Bende bir aşk var

Transkript

Bende bir aşk var
Taze
kan
Taze
kan
damarlarınıza
işleyecek
Genel Yayın Yönetmeni
[email protected]
Begüm ÇELİKKOL
dum. Esra Hanım tam bir yaşam koçu. Kendisiyle de Beykent
Üniversitesi’nin TV kanalı Bea TV’de çok güzel bir televizyon
programı yaptık, pozitif enerjisiyle beni kendimden aldı diyebilirim… Seval Hanım ise çok önemli bir eğitimci bana göre.
Feyhan Hanım ise tam bir zekâ küpü, pratik fikirleriyle her
zaman problem çözücü… İşte böyle özel kadınlarla çalışmak
benim de hoşuma gidecekti ve nitekim yola çıktık…
İlk sayı için bu kadar iddialı konuşmam sizler için belki inandırıcı olmayabilir ama okumayı denemenizde fayda var. Çünkü biz size sanatı sevdireceğimize inanarak yola çıktık. Biraz
kuruluş hikâyemizden bahsetmek istiyorum…
Her şey Görsel Sanat Yönetmeni Ferhat Gedik’in telefonla
aramasıyla başladı. Ferhat’ı uzun zamandır tanıyorum. “Begüm çok güzel bir iş yapıyoruz ve ben bir tek seninle rahat
çalışabilirim. Dilersen akşam Profilo’da buluşalım” dedi. Ne
yalan söyleyeyim yorgundum, günün stresini başımdaki ağrılar olarak çekiyordum. “Peki” dedim ve akşam buluştuk.
Sonrasında yanımıza Açelya Hanım geldi.
İlk sayımızda müziğin süpermeni olarak nitelendirebileceğimiz Rahman Altın’ı kapak konusu yaptık. Kendisi ülkemizi
uluslararası alanda temsil eden önemli bir isim. Aktüel isimlerden Kıraç ve Göksel ile söyleşi yaptık. En güncel etkinlikleri yanımıza kattıktan sonra yolumuza devam ettik. Sadece
bu kadarla da sınırlı değil. “Biraz da sağlıklı yaşama göz atmak gerekir” diyerek kansere karşı koruyucu altı öneriyi araştırdık. “Sağlık için spor şart, ne kadar erken başlanırsa o kadar
iyidir” dedik ve çocuklarımızın hangi spora hangi yaşta başlamasına ilişkin bilgileri dergimize lezzet katması için ekledik.
Açelya Hanım ile Ferhat, Edu&Art’ın fikir anne ve babası olarak gülümseyen yüzleriyle beni ağırladılar. Sonrasında toplantı üstüne toplantı derken Esra Hanım, Nalan Hanım, Seval Hanım ve Feyhan Hanım ile tanıştık. Hepsi o kadar işlerine sahip çıkan ve o kadar özel kadınlardı ki… Nalan Hanım
Ayten isimli kitabın yazarı… Ve bence ülkemizin kazandığı önemli yazarlardan biri… Bize ilk toplantıda kartvizit olarak kitabını bıraktı… Açıkçası bu hareketinden çok etkilendiğimi itiraf etmek istiyorum çünkü kendisi ileride benim olmam gereken aşamada şu anda. Ve kitabı bir solukta oku-
Ve işte Edu&Art bu şekilde karşınıza çıktı! İlk toplantıda bir
benzetme yaparak, “Dergi işi bir bebek doğurmak gibidir.
Acısıyla sancısıyla her anı güzeldir” demiştik. Edu&Art’ı her
anı kaliteli, keyifli yaşayarak çıkardık… İlerleyen zamanlarda yeni doğan bebeğimizin şekillendiğini görmek bize heyecan verecek. Bu heyecanı sizlerle yaşamaksa bize hem gurur hem de değer katacak. Gerçekten de bir kadro bu kadar dolu ve kaliteli olabilir. Davamızda iddialı olduğumuzu
bir kez daha belirtmek isterken; şimdiden hepinize iyi okumalar diliyoruz…
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Sanatın her alanından haberdar olmanız için Edu&Art bundan sonra sizlerle birlikte olacak! Yayıncılık hayatına taze bir
kan daha geldi! Zıpkın gibi, fişek gibi dinamik bir kadro sizin
sanata, eğitime, kültüre açılan kapıda gözünüz ve kulağınız
olmak için yanınızda! Eminiz ki bu dergiyi yanınızdan ayıramayacaksınız, hatta dergimizin müptelası olacaksınız.
01
EDUART ON SAYFALAR 01-13 3
3/12/12 4:21 PM
İçindekiler
İçindekiler
MÜZİK DÜNYASININ
SÜPER KAHRAMANI
RAHMAN ALTIN
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
26
08
Gerald Clayton Trio
Mart ayında
Cemal Reşit
Rey Konser
Salonu’nda!
32
12
Seyyal Taner,
“Ethnic Rock”
albümü ile
hayranlarının
karşısında
18
Yeni imajı ve
albümüyle
bambaşka bir
Göksel sizlerle...
Kansere karşı
6 önlem,
uygulayın
kanserden
korunun!
02
EDUART ON SAYFALAR 01-13 4
3/15/12 3:36 PM
DALİ’NİN KAYIP KARDEŞİ
NORMAN ROCKWELL
38
14
DERİNLERDEN
GELEN BİR SES...
YENİ ALBÜMÜYLE
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
KIRAÇ
03
EDUART ON SAYFALAR 01-13 5
3/12/12 4:21 PM
Tarih:
13 Aralık - 29 Nisan
Yer: İş Bankası Müzesi
http://www.muze.isbank.com.tr/
1935’TEN GÜNÜMÜZE
CAMLA YAZILAN TARIH
1935 yılında Türkiye İş Bankası tarafından Atatürk’ün direktifleriyle kurulan
Şişecam’ın 76 yıllık serüvenini anlatan
“1935’ten Günümüze Camla Yazılan Tarih” sergisi Türkiye İş Bankası Müzesi’nde
ziyarete açıldı. Sergide, Şişecam’a ait antik cam koleksiyonu ile Osmanlı cam koleksiyonunun yanı sıra günümüz el işçiliğinde kullanılan çeşitli aletler, sanayi üretiminde kullanılan kalıplar, camın hammaddeleri olan kristal parçaları, kuvars, kum ve
soda, cam fabrikasına ait bir maketin yanı
sıra Şişecam’ın eskiden beri ürettiği hafızalarda yer eden kavanoz, şişe ve bardak örnekleri gibi pek çok farklı obje yer alıyor.
Çeşm-i bülbül gibi özel ürünlerin üretim
görüntülerinin de yer aldığı “1935’ten Günümüze Camla Yazılan Tarih” sergisinde Şişecam’a ait Denizli Cam, Trakya Düzcam, Trakya Otocam, Topkapı Şişe ve Kırklareli Paşabahçe Fabrikası olmak üzere beş
fabrikada yapılan özel çekimlerle hazırlanan ve cam üretiminin aşamalarını anlatan
filmler de gösteriliyor.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Mart
05
EDUART ON SAYFALAR 01-13 7
3/12/12 4:21 PM
AJANDA
Mart
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Tarih: 21 Mart 2012
COLLECTION DERGİSİ Şehit Muhtar Caddesi
No: 22/1 Taksim İstanbul
KOLEKSIYONER OLMAK
ISTER MISINIZ?
Koleksiyon ve koleksiyonerlik nedir?
Nasıl koleksiyoner olunur? Bir koleksiyona başlarken
nelere dikkat edilmelidir? Nelerin koleksiyonu yapılabilir? Antika nedir,
ne değildir? Koleksiyonlarınızın geleceği ne olacak? Koleksiyon kültürü ve araştırmacılık gibi başlıklar ilginizi çektiyse tam size göre bir haberimiz var. Koleksiyon Seminerleri yakında başlıyor!
Yaşamımızı renklendiren, bir şeyleri toplarken bilgi birikimimizi artıran
koleksiyonculuk kültürü hakkında bilmek istediğiniz her şey bu seminerde… 5 hafta ve toplam 10 saat süren
bu seminer dizisinde, uzmanlardan
alacağınız bilgiler, kendilerine soracağınız soruların yanıtları, halen yaşadığınız veya kapısından bakmak istediğiniz koleksiyonculuk dünyasında sizi
harika bir yolculuğa çıkaracak.
Koleksiyon seminerinde Yeşilçam sinemasının unutulmaz isimleri de yer
alıyor. Sanatçılıkları kadar koleksiyonculukları ile de tanınan İzzet Günay, “Koleksiyonculuk, Antika ve Sanat Koleksiyonu / Müzayedeler” hakkında bilgiler verirken Ediz Hun ise,
“Koleksiyon Kültürü ve Yaşam” başlıklı seminer konusunu anlatacak.
Seminerin diğer konuşmacıları ise;
R.Sertaç Kayserilioğlu, Cem Mahruki
ve Şerif Antepli.
5 hafta ve toplam 10 saat sürecek Koleksiyon Semineri, 21 Mart 2012 tarihinde başlıyor.
Seminerler Konuları ve
Konuşmacıları:
* Koleksiyonculuk, Antika ve Sanat Koleksiyonu / Müzayedeler - İzzet Günay
* Koleksiyon Kültürü ve Yaşam Ediz Hun
* Hobiden Koleksiyonculuğa, Koleksiyonculuktan Araştırmacılığa - R.
Sertaç Kayserilioğlu
* Para ve Madalya Koleksiyonculuğu - Cem Mahruki
* Filateli Koleksiyonculuğu / Sinema
koleksiyonu yapmak - Şerif Antepli
Koleksiyon Semineri
Seminer tarihi: 21 Mart - 18 Nisan
2012 Çarşamba Günleri, 5 Hafta, toplam 10 saat Saat: 19.00 – 21.00 arası
Adres: COLLECTION DERGİSİ - Şehit
Muhtar Caddesi No: 22/1
Taksim İstanbul
Bilgi ve Kayıt İçin: 0212 256 92 58 [email protected]
06
EDUART ON SAYFALAR 01-13 8
3/12/12 4:21 PM
EDUART ON SAYFALAR 01-13 9
3/12/12 4:21 PM
MART GÜNLÜĞÜ
18.03
20.03
“DUR Bİ DAKKA!”;
APO KAYA SAHNEDE!
Paso Tiyatro tarafından sahneye
konan “Dur Bi Dakka!”yı yazıp
yöneten Apo Kaya, şimdi de oyunun
“Türkücü Salim”i olarak sahnede!
Müjdat Gezen Sanat Merkezi’nde
oyunculuk dersleri vermeye devam
eden Kaya; aynı zamanda her
Cumartesi akşamı, “Dur Bi Dakka!”
için sahneye çıkıyor!
Mart ayı boyunca her Cumartesi
akşamı saat 20:30’da Tiyatro
Karnaval Gönül Ülkü-Gazanfer
Özcan Sahnesi’nde sahnelenen
fantastik komedi türündeki “Dur Bi
Dakka!”; muhteşem oyunculukları,
hiç düşmeyen temposu, eğlenceli
konusu ve şaşırtıcı olay örgüsüyle
izleyenleri kahkahaya boğuyor.
21.03
PERA MÜZESI’NDE
SULTANLAR,
TÜCCARLAR,
RESSAMLAR
Pera Müzesi’nde dört yüzyıllık
geçmişe sahip Türkiye - Hollanda
ilişkilerini anlatan bir sergi var.
İki ülke arasındaki tarihe sanat
eserleri aracılığıyla bakan sergi,
daha sonra Amsterdam Müzesi’nde
sanatseverlerle buluşacak. 1 Nisan’a
kadar devam edecek olan “Sultanlar,
Tüccarlar, Ressamlar,” Türk ve
Hollanda tarihlerinin bağlantısını
ortaya koyup iki kültürü anlamaya
yönlendiriliyor bizi.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
GERALD CLAYTON TRIO
1984’te Hollanda’da doğan ve Los
Angeles’ta büyüyen Clayton, altı
yaşında Linda Buck ile on bir yıl
piyano eğitimi aldı. Daha sonra
da eğitimini Manhattan School of
Music’te sürdüren Gerald Clayton,
ulusal ve uluslararası alanlarda
Lewis Nash, Al Foster, Terrell
Stafford ve Clark Terry gibi caz
dünyasının ünlü isimleriyle çaldı.
2006–2008 yılları arası beşli grubu
ile birçok turne gerçekleştiren
müzisyen, düşüncelerini müziğine
en iyi şekilde aktarma fırsatını Justin
Brown ve Joe Sanders’tan oluşan
triosu ile yakaladı. 2 kez Grammy’e
aday gösterilen sanatçı, “Brother
www.iksev.org
to Brother” ile en iyi enstrümantal;
grup veya solo caz albümü dalında
Grammy ödülü aldı.
www.biletix.com
www.biletix.com
www.peramuzesi.org.tr
08
EDUART ON SAYFALAR 01-13 10
3/15/12 3:37 PM
22.03
23.03 29.03
MÜTHİŞ AŞK:
BİZİM ŞARKIMIZ
3 NO’LU ANTREPO’DA
VAN GOGH ALIVE
SERGISI
Kürşat Başar’ın senaryosunu
kaleme aldığı, 70’lerin en sevilen
parçalarını bir kez daha günümüze
taşıyacak olan müzikal oyun “Bizim
Şarkımız”; dönemde hafızalarda yer
eden müthiş bir aşk hikayesinin de
izlerini taşıyor. Yapımcılığını Zeynep
Talu’nun üstlendiği, “Bizim Şarkımız”
müzikal oyunun başrollerini; Yeşim
Salkım, Aras Berkay Özideş, Erhan
Yazıcıoğlu, Tülay Özer, Hale
Caneroğlu, Buket Dereoğlu, Ziya
Kürküt, Orhan Aydın paylaşıyor.
1970’li yılların İstanbul’unda; tiyatro,
müzisyen ve aşk temalarında
geçen “Bizim Şarkımız”; dönemde
hafızalarda yer eden müthiş bir aşk
hikayesinin de izlerini taşıyor.
100’üncü yılında değişik bir projeye
imza atmak isteyen Türkiye’nin
ilaç sektöründeki önemli ismi Abdi
İbrahim, Van Gogh’u Türkiye’ye
getiriyor. Dünyanın en büyük
ressamlarından Van Gogh’un
eserlerini yepyeni bir formatta sunan
Van Gogh Alive Dijital Sanat Sergisi,
3 bini aşkın imaj ile usta ressamın
eserlerini çerçeveden çıkararak
izleyicilerine klasik müze gezisinin
çok ötesinde bir deneyim yaşatıyor.
Vokalde Kaan Tangöze, bas gitarda
Ari Borakas ve gitarda Batuhan
Mutlugil’in birlikteliğiyle 1999 yılında
çıkan ‘Eski Köprünün Altında’
albümünden bu yana geniş bir
hayran kitlesine ulaşan Duman,
İzmir’deki sevenleriyle buluşuyor.
Türkiye’nin ünlü isimlerini ağırlayan
www.iksev.org
Ooze Venue’de gerçekleşecek
konser, saat 23.00’da başlayacak.
www.ooz-venue.com
www.biletix.com
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
OOZE VENUE’DE
DUMAN
09
EDUART ON SAYFALAR 01-13 11
3/15/12 3:37 PM
SİNEMA
TOLGA ÇEVIK
YENIDEN KARŞIMIZDA
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Sen Kimsin?
Organize İşler filmindeki başrolü ve Komedi
Dükkânı adlı televizyon programındaki oyunculuğuyla büyük başarı yakalayan Tolga Çevik’in yeni
filmi “Sen Kimsin?” sezonun iddialı yapımlarından
biri olarak vizyona girdi.
Filmin senaristliğini yapan Tolga Çevik, aynı zamanda başrol oyuncusu. Filmde Tekin rolünü canlandıracak olan usta oyuncunun partneri Pelin
Körmükçü.
2011’in Ekim ayında çekimlerine başlanan ve 6
haftalık geceli gündüzlü çalışmanın ardından izleyiciye sunulan film, İstanbul’un Yenikapı, Kuruçeşme, Fatih, Seyrantepe, Karaköy, İstinye, Eminönü,
Kasımpaşa ve Kartal gibi semtlerinde çekildi.
Tekin ve emekli trafik polisi yardımcısı İsmail Abi
kaybolan bir kızı kurtarmak için güçlerini birleştirir. Hayatları pahasına girdikleri bu mücadele bekledikleri gibi ilerlemez ve işler çığırından çıkar. Sıradan bir kayıp kız vakası olarak başlayan hikâye,
hesaplaşmaların, oyun içinde oyunların geliştiği bir
maceraya dönüşür.
Yönetmen: Ozan Açıktan Senaryo: Tolga Çevik Yapımcı: BKM Can
Tür: Mizah - Macera Oyuncular: Tolga Çevik, Pelin Körmükçü, Köksal Engür, Toprak Sergen, Zeynep Özder
10
EDUART ON SAYFALAR 01-13 12
3/12/12 4:21 PM
DVD
BURUK BİR AŞK HİKÂYESİ
Geçen yılın Kasım ayında vizyona giren Beni Unutma, ulusal ve uluslararası pek çok festivalde ödüle
lâyık görülen ‘Takva’ filminin yönetmeni Özer Kızıltan imzası taşıyor.
Hiç beklemedikleri anda tanışan ve büyük aşk yaşayan iki gencin hikâyesini konu alan filmin başrollerinde “Başka Dilde Aşk” ve “Atlıkarınca” filmlerindeki başarılı oyunculuğuyla dikkat çeken Mert
Fırat ile ilk oyunculuk deneyimiyle göz dolduran
Açelya Devrim Yılhan var. İş hayatında çok başarılı
bir karakter olan Olcay aynı zamanda genç, bekâr
ALTERNATİFLER
ve güzel bir kadındır. Olcay ciddi bir ilişki yaşadığını düşündüğü sevgilisi Hakan tarafından aldatıldığını öğrendiği günün ertesinde Sinan’la tanışır. Bu
tanışmanın ardından Sinan ani bir kararla nişanlısı Ebru’dan ayrılır ve bu iki yaralı kalp duygusal bir
ilişkiye başlarlar. Birbirlerinden etkilenen ve kısa
bir süre sonra evlenen gençlerin ilişkileri mutlu bir
şekilde devam ederken beklenmedik bir şekilde
bozulur. Arkalarında bıraktıklarını sandıkları ilişkilerinin onları bir türlü özgür bırakmaması aşklarını yeniden gözden geçirmelerine neden olacaktır.
n Ateş Topu – Fire Ball n 02:22 n Amerikan Menekşesi – American Violet n Çim Yaprakları – Leaves of Grass
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Beni Unutma
11
EDUART ON SAYFALAR 01-13 13
3/15/12 3:38 PM
MÜZİK
SEYYAL TANER’DEN YENI
ALBÜM “ETHNIC ROCK”
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Özgürlüğün sahnedeki temsilcisi
olarak 70’li ve 80’li yıllara damgasını
vuran Seyyal Taner; yıllar sonra
çıkardığı “Ethnic Rock” isimli yeni
albümüyle müzik dünyasına dönüş
yapıyor! Yıllara meydan okuyan sesi,
enerjisi ve çarpıcı “sound”u ile adeta
“Nerede kalmıştık?” diyerek yoluna
devam eden Taner’in albümü, müzik
marketlerin raflarındaki yerini aldı.
Seyyal Taner; Mart 2012’de yeni
albümü “Ethnic Rock” ile hızlı bir
dönüş yaparken, hayranlarına
eski performansından hiçbir şey
kaybetmediğini de göstermeye
hazırlanıyor. Sözü ve müziği
Kemal Boran’a ait olan “Sevda
Zindanları” parçası albümde iki farklı
düzenlemeyle yer alırken; albümde
bulunan diğer iki şarkıdan “Sorunlar”ın
sözü ve müziği Olcayto Ahmet
Tuğsuz’a, “Sus”un sözleri Atilla Güler
ve Seyyal Taner’e, müziği ise Kemal
Boran’a ait.
Sözleri Çiğdem Talu’ya, müziği Melih
Kibar’a ait olan “Seni Çok Özledim”
şarkısını da bir kez daha seslendiren
Taner’e, bu defa Kadıköy Acil
Grubu’nun solisti Önder Şahin eşlik
ediyor. Sanatçı yeni albümünde, Neşet
Ertaş’ın “Doyulur Mu?” isimli bestesini
de Volkan Başaran’ın düzenlemesiyle
seslendirdi.
RAFTAKİLER
n Old Ideas - Leonard Cohen n Bende Bi’aşk Var - Göksel
n Zamansız Şarkılar - İskender Paydaş n 21 - Adele
12
EDUART ON SAYFALAR 01-13 14
3/12/12 4:21 PM
KİTAP
ZULU
CARYL FEREY
İTHAKİ / İTHAKİ Publishing
Fiyatı / Price: 21 TL
Polisiye zor bir türdür. Kurguyu abartırsanız sırıtır,
çok basite kaçarsanız okur sizi küçümser. O nedenle
polisiye yazarının kahramanının içine girmesi, onu
iyice özümseyip romana dönüştürmesi gerekir.
45 yaşındaki Caryl Ferey böyle bir yazar ve “kara
roman” denen türün ustalarından biri olmaya aday.
“Haka ve Utu” adlı kitabının yayınlanmasından
sonra polisiye-gerilim yazarı olarak kendini
kanıtlayan Ferey 2008’de Fransız Polisiye Edebiyatı
Büyük Ödülü’nü aldı. Ferey, “Zulu” romanıyla da
eleştirmenlerin övgüsünü topladı.
Gelelim romanın konusuna...
Ali Neuman vahşetin ne olduğunu henüz küçük
bir çocukken öğrenir. Güney Afrika’nın vitrini Cape
Town’ın ağır suçlar departmanında polis şefi
olduğunda ise toplumu saran şiddet ve AIDS’le
boğuşmak zorunda kalır. Ürkütücü sonuçlara sahip
yeni bir uyuşturucunun etkisi altındaki beyaz bir
genç kızın cesedinin bulunmasıyla birlikte işler iyice
karışır. Ali artık hayal bile edemeyeceği tehlikelere
bulaşmıştır. Apartheid dönemi sona ermiş olsa da,
eski düşmanlar karanlıkta beklemektedir...
RAFTAKİLER
n Yazınsal Yaşamlar, Javier Marias (Can)
n Mino’nun Siyah Gülü, Hüsnü Arkan (Kırmızı Kedi)
n Aşkın Ötesinde, Deniz Erbulak (İthaki)
n G20 Gezegeni, Bahadır Kaleağası (Doğan)
n Tutunanlar, M. İlkay Diçer (Kanguru)
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
KARA ROMANIN BÜYÜSÜ...
13
EDUART ON SAYFALAR 01-13 15
3/12/12 4:21 PM
EFSANELER
Dali’nin kayıp kardeşi
Norman Rockwell
Lolita’nın meşhur yazarı Vladimir Nabokov, Rockwell’in
olağanüstü tekniğinin sıradan bir işe koşulduğunu söyler ve
Pnin isimli kitabinda “Dalí aslında Norman Rockwell’in bebekken
Çingeneler tarafından kaçırılmış ikiz kardeşidir .”, der.
Norman
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Percevel
R o c k we l l
Amerikalı ressam ve desinatör. Özellikle Amerikan gündelik hayatına dayalı sevimli, sıcak ve mizahi resimleri ile 40 yılı aşkın süre The Saturday
Evening Post dergisinin kapaklarını
hazırlayarak Amerikan popüler kültürüne damgasını vurdu.
YAŞAMI
New York’ta dünyaya gelen Norman
Percevel Rockwell, resme merakını
ve yeteneğini erken yaşlarda kanıtlayarak daha 16 yaşında ilk siparişini
aldı. Daha ergenliğe erişmeden Amerikan İzciler Birliği’nin yayın organı Boys’ Life dergisinin sanat yönetmeni oldu. 21 yaşında ailesiyle New
Rochelle, New York’a taşındı. Burada karikatürist Clyde Forsythe ile bir
stüdyo kurarak Life, Literary Digest
ve Country Gentleman gibi dergilere ilüstrasyonlar yaptı. 1916 yılında
22 yaşındayken The Saturday Evening Post’a ilk kapağını sattı. Aynı yıl
Irene O’Connor ile ilk evliliğini yaptı. 1930’da boşandılar. Daha sonra
Mary Barstow ile evlenen Rockwell,
bu evliliğinde 3 çocuk babası oldu.
Aile 1939’da, sanatında kırsal kesim
hayatının konuları yoğunlaştığı, Arlington, Vermont’a taşındı. 1953’de
Stockbridge, Massachusetts’e taşındılar ve altı yıl sonra eşi burada öldü. Norman Rockwell, 1961 yı-
Rockwell’in
The Saturday Evening
Post dergisi için
1950’li yıllarda
çizdiği kapak
çalışmalarından
bazıları
lında emekli bir öğretmen
olan Molly Punderson ile
evlendi. Eserlerinin çoğu
Stockbridge’daki Norman
Rockwell Müzesinde sergilenmektedir.
SANAT HAYATI
Norman Rockwell, sanat hayatı boyunca 4.000 civarında eser veren çok üretken bir
ressamdı. Eserlerinin bir kısmı
yangın gibi sebeplerle kaybolmuşsa
da çoğu çeşitli koleksiyonlarda bulunmaktadır.
Rockwell’in eserleri yaşamı boyunca
sanat eleştirmenlerince ciddiye alınmamış ve fazla pop bulunmuştur. Bu
tür fikirlere sahip insanların olması
büyük ustanın bir efsane çizer olması
gerçeğini gelecek nesillerdede değiştirmeyecektir.
14
NORMAN 2
3/12/12 4:27 PM
NORMAN 3
3/12/12 4:27 PM
TANITIM
D&G Ajans olarak
hedefimiz; sizlerle değişen ve gelişen
dünyaya her geçen gün daha çok hâkim
ve sahip olmaktır
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
D&G Ajans
Kurucu / Gül Yılmaz
D&G ajans Promosyon Reklâm Organizasyon 2010 yılında arkasına geniş ticari portföyünü alarak promosyon ve
reklam hizmetlerini profesyonel olarak
bir kadın bakış açısıyla, inceliğiyle ayağınıza getirme amacıyla kurulmuştur.
Promosyon ve Reklâm, daha çok tanıtım amaçlı bir uygulamadır. Bir ürün vasıtasıyla geniş bir kitleye ürünü dağıtarak reklâm yapmış oluruz. Bu ürün üzerinde bulunan reklâm aracılığı ile firmaların veya markanın tanıtımını yapmış oluruz. Bu tanıtım, ürün üzerinde kalıcı ol-
duğu için uzun süreli bir tanıtım olacaktır. Promosyon ürünleri genellikle en çok
kullanılan ve kitleye hitap eden ürünlerden seçilir. Bunun sebebi ise ürünün kitle
arasında elden ele veya diğer kitlelerinde görebileceği kısımlarda kullanabileceği ürünlerin olmasıdır.
Organizasyon, sağlam portföyümüz,
sanat camiasıyla olan yakın ilişkilerimiz ve deneyimlerimiz sayesinde organizasyonu gerektirdikleri doğrultuda ve
kalitede yapma avantajı sağlamaktayız… Kişi ve kurumlara yönelik her tür-
lü organizasyonu titizlik içinde planlayarak gerçekleştiren firmamız ilkeli duruşu ile müşterilerimize en iyisini sunmayı hedeflemektedir… Felsefemiz, yapılması gerekenlerin olmasını sağlayarak; unutulmaması gereken anıları yarınlara taşımaktır.
İlkemiz her organizasyonunuzda en
uygun maliyetle ve en kusursuz biçimde hizmet verip hiç şüphesiz çalışmalarımızın destekçisi olmanızı
sağlamaktır.....
www.dgajanspro.com
16
ADV ILANLARI IKILI 16-17 2
3/12/12 4:27 PM
ADV ILANLARI IKILI 16-17 3
3/12/12 4:27 PM
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
KAPAK KONUSU
18
RAHMANALTINMARTROP 2
3/12/12 4:36 PM
Müzik dünyasının
süper kahramanı
RAHMAN
ALTIN
Babanızdan başlamak istiyoruz. Özer Altın müzik anlamında çok önemli bir isim. Nasıl bir insandı? Neler
yapardı?
Babam içinde bulunduğu her ortamın, hayatı boyunca lideri
olmuştur. TRT radyolarında, gazino sahnelerinde ve kurucusu ve şefi olduğu, Kültür bakanlıgı Ankara Devlet Türk klasik
sanat müziği korosunda... Çok bilgili, çok yetenekli son derece kibar, modern bir osmanli beyefendisiydi...
Engin Türk müziği bilgisini aktardıgı çok öğrencisi oldu. Ancak son yıllarını müzikten ayrı geçirdi... Türk müziği dünyasıının büyük kaybıdır zira yeni nesillere çok faydalı olamadığını düşünüyorum..
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Müzisyen Rahman Altın, 1971’de
ressam, araştırmacı, yazar
Gülseren Altın ile Türk Sanat
Müziği sanatçısı Özer Altın’ın
oğlu olarak dünyaya geldi.
Bilimkurgu ve müzik merakı
çocukluğunda başladı. TRT
Ankara Çocuk Korosu’na girdi.
Hacettepe Üniversitesi Ankara
Devlet Konservatuvarı Opera
Bölümü’nde okudu. Mezuniyetinin
ardından Ankara Devlet Opera
ve Balesi’ne opera korosu
sanatçısı olarak girdi. Evine
modern teknolojiyle donatılmış
müzik laboratuvarı kurdu. Film
müzikleri bestelemeye, reklam
cıngılları üretmeye başladı.
19
RAHMANALTINMARTROP 3
3/12/12 4:36 PM
KAPAK KONUSU
Yüzlerce öğrencisinin yanı sıra hemen hemen en büyük bütün ses sanatçılarının hocasıydı.. Emel Sayın, Bülent Ersoy,
Muazzez Abacı, Samime Sanay, Safiye Soyman, Seçhil Heper, ilk aklıma gelenler...!
Hiç boş durmadı hayatında devamlı eğitti, ögretti, yalnızlıgı
sevmezdi. Evimiz bir müzik tekkesi derdi.. Öyleydi de... Yenilen, içilen, müzik yapılan, hiç durmayan bir dinamizmle, Sanatla iç içe geçti çocukluk ve gençlik yıllarım...
Öyle bir babayla büyümek nasıl bir şey?
Zordu. Çok disiplinli ve sert biriydi. Müthiş bir keman virtüözüydü.. Kolay kolay beğenmezdi... Son yıllarında benimle
gurur duyduğunu görmek, kariyerime onsuz devam ederkenki tek tesellim.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Aile ortamınızı ve çocukluğunuzu anlatabilir misiniz?
Biraz anlatmiş oldum aslında.. Sanatla iç içe.. Ve çok yoğun...
Anne ressam, baba müzisyen... Yani aileden sanatçısınız. Bu durumun sanatınıza katkılarından bahseder
misiniz?
En büyük katkısı, Türk müziğini de öğrenmem oldu tabiki...
Klasik Batı müziği eğitimi almış bir opera sanatçısı olarak,
Türk müziğini de derinlemesine bilen, onunla da yaşayan ender müzisyenlerdenim..
Tamamen sanatçı bir ailede yetişmiş olmamın en önemli
yani ise annemin ve babamın, benim sanat ile ilgili her kararimda engel olmadan arkamda olmaları oldu.
Neden önce opera eğitimi?
Kompozisyon okumak istiyordum ancak konservatuvara giriş
için yaşım sınırın üzerinde kalıyordu. Girebilecegim iki bolum
vardı, opera ve tiyatro... Aslında tamamen tesadüfen Operaya
girdim, ordan kompozisyona yatay geçiş yapmayı hayal ederek.. Ancak çok büyük bir şans ile Türkiye’nin en önemli şan
hocasının elinde yetiştim. Rahmetli Yalçın Davran.. Hesaplarım tutmadı. Sonuçta hem çok iyi bir operacı hem de besteci oldum..!
Okul sürecinizden bahseder misiniz?
Uzun ve zor bir dönemdi. Çok aykırı ve zor biriyim. Dikkatim
çok çabuk dagılır. Hocalarımın işi zordu.. Çok akıllı, çok sorgulayan, sıg bilgiye hiç dayanamayan bir kişiligim var... Her
daim herkesden bir adım ilerde oldum. Çoğu zaman anlaşılamadım... Şimdi medyada çıkan haberlerimi, okuduğum okullarımda koridorlara asıyorlarmış... Şaşırıyorum, seviniyorum...!
İstanbul’un sanatınıza katkısı nedir?
Çok büyük.. Kariyerimi operadan sonra İstanbul’da yürütme
kararım çok yerinde oldu... Ben İstanbul’a çok hazır ve dev bir
birikim ile gitmiştim ama yine de çok ilerledim.. TV ve Sinema sektöründe Betseci olarak var olmayı öğrendim. Hayatını
beste yaparak kazanan ender şanslı bestecilerdenim.
Warner Bros ve Paramount Pictures ile yolunuz nasıl kesişti?
2002 yılında 20th Century Fox ve ASCAP’ın düzenlediği, Film
Scoring Workshop’una tüm dünyadan katılan 10 film müziği
20
RAHMANALTINMARTROP 4
3/12/12 4:36 PM
Rahman Altın
dünyanın en büyü
ikinci ‘Star Wars/
Rahman Altın
dünyanın en büyük
Yıldız
Savaşları’
ikinci
‘Star Wars/
Yıldız Savaşları’
koleksiyonuna
sa
koleksiyonuna
sahip
Türkiye’ye ilk kez Hollywood tarzı müzik editörlüğünü
de getirdiniz. Nasıl oldu bu süreç?
Vizontele Tuuba filminde benim görüşümü ve müzikal katkımı da istedi yönetmen Yılmaz Erdoğan. Hali hazırda filmin
müziklerini yapan Kardeş Türkülerin müziklerini filme uyarladım. Çoğu sahnenin müziklerini yönetmenin isteklerine
göre tekrar şekillendirdim.
Kardeş Türkülerin müthiş müziklerini tanıma fırsatını buldum bu süreçte... Filme katkısı büyük oldu bu çalışmanın.
Hem Yılmaz hem ben hem Kardeş Türküler hepimiz sonuçtan memnun olduk.
Mercan Dede ve Fatih Erkoç ile olan çalışmalarınızı
anlatır mısınız?
Kültür Bakanlığı bünyesinde Şehir Orman Modern Dans
Gösterisinin müziklerini besteledim. Bu çalışmam esnasında Arkın’da (M.D.) projenin premierinde bir sahnede misafir
DJ’lik yapmıştı. Çok sevdiğim bir sanatçı arkadaşımdır.
Dostluğumuz 2003’den beri sürer. Fatih Erkoç’un ise, hepside albümünün bütün aranjmanlarını yaptım. Türkiyenin
en yetenekli müzisyenlerinin başında gelen büyük bir müzik
adamı ile çalışmak bana çok büyük deneyim katmıştır. Ömur
boyu sürecek bir dostuğun da temellerini attık beraber. Fatih
abim benim canımdır... Besteleri ve aranjeleri ile tüm müzik
çevreleri ve eleştirmenler tarafından çok beğenilen ve dikkat
çeken bir albüm olmuştu.
Ve siz pek çok ödül aldınız. Filmlerde hem de gerçekten çok
önemli filmlerde müzik yapmanın zorlukları nelerdir?
Her filmin müziği kendine göre zor... Başlama noktası uzun
ve zor gerisi kolay geçer.. Ancak çok uzun ve detaylı bir süreç
bu. Uykusuz 2 ay demek benim için film müziği... Ama hayatımın amacı olduğu için hiç şikayet etmeden çalışırım... Zamanlama en büyük zorluk diyebilirim. Devamlı hızla yaklaşan
teslim tarihi... Çok sık yaşanan teknik zorluklar... Bu bir gelenek galiba...!
Bir film müziğinin çıkması için neler gerekiyor?
Başta çok iyi bir brief.. Yönetmenin ne istediğini çok iyi bilmesi gerek. Kendini çok iyi ifade edebilmesi gerek... Bundan sonra bestecinin bu bilgiyi çok iyi okuması ve hazmetmesi lazım.
Sonrası daha da önemli... Bestecinin bütün sanatsal ve teknik
bilgisini panik olmadan, çok hızlı, strese girmeden perform
etmesi gerekir.. Film müziğinde başarinin sırrı budur.
İlham kaynaklarınız neler?
Uzay, Star Wras, filmer, oyuncaklarım, eşim, ailem, uzaylılar...! Gördügüm bir rüya, keyifli bir çardak sefasında kulağıma dolan rüzgar sesi...
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
bestecisinden biri olarak davet edildim. Programın sonunda çok önemli Hollywood prodüktörlerinden teklifler aldim.
2003’den 2008’e kadar devamlı gidip geldik Los Angeles’a.
2008 itibari ile tamamen yerleştik. Son 4 yıldır Hollywood’da,
trailer müzikleri, film müzikleri yapıyorum. Prodüktörlerle,
yönetmenlerle tanıştıkça, bir iş bir diğerine kapı açıyor...
21
RAHMANALTINMARTROP 5
3/12/12 4:36 PM
KAPAK KONUSU
Bir film müziğini hangi kriterler üzerinden değerlendiriyorsunuz?
Orjinalite. Müzikalite. Prodüksiyon kalitesi. Akıllı ve zekice tasarlanmış olması. Akılda kalıcılık. Duygusal ve dramatik butütünlük, orkestrasyon, senfonik ve/veya synthesizerlar ile elde
edilmiş hybrid yapının kalitesi.
Ayrıca reklam müziklerine de yaptığınız katkılar aşikar... Reklam müziği yapmanın sırrı nedir?
Uyumadan çalışabilmek. Çok, çok, çok hızlı ve tam performans sanatınızı icra edebilmek. Tüm sanatçı kimliğinizle işin
içinde var olurken bir diğer yandan tüm egolarınızdan arınmış
bir halde reklamcı ve marketing kafası ile işin içine girebilmek.
Tüm müzik janralarını, o kulvarda ürün verebilecek düzeyde
tanımak, trafik yapılarını, enstrümantasyonlarını etüt etmiş
olmak. Sabırlı olmak. Hiç bitmeyen bir yaratıcılık birikimi ile
bıkmadan, yılmadan devamlı yeni müzik yazabilme kabiliyeti...
Siniri alınmış löp et gibi olmak...!!!
film müzikçisi
kendi egosunu
resmin içine
enjekte edip resm
CAN ve RUH üfley
adamdır!..
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Reklam müziğinin film müziğinden farkı nedir?
Biri suya yazılan yazı gibi.. Kimse hangi reklamın müziğini kim
yaptı bilmez... Film müziği ise ömür boyu sizinle yaşar. Hatta
sizden sonra bile yaşar...! Türk halkı aslında son 15 yıldır her
gün defalarca kez benim müziklerimi dinliyor, benim bestelediğimi bilmeden... Bu bazen hoşuma gidiyor.. Bir kere bir yemekte, yan masada oturan ailenen minik kızı benim reklam müziklerimden birini söylüyordu avaz avaz... Pek keyifliydi doğrusu...
Film müzikleri ise canlı. Onların da bir hayatı var. Hayranları, sevenleri, sevmeyenleri, başarısını çekemeyenleri veya taklitleri
var... İkisinin de keyfi bambaşka tabi bu anlamda...
film müzikçisi
kendi egosunu
resmin içine
enjekte edip resme
CAN ve RUH üfleyen
adamdır!..
örnek: RAHMAN ALTIN
Sinan Çetin
22
RAHMANALTINMARTROP 6
Tasavvufi dünya ile şu anda yaptığınız müzik örtüşüyor
mu?
Örtüşmez mi ? Tasavvuf hayatın ta kendisi demek. Müzik de
öyle. Biz naçizane ikisini aynı kapda birleştirmenin deminde
ve zevkindeyiz...
Oscar ödüllü Alman besteci Hans Zimmer’in de aralarında bulunduğu usta müzisyenlerle birlikte çalışma
fırsatı buldunuz. Nasıl bir his bu?
Kendileri ile çalışma fırsatım olan her müzisyen, bana, müziğime olan haranlıklarından bahsetti. O yüzden kendimi hiç ayrıbir yerde görmedim, aralarında... Dolayısı ile hepsi benim için
birer dost, birer meslektaş. Çogunu, bazen yeni bilgiler, teknikler öğrenebileceğim kaynaklar; bazen de biribirimizin elinden iş kapmaya çalışan rakipler olarak görüyorum.
Size “Nasıl bir hayal gücünüz var” diye sormadan edemeyeceğiz...
1 milyon kere daraltmaya çalıştığım haliyle bile akıl almaz...!
Kimse benimle yarışamaz... Beste yaparken yorulunca resim
yapmaya başlarım. Resimden bıkınca şiir yazarım. Sayfalar bitince roman yazarım. Kitap bitince tiyatro yazarım. Hepsi bitince stan-up yapmaya başlarım aile içinde.. Yorulunca heykel
yaparım. Gün sonunda hiç bir yere kaydetmediğim, bir daha
hatırlamayacagım hayali hikayeleri anlatırım eşime dostuma,
güleriz eğleniriz.. Herkez nasıl bu kadar büyük bir hayal gücün
3/12/12 4:36 PM
Kullandığınız bilgisayar teknolojisi sizin müziğinizi nasıl etkiledi?
Çok fazla. Sınırsız düşüncelerimin tercümanı. Herşeyim bilgisayarım. Bu teknolojiyi dünyada en verimli kullanan bestecilerden biriyim. Çok uzun bir başlik bu.. Kısaca böyle cevap verebilirim...
Teknoloji hayal gücünü tetikliyor mu gerçekten?
Sınırlamaması lazım. Tetikler tabi.. Ancak size hizmet edecek
kadar hakim olmanız lazım araçlarınıza (tool) larınıza...
Türkiye’de gerçek anlamda bir bilim kurgu filmi çekilebilir mi? Ve sizin buna katkılarınız nasıl olur?
Hayal gücünün sınırı yok. Neden olmasın. Ancak Bilim Kurgu çok büyük bütçe isteyen bir tarz. Benim her türlü katkım
olur buna.. Yaratım sürecinden danışmanlığına. Senaryosundan müziğine kadar.. Kendimi en rahat hissettiğim janralar
fantasy ve sci-fi..
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
esme
fleyen
var der. Ertesi gün, bütün bu anlattıklarımın her birini başka
bir macera ile tekrar yaşarım..! ilk 40 yılım böyle geçti...
23
RAHMANALTINMARTROP 7
3/12/12 4:36 PM
Müziğinize olan tepkiler nasıl?
Büyük kitleler ile tanışma fırsatını bu yıl ilk kez bulacağım.
Uzun zamandır üzerinde çalıştığım albümüm 2012 son baharında Amerika’da ve Türkiye’de dinleyici ile buluşacak.
Ancak özel toplantılarda ve planlı ön izleme gruplarının tepkileri hep bizi heycanlandırdı ve cesaretlendirdi... Özellikle hanımların çok beğenisini kazandı müziğim. Romantik ve
dramatik unsurları ile...Mütevazı kimliğimle tanınırım ancak
okuyucularınızın müsadesi ile altını çizmek isterim ki müziğim beni hiç utandırmadı, yarı yolda bırakmadı. Hep beğeni ve taktir gördüm. Bunun verdiği öz güvenle emin ve rahat
ilerledim, ilerliyorum kariyerimde..
Müzik dışında neler yaparsınız? Hobileriniz var mıdır? Çoğunlukla müzik hobi olur, sizde tam tersi.
Hobi adamıyım aslında ben... Maketçilik, modelcilik çocukluktan beri hayatımda. Koleksiyonerim. Çok çok geniş bir
para ve pul koleksiyonum var. Dünyanın en büyük oyuncak
koleksiyonlarindan birine sahibim. Star Wars ve Hollywood
koleksiyonum ise dünyada ikinci sırada. ( bildiğimiz kadarı
ile.. J ) Onun dışında daha önce bahsettigim gibi sanatın her
dalında kendini tatmin eden bir yapıdayım...
RAHMANALTINMARTROP 8
3/12/12 4:36 PM
REHBERLİK
BAŞARIYA GİDEN
GİDEN YOL
BAŞARIYA
YOL
Seval Akça • [email protected]
Seyfi adında çok sevdiğim bir arkadaşım
vardı, zekiydi ve başarılıydı. Seyfi’nin
gözlemleyebildiğimiz bir hatası vardı. Program yapamamak... Gerçekten
Seyfi’yi çoğu zaman defterlerinin kitaplarının başında bir kağıt kalemle düşünür görürdüm. “Ne o hayrola?” diye
sorduğumda “Program yapmaya çalışıyorum” derdi. Onun bu çalışma planı
çıkartması saatler alırdı. Sizler de kendinize “Acaba şimdi ne yapabilirim?”
sorusunu sormuşsunuzdur. Bu soruya
takılı kalmak hatadır.
Kararsızlığa dikkat
Çünkü yaptığınız çalışma planı siz böyle bir soru sorduğunuzda bu soruya hemen cevap verecek kapasitede olmalıdır. Çevrenize göz attığınızda hemen
fark edeceksiniz; başarılı insanlar belli
bir plan ve program dahilinde çalışan disiplinli insanlardır. Kararsızlık ve ne yapacağını bilememe insanları korkuya,
endişeye ve başarısızlığa iter.
Endişeye kapılmayın
Endişelenmenin yersizliğini kanıtlamak
için en emin yol sizi korkutan endişeye sevkeden nedenleri ortaya koyup; bunlar üzerinde objektif değerlendirmeler yapmaktır. Sonuçta endişe kaynağı olan birçok nedenin boş bir vesveseden ibaret olduğunu farkedersiniz. İkinci adım belli program
çerçevesinde bu hedefe ulaşmak olmalı-
dır. “Beş N” kuralı diye anılan, neyi, nerede, ne zaman, nasıl ve niçin yapacağını bilen bir insanın başarılı olması kadar doğal
hiçbirşey yoktur. Bu da ancak gerçekçi bir
programla mümkündür.
Program yapın
Program yapmak kimileri için gayet basit bir iş gibi görülebilir. Nitekim bir prog-
ram uygulanabilirliği ölçüsünde değerlidir. Herhangi bir dersi çalışmak için oturduğunda sadece 15-20 dakikayla yetinen sonra sıkılıp çalışmayı terk eden birinin saatlerle ifade edilen bir programı
uygulaması mümkün değildir.
Ders çalışma planı yaparken belli bazı
özellikleri göz önünde bulundurmalıyız.
Birinci nokta, anlamakta güçlük çektiğiniz konu ya da dersleri daha iyi anlamaya yönelik saatler olarak bilinen sabahın erken saatlerine kaydırmak. İkinci
öncelikli nokta; çalışmaya ne kadar zaman ayıracağınızdır. Üçüncü nokta; dersin nasıl çalışılacağıdır. Yazarak, özet çı-
kararak, okuyarak tekrar ederek, soru
çözerek, anlamaya yönelik çalışma, göz
gezdirme vs...
50 dakika ders 10 dakika mola
Programlar günlük, haftalık, aylık, yıllık
olarak düzenlenmelidir. Öncelikle günlük programınızı yapın. Yapılacak programın daha sağlıklı ve uygulanabilir olması için kendinizi bir hafta kadar gözlemleyerek çalışmaya ayırabilecek
boş ya da daha iyi değerlendirilebilecek yarı boş vaktinizi tespit edin. Ayrıca günün hangi saatinde daha verimli olduğunuzu tespit edin (Ki bu genelde sabah saatleridir). Çünkü en zor
dersler ve anlaşılması, çözülmesi zor
problemler o saatlerde programlanırsa daha verimli ve başarılı olunur.
Günlük programda ölü saatlerin değerlendirilmesine, dinlenmeye ve genel anlamda kendinize de vakit ayırmış olmalısınız. Günlük programınızda neyi, ne zaman, nasıl yapacağınız
açıkça ve net bir şekilde görülmelidir.
Öncelikleri belirleyin
Her programda olduğu gibi günlük programda da yapacağınız işlerden öncelik
arz edenler olabilir.
O vakit yaptığınız programı tekrar gözden geçirip öncelikle o işin üzerine giderek bitirmeniz gerekmektedir. Ders çalışma programınızı hazırlarken “5’e 1 yöntemi” olarak adlandırılan sisteme uymanız,
yapacağınız en akıllıca davranış olacaktır.
Bu sistem kabaca 50 dakika ders, 10 dakika mola şeklinde ifade edilebilir. 50 dakikalık çalışmanın ilk 40 dakikalık bölümünü ders çalışmaya on dakikalık kısmını da tekrara ayırmalısınız.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Programlı çalışın verimli öğrenin
Anlamakta güçlük çektiğiniz konu ya da
dersleri sabahın erken saatlerine kaydırın. Çalışmaya ne kadar zaman ayıracağınızı tespit edin. Bunu yaparken dersin önemi, anlaşılırlığı ve ağırlığını göz
önünde bulundurun
25
RAHMANALTINMARTROP 9
3/12/12 4:36 PM
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
SÖYLEŞİ
26
GOKSEL 2
3/12/12 4:40 PM
‘’Bende bir aşk var
benden öte”
Sonunda beklenen albüm geldi.
Uzun zamandır albümüzü bekliyorduk. “Hayırlı olsun” diyerek sohbetimize başlayalım dilerseniz. Yine
büyük bir ilgi topladınız. Neler söyleyebilirsiniz?
İnsanın yaptığı işlerin beğenilmesi çok
mutlu ediyor. Bu yolda yalnız olmadığımı hissediyorum ve bu durum beni huzurlu kılıyor.
Sanatçılar albümlerine çocuğu
gibi bakıyor genelde. Sizin bu konudaki heyecanınız ne durumda? Albümün ne konuma geleceğini önceden görebiliyor musunuz?
Tabii ki her albümün heyecanı bir başka
oluyor. “Bende Bi’ Aşk Var” albümümüzde
bu heyecan diğer albümlere nazaran biraz daha farklıydı. Geçen 4 buçuk yıllık süreçte iki farklı projeyle dinleyiciyle buluş-
tuktan sonra, yeniden kendi şarkılarımla
insanlarla buluşmak ayrı hisler yarattı.
İlk klip ‘’Acıyor’’a çekildi. Şarkı kısa
sürede dinleyiciyi yakaladı ama diğer
yandan ‘’Unuttun mu Sahi’’, ‘’Aşkın
Yalanmış’’ gibi şarkılar da ön plana
çıktı. İkinci klip şarkısı belirlendi mi?
Albüm çok yeni ve herşey çok güzel gidiyor. İkinci klip için çalışmalara Mart
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
İri gözleri, sadeliği, güzel sesi ve çekingen gülümsemesiyle
yıllar öncesinin bir Türk filminden çıkıp gelmiş bir karakter
gibi duruyor karşımızda. Göksel, yeni imajı ve yeni
şarkılarıyla sevenleriyle buluşuyor...
27
GOKSEL 3
3/15/12 3:40 PM
SÖYLEŞİ
ayının ortalarında başlamış olacağız. Şu an için
hangi şarkıya klip çekeceğimize dair alınmış bir
kararımız yok.
Bu kez albümünüzde Alper Erinç ismi yok.
Ancak Ozan Çolakoğlu ile de iyi bir uyum
içerisindesiniz... Nasıl bir araya geldiniz?
Alper de Ozan da çok başarılı işlere imza atmış
isimler. Ozan ile tanışıklığımız çok eskilere dayanmış olsa da beraber çalışma fırsatını bu albümde bulabildik. Gerçekten de çok uyumlu ve
eğlenceli bir stüdyo sürecinden sonra ortaya çıkan işin beni çok mutlu ettiğini söyleyebilirim.
Albümde dikkat çeken bir diğer isim şüphesiz Mabel Matiz. Geçtiğimiz aylarda yayınladığı ilk albümü, özgün tarzı ile dikkat
çekti Mabel Matiz. Siz onu ilk albümü öncesinde keşfetmiş olmalısınız?
Mabel ile “Bende Bi Aşk Var” ın hazırlık
aşamalarında,kendisinin albümü henüz çıkmamışken tanıştım. Mabel’in, farklı tavrıyla uzun
vadede çok başarılı işlere imza atıp,kalıcı olacağını düşünüyorum.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Bu albümü diğerlerinden ayıran en büyük özellik nedir? Farkındalık var gibi. Neler söyleyebilirsiniz bu konu hakkında?
Ben şarkılarımı hissederek yazıyorum. İçinde bulunduğum dönemde yaşadıklarımın, yaşça olgunlaşmamın elbette ki sözlere etkisi oluyordur.
Bu albümünüz için yeni bir imaja gittiniz.
Çok da beğenildi. Size göre imaj nedir?
Esasında tam olarak bu albüme özel farklı bir
imaj çalışması olduğunu söyleyemem. Özellikle saçlarımı kısaltmam, uzun zamandır düşünüp de cesaret edemediğim bir konuydu.
Bu albüme denk gelmesi biraz tesadüf oldu.
Bize dostane şekilde kapılarını açan Hollanda Konsolosluğu’nda,Cem Talu tarafından çekilmiş olan albüm fotoğrafları çok başarılı
olunca”Acıyor”un klibini de Murat Onbul yönetmenliğinde yine aynı mekanda,aynı ruhla çekmeye karar verdik.Ortaya çıkan güzel ekiple
hem fotoğraflar hem de videonun içimize sinen
çok iyi işler olduğunu düşünüyorum.
Ülkemiz müzik sektörü hakkında bir söz
yazarı, besteci ve şarkıcı olarak neler düşünüyorsunuz? Gidişat çoğu kişi tarafından olumlu değerlendirilmiyor. Bu konuda
siz neler hissediyor ve düşünüyorsunuz?
Bence o kadar da kötü değil. Müzik, daha çok dijital ortama kayıyor. Günümüzde sektörün buna
28
GOKSEL 4
3/12/12 4:40 PM
yavaş yavaş adapte olduğunu düşünüyor, gidişatın olumlu yönde olacağını
umuyorum.
Kendi şarkılarını üreten bir isim olarak, diğer sanatçı arkadaşlarınızın
repertuarlarında yer almak gibi bir
planınız var mı? Şarkılarınızı farklı
isimlerden de dinleyebilecek miyiz?
Şimdilik böyle bir projem yok ama ilerleyen yıllarda olur mu orasını bilemem.
Sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorsunuz. Twitter’da takipçilerinizden size nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Esasında sosyal medya içerisinde çok
da eski sayılmam çok zaman ayıramadım bu konulara. Fakat sonuçta insanlardan genelde olumlu eleştiriler alıyorum bu da beni olmlu yönde motive
ediyor. Sosyal medya önemli bir yapı ve
iletişimin can damarı.
Bir şarkı yazdığınız zaman, besteyi oluşturduğunuzda ilk olara kime
dinletirsiniz? Kim bu konuda yardım ediyor, fikir veriyor?
Dinleyici ile buluşmadan önce pek
çok kişi dinliyordur mutlaka ama
bu anlamda olmazsa olmaz bir isim
var mı?
Olmazsa olmaz diyebileceğim bir isim
yok ama genelde ilk olarak ailem ve arkadaşlarıma dinlettiğimi söyleyebilirim.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Göksel, 1971 yılında
İstanbul’da doğdu. İlk ve orta
okulu İstanbul’da tamamladı.
1988 yılında Boğaziçi
Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü
kazanan sanatçı, müziğe olan
ilgisinin artmasıyla 1991 yılında
okuldan ayrılmak zorunda kaldı. 1989 yılında Aroyo Odo Çok
Sesli Korosu’nda yer aldı. Müzik
çalışmalarına özel solfej ve şan
dersleri alarak başladı. İstanbul
Üniversitesi öğretim görevlisi
Gül Sabar ve İran asıllı müzisyen Evlim Bahçeban’dan özel
dersler aldı.
29
GOKSEL 5
3/12/12 4:40 PM
RÜYALAR
RÜYAMI
MI GERÇEK
GERÇEK Mİ..Mİ..
RÜYA
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Murat İnan • Rüya Analisti • [email protected]
Merhaba,
Dergimizin bu ilk sayısında sizlere zihinsel sağlığımız açısından çok önemli bir kavramı anlatarak yazılarıma başlamak istedim: Rüyalar ve Çözümlemeleri (Analizi).
İnsanlığın çok eski zamanlarından günümüze uzanan rüyalar her zaman merak
ve araştırma konusu olmuştur. Filozoflar, bilginler, doktorlar, sanatçılar, mucitler, kaşifler ve hatta toplumu oluşturan her konumdaki insanların yaşamlarında bir kılavuz ve vasıtasız bilgi kaynağı
olarak kabul görmüş düşler, zaman zaman gelecekten haber veren birer mesaj
olarak da anılmışlardır. Tıbbın babası kabul edilen Hipokrat’ın
“Sağlık Bilgisi” kitabı,
hastalıkların tespitinde rüyaları esas alırken Aristo’nun “Rüyalar” isimli çalışması ve Artemidorus’un
meşhur rüya yorumları diğer önemli antik dönem örneklerindendir.
Şamanizm’de ve ilahi dinlerde de rüya
ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Özellikle tek Tanrılı dinlerin atası kabul edilen İbrahim’in ve torunu Yusuf’un rüyaları çok meşhurdur. İslam dini de rüyaya değer vermektedir. İslam dininin kutsal kitabı Kur’an’da da rüya ile ilgili olaylar ve ayetler geçmektedir. Peygamberlerin rüyaları daha çok prekognitif rüyalar (gelecekten haber veren rüyalar)
veya vizyonlar (vision: bir takım olayları görme organının yardımı olmadan (zihinsel) görme ya da algılama fenomeni-
ne ve bu fenomendeki imajlar bütünü)
şeklinde anlatılır.
Ayrıca insanlık tarihi, rüyalarından etkilenip eserlerini ortaya çıkaran sanatçılar, araştırdığı konunun formülünü rüyasında keşfeden bilim insanları, doktorlar, işadamları gibi rüyalarındaki mesajları takip eden insanlarla doludur.
Bilimsel araştırmalara konu olması bakımından rüyalar, Sigmund Freud, Carl
Gustav Jung, Erich Fromm gibi 20. Yüzyılın bilim - fikir adamları tarafından da
uzun yıllar incelenmiştir. Elde ettikleri değerli bilgileri, eserleri ve öğrencile-
ri vasıtasıyla toplumla paylaşmışlardır.
Ülkemizde ise rüya analizi deyince ilk
akla gelen isim Psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya’dır. Yaklaşık 40 yıllık gözlem,
tespit ve düşüncelerini topladığı kitaplarıyla rüyalara kendince bir bakış açısı getiren Kaya, insanın hakiki sağlığı ve
insanlığın barışı bulabilmesinin beyin ve
omurilik sisteminin ve rüyaların doğru anlaşılmasıyla mümkün olabileceğini dile getirir. Özellikle bilinçaltı rüyalarının içerdiği sembolik (normalde olmayan, öyle görünmeyen, alakasız ve yabancı gelen semboller) rüyaların kişinin
bedensel ve zihinsel sağlığına kavuşmada çok önemli sahneler olarak tanımlanması gerektiğini ifade eder. Rüya analizini, geleneksel rüya yorumu, tabiri ve tefsirinden farklı bir yöntem olarak bilimsel
analitik düşünceye ve evrenin dili dediği
kuş diline dayandıran Doç. Dr. Kaya, bilimsel araştırmalarına halen devam etmektedir.
Rüya analizine geçmeden önce her gece
uykularımızın REM dönemlerinde karşımıza çıkan binlerce farklı sembolün beynimizde nasıl oluştuğunu, başka bir ifadeyle kökenine biraz
değinmeliyiz. Hepimiz biliriz ki, temeli
olmayan eğreti bilgiler ne zihinde ne yaşamda tutunamaz.
İnsanın yaşam macerası, sperm ve yumurtanın birleşerek
rahime yerleşmesiyle başlar. Ana ve babadan gelen bilgiler
içlerinde hem vücut
sisteminin bilgilerini,
hem de kendi atalarından taşıdıkları genetik bilgi şifrelerini barındırır. İlk oluşan
canlı kısa süre içinde bir kurbağa larvası benzeri bir şekle dönüşür. Bu aşamada ilk oluşan: beyin ve ayrılmaz devamı olan omurilik sistemidir. Varlığımızın
merkezi konumunda olan beyin - omurilik organlarının oluşturduğu bu sisteme “otonom sinir sistemi” denir. Yaşamsal işlevlerden sorumlu B.O.S., duygularımızın, içgüdülerimizin, temel ve yönlendirici kayıtlı duygularımızın merkezidir aynı zamanda. Akabinde ana ile cenin
arasında gelişimi ve oluşumu tamamla-
30
GOKSEL 6
3/12/12 4:40 PM
Enerji - Bilgi Ağı:
Enerjinin kapsamına neler dahildir diye
merak edecek olursak, enerji; duyu organlarımızla algıladığımız, yediğimiz,
içtiğimiz ve genetiksel olarak anababamız ve atalarımızdan aktarılan her
şey diyebiliriz.
Ana adayının duygusal durumu, beslenme yoluyla vücuda giren yiyecek ve
içeceklerin hücrelerindeki kimyasalların duygusal molekülleri* olan peptidler, ilişkilerinde, sohbet ve tartışmalarında ortaya çıkan havanın elektriği, alışkanlıkları vs. hayata dair ne varsa birer
enerji - bilgi olarak “Göbek bağı” yoluyla rahmindeki cenine aktarılır. Hassas
ve nazik davranılmakla birlikte bilgili olunması gereken hamilelik ve doğumdan sonraki
yaklaşık 2 yıllık dönem bebeğin tüm yaşamı için temel yapılanma demektir.
Bu süreçler zarfındaki her
enerji - bilgi, ceninin BOS. tarafından beynine ve omurilik
sistemine kaydedilir. En basit
anlatımıyla bu kayıtlar, otonom sinir sisteminin nasıl çalışacağına dair etkilerde bulunarak duygularımızın örgüsünü oluşturur.
Günlük yaşamda çoğu kez duygularımızın varlığın farkedemeyiz. Çünkü algılama sistemimiz ve öğrenme şekillerimiz
tutup, görmeye, işitmeye dayalıdır. Doğrudan göremediğimiz için içimizdeki o
esas canlıyı; beyin omurilik sisteminin
varlığını pek hissetmeyiz.
Kalbimizi çalıştıran, nefes alıp vermemizi sağlayan, bağırsaklarımızı düzenleyen, vücut ısımızı ayarlayan, tepkilerimizi belirleyen ve daha birçok yaşamsal fonksiyonumuzun yöneticisinin farkına bile varmayız. Tabii bir sağlık sorunu
yaşamadıysak veya ölüm tehlikesi atlatmadıysak.
Bilgisi, zekası, cebindeki parası, sahibi
olduğu malları, taraftarı olduğu takım
veya cemaat değildir insanı yaşatan
enerji. Beyni ve onun işlevleridir.
Bize göre bu bakış açısı ihtiyacımız
olan gerçek bilginin, sağlığın ve tabii
ki de doğru bilincin içimizde var olduğunu farkettirir. Yeter ki ona kendi di-
linden tanıyalım ve en az egomuz kadar hayatımızda yer verelim. Konumuz
olan rüyalar ise yukarıda kısaca söz ettiğimiz tüm enerji-bilgi kayıtlarının sembollere dönüşmüş sahneleridir. Bilinçaltından çıkıp gelen bu semboller, insanlığın ve kainatın ortak dilidir. Hatta daha
derinlerde Yaratıcı ile aramızdaki zaman - mekandan bağımsız bir iletişim
hattıdır. Eskiler bu dile Kuş Dili derlermiş. Kur’an’da “Mantık al tayr” (Kuşların
mantığı:sesi) olarak belirtilen bu dil artık
klasikler arasında gösterilen Simyacı romanında da “Evrenin Dili” olarak geçer.
Örnek olarak rüyada görülen beyaz renk
tüm kültürlerde temizlik, doğruluk ve
bazen ilâhi destek anlamında pozitif bir
anlam taşır. Siyah ise, karanlığı, korkuyu
ve içine alıp yok etmeye çalışanı sembolize eden negatif bir renk olarak değer-
lendirilir. Ailesinden aldığı eğitim veya
gördüğü baskı nedeniyle üzeri kapatılmaya çalışılan, dışlanan ve çoğu da bilgisizlikten kaynaklanan her sorun, rüyalarda şaşmaz bir imgesel - sembolik dille, duygular eşliğinde açığa çıkar. Korkarak, ağlayarak, sıçrayarak uyanmalar
da olduğu gibi. Bazen de çözülmeyi, açığa çıkarılmayı bekleyen, gizlenmiş sinmiş bir çocukların tavrı gibi ilgi ve yakınlık bekler rüyalar.
Varlık kanunları açısından eksik, yanlış,
negatif olan her enerji - bilgi ne zaman
sembollerle rüyalarda görünse orada
çözülmeyi bekleyen bir sorun vardır. En
azından belki de sadece bir tuzaktır ve
doğru bilgi ile atlatılması gerekir.
Takıntıların, korkuların, dışlanmışlıkların, yanlış ve gereksiz zorlamaların, ensest ilişkilerin, tecavüzlerin, tacizlerin,
hastalıkların, abartılı sevgi gösterilerinin bilinçaltından her gece haykırışıdır
* (Candace Pert, Duygu Molekülleri:Molecules of Emotion)
GOKSEL 7
rüyalar. Rüya araştırmacıları ise birbirinden farklı yaş, kültür, gelir seviyesi ve
inançlardaki insanların rüyalarını inceleyip, özellikle bilinçaltından ve daha derinlerden gelen rüyalarda evrenin sembolik ortak diline neredeyse her seferinde tanıklık ederler. Rüyayı gören kişinin
o ana kadar hakkında bilgi sahibi olmadığı, hatırlayamadığı kayıtları çözümlemeye çalışırlar. Birer düğüm haline gelerek kişinin sağlığına ve mutluluğuna engel olan kayıtlar, rüyaların doğru
analizi sayesinde dağılıp etkisini yitirirler. Böylece kişinin yaşam enerjisi doğru kaynaktan vücuduna yayılmaya, sağlığını bulmaya başlar. Farkındalığı dolayısıyla zekâsı netleşir.
Rüyadaki sembolik dil öylesine güçlüdür ve kesindir ki, çoğu kez insanların
hayat hikayelerini dinlemeye gerek bırakmaz. Çünkü rüyaları kişinin özünden, sansüre uğramadan gelmektedir.
Tam bu noktada size önemli bir uyarı da bulunmak isterim. Rüya denince
halk arasında ilk akla gelen yöntem,
her yerden rahatlıkla bulabileceğiniz
kitaplara başvurmaktır. Bu son derece yanlış bir davranıştır. Çünkü rüya,
kişinin bilinçaltından bizzat kendisine
gelen bir mesajdır. Ortak sembollerde
yer alsa, semboller arasında, kişinin
geçmişi ve kişiliği arasında bağlantı
kurup analize gidilmelidir. Bu ise birebir ilişkiyle, doğru bilgi ve analitik düşünceden taviz vermeden gerçekleşebilecek süreç sonunda ortaya çıkabilir.
Aksi takdirde mesajı yollayan beyin bölümleri ile anlamak için ilgisiz referanslara başvuran beyin bölümleri arasında
ciddi çelişkiler yaşanabilir. Zihnin karışması sonucu o rüya çöpe gidebilir. Aman
dikkat, rüyalarınızı uyanır uyanmaz tuvalete gitmeden, bir şeyler atıştırmadan
kalemle kağıda elinizle yazın. Kişiliğine
güvenmediğiniz insanlara ve ortalık yerde anlatmayın. Yıllardır rüya analizi sayesinde korkularından kurtulan, eğitimde başarıyı yakalayan, sağlığına kavuşan, ana - babasıyla sorunlarını çözen,
yalnızlıktan kurtulup hayatın içine neşe
ve güvenle katılan bir çok insana yardım
ve tanıklık ettiğim için çok mutluyum.
Hayatta hiç bir şey tesadüfi değildir. Rüyalarınız size bir şeyler gösterip işaret
ediyorsa onları dikkate alın. Çünkü insan
aklıyla birlikte duygularını da (içindeki
esas canlıyı; içindeki beni) kabul ettiğinde gerçekten yaşamaya başlar.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
mak üzere bir bağ kurulur. Bu enerji - bilgi ağına halk arasında “Göbek bağı” denmektedir.
31
3/12/12 4:40 PM
SAĞLIK
Kansere
karşı
6
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
temel
önlem
32
SAGLIK KAHSERE 6 ONERI 2
3/12/12 4:48 PM
ELİMİZ KOLUMUZ O KADAR DA BAĞLI DEĞİL. DOKTORLARIN, YENİ
ARAŞTIRMALARLA ZENGİNLEŞEN ÖNERİLERİNİ İZLEYEREK, KANSERE
YAKALANMA RİSKİNİ EN AZA İNDİREBİLİRİZ. KANSERE KARŞI EN YENİ ÖNERİ LİSTESİ,
DÜNYA KANSER ARAŞTIRMA VAKFI’NIN KONFERANSINDA DUYURULDU. KONFERANSI
İZLEYEN TEK TÜRK DOKTOR OLAN YASEMİN BRADLEY’NİN KALEMİNDEN, KANSERE
KARŞI ALTI TEMEL ÖNLEMİ AKTARIYORUZ
ÖNERİ 1
Normal, sağlıklı bir
kiloda olabildiğince
ince kalmaya çalışın
ÇÜNKÜ: Kansere karşı korunmada yaşam boyu sağlıklı bir kiloyu korumak en önemli yollardan biri olabilir. Bu ayrıca sizi birçok kronik hastalığa karşı da koruyacaktır. Dünya,
1980-90’larda olduğundan çok daha şişman! 1990-2005 arasında yüksek refah düzeyine sahip birçok ülkede fazla kilolu
ve şişman insan sayısı arttı. Asya ve Latin Amerika, bazı Afrika
şişmanlıkla ilgili bilgiler veriyor. 12-13 Eylül’de
Londra’da, WCRF’nin düzenlediği iki günlük
uluslararası bir konferansa katıldım. Konu ‘Kanser ve Beslenme’ydi. Araştırmacılar son verileri açıkladılar, dünyanın önde gelen doktorları bu konudaki önerilerini sundular. Konferansta
WCRF’ın Amerikan Kanser Araştırma Enstitüsü
ile ortak hazırladığı bir rapor da sunuldu. İşte bu
raporda yer alan öneriler:
Ortalama erişkin vücut kitle endeksi 21-23 arasında
değişiyor. Bu, ülkeden ülkeye farklılıklar gösteriyor.
21 yaşından itibaren normal vücut kitle endeksi
(kilo/boyun karesi) değerlerinde kalmaya
çalışın. Erişkin döneminizde kilo almaktan ve
bel çevresi ölçüsünün artmasından kaçının.
ülkelerinde bile şişmanlığa bağlı hastalıklar, birçok enfeksiyon
hastalığını ve besin eksikliği hastalıklarını geride bıraktı. Fazla
kilolu veya şişman olmak bazı kanserlerin riskini artırıyor. Aynı
zamanda hipertansiyon, felç, şeker hastalığı ve kalp hastalığı
riskini de… Çocukluk ve ergenlikte fazla kilolu veya şişman olmak çoğunlukla erişkinlikte de devam ediyor.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
C
RF (World Cancer Research Fund/Dünya Kan
Kanvaser Araştırma Vakfı), Londra merkezli bir va
edilkıf. 1982’de, kanserin önlenmesi ve kontrol edil
mesi amacıyla kurulmuş. Derneklere önderlik
sağediyor, onları birleştiriyor. Araştırmacılar, sağ
lık profesyonelleri, kanun düzenleyiciler ve diğer sağlık örgütleriyle birlikte çalışıyor. İnsanlara kansere yakalanma riskini azaltacak bilgiler
sağlıyor. Sağlıklı beslenme, fiziksel aktivite ve
33
SAGLIK KAHSERE 6 ONERI 3
3/12/12 4:48 PM
SAĞLIK
ÖNERİ 2
Aktif olmayı günlük
yaşamın bir parçası
haline getirin
Her gün en az 30 dakika tempolu
yürüyün. Veya 60 dakika orta
hızda yürüyün. Televizyon seyretmek
gibi, sizi hareketsiz bir yaşama
sürükleyen hobilerinizi sınırlayın.
ÇÜNKÜ: Kansere karşı korunmada
yaşam boyu sağlıklı bir kiloyu korumak
en önemli yollardan biri olabilir. Bu
ayrıca sizi birçok kronik hastalığa karşı
da koruyacaktır. Dünya, 1980-90’larda
olduğundan çok daha şişman! 19902005 arasında yüksek refah düzeyine
sahip birçok ülkede fazla kilolu ve
şişman insan sayısı arttı. Asya ve Latin
Amerika, bazı Afrika ülkelerinde bile
şişmanlığa bağlı hastalıklar, birçok
enfeksiyon hastalığını ve besin eksikliği
hastalıklarını geride bıraktı. Fazla kilolu
veya şişman olmak bazı kanserlerin
riskini artırıyor. Aynı zamanda
hipertansiyon, felç, şeker hastalığı ve
kalp hastalığı riskini de… Çocukluk ve
ergenlikte fazla kilolu veya şişman
olmak çoğunlukla erişkinlikte de devam
ediyor.
ÖNERİ 3
Bol kalorili yiyeceklerin
tüketimini azaltın
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Her gün en az 30 dakika tempolu yürüyün.
Veya 60 dakika orta hızda yürüyün. Televizyon seyretmek
gibi, sizi hareketsiz bir yaşama
sürükleyen hobilerinizi sınırlayın.
ÇÜNKÜ: Kansere karşı korunmada yaşam boyu sağlıklı bir
kiloyu korumak en önemli yollardan biri olabilir. Bu ayrıca
sizi birçok kronik hastalığa karşı da koruyacaktır. Dünya,
1980-90’larda olduğundan çok daha şişman! 1990-2005
arasında yüksek refah düzeyine sahip birçok ülkede fazla
kilolu ve şişman insan sayısı arttı. Asya ve Latin Amerika,
bazı Afrika ülkelerinde bile şişmanlığa bağlı hastalıklar,
birçok enfeksiyon hastalığını ve besin eksikliği hastalıklarını
geride bıraktı. Fazla kilolu veya şişman olmak bazı
kanserlerin riskini artırıyor.
34
SAGLIK KAHSERE 6 ONERI 4
3/12/12 4:48 PM
ÖNERİ 4 ÖNERİ 5
Kırmızı et tüketimini azaltın ve
işlenmiş etlerden kaçının
Kırmızı eti haftada 300 gramdan
fazla tüketmemek ana hedef olmalı.
En fazla 500 gramda kalın. Sosis, sucuk, salam, jambon gibi tütsülenmiş, özel yöntemlerle saklanmaya hazır hale getirilmiş, tuzlanmış, kimyasal koruyucular eklenmiş olan işlenmiş etleri tercih etmeyin.
Tuzu azaltın, küflü yiyeceklerden kaçının
* Hedef günde 5 gramdan az tuz tüketmek olmalı. (2 gram sodyum)
* Aflatoksinlere maruz kalmayın.
ÇÜNKÜ: Git gide güçlenen kanıtlara göre, hazırlama ve koruma yöntemlerinde
tuz kullanılan yiyecekler, mide kanserine neden olabiliyor. Tuz, insan sağlığı ve
yaşamı için gerekli. Ama dünyanın her yerinde tüketilenden çok daha azı!
Tuzu kullanmayan koruma yöntemleri nelerdir?
Buzdolabında saklamak, dondurmak, kurutmak, şişelemek,
kutulamak veya mayalamak.
*Aflatoksin içeren yiyecekler karaciğer kanserine neden oluyor.
ÇÜNKÜ: Eğer ölçülü tüketilirse hayvansal
kaynaklı yiyecekler besleyici ve sağlıklı.
Vejetaryen beslenme alışkınlığına sahip
insanların çeşitli kanser türlerini geliştirme
riskleri daha düşük. Ama bunda genel olarak
sağlığa verdikleri önemi de göz önünde
bulundurmak gerekiyor; sigara içmemek, az
alkol kullanmak gibi… Ayrıca et, besinsel açıdan
çok güçlü bir yiyecek; protein, çinko, demir, B12
vitamini içeriyor.
ÖNERİ 6
Nişastalı olmayan sebze ve meyve tüketiminiz günde en az 600 gram olmalı.
Günde en az beş porsiyon (en az 400 gram) nişastalı olmayan sebze ve meyve yiyin.
Her yemekte işlenmemiş tahıl ve baklagil tüketmeye çalışın.
İşlenmiş rafine nişastalı ürünleri sınırlayın.
ÇÜNKÜ: Kanıtlar kansere karşı koruyucu beslenme biçiminin ağırlıklı
olarak bitkisel besinlerden oluştuğunu gösteriyor. Bitkisel besin; besin
gücü bakımından yüksek, liften yana zengin, kalorisi az olmalı. Nişastalı
olmayan sebze ve meyveler bazı kanser türlerine karşı koruyucu
olabilir. Kalorileri düşük olduğundan kilo almayı da engellerler.
Nişastalı olmayan sebzeler neler?
Yeşil yapraklı sebzeler (ıspanak, pazı, semizotu, roka, maydanoz gibi),
brokoli, bamya, patlıcan vb. Ama patates, tatlı patates değil örneğin.
Havuç, enginar, kereviz, turp da nişastalı olmayan köklerden…
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Bol bol bitkisel yiyecek yiyin
35
SAGLIK KAHSERE 6 ONERI 5
3/12/12 4:48 PM
SPOR
ÇOCUKLAR KAÇ
ÇOCUKLAR KAÇ YAŞINDA HANGİ SPOR BAŞLAMALILAR ?
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Göksel Yavuz • [email protected]
Insan vücudu hareket etmek üzere dizayn edilmiş en harika, en harkulade ve en şahane yapıdır. 206 parça kemik, 650 çeşit kastan oluşur. Vücudumuz, tüm bunların uyum içinde haraket
edebilmesine yadım eden sinir ağları ve
ona hükmeden beyin ile gelmiş geçmiş
en iyi yaratımdır.
Tabii bu kadar harika yaratılmış olan insan vücudu, uyumlu bir şekilde hareket edebilmek için bebekliğinden başlıyor çalışmaya. Önce “Muhteşem solunum” olarak da adlandırılan
diyafram nefesini kullanıyor;
kendini besliyor. Daha sonra ağlıyor, ses çıkarıyor, ağzını kulanmaya başlıyor, besleniyor, gözleriyle etrafı izliyor, göz kapaklarını oynatıyor,
sağa ve sola bakıyor göz kaslarını kullanıyor, ayaklarını kullanıyor, bezi bağlandığı zaman
bisiklet çeviriyor gibi yapıyor,
derken 4 ayak üstüne düşüyor kedi olduğu için değil tabii
ki de emeklemek için sendelemeye başlıyor, hatta devriliyor.
Ancak yılmıyor devam ediyor,
bu arada da dengesini geliştiriyor, sonra bir bakmışsınız hızlanıp peşinizden geliyor, oyuncakları alıyor yere vuruyor “Ben kuvvetlendim” diyor, sonra bir gün bir duvarın, koltuğun ya da masanın yanına gidiyor hafif bir destek ile doğruluyor sanki o ayağa kalktıkça yer küçülüyor. Nihayet ayağa kalkıyor. İşte bu bir kişisel gelişim göstergesidir. Bu uzun yolculuğun
sonunda da anlaşıldığı üzere bu çalışma
sonrasında ayağa kalkmayı başarabilen
çocuklarınıza siz neler yaptırtabilirsiniz
? Siz neler yapıcağınızı düşünürken ben
de sizler için bu muhteşem emeğin karşılığı olarak çocuklarınıza hangi sporları
kaç yaşlarında başlayabilir rehberini ve
ne zaman gerçekten branşlaşabilirler
onları yazayım. Amerika’da kalabalık bir
grubu izleyen araştırmacıların tuttuğu
istatistiklerin sonucuna göre, herhangi
bir spor branşıyla uğraşmış ya da spo-
dan geçenleri eline, koluna ve bacaklarına iletebilmek) gelişmesi açısından
ve bütün kas gruplarını yer çekiminden
uzak bir ortamda geliştirebilmesi için
rahatlıkla ve içiniz rahat bir şekilde seçebilirsiniz. Profesyonel bir yüzücü olmak isterse, 7 yaşından önce bir takımla çalışmalara başlamalıdır.
Jimnastik/ Cimnastik: 3 yaşında başlayabilirler ve profesyonel olarak devam etmek isterlerse 6 yaşlarına kadar başlama yaşı uzayabilir. Kız - erkek ayırmadan tüm çocuklar
yapabilir. Ama iyi eğitmenler
veya kurulıuşlarda yapılmalı.
Bu branş, çocukların gelişimleri
için çok elzem bir konudur.
Bale: 3-4 yaş, baleye başlamak için uygur. Eğer profesyonel olarak yapılacaksa 6-11 yaş
aralığı bunun için ideal yaş aralığıdır.
Tenis: 5-6 yaşında başlamak
bu spor için ideal yaş aralığıdır.
Eğer profesyonel olarak düşünülüyorsa, çocuğunuz 10 yaşından önce tenis sporuna başlatılmalıdır.
ru amatör olarak sürdüren kişilerin spor
yapmamış bireylere göre okul hayatları,
iş hayatlarında ve sosyal yaşamlarında
yapmayanlara oranla % 74 başarı sağlandığı saptanmış. Şimdi bu bilgi bir kenarda bulunsun.
Kaç yaşında hangi spora başlayabilir
rehberi;
Yüzme: 3 yaş yüzmeye başlanması için
uygun bir yaştır. Motor becerileri (aklın-
Basketbol: Başlangıç yaşı olarak 6-8
verilebilir. Büyük kas grupları kullanılacağından vücudun belli başlı bazı becerileri tam yerine getirebilmesi başlamak için önemlidir.
Voleybol: Temel voleybol becerilerinin
kazandırıldığı antrenman programları
10 yaşından itibaren başlar. 10-12 yaş
36
SAGLIK KAHSERE 6 ONERI 6
3/12/12 4:48 PM
z Çocuğunuz sporla ilgilenmezse
başka fiziksel aktiviteler bulabilirsiniz. Örneğin, ailece bisiklete binebilir,
doğa gezilerine çıkabilirsiniz.
z Çocuğunuzun arkadaşlarıyla ip atlama, basketbol oynama gibi etkinliklere katılmasını sağlayarak aktif zaman geçirmesini sağlayabilirsiniz.
z Çocuğunuza kazandığı veya kaybettiği anda onu koşulsuz sevdiğinizi hissettirin. Hedefin kazanmak değil fiziksel kapasite ve yetenekleri geliştirmek olduğunu unutmayın ve gelişmiş yeteneklerini güçlendirin.
z Çocuğunuzun yetenekleri konusunda gerçekçi olun.
z Çocuğunuzu istemediği hiçbir aktiviteye zorlamayın.
Futbol: Futbol kuşkusuz ülkemizin ve
dünyanın bir numaralı sporu ve her erkek çocuğununda bilgisini olduğu bir
spor dalıdır, erkekler kadar kızların da
ilgisini çekmektedir ve onlar içinde futbol okulları açılmıştır. Başlama yaşı
5-6’tır.
Atletizm: 7 yaşından itibaren başlar.
Müsabakalara da 11-12 yaşta katılınıyor.
Minikler Türkiye Şampiyonası her branşta atma, atlama ve sprintte düzenleniyor. Krosta kızlarda bin, erkeklerde bin
200 metre yarışmaları yapılıyor.
Kayak: Kayakta 7 yaşından itibaren
sporcular temel eğitim kamplarına alınıyor. Bu yaştan itibaren de lisans veriliyor.
Ancak, müsabakalara başlama yaşı
farklı. Alp disiplini dalında 12, kuzey disiplininde (mukavemete dayalı olduğu
için) 16 yaşından itibaren müsabakaya
katılabiliyor.
Eskrim: Eskrimde spora başlama yaşı
8 olarak belirlenmiş. Bu yaştan itibaren
sporcular, lisans alıp süper minikler kategorisinde yarışmalara iştirak edebiliyorlar.
Buz Sporları: Artistik buz pateninde
çocuklara 6 yaşından itibaren lisans
çıkartılıyor. Bu yaşta minik patenciler,
teşvik yarışmalarına katılabiliyor. Buz
hokeyinde ise lisans yaşı 10. Bu yaştan itibaren çocuklar müsabakalara çıkıyorlar.
Uzak Doğu Sporları Ya da dövüş
sporları: 5-7 yaş aralığı başlamaları
için idealdir ama dikkât edilmesi gerekir. Bu başlangıç yaşıdır. Sporun getirdiği öz disiplini ve kavramlarını anlaması beklenemez oyun kıvamında eğitimler daha etkili olur.
Yelken: Genel olarak başlama yaşı
yok. Her yaştan katılımcıya açıktır.
Monopalet: 10-12 yaş başlama yaşıdır. Ancak daha önce yüzme ile ilgilenmiş olanların başlayarak yükselmeleri
olasıdır.
Bu bilgilerden sonra artık siz, sporcu
ailelerine de bazı görevler düşüyor;
Not: Bazı branşlarda spora başlama yaşını ‘3’ olarak yazmam, sizlere belki “Çok erken değil mi?” dedirtmiş olabilir; ancak bu yaşta başlamaları çocuklarınız gelişimi için harika olacaktır.
Her çocuk 3 yaşında bu sporlara başlamalıdır ve bu yaşlarda yapabilir
diye bir kural yoktur. Eğitmenlerden
antrenörlerden bu konularda bilgi
alabilirsiniz. Siz istiyorsunuz diye de o
sporu yapmasınlar, bırakın hangi sporu yapacağına eğitimcilerin yönlendirmesi ile karar verilsin.
Onun için yapacağınız seçimler onun
geleceği olabilir ve mutlu olmasını
istiyorsanız kararı çocuğunuz ya da
antrenör/eğitmen versin.
Burada işlediğim branşlar genel olarak en fazla ilginin olduğu branşlar
diğer branşlarla ilgili bilgi almak isterseniz ya da sorularınız olursa maillerinizi bekliyorum. Gelecek konumuz bel, boyun rahatsızlıklarının sebepleri ve çözümleri.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
aralığında sporcular “Mini Voleybol” oynayarak voleybola hazırlanırlar. Ancak
12 yaşından sonra müsabakalara hazırlık dönemine girilir. Kızlarda en küçük
müsabaka yaş grubu 12-13; erkeklerde
ise 13-14’tür.
z Spordan zevk alın, kendi hedeflerinizi belirleyin ve çocuğunuza pozitif
bir model olun. Unutmayın çocuklar
duyduklarından çok gördüklerini öğrenirler.
37
SAGLIK KAHSERE 6 ONERI 7
3/12/12 4:48 PM
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
PORTRE
38
KIRACMART 2
3/12/12 4:57 PM
Derinliklere doğru
bir yolculuk
Yıllar Sonra... Pek çok kişinin ilk aşkı için dinlediği, dillerden düşürmediği şarkı...
Yıllar geçti, yollar geçti... Herşey geçti ömrümden... Bir sen geçmedin... Bir senden
geçemedim... Ve bugün hala tepiniyorsa şuranda yüreciğin... Daha da yolun
var demektir, koş yeni yıllara, yeni yollara... Ben seni hep beklerim... Kadınım;
nice yıllara... Ve yıllar sonrada uyanırsam bir hazan sabahında... Bir şarkı daha
yazacağım sana...” Bitmeyen ilk aşklar için... Ve yine onun tadında bir şarkı daha...
Nice Yıllara... Sanki Yıllar Sonra’ya bir atıf var içinde...
Tüm ilk aşklara gelsin diyerek başlıyoruz sohbete... Kıraç son
çıkardığı Derindekiler albümüyle derinliklere doğru yolculuğa çıkarıyor bizi sohbet içinde...
Dokuzuncu albüm değil mi?
Evet, galiba.
Albümü henüz almadım gayet hoş... Dinlerken Türk
filminin bir kahramanı gibi hissettim kendimi...
Eyvallah.
Ne kadar sürdü albüm?
Ağla yeni bir şarkı. Nice Yıllara yeni. İnsanlarla ilk defa buluşturduğum şarkılar... Altı şarkı benim. 4 tanesi arkadaşlarımın. Eski ve yeni oluşturduğum şarkılar. Sevgilim mesela
eski bir şarkıdır.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Albümün farkı nedir?
Üç boyutlu olması. Normal CD’nin yanında bir de DVD var.
DVD’de hem iki boyutlu izlemek için hem üç boyutlu izlemek
için seçenekler var. Bir de 3D gözlük var. Alt yazı seçenekleri
var. İngilizce, Arapça, Korece, Farsça, Japonca, Çince lisanlar
var. Film izler gibi. Hem ilginç olsun hem de ne dediğimiz anlaşılsın istedik. Konserlere de İranlılar geliyor. Hatta bir tanesi anlamadığını söylemişti. Almanya’da da bir arkadaşım söylemişti. Türkçe bilmeyenler “Bu adam ne diyor?” diyor. Çeviriyorlar sözlerini şarkılarımın..
İlginç bir anektod bekliyorum sizden...
Yayla Yolları diye bir türkü söylemiştim ben Bir Garip Aşk Bestesi albümümde. İngiltere’ye konsere gittiğimde gazeteci arkadaşımızın İngiliz arkadaşı o türküyü çok seviyormuş. “Bu adam
ne diyor?” diye sormuş. Çok eğlenceli ama mistik bir havası
var diyormuş. Yayla Yolları nasıl anlatılır ki şimdi? Ben varmam
inekliye yoğurdu sinekliye diye devam ediyor türkü... (Kahkahalar) Bunu anlatmaları uzun sürmüş İngiliz arkadaşa...
39
KIRACMART 3
3/12/12 4:57 PM
PORTRE
NİCE YILLARA...
Ben en çok Nice Yıllara parçanızı beğendim...
Benim de çok sevdiğim bir şarkı. Çıkış şarkısı o...
Yıllar Sonra ile bağdaştırdım, o tadı verdi bana...
Çok zor o tür şarkıların çıkabilmesi, Yıllar Sonra tadında bir
şarkı gerçekten de. Onun için çok özel bir şarkı, söylerken çok
etkileniyorum. Beni bir yerden bir yere götürüyor...
İlk olarak onun çıkmasının sebebini sorsam?
Kıraç tarzını yansıtıyor, dinlemesi kolay. Onun daha sevileceğini düşündüm. Daha çok sevileceğini düşündüğüm şarkılar
da var. Sevgilim mesela...
Kimlerle çalıştınız klipler için?
Klibi ben çektim. BTS ile çalıştık. İnsanlar bilirler orayı. Ses
sistemlerimizi kurarlardı. Animasyonla ilgili ciddi çalışmaları var. Bana çalan arkadaşlarım, orkestramızdaki arkadaşlarım çaldılar...
TÜRKİYE VE DÜNYADA BİR İLK
Masraflı olmadı mı?
Normal bir albümün maliyetini biraz aştı ama ben kazandığım şeylerin büyük çoğunluğunu müziğe aktarıyorum. Satış
anlamında büyük bir gelir olmasa da çok sevdiğim için müziğe aktarıyorum. Ama mantıklı bir bütçe yaptık. Bir tane klip
çekiyorsunuz ama aynı anda 10 klip çekmek zekayla çözülmesi gerekiyor. İki klip maliyeti gibi oldu. Merak eden arkadaşlarımız olacaktır, izleyenler soracaktır da...
Bu iş bir ilk değil mi?
Türkiye’de de dünyada da bu iş bir ilk.
DERİN DERİN KONUŞMALAR
Derindekiler Kulübü nedir, ne yapar kulüptekiler? Giremediğim için mutsuz oldum!
Oraya girmek için albümün üzerinde bir numara var. Albümün sıra numarası var ve şifre var. O şekilde üye olunuyor.
Derin derin konuşma, birbirini daha iyi tanıma, bir dostluk ortamı oluşturmak adına kuruldu. Ne kadar çoğalırsak o kadar güzel olacak. Daha sıcak bir hayat ortamı paylaşacağız.
Ben de giriyorum. Yüzeyden daha derinlerde bir bağ kuracağız. Bağlarımızı güçlendireceğiz
Neden bu fikir çıktı?
Arkadaşlık dostluk eskilerde kaldı. Tek tek yüz yüze yapamıyoruz. Teknoloji bu anlamda önemli. Hayallerimiz için yaptık.
Belki ileride bunu bir derneğe çevirebiliriz. Gerçek bir mekana da taşıyabiliriz. Etkinlikler yapabiliriz. Ben de o kulübün
üyesiyim, belki kurucu üyesiyim ama her şeyi ben yapmak istemiyorum. Burası bir paylaşım yeri.
Facebook gibi olur mu?
Onun kadar olmaz da o kadar ekonomik gücümüz yok ki...
Neden Derindekiler?
Hayatı yüzeysel yaşadığımız ve bundan şikâyetçi olduğumuz
için. Hem müziğin hem sanatın hem dostluklarımızın yüzey-
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Yurtdışındakilere feyz olabilir...
Evet olabilir de...
Albüm üzerine ne kadardır çalışıyorsunuz?
İki yıldır çalışıyoruz. Stüdyomu kurdum kazandıklarımızla. Bu albümün doğal olması gerekiyordu. Ekonomik olarak
zorlandım ama başardım. 70 yılından kalma bir davul getirttim Almanya’dan. İstediğim sesi yakalayabilmek için. Yumuşak fakat büyük bir ses. Canlı, davul çalarken aynı anda bas
ve gitar, vokal hepimiz aynı anda kayıt yaptık. Akustik bir albüm. Sanki o anda orada çalınıyor gibi. Konserdeymiş gibi bir
his vermek içindi...
40
KIRACMART 4
3/12/12 4:57 PM
de kalması nedeniyle albüm vesilesiyle bizi dinleyenlerle bir
şeye dokunalım istedik.
Dizi müzikleri devam ediyor. Çoğu kişi “Dizi müziğini
Kıraç yaptıysa kaliteli dizidir” diyenler var...
Son yıllarda dizilerimde başarı yakaladığımız söylenemez
ama müzik tarzımız etkili oluyor ama dizilerden yoruldum.
Niye?
Bir sektör oluşuyor, sürekli mücadele vermek zorunda kalıyorsunuz, hem kendi kimliğinizi korumak hem de iyi birşeyler yapmak adına. Bir bakıyorsunuz yoruluyorsunuz. Yoruldum. Beş dizi yapmayacağım da belki bir tane yapacağım.
Daha sinemaya müziğe girmek istiyorum. Yeni arkadaşlarımızı ön plana atmak istiyorum. Bayrak yarışının bitmemesi
için bayrağı teslim edeceğim arkadaşlar çıkarmak istiyorum.
Film düşüncelerimin üzerine gidebilirim.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
“DÜZEYSİZ YAŞIYORUZ”
Müziğini yaptığınız dizileri izler misiniz?
Televizyon izlemiyorum. Antipatik anlaşılmasın. Kimseyi rencide etmek için söylemiyorum. Düzeyin yükselmesi lazım.
Düzeysiz yaşıyoruz. Yapabileceğim şeyleri yapıyorum araya klasik müzikler sokuşturarak. Seviliyor da. Toplumda parmak gösterilen şeylerin düzeysiz olduğunu biliyoruz. Televizyonu açtığımda hemen sıkılıyorum. Ne olur kimse kırılmasın
gerçekten katlanamıyorum, haberler de dahil. Daha özgür,
daha bağımsız şeyler gerekiyor. Her şey birbirine kasten organik bağımlı. Bu toplumun herşeyine yansıyor. Bir tek düzelik var. Ve bu doğru bir tek düzelik değil. İnsanoğlu için mantıklı bir tek düzelik değil. Kölelik için oluşturulmuş bir yapılanma. Bir torna gibi. Her ürün aynı şekilde olmalı ki o sistem doğru çalışsın gibi. Bu insanlığa yapılmış bir zulümdür.
21. yüzyıla geldik insanoğlu özgür değil. Binlerce savaşla bile
özgürlüğümüzü alabilmiş değiliz. Bu her şeyimize yansıyor.
Günün birinde belki...
41
KIRACMART 5
3/12/12 4:57 PM
Dizi müziği anlamında Türkiye’yi
nasıl buluyorsunuz?
Yüzde 1’lik kalite oranı var. Yüzde 99’u
neyse ne, “Yırtalım” durumu var. Bakıyoruz televizyondaki tutan dizilere, çok
uğraşılmış- cebelleşilmiş prodüksiyonlar iş yapıyor. Yönetmen çok inanırsa, iyi
oynanırsa, bilgi de önemli, o diziler tutuyor. Ama bunlar olmadan hiçbirşey
doğru olmayanlar da tutuyor. (Kahkahalar)
Biz ne verseniz izler, ne verirseniz
yer içer hale geldik...
İki tür diziler tutuyor.
Muhteşem Yüzyıl iyi mesela...
O da iyi. Öyle Bir Geçer Zaman Ki mesela... İyi... Ama benim “tutarlı rezillik”
dediğim, müzik yaparken ortaya koyduğum tanım- uğraştım da buldum, bu da
önemli. Ne yapıyorsanız tutuyor. Ülkenin genel yapısı doğru olmuyor. Çağdaş
bir toplumda iyi olanların alkışlanması
lazım. Türk dizileri Türk insanının aynası. Kadın olacak ağlayacak...
Geçen biriyle konuşuyorduk, “Bizim
milletimiz ağlamayı seviyor” dedi...
Öyle ya da tepinmeyi seviyoruz. Ya bitik, kaderci birşeyi izlemeyi seviyoruz ya
da tepinmekten hoşlanıyoruz, dabbeler
gibi...
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
“ÖZGÜR TAVUKLARIN ETİ BİLE
DAHA LEZZETLİ”
İlişkiler de öyle ama... Bazıları sadece ağlamak istiyor... Şu anda müziği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cem Karaca, Barış Manço gibi isimler yok...
Yıllardır konuşuyorum ama ne yapıyorsanız yapın ilk önce özgür olmanız gerekiyor. Özgür tavukların eti
bile daha lezzetli. Mutlu, yayılan keçilerin eti bile lezzetlidir. Sahte yem
yediremiyorsunuz. “Ben özgürüm”
deyip özgür olamazsınız. Rock olsun
pop olsun özgür olacaksınız ki özgün
olsun.
Özgür olduğunuzu hissedeceksiniz, kahvenizi içerken, en çok düşünürken özgür olduğunuzu bileceksiniz. Biz farkında olabiliyoruz bunun,
hayvandan ayrılan yanımız o. Farkında olduğumuz için sanatı üretebiliyoruz. Bunu düşünebiliyorum, “Ben
özgür müyüm?” buna bakın. Dünyada neredeyiz, Türkiye nerede, nasıl
bir ortamdayım? Bunlar genel kültür
diye söyleniyor. Bunlardan haberdar
olmalısınız, özgür müsünüz bilmelisiniz. Bir tek gündem var. Sanatçısı
için de vatandaş için de şöhret olmak
düşüncesi var. İş yerindeyseniz orada şöhret olmak, televizyona çıkma
şansınız varsa orada şöhret olmak...
Ün, şöhret... Tatlı şeylerdir bunlar,
kim istemez...
Ama çabuk geçer?
Ama bazılarında da geçmiyor...
Toplum istiyor, bu kadar haber yapılmasa gündemde olmazlar...
Siz de özgür değilsiniz... İşte sorun bu.
68’li yıllardaki gibi. O dönemdeki şarkılar sıcacık geliyor. O kültürü özgür insanlar oluşturdu. Ama etkisini hissediyoruz...
Barış Manço dinlerken şu anda aynı
tadı alamıyorum. Neyse... Pepee
nasıl gidiyor?
İyi gidiyor. Sevgili eşimin emeğiyle, hayat mücadelesiyle bugünlere getirdik.
Halkımız çok sevdi, bizim de yüzümüzü güldürüyor. Türkiye’de çizgi film yapmak önemliydi. Çocuklara birşey verebilmek bizim için mutluluk.
Yeni birşey gelecek mi?
Pepee ile başladı ama onunla bitsin istemiyoruz. Yeni karakterlerimiz var...
YENİ BİR FENERBAHÇE MARŞI GELECEK Mİ?
Hayırlısı olsun. Bu arada Fenerbahçeli taraftarlar yeni bir marş bekliyor... Olacak mı?
Önce Başkan’ı ziyaret etmek istiyorum. Uzun zamandır gidemedim. Sıkıntılı günler yaşıyor. Benim de yoğunluğuma geldi. Fenerbahçe için o kadar üzgünüm ki... Taraftar olarak üzgün değilim. Fenerbahçelilik futboldan ayrı birşey değil. Belki Başkan ile kısa da olsa
görüşebilirsem, daha önce hapishane
ziyaretinde bulunmadım, birçok insanın
oralarda olmasını sıkıntı olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe için her zaman
görevdeyiz...
Albümle alakalı mesajınız nedir?
Gerçekten onları bu kadar beklettik. Elimizden geleni yaptık. Onlar için özendim ve akustik bir iş çıkardık. Alanlar
için söylüyorum, o parayı hakettiğini düşünüyorum...
KIRAÇ HAKKINDA
Tufan Kıraç 1972 Yılında
Kahramanmaraş’da doğdu.
Öğretmen olan babasının
görevi nedeniyle 10 yaşına dek
Kahramanmaraş ve köylerinde
yaşadı. 1982 yılında babasının
tayini çıkınca ailesiyle İstanbul’a
yerleşti ve eğitimine İstanbul’da
devam etti.
Küçük yaşlardan itibaren müziğe
karşı ilgi duyan Kıraç’a ilk desteği
bağlama çalan babası verdi.
Bağlama ile müziğe başlayan
Kıraç’a ikinci büyük destek
lisedeki müzik öğretmeni Refik
Köksal’dan geldi. Müziğe olan
ilgisini ve yeteneğini gören Refik
Köksal Kıraç’a ilk gitarını hediye
etti. 1990 Yılında liseyi bitirdikten
sonra üniversite sınavlarına
girerek Marmara Üniversitesi
Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik
Öğretmenliği bölümünü kazandı.
Öğrencilik yıllarında Taksim,
Harbiye, Kadıköy’deki barlarda
çalışmaya başladı. Lise yıllarında
ilk beste ve söz çalışmalarını
yapan Kıraç 1996 yılına geldiğinde
ilk albümü için çalışmalara
başladı. Kıraç’ın ilk albümü Deli
Düş 1998 yılı Mayıs ayında çıktı.
Bu albümün ardından sırası ile
çıkan albümleri şöyledir;
2000: Bir Garip Aşk Bestesi
2001: Sevgiliye
2001: Zaman
2003: “Zerda” Soundtrack
2004: “Bir İstanbul Masalı” Soundtrack
2003: Kayıp Şehir
2005: “Aliye” Soundtrack
2007: Benim Yolum
2008: Haydi Haydi
2008: Binbir Gece Soundtrack
2008: Gözyaşı Çetesi Soundtrack
2008: Sessiz Fırtına Soundtrack
2008: Yağmur Zamanı Soundtrack
2008: Kıraç Toprağın Türküleri
2008: O..Çocukları Film Müziği
2009: Garbiyeli
2009: Rock Dünyasından Sesleniş
2009: Yolcu
2010: Show Zamanı
2011: Dön Artık
2012: Derindekiler
42
KIRACMART 6
3/12/12 4:57 PM
YAZAR BIO
Ayhan Hüseyin Ülgenay
[email protected]
01.08.1947 Yozgat doğumlu. Baba adı; İsmail, Anne adı; Şehver. Evli (14.07.1976)
2 çocuk babası. Tiyatro, film oyuncusu,
gazeteci, yazar, şair.
Babasının asker oluşundan dolayı 1. sınıfı Gaziantep Kayacık İlkokulu, 2. ve 3. sınıfı Gaziantep Akyol İlkokulu, 4. sınıf Kilis Kemaliye İlkokulu ve Şehit Sakıp İlkokulu, 5. sınıf Bandırma/ Gönen Gönen İlkokulu, Orta 1. sınıf Sarıkamış Ortaokulu,
Orta 2. sınıf Erzurum Ortaokulu ve Cebeci Ortaokulu (Ankara), Orta 3. sınıfı Atatürk Lisesi’nde (Ankara) okudu ve bıraktı.
Rüzgarlı sokakta gazetelerin muhasebesini tutan eniştesi Necdet Tolga’nın yanında çalışmaya başladı. Gazeteleri tanıdı ve gazetecilerle tanıştı.
1965 senesinde Anafartalar Ortaokulunda orta okulu dışarıdan bitirdi.
05.12.1966 tarihinde Devlet Tiyatrosunun “İstanbul Efendisi” adlı oyunu için
açtığı seçmeleri kazanarak Devlet Tiyatrosunda çalışmaya başladı (Rol: Apostol). Aynı oyunla Adana Şehir Tiyatrosu,
Bursa Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu, İzmir
Açıkhava Tiyatrosu, Üçüncü Tiyatro, ve
Altındağ Tiyatrosunda oynadı. 1966 senesinde Bursa’da Ünsal AYBEK – Devlet
DEVRİM’ in rol aldığı “ Beynimdeki Şeytan” isimli filmde Sami Hazinses ile beraber oynadı. 28.03.1967 tarihinde Devlet
Tiyatrosu Aktörleri tarafından oynanan
“501 no’lu hücre” filminde oynadı.
1967 – 1970 yılları arasında Özel Yükseliş Kolejinde okudu ve liseyi bitirdi. Lisede
okurken Devlet Tiyatrosunda çalışmaya
devam etti. Deli İbrahim, 1968 – 1969 Altındağ Tiyatrosu (Balıkesir Muhasebecisi) Rol: Damat Cemil oynadı. 1970 senesinde Lise son sınıfta Yıldıray AKINCI’nın
sahneye koyduğu “Yarış” adlı oyunla Tak-
12.11.1970 tarihinde Ankara İktisadi – Ticari İlimler Yüksek Okuluna Kaydoldu.
Okulda can güvenliği kalmayınca 3. sınıfta bıraktı.
1970 senesinde Maltepe Komedi (Azmi
ÖRSES), Maltepe Tiyatrosu (Yıldırım
ÖNAL Topluluğu), Çağ Tiyatrosu (Ahmet
DEMİREL) “Düdükçülerle Fırçacıkların
Savaşı” (Rol: Zolpon –Saray Nazırı), 1971
Ankara Drama Tiyatrosu “Sahne Işıkları”
(Rol: Nevil) nda oynadı.
1971 yılında Levent KIRCA ve Yavuz
KUMÇAY ile birlikte Ankara Çocuk Tiyatrosunu kurdu (Ali Baba Kırk Haramiler)ve daha sonra ayrıldı. Kendi adına AS – TEK Çocuk Tiyatrosunu kurdu.
(Alaattin’in Sihirli Lambası – Yazarı Ferdi
Merter Fosforoğlu)
1972 yılında kendi eseri olan “ Konuşan
Eşek” isimli çocuk oyunu oynadı ve sahneye koydu. 1972 meydan sahnesi (Çetin
KÖROĞLU) “ Üç derste Aşk” ve “ Sihirli
Pabuçlar” isimli çocuk oyununda oynadı
ve oyununun dekorlarını yaptı.
1974 senesinde Anıttepe Lisesinde “Pusuda ve “Bir Evlenme Teklifi”ni tekrar sahneye koydu. 1975 senesinde tiyatroyu bıraktı ve özel firmalarda çalıştı. 14.07.1976 tarihinde evlendi. Askere gitti, çürüğe ayrıldı. Eniştesinin yardımlarıyla tekrar gazeteciliğe döndü.
1.08.1976 – 31.12.1977 Yeni Ulus Gazetesi, 01.01.1978 – 30:06.1979 Ankara İktisat Gazetesi, 19.11.1978 Tarihinde Basın Kartı Komisyonunun aldığı kararla
Basın Kartı taşımaya hak kazandı.
04.06.1979 – 29.06.1979 tarihleri, arasında TRT Radyo – Televizyon Dairesi
Başkanlığı TRT.TV Eğitim merkezi müdürlüğü “Film Kameramanları” konusunda katılma belgesi aldı. 01.01.1980
– 31.12.1980 Güne Bakış Gazetesi,
01.05.1981 – 31.12.1987 Yeni Gün Gazetesi, 01.10.1992 – 01.08.1993 32. Gün,
15.04.1996 – 15.04.2000 Ankara İl Gazetesinde çalıştı. 1995 senesinde 4056
sayılı sanatçı borçlanmasından faydalanarak emekli oldu.
21 – 22 Mart 2001 tarihinde basın komisyonunun aldığı karar üzerine sürekli basın kartı taşımaya hak kazandı.
Emekli olduktan sonra Siyasi partilere olan ilgisinden dolayı ve birikimlerini
de göz önüne alarak 10 senede “1923 –
2006 Türkiye’de Kurulan Siyasi Partiler,
Kurucular ve Amblemler” isimli 3 ciltlik
kitabı hazırladı. Kitap halen Atatürk Kültür Ve Araştırma Kurumunda olup yayınlanmayı beklemektedir. Bu kitapla ilgili çeşitli partilere ait 12 adet kitap haline getirilmiş çalışması vardır. (Bak; T.C.
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Dökümantasyon Merkezi Ayhan
Hüseyin ÜLGENAY Koleksiyonu)
2007 yılında basılan “ Türk Siyasetinde Parti Amblemlerini Yansıtan Rozetler, Anahtarlıklar, Efemeralar” isimli bir
kitabı Ankara İktisat Gazetesi’nde yayınlanan haberleri, Lise Gazetesi (Yükseliş) Şiirleri ve Tiyatro eleştirileri, Konuşan Eşek isimli bir de çocuk oyunu vardır.
Bağlı Bulunduğu Kuruluşlar:
03.07.1978 Türk Nümismatik Derneği,
07.05.1984 Türkiye Gazeteciler Sendikası, 2000 Ankara Antikacılar Yardımlaşma Derneği (Kurucularından), 2006 Sahaflar Birliği Derneği Onur Üyesi, TSİP
üyesi
Ödülleri:
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel
Müdürlüğü Dokümantasyon Merkezi’ne
2006 yılından itibaren “ Ayhan Hüseyin
Ülgenay Koleksiyonu” adı altında bağış
yapmaya başladı. Bu çalışmadan ötürü
11.02.2008 tarihinde T.C. Başbakanlık
Devlet Arşinlerin de yapılan bir törenle
Gen. Müd. Sayın Doç. Dr. Yusuf SARINAY
tarafından kendisine bir plaket verildi.
Ayhan Hüseyin Ülgenay 01.04.2009 tarihinde itibaren (TSİP) Behice Boran Bilim Sanat ve Araştırma merkezinin yayınladığı Ekin Sanat ve Düşün dergisinin
36. sayısından bu yana “Hatırlananlar”
adı altında bir yazı dizisi hazırlamaktadır.
Aynı dergide Şiirleri de yayınlanmakta.
“Aklım” isimli bir de çocuk oyunu çalışması var.
Ayhan Hüseyin ÜLGENAY
Nisan ayından itibaren
Edu&Art dergisinde bizlerle…
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
dirname aldı . 1971 – 1972 senelerinde
Yükseliş Kolejinde “ Pusuda Bir Evlenme Teklifi” ve Kahvede Şenlik var” isimli
oyunları sahneye koydu.
18.01.1969 tarihinde Devlet Tiyatrosundan ayrıldı.
43
KIRACMART 7
3/12/12 4:57 PM
MEKTUPLARDA KALAN AŞK
AŞK’A DAİRDAİR
AŞK’A
Nalan Güven • [email protected]
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
“Sana kavuşmak için senden ayrılmak
gerekiyor. Ne hazin bir mecburiyet!”
CEMİL MERİÇ
Ursula Doyle, ‘Büyük Adamların Aşk
Mektupları’ isimli kitabının giriş bölümündeki ilk cümlesine, ‘Günümüzde
yaygın görüşe göre, insanlar artık aşk
mektupları yazmıyorlar; e-mail ve telefon mesajları romantizmi öldürdü…’ diyerek başlamaktadır. Ve ilerleyen satırlarında yazar sözlerine şöyle devam
eder; ‘…Belki insanlar daha az romantik ve daha sinik hale geldiler. Ya da belki eskiden insanlar bugün bizim olduğumuzdan daha az utangaçtılar.’
Öyle mi dersiniz? Yoksa aşk eskiye nazaran yazmak yerine söze dökülen hatta kolayca dile düşmüş bir değer kaybına mı uğradı? Mazide mi kaldı duygu-
ların coşkusunu mürekkebin kalıcı iziyle ölümsüzleştirme arzusu? Mesajlardaki ‘s.s’ kısaltmalarına kadar varılmış
olan yitirilmişliğin tek suçlusu, çağın
ayak uydurulamaz hızı olmasa gerek!
Gönderilmiş olup olmaması önemli değil, en son ne zaman sevdiğinize aşkınızı anlatan bir mektup yazdınız?
Hayır, cevaplamayın bu soruları, sadece düşünün. Tarihe mal olmuş büyük
adamların arkalarında bıraktıkları aşk
mektuplarını okudukça, onların yaşadıkları aşklara ne kadar çok sahip çıktıklarını ve bizlerden çok daha fazla cesur birer aşık olduklarını göreceksiniz.
Dünyanın ilk aşk mektubu, güzel rahibe
Enlil’in 4500 sene önce Kral Su-Sin’e
çivi yazısıyla taşlara kazıyarak yazdığı
mektuptur.
Philadelphia Üniversitesi profesörlerinden Hilprecht, 1889-1900 yılları arasında Mezopotamya’nın Niffer
Vadisi’nde bir kazı yaptı. Bu arada topraktan çıkarılan önemli bir vesika, içeriğinin ne olduğu bilinmeyen çivi yazısı
ile yazılmış diğer binlerce levha ile birlikte, kazı yapılan yerin sahibi olan Osmanlı Hükümeti’ne teslim edildi. 70 bin
levhanın içine sıkışmış bulunan bu tarihi vesika; 58 yıl sonra, dünyaca ünlü
Sümerolog Muazzez Çığ ve Hatice Kızılay tarafından ele alındı. Bu taş levha
üzerindeki yazının ne anlam içerdiği çözülünce, uzmanlar hayretler içinde kaldılar. Çünkü bu taş levha, dünyanın ilk
aşk mektubuydu. Aşkını taşlara kazıtan güzel rahibe Enlil mektubunda şöyle yazıyordu: Güveyi, kalbimin sevgilisi,
Senin güzelliğin fazladır, bal gibi tatlı
44
KIRACMART 8
3/12/12 4:57 PM
‘Aşk öyle bir
yaşanmalı ki,
yüzyıllar sonrasında
bile işte böyle
bir mektupla iz
bırakmalı…’
dedirtiyor insana;
Sümer Medeniyeti’nin en büyük kral ve
kraliçesinin aşkını anlatan bu mektup
halen İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunmaktadır.
Bu ilk aşk mektubundan günümüze kadar gelen dünyaca ünlü mektuplara bakacak olursak; Franz Kafka’dan Milena
Jesenska’ya, Napoléon Bonaparte’tan
Josephine’e, Honoré de Balzac’dan Kontes Ewelina Hanska’ya, Victor Hugo’dan
Juliette
Drouet’ye,
Stendhal’den
Mathilde’e, Hürrem Sultan’dan Kanuni
Sultan Süleyman’a, Nâzım Hikmet’ten
Piraye’ye, Einstein’den Mileva’ya, Mark
Twain’den Livy’e uzanan çok geniş bir
yelpaze görmekteyiz.
Madam Bovary romanı ile tanınan büyük edebiyatçı Gustave Flaubert’in Lo-
uise Colet’e yazdığı mektubunda; aşkın uyandırdığı hisleri ve sevdiği kadının
yaşlı halini hayal ettiğinde dahi daha
çok sevebileceğini söyleyen bir aşığın
satırlarını okumaktayız.
‘Aşk öyle bir yaşanmalı ki, yüzyıllar sonrasında bile işte böyle bir mektupla iz
bırakmalı…’ dedirtiyor insana;
“Bana çok güzel şeyler söylüyorsun,
sevgili Muse. Eh, bunların karşılığı da
hayal edebileceğinden daha güzel olacak. Aşkın ılık yağmur suyu gibi içime
işliyor, kendimi kalbimin derinliklerine
kadar sırılsıklam olmuş hissediyorum.
Seni sevmem için gerekli her şeye sahip değil misin sanki; beden, zihin, yumuşaklık? Sade bir ruhun, sağlam bir
kafan var. Şair gibi konuşmaya çalışmıyorsun, tam bir şairsin. Sadece iyi özelliklerin var.
Tıpkı göğsün gibi bembeyaz ve dokunduğunda yumuşacıksın. Bunlar benim
bildiklerim, seni anlatmaya yetmez. Bazen yaşlandığında yüzünü hayal etmeye çalışıyorum. O zaman da seni şimdiki gibi severmişim, hatta daha çok severmişim gibi geliyor.”(1)
Çağımızda yok olmaya yüz tutan aşk
mektuplarının bizdeki en güzel örneklerini ise Cemil Meriç’in ‘Jurnal’in de sevgilisi Lamia Hanım’a yazdığı satırlarında bulmaktayız.
Mektuplarında maskesizdir Meriç, kelimelerin arkasına saklanmaya gerek
duymaz, saftır duyguları, kalbiyle kalemi arasında kapı yoktur ve alev alev
aşktır. Zaman zaman sevgiliye ait bir
saç fırçasına, bir mendile bile duyulan
özlem kadar sahicidir…
“Sana ait hiçbir maddi hatıram yok.
Keşke saç fırçanı alsaydım. Öpecek,
üzerine kapanacak bir mendil, bir… Satırlar karıştı. Karışsın…
Dudaklarını içerim, canım Lamiam.
Vecid ve takdisle.”(2)
Gelmedi mi artık vakti sevdiğinize bir
mektup yazmanın? İşte şimdi sıra sizde…
AŞK ile yol almanız dileğiyle.
(1)Büyük Adamların Aşk Mektupları, Derleyen: Ursula Doyle, Çeviri: Filiz Karaman (2)Jurnal Cilt 2, Cemil Meriç, Derleyen: Mahmut Ali Meriç
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Beni büyüledin,
Senin önünde titreyerek durayım,
Güveyi, seni okşayayım,
Benim kıymetli okşayışım baldan hoştur, Bağışla bana okşayışlarını,
Benim beyim Tanrım,
Benim beyim baygınlığım,
Enlil’in kalbini memnun eden Su-Sin’im,
Bağışla bana okşayışlarını.
45
KIRACMART 9
3/12/12 4:57 PM
HİKAYEDEN HAYATLAR
KASABA
FOTOĞRAFÇISI
KASABA FOTOĞRAFÇISI
Feyhan Uzunoğlu • [email protected]
– İyi akşamlar. Vakit geç ama acil vesikalık lazım. Şimdi çektirsem ne zaman
hazır olur?
– Çekeriz de yarın öğle gibi alabilirsiniz.
– Yapmayın ya! Poloraid veya dijital
makineniz yok mu? Hani hemen çıkaranlardan.
– Bu dağ başında poloraidin ne olduğunu bilen bile çıkmaz.
– Usta duymadın mı ya? Niye bu dağ
başı? Allah’ın bozkırı, köhne bir dükkan.
– Delikanlı, sonsuz soru hakkın var. Cevapları ise soruyu sorduğun kişi hazırsa alırsın.
– Vaaay hocam, sen de bizim Peder
Bey’in ekolündesin! Filozofyus morus...
– Geç oldu. İşimizi bitirelim. Sen şu ta-
– Çalışıyor. Dükkanın eski sahibi fotoğrafımı çekti. Ondan sonra satmayı kabul etti zaten.
– Nasıl?
– Garip adamdı. ‘Fotoğrafını çekmeden kim olduğunu bilemem.’ dediydi.
Sonra da sattı işte.
Neyse. Başınızı hafif sağa yatırın, çenenizi kaldırın ve kıpırdamayın...
Bu ne ya?
– E siz biliyorsunuz işte.
– Ne var? Ne oldu?
– Ben buralı değilim. İzmir’liyim aslen. Siz nereden?
– Başka biri çıkıyor?
– Usta içtin mi sen?
– İstanbul’dan, motor grubuyla geldim. Stres atalım dedik. Malum vizeler, finaller filan. Size adresi bıraksam, postalar mısınız? Masrafını veririm.
– Saçmalama Delikanlı! Kıpırdama
bir daha bakayım. Kıpırdama dedim,
otursana.
– Dur usta, ben bakayım. Al tabure
görünüyor. Deklanşörü nerede? Hah
bak çektim.
– Olur. İçeriyi toparlayayım. Dükkanı daha dün sabah devraldım.
Haa bu arada çay içer misiniz?
Arkadaşlarınızı da çağırın isterseniz.
– Allah Allah. Hadi geç bakalım yerine... Ya yine o kızın görüntüsü çıktı.
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
– Yok usta sağol. Grup ağır aksak
yola devam ediyor. Yardım lazım mı?
– Yahu ayıp olacak ama... Bir sandık var
içerde. Ona bir el atıver de kenara çekelim.
– Olur tabii. Usta senin ne işin var buralarda ya, mis gibi İzmir dururken?
– Bak bu sandığı şu köşeye çeksek yeter. Duvara yanaşsın iyice...
bureye oturuver. Tatilin orta yerinde ne
için lazım oldu?
– Tamam Usta, kız mız, ne görüyorsan çek. Zaten ışık gözüme gözüme
vuruyor.
– Yalnız bilesin ki fotoğraftaki sen değilsin.
– Peder’in işleri işte. Fabrika’ya bir lisans mı ne alınacakmış. Benden de
acil vekalet ve fotoğraf istedi. Angarya anlayacağındaaa yapmasam olmaz.
Tepesi bir atarsa beni buralarda beş
kurşsuz bırakır valla. Bununla mı çekeceksin Usta? Çalışıyor mu?
– Her kimse 12 adet olsun. Bu adrese
yollarsın. Aman atlama, iş için bunlar.
Borcum ne?
– Ağır ol bakalım Delikanlı. Bu filmi
banyo etmeden bir yere gidemezsin.
46
KIRACMART 10
3/12/12 4:57 PM
– Bu kadar mı?
– Hani hemen olmuyordu?
– Sen kim oluyorsun da beni sorguya çekiyorsun? Gel sen otur tabureye.
Bakalım senin görüntünde ne çıkacak,
ha? Ne dersin?
– Bir vesikalık için o kadar ilaç harcanır
mı? Başka müşteri çıkarsa diye bekleyecektim.
– Unutma, benim fotoğrafım çekildi.
Vicdan kaçağı değilmişim ki karşında
duruyorum.
– Elini çabul tut biraz. Bırak şimdi makineyi kurcalamayı.
– Sedef bana aşıktı. Yani aşıkmış, bilmiyordum. Eee bunun için mi vicdanım
sızlayacak? Hem O’nu kendime aşık
etmek için filan da uğraşmadım. Güzeldi. Çekiciydi. Hatta Safranbolu’da bir
gece birlikte olduk. Sarhoştum. İkimiz
de bu konuyu konuşmadık. Sabah yoktu yanımda. Odasına gitmiştir. Ötekiler
anlamasın diye. Grupta pek hoş bakmazlar öyle gel-geç şeylere. Ya sevgili
olacaksın ya arkadaş.
– Şimdi basacağım filmi.
– Belki makine arıza yaptı... Aha buldum galiba. Şu cımbızı ver bakim. Kağıt sıkışmış, tam makaranın altına. Yırtılmasa. Hah çıktı. Eh elimin değdiği
herşey parçalnamıyormuş!
– Haydaaa kağıt nasıl sıkışır, fotokopi mi bu?
– ‘Notu bulduğuna göre ilk yaralın gelmiş. Görüntüye yansıyan kişiyle hesaplaşmasına yardım et.
Yoksa hep vicdanından kaçmak zorunda kalır. Fotoğrafı çekersen, boş çıkar.
Görüntüyü tarif et. Zaten hemen tanıyacaktır.” diye yazıyor. Sen birşey anladın mı?
– Anladım. Burası bir kasaba değil, açık
tımarhane. Masrafımı söyle de ben gideyim artık.
– Geç tabureye.
– Usta...
– Geç dedim! Ha şöyle. Bu bir kız. Senin yaşlarında. Esmer. Üzerinde sarı
pantalon ve beyaz kolsuz bir gömlek
var. Mavi bir örtünün üzerinde oturuyor. Bir elinde elma...
– ...diğer elinde kitap var. Ben çekmiştim bu fotoğrafı. Sedef. Ama nasıl olur?
– Boşver. Bize, filozofyus morus diyenin, anlaması zor zaten! Sedef’le aranızda ne geçti?
– Sana aşık olduğunu ne zaman öğrendin?
– Kaza gecesi. Doğum günümdü. Yeni
bir sevgilim vardı. Sedef, grupla beraber geldi bara. Bir saat geçmemişti
kalktı ‘ben gidiyorum’ dedi. Hatta hediyesini bile elden ele uzattı. Çok bozuldum. Mesut’a sordum ‘ne bunun tripleri?’ diye. O zaman Mesut dedi bana
“oğlum, kız sana aşık.” Çok şaşırdım.
Ne bileyim? Bana birşey demedi! Üzüldüm. Yani bilseydim, Safranbolu’da filan mesafe koyardım. Biraz kızdım bile.
Yani ben sarhoştum, O değildi. Hiç sarhoş olmazdı.
– Kaza?
– Yılmaz’la Didem, ‘çok içmedi. Bir bira
istedi, onu da yarım bıraktı’ dediler. Abi
o manzara gitmiyor gözümün önünden.
Motorun parçalarıyla, Sedef birbirine
karışmıştı. Karşı tarafta motokros yapılan bir arazi var. Bardan çıktıktan sonra oraya gitmiş. İyi krosçuydu. Büyük
rampaya tersten bindirmiş. Apar topar
gittik. Ailesi filan oradaydı. Hepsi yıkılmış tabii. Feci bir ölüm.
– Sen ne yaptın kazadan sonra?
– Hiiiç. O benden önce girmiş motor
grubuna. Acemilikte çok yardımcı oldu.
Sıkı motorcuydu. Bir gece kaza yaptı.
Öldü. Nasıl oldu anlamadık.
– İşte cenazede motorcu uğurlaması
yaptık. Ha bir de gezi düzenledik “Sedeften Haftasonu” diye. Muhteşem-
di. Yetmiş kişi vardık. Safranbolu dediler ama ben Ayvalık diye bastırdım.
Severdi orayı. Çok tartıştık nasıl oldu
bu diye. Karanlıktan dedik ama pek
inandırıcı gelmiyor tabii. Kalp krizi de
olabilir. Yani iyi motorcuydu. Hem gecenin o saatinde ne işi vardı orada?
Antreman desem... Altında motocross aleti yoktu. Harley’le gidilir mi
oraya?
– Bilmem.
– Abi?
– Efendim.
– Düşündüğün şeyin olmasına imkan
yok. Sedef’i iyi tanırım. Mümkün değil.
– Ne düşünüyorum?
– Ya bırak yaaa. İntihar sanıyorsun. Benim yüzümden. Mümkün değil!
– Ben Sedef’i tanımıyorum. Sen öyle diyorsan...
– Öyle diyorum. Ve öyle zaten. Ben gidiyorum, geç oldu. Borcum ne kadar?
– Son bir soru evlat: Sana ne hediye almıştı?
– İki kişilik Safranbolu rezervasyonu! ...
! ... ! Allah kahretsin! Böyle ölünür mü
be? Abi sen söyle, benim gibi bir puşt
için ölünür mü?
– Kendi kendini bu kadar önemseme bence. Sedef ne için öldü bilemem
ama senin için olmadığına eminim.
Sen, O’nun hikayesinin ikinci tekil kişisiydin sadece; birincisi ise Sedef. Aynaya her baktığında, sessizliğine lanet
eden bir çift gözle yaşamak çok zordur.
– Sen nereden biliyorsun bunları? Sanki Sedef’i tanıyormuş, düşüncelerini biliyormuş gibi konuşuyorsun!
– Sedef’i anlamak için seni tanımak
yetmez mi? Toparla biraz kendini, çekeyim bitsin...
– Çıkmıyormuş ya. Nasıl çekeceksin?
– Artık taburenin üzerinde sen varsın!
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
– Ya Usta yarın öğleye kadar nerede
kalacağım? Hem arkadaşlar bekliyor.
47
KIRACMART 11
3/12/12 4:57 PM
ABONELİK
0212
669 96 26
www.edu-artdergisi.com
KÜNYE • Mart 2012 Sayı:1
EDU&ART Dergisi Adına
İmtiyaz Sahibi
Açelya ÜLGENAY
[email protected]
Genel Yayın Yönetmeni
Begüm ÇELİKKOL
[email protected]
MART EDU&ART DERGİSİ 2012
Editör
Feyhan UZUNOĞLU
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Açelya ÜLGENAY
[email protected]
Görsel Sanat Yönetmeni
Ferhat GEDİK
[email protected]
Reklam Müdürü
Seval AKÇA
[email protected]
Reklam Rezervasyon
Ahu ÇELİKYÜREK
[email protected]
YÖNETİM YERİ VE ARDESİ
Defne 4 Villa 14 Bahçeşehir
/İstanbul
Tel: (0212) 669 96 26
Faks: (0212) 669 96 26
[email protected]
www.edu-artdergisi.com
BASKI VE CİLT
Koridor Matbaacılık ve Tanıtım
Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti.
İkitelli Organize Sanayi Bölgesi
İpkas Sanayi Sitesi 3.Etap
B 19 Blok No: 5 Küçükçekmece/
İstanbul / TÜRKİYE
Tel: 0212 549 88 60 (pbx)
Faks: 0212 549 88 65
Sertifika No: 16206
KAPAK FOTOĞRAFI: Cihan Ünalan
SÜRELİ YEREL YAYIN
EDU&ART DERGİSİ ayda bir yayınlanır. Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahibine aittir. Dergideki yazılar, görseller ve reklam çalışmaları izin alınmaksızın kullanılamaz. Gönderilen yazı ve
görseller yayınlansın ya da yayınlanmasın iade edilmez.
48
KUNYE 2
3/15/12 3:43 PM

Benzer belgeler

İndir

İndir ve güzel bir kadındır. Olcay ciddi bir ilişki yaşadığını düşündüğü sevgilisi Hakan tarafından aldatıldığını öğrendiği günün ertesinde Sinan’la tanışır. Bu tanışmanın ardından Sinan ani bir kararla ...

Detaylı

eda yurdakul ferdağ sezer aygül tanaydın

eda yurdakul ferdağ sezer aygül tanaydın Üniversitesi’nin TV kanalı Bea TV’de çok güzel bir televizyon programı yaptık, pozitif enerjisiyle beni kendimden aldı diyebilirim… Seval Hanım ise çok önemli bir eğitimci bana göre. Feyhan Hanım i...

Detaylı