Ushuaia limanından 2 Nisan akşam vakti sefere başlayan Ushuaia

Transkript

Ushuaia limanından 2 Nisan akşam vakti sefere başlayan Ushuaia
Ushuaia limanından 2 Nisan akşam vakti sefere başlayan Ushuaia isimli gemimiz, Beagle
Kanalı’nı sabaha karşı bitirdi. Beagle Kanalı, Macellan Boğazı’nın güneyinde yer alan, Tierra
del Fuego Adası’nın güneyi boyunca uzanan ve Pasifik ile Atlantik Okyanusları’nı birleştiren
bir kanal.
Beagle Kanalı’nın doğusundan çıkmamız ile beraber dalgaları ile ünlü Drake Geçidi’ne
doğru güneye döndü ve tüm TARE 2016 ekibinin hazırlıklarını yaparak beklediği ünlü
dalgalar, gemimizi yaklaşık 30 derecelik açılarla iskele ve sancağa (sağa ve sola) yatırarak
bizlere günaydın dedi. Yaklaşık 3 gün sürecek seyrimizin de içeriği üç aşağı beş yukarı belli
olmuş oldu.
Drake, dünyanın en zorlu denizi olarak bilinen, Güney Amerika kıtası ile Antarktika yarım
adası arasında bulunan, Pasifik ve Atlantik Okyanuslarını birbirine bağlayan, yaklaşık 550
deniz mili (1000 km) genişlikteki bir geçit. 2 gün boyunca fırtına olmamasına rağmen dalgası
hiç bitmeyen Drake Geçidi, bizi nihayetinde Shetland Adaları’nın batısına ve oradan da
Küçük Drake olarak bilinen Bransfield Boğazı’na getiriyor. Bu bölgede yer isimleri bölgeyi
keşfeden kaşiflerin isimleri ile anılmakta. Snow, Deception ve Trinity Adalarını da gerimizde
bıraktıktan sonra Gerlache Boğazı’na gelip, dalgalardan neta oluyoruz (emniyetli konuma
geliyoruz).
Gerlache Boğazı’nı güney doğru geçtikten sonra, Neumayer Kanalı’na girip, Antarktika’da
gördüğümüz ilk üs olan Birleşik Krallık’a ait Port Lockroy. Bu üssü görene kadar beyaz
görmeye daha şimdiden doyduğumuzu anlamamıştık. Dorian Körfezi’nde bulunun ve artık
bir müze görevi yapan Port Lockroy üssünün kapıları her mevsim gelebilecek ziyaretçiler
için hiç kilitlenmemekte. Komşusu Damoy Point isimli Arjantin barakası, Antarktika seferi
yapan Arjantinlilere lojistik destek sağlamakta. Amerika Birleşik Devletleri’ne ait Palmer ise
çok yakınımızda.
Port Lockroy Üssü’nü bir süre izleyip, yıllarca burada ne şekilde bilimsel araştırmalar
yapıldığını hayal ederken, bizi bir çok buzdağının olduğu Bismarck Boğazı beklemekte.
Boğaz Amerika Birleşik Devletleri’nin Palmer isimli üssüne de ev sahipliği yapmakta. Boğazı
uzunlamasına değil, dikine geçtikten ve biraz deniz buzuna doyduktan sonra seyire
başladığımızdan beri gördüğümüz en dar alana, Lemaire Kanalı’na giriyoruz. Kambur
balinalar ve weddell fokları buz seyrimize güzellik ve canlılık katmakta.
Booth Adası’nın doğusunda Lemaire Kanalı’na girmek için ilerlemekte olan gemi, buz kıran
özellikte bir gemi olmadığı için (Buza karşı güçlendirilmiş tekneye sahip), bölgede kışın
gelmesinden önceki son seferini yapmakta. Gemi personeli de bu heyecanla işlerini bir an
önce bitirmek için sanki gemiye daha fazla bir yol vermiş gibiler.
Git gide daralan kanallar ve boğazlarda seyir yapmakta olan gemimiz, Penola kanalını,
buzdağlarından kaçarak bitiriyor. French Geçidi’ni kullanarak biraz batıya ilerledikten sonra
gemi duruyor. Buzdağlarının akıntı ve rüzgarla dinamik bir şekilde sürekli yer değiştirdiği bu
coğrafyada demir atmak, meteor yağmuruna kucak açarak girmek gibi. Bu sebeple gemi
sürekli olarak travers seyri yaparak, buzdağlarından kaçınmakta. Bizleri bekleyen zodiac
botlara koşarak giderken üzerimizdeki kilolarca ağırlıktaki giysileri unutup, çocuksu bir
heyecanla kıç güverteye çıkıyoruz ve botlarla üsse ilerliyoruz. Saati hatırlatarak gemide
olmamız talimatını veren süvari bey, kolaylıklar dileyerek bizleri uğurluyor. Zodiac botlarla
istasyona çıkan ve araştırmalar yapan ekip, ilk araştırma gününü başarı ile geçiriyor.
Saatimizin gelmesi ile gemiye gidiyoruz ve sakin bir havaya ihtiyaç duyan Kaptan Sergio
Osiroff, geceyi geçirmek için gemi pruvasını (yönünü) tekrar kuzeye çevirip, Dorian
Körfezi’ne dönüyor. Buzdağları sebebi ile bütün gece makineleri çalışan ve demirleyemeyen
gemimizde sabah oluyor ve kar fırtınası geminin hareketlerini kısıtlıyor. Hava koşullarının bir
dakikada değiştiği Antarktika’da denizcilik çok meşakkatli bir iş. Akşam saatlerine kadar
havanın düzelmesini bekleyip bir günü daha kapatıyoruz. Ertesi gün hava şartları ancak
öğleden sonra elverişli oluyor ve gemiye yol verip, yönümüzü Penola Boğazı’na çeviriyoruz.
Hepimizin “Tamam üs burada artık” dediğimiz noktada, bir adet zodiac bot, 3. kaptanın (2.
zabitin) kumandasında, bizim boşluk olduğunu bile anlamadığımız alana, buz kırıklarını
aralayarak giriyor. Köprüüstünde de bir telaş var bu sürede. Zodiac botun gemiye gelmesi
ile beraber 3. kaptan koşarak -3 derece hava sıcaklığında terlemekte olan gemi
kaptanı(Süvari Bey) Sergio Osiroff’a üzerinde kırmızı kalemler ile işaret yaptığı bir haritayı
teslim ediyor. Kaptan uzunca bir süre haritayı inceleyip buz, gelgit, rüzgar, akıntı ve çeşitli
durumları irdeledikten sonra geminin bu aralığa, yani Meek Kanalı’na girmesine karar
veriyor. Haritada genişliği yaklaşık 120 metre ölçülen kanal buz dağları ile beraber ancak
geminin girebileceği kırık buz kaplı bir yüzey sunuyor bize. Yaklaşık 20 dakika pek ağır yolda
ilerleyen geminin iskele bordasında (sol tarafında) bir bina görülmesiyle beraber, Vernadsky
Üssü’ne vardığımız anı fotoğraflarla belgeliyoruz. Kaptan Sergio Osiroff’un ise yüzü hala
tam anlamıyla gülmemekte. Çünkü o gemiyi kanala dik bir pozisyona getirip, halatlarını
bağlamak zorunda. Bu alanlarda uzunca yıllar emek vermiş gemi personeli görevlerinin
bilincinde bir şekilde 2 zodyak bot ve geminin baş ve kıç manevra alanlarında (ön ve arka
halat, vinç alanları) görevlerini tamamlayıp, gemiyi bulunduğu konumda sabitliyorlar.
Günümüzde Azimuth olarak bilinen, pervanenin dikey bir şaftta sağa sola dönmesi ile
dümensiz bir şekilde gemiye yön verme sistemi, dünyada ilk defa bu gemi için tasarlanıp,
geminin baş tarafına monte edilmiş. Bu sistem sayesinde de gemi neredeyse olduğu yerde
kendi etrafında dönebilmekte.
Ve kıtaya ikinci ayak basışımızda bir hayli süremiz var. İlk ziyaretimizde örneklemelere
başlayan jeolog ve liken uzmanları Ukrayna ekibinin desteği ile Galindez adası üzerinde
çeşitli örnekler alarak görevlerine devam ederken, biyolog ve deniz bilimciler bir zodiac bot
ile ada etrafında balık, plankton ve sediment örneği almaktalar. Üs içerisinde 2 laboratuvar,
çeşitli yönetim ofisleri, odalar, yemekhane, revir, kazan dairesi, postane, hediyelik eşya
dükkanı ile küçük bir ilçe. Ayrıca Galindez Adası’nın güneyinde bulunan Winter Adası
üzerinde de bir acil durum üssü mevcut. Bir yıllık kumanya ve malzemeyi üssün ikinci katının
çatısına taşımak için hayli gayret sarf eden Ukrayna bilim ekibi, 25 kişilik bir insan zinciri ile
tüm malzemeleri elden ele taşıyarak yukarıya ulaştırmaktalar.
Yaklaşık 48 saat süren yakıt ve kumanya ikmalinin tamamlanmasının peşinden, saatlerdir
gelgit akıntıları ile uğraşan gemi nihayetinde halatlarını mola edip (çözüp) geldiğimiz yöne,
Penola’ Boğazı’na doğru ilerliyor. Buradan kuzeye dönen gemi Neumayer Kanalı’na geliyor.
Fakat gelirken izlediğimiz buzdağları, dönüşümüze engel olarak, kanalı tıkamış durumdalar.
Kaptan ve zabitler durumu değerlendirdikten sonra gemi pruvasını güney doğuya çevirerek
Gerlache Boğazı’na ilerliyor ve deniz buzlarını arkasında bırakarak geldiği rotadan dönüşe
başlıyor. Gelirken kayalık olarak gördüğümüz yerler de karlarla kaplanmış durumda ve
tamamen beyazlar.
Bütün bu süreç boyunca deniz buzu, deniz memelisi, kuş, buzdağı gözlemleri yapılıp
denizden ve karadan (izinli şekilde) birçok numune alarak başarılı bir şekilde seferin sonuna
yaklaşıyoruz.
Yapılan en önemli işlerden birisi de kıta üzerinden uydu telefonu ile Türkiye’de bulunan
ortaokul öğrencilerinin sorularını cevaplamaktı. En merak edilen konunun iklim ve canlılar
olduğunu her gelen soru ile daha iyi anladık.
Kıtaya veda ettiğimiz son saatlerde bizleri dünyanın en zor denizi Drake Geçidi büyük
dalgaları ile karşılıyor.
Gelecek yıllarda ne şekilde çalışmalar yürütüleceğini değerlendirmekte olan araştırmacılar
beyazın, huzurun, barışın kıtasına en kısa sürede tekrar gelmeyi ümit ederek kamaralarına
dönüyor.