Uç Şerefeli Cami Ve Osmanlı Mimarisinde Tipolojik Sınıflandırma
Transkript
Uç Şerefeli Cami Ve Osmanlı Mimarisinde Tipolojik Sınıflandırma
• Uç Şerefeli Cami Ve Osmanlı Mimarisinde Tipolojik Sınıflandırma Sorunu AYDA AREL Uzmanlaşmış sanat tarihçilerinin bile sakınamadıkları yanılgılardan biri, mimari yapı incelemelerini salt planimetrik şemalara dayandırmaktır. Döşemeden itibaren belli bir yükseklik esas tutularak yapılan ölçmelerle çizilen planimetrik şemalar, yapının o yatay kesitteki doluluk/boşluk dağılımını, yani yapının duvar kısımlarıyla boş kısımlarının birbirine göre konumunu, ölçekli olarak v e iki boyutlu bir düzlem üzerinde göstermeye yarar. Bu teknikle yapılan çizimlerde, örtü sistemi alt yapı duvarlarına oturma düzeyinde saptanır ve bu kedimin çizilen plan üzerindeki izdüşümü, yapının üçüncü boyuttaki şekillenmesi hakkında fikir verir. Demek oluyor k i , bir yapının planı o yapıya ait bir ya da daha fazla yatay kesitin, birlikte ve iki boyutta, belli çizim kurallarına uyularbk gösterilmesidir. Oysa mimari y a p ı , mekân,içinde oluşan ve çoğu kez, içinde ve çevresjnde dolaşılmadan kavranmayan bir varlıktır. Burada yapının "gerçek" etkisini veren v e algılama psikolojisini ilgilendiren ölçek, \kavranabilirlik ve benzeri özelliklere değinmeyeceğiz. Bizi bu çalışmada asıl ilgilendiren nokta, çeşitli kısımları birtakım statik, işlevsel v e biçimsel bağıntılar içinde kenetlenip bütünleşen binaların, birer "yapısal ilişkiler örüntüsü" olarak tanımlanabilmesidir. Bu yüzdendir k i , iki boyutta kalan anlatım teknikleriyle birer grafik görüntüye indirgendiklerinde, bu binalar yanlış veya eksik yorumlara konu olabilirler. Doğan Kuban, Osmanlı Dini Mimarisinde iç Mekân Teşekkülü adlı incelemesinde ( I ) , Osmanlı cami mimarisinin yapısal özelliklerine dikkati çekmiş, bu özelliklerin başlıbaşına bir sınıflandırma ölçütü sayılabileceğini belirtmiş, sınıflandırmanın örtü sistemiyle taşıyıcıları arasındaki karşılıklı etkileşim biçimlerine dayandırılabileceğini ortaya koymuştur: "Kapalı bir hacimde mekân muayyen bir şemaya tekabül Resim 1. Manisa Ulucami. - Kubbenin cami iç organizasyonunda yaptığı tek değişiklik, maksureyi çevreleyen taşıyıcıların sütun yerine avak olmasım g e r e k t i r m e s i d i r . ÜÇ ŞEREFELİ CAMİ VE . . . eden taşıyıcı bir duvar v e ayak sistemiyle, onun örtüsünden ibarettir. Burada mekân teşkilinin strüktürel mânası anlaşılmalıdır. Bizde aslî örtü daima kubbedir. Plan şemasına göre taşıyıcı sistem şekillenir. Plan şeması bir esas mekân unsuru ile yardımcılarından, ayni mekân unsurunun v e y a muhtelif mekân unsurlarının birleşmesinden meydana g e l e b i l i r . Burada mekân unsuru adı altında, kendi içinde kabili taksim olmayan geometrik bir hacim anlıyoruz. Ağaoğlu Türk Osmanlı mimarisinin esas mekân unsuru olarak kubbe ile örtülü kare sathı almaktadır.. .Fakat Klâsik Osmanlı mimarisinin inkişafında sadece kare üzerindeki kubbeyi esas mekân elemanı olarak kabul etmek kâfi değildir.» Buna iki eleman daha i l â v e e d e b i l i r i z : Altıgen üzerinde kubbe, sekizgen ürerinde k u b b e . . . . Bu tasnifi muhtelif adette ayağa oturan kubbeye göre yapmamız, kubbeyle örtülü bir baldakende kenar sayısının, gerek baldakenin kendisinde v e gerek baldakenin diğer hacimlerle birleşmesinde mekân tesiri bakımından farklı özellikler meydana getirdiğine inandığımızdandır." (2) Başka araştırmacılarca da tutulan v e geliştirilen bu sınıflandırma ilkesinin sunuluşunda, birçok yazarı yanlışa götüren bir çelişki vardır: Kuban, bazı mimari unsurların sınırladığı v e hacimsel bölünmezliğini kubbesel örtünün merkezciliğinden alan mekânsal birimi, örtü ile onu taşıyan unsurlar arasındaki statik v e konstrüktif ilişkilerden zorunlu olarak oluşan strüktürel (yapısal) birimden kesin v e seçik olarak ayırmamaktadır. O y s a , ayak sayısı esasına dayanan sınıflamada, kubbeli hacmin bir mekânsal birim olarak niteliği pek değişmemektedir.Olsa olsa,bu mekân parçasının kendisini çevreleyen öbür mekânsal birimlerle ilişkileri söz konusu e d i l e b i l i r . Ancak bu ilişkiler mekânsal birimin kendisini d e ğ i l , caminin genel mekânsal örgütlenişini ilgilendir i r . Bu bakımdan d a , belli bir y a p ı y ı oluşturan mimari birimlerin saptanmasını ilgilendiren bir çözümlemede d e ğ i l , birimler arası bağlantılar düzeyinde, yani tüm y a p ı y ı ilgilendiren oluşum sistemi düzeyinde ele a l ı n a b i l i r . Yapısal çözümlemede, mekânsal birimin biçimsel karşıtı v e konstrüktif karşılığı, bu birimi belirleyen yapısal sistemdir. Bu sistemi, mekânsal birimi uzayda sınırlayan v e statik kurallar uyarınca aralarında birtakım konstrüktif ilişkiler bulunan yapı elemanları oluşturur. Bu sistem, Kuban'ın belirttiği gibi örtü i l e taşıyıcılarından oluşan sistemdir. Bu sistemin aldığı biçimi b e l i r l e y e n , örtü ile taşıyıcılar arasındaki karşılıklı etkileşim durumu,taşıma v e taşınma olaylarıdır. Bu olaylar kesinlikle birbirinden ayrılmaz. Sistemdeki biçimsel değişmeler, taşıma ve taşınma olaylarının ne şekilde çözümleneceği hakkında mimarın v e r d i ğ i karara bağlıdır. Buna göre, "altıgen sistem" kubbe yükünü altı noktaya dağıtan sistem ise, "sekizgen sistem" de kubbenin yükünü sekiz noktada karşılayan sistemdir. Yük dağılımı altı ya da sekiz noktaya yapılmamışsa, " a l t ı g e n " ya da "sekizgen" sistemden söz etmek hem yanlış hem de y a n ı l t ı c ı olur. Bununla birlikte, Kuban'ın yaptığı açıklamadaki kavram kaymasını haklı gösteren önemli bir nokta vardır. O d a , kubbenin belirlediği yapısal sistemler arasındaki farklılaşmanın cami mekân organizasyonunun tümünü etkileyecek nitelikte olması ve bu amaca dönük bulunmasıdır. N i t e k i m , altıgen ve sekizgen sistemlerin sağladığı mimari organizasyon olanaklarının geliştirilmesiyledir k i , Osmanlı Klâsik mimarisi, kendisine ün kazandıran iç mekân bütünlüğüne kavuşabilmiştir (3). Osmanlı mimarisinde, tipolojik sınıflamaya esas alınan strüktür sorunlarının yanlış anlaşılmasının en çarpıcı örneğini. Ü ç Şerefeli Camideki mekân oluşumunu Manisa U l u Camiindeki orta kubbe oluşumundan türetmek isteyenler verir (4): 1376 tarihli Manisa U l u C a m i i n d e , kubbe, mihrab yönünde duvara, b a t ı , doğu v e kuzey yönlerinde ise ikişer payeye biner ( Ş e k . l ) . 10,80 m. çapındaki kubbeyi,çapraz tonoz örtülü v e birbirine özdeş ondokuz bölüm ç e v i r i r . Bu bölümleri, eş aralıklı sütunlara binen hafif sivri v e hayli yüksek kemerler belirler. Kemer/bölüm düzenini aksatmadan mihrap önüne oturtulan kubbe, dokuz birimlik bir alanı örter. Kubbenin iki yanında iki sıra halinde üçer bölüm, kubbenin kuzeyinde ise, giriş duvarı boyunca sıralanan yedi bölüm yer a l ı r . Kubbenin, caminin iç organizasyonunda yaptığı tek değişiklik, maksureyi ç e v r e l e y e n taşıyıcıların sütun yerine ayak olmasını gerektirmesidir. (Res.l) A y a k l a r , kubbe yükünü sekiz noktaya aktaran sekiz askı kemerinin oluşturduğu sistemi taşır. Ancak sekizgen kaidenin kıble duvarına yük verdiği noktalarda duvara dayandırılan iki pilastr, taşıma olayını simgesel olarak dışavurur. A y a k l a r , kubbeyi taşıyan sistemin bir sekizgen olduğunu vurgularcasına kemerlerin bitişme açısını korur v e sekizgen köşesi şeklinde biçimlenir. (Res.2) Maksure kısmının belirlediği alanın dokuz birimlik bir kare olduğunu belirtmiştik. Bu alan ile taşıyıcı sistemin belirlediği sekizgen alan arasındaki farktan doğan üçgen tabanlı köşe boşlukları, üç y ü z e y l i küçük tonozlarla örtülmüştür. Kubbenin taşınma sisteminde rol oynamayan bu tonozlar, salt dolgu görevini yerine a e t i r i r . Böylece Manisa U l ı miinde orta kubbenin altında kalan mekânsal birim, üç yönden -yani kemerler a r a c ı l ı ğ ı y l a doğudan, batıdan v e kuzeyden- çevresindeki ikincil hacimlerle doğrudan doğruya bağlantıdadır. Buna karşılık üçgen tonoz örtülü köşe hacimleri düzeyinde, bu bağlantı ara mekânlardan ötürü dolaylıdır v e maksure kubbesinin merkeziliği yönünden olumsuz sayılabilecek yapısal ilişkilerle sakatlanır. Görülüyor k i , bu yapıda iç mekân organizasyonunu belirleyen,orta kubbe değildir. O r t a kubbenin y a p ı y a k a t ı l ı ş ı , genel düzenleme i l e çelişmeyecek şekildedir. Bu nokta, bütün ölçek v e orantı başkalıklarına rağmen, kubbenin yapının genel kurgusuyla bağdaşmasını sağlar. Bu bağdaşıklıktan umulan y a r a r , maksure kubbesinin örttüğü mihrabönU kesimini hipostil ulucami düzenine egemen kılabilecek şekilde genişletmektir. Bir başka d e y i ş l e , caminin bünyesinde ilkin simgesel bir varlık gösteren mihrap kubbesini caminin kendisiyle bir tutmaya istekli bir tasarımı somutlaştırmaktır. Denebilir k i , Manisa U l u Camiinde esas o l a n , hipostil ulucami tipindeki yapıdır. Fakat bu y a p ı y ı , giderek büyümeye yüz tutan bir maksure kubbesi i l e birleştirmek, bu camide kendini gösteren yapısal denemenin gerçek amacıdır. Edirne'deki Uç Şerefeli camide ise, kubbe yalnız mihrap duvarına d e ğ i l , aynı zamanda giriş duvarına da yaslanır ( Ş e k . 2 ) . Bu yapıya esas olarak a l ı n a n , hipostil ulucami geleneği değildir. U ç Şerefeli'de asıl amaç, daha önce Batı Anadolu'da ilk örneklerini veren tek kubbeyle örtülü ulucami tipini (Çine Ahmet G a z i c a m i i , Sandıklı U l u c a m i i , Mudurnu • Ulucamii vs. g i b i ) , tek kubbenin örtebileceğinden daha geniş bir alan kapsamında uygulamaktır. Kubbenin bu yapıda altı dayanaklı bir taşıma sistemine oturtulması, U ç Ş e r e f e l i camiyi Manisa Ulucamiinden ayıran başlıca v e en önemli noktadır: " . . . . b u r a d a e l e alınan enteresan f i k i r , tek kubbeyle kubbe çapından büyük bir dikdörtgen sathı örtmek f i k r i d i r . " diyen Kuban, gerçekten de iki yapı arasındaki başkalığın en can a l ı c ı noktasına değinmektedir (5). Manisa'da, tek kubbeli ulucamiin getirdiği mekânsal, işlevsel v e simgesel olanakların hipostil ulucami düzenine uyarlandığını kabul e d e b i l i r i z . N i t e k i m , maksure kubbesinin Manisa Ulucamiinden kaldırıldığı düşünülecek olursa, y a r a t ı l a n boşluk, yan kanatlardaki bölünme düzenjnin iç mantığı uyarınca ve onun devamı olarak, zorlamasız doldurulabilecektir. O y s a , U ç Şerefeli'de kubbenin kaldırılması halinde, yapının kuruluşundaki anlam da ortadan silinmiş o l a c a k t ı r . Uç Şerefeli'de yan kemerleri taşıyan a y a k l a r , kubbe çapının belirlediği kare alanın dışında kalırlar ( Ş e k . 2 ) . Böylece tek kubbeyle örtülebilen a l a n , o güne kadar olanın tersine, kenarı kubbenin çapı kadar olan bir kare değil , fakat yanlara genişlemiş bir dikdörtgendir. V e bu ayakların askı kemerlerinden aldıkları yük d e , kısmen y a n kanatları ortadan bölen kemerlerle dengelenmektedir. Bu y ü z d e n , y a n kanatlardaki çifte kubbelere, sadece mekânsal plânlamada görevli modüler unsurlar olarak d e ğ i l , f a k a t , başta statik zorunluklar olmak üzere bazı temel yapısal gerekçelerin rol oynadığı bir enine gelişmede, tamamlayıcı görevde sistem elemanları olarak b a k ı l a b i l i r . Ö z e t l e y e c e k olursak. U ç Şerefeli'de söz konusu o l a n , orta kubbenin mekânsal yayılmaya olan eğilimi v e buna bağlı olarak yan hacimlerle desteklenmesidir. Bu gelişme, Anadolu'da bizce bilinen ilk örneğini 1356 tarihli Mut'taki Lâl Ağa Camiinde veren tasarlamayla aynı çizgidedir ( Ş e k . 3 ) . Manisa Ulucamii denemesini geliştiren y a p ı l a r , merkezî kubbeli ulucami temasını işleyenlerdir. Bunlarda merkezî kubbe, çevresindeki bölümleri yutmaya eğilimlidir. Ö r n e ğ i n , Kütahya'daki Demirtaş Paşa Camiinin I7m. çapındaki kubbesi (6) Manisa Ulucamii kubbesinden büyüktür. Demirtaş Paşa Camiinin iç düzeni hayli karışıktır. Bu düzensizlik, yapının daha eski başka bir yapıdan yararlanılarak biçimlendirilmiş olmasından ileri g e l i r . Bununla birlikte, camiye egemen olan kargaşalık, orta kubbenin çevresinde bir çeşit mantıksal düzene kavuşur. Bundan çıkartılabilen sonuç, caminin plânlanışı sırasında önde gelen sorunun, kapsamlı ve egemen bir maksure kubbesinin bir ulucami düzenine oturtulabilmesi olduğudur. Çapı I 2 , 5 0 m . y e yaklaşan kubbesiyle Akhisar U l u Camii (7) ve çapı 10m.yi aşan kubbesiyle Urla Fatih İbrahim Camii ( 8 ) , erken devire ait merkezi kubbeli cami tipinin birer örneği oldukları halde, yapısal gelişme yönünden anlamlı konstrüktif çözümler getirmezler. Örneğin Akhisar Ulucamiinde ( Ş e k . 4 ) , orta kubbe yanlardan birer askı kemerine biner. N e var ki bu askı kemerlerinin içi doldurulmuştur (Res.2). O r t a mekânla yan kanatlar arasındaki bağıntıyı sağlayan üçer kemerli a ç ı k l ı k l a r , bu bağıntıyı organik bir strüktürel ilişki düzeyinde tutmaktan uzaktır. Bu yapıda askı kemerleri, orta mekânla yan kanatlar arasında geçit veren ve kubbe yükünün bir kısmını üstlenmiş olan bölme duvarlarında birer boşaltma kemeri ÜÇ ŞEREFELİ CAMI VE . . . , — , r — , r — n n ^ , — , Şekil 1. durumundadır. Nitekim, I2,50m. çapındaki yüksek kubbenin yükünü, bu denli basık ve etsiz askı kemerleri karşılayamazdı, özetlemek gerekirse, bu yapıda orta mekânı belirleyen strüktürde duvarlar esastır, askı kemerleri ise yan kanatlarla mekânsal bağlantıya olanak veren teknik bir çaredir. Bu camiyle Uç Şerefeli arasında planimetrik tasarım yönünden varmış gibi gözüken yakınlık, her iki yapının konstrüktif özellikleri karşılaştırıldığında, sakatlanmaktadır. Çünkü, Akhisar Ulucamiinde olanın tersine, U ç Şerefeli'de orta mekân, kendisini oluşturan strüktUrün zoruyla, yan mekânlarla bir alışverişe itilmiş gibidir. Akhisar Camiinde, orta ve yan mekânlar arasındaki ilişki, strüktür zorlanarak ve yapay konstrüktif çarelere başvurularak sağlanır. Durum Urla Fatih İbrahim Camiinde bir dereceye kadar değişir ( Ş e k . 5 ) . Bu camide orta kubbe, sekiz kemerden oluşan bir taşıyıcı sisteme biner. Bir tanesi dışında, bu sistemin taşıyıcıları olan ayaklar duvarların içine alınmıştır. Bu bakımdan orta mekân ile yan kanatlar arasındaki mekân birliği bu kez yine engellenmiştir. Z a t e n , yapının çeşitli kısımları arasındaki asimetrik durum, onun yüzyıllar boyunca esaslı değişikliklere uğradığını, belki de eklerle genişletildiğini gösterir. Bununla birlikte, yapının temel planimetrik organizasyonu hareket noktası olarak benimsenirse, camiye egemen olan tasarımın, ana ç i z g i l e r i y l e , merkez kubbeli, yan kanatlı erken Osmanlı cami tipi olduğu anlaşılır. Akhisar ve Urla camilerinin her ikisine de bu tasarım açısından bakılacak olursa eklenmek yoluyla birleştirilmiş (additif) mekânsal birimlerden düzenlendikleri, fakat bu düzenin strüktUrleşemediği, yani bu birleşimde strüktUrün oynadığı rolün çok zayıf kaldığı görülür. Bu yapılarda merkez kubbenin büyük tutulması, iç mekânın bütünlüğünü sağlayıcı değildir. II. Strüktürle planimetrik şema arasındaki tutarlılığın aranmaması halinde,salt planimetrik şemaya dayandırılan tipolojik sınıflamanın çoğu kez yanılgıyla sonuçlandığını belirtmiştik. Diyarbakır'daki Nebi Camiinin, Üç Şerefeli örneğinde altı dayanaklı yapılardan sayılması bu türden bir yanılgıdır (9). Yukarıda da belirtildiği gibi, U ç Şerefeli'de orta kubbenin yükünü, altı kalın askı kemeri -ikisi duvarlardan bağımsız olan-altı a y a ğ a i l e t i r . N e b i Camiinde ise, kubbe yükünü karşılayan, sekiz kemer ve dört tromptan oluşan bir geçiş alanıdır ( Ş e k . 6 , 7). Kesitten de anlaşılacağı gibi, bu geçiş ŞEKİLLERİN AÇIKLAMASI Şekil I. Manisa Ulucami.- Maksure kubbesi hiposlii düzendeki camide dokuz birimlik bir alan kaplor. Kubbenin yükü, sekiz kemerli bir kasnakla sekiz noktaya i l e l i l i r . Yükü üstlenen ayaklar büyük tutulmakla birlikte, cominin sahnı içindeki öbür tojıyıcılorla aynı sıralama düzenine uyar. Bu yapıda hacim yönünden büyüyen maksure, hiposlii düzenle uyum halindedir. Şekil 2. Edirne, ü ç Şerefeli C a m i . - Bu camide maksure kubbesinin egemen olduğu a l a n , kenarı kubbe çapı gençliğinde bir kore olmaktan çıkmıjhr. Altı ayaklı bir l a j ı y ı c ı strüktür, tek kubbeye bağımlı olanın enine gelinmesine olanak getirir. Bu strüktUrün gotirdiği zorlamalarla, alıjılogelmif hiposlii düzen kırılmi)tır. Şekil 3. Mut, l â l Ağa C a m i i . - 1356 tarihli Lâl A ğ a C o m i i , geleneksel enine gelipn!) ulucami tipinin tek kubbeli cami tipiyle birleşmesinin ilk bilinen örneğidir. Bu yapıda mekânsal bütünlük sağlayan tek kubbeli örtü sisteminin getirdiği kısıtlanmalar, tonoz örtülü yan kanallarla giderilmeye çalıjılmi}tır. Şekil 3. Şekil 4. Akhisar Ulucami. - Orta kubbenin yükü kuzey ve güneyde beden duvarları, doğu ve batıda ise, askı kemerleriyle hafifletilerek, bölme duvorları tarafından tajınmaktadır. Bu yüzden, orta mekân ne strUklür ne de hacimsel olıjverij yönünden yan kanotlorla bUlünlejcmemektedir. Şekil S . U r l a , Fatih ibrahim Camii. - Planimetrik jemada sekiz dayanaklı bir t a j ı y ı c ı sistemle bağlantılıyım} gibi gözüken maksure kubbesi, ayakların duvorlor içine olınmi} olması nedeniyle, yon kanatlardan kopuk durumdadır. Birçok onarım ve deği}meden geçen yapının özgün tasarımdaki durumunu belirlemek çok güçtür. Şekil 6 - 7 . Diyarbakır, Nebi C a m i i . - Planimetrik jemado yansıyan altı dayanaklı sistem, gerçek yük dağılımını göstermez. Kubbenin yükü, geçi} kujağı düzeyindeki sekiz kemerli sistemle, beden ve yan bölme duvarlarındaki sekiz noktaya dağıt ılmi)lır. Bu yükün bir kısmı tromplar aracılığıyla orta bölümün köklerine aktarılır. Planda gösterilen yan ayoklor, orta mekânın yon kanatlarla bağlantısını sağlayan iki kemerli açıklığa aittir. Şekil 7. Şekil 6. NOTLAR (1) Doğan Kaban. istanbul Osmanlı Mimarisinde iç Mekân TejekkUİU, 1954. (2) yuk. e s . , s. 16 (3) D . Kuban, "Les mosqu6es o coupole a base hexagonalc", İn Memoriam E, Diez, istanbul 1963; Selçuk Batur, "Osmanlı Camilerinde Sekizgen Ayak Sisteminin Gelijmesi Ü z e r i n e " , Anadolu Sanatı Araıtırmolorı I , ist. 1968, s. 139-166 (4) Bok: K . Otto-Dorn, "Islomische Denkmoeler K i l i k i e n s " , Johrbuch für Kleinasiotische Forschungen 2, 1952, s. 115 vd, ^ E . H . A y v e r d i , Fatih Devri Mimarisi, İst. 1953, s.91 vd. ; Doğan Kuban, Osmanlı Mimarisinde s.19; Kemali Söylemezoğlu, İslâm D i n i , İlk Camiler ve Osmanlı Camileri, ist. 1955, s. 106; Kurt Erdman.ı, "Zur TUrkischen Baukunst Seldschukischer und Osmanicher Z c i t ; Die Anatolische Moschee des 13. J h d t s . " , Istanbuler Milteilungen 8 , 1958, s. 10 (5) D . K u b a n , yuk. e s . , s. 19 (6) E . H . Ayverdi, Osmanlı Mimarisinin ilk Devri, c . l , 1966, s.507 509 : A . A r e l , "Ege Bölgesi TUrkmen Beylikleri Mimarisi, I " , Anadolu Sanatı Arattırmaları III (boskıda), ı e k . 5 , res. 7-13 Resim 2. Akhisar Ulucami. - Askı k e m e r l e r i , orta mekânla yan kanatlar arasında geçit veren ve kubbe yükünün bir kısmım üstlenmiş olan bölme duvarlarında b i r e r boşaltma kemeri durumundadır. alanı orta mekânı sınırlayan duvarlara dayanır. Yan duvarlar, ortada birer ayağa binen ikişer kemerle boşaltılmıştır. Böylece geçiş alanı düzeyinde sekizgen, alt yapı düzeyinde altıgen olan bir strüktür söz konusudur. N e var k i , planimetrik şemada yansıyan altıgen sistem, kubbenin asıl yük dağılımını üstlenmiş olan sekizgen sistemle strüktürel bağlantıda değildir. Bu camide, kubbe ve onun taşıyıcı sistemi tüm yapısal düzene yön vermez. Uç Şerefeliyi belirleyen orta kubbe/yan kanat birleşimi, bu yapıda salt planimetrik organizasyon düzeyinde tekrarlanır. Planda orta kubbenin yanlardan birer ayakla sınırlanmış olması, gerçek yük dağılımı olayını yansıtmaz. Nebi Camii aslında iki aşamalı bir geçiş sistemine sahiptir. Birinci aşamada, sekiz kemerli bir kasnak kubbe yükünü sekiz noktaya iletiyorsa da, kasnak köşelerine oturtulan tromplar bu yükün bir kısmını duvar köşelerine aktarır. Bu sistem, Büyük Selçuklular devrinden beri Türk-İslâm mimarisinde uygulanagelen bir yapım tekniğine uygundur. Duvarların ikişer kemerle boşaltılması olayı ise, yan kanatların ikişer kubbeyle örtülebilecek oranlarda (1/2) olmasındandır. Bu oranlamanın temelinde, 14. yy. danberi cami yapımında kubbeli mekân biriminin modül olarak benimsenmesi vardır. G e r ç i bu yapıda, daha önce ilk kez Uç Şerefeli'de billûrlaşan "hipostil ulu cami" tipinden sıyrılma isteği" egemen ise d e , bu sonuca ulaşmak için izlenen y o l , U ç Şerefeli'de olduğu gibi strüktürel çözümler arama yolu değil fakat mihrap kubbesine oransal bir üstünlük tanıyan bir mekân kompozisyonu yöntemidir. Başlangıçta, varolan mimari değerlerimizi tanıtmayı amaçlayan Türk Mimarlık Tarihçiliği , bu değerleri yorumlama çabasına düştüğü bu yıllarda, yaklaşım ilkelerini ele aldığı konunun özüne bağlı kalarak saptamalıdır. Peşin yargılardan ve kolay genellemelerden sakınmanın yolu da bu olsa gerek. (7) Akhisar Camiinin kesin kurulu} tarihi belli değildir. Akhisar hakkında bir monografya hazırlanıl} olan Ekmel Izdem (Dünkü, BugUnkU Akhisar, 1950, s.22 v d . ) , bu yapının bir Roma bedesteni iken onarımla kilise haline getirilen bir yapıdan yararlanılarak kurulduğunu öne surmüjlur. Bazı özel durumlar gösteren caminin geçirdiği yapım evrelerinin anla}ilması, sondaj ve kazılara bağlıdır. BugUn ortadan kalkmi} bulunan, Fakat yazarın sözltnU ettiği bir yazıt, kubbenin 1517 tarihinde yenilendiğini belirimekteymi}. Demek oluyor k i , büyUk bir olasılıkla Akhisar'ın Saruhanlılar tarafından ele geçirilmesinden sonra camiye çevrilen bu yapıda, bu yapım döneminde yükseltilmi} bir ilk kubbe bulunuyormu}. Cami hakkında tamamlayıcı bibliyografik bilgi için bak: İ . H . Uzunçar}ılı, Vesikalar I , s . X I V ; Vesikalar I I , s.14 ; R.Anhegger, Beitraege zur frühosmanlschen Bougeschlchle, ist. 1953, s.23, not 68, res. 27-28, 33 , 3 5 ; G . Unensal, "Akhisar'da Eski Türk Eserleri", 1966 ( I . U . E d . F o k . S a n . T a r . B ö l . lisans tezi) (8) ilk y a p ı , Urla yöresinin fatihi olarak bilinen ibrahim bey b. Mehmet Bey tarafından yaptırıimıjtır. Ancak Cami daha sonraları esaslı bir onarımdan geçmi}tir. Bajlıca onarım, 1306 H . / 1888 tarihinde, Salepçioğlu Hacı Ahmet Efendi aracılığı ve halkın yardımıyla yapılandır. Ö z e l l i k l e batı kanadını ilgilendiren bu onarım, maksure/yon kanatlar b!rle}imi olarak özetleyebileceğimiz temel tasarımın ana çizgilerini deği}tirmemi} olabilir. (9) 15. yüzyıldan bir Akkoyunlu yapısı olan Nebi cami hokkındo katalog bilgisi için bak: Metin Sözen, Diyarbakır'da Türk Mimarisi, ist. 1971, s.43-47. Yazar bu camiyi. Uç Şerefeliyle ilk kez örneklenen altıgen strüktUrün tarihsel gelijimi içinde değerlendirmekte ve " a l t ı ayaklı camiler" olarak adlandırdığı bir tipolojik sınıfa sokmaktadır. O y s a , camilerde, orta kubbeyi çevreleyen ayak sayısının o kubbeyi tajıyan strüktürdeki yük iletim noktası sayısına {tank dUjmediği durumlarda, ayak sayısı tipolojik bir gerekçe olmaktan çıkar.