AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ Sahibe Nergiz ve Aysel
Transkript
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ Sahibe Nergiz ve Aysel
AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ Sahibe Nergiz ve Aysel Karaaslan - TÜRKİYE DA VASI (Başvuru no: 39979/98) KABULEDİLEMEZLİK KARARININ ÖZET ÇEVİRİSİ OLAYLAR Başvuranlar, Sahibe Nergiz ve Aysel Karaaslan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup Diyarbakır'da ikamet etmektedirler. Başvuranlar sırasıyla, 3 Ekim 1997 tarihinde kaybolan Yusuf Nergiz'in eşi ve kızı olup Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi "AİHM", önünde, Diyarbakır'da avukat olan Sn. S. Tanrıkulu tarafından temsil edilmektedirler. A. Dava Koşulları Tarafların sunduğu üzere dava koşullan aşağıdaki gibi özetlenmiştir. 30 Eylül 1997 tarihinde Yusuf Nergiz (Y.N.) Kulp (Diyarbakır) ilçesine bağlı Narlıca köyü güvenlik kuvvetleri tarafından tutuklanmıştır. Kulp ilçe jandarma komutanlığı bölgesinde göz altına alındıktan sonra 3 Ekim 1997 tarihinde şartlı olarak salıverilmiştir. Aynı gün, Diyarbakır istikametine doğru giden ve Şevket Narin tarafından kullanılan 21 AR 474 plakalı minibüse binmiştir. Kulp ilçesi yakınlarında, aynı araçta bulunan Alaattin Şahin adlı köy korucusunun ifadesine göre Y.N., kimlik kontrolü için Zeyrek jandarma karakoluna götürülerek tekrar göz altına alınmıştır. O günden sonra yaşadığına dair haber çıkmamıştır. 7 Ekim 1997 tarihinde Sahibe Nergiz (S.N.), kocasının 30 Eylül 1997 tarihinde göz altına alındığım ve 3 Ekim 1997 tarihinde serbest bırakıldığını, aynı gün kendisine telefon ederek Diyarbakır'daki evlerine gideceğini söylediğim ifade ederek Diyarbakır Savcılığı'na şikayette bulunmuştur. O günden sonra hiçbir haber alamadığını belirterek kocasının akıbeti hakkında bilgi talep etmiştir. Aynı gün Cumhuriyet Başsavcısı, başvuruyu Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne havale etmiştir. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, Jandarma Komutanlığı nezdinde ve Emniyetin diğer şubelerinde soruşturma yaptıktan sonra, Y.N. isminin hiçbir göz altı kayıtlarında yer almadığı konusunda bilgi vermiştir. Daha sonra S.N. Diyarbakır barosu başkanına bir dilekçe vermiştir. S.N. dilekçesinde kocasının, adlan Ali Duman, Ali Gülayıncı ve Sait Gülçiçek olan üç köylü tarafından tehdit edildiğini belirtmiştir. S.N. 8 Ekim 1997 tarihinde, kocasının 30 Eylül 1997 tarihinde göz altına alındığını ve o günden beri haber alamadığını belirterek Kulp ilçe savcılığına da bir şikayet dilekçesi vermiş ve kocasının akıbeti konusunda bilgi talep etmiştir. 10 Ekim 1997 tarihinde, Diyarbakır Jandarma Komutanlığı S.N.'ye, kocasının göz altına alınmadığına dair bilgi vermiştir. Jandarma Komutanlığına göre Y.N., 2 Ekim 1997 tarihinde Kulp ilçesinde bulunan Mehmet Yeşil adlı muhtara giderek geceyi onun evinde geçirmiştir. 3 Ekim 1997 tarihinde Y.N. eşyalarını Diyarbakır'a göndermek için jandarmadan izin almış ve saat 11:00'e doğru Şevket Narin tarafından kullanılan minibüse binmiştir. Şevket Narin'in ifadelerine göre Y.N. diğer yolcularla beraber Diyarbakır Tekkapı durağında inmiştir. S.N. Diyarbakır barosuna gönderdiği, tarih atılmamış bir mektupla, 3 Ekim 1997 tarihinde güvenlik kuvvetleri tarafından Narlıca'daki evlerinde tutuklanan kocasının kaybolduğunu ifade etmiştir. 26 Kasım 1997 tarihinde Aysel Karaaslan (A.K.) babasının akıbeti konusunda bilgilendirilmek amacıyla olağanüstü hal bölge valisine başvuruda bulunarak babasıyla beraber aynı minibüse bir köy korucusunun bindiğini ve babasının Zeyrek ilçe jandarma karakolunda kimlik kontrolü için indirildiğini ifade etmiştir. A.K., 26 Kasım 1997 tarihinde olağanüstü hal bölge valiliğine gönderdiği mektubunda, annesinin Diyarbakır barosuna gönderdiği tarih atılmamış mektubunda dile getirdiği ifadeleri yinelemiştir. A.K., 31 Ocak 2000 tarihinde Kulp ilçe savcılığına gönderdiği mektubunda şikayetlerini yineleyerek, Hizbullah örgütünün yaptığı faaliyetlerinden biri olduğu iddia edilen kayıp kişilere ait cesetlerin bulunmasından dolayı aynı eyleme babasının da maruz kalmasından endişe ettiğinden araştırmaların bu yönde yapılmasını talep etmiştir. I. Yusuf Nergiz'in Kulp savcılığına yaptığı şikayet başvurusu Y.N., 3 Ekim 1997 tarihinde, Narlıca köyünde ikamet etmekte olan Sait Gülçiçek, Ali Gülayıncı ve Ali Duman'in kendisini tehdit ettiğini, terörist eylemlerde bulunduklarını ve başına bir şey gelecek olursa sorumluların bu kişiler olacağını ifade ederek haklannda Kulp savcılığına şikayet başvurusunda bulunmuştur. Aynı gün, Y.N.'nin savcılık tarafından ifadesi alınmış ve kendisi şikayetlerini burada da yinelemiştir. Savcılık, 11 Kasım 1997 tarihinde, Y.N.'nin kardeşlerinden ve köylülerden öğrendiğine göre köyde gerçekleştirilen operasyon gecesinde, Y.N.'nin Kulp ilçe jandarma komutanlığı tarafından yakalandığını ifade eden Ali Duman hakkında ön soruşturma açarak ifadesini almıştır. Aynı gün, savcılık, Ali Duman'ın ifadesindeki sözlerim yineleyen Ali Gülaymcı'nm ifadesini almıştır. 13 Kasım 1997 tarihinde Savcılık tarafından ifadesi alınan Sait Gülçiçek, olay gününde güvenlik kuvvetlerinin köye geldiğini, hem kendisinin hem de Y.N.'nin evinde arama yapıldığını daha sonra köyde gerçekleştirilen aramalarda çatışmanın meydana geldiğini, ardından güvenlik kuvvetlerinin Y.N.'nin evine geldiklerini ve Y.N.'yi karakola götürdüklerini ama karakolda Y.N.'ye ne yaptıklarını bilmediğini ifade etmiştir. Savcılık 26 Kasım 1997 tarihinde Kulp İlçe Jandarma Komutanlığına, Y.N.'nin Sait Gülçiçek, Ali Gülayıncı ve Ali Duman ile ilişkileri hakkında soruşturma yapmasını ve tutuklamanın gerekçelerinin tespit edilmesi konusunda talepte bulunmuştur. 22 Aralık 1997 tarihinde Savcılık, Y.N.'nin yaptığı şikayet başvurusu üzerine açılan tahkik dosyasının, Y.N.'nin kaybolmasının ardından açılan dosyayla birleştirilmesi konusunda karara varmıştır. 2. Sahibe Nergiz'in Diyarbakır Savcılığına yaptığı şikayet başvurusu 7 Ekim 1997 tarihinde birinci başvuran tarafından yapılan şikayet başvurusunun ardından Diyarbakır Savcılığı ön soruşturma başlatmıştır. 6 Kasım 1997 tarihinde Yenişehir polis karakolu tarafından ifadesi alınan S.N., 30 Eylül 1997 tarihinde kocasının Narlıca'ya gittiğini, 3 Ekim 1997'de kendisini çağırdığını ardından Kulp ilçesinde göz altına alındığını, daha sonra serbest bırakıldığım ama Diyarbakır'da bulunan evine gitmediğim öne sürmüştür. S.N., ifadesinde, köyüne döndüğünde eski köy muhtarının kendisine; kocasının geceyi evinde geçirdiğini ve jandarma karakolundan bir belge almak üzere evinden ayrıldığını, kayınbiraderi Adil Nergiz'in de; Diyarbakır'a gitmek üzere olduğunu söyleyen Y.N.'yi Kulp ilçesinde gördüğüne dair beyanda bulunduklarını dile getirmiştir. Diyarbakır Savcılığı 13 Kasım 1997 tarihinde, Kulp ilçe savcılığından, Y.N.'nin tutuklanıp tutuklanmadığı konusunda soruşturma açması ve eğer tutuklanmış ise tutuklanma nedenlerini araştırması; serbest bırakılmış ise nerede olduğu; yakınlarını, özellikle S.N.'yi, eski köy muhtarı Mehmet Caba'yi, köy korucusu Alaattin Şahin ve minibüs şoförünü sorguya çekmeleri konusunda talepte bulunmuştur. Diyarbakır Savcılığı, 28 Aralık 1999 tarihli kararla, S.N.'nin kocasının kaybolması konusunda yaptığı şikayet başvurusunu inceleme hususunda ratione loci yetkili olmadığı kanaatine varmış ve dosyayı Kulp ilçe savcılığına havale etmiştir. Kulp ilçe savcılığı söz konusu dosyayı Y.N.'nin kaybolması konusunda açılan ön soruşturmayla birleştirmiştir. 3. Sahibe Nergiz'in Kulp İlçe Savcılığına yaptığı şikayet başvurusu 8 Ekim 1997 tarihinde S.N.'nin kocasının kayboluşuyla ilgili şikayet başvurusunun ardından Kulp ilçe savcılığı, Kulp İlçe Nüfus Müdürlüğünden, Y.N.'nin nüfus kaydının bir örneğini talep etmiştir. Aynı gün, savcılık, 30 Eylül 1997 tarihinde Y.N.'nin, jandarma komutanlığına çağrılıp çağrılmadığını veya tutuklanıp tutuklanmadığını tespit etmek amacıyla, Kulp İlçe Jandarma t Komutanından göz altı kayıtlarının bir örneğini talep etmiştir. Daha sonra aynı gün savcılık, Kulp ilçe jandarma komutanına Y.N.'nin kardeşi Adil Nergiz aleyhine ihzar müzekkeresi göndermiştir. Kulp ilçe jandarma komutanlığının talebi üzerine 13 Ekim 1997 tarihli ifadesinde Adil Nergiz, kardeşiyle ölümünden birkaç gün önce Narlıca'da karşılaştığını ifade etmiştir. Daha önce l Ekim 1997 tarihinde kardeşini gördüğünü ve özel tim kuvvetlerinin kardeşini tutukladığını belirtmiştir. 3 Ekim 1997 tarihinde saat 11.00'den önce, kardeşini, kendisini biraz önce jandarmaların bıraktığını söylediği Sümerbank bankasının yanında bulunan kahvenin önünde görmüştür. Kardeşinin Diyarbakır'a gitmek üzere saat 11:00 otobüsü için bilet aldığını ancak otobüse binip binmediğini bilmediğini ifade etmiştir. Savcılık 14 Ekim 1997 tarihinde Akdoruk muhtarı Mehmet Yeşil (Mehmet Buca) aleyhine ihzar müzekkeresi vermiştir. 16 Ekim 1997 tarihinde Mehmet Yeşil savcılığa sevk edilmiştir. Mehmet Yeşil 17 Ekim 1997 tarihli ifadesinde, Y.N.'nin 2 Ekim 1997 tarihinde geceyi evinde geçirdiğini; eşyalarını almak üzere köyüne gitmek için jandarmadan izin alacağını söylediğini; sinirli ve endişeli olduğunu; ilçe jandarma komutanlığına gittiğini ancak komutanı yerinde bulunmadığından tekrar gelmesi gerektiğinin söylendiğini ve saat ll:00'e doğru Diyarbakır'a gitmek üzere bilet aldığını; daha sonra Adil Nergiz'in gelip kendisine Y.N.'yi görüp görmediğini sorduğunu ve 4 Ekim 1997 tarihinde Y.N'nin telefon edip kardeşinin kendisiyle olup olmadığım sorduğunu ifade etmiştir. Savcılık, 17 Ekim 1997 tarihinde Sait Gülçiçek, Ali Gülayıncı ve Ali Duman aleyhine ihzar müzekkeresi vermiştir. Savcılık, 6 Kasım 1997 tarihinde Kulp ilçe jandarma komutanlığı nezdinde bulunduğu 8 Ekim 1997 tarihli bilgi talebini yinelemiştir. 7 Kasım 1997 tarihinde Diyarbakır Emniyet Genel Müdürlüğü, emniyet şubesi, terörle mücadele şubesi, ilçe jandarma komutanlığı, silah, mühimmat ve kaçakçılık şube müdürlüğü, mali şube müdürlüğü ve narkotik şube müdürlüğü olmak üzere bu birimlerden hiçbirinin Y.N.'yi tutuklamadığı hususunda Diyarbakır Savcılığına bilgi vermiştir. 24 Kasım 1997 tarihli tutanakla Kulp ilçe jandarma Komutanlığı, Y.N.'nin kendi bölgelerinde göz altına alınmadığı hususunda savcılığa bilgi vermiştir. 5 Haziran-15 Ekim 1997 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan göz altı kayıtlarının örnekleri tutanağa ek olarak savcılığa havale edilmiştir. Savcılık, 19 Kasım 1997 tarihinde Mehmet Yeşil (Mehmet Buca) ve Alaattin Şahin aleyhine ihzar müzekkeresi vermiştir. Mehmet Yeşil, 25 Kasım 1997 tarihli ifadesinde, 17 Ekim 1997 tarihli ifadesine ek olarak, Y.N.'nin kardeşine jandarma komutanlığına gittiği yönünde beyanda bulunduğunu dile getirmiştir. Alaattin Şahin, 25 Kasım 1997 tarihli ifadesinde, Y.N.'nin kendisiyle beraber Diyarbakır'a gitmek üzere aynı minibüse bindiğini; kendisinin 12 kilometre uzaklıkta bulunan Karpuzlu yolu kavşağında indiğini ancak Y.N.'nin inmediğini; o günlerde Y.N.'nin Kulp ilçe Jandarma komutanlığında olduğunu; oraya da izin almak için kendisinin gittiğini; daha sonra Diyarbakır'a gitmek isteyen Y.N.'nin talebi üzerine jandarmanın kendisine kimliklerini verdiğini ve beraber minibüse bindiklerini doğrulamıştır. 27 Kasım 1997 tarihli ifadesinde minibüs şoförü, olay günü Kulp ilçesinde aracına 15 kişinin bindiğini; Zeyrek Polis Karakolunda kimsenin ne indiğini ne de bindiğini; bir hafta sonra Kulp Merkez Polis Karakoluna çağrılarak Y.N.'yi tanıyıp tanımadığının sorulduğunu ve kendisinin Y.N.'yi tanımadığı yönünde beyanda bulunduğunu dile getirmiştir. Ali Duman, Kulp ilçe jandarma komutanlığı tarafından alınan 22 Aralık 1997 tarihli ifadesinde köylüler tarafından tehlikeli bulunan yerlere Y.N.'nin tek başına gittiğini; Y.N.'nin, aleyhinde şikayette bulunduğunu bildiğini ve Y.N.'nin kayboluşu hakkında hiçbir açıklamasının olmadığı yönünde beyanda bulunmuştur. Sait Gülçiçek, ilçe jandarma komutanlığı tarafından alınan 22 Aralık 1997 tarihli ifadesinde topraklarını ekip biçmek üzere Ağustos ayında köyüne geldiğini ve burada yaklaşık olarak dört ay kaldığını; Y.N.'nin de bu dönemde köyde bulunduğunu ve iki ay önce yanında kendisinin kullanacağını söylediği iki mutfak ocağı ve otuz çift çorapla köye geldiğini; geldiği gece askerlerin köyün yakınlarında pusu kurduğunu ve PKK üyesi kişilerin kaçarken iki mutfak ocağı ve otuz çift çorap bıraktığını; bu olaydan sonra Y.N.'nin Diyarbakır'a gitmek üzere köyden ayrıldığını; yirmi gün sonra köye tekrar geri geldiğini ve o günden sonra kendisini görmediği yönünde beyanda bulunmuştur. Ali Duman, savcılığa verdiği 23 Aralık 1997 tarihli ifadesinde daha önce 1.1 Kasım 1997 tarihinde ifade verdiğini; Y.N.'yi, üç veya dört ay önce, ara sıra tarlalarını ekip biçmek için gittiği köyde gördüğünü beyan etmiştir. Sait Gülçiçek, savcılığa verdiği 23 Aralık 1997 tarihli ifadesinde, daha önce 13 Kasım ve 2 Aralık 1997 tarihlerinde Kulp ilçe jandarma komutanlığında ifade verdiğini; Y.N.'yi üç veya dört ay önce gördüğünü ve geldiği gece köyde aramanın yapıldığını; Y.N.'nin Kulp'a götürüldüğünü, daha sonra serbest bırakıldığım ve Diyarbakır'a gideceğini duyduğu yönünde beyanda bulunmuştur. Savcılık, Kulp ilçe jandarma komutanlığına verdiği 26 Ocak ve 10 Mart 1998 tarihli bilgi talepleriyle, 30 Eylül 1997 tarihinde tutuklanan ve 3 Ekim 1997 tarihinde salıverilen, daha sonra kimsenin kendisinden haber alamadığı Y.N. hakkında soruşturma başlatılmasını ve bu soruşturmanın sonucu hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir. Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne sunulan 9 Şubat 1998 tarihli bilgi talebiyle, Diyarbakır Savcılığı, Y.N.'nin göz altına alınıp alınmadığı konusunda tekrar inceleme yapılmasını ve yapılan inceleme hakkında bilgi verilmesini talep etmiştir. Diyarbakır Savcılığı 12 Mart 1998 tarihinde Diyarbakır ve Kulp Jandarma Komutanlıklarından, 2 Ekim 1997 tarihinde kaybolan ve daha sonra hakkında haber alınamayan Y.N. hakkında soruşturma açılmasını ve her üç ayda bir kendisine bilgi verilmesini talep etmiştir. Savcılık, 25 Mayıs, 18 Haziran, 2-10 Kasım 1998, 28 Nisan ve 21 Ekim 1998, 26 Mart ve 16 Temmuz 1999 ve l Haziran 2000 tarihlerinde arama emri çıkarmıştır. Diyarbakır Jandarma Komutanlığı, 10 Aralık 1997 tarihinde Kulp ilçe savcılığına, Y.N.'nin 2 Ekim 1997 tarihinde Kulp ilçesine gittiğini ve ertesi gün Diyarbakır'a gideceğini söylediği Mehmet Yeşil'i gördüğünü ve geceyi evinde geçirdiğini; Y.N.'nin eşyalarını Diyarbakır'a götürmek amacıyla izin almak için Kulp merkez jandarma komutanlığına gittiğini; 3 Ekim 1997 tarihinde Diyarbakır'a gitmek için saat 11:00'de kalkan minibüse bindiğini; Y.N.'nin yolculuk sırasında inmediğini ve minibüs şoförü Şevket Narin'in beyanlarına göre Diyarbakır'a kadar gittiğini bildirmiştir. Kulp ilçe jandarma komutanlığı, 2 Haziran 1998 tarihli tutanakla Y.N. adında hiç kimseyi ne tutukladığını ne de göz altına aldığını ve araştırmalarına devam ettiğini ifade etmiştir. Kulp ilçe jandarma komutanlığı, 16 Ağustos 1999, 26 Ocak 2000 ve l Haziran 2000 tarihli tutanaklarında, 2 Haziran 1998 tarihli tutanakta bulunan ifadeleri tekrar dile getirmiştir. ŞİKAYETLER Başvuranlar, AİHS'nin 2. maddesine atıfta bulunarak, yerel makamların reddettiği, başvuranların eşi ve babası olan Y.N.'nin kayboluşunun ölümcül bir fiil teşkil ettiğini iddia etmişlerdir. Başvuranlar, AİHS'nin 3 ve 5. maddelerine atıfta bulunarak yakınları olan Y.N.'nin akıbeti konusundaki gerçeği ortaya çıkarmanın mümkün olamayacağı konusunda ve kayboluşunun ardından çektikleri acılardan şikayetçi olmuşlardır. Başvuranlar, AİHS'nin 6 ve 13. maddelerine atıfta bulunarak şikayet başvurusunda bulunmak için bağımsız mahkemenin bulunmadığını iddia etmişlerdir. HUKUK AÇISINDAN Başvuranlar, AİHS'nin 2. maddesine atıfta bulunarak, yerel makamların reddettiği, başvuranların eşi ve babası olan Y.N.'nin kayboluşunun ölümcül bir fiil teşkil ettiğini iddia etmişlerdir. a) Hükümetin ön itirazları hakkında Hükümet, başvuranların mevcut müracaat yollarından hiçbirini kullanmadıklarını ileri sürerek, başvurunun 22 Aralık 1997 tarihinde yani Y.N.'nin iddia edilen kayboluşundan yaklaşık bir buçuk ay sonra yapıldığının altını çizmiştir. İlgili kişiler için yakınlarının Ölümü nedeniyle idari yetkililer aleyhinde ceza davası açabilecekleri gibi aynı zamanda başvuranlar, cürüm failinin hüviyetinin tayininin gerekli olmadığı durumda, delilin ikamesinin sorun teşkil etmediğinde idari mahkemelerde dava açabilirlerdi. Oysa başvuranlar, özellikle AİHS'nin 2. maddesi uyarınca yerel makamlara şikayet dilekçelerini hiçbir zaman sunmamışlardır. Başvuranlar, hükümetin iddialarına itiraz etmiştir. Y.N.'nin kaybolmasından sorumlu kişilerin tespit edilmesi için Diyarbakır ve Kulp Savcılığına, olağan üstü hal bölge valisine, Diyarbakır Baro Başkanına başvurduklarını savunmuşlardır. 31 Ekim 2000 tarihinde Kulp savcılığına gönderdikleri taleplerinde başvuranlar, Y.N.'nin cesedinin bulunmasını istemişlerdir. Başvuranlar, Hizbullah'ın Kulp bölgesinde hiçbir faaliyette bulunmadığını ve Hükümetin, Y.N.'nin bu örgüt tarafından kaçırılmış olabileceği yönündeki tutumunun inandırıcı olmadığını dile getirmiştir. Başvuranlar, yakınlarının kaybolmasının ardından üç yıl geçmesine rağmen hiçbir sonuç alınamamasının, iç müracaat yollarının etkisizliğim ortaya koyduğunu savunmuşlardır. Bununla beraber AİHM, şikayet başvurusunun aşağıdaki gerekçelerden dolayı kabuledilemez olduğunu, şartlar yerine getirilmiş olsa bile Hükümet tarafından ortaya konulan kabuledilemezlik itirazının incelenmesine gerek olmadığı kanaatine varmıştır. b) esasa ilişkin i. Tarafların iddiaları Hükümet öncelikle başvuranların, Y.N.'nin kaybolması ile ilgili .savunmacı Hükümetin sorumluluğunu tartışma konusu yapacak hiçbir kanıt sunmadıklarını ileri sürmüştür. Dosyada bulunan unsurlar göz önünde bulundurulduğunda Y.N.'nin kaybolması ne güvenlik güçlerine ne de üçüncü şahıslara mal edilebilir. Sırasıyla 7 Ekim ve 24 Kasım 1997 tarihlerinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü ve Kulp ilçe jandarma komutanlığı tarafından alınan ifadelerle beraber göz altı kayıtlarına dayanarak, Hükümet, Y.N.'nin 30 Ekim 1997 tarihinde göz altına alınmadığını iddia etmiştir. Hükümete göre bu olay, Adil Nergiz'in 13 Ekim 1997 tarihli ifadesiyle teyit edilmiştir. Daha sonra Hükümet, başvuranların şikayetlerinin bazı hususlarda farklılık gösterdiğini savunmuştur. S.N. 7 Ekim 1997 tarihli mektubunda kocasının göz altına alınmış olabileceğini beyan etmiştir. Başvuranlar daha sonra Y.N.'nin Kulp ilçesinden Diyarbakır'a giderken bir köy korucusuyla beraber Zeyrek Karakoluna götürüldüğünü iddia etmişlerdir. Hükümet, başvuranların üç köy korucusu Sait Gülçiçek, Ali Günayıncı ve Ali Duman'in akrabalarının kötülüğünü istediği yönünde suçlamalarda bulunduklarını ifade etmiştir. Oysa bu beyanlar, Alaattin Şahin'in 25 Kasım 1997 tarihli ve Şevket Narin'in 27 Kasım 1997 tarihli ifadeleriyle yalanlanmıştır. Hükümet, Narlıca köyünde, 30 Eylül 1997 tarihinde meydana gelen olayların gelişimi hakkında çelişkili beyanların bulunduğunu ve Adil Nergiz'in 13 Ekim 1997 tarihli ifadesine dayanarak Y.N.'nin jandarmalar tarafından götürülüp götürülmediğinin kesin olmadığım ileri sürmüştür. Hükümet, ifadesi alınan hiç kimsenin, Y.N.'nin 3 Ekim 1997 tarihinde güvenlik kuvvetlerince veya üçüncü kişilerce tutuklandığını savunmadığını ifade etmiştir. Başvuranlar, Y.N.'nin Narlıca(Kulp) köyünde göz altına alınıp alınmadığının, alınmışsa hangi tarihte salıverildiği hususunun Hükümet tarafından açıklığa kavuşturulmadığı konusunda şikayetçi olmuşlardır. Sırasıyla 13 ve 11 Kasım 1997 tarihli, Sait Gülçiçek, Ali Duman ve Ali Gülayıncı'nın verdiği ifadelere ve Adil Nergiz'in 13 Ekim 1997 ve Alaattin Şahin'in 25 Kasım 1997 tarihli ifadelerine dayanarak başvuranlar, Y.N.'nin göz altına alındığını savunmuşlardır. Başvuranlar, akrabalarının, güvenlik kuvvetlerince 30 Eylül 1997 tarihinde Narlıca(Kulp) köyünde yaptıkları aramalarda göz altına alındığını ve 2 Ekim 1997 tarihinde akşama doğru serbest bırakıldığını öne sürmüştür. Diyarbakır'a gitmek üzere en son otobüsün 15:00'de kalktığından, Y.N.'nin Diyarbakır'a gidemeyeceğini ve geceyi Kulp ilçesinde, Mehmet Yeşil'in evinde geçirmiş olabileceği muhtemeldir. Başvuranlar, AİHM'nin içtihat kararlarını ileri sürerek, Diyarbakır ve Kulp İlçe Jandarma Komutanlığı göz altı kayıtlarının güvenilirliğinden şüphe duymuştur. 13 Ağustos-7 Eskim 1997 tarihleri arasındaki dönemin, Kulp ilçe jandarma komutanlığının göz altı kayıtlarında yapılan inceleme, 16 Eylül 1997 tarihinde bir kişinin göz altına alındığını, bunun da göz altı kayıtlarının düzenli tutulmadığım ortaya koymuştur. Ayrıca, tanıkların beyanlarına göre Y.N. Kulp ilçe jandarma komutanlığının görev bölgelerinde göz altına alındığını, oysa adı bu kayıtta bulunmamaktadır. Başvuranlar, bu şartlarda Y.N.'nin göz altına alınmadığını savunmanın gerçeği yansıtmadığını iddia etmişlerdir. Başvuranlar, Y.N.'nin Narlıca'da güvenlik kuvvetlerince göz altına alındığını ancak, tutuklamanın göz altı kayıtlarına geçirilmediğini iddia etmişlerdir. Başvuranlar, 22 Aralık 1997 tarihinde Sait Gülçiçek'in ve 22 Aralık 1997 tarihinde Ali Duman'ın verdikleri ifadelere AİHM'nin dikkatini çekmektedir. Başvuranlar, bu beyanlardan, hiç şüphe yok ki Y.N.'nin bir terörist örgütüne yardım ettiği, bu nedenle göz altına alındığı sonucuna varmıştır. Başvuranlar, Y.N. 2 Ekim 1997 tarihinde serbest bırakıldıktan sonra, ertesi gün, akıbeti konusunda endişelerinin olduğunu ortaya koyan şikayet dilekçesini Kulp savcılığına vermiştir. Başvuranlar, Hükümetin sunduğu belgelerden, Y.N.'nin Zeyrek yolu kavşağında kaybolduğunun ortaya çıktığım iddia etmişlerdir. Bu bakımdan başvuranlar, Y.N.'nin Diyarbakır'a gideceğini söylemek için eşini aradığını beyan etmişlerdir. Daha sonra, 8 Ekim 1997 tarihinde Kulp savcılığı, Kulp ilçe jandarma komutanlığından, Y.N.'nin jandarma komutanlığına çağrılıp çağrılmadığını öğrenmek ve göz altı kayıtlarının bir örneğinin kendisine gönderilmesi amacıyla bilgi talebinde bulunmuştur. Bu talebe yanıt gelmeyince, savcılık 6 Kasım 1997 tarihinde yeniden talepte bulunmuştur. Kulp ilçe jandarma komutanlığı, bu talebe ancak 24 Kasım 1997 tarihinde cevap vermiştir. Başvuranlar, savcılığın talebine hemen cevap vermeyerek, Kulp ilçe jandarma komutanının delil unsurlarını ortadan kaldırdığını iddia etmişlerdir. Başvuranlar, yerel makamların dikkatsizliğinin altını çizerek Şevket Narin'in 27 Kasım 1997 tarihli ifadesini öne sürmüşlerdir. Başvuranlar, Alaattin Şahin'in 25 Kasım 1997 tarihli ifadesine dayandırıldığı sürece Şevket Narin'in her şeyi söylemediğini, minibüs şoförünün söylediğine göre Y.N. Zeyrek ilçe jandarma komutanlığı yakınlarında bulunan Karpuzlu köyünde indiğini öne sürmüşlerdir. Başvuranlar, 19 Kasım 1997 tarihinde Kulp savcılığınca Şevket Narin'in dinlendiğini ancak, söylediğine göre, Şevket Narin 19 Kasım 1997 tarihli savcılık talebinden çok daha önce Kulp ilçe jandarma komutanlığı tarafından dinlenmiştir. Başvuranlara göre, Şevket Narin, 10 Ekim 1997 tarihi civarında jandarma tarafından dinlenmiş ve başvuranlar, Hükümetin bu konuda tutanak göndermediğini öne sürmüşlerdir. Başvuranlar ayrıca Kulp ve Diyarbakır arasında düzenli olarak yolcu taşıdığından Şevket Narin'in jandarma tarafından tanındığı yönünde beyanda bulunmuşlardır. İİ. AİHM'nin verdiği karar a) başvuranların eşi ve babasının ölümüne ilişkin AİHM, AİHS'nin 2. maddesinin Sözleşmenin temel maddelerinden biri olduğunu ve AİHS'nin 3. maddesiyle beraber, Avrupa Konseyi'ni oluşturan demokratik toplumların temel değerlerinden birine yer verdiğini yinelemiştir (Bkz. Çakıcı-Türkiye [GC], no:23657/94, §86, CEDH 1999-IV, Finucane-İngiltere, no:29178/95, §§67-71, l Temmuz 2003). Ayrıca, 2. maddenin sağladığı korumanın önemini kabul eden AİHM, yaşama hakkına dayanan şikayet başvurularını büyük bir dikkatle inceleme konusunda karara varmalıdır (Ekinci-Türkiye, np:25625/94, §70,18 Temmuz 2000). AİHM, dosyaya konulan, gerçekleştirilen adli soruşturma belgeleriyle beraber Taraflarca sunulan itirazlar hakkında, özellikle Hükümetin sunduğu belgeler ışığında ortaya çıkan sorunları incelemiştir. Mahkeme, delilleri takdir ederken "şüphe götürmeyen" delil kriterinden yararlanmıştır (Bkz., mutatis mutandis İrlanda-İngiltere, 18 Ocak 1978 tarihli karar, seri A no:25, s. 64-65, §§ 160- 161). Bununla birlikte bu türden bir delil, belirtiler yumağından veya çürütülmemiş, yeterince önemli, kesin ve tutarlı karinelerden oluşabilmektedir (Bkz. Abdurrahman Orak-Türkiye, no:31889/96, § 69, 14 Şubat 2002). Ayrıca, deliller araştırılırken Tarafların tutumları göz önünde bulundurulabilir (Bkz. Sözü edilen Sabuktekin, § 93). Bu durumda, AİHM, ihtilaflı olayların Türkiye'nin güney doğu bölgesinde bulunan Diyarbakır'ın Kulp ilçesinde meydana geldiği kanaatine varmıştır. O dönemde bu bölge olağanüstü hal bölgesiydi. Göz altı kayıt örneklerine rağmen AİHM, sırasıyla 13 ve 11 Kasım 1997 tarihli Sait Gülçiçek, Ali Duman ve Ali Gülayıncı'nın verdikleri ifadelerden, Y.N.'nin, güvenlik güçlerinin köyünde yürüttükleri iddia edilen operasyonun hemen ardından göz altına alındığının ortaya çıktığı kanaatine varmıştır. Y.N., 3 Ekim 1997 tarihinde serbest bırakılmış ve Adil Nergiz'in, 3 Ekim 1997 tarihinde saat 10:30 civarında kardeşinin jandarmaların Kulp'daki Sümer bank bankasının yanında bulunan kahvenin önüne bırakıldığını kendisine söylediğini dile getirdiği 13 Ekim 1997 tarihli ifadesi de bunu doğrulamıştır. Y.N., Diyarbakır'a gitmek üzere 11:00 otobüsüne bilet almıştır. Kardeşi Y.N.'nin Diyarbakır'a gidip gitmediğini bilmiyordu. AİHM ayrıca, Y.N.'nin 3 Ekim 1997 tarihinde serbest bırakıldığı gün, üç köylü aleyhinde Kulp ilçe savcılığına şikayette bulunduğunu tespit etmiştir. AİHM, başvuranların şikayet dilekçelerine göre başvuru konusunun, akrabalarının Diyarbakır'a gitmek üzere minibüse binip binmediğini ve daha sonra Zeyrek'de bulunan kontrol noktasında göz altına alınıp alınmadığını belirlemek olduğunu tespit etmiştir. Başvuranlar ve Hükümet, AİHS'nin 2. maddesi gereğince olaylardan çıkarılan sonuçlar konusunda tamamen birbiriyle çelişmektedir. Başvuranlar, eşi ve babalarının, yandaşı olduğu fikirlerin bilinmesine rağmen, Diyarbakır'a gitmek üzere minibüse bindikten sonra, Zeyrek'de bulunan kontrol noktasında göz altına alındığını ve kaybolduğunu iddia etmişlerdir. AİHM, Adil Nergiz'in, S.N.'nin ve Alaattin Şahin'in verdiği ifadelerden, Y.N.'nin Diyarbakır'a gitmek üzere 11:00 minibüsü için bilet aldığı sonucuna varmıştır. Hiç şüphe yok ki Y.N. Diyarbakır'a gitmek istemiş ve AİHM, Alaattin Şahin'in ( minibüs yolcusu) ve Şevket Narin'in (minibüs şoförü) verdikleri ifadelerden Y.N.'nin bu minibüse bindiği sonucuna varmıştır. Alattin Şahin, 25 Kasım 1997 tarihinde Y.N. ile minibüse bindiğini fakat Karpuzlu yolu kavşağında indiği yönünde beyanda bulunmuştur. Verilen bu ifadeden Y.N.'nin, Diyarbakır'a gitmek istediği için Kulp ilçe jandarma komutanlığından kimliklerinin geri verilmesini talep ettiği sonucuna varılmıştır. Şevket Narin, 27 Kasım 1997 tarihinde, aralarında Y.N.'nin de bulunup bulunmadığı konusunu belirtmeden minibüse on beş yolcunun bindiğini, ancak kimsenin Zeyrek kontrol noktasında inmediğini ifade etmiştir. Talebi üzerine Diyarbakır Jandarma Komutanlığı S.N.'ye, kocasının 11:00 otobüsüne bindiği ve Diyarbakır'ın Tekkapı durağında indiği konusunda bilgi vermiştir. Bu koşullarda AİHM, Y.N.'nin suç ortaklarıyla beraber devlet görevlileri tarafından göz altına alınması ve göz altı sırasında kaybolmasına varılan sonucun bir varsayım ve spekülasyon olmaktan çıkarak birer güvenilir karine olacağı kanaatine varmak için elinde bulunan delil unsurlarının, böyle bir sonucu destekleyici niteliğe sahip olmadığı kanaatine varmıştır. AİHM, Dava koşullan ve ibraz edilen delilleri göz önünde bulundurarak, AİHS'nin 2. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmak için olayların yeterince oluşmadığı kanaatine varmıştır. B) Yürütülen incelemelerin niteliğine ilişkin 1. AİHM, AİHS'nin 2. maddesinin şart koştuğu ve 1. madde gereğince "yargısına tabi her kişiye AİHS'nde tanımlanan hak ve özgürlüklerin tanınması" Devletin üzerine düşen genel göreviyle bağdaşan yaşama hakkının korunması zorunluluğunun, kuvvete başvurmanın bir insanın ölümüne yol açtığı durumda, etkili şekilde bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirdiğini hatırlatmıştır(Bkz. mutatis mutandis, McCann ve diğerleri-İngiltere, 27 Kasım 1995 tarihli karar, seri A no:324, s.49, § 161, ve Kaya, sözü geçen, s.329, § 105). AÎHM, yukarıda sözü edilen zorunluluğun sadece Devlet görevlisinin ölüme sebebiyet verdiği ortaya çıkan durumlar için geçerli olduğunu ve makamların sadece ölüm hakkında bilgi sahibi olmasının bile, 2. madde gereğince ölümün meydana geldiği şartlar hakkında etkili bir soruşturmanın yürütülmesi zorunluluğunu doğurduğunu vurgulamıştır (Bkz., mutatis mutandis, Ergi-Türkiye, 28 Temmuz 1998 tarihli karar, 1998-IV, s. 1778, § 82, Yaşa, sözü edilen, s. 2438, §100, Jordan-İngiltere, no: 24746/94, §§ 107-109, 4 Mayıs 2001 ve Sabuktekin, sözü edilen, § 98). AİHM, soruşturmanın asgari somut niteliğine sahip incelemenin türü ve derecesinin dava koşullarına bağlı olduğu kanaatine varmıştır. İnceleme, olayların bütününden yola çıkarak ve soruşturmanın uygulama aşamasındaki gerçekler göz önünde bulundurularak değerlendirilmiştir. Meydana gelebilecek durumların çeşitliliğini tek bir soruşturma eylemi listesine veya sadeleştirilen diğer niteliklere indirgemek mümkün olmuştur(Bkz. mutatis mutandis, Velikova-Bulgaristan, no: 41488/98, § 80, CEDH 2000-VI). Mevcut davada, olayın ardından hazırlık soruşturmasını yapan makamların girişimleri ve değişik yetkili savcılıklar tartışma yaratmamıştır. AİHM, başvurunun kabuledilebilirlik kararının ilanının ardından, Hükümetin soruşturmanın gidişatına ilişkin bilgilerle beraber soruşturma dosyasının tümünü sunduğunu tespit etmiştir. Dosyada, özellikle Hükümet tarafından sunulan soruşturma dosyasının bir örneğinde bulunan unsurlardan, S.N.'nin, 7 Ekim 1997 tarihli başvuruyla kocasının kayboluşu hakkında Diyarbakır Savcılığına bilgi verdiği ortaya çıkmıştır. Savcılık, emniyet müdürlüğünden bilgi talep etmiş, emniyet müdürlüğü de jandarma ve emniyet müdürlüğünün diğer şubeleri nezdinde yaptığı araştırmaların ardından Y.N.'nin göz altına alınmadığı yönünde bilgi vermiştir. S.N., 8 Ekim 1997 tarihinde Kulp Savcılığına yeniden şikayet dilekçesi vermiştir. İki gün sonra, S.N.'ye, kocasının muhtar Mehmet Yeşil'in yanına gittiği ve geceyi onun evinde geçirdiği; 3 Ekim 1997 tarihinde jandarmadan izin aldıktan sonra Diyarbakır'a gitmek üzere 11:00'de minibüse bindiği ve diğer yolcularla beraber Diyarbakır'da indiği yönünde bilgi verilmiştir. Başvuranların şikayetleri hakkında bilgilendirilmesinin ardından Diyarbakır Savcılığı Ö.N.'yi 6 Kasım 1997 tarihinde dinlemiştir. Daha sonra 13 Kasım 1997 tarihinde Diyarbakır Savcılığı, Kulp savcılığının, Y.N.'nin dinlenip dinlenmediği konusunda ilk soruşturmayı yürütmesi, yakınlarını özellikle S.N.'yi, köy muhtarı Mehmet Yeşil'i, köy korucusu Alaattin Şahin ve minibüs şoförü Şevket Narin'i sorgulaması yönünde karara varmıştır. Diğer yandan Diyarbakır Savcılığının bilgi talebine cevap olarak Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, Diyarbakır Savcılığına, emniyet şubesi, terörle mücadele şubesi, ilçe jandarma komutanlığı, silah, mühimmat ve kaçakçılık şube müdürlüğü, mali ve narkotik şube müdürlükleri arasından hiçbir dairenin Y.N.'yi tutuklamadığı yönünde bilgi vermiştir. AİHM, başvuranlar ve serbest bırakıldığı gün Y.N. tarafından verilen şikayet dilekçelerinin ardından, Kulp savcılığı tarafından yürütülen tetkikler hakkında, bir yandan yetkililerin, Y.N. tarafından davaya dahil edilen üç köylüyü dinlemek için araştırma yaptığı ve diğer yandan, 3 Ekim 1997 tarihinde iddia edilen kayboluşunun hemen öncesinde Y.N.'yi gören farklı tanıkların dinlenmesi için soruşturma yürütüldüğü sonucuna varmıştır. Y.N.'nin şikayetinin ardından Kulp savcılığı, Y.N. tarafından davaya dahil edilen üç köylüyü dinlemiştir. Söz konusu üç köylü Narlıca köyünde bir operasyonun gerçekleştiğini, Y.N.'ye ait evin arandığını ve Y.N.'nin jandarma komutanlığına götürüldüğünü doğrulamıştır. Oysa olaylardan ve dosyada bulunan unsurlardan ortaya çıktığına göre Y.N., göz altına alındıktan sonra 3 Ekim 1997 tarihinde, sabah saatlerinde serbest bırakılmıştır. AİHM, başvuranların yakınlarının serbest bırakıldıktan sonra kaybolduğunu iddia ettikleri sürece bu göz altının bir sorun teşkil etmediğini hatırlatmıştır. Savcılık bu soruşturmayı, Y.N.'nin kayboluşunun ardından açılan tetkik dosyasına ekleme karan almıştır. Daha sonra, iddia edilen Y.N.'nin kayboluşu konusunda yürütülen hazırlık soruşturması hususunda dosyada bulunan unsurlardan, yetkililerin, S.N.'nin, eşinin, kayınbiraderi Adil Nergiz'in, Narlıca köy muhtarı Mehmet Yeşil'in, Sait Gülçiçek, Ali Gülayıncı ve Ali Duman adlı üç köylünün, minibüs yolcularından Alaattin Şahin'in ve minibüs şoförü Şevket Narin'in ifadelerini aldığı ortaya çıkmaktadır. Aynı yönde verdikleri ifadelerinde Adil Nergiz, S.N., Alaattin Şahin ve Şevket Narin, Y.N.'nin Diyarbakır'a gitmek üzere 11:00 minibüsü için bilet aldığını, minibüse bindiğini ve Diyarbakır'da indiğim doğrulamaktadırlar. AİHM, verilen bu ifadeler dışında Kulp savcılığının, Y.N.'nin göz altına alınıp alınmadığı konusunda araştırmalar yapmak için Diyarbakır emniyet müdürlüğüne müracaat ettiği kanaatine varmıştır. Savcılık 26 Ocak ve 10 Mart 1998 tarihli mektuplarla Kulp ilçe jandarma komutanlığından da bilgi talep etmiştir. Aynı şekilde, aynı girişim Diyarbakır ve Kulp Jandarma Komutanlıkları nezdinde gerçekleşmiş ve savcılık, 12 Mart, 25 Mayıs, 18 Haziran, 2 ve 10 Kasım 1998, 28 Nisan, 26 Mart, 16 Temmuz ve 21 Ekim 1999 ve l Haziran 2000 tarihli mektuplarla arama emri çıkarmıştır. Kulp ilçe jandarma komutanlığı, 2 Haziran 1998, 16 Ağustos 1999, 26 Ocak ve l Haziran 2000 tarihli tutanaklarla Y.N.'nin göz altına alınmadığını yeniden dile getirmiştir. AİHM, dava koşullarında ve kendisine intikal eden soruşturma dosyasında bulunan unsurlar göz önünde bulundurularak, soruşturmadan sorumlu yetkililer ve güvenlik güçlerinin Y.N.'nin kayboluşundaki olası müdahalelerini göz önünde bulundurdukları ve bu konu hakkındaki sorumlu kişi ve kişileri bulmak amacıyla bütün yolları denemiş oldukları kanaatine varmıştır. Hükümet tarafından sunulan soruşturma dosyasında bulunan unsurlardan ve somut bilgilerden, soruşturmanın, Y.N.'nin kayboluşundan sorumlu kişi ve kişilerin kimliklerini belirleyemediği için etkili olamadığını ve yetkili makamların, başvuranların eşi ve babası olan Y.N.'nin kayboluşuna ilişkin şartlar karşısında pasif kaldığı ortaya çıkmıştır. AİHM, sözü geçen saptamaları göz önünde bulundurarak ve davada alınan çeşitli önlemleri inceleyerek, Y.N.'nin kayboluşuna ilişkin şartlar hakkında yürütülen soruşturmaların AİHS'nin 2. maddesinin gerektirdiği şartlan yerine getirdiği yönünde itibar edilebileceği sonucuna varmıştır. Sonuç olarak AİHS'nin 35. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uygulanarak başvuru reddedilmelidir. 2. Başvuranlar, eşi ve babalarının akıbeti hakkındaki gerçekleri bulmanın imkansız hale gelmesinden ve Y.N.'nin kayboluşu nedeniyle maruz kaldıkları acılardan şikayetçi olarak AİHS'nin 3 ve 5. maddelerini öne sürmüşlerdir. Hükümet, başvuranlara ait şikayetlerin ifade şekli ve AİHM'nin içtihat kararları göz önünde bulundurulduğunda AİHS'nin 3. maddesinin ihlal edilmediğinin ortaya çıktığını ileri sürmüştür. AİHM, 2. madde uyarınca varılan bu sonuçlan göz önünde bulundurarak başvuranlar tarafından ifade edilen iddiaların AİHS'nin 3 veya 5. maddesi uyannca ayn ayn irdelenmesine gerek olmadığına karar vermiştir. 3. Başvuranlar, şikayetlerini sunabilecekleri bağımsız bir ulusal mahkemenin bulunmadığını iddia ederek AİHS'nin 6 ve 13. maddelerini öne sürmüşlerdir. AİHM, bu şikayetleri AİHS'nin 13. maddesi ışığında irdelemeye karar vermiştir. Hükümet, başvurunun kabuledilebilirliği konusunda sunulan delillere başvurarak ve yerel makamlar tarafından yürütülen hazırlık soruşturmasını göz önünde bulundurarak AİHS'nin 6. maddesinin ihlal edilmediğini savunmuştur. AİHM, AİHS'nin 13. maddesinin, Sözleşmenin kabul ettiği hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını sağlayan başvuru hakkının iç hukukta yer almasını teminat altına aldığını öne sürmüştür. Taraf devletler, söz konusu hükmün gerektirdiği koşullara uygun hareket etme hususunda az çok takdir payından yararlanmasına rağmen, AİHS'ye dayanan şikayetlerin içeriğini yargılama ve uygun tanzimi sağlama yetkisini veren bu hüküm, yetkili "ulusal mahkeme'" ye iç başvurunun yapılmasını gerektirmektedir. Başvuru, özellikle uygulama aşamasında savunmacı devlet yetkililerinin fiil ve ihmalleriyle haksız yere engellenmemesi için hem teamül açısından hem de hukuk açısından somut olmalıdır. Bununla birlikte bu hüküm sadece AİHS açısından savunabilir olan şikayetlere uygulanabilmektedir (Bkz. Çakıcı, sözü geçen, s.691, § 112, Böyle ve Rice-İngiltere, 27 Nisan 1988, seri A no: 131, s.23, § 52, ve Velikova, sözü geçen, § 89). Mevcut davada, AİHM, dosya unsurlarının, suça göz yuman güvenlik güçlerinin başvuranların eşi ve babası olan Y.N.'nin kaybolmasından sorumlu olabileceği sonucuna varmak için yeterli olmadığı kanaatine varmıştır. Bununla birlikte, bu durum, 2. madde uyannca yapılan şikayetin savunabilirlik niteliğini ortadan kaldırmamaktadır (Bkz. Sabuktekin, sözü edilen, § 110). Davanın esasına ilişkin AİHM'nin vardığı sonuç, söz konusu şikayetin içeriği hakkında somut bir soruşturmanın yürütülmesi gerekliliğini ortadan kaldırmamıştır. AİHM, mevcut davada alınan çeşitli önlemleri irdeledikten sonra yetkili makamların iddia edilen kayboluş şartlan karşısında pasif kaldığının öne sürülemeyeceği sonucuna varmıştır. Bu nedenle, 2. madde çerçevesinde yukarıda sıralanan nedenlerden dolayı savunmacı Hükümetin AİHS'nin öngördüğü gibi somut cezai soruşturma yürüttüğüne dair karara varılabilir. Başvuru AİHS'nin 35. maddesinin 3 ve 4. fıkraları uyarınca reddedilmiştir. Bu nedenlerden dolayı AİHM oybirliğiyle, Başvurunun kabuledilemez olduğuna karar vermiştir.