geri dönüp gidiniz! Sizden başkası ile çarpışmak, bana sizinle çarpışmaktan daha makbuldur!” dedi Hâkim b. Nizam: Muhammed, size karşı insaflı davrandı. İsteğini hemen kabul ediniz; dediğini kabul etmezseniz, And olsun ki, O, bundan sonra size insaflı davranmaz!” dedi. Ebû Cehil, Allâh, bize onlardan öç alma imkânını verdikten sonra, öcümüzü almadıkça, and olsun ki geri 17 Ahmed b. Hanbel-Müsned, 182. Hadis. 22 dönmeyeceğiz! Onlara hadlerini bildireceğiz ki, bundan sonra ebediyen ne gözcü çıkarılabilsin ne de kervanımızın önüne geçilebilsin!” dedi.18 Müşrikler Peygamberimiz ile çarpışmaktan vazgeçmediler. Kureyş Müşrikleri Bedr’e gelip kondukları zaman, Müslümanların ve ağırlıklarının, miktarını tahmin ve tayin etmek üzere Cumah Oğullarından Umeyr b. Vehbi vazifelendirdiler ve: “Sen bize Muhammed’in eshabını tahmin et!” diyerek, İslâm karargâhına doğru gönderdiler. Umeyr, keskin bir tahminci idi. Atını eğerleyip İslâm karargâhının çevresini dolaştıktan sonra, müşriklerin yanına döndü. Müslümanlar, 300 kişidir.70 develeri 2 de atları var. Başka da geride destekleyecek güçlerini göremedim dedi. Pek az yiyecekleri olduğunu söyledi. Ben, Yesribin Saka develerinin ölü taşıdıklarını görür gibi oldum!” dedi Müşrikler, Ebû Üsâmetül Cüşeymi ’yi de Müslümanların güç miktarını tahmin için gönderdiler. O da, dolaşıp gelince, vallâhi öyle bir cemâat gördüm ki, onlar ailelerine dönüp gitmeyi istemiyorlar. Ölmeyi isteyen bir cemâat! Onların kılıçlarından başka ne koruyucuları var, ne sığınakları! Zırhlar altında kavga ve belâ tüten gök gözler!” dedi.19 Bedir Savaşında Muhacirlerin parolası (Yâ Beni Abdurrahman) Hazreclilerin: (Yâ Beni Abdullah) Evslilerin: (Yâ Beni Ubeydullah) Resûlüllah’ın ve bütün Müslümanların: (Yâ Mansur! Emit.) 18 19 Vakıdî-Megazî, s. 44. Vâkıdî- Megazî, s. 45. 23 İbn-i Hişam’a göre: Resûlüllah’ın eshabının Bedir Günü parolası, (Ahad!) (Ahad!) Belâzüri’ye göre: Resûlüllah’ın parolası: (Emit!) Emit!) idi.20 Muhacirlerin en büyük Sancağı, Mus’ab b. Umeyr’de Hazreclilerin Sancağı Hubab b. Münzir’de, Evslilerin Sancağı da Sa’d b. Muaz’da idi. Müşriklerin sancakları ise, Nadr b. Hâris,Talha b. Ebi Talha ve Ebû Aziz b. Umeyr’de idi. Peygamberimizin Mücâhitlere Hitâbesi: Peygamberimiz (sav), Allâh’a hamd-ü Senadan sonra, Müslümanlara şöyle hitâp etti: “Bundan sora derim ki: Ben, sizi, Allâh’ın emir ve teşvik ettiği şeye teşvik eder, nehy ettiği şeylerden de nehy ederim. Şüphe yok ki, Şânı Yüce olan Allâh, hak ve gerçek olanı emr eder. Doğruluğu sever. Hayır, sahiplerine kendi katındaki mevki ve liyakatlerine göre sevap verir ki, onlar, O’nunla anılır ve O’nunla üstün sayılırlar. Siz, hak ve yerlerinde öyle bir yerde bulundunuz ki, Allâh, orada, hiç kimsenin, Allâh rızasından başka bir isteği ameli kabul edilmez! Sabır; zahmet ve sıkıntı yerlerinde gösterilirse, Allâh, o’nunla üzüntüleri açar, dağıtır, gamdan kurtarır. Âhirette de, felâh ve necâta erişilir. Allâh’ın aranızda bulunan Peygamberi, sizi, Allâh’ın azâbı ile korkutur. Ve size, emir ve tavsiyelerde bulunur. Allâh’ın buğuz ettiği bazı işlerinizi, bu gün, O’nun görmesinden utanınız! 20 Belâzürî- Ensab, c. I, s. 293. 24 Allâh (…Allâh’ın gazabı, sizin kendinize (birbirinize) olan öfkenizden daha büyüktür…21 O halde, Allâh’ın kitabında size emrettiği şeylere ve âyetlerinden gösterdiklerine bakınız! Allâh, size, zilletten sonra, izzet ve şeref verdi. Öyle ise, Kitabına ve emirlerine sımsıkı sarılınız ki, Rabbiniz sizden razı olsun. Rabbiniz, bu yerlerde rahmetini ve mağfiretini vâd ettiği emrini yerine getirmeye duruşunuz ve imtihanı kazanınız; çünkü O’nun vâdi hak, sözü gerçek, ıkabı da şiddetlidir. Ben ve siz, Hayy ve Kayyum olan Allâh’a bağlıyız. O’na sığınmış O’na tutunmuş, O’na dayanmışızdır. En son dönüşünüz de O’nadır. Allâh, beni ve Müslümanları yarlığasın!”22 Saf bağlandığı zaman, Kutbe b. Âmir, iki safın arasına bir taş atıp şu taş, firar etmedikçe, ben de firar etmeyeceğim!” dedi.23 Sabahleyin, Kureyş Müşrikleri, karargâhlarından kalkıp Akankalkum Tepesi’nden Bedir Vâdisi’ne doğru gelmeye başladılar. Müşrikler için yer tutmak üzere, tepeden ilk görünen atlı, Zem’a b. Esved’di ve oğlu da arkasında kendisini takip ediyordu. Peygamberimiz (sav), Kureyş Müşriklerinin zırhlar içinde, tamamiyle silâhlanmış, yığınlar halinde akıp geldiklerini görünce: 21 22 23 Mü’min Suresi, Ayet: 10. VÂkıdî- Megazî, s. 42-43. İbn-i Esir-Üsdülgabe, c. IV, s. 202. 25 “Allâhım! İşte bu Kureyş müşrikleri, olanca kibir ve gururları, olanca büyüklenmeleri ve övünmeleri ile geliyorlar. Sana meydan okuyor, Resûlü’nü yalanlıyorlar. Allâhım! Bana yapmış olduğun yardım vâdini yerine getir! Allâhım! Onları sabahleyin helâk et! Allâhım! Sen bana kitap indirdin. Müşriklerle çarpışmayı emr ettin. İki tâifeden birisini nasîp edeceğini de vâ’d ettin. Sen verdiğin sözden caymazsın!” diyerek dua etti. Kureyş Müşrikleri, müslümanların karşısında saf bağlayıp kılıçlarını sıyırdılar. Ebû cehil, safda kısrağının üzerinde idi. Utbe, kılıcını sıyırıp Ebû Cehl’in atının ayaklarına çarpınca, at geriledi. Ebû Cehil’e “İn! Bu gün, binilecek gün değil, Senin bütün kavmin binitli değiller!” dedi. O da, indi. Utbe: “Bu sabah, hangimizin, kabilesi için solak (uğursuz) ve işe yaramaz olduğu belli olacak!” dedi. Harb ateşini, müşriklerden ilk önce, Âmir b. Hadramî meydana çıkarak, tutuşturdu. Ona Hz. Ömer’in azatlı kölesi Mihca b. Sâlih, karşı çıktı. Mihcâ’nın Şehit Düşmesi: Mihcâ, Âmir b. Hadramî’nin attığı bir okla iki saf arasında şehit düştü. Muhacir Müslümanların verdikleri ilk şehitti. Mihcâ, Yemenli idi ilk Müslümanlardan olup, Peygamberimiz (sav)’a müşrikler, onu yanından uzaklaştır diye çok baskı yapmışlardı. En’am Sûresinin 52. ayeti, Mihcâ ve o’nun gibi 6 Müslüman hakkında nâzil olmuştur. 26 Hârise b. Surâkanın Şehit düşmesi: Ensardan ilk şehit düşen de, Hârise b. Surâka idi. Havuzdan su içerken, Hıbban b. Arika’nın rast gele attığı bir okla boğazından vurulup şehit düşmüştü. Annesi Rubeyde, Peygamberimize oğlunu sorduğu zaman, Peygamberimiz (sav): “Ey Hârise’nin annesi, oğlun, bir cennette değil; cennetlerdedir! Buyurarak, o’nun Firdevs-i âlâ da olduğunu söylemiştir. Hz. Ali der ki: “Bedir Günü, harp şiddetlendiği zaman, Resûlüllah’a sığınmıştık. O gün, insanları en cesaretlisi ve en kahramanı O idi. Müşriklerin saflarına Ondan daha yakın olan bir kimse yoktu! Kureyş müşriklerinden bir takım kimseler, Müslümanların havuzundan su içmek için gelmişlerdi. Müslümanlar, su içirmek istemediler. Peygamberimiz (sav): “Bırakınız içsinler!” buyurdu. Suyun başına gelip içtiler. Hâkim b. Hizâm da bunların içinde idi. O gün Hâkim’den başka hiç kimse kalmadan, Havuzdan su içenlerin hepsi savaşta öldürüldüler. Peygamberimizin (sav) Allâh’a Duası: Hz. Ömer derki: “Bedir Günü, Peygamber (sav) eshabına baktı. Onlar üç yüz küsür, bir de müşriklere baktı, onlar 1000 den fazla. Peygamberimiz (sav), Kıbleye döndü. İki ellerini uzattı, üzerinde ridâsı ve izârı vardı. “Allâhım! Bana yaptığın vâ’din nerede? Allâhım! Bana yaptığın vâ’dini yerine getir! 27 Allâhım! Şu bir avuç İslâm cemâatını helâk edersen, artık sana yeryüzünde hiç ibâdet olunmaz!” diyor, durmadan Rabbından yardım diliyor Ona yalvarıyordu. Ridâsı omzundan kayıp düştü. Hz. Ebû Bekir, gelip onu Resûllah’ın omzuna koydu ve arkasından ayrılmadı. Nihayet, Hz. Ebû Bekir dayanamadı: “Yâ Nebiyyallâh! Rabbı’na niyaz ettiğin yetişir artık! O, Sana olan vâ’ dini muhakkak yerine getirecektir!” dedi. Peygamberimiz (sav), safları tanzim ettikten sonra gölgeliğine döndü ve yanında Hz. Ebû Bekir olduğu halde Allâh’a (c.c.) yalvarmaya devam etti. O sırada Peygamberimize (sav), hafif bir uyuklama hâli geldi. Sonra uyandı: “Müjde Ey Ebû Bekir! Sana Allâh’ın yardımı geldi İşte şu Cebrâil (sav)’dir. Kum tepeleri üzerinde atının dizginini tutmuş, silâhlanmış emir bekliyor!” buyurdu. Nihayet, Hz. Ebû Bekir, Peygamberimizin elini tuttu: “Yâ Resûlellah! Yetişir! Sen Rabbine çok ısrar ettin, Allâh, Sana olan vâ’dini elbette yerine getirecektir dedi.24 Peygamberimiz (sav), üzerine zırhını giyinmişti. Bir müddet sonra: “Yakında o cemââat, bozulacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar!25 âyetini okuyarak çadırdan dışarı çıktı. Müslümanlara Yardıma Gelen Melekler: Müminler, kendilerinde geçmiş bir halde, Peygamberimizin yanında öbek öbek dikilip durdukları zaman, Peygamberimiz (sav), Onlara Cebrâil, (sav)’in, Mikâil’ 24 25 Vakıdî-Megazî, s. 47. Kamer Suresi, Ayet: 45. 28 in, İsrafil’in biner melekle yardıma geldiklerini müjdeledi. 26 Rivâyete göre: Önce: Benzeri görülmedik şiddetli bir rüzgâr geldi, sonra geçip gitti. Arkasından ikinci bir rüzgâr geldi, o da geçip gitti. Daha sonra üçüncü bir rüzgâr geldi. 1.Rüzgârda Cebrâil (sav), 1000 melekle gelip Peygamberimiz (sav)’ın yanında yer aldı. 2.Rüzgârda Mikâil, 1000 melekle gelip Peygamberimiz (sav) sağında yer aldı. 3.Rüzgârda İsrâfil 1000 melekle gelip Peygamberimiz (sav) solunda yer aldı.27 Melekler, Başlarına beyaz sarık sarmışlar, sarıkların uçlarını arkalarına salıvermişlerdi. Yalnız, Cebrâil’in sarığı, sarı idi.28 Meleklerin hepsi de, kır atlı idiler. Atlarının alınlarında sarkan perçemleri vardı. Peygamberimiz (sav): “Melekler, alâmetli ve nişanlıdırlar. Siz de, kendilerinize, birer alâmet ve nişan yapınız!” buyurdu. Bunun üzerine, Mücâhitler, miğferlerine ve başlarına giydikleri şeylere, yünden vesâireden alâmetler taktılar. Meleklerin, Yardım Ettikleri: Müşrikler, Müslümanlarla çarpışmaya girdikleri zaman, sert, ufak taşların, taşlardan çıkardıkları sesler, madeni sesler gibi, gökten yere sesler gelmeye başladı! 26 27 Enfal Suresi, ayet: 9-10. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 16 Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 68-69. 28 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 633; Taberî-Tarih, c. 2, s. 282. 29 Bu sesler, müşriklerin önlerinde ve arkalarında çınlamakta, yüreklerini titretmekte idi!29 Peygamberimizin (sav), sağında, solunda, önünde ve arkasında tanınmayan kişilerin, müşriklere kılıç vurdukları görülüyordu. Çünkü Kur’ân-ı Kerim’e göre, Yüce Allâh, Meleklere: “Ben, sizinle beraberim! Haydi, iman edenlere sebât ilham ediniz!) diye vahy ediyor, (Kâfirlerin yüreklerine korku salacağım! Hemen vurunuz boyunlarının köküne! Vurunuz! Onların her Parmağına!” diyordu. Çünkü onlar, Allâh’a ve Resûlü’ne karşı geldiler. Kim, Allâh’a ve Resûlü’ne karşı gelirse, Allâh’ın cezâsı çok çetindir! 30 Rivâyete göre: Peygamberimiz (sav), Hz. Ali ve Hz. Ebû Bekir’e: “Sizden birinizin yanında Cebrâil, diğerinizin yanında Mikâil ve İsrâfil bulunuyor!” buyurmuştur. Müslümanlara yardım için gelen Melekleri, kaçan ve esir alınan müşriklerden görenler ve anlatanlar vardı. Huveytıb b. Abdül’Uzzâ der ki: “Ben Bedir’de müşriklerle birlikte bulundum. Birçok meleğin, yerle gök arasında çarpıştığını ve esirler aldığını gördüm. Bunu hiç kimseye anmadım.” Zehebî, Huveytıb’ın, kendi kendine: “Bu zat, himâye olunuyor, korunuyor” dediğini de kaydeder. Rivâyete göre: Gıfar Oğullarından birisi, müşrik iken, amcasınınoğlu ile birlikte Bedir’e gelmişler, yenilen taraftan bir şeyler yağmalamak maksadıyla, yüksek bir tepeye çıkıp muhârebenin neticesini gözlemeye başlamışlardı. 29 30 Vâkıdî-Megazî, s. 70. Enfal suresi, ayet: 12-13. 30 O sırada kendilerine yaklaşan bir bulutun içinde kırbaç, silâh şakırtılarını ve at kişnemelerini ve birisinin de: “İleri atıl Hayzum!” dediğini iştince, amcaoğlunun ödü patlamış ve olduğu yerde canı çıkmıştı. Öbürü ise, korkusundan bayılmış, öleyazmıştı. Hayzum, Cebrâil’in atının ismi idi. Aklı başına gelen adam İslâm ordusunun yanına geldi. Sonra eski yerine döndü; fakat orada önceden işitmiş olduğu şeylerden hiç birisi yoktu. Ebû Dâvut (veya Umeyr) Mâzini der ki: “Bedir Günü, müşriklerden birinin peşine düştüm. Kılıcım o’nun başına erişmeden, kellesinin yuvarlandığını gördüm! Onu benden başkasını vurup öldürdüğünü zannettim. Sehl b. Huneyf de: “Bedir Gününde, herhangi birimiz, bir müşrikin başına kılıcımızı çaldığımız zaman, kılıcımız daha o’nun başına erişmeden, kellesinin bedeninden kopup yere yuvarlandığını görüyorduk.” der. Peygamberimiz Verdiği Sopanın Kılıç oluşu: Ükkâşe b. Mıhsan, müşriklerle çarpışırken, kılıcı elinde kırlınca, Peygamberimiz (sav) yanına geldi. Peygamberimiz (sav), O’na bir sopa uzattı: “Bununla vuruş Ey Ükkâşe!” buyurdu. Ükkâşe, onu, Peygamberimizin (sav), elinden aldı. Sopa Ükkâşe’nin elinde kımıldayarak uzun boylu, sırtının ortası kuvvetli, parlak, keskin bir kılıç haline geldi. Allâh, Müslümanlara, zafer ihsan edinceye kadar, Ükkâşe, o kılıçla harp etti. Ükkâşe, El’Avn ismi verilen bu kılıcı, Peygamberimizle bulunduğu bütün gazvelerde de, kullandı.31 31 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 637.Vâkıdî-Megazî, s. 68. İbn-i Sa’d-Tabkat, c. I, s. 188. 31 Müşriklerin Üzerine Saçılan Toprak: Peygamberimiz eline bir avuç kum alıp Kureyş müşriklerine karşı durdu: ”Kara olsun yüzleri!” diyerek avucundakileri, müşriklere doğru saçtı. Sonra da eshabına emir verdi: ”Hücuma kalkınız, saldırınız!” buyurdu.32 Saçtığı ince kumdan, gözleri ve yüzleri kum dolmayan bir kimse kalmadı. Son derece sersemleştiler. Nereye gideceklerini bilemediler. Toprak saçma hadisesi, Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Onları, siz öldürmediniz, Allâh öldürdü. Onu (o kumları) attığında, Sen atmadın, Allâh attı!” 33 Sa’ad b. Muaz’ın, müşriklerin esir alınması hoşuna gitmedi. ”Yâ Resûlüllah! Bunların öldürülmesi, esir alınmasında daha hayırlı idi, diye istekte bulunduysa da Rasûlüllâh, tehlike olmayacak kişilere, daima merhametli davranmıştır. Müşriklerden Asım b. Ebi Avf, bir canavara dönmüştü. Ebû Dücâne O’nun kafasını kılıçla kesti. Nevfel b. Huveylid, Müslümanlarla karşılaştığı zaman: “Ey Kureyş cemâati! Bu gün ululuk ve yücelik günüdür.” diyerek haykırmaya başlayınca, Peygamberimiz (sav): “Allâhım! Nevfel b. Huveylid’e karşı, bana yardımcı ol!” diye dua etmişti. Nevfel, Kureyş Cemaatinin dağılmaya başladığını görünce de, ensara’a seslendi: “Kanlarımızı akıtmaktan size ne fayda var?” dedi. Hz. Ali, yetişip O’nun kellesini kılıçla gövdesinden ayırdı. Peygamberimiz (sav): “Nevfel 32 33 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 628. Enfal suresi, ayet: 17. 32 hakkında ne bilgi var?” dediği zaman, Hz. Ali: “Ben onu öldürdüm.” dedi. Peygamberimiz (sav): “Allâhü Ekber” diyerek tekbir getirdi ve: “Allâh, o’nun hakkında ki duâmı da kabul etti!” buyurdu.34 Hz. Ömer der ki: “Bedir Günü, As b. Sâîdi, aslan gibi toprakları yırtar ve saçarken gördüm. Hemen, Hz. Ali, üzerine yürüdü ve onu öldürdü. Ebû Cehil’in öldürülmesi: Abdurrahman b. Avf der ki: “Bedir Günü, ben harp safında durup sağıma soluma baktığım zaman, ensâr gençlerinde iki delikanlı gözüme ilişti. Bunlardan, harbe, darba en elverişlisi ile birlikte durmayı istedim. Onlardan biri, beni göz ucuyla süzdü de: “Ey Amca! Sen Ebû Cehilli tanır mısın?” dedi. Ben de: “Evet tanırım!” dedim ve: “Ey Kardeşimin oğlu! Sen, onu, ne yapacaksın? diye sordum. “Bana haber verildi ki, o Resûlüllah’a sövermiş! Varlığım kudret elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, onu bir görecek olursam, ikimizden eceli yakın olan birisi ölmedikçe şahsım, onu şahsından ayırmayacaktır!” dedi. Gencin, bu sözüne, doğrusu hayret ettim. O biri de beni, göz ucu ile süzerek, bana ötekinin söyledikleri gibi söyledi. Bu sırada gözlerim, Ebû Cehil’e erişince, işte aradığınız adam şu adamdır diye Ebû Cehil’i gösterdim. Onlar da kılıçlarını sıyırarak, ona doğru koştular. Fakat Ebû Cehil, her iki genci de şehit etti ki, onlar 35 yaşlarında gençlerdi. 34 Vâkıdî-Megazî, s. 67 33 Muaz b. Amr b. Cemuh de ki: “Müşrikler, Ebûl Hakem erişilmez yerdedir!” diyorlardı. Onların bu sözünü işitince, ona doğru gittim. Yanına sokulma imkânı bulunca üzerine saldırıp bir vuruşta ayağının yarısını, bacağı ile birlikte kestim. Vallâhi, vurulunca, O’nun yere düşmesi, hurma çekirdeğini döven taşın altından çekirdeğin sıçramasını andırıyordu! O sırada Ebû Cehil’in oğlu İkrime, omzumdan kılıcı ile vurup elimi, kolumu kesti. Elim yanımda derinden sallandı kaldı! Çarpışmanın şiddeti, bana onu unutturdu. O gün, kesik elimi, arkama atıp hep çarpıştım durdum! Bana zahmet verince, ayağımı üzerine bastım, sallanan elimi koparıp attım!”. Muaz b. Afrâ, Ebû Cehil’i yaralanmış bir halde görünce, kımıldayamayacak bir hale gelinceye kadar ona kılıç vurdu. Muâz b. Amr. İle Muâz b. Afra, Peygamberimizin huzuruna geldiler ve hâdiseyi anlattılar. Peygamberimiz (sav): ”Ebû Cehil’i hanginiz öldürdü?”diye sordu. İkisi de: “Ben öldürdüm!” dediler. Peygamberimiz (sav): ”Kılıçlarınızı sildiniz mi?” diye sordu. “Hayır, silmedik!” dediler. Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav), onların kılıçlarını gözden geçirdi: “İkiniz de öldürmüşünüz!” dedi. Fakat Peygamberimiz (sav), Ebû Cehil’in, ele geçen kılıcını ve eşyâlarını Muâz b. Amr b. Cemûh’a verdi.35 35 Buhari-Sahih, c. IV, s. 57; c. V, s. 11; Mülim-Sahih, c. V, s. 149. 34 Peygamberimiz (sav): “Acabâ, Ebû Cehil ne yaptı, ne oldu? Kim gidip bir bakar?” diyerek, ölüler arasında O’nun araştırılmasını emretti. Peygamberimiz (sav): “Arayınız, O’nun hakkında bir sözüm var! Eğer siz o’nun ölüsünü teşhis edemez, tanıyamazsanız, dizindeki yara izine bakınız: Bir gün, ben ve O, Abdullah b. Cüdâ’nın ziyafetinde bulunuyorduk. İkimiz de gençtik. Ben ondan biraz büyükçe idim. Sıkışınca onu ittim. İki dizi üzerine düştü. İki dizinden biri yaralandı ve bu yaranın izi uru, dizinden kayıp olmadı!” buyurdu. Bunun üzerine ibn-i Mes’ud, Ebû Cehil’i aramaya gitti. Onu son nefesinde buldu ve tanıdı. Kendisine: “Â! Ebû Cehil! sen misin?” dedi ve boynuna ayağı ile bastı. Sakalını tutup çekti: ”Ey Allâh’ın düşmanı! Allâh, nihayet seni, hor ve hakir etti mi?” dedi. Ebû Cehil: ”Ne diye beni hor ve hakir edecek? Sizin öldürdüğünüz adamdan daha üstün kim var? Onların, benim gibi bir adamı öldürmelerinden, benim için arlanacak ne var? Ey koyun çobanı! Allâh, Seni hor ve hakir etsin! Sen zaferi kimin kazandığını haber ver?” diye sordu. İbn-i Mes’ud: ”Allâh’ın ve Resûlü’nün tarafı kazandı!” dedi. Ebû Cehil’in miğfer’ini kafasından çıkardı: “Ey Ebû Cehil! Seni öldüreceğim!” dedi. Ebû Cehil: “Sen, kavminin ulusunu öldürenlerin ilki değilsin! Fakat bu gün senin beni öldürmen, doğrusu, bana çok ağır ve çetin geldi, ben, Hılfülfudul veyâ Mu- 35 tayyibin’den bir adam tarafından öldürülmemi ne kadar isterdim!” dedi. Ebû Cehil, Bedir de öldürülen müşriklerin altmış dokuzuncusu idi.36 İbn-i Mes’ud, Ebû Cehil’in kendi kılıcı ile başını kesti. Silâhını, zırhını, miğferini, başını getirip Peygamberimiz (sav)’in önüne koydu. “Yâ Resûlüllah, bu, Allâh düşmanı Ebû Cehil’in başıdır.!” dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), Allâh’a hamd-ü senâ etti: “Hamd olsun Allâh’a ki, kuluna yardım etti, dinini üstün kıldı.37 Allâhım! Bana olan vâ’dini yerine getirdin. Hakkımda ki nimeti de tamamla!” dedi. Öldürülmemesini Emir Edilen Kimseler: Müşrikler bozulmaya başlayınca, Peygamberimiz eshabına: “Ben, anlıyorum ki, Haşim Oğullarından ve başkalarından bazı kimseler, Bedir Harbi’ne müşrikler tarafından zorlanarak çıkarılmışlardır. Onları siz öldürmeniz gerekmez. Sizlerden herkim, Hâşim Oğullarından herhangi birine rastlarsa, onu öldürmesin! Kim, Ebûl bahteri b. Hişâm’a rastlarsa onu öldürmesin! Kim, Resûlüllah’ın amcası Abbas b. Abdulmuttalib’e rastlarsa, onu öldürmesin; çünkü o, Mekke’den zorla çıkarılmıştır!” buyurdu. 36 37 İbn-i Kesir-Tefsir, c. II, s. 293. Vâkıdî-Megazî, s. 67. 36 Sizden, her kim, Abbas’a, Talib’e, Akîl’e, Nevfel’e, Ebû Süfyan’a rastlarsa , onları öldürmeyiniz! Çünkü onlar Bedir’e zorla gönülsüz olarak getirilmişlerdir!” buyurdu.38 Müşrikler, bozulmaya başlayınca, Müslümanlar üç gruba ayrıldılar. Bir grub, Peygamberimiz (sav)’in çadırının önünde nöbet tuttu. İkinci grub, düşmanı tâkip ve esir ediyordu. Üçüncü grub da ganimet mallarını topluyordu. Bedir Şehitleri: Muhacirlerden; 1-Ubeyde b. Hâris; 2-Umeyr b. Ebi Vakkas; 3-Züşşimâleyn b. Abdi Amr; 4-Mihcâ (Hz. Ömer’in azatlısı); 5-Saffan b. Beyzâ; 6-Âkıl b. Bükeyr; Ensardan; 1-Sa’d b. Heyseme; 2-Mübeşşir b. Abdül Münzir; 3-Yezîd b. Hâris; 4-Umeyr b. Humam; 5-Râfi’ b. Muallâ; 6-Hârise b. Sürâka; 7-Avf b. Hâris; 8-Muavviz b. Hâris. Bedir şehitlerinin namazlarını Peygambermiz (sav) kendisi kıldırmıştır.39 38 39 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 10, Vâkıdî-Megazî, s. 112; Buharî-Tarihulkebir, c, II, s. 98. 37 40 Yirmi Dört Müşrik Ölüsünün Kör Bir Kuyuya Atılması: Peygamberimiz (sav) Bedir’de öldürülen Kureyş Müşriklerinin ulularından yirmi dördünü Bedir’de taşla örülmüş pis kuyulardan kör bir kuyuya atılmasını emretti. Kuyuya, ilk önce Utbe b. Rebîa’nın ölüsü çekilip atıldı. Müşrik ulularından yirmi dördünün ölüsü birer birer sürükleyip kuyuya atıldı.41 40 Öztürk s.153 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. VI, s. 276; İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 638. 41 38 Toplanan ganimetler, müsavi olarak harbe iştirak eden herkese bölüştürüldü. Buna bazı Müslümanlar emeklerinin çokluğunu bahane ederek razı olmaz gibi görünseler de, Resûlüllah’ın taksimine kimse rıza göstermemezlik ve saygısızlık yapmadı. Bedir Muharebesi öğleye doğru sona erince, Cebrâil (sav), perçemi alnında bağlanmış bir kısrak üzerinde, zırhlı, mızraklı olduğu halde, kum tepesinde göründü: “Yâ Muhammed! Senin Rabbın olan Yüce Allâh, beni, Sana gönderdi. Seni razı oluncaya kadar, Senden ayrılmamamı da bana emretti. Râzı oldun mu?” dedi. Peygamberimiz (sav) de: “Evet! Razı oldum!” deyince, Cebrâil (sav), dönüp gitti. Bedirden Ayrılış: Peygamberimiz (sav), ikindi namazını kıldıktan sonra, Bedir’den ayrılıp Üseyl’e vardı. Üseyl, Bedir’den iki mil uzaklıkta, üç mil uzunluğunda bir vâdi olup buraya güneş batmadan önce inildi. Orada istirahata geçildi ve yatıldı. Peygamberimiz (sav): “Geceleyin bizi kim bekleyecek” diye sordu. “Zekvan b. Abdi Kays’ım!” deyince Peygamberimiz (sav), O’na “Otur!” dedi. Peygamberimiz (sav), sorusunu tekrarladı. Bir zat daha kalktı. Peygamberimiz (sav) ona “Sen kimsin!” diye sordu: Adam:”Abdi Kaysın oğluyum!” dedi. Ona da “Otur! dedi. Bir müddet bekledikten sora bir zat daha ayağa kalktı, Peygamberimiz (sav), O’na “Sen kimsin!” diye sordu. “Ebû Seb’im!” dedi. 39 Bir müddet sonra, Peygamberimiz (sav): “Üçünüz de ayağa kalkın!” dedi. Zekvan b. Abdi Kays, yalnız başına ayağa kalktı. Peygamberimiz (sav), “Öteki arkadaşların nerede?” diye sordu. Zekvân: “Yâ Resûlellah! Gece, her üç soruna da cevap veren bendim!” dedi. Peygamberimiz (sav), O’na: “Allâh da Seni korusun!” buyurdu. O gece Müslümanlardan bazıları da, nöbet tuttular.42 Hz. Abbas Ve Bütün Esirlerin Bağının Çözülmesi: Bütün esirler, iple bağlanmışlardı. Peygamberimizin (sav) gözüne uyku girmedi: “Yâ Resûlellah, ne diye uyumuyorsun!” dediler. “Abbas’ın inlemesi yüzünden!” dedi. Biri gidip o’nun bağını çözdü.43 Peygamberimiz (sav): “Esirlerin hepsinin bağlarını çözünüz!” buyurdu. Emr yerine geldi ve Peygamberimiz (sav) uyudu. Ganimetlerin Taksimi ve Zülfikar: Ganimet malları, 150 deve,10 at, Belâzüri’ye göre 30 at, külliyetli miktarda kırmızı kadife, harp alet ve edevâtı, sahtiyan, ev eşyası ve elbiselerden ibaretti. Ebû Cehil’in devesi ve Münebbih b. Haccâc’ın kılıcı Zülfikar, Ganîmetlerin taksimi sırasında Peygamberimiz (sav) düştü. Resûlüllah da bu kılıcı Hz. Ali’ye hediye etti. 44 Süva- 42 43 44 İbn-i Sa’d-Tabaakat, c. IV, s. 13. Vaâkıdî-Megazî, s. 84. İbn-i Sa’d-Tabaakat, c. I, s. 485-486. 40 rilere ikişer hisse, izinli ve vazifeli bulunan sekiz kişi ile Bedir Gazvesi’nde şehit düşenlere de hisse ayrıldı. Ganimet malları her işte olduğu gibi, adaletli bir şekilde müsâvi olarak taksim edilmiştir. Esirler Hakkında Ne Yapılacağının Görüşülmesi: Hz. Ömer der ki: “Bedir Günü, Müslümanlarla müşrikler karşılaşınca, Yüce Allâh, müşrikleri hezimete uğrattı. Onlardan 70 kişi öldürüldü,70 kişi de esir alındı. Resûlüllah, esirler hakkında Ebû Bekir, Ali ve Ömer’ le istişârede bulundu. Ebû Bekir: “Yâ NebiyyAllâh! Bunlar amcalarımızın oğullarıdır. Kabile ve kardeşlerimizdendirler. Benim reyim: Onlardan kurtuluş akçesi almandır. Alacağımız kurtulmalık akçeleri, kâfirlere karşı bize bir kuvvet olur. Allâh’ın onlara doğru yolu göstermesi ve kendilerinin bize yardımcı olmaları da umulur!” dedi. Resûlüllâh (sav): “Ey Hattab’ın oğlu! Senin fikrin nedir? diye sordu. Ömer: “Vallâhi ben, Ebû Bekir’in fikrini uygun görmüyorum. Benim kanaâtıma göre, Ömer’in akrabası olan falan için bana müsâade et! Akil için, Ali’ye müsâade et, o’nun boynuna vursun! Hamza’ya da, kardeşi falan için (Abbas) için müsâade et! O’nun boynuna vursun ki, müşriklere karşı kalbimizde bir zâ’f ve yumuşaklık bulunmadığı bilinsin. Bunlar, müşriklerin eşrâfı, ileri gelen adamları ve yöneticileridir! dedim. Resûlüllah, Ebû Bekir’in söylediğine meyl etti. Benim söylediğime meyl etmedi” 41 Peygamberimizin Esirler Hakkındaki Kararları: Müslümanlar arasında bu fikirler tartışılırken, Bir müddet sonra Peygamberimiz (sav), huzura çıktı: Buyurdu ki: “Yüce Allâh, bazı kişilerin kalplerine son derece yumuşaklık ve incelik vermiştir ki, onlar, sütten daha yumuşak ve incedirler. Allâh, bazı kişilerinde, kalplerine katıklı vermiştir ki, onlar da taştan daha katıdırlar. Ey Ebû Bekir, Senin halin, Hz. İbrâhim’in hâline benzer. O, Allâh’a: “Kim, bana uyarsa, işte, o, benden-dir. Kim de bana karşı gelirse, şüphe yok ki, Sen, çok yarlığayıcı ve esirgeyicisin!” 45 Ey Ebû Bekir! Senin hâlin, Hz. Îsâ’nın hâline de benzer. Hz. İsâ, Allâh’a “Eğer, onları azâba uğratırsan, onlar, Senin kullarındır; eğer, onları yarlığarsan, şüphe yok ki, kudretiyle her şeye üstün gelen, hikmetiyle her yaptığını yerli yerinde yapan Sensin Sen!”46 Ey Ömer, Senin hâlinde, Hz. Nuh’un hâline benzer. O, “Ey Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden yurt tutan hiçbir kimse bırakma! 47 Senin hâlin Hz. Mûsâ’nın hâline de benzer. O, Allâh’a “Sen. Onların mallarını mahvet. Rabbimiz! Yüreklerini Şiddetle sık ki, onlar, inletici azâbı görünceye kadar iman etmeyeceklerdir!” 48 demişti. Peygamberimiz (sav)’ı Mekke’de boğmaya teşşebüs edenlerden birisi, azılı İslâm düşmanı Ukbe b. Ebi Muayt’tı. Resûlüllah’ın beduasını alan bir zattı. 45 46 47 48 İbrahim Suresi, ayet: 36. Maide Suresi, ayet: 118. Nuh Suresi, ayet: 26. Yunus Suresi, ayet: 88. 42 Kureyş ordusu hezimete uğrayınca kaçarken atından düşmüş ve Abdullah b. Seleme O’nu esir almıştı. Peygamberimiz (sav), Irkuzzubya’dan çıkıldığı sırada, Âsım b. Sâbit’e, Ukbe’nin boynuna vurulmasını emretti. Ukbe: ”Yazıklar olsun ey Kureyş cemâatı! Şunlar arasında, burada neden bir tek ben öldürülüyorum? dedi Peygamberimiz (sav): “Allâh’a ve Resûlü’ne düşmanlığından dolayı!” buyurdu. Ukbe: “Yâ Muhammed! Kavminden, herkese yaptığını bana da yap! Onları öldürürsen, beni de öldür! Onlara emân verirsen, bana da ver! Onlardan kurtulma akçesi alırsan, benden de onu al! Yâ Muhammed! Sen, beni öldürürsen, küçüklere kim bakacak?” dedi. Peygamberimiz: “Ateş! Git Ey Asım! Vur o’nun boynunu!” buyurdu. Âsım gidip Ukbe’nin boynunu vurunca, Peygamberimiz.(sav): “Vallâhi, Allâh’ı, Resûlünü, Kitabını inkâr eden, Peygamberini işkenceden işkenceye uğratan Senin kadar kötü bir adam bilmiyorum! Allâh’a hamd ederim ki, O, seni öldürdü. Senin ölümünden dolayı gözümü aydınlattı!” buyurdu. Ukbe: “Küçüklere kim bakacak?” dediği zaman, Peygamberimiz (sav): “Sen, hele cehenneme girmeye bak, onları, Allâh’a bırak!” buyurduğu da rivayet edilir. Ukbe b. Ebi Muayt, Kureyş zındıklarındandı. Peygamberimiz (sav)’ın esirlere iyi davranılması için Müslümanlara tavsiyede bulunmuştur. 43 Bedir Mücâhitlerinin Fazileti: Bedir Gazâsı’na katılan mücâhidlere büyük bir paye verilmişti. Rivâyete göre cebrâil (as) bir gün Peygamberimize gelerek “Aranızdaki Bedir Mücâhidlerinin derecesi nasıldır? Siz onları ne derce sayarsınız?” diye sordu. Peygamberimiz (sav): “Biz onları, Müslümanların en üstünlerinden ve hayırlılarından sayarız!” buyurdu. Cebrâil: ”Biz de de, böyledir. Biz de, meleklerden Bedir’de bulunmuş olanları, Meleklerin üstünü ve hayırlısı sayarız!” dedi.49)50 HZ. RUKAYYE’NİN VEFATI: (Hz. Rukayye; Peygamberimiz (sav)’ ın otuz üç yaşlarında bulundukları sırada, Hz. Zeyneb’den sonra doğan kerimeleridir. İslâmiyetten önce Ebû Leheb’in oğlu Utbe ile nişanlanmış bulunuyordu. Tebbet Suresi, nâzil olunca, nişan bozulmuştur. Rukayye, Hz. Osman ile evlenmiş, Habeş ülkesine ikisi beraber hicret etmişlerdir. Peygamberimiz (sav), Onların Hicret ettiklerini görünce: ”Osman, Hz. Lût’tan sonra Allâh yolunda âilesi ile birlikte hicret edenlerin ilkidir!” buyurmuştu. Hz. Rukayye, Bedir Seferi sırasında hastalanmış, Hz. Osman, Peygamberimizin emri ile ona bakmak üzere seferden geri kalmıştı. Zeyd b. Hârise Bedir Zaferinin haberini Medine’ye getirdiği zaman, Hz. Rukayye, vefat etmiş bulunuyordu. 49 Buharî-Sahih, c. V, s. 13- 14; Ahmed b. Hanbel –Müsned, c. III, s. 465; İbni Mace-Sünen, c. I, s. 56-57. 50 M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi. 44 Hz. Rukayye’yi Ümmü Eyyem yıkadı. Hz. Osman, cenaze namazını kıldırdı ve Baki Kabristanı’na defn edildi. Hz. Osman, Onu kabre koyduğu sırada, bir tekbir sesi işti: ”Ey Üsâme! Nedir bu tekbir?” dedi. Bakınca, Zeyd b. Hârise’nin, Bedir’de müşriklerin öldürüldüklerni müjdelemek üzere, Rasûlüllâh’ın devesi Ced’â (Kavsa)’nın üzerinde olduğunu gördüler.51 HZ. HATİCE’NİN GERDANLIĞI VE HZ. ZEYNEB’İN MEKKE’DEN GETİRİLMESİ: Bedir esirleri arasında Peygamberimizin damadı ve Hz. Zeyneb’in kocası Ebû Âs b. Rebî’de, bulunuyordu. Ebül Âs; Mekke’de zenginlikte ve ticârette sayılı kişilerdendi. Annesi Hâle binti Huveylid, Hz. Hatice’nin kız kardeşi idi. Hz. Hatice, yeğenini, kızı Hz. Zeyneble’le evlendirilmesni Peygamberimizden istemiş, Peygamberimiz (sav) de buna muhalefet etmemişti. Peygamberimiz (sav), Hz. Zeyneb’i Ebûl Âs’la nikâhladı. Hz. Hatice, yeğeni Ebûl Âs’ı oğlu yerine tutardı. Yüce Allâh, Peygamberimizi, Peygamberlikle şereflendirdiği zaman, Hz. Hatice ile kızları Peygamberimize iman ettiler. Peygamberimizin (sav), Allâh’tan getirip tebliğ ettiği şeyleri tasdik, Peygamberimizin (sav), dinini kabul ettiler. Ebül Âs ise, müşriklikte kaldı. Peygamberimiz (sav), kızı Hz. Rukayye’yi veya Ümmü Gülsum’u da Utbe b. Ebi Leheb’le nikâhlamıştı. Araya giren müşrikler, gerdeğe girmeden, Utbe ile Ümmü Gülsum’u ayırdılar. Ummü Gülsum, sonra da, Hz. Os man’la evlendi. 51 Bn-i Abdul’Ber-İstiab, c. IV, s. 1841-1842. 45 Nitekim Hz. Zeyneb’in Müslüman olmayan kocası Ebûl Âs’la yaşamlarına İslâmiyet mâni olduğu halde, Peygamberimiz (sav) onları, ayırmamış, biri müslüman, öbürü de, müşrik olduğu halde yaşamaya devam ediyorlardı. Nihayet, Ebûl Âs’da Bedir Esirleri arasında idi. Mekkeliler esirleri kurtarmak için kurtulmalık akçeleri göndermeye başlayınca, Hz. Zeyneb de, Ebûl Âs Rebi’ için biraz mal ile annesi Hz. Hatice’nin kendisini evlendirdiği sırada, hediye etmiş olduğu gerdanlığı göndermişti. Peygamberimiz (sav), gerdanlığı görür görmez, son derece rikkate geldi: “Eğer, O’nun esirini serbest bırakmayı uygun görürseniz, malını da kendisine geri çeviriniz!” buyurdu. “Olur, Yâ Resûlellah! diyerek Ebûl Âs’ı serbest bıraktılar. Gönderilen mal ile Gerdanlığı Hz. Zeyneb’e iâde ettiler. Zeyneb’in açıktan Mekke’ye gitmesi, bazı müşriklerce (adaletsiz davranılıyor gerekçesiyle) hoş karşılanmayıp engellendi. Ara soğuyunca, itiraz seslerinin arkası kesildiği zaman, Ebûl Âs’ın kardeşi, Kinâne b. Rebi Onu, Zeyd b. Hârise’ye ve güvenli kişilere teslim edip, Zeyneb’i Peygamberimize getirdiler.52 Peygamberimiz’in Zehirlemeye Kalkılması: Bedir’den Medine’ye dönerken bir Yahudi karısı, kızartılmış bir oğlağı Peygamberimize (sav), yedirmeye kalktı: ”Yâ Muhammed, sağ salim döndüğün için sana bir vâ’dimdir gibi tatlı sözlerle ikramda bulundu. Peygamberimiz de son derece açtı. O sırada, Yüce Allâh, kebab 52 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I-II, s. 651-657; TaberîTarih, c.II, s. 290-292; İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 63-64. 46 olmuş oğlağı dört ayağı üzerine kaldırıp: ”Yâ Muhammed, sakın beni yeme! Ben, zehirlenmişimdir!” dedi. Müşriklerden alınan esirlerin elleri, boyunlarına bağlı, olarak Medine’ye gelmeleri, Medine’deki, müşrik ve münafıkları sindirdi. Hattâ Yahûdiler, aralarında: “Sıfatlarını kitaplarımızda bulduğumuz zat, budur; artık bundan sonra, O’na karşı durulmaz! Hep o galebe çalar!” demelerine rağmen, kıskançlığa ve taşkınlığa başladılar: Muhammed, vuruşmayı iyi bilenlerle karşılaşmadı; eğer, bizimle karşılaşacak olursa, bizim çarpışmamızın hiçbir kimseye benzemediğini görecektir.” dediler ve aradaki anlaşmayı bozduklarını da açıkladılar. Abdullah b. Übey’in ve Arkadaşlarının Müslüman olmaları ve Münafıklardan Başlıcaları: Bedir Harbi’nden sonra, Abdullah b. Übey ile müşriklerden ve puta tapanlardan O’nunla işbirliği yapanlar: “Bu, zafer ve galebenin Müslümanlara yöneldiğini açıkça gösteren bir hâdisedir!”.diyerek, Peygamberimiz (sav)’a gelip ister istemez biat ettiler ve Müslüman oldular. Evs ve Hazrec Kabilesi’nden olup Müslüman göründükleri halde, Peygamberimize (sav) ve İslâm dinine karşı Yahudilerle sinsice iş birliği yapmaktan geri durmadılar. 47 UHUD GAZASI NİÇİN YAPILDI? (Kureyş müşriklerinden bir kısmı, Bedir Günü öldürüp kör kuyuya atılmışlar, bir kısmı da, kaçarak Mekke’ ye ulaşmışlardı. Ebû Süfyan b. Harp de Şam’dan Kureyş kervânı ile Mekke’ye dönmüş, getirdiği bütün ticâret mallarını ‘öteden beri olduğu gibi’ el sürmeden Dârünnedve’ye koymuştu. Kureyş eşrafından Esved b. Muttalib, Cübeyr b. Mut’ im, Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebi Cehil, Hâris b. Hişâm, Abdullah b. Ebi Rebia, Huveytıp b. Abdul’uzzâ ve Huceyr b. Ebi İhap… Ebû Süfyan b. Harb’in yanına vardılar: “Ey Ebû Süfyan! Getirdiğin ve tuttuğun şu ticâret malları, iyi bilirsin ki Mekkelilerin mallarıdır ve Kureyş’ in ticâret kervanına âittir. Mekkeliler, bu ticâret mallarıyla Muhammed’e karşı büyük bir ordunun hazırlanmasını canı gönülden temenni ederler. Babalarımızdan, oğullarımızdan, kabilelerimizden nice kimselerin öldürülmüş olduğunu gördün!” dediler. Ebû Süfyan: “Kureyşliler, bu fedakârlığı göze alıyorlar mı? Buna gönüllü ve istekliler mi?” dedi. “Evet!” dediler. 48 Ebû Süfyan: Zaten ben, bunu özleyen ve kabul edenlerin ilkiyim. Abdi Menaf Oğulları da benimledir. Vallâhi, asıl mahvolan ve öcü alınacak olan da benim: Oğlum, Hanzala ve kabilemin en şerefli kişileri Bedir de öldürüldü!” dedi.53 Ticâret Kervanı Kazancının Bağışlanması: Ticâret kervanında ki malların bedelleri ile Peygamberimizin (sav), Üzerine asker göndermeye, kureyşlileri, Ebû Süfyan’ın dâvet ve teşvik ettiği, malların altın karşılığında satışları yapılarak ordunun bununla hazırlandığı da, rivâyet edilir. Kureyşliler, her dinarda, bir dinar kazanç sağlamışlardı. Ondan sağlanacak kazancı ayırt dediler. Ticâret malı, bin deve yükü olup ve sermayesi elli bin dinar altın idi. Kureyşliler: “Ey Ebû Süfyan, sen, bu ticâret mallarını sat. Bu işi organize et!” dediler. Bin deve yükü malı altın mukabilinde satışı yapıldı. Hissedarlara yalnız sermayeleri verildi. Elli bin dinarlık kazanç da orduya bağışlandı. Müşriklerin tümünün çarpışmaya katılması için sayılır şairleri, toplumu, Müslümanlar aleyhine kışkırtmak için görevlerdirdiler. Müşriklerin Rey Sahibi Üstün Kişileri: 1.Utbe b.Rebîa; 2.Ebû Cehil b. Hişam; 3.Ebû Süfyan b. Harp. Kureyş müşrikler, Ebû Süfyan’ın kumandası altında keskin silâh ve aletlerini yanlarına alarak Ehâbiş (ayak takımı insan) ve kendilerine bağlanan Kinâne Oğulları ve Tihâme halkıyla birlikte yola çıktılar. Cübeyr b. Mut’ 53 Vâkıdî-Megazî, s,156-157. 49 im’in kölesi, Habeşli Vahşi, Habeş usulüne göre kargı atmakta çok maharetli ve becerikli idi. Attığı yere yapıştırır, isabet edemediği pek az olurdu. Cübeyr b. Mut’im, Vahşiyi çağırdı. Ona: “Halk ile sefere çık; eğer, Muhammed’in amcası Hamza’yı, Amcam Tuhayma b. Adiy yerine öldürürsen, Sen hür ve azatlısın!” dedi. Yapılan propagandalarla Sakıf, Kinâne ve daha başka kabileler halkı Mekke’ye toplandılar. Erkeklerden başka, şarkıcı, kışkırtmayı bilen on iki veyâ daha fazla kadın da orduya katıldı. Bunlar, Bedir’de ölen müşrikleri anacaklar, erkeklere cesaret verip, kendi inançlarına göre harpçilere manevi güç vereceklerdi. Bunlar, Ebû Süfyan’ın karısı Remle bint-i Tarık, İkrime b. Ebi Cehil karısı, Ümeyye bint-i Said gibi müşriklerin sayılı kadınları idi. Kureyş ordusu üç bin kişiden fazla idi. Bunlardan yüz tanesi Sakıftendi. Orduda, iki yüz at, üç bin deve vardı.54 Askerin, yedi yüzü zırhlı idi. Pek çok silâh ve askeri malzeme vardı. Peygamberimizin (sav)’ın amcası Hz. Abbas, Peygamberimizin emriyle Mekke’de oturmakta, oradaki Müslümanlara kuvvet ve destek olmakta, bütün olup bitenleri Peygamberimiz (sav)’a yazı ile bildirmekte idi. Medine’ye gelmek istediği zaman, Peygamberimiz (sav), O’na: “Sen bulunduğun yerde daha güzel cihad etmektesin! Senin, Mekke’de oturman, daha hayırlıdır!” diye cevap yazdırmıştı.55 54 55 Vâkıdî-Megazî, s,159-160. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 31 50 Hz. Abbas, Kureyş müşriklerinin maksad ve hazırlıklarını yazılı olarak Peygamberimize bildirdi. Hz. Abbas, yazıp mühürlediği ve üç gün içinde Peygamberimize ulaştırmak şartıyla Gıfar Oğullarından kiraladığı bir adama teslim ettiği yazı şöyle dedi: Kureyşiler, üzerine yürümek üzere derlenmiş, toplanmışlardır! Üzerine yürüyüp geldikleri zaman, yapageldiğini, yapacağını yap! Hazırlanmakta onlardan öne geç, onlardan önce davran! Sana doğru yöneldiler, geliyorlar. Üç bin kişilerdir. İki yüz atlı, yedi yüz zırhlıları, üç bin de develeri var. Bütün silâhlarını yanlarına aldılar!”56 Yahûdîlerle Münafıkların Telâşları: Hz. Abbas’ın gönderdiği adam, Peygamberimizi (sav)’i Medine’de bulamadı. Kubâ Mescidi’nin kapısından çıktığı ve merkebin üzerinde bulunduğu sırada bulup yazıyı Peygamberimiz (sav)’a verdi. Medineli Eshabı Kiramdan Übey b. Kâ’b yazıyı Peygamberimize okudu. Peygamberimiz (sav), yazı muhteviyatını gizli tutmasını, kimseye açıklamamasını Übey b. Kâ’b’a hatırlattıktan sonra Ensar’dan Sa’d b. Rebî’nin evine gitti. Ona: “Evde yabancı kimse var mı?” diye sordu. Sa’d b. Rebî kimse yoktur. İstediğini konuşalım!” dedi. Peygamberimiz (sav) O’na, Hz. Abbas’ın yazısını haber verdi. 56 Vâkıdî-Megazî, s,159-160. 51 Sa’d: “Yâ Resûlallâh, vallâhi, ben, bunun hayırlı olacağını umarım.” dedi. Peygamberimiz (sav), Kubâ’dan acele Medine’ye döndü ve Sa’d b. Rebî’den haberi gizli tutmasını istedi. Peygamberimiz (sav), dışarı çıkınca, Sa’d b. Rebî’nin zevcesi Amre içeri girdi: “Resûlüllah sana ne söyledi? diye sordu. “Bu seni ilgilendirecek bir şey değil; dediyse de, kadın: “Ben sizin bütün konuştuklarınızı dinledim” dedi ve konuşulan şeyleri kocasına anlattı. Sa’d b. Ebi Rebî, Peygamberimize olup biteni anlattı. Ama haber kısa bir süre içinde Medine’ye yayıldı. Medineli Yahûdiler, münafıklar, korkudan titrediler ve sarsıldılar. “Muhammed’e hiç de istediği, hoşlandığı bir şey gelmedi! Mekke’den gelen şu adam, Muhammed’e hiç de iyi bir haber getirmedi!” dediler.57 Amr b. Huzâî ve Huzâîlerden bazı kimseler Mekke’ den çıkıp dört günde Zî Tuvâ’da Kureyş Ordusuna yetiştiler. Medine’ye gelip durumu Peygamberimize (sav), haber verdikten sora başka bir yolu takip ederek onlarla karşılaşmayacak şekilde Batn-ı Râbiğ’da yine Kureyş ordusuna yetiştiler. Ebû Süfyan, bu durumdan şüphelendi. Müslümanlar kalelerine çekilecek. Biz intikamımızı alamayacağız diye söylenmeye başladı. Safvan b. Ümeyye: “Eğer, onlar bizim karşımıza ovada çıkmazlarsa, biz de, Evs ve Hazreclilerin hurmalıklarını onarılmaz bir şekilde kesip, kendilerini temelli malsız bırakırız! 57 Diyar Bekrî-Hamis, c. I, s. 473. 52 Eğer, onlar bizi ovada karşılarlarsa, nasıl olsa bizim, sayımız da gücümüz de onlardan çok üstündür diye müşrikleri teselli etti. Kureyş Ordusunun konakladığı her yerde kadınlar, Bedir’de öldürülenleri anmakta, yanlarındaki deflerle erkekleri çarpışmaya kışkırtmakta idiler. Her indikleri yerde develer boğazlanıyor, yiyip içiyorlardı. Ebvâ köyüne uğradıkları zaman Kureyşiler birbirlerine: “Geliniz, Muhammed’in annesinin kemiklerini çıkaralım; eğer bizim kadınlarımızdan esir alacak olurlarsa, Muhammed’e annesinin kemiklerini gösterir, onun karşılığı, kadınlarımızı esaretten kurtarırız veyâ ondan bu kemikler karşılığı bol mal alabiliriz” diye konuşmalar oldu. Ebû Süfyan, Kureyş’in ileri gelenleri ile görüştü. Bu işin yapılmasının sakıncaları da olduğu ileri sürülerek bundan vazgeçildi. Kureyş ordusu, Zülhuleyfe’ye on günde ve 5 Şevval Perşembe günü sabahı gelip kavuştuğuna göre, Mekke’ den 25 Ramazanda çıkmış oluyordu. Kureyşiler, sabahleyin Zülhuleyfe’ye geldikleri zaman, iki atlıyı Eluta’da kendilerine bir menzil bulmaları için gönderdiler. Peygamberimiz (sav), Fadâle’nin Oğulları Enes ve Müvennes’i müşriklerin hareketlerini gözlemek üzere, gözcü olarak göndermişti. Bunlar, Kureyş müşriklerinin develerini ve atlarını Urayz’daki ekinlere –yeşillik bırakmayacak şekilde yayılmak üzere- salıverdiklerini Peygamberimiz (sav), Peygamberimize haber verdiler. Bu ekinler, develerle su çekilerek sulanırdı. Kureyşiler, “Urz” adı verilen bu araziyi terk ettikleri zaman ekin- 53 lerden, yeşillikten eser kalmamıştı. Peygamberimiz (sav), Medineli Müslümanlardan Hubab. b. Münzir’i de, müşriklerin durumunu gizlice keşfetmek üzere gönderdi. Gönderirken ona “Gördüklerini, bana, Müslümanlar arasında haber verme!” buyurdu. Hubab, Müşriklerin arasına girdi. Onları tahminledi. Maksatlarını öğrenmeye muvaffak oldu, dönüp bunları Peygamberimize (sav), gizlice haber verdi. Peygamberimiz ona: “Neler gördün?”diye sordu. Hubab: “Yâ Resûlallâh! Onların sayısı üç binden biraz fazla, süvarileri, iki yüz kadar, zırhlıların sayısı yedi yüz civarında Peygamberimiz (sav): “Hevdec’li kadınlar var mı?” diye sordu. Hubab: “Yanlarında defler ve trampetler bulunan bir takım kadınlar gördüm,” dedi. Peygamberimiz (sav): “Onlar, Bedir’de öldürülenleri anarak Kureyşileri çarpışmaya kışkırtmak istiyorlar, bana bu şekilde haber geldi. Sen bütün bunlar hakkında hiç kimseye bir şey söyleme! Allâh, bize yeter. Ne güzel vekildir O!” dedi.58 Nihayet, müşrikler, Uhud’a geldikleri sırada Kanat Vâdisi’nde, Sebha Ovası’ndaki Ayneyn (iki su kaynağı) Tepesine kadar ilerleyip vâdinin Medine yamacındaki bir köşesine kondular. Medine’de Tedbir Alınması: Evs ve Hazrec kabilelerinin ulularından Sa’d b. Muaz, Üseyd b. Hudayr, Sa’d b. Ubâde ve daha başkaları, müşriklerin Medine’ye bir baskın yapmalarından endişe58 Vâkıdî-Megazî, s,160-163.. 54 lenerek silâhlandılar cuma gecesini Mescid’de Peygamberimiz (sav)’ın kapısı önünde geçirdiler. Menine halkı, o gece, sabaha kadar nöbet tutup beklediler. Peygamberimiz (sav); cuma gecesi bir rüya gördü. Sabahleyin, yanına gelen Müslümanlara: “Ben Vallâhi bir rü’ya gördüm. Hayra yordum. Kılıcımın ağzından bir gedik açıldığını gördüm. Ellerimi, sağlam bir zırhın içine soktuğumu gördüm!”. buyurdu. Başka bir rivayette: “Ben kendimi sağlam bir zırhın içinde gördüm. Kılıcım zülfikâr’ın ağzında bir gedik açıldığını gördüm! Boğazlanmış bir sığır gördüm! Arkasından da bir koç gördüm!” buyurdu. “Yâ Resûlallâh, bunları ne şekilde yordun?” diye sordular. “Sağlam zırh giymek, Medine’de kalmaya işarettir. Orada kalınız! Kılıcımın ağzında bir gedik görmem, bir zarara uğrayacağıma işarettir! Boğazlanmış sığır, eshabımın şehit düşmelerine işarettir! O’nun arkasından bir koç’un getirilmesine gelince, koç, askeri bir birliğe işarettir ki, İşaallâh, onları da Allâh öldürecektir!” buyurdu. Peygamberimiz (sav), bu rü’yâyı yorarken: ”Kılıcının gedilmesi, Ehli Beyt’imden bir kişinin öldürülmesidir!” de buyurmuştur. Peygamberimiz (sav), rü’yasında kılıcının gedilmesinden hoşlanmamıştı. 55 İbn-i Ukbe’ye göre: Kılıcın gedilmesi, Peygamberimiz (sav), yüzü ve dudağının yarılmasına, dişinin kırılmasına işâretti. Peygamberimiz (sav), rü’yasını şöyle yorumladığı da, rivâyet edilir: “Rüyada kılıcı yere çarptım, ağzı kırıldı. Bu, Uhud Günü Müminlerin bazılarını şehit düşeceklerine işarettir! Kılıcı tekrar yere çarptım, eski düzgün haline döndü. Bu da, Allâh’tan bir fetih geleceğine, Müminlerin toplanacağına işarettir!”. Peygamberimizin gördüğü bu rü’yadan mülhem olarak Kureyş müşrikleriyle Medine dışında çarpışmayı uygun görmüyordu.59 Peygamberimiz (sav), durumu, Muhacir ve Ensâr’ın büyükleri ile görüştü, konuştu. Konuşmaya, Abdullâh b. Übey b. Selül’ü de çağırmıştı. Peygamberimizin (sav), o zamana kadar, onu hiç çağırdığı olmamıştı. Peygamberimizin Görüşü: Peygamberimiz (sav), Sahabîlerine: “Eğer, Medine’ de müdafaada kalmayı uygun görürseniz, müşrikleri oldukları yerde kendi hallerine bırakırsınız. Onlar, üzerinize gelmeyip kondukları yerde bekler, dururlarsa, kötü, güç bir durumda bulunmuş olurlar; eğer, Medine’ye girip bize saldıracak olurlarsa, Medine’de kendileri ile çarpışırız. Siz de bu yoldaki görüşünüzü bana açıklayınız!” buyurdu. 59 Vâkıdî-Megazî, s,163.164. 56 Peygamberimiz (sav); çarpışmak için Medine’den dışarı çıkmayı hoş görmüyordu. Abdullâh b. Übey b. Selül de, aynı kanatta idi. Yüce Allâh’ın Uhud’da ve başka yerlerde şehitlikle şereflendirdiği Müslümanlardan ve daha önce Bedir Gazası’na katılmak fırsatını kaçırmış olanlardan bazıları: “Yâ Resûlallâh, Sen, bizi, düşmanlarımıza karşı çıkar ki, onlar, bizim, kendilerinden korkmadığımızı, sinmediğimizi görsünler!” dediler. Abdullah b. Übey’in Görüşü: Abdullah b. Übey b. Selül: “Yâ Resûlallâh! Medine’de dur. Sakın onlara karşı çıkma; çünkü vallâhi, biz ne zaman, Medine’den düşmanlarımıza karşı çıkmışsak, muhakkak, musıbet ve mağlubiyete uğramışızdır. Aksine olarak, ne zaman, düşmanımız Medine’ye girip bizimle çarpışmışsa, muhakkak, yenilgiye uğramıştır. Yâ Resûlallâh, Sen, onları buyurduğun gibi, kendi hallerine bırak. Onlar, oldukları yerde kalır, üzerimize gelmezlerse, kendileri için çok kötü ve zararlı olan bir yerde tutulup kalmış olurlar. Eğer, üzerimize gelecek olurlarsa, erkekler, onlarla yüz yüze çarpışırlar. Kadın ve çocuklarda damlardan onların üzerine taş yağdırırlar. Eğer, Medine’ye saldırmadan dönüp giderlerse, umduklarına eremeden, bir şey elde edemeden, geldikleri gibi dönüp geri gitmiş olurlar!” dedi Muhacirlerle ensar’ın büyüklerinden çoğunun kanâatı da, böyle idi. 57 Peygamberimiz: “O halde Kureyş müşriklerini, Medine’de bekleyiniz; kadınlarla çocukları kalelerde, yüksek evlerde bulundurunuz! Kureyşiler, Medine’ye girip bize saldırırsa, biz de dar yerlerde sıkıştırarak onlarla çarpışırız. Çünkü dar yerlerde çarpışma usulünü, biz, onlardan daha iyi biliriz. Onları, kalelerin, yüksek köşelerin üzerinden de oka taşa tutarsınız!” buyurdu. Medine’nin her köşesi, birbirine girmiş sık evlerle birer kale gibi idi. Bedir’de bulunmayan, düşmanla karşılaşmayı ve şehit düşmeyi arzulayan bazı gençler ise, Peygamberimizin (sav), Medine dışına çıkmasını dilediler ve dileklerinde direndiler. Câbir b. Abdullâh’ın rivâyetine göre: Bazı Medineliler, Cahiliye Devrinde bile, onlar Medine’ye girmeye cesaret edemediler, İslâmiyet Devri’nde onların Medine’ye, üzerimize yürümelerine nasıl müsâade buyrulur? Yaşlılardan Hz. Hamza, Sa’d b. Ubâde, Numan b. Mâlik’le Evs ve Hazreç’ten bazı kişiler de, gençlerin düşmanı Medine dışında karşılamaları hakkındaki isteklerini desteklediler. Bedir’de çok dar ve zor bir durumda iken üç yüz kişi ile onlara galebe çaldıklarını ileri sürdüler. Ebû Said-i Hudri’nin Babası Mâlik b. Sinan: “Yâ Resûlallâh, biz, vallâhi, iki iyiliğin arasında bulunuyoruz. Bu iyiliklerden birisi: Allâh, bizi onlara galip ve muzaffer kılarsa ki, dileğimiz budur onları rezil ve rüsvay etmiş oluruz. Hem bu bizim için bir genişlik de olur. Onların ürküp kaçanlarından başkasını da bırakmayız! 58 Yâ Resûlallâh! Bu iyiliklerden ikincisi de, Yüce Allâh’ın bize şehitlik nasip etmesidir. Vallâhi Yâ Resûlallâh, bence bu ikisinden hangisi olursa olsun, onda hayır vardır!..” dedi. Hazreti Hamza’nın Konuşması: Hz. Hamza: “Yâ Resûlallâh, Sana, kitabı indirmiş olan Allâh’a yemin eder, and içerim ki, bu kılıcımla Medine dışında Kureyş müşrikleriyle çarpışmadıkça yemek yemeyeceğim!” dedi. Hz. Hamza, cuma günü oruçlu idi. cumartesi günü Uhud’da müşriklerle karşılaştığı zaman da, oruçlu bulunuyordu.60 Numan b. Mâlik: “Yâ Resûlallâh, ben, şehadet ederim ki, dünyada boğazlandığını gördüğün sığırın temsil ettiği eshabından birisi de benim! Bizi, cennetten mahrum etme! Kendisinden başka İlâh bulunmayan O Allâh’a yemin ederim ki, ben, cennete girsem gerekir!” dedi. Peygamberimiz (sav) : ”Ne ile?” diye sordu. Nûman b. Mâlik: ”Çünkü ben, Allâh’tan başka İlâh bulunmadığına, şehadet eder, Allâh’ı ve Resûlü’nü severim. Düşmanla karşılaştığım gün de, yüz çevirip kaçmam!” dedi. Peygamberimiz de: “Doğru ve gerçeksin!” buyurdu. Nûman b. Mâlik: “Yâ Resûlallâh! Rüyada gördüğün boğazlanmış sığırın temsil ettiği şehit Sahabîlerinden birisi de, ben olacağıma şehadet ederim!” dedi. İyas b. Evs: “Yâ Resûlallâh, biz, Abdul’eşhel Oğulları, o boğazlanan sığır’ın temsil ettiği eshabınız! Yâ Resûlallâh, Müslümanlar arasında boğazlanacak olanların bizlerden olmasını umuyoruz!” 60 Vâkıdî-Megazî, s. 165. 59 “Bizler, düşmanla çarpışarak boğazlanacak ve cennete kavuşacağız. Müşrikler de cehennemi boylayacaklardır! Yâ Resûlellah, Kureyş müşriklerinin kavimlerine dönüp: “Muhammed’i Yesrib’de kaleler ve köşklerde kuşattık! demelerini hoş görmem! Hem, bu, Kureyş’in cüretini de arttırır. Biz, onları karşılayıp kovmazsak, bütün hurmalıklarımızı çiğnerler, Urz’daki ekinlerimizi de, ekilmemiş hale getirdiler. Yâ Resûlallâh, biz. Câhiliye Devrinde iken, Araplar, hep üzerimize yürürler dururlardı. Biz kılıçlarımızı sıyırıp onları karşılayıncaya ve men edinceye kadar bizden, bizim üzerimizdeki emel ve isteklerinden vazgeçmediler. Bugün biz, düşmanları karşılamaya daha lâyık ve elverişli durumda bulunuyor, en sonunda varacağımız yeri, Senin sayende Allâh’ın bizi destekleyeceğini bilip duruyorken, bizleri evlerimizde kuşattırma!” dedi. Sa’d’in Babası Heyseme Kalktı: “Yâ Resûlalâh! Kureyşiler, çöl Araplarından ve kendilerine Ehâbisten toplayabildiklerini topladılar. Atlarına binip meydanımıza indiler. Bizi evlerimizde ve kalelerimizde kuşatacaklar, sonrada dönüp gidecekler, aleyhimizde söylemedik söz bırakmayacaklar. Bu, onların cüret ve cesâretini arttıracak, kızacaklar, yağmalamak için, çevremize gözcü dikecekler, ekinlerimize istediklerini yapacaklar. Görüp de karşılamayacak ve yurdumuzun ortasından kovmayacak olursak, çevremizdeki Araplar dahi, bize göz dikecekler, üzerimize atılacaklardır! 60 Yüce Allâh’ın bizi Kureyş müşriklerine karşı muzaffer kılması umulur. Allâh’ın âdeti böyledir; eğer, ikincisi olursa ‘ki şehitliktir’ Bedir, beni ondan uzaklaştırdı ve mahrum etti. Hâlbuki ben onu, o kadar özlemiştim. Benim, Bedir Gazası’na çıkmayı özlediğimi işitince, oğlum, benimle kur’a çekişti. Kur’a, ona çıktı ve şehitlikle O, nasiplendi! Hâlbuki ben, şehitliği ne kadar özlüyordum! 61 Dün gece, rüyada oğlumu güzel bir surette gördüm. Cennet meyveleri ve ırmakları arasında dolaşıyor ve (Bana, cennette arkadaşlığa katıl! Ben, Rabbımın vâ’d ettiği gerçeği buldum!) diyordu. Vallâhi, Yâ Resûlallâh! Sabaha çıkınca, oğluma cennette arkadaş olmayı özlemeye başladım. Yaşım çok ilerledi. Kemiklerim inceldi ve zayıfladı. Rabbime kavuşmayı özlemekteyim. Yâ Resûlalâh, beni, şehitlikle, cennette oğlum Sa’d’ın arkadaşlığı ile nasiplendirmesi için Allâh’a dua et!” dedi. Peygamberimiz O’nun bu arzusunu yerine getirdi. Enes b. Katâde: Yâ Resûlalâh, İki iyiliğin biri: İster şehitlik, ister zafer ve ganimet olsun!” dedi. Peygamberimizin Silâhlanması ve Va’zı: Cuma günü, Peygamberimiz (sav), Cuma nazmını kıldıktan sonra, müslümanlara va’z etti. Cihadı, Cihat için hazırlanılacağını anlattı. Düşman karşısında sebat eden, güçlüklere göğüs gerenlerin, Allâh’ın yardımına kavuşacaklarını haber verdi. “Cihad’da geri durmak, gecikmek acizliktir. Yardıma kavuşmak sabır ve sebatladır. 61 61 Vâkıdî-Megazî, s. 166. 61 Sabır ve sebat ediniz! Sabır ve sebat ettiğiniz takdirde, yardım, sizinledir” buyurdu. Peygamberimiz (sav), o gün, cemâata ikindi namazını da kıldırdı. Halk yığılmış, Medine’nin, Avâli kesimlerinde, oturan halkı hazırlanmışlar, kadınlar, kalelere yerleştirilmişlerdi. Amr b. Avf Oğulları ve toplulukları, Nabıt Oğulları ve toplulukları tamamiyle hazırlanmış, silahlanmış bulunuyorlardı. Peygamberimiz (sav), Onları görünce evine girdi. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’de birlikte girdiler. Peygamberimizin (sav), sarığını sarmasına zırhını giyinmesine yardım ettiler. Peygamberimiz (sav), zırhını gömleğinin üzerine giydi. Beline kayıştan bir kılıç kemeri (Palaska) bağladı ve boynuna kılıcını astı.62 Sa’d b. Muaz’la Üseyd b. Hudayr’ın Uyarmaları: Sa’d b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr, gelip de halkın saf saf dikilip dizildiklerini ve Peygamberimiz (sav)’ın çıkmasını beklediklerini görünce: “Medine’den çıkmak istemediği halde, siz, çıkması için Resûlüllâh’a ısrar edip durdunuz! Hâlbuki Ona emir gökten iner. Siz bu işi Ona bırakınız. O’nun emr ettiği şeyi işleyiniz. Siz O’nun hakkında: (O, kendiliğinden bir şey söylemez…)63 Buyurduğunu görmediniz mi? Siz, O’nun emrine itaat ediniz!” dediler. 62 63 Vâkıdî-Megazî, s. 167-168. Necim Suresi, ayet: 3. 62 Peygamberimiz (sav), zırhını giyinmiş, silâhlarını kuşanmış olarak evden çıkınca, Medine dışında çarpışmak için direnenleri hepsi, yaptıklarına pişman oldular. “Yâ Resûlallâh! Senin hoşlanmadığın şeyi bizim istememiz yaraşmaz. Eğer, Medine’de kalmak istiyorsan, Medine’de kal! Sana aykırı hareket etmemiz doğru değildir. Sen, nasıl istersen öyle yap!” dediler. Peygamberimiz (sav): “Bir Peygamberin, zırhını giydikten sonra, düşmanla çarpışmadan ve Allâh, O’nunla, düşmanları arasındaki hükmü vermeden, zırhını sırtından çıkarması, yaraşmaz. Ben size ne buyurursam, hemen onu işlemeye bakınız! Haydi, Allâh’ın ismini anarak gidiniz! Sabır ve sebat ettiğiniz takdirde, Allâh’ın yardımı, sizin içindir.” buyurdu.64 İslâm Ordusunun Sancak ve Sancaktarları: Peygamberimiz (sav), üç mızrak getirip onlara üç sancak bağladı. Evsilerin sancağını Üseyd b. Hudayr ’a, Hazrecilerin sancağını Hubab b. Münzir ’e veyâ Sa’d b. Ubâde ’ye, Muhacirlerin sancağını da Hz. Ali’ye veyâ Mus’ab . Umeyr’e verdi. Halka namaz kıldırmak üzere, Abdullâh b. Ümmü Mektum’u Medine’de yerine bıraktı. İslâm Ordusunun Mevcudu ve Hareket Nizamı: Peygamberimiz (sav); atını getirtti. Üzerine bindi. Yayını omzuna astı. Mızrağını eline aldı. 64 Vâkıdî-Megazî, s. 167-168. 63 Mücâhitler, silâhlandılar, zırhı bulunanlara da, zırhları giydirildi ki, onların sayısı yüz kadardı. Peygamberimiz (sav), bin kişilik bir kuvvetle yola çıkmış bulunuyordu. Abdullah b. Cübeyr, piyadelerin başına geçirilmişti. Sa’d b. Muaz ile Sa’d b. Ubâde, zırhlarını giyinmiş olarak önde, Müslümanlar da, Peygamberimiz (sav)’ın sağında ve solunda yer aldılar. Bedâyi-Hasâ Sokağı yoluyla Şeyheyne kadar ilerlediler. Müşriklerden Yardım Beklenmeyeceği: Peygamberimiz (sav), Saniye’nin başına geldiği sırada, dönüp bakınca, okçulardan mürekkep askeri bir birlik gördü. “Kim bunlar?” diye sordu. “İbn-i Übeyy’in Yahûdî müttefiklerindendir!” dediler. Peygamberimiz (sav): ”Onlar Müslüman oldular mı?” diye sordu. “Hayır, Yâ Resûlalâh! dediler. Peygamberimiz (sav): “Müşriklere karşı, müşriklerden yardım istenmez! Onlara söyleyiniz geri dönsünler!” buyurdu. Peygamberimiz (sav), Şeyheyn’de orduyu teftiş etti. Yaşlarını küçük gördüğü 17 genci, gönüllerini alarak geriye çevirdi. Onlara, Medine’de çocukları ve kadınları koruma görevini verdi. Burada teftiş bittiği zaman güneş batmıştı. Akşam ve yatsı namazlarında Bilâl-i Habeşî ezan okudu. Resûlüllâh (sav), namazları kıldırdı. Muhammed b. Mesleme’nin kumandasın da elli kişilik bir devriye kolu bütün gece ordunun çevresinde dönüp dolaşarak nöbet tuttu. 64 Peygamberimizin (sav) Gece Muhafızı: Yatsı namazını kılınca Peygamberimiz (sav): “Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sordu. Müslümanlar arasından bir kişi kalkıp: “Ben!” dedi. “Sen, kimsin?” diye sordu. “Zekvan b. Abdi Kaysım!” dedi. Peygamberimiz (sav), Ona: “Sen otur!” buyurdu. Biraz sora Peygamberimiz (sav): “Bu gece, bizi, kim beleyecek?” diye sordu. Yine, Müslümanlar arasından birisi kalkıp: “Ben!” dedi. Peygamberimiz (sav),ona: “Sen, kimsin?” diye sordu. “Ben Ebû seb’im!” dedi. Peygamberimiz (sav),Ona: “Sen otur!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Bu gece bizi kim bekleyecek?” diye sorusunu tekrarladı. Yine Müslümanlardan birisi kalkıp: “Ben!” dedi. Peygamberimiz (sav), Ona: “Sen kimsin?” diye sordu. “Ben İbn-i Kaysım!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Otur!” buyurdu. Aradan bir müddet geçtikten sonra: “Üçünüzde kalkınız!” buyurdu. Yalnız, Zekvan b. Abdi Kays kalktı. “Öteki arkadaşların nerede kaldılar?” diye sordu. 65 Zekvan: “Her üç soruya da cevap veren ben idim!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Git, Sen, bizi koru! Allâh da seni korusun!”buyurdu. Zekvan, zıhını giyindi. Kalkanını aldı. Peygamberimiz (sav)’ın yanından ayrılmaksızın, o, gece, nöbet tuttu.65 Zekvan b. Abdi Kays Kimdir: Zekvan b. Abd-i kays, Es’ad b. Zürare ile birlikte daha Müslüman olmadan önce, Mekke’ye gitmişler, Kureyş müşriklerinin lideri bulunan Utbe b. Rebîa’ya görünmek istememişlerdi. Peygamberimiz (sav), bunların Utbe’ye karşı soğuk davrandıklarını haber alınca, yanlarına vardı. Kendilerine İslâmiyeti anlattı ve Kur’ân-ı Kerim okudu. Müslüman oldular. Yine Utbe’ye görünmeksizin Medine’ye döndüler. Zekvan, her iki Akabe biatında bulunmuştu. Son Akabe biatından sonra, Mekke’ye dönmüş, Peygamberimizin Medine’ye Hicretine kadar yanından ayrılmamıştı. Peygamberimiz (sav), Medine’ye Hicret edince, o da Hicret etmiş ve ilk ensar Muhaciri olmuştu. Seher vakti, Peygamberimiz (sav): ”Rüyada, meleklerin, Hamza’yı yıkadıklarını gördüm!66 Kılavuzlar nerede? “Bizi Kureyş kavmine uğratmadan onların üzerine çıkaracak yakın ve kestirme yolu bize kim gösterir?” diye sordu. Ebû Heyseme: “Ben gösteririm Yâ Resûlallâh!” dedi. 65 66 Vâkıdî-Megazî, s.169-170. Halebî-İnsanül’uyn, c. II, s. 233. 66 Peygamberimiz (sav), atına bindi. Ebû Heyseme, İslâm ordusunu Hârise Oğullarının Haresi kara taşlığından ve arazileri arasından geçirdi. Peygamberimiz (sav), Şeyheyn’den derlenip toplandığı sırada, müşrikler de Ebû Âmir’in arazisinin bulunduğu yere kadar harp düzeni halinde yavaş yavaş uzandılar. Peygamberimiz (sav), Uhud’da doğru ilerleyip köprünün bulunduğu yere kadar geldi. Müslümanlar da, müşrikler de artık birbirlerini iyice görüyorlardı. Peygamberimiz (sav), Bilâl-i Habeşî ’ye emretti. Ezan okudu. Kamet getirdi; saflar bağlandı. Müslümanlara sabah namazı kıldırdı. Peygamberimiz de, Müslümanlarda üzerlerindeki silâhlarını çıkarmadılar. Namazlarını silâhlı olarak kıldılar. Peygamberimiz (sav), zırhının üzerine bir zırh daha; takyesinin üzerine bir miğfer giydi. Baş Münafık Abdullah b. Übeyy’in Geri Dönmesi: İslâm ordusu ile Uhud’a kadar deve kuşu gibi boynunu uzata uzata gelen Abdullah b. Übeyy b. Selül: “O, rey ve görüş sahibi olmayan gençlerin sözünü dinledi de beni dinlemedi. Ey ahâli! Şuracıkta biz ne diye kendimizi öldüreceğimizi bir türlü anlayamadık!” diyerek, münafıkları ve kuşku içinde bulunanlardan üç yüz kadar kişiyi yanına alıp geri döndü.67 Bu hareket, müminler arasında bir gevşeme gibi görülmeye başladı. Abdullah b. Amr, Müslümanların, Peygamber (sav), verdikleri sözleri hatırlatarak, dönenlerin hüsrana uğraya67 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 39. 67 caklarını ifade eden sözleriyle, meydana gelen gevşemeyi biraz sağlamlaştırdı. Böylece, mü’min ve münafıklarda açıkça belli olmaya ve görülmeye başladı. Bazı Müslümanlar, Yahûdî müttefiklerden yardım istenmesini dile getirmiş iseler de, Peygamberimiz (sav): ”Bizim onlardan yardım istemeye ihtiyacımız yok!” buyurdu. Uhud’daki İslâm Karargâhı: Peygamberimiz (sav), Uhud’a Şi’b Vâdisi’ne inince, orada, arkaları Uhud Dağı’na dayalı, yüzleri Medine’ye karşı olmak üzere karagâhını kurdu. O sırada Kureyş müşrikleri, bütün develerini ve atlarını yakınlarındaki Samga Mevkiinde bulunan müslüman ekinlerine salmış bulunuyorlardı. Peygamberimiz (sav), ordusunu, çarpışma düzenine koymaya başladı. Solda bulunan Ayneyn Tepesi’ne elli okçu gönderdi. Abdullah b. Cübeyri, onlara kumandan tâyin etti. Peygamberimiz (sav), okçulara şu emri verdi: “Vazifeniz: bize yönelecek süvarileri oka tutup püskürtmek, onların, arkamızdan gelmelerine meydan ve imkân vermemektir. Haydi kalkınız! Şurada yerinizi alınız! Bizi arkadan koruyunuz! Düşmanı yenip ganimet toplamaya koyulduğumuzu görseniz de, sakın, bize katılmayınız! Kuşların bizi kapıştıklarını görseniz de, ben, size adam göndermedikçe, sakın, yerinizden ayrılmayınız! Onların bizi yendiklerini görseniz de, sakın yerinizden ayrılmayınız ve yardımımıza koşmayınız! 68 Siz yerinizde durmazsanız, biz galip olamayız!” buyurdu. Okçular, İslâm Ordusunun arkasından hiç kimsenin gelmesine meydan ve imkân vermeyecekler, onları oka tutacaklardı. Okçuların kumandanı Abdullâh b. Cübeyr, belli olmak için beyaz bir elbise giymişti. Peygamberimizin Okçulara İkinci Emri Vermesi: Okçular, yerlerine yerleştikleri zaman, Peygamberimiz (sav), onların yanlarına vardı: “Bizi arkamızdan koruyunuz, biz, düşmanın arkamızdan gelmesinden korkarız! Yerinizde durunuz ve buradan hiç ayrılmayınız! Bizim onları bozup hezimete uğrattığımızı, ordugâhlarına daldığımızı görseniz dahi, yerinizden ayrılmayınız! Bizi öldüreceklerini, öldürdüklerini görseniz dahi, gelip bize yardımcı olmayınız ve onlardan bizi korumaya çalışmayınız! Size yöneldikçe, düşman süvarilerini oka tutunuz; çünkü süvariler, atılan oklara doru gelmezler! Allâhım! Bunları, onlara tebliğ ettiğime Seni şahit tutarım!” buyurdu.68 Peygamberimiz (sav), ordusunu saf nizâmına koydu: “Beri gel, ileri git!” diyerek safları düzeltti. Omuzları bir hizaya getirdi. Müslümanları, oklar gibi dizdi. Ükkâşe b. Mıhsan ’ı sağ kanada aldı. Ebû Seleme b. Abdül’esed’i sol kanada aldı. Ebû Ubeyde Cerrah ile Sa’d b. Ebî Vakkas’ı öne aldı. 68 Vâkıdî-Megazî, s.175. 69 Mıkdat b. Amr’ı gerideki askerlerin başına koydu. İslâm Ordusu’nda biri Peygamberimiz (sav)’a, diğeri, Ebû Bürde b. Niyer’a âid olmak üzere iki at vardı. İbn-i Haldun ve İbn-i Kayyım’a göre: İslâm ordusu’ nda elli süvâri vardı. Peygamberimiz (sav), Zübeyr b. Avvam’ı baş süvâri tâyin edip, Halid b. Velid ’in karşısına koydu. Emir verinceye kadar, yerinden ayrılmamasını tembih etti. Mıkdad b. Esved’i de başka yanda vazifelendirdi. Hz. Hamza’yı da en öne, zırhsız askerlerin başına dikti. Peygamberimiz, ilk önce Muhacirlerin sancağını, Hz. Ali’ye vermişti. Müşriklerin sancağını kim taşıyor diye sordu. “Abdüddâr Oğulları taşıyor” dediler. Peygamberimiz (sav): “Biz, ahde, onlardan daha çok bağlıyız! Mus’ab b. Umeyr nerededir?” diye sordu. Mus’ab: “Ben, buradayım!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Al Sancağı!” buyurdu. Mus’ab, sancağı alıp, Peygamberimizin önüne gel69 di. Peygamberimizin Müslümanlara Hitâbesi: Peygamberimiz (sav), Müslümanlara hitap ederek onları cihada, sabır ve sebata, gayretli olmaya teşvik etti. Hitabesinde şöyle buyurdu: “Ey İnsanlar! Allâh’ın, bana kitabında emir ve tavsiye buyurduğu amellerden tâatı, haram kıldığı şeylerden de, sakınmayı size tavsiye ederim. Sonra, siz, bugün, öyle bir ecir ve sürekli mükâfat yerinde bulundunuz ki, bunların, nefsini, sabra, yakîn’e cehd ve gayrete alıştıran kişiler için hazırlandığı anla69 Vâkıdî-Megazî, s.173. 70 tılmıştı; eğer, azlık olan kişilere, düşmanla çarpışmak güç gelir, onlar da, sebad ve gayret gösterirlerse, Allâh, onları ferahlığa çıkarır; çünkü Allâh, kendisine itaat eden kişilerledir. Şeytan da, Allâh’a karşı gelen kişilerledir. Amellerinize, Cihad’da, sabır ve sebatla başlayınız. Allâh’ın size bu hususta va’d etmiş olduğu mükâfatı isteyiniz. Size, emretmiş olduğu şeyleri yerine getirmenizi tavsiye ederim; çünkü ben, sizin doğru yola kavuşmanızı özlerim. İhtilâf ve nizâa düşmek, duruşmak, acz ve za’f sayılan şeylerdendir. Allâh’ın sevmediği şeylerle uğraşanlara, ne yâdım ne de zafer ihsan olunur. Ey İnsanlar! Emin olunuz ki, kim, haram üzerinde direnirse, Allâh O’nunla Peygamberinin arasını ayırır, ilgisini keser; eğer, o kimse, kötülükten vaz geçerse Allâh’da, o’nun günahını örter ve bağışlar. Bana bir salâvat getirene, (iyilik dileyene), Allâh ve melekleri, ona on salevat getirirler. Her kim, bir Müslüman’a veya bir kâfire iyilik ederse, dünyada ve ahrette O’nun mükâfatını, karşılığını vermek Allâh’a düşer. Allâh ve Ahret Gününe inanan kimseye, cuma namazı farzdır. Çocuklar, kadınlar köleler ve hastalar bunda müstesnâdır. Her kim, Cuma namazından kaçınırsa, Allâh’da ondan kaçınır; çünkü Allâh’ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. O, her bakımdan övülmeye lâyıktır. Ben, sizi, Allâh’a yaklaştıracak bir amel bilmiyorum ki, onu size buyurmuş olmayayım. 71 Ben, sizi cehenneme yaklaştıracak bir amel de, bilmiyorum ki, ondan sizi men etmiş, sakındırmış bulunmayayım. Şüphesiz Rûhul’emin (Cebrâil (sav), kalbime şunu ilham etti ki, hiçbir kimse, rızkını eksiksiz olarak almadıkça, ölmez. Öyle ise, Rabbınız olan Allâh’tan korkunuz da, rızkınınızı en güzel şekilde helâlinde arayınız. Rızkınız gecikirse, onu, Rabbinize karşı gelerek, meşru olmayan yollardan aramaya kalkışmayınız. Ben, size helâl ve haram olanı açıkladım. İkisi arasında helâl mi, haram mı, belli olmayan bir takım şüpheli şeyler vardır ki, Allâh’a sığınan kişilerden başka, onları, kimseler bilmezler. Her kim, onları bırakırsa, ırz ve namusunu, dinini korumuş olur. Kim de, onların içine düşerse, beylik koru etrafında davarlarını otlatan bir çoban gibi yasak bölgeye dalmış olur. Haberiniz olsun ki, korusu olmayan hükümdar yoktur. Allâh’ın korusu da, haram kıldığı yasakladığı şeylerdir. Mü’min, mü’mindendir. Başın, cesedden bir uzuv olması gibi. Baş, hastalanınca, bütün cesed hastalanır. Allâh’tan selâm ve selâmetler dilerim sizlere!”70 70 Vâkıdî-Megazî, s.173-174; Halebî-İnsanül’uyun, c, II, s. 234 72 Uhud’da, Müslümanlar arasındaki parola: (Emit! Emit!: Öldür! Öldür!) sözü idi.71 Uhud Savaşı’na girmeden önce, Hz. Hamza, deve kuşu kanadından; Hz. Ali, beyaz yünden; Zübeyir b. Avvam, sarı bezden; Ebû Dücane, kırmızı bezden; Hubab b. Münzir de, yeşil bezden kendisine tuğ yapmıştı. Muhayrık, Yahûdîlerden, büyük bir bilgindi. Peygamberimiz (sav)’ı sıfatlarıyla tanırdı. İlmen bulduğu şeyi, Uhud Gazası’na çıkıncaya kadar açıklayamadı. Kendisi, Yahûdîlerin zenginlerindendi. Yedi adet hurma bahçesi vardı. Uhud Gazası’na çıktığı zaman Muhayrık, Yahûdî toplumunu Peygamberimiz (sav)’a uymaya çağırdı. Muhayrık, Kılıcını ve harçlığını yanına aldı. Akrabasından birisine: “Eğer, bu gün öldürülürsem, bütün mallarım Muhammed’indir. O, onlar hakkında Allâh’ın, kendisine gösterdiği şekilde dilediğini yapar!” diyerek vasiyette bulundu. Sabahleyin Peygamberimizin (sav), askerleri arasına katılıp şehit düşünceye kadar çarpıştı. Peygamberimiz (sav): “Muhayrık, Yahûdî ırkından, hayırlı bir kişidir!” buyurdu. Muhayrık’ın bıraktığı mülkleri, Peygamberimiz (sav), İslâma hizmet verecek vakıflar haline dönüştürüp, Müslümanlık menfâatına kullanmıştır. İki taraf birbirlerine yaklaştıkları sırada, Utbe b. Rebianın kızı ve Ebû Süfyan’ın karısı Hind, kadınlar arasında bulunuyordu. Kadınlar, erkek safları arkasında defler ve trampetler çalıyorlar, Bedir’de öldürülenleri anarak Kureyş erkeklerini çarpışmaya kışkırtıyorlardı: 71 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c III-IV, s. 68. 73 Hind de: “Biz Tarık’ın kızlarıyız! İlerlerseniz, yastıklar, döşekler sereriz size! Gerilerseniz, nefret ederiz, ayrılırız sizden!’ Haydi, göreyim sizi Abdüddâr Oğulları! Haydi, göreyim sizi arkayı kollayanlar!” Recezlerini okuyordu.72 Kureyş Süvarilerinin Püskürtülmesi: Taraflar birbirlerine iyice yaklaşmışlardı. Müşriklerin, Hevâzin Süvârileri, İslâm okçularının korudukları geçide dalmak istedilerse de, oka tutulunca, geri dönmek zorunda kaldılar.73 Müşriklerden, deve üzerinde bir adam meydana çıktı. Çarpışmak için er istedi. Dileğini üç defa tekrarladı. Bunun üzerine, Zübeyr b. Avvam, ona doğru varıp, devenin üzerinde boynunu sıktı Peygamberimiz (sav): “Yere, aşağı doğru düşür onu!” buyurdu. Müşrik, yere düştü. Zübeyir, üzerine çöküp başını kesti. Peygamberimiz (sav): “Eğer, Zübeyir çıkmasaydı, halkın çekindiğine bakıp ben çıkacaktım!” buyurdu. Kureyş Ordusu’nun sancaktarı Talha b. Ebi Talha: “Beninle çarpışmak için kim çıkar er meydanına? Ey Muhammed Sahabeleri, siz, bizi kılıçlarınızla öldürünce, Allâh’ın bizi cehenneme sokacağını, bizim kılıçlarımızla da öldürülünce de sizi cennete koyacağını söylüyorsunuz! 72 73 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c III-IV, s. 67-68. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 40. 74 Öyle ise içinizden benim kılıcımla öldürülüp hemen cennete girecek veyâ kılıcıyla beni öldürüp cehenneme sokacak yok mu bir baba yiğit?” diyerek haykırdı. Hz. Ali: “Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, ben de seni kılıcımla cehenneme göndermedikçe veyâ kılıcınla cennete girmedikçe, senden ayrılmayacağım!” dedi. Bir vuruşta o’nun bağcını kesti. Talha, yere yıkıldı. Edep yeri açıldı. “Allâh ve akrabalık aşkına bırak, beni öldürme!” dedi. Hz. Ali de, onu, kendi haline bırakıp geri döndü. Başka rivayete göre: Hz. Ali, kılıcını O’nun başına şiddet ve hiddetle indirdi. Başını çenesine kadar yarıp ikiye ayırdı. Talha yere yıkılınca Hz. Ali, geri döndü. “Ne diye o’nun başını gövdesinde ayırmadan döndün?” dediler, Hz. Ali: “Yere düşünce O’nun edep yeri bana karşı açılmıştı. Ondan hemen yüzümü çevirdim. İyice biliyorum ki, Allâh, onu yaşatmayacak, öldürecektir; çünkü Kureyş Ordusunnun koçudur o!” dedi. Talha, vurulup yere düştüğü zaman, Peygamberimiz (sav), sevindi. (Allâhü Ekber!) diyerek tekbir getirdi. Müslümanlar da, tekbir getirdiler. Talha’dan sonra, Kureyş müşriklerinin Sancağını, Talha’nın kardeşi Osman b. Ebi Talha aldı. Hz. Hamza, omzundan kılıçla vurup Osman’ın kolunu düşürdü. Böğründen ciğeri göründü. Hz. Hamza: “Ben, hacıları sulayanın oğluyum!” diyerek geri döndü. Hz. Âlinin Ebû Sa’d’i Öldürmesi: Müşriklerin yere düşen Sancağını Ebû Sa’d b.Talha aldı. Ebû Sa’d’ın üzerinde zırh, başında miğfer vardı. Kendisi yaya idi. 75 İki saf arasına dikildi: “Ben Ebû Kuşam’ım, benimle meydana çıkıp kim çarpışır?” diyerek haykırdı. Müslümanlardan hiç kimse ona karşı çıkmadı. Ebû Sa’d: “Ey Muhammed’in eshabı! Siz diyorsunuz ki, bizden öldürülenler cennete, sizden öldürülenler, cehenneme girerler! Lât’a yemin olsun ki, yalan söylüyorsunuz; eğer, siz, bunun gerçek olduğunu biliyorsanız, bazınız beni karşıma çıkıp çarpışsın bakayım!” diyerek Müslümanlara meydan okudu. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), onun karşısına Hz. Ali’yi çıkardı. Vuruştular. Hz. Ali, Vurup onu öldürdü. Ebû Sa’d’i, Sa’d b. Ebi Vakkas’ın öldürdüğü de rivâyet edilir. Sa’d b. Ebi Vakkas, boğazından okla vurunca, Ebû Sa’d’in dili sarktı. İhtimal ki, Hz. Ali, kılıcını indirdiği sırada, Sa’d b. Ebi Vakkas’a onu attığı bir okla boğazından vurmuştu.74 Müşriklerin sancağını Müsâfi b. Ebi Talha aldı. Âsım b. Sabit: “Al bunu da benden, Ebû Aklaha’nın oğlundan!” diyerek bir okla yere yıktı. Müsâfi’den sonra, müşriklerin sancağını, Hâris b. Ebi Talha aldı. Âsım, bir okla onu da yere serdi. Hârtis’den sonra, sancağı, Kilâb b. Talha aldı. Onu da Zübeyr b. Avvam öldürdü. Kilab’dan sonra sancağı, Cülâs b. Talha aldı. Onu da Talha b. Ubeydullâh öldürdü. Ondan sonra sancağı Ertat b. Şurahbil aldı. Onu da Hz Ali öldürdü. 74 Vâkıdî-Megazî, s.177. 76 Ertat’dan sonra müşriklerin sancağını Şurayh b. Kariz aldı. O da bilinmeyen bir Müslüman tarafından öldürüldü. Sancağı alan her müşrik öldürülünce sancağı almaya cesaret eden kalmadı. Hz. Ebû Bekir’in oğlu ile çarpışmaya isteklenmesi: Hz. Ebû Bekir’in Müşrikler arsında bulunan oğlu Abdurrahman, at üstünde meydana çıkarak, kendisi ile çarpışacak er diledi. Tepeden tırnağa zırhla bürünmüş, sadece gözleri görünüyordu. Hz. Ebû Bekir, O’nunla çarpışmaya kalkıp kılıcını sıyırdı. Peygamberimiz (sav): “Sok kılıcını kına, dön yerine! Biz Senin vücudundan yararlanmaktayız. Kendini tehlikeye atıp, bizi acı içinde bırakma!” buyurdu. Hz. Ebû Bekir’in oğlu, Müslüman olduktan sonra, babasına: “Eğer Uhud Günü, seni göreydim, seninle çarpışmazdım! Dediği zaman, Hz. Ebû Bekir: “Fakat ben, seninle çarpışırdım!”demiştir. Ebû Dücâne’ye Teslim Edilen Kılıç: Harbin kızışmaya başladığı sırada idi ki, Peygamberimiz elinde tuttuğu, üzerinde: “Korkaklıkta ar, ilerlemekte şeref ve itibar var! İnsan, Kaderden, korkaklıkla kurtulamaz!” Beyti yazılı kılıç için: “Bu kılıcı, benden kim alır?” diye sordu. Eshab’dan birçokları: “Ben! Ben! Ben!” diye ellerini uzattılar. “Bunun hakkını vermek üzere kim alır?” deyince susup geri durdular. Hararetli istekliler arasında bulunan Zübeyr b. Avvam da: “Ben, alırım onu Yâ Resûlallâh!” dedi. Peygamberimiz (sav), kılıcı ona vermeye yanaşmadı. Tekrar: Peygamberimiz (sav), aynı soruyu sordu. 77 Zübeyir, kalkıp: “Ben, Yâ Resûlallâh!” dedi. Peygamberimiz (sav), yine kılıcı vermedi. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali’nin de isteklerini kabul etmedi. Ebû Dücâne Sibak b. Harece kalkıp: “Yâ Resûlallâh, nedir O’nun hakkı?” diye sordu. Peygamberimiz (sav): ”Eğilip bükülünceye kadar onu düşmana vurmandır! O’nun hakkı, onunla Müslüman öldürmemen O’nunla kâfirlerin önünde kaçmamandır. O’nunla, Allâh, sana zafer yahut şehitlik nasip edinceye kadar Allâh yolunda çarpışmandır!” buyurdu. Ebû Dücâne: “Yâ Resûlallâh, ben, onu, hakkını yerine getirmek üzere alıyorum!” dedi. Peygamberimiz (sav), elindeki kılıcı ona teslim etti. Ebû Dücâne, çok cesaretli, kahraman bir kişi idi. Harp meydanında kurnaz davranırdı. Başına, kırmızı bir sargı sarar, halkın yanına çıkarsa, çarpışmak istediği anlaşılırdı. Ebû Dücâne, Peygamberimizin elinden kılıcı alınca, başına kırmızı sarığı sararak, Müslümanlarla, müşrikler arsındaki meydana çıkıp Çalımlı çalımlı yürümeye, gezinmeye başladı. Peygamberimiz (sav), O’nun böyle kurula kurula yürüdüğünü görünce: “Bu bir yürüyüştür ki, Allâh Onu şu yerlerin başkasında sevmez!” buyurdu.75 Ebû Dücâne’nin Gösterdiği Kahramanlıklar: İki taraf çarpışmaya girişmiş, savaş kızışmıştı. Zübeyr b. Avvam, kılıcın, kendisine verilmemesinde üzgündü. 75 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. III-IV, s. 67-67. 78 Kendi kendine: “Resûlüllah’dan kılıcı ben istedim. O, kılıcı benden esirgeyip tuttu Ebû Dücâne’ye verdi. Hâlbuki ben halası Safiyye’nin oğluyum. Hem de Kureyş’tenim. Onu, ondan önce ben istemiştim. Beni bıraktı, ona verdi. Vallahi, gidip bir bakarım. O, benden fazla ne yapabilecek sanki?” dedi. Ebû Dücâne’yi uzaktan takibe başladı. Ebû Dücane, başına kırmızı bir sarık sararak meydana çıkınca, ensar: “Ebû Dücane ölüm alâmetini başına sararak meydana çıktı artık” dediler. O da: “Ben, sevgilimle, hurmalıkların yanındaki dağ eteğinde bulunduğumuz sırada, hiç bir zaman harp saflarının gerisinde kalmamak üzere anlaşmışımdır! Düşmanlara, Allâh (c.c.) ve Resulü’nün (sav) kılıcı ile vururum!” diyordu. Gerçekten Ebû Dücâne, kime rastlarsa vurup öldürüyordu. Müşriklerin yaralanıp kalanlarından her birinin yanında, yakınından bir arkadaşı bulunuyordu. Zübeyr b. Avvam, onun ne yapacağını görmek için, adım adım takip ediyordu. Ebû Dücâne, ulaşabildiği yerleri yeri yarıp yırtarak, kesip biçerek dağın eteğinde deflerle müşrikleri kışkırtan kadınların yanlarına kadar ilerledi. Ebû Dücâne der ki: “Uzaktan birini gördüm ki, halka, son derece kızıyor, hırslanıyordu. Üzerine yürüyüp vurmak için kılıcımı kaldırdığım zaman, çığlık kopardı. Onun, bir kadın olduğunu görünce, Resûlüllâh’ın (sav), kılıcının şerefini gözettim de vurmadım!” Zübeyr b. Avvam, Ebû Dücâne’nin böyle, her tarafa yetiştiğini ve Utbe’nin kızı ve Ebû Süfyan’ın karısı Hind’ e kılıcını kaldırmışken, onu, öldürmekten vazgeçtiğini 79 görünce, kendi kendime: “Kılıcın kime verileceğini, Allâh ve Resûlü Senden daha iyi bilir! Vallahi, ben, onun çarpışmasından daha üstün çarpışan bir kimse görmedim!” dedi. Ebû Dücâne: Resûlüllâh’ın (sav) kılıcına saygı gösterdim de, onu, kadının kanına bulaştırmadım!” dedi.76 Umumi Taarruza Kalkış: Hz. Hamza, Hz. Ali, Ebû Dücâne ve öteki İslâm kahramanları müşriklerin saflarına daldılar. Zübeyr b. Avvam ile Mıkdad b. Esved (bu ikisi, biner süvariye bedel olurlardı) Halid b. Velid ve İkrime b. Ebi Cehlin kumandası altındaki süvarileri karşılayıp onları bozguna uğrattılar. Peygamberimiz (sav)’ın yanındaki Mücâhitler de Ebû Süfyan’ın ve arkadaşlarının üzerine yürüdüler ve onları bozguna uğrattılar. Hz. Hamza’nın Kahramanlığı: Hz. Hamza, İki elinde iki kılıç tutuyor: “Ben Allâh’ın aslanıyım!” diyerek önüne, arkasına döne döne kılıç sallıyordu. Hz. Hamza, o zaman kendisine kartal kanadından bir tuğ yapmıştı. Safvan b. Ümeyye: “Hamza nerededir?” diye bakıyordu. Hz. Hamza’nın, halkı kıyasıya kesip biçtiğini görünce “Kimdir bu? Diye sordu. “Hamza b. Abdulmuttalip!” dediler. Safvan: “Ben, bu güne kadar kavmimi öldürmeye O’nun gibi hırslı bir kimse daha görmemişimdir!” dedi. Uhud Günü, bir ara, Peygamberimizle (sav), düşmanları arasında Hz. Hamza’dan başka kimse kalmamıştı. 76 Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 231. 80 Hz. Hamza, şehit düşünceye kadar çarpışmadan geri durmamış, o gün, müşriklerden otuz bir kişi öldürmüştü. Muâviye Oğullarının azatlı kölesi Ebû Ukbe Ruşeydül’Farisi, tepeden tırnağa kadar silâhlanmış, zırhlı bir müşrike rastladı: “Ben, İbn-i Uveyf’im diyerek haykırıyordu. O sırada, Hâtıb’ın âzatlı kölesi sa’d, müşriki karşıladı. Ona, ikiye bölen bir darbe indirdi. Rüşeyd de: “Al bunu da ben Farslı köleden!” diyerek, omzuna kılıçla vurup, zırhı ile birlikte ikiye ayırdı. Peygamberimiz (sav), onların yaptıklarını görüyor, söylediklerini işitiyordu. Ruşey-dül-farisi’ye: “Öyle demesen de: ‘Al bunu da, ben ensari köleden!’ desen olmaz mıydı?” buyurdu. O sırada İbn-i Uveyf’in kardeşi de: Ben, İbn-i Uveyf’ im diyerek gelip yetişmişti, Rüşeyd: “Al bunu, ben ensari köleden!” deyip, onun başına bir darbe indirdi. Miğferle birlikte başını ikiye ayırdı. Peygamberimiz (sav) gülümsedi: “İyi yaptın ey Abdullâh!” buyurdu. Rüşeyd’e, Ebû Abdullâh künyesini taktı. Peygamberimiz (sav), Ruşeydülfarisi’ye: “Ensari demeden sen alıkoyan nedir? Sen, ensard’an sayılırsın; çünkü bir kavmin âzatlılar da, o kavimden sayılırlar” buyurduğu rivâyet edilir. Müşriklerin Bozulmaları ve Hezimete Uğramaları İslâm mücâhitleri, müşrikleri önlerine katmışlar, yetiştiklerini vurup yaralayıp öldürülüyorlardı. Yüce Allâh (c.c.), Müslümanlara yardım etmiş, yaptığı vâdini yerine getirmişti. Sayıca, kuvvetçe kat kat üs- 81 tünlüklerine rağmen, müşrikler korkuya tutulmuşlar, bozulmaya ve dağılmaya başlamışlardı. Hurma Dalının Kılıç Oluşu: Uhud Günü, çarpışırken Abdullâh b. Cahşın kılıcı kırılmıştı. Peygamberimiz (sav), ona bir hurma dalı verdi. Dal, Abdullâh b. Cahş ’ın elinde bir kılıç oluverdi. Kendisi şehit düşünceye kadar bu kılıcı kullandı. (Urcun kılıcı) diye adlandırılan bu kılıç, Abdullah b. Cahş’ın varisleri elinde iken, onu, Türk beylerinden birisi, İki yüz dinar (Altın)’a satın aldı.77 Bu Türk beyi, Bağdad da Halife Mûtasım Billâh’ın beylerindendi. Abdullah b. Amr ’ın Şehit Edilmesi: Müslümanlar, bozulmadan önce, Süfyan b. Abd-i Şems tarafından Abdullâh b. Amr b. Harâm şehit edildi. Uhud şehitlerinin ilki o idi. Câbir b. Abdullâh der ki: “Babam, Uhud’da hazırlandığı zaman, geceleyin beni çağırdı. Bana: ‘Yağrucuğum! Bilmiyorum, belki de yarın Uhud Günü ilk şehit ben olurum! Sana, baban Abdullâh’ın kızlarını hayırla vasiyet ederim.’ Resûlüllah’ın zatı müstesnâ, gerimde senden daha aziz bir kimse bırakmıyorum! Üzerimde borç var. Borcumu öde!” dedi ve dediği gibi ilk gün, ilk şehit kendisi oldu. Hanzala’nın Şehit Düşmesi: Müşrikler bozulup dağıldıkları sırada, Hanzala b. Ebû Âmir, Ebû Süfyan’ın önünü kesti. Atının bacaklarına vurdu. At yere çöktü ve Ebû Süfyan yere düşünce: ”Ey Kureyş cemâatı!” diyerek feryada başladı. Birçok kimseler korkusundan ilgilenemedi. 77 İbn-i Seyyid-Uyunüleser, c.II, s. 20. 82 Nihayet, Şeddad b. Esved b. şueb gelip Hanzala’yı arkasından mızrakladı ve şehit etti. Ebû Süfyan, kurtuldu ve kaçtı. Hanzala, şehit düşünce, Peygamberimiz (sav), onu cünüblüğünden dolayı melekler tarafından yıkandığını gördü ve Sahâbilere haber verdi. Bu durum, Hanzala’nın zevcesine sorulduğunda: ”Uhud’da yetişmek için acele ettiğinden gusül yapmayı unutmuştu.” Cevabını verdi. Hanzala, Gasîlül’melâike (melekler tarafından yıkanmış hanzala) diye anılır, Evsliler, bu durumdan iftihar ederlerdi.78 Okçuların Kazanılan Zaferi Kayıp Ettirmeleri: Okçulardan bazıları, birbirlerine: “Ne duruyorsunuz: Allâh, düşmanı, bozguna uğrattı. Şu kardeşleriniz, onların ordugâhlarında ganimet toplamaya koyuldular. Siz de, müşriklerin ordugâhına giriniz. Kardeşlerinizle birlikte ganimet toplayınız!” dedikleri zaman, bir kısım okçular: “Siz, Resûlüllâh’ın (sav): (bizi arkamızdan koruyunuz! Sakın yerinizden ayrılmayınız! Bizim öldürüldüğümüzü görseniz de, yardımımıza koşmayınız! Ganîmet topladığımızı görseniz de, bize katılmayınız! Bizi arkamızdan koruyunuz!” Buyurduğunu bilmiyor musunuz? Sakın yerinizden ayrılmayın!” dediler. Öbür okçular ise: Resûlüllâh’ın (sav) muradı bu değildir. Allâh, müşrikleri, zillete ve hezimete uğrattı, Siz de, müşriklerin ordugâhına giriniz ve kardeşlerinizle birlikte ganîmet toplayınız! dediler. Okçuların böyle anlaşmazlığa düştüğünü görünce, kumandanları olan Abdullâh b. Cübeyr, Allâh’a ve Resû78 İbn-i Esir-Üsdülgabe, c. II, s. 68. 83 lü’ne itâat etmelerini onlara emir ve tavsiye etti, dinlemediler: “Resûlüllâh’ın (sav), size söylediği şeyi unuttunuz mu?” dedi. Okçular, ganimet hırsına bürünmüşlerdi. “Biz, vallâhi, gideceğiz, ganimet nasibimizi alacağız!” dediler ve gittiler. Okçular tepesinde, Abdullâh b. Cübeyr ve vefalı on arkadaşı kaldı. Hâris b. Enes: “Ey Cemâat! Peygamberinizin size söylediği sözü hatırlayınız! Kumandanınıza itâat ediniz!” diyerek uyarıda bulundu ise de, onları, geri çeviremedi. Okçular, tepe gediğini açık bırakarak müşriklerin ordugâhında ganîmet toplamaya koyuldular. Hâlid b. Velid, okçuların azaldığını, dağın tenhalaştığını, Müslümanların ganimet toplamaya koyulduklarını görünce, müşriklerin süvârilerine seslenerek hücuma geçti. İkrime ve diğerleri de onu tâkip ettiler. Tepede kalan okçuları şehit ettikten sonra müslümanların arkasından saldırdılar. Bu durumu gören, bozulmuş müşrik askerleri, birbirlerine seslenerek yeniden toplanıp Müslümanlar üzerine saldırmaya başladılar. Müslüman okçuların Peygamberimiz (sav)’ın emrini dinlememeleri, kazanılan zaferi, mağlubiyete çevirdi, Müslümanlar feci duruma düşmüş oldular. Kureyş Süvarileri, dağın eteğine geldikleri zaman, Abdullâh b. Cübeyr, yakınındaki arkadaşlarına: “Açılınız ve dağılınız!” dedi. Okçular, yönleri düşmana ve güneşe karşı olmak üzere saf halinde dizildiler. Müşrikleri oka tuttular. 84 Kumandan Abdullah b. Zübeyr’in oku tükendi, mızrağıyla vuruşmaya başladı. Mızrağı da kırılınca, kılıcını sıyırıp o’nunla çarpıştı. Nihayet, İkrime b. Ebi Cehil tarafında şehit edildi. Yerlerinden ayrılmayan öbür okçular da, yaralandılar ve şehit oldular. Abdullah b. Cübeyr, üzerine yürüyen müşriklerin hepsini okla, mızrakla ve kılıçla yaralamıştı. Müşrikler, O’nun elbisesini soydular. Vücudunu mızrakla delik deşik ettiler. Karnını, göbeğinden böğrüne ve oradan omzuna kadar mızrakla yardılar ve barsakları dışarı döküldü. Bozulan, dağılan Müslümanlar, dağa sığındıkları, çekildikleri zaman, onu, bu vaziyette buldular. Abdullâh b. Cübeyr’in kardeşi Havvat b. Cübeyr, sarığını çıkarıp Abdullâh b. Cübeyr’ in yarsını bağladı. Havvat, koltuk altlarından, Arkadaşı Ebû Hanne’de bacaklarından tutup onu taşıdılar. O sırada müşrikler, vâdinin bir köşesinde duruyordu. Bağlanan sarık, yaranın üzerinden düşüp Abdullah b. Cübeyr’in iç uzuvları dışarı dökülünce, Ebû Hane, feryad etti ve arkasına dönüp baktı. Abdullâh b. Cübeyr, Akabe biatında bulunan Ensardandı. Sehl b. Huneyf’le sözleşerek, müşrik hemşehrilerinin ağaçtan yapılmış putlarını geceleyin kırarlar, enkazını yaksınlar diye fakir Müslümanlara getirirlerdi.79 Müslümanlara göre: Zübeyr b. Avvam der ki: “Vallahi ben, baktığım zaman, Utbe’nin kızı Ebû Süfyan’ın karısı Hid’in ayak bileziklerini ve eteklerini ve arkadaşlarını toplayarak kaçtıklarını bile görüyordum! 79 Belazürî-Ensab, c. I, s. 265. 85 Onlar, ne az, ne de çok, hiçbir şey elde edemeyeceklerdi; çünkü biz, onları bozmuş ve dağıtmış bulunuyorduk; fakat okçular, ganimet toplamak maksadı ile yerlerinden ayrıldılar, düşman süvarileri arkamızdan vurdu. O sırada, birisi de: ”Haberiniz olsun ki, Muhammed öldürüldü! diye seslenmişti. O zaman, biz de geri döndük. Onlar da bize dönüp arkamıza düştüler. Hâlbuki biz, onların sancaktarlarını öldürdükten sonra, onlar, sancaklarının yanına bile varamıyorlardı. Sahabelerden Berca b. Âzib, Mıkdad ve Nuseybe Hatun da, Müslümanların galip olduğunu söyler. Müşriklere Göre: Müşriklerin ileri gelenlerinde Dırar b. Hattab der ki: “Vallahi, onlarla çapışmamızla bozulup dağılmamız bir oldu. Kendi kedime: (Bu, Bedir Savaşı’ndan da ağır bir hezimet!) dedim. Ben, Halid b. Velid’e saldırsana a! Dedikçe, o, bu iş zor diyordu. Müslüman okçuların bulunduğu tepenin boşaldığını gördük. Bulduğumuz beş-on Müslümanı öldürdük. Ondan sonra durum bizim lehimize döndü. Okçuların bizim karargâhta ganimet toplaması bizim işimize yaradı; fakat onlardan korkup kaçanı görmedim. Öldüler ama kaçmadılar” der. 86 80 Müslümanların Birbirlerine Girmesi: Hz. Âişe der ki: “Uhud Günü, müşrikler bozuldukları sırada, Şeytan’ın: (Ey Allâh’ın kulları! Ey Müslümanlar! Arkanıza bakınız, arkanızdan sakınınız!) diyerek seslendiğini işitince, Müslümanlar, arkalarına döndüler. (Müslüman kâfiri ayırt edemeyerek) birbirleri ile çarpışmaya başladılar.” Süvarilerin arkadan saldırmasıyla da, Müslümanlar neye uğradıklarını bilemediler. Aceleden, dehşetten ve heyecandan saflar alt üst oldu. Birbirlerini bilemeden yaralayan ve şehit eden müslümanlar oldu. 80 Öztürks.141 87 Müslümanların Meydandan Uzaklaşmaları: Muhammed b. Mesleme der ki: “Kulaklarımla işittim, gözlerimle gördüm ki, müslümanlar bozuldukları zaman dağa doğru kaçıyorlar, Resûlüllâh (sav)’da arkalarından: “Ey filân bana doğru gel! Ey filân! Bana doğru gel! Ben, Resûlüllâh’ım! Bana dönüp gelene cennet var!” diye sesleniyordu. Sa’d b. Osman, Medine’ye kaçıp Peygamberimiz (sav)’in şehit edildiğini haber verenlerden ilki idi. Sonradan bazıları da Medine’ye gelip evlerine sokulmaya başladılar. İbn-i Ümmü Mektum, Medine’ye gelenlere: “Demek siz Resûlüllâh’ın (sav) yanından kaçıyorsunuz ha?” dedi. Gözleri görmediği için: “Beni Uhud yoluna doğrultunuz; yöneltiniz! Demekle, her rastladığı yolcudan haber sormakta idi. En sonunda Uhud’dan dönenlerden rastladığı birisinden Peygamberimiz (sav)’ın selâmet haberini alınca, evine döndü. Ümmü Eymen’de Şukra’ya gelenlere kavuşup yüzlerine toprak saçtı. İçlerinden bazısına da: ”Burada öreke var! Bari onu al da iplik bük! Getir ver kılıcını bana! Kadınlarla Uhud’da gidip ben çarpışayım!” dedi. Müşrik’in Peygamberimiz için and içmeleri: Müslümanlar bozulup dağılınca, azılı Kureyş müşriklerinden dördü: 1-Abdullâh b. Şibab-ı Zührî; 2-Utbe b. Ebî Vakkas; 3-Abdullâh b. Kamia; 4-Übey b. Halef. 88 Peygamberimizin (sav), hayatına son vermek üzere sözleştiler ve Peygamberimizi görecek olursa öldürmek veyâ O’nun yakınında öldürülmek üzere and içtiler.81 İbn-i Şihab: “Hz.Muhammed’i gösteriniz bana, O, kurtulursa, ben kurtulmayayım!” diyerek haykırmakta idi. Peygamberimiz (sav) ise, O’nun hemen yanıbaşında bulunuyordu. Yanında da, eshabından hiç birisi yoktu. İbn-i Şihab, oradan geçip gitti. Safvan b. Ümeyye’ye rastlayınca Safvan: “Allâh, sana, Muhammed’i vurmak fırsatını vermiş iken, ne diye O’nun yanından uzaklaştın?”dedi. İbn-i Şihab: “Sen onu gördün mü?” diye sordu. Safvan: “Evet! Sen onun hemen yanında idin!” dedi. İbn-i Şihab: Vallâhi, ben, onu görmedim. Biz dört kişi onu öldürmek için aramızda sözleşmiş, andlaşmışızdır. O, artık bizim elimizden kurtulacak değildir!” dedi. Müslümanlar oraya buraya dağıldıkları halde, Mus’ab b. Umeyr, Peygamberimizin yanından hiç ayrılmadı. Bir ara, İbn-i Kamia, atlı olarak, Peygamberimizin (sav) yakınına gelmişti. “Gösteriniz bana Muhammed’i! O, kurtulursa, ben, kurtulmayayım!” diyerek haykırıyordu. Mus’ab b. Umeyr, yanında erkek Müslümanlardan bazıları olduğu halde, İbn-i Kamia’nın önünü kesti. İbn-i Kamia, Nesiybe Hatun’un omzuna bir kılıç darbesi indirdi. O da, İbn-i Kamia’ya müteaddit darbe indirdiyse de, üzerinde iki kat zırh olunca tesir etmedi. İbn-i Kamia, vurup Mus’ab’ın sağ elini kesti. Mus’ab, Sancağı sol eline aldı. İbn-i Kamia, Mus’ab’ın sol elini de kesti. 81 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 125. 89 Mus’ab, sancağı, kollarıyla tutup göğsüne bastırdı. İbn-i Kamia, mızraklayıp vücudunu delince, Mus’ab yıkıldı. Sancak, yere düştü. Mus’ab Şehit olunca, Peygamberimiz (sav), Sancağı Hz. Ali’ye verdi. Hz. Ali, çarpışmaya gidince de, onu, sonuna kadar Ebürrum taşıdı, elinden bırakmadı.82 Mus’ab ’ın Suretine Giren Sancaktar Melek: Rivâyete göre: Mus’ab şehit düşünce, Sancağı, Mus’ ab’ın suretine giren bir Melek almıştı.83 Peygamberimiz (sav): “Gel ey Mus’ab!” diye ona seslendiği zaman, melek, Peygamberimiz (sav)’a dönüp, ben Mus’ab değilim!” demişti. Peygamberimiz (sav), Onun bir melek olduğunu, kendisine yardım için geldiğini anladı.84 Hz. Hamza’nın Allâh’tan Af Dilemesi: Câbir b. Abdullâh’dan rivayet edildiğine göre: Halkın çarpışmaktan yüz çevirdikleri sırada, ağaçların yanında Hz. Hamza: “Ben, Allâh’ın ve Resulü’nün aslanıyım! Allâhım! Şu Ebû Süfyan’la arkadaşlarının getirdikleri kötülüklerden uzak durur, sana sığınırım. Şu Müslümanların yaptıkları bozgunculukdan dolayı da, Senden üzür ve af dilerim!” diyerek çarpışmaya koyulmuştu. Sa’d b. Ebi Vakkas der ki, Hamza b. Abdulmuttalib, Uhud Günü Resûlüllâh’ın önünde: (ben, Allâh’ın arslanıyım!) diyerek müşriklerle çarpışmıştı. 82 İbn-i Haz- Cemhere, s. 357. 83 84 ibn-i Sa’d-Ta-bakta, c.2,s.42 Vâkıdî-Megazî, s.182. 90 Uhud Günü bir ara Peygamberimizle düşmanları arasında, Hz. Hamza’dan başka kimse kalmamıştı. Hz. Hamza, şehit oluncaya kadar çarpıştı. O gün, müşriklerden otuz bir kişi öldürdü. Habeşli Köle Vahşi b. Harb’e Yapılan Teklif: Habeşli köle Vahşi der ki: “Haris b. Âmir’in kızı bana: (Babam, Bedir Günü öldürüldü; eğer, Sen, üç kişiden birini: Muhammed’i veyâ Hamza b. Abdulmuttalib’i yahut Ali b. Ebi Talib’i öldürürsen, hürsün. Azatlısın; çünkü ben, Kureyş Kavmi içinde bunlardan başkasını babama denk görmüyorum!” dedi. Ben, Peygamberin üzerine varmaya güç yetiremeyeceğime inanıyorum; çünkü eshabı onu yalnız bırakmaz, kimseye teslim etmezler. Hamza’yı ise, Vallâhi uyurken bulsam, heybetinde onu uyandırmaya cesaret edemem. Amma, Ali’ye gelince, onu öldürmek için bir fırsat kollayayım bakayım dedim. Halk arasında Ali’yi aradım, derken, Ali, göründü. Kendisi çok uyanık, girişken, çevik ve etrafına çok bakınan bir adamdı. Kendi kendime, (Benim, hakkından gelebileceğim adam bu değil!) dedim. O sırada Hamza’yı gördüm: Halkı kasıp kavuruyor, kesip biçiyordu. Ona fırsat kollamak için bir kayanın arkasına gizlendim. Hz. Hamza’nın Şehit Edilmesi: Vahşi der ki, bir ara, Siba’b. Ümmü Enmar: “Var mı benimle çarpışacak bir yiğit? Diyerek meydan okuyordu. Hamza, ona: “Gel yanıma ey kadın sünnetçisi olan kadının oğlu! Allâh ve Resûlü’ne Sen misin meydan okuyan?” dedi ve onu, göz açtırmadan, bacaklarından vurup 91 yere serdi. Üzerine çöküp koyun boğazlar gibi boğazladıktan sonra süratle bana doğru gelirken, beni gördü. Sel suları arklarına eriştiği zaman, ayağı kayıp yıkılınca mızrağımı onun istediğim yerine vurmak için fırlatıp attım. Böğründen vurdum. Hatta mızrağımın ucu, mesanesinden dışarı çıktı! Arkadaşlarından bazıları koşup yanına geldiler. Ona, (Ebû Ümâre) diye seslendiklerini işittim. Cevap vermeyince: ‘Vallahi adam öldü’ dedim. Arkadaşları, onun öldüğüne kanaat getirerek yanından dağıldılar. Beni göremediler. Hz. Hamza’nın Ciğerinin Çıkarılması, Burun ve Kulaklarından Gerdanlık Yapılması: Vahşi der ki: “Onlar uzaklaştıktan sonra, Hamza’nın yanına varıp karnını yardım. Ciğerini çıkarıp Utbe’nin kızı Hinde götürdüm. Babanı öldüreni öldürürsem, bana ne var?” dedim. “Üzerimdeki elbise ve eşyam var!” dedi. “İşte sana Hamza’nın ciğeri!” dedim. Hind, ciğeri alıp ağzında çiğnedi. Yutamayınca, ağzından dışarı attı. Üzerindeki elbisesini ve takılarını çıkarıp bana verdi. Sora da: “Mekke’ye vardığım zaman, sana on tane de Dinar (altın) var! Bana, Onun vurulup düştüğü yeri de göster!”dedi. Gidip gösterdim. Hamza’nın erkeklik uzvunu, burnunu ve kulaklarını kesti. Onlardan iki bilezik, iki pazvand, iki ayak halhal’ı yaptı. Bunları takınmış olarak Mekke’ye girdi. Hamza’nın ciğeri de yanında idi.” 92 Hind, Uhud Günü Hz. Hamza’nın cesedini ele geçirirse, ciğerini yemeyi adamıştı.85 Hz. Hamza’nın ciğerinin Hind tarafından çiğnendiği Peygamberimiz (sav)’a haber verilince, Peygamberimiz (sav): ”Ondan bir şey yedi mi?” diye sordu. “Hayır!” dediler. ”Hamza’nın etinden bir şey tadanı, Allâh, temelli olarak Cehenneme haram kılmıştır, yaktırmayacaktır!” buyurdu. Hz. Hamza’nın Şemali Hakkında Bazı bilgiler: Hz. Hamza, müşriklerle çarpıştığı gün, oruçlu idi. Orucunu açmadan şehit düştü. Hz. Hamza, Peygamberimizin (sav), amcasıdır. Peygamberimizden iki yaş büyüktür. Süveybe Hatun, ikisini de emzirdiği için, Peygamberimizle Hz. Hamza sütkardeşi olmuşlardı. Hz. Hamza, (Umare) ve (Yâlâ) adında iki oğluna izâfetle (Ebû Umare) (Ebû Yâlâ) diye anılırdı. Nübüvvetin ikinci veyâ altıncı yılında; Ebû Cehil, Adiy b. Hamrâ ve İbnül’asdâ’ın Peygamberimize hakaret ve işkence yapmalarına kızarak Müslüman olmuştu. Onun Müslümanlığı ile peygamberimiz ve Müslümanlar oldukça kuvvet kazanmışlardı. Hz. Hamza hakkında Peygamberimiz (sav)’ın: “Seyyidüşşühedâ: Şehitlerin ulusu!” buyurduğu rivayet edilir. Hz. Hamza, savaş aslanlarının başında gelen bir kahramandı.86 Zülfikar Gibi Kılıç, Ali Gibi Yiğit Bulunmaz: Peygamberimiz (sav), müşriklerden bir birliğin, kendine doğru geldiğini görünce, Hz. Ali’ye: ”Hücum et onlara!” buyurdu. 85 86 Vâkıdî-Megazî, s. 222. Zehebî-Siyerü Âlâm, c. I, s. 127. 93 Hz. Ali, hücum edip onlardan hepsini dağıttı. Amır Abdullâh-ı Cumahi’yi öldürdü. Peygamberimiz (sav), başka bir birliğin gelmekte olduğunu gördü. Hz. Ali’ye: “Hücum et şunlara!” buyurdu. Hz. Ali, hücum edip onları da dağıttı ve Şeybe b. Mâlik’i öldürdü. Cebrâil: “Yâ Resûlellah, bu, sizin için yapılan iyilik ve civanmertliktir!” dedi. Peygamberimiz (sav): “O, bendendir, ben de ondan’ ım!” buyurdu. Cebrâil: “Ben de ikinizdenim!” buyurdu. O sırada şöyle bir ses işittiler: “Ne Zülfikâr gibi kılıç var, ne de Ali gibi yiğit;” 87 çünkü Peygamberimiz (sav), onlara dua etmişti. Peygamberimiz (sav)’ın Önünde Can Verenler: Müslümanlar oraya buraya kaçışmaya başladıkları zaman, Peygamberimiz (sav): “Allâh’ın kulları! Bana doğru geliniz! Allâh’ın kulları! Bana doğru geliniz!” diye seslene seslene ancak otuz kişi toplayabilmişti. Peygamberimizin (sav), çevresinde toplanan bu otuz kişi, Peygamberimizin önünde: “Senin yanından hiç ayrılmamak üzere yüzüm, yüzünün önünde siper ve kalkan, vücudum, vücuduna fedâdır! Sen, Allâh’ın selâmetinde olasın!” diyerek harp meydyanında sebat ettiler. Peygamberimizin (sav), müşrikler tarafından sarıldığın da: “Allâh yolunda vücudunu kim bize satar, fedâ eder?” diye sorduğu zaman, ensardan beş kişi, sıçrayıp ayağa kalktılar. Peygamberimizin (sav), önünde adım adım çarpıştılar ve şehit oldular. 87 Taberî-Tarih, c. III, s. 17; İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 74. 94 Bunlardan sonuncusu Ziyad b. Seken veyâ Umare b. Yezîd idi. On dört yerinden yaralanıp yere düştü. Peygamberimiz (sav), onu, bana yaklaştırınız buyurdu ve şehit oluncaya kadar, dizinin üzerinde yatırdı. Peygamberimiz (sav), içlerinde Talha b. Ubeydullâh’ ın da bulunduğu, on iki kişilik ensar topluluğu ile köşede şıkışıp kalmıştı. Müşriklerden bir grup, Peygamberimize (sav), doğru ilerleyince, Peygamberimiz (sav): “Şunları kim karşılar?” diye sordu. Talha b.Ubeydullâh; “ben!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Senin gibi daha kim var?” diye sordu. Ensardan bir zat: “Ben!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Haydi Sen karşıla!” buyurdu. O zat, gidip müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu. Yine bir grup Peygamberimize (sav) doğru gelmeye başladı. Peygamberimiz (sav): “Şunları kim karşılar? diye sordu. Talha b. Ubeydullâh: “ben!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Senin gibi daha kim var?” diye sordu. Ensardan bir zat: “ben!” dedi Peygamberimiz (sav): “Haydi Sen karşıla!” buyurdu. O zat, gidip müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu. Yine bir grup Peygamberimize (sav), doğru gelmeye başladı. Peygamberimiz (sav): “Şunları kim karşılar? diye sordu. O zat, gidip müşriklerle çarpıştı ve şehit oldu. 95 Peygamberimiz (sav): “Senin gibi daha kim var?” diye sordu. Ensardan bir zat: “Ben!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Haydi Sen karşıla!” buyurdu. Ensari, gidip çarpıştı ve şehit oldu. Peygamberimizin yanında bulunanlar, böylece çarpışa çarpışa şehit oldular. Talha b. Ubeydullâh’dan başka kimse kalmadı. Peygamberimiz (sav): “Gelen şu müşriklere kim karşı koyar!” diye sordu. Talha b. Ubeydullâh: “ben!” dedi. Nihayet, Allâh Kureyş müşriklerini geri çevirdi.88 Talha b. Ubeydullâh’ın Kahramanlığı: Talha b. Ubeydullâh der ki: “Gördüm ki, Resûlüllâh (sav)’ın eshabı bozuldular. Müşrikler hücuma geçtiler ve Resûlüllâh’ı her yandan kuşattılar. Önünden mi, arkasından mı, sağından mı, yoksa solundan mı, gelen taarruzlara karşı koyacağımı bilmiyordum. Kılıcımı çekip bir kere önden, bir kere de arkadan gelenleri uzaklaştırdım; nihayet dağıldılar.” Peygamberimiz (sav), en tehlikeli dakikalarda Talha ya: “Bana kendini feda eder siper yapar mısın?” buyurmakta idi. Sa’d b. Ebi Vakkas: “Talha, Uhud Günü, Resûlüllah’ a karşı bizim en cömert davrananımızdı. Biz, Resûlüllâh’ın (sav) başından oraya buraya dağıldığımız halde O, Peygamberin (sav), yanından hiç ayrılmadı. Resûlüllâh’ ın (sav) çevresinde göğsünü Ona hep siper ve kalkan yaptığını gördüm.”der.89 88 89 Nesai-Sünen, c. VI, s. 29-30; Ebülfida-Sîre,c. III, s. 51. Vâkıdî-Megazî, s.198. 96 Talha’nın, Atılan Oku Eliyle Önlemeye Çalışması: Müşriklerin, attığı yerden vuran keskin nişancı okçularından Mâlik b. Züheyr, Peygam berimize nişan alıp bir ok atmıştı. Talha, Peygamberimize isabet edeceğini anlayınca, elini oka karşı tuttu. Parmağına değip elini çolak yaptı. Yalnız Şehâdet parmağı sağlam kalmıştı. Peygamberimiz (sav): “Yeryüzünde gezen cennetlik bir kimseye bakmak isteyen, Talha b. Ubeydullâh’a baksın!” buyurdu. Peygamberimiz (sav), yine O’nun hakkında: “Uhud Günü, yeryüzünde sağımda cebrâil’ den, solumda da Talha’dan başka bana yakın bir kimse bulunmadığını gördüm!” buyurmuştur.90 Talha b.Ubeydullâh’ın yaralanıp yere düşmesi: Talha b. Ubeydullâh’ın baş veyâ gövde damarlarından birisi kesilmişti. Altmış altı yerinde yarası vardı. Gövdesinin her yerinden yaralanmıştı. Dırar b. Hattab, Onun başına, gelirken ve dönerken, şiddetli iki darbe indirmişti. Talha, çok kan kaybetmiş ve bayılmıştı. Hz. Ebû Bekir, Peygamberimizin yanına gelince, Peygamberimiz ona: “Amcamın oğlu ile ilgilenmeni tavsiye ederim!” buyurdu. Hz. Ebû Bekir, gidip onu baygın bir halde buldu. Yüzüne su serpince ayıldı. “Resûlüllah, ne yapıyor!” diye sordu. Hz. Ebû Bekir: “İyidir. Beni sana o gönderdi!” dedi. Talha: “Allâh’a şükürler olsun. O, sağ olduktan sonra, her musıbet hiçtir!” dedi. 90 Hâki-Müstedrek, c.III, s. 378. 97 Talha’nın İyileşerek Çarpışmaya Gitmesi: Talha b. Ubeydullâh yaralanıp düştüğü zaman, Peygamberimiz (sav), Onun bedenini sıvadı ve: “Allâh’ım! Ona şifâ ve kuvvet ver!” diye duâ edince, sapasağlam kalkıp düşmanla çarpışmaya gitti. Âmir b. Lüey Oğullarından yelesi ve kuyruğu kara, kızıl, doru atlı bir adam: “Ben Ebû Zatülved’im! Gösteriniz bana Muhammed’i! diyerek haykırıp gelirken, Talha O’nun önünü kesti. Atının bacaklarını vurdu. Mızrağını adamın ta göz bebeğine sapladı ve onu bağırta bağırta öldürdü.91 Talha b. Ubeydullah der ki: “Uhud Günü, Resûlüllâh (sav), bana, (Talhatulhayr: hayırlı Talha) ismini taktı.” Uhud’dan döndüğü zaman, Talha b. Ubeydullâh’ın gövdesinde yetmiş beş yarası vardı. Başı, dört köşeli yarılmış, uyluk damarı baştan aşağı kesilmiş, parmakları çolak olmuş bulunuyordu. Hz. Ali ve Arkadaşlarını Kahramanlıkları: Hz. Ali der ki: “Resûlüllâh’ı kılıçların bürüdüğü, okların her yandan hedef aldığı bir sırada, yalnız Talha’nın, O’nun önünde kendisini kalkan ve siper yaptığını görmüşümdür. O zaman, ben, bir tarafta müşriklerin bir birliğini üzerimizden atmaya uğraşıyordum. Ebû Dücane, başka bir tarafta müşriklerin bir birliği ile çarpışıyordu. Sa’d b. Ebi Vakkas, başka bir birlikle çarpışıyordu. Nihayet, Allâh, bütün bunlardan bizi genişliğe çıkardı. Hz. Ali der ki: “Müşriklerde bir birlik görmüştüm. İçlerinde İkrime b. Ebi Cehil bulunuyordu. Kılıçla arala91 Vâkıdî-Megazî, s.199. 98 rına daldım. Çevremi sardılar. Onların sonuncusuna kadar hepsini kılıçla kestim, parçaladım. Sonra içlerine ikinci bir dalış daha yaptım. Ecel gelmediği için sapa sağlam geri döndüm! Allâh, mukadder olan işi, yerine getirir.”92 Üseyd b. Ebi İyas gibi bazı müşrikler, Hz. Aliye çok diş biliyorlardı. Söyledikleri şiirlerle, herkesi ona saldırmaya kışkırtıyorlardı. Saîd b. Müseyyeb’in rivâyetine göre, Hz. Aliye on altı kez kılıç vurulmuş ve yere düştükçe de, Cebrâil (sav) tarafından kaldırılmıştır. Hz. Ali der ki: “Resûlüllâh’ın (sav), yanından Müslümanlar uzaklaşınca, Resûlüllâh’ı göremedim. Kendi kendime: (Vallahi O, savaştan kaçmaz, O ölenler arasında da yok! O halde, Yüce Allâh, Ona karşı yaptığımız uygunsuz hareketten dolayı bize gazap ederek Peygamberini insanlar arasından kaldırmıştır! Benim için çarpışa çarpışa ölmekten daha hayırlısı olmaz.) dedim. Kılıcımın kınını kırdım, çekip müşriklerin üzerine yürüdüm ve onları dağıttım. Dağıtınca, Resûlüllâh’ın (sav), onların ortalarında kalmış olduğunu gördüm. “Anladım ki, Yüce Allâh, O’nu, melekleriyle korumuştur.”93 Ebû Dücâne, Peygamberimiz (sav)’a gelen okları, O’na dokundurmamak için, okların geldiği tarafa döner de vücudunu kalkan ederdi. 92 Vâkıdî-Megazî, s.199-200. 93 (Diyarbekri-Hamis c.1,s.-489)93 99 Hz. Ömer, kardeşi Zeyd b. Hattab’a: “Ey kardeşim, al şu zırhımı! Zırhımı Senin giymen için yemin ettim!” dedi. Bunun üzerine Zeyd, onu giydikten sora çıkardı. Hz. Ömer: “Ne için çıkardın onu? deyince, Zeyd: ”Senin kendin için istediğin şeyi, şehitliği, ben de kendim için istiyorum!” dedi. İkisi de, şehitlik için soyunlar.94 Ebû Dücâne’nin İbn-i Hümeyd’i Öldürmesi: Peygamberimiz (sav)’a diş bileyen müşriklerden Abdullâh b. Humeyd, Peygamberimizi görünce, atını mahmuzladı. Kendisi demir zırh içinde ve miğferli idi. Tepeden tırnağa silâhlanmıştı. “Ben Züheyr’in oğluyum! Gösteriniz bana Muhammed’i! Vallâhi ya Onu öldürürüm yahut O’nun yanında ölürüm!” diyerek haykırıyordu. Ebû Dücâne, hemen O’nun önünü kesti: “Gel yanıma, ben, Muhammed Resûlüllâh’ın (sav) vücudunu, kendi vücudumla koruyan kişiyim!” dedi ve İbn-i Humeyd’in atının bacaklarına kılıcı çaldı, at, düştü. Kılıcını kaldırıp: “Al bunu ben Hareşe’nin oğlundan!” diyerek, Ebû Dücâne onu bir vuruşta öldürdü. Peygamberimiz (sav), onlara bakıyor ve: “Allâhım! Hareşe’nin oğlundan ben nasıl razı isem, Sen de razı ol!” diye dua etti.95 Ebû Dücâne’nin, Azılı Bir Müşrik’i ikiye bölmesi: Kâ’b b. Mâlik der ki: “Uhud Savaşı’na çıkan Müslümanlar içinde idim. Müşriklerin, Müslüman şehitlerine âid âzâlarını kesip biçtiklerini görünce, kalkıp yakınlarına doğru vardım. 94 95 İbn-i Seyyid-Uyunüleser, c. II, s. 24. Vâkıdî-Megazî, s.192. 100 Müşriklerden zırh gömlekli bir adam, Müslümanların önlerini kesiyor ve onlara: “Davarların toplandıkları gibi bir araya toplayınız!” diyordu. Müslümanlardan üzerinde zırhlı gömlek bulunan bir adam da, onu gözetliyordu. Müslümanın arkasından ilerleyip, yakınına kadar vardım. Müslümanla kâfiri seçebilecek derecede yanlarına yaklaştım. Onların, gerek şekli, gerekse silâh bakımından üstün görüneni kâfirdi. Birbirlerine kavuşuncaya kadar gözlerimi onlardan ayırmadım. Birbirlerine kavuşur kavuşmaz, Müslüman kişi, kâfirin omuzu ile boyun köküne kılıçla öyle bir darbe indirdi ki, uyluk başına kadar gövdesini ikiye ayırdı. Sonra da: “Ey Kâ’b, nasıl gördün? Ben, Ebû Dücâne!” diyerek kendini tanıttı. Nesiybe Hatunun Yararlık ve Kahramanlıkları: Ümmü Umâre Nesiybe bint-i Kâb, kocası (Zeyd b. Âsım) ve iki oğlu ile birlikte Uhud’da gelmişlerdi. Kocası ile oğulları, müşriklerle çarpışacaklar, kendisi de yaralanan müslümanlara su getirecek ve yaralıları tedavi edecekti. Nesiybe Hatun der ki: “Gündüzün başlangıcında Uhud’a vardım. Halk ne yapıyor bakayım? dedim. Yanımda kırba ve su vardı. Resûlüllâh’ın (sav), yanına kadar gittim. Kendisi o sırada eshabın yanında bulunuyordu. Zafer ve galebe, Müslümanlarda idi. Müslümanlar, bozulmaya başlayınca, Resûlüllâh (sav)’ın yanına vardım. Çarpışmaya koyuldum. Kılıçla, okla, müşrikleri Resûlüllâh’tan uzaklaştırmaya çalıştım ve yaralandım. 101 Resûlüllâh (sav)’ın yanında on kişi kalmıştı. Ben, Oğullarım ve kocam, Resûlüllâh (sav)’ın önünde çarpışıyor, müşrikleri O’ndan uzaklaştırıyorduk. Resûlüllâh (sav), benim yanımda kalkan olmadığını gördü. Yanında kalkan olan birisine: “Ey kalkan sahibi! Kalkanını çarpışana bırak! Buyurdu. Bırakınca, onu, Resûlüllâh (sav), aldı. Ben de Resûlüllâh’tan (sav) alıp O’nunla korundum. Bize, ancak, süvariler, yapacaklarını yaptılar. At üzerinde bir adam gelip bana vurdu. Kalkanımla korundum. Ben de O’nun atının ayaklarını kılıçla çaldım. At arkasının üzerine yıkılınca, Peygamber (sav): “Ey Ümmü Umârenin oğlu! Annene, annene yardım et!” buyurarak oğluma seslendi.” Nesiybe Hatun’un oğlu Abdullâh der ki: “Uhud Günü, sol kolumdan yaralanmıştım. Beni, hurma ağacı gibi up uzun bir adam vurmuştu. Resûlüllâh (sav), “Yaranı sar!” buyurdu. Annem yanıma geldi. Yanında yaraları sarmak için hazır bezler vardı. Annem yaramı sardıktan sonra, bana: “kalk yavrucuğum! Müşriklerle çarpış dedi!” dedi. Peygamber (sav): “Ey Ümmü Umâre! Senin katlandığın, dayanabildiğin şeye, herkes katlanabilir mi?” buyurdu. Beni yaralayan müşrik, o sırada oradan geçiyordu. Resûlüllâh: “İşte oğluna vuran şu adam!” buyurdu. Annem, hemen o’nun önünü kesip bacağına vurdu ve çökertti. Resûlüllâh’ın azı dişleri görünecek kadar gülümsediğini gördüm. 102 Hamd olsun Allâh’a (c.c.) ki, Seni düşmana muzaffer kılıp gözünü aydın etti. Öcünü almayı sana gözünle gösterdi!” buyurdu. Peygamberimiz (sav), Uhud Günü, sağıma, soluma döndükçe hep Ümmü Umâre ’nin yanı başımda çarpıştığı gördüm!” buyurmuştur.96 Nesiybe Hatun ve Ev Halkı İçin Yapılan Dua: Nesiybe Hatun’un on iki on üç yerinde yarası vardı. En büyüğü ve ağır, İbn-i Kamia’dan aldığı omuz yarası olup bir yıl O’nun tedâvisi ile uğraşmıştı. Peygamberimiz (sav), Nesiybe Hatun’un omzundaki yarasını görünce, oğlu Abdullâh’a: annenin, annenin yarasını sar! Ev halkınıza Allah, mübarek kılsın! Senin annenin makamı, filân ve filâncaların makamında hayırlıdır! Annenin kocasının makamı da, filân ve filânların makamından hayırlıdır. Senin makamın da, filân ve filânların makamından hayırlıdır!” buyurdu. Nesiybe Hatun: “Allâh’a dua et de cennet de sana komşu olalım!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Allâhım! Bunları, cennet de bana komşu ve arkadaş et!” diye dua etti. Bunun üzerine Nesiybe Hatun: “Eh, bu yeter bana, artık ne musîbet gelirse, gelsin dünyada!” dedi. Müşrikleri, Hibban b. Arıka ve Ebû Üsâmetülcüşemî gibi keskin okçuları, oklarıyla Müslümanların canlarını yakmakta yarışıyorlardı. Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Ebi Vakkas’a: “Babam, annem sana fedâ olsun! At!” buyurdu. 96 Vâkıdî-Megazî, s.210-211. 103 Hibban b. Arıka’nın attığı bir ok, yaralılara su veren Ümmü Eymen’in eteğine değdi ve eteğini kaldırdı. Kapalı yeri açıldı. Müşriklerin gülüşleri görüldü. Bu hal, Peygamberimizin (sav)’ın ağırına gitti. Sa’d b. Ebi Vakkas’a demirsiz bir ok uzatıp: “At!” buyurdu. Ok, Hıbban b. Arıka’nın boğaz çukuruna saplandı. Arkası üzerine devrilince, edep yeri açıldı. Peygamberimiz (sav), güldü ve azı dişleri göründü. Sa’d b. Ebi Vakkas’a: “Allâh, Senin duanı kabul etsin. Atışını, okunu doğrultsun, rast getirsin!” diyerek dua etti.97 Ebû Üsâme’nin kardeşi Mâlik b. Zübeyr ile Hıbban b. Arıka, kaya arkasına sinerek birçok Müslüman’ı okla vurup şehit etmişlerdi. Sa’d b. Ebi Vakkas, Mâlik b. Zübeyr’in kaya arkasından ok atarken başını çıkardığını görünce, bir ok attı. Ok, Mâlik’in gözüne saplandı. Okun ucu kafasından dışarı çıktı. Mâlik yere yıkılarak öldüğü görüldü. Sa’d b. Ebi Vakkas der ki: “Uhud Günü halk, Resûlüllâh (sav)’ın yanından uzaklaştıkları zaman, ben de bir köşeye çekilmiş bulunuyordum. Kendi kendime: “Kendimden ne şehitlik arzusunu, ne de kurtulma arzusunu atabiliyorum!” dedim. Bu düşüncem, Resûlüllâh (sav)’ın yanına varıncaya kadar devam etti. Bilinmeyen Bir Adamın Kum Saçması: O sırada, kımızı benizli, kim olduğu bilinmeyen bir adam, müşriklerin ayaklarının dibine kadar sokuldu. Avucuna doldurduğu kumu, onların üzerine savurunca, müşrikler, ökçeleri üzerinde arkalarına dönüp kaçtılar. Bu hal birkaç kerre oldu. 97 Vâkıdî-Megazî, s.189 104 Onun kim olduğunu bilmiyordum. Mıkdad b. Esved’de O’nunla, benim aramda bulunuyordu. Bir araya gelip de, Onun kim olduğunu Mıkdad’ dan sormaya niyetlenince, Mıkdad: “Ey Sa’d! İşte Resûlüllâh! Seni çağırıyor!” dedi. “Nerededir? Diye sordum. Resûlüllâh (sav)’ın bulunduğu yeri işâretle gösterdi. Hemen kalkıp yanına vardım. Bana hiçbir sıkıntı erişmemiş gibi idim. “Ey Sa’d! Bu gün nerde idin?” diye sordu. Yâ Resûlallâh! Her gördüğün yerde idim! dedim. Sa’d b. Ebi Vakkas der ki: “Resûlüllâh, beni, Önüne oturttu. Ok atmaya başladım ve her atışta: “Allahım! Sen dokundur! Onunla düşmanı vur!” diyordum. Resûlüllâh (sav) da: “Allâhım! Sa’d’in duasını kabul et! Allâhım! Sa’d’ın atışını, okunu doğrult! Devam! Devam Sa’d! Babam, annem sana fedâ olsun!” buyururdu. Hiç bir ok atmadım ki, Resûlüllâh: “Allâh’ım! O’nun atışını doğrult! Duasını kabul et! Ha gayret Sa’d! Buyurmamış olsun. Ok çantam boşalınca, Resûlüllâh (sav), kendi çantasında bulunan okları birer birer yayıma yerleştirip attırdı. Okları, yaya yerleştirmede O, herkesten daha çabuk ve gayretli idi.” İmam Zühri’ye göre: Sa’d b. Ebi Vakkas, o gün bin ok atmıştı. Sa’d b. Ebi Vakkas: “Ben, Araplardan, Allah yolunda ilk ok atan adamım!” dedi. Hz. Ali de: Resûlüllâh (sav), Anne ve babasını, Sa’d’ dan başka hiç kimse hakkında birleştirerek fedâ olsun!” dememiştir. 105 Uhud Günü, Ona: “At! Babam, anam sana fedâ olsun! At! Ey kısa boylu kuvvetli delikanlı!” buyurdu. Peygamber (sav)’ın ondan başka kimseye böyle söylediğini bilmiyorum!” demiştir.98 Emevi’nin megazi’sinden nakledildiğine göre: Müşrikler, Uhud Dağı’na tırmanmaya başlayınca, Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Ebi Vakkas’a: “Onları geri çevir buyurdu. Sa’d: “Yanımda bir tek okum var. Onları, nasıl gerileteyim?” dedi. Peygamberimiz (sav), bu yoldaki emri, üç defa tekrarladı. Sa’d b. Ebi Vakkas der ki: “Ok çantamdaki bir oku aldım. Onlardan bir adama atıp onu öldürdüm. Sonra bir ok aldım ki, o, atmış olduğum okumdu. Onu atıp başka birini daha öldürdüm. Sonra bir ok aldım ki, o, atmış olduğum okumdu. Onu atıp başka birini daha öldürdüm. Sonra bir ok aldım ki, o, atmış olduğum okumdu. Onu atıp başka birini daha öldürünce düşmanlar bulundukları yerlerinden aşağı doğru indiler. Kendi kendime: “Bu mübarek bir ok !” dedim. Onu hep yanımda taşıdım. Ok çantamdan hiç ayırmadım. Sa’d b. Ebi Vakkas, bu oku, müşriklere attıkça, bembeyaz, güzel yüzlü bir adamın, ‘Başka bir rivâyete göre Peygamberimizin’ kendisine onu, geri çevirdiğini de, söyler.99 Kim Oldukları Bilinmeyen İki Savaşçı: Sa’d b. Ebi Vakkas der ki, “Uhud Günü, Resûlüllâh (sav)’ın sağında ve solunda beyaz elbiseli iki kişi gör98 99 Aliyyülmüttakı-Münth-Kenzülummal, c.V, s. 72. (Halebî İnsânül’uyûn, c.2,s.251) 106 düm ki, Onlar en şiddetli şekilde çarpışıyorlardı. Onları, ne daha önde gördüm, ne de daha sonra gördüm. Peygamberimizin Müşriklere Ok Yağdırması: Peygamberimiz (sav), okları tükeninceye, yayının başı kırılıncaya kadar müşriklere ok attı. Daha önce de yayının kirişi kırılmış, Ükkaşe b. Mıhsan’ın kirişini almıştı. Ükkâşe: “Yâ Resûlallâh! Ona kiriş yetişmez!” dedi. Peygamberimiz (sav): ”Sen, sündür onu, yetişir!” dedi. Ükkâşe der ki, “Resûlüllâh’ı Hakk din ve Kitapla gönderen Allâh’a yemin ederim ki, onu sündürdüm. Yetiştikten başka, ondan, yayın başına, iki veyâ üç defa da doladım. Sonra Resûlüllâh, onu aldı. Müşriklere ok atmaktan geri durmadı.100 Peygamberimizin Müşriki Karşılayıp öldürmesi: Peygamberimiz (sav), kılıcını parlata parlata yürüyen bir müşriki yaya olarak karşılayıp: “Ben peygamberim! Yalan yok! Ben abdulmuttailb’in oğluyum!” diyerek vurup onu öldürdü.101 Ebû Talha, Peygamberimizi (sav), önde kalkanlı olarak durup siperliyordu. Peygamberimizin (sav), önüne ok çantasını sermişti. Kâh ok, Kâh na’ra atıyordu. Peygamberimiz (sav): “Ebû Talha’nın sesi, orduda kırk kişiden hayırlı ve faydalıdır!” buyuruyordu. Ebû Talha’nın, Peygamberimiz (sav)’ın önüne serdiği ok çantasında elli ok vardı. 100 101 Vâkıdî-Megazî, s.189-190. Aliyyülmüttakı- m. Kenzülummal, c. IV, s, 116. 107 Ebû Talha: ”Yâ Resûlallâh, vücudum, Senin vücudunun önünde, sana fedâdır!” diyerek bağırıyordu. Elli oku birer birer atarak tüketti. Peygamberimiz (sav), yanında ok dolu çanta ile kimin geçtiğini görürse, Ona: “Ok çantanı Ebû Talha’ya boşalt!” buyurmakta idi. Peygamberimiz (sav), Onun arkasından müşriklere bakmak için yükselip başını kaldırdıkça, Ebû Talha: “Yâ Resûlallâh, babam, anam, sana feda olsun, yükselme! Belki sana müşriklerin oklarından değer. Göğsüm, Senin göğsüne siper ve fedâdır!” derdi. Peygamberimizin Okçularından bazıları: 1-Sa’d b. Ebi Vakkas; 2-Sâib b. Osman; 3-Mıkdad b. Amr; 4-Zeyd b. Hârise; 5-Hâtıb b. Ebî Beltea; 6-Utbe b. Gazvan; 7-Hıraş b. Sime; 8-Kutbe b. Âmir; 9-Bişr b. Berâ; 10-Ebû Nâile Silkân b.Selâme; 11-Ebû Talha; 12-Âsım b. Sabit; 13-Katâde b. Nûman. Çıkan Gözü Yerine Koyma Mucizesi: Katâde b. Nûman, Peygamberimiz (sav),a bir yay hediye etmişti. Peygamberimiz (sav), yayın başı ufalıncaya kadar onunla ok attı. Sonra onu Katâde’ye geri verdi. Katâde de, Peygamberimizi (sav) düşman oklarından korumak için peygamberimizin önüne dikilerek, yayın 108 başı ufalıncaya kadar yerinden ayrılmaksızın O’nunla müşriklere ok attı. Nihayet, kendisi de, bir okla vuruldu ve gözbebeği yanağının üzerine aktı. Çıkan göz bebeğini avucuna alıp Peygamberimiz (sav)’ın yanına geldi. Onu görür görmez, Peygamberimiz (sav)’ın gözleri yaşardı. “Ey Katâde, bu ne?” buyurdu. Katâde: Görmüyor musun Yâ Resûlallah?” dedi. Peygamberimiz (sav): “İstersen, sabredersin, cennet senin için hazırlanır. İstersen göz bebeğini yerine koyup senin için Allâh’a yalvarırım, Ondan hiçbir şey eksik olmaz, eski halini bulur!” dedi. Katâde: “Yâ Resûlallâh, muhakkak ki, cennet, büyük bir mükâfat ve yüksek bir ihsandır; fakat benim nikâhım altında genç ve güzel bir hanımım var.” Ben onu severim, o da beni sever. O’nun, gözümü (Kapalı ve çapaklı) görmesinden (Bana karşı sevgisinin azalmasından) korkarım!” “Sen, hem gözümü yerine koyup eski haline getirsen, hem de benim için Allâh’tan cennet dilesen olmaz mı?” dedi Peygamberimiz (sav): “Ey katâde! Olur, yapayım!” buyurdu. Bunun üzerine, Katâde’nin gözbebeğini alıp yerine koydu. “Allahım! Katâde, kendisini Resûle fedâ etti. Sen de, onu bu gözünü, öbüründen daha güzel yap!” diyerek dua etti. Katâde’nin okla vurulan gözü, öbüründen daha güzel ve dayanıklı idi. Eski gözü ağrıdığı zaman, yeni gözü ağrımazdı.102 102 Ebülfida-Sîre, c. III, s. 66 109 Peygamberimiz (sav), Katâde’nin, cennetlik olması için de dua etti.103 Enes b. Nadr, gerek bozulup dağılan Müslümanların, gerek Müslümanlar arasındaki münafıkların tutum ve davranışlarından büyük üzüntü duydu. Enes, müslümanlara şöyle hitap etti: “Ey Müslümanlar, eğer, Muhammed (sav) öldürülmüş ise, Muhammed’in Rabbi de, öldürülmedi ya! Hz. Muhammed’in çarpıştığı dava üzerinde siz de, çarpışınız! Allâh’ım, şu Müslümanların yapmış oldukları şeylerden dolayı, senden af ve özür dilerim. Şu müşriklerin, Resûlüllâh’a karşı işledikleri cinâyetlerden beni uzak tutman için de, sana sığınırım!” diyerek kılıcını sıyırıp çarpışmaya gitti. Bedir Gazası’nda Medine dışında olup çarpışmaya katılamadığı için: “Yâ Resûlallâh! Müşriklerle çarpıştığın ilk gazada bulunamadım; eğer, Allâh, beni, müşriklerle harp medyanında bulundurursa, onlara neler yapacağımı, Allâh, herkese gösterecektir!” demişti. Enes b. Nadr, Sa’d b. Muaz’ın Uhud dibinde savaşmaktan vazgeçtiğini görünce, ona: “Ey Ebû Amr, nereye, nereye gidiyorsun? Haydi, kalk, benimle gel! Varlığımı kudret elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, Ben cennetin kokusunu Uhud’un dibinde alıyor ve buluyorum!” diyerek müşriklerin üzerine yürüdü. Bunu üzerine Sa’d b. Muaz: “Ben de senin yanındayım!” dedi. Sa’d: “Doğrusu, ben, o’nun yaptıklarını yapmaya aslâ güç yetirememişimdir!” derdi. 103 Diyarbekri-Hamîs, c.1,s.488. 110 Enes’in vücudunda seksenden fazla kılıç mızrak ve ok yarası bulunmuştur.104 Enes b. Nadr, Hz. Ömer’inde, Muhacir ve ensardan üç, beş kişi ile oturdukları, elleri yanlarına düştükleri sırada, yanlarına varmıştı. Onlara: “Neye oturuyorsunuz?” diye sordu: “Resûlüllâh (sav), şehit edilmiş!” dediler. Enes b. Nadr: “Resûlüllâh’tan sonra, siz, sağ kalıp da ne yapacaksınız? Kalkınız! Resûlüllâh’ın canını fedâ ettiği şey üzerinde siz de, canınızı fedâ ediniz!” dedi. Enes b. Nadr, kılıcını sıyırıp müşrikleri karşıladı. Çarpışa çarpışa şehit oldu; yalnız yüzünde, yetmiş darbe vardı. Müşrikler, burnunu, kulaklarını ve sair uzuvlarını keserek O’nun cesedinden hınçlarını almak istemişler, onu tanınmaz hele getirmişlerdi. Enes’i, hiç kimse tanıyamamış; ancak kız kardeşi Rübeyyi’, parmaklarının ucundan veya dişlerinden tanıyabilmişti. Hz. Ömer der ki: “Enes b. Nadr, Uhud Günü, bana gelip kavuştu. (Resûlüllâh (sav), ne yapıyor? diye sordu. (Ben, ancak O’nun öldüğünü sanıyorum!) deyince kılıcını sıyırdı ve kılıcının kınını kırıp attı. “Resûlüllâh öldü ise hiç şüphesiz, Allâh Hayy’dır (Diridir) ölmez!” diyerek çarpıştı ve nihayet şehit oldu.105 Enes, verdiği sözde durur emsali az olan bir yiğitti. Ahzab suresinin 23. Âyeti, Enes b.Nadr ve benzeri Müslümanlar için nazil olduğu rivâyet edilir. “Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar, Allâh’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. 104 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s. 201; Behakî- Sünen, c. IX, s. 44. 105 Ebû Yûsüf-Kitabülharac. S. 43. 111 Onlardan kimisi şehit oluncaya kadar çarpışacağına dâir yaptığı adağını yerine getirdi, kimisi de şehit olmayı bekliyor. Onlar, verdikleri sözü aslâ değiştirmediler.” 106 Hz. Ömer: “Ben, onu, Allâh’ın kıyâmet günü başlı başına bir ümmet olarak bahis edeceğini umarım!” demiştir.107 Müslümanların elleri yanlarına düştüğü sırada, Sâbit b. Dahdâha: “Ey ensar, topluluğu! Bana doğru geliniz! Bana doğru geliniz! Ben, Sâbit b. Dahdâha’yım! Şâyet, Muhammed, Öldürülmüşse, hiç şüphesiz, Allâh, Hayy-ü lâ yemuttur: ölümsüzdür. Dininiz uğrunda çarpışınız! Şüphe yok ki, Allâh, sizin yardımcınızdır!” diyerek haykırıyordu; ensardan bazı kişiler O’nun yanında toplanıp çarpışmak için hazırlandılar Müşriklerden, içlerinde Halid b. Velid, Amr b. Âs, İkrime b. Ebi Cehil ve Dırar b. Hattab gibi namlı kişiler bulunan bir birlikle karşılaştılar. Bir müddet mızrak ve kargıları ile çarpıştılar. Halid b. Velid. Sâbit b. Dahdâha’nın üzerine yürüyerek onu mızrağı ile delip yere cansız düşürdü. O’nunla çarpışanların hepsi şehit oldular.108 Peygamberimizin Yaralanması: Müslümanlar, dağıldıkları zaman, müşrikler, Peygamberimiz (sav) yanına kadar sokulmuşlardı. Peygamberimizin hayatına son vermek için and içen Utbe b. Ebi Vakkas’ın attığı taşlar, Peygamberimiz (sav) yüzüne isabet etti. 106 107 108 Ahzab Suresi, ayet: 23. Vakıdî-Megazi s. 217 Vâkıdî-Megazî, s. 217-218. 112 Alt dudağı yaralandı. Alt çenesinin sağ yanındaki kesici dişi kırıldı. İbn-i Şihab da, Peygamberimiz (sav), yüzüne taş vurdu. Utbe o gün, Peygamberimize (sav), dört taş atmıştı. Ebû Said-i Hudri der ki: “Resûlüllâh’ın yanaklarına kim vurdu?” diye sormuştum. (ibni Kamia!) denildi. “Alnını kim yardı?” iye sordum. “İbn-i Şihap!” denildi. (Dudağına kim vurdu? dedim. ”Utbe! denildi. İbn-i Kamia: “Gösteriniz bana Muhammed’i! O’nun hakkında benim andım var: Onu görürsem öldüreceğim!” diyerek Peygamberimizin yanına gelmişti. Peygamberimizin (sav), üzerinde iki zırh vardı. Önünde, Müslümanları düşürmek için, Ebû Âmir tarafından kazılmış derince bir çukur bulunuyordu. Bu çukur, Peygamberimizi (sav), İbn-i Kamia’dan uzakça bulundurduğu, üzerindeki zırh da iki kat olduğu için, İbn-i Kamia’nın kılıç darbesi Peygamberimiz (sav)’ a pek o kadar tesir etmedi. Kendisinin çukura düşmesi de orada korunmasına ayrıca yaradı. Ebû Beşir-i Mâzini: “Uhud Günü, İbn-i Kamia’nın, kılıcını kaldırınca Resûlüllâh’ın önündeki çukura yanı üzerine düştüğünü ve gözden kayb olduğunu görüp feryad ettim. Müslümanların hemen ona doğru koşuştuklarını gördüm.” der. İbn-i Kamia’nın kılıç darbesiyle Peygamberimiz (sav)’ın sağ omuzu yaralandı. 113 İbn-i Kamia: “Al bunu benden! Ben ibn-i Kamia’ yım!” diyerek yüzünü yaraladığı zaman, Peygamberimiz: “Allah, seni Zelil ve perişan etsin!”diyerek inledi. Yine İbn-i Kamia’nın kılıç darbesinden Peygamberimiz (sav)’ın başındaki miğfer parçalandı. Miğferin halkalarından ikisi, Peygamberimizin yüzünün şakaklarına battı. Peygamberimizin Sitemlenmesi: Peygamberimiz (sav), çukura yanı üzere düştüğü zaman, yüzü kanamakta idi; elini kanayan yüzüne sürdü. “Kendilerini Rablarına imana dâvet ederken, Peygamberinin yüzünü kana boyayan bir kavim, nasıl felâh bulur?” diyerek şikâyetlendi. Bunu üzerine yüce Allâh, indirdiği ayette şöyle buyurdu: “Ey Resulüm! Kulların işinden hiçbir şey sana âit değildir.(Senin elinde bir şey yoktur.) Allâh, ya onlara (Rahmetiyle) Tevbe nasip eder yahut zâlim oldukları için, onları azaba çarpar. Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allâh’ındır. O, dilediğini yarlığar, dilediğini azâba çarpar. Allâh, kulları hakkında çok yarlığayıcı ve esirgeyicidir. 109 Abdullâh b. Ömer’den rivâyet edilen bir hadise göre: Resûlellah (sav), Uhud Günü: “Ey Allâhım! Ebû Süfyan’ı, Rahmetinden uzaklaştır. “Ey Allallâhım! Hâris b. Hişam’ı rahmetinden uzaklaştır.” “Ey Allâhım! Safvan b. Ümeyye’yi, rahmetinden uzaklaştır.” diyerek dua edince bu âyetler nâzil olmuştur. 109 Ali İmran Suresi:128-129 114 Duada adları anılanlar, sonradan Allâh’a tevbe edip iyi birer müslüman olmuşlardır.110 Bu acılar içinde üzülen Müslümanlar, müşriklere bed dua etmesini, Peygamberimiz (sav)’dan istemişlerse de, Peygamberimiz: “Ben, lânetçi değil, rahmet peygamberi olarak gönderildim.” buyurmuştur. Peygamberimiz (sav), daima kavmi için Allâh (c.c.) Teâlâ’dan hayır düada bulunmuştur; ancak Hidâyetten nasip almayacak olan bazı kişilere bed dua etiği olmuştur. Onlar da kısa bir zamanda Allâh’ın (c.c.), gazabına uğramışlardır. Peygamberimize Yetmiş Kerre Kılıç Vurulduğu: Abdurrezzak ’ın Mâmer ’den, onun da Zühri’den rivâyetine göre: Uhud Günü, Peygamberimiz (sav)’a yetmiş kerre kılıç vurulmuş, yüce Allâh (c.c.) hepsinde onu korumuştur.111 Nihayet, Hz. Ali, elinden tutarak, Talha b. Ubeydullâh da doğrultarak Peygamberimiz (sav)’ı çukurdan çıkardılar. Hz. Ebû Bekir der ki: “Uhud günü, halk, Resulüllâh (sav)’ın yanından dağılıp uzaklaştıkları zaman, ben, O’nun yanına yetişenlerden ilki idim. Arkamdan kuş gibi birisinin de, Resûlüllâh (sav)’ın yanına erişmek istediğini gördüm. O da Ubeyde b. Cerrah’dı. Resûlüllâh (sav)’ın miğferinin halkalarından ikisinin iki şakağına battığını görünce, Ebû Ubeyde bana: “Senden dilerim. Allâh aşkına! Benimle Resûlalâh (sav), ara- 110 111 Tirmizi-Sünen, c. V, s. 227. Kastalânî- mevâhib c.1, s.124 115 sından sen çık! Bırak da O’nun şakağındaki halkaları ben çıkarayım!” dedi. Halkalardan birisini, çekip çıkarırken, bir dişi çıktı. Tekrar: “Senden dilerim. Allâh aşkına, benimle Resûlalâh (sav), arasından sen çık! Bırak da O’nun şakağındaki halkaları ben çıkarayım!” dedi. Halkalardan ikincisini, çekip çıkarırken ikinci dişi çıktı. Bunun için, O’nun iki dişi eksikti.112 Ebû said-i Hudri’nin babası Mâlik b. Sinan, Peygamberimiz (sav)’ın yüzünden akan kanı sorup yutunca, Peygamberimiz (sav): “Kanım, kanına dokunan, karışan kişiye, cehennem ateşi dokunmaz!” buyurdu. Peygamberimizin Hayatına Kasd Edenlerin Belâlarını Bulmaları: Peygamberimiz (sav), hayatına kasd için andlaşanlar hakkında: “Allâhım, onlardan hiç biri yılına erişmesin!” diyerek ilendi. Sa’d b. Ebi Vakkas der ki: Vallâhi, Resûlüllâh (sav)’ı vuran veya yaralayanların hiç biri, yılına erişmedi. İbn-i Şihab’ı, Mekke yolunda bir yılan ısırıp öldürdü. Ubey b. Halef’i, Peygamberimiz öldürdü. Utbe b. Ebi Vakkas’ı, Hâtıb b. Ebi Beltea öldürdü. İbn-i Kamia’ya gelince, Peygamberimiz (sav), O’na: “Allâh Seni, zelil ve perişan etsin!” demişti. Mekke’ye evine döndüğü gün, onu da, bir dağ keçisi, davar güderken vura vura perişan bir vaziyette ezip öldürdü. Diğer bir rivayete göre: kayıp ettiği davarını ararken önünü kesmek istediği koçu, onu toslaya toslaya etini didik didik ederek perişan bir vaziyette öldürdü.113 112 Hâkim-Müstedrek, c.III, s. 27; Vâkıdî-Megazî, s. 192-193. Halebî-İnsanül’uyun, c. II, s. 246-247; KastalanîMevahibülledünnüye, c. I, s. 124. 113 116 Peygamberimizin Übeyy b. Halef’i öldürmesi: Übeyy b. Halef, Mekke’de Peygamberimiz (sav)’a rastladıkça: “Yâ Muhammed, benim bir atım var. Her gün ona on altı ölçek darı yediriyorum. Bir gün gelir, O’ nun üzerine biner Seni öldürürüm!” der, Peygamberimiz de: “Belki, inşâallâh, ben Seni öldürürüm!” der, ona karşılık verirdi. Übeyy b. Halef, Uhud’da Peygamberimizin hayatına son vermek için and içmişti. Kardeşi Ümeyye b. Halef’in öcünü almak istiyor ve: “Nerededir şu Peygamber olduğunu iddia eden kişi? Gelsin de benimle çarpışsın! Peygamberse beni öldürür!” diyordu. Peygamberimiz (sav), Uhud’da çarpışırken arkasına dönüp bakmıyor, Sahabelerine de: “Übeyy b. Halef’in arkamdan gelebilir, Onu gördüğünüz zaman, bana yaklaştırınız!” buyururdu. Peygamberimiz (sav), Şı’b’a geldiği sırada, Übeyy b. Halef’in atını mahmuzlayarak geldiğini gördü ve onu tanıdı. Übeyy b. Halef: “Yâ Muhammed! Sen kurtulursan. Ben, kurtulmayayım!” diyerek gelip kavuştu. Peygamberimiz (sav)’ın yanında bulunan Sahabeleri: “Yâ Resûlalâh, İçimizden birisi, ona karşı koysa, saldırsa olmaz mı?” dediler. Peygamberimiz (sav): “Bırakınız gelsin o!” buyurdu. Übeyy b. Halef, Peygamberimiz (sav)’ın yanına kadar geldi. Eshab-ı Kiram, dayanamayarak, O’nun önünü kesmek istediler. Peygamberimiz (sav): “Geri durunuz!” buyurdu. 117 Hemen, Hâris b. Sımme ’nin mızrağını aldı, Sonra Sahabelerine, puğur devenin silkindiği gibi silkindi. Onları, devenin sırtından sineklerin uçup dağılışı gibi, başından dağıttı. Peygamberimizin (sav)’ın o sıradaki celâdeti, hiç kimsede yoktu. Peygamberimiz (sav), davranınca, Übeyy b. Halef, dönüp kaçmaya başladı. Peygamberimiz (sav) O’na: “Ey yalancı! Nereye kaçıyorsun?” buyurdu ve onu, boynunun miğferle zırh arasındaki kısmından mızrakla vurup yaraladı. Übeyy, sığır böğürür gibi böğürerek atından yere yuvarlandı. Kaburga kemiklerinden bazısı kırıldı.114 Müşrikler; onu ordugâhlarına götürdüler. Yarasının kanı çıkmıyordu. Ağrı ve sızısı, dayanılacak gibi değildi. Bunun için Übeyy: “Vallahi Muhammed, beni öldürdü!” dedi. Arkadaşları: “And olsun ki Sen aklını kayıp etmişsin! Sendeki yaranın hiç ehemmiyeti yok!” dediler. Übeyy b. Halef ise: “O, bana, Mekke’de, seni, ben, öldüreceğim demişti. Vallahi, O, benim üzerime tükürse, yine beni öldürür!” dedi. “Lat-ü Uzza’ya yemin ederim ki, eğer bende olan bu yara, Zülmecaz panayırı halkında olsaydı, hepsi de çoktan ölüp giderdi!” demiştir. Übeyy bir gün sonra, Mekke’ye altı mil uzaklıkta bulunan Şerif’e gelince öldü. Yolda giderken: “Susadım, susadım diye bağırıyordu. Bir adam da: “Su verme ona, çünkü o, Resûlüllâh düşmanıdır.” diye bir seslendi. 114 İbn-i Sa’d-Tabakat, c, II, s. 46; Hâkim-Müstederek, c.II, s. 327. 118 Peygamberimiz (sav) Şı’b ’de İlerlemesi: Peygamberimiz (sav), Kâ’b b. Mâlik ’in sarı veya sarımtırak zırhını istedi. Kendi zırhından birisini çıkarıp o’nun zırhını giydi. Peygamberimiz (sav), zırhı üzerinde olduğu halde Sa’d b. Muaz ile Sa’d b. Ubade’nin arasında, her ikisine de dayanarak, Şı’b’ın Uhud kayalığına çıkacak yerine doğru ilerledi. Peygamberimiz (sav), yaralı ve takatsiz olduğu için, öğle namazını oturarak kıldı. Sahabeleri de arkasında oturarak kıldılar. Utbe b. Ebi Vakkas’ın Öldürülmesi: Hz. Ali’nin kalkanıyla getirdiği su ile Peygamberimiz (sav), yüzünü yıkadığı sırada, Hâtıb b. Ebi Beltea geldi. Peygamberimize: ”Sana bunu kim yaptı?” dedi. “Utbe b. Ebi Vakkas, bana taş vurdu, Rebaiye dişimi kırdı.” buyurdu. Hâtıb: ”Ne tarafa gitti O?” diye Utbe’yi sordu. Peygamberimiz (sav), Onun gittiği tarafı işaret etti. Hâtıb, o tarafa doğru gidip Utbe’ye yetişti. Kılıçla vurup başını ikiye böldü. Kendisini attan yere düşürdü, Utbe’nin başını, atını ve elbisesini alıp Peygamberimiz (sav)’ın yanına getirdi. Peygamberimiz (sav): “Allâh, Senden razı olsun! Allâh, Senden razı olsun!” diyerek ona dua etti. 115 Çarpışma bırakıldığı, Kureyş müşriklerinin çekip gittikleri zaman, Peygamberimiz (sav): “Sa’d b. Rebi’in ne yaptığını, O’nun canlılar arasında mı yoksa ölüler arasında mı bulunduğunu görüp bana kim haber getirir? diye sordu. Eliyle vâdinin bir köşesini göstererek, bir ara orada görmüştüm!” buyurdu. 115 Hâkim-Müstedrek, c. III, s, 300-301. 119 Ensardan bir zat: “Yâ Resûlallâh, ben sana haber getireyim diye yürüdü. Bu zat, Muhammed Mesleme veya Übeyy b. Ka’b idi. Bu zat, Resûlüllâh (sav)’ın işaret ettiği yere doğru vâdiye serilmiş şehitler arasında bir müddet seslenerek dolaştı. Cevap alamayınca: “Ey Sa’d! Resûlüllâh, beni sana gönderdi!” dedi. Resûllâh aşkı ile acılarını unutan Sa’d b. Rebî, demirci körüğünün soluması gibi soludu. Ona: “Resülüllâh’ın (sav), senin sağlar arasında mı yoksa ölüler arasında mı bulunduğunu görüp haber getirmememi istedi, bana bunu emretti!” dedi. Sa’d: “Ben, artık ölüler arasındayım!” Resûlüllâh’a selâmımı ilet ve: “Sa’d b. Rebi, Senin için, ümmetlerini doğru yola kılavuzlayan Peygamberlerin alacakları mükâfatların en hayırlısı ve üstünü ile Seni bizden dolayı mükâfatlandırsın” diyor de. Kavmim ensara da selâmımı ilet! Onlara da: “Allâh! Allâh! Siz, Akabe Gecesi’nde Resûlüllâh hakkında koruma andı içtiniz mi idi? Vallahi, gözleriniz kımıldarken Peygamberimiz (sav)’ı düşmanlardan korumaz da O’na bir müsîbet erişirse, sizin için Allâh katında ileri sürülebilecek hiçbir mazeret yoktur!” diyor de!” dedi ve çok geçmeden vefât etti.116 Peygamberimiz (sav)’ın Duası: Elçiler, gördüklerini, duyduklarını gelip haber verince, Peygamberimiz (sav), kıbleye döndü. Ellerini kaldırdı: “Allâhım! Sa’d b. Rebi’i karşıla! Ondan razı ol! 116 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c. III-IV, 95. 120 Allâh, ona rahmet etsin! O, sağlığında da ölürken de, Allâh ve Resûlü için nasihat ederdi.” buyurdu.117 Sa’d b. Rebi, Vücudundaki yaralardan başka, on iki dişi de kırılmıştı. Kendisi bir topluluk tarafında yaralanmış ve şehit edilmişti. Sa’d, son akabe biatında bulunan ensardan ve seçilen on iki mümessilden birisi idi. Rivâyete göre: ilk Akabe biatında da bulunmuştu. Sa’d b. Rebi, Bedir Savaşı’na da katılmış olan mücâhitlerdendi. Câhiliye Devrinde, Araplar arasında okuma yazma bilen çok az olmasına rağmen Sa’d b. Rebi okuryazardı. Uhud’a Koşup Gelen Müslüman Kadınları: Müslümanların bozulduğu ve Peygamberimiz (sav)’ ın şehit olduğu haberi Medine’ye duyulduğu zaman, on dört Müslüman kadın, yaralıları sulamak ve yaralarını sarmak için, yiyecek ve içecek yüklenerek Uhud’a kadar koşup gelmişlerdi. İçlerinde Peygamber (sav) kızı Hz. Ali’nin zevcesi Hz. Fâtıma da bulunuyordu. Hz. Fâtıma, Peygamberimiz (sav)’ın yüzünü yaralanmış görünce, ağlayarak babasının boynuna sarıldı. Hz. Fâtıma, Peygamberimiz (sav)’ın yüzünün kanını yıkadı. Kanı durmadı. Bir parça hasırı yakıp külünü yaraya basıp kanı durdurdu. Kanı, yün külü ile durdurduğu da rivâyet edilir. Peygamberimiz (sav)’ın yüzünde ki yaraların izi kayıp oluncaya kadar tedâviye devam edildi. İbn-i Kamia’nın darbesinden boynunda açılan yaranın tedâvisi, bir ay veya bir yıl sürdü. Müslüman kadınlardan bazıları savaşlarda daha çok hastalara sutaşıma da ve 117 İbn-i Abdulber-İstiab, c. II, s.590. 121 tedâvi işlerinde yardımcı olmuşlardır. Nesiybe Hatun da, Uhud’a bu maksatla gelmişti. İslâmda İlk Kadın Doktor ve İlk Çadır Hastane: Küaybe bint-i Sa’d-ül Eslemiyye’ye Peygamberimiz (sav)’ın mecidinde bir çadır kurulmuştu. Küaybe, bu çadırda hastaları ve yaralıları tedâvi eder118 di. Küaybe, İslâmda resmen görevlendirilen ilk kadın doktordur. Peygamberimizin Hz. Hamza’nın Yeri Sorması: Müşrikler, Uhud’dan çekilip gittikleri zaman, başta Peygamberimiz (sav), olmak üzere Müslümanlar, şehitlerin yanına vardılar. Ka’b b. Mâlik der ki: “Resûlüllâh (sav), Uhud Günü: Hamza’nın şehid düştüğü yeri göreniniz var mı?” diye sordu. Bir zat: “Müslümanların bozulmasından ve Resûlüllâh (sav)’ı terk etmelerinden dolayı bir yerde Allâh’tan (c.c.), özür dilerken gördüm” dedi ve orayı gösterdi. Hâris gidip Hz. Hamza’nın başında durdu. Karnının yarıldığını, burun ve kulaklarının kesildiğini gördü. Peygamberimiz (sav), Hz. Hamza'nın cesedine ulaştı, kesilip biçildiğini görünce, dayanamadı. Hıçkıra hıçkıra ağladı.119 Peygamberimizin Şehitler Arasındaki Konuşması: Şehitlerin arasında durarak: “Ben, Kıyâmet gününde şu şehitlerin Allâh yolunda canlarını fedâ ettiklerine şâhitlik edeceğim! Bunları, kanlarıyla sarıp gömünüz! 118 119 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. VIII, s. 291, Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 199. 122 Allâh yolunda yaralanan yaralıları, vallâhi kıyâmet günü mahşere yaraları kanayarak gelecekler, kanlarının rengi, kan rengi, kokuları da misk kokusu olacaktır!” buyurdu. Hz. Ebû Bekir: “Yâ Resûlallâh, onlar da bizim gibi Müslüman olan, cihad eden kardeşlerimiz değiller mi?” dedi. Peygamberimiz (sav): “Evet, ammâ, onlar sizin gibi ne ecirlerinde bir şey yemişlerdir, ne de, onların benden sonra bir şey yaptıklarını biliyorum!” buyurunca Hz. Ebû Bekir, ağladı, ağladı. Sonra da: “Demek biz Senden sonraya kalacak olanlardanız!” dedi.120 Peygamberimizin İlk Fırsatta Misilleme Yapacağı: Hz. Hamza’nın karnı yarılmış, ciğeri çıkarılmış, burnu ve kulakları kesilmişti. Peygamberimiz (sav) bu yürekler acısı manzara karşısında: “Eğer Safiye üzülmese ve benden sonra adet haline getirilmese, onu, kendi haline bırakırdım da, o, yırtıcı hayvanların karınlarına ve kuşların kursaklarına yem olurdu! Allâh, beni, herhangi bir yerde Kureyş’e muzaffer kılacak olursa, onlardan otuzunun cesedini bu şekilde ‘Hamza’ya karşılık’ kesip biçtireceğim!” buyurdu. Müslümanlar, Peygamberimizin amcasına yapılana üzüldüğünü ve onu yapanlara gazaplandığını görünce: “Vallâhi eğer, Allâh bizi bir gün, onlara muzaffer kılacak olursa, Araplardan hiç kimseye yapılmayan bu işkenceyi, onların cesetlerine de yapacağız!” dediler. Peygamberimizin Cesed Başında Yaptığı Hitabe: Peygamberimiz (sav), Hz. Hamza’nın cesedi başına dikilerek: “Hiçbir zaman, senin kadar musibete uğramamış ve uğranmayacaktır! 120 Vâkıdî-Megzî, s,239. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. III, s.13-14. 123 Ben bunun kadar beni gazaplandıran bir yerde durmamışımdır!” “Ey Resûlüllâh’ın amcası! Ey Allâh’ın ve Resûlü’nün aslanı Hamza! Ey hayırlar işleyen Hamza! Ey üzüntüleri gideren Hamza! Ey Resûlüllâh’a koruyucu olan Hamza! Allâh, sana rahmet etsin! İyi bilirim ki, sen, hısım ve akrabalık haklarını gözetir, dâima hayırlar işlerdin; eğer, senden sonra yas tutmak gerekseydi, sevinmeyi bırakıp sana yas tutardım… Vallahi, Senin yerine müşriklerin ölülerinden yetmişinin cesedini kesip biçeceğim!” buyurdu.121 Yüce Allâh’ın Tavsiyeleri: Gerek Peygamberimizin gerekse sahabelerinin, ileride müşriklerin ölülerini de, aynı şekilde kesip biçerek öclerini alacaklarına yemin etmeleri üzerine Cebrâil (sav), Nahl Suresi’nin son iki âyetini getirdi. Yüce Allâh, bu âyetlerde Müslümanlara ve Peygamberimize şöyle buyurdu: “Eğer, düşmandan öc almak için herhangi bir ceza ile mukabele edecek olursanız; ancak size yapılan işkencenin misillemesiyle yapınız, daha fazla ileri gitmeyiniz; eğer sabreder, mukabele etmezseniz, and olsun ki, sabredip katlananlar için, daha hayırlıdır! Ey Resûlüm! Sen sabret! Senin sabrın Allâh’ın yardımına dayanmaktan başka bir şey değildir. Kâfirlere karşı tasalanma! Onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da hiç daralma! Onlara aldırış etme! 122 121 122 Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 197. Nahl Suresi:126-127 124 Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav), müşriklerin yaptıklarını afetti. Yapılanlara katlandı. Müşriklerin ölülerine misilleme yapılmasını da yasakladı. Semüre b. Cündüb der ki: “Resûlüllâh (sav), bize, yeminlerimizden dolayı keffâret ödemeyi emr ve müşriklerin ölülerine misilleme, işkence yapmaktan bizi nehy etmedikçe, gazaplandığı yerden ayrılmadı. Kendisi de yemininden dolayı keffâret verdi.123 Örnek Bir iman ve Bağlılık: Enes b. Mâlik der ki: “Uhud Günü, (Muhammed (sav), şehid oldu!) dedikleri zaman Medine’nin her tarafında çığlıklar koptu; ensar kadınlarından birisi (Sümeyra bint-i Kays) kardeşini, oğlunu, babasını karşılamaya çıkmıştı. Onlardan hangisinin ölüsüne önce rastladığını bilmiyorum. Sonuncusuna rastladığı zaman: (Kim bunlar?) diye sordu. (Kardeşin, baban, kocan ve oğlundur!) dediler. Sümeyrâ: “Peygamber (sav), nasıldır ne yapıyor?” diye sordu. “Allâh’a ham olsun O, istediğin gibi iyidir ey filânın annesi!” dediler. Sümeyrâ: “O’nu, bana gösterseniz de bir görsem?” dedi. O’na işaret edip: “Önündedir!” dediler. Sümeyrâ, Resûlüllâh (sav)’ın yanına kadar gitti. Elbisesinin eteğinden tuttu: “Babam, anam sana fedâ olsun! Sen, sağ olduktan sonra, her felâket hiç gelir bana!” dedi. 123 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. III, s.14. 125 Hamme’nin Sabır ve Tahammül derecesi: Mus’ab b. Umeyr’in zevcesi ve Abdullâh b. Cahş’ın kız kardeşi Hamme bit-i Cahş, yaralıları sulamak için Uhud’a gelen kadınlar arasında idi. Hamne’ye, kardeşi Abdullâh b. Cahş’ın şehid düştüğünü haber verdikleri zaman, Hamne: “İnnâ lillâhi ve İnnâ ileyhi râciûn: Bizler Allâh’ın kuluyuz ve hep ona döneceğiz!” âyetini okudu. Kardeşi için, Allâh’tan rahmet ve mağfiret diledi. Hamne’ye, dayısı Hz. Hamza’nın da şehid düştüğünü haber verdiler. Hamne: “İnnâ lillâhi ve İnnâ ileyhi râciûn: Bizler Allâh’ın kuluyuz ve hep ona döneceğiz!” âyetini okudu, onu için de, Allâh’tan rahmet ve mağfiret diledi. Hamne’ye, kocası Mus’ab b. Umeyr’in şehit düştüğü haber verilince, O, acı bir çığlık kopardı. Peygamberimiz (sav): “Şüphesiz, kadının yanında erkeğinin ayrı bir mevkii vardır. Hamne, kardeşinin, dayısının, acısına, dayanabildi; fakat kocasına, gelince, dayanamadı, çığlığı kopardı!” buyurdu. Hz. Hamza’nın Kefenlenmesi: Harp meydanlarında vurulup şehid düşenler, yıkanmazlar. Onların üzerlerindeki elbiseler de, soyulmaz, onunla gömülürler. Gerek Hz. Hamza, gerek diğer şehitler, yıkanmadan gömülmüşlerdir. Ancak, Hz. Hamza’nın, cünüp olduğu için, melekler tarafından yıkandığını Peygamberimiz (sav) haber vermiştir. Hanzala b. Ebû Âmir de öyle olduğu için melekler tarafından yıkandığı haber verilmiştir. 126 Hz. Safiyye’nin getirdiği iki hırkadan genişçe olanına Hz. Hamza, diğerine de, Hz Hamza’nın yanında vurulup şehid düşmüş bulunan bir ensari sarıldı. Hz. Hamza’nın sarıldığı büyük hırka, hazreti Hamza’ ya kısa geldi. Peygamberimiz (sav)’ın emri ile baş tarafı hırka ile örtülüp, ayakları ızhır otu ile kapatıldı. Sahabe-i Kiram bu duruma ağladı. Resülüllâh’ın amcasına bir kefen bulamadık diye çok üzüldüler. Peygamberimiz (sav): “Ne ağlıyorsunuz? Halkın, kasaba, köy ve çiftliklere gidecekleri, orada yaşayıp ölecekleri, ev halklarına: “Siz de bizim yanımıza geliniz. Siz çekirgelik ağaçsız yerdesiniz!” diye yazacakları bir zaman da gelecektir. Kefen kıt, şehitler çok olduğu için, yerine göre, bir kefene iki, üç kişi sarıldı.124 Uhud Şehitlerinin Nasıl Gömüldükleri: Peygamberimiz (sav), Uhud Günü, üzerlerinde bulunan silâhları, zıhları, kan bulaşmamış kürkleri soyulduktan sonra kanları ve kalan elbiseleriyle gömülmelerini emretti. Ensar: “Ya Resûlallâh, Şehitlerimiz pek çok, ne yapalım, bize ne buyurursun? diye sordular. Peygamberimiz (sav): “Derin ve geniş kabirler kazınız. Her kabre, ikişer, üçer koyunuz!” buyurdu. “Önce hangilerini koyalım?” diye sordular. Peygamberimiz (sav): “En çok Kur’an bileni, önce koyunuz!” buyurdu. Hz. Hamza ve Şehitler İçin Cenaze Namazı: Peygamberimiz (sav), Hazreti Hamza’nın cenaze namazını yedi tekbirle kıldı. 124 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. III, s.14-15. 127 Şehitler, Hz. Hamza’nın yanına getirildikçe, Peygamberimiz (sav), Hz. Hamza ile birleştirerek O’nun namazını kılmakta idi. Böylece Hz. Hamza’nın üzerine yetmişten fazla namaz kılınmış oldu. Yâni, Hz. Hamza’nın yanına dokuz şehid getirildi. Peygamberimiz (sav), yedi tekbirle onların namazını kıldı. Dokuzu kaldırıldı. Hz. Hamza, olduğu yerde bırakıldı. Sonra, dokuz şehid daha getirilip Hz. Hamza’nın yanına konuldu. Peygamberimiz (sav), yine yedi tekbirle onların cenaze namazlarını da kıldı. Şehitler kalmayıncaya kadar yedi defa böyle yapıldı.125 Hz. Hamza ile Abdullâh b. Cahş, birlikte aynı kabre konuldu. Hz. Hamza, Abdullah b. Cahşın dayısı idi. Uhud Şehidlerinin Medine Kabristanı’na Gömülmelerinin Yasaklanması: Bazı Müslümanlar, Uhud Şehidlerini Medine’ye getirip Medine Kabristanı’na gömdüler. Peygamberimiz (sav), bunu yasakladı ve: “Onları vurulup düştükleri yerde defn ediniz! buyurdu.126 Câbir b. Abdullâh der ki: “Uhud Günü, halam, babamı kabirlerimize gömmek için Medine’ye getirdiği sırada Resûlüllâh (sav)’ın ilâncısı Şehitler, vurulup düştükleri yerlere götürülecek” diye seslendi. Uhud Şehidlerinin hemen hepsi ensardandı. Kaynaklardan bildirildiğine göre doksan yedisi şehit olmuştur. 125 126 Vâkıdî-Megazî, s. 239. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3-4, s. 98. 128 Peygamberimiz (sav), bir hadislerinde: “Varlığım, kudred elinde bulunan Allâh’a yemin erdim ki, dünyadan ayrılan bir mü’min, dünyaya ve dünyadakilere, gündüzün bir saatinde bile geri dönmeyi arzu etmezler; ancak, şehidler, Allâh yolunda çarpışarak öldürülmeleri için, dünyaya tekrar dönmeyi arzu ederler!” buyurmuşlardır. Timizi’nin rivâyet ettiği bir hadiste: “Şehidler, gördükleri üstün ikram ve mükâfâtlardan dolayı, on kere dünyaya dönüp Allâh yolunda öldürüleyim!” derler. Peygamberimiz (sav): “Allâh yolunda öldürülmek, bütün günahlara keffâret olur, onları örter, bağışlar!” buyurunca, Cebrâil: ”Borç müstesnâ!” diye uyarmıştır. Hadislerde açıklandığına göre: “Allâh yolunda öldürülmek, şehidlere, pire ısırması veyâ cimdiklenmek gibi hafif gelir.”127 Uhud Şehidlerinin Ziyaret edilmesi: Peygamberimiz (sav),Uhud Şehidlerini ziyaret edip: “Allâhım, bu kulun ve Peygamberin, şunların şehid olduklarına ve kıyâmet gününe kadar kendilerini ziyâret eden ve selâmlayanlara mukabelede bulunacaklarına şehâdet eder!” buyurdu. Peygamberimiz her yıl Uhud şehidlerini ziyaret ederdi. Uhud’da Şı’b’ın ağzına vardığı zaman, Yüksek sesle: “Sabrettiğiniz için selâm olsun size! Ahiret saâdeti ne güzeldir.” (Rad Suresi: 24) âyetini okurdu. Uhud Şehidleri anıldığı zaman: “Vallahi, ashabımla birlikte ben de şehid olup Uhud Dağı’nın bağrında gecelemeyi ne kadar isterdim! Ben, bunların, Allâh yolunda gerçek şehid olduklarına kıyâmet gününde şahitlik edeceğim! 127 Nesai-Sünen, c. VI, s. 36. 129 Gidiniz, siz de onları ziyâret ediniz. Onlara selâm veriniz! Varlığım kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki, onlar kıyamet’e kadar selâm veren kimsenin selâmına duâsına mukabele ederler!” buyururdu. Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, her yıl Uhud Şehidlerini ziyâret ederlerdi. Hz. Fâtıma, iki üç günde bir Uhud’a gider, amcası Hz. Hamza’nın kabrini ziyâret eder, orada ağlar, dua eder, kabri düzeltirdi. Uhud Şehidlerinin Verilen Selâmıa Mukabelesi: Fâtımatülhuzaiyye der ki, “Meşhedde iken güneş batmıştı. Yanımda kız kardeşim bulunuyordu. Kız kardeşime: “Gel Hamza’nın kabrini ziyâret edelim selâm verip dönelim” dedim: “Olur!” dedi. Birlikte varıp Hamza’nın kabrinin üzerinde durduk. (Esselâmü aleyke: “Selâm olsun sana ey Resûlüllâh’ ın amcası!” dedik. ‘Ve aleykümesselâmü ve rahmetüllâh! Allâh’ın rahmeti ve selâmı size olsun!’ diye selâmımıza karşılık verdiğini iştik!” O zaman, iki kardeş birbirlerine: “Yakımızda da insanlardan hiç kimse yok?” dediler. Şehid Kabirlerinin Yeni kabirlere taşınması: Câbir b. Abdullâh der ki: “Muaviye b. Ebû Süfyan, Uhud’da su çıkarmak istediği zaman, Medine Vâlisine yazmıştı: “Uhud’da şehid kabirlerinde başka yerden su çıkarmaya güç yetiremeyeceğiz.” diye cevap yazdılar. Bunun üzerine Muâviye: “Şehid kabirlerini açıp, kemiklerini başka bir yere naklediniz!” diye cevap yazdı. 130 Ben, Uhud Şehidlerinin sanki uykuya dalmış kişiler gibi adamların omuzlarında birer birer taşındıklarını gördüm. Hamza’nın ayağının yanı, otsuz, ince çakıllı düz yere değince, kanadı! Ayağına demir kazmanın ucu değince kanadığı da rivâyet edilir. Medine toprağı çorak olduğundan, gömülen ölü, kabrinde bir gecede bozulur. Abdullâh b. Amr b. Haram’la, Amr b. Cemuh bir kabre birlikte gömülmüşlerdi. Kabirleri sel suları arkına doğru idi. Sel suları onların kabirlerini oymuştu. Abdurrahman b. Ebî Sasani’nin bildirdiğine göre: Aradan kırk altı yıl geçtikten sonra, kendilerine yeni bir kabir kazıldı. Oraya kaldırılmak üzere kabirleri açıldığı zaman, sanki dün ölmüş gibi cesedleri hiç değişmemiş bir halde bulundu! Abdullah b. Amr, yaralandığı zaman, elini yarasının üzerine koymuş ve öylece ölmüştü. Kabri açılıp, eli, yarasının üzerinden ayrılmak ve uzatılmak istenince, yarası kanamaya başladı! Eli olduğu gibi bırakıldı. Eli, eski yerine, yüzündeki yaranı üzerine konunca, kanama durdu. Gömüldükten kırk altı yıl sonra, şehitlerin kabirleri açıldığı zaman, misk kokusu gibi bir koku yayılmıştır.128 Câbir b. Abdullâh, kabri açıldığı zaman, babasını uyur gibi bulduğunu, az veya çok hiçbir değişikliğe uğramadığını, yüzünün, siyah beyaz çizgili bir kefenle, ayaklarında da üzerlik otuyla örtülü bulunduğunu, aradan kırk altı yıl geçtiği halde, her ikisinin de hiç değişmemiş olduğunu gördüğünü” söyler. 128 Ebülfida-Sîre, c. III, s. 87; Vâkıdî-Megazî, s.208. 131 Peygamberimizin Uhud Dönüşündeki Duası: Uhud Şehidlerinin gömülme işi bittikten sonra, Peygamberimiz (sav), atının getirilmesini istedi. Atına bindi. Müslümanlar, çevresinde, Selime ve Abdul’eşhel Oğullarının uzuvları kesilip biçilmeyen yaralıları ile Uhud’a gelen on dört kadın da yanında oldukları halde, Medine’ye yöneldi. Harre mevkiine gelince: “Saf olunuz! Allâh’a dua edelim!” buyurdu. Erkekler iki saf haline dizildiler. Arkalarına da üçüncü saf olarak kadınlar durdular. Peygamberimiz (sav), şöyle dua etti: “Allâhım! Hamdü Senâ yaraşır Sana! Allâhım! Senin açıp yaydığını, dürecek yok; Senin dürdüğünü de açacak yoktur! Senin vermediğini, verecek yok; Senin verdiğini de engelleyecek yoktur! Senin uzaklaştırdığını, yaklaştıracak yok; Senin yaklaştırdığını da uzaklaştıracak yoktur! Allâhım! Rahmet ve bereketlerini, fazl-u keremini aç, yay üzerimize! Allâhım! Ben, yoksulluk gününde nimet, korkulu günde emniyet dilerim Senden! Allâhım! Bize verdiğin, vermediğin şeylerin zararından sığınırım sana! Allâhım! Sevdir imânı bize! Gönüllerimizi onunla beze! Küfürden, azgınlık ve taşkınlıktan iğrendir bizi! Din ve dünyamıza zararlı şeyleri bilenlerden, doğru yola erenlerden eyle bizi! 132 Allâhım! Müslüman olarak yaşat, Müslüman olarak öldür bizi! Sâlihler, iyiler zümresine kat bizi! Ki, onlar, ne şeref ve haysiyetlerini yitirenler, ne de dinlerinde dönenlerdir. Allâhım! Senin Peygamberini yalanlayan, Senin yolundan yüz çeviren, Peygamberinle çarpışan kâfirlerin de Ehli kitap kâfirlerinin de, cezâlarını ver! İndir azâbını onlara ey Hakk ve gerçek İlâh! (Âmin).129 Peygamberimizin Medine’ye Girişi: Ensar kadınları, Peygamberimiz (sav)’ın sağ sâlim geldiğini görmek için yollara dökülmüş, bakışıyorlardı. Peygamberimiz (sav), ensar evlerinin önlerinden bir evin önünden geçerken, kadınların Uhud’da şehid olan erkekleri için ağladıklarını, feryad etiklerini işitti. Gözlerinden yaşlar aktı: “Fakat Hamza için ağlayanlar yok!” buyurdu. Sa’d b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr, Abdul’eşhel Oğullarının evlerine döndükleri zaman, gidip Resûlüllâh’ın amcası için de ağlamalarını kadınlara emrettiler.130 Peygamberimiz (sav), at üzerinde bulunuyor, atın dizginini de, Sa’d b. Muaz tutuyordu. Sa’d’ın annesi kebşe, bint-i Ubeyd, Peygamberimize (sav) doğru geldi. Sa’d b. Muaz: ”Yâ Resûlallâh, bu annemdir!” dedi. Peygamberimiz (sav), Kebşe’ye: “Merhaba!” buyur dedi. Kebşe, Peygamberimiz (sav), yanına kadar yaklaşıp Peygamberimize baktı: 129 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.III, s.424; BuharîEdebülmüfred, s.181 130 İbn-i İshak,İbn-i Hiaşam-Sîre, c. III-IV, s. 99. 133 “Babam, anam sana fedâ olsun Yâ Resûlallâh, Seni sağ salim gördüm. Sen selâmette olunca, her felâket hiç gelir bana!” dedi. Peygamberimiz (sav),O’na, oğlu Amr b. Muaz’den dolayı baş sağlığı diledikten sora: “Ey Sa’d’ın annesi, Seni müjdelerim ve o’nun ev halkına da müjdeler olsun ki, onlardan şehid düşenlerin hepsi ki, on iki kişidirler; cennette toplandılar ve birbirlerine arkadaş oldular. Onlar ev halklarına da şefaat edeceklerdir!” buyurdu. Kebşe: “Razıyız Yâ Resûlallâh, bundan sonra da artık onlara kim ağlar! Yâ Resûlallâh! Onlardan geri kalanlar için de dua et!” dedi. Peygamberimiz: “Allâhım, Onların kalblerindekini üzüntülerini gider! Musibetlerini düzelt! Geride kalanlarını da geri kalanların en iyisi eyle!” diyerek dua etti. Peygamberimiz (sav)’ın Evine gelişi: Ebû said-i Hudri der ki: Resûlüllâh’ın yüzüne baktım: Her iki şakağında gümüş para yerini andırır iz, alnında saçının dibinde bir yara vardı. Alt dudağı yarılmış, sağ yanındaki Rebâiye dişinden biri kırılmıştı. Yüzündeki yaranın üzerinde kara bir şey vardı. Resülüllâh, kapısının önüne kadar atının üzerinde geldi. Yardım edilmedikçe attan inemedi. İki dizinin ârızalanmış, tutulmuş olduğunu gördüm. Her iki Sa’d’e (Sa’d b. Ubade ile Sa’d b. Muaz) dayanarak evine girdi. Yaralı Müslümanların yarası, Mescidde sarılıyordu. Hazrec ve Evs’in ileri gelenleri, mescidde Peygamber (sav)’ın kapısında herhangi bir baskın ihtimalini önlemek için sabaha kadar nöbet tuttular. 134 Hz. Hamza İçin Yas Tutulması Ve Baş Sağlığı: Sa’d b. Muaz, Peygamberimizin (sav)’ın evine kadar birlikte gittikten sonra, kendi evine kadınlarının yanına döndü. Akşamla yatsı arasında, Peygamberimiz (sav)’ın evine göndermediği kadın kalmadı. Muaz b. Cebel, Selime Oğulları kadınları ile geldi. Abdullâh b. Revâha, Bel haris b. Hazrec kadınlarıyla geldi. Peygamberimiz (sav), gecenin üçte birine doğru uykudan uyanınca, bir ağıt işti. “Nedir bu?” diye sordu: “Ensar kadınları Hamza’ya ağlıyorlar!” denildi. Peygamberimiz (sav): ”Allâh, onlardan da evlâd-larından da râzı olsun! Ben, böylesini istememiştim!” buyurdu. Gece bir hayli ilerlemiş olmasına rağmen onları, erkekleriyle birlikte evlerine gönderdi. Ertesi günden itibaren de ağlayıp sızlamayı kesin olarak yasakladı. Peygamberimiz (sav)’ın Kılıcı Yıkatması: Peygamberimiz (sav), evine geldiği zaman Zülfikâr adlı kılıcın Hz. Fâtıma’ya uzattı: “Yavrucağızım, bunun kanını yıka! Vallâhi o, bu gün bana yapacağı vazifeyi gereği gibi yaptı!” buyurdu. Peygamberimiz (sav), Ona: “Sen nasıl hakkıyla çarpıştınsa, Seninle birlikte Âsım b. Sabitte, Hâris b. Sımme de, Sehl b. Huneyf de, Ebû Dücâne de hakkiyle çarpıştılar. 135 Allâh, bize fethi nasip edinceye kadar, müşrikler, bir daha bizi bunun gibi musibete uğratamayacaklardır!” buyurdu. Uhud’da uğranılan musîbet üzerine inen âyetlerde şöyle buyruldu: “Bedir’de iki katını onların başlarına getirdiğiniz bir belâ, Uhud’da kendinize çatmış olduğu için mi: (Bu, nereden geldi?) dediniz. Ey Resûlüm, de ki: (O, kendi katınızdandır!) Şüphe yok ki, Allâh, her şeye hakkiyle kadirdir.131 Ey Mü’minler! Gevşeklik ve zaaf göstermeyiniz! Uhud’da şehidler vermek yaralanmak sûretiyle uğradığınız musîbete de üzülmeyiniz! Siz, gerçekten Müm’minseniz (Peygamberimi ve O’nun benim tarafımdan size getirdiklerini tasdik ediyorsanız) muhakkak düşmanlarınıza üstünsünüzdür! (Neticede zafer ve galebe sizindir.)132 Eğer, size (Uhud’da şehidler vermek, yaralanmak suretiyle) bir yara dokunmuşsa, Bedir’de de o, kavme (müşriklere) o’nun kadar yara dokunmuştu.(onlarda ölmüşler ve yaralanmışlardı.) O günler ki, biz onları insanlar arasında (Kâh lehlerine, kâh aleyhlerine) döndürür dururuz. Bu da, Allâh’ın bildiği şeyi Mü’minlere açıklaması, içinizden şehid edinmesi, Mü’minleri (münafıklardan) ayırt edip kâfirleri (dilleriyle itaat ettiklerini açıklayan ve fakat kalpleriyle isyanda direnen münafıkları) murdar bir ölümle helâk etmesi içindir. 131 Ali İmran:165 132 Ali İmran: 139 136 Allâh, zalimleri sevmez (Münafıkların gönüllerinde gizledikleri kâfirlikleri açığa vurur)133 Yoksa Allâh, sizden savaşanları ve (savaşmak istemeyenleri) belli etmeden, güçlüklere göğüs geren, harp meydanında sebat gösterenleri (ve göstermeyenleri ayırt ve) belli etmeden cennete hemen gireceğinizi mi sandınız? 134 Ey iman edenler! Siz, o, küfredip de, yeryüzünde seyahat ve seferde, yahud gazada bulundukları zaman ölen kardeşleri hakkında, (bizim yanımızda olsalardı, ölmezler, öldürülmezlerdi) diyenler gibi olmayınız! Allâh, bunu, onların yüreklerine bir iç acısı yaptı. Allâh, hem diriltir, hem de öldürür. Ne yaparsanız, Allâh, hakkiyle görendir. 135 “Kendileri evlerinde oturan kardeşlerine: (Eğer bizi dinleselerdi, ölmeyeceklerdi!) diyen o, adamlara de ki: Öyle ise kendinizden ölümü geri çeviriniz, eğer, sözünüzde doğru kişilerseniz!136 Misver b. Mahreme, Abdurrahman b. Avf’dan Uhud hakkındaki haberi sormuştu. Abdurrahman b. Avf: “Âli İmran suresinin yüz yirminci ayetinden sonrasını oku! Bizimle Uhud’da bulunmuş gibi olursun’ dedi.)137 133 134 Âli İmran: 142 135 136 137 Ali İmran: 140-141 Ali İm-ran: 156 Ali İmran:168 M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi. 137 HENDEK (AHZAB) SAVAŞI NASIL BAŞLADI NASIL SONA ERDİ? ( Bu savaş’a, Hendek isminin verilmesi, Medine’ye, Peygamberimiz (sav)’in emriyle müdafaa hendeklerinin kazıldığından dolayıdır. O zamana kadar Araplarda müdafaa hendeği kazma geleneği ve göreneği yoktu. Bu savaşa, Ahzab savaşı isminin verilmesi de, Kureyş müşrikleri ile Gatafanların, Yahûdîlerin ve başka cemâatların, Peygamberimiz (sav) ve eshabı ile çarpışmak üzere Medine’de toplanmış olmalarından ileri gelmiştir.138 Hendek, Ahzab savaşı, Hicret’in beşinci yılında şevval ayında vuku bulmuştur.139 Bunun, Zilkade ayında vuku bulduğu da, rivayet edi140 lir, Hendek Savaşı’nın amacı, Peygamberimiz (sav)’i ve Müslümanları yok etmek, Müslümanlığı ortadan kaldırmaktı. Bu da, şöylece gerçekleştirilmeye çalışıldı: 138 139 140 Kastalanî-Mevahib ül Ledünniye, c.1,s.142,-143. Semhûdî Vefa Ül Vefa, c.1,s.300. Vakıdî –Megazî, c.2,s.440-441.İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.65. 138 Yahûdîlerin Mekke’deki Faaliyetleri: Beni Nadir Yahûdîleri, yurtlarından sürülüp çıkarıldıkları zaman, onlardan bir kısmı Şam’a bir kısmı da Hayber’e gidip yerleşmişlerdi. Selâm b. Ebi Hukayk’la Kinâne b. Rebi b. Ebî Hukayk ve Huyey b. Ahtap Hayber’deki akrabalarının evlerine inmişlerdi.141 Hayber’de hazırlıklı, cesaretli, çok sayıda Yahûdî cemâatı bulunuyordu.142 İçlerinde Beni Nâdîr eşrafından Selâm b. Mişkem ile143 Beni Nâdîr Reisi Huyey b. Ahtab ve Ebû Âmmar,144 Vahvah b. Amr ve onun kabilesinden bazıları,145 Dubay’a oğullarından Ebû Âmir Rahip Abd-i Amr b. Sayfinin de bulunduğu on dokuz kişilik bir heyet,146 Mekke’ye giderek Kureyş müşriklerini ve onlara bağlı bulunan kabileleri, Peygamberimiz (sav)’la çarpışmaya dâvet ettiler ve: “O’nun işini bitirinceye kadar biz de sizin yanınızda bulunacak sizinle el ve işbirliği yapacağız!” dediler.147 Ebû Süfyan, onlara: “Siz bu işte azimli ve kararlı mısınız?” diye sordu. Heyet: “Evet! Biz Muhammed’e düşmanlık Onunla çarpışmak hususunda sizinle andlaşma yapalım diye gel- 141 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-sîre, c.3,s.201. Vakıdî-Megazî, c.2,s.441. 143 İbn-i Hazm-Cevami üs Sîre, s.186,İbn-i Kayyım Zâdul Maad, c.2,s.130. 144 İbn-i İshak,İbn-i Hişam- Sîre,c3,s.225. 145 Beyhaki-Sünen, c.9,s.232. 146 Vakıdî-Megazî, c.2,s.441. 147 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.225,Vakıdî-Megazî, c.2,s.411. 142 139 dik!” dediler. Ebû Süfyan: “Öyle ise, hoş geldiniz, safa geldiniz! Muhammed’e düşmanlıkta bize yardımcı olanlar, bizim katımızda insanların en sevgilisi en makbûlüdür;148 fakat siz, bizim ilâhlarımıza tapmadıkça, size pek güvenemeyeceğiz ve iç rahatlığa kavuşamayacağız!” dedi. Bunun üzerine, heyet, putların önünde secde ederek sözlerini pekiştirdiler.149 Kâbe Örtüsü Altında Yapılan Andlaşma: Heyetten bazıları, Ebû Süfyan’a: “Kureyş’in her kabilesinden elli kişi getir ve sen de içlerinde bulun. Siz ve biz, Kâbe ile örtüsünün arasına girip göğüslerimizi Kâbe’ye yapıştırarak, biribirmizden ayrılmamak, birbirimizi bırakmamak üzere hepimiz birden Allâh’a and içelim: bizlerden tek dam kalmayıncaya kadar şu adam (Muhammed), hakkında söz birliği yapalım!” dediler. Öyle yaptılar ve andlaştılar. Yahûdî Propaganda Heyeti Kabileler Arasında: Yahûdî propaganda heyetinden bazı kişiler, Kays-ı Aylanlardan Gatafanlara giderek onları Peygamberimiz (sav)’la çarpışmaya dâvet ettiler. Çarpışmaya katıldıkları zaman, yanlarında bulunacaklarını ve Kureyşilerin de, bu yolda kendilerine tabi olacaklarını bildirdiler.150 Bu yolda kendilerine yardımcı oldukları takdirde ve Kureşiler, Muhammed (sav)’in üzerine yürüdükleri zaman, onlarla birlikte hareket ettikleri takdirde, Hayber’in bir yıllık hurma mahsulünü onlara bırakacaklarını va’d edince, Gatafanlarla anlaştılar. 148 149 150 Vakıdî-Megazî, c.2,s.441-442. Halebî-İnsan ul Uyun, c.2,s.629. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. 3,s. 226 140 Yahûdîlerin bu dâvetine Uyeyne b. Hıns’dan daha çabuk icâbet eden olmadı. 151 Mürre oğullarının kardeşi Ebû Hâris b. Avf, ilk önce, Uyeyne b. Hıns ile kendi kavminden olan Gatafanlara: “Ey Kavmım, beni dinleyiniz; şu adamla Muhammed’le çarpışmaya kalkmaktan vaz geçiniz! Siz, Onu, Araplardan düşman olanlarla başbaşa bırakınız. Siz, aralarına girmeyiniz!” diyerek öğüt vermişti. Fakat Şeytan onları tamaa düşürdü. Esed oğulları ile Gatafanlar müttefik idiler. Gatafanlar, Peygamberimiz (sav)’le çarpışmak için, Esed oğullarına yazı yazdılar.152 Yahûdî heyeti, Gatafanlardan sonra, Süleym b. Mansur Oğullarına başvurdular. Kararlarını bildirdiler ve bu yolda onların da yardımlarını istediler.153 Süleym oğulları, Kureyşiler, harekete geçtiği zaman, onlarla birlikte hareket edecekleri hakkında Yahûdî heyetine söz verdiler.154 Yahûdî heyeti, çevrelerindeki bütün Arap kabilelerine uğradılar ve hepsini ayaklandırdılar. Yahûdî heyeti, Beni Sa’dlerden müttefiklerine, Süleym oğullarının ileri gelenlerine ve bütün Arap kabilelerine başvurarak kendilerine yardıma çağırdılar.155 Kureyş müşrikleri, Arap kabilelerinden bazılarını da, ücretle kiraladılar.156 Kureyş Müşriklerinin Acele Yola Çıkmaları: Kureyş müşrikleri hazırlıklarını tamamladılar.157 151 152 153 154 155 156 157 Vakıdî-Megazî, c. 2,s. 443. Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.540. Belâzürî-Ensab-ül –Eşraf, c.1,s.343. Belâzürî-Ensab-ül-Eşraf, c.1,s.343. Vakıdî-Megazî, c.2,s.442. Vakidî-Megazî 1367,1948 Kahire baskısı, s.290. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66. 141 Ehabiş’le onlara bağlı kabileler bir araya toplanmış, dört bin kişilik bir ordu meydana gelmişti. Kureyş ordusu için, Dâr ün Nedve’de sancak bağlandı.158 Sancaktar, Osman b. Talha b. Ebi Talha idi. Kureyş ordusunda üç yüz at, bin beş yüz deve bulunuyordu. Ordu, Ebû Süfyan Sahr b. Harb’in kumandası altında Mekke’den yola çıktı.159 Yolda Kureyş Ordusu İle Birleşen Arap Orduları: Kureyş ordusu, Merr’üz Zahran’da bulunduğu sırada, Süleym oğulları gelip kavuştular. O zaman, Süleym oğulları yedi yüz kişi idiler. Kendilerine Harp b. Ümeyye’nin müttefiki olan ve Sıffın’a Hz. Ali’ye karşı Muaviye b. Ebi Süfyan’ın yanında yer almış bulunan Ebû Âver üs Sülemi’nin babası Süfyan b. Abd-i Şems kumanda ediyordu. Bunlarla birlikte Esed oğulları kabilesi de, Tuleyha b. Huveylid ül Esedî’nin kumandası altında gelip kavuştular. Ferâze oğulları kabilesi bütün cenk erleriyle yola çıktılar ve bin kişi idiler. Kendilerine, Uyeyne b. Hıns, kumanda ediyordu. Bunların hemen hemen hepsi hecinsüvar (Hızlı yürüyen at ve deve) idiler.160 Eşca’ kabilesinden dört yüz kişilik cenkçi ile yola çıktılar. Kumandanları, Mes’ud b. Ruhayla idi. Mürre oğulları da, Hâris b. Avf’ın kumandası altında dört yüz cenkçi ile yola çıktılar.161 158 159 160 161 Vakıdî-Megazî, c.2,s.443,İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66. Vakıdî-Megazî, c.2s.443;İbn-i Sa’Tabakat, c.2,s.66. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66. Vakıdî-Megazî, c.2,s.443;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66. 142 Kinâne’den, Sakıf’tan ve daha başka kabilelerden birçok cenk birlikleri de, başlarında kumandanları ve liderleri olduğu halde, Ebû Süfyan’ın ordusuna gelip katıldılar.162 Çeşitli kabilelerden toplanan ve sayıları on bini bulan bu orduların başlıca üç ordugâhı vardı ve hepsi Ebû Süfyan’ın emrine bağlı bulunuyordu.163 Medine’ye Erişen İlk Haber Üzerine: Kureyş müşrikleri, Medine’ye yürüme hazırlıklarına giriştikleri sırada Huzâa kabilesinden bir süvari, dört gecede Medine’ye yetişip Kureyş müşriklerinin, Mekke’ den Medine üzerine yürüme hazırlıkları içinde bulunduklarını Peygamberimiz (sav)’e haber verdi. Peygamberimiz (sav), Müslümanları acele toplayıp düşmanların kararlarını onlara bildirdi. Müşriklerle nasıl savaşılacağını Müslümanlarla konuştu. Allâh’ın emirlerine aykırı davranışlardan sakındıkları, güçlüklere göğüs gerip katlandıkları takdirde, Allâh’ın yardımının erişeceğini va’d etti. Allâh’ın ve Resûlü’nün emirlerine boyun eğmelerini onlara emir ve tavsiye eyledi. Yapılacak işi onlara danıştı; çünkü savaş hususunda eshabına danışmak, onların görüşünü almak, Peygamberimiz (sav)’in âdeti idi. Peygamberimiz (sav), bu sefer de, onlara: “Medine dışında düşmanlarla çarpışalım mı? Yoksa Medine’de kalarak, kazacağımız hendeklerin arkasına mı çekilelim? Yahut düşmanların yanına varıp arkamızı şu dağa vererek müdafaa savaşı mı yapalım?” diye sordu. Eshab, biri birine aykırı görüşler ileri sürdüler.164 162 163 Belâzürî Ensabül Eşraf, c.1s.343. Vakıdî-Megazî, c.2,s.444; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66. 143 Peygamberimiz (sav)’ın, Hendek Keşfine Çıkışı: Peygamberimiz (sav), hemen atına bindi. Muhacir ve ensarın ileri gelenlerinden bazılarını yanına aldı.165 Medine’nin savunulması için hendek kazılması gereken yerleri tayin ve tespit etmek üzere keşif yaptı.166 Medine, yalnız bir taraftan açık ve tehlikeli idi.167 Medine’nin diğer tarafları ise birbirine girmiş binalarla kale gibi çevrili idi.168 Ayrıca, sık hurma ağaçlarıyla geçit vermez bir halde idi. Peygamberimiz (sav), hendek kazılmak üzere, düşmana açık olan tarafı seçti.169 İslâm Ordusu için bir karargâh aradı. Buna, en uygun, en elverişli yer, Sel’ Dağı’nın eteği idi. Peygamberimiz (sav), karargâhını oraya kurmayı, arkalarını ona dayamayı uygun gördü. Hendek Kazılacak Yerin Belli Edilmesi: Kazılacak hendek, Mezad’dan başlayacak, Zübab’a uğrayacak, oradan da Râtic’e kadar uzanacaktı.170 Peygamberimiz (sav), Şeyheyn hisarlarından Mezad’ a kadar uzanan bir çizgi çizip her on kişiye kırk arşın uzunluğunda yer ayırdı.171 Muhacirler de, ensar da, kazacakları yerleri: ”Şuradan, şuraya kadar!” diyerek ayrı ayrı belli ettiler.172 164 165 166 167 168 169 170 171 Vakıdî-Megazî, c.2,s.444-445. Vakıdî-Megazî, c.2,s.445. Diyar Bekrî,-Hamis, c.1,s.541. Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1206. Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1206. Diyar Bekrî-Hamis, c.1s.541 Vakıdî-Megazî, c.2,s.445. Taberî-Tarih, c.3,s.45. 144 Muhacirler, Râtic’den Zübeb’e kadar olan kısmı, Ensar da, Zübeb’den Beni Ubeyd dağına kadar uzanan kısmı kazacaklardı.173 Hendekle İlgili Yerler Hakkında Bilgiler: Zübab, Sel’ ve Beni Ubeyd, Medine dağlarındadır.174 Râtic, Medine’de Yahudi kulelerinden bir kule idi.175 Birkaç el değiştirmişti.176 En sonunda Za’verâ’ oğullarına geçmişti.177 Ratic’in sekenesi, içlerinde henüz Müslüman olmayan bazı kişiler bulunmakla beraber, Âmir b. Mâlik b. Evs oğulları, Mürre b. Mâlik b. Evs oğulları ve Sa’d b. Mâlik b. Evs oğulları idi.178 Peygamberimiz (sav), Beni Kureyza Yahûdîlerinden hendek kazmak için emaneten, balta, Zembil, Keser, İp, Kürek gibi birçok araçlar aldı. O zaman, Beni Kureyza Yahudileri arasında barışıklık vardı. Bunlar, Kureyş müşriklerinin Medine’ye gelmesini istemiyorlardı. Hendek Kazı İşlerine Girişilmesi: Hendek kazı işlerine nezaret etmek üzere Peygamberimiz (sav)’e kıldan bir Türk çadırı kurulmuştu.179 Kurulan çadır, Zübab Dağı üzerinde idi.180 Hendek kazma işine Muhacir, ensar, genç, ihtiyar, bütün Müslümanlar katıldılar. 172 Diyar Bekrî-Hamis, c.1s.542. Vakıdî-Megazî, c.2,s.446; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.66. 174 Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1216. 175 Yakut-Mücem ül Büldan, c.3,s.12. 176 Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1215. 177 Yakut-Mücem ül Büldan, c.3,s.12;Semhudî-Vefâ. c.4,s.1215. 178 İbn-i Hazm –Cemhere, s.338-345-346. 179 İbn-İ Sa’d-Tabakat, c.4,s.83;Taberi Tarih, c.3,s.45. 180 Semhudî-Vefa ül Vefa, c.3,s.845;c.4,s.1206. 173 145 Kazılan topraklar, zembillere doldurulup başlarda taşınıyordu, dönerken de zembillere Sel’ Dağı’ndan taş doldurulup getiriliyordu. Topraklar Peygamberimiz (sav)’ın bulunduğu tarafa yığılıyor, taşlar diziliyordu. Taş, düşmanlara atmak için, Müslümanların en büyük silâhlarındandı.181 Müslümanlardan, hendek kazmayan veya toprak taşımayan bir kimse yoktu.182 Bizzat Peygamberimiz de zembille toprak taşımakta ve yer kazmakta idi.183 Hz. Ebû Bekir ve Ömer gibi Sahabîler de bir an bile çalışmaktan geri durmuyor, zembil buladıkları zaman, etekleriyle toprak taşıyorlardı. Berâ b. Âzib der ki, Resûlüllâh (sav)’ı Ahzab Günü bizimle birlikte toprak taşırken gördüm ki, yüklendiği toprak, karnının beyazlığını örtmüş olduğu halde, kendisi, Âmir b. Ekva’ın yahut Abdullâh b. Revaha’nın: “Allâhım! Sen bize doğru yolu göstermemiş, rahmet ihsan etmemiş olsaydın, biz, muhakkâk delâlette kalırdık. Üzerimize yürüyen kâfirler, bizim çekindiğimiz fitne ve fesadı yapmak istedikleri ve bizimle karşılaştıkları zaman, Sen, bizim kalplerimize sabır ve sükûnet indir, ayaklarımıza sebat ver!” Mealli kıta’sını okuyor, kıta’ nın: “çekindiğimiz” kelimesine geldikçe de sesini yükseltiyordu.184 Peygamberimiz (sav), bazan da: 181 Vakıdî-Megazî, c.2,s.446. Vakıdî-Megazî, c.2,s.448. 183 Vakıdî-Megazî, c.2,s.446. 184 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.70-71; Buharî-Sahih, c.3,s.212213,c.5,s.47-48;Müslim-Sahih, c.5,s.187-188;Ahmed b. HanbelMüsned, c.4,s.282. 182 146 “Biz Allâh’ın ismi ile başlarız. Allâh’tan başkasına tapar olsaydık, şaki ve yaramaz olurduk. Allâh, ne güzel Rab’dır, İslâmiyet, ne güzel dindir!” buyururdu.185 Peygamberimiz Müslümanları âhiret sevabına teşvik için onlarla birlikte çalışmaktan ve onları çalıştırmaktan geri durmadı.186 Her gün, yoruluncaya kadar çalışır, sonra da oturup dinlenirdi. Eshabı Kiram Ona: “Yâ Resûlallâh, bizim çalışmamız Sana yeter. Sen, çalışma, otur!” derlerdi. Peygamberimiz (sav) ise: “Ben, sizin ecrinize, ortak olmak istiyorum!” buyurdu, çalışmaya koyuldu.187 Ebû Vâkıd ül Leysî der ki, Resûlüllâh (sav)’ı bütün gün kazma ve kürekle toprak kazar, doldurur onları zembille taşırken görmüşümdür. Sonra oturmuş, sol yanı üzerine yaslanarak uyuklamaya başlamıştı. Ebu Bekir, Ömer, başucunda dikilmiş duruyorlardı. Halk, yanı başlarından gelip geçerken O’nu uyandırdılar. Eline büyük bir balyoz alıp: “Allâhım! Adal ve Kare kabilelerini rahmetinden uzaklaştır. Onlar, beni, taş taşımak zorunda bıraktılar!” diyerek çalışmaya başladı.188 Peygamberimiz (sav), Muhacirle ensarın hendek kazmaya uğraştıkları soğuk bir günde bir kuşluk vaktinde yanlarına varmıştı. Onların bu ağır işleri yapacak köleleri de yoktu. Peygamberimiz (sav), onların çektiği zahmeti ve açlığı görünce: 185 Süheylî-Ravdul-Ünf, c.6,s309-310;Kastalanî-Mevahib, c.1s.144. 186 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.226. 187 Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1207. 188 Vakıdî-Megazî, c.2,s.453. 147 “Allâhım! Âhiret dirliğinden başka dirlik yoktur. Sen ensar ile Muhacirleri yarlığa!” diyerek dua etti. Onlar da: “Biz sağ oldukça, Allâh yolunda cihat edip durmak üzere Muhammed (sav)’a biat etmiş ve söz vermişizdir!” diyerek mukabelede bulundular. Müslümanlar, bazan da, hendekleri kazar ve kazdıkları toprakları taşırlarken: “Biz sağ oldukça, İslâmiyette sebat etmek üzere Muhammed (sav)’a biat etmişizdir!” derler, Peygamberimiz (sav)’da: “Allâhım! Ahiret hayrından başka gerçek hayır yoktur. Onu ensar ve Muhacirlere mübarek kıl!” diyerek dua ederdi.189 Selmân’ı Farisi’ye göz değmesi: Selman’ı Farisi; İçlerinde Amr b. Avf, Huzeyfe b. Yeman, Numan b. Mukarrin ile ensardan altı kişinin bulunduğu takıma ayrılmış bulunuyordu. Kendisi çok güçlü ve kuvvetli idi.190 Hendek kazma işinde bilgili ve becerikli idi. Yalnız başına on kişinin kazdığı yeri kazardı. Câbir b. Abdullah: “Selman’ın kendisine ayrılan beş arşın uzunluğunda, beş arşın derinliğindeki yeri vaktinde kazıp bitirdiğini gördüm.” der. Bunu için, Kays b. Ebi Sa’saa’nın ona gözü değmiş, selmân’ı Farisi’nin birden bire yere yıkıldığını görmüştü. Ne yapmak gerektiği Peygamberimiz (sav)’dan sorulmuş, Peygamberimiz (sav): ”Kays b. Sa’saa’ya uğrayınız. Selman için bir kapta abdest alsın. Abdest suyu ile Selman yıkansın, Su kabı, Selman’ın arkasında baş aşağı çevrilsin!” buyurmuştu. 189 Buharî-Sahih, c.3,s.212.c.5,s.45; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.70. 190 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.4,s.83. 148 Buyurduğu gibi yapılınca, Selman’ı Farisî, devenin bağından boşanıp kurtuluverdiği gibi, kurtulmuş açılmıştı! Zeyd b. Sâbit, hendek kazılmasında çalışırken silâh ve kalkanı yanında idi. Yorgunluktan uyuya kalmıştı. Onun yanına varan Umare b. Hazm, şaka için, onun kalkan ve silâhını saklamış. Zeyd uyanınca, silâhının yanında olmadığını görünce endişeye kapılır. Peygamberimiz (sav), bunu işitince, Zeyd’i yanına çağırır. Ona: “Ey uykucu, Sen uyuya kaldın; nihayet, silâhın da kayıpolup gitti!” buyurduktan sonra: “Bu çocuğun silâhının nerede olduğunu kim biliyor? diye sordu. Umare b. Hazm: “Yâ Resûlallâh, ben biliyorum. Silâh, benim yanımdadır!” dedi. Peygamberimiz (sav): ”Silâhını teslim et ona!” buyurdu ve şaka olarak da, olsa, Müslümanları korkutmayı veya onların herhangi bir şeyini saklamayı yasakladı.191 Orduyu Doyuran İki Avuç Hurma: Beşir b. Sa’d’in kızı ve Nûman b. Beşir’in kız kardeşi der ki: “Annem Amre bint-i Revâha, beni çağırdı. Eteğime iki avuç hurma koyduktan sonra: “Kızcağızım! Git de baban ile dayın Abdullâh b. Revâha’nın gıdalarını kendilerine ver!” dedi. Giderken Resûlüllâh (sav)’a rastladım. Babamla dayımın nerede olduklarını sordum. Resûlüllâh: “Kızcağızım, beri gel, yanındaki nedir?” buyurdu. “Yâ Resûlallâh, bu, hurmadır. Annem, bunu, babam Beşir b. Sa’d ile dayım Abdullah b. Revâha’ya yesinler diye gönderdi.) dedim. Resûlüllâh: “Getir onu!” buyurdu. 191 Vakıdî-Megazî, c.2,s.448. 149 Ben de onu, Resûlüllâh (sav)’ın iki avucuna döktüm. Avuçlarını doldurmadı. Sonra bir örtü getirilmesini emretti. Örtü getirilip serildi. Hurmayı ona koyduktan sonra örtünün üzerine yayıp dağıttı. Yanındakilere: “Gıdaya, kumanyaya geliniz!” diyerek Hendek halkına sesleniniz!” buyurdu. Hendek halkı toplanıp yemeye koyuldular. Hurmalar, yendikçe artmış, örtünün etrafından dökülüp taşmıştı!”192 Câbir b. Abdullâh der ki: ”Hendek Günü, biz, hendek kazarken çok sert bir yere rastlamıştık. Peygamberimiz (sav)’ın yanına varıp: “Hendekte kazma işlemez sert bir damar rastladı?” diye kendisine haber verdiler. Peygamber (sav): “Hele, ben inip onu bir göreyim!” buyurduktan sonra kalktı. Karnına açlıktan taş bağlamış bulunuyordu. Biz de üç gündür bir şey tatmamıştık.193 Resûlüllâh (sav),bir kapla su istedi. Ağzına su alıp kabın içine püskürdü. Allâh’ın dilediği duayı yaptıktan sonra kabın içindeki suyu, kazma işlemez yere serpti.194 Balyozu eline alp vurur vurmaz, orası, kum gibi dağıldı.195 Orada bulunanlar: “Muhammed (sav)’ı Peygamber olarak gönderen Allâh’a yemin ederiz ki, O, öyle dağıldı ki, sanki kum haline geldi, artık ne kazmaya, ne de, bel küreğine karşı koyabiliyor, dayanabiliyor!” diyorlardı.196 192 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.228-229;Vakıdî-Megazî, c.2,s.476;Ebû Nuaym ül Isbahanî-Delâil ün Nübüvveh, s. 432-433. 193 Buharî-Sahih, c.5,s.45-46. 194 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3.s.228. 195 Buharî –Sahih, c.5s.45-46. 196 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3s.228. 150 Hendek Halkına Çekilen Mucizeli Ziyafet: Câbir b. Abdullâh sözlerine devamla der ki: ”Yâ Resûlallâh! İzin ver de evime kadar gidip geleyim?” dedim. Hanımıma: “Peygamber (sav) da öyle açlık gördüm ki, o, dayanılabilir bir hal değil. Yanında yiyecek bir şey var mı?” dedim. Hanımım: “Vallâhi, yanımda şu oğlaktan ve bir mud arpadan başka bir şey yok.” dedi.197 Oğlağı kestim. Hanımım da, arpayı el değirmeninde öğütüp un yaptı. Eti çömleğe koyduk. Hamur mayalandı. Et çömleğini tandıra konup pişmeye başladıktan sonra, Peygamber (sav)’ın yanına döndüm. Evden ayrılırken, hanımım: “sakın, beni, Resûlüllâh (sav)’ın yanındakilere karşı utandırma!” dedi.198 Resûlüllâh (sav)’ın yanına dönünce: “Yâ Resûlallâh! Benim azıcık yemeğim var. Yanına bir veya iki kişi al da, yemeğe gidelim?” dedim. (Yemeğin ne kadar?) diye sordu. Bir sa’ arpadan ekmek yapıldığını ve bir oğlak kesildiğini haber verdim. Hem çok, hem de güzel yemektir. Hanımına söyle: “Ben gelinceye kadar, tandırdan ne et çömleğini, ne de ekmeği çıkarsın!” buyurdu. Orada bulunan Muhacirlere, ensara: “Ey Hendek halkı! Kalkınız, Câbir’in evine gideceğiz!” diyerek seslendi. Hepsi kalktı. Hemen eve döndüm. Hanımımın yanına girip: “Allâh, Senin iyiliğini versin! Peygamber (sav), Muhacirler, ensar ve yanlarında bulunanların hepsi yemeğe geliyor197 198 Vakıdî-Megazî, c.2,s.452. Müslim-Sahih, c.3,s.1611. 151 lar!199 İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi Râciûn!200 Rüsvay olacaksın!” dedim. Hanımım: “Resûlüllâh (sav), yemeğimizin ne kadar olduğunu sormamış mı idi?” dedi. “Evet! Sormuştu. Ben de söylemiştim,” dedim.201 Hanımım: “Mahcubiyet, sana aittir! Mahcubiyet, sana aittir!” dedi. Ona: “Ben, senin bana söylediğini yerine getirdim: Yemeğimizin azlığını Resûlüllâh’a haber verdim.” Dedim.202 Hanımım: “Onları sen mi dâvet ettin, yoksa Resûlüllâh mı dâvet etti?” diye sordu. “Hayır! O dâvet etti dedim. Hanımım: “Bırak, O, senden daha iyi bilir!” dedi.203 Resûlüllâh (sav), yanındaki halka: “Birbirinizi sıkıştırmadan içeri giriniz!” buyurdu.204 Onar onar ayrıldılar.205 Resûlüllâh (sav), ete ve ekmeğe bereket duası yaptıktan sonra, Hanımıma: “Bir ekmekçi kadın çağır da, Seninle birlikte ekmek yapsın. Çömleğinizden de, kepçe kepçe al. Sakın çömleği tandırdan ayırma!” buyurdu.206 Resûlüllâh (sav), tandırdan ekmeği ve eti çıkarıp parçalamaya ve üzerine et koyarak eshabına sunmaya başladı ve dâvetliler yeyip doyuncaya kadar böylece devam etti. 199 200 201 202 203 204 205 206 Buharî-Sahih, c.5,s.46. İbni İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.229. Beyhaki’den naklen Ebulfida, İbn-i kesir-Sîre, s.188. Müslim-Sahih, c.3,s.1611. Vakıdî-Megazî, c.2,s.452. Buharî-Sahih, c.5,s.46. Vakıdî-Megazî, c.2,s.452. Buharî-Sahih, c.5,s.47,Müslim-Sahih, c.3s.1611. 152 Bir hayli yemek arta kaldı. Resûlüllâh (sav), hanımıma: “Bu kalanı da, hem kendin yersin, hem de hediye edersin; çünkü bütün halk, açlık çekiyor!” buyurdu.207 Allâh’a yemin ederim ki: gelenler bin kişi oldukları ve hepsi de yiyip doydukları halde, çömleğimiz hâlâ olduğu gibi kaynamakta, hamurumuz da olduğu gibi ekmek yapılmakta idi! Yani, eksilme yoktu.208 Ondan biz de yedik, konuya komşuya da hediye ettik!”209 Hendekte Çalışan Müslümanların Sayısı: Hendek’te çalışan Müslümanlar, üç bin kişi idiler. Kazı işinden sonra da, düşmanlarla bunlar savaşmışlardır. Peygamberimiz (sav), erginlik çağına basmayan çocukların da, hendek çalışmalarına müsâade etmiş; fakat savaşılacağı sırada, onları âilelerinin yanına çevirmiştir. O zaman, Abdullâh b. Ömer’le Zeyd b. Sâbit ve Bera’ b. Âzib on beş yaşına basmış oldukları için, onların savaşa katılmalarına müsâade etmişti.210 Müslümanlar, hendekte, gün akşama kadar hızlı çalışırlarken, münafıklar, çok ağır davranmakta, birçok hilelerle işten kaçmanın yollarını arıyorlardı. Mü’minler zaruri hacetleri için bile, Resûlüllâh (sav)’dan izin alırken, münafıklar gizlice, çalışmaktan kaçarlardı.211 207 208 209 210 211 Buharî-Sahih, c.5,s.46. Buhârî –Sahih, c.5,s.46. Vakıdî-Megazî, c.2,s.452 Vakıdî-Megazî, c.2,s.453. Nur Sûresi,(62-63-64.) 153 Amr b. Avf der ki: “Ben, Selman, Huzeyfe b. Yeman, Nûman b. Mukarrin ve ensardan altı kişi, kendimize ayrılmış olan kırk arşınlık yeri kazıyorduk.212 Zübab dibinden kazarak nemli tabakaya kadar inmiştik ki, Allâh, hendeğin karnından karşımıza ak ve parlak bir kaya çıkardı. Onunla uğraşırken, balyoz, kazma, kürek külünk gibi demir araçlarımız kırıldı. Âciz kaldık..” Bunun üzerine Selman’a: “Ey Selman! Resûlüllâh (sav)’a git te, şu kayadan dolayı çektiğimizi haber ver!” dedik. Resûlüllâh (sav), o sırada kıldan dokunmuş Türk çadırının içinde dinleniyordu. Selman: “Yâ Resûlallâh! Babalarımız analarımız sana fedâ olsun! Hendekte ak bir taş çıktı. Onunla uğraşırken bütün demir araçlarımız kırıldı, âciz kaldık. Çizmiş olduğun çizgiden sapılacak yer yakın olduğuna göre, o kayanın yanından biraz sapıverelim mi, yoksa bu hususta bize vereceğin bir emir var mı? Biz, Senin çizdiğin çizgiyi aşmak istemiyoruz” dedi. Resûlüllâh (sav): “Ver bana balyozu ey Selman!” buyurdu. Selman’ın balyozunu aldıktan sonra, hendeğin içine yanımıza indi. Biz dokuz kişi hendeğin bir tarafına çekildik. Resûlüllâh (sav), elindeki balyozla kayaya öyle bir darbe indirdi ki, kaya yarıldı Ondan bir şimşek çıkıp Medine’nin iki kayalığı arasını aydınlattı. Resûlüllâh (sav): “Allâhü Ekber!” diyerek fetih ve zafer tekbiri getirdi. Biz de, tekbir getirdik. Sonra, kayaya, ikinci bir darbe daha indirdi. Yine ondan karanlık bir evdeki kandil gibi, Medine’nin iki kayalığı arasını aydınlatan bir şimşek çaktı. 212 Taberi –Tarih, c.5,s.338. 154 Resûlüllâh (sav): “Allâhü Ekber” diyerek Fetih Tekbiri getirdi. Bizde Tekbir getirdik. Resûlüllâh (sav), balyozla üçüncü darbeyi indirince, kayayı parçaladı. Darbeyi indirdiği zaman, Yine ondan Medine’nin iki kayalığı arasını aydınlatan bir şimşek çaktı. Resûlüllâh (sav), yine “Allâhü Ekber” diyerek fetih Tekbiri getirdi. Biz de Tekbir getirdik. Selman: Resûlüllâh (sav)’ın elinden tutarak O’nu hendekten yukarı çıkardı. Selman: “Babam, anam Sana fedâ olsun yâ Resûlallâh! Ben şimdiye kadar görmediğim bir şeyi gördüm!” dedi. Resûlüllâh (sav), yanındakilere dönerek: “Selman’ın gördüğünü, siz de, gördünüz mü?” diye sordu: “Evet! Babalarımız, analarımız Sana fedâ olsun yâ Resûlallâh! Sen vurduğun zaman, kayadan dalga gibi şimşek çıktığını gördük. Sen Tekbir getirdin. Biz de Tekbir getirdik. Bu ışık parıltısından başka bir şey göre-medik.” dediler. Resûlüllâh (sav) :Doğru söylüyorsunuz. Ben, kayaya ilk darbe indirdiğim zaman, çakan, sizin de, gördüğünüz şimşek, bana Hire şehrinin köşklerini ve Kisra’nın Medain’ini aydınlattı da, onlar bana, köpeğin altlı üstlü yan dişleri gibi gözüktüler! Cebrâil de, Ümmetimin onlara hâkim olacaklarını bana haber verdi. Kayaya ikinci darbeyi indirdiğim zaman, çıkan, sizin de, görmüş olduğunuz şimşek, bana, Rum ülkesinin kızıl köşklerini, saraylarını aydınlattı da, onlar bana, köpeğin altı üstü yan dişleri gibi gözüktüler. 155 Cebrâil de, Ümmetimin onlara hâkim olacaklarını bana haber verdi. Sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdiğim zaman, sizin de, görmüş olduğunuz şimşek, bana, Sana diyarının köşklerini saraylarını aydınlattı da onlar bana, köpeğin altı üstü yan dişleri gibi gözüktüler! Cebrâil de, Ümmetimin onlara hâkim olacaklarını bana haber verdi. Sevininiz ki, Ümmetimin oralara hâkim olacaklarını bana haber verdi! Sevininiz ki, Ümmetimin oralara hâkim olacaklarını bana haber verdi! Sevininiz ki, Ümmetimin oralara hâkim olacaklarını bana haber verdi!” Bu yardım vâ’di, kendilerine müjdelenince, Müslümanlar: (Allâh’a hamd olsun ki, O,vâdinde sâdıktır, kuşatıldıktan sonra, yardıma nâil olacağımızı bize vâ’d buyuruyor!” diyerek sevindiler.”213 Selman’ı Fârisî der ki: “Resûlüllâh (sav), kayaya bir darbe indirince, balyozun altından bir şimşek parıltadı. Sonra, ona bir darbe daha indirdi. Yine balyozun altından bir şimşek parıltadı. Daha sonra, kayaya üçüncü darbeyi indirdi. Yine balyozun altından bir şimşek parıldadı. “Babam, anam Sana fedâ olsun yâ Resûlallâh! Bu parıltılar nedir?” diye sordum. “Ey Selman! Sen, onları gördün mü?: buyurdu. “Evet! Gördüm!” dedim. Rasûlüllâh (sav): “Birici parlama da, Allâh, bana Yemen’i feth etti, açtı. 213 İbn-i Sa’d-Tabakat,c.4,s.83-84.,Taberi-Tarih,c.3,s.45-46. 156 İkinci parlama da, Allâh, bana, Şam ve mağrib’i feth edip açtı. Üçüncü parlamada, Allâh, bana Maşrık’ı feth edip açtı!” buyurdu.214 Orada bulunan eshab, her defasında: “Yâ Resûlallâh! Oraları feth etmeyi bize nasip etmesi için Allâh’a yalvar!” diye ricada bulundular. Peygamberimiz (sav)’da Allâh’a yalvardı.215 Hendek kazma işi altı gün sürdü.216 Daha fazla sürdüğü de rivayet edilir.217 Selman’ı Farisi’nin günde beş arşın derinliğinde, beş arşın uzunluğunda yer kazdığı bildirildiğine göre, hendek, boydan boya beş arşın derinliğinde kazılmıştır.218 En ünlü süvarilerin bile kolay kolay atlayıp geçemeyecekleri, şaşırıp kalacakları kadar da geniş tutulmuştur;219 yalnız, hendeğin bir tek yeri, aceleye geldiğinden derin ve geniş kazılamamıştı, dar kalmıştı. Bunun için Peygamberimiz (sav): “Buradan başka bir yerinden geçebileceklerini sanmam! “Buyurarak endişesini açıklar ve o gediği nöbet tutturup bekletirdi.220 Peygamberimiz (sav), hendeğin münasip yerlerine giriş çıkış kapıları koymuştu.221 214 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.19196. Ebül’fida, İbn-i Kesîr-Sîre, c.3,s.230. 216 Vakıdî-Megazî, c.2,s.454; İbn-i Sa’d –Tabakat, c.2,s.67. 217 Kastalanî –Mevahib, c.1,s.145;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.542. 218 Vakıdî-Megazî, c.2,s.447; Diyar Bekri-Hamis, c.1,s.542. 219 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.235; Vakıdî-Megazî, c.2,s.470. 220 Vakıdî-Megazî, c.2,s.463;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.545. 221 Vakıdî-Megazî, c.2,s.452;Yakubî-Tarih, c.2s.50. 215 157 Kapılara her kabileden bekçi dikti. Onların üzerlerine de, Zübeyr b. Avvam’ı kumandan tayin etti. Bir çarpışma yapıldığını görür görmez, çarpışmaya katılması için ona emir verdi.222 Hendek’te Müslümanların Parolası: Hendek kazı işine devam edildiği ve Ebû Süfyan’ın o gece gelip ansızın baskın yapmasından endişe edildiği sırada, Peygamberimiz (sav): “Eğer, siz geceleyin baskına uğrarsanız, parolanız (Hâ Mîm Lâ yansurûn: and olsun ki, onlar yardım olunmayacaklar.) dır.223 “Müşrikler, ancak size geceleyin baskın yapabi-lirler.”buyurdu. Peygamberimiz (sav), hendek işini tamamladığı sırada, Kureyş müşrikleri, Ehâbiş’le Kinâne ve Tihâme halkından kendilerine bağlı bulunan on bin kişilik bir ordu ile gelip Rüme kuyusu mevkiindeki yere, Akik Vâdisine kondular. Gatafanlar da, Necid halkından kendilerine bağlı bulunanlarla birlikte gelip Nakma’nın ucundan, Zegabe’den Uhud tarafına doğru uzanan mevkide karargâhlarını kurdular.224 Kureyş müşriklerinin, cürüf ile Zegabe arasında kondukları yere Rûme denir. Hz. Osman’ın Medine’ye geldiği zaman, satın alıp vakıf etmiş olduğu Rûme Kuyusu da buradadır.225 Cürüf, Medine’ye üç mil uzaklıkta, Şam tarafına düşen bir yerdir. 222 223 Yakubî-Tarih, c.2,s.50. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.237.İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.72. 224 225 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sire, c.3,s.230-231. Yakut-Mucem ül Büldan, c.3,s.104. 158 Hz. Ömer’in ve Medinelilerin mülkleri orada idi. Cüşem ve Cemel adıyla anılan iki kuyusu vardır.226 Düşman orduları buraya indiği zaman hayvanlarının yiyecekleri, ancak dikenler ve hasadı yapılmış ekin kalıntıları idi. Bunun için çok sıkıntılı bir halde idiler. İslâm Ordusunun Hendeğe Hareketi, Hendekteki Karargâhı ve Savaştan Önce Alınan Tedbirler: Müşrikler gelip karargâhlarını kurunca, Peygamberimiz (sav), Medine’de yerine İbn-i Ümmü Mektum’u bırakarak sayıları üç bini bulan Müslümanlarla birlikte acele hendek’e hareket etti. Arkaları, Sel’ Dağı’na gelmek üzere, karargâhını Sel’ dağı eteğinde kurdu. Kazılmış bulunan hendek, önlerinde bulunuyor, düşmanla aralarını ayırıyordu.227 Muhacirlerin sancağını Zeyd b. Hâris’e, Ensarın sancağını da, Sa’d b. Ubâde taşıyordu. Müslümanların, otuz atlı süvarisi vardı.228 Sel’ Dağında, fetih mescidi’nin bulunduğu yerde İslâm askerleri, Peygamberimiz (sav)’a arz edildi.229 Peygamberimiz (sav), erginlik çağına, on beş yaşına basmamış çocukları evlerine çevirdi. On beş yaşına basmış olanların savaşa katılmalarına müsâade etti.230 Peygamberimiz (sav)’a Sel’ dağı eteğine deriden bir çadır kuruldu. Bu çadır, Mescid-ül Âlâ yanında, bugünkü, fetih Mescidi’nin bulunduğu yerde idi.231 226 Yakut-Mucem ül Büldan, c.2,s.128. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.231. 228 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.74. 229 Semhudî-Vefa ül Vefa, c.3,s.830. 230 Vakıdî-Megazî, c.2,s.454. 231 Vakıdî-Megazî, c.2,s.454;Semhudî-Vefa ül Vefa, c.4,s.1204. 227 159 Peygamberimiz (sav)’in çadırında bazen Hz. Âişe, bazan Hz. Ümmü Seleme, Bazan da, Hz. Zeyneb bit-i Cahş kalıyordu, Peygamberimiz (sav)’in öteki zevceleri Hârise oğullarının veya Zurayk oğullarının kale ve hisarlarında bulunuyorlardı. Bazıları da, Fâri’ Hisarı’nda idiler.232 Peygamberimiz (sav), bütün çocuklarla kadınların kalelere ve hisarlara yerleştirilmesini emretti.233 Medine’de Hârise oğullarının kale ve hisarlarından daha sağlam ve emniyetli hisar bulunmadığından, Peygamberimiz (sav), kadınlarla çocukları oraya gönderdi.234 Bazılarını da Fâri Hisarı’na yolladı.235 Beni Kureyza Yahûdîlerinin Müşriklerle İşbirliği: Beni Nâdîr Yahûdîlerinin Reisi Huyey b. Ahtab Medine’ye doğru gelmekte oldukları sırada Ebû Süfyan’la diğer Kureyş müşriklerine: “Benim kavmim olan Beni Kureyza Yahûdîleri, sizinle birlikte bulunacaklardır. Onların pek çok zırhları ve yedi yüz elli cenk erleri vardır.” demişti. Ebu Süfyan, Medine’ye yaklaştığı zaman, O’na: “Kavminin yanına git. Muhammed’le aralarındaki muahadeyi bozsunlar!” dedi.236 Nihayet, Yahudiler, Müslümanlarla, aralarında yapılan antlaşmayı, Peygamberiz (sav) tarafından gönderilen elçilerin tekliflerini kabul etmeyerek, tek taraflı olarak, Huyey b. Ahtab’ın, önceden yapılan muahade hakkındaki 232 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.237;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.72. 233 Heysemi-Mecma uz Zevaid, c.6,s133. 235 Semhudî-Vefa ül Vefa, c,s.302. Vakıdî-Megazî, c.2,s.454 236 160 yazdırdığı yazıyı getirip yırttı. Böylece barışıklık işinin bozulduğu ve harp haline girildiğini bildirdi.237 Bununla kalmadılar. Müşriklerle yaptıkları antlaşmada: 1-Çarpışma sona erinceye kadar müşriklerle olacaklarına; 2-Müşrikler için silâh tedariki yapacaklarına; 3-Pazarlarını, müşrik ordularının bulundukları yere nakledeceklerine söz verdiler.238 Zaten, Huyey b. Ahtab’ın da müşriklere yardım için, Yahûdîlerin Medine’de oturdukları, bu konuda fırsat buldukları an, Müslümanların düşmanları ile bir olacaklarını da Ebû Süfyan’a söylemişti 239 Beni Kureyza Yahûdîleri, Ebû Süfyan’a ve Uyeyne b. Hıns’a: “Siz, sabır ediniz; biz Müslümanları şehirlerinde arkalarından vuracağız!” diye yazı da yazmışlardı.240 Peygamberimiz (sav), deri çadırının içinde bulunuyordu. Yanında da Hz. Ebû Bekir vardı. Müslümanlar, Hendek üzerinde nöbet tutmakta idiler. Süvarilerden ikisi, hendeğin iki yanı üzerine dolaşıp duruyorlardı. O sırada Hz. Ömer gelip: “Yâ Resûlallâh! Bana erişen habere göre: Beni Kureyza Yahûdîleri muâhadeyi bozmuşlar ve harbe girmişler!” dedi. Bu haber, Peygamberimiz (sav)’in üzerine ağır tesir yaptı.241 237 238 239 240 241 Vakıdî-Megazî, c.2,s.456. Vakıdî-Megazî,1367-1948 Kahire baskısı, s.292-293. Vakıdî-Megazî,1348-1948 baskısı, s.290. Ebû Nuaym ul Isbahanî-Delâil ün Nübüvveh, s.437-438 Vakıdî-Megazî, c.2,s.457. 161 “Hasbünallâhü ve ni’mel’Vekil: Allâh bize yeter! O, ne güzel vekildir!” buyurdu.242 Zübeyr b. Avvam’a Gizli Vazifesinin Verilmesi: Câbir b. Abdullâh der ki: Hendek Günü, iş ağırlaşınca, Resûlüllâh (sav): “Bize, Beni Kureyza’nın tutum ve davranışlarını öğrenip gelecek bir adam yok mu?” diye sordu. Zübeyr b. Avvam: “Ben, gider, öğrenir gelirim!” de243 di. Gitti. Onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi. Yine işler ağırlaşınca, Resûlüllâh (sav): “Bize, Beni Kureyza’nın tutum ve davranışlarını öğrenip gelecek bir adam yok mu?) diye sordu.244 Zübeyr b. Avvam: “Ben, gider, öğrenir gelirim!” dedi.245 Gitti. Onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi. Yine işler ağırlaşınca, Resûlüllâh (sav): “Bize, Beni Kureyza’nın tutum ve davranılarını öğrenip gelecek bir adam yok mu?” diye sordu.246 Zübeyr b. Avvam: “Ben, gider, öğrenir gelirim!” dedi247 Gitti. Onların tutum ve davranışlarını öğrenip geldi:248 “Yâ Resûlallâh, O’nların kalelerini onarmakta, yol242 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.457. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.105;Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.365; Buharî-Sahih, c.5,s.49 244 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.314. 245 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.106;Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.365; Buharî-Sahih, c.5,s.49 246 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.314. 247 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.106;Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.365; Buharî-Sahih,c.5,s.49 248 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.314. 243 162 larını, harp, talim ve manevraları ile alıştırmakta olduklarını hayvanlarını derleyip topladıklarını gördüm!” dedi.249 Resûlüllâh (sav): “Her Peygamberin bir havârisi vardır. Benim Havârim de, Zübeyr’ dir!” buyurdu.250 Peygamberimiz (sav), Beni Kureyza Yahûdîlerini yola getirmek için, Sa’d b. Muaz ve Sa’d b. Ubâde ile arkadaşlarını göndermişse de, olumsuz haberle geldiler. Peygamberimiz (sav): ”Bu haberi gizli tutunuz; ancak bilene açıklayınız; çükü, harp, tedbirden ve aldatmadan ibarettir.” buyurdu. Bu, üzüntülü durumu, eshab, Peygamberimiz (sav)’ dan öğrenmek istedikleri zaman, Resûlüllâh: Elçi kardeşlerinize sorunuz buyurdu. Abdullâh b. Revaha ayağa kalkıp: “Şu Yahûdîlerden müttefikınız olanların söylediklerine bakılırsa, onlar, eşraf süvarilerden kendilerine yetmiş kişi yollamaları için müşriklere haber salmışlar. Onlar gelip kalelerine girince, onların boyunlarına vuracaklar. Sonra da yanımıza gelerek müşriklere karşı bize yardım edeceklermiş!” dedi.251 Peygamberimiz (sav)’ın Fetih Müjdesi: Beni Kureyza Yahûdîlerinden haber geldiği zaman, Peygamberimiz (sav), elbisesine bürünüp yatmış, uzunca bir müddet kalmıştı. Müslümanlar, Peygamberimiz (sav)’in böyle yatıp kaldığını görünce, Beni Kureyza Yahûdîlerinden hayır gelmeyeceğini anlamışlardı. 249 Vakıdî-Megazî, c.2,s.457. Vakıdî-Megazî, c.2,s.457,İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.106,Buharî-Sahih, c.5,s.49, Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.314-365. 251 Vakıdî-Megazî,1367-1948 kahire baskısı, s.295. 250 163 O sırada Peygamberimiz (sav), yattığı yerden başını kaldırdı: “Allâhü Ekber! Ey Müslüman cemâatı! Allâh’ın (c.c.) fetih ve yardımı ile sevininiz!” buyurdu.252 Sel’ Dağı üzerine daha sonra kurulan ve merdivenle çıkılan bir mescid kurulmuş, Müslümanlara fetih müjdesi burada verildiği için, bu mescide, Fetih Mescidi adı verilmiştir.253 Beni Kureyza Yahûdîleri, geceleyin, ansızın Medine’ ye baskın yapmak için, Huyey b. Ahtab’ı, müşriklere göndererek iki bin kişilik kuvvet istediler. Bu haberi alınca Müslümanların derdi ağırlaştı.254 Peygamberimiz (sav), hemen Seleme b. Eslem’i, iki yüz, Zeyd b. Hârise’yi üç yüz kişilik bir kuvvetle Medine’ye gönderdi. Yanlarında bazı Müslüman süvariler de vardı. Bunlar, Medine’yi bekleyecekler, yüksek sesle tekbir getirerek Medine sokaklarında devriye gezeceklerdi.255 Beni Kureyza Yahûdîlerinin baskınına uğramadan sabahlanınca, geniş bir nefes alınmakta idi. Peygamberimiz (sav), halası Hz. Safiyye, şair Hassân b. Sâbit’in Fâri’deki köşkünde bulunuyordu. Beni Kureyza Yahûdîlerinin ileri gelenlerinden Gazzal b. Semev’el’in kumandası altında on kişilik bir Yahûdî birliği gelip köşkü oka tuttular ve içeri girmeye çalıştılar. İçlerinden birisi köşkün kapısına kadar yaklaşıp içeri girmek istedi.256 252 Mûsâ b. Ukbe’den naklen Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.200, 253 Semhudî –Vefa- ül- vefa, c.3,835-836. 254 Vakıdî-Megazî, c.2,s.460. 255 Vakıdî-Megazî, c.2,s.460; İbn-i Sa’d -Tabakat, c.2,s.67. 256 Vakıdî-Megazî, c.2,s.462. 164 Hz. Safiyye der ki: ”Hassân b. Sâbit, köşkte bizim yanımızda idi. Bizimle birlikte kadınlar ve çocuklar da, bulunuyordu. Dedim ki: “Ey Hassân, şu Yahûdî, gördüğün gibi, köşkü dolaşıp duruyor. Vallâhi, ben, onun, açık yerlerimizi öğrenip aramızdaki Yahûdîlere kılavuzluk edeceğinden şüphe ediyorum. İn de, şunu öldür!” dedim. Hassân b. Sâbit: “Allâh, Seni yarlıgasın ey Abdulmuttlib’in kızı! Sen de iyi bilirsin ki, benim gücüm dilimde! Ben, öldürme işini yapamam! Ben, kılıç ve mızrak eri değilim!” dedi.257 Hassân, bana, böyle söyleyince ve onda bu işi başaracak gücü göremeyince, başıma sıkıca bir tülbent bağladıktan sonra, elime bir sırık alıp köşkten aşağı indim.258 Köşkün kapısını açtım. Adamın arkasından yavaşça vardım.259 Sırıkla vurup başını parçaladım. İşini bitirdim.260 Başını kestim. Hassân’a: “Al şu başı da, aşağıdaki Yahûdîlerin üzerine doğru fırlatıp at!” dedim. Hassân: “Ben de bu güç ve cesaret nerede?” dedi. O başı alıp Yahûdîlere doğru fırlattım. Yahûdiler: “Bize, Müslümanların âilelerinin yanında erkek yok diye haber vermişlerdi.” diyerek dağılıp gittiler.261 257 İmam Muhammed-Siyerülkebîr, c.1,s.201. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.s.239. 259 Halebî İnsan ül Uyun, c.2,s.639. 260 Vakıdî-Megazî, c.2,s.463. 261 Heysemî-Mecma-uz Zevaid, c.6,s.133-134;Semhudî-Vefa ül Vefa, c.1,s.302; Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.550. 258 165 “Ey Hassân! Haydi, onun yanına in de, elbiselerini soy al!” dedim. Ben, adam erkek olduğu için soymak istemedim. Hassân: “Ey Abdulmuttlib’in kızı, onun soykası bana gerekmez, İhtiyacım yok” dedi. Bu işi yapmaktan da kaçındı.262 Peygamberimiz Müslümanlara Müjdeler Vermesi: Müslümanlar, gayet ümitli ve metanetli olduğu halde, Münafıklar, evlerinin açıklığını bahane ederek dağılmaya başladılar. Baskın endişesi içinde bir bahane ile ayrılıp dağılıyorlardı. Peygamberimiz (sav), halktaki bu sıkıntıları görünce: “Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, karşılaştığınız sıkıntılar, sizlerden muhakkak kaldırılacak, sizler feraha çıkarılacaksınız. Beyt’i Âtîk olan Kâbe’yi de korkusuzca tavaf etmemi ve Yüce Allâh’ın Kâbe anahtarlarını bana teslim etmesini umuyorum! Muhakkak ki, Allâh, kisrâ’yı ve Kayser’i yok edecek, onların hazineleri de, Allâh yolunda harcanacaktır!” buyurarak onları sevindirmekte ve ferahlatmakta idi.263 Ebû Süfyan Birliğinin Bozguna Uğratılması: Peygamberimizin (sav)’in zevcesi Ümmü Seleme, der ki: “Hendek’te Resûlüllâh (sav) ile birlikte bulundum. Onun, bulunduğu her yerde hiç ayrılmadım. Resûlüllâh, hendeği bizzat beklemekte idi. Şiddetli bir soğuğa da tutulmuştuk. Durmadan namaz kılıyordu. Bir ara: “Şunlar herhalde düşman süvarileri, onlara karşı koyacak kim var?” buyurduğunu işittim. 262 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.239. Vakıdî-Megazî, c.2,s.249-460;Ebülfida, İbn-i kesir-Sîre, c.3,s.200. 263 166 Sonra: “Ey Abbad b. Bişr!” diye seslendi. Abbad: “Lebbeyk: Buyur!” dedi. Resûlüllâh: “Yanında kimse var mı?” diye sordu. Abbad: “Ben ve eshabdan bazıları çadırın etrafında bulunuyoruz.” dedi. Resûlülâh (sav): Arkadaşlarınla birlikte gidip Hendek boyunca dolaş. Şu görünen süvariler, herhalde düşman süvarilerindendir. Sizin için dolaşıyorlar. Gafletinizden yararlanarak ansızın baskın yapıp bazılarınızı öldürmeyi umuyorlar!” buyurdu ve: “Ey Allâhım, onların şerlerini, kötülüklerini bizden uzaklaştır! Onlara karşı bize yardım et ve bizi, onlara galip kıl! Senden başka bizi onlara galip kılacak yoktur!” diyerek dua etti. Abbad b. Bişr, arkadaşları ile birlikte gitti. O sırada, Ebû Süfyan, müşriklerin bir süvari birliği ile hendeğin dar yerini dolaşıyordu. Müslümanlar, oraya yetiştiler. Onları ok ve taşa tuttular. Ben de, onlarla birlikte durdum. Müşriklerin süvarilerine ok ve taş attık. En sonunda attığımız ok ve taşlarla onlar yıprandılar, bozulup gittiler. Resûlüllâh (sav)’ın yanına döndüm. Kendisini namazda buldum. Yattı ve sesinin hışıltısını duydum. Allâh, Abbad b. Bişr’den razı olsun, rahmet etsin; çünkü o, her zaman Resûlüllâh’ın çadırını beklemeye devam eden Eshabdandı. Üseyd b. Hudayr, arkadaşları ile birlikte hendeği beklemekte idi. Amr b. As’ın kumandası altında keşif ve tecessüsle vazifeli yüz kadar müşrik süvarisi, hendeğin dar yerine gelip dayanmışlardı. Ansızın, Müslümanları baskına uğratmak isteyen bu kişiler de, Müslümanların ok ve taşa tutması ile kaçıp gittiler. 167 Ben, Resûlüllâh (sav)’ın yanında, içinde çarpışmalar ve korku bulunan Müreysi, Hayber, Mekke’nin Fethi, Huneyn gibi birçok Gazalarda ve Hudeybiye’de bulunmuşumdur. Bizim katımızda bunların hiç biri, Resûlüllâh (sav) için, Hendek’ten daha zahmetli ve daha korkulu olmamıştır. Müslümanlar o zaman, çok dallı budaklı bir ağaç gibi idiler. Beni Kureyza Yahûdîlerinin çoluk çocuklarımıza baskın yapmayacaklarında emin değildik. Medine, sabahlara kadar bekleniyordu. Orada Müslümanların sabahlara kadar tekbir sesleri yükselirdi.264 Beni Kureyza Yahûdîleri, müşriklere silâh yardımı yaptılar. Pazarlarını, müşriklerin olduğu yere kurdular. On gece, müşriklerin yanında, Müslümanlarla çarpıştılar.265 Müşrikler, her gün bir süvari birliğini hücuma geçiriyorlardı.266 Müşriklerin ne kadar nişancı okçusu varsa, hepsi birden Resûlüllâh’ın çadırını ok yağmuruna tuttular. O sırada, Resûlüllâh (sav), zırhına bürünmüş ayakta duruyordu.267 Sahabiler ise, her yetişebilecekleri yere süratle yetişiyorlardı.268 Düşmanların Taarruzu, Keşfi ve Denemeleri: Kureyş müşriklerinin namlı süvarilerinden Amr b. Abd, İkrime b. Ebi Cehl, Hübeyre b. Ebi Vehb gibi seçilmiş kişiler, çarpışmak için giyinip kuşandılar, atlarına bindiler. Kinâne oğullarına uğradılar. 264 265 266 267 268 Vakıdî-Megazî, c.2,s.463-467. Vakıdî-Megazî,1367-1948 Kahire baskısı, s.292-293. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.67. Vakıdî Megazî, c.2,s.468-469. Vakıdî-Megazî,1367-1948,kahire baskısı, s.291. 168 “Ey Kinâne oğulları! Çarpışmak için hazırlanınız! Bugün, süvarilerin kimler ve nasıl olduklarını öğreneceksiniz!” dediler.269 Düşman kumandanları, umumi taarruz için bir araya geldiler. Başlarında Ebû Süfyan olmak üzere saldırışa geçmek için Hendek kenarında dar bir yar aramaya koyuldular. Hendeğin en dar yerine geldiler: Müşriklerin kumandanları: “Hendeğin şu dar yerinden kim atlayıp geçebilir?” diye birbirlerine sordular. İkrime b. Ebi Cehl, Nevfel b. Abdullâh, Dırar b. Hattab, Hüveyre b. Ebi Vehb ve Amr b. Abd, geçmeye hazırlandılar.270 Hendeğin dar yerine doğru atları dörtnala kaldırdı271 lar. Hendeğin dar yerinden atlayıp geçmeye muvaffak oldular.272 Bunu gören Hz. Ali, birkaç arkadaşı ile müşrik süvarilerinin yanına vardı. Amr b. Abd’ın Müslümanlara Meydan Okuması: Amr b. Abd, Bedir Savaşı’nda ağır yaralanmış, onun için Uhud Savaşı’na girememiş, bin ere denk tutulan 273 Arapların en meşhur kahramanlarından olup baba yiğit bir adamdı.274 Bedir’in öcünü almadan koku sürünmeyeceğine söz vermişti. Kendisinin kim olduğu bilinsin diye alâmet takınmıştı.275 269 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.238; Taberî-Tarih, c.3,s.48; İbn-i Seyyid,-Uyun ül –Eser, c.2,470. 270 Vakıdî-Megazî, c.2,s.470; İbn-İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68. 271 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.235; İbn-i Seyyid-Uyunül-Eser, c.2,s.61. 272 Vakıdî-Megazî, c.2,s.470;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68. 273 Vakıdî-Megazî, c.2,s.470; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68 274 İbn-i Kayyım-Zâd el Maad,c2,s.131. 275 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.235. 169 Tepeden tırnağa demirlere, zırha bürünmüştü.276 Amr b. Abd, Atının başısın çekip: “Benimle çarpı-şacak kim varsa çıksın meydana?” diyerek seslendi.277 Müslümanlar, Onun kim olduğunu bildikleri için başlarına kuş konmuş adam gibi kımaldanamadılar.278 Hz. Âlinin, Amr b. İçin Sabırsızlanışı: Hz. Ali, fırlayıp ayağa kalktı ve: “Yâ Nebiyyallâh, ben çarpışayım onunla?” dedi. Peygamberimiz (sav): ”Sen, otur! O, Amr’dır!” buyurdu. Amr, b. Abd: “Hani sizden, öldürülünce cennete gireceğini iddia ettiğiniz kimseler nerede kaldılar? İçinizden meydana çıkıp benimle çarpışacak bir adam yok mu?” diye tekrar seslendi. Yine Hz. Ali fırladı: ”Ben, varım onunla çarpışacak Yâ Resûlallâh?” dedi. Peygamberimiz (sav): ”Sen, otur! O, Amr’dır!” buyurdu. Amr, üçüncü defa: “Çarpışacak er diliyorum, artık sesim kısıldı diyerek: “O toplulukla çarpışacak var mı? Bağıra bağıra gitti sesim.” diye başlayan dört beyitlik bir kıt’a söyledi. Yine Hz. Ali fırladı: ”Ben, varım onunla çarpışacak Yâ Resûlallâh?” dedi. Peygamberimiz (sav): ”Sen, otur! O, Amr’dır!” buyurdu. Hz. Ali: ”Amr olursa olsun!” dedi. 276 277 278 İbn-i Seyyid Uyun -ül –Eser, c.2,s.61. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236. Vakıdî-Megazî, c.2,s.470-471;Diyar Bekrî-Hamis,c.1,s.547. 170 Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav), Hz. Ali’nin Amr ile çarpışmasına müsâade etti. Peygamberimiz (sav), Hz. Ali’nin, Amr b. Abd ile çarpışmasına müsâade buyurunca, kendi kılıcını (Zülfikarı) ona verdi. Zırh gömleğini de ona verdi. Sarığını da, onun başına sardı.279 “Allâhım! O’na yardımını ihsan et!280 Allâhım! Bedir Günü, Ubeyde b. Hâris’i, Uhud Günü de, Hamza’yı benden aldın. Bu Ali ise benim kardeşimdir ve amcamın oğludur. Beni, yalnız başıma bırakma! Sen, varislerin en hayırlısısın!” diyerek dua etti.281 Abdullâh b. Ömer der ki: “Resûlüllâh (sav), Hendek Günü, altı kişi: Muhacirlerden Talha b. Zubeyr, Ali ve Sa’d b. Ebi Vakkas’la, Ensardan, Ebû Dücâne ve Hâris b. Sımmen üzerine titremiş durmuştur.282 Hz. Ali: “Acele etme, ben, sesine, dâvetine icâbetle âciz olmayarak geliyorum sana! Her iyi niyet, basîret ve sadakat sahibi olan kişi, muhakkak, düşmanına galebe çalmış ve necâta emişmiştir. Ben de, Seni Zülfikar’ın bir darbesiyle devirip cenazeler ağıtçısı gibi başucuna dikileceğimi umuyorum!” diyerek Amrb Abd’e doğru vardı. Amr b. Abd, ona: “Sen, kimsin?” diye sordu. Hz. Ali, zırhına bürünmüştü. Gözlerinden başka bir yeri görünmüyordu. 279 Vakıdî-Megazî, c.2,s.471;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.547548; Halebî-İnsan- ül- Uyun, c.2,s.61-62;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.547. 280 Vakıdî-Megazî, C.2,S.471;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68; İbni Seyyid Uyun-ül-Eser, c.2,s61. 281 Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.548;Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.641-642. 282 Heysemî Mecma -uz – Zevaid, c.6,s.135. 171 Hz. Ali, ona: “Ben Ali’yim!” dedi. Amr b. Abd: “Abd-i Menaf’ın oğlu Ali mi? diye sordu. Hz. Ali: ”Ben Ebu Talib’in oğlu Ali’yim!” dedi. Amr b. Abd: ”Ey kardeşimin oğlu! Amcalarından Senden başka, daha yaşlı olan kimse yok mudur? Ben, Senin kanını dökmek istemem! Çünkü Senin baban, benim dostumdu!” dedi. Hz. Ali: ”Vallahi, ben, Senin kanını dökmek isterim!” dedi. Bunun üzerine, Amr b. Abd kızdı. Kılıcını sıyırarak atını Hz. Âli’nin üzerine doğru sürdü. Kılıcının yalını, ateş gibi parlıyordu. Hz. Ali: ”Ben Seninle nasıl çarpışabileyim? Ben yayayım, Sen atını üzerindesin? Atından yanıma in!” dedi.283 Amr b. Abd, hemen atından yere atladı. Atının sinirlerini kılıcı ile vurup kesti ve yüzüne de çarptı. Sonrada Hz. Ali’nin karşısına gelip dikildi. Hz. Ali, O’na: “Ey Amr, ben, Senin Kureyş’ten bir kimse ile karşılaştığında, onu iki dileğinde birisini kabul edip yerine getireceğin hakkında Allâh’a söz verdiğini işittim. Doğru mudur? diye sordu. Amr: ”Evet!” dedi. Hz. Ali: “Öyle ise, ben Seni Allâh’a ve Resûlü’ne imâna ve İslâmiyeti kabule dâvet ediyorum!” dedi.284 283 Süheylî-Ravd ul Ünf,c.6,s.317-319;Hâkim – Müstedrek,c.,s.32-33; İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser,c.2,s.61-62; Diyar Bekri-Hamis,c.1,s.547-548;Halebi-İnsan-ül Uyun,c.2,s.641-642. 284 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236; Hakim-Müstedrek, c.3,s.32; İbn-i Seyyid-Uyun_ül-Eser, c.2,s.61;Diyar Bekri Hamis, c.1,s.548;Halebî-İnsan-ül –Uyun, c.2,s.642. 172 Amr: ”Bu, bana gerekmez! Ey kardeşimin oğlu, genç bunu, benden böyle bir şey isteme!” dedi.285 Hz. Ali: “öyle ise bizimle çarpışmayı bırak, yurduna dönüp git! Eğer, Muhammed (sav)’ın işi yoluna girip kendisi düşmanlarına galebe çalarsa, sen, bu hareketinle O’na yardım etmiş olursun. Şayet, düşmanları, O’nu ortadan kaldırırsa, senin arzun O’nun la çarpışmaksızın, yerine gelmiş olur!” dedi. Amr: “Bu sözü Kureyş kadınları bile söylemezler. Ben adağımı yerine getirecek güçte olduğum halde, onu yerine getirmeden nasıl dönerim? Ben, adayacağımı adamış ve intikam almadıkça başıma yağ ve koku sürmeyi kendime yasaklamış bulunuyorum.286 Üçüncü dileğini söyle?” dedi Hz. Ali: “Öyle ise, Seni, çarpışmaya dâvet ediyorum!” dedi.287 Amr. Abd. Güldü ve: “Doğrusu, ben bu haslatta, Araplar içersinde benden korkmadan, benimle çarpışmak isteyecek bir kimse bulunabileceğini sanmazdım!288 Sen, ne diye benimle çarpışmak istiyorsun ey kardeşimin oğlu? Vallâhi ben, Seni öldürmek istemiyorum! Baban, benim dostumdu. Geri dön, git! Sen, genç bir yiğitsin! Ben, ancak, Kureyşin Ebû Bekir, Ömer gibi yaşlıca ve olgunca olanlarıyla çarpışmak isterim!” dedi. 285 Vakıdî-Megazî, c.2,S.471. Diyar Bekri- Hamis, c.1,s.548;Halebî-İnsan-ül -Uyun, c.2,s.642. 287 Vakıdî-Megazî, c.2s.471; Hâkim-Müstedrek, c.3,s.32;İbn-i Seyyid-Uyu-ül Eser, c.2,s.61. 288 Vakıdî-Megazî, c.2,s.471; Halebî-İnsan-ül –Uyun, c.2s.642. 286 173 Hz. Ali: “Fakat ben, Seni, öldürmek isterim!” dedi.289 Hz. Ali’nin Amr’ı Bir Darbede Yere Devirmesi: Hz.Ali: “Ben. Seni öldürmek isterim!” deyince, Amr’ ın kan başına sıçradı. Amr’le Hz. Ali birbirlerine saldırdılar.290 İlk saldıran Amr oldu. Hz. Ali’ye kılıçla şiddetli bir darbe indirdi. Hz Ali, Amr’ın darbesini, sığır derisinden yapılmış kalkanıyla karşıladı. Amr’ın kılıcı Hz. Ali’nin kalkanına saplandı ve kılıcı ucu, Hz. Ali’nin başını yaraladı. Sıra, Hz. Ali’ye gelmişti. Amr’ın boyun köküne Zülfikâr’la indirdiği şiddetli bir darbe ile kellesini uçurdu ve gövdesini yere düşürdü! Çığlıklar koptu. Toz duman birbirine karıştı291 Hz. Ali: “Allâhü Eber!” diyerek tekbir getirdi.292 Hz. Ali’nin tekbirine uyarak Müslümanlar da tekbir getirdiler.293 Peygamberimiz (sav), tekbir sesini işitince, Hz. Ali’ nin Amr’ı öldürmüş olduğunu anladı.294 Amr b. Abd, kuvvet, cesaret ve kahramanlığına bakarak Hz. Ali’ye “Fur’ul: sırtlan yavrusu!” demişti.”295 Hz. Ali, Amr b. Abd’ın işini bitirince, Dırar b. Hattab ile Hübeyre b. Vehb, Hz. Âli’nin üzerine yürümüşlerdi. 289 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236; İbn-i Seyyid-Uyunül-Eser, c.2,s.61. 291 Süheylî-Ravd-ül-Ünf,c6,s.318; İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser, c.2,s.62; Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.642. 292 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.68. 293 Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.642 294 Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.642. 295 Süheylî-Ravd-ul-ünf, c.6,s.319. 290 174 Hz. Ali, onlara doğru yönelince, ardına dönüp kaçmaya başladı. Onun arkasından Hübeyre de kaçtı.296 İkrime b. Ebi Cehl ise mızrağını atarak kaçtı297 Müşrik Ordularında Gevşeme ve Hayal Kırıklığı: Harp meydanından kaçıp canlarını kurtaranlar, ordugâhlarına kavuşunca, Amr b. Abd’le Nevfel b. Abdullah’ın öldürüldüklerini haber verdiler. Bunu üzerine Kureyş müşrikleri gevşediler ve ümitsizliğe düştüler. Ebû Süfyan, Ferazelerin kaçmalarından ve Gatafanların da dağılmalarından korkmaya başladı;298 “Bu gün, bizim için, hiçbir faydası bulunmayan bir gün olmuştur! Yerlerinize dönünüz!”dedi. Dağıldılar. Kureyşliler Akik’e, Gatafanlar da, karargâhlarına döndüler. Hz. Ali’nin Peygamberimizin Yanına Dönüşü: Hz. Ali: “(Lâ ilâhe illallâh Muhammedürresûlüllâh!) diye tehlil getirerek Peygamberimiz (sav)’ın yanına geldi.299 Hz. Ali, gelirken:300 “O, beyinsizliği, akılsızlığı yüzünden, taşa, puta yardım ediyordu. Ben ise, yerinde olarak Muhammed (sav)’ın Rabbı’na yardım etmekteyim. Ben, onu, yumuşak kum yığını ile sert ve yüksek yer arasında hurma gövdesi gibi yere yapışmış bir halde bırakıp ayrıldım! Onun elbisesine, soykasına tenezzül etmekten kendimi uzak tuttum… 296 297 298 299 300 Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.548. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.237, Diyar Bekrî-hamis, c.1,s.548 Vakidî-Megazî, c.2,s.472. Halebî-İnsan- ül –Uyun, c.2,s.643. 175 Ey kabileler topluluğu! Allâh, dinini ve Peygamberini yardımsız bırakır sanmayınız!” Mealinde bir kıt’a söylemekte idi.301 Hz. Ali’ye: “Amr b. Abd ile karşılaştığın zaman, kendini nasıl bulmuştun?” diye sordukları zaman: Hz. Ali: “Bütün düşmanlar bir taraf olsalardı, ben de bir taraf olsaydım, kendimi, onların hepsini yenebilecek güçte bulmuştum!” dedi. Kureyş müşrikleri, Amr b. Abd’ın hendek içindeki ölüsünü on bin dirheme satın almak için, Peygamberimiz (sav), adam gönderdiler. Peygamberimiz (sav): “Ölünüz, sizin olsun, biz, ölü parası yemeyiz!” buyurdu.302 Amr b. Abdi’n ölüsünü, kız kardeşi soyulmamış görünce: “Onu, ancak, onun dengi ve eşidi olan şerefli bir kişi öldürmüştür!” dedikten sonra, kimin öldürdüğünü sordu. “Ali b. Ebû Talib öldürdü!” dediler. Bunun üzerine söylediği beyitlerde şöyle dedi: “Eğer, onu, Ondan başkası öldürmüş olsaydı, ona temelli ağlar dururdum; fakat O, öldürücüsünden dolayı ayıplanmayacaktır…”303 Düşmanların, Bütün Güçleriyle Saldırmaları: Kureyş orduları Akik’a, Gatafan orduları da karargâhlarına döndükten sonra, hiç biri geri kalmamak ve hep birden tekrar hücüma kalkmak üzere hazırlıklara giriştiler. Askeri yığınaklarını, Müslümanlara karşı kale gibi diktiler. Peygamberimiz (sav) da güneş doğmadan önce, Hendek kıyısına geldi. Esbabını sıraladı ve savaş için hazır- 301 302 303 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.236. Ebûlfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.205. Diyar Bekri-Hamis, c.1,s.548. 176 ladı. Sabır eder, güçlüklere göğüs gererek katlanılırsa, Allâh’ın yardımına kavuşacaklarını vâ’d etti.304 Müşrikler, tek bir kişi bile kalmadan Hendek’in her tarafından hücuma geçtiler. Müslümanlarda, Hendek arkasında siperlenerek onlarla savaştılar.305 Bu hücumlar karsısında ne Resûlüllâh, ne de, Müslümanlardan herhangi birisini yerinden ayırmaya güçleri yetmedi. Müslümanlar, o gün, namaz kılma fırsatı bulamadılar. En sonunda Allâh, düşmanları bozguna uğrattı. Dağıldılar. Kureyşiler, Gatafanlar karargâhlarına döndüler. Müslümanlar da Resûlüllâh (sav)’ın çadırına doğru çekildiler.306 Câbir b. Abdullah’ın Bildirdiğine Göre: Peygamberimiz (sav), Ahzab Mescidi’nde mescid’in bulunduğu yerde; ridasını bırakıp ayağa kalktı, ellerini kaldırdı. Toplanıp gelmiş bulunan müşrik kabileleri hakkında beddua etti. Namazını kılmadan oradan ayrıldı. Tekrar oraya vardı. Yine müşrikler aleyhine dua etti ve Orada namaz kıldı.307 Peygamberimiz orada pazartesi, Salı ve Çarşamba günü de dua etti. Çarşamba günü, öğle-ikindi vakti arasında duasının kabul buyrulduğu kendisine vahyolundu. Eshab, bunu, 304 Vakıdî-Megazî, c.2,s.472. Belâzürî-Ensab ül Eşraf, c.1,s.345; Diyar Bekri-Hamis,c.1,s.548. 306 Vakıdî-Megazî, c.2,s.472-473. 307 Vakıdî-Megazî, c.2,s.488;Ebül’fida, İbn-i kesir-Sîre, c.3,s.214. 305 177 Peygamberimiz (sav)’ın yüzünde dalgalanan sevinçten anladılar.308 Peygamberimiz (sav)’ın yaptığı dualarda: “Ey Kitabı indiren, Hesabı en çabuk gören, kabileleri hezimetlere, bozgunlara uğratan Allâhım! Şu kabileleri de hezimete uğrat, sars onları Allâhım! 309 Onlara karşı bize yardım et!310 Ey Allâh’ım, ben, Senden, bana olan ahdini ve Vâ’ d’ini yerine getirmeni istiyorum. Sen, şu bir avuç Müslümanların helâkını dilersen, artık, hiç ibadet olunmazsın!311 Ey darda, tasalarda olanların imdadına yetişen! Ey muhtaç ve çaresiz kalmışların dualarına icâbet eden Allâh! Üzüntümü, tasamı, sıkıntımı kaldır artık! Benim halimi, ashabının hallerini görüyor ve biliyorsundur!” dedi.312 Cebrail (sav), geceleyin yanında rüzgâr olduğu halde geldi.313 “Hiç şüphesiz, Allâh, Senin duanı işitti. Düşman korkusuna karşı, O, Sana tamamıyla elverdi.” dedi. 308 Vakıdî-Megazî, c.2,s.488; İbn-i Sa’d –Tabakat, c.2,s.73. Vakıdî-Megazî, c.2,s.487;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.74; Buharî-Sahih,c5.s.49. 310 Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.214. 311 Vakıdî-Megazî, c.2,s.477;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.73; Abdurrezzak-Musannef,c.5,s.367; İmamı Muhammed-Siyerül Kebir,c.5,s.1693. 566 Semhudî-Vefa ül- Vefa, c.3,s.833; İbn-i Zaferden Naklen Kastalanî-Mevehib-ül Ledünniye c.1,s.147;Diyar Bekrî,-Hamis, c.1,s.552. 313 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.71. 309 178 Peygamberimiz (sav), iki dizi üzerine çöküp ellerini kaldırdı ve gözlerini yere indirdi: “Bana ve ashabıma acıdığından dolayı Sana şükranlarımı sunarım Allâhım!” dedi.314 Cebrâil (sav), üç kere: “Sevininiz, Allâh, onlara bir rüzgâr saldı!” diyerek Allâh’ın müşrikleri kasırga ile perişan ve tedirgin edeceğini haber verdi. Peygamberimiz (sav), bunu eshabına müjdeledi.315 Müşrikleri Perişan ve Tedirgin Eden Rüzgâr: Cebrâil (sav)’ın Allâh tarafından müşrikler üzerine salınacağını ve onları perişan ve tedirgin edeceğini Peygamberimiz (sav)’a haber vermiş olduğu rüzgâr, cumartesi gecesi gürlemeye başladı.316 Bu, en soğuk kış gecelerinde olan dondurucu bir rüzgârdı.317 Peygamberimiz (sav): ”Ben, Allâh tarafından Sabâ, yani gün doğusu yeli ile yardım olundum. Âd kavmi ise, Batı yeli ile yok oldular!” buyurmuştur. Bu rüzgâr; tozları, toprakları müşriklerin gözlerine dolduruyordu. Onları, kendi başları derdine düşürmüş, ordugâhlarına çekilmek, sinmek zorunda bırakmıştı.318 Rüzgâr, çadırların derilerini, bezlerini yırtıyor, direklerini söküyor, sergilerini kumlara gömüyor, hiç kimse, diğerinin yanına gidemiyordu.319 314 Semhudî-Vefa -ül- Vefa, c.3,s.833. 569 Semhudî-Vefa-ül-Vefa, c.3,s833; Kastalanî-Mevahib, c.1,s.147-148. 316 Vakıdî-Megazî, c.2,S.488;İbn-i Sa’d-Tabakat, c, s.69. 317 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.242. 318 Belazürî-Ensab-ül-Eşrafc.1,s.345. 319 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.71. 179 Yakılan ateşler, ışıklar sönüyor, develer atlar birbirine giriyordu.320 Müşrikler, ordugâhlarında tekbirler ve silâh şakırtıları da işitiyorlardı.321 Müşriklerin kalplerine büyük bir korku düşmüştü.322 Yüce Allâh, Peygamberimiz (sav)’ın dua etmesiyle, Müslümanlara yardım olarak rüzgâr ve melekler gönderdiğini, (Ahzab sûresi 9. âyette buyurur). Huzeyfe b. Yemân’ın Vazifelendirilmesi: Peygamberimiz (sav), müşriklerin aralarında anlaşmazlığa düştüklerini ve Allâh’ın onların topluluklarını dağıttığını haber almıştı.323 Huzeyfe b. Yemân der ki: “Resûlüllâh (sav), (Bizim için, gidip şu kavmin ne yaptığını gördükten sonra benim yanıma dönecek bir kimse varmı ki, onun cennette bana arkadaş olmasını yüce Allâh’dan dileyeyim?) buyurdu. Orada olanlardan hiç biri, duydukları endişe ve şiddetli soğuk yüzünden ayağa kalkmadı.324 Bu, soruyu üç defa tekrar ettiyse de, cesaret eden olmadı.325 Resûlüllâh (sav), geldi. Benim üzerimde, ne düşmandan korunabileceğim ne kalkanım, ne de, soğuktan korunabileceğim bir elbisem vardı. Peygamberimiz (sav), benim yanıma geldi: “Benim sesimi işitmedin mi? Niçin yanıma gelmedin?” diye sordu. Huzeyfe der ki: “Seni hak din ve Kitabla Peygamber gönderen Allâh’a yemin ederim ki, ben, kendimdeki aç320 Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.552. Kastalanî-Mevahib-ül- Ledünniye, c.1,s.148. 322 Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.552. 323 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.242. 324 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.243;Ahmed b.HanbelMüsned,c5,s.392. 325 Müslim-Sahih,c5,s.177. 321 180 lıktan ve karşılaştığım soğuktan dolayı dâvetine icâbet edemedim” 326 Ben, oradaki halkın, en çok korkanı ve en çok üşüyeni idim.”327 Resûlüllâh (sav): ”Git, şu kavm, ne yapıyor bak! Yanıma dönüp gelinceye kadar da onlara ne ok, ne de taş atacaksın, ne mızrak saplayacak, ne de kılıç vuracaksın!” “Sen, benim yanıma dönüp gelinceye kadar ne sıcaktan ne de soğuktan zarar göreceksin!328 Senin için, esir edilmek, kesilip biçilmek sakıncası da, mevcut değildir!” buyurdu. Resûlüllâh (sav)’ın ‘Senin için bir sakınca yoktur! Buyurmasından ilk anladığım şey, bana bir zarar gelmeyeceği oldu. Peygamberimizin Huzeyfe’ye Duası: Resûlüllâh (sav): “Git, şu kavmin içine gir, ne söylüyorlar bir bak!” buyurduktan sonra: “Allâhım! Onu, önünden, arkasından, sağından, solundan, üstünden, altından koru!” diyerek dua etti.329 Kılıcımı, yayımı aldım. Üzerimdeki ötemi berimi sıkıladım. Müşriklere doğru yürüyüp gitmeye başladım.330 Sanki hamamda yürüyor gibi oluyordum!331 326 Vakıdî-Megazî, c.2,s.489. Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre,c3,s220. 328 Hâkim-Müstedrek, c.3,s.31. 329 Vakıdî-Megazî, c.2,s.489; Ebû Nuaym’ül-IsbahanîDelâilün-Nübüvveh, s.434; İbn-i Seyyid-Uyun-ül –Eser,c2,s.65-66; Ebül’fida,İbn-i Kesir-Sîre,c.3,s.220.Diyar Bekrî-Hamis,c.1,s.552; Halebî-İnsan-ül-Uyun,c.2,s.652. 330 Müslim Sahih, Ebû Nuaym-ül-Isbahanî-DelâilünnNübüvveh, s.434;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.552 331 Müslim-Sahih, c.5,s.177. 327 181 Vallâhi, içimde ne bir korku, ne de bir üşüme kalmış, hepsi içimden çekilip gitmişti! İçimde bunlardan hiçbir şey duymuyordum artık!”332 Huzeyfe b. Yemân Müşriklerin Arasında: Nihayet müşriklerin ordugâhının yakınına vardım. Ebû Süfyan’ı, yanmış bir ateşin başında ve bir takım adamların içinde buldum.333 Ebû Süfyan, kara, iri yarı bir adamdı. İki elini ateşe tutuyor, koltuklarına sürüyor: “Göçüp gitmek gerek!” diyordu. Kendisini bundan önce hiç görmemiştim ve tanımıyordum.334 Ebû Süfyan, sırtını ateşe doğru verdi ısınmaya başladı. Resûlüllâh’ın: “Benim yanıma dönüp gelinceye kadar ok atmayacaksın, olay çıkarmayacaksın!” emri olmasaydı, Ebû Süfyan’ı öldürmenin tam zamanı gelmişti335 Kendimde bir cesaret buldum. Onların içine girdim.336 Rüzgâr ve Allâh’ın gözle görülmeyen ordusu, 0nlara, yapacağını yapıyor, çadırlarını başlarına yıkıyordu!337 Müşriklerle birlikte ateşin başına oturdum. Ebû Süfyan’ın Bir Uyarması Ve Dönün Emri: Ebû Süfyan kalkıp: “içinizde casuslar ve gözcüler bulunmasından sakınınız!” Her adam yanında bulunanın kim olduğuna baksın! Sizden her biriniz, yanında oturanın elini tutsun! Kim olduğunu tanısın!” dedi.338 332 Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.220. Hâkim-Müstedrek, c.3,s.31. 334 Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.220. 335 Huzeyfe b. Yeman, iyi ok atardı. 336 Ebül’fida, İbn-i Kesir Sîre, c.3,s.220. 337 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.243; Vakıdî-Megazî, c.2,s.489; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.5.s.392. 338 Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.652 333 182 Hemen sağ elimi uzatıp yanımda oturan kimsenin elin tuttum. Ona, ‘Sen kimsin?’dedim: ‘Amr b. As’ dedi.339 Ve yine sol elimi uzatıp sol yanımda oturanı elini tuttum. Ona, ‘Sen kimsin?’ dedim: ‘Muaviye b. Ebû Süfyan!’ dedi.340 Bundan sora Ebû Süfyan: “Ey Kureyş cemâatı, vallahi, siz, durulacak bir yerde durup sabahlamadınız!341 Vallahi, siz durulacak bir yerde değilsiniz!342 Atlar, develer, kırılmaya, ölmeye başladı! Kıtlık, her tarafı sardı! Rüzgârdan tencereler kaynamıyor, başımıza gelenleri görüyorsunuz. Hemen göç edip gidiniz. İşte, ben göç edip gidiyorum, dedi” ve devesinin yanına vardı. Deveye bindi ve yürüdü.343 Rüzgâr, ordugâhlarını altüst ediyordu. Bir karış bile yürüyecek durumda değildiler. Onların, büyük halıları, döşekleri üzerine rüzgârın saçtığı taşlar, çakılların seslerini işitiyordum!” 344 Medine’yi Kuşatan Diğer Müşriklerin Gitmeleri: Tulayha b. Hüveylid: “Muhammed, size kötülük etmeye, sizi büyülemeye başladı! Hemen buradan kutrulup kaçmaktan başka çare yok!” diye sesleniyordu.345 Her kabilenin lideri, kavmine: “Ey filân Oğulları! Hemen buradan kurtulmaktan başka çare yok!” diyor339 Vakıdî-Megazî, c.2,s.489. Vakıdî-Megazî, c.2,s.489. 341 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.243. 342 Vakıdî-Megazî, c.2,s.490; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.69. 343 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.243;Vakıdî-Megazî, c.2,s.490.Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.5.s.392. 344 Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.220. 345 Vakıdî-megazî,1367-1948 baskısı, c.297; ZemahşeriKeşşaf, c.3,s.253;Nesefi-Tefsir, c.3,s.296. 340 183 lardı.346 Kureyşlerin çekilip gittiklerini işitince, Ferâze ve Gatafanlar da, acele yurtlarına döndüler.347 Nihayet, müşrikler umduğunu bulamadan geride kalan süvariler de artçı olarak ayrıldılar.348 Huzeyfe b.Yemân der ki: “Müşriklerin ordugâhından döndüğüm zamanda, yine hahamda yürüyormuş gibi idim.349 Resûlüllâh (sav)’a doğru giderken, yolu yarıladığım sırada gördüğüm yirmi kadar beyaz sarıklı süvari, bana: “Sahibine haber ver: Allâh, düşman askerlerine karşı O’na kâfi gelmiş, elvermiştir!” dediler.350 Huzeyfe b. Yemân, Peygamberimizin Yanında: Huzeyfe der ki: Resûlüllâh (sav)’ın yanına döndüğüm zaman, kendisi zevcelerinden birisine âit Yemen işi bir kilim üzerinde namaz kılıyordu.351 Resûlüllâh (sav), yaklaşmamı eli ile işaret edince, yanına yaklaştım, yaklaşınca, kilimin bir ucunu benim üzerime sarkıtıp saldı.352 Namazı bitirince: “Yemân’ın oğlu! Otur! Müşrikler hakkında ne haberin var?” buyurdu. “Yâ Resûlallâh! Halk, Ebû Süfyan’ın başından dağılmış; başında, ancak bir cemâat kalmış. Ateş yakmışlar. Allâh; bizim üzerimize boşalttığı soğuk gibi, onların üzerine de, soğuk boşaltmaktadır! Fakat biz, buna karşılık, Allâh’tan onların dilemedikleri ecri dileriz.” De- 346 Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.654. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244. 348 Ebûl’fida-İbn-i Kesir-Sîre,-c.3,s.220-221. 349 Müslim-Sahih, c.5,s.177. 350 Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s220;Diyar bekri Hamis, c.1,s.553. 351 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244. 352 Hâkim-Müstedrek, c.3,s.31. 347 184 dim.353 Kendisine, bütün olup bitenleri anlattım ve onları, göçüp giderken bıraktığımı söyledim. Peygamber (sav), azı dişleri görününceye kadar güldü.354 Resûlüllâh (sav), beni, iki ayağı arasına, ayakucuna yatırdı. Örtüsünün bir ucunu, üzerime bıraktı.355 Sabaha kadar rahat uyudum. Sabaha erince: ”Ey uykucu! Kalk artık!” buyurdu.356 Müşrik Ordugâhlarının Boşalması: Peygamberimiz (sav), sabaha çıktığı zaman, oradaki düşman ordugâhlarından tek bir kişi bile kalmamıştı,357 Müşrikler, götüremedikleri bir takım metâlarını da bırakarak gitmişlerdi,358 Müşrikler giderken, kasırga ve tekbir sesleri, Revha ’ya erişinceye kadar müşrikler üzerinde gürledi, kesilmedi. Kur’anı Kerime Göre Nasıl Dönüp Gittikleri? Medine’yi saran düşmanlar, hiçbir şey yapamadan, olanca öfkeleri ile geri dönüp gitmek zorunda kalmışlardı.359 Bu vâkıa Kur’ânı Kerim’de şöyle açıklanmıştır: “Allâh, o kâfirleri, hiçbir hayra eremedikleri halde, olanca öfkeleriyle red ve yüz geri etti. Allâh, muharebe hususunda Müminlere kâfi geldi. 353 Hâkim-Müstedrek,-c.3,s.31;Heysemî-Mecma-uz-zevaid, c.6,s.136 354 Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.553. 355 İbn-i Esîr, Kâmil, c.2,s.184. 356 Müslim-Sahih, c.5,s.177; Halebî-İnsan-ül –Uyun,c.2,s.653. 357 Vakıdî-Megazî,c.2,s.491;İbn-i Sa’d-Tabakat,c.2,s.69-70. Kastalanî-Mevahib-ül-Ledünniye,c.1,s.148. 359 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,c.3,s.260-261; VakıdîMegazî,c.2,s.467-468; Belazürî-Ensab-ül-Eşraf,c.1,s.345; TaberîTefsir,c.21,s148-149; Ebül’fida,İbn-i Kesir-Sîre,c.3,s.221. 358 185 Allâh, Kavi’dir, her şeye galib ve üstündür.360 Peygamberimiz (sav), Hendek’te, yirmi geceden fazla, bir aya yakın bir müddet muhasarada kaldı.361 Peygamberimiz (sav), Müslümanlarla Medine’ye dönmek üzere Hendek’ten ayrıldılar. Medine’ye gelince, silâhlarını çıkardılar.362 Hendek Şehidleri: 1-Sa’d b.Muaz; 2-Enes b.Evs b. Atik; 3-Abdullâh b.Sehl; 4-Tufeyl b. Nûman; 5-Sâlebe b. Ganeme; 6-Kâ’b b. Zeyd.363 BENİ KURAYZA GAZASI Beni Kurayza Gazası’nın Sebepleri: Peygamberimiz (sav), Medine’ye geldiği zaman, Müslümanlarla, Müslüman olmayanlar arasında umumi bir muahade yapılmıştı. Bu muahadede, Peygamberimiz (sav)’ın izni ve müsâadesi olmadıkça, kendileri askeri bir harekâtta bulunamayacakları, ne Kureyşileri, ne de onlara yardım edenleri hiçbir surette korumayacakları, Medine’ye bir taarruz vu- 360 Ahzab suresi ayet:25 361 İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.233; İbn-i Kesir-Kâmil, c.2,s.180. 362 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244. 363 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,-c.3,s.264. 186 kuunda, elbirliği ile müdafaada bulunacakları hükmü yer almakta idi.364 Beni Nâdîr Yahûdîleri, kendilerini, Beni Kureyza Yahûdîlerinden üstün tutarlarken, Peygamberimiz (sav), bu meseleyi çözmüş ve aralarındaki adaleti de sağlamıştı.365 Yaptıkları ihanetler neticesinde, Beni Nâdîr Yahûdîleri yurtlarından sürüldüğü halde, Beni Kureyza Yahûdîleri yerlerinde kalmıştı.366 Beni Kureyza Yahûdîleri sinsi düşmanlıktan geri kalmadılar. Müslümanların düşmanları ile işbirliği yaptılar.367 Müşrikler, gelip Müslümanları kuşattıkları zaman, onlarla bir olup muahadeyi tam bozdular.368 Peygamberimiz (sav)’in göndermiş olduğu sulh heyetini kabul etmeyerek, Muhammed de kim oluyormuş? Gibi hakaretlerde bulundular,369 bunlarla kalmayıp, Peygamberimiz (sav)’i ortadan kaldırıp, Medine’yi yağmalamaya kalktılar.370 Peygamberimizin Hendek’ten Dönüşü ve Cebrâil Tarafından Kınanışı: Peygamberimiz (sav), sabahleyin Hendek’ten Medine’ye döndü ve Hz. Âişe’nin evine geldi.371 Üzerinden silahını çıkarıp yere koydu.372 364 İbn—İshak,-İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.147-148. Ebû Davud-Sünen, c.2,s.477. 366 Buharî-Sahih, c.5,s.22; Müslim-Sahih,c.5,s.159; Abdurrezzak-Musannef,c.10,s.358; Ebû Davud-Sünen, 9,s.232-233; BeyhÂkî-delâil’ün-nübüvveh,c.2,445-446. 367 Vakıdî-Megazî,1367-1948 Kahire baskısı, s.290. 368 Vakıdî-Megazî,c2,s.457; Ebül’fida,İbn-i KesirSîre,,c.3,s.199. 369 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.233. 370 Vakıdî-Megazî, c.2,s.460. 371 Vakıdî-Megazî, C.2,S.497. 365 187 Gusül etti ve kokulanmak için buhurdanlığı getirtti.373 O sırada başına beyaz bir sarık sarmış, eğerinin üzeri atlas örtülü bir ata binmiş olduğu halde, Cebrail geldi.374 Cebrail, sarığının taylasını, iki omzunun arasına salınmıştı. Sırtında zırh ve gömlek vardı.375 Cebrail, mescidin kapısında cenazelerin konulduğu yerde durdu. Başından, tozları silkti:376 “Â! Ey Allâh’ın Resûlü! Sen, silâhını çıkardın mı?” dedi. Peygamberimiz (sav): “Evet!” buyurdu.377 Cebrail: ”Vallahi, biz, daha silâhımızı çıkarmadık!378 Düşman, sana geleliden beri, melekler silahlarını çıkarmadılar ve müşrikleri takip etmedikçe de dönmediler!”379 “Allâh, Seni, yarlığasın!380 Kalk, silâhını kuşan! Onların üzerine yürü!” dedi.381 Peygamberimiz (sav): “Nereye, kimlerin üzerine?” diye sordu. Cebrail: “İşte, oraya!” dedi ve eliyle Beni Kureyza’ya doğru işaret etti.382 372 373 374 375 376 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.246. Vakıdî-Megazî, c.2,s.497. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,c3,s.244. Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.657. Buharî-Sahih,c5,s.51;Belazürî-Ensab-ül-Eşraf, c.1,s.347- 348. 377 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,c3,s.244. Buharî-Sahih, c.5,s.49. 379 İbn-i İshak,İbn-i Hişam Sîre, c.2,s.244; Vakıdî-Megazî, c.2,s.497. 380 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.75; Ebül’fida, İbn-i kesir-Sîre, c.3,s.228. 381 İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser, c.2,s.68. 382 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.6,s.56; Buharî-Sahih, c.5,s.49. 378 188 Peygamberimiz (sav) “Ehabım çok yorulmuşlardır. Birkaç gün, onların dinlenmelerini beklesen olmaz mı?” dedi.383 Cebrail: “Yâ Muhammed! Yüce Allâh, Beni Kureyza üzerine hemen yürümeni Sana emr ediyor! Şimdi, ben, yanımdaki meleklerle, onların kalelerine gidiyorum!384 Allâh, onları, düz ve sert kaya üzerine yumurtayı çarpar gibi çarpacaktır!385 Bu atımı, onların üzerlerine sürüp kendilerini perişan ve darmadağın edeceğim!” diyerek dönüp gitti.386 Enes b. Mâlik der ki: ”Cebrail’in kumandası altındaki melek süvarilerinin Ensardan Ganm Oğullarının sokaklarından geçerken kalkan tozları şimdi bile görür gibiyim!”387 Peygamberimiz’in Müslümanlar, Emri Verişi: Cebrail, gider gitmez, Peygamberimiz (sav), sıçrayıp kalktı.388 Halka şöyle seslenmesini Bilâl’a emretti:389 “İşiten ve itaat eden kişi, ikindi namazını beni Kureyza yurdundan başka yerde kılmasın!390 Ey Allâh süvarileri, atlarınıza bininiz!”391 383 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.77. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244; Vakıdî-Megazî, c.2,s.497. 385 Vakıdî-Megazî,1367-1948 Kahire baskısı, s.297; İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser, c.2,s.68. 386 İbn-i Sa’d Tabakat, c.2,s.77. 387 İbn-i Sa’d Tabakat, c.2,s.76; Buharî Sahih, c.5,s.50. 388 Heysemî-Mecma’uz Zevaid, c.6,s.137-140; Ebül’fidâ, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.225. 389 İbn-i Sa’d Tabakat, c.2s.74; Vakıdî-Megazî, c.2,s.497. 390 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244-245;Vakıdî-Megazî, c.2,s.497. 384 189 Peygamberimiz (sav), hemen takyesini, miğferini, zırhını getirtti. Miğferini başına geçirdi. Zırhını sırtına giydi. Kılıcını beline bağladı. Kalkanını arkasına çevirdi. Mızrağını eline alıp, atına bindi. Yanında üç atlı bulunuyordu. Bindiği. Lahif veya luhayf isimli atı idi.392 Hz. Ali’ye çağırdı. Sancağı ona verdi ve onu, önden yola çıkardı.393 Abdullâh b. Ümmü Mektum’u Medine’ye imam bıraktı.394 İslam ordusunun sayısı üç bin idi, otuz altı da, süvari vardı.395 Müslümanlar, silâhlandılar. Süvariler, atlarına bindiler, Süvariler ve piyadeler, Peygamberimiz (sav)’ı ortalarına aldılar.396 Peygamberimiz (sav),Cebrail’in izi sıra yola çıktı.397 Cebrail’in Dıhyet-ül-kelbi Sûretinde Görünüşü: Peygamberimiz (sav), Beni Kureyza yurduna erişmeden önce Savreyn’de eshabından bazı kişilere rastlamıştı. Hârise b. Nûman da onların içlerinde bulunuyordu. Peygamberimiz, onlara: “Yanınızdan bir kimse geçti mi?” diye sordu. 391 İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser, c.2,s.68; Vakıdî-Megazî, c.2,s.497. 392 Vakıdî-Megazî, C.2,S.497-498. 393 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.244-245; Vakıdî-Megazî, c.2,S.497. 394 Vakıdî-Megazî, c.2,s.496; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.74. 395 İbn-i Sa’d –Tabakat, c.2,s.74. 396 Vakıdî-Megazî, c.2,s.497. 397 Ebül’fida, İbn-i Kesir-Sîre,c3,s.228. 190 Onlar: “Evet! Yâ Resûlallâh! Eğerinin üstüne atlas kadife örtülmüş, ak bir at üzerinde, Dıhye b. HalifetülKelbî yanımızdan geçip gitti!398 Silâhlanmamızı bize emretti. Silâhlarımızı yanımıza aldırdı. Bizi iki saf yaptı ve: “şimdi size Resûlüllâh, gelecektir!” dedi.” 399 Peygamberimiz (sav): “O, Cebrail’di; kalelerini sarsmak, kalplerine korku salmak için beni Kureyzalara gönderilmişti!” buyurdu.400 Bundan sonra, asıl Dıhyet-ül-Kelbî gelip onların yanlarından geçti.401 Hz. Ali, Beni Kureyza Yahûdîlerinin kalelerine yaklaştı.402 Sancağını, kalenin dibine dikti. Beni Kureyza Yahûdîleri, kalenin üzerinden, Peygamberimiz (sav)’a ve Mü’minlere sövmeye başladılar.403 Mü’minlere yalancılık ve sihirbazlık isnad ettiler. Peygamberimiz (sav) ve zevcelerine dil uzattılar.404 Ebû katade der ki: ”Biz, karşılık vermeyip sustuk: “Onlarla aramızdakini kılıç hall edecektir!” dedik. Hz. Ali, sancağı, Katade’ye bıraktı, bunu bekle dedi. Kendisi Peygamberimiz (sav)’ın yanına döndü, durumu 398 Vakıdî-Megazî, c.2,s.498-499; İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.245. 399 Vakıdî-Megazî, c.2,s.499. 400 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre,c3,s.245. 401 İbn-i Hazm-Cevami’üs-Sîre, s.191. 402 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.245. 403 Vakıdî-Megazî, c.2,s.499;İbn-i Hazm-Cevami’üs-Sîre, s.192;Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.555. 404 Vakıdî-Megazî,1367-1948 baskısı 297. 191 peygamberimiz (sav)’a anlattı. Ama üzücü sözleri söyleyemedi. Utandı.405 Peygamberimiz (sav), Mûsâ Peygamber, bundan daha ağırı ile karşılaşmış, daha çok üzülmüştü!406 Git! O, Allâh düşmanları, beni görecek olurlarsa o, kötü sözleri söyleyemeyeceklerdir!” buyurdu.407 Peygamberimiz (sav), kalenin dibine kadar varıp, neden sövdüklerini sordu. Onlar söylediklerine inkâr ettiler. Peygamberimiz, sert davrandığı için utandı. Onlara İslâma girmelerini teklif etti ama onlar kabul etmediler.408 Peygamberimiz (sav): ”Öyle ise, kaleden inip teslim olunuz!” buyurdu. Bu teklifi de red ettiler.409 Bunun üzerine çarpışma başladı.410 Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Ebi Vakkas’a emretti. O da, Yahûdîleri ok yağmuruna tuttu. Onlar da, evlerine sokuldular. Ertesi gün, ok ve taş atılmasına devam edildi. Yahûdîler, karşı koydularsa da, dayanamayıp sulh istemeye başladılar.411 Peygamberimiz (sav)’la konuşmak üzere, Nebbaş b. Kays’ı kaleden indirdiler. Nebbaş: “Beni Nâdîr oğulları gibi, bizi serbest bırak’da, bu diyardan göçelim; ancak birer deve ile ne götürebilirsek götürelim.” diye yalvardı ise de, Resûlüllâh: ”Kayıtsız şartsız, hükmüne boyun 405 Ebûl’fida, İbn-i Kesir-Sîre, c.3,s.228. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.77, 407 Vakıdî-Megazî,1367-1948 baskısı s.298; Ebül’fida, İbn-i Kesir. Sîre, c.3,s.228. 408 Abdurrezzak-Musannef, .5,s.216-370. 409 İmamı Muhammed-Siyerül Kebir, c.2,s.587. 410 Vakıdî-Megazî. s.298;Abdurrezzak-Musannef, c.5,s.216370. 411 Vakıdî-Megazî,1367-1948 kahire baskısı, s.298. 406 192 eğmekten başka çareniz yok!” buyurdu.412 Nebbaş, Peygamberimiz (sav)’dan aldığı cevapla, Beni Kureyza Yahûdîlerine döndü.413 Nihayet, Yahûdîler, Müslümanlardan Sa’d b. Muaz’ın hükmüne razı olacaklarını Peygamberimiz (sav)’dan istediler. Sa’d b. Muaz’ın Beni Kurayza’ya Hükmü: Sa’d b.Muaz: “Ben, onlar hakkında: Ustura tutan (büluğ çağına eren) erkeklerin boyunlarının vurulmasına; mallarının, Müslümanlar arasında bölüşülmesine; çocuklarla kadınların esir edilmesine hükm ettim.” dedi. Peygamberimiz (sav): “Sen, onlar hakkında, Yüce Allâh’ı yedi kat gökler üstünde Levh-i Mahfuzdaki hükmüne uygun hüküm verdin!414 Varlığım kudret elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, Onlar hakkın da bana açıkladığın hükmü, Allâh, bana emr etmişti!415 Varlığım, kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki: Senin bu hükmünden, Allâh da, melekleri de, Müminler de, razı olmuşlardır!” buyurdu.416 Gerçekten de, Sa’d b. Muaz’ın, Beni Kurayza Yahûdîleri hakkında verdiği hüküm, Hz. Mûsâ’nın şeriatında yer alan hükme uygun bulunuyordu. 412 Vakıdî-Megazî, c.2,s.501. Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.556. 414 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.251;Vakıdî-Megazî, c.2,s.512;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.426;Buharî-Sahih, c.5,s.5051;Müslim-Sahih, c.5,s.161;Taberî-Tarih,c.3,s.56;İbn-i HazmCevami’üs-Sîre,s.195;İbn-i Esir-Kâmil,c.2,s.186;İbn-i HaldunTarih,c.2,ks.2,s.31. 415 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.6,s.56 416 Vakıdî-Megazî,1367-1948 baskısı, s.299. 413 193 Yahûdîlerin mukaddes kitapları olan Tevrat’ta böyle azgınlık eden bir kavm hakkında tatbik edilecek ceza şöyle açıklanmaktadır: “Bir şehre cenk için yaklaştığında anı sulha dâvet edesin ve eğer, sana sulh cevabı verüp kapularını açar ise, içinde bulunan kavmin kâffesi sana harac zügar olup hizmet etsünler; eğer, Senin ile müsalehe etmeyüp cenk eder ise, anı muhasara edesün. Ve Allâh’ın Rab anı Senin eline teslim ettikçe erkeklerin cümlesini kılıçtan geçüresin! Emmâ nisvan ile çocukları ve hayvanları ve bütün ganimeti yani ol şehirde bulunanın kâffesini yağma edüp Allâh’ın Rabb’ın sana verdiği düşmanların ganimetini yiyesin. Bu tâifelerin şehirlerinden olmayıp Senden pek uzak olan şehirlerin cümlesine öyle yapasın! Emmâ Allâh’ın Rabb’ın sana miras olarak verdiği bu kavimlerin şehirlerinden hiçbir can sağ bırakmayasın” (Tevrat: Tensiye bab 20, 10’10-16) Bunun için, Beni Kurayza Yahûdîleri, haklarında verilen bu hükme itiraz etmediler. Bu ceza ve akıbetin, kendileri için mukadder bulunduğunu söylemelerin de, onu hak ettiklerini zımmen itiraf vardır.417 Beni Kurayza Yurdunun Muhacirlere Verilmesi: Sa’d b. Muaz, Beni Kureyzaların yurdunun yalnız muhacirlere verilmesine hükm etmişti.418 417 Vakıdî-Megazî, c.2,s.503-506-514; İbn-i İshak,İbn-i HişamSîre, c.3,s.252. 418 İbn-i sa’d-Tabakat, c.2,s.77;Diyar Bekri-Hamis, c.1,s.559; Halebî-İnsan-ül-Uyun, c.2,s.666. 194 Ensar: “Biz Muhacir kardeşlerimizin yanında olmak isteriz.” diyerek onların, bu surette, yanlarından ayrılmalarına razı olmadılar. Sa’d b. Muaz: “Ben, onların, sizin yurdunuzdan ve yardımlarınızdan müstağni kalmalarını, minnetiniz altında bulunmaktan kurtulmalarını istemiştim.” dedi.419 Peygamberimiz (sav), Muhammed b. Mesleme’ye emretti: Beni Kurayza Yahûdîlerinin erkekleri, elleri boyunlarına bağlanarak bir tarafa götürüldüler. Kadınlarla çocukları da kaleden çıkarılıp başka bir tarafta toplandılar. Peygamberimiz (sav), Abdullâh b. Selâm’ı onların üzerine dikti. Beni Kurayza’dan Alınan ganimet Malları: Peygamberimiz (sav), Beni Kurayza Yahûdîlerinin kalelerinde bulunan her çeşit silâh, kumaş, elbise vesair malların bir araya toplanmasını emr etti. Misver b. Rifâa der ki: “Kalede, bin beş yüz kılıç, üç yüz zırh gömlek, iki bin mızrak, bin beş yüz kalkan bulundu. Kaleden, pek çok ev eşyası, kapkacak, erzak, mal koyun, sığır ve saka develeri çıkarıldı. Bunların hepsi bir araya toplandı. Küp ve kaplardaki, içkiler döküldü. Câbir b. Abdullâh, içki küplerini kıranların arasında idi.420 Peygamberimiz (sav), ganimet mallarının Remle bit-i Hârisî’in evine taşınmasını, deve ve davarların da, orada yayılmaya bırakılmasını emretti.”421 419 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.2,s.77-78;İbn-i Seyyid-Uyun-ül-Eser, c.2,s.72;Semhudî-Vefa’ül-Vefa, c.1,s.308; Diyar Bekrî-Hamis, c.1,s.559; Halebî-İnsan-Ül-Uyun, c.2,s.666. 420 Vakıdi Megazî, c.2,s.509-510. 421 Vakıdî-Megazî, c.2,s.513. 195 Esir Yahûdî erkekleri, Medine’ye elleri boyunlarına bağlı olarak gönderildiler. Bu, zayıf imanlı olanlara, Müslümanların ve Müslümanlığın kuvvetini göstermek içindi.422 Beni Kureyza Yahûdîlerinden tutuklanan erkeklerin sayısı altı veya yedi yüz kadardı.423 Daha fazlasını söyleyenler mübâlağa etmişlerdir.424 Erkeklerle Kadıların Kaldıkları Yerler: Beni Kurayza erkekleri, Usâme b. Zeyd’in konağında, kadınlar ve çocuklar da, Remle bint-i Hâris’in Konağı’nda kaldılar.425 Yemeleri için, Peygamberimiz (sav), yükler dolusu hurma gönderdi.426 Hz. Ali İle Zübeyr b. Avvam’ın Esir Boyunlarını Vurmaya Memur Edilmesi: Peygamberimiz (sav) , ertesi günü çarşıya gitti. Orada Ebû Cehm’ül Adevî ’nin eviyle Ahcar-üz-Zît arasında uzunca bir çukur kazılmasını emretti. Eshab, oraya çukur kazdılar. Peygamberimiz (sav), orada yüksekçe bir yerde ileri gelen eshabı ile birlikte oturdu. Hz. Ali ile Zübeyr b. Avvam, onların boyunlarının vurulmasına memur edildiler.427 Huyey b. Ahtab, elleri boynuna iple bağlı olarak getirildi. Üzerindeki kıymetli elbiseyi kimseye nasip olmasın diye iyice yırtmıştı428 422 Diyar Bekri-Hamis, c.1,s.559. İbn-i İshak,İbn-i Hişam, c.3,s.252;Vakıdî-Megazî, c.2,s.518. 424 İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.252. 425 Vakıdî-Megazî, c.2,s.512-513. 426 İmamı Muhammed-Siyerül Kebir, c.3,s.1029; VakıdîMegazi, c.2,s.512-513. 427 Vakıdî-Megazî, c.2,s.513. 423 196 Oğlu ile bağlı olarak beraber gelmişlerdi. Peygamberimiz (sav)’a baktı. Peygamberimiz (sav), O’na: “Ey Allâh düşmanı, nasıl, Allâh, bana, Seni yenmek, ele geçirmek imkânı ve fırsatını vermez mi imiş?” buyurdu. Huyey b. Ahtab,”Evet!429 Vallâhi, sana karşı duyduğum düşmanlıkta kendimi aslâ kınamıyor, kusurlu bulmuyorum! 430 Ben, bu toplumu ayaklandırdım. Amma, Allâh, kabul etmedi. Galibiyeti sana verdi.431 “Allâh’ın düşürdüğü, muhakkak düşer!” dedikten sonra, oradaki halka: “Ey İnsanlar! Allâh’ın emrinde mahzur ve zarar yoktur! Bu bir yazgıdır, kaderdir, büyük ve çetin bir öldürme hadisesidir ki, Allâh, onu, İsrâil oğullarına yazmıştır!” Oturunca, kendisinin boynu vuruldu.432 Huyey b. Ahtab’tan sonra oğlunun da, boynu vurul433 du. Peygamberimiz (sav): “Esirlerinize karşı iyi ve güzel muamele ediniz! Onlara, öğle vaktinde süt ve su içiriniz! Kalanları hava serinleyince öldürünüz. Onlar üzerinde, güneşin sıcaklığı ile kılıcın sıcaklığını birleştirmeyiniz!” buyurdu. 428 İbn-İ İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.252,Vakıdî-Megazî, c.2,s.513. 429 Vakıdî-Megazî, c.2,s.513-514. 430 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.252; Vakıdî-Megazî, c.2,s.514. 431 Vakıdî-Megazî, c.2,s.514. 432 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.252; Vakıdî-Megazî, c.2,s.514. 433 Belâzürî-Fütuh-ül-Büldan, c.1,s.24; Ebû Ubeyd-Kitab’ülEmval, s.243. 197 Sıcak bir gündü. Esirlere, öğle vakti süt içirdiler, su içirdiler ve yemek yedirdiler.434 İçlerinden, Ka’b b. Esed, Hakkı, bile bile inadı yüzünde boynuna vurulanlardandı. Resûlüllâh (sav), idam işine Sa’d b. Muaz’ı vazifelendirdi. Sa’d, kalanları teker teker getirip boyunlarına vurdurdu.435 Zamanla Müslümanlara iyiliği dokunan birkaç kişi, bazı Müslümanların isteği ile af edildi. Buluğ çağına girmemiş erkek çocuklar af edildi. Bu emri bizzat Peygamberimiz (sav) vermiştir.436 Beni Kurayzalıların idamına geceye kadar devam dildi. Yakılan hurma dallarının ışığından faydalanarak gece şafak kayıp oluncaya kadar işleri bitirildi. Hendeğe atılan cesetlerin üzerlerine toprak serpildi.437 Beni Kurayza kadınları, kocalarının, erkeklerin akıbetini öğrenince, çığlıklar kopardılar, yakalarını yırttılar, başlarını açtılar, dağıttılar. Ellerini yüzlerine çarpa çarpa feryad ettiler. Medine, onların feryatları ile inledi.438 Esir kadınlardan Reyhane, Müslüman oldu ve Peygamberimiz (sav), diğer zevceleri gibi ona da mehrini ödeyip zevceliğe kabul etti.439 Peygamberimiz (sav), İslâmi hukuk gereği esirleri ve ganimet mallarını beşte biri Allâh yolundaki harcamalara 434 Vakıdî-Megazî, c.2,s.514. Vakıdî-Megazî, C.2,S.516. 436 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.255; Vakıdî-Megazî, c.2,s.517. 437 Vakıdî-Megazî, c.2,s.517. 438 Vakıdî-Megazî, c.2,s.518. 439 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.8,s.129-130. 435 198 çıkarıldıktan sonra, kalan beşte dördü, üç bin yetmiş iki hisseye bölünüp, Müslümanlara dağıtıldı. Esir kadın ve çocukların sayısı bin adetti. Bunlarda, satışa çıkarılmadan önce, beşte biri ayrılmıştı. Müslümanlar, bu Gazada, iki şehid verdiler. SA’D B. MUAZ’IN VEFATI Sa’d b. Muaz, Hendek Savaşına Giderken, Hamel b. Sâ’dâne’nin; “Biraz bekle! Çarpışmaya katıl Hamel! Ölmek, ne güzel olur, gelince ecel!” Bet’ini okuyarak çarpışmaya gidiyordu.440 Annesi Kebşe bint-i Râfi: “Ey oğlum! Koş, kavuş! Geç kaldın!” diyordu. Savaşta, kol damarı, ok yarasıyla kesildi. Çok kan aktı. Hatta damardan fışkıran kan, Peygamberimiz (sav)’ın üzerine değdi. Resûlüllâh (sav), yarayı üç defa ateşle dağladı. Kanın akması azaldı. Sa’d b. Muaz’ın Duası: Sa’d, yarasının ağır, öldürücü olduğunu anlayınca: “Ey Allâhım, eğer, Kureyş müşrikleriyle herhangi bir çarpışma daha bıraktınsa, beni de o, çarpışmada bulunmak üzere sağ bırak; çünkü Resûlü’ne işkence ve kötülük eden, O’nu yalanlayan ve yurdundan çıkaran, o, Kureyş kavmiyle çarpışmayı özlediğim kadar çarpışmak istediğim bir kavm yoktur! Ey Allâhım, eğer, bizimle onlar arasındaki çarpışma, bu kadarla kalacaksa, aldığım yarayı benim için şehitliğe sebep kıl! 441 440 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.421;Ahmed b.Hanbel-Müsned, c.6,s.141; Taberî-Tarih, c.3,s.49; Süheylî-Ravdul-ünf, c.6,s.319. 199 Beni, manevi huzuruna al;442 fakat beni, Kurayza Yahûdîlerinin cezalandırıldıklarını görüp, gözüm aydın oluncaya kadar da, beni öldürme!443 Onların sana, Senin peygamberine, Senin dostlarına olan düşmanlıklarının cezasın çektiklerini görmekle sevineceğim!” diyerek dua etti.444 Sa’d’dan, Beni Kureyzaların hükmü, cezası verilinceye kadar bir damla bile kan akmadı.445 Peygamberimiz (sav)’in emri ile Sa’d b. Muaz, Kurayza yahûdîleri hakkında hükmünü verdi (Bkz: sayfa; 361-362). Mezkûr hükmü verdikten kısa bir zaman sonra, Sa’d b. Muaz vefat etti. Sa’d b. Muaz İçin İlâhi Arşın Titremesi: Sa’d b. Muaz, geceleyin ruhunu teslim ettiği zaman, Cebrail (as), başına atlastan bir sarık sarmış olduğu halde, Peygamberimiz (sav)’in yanına gelerek: “Yâ Muhammed, kimdir bu ölü ki, kendisi için gök kapıları açıldı ve Allâh’ın arşı titredi” dedi. (Arş-ı Rahman’ın titremesi, Sa’d b. Muaz’ın vefatına sevinçten ve ona kavuşmaktan ileri geliyordu.)446 441 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.238; Vakıdî-Megazî, c.2,s.525;Taberi-Tarih, c.3,s.49; İbn-i Hazm-Cevamiüs-Sîre, s.189190;İbn-i Kesir-Kâmil, c.2,s.182. 442 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.423. 443 İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.3,s.238; Vakıdî-Megazî, c.2,s.525;Taberi-Tarih, c.3,s.49; İbn-i Hazm-Cevamiüs-Sîre,s.189190;İbn-i Kesir-Kâmil,c.2,s.182. 444 Vakıdi-Megazî, c.2,s.525. Ahmed b.Hanbel-Müsned, c.3,s.350; Darimî-Sünen, c.2,s.156; İbn-i Esir-Kâmil, c.2,s.182 446 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.434; Hâkim-Müstedrek, c.3,s.206. 445 200 Peygamberimizin Sa’d. b. Muaz’ın Evine Gidişi Peygamberimiz (sav), sabah namazını kıldıktan sonra Müslümanlarla birlikte hızla yürüyüp Sa’d’ın evine gittiler Eshabdan Mahmud b. Lebid der ki: “Resûlüllâh (sav)’la birlikte biz de gittik. Peygamberimiz (sav), o kadar hızlı yürüyordu ki, nihayet ayakkabılarımızın tasmaları koptu. Ridalarımız, boyunlarımızdan düştü. Eshabdan bazıları: (Yâ Resûlallâh, hızlı yürümekten yorulduk artık!) diyerek şikayetlendiler Peygamberimiz (sav) “Hanzala’yı yıkamada olduğu gibi, meleklerin yine bizi geçip Sa’d’ı yıkayıvereceklerinden korktum!” buyurdu.” Sa’d b. Muaz’ın Evininde Melekler: Resûlüllâh (sav), eve eriştiği zaman, Sa’d yıkanıyor, annesi de: “Vay Sa’d’in annesinin başına gelenler!” diye başlayan ağıtını yakıyor, ağlıyordu. Resûlüllâh (sav): “Ölü üzerine ağlayan her kadın, olmadık iyilikler sayarak yalan söyler. Fakat Sa’d b. Muaz’ın annesi müstesnadır ki, o, onun hakkında ne söylerse, yalan söylemiş olmaz!” buyurdu. Seleme b. Esleme de: “Biz kapının önünde idik. Resûlüllâh (sav)’ın arkasından eve girmek istiyorduk. Resûlüllâh (sav) içeri girdi. Evde üzerine kilim örtülmüş olan Sa’d’den başka kimse yoktu. Resûlüllâh’ın yavaşladığını görünce, durdum. Kendisi bana: “Dur!” diye işaret edince, geri döndüm. İçerde bir müddet oturduktan sonra çıktı: “Yâ Resûlallâh, ben içerde kimseyi görmedim. Hâlbuki Senin yavaşladığını gördüm?” dedim. 201 Resûlüllâh (sav): “Oturmaya kadir olamadım; ancak meleklerden birisi, kanatlarını benim için toplayıp bükünce, oturabildim!” buyurdu ve: “Bu, sana ihsandır Ebû Amr! Bu, sana ihsandır Ebû Amr! Bu sana ihsandır Ebû Amr!” buyuruyordu.447 Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Muaz’ın annesine: “Artık, gözyaşın akmayıp dinse ve üzüntün gitse olmaz mı; çünkü Senin oğluna ilk gülen Allâh ve ilk titreyen de, arş olmuştur.448 Sa’d b. Muaz, Rabb’ına kavuşmayı, dünyadan ayrılıncaya kadar dilemiş, durmuştu!” buyurdu.449 Sa’d b. Muaz’ın Yıkanması: Sa’d b. Muaz, yıkanırken, Peygamberimiz (sav), onun yanında bulunuyordu; Hâris b. Evs b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr ve Seleme b. Selâme su döküyordu. Önce su ile sonra su ve sidr ile üçüncüsünde de, su ve kâfurla yıkandı. Sonra, kızıl boz, üzeri yollu üç parça beze sarıldı. Sonra, seririn üzerine konulup evden dışarıya çıkarıldı.450 Peygamberimiz (sav), Sa’d b. Muaz’ın cenazesinde bulunmak üzere, yeryüzüne yetmiş bin meleğin inmiş olduğunu haber verdi.451 Peygamberimiz (sav), bu cenazeyi otuz arşın taşıdı. Sonra cenazenin önünden yürüdü.452 447 Vakıdî-Megazî, c.2s.526-527-528; İbn-i Sa’d Tabakat, c.3,s.428-429. 448 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.434; Hâkim-Müstedrek, c.3,s.206. 449 Zehebî-S. Âlâm’ün…Nübelâ, c.1,s.216. 450 Vakıdî-Megazî, c.2,s.527;İbn-i İshak-Tabakat, c.3,s.432. 451 İn-i İshak, ibn-i Hişam-Sîre, c.3,s.429-430; ZehebS.Âlâmün’Nübelâ, c.1,s.213-214. 452 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.431. 202 İri gövdeli olan bu zatın cenazesi, taşıyıcılara çok hafif geldi. Münafıklar bile, biz böyle hafif bir cenaze taşımadık dediler. Peygamberimiz (sav), bu sözleri duyunca: “O, Melekler tarafından taşındığından dolayı hafif geldi. Melekler, Sa’d’ın ruhu ile sevindiler ve arş, onun için titredi!” buyurdu. Şair Hassân b. Sâbit te, bir beyt’inde: “Ebû Amr Sa’d’den başka kimsenin ölümüne İlâhi arş’ın titrediğini işitmedik!” demiştir.453 Sa’d b. Muaz’ın cenaze namazını Peygamberimiz (sav) kıldırdı.454 Ebû Saîd-ül-Hudrî der ki: “Bakı kabristanında Sa’d b. Muaz’ın kabrini kazarken, toprağın her damlasından üzerimize misk püskürülüyordu.455 Bakı kabristanının halk ile dolduğunu gördüm.456 Sa’d b. Muaz’ın Hayatından Özetler: Sa’d b. Muaz; Peygamberimiz (sav)’in emriyle Mus’ ab b. Umeyr’in halkı İslâmiyete dâvet etmek ve Kur’ân okutmak üzere Medine’ye geldiği zaman, Müslüman olmuştu. Sa’d b. Muaz’ın Müslüman olduğu gün, Abdul’Eşhel oğullarından kadın erkek Müslüman olmayan kalmamıştı. Mus’ab b. Umeyr ile Sa’d b. Muaz’ın halası oğlu Es’ ad b. Zürare, halkı orada İslâmiyete dâvete koyulmuşlardı. Sa’d b. Muaz, son Akabe biatında bulunmuştu. 453 İbn-i Abdul-Ber-İstiab, c.2,s.605. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.433; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.3,s.360. 455 Vakıdî-Megazî, c.2,s.528;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.431; Zehebî-S.Âlâm-ün-Nübelâ, c.1,s.209-214. 456 Vakıdî-Megazî, c.2,s.528;İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.431-432. 454 203 Bedir Savaşı’nda bulunmuş Evsilerin sancağını taşımıştı.457 Bedir’de, bazı Müslümanların çarpışmadan kaçındığı an, O, ayağa kalkarak: “Biz, Sana iman ve Seni tasdik ettik. Bize getirdiğin şeyin hak ve gerçek olduğuna şehadet ettik. Bu hususta dinlemek ve itaat etmek üzere Sana kat’i sözler de verdik. Yâ Resûlallâh, nasıl istersen öyle yap; biz, Seninle birlikteyiz. Seni, hak din ve Kitapla gönderen Allâh’a hamd olsun ki, Sen, şu denizi gösterip dalarsan, biz de, Seninle birlikte dalarız! Bizden bir kişi bile geri kalmaz! Yarın, bizimle birlikte düşmanımıza karşı gitmeni istemez değiliz. Harpte direnmek, güçlüklere göğüs germek, düşmanla karşılaştığımızda da, Sana sadakat göstermek, bizim şiârımızdır. Umulur ki, Allâh, Sana, bizden, gözünü aydın edecek kahramanlıklar gösterecektir. Allâh’ın bereketiyle yürüt bizi!” demiş ve bu sözü ve davranışı ile Peygamberimiz (sav) çok sevinmiş ve neşelenmişti.458 Sa’d b. Muaz, Uhud Savaşı’nda, halk, oraya buraya dağılırken, Peygamberimiz (sav)’ın etrafından ayrılmayıp sebat edenlerdendir. Vefat ettiği zaman otuz yedi yaşında idi. Sa’d b. Muaz, uzun boylu, iri yapılı, ak benizli, güzel yüzlü, güzel gözlü ve güzel sakallı idi.459)460 457 458 459 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.420-421. İbn-i İshak,İbn-i Hişam-Sîre, c.2,s.267. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.3,s.421-430-433. 204 MEKK’NİN FETHİ Fetih Tarihi: (Medine’den yola çıkış; Hicretin sekizinci yılının Ramazan ayında,461 Ramazandan iki gece geçince, Medine’ den Mekke’ye doğru yola çıkıldı.462 Mekke, ramazanın on üçünde fethedildiğinde463 ve cuma gününe rastladığına göre 464 Medine’den pazartesi günü yola çıkılmış olur. Mekke’ye giriş; Mekke, ramazanın on üçünde, cuma günü fethedildi.465 Mekke ile Medine arasındaki yolculuk on bir gün sürdü. 466 460 M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi. Vakıdî-Megazî, c. I, c. 6. 462 Ahmed b. Hanbel Müsned, c. III, s. 87; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 138. 463 Abdurrezzak- Musannef, c.V. s. 374. 464 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.VI, s. 342; Halebîİnsanül’uyun. c.III. s. 27. 465 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.VI, s. 342; Halebîİnsanül’uyun, c. III, s. 27. 466 Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c. III, s. 542. 461 205 Fetih Sebebi: Kureyş müşriklerinin Hudeybiye Huahedesi’ni bozarak Peygamberimiz (sav)’ın müttefiki ve akrabası olan Huzâalar’ı, kendilerinin müttefikleri bulunan Benî Bekirlere öldürtmeleri ve Peygamberimiz (sav) tarafından yapılan anlaşma teklifini red etmeleri idi. Hicret’in altıncı yılında Hudeybiye’de, Peygamberimiz (sav) ve Kureyş müşrikleri arasında yapılmış olan muahedenin 8. ve 9. maddelerine göre, Peygamberimiz (sav)’in da, Kureyşilerin de akd ve ahdlerine girmek isteyenler serbest bırakılmışlardı.467 Muahede ve musaleha yazdırma işi bittiği sırada,468 Rasûlüllâh (sav)’ın akd ve ahdine girmek isteyen girsin! Denilince: 469 “Peygamberimiz (sav): “Yanıma katılacak olan kişiler hakkında da bu yoldaki taahhüd ve şartlarım, aynen câridir!” buyurmuştu.470 Bunun üzerine, Huzâalar, Kâ’b oğulları sıçramışlar: “Biz Muhammed’in ahdine ve akdine girdik! 471 Yâ Resûlallâh! Biz senin yanındayız! Bizim bu sözümüz, gerimizde ki kavmimiz olan kişilerin de adınadır!” demişlerdi.472 Kureyşler de: “Yanımıza katılacak olan kişiler için de, bizim bu yoldaki taahhüd ve şartlarımız câridir!” de- 467 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. III, s. 332;Vakıdî-Megazî, c.II, s. 611. 468 Belazürî-Ensabül’eşraf, c. I, s. 350. 469 Taberî-Tarih, c.III, s.79. 470 Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 210. 471 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.III, s.332; Vakıdî-Megazî. c.II, s.612. 472 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 612. 206 mişlerdi.473 Bunun üzerine, Bekir oğulları sıçrayıp “ Biz de, Kureyşlerin akdine ve ahdine girdik!474 Bizim bu sözümüz, gerimizde ki, kavmimizden olan kişilerinde adınadır!” demişler, böylece, Bekir oğulları, Kureyşlerin, Huzâalara da, Peygamberimiz (sav)’ın ahdi akdine dâhil olmuşlardı.475 Huzâalara, Pegamberimiz (sav)’in dedesi Abdulmuttalip b. Haşim’in andlaşması ve müttefiki idiler. Kureyşilerin müttefiki olan Beni Bekirlere gelince; bunları. Ötedenberi Huzâalara aralarında düşmanlık vardı. Esved b. Rezn’üddilî ’nin müttefiki olan Benî Hadramilerden Mâlik b. Abbad ismindeki adam, ticaret maksadıyla yola çıkıp Huzâaların yurdlarının ortasına geldiği sırada, Huzâalılar tarafından baskına uğratılarak öldürülmüş ve malı alınmıştı. Bekir Oğulları da, buna karşılık bir adam öldürmüşlerdi. Böylesi sebeblerden dolayı iki kabilenin araları açıktı. Huzâalıların Yardımına Cevap: Peygamberimiz (sav)’ın zevcesi Hz. Meymune bint-i Hâris’in bildirdiğine göre: Peygamberimiz (sav): “O’nun evinde gecelediği ve namaz için kalkıp abdest aldığı sırada, üç kere: “Lebbeyk!” (Dâvetine icabet ediyorum!), üç kerre de: “Nusırte!” (Sen yardım edilmiş oldun!)” buyurdu. Hz. Meymune: “Yoksa yanında bir kimse mi var?” diye sordu. 473 474 475 Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 210. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. III, s. 332. İbn-i ishak İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 32. 207 Peygamberimiz (sav): “Şu Kâ’b oğullarının recez okuyucusu feryad ederek bana sesleniyor ve imdatlarına yetişmemi istiyor! Kendilerine karşı Kureyşlerin, Benî Bekirlere yardım ettiklerini söylüyor!” buyurdu.476 Hâdisenin vuku’ bulduğu sabah da, Peygamberimiz (sav), Hz. Âişe’ye: “Huzâalarda bir hadise çıktı!” buyurdu.477 Hz. Âişe: “Yâ Rasûlallâh! Kılıç onları yok etmişken, Kureyşiler, Seninle aralarındaki muahedeyi bozmağa mı kalktılar dersin?” diye sordu. Peygamberimiz (sav): “Onlar, Allâh’ın olmasını dilediği iş için muahedeyi bozdular!” buyurdu. Hz. Âişe: “Yâ Resûlallâh! Bu iş, hayırlımıdır, yoksa zararlı mıdır?” diye sordu. Peygamberimiz (sav) “Hayırlıdır!” buyurdu.478 Huzâalıları Medineye Gelişi: Aradan üç gün geçmişti. Peygamberimiz (sav), halka sabah namazını kıldırmıştı.479 Arkası halka dönük olarak mescidde oturuyordu. Kureyş müşrikleri, Beni Bekirleri gizlice destekleyerek Huzâaları yenip onlardan öldüreceklerini öldürdükleri ve böylece, Peygamberimiz (sav)’la aralarındaki ahdü mîsakı bozdukları zaman, Amr b. Sâlim’ül’ Hu-zaî,480 yanına Huzâalardan kırk süvari alarak, başlarına gelenleri 476 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 163; TaberanîMûcemüssagîr, c. II, s. 73. 477 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 5. 478 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 788, Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s.5. 479 Kastalanî-Mevahibülledünniye, c. I, s. 192; Diyar BekrîHamis, c. II, s. 77. 480 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 36. 208 anlatmak ve yardımını dilemek üzre,481 Medine’ye Peygamberimiz (sav)’ın yanına geldi ve başucuna durdu.482 Amr b. Sâlim, şairdi.483 Peygamberimiz (sav)’ın yanına gelince, söylemiş olduğu şiirini okumasına izin istedi. Peygamberimiz (sav), izin verice şiirini okudu. Şiirinde meal olarak şöyle diyordu: “Ey Allâhım! Ben, bizim babamızla O’nun babası arasındaki eski ittifakı arıyor ve yardımını diliyorum. O zaman biz baba mevkiinde idik. Sen ise, oğul mevkiinde idin. Sonra Müslüman olduk, sana yardımdan el çekmedik. Öyle ise, Allâh’ın sana hazırlamış olduğu yardımla bize destek ol! Allâh’ın kullarını çağır, acele gelip imdadımıza yetişsinler! İçlerinde, Allâh’ın Resûlü de olduğu, yapılan zulme, öfkesinden renkten renge girdiği, savaşmaya hazırlandığı bir büyük ordunun başına geçmiş bulunduğu halde, denizler gibi köpükler saçarak akıp gitsinler; çünkü Kureyş, verdikleri sözde durmadılar, seninle yaptıkları en sağlam misakı bozdular. Bizi Mekke’nin aşağı tarafındaki yerimizde gözetlediler, gafil avladılar. Hâlbuki onlar, hem çok zayıf ve önemsiz, hem de sayıca çok az idiler. Benim, kimseyi yardıma çağırmayacağımı, sandılar. Bizi, Vetir’de geceleyin uykuda iken birden baskına uğrattılar. 481 482 483 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 789, İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c IV, s. 36. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, c. 293. 209 Bizi, rükû ve sücüd halinde, Müslüman olduğumuz halde, öldürdüler!”484 Peygamberimiz (sav): “Siz kimi suçluyor ve suçlu buluyorsunuzdur?” diye sordu. Amr b. Sâlim “Beni Bekirleri!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Hepsi mi?” diye sordu. “Hayır! Suçladığımız, onların amcaoğulları Benî Nüsafelerdir! Kamın başkanı da, Nevfel b. Muaviyetünnüsâfidir!” dediler. Peygamberimiz (sav): “Bu, Beni Bekirlerden bir kabiledir.” buyurdu. Peygamberimiz (sav): “Ben, Mekkelilere adam gönderip bu işi, onlara soracak, kendilerini, bazı hususları seçmekte muhayyer kılacağım!” buyurdu.485 Şair Hassân b. Sâbit te söylediği bir şiirde: Beni Kâ’blarlardan birçok kişilerin, kılıçları kınlarında sokulu olduğu halde, Mekke’nin Bathası’nda, Kureyşiler tarafından öldürülüp bıraktıklarını açıklar.486 Öldürülenler, yirmi veya yirmi üç kişi idi.487 Peygamberimiz (sav), Amr b. Sâlim’in şiirin dinledikten sonra ridasını eteği toplayarak ayağa kalktı ve kalkarken de: “Eğer, Kendime yardım ettiğim şeylere, Beni Kâ’ blara yardım etmezsem, ben de yardım görmeyeyim! 488 484 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 36-37. Vakıdî-Megazî, c.II, s.786; İbn-i Aziz’den naklen ZürkanîMevahib Şerhi, c. II, s.292. 486 Taberî-Tarih, c. III, s. 113. 487 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 4; Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II, 787. 488 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 791; İbni Sa’d-Tabakat, c. II, s. 134. 485 210 Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, Kendimi ve ev halkımı koruduğum şeylerle bunları da koruyacağım! 489 Huzâalar, bendendir. Ben de Huzâlar’danım! 490 Ey Amr b. Sâlim! Sen, yardım edilmiş oldun!” buyurdu. O sırada, Peygamberimize gökte bir bulut göründü.491 Gök gürlemeye başladı. Peygamberimiz (sav): “Bu gök gürlemesi, Beni Kâ’blara yardıma işarettir! Bu Bulut, yağmur yağdırırcasına Benî Kâ’blara yardım olunacaktır!” buyurdu.492 Peygamberimiz (sav), kalkıp Hz. Âişe’nin evine gitti. Çok gazaplı idi. Su istedi ve yıkandı. Hz. Âişe, suyu üzerine dökerken: “Beni Kâ’blara yardım etmezsem, Allâh’da, bana yardım etmesin!” 493 Buyurduğunu işittim.494 Rasûlüllâh (sav)’ın Benî Kâ’blara yapılana, öyle kızdığını gördüm ki, O’nun kızdığı bir kızmayı o zamana kadar hiç görmemiştim!” demiştir. 495 Peygamberimiz (sav)’ın Kureyşilere Mektubu: Peygamberimiz (sav), Kureyş müşriklerine bir yazı gönderdi. Gönderdiği yazı da şöyle buyurdu: “Bundan sonra derim ki: Siz, ya beni Bekirlere olan ittifakınızdan vaz geçer, geri durursunuz, ya da, Huzâalardan öldürülenlerin diyetlerini ödersiniz! 489 Abdurrezzak Musannef, c. V, s. 374. Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 5. 491 İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 37. 492 İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 37; Taberî-Tarih, c.III, s. 112; İbn-i Esir-Kâmil, c.II, s. 240; İbn-i Kayyım-Zad. c. II, s. 179; İbn-i Seyyid-Uyunül’eser, c. II, s. 165. 493 İbn-i Abdul’berr, İstiab, c.III, s. 1176. 494 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 789. 495 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 161. 490 211 Bunlardan birini yerine getirmeyecek olursanız, sizinle savaşacağımı bildiririm!”496 Peygamberimiz (sav)’in bu mektubunu Kureyşilere Eshabdan Damra götürdü. Damra, Kendilerinin üç şeyden birini seçmekte muhayyer, serbest bırakıldıklarını: Ya öldürülen Huzâalıların kan bedellerini ödemek veya Beni Bekir, Beni Nüfâselerle olan ittifak, ahd ilgilerini kesmek zorunda olduklarını, ya da, Hudeybiye Muahedesi’ni bozan kötülükleri yüzünden kendileriyle savaşılacağını Kureyşilere tebliğ etti.497 Peygamberimiz (sav)’ın Tekliflerini Kureyşîlerin Red etmesi: Kuraza b. Abd-i Amr b. Nevfel b. Abd-i Menaf: “Beni Bekirler, uğursuz; yaramaz bir kavimdir.498 Beni Bekirlerden Nüfâseler de yoksulluk ve darlık içindedirler.499 Huzâalardan öldürülenlerin kan bedellerini biz ödeyemeyiz. Bunu ödemeye kalkmak, bizde tüy tozak (El içi Kadar yer) bırakmaz.500 Nüfâselerle ittifak ve ahd ilişkimizi kesmemize gelince: Araplar içinde Nüfâseler kadar şu beytullâhı ziyaret eden, beytullâhı tâzime onlar kadar özenen bir kavm yoktur. Onlar, bizim müttefiklerimizdir.501 496 497 İbn-i Hacer-Metalibül’âliye, c. IV, s. 243. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 786; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII, s. 40. 498 499 500 501 İbn-i Hacer-Metalibül’âliye, c. IV, s. 243. Vakıdî-Megazî, c II, s. 786. İbn-i Hacer-Metalibül’âliye, c. IV, s. 243. Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II, s. 292. 212 Biz, onlarla ittifak ve ilişkimizi kesmeyiz;502 fakat biz, onunla savaşacağımızı bildirelim!” dedi. Damra, hemen geri dönüp Kureyş müşriklerinin söylediklerini Peygamberimiz (sav)’e haber verdi. Kureyş müşrikleri, İslâm elçisini bu biçimde red ettiklerine pişman olup Hudeybiye muahedesini yenilemek üzre Ebû Sufyan b. Harb’ı Medine’ye gönderdiler. 503 Muahedeyi yenile, mütareke süresini de uzat! dedi504 ler. Ebû Sufyan Medine Yolunda: Ebû Süfyan, âzatlısı ile birlikte iki hayvana binip Medine’ye doğru hızla yol almaya başladı. Mekke’den yola çıkıp peygamberimiz (sav) doğru gidenlerin ilki kendisi olduğunu sanıyordu.505 Peygamberimiz (sav), Eshabına: “Ebû Süfyan, Hudeybiye Muahedesini sağlamlaştırmak ve mütareke süresini uzatmak için yanınıza gelmek üzeredir;506 fakat hacetini elde edemeden öfke ile dönüp gidecektir!” buyurdu.507 Ebû Süfyan, Medine’ye geldi. Kızı ve Peygamberimizin zevcesi Ümmü Habibe’nin evine girdi. Peygamberimiz (sav)’ın döşeğine oturmak için yönelince, Ümmü Habibe, döşeği hemen dürüp babasının ona oturmasına engel oldu. Ebû Süfyan: “Ey kızcağızım! Sen, bu döşeği, benden mi esirgiyorsun, yoksa beni döşekten mi esirgiyorsun Anlayamadım? dedi. 502 503 504 505 506 507 İbn-i Hacer-Metalibül’âliye, c. IV, s. 243. İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII, s. 44. Vakıdî-Megazî, c.II, s. 791. İbn-i Hacer-Metalibibül’âliye, c. IV, s. 243. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. III, s. 37. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 719. 213 Ümmü Habibe: “Hayır! Bu, Rasûlüllâh (sav)’ın döşeğidir.508 Müşrik, onun üzerine oturamaz! 509 Sen ise, müşrik ve pis olan bir kimsesin! Bunun için, seni, Rasûlüllâh (sav)’ın döşeğine oturtmak istetmedim!” dedi. Ebû Süfyan: “Vallâhi, kızcağızım! Benim evimden ayrıldıktan sonra sana kötülük gelmiş!...” dedi.510 Hz. Ümmü Habibe: “Hayır! Allâh, bana, kötülüğü değil, İslâmiyeti Nasîp etti. Sen ise, işitmez, görmez, taştan yapılmış putlara hâlâ tapıp duruyorsun! Babacığım! Senin gibi Kureyş ulusu ve yaşlısı olan bir kimse,511 nasıl olur da, İslâmiyette uzak kalır?” dedi. 512 Ebû Süfyan: “Yazıklar olsun sana! Demek, ben, bunu da, işitecektim? Ben, atalarımın tapa geldiklerini bırakacağım da, Muhammed’in dinine mi tâbi olacağım?” dedi.513 Ümmü Habibe’nin evinden çıkıp gitti.514 Doğruca, mescide, Peygambermiz (sav)’ın yanına vardı.515 Ebû Süfyan Peygamberimizin Yanında: Ebû Süfyan, Hz. Ümmü Habibe’nin, yaptıklarını ve kendisinin de ona: “Sen, o bıraktığım gibi kalmamışsın! Araplığı bırakmışsın!” dediğini anlattı. 508 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 38; Vakıdî-Megazî, c.II, s. 792. 509 İbni Haldun-Tarih, c. II, ks. 2, s. 42. 510 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 38; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 791. 511 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 793; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 7; Mevahibülledünniye Şerhi, c. II, s. 293. 512 Zürkanî-Mevahibülledünniye Şerhi, c. II, s. 293. 513 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 793; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 7. 514 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 793. 515 İbn-i Hazm-Cevamiüssîre, s. 225. 214 Peygamberimiz (sav), gülümseyerek: “Ey Ebû Hanzala! Sen, demek böyle söyledin ha?” buyurdu.516 Ebû Süfyan: “Yâ Muhammed! Ben, Hudeybiye Barışı’nda bulunamamıştım. O Muahedeyi pekiştir ve mütarekemizi uzat! 517 Gel! Aramızdaki muahadeyi bir yazı ile yenileyelim?” dedi.518 Peygamberimiz (sav): “Ey Ebû Süfyan! Sen, bunun için mi geldin?” diye sordu. Ebû Süfyan: “Evet!” dedi.519 Peygamberimiz (sav): “Biz, o aramızdaki ahid üzerine duruyoruz.520 Yoksa siz, bir hadise çıkarıp onu bozdunuz mu?” buyurdu. 521 Ebû Süfyan: “ Allâh, korusun!522 Hayır! Öyle bir şey olmamıştır! 523 Biz ahdimizin ve barışımızın üzerinde duruyoruz. Ona, ne aykırı davranışta bulunuruz, ne de, onu değiştiririz!” dedi.524 Peygamberimiz (sav): “Biz de, Hudeybiye Günü yaptığımız mütareke ve musâlehanın üzerinde duruyoruz. Ona, ne aykırı bir davranışta bulunuruz, ne de onu de- 516 517 518 519 520 521 Mus’abüzzübeyrî-Nesebi Kureyş, s.122. Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 7. Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 374. Ebülfida-Sîre, c. III, s. 532. Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 374. Vakıdî-Megazî. c. II, s. 792; Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 374. 522 523 524 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 7. Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 374. Ebülfida-Sîre, c. III, s. 532. 215 ğiştiririz!” buyurdu.525 Ebû Süfyan, muahedeyi yenilemek hususundaki dileğini tekrarladı;526 Fakat Peygamberimiz (sav), ona hiçbir cevap vermedi.527 Ebû Süfyan’ın Hz. Ebû Bekir’e Başvurması: Bundan sora, Ebû Süfyan Hz. Ebû Bekir’in yanına gitti. Peygamberimiz (sav)’la konuşmasını istedi.528 Dedi ki: “Ey Ebû Bekir! Aramızdaki muahedeyi yenile! Mütareke müddetini uzat! Halkın arasını bul!”529 Hz. Ebu Bekir: “Ben, bu işi yapamam! 530 Bu, bana aid değil, Allâh ve Resûlü’ne aid bir iştir.531 Sen, Ömer’le de buluş!” dedi.532 Ebû Süfyan: “Öyle ise, beni himayeye alır ve bunu halkın içinde açıklarmısın?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir: “Benim himayemde olanlar, Rasûlüllâh’ın himayesinde bulunanlardır!” dedi.533 Ebû Sufyan’ın Hz. Ömer’e Başvurması: Ebû Süfyan: Hz. Ebû Bekir’den sonra, Hz. Ömer’e gitti:534 “Ey Ömer! Aramızdaki muahedeyi yenile! Mütareke müddetini uzat! Halkın arasını bul! Düzelt! Dedi.535 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 792; Halebî-İnsan, c. III, s. 7. Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 7. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 38. İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 38. Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212. Taberi Tarih, c. III, s. 112. Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212. Belazürî-Fütuhulbüldan, c. I, s. 42. İbn-i Hazm-Cevamiüssîre, s. 225. İbni İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 38. Belazürî-Fütuhulbüldan, c. I, s. 42. 216 Hz. Ömer: “Demek muahedeyi bozdun ha? 536 Eğer ondan yeni bir şey kalmışsa, Allâh, onu da yok etsin! 537 Onun sağlam, bitişik olan bir tarafı varsa, Allâh, onu da kesip atsın!538 Ben, sizin için mi Rasûlüllâh (sav)’ın yanına gidip şefaat dileyeceği? Ben mi bu işi yapacağım? 539 Vallâhi, ben, küçücük bir karıncadan başkasını bile bulamasam, yine, ondan yararlanmaya çalışır, sizinle savaşırım!” dedi.540 Hz. Ömer’den bu sözleri işitince, Ebû Süfyan: “Sen de, akrabalarından kötülükle cezalanasın! 541 Vallâhi, kavmine karşı, senin kadar kötü ve sert davrananı görmedim. Bir kavm, bir kavme karşı, başka bir kavmi silâh ve yiyeceklerle destekleyecek olursa, muahedeyi bozmuş olacakları tabiidir!” dedi.542 Kendi kendine: Ben bugünkü gibi çetin bir gün görmedim! diyerek söylendi. Ebû Süfyan’ın Hz. Osman’a Başvurması: Ebû Süfyan, Hz. Osman’a gitti ve: “Şu cemaat içinde bana akrabalık yönünden senden daha yakın bir kimse yoktur. Sen, şu mütarekeyi uzat ve muahadeyi yenile; çünkü sahibin seni, hiçbir zaman red etmez! Vallâhi, ben, Muhammed’in, Eshabına yaptığı kadar çok ikram yapan bir kimse görmemişimdir!” dedi. 536 537 538 539 540 541 542 Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212. Belazürî-Fütühulbüldan, c. I, s. 42. Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212. İbn-i Hazm-Cevamiüssîre, s. 225. İbn-İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 38. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 793. Belazürî, Fütuhulbüldan, c. I, s. 42. 217 Hz. Osman: “Benim himâyemde olanlar, Rasûlü’llâh (sav)’ın himayesinde bulunanlardır!” dedi.543 Ebû Süfyan’ın Hz. Ali’ye Başvurması: Ebû Süfyan bundan sonra, Hz. Ali’nin evine gitti. Dedi ki: “Ey Ali! Şu cemaat içinde akrabalık yönünden bana en yakın olar sensin! Rasûlüllâh’a gidip benim için şefaatçi ol!544 Araya girip kavmine karşı bağışlayıcı ol! Onlar için Muahede ve mütareke yazısını yenilet!545 İki taraf halkı arasında himayeci, ara bulucu ol da, Muhammed’le mütareke müddetinin uzatılmasını konuşup sağla!” dedi.546 Hz. Ali: “Bu, bana aid bir şey bir şey değildir. Allâh ve Resûlü’ne aid bir iştir.547 Allâh, senin iyiliğini versin ey Ebû Süfyan! Vallahi, Rasûlüllâh (sav), bir işe karar verdi mi 548 muhakkak, onu yapar.549 Rasûlüllâh’ı ilgilendiren bir iş hakkında, ben, hüküm veremem! 550 Bu iş üzerinde kendisi ile konuşamayız. Hiç kimse, onun istemediği şeyi konuşamaz!” dedi.551 Ben, şu güne kadar ne yapacağını şaşırmış senin gibi bir adam görmedim! Vallahi, ben, senin için yararlı olabilecek bir şey bilmiyorum;552 fakat sen, Beni Kinânelerin ulu kişisisin. Kalk, iki taraf halkını uzlaştırmak 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 793. İbn-i Kayyım-Zadülmead, c. II, s. 179. Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 375. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 794. Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212. İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s.38. Vakıdî-Megazi, c. II, s.794. Ebû Yûsüf-Kitabülharac. s.212. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 794. Ebû Yûsüf-Kitabül Harac, s.212. 218 için himayene aldığını ilân et; sonra da, yurduna çık git! Halkın arasını bul!” dedi.553 Ebû Süfyan: “Bunun, benim için yaralı olacağını sanıyor musun?” diye sordu. Hz. Ali: “Vallâhi, yarar sağlayacağını pek sanmıyorum; fakat senin için, bundan başkasını da bulamıyorum!” dedi.554 Ebû Süfyan’ın Olup Bitenleri Anlatması: Kureyş müşrikleri, Ebû Süfyan’a: “Gerinde ne haber var? 555 Bize Muhammed’den bir yazı getirdin mi? Veyâ mütareke müddetini uzatabildin mi? Ya da, onun bize savaş açmamasını sağlayabildin mi? 556 Ne getirdin?” diye sordular. Ebû Süfyan: “Ben, kalbleri bir tek kalp haline gelmiş bir kavmin yanından geliyorum! Vallâhi, onlardan, yarar umduğum küçük, büyük, kadın, erkek birini bırakmaksızın hepsiyle konuştum. Onlardan, bir şey koparmayı başaramadım!557 Ebû Süfyan, başından geçenleri birer birer anlattı. Onlar, sükûnetle dinlediler, en sonunda: Kureyş müşrikleri: “Yazıklar olsun sana! Vallâhi, Ali, sana oyun oynamış! Seninle ancak alay etmiş, eğlenmiş!” dediler.558 Peygamberimizin, Yol Hazırlığı İçin Emir Vermesi ve Savaş Hazırlığını Gizli Tutması: Ebû Süfyan Mekke’ye gidince, Peygamberimiz (sav), kendisini yol hazırlığı görmesi için Hz. Âişe’ye emir ver553 554 555 556 557 558 Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 212. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s.39. İbn-i İshak, İbn-i hişam-Sîre, c.IV, s. 39. Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II, s. 795. Abdurrezzak-Musannef, c. V, s. 375. İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 242. 219 di:559 “Yol hazırlığını yap, Bunu, hiç kimseye söyleme! 560 İşini gizli tut!” buyurdu.561 Hiç kimse, ne için hazırlanıldığını bilmiyordu.562 Peygamberimiz (sav)’in Gideceği Yeri Hz. Ebû Bekir’e Açıklaması: Hz. Ebû Bekir, Kızı Âişe’nin evinde yol hazırlığı yaptığını görünce, bu hazırlığın ne için yapıldığını sordu amma, Âişe, sustu, cevap vermedi. O sırada Peygamberimiz (sav), geldi. Peygamberimiz (sav), Kureyşilerin üzerlerine gideceğini söyledi; fakat Ebû Bekir’e, bu işi gizli tutmasını tembih etti ve hemen hazırlanmasını ona emretti. Hz. Ebû Bekir: “ Yâ Resûlallâh! Onlarla bizim aramızda bir muahede yok mu?” diye sorunca, Peygamberimiz (sav): “Onların Benî Kaaplara yaptıklarını işitmedin mi?563 Hudeybiye Muahede ve Mütarekesinin hükümlerine riayetsizlik edenlerin ilki onlar oldu.564 Onlar, ahidlerine vefasızlık ettiler ve muahedelerini bozdular. Ben onlarla savaşacağım! Sana söylediğim şeyi gizli tut, açığa vurma!” buyurdu. Kimi, Rasûlüllâh (sav)’ın Şam’a gitmek istediğini, Kimi sakîflere gitmek istediğini, kimisi de, Hevazinlere gitmek istediğini sanıyordu.565 559 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 39, Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s.212. 561 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 796. 562 Kastalanî-Mevahibülledünniye. c. I, s. 192; TaberânîMûcemüssagîr, c. II, s. 73. 563 Ebülfida-Sîre, c. III, s. 535. 564 Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s. 213. 565 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 796. 560 220 Mekke Üzerine Yürüneceğinin Açıklanması: Peygamberimiz (sav), sefer için hazırlanmalarını Eshabına emr etmiş; 566 fakat nereye gidileceğini gizli tutmuştu.567 Sonra Mekke’ye doğru gideceğini, Kureyşilerin üzerine yürüyeceğini bazılarına açıkladı.568 Mekke Yollarına Nöbetçiler Dikilmesi: Peygamberimiz (sav), Mekke’ye giden dağ yollarını ve geçitleri nöbetçilerle tuttu.569 Hz. Ömer de, onların üzerine denetçi olarak vazifelendirdi. Hz. Ömer, dağ yolları ve geçitler üzerinde dönüp dolaşmakta,570 nöbetçilere: “Rastlayacağınız, gizlice Mekke’ye geçip gitmek isteyen hiç kimseyi bırakmayacaksınız! Onlar geri çevireceksiniz!” demekte, hiç kimenin Mekke’ye gitmesine meydan vermemekte idi.571 Peygamberimizin Bu Konuda Düâsı: Peygamberimiz (sav): “Ey Allâhım! Yurtlarına ansızın varıp kavuşuncaya kadar Kureyşîlerin casus ve habercilerini tut! Görmez ve işitmez yap! Kureyşîlerin gözlerini bağla! Beni birden bire görsünler! Birden bire işitsinler!” diyerek Allâh’ düâ etti.572 Peygamberimiz (sav), çöl halkına, Medine çevresindeki Müslümanlara her tarafa davetçiler gönderdi ve: “Allâh’a ve âhiret gününe imanı olan, ramazanda, Medine’de hazır bulunsun!” diyerek onları sefere dâvet buyurdu. 566 567 568 569 570 571 572 İbn-i İshak, İbn-i hişam-Sîre, c. IV, s. 39. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s.134. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 797. İbn-i Sa’d- Tabakat, c. II, s. 134. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 796. Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 10. İbni İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 39-40. 221 Ebû İnebe Kuyusu Ordugâhında Toplanış: Eslemler, Cüheyneler, Eşcalar ve daha başka Arap kabileleri Medine’ye geldiler. Ebû İnebe kuyusunda ordugâh kuruldu, toplanıldı.573 Ordu Mevcudu: on bin idi.574 Başka bir rivayete göre: on iki bindi 575 Muhacirler, yedi yüz kişi idiler. Yanlarında beş yüz at vardı. Müzeyneler bin kişi idiler. Yüzü atlı, yüzü zırhlı idi. Eslemler, dört yüz kişi idiler. Otuz atları vardı. Cüheyneler, sekiz yüz kişi idiler. Yanlarında elli atları bulunuyordu. Beni Kâ’blar beş yüz kişi idiler.576 Beni Süleymler, dokuz yüz veya bin kişi idiler.577 Gıfârîler, dört yüz kişi idiler. Kays, Esed, Temim, daha başka kabilelerden de gelip orduya katılanlar vardı.578 Muhacir ve Ensardan olup ta geri kalan yoktu.579 Peygamberimiz (sav), Medine’de, yerine Ebû Rühm Külsüm b. Husayn’ı vekil bıraktı.580 Abdullâh b. Ümmü Mektûm’un vekil bırakıldığı da rivayet edilir.581 573 574 575 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 799-800. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 40, Ebülfida Sîre, c.III, s. 539; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.VIII, s.3. 576 577 578 579 580 581 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 13. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 812-813. İbn-i Esir Kâmil, c. II, s. 244. İbn-i İshak, İbn-i Hişam –Sîre, c. IV. s. 42. İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 42. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 135. 222 Hâtıb’ın Kureyşilere Durumu Yazı ile Bildirmesi: Peygamberimiz (sav), Mekke üzerine yürüyeceği sırada, Eshabdan Hâtıb b. Ebî Beltaa, Kureyşîlere hitaben bir yazı yazarak Peygamberimiz (sav)’ın kendileri hakkındaki kararını bildirmek istedi.582 Yazısında şöyle dedi: “Rasûlüllâh, Gaza’ya çıkacağını halka bildirdi. Kendisinin sizden başkasına gitmek isteyeceğini sanmıyorum. Size gönderdiğim yazımla, yanınızda benim bir iyiliğim ve minnet bulunmasını arzu ettim.”583 Hâtıb’ın Mektubu Bir Kadına Verip Göndermesi: Hâtıb, bu mektubu, rivayete göre Müzeynelerin Acr halkından Kenud adında bir kadındı.584 Kendisi, Ebû Amr b. Sayfî b. Hâşim’in azatlı cariyeerindendi. Sâre diye anılırdı. Sâre, Medine’ye Peygamberimiz (sav)’ın geldiği sırada, Peygamberimiz (sav), Mekke’yi feth hazırlığı yapıyordu. Peygamberimiz (sav), Sâre’ye: “Müslüman olarak mı geldin?” diye sordu. Sâre: “Hayır!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Öyle ise niçin geldin”? diye sordu.585 Sâre: “Sizler, köle âzatlayıcısınız. Aşiret sahibisiniz! Bir takım köle âzatlayıcılar da Bedir’de ölüp gittiler. Ben, son derece muhtaç duruma düştüm. Bana yiyecek ve binecek verseniz, beni giydirip kuşatsanız diye yanınıza geldim” dedi.586 582 583 584 585 586 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 797. Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 11. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798. Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 88. Diyar bekrî-Hamis, c. II, s. 78. 223 Peygamberimiz (sav): “Şarkı söylemelerin, ağıt yakmaların seni ihtiyaçtan kurtarmadı mı?” diye sordu. Sâre: “Yâ Muhammed! Kureyşîler, kendilerinden birçok kimseler öldürüldüğünden bu yana şarkı dinlemeyi bıraktılar. Bedir Vaka’asından sonra, benden bir şey söylememi isteyen olmadı. Ben de, şarkı söylemeyi, ağıt yakmayı bıraktım.” dedi. Peygamberimiz (sav), Abdulmuttalib oğullarını, Sâre’ ye yardıma teşvik etti. Hemen onu giydirip kuşattılar. Bir’de hayvan bulup bindirdiler. Yol azığını da koydular. Hâtıb b. Beltaa, Sâre’nin yanına vardı. Ona, on altın ile bir elbise verdi.587 Bunlar, Kureyşilere yazdığı mektubu ulaştırma ücreti idi. Hâtıb, Sâre’ye: “Bunu, elinden geldiği kadar gizli tut! Mekke’ye giderken de, ana yoldan gitme; çünkü yol üzerinde bekçiler var! Sen dağ yolu ve geçitlerinden başka bir yol tutup Mahhacca’nın solundan Fuluk içine, Akik yoluna doğru git!”dedi.588 Mektubun Ele Geçirilmsi ve Sorgu: Sare, mektubu, başına yerleştirdikten sonra, üzerinden saçlarını bölük halinde örerek gizledi. Kureyşilere teslim etmek üzre yola çıktı. Hâtıb’ın bu uygunsuz tutum ve davranışı hakkında Peygamberimiz (sav)’a gökten haber geldi.589 Peygamberimiz (sav), Hz. Ali ile Zübeyr b. Avvam ve Mıkdad b. Esved’e: “Acele ediniz! Hah bahçesine vardığınızda, orada yanında bir mektup bulunan, hayvan üzerinde bir kadın bulacaksınız. 587 588 589 Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 88. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798-799. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 40-41. 224 Mektubu, ondan alınız ve bana getiriniz! 590 Kadını serbest bırakınız. Mektubu vermek istemezse, boynunu vurunuz!” buyurdu.591 Hah; Mekke ile Medine arasında, bir yer olup, Medine korularındandır.592 Hz. Ali ve arkadaşları, durmadan atlarını koşturarak Hah Bahçesine varıp kavuştular. Orada yolcu bir kadına rastladılar.593 Peygamberimiz (sav), Allâh (c.c.)’nin bildirdiğini, Hz. Ali ve arkadaşlarına söylemiş, kadının taşıdığı mektubun vasıflarını onlara anlatmıştı. Hz. Ali ve arkadaşları kadına: “Götürmekte olduğun mektup nerede?” diye sordular.594 Kadın: “Benim yanımda mektup falan yok!” dedi.595 Bunun üzerine kadının devesini ıhdırdılar.596 Kadını devenin üzerinden indirdiler. Eşyasını aradılar, hiçbir şey bulamadılar.597 Hz. Ali: “ Allâh’a yemin ederim ki, Ne Resûlellah (sav) yalanlanır, ne de biz yalanlanırız! Sen bu yazıyı, ya kendiliğinden çıkarırsın, ya da seni soyar 590 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.I. s. 79;Buharî-Sahih, c. IV, s. 1941. 591 Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 88. Yakut-Mucemmülbüldan, c. II, s. 335. 593 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 79; Buharî-sahih, c. VI, s. 60; Müslim-sahih, c. VI, s. 1941. 594 Ahmed b. Hanbel Müsned, c. I, s. 105. 595 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 79; Buharî-sahih, c.VI, s. 60. 596 Ahmed b. Hanbel Müsned, c.I, s. 105. 597 İbn-i İshak İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 41. 592 225 ararız!” dedi kılıcı sıyırdı. Ya mektubu çıkarırsın, ya da kılıcı tepene indiririm!” dedi.598 Hz. Ali’nin, elbiseyi soymaya başladığını, işi sıkı tuttuğunu görünce, kadın: “Siz, Müslüman değilmisiniz?” dedi. Hz. Ali ve arkadaşları: ”Elbette Müslümanız; fakat Rasûlüllâh (sav), bize, senin yanında mektup olduğunu söyledi.” dediler.599 Bunun üzerine, kadın, Hz. Ali’ye “Yüzünü başka yana çevir!” dedi. Hz. Ali, yüzünü çevirdi. Kadın, başının örülü saçlarını çözdü. Mektubu oradan çıkarıp Hz. Ali’ye verdi.600 Mektubu, Peygamberimize getirdiler. Mektubun, müşriklerden bazı kişilere, Hâtıb b. Ebî Beltaa tarafından gönderilmiş ve içinde, Peygamberimiz (sav)’in savaş işinin onlara bildirilmiş olduğu görüldü.601 “Yâ Resûlallâh! Hâtıb, Allâh’a Rasûlüllâh’a ve Mü’ minlere hainlik etmiştir!” dediler.602 Peygamberimiz (sav), haber gönderdi. Hâtıb’ı çağırttı.603 Hâtıb gelince. Mektup, kendisine okundu. Peygamberimiz (sav): “Bu mektubu, tanıdın mı?” diye sordu. Hâtıb: “Evet!” dedi.604 598 Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 88. Taberî-Tefsir, c. III, s. 114. 600 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 41; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798. 601 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I; s. 79; Buharî-Sahih, c. VI, s.60. 602 Ahmed b. Hanbel Müsned, c. I, s. 105. 603 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798. 604 Hâkim –Müstedrek, c. III, s. 301. 599 226 Peygamberimiz (sav): “Bunu, sen mi yazdın?” diye sordu. Hâtıb “Evet!” dedi.605 Peygamberimiz (sav): “Ey Hâtıb! Bu, ne iş? sen bunu niçin yaptın?” diye sordu.606 Hâtıb: “Yâ Resûlallâh! Bu hususta hakkımda hüküm vermeye acele etme! Ben, Kureyşiler içinde yanaşma bir kişiyim. Asıl Kureyşilerden değilim. Yanındaki Muhacirlerin Mekke’de âilelerini ve mallarını koruyacak akrabaları var.607 Ben ise, Kureyş cemaatı içinde ne soyu, ne de kabilesi olan bir kişiyim. Üstelik çoluk çocuklarımda onların yanında bulunuyor.608 Ben, bunu, onlara bir iyilik edeyim, kendilerini minnet altında bırakayım da oradaki ev hakkımı korusunlar diye yaptım; yoksa bunu, küfre saptığım için yapmış değilim!609 Yâ Resûlallâh! Vallâhi, ben, Allâh’a ve Resûlüne iman etmişim ve dinimi de aslâ değişmemişimdir.610 Ben Müslüman olduğum günden beri Allâh hakkında hiçbir şüpheye düşmemiş, küfür yoluna sapmamışımdır;611 fakat ev halkım hakkında endişe duyduğum için, onların yanında bir iyiliğimi bulundurmak istedim. İyi biliyorum ki, yüce Allâh’ın, onlara indireceği gazap karşısında benim mektubum kendilerine hiçbir yarar 605 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 109. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 41;Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798. 607 Ahmed b. hanbel-Müsned, c. I, s. 79-80. 608 İbn-i İshak, İbn-i hişam-Sîre, c. IV, s. 41. 609 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 80. 610 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s.41. 611 Vakidî-Megazî, c. II, s. 798. 606 227 sağlamayacak, gelecek azaptan onları kurtaramayacaktır!” 612 Yâ Resûlallâh! Ben, bu iyiliği, çoluk çocuğumla malıma onlardan gelebilecek zaralardan, Allâh (c.c.) belki onunla korur diye yapmak istedim. Muhacir Eshabından hiç biri yoktur ki, orada, kavım ve kabilesinden bazı kimseler bulunsun da Yüce Allâh, onun ev halkını ve malın onlardan korumamış olsun!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Doğru söyledin!” buyurdu.613 Yanındaki Eshabı da: “O, Size doğru söyledi! Bunun hakkında hayırdan başka bir şey söyleyemeyiniz!” dedi Hâtıb’ın Mekke’deki ev halkından maksadı, anası 614 idi. Hz. Ömer, kendisini tutamayarak Hâtıb’a: “Allâh seni kahretsin! Sen, hem Rasûlüllâh (sav)’ın dağ yollarını tuttuğunu görüyorsun, hem de Kureyş müşriklerine, Onun gelmekte olduğu hakkında haber salıyorsun?” diyerek çıkıştı.615 Peygamberimiz (sav)’e: “ Yâ Resûlallâh! Bu adam, Allâh’a Resûlüne ve Müminlere hainlik etmiştir.616 Yâ Resûlallâh! Bırak beni de, şu münafığın boynuna vurayım?” dedi. Peygamberimiz (sav): “İzin verecek olursam, onu öldürecek misin? diye sordu. Hz. Ömer: “Evet! Bana izin verirsen, öldürürüm!” dedi.617 Peygamberimiz (sav): “Hayır!” 618 612 613 614 615 616 617 618 Zemahşerî-Keşşaf, c. IV, s. 89. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.I, s. 105. Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 12. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 798. Ahmed b. hanbel-Müsned, c. I, s. 105. Ahmed b. Hanbel Müsned. c.II, s. 109. Hâkim-Müstedrek, c. III, s. 302. 228 Bu kişi, Bedir Savaşı’nda bulunanlardan değil midir? O, Bedir Savaşı’nda bulunmuştur.620 Bedir Savaşı’nda bulunan bir insanı sen nasıl öldürürsün?621 Ne bilirsin? Belki, de Bedir Savaşı’na katılmış olanlara, Bedir Gününde bakıp: (Siz, istediğinizi yapınız! Ben, sizi bağışlamışımdır! Cennet size vacip olmuş, siz, cennete girmeyi hak etmişinizdir!) buyurmuştur.” buyurdu. Hz. Ömer’in gözleri doldu ve: “Yüce Allâh ve Resûlü daha iyi bilir!” dedi.622 Yüce Allâh, Hâtıb’ın bu tutum ve davranışı münasebetiyle indiği (Mümtehıne sûresi 1-9 âyetlerinde) Mü’ minlerin böyle bir gaflete düşmemelerini beyan buyurmuştur. (Bkz. Mümtehıne 1-9 âyetlerinin tefsiri). Medine’den Oruçlu Olarak Yola Çıkış: Peygamberimiz (sav), ikindi namazından sonra, on bin kişilik ordusunun başında Medine’den yola çıktı.623 Peygamberimiz (sav)’da, Müminler de oruçlu idiler.624 Peygamberimiz (sav), yola çıkarken: “Orucunu tutmak isteyen, tutsun! Orucunu, açmak isteyen açsın!” diye nida ettirdi.625 Peygamberimiz (sav), orucunu tuttu. Müslümanlar da, kendisiyle birlikte oruçlarını tuttular.626 Sulsul mevkiine eriştiler.627 619 619 Ahmed b. Hanbel Müsned, c.I, s. 105. Buharî-Sahih, c. VI, s. 60; Müslim Sahih, c. V, s. 1941. 621 Ebülfida-İbn-i Kesir-Sîre, c. III, s. 539. 622 Ahmed b. hanbel-Müsned, c. I, s. 105. 623 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801, 624 Buharî-Sahih, c. V, s. 90. 625 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 135. 626 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 42; Taberî-Tarih, c. III, s.135. 620 229 Burasının Medine’ye uzaklığı yedi mildir. Zübeyr b. Avvam Öncü Birliğinde: Peygamberimiz (sav), Zübeyr b. Avvam’ı iki yüz kişilik bir süvari birliğinin başında öncü olarak ileri gönderdi.628 Peygamberimiz (sav), Arc’a geldiği zaman, çok susadı. Susuzluğunu gidermek için başına su döktü. Yüzünü yıkadı.629 Oruç, halka da ağır gelmeye başladı: “Yâ Resûlallâh! Halk senin ne yapacağına bakıyorlar?” denildi.630 Peygamberimiz (sav), Usfan ile Emec arasındaki Kudeyd mevkiine gelince orucunu açtı.631 İkindi nazmından sora hayvan üzerinde iken bir bardak su getirtti. Halk kendisine bakarken, onu kaldırıp içti.632 Peygamberimiz (sav), Müslümanlarında oruçlarını açmalarını emr etti.633 Müslümanlardan bir cemâatın oruçlarını tutmaya devam ettikleri, kendisine haber verilince: “Onlar, emre karşı gelenlerdir!” 634 Siz, sabahleyin düşmanınızla karşılaşacaksınız! Orucu açmak, sizin için zindeliktir!” buyurdu.635 627 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 135. 628 629 630 631 632 633 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 135. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 801-802. Ebülfida-İbn-i Kesir-Sîre, c. IV, s. 542. Buharî-Sahih, c. V. S. 90. İbn-i Hazm- Cevamiüssîre, c. IV. s. 42. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 139;İbn-i Hazm-Cevamiüssîre, s. 227. 634 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 802; Ebülfida-Sîre, c. III, s. 542. 230 Peygamberimiz (sav), Sukyâ mevkiine gelince, Akra’ b. Hâbis, Kavminden on kişi ile gelip Peygamberimiz (sav)’ın yanına katıldı.636 Peygamberimiz (sav), Arc’a varıp konakladığı zaman, Müslümanların çoğu, Peygamberimiz (sav)’in nereye doğru gittiğini öğrenmek istiyorlardı. Peygamberimiz (sav), Arc’da Eshabıyla oturup konuşurken, Kâb b. Mâlik “Ben Rasûlüllâh (sav)’ın nereye gittiğini öğrenir size bildiririm.” dedi. Kâ’b Peygamberimiz (sav)’in yanına geldi, Önüne diz çöktü. Bir şiirini okudu. Rasûlüllâh (sav), ona gülümsemekle iktifa etti. Ona bir şey söylemedi. Cuhfe ’de gecelendiği sırada, Hz. Ebû Bekir, bir rüya gördü. Rüyasında: Peygamberimiz (sav)’la Eshabının Mekke’ye yaklaştıkları zaman yanlarına dişi bir köpek gelip sırtının üzerine yattığını ve memesinden süt aktığını görmüştü. Bunu anlatınca, Peygamberimiz (sav): “Kureyşilerin erkek köpekleri gitti. Dişileri, sütlüleri geldi. Sizden akrabalık hakkını gözetmenizi isteyecekler. Siz onlardan bazılarına rastlayacaksınız. Eğer Ebû Süfyan’a rastlarsanız, onu öldürmeyiniz!” buyurdu.637 Hz. Abbas’ın Peygamberimizle Yolda Buluşması: Peygamberimiz (sav) amcası Hz. Abbas, yolda Peygamberimiz (sav)’la buluştu.638 635 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 802; Halebî, İnsanül’uyun, c. III, s. 15. 636 637 638 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 804. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 812. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 42. 231 Hz. Abbas, âilesi ile birlikte gelirken Cuhfe’de veya Zülhuleyfe’de Peygamberimiz (sav)’le buluştu.639 Peygamberimiz (sav), Ona, yanındaki ağırlıklarını Medine’ye göndermesini emr etti.640 Hz. Abbas, Peygamberimiz (sav)’in yanından hiç ayrılmadı. Mekke’ye gelinceye kadar, her yerde Peygamberimiz (sav)’in yanında bulundu.641 Peygamberimizin savaş Düzeni: Peygamberimiz (sav), Kudeyd’e gelince, orada konakladı. Sancaklar ve bayraklar bağlandı.642 Onları, kabilelere ve kabilelerin sancaktarlarına verdi.643 Müslüman olup orduya katılmış olan Uyeyne b. Hıns, kabilelerin bayrak ve sancakları aldıklarını görünce canının sıkıntısından parmaklarını ısırmaya başladı. Hz. Ebû Bekir, ona: “ Yoksa geldiğine pişmanlık mı duyuyorsun?” diye sordu. Uyeyne b. Hıns: “Ben, Kavmimin, Muhammed’le birlikte bulunmadıklarına üzülüyorum. Ey Ebû Bekir! Muhammed, nereye gitmek istiyor?” dedi. Hz. Ebû Bekir: “Allâh, nereye gitmesini dilerse, O, oraya gidecektir!” diye cevap verdi.644 Kudeyd, Mekke ile Medine arasında, bol sulu bir köydür. Peygamberimiz (sav), Kudeyd’de bulunduğu sırada, Süleymler, dokuz yüz veya bin atlı olarak geldiler. 639 640 641 642 643 644 İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 242. İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 242. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 812. İbn-i Sa'd-Tabakat, c. II, s. 135. İbn-i Sa'd-Tabakat, c. II, s. 135. Vakıdî-Megazî, c. IV, s. 801-804. 232 Onların zırhları sırtlarında, mızrakları ve silahları yanlarında bulunuyordu. Peygamberimiz (sav)’in onlara gönderdiği iki elçisi, Peygamberimiz (sav)’in yanına gelmekte acele etmelerini söyleyince, derlenip toparlanarak gelmişlerdi. “Yâ Resûlallâh! Biz, senin dayıların oluruz. Bizim, savaş zamanında nasıl sebatlı, Seninle buluştuğumuz zaman, nasıl doğru sözlü olduğumuzu göreceksin!” dediler. Süleymlerin yanlarında dürülmüş iki sancak ve beş bayrak bulunuyordu. Bayraklar siyahtı: “Yâ Resûlallâh! Bizim bayraklarımızı da bağla, istediğine ver!” dediler. Peygamberimiz (sav): “Cahiliye Devri’nde bayraklarınızı taşıyan, bu gün de taşısın! Evvelce, yanıma hepinizle birlikte gelen o güzel yüzlü, tatlı dili kişi ne yapıyor? Siz, gidiniz, ordunun önüne geçiniz!” buyurdu. Onları öncü birliği yaptı. Benî Süleymlerle, buluşuncaya kadar bu vazifeyi Halid b. Velid Yapmıştı.645 Muhacirlerin Bayraktarları: 1-Hz. Ali; 2-Zübeyr b. Avvam; 3-Sa’d b. Ebî Vakkas; Ensarın bayraktarları: 1-Evsîlerden Abdul’eşhel oğullarından Ebû Nâile; 2-Evsîlerin Zafer oğullarından Katade b. Nûman; 3-Evsîlerin Muaviye oğullarından Cebr b. Atik; 4-Evsîlerin Hârise oğullarından Ebû Bürde b. Niyar; 645 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 812-813. 233 5-Evsîlerin Hatma oğullarından Ebû lübabe b. Abdulmünzir; 6-Evsîlerin Ümeyye oğullarından Mübeyyaz; 7-Evsîlerin Sâide oğullarından Ebû Üseyd’üssaidî; 8-Benî Hâris b. Hazreçlerden Abdullâh b. Zeyd; 9-Benî Hâris b. Hazreçlerden Selime oğullarından Kutbe b. Amir b. Hadide; 10-Benî Hâris b. Hazreçlerden Malik b. Neccar oğullarında Umare b. Hazm; 11-Benî Hâris b. Hazreçlerden Mazin oğullarından Salît b. Kays; 12-Benî Hâris b. Hazreçlerden Dinar oğulları; Müzeynelerin Sancaktarları: 1-Numan b. Mukarrin; 2-Bilâl b. Hâris; 3-Abdullâh b. Amr; Eslemlerin Sancaktarları: 1-Büreyde b. Husayb; 2- Naciye b. A’cem; Cüheynelerin Sancaktarları: 1-Süveyd b. Sahr; 2-İbn-i Meks; 3-Ebû Zür’a; 4-Abdullâh b. Bedr. Benî Kâ’bların Sancaktarları: 1-Bişr b. Süfyan; 2-İbn-i Şurayh; 3-Abr b. Sâlim. Eşca’ların Bayraktarları: 1-Avf b. Mâlik; 234 Süleymlerin Sancaktarları: 1-Abbas b. Mirads’üs’sülemî; 2-Hufaf b.Nüdbe; Süleymlerin Bayraktarları: 1-Haccac b. Ilât.646 Ebû Süfyan b. Hâris’le Abdullâh b. Ümeyye’nin Peygamberimizle Buluşup Müslüman Olmaları: Peygamberimiz (sav)’ın amcasının oğlu Ebû Süfyan b. Hâris b. Abdulmuttalip ile Abdullâh b. Ümeyye, Mekke ile Medine arasındaki Nîkul’ukab mevkiinde buluştular.647 Nîkul’ukab, Cuhfe yakınındadır. Ebû Süfyan, simaca, Peygamberimiz (sav)’ı kısmen andıranlar arsında idi.648 Peygamberimiz (sav)’in sütkardeşi ve yaşıdı idi. Hz. Halime, onu da günlerce emzirmişti. Ebû Süfyan, Peygamberimiz (sav)’in dostu ve kardeşi idi. Peygamberimiz (sav)’a; Peygamberlik gelince, düşman kesildi.649 Hiçbir düşmanın yapmadığı düşmanlığı yapardı. Şı’ b’e varıp ta Peygamberimiz (sav) ve Eshabını hicv ve tahkir etmediği gün, yoktu!650 646 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 819; Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II, s. 304. 647 648 İbn-i İshak İbn-i-Sîre, c. IV. s. 50. Vakıdî-Megazî- c.II, s. 807; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s.145. 649 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 806; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 49-50. 650 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 806. 235 Ebû Süfyan, yaratılıştan Şâirdi. Peygamberimiz (sav)’ ı hicv ve tahkir de yarışırdı.651 Peygamberimiz (sav)’le Eshabını yirmi yıl hicv ve tahkir etmekten geri durmadı. Kureyş müşriklerinin Peygamberimiz (sav)’le yaptıkları çarpışmaların hiç birinden geri kalmadı652 Müslümanlar, Şâir Hassan b. Sabit’e: “Sen de, onu hiciv ve tahkir et!” demişlerdi. Hassan b. Sâbit: “Rasûlüllâh (sav), izin vermedikçe yapmam!” demiş, Peygamberimiz (sav)’den izin istemişti. Peygamberimiz (sav): “Ben, babamın kardeşi olan amcamın oğlunu hicv ve tahkir et! diye sana nasıl izin verebilirim?” buyurmuştu. Hassan b. Sâbit: “Ben, ondan, senin soyunu, hamurun içinden kıl çeker gibi kolayca çekip ayırd eder, sonra onu hiciv ve tahkir ederim!” demişti.653 Hz. Âişe der ki: “Rasûlüllâh (sav) (Siz de Kureyşîleri hicv ve tahkir ediniz! Çünkü hicv, onlara ok yağmurundan daha ağır gelir!) buyurdu. Abdullâh b. Revaha’ya: “Onları hicv et!” diye haber saldı. Abdullâh b. Revaha, onları hiciv etti; fakat Rasûlüllâh’ın hoşnud edemedi. Rasûlüllâh, Kâ’b b. Mâlik’e, sonrada Hassân b. Sâbit’ e haber saldı. Hassân b. Sâbit, Rasûlüllâh (sav)’ın huzuruna girince, (Demek, kükrediği zaman, kuyruğunu iki yanına 651 652 653 İbn-i Abdulber-İstiab, c. IV, s. 1764. Vakıdî- Megazî, c.II, s. 807. Vakıdî- Megazî, c.II, s. 807. 236 çarpan bu aslana haber salmanın zamanı geldi!) dedi. Sonrada dilini çıkarıp hareket ettirdi ve: “Seni hak dinle Peygamber gönderen Allâh’a yemin ederim ki: Ben onların şahsiyet ve şereflerini dilimle, deri parçalar gibi, parçalayacağım!” dedi. Rasûlüllâh (sav): “Acele etme! Ebû Bekir, Kureyşîlerin soyunu sopunu en iyi bilendir. Elbette benim soyun da onların içindedir. Ebû Bekir, benim soyumu, sana iyice açıklasın!” buyurdu. Hassân, hemen Ebû Bekir’in yanına gitti. Sonra, dönüp gelince: “Yâ Resûlallâh! Senin soyun bana iyice açıklandı. Seni, hak dinle Peygamber olarak gönderen Allâh (cc), yemin ederim ki, hiç şüphesiz seni onların arasından, hamurdan kıl çeker gibi, kolayca çeker çıkarırım!” dedi. Rasûlüllâh (sav)’ın Hassân’a: “Hiç şüphe yok ki sen, Allâh ve Resûl’ü tarafından müdafaa yaptığın müddetçe, Rûhulkudüs (Cebrâil (sav) seni destekleyip duracaktır.” buyurduğunu kendisinden işitmişimdir, Hassân b. Sâbit, Şâir Ebû Süfyan b. Hâris’e söylediği bir şiirinde şöyle başlar: Sen, Muhammed’i hiciv ve tahkir ettin öyle mi? Ben de sana O’nun tarafından cevap veriyorum. Bu iş de benim mükâfâtım senin de cezan, Allâh katındadır! Sen, bütün iyilik ve hayırlar şahsında toplayan son derece dürüst, ahlâkı, vefâkârlıktan ibaret bulunan Rasûlüllâh Muhammed’i hicv ve tahkir ettin öyle mi? 237 Babam, babamın babası ve bütün mevcudiyetimle kendim, Muhammed’in şahsiyet ve şerefini sizden korumak için fedâdır!” 654 En sonunda, Allâh, Ebû Süfyan b. Haris’in kalbine İslâm sevgisini düşürdü.655 Ebû Süfyan b. Hâris bir gün, Kayserin huzuruna çıkar, Kayser, ona: “Sen kimlerdensin?” diye sorar. Ebû Süfyan: “Ben, Ebû Süfyan b. Hâris b. Abdulmuttalib’im!” der. Kayser: “Doğru söylüyorsun, sen, Muhammed b. Abdullâh b. Abdulmuttalib’in amcasının oğlusun!” der. Ebû Süfyan: “Evet! Ben, O’nun amcasının oğluyum.” der. Ebû Süfyan der ki: “Rum Kayserinin yanında, ne İslâmiyetten kaçıldığını, ne de, Muhammed’den başkasının tanındığını gördüm! Bunu üzerine, kalbime, İslâmiyet sevgisi girdi. İçinde bulunduğum müşrikliğin batıl ve boş olduğunu anladım. Ne çare ki, biz, akılları başlarında bir kavmla birlikte bulunuyorduk. İnsanların, akıllarına ve görüşlerine göre yaşadıklarını sanıyordum. Onlar bir yol tutup gittiler. Biz de bir yol tutup gittik. Şerefli ve yaşlı kişiler, putlarından yardım dileyerek Muhammed’e karşı ayaklandıkları ve ataları yüzünden Ona kızdıkları zaman, onlara uyduk!”656 Bir gün kendi kendime: “Ben, kimlere arkadaş oluyorum? Kimlerin yanında bulunuyorum? İslâm yolu, belli olmuş ve kararlaşmış bulunuyordur.” dedim. Zevcemle oğlumun yanına vardım. (Yola çıkmak için hazırlanınız. 654 655 656 Müslim -Sahih, c. IV, s. 1935-1938. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 811-812. 238 Muhammed’in yanınıza gelmesi çok yaklaşmıştır!) dedim.657 Karım ve oğlum (Canımız sana feda olsun!) 658 Arapların ve Arap olmayanların Muhammed’e tabi olduğunu görüyorsun da, hâlâ, ona karşı düşmanlık mevkiinde bulunuyor, düşmanlıkta direnip duruyorsun? Hâlbuki ona yardım etmek, herkesten çok sana düşerdi. Ona yardım edenlerin ilki, Sen olmalı idin?” dediler. Uşağım Mezkûr’a: “Bir deve ile atımı, acele yanıma getir!” dedim.659 Rasûlüllâh ile buluşmak maksadı ile Mekke’den yola çıktık.660 Ebva’ya varıp indiğimiz zaman Rasûlüllâh (sav)’ın öncü birliği oraya gelmiş bulunuyor ve Mekke’ye gitmek istiyordu. Rasûlüllâh (sav), benim kanımın dökülmesini helâl ve gerekli kılmıştı. Bunun için öldürülmekten korktum ve gizlendim. Oğlum Cafer’in elinden tutup yaya olarak bir mil kadar gittik. Sabahleyin Resûlüllah (sav)’ın yanına vardık.661 Halk, Takım takım geliyordu. Onlardan gizlendim. Rasûlüllâh (sav), hayvanına bineceği zaman, kendisiyle görüşmek istedim.662 Bizden yüzünü başka tarafa çevirdi. 657 658 659 660 661 662 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. IV, s. 50. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.IV, s. 50. Vakıdî-Megazî, s. II, s.708. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807. 239 Yüzünü çevirdiği tarafa geçtim. Tekrar tekrar benden yüzünü çevirdi. Bütün yakın uzak her şey beni tuttu, sıktı! 663 Ona erişemedikçe, ben, bir ölü gibiydim. O’nun iyiliğini, merhametini ve bana olan yakınlığını düşünmüş, bu yüzden, beni tutar diye ummuştum. Rasûlüllâh (sav)’ın akrabası olduğum için, Benim Müslüman olmama Resûlullah (sav)’ın da, Eshabının da son derece sevineceklerini sanıyor ve şüphe etmiyordum.664 Rasûlüllâh (sav)’ın, benden yüz çevirdiğini görünce, Bütün Müslümanlar da benden yüz çevirdiler. Ebû Kuhafe ’nin oğlu, bana rastladı ve benden yüz çevirdi. Ensardan birisi beni kandırarak Ömer’in yanına yanaştırdı. Ona bakınca, bana: “Ey Allâh düşmanı! Rasûlüllâh (sav)’ın Eshabını inciten sensin ha? O’na düşmanlığını yeryüzünün doğularına, batılarına kadar ulaştırdın?” dedi. Hemen amcam Abbas’ın yanına vardım: “Ey Abbas! Ben, Rasûlüllâh’ın sevineceğini ummuştum. Kendisinden umduğum iltifatı göremedim. Beni kabul etmesi için onula konuş!” dedim. Abbas: “Hayır! Vallâhi, O’nun senden yüz çevirdiğini gördükten sonra, kendisiyle tek kelime bile konuşamam! Rasûlüllâh (sav)’ı celâllandırmış olmaktan korkarım!” dedi. Ey amca! Bâri gidip başvuracağım bir kimseyi bana söyle” dedim. Amcam: “İşte O!” dedi. 663 664 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 807. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.IV, s. 50. 240 Ali ile buluşup konuştum. O da, Abbas’ın sözlerinin tıpkısını söyledi. Abbas’ın yanına döndüm: “Ey amca! Bana, sövüp sayan adamı, bu davranışından vaz geçir!” dedim: “Bana, onu tarif et!” dedi. “O, çok esmer tenli, kısa boylu, iki gözünün arası yaralanmıştır.” dedim. Amcam: “O, Numan b. Hâris’ünnecarî’dir” dedi. (Ey Numan! Ebû Süfyan, Rasûlüllâh (sav)’ın amcasının oğludur ve benimde kardeşimin oğludur. Rasûlüllâh (sav), her ne kadar ona kızmış bulunuyorsa da, ileride ondan hoşnud olacaktır. Bundan sonra, kendisine herhangi bir surette hakaret etmekten vazgeç! diye haber gönderdi.”665 Ebû Süfyan b. Hâris ile Abdullâh b. Ebî Ümeyye, Peygamberimiz (sav)’in huzuruna girme çarelerini araştırdıkları ve kendilerinden yüz çevrildiği sırada, Peygamberimiz (sav) zevcesi Ümmü Seleme de, onlar hakkında Peygamberimiz (sav) la konuştu: “Yâ Resûlallâh! Biri amcanın oğlu ve sütkardeşindir. O birisi de, Amenin, halanın oğludur ve hısımındır.666 Allâh, bunları sana Müslüman olarak getirdi.667 Bunlar, senin katında halkın en yaramazı olamazlar!” dedi.668 Peygamberimiz (sav): “Bana, onların ikisi de gerekmez, Amcamın oğlu, benim haysiyet ve şerefime dili ile lekelemek istedi! Amemin, halamın oğlu ve hısımım olan 665 666 667 668 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 808. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 810. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 810. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 810. 241 kişi ise, Mekke’de bana söylememesi gereken sözleri söylemiştir!” buyurdu.669 Gerçekten de, Peygamberimiz (sav), Mekke’de iken, bir gün, Kureyş müşriklerinin azılıları toplanıp Peygamberimiz (sav)’a ileri geri tekliflerde bulunduktan sonra, Peygamberimiz (sav)’ın Peygamberliğini red etmişlerdi. Rasûlüllâh (sav), onların yanında çok üzgün olarak ayrılmış, uzaklaşmıştı. Abdullâh b. Ebî Ümeyye ise, Peygamberimiz (sav)’in peşini bırakmamış, yolda O’na “Ey Muhammed! Kavmın sana yapacakları teklifleri yaptılar. Sen, onların tekliflerinden hiç birini kabul etmedin! Sonra, dediğin gibi, Allâh katındaki mevkiini anlamak, sana inanmak, uymak üzre kendileri için istedikleri şeyleri de yapmadın! Sonra, kendilerine karşı üstünlüğünü ve Allâh katındaki mevkiini anlamak üzre kendin için edinmeni istedikleri şeyleri de yapmadın! Sonra, kendilerini korkuttuğun azaplardan bazısına hemen uğratmanı senden istediler. Onu da yapmadın! Vallâhi, ben, sana bakıp dururken, sen, göğe bir merdiven kurarak tırmanıp göğe çıkmadıkça ve oradan, yanında senin dediğin gibi Peygamber olduğuna tanıklık edecek dört melek getirmedikçe, sana hiçbir zaman inanmam! Allâh’a and olsu ki: Sen, bunu yapmış olsan bile benim seni tasdik edeceğimi sanmıyorum!” dedikten sonra Peygamberimiz (sav)’in yanından ayrılmıştı.670 Peygamberimiz (sav), Hz. Ümmü Seleme’ye, bu hususta nâzil olan (İsra suresi: 93) âyetini okudu. 669 670 Taberî Tarih, c. III, s. 114. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I, s. 315-319. 242 Hz. Ümmü Seleme: “Yâ Resûlallâh! Bu kişi senin kavmındandır. Onun söylediği şeyi, bütün kureyş müşrikleri de söylemişler ve hakkında onun gibi âyetler de inmiştir. Sen, onun suçundan daha ağırını da afetmiş bulunuyorsundur. O, amcanın oğludur ve onun sana akrabalığı vardır. Sen de, onun suçunu bağışlamaya en lâyıksın!” dedi.671 Ebû Süfyan b. Hâris der ki: “Gidip O’nun kapısına oturdum. Cuhfe’ye varıncaya kadar oturmaktan ayrılmadım. Ne kendisi, ne de, Müslümanlardan hiçbiri benimle konuşmuyordu. Her Konakladığı yerde kendim Rasûlüllâh’ın kapısında duruyor, oğlum Caferde ayakta dikiliyordu. Rasûlüllâh, beni gördükçe, yüzünü benden çeviriyordu. Ezahır yokuşundan Mekke’nin Ebtah Vadisine inince, Rasûlüllâh’ın kapısına yaklaştım. Bana baktı. Bu bakış, O’nun bana ilk yumuşak bakışı idi. Kendisini gülümseyeceğini de ummaya başladım.”672 Hz. Ali, Ebû Süfyan b. Hâris’e: “Rasûlüllâh (sav)’a, arka tarafından var. Yusuf’un kardeşlerinin Yusuf (sav)’a söylediği sözü söyle ki: ( Allâh’a yemin ederiz ki, Allâh, Seni gerçekten bizden üstün kılmıştır! Biz, doğrusu, sana karşı yaptıklarımızda suçlu idik!) dediler. Yûsüf Suresi: 91. Bundan daha güzel bir söz bulunabileceği kabul edilemez” dedi. Ebû Süfyan b. Hâris, böyle yapınca, Peygamberimiz (sav), Hz. Yûsüf’ün kardeşlerine söylediği bildirilen: “Size, bu gün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur! 671 672 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 810-811. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 808-809. 243 Allâh, sizi yarlığasın. O, Esirgeyicilerin en esirgeyicisidir.” (Yûsüf Suresi: 92 mealli âyetini okudu.673 Ebû Süfyan b. Hâris, Peygamberimiz (sav)’ın: “Bana onların ikisi de gerekmez…” buyurduğunu haber aldığı zaman: “Vallâhi, ya yanına girmeme izin verecektir, ya şu oğlumun elinde tutup yeryüzünde açlıktan, susuzluktan ölünceye kadar çekip gideceğiz! 674 Sen ki benim hem akrabam, hem de halkın en ulusu, yumuşak huylusu, en iyilikseveri bulunuyorsundur!” demişti.675 Peygamberimiz (sav), Ebû Süfyan’ın bu sözünü işitince, her ikisine de acıdı ve kendisinin huzuruna girmelerine izin verdi, girdiler ve Müslüman Oldular.676 Ebû Süfyan b. Hâris Müslüman olduktan sonra, utancından başını kaldırıp Peygamberimiz (sav)’ın yüzüne bakamazdı.677 Söylediği bir şiirle: Geçmişteki tutum ve davranışlarından üzür diledi.678 “Hayatına and olsun ki: Ben, Lât putunun süvarileri, Muhammed’in süvarilerini yensin diye sancak taşıdığım gün, gecenin başında yolcu olup yolunu şaşıran ve gecesi kapkaranlık olan bir kimse idim. Şimdiki zamanım ise, yolum gösterilip selâmete ve hidayete ermiş bulunduğum zamandır…” diye başlayan şiirini okuduğu zaman, Pey- 673 İbn-i Abdulber-İstiab, c. IV, s. 1674; İbn-i KayyımZadülmaad, c. II, s. 181. 674 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 811. 675 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 811. 676 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 811. 677 İbn-i Abdulber-İstiab, c. IV, s. 1674; İbn-i KayyımZadülmaad, c. II, s. 181. 678 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 43. 244 gamberimiz (sav): “Her kovulan ve sürülenlerle seni sürdüm, kovdum!” diyen sen değilmiydin?679 Hayır! Belki, her kovulacak ve sürülecek yerde, Allâh, seni kovdu ve sürdü!” buyurdu. Ebû Süfyan “Yâ Resûlallâh! Ben, o sözü, cahillikte söylemiştim. Sen, afivkârlık ve usluluk ve yumuşak huylulukta halkın başında gelirsin!” dedi.680 Ebû Süfyan’a Tanınan Üstünlük: Hz. Abbas: “Yâ Resûlallâh! Ebû Süfyan, kavmimizin eşraflarından ve yaşlı başlılarındandır.681 Övülmeyi, üstün tanınmayı, üstün tutulmayı seven bir adamdır. O’na, övüneceği bir şey lûtf etsen olmaz mı?” dedi. Peygamberimiz (sav): “Olur! Kim, Ebû Süfyan’ın evine girerse, sığınırsa, ona emân verilmiştir!” buyurdu.682 Ebû Süfyan: “Benim evime mi? Benim Evime mi?” dedi. Peygamberimiz (sav): “Evet!” buyurdu:683 Ebû Süfyan: “Benim evimin ne genişliği var ki?” dedi.684 Peygamberimiz (sav): “Kim Kâbe’ye girer, sığınırsa, ona emân verilmiştir!” buyurdu.685 Ebû Süfyan: “ Kâbe’nin ne genişliği var ki?” dedi.686 679 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 43-44; Taberî-Tarih, c. III, s.114. 680 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 811. 681 Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376. 682 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818. 683 Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376. 684 Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376. 685 Beyhaki’den Naklen Ebülfida –Sîre, c. III, s. 552; ibn-i Abdulber-İstiab, c.IV, s.1679 686 Beyhaki’den Naklen Ebülfida –Sîre, c. III, s. 552 245 Peygamberimiz (sav): “Kim Mescid-i Haram’a girer, sığınırsa, ona emân verilmiştir!” buyurdu.687 Ebû Süfyan: “ Mescid-i Haram’ın ne genişliği var ki?” dedi.688 Peygamberimiz (sav): “Kim kapısını üzerine kapayıp evinde oturursa, ona emân verilmiştir!”689 Kim silâhını elinden bırakırsa ona emân verilmiştir!” buyurdu.690 Ebû Süfyan: “ İşte, bu, geniştir!” dedi.691 Ebû Süfyan’ın Geri çevrilip Kendisine İslâm Ordusunun Geçişinin Seyrettirilmesi: Peygamberimiz (sav), Hz. Abbas’ı Mekke’ye gitmek üzere boz katırına bindirdi. Hz. Abbas Ebû süfyan’ı terkisine alıp yola çıktı. Peygamberimiz (sav), Hz. Abbas’ın arkasından adam gönderdi: “Abbas’a yetişiniz ve onu bana geri çeviriniz!” buyurdu. Hz. Ali, Abbas’a yetişti; fakat Abbas, geri dönmek istemedi ve: “Rasûlüllâh (sav), Ebû Süfyan’ın Müslüman olduktan sonra, Mekke’ye varınca, oradaki Müslümanların azınlığından yararlanarak küfre dönmesinden mi korkuyor ola?“ dedi. Elçi: “Öyle ise, onu burada tut, bırakma!” dedi. Hz. Abbasda orada tuttu. Peygamberimiz (sav): “Ey Abbas! Onu vadinin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazının yanında 687 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 46; Yakûbî-Tarih, c.II, s. 59. 688 Beyhaki’den Naklen Ebülfida –Sîre, c. III, s. 552 689 Beyhaki’den Naklen Ebülfida –Sîre, c. III, s. 552; İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 46; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818. 690 Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 19. 691 Beyhaki’den Naklen Ebülfida İbn-i Kesir–Sîre, c. III, s. 552 246 tut da Müslümanların, Allâh ordusunun ihtişamını görsün!” buyurdu. Hz. Abbas, Peygamberimiz (sav)’in emri üzerine Ebû Süfyan’ı alıp vadinin daraldığı, atların sıkışa sıkışa geçtiği dağ boğazına doğru götürdü.692 Hâkim b. Hizam’la Büdeyl b. Verkada yanlarında bulunuyordu. 693 Hz. Abbas, Müslümanların, Ebû süfyan’ı, birden vurup öldüreceklerinden korktuğu için, onu bir tepe üzerine oturttu.694 Ebû Süfyan, kendisinin öldürülmek için oraya götürüldüğünden korktu amma, Abbas, Biz gadr eder (Ahde vefasızlık gösterir, sözünde durmaz) değilizdir.695 Peygamber sülalesinde ahde vefasızlık olmaz!696 Hayır! Benim tarafından yapılacak seninle ilgili işler var!”697 Ebû Süfyan: “O, ne ise, haydi, yapmaya önce ondan başlasan a?” dedi. Hz. Abbas: “Halid b. Velid’le Zübeyr b. Avvam, yanına geldikleri zaman anlarsın!698 Eğer, sen, şu yolu takip gitmiş olsaydın, ben, seni bir daha göremeyecektim. (ölüp gidecektin)!” dedi.699 692 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818. Buharî-Sahih, c. V,s.91. 693 Mûsâ b. Ukbe’den Naklen, Ebülfida-Sîre, c. III, s.549-550. Abdurrezzak-Musannef, c. IV, s. 376. 695 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818; Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s.172; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII, s. 6. 696 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818. 697 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818; Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s.172. 698 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s.172. 699 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818. 694 247 Ebû Süfyan, Erâk yakınındaki dar boğaza durup da oradan geçenleri gördüğü zaman, Hz. Abbas’ın sözünün mânâsını anladı.700 Peygamberimiz (sav): “Bütün kabileler, silâh ve teçhizatlarını kuşanacaklardır!” diye orduya nida ettirdi.701 Müslümanları savaş düzenine koydu. Kabileler, başlarında Kumandan ve başkanları olduğu halde 702 bayraklarını çekerek geçmeye başladılar.703 Peygamberimiz (sav) ilk önce, başlarında Halid b. Velid olduğu halde, Beni Süleymleri gönderdi. Onlar bin kişi idiler. İki sancaklarından birini Abbas b. Mirdas’üs’sülemî, diğerini Hufaf b. Nüdbe, bayraklarını da, Haccac b. İlât taşıyordu. 704 Ebû Süfyan: “Kim bu?” diye sordu. Hz. Abbas: “ Halid b. Velid’dir!” dedi. Ebû Süfyan: “Şu bizim delikanlı mı?” diye sordu. Hz. Abbas: “Evet!” dedi. Halid b. Velid; Hz. Abbas’la Ebû süfyan’ın karşısına gelince, üç kerre tekbir getirdi. Arkadaşları da tekbir getirdiler. Peygamberimiz (sav)’ın alayı hareket halinde iken, Hz. Ömer, saf düzenini bozdurmamak için bağırıyor: 705 “Âhiriniz, evvelinize gelip kavuşuncaya kadar yavaş yü- 700 701 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 172. Mûsâ b. Ukbe’den Naklen, İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.VIII, s.6. 702 703 704 705 Vakıdî-Megazî, c. II, s.918. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 818-619. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 821. 248 rüyünüz !” diyerek emirler veriyor, alay çavuşluğu yapıyordu.706 Hz. Abbas: “Ey Ebû Süfyan! Şüphe yok ki Allâh, dilediği kimseyi, dilediği şeyle yükseltir. Muhakkak ki Ömerde, İslâmiyetin yükselttiği kişilerdendir!” dedi.707 Ebû Süfyan: “Gidiver artık ey Abbas! Ben, hiç bir zaman, bu günkü gibi ne bir ordu, ne de bir cemâat gördüm!” dedi.708 İslâm ordu birlikleri, Zî Tuva’ya varınca, orada durdular ve Peygamberimiz (sav)’ı beklediler.709 Peygamberimiz (sav)’de Zî Tuva’ya geldi ve orada durdu.710 Süvariler her yanından gelip Peygamberimizin çevresinde toplandılar ve Peygamberimiz (sav)’i ortalarına aldılar.711 Kur’ânı Karim de: “Hani bir zaman, o kâfirler, Seni tutup bağlamaları ve öldürmeleri, ya da, yurdundan çıkarmak için tuzaklar kuruyorlardı. Onlar, bu tuzağı kurarken, Allâh da onun karşılığını yapıyordu. Allâh, tuzak kuranlara mukabele edenlerin hayırlısıdır. (Enfal Suresi: 30) buyurarak açıklamış olduğu üzre, Peygamberimiz (sav), sekiz yıl 706 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s, 172; Zürkanî- Mevahib Şerhi, c. II, s. 307. 707 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 821. 708 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s.172. 709 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. 710 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.II, s.47. 711 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; Zürkanî-Mevahib Şerhi, c. II, s. 320. 249 önce, bir gece, müşrikler tarafından kuşatılan evinden ve kendisi için sıyırılmış kılıçlar arasından Yâsin sûresinin: “Yâsîn! O hikmet dolu Kur’ân’a yemin ederim ki: Sen, hiç şüphesiz gönderilmiş Peygambersin! Doğru yol üzerindesin! Bu Kur’ân, kudretiyle her şeye üstün gelen, Rahmetiyle yaratıkları esirgeyen Allâh’ın indirdiği bir kitaptır ki, yakın ataları ahiret azabıyla korkutulmamış, bu yüzden kendileri gaflet içinde kalmış olan bir kavmi onunla korkutman için sana indirilmiştir. And olsun ki, bunların çoğunun üzerine o söz (azap) hakk olmuştur. Artık onlar iman etmezler! Gerçekten biz, onların boyunlarına öyle Lâleler geçirdik ki, bunlar çenelerine kadar dayanmıştır! Şimdi onlar, kafaları ve burunları yukarı kaldırılmış haldedirler. Biz, onların önlerinden bir sed, arkalarından da bir sed çektik. Böylece onları sarıverdik; artık, onlar, gerçeği göremezler! (Yâsîn Suresi: 1-9) mealli âyetini okuyarak çıkıp Sevir Mağarası’na girmişti.712 Peygamberimiz (sav), Mekke’nin aşağısından geçerken devesini Mekke çarsısındaki, Hazvere’de durdurmuş: “Vallâhi, biliyorum ki sen, Allâh’ın yarattığı yerlerin en hayırlısı ve yüce Allâha’da, bana da. En sevgili olanısındır! Senden zorla çıkarılmamış olaydım, senin halkın beni, senden zorla çıkarmamış olsalardı, senden çıkmaz, ayrılmazdım!” diyerek duyduğu üzüntüyü açıklamıştı.713 Yüce Allâh, o zaman, sevgili Peygamberine: 712 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.II, s. 123—130; İbn-i EsirKâmil, c.II, s. 101-106. 713 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. IV, s. 305; İbn-i Mace-Sünen, c. II, s. 1037. 250 “Her halde, o Kur’ânın tepliğini sana farz kılan Allâh, Seni, yine döneceğin yere (Mekke’ye) döndürecektir!” buyurmuştu.714 Yüce Allâh, sekiz yıl içinde Kureyş müşriklerini, Bedir’de ağır bir hezimete uğratmış, bütün kabilelerden topladıkları on bin kişilik güçlü bir ordu ile bir ay gece gündüz uğraştıkları Medine Muhasarasında da hiçbir şey yapamadan elleri boş olarak geri çevirmiş; Beni Kaynuka’, Beni Nadîr, Benî Kureyza ve Hayber Yahûdîleri gibi güçlü ve azılı düşmanlarını ortadan kaldırmış; En sonunda, Mekke’yi feth ettirip kendisini sevgili yurduna döndüreceği hakkında yapmış olduğu vadini de yerine getirmek üzre on bin kişilik güçlü bir ordu ile Mekke’nin başucuna getirmiş bulunuyordu. Peygamberimizin gönlü bütün bunlardan dolayı Allâh’a karşı derin şükran ve minnet duyguları ile dolu idi. Bildirildiğine göre: Peygamberimiz (sav), Zî Tuva’ ya gelince, hayvanının üzerinde durdu. Başına, Yemen işi siyah bir bez parçasından sarık sarmıştı.715 Çevresinde binlerce Müslümanın toplandığını 716 Yüce Allâh’ın, kendisine en sonunda, Mekke’nin fethini de ikram ve ihsan etmek üzre olduğunu görünce duyduğu derin minnet ve şükrandan dolayı başını Allâh’a karşı, 714 Kasas sûresi: 85. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47; İbn-i Esir-Kâmil, c.II, s.246. 716 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; Zürkanî-Mevahib Şerhi, c.II, s. 321. 715 251 Tevazuyla önüne doğru eğdi. O derece eğildi ki, sakalının ucu, nerdeyse devesinin semerine değiyordu!717 “Ey Allâhım! Hayat, ancak Âhiret hayatıdır!” buyurdu.718 Zî Tuvâ’da Peygamberimiz İçin Yapılan Kulübe: Peygamberimiz (sav)’e, gerek Mekke’ye girişinde, gerek Mekke’den çıkışında içinde kalmaları için Zî Tuvâ’da bir kulübe yapıldı.719 Peygamberimiz (sav), geceyi orada geçirdi.720 Sabah namazını dağ eteğindeki sert yerde kıldı.721 Müşriklerle Çarpışmak İçin Hazırlanmaları: Peygamberimiz (sav), Mekkeli müşriklerin çarpışmak için asker topladıklarını haber aldı.722 Kureyş müşrikleri, Peygamberimiz (sav)’le çarpışmak için Evbaş (ayak takımı insanlar) ve müttefiklerini toplayıp harp hazırlığına başladılar. Kureyş müşriklerinin ileri gelenleri, Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebî cehl gibi insanlar Mekkelileri çarpışmaya ve Müslümanlara Mekke’ye sokmamak için olanca güçleriyle çarpışmaya and içtiler.723 Çarpışmak üzere silâhlanıp Handeme mevkiinde toplandılar.724 Handeme, Mekke dağlarındandır.725 717 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 48; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824 718 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s.27; Zürkanî- Mevahib Şerhi, c. II, s. 321. 719 Yakut-Mucemmülbüldan, c. IV, s. 441. 720 Nesaî-Sünün, c. V, s. 199; Yakut-Mucemmülbüldan, c. IV, s. 441. 721 Nesaî-Sünün, c. V, s. 199. 722 İbn-i Hazm-Cevamiüssire, s.231. 723 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823; Taberî-Tarih, c.III, s.118. 724 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49; Taberî-Tarih, c.III, s.118. 725 Yakut-Mucemmülbüldan, c. II, s. 392. 252 Peygamberimizin Savaş Talimat Vermesi: Peygamberimiz (sav), Mekkelilerin hazırlıklarını haber alınca, ordusunu savaş düzenine koydu.726 Sağ kol, sol kol, Kalb ve öncü birliği olmak üzre orduyu dört’e ayırdı.727 Zübeyr b. Avvam’ı, sol kol birliklerinin başına geçirdi.728 Bunlar, Muhacirlerle onların süvarilerinden, mürekkeb birliklerdi.729 Zübeyr b. Avvam’a, Mekke’ye Küdâ mevkiinden girmesini 730 bayrağını, Mekke’nin yukarısındaki Hacun mevkiine dikmesini emretti.731 Bayrağı dikmeni emrettiğim yerde,-ben gelinceye kadar- ayrılma!” buyurdu.732 Peygamberimiz (sav), Halid b. Velid’i sağ kol birliklerinin kumandanlığına tayin etti. Halid b. Velid’e, Mekke’ye aşağı taraftan El’lit’tan girmesini, bayrağını evlerin yakının dikmesini emretti.733 Halid b. Velid ve askerlerine “Kureyşten, size karşı koyacak olanları, ekin biçer gibi biçiniz! Safa Tepesinde benimle buluşunuz!” buyurdu.734 726 İbn-i Hazm-Cevamiüssire, s. 231. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49; Müslim-Sahih, c. III, s.1407. 728 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49; Müslim-Sahih, c. III, s.1407. 727 729 730 731 732 İbn-i Hacer- Fethulbarî, c. VIII, s. 8. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49. Buharî-Sahih, c. V, s. 91; Taberî-Tarih, c.III, s. 117. Taberî-Tarih, c.III, s. 117. 733 İbn-i Hacer- Fethulbarî, c. VIII, s. 8; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 24. 734 İbn-i Kayyım-Zadülmead, c. II, s. 182. 253 Peygamberimiz (sav), Mekke’ye Kedâ tarafından Ensar birlikleriyle birlikte girmesini Sa’d b.Ubade’ye emretti.735 Ebû Ubeyde b. Cerrahda, zırhlı olmayanlara piyadelere kumandan tayin etti.736 Önüne geçirdi.737 Peygamberimiz (sav)’ın Ensara bir gün önceki Tâlimatı: Peygamberimiz (sav): “Ey Ebû Hüreyre! Bana, Ensarı çağır!” buyurdu. Ensar gelip çevresini sarınca, onlara: “Ey Ensar topluluğu! Kureyşilerin Evbaşını, tâbilerini görüyor musunuz? “ diye sordu. Ensar: “Evet! Görüyoruz” dediler!. Peygamberimiz (sav): “Yarın, onlarla karşılaştığınız zaman, kendilerini ekin biçer gibi biçmeye bakınız!” buyurdu ve böyle buyururken de, elini sıkıp sağını, solunun üzerine koydu. Sonra da: “Yarın, benimle buluşma yeriniz, Safa’dır!” buyurdu.738 Evbaş: lügatta, vebiş kelimesinin çoğulu olup, çeşitli kabilelerden karışmış, ahlakça düşük ayak takımı halk demektir.739 Bunlar, Kureyş müşriklerinin, Peygamberimiz (sav)’ la çarpışmak için muhtelif kabilelerden topladıkları halk olup Evbaş veya Evşab diye anılırdı.740 735 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49; Taberî-Tarih, c.III, s.118. 736 Müslim-Sahih, c. III, s.1407. 737 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49. 738 Müslim-Sahih, c. III, s. 1405-1407. 739 Firuzadî-Kamusulmuhit, c. II, s. 303. 740 İbn-i Esir-Nihaye, c. V, s. 145-146. 254 741 741 İbrahim Sarıçam 255 Müslümanların Parolaları: Muhacirlerin parolası: (Yâ Benî Abdurrahman!). Hazrecilerin Parolası: (Yâ Benî Abdullâh!) Evsilerin Parolası: (Yâ Benî Ubeydullâh!) idi.742 Yakalanınca Öldürülmeleri Emr Edilenler: Peygamberimiz (sav), kumandanlarına Mekke’ye girme emri verdiği sırada, kendileri ile çarpışmaya kalkmadıkça, hiç kimse ile çarpışmamalarını emr etti;743 ancak, altı erkekle, dört kadını 744 Kâbe’nin örtüsünün altında sığınmış olarak bulsalar bile, öldürülmelerini emr etti.745 1-İkrime b. Ebî Cehl; 2-Hebbar b. Esved b. Muttalip; 3-Abdullâh b. Sa’d b. Ebî Serh; 4-Mıkyes b. Subaletülleysî; 5-Huveyris b. Nukayz; 6-Abdul’uzzâ Hilal b. Hatal; 7-Hint bint-i Utbe b. Rebîa; 8-Sâre (Amr b. Hâşim oğullarını âzatlısı); 9-Kureyna veya Fertena ( Abdullâh b. Hatal’ın şarkıcısı); 10-Kureybe veya Ernebe (Abdullâh b. Hatal’ın şarkıcısı); 746 742 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 51; İbn-i HazmCevamiüssîre, s.231-232. 743 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 51; C; İbn-i Sa’dTabakat, c. II, s, 136; Taberî-tarih, c. III, s. 119; İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 247. 744 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s, 136 Taberî-tarih, c. III, s. 120. 745 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 51; Taberî-tarih, c. III, s. 119. 746 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s, 136. 256 Peygamberimiz (sav)’ın, Öldürülmesini emirettiği kişiler arasında şu kişilerin de bulunduğu rivayet edilir, 11-Safvan b. Ümeyye; 12-Abdullâh b. Ziba’ra; 13-Vahşi b. Harp; 14-Hâris b. Tulâtıla; 15-Enes b. Züneym’üd’dili. Peygamberimizin Çevresindeki Müslümanlardan Ebû Süfyan’ın Tedirgin Oluşu: Peygamberimiz (sav)’ın çevresinde Akra’ b. Hâbis, Abbas b. Mirdas ve Üyeyne. Hıns… Gibi yeni Müslümanlar vardı. Ebû Süfyan, Peygamberimiz (sav)’ın çevresindeki tanımadığı birtakım kimseleri görünce; “Yâ Resûlallâh! Bunlarımı kavmine tercih edip üstün tuttun?” dedi. Peygamberimiz (sav): “Bunu sen yaptın ve senin kavmin yaptı: Siz, beni yalanladığınız zaman, bunlar beni tasdik ettiler, doğruladılar, Siz, beni Mekke’den sürüp çıkardığınız zaman, bunlar bana yardım ettiler!” buyurdu.747 Hz. Abbas Ebû Süfyan’a: “Yazıklar olsun sana! Rasûlüllâh, senin kavminin yanına gelip girmeden önce 748 kavmine acele yetiş! Onları uyar!” dedi. Ebû Süfyan acele gitti.749 Ebû Süfyan’ın yanında Hâkim b. Hizam’da bulunuyordu. Giderken Peygamberimiz (sav), onlara: “Kim, Ebû Süfyan’ın evine girerse, sığınırsa, ona emân verilmiştir. Kim, Hâkim b. Hizam’n evine girer, sığınırsa, ona e-mân verilmiştir. 747 748 749 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 789. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 822. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47. 257 Kim, kapısını üzerine kapatır ve elinden silâhını bırakırsa, ona emân verilmiştir.” buyurdu. Ebû Süfyan’ın evi, Mekke’nin yukarı semtinde, Hâkim b. Hizam’ın evi de, Mekke’nin aşağı semtinde bulunuyordu.750 Ebû Süfyan, Mekke’ye varıp evine girmek istediği zaman, Karısı Hind: “Arkanda ne haber var? Allâh seni iyilikten ırak etsin! Sen, en kötü bir elçi oldun!” diyerek ona hakaret etti.751 Ebû Süfyan’la Hâkim b. Hizam, Mescidi Haram’a vardılar.752 Ebû Süfyan: “Ey Kureyş topluluğu! İşte, Muhammed karşısında dayanamayacağınız kadar büyük bir kuvvetle yanıbaşınıza gelmiş bulunuyor!753 Ey Kureyş topluluğu! Ey Galip Hanedanı! 754 Müslüman olunuz da,755 selâmete eriniz! 756 Yüce Allâh, sizi, onlardan Abbas sayesinde korudu!” diyerek âvâzının çıktığı kadar bağırmaya başladı.757 Kureyş müşrikleri, ona “Sus!”758 Kavmine senin gibi kötü elçilik yapanı, Allâh, iyilikten uzaklaştırsın!” dediler.759 Hind bint-i Utbe, kocasının yanına varıp bıyığından, sakalından tuttu:760 “Ey Galip Hanedanı! Şu kocamış 750 751 752 753 754 755 756 757 758 759 760 Taberî-Tarih, c. III, s.117. Belazürî-Ensabül’eşraf, c. I, s. 355. İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 246. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47. Abdurrezzak- Musannef, c. V, s. 377. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. Abdurrezzak- Musannef, c. V, s. 377. Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173. Taberî-Tarih, c. III, s.117. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47. 258 hayırsız adamı761 kara alçağı 762 şu elçinizi öldürünüz;763 çünkü o, dininden dönmüştür! Kavminin ne kötü bir gözeticisidir o! 764 Allâh, Kureyşilerin senin gibi elçisini hayırdan uzaklaştırsın!765 Ebû Süfyan, Hind’e: “Sus! 766 Sakalımı da bırak!767 Varlığım kudred elinde tutan Allâh’a yemin ederim ki, sen ya Müslüman olursun, ya da senin boynunu vurulur! 768 Hemen evine gir!” dedi. Bunu üzerine, Hind, Ebû Süfyan’ın sakalını bıraktı.769 Ebû Süfyan, Kureyş müşriklerine: “Yazıklar olsun size! Siz bu tutum ve davranışınızla, kedi kendinizi aldatmayınız! O, sizin karşı koyamayacağınız, dayanamamağınız bir ordu ile başucunuza gelmiş bulunuyordur.770 Ben, sizin göremediklerini, hiç göremeyeceklerinizi gördüm. Sayısız erler, atlar ve silâhlar gördüm ki onlara hiçbir kimsenin gücü yetmez.771 Kureyş müşrikleri: “Allâh seni kahretsin! Senin evin, bizim için ne kadar yaralı olabilir? Hangimizi alabilir?” dediler. Ebû Süfyan: “Kim evine girip kapısını kaparsa, ona da emân verilmiştir! 761 762 763 764 765 766 767 768 769 770 771 Abdurrezzak- Musannef, c. V, s. 377. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 246. İbni Esir-Kâmil, c.II, s.246. Abdurrezzak- Musannef, c. V, s. 377. İbni Esir-Kâmil, c.II, s.246. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. 259 Kim, Mescid-i Haram’a girer sığınırsa ona da emân verilmiştir!” dedi.772 Bunun üzerine, Mekkeliler, evlerine ve Mescid’i Haram’a dağıldılar.773 Hz. Abbas’ın Mekke’ye Gitmesi ve Peygamberimizin Endişelenmesi: Hz. Abbas: “Yâ Resûlallâh! Kavmin Kureyşilerin yanına varıp onları uyarmak, Allâh’a ve Resûlü’ne imana dâvet etmek üzre bana da izin vermeni istiyorum.” dedi. Peygamberimiz (sav), izin verince, Hz. Abbas: “Yâ Resûlallâh! Onlara bu hususta neleri ve nasıl söyleyeceğimi, kendilerini tatmin edecek, gönüllerini yatıştıracak emânın da ne biçim de verileceğini bana açıkla!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Sen, onlara: “Kim Allâh’tan başka İlâh olmadığına ve O’nun bir olup eşi ve ortağı bulunmadığına, Muhammed’in de, O Allâh’ın kulu ve Resûlü şehadet ederse, ona, emân verilmiştir. Kim, silâhını elinden bırakıp Kâbe’nin yanında oturursa, ona da emân verilmiştir! Kim, kapısını üzerine kapatıp evinde oturursa, ona da emân verilmiştir!” dersin buyurdu.774 Hz. Abbas, Peygamberimiz (sav)’ın Şehbâ adıyla anılan boz katırına binip gidince, Peygamberimiz (sav): “Babamı, benim yanıma geri çeviriniz! Babamı, benim yanıma geri çeviriniz! İnsanın amcası, babası gibidir. Ben, ona, Kureyşîlerin yapılmayacak şeyi yapmalarından korkuyorum! 772 773 774 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47. Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 171. 260 Vallâhi, eğer, ona bir şey yapacak olularsa, üzerlerinde ateş yakarım!” buyurdu. Hz. Abbas, gidip Mekke’ye vardı: “Ey Mekkeliler! Müslüman olunuz da, selâmete eriniz! Karşı koymaya güç yetiremeyeceğiniz bir ordu karşınızdadır! İşte, Zübeyr, Mekke’nin yukarı tarafından, işte Halid, Mekke’nin aşağı tarafından geliyor! Kim silâhını bırakırsa ona emân verilmiştir!” dedi.775 Peygamberimiz (sav), Mekke’nin Fetih Günü, Müslümanlara: “Bu gün, çarpışma günüdür. Orucunuzu açınız!” buyurdu.776 I-Halid b. Velid’in Mekke’ye girişi: Peygamberimiz (sav)’ın kumandanlarından ilk önce vazifelendirip Mekke’ye hareket ettirdiği kumandan, Halid b. Velid idi.777 Halid b. Velid, Mekke’ye, El’lit’tan, Mekke’nin aşağısındaki yoldan girdi.778 Kureyşîler; Beni Bekirlerle Beni Hâris b. Abd-i Menafları, Huzeylleri ve Ehâbiş’i orada toplamışlardı, onlara Mekke’nin aşağısında bulunmalarını ve kendilerine yardımcı olmalarını emiretmişlerdi.779 Halid b. Velid, Handeme Dağının dibinde, Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebî Cehl ve Süheyl b. Amr’ın Müslümanlarla çarpışmak üzre topladıkları bu cemaatle karşılaştı.780 775 776 777 778 779 780 Ebû Yûsüf-Kitabülharac, s.213-214. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 140-141. İbni Esir-Kâmil, c.II, s.246. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49. Taberî-Tarih, c. III, s.117-118. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 50. 261 Bunlar Halid b Velid’in Mekke’ye girmesine engel olmak istediler. Silâhları çektiler, ok yağdırmaya başladılar.781 “Mekke’ye hiçbir zaman harple giremeyeceksin!” dediler.782 Halid b. Velid’e karşı koyanlar, bilhassa Beni Bekirler’le Evbaşları idi.783 Halid b. Velid, askerlerine bağırdı: “Onlarla çarpışınız!784 Öldürüle bilen öldürülecek, bozguna uğrayıp kaçanlar, öldürülmeyecektir!” dedi.785 Kaçanların peşlerine düşüp araştırılmaları yasaklandı.786 Onlar, develerin iki sağım süresi arasında, bozgunu en kötüsüyle bozguna uğratıldılar.787 Hazvere Çarşısı’na kadar takip edilerek öldürüldüler.788 Pek çokları oraya buraya kaçıştılar. Bir kısmı da dağ başlarına kaçtı.789 Handeme Dağı’na at üzerinde kaçanlar, evlerine sokulanlarda vardı.790 Müslümanlar, kaçanları takip ettiler.791 Ebi Cehl b. İkrime gibi Kureyşîleri ileri gelenleri de kaçmışlardı.792 781 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825. Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 172. 783 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. 784 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825. 785 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 246. 786 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 839. 787 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825. 788 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825; Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 172. 789 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826. 790 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173. 791 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826; Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173. 782 262 Silâhlarını, Peygamberimiz ve Eshabı için onarıp, Müslümanlardan aldığı esirleri karısına getirmeye ve hizmetçi yapmaya va’d eden Hımas’da, kaça kaça evine cansız düşmüştü. 793 Karısı: “ Bana söylemiş olduğun, va’d ettiğin hizmetçi nerede kaldı? Seni beklemekten geri durmadım!” diyerek onunla alay etmişti.794 Hımas: “Alay etmeyi bırak ta, kapıyı üzerime sıkıca kapat;795 çünkü kim, kapısını kapar, evinde oturursa, ona, emân verilmiştir.” dedi. Karısı: “Yazıklar olsun sana! Ben, ben, Muhammed’ le çarpışmaktan alıkoymak istememiş mi idim? Ben, sana kaç kerre O’nunla çarpışmaktan alıkoymak istememiş mi idim? Kapamamı istediğin kapımız nedir?” dedi. Hımas: “O, hiç kimseye açılmayacak kapıdır! Eğer, sen, Handeme’de bizim halimizi, Safvan’ın nasıl kaçtığını, İkrime’nin nasıl kaçtığını, Ebû Yezid Süheyl b. Amr’ın nasıl kocası öldürülmüş ve yetimlerle ayakta kalmış bir kadına döndüğünü, kılıçlarla nasıl karşılanıp vurulduğumuzu, bacak ve kafataslarının nasıl biçildiklerini, onların arkamızdan nasıl homurdandıklarını ve haykırdıklarını görmüş olaydın, beni kınayacak en küçük bir söz bile söylemezdin!” dedi.796 Ebû Süfyan’la Hâkim b. Hizam ise: “Ey Kureyş Topluluğu! Siz ne diye kendinizi boş yere öldürüyorsunuz? 792 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s.51; Taberî-Tarih, c. III, s. 119. 793 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 50. 794 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 827. 795 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 50. 796 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 50-51; VakıdîMegazî, c. II, s. 827. 263 Kim Ebû Süfyan’ın evine girer, sığınırsa, ona, emân verilmiştir! Kim, Hâkim b. Hizam’ın evine girer, sığınırsa, ona da eman verilmiştir! Kim, silâhın elinden bırakırsa, ona da emân verilmiştir!” diyerek bağırıyorlardı. Bunu üzerine halk, evlerine girmek için koşup kapılarını üzerine kapamaya ve silâhlarını yollara atmaya başladılar. Müslümanlar da, atılan silâhları topluyorlardı.797 II-Zübeyr b. Avvam’ın Mekke’ye Girişi: Zübeyir b. Avvam, Muhacir süvarileri ile birlikte Mekke’nin üst tarafında Hacun’a kadar ilerleyip bayrağı oraya, Fetih Mescidi’nin bulunduğu yere dikti.798 Mekke’nin yukarı tarafında, Mekkelilerde karşı koyan olmadığı için Zübeyr b. Avvam çarpışma yapmak zorunda kalmadı.799 III-Peygamberimizin Mekke’ye Girişi: Peygamberimiz (sav); Hicretin sekizinci yılı ramazan ayının on üçünde 800 cuma günü,801 güneş doğmadan önce,802 Kasva adlı devesine bindi,803 Üsâme b. Zeydi terkisine aldı.804 797 798 799 800 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826. Halebî-İnsanül’uyun, c. III, 183. Taberî-Tarih, c. III, s. 118. Ahmed b. Hanbel –Müsned, c.I, s. 276; Ebülfida-Sîre, c. III, s. 542. 801 802 803 804 Ahmed b. Hanbel –Müsned, c. VI, s.342. Halebî-İnsanüluyun, c,III, s. 27 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. Buharî- Sahih, c. V, s. 93. 264 Başına Yemen işi siyah bir bez parçası sarmış,805 sarığın ucunu iki omuzu arasından arkasına salmıştı.806 Peygamberimiz (sav)’ın o gün başına miğfer geçirdiği de rivayet edilir.807 Peygamberimiz (sav), nihayet, kendisine Mekke’nin fethinin ikram ve ihsan edildiğini görünce, Allâh’a karşı duyduğu derin minnet ve şükrandan dolayı başını yine tevazu ile önüne eğdi. O derece eğdi ki, sakalını ucu, neredeyse devesinin semerinin başına değiyordu:808 “Ey Allâhım! 809 Hayat, ancak ahiret hayatıdır!” buyurdu.810 Peygamberimiz (sav), tepeden tırnağa kadar silâhlanmış Müslümanların ortasında,811 Hz. Ebû Bekir’le, Useyd b Hudayr’ın arasında,812 Zî Tuvâ’dan hareket edip Ehâzır yolundan Mekke’nin üst tarafına doğru ilerledi.813 Peygamberimiz (sav)’ın taşınan sancağı beyazdı.814 Sa’d b. Ubâde, Mekke’ye gireceği sırada: “Bu gün, en büyük savaş günüdür! 805 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 47; Vakıdî-Megazî, c.II, s. 84. 806 Müslim’den Naklen Ebülfida-Sîre, c. III, s.554; Halebîİnsanüluyun, c,III, s. 27 807 Abdurrezzak Musannef, c. V, s. 379. 808 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 48. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824. 809 Halebî-İnsanüluyun, c,III, s. 27. 810 811 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 823. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 824; Halebî-İnsanüluyun, c,III, s. 27. 812 813 814 Diyar Bekrî-Hamis, c.II, s. 84. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49. Ebû Davud-Sünen, c. III. s.32. 265 Bu gün, Kâbe’de, savaşın helâl olduğu gündür!” 815 diyerek bağırmıştı.816 Sa’d b. Ubâde’nin söylediği bu sözleri, Muhacirlerden bazıları da işitmişlerdi. Hz. Ömer: “Yâ Resûlallâh! Sa’d b. Ubâde, ne söylüyor bak! Biz, onun Kureyşlere saldırıp saldırmayacağından emin değiliz!” dedi.817 Bunun üzerine, Peygamberimiz (sav), Hz. Ali’ye: “Sa’d b. Ubâde’ye yetişip kendisinden bayrağı al!” buyurdu.818 Sancak, Sa’d b. Ubâde’den alınınca. Oğlu Kays b. Sa’d’e verildi.819 Sa’d b. Ubâde, sancağı, Peygamberimiz (sav), gelmiş bir işaret olmayınca oğluna vermedi. Peygamberimiz (sav) da, ona, sarığını gönderdi. Sa’d, sarığı görünce tanıdı ve sancağı oğlu Kays’e verdi.820 Peygamberimiz (sav), Mekke’ye girerken, güneş gökte yükselmişti.821 Peygamberimiz (sav), devesinin üzerinde, “Fetih sûresi’ni” yüksek sesle okuyor 822 Allâh’a şükür ve tevazuundan, başını önüne eğmiş bulunuyordu.823 Peygamberimiz (sav) Ezâhır Yokuşu’na çıkınca, kılıç parıltıları gördü. 815 816 817 818 819 820 821 822 823 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 821. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 49. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 822. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 822. Buharî-Sahih, c. V. s. 92. Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84. Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84. 266 “Nedir bu parıltılar? Halid b. Velid, çarpışmaktan men edilmemiş mi idi? 824 Ben, çarpışmayı yasaklamamışmı idim?” diye sordu:825 “Yâ Resûlallâh! Sanırız ki, müşrikler, Halid b. Velid’le çarpışmaya kalkmışlardır. Onlar, çarpışmayı başlatmamış olsalardı, Halid, onlarla çarpışmazdı!” dediler.826 O sırada, Kureyş müşriklerinden birisi gelip: “Yâ Resûlallâh! İşte, Halit b. Velid, adam öldürmeye hızla girişti!” dedi. Peygamberimiz (sav), yanında bulunan Ensardan birisine: “Kalk, Halid b. Velid’e git! Kendisine (Rasûlüllâh, sana Mekke’de hiç kimseyi öldürmemeni emr ediyor! Ellerini, adam öldürmekten çeksin!) de!” buyurdu.827 Ensarî gitti: “Ey Halid! Rasûlüllâh (sav), (Karşılaştığın, kavuştuğun kimseyi öldürmeni sana emrediyor)! 828 (Gücün yettiği kadar öldür!) buyuruyor.” dedi.829 Bunun üzerine, Halid b. Velid, çarpışmaya ve müşrikleri öldürmeye girişti.830 Yetmiş kişi öldürdü.831 824 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136. İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII, s. 9; KastalanîMevahibülledünniye, c. I, s. 197. 826 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 826; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136. 827 Ebülfida-Sîre, c. III, s. 563; Zürkanî-Mevahib. Şerhi, c. II, s. 311. 828 Halebî-İnsanül’uyun. C. III, s. 26; Zürkanî- Mevahib Şerhi, c. II, s. 311. 829 Ebülfida-Sîre, c. III, s. 563; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.VIII, s.9 830 Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun. C. III, s. 26 825 267 Peygamberimiz (sav)’a Hacun’a deriden bir çadır kurulmuştu.832 Peygamberimiz (sav)’ın yanında zevceleri Hz. Ümmü Seleme ve Hz. Meymune olduğu halde, Hacun’a geldi, çadırına girdi.833 Peygamberimiz (sav)’a: “Ebû Talip Şı’b’ındaki evine inmeyecek misin? Diye sorulduğu zaman, Peygamberimiz (sav): “Akîl bize, bir ev, bark mı bıraktı ki? buyurdu.834 Akîl, Peygamberimiz (sav), Hicret ettiği zaman, Rasûlüllâh’ın ve Haşim oğullarından Hicret edenlerin evlerini satmıştı.835 Peygamberimiz (sav): “Ben bu evlere girmem!” buyurmuştur.836 Abdullâh b. Hattal’ın Öldürülmesi: Peygamberimiz (sav), başından miğferi çıkardığı sırada, bir adam gelip: “Yâ Resûlallâh! Şu İbn-i Hatal adındaki kişi, Kâbe’nin örtüsüne yapışmış, sığınmış!” dedi.837 Peygamberimiz (sav): “Öldürünüz onu! Nerede bulursanız, bulunuz öldürünüz!” buyurdu.838 Ve öldürüldü.839 831 Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun. C. III, s. 26 832 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136. 834 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 136. 835 Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, s.161; Belazürî- Ensabül’eşraf, c. I, s. 356. 836 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829; Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, s.161 837 Malik-Muvatta, c. I, s. 423; Buharî- Sahih, c.V, s. 92. 838 İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 140. 839 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 859; Belazürî- Ensabül’eşraf, c. I, s. 360. 833 268 İbn-i Hattal’ın Şarkıcı Köle Karıları: Bu kadınlar içki içer durmadan şiirlerle Peygamberimiz (sav)’ı yererlerdi. Birinin adı: Fertenâ, diğerinin adı, Ernebe idi.840 Bunların, işi gücü bu idi. Fetih Günü, Ernebe yakalanıp öldürüldü.841 Fertena kaçıp, kılık kıyafet değiştirip Müslüman oldu, kurtuldu.842 Haris b. Tulâtıla, Fetih günü Hz. Ali tarafından öldürüldü.843 Huveyris b. Nukayz, Hz. Ali tarafından öldürüldü.844 Nümeyle b. Abdullâh’ül’kinânî, Mıkyes b. Subâbe’yi öldürdü.845 Şarkıcı, Sâre, Peygamberimizi hiciv edenlerdendi. Hz. Ali tarafından öldürüldü.846 Ebû Süfyan’ın Peygamberimize Başvurması: Peygamberimiz (sav)’ın emri ile bazı Kureyşîlerin öldürülüp Mekke’de feryadlar koparılınca, Ebû Süfyan b. Harp, gelip Peygamberimize: “Babam, anam sana feda olsun! Kavmimi sağ bırakmayacak mısın? dedi.847 840 841 842 843 844 845 846 847 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 825. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 52. Belazürî- Ensabül’eşraf, c. I, s. 361. İbn-i Hacer-Fethulbarî, c.VIII, s.10. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 857. İbn-i Seyyid-Uyunül’eser, c.II, s. 176. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 860. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 867. 269 Peygamberimiz (sav): “Bu günden sonra, kıyamete kadar, küfür üzerine Kureyşîler, öldürülmeyecek ve küfür üzerine, Kureyşîlerle savaşılmayacaktır!” buyurdu.848 Saffan b. Ümeyye, Paygamberimiz (sav)’dan korkarak Cidde’ye kaçtı.849 İkrime b. Ebî Cehl, Yemen’e kaçtı.850 Habar b. Esved, kaçıp izini kayıp etti.851 Abdullâh b. Zibâ’ra ve Hübeyre b. Ebî Vehb, Necran’ a kaçtı.852 Vahşi b. Harp Tâif’e kaçtı.853 Abdullâh b. Sa’d b. Ebî Serh, öldürülmek için aran854 dı. Peygamberimiz (sav)’in Kâbeyi Tavaf Edişi: Peygamberimiz (sav), çadırında yıkandıktan ve halkda sukunet bulup yatıştıktan sonra, devesi Kasva’yı çadırının kapısına getirtip onun üzerine bindi.855 Peygamberimiz (sav), başındaki miğferini çıkarmış, başına Yemen işi siyah bir bezden sarık sarmış, Sarığının bir ucunu da iki omzunun arasına salmış,856 sırtına zırh gömlek giymişti.857 Üsâme b. Zeyd’i, yine terkisine aldı.858 848 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 862; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s.823. 849 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 60. 850 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 851. 851 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 857. 852 Ebülfida İbn-i Kesir Sîre, c. III, s. 586. 853 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s.76. 854 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 52. 855 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 831 856 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832; Halebî-İnsan, c. III, s. 27. 857 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832. 858 Buharî-Sahih, c. V, s. 93. 270 Süvariler, Handeme ve Hacun arasına gidip geliyorlardı. Hz. Ebû Bekir, Peygamberimiz (sav)’ın sağ yanında bulunuyor ve Peygamberimizle konuşuyordu.859 Muhacirlerle Ensar, Peygamberimiz (sav)’ın önünü, arkasını ve çevresini sarmışlardı.860 Bu şekilde ilerlemeye başladılar. Batha’da, Ebû Uhayha’nın evinin hizasında Ebû Uhayha’nın kızlarına rastladılar. Kızlar, başlarını aşmışlar, başörtülerini, süvari atlarının yüzlerine çarpıyorlardı.861 Peygamberimiz (sav), onları görünce, Hz. Ebû Bekir’e bakıp gülümsedi.862 Hassan b. Sabit’in, Kureyş şairlerinden Ebû Süfyan b. Hâris’e, karşı söylediği ve bir gün İslâm süvarilerinin Mekke’ye doludizgin gireceklerini dile getiren Şiirindeki 863 kadınların, başlarını açıp başörtülerini, atların yüzlerine çarpmaktan başka ellerinden bir şey gelemeyeceğini anlatan beytini hatırlattı.864 Hz. Ebû Bekir’e: “Hassan b. Sâbit, nasıl söylemiş, ne demişti?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir de, Peygamberimiz (sav),a o beyti okudu.865 Nihayet, Müslümanlarla birlikte Kâbe’ye gelip kavuştular. Peygamberimiz (sav), devesinin üzerinde Hacerül’ esved rüknüne kadar vardı. Elindeki ucu eğri değnekle işaret ederek Hacerül’Esvedi istilâm etti ve tekbir getirdi. 859 860 861 862 863 864 865 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 831. İbni Kayyım-Zadülmead, c.II, s. 183. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 831. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 66. Müslim-Sahih, c. IV, s. 1936-1938. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 831. Belazürî Ensabül’eşraf. C. I, s. 356. 271 Müslümanlar da hep birlikte tekbir getirmeye başladılar. Mekke, tekbir sesleriyle sarsıldı. Peygamberimiz (sav): “Susunuz!” diye işaret buyurdu. O sırada, Müşrikler, dağların başına çıkmış, bakıyorlardı. Peygamberimiz (sav), Kasvâ’nın üzerinde bulunduğu ve Muhammed b. Mesleme de Kasvâ’nın yularından tutmuş olduğu halde, Kâbe’yi tavafa başladı.866 Tavafın yedinci devresini yaptı. Her devrede, Hacerül’esved rüknüne geldikçe, elindeki değnekle işaret ederek onu istilâm etti.867 Tavafın yedinci devresini yapıp tamamlayınca, Kasvâ’dan indi. Mâmer b. Abdullâh b. Nedle gelip Kasvâ’yı dışarı çıkardı. Bundan sonra Peygamberimiz (sav), Makam-ı İbrahim’e vardı. Orada, iki rekât tavaf namazını kılıp Zemzem kuyusuna geldi;868 “Eğer, bana uyulmayacak ve Abdulmuttalib oğullarının zemzem suyunu çekme hizmetine uşuşulup kendileri bu hizmetten alıkonulmuş olmayacak olsaydı, Zemzem Kuyusu’ndan bir kova da kendim çekerdim!” buyurdu.869 Hz. Abbas, Zemzemden bir kova çekti. Peygamberimiz (sav), ondan içti. Bunu, Ebû Süfyan’ın çektiği de, rivayet edilir.870 866 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 931-932. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV. s. 54; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832. 868 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832. 867 869 870 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 832. 272 Peygamberimiz (sav), çekilen zemzemden içtiği gibi, ondan abdest de aldı. Abdest alırken, Müslümanlar uşuşup dökülen abdest suyunu yüzlerine sürüyor, yere bir damla bile düşürmüyorlardı. Müşrikler, bunu görünce: “ Biz, hiç bir zaman, böyle bir hükümdar ne gördük, ne de işittik.” dediler, şaşıp kaldılar.871 Peygamberimiz (sav), bundan sonra Safa Tepeciğine gidip Kâbe’yi görünceye kadar onun üzerine çıktı. Ellerini kaldırdı. Allâh’a hamdü senâ ve istediği düâlarla düâ etmeye başladı.872 Halid b. Velid’in Çağrılıp Sorguya Çekilmesi: O sırada, Müslümanlar, müşriklerden kendilerine karşı koymak isteyenleri vurup öldürüyorlardı. Peygamberimiz (sav), Safa Tepeciğinde iken, Ensar, Safa’da Sa’y yapıyorlardı. Ebû Süfyan b. Harp gelip: “Yâ Resûlallâh! Kureyş Cemâatı, mahvoldu! Bu günden sonra, Kureyş cemâatı yok demektir! dedi.873 Peygamberimiz (sav): “Niçin yok oluyormuş?” diye sordu. Ebû Süfyan: “İşte Halid! Halktan bulduğu kimseyi öldürüyor!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Halid’i bana çağırınız!” buyurdu.874 871 Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 85; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 32. 872 Müslim- Sahih, c. III, s. 1407. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 538; Müslim Sahih, c. III, s. 1407-1408. 874 Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 26. 873 273 Halid b. Velid’i çağırdılar.875 Peygamberimiz (sav), Ona: “Çarpışmaktan seni men ettiğim halde, sen, niçin çarpıştın?” diye sordu. Halid b. Velid: “Yâ Resûlallâh! Önce onlar, bizi oka tuttular, bize silâh çektiler. Bizimle çarpışmaya başladılar. Onlarla çarpışmaktan ellerimi çekmeye imkân bulamadım! 876 Kendilerini İslâmiyete ve halkın gireceği şeye dâvet ettim. Kabul etmediler. Onlarla çarpışmaktan başka çare bulamadım! Nihayet, Allâh bizi onlara muzaffer kıldı. Onlar, her yerde kaçışmaya başladılar!” dedi. Rasûlüllâh (sav)’ın: “Halid ellerini adam öldürmekten çeksin! Emrini tekrarlayarak: “Ey Halid! Hiç kimseyi öldürmeyeceksin! diye sana haber salmadım mı?” diye sordu.877 Halid b. Velid: “Hayır! Öyle değil, gücümün yettiğini, ele geçirebildiğimi öldüreyim diye bana haber saldın!878 Senin tarafından filan adam gelip gücümün yettiğini öldürmemi bana emir etti!”879 Peygamberimiz (sav): “Ensarî’yi bana çağır!” buyurdu. Çağırdılar. Ona “Hiç kimseyi öldürmeyeceksin diye Halid’e emiretmeni sana emr etmedim mi? diye sordu. 875 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 26. Vakıdî-Megazî c. II, s. 838-839; İbn-i Hacer-Fethulbarî, c. VIII, s. 9. 877 Ebülfida-Sîre, c. III, s. 563. 878 Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 26. 879 Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.III, s. 563. 876 274 Ensarî: “Evet! Öyle emr etmiştin. Ben, Senin emrini yerine getirmek istedim; fakat Allâh, başka türlü olmasını istedi. Allâh’ın dilediği oldu!880 Sen, bir işin olmasını istedin. Allâh’da, başka bir işin olmasını istedi. Allâh’ın olmasını istediği iş, senin olmasını istediğin işten üstün geldi! Onları önlemeye güç yetiremedim!” dedi.881 Peygamberimiz (sav): “Allâh’ın hüküm ve takdir ettiğinde hayır vardır!” buyurdu.882 Ensarî’ye bir şey söyledi, sustu.883 Sonra da: “Ey Halid!” diye hitapta bulundu. Halid b. Velid: “ Buyur!” dedi. “Artık, hiç kimseyi öldürmeyeceksin değil mi?” diye sordu. Halid b. Velid: “Hayır! Öldürmeyeceğim!” dedi.884 Peygamberimiz (sav): “Müşrikleri, takipten, araştırmaktan vazgeç!” buyurdu. Halid b. Velid: “Öyle yapayım.” dedi.885 Peygamberimizin Emân Verdiğini İlân Etmesi: Bunun Üzerine Peygamberimiz (sav): “Herkim Ebû Süfyan’ın evine girer, sığınırsa, ona, emân verilmiştir. Her kim silâhını elinden bırakırsa ona emân verilmiştir.886 880 Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84; Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 26. 881 882 883 884 885 886 Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.III, s. 563. Vakıdî-Megazî, c. 826-829; İbn-i Sa’d-Tabakat. c.II, s. 136. Ebülfida, İbn-i Kesir-Sîre, c.III, s. 563. Diyar-ı Bekrî-Hamis, c.II, s. 84 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 26. Müslim Sahih, c. III, s. 1408; Belazürî-Fütuhulbüldan, c.I, s. 45. 275 Ey Müslümanlar topluluğu! Artık silâh kullanmaktan vazgeçiniz.887 Ancak Huzaalara, Beni Bekirlerin yaptıklarından dolayı, ikindi namazına kadar müsaade edilmiş, izin verilmiştir!” buyurdu.888 Peygamberimizin münadisi “Mekke’de her kim evinin kapısını üzerine kapatır, silâh kullanmaktan el çekerse, ona, emân verilmiştir!” diyerek seslendi.889 Peygamberimiz (sav): “Yaralı öldürülmeyecektir! Akasına dönüp kaçan takip edilmeyecektir! Esir alınan öldürülmeyecektir!” buyurdu.890 Savaşanlar dışındaki bütün Mekke halkına, canlarına, mallarına çoluk çocuklarına dokunulmamak üzere emân verdi.891 Ensarın Duydukları Endişenin Giderilmesi: Peygamberimiz Safa Tepeciğinde Allâh’a dua ile meşgul bulunduğu sırada, Ensardan bazıları: “Allâh Resûlü (sav)’e yurdunun fethini nasip etti. Artık kendileri burada kalır, oturur mu dersiniz?” diyerek aralarında konuştular.892 Bazıları da, Mekkelilerin canlarına, mallarına dokunulmaması hakkında Peygamberimiz (sav)’ın verdiği emre bakarak: “Adamın kavmına karşı acıması ve yur- 887 888 889 890 891 892 Vakıdî- Megazî, c.II, s. 839. Heysemî- Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173. Heysemî- Mecmauzzevaid, c. VI, s. 173. Belazürî-Fütühulbüldan, c. I, s. 46. İbni Hazm- Cevamiüssîre, s. 230. İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59. 276 duna karşı rağbeti, özlemesi tuttu!”893 dediler. Mekke’de kalacağını sandılar.894 Peygamberimiz (sav), düâsını bitirince, onlara: “Ne konuşuyordunuz?” diye sordu: “Yâ Resûlallâh bir şey yok!” dediler. Peygamberimiz (sav), sorusunu tekrarladı durdu.895 O sırada Peygamberimiz (sav)’a vahy geldi. Ne konuştukları kendilerine haber verildi. Peygamberimiz (sav), vahy’den başını kaldırıp: “Ey Ensar cemaatı! Siz benim için (adamın kavmına karşı acıması, yurduna karşı rağbeti, özlemesi tuttu dediniz değilmi? diye sordu.896 “Evet! Yâ Resûlallâh! Böyle demiştik!” dediler.897 Peygamberimiz (sav): “Biraz dikkat ediniz! Benim anacağınız bir ismim yok mu idi? Benim anacağınız bir ismim yok mu idi? Benim anacağınız bir ismim yok mu idi de benden adam diye söz ettiniz? Ben Allâh’ın kulu ve Resûlü Muhammed’imdir! Benim hayatım, sizin hayatınızladır! Ölümümde, sizin ölümünüzledir!898 Ben sizin söylediğiniz şeyden Allâh’a sığınırım!” buyurdu.899 893 Ahmed b. Hanbel Müsned, c. I, s. 45; Müslim Sahih, c. III, s. 1408. 894 895 896 İbni Hazm- Cevamiüssîre, s. 234. İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59. Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538; Müslim-Sahih, c.III, s. 1408. 897 Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538; BelazürîFütuhulbüldan, c.I, s. 45. 898 İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59. Ahmed b. HanbelMüsned, c.II, s.538 277 Ensar ağlayarak Peygamberimiz (sav)’a doğru vardı.900 Vallâhi, biz, o söylediklerimizi, ancak, Allâh’a ve Resûlü’ne olan aşırı derecedeki bağlılık ve düşkünlüğümüzden dolayı söylemiştik!”dediler.901 Peygamberimiz (sav): “Hiç şüphesiz, Allâh ve Resûl’ü, bu sözünüzü doğrular ve sizi mazur sayar!” buyurdu.902 Peygamberimiz Hz. Ümmühani’nin Evinde: Peygamberimiz (sav)’ın saçı sakalı çok tozlanmıştı.903 Güneş gökte yükseldikten sonra, Peygamberimiz (sav), amcası Ebû Talib’in kızı Hz. Ümmühani’nin evine gitti. Üzerine bir örtü tutulmasını emr etti. Gusl edip yıkandı. Fetih Namazı olarak sekiz rekât namaz kıldı.904 Kumandanlar, bir memleketi, bir kaleyi feth ettikleri zaman, bu namazı kılarlardı.905 Peygamberimiz (sav),Ümmühani’ye yiyecek sordu. O da, yanımda kuru kırıntılardan başka bir şey yok dedi. Onları getirtti. Üzerine sirke dökerek yedi: “Ey Ümmühani! Sirke ne güzel katıktır! İçinde sirke bulunan ev yoksul olmaz!” buyurdu.906 899 900 İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59 Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538 901 Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538; Müslim Sahih, c. III, s. 1408. 902 Ahmed b. Hanbel- Müsned, c.II, s.538; Müslim Sahih, c. III, s. 1408. 903 İbn-i sa’d’-Tabakat, c. II, s . 144. 904 Ahmed b. Hanbel-Müsned. c. VI, s. 342. 905 İbn-i Kayyım-Zadül mead, c. II, s.184. 278 Ebû Süfyan b. Harp’in Bir Kuruntusu ve Uyarılması: Ebû Süfyan b. Harp Mescid-i Haram’da oturuyordu. Peygamberimiz (sav)’ın önde yürüdüğü ve Müslümanların da, Onun izinden gittiklerini görünce: “Asker toplayıp şu adamla yine çarpışsam mı” diye düşünmeye başladı. O sırada Peygamberimiz (sav) gelip başucuna dikildi. Onun iki küreğinin arasına vurarak: “O zaman yine Allâh seni hor ve hakir eder!” buyurdu. Ebû Süfyan, Peygamberimiz (sav)’ın başucunda dikildiğini görünce: “Şu ana kadar gerçekten Peygamber olduğuna kanaat getirememiştim! İçimden geçirdiğim kuruntulardan dolayı Allâh’a istiğfar ediyor, yarlığanmak diliyorum!” dedi.907 Kâbe Anahtarlarının Getirtilmesi: Peygamberimiz (sav), Mescid-i Haram’ın bir köşesine oturdu. Müslümanlar da Peygamberimiz (sav)’ın çevresine oturdular. Peygamberimiz (sav), Kâbe’nin anahtarlarını getirmesi için Bilâl b. Rebah’ı Osman b. Talha’ya gönderdi. Bilâl-i Habeşî, Osman’a gidip: “Rasûlüllâh (sav), Kâbe’nin anahtarlarını getirmeni sana emrediyor!” dedi. Osman: “Olur” diyerek anası Sülâfe Bint-i Sa’d’ in yanına gitti. Bilâl-i Habeşî, dönüp onun ”Olur!” dediğini haber verdi ve oradaki Müslümanların yanına oturdu. Osman b. Talha, anasına ki o zaman, anahtar, onun yanında bulunuyordu: “Ey Anacığım! Anahtarı bana ver! Rasûlüllâh (sav), bana, adam gönderdi. Onu kendine getirmemi emr etti.” dedi. Sülâfe: “Kavmımın şereflendiği, 906 907 Haysemi-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 175-176. İbn-i Sa’d ve Beyhakîden Naklen Ebülfida-Sîre, c. III, s. 576. 279 övüldüğü bir şeyi götürüp eline teslim etmeden Allâh’a sığınırım!” dedi.908 “O, sizden bu anahtarı alınca, artık, hiçbir zaman size geri vermeyecektir!” dedi,909 Osman b. Talha: “Vallâhi, ya onu bana vereceksin, ya da başka biri gelip onu senden zorla alacaktır!” dedi. Bunun üzerine Sülâfe, anahtarı, belindeki uçkurunun içine sokup: “Hangi adam gelip, buraya elini sokup ala bilecek? dedi.910 O sırada, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in sesleri duyuldu. Osman’ın geciktiğini görünce Hz. Ömer: “Ey Osman! Yanıma çık!” diyerek seslendi. Bunun üzerine Osman’ın anası: “ Ey oğulcağızım! Al anahtarı!” dedi; çünkü onu benden senin alman, Teyim oğullarından Ebû Bekir’in, Adiy oğullarından Ömer’in almasından bana daha iyi gelir!” dedi.911 Osman b. Talha’nın gelmesi gecikince Peygamberimiz (sav), ayağa kalkıp beklemeye başladı, sıkıntısından terledi. “Osman’ın anası, (O sizden bu anahtarı alınca, artık hiç bir zaman, onu size vermeyecektir!) dediğini sanıyorum.” buyurdu.912 Osman b. Talha, anahtarı getirdi, Peygamberimiz (sav)’e: “Bunu, Sana, Allâh emâneti olarak veriyorum!” dedi.913 908 909 910 911 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 833. Haysemi-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 177. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 833. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 833; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 266. 912 Haysemi-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 177; İbn-i HacerFethulbarî, c. VIII, s. 15. 280 Kâbe Çevresindeki Putların Yıkılması: Kâbe’nin çevresinde, tapılmak için dikilmiş, kurşunla pekiştirilmiş üç yüz altmış put buluyordu.914 Bunlar, Arap kabilelerine aid olup zaman zaman gelinir, ziyaret edilir, kurbanlar kesilirdi.915 Cebrâil (as), Peygamberimize: “Asanı eline alıp dokun onara!” dedi.916 Peygamberimiz (sav), elindeki asa ile putlara birer birer dokunuyor ve “Hak geldi! Batıl yok olup gitti!917 Hak geldi! Yok, olan batıl, ne yoktan bir şey var edebilir, ne de yok olanı diriltebilir!” buyuruyordu.918 Peygamberimiz (sav), asa ile dokundukça, putlar, yüzlerin ve arkalarının üzerine düşüyordu!919 Şeytan’ın Üç Kerre Çığlık Koparması: Rivayete göre Şeytan, üç kerre çığlık kopamıştır: 1-Allâh tarafından lânetlenip sûreti, melek suretinden şeytan sûretine değiştirildiği zaman, çığlık koparmıştır. 2-Peygamberimiz (sav)’i Mekke’de namaz kılarken gördüğü zaman; çığlık koparmıştır. 913 İbn-i Merduye’den Naklen Süyûtî-Eshabünnüzül, s. 66. İbn-i sa’d’-Tabakat, c. II, s. 136. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 120-121. 915 Kastalanî- Mevahibülledünniye, c.I, s.204; Halebîİnsanül’uyun, c. III, s. 30. 916 Kastalanî- Mevahibülledünniye, c.I, s.204 917 İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59 İbn-i sa’d’Tabakat, c. II, s. 136. 918 Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 121,Buharî-Sahih. c. V, s. 93; Müslim-Sahih, c.III, s.1408. 914 919 İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 59; İbn-i sa’d’Tabakat, c. II, s. 136. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 121. 281 3-Peygamberimiz (sav), Mekke’yi feth ettiği zaman; çığlık koparmıştır. Mekke, fethedilince şeytanın dölleri başına toplandı. Şeytan onlara: ”Bundan sonra, Muhammed Ümmetinin müşrikliğe dönmelerinden temelli olarak ümidinizi kesiniz; fakat onların aralarında ölülerine yırtına yırtına ağlamayı ve şiirler söylemeyi, ağıtlar yakmayı yaymaya çalışınız!” dedi.920 Bunun içindir ki: Mümtehine sûresinin 12. Âyetine göre, kadınlardan biat alınırken üst başlarını yırtmamaları ve şiir okumamaları da istenmiştir.921 Peygamberimiz (sav), öğle namazı vakti girince, Kâbe’ nin üzerine çıkıp ezan okumasını Bilâl-i Habeşî’ye emr etti. Kureyş müşriklerinden birçokları öldürülmelerinden korkarak dağ başlarına kaçarak gizlenmişlerdi. Onlardan bazıları ise emân dilemişler ve kendilerine emân verilmiş bulunuyordu.922 Ebû Süfyan b. Harp, Attab b. Esid, Hâris b. Hişam ve daha başkaları, Kâbe’nin yanında oturuyorlardı.923 Bilâ-i Habeşî, sesini olanca gücüyle yükselterek ezan okumaya başladı.924 Kureyşten bazıları: “Ey Allâh’ın kulları! Kâbe’nin üzerinde ezan okumak, bu kara köleye mi düştü?” dediler. 920 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 841; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 122-123. Haysemi-Mecmauzzevaid, c. III, s. 13. 921 Taberî Tefsir c. XXVIII, s. 78. 922 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 846. 923 İbn-i İshak İbn-i Hişam Sîre, c. IV, s. 56, 924 Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 274. 282 Bazısı da, Allâh’ın ona gazap edeceğini ve bu işi değiştireceğini söylediler.925 (Eşhedü enne Muhmmed’errasûlullâh şehadetini getirdiği zaman, Ebû Cehlin kızı Cüveyriye “Hayatıma yemin ederim ki, senin adın şanın yükseldi. Namazı kılarız amma, Vallahi, sevdiklerimizi öldüreni, hiçbir zaman sevmeyeceğiz!926 Muhammed’e gelen Peygamberlik, babama da gelmişti; fakat o, bunu red etmiş, kavmine aykırı davranmak istememişti!”dedi.927 Hâlid b. Esid: “Kim bu seslenen?” diye sordu. “Bilâl b. Rebah!” dediler. Halid: “Nerede sesleniyor?” diye sordu. “Kâbe’nin üzerinde!” dediler. Halid b. Esid: “Onu, Kâbe’nin üzerine Ebû Talha oğulları mı çıkardı?” diye sordu. “Evet!” dediler. Halid: “O, neler söylüyor?” diye sordu. (Eşhedü en lâ ilâhe illallâh! Ve Eşhedü enne Muhammed’errasûlüllâh!) diyor dediler.928 Halid b. Esed: “Allâh’ şükürler olsun ki, babam Esid’ i öldürdü de, ona, bu günü göstermek, şu hoşlanmayacağı sesi işittirmemek lutfunda bulundu!” dedi.929 925 Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 274. 926 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 846. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 275. 927 928 İbn-i Ebî Heybe’den Naklen Aliyyülmüttakı-M Kenzül’ummal, c.IV, s. 151-152. 929 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 846;Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 274. 283 Esid, Mekke’nin fethinden bir gün önce ölmüştü. Putların Kırılması ve Yakılması: Peygamberimiz (sav), öğle namazını kıldıktan sonra, Kâbe çevresindeki bütün putların bir araya toplanarak ateşe verilip yakılmasını, kırılacak olanların da kırılması emretti ve emir yerine getirildi. Mücahitler, Mekke’yi fethettikleri günün gecesinde sabaha kadar tekbir, tehlil getirmekten, Kâbeyi tavaftan geri durmadılar. Bunu gören Ebû Süfyan karısı Hind’e: “Sen, bunun Allâh’dan olduğu kanaatında mısın?” diye sordu. Hind: “Evet! Bu, Allâh tarafından olan bir iştir dedi. Ertesi günü sabaha çıkınca, Ebû Süfyan, erkenden Peygamberimiz (sav)’ın yanına geldi. Peygamberimiz (sav), ona: ”Sen, Hind’e ( Bunun Allâh tarafından olduğu kanaatında mısın?” diye sordun. O da: “Evet! Bu, Allâh tarafından olan bir iştir) dedi. Ebû Süfyan: “Şehadet ederim ki: Sen, Allâh’ın kulu ve Resûlüsün! Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a and olsun ki, bu sözümü, Allâh ile Hind’den başka, insanlardan hiç kimse işitmiştir!” dedi.930 Mekke feth edilince, Peygamberimiz (sav), ilk sabah namazını, Kâbe Mescidi’nde Kâbe’ye dönerek kıldırdı. Kâbe’nin İçindeki Putlar Ve Putperestlik: Kâbe’nin dışında putlar olduğu gibi, içinde de putlar vardı. Peygamberimiz (sav), putlar çıkarılıp atılmadıkça, Kâbe’ye girmek istemedi.931 Kâbe içindeki putlar ve resimler temizlendi İslâma uymayan altın eşyalar eritilerek Kâbe’nin uygun yerlerine kullanıldı932 930 931 Zürkanî-Mevahibibüledünniye Şerhi, c.II, s. 320. Buharî-Sahih, c. V, s.93. 284 Hz. İbrahim (sav)’ın Kâbe içine çizilmiş olan resmi de Peygamberimiz (sav)’ın emriyle silindi.933 Hz. Ömer, Rasûlüllâh’ın emriyle hiçbir resim ve İslâma uymayan şey bırakmadı.934 Peygamberimiz (sav), Kâbe’nin içine girdi. Kapının kapatılmasını emretti. Uzun bir müddet içeride kaldı.935 Peygamberimizin Fetih Hutbesi: I Peygamberimiz (sav), üç kerre tekbir getirdikten son936 ra, şöyle buyurdu: “Hamd (Bütün övmeler övülmeler) Allâh’a yaraşır.937 Allâh’tan başka İlâh yoktur! Yalnız O vardır. O’nun, eşi ortağı yoktur! 938 O, vadini yerine getirdi, kuluna yardım etti. Toplanan düşmanları tek başına bozguna uğrattı. İyi biliniz ki, cahiliye çağına aid olup övünme vesilesi edile gelen her şey, yani kan ve mal davaları, bunların hepsi, bu gün, şu ayaklarımın altında kalmış, kaldırılmıştır! Ancak, Beytullâh Perdedarlığı (Hicâbe) hizmeti ile hacılara su dağıtma (Sikaye) hizmeti bunun dışındadır.939 932 İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 154-155. 933 934 Ahmed b. Hanbel- Müsned c. III, s. 396; İbn-i sa’d’Tabakat, c. II, s. 142. 935 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 834. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 266. 936 937 938 939 Ebû Davud-Sünen, c. IV, s.185. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 835 İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 54. İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 54. 285 İyi biliniz ki, cahiliye çağına aid olup övünmelerinin üzerinde bıraktım.940 (eski kan davaları kaldırılmış olmakla beraber, bundan sonra bir cinayet vuku bulacak olursa) Bilesiniz ki: Kamçı ve sopa ile yapılan yarı kasıtlı sayılan hata cinayetine ağır diyet ödenmesi gerekir ki: Bu da, içlerinden kırkının karınlarında yavruları bulunmak şartıle yüz devedir.941 Ey Kureyş cemâatı! Muhakkak ki, Allâh, cahiliye gururunu, cahiliyet atalarıyla (Soy soplarla) övünüp büyüklenmeyi sizden kaldırmıştır! Bütün İnsanlar Âdem’den, Âdem de topraktan yaratılmıştır.942 İnsanlar iki kısım iki sınıftır. Bir kısmı, Mü’min ve muttakidir. Allâh katında değerli ve şereflidir. Diğer kısmı ise azgındır, yaramazdır. Allâh katında değersiz ve şerefsizdir.943 Nitekim Yüce Allâh buyuruyor: (Ey İnsanlar! Gerçekten, biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Biri birinizle tanışasınız diye büyük büyük topluluklara, küçük küçük kabilelere ayırdık. Şüphe yok ki, sizin Allâh katında en şerefliniz, Allâh’tan en çok sakınanızdır. Allâh, her şeyi hakkıyla bilen, her şeyden haberdar olandır.944 940 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 11. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 114. 941 İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 54; Vakıdî-Megazî, c. II, s.836. 942 İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 54 943 Tirmizi-Sünen, c. V, s. 389; Ebülfida, İbn-i kesir-Sîre, c.IV, s. 218. 286 Ey Kureyş cemâatı!945 Ey Mekkeliler!946 Ne dersiniz? Şimdi hakkınızda ne yapacağımı sanırsınız?” diye sordu. Kureyşîler: “Biz, senin hayır ve iyilik yapacağını sanar ve hayır yapacaksın! deriz, Sen, kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun! 947 Gücün, yetti, iyi davran!” dediler.948 Bunu üzerine Peygamberimiz: “Benim Halimle sizin haliniz, Hz. Yûsüf (sav)’ı kardeşlerine dediği gibi olacaktır.949 Yûsüf (sav), kardeşlerine dediği gibi, ben de: (Size, bu gün, bir başa kakma ve ayıplama yok! Allâh sizi yarlığasın! O, Esirgeyicilerin en esirgeyicisidir.950 Gidiniz! Sizler, azat ve serbestsiniz!” buyurdu.951 Allâh, onların hepsini, ele düşürmüş, kendisine boyun eğdirmiş iken, Peygamberimiz (sav), böylece, azatlamış, serbest bırakmıştır. 944 945 946 947 Hucurât Suresi:13 İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 55. Taberî-Tarih, c.III, s. 120. İbni İshak, İbni hişam-Sîre, c. I, s. 55; Vakıdî-Megazî, c. II, s. 835. 948 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 835. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 121. 949 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 835; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 121. 950 951 Yûsüf Suresi: 92 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 142. 287 Bunun içindir ki: Mekkelilere Tuleka: Azatlananlar adı verilmiştir.952 Peygamberimiz (sav)’ın Fetih Hutbesi II: Peygamberimiz (sav), yine fethin ikinci günü,953 öğle namazından sonra, Kâbe’nin merdiveninde halka arkası Kâbeye dayalı olarak, Allâh’a hamdü senâdan sonra halka şöyle hıtap buyurdu:954 “Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allâh, göklerle yeri, güneş ile ayı, yarattığı gün Mekke’yi de haram ve dokunulmaz kılmıştır.955 Burası, Allâh’ın haram ve dokunulmaz kıldığı bir bölgedir.956 Kıyamet gününe kadar da dokunulmaz olarak kalacaktır.957 Mekke’yi harem kılan, Allâh’tır. Onu, insanlar, Harem kılmamışlardır.958 Mekke’nin ganimetlerinden hiçbir şey, bize helâl olmamıştır.959 Allâh’a ve ahirete inanan bir kimse için, Mekke hareminde kan dökmek, ağaç kesmek helâl olmaz!960 952 Taberî-Tarih, c.III, s. 120; İbn-i Esir Kâmil, c. II, s. 252. 953 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 844. Ahmed b. Hanbel –Müsned, c.VI, s. 385. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. IV, s. 32; Buharî-Sahihi c.V, 954 955 s. 98 956 Ahmed b. Hanbel-Müsned, 2353,2898. Hadisler. NesaiSünen, c. V, s 203. 957 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 844. 958 Ahmed b. Hanbel, c. IV. s. 31-32; Buharı-Sahih, c. I, s. 35. 959 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 137. 960 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 58. 288 Mekke’de kan dökmek, benden önce hiçbir kimse için helâl olmadığı gibi, benden sora da, hiç bir kimse için helâl olmayacaktır. Bana da ancak, gündüzün belli bir saatinde helâl kılınmıştır ki, bu da, Mekkelilerin ilâhi bir gazabı hak etmiş olmalarından ileri gelmiştir.961 Şüphe yok ki, Fil’i, Mekk’ye girmekten alıkoyan, tutan, Allâh’dır. Mekkeliler üzerine, Rasûlüllâh ile Mü’minlerde ancak bir kez salınmışlardır.962 İyi biliniz ki, şu saatte Mekke, benim için bile, haramdır.963 Mekke’nin, bu günkü haramlığı, dünkü haramlığı haline dönmüştür.964 Bu söylediklerimi, burada bulunanlar, burada bulunmayanlara ulaştırsın! Şayet, size biri çıkıp (Rasûlüllâh, burada çarpışma yapmıştı!) diyerek ruhsat yoluna kaçacak olursa, ona (Yüce Allâh, yalnız Resûlü’ne helâl kılmış, izin vermişti. Size helâl kılmamış, izin vermemiştir!) deyiniz! 965 Mekke’nin av hayvanları, ürkütülmez, kaçırılmaz. Mekke’nin dikeni bile kesilmez! Mekke’nin ağacına balta vurulmaz! 961 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 58; Ahmed b. HanbelMüsned, c. IV, s. 32 962 Ahmed b. Hanbel-Müsned, 7241.hadis; Buharı-Sahih, c. I, s. 36-c. VIII, s. 38. 963 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. IV, s. 32; Buharı-Sahih, c. I, s. 36-c. VIII, s. 38. 964 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 58; Vakıdî-Megazî, c.II, s. 844. 965 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 58; Vakıdî-Megazî, c.II, s. 844. 289 Yitiği, uzanılıp alınmaz! Meğerki sahibini aramak için olsun! Mekke’nin yeşil otları biçilemez!”966 Hz. Abbas: “Yâ Resûlallâh! Izhır’dan (Mekke ayrığından) başka! Çünkü o, evlerimiz ve kabirlerimiz için gereklidir.” dedi.967 Peygamberimiz (sav), bir müddet sustuktan sonra:968 “Izhırdan başka! Çünkü onu biçmek helâldir! 969 Ey Huzâa cemâatı! Artık adam öldürmekten ellerinizi çekiniz! Ne yararı varsa, pek çok adam öldürülmüştür. Üstelik Hüzeylelerin adamların da siz öldürdünüz! Vallâhi, onun diyetini siz, ödemezseniz, ben ödeyeceğim!970 Şu bulunduğum yerdeki andan sonra, kim, öldürülürse, öldürülenin âilesi için, iki şeyden birini seçmek vardır: Ya öldürülenin kısas olarak öldürülmesini, ya da öldürülenin diyetini kan bedelini ister.971 Hiç şüphesiz, insanların Allâh’a karşı en saygısızı, en taşkını: Allâh’ın hareminde adam öldüren yahut kendi katilinden başkasını öldüren, ya da cahiliyet öcünü almak için adam öldürendir!” buyurdu. 966 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 121. 967 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 121. 968 969 970 971 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836. Vakıdî-megazî, c.II, s. 836. Vakıdî Megazî, c,II, s. 846 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 844. 290 O sırada adamın birisi ayağa kalktı: “Filân benim oğlumdur: Cahiliye Çağı’nda, onun anası ile yatıp kalkmıştım!” dedi. İslâmiyette, insanın babasından veya baba tarafından akrabasından başkasına intisaba etmesi diye bir şey yoktur.! Cahiliye Çağını kötü işleri silinip gitmiştir! 972 Doğan çocuk, döşeğin sahibine aiddir! Zâniye ise, Esleb, vardır!”973 “Esleb, nedir?” diye sordular. Peygamberimiz (sav) “Mahrumluk, demektir!” buyurdu.974 Hutbelerine şöyle devam ettiler: İddiasını ısbatlamak için delil getirmek, davacıya, yemin de, inkâr edene düşer!975 Ey insanlar! Her andlaşma, cahiliye çağında yapılırdı. Cahiliye Çağı’nda yapılmış olan andlaşmalara riayet ediniz!976 İslâmiyet, ona kuvvetten başka bir şey eklemez! 977 İslâmiyette, ne cahiliye andlaşması vardır, ne de fetihten sonra Hicret; fakat cihad ve cihada niyet vardır. Seferber edilmek istendiğiniz vakit, hemen seferber olunuz! 978 Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Bütün Müslümanlar kardeştirler.979 972 Ahmed b. Hanbel Müsned, c. II, s. 207. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 179. 974 Ahmed b. Hanbel Müsned, c. II, s. 207. 975 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 837. 976 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 215. 977 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 207-215. 978 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 66; Tirmizi Sünen, c. IV, s. 148-149. 979 Vakıdî-megazî, c.II, s. 836; 973 291 Müslümanlar, kendilerinden olmayanlara (düşmanlarına) karşı bir eldirler, el birliği ile topluca hareket ederler. Müslümanların kanları birbirlerine eşittir. Zimmetlerini, onların en hafifleri, en uzaktakileri bile yerine getirmeye gayret ederler. İyi biliniz ki: ne bir kâfir için, bir Mü’min veya Müslüman öldürülür, ne de onlardan taahhüd sahibi olanlar, taahhütlerinden dolayı harbi olan kâfirler için öldürülürler.980 Kâfirin diyeti, Müslüman diyetinin yarısıdır. İyi biliniz ki, İslâmiyette, değiş tokuş yoluyla mehirsiz evlenme yoktur.981 Kadın, ne halasının, ne de teyzesinin üzerine nikâhlanıp bir araya getirilebilir.982 Kocasının izni olmadıkça, malından bir şey vermesi, kadın için helâl ve caiz değildir.983 Kadın yanında bir mahremi olmadıkça, üç günlük yola gidemez.984 İyi biliniz ki: Vâris için vasiyete gerek yoktur.985 Ayrı din sahipleri, birbirlerine varis olamazlar.986 Parmakların her birinde diyet, onar onar devedir. 980 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 215. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 215. 982 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 207. 983 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 207. 984 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837. 985 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836; ; Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 122. 981 986 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 836. 292 Kemiği görünen derin yaralardan her birinde diyet, beşer beşer devedir. Sabah namazından, güneş doğuncaya kadar namaz yoktur. İkindi namazından, güneş batıncaya kadar da namaz yoktur. Zekât ve sadakaları almak için, hayvanları bir yerden başka bir yere sürdürüp götürmek yoktur. Zekât ve sadakalar, ancak mal sahiplerinin yurtlarında teslim alınacaktır.987 Sizi, iki günün orucundan nehy ederim: Biri Kurban Bayramı günü, diğeri de Fıtır Bayramı günü orucudur. Sizi iki biçim giyimden men ederim: Hiç biriniz, ne ud ve edep yerleri açık kalacak biçimde sırt ve baldırlarını sarık ve benzeri bir bez parçasıyla sarsın, ne de iki yanını kaldırıp omuzlara atılınca, ud ve edep yerleri açılacak biçimde tek bir atkıya bürünsün! Ben, size, ancak anlayacağınız, tutacağınız yolu gösterdim!” 988 Yemen halkından Ebû Şah adındaki kişi kalkıp bu sözlerin yazılıp kendisine verilmesini istedi. Dileği yerine getirildi.989 Peygamberimizin Hicabe ve Sikaye Hizmetlerini Eski Vazifelilere Yeniden Vermesi: Peygamberimiz (sav), hutbesini bitirdikten sonra, Mescidi Haram’ın bir köşesine varıp oturdu. Kâbe’nin anahtarını elinde tutuyordu.990 987 988 989 990 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. II, s. 215. Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837. Ahmed b. Hanbel-Müsned, 7241. Hadis. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 267; Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837. 293 Peygamberimiz (sav), Hicâbe (Kâbe Kayyımlığı) vazifesini Osman b. Talha’dan, Sikâye ( Hacılara su dağıtma) vazifesini de Hz. Abbas’tan geçici olarak geri almış bulunuyordu.991 Tekrar, Kâbe hizmetlerini Osman b. Talha’ya, Hacılara su verme işini de Hz. Abbas’a verdi.992 Osman b. Talha, anahtarı alıp gittiği sıra, Peygamberimiz (sav), ona arkasından seslendi. Dönüp gelince: “Sana, vaktiyle söylemiş olduğum şey vuku’ bulmadı mı?” diye sordu. Osman b. Talha olayı hatırlayıp: “Evet! Şehadet ederim ki, sen, hiç şüphesiz, Resûlullâhsın!” dedi.993 Cahiliye Çağı’nda Kâbe’nin kapısı, pazartesi ve Perşembe günleri açılırdı. Kâbe’nin kayyım ve kapıcıları, Kâbe’nin kapısına otururlar, Kâbe’ye girmesini istemedikleri kişileri, merdivenden çıkıp gittiği zaman, onu iter, aşağıya düşürürlerdi. Düşenlerden ölenler de olurdu. İbn-i Sa’d’in rivayetine göre: Peygamberimiz, Hicret’ ten önce, Mekke’de bulunduğu sırada Osman b. Talha’yı İslâmiyete dâvet etmişti. Osman b. Talha: “Yâ Muhammed! Sen, kavminin dinine aykırı davranmış ve ortaya yeni bir din çıkarmış bulunuyorsun. Doğrusu, benim, sana tabi olacağını umman, şaşılacak şeydir!” dedi. 991 992 Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 267. Ezrakî- Ahbaru Mekke, c.I, s. 267; Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837. 993 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837. 294 Peygamberimiz (sav), bir gün, halk ile birlikte Kâbe’ ye girmek isteyince, Kâbe’ni kayyımı olan Osman b. Talha, Peygamberimize (sav) çok kaba ve katı davranmış, Peygamberimiz (sav)’ın girmesine mani olmuştu. Peygamberimiz (sav), onun bu uygunsuz davranışını sükûnet ve ağır başlılıkla Karşılamış, “Ey Osman! 994 Umarım ki, bir gün, sen, beni, bu anahtarı nereyi istersem koyacağım, kime istersem vereceğim bir mevkide göreceksin!” buyurmuştu. Osman b. Talha: “O zaman, Kureyş mahvolmuş, kıymetten düşmüş olur!” demişti. Peygamberimiz (sav): “Hayır! Asıl o zaman, Kureyş, yaşayacak ve kıymetlenecektir!” buyurmuştu.995 İşte, Peygamberimiz (sav)’ın, Osman b. Talha’ya hatırlattığı, onun da hatırladığı sözü bu idi.996 Mekkelilerin Müslümanlık Biati Yapmaları: Peygamberimiz (sav), Mekkelileri, İslâmiyet üzere biat yapmaya çağırdı.997 Mekkeliler, Peygamberimiz (sav)’a biat için toplanınca, Peygamberimiz Safa tepeciğinin üzerinde oturdu, Hz. Ömer, Peygamberimiz (sav)’ın berisinde oturdu. Halkın ellerini tutup güçlerinin yettiği kadar Allâh ve Resûlünün buyruklarını dinleyecekleri ve itaat edecekleri hakkında Peygamberimiz (sav)’a birer birer biatlerini aldı.998 994 C; İbn-i Seyyid –Uyunül’eser, c.II, s. 178. Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837; Vakıdî-Megazî, c.II, s. 837; İbn-i Seyyid –Uyunül’eser, c.II, s. 178. 995 996 997 Kastalanî-Mevahibülledünniye, c. I, s. 205. Ebülfida-Sîre, c. III, s. 565. 295 Erkek, kadın, büyük, küçük bütün Mekkeliler geldiler.999 Allâh’a iman, Allâh’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed (sav)’ın Allâh’ın kulu ve Resûlü olduğuna, şehadet etmek sûretiyle Peygamberimiz (sav)’a, İslâmiyet üzere biat ettiler.1000 Biati yaparken Hz. Ömer, Peygamberimiz (sav)’ın buyruklarını halka duyururdu.1001 Üstün bir Tevazu Tablosu: Fetih günü Peygamberimiz (sav)’ın huzuruna bir adam gelmiş, konuşurken kendisini bir titreme tutmuştu. Peygamberimiz (sav), Ona: “Sakin ve Epsem ol! 1002 Ben, bir hükümdar değilim! 1003 Ben, ancak, güneşte kurutulmuş et parçaları yiyerek geçinmiş olan Kureyşîlerden bir kanın oğluyum!” buyurdu.1004 Erkeklerin biati bitince, Kadınlar toplanıp Peygamberimiz (sav)’a biat ettiler.1005 Hz. Ümmühani bint-i Utbe, İkrime b. Ebî Cehl’in karısı Ümmü Hâkim bint-i Hâris b. Hişam, Saffan b. Ümeyye’nin karısı Begum bint-i Muazzel, Fâhite bint-i Velid 998 Taberî-Tarih, c. III, s. 121; İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 252. 999 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s. 415. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s. 415; Ezrakî-Ahbaru Mekke, c, II, s. 201. 1001 Zemahşerî- Keşşaf, c.IV, s. 95; Nesefî-Medarik, c. IV, s. 250. 1002 Hâkim –Müstedrek, c. III, s. 47-48. 1003 Halebî-İnsanül’uyun, c. III, s. 43. 1004 Hâkim –Müstedrek, c. III, s. 48; Ebülfida-Sîre, c. III, s. 556. 1005 İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 253. 1000 296 b. Mugîre, Hind Rayta bint-i Münebbih b. Haccac ve daha bazı Kureyş kadınları da bir araya gelerek on kişilik bir gurup halinde biat etmek üzere Peygamberimiz (sav)’ ın yanına geldiler. Peygamberimiz (sav)’ın yanında zevcesiyle kızı Hz. Fatıma ve Abdulmuttalip oğulları kadınlarından bazıları da bulunuyordu.1006 Hz. Ömer, erkeklerin biatinde olduğu gibi, Peygamberimiz (sav)’ın buyurduklarını kadınlara tebliğ edip ulaştırarak onlarında biatlerini aldı.1007 Peygamberimiz (sav), Safa üzerinde, Hz. Ömer de Peygamberimizin berisinde idi. biat için söylenen sözleri, buyrukları, kadınlara duyuruyordu.1008 Hind bint-i Utbe, Uhud Savaşı’nda Hz. Hamza’nın şehadetinden sonra karnını yardırıp ciğerini çıkartmış, ağzında çiğnemiş, yutamayınca yere atmış, şehitlerin, kestirdiği burun ve kulaklarında halhal ve gerdanlıklar yaparak hıncını almıştı.1009 Kendisi Peygamberimiz (sav) eza eden müşrik kadınlarındandı. Müşrikleri, Müslümanlara karşı çarpışmaya kışkırtır dururdu.1010 Uhud savaşında, defler ve şiirlerle müşrikleri cesaret ve gayrete getiren kadınların başında idi.1011 Peygamberimiz (sav)’in yakalanınca öldürülmesi için emir verdiği kadınlardandı.1012 1006 1007 1008 1009 1010 1011 1012 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 850. Zemahşerî-Keşşaf, c.II, s. 95. Süheylî-Ravdulünf, c. VII, s. 139. İbn-i İshak, İbn-i Hşam-Sîre, c.III, s. 96-97. İmamı Muhammed-Siyerülkebir, c. IV, s.1420. Vakıdî- Megazî, c. I, s. 225. Vakıdî-Megazî, c.II, s. 825 297 Hind, biat edeceği zaman, tanınmamak için peçelenmiş, kılık kıyafet değiştirmişti.1013 Tanınacağından, tanınırsa öldürülüleceğinden korkuyor, Peygamberimiz (sav)’dan uzakça duruyor,1014 Hind: “Yâ Resûlallâh! El tutuşup sana biat edelim mi? diye sordu. Peygamberimiz (sav): “ Ben, kadınlarla el tutuşmam! Benim yüz kadına birden hitab etmem, her bir kadına ayrı ayrı hitap etmem gibidir!” buyurdu.1015 Yasaklanan Şeyler: Peygamberimiz (sav), Mekke’de şarapları döktürdü. Şarap küplerini kırdırdı. Şarap ve put alım satımını,1016 Şarap, put, domuz, ölü hayvan eti bedellerini yemeyi, Kâhinlere ücret vermeyi yasakladı. Velid b. Ukbe der ki: “Rasûlüllâh (sav), Mekke’yi feth ettiği zaman, Mekkeliler çocuklarını Rasûlüllâh’a götürüyor, Rasûlüllâh (sav) da, onların başlarını sığıyor, okşuyor ve kendilerine dua ediyordu. Beni de ona götürdüler. Başıma, bol zağferanla diğer kokulardan yapılan ağır bir koku sürülmüştü. Rasûlüllâh (sav), benim başımı sığamadı, okşamadı. Onu bundan alıkoyan, ancak, anamın beni, bu ağır koku ile kokulamış olması idi. Rasûlüllâh, sırf benim başımı sığamadı, okşamadı!”1017 1013 1014 1015 1016 1017 Taberî-Tefsir, c.XXVIII, s. 80. Taberî-Tefsir, c.XXVIII, s. 80. Vakıdî-Megazî, c.II, s. 850-851. Vakıdî- Megazî, c. II, s. 864. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. IV, s.32. 298 İkrime b. Ebi Cehlin Müslüman Oluşu: İkrime b. Ebî Cehlin karısı Ümmü Hâkim bint-i Hâris, akıllı bir kadındı.1018 Mekke fethedildiği zaman, içlerinde Ebû Süfyan b. Harp’in karısı Hind’i’n de bulunduğu Kureyş kadınlarından on kişilik bir gurup halinde gelip Peygamberimiz (sav)’a biat etmiş, Müslüman olmuş, sonra da “Yâ Resûlalâh! İkrime, senden korkarak Yemen’e kaçtı. Kendisini, Senin öldüreceğinden korkuyor. Ona emân ver!” diye ricada bulunmuştu. Peygamberimiz (sav) da: “Ona emân verilmiştir!” buyurmuştu.1019 Bundan sonra, Ümmü Hâkim, kocasını aradı buldu. İkrime de gelip Müslümanlığı kabul etti.1020 Peygamberimiz (sav), bu gibi yıllarca İslâm düşmanlığı yapıp kendisine zulüm ve işkence yapan insanları Müslümanlığı kabul ettikleri için birer birer af etti. Mekke Haremi ve sınır Taşlarını Dikilmesi: Rivayete göre: Hz. Âdem (sav), cennetten yeryüzüne indirilince şeytanın şerrinde korkmaya başlamış ve Allâh’a sığınmıştı. Bunun üzerine Yüce Allâh (c.c.), Ona koruyucu Melekler göndermiş, bu melekler, Mekke’yi her taraftan kuşatmışlardı. Melekler, Mekke’nin çevresinde nerelerde durmuşlarsa, yüce Allâh (c.c.), oraları Mekke’nin Harem sınırı yapmıştır.1021 1018 1019 1020 1021 Hâkim-Müstedrek, c.III, s. 851. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 851. Hâkim Müstedrek, c.III, s. 242. Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, s. 127. 299 Mekke Hareminin sınırı: 1-Medine yolu tarafından Ten’im yakınındaki Benî Gıfarların evlerine kadar üç mildir.1022 2-Yemen yolu tarafından Libn Tepesindeki Edâetüllibn’e kadar yedi mildir.1023 3-Cidde yolu tarafından El’A’şaş’a kadar on mildir.1024 Cidde yolundaki Hudeybiye Harem sınır taşları A’ şaş’a kadar uzanır. A’şaş’tan önceki Batn-ı Mer üzerindeki saha Harem dışında ve Müreyr üzerine bakan bölge ise, Harem içinde kalır. 4-Taif yolu tarafından Arafat yolu üzerindeki Batn-ı Nemire’ye on bir mildir. 5-Irak yolu tarafından Makta Dağı’ndaki Seniyyetülhal’le kadar yedi mildir.1025 Makta’, Necid ve Irak yolunda olup Harem sınır taşları Harem’e dayanan Seniyyetülhal’lin başındadır.1026 6-Ci’râne yolu tarafından Abdullâh b. Halid b. Esidlerin şı’b’ına kadar dokuz mildir.1027 Mekke Haremi’nin sınır taşlarını ilk önce diken, Hz. İbrahim (sav)’dı. Ona, bu taşların dikileceği yerleri de, Cebrâil (as) göstermişti.1028 1022 “ “ “ c.II, s. 130-131. “ “ “ c. II, s. 309 Ek Bl. 1024 “ “ “ c. II, s. 131. 1025 Ezrakî- Ahbaru Mekke, c. II, s. 309 Ek Bl. 1026 “ “ “ c. II, s. 131. 1027 “ “ “ c. II, s. 131. 1028 Vakıdî-Megazî, c.II, s. 842. Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, s. 127-128. 1023 300 Allâh’ın emri ile Kâbe’yi yapma işini tamamladıktan sonra Hz. İbrahim ile Hz. İsmail, kendilerine hac amellerini göstermesi için Allâh’a (c.c.) yalvardılar.1029 Cebrâil (as) gelip Hz. İbrahim (sav)’a hac amallerini gösterdi. Harem’in sınırları üzerine durdu ve o sınırlarda Hz. İbrahim’i de durdurdu. Hz. İbrahim, oralara taş dizdi, işaretler koydu ve üzerlerine toprak çekti. Hz. İsmail (sav)’ın koyunları, bu Harem sınırları içinde otlarlar, yayılırlar, Harem sınırlarını ne aşarlar, ne de oralardan dışarı çıkarlardı. Haremin her tarafından yayıla yayıla sınırların sonuna kadar ulaştıkları zaman, oradan topluca geri dönerlerdi.1030 Hz. İsmail (sav), Harem sınır taşlarını onarıp yeniledi. Peygamberimiz (sav)’ın dedelerinden Kusayy’ın zamanına kadar, bu taşlar yerlerinde kımıldatılmadı. Kusayy, onları onarıp yeniledi.1031 Musa b. Ukbe’nin rivayetine göre: Kureyşîler, Harem sınırına taşlarına tecavüz ederek onları söktüler. Müşriklerin bu davranışları Peygamberimiz (sav)’a çok ağır geldi. Cebrâil (sav), gelerek Peygamberimiz (sav)’a: “Yâ Muhammed! Kureyşîlerin sınır taşlarını sökmeleri, her halde sana çok ağır geldi.” dedi. Peygamberimiz (sav): “Evet!” buyurdu. Cebrâil (as): “Ammâ, onlar, bu sınır taşlarını yer-lerine tekrar dikeceklerdir!” dedi. 1029 1030 1031 Bakare Sûresi: 128. Ezrakî-Ahbaru Mekke, c.II, s. 128. Vakıdî-Megazî, c II, s. 842. 301 Çok geçmeden Kureyş kabilesinde bir adamın bu işi bahis konusu ettiği, nihayet kureyş kabilesinden birçok kimselerin bu işi konuşmaya başladıkları görüldü. Hatta içlerinde biri, onlara: “Allâh, sizi Harem sayesinde aziz ve şerefli kıldı. Tecavüzden korudu. Siz ise, onun sınır taşlarını yerinden söküp çıkardınız. Şimdi, Araplar sizi kapacaklardır!” diyordu. Meclislerde bunu konuşa konuşa sabahladılar. Sınır taşlarını tekrar yerine diktiler. Bunun üzerine Cebrâil (as), gelip Peygamberimiz (sav) a “Yâ Muhammed! Harem sınır taşlarını tekrar yerlerine diktiler!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Ey Cebrâil! Taşları tam yerlerine dikebildiler mi?” diye sordu. Cebrâil (as): “onlar, sınır taşlarından diktikleri her bir taşı, yerlerine kendileri değil, birer melek eli ile koydular!” dedi.1032 Mekke, feth edildikten sonra da, Peygamberimiz (sav), Temim b. Esed’ül’Hüzâî’yi göndererek Harem sınır taşlarını onartıp yenilettirdi.1033 Saîd b. Saîd’in Mekke Müfettişliği: Peygamberimiz (sav), Mekke’yi feth ettiği zaman, Saîd b. Saîd b. Sa’b. Ümeyye’yi Mekke çarşısına müfettiş olarak tayin etti. Peygamberimiz (sav), Taif’e giderken, Saîd b. Saîd’de birlikte gitmiş ve orada şehid olmuştur.1034 1032 1033 Ezrakî-Ahbaru Mekke, c. II, 128-129. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 842. Ezrakî-Ahbaru Mekke, c.II, s.129. 1034 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 842. 302 Peygamberimiz (sav), Mekke’ye girdiği günden itibaren Mekke’de seferber bir halde Hacun’daki çadırında kalmakta ve her namaz için Hacun’dan Mescid-i Haram’ a gelip gitmekte idi.1035 Peygamberimiz (sav), Mekke’de kaldığı müddetçe de dört rekâtlı farz namazları seferi olarak, yani kısaltarak ikişer rekât kılmış ve kıldırmıştır.1036 Hırsızlıktan Dolayı Eli Kesilen Soylu Bir Kadın: Kureyşîlerin ehemmiyet verdiği Benî Mahzumlardan bir kadın, nasılsa hırsızlık yapmıştı. Kadının âile halkı, elinin kesileceğinde korkarak Üsame b. Zeyde başvurmuşlar ve Peygamberimizin katında kendisinin şefaatçi olmasını dilemişlerdi. Üsame b. Zeyd, durumu, Peygamberimiz (sav)’a arz edip kadının bağışlanmasını dileyince, Peygamberimiz (sav)’ın rengi değişti: “Sen, Kötülükleri önlemek üzere, Allâh’ın koymuş olduğu cezalardan bir cezanın affı hakkında mı benimle konuşuyorsun?” buyurdu. Üsâme: “Yâ Resûlallâh! Bu uygunsuz davranışımdan dolayı Allâh’tan yarlığanmamı dile!” dedi. Akşam olunca, Peygamberimiz (sav) ayağa kalkıp Allâh’a lâyık olduğu üzre hamd-ü senâda bulundu ve: “Bundan sonra derim ki, sizden önceki insanları helâk eden, ancak onların içlerinden şerefli ve soylu biri hırsızlık ettiği zaman, onu cezasız bırakmaları, İçlerinden fakir ve zayıf biri hırsızlık edince de, onun hakkında ceza uygulamaları idi. 1035 1036 Vakıdî-Megazî, c. II, s. 829. Vakıdî-Megazî, c. II, s. 871. 303 Muhammed’in varlığını, kudret elinde bulunan Allâh’ a yemin ederim ki, kızım Fatıma hırsızlık edecek olsaydı, muhakkak onun elini de keserdim!” buyurdu. Sonra da, emr etti. O kadının eli kesildi. Bunu üzerine, kadın güzelce tevbe etti ve evlendi. Kadın, bundan sonra, Hz. Âişe’nin yanına gelir gider, o da, onun ihtiyacını Peygam berimiz (sav)’a arz ederdi.1037 Mekke Çevresindeki Putlar: Peygamberimiz (sav), Mekke’yi feth ettikten bir hafta sonra, ramazan ayının yirmisine rastlayan cuma günü, her tarafa askeri birlikler sevk ederek, İslâmiyete uymayan her şeyi değiştirmelerini onlara emr etti. Hişam b. Âs, iki yüz kişilik bir birlikle Yelemlem taraflarına; Hâlid b. Sâid b. Âs, üç yüz kişilik bir birilikle Urana taraflarına; Halid b. Velid, arkadaşlarından otuz kişilik bir süvari birliği ile Uzzâ putuna gitti. Sa’d b. Zeyd’ül’ Eşheli, Müşelleldeki Menat putuna; Amr b. As, Hüzeyllerin putu olan Süva’ı yıkmaya gönderildi. Tufeyl b. Amr’üd’ Devsî de, Amr, b Hummeme’nin putu olan zülkeffeyn’i yıkmaya gönderildi.1038 Halid b. Velid’in Nahle’de: Uzzâ; Nahle’de, üç Semüre (Sakız) ağacından veya büyük dikenli ağaçtan ibaretti.1039 Uzzâ’nın yanında, Gatafanların taptıkları bir put bulunuyordu.1040 1037 Buharî-Sahih, c.V, s. 97. Vakıdî-Megazî, c.II, s. 873. 1039 Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25; EzrakîAhbar, c.I, s. 126. 1038 304 Uzzâ’nın üzerinde bir ev yapılmıştı. Uzzâ’nın bakıcı ve kapıcıları orada otururlardı.1041 Araplardan Mekke’de oturup ta Uzzâ’ya, sora Lât, a sonra da, Menat’a tapmayan yoktu. 1042 Kureyşîler nazarında putların en büyüğü Uzzâ, sonra Lât, sora Memat idi.1043 Rivayete göre: Bunların her birinde bir şeytan bulunur, Kapıcı ve bakıcılarına görünür ve onlarla konuşurdu.1044 Peygamberimiz (sav), Halid b. Velid’i göndereceği zaman, ona: “ Nahle Vadisi’ne git! Orada üç Semüre ağacı bulacaksın. Onlardan birincisini kes!” buyurdu.1045 Halid b. Velid, yanına arkadaşlarından otuz süvari alarak Nahle’ye gitti.1046 İlk ağacı kesti. Oradaki putu kırdı, mal anbarını yak1047 tı. Sonra, Peygamberimiz (sav)’ın yanına döndü.1048 Peygamberimiz (sav): “yıktın mı?” diye sordu. Halid b. Velid: “Evet! Yâ Resûlallâh!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Bir şey gördün mü? diye sordu, 1040 1041 1042 1043 1044 1045 1046 1047 1048 İbn-i Habib-Kitabulmuhabber, s. 25. Yakut-Mucemmülbüldan, c. IV, s. 116. Yakut-Mucemmülbüldan, c. IV, s. 118. Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 27. Ezrakî-Ahbar, c.I, s. 127. Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25. Ezrakî-Ahbar, c.I, s. 127. İbn-i Habib-Kitabulmuhabber, s. 315. Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25. 305 Halid b. Velid: “Hayır! Bir şey görmedim!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Öyle ise, sen, onu daha yıkamamışsın! Ona, geri dön!” ikincisini de kes! Yık onu da!” buyurdu.1049 Halid b. Velid, öfkeli bir şekilde geri dönüp Uzzâ’nın yanına vardı. Kılıcını sıyırdı.1050 Uzzâ’nın kapıcı ve bakıcısı Dübeyye, Halid b. Velid’in geldiğini işitince, Uzzâ’nın üzerine bir kılıç asarak kendisi dağa kaçtı.1051 O sırada, kapkara, çırılçıplak, saçı başı darma dağınık,1052 elleri boynunda, dişlerini gıcırdatan 1053 bir kadın Halid b. Velid’in karşısına birden dikiliverince, Halid b. Velid’in sırtının tüyleri ürperdi.1054 Uzzâ’nın kapıcı ve bakıcısı ise, Halid b. Velid’e bakarak: “Ey Uzzâ! Haydi, yalan çıkarma! En şiddetli bir saldırışla Halid’in üzerine saldır! Başörtünü at ve çemren! Ey Uzzâ! Eğer, sen, bugün Halid’i öldürmezsen, Zelil olarak geri dönecek ve Nasrânileştirileceksin!” diye bağırıyordu.1055 Halid b. Velid, kılıcını sıyırmış olduğu halde, ona doğru vardı ve “Ey Uzzâ! Seni tanımak yok! Tenzih ve takdis etmek te yok! Allâh’ın seni alçaltmış olduğunu 1049 Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25. 1050 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 873. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 79. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 873. Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 25. 1051 1052 1053 1054 1055 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 873. Vakıdî- Megazî, c. III, s. 873. 306 görüyorum!” diyerek kılıçla vurup şeytan karıyı ikiye böldü.1056 O zaman, o, kapkara bir kül haline geldi. Halid b. Velid, Uzzâ ağacını da kesti. Uzzâ’nın kapıcı ve bakıcısı Dübeyye’yi de öldürdü.1057 Bundan sonra Peygamberimiz (sav)’ın yanına döndü, olan bitenleri haber verince, Peygamberimiz (sav) “Evet! İşte, o, Uzzâ’dır! 1058 Uzzâ, artık, ülkenizde kendisine tapılmaktan temelli olarak umudunu keşmiştir.1059 Bundan sonra Araplar içinde Uzzâ yoktur, ona hiç tapılmayacaktır!” buyurdu.1060 Halid b. Velid: “Ey Allâh’ın Resûlü! Hamd olsun O Allâh’a ki, bize İslâmiyet gibi bir dini ikram ve ihsan etti de, bizleri helâk olmaktan kurtardı. Ben babamın yüz deve ve koyun içinden en iyisini seçerek götürüp Uzzâ için kestiğini ve onun yanında üç gün kaldıktan sonra sevine sevine yanımıza döndüğünü görürdüm. Babamın üzerinde hayatını tüketmiş ve ölüp gitmiş olduğu bu görüş ve inanışa, işitmez, görmez, zarar ve yarar vermez bir taş ve ağaç parçası için kurbanlar keserek nasıl aldanmış olduğuna bakıyorum da şaşıyorum!” dedi. Peygamberimiz (sav): “Bu, şüphesiz, Allâh’a aid bir iştir. Onun, doğru yolu kolaylaştırdığı kimse, doğru yolu 1056 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 873-874; Ebülmünzir HişamülkelbîKitabülesnam, s. 25-26; Ezrakî-Ahbaru Mekke, c.I. s. 127-128. 1057 1058 1059 1060 Yakut-Mücemmülbüldan, c. IV, s. 117. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 874. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 874. Ebülmünzir Hişamülkelbî-Kitabülesnam, s. 26. 307 bulur, sapıklık kolaylaştırdığı kimse de sapıklık içinde kalır!” buyurdu. 1061 Bu olay, Hicret’in sekizinci yılı ramazan ayı bitiminde olmuştur.1062 Amr b. Âs’ın Süva Putunda: Peygamberimiz (sav), ramazanın bitmesine on gece kala, cuma günü Mekke çevresinde bulunan putları yıkıp ortadan kaldırmak, İslâmiyete aykırı her şeyi değiştirmek üzre her tarafa askeri gönderdiği sırada, Amr b. Âs’ı da Hüzeyllerin puttu Süvâ’ı yıkmaya göndermişti. Amr b. Âs der ki, Süvâ’ putunun yanına kadar vardım. Yanında kapıcısı ve bakıcısı bulunuyordu. Bana (Ne istiyorsun?) diye sordu.1063 (Süvâ’yı yıkmak istiyorum! dedim. Bana: (Onu, yıkmak, senin nene gerek?) dedi.1064 ( Onu yıkmamı bana, Rasûlüllâh (sav) emr etti!) dedim. (Onu yıkmaya, senin gücün yetmez ki!) dedi. (Ne için gücüm yetmez?) diye sordum. (O senden kolayca korunur ve savunur!) dedi. ( Yazıklar olsun sana ki, hâlâ bâtıl ve boş şeylerle oyalanıp durmaktasın! Bu put, işitir ve görür mü hiç?) dedim. Yanına yaklaşıp onu kırdım. Arkadaşlarıma da emrettim: Süvâ’nın mal deposunu yıktılar. Onun içinde bir şey bulamadılar. Sonra bakıcıya (Nasıl, gözünle gördün mü?) dedim. 1061 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 874. 1062 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 874. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 146. Vakıdî-Megâzî, c. II, s. 870. 1063 1064 308 Bakıcı (Ben, Allâh’a boyun eğdim, Müslüman oldum) dedi.1065 Sa’d b. Zeyd’ül’ Eşhelî’nin Menat Putunda: Menat putu, Evs ve Hazrec kabileleriyle Yesrip halkından bulunan dinine bağlı olanların putu olup Kudeyd nahiyesinde Müşellel’de dikili idi.1066 Peygamberimiz (sav), bu putu yıkmaya, Sa’d b. Zeyd’ül’Eşhelî’yi ramazan ayının bitmesine on gece kala göndermişti. 1067 Yanında yirmi süvari vardı. Menat’ı yıkmaya, Hz. Ali’nin veya Ebû Süfyan b. Harp’in gönderildiği de rivayet edilir.1068 Sa’d b. Zeyd, Menat’ın yanına vardı. Kapıcı ve bakıcı: “Ne istiyorsun?” diye sordu. Sa’d: “Menat’ı yıkmak istiyorum!” dedi. Kapıcı: “Sen bunu yapabilecek misin!” dedi. Sa’d, Menat putuna doğru varınca, Menat’tan kapkara, çırıl çıplak, saçı başı darma dağın bir kadın çıkıp göğsünü dövmeye ve feryad etmeye başladı. Bakıcı: “Menat’ı, yanına alda sana karşı gelenleri parçala!” dedi. Sa’d b. Zeyd, kılıçla vurup kara kadını öldürdü. Arkadaşları ile varıp Menat putunu yıktılar. Menat’ın mal deposunda bir şey bulamadılar. Peygamberimiz (sav)’ın yanına döndüler. Bu hadise, ramazanın bitmesine altı gün kala vuku’ buldu.1069 1065 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 146. 1066 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I, s.87-88. Vakıdî-Megazî, c.II, s. 870. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. I, s.87-88. 1067 1068 1069 İbn-i Kayyım-Zadülmead, c.II, s. 186. 309 Halid B. Velid’in Beni Cezimelere Göndrilmesi: Halid b. Velid Benî Cezmilere, Hicret’in sekizinci yılı şevval ayında gönderildi.1070 Peygamberimiz (sav), Allâh’a imana dâvet etmek üzre Mekke çevresindeki bazı kabilelere askeri birlikler göndermişti.1071 Halid b. Velid Uzzâ’yı yıkıp Mekke’ye dönünce, Peygamberimiz (sav) onu da Muhacirlerle Ensar ve Benî Süleymlerden üç yüz elli kişilik askeri bir birliğin başına geçirerek Benî Cezimelere gönderdi.1072 Halid b. Veild, onları sadece İslâmiyete dâvet ekmekle yetinecek, çarpışma yapmayacaktı.1073 Beni Cezimeler Mekke’nin aşağı tarafında bir gecelik uzaklıktaki Yelemlem nahiyesinde Gumeysa diye anılan sularının başında oturmakta idiler.1074 Halid b. Velid, askerlerle birlikte Benî cezimelerin yurduna varıp dayandı.1075 Benî Cezime’ler, Müslümanları görünce, silâhlandılar, çarpışmaya kalktılar. Karşı koymanın en şiddetlisiyle karşı koydular. Halid b. Velid; ikindi, akşam ve yatsı namazlarına kadar bekledi. Ezan sesi işitilmeyince üzerlerine saldırdı. Benî Cezîmeler de çarpıştılar. Onlardan öldürülenler öldürüldü. Esir edilenler esir edildiler. 1070 1071 1072 1073 1074 1075 Vakıdî-Megazî, c.I, s. 6. İbn-i İshak, İbn-i Hişam Sîre, c.IV, s.70-71. İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 147. Vakıdî-Megazî, c.III, s.875. İbn-i Esir Kâmil, c. II, s. 255. Diyar bekrî-Hamis, c. II, s. 97. 310 Benî Cezîmeler, sonradan, Müslüman olduklarını iddia ettiler.1076 Abdullâh b. Ebî Hadred der ki: “Beni Cezîmelere baskın yapıldığı sırada, Hevdecin içinde parlak yüzlü, sararmış benizli bir adam bulduk. Arkadaşlar, kendisine Müslüman olmasını teklif ettiler. Genç adam: “İslâmiyet ne demektir?” diye sordu. İslâmiyet anlatıldı. Kendisinin İslâmiyetten hiç haberi olmadığı anlaşıldı. Ona: “Sen, kâfir misin? diye sordular. Genç adam: “Kâfir isem bana ne yapacaksınız?” diye sordu. Müslümanlar: “Kâfir isen, seni öldürürüz!” dediler. Genç adam: “öyle ise, beni, şu vadinin aşağısındaki hevdeçli kadınlara ulaştırın da öyle öldürün!” dedi. Genç adamı kadınların yanına götürdüler. Genç adam: “Selâmlarım seni Hubeyş! Artık, tükendi, bitti yaşayış! Benim suçum yok! dedi ve ona bir şiir söyledi.1077 Kadın: “Sana da, yedi, sekiz, dokuz, on kerre selâmlar!” dedi. Bundan sonra genç adamın boynu vuruldu. Kadın gelip cesedinin üzerine kapandı. Onu öpmeye, dudaklarını emmeye başladı.1078 Bir veya iki kerre hıçkırdıktan sonra, oracıkta can verdi.1079 1076 1077 1078 1079 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 883. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 879. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 880. İbn-i Seyyid-Uyunül’eser, c.II, s. 187. 311 Müslümanlar, bu olayı Peygamberimize haber verdikleri zaman: Yüce Peygamberimiz (sav): “İçinizde hiç mi merhametli bir adam yoktu?” buyurmuştur.1080 Peygamberimiz (sav): “Rüyamda Hays’tan, ağzıma bir lokma alıp çiğnediğimi, tadını tattığımı, onu, yutacağım sırada, içinden bir şeyin boğazıma gerildiğini, Ali’ nin, elini sokup onu çıkardığını gördüm! buyurdu. Hz. Ebû Bekir: “ Yâ Resûlallâh! Göndermiş olduğun askeri birlikler arasında şu askeri birlikten sana hoşlanmayacağın bazı haberler geldi. Ali’yi gönder de onu hall etsin! Kolaylaştırsın!” dedi.1081 Peygamberimiz Hz. Ali’yi çağırdı: “Ey Ali! Şu kavmin (Benî Cezîmelerin) yanına kadar git! İşlerini gör! Cahiliye Çağı’ndaki davaları ayaklarının altına al, hükümsüz say!” buyurdu.1082 Hz. Ali ’ye bir miktar para verdi. Bu paralarla Hz. Ali, Halid b. Velid’in Benî Cezîmelerden yanlışlıkla öldürmüş olduğu kimselerin diyetini ödedi. Yanında getirdiği para yetişmedi. Hz. Ali, Ebû Şafii, Peygamberimiz (sav) gönderip tekrar para getirtti. Ganimet alınmış, zarara uğratılmış en küçük bir şey bırakılmadan meydana gelen zararlar da ödendi. Artan bir miktar parayı da, Rasûlüllâh adına zaruri ihtiyaçları için Benî Cezîmelere verdi. Peygamberimiz (sav)’ın yanına döndü.1083 Peygamberimiz (sav): “Ey Ali ne yaptın?” diye sordu. 1080 Ebülfida-Sîre, c. III, s.597;İbn-i Seyyid-Uyunül’eser, c.II, s.187,Diyar Bekri-Hamis, c.III, s.99. 1081 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV, s. 72. 1082 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 882. 1083 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c. IV. s. 73. 312 Hz. Ali: “Yâ Resûllâh! Müslüman bir kavmin yanına vardık. Onlar Meydanlarına Mescitler yapmışlar. Halid’in öldürmüş olduğu herkesin köpek yalaklarına varıncaya kadar onlara ödeme yaptım. Yanıma bir miktar para artmış kalmıştı. Onlara (Bu da, size Resûlüllah (sav)’ın bilmediği, sizin bilmediğiniz şeylere karşılık olarak ihsan edilmiştir.) dedim.” dedi.1084 Peygamberimiz (sav): “Çok iyi yapmışsın!1085 Ben, Halid’e adam öldürmeyi emr etmemiş, ancak, onları, İslâmiyete dâvet etmesini emretmiştim!” buyurdu.1086 Sonra kalkıp Kıbleye karşı ayakta durdu, ellerini kaldırdı. Üç Kerre: “Ey Allâhım! Halid b. Velid’in yaptığı şeyden uzak ve beri’ bulunduğumu sana arz ederim!” diyerek Allâh’a sığındı.1087 Halid b. Velid, gelince, Peygamberimiz (sav), onu azarladı.1088 Halid b. Velid, Beni Cezîmeleri, ne düşmanlık ne de öc almak için öldürmediğine yemin etti.1089)1090 HUNEYN GAZASI (Huneyn Gazasına, Hicret’in sekizinci yılında şevval ayının beşinde cumartesi günü çıkılmıştır.1091 Huneyn, Mekke’ye üç geceliktir. Mekke ile Taif arasında, Tihame Bölgesi’nde birçok inişli çıkışlı, dar geçitleri ve gizli yolları bulunan geniş bir vadidir.1092 1084 1085 1086 1087 1088 1089 1090 1091 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 882. İbn-i Esir-Kâmil, c. II, s. 256. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 882. Taberî-Tarih, c.III, s. 124. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 881. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 883. M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 889. 313 Zülmecaz panayırının kurulduğu yerin yakınındadır.1093 Hevazin ve Sakıf kabileleri, Peygamberimiz (sav)’ın Medine’den yola çıktığını işittikleri zaman, kendilerinin üzerine yürüyeceğini sanarak savaşmak için derlenip toparlanmışlardı.1094 Hatta harekât durumunu öğrenmek üzere casuslarını yola çıkarmışlardı.1095 Peygamberimiz (sav) Mekke’yi feth edince, Hevazinlerle Sakıflerin ileri gelenleri birbirlerine gidip gelmeye başlamışlardı.1096 “Onun, bizimle savaşmasına bir mani kalmamıştır. Yerinde görüş: “O bize savaşmaya gelmeden önce, biz onunla savaşmaya gitmeliyiz!” “Vallâhi, Muhammed, iyi çarpışan bir kavme rastlamadı. İşinizi sıkı tutunuz da, O, sizin üzerinize yürümeden önce, siz, Onun üzerine yürüyünüz!” dediler. Sakifler: “Biz onun üzerine yürümek istemiyor, onun bizim üzerimize yürümesini istiyoruz. Bununla beraber, o, bizim üzerimize yürüyecek olursa, karşısında sapasağlam bir kale bulacak ve bizim, onun dibinde bol yiyecekler içinde kendisini yeninceye veya dönüp gitmek zorunda bırakıncaya kadar çarpıştığımızı görecektir; fakat biz, böyle olmasını istemiyoruz. Sizinle birlikte gideceğiz, el ve iş birliği yapacağız!” dediler. Ebû Süfyan b. Harple, Hâkim b. Hizam’ın bildir- 1092 1093 1094 1095 1096 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 85 Taberî-Tarih, c.III, s. 125 Taberi-Tarih, c.III, s. 125-126. Vakıdî-Megazî, c.II, s.804-806. Vakıdî-Megazî, c.II, s.805. 314 diğine göre, Hevazinler de, Peygamberimiz (sav)’ın en azılı, en amansız düşmanı idiler.1097 Mâlik b. Avf, Nasrî, Hevazinleri topladı.1098 Mâlik b. Avf, o zaman otuz yaşında idi. ve Hevazinlerin lideri ve kumandanı idi.1099 Kendisi, elbisesini uzun yaptırır, yürürken salıp yerde sürür ve bunu kibir ve gururundan yapardı. Hevazinlerle birlikte Sakifler, bütün Nasır ve Cüşem kabileleri toplandılar. Ancak, Hevazinlerden Kâp ve Kilâp kabileleri harekâta katılmadı.1100 Bütün birliklerin, Mâlik b. Avf’un Nasrî’nin kumandası altında Peygamberimiz (sav)’ın üzerine yürümesi kararlaştırıldı ve yürüyüşe geçildi. Hevazinler, bütün mallarını, kadın ve çocuklarını da yanlarına alarak Evtas mevkiine gelip oturdular.1101 Her taraftan kabileler akın akın yardıma gelmeye ve Evtas’ da toplanmaya başladılar.1102 Ordugâhlarını Evtas’da kurdular.1103 Evtas, Hevazinlerin yurdunda bir vadidir.1104 Hevazin ve Sakifler on dört bin kişi idiler. Bunlara, diğer Arap kabilelerinden gelip katılanlar da pek çoktu.1105 1097 1098 1099 1100 1101 1102 1103 1104 1105 Vakıdî-Megazî, c.II, s.816. İbni Sa’d-Tabakat, c.II, s. 149-150. İbni Sa’d-Tabakat, c.II, s. 149-150. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 80. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 80. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 80. Vakıdî-Megazî, c.II, s.886. Yakut-Mucemmülbüldan, c.II, s. 281. Zemahşerî-Keşşaf, c.II, s. 182. 315 Mâlik, savaş erleriyle birlikte bütün mallarını, kadın ve çocuklarını da savaş meydanına getirdi. Bunu, savaş erleri, kadın ve çocuklarını koyup kaçmasınlar diye yaptı. Hevazinlerin Ordu Düzeni: Malik b. Avf’ın ordusunun en önünde süvariler, onların arkasında piyade savaş erleri, onların arkasında kadınlar, kadınların arkasında davarlar, davarların arkasında develer, onların arkasında da sığırlar sıralanmıştı. Ordu erlerinin mal varlığını, çoluk çocuğunu koyup kaçmaz diye düşünmüştü Mâlik.1106 Peygamberimiz (sav), Hevazin ve Sakiflerin savaşmak için hazırlıklarını işitti.1107 Abdullâh b. Ebî Hadred’ül’Eslemî ’yi yanına çağırıp, Hevazinlerle aid bütün bilgiler öğreninceye kadar aralarında kalmasını ve gerekli haberi getirmesini kendisine emretti.1108 Abdullâh gidip Hevazinlerin ordugâhında dolaştı. Mâlik b. Avf’ın yanına kadar sokuldu. Hevazin başkan ve kumandanlarını onun yanında buldu. Mâlik b. Avf ’ın, arkadaşlarına: “Muhammed, bu defakinden sonra, hiçbir zaman bir daha çarpışmayacaktır! O, şimdiye kadar, ancak, savaş bilgisinden haberi olmayan kavimlerle karşılaşmış ve onlara galebe çalmıştı. Seher vakti olunca, hayvanlarınızı, kadınlarınızı ve çocuklarınızı arkanızda sıralayacaksınız! Sonra, askerlerinizi sıralayacaksınız! Müslümanlarla karşılaşınca hücuma kalkacaksınız! Kılıçlarınızın kınlarını kırınız! Bir tek adam gibi hep birden saldırınız! 1106 1107 1108 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s.157. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 82. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 82. 316 Biliniz ki: “Yenmek ilk saldıranındır!” Dediğini işitti ve ezberledi. Kınları kırılan kılıçları sayısı yirmi bin idi.1109 Abdullâh b. Ebî Hadred, bir veya iki gün, Hevazinlerin ordugâhında kaldıktan sonra dönüp bütün işittiklerini Peygamberimiz (sav)’a haber verdi.1110 Peygamberimiz (sav), Hz. Ömer’i yanına çağırdı. Ona, Abdullâh b. Ebî Hadred’in haber verdiği şeyleri anlattı. Peygamberimiz (sav), Abdullâh b. Ebî Hadred’den Hevazinlerin haberlerini alınca, onlarla karşılaşmak üzere acele hazırlandı. Safvan b. Ümeyye ’nin yanında zırhlar ve silâhlar bulunduğu Peygamberimiz (sav)’a anılmıştı. Peygamberimiz (sav), ona haber saldı. Safvan, daha müşrikti, Müslüman olmamıştı. Peygamberimiz (sav), ona: “Ey Ebû Ümeyye! Yarın gidip düşmanlarımızla karşılaşacağız. Şu silâhlarını bize emanet olarak ver!” buyurdu.1111 Safvan: “Yâ Muhammed! Zorla almak, geri vermemek üzere mi istiyorsun?” diye sordu. Peygamberimiz (sav): “Hayır! Sana teslim edinceye kadar bizde emanet olarak, kalmak kırılan ve yitirilenleri tanzim edilmek üzre istiyoruz! buyurdu.1112 Safvan: “Öyle ise, bunda, bir sakınca yok!” dedi. Yüz tane zırhla onlara yetecek kadar silâh verdi.1113 1109 1110 1111 1112 1113 Vakıdî-Megazî, c.III, s.893. Hâki-Müstedrek, c. III, s. 49. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83. 317 Peygamberimiz (sav), bunları, savaş yerine kadar taşımayı üzerine almasını ondan istedi. Safvan, Peygamberimiz (sav)’ın bu isteğini de yerine getirmeyi kabul etti.1114 Zırh ve silâhları Evtas’a kadar devesinin sırtında taşıyıp arada Peygamberimiz (sav)’a teslim etti.1115 Bunun içindir ki, emanet olarak alınan şeyler, kırıldıkları ve yitirildikler takdirde bedellerinin ödenmesi sünnet olmuştur.1116 Peygamberimiz (sav), amcası oğlu Nevfel b. Hâris’ den de üç bin mızrak aldı.1117 Peygamberimiz (sav), Attâb b. Esid’i Mekke’ye vali 1118 Muaz b. Cebel’i de Sünnet ve fıkıh öğretmeni olarak tayin etti. Ordu Mevcudu ve Mekke’den Yola Çıkış: Peygamberimiz (sav), şevval ayından altı gece geçtikten sonra, cumartesi günü iki bini Mekkeli olmak üzere on iki bin kişilik bir kuvvetle Mekke’den Hevazinlere doğru yola çıktı.1119 Peygamberimiz (sav)’la birlikte Mekke’li müşriklerden seksen kadarı orduya katıldı. Yalnız, Bunların amacı, hangi taraf galip gelirse o tarafa geçip ganimet almaktı. Onların hepsi, Peygamberimiz (sav) ve Eshabının yenilmesini de pek istemiyorlardı. Ebû Süfyan b. Harp, İslâm ordusunun arkasından geliyor, rastladığı düşmüş 1114 1115 1116 1117 1118 1119 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 890. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 890. Taberî-Tarih, c. III, s.127. Halebî- insanül’uyun, c.III, s. 63. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre. IV, s. 83. 318 olan silâh ve kalkanları toplayıp devesine yükleyerek taşıyordu. Safvan b. Ümeyye de orduya katılmıştı. Henüz Müslüman olmamıştı. Peygamberimiz (sav), kendisine bir müddet tanımıştı. Ordunun arkasından geliyordu. Hâkim b. Hizam, Huyaytıb b. Abdul’uzzâ gibi bazıları da, hangi taraf muzaffer olacak diye merakla bakıyorlardı.1120 Ebû Bürde b. Niyar der ki: “Evtas’ın arkasında bir ağacın altında dinlenmiştik. Rasûlüllâh (sav) da büyük bir ağacın altına inmişti. Biz o ağaca bakıyorduk. Rasûlüllâh (sav), kılıcını ve yayını o ağaca asmıştı. Eshabından Rasûlüllâh (sav)’a en yakın olanı ben idim. Kendisinin “bana” (Ey Ebû Bürde!) diye seslenmesi beni korkuttu “Buyur” dedim ve hemen yanına vardım.1121 Yanına vardığım zaman, Rasûlüllâh (sav)’ın yanında bir adam oturuyordu. Rasûlüllâh (sav): “Ben, uyurken, bu adam, yanıma geldi. Kılıcını sıyırdı 1122 sonra başucuma dikilince, ürperdim.1123 O: “Yâ Muhammed! Bu gün, benim elimden, seni koruyacak, emniyet ve selâmete kavuşturacak kim var?” dedi. “Allâh!” dedim.” buyurdu.1124 1120 1121 1122 1123 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 894-895. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 891. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 891. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 891. 319 Onu öldürmek için sıçradım. Kılıcımı sıyırdım. Rasûlüllâh (sav): “Kılıcını kınına sok!” buyurdu. “Yâ Resûlallâh! Bırak beni de Allâh düşmanının boynuna vurayım? Herhalde bu, müşriklerin casuslarındandır!” dedim. Rasûlüllâh (sav): “Sus ey Ebû Bürde!” buyurdu.1125 Ona ne bir şey söyledi, ne de kendisini cezalandırdı.1126 Bana: “Ey Ebû Bürde! Hiç şüphesiz, Allâh, dinini, bütün dinlere üstün kılıncaya kadar benim koruyucumdur!” buyurdu.”1127 Süheyl b. Hanzaliyye der ki: “Rasûlüllâh (sav)’la birlikte Havazin Gazası’na gidiyorduk. Rasûlüllâh (sav), o kadar hızlı gidiyordu ki, bir adam, yanına varıp: “Yâ Resûlallâh! Arkandakilerle bağlantı kesildi!” deyince, orada inip ikindi namazını kıldı. Halka da inmelerini emir etti. Bir atlı gelip: “Yâ Resûlallâh! Ben önünüzde dağ üzerinde şöyle gidiyordum. Bir de ne göreyim: Hevazinlerin geride hiçbir şeyleri kalmamak üzre Huneyn Vadisi, onların bütün kadın, çoluk çocuk, davar ve sığırlarıyla dolmuş!” dedi. Rasûlüllâh (sav), gülümsedi ve: “İnşaallâh, yarın, onları, Müslümanlar ganimet alacaklardır!” buyurduktan sonra: “Bu gece, bize bekçilik edip nöbet tutacak bir süvari yok mudur?” diye sordu. Üneys b. Ebî Mersedül’ganevî at üzerinde gelip: “Yâ Resûlallâh! Ben, bekçilik ederim!” dedi. 1124 İmamı Muhammed-Siyerülkebir, c.III, s. 1031; VakıdîMegazî, c.III, s. 891. 1125 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 891-892. 1126 İmamı Muhammed-Siyerülkebir, c.III, s. 1032; VakıdîMegazî, c.III, s. 892. 1127 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 892. 320 Rasûlüllâh (sav) ona bir dağ üzerinde bekleme görevi verdi. Tan yeri ağarınca gelip “Yâ Resûlallâh! Emrinizi yerine tetirdim. Hiç kimse görmedim, sezmedim!” dedi. Peygamberimiz (sav), ona: ” Haydi git! Atından in ve yanıma gel” buyurdu.1128 Hevazin Casuslarının Müşahedeleri: Peygamberimiz (sav) şevval ayından on gece geçince, Salı akşamı Huneyn’e erişti.1129 Hevazin ve Sakif Ordularının başkumandanı Mâlik b. Avf adamlarından bazılarını casus olarak ileri salmıştı.1130 Bunlar Hevazinlerden üç kişi idiler, Müslüman orduları arasına dağılacak, Müslümanların durumu hakkında Peygamberimiz (sav)’a bilgi getireceklerdi.1131 Casuslar, âsapları bozulmuş, titrer bir halde dönüp Mâlik’in yanına geldiler. Komutan Mâlik: “Yazıklar olsun size! Nedir bu haliniz diye?” sordu. Casuslar: “Beyaz, parlak yüzlü, alaca atlar üzerinde öyle adamlar gördük ki, Vallâhi gördüğün şu perişan hale düşmekten kendimizi tutamadık! 1132 Biz yer halkı olarak onlarla çarpışamayız! Gök halkı olsaydık, çarpışırdık! Onların gözleri, yürekleri yerinden oynatır! Bizi dinlersen, hemen kavminin yanına dön! Eğer, şu halk, bizim gördüklerimizi görecek olursa, onlarda bizim uğradığımız hale uğrarlar!” dediler. 1128 1129 1130 1131 1132 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 893-894. Vakıdî-Megazî, c. III, 892. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 82. Taberî-Tarih, c. III, s. 127. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 892. 321 Mâlik b. Avf : “Üf sizlere! Hayır! Siz, ordugâhta korkak bir cemaatsiniz!” dedi. Ordu içinde bunu yayıp da orduyu korkuya ve tefrikaya düşürmesinler diye onları, yanında tutukladı. “Bana, gözüpek bir adam gösteriniz?” dedi. O adam da gittikten sonra Mâlik’in yanına döndü. Önceki gidip gelenler gibi o da perişan hale düşmüştü. Mâlik, ona da: “Ne gördün?” diye sordu. O da, öncekilerin söylediğini aynen söyledi 1133 ammâ, casusların bu sözleri, Mâlik b. Avf’ı fikrinden caydırmadı.1134 Huneyn, çok inişli ve çıkışlı, dar geçitleri ve gizli yolları olan geniş bir vadisi bulunduğundan, Mâlik b. Avf, gece olunca, askerleri bu vadinin görünmez ve dar yerlerine dağıtarak yerleştirdi.1135 Müslümanlar, gelip saldırınca, pusudakileri arkadan vurup, hep birlikte saldırışa geçmelerini askerlerine emr etti.1136 Müslümanları görür görmez tek bir adam gibi saldırmalarını iyice emir ve direktif verdi. 1137 Peygamberimizin Savaş Düzenine: Peygamberimiz (sav), seher vakti, Müslümanları, savaş safları düzenine koydu. Bayraktar ve sancaktarlara, bayrak ve sancaklarını verdi. 1133 1134 1135 1136 1137 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 892. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 82. Halebî-İnsanü’uyun, c.III, s. 64. Halebî-İnsanü’uyun, c.III, s. 64. Taberi-Tarih, c. III, s. 127; İbn-i Esir-Kâmil, c.II, s. 262. 322 Muhacirlerin sancağını Hz. Ali, bayraklarını da Sa’d b. Ebî Vakkas ve Hz. Ömer taşıyordu. Ensardan Hazrecilerin sancağını Hubab b. Münzir veya Sa’d b. Ubade, Evsîlerin sancağını Üseyd b. Hudayr taşıyordu. Evs ve Hazrecilerin her kabilesinde ya sancak, ya da bayrak bulunuyordu.1138 Peygamberimiz (sav), Müslümanları, çarpışmaya teşvik etti, Sebat ve bağlıklı gösterirler, güçlüklere göğüs gererek sebat ederlerse, fetih ve zafere kavuşacaklarını müjdeledi. Düşmanla İlk Çatışma ve Sonucu: Huneyn vadisine sabahın alaca karanlığında savaş düzeni halinde inilmeye başlandı.1139 Bera’ b. Azib’e göre: Hevazinler, attıkları bir oku boşa gidermeyecek kadar keskin nişancı ve atıcı idiler. İslâm ordusundan ilk karşılaştıkları kimsele ise, umumiyetle aceleci, zırhsız, silâhsız veya pek az silâhlı bir takım toy gençlerdi.1140 Bununla beraber, onlar, Hevazinlerle karşılaşır karşılaşmaz, üzerlerine atılıp onları bozguna uğrattılar; fakat ganimet toplamaya koyuldukları zaman da, Hevazinlerin çekirge sürüsü gibi ok yağmuruna tutuldular ve tutunamayarak bozuldular, dönüp kaçmak zorunda kaldılar.1141 Bu öncü birlik içersiden ilk ürküp kaçanlar da, suçları bağışlanmış kendiliklerinden orduya katılmış iki bin kadar Mekkeli idi. 1138 1139 1140 1141 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 897. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 897 Müslim-Sahih, c. III, s.1400-1401. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c.IV, s. 281. 323 Rivayete göre, yeni Müslüman olan Mekkelilerden bazıları o sırada birbirlerine, Peygamberimiz (sav) hakkında: “Onu yalnız bırakınız! Tam sırasıdır bozulunuz!” demişlerdi.1142 Huneyn Savaşı, şevval’in onuncu veya on birinci günü vuku’ buldu.1143 Hevazinler, bozguna uğrattıkları Müslümanları kovalayarak Peygamberimiz (sav)’in yanına kadar gelip dayandılar.1144 Câbir b. Abdullâh’ın bildirdiğine göre, Peygamberimiz (sav), o sırada sağ yana çekilip kaçan Müslümanlara: “Nereye gidiyorsunuz Ey insanlar! Bana doğru geliniz! Ben, Resûlüllâh’ım! Ben, Muhammed b. Abdullâh’ ım! 1145 Ey Allâh’ın kulları! Ben, Allâh’ın kulu ve Resûlüyüm! Ey Muhacirler topluluğu! Ben, Allâh’ın kulu ve Resûlüyüm! Ey Muhacirler! Muhacirler! Ey Ensar! Ey Ensar!” Diyerek sesleniyor, develer birbirine giriyor, halk alabildiğine alıp kaçıyordu! Peygamberimiz (sav)’ın yanında, Muhacir ve Ensardan bazı kişilerle âile halkından başka kimse kalmamıştı.1146 Rivayete göre: Huneyn Günü kaçmayıp oldukları 1142 1143 1144 1145 1146 Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 65. Diyar Bekrî-Hamis, c.II, s. 110. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 906. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 85. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 85. 324 yerde sebat edenler Peygamberimiz (sav)’ın can dostları yüz kadar kişi idi.1147 Bunların otuz üçü Muhacirlerden, altmış yedisi Ensardandı.1148 Peygamberimiz’in Allâh’a Arz ve Şikâyet Edişi: Peygamberimiz (sav), Müslümanların bozulup kaçıştıklarını görünce: “Ey Allâhım! Hamd sana mahsustur. Şikâyetler; ancak sana arz olunur. Yardım; ancak, senden dilenir!” diyerek Allâh’a yalvarınca, Cebrâil (sav), gelip: “Sana telkin olunan bu kelimler, arkasında Firavun bulunduğu kendisine deniz yarıldığı gün, Mûsâ’ya da Allâh tarafından telkin olunmuştu.”dedi.1149 Peygamberimiz (sav)’la birlikte gelip Müslümanların bozguna uğradıklarını gören Mekkeliler, kalplerinde taşıdıkları kini dile getirmekten kendilerini alamadılar. Ebu Süfyan: “Artık onarın bu bozgunlukları denize varıncaya kadar sürer, vallâhi, Hevazinler onları yenerler!” dedi.1150 Safvan b. Ümeyye ise ona cevaben: “Ağzına toprak dolsun!” diyerek cevap verdi.1151 Peygamberimiz (sav) ve Hz. Abbas’ın Kaçışan Müslümanlara Tekrar Tekrar Seslenişi: Peygamberimiz (sav): “Ey Allâh’ın yardımcıları! Ben Allâh’ın kulu ve Resûlüyüm! Sabır ve sebat ediniz! 1152 1147 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 901; Belâzürî-Ensabül’eşraf, c.I, s. 365. 1148 1149 1150 1151 1152 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 901 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 901 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 86. Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 70. Vakıdî-Megazî, c. III, s. 897-898. 325 Ey insanlar! Nereye gidiyorsunuz? diyerek sesleniyor, fakat kaçışanlardan hiçbirinin döndüğü görülmüyordu. Peygamberimiz (sav), tek başına boz katırını tepip Hevazinlerin üzerine yürümek istiyor, Hz. Abbas, katırı dizginini, Ebû Süfyanda katırın üzengisini tutup hızını kesmeye çalışıyor, Peygamberimiz (sav)’ın düşman içine dalmasını engellemeye çalışıyorlardı.1153 Peygamberimiz (sav) Hz. Abbas’a: “Ey Abbas! Sen onlara: (Ey Ensar topluluğu! Ey Semüre ağacının altında biat etmiş olan Sahabiler topluluğu!) diyerek seslen!” buyurdu.1154 Hz. Abbas, gayet gür sesli idi. Durgun havada sekiz millik mesafeye sesini duyururdu. En yüksek sesi ile seslendi, bağırdı.1155 Dâveti işiten Müslümanların: “Emrindeyiz! Emrindeyiz!” diyerek gelişleri, develerin ineklerin yavrularını özleyerek gelişlerini andırıyordu.1156 Dâvet sesini işiten Müslümanlar, develerin başını çevirmeye bir türlü güç yetiremiyorlar, zırh gömleklerini kılıç ve kalkanlarını alıp yere atlayarak sesin geldiği tarafa doğru koşuyorlardı. Böylece Peygamberimiz (sav), yanına gelen yüz kişiyi bulmuştu.1157 Ensar dönüp gelirlerken: “Kaçış, sonra, saldırış!” diyorlar ve mızraklarla düşmana saldırışa geçiyorlardı.1158 1153 Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 207. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 87. 1155 Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 66. 1156 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 898; İbn-i Sa’d-Tabakat, c. II, s. 151; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 207; Müslim Sahih, c.III, s.1399. 1157 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 87. 1158 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 899. 1154 326 Ensar, düşmanla karşılaşınca, son derece sebatlı ve dayanıklı idiler.1159 Sa’d b. Ubade, Hazreçlere: “ Yetişiniz ey Hazreçler! Yetişiniz ey Hazreçler! Üseyd b. Hudayr da: “Yetiniz ey Evsler! Yetişiniz ey Evsler! Yetişiniz ey Evsler!” seslendikleri zaman arıların beylerinin başına uşuştukları gibi, her taraftan gelen Müslümanlar, Hevazinlerin üzerine öfke ile atılmaya başladılar. Dönüp gelenler, bin kişiyi bulmuştu. Bunlar, Hevazin müşrikleriyle savaşmaya giriştiler.1160 Peygamberimiz (sav)’ın çevresi, Müslümanlarla çarpışan Hevazin müşrikleri ile sarılmıştı.1161 Hz. Osman, Hz. Ali, Ebû Dücane ve Eymen b. Ubeyd, Peygamberimiz (sav)’ın önünde çarpışıyorlardı. 1162 O gün, Hz. Ali, Peygamberimiz (sav)’ın önünde çarpışanların en hızlısı ve en şiddedlisi idi.1163 Ebû Süfyan b. Hâris de atından inmiş kılıcının kınını kırıp atmış, yalın kılıç duruyor, zırha bürünmüş bulunuyordu.1164 Ebû Süfyan der ki: “Allâh biliyor ki, ben, Rasûlüllâh’ın önünde ölmek istiyordum. O sırada, Abbas b. Abdulmuttalip, Rasûlüllâh’ın katırının gemini tutuyordu. Ben de o bir yanından geçip 1159 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 87; Vakıdî-Megazî, c. III, s. 899. 1160 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 181; İbn-i HacerMütalibül’âliye, c. IV, s. 250. 1161 Taberî-Tarih, c.III, s. 129. 1162 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 902. 1163 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, s. 180. 1164 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 900. 327 katırın gemini tutunca, (kim bu?) diye sordu. Yüzümden miğferimi kaldırdım. Abbas: “Yâ Resûlallâh! Kardeşin ve amcan oğlu Ebû Süfyan b. Hâris’dir. Ondan razı ol” dedi. Rasûlüllâh (sav): “Öyle yaptım. Allâh, onun bütün düşmanlıklarını bağışlasın!” buyurdu. Bunun üzerine, üzengideki ayağını öptüm. Sonra, bana döndü: “Evet! Kardeşimdir” buyurdu.” 1165 Peygamberimiz (sav), boz katırının üzerinde, üzengilere basarak dikilip, Müslümanların Hevazinlere kılıçla giriştiklerini görünce: “İşte, şimdi tandır tutuştu, savaş kızıştı!” buyurdu.1166 “Ben Peygamberim! Yalan yok! Ben Abdulmuttalib’in oğluyum!” diyerek seslendi. 1167 Peygamberimiz (sav), demek istedi ki, Peygamberlikle yalan bir araya gelmez! Ben, Peygamberim. Peygamberde yalan olmaz. Ben sözünde yalan çıkan yanılır değilim ki bozguna uğrayıp kaçayım! Bütün kabilem inanmıştır ki, Allâh’ın bana va’d etmiş olduğu yardım hak, ona kavuşmam muhakkaktır. Benim için kaçmak yoktur. Peygamberimiz (sav)’ın savaş meydanında ata binecek yerde, katıra binmesi de hem cesaretinden, hem de Allâhın yardım ve zafer va’dine olan itimadından iler geliyordu.1168 1165 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 900. Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 67. 1166 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sîre, c.IV, s. 87; Vakıdî-Megazî, c. III, s. 899. 1167 Vakıdî-Megazî, c. III, s. 902. 1168 Kastalanî Mevahibülledünniye, c.I,s. 211-212. 328 Bera’ b. Azib “Vallahi, savaş kızıştığı zaman, Rasûlüllâh (sav)’a sığınır onunla korunurduk. İçimizde en yiğit olanımız, Peygamber (sav)’ın hizasında durabilendi!” der.1169 Hz. Ali İle Ebû Dücâne: Hz. Ali ve Ebû Dücâne, Hevazinlerden, kızıl bir devenin üzerinde uzun mızrağının ucuna siyah bir bayrak takmış, halkın önüne düşüp yetiştiği Müslümanlardan birçoklarını mızraklayan bir adamı hedef aldılar.1170 Hz. Ali, arkasından yetişip devenin bacaklarına vurunca, deve, arkası üzerine çöktü. Ebû Dücâne, adamın üzerine saldırdı. Kılıçla vurup bacağının yarısını kesti. Kılıç keserken ses çıkardı. Adam yere yuvarlandı,1171 Hz. Ali, onun sağ elini kesti. Ebû Dücâne de sol elini kesti.1172 Peygamberimiz (sav), katırında yere inip: “Ey Allâhım! Bize yardımını indir! 1173 Ey Allâhım! Ben, senden, bana olan va’dini yerine getirmeni isterim!1174 Ey Allâhım! Muhakkak ki sen, onların, bize galip gelmelerini istemezsin!”1175 Diyerek Allâh’a yalvardı. Ondan yardım ve zafer diledi.1176 Yerden bir avuç toprak veya kum aldı.1177 1169 1170 1171 1172 1173 1174 1175 1176 Müslim Sahih, c.III, s. 1400-1401. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.88. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.88. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 902. Zürkanî-Mevahibülledünniye Şerhi, c. III, s, 12. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899. Halebî-İnsanül’uyun, c.III, s. 69. Müslim Sahih, c.III, s. 1401. 329 Bunları, Hz. Ali veya Abbas, yerden alıp Peygamberimiz (sav) verdi.1178 Peygamberimiz (sav), onu, müşriklerin üzerine doğru atıp savurdu.1179 Atarken de (Hâ Mîm Lâ yubsırun!) 1180 (Yüzleri kara olsun!) 1181 (Geri Dönünüz!) 1182 Muhammed’in Rabbı’na 1183 Kâbe’nin Rabb’ına and olsun ki, onlar bozguna uğradılar!1184 Kâbe’nin Rabbı’na and olsun ki, onlar bozguna uğradılar!” buyurdu. 1185 Bir mucize olarak Hevazinlerden, gözlerine ve ağızlarına toprak ve kum dolmadık bir kimse kalmadı! Gökle yer arasında, demir taslar üzerine düşen demir parçalarının çıkardıkları sesler gibi sesler duyulmaya başladı! 1186 İşitilen ve yüreklerde çınlayıp duran seslerden başka, yerle gök arasında beyaz tenli, alaca atlara binmiş, başla1177 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 151; Müslim Sahih, c.III, s. 1399. 1178 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 151. 1179 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 207, c.V, 286. 1180 Heysemî-Mecmauzzevaid, c. VI, 183. 1181 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 151. 1182 İbn-i Hacer-Metalibülâliye, c. IV, s. 251. 1183 Müslim-Sahih, c.III, s. 1399. 1184 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 899; İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 151. 1185 Müslim Sahih, c.III, s. 1399; Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. I, s. 207 1186 İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 156. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. V, s. 286. 330 rına kırmızı sarıklar sarmış, sarıklarının uçlarını arkalarına salmış takım takım adamlar da görülmüş ve bunlardan korkularak çarpışma gücünün yitirilmiş olduğu rivayet edilir.1187 Huneyn Savaşında Taifliler; Bedir Savaşı Günü Kureyşîlerden öldürülmüş olanlar kadar Müslüman şehit ettiler.1188 Peygamberimiz (sav), kim, kâfir öldürürse, silâh ve elbisesi, onundur!” buyurmuştu.1189 O gün, Ebû Talha, tek başına yirmi kişi öldürmüş, onların silâh ve elbiselerini ganimet almıştı.1190 Bozguna uğrayan Hevazin ordularından bazıları Taif’ e gittiler. Mâlik b. Avf, bunların yanında idi.1191 Bir kısmı Evtas’da ordugâh kurdu. Bir kısmı Nahle’ye doğru yönelip gitti. Evtas’a gidenlere, Peygamberimiz (sav), bir sancak bağlayarak Ebû Âmir’ül’Eş’ari’yi seleme b. Ekva’ ile birlikte onların arkasına gönderdi. Düşmanlar kendilerini savundular ammâ, Ebû âmir, arka arkaya çıkan dokuz kişiyi önce Müslümanlığa dâvet etti. Onlar kabul etmeyince: “Ey Allâh! Şâhid ol! diyerek öldürdü.1192 Onuncu kişi gelince, ona da, Müslüman olma teklifini yaptı. Kabul etmeyince, kılıcını kaldırıp: “Ey Allâh! Şahit ol! Dediği zaman adam: “Ey Allâh! Bana şahit ol1187 1188 1189 1190 1191 1192 Vakıdî-Megazî, c.III, s. 905. İbn-i Sa’d-Tabakat, c.II, s. 156. Ahmed b. Hanbel-Müsned, c. III, s. 279. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.91. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.95. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s. 99. 331 ma! Deyince, Ebû âmir elini çekti ve adam kaçıp, kurtuldu. Bu adam, sonradan Müslüman oldu. İslâmiyet amelleriyle Müslümanlığını güzelleştirdi ve geliştirdi. Peygamberimiz (sav), onu, gördükçe: “Bu, Ebû Âmir’in kaçırdığıdır!” buyururlardı.1193 Nihayet Ebû âmir, yaralanıp şehit olacağını anlayınca, Ebû Mûsa’l’Eşarî’ye: “Ey kadreşimin oğlu! Peygamber (sav)’e benden selâm söyle! Benim için Allâh’tan mağfiret dilesin!” dedi ve Ebû Âmir sancağı, Ebû Mûsâ’ ya verdi: “Atımı ve silâhımı Peygamber (sav)’a teslim et!” dedi.1194 Ebû Âmir kısa bir müddet sonra şehit oldu.1195 Ebû Mûsa’l’Eş’arî, sancağı alınca savaşa girişti. Allâh, fetih ve zaferi, onun eliyle gerçekleştirdi. Evtas’da toplanan halkı bozguna uğrattı.1196 Onlar, Evtas’tan Taif’e kaçtılar.1197 Ebû Mûsa’l’Eşarî der ki: “Evtas’tan dönüp Peygamber (sav)’ın huzuruna girdim. Bayrağın benim elimde bulunduğunu görünce: “Ey Ebû Mûsâ! Ebû Âmir, Öldü mü? Diye sordu.1198 Kendi haberimizi ve Ebû Âmir’in haberini ve (Rasûlüllâh, benim için Allâh’tan Mağfiret dilesin!) dediğini, arz ettim. Bunun üzerine Rasûlüllâh (sav) abdest aldı.1199 İki rekât namaz kıldı.1200 1193 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s. 99-100. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 916. 1195 Buharî-Sahih, c. V, s. 102. 1196 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.97; Vakıdî-Megazî, c.III, s. 916. 1197 Belazürî-Ensabül’eşraf, c. I, s. 365. 1198 Buharî-Sahih, c. V, s. 102. 1194 332 Sonra ellerini kaldırıp: “Ey Allâhım! Kulcağızın Ebû Âmir’i yarlığa!” diye duâ etti. Duâ ederken ellerini, o kadar kaldırdı ki, koltuklarının beyazlığını gördüm. Sonra: “Ey Allâhım! Onu, yarattığın insanlardan çoğuna, kıyamet gününde mertebece üstün kıl! 1201 cennette onu, ümmetimin üstünleriyle eyle!” diye düâ buyurdu.1202 Halid b. Velid’in Yaralanması: Abdullâh b. Ezher der ki: “Halid b. Velid, Rasûlüllâh (sav)’ın süvari kumandanı idi. Kâfirler bozguna uğradığı zaman, Rasûlüllâh (sav)’ı gördüm. Müslümanlar, konak yerlerine dönüyor, Rasûlüllâh (sav) da, Müslümanlar arasında bulunuyor ve: “Bana, Halid b. Velid’in konak yerini kim gösterir?” diye sordu. Koşup önüne vardım. Bize Halid b. Velid’in konak yeri gösterildi. O sırada, Halid b. Velid, hayvanının sırtına dayanmış duruyordu. Rasûlüllâh (sav), onun yarasına baktı, üzerine nefes etti. Yarası iyileşti.”1203 Huneyn Esirleri ve Ganimetler: Peygamberimiz (sav), Huneyn’de alınan esirlerle ganimet mallarını bir araya toplattı ve bunların üzerine Mes’ud b. Amr’ül’gıfâri’yi memur etti. 1199 1200 1201 1202 1203 Buharî-Sahih, c. V, s. 102. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 916. Buharî-Sahih, c. V, s. 102. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 916. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.1203 333 Esirlerle ganimet mallarının Ci’râne’ye götürülüp orada tutulması için emr verdi.1204 Esirlerin başına Ebû Süfyan b. Harb’in veya Büdyl b. Verka’nın dikildiği de rivayet edilir. Müslümanlar aldıkları ganimetleri memur tayin edilinceye kadar bir yerde muhafaza etmekte idiler. “Allâh ve ahiret gününe inananlar, ganimet malından bir şey almasınlar!” diyerek halka ilân edildi.1205 Huneyn Zaferi üzerine Müslüman kadınlardan biri söylediği bir beytinde şöyle demiştir: “Ey Allâh süvarisi! Sen, Lât’ın süvarisini yendin! Sebat ve zafer, Hakkı, savunanın hakkıdır!”1206 Huneyn Gazası Münasebetiyle İnen Âyetler: “And olsun ki: Allâh, birçok savaş yerlerinde ve Huneyn Günü’nde size yardım etmiştir. O Huneyn Günü’nde ki, o gün, çokluğunuz size gurur ve güven vermişti de bu, size gelecek kazadan bir şey gidermeye yaramamıştı. Bozularak arkanıza dönüp kaçmıştınız! O bozgundan sonradır ki Allâh, Resûlü’nün ve Mü’minlerin gönülleri üzerine sükûnet veren rahmetini indirdi. Görmediğiniz ordularını indirdi ve kâfirleri azaba uğrattı. Bu, o kâfirlerin cezası idi. Sonra, Allâh, bunun ardından, kimi dilerse, onun tevbesini kabul eder. Allâh, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir!” 1207) 1208 1204 1205 1206 1207 1208 İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s.101. Vakıdî-Megazî, c.III, s. 917. İbn-i İshak, İbn-i Hişam-Sire, c.IV, s. 92. Tevbe Suresi, Âyet: 25-26. M. Asım Köksal, İslâm Tarihi. 334 İÇİNDEKİLER Sayfa BEDİR GAZASI UHUD GAZASI HENDEK GAZASI BENİ KUREYZA GAZASI MEKKE’NİN FETHİ HUNEYN GAZASI 335 5 48 138 186 205 313