İndirmek İçin Tıklayınız!

Transkript

İndirmek İçin Tıklayınız!
MERHABA
Egemen güçler iki yöntemide elden
bırakmıyor. Bir yandan demokratik bir
görüntü vermeye çalıırken di
er yandan
da siyasal zor yöntemlerinden vazgeçmeyerek baskı ve terörü sürekli gündemde tutuyor. Cezaların tecili ve antli
terör yasası bunun en iyi örne
i. Yasayla
basına yönelik cezalar alabildi
ine arttırıldı. Verilen hapis cezaları yeterli görülmemi olacak ki"liberal ekonomiyi her
alana egemen kılacak bir biçimde hayli
yüksek para cezalan da getiriyorlar. Çıkarılan her yeni baskı yasası bir süre
sonra ilemez hale gelecek, tekrar tekrar
yenilerini çıkarmak zorunda kalacaklar.
15-16 Haziranları yaratanların topra
ından Mayıs-Haziran 1984 ölüm Orucu
direniçileri yeerdi. nançlarından, siyasi
kimliklerinden, insanlık onurlarından
ödün vermeyen, bu u
urda ölümü, göze
alabilen insanların direni ayıdır Hazinin. Metris ve Diyarbakır direnileri zafere
giden yolun kilometre talarıdır.
Önceki sayılarımızda oldu
u gibi, bu
sayımızda da sanat alanındaki yaklaımlarımızı, görülerimizi açıklamaya devam
ediyoruz. Burjuva, küçük burjuva sanatçı
ve eletirmenlerin kafaları bulandırmaya
çalıtı
ı bir ortamda böylesi yazılar ve
tartımalar bir zorunluluk.
Kürt ressamların oluturdu
u "Arya
Ressamlar Grubu'ndan Tekin Fırat ve
Süleyman Danıman ile yaptı
ımız söyleiyi
ve Arya Ressamlar Grubu'nun kurulu
bildirgesini yayınlıyoruz. Ressam Yusuf
Do
ar her yeni sergiyle birlikte bir sanat
bildirisi de yayınlıyor. "Kemirilen
Beyinler, Sızlatılan Yürekler" adlı serginin
bildirisini de okuyucularımıza sunuyoruz.
Emperyalizmin kıkırtmaları sonucu,
kendi öz gücüne güvenmeyerek, dümen
suyunda yalpalayan önderli
i ile bir kez
daha aldatılan Kürt halkının, Türkiye'nin
Kuzey Irak sınırında yaadı
ı trajediye
duyarlı olmak gerekiyordu. Öz-
TAVIR
gürlükler ve Haklar Derne
i'nin (ÖZ-GÜRDER) oluturdu
u dayanıma heyetiyle
FOSEM'den bir arkada da bölgeye gitti.
FOSEM'in görüntüledi
i bu trajediyi
bölgeden döndükten sonra ÖZ-GUR-DER'in
düzenledi
i çeitli toplantılarla emekçi
yı
ınlara ulatırdı. "Göç Yolları" yazısı bu
çalımaların bir ürünü.
On bir yıldır devrimci bir tutsak olarak
cezaevinde bulunan M. Ender Ön-de'in
Birtan Altunba için, air brahim
Karaca'nın arkadaı devrim ehidimiz Olcay
Uzun için yazdı
ı iirleri yayınlıyoruz.
Adnan Yücel'in "Atein ve Günein
Çocuktan" adlı destan iirinin ilk üç bölümü
Tavır'da
yayınlanmıtı.
Kitabın
yayınlanmasıyla e zamanlı yazısında bazı
tartıma ve sorulara açıklık getiriyor. Bu uzun
iirin Diyarbakır Cezaevi Direnii'ni içeren
bölümünü de yayınlıyoruz.
"D Blok 20. Ko
u" Yılmaz Odabaı'-nın
gerçek bir olaydan yola çıkarak yazdı
ı bir
öykü. Diyarbakır ceza-ikence evinden bir
kesit.
Tavır'ın 4. sayısında yayınladı
ımız Grup
Yorum'un "Gel ki afaklar Tutusun" adlı
kasetinin anket de
erlendirmesinin ayrıntılı bir
dökümünü yayınlıyoruz Ankete katılan tüm
okurlarımıza teekkürlerimizi iletiyoruz.
Geçti
imiz günlerde sevindirici bir
gelime oldu. 6 ubat 1991 de tutuklanan
Grup Ekin solisti Metin Turan 2 Mayıs 1991
günü tahliye oldu ve aramıza döndü.
Okuyucularımıza bir açıklama yapma
gere
ini hissediyoruz. Birçok okuyucumuz
gönderdikleri ürünlerine adresini yazmıyor.
Bazı konuları yazıarak da olsa tartımak
gereklili
i duyuyoruz. Ancak iletiim kuracak
bilgiden yoksun oldu
umuzdan bu pek
olanaklı olamıyor. Bu nedenle bize adresler
yazılırsa daha düzenli iliki kurabilece
iz.
Gelecek sayıda bulumak üzere.
1
YAAMIN AYDINLIINA
SAHP ÇIKMAK...
CEYHUNGÜLEN
Öyle bir yol ayrımındasın ki artık
mümkün deil bir tek baına savunman hiçbir eyi,
ya kalmana boyun eeceksin ayaklar altında,
ya alacaksın direnenlerin yanında yerini
sahip çıkmak için yaamın aydınlıına (1)
Kamuoyunca tecil yasası olarak bilinen
maya çalııyorlar. Bu yasanın terör tanımı
anti - terör yasası ülkemizin ekonomik ve
kaldırılan 141, 142, 143 ve 163 ncü
siyasal
maddelerin kapsamını geniletiyor.
Yapısal
durumunun
kriz
bir
göstergesidir.
derinlemi,
Türkiye
ekonomisi açmaza girmitir. ABD'nin yö-
Yasayla, basın özgürlüü ve basının
rüngesine oturan iktidar demokrasicilik
haber verme serbestisi ortadan kaldırılıyor.
oyunlarıyla siyasi istikrarsızlıı amaya,
Sosyalist
halkın muhalefetini yoketmeye çalııyor,
Yasayla devrimci sanat
insan hak ve özgürlüklerini ortadan kal-
dergileri üzerindeki baskılar da younla-
dırmayı hedefliyor. Anti - terör yasasıyla
ıyor, özgürlükleri geniletiyoruz diyerek
devlet terörüne sınırsız bir serbestlik tanı-
eski yasalarda olmayan biçimde yazı
basını
susturmak
istiyorlar.
ve edebiyat
TAVIR
2
ileri
a
ır para
müdürlerine
cezası getiriyorlar.
hapis; basın yayın aracı sahiplerine de
ileri müdürlerine hapis; basın yayın aracı sahiplerine de
a
ır para cezası getiriyorlar.
Anti - terör yasasını tecil yasasıyla birletirerek,
kısıtlayıcı maddeleri gölgelediler; kamuoyunu yanılttılar.
Tecil yasası ise hukuki eitli
i yok sayarak faistleri
Eski yasalarla da iyice sınırlanmı olan örgütlenme
serbest bırakmak için çıkarılmıtır. Ancak egemen
hakkına bile tahammül edemiyorlar. Terör örgütü
güçlerin istemleri dıında da olsa, tecil yasasıyla az sayıda
saymak için "devlet otoritesini zaafa u
ratmak", "dev-
devrimciyi de serbest bır aktılar.
letin iç ve dı güvenli
ini-tehdit", "kamu düzenini ve
genel sa
lı
ı bozucu" gibi tanımlamalarla soyut ve
Devrimci tutsaklar özgürlü
e ho geldiniz....
istenildi
i gibi yorumlanabilecek gerekçeler getiriyorlar.
Dernekleri, sendikaları, siyasi partileri vb. örgütleri
"Bedeniniz dirence ayarlı.../yüzünüz
kapatabilmek için "cezanın ahsili
i prensibi" ni
alevden bir deniz," (2) kör kuyulardan ka
ortadan kaldırıyorlar. Sahne, salon kiralamayı bile terör
ranfiller büyüten ııkla geliyorsunuz.
suçu kabul ediyorlar.
"Borda'nızdaki afak yüzlü bayrak" (3)larınızı Kozlu'da, Üzülmez'de yerin derin
Yasa savunma hakkını sınırlıyor. kencecileri
koruyarak,
güvence
altına
alarak
ikenceyi
liklerine akıtmaya; doruklarda rüzgarla
rın sesine sarmaya, ormanların u
ultusu
merulatırıyor. kenceciler istedikleri kadar ikence
na katmaya.... Uzun bir yürüyüün on
yapabilir, cinayet ileyebilir, katliam düzenleyebilirler.
adımlık voltasından yeni bir sayfasına
Artık ikence yapma ve öldürme özgürlükleri var.
ho geldiniz. Tezgahlar bekliyor sizi,
Mahkemeye çıkmayacak, yargılanmayacaklar. Yasayla
a
ır presler... Maga Deri'yi igal eden di-
birlikte ikencecilere yeni kimlikler verilecek, insanlık
rençli yüzler. Baharın canlılı
ını kanların
suçu
da hissedenler......
ileyenler
suratlarını
ameliyatla
de
itirebilecekler.
"Herkesin potansiyel terörist oldu
u bir ülkede
"imdi mücadeleye dört elle sarılma zamanıdır. Ho
geldiniz arkadalar."
yaıyoruz". kenceciler... "bütün çabalarınıza ra
men
bulunursanız sakın üzülmeyin... yüce mertebeye erieceksiniz..."
DPNOT:
(1) Kemal Özer
(2) Refik Durba
(3) brahim Karaca
TAVIR
3
HAZRAN
FEYYAZ
YEL
Artık, aylardır sabırla, özveriyle ekileni
umutla biçmenin zamanıydı. Özgürlükler için
ölüme yürümenin zamanı, en yüce deerler
için ölüm oruçlarında zaptetme zamanıydı
ölümü. Bıraktılar kalemlerini, diller sustu...
imdi siyasi kimlik konuacak, savunulacak
onuru yaamın, yürekteki inanç dövüecek...
Çelik alardan, çift katlı parmaklıklardan
süzülen günün ilk ııklarıyla bedenler açlıa
yatmaya hazırlanıyor. Demir tavında dövülür,
vakit eriti; daralan kuatma çemberini
bedenleriyle
yarmak
için
yürüyüe
geçecekler birazdan. Yeni bir direni cephesi
açılacak kör dehlizlerde, ııklı bir kavga
balayacak....
15 Haziran 1970 pazartesi.... Direni
sabah fabrikalarda baladı. ndi alterler,
sustu dokuma tezgahlan, so
umaya baladı
a
ır fırınlar. Sildiler alınlarını tezgah
balarında, çözdüler ba
ını yılgınlı
ın...
açmak için hayata sahip çıkmanın kapılarını.
Ankara yolunda Kartal'a do
ru yürüyorlar,
yol üstündeki fabrika önlerinde toplanıyor,
ço
alıyor, yürüyorlar. Eyüp'ten Topkapı'ya,
Bakırköy'den Londra asfaltına. Kaynıyor
ehrin içi. Gü-müsuyu'nda, Taksim'de,
ili'de köpü-rerek akan birer nehirdir artık
caddeler,
TAVIR
sokaklar, Tuzia ve Çayırova Gebze'ye akıyor.
Haklı ve kararlı bir yumruk gibi inmiler
dümanın bö
rüne; umuttur kesen Ankara
asfaltını, gelecektir.
Dört duvar arasında sıkıtırılmı da olsalar,
yazgılarını kendileri belirleyecekler. Yürekleri
karartan, beyinleri dumanlayan, siyasilii
paslandıran zindan çarklarına karı bakaldırıyı
yükseltecekler. Direnecek, özgürlük ateiyle
tutuan
bilinçlerini
sınıf
çatımalarıma
yükleyenler, iradelerini en zor kavgalarda
çekiçle, örsle döve döve sınayıp çelikletirenler.
Coplara eilmeyen balar, postallara ezdirilmeyen
onur, zincirlere vurulamayan gurur, bu uzun
soluktu kavganın yolunu kızıl karanfillerle
donatacak.
çiler, zmit'te iki yönden de yürüyorlar
ehre do
ru. Do
udan Köseköy yöresinden
Pirelli ve Good Year önüne geliyorlar. "Haydi"
diye inliyor asfalt, "Haydi" diyor... "tutuan
atee" yüreklerde, beyinlerde, kaslardaki,
kıvılcım. kinci kol batıdan geliyor.
Yarımca'dan;
Ga-zal'dan,
Aygaz'dan,
Anadolu Döküm'-den Türk Kablo'ya sıçrıyor
direni; toplanıyorlar fabrika önünde,
yürüyorlar yeri gö
ü sarsa sarsa zmit'e.
4
Söktüler umudu çevreleyen dikenli tel
örgüleri, akmak için günee. Soluklarından
güneler dodu, açlıklarından güneler. Atee
yatmı demirdiler, su verilmi çelik. Kavruldular,
yandılar ocaa sürerken evsizlerin tulasını.
Eridiler hücre hücre eridiler ve piirdiler
ekmeini yoksulun, giydirdiler bedenini, ııttılar
bilincini. "Hiçbir rüzgarın söndüremedii o yıldızlardan sözediyorlardı", "solukları dumanlıydı,
uzaa çok uzaa giden bir trenin" (1). Su yürüyen
fidandılar. Yırttılar diye mavi kefenleri bahara
kesti çamurlu yolları gecekonduların, çiçeklendi
kerpiç evlerin odaları. Baırtan karanfil topraıydı; yaralı ama umutlu bir ııktı gözleri, bir
yumruk gibi sıkılı sözleri.
"Halâ durur o akam belleklerde, /
mayalanır durur, birlikte bakmanın derin-liiyle
/ önüne geçilmez cokusuyla birlikte yürümenin
/birlikte söylemenin güzelliiyle bir arkıyı,
/birlikte sahip çıkmanın bir öfkeye / bir hesabı
birlikte ödetmenin / "düen kalır, bırakın alamayı" demenin kutsal ve hüzünlü aleviyle /
yaayıp durur o Haziran akamı (2)"
imdi zulmün okları onların üzerine
yaacak. imdi zulüm yalan ve karalamayla
direnii içten çözüp bomaya çalıacak. Artık el
titremesine yer yok, adımlan salam basıyor, yan
yolda
durmayacaklar.
Engin
ovaları
düünüyorlar, göe eren baakları. Bereketi
düünüyorlar, fabrika kapılarına sımayacak
bere-
TAVIR
keti; teri sevmilerdi, kararlıydılar açlıa. Bir
elleri dalardaydı. Da sıralan gibi heybetle
çıkmılardı ölümün karısına. Uyanan toprak
gibiydiler, yaz suları gibi... Zulmü direnite
zayıf
bir
nokta
buldum
diye
umutlandırmayacak, birbirlerine güvenerek
kucaklayacaklar ölümü.
16 Haziran sabahı saat 8.00 suları
balıyor yürüyüler. Sur dıından ehremini,
Fındıkzade yönüne, Fatih'e, Caalolu'na...
Vilayetin önüne inmek isteyenler Babıali
Caddesi'yle Divan Yolu Caddesi'nin kesitii
noktada barikatlarla karılatılar. Barikattan
aarak iniyorlar Eminönü'ne. Kolluk
kuvvetleri çaresiz, köprüleri açmılar.
Levent'te Tekten önünde de polis barikatları
kurulmu. Polisler yürüyü kolunun
önündeki kadın içileri copluyor. Ama
yarıyor, daıtıyor barikatları nasırlı eller,
Philips'e ulaıyor.
Açlıın sesi koularda, hücrelerde
direnenlerden, dalga dalga direni me- sajları
taıyor dıarıya. Üzerine ölü topraı serpilmi
insanları direnie çaırıyor. Ezilen, sömürülen
insanların; direnme potansiyelini kaybetmi
tutsakların benliinde, bilincinde, yüreinde
derin etkiler yaratıyor. Egemen güçler,
bundan böyle atacakları her adımda
direnenleri hesaba katmak zorunda kalacaklar.
"Birlikte baktılar her eye/tek tek bakınca
göremedikleri/içine giremedikleri evlere
baktılar/bir yabancı gibi sıındık-
5
ları parklara/bir ucundan geçipte yalnızlık
çektikleri/koca koca alanlara/tutamadıkları inceliklere baktılar/ellerinin nasırıyla/kaçırılan deerlere baktılar/korunan bankalara (3)"
Saat 06.00, pencereler açık. Ko
ua,
insanın içine çektikçe bırakmak istemeyece
i kadar temiz hava giriyor; serin,
tatlı bir ürperti getiriyor. Sabahın ilk ııklarıyla yıkanan kuların cıvıltılarına ehrin
bunalmı yüzüne, deniz suları serpen
martıların kanat sesleri karııyor. Gün,
Haziran'da burada her sabah böyle do
ar.
Cokulu, serin, temiz! Ölüm günleri 63'e
geldi dayandı... Ölümleri bu do
aya ne
güzel yakıır. Cokulu, serin, temiz!
Bir grup Kartal'a yürüyor, bir grup
Otosan önünde toplanıp Üsküdar'a...Ankara yolu giriinde boarak kurun seslerini, daıtarak barikatları, Kartal
köprüsü'de kesilmi, Maltepe Sigara'dan,
Arçelik'ten, Cam fabrikasından akın akın
geliyor, içiler, kâr etmez barikatlar. Yourtçu Parkı civarı youn bir çatımaya
sahne oluyor. Kadıköy iskelesi tutuluyor
öleden sonra. AEG, Çivi ve Tırpan fabrikaları, Timas, Demir Çekme, Gebze
çevresinden yürüyor; komando barikatlarını yara yara.
Dört can topra
a dütü ama kavga
burada bitmedi. Kavga sürüyor...Köhnemi
zindanlar yıkılana, ikence baskı yok
olana kadar, açlık yer yüzünden kalkana,
uluslar özgür olana kadar, renk
TAVIR
renk insanlar el ele özgürlük ve barı türküleri söyleyene kadar sürecek. Topra
a
düen dört can yeni bir dünya kurulana dek
bu kavgada hep yaayacak.
"Apaçık gördüler kim neyin hizmetinde/gördüler kendi eittikleri demir/düman edilmi kendi ellerinin emeine/suyuna kattıkları çeliin/gördüler çevrildiini göüslerine/Ürettii ne varsa, daha
özgür/daha youn, daha anlamlı yaamak için/esirgendiini gördüler insandan/ve kavgasız elde edilmeyeceini hiç
bir eyin (4)"
Bu ölümler sana, gelece
e dönük
sayfalarına; al sakla bunları tarih. Al sayfalarına, onurun, nasıl yaatılabilece
ini
göster insanlı
a. Zulmün kalelerinde dalgalanan bayrakları, adaletsizli
in ba
rına
saplanmı hançerleri yaamı gelece
e
taıyanlara sun. Bire bin veren tohumdur
onlar, al serp kavganın ortasına. Kavga
sürüyor, kavganın yüre
inden ça
layan
haykırı bir solu
a akıyor. Kavganın sesleri
birleiyor, birletikçe gürleiyor...
"Sokaklar yanılmı" olabilir miydi?"yanıldıı görülmü mü afak vaktinin..U-mut
yenildi ise demircilerin/dövdükleri nedir
örslerde halâ...(5)"
Dipnot:
(1) Yannis Ritsos, Cev. Özdemir nce (2),
(3), (4), (5) Kemal Özer, 16 Haziran
Akamının iiri.
6
SELÇUK HAZNEDAR
SORGUDA BR YÜREK
Nereden esiyor yel boran kasırga,
nereden nereden sarıyor topraı bu
depremler nereden
Türküler yakalamılar Arı daında
ate hattından sözleri
ezgiler arasında ııldayan gözleri
türküler, süzülmü uzun yürüyüünden umudun
Kavganın ve direncin kaynaıdır yürein bindiinden beri
yaam denen azgın küheylana inmeyi düünmedin/hiç
dümedin sevdin rüzgarları
sevdin kardelenleri, da sümbüllerini korkusuzca
sürerken atını devlerin üzerine tereddüt
etmedin, eilmedin umudun ve haklılıınla
yendin yalnızlıkları
Çarmıhtasın halâ yüreini ve eylemini
çıkarıyorsun vicdanının karısına kolay deil o
büyük sevdayı
bu kadar namuslu
o büyük kavgayı
bu kadar umutlu taımak sırtında
sancılar da olur elbet
her doumda
Kaç arkada kaldı sizin kuaktan sevdaları,
kavgaları paylatıın
TAVIR
7
sade, sevecen, ölümüne namuslu
nasıl da hoyratça yoluyorlar
insanlık bahçesini
nasıl da doldu mezarlar gençlerle
gencecik çiçeklerle
Aralıksız kanayan yüreinde
tamponsuz bir atardamardı zaman
Vedat'ı, Aydın'ı vurmular mı, vururlar yalnız bir çocuun sevinci
yeni misafirler de gider ince bir hüzün kalır
gül ve kan karıımı
Feridun gibi, Kadir gibi gider
kaybolur çılıkları herkesi ürperterek
Ekrem'ler, Bülbül'ler gider
Salvador'da bir gerillanın gözü seirir
Asarlar Özenç'leri, Adalı'ları
Asarlar bir kere daha
Hızır Paa'lar Pir Sultan'ları
Çırpınır küçük bir ku alar bahar
saanaı altında sarı saçlı bir kız çocuu
Ahmet'te, Hayrettin'de verir adresini
ilkokulu yarıda bırakmı gecekondulu
boyacı çocua gelinliini giymeden solan
kızlara yoksullara, çaresizlere
verirler adreslerini Didar abla; ölüme
yatanlar: Haydar, Apo, Fatih, Hasan
Adresleri :
Nerede zulme isyan nerede alçaklıın
yüzüne tükürme nerede kuruna kurun
orası
Git elinle koymu gibi
bulursun
TAVIR
8
Ya hapistekiler; baemeyip direnenler ve
gençliini dalara vuran kızlar Ao'yu,
Cemo'yu
kaybettik izlerini
kimbilir neredeler hangi soylu
dülerin heyecanıyla
çarpıyor yürekleri
Bırakın kanasın yaralarınız kanasın,
kanayabildii kadar kanasın be
çocuklar kanımızla yazılacaksa umudun
iiri kanımızla yazılacaksa eer türküler
Necdet'in türküleri Aybastı'nın
dalarındaymı halâ
gürgenlerde meelerde
mor çiçeklerinde patateslerin
türkülerimiz çaresizlerin umududur
yoksulların özlemi
Besliyor direnci Selçuk
serpilmi stanbul'a
Mezarlardayız, mapuslardayız
Daraaçlarında, filistin askılarında
her yanımız kanıyor her
yanımız haykırıyor
Unuttuk yemeyi, içmeyi, giymeyi
Çürüdü gencecik bedenlerimiz
Ama sevdalarımız büyüdü
sen ellili kuak, yaı otuzlu
Sen Dadalolu, Körolu
Ne demiti u bizim vatansız çocuk
u alnı yıldızlı ermi, çada dervi
Devrimci vicdandır
yürein ona armaan
eylemin, direncin ona...
TAVIR
9
Sen yazdın Metris'i
tarihe al kan içinde
O erdemin Kerem'ini
Ordu'nun yaylalarında
Kimliksiz; yitik ıssızlıklara sen gömdün
Çanakkale Mehmet'de senden, Pir Kemal'de
kendilerini Diyarbakır'larda yakanlarda
Anladık çocuk
Ercan'ı
O sessiz namus daını
Gölköy'ün duyulmadık bir köyüne sen gömdün
Evet zulüm sonsuz derya
ölüm kayıtların olmayacak, mezarında...
Sen hep öyle yalnız
hep öyle kalabalıksın
Yüksek çam ormanları, yayla havaları
Alabalıklarla akan dereler kadar
Duru, bilge ve ozan kalacaksın
Dostların yüreinde, halkların yüreinde...
Döneklerde, katillerde, alçaklarda bile izinleri itip bir
kenara kendine elmastan yer açacaksın
ite at, ite meydan
Acı da, tarihte, sevinçte
Hepside silahındır, kuan
türküleri topla, destanları
Ne desem kan alayacak için
Çünkü vicdansın
ndir kendini artık çarmıhtan
indir çocuk
Sen gerekeni yaptın
yapacaksın
Bırak birazda uzlama
Biraz da sessizlik utansın
TAVIR
10
SANATIN LEV
ÇERK VE BÇM
SORUNU
HAZALTUNÇ
. Burjuva, küçük burjuva sanatçılar
türücü ilevleriyle ölçülemez. Sanatı siyaset
devrimci sanatı etkisizletirmek için sanat
için bir araç olarak kullanma yaratıcılıı
siyaset
sınırlayacaktır,
ilikisini
olumsuzlar,
sanatın
sanatsal
gelimeyi
en-
toplumsal gerçekliin bir yansısı olduunu
gelleyecektir. "Siyaset ya da ahlak cüm-
reddederler. Sanatın toplumsal gelimenin
leleri" kurma uruna sosyalist sanatçılar
aracı olmasına karı çıkarak sadece eskidii,
siyasi çevreyle sınırlanarak aratırmacılıa
ve denemelere karı çıkarak statüko-
yozlatıı için yok olacak bir sistemin
savunuculuunu yapmazlar; sanatı da
culaacaktır."
deersizletirirler.
Bu yaklaım batan aaı yanlıtır.
Burjuva ve küçük burjuva eletirmenler
sosyalist sanatçıların dısal baskıyla gönüllü
Sosyalist anlayı "yaama balı isteklere ve
olarak
boyunduruu
dönütürücü özelliiyle deerlendirdii için,
taktıklarını iddia derler. "Sanat balangıçta
sanatın toplumsal yaamda gerçek yerini ve
bir amaç için ortaya çıkmıtır; ama
deerini
toplumsal gelime, gittikçe karmaıklaan
yöntem, sanatı toplumsal gelimenin aracı
olarak görmekle gelimesinin önünü de
sanata
siyaset
ibölümü giderek sanatı belli bir amaca
yönelmekten
kurtarıp
tat
veren,
cokulara" ilikin ve yaamı yönlendirici -
savunur.
Sosyalist
gerçekçi
açar.
elendiren bir etkinlik haline getirmitir.
Sanatsal baarıda artık sanatın aydınlatıcı bilgilendirici, eitici ve manen dönü-
Sanatın ilevine; sanatsal algı, içerik ve
biçim sorunlarına açıklık getirerek bu
konuyu tartıabiliriz.
TAVIR
11
SANATIN LEV
biçimi somut ve imgeseldir." Sanatsal iletiim
hem duyguya hem de düünceye ' yönelir.
Sosyalist gerçekçi yöntem toplumsal
Alımlayıcı ile sanat eseri arasında belli bir
gerçeklii bilimsel bilgi ve deer yasalarının
iliki oluur. Alımlayıcı bu iliki sürecinde
yönlendirdii dünya görüü ve toplumsal
kendi
gelime dorultusunda özümler, sanatın özgül
kavrayıını da deitirebilir. Hiç farkında
yapısı içinde, onun olanaklarıyla yansıtır. Sanat
olmadan sanatsal, estetik-sel haz yaayarak
bireysel bir yaratımdır; ancak toplumdan
bilgilenebilir. "Sanatın eitsel ilevi dorudan
soyutlanamayacaı için sanatçının ayrı bir
doruya yaantı verii üstüne kuruludur (2)".
dünyası,
yoktur.
Sanat eserinde "ahlak ya da siyaset" cümleleri
gerçeklii
kurulması, "iyi udur, kötü budur, u gerekir,
Körfez
bu gerekmez" denmesi beklenemez. Sanat
harabeye ve kan gölüne çevrilirken sanatçı bu
eseri "mantıksal kanıtlar, bakılacak örnek"
gerçeklii içselletirememise ürünleriyle ve
getirmez; çünkü bilimsel bir bildirim ilevi
sanatçı tavrıyla emperyalist saldırganlıa karı
görmez. Bilimsel kuramsal görüe dorudan
çıkılması etkinliklerine katılamaz ve nesnel
balıdır ama aydınlatıcı - bilgilendirici ve
olarak toplumsal gelimenin karısındaki safta
eitici ilevini sanatın olanaklarıyla yerine
yan tutuyor sayılır. Emekçiler sömürüye
getirir, Sanat eserinin bir siyasi propaganda
karı ekonomik kazanımlar için pürmüzlerini
aracı olması yine sanatsal faaliyet çerçevesinde
yerin karanlık dehlizlerinden yeryüzüne
düünülebilir. Baka tür propaganda olmadıı,
çevirmiken sanatçıda bu gerçeklii sanatsal
sanatsal bir propaganda olduu için bu yanı
yaratım yoluyla yansıtır. Ancak "sanatsal
öne çıkan eserlerde "sanatsal bilme"nin
bilme ve deerlendirme; sanatsal özümleme ve
tükendii söylenemez. Grup Yorum' un
yansıtma
"Madenciye Aıt" yada "Madenciden" adlı
"ö-zerk"
Sanatçının
bir
dünyası
toplumsal
duyumsamaması
ile
beklenemez.
bilimsel
bilme,
bilimsel
bakıını
da
toplumsal
gelimeyi
özümleme ve yansıtma arasında temel bir
arkıları
ayırım vardır. (1)
gerçekliini yansıtırken, emekçilerle iletiim
kurma;
"Yeni
yaantı
Çeltek
ve
veriiyle
Zonguldak"
aydınlatma,
Sanat eseri sanatçının nesnel dünyayı
bilgilendirme, toplumsal gerçeklii gelitirici
yorumlayıını da, nesnel dünyaya ilikin
bir yaamsal faaliyete sokma yanıyla manen
bilgilerini de içerir. Bilimsel çalıma ise bilim
dönütürücü ilevlerini görür. Bu eserlerle bu
adamının
eserlerdeki bildi-
bilgiye
ilikin
faaliyetlerinin
sonuçlarıdır. "Bilimsel bilme biçimi soyut ve
mantıksaldır; sanatsal bilme
TAVIR
12
rimle, fikirle ilikiye girecek olan emekçiler
lumsal bir etkinlik olduu unutulmamalıdır.
yeniden
Grup Yorum bu eseriyle kendini gerçekletirmi
üretecekleri bu faaliyetle
nesnel
yaantılarını, toplumsal yaamdaki faaliyetlerini
ve
gelitireceklerdir. Yani sanatsal algı süreci "bir
düzeyi, kalitesi dünyayı deitirme bilincimizin
ikinci yaam" yaratma sürecidir. Bu süreçte
de dorulanması olmalıdır.
dorulamıtır.
Eserlerimizin
estetiksel
duygu ve düünceler etkilenir, biçimlenir,
toplumsal yaama ve olgulara bakı deiime
ÇERK VE BÇM
urar. Alımlayıcı toplumsal yaama etkin bir
biçimde katılmaya yönelir. Sanat bunu haz
Bir eserin sanatsal deeri, onun içe-riksel
vererek yapar. Dolayısıyla toplumun estetiksel
ve biçimsel yanlarını saptayarak bulunabilir.
duygularının da gelimesini ve deimesini
Toplumsal gerçeklerden uzaklamanın, sanatın
salar. Bu duygular toplumsal yaamı etkiledii,
sınıfsallıını yadsımanın, sanat siyaset ilikisini
toplumsal olaylara bakıı yönlendirdii için
inkarın
eserlerin kendi estetik düzeyleri konusunda
fetiletirmektir. Ancak kimi sanatçılarda
duyarlı olmak gerekir. Alımlayıcının dorudan
sosyalist gerçekçi yöntemi savunduklarını
öykünecei bu yapıtlarda "kalite"yi gözetmek
varsayarak bunun tersini yaparlar. Bir sanat
gerekir.
eserinde içerik ve biçim ilikisini kuramama
en
bilinen
yolu,
biçimi
içerik ve biçim estetiinin bütünselliini salaSanatsal etkinlik sanatçı, sanat eseri ve
alımlayıcı açısından deerlendirilebilir. Grup
yamama o eserin deerini düürür, etkisini
azaltır.
Yorum'un "Sasa Horonu" adlı düzenlemesi
Grup
Bir sanat eseri toplumsal gerçeklii hem
Yorum'un bakıını da içerir. Doayla ve o
içerii, hem de biçimiyle yansıtır. Bu iki yan
yaantıyla
ve
arasında kesin bir ayırım yapılamaz. Biçim
fikir
eserin içeriinin, düüncesinin maddelemi
gerçeklikle uygunluk içindedir ve yanlıdır.
ifadesidir, cisimlemi halidir. Biçimin oluması
Dinleyen o doayı ve yaantıyı yeniden
için önce -düüncenin - deerin var olması
yaratırken, müziin olanaklarıyla bilgilenmi
gerekir. Yani bu anlamda biçim içeriin
olur; gerçeklie bakııda etkilenir. Dinleyici bu
yanında her zaman ikincildir. Ancak düünce
"yaantı"yı gelitirecektir. Sasa Horonu bu
belirtmek için bile bir biçimi algılamak gerekir.
doaya,
doayla
ilikideki
insana
kurulan iliki; ezgi,
orkestrasyonda
ifadesini
ritm
bulan
ilevleri haz vererek yerine getirir. Estetiksel
etkinliin top-
TAVIR
Bir sanat eserinin içerii o eserin biçi-
13
minin anlamıdır. Dolayısıyla sanat eserinin
anlamı esere yansıyan yaam olarak ifade
edilemez.
Eserin
içerii
sanatçının
düüncesinde de aranamaz. çerik dorudan
sanat eserinin kendisindedir. Eserde oluan
modelin (formun) toplumsal gerçeklikle
uygunluunun anlamıdır. Grup Yorum'un
"Madenciden"
adlı
arkısının
içerii
Zonguldak'ta ya da Grup'un düüncelerinde
aranmamalıdır. Bu içerik arkının ezgisinde,
ezgiyle ritm arasındaki baıntıda ve sözlerle
uyumun açıa çıkardıı anlamda, düüncededir.
Gerillanın Türküsü'nün içerii de Botan'da ya
da Yorum'un düüncelerinde deil dorudan
sözlerin ezgiyle, ritmle ve melodiyle
oluturduu fikirdedir. Edebiyatta, tiyatroda,
plastik sanatlarda da içerik bir müzik eserinde
olduu gibi biçimin oluturduu anlamdır.
Bir sanat eserinin deeri konusuyla deil
taıdıı temayla açıklanır. Konu sanat eserinde
canlandırılan somut olaydır. Temaysa "o
yapıtta tartıılacak etik-sel, siyasal, dinsel,
felsefi ve estetiksel türden, özgül bir yaamsal
sorun; yapıtta ortaya atılacak ve u ya da bu
ekilde yanıtlanacak, yaamdan alınan bir
sorundur (3)". Bir eserin içerii de temayla birlikte temanın yorumlanı biçimi, düünsel ve
estetiksel sergileni biçimiyle belirlenir. Yani
bir sanat eserinin içerii eserde ki düünce ve
duygunun birlii ile ifade edilebilir.
Biçim içeriin cisimlemi ifadesidir
demitik. Gerçekliin ifadesi olan sanat-
TAVIR
sal imgeler modellendirme yoluyla cisimleirler. Onun için toplumsal gerçeklik ancak
içeriin ve biçimin uygunluuyla salam bir
yapısal özettik kazanır. Yani nesnel
gerçeklikle uygunluk içinde olan çeriin
biçimle de uygunluk içinde olması gerekir.
Sanat eseri modellendirme yoluyla
yapılandırırken,
toplumsal
gerçeklikle
uygunluk içinde olan fikrin cisimlemi
ifadeleri olan modellerinde (formların)
toplumsal gerçeklikle uygunluu aranır.
Sosyalist gerçekçi yöntem sanat eserindeki
nesneyle, toplumsal yaantıdaki nesne
arasında e biçimi öngörmez; sanat eserindeki
modelle toplumsal gerçeklikteki nesneler
arasında uygunluk arar. Uygunluk elbette
benzerlii içerir. Ancak gerçeklik soyutlama
yapılarak ifade edilebildii için benzerlik deil
uygunluk arandıı söylenmelidir, ite sosyalist
gerçekçi yöntem ile modernist yöntem ya da
soyut sanat arasındaki fark da buradadır.
Modernist yöntem de model ile toplumsal
yaamdaki nesne arasında uygunluk yoktur.
Gerçeklikle
uygunluk
kuramamı
modellendirmeyle sanat eseri "ayrı bir
dünya(!)"nın ne ifade ettii belli olmayan,
birey anlatma kaygısı da olmayan bir nesnesi
haline dönüür.
Dolayısıyla sanat eserinin hem içerii ve
biçimi arasında hem de içeriin ve biçimin
toplumsal gerçeklikle uygunluu söz
konusudur. Ancak gerçekçi biçimlendirme
her
türlü
biçimlendirme
aracından
yararlanabilir. Mesela bir eserin yapı-
14
sal öeleri arasında gerçek üstücü ya da
fantastik öelerin bulunması o eserin gerçekçi
olmadıı anlamına gelmez.
Bir sanat ya da edebiyat eserinin deerlendirmesi eserin yapısal özelliklerinin
çözümlenmesine yapılır. Eserin özet nitelikleri
aratırılır; yapısal sorunları incelenir, dil
özellikleri, anlatım tarzı göz önüne alınır.
Doru deerlendirme eserin iç baıntılarını,
parça bütün ilikisini kurmalı ve yapısal
bütünlüe yönelmelidir.
Tavır Dergisi'nde reproduksiyon olarak
yayınlanmı bir tabloyu (Tavır 7., sayfa 11;
Meral, Vurulup Dümüsün, 28, 5 x 2 cm;
Kaıt üzerine, kurun kalem) örnek olarak
deerlendirmek istiyoruz. Bu tablo devrimci
mücadelenin ehitlerini anlatıyor. Eser;
dalarda, meydanlarda, ikencehanelerde,
ölüm oruçlarında, idam sehpalarında halkı
uruna ölen insanları anlattıı için toplumsal
gerçekliin bir yansısıdır. Resimin düüncesi
halkı uruna ölmeyi, ser verip sır vermemeyi,
yücelttii, bu uurda ölümün mücadelenin
barında yaama anlamına geleceini ifade
ettii için toplumsal gerçeklikle ve
gelimeyle uygunluk içindedir. (Yalnız
düünce özü tanımlayan, anlatan, gösteren
bir biçimle görselleebilmelidir. Bu konuda
olumlu düüncelere sahip olmak tek baına bir
ey ifade etmez toplumsal gerçeklik resimde
biçimle cisimleir. Çizgi, renk, renge ilikin
ton derecelenmesi, kütle, hacim ve me-
TAVIR
kan gibi unsurlar plastik bir sanat eserinde
biçimi olutururlar. Plastik bir sanat eserinde
biçim deerlendirmesi, çizgi, ıık - gölge,
yüzey - derinlik, kompozisyon, rengin
duygusal etkisi ve doadaki benzerlii
gözeterek nesneye balanma gibi öeler
açısından yapılır. Tablo yüzeyinde renklerle
beslenen figürlerin oluturduu hareketti
temayla baıntısı deerlendirilir.
Mitolojik bir kahraman, tanrılardan atei
çalıp insanlara getiren Promete insanlıın en
çetin savaında, yeryüzü cennetini kurma
savaında ehit dümütür. Bir yıldız yolu, çiçek
seli olarak imgelenebilecek mücadelenin
barında yatmaktadır. Çifte su verildiini
bıçaın bilendiini bilir, rahat uyumaktadır.
Birtan'dır, ser verip sır vermemitir;
"Ölümleriyle;
emperyalizme
ve
ibirlikçilerine karı yapabileceklerimizi en
çıplak haliyle gösterip karanlıın üstünde
parlayan" mealelerden biridir. (Bu resim
yapısal
özellikleriyle
de
"korlarıyla
yüreklerimizi
dalayanlara
layıktır).
Devrimciler ve devrimci sanatçılar bu konuda
duyarlıdır. Onları anlatan resimler onların
dünyayı deitirme bilinçlerinin dorulanması
olmaya çalımalıdır.
DPNOT
(1) Aziz Çalılar; Gerçekliin Estetii
Sayfa, 122. (2), (3)
Kaan
15
M. ENDER ONDE
SONUÇ
- Birtan Altunba için"Soruları biz sorarız burada"
dediler, (bir filmden örenilmiti
bu laf kukusuz) "Sorulan biz sorarız burada"
Sordular
Ve öldü O!
"Bizim suçumuz yok" dediler sonra
hepsi birden
"Bizim suçumuz yok"
Sorular
öldürdü onu!
Sorular
Morluklar oluturdu gösünde
Bileklerinde kan pıhtıları yarattı sorular
Gözlerinin altını çürüttü
Sorular duvarlara çarptı onu
Gövdesinde mavi kıvılcımlarla gezindi sorular
yaralı bir hayvan gibi...
"Bizim suçumuz yok" dediler sonra
hepsi birden (hep böyle dediler, hep)
"Bizim suçumuz yok"
Sorular
öldürdü onu!
Oysa ne garip
Mermerin üzerinde yatarken
O, boyluboyunca, çırılçıplak
Sorular
halâ ortada duruyordu
Ve bir teki bile yanıtlanmamıtı!
TAVIR
16
"ATEN VE
GÜNEN
ÇOCUKLARI"
ÜZERNE
ADNAN YÜCEL
Daha önce Tavır Dergisi'nin 4., 5. ve 6.
sayılarında ilk üç bölümü yayınlanan bu nehir
iir, tarihin en güzel yerinden ba-lar. ki
nehir arasında süzülen bir göçmen ku gibi,
ya da iki nehire birden ulamak isteyen
cokulu bir pınar arkısı gibi sarar gökyüzünü.
Yeryüzünde dört ayrı ülkede dört aynı halkın
sürdürdü
ü ve ritmini zincir seslerinden alan
bir yolculu
un iiridir. Yolları kesen ölüm
bulutları vardır bu yolculukta. Ya
mur yerine
hardal gazı ya
ar yolcuların üzerine. Özgürlü
e
koan ayaklarına mayınlar takılır. Hain
tuzaklarda ve ihanetler içinde büyümütür
acıları. Atein ve günein ıı
ı olmutur
yalnızca yollarını aydınlatan. Dört bin yıldan
beri sürüyor bu yolculuk. Bu yolculuk da, bu
iir de bitmedi henüz. Daha çok yollar
yürünecek, çok sözler söylenecek ve on
bölümden oluan bu iire çok bölümler
eklenecek. Bu yazıyı yazmamın temelde iki
amacı var. Birincisi, Tavır'da yayınlanırken
3. bölümden sonra kesilmesinin açıklı
a kavumasıdır. Aslında, hiçbir dergide yayınlanmadan kitap olarak çıkmasını düünü-
TAVIR
yordum; ama ilk üç bölümün sonu New-roz'un
yaratıldı
ı dönemi yansıtıyordu. Bütün iirin
Newroz gününe dek bitmesi ve kitabın çıkması
olanak dııydı. Her eye karın, ilk üç bölümün
Newroz'dan önce kitlelere ulaması için
yayınlanması gerekiyordu. Tavır'da ilk üç
bölüm bu amaçla yayınlandı ve 3. bölümün
sonunda kesildi: ki ay sonra da kitap olarak
Yurt Yayınları'ndan çıktı. Bu yazının ikinci
amacı ise, iir kitabına sözlük eklemek gibi bir
yanlıtan
kurtulmaktır.
iirin
bazı
bölümlerinde mitolojik sözcükler yer alıyor.
Bunların anlaılmayaca
ı, bu nedenle bir mini
sözlük hazırlanması gerekti
i konusunda birçok
öneri geldi. Oysa ben, okurun aratırmaya
yönelmesinden, çok önemli bazı gerçekleri
okuyup aratırarak görmesinden yanayım. iir
kitabının "arkasına sözlük konulmasına da
karıyım. Ama yazıda önemli konulara açıklık
getirmekte bir sakınca görmüyorum.
imdi sözü "Atein ve Günein Çocuklarına
getirelim isterseniz". Toplumları ve ça
ları
bir an için de olsa, geriye do
ru
18
geçip insanlıın çocukluk çaına varalım.
Dinlerin henüz kan dökmedii, saf inancın
henüz en güzel iir olduu, tanrıları ve
tanrıçaları insanın düüncede yarattıı çalara
varalım. Homeros'un destanları yalnızca Yunan
destanları mıdır? Hayır. Onlar, ionya'nın,
Frigya'nın, Ligya'nın, Troya'nın, Akha'nın,
Sporta'nın
ve daha
nice
halkların
destanlarıdır. Bir bütün olarak düünürsek,
lliada ve Odessea, bütün Anadolu'nun
destanlarıdır. Yunan mitologyası da bütün
Anadolu halklarının mitologyasıdır. öyleyse,
Gılgamı Destanı,
Yunan
destanlarına
kaynaklık ettii halde, neden tüm Mezopotamya halklarının destanı deil de yalnızca
Sümer destanı olarak algılanmıtır? Bu konuda
aratırmacıların körlüünü anlayamıyorum.
Doal olarak, Mezopotamya halklarının
mitologyasını yalnızca Sümer mitologyası
olarak düünmek, Mezopotamya'da yaamı
dier halktan görmezlikten gelmek gibi bir
yanlıa götürür insanı. Anadolu, nasıl deiik
halkların yaadıı, deiik uygarlıkların gelip
geçtii bir bölge ise, Mezopotamya da
öyledir, onya'nın mitologyası Frigya'nın-kine,
Frigya'nın
mitologyası
Ligya'nınkine
karııyorsa; neden Mezopotamya'da Babil
mitologyası Med mitologyasına katılmasın?
Kaldı ki, bu mitologya Yunan mitologyasının
da anasıdır. Melih Cevdet Anday'ın
"Ölümsüzlük Ardında Gılgamı" sözünün
altında da bu gerçek yatmaktadır. Bizler,
Nazım'ın deyiiyle, "Dörtnala ge-
TAVIR
lip uzak Asya'dan/Akdeniz'e bir kısrak baı
gibi" uzanmıız; ama denizi görünce, dalara
kaçıp yörük olmu bir göçebe toplumun
kültürüyle, deniz kültürünü bir dalganın diliyle
bile kavrayamamıız. Bu iire sözlük
istenmesinin nedeni de, üzerinde yaadıımız
toprakların, yani Anadolu'nun geçmi kültürünü
özümse-yememi olmamızdır. "Atein ve
Günein Çocukları", u dizelerle balıyor: "Atein
ve günein yurtlarında/Adem'den önce de
akardı o nehirler/Adem'in arkasında yürüyen
erler/Bütün bunları çok sonradan gördüler" Bu
dizelerden sonra gelen ilk soru, "A-dem'in
arkasında yürüyen erler" oluyor. Çünkü
Anadolu insanı mitologyayı deil, yalnızca dini
biliyor. Dine göre de Adem ilk erkek, Havva da
ilk kadındır. Oysa dinleri aıp mitologya
dönemine bakarsak, durum çok farklı.
Mitologyada Adem, Havva'nın üçüncü
kocasıdır. Adem, Jarusselam'ın (Filistin)
kurtarıcısı general Adomus'tur. Havva, Hitit
Harri'-lerinin ana tanrıçası "Hepe"dir. Rüzgâr
tanrısı Taup ile gizlice evlenir ve onya'ya
(Bugünkü Bergama) kaçar. Orada tanrılara
nektar sunar. Nektar, bal katılmı biradan baka
bir ey deildir. Daha sonra henüz yeni tanrı
olan Herküles ile evlendirilir, onya'da "Hepe"
adı, "Hebe diye söylenir. Hitit Harri'leri
Filistin'e göçerken, anatanrıçalarını da bir kült
olarak götürürler. Jarusselam'ı kurtararak
tanrılaan general Adamos ile kendi tanrıçalarını
evlendirirler. Filistin'de "Hepe"
19
adı "Heve" olarak söylenir. Binlerce yıl
sonra dinler ça
ında, Arapça'da V harfi
"vav" diye söylendi
i için, "Heve" adı
"Havva" ya dönüür.
Bir di
er önemli konu da "Babil'in Asma
Bahçeleri" dir. Bununla birlikte tanrı ama
ve tanrıça Ninsun var. Tarih kitapları,
zigurratları "Sümer tapınakları" diye tanımlamı ve ekillerini çizmilerdir. Oysa
zigurrat, Mezopotamya'nın Olimpos'udur.
Olimpos, Yunanca'da "da
doru
u" demektir.
Mitologyada tanrılara en yakın olan yerdir.
Yunan mitologyasında ise tanrıların
oturdu
u yerdir. Olimpos olarak, yalnızca
Ida da
ı (Bugünkü Çanakkale'de Kaz da
ı)
bilinir. Oysa Prometeus'nin ate çaldı
ı ve
sönmeyen
atein
oldu
u
Olimpos
Antalya'dadır. Kısacası, her da
ın doru
u bir
Olimpos'tur. Çünkü tanrıya en yakın olan
yerdir. Hatta binlerce yıl sonra bile Tur
da
ının doru
u da Musa'nın Olimpos'udur.
Musa yalnızca o dorukta tanrıyla konuur.
Mezopotamya'da da
olmadı
ı için yapma
da
lar yapılmıtır. Doru
a çıkılsın diye de
dolana dolana yükselen patika yollar
yapılmıtır. Tarih kitaplarında ekilleri görülen zigurratlar, ite o yapma da
lardır.
Gılgamı destanında tanrıça Ninsun, belli
zamanlarda yıkanır, taranır, süslenir ve
zigurratın tepesine çıkarak tanrı ama'la
(güne) konuur: "Ey ulu ama, Gılgamı
yola çıkıyor. O
luna söyle ki, geceleri
Gılgamı'ın yolunu aydınlatsın." der. te
Babil'in asma bahçeleri, gerçek da
a benzesin
diye her yerine a
açlar dikilmi olan Babil
zigurratından baka bir ey de
ildir. Do
al
olarak dünyanın
TAVIR
yedi harikasından biridir. Ne var ki, dünyayı öküzün boynuzunda durduran bakı
açısı, Babil'in a
açlandırılmı zigurratını da
gökyüzüne çivisiz asmı ve uzay ça
ında
mitolojik bir kült olarak yaatmayı
baarmıtır. Gerçekte öküz olayı da bir
amblem, bir afitir. DSK’in bir afiinde
dünya içinin ellerinde durmaktadır. Çünkü
dünyayı doyuran içidir, emektir, iki bin be
yüz yıl boyunca dünyayı öküzün
doyurdu
unu düünürsek, "dünya öküzün
boynuzundadır" sözünün anlamı da gerçeklik
kazanmı olmaz mı? Önemli olan di
er bir
konu da "Atein ve Günein Çocukları"nın
nereye varaca
ı konusuydu. Bana "bu iir
nereye varacak" diye soruldu
u zaman,
"Kawa'nın yaktı
ı Ninowa sarayının atei,
Diyarbakır Cezaevinde, önce üç, sonra dört
kibritle tutuacak ve da
larda dört binleri
bulacak" demitim. Öyle de oldu. u anda
bile Güneydo
u sınırlarımızda yaanan
drama dek ulatı. Bu nedenle de iir henüz
bitmeden kitaplatı. iirin içinde bazı
kısımlar, "sevdanın izni olmaz" adıyla Grup
Yorum tarafından bestelendi. iirin
bütününde, ne bir halkın bakaldırısı ne de
tek bir grubun bakı açısı vardır, çi
sınıfının ideolojik öncülü
üne, ulusal
kurtulu savatan ve devrimler ça
ı do
rultusunda bir yaklaım söz konusudur. En
önemlisi, ihanetlere ve itiraflara karı
direnme unsuru temeldir. iirin ilk üç
bölümünü okuyanlara, bugünlere nasıl
ulatı
ı konusunda bir fikir vermek için bu
yazıyı iirden seçilen u dizelerle sonlamak
istiyorum:
20
Bir adam vardır hani gözleri güne
Saçları rüzgâr
Elleri bütün insanlıın elleri
Dili topraın ve yamurun dili
Yanlılar silinmise gözlerden
Kim durdurabilir akan nehirleri
Açan çiçekleri
Bakaldıran yürekleri kim
Yeter ki doru anlaılsın sözleri
O sözler ki hep alınterini türküler
Özgürlüe gönül verenler
Ve kavgada en önde gidenler
Ölürken bile o sözleri söyler
Küba dalarında bir gerilla önderi
Vietnam'da bir topuzlular neferi
Aynı dillerden farklı sesleri neyler
Vietkonk'ta air Liem
Ya da Filistin'de Mahmut Dervi
Cigerxwin'dan farklı eyler mi söyler
Bütün bahçeler eylül vurgunuydu hani
Koç kırkımı bitmi-ba bozumu balamıtı
Ve düünen beyin
Yazan el
O yıl yazı baharda kılamıtı
Hani kentleri zulüm-daları duman almıtı
Ve çözülürken ihanetin gerçek yüzü
Geriye bir tek direnenler kalmıtı
O direnç ki ölüme sarılmıtı yar diye
Bütün direnenlere selamlar salmıtı,
TAVIR
21
Çukur yerlerde dalar beklenirken
Nehirler zindanlara doldurulurken
Ve bir sabaha karı kular öterken
Sesler yükseldi dalardan
Silinsin artık yalan üzre çizilmi sınırlar
Paylaılmı ovalar ve dalar silinsin
Dost kimdir - düman kimdir bilinsin
Yürekleri bölen korku duvarları
Ya bu sabah bütün yerlerinden delinsin
Ya da bu akın yolunda
Canlarını verecekler bizimle gelsin
Özgürlük kavgası türküdedir artık
Karlar dalardan eriyip gider
Yıllar ter içinde tükenip gider
Bitmez ikence - bitmez tutsaklık
Ömürler zindanda çürüyüp gider
Hücreler kitaplık olur
Beyinler çiçeklik
Yalanlar gerçeklerde eriyip gider
Zindanlar kurulur tatan demirden
Metris'ten Diyarbakır'a selamlar gider
Her selam bir tufan olur oruçlarda
Açlıı ölümlerde bırakıp gider
Ölümsüzlüü ölümlerde yakalar gider
Bir yanda on bir yıldız
Bir yanda dört çılgın ay ııı
Karartılmı geceleri ısıtıp gider
Her biri bir imgeye dönüür iirlerde
Sözcükleri destanlara yadırıp gider
Dallarda güllere vurur sesini
Sazlarda tellere vurur
Türküleri dillerde kavurup gider.
TAVIR
22
ÖYKÜ:
D BLOK 20. KOU
YILMAZ ODABAI
- Daın bedelinde, çılıın yasındayız... Bir yangına saman çöpü gibi savrulduk: külün
tanımındayız... Dünya sırtını dönmü bize; atmı bizi Dünya, satmı ve saçıp savurmu bir
yana... Böyle kalmıız Cevdet...
imdi akbaba sürüsü kapılarımız ve mezar bekçileri. Bak, bizim içimizde nice Dünya, ama bizse
dıındayız Dünyanın... Cennete inananların cehennemliinde imdi yasın oluyuz Cevdet.
Yasın oluyuz demek... Demek bazı eyler düünerek, okunarak, anlatılarak de-il, ancak ve
ancak yaanarak örenilebiliyormu. Peh! Ucuz ölüyoruz be Cevdet!...
20. kouun mazgalı tıkırtılı seslerle açıldı. Komando er, içeriyi kirli bakılarla dikizledi...
"Sayım düzeni alın len!... goduklarım, sayım, sayım!"
Koutakiler birer ikier ranzadan inip yan yana dizildiler. Sonra demir kapı gürültüyle açıldı. Kou
sorumlusu solgun ve cılız görünümüne uymayan sert bir sesle:
"Dikkaaaat! D blok yirminci kou kırk dört hazır mevcuduyla emir ve görülerini-ze hazırdır
komutanım..."
Koridor çavuu, kou gardiyanı ve geride koridor komutanı temen, tutuklulara hiç konumadan
tiksintiyle baktılar. Esmerlii mor renkli bir görünümle kesien te-men, elindeki kalın sopayla sol
elinin avuç içine iki kez usulca vurdu.
Tutuklular yeni biten on üç günlük açlık grevinin de getirdii bir bezginlikte sıska, soluk gövdeleri
ve kederli yüzleriyle kouun içinde ilikleri donduran soukta kıpırtı-sız duruyorlardı. Tek tip elbiseleri,
üç numara tralı kafalarıyla birbirine benziyordu tümü de...
Temenin "say!" komutuyla birlikte tutuklular soldan saa kendilerini sırayla say-maya baladılar. Sondaki
tutuklu "kırkdört, ,ondur komutanım!" diyerek sayımı tamamladı. Sayım sırasına göre kırküç nolu tutukluya
yanatı temen. Elindeki sopayı bir süre avurtlarında gezdirdi... Baktı... Baktı ve aniden sert bir darbe indirdi
yüzüne. Tutuklu sendeledi, doruldu tekrar... Temen boazına doladı ellerini, sıktı...
TAVIR
23
"Nedir ulen bu sakal?"
"Ben sabah tra oldum. Sakallarım sık, ondan..."
Temen bu kez karın boluuna vurdu dizini. Ansızın azı açılan tutuklunun dudaklarından tükürükle karıık kan, çenesinden aaı süzüldü... Az önce avurtlarına inen
sopanın biriktirdii kanı tüküremeyen tutuklu, rahatlayarak temenin yüzüne dik dik
baktı. Temen kanı görmezlikten gelerek sordu:
"Hani kısa künye?"
Tutuklu hiç bir yanıt vermedi. Gözlerini bir bolua dikmi, hiç konumadan duruyordu. Bu kayıtsız tavrı temeni çıldırtmaya yetti... Tutukluyu kapının kenarına çektir-di.
Onu beton zemine sırt üstü uzattılar, iki er ayaklarını kaldırdı; temen iki ayaıyla
bileklerine bastı. Koridor çavuu, temenin elinden aldıı sopayı kaldırıp indirmeye
baladı tabanlarına. Tutuklu yüzündeki acı dolu ifadeyi büyüttü; koutakiler savun-masız
izlediler.
"Demek içinizde daha adam olmayanlar var. Hücreleri çok çabuk unuttunuz demek..."
Tabanına art arda inip kalkan darbelerle tahammülünün sınırları iyice zorlanan tu-tuklu
baırmaya baladı. Koridor komutanı, temen, azına potinini sımsıkı bastırdı bu kez.
Sonra ayaa kalkması için zorlamaya baladılar onu... iki erin kollarında ayaklarının
ilevinden men edilmi bir et yıını olarak dorulttular.
"Esas duru!" diye hıımla emretti temen.
Tutuklu aynı kayıtsız tavrını ısrarla sürdürüyordu. Temen bu inatçı tutukluyu incelemeyi ve onunla ilgilenmeyi bırakıp koua döndü:
"Hepinizi vatan evladı yapmadık mı? Hücrelerden almadık mı? Emirlere itaat,
kurallara riayet demedik mi? Bakın ite bozuklar çıkıyor, iflah olmamılar" dedikten sonra
tutukluya dönerek:
"Sen ne biçim vatan evladı olmusun ... çocuu? Ne biçim Türksün sen? Kanın mı
bozuk yoksa senin, konu!..."
"Ben Türk deilim, Kürdüm..."
Sessizlik... Temenin yüzü kasıldı...
"Hücreye götürün bunu, götürüüüün! Çabuk!"
Erler kollarından tutup çıkardılar. Kapı aynı gürültülerle kapandı. Sesler koridora tatı
bu kez. Koridorda baırılar, küfürler büyüdü... D bloun tüm kouları koridordaki
tutuklunun canhıra çılıklarıyla yankılandı; bouk seslere dönütü sonra bu çılıklar.
Kouların dıardan gözetlenmesi için kullanılan gözetleme deliklerinden koridoru
gözetlemeye çalııyorlardı tutuklular. Koridordaki ses:
TAVIR
24
"Türksün ulaaaaan, Türksün! De bakalım, de: Türküm de!? Ve ardından sert sopa
sesleri, iniltiler ve bouk sözcüklerle bir yanıt:
Türk olduum yalnız nüfus cüzdanımda yazıyor. Ben Kürdüm!.."
Gürültüler, küfürler yeniden arttı. Artan seslerin içinde tutuklunun sesi küçüldü ve
büsbütün kesildi. Çok geçmeden kou hoparlöründen cezaevi özel yayınıyla yüzbaının
sesi çınlattı ortalıı:
"Kötü yola dümü vatan evlatları, Türklüünüzle övünüp benim kudretim
karısında titreyin! Baka hiç bir güç sizi kurtaramaz. Yüce devletimize ve anlı Türk
ordusuna teslim olun. Bana itaat edin, askerlerim komutanlarınıza itaat edin..."
Bu cümleler cezaevini hınca hınç dolduran yüzlerce tutuklunun kulaklarına çarptı.
Kısa süren bir sessizlikten sonra aynı hoparlörde müzik yayını (!..) baladı bu kez:
"Çaanakkaleeee booazı-nın
Yıılmaz tetik beekçisiyiz
Bu ülkeye yaan bakanın
Yan baakanın göözcüsüyüz
Heeele bakııın uu eeerlere
Kim yaan baaakar bu yeeerlere
(...)"
Müzik yayınından sonra yüzbaının sesi yeniden duyuldu hoparlörde:
"Kandırılmı Türk çocukları, ölmek veya yaamak elinizde. Bütün liderleriniz
hücrelerde teslim olmu ve açlık grevini sona erdirmi bulunuyorlar. Emirlere itaat etmeyenler özel bakım için hücrelere alınacaktır. Buradan ancak bana itaat ederek
kurtulabilirsiniz..."
Sonra hoparlörden kadınlı erkekli çılıklar, baırılar, yalvarılar... Ve en sık dinletilen
seslerden biri:
"Abee kurban olum yapmaaaaaa! Elin ayaın Öpüm, köpein olum yetterl Yeteeeeeeeer! Ahhh! Aaaaaaaaaaaaaahhhhhhhhhhhh!..."
Sonra yeniden sürüp giden sessizlikte haki renk döek ve yastıkların kayı gibi ol-mu
kirli yüzüne uyumak için birer birer düen balar. Sonra bölük pörçük uykular,
karabasanlar, uyuyamayanlar, uyumayanlar, baırılarla uyananlar, sayıklayanlar...
Gecenin 0.3'lerin alkollü bir erin mazgal aralıından içeriye çarpıp, ölümcül sessizlii bozan sesi:
TAVIR
25
"Namısımız için yaıyok dee mi" Yüzbaım diyo: vatın ruslara mı viriceediniz ipnelee! Anamıza, bacımızı ruslara mı......................?"
Uyanıp dudaklarını dileyenler, hala horlayanlar veya hala uyumamı olanlar; ya
da yanan tek solgun ampulün ııında bit ayıklayanlar: Üç be yıllıklar, onbelikler,
müebbetler, idamlıklar...
Daın bedelinde, çılıın yasındayız. Bir yangına saman çöpü gibi savrulduk: külün
tanımındayız... Gazeteler yine çıkıyor mudur Cevdet? Gazeteler bizi yazıyor mudur? Atlar
yine doludizgin midir o bozkırlarda? Dalgalar öyle hırçın yine ak köpüklerle mi yine?
Kanatları mıdır kuların daha o gökyüzünde? Gün, her sabah douyor mudur
daların heybetine?
Bir bardak çay...Bir cıgara nasıl bir eydi? Onunla duman olmak ve buradan uçup
savrulmak... Isınmak sonra ve sıcak sularda yunmak... Her akam bozkırla-ra dolanan
bir çoban kavalının ezgisi ya da Beethoven'in dokuzuncu senfonisi; daların uykusu ya
da suların yükselii; gecelerde küme küme ufak tefek yıldızlar nasıl bir eydi? Saçları,
ılıklıı, kokusu bir kadının nasıl? Nasıldı? nsan olmak nasıl bir eydi Cevdet? "Yaamak
güzel ey be kardeim" nasıl bir eydi?.. Burada her sabah "çırpınırmı Karadeniz bakıp
Türk'ün bayraına." Gidin, söyle-yin ona: biz birer birer ölürken burada bakacak baka
eyler bulsun çırpıntısına. Yeter! Geçilsin, bıraksın inadı Çanakkale Boazı da...
Anlamıyorlar biz yoksak gökyüzü çıplak kalır. Albümlerde gülümser hükümlü su-retleri;
kentleri susular kanatır...
Yeni bir günün sabahıyla kou kapısı hızla açıldı. Koutakiler telala sıçradılar
yataklarından. Erlerin kollarında yarı baygın duran tutukluyu ranzaların önünde tehir ettiler
bir süre...Tanınmaz bir haldeydi; sa gözü patlamı, akaında ve azının kıyısında kurumu
kan lekeleri görünüyordu..: Sakalları uzamı, gözleri küçülmütü...Tek tip elbisesinin sa kolu
ve pantolunun diz kısımları yırtılmıtı. Erlerin kolun-da, baı öne dümü baygın gibiydi...
Bütün koutakiler yerlerinden kıpırdamadan kederli yüzlerle baktılar arkadalarına...
Sonra erler, birdenbire çektiler kollarını. Diz baı çözüldü... Yere çöktü... Dütüü yerde
kaldı. Gözleri kapalıydı. Yüzünde güzel bir dü görür gibi bir gülümseme vardı. Sonra bu
gülümseme kayboldu ve öylece kaldı kouun ortasında.
"Dikkaat!" komutuyla cezaevi müdürü yüzbaı ve kurt köpei "Co", içeri girip baygın
uzanmı tutuklunun önünde durdular. Kurt köpei tutuklunun etrafında dönüp durdu, yalandı,
hırladı ve saldırmak için yüzbaının komutunu bekledi...Yüzbaı gü-
TAVIR
26
lümseyerek baktı yerde baygın yatan tutukluya. Gülümsemesinde galip ve marur bir ifade vardı...
Yanında duran erlerden birinin kulaklarına bir eyler fısıldadı. Er koar adım dıarı çıktı. Çok
geçmeden elinde reçel sürülmü bir dilim ekmekle geri döndü. Dier er içerden getirdii bir sürahi
souk suyu tutuklunun yüzüne çarptı. Sonra tekmeyle dürttüler onu.
Gözlerini aralayan tutuklu, tepesine dikilmi yüzbaıya tiksintiyle baktı.
Yüzbaı, on üç günlük açlık grevinin bitiminde hücreye alınan ve yaklaık yirmi gündür
boazından tek lokma geçmemi tutukluya bakarak elindeki ekmei göster-di. Sonra çömelip sol elini
ensesine destek yaparak baını kaldırdı. Tutuklu baktı, yutkundu... Sonra gözlerini baka bir noktaya
dikip kayıtsızlıkla susmaya koyuldu. Beklenen sürede ekmein üstündeki reçel damlayarak tutuklunun
tek tip elbisesinin üzerine aktı... Yüzbaı sabırsızlandı. Dilimi daha da yaklatırarak uyardı:
"Hadi yavrucuum ye bakalım, ye hadi!.."
Tutuklu yarı aralık gözleriyle yeniden baktı ekmee... Duraksadı... Sonra elini hafif-çe kaldırdı
ekmei almak için, ama birden eli ve baı gevedi... Yüzbaı eliyle ense-sinden tuttuu için dümedi.
Yüzbaı yeniden dürttü onu ekmei alması için. Bütün kou ranzaların önünde, esas duruta
izliyorlardı olup biteni. Yeniden gözlerini açtı tutuklu; sonra gücünü toplayıp ekmee uzandı; aldı.
Elindeki ekmek dilimini azına götürüyordu ki yüzbaı kolundan tutup atıldı:
"Önce ne mutlu Türküm diyene'de, bunu de!" diyerek gözlerini ayırıp ihtirasla bak-tı yüzüne. Bir
süre sinek uçsa duyulacak türden bir sessizlik sürdü kouta.
Yüzbaının söyledikleriyle tutuklunun gözleri birden irileti. Yüzü kasıldı ve alamaklı bakarak
dilerini sıktı. Bir süre sonra aniden "ne" sözcüü çıktı azından; "ne mutlu" dedi ardından... Bütün
kou garip ürpertiler geçirdi; ısrarın koutaki son öz-nesi, son mevzisi sayılan bu arkadalarının da
yenilgi saatinin geldiini düünüp bur-kuldular...
Fakat birden aırtıcı bir tavırla, dahası bir sürprizle karılatılar; daha önce söyledii "ne" ve "mutlu"
sözcüklerine: "Kürdüm diyene" sözcüklerini ilitirdi... Sonra elin-deki ekmei avuçlarında sıktı...sıktı
ve irkilmi bir ifadeyle bakınan yüzbaının yüzü-ne çarptı...
Bu beklenmeyen davranı karısında dehete kapılan yüzbaı kalkıp geri çekildi. Geri çekilmesiyle
birlikte tutuklunun ensesini de bir bolua bıraktı. Boynu serbest kalan tutuklunun baı sert bir ses
çıkararak beton zemine çarptı...
Hıımla ayaa kalkan yüzbaı ne yapacaını bilmez gibiydi.... Sonra hırsla üzerine abandı ve ellerini
kıpırtısız duran tutuklunun yüzüne gerdi... Avuçladı... Tırnaklarıyla yüzünde izler bıraktı... Bir yandan
küfrediyor, söyleniyor, bir yandan tutuklunun bay-
TAVIR
27
gın ve yaralı yüzünü tırmalıyordu. Azından çıkan ve bountulu mırıltılara
dönüen cümlelerin bir kısmını duyabiliyordu koutakiler:
"Seni öldüreceim... Seni öldüreceim .....çocuu, öldüreceim seni..."
Elleri tutuklunun boazına kaydı bu kez. Sıkmaya baladı... Bir an azı açılıp
kapa-nan tutuklunun dudakları arasından kıpkırmızı taze kan, çenesine inip
kurumu ka-nın üzerinden boynuna doru aktı. Koutakiler birer ikier öne
çıkmaya baladılar, panik içindeydiler. Yüzbaı korkuyla geri çekildi. Kapıya
kotu... Erler içerde kalınca joplarına sarıldılar. Yüzbaı kapının önünde cebinden
çıkardıı düdüü telala öttür-dü. Kou kapısını hemen çekerek kilitledi. Erler
içerde kalmıtı. Yüzbaı koridorları çınlatan kahkahalar savururken, koutakiler
de içerde kalan dört ere saldırdılar...
Yüzbaının düdük sesiyle hemen gelen takviye kuvvet, önce kou gözetleme
deliklerini aralayarak içeriye göz yaartıcı bombalar savurdular. Sonra kou
kapısı-nı açarak joplar ve iri sopalarla saldırdılar. Yirmi kiiden oluan takviye
kuvvet, iri kı-yım ve acımasız alarm kuvvetiydi cezaevinin. Dar kouun içine
kan damlaları, çılık-lar saçıldı. Her biri iki metreye ulaan boyu, kırmızı ve besili
yüzleriyle koutakilere saldıran erler, Cevdet'in yerde duran cesedine basıp geçe
geçe rastgele salladılar joplarını...Dar alanda can havliyle kaçıan bazı tutuklular
da hiç farkında olmadan basıp basıp geçtiler arkadalarının cesedine. O hengamede
farkında bile olmadılar...
Bir gün daha, bu kez D blok 20. koutakilerin çılıktan, kou
parmaklıklarından göe ve oradan Direkhane semti sokaklarına paramparça
daılıyordu...
Daın bedelinde, çılıın yasındaydık. Bir yangına saman çöpü gibi
savrulduk: külün tanımındaydık...
Sonra bende o tufanın kıyılara vurduu bir ceset. Beni duyuyor musun
Cevdet?.. DERD
N K
: BAZEN NAMLULAR DA YAKIIR ÇAA.
NAMLULAR Ç
T KIRAR VE VURUR DAA. DADA 'KATL
VAC
P' B
R
ÜLKE G
B
SUSARIZ SONRA... B
R ZAMANIN LME
NE TAKARLAR
B
Z
: SALLARLAR BOARLAR VE S
C
L HANE-LER
NE DÜERLER
SM
M
Z
...
ISSIZ NSANLIK, HEP BÖYLE UZAK ÖLÜR B
R EYLERE ÜLKEM
N
ÇOCUKLA-RI... UZAK ÖLÜR ÇOCUKLARI UÇURUMUN... B
R
YERLERDE... B
R EYLERE...-DAHA YA DERMAN EKS
K YA DA ÇOK
YARA; VE HALA ISLANIR, ISLANIR DA D
CLE G
B
TAIP DURUR
GÖZBEBEKLER
M
Z...
DAIN BEDEL
, ÇILIIN YASIYIZ B
Z! YANGINLARA SAMAN ÇÖPÜ
G
B
SAV-RULDUK: KÜLÜN TANIMIYIZ B
Z...
TAVIR
28
GÖÇ YOLLARI
FOSEM
Kıvrıla kıvrıla bir vadinin içinde, karlı
dalara, sisli tepelere baka baka yol alıyoruz Hakkari'ye doru. Daların gizemini
içimizde hissederek, zorlu kı artlarında tipi
gibi, boran gibi kendini kayalara vurmu;
açlıa, sefalete, hastalıa ve kırıma göçen
insanları düünerek. "Çürüyen kokusuyla
yadı kimya kesildi feri gözlerin, sustu dil.
Artık ne yürek sızısı var genç kızların ne
bıyık buran delikanlılar nsan etiyle
doldu çukurlar"(1) Kuzey Irak'tan
Türkiye topraklarına doru kaçarak
sınıra yıılan insanlarla; acılı ve yenik
Kürt halkıyla dayanımak için özgüllükler
ve Haklar Dernei bünyesinde oluturulan
bir heyetle Çukur-
ca'ya gidiyoruz. Doktorla, hemirelerle, ilaçla,
yiyecekle... Çukurca'ya Üzümlü'ye... tepelere,
kuytulara, kaya diplerine, nehir boylarına
daılmı insanlara.
Nehir boyu dizi dizi insanlar; çamur içinde,
talar üzerinde, naylon altında, açıkta; yalın
ayak, bezgin, hasta insanlar. Zap suyu bulanık,
çamur köpüklü akıp gidiyor, insanlar bulanık,
acı yüklü, solgun gözleriyle genç kadınlar,
kararmı yüzleriyle bebeler.
Tepelere asıl kamp yerine ulamak için 3
km. yol katediyoruz; çamura ve askerlerin
engellemelerine karın. Yol boyu insanlar;
yüzlerinde ölüm, gözlerinde ölüm, ellerinde
ölüleri... Ölüm: ite kampın habercisi.
Kürtler kadınlı, erkekli; çocuu, yalısı 49.
sınır taından geriye itiliyor; köpekli, silahlı
askerler tarafından. Sınır boyları kuatılmı.
Yamur yaıyor ip gibi; dolu vuruyor
yamaçlara, yüreklere ellere; umursamaz gibi bu
insan selini... Çamur her yer; dalar çamur,
talar çamur; sulu vıcık çamur, iz iz, çukur
çukur çamur, insanlar öbek öbek, dizi dizi;
kucaklarında bebeleri doktor soran .insanlar. Bir
kıyamettir gidiyor.
"Yüzün sarı Sevre kadın, neden san?
Sararmaz mı ki yapraklar
Yitirince ilk baharı.
TAVIR
29
TAVIR
30
Bakıların Sevre kadın, bakıların Bilmez misin
göçmen kular? Habercisidir kıların Kocan
nerdeSevre kadın, kocan nerde?
Çocukların Sevre kadın, çocukların
Acısı oldular artık
Yüreimdeki daların"(2)
Bezlere sarıp; tepelerde çadırlara Çu-kurca'da
camiye konan ölüler... Bebeleri için alayan
kadınlar, alarken yakaran kadınlar. Yol boyu,
yollar boyu adsız, unvansız, tasız bir çukura doru
kucaklarında, sırtlarında ölülerini taıyan kadınlar,
erkekler... kepçeler, dozerler toprak sürüklüyor
ölülerin üzerlerine, bir süre sonra izleri bile
kaybolacak bu toplu mezarların.
Sınır talarının böldüü bir ulus, acılar içinde
kıvranan; ihanete uramı bir ulus. haneti
yaayanın umudu da büyüktür elbet.
Çadırlar ilkel; battaniye, bez ve naylondan.
Varolan çadırlar ihtiyacın çok azını karıladıı için
4-5 aile bir arada, üst üste. Ve çamur içinde yatıp
kalkıyor, tuvalet ihtiyacını aynı çevrede
karılamak zorunda. Su yok, hastalık salgın halinde.
Kanlı ishal kol geziyor; kolera dizanteri, sarılık, tifo
kol geziyor.
On bir gündür hiç bir salık çalımasının
yapılmadıı bu kampa gidiimizin ikinci günü,
babakan Akbulut'un gelecei haberi üzerine bir
gecede su, elektirik getirildi, salık çadırları kuruldu
(3 adet), binlerce insanın talebi karısında yetersiz
düzeyde.
rüyordu. Sadece 12 Nisan 1991 cuma günü 9 kiinin
yardım paketleri altında can verdiklerine tanık
olduk. Paketlerden çikolata, puding, su ve kahve
çıkıyordu genellikle. Yardım uçakları geldiinde
kamp yeri yeni bir alt üst oluu yaıyordu adeta.
Uçaklar
görüldüünde
"istemiyoruz
bizi
öldürüyorsunuz" diye baırıyorlar, ama bir yandan da
bir eyler kapabilmek için paketlere hücum ediyorlardı. Delice koturuyordu alı, yeili, moru; ıslak
ekmeklere, çamurlu ekmeklere. Hücum ediyordu
ezile, kıra koan renk cümbüü. Alı da, moru da
çamur içinde.
Her gün, çounluu kadın ve çocuk olmak üzere
en az 70-80 kiinin öldüü kampta "acaba bu gece
kaç kii ölecek?" korkusuyla sabahı bekliyorlardı.
Konakladıımız ilk gece; yaklaık 80 ölümle ulatık
sabaha. Dozerlerin uultusu, bıçaklarının sesi; açılan,
örtülen insan çukurları...
Sıınmacıların bulunduu kamplardan biri olan
Üzümlü'de de, durum Çukurca'dan pek farklı deildi.
Yol çok kötü olduundan buraya yardım karadan
ancak katırlarla ve insan sırtında ulatırılabiliyordu.
lk 5 gün boyunca, yöre halkının yardım iletmesi
sayesinde ayakta kalabilen sıınmacılar, bunun
"güvenlik" gerekçesiyle yasaklanmasından sonra, daha
kötü bir duruma dümülerdi. Ayrıca uçaklardan atılan
yardım paketlerinin, mayınlı bölgeye dümesi
yüzünden, bunlardan da yararlanmak mümkün deildi.
Bölgede ölümleri arttıran önemli bir faktörde,
Üzümlü'ye u ana kadar hiçbir salık ekibinin ve
salık malzemesinin ulamamı olmasıydı.
Bu kamplarda açlıa, soua, hastalıklara karı
varolma savaı veren sıın-
Bir taraftan salık çadırları kurulurken, öbür
taraftan Amerikan uçaklarından atılan yardım
paketleri insanları öldü-
TAVIR
31
macılar, yörede bulunan güvenlik güçlerinin dayak, baskı ve zulmü karısında
yaam mücadelesini sürdürmeye çalııyorlardı.
Sabahın erken saatlerinde ekmek için,
ısınmak için Çukurca sokaklarını
doldurmaya balayan sıınmacılara özel
timin reva gördüü ey; cop, küfür ve
sürüklemek oluyordu.
Yöre halkının, sıınmacıları evlerinde
barındırma yönündeki talepleri geri çevrilirken, Çukurca'da sıcak bir kahvehaneye,
sıınanlar burayı talan etmekle suçlanıp,
dayaktan geçiriliyordu.
Bugün dünyanın gözleri önünde devam
eden bir soykırımla karı karıya Kürt
halkı. Çözüm: Birkaç milyon dolarlık
yardım paketlerinde, göstermelik yar-
TAVIR
dım kampanyalarında, oluturulan geçici
kamplarda deil, Kürt halkının kendi
topraklarında Özgürce Yaam Güvencesinin ve kendi kaderlerini tayin etme hakkının salanmasıdır.
"Çekilen havarlar artık dinmelidir
Derdin çaresi yalnızca bizdedir
Korkuyu yenmenin tek yolu Yine
korkunun içinde yatan sizdedir Ölüm
dümanın ellerindeyse Yaamak bizim
ellerimizdedir."(3)
DPNOT:
(1), (2) brahim KARACA
(3) Adnan YÜCEL
32
GAL ALTINDA YAPILAN,
YAPTIRILAN SNEMA
AHMET YÜZÜAK
gal...
Pantolonlarımız, yemeklerimiz, kültür ve sanat alanımız,
içeceklerimiz ve sayabileceimiz bir çok kalem öz
benliimizi belirleyen ulusal alan igal altında.
Levi's, Lee, Mc Donald, Pepsi, Coca Cola, Marlboro,
Adidas, Mercedes, Fiat, Philips, Club Med, Clup Robinson,
pana, Carrera gibi sayısız igal temsilcilii faaliyetlerini
özgürce ve kendilerine güvenleri tam olarak
sürdürmektedirler.
Mustafa Kemal ve çetesi Kuvayi Milliye; igal güçlerine
karı destansı bir mücadele verilmesinde ilk mealeyi balata-lı
nerdeyse bir asır oldu. Buna ramen günümüzde o ilkeli
savaıma yeni bir yanıt veriliyor. Bu yanıtta en çok dikkati
çeken ey; sosyalizm öldü, bakada yapacak bir ey yok, o
halde niye zamanında baımsızlık diye dayattık. O zaman
bir Amerikan veya ngiliz mandası altına girmi olsa idik daha
çada olurduk. Tüm dünya da rahat gezer, çalıır ve yaardık
denilmesidir.
Günümüzde her eyin hiç çaba gösterilmeden dıarıdan
getirildii ve bunun alt yapısının oluturulduu bir ülkede bu
yeni thal fikir de azımsanmayacak bir yol almı
vaziyette.
Sahi kendi dilinde özgürce yazıp -çizmenin,
düürtmenin, sevgiliye, anneye, babaya hitap etmenin
yerine ngiliz-
TAVIR
ce - Fransızca - Almanca hitap etmenin daha evrensel
olduunu ve de pek geçerli akçe olduunun hala ilan
edildii bilinmiyor mu?
Ne yani baka dil bilmenin ne sakıncası var?
Bilmeyenin isiz kaldıı bir dünya da yaıyoruz.
Böylede karı yanıtını alırsınız. Hatta gerici bile ilan
edilebilirsiniz. Milliyetçiliin banaz bir temsilcisi,
muhafazakar ve nesli tükenen kelaynak kuu ilan edilebilirsiniz.
Kısa yanıt vererek esas alana sinemaya akacaız.
Avrupa'ya adım attıınızda Türkiye pasaportlulara
uygulanan bir kaç örnei sizlere aktaracaım.
Bulgaristan'dan içeri aracınızla giri yaptıınızda,
aracınız derhal dezenfektanlı bir havuza sokulur. Araç
ondan sonra içeri alınır. Almanya Avusturya gümrük
kapılarında TR plakalı araçlar dier ülkelerde olduu gibi
ayrı bir özel kulvara alınır. Tepeden tırnaa, hatta aracın
iç döemeleri bile sökülerek aranır. Uçaınız sizlerde
içinde olmak üzere ilaçlanır. Ayrı havaalanlarına ini
yaptırılır /ngiltere/ ve yine titizlikle aranırsınız. 150 bin
kiilik bir Türkiyeli potansiyele sahip Berlin'de,
20.000 nüfuslu bir spanyol kitlesi bizlerden daha
saygındır. Özel haklara sahiptir. Her çıkardan
prospektüslerde-
33
tanıtım broürlerinde/spanyol'ca olarak çeviri
bölümü yer alır. Serbest dolaım hakkını
kullanırlar. Senatodan yüklü yardım alırlar.
Ucuz bir ifade ile olayı geçitiren mantıı
da aktarayım.
"Onlar hem Hıristiyan, hem de Avru-pa'lı
da onun için!"
Hayır.
Ulusal baımsızlıı her alanda korudukları
için. Mücadelesini durmadan verdikleri için.
Kültürlerini kan ter içinde ayakta tuttukları
için. spanyol'ların stanbul da bile küttür
merkezleri ve okulları mevcuttur. gal
güçlerine, emperyalizme karı her alanda
olmazsa olmaz savaım verenler her zaman
dünya kamuoyunda daha saygındır. Haklarını da
sa-vunmada-almada her zaman bir adım
ilerdedirler.
unutuvermitir. 3. Dünya ülkelerinin ner-deyse
tam mevcut temsil edildii bu en iyi ve nitelikli
film arenasında da unutturulmuuz, igal
kuvvetlerinin emrimidir yoksa? Ya Kültür
Bakanlıı? Esas ilevini nasıl da unutuvermi.
TÜRK FLM anlı-anlı ve görkemli akakçı
basın flalarıyla kurulmutu. Ona niye ans
tanınmadı" TRT niye bu ie icabet etmedi?
Salon igalleri kesinlemi bulunan ülkemizde,
Warner Bros izni ile arada sırada ve hatır için yerli
filmler gösterilmiyor deil. Bir iki örnek
sayabiliriz elbette. Hem de Kültür Bakanlıı
destekleme fonu ile yapılmı, bakanlık himayeli
film. Bekle Dedim Gölgeye gibi.. Peki himayeli
dier filmleri süs diye raflarda saklamak için
yaptırmadı ise, bakanlıı bir açıklama yapmaa
zorlamak, bu tarihi anı 1991 yılını igal güçlerini
tam yol ilerledii bu yılı belgeli kapatmak
lazımdır. ANAP, Kültür Bakınlıı ve
beceriksiz SHP ile dier legal muhalefet
partilerini açıklamaa davet ediyoruz.
Ülkemize bakacak olursak:
Her alanda "buyrun" ilemitir.
Teslimiyetçilik
göklere
çıkartılmıtır.
Avrupa bile yadsınmı, direkt Amerikan tercihi
yapılmıtır.
Onlarında bu çarıya hayır demeleri zaten
doaları gerei mümkün deildir. gal, parlak
günlerini yaıyan günümüze kadar tüm alanlara
girmitir. 1991 Mayıs ayı filmlerine baktıımızda,
tüm Türkiye de sadece 3 yerli filme salonlarda
gösterim hakkı tanınmı.(1) Yapımcılar,
kardei cinayet çetelerine para yardımı yaptıı
için yargılanmı olan Türker nanolu
bakanlıında SE-SAM da suskun durumda. Geçen
yıl ANAP iktidarınca sinemaya verilen 20 milyar
TL. nin 14 milyarı yapımcı Türker nanolu'na
verilmitir. SE-SAM yönetimi bu yıl CANNES
film enliinde Türkiye sinemasının temsilini
TAVIR
Sinema salonları igal altında iken Kültür
Bakanlıı himayeli filmler nasıl Türkiye halkına
gösterilecektir.
Yerel
yönetimlerin/belediyeler/erki
muhalefetin elinde. O halde neden alternatif
gösterim aı oluturmuyorlar? Bununla ilgili
politika gelitirmiyorlar? gal güçlerinin
emrimi var?
Demokrat ve devrimci muhalefetin,
sendikaların salonlarını devreye sokmaları
gerekmez mi? Dier alternatif salonların sayısı
artırılamaz mı? Bu zorunlu bir görev deil midir?
gale karı ulusal direni gerei artık can yakıcı
boyuttadır. Film yapımı durma aamasındadır.
Yapılan devlet destekli filmlerin vizyona fiili
34
sokulması kesinlikle igal güçlerince engellenmektedir. Kültür Bakanlı
ı'nın da
umurunda de
ildir. Bir yasa teklifinin pei sıra
gitme avuntusu ile kendilerini ve devamlı
akakçılarını uyutmaktadırlar. Kamuoyu da bu
konuda oyalanmaktadır. TRT de tam igale
hazırlanmaktadır. Gösterilen filmlerin büyük
bir ço
unlu
u yabancıdır. Ve de Amerikan
kökenlidir. Yerli dramalar kültür igaline çanak
tutacak bazı nüveleri taımaktadır. Gerici ve
ça
dııdır.
Video alanı ise igale adım adım giden
avcıların cirit attı
ı bir arena durumundadır.
Yerli film da
ıtımı yeteneksiz ve güçsüz
ekiplerin elinde çarçur edilmektedir. Hileli
iflaslar, gerçek batılar yaanmaktadır. Yabancı
film da
ıtıcısı firmalar nedense yine
baarılıdırlar. Video alanında bile bir çok yerli
film henüz gösterime girememitir.
da, da
ıtımıda alternatif kanal ile yapıl
ma
a çalıılmaktadır. Yerel idarelere, de
mokratik kurumlara çok i düecektir.
Unutulmamalıdır ki bu çalıma; igal
güçlerine ve a
ır baskılarına ra
men ya
pılmaktadır.
Sinemamızda yine de umut karıncaları
ilevlerini
aralıksız
sürdürmektedirler.
SNESEN, Sinema Emekçileri Derne
i ve
Sinem-Koop alternatif kültür ve sanat ilevini
ulusal ve evrensel boyutları kapsı-yacak ekilde
ina etmede umudumuz olarak, var olan, bu
mevzideki dost kurumlarımızdır.
Yazıyı bitirmeden di
er igal mevzisi-netiyatroya-bir göz atalım. stanbul Uluslararası
Tiyatro Festivali 1991 Mayıs programında yer
alan oyunların 14 de 4'ü yerli yazarlara
aittir.
Kültür Bakanlı
ı dıında yapılan bazı
filmlere-Hereye ra
men-bakacak olursak
video piyasasıın ısmarladı
ı filmler ile slamcı
kesimin yek vücud olarak finanse etti
igösterdi
i-özel olarak video kasedi hazırlayıp
da
ıtım a
ı oluturdu
u filmler dikkat
çekmektedir..
Peki alternatif/muhalefet/kesimin düzenledi
i GENÇLK GÜNLER 91 de durum ne?
stanbul
Belediyesi
ehir
Tiyatroları
düzenliyor. Yani muhalefetin kültür ve sanat
alanında bir alternatifi. 6-31 Mayıs 1991
tarihindeki bugünlerde gösterilen yirmi altı
filmin sadece altı adedi ülkemiz yapımı.
Gençlerin
kısa
metrajlı-kahramanca
çalıarak oluturdukları filmleri de övgüye
de
er bularak yazıyorum.
Tiyatro oyunlarında tercih ise yine yabancı
yazarlarda. Yirmi sekiz oyun içinde sadece on
iki oyunun yazarı veya grup çalıması
ülkemize ait.
Devrimci kesime henüz uzun metrajda yol
alacak alternatif filmler yapma iinderaslanmamaktadır. Ancak, yinede alternatif
yaam savaımında olan filmler için yo
un
çabaların varlı
ıda bir gerçek. En son bir
çalıma izledik. Henüz vizyona girmemi olan
bu çalımada: Kürt sı
ınmacılar ve acılı
yaamları gözler önüne serilmektedir. Bu filmin
yapımı-
Ne oluyor? Ne oluyor?
Evrensel ürünlere karı de
iliz ama;
kendi ülkemizin kültürünün sanata
yansımasının önlenmesine, gaspına elbet
karıyız. Ve de bu alanda mücadelede
kararlıyız.
DPNOT
(1) Sinema Dergisi, sayı 81
TAVIR
35
GERÇEK R ve ARN KML
ÇETN BOA
"insan, ancak sosyalizmle insandır. mak, insanı insan için anlatmak, insanın
"(1)
sorunlarını ve hayatını ele almak, insan
için en gerekli çözümler bulmak ve insan
hayatına, ona yaraır en mükemmel biçimi
getirmek için çaba göstermek. Direnmek,
çalımak, savamak sonuna kadar.
I. RDE SOSYAL
ST GERÇEKÇ
L
K:
1. ODAK NOKTASI: NSAN/HALKLAR/EZ
LEN SINIF
Sosyalist gerçekçi anlayıı savunan bir
airin amacı, halk kitlelerine gerçek iiri
sunmaktır. Profesyonel iirin kaynaı,
halkın kollektif yaratıcı çabasıyla salanabilir. Gerçek iir de yaratıcı gücünü,
halkların düünce ve estetik ideallerinin
gelimesinin hizmetine sunduu zaman, bir
deer kazanır. air, ezilen sınıfın
çıkarlarına uygun davranmak sorumluluundadır.
air devrimci olmak zorundadır. Halkının sözcüsüdür o. Bir sınıfın airi olmak.
Yürei ve beyni gerçek insanın sosyalist
duygu ve düüncesiyle dolup tamak.
Gerçek insanın sevgisiyle tutuup yanmak.
Bu uurda da söylediklerini kâıt üzerinde
bırakmamak. Gereken her çabayı,
zorluklara aldırmadan gösterebilmek. Iıı
yaymak, yepyeni ufuklar açmak, yol
göstermek, etkilemek, anlatmak, onlarla
birlikte yürüyüp komak ve yepyeni bir
dünyayı yaratmak adına, devrim adına
yazılmı
ve
söylenmi
iirlerle
aydınlatmak dünyayı.
Önce insan. Çünkü iir, insanın sesidir.
airin odak noktası insan olmalı, her ey
insanda bütünlemelidir. nsan için
düünmek, insan için sorumluluk duy-
TAVIR
air insanın, insanların sözcüsüdür. Bir
sınıfın, bir halkın ve ezilen herkesin
sözcüsüdür. Öncüdür o. Bir yandan hayatı,
insan hayatını, en yoksul insanların
yaantısını daha yakından tanımalı; bir
yandan da daha yeterli bir bilgi birikimiyle
donanmalıdır.
2. NASIL B
R D
L?
Halkın airi, duygu ve düüncelerini
her kesimden insanın anlayabilecei
açıklıkta yansıtmak zorundadır. Yazdıkları
açık, anlamlı ve anlaılır olmalıdır. Dilini,
halkın geni kesimlerinin anlayabilecei
bir dil olarak belirlemelidir. Toplumun
anlamadıı, tanımadıı sözcüklerle hiçbir
ey anlatılamaz!
3. A
R
N SORUMLULUU
air, doru bir bakı açısına sahip olmalıdır, önemli olan, onun salam bir
dünya görüüyle davranabilmesidir. Hüzünlere, bunalımlara, umutsuzluklara ve
yılgınlıklara saplanmadan; sevgiyi, insan
sevgisini, insanın önemini ve sevinçlerini,
güven dolu bir dünyanın en güçlü
umutlarını, direnmeyi, kararlılıı, inancı
ve korkusuz olabilmeyi en öne çıkarabil-
36
mek göreviyle karı karıyadır gerçek air.
4. YAAYAN DEERLER
ç ve dı egemen güçlerin ekmeine ya
sürmenin örtülü biçimleri! Artık her eyin
bittiini söyleyenler! Her ey çok kolaylatı
diyenler! Sınıf öldü, imdi kapitalizmi
iyiletirelim ya da kurtaralım diyenler! Bütün
güzel ve kutsal deerlerimizi öldürüp yok
edenler! Aynı azı iktidar ve yabancı
ibirlikçileri de kullanmıyor mu?
Bu yüzden hep yaayacak deerlerimize daha
sıkı, sımsıkı sarılmalıdır iirlerimiz. Çünkü sömürü
ve zulüm sürüyor! Acı sürüyor! Çünkü deien
hiçbir ey yok ve bu sava hep sürecek!
Grevler, yürüyüler, boykotlar, mitingler, bildiriler
sararken hayatın alanlarını; air de kalemini
bunlara çevirmelidir. Bunları yazmalıdır.
Gecekondular, fabrikalar, yoksulluun köyleri,
isizler, açlar, cezaevlerinde haksız yere yatan
insanlar, bu ülkenin anlı devrimcileri, kukulu
ölümler ve demokrasi dıı bütün uygulamalar!
Faist ceza yasaları, engellenen Newroz'lar, 1
Mayıs'lar, grev ve sendikalama hakları,
gözaltılar, tutuklamalar, yaralamalar, insanlara
ate açan görevliler ve onlara ate emri verenler!
Bu ülke size tapulu deildir, bilesiniz! kenceler,
baskılar ve zulüm! Bir gün bunların hesabını
vereceksiniz!
Bir çiçei, bir çocuu, bir incelii, bir iiri, bir
güzel müzii, bir insani sevmekten yoksun
çıkarcılar, insan taslakları!
6. ÖZE UYGUN BÇM
5. ÜLKE VE DÜNYA KARISINDA
AR
Ülkesini ve dünyayı iyi tanımalıdır air.
nsanları, halktan, ulusları. On binlerce maden
içisi Zonguldak'tan Ankara'ya yürürken, bir
air bunu nasıl görmezlikten gelebilir? Dou'da,
Güneydou'da ezilen bir ulusun insanları kırılırken; bir air nasıl gözlerini kapatabilir?
Zindanlar dolup taarken, insan kanı yerlerde
sürüklenirken, açlıklar, yoksulluklar, hastalıklar
ve haksız savalar sürüp giderken; bir insan, bir
aydın, bir devrimci ve bir air nasıl duyarsız
davranabilir? Dünyanın birçok ülkesinde bütün
insanları derinden ilgilendiren pek çok olay yaanırken, air ilgisiz kalabilir mi?
nsanlar bir parça ekmek bulamazken,
baskılar altında inletirken; bir airin bütün bunlara
sorumsuzca bakması düünülebilir mi? Beyni ve
yürei, ülkesiyle ve dünya ülkeleriyle çarpmak
zorundadır. çi sınıfıyla çarpmalıdır, ezilen uluslarla çarpmalıdır. Halkı için çarpmalıdır. Ülkesi
için çarpmalıdır.
Sosyalist gerçekçi iir, önce öze önem
verir. Biçim oyunlarıyla zaman yitirmez. nsanı
söyler, insana seslenir ve sosyalizmin gerçek
yolunda ilerler, öze önem verirken, biçimi
yadsımaz; devrimci öze uygun devrimci biçimi
yaratır. Konu ve düüncemizin çarıtırdıı
anlatımı, biçim estetik olarak sunabilmelidir.
II. RDE BÇMCLK:
1. BÇM ÖNE ÇIKARANLAR!
Batının
çürümü
sanat
anlayılarını
günümüzde taklit edenlere karı savamak
zorundayız. Biçim hastalıkları, saçmalıklar,
anlamsız ve anlaılmaz birtakım herzeler!
Gerçeküstücüler, absürdcüler, yeniciler, dönekler,
jurnalciler, sınıflarını çıkar için çineyen küçük
adamlar! Gerçekte biçimi her eyden önce gören
bu insanlar, sosyalizmin dümanlarıdırlar.
nsanların, halkların dümanlarıdırlar. Devrimin
dümanlarıdırlar.
Jean FREVLLE "Sosyalist Gözle Sanat ve
Toplum" adlı kitabında öyle yazı-
TAVIR
37
yon "Bir sınıf çökmeye balamısa, onun
sanat ve edebiyatı da çökmeye balar.
Toplumsal bir çökme, kültürün de
çökmesine, do
usuyla batıı bir olan modaların
çıkmasına, yeni biçimler altında bireycilik ile
mistikli
in görünmesine yol açar. Bütün
bunlar, can çekien sınıfın nevrozlarını, kaçı
iste
ini, gerçeklikten tiksintisini ortaya
koyar. Tersine, o güne de
in ezilmi;
bilgiden, kültürden yoksun bırakılmı bir sınıf
yükselmeye balayınca; biçimden çok özle,
içerikle ilgilenir."
2. SOSYALST GERÇEKÇL
SULANDIRANLAR!
Toplumcu gerçekçi, toplumcu, gerçekçi,
halkçı, vb. tanımlamaları kendilerine yaraır
görenleri; öyle bir elekten geçirsek, acaba kaçı
gerçekten sosyalist gerçekçi sanat anlayıı
saflarına alınabilir? Bu konuda oldukça umutsuz
oldu
umu söylemeliyim! Bu tanımlamalar bile,
sosyalist gerçekçili
in yumuatılması ve
sulandırılması adınadır! Bir kaçı, bir kıvırma,
bir döneklik ve ihanet çukurlarında rezilce
yaanan küçük burjuva hastalıktarı! Baka bir
ey de
il!
3. SEÇKNLER AZINLII!
Ülkemizde kültür, sanat ve edebiyatı
istedikleri gibi yönlendiren bir avuç seçkinler
grubu! Burunlarının önünü görmeyen yalı ve
köhnemi bir air ve yazarlar kua
ı!
Toplumsal sorunları bir yana bırakıp, içi bo
eylerle u
raıp ahkâm kesenler! Onların
onayını almadan air ya da yazar olamazsınız!
Her eyi onlar belirler! Onlar seçer, onlar
yayınlar, onlar ödül verir. yiye, kötüye onlar
karar verir. Düzene ayak uydurmulardır. Belirli
yerleri kapmılardır. Gazeteler, dergiler,
ansiklopediler de onların arpalıklarıdır. Basın
tekellerinin paralı sözcüleridirler. Buna uygun
bir sanat anlayıını be-
nimserler. Suya sabuna dokunmayan, çok
kirli bir sanat anlayıını!
Her eyin yozlatı
ı, alçaldı
ı i
renç
ilikiler! Çıkarlar! Ya
danlıklar! Anadolu'nun
ve gençli
in sömürülmesi! Büyük, bir iki
kentte sanat ve edebiyatın tekelini kuranlar!
Birbirlerinin elmasını parlatanlar! Onlara göre,
bugün ülkemizde 50 yaın altında air yoktur!
25-30 yıldır iire emek vermi insanlara,
"acaba iiri sürdürecekler mi?" kukusuyla
bakmakta ve küçümsemektedirler!
Bu takıma gereken ders verilmelidir ve bir
gün mutlaka verilecektir. Unutamayacakları bu
dersi verecek olan da, bu halkın ezilen
insanları olacaktır.
III. SONUÇ:
Demokrasi ve özgürlü
ün olmadı
ı yerde,
açlı
ın ve isizli
in en derin uçurumlarında; bu
hayatın gerçek airlerine çok zorlu görevler
düüyor. air, düüncesinin o esiz insancıllı
ıyla
davranmak zorundadır.
Aya
ımızı basabilece
imiz geçmiin kültür
birikimine,
sosyalist
gerçekçi
sanat
anlayıımızın
ilkelerini
katıp,
bugün
yaadı
ımız güncel gerçeklik ile birletirmek
durumundayız. Bugünkü dünyanın ve ülkemizin
koullarını çok iyi de
erlendirerek, geçmiin
hangi de
erlerine sahip çıkaca
ımızı, gelecek
için hangi yolun daha do
ru oldu
unu ve nasıl
bir yol izleyebilece
imizi belirlemek zorundayız. Bu da ancak, sosyalist gerçekçilikle
sa
lanabilir.
Sanatı ve iiri, içi sınıfının ve halkların
sevdi
i ve hayatında yer tutan bir de
er olarak
yaattı
ı bir faaliyet haline getirmeyi
baardı
ımız zaman; ite o zaman, gerçek birer
sanatçı, gerçek bir air kimli
ine kavumu
olaca
ız...
DPNOT:
(1)Server TANLL
TAVIR
38
ÖYKÜ
BERVAN
CAFER ÖZDEMR
Gece karanlık, gece haindi. Kan kokusu vardı yeri gö
ü saran karanlı
ın içinde. Sessiz adımlarla
telalı telalı mevzileniyorduk. Bir kayanın ardına, kerpiç duvarın kıyısına, kimbilir kimin yıllar
önce dikti
i bir a
acın gövdesine yaslanıyorduk, yüre
imizin gümbürtüleriyle. nsanı bıçak gibi
kesen so
u
a ra
men, terlemiti avuçlarımızla sıkı sıkıya yapıtı
ımız dipçikler, terlemiti ölüm
kusan buz gibi namlular.
Toprak damlı evin küçük penceresinden gaz lambasının titrek alevi yansılanıyordu. Tek bir ıık
parçası yoktu gökyüzünde. Yıldızlar insano
lunun yeni bir kalleli
ine tanık olmamak için
saklanmılardı sanki, karanlık kalın bulutların ardına. Bizler, ölüm kusan tertemiz namlularımızla,
kafesinden fırlayacakmıcasına gümbürdeyen yüre
imizle, sessizce bekliyorduk. Her ey hazırdı.
Saniyeler sonra birden o beklenen emir gelecek ve kalle namlularımız bu kez a
ızlarından çıkacak
kurunlardan ötürü terleyeceklerdi.
lk parmak, dakikalardır üzerinde asılı oldu
u teti
e yüklendi. Çıkan cayırtı kırılan camın
angırtısıyla içiçe geçti. Kıyamet balamıtı...
Sırılsıklam sıçradı yata
ından. Bu kez çı
lık atmadan uyanmıtı. Yanıbaında, dingin bir uykudaydı
sevdalısı. Gözleri kapalıydı. Ama biliyordu, bu sürmeli gözkapaklarının altındaki gözler mavi renkte
de
ildi. Neden çı
lık atmadı
ını imdi anlıyordu, o mavi gözleri göremeden uyanmıtı kabustan.
Terli fanilasını çıkardı, yata
ın yanı baında duran serin beyaz fanilayı geçirdi sırtına. Aralık
pencereden bahar kokusu geliyordu. lkyaz, yaza dönüüyordu. Bir sigara yaktı...
Kıyameti balatan parmak hiç titremezdi, korkusuzlu
undan, yi
itli
inden de
il, avucundaki
ölüm kusan so
uklu
u yüre
inde de taımasından. Gün olur korumasız insanlara bok yedirir; günolur
kadınlarının önünde çırılçıplak soyar hava kararıncaya de
in coplatırdı erkekleri. Nasıl da i
renç
olurdu gözlerindeki parıltıyla; insan de
il bir ölüm makinasıydı. imdi gecenin karanlı
ında o i
renç
gözleri görmüyordu. Kendi parma
ı da teti
in üzerindeydi, ama namlusundan ate saçarak giden
mermiler, artık gaz lambasının titrek alevinin görünmedi
i kerpiç eve yönelmiyordu. Karanlık
gökyüzünü delip geçiyordu mermileri. Umutsuzca, görünmeyen yıldızlara ulamaya çalııyordu.
Tek yapabildi
i buydu. Korkuyordu. Evden sıkılan kurunlara gö
sünü siper etse, bu utançtan
kurtulsa...ama yapamazdı, ölmekten de korkuyordu. Yaama içgüdüsü onu kayanın dibine
mıhlamıtı, yerinden kıpırdayamıyordu.
Silah seslerinin duyulmaz oldu
u çok kısa aralıklarda, içerdekilerin kürtçe birseller söylediklerini
duyuyordu. Erkek seslerinin arasında bir kadın sesini algıladı, yüre
i cız etti, anlamına
varamadı
ı bir haykırıtan.
Yata
ın yanı baında, imdi artık tümüyle açık olan pencereden geceyi dinliyordu. Bir tepenin
yamacındaydı gecekonduları. Aa
ıya do
ru geni basamaklı bir merdiven gibi uzanıyordu
konduların çatıları. Evlerin arasından kendine daracık geçitler bulan patikalar ve dik merdivenler
her sabah ve akam yorgun insan yüzlerini taıyordu. Merdivenlerin, patikaların bitti
i yerde
karanlıkta parıldayan asfalt yol uzanıyordu. Karıda yine kendilerininki gibi basamak basamak
yükselen kondular, patikalar, merdivenler...Kondular uykudaydı, pençeleri gece sessizli
inde...Dar
sokaklara elektrik lambalarının solgun ııklan asılıydı. Gökyüzü açılmaya yüz tutan bir lacivert
renkte...Yıldızlar ııl ııl. Bir kaç saat sonra tam a
aracak, yeni bir gün balayacaktı. Karısı halâ
uyuyordu, sessiz, habersiz, mutlu...
Ne kadar zaman geçti aradan, bilmiyordu. Namlusu artık ellenemeyen tüfe
inin arjörünü kaç
kez de
itirdi
ini de. Hiç birey duymuyor, hissetmiyordu. Her yanı
TAVIR
39
korkunç bir sessizlik kaplamıtı. Evden yükselen sesler kesilmi, namlular susmutu. Bir ku sesi, bir
böcek sesi, köpek sesi yırtsa bu sessizlii...
Bir yılan gibi sindii taın ardından fırladı. Kotu eve doru. Neden yapıyordu bunu. Yine hiçbir ey
hissetmeden artık yerinde durmayan kapının boluundan girdi karanlık eve. Bir sıcaklık yaladı
suratını, insan kokusu sardı genzini. Zor bela yürümeye çalıtı, ayaklarına takılan soumaya balamı
kanlı bedenler arasından. Az ilerden bir inilti geliyordu sanki. Silahını bıraktı, sesin geldii yere
yöneldi. Çatıma öncesi heyecanını yeniden yaıyor gibiydi. Oradaydı, köede hemen pencerenin
dibin-deydi o, artık çerçevesi bile olmayan pencere boluunun yanında.
Eildi, bir yerini incitmemeye çalıarak kucakladı. Upuzun siyah saçları vardı. Yerden kaldırırken
öfkeli öfkeli bir eyler mırıldanmıtı. imdi kucaındaydı. Gözleri kapalıydı, kaları kalındı,
simsiyahtı. Güzel yüzü parıltılıydı, terlemiti. Yerde yatanlara, takılmamaya, basmamaya çalıarak
çıktı kapı boluundan. Serin havaydı belki de o gözlerin açılmasını salayan. Korkunç bir kin
okunuyordu deniz rengi gözlerinde. "Korkma" diye mırıldandı. Dostu, tek bir mermisi bile
hedeflememiti onları, inanmalıydı buna. Hayır, sözlerle anlatamazdı. Yalnızca gözlerine baktı, baktı
ve maviliklerle yitirdi kendini.
Saatlerdir ellerinden ölüm kusan yaratıklar çekirge sürüsü gibi dalmılardı ölü eve. Ayaklarından
sürüyerek çıkarıyorlardı içerdekileri sonra da oraya ne zaman geldiini bilmedii bir kamyonun
arkasına atıyorlardı gürültüyle. akalamalarına, barımalarına köyün köpeklerinin ulumaları elik
ediyordu artık. O ise kucaında yaralı genç kadın, öylece ayakta duruyor bekliyordu. .
Kulaının dibinde patlayan sesle irkildi.
- Ne dikiliyorsun öyle?
Tetie dokunan ilk parmaın sesiydi bu. Gözlerinde irenç parıltı baında dikiliyordu.
- Yaıyor, diyebildi kucaında genç kadınla.
- At O'nu da aracın arkasına, hadi sallanma.
Yava, ürkek adımlarla yöneldi, özenerek koydu onu aracın arkasına, ölü bedenlerin yanına; baı
bir arkadaının ayaının üzerindeydi. Birden öfkeye kestiini gördüü genç kadının. Namluyu itmek
istercesine deil de, sanki o irenç yüzü görmemek için etiyle yüzünü kapadıını gördü. Herey bir
anda oldu. Döndü baktı. Vahetin parmaı tetikteydi yüreini parçalayan o sesle sarsıldı, dondu adeta.
imdi genç kadın beyaz yüzünde öfkeyle cansız yatıyordu aracın arkasında.
Uzaklatı oda; yüreinde genç kadının kiniyle, sanki sevdalısı ölmücesine hüzünle...
Gökyüzü aydınlanmaya balamıtı. Karıdaki tepenin yükseindeki evlerin pencerelerine günein ilk
ıınlan dümeye balamıtı bile. Kadınlar ise erken gidecek kocatan için çaydanlıı ocaa
koymulardır imdiden.
Berivan bunları yaayamayacak, Zozan da, Misri de... Dalardan dökülen ııklar, kayan yıldızlar
da...
Genç adam kolunda karısı, kucaında bebei kentin kalabalıına karımı yürüyordu. Otobüs
duraına gelmilerdi. Nefesleri havada donuyordu sanki, öylesine souk bir kı günüydü. Kar ipeksi
temizliini yitirmi! Kirlenmi, kaygan, sert buz parçalarına dönümütü. Seyyar satıcıların sesleri de
havada asılı kalıyordu. Otobüs duraı kalabalıktı, otobüs yoktu. Caddeden camları buulanmı
minibüsler, taksiler geçiyordu. Bekliyorlardı. Berivan'ını sarmıtı, bastırmıtı gösüne. u otobüs bir
gelse de evlerine gitseler artık:
Akam gazetesini satan çocuun sesi, onu, bir türlü gelmeyen otobüsten de, dondurucu souktan
da aldı götürdü. Gazete satıcısı çocuun sesinde mavi gözlü genç kadının öfkesini duyuyordu...
Cehennem zebanisi öldürülmütü!..
TAVIR
40
RÖPORTAJ
KÜRT RESM SANATI ÜZERNE
SÖYLE
ARYA RESSAMLAR GRUBU
Gün geçtikçe gelien, güçlenen, halkı
kucaklayan devrimci ve yurtsever mücadele sanat
alanında da yansımalarını buluyor. Devrimci,
ilerici, yurtsever sanatçılar örgütleniyor, emekçi
halkı kucaklayan sanat yapıtlarının sayısı gittikçe
artıyor.
Kürt halkının belli bir mücadeleye yönelmesinden
kaynaklandı. Daha önceden de resim yapıyorduk,
ayrıca devletin çeitti baskılarıyla da karılatık.
Balangıçta bu alanda insanları bulmamız güçtü.
Fakat mücadelenin gelimesiyle, devletin Kürt
halkını bir yerde benimsemesi, onların varlıını
kabullenmesi, insanların rahatlıkla kendini ortaya
Geçtiimiz günlerde bazı Kürt ressamlar bir
koyabilmesini
getirdi.
Böylece
kendi
araya gelip bir bildirge yayınlayarak "Arya
düüncelerimize yakın olan sanatçılara rahatlıkla
Ressamlar Grubu"nu oluturduklarını açıkladılar.
ulaabildik. Gelimemizin sebepleri bunlar oldu.
Bu bildirgeyi ve Arya Ressamlar Grubu adına
Tekin Fırat ve Süleyman Danıman ile yaptıımız
TAVIR: Bir Kürt ressam olarak; Türkiye'deki
söyleiyi yayınlıyoruz.
resim ortamını nasıl deerlendiriyorsunuz?
T.F.: Sanat olayı eitim sistemine balıdır.
Eitim sistemi çökmü durumda. Tabii sanat da
bununla beraber tamamen çökmütür.
TAVIR: Arya Ressamlar Grubu nasıl ortaya
çıktı? Sizi bu grubu kurmaya iten, nedenleri açıklar
mısınız?
TAVIR: Biz zaten altyapı olarak, toplum olarak
resme, heykele uzaız. unun urasında Türkiye'de
70 yıllık bir resim geçmii var.
S.D.: Biz sanatçı olarak halkın içinde yaıyoruz.
Sorunlarımızın halkın sorunlarından kaynaklandıını,
onlar için sanata yönelmemiz gerektiine
inanıyoruz. Bizim ayrıca ulusal sorunumuz var.
Bireysel olarak bir yere gidebilmemizin olanaı
olmadıı, düünce yapımıza ters dütüü için, grup
kurma yoluna gittik. Bu
T.F.: Tabii... Cumhuriyet'ten sonra aslında
sanat bir türlü eitim sistemine oturtulmadı. Resme,
sanata yönelik insanlar ortaya çıkarılmadı. Bu hem
devletin politikasından kaynaklanıyor olabilir, hem
de toplumun geçmiine dayanıyor
TAVıR
41
olabilir. Gene de bugün anladıımız kadarıyla
eitim sistemi kesinlikle sanata yönelik
deildir. Aksine insanları sanattan, düünceden
uzaklatırabilmek
için
elinden
geleni
yapmaktadır. Biz sanatımızı da insanların
düünmesini, sevmesini,
topluma
karı
sorumluluunu bilmesini, kimliini saptamasını
istiyoruz. Egemen düünce ise, sürekli bu
düünceleri köreltmeye, insanlar arasındaki
ilikileri soutmaya, kopartmaya, bireysellie,
menfaate yöneltmeye çalııyor.
TAVIR: Kendi halk sanatımızı, onun
temsilcilerini ortaya koyamadıımız, halk
sanatını yapan insanlar ortaya çıkartama-dıımız
için bu alanı bo bırakıp, burjuvaziye kendi
kültürünü ihraç etmesi için fırsat vermi
oluyoruz diyebilir miyiz?
T.F.: iktidara alternatif bir potansiyel
olmayınca, sanatta da alternatif gelitirme
olanaı kalkıyor. Olsa da bireysel ekilde kaldıı
için, kendini somut olarak gösteremiyor.
TAVIR: Ülkemiz içinde resmin yere ne?
T.F.: Türkiye ve (............... ) için re
sim iki ayrı olaydır. Türkiye genelinde re
sim ikinci planda, hatta hiç yok gibidir.
Sizin de belirttiiniz gibi dıarıdan bir ihraç söz konusu. Makine ihraç ediliyor,
televizyon ihraç ediliyor, film ihraç ediliyor. Giyimden gıda maddesine kadar
herey ihraç ediliyor. Ülkemin burjuvazi
si kendi iç dinamii ile gelimedii için
dıandaki burjuvazinin acentası gibi çalııyor, oradan satın alıp burada satıyor.
Tabii bu sanata da yansıyor... Hem Türk
halkının, hem Kürt halkının kendi sanatla-
TAVIR
rı var. El ürünleri olarak deerlendirdiimiz de,
burjuvazinin ve kapitalizmin gelimesiyle
birlikte, el sanatlarının öldüünü görüyoruz.
Halk kendi el ürünlerini ya da kendi sanatını
belli bir yerde paraya dönütüremedii baka bir
sanatla kıyaslayamadıı zaman ya da kıyasladıında bunu çok sıradan bir hale dönütürdüü
zaman
düünce
anlamında
vazgeçiyor
sanatından. Örnein, günümüzde köy el ürünü
bir kilimin sıradan naylon bir halıya
deitirildiini hem de çok ucuza deitirildiini
görüyoruz. Köylü o gözünün nuru milyonlarca
lira deerindeki kilimini getiriyor, çok ucuz bir
fabrika ha-Iısıyla deitiriyor. Çünkü fabrika
halısı ona daha cazip geliyor... Türk halkının
sanatıyla kıyaslandıında, Kürt halkının durumu
daha da zor. Burjuvazinin sanatına alternatif
sanat da üretilememi. Devrimciler, aydınlar,
özellikle Türk solu, Kürt solu, Türkiye'deki
sosyalistler sanatı hep ie yapamaz gibi
görmüler. Böyle söylenmemi belki ama böyle
deerlendirilmi. Yani biz aydınlar hiçbir zaman sanatı ele alıp, ilememiiz. Birtakım laflar
söylemiiz, hatta öyle de açıklayabilirim;
dergide, basında, yayında çıkan kitaplarımızın
kapaklarında bir ey olsun da nasıl olursa olsun
anlayıını kullanmıız. Sanatın ya da yaptıımız
iin çok daha güzel, çok daha iyi olmasını
düünememiiz. Duvara afi yapıyorsak, slogan
yazıyorsak, daha güzel yazmayı düünememiiz.
Önemli deil demiiz. Tabii bu anlayı, sosyalist
kesim içinde de sanatı ikinci plana itmi.
Burjuvazi zaten alternatif sanat gelimesin
istiyor,
42
BLDRGE
Yaadıımız çada bir yandan uzay
fethi, uydular, bilgisayar teknolojisi burjuva
sosyetesinin yaam biçimi, öte yandan
milyonlarca isiz, açlık ve sefalet burjuva
diktatörlerin zulmü, haksız savalar,
nükleer silahlanma, soykırımları vb.
çinde yaadıımız bu ortam üretici
güçlerin
geliimini
engellerken,
emperyalist-kapitalist
sistemin
kurumlama ve egemenliine yeni
olanaklar hazırlıyor. Temeli emeksermaye çelikisine dayanan bu sistem,
sanatı bir meta, sanatçıya da meta
üreticisi konumuna düürmütür..
Bize göre sanat nesnel gerçekliin,
insan tarafından, duyular aracılııyla algılanması; renk, biçim ve sözcüklerle yansıtılması, ortaya konmasıdır. nsana özgü
ve toplumsal bir etkinliktir. Üretim sürecinden ayrılmaz ve hatta onunla bütünleen bir toplum gerçeidir.
Sanatçı ise içinde, yaadıı dönemin
gerçeklerini ve o döneme dein gelimi
kültür ürünlerine (gelitikleri tarihsel
koudan göz önünde tutarak) alan ve
bunları kendi dünya görüüyle yourup
yeniden üretendir.
Ezen-ezilen, sömürgeci-sömürge çelikisi olan bir toplumda nesnel olarak
her insan taraftır. Bu anlamda istesek de
istemesek de, farkında olarak veya
olmadan yaptıımız her eylem veya üretim belli bir amaca bir ulusa ve bu ulusun
da ezilen ya da ezen sınıfına, bir tarafa
hizmet eder. Tarafsız olduunu id-dia
eden herkes en büyük yalanı söylüyordur
("Tarafsızlık en adice taraf tutmaklar")
Taraf tutmak göreceli, nesnel bir
gerçeklik ve zorunluluktur. Sorun taraf
tutmak deil, bilerek farkında olarak
taraf olmaktır.
Biz, tüm deerlerine el konulmu, saldırı
ve imha planlarıyla yok edilmeye çalıılan bir
ulusun aydınlan olarak taraf tutuyoruz.
Ulusumuzun
özgürlüü ve ülkemizin
baımsızlıını savunan ve onun gerekleri için
çaba sarf edenlerden yanayız. Ezenlerin,
insani olmayan deer yar gılarına, kültürüne,
bize güzel diye sunulan
TAVIR
sanatlarına tepkiliyiz. Bu tepkilerimizi birlikte, örgütlü bir ekilde yansıtacak toplumsal gerçekçi bir sanat anlayıını savunuyoruz. Bu amaçla bir grup oluturduk.
Biz, sanatın sadece estetik olarak ele
alınıp yorumlandıı, içinde ideoloji, ve
düüncenin
olmamasının
savunulduu
(Burjuva sanat kuramı) günümüzde; sanatın,
toplumun deiim ve dönüümünde etkili
bir araç olduuna inandıımız için
birlikteyiz. Gerçekten resim sanatının
yalnızca biçim ve hoa gitme veya bir süs
aracı olmadıının bilincindeyiz. Resmin
insanları aydınlatmak insanların toplumsal
gerçekleri tanıyıp deitirmelerine ve eyleme
dönütürmelerini salayarak yargı gücüne
seslenmek olduuna inanıyoruz.
Çizdiimiz her çizgi, tuvala aktardıımız
her renk bilincimizin ürünüdür. Amacımız ii
basitletirmek bayaılatırmak deildir.
Sanatı özsüzletirmek, gerçek amacından
saptırmak hiç deil. Son bir yılı akındır
resim piyasasında kopan soyut-figütif ve
ulusal-evrensel amatası öze ilikin bir
kavga deil, piyasadan parsa kapma ve
post kavgasıdır. Burjuva sanatçılarının
kendi aralarındaki biçim kavgalarıdır.
Biz, düüncelerimizi "en iyi" (görecelilii
içinde) nasıl yansıtabiliyorsak (figür--soyut,
naif-akademik) o teknik ve malzemeyle
aktarmayı hedefliyoruz. Halka ramen halk
için sanat deil, halkın kültürel deerlerini,
gelenek
ve
göreneklerini,
tarihini,
efsanelerini kalıcı birer belge eklinde
ileyerek, evrensel bir konuma getirmeye
uraacaız. Tüm ulusların sanatlarını da
inceleyip onlardan yararlanma ve kendi
ulusal deerlerimizle dünya sanatına katkıda
bulunmaya çalıacaız.
Bu amaçla 1- Toplumcu gerçekçi, 2nsancıl, ulusal ve çada, 3- Dar grup-çu
anlayılardan uzak ve birletirici ilkeleri
temel alacaız.
Arya Ressamlar Grubu
43
yok etmeye uraıyor. Sanatı hazır alıyor,
metaya dönütürüyor, satıyor para
kazanıyor. Sosyalist kültür ya da sosyalist
bilinç içinde sanat henüz bir yere
oturmamı. Belki burjuvaziyle edeerde
dılanmamı ama, ura alanı olarak ele
alınmamı. Böyle olunca karı sanatı; yani
burjuvazinin sanatına tepkisel olarak
gündeme gelen, gerçekten halkın sanatıyla
ba kurup, onun kendi sanatını ortaya süren
ürünlerde, burjuvazinin sanatıyla boy
ölçüebilir hale getirme uraı verilmemi.
Bu durum iki halk içinde geçerli. Böyle
olunca bizde sanat yok gibi. Yine de tek tük
insanlar akmıtır burjuvazinin sanatına
tepkisel olarak. te yazıda, iirde, resimde
ama baarılı olamamılardır. Çünkü baarı
alanı çok zayıftır. Sanat belli bir ekonomik
gücü gerektirir. Bu gücü bulmak
zorundasınız. Bu bizde yok. Bir de tek
olunca çok daha zayıf düüyoruz. Bizim grup
olma çabamızın birinci temeli bu, nerede
savaırsak savaalım hele bir de sanat alanında
savaıyorsak birey olarak savamak bir
sonuç yaratmıyor. Bir baarıyı, bir yere
gelmeyi, düündüün alanı etkin hale getirmeyi dılıyor. in burasında Kürt sanatına
gittiimizde, Türk burjuvazisinin kendi
kültürünü yok saydıını görüyoruz. Onlara
göre Kürt yoktur. Kürt halkının sanat
namına bir tek ürünü yoktur. Yıllardır bu
böyle lanse edilmi. Kürt aydını, kendini
Türk aydını olarak tanıtmak zorunda
bırakılmı,. Örnein, Yaar Kemal, Ahmet
Arif, Ahmet Kahraman benzeri bir sürü
aydınımız özünde Kürt olmasına ramen,
kendi öz kimliine sahip çıkamamıtır,
çeitli baskılardan dolayı, Kürt
TAVIR
ulusunun verdii uralar gerici, yobaz
feodal biçimde ele alınmı. Yazılan sa
natta da böyle deerlendirilmi. Türki
ye'den Avrupa'ya giden Türkler, nasıl en
geri, en sıradan, en zor ilerde çalııyor
larsa, ( .............) dan Türkiye'ye gelen
Kürtler için de durum böyledir, ya inaat
çisidir, ya hamaldır, ya pazarlamacıdır ya
da tuvalet temizleyicisidir. Yani hiç bir
yerde kalemle uraır, daha temiz bir meslee
uzanamamıtır. Çok az insanımız bu tür
ilerde görev almıtır; tabii kendi
kimliklerini
inkâr
ederek.
Böyle
baktıımızda da Türkiye'deki Kürt sanatı yok
sayılır. Kürt folkloruna bakıyoruz; Türk
halk oyunu olmu. Kilimine bakıyoruz, bir
"Jirki" kilimi Türk kilimi olmu. Bu
burjuvazinin Kürt halkına bir küfürü demektir. Çünkü kendisine ait olmayan bir
ürünü o halka mal etmeye uramaktadır.
Bir yanıyla da bir halkın ürününü elinden
alarak o halka küfretmektedir. Burjuvazinin
tek çıkan kâr elde etmek, bunu yaparken de
halkları birbirine kırdırmak olduu için,
küfür olup olmaması onun için önemli
deildir. Bu müzikte de böyle olmu. Türk
halk müzii var, ama öyle bir hale getirilmi
ki Kürt halk ürünü Türkçeye dönütürülmü.
Sanki Türk halk müzii yok gibi, Türk halkı
hiçbir ey yapmamı gibi, bir baka halkın
ürünleri çalınmı. Kürt halkı kendi
ürünlerine sahip çıktıı zaman geriye birey
kalmıyor. Beikçi'nin bir açıklaması var:
Televizyondan,
radyodan
söylenen
arkıların özünü alın, onları çıkarın ne
söyleyeceksiniz?" Gerçekten Kürt halkının
içinden çıkıp gelen Kürt aydını, yok
denecek kadar azdır. Özellikle 80
sonrasında, ya da
44
70 sonrasında bir takım aydınımız kendi
kimliine sahip çıkma uraı verdi. .
TAVIR: Verilen yurtsever mücadele,
devrimci mücadele sanatçıları ve sanat
ortamını etkiledi, gelitirdi, bir araya getirdi
demitiniz. Bunu biraz daha açar mısınız?
T.F.: 80'lere doru Türk soluyla Kürt
solu kendi içinde bir takım farklılıklar ya
adı. Kürt kökenli insanlar kendi sorunla
rına kendi ülke balamında yaklamak
zorunda kaldılar. Yani Türkiye'de bir
(........) kısmı olduu, oranın artık Türki
ye olmadıı gündeme geldi. Bu balan
gıçta siyasi arenada yanlı da olsa, bir
takım aksaklıklarda olsa, farklı görülerde içerse, o ülke insanının kendi sorunlarına sahip çıkmasını getirdi. 80 sonrasında halkın da mücadelenin içine bizzat
katılması, yılların o birikmi yok sayılmı
ulusun kendi sorunlarının farkına varması bu ulusun okumu, asimile edilmi aydınını da kendi sorunlarını düünmeye itti. Buna Türk burjuvazisinin de katkısı oldu. Bulgaristan'dan göç eden Türklerin
sorunu gündeme geldiinde, Türkiye'nin
her alanı açılırken, para yardımı yapılırken, ev, toprak verilirken Kürtlerin evlerinin ve topraklarının olmadıını düünürsek çizilen Misak-ı Milli sınırları için Kürtler bo yere ölmü oluyor. Sava sonucunda mülteci olmu Türkiye'ye sıınmak zorunda kalmı Kürtler özel kamplarda barındırılıyor, özellikle yasalara, anlamalara uradan gelirse u, buradangelirse bu maddeler biçiminde çekinceler konuyor. Bütün dünya çocuklarının
TAVIR
bayramıdır diye yasallaan 23 Nisan, kendi
nüfusunun yarısına yasak ise nasıl bayram olur.
Bütün bunlar Türk burjuvazisinin yıllardır "Da
Türkü" dedii, yıllardır "siz bize eitsiniz"
dedii, yıllardır "biz size engel olmuyoruz" diye
getirdii yaklaımları tümüyle yok saymı
oluyor... Ben ne kadar Türk ressamıyım
dersem diyeyim, benim kimliimde falanın
oludur, falan bölgedendir, hatta falan airettendir diye ibareler olduu için, Türk burjuvazisi
beni kendinden saymayacaktır. Kendi
kimliimi inkâr edersem, kii olarak Türk
burjuvazisinin istedii biçimde kendime ihanet
edersem Türk sanatkârı sayılabilirim. Böyle
yapmadıım sürece sanatkâr sayılmayacaım,
devletin bana salayacaı hiçbir yardım
olmayacak aksine ikenceleri gündeme
gelecektir. Sergi açmamam için zorluk
çıkaracaktır. Geçen yıl Türkiye'de bir sürü galeri
sahibiyle görüüp, sergi açmak isterken açacaım serginin adı "Halepçe" olarak belirginletiinde "galerimiz doludur, u zamanda
gelin" denilerek kapıdan kovuldum. Bütün
bunlar her zaman gündeme gelecektir. Biz
yıllardır yok edilmi, yok sayılmı, mümkün
olduunca devlet eliyle silinmeye çalıılmı
halkımızın kültürüne sahip çıkmak zorundayız.
Bunlar kilimidir, motifidir, halkın kendi
ürettii sanatıdır ve yaam biçimidir. Buna sahip
çıkarsak bizimle yaayan halkın sorunlarına da
sahip çıkacaımıza inanıyorum. Ben Türk
ressamlarının da, Kürt ressamlarının da kendi
sorunlarına sahip çıkmalarından yanayım.
Böylece iki ressam
45
yanyana gelip ortak sergi açabilir, ortak görü
önerebilir. Nitekim böylesi Türk ressam
arkadalar var. Biz grup olarak ulusal
sorunlarımızı, yine gelien ulusal sorunlarla bir
balantı içinde gündeme getirmek, böylece Kürt
halkıyla ilikiye geçmek, baarabilirsek Kürt halk
sanatını, resim sanatını bir yere getirebilmek
amacındayız. Bugün Kürt müzii var, düünlerde,
folklorda ve oyunlarda çeitli biçimlere getirilmi
Kürt tiyatrosu da var. Kürt yazısı, edebiyatı da
var. Ama Kürt resim sanatı yok. Sürekli göçler,
sürekli savalar böylesi bir sanatı oturtamamı. Biz
ressamlar olarak resim sanatını; halkımızın bu
yönünü ele almak zorundayız. Bu grubun uraını,
çalımasını daha geni kitleye götürmek, daha çok
katılımı salamak, var olan devlet resim anlayıının
dıındaki akademi de belirli perspektifler verilir,
halktan mümkün olduunca uzaklaılsın, istemleri
gerçeklemesini halk sanatından uzak eyler
üretilsin istenilir bir okula dönütürmeyi
hedefliyoruz. Ürettiklerimizi sergilemek için bir
galeri oluturmak, sonrasında bu galeriyi bir
müzeye dönütürmek böylece ürünleri saklayıp,
korumak
hedeflerimiz
arasında.
Bunu
baarabilirmiyiz bilemiyorum ama hedeflerimiz
arasında bunlar var... Resim her ülke insanının çok
rahat anlayabilecei evrensel bir sanat. Ancak, Kürt
kökenli bir ressam, kendi ulusal deerlerini ele
alarak yaptıı zaman bir Kürt resmi olabilir. Bu
resim o ülke insanlarının sorunlarını gündeme
getirirse, ulusal bir takım öeleri içerip evrenselletirebilirse, dier dünya halklarını da
kucaklayabilir. Amacımızdan biri de bu.
TAVIR
Ulusal bitmitir, evrensel olmalısın, buna
inanmıyorum. Aç bir insana güzel eylerden
bahsetmek ona yarar salamaz, önce onun karnını
doyurmak zorundayız.
TAVIR: Ama özde
nuyorsunuz deil mi?
evrensellii
savu-
T.F.: Kukusuz, özden çıkarak evrensel. Yani
bireyden genele çıkmak. Çünkü biz henüz
kiiliimizi kazanmı, birey olabilmi deiliz.
Hukuksal alanda ele aldıımızda düne kadar
yoktuk. Ve halen yokuz. T.C televizyonu Kuzey
Iraklılar kavramını kutlanıyor. Bu denil yok sayılan bir ulusun insanıyız. Ben buradayım, adam bana
bakarak "sen yoksun" diyor. Bu yüzden ulusaldan
evrensele gitmek zorundayız.
TAVIR:
Kürt
ressamlarının
Türkiye
emekçilerine karı da sorumlulukları var.
Resimlerinizde
halkların
birlii,
kardelii
dorultusunda neler yapmayı düünüyorsunuz?
S.D.: Biz halkların birlikte mücadelesi
ni hiç bir zaman yadsımıyoruz ve Kürt
sanatçılar biraraya gelirken Türklerden
ayrı birey çıkaracaız demedik. Bu alan
da Kürtlerin olmayıından dolayı bu birli
i oluturduk. ............ Kürtlerin kendi var
lıklarını kanıtlamaları gerekir. (...........) top
raklarına bakın, Kürtlerin bir mücadelesi
var. Türkler de mücadelelerini somut ola
rak ortaya koyup aynı hedefe yönelmeli
dirler. Türk sanatçı arkadalar da toplum
sal gerçekçi temelinde ortaya çıksınlar
ondan sonra ortaklaa daha güzel günle
ri kucaklamak için birlikte mücadele ede
lim.
46
SANAT BLDRS
KEMRLEN BEYNLER,
SIZLATILAN YÜREKLER
YUSUF DOAR
1 Mayıs, içilerin birlik, dayanıma ve mücadelesinin
sembolletii ve kutlandıı gündür. Böyle bir günde
sergimi açmaktan dolayı mutluyum. Ancak, üzgünüm de;
çünkü içilerin bu günleri onlara çok görülmektedir.
Kutlama istekleri nice insanımızın canına mat olmu,
nicesinin sakatlanmasına neden olmutur. Dileim,
sergimin açıldıı bugün, içiler de bayramlarını özgürce
kutlasın.
Zaten, burjuva denince baskı, yasaklama geliyor,
insanın aklına hemen. Kendinden bakasına hayat hakkı
tanımamak; insanların beyinlerini kemirip, yüreklerini
sızlatarak, Milyonlarca Kürt'ün dilini ve kültürünü
yasaklayıp yok etmek peindeyken; emperyalist Batı
ülke dillerini ve kültürünü yerletirme peindedir.
Dilden tutun da eitime, yeme içme ekillerine, sanata
kadara sömürgeci anlayıı insan bedeninin her santiminde
hissettirmeye çalımaktadır. Emperyalist ülke dillerini
örenmek içininsanlar, öyle bir yarıa sokmaktadır ki, asıl
kendi mesleklerini bir kenara atmak zorunda bile
bırakmaktadır. Doktor, mühendis, öretmen... ve daha nice
meslekten insanımız, dil örenme uruna o ülkelerde çocuk
bakıcılıı, garsonluk, bulaıkçılık
gibi
ilerle
uramaktadır. Binlerce insanımız dil öreneceiz diye
zaman ve paralan kurslara harcatılmakta, yine binlerce
çocuumuz yabancı dille sömürge tipi eitim veren
okullara girmek için yarı atı haline getirilmektedir.
. Burjuva feodaller, bugün, emperyalist ülkelerin
çöplük kültürünün Türkiye'de üretilmesine ara-cılık
etmektedirler. Kendi gidecekleri yer de zaten çöplük
olacaktır ya. Poetteki hamburgerleriyle, pet iedeki
içecekleriyle, sinemasından, TV yayınlarına, gazete dergi
basımlarına, sanat gösterilerine kadar hepsinde çöplük
egemenlii vardır. Anlık yiyip içerek atılan pet ieler,
plastik ambalajlar, naylon poetler gibi anlık izlenip
atılan müzik, resim, film gösterileri, aza hemen gelip düünmeden ortaya pat diye ablan 1 saat sonra unutulan
konumalar... örnekleri sıralasak yer kalmayacak. Artık
üretecek gücü de kalmamıtır. Önceden üretilmi sanat
çalımalarını, tekrar tekrar kopye ederek ya da anlık
gösterilerinin, filmlerinin hareket noktası haline getirip
onun gücünden faydalanma yoluna gitmektedir. Anlık
nefes alma süreçlerine bel balamı durumdadır.
Teknolojik gösterilerle de bu açıını gizleme
peindedir. Ama teknolojik baskı, sanatsal güç ile ters
orantılıdır. Bundan dolayı da saman alevi etkisini bırakabilmektedir.
Kullan, at çöp kültürüyle insan da kullanılıp
atılacak tüketim aracı haline getirilmektedir. Özellikle
kadın; bir saa bir sola dönen anzımanlı çamaır
makinesidir, bazan bir televizyon, bir buz-dolabıdır, bir
arabadır. Yani kullanım araçlarıyla özdeleen bir tüketim
maddesi. Kıyma ete indir-
genmi bir cinsellik üzerine temellendirilmektedir, bu
tüketimde. Aslında bu indirgeme kendi cinsel
iktidarsızlıını da beraberimle getirmektedir.
te batan beri anlattıım bu egemen kültür,
beyinlerin kemirilmesi, yüreklerin sızlatılması temeli
üzerimle yükselmektedir. Sanatlarını, bu temel talarıyla
ina edenler de kitaplarının okunmadıından, filmlerine,
resim sergilerine izleyici gelmediinden ikayetçi
olurlar.
Burjuvazi, bu sanat çalıanlarına da kendisinin
yaptıı gibi halkla aralarına duvarlar ördürmektedir.
Halkla arasına duvarlar ördürenlerin de sızlanmaya haktan
olmasa gerek. Çünkü onlar, beyinlerin kemirilip,
yüreklerin sızlatılmasına ortak olmulardır.
Resim sergimle birlikte bir bildiri yayınlamamı
garipseyenler çıkıyor, hatta bazı yazarlarca eletiriliyor
da. Ama kitle iletiim araçlarının yüzüne kapatılmı biri
olarak buna hakkım var. Sizlere ulamanın araçlarından
biridir; bu bildiri. Sırtı açık elbiseli kadın arkıcının sırtını
TV göstermedi diye gazetelerinde manet yapan
eletirmenler, bu güne kadar TV'de tam 3 defa sansüre
uruyor, sergilerim çeitli engellerle karılaıp kapatılıp,
saldırıya urayıp da hiç ses çıkarmıyorlarsa bildiri çıkarmamı da eletirmeye hakları yoktur. Evet, TRT 3 defa
yaptıı, sergi çekimlerini ve röportajı sansür etti,
yayınlamadı. Aslında, sansürün ve yozluun simgesi
haline gelen TV'de sansüre uramam; benim için ayrı bir
onur kaynaıdır da. Burjuvazi ne kadar engellese de;
sergilerim, halkla elektrik devresi gibi bir iletiim
kurmaktadır. 10 gün gibi kısa sergi süresinde 5000'i aan
izleyici sayıları, 100.000'i aan çalımalarımın
reprodüksiyonlarının dünyanın birçok ülkesine ulaması
bunun göstergesidir. Özel galerilerin TV'den basına kadar
tüm iletiim araçlarını seferber edip reklama yönelik
çabalarla oluturduu sergilerin toplam izleyici sayıların
benim
bir
günlük
izleyici
sayıma
ancak
ulaabilmektedir.
Sergilerimin açılmasında, galeri temini yönü n-den
tutun da resimlerimin dialarının çekilmesine kadar, kart,
afi basımından taınmasına, tuallerin hazırlanmasına
kadar hiçbir maddi karılık - beklemeden yardımcı olan,
bu cokuyu benimle birlikte paylaan dostlara
teekkürü borç bilirim. te, gelecein Demokratik Halk
Kültüründe de bu paylaım cokusu, bireysel cokunun
önüne geçecek. Parayla satma ya da satın alma yerine
sanatlarını hep birlikte kendileri üretip o morali birlikte
yaayacaklar; engelleme yasaklama olmadan. Ekonomik
ve siyasal alandaki enkaz gibi çöplük kültürü de ortadan
kaldırılacak. Dostlua, sevgiye dayalı, insanların
birbirine güvenerek, paylaarak ürettikleri kültürel
alanda, burjuva feodallerin ördükleri duvarlara da yer
kalmayacak. Çünkü kısanların saklanması ya da bir eyleri
saklamasına hiçbir neden kalmayacaktır. •
47
TAVIR
"MZAH, GÜÇSÜZÜN GÜÇLÜDEN ÖC
ALIIDIR"
AKF ÖZKAL
Bir sava daha yaandı dünyada. Sırf
emperyalistler zengin olsun, çıkartan zedelenmesin, rahatları bozulmasın diye.
Çarklar ona göre iledi ve halkı artan ikencelerle, hayat pahalılııyla, zamlarla
babaa bıraktı. "Hayır..." diyenler, karısında silahlı insanları, askeri, polisi, ikenceyi buldu. Emniyette, gözaltında
"kaybolmalar", üçüncü, altıncı katlardan
aaıya dümeler, ardı ardına gelen dergi,
dernek baskınları, talanlar günlük basında
sık sık okuduumuz gelimelerdi. Bu olaylar
mizah
dergileri
içinde
çok
iyi
malzemelerdi. Çok çeitli karikatürler, yazılar yayınlandı. Kukusuz hepsi bu sorunlara duyarlılıın getirdii üretimlerdi.
Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bazı
ürünler insanlık adına, çalar boyunca
günümüze taınan deerler adına önemli
hatalar içeriyordu. Örnein, "koyun" yerine konulan halk, "kıro" tiplemesiyle çizilmeye çalıılan kırsal kesimden gelme insanlar, mizah üretme adına devrimci deerlerin ayaklar altına alınması, devrimci
insanların gülünç duruma düürülmeye
çalıılması vs... Bunun son örnekleri olarak
Limon dergisinde, gözaltında "kaybo-
TAVIR
lan" Yusuf Eriti ile yine gözaltında slogan
attıı için kafası duvarlara vurularak beyin
travması geçirmesine neden olunan bir
devrimci ve zmir DEMKAD ubesinin
baskınıyla ilgili "mizah" yazıları gösterilebilir.
Mizah, sözlüklerde yazılı olduu gibi
"kimi düünceleri nükte, aka ve takılmalarla süsleyip anlatan bir yazı çeidi, gülmece" deildir. Bu sınıflarüstü bir tanımdır.
Bu tanım, mizahı salt okuyucuları hoça
vakit geçirmede bir araca indirgiyor. Bu
tarama göre mizah, halkı sudan nedenlerle
güldürmeli, yerine göre açlıını bile
unutturmalı, kendi sınıfından insanlan
"kıro" diye niteleyip halkın içinden belli
tipler seçerek halka bunları gösterip,
onların kendilerinden yana olanlarla alay
etmeleri salanmalıdır. Buna ise özellikle
son dönemde televizyonda ba köeye
oturtulan
"Bizimkiler"
dizisindeki
tiplemeler örnek gösterilebilir. Sömürücü
sınıftan insanlarla ilgili tek bir yergi öesi
bulunmazken hatta örnek aile tablolaları
çizilirken- dier taraftan bir emekçi -kapıcıailesi her türlü alay konusu yapılabiliyor.
48
Mizah, her eyden önce sanatçının
kendisini belli bir safta tanımlamasıyla balar.
Mizah, sanatçının kendisini belli bir sınıfın
yanında yer alarak, karısına aldıı sınıfı ya da
sınıftan insanları gülünç duruma düürmektir.
Bu anlamda mizah sanatçısı çizdii her
karikatürde, yazdıı her satırda kalemini kime
karı kullandıını bilmek durumundadır. Eer
yaptıı, halktan bazı tipleri, devrimcileri ele
alarak onları küçük düürmekse, bu durum
sanatçının subjektif niyeti ne olursa olsun
sonuçta, objektif olarak halkın karısında yer
almaktır.
Oysa mizah en aır koullarda bile halkın
safında yer almı, ona moral kaynaı olmutur.
Halkın üzerindeki baskıların çok aırlatıı
dönemlerde bile, önemli bir muhalefet aracıdır
mizah.
Egemenleri açıktan eletiremeyenler ona
bavurmulardır.
Baskıların
aırlatıı
dönemlerde çok güzel mizah yapıtları ortaya
çıkmıtır. Bu yüzden egemen sınıflar mizah
ustalarına da baskı uygulamaktan geri
durmamılardır.
Baskı
ve
sindirme
politikalarıyla baarıya ulaamadıkları noktada
ise mizahı sulandırmaya çalımılardır. Mizahı
asıl olması gereken ilevinden soyutlayarak onu
normal bir yazıyı "süslemeye" sadece kaba bir
"gülme-ceye" indirgemeye çalımılardır.
Onlara göre mizah okuyucuya hoça vakit geçirmelidir, o kadar,
Oysa bunlara ramen yüzlerce yıl öncesinde
bile Anadolu'da da baskıların alabildiine
younlatıı dönemlerde, düzeni çok kurnazca
yöntemlerle yeren, eletiren iirler yazılmı,
fıkralar üretilmi-tir.
TAVIR
ite Âdemî'den birkaç dize:
"Bu kullar sultanın kulu diyorlar / Utan
Tanrı kendi kulundan utan / Yalı börek
yeyip atlas giyiyorlar / Utan Tanrı kendi
kulundan utan / iin az aın az biraz düün az
/.../ Utan Tanrı kendi kulundan utan / Fakire
cehennem zengine cennet / Beerin baına
sarmısın cinnet / Kula kul olanda sana ne
minnet / Utan Tanrı kendi kulundan utan / Bu
sözü burada Ademi söyler / Sanma ki seninle
yarenlik eyler / Dünyayı bölmüler paalar
beyler / Utan Tanrı kendi kulundan utan".
Ve ite yine Nasrettin Hoca'dan bir fıkra:
"Hoca, sadakasını, fitresini, zekatını gider
Akehir'in en varsıl adamına verirmi. Adam
ki konaklar, balar, bahçeler, mallar, altınlar
sahibi. Bir Akehir'li yolunu çevirmi
hocanın:
- Hoca, neden bu adama verirsin? diye
sormu.
Hoca: Bakıyorum Tanrı hep ona veriyor,
Tanrı yanılmaz deyip, bende götürüp ona
veriyorum, demi."
Daha bunlar gibi açık ya da kapalı düzeni
yeren birçok örnek vermek olası. Mutlaka o
dönemlerde de mizah üretme adına oklarını
yanlı yerlere yöneltenler olmutur. Fakat
bütün bunlardan bu günlere kalanlar sadece
olması gereken anlamda mizaha denk düen
yapıtlar.
Bazı gazete ve mizah dergilerinde yer alan
halkı, devrimcileri küçük düüren "mizah"
yapıtlarına deinmek gerekiyor.
Böylesi ürünlerin ortak özellii konusunun
devrimciler ve devrimci deerler
50
olması ve onların gülünç duruma düürülmeye
çalıılmasıdır. Bu bazen tüm dünya halkları
tarafından kabul görmü sosyalist önderlerin
alaya alınmasında somutlanırken, bazen de
ülkemizdeki devrimci örgütlenmelere kara
çalmada ifadesini buluyor. Mizah üretme adına
yine dünya halklarının rehber edindikleri
"bütün ülkelerin içileri ve ezilen ulusları
birlein" iarı de
itirilerek "bütün ülkelerin
fahieleri
birlein"e
dönütürebiliyor.
Tabuları yıkma adına devrimci de
erler
ayaklar altına alınabiliyor.
Muhbirlik teklifi yapanlar de
il, muhbirlik
yapmaya
zorlananlar
gülünç
duruma
düürülüyor.. Newroz ateini birçok bedel
u
runa yakmaya devam edenlere hiç sıkıntı
duymadan "Kundakçı talebeler, söndürün
bakalım! u yaktı
ınız atei..." diye
seslenilebiliyor. Ya da, ikence de "Sizlere
hiçbirey
söylemeyece
im"
diyerek
alabildi
ine kararlı bir tavır sergiledi
i için
katledilen Yusuf Eriti'nin durumunu tehir
etmek için çaba sarfeden avukatına mizah
üretme adına" Siz öyle Belgradkapı gibi çingene
mahallesinde gezerseniz, arkadaınızı da
kaybedersiniz,
baka
bireyinizide
kaybedersiniz..." denilebiliyor.
Düünmek gerekir. Halktan insanların,
ikencede katledilen bir devrimcinin gülünç
duruma düürülmesine kimler gülüyor?. Kimler
seviniyor onların böylesi bir biçimde "Mizah"
konusu yapılmasına Onların acısını sıca
ı
sıca
ına yaayan ailesi, arkadaları, yoldaları
mı? Yoksa onu ikencede katledenler mi?
ken partileri düzenlediklerini söylemek,
gerçekten polisin demekler üzerindeki
baskılarını mı tehir ediyor?
Hayır... Bütün bunlar sadece, devrimcileri
alay konusu yapma, onlann canları pahasına
yürüttükleri mücadeleyi hafife almaktan baka
bir anlama gelmiyor.
unu da belirtmek gerekir ki, sanatçı istese
de istemese de üretimlerinde kendi kiili
ini de
ortaya koyar. Kendi yaamı neye denk
düüyorsa o paralelde mizahi üretimler ortaya
çıkarabilir.
Bu
anlamda,
yukarıda
bahsetti
imiz "mizah" ürünlerinin, aynı
zamanda onu üreten sanatçının da nasıl bir ruh
hali içinde oldu
unu gösterdi
ini rahatça
söyleyebiliriz.
Kendini belli bir safa koyarak karısına
aldıklarını gülünç duruma düürme oldukça ciddi
bir itir, yetkin olmayı gerektirir. Mizah
üreteyim derken halktan belli tipler seçerek
emekçi insanlarla alay etme, devrimcileri
gülünç duruma düürme gibi sonuçlar ortaya
çıkabilmektedir. Oysa bizim iimiz belki
ço
umuzun her-gün sokaklarda gördü
ü
ikencecilerle, sava sürecinde emperyalizmin
gönüllü jandarmalı
ını üstlenenlerle alay etmek,
141, 142'yi kaldırıyoruz demagpjileriyle 12
Eylül dönemini hiçte aratmayacak yasalar
çıkaranları gülünç duruma düürmek olmalıdır.
"Halktan yana mizah" üretme ancak böyle
sa
lanabilir. Aksi halde niyetimiz ne olursa
olsun, sonuçta halkın, devrimcilerin karısında
yer almı olur, mizahı asıl olması gereken
ilevinden uzaklatırma zincirine bir halkada
biz eklemi oluruz.
Ya da zmir DEMKAD ubesindeki kadınların yine mizah üretme adına kon-
TAVIR
51
"GEL K AFAKLAR TUTUSUN" KASET
ANKET DEERLENDRMES
GRUP YORUM
Tavır dergisinin IV. sayısında yayınladı
ımız ankete gönderilen yanıttan de
erlendirdik. Bu anket Grup Yorum'un
"Gel Ki afaklar Tutusun" ve di
er kasetlerle birlikte izledi
i çizginin, yaptı
ı
çalımaların dökümünü dinleyici gözüyle
bir ölçüde ortaya koyabiliyordu. Tabi ki
anket, özelde bu kaseti irdelemeye yönelikti.
Ankete 1500 dolayında katılım oldu.
Kimi yanıtlar çok detaylıydı ve samimi
bir biçimde eksik yanlarımızı ortaya koyuyordu. Elbette ki bu eletirileri tek tek
aktarabilmenin olanakları yok. Yanıtlan
kategoriletirerek ortak yanlan birletirip
aktaraca
ız. Bazı detay yanıtları da belirtece
iz tabii.
1. "Çıkardıımız kasetin süreci yakalaması, olayların nabzını tutabilmesi,
içerik, biçim ve estetik yanları bir bütün
olarak deerlendirildiinde yeterli bir
çalıma mı; daha önceki kasetlerimize
göre ileri bir aama mı, kendimizi tekrar
etmi-miyiz, yoksa bir aama katedebilmi
miyiz?" sorusunu sordu
umuzda yanıtların
%72'si kaseti bir aama olarak de
erlendiriyordu. %3'ü aama katetti
imizi düünmezken, %8'i içeri
in dinamik, yeni ve
hayatı yakalarken müzikalite ve biçim
yönüyle iyi bir çalıma olmadı
ını söylediler. %6'sı CEMO kasetinin gerisinde,
%1'i BERVAN'ın gerisinde; %2'si BERVAN ve CEMO'nun gerisinde ve %1'i de
TÜRKÜLERLE ve CEMO'nun gerisinde
bir çalıma olarak de
erlendirdi. CEMO ile
TAVIR
ede
er olarak tüm kasetlerden ileri bir
aama olarak düünenler ise %1'di. %3'ü
tüm kasetlerimizi aynı güzellikte
buldu
unu söylüyor, hiçbirini di
erinden
ayrımsamadan, severek dinlediklerini belirtiyordu. %2'si ortalama bir kaset olarak görüyor, %1'i ise eski kasetlerimizi
dinlemedi
i için bir de
erlendirme yapamıyordu.
Kaset "dinamik, militanca; ve etkileyici
bir tarzda, radikal bir çalıma" olarak
de
erlendiriliyordu. "Coku, mücadele ve
direnme" motiflerinin temel alınması
olumlu yan denilirken, yaratılan de
erlerin
ayrıca, hüznü de içererek devrimci bir
tarzda anlatılmasıyla kasetin olumlu
yanları da vurgulanıyordu.
"Slogancılı
ı ama, çok seslili
e ulama,
orkestrasyon, yorumlama ve sürece
denkli
i açısından ileri bir aama" ...........
"Bu kasette YORUM'un müzikal düzeyi
daha da derinlemi ve ortak çizgi netlemi" ..... "Profesyonelleme, yenilik,
geliim ve ustalama görülüyor" ...........
"Türkü formu çok ustaca kullanılmı".......
"Evrensel bir dil yakalanmı" görülerinin
yanında, içeri
in tekrarlandı
ı, herkese
hitap edebilecek bir kaset olmadı
ı, durgun
ve yetersiz bir çalıma oldu
u, marların
çok oldu
u, halk müzi
ine uzak bir
çalıma olup halk müzi
i aletleri-
52
ne yeterince yer verilmedi
i, çokseslili
in
sa
lanamadı
ı, fazlaca politik oldu
u"
eletirilende sıralanıyordu.
Bunların yanında "belirli bir biçimsel
aama kaydedilmekle birlikte, metin ve
anlatımlardaki zenginleme daha ustaca,
sa
lıklı ve kiilikli" gibi de
erlendirmelerle
"sözlerin tümünün YORUM'a ait
olması olumlu" ....... "Marlar dıında
halk dili tutturulmu"......"Yerel özellikleri
miz, bizim motiflerimiz daha iyi aktarılabilirdi" .... "Daha yetkin bir çalıma fakat
parçalar tekni
e bo
ulmu" ......... "Halk
müzi
i aletleri bazı parçalarda uygunsuz
ve abarttı kullanılmı"..... "Da
ları bir ke
nara bıraksanız artık!"........"Kürtçe olma
ması önemli bir eksiklik".... "Enstrümental parçalara yer vermeniz olumlu" ....
"Yer yer tempo dümü".... "ölüm orucu ehitlerine yer vermeniz bu konudaki
eksikli
i gideriyor"...... "Fatih'in Türküsü
neden yok?"....... eletirileri de yapılıyordu.
Ölüm Orucu Destanı Fatih'in de türküsüydü. Kendi misyonu, özgün bir türkü
yapmayı "öncelikle" talep etti
i için, Fatih
bizim türkümüzde aynca ele alınamadı.
Ancak Fatih, Ölüm Orucu Destanı'nın bir
parçasıdır.
2. "Kasette en çok sevdiiniz parçalar
hangileriydi?" sorusuna yanıtta Gel Ki
afaklar Tutusun %18 ile ilk sırayı alıyordu.
"Bir halk türküsü teması, günümüzdeki
devrimci mücadeleyle ustaca birletirilmi.
Kadere boyun e
menin bitimini, kavgaya
daveti gerek içerik, gerekse müzik olarak tam
bir uyum içinde aktarmısınız" deniyordu.
Dinleyicisini
kendini
sorgulamaya
yöneltmesi, insanları kavgaya ça
ırması, en
çok
be
enilmesine
neden
olarak
gösteriliyordu.
kinci sırayı %17 ile Direniçilerin Cevabı
alıyordu. Dinleyip en çok be
enen-
ler "Buradaki anlatılmak istenen duyguyu,
devrimci düünce ve yaayı biçimimizin
uyumlu bir sentezi olarak görüyoruz"
derken, baka bir neden olarak da
"insanlarımızın inanç ve kararlılı
ını arttırarak, sınıf kinimizin bileylenmesine yol
açıyor" deniliyordu.
Üçüncü sırayı ise %13'lük oranla 16
Mart alıyordu.
"Direniin önemini hayatımızın içinde
kavrattı
ı için Hasan'ın Türküsü'nü sevdik"
deniliyordu, %12'lik bir bölüm bu parçamızı
en çok be
endiklerini söylüyorlardı.
Ölüm Orucu Destanı %8'lik oranla beinci
sırayı alıyor, parçanın çok ustaca aktarıldı
ı
vurgulanıyordu. "Bu parçada umutlarımızı,
özlemlerimizi, mücadelemizi yani kendimizi
bulduk".
%8'lik oranla Da
lara Do
ru altıncı sırayı,
Madenci %5'lik oranla yedinci sırayı alıyordu.
"Maden emekçilerinin dramını çok iyi tasvir
etmisiniz, buna ra
men karamsarlı
a
dümeden kurtulu yolunu da göstermisiniz"
deniyordu.
Ferhat da %5'lik oranla bir sonraki sıradaydı. "Bu parçada cokunun iradeyle
bütünlemesini gördük, ayrıca coku, hüzün
ve kavga hepsi bir arada".
%3'lük oranla Koçaklama ve Umut 9. ve
10. sıralarda geliyorlardı. Koçaklama için
"özlemi, umudu, isyan ve savaı ve zaferi
aynı anda verebildi
i ve uyum sa
ladı
ı için"
deniliyordu.
%1'le Halay, Sasa Horonu ve "Yanıt
veremeyece
im"
cevapları
geliyordu.
"Halay'ı ritmik yapısı ve cokusundan dolayı
sevdiklerini söylerken, Sasa Horonu'nun da
çok etkileyici bir enstrümental parça oldu
u
vurgulanıyordu.
Bir de farkılı katagori vardı ki; bu dinleyicilerimiz ise "parçalarınızın arasında bir
seçim yapamıyoruz, hepsi birbirin-
53
TAVIR
den oldukça güzel" derken, %5'lik bir oran
eletiriyordu.
3. En sevilmeyen parçalarda ise, "be
enmediimiz hiç bir parçanız yok" di
yenler %95'i oluturuyordu.
%8'lik sırada gelen Madenci'ye neden
olarak "fazla hüzünlü, söylenmesi zor ve
amaçladıı duyguyu yansıtmıyor" oluturuyordu
eletirisi getiriliyordu.
%5'le Ferhat ikinci sırada, %4'erii oranlarda
Dalara Doru, Koçaklama ve Direniçilerin
Cevabı sekizinci sıradaydı. "Sözler biraz
zorlanmı, sözcükler sıkıtırılmı ve bazen de
uzatılmı" eletirisi geliyordu Direniçilerin
Cevabı'na.
Dokuzuncu sırada Sasa Horonu daha sonra
da %1'lik oranlarla 16 Mart, Umut, Ölüm
Orucu Destanı, Halay, Gel ki afaklar
Tutusun, Apo'nun Türküsü beenilmeyen
parçalar arasında yer aldılar. Apo'nun Türküsü,
"Bu parçada anlatılmak istenen direnii ne
sözler, ne de müzik karılayamıyor" eklinde
eletiriliyordu.
4. çerik olarak süreci, mücadeleyi
ve bugünün yaantısının karmaıklıını
yeterince aktarabilml miyiz" sorusuna
%74 oranla "Evet" %25 oranıyla da "yete
rince deil" yanıtlan verildi.
"Yeterince deil" yanıtını verenler unları
belirtiyorlardı:
- "Kürt halkının yaadıı gerçekler, so
mutlukla anlatılabilirdi"
- "Geni halk kesimlerinin (örnein
memurların, su eylemliliklerinin ve gecekondu
direniçilerinin vb) hak arama mücadelesine
deinmemisiniz"
- "Bu konudaki çabalarınız Cemo'da daha
baarılı"
- "Daları anlatmaktan, fabrikaları
unutmusunuz"
TAVIR
- "Emperyalizmin ülkemizdeki etkisine yer
vermemisiniz"
- "Ölüm Orucu Destanı ve 16 Mart gibi
parçalar daha önce yapılmalıydı. Böyle konular
anında müzikletirilebilmeli"
5. Halk Müzii aletlerine yeterince yer
verebilmi
miyiz?
Parçalarda
bizim
müziimizin tadı, kokusu var mı? Batı
müziinin etkisinde kalmı mıyız? sorusuna
olumlu yanıt verenler %92, olumsuz %6 ve
yanıt vermeyenler ise%2 oranındaydı. Ayrıca
"Uzun Hava" formunda yeni türkülerin
yapılması önerisi de getiriliyordu.
6. Bu soruda sözlerin ilk kez dinlendiinde
anlaılıp anlaılmadıı sorulmutu. Sorunun
yanıtları bizim kendimizi bir kez daha gözden
geçirebilmemiz açısından varolabilecek teknik
sorunlar veya stüdyo kaydından doabilecek sorunlar ya da solist arkadalardaki teknik
eksikleri ortaya koyacaktı.
Sözlerin ilk kez dinlendiinde anlaıldıını
söyleyenler %80'i anlaılmadıını söyleyenler
%20'yi oluturuyordu. Sözlerin en çok
anlaılmadıı parçalar olarak sırayla Dalara
Doru, 16 Mart ve Madenci gösteriliyordu.
7. Sözlerin akılda kalıcı olup olmadıı
konusunda yanıt verenlerden %90'ı kalıcı,
%10'u kalıcı deil eklinde görü belirttiler.
8. "Kaset teypte çalarken elik edebiliyor
musunuz?" sorusuna %92 evet, %8 hayır
yanıtı verildi.
9. "Hangi parçalara daha kolay elik
edebiliyor sunuz?" sorusuna sırayla u yanıtlar
verildi.
Bir Türküdür Direni %16, Gel Ki afaklar
Tutusun %15,16 Mart %12, Direniçilerin
Cevabı %10, Ferhat %6, Ha-
54
san'in Türküsü %6, Koçaklama %5, Marlara
%4, Halay %4, Dalara Doru %4, Madenci
%3, Umut %1
yanıtı alırken %53'lük oranı eletiriyordu. %4
yanıt veremezken, %43'ü bazı parçalarda seslerin
oturmadıını söylüyordu.
Ayrıca hepsine elik edebiliyoruz diyenler
%13 oranındaydı.
Uyumsuzlar sırayla öyle belirtiliyordu :
Dalara Doru, Gel Ki afaklar Tutusun,
Madenciye Aıt, Koçaklama; Ferhat, 16 Mart,
Bir Türküdür Direni
10. "Parçalanmızın içinde "te bu beni
anlatıyor" dediiniz parça var mı?" sorusuna
%46 oranında "evet", %12 oranında "hayır"
yanıtı verildi..
Dier oranlar öyleydi:
Direniçilerin Cevabı %13, Bir Türküdür
Direni %10, Koçaklama %5, 16 Mart %4,
Gel Ki afaklar Tutusun %3, Ferhat %2,
Dalara Doru %2, Umut %2, Sasa Horonu
%1
11. "Kasette yeterince coku ve dinamizm
var mı?" sorusu %90 oranında "evet", %10
oranında ise "Hayır" olarak yanıtlandı.
12. "Bu kasette vokaller çok mu kullanılmı? Kulaı tırmalıyor mu?" sorusu %84
oranında "Hayır" vokaller egemen deil,
rahatsız olmadık" % 14 oranında "Evet, bazen
rahatsız ediyor, daha ustaca kullanabilirdiniz"
eklinde yanıtlanırken %2 oranıyla da "Yanıt
yok" diye belirtildi.
13. "Kulaınızı rahatsız eden bir enstü-ruman
oldu mu?" sorusu %87 oranında "Hayır"
yanıtı oluyordu. Kendisini yanıt verebilecek
düzeyde hissetmeyenler %3, ve "rahatsız
eden enstrümanlar var" diyenler de %10'u
olutururken
sırayla
u
noktalar
belirtiliyordu.
Direniçilerin
Cevabının
giriindeki
trompet, Direniçilerin Cevabı parçasın-daki
piano, Flütler, Elektronik aletler, Çel-tek'teki
darbuka, Halay'daki zurna, 16 Mart'taki
flütler, Gitarlar, Cura.
Ayrıca bir kii de Grup Yorum'un solistlerini hiç baarılı bulmuyordu.
15. "Enstrümantal parçaları sevdiniz mi?
Bundan sonra da enstrümental parçalar
yapmalımıyız?" sorusunda Umut daha baarılı
bulunurken olumlu yanıt oranı %90 oluyordu.
Bu süreçte veya hiçbir ekilde enstrümental
parçalara gerek olmadıını söyleyenler %10'u
olutururken görüler öyle ifade ediliyordu:
"u dönemde gerek yok"... "Özel olarak
enstrümental parçalar yapmaya gerek yok"...
"Aırlık verilmemeli, bir kasette 2 veya 3 tane
yeterli"... "Film müzii de yapabilirsiniz" ...
"ayrı bir kaset halinde enstrümental çalımanız
olmalı"...
16. Kasetin uzun bir süre dinlendikten
sonra yorucu olduunu belirtenler %13'ü
olutururken öyle bir etki bırakmadıını
söyleyenler %87 oranındaydı. Ancak sorumuzu
anlamsız bulanlar da vardı.
17. "Aileniz beeniyor mu?" sorusu
anketimize katılan arkadalarımızın bazıları
cezaevinde olduundan yanıtlana-mazken, aynı
durumda 18. veya 21. sorular da
yanıtlanamıyordu.
Genelde bundan sonraki soruları, bizi
dinleyenlerin çevreleriyle olan ilikilerinde
Grup Yorum'un nereye oturduunu daha iyi
kavrayabilmek için hazırlamıtık.
Aileleri genelde kasetlerimizi dinliyorlardı.
Dinleyenler %60'ı oluturuyordu.
14. "Solistlerimizin sesine gitmeyen
parçalar yar mı? Hangisi?" sorusu "yok"
TAVIR
55
Dinleyip be
enenler %50, be
enmeyenler
%32 ve dinledikleri halde fikir belirtmeyenler ise %18 oranında bulunurken,
genelde ailede anne ve babanın klasik halk
müzi
i dinledi
i ortaya çıkıyordu.
18. "Kaseti dinlemek için sizden kaç kii
istedi " sorusu genelde olumlu yanıtlanırken,
sayılar ortalama 5-6 kii oluyordu. %80
oranıyla kasetin bakaları tarafından talep
edildi
i belirtiliyordu.
19. "Siz dinlemesi için kaseti kaç kiiye
önerdiniz?" sorusu, sadece %12 oranında
"önermedim" diye yanıtlanıyordu. Ortalama
4 - 5 kiiye hatta bazen herkese önerildi
i
ifade ediliyordu.
20. "Bu kaseti size hiç dinlememenizi
öneren oldu mu?" sorusu %76 oranıyla hayır,
%24 oranıyla evet yanıtı alıyordu.
21. "Minisbüsçü tanıdıınız var mı? Grup
Yorum çalıyor mu" sorusu %66 oranında
tanıdı
ım yok", %13 oranında "var, fakat
çalmıyor, genelde arabesk dinliyorlar", %21
oranıyla da "evet kasetinizi çalıyorlar" eklinde
yanıtlanıyordu.
22. "Köyünüzde Grup Yorum dinleyen
var mı?" sorusu %40 oranında "var" eklinde
yanıtlandı.
23. "Sevdiiniz müzikçileri sıralamanız
gerekseydi, Grup Yorum da içinde olmak
üzere ilk bee sırayla kimleri yazardınız?"
sorusu öyle sıralanıyordu.
lk bata Grup Yorum yer alıyordu.
Hemen hepsi 1. sıraya Grup YORUM yazıyordu. Fakat 2. ve 3. sıralarda gösterenler
de vardı.
Grup Ekin 2. sırada hemen ardından
gelirken gene de 2. sırada ve çok az da olsa
3. sırada geliyordu.
3. sırada Ruhi Su bulunuyordu. Ruhi Su da
en sevilen sanatçı olarak 3. ve 4. tercihlerde
yer alıyordu.
Sadık Gürbüz ve Edip Akbayram da 3., 4.
ve 5. sıralarda,
ivan 2., 3. ve 4. sırada,
Ferhat Tunç 3., 4. ve 5, sırada,
Ezginin Günlü
ü, Grup Baran ve Ali
Asker, sayısal yo
unluk açısından Ferhat
Tunç'tan sonra gelirken 2., 3., 4. ve 5.
sıralarda yer alıyordu.
Rahmi Saltuk, Sezen Aksu ve Muhabbet
Üçlüsü (Yavuz Top, Arif Sa
, Musa Ero
lu)
2. 3. 4. ve 5. sıralarda yer aldılar.
Selda, Kızılırmak, Ahmet Kaya ve Emekçi
de 2. 3. 4. ve 5. sıralarda yer. aldılar.
Yeni Türkü, Melike Demira
, Klasik Batı
Müzi
i ve Savage Rose dinleyenleri 3. ve 4.
sıralarda Fuat Saka, Nana Masuarl, Victor Jara,
Sümeyra Çakır, Teodorakis, Nizamettin Ariç,
Kayahan, Esin Afar, Akın Nur Yengi,
Faranduri, 4. ve 5. sıralarda. Muazzez Abacı,
Ajda Pekkan, Bilgesu Erenus, hsani, Zerrin
Özer, Hümeyra, Ali Ekber Eren, ahturna,
Özde-mir Erdo
an, Fikret Kızılok, Arif
Kemal, Mahsuni, Hakan Yılmaz, Nilüfer,
Alpay, Barı Manço, Aık Veysel, Hüseyin
Türko
lu, Ça
da Türkü 3. 4. ve 5. gibi de
iik sıralamalarda nadiren yer alırken,
Kızılordu Korosu da ön sıralarda yerini
alıyordu.
24. "Bir müzik aleti çalabiliyor musunuz?
Hangi parçalarımızı çalmak hounuza
gidiyor" sorusu en çok ba
lama ve flüt olarak
yanıtlandı. Bizi dinleyen arkadaların %15'i az
da olsa enstrüman çalabiliyor ve bir çok
parçamızı seslendire-biliyorlardı.
Bu ankete ilikin de
erlendirmeye katılan
arkadalara teekkür ediyor ve yeni çıkan
"Yürek Ça
rısı - Ey Hevalo" adlı kasetimizin
eletirisini de bekliyoruz.
Livaneli en çok yer alan sanatçılardan
biri olurken 2., 3., 4. ve 5. sıralara
yazılıyordu.
TAVIR
56
YÜREK ÇARISI - EY HEVALO
GRUP YORUM
"Gel ki afaklar Tutusun" adlı kasetimizden
sonraki süreçte, mücadelenin
emekçi kesimleri sarmaladı
ı, emekçi yı
ınların
ısrarla hak arama mücadelesini yükselttikleri,
siyasi aktivite ve altüst olmaların toplumda
derinlemesine
hissedildi
i
bir
durum
yaanıyordu. Devrimci mücadele yeni mevziler
kazanıyordu. kence de devam ediyordu, haksız
gözaltıları ve "gözaltında kaybolmalarıyla" birlikte.
Aynca
asimilasyon
politikaları
katmerleirken, geni yı
ınlar örgütlü çabalarıyla
dümana karı barikatlar oluturuyorlardı.
Biz tüm bunları yaarken,
Emperyalist saldırganlar çıkarları u
runa
Ortado
u'yu kan gölüne çevirdiler. Maden
içileri, yakın gelece
e anlamlı mesajlar ileten
büyük direnilerini gerçekletirdiler.
Gündem o kadar hızlı geliiyor, de
i
imler o denli hızlı yaanıyor ki, bir sanat
çı için gelien süreci sanat üretimi haline
getirip kitlelere maledebilmek de artık kaçınılmaz sorumluluklara dönüüyor. Sanatçılar da "Savaa Hayır" diyor. Sanatçı
lar da "( .......... )'daki Baskılara Son", "n
sanlık onuru kenceyi Yenecek" diyor.
Sanatçılar da örgütlü davranabildikleri öl
çüde, mücadeleye halkalanıyor, devrim-,
Biz de bu sorumluluktan hareketle yaanan
sürecin, mücadelenin sesi olmaya çalıtık.
Zonguldak direniçilerinin yanında en ön
saflarda iki ay boyunca omuz omuza
yürüdük. Maden a
ızlarında, hak alma
mücadelesinin
cokusunu
halaylara
dönütürdük. Devrimci bir önderlikle yazgıları
de
iecek olan Zonguldak maden emekçileri
yeryüzüne
yürüdüler.
Tüm
Türkiye
Zonguldaktır" iarını beyinlere kazıdılar.
Zonguldak'ta
kaldı
ımız
süre
içimle
gördüklerimizi, yaadıklarımızı "Madenci'den"
adlı parçamızda anlattık.
Ezilen halkların sesi olmaya, onların asimile
edilmeye çalıılan kültürünü, radikalli
i
törpülenmeye çalıılan mücadelelerini
türkülerimizde yücelttik. Öteden beri oldu
u
gibi, bu konuda ilkeli yaklaımlar sunmaya
çalıtık. Tüm yasaklamaları da bir kenara
iterek kalıcı bir çalıma biçimine; kasetlere
döktük Güneydo
u insanının haykıran
çı
lı
ını. "Dalar yüksek olur Dünya
gökkuaı olur Yaamın bu iki göz
kamatırıcılıı Sevda sazının sesi olur".
diyorlardı türkülerinde. Geldi
imiz aa-
57
TAVIR
ci mücadelenin omuzlayanları arasında yer
alıyor.
mada bir zorunluluktu, tüm olası engellemelere gibi, karakol ve ubelerde insanlar öldürülüp halka
ramen
kasetlerimizde Kürtçe
türküler gözdaı verilmeye çalıılırken, halkın adaleti:
söylemek. Kürtçe serbestisi(i) aldatmacası
ortaya çıkmadan çok daha önce balamıtık "Söz eylemini bitirmi Silahın eylemidir
Kürtçe türkü çalımalarımıza. Bu konudaki imdi Gösümüzde umudun çapraz fiekllii diyordu.
kazanımların da, egemen güçlerin vermeye "Düman Çizmesi Altında Yurdum" adlı
çalıtıı kısmi serbestliklerle deil, gerçek anlamda arkımızda. Ülkemiz bir halklar mozayiinden
mücadele edilerek kazanılacaını tarih bize olutuu için Kürtçe parçalarla birlikte Çerkesce
somut örnekleriyle göstermiti. Sayısız bir ezgiyi de seslendirdik.
soruturma ve mahkemeler engelleyememiti iki
Bu kaset son bir yıllık süreçte olup bitenleri,
halkın ortak sesi olma konusundaki
mücadele edenlerin diliyle aktarıyor. Madenciden,
çabalarımızı.
Yürek Çarısı, Ey He-valo, Tayad Türküsü ve
Deindiimiz gibi, son süreci özellikle sava bütün parçalarımız halkımızın duygu ve
ve sava hali uygulamalarının günlük yaantımızı düüncelerini ifade ettikleri parçalar. Mücadele
etkileyen yönleri oluturuyordu. Demokratik içinde var ettikleri kendilerini anlatıyorlar türkükazınımlara el konulmaya çalıılıyordu. 12 Eylül lerimizde.
karanlıını yırtıp, direniin tarihini yazan halkın
örgütlü sesi TAYAD'ın kapısına kilit vurulmutu. Üstelik burjuvazinin sözde insan hakları
(!) gününde. Mücadelede oulları ve kızlarıyla
omuz omuza olan, cezaevi kapılarında joplanan,
dipçiklenen, açlık grevlerinde, idamlara karı
gösterilerde, sömürü ve baskının karısında "Haklıyız Kazanacaız" iarını yükselten ana babalar,
"Derneimizi
kapasanız
bile
bizi
susturamayacaksınız, çünkü:
"Tutsaklık zinciri kırılıncaya dek
Omuz omuzayız yürek yüree
Onurumuz karanfillerimizle
Yürüyoruz meydanları inleterek" diyorlardı
"Tayad Türküsü"nde.
Artık yaratılan devrimci deerleri ve
gelenekleri emekçi kesimlere daha da
ulatırabilmek gerekiyor. Mücadele emekçileri
kavradıkça ortaya çıkan yeni duyguları
anlatabilen parçalar üretmek gerekiyor. Bunları,
sadece dar bir kesimin deil, herkesin
anlayabilecek, tanıyabilecek olduu yeni formlarla
baarmak gerekiyor. Sloganlarımızı, iarlarımızı,
cokumuzu
daha
geni
kesimlerle
de
paylaabilmenin araçlarını yaratmak gerekiyor.
Süreç onların beenilerini daha da dikkate
almamızı zorluyor. Bizim son kasetimizde
gözettiimiz kaygı buydu. Önceki be kasetten
sonra, böylesi bir sorumlulua dönüüyordu
çalımalarımız.
12 Eylül sonrası kazanılan haklar sava
bahanesiyle geri alınmaya çalııldıı
TAVIR
58
HABERLER - YORUMLAR
POESUM I
stanbul Belediyesi 6-12 Mayıs günlerinde
Poesium I. Uluslararası stanbul iir Forumu'nu
düzenledi. Forum, iiri ön plana çıkardı,
güncelletirdi. Ancak Forum'un düzenleni biçimi
ve ça
rılı airlerin seçimi yo
un tartımalara
neden oldu. Özdemir nce (Forum yöneticisi) stanbul Belediye Bakanı Nurettin Sözen'e ve
Kültür leri Daire Bakanı Hilmi Yavuz'a övgüler
düzerken ça
rı alan ya da almayan kimi airler de
düüncelerini açıklıyordu. Edebiyat çevrelerinin,
foruma ça
rılması gerekti
ini düündü
ü Ece
Ayhan; "Biz stanbullular ne kadar da
kadersizmiiz. Baımıza Nurettin Sözen gibi bir
felaketde mi gelecekti. (1)" derken ça
rı aldı
ı
halde katılmayan Cahit Külebi "Hilmi Yavuz'un
ipi ile cennete bile gitmeyece
ini, onun asla
affetmeyece
i bir dümanı oldu
unu" açıklıyordu.
Özdemir nce 1978'den itibaren Avrupa'nın
birçok yerinde iir Poesium'larına katılmı.
Emperyalist ülkelerin (ve o kentlerin) "mali
gücünü, politik gücünü, kültürel birikimini
Türkiye'nin mali gücü ile politik gücüyle ve
kentsel zenginlikleriyle" karılatırdı
ı zaman "bir
soru gelmi aklına". (2) Türk iirini yaadı
ı
gettonun dıına çıkarma gere
ini kavramı. Onun
bu düüncesi ile "30 kua
ının önde gelen, özgün
de
erli bir airi" ve aydın bir belediye bakanının
ideal ve tutkularının örtümesi sonucu Poesium
gerçekleir.
Bir iir evi kurmayı amaçlıyorlar, stanbul,
iir ödülü veren bir kent olacak. iir günleri
düzenlemeyi, anma toplantıları yapmayı, dergi
yayınlamayı amaçlıyorlar. iir evinde bir iir
kütüphanesi,
"iir
bankası"
kurmayı
düünüyorlar. Bu
TAVIR
amaçlar olumlu olsa bile Forum'u düzenleme
nedeni olarak sayılan "mali güç, politik güç,
kentsel zenginlikler" türünden açıklamalarla
gülünç oluyorlar. Yapı-sal-ekonomik krizin bu
denli derinleti
i bir dönemde; halkın yoksulluk ve
açlık sınırına dayandı
ı bir ülkede; emperyalizmin
açık pazarı haline getirilen bir ülkede mali
güçten söz etmenin anlamı ne? ABD
emperyalizminin bir ileri karakolu haline gelen,
emperyalist askeri gücün ardiyası bir ülkenin
politik gücünden sözetmenin anlamı ne?
Ekonomisi ve politikası emperyalistler tarafından
yönlendirilen bu ülke kültürel hegemonya
altındadır. Bütün de
erleri de
itirilmeye, yozlatırılmaya çalıılmaktadır. Emperyalist, kültür
içsellemitir. Halkın çıkarlarını gözetmeyen,
sınıfsal/sosyalist tavrı hiçe sayan bu yaklaım kime
hizmet eder.
"Fakat benim bir ansım Mallerme Akademisi'nin
Fransızca
konuan
yabancı
üyelerinden biri olmam" diyor Özdemir nce.
Da
larında gerillaların savatı
ı bir ülkenin,
varolarında isyan ateleri yakılan ehrine,
devrimci hareketin sarstı
ı stanbul'a Mallerme
Akademisine telefon açarak airler ça
ırmakla
övünemezsi-niz. Toplumsal gerçe
i, halkın
yükselen mücadelesini hiçe sayamazsınız.
Evet iir; ancak devrimci mücadelenin sesi,
solu
u olacak iir. Ve Türkiye halklarının
sesiyle; arkı söylemek serbestte, iir okumak
yasak mı?
DPNOT
1) Varlık, Mayıs 1991, sayfa 19
2) Varlık, Mayıs 1991, sayfa 2
59
HABERLER - YORUMLAR
OHS ETKNLKLERN SÜRDÜRÜYOR
OHS oyuncuları "Eylül Anaları" adlı oyunu
sahnelemeye devam ediyor. lk
olarak 3.3.1991 tarihinde Ümraniye Kültür
Merkezi'nde sahneye konan oyunu 18.4.1991
tarihinde 800' ü akın Paabahçe Cam ve Beykoz
Kundura içisi zledi. 20.4.1991 'de Karadeniz
Ere
li Halkevi çalımaları çerçevesinde Atatürk
Kültür Sitesi'nde 500 kiiiik bir seyirci toplulu
una
sergilendi. Oyun öncesi konumalarında antiterör yasasına da de
inen oyuncular yasayla
devlet terörünün yasalatı
ını ifade ettiler. Oyun
sonrası halkevinde yapılan "Devrimci Tiyatro ve
Sokak Tiyatrosu" ile ilgili söyleiye katıldılar.
Bir yandan "Eylül Anaları'nı sahneleyen OHS
oyuncuları, devrimci sanatçı olmanın verdi
i
bilinçle emekçi sınıfların birlik mücadele ve
dayanıma, gününde "1 MAYIS" adlı sokak oyunu
ve slayt gösterisiyle yerlerini aldılar. Etkinlikler
Beledi-ye-i 1 No'lu ube'nin organizasyonuyla
43 iyerinde yaklaık 7000 içiye sergilendi.
OHS oyuncuları, grevdeki Belpa içilerine,
haklarını almak için fabrikayı igal eden MagaDeri içilerine oyunlarıyla birlikte dayanıma ve
dostluk
mesajlarını
iletiyordu.
Ayrıca
"Özgürlükler ve Haklar
TAVIR
Platformu'nun organizasyonuyla düzenlenen
bir sokak gösterisine Kürt sı
ınmacılara
yaatılan trajediye ilikin bir sokak oyunu ile
katılıyordu. Bu oyun daha sonra devrimci
memurların düzenledi
i bir kır gezisinde ve
ö
renci gençli
in düzenledi
i ayrı bir gezide
sergileniyordu.
OHS oyuncuları "Eylül Anaları" adlı
oyunu bir kez daha stanbul Belediyesi ehir
Tiyatroları'nın
düzenledi
i
"Gençlik
Günleri"nde Harbiye Muhsin Ertu
rul Tiyatrosu'nda 500 izleyiciye sahneledi.
Oyundan önce okunan bildiride iktidarın 1
Mayıs'ta halkın üzerinde estirdi
i terör
kınanıyor, 1 Mayıs'ın yasallaması ve
gösteriler sırasında gözaltına alınan, iki
arkadalarının serbest bırakılması isteniyordu.
Amatör Tiyatrolar Çevresi'nin düzenledi
i
"Bahara Merhaba enli
i"nde sergilenen
"Eylül Anaları" bu kez Gültepe halkına
merhaba diyordu. Serbest bırakılan iki
arkadalarının da katılımıyla büyük bir coku
içinde
geçen
oyun
yine
ayakta
'alkılanıyordu.
Son olarak, OHS oyuncuları "Eylül
Anaları" adlı oyunu 17.4.91 de MYOÖD
etkinlikleri kapsamında Mu
la Belediyesi
tiyatro salonunda 200 kiilik bir izleyici
kitlesine sergiledi.
60
HABERLER - YORUMLAR
GRUP YORUM AVRUPA'DA
Bîr yılı aan youn çabalar sonucu, Grup
Yorum'un 4 elemanı pasaport alarak yurtdıına
çıkabildi. Grubu bölerek kitlelerle birlikte türkü
söyleyip,
halaylar
çekmemizi
engelleyebileceklerini
sandılar.
Türkiye'de
defalarca boa çıkarmıtık bu çabayı. Bir tek kii
kaldıımızda bile "ate hattından sözleri",
yürekleri ve bilinçleri tututuran ezgileri fabrika
önlerine, gecekondu mahallelerine, üniversite
anfilerine, uuldayan meydanlara bayraklar gibi
akıtmıtık.
Türkiye'den selamlar getirdik Alman-ya'daki
emekçilerimize. Her gün yeni bir direni mevzi
kazanan halkın örgütlü gücünün hayatı saran
alevleriyle geldik. Sevgiyle, cokuyla dinmek
bilmeyen alkılarla karılandık.
Frankfurt, Köln, Wuppertal, Berlin,
Stutgart, Münih, Zürih, Bielefelt ve Bre-men'de
verdiimiz konserlerde yaklaık olarak 9000 10000 kiiye seslenme olanaı bulduk. Paris,
Strasburg, Hamburg, Amsterdam, Nuinberg,
Mannheim konserleri de önümüzdeki 1 aylık
programı oluturuyor. Ayrıca dayanıma gecelerinde de toplam 10.000 emekçiyle birlikte
olduk.
Konserlerimize gelen çounlukla 2.
kuaktan gençlerle yaptıımız söyleilerden, grup
müziine alıkın olmadıklarını anlıyoruz.
Müziimize balangıçta biraz yabancılık
çekiyorlar. Fakat ilk akınlıı attıktan sonra,
ezgilerimizdeki
sıcaklıkla,
marlarımızla,
türkülerimizle ve halaylarla örülmü mozaikle
bütünleip, yürekle-rindeki tüm sevgiyi
sunuyorlar bizlere. Karılıklı bilgi alıveriiyle
birlikte Türkiye koullarını, müziimizi
deerlendirip, yeni dostluklar yaratıyoruz. mza
günleri, Radyo-TV röportajları, gündemimizi
dolduran dier olaylar.
SNCAN'DA
GRUP EKN
KONSER
Sincan Belediyesi'nin düzenledii 7. Lale ve
Kültür Festivali kapsamında 10 Mayıs Cuma
günü gerçekleen konseri yaklaık 3000 kii
izledi. Halkın gönülden destek vererek
alkıladıı, türkülere katıldıı, yüzlerce insanın
ayakta coku dolu, umut ve sevinç dolu anlar
yaadıı bir konser oklu.
Sincan konserinde yine "Cav Bella" vardı,
Cemo vardı "daların yücesinde ateler yakan".
Madenciler vardı "ülkenin adını deitiren".
Seninle Biz vardı "erken öleceiz" diyen.
Konserin bir dier dikkat çekici yanı da, Grup
Ekin'in Haziran ayında çıkarmayı düündüü
kasetinde yer alan arkı ve türkülerinde söylenmesiydi. Halkın ilk kez dinledii türkülere bu
kadar çabuk ısındıını ve kaynatıını görmek,
Grup Ekin'in bu alanda söyleyecek çok eyinin
olduunu ve en önemlisi de Grup Ekin'lerin
bitmeyeceini,
bir
gelenek
olduunu
göstermesiydi.
Önümüzde beklenen günler yar. Youn,
hareketli, savaçı, zor ve çetin. Türkülerimiz
imdi Apo gibi, Hasan gibi, Olcay gibi, Birtan
gibi, Ferit, Öztürk, Kahraman gibi da
doruklarında
yankılanmaya,
varolarda
gürlemeye hazırlanıyor.
Sesler daha gür ve çoalarak yükseliyor.
Fabrika
igallerinde,
grevlerde,
okul
boykotlarında, gecekondu direnilerinde, hak
arama eylemliliklerinde, tütünde, pamukta yani
tarlada, 1 Mayıs alanında. Ve yarın daha da gür
olacak, dümanı saır edercesine.
Bugünlere hazır canlara selam olsun...
GRUP YORUM
GRUP EKN
TAVIR
61
HABERLER - YORUMLAR
PARS'TE YILMAZ GÜNEY MEZAR ANITI AÇILDI
ORHANKEMALHAFTASI
6 Nisan 1991 günü, Yılmaz Güney için
hazırlanan anıt mezar, bir anma töreniyle
açıldı. Açılıı yapan Fato Güney, Türk ve
Kürt halklarının yetitirdii Güney'in
uluslararası sanatçılar arasında yerini almı
olmasına karın, yaamı sırasında uygulanan
yasakların ölümü sonrasında da sürdüünü
belirtti.
salonu giriinde açıldı.
Adana'da Seyhan Belediyesi ve Orhan
Kemal'i Anma Komitesi ibirliiyle 3-9
Haziran arası Orhan Kemal'i Anma
Bu yasakların kalkması halinde bugün
yurtdıında faaliyetini sürdüren Güney
Vakfı, ülkemizde kurulup, Güney için
etkinliklerini yürüteceklerini söyledi.
Haftası düzenleniyor. Bir öykü yarıması
yapılıyor. (1. ye 2.000.000, 2. ye
1.000.000,3. ye 500.000.- TL ödül verilecek). Hafta boyunca paneller düzenlenecek,
katılan yazarlar, söyleiler ve imza günleri
Açılı töreninde "DEVR
MC
MÜCADELEDE SANATÇILAR" bir çelenk bıraktılar.
yapacak. Orhan Kemal'in öykülerinden
senaryolatırılan
filmler
gösterime
girecek.
• 9 -16 Nisan tarihleri arasında FOSEM, ÖZGÜR-DER (Haklar ve Özgürlükler
Dernei) "Kürt Halkı ile Dayanıma
Heyeti" ile birlikte Hakkari'nin Çukurca
ve Üzümlü sınır bölgesinde (49. sınır taı)
kurulan toplama kamplarına gittiler.
Kamplarda gerçekletirilen video filmi ve
diaları Pazarcılar Demei, Kartal HEP,
HKD, Gaziosmanpaa HEP, Küçükçekmece HEP, ilçe örgütlerinde gösterime
sundular.
FOSEM, bir yandan bir aydır sürdürdüü 1 Mayıs ile ilgili dia gösterilerine
devam ediyordu.
• AFSAD üyesi E. Kart, A. Köy-men,
FSAK üyesi G. Yıktıran, S. Üzrek, H.
Tuncer, . Küçüktabak, C. Deniz, S.
Derbent, G. Derbent, Y. Darıyer-Ii, .
Akyürek, F. Akba, Zonguldak Fotoraf
Grubu (ZFG) üyesi . Ofluolu, B.
Üzmez, E. Güngör ve M. Eribo-yun'un
"MADENC
" ve "ZONGULDAK GREV
"
balıklı dia gösterileri, MAGA içilerinin
direniinin 50. gününde kadın ve erkek
izleyicilerinden oluan bir toplulua
sunuldu. Her iki gösteriden önce Kenan
Mendekli tarafından "MAGA D
REN
"
balıklı dia gösterisi yapıldı.
1 Mayıs günü ise ikinci kez (1990-91) 1
Mayıs'ı görüntülediler.
• FSAK üyesi brahim Akyürek ve
Sevil Üzrek'in "MAA'DA 24 SAAT" balıklı fotoraf sergisi 1-15 Mayıs tarihleri
arasında Otomobil-
Sendikası Ruhi Su
TAVIR
62
HABERLER - YORUMLAR
OKM - FOSEM
olarak
düzenlediimiz
"Yaamı
Savunan" fotoraf yarımasını
ye-terli Katılım olmadıı için
iptal etmitik. Bize gönderilen
fotoraflar içinden seçtiimiz
aaıdaki fotorafı ve mektubu
yayınlamanın anlamlı olacaını
düündük.
"Sayın lgili,
liikte gönderdiim Ayçiçei
Fotorafı - yöresel adı ile emamer
- 1988 yazında Kayseri ili, Pınarbaı
ilçe cezaevi koularından birinin iç
avlusunda çekilmitir. Herhangi bir
fotoraf hilesi bulunmadıı gibi,
özel olarak da yetitirilmemitir.
Ancak fark edildikten sonra
TAVIR
korunmutur. Dört etrafı yüksek ta
duvarlarla çevrili, sadece üstten ıık
alan, avlu duvarındaki pencere
boluunun taları arasında, zamanın
biriktirdii tozlara tutunarak,
kendi kendine yetimitir.
Ona, MAHKUM EMAMER,
ÖZGÜRLÜK Ç
ÇE
, gibi isimler
takmı, kökünü koruyacak yeterli
toprak bulunmadıı için, boyu
uzayıp çiçek açtıında gövdesinden
pencere demirine balamıtık.
Kendi doal ortamının dıında,
yaamı savunmaktan da öte,
yaama
meydan
okuyan
ayçiçeinin öyküsü, ilginç olur
kanısındayım."
SAL
H NÖZÜ
63
HABERLER - YORUMLAR
23
Nisan
1991 tarihinde,
Haklar ve Özgürlükler Platformu'nun düzenledi
i "Kürt
Mültecilerle Dayanıma" için
yapılan Sultanahmet gösteri. sinde, "Özgürlük
Türküsü"
adlı grubun gözaltına
alınan
müzik aletleri.
7.
sayımızda
duyurusunu
yayınladı
ımız
Ortaköy
KültürMerkezi'nin
"Yaamı Savunan Foto
raf" konulu "Foto
raf Yarıması 1991" yeterli sayıda katılım
olmadı
ı
için iptal edilmitir. Yarımaya katılan foto
raflar O.K.M. fuaye
salonunda sergilen
mektedir.
Yılmaz Odabaı'nın
bulunan iir kitapları:
SSTE
YURTSUZ SINIRA VURUYORUM BR AYRILIK
KALABALIKL RLER
AR
2. Basım
3. Basım
Gölge Yay.
TAVIR
SINIRSIZ
VURUYORUM
"Reo, Talan
klimi'nin yeni
Gölge Yay.
Yön Yay.
BR
YOKSULLUK
FERDE
Cem Yay.
Cem
Yay
64

Benzer belgeler

PDF formatında indirmek için tıklayınız.

PDF formatında indirmek için tıklayınız. Yürekler ku atmada...Bombalar yaıyor; pe pe e patlıyor...Kesif bir sis sarıyor ortalıı, ev görünmez oluyor bir an. "Kahrolsun Fa izm" diye haykırarak basıyorlar tetie, slogan sesleri derin ama c...

Detaylı