1 kasım 2015 - stratejidusunce.org

Transkript

1 kasım 2015 - stratejidusunce.org
1 KASIM 2015
GENEL SEÇİM ANALİZİ
KASIM 2015
1 KASIM 2015 GENEL SEÇİM ANALİZİ
İÇİNDEKİLER
GİRİŞ ____________________________________________________________________ 1
1. 7 HAZİRAN İLE 1 KASIM 2015 GENEL SEÇİM SONUÇLARI
ARASINDAKİ OY DEĞİŞKENLİĞİ _______________________________________ 1
2. 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ ___________ 2
2.1. Analizin Yöntem ve Kapsamı _____________________________________ 2
2.2. AK Parti Açısından 1 Kasım Seçim Sonuçları ________________________ 3
2.2.1.
AK Parti ve Değişken Oylar ___________________________________ 6
2.2.2.
AK Parti ve Kürt Oyları ______________________________________ 6
2.2.3.
HÜDA PAR’ın Seçime Girmemesinin AK Parti Oylarına Etkisi ______ 7
2.3. Muhalefet Partileri Açısından Seçim Sonuçları _______________________ 8
2.3.1.
CHP Açısından 1 Kasım Seçim Sonuçları ________________________ 8
2.3.2.
MHP Açısından 1 Kasım Seçim Sonuçları _______________________ 9
2.3.3.
HDP Açısından 1 Kasım Seçim Sonuçları _______________________ 11
3.
1 KASIM SEÇİMLERİ VE DİNDAR KÜRTLERİN TEMSİL PROBLEMİ ____ 14
SONUÇ _________________________________________________________________ 14
ii
GİRİŞ
7 Haziran 2015 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimlerinde hiçbir parti, Meclis’te
çoğunluğu sağlayamadı. Seçimin ardından yapılan koalisyon görüşmeleri de başarısızlıkla
sonuçlandı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Anayasa’dan kaynaklanan
Meclis’i seçime götürme yetkisini kullandı. Bunun üzerine, Yüksek Seçim Kurulu (YSK)
seçimlerin 1 Kasım 2015’te yenilenmesi kararı aldı.
7 Haziran öncesine göre sönük geçen seçim süreci boyunca yayınlanan anketlerde ve
anketlere dayanılarak yapılan analizlerde Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti)’nin oyunu bir
miktar arttırsa da 7 Haziran’dan çok farklı bir sonucun çıkmayacağı ifade edildi. Ama 1
Kasım akşamı açılan sandıklar, bu analizleri doğrulamayan bir sonuç ortaya koydu. AK Parti
oyunu %8,6 oranında arttırarak %40,9’dan %49,5’e çıkardı; bu fark milletvekili sayısına da
+59 olarak yansıdı. Buna karşı muhalefetten Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)’nin oy oranı
neredeyse değişmezken Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Halkın Demokrasi Partisi (HDP)
büyük bir güç kaybına uğradı.
Bu analizde değişimin nedenleri irdelenmekte; bununla birlikte 1 Kasım seçimlerinin
ardından oluşan temsil problemine de değinilmektedir.
1. 7 HAZİRAN İLE 1 KASIM 2015 GENEL SEÇİM SONUÇLARI ARASINDAKİ
OY DEĞİŞKENLİĞİ
AK Parti 7 Haziran’da %40. 9 oranında oy almıştı; 1 Kasım’da bu oyları %8.6 oranında
arttırarak %49.5’e çıkardı. CHP, 7 Haziran’da %25.01 oranında oy almıştı; 1 Kasım’da binde
üçlük gibi bir artışla %25.3 oranında oy aldı. MHP, 7 Haziran’da %16.3 oranında aldığı oyu,
-%4.4’lük bir farkla %11.9’a; HDP ise 7 Haziran’da %13.1 oranında aldığı oyu, -%2.3’lük
bir farkla %10.9’a düşürdü.1
Bu sonuçlarla AK Parti’nin milletvekili sayısı +59 farkla, 258’den 317’ye çıktı.
Milletvekili sayısını artıran tek muhalefet partisi olan CHP, +2 farkla milletvekili sayısını
1
Analizimiz, henüz kesin sonuçlar ilan edilmeden yapıldığından partilerin 1 Kasım seçimlerindeki oy
oranlarının küsuratı değişiklik gösterebilir.
1
132’den 134’e çıkardı. MHP’nin milletvekili sayısı
-40 farkla 80’den 40’a; HDP’nin
milletvekili sayısı da -21 farkla 80’dan 59’a düştü.
2. 1 KASIM SEÇİM SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
2.1.
Analizin Yöntem ve Kapsamı
Seçim sonuçları, bütüncül bir değerlendirmeye tabi tutulabileceği gibi, tek seçim odaklı
veya bu seçimde olduğu gibi birbirine yakın tarihlerde yapılan iki seçim arasındaki fark odaklı
bir değerlendirme de yapılabilir.
Bununla birlikte seçim sonuçları kazanan odaklı veya kaybeden odaklı da ele alınabilir.
Her iki yönü de kapsamayan bir değerlendirme eksik olacaktır. Zira seçimlerde, kazanmayı
sağlayan etkenler, kazananın kendisiyle ilgili olabileceği gibi kaybeden ile de ilgili olabilir.
Kimi seçimlerde kazanan tarafın kendisi çekici bir mıknatıs olurken, bazı seçimlerde
kaybedenden kaçan oylar, gidecek başka bir alan bulamayınca zorunlu olarak kazanan tarafa
yönelmekte ve orada kümelenmektedir. Diğer bir ifadeyle seçimlerde bir “gönüllü tercih” ve
“zorunlu tercih” söz konusudur. Gönüllü tercihle gelen oylar aslî (ideolojik/inançsal) ve kalıcı
oyları oluştururken, zorunlu tercihle gelen oylar geçici tepki oylarını oluşturmakta, emanet
oylar olarak da değerlendirilmektedir.
Oy değerlendirmelerinde “emanet”
kavramı da izah gerektirmektedir. Yüzeysel
değerlendirmelerin aksine “emanet oylar” her zaman kaybeden tarafa tepki oyları değildir.
Bunların önemli bir kısmı “değişken oylar” olarak nitelendirilen, her tür ideoloji ve inanç
ilişkisinden uzak, sürece, propagandaların etkisine veya çoğunluğun eğilimine göre taraf
değiştiren oylardır. Genellikle kazanan ve kaybedeni belirleyen ya da en azından bir parti
açısından iki seçim arasında farka yol açan bu oylardır.
Bu analizde, 1 Kasım Genel Seçimi sonuçları, hem kazanan hem kaybedenler açısından;
hem bütüncül hem de 7 Haziran-1 Kasım seçim sonuçları farkı odaklı değerlendirilmiştir.
2
2.2.
AK Parti Açısından 1 Kasım Seçim Sonuçları
Henüz 17 Kasım 1924’te kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)’ndan bu
yana kendisini Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’nün Cumhuriyet Halk Partisi’nden farklı ve
ona karşı konumlandıran geniş bir halk kitlesi ve bunun siyasi bir karşılığı vardır. 12 Ağustos
1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası (SCF) ile birlikte bu kitlenin, kendisini
Cumhuriyet Halk Partisi’ne yakın gören kitleden büyük olduğu anlaşıldı. Bu kitlenin
taleplerine karşılık gelmek üzere 1946’da kurulan Demokrat Parti (DP), bu büyüklüğü
katıldığı her seçimde bir kez daha ortaya koydu.
Türkiye’yi siyasi bakımdan yeniden dizayn eden 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra
CHP’nin alanı, üniversitelerde solcu/sosyal demokrat kitle genişletilerek büyütülmeye
çalışıldı. Kürt gençleri arasında da sol düşünce yayılarak ihtilal öncesinde Demokrat Parti’ye
önemli bir güç katan Kürtlerin siyasi tercihini etkileme yoluna gidildi. Demokrat Parti
kapatıldı. Onun yerine kısa süreli bir bölünmüşlüğün ardından Adalet Partisi (AP) öne çıktı.
Bu partinin başına Demokrat Parti geleneğinden gelen bir aileye mensup olsa da Cumhuriyet
Halk Partisi’nin liberal kanadına daha yakın olan Süleyman Demirel getirildi. Demirel’in
liderliğini yaptığı Adalet Partisi’nde temsil edilemeyeceğini düşünen dindar kesimlerin
önemli bir bölümü, “Milli Görüş” anlayışıyla Milli Nizam Partisi (MNP)’nde buluştu.
1960 İhtilali içinde yer almasıyla köken olarak CHP’den gelen Alparslan Türkeş ve
arkadaşları sonradan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) adını alan Cumhuriyetçi Köylü Millet
Partisi (CKMP)’ni kurdu. Bu parti daha çok CHP’nin milliyetçi kanadından gelmişken günlük
siyasetinde muhafazakâr milliyetçi sloganlar kullanarak Adnan Menderes’in Demokrat
Parti’sinin kapatılmasıyla açıkta kalan milliyetçi oyların bir bölümünü aldı. Böylece
Demokrat Parti, üç parçaya bölündü. Bu parçalanmışlık içinde CHP, 1973 seçimlerinde
Türkiye tarihinde ilk kez serbest seçimlerde birinci parti olmayı başardı.
12 Eylül 1980’den sonra Turgut Özal’ın Anavatan Partisi (ANAP), dört eğilimi bir
araya getirme iddiasıyla ortaya çıktıysa da daha çok 12 Eylül öncesi Demokrat Parti
mirasçılarının oylarını aldı. Demokrat, dindar ve milliyetçi siyasetçiler bu partide bir araya
geldikleri gibi Demokrat Parti’ye oy veren kitlelerin mirasçıları da oylarını genellikle bu parti
için kullandılar.
3
İlk dönemde askerlerin kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP)’nin CHP
geleneğine daha yakın siyasetçileri içinde bulundurmasıyla dindar ve milliyetçi ağırlıklı olan
ANAP, bu partinin dağılmasıyla daha da güçlendiyse de 1987’de yapılan referandumun
ardından 12 Eylül öncesi siyasetçilerinin kendi partilerinin başına dönmesi ve Cumhurbaşkanı
seçilen Turgut Özal’ın parti içindeki ağırlığının azalmasıyla güç kaybına uğradı. Bu partinin
güç kaybıyla birlikte CHP’nin mirasçısı Sosyal Demokrat Halk Partisi (SHP), 1989 Belediye
Seçimlerinde temsil ettiği kitleden çok daha büyük bir oy oranına ulaştı. SHP, Demokrat Parti
geleneğindeki parçalanmışlıktan yararlanarak başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere
belediyelerin çoğunu ele geçirdi.
Bu süreç, Türkiye’de 3 Kasım 2002’ye kadar devam eden sol ağırlıklı bir siyasi
görünüme yol açtı. Bu sürecin siyasi yapısında, muhafazakâr kesimlerin resmi temsil oranı ne
olursa olsun neticeleri belirleyen CHP geleneği oldu. Bunun en açık göstergesi 28 Şubat
süreci ve bu süreçte başbakanlığa gelen Bülent Ecevit ile Cumhurbaşkanı yapılan Ahmet
Necdet Sezer’in siyasi kimlikleridir. Bu iki ismin aynı anda bulundukları konumla Türkiye,
1950’den sonra (askerî darbelerden sonraki kısa dönemler bir yana bırakılırsa) ilk kez 1950
öncesinin siyasi görünümüne bürünüyordu.
Dindar kitleler açısından bu kasvetli ortamda AK Parti, Milli Görüş çekirdeği etrafında
ama daha çok Turgut Özal’ın 1983’teki ANAP yapısı üzerinde, 2002’de siyasi yaşama dâhil
oldu. 3 Kasım 2002’de, katıldığı ilk seçimde oyların %34’ünü alıp iktidar koltuğuna oturarak
Demokrat Parti mirasının iddialı bir mirasçısı olduğunu gösterdi. Ancak o seçimde AK Parti,
Milli Görüş’ün de önemli bir kesimi dâhil, henüz cemaat ve tarikatların önemli bir bölümünün
desteğini almamıştı.
Sağ partilerin kapatılma fobisini yaşayan AK Parti kadroları, 2002 Milletvekili Genel
Seçimlerinde Ertuğrul Yalçınbayır, Mehmet Mir Dengir Fırat gibi İslamî kesimin her tür
talebini “Henüz erken ve olmasa da olur.” diye değerlendiren isimleri vitrine koymuş; Reha
Çamurcu gibi pek çok ismi de milletvekili yapmıştı. Saadet Partisi etrafında toplanan Milli
Görüş kesimi ve bazı cemaatler ise o dönemde AK Parti’yi aşırı liberal buluyorlardı. “Dindar
olan, bu ülkede iktidarda tutulmaz; dindar olup iktidara talip olanlar, dindar kesime bir şey
kazandırmadıkları gibi ihtilallere de yol açarak dindar kesimleri daha da güç durumlara
sürüklüyorlar.” diye düşünen birçok tarikat de kendisiyle AK Parti arasına tedbiren mesafe
koymuştu.
4
Cemaat ve tarikatların AK Parti ile ilişkisini sınırlayan bu durum, AK Parti’ye kuruluş
aşamasından itibaren tam destek veren Fethullah Gülen Grubu için geniş bir alan açtı. AK
Parti’nin siyasi konumlarından uzak kalan Gülen Grubu, daha çok bürokrasi üzerinde
odaklandı. Bu grubun bürokrasi içindeki ağırlığı ve bu ağırlığın yol açtığı uygulamalar,
2011’e gelindiğinde bütün kesimleri rahatsız edecek boyutlara ulaştı.
2011’den sonra AK Parti’nin geniş dindar kesimleri tatmin edecek kimi adımları
atmasıyla partiye verdiği oy desteği düşük ama yurt dışında destek sağlama konusunda ise
geniş imkâna sahip olan liberal elit, AK Parti’den koptu; AK Parti’yi yıpratma cephesine
katıldı. AK Parti’nin uluslararası desteğinin azalmasına ve hatta AK Parti’nin “istenmeyenler”
listesine yaklaştırılmasına yol açan bu süreçte Gülen Grubu da, daha Mısır’daki darbe
sürecinde AK Parti ile arasına mesafe koyma ve uluslararası sistemin tasfiye edeceğini
düşündüğü AK Parti’nin mirasını ele geçirme yönünde harekete geçti. Bu tutum 17 Aralık
2013’te AK Parti aleyhine görünür fiili operasyonlara dönüştü. Bu operasyonlara karşı,
geleneksel devlet yapısını arkasına alan AK Parti, Gülen Grubu’nu “Paralel Yapı” olarak terör
listesine aldı ve ona karşı anti terör operasyonları başlattı.
Tutumları rahatsızlığa yol açan Gülen Grubu’nun AK Parti’den uzaklaşması, 2002’den
itibaren AK Parti’nin darbe girişimlerine karşı dayanıklılık testlerinden başarıyla geçmesi ve
bu yöndeki tedbir tutumunun anlamsızlaşması, daha önce AK Parti’ye
“tam destek”
vermeyen pek çok cemaat ve tarikatı AK Parti’ye yaklaştırdı. AK Parti’nin aslî oy kitlesi bu
yönelişle büyüdü; %40’ı aşacak noktaya geldi. Buna rağmen AK Parti 7 Haziran 2015
seçimlerinde; Saadet Partisi (SP), Büyük Birlik Partisi (BBP) ve Hür Dava Partisi (HÜDA
PAR)’ne oy veren seçmenlerin desteğinden yoksun kaldı.
1 Kasım 2015 seçimlerine HÜDA PAR katılmadı. 1 Haziran seçimlerinde Gülen
Grubu’yla yakınlaşma görüntüsü vermeleri ve ittifak kurmalarına rağmen aldıkları oy oranı,
seçmenlerin Saadet Partisi ve Büyük Birlik Partisi’ne verdiği desteği iyice küçülttü. AK Parti,
1 Kasım 2015 seçimlerine belki Demokrat Parti’den bu yana Türkiye tarihinin en büyük
dindar kitlesinin desteğini alarak girdi. Birbirinden çok farklı eğilim ve pratikteki cemaat,
grup ve tarikat aynı anda AK Parti’ye yöneldi.
5
2.2.1. AK Parti ve Değişken Oylar
Geçim problemi yaşayan kitleler, büyük yatırımlardan çok, sosyal programlarla
ilgilidirler. AK Parti, 1 Haziran’da neredeyse hiçbir sosyal vaatte bulunmadı; seçmenden
sadece 12 yıllık iktidarı boyunca yaptıklarını takdir edip ödüllendirmesini istedi. Asgari
ücretliler, emekliler, öğrenciler AK Parti’nin yaptıklarını görmekle birlikte onun yeni
dönemde kendi durumları ile ilgili vaatte bulunmamasından rahatsız oldu. Buna karşın 1
Kasım seçimlerinde bundan farklı bir tablo vardı. Başbakan Ahmet Davutoğlu, dar gelirlilere
yönelik önemli vaatlerde bulundu. Tercihlerini kendilerine yönelik vaatlere göre belirleyen
toplum kesiminin desteğini yeniden kazandı. Bu kesimle birlikte istikrarı önemseyen kesim de
tercihini AK Parti’den yana kullandı.
1 Kasım’da AK Parti, oy oranını %50’ye yaklaştırıp 317 milletvekiline ulaşarak önemli
bir seçim zaferi kazandı. Ancak milletvekili sayısının anayasa değişikliklerini halkoyuna
götürmeye yetecek 330 sayısına ulaşamaması, AK Parti’nin Türkiye’nin idari yapısında yakın
dönemde büyük bir değişiklik yapmasının önünü tıkadı.
2.2.2. AK Parti ve Kürt Oyları
AK Parti’nin en güçlü söylemlerinden biri, “tüm Türkiye’nin Partisi olarak” ülkenin
her bölgesinden oy almaya dayanıyordu. 7 Haziran 2015’te Doğu ve Güneydoğu illerinden
aldığı oy oranıyla bu söylem ağır bir darbe aldı.
Türkiye’deki bütün dindar kesimler gibi Kürt dindar seçmenin de ağırlıklı olarak
izlediği muhafazakâr medya “Çözüm Süreci” boyunca BDP/HDP’den “Kürt siyasi hareketi”
diye söz etti. BDP/HDP ile Kürt halkını özdeşleştirerek o güne kadar kendisini BDP/HDP
çizgisinde görmeyip ancak Kürt kimliğini de öne çıkaran bir kesim, BDP/HDP’nin yanında
yer almamayı Kürtlüğe ihanet gibi algılamaya başladı. Çözüm Süreci boyunca BDP/HDP
kadrolarına hükümetin duyduğu ilgi, bu kadroların toplum içindeki konumunu güçlendirirken
onların süreç sonrasında bölgenin hâkimi olacağına dair yaygın bir kanaat da oluşturdu.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun alacağı oy oranını
düşürmek için, seçimi küçük aday üzerinden etkileme eğilimiyle AK Parti’ye yakın bazı
6
medya organları, Selahattin Demirtaş ismini öne çıkardı. O güne kadar BDP/HDP’ye oy
vermemiş, hatta bu yapının tepkisine rağmen hep Milli Selamet/Refah Partisi çizgisinde
oyunu kullanmış özellikle bazı kadın seçmenler Selahattin Demirtaş’a oy verdiler. Bu
tutumlarının yol açtığı mahcubiyeti bertaraf etmek için kendi iç dünyalarında savunmaya
geçtiler ve tavırlarını meşrulaştırma yönünde bir eğilim değişimine uğradılar. Daha önce AK
Parti’ye oy verirken 7 Haziran’da HDP’ye oy verdiler.
6-8 Ekim 2014’te Suriye’nin Kobani kentinde yaşananlar gerekçe gösterilerek yapılan
sokak eylemlerinin yol açtığı can kayıpları; eylemler sırasında kolluk kuvvetlerinin can ve
mal güvenliğini sağlamaması AK Parti’nin oylarını etkiledi. Bunun yanı sıra AK Parti aday
profili, AK Parti’ye oy verenlerin taleplerini karşılamaktan uzaktı. Bugüne kadar yörede AK
Parti’den seçilen belediye başkanlarının çoğunun yeteri kadar hizmet vermediklerine dair
kanaat da 1 Haziran’da AK Parti’den, kitlesel kopuşlara yol açtı.
1 Kasım’da AK Parti aday profilinde Doğu ve Güneydoğu illeri açısından önemli bir
değişiklik yapmadı. Seçmenin bu yöndeki taleplerine istenen düzeyde karşılık vermedi. Ama
HÜDA PAR seçime katılmadı. Seçim güvenliği de Hakkâri ve Şırnak gibi illerle kimi ilçeler
dışında 7 Haziran’a göre daha ciddiye alındı. Çözüm Süreci “buzdolabına alındığından”
HDP’nin “Devlet buraların yönetimini bize verecek.” iddiası çöktü. Halkın bir kesimi,
kendisini bu yapıya karşı güvende hissetti, oyunu daha serbest kullandı.
2.2.3. HÜDA PAR’ın Seçime Girmemesinin AK Parti Oylarına Etkisi
HÜDA PAR seçime katılmadı ancak seçimi boykot da etmedi. Nitekim seçim gününde
başta Genel Başkan Zekeriya Yapıcıoğlu olmak üzere parti yöneticileri sandık başına gitti,
tercihini yaptı. HÜDA PAR’a yakın bir kesim daha önce de, özellikle HÜDA PAR’ın seçime
katılmadığı yerlerde tercihini AK Parti’den yana yapıyordu. 1 Kasım seçimlerinde ise, HÜDA
PAR seçmenlerinin ve HÜDA PAR’a yakınlık duyanların önemli bir bölümünün AK Parti’ye
oy verdiği düşünülebilir.
Bu durum, Batman’daki seçim sonuçlarında açıkça izlenebilmektedir: 7 Haziran’da
Batman’da %18, 2 oranında oy alan AK Parti, 1 Kasım’da bunu yaklaşık 10 puanlık bir artışla
%28,4’e çıkardı. Bunun HDP’den geldiği söylenemez. Çünkü, 7 Haziran’da Batman’dan
%72, 6 oranında oy alan HDP, 1 Kasım’da sadece %4’lük bir farkla %68,2 aldı. Aradaki fark,
7
AK Parti’nin oylarındaki artışı açıklamıyor. Bu fark ancak HÜDA PAR’ın bağımsız adayı
Aydın Gök’ün %6 civarındaki oyuyla birlikte açıklanabiliyor.
HÜDA PAR’ın seçime katılmamasıyla AK Parti’nin oylarının Batman, Diyarbakır,
Mardin gibi kritik illerde yeniden %20’nin üstüne çıkması AK Parti’nin Türkiye’nin partisi
olma söyleminin 1 Haziran’da aldığı yarayı büyük ölçüde kapattı. AK Parti’nin Türkiye
geneli resmindeki dengesizliği azaltmasına katkıda bulundu.
2.3.
Muhalefet Partileri Açısından Seçim Sonuçları
Gezi olaylarından bu yana daha sert bir çizgiye yönelen muhalefet, “yıkıcı güç birliği”
görüntüsü verdi. Tarihsel sürece bakarak koalisyondan endişe duyan toplum, muhalefetin 7
Haziran sonrasındaki durumuna da tanıklık ettiğinde dengelerin biraz daha muhalefet lehine
değişmesi durumunda Türkiye’nin hükümetsizlikle yüz yüze kalabileceğini gördü.
Toplum, muhalefeti ayrı ayrı partiler olarak tek başına ülkeyi yönetme yeteneğine sahip
görmediği gibi bu partilerin hiçbir şekilde bir araya gelemeyeceğini, bir araya gelse de doku
uyuşmazlığı yüzünden hizmet edemeyeceğini düşündü. 7 Haziran’da muhalefete ülkeyi
yönetme yetkisini vermedi; 1 Kasım’da ise 7 Haziran sonrasındaki uzlaşmaz tutumundan
dolayı onu cezalandırdı.
2.3.1. CHP Açısından 1 Kasım Seçim Sonuçları
Türkiye’nin en eski ve kurucu partisi olan CHP, Bülent Ecevit’in 1970’li yıllardaki
“orta sınıf” vurgusuna rağmen hep elit sınıfın partisi olarak algılandı.
Köy nüfusunun ağırlıkta olduğu ve iletişim araçlarının sınırlı olduğu geçmiş
dönemlerde, toplum, siyasi partilerin ve siyasetçilerin kimliği hakkında yeterli bilgiye sahip
değildi. Daha çok geleneksel yapısı içinde, yörenin ileri gelenlerinin eğilimi doğrultusunda oy
kullanıyordu. Köyden kente yaşanan yoğun göç ve iletişim araçlarının yaygınlaşması, sıradan
Anadolu insanı ile siyasetçiler arasındaki mesafeyi kısalttı. Kentte köy ortamına göre dinî
kaynaklara daha iyi ulaşma imkânıyla dindarlaşan halk, CHP’nin kendisine uzak olduğunu
fark etti; CHP yönetimiyle kendi arasındaki inanç, düşünce, yaşam tarzı farkını oy tercihine
8
yansıttı, CHP hangi söylemlerle seçimlere katılırsa katılsın belli bir seçmen tipi ile baş başa
kaldı.
CHP’nin mevcut seçmeni;
 Ekonomik durumu gibi yaşam tarzı, inancı ve düşüncesiyle de toplumun ana
kitlesinden kopmuş üst zengin kesim,
 İnancı, düşüncesi ve yaşam tarzı ile toplumun ana kitlesinin her tür değerine karşı
mücadele eden eski militan sol kesim,
 İnancı ve yaşam tarzı ile kendisini ana kitleden ayrı tutan Alevi kesim,
 Trakya ve Ege’ye yerleşmiş, Anadolu’yla tam kaynaşamamış Batı Trakya
göçmenlerinden oluşmaktadır.
CHP, %20 civarında olduğu düşünülen bu aslî kitleyi kaybetmese de buna iktidar
olmasına yetecek kadar “emanet oy” ekleyememektedir. PKK uzantısı partilerin seçimlere
katılmasıyla Doğu ve Güneydoğu’daki eski seçmenlerinin hemen hemen tamamını bu çizgiye
kaptıran CHP, gittikçe “yalı zengini” denen kesimle kıyılardaki göçmenler ve Alevilerin
partisi olarak görülüyor. Türkiye’de en büyük seçmen kitlesini oluşturan dindar kesim, “İmam
Hatip Liselerini kapatmayacağım. Özgürlüklere dokunmayacağım.” yönündeki vaatlerine
rağmen CHP’nin iktidar olması durumunda kendi değerlerine karşı mücadele etmeyeceği
kanaatine varmadı. Seçimlerde CHP’yi verilecek desteği, bu değerlere karşı duyarsızlık hatta
düşmanlıkla özdeşleştirdi.
Dar gelirli kesime yönelik vaatleri, bir miktar etkili olduysa da CHP, tercihini ekonomik
istikrar ve kalkınmaya göre belirleyen kesimin güvenini kazanamadı. Bu güveninin
oluşmamasında bugünün yanında CHP’nin toplumsal hafızada bıraktığı olumsuz iz de etkili
oldu.
2.3.2. MHP Açısından 1 Kasım Seçim Sonuçları
MHP, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Alparslan Türkeş ve darbeci Milli Birlik
Komitesi’nden arkadaşlarının kurduğu Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin isim
değiştirmesiyle Türkiye’nin siyasi yaşamına katıldı.
Milli Birlik Komitesi ürünü olarak daha çok CHP geleneğinden gelen MHP,
muhtemelen dönemin siyasi aktörlerinin yönlendirmesiyle Alevilerle fizikî temas halindeki
9
dindar kitleleri etkileme yönünde siyasi sloganlar edindi. Elazığ, Kahramanmaraş, Erzincan,
Çorum, Tokat, Yozgat çevresinde odaklanan dindar kitle, MHP’nin seçim ve gençlik
çalışmaları ile milliyetçileşti.
Bu kitle 12 Eylül sonrasında köy nüfusunun kente göç etmesi ve iletişim araçlarının
aradaki mesafeyi kaldırmasıyla MHP kadrolarını daha yakından tanıma imkânı elde etti,
kendisi ile MHP arasındaki farkı gördü. 12 Eylül sonrasında MHP’yle ilişkisini sorguladı.
MHP, yeni süreçte 12 Eylül öncesinde göre daha büyük ama aynı zamanda kaygan bir seçmen
kitlesiyle yüz yüze kaldı. MHP yönetimi ile MHP seçmeni arasındaki “milliyetçilik”
değişmez ortak paydasına rağmen, hiçbir zaman kalıcı bir kaynaşma gerçekleşmedi. Diğer bir
ifadeyle MHP seçmeni, milliyetçiliği ile kendisine yakın bulsa da İslamî konulardaki tutumu
ve günlük yaşamında dini duyarlılığın zayıf olması yüzünden kendisini MHP yönetimine hep
yabancı hissetti.
12 Eylül sonrası siyasette, 1991 Milletvekili Genel Seçimlerinde Refah Partisi ile
kurduğu seçim ittifakı ile Meclis’te yer edinebilen MHP, Muhsin Yazıcıoğlu’nun
liderliğindeki Alperen milliyetçilerinin de kendisinden uzaklaşmasıyla 28 Şubat sürecinde
CHP çizgisindeki siyasete yakın durdu. Buna rağmen 1999 Milletvekili Genel Seçimlerinde,
özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde başörtüsü özgürlüğü ile ilgili vaatlerde bulunarak seçmen
kitlesini -Necmettin Erbakan yasaklı olduğu için- Recai Kutan’ın genel başkanlığını yaptığı
Milli Görüş’ün Fazilet Partisi aleyhine, dönemin siyasi mimarlarını memnun edecek şekilde
genişletti.
Ancak seçim sonrasında ANASOL/M hükümetinin ortağı olarak 28 Şubat politikasının
uygulayıcıları arasında yer aldı. Alparslan Türkeş, Refah Partisi ve Doğruyol Partisi’nin
ortaklığıyla kurulan Refahyol hükümetinin yıkılmasında Süleyman Demirel’in yanında yer
alırken Devlet Bahçeli; Bülent Ecevit-Ahmet Necdet Sezer ikilisi ile devlet yönetiminin
1950’den bu yana ara dönemler hariç ilk kez CHP rengine bürünmesinde birinci derecede rol
aldı.
Kent yaşamında cemaat ve tarikatların da etkisiyle dindarlaşan MHP seçmeni, 2002’de
MHP’nin 28 Şubat sürecindeki tutumunu ağır bir şekilde cezalandırdı. AK Parti’ye yöneldi;
MHP’yi baraj altında bıraktı. AK Parti’nin Kürt sorunu ile ilgili çözümden yana tutumundan
dolayı sonraki seçimlerde dindar da olsa milliyetçi yanı ağır basan bir kısım seçmen yeniden
MHP’ye döndü. Bununla beraber MHP, Doğru Yol Partisi (DYP) ve ANAP’ın tükenmesiyle,
10
bu partilerdeki milliyetçi ya da oportünist sağ siyasetçilerin kendisine yönelmesiyle yeniden
barajı aşacak bir seçmen desteğine ulaştı. Seçmen kitlesini her seçimde “PKK’nin var olduğu
bir Meclis’te Türk milliyetçilerinin bulunmaması Türklere yakışmaz” söylemiyle toparladı.
Bugün geçmişte, MHP içinde siyaset yapan, hatta partinin gençlik kolları Ülkü
Ocakları’nda önemli görevlerde bulunan pek çok siyasetçi, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından
kalma laik milliyetçiliğin Türklerin lehine olmadığını, Osmanlı’yı yıkan bu milliyetçiliğin
Türklüğe zarar verdiğini AK Parti’nin Osmanlı’yı öne çıkaran anlayışının Türk milliyetçiliği
açısından daha verimli olduğunu düşünmektedir. Bu siyasetçiler, dernekler ve hemşerilik
ilişkileri ile bağ kurdukları seçmen kitlelerini etkilemekte ve AK Parti çizgisinde tutmaktadır.
Bugünden sonra AK Parti’nin, Büyük Birlik Partisi’nin önemli bir bölümünü kendisine
katmasıyla MHP’nin bir siyasi parti olarak gerekli olup olmayacağı tartışılabilir. Bu
tartışmanın MHP’nin dağılmasıyla sonuçlanmasına yol vermesini engelleyecek veya
geciktirecek etken ise, MHP’nin içinde hâlâ önemli bir sayıda olan laik milliyetçi kesiminin,
12 Eylül öncesi olayları ile yüklü hafızanın da etkisiyle sol kökenli CHP kadroları arasında
uyuşmazlık görmesi ve CHP’ye katılmakta tereddüt etmesidir.
MHP, milliyetçiliğinden vazgeçmemekle birlikte günlük yaşamında dindarlaşan
seçmeni karşısında ağır bir uyuşmazlık ve düşünsel bunalım yaşıyor. Süreçsel gelişmelere
bağlı olarak milliyetçiliğin ağır bastığı kesitlerde bu uyuşmazlık ve bunalım silikleşse de 12
Eylül’den bu yana varlığını hep koruyor, sancısını sürdürüyor. MHP yönetimi bu sancıya
çözüm bulamıyor.
2.3.3. HDP Açısından 1 Kasım Seçim Sonuçları
Köken olarak sağ eğilimli olan Kürt milliyetçiliği, Türkiye’de 27 Mayıs 1960
İhtilali’nden sonra Kürt gençleri arasında sol düşüncenin yayılmasıyla 1970’li yıllarda sol
renge büründü. Dinle barışık Kürt milliyetçiliği, ağırlığını dine karşı ve sosyalist bir Kürt
milliyetçiliğine bıraktı. Bu eğilimdekiler, Ankara ve İstanbul’da kendilerini daha çok “solcu”
yönleri ile tanıtırken Diyarbakır ve çevresinde “Kürtçü” yönleri ile tanıttılar.
1987’de Ahmet Türk gibi bugün HDP içinde yer alan siyasetçiler, Erdal İnönü’nün
SHP’sinden milletvekili seçildiler. Ama Kürtler arasında sosyalist-milliyetçi ağırlıklı siyasi
çizginin öne çıkarılması CIA’in eski Türkiye şefi ve bir dönem CIA Başkan Yardımcılığı’nı
11
yürüten Graham E. Fuller ile Henri J. Barkey’in 1998’de yazdıkları ve artık Türkçeye de
çevrilen “Türkiye’nin Kürt Meselesi” raporu ile ilişkilendirilebilir. PKK’nin siyasi kanadının
PKK’ye alternatif olabileceğini işleyen bu rapordan bir yıl sonra yapılan 1999 Yerel
Seçimlerinde HADEP’in önü açıldı. PKK’nin lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslim
edildiği bir süreçte PKK’nin siyasi partisi Diyarbakır gibi illerde belediye başkanlığını,
Fazilet Partisi’nden devraldı.
HDP’nin temsil ettiği çizgi, o tarihten sonra siyasi sahada hep öne çıkarıldı. 2009’dan
sonra bu çizgi farklı yayın organlarında “Kürt Siyasi Hareketi” diye tanıtılmaya başlanarak
Kürtlükle özdeşleştirildi. Bu çizginin partileri de bununla uyum içinde kendilerini seçim
sahasında “Kürtlerin partisi” diye tanıttılar, kendilerine oy vermeyecekleri “Hain Kürt” olarak
ilan ettiler.
2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Ekmeleddin İhsanoğlu’na gidecek oyu
düşürmek amacıyla bir kısım muhafazakâr medyada Selahattin Demirtaş için “Kürt aday”
vurgusu yapıldı, daha önce HDP çizgisine hiçbir şekilde oy vermemiş ve geleneksel olarak
muhafazakâr medyayı takip eden bir kısım seçmen ilk kez o seçimde bu çizgiye oy verdi.
Seçimin ardından bu tutum güçlenerek devam etti.
7 Haziran seçimleri öncesinde, mikro çalışma (sahayı en küçük birimlere ayırma)
yöntemiyle “ikna komisyonları” kurularak seçmenler aile büyükleri veya birebir görüşmeler
üzerinden ikna yoluna gidildi. Zira HDP, seçimi bir tercih yapma özgürlüğünden çok,
Türkiye’nin tek parti döneminde olduğu gibi partinin belirlediği adayları seçmene onaylatma
işlemi olarak görmektedir. Bunu kabul etmeyen seçmenleri ise kendi yöntemiyle ikna etme
yoluna gitmektedir.
Yörede aşiret yapısı fizikî olarak dağıldı ancak aşiret kültürü varlığını sürdürüyor. HDP
çizgisi, fizikî aşiret yapısının içinde partisini/örgütünü yerleştiriyor. Partisini/örgütünü,
“Kürtlerin aşireti” gibi topluma kabul ettirme yönüne gidiyor. Bu kabule varan Kürtlerin bir
kesimi, HDP çizgisinin düşünce, söylem ve eylemlerini yargılamıyor. HDP’nin kendi aşireti /
partisi olduğunu düşünüyor; düşünce, söylem ve eylemleri ne olursa olsun HDP’ye destek
veriyor.
Geleneksel yapısı üzerinde, Türkiye’nin batısındaki illerde Türk-Alevi seçmen kitleleri
karşısında sol kimliğini öne çıkaran HDP, Kürt seçmen kitlesiyle baş başa kaldığında
12
Kürtlerin tek partisi olduğunu işliyor ve Kürtlerin kendilerine oy vermek zorunda olduğunu
dillendiriyor. Farklı terör eylemlerinin oluşturduğu ağır psikolojik ortamda bir kısım seçmen,
bunu onaylamasa dahi baskıya uğramamak için kendisini HDP’ye oy vermek zorunluluğunda
hissediyor. Tercihinin HDP olmaması durumunda can ve mal emniyetinin olmayacağını,
işyerinin, arabasının yakılacağını düşünüyor.
Buna seçim öncesinde PKK’nin gençlik kolları YDG-H mensuplarının HDP’nin barajı
aşmaması durumunda bölgenin savaş alanına döneceği yönündeki tehditleri de eklendiğinde
daha önce HDP’ye oy vermeyen bir seçmen kitlesi de 7 Haziran’da bu partiye yöneldi.
Ancak, HDP’nin Diyarbakır, Batman, Mardin gibi yörelerde oy oranının %60- 70’i aşmasının
iki farklı etkeni daha vardır: Belediyeler ve eşraflar...
Belediyeler, HDP çizgisinin seçmen düzeyinde kalıcı bir kitleye ulaşmasında asıl rolü
oynamaktadır. Önemli bir bölümü 1999’dan beri bu çizginin elinde olan belediyeler, bir
yandan “kültürel faaliyet” adı altında sosyalist bir gençlik yetiştirme projeleri yürütmekte,
diğer yandan ihale verme ve işe alma gibi imkânlarla bir kısım aileyi kendisine bağlamakta,
kendisi için sabit bir seçmen kitlesi oluşturmaktadır.
1980’li yılların sonunda yörede yaşanan ağır göçle geleneksel yapı dağıldı. Kürt
milliyetçiliği ile propaganda sahasına çekilen, sosyalizmle disipline edilen gençler ailelerden
koptu. Aşiret ve tarikat kalıntılarının siyasi ağırlığı azaldı. Çözüm Süreci ile birlikte PKK
çizgisinin devletle anlaşarak yörede daha büyük bir güce ulaşacağı yönündeki kanaat, ağa,
şeyh torunu, molla gibi kimi kişileri konumunu koruma endişesine itti. Bu kişiler,
kendilerinden kopan gençleri ile de uyum sağlayarak yeniden siyasette görünebilmek için,
2014 Belediye Seçimlerinde ve ardından gelen seçimlerde HDP (BDP/DBP)’ye destek verdi.
Bu yapı, aldığı bu destekle oy oranını normalin çok üstüne çıkardı.
7 Haziran sonrasında PKK’nin çatışmaları dağdan şehirlere indirmesi, devletin PKK’ye
karşı operasyonları yürütmesi ve AK Parti’nin 1 Kasım seçimleri için geleneksel liderlerden
bir kısmını ikna etmesi HDP’nin oylarını etkiledi. Seçim günü kimi yörelerde alınan
tedbirlerin en azından sandık başında özgürce oy kullanma ortamını doğurması ve sandık
görevlilerinin sandığa gelmeyenlerin yerine oy kullanamaması HDP’nin oylarını 1 Kasım’da
düşüren diğer bir etken oldu.
13
3. 1 KASIM SEÇİMLERİ VE DİNDAR KÜRTLERİN TEMSİL PROBLEMİ
1 Kasım seçimleriyle Türkiye tekrar tek parti iktidarına ve dört farklı eğilimli partiden
oluşan bir meclis yapısına kavuşurken Hakkâri, Şırnak, Mardin, Diyarbakır ve Batman gibi
illerde İslamî duyarlılığa sahip olanlar bir yana sıradan dindar seçmenler için de temsil
problemi oluştu.
HDP’nin Şırnak, Hakkâri ve Mardin gibi illerden seçilen milletvekilleri dini hassasiyete
sahip toplum kesimiyle hiçbir yakınlığı olmayan, hatta siyasi kimliğini dine karşı
konumlandıran kişilerden oluşuyor. Toplumun bu kesimini temsil edebilecek HÜDA PAR
seçime girmedi. AK Parti, Şırnak ve Hakkâri’den milletvekili çıkaramadı. Mardin, Batman ve
Diyarbakır’da ise ağa veya iş adamı sıfatıyla öne çıkan, İslamî bir iddiası olmayan, CHP ve
HDP de dâhil Türkiye’nin herhangi bir siyasi partisinde siyaset yapabilecek kişileri
milletvekili seçilecek sıraya yerleştirdi.
Bu durum, İslamî duyarlılığa sahip olanlar bir yana sıradan dindar seçmenler için bile
bir temsil problemi doğurmuştur. Önümüzdeki dönemde bu seçmen kitlesinin bulundukları
illerden temsilci olarak görebileceği, iletişim kurabileceği, onun üzerinden ülke yönetimine
katılacağı bir vekili bulunmamaktadır.
SONUÇ
1 Kasım Milletvekili Genel Seçimlerinde AK Parti, Demokrat Parti geleneğinin devamı
olarak aslî seçmen kitlesinin yanında tercihini süreçlere bağlı olarak değiştiren seçmenlerden
aldığı destekle 7 Haziran 2015 seçimleri öncesindeki siyasi ağırlığına yeniden ulaştı.
“Laik çağdaş” bir kimlikle modern Türkiye siyasetinin ilk gününden bu yana varlığını
sürdüren CHP’nin bir elit kesim partisi olduğu bir kez daha görüldü. MHP’nin varlığının
anlamlılığı tartışmaya açıldı. HDP de güç kaybına uğradı. Ona yönelen oyların bir bölümünün
geçici olduğu anlaşıldı.
1 Kasım seçimleri ile Türkiye, 7 Haziran sonrasında yüz yüze kaldığı siyasi
belirsizlikten çıktı. Ancak hiçbir partinin milletvekili sayısının Anayasa değişikliğini
14
halkoyuna götürecek orana ulaşmaması ve bu konuda partiler arasında bir uzlaşmanın da şu
an için görülmemesi, Anayasal değişiklik gerektiren konularda toplumun beklentisinin
karşılık bulma ihtimalini azalttı.
Bunun yanında Hakkâri, Şırnak, Mardin, Diyarbakır, Batman gibi illerde HDP ve AK
Parti’den seçilen milletvekillerinin, seçmen yapısıyla uyumlu olmaması da bu illerdeki dindar
seçmen kitleleri için bir temsil problemi oluşturdu.
15

Benzer belgeler