“TÜRKENBUND FULDA” TÜRK-ALMAN

Transkript

“TÜRKENBUND FULDA” TÜRK-ALMAN
“TÜRKENBUND FULDA”
TÜRK-ALMAN DOSTLUK DERNEĞİ*
Yrd. Doç. Dr. Gökhan EŞEL
Giresun Üniversitesi
İktisâdi ve İdari Bilimler Fakültesi
ÖZET
1887 yılında "Türkenbund” halk arasında bilinen adıyla “Paschaverein”, bir Sivil
Toplum Derneği olarak Almanya’nın Fulda şehrinde kurulan derneğin ilk “Paşa” seçimi 1888
yılında yapılmıştır. Her yıl Fulda şehrine katkısı olan bir kişinin derneğin başına “Paşa”
unvanıyla geçmesi geleneği de böylece başlamıştır. Fulda’lılar 1888 yılından itibaren yılın
paşası olmak için yarışmaktadırlar. Dernek aynı yıl düzenlemeye başladığı karnaval ile de
Fulda halkını toplum hizmetine teşvik etmektedir. Oryantal elbiseler ya da lacivert üniformalı
dernek üyelerinin kostümleri Osmanlı Devleti’ndeki örneklerine sadık kalınarak
sergilenmektedir. Bir asrı aşkın bir süredir etkinliklerine devam eden bu dernek Fulda
şehrindeki Osmanlı algısını gözler önüne sermesi bakımından da oldukça dikkat çekicidir.
Fulda şehrinde halen derneğin koruması altında olan bir de Osmanlı çeşmesi bulunmaktadır.
Bu çalışmada derneğin kuruluşundan günümüze faaliyetleri ve bu doğrultuda TürkAlman ilişkilerinin tarihsel süreci değerlendirilmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Türkenbund, Fulda, Osmanlı, Almanya.
KONSPEKT
1887 wurde der “Paschaverein” (so nannte sich der Vorstädtische Bürgerverein unter
anderem früher) gegründet. Da aber die Foaset 1887 wegen Wahlen verboten war, konnte der
erste Pascha erst im Jahre 1888 ausgerufen werden. Wir Türken haben so viele Jahre auf dem
Buckel das wir unsere Jahresuhr erst im Jahre 1888 aufgezogen haben und wir dieses eine
Jahr ohne Pascha einfach nicht zählen.Der Verein hat den Zweck der Förderung des
traditionellen fuldaer Brauchtums einschließlich der Pflege des Karnevals, der Fastnacht und
des Faschings. Die Mitglieder des Vereins kostümieren sich mit orientalischen Gewändern
oder in Marineuniformen. Seit über 100 Jahren werden die laufenden Aktivitäten des Vereins
im Hinblick auf die Enthüllung der Wahrnehmung des Osmanischen Reiches in Fulda
auffällig. In diesem Beitrag werden die Aktivitäten des Vereins seit seiner Gründung, und
dementsprechend wurden die historischen Prozess der deutsch-türkischen Beziehungen
ausgewertet.
Stichworten: Türkenbund, Fulda, Osmanisch, Deutschland.
*
Bu makale 14-17 Kasım 2013 tarihleri arasında Almanya Würzburg Maximillians Üniversitesi’nde düzenlenen
Uluslararası Tarihi ve Kültürel Yönleriyle II. Türk-Alman İlişkileri Sempozyumu’nda sunulan bildirinin
genişletilmiş halidir.
9
Giriş:
Osmanlı Modernleşmesi, 18. Yüzyıl’da Avrupa karşısında alınan yenilgiler ve toprak
kayıplarının ardından, alınan kararlar doğrultusunda evvelâ askeri alandaki bir takım yenilik
hareketleri ile başlamıştır. Bu doğrultuda 1731 yılında Hendeshâne açılarak ordunun teknik
eleman ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Bunu müteakip 1773’de Mühendishâne-i Bahri
Hümâyun ve 1794’te de Mühendishâne-i Berri Hümâyun okulları açılarak, askeri alandaki
geri kalmışlığın önüne geçilmeye çalışılmıştır (Turan, 2010). Bütün bu yeniliklere model
olanlar da, bilim ve teknikte gelişme sağlayarak sanayi inkılâbı sonrası dönemde, siyasi ve
askeri hegemonyasını dünya ölçeğinde hissettiren Avrupalı devletler olmuştur. Bu
devletlerden bugünkü Federal Almanya coğrafyasında hüküm sürmüş olan Prusya ile ilişkiler,
1740 yılında Prusya tahtına oturan II. Ferdinand ve ardından tahta geçen oğlu I. Wilhelm
dönemlerinde geliştirilmeye çalışılmıştır. I. Wilhelm de, babası gibi stratejik nedenlerle,
Osmanlı Devleti ile dostluğun geliştirilmesine büyük önem vermiştir. Prusya Kralı II.
Ferdinand’ın, 1755 yılında Kont Karlo E. Rexin'i İstanbul'a Elçi olarak göndermesini
müteakip hızla gelişen ilişkiler, 1761 yılında İstanbul'da Sadrazam Koca Ragıp Paşa ile
Prusya Elçisi Kont Karlo E. Rexin tarafından Osmanlı İmparatorluğu ile Prusya Krallığı
arasındaki ilk "Barış ve Dostluk Anlaşması" imzalanması ile tescillenmiştir. Bu anlaşmaya
dayanılarak, Osmanlı Elçisi Ahmet Resmi Efendi bu ülke nezdinde tayin edilen ilk Osmanlı
Elçisi olarak 1763 yılında Berlin'e gönderilmiştir (Aksan, 1997). 1789 yılında III. Selim’in
tahta çıkması ile Osmanlı Modernleşmesi yeni bir ivme kazanmış ve bu dönemde Avrupa’da
daimi elçilikler açılmaya başlanmış, bu doğrultuda Londra, Paris ve Viyana’nın yanı sıra
Berlin’de de Osmanlı Sefareti göreve başlamıştır. Osmanlı ile Prusya arasında 1761 yılında
teati olunan olan Dostluk Antlaşması da III. Selim döneminde (1790) yenilenmiştir (Öztuna,
1991). Avrupa ülkelerinde daimi elçiliklerin açılmasını müteakip, II. Mahmud döneminde
Avrupa’ya öğrenci gönderilmeye başlanmıştır. Osmanlı Devleti’ni çağdaşları ile yarışır
düzeye getirmek arzusu ile alışılmışın dışında önemli yeniliklere imza atan Sultan II. Mahmud
döneminde temelleri atılan Batı tarzı eğitim kurumlarında Batılı bilgilere vakıf eğitmen
ihtiyacı acil çözüm bekleyen sorunlar arasına girmiştir. Temel eğitimi veren modern orta
öğretim kurumları henüz yaygınlaştırılamadığı için, bu okullara yükseköğrenime hazırlanan
öğrenciler gelemiyor ve istenilen donanıma sahip mezunlar bulunamıyordu. Gerek Batılı
bilgiye vakıf eğitmen ihtiyacından dolayı ve gerekse okulların istenilen düzeyde mezunlar
verememesi gibi nedenlerle Avrupa’ya öğrenci gönderilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır.
Böylece Osmanlı Devleti Batıyla girdiği yeni ilişkiler bağlamında istihdamı zorunlu hale
gelen lisan bilen memurlar, ordunun Batılı tarzda eğitimi için gerekli donanıma sahip olan
subaylar ve gelecekte de devletin ihtiyaç duyabileceği kadroları yetiştirebilecek eğitmenlerini,
çağdaş bilgi ve teknolojinin kaynağı olan Avrupa'ya göndermeyi uygun bulmuştur.
Avrupa’ya Öğrenci Gönderilmesi:
1830 yılında başlayan bu süreç Osmanlı Devleti’nde 19. Yüzyılın ilk yarısında modernleşme
politikaları çerçevesinde uygulanan bir devlet politikası halini almış ve Osmanlı’nın son
dönemlerinde gerek askeri alanda gerekse bürokrasi alanında önemli görevlerde bulunan pek
çok isim bu doğrultuda Avrupa’da öğrenim görmüşlerdir. II. Mahmud’un başlattığı bu
uygulama Tanzimat döneminde sadece askerlerin değil sivillerinde gönderilmesi ile devam
10
etmiştir. Öğrenciler başlangıçta Fransa, daha sonra İngiltere ve Avusturya’ya gönderilirken,
1853 Kırım Savaşı ve 1856 Islahat Fermanı gibi gelişmeler sonrasında, Berlin’de öğrenci
gönderilen bir merkez olarak görülmektedir. Prusya Avrupa siyasetinde etkin bir güç olarak
belirmeye başlamıştır ve Osmanlı Devleti ile yakınlaşma arzusundadır. 1852 yılında
Berlin'deki Osmanlı elçisinden gelen bir mektupta; Osmanlı öğrencilerinin diğer Avrupa
merkezleri gibi Berlin'de de eğitim görmelerinden memnuniyet duyacaklarını bildirdikleri
ifade edilmiştir (BOA. A.M. nr. 10/12). Prusya devlet adamlarının taleplerinin geri
çevrilmediği ve Islahat Fermanı’ndan sonra Avrupa’ya gönderilen öğrencilerin yönlendirildiği
eğitim merkezlerinden birinin de Berlin olduğu anlaşılmaktadır. Berlin'e ilk giden öğrenci,
daha sonra sadrazamlık makamına kadar yükselen Kıbrıslı Mehmed Paşa’dır. Bu doğrultuda,
Enderun’un kapatılmasını müteâkip açılan ve bürokrat yetiştiren Mekteb-i Maarif-i Adliye
öğrencileri de Berlin’e gönderilmiştir. Avrupa’da değişen dengeler sonucunda Prusya’nın
tarihe karışması, Osmanlı Devleti’nin dostluk grafiğindeki hızlı değişiklikler doğrultusunda
Prusya’nın varisi Almanya'ya yaklaşması ve Fransa'ya gönderilen öğrencilerden beklenen
verimin alınamaması gibi sebeplerle Osmanlı Devleti 19. Yüzyılın son çeyreği ve 20.
Yüzyılın başlarında Almanya öğrencilerin gönderildiği bir merkez olarak öne çıkmıştır.
Osmanlı-Almanya İlişkileri:
1871 yılında Alman birliğinin kurulmasının en önemli aktörü ve dönemin Avrupa siyasetinin
yönlendiricilerinden biri olan Prens Otto von Bismarck’ın “Avrupa Barışı” projesi
kapsamında 1878 Berlin Kongresi’nde büyük güçlerin, sömürge paylaşımı noktasında
kabaran iştahlarını Avrupa dışına yönlendirebilmek üzere sarf ettiği sözler Almanya ile
Osmanlı’nın ilişkilerinde yeni bir dönüm noktası olmuştur. 1815 Viyana Kongresi’nden beri
Avrupa’nın gündeminde olan Şark Meselesi’ni “Bir Pommeranya askerinin kemiğine
değmez” diyerek ülkesini paylaşım rekabetinden uzak tutmayı hedefleyen Bismarck
Almanya’sının diğer devletlerin aksine Müslüman topraklarda sömürgesinin bulunmaması da
II. Abdülhamid döneminde Osmanlı Devleti için ideal bir müttefik olmasını kolaylaştırmıştır.
Nitekim 1898 yılında, Bağdat demiryolu hattının tamamlanması için Osmanlı Devleti ile
Deutsche Bank arasında bir anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma sonucu kurulan "Anadolu
Demiryolları Şirketi" bünyesindeki Türk-Alman ortaklığıyla Bağdat Demiryolu hattı projesi
hayata geçirilmiştir (Durgun, 2012). Almanya ile ilişkiler gelişirken öğrenci gönderilmesinin
yanı sıra Alman uzmanların Osmanlı Devleti’nde çeşitli kurumlarda görev aldığı örnekleri de
sıklıkla karşımıza çıkmaktadır. Konu ile ilgili çok sayıda araştırma yapılmıştır. Bu doğrultuda
Alman bilim insanlarının kaleminden çıkan “Begegnungen-İlişkiler, Hamburg ve Türkiye”
isimli yayında da ifade edildiği üzere; Prusya döneminde Helmuth von Moltke’nin (18351839), sonrasında Osmanlı Ordusunda Müşir (Mareşal) rütbesine kadar yükselen Albay
Kaehler (1882-1885) ve daha sonra da Von der Goltz (1886-1895) gibi askerlerin Osmanlı
Devleti’nde görev yaptıkları anlaşılmaktadır. Goltz Paşa, Harbiye öğrencilerinin staj amaçlı
olarak değiş-tokuşunu önermiştir. Bu doğrultuda Berlin'de Osmanlı memurlarına yönelik
kurslar da açılmış ve bu kurslara katılmak üzere 1890'larda gruplar halinde gönderildikleri
dikkati çekmektedir. Yine bu dönemde yükseköğrenim düzeyindeki eğitim kurumlarında
Almanca derslerinin müfredata girdiğini, ayrıca Mekteb-i Tıbbiye öğrencilerinin de
Almanya’ya eğitim amacıyla gönderildikleri görülmektedir (Dawletschin-Dietert, 2010).
Sultan II. Abdülhamid döneminde Almanya'ya gösterilen bu yakınlık, II. Meşrutiyetle birlikte
11
iktidara gelen İttihat ve Terakki Cemiyeti liderlerince de sürdürülmüştür. Nitekim, İttihat
Terakki'nin yayın organı olan "Osmanlı" dergisinin 1 Ocak 1900 tarihinden itibaren Almanca
nüsha çıkardığı bilinmektedir (Turan, 2000). Bu noktada İttihâdçıların bir kısmının
Almanya’da bulunmuş olduklarını da ifade etmek gerekir. I. Dünya Savaşının öncesinde 1908
Haziran ayında İngiltere ve Rusya'nın Osmanlı’nın âkibeti noktasında gerçekleştirdikleri
Reval görüşmesine, Almanya'nın katılmamış olmasıda İttihat ve Terakki Cemiyeti
liderlerinde, Almanya'nın Osmanlı'nın vazgeçilmez müttefiki olduğu inancını
kuvvetlendirmiştir (Arı, 1997). Süreç bu şekilde gelişerek devam ederken I. Dünya Savaşı
öncesinde 1913 yılı itibariyle eğitim ve çalışma amacıyla Almanya’da 1301 Osmanlı
vatandaşının mûkim (yerleşik) olduğu ifade edilmektedir. Çalışanların büyük bölümü tütün
sanayinde istihdam edilmiş ve yine 1913 yılında Berlin’de, ticaret sanayi ve bilim konulu iki
yayına rastlanmaktadır. 1917 yılında ise “ Yeni Türkiye (Die Neue Türkei)” isimli dergi iki
dilde yayımlanmaya başlamıştır (Çolak, 2006). İlişkilerin gelişmesinde savaşlardaki ittifaklar
da etkili olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ile Almanya'nın ittifak halinde bulunduğu I. Dünya
Savaşı'nda Alman General Liman von Sanders Osmanlı Ordusu'nu yeniden örgütlemekle
görevlendirilmiştir. Liman von Sanders, Çanakkale, Filistin ve Suriye Cephelerinde Osmanlı
Ordusuna komuta etmiştir (Terraine, 1965). Kayzer II. Wilhelm 15 Ekim 1917’de, üzerinde
Osmanlı askeri üniforması ve kalpağı ile İstanbul'a üçüncü ziyaretini gerçekleştirmiştir. Aynı
yıl Osmanlı Veliaht Prensi Vahdettin de Berlin'e iade-i ziyarette bulunmuştur. Vahdettin'in
Berlin ziyareti sırasında Osmanlı heyeti içinde Anafartalar Kahramanı ve 7. Ordu Komutanı
Mustafa Kemal de "Ordu Temsilcisi" olarak yer almaktaydı (Karal, 1999).
“Türkenbund Fulda” Türk-Alman Dostluk Derneği:
Tarihsel sürecini kısaca özetlemeye çalıştığımız Türk-Alman ilişkileri şüphesiz askeri
çerçevede şekillenmiş olmakla beraber, Türk-Alman dostluğunun temelinde pek çok insani
ilişkilerin yer aldığını yukarıda ismini zikrettiğimiz gazete ve dergilerden de anlamaktayız.
1906 yılında 322-27 sicil numarası ile Kara Harp Okulu’ndan mezun olan Cebecizade
Mustafa Remzi Bey, aynı yıl Almanya’ya topçu eğitimi için gönderilmiştir. Potsdam
Garnizonunda bulunduğu dönemde II. Wilhelm’in askeri manevralarına katılan Teğmen
Mustafa Remzi Bey hatıratını, tuttuğu günlükler vasıtasıyla kaleme almıştır. Almanya’da
bulunduğu dönemde ülkenin pek çok yerini tanıma fırsatı bulan Mustafa Remzi Bey, Fulda
şehrindeki Alman dostlarımız diye bahsettiği bölümde, Türkenbund Derneğini zikretmektedir.
Cebecizade Mustafa Remzi Bey’in aktardığı rivayete göre; Türkenbund’un temelini yıllar
evvel burada bulunmuş olan Osmanlı subayları ile şehrin sakinleri arasındaki iyi ilişkiler
teşkil etmiştir. Zira Osmanlı subaylarının konakladıkları Han’ın sahibine armağan ettikleri fes
ve üniformadan bahseden Mustafa Remzi Bey, 1907 yılında Türkenbund Derneği üyelerinin
Türkçe kelimelere hâkimiyetleri ve kıyafetlerinden duyduğu memnuniyeti dile getirmektedir.
Mustafa Remzi Bey’de derneğe Harbiye Mektebi rozetini hediye ettiğini aktarmaktadır
(Cömert, 2013). Mustafa Remzi Bey hatıratında Almanlarla kurduğu dostlukları aktarırken
ilişkilerin II. Abdülhamid döneminde ne denli geliştiğinden bahsetmektedir. Aradan geçen
uzun yıllar sonrasında bu kez işçi olmak için Almanya’nın kapısını çalan Türklerin bir kısmı
“Gummiwerke” denilen ve ismini Fulda şehrinden alan lastik fabrikasında işçi olmuşlardır.
Türkenbund Derneği halen Fulda şehrinde faaliyetlerine devam etmekte olmasına rağmen ne
yazıkki, Fulda’da yaşayan yüzlerce Türk insanı olduğu halde, hiç Türk üyesi olmayan bir
12
dernek haline gelmiştir. 1887 yılında Paşa Derneği ismi ile kurulan dernek bir yıl sonra
Türkenbund ismini almış ve kuruluşundan beri bir sivil toplum örgütü olarak faaliyet
göstermekte ve çeşitli etkinlikler gerçekleştirmektedirler. Bu etkinliklerin en ilgi çekici olanı
her yıl Ocak sonu Şubat başı gibi düzenlenen karnavaldır. Türkenbund Karnavalı öncesinde
üyelerden biri yılın Paşası olarak seçilmekte ve diğer üyelerde Paşa’dan Yeniçeriye kadar
askeri bir hiyerarşi varmışçasına unvanlandırılmaktadırlar. Günümüzde daha ziyade Fulda’da
cemiyetin önde gelen isimlerinin mensubu olduğu dernek üyeleri karnaval yürüyüşünde
Osmanlı Bayrak ve Flamaları, Askeri ve Sivil Osmanlı kıyafetleri ile geçit töreni
yapmaktadırlar. Yeniçeriler adı verdikleri bando takımı da geçit töreninin ayrılmaz bir parçası
olmuştur. Latif Çelik’in de Almanya’da Türk İzleri isimli kıymetli çalışmasında yer verdiği
Türkenbund Derneği etkinlikleri sadece karnaval yürüyüşü ve devamındaki eğlencelerle
kalmamakta aynı zamanda Hristiyan inancına göre tutulan oruç ile neticelendirilmektedir.
Türkenbund müezzininin üç defa “Allahuekber” demesiyle başlayan oruç yine müezzinin
çağrısı ile son bulmaktadır (Çelik, 2008). Türkenbund’un 100. Kuruluş yıldönümü dolayısıyla
hazırlamış oldukları kitapçık her ne kadar kuruluşlarına dair net bilgiler içermese de, derneğin
faaliyetleri ve kronolojik olarak etkinlikleri hakkında detaylar muhteva etmektedir. Ayrıca
derneğin internet sitesinde de faaliyetlerine yönelik bilgi ve belgelerin yanı sıra tarihi
fotoğraflar ve amblemler de yer almaktadır.
Sonuç:
İlber Ortaylı’nın ifadesiyle imparatorluğun en uzun yüzyılında Devlet-i Âli Osmanî’nin
modernleşme çabasında önemli bir nirengi noktası olan Avrupa’ya gönderilen öğrenciler,
Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya bakış açısının değişmesine yol açmasının yanı sıra,
Avrupalı’nın da Osmanlı’yı daha yakından tanımasına imkân tanımıştır. Avrupa’da boy
gösteren eğitimli Türkler doğrultusunda gelişen Türk-Alman münasebetlerinin bir başka yönü
olarak karşımıza çıkan Türkenbund Derneği, her ne kadar kuruluşuna dair kesin bilgiler
mevcut olmasa da, dönemin yoğun Türk-Alman ilişkileri neticesinde vuku bulduğu
malumdur. Cebecizade Mustafa Bey’in hatıratında ifade ettiği üzere Osmanlı Subaylarının
hediye ettiği rivayet olunan kıyafetler yahut bir başka teze göre de Osmanlı ordusunda görev
yapmış Fulda’lı bir Alman Subay’ın da derneğin kurucusu olabileceğini dile getirdikten sonra,
125. Yılını dolduran derneğin 47 yıldan beri aynı şehri paylaşan Türklerle kaynaşamamış
olması hüzün vericidir. Bu noktada tarih bilincine sahip kuşaklar yetişmesinde eksikleri olan
yalnızca Türkiye Cumhuriyeti Devleti değildir. Gerek Alman Hükümetlerinin ve gerekse
Almanya’ya entegrasyon çerçevesinde önemli rol oynayan sivil toplum örgütlerinin bu
örnekte olduğu gibi yüzyıldan fazla geçmişi olan Türk-Alman ilişkilerini ele alırken tarihsel
temellerini de değerlendirmelerinin daha faydalı olacağı ifade edilebilir.
Kaynakça:
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, BOA. A.M. nr. 10/12.
Aksan, V. (1997), Savaşta ve barışta bir Osmanlı devlet adamı Ahmed Resmî Efendi (17001783), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul.
13
Arı, K. ( 1997), Birinci Dünya savaşı Kronolojisi, Genel Kurmay Basımevi, Ankara.
Cömert, H. (2013), Kayserili Mustafa Remzi Bey’in Hatıraları, Mazaka Yayınevi, Kayseri.
Çolak, M. ( 2006), Alman İmparatorluğu'nun Doğu Siyaseti Çerçevesinde Kafkasya
Politikası 1914- 1918,Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Durgun, B. (2012), "Alman Islah Heyetleri Ve Bischoff’Un Balkan Harbinde Osmanli
Ordusu’Nun Ulaştirmasi Hakkinda Değerlendirmeleri ", Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi,
vol.XII, pp.101-120.
Dawletschin, C. Dietert, L.A. (2010), ‘Begegnungen-İlişkiler’ Hamburg und die Türkei in
Geschichte und Gegenwart, Landeszentrale für politische Bildung Yayınları, Hamburg.
Karal, E. (1999), Osmanlı Tarihi 9. Cilt İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı ( 1908 1918), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara.
Öztuna, Y. (1991) Devletler ve Hanedenlar C.IV, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara.
Turan, K. (2000), Türk Alman Eğitim İlişkilerinin Tarihi Gelişimi, Ayışığı Kitapları,
İstanbul.
Turan, R. (ed) (2010), Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi,Okutman Yayıncılık, Ankara.
http://www.tuerkenbund-fulda.de/haupt.html Son Erişim Tarihi: 10.11.2013.
14

Benzer belgeler

XX. Yüzyılın Başında Osmanlı Devleti`nde Ekonomik Dönüşüm ve

XX. Yüzyılın Başında Osmanlı Devleti`nde Ekonomik Dönüşüm ve yönlendiricilerinden biri olan Prens Otto von Bismarck’ın “Avrupa Barışı” projesi kapsamında 1878 Berlin Kongresi’nde büyük güçlerin, sömürge paylaşımı noktasında kabaran iştahlarını Avrupa dışına ...

Detaylı