Benliğimin hâkim Niall‟a... ıtturk. com hra BÖLÜM

Transkript

Benliğimin hâkim Niall‟a... ıtturk. com hra BÖLÜM
Benliğimin hâkim Niall‟a...
ıtturk. com
hra
BÖLÜM BĠR
Aynaya yüzümü sıkıntıyla buruĢturarak baktım. Bir türlü söz
dinlemeyen lanet olası
saçlarım ve hastalanıp beni bu angaryaya mecbur eden lanet olası
Katherine
Kanavagh. Gelecek haftaki final sınavlarım için çalıĢıyor olmam
gerekirken, burada
durmuĢ, saçlarıma fırçayla söz geçirmeye çalıĢıyordum. Islak saçla
uyumamahyınu
Islak saçla uyumamalıyım. Bu mantrayı arka arkaya tekrarlarken,
saçlarımı fırçayla
kontrol altına sokmayı bir kez daha denedim. Çileden çıkarak gözlerimi
devirdim ve
aynadaki, yüzüne fazla iri gelen mavi gözlerini bana dikmiĢ soluk tenli
ve
kahverengi saçb kıza bakıp pes ettim. Tek seçeneğim, inatçı saçlarımı
atkuyruğu
yapmak ve az da olsa prezantabl görünmeyi ummaktı.
Kate oda arkadaĢımdı ve gribe yenilmek için bula bula bugünü
bulmuĢtu. Bu
yüzden, adını daha önce hiç duymadığım mega-sa- nayici zengin iĢ
adamıyla okul
gazetesi için sözleĢtiği röportaja gidemeyecekti. Böylece ben gönüllü
edilmiĢtim.
Ġneklemem gereken final sınavlarım, bitirmem gereken bir denemem
vardı ve bu
öğleden sonra çalıĢıyor olmam gerekiyordu; ama hayır, bugün Grey
ġirketler
Topluluğu‟nun gizemli CEO‟suyla bir araya gelmek için. Seattle Ģehir
merkezine
165 mil direksiyon sallayacaktım. Sıra dıĢı bir giriĢimci ve
üniversitemizin önemli
bağıĢçısı olan Grey'in vakti olağanüstü kıymetliydi -benimkinden çok
daha kıymetliama Kate'e bir röportaj bahĢetmiĢti. Kate, gerçek bir baĢan,
demiĢti. Kate'in lanet
olası ders dıĢı aktiviteleri.
Kate oturma odasındaki kanepeye kıvnlmıĢtı.
10
E L Jamtı
Kulak tırmalayan kısık sesiyle. “Ana. uzgunum. bu röportajı kapmam
dokuz
avımı aldı. Tarihi değiĢtirmek bir altı ayımı daha alır ve o zamana kadar
ikimiz de
mezun olmuĢ olacağız. Editor olarak bu iĢi mahvedemem. Lütfen." diye
yalvarıyordu. Bunu nasıl baĢarıyordu? Hastayken bile çocuksu ve
muhteĢem
görünüyordu; çilek «ansı saçlan yerli yerinde, yeĢil gözleri Ģu anda
kırınızı ve sulu
olsa da hâlâ parlaktı. Aniden beliren sempati dalgasını görmezden
geldim.
Tabii ki giderim. Kate. Sen yatağına dönmelisin. XvQuil ya da Tvlenol
ister
misin?”
“N‟yQuil. lütfen. Sorular ve dijital kayıt cihazım burada. ġu kayıt tuĢuna
basman
yeterli. Not al. ben hepsini yazıya dökerim.”
Ġçimde yükselen panik duygusunu boĢ yere bastırmaya çalıĢarak.
“Hakkında
hiçbir Ģey bilmiyorum,” diye mırıldandım.
“Somlar iĢini görür. Haydi git. Yolun uzun. Geç kalmanı istemem."
Tamam, gidiyorum. Yatağına dön. Daha sonra ısıtman için çorba
yaptım." Ona
sevgiyle baktım. Katc. bunu sadece senin için yapanm.
“Isıtırım. Bol Ģans. Ve teĢekkürler. Ana: her zamanki tribi hayatımı
kurtardın."
Sırt çantamı alırken ona buruk bir gülümsemeyle baktım ve kapıdan
çıkıp
arabaya yürüdüm. Kate'in beni bunu yapmaya ikna etmesine irin
verdiğime
inanamıyordum. Ama Kate beni neye olsa ikna ederdi. Olağanüstü bir
gazeteci
olacaktı. Kendini çok iyi ifade edebilen, güçlü, ikna edici, tartıĢmaya
açık ve
güzeldi: benim canım, canım arkadaĢımdı.
Washington. Vancouver‟dan Interstate 5‟e doğru ilerlerken yollar açıktı.
Henüz
erkendi ve saat ikiden önce Seattle da olmam gerekmiyordu. Neyse ki
Kate bana
spor Mercedes SLKsını ödünç vermiĢti. Eski VW Kaplumbağa‟m
Wandamn bu
yolculuğu vaktinde tamamlayacağından emin değildim. Ah. Mercedesle
yolculuk
eğlenceliydi ve pedalı köklerken kilometreler hızla akıp gidiyordu.
11
Van$ noktam Bay Grey‟in küresel Ģirketinin ana merkeziydi. Her
mimarın
faydacılık hayalini süsleyen, yirmi katlı, her yeri kavisli cam ve
metalden ibaret iĢ
merkezinin cam on kapısının üzerindeki çelikte, dikkat çekmeyen
harflerle GRKY
EVĠ yazıyordu. Oraya vardığımda saat ikiye çeyrek vardı; devasa -ve
samimi
olmam gerekirse sinir bozucu- cam. çelik ve beyaz kum taĢı lobiye adım
atarken
geç kalmadığım için derin bir oh çektim.
Sağlam kum taĢı masanın arkasından çok çekici, bakımlı, sarıĢın bir
kadın bana
gülümsedi. Üzerinde gördüğüm en Ģık kömür rengi ceket ve beyaz
gömlek vardı.
Kusursuz görünuyordu.
“Bay Grey‟i görmeye geldim. Katherine Kavanagh adına Anas- tasia
Steele."
“Bir saniye lütfen. Bayan Steele." Ben sıkılgan bir tavırla karĢısında
dikilirken
kaĢım kaldırdı. Lacivert ceketim yerine Kate'in spor ceketlerinden birini
ödünç
almadığıma piĢman olmaya baĢlıyordum. Çaba göstermiĢ ve sahip
olduğum tek
eteği, diz hizası, derli toplu çizmelerimi ve mavi bir kazak giymiĢtim.
Bana göre
Ģıktı. Kadın sinirimi bozmuyormuĢ gibi görünmeye çalıĢarak, saçımın
firari tu
tamlarından birini kulağımın arkasına ittim.
“Bayan Kavnnagh‟ı bekliyorlarmıĢ. Lütfen Ģuraya imam atın.
Bayan Steele. Sağ taraftaki son asansöre binip yirminci katın düğmesine
basın."
Ben imzamı atarken, hiç Ģüphesiz halimle eğlenerek kibarca gülümsedi.
Ön yüzeyine çok kararlı harflerle "ziyaretçi" kelimesinin vazıh olduğu
güvenlik
kartını verdi. Kendimi sırıtmaktan alamadım. Sadece ziyaretçi olduğum
her
halimden belliydi. Buraya hiç mi hiç uymuyordum. Kendi kendime iç
geçirdim.
IkğiĢen bir Ģey yok. Kadına teĢekkür ettikten sonra, asansörlere doğnı
ilerlerken,
iyi kesimli siyah takım elbiseleri içinde benden kat kat Ģık görünen iki
güvenlik
görevlisinin önünden geçtim.
Asansör beni son hızla yirminci kata çıkardı. Kapılar kayarak açüdı ve
kendimi
bir kez daha cam. çelik ve beyaz kum taĢından ibaret bir lobide buldum.
Yeni bir
kum taĢı masa ve beni selamlamak
12
t. L jamcs
için ayağa kalkan yine sardın, anın bu koz siyah ve beyaz kusursuz bir
kılık içindeki
bir kadın tarafından karĢılandım.
“Bayan Steelo, burada bekler misiniz lütfen?" Beyaz deri koltukların
durduğu bir
bekleme alanını iĢaret ediyordu.
Peri koltukların arkasındaki cam duvarlı, geniĢ toplantı odasında yine bir
o
kadar geniĢ ve etrafında en az yirmi sandalye olan, koyu ahĢap bir masa
vardı.
Masanın diğer tarafında Ģehirden güneye doğru bakan bir Seattle
manzarasına
hâkim boydan boya bir cam yükseliyordu. Göz alıcı manzara beni bir an
için
dondurmuĢtu. Vay canına.
Oturdum, çantamdan çıkardığım sorulan, içimden bana kısa bir biyografi
vermediği için Kate‟e söverek, gözden geçirdim. Röportaj yapmak üzere
olduğum
bu adam hakkında en ufak bir bilgim yoktu. Doksan yaĢında da
olabilirdi, otuz da.
Belirsizlik sinir bozucuydu, yeniden yüzeye çıkan heyecanını
huzursuzluk içinde
kıpırdanmama neden oluyordu. Birebir röportajlar konusunda hiçbir
zaman rahat
olmamıĢım; odanın arka tarafında dikkat çekmeden oturacağım bir grup
tartıĢmasının anonimliğini her zaman tercih ederdim. Dürüst olmam
gerekirse,
kampüs kütüphanesinde bir koltuğa kıvnlıp klasik bir Ġngiliz romanıyla
baĢ baĢa
kalmayı, cam ve taĢtan yapılma devasa bir yapıda sinir içinde kıpırdanıp
durmaya
yeğlerdim.
Kendi kendime gözlerimi devirdim. Topla kendini, Sterle. Fazla soğuk
ve
modem olan binaya bakılırsa. Grev kırk yaĢlannda. formda, yanık tenli
ve
çalıĢanlanyla uyum içinde olacak Ģekilde açık renk saçlı olmalıydı.
Sağ taraftaki büyük kapıdan yine zarif ve kusursuz giyimli bir sarıĢın
çıktı. Bu
kusursuz sanĢın olayı da neyin nesiydi böyle? Burası Stepford'dan
farksızdı. Derin
bir nefes alıp ayağa kalktım.
Son sanĢın, “Bayan Steele? diye sordu.
Hırıltılı bir sesle, “Evet,” dedim ve gırtlağımı temizledim. “Evet." Bu
evet daha
kendinden emin çıkmıĢtı.
"Bay Grey sizi bir iki dakikaya kadar görecek. Ceketinizi alabilir
miyim?
,3
“Ah. lütfen." Debelenerek ceketimden sıyrıldım.
"Ġçecek bir Ģeyler ikram eden oldu mu?'
“Hmm, haĢır." Ah. Tannnı. Yoksa Bir Numaralı SarıĢının baĢı belada
nnydı?
Ġki Numaralı SanĢm kaĢlarını çatarak masadaki genç kadını süzdü.
Dikkatini tekrar bana çevirerek. “Çay. kahve, su. ne alırdınız?‟
“Bir bardak su. lütfen. TeĢekkürler." diye mırıldandım.
“Olivia. lütfen Bayan Steele e bir bardak su getir." Sesi sertti. Olivia
ayağa
fırladı ve hızlı hareketlerle, holün diğer tarafında kalan kapıya yöneldi.
“Özür dilerim. Bayan Steele. Olivia yeni stajyerimiz. Lütfen oturun. Bay
Grey
beĢ dakika sonra sizinle olacak."
Olivia bir bardak buzlu suyla geri geldi.
“Buyurun, Bayan Steele."
"TeĢekkürler."
Ġki Numaralı SanĢın. topuklarım kum taĢı zeminde tıkırdatarak büyük
masaya
yürüdü. Oturdu ve her ikisi de iĢlerine devam ettiler.
Belki de Bay Grey bütün çalıĢanların sanĢın olmasında ısrar ediyordu.
Ben kendi
kendime bunun yasal olup olmadığım sorgularken. ofisin kapısı açıldı ve
uzun
boylu, zarif giyimli, kısacık rasta saçlı Afrikalı-Amerikalı bir adam
dıĢan çıktı.
Kesinlikle yanlıĢ giyinmiĢtim.
Döndü ve kapıdan içeri. "Bu hafta golf. Grey? dedi.
Cevabı duymadım. Adam döndü, beni gördü ve koyu renk gözlerini
kırıĢtırarak
gülümsedi. Olivia ayağa fırlayıp asansörü çağırmıĢtı. Koltuğundan
fırlamak
konusunda ustalaĢmıĢ görünüyordu. Benden daha gergindi!
Adam kayan kapılann arkasında kaybolmadan önce, "Ġyi öğleden
sonralar,
bayanlar," dedi.
Ġki Numaralı SanĢın. "Bay Grey Ģimdi sizi kabul edwek. Bayan Steele.
Ġçeri
girebilirsiniz," dedi. Sinirlerimi yatıĢtırmaya çalıĢarak.
14
biraz titrek hareketleri«* kalktım. Sırt çantamı aldım, su bardağımı
bıraktım ve
kısmen açık duran kapıya doğru yürüdüm.
“Çalmanıza gerek yok. doğrudan girin.“ Ġki Numaralı SarıĢın
gülümsüyordu.
Kapın itip tökezleyerek içeri daldım ve kendi ayağıma takılıp boylu
boyunca
ofisin içine düĢtüm.
Lanet olsun! Ben ve iki sol ayağım! Bay Greyin ofisinin kapısında
ellerimin ve
dizlerimin üstünde duruyordum ve nazik eller beni tutmuĢ kalkmama
yardım
ediyordu. O kadar utanmıĢtım ki. Lanet olası sarsaklığını. BaĢımı
kaldırıp bakmak
için kendimi zorlamam gerekti. Aman Tannm... o kadar gençti ki.
“Bayan Kavanagh." Ben iyice doğrulunca, uzun parmaklı elini bana
uzattı.
“Adım Christian Grey. Ġyi misiniz? Oturmak ister misiniz?*
Çok genç... ve çekiciydi, hem de çok çekici. Uzun boyluydu; üzerindeki
Ģık gri
takım elbise, beyaz gömlek ve siyah kravatı, koyu bakır rengi saçlar ve
bana
kurnazlıkla bakan, yoğun, parlak gri gözler tamamlıyordu. Sesimi
bulmam birkaç
saniyemi aldım.
“ġey... Aslında..." diye geveledim. Eğer bu adam otuzun üstündeyse.
ben de bir
maymunun amcasıydım. SersemlemiĢ halde elimi uzatum ve el sıkıĢtık.
Parmaklarımız temas edince, iç gıdıklayıcı bir ürperti duydum.
Utanarak, hızla elimi
geri çektim. Statik olsa gerekti. Gözlerimi hızlı hızlı kırpıĢtırırken, göz
kapaklanın
kalp atıĢlarıma ayak uydurmuĢtu.
“Bayan Kavanagh rahatsızlandığı için beni gönderdi. Umanm sizin için
sakıncası
yoktur. Bay Grey."
“Ve sizin adınız?" Sesi sıcak, belki eğlenir gibiydi, ama duygusuz
ifadesinden
tam olarak kestirmek güçtü. Ġlgili gibiydi, ama her Ģeyden öte. kibardı.
“Anastasia Steele. Katele birlikte... hmm... Katherinele. Bayan
KavanaghTa
birlikte, WSY Vanoouver‟da Ġngiliz Edebiyatı okuyorum.‟
“Anlıyorum/ demekle yetindi. Ġfadesinde bir gülümseme görür gibi
oldum, ama
emin olamadım.
GRĠMĠN ELLĠ TONU
“Oturmak ister misiniz?” Eliyle L biçiminde beyaz deri kanepeyi iĢaret
etti.
Ofisi bir kiĢi için fazla büyüktü. Boydan hoya camların önünde, altı
kiĢinin
rahatça yemek yiyebileceği büyüklükte, koyu renk ahĢap bir masa
duruyordu.
Masa ve kanepenin önündeki sehpa takımdı. Geri kalan her Ģey -tavan,
yer ve
kapının yanındaki, bir kare oluĢturacak Ģekilde düzenlenmiĢ otuz altı
kuçuk
resimden oluĢan bir mozaiğin kapladığı duvarın dıĢında kalan butun
duvarlarbeyazdı. Bunlar enfes resimlerdi, bir dizi dünyevi, unutulmuĢ
nesne öylesine
detaylı resmedilmiĢti ki fotoğraftan farksızdılar. Bir arada sergilenirken
nefes
kesiyorlardı.
BakıĢımı yakalayan Grev. “Yerel bir ressam." dedi. "Truton.”
Dikkatim o ve resimler sayesinde dağılmıĢ halde. “Çok hoĢlar.” dedim.
“Sıradanı
sıra dıĢılığa yüceltmiĢler." BaĢını yana eserek bana dikkatle baktı.
YumuĢak bir sesle. "Size daha fazla katılamazdım. Bayan Ste- ele." diye
yanıtladı ve nedense kızardığımı hissettim.
Kesimler dıĢında, ofis soğuk, temiz ve kliniğimsiydi. KarĢımdaki beyaz
deri
koltuklardan birine çöken Adonis'in kiĢiliğini yansıtıp yansıtmadığını
merak etim..
DüĢüncelerimin saptığı istikametten rahatsız olarak baĢımı salladım ve
sırt
çantamdan Kate‟in sorularını çıkardım. Sonra, dijital kayıt cihazını
kurdum ve
parmaklarını birbirine dolandığı için, cihazı iki kez önümdeki sehpaya
düĢürdüm.
Ben gittikçe daha fazla utanıp kıpkırmızı kesilirken Bay Grey hiçbir Ģey
demeden
sabırla -umarını- bekliyordu. Sonunda ona bakacak cesareti
topladığımda, bir eli
gevĢek bir halde kucağında, uzun iĢaret parmağını dudaklarının üstünde
dolaĢtırdığı diğeriyse çenesinde, beni izliyordu. Gülümsemesini
bastırmaya
çalıĢtığını düĢündüm.
“Ö özür dilerim." diye geveledim. “Buna alıĢık değilim."
"Acele etmeyin. Bayan Steele." dedi.
“Cevaplarınızı kaydetmemin bir sakıncası olur muT
“Kayıt cihazını kurmak için girdiğiniz onca zahmetten sonra, Ģimdi mi
soruyorsunuz?"
Kıpkırmızı oldum. Benimle alay mı ediyordu? Öyle olmasını
unıuyonium. Ne
diyeceğimi bilemeyerek gözlerimi kırpıĢtırdım ve sanırım bana acımıĢ
olacak ki.
yumuĢadı. “Hayır, sakıncası olmaz."
"Kate, yani Bayan Kavanagh, röportajın ne için olduğunu açıkladı mıT
“Evet. Bu yılın mezuniyet töreninde diplomaları ben vereceğim için,
okul
gazetesinin mezuniyet sayısında yayımlanacak."
Ah! Bu benim için yeni bir haberdi ve geçici bir süre, diplomamı benden
çok da
büyük olmayan -tamam belki altı yaĢ falan büyüktü ve tamam megabaĢanlıydı,
ama yine de...- birinden alacak olmanın endiĢesini duydum. KaĢlanmı
çatarak,
yoldan çıkan dikkatimi yeniden elimdeki iĢe çevirdim.
“Pekâlâ...** Gergin bir tavırla yutkundum. “Bazı sorularım olacak. Bay
Grey."
Bir saç tutamım kulağımın arkasına attım.
Ruhsuz bir ifadeyle, “Ben de öyle olacağını düĢünmüĢtüm." dedi. Bana
gülüyordu. Bunu fark edince yanaklarım ısındı, daha uzun boylu ve
tehditkâr
görünme çabasıyla sırtımı dikleĢtirdim. Cihazın kayıt tuĢuna basarken
profesyonel
görünmeye çalıĢıyordum.
“Böyle bir imparatorluk kurmak için çok gençsiniz. BaĢarınızı neye
borçlusunuz?” Ona baktım. Gülümsemesi hüzünlüydü ve sanki biraz
rahatsız olmuĢ
gibiydi.
“ĠĢ demek insan demektir. Bayan Steele ve ben insanları yargılamak
konusunda
çok iyiyimdir. Nasıl motive olduklannı. onlan neyin verimli kıldığını,
neyin teĢvik
ettiğini ve onlara neyin ilham verdiğini bilirim. Sıra dıĢı bir ekip
çalıĢtınyorum ve
karĢılığını veriyorum.” Duraksadı ve gri bakıĢlannı bana sabitledi.
“Herhangi bir
planda baĢan elde etmek için, insanın o planın ustası olması, içini dıĢını
en ince
detayına kadar bilmesi gerektiğine inanırım. Bunu yapmak için çok
çalıĢırım.
Mantık ve gerçeklere dayalı kararlar âlınm. Ġyi, sağlam bir fikri ve iyi
insanlan göze
kestirebilen ve besleyebilen Tann vergisi bir iç sese sahibim. ĠĢin özü,
her Ģeyin iyi
insanlara dayanmasıdır.”
17
"Belki de sadece Ģanslısınızdır.” Bu yorum. Katetn listesinde yoktu, ama
o kadar
küstahtı ki. Gözleri kısa bir an hayretle parladı.
“Ben iĢi Ģansa bırakmam. Bayan Steelc. Bana ne kadar çok çalıĢırsam
Ģansım o
kadar artıyor gibi geliyor. ĠĢin sim. takımınızda doğru insanları
bulundurmakta ve
enerjilerini uygun Ģekilde yönlendirmekte. Sanınm Harvey Firestone'un
sözüdür
“Ġnsanların büyümesi ve geliĢmesi, liderliğin en büyük görevidir."
"Kulağa kontrol manyağı gibi geliyorsunuz.“ Kelimeler ağamdan
kendime engel
ola madan dökülüvermiĢti.
"Ah, her Ģeye kontrol uygularım. Bayan Stecle." derken sesinde
mizahtan eser
yoktu. Ona baktım; hissiz bakıĢlarını gözlerime dikmiĢti. Kalp atıĢlarım
hızlandı ve
yüzüm bir kez daha kızardı.
Neden üzerimde böyle sinir bozucu bir etki bırakıyordu? Sebep baĢ
döndürücü
yakıĢıklılığı mıydı? Gözlerinin beni delip geçmesi? ĠĢaret parmağım alt
dudağının
üstünde dolaĢtırma Ģekli? KeĢke bunu yapmaya bir son verseydi.
Sözlerini. “Ayrıca, muazzam güç. gizli hayallerinizde, kendi kendinizi
dünyaya
her Ģeyi kontrol etmek üzere geldiğinize inandırmaktan geçer.” diye
sürdürürken
sesi yumuĢacıktı.
"Muazzam bir gücünüz olduğunu mu hissediyorsunuz?" Kontrol
manyağı.
Tanımda kırk binden fazla insan çalıĢtınvorum. Bayan Steele. Bu bana
belli bir
sorumluluk hissi ve, siz Öyle demek isterseniz, güç veriyor.
Telekomünikasyon
iĢine artık ilgi duymadığıma karar verip iĢin o kısmını satsam, bir ayın
sonunda
yirmi bin kiĢi ev kredisi ödemelerini yapamayacak hale gelir."
Ağzım açık kalmıĢtı. Tevazu yoksunluğu karĢısında afallamıĢtım.
Tiksinerek. “Rapor vermeniz gereken bir yönetim kurulu yok mu?" diye
sordum.
"ġirketin sahibi benim. Bir yönetim kuruluna rapor vermem
gerekmiyor." Tek
kaĢını kaldırdı. Elbette, biraz araĢtırma yapmıĢ olsam bunu bilirdim.
Ama lanet
olsun, çok küstahtı. Tavnmı değiĢtirdim.
18
E L James
“ĠĢ dıĢında ilgi aManni'/. var mı?"
•Çok çeĢitli ilgi alanlarım var, Bayan Steele.” Dudaklarından belli
belirsiz. bir
gülümseme geçti “Çok çeĢitli." Ve nedense, bakıĢları karĢısında kafam
kanĢtı ve
heyecanlandığımı hissettim. Gözleri ahlaksız bir düĢünceyle parlamıĢtı.
“Ama bu kadar çok çalıĢıyorsanız, gevĢemek için ne yapıyorsunuz?
"GevĢemek? Kusursuz beyaz diĢlerini ortaya sererek gülümsedi.
Nefesim
kesilmiĢti. Gerçekten güzeldi. Hiç kimse bu kadar yakıĢıklı olmam
alıydı.
“Pekâlâ, sizin deviminizle, gevĢemek için yelken yapıyorum, uçuyorum,
çeĢitli
fiziksel zevklerin tadını çıkarıyorum.” Koltuğunda kıpırdandı. “Çok
varlıklı bir
adamım. Bayan Steele. pahalı ve insanı içine çeken hobilerim var."
Bu konudan bir an önce çıkma isteğiyle. Kafein sorularına baktım.
“Üretime yattnm yapıyorsunuz. Neden özellikle bu alan? diye sordum.
Beni
neden bu kadar huzursuz ediyordu?
“Bir Ģeyler inĢa etmeyi severim. Bir Ģeylerin nasıl iĢlediğini bilmeyi
severim,
olayları nevin harekete geçirdiğini, nasıl kurulduk- lanm ve
parçalandıklarını
öğrenmeyi. Ve gemilere büyük sevgim var. Ne diyebilirim ki?
“Mantığınız ve gerçeklerden çok kalbinizle konuĢur gibisiniz?
Budaklan yukan doğru kıvnldı ve beni inceler gibi baktı.
“Mümkündür. Gerçi bir kalbimin olmadığını söyleyecek insanlar çok."
"Bunu neden söylesinler?
“Çünkü beni iyi tanıyorlar." Dudaklan buruk bir gülümsemeyle
bükülmüĢtü.
“ArkadaĢlarınız tanınması kolay biri olduğunuzu söylerler mi. Ve
soruyu
sorduğum anda piĢman oldum. Kate‟in listesinde bu soru yoktu.
GRĠNĠN EtL! TONU
19
"Ben çok ketum bir insanimdir, Bayan St«ele. Mahremiyetimi
korumak için ne gerekiyorsa yapan m. Kolay kolay roportaj vermem."
“Bu röportajı neden kabul ettiniz?*
"Çünkü iınivenâtenin basçılarından biriyim ve Bayan K&vanagh‟dan bir
türlü
kurtulamadım. Halkla ĠliĢkiler ekibimin yakasına yapıĢtı ve bu tür
kararlılıklara
hayranlık duyarım.**
Kate'in ne kadar ısrarcı olabileceğini iyi biliyordum. Sınavlarıma
çalıĢıyor olmam
gerekirken, burada. Grey‟in içe iĢleyen bakıĢları altında kıvranarak
oturuyor olmam
bu yüzdendi.
“Ayrıca çiftçilik teknolojilerine de yatırım yapıyorsunuz. O alana ilginiz
neden?*
“Parayı yiyetneviz. Bayan Steele. dahası bu gezegende yeterince
yiyeceği
olmayan çok insan var."
"Kulağa hayli insancıl geliyor. Bu. özellikle tutkunu olduğunuz bir konu
mu?
Dünyadaki fakirleri doyurmak?"
Ġfadesiz bir tavırla omuz silkti.
“Zorlu bir iĢ." diye mırıldandı; oysa ben samimi olmadığını
düĢünüyordum.
Bence hiç mantıklı değildi. Dünyadaki fakirleri doyurmak, ha? Finansal
getirisini
göremiyordum; sadece ideal olanın erdemi söz konusuydu. Tavn
karĢısında kafam
karıĢmıĢ halde, bir sonraki soruya baktım.
“Bir felsefeniz var mı? Varsa nedir?"
"Bir felsefem olduğu söylenemez. Belki rehberlik eden bir prensibim
olduğu
söylenebilir. Camegie'ninki: 'Kendi zihnine tamamen hâkim olan bir
adam, hak
ederek kazandığı her Ģeye hâkim olabilir.' Bireyci ve amaç odaklıyımdır.
Hem
kendimi hem etrafımdakilen kontrolü severim."
„Yani bir Ģeylere hâkim olmak istiyorsunuz?" Sen bir kontrol
manyağısın.
“Onlara hâkim olmayı hak etmek isterim, ama evet, sonuçta istiyorum."
Tam bir tüketici gibi konuĢuyorsunuz?*
20
EL Jnmcı
“Öyleyimdir." Gülümsedi. Ama gülümsemesi Közlerine kadar
ulaĢamadı. Bir kez
daha, dünyayı doyurmak isteyen bir adam imajına ters düĢüyordu; bu
yüzden
kendimi baĢka bir Ģevden bahsediyor olduğumuzu düĢünmekten
alamadım ama ne
olduğu konusunda ĢaĢkındım. Güçlükle yutkundum. Odanın ısısı gittikçe
artıyordu
ya da sadece bana öyle geliyordu. Tek isteğim, bu röportajın bir an önce
bitmesâydi. Kate‟in yeterince malzemesi olmuĢtu. Bir sonraki soruya
baktım.
“Evlat edinilmiĢsiniz. Bunun Ģu anda olduğunuz kiĢiyi nereye kadar
yönlendirdiğini düĢünüyorsunuz?‟ Ah. bu kiĢisel bir soruydu. Ona
alınmadığını
umarak baktım. KaĢlan çatıldı.
“Bilmem mümkün değil."
Dikkatim uyanmıĢtı. “Evlat edinildiğimzde kaç yakındaydınız?‟
“Bu bilgi kamu kayıtlarında mevcut. Bayan Steele." Sesi sertti. Lanet
olsun.
Tabii ki. bu röportajı yapacağımı bilseydim biraz araĢtırma yapardım.
Kızararak
aceleyle bir sonraki soruya geçtim.
“iĢiniz için, aile hayatınızdan fedakârlık yapmak zorunda kalmıĢsınız."
“Bu bir soru değil." Sesi aksiydi.
“özür dilerim." Yüzümü buruĢturdum; kendimi beceriksiz bir çocuk gibi
hissetmeme neden olmuĢtu. Tekrar denedim. “ĠĢiniz için aile
hayııimızdan
fedakârlık etmek zorunda kaldınız mı?'
“Bir ailem var. Bir erkek kardeĢim, bir kız kardeĢim ve sevgi dolu
ebeveynlerim
var. Ailemi bunun ötesinde geniĢletmek gibi bir niyetim yok."
“Gey misiniz, Bay Grey?*
Gürültülü bir Ģekilde nefes aldı ve dehĢete kapılarak yüzümü
buruĢturdum.
Lanet olsun. Neden yazanları yüksek sesle okumadan önce bir tür
filtreden
geçirmiyordum ki? Ona tek yaptığım Ģeyin sorulan okumak olduğunu
nasıl
söyleyebilirdim? ihanet olası Kate ve lanet olası merakı!
“Hayır. Anastasia, gey değilim. Gözlerinde serinkanlı bir ıĢıluyla
kaĢlarını
kaldırdı. Pek hoĢnut görünmüyordu.
GRĠNĠN ELL! TONU
21
“özür dilerim. Burada... yazıyordu. " Adımı ilk kez söylüyordu Kalp
atıĢlarım
hızlanmıĢtı ve yanaklarım yine ısınmaya baĢlamıĢtı. Gergin bir tavırla,
»nüme
düĢen bir saç tutamını kulağımın arkasına attım.“
BaĢını yana eğdi. "Bunlar kendi sorularınız değil mi?*
Bütün kanım çekildi.
“ġey, hayır... Kate... Bayan Kavanagh. sorulan o derledi."
“Okul gazetesinde birlikte mi çalıĢıyorsunuzT Ah. hayır. Okul
gazetesiyle hiçbir
alakam yoktu. Bu. Kate'in ders dıĢı ak t i vites ivdi, benim değil. Yüzüm
alev alev
yanıyordu.
“Hayır. Kate ev arkadaĢımdır."
Sessizlik içinde, düĢünür gibi çenesini sıvazlarken, gri gözleriyle beni
süzüyordu.
“Bu röportaj için gönüllü mü oldunuz?" derken sesine ölümcül bir
sükûnet,
hâkimdi
Bir dakika, kimin kiminle röportaj yapıyor olması gerekiyordu? Gözleri
benimkileri delip geçerken, kendimi doğruyu söylemek zorunda
hissettim.
“Görevlendirildim. Kate iyi değil." Sesim cılız ve öĢür diler gibiydi.
“Bu çok Ģeyi açıklıyor."
Kapı vuruldu ve Ġki Numaralı SarıĢın içeri girdi.
“Bay Grey, araya girdiğim için özür dilerim, ama bir sonraki
toplantınıza iki
dakika var.”
'iĢimiz henüz bilmedi. Andrea. Ijütfen sonraki toplantımı iptal ot."
Andrea tereddüt içinde ağzı bir karıĢ açık bakıyordu. Kafası karıĢmıĢ
gibiydi. Bay
Grey yüzünü ağır hareketlerle ona çevirip kaĢlarını kaldırdı. Andrea
pespembe
kesildi. Ah. iyi Demek yalnız değildim.
“Tabii ki. Bay Grey," diye mırıldanıp çıktı. Bay Grey kaĢlarını çattı ve
dikkatini
tekrar bana çevirdi.
“Nerede kalmıĢtık. Bayan Steele?
Ah, demek Bayttı Steele e geri döndük.
“Lütfen, ben sizi iĢinizden alıkoymayayım."
“Ben de sizin hakkınızda bir Ģeyler öğrenmek istiyorum. Ve bunun âdil
olduğunu
düĢünüyorum.“ Gözleri merakla aydınlanmıĢtı. Çifte lanet olası. Nereye
varmaya
çalıĢıyordu acaba? Dirseklerini koltuğunun yan kısımlarına dayadı ve
parmaklarını
ağzının önünde birleĢtirdi. Ağzı çok... dikkat dağıtıcıydı. Yutkundum.
“Öğrenilecek pek bir Ģey yok."
“Mezuniyet sonrası için planlarınız ne?"
Omuz silktim. Ġlgisine hazırlıksız yakalanmıĢtım. Katele birlikte Seattlca
taĢınıp iĢ
bulmak. Finallerden ötesini gerçekten düĢünmemiĢtim.
"Hiç plan yapmadım. Bay Grev. Önce finallerimi aĢmam gerekiyor.‟* Ki
Ģu anda
da, bir sarayı andıran, gösteriĢli ve steril ofisinizde, delici bakıĢlarındın
altında
kıvranıyor olmak yerine ders çalıĢıyor olmam gerekiyordu.
"Burada mükemmel bir staj programımız var.” dedi sakin bir sesle.
ġaĢkınlık
içinde kaĢlarımı kaldırdım. Bana iĢ mi teklif ediyordu.
“Ah. aklımda olsun." diye mırıldanırken tamamen altüst olmuĢtum.
“Gerçi
buraya uyacağımdan çok emin değilim." Ah hayır. Yine yüksek sesle
düĢünüyordum.
"Neden böyle söylediniz?" Dikkat kesilerek baĢını yana eğerken,
dudaklarında
bir gülümseme iması belirmiĢti.
"Çok bariz değil mi?" Koordinasyondan yoksundum, kılıksızdım, üstelik
sarıĢın
değildim.
"Bana göre değil." Anlamlı bakıĢlarında mizahtan eser kalmamıĢa ve
kamımın
derinliklerindeki kaslar aniden gerildi. Gözlerimi inceleyici
bakıĢlarından koparıp kör
gözlerle, düğüm düğüm olmuĢ parmaklanma baktım. Neler oluyordu?
Artık gitsem
iyi olacaktı Kayıt cihazım almak için öne eğildim.
“Size etrafı gezdirmemi ister misiniz?" diye sordu.
“Çok meĢgul olduğunuzdan eminim. Bay Grey. benim de gidecek uzun
bir
yolum var."
“Vancouver‟a mı döneceksiniz?" ġaĢırmıĢ, hatta kaygılanmıĢ gibiydi.
Pencereden
dıĢarı baktı. Yağmur baĢlamıĢtı. “ġey. arabayı dikkatli kullansanız iyi
olur.‟‟ Sesi
sert ve otoriterdi. Neden umurunda olsundu ki sanki? “Size gereken hor
Ģeyi
aldım/. mıT diye ekledi.
Kayıt cihazını sırt çantama yerleĢtirirken. “Evet, efendim." dedim.
Gözleri
kuĢkuyla kısıldı.
“Röportaj için teĢekkürler. Bav Grev.“
Her zamanki kibarlığıyla, “Benim için zevkti." denli.
Ben kalkarken o da ayaklandı ve elini uzattı.
'Tekrar görüĢene kadar. Bayan Steele." dedi. Bu bir meydan okuma
mıydı,
yoksa bir tehdit mi emin olamadım. Bir daha ne zaman karĢılaĢırdık ki?
Bir kez
daha elini sıkarken o tuhaf elektriği hâlâ hissediyor olmama ĢaĢırdım.
Heyecanım
yüzünden olsa gerekti.
“Bay Grev." Onu baĢımla selamladım. Atletik zarafetiyle kapıya yürııdü
ve açtı.
“Kapıdan sağ salim çıktığınızdan emin olmak için. Bayan Ste- eleBana
küçük bir
gülümsemeyle baktı. Belli ki bir süre önceki zarafetten uzak giriĢimi
kastediyordu.
Kızardım.
“Çok düĢünceli bir davranıĢ. Bay Grev.“ dedim. Gülümsemesi yüzüne
yayıldı.
Ġçimden. Beni eğlenccli bulmanda sevindim, diye homurdanarak lobiye
yürüdüm.
PeĢimden çıktığını fark edince ĢaĢırdım. Andrea ve Olivia da. en az
benim kadar
ĢaĢkın halde, bize bakıyorlardı.
Grey, “Paltonuz var mıydı?* diye sordu.
“Ceketim var." dedim.
Olivia ayağa fırlayıp ceketimi getirdi. Grey ceketi bana uzat* masına
izin
vermeden. Olivia'nın elinden aldı. Giymem için tuttu ve ben utanarak
ceketi komik
bir Ģekilde üzerime geçirdim. Grey ellerini bir an için omuzlanma
koydu. Temas
karĢısında iç geçirdim. Tepkimi fark ettiyse bile belli etmedi. Uzun
iĢaret
parmağıyla asansörü çağıran düğmeye bastı ve benim açımdan sakillik,
onun
açısından serinkanlı bir özgüven içinde bekledik. Kapılar açıldı ve ben
bir an önce
kaçma telaĢıyla kabine girdim. Buradan bir an
önce çıkmam gerekiyordu. Donup ona baktığımda, bir eli duvarda
asansör giriĢine
yaslanmıĢ halde duruyordu. Gerçekten çok ama çok yakıĢıklıydı. Sinir
bozucuydu.
Veda olarak. “Anastasia." dedi.
“Christian" dedim. Ve kapılar halime acıyarak kapandı
BÖLÜM ĠKĠ
Kalbim deli gibi çarpıyordu. Asansör birinci kata ulaĢtı ve kapılar iki
yana kayarak
açılır açılmaz kendimi, sendeleyerek ama neyse ki kusursuz kumtaĢı
zemine
kapaklanmadan, dıĢarı attım. GeniĢ cam kapılara koĢtum ve bir an sonra.
Seattle‟ın inĢam dinçleĢtiren, arındıran nemli havasında özgürdüm.
Yüzümü havaya kaldırarak serin ve tazeleyici yağmuru kucakladım.
Gözlerimi yumdum ve
derin, anndıncı bir nefes alarak kendimi dengemden geriye kalanları
toparlamaya
zorladım.
Hiçbir erkek beni Christian Greyin etkilediği gibi etkilememiĢti ve
nedenini
kavramakta zorlanıyordum. GörünüĢü yüzünden miydi? Ya da
zenginliği? Ya da
gücü? Akıl dıĢı tepkimi anlamıyordum. Derin bir oh çektim. Tanrı
aĢkına, bütün
bunlar neyin nesiydi? Binanın çelik sütunlarından birine yaslandım ve
sakinleĢmek,
aklımı baĢıma toplamak için cesurca bir giriĢimde bulundum. Kafamı
salladım.
Neydi bu? Kalbim, düzenli ritmine dönüyordu ve yeniden normal
nefesler almaya
baĢlayınca, arabaya doğru harekete geçtim.
ġehir sııunnı arkamda bırakırken, röportajı zihnimde canlandırdıkça
kendimi aptal
ve mahcup hissetmeye baĢlamıĢtım. Hayal ürünü bir Ģeye aĢın tepki
verdiğim
kesindi. Tamam, çok çekici, kendinden emin, hükmedici, kendiyle
barıĢıktı ama
diğer yandan küstahtı ve kusursuz tavırlarına rağmen despot ve soğuktu.
Pekâlâ,
yüzeyde öyleydi. Belkemiğimden aĢağı istem dıĢı bir ürperti indi.
Küstah
26
t l Jamçj
olabilirdi, ama olmaya hakkı vardı: öylesine genç bir yaĢta o kadar çok
Ģev
baĢarmıĢtı ki. Aptal insana tahammülü yoktu, ama neden olacaktı ki?
Kate'in bana
kısa bir biyografi vermemiĢ olmasına bir kez daha sinir oldum.
Interstate 5'e doğru yol alırken, aklım bambaĢka yerlerdeydi. Bir insanı
baĢarıya
bu denli güdüleyen Ģeyin ne olabileceği konusunda gerçek anlamda
kafam
karıĢmıĢtı. Cevaplarının bir kısmı, sanki aklında gizli bir plan varmıĢ
gibi, Ģifreliydi.
Ya Kate‟in somlan? Uffi! Evlat edinilme konusu ve ona gev olup
olmadığını sormak!
Ürperdim. Bunu söylediğime inanamıyordum. Yer yarılıp beni yutsaydı
keĢke!
Gelecekte o soru aklıma ne zaman gelse, utançla sinecektim. Lanet olası
Katherine
Kavanagh!
Hız kadranına göz attım. Arabayı her zamankinden daha temkinli
kullanıyordum. Ve bunun, bana dik dik bakan delici gri gözler ve
arabayı dikkatli
kullanmamı söyleyen sert sesin anısı yüzünden olduğunu biliyordum.
Kafamı
sallarken. Grevin olduğundan iki kat yaĢlı bir adam gibi davrandığım
fark ettim.
Kendimi. Unut funu, Aııa, diye azarladım. Sonuç olarak çok ilginç bir
tecrübe
olduğuna, ama takılıp kalmamam gerektiğine karar verdim. Arkanda
bırak. Onu
tekrar görmem gerekmiyordu. Bu düĢünce beııi daha o anda
neĢelendirmiĢti.
Stereo tuĢuna bastım, sesi iyice açtım ve arkama yaslanıp hız pedalına
asılırken,
gümbürdeyen indie rock parçasını dinledim. Interstate 5 e sapınca,
istediğim
kadar hızlı gidebildiğimi fark ettim.
WSU*nun„ Vancouver kampiisüne yakın, iki katlı dairelerden oluĢan
küçük bir
sitede oturuyordum. ġanslıydım. Kate'in ailesi bu evi onun için satın
almıĢtı ve üç
kuruĢ kira ödüyordu m. Dört yıldır evim burasıydı. Arabayı evin önüne
park
ederken. Kate‟in olanları harfi harfine aktarmamı isteyeceğini
biliyordum; üstelik
inatçının tekiydi. Neyse, en azından dijital kayıt cihazı vardı. Röportajda
söylenenlerin dıĢında çok fazla aynntıya girmek zorunda kalmayacağımı
umuyordum.
1 W*lhington Sav Urivtnty (W«Wngton Ünfcervtfcji). (yay. rv)
27
“Ana! Dondun demek!" Kate oturma bölümümüzde, etrafı kitaplarla
çevrili
halde oturuyordu. Finallere çalıĢtığı her halinden belliydi. Üzerinde hâlâ,
erkek
arkadaĢlarıyla ayrılık sonrasına, çeĢitli hastalıklara ve genel depresyon
hallerine
sakladığı, Ģirin tavĢancık desenli, pembe pazen pijaması vardı. Ayağa
fırladı ve
bana sımsıkı sanldı.
“EndiĢelenmeye baĢlıyordum. Daha c*rk<*n donr>r*in diye
bekliyordum.“
"Ah. röportajın süresine göre, hızlı olduğumu sanıyordum." Dijital kayıt
ciha/mı
ona doğru salladım.
“Ana. bunu yaptığın için çok teĢekkür ederim. Sana borçluyum,
biliyorum.
Nasıldı? Nasıl biriydi?" Ah. hayır, iĢte baĢlıyoruz: Katherine Kavanagh
Sorgusu.
Sorusunu cevaplarken kıvranıyordum. Ne diyebilirdim?
“Bittiği ve onu bir daha görmek zorunda olmadığım için seviniyorum.
Bayağı
sinir bozucuydu, bilirsin." Onıuz silktim. “Fazla dikkatli, hatta yoğun ve
genç.
Gerçekten genç."
Kate bana masum gözlerle bakıyord.1. KaĢlarımı çattım.
"Masum masum bakma. Neden bana biyografisini vermedin? En temel
araĢtırmayı es geçtiğim için k?ndimi aptal gibi hissetmeme neden oldu."
Kate elini ağzına bastırdı. "Tanrım. Ana. özür dilerim. DüĢünmedim."
Ofladım.
“Genel olarak nazik, resmi ve biraz bunaltıcıydı. Vaktinden önce
yaĢlanmıĢ biri
gibi. Yirmili yaĢlarda biri gibi konuĢmuyor. Cidden, kaç yaĢında?"
“Yirmi yedi. Tannm. Ana. çok Özgürüm. Sana kısa bir bilgi
vermeliydim. Ama
panik içindeydim. Kayıt cihazını alıp röportajı yazıya dökmeye
koyulayım."
"Daha iyi görünüyorsun. Çorbanı içtin mir Bunu konuyu değiĢtirme
hevesiyle
sormuĢtum.
"Evet, ve her zamanki gibi. çok lezzetiydi. Kendimi çok daha iyi
hissediyorum".
Bana minnetle gülümsedi. Saatime baktım.
"Elimi çabuk tutmalıyım. Clayton‟s‟taki mesaime hâlâ yetiĢebilirim."
"Ana. bitkin düĢeceksin.”
“Ġdare ederim. Sonra görüĢürüz ~
NVSUya baĢladığımdan beri ClaytonVta çalıĢıyordum. Portland
bölgesindeki en
büyük bağımsız hırdavatçıydı ve burada çalıĢtığım dört yıl içinde,
sattığımız
Ģeylerin çoğu hakkında biraz bilgi sahibi olmuĢtum. Gerçi ironik olarak.
Kendin
Yaplar konusunda berbattım. ĠĢin o kısmım babama bırakırdım.
Christian Grey dıĢında bir Ģeye odaklanma olasılığı verdiği için,
mesaime
yetiĢebildiğime sevinmiĢtim. Yaz sezonunun baĢında olduğumuz ve
insanlar
evlerini yeniden dekore ettikleri için hayli yoğunduk. Bayan Clayton
beni
gördüğür.e sevinmiĢ gibiydi.
"Ana! Bugün gelemeyeceğini sanıyordum."
“Randevum sandığım kadar uzun sürmedi. Birkaç saat çalıĢabilirim.'
“Seni gördüğüme gerçekten sevindim."
Beni raflardaki eksikleri tamamlamam için depo bölümüne gönderdi ve
bir süre
sonra, kendimi iĢe kaptırdım.
Eve döndüğümde. Kate kulaklıklarını takmıĢ, dizüstü bilgisayarında
çalıĢıyordu.
Burnu hâlâ pembeydi, ama kendini habere kaptırmıĢtı Konsantre olmuĢ,
hararetle
bir Ģeyler yazıyordu. Uzun araba yolculuğu. meĢakkatli röportaj ve
Claytons taki
yoğunluk sonrası tamamen tükenmiĢ vc bitik haldeydim. Tamamlamam
gereken
denemeyi ve bugün o adamla odaya kapandığım için yapmadığım
çalıĢmaları
düĢünerek kanepeye yığıldım.
GRININ ELLt TONU
29
“Ġyi Ģeyler yakalamıĢsın. Ana. Bravo. Sana etrafı gösterme teklifini
kabul
etmediğine inanamıyorum. Belli ki seninle daha fazla zaman geçirmek
istemiĢ.”
Bana kısacık, soru dolu bir bakıĢ attı.
Kızardım ve nabzım izah edilemez Ģekilde hızlandı. Sebebi bu olamazdı
elbette.
Gereceğimiz her Ģevin efendisi olduğunu anlamam için bana etrafı
göstermek
istemiĢti. Dudağımı ısırdığımı fark ellitn ve Kate‟in bunu fark
etmediğini umdum.
Ama kendini roportajı çözme iĢine kaptırmıĢtı.
“Resmi derken neyi kastettiğini anladım. Hiç not aldın mı?*
“Hmm... Ģey. almadım."
“Sorun değil. Bunlarla da gayet iyi bir makale çıkarabilirim. Elimizde
birkaç
orijinal fotoğrafın olmaması çok kötü. YakıĢıklı herifin teki, değil mi?"
"Sanırım." Sesimin ilgisiz çıkması için büyük çaba harcıyordum ve
sanırım
baĢarmıĢtım da.
4,Ah. haydi ama Ana. senin bile bu adamın yakıĢıklılığına karĢı
bağıĢıklığın
olamaz" Kusursuz kaĢı havadaydı.
Ijanet olsun! Yanaklarımın ısındığını hissedince, her zaman iyi bir
mimara olan
yaltaklanmaya sığındım.
“Sen olsaydın, muhtemelen daha fazlasını koparırdın."
“Bundan Ģüpheliyim. Ana. Haydi ama. adam sana neredeyse iĢ teklif
etmiĢ. Bu
iĢi son dakikada üstüne yıktığımı düĢünürsek, bayağı iyi iĢ çıkarmıĢsın."
Beni
Ģüpheci bakıĢlarla süzdü. Aceleyle mutfağa çekildim.
“Söylesene, hakkında gerçekten ne düĢündün?” Lanet olsun, çok
meraklıydı.
Neden peĢini bırakamıyordu ki? Bir Ģey düĢün... çabuk.
“Ne istediğini bilen, kontrolü seven, küstah, korkutucu, ama bir o kadar
karizmatik." Bunun çenesini sonsuza dek kapatmasını umarak, dürüstçe.
“Cazibesi
olduğu doğru.” diye ekledim.
“Sen ve bir adamdan etkilenmek? Bu bir ilk." diye homurdandı.
Yüzümü göremesin diye, sandviç için malzemeleri bir araya toplanıuya
koyuldun.
30
L L James
“Gey olup olmadığını neden merak ettin? Konu açılmıĢken, en utanç
verici soru
buydu. DehĢete kapıldım ve o da böyle bir soru sorulmasından rahatsız
oldu.**
Hatırlayarak yüzümü buruĢturdum.
“Sosyete sayfalarında boy gösterdiğinde, yanında hiç kadın olmuyor."
“Utanç vericiydi. Olayın tamamı utanç vericiydi. Onu bir daha görmek
zorunda
olmadığım için seviniyorum."
"Ah. Ana. o kadar kötü olamaz. Bence senden etkilenmiĢe benziyor.“
Benden etkilenmek mi? Kate Ģimdi saçmalamaya baĢlamıĢtı iĢte.
“Bir sandviç ister misin?"
■„Lütfen."
Neyse ki o akĢam Christian Grey‟den bir daha hiç bahsetmedik
Sandviçlerimizi
bitirdikten sonra, Katele birlikte yemek masasının baĢına geçebildim ve
o
makalesinin üstünde çalıĢırken ben de Tess üzerine yazmakta olduğum
denememle uğraĢtım. Lanet olsun, bu kadın yanlıĢ yüzyılda, yanlıĢ
zamanda,
yanlıĢ yerdeymiĢ. ĠĢim bittiğinde gece yansı olmuĢtu ve Kate çoktan
yatmıĢtı.
Bitkin, ancak bir pazartesi için çok fazla iĢ baĢarmıĢ olmaktan hoĢnut,
odama
gittim.
Beyaz demir karyolama kıvrılıp annemin battaniyesine sann- dun ve
gözlerimi
yumduğum anda uykuya daldım. O gece rüyamda, karanlık yerler,
kasvetli beyaz
zeminler ve gri gözler gördüm.
Haftanın geri kalan kısmında kendimi derslerime ve Clayton‟s‟taki iĢime
verdim.
Kate de bir yandan finalleri için debelenirken, bir yandan da yeni editöre
devretmeden önce son kez çıkaracağı okul gazetesinin son sasısını
derlemekle
meĢguldü. ÇarĢamba günü gel* diginde, çok daha iyiydi ve artık
gereğinden-fazla
tavĢanlı* pembe pazen pijamasına katlanmak zorunda değildim. Hem
hatırım
sormak hem de final sınavlan için Ģans dileklerini almak için
Georgia'daki «metni
aradım. Bana mum yapımı üzerine yeni iĢ giriĢimini anlatmaya koyuldu.
Annem
yeni iĢ giriĢimlerine meraklıydı. Temelde.
31
sıkılıyordu ve vaktini dolduracak bir Ģeyler isliyordu ama dikkati bir süs
balığmınkinden farksızdı. Önümüzdeki hafta yeni bir Ģey bulacaktı. Beni
endiĢelendiriyordu. Bu son planını uygulamaya koymak için eve ipotek
kovdurmadığını umuyordum. Ve ben artık orada olmadığım için.
göreceli olarak
yeni ama ondan çok daha yaĢlı kocası Bob‟un ona göz kulak olmasını
diliyordum.
Üç Numaralı Koca'dan daha ayağı yere basar görünüyordu.
"Senin iĢler nasıl gidiyor. Anar
Bir anlık tereddütle, annemin bütün dikkatini üzerime çektim.
"Ben iyiyim."
“Ana? Yoksa biriyle mi tanıĢtın?* Vay canına... Bunu nasıl baĢarıyordu?
Sesindeki heyecan elle tutulur cinstendi.
"Hayır, anne. Önemli bir Ģey değil. TanıĢırsam, ilk bilen sen olacaksın."
“Ama daha sık dıĢan çıkmalısın, tatlım. Beni endiĢelendiriyorsun.”
“Anne, ben iyiyim. Bob nasıl?' Her zamanki gibi, dikkat dağıtmak en
uygun
politikaydı.
O akĢamın ilerleyen saatlerinde, baba olarak kabul ettiğim ve adını
taĢıdığım,
annemin Ġki Numaralı Koca sı, üvey babam Kav i aradım. Kısa bir
sohbet oldu.
Aslında, benim nazik gönül alma çabalanma karĢılık bir dizi tek taraflı
homurtudan
ibaret haliyle, sohbet sayılmazdı. Ray konuĢkan biri değildi. Ama hâlâ
hayattaydı.
hâlâ TVde futbol seyrediyordu (ya da bowling oynamaya ya da yapay
sinekle balık
avına gidiyor ve kalan zamanında da mobilya yapıyordu). Ray becerikli
bir
marangozdu ve bir kürek ile el testeresini birbirinden ayırmamı sağlayan
oydu.
Ray için her Ģey yolunda görünüyordu.
Cuma gecesi. Kate ve ben akĢamı nasıl geçireceğimizi tartıĢırken derslerden,
iĢimizden ve okul gazetelerinden uzak zaman geçirmek istiyorduk- kapı
çaldı.
Kapıda elinde bir Ģampanya ĢiĢesiyle yakın arkadaĢım Jose duruyordu.
32
£• *• Jam*ı
“Jose! Seni görmek harika!" Onu hemen kucakladım. “Ġçeri gelsene.”
Jose, WSU'ya geldiğimde ilk tanıĢtığım insandı ve en az benim kadar
kaybolmuĢ
ve yalnız görünüyordu. O gün benzer ruhlar taĢıdığımızı fark etmiĢtik ve
o
zamandan teri arkadaĢtık. Sadece ortak bir mizah anlayıĢına sahip
değildik; ayrıca
Hay ve Jose‟nin babasının orduda aynı birlikte olduğunu da
keĢfetmiĢtik. Sonuç
olarak babalarımız da iyi arkadaĢ olmuĢtu.
Jose mühendislik okuyordu ve aileden üniversiteye giden ilk isim
olmuĢtu.
Bayağı zekiydi, ama asıl tutkusu fotoğrafçılıktı. Jose iyi fotoğraftan
anlardı.
Gözlerinde ıĢıltılarla, “Haberlerim var," dedi.
“Dur söyleme, bir hafta daha kovulmamayı baĢardın," diye takıldım.
Muzip bir
taĢırla yüzünü buruĢturdu.
“Portland Place Galerisi önümüzdeki ay fotoğraflarımı sergileyecek . H
“Bu müthiĢ bir haber! Tebrikler!** Onun adına sevinerek. -Jose yi bir
kez daha
kucakladım. Kate de gülümsüyordu.
“Bravo sana. Jose! Bunu gazeteye koymalıyım. Cuma akĢamı son
dakikada
yapılan makale değiĢikliğinin yerini hiçbir Ģey tutamaz." Kate sıkılmıĢ
numarası
yaptı.
“Kutlayalım. AçılıĢa gelmeni istiyorum.” Jose dikkatle bana bakıyordu;
kızardım.
Gergin bir tavırla Kate‟e bakarak. “Ġkinizin de tabii ki." diye ekledi.
Jos£ ve ben iyi arkadaĢtık, ama için için daha fazlası olmak istediğini
biliyordum. ġirin ve komikti, ama bana uygun değildi Daha çok hiç
sahip
olmadığım ağabey gibiydi. Kate sık sık bir- erkek-arkadaĢa-ihtivacımvar genimin
eksik olduğunu söyleyerek bana takılırdı, ama iĢin aslı, masallara konu
olan titrek
bacaklar, yüreğin ağza gelmesi ve midemde kelebeklerin uçuĢması için
gizlim can
atsam da henüz beni çeken biriyle karĢılaĢmamıĢ olmamdı.
Bazen bende bir sorun olup olmadığım merak ediyordum. Belb de edebi
romantik kahramanlarımla çok fazla zaman geçirmiĢti®
33
ve sonuç olarak ideallerim ve beklentilerim fazla yüksekti. Ancak
gerçekte, kimse
öyle hissetmeme neden olmamıĢtı.
Bilinçaltının davetsiz ve hâlâ cılız sesi yakın zamana kadar. diye
fısıldadı. O
konuya girmeyecektim, hele o zahmetli röportajdan sonra. HAYIR!
DüĢüncesi
kafamdan derhal uzaklaĢtırdım. Gey misiniz, Bay Grev? Hatırlayınca
yüzümü
buruĢturdum. O geceden bu yana sık sık rüyalarıma girdiğini
biliyordum, ama
bunun o korkunç tecrübesi bedenimden atmak için olduğuna Ģüphe
yoktu.
Jose‟nin Ģampanya ĢiĢesini açmasını izledim. Uzun boyluydu, kot
pantolonu ve
tiĢörtü içinde baĢtan aĢağı omuzlar, kaslar, yanık bir ten. koyu renk
saçlar ve
yakıcı koĢu renk gözlerden oluĢuyordu. Evet. Jose bayağı seksiydi, ama
sanınm
sonunda mesajı alıyordu: Biz sadece arkadaĢız. Mantar gürültüyle
yerinden çıktı ve
Jose baĢını kaldırıp gülümsedi.
Mağazada cumartesi günü tam bir kâbustu. Evlerini güzelleĢtirmek
isteyen Kendin
Yapçılann istilasına uğramıĢtık. Bay ve Bayan Clayton, John ve Patrick
ile diğer iki
yan zamanlı personel ve ben. âdeta kuĢatma altındaydık. Ancak öğle
yemeği
saatlerinde bir durgunluk yaĢandı ve ben kasadaki tezgâhın arkasında
sessizce
çöreğimi yerken. Bayan Clayton bazı sipariĢleri kontrol etmemi istedi
Kendimi iĢe
kaptırmıĢtım; giriĢlerin tuttuğundan emin olmak için, gözlerim sipariĢ
defteriyle
bilgisayar ekranı arasında gidip gelerek, ihtiyacımız olan ve sipariĢ
ettiğimiz
ürünlerin katalog numarala- nnı karĢılaĢtınyordum. Sonra, bir nedenden
yukan
baktım... ve kendimi tezgâhın baĢında durmuĢ dik dik bana bakan
Christian
Grey‟in cesur gri bakıĢlanna kilitlenmiĢ halde buldum.
Kalp sektesi.
“Bayan Steele. Ne hoĢ bir sürpriz.“ BakıĢtan sabit ve yoğundu.
Lanet olsun. Dağınık saçlan. krem rengi kaba örgülü kazağı, kot
pantolonu ve
yürüyüĢ botlarıyla burada ne halt ediyordu? Sanının ağzım açık kalmıĢtı
ve ne
beynimin ne de sesimin yerini bulamıyordum.
34
EL Jam*»
“Bav Grvy." diye fısıldadım çünkü elimden ancak bu kadan gcli- yordu.
özel bir
Ģakanın tadını çıkanr gibi, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme
vardı ve gözleri
muzip bir ıĢıltıyla aydınlanmıĢtı.
Açıklamak ister gibi. "Buralardaydım." dedi. “Birkaç Ģey satın almam
gerekiyordu. Sizi tekrar görmek büyük keyif. Bayan Steele." Sesi erimiĢ
karamelli
bitter çikolata gibi sıcak ve boğuktu... ya da her neyse iĢte.
Aklımı baĢıma toplamak için kafamı salladım. Kalbim çılgın bir
tempoyla gümbür
gümbür atıyordu ve sabit bakıĢları altında, nedense, deli gibi
kızarmıĢtım. Onu
görmek beni kelimenin tam anlamıyla allak bullak etmiĢti. Ona dair
hatırladıklarım.
Grey'e haksızlıktı. Sadece yakıĢıklı değildi: erkeksi güzelliğin somut
örneğiydi;
nefes kesiciydi ve buradaydı. Clayton Yapı Marketinde. Artık siz
düĢünün. Nihayet
biliĢsel fonksiyonlarım tekrar eski haline geldi ve bedenimin geri
kalanıyla bağlantı
kurdu.
"Ana. Adım. Ana." diye mırıldandım. "Size nasıl yardımcı olabilirim,
Bay Grev?‟
Gülümsedi; iĢte yine büyük bir sırra sahip biri gibi görünüyordu. O
kadar sinir
bozucuydu ki. Derin bir nefes alarak, profesyonel ben-yıllardır-bumağazadaçalıĢıyorum tavnmı takındım Bunu yapabilirim.
"Birkaç parçaya ihtiyacım var. Ġlk olarak bir miktar kablo bağı
istiyorum," diye
mırıldanırken, ifadesi hem serinkanlı hem de eğlenir gibiydi.
Kablo bağı mı?
“Farklı uzunluklarda stoklarımız var. Size göstereyim mi?* diye
mırıldanırken
sesim yumuĢak ve titrekti. Topla kendini. Steele.
Grenin hayli hoĢ kaĢlan hafifçe çatıldı. “Lütfen. Önden buyurun. Bayan
Steele."
dedi. Tezgâhın ardından çıkarken, umursamaz bir havaya bürünmevi
denedim,
ama gerçekte bütün dikkatimi ayaklarımın üstüne yığılmamava
vermiĢtim.
Bacaklarım bir anda jöte kıvamına gelmiĢti. Bu sabah en iyi kotumu
giymeye karar
verdiği için seviniyordum.
3S
••Sekizinci koridorda, elektrik malzemelerinin oradalar." Sesim biraz
fazla
neĢeliydi. BaĢımı kaldırıp ona bakmamla piĢman olmam bir oldu, ihanet
olsun;
yakıĢıklıydı.
Uzun parmaklı, güzel ve bakımlı eliyle iĢaret ederek. “Önden buyurun."
diye
mırıldandı.
Kalbim neredeyse beni boğarken -çünkü ağzımdan dıĢarı fırlamaya
çalıĢır gibi
gırtlağıma oturmuĢtu- koridorlardan birinden, elektrik bölümüne doğru
ilerledim.
Portland‟da ne arıyordu f Ve neden burada. ClayĠon'$‟taydı? Ve
beynimin çok
minik ve az kullanılan kısmından -büyük olasılıkla bilinçaltımın
takıldığı, omurilik
soğanımın yakınında bir yerden- Ģu düĢünce çıkageldi: Buraya seni
görmeye geldi.
Mümkün değildi! Bu düĢünceyi kafamdan derhal attım. Bu güzel, Ģehirli
adam
neden beni görmeye gelsindi ki? DüĢünce«! bile akıl dıĢıydı ve
zihnimden derhal
kovaladım.
Parmağımı kapıya falan sıkıĢtırmıĢım gibi, fazla yüksek bir sesle.
“Portland'a iĢ
için mi geldiniz?" diye sordum, ihanet olsun! Biraz serinkanlı olmaya
gayret et.
Ana!
Rahat bir tavırla, “WSlTnun Vancouver‟daki çiftçilik bölümünü ziyaret
ediyordum. Vancouverda kurulu. ġu sıralar orada yapılan mahsul
rotasyonu ve
toprak bilimiyle ilgili bir araĢtırmaya kaynak sağlıyorum." dedi.
Bilinçaltım bana pis
pis sırıtarak ve dudaklarını büzerek yüksek ve kibirli bir sesle. Gördün
müi Seni
bulmak için falan gelmemiĢ, dedi. Aptalca ve kendini beğenmiĢ
düĢüncelerim
yüzünden kıpkırmızı kesildim.
“Dünyayı doyurma planınızın bir parçası mı yoksa?” diye takıldım.
"Onun gibi bir Ģey," derken, dudakları yarım bir gülümsemeyle büküldü.
ClaytonVtaki kablo bağı koleksiyonumuzu süzüyordu. Tanrı aĢkına,
kablo
bağıyla ne yapacaktı ki? Onu gözümde bir Kendin Yapçı olarak
canlandırmakta
güçlük çekiyordum. Parmaklan, sergilenen çeĢitli paketlerin üstünde
dolaĢırken,
açıklaması guç bir neden ötürü gözlerimi kaçırdım. Eğildi ve
paketlerden birini
seçti.
O çok gizemli gülümsemesiyle. “Bunlar olur," dedi.
y>
E L James
"Ba§ka bir Ģey var mı?
“Maskeleme bandı da istiyorum."
Maskeleme bandı mı?
^Evinizi dekorasyonunu mu değiĢtiriyorsunuz?* Sözcükler, ağzımdan
ben
durduramadan döküldüler. Herhalde dekorasyonda yardım etmebri için
iĢçi
tutuyordu ya da ona yardım edecek personeli vardı, değil mi?
Hızlı hızlı, “Hayır, değiĢtirmiyorum.” dedi ve sonra sırıttı. Bana
güldüğüne dair
tatsız bir hisse kapıldım.
O kadar mı komiğim? Komik mi görünüyorum?
Utanarak, “Bu taraftan." diye mırıldandım. “Maskeleme bantlan
dekorasyon
koridorunda."
PeĢimden gelirken arkama baktım.
“Burada uzun zamandır mı çalıĢıyorsunuz? Sesi alçaktı ve bana bütün
dikkatini
vererek bakıyordu. Kızardım. Üzerimde niye böyle lanet bir etkisi vardı?
Kendimi
on dört yaĢında gibi beceriksiz hissediyordum ve her zamanki gibi
saçmaladığımı
düĢünüyordum Gözünü önünden ayırma, Steele!
Hedefimize yaklaĢırken. “Dört yıl." diye mırıldandım. Dikkatimi
dağıtmak için,
aĢağı rafa uzandım ve stokta tuttuğumuz iki farklı endeki maskeleme
bandını
seçtim.
Grev df ha geniĢ olan bandı iĢaret ederek yumuĢak bir sesle. "ġunu
alayım,"
dedi. Bandı ona uzattım. Parmaklarımız kısa bir an için birbirine
sürtündü ve iĢte,
ucu açıkta kalmıĢ bir kabloya dokunmuĢum gibi, akım yine oradaydj.
Akımın
kamımın aĢağısından karanlık ve keĢfedilmemiĢ bir yere doğru yol
aldığını
hissederek, istom dıĢı iç geçirdim. Dengemi geri kazanmak için
çaresizlik içinde
kıpırdandım.
"BaĢka bir Ģey var mıydı? Sesim boğuk ve nefes nefeseydı Gözleri
hafifçe irileĢti
“Biraz ip, sanınm." Onun sesi de benimkinin bir yansıma*1 gibi,
boğuktu.
37
“Bu taraftan." Tekrarlayan kızarmamı saklamak için baĢımı öne eğerek
koridorda ilerledim.
“Ġstediğiniz hangi tür? Sentetik ve doğal fılanıeni iplerimiz var... örgü...
düz
kordon..." Yüz ifadesini ve koyulaĢan gözlerini görünce durdum.
Tanrım.
“Doğal fılamentten beĢ metre alayım, lütfen."
Hızla ve titreyen parmaklarla beĢ metreyi sabit cetvelle ölçerken. sıcak
gri
bakıĢlarını üzerimde hissediyordum. Ona bakmaya cesaretim yoktu.
Tanrını,
bundan daha fazla utanabilir miydim? Stanley bıçağımı kot
pantolonumun arka
cebimden çıkardım, ipi kestim ve ilmekle bağlamadan önce özenle
sardım. Mucize
eseri, bıçakla parmaklarımdan birini yerinden etmemeyi baĢarmıĢtım.
“Kız izci falan miydin?” derken. biçimli ve Ģehvetli dudakları bir
gülümsemeyle
bükülmüĢtü. Sakın ağzına bakma!
“Organize grup aktiviteleri hiç bana göre değil. Bay Grev."
Tek kaĢını kaldırdı.
“Ne sana göre. Anastasia?” diye sorarken sesi yumuĢamıĢ, gizli
gülümsemesi
geri gelmiĢti. Ona kendimi ifade etmekten aciz halde bakıyordum.
Kayan tektonik
tabakaların üstündeydim. ĠĢkence altındaki bilinçaltını dizlerinin üstünde
yalvarıyordu: Serinkanlı olmaya çalıĢ. Ana.
"Kitaplar." diye fısıldadım, ama içimde, bilinçaltını çığlık çığlı- ğavdı:
Sen! Bana
göre olan sensin! Ruhumun boyunu aĢan fikirlere kapılması karĢısında
dehĢete
düĢerek, onu derhal susturdum.
“Ne tür kitaplar?“ Kafasını yana yatırdı. Neden bu kadar ilgili?
“Ah. bilirsiniz iĢte. Her zamanki Ģeyler. Klasikler. Ağırlıklı olarak
Ġngiliz
edebiyatı."
Cevabınıı değerlendirirken, uzun iĢaret parmağı ve baĢparmağıyla
çenesini
sıvazlıyordu. Ya da belki de çok sıkılmıĢtı ve gizlemeye çalıĢıyordu.
“Ba^kn bir ihtiyacınız var nu?r Konudnn uzaklaĢmalıydım: yüzündeki o
parmaklar ayartıcıydı.
“Bilmiyorum. BaĢka ne önerirsiniz?"
38
I*
Ne m» önerirdim? Ne yaptığını bile bilmiyordum ki.
“Kendin Yap iĢi için mi?”
BaĢıyla onavlnrken gözleri fena bir muziplikle parlıyordu. Kızardım ve
bakıĢlarım
daracık kot pantolonuna kaydı.
‟Tulum." diye yanıtlarken ağzımdan çıkan sözleri artık elekten
geçirmediğimin
farkındaydım.
Tek kaĢını kaldırdı: yine eğlenir gibiydi.
“Kıyafetlerinizi mahvetmek istemezsiniz." Elimi kot pantolonuna doğru
salladım.
“Her zaman çıkarabilirim." Sımıyordu.
"Hmm." Yanaklarımın yeniden renklendiğini hissettim. Komünist
Manifesto
rengi olmalıydılar. Kapa çeneni. Çeneni HEMEN ġĠMDĠ kapa.
Kuru bir sesle. “Birkaç da tulum alayım.” dedi. "Tanrı beni
kıyafetlerimin
herhangi birini mahvetmekten korusun."
Gözümde istem dıĢı canlanan kot pantolonsuz görüntüsünü kovmaya
çalıĢtım.
Mavi iĢ tulumlarım uzatırken. “BaĢka bir Ģeve ihtiyacınız var mıT diye
gıcırdadım.
Sorumu duymazdan geldi.
"Makale nasıl gidiyor?
Nihayet imalar ve kafa kanĢtmcı çift anlamdan uzak, kolay bir som
sormuĢtu.
Cevaplayabileceğim bir som. Soruyu bir cankurtaran salma tutunur gibi
iki elimle
sıkıca kavradım ve tercihimi dürüstlükten yana kullandım.
“Ben yazmıyorum, Katherine yazıyor. Bayan Kavanagh. Ev arkadaĢım.
Yazar
olan o. Çok memnun. Gazetenin editörü o ve röportajı bizzat kendisi
yapamadığı
için yıkılmıĢtı." Kendimi sonunda sudan kafamı çıkarabilmiĢ gibi
hissedebiliyordum:
nihayet nornıal bir sohbet konusuna ulaĢmıĢtık. “Tek endiĢesi, elinde
sizin orijinal
bir fotoğrafınızın olmaması.'‟
"Ne tür fotoğraflar istiyor?‟
GRĠNĠN ELL! TONU
39
Pekâlâ. Bu cevabı hesaba katmamıĢtım. Kafamı salladım: çünkü
bilmiyordum
iĢte.
“Pekâlâ, ben buralardayım. Yarın, belki..."
"Fotoğraf çekimine razı olur musunuz?" Sesim yine cırtlak çıkmıĢtı. Bu
iĢi
kıvırabilirsem Kate sevinçten havalara uçardı. Ve beynimin dibindeki o
karanlık yer
baĢtan çıkancı bir fısıltıyla. Onu yırın yine görebilirsin, dedi. Bu
düĢünceyi
kafamdan derhal sildim, saçmalığın bu kadarı da...
“Kate çok sevinir... bir fotoğrafçı bulabilirsek." 0 kadar sevinmiĢtim ki
ona
kocaman bir gülümsemeyle baktım. Budaklan, deı in bir nefes alır gibi
aralandı ve
gözlerini kırpıĢtırdı. Saniyenin onda birlik bir diliminde bir Ģekilde
kaybolmuĢ gibi
baktı. Dünya ekseninde kaydı ve tektonik düzemler yeni bir konum
aldılar.
Ah Tanrım. Christian Grcy'in kaybolmuĢ hali.
„Bana yarın için haber verin." Arka cebine uzanıp cüzdanım çıkardı.
“Kartım.
Üzerinde cep telefonu numaram var. Sabah ondan
önce aramama gerekecek.**
“Tamam." Ona sıntarak baktım. Kate havalara uçacaktı
"Ana!"
Paul koridorun sonunda belirmiĢti. Bay Clayton'm en küçük kardeĢiydi.
Princetondan döndüğünü duymuĢtum, ama onu buğun görmeyi
beklemiyordum.
"ġey. bir dakika izin verirseniz. Bay Grey." Ben dönüp uzaklaĢırken.
Grey‟in
kaĢlan çatıldı.
Paul her zaman sıkı dostum olmuĢtu ve zengin, güçlü ve müthiĢ bir
cazibeye
sahip kontrol manyağı O reyi e yaĢadığım bu tuhaf anda, normal biriyle
konuĢmak
harika bir Ģeydi. Paul beni sımsıkı kucaklayarak ĢaĢırttı.
CoĢkuyla. “Ana. merhaba, seni görmek ne güzel T diye haykırdı.
“Merhaba. Paul, nasılsın? Ağabeyinin doğum günü için mi geldin?*
“Evet. Ġyi görünüyorsun. Ana: gerçekten iyi.“ Beni bir kol boyu
mesafeden
incelerken sırıtıyordu. Sonra bıraktı, ama sahipleniri kolunu omzumda
tutmayı
sürdürdü. Utanarak ağırlığımı bir aya40
- VWJJH
ğımdan diğerine verdim. Paul u görmek harikaydı, ama her zaman fazla
yakın
davranırdı.
BakıĢlarımı Christian Greve çevirdiğimde, yan örtülü, Ģüpheli gözler ve
sert,
duygularım ele vermeyen bir çizgi halini almıĢ ağzıyla. bir Ģahin gibi
bizi izliyordu.
Tuhaf biçimde ilgili müĢteriden baĢka birine, soğuk ve mesafeli birine
dönüĢmüĢtü.
Grey'in ifadesinde gördüğüm düĢmanlığı dağıtmak için. “Paul, bir
müĢteriyle
birlikteyim. TanıĢman gereken biri." dedim. Paulu onunla tanıĢmaya
sürükledim ve
ikisi de birbirlerini süzdüler. Ortam birdenbire buz kesmiĢti
"ġey. Paul: bu bey. Christian Grev. Bay Grev, si/j Paul ClaytonTa
tanıĢtırayım.
Ağabeyi buranın sahibidir." Ve saçma sapan bir akıl yürütmeyle daha
fazlasını
açıklamam gerekiyormuĢ gibi hissettim.
**0 kadar sık görüĢemesek de Paul u buraya çalıĢmaya baĢladığım
zamandan
beri tanıyorum. ĠĢ idaresi okuduğu Princeton'dan dönmüĢ.**
Saçmalıyordum...
Hemen sus!
“Bay Clayton." Grey yüzünde okunması imkânsız bir ifadeyle elini
uzattı.
"Bay Grey.“ Paul ona uzatılan eli sıktı. “Bir dakika. ġu Christian Grey
değil, değil
mi? Grey ġirketler Topluluğundan?" Paulun somurtkan ifadesi, bir nanosaniyeden
daha kısa bir sürede, meraka dönmüĢtü. Grev ona gözlerine kadar
ulaĢamayan
nazik bir gülümsemeyle baktı.
"Vav canına, sizin için yapabileceğim herhangi bir Ģey var mı?
"Anastasia hepsini halletti. Bay Clayton. Çok ilgiliydi." Ġfadesi
duygularını ele
vermiyordu, ama sözcükler... Tamamen baĢka bir Ģey söyler gibiydi.
Kafa
karıĢtırıcıydı.
Paul. "Harika." diye yanıtladı. "Sonra konuĢuruz. Ana."
“Elbette. Paul." Depoda gözden kaybolmasını izledim. “BaĢka bir Ģey
var mı.
Bay Grev?*
“Sadece bunlar." Sesi tutuk ve sakindi. Lanet olsun... Onu gücendirmiĢ
miydim
yoksa? Derin bir nefes alıp döndüm ve kasaya yöneldim. Derdi ne bu
adamın?
GRĠNĠN ELLÎ TONU
41
Ġpi. i$ tulumlarını, maskeleme bandını ve kablo bağlarını kasadan
geçirdim.
“Kırk üç dolar ediyor, lütfen.“ BakıĢlarımı Greve çevirdim ve
çevirmemiĢ olman
diledim. Bana yakından ve dikkatle bakıyordu. Sinir bozucuydu.
Kredi kartını alırken. “Torba ister inisiniz? diye sordum.
“Lütfen. Anastasia“ Sesi adımı okĢadı ve kalbim bir kez daha deli gibi
çarpmaya
baĢladı. Güçlükle nefes alıyordum. Aldıklarını aceleyle plastik bir
torbaya
yerleĢtirdim.
“Fotoğraf çekimini yapmamı istersen beni arar mısın? Yine resmi
havasına
bürünmüĢtü. Bir kez daha nutkum tutularak baĢımı salladım ve kredi
kartını iade
etlim.
“Ġyi. Yann görüĢmek üzere sanın m.“ Çıkmak üzere dondu, sonra
duraksadı.
“Ah. Anastasia. Baynıı Kavanagh'ın röportaja gelememesine sevindim."
Gülümsedi
ve ardından, naylon çantayı omzuna atarak ve beni titreyen, köpüren bir
diĢilik
hormonları kütlesi halinde bırakarak, yenilenmiĢ bir kararlılıkla
dükkandan dıĢan
çıktı. Dünya gezegenine dönmeden önce, dakikalarca, az önce çıkıp
gittiği kapalı
kapıya baktım.
Pekâlâ, ondan hoĢlanıyordum. ĠĢte, kendime itinıf etmiĢtim.
Duygularımdan
daha fazla saklanamazdım. Daha önce hiç böyle hissetmemiĢtim. Onu
çekici
buluyordum, çok çekici. Ama bunun baĢtan kaybedilmiĢ bir savaĢ
olduğunu
biliyordum ve buruk bir özlemle iç geçirdim. Buraya gelinesi tesadüften
baĢka bir
Ģey değildi. Yine de. ona uzaktan hayranlık duyabilirim. Bundan hiçbir
zarar
gelmezdi. Ve bir fotoğrafçı bulabilirsem yann onu ciddi bir hayranlıkla
izlemo fırsatı
yakalayabilirdim. Heyecan içinde dudağımı ısırdım ve kendimi liseli bir
kız gibi
sırıtırken buldum. Kate'i aramam ve bir fotoğraf çekimi organize etmem
gerekiyordu.
BÖLÜM UÇ
Kale deliye dönmüĢtü.
"Ġyi de Clayton‟sta ne anyordu?‟ Merakı ahizeden taĢıyordu. Depo
odasının
derinliklerinde, sesimin normal çıkması için çaba harcıyordum.
“BuralardaymıĢ."
“Bence bu acayip bir tesadüf olurdu. Ana. Sence seni görmeye gelmiĢ
olamaz
mıT Kalbim bu düĢünceyle yerinden oynadı, ama benimki kısa süreli bir
sevinçti.
Can sıkıcı ve keyif kaçıncı gerçek, buraya iĢ için gelmiĢ olduğuydu.
“NVSlTnun çiftçilik bölümünü ziyaret ediyormuĢ. Bir araĢtırmaya
kaynak
sağlıyormuĢ," diye mırıldandım.
“Ah. evet. Bölüme 2.5 milyon dolarlık bağıĢ yaptı.“
Vay canına.
“Bunu nereden biliyorsun?”
“Ben gazeteciyim ve adam hakkında bir makale yazdım. Bunu bilmek
benim
iĢim."
Tamam. Carla Bemstein. sakin ol. Yani fotoğraftan istiyor musun?"
“Elbette istiyorum. Soru Ģu: Kim, nerede çekecek?“
"Nerede olacağım ona sorarız. Buralarda kaldığını söyledi
“Onunla temas kurabilir misin?"
“Elimde cep telefonu numarası var."
Kate iç geçirdi
GRĠNĠN ELLt TONU
"Washington Eyaletinin en zengin, en zor yakalanan ve en esrarengiz
bekan
sana cep telefonu numarasın» mı verdir
“ġey... evet."
“Ana! Adam ser.den hoĢlanıyor. Buna hiç Ģüphe yok." Ses tonu
ısrarcıydı.
“Kate, o sadece kibar olmaya çalıĢıyor.” Ama caha kelimeleri telaffuz
ederken,
doğnı olmadıklarını biliyordum. Christian Grey‟in kibarlıkla iĢi yoktu.
Belki nazik
olabilirdi, evet. Ve alız bir ses usul usul, belki de Kate haklıdır, diye
fısıldadı. Kafa
derin, belki, sadece belki, benden hoĢlanıyor olabileceği düĢüncesiyle
karıncalanıyordu. Ne de olsa, röportajı Kate'in yapmadığına sevindiğini
söylemiĢti.
Kendimi sessiz bir coĢkuyla kucakladım ve benden hoĢlanabileceği
olasılığıyla
eğlenerek, bir o yana bir bu yana sallandım. Kate beni dünyaya
döndürdü.
“Çekimi yapması için kimi bulabiliriz bilmiyorum. Her zamanki
fotoğrafçımız Levi
yapamaz. Hafta sonu için evine. Idaho Fallsa gitti. Amerika‟nın önde
gelen
giriĢimcilerinden birini fotoğraflama fırsatını kaçırdığını duyunca
küplere binecek.”
“Hımm... Jos6ye ne dersin?"
“Harika bir fikir. Sen rica edebilirsin, senin için her Ģeyi yapar. Sonra
Grey i ara
ve nereye gelmemizi istediğini öğren." Kate, Jos£ konusunda sinir
bozacak kadar
patavatsızdı.
"Bence onu sen aramalısın."
Kate. “Kimi, Joseyi mi7‟ diye homurdandı.
“Hayır. Grey‟i."
"Ana. iliĢkisi olan sensin."
“ĠliĢki mi?" Birkaç oktav yükselen sesimle adeta cırlamıĢtım. “Adamı
doğru
dürüst tanımıyorum bile.”
"En azından tanıĢtınız," dedi buruk bir sesle. “Kem seni daha yakından
tanımak
istiyor gibi görünüyor. Ana. ara adamı." diye çıkıĢtı ve telefonu suratıma
kapattı.
Bazen (azla üstünlük taslayabiliyordu. Cep telefonuma kaĢlanmı çatarak
ve dilimi
çıkararak baktım.
Tam Joseye mesaj bırakırken. Paul zımpara kâğıdı aramak üzere depo
odasına
girdi.
Hırçınlıktan uzak bir tavırla. "DıĢarıda bayağı yoğunuz. Ana." dedi.
“ġey. hımm. özür dilerim." diye mırıldanarak çıkmak için döndüm.
“Eee. Christian Gney'i nereden tanıyorsun?" Paul un sesi Ģüphe
uyandıracak
kadar umursamazdı.
"Okul gazetesi için onunla röportaj yapmam gerekti. Kate iyi değildi."
Rahat
görünmeye çalıĢarak ve bu konuda Paul'den daha iyi iĢ çtkaramayarak
omuz
silktim.
Paul hayret içinde. “Christian Grev. Clayton s'ta. Gör de inanma." diye
homurdandı. Zihnini açmak ister gibi, baĢım salladı. “Her neyse, bu
akĢam bir
Ģeyler içmek falan ister misin?
Ne zaman eve dönse, bana çıkma teklif ediyordu ve ben do hayır
diyordum. Bu
bir ritüeldi. Patronun kardeĢiyle çıkmayı hiçbir zaman iyi bir fikir olarak
düĢünmemiĢtim ve aynca, Paul tipik Amerikalı kapı komĢusu tadında
Ģirindi, ama
hayal gücü denen Ģey ne kadar zorlansa da edebi bir kahraman değildi.
Bilinçaltını
kaĢlarım mecazi anlamda kaldırarak. Ya Grey? diye sordu. Onu
azarlayarak
susturdum.
“Ağabeyin için düzenlediğiniz aile yemeği gibi bir Ģey yok mu?‟
“O yann.”
"Belki bir baĢka sefere, Paul. Bu akĢam ders çalıĢmam gerek. Haftaya
finallerim
var."
“Ana, bir gün evet diyeceksin." Ben dükkânın içine kaçarken. Paul
gülümsüyordu.
Jose.“Ama ben mekân çekerim. Ana: insan değil” diye inledi.
"Jose, lütfen!" diye yalvardım. Cep telefonuma sıkı sıkıya yapıĢmıĢ
halde,
dairemizin oturma odasında bir ileri bir geri gidip geliyor ve pencereden
dıĢarıya,
akĢamın gittikçe azalan ıĢığına bakıyordum
“ġu telefonu bana ver." Kate telefonu elimden kaptı ve ipek?1 kızıl san
saçlannı
omzunun arkasına attı.
45
“Beni dinle*. Jos6 Rodriguez. Gazetemizin serginin açılıĢını haber
yapmasını
istiyorsan yarın bizim için bu çekimi yaparsın. capicheV Kate tam bir
çetin ceviz
olabiliyordu. "Ġyi. Ana yer ve zamanı bildirmek için tekrar arayacak.
Yann
görüĢürüz.‟* Cep telefonunun kapağını sertçe kapattı.
"Halloldu. ġimdi tek yapmamız gereken, nerede ve ne zaman olacağına
karar
vermek. Ara onu.” Telefonu bana uzattı. Midem buruldu. “Greyi ara.
hemen!"
Yüzümü buruĢturdum ve kartvizitini çıkarmak için arka cebime
uzandım. Derin,
yatıĢtırıcı bir nefes aldım ve titreyen parmaklarla numarasını tuĢladım.
Ġkinci çalıĢta açtı. Sesi net. sakin ve soğuktu.
“Grev."
“ġey... Bay Grev? Benim. Anastasia Steele.” Kendi sesimi tanıyamıyordum. O
kadar gergindim ki. Kısa bir duraksama oldu. Titriyordum.
“Bayan Steele. Sizden haber almak ne güzel." Sesi değiĢmiĢti. ġaĢırmıĢtı
sanınm. sesi hayli sıcak... hatta baĢtan çıkarıcıydı. Nefesim kesildi ve
kızardım.
Birden Katherine Kavanagh‟m ağzı açık halde bana bakmakta
olduğunun bilincine
vardım ve istenmeyen süzüĢünden kaçmak için son hızla mutfağa
koĢtum.
“ġey... makale için fotoğraf çekimini yapmak istiyoruz." Nefes al, Ana,
nefes al.
Ciğerlerim hızlı bir soluk aldı. “Yanıı. eğer uygunsa. Sizin için neresi
uygun olur,
efendim?"
Ġfadesiz gülümsemesini telefondan duyar gibiydim.
"Portland'da Heathman'da kalıyorum. Yann sabah dokuz otuz diyelim
mi?"
“Tamam, orada görüĢürüz." Washington Eyaletinde oy kullanabilen ve
yasal
olarak içki içebilen yetiĢkin bir kadın gibi değil, bir çocuk gibi hızlı hızlı
konuĢuyordum ve nefes nefese kalmıĢtım.
"Sabırsızlıkla bekliyorum. Bayan Steele." Gözlerindeki hınzır pırıltıyı
görür
gibiydim. Dört küçük kelimeye böylcst heyecan ıtrici
bir vaat katmayı nasıl baĢarıyordu? Telefonu kapattım. Kate mutfaktaydı
ve bana
yüzünde tam bir ĢaĢkınlıkla bakıyordu.
“Anastasia Rose Steele! Ondan hoĢlanıyorsun! Daha önce hiç kimseden
böyle...
bu kadar... etkilendiğini görmedim. Ciddi ciddi kızardın."
“Ah. Kate. hep kızardığımı sen de biliyorsun. Bu benim iĢim.
Saçmalama." diye
çıkıĢtım. ġaĢkın ĢaĢkın gözlerini kırpıĢtırdı. Kontrolsüz öfke
patlamalarım çok nadir
yaĢardım ve bir an için yumuĢadım. “Ben onu sadece... sinir bozucu
buluyorum, o
kadar.”
“Heathman. anlaĢıldı." dedi Kate. “Müdürü arayıp çekim için bir yer
isteyeyim."
“Ben de akĢam yemeğini hazırlayayım. Sonra da çalıĢmam gerok."
AkĢam
yemeğini hazırlamak için dolaplardan birini açarken. Katee olan öfkemi
gizleyemiyordum.
Huzursuz bir gece geçirdim: yatakta bir o yana bir bu yana dönüyor.
rüyamda
puslu gri gözler, iĢ tulumları, uzun bacaklar, uzun parmaklar ve karanlık,
çok
karanlık, keĢfedilmemiĢ yerler görüyordum. Gece iki kez kalbim
gümbür gümbür
atarak uyandım. Kendi kendimi. Ah, bu kadar a2 uykuyla yarın harika
görüneceğim, diye azarladım. Yastığımı yumrukladım ve yerleĢmeye
çalıĢtım.
Heathman, Portland Ģehir merkezinin göbeğindeydi. Etkileyici
kahverengi taĢ
binası. 1920lerin sonundaki ekonomik bunalımdan hemen önce
tamamlanmıĢtı.
Jose. Travis ve ben, benim kaplumbağayla yol alıyorduk: hepimiz benim
arabaya
sınamayacağımız için. Kate kendi CLKsındaydı. Travis. Josenin
arkadaĢı ve ayak
iĢlerine koĢan kiĢiydi: ıĢık konusunda yardım etmek için bizimleydi
Kate, makalede
isminin geçmesine karĢılık, Heathmanm bir odasını ücretsiz
kullanabilmemizi
sağlamıĢtı. Rosppsiyondakilere CEO Christian Grey‟i fotograflamak
üzere orada
olduğumuzu söyleyince odamız derhal süite çevrildi. Gerçi. Bay Grey
binadaki en
büyük süiti iĢgal ettiği için, bizimki sadece Ģuradan bir süitti.
Gereğinden
GRĠNĠN ELL! TONU
47
fazla hevesli bir pazarlama yöneticisi bize daireye kadar eĢlik etti: fena
halde genç
ve nedense bir o kadar gergindi. Kate in güzelliği ve hükmedici tavnnın
onu etkisiz
hale getirdiğinden Ģüpheleniyordum, çünkü Kate‟in elinde oyuncağa
donmuĢtu.
Oda zarif, abartısız ama gösteriĢli bir Ģekilde döĢenmiĢti
Saat dokuzdu. YerleĢmek için yanın saatimiz vardı. Kate fırtına gibi
esiyordu.
“Jose, bence fon olarak Ģu duvarı kullanırız, sen ne dersin?" Cevabını
beklemedi. 'Travis, sandalyeleri çek. Ana. oda servisini arayıp soğuk
içecek ister
misin? Ve Grey‟e geldiğimizi haber ver.”
Evet, efendim. Fazlasıyla hükmediciydi. Gözlerimi devirsem de
söyleneni yaptım
Yanm saat sonra. Christian Grey dairemize girdi.
Lanet olsun! Yakası acık beyaz bir gömlek ve kalçalarından sarkan
flanel bir
pantolon giymiĢti. Dağınık saçları, duĢ sonrası hâlâ ıslaktı. Ona
Kakarken dilim
damağını kurudu... Fena halde seksiydi. Greyin peĢinden süite giren
koyu renk
takım ve kravatlı, saçtan kısacık tıraĢlı, kirli sakallı, otuzlu yaĢlannın
ortasında
görünen adam sessizce bir köĢeye dikildi. Duygusuz, kahverengi
gözleriyle bizi
izliyordu.
"Rayan Steele, iĢte vine karĢılaĢtık." Greyin uzattığı eli gözlerimi
kırpıĢtırarak
sıktım. Ah Tannm... gerçekten de... Eline dokununca içimi delip geçen,
beni
çarpan, kızarmama neden olan o muhteĢem akımı hissettim. Düzensiz
nefesimin
duyulabildiğindeıı emindim.
Elimi, dosdoğru Greyin gözlerinin içine bakarak bize doğru gelen Kate‟e
doğru
nalladım ve. “Bay Grey, bu Bayan Katherine Knvanagh," dedim.
“Israrcı Bayan Kavanagh. Nasılsınız?” Kathmnee hafifçe gülümserken,
gerçekten eğlenir gibiydi. “Umanm kendinizi daha iyi
hissediyorsunuzdur?
Anastasia geçen hafta kötü olduğunuzu söylemiĢti."
"Ġyiyim, teĢekkür edenm. Bay O rev." Kate. Greyin elini sençe ve
gözünü bile
kırpmadan sıktı. Kendime onun Wash*ıgton daki en
i\i okullara gittiğini hatırlattım. Ailesinin parası vardı; kendinden ve
dünyadaki
yerinden emin büyümüĢtü. Kimsenin ona kötü dav. ran masın a izin
vermezdi. Ona
hayrandım.
"Bunu yapmaya vakit aĢırdığınız için teĢekkür ederim." derken Greve
nazik,
profesyonel bir gülümseme gönderdi.
Grev bakıĢlarını bana çevirirken, “Benim için zevk." dedi ve ben yine
kızardım,
ihanet olsun.
"Bu. Jose Kodriguez; fotoğrafçımız" derken sırıttığım Jose. bana Ģefkatli
bir
gülümsemeyle karĢılık verdi. Benden Grey‟e yönelttiği bakıĢları
soğuktu.
“Bay Grey.” Onu baĢını hafifçe eğerek selamladı.
“Bay Rodriguez.“ Jose yi süzerken Grey‟in ifadesi de değiĢmiĢti.
Ona. “Nerede durmamı istersiniz?" diye sordu. Sesinde tehditkâr bir ton
seziliyordu. Ama Katherine in gösterinin yönetimini Jose ye bırakmak
gibi bir niyeti
yoktu.
“Bay Grev, Ģöyle oturabilirseniz, buyurun? IĢıklandırma kablolarına
dikkat edin.
Sonra da ayakta birkaç poz alınz." Onu duvann önüne yerleĢtirilmiĢ bir
koltuğa
yönlendirdi.
Travis ıĢıklan açarak Grev'in anlık bir körlük yaĢamasına neden oldu ve
bir özür
mınldandı. Sonra Travis ve ben arka tarafta durup Josö‟nin çekim
yapmasını
izledik. Jose makinesini elinde tutarak ve Grenden bir o tarafa, bir bu
tarafa
dönmesini, kolunu kıpırdatmasını, sonra tekrar indirmesini isteyerek
sayısız poz
çekti. Ardından üçayağın baĢına geçti: Grey oturup sabırla ve doğallıkla
poz
verirken yirmi dakika kadar daha çekim yaptı. Dileğim gerçek olmuĢtu:
Grevi çok
da uzak sayılmayacak bir mesafeden hayranlıkla izleyebiliyordum.
Gözlerimiz iki
defa buluĢtu ve bulutlu bakıĢlarından kendimi güçlükle ayırdım.
“Bu kadar oturmak yeter.” Katheriııe yine devreye girmiĢti. “Ayağa
kalkar
mısınız, Bay Grey T diye sordu.
Grey ayağa kalkınca Travis koltuğu çekmek için hızla harekete geçti.
Jose
Nikon‟unu» deklanĢörüne tekrar basmaya baĢladı.
BeĢ dakika sonra Jose. “Sanının yeterince poz aldık.” dedi.
49
“Harika." dedi Kate. "Tekrar teĢekkürler. Bav Grev." Önce o. ardından
Jose.
Grev in elini sıktılar.
Grev, “Makaleyi okumak için sabırsızlanıyorum. Bayan Kava- nagh."
diye
mırıldandı ve kapının yanında durduğum sırada bana döndü. "Benimle
vurur
müsünüz. Bayan SteeleT diye sordu.
“Elbette." derken tam bir ĢaĢkınlık içindeydim. Kaygıyla Kate'e baktım,
omuz
silkti. Arkasında duran Jose nin yüzünün asıldığını fark ettim.
Grev kapıyı açarken, "Hepinize iyi günler” dedi ve önce benim çıkmam
için
kenarda durdu.
Tanrı aĢkına... Bu da neyin nesi böyle? Ne istiyor kı'f Grey. peĢinde
takım
elbisesi jilet gibi ütülü Bay Asker TıraĢıyla odadan çıkarken koridorda
gerginlik
içinde bekledim.
Bay Asker TıraĢına. “Seni ararım. Taylor," diye mırıldandı. Taylor
koridorda
uzaklaĢırken. Grey yakıcı gri bakıĢlarını bana çevirdi. Lanet olsun...
YanlıĢ bir Ģey
mi yapmıĢtım?
“Bu sabah benimle bir kahve içer misiniz diye merak ediyordum.”
Yüreğim ağzıma geldi. Bir randevu mu? Christian Grev bana bir
randevu mu
teklif ediyordu? Bilinçaltını yine küçümseyici bir tavırla. Kahve ister
misin diye
soruyor. Belki de henüz uyana madiğini düĢünüyordur, diye mızıldandı.
Heyecanımı kontrol altına almaya çalıĢarak gırtlağımı temizledim.
özür dilercesine. “Herkesi eve benim götürmem gerek." derken önümde
parmaklarımı ve ellerimi büküyordum.
Taylor," diye seslenerek beni yerimden sıçrattı. Koridorda uzaklaĢmakta
olan
Taylor dönüp yeniden bize doğru yürüdü.
Grey yumuĢak ve merak dolu bir sesle. “Üniversite'de mi yaĢıyorlar?"
diye
sordu. KonuĢamayacak kadar sersemlediğim için baĢımı salladım.
“Onları Taylor götürebilir. ġoförümdür. Burada büyük bir 4X4 uınüz
var. Yani
ekipmanları da alabilir.
Taylor bize ulaĢınca, hiç renk vermeden. "Bay Grey?" dedi.
“Fotoğrafçın, asistanını ve Bayan Kavanagh'ı evlerine götü, rebilir
misin?"
"Elbette, efendim," dedi Taylor.
Tamamdır. ġimdi bana kahvede eĢlik eder misiniz?" Grey her Ģey
hallolmuĢ gibi
gülümsüyordu.
KaĢlanmı çattım.
"ġey, Bay Grey. bu gerçekten... Bakın. Taylor'ın onlan eve bırakmasına
gerek
vok.” Soğukkanlı ifadesizliğini koruyan Taylor‟a kısa bir bakıĢ attmı.
"Bana bir iki
dakika verirseniz, Kate‟lc arabalarımın değiĢ tokuĢ edebiliriz."
Grey göz kamaĢtırıcı, tedbirsiz, doğal ve bütün diĢlerini gösteren bir
gülümsemeyle bakıyordu. Ah, Tanrım... Ġçeri girebilmem için süitin
kapısını açtı.
Tekrar içeri adım atınca. Katherine‟i Joseyle derin bir tartıĢmanın içinde
buldum.
GiriĢe gerek duymadan. "Ana. bence senden kesinlikle hoĢlanıyor,”
dedi. Jose
bana onaylamayan gözlerle bakıyordu. Kate. "Ama ona güvenmiyorum"
dedi.
KonuĢmayı kesmesi umuduyla elimi kaldırdım. Mucize eseri, sustu.
Kate, sen NVanda'yı alsan ve ben de senin arabanı alsam olur mu?
“Neden?
“Christian Grey onunla kahve içmemi istiyor."
Ağzı açık kalmıĢtı. Nutku tutulmuĢ bir Kate! Anın tadını çıkardım. Beni
kolumdan
yakalayıp süitin oturma alanından uzakta kalan yatak odasına çekti.
“Ana, o adamda bir Ģeyler var." Sesi uyarı yüklüydü. “MuhteĢem
olduğuna
katılıyorum, ama tehlikeli olduğunu düĢünüyorum özellikle de senin gibi
biri için.”
Gücenerek, "özellikle senin gibi biri derken ne demeye çalıĢ** yorsun?
diye
sordum.
Biraz sinirli bir sesle. "Senin gibi masum biri, Ana. Ne demek istediğimi
biliyorsun," dedi. Kızardım.
SI
“Kate, sadece kahve. Bu hafta sınavlarım baĢlıyor, ders çalıĢmam gerek,
fazla
kalmam."
Talebimi değerlendirir gibi dudaklarını büzdü. Sonunda, ce* binden
arabasının
anahtarlarım çıkarıp bana uzattı. Ben de ona benimkileri verdim.
“Sonra görüĢürüz. Fazla geç kalma yoksa arama kurtarma ekibini
gönderirim."
„TeĢekkürler." Onu kucakladım.
Süitten çıktınca, Christian Grey‟i kuĢe kâğıda basılmıĢ üst düzey bir
dergi için
poz veren bir erkek model görüntüsüyle duvara yaslanmıĢ, beni
beklerken buldum.
„Tamam, haydi kahve içelim,” diye mırıldanırken pancar gibi kıpkırmızı
kesilmiĢtim.
"Önden buyurun. Bayan Steele." Doğruldu ve önden yürümem için elini
uzattı.
Koridorda ilerlerken, dizlerim titriyor, midemde kelebekler uçuĢuyor ve
ağzıma
gelen yüreğim dramatik ve düzensiz bir ritimle çarpıyordu. Christian
Greyle kahve
içeceğim... tv kahveden nefret ederim.
GeniĢ otel koridorundan otel kapısına kadar yürüdük. Ona ne
demeliyim?
Zihnim birden kaygıdan felç olmuĢtu. Neden bahsedecektik? Onunla ne
ortak
noktam vardı? YumuĢak, ılık sesi beni dalgınlığımdan uyandırdı.
“Katherine Kavanagh'ı ne zamandır tanıyorsunuz?"
Ah, baĢlangıç için kolay bir soruydu.
“Okuldaki ilk yılımızdan beri. Ġyi arkadaĢımdır."
Ne düĢündüğünü ele vermeyerek, “Hımm.” dedi. Aklından neler
geçiyordu?
Asansörlere varınca düğmeye bastı ve zil neredeyse aynı anda çaldı.
Kapılar
açılınca içeride tutkuyla ÖpüĢen genç bir çiftle karĢı karĢıya kaldık.
ġaĢkın ve
mahcup bir halde birbirlerinden hızla ayrıldılar ve suçlulukla bizden
baĢka her yöne
bakmaya baĢladılar. Grey ve ben asansöre adım attık.
52
Gülmemek için mücadele veriyordum; bu yüzden, yanaklarımın
pembeye
çaldığını hissederek bakıĢlarımı yere indirdim. Kafanı kaldırıp
kirpiklerimin
arasından Greve baktığımda, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme
gördüm.
Genç çift hiç konuĢmuyordu; birinci kata kadar mahcup bir sessizlik
içinde indik.
Fonda dikkatimizi dağıtacak hafif bir asansör nnizigi bile yoktu.
Kapılar açılınca. Grev beni ĢaĢırtarak uzun, soğuk parmaklanyla elimi
tuttu.
Akımın içimden geçip gittiğini hissettim ve zaten hızlı olan kalp
atıĢlarım daha da
hızlandı. !3eni asansörden çıkarırken, çiftin arkamızdan patlayan
kıkırtılaruıı
duyabiliyorduk. Grey sırıttı.
“Bu asansörlerin olayı ne? diye mırıldandı.
Otelin geniĢ ve hareketli lobisini aĢıp giriĢe doğru yürüdük, ama Grey
dönerli
kapıdan kaçındı. Bıınu elimi bırakmak zorunda kalacağı için yapmıĢ
olup olmadığını
merak ettim.
DıĢarıda bizi, yumuĢacık bir mayıs pazan bekliyordu. GüneĢ parlıyordu
ve trafik
açıktı. Grey sola dönüp köĢeye yürüdü. Orada ıĢığın değiĢmesini
bekledik. Hâlâ
elimi tutuyordu. Sokaktayım 1e Christian Grey elimi tutuyor. Daha önce
elimi tutan
kimse olmamıĢtı. BaĢımın döndüğünü hissettim ve baĢtan ayağa
ürperdim.
Yüzümü ortadan ikiye aĢırmakla tehdit eden saçma sapan sırıtıĢı
boğmak için çaba
harcıyordum. Bilinçaltını. Serinkanlı davranmaya çalıĢ. Ana. diye
yakarıyordu. YeĢil
adam göründü ve tekrar harekete geçtik.
Portland Kahve Esine varana dek dört blok yol kat ettik. Grey içeri
girebilmem
için kapıyı açmak üzere elimi bıraktı.
“Ben içeceklerimizi alırken masa seçmeye ne dersiniz? Ne istersiniz?
diye
sorarken her zamanki gibi kibardı.
“Ben... Ģey... Ġngiliz kahvaltı çayı içerim, poĢeti yanında olsun
KaĢlarını kaldırdı.
“Kahve içmez misiniz?
“Kahve düĢkünü değilim."
Gülümsedi.
Tamam, çay. poĢeti yanında. ġeker?
53
Bir an hu son kelimeyi bir sevgi sözcüğü sanarak donakaldım, ama
neyse ki
bilinçaltını bükülu dudaklarla devreye girdi. Hayır, seni aptal, Ģeker alır
mısırı?
"Hayır, teĢekkürler." Birbirine kenetlediğim parmaklanma baktım.
'Yiyecek bir Ģey T
“Hayır, teĢekkürler.*‟ Kafamı salladım: tezgâha yöneldi.
O. sırada kendisiyle ilgilenilmesi için beklerken, ben kirpiklerimin
arasından
çaktırmadan onu süzüyordum. Onu bütün gün izleyebilirdim. Uzun
boylu, geniĢ
omuzlu, inceydi. Hele o pantolonunun kalçalarından düĢecek gibi
duruĢu... Alı,
Tanrını... Parmaklarını bir ya da iki kez aıiık kurumuĢ, ama hâlâ dağınık
olan
saçlarının arasından geçirdi. Mmm... Bunu ben de yapmak isterdim.
DüĢünce
kendiliğinden zihnime süzülüvermiĢti; yüzüm alev aldı. Dudağımı
ısırarak bir kez
daha ellerime bakarken, asi düĢüncelerimin gidiĢatından hiç hoĢnut
değildim.
“Aklından neler geçiyor?” Grev geri dönmüĢ ve beni yerimden
sıçratmıĢtı.
Kıpkırmızı kesildim. Parmaklarımı saçlarının arasından geçirmeyi
düĢünüyor ve
acaba saçların çok yumuĢak mıdır diye merak ediyordum. Kafamı
salladım. Elinde
tuttuğu tepsiyi huĢ ağacı görüntüsü verilmiĢ küçük, yuvarlak masaya
bıraktı.
Önüme bir fincan, küçük bir demlik ve yanında üzerinde TVVINT.VGS
ĠNGĠLĠZ
KAHVALTI ÇAYI -en sev diğim-yazan tek bir çay poĢetinin durduğu
bir tabak
koydu. Onun da üstüne sütle kusursuz bir yaprak deseninin
kondurulduğu bir
kahvesi vardı. Bunu nasıl yapıyorlar acaba. diye merak ettim. Ayrıca
kendine
yaban mersinli bir kek almıĢtı. Tepsiyi bir yana bırakarak karĢıma
oturdu ve uzun
bacaklannı üst üste attı. O kadar rahat, bedeniyle o kadar barıĢık
görünüyordu ki
ona gıpta ettim. Bense baĢtan ayağa sakar ve koordinasyonsuz.
A noktasından B noktasına yüzüstü kapaklanmadan gitmekten neredeyse
acizdim.
“DüĢüncelerin?” diye bastırdı.
“En sevdiğim çay bu." Sesim sakin ve fısıldar gibi çıkmıĢtı. Portlandda
bir kafede
Christian Grey'in karĢısında oturduğuma inanamıvordum. KaĢlarım çattı.
Bir Ģeyler
sakladığımı biliyordu. Çay poĢetini demliğin içine atmamla kaĢığıma
sararak geri
çıkarmam bir oldu. Çay poĢetini tabağımın yanma bırakırken kafasını
eğdi ve soran
gözlerini bana dikti.
“Çayımı sade ve açık severim." diye açıkladım.
"Anlıyorum. O. erkek arkadaĢın mı?"
Vay caıuna... Ne?
“Kim T
“Fotoğrafçı. Jose Rodriguez."
Güldüm, gergin ama meraklıydım. Bu hisse kapılmasına ne neden
olmuĢtu?
“Hayır. Josd iyi arkadaĢımdır, hepsi bu. Erkek arkadaĢım olduğunu
nereden
çıkardınız?"
“Ona gülümseyiĢinden ve onun da sana..Gözlerini gözlerimden
ayırmıyordu. 0
kadar sinir bozucuydu ki. BakıĢlarımı kaçırmak istiyordum, ama
büyülenmiĢ
gibiydim.
Daha çok aileden biri gibidir,” diye fısıldadım.
Grey, cevabımdan hoĢnut kalmıĢ gibi baĢını salladı ve gözlerini
yabanmersinli
kekine çevirdi. Kâğıdı uzun parmaklarıyla, maharetle açıĢını büyülenmiĢ
gibi
izledim.
“Ġster misin?" diye sorarken o eğlenir gibi, gizemli gülümseme geri
dönmüĢtü.
"Hayır, teĢekkürler.” KaĢlarımı çatarak yeniden önüme baktım
“Ya dün mağazada tanıĢtığım delikanlı? O da mı erkek arkadaĢın değil?"
Hayır. Paul sadece bîr arkadaĢ. Dün de söylemiĢtim." Ah. № iĢ saçma
bir hal
alıyordu. “Neden sordunuz?^
“Erkekler konusunda biraz gergin görünüyorsun.”
Lanet olsun, iyice özelime giriyordu. Ben sadece senin yanınd°
gerginim. Grey.
GRĠNĠN ELLt TONU
55
“Sizi sinir bozucu buluyorum.'' Kızarsam da bu açık sözlülüğüm* den
ötürü,
aklımdan sırtımı sıvazlayarak tekrar ellerime baktım. Derin bir iç
çektiğini duydum.
“Beni sinir bozucu bulmalısınız zaten." BaĢını salladı. "Çok
dürüstsünüz. 1 A\ t
fen Önünüze bakmasın. Yüzünüzü görmesi seviyorum."
Ah. Ona baktım. Yüzünde teĢvik edici ama alaycı bir gülümseme vardı.
“Ne düĢünüyor olabileceğine dair ipucu veriyor." diyerek soludu. “Çok
gizemlisiniz. Bayan Steele."
Gizemli mi? Ben mi?
“Bende gizemden eser yok."
“Kendi kendine yeten biri olduğunuzu düĢünüyorum.** diye mırıldandı.
Öyle miydim? Vay canına... Bunu nasıl baĢarıyordum ki? ġaĢırtıcıydı.
Ben.
kendine yet mel;! Ġmkânsız.
Tabii kızarmadığınız zamanlarda... ki sık sık kızarıyorsunuz. KeĢke
neden
kızardığınızı bilseydim." Ağzına küçük bir kek parçası attı ve gözlerini
benden
ayırmadan, ağır ağır çiğnemeye koĢuldu. Ve iĢaret bekliyormuĢ gibi
kızardım.
ĠAinet olsun!
"Her zaman böyle kiĢisel gözlemlerde bulunur musunuzT*
“KiĢisel bir gözlemde bulunduğumun farkında değildim. Yoksa sizi
gücendirdim
mi?” ġaĢırmıĢa benziyordu.
Dürüstçe, “Hasır." dedim.
“Ġyi."
“Ama çok despotsunuz."
KaĢlarını kaldırdı ve eğer yanılmadıysam. o da hafifçe kızardı.
“Sözümü dinletmeye alıĢığım. Anastasia."diye mırıldandı. “Her
konuda.“
“Buna hiç Ģüphem yok. Neden benim de size ilk adınızla hitap etmemi
istemediniz?" Cüretime kendim de ĢaĢırmıĢtım. Bu sohbet neden bu
kadar
ciddileĢmiĢti? ĠĢler sandığım gibi gitmiyordu. Ona
karĢı böyle muhalif hissettiğime inanamıyordum. Sanki onu kendimden
uzaklaĢtırmak istiyordum.
"Ġlk adımı sadece ailem ve birkaç yakın dostum kullanır. Bc-n böyle
olmasını
istiyorum."
Ah. Hâlâ. “Bana Christian de." dememiĢti. Kontrol manyağının tekiydi;
baĢka
izahı yoktu ve için için, belki de röportajı Katein yapmıĢ olması daha iyi
olurdu diye
düĢünüyordum. Ġki kontrol manyağı bir arada. Aynca, elbette. Kate.
ofisindeki
bütün kadınlar gibi neredeyse sarıĢındı; pekâlâ, kızıl sarı. Bilinçaltını,
üstelikgiizcl
de. diye hatırlattı. Christian ve Kate fikrinden hoĢlanmamıĢım.
Çayımdan bir
yudum aldım. Grev kekinden küçük bir lokma daha ısırdı.
„Tek çocuk musun?‟ diye sordu.
Vay canına... Sürekli yön değiĢtiriyordu.
“Evet.”
“Bana annen ve babandan bahset."
Bunu neden bilmek istiyordu ki? Çok sıkıcıydı.
“Annem yeni kocası Bobla birlikte Georgia‟da yaĢıyor. Üvey babam da
Montesano‟da."
“Ya baban?”
“Babam ben bebekken ölmüĢ.”
“Üzüldüm." diye mırıldanırken yüzünden anlık, sıkkın bir ifade geçti.
“Onu hatırlamıyorum."
“Ve annen tekrar evlendi.“
Bir homurtu çıkardım.
“öyle de denebilir.
KaĢlan çatılmıĢtı.
Derin bir düĢünceye dalmıĢ gibi çenesini sıvazlayarak kuru bır sesle.
“Pek fazla
bir Ģey ele vermiyorsun demek?” dedi.
“Siz de öyle."
“Sen benimle bir röportaj yaptın ve o röportajdan birkaç #> T' layıcı
soru
hatırlıyorum." Bana sırıtarak bakıyordu.
57
Lanet olsun. “Gev" sorusunu hatırlıyordu. Bir kez daha yerin dibine
geçtim.
Gelecek yıllarda, o anı her hatırlayıĢımda utanca kapılmamak için yoğun
terapiye
ihtiyaç duyacaktım sanınm. Annem hakkında bir Ģeyler zırvalamaya
baĢladım: o
anıyı blok«/ etmek için her Ģeyi yapardım.
"Annem harikadır. Ġflah olmaz bir romantiktir. ġu anda dördüncü
kocasıyla
birlikte."
Christian ĢaĢkınlıkla kaĢlarını kaldırdı.
"Onu özlüyorum,“ diye devam ettim. “Artık Bob var. Ona göz kulak
olabileceğini, kuĢ beyinli planlan istediği gibi gitmeyince ona destek
olabileceğini
umuyorum." Sevgiyle gülümsedim. Annemi görmeyeli o kadar uzun
zaman
olmuĢtu ki. Christian beni dikkatle izlerken, arada sırada kahvesinden
yudumlar
alıyordu. Ağzına gerçekten bakmamalıydım. Huzursuz ediciydi.
“Üvey babanla anlaĢabiliyor musun?"
“Elbette. Onunla büyüdüm. Onu babamın yerine kovdum."
“Nasıl biridir?
“Ray mi? O... sessiz, suskun biridir."
Grcy ĢaĢırarak. “Hepsi bu mu?" diye sordu.
Omuz silktim. Bu adam ne bekliyordu ki? Hayat hikâyemi mi?
“Üvey kızı gibi suskun." diye bastırdı.
Kendimi gözlerimi devirmekten alıkoydum.
“Futbolu sever. Özellikle Avrupa futbolunu; bow!ingi. yapay sinekle
balık avını
ve mobilya yapmayı sever. Marangozdur. Eski ordu mensubu."
Ġç geçirdim.
“Onunla mı yaĢıyordun?"
“Evet. Ben on beĢ yaĢındayken, annem Ûç Numaralı Kocayla tanıĢtı.
Ben Ravle
kaldım."
AnlamamıĢ gibi kaĢlannı çattı.
“Annenle birlikte yaĢamak istemedin mi? diye sordu.
Bu gerçekten üzerine vazife değil.
“Üç Numaralı Koca, Teksas‟ta yaĢıyordu. Evim Montesano‟daydı. Ve...
bilirsiniz
annem yeni evliydi." Durdum. Annem Üç Numaralı Koca'dan hiç
bahsetmezdi.
Grev bununla nereye varmaya çalıĢıyordu? Bu onu hiç ilgilendirmezdi.
Madem
öyle, ben de aynı oyunu oynayabilirim.
"Siz de sizinkileri anlatın." dedim.
Omuz silkti.
"Babam avukattır, annemse çocuk doktoru. Seattle'da otum* yurlar.”
Ah... demek varlıklı bir ailede yetiĢmiĢti. Üç çocuk evlat edinen ve
çocuklarından biri iĢ dünyasına meydan okuyup onu tek eliyle fetheden
güzel bir
adama dönüĢen baĢarılı çifti merak etmiĢtim. Onu böyle olmaya iten
neydi? Ailesi
onunla gurur duyuyor olmalıydı.
“KardeĢleriniz neler yapıyor?
“Elliot inĢaat iĢinde ve kız kardeĢim de Paris‟te, ünlü bir Fransız Ģefin
yanında
aĢçılık eğitimi alıyor." BakıĢları hoĢnutsuzlukta buğulanmıĢtı.
Ailesinden ya da
kendinden bahsetmek istemiyordu.
“Paris‟in çok güzel olduğunu duydum." diye mırıldandım. Ailesinden
neden
bahsetmek istemiyordu? Evlat edinildiği için mi?
“Güzeldir. Gittin mi? diye sorarken hoĢnutsuzluğunu unutmuĢtu
“ABD‟den hiç ayrılmadım." ĠĢte yine sıradan mevzulara dönmüĢtük.
Sakladığı
neydi?
“Gitmek ister miydin?
“Paris‟e mi? diye haykırdım. Beni hazırlıksız yakalamıĢtı. Paris‟e
gitmeyi kim
istemezdi? “Elbette” dedim. “Ama asıl ziyaret etmek istediğim yer
Ġngiltere."
BaĢım yana eğerek iĢaret parmağını dudağının üstünde fa taĢtırdı... Ah.
Tannm.
“Çünkü?
Gözlerimi hızlı hızlı kırpıĢtırdım. Konsantre ol. Steelc.
59
“Orası Shakespeare. Austin, Bronte kardeĢler ve Thomas Hardynin
vatanı. O
insanlara o kadar harika kitaplar ya/ma ilhamını veren o yerleri görmek
isterdim."
Edebiyatın bu büyCık isimlerini anmak, bana ders çalıĢıyor olmam
gerektiğini
hatırlatmıĢtı. Saatime göz attım. “Gitsem iri olur. Ders çalıĢmalıyım."
“Sınavlann için mi?"
“Evet. Sah günü baĢlıyorlar.'*
“Kayan Kavanagh'ın arabası nerede?”
“Otelin park alanında."
"Sana eĢlik edeyim."
“Çay için teĢekkürler. Bay Grey."
O tuhaf kocaman-bir-sımm-var gülümsemesini takındı.
“Rica ederim. Anastasia. Benim için zevkti. Gol." diye emrederek elini
uzattı.
ġaĢkınlık içinde elini tuttuın ve peĢi sıra kafeden çıktım.
Otele kadar yürüdük; cana yakın bir sessizlik olduğunu söylemek
isterim. En
azından o. her zamanki sükûnetini korur ve kendine hâkim halindeydi.
Bana
gelince, küçük kahve sabahımızın nasıl gittiğini tartmaya çalıĢıyordum.
Kendimi iĢ
görüĢmesi yapmıĢ gibi hissediyordum, ama ne için olduğundan emin
değildim
Ansızın. “Her zaman kot pantolon mu giyersin?" diye sordu.
“Genellikle."
BaĢım salladı. Otelin karĢı tarafında kalan kavĢağa varmıĢtık. Zihnim
hızla
iĢliyordu. Ne tuhaf bir soruydu... Ve birlikte geçireceğimiz zamanın
kısıtlı
olduğunun farkındaydım. Buraya kadardı ve ben yüzüme gözüme
bulaĢtırmıĢtım.
biliyordum. Belki de biri vardı.
“Kız «arkadaĢınız rar mı?‟ diye yumurtlayıverdim. Lanet olsun... Bunu
yüksek
sesle mi söyledim ?
Dudaklan yanın bir gülümsemeyle kıvrıldı ve bana tepeden baktı.
“Hayır, Anastasia. kız arkadaĢlar bana göre değil." dedi yumuĢak bir
sesle.
Ah... Bu da ne demek? Gay değildi. Ya da belki de öyleydi. Rojx>rtajda
bana
yalan söylemiĢ olmalıydı. Bir an için arkasından bir açıklama, bu Ģifreli
beyanla ilgili
bir ipucu getireceğini sandım, ama öyle olmadı. Gitmem gerekiyordu.
DüĢüncelerimi toparlamayı denemeliydim. Ondan uzaklaĢmalıvdım.
Ġleri doğru
hamle yaptım, ayağım takıldı ve yola doğru tökezledim.
“Kahretsin. Ana!" diye haykırdı. Tuttuğu elimi o kadar sert çekti ki. bu
tek yönlü
yolda ters yönde giden bir bisikletli hızla ve beni kıl payı sıyırarak
geçerken, geriye,
üstüne düĢtüm.
Her Ģey o kadar hızlı olup bitmiĢti ki bir an düĢerken bir sonrakinde
kollarının
arasmdaydım ve beni sımsıkı göğsünde tutuyordu. Temiz, sağlıklı
kokusunu içime
çektim. Yeni yıkanmıĢ çarĢaf ve pahalı vücut Ģampuanı kokuyordu. BaĢ
döndürücüydü. Derin bir nefes aldım.
“Ġyi misin?* diye fısıldadı. Tek koluyla Beni sıkıca sanp göğsüne
bastırırken,
diğer elinin parmaklanın usulca yüzümde dolaĢtınyor. beni nazik
bakıĢlarla süzerek
inceliyordu. BaĢparmağı alt dudağıma sürtününce nefesi duraksadı.
Gözlerimin
içine bakıyordu. Bense bir an ya da belki de sonsuza dek. kaygılı, yakıcı
bakıĢlanna
tutundum, ama bir süre sonra, dikkatim güzel ağzına çevrildi. Ve yirmi
bir yıldır ilk
kez. öpülmek istedim. Ağzını ağzımın üstünde hissetmek.
BÖLÜM DÖRT
Op beni lanet olası, diye yakarıyor, ama kıpırdayamıyordum. Tuhaf,
yabancı bir
arzuyla felce uğramıĢ, tam anlamıyla esiri olmuĢtum. BüyülenmiĢ gibi,
Christian
Grey in ağzına bakıyordum; o da örtülü bakıĢları ve koyulaĢan
gözleriyle bana
bakıyordu. Hor zamankinden daha hızlı soluyordu ve ben nefes alıp
vermeyi tümden bırakmıĢtım. Kollarının arusındayım. Öp beni lütfen.
Gözlerini yumdu, derin bir
nefes aldı ve sessiz sorumu yanıtlar gibi, baĢını usulca salladı. Gözlerim
geri
açtığında, yeni bir amaç, çelik bir iradeyle bakıyordu.
“Anastasia, benden uzak durmalısın. Ben sana uygun bir adam değilim,”
diye
fısıldadı. Ne? Bu da nereden çıktı Ģimdi? Bunun kararını ben
vermeliydim, değil mi?
KaĢlarımı çattım: reddedilmek baĢımı döndürmüĢtü.
Usulca. “Nefes al, Anastasia, nefes al. Seni ayaklarının üstüne kaldırıp
bırakacağım.“ dedi ve beni yavaĢça itti.
Bisikletçinin kıl payı ıskalaması ve Christianen baĢ döndüren
yakınlığının neden
olduğu adrenalin hücumu beni heyecan içinde ve güçsüz bırakmıĢtı.
Christian geri
çekilip beni kendisinden mahrum bırakırken ruhum HAYIR! diye
haykırıyordu.
Omuzlarımdaki elleriyle beni bir kol mesafesinde tutarken, tepkilerimi
dikkatle
izliyordu. Ve tek düĢünebildiğim öpülmek istediğim, bunu hayli belli
ettiğim ve
Christianen bunu yapmadığıydı. Beni istemiyor. Beni gerçekten
istemiyordu. Bu
kahve sabahını tamamen berbat etmiĢtim.
Sonunda sesimi bularak. "Anladım." diye fısıldadım. ‟TeĢekkürler." diye
mırıldanırken, baĢtan ayağa aĢağılanmaya batmıĢtım.
62
*• ı» JanvM
Aramızdaki durumu nasıl bu kadar yanlıĢ yorumlayabilmiĢim? Ondan
uzaklaĢmam
gerekiyordu.
“Ne için? KaĢları çatıldı. Ellerini üzerimden çekmemiĢti.
“Beni kurtardığın için." diye fısıldadım.
“O aptal yanlıĢ yönde gidiyordu. Burada olduğuma seviniyorum. Sana
ne
olabileceğini düĢününce içim ürperiyor. Otele gelip biraz oturmak ister
misin?' Beni
bırakıp ellerini iki yanına indirdi. Bense kendimi tam bir aptal gibi
hissederek
karĢısında dikiliyordum.
Silkinerek zihnimi temizledim. Tek istediğim gitmekti. Belirsiz ve söze
dökülmemiĢ umutlarım yerle bir olmuĢtu. Beni istemiyordu. Kendimi
azarladım. Ne
sanıyordum ki? Bilinçaltını. Christian Greyın seninle ne iĢi olabilirdi ki,
diye alay
ediyordu. Kollarımla bedenimi sararak yola döndüm ve yeĢil adamın
belirmiĢ
olmasına sevindim. Gre/in arkamda olduğunun bilinciyle hızla karĢıya
geçtim.
Otelin önünde yüzümü ona döndüm, ama gözlerine bakamıyordum.
“Çay ve fotoğraf çekimi için teĢekkürler,” diye mırıldandım.
“Anastasia... ben..." Durdu. Sesindeki sıkıntı dikkatimi çekmiĢti
istemeyerek de
olsa, ona baktım. Elini saçlarının arasından kaydırırken. gri gözleri
kasvetliydi.
DağılmıĢ ve bunalmıĢ görünüyordu; ifadesi katıydı ve dikkatli kontrolü
buharlaĢmıĢtı sanki.
Hiçbir Ģey söylememesinin üstüne. “Ne. Christian?” diye çıkıĢtım.
Gitmek
istiyordum. Savunmasız, yaralı gururumu buradan götürmeli, onu bir
Ģekilde
iyileĢtirmeliydim.
"Sınavlarında bol Ģans.” diye mırıldandı.
Ha? Bu kadar periĢan görünmesi bu yüzden miydi? Beni boyk‟ mi
postalayacaktı? Sadece sınavlarımda bol Ģans dileyerek?
“TeĢekkürler.” Sesimdeki alaycılığa engel olamadım. “Güle güle« Bay
Grey.“
Tökezlemememe biraz ĢaĢırarak topuklarımın üstünde döndüm ve ona
ikinci bir
bakıĢ atmadan yer altı garajı istikametinde. kaldırım boyunca ilerledim.
Solgun floresan ıĢığıyla aydınlatılmıĢ garajın karanlık ve sogV' ğuna
girince,
duvara yaslandım ve baĢımı ellerimin arasına ald»«*1 Ne sanmıĢtım?
Gözlerimde
davetsiz, istenmeyen yaĢlar biriknu^1
63
Neden ağlıyordum? Bu manasız tepki yüzünden kendime* kızarak yere
çöktüm.
Dizlerimi kanımın çekerek dertop oldum. Kendimi olabildiğince
ufaltmak
istiyordum. Belki hu abuk sukuk acı da küçülürdü. BaĢımı dizlerimin
üstüne
yerleĢtirip aptalca yaĢların dökülmesine izin verdim. Hiç sahip
olmadığım bir Ģeyi
kaybettiğim için ağlıyordum. .Ve saçma. Hiç olmamıĢ bir Ģeyin, altüst
olmuĢ
umutlarımın, hayallerimin ve tadı kaçan beklentilerimin yasını tutmak.
Hiçbir zaman reddedilen tarafta olmamıĢtım. Tamam... Her zaır.an
basketbol ya
da voleybolda en son seçilenlerden bin olmuĢtum. ama bunu
atılıyordum.
KoĢarken bir yandan da sıçnımak ya da top atmak gibi bir Ģev yapmak
bana göre
değildi. Her tür spor sahasında ciddi bir baĢansızlık örneğiydim
Ancak romantik anlamda, kendimi hiçbir zaman ortaya sürmemiĢtim;
asla.
Ömrüm güvensizlikle geçmiĢti: Fazla soluk tenliydim, çok sıskaydım,
çok
pejmürdeydim, koordinasyon duygum sıfırdı: defolar listemin sonu
gelmiyordu. Bu
yüzden her tür olası hayranı Ģiddetle geri püskürten kiĢi olmuĢtum.
Kimya
sınıfımda benden hoĢlanan bir çocuk vardı, aııın Christian Linet Olası
Grev dıĢında
ilgimi uyandıran tek bir kiĢi olmamıĢtı. Belki de Paul Clayton ve Jose
Rodriguez in
beğenilerine daha nazik yaklaĢmalıydım: hoĢ ikisinin de karanlık bir
yerde tek
baĢlanna hıçkırırken bulunmadıklanndan emindim. Belki de sadece sıkı
bir
ağlamaya ihtiyacım vardı.
Kollannı göğsünde kavuĢturup ağırlığını tek bacağına veren bilinçaltını,
diğer
ayağını sıkkın bir tavırla yere vurarak, Kes! Kes Ģunu, diye bağırdı.
Arabana bin,
evine dön, dersini çaltĢ. Onu unut... Hemen! Ve bütün bu kendine acıma
ve
sallanıp durma saçmalığına bir son ver.
Derin, yatıĢtmcı bir nefes alıp ayağa kalktım. Topla kendini. Stetle.
Yüzümdeki
yaĢlan silerek Kate'in arabasına yürüdüm. Onu bir daha asla
düĢünmeyecektim. Bu
olayı tecrübe haneme kaydedebilir ve smavlanma konsantre olabilirdim.
Eve vardığımda. Kate dizüstü bilgisayarıyla yemek masasmdaydı.
geldin gülümsemesi beni görünce silinip gitti.
“Ana. sorun ne?"
Ah. hayır... Katherine Kavanagh sorgulamasına halim yoktu.
KatherineKavanagh-benden-uzak-dur anlamında kafa salladım, ama kor
ve sağır bir dilsizle
muhatap olsam sonuç farklı olmazdı.
“AğlamıĢsın sen." Bazen lanet olası bariz olanı ifade etmek konusunda
olağanüstü bir yeteneğe sahipti. “O piç sana ne yaptı?" diye kükrerken
yüzü...
Tanrım, korkutucuydu.
“Hiçbir Ģey, Kate." Sorun buydu zaten. DüĢüncesi yüzüme alaycı bir
gülümseme
yerleĢtirdi.
“O zaman neden ağladın? Sen hiç ağlamazsın.” derken sesi yumuĢadı.
Ayağa
kalkarken yeĢil gözleri endiĢe doluydu. Beni kollarının araĢma alıp
kucakladı. Onu
uzaklaĢtırmak için bir Ģeyler söylemem gerekiyordu.
“Az kalsın bir bisikletli bana çarpıyordu." Elinden ancak bu kadarı
gelmiĢti, ama
dikkatini geçici bir süre için de olsa “ondan” uzaklaĢtırmaya yaramıĢtı.
“Tanrım. Ana. iyi misin? Bir yerine bir Ģey oldu mu?" Beni bir kol boyu
mesafede
tuttu ve gözleriyle hızlı bir check-up‟tan geçirdi
“Hayır, Christian beni kurtardı.” diye fısıldadım. “Aıııa bayağı
sarsıldım.”
“ġaĢırmam. Kahve nasıldı? Kahveden nefret ettiğini bilirim
"Ben çay içtim. Fena değildi; gerçekten rapor edecek bir W yok. Beni
neden
davet ettiğini bilmiyorum.”
“Senden hoĢlanıyor. Ana." Kate kollannı indirdi.
"Artık değil. Onu bir daha görmeyeceğim." Evet, umursama* görünmeyi
baĢarmıĢtım.
"Ahr
Lanet olsun. Kate‟in ilgisi uyanmıĢtı. Yüzümü görememesi № mutfağa
dönmeliydim.
65
Elimden geldiğince duygusu/ bir sesle, “Evet... O beni biraz aĢar. Kate."
dedim.
“Ne demek istiyorsun?"
“Ah, Kate her Ģey ortada." Olduğum yerde dondum ve mutfağın
kapısında
duran Kate‟c baktım.
“Benim için değil.” dedi. 'Tamam, senden daha fazla parası var. ama
Amerika'daki insanların çoğundan daha fazla parası var."
“Kate. o...H Omuz silktim.
“Ana! Tann aĢkına, sana kaç kez anlatmam gerek? Sen kelimenin tam
anlamıyla fıstık gibisin," diyerek araya girdi. Ah hayır. ĠĢte yine tirada
baĢlıyordu.
“Kate, lütfen. Ders çalıĢmalıyım." Sözünü kesmiĢtim. KaĢlannı çattı.
“Makaleyi görmek ister misin? Bitti. Jose harika fotoğraflar çekmiĢ."
YakıĢıklı Christian-Seni-Ġstemiyorum-Grey‟in görsel hatırlatmasına
ihtiyacım var
mıydı?
"Elbette." Yüzüme sihirle bir gülümseme yerleĢtirip dizüstü bilgisayara
yöneldim. Ve iĢte oradaydı, siyah-beyaz bir fotoğraftan bana bakıyordu.
Bana
bakıyor ve beni yetersiz buluyordu.
Gözlerimi sabit gri bakıĢlanndan bir an ayırmadan ve neden bana uygun
bir
erkek olmadığına dair -bunlar onun sözleriydi - bir ipucu arayarak
makaleyi okur
gibi yaptım. Ve birden her Ģey kör cdici bir netlik kazandı. YakıĢıklılığı
fazla
olağanüstüydü. Zıt kutuplardık ve ayn dünyaların insanlarıydık.
Kendimi zihnimde
güneĢe fazla yaklaĢan ve sonunda paramparça olup yanan Ikarus olarak
canlandırdım. Sözleri anlamlıydı. O bana uygun bir erkek değildi.
Kastettiği buydu
ve bu. beni reddediĢini kabul etmemi kolaylaĢtırıyordu... neredeyse.
Bununla
yaĢayabilirdim. Anlıyordum.
“Çok iyi, Kate," demeyi baĢardım. “Ben ders çalıĢacağım." Kendi
kendime onu
bundan sonra düĢünmeyeceğim diye yemin ettim ve ders notlarımı açıp
okumaya
baĢladım.
DüĢüncelerimin geçirdiğim tuhaf sabaha dönmesine ancak yatağa girip
uyumaya
çalıĢırken izin verdim. Sürekli olarak, K12 arkadaĢlar bana göre değil,
sözüne
dönüyordum ve bu bilginin ııstune daha erken, içimden varlığınım bütün
hücreleriyle beni öpmesi için yalvardığım kollarının araĢma girmeden
önce,
atılmadığım için öfkeliydim. Orada ve o zaman söylemiĢti. Beni kız
arkadaĢ olarak
istemiyordu. Yan döndüm. Acaba dinî nedenlerden bekârlığı seçen
insanlardan
mıydı? Gözlerimi yumdum ve kendimi uykuya bıraktım. Belki de
kendini birine
saklıyordu. Uykulu bilinçaltını dizginlerinden boĢanıp rüyalarıma
dalmadan önce,
son kez saldırdı: Sana olmadığı kesin.
Ve o gece, rüyamda gri gözler ve sütte yaprak desenleri gördüm.
Ürkütücü
çubuk lambaların aydınlattığı karanlık yerlerde koĢuyordum ve bir Ģeye
doğru mu
koĢtuğumu yoksa bir Ģeyden rai kaçtığımı bilmiyordum... Net değildi.
Kalemimi bıraktım. Final sınavım bitmiĢti. Yüzüme bir Çheshire kedisi
sırıtıĢı yayıldı.
Büyük olasılıkla, hafta baĢından beri ilk gü- lümsememdi. Günlerden
cumaydı ve
bu akĢam kutlama yapacaktık. Gerçek bir kutlama. SarhoĢ bile
olabilirdim! Daha
önce hiç sarhoĢ olmamıĢtım. Salonun karĢı tarafındaki Kate‟e baktım,
bitiĢe soıı
beĢ dakika kala bir Ģeyler karalama)! sürdürüyordu. ĠĢte bu kadardı,
akademik
kariyerimin sonuna gelmiĢtim. Bir daha asla kaygılıvt tecrit edilmiĢ
öğrencilerin
sıralarında oturmayacaktım. Bunu yapabileceğim tek yerin orası
olduğunu çok iyi
bilerek kafamın içinde zarif perendeler atıyordum. Kate yazmayı bıraktı
ve kalemini
masaya koydu. Bana baktı ve onun yüzünde de bir Çheshire kedi*1
sırıtıĢı
yakaladım.
Sınav kâğıtlarımızı konuĢmayı reddederek Mercedesine atlayıp birlikte
dairemize
döndük. Kate o akĢam bara giderken t» giyeceği konusunda daha
endiĢeliydi.
Bense çantamda anahtBfl®1, aramakla meĢguldüm.
67
“Ana. sana bir paket gelmiĢ.” Kate elinde kahverengi kâğıda sanlı bir
paketle,
ön kapıya çıkan basamaklarda duruyordu. Tuhaf. Yakın zamanda
Amazon‟a sipariĢ
vermemiĢtim. Kate paketi bana uzattı ve ön kapıyı açmak için
anahtarlarımı aldı.
Paket. Bayan Anastasia Steele‟e gönderilmiĢti. Gönderici adı ya da
adresi yoktu.
Belki de annemden ya da Raydan geliyordu.
“Büyük olasılıkla benimkilerdendir."
“Aç Ģunu!** Kate yaĢasm-Ģınavlanmız-bitti Ģampanyası için mutfağa
giderken
heyecanlanmıĢtı.
Paketi açtım ve içinde, görünüĢte birbirine tıpatıp benzeyen bez ciltli,
ikinci el
ama iyi durumda üç kitap ve sade beyaz bir kartın durduğu yan deri bir
kutu
buldum. Kartın bir yüzünde, siyah mürekkep ve düzgün bir el yazısıyla
Ģöyle
yazıyordu:
Afu/aı fianu lt/Ji fi (fa: h/vtlrçAnf fimi ntdtn uyartyufınf'
}Hanun/tnA/tr ftıuûftruu ntif(n It'muacaliurıru hftr/tr. çun/û
f V? /// / v / J
cnlan cu fultUft Lnrjt tijorun rcrfanıur sıiınur...
Tess‟ten yapılmıĢ bu alıntıyı hemen tanımıĢtım. Final sınavımda uç
saatimi Thonıas
Hardy'nin romanları hakkında yazarak geçirmiĢ olma tesadüfü
karĢısında
afallamıĢtım. Belki de tesadüf diye bir Ģey yoktu... Belki bu bilinçliydi.
Kitaplan
dikkatle inceledim. Tess'in üç cildi. Kitaplardan birinin kapağını açtım.
Ön sayfada
eski harf karakterleriyle Ģöyle yazıyordu:
ġuta: ffıcfc ft&ıgMt, jWc3fwiv w $rt*Uın, 1891
Aman Tannm, bunlar ilk baskılardı. Bir servet değerinde olmalıydılar.
iĢte o anda
kimin gönderdiğini anladım. Kate omzumun üstünden kitaplara
bakıyordu. Kartı
aldı.
„Ġlk baskılar,** diye fısıldadım.
“Hayır." Kate m gözleri hayretle iri iri açılmıĢtı. "Grey mi?"
BaĢımı eğdim. "Aklıma baĢkası gelmiyor.
"Bu kart no anlama geliyor?*
"Hiçbir fikrim yok. Sanınnı bir uyan. Dürüst olmak gerekirse, beni
sürekli
uvanyor. Nedeni konusunda hiçbir fikrim yok. Kapısını aĢındırıyor
değilim ya.'*
KaĢlarımı çattım.
“Ondan bahsetmek istemediğini biliyorum. Ana. ama seninle ciddi ciddi
ilgileniyor. Uyan olsun ya da olmasın."
Hafta boyunca kendime Christian Grey‟i düĢünme izni vermemiĢtim.
Tamam...
Gri gözleri hâlâ rüyalarıma musallat oluyordu ve beni saran kollarının
yarattığı hissi
üzerimden, harika kokusunu beynimden atmanın sonsuza dek süreceğini
biliyordum. Bana bunu neden göndermiĢti? Ona uygun olmadığımı
söylemiĢti.
“New York‟ta Tessin ilk baskısını on dört bin dolara bulmuĢtum. Ama
seninki
çok daha iyi durumda görünüyor. Daha fazlaya mal olmuĢ olmalılar.”
Kate yakın
dostu Google a danıĢmakla meĢguldü.
“Bu alıntı... Tess bunu Alec d‟Urberville in onu kötü niyetlerine alet
etmesi
üzerine annesine söylüyor.”
Kate. “Biliyorum." derken düĢünceliydi. “Ne söylemeye çalıĢıyor?
“Bilmiyorum ve umurumda değil. Bunları kabul edemem. Kitabın göze
çarpmayan bir bölümünden eĢit derecede kafa kanĢtıncı bir alıntı
eĢliğinde geri
göndereceğim.”
Kate dümdüz bir suratla. “Angel Clare‟in siktir git dediği bolüm mü?"
diye
sordu.
“Evet, o bölüm.” Kıkırdadım. Kate‟i seviyordum; sadık ve
destekleyiciydi.
Kitaplan geri paketleyip yemek masasının üstüne bıraktım. Kate bana bir
kadeh
Ģampanya uzattı.
“Sınavların bitmesine ve Seattle daki yeni hayatımıza” Sıntıyordu
“Sınavların bitmesine, Seattledaki yeni hayatımıza ve kusursu*
sonuçlara."
Kadehlerimizi tokuĢturup içtik.
Bar gürültülü ve dağıtmak için kendilerini dıĢan atan müstakbel
mezunlarla tıklım
tıklım doluydu. Jose de bize katılmıĢtı. O bir> n sonra mezun olacaktı,
ama parti
havasındaydı ve hepimiz için btf
69
sürahi margarita ısmarlayarak yeni kavuĢtuğumuz özgürlük ruhuna
soktu. BeĢinci
kadehi kafaya dikerken Ģampanyama Astûne bu kadar içmenin parlak bir
fikir
olmadığım biliyordum.
Jose gürültüyü bastırmak için bağırarak. "ġimdi ne olacak. Ana?" diye
sordu.
“Kate‟le birlikte Seattle'a taĢınıyoruz. Kate‟in ailesi ona orada bir ev
aldı.”
"Dios mio. Ģu Ģanslı azınlık nasıl yaĢıyor! Ama sergime geleceksin,
değil mi?"
„Tabii ki. Jose. hayatta kaçırmam.” Gülümsedim. Kolunu belime atıp
beni
kendine çekti.
Kulağıma. "Orada olman benim için çok Ģey ifade ediyor. Ana." diye
fısıldadı.
“Bir margarita daha?"
“Jose Luis Rodriguez. sen beni sarhoĢ etmeye mi çalıĢıyorsun? Çünkü
sanırım
iĢe yarıyor.” Kıkırdadım. “Sanırım bira içsem daha iyi olacak. Bize bir
sürahi
alayım."
Kate. “Daha fazla içki. Ana!" diye haykırdı.
Kate bir öküzün bünyesine sahipti. Tek kolunu Ġngiliz edebiyatı
öğrencisi
arkadaĢlarımızdan olan ve okul gazetesindeki her zamanki fotoğrafçısı
Levi‟nin
omzuna atmıĢtı. I-evi etrafını kuĢatan sarhoĢluğun fotoğraflarını çekmen
bırakmıĢtı. Gözleri Kate'ten baĢka bir Ģey görmüyordu. Kate askılı minik
bluzu,
daracık kot pantolonu, yüksek topuklan, tepede topladığı ve yüzünün iki
yanından
aĢağı yumuĢacık buklelerle dökülen saçlarıyla, her zamanki baĢ
döndürücü
halindeydi. Bense daha çok Converse ve tiĢört tarzı bir kızdım, ama en
havalı kot
pantolonumu giymiĢtim. Josö‟nin kolundan sıyrılıp masamızdan
kalktım.
Vay canına. BaĢ dönmesi.
Sandalyenin arkasına sıkıca tutunmak zorunda kaldım. Tekila içeren
kokteyller
iyi fikir değildi.
Bara yöneldim ve hazır ayaklanmıĢken tuvaleti ziyaret etmenin iyi fikir
olduğuna
karar verdim. Yerinde bir düĢünce. .Ana. Kalabalığın arasından
yalpalayarak
ilerledim. Elbette sıra vardı, ama
on azından koridor sessiz ve serindi. Bekleme sıkınt ısını gidermek için
cep
telefonumu çıkardım. Hımm... En son kimi aramıĢım? .Jo^ miydi?
öncesinde
tanımadığım bir numara vardı. Ah. evet. Grey. Bu. onun numarasıydl
galiba.
Kıkırdadım. Saatin kaç olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. Belki onu
uyandırırdım. Belki de bana o kitapları ve o Ģifreli mesajı neden
gönderdiğini
açıklayabilirdi Ondan uzak durmamı istiyorsa beni rahat bırakmalıydı.
SarhoĢ
sırıtıĢımı bastırarak “ara" tuĢuna bastım. Ġkinci çalıĢta açtı.
■„Anastasia?" Onu aramama ĢaĢırmıĢtı. ġey. dürüst olmam gerekirse
ben de
onu aradığıma ĢaĢırmıĢtım. Ve hemen sonra, ĢaĢkın beynim bir Ģeyi
idrak etti: Ben
olduğumu nereden anlamıĢtı?
Dilim dolanarak. “O kitapları bana neden gönderdin?'' diye sordum.
“Anastasia. sen iyi misin? Sesin tuhaf geliyor." Sesi kaygılıydı
“Tuhaf olan ben değilim; sensin." ĠĢte, alkolün beslediği cesaretimle
söylemiĢtim.
“Anastasia, sen içki mi içtinT
"Sana ne?"
“Ben... merak ettim. Neredesin?'‟
"Bir barda."
"Hangi barda?" Sesi öfkeliydi.
“Portland‟da bir barda"
"Eve nasıl döneceksin?"
"Bir yolunu bulurum." Bu konuĢma beklediğim gibi gitmiyordu
"Hangi bardasın?"
“O kitapları bana neden gönderdin, ChristianT
“Anastasia. neredesin? Hemen söyle." Sesi... her zamanki despot ve
kontrol
manyağı kıvamındaydı. Onu. binici pantolon giymiĢ, elinde eski moda
bir megafon
ve bir binici kamçısı tuttf- eski zamanlardan kalma bir film yönetmem
olarak hayal
ettim- görüntü yüksek sesle gülmeme neden oldu.
"Sen çok... hükmedkAsin," diye kıkırdadım.
GRĠNĠN ELLt TONU
71
"Ana. o zaman bana vardım ct. Hangi cehennemdesin?”
Christian Groy bana küfrediyordu. Bir kez daha kıkırdadım.
“Portlnnd'dayım.
Seattle'a bayağı uzak bir mesafede.“
"Portlandda nerede?"
"Ġyi geceler. Christian."
"Ana!"
Telefonu kapattım. Ha! Ama bana kitapları açıklamamıĢtı. KaĢlarımı
çattım.
Görev tamamlanmamıĢtı. Gerçekten bayağı sarhoĢtum. Sıraya ayak
uydurup ağır
ağır ilerlerken, baĢım rahatsızlık verecek Ģekilde dönüyordu. Pekâlâ, bu
egzersizin
amacı sarhoĢ olmaktı. BaĢarmıĢtım. Böyle bir Ģeydi demek ki... büyük
olasılıkla bir
daha tekrarlanmayacak bir deneyim olarak kalacak. Sıra ilerlemiĢti ve
artık lıenim
sıramdı. Tuvalet kapısının arkasındaki, güvenli seksin erdemlerini
metheden
postere boĢ boĢ baktım. Ġhanet olsun. Ben az önce Christian GrejB mi
aramıĢtım.
Lanet olsun. Telefonum çaldı ve beni yerimden sıçrattı. ġaĢkınlıkla
ciyakladım.
Çekingen bir sesle, "Alo." dedim. Bunu beklemiyordum.
‟Seni almaya geliyorumdedi ve telefonu kapattı. Sadece Christian Grey
in sesi
aynı anda hem sakin hem tehditkâr çıkabilirdi.
Lanet olsun. Kot pantolonumu yukan çektim. Kalbim gümbür gümbür
atıyordu.
Beni almaya mı geliyordu? Ah, hayır. Kusacaktım... hayır... iyiydim. Bir
dakika.
Grey sadece benimle dalga geçiyordu. Ona nerede olduğumu
söylememiĢtim. Beni
bulamazdı. Hem, Seattle‟dan buraya gelmesi saatlerini alırdı ve biz
çoktan gitmiĢ
olurduk. Ellerimi yıkarken aynada yüzümü kontrol ettim. Kıpkırmızı ve
biraz
dağılmıĢ görünüyordum. Hımm... tekila.
Barda, bira sürahisi için bana sonsuz kadar uzun gelen bir süre bekledim
ve
sonunda masaya döndüm.
Kate beni. "Ne kadar uzun sürdü." diye azarladı. “Nerede kaldın?"
“Tuvalet sırasındaydım."
Jose ve Levi yerel beyzbol takımımız hakkında hararetli bir tartılmaya
dalmıĢlardı. Jose hepimize bira doldurmak için tiradına kısa bir ara verdi
ve
biramdan büyük bir yudum aldım.
72
“Kate, sanırım dıĢan çıkıp biraz temiz hava alsam iyi olacak.“
“Ana, çok hafif sıkletmiĢsin."
“BeĢ dakika sürmez."
Bir kez daha kalabalığın arasında ilerledim. Midem bulanıyor, baĢını
rahatsız
edici Ģekilde dönüyordu ve ayaklarımın üstünde sallanıyordum. Her
zamankinden
biraz daha fazla.
Park alanının serin havasını içime çekmek, ne kadar sarhoĢ olduğumu
fark
etmeme neden oldu. GörüĢüm de etkilenmiĢti ve eski Tom iv Jcrry çizgi
filmlerindeki gibi, her Ģeyi çift görüyordum. Kusacağımı sandım.
Kendimi bu kadar
berbat duruma düĢürmeme neden izin vermiĢtim sanki?
"Ana." Jose yanıma gelmiĢti. “Sen iyi misin?*'
“Sanırım içkiyi biraz fazla kaçırdım." Ona cılız bir gülümsemeyle
baktım.
Koyu renk gözleriyle bana dikkatle bakarak. “Ben de öyle." diye
mırıldandı.
„„Yardıma ihtiyacın var mı?" diye sordu ve iyice sokularak beni koluyla
sardı.
“Jose. ben iyiyim. Halledebilirim." Onu biraz çelimsiz hareketlerle
itmeye
çalıĢtım.
“Ana. lütfen." diye fısıldadı. Artık beni kollarının arasına almıĢtı ve
kendine doğu
çekiyordu.
“Jose, sen ne yapıyorsun?"
“Senden hoĢlandığımı biliyorsun. Ana. lütfen." Bel boĢluğuma
yerleĢtirdiği eliyle
beni kendine bastırırken, çenemdeki diğer eliyle baĢımı arkaya
yatınyordu. Lanet
olsun... beni öpecekti.
“Hayır, Jose. dur. Hayır" Onu ittim, ama bir sert kas duvann- dan
farksızdı ve
onu yerinden kıpırdatamamıĢtım. Eli saçlarımın arasına kaymıĢtı ve
baĢımı
sabitliyordu.
Dudaklarıma doğru. “Lütfen, Ana. cari no." diye fısıldadı. Nefesi
yumuĢaktı ve
fazla tatlı -margarita ve bira- kokuyordu. Nazik öpücükleriyle çenemden
ağzımın
yan tarafına doğru bir yol çizdi. Kendimi panik olmuĢ, sarhoĢ ve
kontrolden çıkmıĢ
hissediyordum Boğucu bir duyguydu.
73
“Jose. hayır." diye yalvardım. Dunu istemiyorum. Sen arkada- Ģımsın ve
sanırım
kusacağım.
Karanlıkta bir ses usulca. “Sanırım hanımefendi hayır dedi." dedi. Lanet
olsun.
Christian Grev buradaydı. Nasıl? Jose beni bıraktı.
Ters bir tavırla, “Grey,” dedi. Kaygıyla Christian a baktım Joseyi sinirli
bir
ifadeyle süzüyordu ve gergindi. Lanet okun. Midem kalktı ve iki büklüm
oldum.
Vücudum alkolü daha fazla kaldıramadı ve büyük bir ihtiĢamla yere
kustum.
“Oğğk. Dios mio. Ana!" Jose tiksintiyle geri sıçradı. Grev saçlarımı
tutup ateĢ
hattından çekti ve beni usulca, park alanının ucundaki çıkıntılı çiçek
tarhına
yönlendirdi. Büyük bir Ģükranla, burasının göreceli olarak daha karanlık
olduğunu
fark ettim.
“Tekrar kusacaksan burada kus. Ben seni tutarım." Tek kolu omzumun
etrafmdaydı ve diğer eliyle eğreti atkuyruğumu yüzümden uzak tutmak
için
arkama sabitledi. Beceriksiz hareketlerle onu itip uzaklaĢtırmaya
çalıĢtım, ama iĢte
yine kusuyordum... Ve bir kez daha. Ah, lanet olsun... Daha ne kadar
sürecekti?
Midem iyice boĢalıp hiçbir Ģey çıkmaz olunca bile, bedenim korkunç
kuru
öğürtülerle sarsılmaya devam etti. Sessizce bir daha asla içmeme yemini
ettim.
Kelimelerle ifade edilemeyecek kadar korkunçtu. Sonunda bitti.
Çiçek tarhının tuğla duvarlarına yasladığım ellerim beni güç bela ayakta
tutuyordu. Bu kadar çok kusmak yorucuydu. Grev beni bırakıp bir
mendil uzattı.
Sadece onun, üzerine isminin baĢ harfleri iĢlenmiĢ, yeni yıkanmıĢ bir
kumaĢ
mendili olabilirdi. CTG. Bunlardan hâlâ bulunabildiğini bilmiyordum.
Ağzımı
silerken. Tniıı hangi adı temsil ettiğini merak ettim. Ona bir türlü
bakamıyordum.
Utanç içindeydim: kendimden iğreniyordum. Çiçek tarhındaki açelyalar
tarafından
yutulmak ve buradan baĢka herhangi bir yerde olmak istiyordum.
Jose hâla barın giriĢinde dikiliyor ve bizi izliyordu. Ġnleyerek baĢımı
ellerimin
arasına aldım. Bu hayatımın en kötü anı o Isa gerekti. Daha beter bir an
hatırlamaya çalıĢırken baĢım deli gibi dönüyordu ve aklıma, Christian ın
beni
reddediĢinden baĢka bir Ģey
gelmiyordu. Ve Ģu anda yaĢadığım, aĢağılanma açısından tonlarca daha
koyuydu.
Ona bir bakıĢ atma riskini aldım. Kontrollü bir yu* ifadesiyle, hiçbir Ģey
belli
etmeden bana bakıyordu. Dönüp, kendisi de bayağı utanmıĢ ve benim
gibi.
Grey‟den rahatsız olmuĢ görünen Jose ye baktım. Gözlerimi ona diktim.
Aklımda
sözüm ona arkadaĢım için, hiçbirini CEO Christian Grey‟in önünde
tekrarlayamayacağım birkaç kelime seçeneği vardı. Ana, kimi
kandırıyorsun? Adanı
seni yerlere le yerel bitki örtüsüne kusmuk yağdırırken gördü.
Hanımefendi
tavrından mahrum olduğunu saklamanın yolu yok.
Jose. “Ben... Ģey... Ġçeride görüĢürüz.“ diye mırıldandı, ama ikimiz de
onu
duymazdan geldik ve tekrar binaya girdi. Grevle baĢ baĢa kalmıĢtım.
Çifte lanet
olsun. Ona ne söylemeliydim? Telefon konuĢması için özür
dilemeliydim.
Sinirle parmaklarımın arasındaki mendile bakarak. “Çok üzgünüm,“
diye
mırıldandım. O kadar yumuĢak ki.
"Ne için üzgünsün. AnaT
Lanet olsum, bedelini almak istiyordu.
“BaĢta telefon için. Kustuğum için. Ah. listenin sonu yok." din'
mırıldanırken
tenimin renklendiğini hissettim. Lütfen, lütfen, arlık ölebilir miyim?
"Senin kadar dramatik olmasa da hepimiz bu yoldan geçtik* dedi kuru
bir sesle.
"Bütün mesele sınırlarını bilmek, Anastasia Demek istediğim, ben
sınırlan
zorlamaktan yanayımdır. ama bu gerçekten kabul edilemez. Bu tür
davranıĢları
alıĢkanlık mı edindin 7* Beynim aĢın alkol ve öfke yüzünden
vızıldıyordu. Bunun
onunla ne alakası vardı? Onu buraya ben davet etmemiĢtim. Beni serseri
bir
çocuğu azarlar gibi azarlayan orta yaĢlı bir adam gibt konuĢuyordu. Ġçin
için, her
akĢam böyle sarhoĢ olmak istesem bile bunun benim kararım olduğunu
ve onun
üzerine vazife olmadığın1 söylemek istiyordum, ama yeterince cesur
değildim. Hele
az önce önünde küsmüĢken. Neden hâlâ burada dikilmeyi sürdürüyordu
kı
PiĢmanlıkla. “Hayır.‟* dedim. Daha önce hiç sarhoĢ olmada ve Ģu anda
bir daha
sarhoĢ olmak gibi bir arzum yok."
GRĠNĠN CLLt TONU
75
Neden burada olduğunu anlamıyordum. Kendimi basılacak gibi
hissetmeye
baĢlamıĢtım. Sersemliğimi hissetti ve beni düĢmeden yakalayıp
kollarının arasına
çekerek bir çocukmuĢum gibi göğsüne yasladı.
"Haydi, seni eve götüreyim." diye mırıldandı.
“Katee haber vermem gerek." ĠĢte yine kollarının arasındaydım.
"Ona kardeĢim haber verebilir."
“Ne?"
“KardeĢim Elliot. Bayan Kavanagh‟la konuĢuyor."
"Ah.” Anlamıyordum.
"Sen aradığında yanımdaydı."
"Seattle'da mı?‟ Kafam karıĢmıĢtı.
“Hayır, ben Heathman‟da kalıyorum.”
Hâlâ mı? Neden?
“Beni nasıl buldun?”
„Cep telefonunun izini sürdüm. Anastasia."
Ah. tabii ki sürmüĢtü. Bu nasıl mümkün olabilirdi ki? Yasa) mıydı?
Bilinçaltım.
zihnimde süzülmevi sürdüren tekila bulutunun arasından. Sapık, diye
fısıldadı, ama
nedense, o olduğu için, aldırmadım.
“Ceketin ya da çantan var mı?"
■ġey... Evet, buraya geldiğimde ikisi de vardı. Christian, lütfen. Katee
haber
vermeliyim. Merak eder." Ağzı sert bir çizgi halinde gerildi ve derin bir
iç çekti.
“Mutlaka vermen gerekiyorsa..."
Beni bıraktı ve elimi tutup yeniden bara soktu. Kendimi güçsüz. hâlâ
sarhoĢ,
mahcup, bitkin, rezil ve tuhaf bir düzeyde, normal sınırların tamamen
dıĢında
heyecanlı hissediyordum. Elimi sımsıkı kavramıĢtı, ne kafa karıĢtırıcı bir
duygu
diziĢiydi bu. Bütün bunlan hazmetmek için en azından bir haftaya
ihtiyacım
olacaktı.
Ġçerisi gürültülü ve kalabalıktı: müzik baĢladığı için dans pistin rio
büyük bir
kalabalık toplanmıĢtı. Kat* masamızda değildi ve
7G
*- *• Jarr.^j
Jose ortalıkta görünmüyordu. Levi tok baĢınaydı; kaybolmuĢ ve terk
edilmiĢ gibi
görunüyordu.
Gürültüyü bastırmak için. “Knte nerede0” diye bağırdım, BaĢım,
müziğin ritmiyle
e§ zamanlı zonkluyordu.
Levi. “Dans ediyor." diye bağırdı ve kızgın olduğunu hemen anladım.
Christian‟ı
Ģüpheyle süzüyordu. Siyah ceketimi biraz zorlanarak üzerime geçirdim
ve küçük
omuz çantamı, kalçamın üstünde kalacak Ģekilde baĢımdan geçirdim.
Kate'i görür
görmez gitmeye hazırdım.
Christian'm koluna dokundum ve yukan doğru uzanıp kulağına. "Dans
pistindeymiĢ," diye seslendim. Saçları burnuma sürtününce temiz, taze
kokusunu
duydum. Ġnkâr etmeye çalıĢtığım bütün o yasak ve yabana duygular su
yüzüne
çıkıp, tükenmiĢ bedenimden son hızla akıp gittiler. Kızardım ve
derinlerde bir yerde
kaslarımın zevkle kasıldığını hissettim.
Gözlerini çevirdi, tekrar elimi tuttu ve beni bara çekti. Onunla derhal
ilgilendiler:
Bay Kontrol Manyağı Grey için beklemek diye bir Ģey yoktu. Onun için
her Ģev bu
kadar kolay mı oluyordu? Ne sipariĢ ettiğini duyamadım. Elime
kocaman bir
bardak buzlu su tutuĢturdu.
Bağırarak. "Ġç," diye emretti.
Hareketli lambalar müzikle birlikte kıvrılıp bükülüyor, bann ve
müĢterilerin
üzerine tuhaf renkli bir ıĢık yansıtıyordu. Grey sırasıyla yeĢil, mavi,
beyaz ve
Ģeytani bir kırmızıya döndü. Dikkatle beni izliyordu. Çekingen bir
yudum aldım.
"Hepsini." diye bağırdı.
Fazla hükmediciydi. Elini dağınık saçlarının arasından geçirdi. BunalmıĢ
ve kızgın
bir hali vardı. Derdi neydi ki? Gecenin bir yansında onu aradığı için
kurtarılmaya
ihtiyaa olduğunu sandığı salak, sarhoĢ kızın dıĢında? Ve sonuçta, aĢın
tutkun
arkadaĢından gerçekten kurtanlmaya ihtiyaç duyan kız dıĢında. Sonra
aynı kızı
ayaklarının dibine vahĢice kusarken görmesi dıĢında. Ah. Ana- Bunu hiç
atlatabilecek misin acaba? Bilinçaltını sızlanarak göz77
Ġliklerinin üstünden bana bakıyordu. Hafifçe sallandım. Grev beni
sabitlemek için
elini omzuma yerleĢtirdi. Bana söyleneni yaptım ve bardağın tamamını
içtim.
Midemi bulandırmıĢtı. Bardağı elimden alıp barın üstüne yerleĢtirdi.
Bulanık bir
görüĢle kıyafetlerini fark ettim: beyaz renkli bol bir keten gömlek, dar
kot
pantolon, siyah Converse'ler ve koyu renk, çizgili bir ceket. Gömleğinin
ust düğmeleri açıktı ve aradan bir tutam tüy görüyordum. SarhoĢ kafayla
ağızlara layık
görünüyordu.
Elimi bir kez daha tuttu. Lanet olsun. Beni dans pistine çekiyordu. Dans
etmezdim. Ġsteksizliğimi hissetmiĢti ve renkli ıĢıklar altında, muzip,
küçümseyici
gülümsemesini gördüm. Elimi sertçe çekti ve kendimi bir kez daha
kollannın
arasında buldum ve beni de yanına katarak hareket etmeye baĢladı.
Tannm.
gerçekten daas edebiliyordu ve onu adım adım takip ettiğime
inanamıyordum.
Belki de sarhoĢ olduğum için ayak uydurabiliyordum. Beni sıkı sıkı
tutuyordu;
bedenlerimiz birbirine yaslanmıĢtı. Bu kadar sıkı tutuyor olmasa,
ayaklarının dibine
yığılacağımdan emindim. Zihnimin gerisinde, annemin sık sık
tekrarladığı bir uyan
canlanmıĢtı: Dans edebilen bir erkeğe asla güvenme.
Bizi dans eden kalabalığın arasında pistin diğer ucuna geçirdi ve Kate ile
Christian'm kardeĢi Elliot‟ın yanına ulaĢtık. Müzik, kafamın içinde ve
dıĢında
gürültüyle gümbürdüyordu. Ah. hayır. Kate hamlelerini yapmakla
meĢguldü. Bütün
hünerlerini sergileyerek dans ediyordu ve bunu sadece birini beğendiği
zaman
yapardı. Birini gerçekten beğendiği zaman. Bu. yann sabah kahvaltıda
üç kiĢi
olacağımız anlamına gelirdi. Kale!
Christian eğilip Elliot‟ın kulağına bir Ģeyler haykırdı. Ne dediğini
duyamıyordum.
Elliot uzun boylu, geniĢ omuzlu, dalgalı san saçlı ve açık renk gözleri
muzip bir
ıĢıltıyla parlayan bir erkekti. Yanıp sönen ıĢıklar altında rengini ayırt
edememiĢtim.
Elliot sınttı ve Kate‟i. orada olmaktan fazlasıyla hoĢnut göründüğü
kollannın
arasına çekti... Kate! Bu kafayı bulmuĢ halimle bile Ģok yaĢıyordum.
Onunla daha
yeni tanıĢmıĢtı. Elliot ona her ne dediyse, ba78
Ģını salladı ve sırıtarak bana cl «ılladı. Christian bizi hızla dans pistinden
uzaklaĢtırdı.
Ama Katele konuĢma fırsatım olmamıĢtı. Ġyi miydi? O ve El- liot için
iĢlerin
nereye gittiğini görebiliyordum. Güvenli seks vaazı çekmem
gerekiyordu. Ġçimden,
tuvalet kapısının arkasındaki posterlerden birini okuyacağım umdum.
DüĢüncelerim beynimin içinde bir o yana bir bu yana çarpıyor, bu ayyaĢ
ve bulanık
duyguyla mücadele ediyordu. Ġçerisi çok sıcak, çok gürültülü, çok renkli
ve çok
aydınlıktı. BaĢım dönmeye baĢlamıĢtı. Ah. hayır... ve yerin yüzüme
doğru
yükseldiğini fark ettim. Ya da bana öyle gelmiĢti. Christian Grey*in
kollan arasında
basılmadan önce duyduğum son Ģey. sert sövgüsü oldu.
“Siktir!"
t
BÖLÜM BEġ
Çok sessizdi. IĢık kısılmıĢtı. Yatakta rahat ve sıcacıktım. Hımmm...
Gözlerimi açtım
ve bir an için sakin ve dingin, değiĢik ve yabancı gelen odanın tadını
çıkardım.
Nerede olduğum konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Arkamdaki
karyola baĢlığı
kocaman bir güneĢ biçimindeydi. Tuhaf Ģekilde tanıdık gelmiĢti. Oda
geniĢ ve
havadardı; kahve, altın ve bej renkleriyle gösteriĢli bir tarzda döĢenmiĢti.
Bunu
daha önce de görmüĢtüm. Nerede? Allak bullak olmuĢ beynim yakın
zamandaki
görsel hatıraların arasında debeleniyordu. Lanet olsun. Heathman
Oteli‟ndeydim.
Bir süitte. Kate‟le birlikte, buna benzer bir odada bulunmuĢtum. Ama bu
daha
büyük görünüyordu. Ah. lanet olsun. Christian Grev‟in süitindeydim.
Buraya nasıl
gelmiĢtim ki?
Önceki gecenin bölük pörçük anılan yavaĢ yavaĢ üzerime çullan- maya
baĢladılar. Ġçki içiĢim -ah. hayır bana içki demeyin-, telefon açıĢım -ah,
hayır,
telefon da demeyin-, kusmam -ah, hele kusma hiç demeyin-. Jos^ ve
sonra
Christian. Ah hayır. Yüzümü buruĢturdum. Buraya geldiğimi
hatırlamıyordum.
Üzerimde tiĢörtüm, sutyenim ve iç çamaĢınm vardı. Çorabım yoktu. Kot
pantolonum da. Ixinet olsun.
BaĢ ucu komodinine baktım. Üzerinde bir bardak portakal suyu ve iki
tablet
duruyordu. Advil. Bir kontrol manyağı olarak her Ģevi düĢünmüĢtü.
Doğrulup
tabletleri yuttum. Aslında, kendimi o kadar da kötü hissetmiyordum.
Büyük
olasılıkla olmam gerekenden çok daha iyiydim. Portakal suyunun ilahi
bir tadı
vardı. Susuzluğu giderici ve tazeleyiciydi.
Kapım vuruldu. Yüreğim ağzıma gelmiĢti ve sesimi bulamı. yordum.
Yine do
kapıyı açıp içeri girdi.
Lanet olsun, spor yapmıĢtı. Kalçalarından düĢecek gibi duran gri bir
eĢofman
altı ve saçları gibi terden rengi koyulaĢmıĢ gri. kolsuz bir tiĢört giymiĢti.
Chistian
Grey in teri kavramı bana tuhaf Ģeyler yapıyordu. Derin bir nefes alıp
gözlerimi
yumdum. Kendimi iki yaĢında gibi hissediyordum: Gözlerimi
yumarsam, gerçekte
orada olmazdım.
“Günaydın. Anastasia. Kendini nasıl hissediyorsun?"
“Olmam gerekenden daha iyi.” diye geveledim.
Ona kaçamak bir bakıĢ attım. Koltuğun üstüne büyük bir alıĢ veriĢ
torbası
bıraktı ve boynunda asılı duran havluyu iki ucundan tuttu. Bana
bakarken gri
gözleri koyulaĢmıĢtı ve her zaman olduğu gibi, ne düĢündüğü hakkında
hiçbir
fikrim yoktu. DüĢünce ve duygularım saklamayı çok iyi beceriyordu.
“Buraya nasıl geldim?" diye sorarken, sesim cılız ve piĢmanlıkla
doluydu.
Yatağın kenarına oturdu. Dokunabileceğim, kokusunu alabileceğim
kadar
yakındı. Ah, Tannm... ter ve vücut Ģampuanı ve Christian. BaĢ
döndürücü margarita'dan çok daha iyi- bir kokteyldi ve artık tecrübeme dayanarak
konuĢabiliyordum.
Soğukkanlılıkla, “Sen bayılınca, seni dairene kadar götürerek arabamın
deri
döĢemesini riske atmak istemedim. Bu yüzden seni buraya getirdim,"
dedi.
“Beni sen mi yatırdın?"
“Evet." Yüzü ifadesizdi.
“Bir daha kustum mu?" Sesim daha da alçalmıĢtı.
“Hayır."
“Beni sen mi soydun?" diye fısıldadım.
“Evet. - Ben öfkeden kıpkırmızı kesilirken kaĢını oynattı.
Utanç verici bir dehĢet içinde dilim damağım kuruyarak, Bu; ikimiz..."
diye
fısıldadım, «ma soruyu tamamlayamadım. Gözleri1^ ellerime diktim.
81
“Anastasia. Yarı baygındın. Nckrofili hiç bana göre değil. Ben
kadınlarımın
kendinde ve hissedebilir durumda olmasını severim." dedi kuru bir sesle.
“Çok üzgünüm."
Dudakları çarpık bir gülümsemeyle kıvrıldı.
“Çok eğlenceli bir akĢamdı. Uzunca bir süre unutmayacağım bir akĢam."
Benim de. Ah. piç kurusu, bana gülüyordu. Ona gelip beni almasını ben
söylememiĢtim. Bir Ģekilde kendimi öykünün kötü kahramanı gibi
hissetmem
sağlanmıĢtı.
“En yüksek teklifi sunacak alıcı için ne tür bir James Bond aygıtı
geliĢtirmiĢsen,
onunla izimi sürmek zorunda değildin." diye çıkıĢtım. Bana ĢaĢkın ve
yanılmıyorsam biraz da incinmiĢ gözlerle bakıyordu.
“Öncelikle, cep telefonlarının izini sürme teknolojisi internette mevcut.
Ġkincisi,
Ģirketim hiçbir takip cihazına yatırım yapmadığı gibi, üretmiyor da.
Üçüncü olarak,
eğer seni almaya gelmeseydim büyük olasılıkla bir fotoğrafçının
yatağında
uyanıyor olacaktın ve hatırlayabildiğim kadarıyla onunla aĢk yapmaya
pek hevesli
değildin." Sesi iğneleyiciydi.
AĢk yapmak mı? Kafamı kaldırıp Christian a baktım. ĠncinmiĢ gibi,
gözlerinden
alevler saçarak bana bakıyordu. Dudağımı ısırmaya çalıĢtım, ama
kıkırtımı
bastırmayı baĢaramadım.
“Hangi Ortaçağ zamanından kaçtın? Kibar bir Ģövalye gibi
konuĢuyorsun.”
Ruh hali gözle görülür biçimde değiĢmiĢti. Gözleri yumuĢadı, yüz
ifadesi değiĢti
ve dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi.
“Anastasia. hiç sanmıyorum. Ama belki Kara ġövalye olabilir."
Gülümsemesi
alaycıydı. Kafasını salladı. "Dün gece yemek yedin mi?" Ses tonu
suçlayıcıydı.
Kafamı salladım. Bu kez ne tür bir büyük kural ihlali yapmıĢtım acaba?
Çenesi
kasılsa da yüzü ifadesizliğini koruyordu.
“Bir Ģeyler yemelisin. O kadar kötü olman hu yüzdendi. Dürüst olmak
gerekirse,
içki içmenin bir numaralı kuralı bir Ģeyler yemektir.” Elini saçlarının
arasından
geçirdi. Nedeninin çileden çıkması olduğunu biliyordum.
“Beni azarlamaya devam edecek misin?'
„Yaptığım bu muT
“Sanınm."
“Seni sadece azarladığım için Ģanslısın.”
“Ne demek istiyorsun?"
"ġey. eğer benim olsaydın, dün çevirdiğin numaradan sonra, bir hafta
oturamazdın. Yemek yememiĢsin, sarhoĢ oldun ve kendim riske attın."
Gözlerini
yumdu, yüzünü kısa bir süre için dehĢet bürüdü ve ürperdi. Gözlerini
tekrar açınca,
bana dikti. “BaĢına gelebilecekleri düĢünmekten nefret ediyorum."
Ona yüzümü buruĢturarak baktım. Derdi neydi acaba? Ona neydi ki?
Onun
olsaydım... Pekâlâ, onun değilim. Gerçi belki de bir yanım onun olması
istiyordu.
Bu düĢünce, despot kelimelerine duyduğum öfkeyi delip geçmiĢti.
Bilinçaltımın
asiliği karĢısında kızardım; zihnim onun olma düĢüncesiyle, parlak
kırmızı renkli bir
hula eteği içinde mutluluk dansı yapıyordu.
“Bana bir Ģev olmazdı. Katele birlikteydim."
*Ya fotoğrafçı?'‟ diye çıkıĢtı.
Hımm... GençJose. Bir noktada onunla yüzleĢmem gerekecekti
“Jose çizgiyi aĢtı, o kadar." diyerek omuz silktim.
“Çizgiyi bir daha aĢtığında, belki birinin ona dersini vermesi iyi olur.”
"Bayağı disiplin yanlısısın," diye tısladım.
“Ah. Anastasia. En ufak bir fikrin yok." Gözleri kısıldı ve sonra yüzünde
ahlaksız
bir sıntıĢ belirdi. ĠnĢam etkisiz hale getiren bir gülümsemeydi. Bir an
kafam karıĢık
ve öfkeliyken, bir sonrakinde muhteĢem gülümsemesine
bakakalıyordum. Vay
canına. BüyülenmiĢtim ve nedeni, çok nadir gülümsemesiydi. Neden
bahsettiğim
neredeyse unutmuĢtum.
GRĠNĠN E2.L1 TONU
83
“DuĢ alacağım. Tabii önce sen duĢ almak istemiyorsan?* BaĢını yana
eğmiĢti ve
hâlâ sırıtıyordu. Kalp atıĢlarım hızlanmıĢtı ve omurilik soğanım nefes
almamı
sağlayacak komutları sinir uçlanma iletmeyi reddediyordu. SırıtıĢı bütün
yüzünü
kapladı ve uzanıp baĢparmağını yanağımın ve alt dudağımın üstünde
dolaĢtırdı.
“Nefes al. Anastasia.” diye fısıldadıktan sonra ayağa kalktı. "Kahvaltı on
beĢ
dakikaya kalmaz burada olur. Açlıktan ölüyor olmalısın.“ Banyoya
yönelip kapıyı
kapattı.
Tuttuğum nefesimi bıraktım. Neden bu kadar çekiciydi sanki? ġu anda,
yanına
gidip duĢta ona eĢlik etmek istiyordum. Hiç kimse için böyle
hissetmemiĢtim.
Hormonlanm son hızla çalıĢıyordu. BaĢparmağının yüzümü ve alt
dudağımı
okĢadığı yerde, tenim kann- calanıyordu. Ġhtiyaç ve acı dolu bir
rahatsızlıkla
kıvranıyordum. Bu tepkiye bir anlam veremiyordum. Hımm... Anu.
Bunun adı
arzuydu. Demek arzu böyle bir Ģeydi.
YumuĢak, kuĢ tüyü yastıklara uzandım. Benim olsaydın. Ah, Tanrım.
Onun
olmak için neler yapardım? Kanımı harekete geçiren tek erkek oydu.
Bununla
birlikte, fazlasıyla kıĢkırtıcıydı da: zordu, karmaĢıktı ve kafa
kanĢtıncıydı. Bir an
beni geri püskürtürken, bir sonrakinde on dört bin dolarlık kitaplar
gönderiyor ve
sonra da bir sapık gibi izimi sürüyordu. Bütün bunlara rağmen, geceyi
oteldeki
süitinde geçirmiĢtim ve kendimi güvende hissediyordum. Korunaklı.
Beni yanlıĢ
algılanmıĢ bir tehlikeden kurtarmaya gelecek kadar önemsiyordu. Kara
Ģövalye
değil, parlak, göz alıcı zırhı içinde beyaz atlı bir Ģövalye, klasik bir
romantik
kahramandı. Sör Gawain ya da Sör Lancelot gibi.
Çılgın gibi yataktan fırlayıp kot pantolonumu aramaya baĢladım. Islak
ve duĢ
sonrası ıĢıldayarak banyodan çıktığında, henüz tıraĢ olmamıĢtı ve
belinde bir havlu
sanlıydı. Ve ben, çıplak bacaklanm ve sakil ahmaklığımla karĢısında
dikiliyordum.
Yataktan çıktığımı görmek onu ĢaĢırmıĢtı.
“Kot pantolonunu anyorsan. temizlemeye gönderdim.‟* BakıĢlan
karanlıktı.
“Kusmuk içindeydi."
"Ah." Kıpkırmızı kcsüdim. Neden beni her zaman hazırlıksız
yakalıyordu sanki?
Taylorı yeni bir pantolon ve ayakkabı almaya gönderdim. Koltuğun
üstündeler."
Temiz kıyafetler. Ne beklenmedik bir sürprizdi.
“Imm... bir duĢ alayım." diye mırıldandım. TeĢekkürler:‟ BaĢka ne
diyebilirdim
ki. Torbası kaptım ve son hızla, çıplak Christian‟m sinir bozucu
yakınlığından
uzağa, banyoya koĢtum. Michelangelönun Davidi vanmda halt etmiĢti.
Banyo, sıcak ve buhar kaplıydı. Kıyafetlerimi üstümden sıyırıp kendimi
bir an
önce suyun anndıncı akıĢına bırakma telaĢıyla duĢa girdim. Su
üzerimden
çağlarken, yüzümü davetkâr sağanağına tuttum. Christian Grevi
istiyordum. Onu
fena istiyordum. Basit bir gerçek. Hayatımda ilk defa, bir adamla yatağa
girmek
istiyordum. Ellerini ve ağzını üzerimde hissetmek istiyordum.
Kadınlarının duyarlı olmasını istediğini söylemiĢti. Bu durumda dini
nedenlerle
bekârlığı seçmiĢ olamazdı. Ama. Jose ve Paul‟ün aksine herhangi bir
hamle
yapmamıĢtı. Anlamıyordum. Beni istiyor muydu? Daha geçen hafta beni
öpmemiĢti
bile. Ona itici mi geliyordum? Ve iĢte buradaydım ve beni buraya
getiren oydu.
Sadece, bunun nasıl bir 0)11 n olduğunu anlayamıvordum. Ne
düĢünüyordu?
Bütün gece yatağında uyudun w sana elini bile sürmedi. Ana. Hesabı sen
yapBilinçaltına çirkin, art niyetli kafasını kaldırmıĢtı.
Su ılık ve rahatlatıcıydı. Sonsuza dek bu duĢta, onun banyosunda
kalabilirdim.
Vücut Ģampuanına uzandım; Grey kokuyordu. MüthiĢ bir kokuydu.
ġampuanı,
onun yaptığını, cennetten çıkma sabununu uzun parmaklı elleriyle bütün
bedenime, göğüslerimin, kamımın üstüne ve bacaklarımın arasına
sürdüğünü
hayal ederek her yanıma yaydım. Ah, Tanrım. Kalp atıĢlarım yine
hızlanmıĢ» Bu...
Bu harika bir histi.
"Kahvaltı geldi." Kapıyı tıklatmasıyla irkildim.
Erotik gündüz düĢümden acımasızca koparılırken, Ta-tamam- diye
geveledim.
85
DuĢtan çıkıp iki havlu kaptım. Birini saçlarımın üzerine yerleĢtirip
Carmeıı
Miranda tarzında baĢıma sardım. AĢırı duvarlı- laĢaıı tenime sürtünen
havlunun
verdiği hazzı yok sayarak hızla kurulandım.
Kot pantolon torbasını inceledim. Taylor bana kot pantolon ve yeni
Converse‟lerin yanı sıra açık mavi bir gömlek, çoraplar ve iç çamaĢırı da
almıĢtı.
Ah, Tanrım. Temiz bir sutyen ve külot. Aslında onları böyle dünyevi ve
iĢlevsel
sözcüklerle tanımlamak haksızlıktı. Zarafetle tasarlanmıĢ süslü Avrupa
malı
çamaĢırlardı bunlar. Açık mavi dantel ve süslemelerden ibarettiler. Vay
canına. Bu
iç çamaĢırları beni ĢaĢırtmıĢ, biraz da korkutmuĢtu. Dahası tam üzerime
göreydiler.
Elbette öyle olacaklardı. Bay Asker TıraĢı‟nı bunları benim için bir
çamaĢır
mağazasından alırken düĢününce kıpkırmızı oldum. Görev tanımına
baĢka nelerin
girdiğini merak ediyordum.
Çabucak giyindim. Kıyafetlerin geri kalanı da tam üzerime göreydi.
Saçlarımı
havluyla kabaca kuruladım ve kontrol altına sokmak için umutsuzca
çaba
harcadım. Ama her zamanki gibi iĢbirliğini reddettiler ve söz geçirmek
için tek
seçeneğim, onlan bir saç tokasıyla toplamaktı ki o da yanımda yoktu.
Çantamda
bir tane olmalıydı. Tabii çantam her neredeyse. Derin bir nefes aldım.
Bay Kafa
KarıĢtırıcıyla yüzleĢme zamanı gelip çatmıĢtı.
Yatak odasını boĢ bulunca rahatladım. Aceleyle çantamı aradım. ama
orada
değildi. Derin bir nefes daha alarak süitin oturma alanına girdim.
Kocamandı. AĢın
kabank kanepeler, yumuĢak minderler ve üzerine büyük, kuĢe kâğıttan
kitapların
istiflendiği süslü bir sehpayla döĢenmiĢ, gösteriĢli ve konforlu bir
oturma alanı ile
yeni nesil bir iMac‟in ve duvarda devasa bir plazma ekran TVnin asılı
durduğu bir
çalıĢma alanı vardı. Christian odanın diğer tarafındaki yemek masasında
gazete
okuyordu. Oda bir tenis kortu büyüklüğünde falan olmalıydı. Gerçi ben
tenis
oynamazdım, ama Kate'i birkaç kez izlemiĢliğim vardı. Kale!
“Lanet olsun. Kate." diye homurdandım. Christian kafasını kaldmp bana
baktı.
Muzip bir ifadeyle. “Burada ve hâlâ hayatta olduğunu biliyor. EUiot'a
mesaj
attım.” dedi.
Ah. hayır. Önceki geceki ateĢli dansı hatırlıyordum. Christiariın
kardeĢini baĢtan
çıkarmak için maksimum etkiyle kullanılan bîıtün o patentli hareketler!
Burada
olmam konusunda ne düĢünecekti0 Daha önce geceyi dıĢarıda
geçirdiğim
olmamıĢtı. Hâlâ ElliotTa birlikteydi. Bunu daha önce sadece iki defa
yapmıĢtı ve
her iki seferde de bir hafta boyunca o korkunç pembe pijamalara
katlanmak
zorunda kalmıĢtım. Benim de bir gecelik bir kaçamak yaĢadığımı
düĢünecekti
Christian bana emreder gibi bakıyordu. Üzerinde yaka ve kol düğmeleri
iliklenmemiĢ beyaz keten bir gömlek vardı.
Masadaki bir yeri iĢaret ederek. “Otur." diye emretti. Odada ilerledim ve
iĢaret
edildiği Ģekilde tam karĢısına oturdum. Masa yiyeceklerle donatılmıĢtı.
“Ne sevdiğini bilmediğim için, kahvaltı mönüsünden karıĢık bir sipariĢ
verdim."
Bana çarpık ve özür dileyen bir gülümsemeyle bakıyordu.
Aç olmama rağmen, seçenekler karĢısında ĢaĢkına dönerek, “Savurgan
bir
davranıĢ,” diye mırıldandım.
“Evet, öyle," derken suçlu gibiydi.
Tercihimi krep, akçaağaç Ģurubu, çırpılmıĢ yumurta ve jambondan yana
kullandım. Christian yumurtanın beyazından yapılma omletine dönerken
gülümsemesini gizlemeye çalıĢıyordu. Yiyecekler enfesti.
“Çay?" diye sordu.
“Evet, lütfen.*
Bana küçük bir çaydanlık dolusu sıcak su uzattı ve tabağında. Twinings
Ġngiliz
kahvaltı çayı duruyordu. Tannm. çayımı nasıl sevdiğimi hatırlıyordu.
“Saçların fazla ıslak." diye azarladı.
Mahcup mahcup, “Saç kurutma makinesini bulamadım.” di.v*
mırıldandım.
Gerçi aramamıĢtım bile.
Christianm ağzı düz bir çizgi halinde gerildiyse de hiçbir Ģe> söylemedi.
87
“Kıyafetler için teĢekkürler."
“Benim için zevkti, Anastasia. Hıı renk sana çok yakıĢıyor."
Kızararak parmaklarıma baktım.
“Biliyor musun, iltifat iĢitmeyi gerçekten öğrenmelisin.** Se.si azarlar
gibiydi.
“Bu kıyafetler için sana para vermeliyim."
Onu gücendirmiĢim gibi baktı. Aceleyle devam ettim.
"Zaten bana, elbette kabul edemeyeceğim o kitapları verdin. Ama bu
kıyafetler... Lütfen parasım ödememe izin ver." Çekingen bir ifadeyle
gülümsedim.
“Anastasia, bana güven. Altından kalkabilirim.“
“Mesele bu değil. Bunlan bana neden alasın?*
“Alabildiğim için.” Gözleri muzip bir ıĢıltıyla parlıyordu.
Gözlerinde ıĢıltılarla, tek kaĢını kaldırarak bana bakarken, usulca.
“Alabilecek
olman, alman gerektiği anlamına gelmez." dedim ve birden baĢka bir
Ģeyden
bahsettiğimize dair bir duyguya kapıldım. Ama ne olduğunu
bilmiyordum. Ki bu
bana baĢka bir Ģeyi hatırlatmıĢtı.
“O kitapları bana neden gönderdin. Christian?" Sesim yumuĢaktı. Çatal
bıçağını
bıraktı ve bana dikkatle, gözleri anlaĢılmaz bir duyguyla parlayarak
baktı. Lanet
olsun. Dilim damağım kurumuĢtu.
“Pekâlâ, o bisikletli seni az kalsın eziyordu ve seni kollarımın arasında
tutarken
ve sen bana. *Öp beni, öp beni Christian,' dereesine bakarken..."
Duraksadı ve
omuz silkti. “Bir özür ve uyan borçlu olduğumu hissettim.** Elini
saçlannm
arasından geçirdi. “Anastasia, ben kalpler ve çiçekler tarzı bir adam
değilim.
Romantizmle iĢim olmaz. Zevklerim farklıdır. Benden uzak durmalısın."
Yenilgiyi
kabul eder gibi gözlerini yumdu. “Yine de sende uzak durmamı
imkânsız kılan bir
Ģey var. Ama sanırım, bunu çoktan anlamıĢsındır."
ĠĢtahım kapanıvermiĢti. Benden uzak duramıyor1
“O zaman durma." diye fısıldadım.
Gözleri irileĢerek iç geçirdi. “Sen ne dediğini bilmiyorsun."
88
E L Jarnts
“O zaman beni aydınlat."
Gözlerimizi birbirimizesabitlemiĢ halde otururken, ikimizde
yemeklerimize el
sürmüyorduk.
“Yani bekârlık yemini falan etmedin.” diye soludum.
Gözleri parladı.
“Hayır. Anastasia. etmedim." Bu bilgiyi sindirmem için kısa bir an
duraksadı ve
ben kıpkırmızı oldum. Ağzımla beynim arasındaki filtre yine
bozulmuĢtu. Bunu
yüksek sesle söylediğime inanamıyordum.
Alçak sesle. “Önümüzdeki birkaç gün için planların ne?" diye sordu.
"Bugün, öğleden itibaren çalıĢıyorum. Saat kaç?" Birden paniğe
kapılmıĢtım.
"Henüz onu biraz geçiyor. Bol bol zamanın var. Yarına ne dersin?"
Dirseklerini
masaya yaslamıĢtı ve çenesi, sivri bir çan kulesi gibi birleĢtirdiği uzun
parmaklarının ucunda duruyordu.
“Katele toplanmaya baĢlayacağız. Önümüzdeki hafta sonu Seattle a
taĢınıyoruz
ve bu hafta boyunca ClaytonVta çalıĢıyorum
“Seattle'da yeriniz var mı?"
“Evet."
“Nerede?"
“Adresi hatırlamıyorum. Pike Market Bölgesinde."
“Bana uzak değil." Gülümsedi. “Seattle'da iĢ olarak ne yapacaksın?”
Bütün bu sorularla nereye varmaya çalıĢıyordu? Christiaıı Grey sorgusu
da en
az Katherino Kavanagh sorgusu kadar sinir bozucuydu
“Birkaç stajyerlik baĢvurusu yaptım. Haber bekliyorum.
“Önerdiğim gibi benim Ģirketime de baĢvurdun mu?"
Kızardım... Elbette ki hayır. “Imm... Hayır."
“Benim Ģirketimin nesi var?"
“ġirketinin mi varlığının mı?" Pis pis sırıtıyordum.
“Bana sırıtıyor musunuz yoksa. Bayan Steele?" BaĢım y*®9 eğdi ve
eğlenir gibi
göründüğünü düĢündüm, ama ayırt etm**1
89
güçtü. Kızararak, yenmemiĢ kahvaltıma baktım. Bu ses tonunu
kullanırken ona
bakamazdım.
Esrarengiz bir sesle. “O dudağı ısırmak isterdim." diye fısıldadı.
Alt dudağımı diĢlemekte olduğumdan tamamen habersiz, iç geçirdim ve
ağzım
aralandı. Bu. bana söylenen en seksi Ģey olmalıydı. Kalp atıĢlarım
hızlandı ve
sanırım nefes nefese kalmıĢtım. Tannm. titriyordum ve allak bullak
haldeydim,
üstelik henüz bana elini bile sürmemiĢti. Sandalyemde kıpırdanarak
koyu
bakıĢlarına karĢılık verdim.
“Neden ısırmıyorsun?* diye usulca meyan okudum
“Çünkü sana elimi sürmeyeceğim. Anastasia. Yazılı nzam alana dek.
sana
dokunmayacağım." Dudaklannda bir gülümseme iması belirmiĢti.
Ne?
“Ne demek bu?*
„Tam olarak söylediğim Ģey demek." Ġç geçirdi ve eğlenerek ama biraz
çileden
çıkmıĢ halde kafasını salladı. “Sana göstermem gerek. Ana. Bu akĢam
iĢten kaçta
çıkıyorsun?*
“Sekiz gibi."
“Bu akĢam ya da Önümüzdeki cumartesi benim evime yemeğe
gidebiliriz. O
zaman seni gerçeklerle tanıĢtınnm. Tercih sana kalmıĢ."
“Neden Ģimdi söyleyemiyorsun?*
“Çünkü kahvaltıdan ve varlığından keyif alıyorum. Bilgilendiğin zaman,
büyük
olasılıkla beni bir daha görmek isteyeceksin."
Bu da ne demek? Küçük çocukları, gezegenin Tanrının unuttuğu bir
köĢesinde
fuhuĢta mı çalıĢtırıyordu? Bir yeraltı suç örgütünün parçası falan mıydı?
Bu. bu
kadar zengin olmasını açıklardı. Derin bir dini bağlılığı mı vardı?
Ġktidarsız mıydı?
Elbette hayır, bunu bana hemen burada ispatlayabilirdi. Olasılıkları
düĢünürken
kıpkırmızı kesilmiĢtim. Bu Ģekilde hiçbir yere varanuyordum. Christian
Grevi
oluĢturan bulmacayı bir an önce çözmek istiyordum. Bu. sırrının onu
daha fazla
tanımayı istemeyeceğim kadar iğrenç olması anlamına da gelse,
dürüstçe,
rahatlamıĢ olurdum. Bilinçaltını bana
90
* LJ**,
bağırıyordu: Kendini kandırma. Arkana bakmadan kaçman için bayağı
kötü bir Ģey
olması gerek.
"Bu gece."
KaĢını kaldırdı.
“Havva gibi, sen de bilgi ağacından yemek için acele ediyorsun.' Sınt
ıyordu.
Tatlılıkla. “Yoksa bana sırıtıyor musunuz. Bay Grev?" diye sordum.
Kibirli pislik.
Bana gözlerini kısarak baktı ve Blackberry‟sini eline aldı. Bir numaraya
bastı.
“Taylor. Charlie Tangoya ihtiyacım olacak."
Charlie Tango!? O da kimdi?
“Portland'dan. yirmi otuzda diyelim... Hayır. Escala‟da bekle.. Bütün
gece.”
Bütün gece!
Pilotluk yapmak mı?
"Yirmi ikiden otuza bekleme pilotu." Telefonu bıraktı. Lütfen ya da
teĢekkürler
yoktu.
"Genelde; tabii iĢlerini kaybetmek istemiyorlarsa." dedi duygusuzca.
“Ya senin için çalıĢmıyorlarsa?
“Ah. çok ikna edici olabilirim. Anastasia. Kahvaltım bitirmeli^ Sonra
seni eve
bırakırım. ĠĢin bitince, saat sekizde seni Claytonst*0 alırım. Seattle‟a
uçacağız."
Gözlerimi hızlı hızlı kırpıĢtırdım.
"Uçmak mı?"
“Em. Bir helikopterim var."
“Evet. Yann sabah hazır olmalı. Portland‟dan K/in
pilotluk yapacağım."
“Ġnsanlar onlardan istediklerini her zaman yerine getirirler mı ‟
91
Ağzım açık bakakalnuĢtım. Christian Ah-Çok-Gizemli-Greyle ikinci
randevunıdu.
Kahveden helikopter yolculuğuna geçmiĢtik. Vay canına.
“Seattle‟a helikopterle mi gideceğiz?“
“Evet.”
“Neden?”
Muzip bir sırıtıĢla. “Çünkü bunu yapabilirim." dedi. “Kahvaltını bitir.”
Nasıl yiyebilirdim ki? Christian Greyle birlikte, helikopterle Seattle‟a
gidiyordum.
Ve dudağımı ısırmak istiyordu. Bu düĢünceyle kıpırdandım.
MYe." dedi daha sert bir sesle. “Anastasia, yemek ziyanı konusunda
duyarlıyimdir... ye.”
“Hepsini yiyemenı.” Masada kalanlara bakakalmıĢtını.
“Tabağmdakini ye. Dün adam gibi yemiĢ olsaydın bugün burada
olmazdın ve
ben elimi bu kadar kısa sürede açık ediyor olmazdım.” Ağzı bir çizgi
halini almıĢtı.
Öfkeli görünüyordu.
KaĢlarımı çatarak soğumuĢ yemeğime döndüm. Bilinçaltını,
Yiyemeyecek kadar
heyecanlıyım, Christian. Anlamıyor musun, diye açıkladı. Ama bu
düĢünceleri
yüksek sesle dile getirmek için fazla korkaktım; hele Grey böyle asık
suratlıyken.
Hımm. küçük bir oğlan çocuğu gibi. Bu düĢünce beni eğlendirmiĢti.
“Bu kadar komik olan nedir?” diye sordu. Ona söylemeye cüret
edemeyerek
kafamı salladım ve gözlerimi yemeğime sabitledim. Krepimin son
lokmasını
yuttuktan sonra ona baktım. Beni Ģüpheyle süzüyordu.
“Uslu kız," dedi. "Saçlarını kurutunca seni eve bırakacağım.
Hastalanmam
istemem.” Sözlerinde dile getirilmeyen bir tür vaat saklıydı. Ne demek
istiyordu?
Bir an için acaba izin istemeli miyim, diye merak ederek ama bu fikri bir
kenara
iterek masadan kalktım. Tehlikeli bir gelenek oluĢturacakmıĢım gibi
gelmiĢti. Yatak
odasına yöneldim. Bir düĢünce beni durdurdu.
92
I L Jim*-.
"Dun gece sen nerede uyudun?* Dönüp, hâlâ yemek masa«
sandalyesinde
oturmakta olan Grey e baktım. Ortalıkta battaniye ya da çarĢaf
göremiyordum;
belki de çoktan toplatmıĢtı.
Ġfadesiz bir bakıĢla. “Yatağımda." demekle yetindi.
“Ah."
“Benim için de yenilik oldu.“ Gülümsedi.
“ġey... seks yapmamak." ĠĢte. Kelimeyi söylemiĢtim. Elbette kızardım.
“Hayır." Kafasını salladı ve rahatsız edici bir Ģeyi anımsar gibi kaĢlarını
çatarak.
“Biriyle yatmak." dedi. Gazetesini eline aldı ve okumaya devam etti.
Tann aĢkına, bu da ne demekti böyle? Hiç kimseyle yatmamıĢ olması?
Bakir
miydi yoksa? Nedense bundan Ģüpheliydim. Ona hayretle bakarak
olduğum yerde
durdum. KarĢılaĢtığım en gizemli insandı Ve birden Christian Grey le
uyumuĢ
olduğum gerçeği kafama dank etti ve kendimi tekmelemek istedim: Onu
uyurken
seyredebilecek bilinçte olabilmek için neler vermezdim? Onu
savunmasız haliyle
görmek için. Nedense bunu gözümde canlandırmakta zorlanıyordun-,
Pekâlâ, iddia
edildiğine göre, bu akĢam her Ģey ortaya dökülecekti
Yatak odasına girince bir Ģifonverin çekmecelerini karıĢtırdım ve saç
kurutma
makinesini buldum. Parmaklarımı kullanarak, saçlarımı elimden
geldiğince
kuruttum. ĠĢim bitince banyoya gittim DiĢlerimi fırçalamak istiyordum.
Gözüm
Christian‟m diĢ fırçasına takıldı. Bu. onun ağzımın içinde olması gibi bir
Ģey olurdu.
Hinim- Suçlu bir tavırla omzumun üstünden kapıya bakarak fırçanın
tellerine
dokundum. Nemliydiler. Biraz önce kullanmıĢ olmalıydı. Fırça)1 hızla
kaparak diĢ
macunu sürdüm ve diĢlerimi müthiĢ bir hızk fırçaladım. Kendimi çok
yaramaz
hissediyordum. Ne heyecandı ama
Önceki günden kalan tiĢörtümü, sutyenimi ve iç çamaĢırım: toplayıp
Taylor ın
getirdiği alıĢveriĢ poĢetine doldurarak çantam1 ve ceketimi bulmak için
tekrar
oturma bölümüne döndüm. yük mutluluk, çantamda bir toka vardı.
Saçımı arkada
toplarke" Christian anlaĢılmaz bir ifadeyle beni izliyordu. Sözünü
bitirmesi
93
beklemek için otururken, gözlerinin beni takip ettiğini hissettim.
BlackBerry‟sinde
biriyle konuĢuyordu.
“Ġki mi istiyorlar?... Kaça mal olur?... Tamam, peki uygulamadaki
güvenlik
önlemlerimiz neler? SüveyĢ üzerinden mi gidecekler? Ben Sudan ne
kadar güvenli?
... Darfur‟a ne zaman varırlar?... Pekâlâ, yapalım. Beni geliĢmelerden
haberdar
edin.“ Telefonu kapattı.
“Gitmeye hazır mısın?"
BaĢımla onayladım. KonuĢmasının ne hakkında olduğunu merak
etmiĢtim.
Üzerine lacivert, ince çizgili bir ceket geçirdi, anahtarlarını aldı ve
kapıya yürüdü.
„Önden buyurun. Bayan Steele,“ diye mırıldanarak bana kapıyı açtı.
Rahat bir
zarafet sergiliyordu.
Gereğinden uzun süre duraksayıp görüntüsünü içime çektim. Dün gece
onunla
birlikte uyuduğumu, tekila ve kusmanın ardından hâlâ orada olduğunu
düĢünmek.
Dahası, beni Seattle‟a götürmek istiyordu. Neden ben? Anlamıyordum.
Kapıdan
onun sözlerini hatırlayarak çıktım: Sende bir Ģey var. Pekâlâ, hislerimiz
karĢılıklı
Bay Grey ve sırrınızın ne olduğunu bulmayı hedefliyorum.
Koridorda sessizce ilerleyip asansöre doğru yürüdük. Beklerken, ona
kirpiklerimin arasından kaçamak bir bakıĢ attım ve o da gözünün ucuyla
bana
baktı. Gülümsedim, onun da dudakları büküldü.
Asansör geldi, bindik. Yalnızdık. Birden, açıklanamaz bir nedenden.
büyük
olasılıkla bu kadar dar bir abuıda yakın olmamızdan dolayı, aramızdaki
hava
değiĢti: elektrik ve heyecan verici bir beklentiyle doldu. Kalbim deli gibi
atarken
nefesim sıklaĢtı. Kafasını kısmen bana doğru çevirdiğinde, gözleri
abanoz
koyuluğundaydı. Dudağımı ısırdım.
“Ah, evrak iĢlerinin cam cehenneme." diye inledi. Üzerime atıldı ve beni
asansörün duvarına itti. Ben daha ne olduğunu anlamadan, iki elimi,
mengene
misali tutuĢuyla baĢımın üstünde birleĢtirdi ve beni kalçalarını
kullanarak duvara
çiviledi. Lanet olsun. Diğer eliyle saçımı yakalayıp aĢağı çekerek
yüzümü haraya
kaldırdı. Ve sonra dudakları, dudaklarımdaydı. Acı verici bir yanı yoktu.
Ağzının
içine
doğru inleyerek diline yer açtım. Bunun üzerine, ustalıkla, diliyle ağzımı
keĢfe
koyuldu. Hiç böyle ÖpülmemiĢtim. Dilim çekingen bir tavırla onunkim
okĢadı:
dokunma ve duygudan ibaret ağır, erotik bir dansta onunla buluĢtu.
Çenemi
kavramak üzere elini kaldırıp beni yerime sabitledi. Ereksiyonunu
karnımda
hissettim. Ah. Tanrım... Beni istiyordu. Christian Grey. Yunan tanrısı,
beni istiyordu
ve ben de onu istiyordum. Burada... ġimdi... Asansörde.
Kesik kesik kelimelerle, “Sen. O kadar. Tatlısın ki.” diye mırıldandı.
Asansör durdu. Kapılar açıldı ve göz açıp kapayana dek. benden
uzaklaĢarak
beni havada asılı halde bıraktı. Takım elbiseli üç adam ikimize baktılar
ve sırıtarak
kabine girdiler. Kalp atıĢlarım tavana vurmuĢtu ve kendimi yokuĢ yukarı
yarıĢmıĢ
gibi hissediyordum. Öne eğilmek, dizlerime tutunmak istiyordum, ama
bu fazla
bariz olurda Ona baktım. Scattle Times çapraz bulmacasını çözmekle
meĢgulmüĢ
gibi, çok sakin ve serinkanlı görünüyordu. Haksızlıktı bu Varlığımdan
hiç mi
etkilenmemiĢti? Göz ucuyla bana baktı ve nefesini usulca bıraktı. Ah.
pekâlâ
etkilenmiĢti ve içimdeki minicik tanrıça, zafer sambasıyla usul usul
salınıyordu. ĠĢ
adamları ikinci katta indiler. Bir katlık yolumuz kalmıĢtı.
Bana bakarak. “DiĢlerini fırçalamıĢsın.‟* dedi.
“Senin fırçanı kullandım.**
Dudakları yanm bir gülümsemeyle büküldü. “Ah, Anastasia Steele. Ben
seninle
ne yapacağım?*
Kapı birinci katta açıldı ve beni elimden tutup dıĢan çıkardı Uzun
adımlarla lobiyi
aĢarken, benden çok kendi kendine. “Bu asansörlerde ne var acaba?"
diye
mırıldandı. Ona ayak uydurmak için debeleniyordum, çünkü aklım
tamamen ve
büyük bir zarafeti Heathman Oteli‟nin üç numaralı asansörünün
zeminine ve
duvarlarına saçılmıĢtı.
■
BÖLÜM ALTI
Christian siyah Audi SUVnin yolu kapısını açtı ve ben içeri tırmandım.
Araba dev
gibiydi. Asansörde yaĢanan tutku patlaması hakkında tek kelime
etmemiĢti. Ben
etmeli miydim? Bunu konuĢmalı mı yoksa hiç olmamıĢ gibi mi
davranmalıydık?
Gerçek gibi görünmüyordu; hiçbir kısıtlamama olmadığı ilk doğru
dürüst
öpüĢmemdi. Zaman ilerledikçe bu tecrübeyi Kral Arthur efsanesi. Kayıp
ġehir
Atlantis gibi mitsel bir statüye yerleĢtiriyordum. Hiç yaĢanmamıĢ, hiç
var
olmamıĢtı. Delki de her Ģeyi ben hayal ettim. Hayır, öpüĢüyle ĢiĢen
dudaklarıma
dokundum. Kesinlikle olmuĢtu. Ben artık farklı bir kadındım. Bu adanı
umutsuzca
istiyordum ve o da beni istiyordu.
Ona baktım. Christian her zamanki nazik ve hafif mesafeli halindeydi.
Ne kadar kafa karıĢtırıcı.
Motoru çalıĢtırdı ve park alanındaki yerinden geri geri çıktı. Ses
sistemini açtı.
Arabanın içi, iki kadının seslendirdiği müthiĢ tatlı ve sihirli bir
melodiyle doluverdi.
Ah... vay canına. Bütün hislerini yörüngesinden oynadığı için, bu melodi
çift kat
etkiliydi. Bel kemiğimden yukan müthiĢ ürpertiler gönderiyordu.
Christian
Southwest Park Caddeoi‟nc onptı. Arabayı »sakin ve rahat bir Ģekilde
sürüyordu.
“Ne dinliyoruz?”
“Delibes'in Lakmc operasından Çiçek Düeti. HoĢuna gitti miT
"Christian, harika bir Ģey bu."
"Öyle, değil mi? Bana bakıp sırıttı. Ve geçici bir an için, tam yaĢuun
adamı gibi
göründü: genç, umarsız ve insanın kalbini tek- letecek kadar güzel.
Anahtarı bu
muydu yoksa? Müzik? Arkana yaslanıp, benimle âdeta oynayan ve beni
baĢtan
çıkaran meleğimsi sesleri dinledim.
“Tekrar dinleyebilir miyim?
"Elbette." Christian bir düğmeye bastı ve iĢte müzik beni bir kez daha
okĢuyordu. Nazik, ağır ve tatlıydı; iĢitme duyuma mutlak bir saldırıydı.
KiĢisel tercihlerine dair nadir bir bilgi edinme umuduyla. “Klasik müzik
mi
seviyorsun? diye sordum.
"Zevklerim çok çeĢitlidir. Anastasia. Thomas Tallis'tcn King? of Leona
kadar her
Ģeyi kapsar. Ruh halime göre değiĢir. Ya senT
“Benim de öyle. Gerçi Thomas Tallis‟in kim olduğunu bilmiyorum *
Döndü ve gözlerini yeniden yola çevirmeden önce kısa bir an bana baktı.
“Bir ara çalanm. On altıncı yüz yıl Ġngiliz bestecilerindendir. Tudor,
kilise koro
müziği.” Bana sırıttı. '„Kulağa fazla ezoterik gel- diğini biliyorum, ama
aynı
zamanda sihirlidir de."
Bir düğmeye basu ve Kings of Leon Ģakımaya baĢladı. Hımm... Bunu
biliyordum. AteĢli Seks. Ne kadar uygundu. Müzik, ses sisteminden
yükselen bir
cep telefonu ziliyle kesintiye uğradı. Christian direksiyondaki bir
düğmeye bastı.
“Grey." dedi. Çok kabaydı.
"Bay Grey, benim. Welch. Ġstediğiniz bilgi için arıyorum." Hoparlörlerden
hıĢırtılı, bedensiz bir ses yükseliyordu.
"Ġyi. E-postayla gönder. BaĢka bir Ģey?‟
"Hayır, efendim.”
Düğmeye bastı, görüĢme sona erdi ve müzik geri geldi V bir hoĢça kal
ne de bir
teĢekkür. Onun için çalıĢma fikrini hiçbir zaman ciddiye almadığıma o
kadar
seviniyordum ki. DüĢünce* bile ürperticiydi. ÇalıĢanlarına karĢı fazla
soğuk ve
kontrolcüydu Müzik bir kez daha telefonla bölündü.
97
"Grey.”
“Gizlilik SözleĢmesi e-postanıza gönderildi. Bay Grey." Bu bir kadın
sesiydi.
"Ġyi. Hepsi bu. Andrea.”
“Ġyi günler, efendim.”
Christian direksiyondaki bir düğmeye basıp görüĢmeyi son- tandırdı.
Telefon
yeniden çaldığında, müzik baĢlayalı birkaç saniye olmuĢtu. Tanrı aĢkına,
hayatı bu
muydu yani? Bir an bile rahat vermeyen telefonlar?
ÇıkıĢır gibi. "Grey,*1 dedi.
"Selam, Christian, sekste misin?"
"Merhaba. Elliot, hoparlördeyim ve arabada yalnız değilim." Christian iç
geçirdi.
“Yanında kim var?”
Christian gözlerini devirdi. “Anastasia Steele."
„„Merhaba, Ana!”
Ana/
“Merhaba, Elliot.”
Elliot boğuk bir sesle, "Hakkında çok Ģey duydum," dive mini- dandı.
Christian‟ın
kaĢlan çatıldı.
“Kate‟in söylediklerinin bir kelimesine bile inanma."
Elliot güldü.
"Anastasia‟yı bırakıyorum." Christian adımın tanı halini vurgulamıĢtı.
"Seni
alayım mı?”
“Tabii.”
"Birazdan görüĢürüz." Christian telefonu kapattı ve müzik tekrar
devreye girdi.
"Neden bana Anastasia demekte ısrar ediyorsun?"
“Çünkü adın bu."
“Anayı tercih ederim."
“ġimdi öyle mi oldu?"
Daireme gelmek üzereydik. Fazla sürmemiĢti.
“Anastasia." diye mırıldandı. Yüzümü buruĢturdum, ama ifa- demi
görmezden
geldi. "Asansörde olan, bir daha asla olmayacak ġey. önceden
düĢünülmediği
sürece."
Dubleksimizin önünde durdu. Bana nerede yaĢadığımı sormamıĢ
olmasına
rağmen bunu bildiğini geç fark etmiĢtim. Ama kitaplan gönderdiğine
göre, nerede
yaĢadığımı biliyordu. Cep telefonunun izini sürebilen, helikopter sahibi
hangi sapık
takipçi bilmezdi ki?
Neden beni tekrar öpmeyecek t i? Bu düĢünce karĢısında yüzüm asıldı.
Anlamıyordum. Dürüst olmak gerekirse, soyadı Grev değil, Ģifreli
olmalıydı.
Arabadan indi ve rahat, uzun bacaklı bir zarafetle kapıyı açmak için
benim tarafıma
geçti. Asansörlerdeki nadir, kıymetli anlar dıĢında her zaman
beyefendiydi.
Dudaklarının dudaklarıma örtülüĢünü hatırlayarak kızardım ve ona
dokunamamıĢ
olduğum gerçeği zihnime süzüldü. Parmaklarımı yoldan çıkmıç. dağınık
saçlarının
arasında dolaĢtırmak istemiĢ, ama ellerimi kı* pırdatamamıĢtım.
Olanları tekrar
düĢününce buna piĢman oldum.
"Asansörde olanlar hoĢuma gitti" diye mırıldanarak arabadan indim.
Duyulabilir
bir iç çekiĢ iĢittiğimden emin değildim, duymazdan gelmeyi tercih
ederek ön
kapının basamaklarına yürüdüm.
Kate ve Elliot yemek masamızda oturuyorlardı. On dört bin dolarlık
kitaplar
ortadan kaybolmuĢtu. Tann‟ya Ģükür. O kitaplar için planlarım vardı.
Kate'in
yüzünde ona yabancı, saçma sapan bir sırıtıĢ vardı ve seksi bir biçimde
dağılmıĢ
görünüyordu. Christian peĢimden oturma odasına girdi ve Kate bütüngece-harikavakit- geçirdim-sıntıĢma rağmen, onu Ģüpheyle süzdü.
“Merhaba, Ana.” Beni kucaklamak için ayağa fırladı ve sonra
inceleyebilmek için
araya bir kol boyu mesafe soktu. KaĢlarını çatarak Christian'a döndü.
“Günaydın, Christian/‟ derken sesi biraz düĢmancaydı.
Christian katı ve resmi bir tavırla, "Bayan Kavanagh.“ dedi
“Christian, onun adı Kate,” diye homurdandım.
“Kate." Christian, Kate‟i kibar bir tavırla selamladıktan sonra beni
kucaklamak
için sırıtarak ayağa kalkan Elliot'a baktı.
99
“Merhaba. Ana. Gülümserken man gözleri ıĢıldıyordu ve ondan daha o
anda
hoĢlandım. ChristianTa en ufak bir benzerliği yoktu, ama zaten evlat
edinilmiĢ iki
kardeĢtiler.
“Merhaba. Elliot.“ Ona gülümsedim ve dudağımı ısırdığımı fark ettim.
“Elliot. çitsek iyi olur." dedi Christian usulca.
“Tabii." Elliot. Kate'e döndü, onu kollarının arasına çekti ve uzun,
telaĢsız bir
öpücük verdi.
Tanrı cılkına... Kendinize bir oda bulun. Utanarak ayaklanma baktım.
Kafamı
kaldırdığımda. Christian büyük bir dikkatle beni izliyordu. Ona
gözlerimi kısarak
baktım. Sen beni neden böyle öpemiyorsun? Elliot, Kate‟i ayaklarını
yerden
keserek ve saçlarının yere değmesine neden olacak Ģekilde, dramatik bir
kavrayıĢla arkaya yatırarak öpmeyi sürdürüyordu.
"Hadi kaçtım, bebek.” Sırıttı.
Kate erimiĢti. Onu böyle erirken hiç görmemiĢtim, aklıma “güzel" ve
“uysal”
kelimelerini getirmiĢti. Uysal Kate. Tannm. Elliot gerçekten iyi
olmabydı. Christian
gözlerini devirdi ve anlaĢılmaz bir ifadeyle bana baktı. Gerçi biraz
eğlenir gibiydi
sanki. Atkuyruğumdan kurtulmuĢ bir saç tutamını kulağımın arkasına
itti. Teması
nefesimi kesmiĢti ve baĢımı parmaklanna dayadım. BakıĢlan yumuĢadı
ve
baĢparmağını alt dudağımda dolaĢtırdı. Kanım damarlanmı dağlıyordu.
Ve
dokunuĢu hızla kayboldu.
"Hadi kaç bakalım, bebeğim.” diye mınldandığında kendimi gülmekten
alamadım, çünkü ona çok ters bir cümleydi. Dalga geçtiğini bilsem de
bu sevgisi
içimde bir Ģeylere dokunmuĢtu.
"Seni sekizde alınmÇıkmak üzere döndü, kapıyı açtı ve dı- ġan
verandaya adım
attı. Elliot da arkasından arabaya yürüdü, ama durdu ve Kate‟e bir
öpücük daha
gönderdi. Ġçimde nahoĢ bir kıskançlık sızısı duydum.
Arabalarına binip uzaklaĢ malan m izlerken. Kate sesinde yakın bir
merakla,
“Eee. yaptınız mı?* diye sordu.
Somlarına son vermesini umarak, sinirli bir tavırla. “Hayır." diye
çıkıĢtım.
Dairemize girdik. “Ama belli ki siz yapmıĢsınız.” Hasedimi
bastıramıyordum. Kate
erkekleri tuzağa düĢürmeyi her zaman baĢanrdı. O dayanılmaz, güzel,
seksi,
komik, dıĢa dönüktü... Benim olmadığım ne varsa. Cevap olarak sırttı ve
sırıtıĢı
bulaĢıcıydı.
“Ve onu bu akĢam yine görecegim." El çırptı ve küçük bir çocuk gibi
zıplamaya
baĢladı. Heyecanını ve mutluluğunu bast ıra iniyordu; kendimi onun
adına
sevinmekten alamadım. Mutlu bir Kate... Bu ilginç olacaktı.
“Christian bu akĢam beni Seattle'a götürüyor.”
“Seattle mı?*‟
“Evet“
“O zamon belki de siz de?..“
“Ah, umanm.“
“Ondan hoĢlanıyorsun, değil mi?”
“Evet“
“ġeye yetecek kadar mı?‟
“Evet.”
KaĢlanm kaldırdı.
“Vay canına. Ana Steele, sonunda bir adama âĢık oluyor ve âĢık olduğu
adam da
Christian Grey. AteĢli ve seksi trilyoner.” “Ah. evet. Hep para
yüzünden.“ Pis pis
sırıttım ve ikimiz de bir kahkaha krizine girdik.
“Üstündeki yeni mi?" diye sordu ve gecemin heyecan verici olmaktan
uzak
detaylarım öğrenmesine izin verdim.
Kahve yaparken, “Seni öptü mü?" diye sordu.
Kızardım.
“Bir defa."
“Bir defa!” diye homurdandı.
Biraz utanarak baĢımı salladım. “Çok mesafeli biri.” KaĢlanm çattı.
“Çok tuhaf.“
Tuhaf kelimesinin yeterli olduğunu hiç sanmıyorum.”
101
Büyük bir kararlılıkla. “Bu akĢam kelimenin tam anlamıyla dayanılmaz
olmanı
sağlamalıyız," dedi.
Ah, hayır... Kulağa tüketici, aĢağılayıcı ve acı verici olacakmıĢ gibi
geliyordu.
“Bir saat içinde iĢte olmalıyım"
“Benim için yeterli. Haydi." Elimi tuttu ve beni yatak odasına götürdü.
Yoğun olmamıza rağmen, Clayton‟s‟ta gün bitmek bilmedi. Yaz sezonu
geldiği için
mağaza kapandıktan sonra tam iki saatimi raflan geri doldurmakla
geçirdim. Kafa
yormayı gerektirmeyen bir iĢti ve bana düĢünmek için gereğinden fazla
zaman
vermiĢti. Gün içinde düĢünecek vaktim olmamıĢtı.
Kate‟in yorulmak bilmeyen ve tam anlamıyla zorlayıcı talimatlarıyla.
bacaklanm
ve koltuk altlarım kusursuzca tıraĢlanmıĢ, kaĢlarım alınmıĢtı ve baĢtan
ayağa
cilalanmıĢtım. Çok nahoĢ bir tecrübeydi. Ama beni bugünlerde
erkeklerin bunu
beklediklerine temin etti. Christian baĢka ne bekleyecekti? Kate‟i bunu
yapmak
istediğime ikna etmem gerekiyordu. Nedense ona güvenmiyordu. Belki
de fazla
katı ve resmî olduğu içindi. Tam olarak adını koyamadığını söylüyordu,
ama
Seattle‟a vannca ona mesaj çekeceğime söz verdim. Helikopter
kısmından
bahsetmemiĢtim: yoksa dehĢete kapılırdı.
Bir de Jos6 meselesi vardı. Üç mesaj bırakmıĢtı ve cep telefonumda yedi
cevapsız çağn vardı. Beni evden de iki defa aramıĢtı. Kate nerede
olduğum
konusunda muğlak cevaplar vermiĢti. Jose. Kate‟in beni idare ettiğini
anlayacaktı.
Kate muğlak konuĢmazdı. Ama Josd‟nin biraz kıvranması gerektiğine
karar
vermiĢtim. Ona hâlâ çok kızgındım.
Christian bir tür yazılı evraktan bahsetmiĢti ve Ģaka mı yapmıĢtı yoksa
bir Ģeyler
imzalamam mı gerekecekti, bilmiyordum. Tahmin etmeye çalıĢmak
bunaltıcıydı.
Bütün bu kaygıların üstüne, heyecanımı ve sinirlerimi güç bela zapt
edebiliyordum.
Bu gece büyük
geceydi! Bunca zaman sonra, buna hazır mıydım? Ġçimdeki tanrıça,
küçük ayağını
sabırsızlıkla yere vurarak bana dik dik bakıyordu O buna senelerdir
hazırdı ve
Christian Greyle her Ģeye dünden razıydı ama ben. Christian‟ın bende,
yani ürkek
Ana Steele‟de ne gördüğünü hâlâ anlamıyordum: hiç mantıklı değildi.
Elbette ki dakikti ve Clavton's‟tan çıktığımda beni bekliyordu Kapın
açmak için
Audi'nin ara koltuğundan indi ve bana sevecenlikle gülümsedi.
“Ġyi akĢamlar. Bayan Steele." dedi.
“Bay Grev." Arabanın arka koltuğuna tırmanırken onu kibarca
selamladım.
Taylor Ģoför koltuğundaydı.
“Merhaba, Taylor." dedim.
“Ġyi akĢamlar. Bayan Steele." Sesi nazik ve profesyoneldi. Chris- tian
diğer
tarafa tırmandı ve elimi kavrayıp, etkisi bütün vücudumda yankılanacak
Ģekilde,
nazikçe sıktı.
“ĠĢ nasıldı?” diye sordu.
“Çok uzun," diye yanıtladım. Sesim boğuk, fazla alçak ve ihtiyaç
doluydu.
“Evet, benim için de çok uzun bir gündü."
“Ne yaptın?- diye sormayı baĢardım.
“Elliotla doğa yürüyüĢüne gittim." BaĢparmağıyla elimin boğumlarını
ileri geri
okĢuyordu. Nefesim hızlandı ve kalbim tekledi. Bunu bana nasıl
yapıyordu?
Vücudumun sadece çok küçük bir kısmına dokunuyor olsa da
hormonlarım uçuĢa
geçmiĢti.
Helikoptere yolculuğumuz kısa sürdü ve ben daha anlamadan gelmiĢtik.
Ünlü
helikopterin nerede olabileceğini merak ettim- rin binalarla kaplı bir
bölgesindeydik
ve helikopterlerin kalkması ve inmesi için alan gerektiğini biliyordum.
Taylor
arabayı pa* edip indi ve kapımı benim için açtı. Christian sadece bir an
sonra
yanımdaydı ve tekrar elimi tuttu.
“Hazır mısın?" diye sordu. BaĢımı eğdim ve. Her Ģeye, demek istedim,
ama
fazla gergin ve heyecanlı olduğum için kelimelere fi*5 veremiyordum.
103
"Taylor.” ġoförünü kısaca selamladı ve dosdoğru binanın içine, bir dizi
asansörün durduğu alana yürüdük. Asansör? Bu sabahki öpüĢmemizin
anısı, bana
musallat olmak için geri gelmiĢti. Gun bovn baĢkn hiçbir Ģey
düĢünmemiĢ,
Clayton‟sın kasasında hayaller kurmuĢtum. Bay Clayton beni dünyaya
döndürmek
için iki kez seslenmek zorunda kalmıĢtı. Dikkatimin dağıldığını
söylemek yılın hafife
alması olurdu. Christian dudaklarında belli belirsiz bir gülümsemeyle
bana
bakıyordu. Ha! O Ha aynı Ģeyi düĢünüyordu.
Duygusuz bir ses ve gözlerinde muzip bir ıĢıltıyla. “Sadece uç kat.”
dedi.
Telepati yeteneğinin olduğuna Ģüphe yoktu. Ürkütücüydü.
Asansöre binerken, duygusuz bir ifade takınmaya çalıĢtım. Kapılar
kapandı ve
iĢte, aramızda çıtırdayan tuhaf elektrikli çekim yine oradaydı ve beni
esir alıyordu.
BoĢ bir yok sayma çabasıyla gözlerimi yumdum. Elimi tutan eli sıkılaĢtı
ve beĢ
saniye sonra, kapılar binanın çatısına açıldı. Ve iĢte, man harflerle vazıh
GREY
ġĠRKETLER TOPLULUĞU adını ve logosunu taĢıyan beyaz helikopter
oradaydı.
Bunun Ģirket malının kötüye kullanımı olduğuna hiç Ģüphe yoktu.
Beni masanın arkasında bir emektarın oturduğu küçük bir ofise
yönlendirdi.
“UçuĢ planınız burada. Bay Grev. Bütün kontroller yapıldı. Hazır ve sizi
bekliyor,
efendim. Yola çıkmakta özgürsünüz.” “TeĢekkürler, Joe." Christian
adama sıcak bir
gülümsemeyle baktı.
Ah, Christian‟dan nazik muameleyi hak eden biri. Belki de çalıĢanlardan
biri
değildi. YaĢlı adama hayret içinde baktım.
Christian. “Gidelim,” dedi ve helikoptere doğru yürüdük.
YaklaĢtığımızda
düĢündüğümden daha büyük göründü. Ġki kiĢilik bir model olmasını
bekliyordum
ama en az yedi koltuğu vardı. Christian kapıyı açtı ve beni en öndeki
koltuklardan
birine yönlendirdi.
Arkamdan binerken. “Otur, sakın hiçbir Ģeye dokunma.” dive emretti.
Kapıyı çarparak kapattı. Alanın projektörle aydınlatılmıĢ 0|. masına
memnun
olmuĢtum, çünkü aksi takdirdi* küçük kahinin içini görmekte
zorlanırdım. Bana
tahsis edilen koltuğa oturdum ve Christian emniyet kemerimi bağlamak
için
yanıma çömeldi. Butun kayıĢlan merkezi bir kopçayla bağlanan dört
uçlu bir
kemerdi. Üst kayıĢların ikisini de. güçlükle hareket edebileceğim Ģekilde
sıktı Fazla
yakındı ve yapmakta olduğu iĢe fazlasıyla yoğunlaĢmıĢtı. One doğru
birazcık
egilebiisem burnum saçlarının arasına girecekti. Temiz, taze ve mis gibi
kokuyordu, ama koltuğuma sıkı sıkı bağlanmıĢtım ve kıpırdayamayacak
haldeydim.
Kafasını kaldınp kendine özel bir esprinin tadım çıkarır gibi
gülümserken,
gözlerinden sıcaklık yayılıyordu. BaĢ döndürecek kadar yakınımdaydı.
Üst
kayıĢlardan birini çekerken nefesimi tuttum.
"Güvendesin, kaçmak yok," diye fısıldadı. Ve usulca, “Nefes al,
Anastasia" diye
ekledi. Elini uzatıp yanağımı okĢadı, uzun parmaklannı aĢağı kaydırıp
çenemi baĢ
ve iĢaret parmaklanma arasında tuttu. Öne eğildi ve kısa, edepli bir
öpücük
kondurarak beni sersemlemiĢ, dudaklarının heyecan verici ve baĢ
döndürücü
dokunuĢu karĢısında kaskatı kesilmiĢ halde bıraktı.
“Bu kemeri severim." diye fısıldadı.
Ne?
Yanıma oturup kendini koltuğuna bağladı ve uzun süren bir göstergeleri
kontrol
etme, önümdeki kafa kanĢtıncı kadran, ^ ve düğme dizisinde Ģalterleri ve
düğmeleri açıp kapama sürecine soyundu. Farklı kadranlarda küçük
ıĢıklar yanıp
söndü ve panelin tamamı aydınlandı.
Önümdeki bir kulaklık setini iĢaret ederek. “Kulaklıklara» tak. dedi.
Taktım ve
pervaneler harekete geçti. Sağır edici bir gürültüydü Christian da
kulaklıklarını
takıp sayısız Ģalteri kaldırmayı sürdürdü
„UçuĢ öncesi kontrolleri yapıyorum." Christiamn sesi bana kulaklıklar
aracılığıyla
ulaĢmıĢtı. Dönüp ona sınttım.
“Ne yaptığını biliyor musunT diye sordum. O da dönüp gülümü
105
“Dört yıldır ehliyetli pilotum. Anastasia. Yanımda güvendesin," dedi.
Bana
kurnaz bir sırıtıĢla baktı. “Yani, uçarken." diye ekledi vc göz kırptı.
Göz kırpmak ve... Christiun'.
“Hazır mısın?"
Ġri iri açılmıĢ gözlerle baĢımı salladım.
Tamam, kule. PDX, ben Charlie Tango Golf: Golf Eko Otel kalkıĢa
hazır. Onay
lütfen, tamam.*‟
“Charlie Tango, kalkıĢ izniniz tamam. PDX konuĢuyor, sıfır bir sıfır
istikametinde, bir dört bine ilerleyin, tamam."
“AnlaĢıldı, kule, Charlie Tango. Kalkıyoruz.” Benim için. “ĠĢte
baĢlıyoruz,” diye
ekledi ve helikopter yavaĢça ve pürüzsüzce havalandı.
BirleĢik Devletler hava sahasına doğru yol alırken. Portland önümüzde
kayboldu. Gerçi midem kesinlikle Oregon‟da kalmıĢtı. Vay canına!
Bütün o parlak
ıĢıklar altımızda tatlı tatlı göz kırpar kıvama gelene dek küçüldüler. Bir
balık
fanusundan dıĢan bakmak gibiydi, iyice yükselince, gerçekten görecek
bir Ģey
kalmadı. Zifiri karanlıktı; yolculuğumuza ıĢık tutacak ay bile yoktu.
Nereye
gittiğimizi nasıl görebiliyordu?
“Ürkütücü, değil mi?" Christian‟ın sesi kulağımdavdı.
“Doğru yöne gittiğini nereden biliyorsun?"
“Buradan.” Uzıın iĢaret parmağıyla göstergelerden birini iĢaret etti:
elektronik
bir pusulayı gösteriyordu. "Bu bir EC135 Eurocop- ter. Sınıfının en
güvenlilerinden
biri. Gece ııçuĢu donanımlı ” Bana bakıp sırıttı.
“Oturduğum binanın tepesinde bir helikopter pisti var. Oraya gidiyoruz."
Elbette oturduğu yerde bir helikopter pisti vardı. Burada gerçekten beni
aĢan
bir durumla karĢı karĢıyıydım. Yüzü, gösterge panelindeki ılıklarla
yumuĢacık
aydınlanmıĢtı. Konsantre olmuĢ durumdaydı ve sürekli olarak önündeki
farklı
kadranlara bakıyordu. Kirpiklerimin arasından yüz hatlarının tadım
çıkanyordum.
Güzel bir profili vardı. Düz bir burun, köĢeli bir çene, dilimi çenesinin
106
t t J4n*t
üstünde gezdirmek isterdim. TıraĢ olmamıĢtı ve kirli sakalı iki kat baĢtan
çıkarıcıydı, ü/mm... Sertliğini dilimin, parmaklarımın altında. >iizürode
hissetmek
isterdim.
Erotik hayallerimi kesintiye uğratarak. “Gece uçtuğun zaman, kor
uçarsın.
Göstergelere güvenmek zorundasındır." dedi.
Nefesim kesilmiĢ halde. „UçuĢ ne kadar sürecek?" diye sorma«
baĢardım.
Kesinlikle seksten bahsetmiyordum, hayır, asla.
"Bir saatten az; rüzgâr bizim lehimize "
Hımm, Seattle'a bir saatten az... Hiç fena değildi. Uçuyor olmamıza
ĢaĢmamak
gerekirdi.
Büyük ifĢaata bir saatten daha az zamanım kalmıĢtı. Kamımın
derinliklerinde
bütün kaslar gerildi. Ciddi bir uçuĢan kelebekler durumuyla karĢı
karĢıyaydım.
Midemde büyüyorlardı. Lanet olsun, beni neler bekliyordu?
“Anastasia, iyi misin?"
"Evet.” Kısa ve kesik cevabım heyecandan ağzımdan güçlükle çıkmıĢtı.
Sanınm gülümsüyordu, ama karanlıkta ayırt etmesi güçtü. Christian bir
düğmeyi
daha kaldırdı.
“PDX, Charlie Tango Ģimdi bir dört binde, tamam." Hava trafik
kontrolüyle bilgi
alıĢveriĢi yapıyordu. Bütün bunlar bana fazlı profesyonelce geliyordu.
Sanınm.
Portland hava sahasından Seattk? Uluslararası Havaalanı‟mn hava
sahasına
geçiyorduk. 'AnlaĢıl«^ Sea-Tac, beklemedeyim, tamam."
“ġu tarafa bak." Uzaktaki küçük bir ıĢık kümesini iĢaret etti “Orası
Seattle."
Samimi bir ilgiyle. “Kadınlan her zaman bu Ģekilde mi etkilersin? Gel,
helikopterimle uçalım diyerek mi?" diye sordum.
“Buraya hiçbir kadım getirmedim, Anastasia. Bu benim baĢka bir ilk
daha."
Ah. bu beklenmedik bir cevaptı. BaĢka bir ilk daha mı? Ah- Ģu uyuma
olayı belki
de?
“Etkilendin mi?"
GRĠNĠN EL'-l TONU
107
“Ağzım açık kaldı, Christian."
Gülümsedi.
“Ağzın «çık mı kaldı?" Kısa bir an için tekrar kendi yaĢma dönmüĢtü.
Kafanı salladım. “Sen o kadar... beceriklisin ki.”
Nazik bir sesle. “Vay canına, teĢekkürler. Bayan Steele." dedi. HoĢuna
gitmiĢ
gibiydi, ama emin değildim.
Kararlık gecede, sessizlik içinde bir süre daha yol aldık. Parlak bir nokta
gibi
görünen Seattle yavaĢ yavaĢ büyüyordu.
“Sea-Tac kuleden Charlie Tangoya. Escala‟ya uçuĢ planı uy* gundur.
Lütfen
devam edin. Ve beklemede kalın. Tamam."
“Burası Charlie Tango, anlaĢıldı Sea-Tac. Beklemedeyiz, tamam.“
“Bundan keyif aldığın çok belli," diye mırıldandım.
“Neden?” Bana baktı. Göstergelerin yan ıĢığında ĢaĢırmıĢ gibi
görünüyordu.
“Uçm8k,” dedim.
“Kontrol ve konsantrasyon gerektiriyor... Nasıl sevmem? Gerçi favorim
süzülmek
“SüzülmekT
“Evet, meslekten olmayanlar planörle uçma diye bilirler. Planörler ve
helikopterler, ikisini de uçuruyorum."
“Ah." Pahalı hobiler. Röportaj sırasında söylediğini hatırladım. Bense
okumayı
ve arada sinemaya gitmeyi severdim. Burada boyumu aĢan sularda
yüzüyordum.
“Charlie Tango, giriĢ yapın lütfen, tamam.“ Hava trafik kontrolünün
kulaklıklardan yükselen sesi beni hayallerimden uyandırdı. Christian
kontrollü ve
kendinden emin bir sesle cevap verdi.
Seattle yaklaĢıyordu. ġimdi artık Ģehrin hemen dıĢındaydık. Vay canına!
Kesinlikle baĢ döndürücü görünüyordu. Gece, gökyükünden Seattle...
Christian, “Ġyi görünüyor, değil mi?” diye mınldandı.
BaĢımı hevesle salladım. BaĢka bir âlem gibi -gerçek dı$. görünüyordu
ve
kendimi devasa bir film setinde, belki de Jose'nin favori filmi Bıçak
Sırtının setinde
hissettim. Josenin öpme giriĢiminin anısı aklımdan çıkmıyordu.
Telefonlarına
dönmediğim için kendimi biraz acımasız hissetmeye baĢlamıĢtım.
Yarına kadar
bekleyebilirdi... herhalde.
Christian “Birkaç dakikaya kadar orada olacağız." diye mırıldandı ve
birden kalp
atıĢlarım hızlanıp bedenim adrenalinle çağlarken kanım kulaklarımda
zonklamaya
baĢladı. Christian bir kez daha hava trafik kontrolüyle konuĢmaya
baĢladı, ama
artık dinlemiyordum. Bayılmak üzere olduğumu düĢündüm. Kaderim
ellerindeydı
ġimdi binaların arasından uçuyorduk ve karĢıda, tepesinde bir helikopter
pisti
olan yüksek bir gökdelen gördüm. Binanın tepesin*, beyaz boyayla
Escala
yazılmıĢtı. Gittikçe yaklaĢıyor, yaklaĢıyor büyüdükçe büyüyordu...
kaygılarım gibi.
Tanrını, umarım onu hami kırıklığına uğratmanı. Beni bir Ģekilde noksan
bulacaktı.
Katej dinleyip elbiselerinden birini ödünç almadığıma yanıyordum, ama
siyah
kotumu seviyordum ve üstümde açık nane yeĢili bir bluz ve Kate‟in
siyah ceketi
vardı. Yeterince Ģık görünüyordum. Koltuğumun kenarına daha sıkı,
sımsıkı
tutundum. Bunu yapabilirim. Buru yapabilirim. Gökdelen altımızda
belirirken, bu
cümleyi tekrarlayıp duruyordum.
Helikopter yavaĢladı, havada asılı kaldı ve sonra Christian onu binanın
tepesindeki helikopter pistine kondurdu. Yüreğim ağ- zımdaydı. Nedeni
gergin
bekleyiĢten mi. sağ salim varmıĢ olmanın getirdiği rahatlama mı. yoksa
bir Ģekilde
baĢarısız olma korkum muydu, karar veremiyordum. Christian motoru
durdurdu,
pervan* yavaĢlayıp sessizleĢti. Sonunda duyabildiğim tek Ģey kendi
çılgına dönmüĢ
nefesimdi. Christan kulaklıklarını çıkardı ve uzanıp benimkileri de çekti.
Usulca, “ĠĢte geldik,” dedi.
Yarı gölgede yan iniĢ ıĢıklarından gelen parlak beyaz ıĢık** kalan
bakıĢları
yoğundu. Kara Ģövalye ve beyaz atlı Ģövalye imgele Christian için
uygun
benzetmelerdi. Sıkıntılı görünüyordu. Çene*1
GRĠNĠN ELLl TONU
109
gerilmiĢ, gözleri sıkı sıkıya kapalıydı. Kemerini çözdü ve benimkini
çözmek için
uzandı. Yüzü benimkine birkaç santim mesafedeydi.
“Ġstemediğin hiçbir Ģey yapmak zorunda değilsin. Bunu biliyorsun. değil
mi?‟
Sesi çok samimi hatta çaresiz, gözlen ateĢliydi. Beni ĢaĢırtmıĢtı.
“Christian, istemeyeceğim bir Ģeyi hiçbir zaman yapmam." Ve
kelimeleri
söylerken ikna edici olmadıklarını düĢündüm, çunku Ģu anda, yanımda
oturan bu
adam için büyük olasılıkla her Ģeyi yapardım. Ama iĢe yaramıĢtı.
Christian
yumuĢadı.
Bir an beni temkinle süzdü ve sonra, çok uzun boylu olmasına rağmen,
helikopterin kapısına zarafetle ulaĢıp açmayı baĢardı. DıĢarı atlayıp
benim de
peĢinden gitmemi bekledi ve ben helikopter pistine inerken elimi tuttu.
Binanın
tepesi çok rüzgârlıydı ve açık bir alanda, yerden en az otuz kat yüksekte
duruyor
olduğum için gerilmiĢtim. Christian kolunu belime dolayıp beni kendine
çekti.
Rüzgârın gürültüsünü bastırmak için bağırarak. “Gel.“ dedi. Beni bir
asansöre
sürükledi ve Ģifre paneline bir numara tuĢlamasının ardından kapılar
açıldı. Ġçerisi
ılıktı, duvarlar aynayla kaplıydı. Baktığım her yerde sonsuz sayıda
Christian
görüyordum ve iĢin mükemmel yanı, bana sonsuz sayıda sarılıyor
olmasıydı.
Christian kontrol paneline bir kod daha girdi, kapılar kapandı ve asansör
inmeye
baĢladı.
Saniyeler sonra, bembeyaz bir lobideydik. Ortada koyu ahĢaptan
yuvarlak bir
masa, masanın üstünde inanılmaz büyüklükte bir beyaz çiçek aranjmanı
duruyordu. Bütün duvarlarda tablolar asılıydı. Christian çift kanatlı bir
kapıyı açtı ve
beyazlık, tam karĢıda görkemli bir odanın giriĢinin durduğu geniĢ
koridor boyunca
da devam etti. Burası tavanı çift kat yükseklikte ana oturma salonuydu.
“Kocaman” kelimesi ufak kalıyordu. Uzaktaki duvar camdan ibaretti ve
Seattle‟a tepeden
bakan bir balkona açılıyordu.
Sağ tarafta on yetiĢkinin rahatlıkla oturabileceği U biçiminde, heybetli
bir kanepe
vardı. Son moda paslanmaz çelikten yapılma -ya belki de platin bile
olabilirdimodem bir Ģömineye bakıyordu.
no
E L Jırr^j
AteĢ yakılmıĢtı ve alevleri usulca dans ediyordu. Sol tarafımızda, giriĢte
mutfak
kalıyordu. Mutfak koyu ahĢap tezgâhlar ve altı kiĢili kahvaltı banyla
bembeyazdı.
Mutfağın yakınında, cam duvann önünde, etrafına on altı sandalyenin
yerleĢtirildiği bir yemek masası vardı. Ve köĢeye tam boy. parlak siyah
bir kuyruklu
piyano yerleĢtirilmiĢti. Ah. evet. Büyük olasılıkla piyano da çalıyordu.
Duvarlarda
her biçim ve boyda sanat eserleri vardı. Aslında daire, yaĢanacak bir
yerden çok
sanat galerisine benziyordu.
“Ceketini alabilir miyim?" diye sordu. BaĢımı iki yana salladım
Helikopter
pistindeki rüzgâr yüzünden hâlâ üĢüyordum.
“Bir içki ister inisin?" diye sordu. Gözlerimi kırpıĢtırdım. Dun gecenin
üstüne!
Komik olmaya mı çalıĢıyor? Bir an margarita istemeyi düĢündüm, ama
cesaretim
yoktu.
“Bir kadeh beyaz Ģarap içeceğim. Bana katılmak ister misin*7,
“Evet, lütfen,” diye mırıldandım.
Bu devasa odanın ortasında kendimi oraya tamamen uyumsuz
hissederek
dikiliyordum. Cam duvara yürüdüm ve duvann alt yansının, kenarlara
doğru
katlanarak balkona açıldığını fark ettim Geri planda Seattle ıĢıl ıĢıl ve
capcanlıydı.
Mutfağa geri döndüğümde -cam duvara uzak olduğu için birkaç saniye
sürdüChristian bir Ģarap Ģi$c«ini açmakla meĢguldü. Ceketini çıkarmıĢtı.
■Touilly Füme senin için uygun mu?"
“ġarap konusunda hiç bilgili değilim, Christian. Ġyi olacağından
eminim." Sesim
yumuĢak ve tereddütlüydü. Kalbim gümbürdüyordu Kaçmak istiyordum.
Burası
ciddi anlamda zengin görünüyordu Bili Gates tarzı zengin. Burada ne
anyordum?
Bilinçaltını manidar bir sırıtıĢla, Ne aradığım çok iyi biliyorsun, dedi.
Evet, Christian
Grey'in yatağında olmak istiyordum.
“Al," Elime bir kadeh Ģarap verdi. Kadehler bile zengin du ruyordu.
Ağır,
modem kristal. Bir yudum aldım. ġarap hafif, ek? ve lezzetliydi.
m
•Çok sessizsin ve kızarmıyorsun bile. Aslında sanınm seni hiç bu kadar
solgun
görmemiĢtim, Anastasia." dive mırıldandı. “Aç mısın?
3aĢımı salladım. "Bayağı büyük bir evin varmıĢ."
„Büyük mü?‟
“Büyük."
'Büyüktür," diye onaylarken gözleri muzip bir ıĢıltıyla parlıyordu.
ġarabımdan bir
>11 du m daha aldım.
'Çalıyor musun?' Çenemle piyanoyu iĢaret ettim.
“Evet.”
“Ġyi misin?‟
“Evet."
“Elbette öyledir. Ġyi yapamadığın herhangi bir Ģey var mır
“Evet... çok az Ģey.” ġarabından bir yudum daha aldı. Gözlerini benden
ayıramıyordu. GeniĢ odada dönerek etrafımı süzerken gözlerinin beni
izlediğini
hissedebiliyordum. “Oda" yanlıĢ kelimeydi. Bu bir oda değildi;
baĢarının bir
kanıtıydı.
“Oturmak ister misin?*
BaĢımı salladım ve beni elimden tutup kınk beyaz renkli geniĢ kanepeye
götürdü. Oturturken, kendimi kötülüğüyle dillere düĢen Alec
d‟Urberville‟in yeni
evine bakan Tess Durbeyfield gibi hissettiğimi fark ederek sarsıldım. Bu
düĢünce
beni gülümsetmiĢ».
“Bu kadar eğlenceli olan ne?‟ Yanıma oturup yüzünü bana çevirdi.
Dirseğini
kanepenin arkasına yaslayıp baĢını sağ elinin üstüne yerleĢtirdi.
„„Neden bana özellikle Tess'ı verdin?* diye sordum. Christian bir an
bana dik dik
baktı. Sanınm sorum onu ĢaĢırtmıĢtı.
“Thomas Hardy yi sevdiğini söylemiĢtin.”
*Tek sebebi bu mu?‟ Sesimdeki rahatsızlığı kendim bile
duyabiliyordum. Ağzı
düz bir çizgiye dönüĢtü.
„Uygun göründü. Seni Angel Clare gibi imkânsızlık derecesinde yüksek
bir ideale
tabi tutabilir ya da Alec d‟Urbervılle gibi tama
men küçük düĢürebilirdim.“ diye mırıldanırken gözleri karanlık ve
tehlikeli bir ıĢık
saçıyordu.
Ona bakarak. “Sadece iki seçenek varsa küçük düĢürülmeyi seçerdim."
diye
fısıldadım. Bilinçaltını bana ağzı bir kanĢ açık halde bakıyordu. Ġç
geçirdi.
“Anastasia, lütfen dudağını ısırman bırak. Çok dikkat dağıtın. Ne
dediğini
bilmiyorsun.“
“Bu yüzden buradayım.”
KaĢlan çatıldı.
“Evet. Bana bir dakika izin verir misin?" Odanın uzak köĢesindeki geniĢ
bir
kapıda gözden kayboldu. Birkaç dakikalık bir yokluğun ardından, bir
evrakla geri
geldi.
“Bu bir gizlilik anlaĢması.” Omuz silkti ve biraz mahcup görünme
nezaketini
gösterdi. “Avukatım bu konuda ısrarcı.” Evrakı bana uzattı. Büsbütün
sersemlemiĢtim. “Ġkinci seçeneği, alçalman tercih edeceksen, bunu
imzalaman
gerekecek.”
“Ya hiçbir Ģeyi imzalamazsam?”
“O zaman Angel Clare‟in yüksek idealleri geçerli olacak, en azından
kitabın
büyük bölümünde sahip olduğu ”
“Bu anlaĢma ne anlama geliyor?‟
“Bizimle ilgili hiçbir Ģeyi kimseyle paylaĢamayacağın anlamına geliyor.
Hiçbir
Ģeyi, hiç kimseyle.”
Ona hayretle baktım. Lanet olsun. Kötü, gerçekten kötüydü ve Ģimdi
öğrenmek
için can atıyordum.
Tamam, imzalayacağım.”
Bana bir kalem uzattı “Okumayacak mısın bile?
“Hayır.”
KaĢlarım çattı.
Beni, “Anastasia, imzalayacağın Ģey her ne olursa olsun. zaman
okumalısın,”
diye azarladı.
113
"Christian anlayamadığın Ģey Ģu: Ben kimseyle bizim hakkımızda
konuĢmazdım
ki zaten. Katele bile. Bu yüzden bir anlaĢma imzalayıp imzalamamam
önemsiz.
Senin için veya... görünüĢe bakılırsa konuĢtuğun avukatın için o kadar
önemliyse,
tamam o zaman, imzalarım.”
Bana baktı ve ciddi bir ifadeyle baĢını salladı.
“Ġyi bir noktaya parmak bastınız. Bayan Steele."
Ġki nüshanın kesik çizgili kısımlarını imzalayıp birini ona gen verdim.
Diğerini
katlayarak çantama koydum ve Ģarabımdan buvuk bir yudum aldım.
Sesim
normalde hissettiğimden çok daha cesur çıkmıĢtı.
"Bu anlaĢma, bu akĢam benimle seviĢeceğin anlamına mı geliyor,
Christian?"
Lanet olsun. Bunu gerçekten söylemiĢ miydim? Ağzı hafifçe aralandıysa
da hızla
toparlandı.
“Hayır, Anastasia, gelmiyor. Öncelikle ben seviĢmem. Beceririm... çok
sert.
Ġkincisi halledilecek baĢka evrak iĢleri var. Ve üçüncü olarak henüz nasıl
bir iĢe
bulaĢtığını bilmiyorsun. Hâlâ arkana bakmadan kaçabilirsin. Gel. sana
oyun odamı
göstermek istiyorum."
Ağzım açık kalmıĢtı. Çok sert becermek mi? Lanet olsun, kulağa... o
kadar seksi
geliyordu ki. Ama neden bir oyun odasına bakıyorduk? Kafam
karıĢmıĢtı.
“Xbox oynamak mı istiyorsun?^ diye sordum. Bir kahkaha attı.
“Hayır, Anastasia. Xbox yok. Playstation da. Gel." Elini uzatarak ayağa
kalktı.
Beni tekrar koridora çıkarmasına izin verdim. Ġçeri girdiğimiz çift
kanatlı kapıların
sağ tarafında, merdivenlere ûçılan ikinci bir kapı vardı. Ġkinci kata çıkıp
saga
döndük. Cebinden anahtarını çıkanp baĢka bir kapıyı açtı ve derin bir
nefes aldı.
“Ġstediğin zaman gidebilirsin. Helikopter seni istediğin yere götürmek
için
beklemede. Gece kalıp sabah eve gidebilirsin. Ne karar alırsan al. bana
uyar.”
“ġu lanet olası kapıyı aç, Christian.“
Kapıyı açtı ve içeri girmem için geri çekildi. Ona bir kez daha baktım.
Burada de
ne olduğunu öğrenmeyi o kadar istiyordum kı Derin bir nefes alıp içeri
girdim.
Ve kendimi zaman yolculuğuyla on altıncı yüzyıla ve Ġspanyol
engizisyonuna
dönmüĢ gibi hissettim.
Lanet olsun!
WM7W.,
BÖLÜM YEDĠ
Fark etliğim ilk Ģey koku oldu: deri, ahĢap, hafif bir limon esintisi içeren
cila. Çok
hoĢtu ve ıĢıklandırma yumuĢak: belli belirsizdi. Kaynağı goremiyordum.
ama
odadaki kartonpiyerlerden etrafı çev releyen bir parlaklık yayıyordu.
Duvarlar ve
tavanın koyu Ģarap rengi, geniĢ odada bir ana rahmi etkisi yaratıyordu ve
yer
kaplaması eskiydi: verniklenmiĢ eski ahĢap kaplamaydı. Kapının
karĢısında kalan
duvarda X biçiminde monte edilmiĢ, büyük ahĢap bir haç vardı. Cilalı
akajudan
yapılmaydı ve her köĢesinde, sabitleyici kelepçeler vardı. Hemen
üzerinde, tavana
en az iki buçuk metreye iki buçuk metre büyüklüğünde demir bir ızgara
asılıydı ve
ızgaradan her tür ip, zincir ve ıĢıldayan prangalar sarkıyordu. Kapının
yanındaki
duvara, perde çubukları misali, korkuluk millerini andıran ama daha
uzun, cilalı ve
süslü oymalı iki sınk asılmıĢtı. Üzerlerinde insanı ĢaĢkına çeviren
çeĢitlilikte çark,
kırbaç, kamçı ve komik görünüĢlü tüylü gereçler sallanıyordu.
Kapının yanında akaju ağacından yapılma, çekmeceleri incecik ve tozlu,
eski bir
müzede numune saklamak için tasarlanmıĢ gibi görünen, heybetli bir
Ģifonyer
duruyordu. Kısa bir an. o çekmecele* rin içinde ne olduğunu merak
ettim. Bilmek
istiyor muyum? Uzak köĢede koyu kırmızı deri bir sıra vardı ve hemen
yanındaki
duvara, bilardo istekası askısını andıran ama daha dikkatli bir
incelemeyle farklı
uzunluk ve geniĢliklerde bastonların durduğu görülen cilalı, ahĢap bir raf
sabitlenmiĢti. KarĢı köĢeye, yaklaĢık bir metre seksen santimlik, cilab
ahĢaptan
yapılma, oymalı bacaklı bir masa ve alüna masayla uyumlu iki tabure
yerleĢtirilmiĢti.
ıı<>
Ancak odanın asıl hâkimi bir yataktı. Battal boydan daha geniĢti ve
rokoko
tamuda, tepesi düz, oymalı bir sayvanla tamamlanıyordu On dokuzuncu
yüzyıldan
kalma gibi görünüyordu. Sayvanın altında yine ıĢık saçan zincir ve
kelepçeler
gördüm. Yatak takımı yoktu; sadece kırmızı deriyle kaplı bir döĢek ve
bir uçta üst
üste istiflenmi» kırmızı saten yastıklar vardı.
Yatağın ayak ucuna, bir metrelik bir mesafeye koyu kırmızı, büyük bir
kanepe
yerleĢtirilmiĢti. Kanepe yüzü yatağa dönük halde*, odanın tam ortasında
duruyordu. Yatağa bakan bir kanepe... Eski usul bir düzenlemeydi.
Kendi kendime
gülümsedim: Odadaki en dünyevi mobilya olmasına rağmen bana en
tuhaf gelen
parça bu kanepe olmuĢtu. Kafamı kaldınp tavana baktım. Tavanda,
düzen siz
aralıklarla yerleĢtirilmiĢ yaylı tutturma bilezikleri vardı. Neye
yaradıklannı merak
etmiĢtim. Ġçin tuhaf yanı, ahĢap, koyu renk duvarlar, kasvetli
ıĢıklandırma ve koyu
kırmızı deri, odaya yumuĢak ve romantik bir hava veriyordu. Hiç alakası
olmadığını
biliyordum, ama bu Christiariın yumuĢak ve romantik anlayıĢıydı.
Döndüğümde, tahmin ettiğim gibi, tamamen anlaĢılmaz bir ifade ve
dikkatle
bana bakıyordu. Odanın içinde ilerledim; arkamdan geldi. Tüylü Ģey
ilgimi
uyandırmıĢtı. Çekinerek dokundum Süetten yapılmaydı ve dokuz
kamçılı bir kırbacı
andırıyordu, ama daha tüylüydü ve ucunda küçük plastik boncuklar
vardı.
“Buna kırbaç deniyor." Christian‟ın sesi sakin ve yumuĢacıktı
Bir kırbaç... Hımmm. Sanınm Ģoktaydım. Bilinçaltını ya göç etmiĢti ya
nutku
tutulmuĢtu ya da sadece yere devrilip yok olmuĢtu UyuĢmuĢtum. Bütün
bunlar
hakkındaki duygularımı gözlemleyebiliyor. özümseyebiliyor, ama
kelimelerle dile
getiremivordum. çünkü Ģoka girmiĢtim. Potansiyel bir âĢığın tam
anlamıyla acayip
bir sadist ya da mazoĢist olduğunu öğrenmeye verilecek uygun tepki
neydi?
Korku... evet... baskın çıkan duygu bu gibiydi. Korkuyu artık
tanıyordum. Ama
tuhaftır ki korkum ona karĢı değildi ('*• nımı yakmayacağım, en azından
nzam
olmadan yakmayacağı*1‟ biliyordum. Zihnimi bulutlandıran o kadar çok
soru vardı
ki. Nede*1 Nasıl? Ne zaman? Hangi sıklıkla? Kim? Yatağa doğru
yürüdüm
*
117
ellerimi özenle oyulmuĢ direklerden birinin üstünde dolaĢtırdım. Direk
bayağı
sağlamdı ve iĢçiliği dikkat çekiciydi.
Christian sesinde aldatıcı bir yumuĢaklıkla. “Bir Ģev söyle." diye emretti.
"Bunu sen mi insanlara yapıyorsun, onlar mı sana yapıyorlar?"
Ağzı yukarı doğru büküldü. Ya eğleniyordu ya da rahatlamıĢtı.
"Ġnsanlar mı?" Cevabını düĢünürken gözlerini birkaç kez kırptı. “Bunu,
yapmamı
isteyen kadınlara yapıyorum."
Anlamıyordum.
“Ġstekli gönüllülerin varsa benim burada ne iĢim var?”
“Çünkü bunu seninle yapmayı çok istiyorum."
"Ah." Ġç geçirdim. Neden?
Ağır adımlarla odanın uzak ucuna yürüdüm ve elimle bel hizasındaki
minderli
sıraya vurup parmaklarımı derinin üzerinde dolaĢtırdım. Kadınların
canım yakmayı
seviyor. Bu düĢünce canımı sıkmıĢtı.
“Sen bir sadist misin?”
"Ben Hâkimim," Gözleri, yoğun, yakıcı bir griydi.
"Bu ne demek?" diye fısıldadım.
"Her Ģeyde, bana kendi nzanla teslim olmanı istiyorum demek.“
Bu düĢünceyi sindirmeye çalıĢırken kaĢlarımı çattım.
"Bunu neden yapayım?”
Kafasını yana eğerek. "Bana zevk vermek için." diye fısıldadı. Belli
belirsiz bir
gülümseme görür gibi oldum.
Ona zevk vermek mi? Ona zevk vermemi istiyor! Sanırım ağzım açık
kalmıĢtı.
Christian Greye zevk ver. Ve o anda, yapmak istediğim Ģeyin tam olarak
bu
olduğunu fark ettim. Benden sonuna kadar keyif almasını istiyordum.
Bu bir vahiy
gibiydi.
YumuĢak bir sesle, “Çok basit bir ifadeyle, beni memnun etmek
istemeni
istiyorum.‟* dedi. Sesi hipnotize ediciydi.
“Bunu nasıl yapacağım?" Ağzım kurumuĢtu. KeĢke biraz daha Ģarabım
olsaydı.
Tamam, memnun etme kısmım anlıyordum, ama
yumuĢak Elizabeth dönemi iĢkence odası olayı kafamı karıĢtırmıĢtı
Cevabı bilmek
istiyor muydum?
“Kurallarım var. Ve onlara uymanı istiyorum. Senin çıkarın, benim
zevkim için
kurallar. Beni tatmin edecek bu kurallara itaat edersen seni
ödüllendiririm.
Uymazsan seni cezalandırırım ve öğrenirsin." diye fısıldadı. 0 bunu
söylerken
baston rafına bakıyordum
Odanın geneline doğru elimi sallayarak, “Ve bütün bunlar nerede
devreye
giriyor? diye sordum.
“Hepsi özendirici paketin parçalan. Hem ödül hem ceza.”
"Yani bana iradeni dayatarak zevk alacaksın.”
“Mesele güvenini ve saygını kazanmak; bu yüzden irademi sana
dayatmama
sen izin vereceksin. Senin boyun eğmenden çok büyük bir zevk, hatta
mutluluk
duyacağım. Sen itaat ettikçe benim mutluluğum da artacak. Çok basit bir
denklem.
*Tamam, peki ya ben bundan ne elde edeceğim?
Omuz silkti; neredeyse özür diler gibiydi.
Basitçe, “Beni,” dedi.
Ah, Tanrım. Christian bana bakarken elini saçlarının arasından geçirdi.
Bitkin bir tavırla. “Hiçbir Ģey ele vermiyorsun. Anastasia." diye
mırıldandı.
“Haydi, daha iyi konsantre olabilmem için aĢağı inelim. Burada olman
dikkatimi
dağıtıyor." Elini bana uzattı; elini tutmak konusunda tedirgindim.
Kate tehlikeli olduğunu söylemiĢti. Haklıydı. Nereden biliyordu f
Sağlığım için
tehlikeliydi, çünkü evet diyeceğimi biliyordum. Ve bir yanım bunu
istemiyordu. Bir
yanım odadan ve temsil ettiği h<?r Ģeyden çığlıklar atarak kaçmak
istiyordu.
Kesinlikle boyumu aĢan bir Ģeyin içindeydim.
“Canım yakmayacağım, Anastasia."
Gerçeği söylediğini biliyordum. Elini tuttum ve beni kapıda dıĢan çekti.
“Bunu yapacak olursan, dur, sana göstereyim." Alt kata dönmek yerine,
oyun
odası adını verdiği yerden çıkıp koridor boyum***
119
ilerledi, l/çtaki bir tanesine ulaĢana kadar sayısız kapıdan geçtik.
Arkasında, büyük,
çift kiĢilik bir yatağın durduğu, baĢtan ayağa her Ģeyiyle -mobilyalar,
duvarlar,
yatak takımları- bembeyaz bir yatak odası vardı. Steril ve soğuktu, ama
cam
duvardan Seattle‟ın cn harikulade manzarasına sahipti.
„Burası senin odan olacak. Ġstediğin Ģekilde dekore edebilir, buraya her
ne
istiyorsan getirebilirsin."
'Odam mı? Evine taĢınmamı mı bekliyorsun?'* Sesimdeki dehĢeti
gizleyemiyordum.
Taııı zamanlı olarak değil. Sadece, diyelim cuma akĢamından pazara
kadar.
Bütün bunlan konuĢup tartıĢmalıyız.** Sakin ve tereddütlü bir sesle.
“Bunu
yapmak istiyorsan.“ diye ekledi.
„Burada mı uyuyacağım."
“Evet.”
‟Seninle değil.**
‟Hayır. Sana söyledim. Ben kimseyle uyumam, senin içkiden
sersemlediğin gece
dıĢında." Sesi azarlar gibiydi.
Ağzım düz bir çizgi gibi gerildi. ĠĢte bağdaĢtıramadığını buydu. Beni
sarhoĢluğumdan kurtaran ve açelyalann arasına kusarken nazikçe
kollarının
arasında tutan iyi. sevgi dolu Christian ve özel bir odada kırbaçlar ve
zincirleri olan
canavar.
'Nerede uyuyorsun?"
„Odam alt katta. Gel. aç olmalısın."
Huysuz bir tavırla. "Tuhaf ama sanının iĢtahım kaçtı." diye mınldandım.
"Yemelisin. Anastasia." diye azarladı ve beni elimden tutup tekrar alt
kata
götürdü.
Akıl almayacak kadar büyük odaya döndüğümüzde, derin bir korkuyla
doluydum. Bir uçurumun kenanndaydım ve atlayıp atlamamaya karar
vermem
gerekiyordu.
“Seni karanlık bir patikaya yönlendirdiğimin fazlasıyla farkındayım.
Anns ta» »a.
ĠĢte bu yüzden, bunu gömükten düĢünmeni
istiyorum.“ Mutfaktan içer, girerken, “Birtakım sorularm olmalı.'
diyerek elimi
bıraktı.
Var. Ama nereden baĢlamalı?
Kahvaltı bannın yanında durup buzdolabını açmasını, çeĢit çeĢit peynir
ile yeĢil
ve kırmızı, iki büyük üzüm salkımından oluĢan tabağı çıkarmasını
izledim. Tabağı
tezgâhın üzerine bıraktı ve bir Fransız bagetini kesmeye koyuldu.
“Otur." Kahvaltı barındaki taburelerden birini iĢaret etti; emrine itaat
ettim.
Bunu yapacaksam, alıĢmam gerekecekti. Onunla tanıĢtığım andan beri
patronluk
tasladığını fark ettim.
“Evrak iĢinden bahsetmiĢtin.”
“Evet.”
“Ne tür bir evrak iĢi?“
“ġey, gizlilik sözleĢmesinin haricinde, ne yapıp ne yapmaya«- I ğımm
söyleyen
bir kontrat. Sınırlarını bilmem gerek. Sen de benim- • kileri bilmelisin.
Bu karĢılıklı
rızaya dayanan bir Ģey. Anastasia.' :
“Ya yapmak istemezsem?'‟
“Sorun değil," dedi dikkatle.
“Ama hiçbir iliĢkimiz cim ayacak?" diye sordum.
“Hayır."
“Neden?”
“Benim ilgilendiğim tek iliĢki türü bu.”
“Neden?"
Omuz silkti. “Ben böyleyim.”
“Nasıl böyle oldun?”
“Ġnsanlar neden oldukları gibidir? Bunu cevaplamak zor. Nede» j bazı
insanlar
peyniri seveıken, diğerleri nefret eder. Sen peyıur sever misin? Kâhyam
Bayan
Jones. bunu bu akĢam yemeği için bıraktı." Bir dolaptan büyük beyaz
tabaklar
çıkanp içlerinden birim önüme bıraktı.
Peynirden bahsediyoruz... Lanet olsun.
Uymamı istediğin kurallar neler?”
121
"Yazılı olarak elimde var. Yemeğimizi yiyince üstünden geçeriz."
Yemek. Artık nasıl yiyebilirim ki?
"Gerçekten aç değilim.” diye fısıldadım.
"Yiyeceksin.” dedi basitçe. Hükmedici Christian, her Ģey netlik
kazanıyor. “Bir
kadeh Ģarap daha ister misin?"
"Evet, lütfen."
Kadehime Ģarap doldurdu ve gelip yanıma oturdu. ġarabımdan hızlı bir
yudum
aldım.
“Kendine yiyecek bir Ģeyler al. Anastasia.“
Küçük bir üzüm salkımı aldım. Ancak bu kadarını yapabilirdim.
Gözlerini kıstı.
“Uzun süredir mi böylesin?” diye sordum.
“Evet."
“Bunu yapmak isteyecek kadın bulmak kolay mı?"
Bana tek kaĢını kaldırdı.
Kuru bir sesle, “ġaĢırırsın." dedi.
“O zaman neden ben? Gerçekten anlamıyorum."
“Anastasia, sana söyledim. Sende bir Ģey var. Seni kendi haline
bırakamıyorum.” Alaycı bir gülümsemeyle. “Aleve uçan pervane
gibisini." dedi.
Sesi boğuklaĢmıĢtı. “Seni çok fena istiyorum, özellikle Ģu anda, yine
dudağını
ısırırken.” Derin bir nefes alıp yutkundu.
Midem bir takla attı. Beni istiyordu... Tuhaf bir Ģekilde olduğu
doğruydu, ama
bu güzel, tuhaf ve normal dıĢı adam beni istiyordu.
“Sanınm Ģu kliĢeyi yanlıĢ anlamıĢsın." diye homurdandım. Pervane
bendim, alev
oydu ve yanacaktım. Biliyordum.
-Ye'"
“Hayır. Henüz bir Ģey imzalamadım: bu yüzden senin için de uygunsa,
sanınm
bir süre daha özgür irademe bağlı kalacağım.”
Gözleri yumuĢadı, dudaklan bir gülümsemeyle kıvrıldı.
"Nasıl isterseniz. Bayan Steele.”
"Kaç kadın? Soru ağzımdan kaçıvermiĢti. ama merak etmiĢtim.
"On beĢ. H
‟-®n
Ah... sandığım kadar çok değildi.
“Uzun süreli mi?‟
“Bazıları, evet."
"Kimsenin canını yaktın mıT
“Evet."
Tanrı aĢkına.
“Çok muT
“Hayır."
“Benim canımı yakacak mısın?”
“Ne demek istiyorsun?
“Fiziksel olarak, benim canımı yakacak mısın?"
“Ġstediğin zaman seni cezalandıracağım ve acı verici olacak '
Sanınm biraz baĢım dönmüĢtü. ġarabımdan bir yudum daha aldım.
Alkol, bana
cesaret verecekti.
“Hiç dövüldün mü?” diye sordum.
“Evet."
Ah... iĢte bu beni ĢaĢırtmıĢtı. Ona bu açıklaması haklandı daha fazla soru
sormama
fırsat bırakmadan, düĢünce zincirimin arasına girdi.
“Bu konuyu çalıĢma odamda tartıĢalım. Sana bir Ģey gösterme*
istiyorum.”
Benim için sindirmesi güçtü. Aptal gibi, bu adamın yatağında benzersiz
bir tutku
gecesi geçireceğimi düĢünmüĢtüm. Oysa Ģin*& bu tuhaf ayarlamama
pazarlığını
yapıyorduk.
PeĢinden çalıĢma odasına, yerden tavana uzanan pencere yine balkona
açılan
geniĢ bir odaya girdim. Masanın üstüne oturdu- bana karĢısındaki deri
koltuğa
oturmamı iĢaret etti ve bir kap parçası uzattı.
“Kurallar bunlar. DeğiĢtirilebilirler. Sende de kalabilecek konu* tın bir
parçasını
oluĢturuyorlar. Bu kuralları oku, sonra tartıĢa^
KURALLAR
hm
itaatkâr. Hâkimin vereceği her tür talimata derhal, tereddüt ya da
çekincesi/, ve
süratle itaat edecektir. Ġtaatkâr, sert sınırlarla ana hatları belirtilmiĢ
aktivitelcr
istisna olmak üzere (ek 2). Hâkim tarafından uygun ya da zevk verici
kabul edilen
her tür cinsel faaliyeti kabul edecektir. Bunu hevesle ve tereddütsüz
yapacaktır.
Uyku
Ġtaatkâr. Hâkimle birlikte olmadığı zamanlarda minimum yedi saatlik bir
uyku
uyuduğundan emin olacaktır. Yemek
Ġtaatkâr sağlığını ve iyiliğini korumak için önceden belirlenmiĢ yiyecek
listesinden
(Ek 4) düzenli olarak beslenecektir. Ġtaatkâr meyve istisnası dıĢında,
yemek
aralannda atıĢtırmayacaktır.
Giysiler
Dönem boyunca, Ġtaatkâr sadece Hâkim‟in onayladığı giysileri
giyecektir. Hâkim,
Ġtaatkâra, kullanması gereken bir giysi bütçesi tahsis edecektir. Hâkim.
Ġtaatkârın
kıyafet alıĢveriĢine talep üzerine eĢlik edecektir. Hâkinim talep etmesi
durumunda,
Ġtaatkâr, Dönem sırasında, Hâkim‟in varlığında ya da uygun göreceği
zamanlarda.
Hâkim‟in talep edeceği her tür süsü takmakla mükelleftir. Egzersiz
Hâkim, Ġtaatkâra, zamanlan özel antrenör ve Ġtaatkâr arasında karĢılıklı
kararlaĢtırılmak üzere, haftada dört kez. özel antrenör eĢliğinde birer
saatlik
seanslar sağlayacaktır. Özel antrenör, Hâkim‟i, Ġtaatkâr m ilerlemesi
hakkında
bilgilendirecektir.
Kisisel Hihen/Güzellik
Ġtaatkâr her »iman temiz, tıraĢlı ya da ağdalı olmaya özen gösterecektir.
Ġtaatkâr,
Hâkimm seçtiği bir güzellik
124
salonunu Hâkim‟in karar verdiği zamanlarda ziyaret edecek ve Hâkim in
uygun
gördüğü her tür bakimi yaptıracaktır.
Ġtaatkâr aĢın alkol kullanmayacak, sigara içmeyecek ya da keĢif verici
ilaçlar
almayacak veya kendini herhangi bir gereksiz tehlikeye atmayacaktır.
KiĢisel Özellikler
Ġtaatkâr. Hâkim dıĢında kimseyle cinsel iliĢkiye girmeyecektir. Ġtaatkâr
her zaman
saygılı ve mütevazı bir tutum içinde olacaktır. DavranıĢının Hâkim
üzerinde direkt
bir yansıması olacağının farkında olmalıdır. Hâkim‟in yokluğu sırasında
iĢlenen her
tür yanlıĢ eylem, hatalı davranıĢ ve kötü halden sorumlu tutulacaktır.
Yukarıdaki maddelerin herhangi birine uymadaki eksiklik derhal
cezalandırılacak,
cezanın içeriği Hâkim tarafından belirlenecektir.
ismet olsun.
“Sınırlar? diye sordum.
“Evet. Sen neleri yapmazsın, ben neleri yapmam, anlaĢmamı^ bunları
belirginleĢtirmemiz gerek.”
“Kıyafetler için para kabul etme konusunda emin değili® Bana yanlıĢ
geliyor.”
Kafamın içinde çınlayan “fahiĢe” kelimesi)* huzursuz bir tavırla
kıpırdandım.
“Sonin için pnra saçmak istiyorum. Ġzin ver sana kıyafeti alayım. Bazı
ortamlarda bana eĢlik etmene ihtiyaç duyabilirim ve O1 giyinmem
isterim. Bir iĢ
edindiğin zaman, maaĢının benim giyn*^ isteyeceğim türde kıyafetlere
yetmeyeceğinden eminim.”
“Yani senin yanında olmadığım zamanlarda onlan giyn^ gerekmeyecek,
öyle
mi?
“Hayır."_________________
125
"Tamam." Onları üniforma olarak düĢün.
“Haftada dört kez egzersiz yapmak istemiyorum." “Anastasia. esnek,
güçlü ve
dinç olmana ihtiyacım var. Bana güven, egzersize ihtiyacın olacak.”
“Ama herhalde haftada dört kez değil. Üç nasıl?*
"Dört kez yapmanı istiyorum.”
“Bunun bir pazarlık olduğunu sanıyordum.”
Dudaklarını büzdü. “Pekâlâ, Bayan Steele. Yine doğru bir noktaya
parmak
bastınız. Üç gün bir saat, bir gün yanm saate ne dersin?* “Üç gün. üç
saat.
Burada olduğum süre boyunca senin sıkı egzersiz yapmamı sağlayacağın
hissine
kapıldım.”
Muzip bir tavırla gülümserken, gözleri rahatlamıĢ gibi parlıyordu. “Evet,
sağlayacağım. Tamam anlaĢtık. ġirketimde staj yapmak istemediğinden
emin
misin? Sıkı pazarlıkçısın."
“Hayır, bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum.” Kurallarına baktım.
Ağda?
Nereye? Her yere mi? Iyyk.
“Ve sınırlar. ĠĢte benimkiler.*‟ Bana ikinci bir kâğıt uzattı.
S1NIBLAB
AteĢle oyun içeren eylem olmayacak.
Ġdrar yapma ya da dıĢkılamayı ya da bu eylemlerin ürünlerini içeren
hiçbir hareket
olmayacak.
Ġğne, bıçak, delme ya da kan içeren hiçbir eylem olmayacak. Jinekolojik
tıbbi
aletleri içeren hiçbir eylem olmayacak.
Çocuk ya da hayvan içeren hiçbir eylem olmayacak.
Ciltte kalıcı iz bırakacak hiçbir eylem olmayacak.
Nefes kontrolünü içeren hiçbir eylem olmayacak.
Bedenle elektrik akımı (dalgalı ya da direkt), ateĢ ya da alevin direkt
temasını
içeren hiçbir aktivite olmayacak.
Iykk. Bunları yazmıĢ! Elbette, hepsi çok mantıklı ve dürüst olmak
gerekirse
gerekli görünüyordu... Aklı baĢında kimse, bu
tür bir Ģeye dahil olmak istemezdi tabii ki. Kendimi kusacak fa
hissediyordum.
Kibarca, “Eklemek istediğin bir Ģey var mıT diye sordu.
Ijani't olsun. Hiçbir fikrim yoktu. Tamamen afallamıĢtım. Bana baktı ve
alnını
kırıĢtırarak. “Yapmayacağın herhangi bir Ģey v*, mı?" diye sordu.
“Bilmiyorum."
“Ne demek bilmiyorum?"
Huzursuzluk içinde kıpırdanarak dudağımı ısırdım.
“Hiç böyle bir Ģey yapmadım."
“Pekâlâ, seks yaptığında, yapmaktan hoĢlanmadığın herhanp bir Ģey var
mıydı?"
Asırlar kadar uzun gelen bir sürenin sonunda, kızardım.
“Bana söyleyebilirsin, Anastasia. Birbirimize karĢı dürüst olmak
zorundayız.
Yoksa bu iĢ yürümez."
Bir kez daha kıpırdandım ve kenetlenen parmaklanma baktım
“Anlat,” diye emretti.
“ġey... Daha önce seks yapmadım. Bu yüzden bilmiyorum.' Sesim çok
cılızdı.
Ona bir bakıĢ attım; ağzı açık, donakalmıĢ haM? bana bakıyordu.
“Hiç mi?" diye fısıldadı. BaĢımı salladım.
“Bakire misin?” diye soludu. Tekrar kızararak kafamı salladım.
Gözlerini yumdu,
ona kadar sayar gibiydi. Gözlerini yenide açtığında kızgındı ve bana dik
dik baktı.
“Ne halt etmeye bana söylemedin?” diye homurdandı.
BÖLÜM SEKĠZ
Christian ellerini saçlarının arasında dolaĢtırarak çalıĢma odasında bir
aĢağı bir
yukarı gidip geliyordu. Ġki el, çifte çileden çıkma demekti. Her zamanki
kaya gibi
kontrolü sarsılmıĢa benziyordu.
Beni. “Bana neden söylemediğini anlamıyorum." diye azarladı.
-Hiç yeri gelmedi. Cinsel durumumu tanıĢtığım herkese ifĢa etmek gibi
bir
alıĢkanlığım yok. Demek istediğim, birbirimizi doğru dürüst
tanımıyoruz.** Ellerime
bakıyordum. Neden kendimi suçlu hissediyordum? Neden bu kadar
delirmiĢti? Ona
kaçamak bir bakıĢ attım.
“Pekâlâ, artık hakkımda çok daha fazlasını biliyorsun,” diye çıkıĢtı. Ağzı
seıt bir
çizgiye dönüĢmüĢtü. „Tecrübesiz olduğunu biliyordum; ama bir bakire!“
Bunu
gerçekten pis bir kelimeymiĢ gibi söylemiĢti. “Lanet olsun, Ana! Az
önce sana
gösterdiklerim...“ diye inledi. *Tann beni affetsin. Benim dıĢımda seni
öpen oldu
muT
“Ebette oldu.” GücenmiĢ görünmek için elimden geleni yapıyordum.
Tamam...
belki sadece iki defa.
“Ve genç, kibar bir adam ayaklarını yerden kesmedi. Anlamıyorum.
Yirmi bir,
neredeyse yirmi iki yaĢındasın. Güzelsin.“ Elini saçlarının arasından bir
kez daha
geçirdi.
Güzel. Zevkten kıpkırmızı kesildim. Christian Grey güzel olduğumu
düĢünüyordu. Sersem sırıtıĢımı gizlemek için, bakıĢlarımı birbirine
kenetlediğim
parmaklanma diktim. Belki de yakını göre• diyordur. Bilinçaltını, uyku
halindeki
kafasını kaldırmıĢtı. Ona en Çok ihtiyaç duyduğum anda nerelerdeydi?
“Ve hiçbir tecrüben yokken, ciddi ciddi benim ne yapmak istediğimi
tartıĢıyorsun...” KaĢları birleĢmiĢti. “Seksten nasıl uzai durdun? Lütfen,
anlat
bana."
Omuz silktim.
“Hiç kimse gerçekten, bilirsin iĢte..." Ġpi göğüsleyen sadet? sen oldun.
Ve sen
de bir tür canavar çıktın. “Neden bana bu kadi: kızdın ki?” diye
fısıldadım.
“Sana değil. Kendime kızgınım. Ben sandım ki..." Iç geçini Bana kurnaz
bir
bakıĢ attıktan sonra kafasını salladı. “Gitme* j istiyor musun?" diye
sorarken sesi
nazikti.
“Hayır, tabii eğer sen gitmemi istemiyorsan," diye mırıldandı* Ah,
hayır...
Gitmek istemiyorum.
„Tabii ki istemiyorum. Burada olman hoĢuma gidiyor." Bur.. ! kaĢlannı
çatarak
söyledikten sonra saatine baktı. “Geç oldu.' Ve sonra dönüp bana baktı.
“Dudağını
ısırıyorsun.‟' Sesi boğuktu ve I ben Ģüpheyle süzüyordu.
“özür dilerim."
“Özür dileme. Sadece ben de dudaklarım ısırmak, hem de serte* ;
ısırmak
istiyorum."
Nefesim kesildi. Bana böyle Ģeyler söyleyip etkilenmemem nasıl
bekleyebilirdi?
“Gel," diye mırıldandı.
“Ne?”
“Durumu hemen Ģu anda düzelteceğiz."
“Ne demek istiyorsun? Ne durumu?”
“Senin durumunu. Ana, seninle seviĢeceğim, Ģimdi.”
“Ah." Yer ayağımın altından kaymıĢtı. Ben bir durumdan ite' retim.
Nefesimi
tuttum.
“Demek istediğim, istediğin buysa. ġansımı zorlamak istem#5
“SeviĢmediğini sanıyordum. Çok sert becerdiğini sanıyorduk
Yutkundum; birden
dilim damağım kurumuĢtu.
129
Bana ahlaksız ve etkileri aĢağıya, ta oraya kadar ulaĢan bir sırıtıĢla baktı.
“Bir istisna yapabilir ya da ikisini birleĢtirebilirim. Göreceğiz. Seninle
gerçekten
seviĢmek istiyorum. Lütfen benimle yatağa gel. AnlaĢmamızın
yürümesini
istiyorum, ama nasıl bir iĢe girdiğin konusunda gerçekten bir fikrin
olmalı.
Eğitimimize bu akĢam, temel bilgilerle baĢlayabiliriz. Bu benim kalpli
çiçekli bir
kıvama geldiğim anlamına gelmiyor, sadece istediğim bir amaca
ulaĢmak için bir
araç; ve umuyorum senin de istediğin bir amaca." BakıĢları yoğundu.
Kızardım... Tanrını... Dilekler gerçek olabiliyormuĢ demek.
“Ama kurallar listesinde talep ettiklerini de yapmadım.'‟ Sesim nefes
nefese,
tereddütlüydü.
“Kuralları unut. Bu akĢamlık bütün o detayları unut. Seni ofisimde yere
kapaklandığın andan beri istiyorum ve senin de beni istediğini
biliyorum.
Istemeseydin, burada sakin sakin oturup cezalan ve sınırlan tartıĢıyor
olmazdın.
Lütfen. Ana. geceyi benimle geçir." Elini bana uzatırken, gözleri parlak,
ateĢli ve
heyecanlıydı. Elimi avucuna bıraktım. Beni önce ayağa kaldırdı, sonra
kollannın
arasına çekti ve bedenini boydan boya bedenimde hissettin. Bu çevik
hareketi beni
hazırlıksız yakalamıĢtı. Parmaklannı ensemde dolaĢtırdı, atkuyruğumu
bileğine
doladı ve beni ona bakmaya mecbur edecek Ģekilde hafifçe çekti. Bana
tepeden
bakıyordu.
"Sen çok cesur bir genç kadınsın,” diye fısıldadı. “Sana hayranım.“
Kelimeleri beni kıĢkırtmıĢtı; kanım alev alevdi. Eğilip dudaklarımı
usulca öptü ve
alt dudağımı emdi.
Ağzını ağzımdan ayırmadan. "Bu dudağı ısırmak istiyorum." diye
mırıldandı ve
dudağımı dikkatle, diĢlerinin arasına alıp çekti. Ġnledim. Gülümsedi.
“Lütfen, Ana. Seninle seviĢmeme izin ver."
“Evet.” diye fısıldadım, çünkü burada olma nedenim buydu. Beni
bırakıp elimi
tutarken ve dairenin içinde çekerken, gülümsemesi zafer doluydu.
Yatak odası geniĢti. Tavana kadar yükselen camlar Seattle'ıa i ıĢıklı, çok
katlı
binalarına bakıyordu. Duvarlar beyaz, mobilyalı açık ma\ivdi. Devasa
yatak ultramodemdi ve dalgaların karaya attığı odun parçalarına
benzeyen kaba, gri
ahĢaptan yapılmaydı, j KöĢelerden yükselen dört direğe rağmen
savvansızdı.
Üstündeki duvar göz alıcı bir deniz tablosuna dönüĢtürülmüĢtü.
Yaprak gibi titriyordum. Sonunda, bunca zaman sonra bunu (
yapacaktım ve
yapacağım kiĢi Christian Grey‟den baĢkası değildi Nefes alıĢım
sıklaĢmıĢtı ve
gözlerimi ondan ayı ramıyordum. Saati- > çıkanp yatağı tamamlayan bir
Ģifonyerin
üstüne, ceketini de bir r sandalyeye bıraktı. Üzerinde beyaz keten
gömleği ve kot
pantolon-: vardı. Kalp durduracak kadar güzeldi. Koyu bakır rengi
saçlar. •
karıĢmıĢtı, gömleği pantolonunun üstüne sarkıyordu. Gri gözler, cesur
ve göz
alıcıydı. Converse ayakkabılarından kurtuldu ve vere | eğilip çoraplarını
tek tek
çıkardı. Christian Grey‟in ayaklan. Var ! canına... Çıplak ayaklarda ne
vardı böyle?
Döndü ve yumuĢak bir ifadeyle bana baktı.
“Doğum kontrol hapı kullanmıyorsundur herhalde?'1
Net Lanet olsun.
"Tahmin etmiĢtim.*‟ ġifonyerin en üst çekmecesini açtı ve bir paket
prezervatif
çıkardı. Bana büyük bir dikkatle baktı.
“Hazırlan." diye mırıldandı. “Storların inik olmasını mı ister*®"Fark etmez," diye fısıldadım. “Yatağında kimsenin uyuması^ izin
vermediğini
sanıyordum."
•"Uyuyacağımızı kim söyledi?” diye mırıldandı.
“Ah." Tann aĢkına.
Usulca bana yaklaĢtı. Kendinden emin, seksi, alev alev görftf- Kalbim
gümbürdemeye baĢlamıĢtı. Kanım bedenimin her yanıt»
pompalanıyordu. Yoğun
ve sıcak arzu kamımda birikiyordu. KaĢımda durup gözlerimin içine
baktı. O kadar
seksiydi ki.
YumuĢak bir sesle, “ġu ceketi çıkaralım, ne dersin?r dedi' yakalarından
tuttuğu
ceketi nazik hareketlerle omzumdan kay^ sandalyenin üstüne bıraktı. i
131
“Seni ne kadar çok istediğim konusunda bir fikrin var mı. Ana Steel-з?”
diye
fısıldadı. Nefesim kesilmiĢti. Gözlerimi ondan abramıyordum. Elini
uzattı ve
parmaklarım yanağımdan çeneme doğru usulca kaydırdı.
Çenemi okĢarken, “Sana neler yapacağım konusunda bir fikrin var nııT
diye
ekledi.
Vücudumun en derin, en karanlık yerindeki kaslar, en enfes Ģekilce
kasılmıĢtı.
Acı o kadar tatlı ve keskindi ki gözlerimi yummak istedim, ama tutkuyla
bana
bakan gözleriyle hipnotize olmuĢtum. Eğilip beni öptü. Dudakları,
benimkilerle
bütünleĢirken talepkâr. sert ve telaĢsızdı. Çeneme, çenemin altına ve
ağzımın
köĢelerine kuĢ tüyü ağırlığında öpücükler kondururken, gömleğimin
düğmelerini
çözmeye koyuldu ve usulca üzerimden sıyrılıp yere düĢmesine izin
verdi. Geri
çekilip bana baktı. Üzerime tam oturan, açık mavi, dantel sutyenin
içindeydim.
Tanrı'ya Ģükür.
“Ah, Ana," diye soludu. "O kadar güzel bir tenin var ki. açık renk ve
pürüzsüz.
Her santimini öpmek istiyorum."
Kızardım... Ah, Tanrım. Neden seviĢemeyeceğini söylemiĢti? Ġstediği
her Ģeyi
yapardım. Saçımdaki tok ayı kavrayıp çekti ve saç* lanm omuzlarımdan
aĢağı
dökülürken iç geçirdi.
“Esmerleri severim,” diye mırıldandı. Her iki eli de saçlanmdavdı ve
baĢımın iki
yanım sıkıca kavramıĢtı. ÖpüĢü talepkârdı: dili ve dudakları benimkileri
kandırıyordu sanki. Ġnledim ve dilim, bütün Çekingenliğiyle, onunkiyle
buluĢtu.
Kollarını bana doladı ve bedenine bastınp iyice sıktı. Bir eli saçlarımda
kalmıĢ,
diğeri omurgamdan belime, oradan popoma kaymıĢtı. Eli, arkamda
gevĢedi ve
usulca sıktı. Beni kalçalarına iyice yaslamıĢtı. Zorlamadan bana
bastırdığı
aksiyonunu hissediyordum.
Bir kez daha ağzının içine doğru inledim. Bütün vucudumu yakıp yıkan
asi
duygulan -yoksa hormonlar mıydı?- güçlükle basabiliyordum. Onu
öylesine
istiyordum ki! Kollarının üst tarafını kavrayınca, kaslanm hissettim.
ġaĢırtıcı
derecede güçlüydü... ve kaslı. Çekinerek ellerimi yüzüne, saçlarının
arasına
kaydırdım. Son
derece yumuĢak ve asilerdi. Saçlarını yavaĢça çektim, inledi. Beni ;
karyolaya
doğru itti. Ta ki yatağı dizlerimin arkasında hisseder* I kadar. Bir an
yatağın
üzerine itecek sandım, ama bunu yapmadı Beni serbest bırakıp birden
dizlerinin
üstüne çöktü. Kalçalannu j iki eliyle birden kavradı ve dilini göbeğimde
dolaĢtırdıktan sonra, nazik bir dokunuĢla kalça kemiğime, sonra
göbeğimin
üstünden ! diğer kalça kemiğime kaydı.
“Ah." diye inledim.
Onu önümde, dizlerinin üstünde görmek, ağzını üzerimde hi* » setmek
çok
beklenmedik ve seksiydi. Ellerim saçlarının arasındaydı ve sesi fazla
yükselen
nefesimi sakinleĢt irmeye çalıĢırken, saçlanru usulca çekiĢtiriyordum.
Ġnanılmaz
uzunluktaki kirpiklerinin arasından bana bakarken, gözleri yakıcı bir
duman grisine
çalmıĢtı j Elleri yukan uzandı, kot pantolonumun düğmelerini çözdü,
sonra ! hiç
telaĢsız, fermuarımı indirdi. Gözlerini benimkilerden ayırmadan, ellerini
pantolonun
bel kısmının altına kaydırdı, tenimin üstünden geçirip arka tarafıma
uzandı. Elleri
belimden kalçalarıma inerken, kot pantolonumu da indirdiler.
BakıĢlarımı
kaçıramıyordum. Durdu. , dudaklarını yalarken, göz temasını bir an bile
kesmemiĢti. Öne eğildi ve burnunu bacaklarımın arasındaki uç noktaya
sürttü. Onu
hissediyordum. Orada.
“O kadar güzel kokuyorsun ki," diye mırıldanarak gözlerim yumarken
yüzünde
saf bir zevk vardı. Neredeyse kıvranıyordum Yukan uzandı, karyolanın
üzerindeki
örtüyü çekti ve sonra ben: yavaĢça yatağa bıraktı.
Dizlerinin üstünden kalkmadan ayağımı tuttu, Converseinu çözüp
çorabımla
birlikte ayağımdan çıkardı. Ne yaptığını görebiln** için dirseklerimin
üstünde
doğrulmuĢtum. Nefes nefese ve btekk j doluydum. Ayağımı topuğumdan
kaldırdı
ve baĢparmağının tırr-* ğını tabanımın çukurunda dolaĢtırdı. Neredeyse
acı
vericiydi, a*6* hareketin kasıklarımda yankılandığını hissetmiĢtim. Ġç
geçirdim
Gözlerim benimkilerden ayırmadan, bu kez önce dilini sonra dıĢ^^' ayak
tabanımın çukurunda gezdirdi. Lanet olsun. Ġnledim. Bur-133
nasıl orada hissedebiliyordum? Ġnleyerek yeniden yatağa düĢtüm.
YumuĢak
kıkırtısmı duydum.
"Ah. Ana. sana neler yapabilirim," diye* fısıldadı. Diğer ayakkabımı ve
çorabımı
da çıkardıktan sonra ayağa kalktı ve kot pantolonumu tamamen çekip
çıkardı.
Yatağında, üzerimde sadece sutyenim ve külotumla yatıyordum ve Grev
tepeden
bana bakıyordu.
“Çok güzelsin, Anastasia Steele. içinde olmak için can atıyorum."
lxı ne t olsun. Sözleri. O kadar baĢtan çıkarıcıydı ki. Nefesimi kesiyordu.
“Bana kendine nasıl zevk verdiğini göster."
Ne? KaĢlarım çatıldı.
“Utanma, Ana. Göster bana," diye fısıldadı.
Kafamı salladım. “Ne demek istediğini bilmiyorum.” Sesim boğuktu.
Arzuya
bulanmıĢ halini tanımakta ben bile güçlük çekiyordum.
“Kendini nasıl tatmin ediyorsun? Görmek istiyorum.”
BaĢımı salladım.
*Tatmin etmiyorum.” diye mırıldandım. Kısa bir an için ĢaĢırarak
kaĢlarını
kaldırdı. Gözleri koyulaĢtı ve inanmayarak kafasını salladı.
“Pekâlâ, bu konuda ne yapabileceğimize bir bakalım.” Sesi yumuĢak ve
meydan
okuyucu, enfes bir Ģehvet tehdidiydi. Kot pantolonunun düğmelerini hiç
telaĢsız
çözüp pantolonunu yavaĢça indirirken gözleri üzerimden bir an olsun
ayrılmadı.
Üzerime eğildi ve iki ayak bileğimi tutarak bacaklarımı hızla araladı ve
bacaklarımın
arasına doğru emekledi. Üzerime eğildi. Ġhtiyaçla kıvranıyordum.
“Kıpırdama.” diye mırıldandıktan sonra, eğilip bacaklarımın içlerini
öptü.
Öpücükleri daha yukarı, külotumun ince, dantel kumaĢına kadar
aralıksız devam
etti.
Ah... Kıpırdamadan duramıyordum. Nasıl kıpırdamazdım ki? Altında
kıvranıyordum.
“Hareketsiz durman konusunda biraz çalıĢmamız gerekecek, bebeğim."
öpücükleri kamıma tırmandı ve dili göbek deliğime daldı. Kuzeye doğru
yol almaya
devam edjyor, bedenimi Öpücüklere boğuyordu. Tenim yanıyordu.
Kıpkırmızı
olmuĢtum, çok sıcak ve çok soğuktu.
Tırnaklarımı altımdaki çarĢafa geçirmiĢtim. Yanıma uzandı ve eli
kalçama, belime
ve göğsüme doğru çıktı. Bana tepeden bakarken yüzünde anlaĢılmaz bir
ifade
vardı. YavaĢça memelerimi kamdı “Avuçlarıma tam uyuyorsun,
Anastasia," diye
mırıldandı ve iĢaret parmağım sutyenimin kupuna takıp yavaĢça aĢağı
çekerek
mememi özgür bıraktı. Ama sutyenin baleni ve kup kısmının kumaĢ
mememi
yukan doğru itiyordu. Parmağı diğer mememe kavdı ve j aynı iĢlemi
tekrarladı.
Sabit bakıĢları altında memelerim ĢiĢmi» meme uçlanm sertleĢmiĢti.
Kendi
sutyenimle bağlanmıĢtım.
Hayranlık dolu bir sesle, “Çok hoĢ." diye fısıldayınca, mene j uçlanm
daha da
sertleĢti.
Mememe yavaĢça üflerken, elini diğer meme kaydırdı. BaĢpaı- mağıyla
meme
ucumu kıvınp uzattı. KaĢıklanma kadar hissettiğiz tatlı bir duyguyla
inledim. Fena
ıslanmıĢtım. Parmaklanın çarĢaf; j daha sıkı kavrarken, içimden. Ah
lütfen, diye
yalvardım. Dudaklar, diğer mememin üstüne kıvrıldı ve ucunu çekince,
neredeyse
sarsıklım “Bakalım seni bu Ģekilde boĢaltabilecek miyiz?“ diye fısılda ı
yarak ağır
Ģehvet saldınsını sürdürdü. Meme uçlanm, bütün sinir ; uçlanmı
bedenimin
tamamının tatlı bir ıstırapla Ģakımasına nede: olacak Ģekilde uyaran
ustalıklı
parmaklannın ve dudaklannın enfc 1 yükünü taĢıyordu. Durmak
bilmiyordu.
“Ah... lütfen,” diye yalvardıııı ve baĢımı arkaya attım. Ġnkrktf ağzım
aralanmıĢ,
bacaklanm kaskatı kesilmiĢti. Tann aĢkına, bana neler oluyordu böyle?
“Kendini bırak, bebeğim.‟* diye mırıldandı. DiĢleri meme ucumun
üstüne
kapandı, parmaklan diğer meme ucumu sertçe çekti'* bedenim sarsılarak
binlerce
parçaya bölünürken ellerinde dağıldı Beni öperken, ağzımın içindeki dili
çığlıklanmı
yutuyordu.
Ah, Tannm. Olağanüstüydü. Bunca patırtının neden koptuğum artık
anlamıĢtım.
Yüzünde tatmin olmuĢ bir gülümsemeyle bafJ bakıyordu. Diğer yandan
benimkinde minnet ve hayranlıktan bir Ģey olmadığından emindim.
135
•Çok duyarlığın." diye soludu. “Bunu kontrol etmeyi öğrenmen
gerekecek ve
nasıl yapacağını öğretmek çok keyifli olacak." Beni bir kez daha öptü.
Orgazmın
beni çıkardığı yükseklikten yere inerken, nefesim hâlâ kesik kesikti. Eli
belime,
oradan kalçama indi ve sonra beni yavaĢça avuçladı... Tanrını. Parmağı
ince
dantelin içine kaydı ve etrafımda -orada- yavaĢça dolaĢtı. Gözlerini kısa
bir an için
yumdu ve nefesi bir an kesildi.
„Öyle enfes ıslanmıĢsın ki. Tannm. seni istiyorum.“ Parmağını içime
kaydırdı ve
o bunu tekrar tekrar yaparken, haykırdım. Klitorisime avucunu
yerleĢtirdi ve bir
kez daha haykırdım. Parmağını içime, daha derinlere itti. Ġnledim.
Aniden doğruldu, külotumu çekiĢtirerek çıkardığı gibi yere fırlattı. Ġç
çamaĢırını
indirdiği anda, ereksiyonu özgürlüğünü ilan etti. Vay canına... BaĢ ucu
komodinine
uzandı, folvolu bir paket kaptı ve sonra iyice araladığı bacaklarımın
arasına geçti.
Dizlerinin üstünde doğruldu ve prezervatifi hatırı savılır uzunluğuna
yerleĢtirdi. Ah
hayır... Sığacak mıydı? Nasıl?
Gözleri gözlerimde, “EndiĢelenme," diye soludu. “Sen de
geniĢleyeceksin.”
Ellerini baĢımın iki yanına yaslayıp üzerime eğildi ve kaskatı bir çene ve
yanan
gözlerle gözlerimin içme baktı. Gömleğinin hâlâ üzerinde olduğunu
ancak o zaman
fark ettim.
Usulca, “Bunu yapmayı gerçekten istiyor musunT diye sordu.
„lütfen,‟' diye yalvardım.
YavaĢça, “Dizlerini yukan çek,” diye emretti ve hızla itaat ettim.
Ereksiyonunun
baĢını cinsel organımın giriĢine yerleĢtirirken, “ġimdi sizi becereceğim.
Bayan
Steele." diye mırıldandı. "Çok sert," diye fısıldadı ve kendini hızla içime
itti.
Christian bekâretimi bozarken, içimde, derinlerde tuhaf bir çimdiklenme
hissi
duyarak, “Ahhh!" diye haykırdım. Durdu. Gözleri mest edici bir zaferle
parlayarak
bana bakıyordu.
Ağzım hafifçe araladı. Nefesi boğuktu. Ġnledi.
“Çok sıkısın. Ġyi misin?*
136
EL J*a*ı
Gözlerini fal taĢı gibi açık, ellerim kollarının alt kısmında, baĢına
salladım. Ġçimin
doluluğunu hissediyordum. Kıpırdamadan durarak t içimde uyandırdığı
bu zorlayıcı
ve karĢı konulmaz duyguya uyut I sağlamama izin verdi.
Bir an sonra gerilmiĢ bir sesle. "Hareket edeceğim, bebeğim' * diye
soludu.
Ah.
MüthiĢ bir yavaĢlıkla geri çekildi. Gözlerini yumdu, inledi v* | kendini
bir kez
daha içime itti. Ben bir haykırıĢ daha koyuverir,« durdu.
“Daha?* diye fısıldarken, sesi boğuktu.
“Evet.” dedim nefessiz. Bunu bir kez daha yaptı ve yine durdu
Ġnledim, bedenim onu kabul etmiĢti. Ah. bunu istiyordum.
„„Yine?‟ diye soludtL ' r r • i* rr 1
“Evet.” Bu bir yakarıĢtı.
Ve hareket etti, ama bu defa durmadı. Ağırlığını üzerim« hissedeceğim
ve beni
aĢağıda tutacak Ģekilde, dirseklerine kaydırdı Ve bu yabancı duyguya
alıĢırken,
kalçalarım onunkilerle buluĢmak f için ürkek bir Ģekilde kıpırdıyordu.
Hızını arttırdı.
Ġnledim, htz^ * gittikçe ve insafsızca artırarak, acımasız bir ritimle
vurmayı
surdür& ve ben de ona karĢılık vererek ayak uydurdum. BaĢımı ellerinin
arasına
alıp beni sertçe öperken, diĢleriyle alt dudağımı bir kez dahi çekti.
Hafifçe
kayarken içimde, daha önce olduğu gibi, bir Ģeyler» oluĢtuğunu
hissediyordum. O
kendini içime itmeyi sürdürürken kasılmaya baĢladım. Vücudum titreyip
yny gibi
gerilirken, tenifl bir ter tabakasıyla kaplanmıĢtı. Ah, Tanrım. Böyle
hissettir^- ğini
hiç bilmiyordum... bu kadar iyi olabilccoğini DüĢünceler.darmadağınıktı. Sadece
hissediyordum... Sadece o... Sadece ben- Ah lütfen... Kasıldım.
Nefes nefese, “Benim için boĢal Ana." diye fısıldadı. Keümelen^
çözüldüm ve
doruğa ulaĢıp altında milyonlarca parçaya dağılar* erkekliğinin etrafında
patladım.
BoĢalırken adımı haykırdı. abandı ve sonra içimde boĢalırken
kıpırdamadan durdu.
GRĠNĠN ELit TONU
137
Hâlâ nefes nefeseydim. Solunumu, gümbür gümbür çarpan kalbimi
yavaĢlatmaya çalıĢıyordum. DüĢüncelerim asi bir kargaĢa içindeydi. Vay
canına.
Sersemleticiydi. Gözlerimi açtım, gözleri kapalı. nefesi kesik halde,
alnını alnıma
yasladı. Christian gözlerini kırpıĢtırarak açtı ve bana karanlık, ama
yumuĢacık bir
ifadeyle baktı. Hâlâ içimdeydi. Eğildi, alnıma bir opucuk kondurdu ve
sonra kendini
usulca geri çekti.
“Ah..." Bu yabancılık karĢısında yüzümü buruĢturdum.
Christian yanıma uzanıp dirseğine yaslanarak. "Canını yaktım mı?" diye
sordu.
Saçımın bir tutamını kulağımın arkasına itti. Sırıtmamak elimde değildi.
“Canımı yakıp yakmadığını mı soruyorsun?'
Alaycı bir gülümsemeyle. “Ġmayı anlamamıĢ değilim." dedi. "Cidden,
iyi misinT
gözleri yoğun, meraklı, hatta talepkârdı.
Yanında yatarken, uzuvlarımın tutmadığım, kemiklerimin jöle kıvamını
aldığını
hissediyordum; gevĢemiĢtim. Fazlasıyla gevĢemiĢtim. Ona sırıttım.
Sırıtmama mani
olamıyordum. Onca patırtının nedenini artık biliyordum. Ġki orgazm...
DikiĢ
yerlerinden yırtılmak, çamaĢır makinesinin bir anda su alması gibi, bir
anda
boĢalmak... Vay canına. Bedenimin nelere muktedir olduğundan, ne
derece kasılıp
nasıl Ģiddetle ve hoĢnutlukla gevĢeyebileceğinden habersizdim. Bu
zevkin tarifi
yoktu.
“Dudağını ısırıyorsun ve sorumu hâlâ yanıtlamadın." KaĢla- nm
çatmıĢtı. Onu
afacan bir sırıtıĢla süzdüm. Dağınık saçları, alev alev yanan kısık gri
gözleri, ciddi
ve karanlık ifadesiyle, muhteĢem görünüyordu.
“Bunu yine yapmak isterim." diye fısıldadım. Panjurlar geri inmeden
önce, bir
an. yüzünden bir rahatlama ifadesinin geçip gittiğini görür gibi oldum.
Bana yan
kapalı gözlerle bakıyordu.
Kuru bir sesle. “Öyle mi, Bayan Steele?* diye mırıldandı Eğildi ve
ağzımın
köĢesine küçük bir öpücük kondurdu. “Seni küçük talepkâr, dedi.
“Yüzüstü dön.”
Ona bir an gözlerimi kırpıĢtırdıktan sonra, yüzüstü dondun; Sutyenimin
kopçasını açtı ve elini sırtımdan kalçama doğru indirdj “Gerçekten çok
güzel bir
tenin var." diye mırıldandı. Bacaklara dan biri benimkinin arasına
girecek Ģekilde
kavdı. Kısmen sırtına uzanmıĢtı. Yüzüme düĢen saçlarımı kenara itip
çıplak
omzuma öperken, gömleğinin düğmelerinin tenime battığını
hissediyordum
“Gömleğin neden üstünde?” diye sordum. Durdu. Anlık bir
duraksamadan sonra,
gömleği üstünden sıyınp tekrar üzerime uzandı Ilık tenini tenimde
hissediyordum.
Mmm... Harika bir histi. Goj- sündeki az miktardaki tüy öbeği, sırtımı
gıdıklıyordu.
Kulağıma, “Demek seni tekrar becermemi istiyorsun." diye fısıldadı ve
kulağımın
çevresinden, boynumun aĢağısına kadar ku* tüyü hafifliğinde öpücükler
sıraladı.
Eli aĢağıya doğru kayarak belimden kalçama, oradan da diz min arka
kısmına
kadar indi. Dizimi yukarı itti ve bir an nefe>ic 1 kesildi. ġimdi ne
yapıyordu?
Bacaklarımın arasına girip, kalçana yaslanacak Ģekilde kıpırdadı. Eli
bacağımdan
sırtıma yöneliyordu Usulca yanağımı okĢadı. Sonra parmağını tekrar
bacaklarımı‟,
arasına kaydırdı.
“Sana arkadan sahip olacağım. Anastasia.” diye mırıldandı w diğer
eliyle,
ensemdeki saçlarımı avuçlayıp yavaĢça çekerek ben j olduğum yere
sabitledi.
BaĢımı oynatamıyordum. Altına çivilenmiĢ ! ve çaresizdim.
“Benimsin,” diye fısıldadı. “Sadece benim. Bunu sakın unutm3 Sesi
sarhoĢ edici,
sözcükleri baĢ döndürücü ve baĢtan çıkana)^ Gittikçe büyüyen
ereksiyonunu
bacaklarımın arasında hissediyordum Uzun parmaklan usulca, küçük
daireler
çizerek klitoris masaj yapmaya uzandı. Çenemi yavaĢça diĢlerken,
nefesinin yor
muĢaklığı yüzümde dolaĢıyordu.
“Ġlahi bir kokun var." Burnunu kulağımın arkasına sürttü. Ö- daireler
çizerek
etrafımda dolaĢmayı sürdürüyordu. Istırap vetf® bir zevk kanımda
adrenalin misali
yükselirken, elinin bir yansın^ olarak kalçam da daireler çizmeye
baĢladı.
139
YumuĢak amn kesin bir sesle*. "Kıpırdama." diye emrederken,
baĢparmağını
yavaĢça içime itti ve olduğu yerde çevirerek vajinamın ön davarını
okĢadı. Etkisi
çıldırtıcıydı; bütün enerjim bedenimin içindeki tek bir küçük noktaya
konsantre
olmuĢtu.
Usulca. “HoĢuna gidiyor mu?" diye sorarken, kulağımı sıyırıyordu ve
baĢparmağını yavaĢça hareket ettirmeye baĢladı... içeri, dıĢan. içeri,
dıĢarı.
Parmağı daireler çizmeyi sürdürüyordu.
Bedenimden ateĢ akarken, nefesimi kontrol altında tutmaya,
parmaklarının
dizginlerinden boĢalttığı düzensiz, kaotik duygulan hazmetmeye
çalıĢarak gözlerimi
yumdum. Bir kez daha inledim.
-Ne kadar çabuk, ne kadar çok ıslandın. Çok duvarlısın. Ah. Anastasia.
Bu
hoĢuma gidiyor. Bu çok hoĢuma gidiyor." diye fısıldadı.
Bacaklarımı kasmak istiyor, ama hareket edemiyordum. Beni yatağa
çivilemiĢ,
sürekli, ağır ve dolambaçlı ritmini sürdürüyordu. Kesinlikle
muhteĢemdi. Bir kez
daha inledim ve aniden hareket etti.
“Ağzını aç,” diye emretti ve baĢparmağını ağzıma itti. Açılan gözlerimi
deli gibi
kırpıĢtırıyordum.
Kulağıma, “Tadına bak.” diye soludu. “Em beni, bebeğim." Parmağı
dilime
bastırıyordu. Ağzım parmağının etrafına örtüldü ve çılgıncasına emmeye
baĢladım.
BaĢparmağının tuzlu tadını ve kanın alız metalik kokusunu
duyabiliyordum. Lanet
olsun. YanlıĢtı, ama bir o kadar da erotikti.
“Ağzım becermek istiyorum, Anastasia ve birazdan becereceğim.” Sesi
boğuk
ve kaba, nefesi kesik kesikti.
Ağzımı becermek mi? Ġnledim ve diĢlerimi parmağına geçirdim. Iç
geçirdi;
saçlarımı daha fazla ve acı verecek Ģekilde çekince, onu bıraktım.
“Yaramaz tatlı kız,” diye fısıldadı ve sonra yeni bir paket için baĢ ucu
komodinine uzandı. Saçımı serbest bırakırken, “Olduğun yerde kal,
kıpırdama,"
diye emretti.
Ben kanım damarlanmda çağlar halde, nefes nefese beklerin, folyoyu
yırttı
Beklenti baĢ döndürücüydü. Ağırlığım bir kez *kha üstüme vererek
eğildi, saçlarımı
kavradı ve kafamı sabitledi.
140
El J«*,
Kıpırdanmıyordum. BaĢtan çıkarıcı bir Ģekilde kapana kısılmıĢtın, ve
Christian beni
tekrar almaya hazırdı.
"Bu defa iĢi gerçekten ağırdan alacağız, Anastasia.” dedi nefes nefese.
Ve yavaĢ, çok yavaĢ içime kavdı. Ta ki içime tamamen gömülene dek.
Esnetici,
doldurucu, acımasız. Yüksek sesle inledim. Bu kez daha derinde gibiydi,
enfes bir
Ģeydi. Bir kez daha inledim f Kalçalarını kasıtlı olarak çevirip geri
çekildi, bir an
durdu ve sonra yeniden içeri kaydı. Bu hareketi defalarca tekrarladı.
Beni deli edıI yordu. Alaycı, kasten yavaĢ giriĢleri ve bu gidip gelen doluluk hissi I
aklımı baĢımdan alıyordu.
..
“Ovle i>i hissettiriyorsun ki." diye inledi ve içim titremeye baĢladı Geri
çekilip
bekledi. “Ah hayır, bebeğim, daha değil.” diye mırıldandı Titreme durdu
ve
Christian bu enfes sürece bir kez daha baĢladı
“Ah, lütfen," diye yalvardım. Daha fazlasını kaldırabileceğim den emin
değildim.
Bedenim öylesine gerilmiĢti ki gevĢemek için kıvranıyordu.
“Canın yansın istiyorum, bebeğim,” diye mırıldandı ve tatb. aheste
iĢkencesini
sürdürdü. Arkaya, öne. “Yarın. her kıpırdayı* | Ģrnda, orada olduğumu
hatırlamanı
istiyorum. Sadece benim. Sen benimsin.”
inledim.
“Lütfen, Christian.” diye fısıldadım.
“Ne istiyorsun, Anastasia. Söyle bana.”
Yine inledim. Geri çekildi ve kalçasıyla daire çizerek, yavaĢça içimde
döndü.
“Söyle bana." diye mırıldandı.
“Seni, lütfen.”
Ritmi fark edilmeyecek kadar artırdı, nefesi daha çılgın bir hal almıĢu.
Ġçim
hareketlenmeye baĢlarken Christian da ritmi hızlandın*1
Her giriĢin arasında, “Sen. Çok. Tatlısın.” diye mınldamyord-1 “Seni. O.
Kadar.
Çok. Ġstiyorum. Ki.**
Ġnledim.
GRININ fcW-i iwnu
141
"Sen. Bcnimsin. Benim iyin gel, bebeğim,*‟ dive homurdandı.
Kelimeleri beni çözüyor, uçurumdan aĢağı iliyordu. Bedenim organının
etrafında
sarsıldı ve adının anlaĢılmaz bir halini yatağa doğru haykırarak
boĢaldım. Christian
iki kesin giriĢle beni takip etti ve içime boĢalırken, kıpırdamadan durdu.
Üzerime
yığıldı. Yüzü saçlarımın arasına gömüldü.
“Siktir. Ana." diye soludu. Ġçimden hemen çıktı ve yatağın kendine ait
tarafına
yuvarlandı. Dizlerimi göğsüme çektim. Tamamen tükenmiĢ halde, bitkin
bir uykuya
daldım ya da kendimi kaybettim.
Uyandığımda, hâlâ karanlıktı. N‟e zamandır uykuda olduğum
konusunda hiçbir
fikrim yoktu. Örtünün altında gerindim. Her yanım acıyordu; enfes bir
acıydı.
Christian ortalıkta görünmüyordu. Gökdelenlerde artık daha az ıĢık vardı
ve
doğudan Ģafağın fısıltısı yükseliyordu. Müzik sesi duyuyordum.
Piyanonun hareketli
notalan. hüzünlü tatlı bir ağıt. Bach diye düĢündüm, ama emin değildim.
Yatak örtüsünü etrafıma sardım ve koridordan geniĢ odaya doğru sessiz
adımlarla ilerledim. Christian piyano baĢındaydı ve kendini çaldığı
melodiye
tamamen kaptırmıĢtı, ifadesi, tıpkı müzik gibi, hüzünlü ve terk edilmiĢ
gibiydi.
MüthiĢ çalıyordu. GiriĢteki duvara yaslanıp mest olarak dinledim. Çok
hünerli bir
müzisyendi. Çıplak oturuyordu ve vücudu piyanonun yanındaki ayaklı
lambadan
yayılan ıĢıkla yıkanıyordu. Odanın geri kalanının karanlığında, kendi
ıssız ıĢık
havuzunda, dokunulmaz görünüyordu... Bir hava kabarcığının içinde,
yalnız.
MuhteĢem, melankolik müziğiyle baĢtan çıkarak, hiç ses çıkarmadan,
ona doğru
yürüdüm. TuĢlan bulup nazikçe basan uzun, becerikli parmaklarını
izlerken ve aynı
parmakların bedenimi nasıl ustalıkla ele aldığını ve okĢadığım
düĢünürken âdeta
büyülenmiĢtim. 0 anların anısıyla kızararak iç geçirdim ve bacaklanmı
birbirine
kastırdım. Kafasını kaldırıp bana baktı. AnlaĢılmaz gri gözleri par- kk.
ifadesi
okunaksızdı.
“Özür dilerim." diye fısıldadım. “Niyetim seni rahatsız etmek değildi."
Yüzünden hızlı bir kaĢ çatıĢ geçip gitti.
“Aslında bunu benim sana söylüyor olmam gerekirdi.” diye mırıldandı.
Çalmayı
bırakt: ve ellerini bacaklarının üstüne kovdu.
Üzerinde pijama altı olduğunu o zaman fark ettim. Farmaklanrsaçlarının
arasında dolaĢtırıp ayağa kalktı. Pijama altı kalçalarında öyle bir
sarkıyordu ki...
Ah, Tanrım. Christian rahat bir tavırla piyanonun etrafını dolaĢıp bana
doğru
gelirken, dilim damağım kurudu. GeniĢ omuzlan, daracık kalçaları vardı
ve
yürürken, kann kasları dalgalanıyordu. Gerçekten göz alıcıydı.
“Yatakta olmalısın," diye azarladı.
“Güzel bir parçaydı. BachT
“Bach‟ın uyarlaması, ama orijinal olarak, Alessandro Maroellonun ;
obua
konçertosu."
“MuhteĢem ama çok hüzünlüydü. Çok melankolik bir melodi.'
Dudakları yanm bir gülümsemeyle büküldü.
“Yatağa," diye emretti. “Sabah çok bitkin olacaksın."
“Uyandığımda orada yoktun.”
“Uyumakta güçlük çekiyorum ve birisiyle uyumaya alıĢık değilim," diye
mırıldandı. Ruh halini kavrayamamıĢtım. Biraz umutsuz görünüyordu,
ama
karanlıkta ayırt etmesi güçtü. Belki de çaldığı | parçanın tonu
yüzündendi. Kolunu
bana doladı ve beni nazik hareketlerle yatak odasına yönlendirdi.
“Ne zamandır çalıyorsun? Çok güzel çalıyorsun."
“Altı yaĢımdan beri.”
“Ah..." Christian‟ın altı yaĢındaki hali... Zihnimde bakır rengi saçlı, gri
gözlü
güzel bir oğlan çocuğu imgesi canlandı ve kalbım eridi, inanılmaz
hüzünlü müzikler
seven, dağınık saçlı bir oğlan
Odaya döndüğümüz zaman, “Nasıl hissediyorsun?‟ diye sorto ve baĢ ucu
lambalarından birini açtı.
“Ġyiyim.”
Ġkimi* de aynı anda yatağa baktık. ÇarĢaflarda, kaybettiğim bekâretimin
kanıtı
kan vardı. Utanarak kızardım ve yatak örtüsüne daha sıkı sarındım.
Christian karĢımda dikilirken, “Pekâlâ, bu Bayan Jones‟u biraz
düĢündürecek."
diye mırıldandı. Elini çenemin altına yerleĢtirip kafamı arkaya yatırdı ve
bana baktı.
Yüzümü incelerken, bakıĢları yoğundu. Çıplak göğsünü daha önce
görmediğimi
fark ettim. Dokunmanın nasıl bir his olacağını görmek için, içgüdüsel
olarak
parmaklanmı göğsündeki az sayıdaki koyu renk tele uzattım. Derhal
uzanamayacağım bir mesafeye geri çekildi.
Keskin bir tavırla, „Yatağa gir,” dedi. Sesini yumuĢatarak. “Gelip yanma
yatacağım." diye ekledi. Elimi indirirken, kaĢlarımı çattım. Bedenine hiç
dokunmamıĢtını sanınm. ġifonyerin bir çekmecesini açtı ve bir tiĢört
çıkarıp hızla
üstüne geçirdi.
Bir kez daha. “Yatak,” diye emretti. Kanı düĢünmemeye çalıĢarak,
yeniden
yatağa tırmandım. O da yanıma girdi ve beni kendine çekerek kollarıyla,
yiizüm
baĢka yöne bakacak Ģekilde sardı. Saçlarımı usulca öptü ve derin bir
nefes aldı.
"Uyu, tatlı Anastasia," diye mırıldandı. Gözlerimi yumdum, ama ya
müzikten ya
da Christian‟ın tavrından ötürü, bir melankoli tortusu hissetmekten
kendimi
alamıyordum. Christian Grev‟in hüzünlü bir yanı vardı.
BÖLÜM DOKUZ
Odayı dolduran ıĢık beni derin bir uykudan uyanıklığa çekiyordu j
Gözlerimi
gerinerek açtım. Güzel bir mayıs sabahı ve Seattle | ayaklarımın
altındaydı. Vay
canına, ne manzaraydı ama. Yanımda. ! Christian Grey derin uykudaydı.
Vay
canına, ne manzaraydı ama Hâlâ yatakta olmasına ĢaĢırmıĢtım. Yüzü
bana dönük
olduğu içir, elime onu incelemek için emsalsiz bir fırsat geçmiĢti. Güzel
yüzü j
uykuda daha genç ve gevĢemiĢ görünüyordu. YontulmuĢ gibi durar.
sarkık
dudakları hafif aralıktı ve parlak, temiz saçlan muhteĢem bir karmaĢa
halindeydi.
Bir insan nasıl bu kadar yakıĢıklı görünebilin!; 1 Bu yasal olamazdı. Üst
kattaki
odasını hatırladım... Belki de yasa! falan değildi. BaĢımı salladım;
düĢünecek çok
Ģey vardı. Uzanıp ona I dokunmak çok cazip gelse de, küçük bir çocuk
gibi
uyurken o kadar j hoĢtu ki. Ne söylediğim, ne söylediği, planlarının,
özellikle
benimle ilgili planlarının ne olduğu konusunda endiĢelenmem
gerekmiyordu Onu
gün boyu seyredebilirdim, ama ihtiyaçlarım vardı... banyoyla ilgili
ihtiyaçlar.
Yataktan kayarak çıktım ve yerde bulduğum beyaz gömleğini üstüme
geçirdim.
Banyo olabileceğini tahmin ede«» bir kapıdan geçtim, ama burası benim
yatak
odam büyüklüğünde geniĢ bir giyinme odasıydı. Dizi dizi pahalı
takımlar, gömlekler
ayakkabılar ve kravatlar. Bir insanın bu kadar çok kıyafete na^ ihtiyacı
olabilirdi?
Onaylamayan bir tavırla damağımı Ģaklattım Aslında, büyük olasılıkla
Kate‟in dolabı
buna rakip olabilirdi. Kat*- Ah, hayır. Gece boyunca hiç aklıma
gelmemiĢti. Ona
mesaj çekme® gerekiyordu. Lanet olsun. BaĢım belaya girecekti. Bir an
Ellitf^
nasıl gittiğini merak ettim.
145
Yatak odasına döndüğümde, Christian hâlâ uyuyordu. Diğer kapıyı
denedim.
Burası banyoydu ve tanım yatak odamdan daha geniĢti. Bir adamın
neden bu
kadar çok yere ihtiyacı olsun ki? Ġroniyle iki lavabo olduğunu fark ettim.
Kimseyle
birlikte uyumadığını düĢünürsek, lavabolardan biri kullanılmıyor olsa
gerekti.
Lavaboların üstündeki devasa aynada kendime baktım. Farklı görünüyor
muydum? Farklı hissediyordum. Durust olmak gerekiyorsa, biraz sızı
hissediyordum ve kaslarım... Tannm. hayatım boyunca hiç egzersiz
yapmamıĢ
gibiydim. Sen hiç egzersiz yapmazsın ki. Bilinçaltını uyanmıĢtı.
Büzdüğü
dudaklarıyla, ayağım yere vurarak bana bakıyordu. Demek onunla yattın
ve seni
sevmeyen bir adama bekâretini verdin. Aslında adamın seninle ilgili çok
acayip
fikirleri var; seni tuhaf bir sete kölesine dönüĢtürmek istiyor.
Bilinçaltını. SEN AKLINI MI KAÇIRDIN, diye bağırdı.
Aynaya bakarken yüzümü buruĢturdum. Bütün bunları sindirmem
gerekecekti.
Dürüstçe, güzel ötesi. Karun‟dan daha zengin ve beni bekleyen Kırmızı
Acı Odası
olan bir adama âĢık olduğumu düĢününce ürperdim. Sersem ve kafası
karıĢmıĢ
haldeydim. Saçlanm her zamanki asiliğindeydi. Az önce becerilmiĢ
kadın sag bana
yakıĢmıyordu. Parmaklarımla kaosa düzen getirmeye çalıĢtım, ama sefil
bir Ģekilde
beceremeyip pes ettim. Belki çantamda toka bulabilirdim.
Açlıktan ölüyordum. Yatak odasına döndüm. Uyuyan güzel hâlâ
uyuyordu: bu
yüzden onu orada bırakıp mutfağa yöneldim.
Ah, hayır... Kate. Çantamı Christianen çalıĢma odasında bırakmıĢtım.
Gidip
aldım ve cep telefonumu çıkardım. Üç kısa mesaj.
♦ĠYĠ MĠSĠN Ana*
♦NEREDESĠN Ana*
•Lanet olsun Ana*
Kate‟i aradım. Cevap vermeyince, ona hayatta olduğumu ve Mavi Sakal
tarafından -en azından endiĢelenmesini gerektirecek ġekildeyenmediğimi -yo da
belki de yenmiĢtim- haber veren rezil bir mesaj bıraktım. Ah, her Ģey o
kadar kala karıĢtırıcıydı h Christian Greye dair
hislerimi tanımlamam ve analiz etmem gerekiyordu. Hu imkânsız bir
görevdi.
Yenilgiyi kabul ederek baĢmy salladım. DüĢünmek için, buradan uzak
bir yerde
yalnız kalmaya ihtiyacım vardı.
Çantamda iki toka birden buldum ve hızlı hareketlerle saçlarımı iki
yandan
ördüm. Evet! Belki de ne kadar çocuksu gorunur- sem. Mavi Sakal
karĢısında o
kadar korunaklı olurdum. Çantadan iPod‟umu çıkanp kulaklıklarımı
taktım. Yemek
piĢirirken müzik gibisi yoktu. iPod'u Christianen gömleğinin göğüs
cebine koydum,
sesi iyice açıp dans etmeye baĢladım.
Lanet olsun, acıkmıĢtım.
Mutfağı gözümü korkutuyordu. O kadar pürüzsüz ve modernd; ki;
üstelik
dolapların hiçbirinde kulp yoktu. Dolap kapaklarını açmak için itmem
gerektiğini
keĢfetmem birkaç saniyemi aldı. Belki de Christian‟a kahvaltı
hazırlamalıydım.
Önceki gün... Ģey. dun. j Heathman‟da omlet yemiĢti. Tannm. o
zamandan bu
yana o kadar çok Ģey olmuĢtu ki. Bol bol yumurtanın olduğu
buzdolabına bir :
attım ve krep ve jambon yapmaya karar verdim. Mutfakta dan? ederek,
hamuru
hazırlamaya koyuldum.
Oyalanmak iyiydi. DüĢünecek -fazla derine dalmadan düĢünecek- zaman
demekti. Kulaklarımda gümbürdeyen müzik de derir, j düĢünceleri
defetmemi
sağlıyordu. Buraya geceyi Christian Grevin i yatağında geçirmeye
gelmiĢtim ve
kimseyi yatağına almama-'«'-1 rağmen, bunu baĢarmıĢtım. Gülümsedim;
görev
baĢarıyla tamamlanmıĢtı. Büyük baĢan. Sınttım. Harika zaman
geçirmiĢtim ve
önceft gecenin anılan dikkatimi dağıtıyordu. Sözleri, vücudu, seviĢmem
Bedenim
hatırladıklannın etkisiyle uğuldarken gözlerimi yumdum ve kamımın alt
tarafındaki
kaslar zevkle kasıldı. Bilinçaltını be£ hemen azarladı. Acımasız bir
kadın gibi.
Becermek, seviĢmek dcfr diye haykırdı. Onu duymazdan geldim ama
için için, haklı
olduğun« biliyordum. Elimdeki iĢe konsantre olmak için baĢımı
salladı«1
Mutfakta son teknolojiye uygun bir çeĢitlilik mevcuttu. Sanıfl- yolumu
bulmayı
becermiĢtim. Krepleri ılık tutacak bir yere ü111
yacımvardı. Sonra da jamlx>nlara giriĢtim. Amy Studt kulağımda
uyumsuzlarla
ilgili bir Ģarkı söylüyordu. Bu Ģarkı benim için çok Ģev ifade ederdi;
çiinku ben de
uyumsuz biriydim. Hiçbir yere uyum sağlayamamıĢtım ve Ģimdi...
Uyumsuzlar Kralı
nın ta kendisinden, kafa yormam gereken edepsiz bir teklif almıĢtım.
Neden
böyleydi? Doğa mı yoksa yetiĢtirilme Ģartlan gereği mi? Bildiğim her
Ģeye o kadar
yabancıydı ki.
Jambonu ızgaranın altına yerleĢtirdim ve o piĢerken biraz yumurta
çırptım.
Döndüğümde. Christian kahvaltı barına eğilmiĢ, yüzü bir çan kulesi
biçiminde
birleĢtirdiği ellerine yaslı halde, kahvaltı barının baĢındaki taburelerden
birinde
oturuyordu. Üzerinde uyurken giydiği tiĢört vardı. Az önce düzüĢtüm
saçı ona
gerçekten, gerçekten yakıĢıyordu. Tıpkı ona özel kirli sakal gibi. Hem
eğlenir hem
ĢaĢırmıĢ gibiydi. Donakaldım, kızardım, sonra kendimi topladım.
kulaklıktan
kulaklarımdan çekip çıkardım. Onu görmek, dizlerimin bağının
çözülmesine
yetmiĢti.
“Günaydın, Bayan Steele. Bu sabah çok enerjiksiniz." dedi kuru bir
sesle.
"tiyi uyudum,” diye geveledim. Dudaklan gülümsemesini saklamaya
çalıĢıyordu.
“Nedenini hayal dahi edemiyorum.” Duraksadı ve kaĢlannı çatarak.
“Yatağa
döndükten sonra ben de iyi uyudum." dedi.
"Aç mısın?”
Yoğun bir bakıĢla. “Çok." dedi. Bahsettiğinin yemek olduğunu hiç
sanmıyordum.
“Krep, jambon ve yumurta?”
“Kulağa harika geliyor."
Tabak altı servislerini nerede sakladığım bilmiyorum." UtanmıĢ
görünmemek
için umutsuzca çaba harcayarak omuz silktim.
“Ben o iĢi hallederim. Sen piĢirmeye devam et. ġeye... dans «meye
devam
edebilmen için müzik açmamı ister misin?"
Patlıcan moruna çaldığımı bilerek parmaklanma baktım.
“Lütfen, benim yüzümden durma. Çok eğlenceli. Sesinde* burui I bir
muziplik
vardı.
Dudaklarımı büzdüm. Eğlenceli ha? Bilinçaltını hana iki buklü- halde
gülüyordu.
Dönüp yumurtaları, büyük olasılıkla gereğinden biraz fazla sert,
çırpmayı
sürdürdüm. Bir an sonra, yanımdaydı Örgülerimden birini usulca çekti.
“Bunları severim." diye fısıldadı. “Seni koruyamayacaklar' I Hinim...
Mavi Sakal.
Aksi bir sesle, „„Yumurtalarını nasıl seversin?‟ diye sordun | Gülümsedi.
“Ġyice çırpılmıĢ ve kızarmıĢ." Pis pis sırıtıyordu.
Gülümsememi gizlemeye çalıĢarak elimdeki iĢe döndüm. Om , kızgın
kalmak
zordu. Özellikle de kendisinden hiç beklenmeyeli t bir oyunbazlık
sergilediği
zamanlarda. Bir çekmece açtı ve abanc.‟ [ siyahı iki tabak altlığı çıkardı.
Yumurta
karıĢımını bir tavaya det [ tüm. Jambonu çıkardım, çevirdim ve tekrar
ızgaranın
altına ittin.
Arkamı tekrar döndüğümde, masanın üstünde portakal suyu I vardı ve
Christian
kahve hazırlıyordu.
“Çay ister misin?”
“Evet, lütfen. Varsa.”
Birkaç tabak bulup ocağın ısıtma tepsisine yerleĢtirdim. Christiaa bir
dolaba
uzandı ve birkaç Tvvinings çıkardı. Dudaklarımı buzduk
“Hakkımda sonuca varmak biraz kolay oldu, değil miT
“Öyle mi dersin? Henüz herhangi bir sonuca vardığımızı sımıyorum.
Bayan
Steele.” diye mırıldandı.
Bununla ne demek istemiĢti? Pazarlıklarımız; Ģey... iliĢkimi ya da adı
her neyse
iĢte... mi kastetmiĢti? Hâlâ o kadar Ģifreliydi Kahvaltıyı ısıtılmıĢ
tabaklara servis
edip tabak altlarının üstü* bıraktım. Buzdolabını kanĢtınp biraz
akçaağaç Ģurubu
buldu®
Oturmamı bekleyen Christian'a baktım.
“Bayan Steele.” Bar taburelerinden birini iĢaret ediyordu
149
„Bay Grey." BaĢımı onaylar gibi eğdim. Tabureye tırmandım ve
otururken
yüzümü hafifçe* buruĢturdum.
Otururken. "Ne kadar sızlıyor?* diye sordu. Kızardım. Neden bu kadar
özel
sorular sormak zorundai
“ġey. dürüst olmam gerekirse, bunu karĢılaĢtırabileceğim bir Ģey yok."
diye
çıkıĢtım. Biraz fazla tatlı bir sesle. "Yoksa üzüntülerim bildirmeyi mi
diliyordun?*
diye ekledim. Gülümsemesini bastırmaya çalıĢır gibiydi ama emin
olamıyordu m.
“Hayır. Temel eğitimine devam edip edemeyeceğimi merak
ediyordum.”
“Ah." Nefesim kesilmiĢ ve içimde bir Ģeyler kasılmıĢtı: allak bullak bir
halde ona
bakıyordum. Ah... Bu çok güzel. Ġnlememi zor bastırdım.
„'Ye. Anastasia.** ĠĢtahım bir kez daha kesilmiĢti... daha fazla... daha
fazla
seks... lütfen.
“Bu arada, bu enfes olmuĢ.” Sırıtıyordu.
Bir çatal omlet yemeğe çalıĢtım, ama tadını alamıyordum. Temel eğitim
mi?
Ağzını becermek istiyorum. Bu da temel eğitimin bir parçasını mı
oluĢturuyordu
acaba?
“Dudağını ısırmayı bırak: çok dikkat dağıtıcı. O gömleğin altına hiçbir
Ģey
giymediğini biliyorum ve bu. durumu daha da dikkat dağıtıcı kılıyor."
Çay poĢetini, Christian‟ın hazırladığı demliğe batırdım. BaĢım
dönüyordu.
Hormonlar içimi yakıp yıkarken, olabildiğince doğal, ilgisiz ve sakin
görünme
arzuma ihanet ederek biraz fazla yüksek bir sesle. "Aklından ne tür bir
temel
eğitim geçiyordu?" diye sordum.
"ġey. madem her yanın sızlıyor, oral becerilen? bağlı kalabiliriz %e
düĢündüm."
Çayım gırtlağıma kaçtı ve gözlerim fal taĢı gibi, ağzım açık halde ona
baktım.
Sırtımı usulca okĢadı ve bana biraz daha portakal ^yu uzattı. Ne
düĢündüğünü
tahmin edemiyordum.
„Tabii eğer kalmak istiyorsan." diye ekledi. Dengemi geri h.. zanmaya
çalıĢarak
ona baktım. Ġfadesi anlaĢılmazdı. Bu o kadar sinir bozucuydu ki.
“Bugünlük kalmak isterim. Eğer uygunsa. Yarın çalıĢmam geıtk* |
•Yarın saat kaçta iĢte olman gerekiyor?'
“Dokuz."
„•Saat dokuzda iĢinde olmanı sağlarım."
KaĢlarım çatıldı. Bir gece daha kalmamı mı istiyor?
"Bu akĢam eve dönmeliyim. Temiz kıyafetlere ihtiyacım var.'
“Sana buradan bir Ģeyler alabiliriz."
Kıyafete harcayacak ekstra nakitim yoktu. Elini kaldırdı, çenemi tuttu ve
diĢlerimin arasındaki dudağımın kurtulmasını sağlayacak Ģekilde çekti.
Dudağımı
ısırdığımın farkında bile değildim.
“Ne var?” diye sordu.
“Bu akĢam evde olmalıyım."
Ağzı düz bir çizgi halini aldı.
„Tamam, bu akĢam" diye kabul etti. “ġimdi kahvaltını et."
DüĢüncelerim ve midem allak bullaktı. ĠĢtahım kaçmıĢtı. Yans , yenmiĢ
kahvaltıma bakakalmıĢtım. Aç değildim, o kadar.
„'Ye, Anastasia. Dün gece de yemedin."
“Gerçekten aç değilim.” diye fısıldadım.
Gözleri kısıldı. “Kahvaltını bitirmeni gerçekten isterim."
“Yemekle derdin ne?” deyiverdim. Alnı kınĢtı.
“Sana daha önce de söyledim. Yemek israfıyla sorunum var Ye.” diye
çıkıĢtı.
BakıĢları karanlık ve sertti.
Lanet olsun. Bütün bunlar neyin nesiydi? Çatalımı aldı» u çiğnemeye
çalıĢarak,
yavaĢ yavaĢ yemeğe baĢladım. Yemek konusunda böyle acayip
davranacaksa
tabağıma çok fazla Ģey almama'' unutmamam gerekecekti. Kahvaltımı
dikkatle
bitirirken, ifeto* yumuĢadı. Tabağını temizlediğini fark ettim. Benim de
bitirn*.ecbekledi ve tabağımı kaldırdı.
“Sen piĢirdin, ben toplarım.”
-“Çok demokratik.”
“Evet." KaĢlarını çattı. “Her zamanki tar/.ım değil. Ben bu i§i halledince
banyo
yaparız
“Ah, tamam.” Ah... Tanrım... DuĢu tercih ederdim. Cep telefonumun
çalmasıyla
düĢüncelerimden sıyrıldım. Arayan Kate‟ti.
“Merhaba.” Balkonun cam kapısına. Christian'dan uzağa yürüdüm.
“Ana, neden dün gece mesajlarıma cevap vermedin?" Öfkeliydi. “Özür
dilerim.
Olayların akıĢına kapılmıĢım."
“ĠĢi misin?”
“Evet, iyiyim."
“Yaptınız mı?* Bilgi almak için ölüyordu. Sesindeki beklenti karĢısında
gözlerimi
devirdim.
“Kate, telefonda konuĢmak istemiyorum." Christian kafasını kaldırmıĢ,
bana
bakıyordu.
“YapmıĢsınız... Anlayabiliyorum."
Nasıl anlayabilirdi? Blöf yapıyordu ve bu konudan bahsedemezdim.
Lanet olası bir
anlaĢma imzalamıĢtım.
“Kate, lütfen.”
“Nasıldı? Sen iyi misin?‟
“Ġyi olduğumu söyledim.”
“Nazik miydi?*
“Kate, lütfen!” Hiddetimi saklayamamıĢtım.
“Ana. lütfen benden saklama. Bugünü neredeyse dört yıldır
bekliyorum.”
“AkĢam görüĢürüz.” Telefonu kapattım.
Ba iĢi kıvırmak zor olacaktı. Kate o kadar ısrarcıydı ki. Üs- tetik
detaylarıyla
öğrenmek istiyordu ve ben bir... Ne deniyordu? Bir gizlilik anlaĢması
imzaladığım
için anlatamazdım. Deliye dönecekti ve haksız da sayılmazdı. Bu
yüzden bir plana
ihtiyacım '■ardı. Christian‟ın mutfağında zarafetle gidip gelmesini
izlemek üzere
geri döndüm.
Çekingen bir tavırla. "Bu gizlilik anlaĢması, her Ģeyi kapsj* mıı?" diye
sordum.
TVinings‟i kaldırırken dönüp bana baktı. “Neden?" Kızardı“ġey. birkaç sorum var. Bilirsin, seks hakkında." Gözlen- parmaklarıma
indirdim.
“Ve Kate‟e sormak isterim."
“Bana sorabilirsin”
“Christian. kabalık etmek istemem ama...” Cümlem yandı kaldı. Sana
soramam.
O zaman, seks konusunda onun ön yargılı acayip tuhaf ve çarpık dünya
görüĢünü
edinirdim. Ben tarafsa görüĢ istiyordum. “Sadece teknik konular
hakkında. Kırmızı
Ar. Odasından bahsetmem."
KaĢlarını kaldırdı.
“Kırmızı Acı Odası mı? Anastasia, orası daha çok zevkle ilgû Ġnan
bana." dedi.
“Ayrıca,” ses tonu sertleĢmiĢti, "oda arkada*- kardeĢimle iki baĢlı bir
canavar
oluĢturuyor. Bunu yapmaman: tercih ederim.”
“Ailenin senin... ımm... tercihinden haberi var mı?"
“Hayır. Bu onları ilgilendirmez." Ağır adımlarla ilerleyip karĢıma
dikildi.
“Ne bilmek istiyorsun?" diye sorarken elini kaldırıp parmalarını
yanağımdan
çeneme doğru kaydırdı ve dosdoğru gözleniri içine bakabilmek için
baĢımı arkaya
itti. Ġçin için kıvranıyorduk Bu adama yalan söylemezdim.
“ġu aııda özel bir Ģey yok," diye fısıldadım.
“Pekâlâ, Ģununla baĢlayabiliriz: Dün gece senin için nasıldı Merakla
dolu gözleri
yanıyordu. Bilmek için can atıyor. Vayccr.ıt
„Ġyi," diye mırıldandım.
Dudakları hafifçe kıvrıldı.
“Benim için de," diye mırıldandı. “Daha önce hiç vanilya yapmamıĢtım.
Söylenecek çok Ģey var. Ama belki de seninle oldu? için Öyleydi."
BaĢparmağım alt
dudağımın üstünde dolaĢtırdı
Keskin bir iç geçirdim. Vanilya seks mi?
“Haydi, gel, banyo yapalım.” BaĢını eğip beni optu. Kalbim yetinden
sıçradı ve
arzu çok aĢağılarda bir yerde... (a orada birikiyordu
Banyo küveti beyaz taĢtan, derin, yumurta biçimindeydi ve fazlasıyla stil
sahibiydi.
Christian eğildi ve seramik duvardaki muĢlufu açıp küveti doldurdu.
Suyun içine
pahalı görünüĢlü bir banyo yağı döktü. Küvet dolarken, su tatlı, Ģehvet
uyandıran
bir yasemin kokusu eĢliğinde köpürüyordu. Christian ayağa kalktı,
koyulaĢmıĢ
gözlerle bana baktı ve tiĢörtünden kurtulup yere attı.
“Bayan Steele.” Elini bana uzattı.
Ġri iri açılmıĢ gözlerle, kollarımla kendimi sararak, temkinle kapıda
dikiliyordum.
Fiziğini çaktırmadan, hayranlıkla süzerek öne doğru bir adım attım.
Elini tuttum ve
beni üzerimde gömleğiyle, küvete girmeye davet etti. Bana söyleneni
yaptım.
Cüretkâr teklifini kabul edec eksem buna alıĢmam gerekecekti! Su
kıĢkırtın bir
sıcaklıktaydı.
YumuĢak bir sesle. “Dön, yüzünü bana çevir." diye emretti Ġtaat ettim.
Beni
dikkatle izliyordu.
Sıkılı diĢlerin arasından. “O dudağın enfes olduğunu biliyorum, buna
Ģahitlik
edebilirim, ama ısırmayı keser misin lütfenT dedi "Onu diĢlemen bende
seni
becerme isteği uvandınyor ve o zaman da senin canın acıyor, tamam
mı?"
ġoke halde, dudağımı otomatik olarak bırakırken iç geçirdim
“Evet,” diye meydan okudu. “ġimdi anladın mıT Gözlerini bana
dikmiĢti. BaĢımı
çılgın gibi salladım. Onu bu kadar etkileyebildi- kimden haberim yoktu.
“iyi.‟* Uzanıp iPod‟umu göğüs cebimden çıkardı ve lavabonun yanına
bıraktı.
“Su ve iPod çok akıllıca bir kombinasyon değil." diye m midindi Klini
aĢağı
uzatıp beyaz gömleğimin uçlarını tuttu ve baĢımdan yukan çekip yere
bıraktı.
Geri çekilip bana baktı. Tann aĢkına, çıplaktım. Koyu hrmıa k„r tenge
bürünürken gözlerimi göbek hizamda duran ellerime dik
tim. Sıcak su ve köpüğün içinde kaybolmak istiyordum, ama ocu; [ bunu
istemeyeceğini biliyordum.
“Hev." diye seslendi. BaĢımı kaldırdım. Kafası yana yatık j "Anastasia,
sen çok
güzel bir kadınsın, her Ģeyinle. Utanır gibi h j Ģını eğme. Senin utanacak
hiçbir
Ģeyin yok. Ve burada durup san* t bakmak gerçek bir mutluluk." Eliyle
çenemi
kavradı ve gözlerim ( ulaĢmam için baĢımı arkaya yatırdı. Gözleri
yumuĢacık ve ıhi.
f hatta sıcaktı. O kadar yakındı ki. Uzanıp dokunabilirdim.
“ġimdi oturabilirsin." Bu sözler dört bir yana saçılmıĢ düĢüne»' lerimi
durdurdu
ve sıcak, davetkâr suya sığındım. Canımın yanma beni ĢaĢırmıĢtı, ama
suyun
cennetten çıkma bir kokusu vardı. ĠÜ I baĢtaki yakıcı acı kısa sürede
kayboldu.
Sırtüstü uzandım ve suyu: yatıĢtırıcı ılıklığında kısa süreli bir gevĢeme
yaĢadım.
Gözleriz: | tekrar açtığımda. Christian bana yukarıdan bakıyordu.
Bana göre fazla cesurca bir Ģekilde. “Neden bana katılmıycf sunT* diye
sordum.
Sesim boğuktu.
“Sanırım katılacağım. Öne kay,” diye emretti.
Pijama altını sıyınp arkama geçti. O otururken su yüksek sonra beni
göğsüne
çekti. Uzun bacaklarını benimkilerin üstüfl* yerleĢtirdi. Dizleri kıvnk.
ayak bilekleri
benimkilerle aynı hizadaydı Ayaklarını iki yana çekerek bacaklarımı
araladı.
ġaĢkınlıkla içg^ çirdim. Burnu saçlarımın arasındaydı ve derin nefesler
alıyordu
“Çok güzel kokuyorsun, Anastasia."
Bütün bedenim bir titremeyle sarsıldı. Bir küvette. Christ Grevle birlikte
çıplaktım. O da çıplaktı. Dün oteldeki süitindeuy** dığımda. biri bana
bunu
yapacağımı söylese, inanmazdım.
Küvetin yanındaki duvara gömülü rafta duran bir vücut puanı ĢiĢesine
uzandı ve
avucuna bir miktar sıktı. Ellerini birbiri* sürterek, yumuĢak, köpüklü bir
tabaka
yarattı ve ellerini boynun^5 iki yanma kapatarak, sabunla boynumu ve
omuzlarımı
ovmtf3, uzun, güçlü parmaklarıyla masaj yapmaya koyuldu. Ellerini u*
rimde
hissetmek çok güzeldi.
“HoĢuna gidiyor muT Gülümsediğini hissediyordum.
“Mmmm...”
Kollarımdan aĢağı, sonra da koltuk altlanma kayıp nazik hareketlerle
yıkamaya
baĢladı. Kate‟in tıraĢ olmam için ısrar etmiĢ olmasına seviniyordum.
Elleri
memelerimin üstünden kavdı: parmaklan etraflarında halkalar çiziyordu
ve onlan
ağır ağır, çekincesizce yoğurmaya baĢladı. Bedenim içgüdüsel olarak
yay gibi
gerilerek memelerimi avuçlannın içine itti. Memeuçlanm hassastı. Hiç
Ģüphesiz
Christian‟ın dün geceki, pek narin olmayan muamelesi yüzünden olsa
gerekti.
Orada uzun süre oyalanmadı ve elini midemin üstüne, göbeğime
kaydırdı. Nefesim
sıklaĢmıĢ, kalbim deli gibi çarpıyordu. Gittikçe büyüyen ereksiyonu
arkama baskı
yapıyordu. Ona böyle hissettiren Ģeyin benim vücudum olduğunu
bilmek, müthiĢ
bir tahrik nedeniydi. Bilinçaltını, Ra... aklın değil, diye pis pis sırıttı. Bu
davetsiz
düĢünceden silkindim.
Durdu ve ben istek ve ihtiyaçla hızla solurken banyo lifine uzandı
Ellerim sıkı,
kaslı bacaklannda duruyordu. Banyo lifine biraz daha Ģampuan dökerek
öne eğildi
ve bacaklanmın arasını yıkadı. Nefesimi tuttum. Parmakları beni
kumaĢın üstünden
uyanvordu. muhterem bir Ģeydi ve kalçalanm kendilerine has bir ritimle
kıpırdamaya, eline doğru bastırmaya baĢladılar. BaĢ döndürücü his her
yanımı
sararken baĢımı arkaya attım. Gözlerim yuvalannda ters dönmüĢ, ağzım
gevĢemiĢti; inliyordum, içimde basınç ağır ağır ve önlenemez Ģekilde
yükseliyordu... Ah, Tanrım.
Christian kulağıma, “Hisset, bebeğim,** diye fısıldadı ve kulak mememi
yavaĢça diĢledi. “Benim için hisset." Bacaklarım, onun bacakları
sayesinde küvetin
iki yanma sabitlenmiĢti. Christian beni cn mahrem yerime kolayca
ulaĢabileceği
Ģekilde tutsak etmiĢti.
“Ah, lütfen,** diye fısıldadım. Bedenim kasılırken bacaklanmı germeye
çalıĢtım.
Bu adamın karĢısında cinsel bir kölelik altındayım ve kıpırdamama izin
vermiyordu.
“fence artık yeterince temizlendin," diye mırıldanarak dunlu. Ne? Hayır!
Hayır!
Hayu! Nefesim kesik kesikti “Neden duruyorsun,” diye iç geçirdim.
„ Çünkü senin için baĢka planlarım var, Anastasia."
Ne... Ah, Tanrım... ama... ben... bu hiç de adil değil.
"Dön. Benim de yıkanmaya ihtiyacım var" diye mınldandj Ah! Yüzümü
ona
çevirince, ereksiyonunu sıkıca kavramıĢ o», duğunu görüp Ģoke oldum.
Ağzım açık
kalmıĢtı.
“Bedenimin sevdiğim, favori kısmıyla, ön adlarınızla tanıĢmama
istiyorum. Ona
çok bağlıyımdır."
Çok büyük ve gittikçe daha da büyüyor. SertleĢmiĢ organı kalça- 1 lannı
usul
usul okĢayan suyun üstünde kalmıĢtı. BaĢımı kaldırdı;: I ve muzip
gülümsemesiyle
burun buruna geldim. AfallamıĢ ifadem i onu eğlendiriyordu. O anda
gözümü
organına dikmiĢ olduğumu tark I ettim. Yutkundum. Bu Ģey, içimdeydi.
Mümkün
görünmüyordu. Or«* ■ dokunmamı istiyordu. Hinim. Pekâlâ, hodri
meydan.
Ona gülümsedim ve vücut Ģampuanına uzanıp avucuma bt j miktar
boĢalttım.
Onu yaptığı gibi sabunu, iyice köpüklenen^ dö | avuçlanmla ovaladım.
Gözlerimi
gözlerinden aĢırmıyordum. Ağan nefes almamı kolaylaĢtırmak için
aralanmıĢtı.
Tamamen bilinçli Ģekilde, dudağımı yavaĢça ısırdım ve sonra dilimi az
önce
diĢlerimi: olduğu yerde gezdirdim. Gözleri ciddi ve karanlıktı ve dilim
& I dudağımı
okĢarken irileĢtiklerini görebiliyordum. Öne uzandım w i bir elimi, onun
kendini
tutan elini taklit ederek organının etranrJ sardım. Gözleri, kısa bir an için
kapandı.
Vay canına... Bekimi ğimden çok daha sertti. Sıktım, elini elimin üstüne
yerleĢtirdi
“Böyle,” diye fısıldadı ve parmaklarımı sıkıca saran cü 8$*? yukan gidip
gelmeye
baĢladı. Parmaklarımla onu daha sıkı karadım. Gözlerini tekrar yumdu,
nefesi
gırtlağında takılmıĢ gibiyi Tekrar gözlerini açtığında, bakıĢları yakıcı bir
griye
dönmüĢtü. 'W böyle, bebeğim.”
Elini çekti ve beni tek baĢıma devam etmem için yalnız bırak1* Elim
organında
bir aĢağı bir yukan gidip gelirken gözlerini kap*® Kalçalarını hafifçe
elime doğru
bastırdı ve ben de refleks olarak '••• daha sıkı kavradım. Gırtlağının
derinliklerinden bir inilti yük^„ Ağzımı becermek ha... BaĢparmağım
ağzımın içine
itiĢini ve?t„f1v
emmemi isteyiĢini hatırladım. Nefesi hızlanırken ağzı aralanmıĢtı Öne
eğildim ve
gözleri kapalıyken, dudaklarımı organının etrafına yerleĢtirerek onu
emdim ve
dilimi ucunda dolaĢtırdım
“Vay canına... Ana.” Gözleri açıldı ve ben daha da sert emdim. Hımm...
Kadifeye sarılı çelik gibi, aynı anda hem sert hem yumuĢaktı ve ĢaĢırtıcı
bir tadı
vardı: Tuzlu ve pürüzsüz "Tanrım.” diye inledi ve gözlerini bir kez daha
yumdu.
AĢağı doğru kayarak onu ağzımın içine ittim. Bir kez daha inledi. Ha!
Ġçimdeki
tanrıça heyecan içindeydi. Bunu yapabiliyordum. Ağzımla onu
becerebiliyordum.
Dilimi bir kez daha ucunun etrafında döndürdüm ve kasılarak kalçalarını
yükseltti.
Artık açık olan gözleri ateĢle parlıyordu. Tekrar kasılırken diĢlerini
silen. Bacaklarının üst kısmından destek alarak onu ağzımın iyice içine
aldım. Ellerimin
altında bacaklarının gerildiğini hissedebiliyordum. Uzandı, örgülerimi
kavradı ve
hareket etmeye baĢladı.
“Ah. bebeğim... Harika bir his bu." diye mırıldandı. Dilimi etkileyici
ereksiyonunun baĢında dolaĢtırarak daha sert emdim. Dudaklarımı
diĢlerinin
üzerine sararak ağzımla organını iyice kapattım. DiĢlerinin arasından
tıslayarak
inledi.
“Tann aĢkına. Daha ne kadar ileri gidebilirsin?” diye fısıldadı Hımm...
Onu
gırtlağınım gerisinde hissedecek Ģekilde, ağzınım derinliğine çekip
tekrar çıkardım.
Dilim ucunun etrafında dolaĢtı. 0 benim Christian Grey esanslı
lolipopunıdu. Daha
sert, çok daha sert emerek onu daha derine bastırırken, dilimi etrafında
dolaĢtırmayı sürdürdüm. Hımm... Zevk vermenin, Ģehvetli bir özlemk'
kıvranmasını
elemenin bu kadar tahrik edici olabileceğini hiç düĢünememiĢtim.
Ġçimdeki tanrıça
salsa hamleleriyle Latin danslan yapıyordu.
“Anastasia, ağzına boĢalacağım.” Boğuk sesi bir uyarıydı. “Bunu
yapmamı
istemiyorsan hemen Ģimdi dur." Kalçalanm bir kez daha öne iterken,
gözleri açık,
temkinli ve Ģehvetli bir ihtiyaçla -bana Oyduğu ihtiyaçla- doluydu.
Ağzıma duyduğu
ihtiyaçla... ЛЛ, Tannm.
Elleri saçlarımı gerçekten sımsıkı kavramıĢtı. Bunu yapabildim. Onu
ağzımın
daha da derinlerine ittim ve anlık bir aĢın
özgüvenle, diĢlerimi açığa çıkardım. Bu onu uçurumdan aĢağı itu I
Haykırarak
hareketsizleĢti ve ılık, tuzlu sıvının gırtlağımdan aĢa£ aktığını hissettim.
Hızla
yutkundum. Iykk! Bundan emin değildim I Ama ona tek bakıĢın
ardından,
umurumda değildi. Banyoda, benit I sayemde kendinden geçmiĢti.
Arkama
yaslanıp dudaklarımda za I fer dolu, Ģeytani bir gülümsemeyle onu
izledim. Nefesi
hırıltılıydı i Gözlerini açarak bana baktı.
“Öğürme refleksin yok mu?' diye sorarken ĢaĢkındı. *Taan I aĢkına.
Ana... bu...
iyiydi, gerçekten iyi. Ve beklenmedik." KaĢların: : çattı. “Beni
ĢaĢırtmaktan hiç
vazgeçmiyorsun."
Gülümsedim ve bilinçli olarak dudağımı ısırdım. Beni Ģüpheyle i süzdü.
“Bunu daha önce yapmıĢ mıydınT
“Hayır." Ve yapmamıĢ olmama küçük bir gurur tanısının karıĢmasına
mani
olamamıĢtım.
Kendini beğenmiĢ ve sanırım rahatlamıĢ bir tavırla, “Ġyi.” <Wı „'Bir ilk
daha.
Bayan Steele." Beni hayranlıkla süzdü. “Oral becerileri? Ayı hak ettin.
Haydi,
yatağa gidelim. Sana bir orgazm borçluyum*
0rgQ2m! Bir tane daha!
Küvetten hızlı hareketlerle çıkarken bana tanrısal bir oluĢum | olan
Adonis'i.
Christian Grey in ta kendisini ilk kez bütünüyle fıı&atı verdi. Ġçimdeki
tanrıça dans
etmeyi bırakmıĢ vc açık ağnıu° sulan akarak gözlerini ona dikmiĢti.
Ereksiyonu
uysallaĢmıĢtı. hâlâ dikkate değer büyüklükteydi. Vay canına. Beline
küçük b«r
havlu sararak, en önemli yerlerini kapattı ve benim için kabarık tüylü,
beyaz bir
havlu hazırladı. Küvetten çıkarken, uzattığı elim tuttum. Beni havluyla
»ardı,
kollarının araĢma çekti ve dilini ağ»1®* içine iterek sertçe öptü. Ona
uzanmak,
sanlıp dokunmak için yanff tutuĢuyordum, ama kollanmı havlunun altına
hapsetmiĢti. Bir su* sonra öpüĢünde kayboldum. BaĢımı ellerinin
arasında tutarken
ağzımı keĢfediyordu ve belki de, ilk oral seksim için minnetin» ediyor
olabUeceği
hissine kapıldım. Vay canına.
Elleri yüzümün iki yanındayken gen çekildi ve büyük bir dikkatle
gözlerimin içine
baktı. KaybolmuĢ gibiydi.
Hararetli bir sesle, “Evet de." diye fısıldadı.
Anlamayarak kaĢlanmı çattım.
“Neye?"
“AnlaĢmamıza. Benim olmaya. Lütfen. .Ana." Son kelimesi ve adımı
vurgulayarak yalvarırcasına fısıldamıĢa Beni tekrar, tatklılıkla. tutkuyla
öptükten
sonra geri çekildi ve gözlerim kırpıĢtırarak bana baktı. Elimi tutup beni
yatak
odasına götürürken baĢım donuyordu. Uysallıkla onu takip ettim.
AfallamıĢtım.
Bunu gerçekten istiyordu.
Yatak odasına girince, yatağının yanında dururken kafasnı eğip bana
baktı.
Aniden, “Bana güveniyor musunT diye sordu. Bir anda ona güvendiğimi
fark
ederek iri iri açılmıĢ gözlerle kafamı salladım. Bana $imdi ne yapacaktı?
Ġçimde
elektrikli bir heyecan dolaĢıyordu.
“Aferin kızıma.” diye solurken baĢparmağını alt dudağıma sürtüyordu.
Giysi
odasına girdi ve gümüĢ grisi, ipek dokuma bir kravatla geri döndü.
Havluyu üzerimden sıyınp yere atarken. “Ellerini onunde birleĢtir.'' diye
emretti.
Ġsteğini yerine getirdim ve bileklerimi kravatıyla sanp sıkı bir düjüm attı.
Gözleri
heyecanla parlıyordu. Düğümü çekiĢtirdi, bağlamdı. Bu düğümü
bildiğine göre
izcilik yapmıĢ olmalı. ġimdi ne olacaktı? Nabzım tavana vurmuĢtu,
kalbim çılgın gibi
atıyordu karmaklarını saç örgülerimde dolaĢtırdı.
"Bunlarla o kadar küçük görünüyorsun ki." diye mırıldandı ve ileri
doğru
harekete geçti. Ġçgüdüsel olarak, karyolayı dizlerimin basında hissedene
dek geri
çekildim. Havlusunu düĢürdü, ama berimi yüzünden ayıramıyordum.
Ġfadesi
coĢkulu, arzu doluydu
Beni yatağa indirip yanıma uzanırken. “Ah. Anastasia. Sana ^ler
yıpranır diye
fısıldadı ve ellerimi baĢımın tisi üne kıldırdı
"Ellerini orada tut. sakın kıpırdatma, anlaĢıldı mı?” Gözleri gözlerimi
âdeta
yakıyordu; yoğunlukları karĢısında nefesim ke$Q. iniĢti. Bu adam, ters
düĢmek
isteyeceğim bir adam değildi... Aslı
YumuĢacık bir sesle. “Bana cevap ver." dedi.
“Ellerimi kıpırdatmayacağım." Nefes nefeseydim.
“Aferin kızıma," diye mırıldandı ve kasıtlı olarak dilini dudak- j lanmn
üstünde
dolaĢtırdı. Dili usulca üst dudağına sürtünürken I beni âdeta büyülemiĢti.
Gözlerimin içine bakıyor, beni beğeniyi* süzüyordu. AĢağı eğildi ve
dudaklarıma
masum, hızlı bir öpücük kondurdu.
“Her yanım öpeceğim, Bayan Steele " dedi yumuĢak bir se& ve çenemi
avuçlayıp yukan iterek boynuma giden yolu açtı. Dudakları. öperek,
emerek ve
ısırarak boğazımdan aĢağı, boynunum altındaki küçük girintiye indi.
Bedenim
tetikteydi... her noktasıya Biraz önce yaĢadığım banyo tecrübesi, tenimi
son
derece duyar!: hale getirmiĢti. Isınan kanım karnımın alt tarafında,
bacaklanms
arasında, tam orada birikmiĢti. Ġnledim.
Ona dokunmak istiyordum. Ellerimi kıpırdattım ve kısıtlanma olduğum
için biraz
beceriksiz bir hareketle, saçlarına dokundum Beni öpmeyi kesti ve
kafasını iki yana
sallayıp dilini Ģaklatarak dik dik baktı. Ellerime uzandı ve tekrar baĢımın
üstüne
yerleĢtirdi
Beni yavaĢça. “Ellerini kıpırdatma, yoksa en baĢtan baĢlama®* gerekir,”
diye
azarladı. Ah, benimle nasıl oynuyordu!
“Sana dokunmak istiyorum." Sesim boğuk ve kontrolden çıkmij gibiydi.
Güçlü bir sesle, “Biliyorum.” diye mırıldandı. “Ellerini baĢım3 üstünde
tut,” diye
emretti.
Çenemi tekrar avuçladı ve boynumu az önceki gibi öpme* koyuldu. Ah,
o kadar
sinir bozucuydu ki. Dudaklarıyla boynumu: altındaki küçük girintiye
ulaĢırken, elleri
bedenimden aĢağı, men** lerimin üstüne kaydı. Burnunun ucunu o
küçük
girintinin etrafa dolaĢtırdı, sonra ağzıyla acelesiz bir gezintiye
baĢlayarak aĢağı.'*
yöneldi ve ellerinin rotasını izleyerek göğüs kafesimden memelerim*
indi. Her ikisi de nazikçe öpülüp dudaklannın arasında sıkıldılar ve
meme uçlan m
Ģefkatle emildi. I/ınel olsun. Kalçalanm kıpırdamaya, üzerimdeki ağzının
ritmiyle
sallanarak baĢlanna buyruk hareket etmeye baĢladılar ve ben çaresizlik
içinde,
ellerimi baĢımın üstünde tutmayı hatırlamaya çalıĢtım.
“Kıpırdama." diye uyarırken, tenimdeki nefesi sıcacıktı. Göbeğime
uzanarak
dilini içeri uzattı ve sonra diĢlerini usulca göbeğime sürttü. Aniden
kalkıp oturdu,
ayaklarımın dibinde diz çöküp iki bileğimi birden kavrayarak
bacaklarımı irice
araladı.
I/ınet olsun. Sol ayağımı tutup dizimi büktü ve ayağımı ağzına kaldırdı.
Tepkilerimi dikkatle izleyip değerlendirerek ayak parmak- lanmm her
birini tek tek
Öptü, sonra yumuĢak kısımlarım sırayla ısırdı. Küçük parmağıma
ulaĢınca, daha
sert ısırdı ve sarsılarak inledim. Dilini taban girintimden yukan kaydırdı.
Artık onu
izleyemi- yordum. Fazla erotikti. Alev alacaktım.* Gözlerimi sıkıca
yumdum ve
yarattığı bütün duygulan sindirmeye ve onlarla baĢ etmeye çalıĢtım
Ayak bileğimi
öptü, ardından öpücüklerle iz sürerek baldınmdan dizime çıktı ve tam
üstünde
durdu. Sonra aynı Ģeyleri sağ ayağıma da yaparak baĢtan çıkarıcı, akıl
uçurucu
süreci tekrarladı.
-Ah, lütfen.” Küçük parmağımı ısırırken inledim. Etkisi karnımın
derinliklerinde
yankı bulmuĢtu.
“Bunlar iyi Ģeyler. Bayan Steele." diye soludu.
Bu defa dizimde durmadı ve bacaklarımı iki yana iyice açarak, bağımın
üst
kısmından yola devam etti. Ne yapacağım biliyordum v* bir yanım onu
itip
uzaklaĢtırmak istiyordu: utanç içindeydim. Oramı öpecekti! Biliyordum.
Ve bir
yanım beklenti içinde heyecan- tanıyordu. Diğer dizime dönüp öperek,
yalayarak,
emerek bacağımdan yukan tırmandı ve iĢte, bacaklanmın arasındaydı.
Burnunu î°k
yavaĢ ve çok nazikçe, cinsel organımın üstünde yukan aĢağı
dolaĢtırmaya baĢladı.
Kıvranıyordum... Ah Tannm.
Durup sakinleĢmemi bekledi. Durdum ve ona bakmak için ba- ttnu
kaldırdım.
Gümbürdeyen kalbim durulmak için çabalarken, açık halde ona baktım.
"Ne kadar sarhoĢ edici l>ır kokunuz olduğunu biliyor musunuz Bayan
SteeleT
diye mınldandı ve gözlerini benden ayırmadan bur. nunu kasık
tüylerimin arasına
sokup derin bir nefes çekti.
Her yanım kıpkırmızı kesilmiĢti, baĢım dönüyordu ve derhal gözlerimi
yumdum.
Bunu yapmasını izleyemeyecektim.
Cinsel organıma boydan boya üfledi. Ah, siktir...
“HoĢuma gitti.” Kasık tüylerimi çekti. “Belki bunu bırakırız/ “Ah...
lütfen.” diye
yalvardım.
“Hımm... Bana yalvarmana bayılıyorum. Anastasia.” inledim.
"Kısasa kısas alıĢılmıĢ tarzını değil. Bayan Steele.” Yukan dan aĢağıya
doğru
üflerken usulca fısıldıyordu. “Ama bugün banı zevk verdin ve
ödüllendirilmelisin."
Sesindeki muzip sırıtıĢı duyar gibiydim ve bedenim sözcükleriyle
coĢarken, elleriyle
bacaklarımı sabitledi ve diliyle klitorisimin etrafında daireler çizmeye
baĢladı
Bedenim dilinin her temasıyla yay gibi gerilip sarsılırken. "Ahhh!" diye
inledim.
Dilini klitorisimin etrafında tekrar tekrar döndürerek iĢkenceyi sürdürdü.
Benlik
duygumu tamamen kaybetmek üzereydim varlığımın her zerresi, bacak
aramın
tepesindeki o küçük ve guçlû trafoya konsantre olmuĢtu. Bacaklarım
kasıldı ve
parmağım içinK kaydırırken, kükreyen iniltisini duydum.
"Ah. bebeğim, benim için böyle ıslanmana bayılıyorum.” Parmağıyla
geniĢ bir
daire çizerek beni esnetti, dili de aya döngüyü tekrarlıyordu, inledim. Bu
kadan çok
fazlaydı. Bedeni© rahatlamak için yalvarmaya baĢlamıĢtı ve kendimi
daha fazla
tutamıyordum. Kendimi bıraktım ve orgazm beni ele geçirip içimi tekrar
tekrar
bükerken sağduyulu bütün düĢünceler beni terk etti. L&* olası.
Haykırdım ve
orgazmın gücü her Ģeyi sıfırlar ve hükûms^ kılarken, dünya bir çukura
batarak
görüĢ alanımdan kayboldu Nefes nefeseydim. Bir folyonun yırtıldığını
duyar gibi
oldu* Christian yavaĢça içime girdi ve kıpırdamaya baĢladı. Ah... Ta*n*
Bu aynı anda hem acı veren hem tatlı hem arsız hem de nazik bir histi.
“Bu nasıl?" diye soludu.
Ġyi. Çok iyi," diye soludum. Ve gerçekten, hızla, sertlikle hareket etmeye
baĢladı
ve acımasızlıkla kendini tekrar tekrar içime iterken beni bir kez daha
uçurumun
kıyısına itti. Kıvranıyordum.
“Benim için boĢal, bebeğim." Sesi ters, sert ve kabaydı; kendini hızla
içime
bastırınca organının etrafında patlayıverdim.
"Lanet olsun.” diye fısıldayarak kendini bir kez daha içime itti ve
inleyerek
doğra ulaĢırken, organını içime bastırdı. Ve sonra kaskatı kesilmiĢ
bedeniyle
hareketsizleĢti.
Üzerime yığıldığında, ağırlığının etkisiyle yatağa iyice gömül* düm.
Bağlı ellerimi
boynuna geçirdim ve ona elimden geldiğince sanldım. O anda bu adam
için her
Ģeyi yapacağımı biliyordum. Beni tanıĢtırdığı bu harika Ģey hayal
edebileceğim her
Ģeyin çok ötesindeydi- Ve iĢi, daha ileri, çok daha ileri, benim,
masumiyetimle
hayal dahi edemeyeceğim bir yere götürmek istiyordu. Ah. ne yapmalı?
Dirseğine abandı ve gri gözlerinde yoğun bir bakıĢla bana baktı.
"Birlikte ne kadar iyiyiz, değil miT diye mırıldandı. "Kendini bana
verirsen çok
daha iyi olacak. Bana güven. Anastasia. Seni varlığından haberdar dahi
olmadığın
yerlere götürebilirim.“ Sözleri düĢüncelerimin yankısı gibiydi. Burnunu
benimkine
sürttü. Ona karĢı sıra dıĢı fiziksel tepkimin etkisiyle, baĢım hâlâ
dönüyordu ve ona
boĢ gözlerle bakarken, tutarlı bir düĢünce yakalamak için
debeleniyordum.
Birden ikimiz de yatak odası kapısının dıĢındaki koridordan gelen sesleri
fark
ettik. Duyabildiklerimi idrak edebilmem birkaç saniyemi aldı.
"Eğer hâlâ yataktaysa hasta demektir. Bu saatte asla yatakta olmaz.
Christian
asla bu kadar çok uyumaz."
"Bayan Grey. lütfen."
Taylor. Beni oğlumu görmekten alıkoyamazdın.
“Bayan Grey. kendisi yalnız değil."
“Ne demek yalnız değil?'
“Yanında biri var."
“Ah..." Ben bile, kadının sesindeki hayreti duyabilmiĢim Christian
kırpıĢtırdığı iri
gözlerinde esprili bir dehĢetle bana bakıyordu.
“Lanet olsun! Bu. annem.”
wmç. tmliı
BÖLÜM ON
Aniden içimden çıktı. Yüzümü buruĢturdum. Yatağın üstüne oturdu ve
kullanılmıĢ
prezervatifi çöp kutusuna attı.
"Haydi, giyinmeliyiz. Tabii eğer annemle tanıĢmak istiyorsan." Sırıtarak
yataktan
fırladı ve kotunu üstüne geçirdi. Ġç çamaĢırsız! Hâlâ bağlı durumda
olduğum için,
güçlükle doğruldum ‟„Christian, hareket edemiyorum."
SırıtıĢı daha da geniĢledi, ve eğilip kravatı çözdü. Kravatın dokuma
deseni
bileklerimde iz bırakmıĢtı. Bu... seksiydi. Christian bana bakıyordu.
Eğlenir gibiydi;
gözleri neĢeyle dans ediyordu. Alman hızla öptü ve bana kocaman bir
gülümseme
gönderdi.
“Bir ilk daha,” dedi, ama neden bahsettiği konusunda hiçbir fikrim
yoktu.
“Burada hiç temiz kıyafetim yok." Ġçimi ani bir panik kaplamıĢa ve biraz
önce
tecrübe ettiklerimi düĢününce, bu paniği dayanılmaz buluyordum.
Annesi! Lanet
olsun! Temiz kıyafetim yoktu ve annesi bizi az kalsın suçüstü
yakalıyordu. "Belki
de burada kalsam iyi olur."
MAh, hayır, kalmayacaksın.‟* dedi Christian. “Benden bir Ģeyler
giyebilirsin"
Üzerine beyaz bir tiĢört geçirmiĢti ve ellerini henüz- bîrdim saçlarının
arasından
geçiriyordu. Bütün kaygıma rağmen, aklım baĢımdan gitti. Güzelliği
yoldan
çıkancıydı.
“Anastasia, üzerine çuval geçirsen bile hoĢ görünürsün. Lütfen
endiĢolenme.
Annemle tanıĢmanı isterim. Giyin. Ben gidip onu sa- deĢtireyim." Ağzı
düz bir çizgi
halini aldı. “Sem beĢ dakika içinde °dada bekliyorum. Aksi takdirde,
gelir ve
üzerinde ne olduğuna
bakmadan dıĢarı sürüklerim. TiĢörtlerim Ģu çekmecede. Gömleklerim de
dolapta.
Keyfine bak." Bana Ģüpheli bir bakıĢ attıktan sonra, odadan ayrıldı.
Lanet olsun. Christian‟ın annesi. Bu beklediğimden daha fazlası
demekti. Belki
de onunla tanıĢmak, yapbozun bir parçasını tamamlamama yardımcı
olabilirdi.
Christian‟ın neden böyle olduğunu anlamama yardım edebilirdi... Birden
onunla
tanıĢmak istedim. Gömleğimi yerden aldım ve geceyi hemen hemen biç
kırıĢıksa
atlatabilmiĢ olduğunu görünce sevindim. Mavi sutyenimi yatağın altında
bulup
hızla giydim. Ama nefret ettiğim bir Ģey varsa oda temiz külot
giymemekti.
Christian ın çekmecesini karıĢtırırken bak«ır Ģortlarına denk geldim.
Dar. gri bir
Calvin Klein'ı üstüme geçirdikten sonra, kot pantolonumu ve
Converse‟lerimi
giydim.
Ceketimi kaptığım gibi banyoya koĢtum ve fazla parlak gerilerime. al al
olmuĢ
yüzüme ve saçlarıma baktım. Lanet olası. Az- önce-becerildim örgüleri
de bana
yakıĢmıyordu. Bir fırça bulmak için makyaj masasını karıĢtırdım ve bir
tarak
buldum. Ġdare etmek zorundaydım. Kıyafetlerime çaresizlik içinde
bakarken,
saçlanmı hııb bir Ģekilde arkada topladım. Belki de Christian ın kıyafet
teklifine evet
demeliydim. Bilinçaltım dudaklarını büzerek “fahiĢe” kelimesini
heceledi. Onu
duymazdan geldim. Debelenerek ceketimi giydim w kol ağızlarının,
kravatın her
Ģeyi ele veren izlerini saklama*103 sevinerek aynadaki aksime kaygılı
bir bakıĢ
attım. Ġdare etmek zorundaydım. Ana salona doğru yola çıktım.
“ĠĢte geldi.” Christian kanepede yayıldığı yerden kalktı.
Ġfadesi sıcak ve sevecendi. Yanındaki kum rengi saçlı kadın döndü ve
bana
pasparlak bir gülümsemeyle baktı. O da ayağa kalkmıĢtı. Deve tüyü
rengi triko
elbisesi ve aynı renk ayakkabılan kusursuz bir Ģıklık sergiliyordu.
Bakımlı, zarif ve
güzel görünüyor^ ne kadar berbat göründüğümü bildiğim için kendimi
kötü
hissettik
“Anne, bu, Anastasia Steele. Anastasia. seni Grace Trevel}^ Grevle
tanıĢtırayım" _________________
GRĠNĠN t LU 1UNU
16?
Doktor Trevelyan Grey bana elini uzattı. Mendildeki T. Itovefyanta
kısaltması mıydı
yoksa?
Bayan Grey. “Sizinle tanıĢmak ne büyük zevk." diye mınldandı. Eğer
gözlerim beni
yanıltmıyorsa, sesinde hayret ve ĢaĢkın dolu bir rahatlama, elâ
gözlerinde sıcak bir
ıĢıltı vardı. Elini tuttum ve sıcaklığına karĢılık, elimde olmadan
gülümsedim.
“Doktor Trevelyan Grey." diye mırıldandım.
“Bana Grace de." O sırıtırken. Christian‟ın kaĢlan çatılmıĢ». “Genelde
Dr. Trevelyan
olarak anılırım ve Bayan Grey de kayınvalidemdir." Göz kırptı, “ikiniz
nasıl
tanıĢtınız?* Merakını gizleyemeyon gözlerini Christian‟a çevirdi.
“Bu hafta orada diploma vereceğim için. Anastasia, \VSUnun okul
gazetesi adına
benimle röportaj yaptı."
Çifte lanet olsun. Bunu unutmuĢtum.
“Demek bu hafta mezun oluyorsun?” dedi Grace.
“Evet.”
Cep telefonum çalmaya baĢladı. Kate olduğuna bahse girebilirdim.
“Ġzninizle." Telefonlun mutfaktaydı. 0 tarafa yürüdüm ve arayan
numaraya
bakmadan kahvaltı barına yaslandım.
“Kate."
“Dios mio, Ana!” Lanet olsun, arayan Jose. Sesi çok mutsuz geliyordu.
“Neredesin?
Sana ulaĢmaya çalıĢıyordum. Seni görmeli ve cuma günkü davranıĢım
için özür
dilemeliyim. Neden telefon* lanma cevap vermedin?"
“Bak, .Jose, pek uygun bir zaman değil." Annesine bir Ģev
mırıldanırken. ifadesiz
bir yüzle beni dikkatle izlemekte olan Christian'a kygıyla baktım. Ona
sırtımı
döndüm.
Jose. „'Neredesin? Kate kaçamak cevaplar veriyor,“ diye sızlandı.
“Seattle‟dayım."
"Seattle'da ne arıyorsun? Yoksa onunla mısın?
"Jûftc, seni sonra aranm. ġu anda konuĢamam* Telefonu kapattım.
Umursamaz bir tavırla Christian ve annesinin yanma dondum Grace
kendini
konuĢmaya kaptırmıĢtı.
“... ve Elliot buralarda olduğunu haber vermek için aradı. Sem iki
haftadır
görmüyordum, hayatım."
“Öyle mi yaptır diye mırıldanarak bana bakarken. Christianır. yüzünde
anlaĢılmaz bir ifade vardı.
“Birlikte öğle yemeği yeriz diye düĢündüm, ama baĢka planların
olduğunu
görüyorum ve bozmak istemem." Krem rengi, uzun ceketini aldı ve
Christian‟a
dönüp yanağını uzattı. Christian annesinin yanağına kısa, tatlı bir
öpücük
kondurdu. Annesi ona dokunmamızı
“Anastasia‟yı Portland‟a geri götürmem gerek."
“Elbette, hayatım. Anastasia, seninle tanıĢmak büyük zevkti Umanm
yine
buluĢuruz." Bana elini uzatırken gözleri parlıyordu. El sıkıĢtık.
Taylor bir anda belirdi. Nereden çıktı?
“Bayan GreyT‟ dedi.
“TeĢekkürler, Taylor." Taylor onu çift kanatlı kapılardan geçirip
koridora kadar
ona eĢlik etti. Taylor hep burada mıydı? Se zamandır buradaydı acaba?
Neredeydi
ki?
Christian gözlerini bana dikmiĢti.
“Demek fotoğrafçı aradı.”
Lanet olsun.
“Evet.”
“Ne istiyormuĢ?”
“Sadece özür dilemek. Biliyorsun... cuma için."
Christian gözlerini kıstı.
“Anladım,” demekle yetindi.
Taylor tekrar kapıda belirdi.
“Bay Grey, Darfur teslimatıyla ilgili bir mesele var.”
Christian baĢını hafifçe eğdi.
“Charlie Tango. Boeing Sahasına döndü mü?”
_ pfpnHim " _______________
GRJNJNELLĠTONU
Taylor beni baĢıyla selamladı.
“Bayan Steele.”
Çekingen bir gülümsemeyle baktım. Donup odadan çıktı.
“Burada mı yaĢıyor? Taylor?*
“Evet.” Sesi donuktu. Derdi ne?
Christian mutfağa yürüyüp BlackBerry sini aldı. E postalannı gözden
geçirdiğini
tahmin ettim. Ağzı gerilmiĢti. Bir numara tuzladı
■ Ros. mesele nedir?' diye çıkıĢtı. ġüpheli gözlerle beni izleyerek
dinledi. Bense
koca odanın ortasında, kendimi son derece utanmıĢ ve fazlalık gibi
hissederek, ne
yapacağımı bilemeyerek dikiliyordum.
“Ġki mürettebatı da riske sokmam. Hayır, iptal et... Havadan indirme
yapacağız... Ġyi.” Telefonu kapattı. Gözlerindeki sıcaklık kaybolmuĢtu.
HaĢin bir
görüntüsü vardı ve bana hızlı bir bakıĢ attıktan sonra, çalıĢma odasına
yürüyüp bir
an sonra gen geldi.
“Kontrat bu. Oku. Önümüzdeki hafta sonu tartıĢırız. Biraz araĢtırma
yapmanı,
böylece neleri kapsadığı konusunda bilgi sahibi olmanı öneririm."
Duraksadı. „Tabii
eğer kabul edersen. Ki etmeni gerçekten umuyorum," diye eklerken sesi
daha
yumuĢak ve kaygılıydı.
“AraĢtırma mı?”
“Ġnternette bulabileceklerine ĢaĢarsın." diye mınldandı.
Ġnternet! Elimin altında, Kate‟in dizüstü bilgisayan dıĢında bilgisayar
yoktu ve
Clayton‟s‟takini de bu tür bir „‟araĢtırma“ için tabii ki kullanamazdım.
BaĢını yana yatırarak, “Sorun ne?” diye sordu.
“Bilgisayarım yok. Genelde okuldaki bilgisayarla« kullanıyo- nım.
Kate‟in dizüstü
bilgisayarını kullanıp kullanamayacağıma bir bakarım."
Bana kahverengi bir zarf uzattı.
„„Sana... bir bilgisayar ödünç verebileceğimden eminim. EĢ* yalanm
toparla,
Portlanda arabayla döneceğiz. Yolda bir Ģeyler
“Bir telefon açacağım," diye mırıldandım. Kate in sesini duymak
istiyordum.
KaĢlarını çattı.
"Fotoğrafçıya mı?” Çenesi kasılmıĢtı ve gözlerinden alevler çıkıyordu.
Gözlerimi
kırpıĢtırdım. “PaylaĢmayı sevmem. Bayan Steele. Bunu aklınızdan
çıkarmayın.”
Sakin ve ürpertici ses tonu bir uyanydı ve bana uzun, soğuk bir bakıĢ
attıktan
sonra yatak odasına yöneldi.
Lanet olsun. Arkasından. Ben sadece Katc'i aramak istemiĢtim. diye
seslenmek
istedim, ama ani soğukluğu beni felç etmiĢti. Yanm saat önce benimle
seviĢen o
cömert, gevĢemiĢ, gülümseyen adama ne olmuĢtu?
GiriĢin çift kanatlı kapısında dururken. Christian. “Hazır mısınr diye
sordu.
Emin olmayarak baĢımı salladım. Mesafeli, nazik ve gergin haline
dönmüĢ;
maskesini takıp gösteriye soyunmuĢtu. Elinde den bir postacı çantası
vardı. Buna
neden ihtiyaç duyuyordu ki? Belb de Portland'da kalacaktı. Ve sonra
mezuniyeti
hatırladım. Ah, evet PerĢembe günü orada olacaktı. Üzerinde siyah bir
deri ceket
vardı Bu kıyafetler içinde o multimilyardere ya da trilyonere -her neyse
iĢte- hiç
benzemiyordu. Yoldan çıkmıĢ bir delikanlıya, kötü tavırlı bir rock
yıldızına veya bir
podyum mankenine benziyordu. Onun | soğukkanlılığının onda birine
sahip olmayı
dileyerek iç geçirdim O kadar sakin ve kontrollüydü ki. Jose
konusundaki çıkıĢını
haıu layınca kaĢlarım çatıldı. Pekâlâ, görünüĢte öyleydi.
Taylor geri planda bekliyordu.
Christian ona, “Yann görüĢürüz." dedi.
Taylor onu baĢıyla selamlayarak, “Evet, efendim," dedi. “Hanp arabayı
alıyorsunuz, efendim?"
Bana anlık bir bakıĢ attı.
“R8i r
„Ġyi yolculuklar. Bay Grey. Bayan Steele." Taylor bana sev**® bir
ifadeyle
bakmıĢtı. Gerçi belki de gözlerinin derinliklerinder- acıma iması
gizliydi.
GKiWiN tun
171
Bay Grey‟in kuĢkulu cinsel alıĢkanlıklanna yenik düĢtüğümü
düĢündüğüne
Ģüphe yoktu. Henüz değildi; Ģimdilik sıra dıĢı cinsel alıĢkanlıklarına
yenilmiĢtim; ya
da belki sadece sıradan sex alıĢkanlıklarına. Bu düĢünceyle kaĢlarım
çatıldı.
KarĢılaĢtıracak bir Ģeyim yoktu ve Kate‟e soramazdım. Bunu Christiana
danıĢmam
gerekecekti. Biriyle konuĢmam son derece doğaldı ama bir an açık,
hemen sonra
ilgisizken onunla konuĢamazdım ki.
Taylor k'apıyı bizim için açık tuttu ve geçmemizi bekledi. Christian
asansörü
çağırdı.
“Sorun ne, Anastasia?" diye sordu. Zihnimde bir Ģevlerle boğuĢtuğumu
nereden
biliyordu? Uzanıp çenemi çekti.
“Dudağını ısırmayı bırak yoksa seni asansörde beceririm ve bizden
baĢka kimin
bindiği umurumda olmaz."
Kızardım, dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme oluĢtu. Nihayet ruh
hali
değiĢir gibiydi.
'Christian, bir sorunum var.”
„Ah?” Bütün dikkatini çekmeyi baĢarmıĢtım.
Asansör geldi. Kabine girdik ve Christian üzerinde “G" yazan düğmeye
bastı.
„Pekâlâ,” derken kıpkırmızıydım. Bunu nasıl söylemeli? "KateTe
konuĢmam
gerek. Seks hakkında çok sorum var ve sen iĢin fazlasıyla içindesin.
Bunlan
yapmamı istiyorsan ben nasıl?.." Doğru kelimeleri bulmaya çalıĢarak
duraksadım.
“Elimde referans alacak hiçbir Ģey yok.”
Gözlerini çevirdi.
*ĠUa konuĢman gerekiyorsa konuĢ." Sesi sıkkındı. “Elliot a hiçbir
K*yd*n
bahsetmeyeceğinden emin ol."
iması karĢısında tüylerim diken diken oldu. Kale öyle bin değil.
“Kate öyle bir Ģey yapmaz; ve ben de onun Elliot hakkında söylediği
herhangi
bir Ģeyi sana söylemezdim." diye hızla ekledim.
Christian usulca, “Fark Ģu ki, ben Elliot‟ın seks hayatı hakkında bilgi
calıibi
olmak istemiyorum." diye mırıldandı. “Elliot meraklı flfln tekidir. Ama
sadece su
ana kadar yaptıklarım konusunda
konuĢabilirsin.*' diye uyardı. “Sana yapmak istediklerimi bilse, Kat* 1
büyük
olasılıkla hayalarımın canına okur." Bunu o kadar yumuĢai bir sesle
eklemiĢti ki
duymam gerektiğinden emin olamadım.
Tamam." diye kolayca kabul ettim ve rahatlayarak gülümsedim. Katei
Christian‟m havalarıyla bir arada düĢünmek, üzerini durmak isteyeceğim
bir Ģey
değildi.
Dudakları yukan kıvrıldı ve kafasını salladı.
‟„Ġtaatini ne kadar çabuk alırsam o kadar iyi olacak; o zaman bütün
bunlara bir
son verebiliriz," diye mırıldandı.
“Bütün bunlara son vermek miT
“Bana kafa tutmana." Uzandı, çenemi avucunun içine aldı ve asansörün
kapısı
tam açılırken, dudaklanma tatlı bir öpücük kor. durdu. Elimi tuttu ve
beni yer altı
garajına doğru yürütmeye baĢla d;
Ben ve ona kafa tutmak... Nasıl?
Asansörün yakınında 4X4 Audi yi görebiliyordum, ama anahtarlığını
doğrulttuğu
zaman öterek açılan ve ıĢıklan yanan, göstenĢh siyah bir spor araba oldu.
Üzerinde
sadece bir fularla kaputun üstüne yatan uzun bacaklı bir sarıĢının
yakıĢacağı türde
bir arabayd:
Kuru bir sesle. “Güzel araba," diye mırıldandım.
Bana baktı ve sırıttı.
“Biliyorum," dedi ve kısacık bir an için, tatlı, genç ve kaygım Christian
geri geldi.
Kalbim ısınmıĢtı. Çok heyecanlıydı. Erkekle ve oyuncakları. Gözlerimi
çevirdim, ama
gülümsememi bastıranı: yordum. Bana kapıyı açtı, arabaya bindim. Vay
canına...
alçaktı Rahat bir tavırla arabanın etrafım dolaĢtı ve uzun cüssesini
zarafet*
yanımdaki koltuğa sığdırdı. Bunu nasıl yapıyor?
“Bu ne tür bir orobaT
“Audi R8 Spider. Güzel bir gün. üstünü açabiliriz. ġurada № yerde bir
beyzbol
Ģapkası olacak. Aslında iki tane olmalı." Torp*^- gözünü iĢaret etti.
**Ve istersen
güneĢ gözlükleri de var."
Kontağı çevirdi ve motor arkamızda gürledi. Çantasını tuklanmızın
arasındaki
boĢluğa yerleĢtirdi, bir düğmeye basu
tavan yavaĢça toplanarak açıldı. Bir düğmeyi çevirmesiyle Brvce
Springsteen‟in
.sesi etrafımızı sardı.
"Bruce‟u sevmemek olmaz.‟‟ Bana sırıtarak bakıp arabayı park
alanından çıkardı
ve kapının kalkması için durduğumuz dik rampaya sürdü.
Ve sonra Seattle‟m parlak mayıs sabahındaydık. Torpido gözüne
uzandım ve
beyzbol Ģapkalannı çıkardım. Mariners. Beyzbol seviyor muydu?
ġapkalardan birini
ona uzattım, taktı. Ben de saçlanmı benimkinin arkasından geçirip
siperliği aĢağı
kadar çektim.
Sokaklarda yol alırken, insanlar bize bakıyordu. Bir an ona baktıklarını
düĢündüm... ve sonra çok paranoyak bir parçam, insan• lann. son iki
saattir neler
yaptığımı bildikleri için bana baktıklannı düĢünmeye baĢladı. Ama
sonunda araba
yüzünden olduğunu fark ettim. Christian bakıĢlardan habersiz,
düĢüncelere dalmıĢ
gibiydi.
Trafik açıktı ve kısa süre sonra, saçlanmızı okĢayan rüzgâr altında.
Interstate
5‟ten güneye doğru yol alıyorduk. Bruce ateĢlenmek ve arzusu hakkında
bir Ģarkı
söylüyordu. Ne kadar yerin- deydi. Sözleri dinlerken kızardım. Christian
bana
bakıyordu. Ray Banlerini taktığı için, ne hissettiğini göremivordum.
Ağzı hafifçe
büküldü ve uzattığı elini dizimin üstüne yerleĢtirip hafifçe sıktı. Nefesim
kesilmiĢti.
“Aç mısın?” diye sordu.
Yemeğe değil.
"Sayılmaz.”
Ağzı düz bir çizgi halini aldı.
"Bir Ģeyler yemelisin. Anastasia.” diye çıkıĢtı. “Olympia vakıanda
harika bir yer
biliyorum. Orada dururuz." Dizimi bir kez daha aktıktan sonra elini
tekrar
direksiyona götürdü ve gaza bastı. Koltuğunda arkaya yapıĢtım. Tannm,
bu araba
gerçekten gidebiliyordu.
^»anm ortasında ahĢap bir kulübe olan restoran küçük ve samimiydi.
Dekor
rustikti: toplama sandalyeler ve masalar, pamuklu
kumaĢtan örtüler, küçiik vazolarda yaban çiçekleri. Kapının üstünde
YABAN
MUTFAĞI yazıyordu.
“Buraya gelmeyeli uzun zaman oldu. Seçme Ģansımız yok. ne
yakalamıĢlarsa,
ne toplamıĢlarsa onu piĢirirler.” Yapay bir korkuyla kaĢlarını kaldırınca,
kahkaha
attım. Garson içki sipariĢlerimizi aldı Christiani görünce kızarmıĢtı. Sarı
uzun
perçemlerinin arkasına gizlenerek göz temasından kaçmıyordu. Onu
beğeniyordu.
Yalnu ; değilim!
“Ġki kadeh Pinot Grigio," dedi Christian otoriter bir sesle. Si* j
nirlenerek
dudaklarımı büzdüm.
“NeT diye çıkıĢtı.
“Ben diyet kola istiyordum,” diye fısıldadım.
Gri gözleri kısıldı, kafasını salladı.
Tinot Grigio düzgün bir Ģaraptır ve Ģansımıza ne yemek çıkara onunla
iyi
gidecek,” dedi sabırla.
“ġansımıza ne çıkarsa mı?'
“Evet.” Göz alıcı kafa*yana*yatık gülümsemesiyle bakınca, midem
dalağımın
üstüne sıçradı. MuhteĢem gülümsemesini ona geri yansıtmamak elimde
değildi.
“Annem senden hoĢlandı.” dedi kuru bir sesle.
“Gerçekten mir Sözleri zevkten kızarmama neden olmuĢtu
"Ah, evet. Her zaman gey olduğumu düĢünmüĢtür."
Ağzım açıldı ve röportajdaki... o soruyu anımsadım. Ah, hayıf“Neden gey olduğunu düĢünüyorduk
“Çünkü beni hiçbir kızın yanında görmedi.”
“Ah, Ģu on beĢ taneden biriyle bile mi?*
Gülümsedi.
“Hatırlıyorsun. On beĢ tanenin hiçbiriyle."
"Ah.”
Usulca, “Biliyorsun, Anastasia, bu benim için de bir ilkler h*fJ sonu
oldu " dedi.
“Öyle mir
“Kimseyle birlikte* uyumamıĢ, kendi yatağımda seks yapmamıĢ ve
hiçbir kızı
Charlie Tangoyla uçurmamıĢ, hiçbir kadını annemle tanıĢtırmamıĢım!.
Bana ne
yapıyorsun böyleT* Gözleri yanıyor, yoğunlukları nefesimi kesiyordu.
Garson Ģarap kadehlerimizle geldi ve hızlı bir yudum içtim. Bana içini
mi
döküyordu yoksa gündelik bir gözlemde mi bulunuyordu?
“Bu hafta sonundan gerçekten keyif aldım." diye mınldandım. Gözlerini
bir kez
daha kıstı.
*0 dudağı ısırmayı kes.” diye homurdandı. “Ben de." diye ekledi
Dikkatimi bana gönderdiği yoğun, yakıcı ve seksi bakıĢtan
uzaklaĢtırmak için.
“Vanilya seks nedir?" diye sordum. Güldü.
„Dosdoğru seks. Anastasia. Oyuncak yok. ekleme yok." Omuz silkti.
"Biliyorsun,
Ģey... aslında bilmiyorsun, ama anlamı bu."
"Ah.” Oysa ben bizim yaptığımızın, tepesinde viĢne Ģekerlemesi olan
çikolata
dolgulu brownie seksi olduğunu sanıyordum. Ama hey. ben ne
biliyordum ki?
Garson bize çorba getirdi, ikimiz de biraz Ģüpheyle baktık.
Garson dönüp hıĢımla mutfağa dönmeden once. “Isırgan otu çorbası.”
diye
açıkladı. Christian‟ın onu görmezden gelmesinden hoĢlandığını
sanmıyordum.
Çorbadan çekingen bir yudum aldım. Çok lezzetliydi. Rahatlama
hissiyle,
Christiania aynı anda birbirimize baktık. Kıkırdadım. Christian baĢını
yana yatırdı.
“Çok hoĢ bir ses bu,” diye mırıldandı.
Merakım uyanarak. “Neden daha önce hiç vanilya seks yapmadın? Her
zaman...
Yani... Ģey. her zaman, o yaptığını mı yapıyordun?" diye sordum.
BaĢını ağır ağır salladı.
“Sayılır.” Sesi temkinliydi. KaĢları kısa bir süreliğine çatıldı; içsel bir
mücadeleye
girmiĢ gibi görünüyordu. Sonra kararını vermiĢ halde, kafasını kaldırdı.
“On beĢ
yaĢındayken, annemin arkadaĢla* °adan biri beni boĢtan çıkardı.“
“Ah.” Lanet olsun, çok küçük bir yaĢtı.
“Çok özel zevkleri vardı. Altı yıl boyıınca onun itaatkârı oldum* Omuz
silkti.
"Ah." Bu itirafı karĢısında beynim donmuĢ, iĢlemez hale gelmiĢti “Yani
ne
demek olduğunu biliyorum. Anastasia." Gözlen anlayıĢla parlıyordu.
Herhangi bir ses çıkarmayı baĢaramayarak durdum. Bilinçaltıc bile
sessizleĢmiĢti.
“Yani seksle tanıĢmam sıradan değildi.”
Merakım beni zorluyordu.
„'Yani üniversitede kimseyle çıkmadın?”
“Hayır.” Vurgulamak için kafasını salladı.
Kâselerimizi almaya gelen garson, konuĢmamızı kısa bir kesintiye
uğrattı.
O uzaklaĢmea. “Neden?* diye sordum.
Küçümseyici bir gülümsemeyle baktı.
“Gerçekten bilmek istiyor musun?”
“Evet"
“Ġstemedim. Tek istediğim ve ihtiyaç duyduğum oydu. He- aynca,
canıma
okurdu.” Sevgiyle gülümsedi.
Ah, bu kadar bilgi çok fazla... Ama daha fazlasını istiyordur: “Annenin
arkadaĢı
olduğuna göre, kaç yaĢındaydı?” Sırıtarak. “Bunu yapmamayı akıl
edecek kadar
büyüktü.” “Onu hâlâ görüyor musun?”
“Evet”
“Peki hâlâ... Ģey..." Kızardım.
“Hayır.” Kafasını salladı ve bana anlayıĢlı bir ifadeyle gülümsedi. “Çok
iyi bir
arkadaĢ.”
“Ah, annen biliyor mu?”
Bana bir aptal-olma bakıĢı attı.
"Elbette hayır.”
Garson geyik etiyle döndü, ama iĢtahım kaçmıĢtı. Ne itiraftı ama.
Ġtaatkâr
Christian... Ixinet olsun. Pinot Grigio'danbııyükbir yudum aldım. Elbette
haklıydı,
çok lezzetliydi. Tannm. bütün bu açıklamalar, düĢünecek ne çok Ģeyim
olmuĢtu.
Bunlan kafamda iĢlemek için zamana ihtiyacım vardı: yalnız kalınca,
dikkatim
varlığıyla dağıtmazken. O kadar baskın, öylesine alfa erkeğiydi ki.
Üstelik Ģimdi
denkleme bu bombayı atmıĢtı. Nasıl bir Ģey-olduğunu biliyor.
“Ama tam zamanlı değildi?” Kafam karıĢmıĢtı.
“ġey. her ne kadar onu sürekli görmesem de öyleydi. Zordu. Sonuçta
önce
lisede, sonra üniversiteydim. Yemeğim ve. Anastasia.“
"Gerçekten aç değilim. Christian.” Açıkladığın sır baĢımı döndürmeye
devam
ediyor.
Ġfadesi sertleĢti. "Ye." dedi sessizce. Fazla sessizce.
Gözlerimi ona diktim. Ergenliğinde cinsel istismara uğramıĢ bu adamın
sesi fazla
tehditkârdı.
Usulca, “Bana bir dakika verir misin?" diye mırıldandım. Gözlerini
kırpıĢtırdı.
'Tamam," dedi ve yemeğini yemeğe devam etti.
Ġmzayı atarsam böyle olacaktı demek. Bana emir verip duracaktı.
KaĢlanmı
çattım. Bunu istiyor muyum î Çatal bıçağıma uzandım ve geyik etinden
bir deneme
lokması kestim. Çok lezzetliydi.
“ġeyimiz... iliĢkimiz böyle mi olacak?" diye fısıldadım. “Senin bana
emirler
yağdıracağın bir iliĢki?‟ Ondan tarafa bakamıyordum.
“Evet,” diye mırıldandı.
“Anladım.”
“Ve dahası, bunu yapmamı isteyeceksin." diye eklerken sesi alçaktı.
Bundan samimiyetle Ģüpheliyim. Geyik etinden bir dilim daha «*ip
ağzıma
götürdüm.
"Büyük bir adım,” diye mırıldandım ve lokmamı yedim.
“Öyle. 4‟ Gözlerini yumdu ve kısa bir süre öyle kaldı. Tekrar Çığında,
gözleri iri ve
ciddiydi. “Anastasia, iç sesini dinlemelisin.
AraĢtırmanı yap. kontratı oku. Her yönünü tartıĢmaya açığım. Onçerinde
konuĢmak istersen, cumaya kadar Portland da olacağım' Kelimeler
ağzından hızla
dökülüyordu. “Beni ara. Belki de bir akĢam yemeği yeriz. Mesela
çarĢamba? Bu
iĢin yürümesini gerçekten istiyorum. Aslında hiçbir Ģeyi bu iĢin
yürümesini
istediğim kadar istemedim.”
Yakıcı samimiyeti, arzusu gözlerine yansıyordu. Anlamadığım temel
olarak
buydu. Neden ben? Neden o on beĢ kiĢiden herhanp biri değil? Ah.
hayır. Yoksa
ben de bu mu olacaktım? Bir sayı? On altı kiĢiden biri?
“On beĢinciye ne olduk deyiverdim.
ġaĢkınlık içinde kaĢlarını kaldırdı, sonra kaderine boyun eğmi* gibi
kafasını
salladı.
“Pek çok Ģey. Ama iĢin özü..." Duraksadı. Doğru sözcükler bulmak için
debelendiğini düĢündüm. “Uyumsuzluk." Omuz silkti “Ve benim seninle
uyumlu
olabileceğimi düĢünüyorsun?” “Evet."
“Artık hiçbiriyle görüĢmüyor musun?"
“Hayır, Anastasia, görüĢmüyorum. ĠliĢkilerimde tek eĢliyimdir ‟ Ah, iĢte
bu önemli
bir haber.
“Anlıyorum."
"AraĢtırmanı yap. Anastasia.”
Çatal bıçağımı bıraktım. Daha fazla yiyemeyecektim. “Hepsi bu mu? Bu
kadar mı
yiyeceksin?“'
Onaylayarak baĢımı salladım. Yüzünü buruĢturdu, ama hiçbir Ģey
söylememeyi
seçti. Rahat bir nefes aldım. Bu yeni bilgi yüzünden midem yanıyor,
Ģarap
yüzünden biraz baĢım dönüyordu Tabağındaki her Ģeyi silip süpürmesini
seyrettim.
Kurt gibi yiyordu Böyle müthiĢ bir fiziği korumak için egzersiz yapıyor
olmalıydı. Pijamalarının kalçalarından sarkıĢının davetsiz görüntüsü
zihnini canlandı. Görüntü
büsbütün dikkat dağıtıcıydı. Rahatsız bir kıvrandım. Kafasını kaldınp
bana bakınca
kızardım.
„ġu anda nc düĢündüğünü öğrenmek için her Ģeyi verirdim." diye
mırıldandı.
Ġyice kızardım.
Bana muzip bir gülümsemeyle baktı.
Tahmin edebiliyorum.” diye takıldı.
"Aklımı okuyamadığına seviniyorum."
“Aklını hayır. Anastasia, ama vücudunu dünden beri gayet iyi
lanıroldum." Sesi
manidardı. Bir ruh halinden diğerine nasıl böyle hızla geçebiliyordu? O
kadar
değiĢkendi ki. Ona ayak uydurması güçtü.
Garsona iĢaret ederek hesabı istedi. Ödedikten sonra ayağa kalktı ve
elini
uzattı.
“Gel." Elimi tutup beni tekrar arabaya götürdü. Bu ten tene tema?,
normalliği
ve mahremliğiyle. ondan o kadar beklenmeyecek bir Ģeydi ki. Bu sıradan
ve
Ģefkatli jesti, o odada. Kırmızı Acı Odasında yapmak istedikleriyle
bağdaĢtıramıyordum.
Olympia ile Vancouver arasındaki yol boyunca sessizdik: her ikimiz de
kendi
düĢüncelerimize dalmıĢtık. Dairemin önüne park ettiğimizde saat beĢti.
IĢıklar
yanıyordu. Kate evdeydi demek. Hiç Ģüphesiz toplanmakla meĢguldü;
tabii eğer
Elliot hâlâ orada değilse. Christian motoru kapattı ve ondan ayrılmam
gerektiğini
fark ettim.
Ġçeri gelmek ister misinT diye sordum. Gitmesini istemiyordum. Birlikte
geçireceğimiz zamanı uzatmak istiyordum.
“Hayır, yapmam gereken iĢler var." demekle yetindi. Bana bakarken.
ifadesini
anlamak güçtü.
Ellerime baktım ve parmaklarımı birbirine kenetledim. Birden
duygusallaĢmıĢtım. Gidiyordu. Uzanıp ellerimden birini tuttu ve usulca
ağzına
götürerek elimin üst kısmını öptü. Ne eski moda ve tatlı bir jestti.
Yüreğim ağzıma
gelmiĢti.
“Bu hafta sonu için teĢekkürler. Anastasia. Gerçekten... en iyisiydi.
ÇarĢamba?
Seni iĢten ya da baĢka bir yerden alınm"
“ÇarĢamba,” diye fısıldadım.
Elimi bir кег dalıa öptü ve kucağıma geri bıraktı. Arabadan indi. ®*°inı
tarafıma
dolaĢıp yolcu kapısını açtı. Neden böyle birden terk
edilmiĢ gibi hissetmiĢtim kendimi? Gırtlağıma bir yumru oturdu Beni
böyle
görmesine izin vermemeliydim. Yüzüme bir gülümsere« yerleĢtirerek
arabadan
indim. Kate‟le yüzleĢmem gerektiğini bile- n*k ve Kate‟le»
yüzleĢmekten nefret
ederek yoldan yukarı yürüdüm Yolun yansında durup ona baktım.
Kendimi, Çene
yukarı, Steek diye azarladım.
“Ah, bu arada, üzerimde senin iç çamaĢırın var.” Ona küçuîc bir
gülümseme
gönderirken, görebilsin diye, üzerimdeki baksınn lastiğini yukan çektim.
Christian‟ın ağzı Ģokla açılmıĢtı. Ne harika bir tepkiydi. Ruh halim o
anda değiĢti ve
için için, zıplayıp havayı yumruklama isteği duyarak eve girdim. EVET!
Ġçimdeki
tanrıça heyecan içindeydi.
Kate oturma odasında kitaplarını sandıklara yerleĢtirmek!« meĢguldü.
“Döndün demek. Christian nerede? Nasılsın?‟ Sesi hararetli, kaygılıydı
ve daha
ben merhaba diyemeden, yanıma sıçrayıp omuı- lan mı kavrayarak
dikkatle
yüzümü incelemeye koyuldu.
Lanet olsun... Kate‟in ısrarıyla baĢ etmem gerekecekti ve
konuĢamayacağımı
söyleyen, imzalı, yasal bir evrak elimi kolumu bağlıyordu. Bu sağlıklı
bir kanĢım
değildi.
“Ee, nasıldı? Aklımı senden alamadım. Tabü Elliot gittikten sonra.”
Muzip bir
ifadeyle sırıttı.
EndiĢesi ve yakıcı merakı karĢısında gülümsemeden durama dım, ama
birden
utanmıĢtım. Kızardım. Çok özeldi. Her Ģeyiyk Christian m sakladıklarım
görmek ve
bilmek. Ama ona bazı detayla vermek zorundaydım; yoksa beni rahat
bırakmayacaktı.
Kendimi ele veren mahcup gülümsememi gizlemeye çalıĢarak usulca.
“Ġyiydi.
Kate. Çok iyiydi, sanınm.“ dedim
“Sanınm mı?”
özür diler gibi omuz silktim. “KarĢılaĢtıracak bir verim değil mi?*
“Seni boĢalttı mı?‟
Lanet olsun. O kadar dobraydı ki. Kıpkırmızı kesildim.
"Evet.” diye geveledim.
Kate beni kanepeye çekti, oturduk. Ellerimi sıkıca tuttu
“Bu iyi." Bana hayretle bakıyordu. “Ġlk defandı. Vay canına. Christian
ne
yaptığım gerçekten biliyor olmalı."
Ah. Kate, bir bilsen.
"Benim ilk defam korkunçtu." diye devam ederek, uzgun bir komik surat
yaptı.
“Ah?" ĠĢte bu ilgimi çekmiĢti. Daha önce hiç açığa vurmadığı bir Ģeydi.
“Evet. Steve Patrone. Lise, penissiz sporcu." Ürperdi. “Çok sertti. Hazır
değildim. Ġkimiz de sarhoĢtuk. Bilirsin, tipik mezuniyet sonrası ergen
felaketi.
Iykkk. Bir deneme daha yapmaya karar vermem aylarımı aldı. Ve
onunla, yüreksiz
bay harikayla değil. Çok gençtim. Beklemekle doğru olanı yaptın."
“Kate. kulağa berbat geliyor."
Kate hüzünlü görünüyordu.
“Evet. BirleĢmeyle ilk orgazmımı yaĢamam neredeyse bir yılımı aldı ve
sen.. . ilk
defada yaĢadın, öyle mi?*
Utangaç bir tavırla baĢımı salladım. Ġçimdeki tanrıça yüzündeki sinsi ve
kendi
kendini tebrik eden gülümseme dıĢında, son derece ağırbaĢlı bir tavırla
bağdaĢ
kurmuĢ oturuyordu.
“Bekâretini kıçıyla dirseğini birbirinden ayırt edebilen birine vermene
sevindim."
Göz kırptı. Onu bir daha ne zaman göreceksin?*
“ÇarĢamba. AkĢam yemeği yiyeceğiz."
“Ondan hâlâ hoĢlanıyor musun, peki?'
“Evet. Ama Ģeyden emin değilin..., gelecekten.‟
“Neden?"
“O karmaĢık biri, Kate. Bilirsin iĢte. Benimkinden çok farklı bir
dünyada yaĢıyor.”
Büyük bahane. Ġnandırıcıydı da. Kır nun ,4cı
var ve beni seks kölesi yapmak istiyor dan çok daha iyiydi.
"Ah, lütfen. Parayı karıĢtırma. Ana. Ellıot. Christian m biriyle ^«asının
sıra dıĢı
olduğunu söyledi."
“Öyle mi?“ Sesim birkaç oktav yükselmiĢti.
Kendini fazla ele veriyorsun, Stcelc! Bilinçaltını uzun. sı«b parmağını
sallayarak
bana baktı, sonra çok fazla Ģey anlatırca Christianen beni dava
edebileceğini
hatırlatmak için adaletin te- razisine dönüĢtü. Ha... Ne yapacaktı? Bütün
paramı mı
alacaktı? “AraĢtırmamın" geri kalan kısmını yaparken. Google‟da
gizlilik ar.,
taĢmanı ihlalinin yaptırımlarını taratmayı unutmamalıydım. Olcu' ödevi
almıĢ
gibiydim. Belki not bile alırdım. Bu sabahki banyo deneyinden aldığım
Ayı
hatırlayıp kızardım.
“Ana, ne oldu?"
“Christianen söylediği bir Ģeyi hatırladım, o kadar."
Kate sevecen bir sesle, “Farklı görünüyorsun." dedi.
“Farklı hissediyorum. Biraz sızlıyor," diye itiraf ettim.
“Sızlıyor mu?”
“Biraz“ Kızardım.
Alaycı bir tiksintiyle. “Benimki de öyle. ġu erkekler.” detli “Hayvanlar."
Ġkimiz de
güldük.
“Senin de mi sızlıyor?” dedim.
“Evet... AĢın kullanımdan“
Kıkırdadım.
Kıkırdamam geçince, “Haydi bana aĢın kullanıma Elliot tar. bahset,”
dedim.
Barda sırada beklediğim zamandan bu yana il* kez gevĢediğimi
hissediyordum.
Bütün bunlan baĢlatan telefoc konuĢmasından. Bay Gre^e uzaktan uzağa
hayranlık besledi zamandan bu yana. Mutlu, karmaĢıklıktan uzak günler.
Kate kızardı. Aman Tanrım... Katherine Agnes Kavanagh kar Ģımda
Anastasia
Rose Steele‟e dönmüĢtü. Bana bir ceylan bakıĢı atu Daha önce bir
erkekle ilgili
böyle bir tepki verdiğini görmemiĢtir* Ağzım bir kanĢ açık kalmıĢtı.
Kate nerede?
Ona ne yaptın!
“Ah, Ana,” diye ağzından kaçırdı. “O. o kadar... her Ģey ki w biz Ģeyde...
ah...
gerçekten iyi.” Ġki kelimeyi bir araya getirini zorlanıyordu. Çok kötü
çarpılmıĢtı.
“Bence bana ondan hoĢlandığın» söylemeye çalıĢıyorsun."
Deli gibi sırıtarak baĢını salladı.
“Ve cumartesi onu göreceğim. TaĢınmamıza yardım edecek.' Ellerini
kavuĢturdu,
kanepeden fırlayıp parmak uçlarında pencereye gitti TaĢınma. Lanet
olsun. Ben.
etrafımızdaki paketleme kolilerine rağmen, o iĢi tamamen unutmuĢtum.
Takdirle. "Çok yardımsever bir davranıĢ," dedim. Onu da
tanıyabilecektim. Belki de
garip, rahatsız edici ağabeyi konusunda daha fazla ipucu sağlayabilirdi.
“Dün gece ne yaptın?" diye sordum. Kafasını yana eğdi ve kaĢ- lannı
seni-aptalne-yaptık-sanıyorsun der gibi kaldırdı.
"Üç aĢağı beĢ yukarı sizi yaptığınızı. Gerçi biz önce akĢam yemeği
yedik.” Sınttı.
“Sen gerçekten iyi misin? Biraz sersemlemiĢ görünüyorsun."
^SersemlemiĢ hissediyorum. Christian çok yoğun biri."
"Evet, nasıl olabildiğini gördüm. Ama sana karĢı iyi miydi?
Onu temin etmek için. “Evet,‟* dedim. “Gerçekten çok acıktım Bir
Ģeyler piĢireyim
mi?”
Kafasını salladı ve sandığa koymak için iki kitap daha aldı.
*On dört bin dolarlık kitaplarınla ne yapmak istiyorsun?“ diye sord«.
*Ona iade edeceğim"
„Gerçekten mi?‟
“Gerçekten fazla büyük bir hediye. Kabul edemem, hele Ģimdi." Katee
sırıttım,
baĢını sallayarak onayladı.
“Anlıyorum. Sana birkaç mektup geldi ve Jose saat baĢı anyor. S*8»
Çok mutsuz
geliyordu.”
„Aranm," diye geçiĢtirdim. Katee Jose den bahsedersem onu ^ ÇĠ| yerdi.
Mektupları yemek masasının üstünden toplayıp aç- baĢladım.
„Hey, mülakatlarım var. Önümüzdeki haftadan sonraki hafta, ^tle'da,
stajyer
yerleĢtirmeleri için."
“Hangi yayıneviyle?*
“Ġkisiyle de!"
“Not ortalamanın kapıları açacağını söylemiĢtim. Ana."
Elbette Kate'in The Seattle Times la ayarlanmıĢ bir stajyerliği vardı.
Babası
binlerini tanıyan binlerini tanıyordu.
“Elliot gitmen konusunda ne hissediyor?" diye sordum.
Kate mutfağa girdi ve bu akĢam ilk kez kederli görünüyordu.
“Anlıyor. Bir yanım gitmek istemiyor, ama birkaç hafta güneĢin altında
yatma
fikri çok cazip. Aynca. annem ısrar ediyor. Bu. Et han ve ben ücretli
çalıĢma
dünyasına doğnı yola çıkmadan önce, son gerçek aile tatilimiz olacak.*‟
Ben Amerika BirleĢik Devletlerinden hiç ayrılmamıĢtım ve Kate. anne
babası ve
kardeĢi Ethan‟la birlikte, iki koca hafta için Barbados‟a gidiyordu. Yeni
dairemizde
Kate‟siz kalacaktım. Tuhaf olacaktı. Ethan geçen yıl mezun olmasından
bu yana
dünyayı dolaĢıyordu. Kısa bir an. tatile çıkmadan önce onu görür
müyüm acaba
diye merak ettim. Öyle tatlı biriydi ki. Telefonun çalmasıyla
düĢüncelerimden
sıyrıldım.
“Jose olmalı.”
Ġç geçirdim. Onunla konuĢmam gerektiğini biliyordum. Telefonu
kaptım.
“Selam."
“Ana, dönmüĢsün!" Jose büyük bir rahatlamayla haykırdı.
“Belli ki." Sesimden alaycılık akıyordu ve telefona gözleri®* çevirdim.
Kısa bir an sessiz kaldı.
“Seni görebilir miyim? Cuma gecesi için özür dilerim. SarhoĢtum. Ve
sen... Ģey,
Ana, affet beni."
*Tabü ki. Seni affediyorum, Jose. Bir daha yapma, yeter. San* karĢı o
tür
duygulanm olmadığım biliyorsun.*‟
Hüzünlü, ağır bir iç geçirdi.
"Biliyorum, Ana. Ben sadece, seni Öpersem, duvgulannı değiĢtirebilirim
sandım."
“Jose seni kalpten seviyorum ve benim için çok önemlisin. Hiç sahip
olmadığım
ağabey gibisin. Bu değiĢmeyecek. Bunu biliyorsun." Onu hayal
kırıklığına
uğratmaktan nefret ediyordum, ama gerçek buydu.
"Yani artık onunla birlikte misin?" Sesi küçümseme doluydu.
"Jose. ben kimseyle birlikte değilim."
“Ama geceyi onunla geçirdin."
“Bu seni ilgilendirmez!"
"Mesele para mı?”
Cüreti karĢısında afallayarak, “Jose! Bu ne cüretf diye bağırdım.
“Ana." diye sızlandı ve aynı anda özür diledi. ġu anda dar kafalı
kıskançlığıyla
uğraĢacak durumda değildim. Ġncindiğini biliyordum, ama tabağım
Christian
Grey‟le dolup taĢıyordu zaten.
“Belki yann bir kahve falan içebiliriz. Seni aran m." UzlaĢmacı
davranıyordum. O
benim arkadaĢımdı ve onu çok severdim. Ama Ģu anda buna ihtiyacım
yoktu.
“O zaman yann. Ararsın değil mi?” Sesindeki umut kalbimi burktu.
“Evet... iyi geceler. Jose." Cevabını beklemeden telefonu kapattım.
Katherine elleri kalçalarında. “Bu da neyin nesiydi bovleT dedi.
Dürüstlük
politikasını benimsemeye karar verdim. Her zamankinden daha zorlu
görünüyordu.
“Cuma günü bana asıldı.”
“Jos£ mi? Ve Christian Grey? Ana feromonlann fazla mesai yapıyor
olmalı. O
aptalın aklı neredeydi acabaT Tiksintiyle baĢını salladı ve sandık
toplama iĢine geri
döndü.
Kırk beĢ dakika sonra, ev vapınu spesiyalitem lazanva için toplanma
iĢine ara
verdik. Kate bir ĢiĢe Ģarap açtı; kutulann ara- ^da yemek yiyerek, ucuz
Ģarabı
kafamıza dikerek ve TV deki *Kmalıklân izleyerek oturduk. Normallik
buydu. Son
kuk sekiz
saatlik deliliğin üstüne, o kadar lıoĢ ve yere indiriciydi ki. 0zama*
diliminin ilk
telaĢsız, azarlaması/ ve huzurlu yemeğini yiyordua Christian in yemekle
sorunu
ne? Kate tabakları kaldırırken bon d? oturma odasını toplama iĢini
bitirdim. Geriye
kanepe, televizyona yemek masası kalmıĢtı. BaĢka neye ihtiyacımız
olabilirdi
ki?Sad«* mutfak ve yatak odalarımızın toplanması kalmıĢtı ve
önümüzd? koca bir
hafta vardı.
Telefon bir kez daha çaldı. Elliot arıyordu. Kate bana göz kırçu ve on
dört
yaĢındaymıĢ gibi yatak odasına kaçtı. Tören konuĢmasa yazması
gerektiğini
biliyordum, ama görünüĢe bakılırsa Elliot daha önemliydi. Bu Grey
erkeklerinde ne
vardı? Onları böyle dikkat dı ğıtıcı. tamamen zapt edici ve dayanılmaz
kılan neydi?
ġarabımda: büyük bir yudum daha aldım.
TV kanallarım dolaĢtım, ama için için, iĢi ertelemeye çaktığımın
farkmdaydım. O
kontrat, çantamın yan tarafında pariık kırmızı bir delik açmak üzereydi.
Bu akĢam
okuyacak gücüm ve donanımım var mıydı?
BaĢımı ellerimin arasına aldım. Jose ve Christian. her ikis de benden bir
Ģeyler
istiyorlardı. Jose yle baĢ etmesi kolaydı. Ab* Christian... Christiani ele
almak ve
anlamak, beni aĢan.bambaĢka bir olaydı. Bir yanım kaçıp saklanmak
istiyordu. Ne
yapacaktık Yakıcı gri gözleri ve dumanı tüten yoğun bakıĢları gözümde
otlanırken
vücudum kasıldı, inledim. Burada bile değildi ve be: tahrik olmuĢtum.
Konu sadece
seks olamazdı, değil mi? Bu kahvaltıdaki nazik ĢakalaĢmasını,
helikopter gezisine
sevinme®- onu neĢelendirmesini, piyano çalıĢım, tatlı, içli ve ah-çokhüzün-'müziği hatırladım.
Çok karmaĢık bir insandı. Ve Ģimdi nedeni konusunda bir f-fr* sahiptim.
Ergenliğinden mahrum edilmiĢ, kötü kalpli Bayan Ro*** son figürünün
cinsel
tacizine uğramıĢ genç bir adamdı. Vaktin^ çok önce büyümesine
ĢaĢmamalıydı.
BaĢından geçenleri düĢünül kalbim hüzünle doldu. Tam olarak ne
olduğunu bilmek
için naiftim. ama araĢtırma biraz ıĢık tutmalıydı. Gerçekten bil^
istiyor muydum? Hakkında hiçbir bilgi sahibi olmadığım bu dünyayı
keĢfetmek
istiyor muydum? O kadar buvUk bir adımdı ki.
Onunla tanıĢmasaydım hâlâ tatlı, mutlu bihaber halimde olacaktım.
Aklım dün
geceye ve bu sabaha ve yaĢadığım inanılmaz, Ģehvetti cinselliğe kaydı.
Buna veda
etmek istiyordum. Bilinçaltını. Hayır! diye haykırdı, içimdeki tannça.
onunla sessiz,
Zen'e özgü bir fikir birliği içinde, kafasını sallıyordu.
Kate. ağzı kulaklarında, oturma odasına geri döndü. Belki de âĢık
olmuĢtu. Ona
ağzım açık bakakalmıĢtım. Daha önce hiç böyle davranmamıĢtı.
“Ana. ben yatıyorum. Çok yorgunum."
“Ben de. Kate.”
Beni kucakladı.
Tek parça halinde dönmene sevindim.” Özür diler gibi, usulca ekledi.
'Christian‟da bir Ģey var." Ona küçük, güven veren bir gülümsemeyle
bakarken,
içimden. Nereden biliyor, diye geçiriyordum. ĠĢte bu yüzden, ĢaĢmaz
önsezisi
sayesinde harika bir gazeteci olacaktı.
Çantamı alıp kayıtsız adımlarla yatak odama yürüdüm. Son günün cinsel
içerikli
gayretinden ve karĢı karĢıya olduğum uç noktada ikilemden bitkin
düĢmüĢtüm.
Yatağıma oturdum ve kahverengi zarfı Çantamdan dikkatle çıkanp
elimde
defalarca çevirdim. Christian'ın ahlaksızlığının boyutunu Öğrenmeyi
gerçekten
istiyor muydum0 öylesine göz korkutucuydu ki. Derin bir nefes aldım ve
yüreğim
ağzımda, zarfı yırtıp açtım.
BÖLÜM ON BĠR
Zarfın içinde bir yığın kâğıt vardı. Kalbim deli gibi çarpnu;-.
sürdürürken kâğıtları
çekip çıkardım ve arkama yaslanıp okumaya baĢladım.
KONTRAT
.2011 tarihinde hazırlanmıĢtır.
TARAFLAR
Bay CHRISTLAN GREY. 301 Escala, Seattle. \VA 98889 (“Hâkim”)
Bayan ANASTASIA STEELE, 1114 SW Green Sokağı. Daire 7, Haven
Heights,
Vancouver. WA 98888 (“Ġtaatkâr”)
TARAFLAR
1 AĢağıdaki maddelerin. Hâkim ve Ġtaatkâr arasındaki bağlayıcı
kontratın Ģartlan
olduğunu kabul ederler. TEMEL ġARTLAR
2 Bu kontratın temel amacı Ġtaatkâr ın Ģehvetini ve sınırlarını.
ihtiyaçlarına,
sınırlarına ve sağlığına saygı d“' yularak güvenle keĢfetmesidir.
3 Hâkim ve Ġtaatkâr, bu kontrat Ģartlan altında yajaıt1" her Ģeyin rızayla
ve gizli
olacağını ve bu kontratla sabitlen#1 fikir birlieinp vjınlmıe cmırlarfl vp
fniveıtlik
prosedürlen0**
("BaĢlangıç Tarihi'
tabi olacağını kabul ederler. Ek limitler ve güvenlik prosedürleri
özerinde yazılı
olarak anlaĢılabilir.
4 Hâkim ve Ġtaatkâr. HIV. uçuk ve hepatit dâhil olmak ve bunlarla sınırlı
olmamak
üzere, cinsel, ciddi, bulaĢıcı va da hayatı tehdit eden hastalıklardan
muzdarip
olmadıklarını garanti ederler. Bu kontratın süresi ya da uzatılmıĢ süre
boyunca
(aĢağıda belirtildiği gibi) taraflardan birine bu tür herhangi bir hastalığın
teĢhisinin
konması ya da farkına varılması durumunda, söz konusu taraf diğerini
derhal ve
taraflar arasında herhangi bir fiziksel temas öncesinde bilgilendireceğini
kabul
eder.
5 Yukarıdaki garanti, anlaĢma ve sorumluluklara (ve yukarıdaki Z.
Madde altında
kabul edilen her tür ek sınır ve güvenlik prosedürüne) bağlılık, bu
kontrat için
esastır. Her tür ihlal kontratı derhal geçersiz kılacaktır ve taraflar her tür
ihlalin
sonuçlarından birbirlerine karĢı tam sorumlu olmayı kabul ederler.
6 Bu kontrattaki her Ģey. yukarıdaki 2-5 arası maddelerle sabitlenen
temel amaç
ve Ģartlar ıĢığında okunmalı ve yorumlanmalıdır.
ROLLER
7 Hâkim, Ġtaatkâr ın sağlığından, düzgün eğitilmesinden, rehberliğinden
ve
disiplininden sorumludur. Bu eğitimin doğasına, rehberliğine ve
disiplinine,
gerçekleĢtirileceği zaman ve yere, bu kontratta sabitlenen ve yukandaki
3. Madde
altında ek olarak kabul edilen anlaĢılmıĢ Ģartlar, sınırlamalar ve
güvenliklere tabi
olarak Hâkim karar vermelidir.
8 Hâkim'în bu kontratla belirlenmiĢ ya da yukandaki 3. Madde‟ye ek
olarak kabul
edilmiĢ Ģartlan, sımrlamalan ve güvenlik prosedürlerini yerine
getirememesi
durumunda, itaatkâr kontratı bir an önce sonlandırmaya ve Hâkinim
hizmetini
ihbarsız terk etmeye yetkilidir.
O Bu hüküm ve yukarıdaki 2*5 maddelerine tabi olarak. Ġtaatkâr.
Hâkime her
konuda hizmet ve itaat etmek durumundadır. Bu kontratla belirlenmiĢ ya
da
yukarıdaki 3. Maddeye ek olarak kabul edilmiĢ Ģartlar, sınırlamalar ve
güvenlik
prosedürlerine tabi olarak Ġtaatkâr, Hâkime sorgusuz ve tereddütsüz
talep ettiği
her tür zevki sunmalı ve eğitimini, rehberliğini ve disiplinini hangi biçim
altında
olursa olsun, kabul etmelidir.
BAġLANGIÇ VE DÖNEM
10 Hâkim ve Ġtaatkâr bu kontrata. BaĢlangıç Tarihinde, doğasının
tamamen
farkında olarak girerler ve Ģartlarına istisnasız uyma sorumluluğunu
yüklenirler.
11 Bu kontrat. BaĢlangıç Tarihi‟nden itibaren üç takvim ayı boyunca
(“Dönem")
geçerli olacaktır. Donemin sona ermesiyle, taraflar bu kontrat ve bu
kontratın
altında yapılan düzenlemelerin tatmin edici olup olmadığı ve her iki
tarafın
ihtiyaçlarının karĢılanıp karĢılanmadığı hususunda görüĢeceklerdir. Her
iki taraf da
Ģartlan, ya da altında yaptıklan ayarlamaları, düzenlemelere açık olan bu
kontratın
uzatılmasını talep edebilir. Böyle bir uzatmada anlaĢılmaması
durumunda, bu
kontrat sonlanacak ve iki taraf da hayatlanna ayn ayrı devam etmekte
özgür
olacaklardır.
MÜSAĠTLĠK
12 Ġtaatkâr, Dönem boyunca her hafla cuma akĢamlarından pazar
öğleden
sonraya kadar. Hâkim tarafından belirlenecek zamanlarda CTahsis
EdilmiĢ
Zamanlar”). Hâkim için müsait olacaktır. Daha fazla tahsis edilmiĢ
zaman olup
olmayacağı, o duruma mahsus ve karĢılıklı olarak belirlenecektir.
13 Hâkim, Ġtaatkâr‟ı hizmetinden her an ve her sebepte kovma hakkını
saklı
tutar. Ġtaatkâr, salıverilmesini her an talen edehilir VA Hu tür bir talep
sadece
Hâkim in bilecep Ģekilde ve sadece Ġtaakâr'ın yukarıdaki 2-5 ve 8 no‟lu
Ģartlardaki haklanna tabi
olarak sunulabilir.
YER
14 Ġtaatkâr. Tahsis EdilmiĢ Zamanlar ve kabul edilmiĢ ek zamanlar
süresince.
Hâkim taraûndan belirlenmek yerlerde hazır olacaktır. Hâkim, itaatkârın
bu amaçla
yaptığı her tür masrafın kendisi tarafından karĢılanmasını sağlayacaktır.
HĠZMET HÜKÜMLERĠ
15 AĢağıda belirtilen hizmet hükümleri tartıĢılıp kabul edilmiĢtir ve
Dönem
boyunca, her iki tarafça sadık kalınacaktır. Taraflar bu kontratın
Ģartlarının ya da
hizmet hükümlerinin kapsamadığı birtakım durumların oluĢabileceğini
ve birtakım
meselelerin tekrar pazarlık edilebileceğini kabul ederler. Böyle
durumlarda,
değiĢiklik olarak yeni maddeler önerilebilir. Her tür yeni madde ya da
değiĢiklik her
iki tarafça kabul edilmeli, belgelenmeli, imzalanmalı ve yukandaki 2 ve
5 no‟lu
maddeler altında belirlenen temel Ģartlara tabi olmalıdır.
HÂKĠM
15.1- Hâkim her zaman Ġtaatkârın sağlık ve güvenliğim önceliği kabul
etmelidir.
Hâkim hiçbir zaman Ek 2de de- taylandınlan ya da taraflardan birinin
güvensiz
kabul ettiği herhangi bir aktiviteye katılmasını talep ya da rica edemez
ya da
buyuramaz. Hâkim, itaatkâr m hayatında ciddi bir hasara ya da riske
neden olacak
hiçbir eyleme giriĢmeyecek, giriĢilmesine izin vermeyecektir. 15.
Maddenin gen
kalan alt maddeleri bu hükme ve yukandaki 2*5 no‟lu maddelerde kabul
edilen
temel meselelere göre okunmalıdır.
152- Hâkim. Dönem boyunca. Ġtaatkârı, sahiplenmek, hükmetmek ve
disiplüıe
etmek üzere kendisinin olarak etmektedir. Hâkim. Tahsis Edilen
Zamanlarda ya da
herhangi bir ek zamanda Ġtaatkâr ın bedenini cinsel olarak ya da sair
Ģekillerde
uygun gördüğü biçimde kullanabilir. 15.3* Hâkim. Ġtaatkâra kendisine
gerektiği
gibi hizmet edebilmesi için gerekli her tür eğitim ve rehberliği
sağlayacaktır.
15.4- Hâkim. Ġtaatkârın kendisine hizmetinde görevlerim yerine
getirebileceği,
istikrarlı ve güvenli bir ortam sağlayacaktır.
15.5- Hâkim, itaatkârı kendisine itaat rolünü tam olarak yerine
getirebilmesi ve
kabul edilemez davranıĢların men edilmesi için gerekli Ģekilde disipline
edebilir.
Hâkim, disiplin amacıyla, kendi kiĢisel zevki ya da belirtmek zorunda
olmadığı
baĢka herhangi bir nedenden Ġtaatkârı kamçılayabilir, kırbaçlayabilir,
tokatlayabilir
veya bedenen uygun gördüğü Ģekilde cezalandırabilir.
15.6* Eğitim ve disiplinin idaresi sırasında. Hâkim, Ġtaatkârın
vücudunda hiçbir
kalıcı iz bırakılmadığından ya da tıbbi bakımı gerektirecek hiçbir
yaralanmanın
yaĢanmadığından emin olmalıdır.
15.7* Eğitim ve disiplinin idaresi sırasında, Hâkim, disiplinin ya da
disiplin amacıyla
kullanılan gereçlerin güvenli olduğundan, ciddi zarar verecek Ģekilde
kullanılmadığından ve bu kontratla tanımlanmıĢ ve detaylanmıĢ sınırlan
aĢmadığından emin olmalıdır.
15.8- Hastalık ya da yaralanma durumunda, Hâkim, kendisi tarafından
gerekli
görüldüğü durumlarda Ġtaatkâr la ilgilenmeli, sağlığını ve güvenliğini
sağlamalı ve
tıbbi bakımı teĢvik etmeli ya da gerekli durumlarda emretmelidir. 15.9 Hâkim
kendi sağlığını korumalı ve risksiz bir ortam sağlamak için, gerekli
durumlarda tıbbi
bakım almalıdır- 15.10- Hâkim, Ġtaatkârını baĢka bir Hâkim‟e ödünç
vereni 15.11*
Hâkim. Tahsis EdilmiĢ Zamanlar da ya da herhanp bir nedenden eklenen
zamanda
ya da uzatma dönemindeGRĠNĠN LLLĠ IUNU
193
itaatkârı. sağlık ve güvenliğine gereken saygıyı göstererek kısıtlayabilir,
kelepçeleyebilir ya da bağlayabilir.
15.12- Hâkim, eğitim ve disiplin amacıyla kullanılan butun gereçlerin
her
zaman temiz, hijyenik ve güvenli durumda korunmasını sağlayacaktır.
ĠTAATKÂR
15.13- Ġtaatkâr. Hâkim‟i. artık Hâkim in genel olarak Donem boyunca
ve
özellikle Tahsis EdilmiĢ Zamanlar va da kabul edilmiĢ ek zamanlarda,
istediği
Ģekilde muamele edeceği malı olduğu anlayıĢıyla efendisi olarak kabul
eder.
15.14* Ġtaatkâr bu anlaĢmanın Ek l‟inde belirtilmiĢ kurallara
(“Kurallar“) uyacaktır.
15.15- Ġtaatkâr, Hâkim‟e onun uygun gördüğü her Ģekilde itaat edecek
ve her
zaman, becerileri el verdiğince. Hâkim‟e zevk vermek üzere hareket
edecektir.
15.16- Ġtaatkâr sağlığım korumak için gerekli her durumda, her tür tıbbi
bakımı talep etmeli ve almalı. Hâkim i oluĢabilecek sağlık sorunları
konusunda her
zaman bilgilendirmelidir.
15.17- Ġtaatkâr oral doğum kontrolü uygulayacak ve hamileliği
engellemek
için, reçete edildiği Ģekilde ve zamanlarda aldığından emin olacaktır.
15.18- Ġtaatkâr, Hâkinim gerekli gördüğü disiplin eylemini soruĢuz
kabul
edecek ve Hâkim karĢısında statü ve rolünü her zaman hatırlayacaktır.
15.19- Ġtaatkâr, Hâkim‟in izni olmadan kendine dokunmayacak ya da
cinsel
anlamda zevk vermeyecektir.
15.20- Ġtaatkâr. Hâkim tarafından talep edilen her tür cinsel aktiviteye
uyacak,
bunu hiç tereddütsüz ve tartıĢmasız yapacaktır.
15.21- Ġtaatkâr, Hâkim‟in uygulamaya karar verdiği hor tur kırbaçlama,
kamçılama, tokatlama, sopalama, kürekle
194
vurma ya da diğer disiplinleri, tereddütsüz, sorgulamadan ya da
yakınmadan kabul
edecektir.
15.22- Ġtaatkâr. Hâkim tarafından özellikle talimat verilmediği sürece,
doğrudan Hâkim in gözlerine bakmayacaktır. BakıĢlarını yerde tutacak
ve Hâkim'in
huzurunda sessiz ve saygılı bir tutum sergileyecektir.
15.23- Ġtaatkâr, Hakim‟e karĢı her zaman saygıyla davranacak ve ona
sadece
Efendim, Bay Grey ya da Hâkim'ın yönlendireceği benzer bir unvanla
hitap
edecektir.
15.24- Ġtaatkâr, izni olmadan Hâkime dokunmayacaktır.
AKTĠVĠTELER
16 itaatkâr taraflardan birinin güvensiz kabul ettiği ak- tivite ya da cinsel
eylemlere ya da Ek 2‟de detaylandınlan aktivitelere katılmayacaktır.
17 Hâkim ve Ġtaatkâr. Ek 3‟te belirlenen aktiviteler üzerinde tartıĢmıĢ ve
Ek 3‟te
bu aktiviteler konusundaki anlaĢmalarını yazılı olarak kayıt altına
almıĢlardır.
GÜVENLĠK KELĠMELERĠ
18 Hâkim ve Ġtaatkâr, Hâkim‟in Ġtaatkârdan talebin yapıldığı zamanda
fiziksel,
zihinsel, duygusal, ruhsal ve benzeri zarar oluĢmadan karĢılanamayacak
taleplerde
bulunabileceğinin farkındadırlar. Buna bağlı durumlarda. Ġtaatkâr bir
güvenlik
kelimesi (“Güvenlik Kelimesi(lerif) kullanabilir. Taleplerin ciddiyetine
bağlı olarak iki
Güvenlik Kelimesi'ne baĢvurulacaktır.
19 “San” Güvenlik Kelimesi, Hâkim‟in dikkatini Ġtaatkârın dayanıklılık
sımnna
yaklaĢtığına çekmek üzere kullanılacaktır.
20 “Kırmızı" Güvenlik Kelimesi, Hâkim‟in dikkatini. Ġtaatkâr‟m daha
fazla talebi
kaldıramayacağına çekmek üzere kullanılacaktır. Kelime söylenince,
Hâkim‟in
eylem* hızlı bir etkiyle tamamen son bulacaktır.
SONUÇ
21 AĢiiRKto imzası bulunan taler, hu kontratın hökûmlerini tam olarak
okuduk vc
anladık. Bu kontrat Ģartlanın özgün» kaimi ettik vc bunu aĢağıdaki
imzalarımızla
tasdikledik
Hâkim: Christian Grcy Tarih
itaatkâr: Anastasia Steele Tarih
196
EL Ja^
EK 1
KURALLAR
haaL
Ġtaatkâr. Hâkimin vereceği her tür talimata derhal, tereddüt ya da
çekince
olmadan ve süratle itaat edecektir. Ġtaatkâr, sert sınırlarla ana hatları
belirtilmiĢ
aktiviteler istisna olmak üzere (Ek „2). Hâkim tarafından uygun ya da
zevk verici
kabul edilen her tür cinsel faaliyeti kabul edecektir. Bunu hevesle ve
tereddütsüz
yapacaktır. UykuĠtaatkâr. Hâkimle birlikte olmadığı zamanlarda minimum yedi saatlik bir
uyku
uyuduğundan emin olacaktır.
übmL /r fK Ak L
Ġtaatkâr sağlığını ve iyiliğini korumak için önceden belirlenmiĢ yiyecek
listesinden
(Ek 4) düzenli olarak beslenecektir. Ġtaatkâr, meyve istisnası dıĢında,
yemek
aralarında atıĢtırm ayacaktır.
Giysiler.
Dönem boyunca, Ġtaatkâr sadece Hâkim‟in onayladığı giysileri
giyecektir. Hâkim,
Ġtaatkâra, kullanması gereken bir giysi bütçesi tahsis edecektir. Hâkim.
Ġtaatkârın
kıyafet alıĢveriĢine talep üzerine eĢlik edecektir. Hâkim‟in talep etmesi
durumunda.
Ġtaatkâr. Dönem sırasında. Hâkim‟in varlığında ya da uygun göreceği
zamanlarda.
Hâkim‟in talep edeceği her tür süsü takmakla mükelleftir. Egzersiz
Hâkim. Ġtaatkâra, zamanlan özel antrenör ve Ġtaatkâr arasında karĢılıklı
kararlaĢtırılmak üzere, haftada dört kez. özel antrenör eĢliğinde birer
saatlik
seanslar sağlayacaktır Özel antrenör, Hâkim'i. Ġtaatkâr ın ilerlemesi
hakkında
bilgilendirecektir.
GRĠNĠN ELLÎ TONU
197
lüm'Uiih&üAGu zeJJilt.
itaatkâr her zaman temiz, tıraĢlı ya da ağdalı olmaya özen gösterecektir.
itaatkâr.
Hâkim in seçtiği bir güzellik salonunu Hâki m iıı karar verdiği
zamanlarda ziyaret
edecek ve Hâkimm uygun gördüğü her tur bakımı yaptıracaktır. KiĢisel
Güvenlik
Ġtaatkâr aĢın içki içmeyecek, sigara içmeyecek ya da keyif verici ilaçlar
almayacak
ya da kendini herhangi bir gereksiz tehlikeye atmayacaktır.
Ġtaatkâr. Hâkim dıĢında kimseyle cinsel iliĢkiye girmeyeiçinde olacaktır.
DavranıĢının Hâkim üzerinde direkt bir yansıması olacağının
farkında olmalıdır. Hâkim in varlığı dıĢında iĢlenen her tür yanlıĢ eylem,
hatalı
davranıĢ ve kötii halden sorumlu tutulacaktır.
Yukarıdaki maddelerin herhangi birine uymadaki eksiklik derhal
cezalandırılacak,
cezanın içeriği Hâkim tarafından belirlenecektir.
EK 2
SINIRLAR
AteĢle oyun içeren eylem olmayacak.
Ġdrar yapma ya da dıĢkılamayı ya da bu eylemlerin ürünlerini içeren
hiçbir hareket
olmayacak, iğne, bıçak, delme ya da kan içeren hiçbir eylem olmayacak.
Jinekolojik tıbbi aletleri içeren hiçbir eylem olmayacak. Çocuk ya da
hayvan içeren
hiçbir eylem olmayacak. Ciltte kalıcı iz bırakacak hiçbir eylem
olmayacak.
Nefes kontrolünü içeren hiçbir eylem olmayacak.
Bedene elektrik akımı (dalgalı ya da direkt), ateĢ ya da alevin direkt
temasını
içeren hiçbir aktivite olmayacak.
çektir. Ġtaatkâr her zaman saygılı ve mütevazı bir tutum
198
^ t* JiOlu
EK 3
DĠĞER SINIRLAR
Taraflar arasında tartıĢılmak ve üzerinde anlaĢılmak suretiyle:
Ġtaatkâr aĢağıdakilere nza göstermekte midir?
• Mastürbasyon
• Vajinal iliĢki
-Kadına oral seks
• Vajinal yumruk sokma
• Erkeğe oral seks
-Anal ĠliĢki
• Meni yutma
• Anal yumruk sokma
Ġtaatkâr aĢağıdakilerin kullanımına nza göstermekte midir?
• Vibratör
-Kıç tıkacı
-Dildolar
• Diğer vajinal/anal oyuncaklar
Ġtaatkâr aĢağıdakilere nza göstermekte midir?
• Ġple bağlanma
• Deri kelepçelerle bağlanma
-Deri kelepçe/prangayla bağlanma
• Bantla bağlanma
• Diğer malzemelerle bağlanma
Ġtaatkâr aĢağıda ki Ģekillerde kısıtlanmaya nza göstermekle midir?
• Eller önde bağb
-Ayak bilekleri bağb
199
. Dirsekler bağlı
• Eller arkada bağlı . Dizler bağlı
. El bilekleri ayak bileklerine bağlı . Sabit nesnelere (mobilya vs)
bağlanma
- Askıya bağlanma
- Hareketli askıya bağlanma
Ġtaatkâr gözlerinin bağlanmasına razı mıdır?
Ġtaatkâr ağzıma bağlanmasına razı mıdır?
Ġtaatkâr ne kadar acıyı tecrübe etmeye isteklidir?
1 yoğun olarak hoĢlanmak. 5 yoğun olarak hoĢlanmamak olmak üzere:
1-2-3-4-5
Ġtaatkâr aĢağıdaki acı, ceza, disiplin biçimlerini kabul etmeye razı mıdır?
• ġaplak
• Kırbaçlama
• Isırma
• Genital kıskaç
• Sıcak balmumu
• Bastonla vurma
• Sopayla vurma
• Meme ucu kıskaçları
• Buz
• Diğer acı türleri ve metotları
Lanet olsun. Kendimi yiyecek listesini gözden geçirmeye ikna edecek
durumda
bile değildim. Ağzım kupkuru bir halde, güçlükle yutkunarak tekrar
okudum.
200
BaĢmı ıığulduyordu. Bütün bunlan nasıl kabul edebilirdim ki? I
görünüĢte benim
varanın içindi: ġehvetimi ve sınırlarımı güvenli bir I Ģekilde keĢfetmem
için. Ah,
haydi ama! Öfkeyle dudak büktüm. i konuda hianet ve itaat. Her konuda.
Ġnanamayarak baĢımı salladım Aslında, evlilik yeminleri de bu
kelimeleri içermiyor
muydu? Ġtaati Bu beni sarsmıĢtı. Çiftler bunu hâlâ söylüyorlar mıydı?
Sadece üç
ay. Sayılarının bu kadar çok olmasının nedeni bu muydu? Onlar, uzun
süre
tutmadığı için mi? Yoksa üç ayın sonunda canlarına tak ettiği için mi?
Her hafta
sonu mu? Çok fazlaydı. Kate i ya da yeni l iĢimde -bir iĢ bulduğumu
varsayarsakedinebileceğim arkadaĢlarım: göremeyecektim. Belki de
aym bir hafta sonu bana
kalmalıydı. Belki de regl olduğum günlerde. Kulağa çok pratik
geliyordu. Efendim
mı* Bana istediği gibi muamele edecekmiĢ! Lanet olsun!
Kamçılanma ya da kırbaçlanma düĢüncesi karĢısında ürperdim. ġaplak
yemek
büyük olasılıkla o kadar kötü olmazdı; genp aĢağılayıcı olacağı kesindi.
Ve
bağlanmak? Pekâlâ, ellerimi birbirine bağlamıĢtı. Bu... Ģey. çok seksiydi,
gerçekten
seksi. Belki de o kadar da kötü dmazdı. Beni baĢka bir Hâkim‟e ödünç
veremeyecekmiĢ Tabii ki vermeyecekti. Bu tamamen kabul edilmez bir
Ģey olurdu
Bütün bunları neden düĢünüyorum ki sanki?
Gözünün içine bakamayacakmıĢım. Daha biiyük bir tuhofld olabilir mi
acaba?
Ne düĢündüğünü anlamamın tek yolu buydu Aslında, kimi
kandırıyordum ki? Ne
düĢündüğünü hiçbir zamas anlamıyordum, ama gözlerine bakmak
hoĢuma
gidiyordu. Gürol gözleri vardı: büyüleyici, zeki, derin ve baskın sırlan
olan karan lık
gözler. Yakıcı, dumanlı bakıĢlarını hatırladım ve bacakları®) birbirine
bastırdım.
Ve ona dokunamayacaktım. Pekala, bunda ĢaĢılacak bir $£ yoktu. Ve bu
saçma
kurallar... Hayır, hayır. Bunu yapamazdık BaĢımı elerimin araĢma aldım.
Böyle iliĢki
olmazdı. Biraz uyuma}* ihtiyacım vardı. Harap haldeydim. Son yirmi
dört saat
içinde gtö' tiğim bütün fiziksel numaralar, açıkça çok yorucuydu. Ve
zihin-**'
olarak... Ah, Tannm. Bütün bunlar kaldıramayacağını kadar tV
laydı- Jose nin de diyeceği gibi, gerçek bir zihin becerme durumu Belki
de sabah,
bütün bunlar kotu bir Ģaka gibi gelmekten çıkacaktı
Ayağa fırladım ve hızla üstümü değiĢtirdim. Belki de Kale'm pembe
pazen
pijamalarını ödünç almalıydım. Etrafımda güven veren, rahatlatıcı bir
Ģey olsun
istiyordum. Üzerimde tiĢörtüm ve uyku Ģortumla banyoya gidip
diĢlerimi
fırçaladım.
Banyo aynasında kendime baktım. Bunu ciddi addı dulunum olamazsın.
Bilinçaltını her zamanki alaycı hali gibi değil, çok aklı baĢında ve
mantıklı
konuĢuyordu, içimdeki tanrıça beĢ yaĢındaki bir kız gibi el çırparak
yukan aĢağı
zıplıyordu. Lütfen, yap burn*. Yöfea bir yığın kedi ve klasik romandan
baĢka
arkadaĢlık edecek kimsemiz olmayacak.
Hayatım boyunca çekim hissettiğim tek erkek, beraberinde lanet olası
bir
kontrat, bir kamçı ve daha b:r dünya meseleyle gelmiĢti. Pekâlâ, cn
azından bu
hafta sonu onun keyfini çıkarmıĢtım, içimdeki tanrıça zıplamayı kesti ve
dingin bir
gülümseme takındı. Kendim beğenmiĢ bir tavırla kafasını sallayarak
dudaklarını
oynattı: Ah. ati... Christian'm elleri ve ağzının üzerimde, vücudunun
benimkinin
içindeki varlığını hatırlayınca kızardım. Gözlerimi yumdum ve
kaslarımın derinden,
çok derinden çekilmesinin tanıdık, enfes duygusunu yaĢadım. Bunu
tekrar tekrar
yapmak istiyordum. Belki de bu iĢe sadece seks için girsem, bunu kabul
eder
miydi? ġüpheliydim.
Ġtaatkâr bir insan mıydım? Belki de öyle bir izlenim yaratıyordum. Belki
de
röportajda onu yanlıĢ yönlendirmiĢtim. Utangaçtım. e'1«... ama itaatkâr?
Kate'in
bana zorbalık etmesine izin veriyordum, aynı Ģey miydi? Vo o diğer
sınırlar,
Tanrım. Zihnim allak bullaktl, *wa tartıĢmaya açık olduklarından
emindim.
Ağır adımlarla yatak odama döndüm. Bütün bunlar düĢünmek Kin biraz
fazlaydı. Net bir dimağa, soruna taze sabah yaklaĢımına ^tiyaom vardı.
Can sıkıcı
evrakları sırt çantama koydum. Yann... yann yeni bir gündü. Yatağa
tırmanıp ıĢığı
söndürdüm ve gözlerimi tavana dikip yattım. Ah. keĢke onunla hiç
tanıĢmadaydım.
Ġçimdeki t<nnça kafasını sallıyordu. O da ben de bunun bir yalan
olduğunu
*%orduk. Kendimi hiç bu kadar hayat dolu hissetmemiĢtim. Göz202
t L «la**,
lirimi yumdun) ve dört direkli yataklar, prangalar ve yoğun gn gözlerle
dolu tok tük
rüyalar gördüğüm elerin bir uykuya daldım
Ertesi sabah beni Kate uyandırdı.
“Ana. sana seslenip duruyorum. Baygın falan olmalısın."
Gözlerimi isteksizce açtım. Kate sadece kalkmakla kalmam:? koĢuya da
çıkmıĢtı.
Çalar saatime baktım. Sabahın sekiziydi. Kuta! Musa aĢkına, tam dokuz
saattir
uyuyordum.
Uyku mahmurluğuyla. “Ne var?" diye homurdandım.
“Kapıda sana bir Ģey teslim etmeye gelmiĢ bir adam var. Ġma atman
gerekiyor."
“Ne?"
“Haydi. Büyük bir Ģey. Ġlginç görünüyor." Heyecan içinde ağırlığım bir
ayağından diğerine vererek oturma odasına geri dondu Yataktan
güçlükle kalktım
ve kapının arkasında asılı duran sabahlığımı kaptım. Oturma odamızda,
elinde
büyük bir kutu tutan, atkuyruklu, Ģık bir adam duruyordu.
“Merhaba," diye mırıldandım.
“Size çay yapayım." Kate telaĢla mutfağa yürüdü.
“Bayan Steele?”
Ve paketin kimden geldiğini hemen anladım.
Temkinli bir tavırla, “Evet,” dedim.
“Burada sizin için bir paket var. ama kurmanı ve size kullanacağınızı
göstermem
gerekiyor."
“Gerçekten mi? Bu saatteT
“Ben sadece emirleri uyguluyorum, hanımefendi.” YÜIÜP^ etkileyici,
ama
profesyonel bir bana-zorluk -çıkart mayın gülün**‟ mesi belirdi.
Az önce bana hanımefendi mi dedi? Bir gecede on yaĢ birimi
yaĢlanmıĢtım.
Öyleyse bile, nedeni Ģu kontrattı. Midem tiksin tiyle buruĢtu.
“Pekâlâ, nedir bur
“Bir MacBook Pro."
“Eminim öyledir. Gözlerimi çevirdim.
*•N0110/. dükkânlarda satıĢa sunulmadı, hanımefendi. Apple'm son
ürünü."
Neden hiç ĢaĢırmamıĢtım? Derin bir iç geçirdim
"ġuradaki yemek masasının üstüne kurabilirsiniz "
Kate‟in yanına mutfağa gittim.
Heyecanlı ve pür dikkat, büyük bir merakla. “NeymiĢ?” diye sordu. O da
iyi
uyumuĢ olmalıydı.
‟Christian'dan bir dizüstü bilgisayar."
“Sana neden bir bilgisayar gönderdi ki? Benimkini kullanabileceğini
biliyorsun."
KaĢlarını çattı.
Onun aklındaki Ģey için kullanamam.
“Ah, sadece ödünç verdi. Denememi istedi." Bahanem cılız kaçmıĢtı.
Ama Kate
baĢını onaylar gibi salladı. Ah, Tannm. Kate Kavanagh‟ı kandırmıĢtım.
Bu bir ilkti.
Bana çayımı uzattı
Mac bilgisayar havalı, gümüĢ rengi ve bayağı güzeldi. Çok büyük bir
ekranı vardı.
Christian Grev büyük Ģeyleri seviyordu. Oturma odasını, hatta bütün
dairesini
düĢündüm.
"Son iĢletim sistemine ve tam program donanımına sahip. Aynca bir
nokta beĢ
terabavtlık bir sabit diski de var. Boylece bol yeriniz olacak ve otuz iki
gigabaytlık
bir RAM‟ı da var. Ne için kullanmayı planlıyordunuz?”
"Ġmm. E*posta. H
Tıkanır gibi. “E-posta mı?" dedi. Yüzünde hafifçe tiksinmiĢ bir ideyle
kaĢla nnı
kaldırdı
“Ve belki internette araĢtırma." Özür diler gibi omuz silktim, geçirdi.
“Pekâlâ, bunda kablosuz N var ve Ģirin hesap detaylarıma kü*dum. Bu
bebek bu
gezegende hemen her yere gitmeye hazır* ^gisayara gıptayla bakıyordu.
"Hesap mı?"
"Yeni e-posta adresiniz."
Bir e-posta adresim mi var?
Ekrandaki bir ikonu iĢaret ederek benimle konuĢmayı sürdürdü, ama sesi
arka
plan sesinden farksızdı. Ne dediği hakkında en u/ak bir fikrim yoktu ve
dürüst
olmam gerekirse ilgilenmiyordum 4» Bana Ģunu nasıl açıp kapatacağımı
gösterseler yeterdi. Gerisisi hallederdim. Ne de olsa, dört yıldır Kate
mkini
kullanıyordum. Ka* gördüklerinden etkilenerek bir ıslık çaldı.
“Bu en son teknoloji." Bana kaĢlarını kaldırarak baktı. Gülümsemesini
bastırmaya çalıĢarak manidar bir sesle. “Pek çok kadı« çiçek, haydi
bilemedin
mücevher gelir." dedi.
Ona yüzümü buruĢturdum, ama kendime hâkim olamıyordu;: Ġkimiz de
kahkahalan koyuverince, bilgisayarı getiren adam bize ĢaĢkın bir
ifadeyle baktı.
Sözünü tamamladı ve teslimat notun, imzalamamı rica etti.
Kate onu yolcu ederken ben çay fincanımla bilgisayar baĢıaı geçip eposta
programım açtım. Beni Christian‟dan gelen bire-pcsu bekliyordu.
Yüreğim ağzıma
geldi. Christian Grey den bir e-posta- vardı. Gerilerek açtım.
Kimden: Christian Grey Konu: Yeni Bilgisayannız Tarih: 22 Mayıs
2011 23:15
Kim*: Anastasia Steele
Sevgili 8ayan Steele.
Umanm iyi uyumuĢsunuzdur ve kararlaĢtırdığımız gibi, bu biJg«^ iyi bir
amaç için
kullanırsınız.
ÇarĢamba akĢamki yemek için sabırsızlanıyorum.
2
Öncesinde, arzu ederseniz, e-posta aracılığıyla her tür yanıtlamaktan
mutluluk
duyarım. nu*u
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu ■„Cevapla4‟ tuĢuna tıkladım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Yeni Bilgisayarınız (ödünç)
Tarih: 23 Mayıs 2011 08:20 Kim*: Christian Grey
Çok iyi uyudum, teĢekkürler -tuhaf bir nedenden-. Efendim. Benim
anladığım bu
bilgisayarın bana ödünç verildiği, dolayısıyla benim olmadığıydı.
Ana
Neredeyse aynı anda bir cevap geldi.
Kimden: Christian Grey Konu: Yeni Bilgisayannız (ödünç)
Tarih: 23 Mayıs 2011 08:22 Kime: Anastasia Steele
Bilgisayar ödünçtür. Sınırsız olarak. Bayan Steele. Vurgunuzdan size
verdiğim
evrakı okuduğunuzu anlıyorum.
5« ana kadar herhangi bir sorunuz var mı?
206
*1**
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu Kendimi sırıtmaktan alamadım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Sorgulayan Zihinler Tarih: 23 Mayıs
2011 08:25
Kim«: Christian Grey
Çok fazla sorum var, ama e-posta için uygun değiller ve bazılarımın
yaĢamak için
çatıĢması gerekiyor.
twilic
Sınırsız kullanım için bir bilgisayar istemediğim gibi, ihtiyacım da yok.
Tekrar
görüĢene kadar, iyi günler. Efendim.
Ana /Tl
Cevabı yine hemen geldi ve beni gülümsetti. Klmdan: Christian Grey
Konu: Yeni Bilgisayarınız (yine söylüyorum ödünç) TWh: 23 May»
2011 08:26
Kim«: Anastasia Steefe
Hadi kaçtım, bebek.
Not: Ben de hayatımı kazanmak için çalıĢıyorum. Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Bilgisayarı kapatırken aptal gibi sırıtıyordum. Oyuncu bir Chrisâan'a
nasıl karĢı
koyabilirdim? iĢe geç kalacaktım. Pekâlâ, son haftamdı. Bay ve Bayan
Clayton
büyük olasılıkla beni rahat bırakırlardı IĢık hızıyla duĢa girdiğimde,
yüzümü ortadan
ikiye ayıran sımıĢımdan bir türlü kurtulamıyordum. Bana e-posta
göndermiĢti.
Küçük, deli- fiĢek bir çocuk gibiydi. Ve bütün endiĢeler kaybolmuĢtu.
Saçlarımı
yıkarken, ona e-postayla neler sorabileceğimi duĢundum. Elbette bv. tara
Ģeyleri
enine boyuna konuĢmak daha iyiydi. Ya biri hesabın: tadtleyecek
olursa? Bu
düĢünce kıpkırmızı kesilmeme neden olmuĢtu Çabucak giyindim. Kate‟e
acele bir
hoĢça kal dedim ve Clayton Ytaki son haftama doğru yola çıktım.
Saat on birde Jose aradı. "Hey. kahve içiyor muyuz?" Eski Jose gibiydi.
ArkadaĢım
Jose gibi. Christian'ın dediği gibi, onun için ne demiĢti. “Talibim” gibi
değildi. lykk.
"Elbette. ĠĢteyim. Mesela, saat on ikide burada olabilir misin?* “O
zaman
görüĢürüz.”
Telefonu kapattı, ben de boya fırçalarının eksiklerini tamamlamaya ve
Christian
Grey ile kontratını düĢünmeye geri dondum Jose dakikti. Dükkândan
içeri zıp zıp
zıplayan koyu renk gözlü bir köpek yavrusu gibi daldı.
“Ana.” Bütün diĢlerini ortaya seren, göz alıcı Ispanyol-Amerikalı
gülümsemesiyle
bakarken, ona daha fazla kızgın kalamazdım “Selam, Jose.” Onu
kucakladım.
“Açlıktan ölüyorum. Bayan Clayton a öğle yemeğine gideceğimi haber
vereyim."
Yerel kafeye doğru yürürken, Jose nin koluna girdim. Bu normallik Kin
öylesine
minnettardım ki. Tanıdığım ve anladığım biliyleydim. “Hey, Ana,” diye
mırıldandı.
“Beni gerçekten affettin mi?* "Jos£, sana hiçbir zaman uzun süre kızgın
kalamayacağımı
itiyorsun."
Sırıttı.
Eve dönmek için sabırsızlanıyordum. Christian‟a e-posta gondem*. nin
cazibesi
büyüktü ve belki de anıĢtırma projeme baĢlayabilirdi» Kate dıĢanda bir
yerdeydi;
bu yüzden yeni dizüstu bilgisayarı hen** açtım ve e-postama tıkladım.
Elbette
gelen kutusunda. ChmtU- Greyden bir e-posta bekliyordu. Sevinçten
neredeyse
yerimd« sıçrayacaktım.
Kimden: Christian Grey Konu: Hayatını Kazanmak Ġçin ÇalıĢmak Tarih:
23 Mayıs
2011 17:24 Kime: Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele.
ĠĢte iyi bir gün geçirdiğinizi umuyorum.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu “Cevapla” tuĢuna tıkladım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Hayatını Kazanmak Ġçin ÇalıĢmak
Tarih: 23 Mayıs
2011 17:48 Kim«: Christian Grey
Efendim... ĠĢte çok iyi bir gün geçirdim. TeĢekkürler.
Ana
Kimden: Christian Grey -- -Konu: ĠĢi Yapın!
Tarih: 23 Mayıs 2011 17:50 Kime: Anastasia Steele
Bayan Steele,
iyi bir gün geçirmiĢ olmanıza çok sevindim E*posta göndermekle
birlikte, araĢtırma
yapmıyorsunuz. Christian Grey
CEO, Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Sıkıntı
Tarih: 23 Mayıs 2011 17:53 Kime: Christian Grey
Bay Grey, bana e-posta göndermeyi bırakırsanız görevime
bulayabilirim.
Bir A daha almak isterim.
Ana
Kollarımla kendimi sardım.
Kimden: Christian Grey Konu: Sabırsız Tirih: 23 Mayıs 2011 17:55
Kime: Anastasia
Steele
210
Bayan Steele,
Bana e-posta göndermeyi bırakın ve görevinizi yapın.
Ben de bir A daha vermek isterim.
ilki fazlasıyla hak edilmiĢti.;)
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Christian Grey bana göz kırpan bir gülen surat göndermiĢti... Ah,
Tanrım.
Google‟ı açtım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Internet AraĢtırması Tarih: 23 Mayıs
2011 17:59
Kime: Christian Grey
Bay Grey,
Arama motoruna ne yazmamı önerirsiniz? Ana
Kimden: Christian Grey Konu: Internet AraĢtırması Tarih: 23 Mayıs
2011 18.02
Klm«: Anastas'ıa Steele
Bayan Steele.
Her zaman Wikipedia‟yta baĢlayın.
Sorunuz olmadığı sürece, baĢka e-posta yok.
5RĠNĠN ELLĠ TONU
Anlajıld1 mı?
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Patronluk!
Tarih: 23 Mayıs 2011 18:04 Klm«: Christian Grey
Evet... £fendim.
Fazla patronluk taslıyorsunuz.
Ana
Wmd*n: Christian Grey Konu: Kontrol Bende T»»th: 23 Mayıs 2011
1806 w">«
Anastasia Steele
*"*««1», en ufak bir fikrin yok.
P*k4|4. bdld artık bazı ipuçları edinmiĢindir.
^'yap.
Chri«i»n Grey
®rey ġirketler Topluluğu
Wikipedia*ya Ġtaatkar yazdım.
Yarım saat sonra biraz midem bulanıyordu ve dürüst olmac gerekirse
iliklerime
kadar Ģoke olmuĢtum. Bu ıvır zıvırlan gerçekte; kafamın içinde istiyor
muydum?
Tanrım, Kırmız» Acı Odasında yaptığı Ģey bu muydu? Gözlerim
ekranda
oturuyordum ve bir yarum, çok nemli ve çok vakm zamanda tanıĢtığım,
bütünün
ayrılmaz bir parçası olan bir yanım, ciddi anlamda tahrik olmuĢtu. Ah.
Tannm... Bu
Ģeylerin bir kısmı o kadar seksiydi ki. Ama bana göre miydi'' Lanet
olsun... Bunu
yapabilir miydim? Biraz nefes almaya ihtivam vardı. DüĢünmeye
ihtiyacım vardı.
BÖLÜM ON ĠKĠ
Hayatımda ilk kez. istey erek koĢuya çıktım. Çirkin, hiç kullanılmayan
spor
ayakkabılarımı, bir eĢofman altı ve bir tiĢört buldum. Hafızamda
canlandırdıkları
anılar karĢısında kızararak saçlanmı iki yandan topladım ve iPod'umu
taktım. O
teknoloji harikasının karĢısında daha fazla oturup biraz daha rahatsız
edici
materyal okuyamayacaktım. Bu fazla, sinir bozucu enerjinin bir kısmını
atmalıydım.
Samimi olmak gerekirse, aklımdan Heathman Oteline kadar koĢmak ve
kontrol
manyağından seks istemek geçiyordu. Ama bu. beĢ mil demekti ve beĢi
bırakın, bir
mil koĢabileceğimden bile emin değildim: elbette beni reddedebilirdi v?
bu
aĢağılanmanın ötesine geçerdi.
Ben kapıdan çıkarken, Kate de arabasından eve doğru geliyordu. Beni
görünce
az kalsın alıĢveriĢ torbalarını düĢürüyordu Ana Steele spor
ayakkabılarını giymiĢ. El
salladım ve sorçu için durmadım. Ciddi ciddi yalnız kalmaya ihtiyacım
vardı.
Kulağımda Snow Patrolla mat ve camgöbeği mavi alacakaranlığın içim*
daldım
Parkın içinden koĢtum. Ne yapacağım? Onu istiyordum, ama rjnun
Ģartlanyla istiyor
muydum? Bilmiyordum. Belki istediklerim «nusunda pazarlık
etmeliydim. O saçma
sapan kontratı satır sa- tlr gözden geçirip neyin kabul edilebilir, nevin
edilemez
olduğuna kakmalıydım. AraĢtırmam, bunun yasal olarak
dayaklamayacak k^'y
olduğunu göstermiĢti. Bunu o da biliyor olmalıydı. ĠliĢkideki ^metreleri
belirlediğini
anlamıĢtım. Ondan neler bekleyebilece- veonun benden neler -tam
itaatimibeklediğini açıklnvrdu.
214
Ona bunu vermeye hazır mıydım? Bunu yapabileceğimden bile edin
değildim.
Beni rahatsız eden tek bir som vardı: Christian neden böylçydy Çok
küçük yaĢta
baĢtan çıkarıldığı için iniydi? Bilmiyordum. Hâlâ o kadar gizemliydi ki.
Büyük bir ladin apacının yanında durdum ve ellerimi dizlerin« yaslayıp
derin
derin soluyarak mis gibi havayı içime çektim. Ah. çok iyi gelmiĢti,
temizlendiğimi
hissediyordum. Kararım güçleniyordu Evet. Ona neyin uygun olduğunu,
neyin
olmadığını söylemeliydin Ona düĢüncelerimi e-postayla
göndermeliydim: çarĢamba
günü «ir tartıĢırdık. Derin, anndıncı bir nefes aldım ve daireye doğru gen
koĢmaya
baĢladım.
Kate, Barbados tatili için, sadece onun yapabileceği bir alıĢveriĢ
yapmıĢtı.
BaĢlıca parçalar bikiniler ve onlan tamamlayan pano lardaıı oluĢuyordu.
Ġçlerinde
muhteĢem görünecekti, ama yinede beni oturttu ve hepsini tek tek
üstünde
denerken yorum yaptırdı •'MuhteĢem görünüyorsun, Kate.” demenin çok
farklı
yolu yoktu Bunu kasten yapmadığım biliyordum, ama koli toplama
bahanesijk
üzgün ve ter içinde kalmıĢ popomu odama sürükledim. Kendice daha
yetersiz
hissetmem mümkün müydü acaba? MüthiĢ tekno lojiyi de yanımda
götürerek
bilgisayarı masamın üstüne koyduc Christian‟a e-posta yazdım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: ġok1
Tarih: 23 Mayıs 2011 2033 Kime: Christian Grey
Tamam, yeterince Ģey gördüm. Seni tanımak güzeldi.
Ana
“Gönder” tuĢuna bastıktan sonra, kuçuk yakama gülerek kendimi
kucakladın.
Bunu o da benim kadar komik bulacak mıydı acaba? Ah, latu't olsun,
büyük
olasılıkla hayır. Christian Grey, mizah duygusuyla ün yapmıĢ biri
değildi ki. Ama
mizah duygusunun var olduğunu biliyordum; tecrübe etmiĢtim. Belki de
fazla ilen
gitmi?- tim Cevabını bekledim.
Bekledim... bekledim. Çalar saatime baktım. On dakika geçmiĢi
Dikkatimi
kamımda çiçeklenen endiĢeden uzaklaĢtırmak için. Kate'e yapacağımı
söylediğim
Ģeyi yapmaya, odamı toplamaya baĢladım. ĠĢe kitaplarımı bir sandığa
tıkıĢtırmakla
baĢladım. Saat dokuz olduğunda, hiç ses çıkmamıĢtı. Belki de
dıĢarıdaydı. Ġpod
kulak- lıklanmı takıp Snow Patrolu dinlerken suratımı astım ve kontratı
yeniden
okuyup yorumlarımı yapmak için masanın baĢına prçiim Neden yukarı
baktığımı
bilmiyordum, belki gözümün ucuyla kiıçük bir hareket yakalamıĢtım,
ama
baktığımda, odamın giriĢinde durmuĢ beni dikkatle izliyordu. Gri
pamuklu pantolon
ve beyaz keten gömlek giymiĢti ve elindeki araba anahtarlarım
çeviriyordu.
Kulaklıkları çekip çıkardım ve donup kaldım. Siktir.
"Ġyi akĢamlar, Anastasia.” Sesi sakin, ifadesi tamamen ortulû ve
anlaĢılmazdı.
Nutkum tutulmuĢtu. Onu beni uyarmadan içeri aldığı için içimden Kate'e
sövdüm.
Hâlâ eĢofmanlı, duĢ almamıĢ ve yapıĢ yapıĢ olduğumu hayal meyal fark
ettim. O
ise düpedüz muhteĢemdi, pantolonu yine kalçasından düĢecek gibi
duruyordu 'e
dahası o burada, yatak odamdaydı.
Kuru bir sesle, “E-postanın kiĢisel bir cevabı gerektirdiğim ^settim,”
diye
açıkladı.
Ağzımı açıp geri kapadım. Ġki defa. Saka tersine donmuĢtu. B»1 ya da
alternatif
bir evrende, her Ģeyi bir kenara bırakıp çıka- Eteğini asla ummazdım.
"Oturabilir miyimT diye sorarken, gözlerinde muzip bir ıĢıltı Gediyordu.
Tann‟ya
Ģükür, belki iĢin komik yanını prebilecrktı.
BaĢımı onaylayarak salladım. KonuĢma gücüm benden kaçmayı
bürüyordu.
Christian Grey yatağımda oturuyordu.
^10
“Yatak odanın neye benzediğini merak ediyordum." dedi
Etrafıma bakınarak kaçacak bir yer aradım. Hayır, kapı ve pencereden
baĢka
seçeneğim yoktu. Odam kullanıĢlı ve rahattı. Az sayıda beyaz hasır
mobilyam,
annemin geleneksel Amerikan yorganına merak saldığı dönemde yaptığı
yama iĢi
bir örtüniın ta marnladığı beyaz çift kiĢilik demir karyolam vardı. Örtü,
açık mavi ve
krem rengiydi.
“Burası çok dingin ve huzurlu.” diye mırıldandı. ġu anda dt- ğil... Sen
buradayken.
Sonunda omurilik soğanım amacını hatırladı. Nefes aldın “Nasıl olur
da?.."
Gülümsedi. „„Hâlâ Heathman‟dayım."
Bunu biliyordum.
“Bir Ģey içmek ister misin?” Nezaket, söylemek istediğim difer her Ģeye
baskın
gelmiĢti.
“Hayır, teĢekkürler. Anastasia.“ Göz alıcı, çarpık bir gülüme meyle
baĢını hafifçe
yana yatırdı.
ġey. benim bir içkiye ihtiyacım olacak gibi.
“Demek beni tanımak güzeldi?"
Hay. canına yandığım, gücenmiĢ miydi? Parmaklanma baktır. Kendimi
bu iĢten
nasıl sıyıracaktım. ġaka olduğunu söylesem büe- etkileneceğini pek
sanmıyordum.
“E-postayla cevap verirsin sanmıĢtım." Sesim cılız ve zavallıydı
Gizemli bir sesle, “Alt dudağını kasten mi ısmyorsunT di« sordu.
Gözlerimi kırpıĢtırdım ve ağzımı aralayıp dudağımı bıraktım.
Kalbim deli gibi çarpıyordu. Aramızdaki çekimi, o enfes elektrik
yüklendiğini,
boĢluğu statikle doldurduğunu hissedebiliyordum.0 kadar yakınımda
oturuyordu
ki: gözleri koyu duman grisi, dirsekle dizlerine dayalı, bacaklan aralık.
Öne uzanıp
örgülerimden btnr- yavaĢça çözdü ve parmaklanyla saçlarımı özgür
bıraktı. Nefesi
sıklaĢmıĢtı ve kıpırdayamıyordum. Elinin ikinci örgüme kayma«*‟11
217
saç tokasım çekip örgüyı'ı becerikli, uzun parmaklarıyla gevĢetmesini
hipnotize
olmuĢ halde izledim.
“Demek egzersiz yapmaya karar verdin." diye solurken sesi yumuĢak ve
ahenkliydi. Parmaklan saçlarımı kulağımın arkasına itti. “Neden.
Anastasia?"
Parmaklarını kulağımda dolaĢtırdı, çok ağır ve ritmik hareketlerle kulak
mememi
çekti. O kadar seksiydi ki.
"DüĢünmek için zamana ihtiyacım vardı.“ diye fısıldadım. Araba
fen/geyik,
pervane/alev, kuĢ/yılan kıvamlıdaydım vebana ne yaptığını çok iyi
biliyordu.
“Neyi düĢünmek için. Anastasia?”
“Seni.”
“Ve beni tanımanın güzel olduğuna karar verdin. lnciFdeki anlamıyla
tanımaktan^
mı bahsediyorsun?"
Ah, lanet olsun. Kızardım.
"Ġncire aĢina olduğunu sanmıyordum."
“Pazar okuluna gittim, Anastasia. Bana çok Ģey öğretti.“
“Incil‟do meme ucu kıskaçları hakkında bir Ģey okuduğumu
hatırlamıyorum. Belki
de sen modem çevirisinden ders almıĢındır.'
Dudakları belli belirsiz bir gülümsemeyle kavislenirken gözlerim ağzına
çevrilmiĢti.
“Pekâlâ, gelip sana beni tanımanın ne kadar olduğunu hatırlatmak
istedim.”
Lanet olsun. Ağzım açık halde bakakalmıĢtun ve parmaklın dılağımdan
çeneme
kayıyordu.
"Buna ne dersiniz, Bayan Steele."
Gözleri alev saçıyordu; meydan okuyan doğası bakıĢlarına van- «oıçtı.
Dudakları
aralık, darbesini indirmek için hazır bekliyordu. ġ:ddctli. akıĢkan ve için
için tüten
arzu, karnımın derinliklerinde alev alıyordu. Önce davrandım ve üzerine
atıldım. Bir
Ģekilde ha- ttttüendi ve nasıl olduğu konusunda en ufak bir fikrim
olmadan, töaçıp
kapayana kadar kendimi yatağın üstünde, altına çivilen
; r&ki tnUrmyU tanımak. »rçods c»nsd lüjkiyf girmek aniyim gth* tyty
^
218
m iĢ, kollarım baĢımın üstüne uzatılıp sabitlenmiĢ halde buldu? BoĢtaki
ağzıyla
yüzümü sıkıca kavramıĢtı ve ağzı ağzımı buluyor*.
Dili ağamda, beni istiyor ve sahipleniyordu ve ben kulland^ gücün tadını
çıkarıyordum. Onu vücudumda hissediyordum. Bert istiyordu ve bu
içime tuhaf,
enfes Ģeyler yapıyordu. Küçük bikinisinin içindeki Katei, on beĢ kiĢiden
birini değil,
kötü kalpli Bayan Robinson ı da değil. Beni. Bu güzel adam beni
istiyordu. Ġçimdt‟e
tanrıça, öylesine parlıyordu ki bütün Portland‟ı aydınlatabildi Beni
öpmeyi bıraktı.
Gözlerimi açınca, onu bana bakarken buldun “Bana güveniyor musun?*
diye
soludu.
Ġri iri açılmıĢ gözlerimle, kalbim kaburgalarımdan fırlayacak gibi
çarparak ve
kanım bedenimde çağlayarak baĢımı salladım Uzandı ve pantolonunun
cebinden
gümüĢ grisi ipek kravatını çıkardı... tenimde dokumasının küçük izlerini
bırakan Ģu
gömü* grisi kravat. Çok seri hareket ediyordu. At biner gibi üstüme ete
rarak
bileklerimi birbirine bağladı, ama bu kez, kravatın ucum demir karyola
baĢlığımın
çubuklarından birine bağladı. Kravtt çekerek düğümlerin sağlamlığını
kontrol etti.
Hiçbir yere gitm: yordum. Kelimenin tam anlamıyla yatağıma
bağlanmıĢtım veto*
tahrik olmuĢtum.
Üstümden kaydı ve yatağın yanında ayakta durup isteki kararmıĢ
gözlerle bana
baktı. BakıĢında rahatlamayla kanĢık te zafer vardı.
“Böylesi daha iyi," diye mırıldandı ve ahlaksız, bilmiĢ bir gülümseme
takındı.
Eğilip spor ayakkabılarımın bağcıklarını çozfltf* koyuldu. Ah, hayır...
hayır,
ayaklarım. Hayır. KoĢudan yeni gelm^
Onu ayağımla savuĢturmaya çalıĢarak, “Hayır,” diye itiraz ert*5
Durdu.
“Debelenirsen, ayaklarını da bağlarım. Ses çıkarırsan, aç®5* tıkarım,
Anastasia.
Sessiz ol. Büyük olasılıkla Katherine Ģu dıĢarıda bizi dinliyordur."
__ Agami tıkamak mı? Kate! Çenemi kapadım.
219
Ayakkabı ve çoraplarımı ustalıkla çıkardı ve eĢofmanımı usulca
kaydırdı. Ah.
hangi külotumu giymiĢtim kif Beni kaldırdı ve yatak örtüsünü ve
yorganı altımdan
çekerek tanı sırtüstü çarĢafların üstüne yatırdı.
MĠ§te.“ YavaĢça alt dudağını yaladı. “O dudağı ısınyorsun. Anas- tasıa.
Üzerimde
bıraktığı etkiyi biliyorsun.” Uzun iĢaret parmağını, bir uyan gibi,
ağzımın üstüne
yerleĢtirdi.
Ah. Tanrım, çaresizlik içinde yattığım yerden odamın içinde zarif
hareketlerle
dolaĢmasını izlerken, kendimi tutmakta zorlanıyordum. BaĢ döndürücü
bir
afrodizyaktı. YavaĢça, neredeyse oyalanarak, ayakkabılarını ve
çoraplarını çıkardı,
pantolonunun onunu çözdü ve gömleğini baĢından çekip çıkardı.
Kurnaz bir gülüĢle. “Bence çok Ģey gördün." dedi. Yine at biner pbi.
üzerime
oturdu ve tiĢörtümü sıyırdı. Çekip çıkaracak sandım, ama boynuma
kadar kıvırdı,
sonra ağzımı ve burnumu görebileceği ve gözlerimi örtecek Ģekilde
baĢımdan
yukan çekti. Hiçbir Ģey go- remiyordum.
Takdirle. “Mımmm...” diye soludu. “Bu iĢ gittikçe daha da iyi bir hal
alıyor. Bir
içki alacağım.”
Eğilip, yumuĢacık bir his bırakan dudaklanyla dudaklanmı öptü ve sonra
ağırlığı
yataktan kaydı. Yatak odası kapısının sessiz partisini duydum. Ġçki
almak mı?
Nereden? Buradan mı? Portland? Seattle? Onu duymak için kendimi
zorluyordum.
Alçak mmltılar «oyabiliyordum ve Kate‟ie konuĢtuğunu anladım. Ah,
hayır, nere•
çıplak. Kate ne diyecekti? Cılız bir tıpa sesi duydum. Bu da °*ydi?
Döndü, kapının
gıcırtısını, ayak seslerinin yatak odasının bininde kaydığını ve sıvının
içinde dans
eden buzun camdaki ^gırtısını duydum. Ne tür bir içkiydi acaba? Kapıyı
kapattı ve
pırtılar eĢliğinde pantolonunu çıkardı. Pantolon yere düĢünce, splak
olduğunu
anladım. Bir kez daha, at biner gibi üzerime oturdu. Dalga geçer gibi bir
sesle.
"Susadın mı, Ana?" dedi.
“Evet." diye soludum; çünkü ağzım bir andı kupkuru kesilmiĢti, vuran
buzun sesi
duydum, sonra eğildi, beni öptü ve bunu
yaparken ağzıma enfes, buruk bir sıvı döktü. Beyaz Ģaraptı. Ç, t
beklenmedik ve
soğutulmuĢ olmasına. Christianen dudakları^ serinliğine rağmen, o
kadar ateĢliydi
ki.
"Daha?” diye fısıldadı.
BaĢımı onaylamak için salladım. Onun ağzından geldiğini :, diğim için
tadı çok
daha ilahi geliyordu. Eğildi vc dudaklanndî; bir yudum daha içtim. Ah
Tanrım...
“Çok ileri gitmeyelim. Alkol kapasitenin sınırlı olduğunu Hb- yoruz.
Anastasia.“
Elimde değildi, sırıttım: enfes bir yudum daha vermek içi: bir kez daha
eğildi.
Yanıma uzanacak Ģekilde kaydı: ereksiyonur. kalçamda hissediyordum.
Ah. onu
içimde istiyordum.
MGüzel mi?‟ diye sordu, ama sesindeki gerilimi duyabilmiĢ Gerildim.
Bardağı bir
kez daha kıpırdattı ve eğilip beni öperia ağzıma Ģarabın yanında küçük
bir buz
kınğı da bıraktı. Vücudun- tam ortasından aĢağı doğru aheste ve soğuk
öpücükler
sıralıyor^ boynumun girintisinden memelerimin arasına, bedenimden
karnım
Göbeğimdeki serin Ģarap birikintisinin üzerine bir parça buz bırah Buz
karnımın
derinliklerine kadar yakıp geçmiĢti. Vay canına “ġimdi kıpırdamaman
gerekiyor."
diye fısıldadı. “Kıpırdarsa Anastasia, bütün yatak Ģarap içinde kalır.”
Kalçalarım otomatik olarak gerildi.
“Ah, hayır. ġarabı dökerseniz sizi cezalandırırım, Bayan St«* Ġnledim ve
var
gücümü toplayarak kalçalarımı kaldırma tff* tümü güçlükle bastırdım.
Ah. hayır...
lütfen.
Tek parmağıyla sutyen kuplarımı sırayla indirdi. Memeli dıĢarı fırlamıĢ,
savunmasız halde ortaya serilmiĢti. Eğildi ve m#* uçlarımı serin, soğuk
dudaklarıyla tek tek öpüp dudaklarıyla tirdi. Tepki olarak yay gibi
gerilmeye
çabalayan bedenimle savaĢıyordum.
Meme uçlarımdan birine nefesini üflerken. “Ne kadar p-1' diye sordu.
Bir buz Ģıngırtısı daha duydum ve Christian dudaklarıyla sol meme
ucumu
çekiĢtirirken, buzu sag meme ucumun etrafında hissettim. Bu tatlı ve acı
veren bir
iĢkenceydi.
"ġarabı dökersen, boĢalmana izin vermem."
“Ah... Lütfen... Christian... Efendim... Lütfen..." Beni delim- \x>rdu.
Gülümsediğini
duydum. Göbeğimdeki buz eriyordu. Ilıklığın ötesine geçmiĢtim. ılık,
üĢümüĢ ve
istekli. Onu istiyordum, içimde. ġimdi.
Serin parmaklan göbeğimin üzerinde aheste aheste dolaĢıyordu Tenim
aĢın
duvarlıydı; dudaklarım otomatik olarak kasıldı ve Ģimdi artık ılınan SĠM
göbek
deliğimden karnım?. aktı. Christian hızlı hır hamleyle, Ģarabı diliyle
yaladı ve beni
öpüp usulca ısırarak emdi.
“Ah. sevgili Anastasia, kıpırdadın. Sana ne yapacağım?
Sesli nefes alıp veriyordum. Konsantre olabildiğim tek Ģey. seâ ve
dokunuĢuydu.
BaĢka hiçbir Ģey gerçek değildi. BaĢka hiçbir ĢeĢin önemi yoktu, hiçbir
Ģey
radarıma takılmıyordu. Parmaklan iç çamaĢırımın içine kaydı ve
hazırlıksız
yakalandığım keskin iç çekiĢiyle Ödüllendirildim.
“Ah. bebeğim." diye mırıldandı ve iki parmağını içime itti.
Ġnledim.
"Ne kadar çabuk hazır oldun bana," dedi. Ġki parmağını çıldıracak kadar
yavaĢ
hareket ettirerek sokup çıkanyordu. Kalçalanmı ta%e kaldırarak kendimi
ona
doğru ittim.
Beni usulca. “Sen aç gözlü bir kızsın." diye azarlarken baĢparmağı
klitorisimin
etrafında bir daire çizdikten sonra aĢağı bastırdı
Bedenim uzman parmaklarının altında sıçrarken yüksek sesle Jflkdım.
Uzandı ve
onu görebilmem için tiĢörtü gözlerimin üstünden lltJ BaĢucu lambamın
yumuĢak
ıĢığında gözlerimi kırpıĢtırdım.
dokunmak için yanıp tutuĢuyordum.
"Sana dokunmak istiyorum." dedim.
“Biliyorum,” diye mırıldandı. Eğildi ve parmakJannı içimde ^
hareketlerle
oynatmayı sürdürürken beni öptü. Diğer eliyle yakaladı ve baĢımı
olduğu yere
sabitledi. Dili parmaklannın
222
hareketlerinin bir yansımasıydı: beni âdeta ele geçirmiĢti. Kendioj eline
doğru
bastırırken bacaklarım kasılmıĢtı. Elini yavaĢlatınca uçurumdan düĢmek
üzereyken
geri döndüm. Bunu tekrar tekrar yaptı. O kadar fazlaydı ki. Kafamın
içinde. Ah,
lütfen Chnsiıc*. diye haykırıyordum.
Kulağıma. “ĠĢte cezan bu. bu kadar yakınken bir o kadar uzak olmak.
Güzel
mi?" diye soludu. Bitkin ve kontrolüme olabildiğin« asılmıĢ halde,
kıvranıyordum.
Çaresizdim ve erotik bir ıstırapta kaybolmuĢtum.
“Lütfen.” diye yalvardım ve nihayet bana acıdı,
„'Seni nasıl becereyim. Anastasia?"
Ah. bedenim titremeye baĢlamıĢtı. Bir kez daha durdu.
“Lütfen.”
“Ne istiyorsun. Anastasia?'
“Biliyorsun...” diye sızlandım.
“Seni böyle mi becereyim, yoksa böyle mi, yoksa böyle n? Sonsuz
seçenek var.”
Nefesi dudaklarıma değiyordu. Elini çekti'* prezervatif paketi için baĢ
ucu
komodinime uzandı. Bacaklarına arasında dizlerinin üstünde doğruldu
ve
külotumu, ıĢıldayan gözeriyle gözlerimin içine bakarak yavaĢça aĢağı
kaydırdı.
Prezerv3ti$ taktı. BüyülenmiĢ, cezbolmuĢ halde onu izliyordum.
Kendini okĢarken, “Ne kadar güzelT dedi.
“ġaka yapmak istemiĢtim,” diye sızlandım. Lütfen bcctr№ Christian.
Eli heybetli uzunluğu boyunca bir aĢağı bir yukarı gidip ken kaĢlarım
kaldırdı.
“ġaka mı?" Sesinde tehditkâr bir yumuĢaklık vardı.
“Evet. Lütfen. Christian,” diye yalvardım.
“ġimdi gülüyor musun?”
“Hayır," diye miyavladım
Gergin bir cinsel ihtiyaç topuna dönmüĢtüm. Bana bir ihtiyacımı ölçerek
tepeden baktı, sonra aniden beni kavrayıp *
223
çevirdi. Hazırlıksız yakalanmıĢtım, ellerim bağlı olduğu için dirseklerime
dayanmak zorunda kaldım, iki dizimi, popom havada kalacak Ģekilde
yatağa
bastırdı ve beni sertçe tokatladı. Bana tepki verme fırsatı bırakmadan,
kendini
içime itti. Tokatın ve ani hucumunun etkisiyle haykırdım ve daha o
anda,
Christianen bedeni benimkine çuparken. tekrar tekrar boĢaldım.
Durmuyordu.
TükenmiĢtim. BUM daha fazla dayanamayacaktım, içime girip çıkmaya
devam
ediyordu... \vsonra yeniden dolmaya baĢladım... Herhalde olamazdı...
hayır....
Sıkılı diĢlerinin arasından, “Haydi. Anastasia, yeniden..." diye inledi.
Bedenim,
inanılmaz bir Ģekilde tepki verdi ve sıfırdan doruğa tırmanırken adını
haykırarak
içimde onunla sarsıldım. Bir kez daha tuzla buz oldum ve Christian
nihayet kendini
bırakarak sessizce boĢalırken, hareket etmez oldu. Nefes nefese üzerime
yığıldı.
Sıkılı diĢlerinin arasından, “Ne kadar güzeir diye sordu.
Ah. Tanrım.
Christian usulca içimden çekilince, tükenmiĢ halde, gözlenra kapalı,
nefes
nefese yatağa uzandım. Hemen kalkıp giyindi. Tamamen giyinince
tekrar yatağa
tu-mandı ve nazik hareketlerle bileklerim- deki bağı çözerek tiĢörtümü
çekip
çıkardı. Parmaklarımı oynattım, bileklerimi ovaladım ve kravatın
bıraktığı izleri
görünce gülümsedim. Christian yorganı ve yatak örtüsünü üstüme
çekerken,
sutyenimi yerine indirdim. Ona tamamen sersemlemiĢ gözlerle baktım; o
da
«ntarak karĢılık verdi.
Cilveli bir gülümseme eĢliğinde, “Gerçekten güzeldi." dive fı* «Ġdadim.
'„Ġçte yine o kelime.”
“Yoksa bu kelimeyi sevmiyor musun?"
“Hayır, bana hiç ama hiç uymuyor."
"/Vb. bilmiyorum... Üzerinde bayağı faydalı bir etki bırakıyor ^
görünüyor.”
"ġimdi de faydalı bir etki oldum, öyle değil mi? Egomu biraz
yaralamanız mümkün mü. Bayan Steele?"
“Egonda bir sorun olduğunu hiç sanmıyorum." Ama daha bu: -
söylerken,
sözlerimde sağlam bir inanç hissetmedim. Aklımdan kalanma&ı güç bir
Ģey. anlık
bir düĢünce geçip gitti ve daha be. ucunu yakalayamadan kaybolmuĢtu
bile.
“öyle mi diyorsun?" Sesi yumuĢaktı. Tamamen giyinik halijfe yanıma
uzandı,
baĢını dirseğine yasladı. Benim üzerimde sad«* sutyenim vardı.
“Sana dokunulmasından neden hoĢlanmıyorsun?” "HoĢlanmıyorum
iĢte." Uzanıp
alnıma minik bir öpücük kcc durdu. “Demek o e-posta senin espri
anlayıĢındı.”
Özür dilercesine gülümseyip omzumu silktim.
“Anlıyorum. Yani teklifimi hâlâ düĢünüyorsun?”
“Ahlaksız teklifini... evet, düĢünüyorum. Gerçi bazı lerim var.”
RahatlamıĢ gibi gülümsedi.
“Olmasa hayal kırıklığına uğrardım."
“Sana e-postayla gönderecektim, ama sen, bir anlamda içi» yanda
bıraktın.”
“Coitus interruptus
“Göldün mü bak, bir yerlerde senin de bir espri anlayıĢın vansi “Sadece
bazı
Ģeyler komiktir, Anastasia. Hiç tartıĢmadan, hay-' dediğini sandım." Sesi
alçalmıĢtı.
“Henüz bilmiyorum. Karanmı vermedim. Bana tasma takacû mısın?"
KaĢlarım kaldırdı. "AraĢtırmaya baĢlamıĢsın. Bilmiyorum Anastasia.
kimseye
tasma takmadım.'
Ah... buna ĢaĢırmah mıyım? Bu olaylar hakkında o kadar Ģey biliyordum
kirana
tasma takan oldu mu?" diye fısıldadım.
“Evet.”
“Bayan Robinson mıT*
GRĠNĠN ELÜ TONU
“Bayan Robinson!'' BaĢını arkaya atmıĢ. bulaĢıcı bir kahkahayla, yüksek
sesle,
özgürce giderken o kadar genç ve tasasız jpruniiyotdu la
Ona sırıtarak baktım.
"Ona bunu söylediğini söyleyeceğim. Buna bayılacak."
■Hâlâ düzenli olarak konuĢuyor musunuzT ġaĢkınlığımın sesime
yansımasına engel
olamamıĢtım.
“Evet." CiddileĢmiĢti.
Ah, ve bir yanım aniden delice bir kıskançlığa kapıldı Duygumun
derinliğinden
rahatsız oldum.
"Anlıyorum." Sesim gergindi. “Yani senin alternatif hayat tarara
konuĢabileceğin
birisi var. ama bana izin yok."
KaĢlarını çattı.
"Hiç bu Ģekilde düĢündüğümü sanmıyorum. Bayan Robinson o hayat
tarzının bir
parçasıydı. Söyledim ya Ģimdi artık iyi bir ar- kadıĢ. Ġstersen seni eski
itaatkârlarımdan biriyle tamĢtırabilirim. Onunla konuĢabilirsin."
Ne? Beni kasten üzmeye falan mı çalıĢmrdu>
"Senin espri anlayıĢın da bu mu?"
“Hayır, Anastasia." Kafasım sallarken ĢaĢkın görünüyordu.
"Hayır, bunu tek baĢıma yapacağım, çok teĢekkürler," diye nkı$arak
yorganı
çeneme kadar çektim.
Bana ĢaĢkın bir ifadeyle baktı.
“Anastasia, ben...” Ne diyeceğini bilemiyordu. Btr ilk,diyodtı- fcmdüm.
“Seni
gücendirmek istemezdim."
'Güccnmedim. Afalladım."
Afalladın mı?”
„Eski kız arkadaĢlarından... kölelerinden... itaatkârlarından... 1,8 her ne
diyorsan,
biriyle konuĢmak istemiyorum."
Anastasia Steele, yoksa kıskandın mı?"
Kıpkırmızı —neredeyse bordo-oldum.
"Kalacak mısın?”
226
EL J«*
"Yarm sabah Heathmarida kahvaltılı bir toplantım var Ayna, «ma
söylediğim
gibi, kız arkadaĢlarımla, kölelerimle, itaat karlan nü ya da baĢka biriyle
uyumam.
Cuma ve cumartesi istisnaydı. Bir daha olmayacak." YumuĢak, boğuk
sesindeki
kararlılığı duyabiliyordun
Dudaklarımı sarkıttım.
“Pekâlâ, yorgunum.”
”Beni kapı dıĢan mı ediyorsun?' Biraz muzip biraz hoĢnutsu* kaĢlannı
kaldırdı.
“Evet.”
“Pekâlâ, bir ilk daha." Beni Ģüpheci bir bakıĢla sıizdu. “Yani$u anda
tartıĢmak
istediğin hiçbir Ģey yok, öyle mi? Kontrat hakkında*
Aksi bir tavırla. “Hayır,” dedim.
“Tanrım, sana güzel bir sopa çekmek isterdim. Sana da. bana da iyi
gelirdi.”
“Böyle Ģeyler söyleyemezsin. Henüz hiçbir Ģeyi imzalamadım' “Hayal
kurmak
serbest, Anastasia." Üzerime eğilip çentr.; tuttu. “ÇarĢamba?” diye
mırıldandı ve
dudaklarıma hafif bir öpücük kondurdu.
“ÇarĢamba,” diye onayladım. “Seni geçireyim. Bana bir dakıb verirsen."
Oturup
tiĢörtümü alırken onu hafifçe ittim. Ġstemeyerek de olsa, yataktan kalktı.
“EĢofmanımı uzatır mısın, lütfen?”
EĢofmanı yerden alıp bana verdi.
“Evet, hanımefendi.” Gülümsemesini saklamak için yok )** çaba
harcıyordu.
EĢofmanı üzerime geçirirken gözlerimi kıstım. Saçlarım bert»*
durumdaydı ve
Christian gittikten sonra. Katherine Kavanagh^ yüzleĢmek zorunda
kalacağımı
biliyordum. Bir saç tokası kaptık ve yatak odamın kapısına yürüyüp
Kate‟i kontrol
etmek için açtıs Oturma odasında değildi. Odasından telefonla
konuĢtuğunu duyar
gibiydim. Christian da peĢim sıra odadan çıktı. Yatak odasında ön
kapıya kadar
olan kısa mesafede, düĢüncelerim ve duygulu gelip gidiyor, sürekli
değiĢiyordu.
Ona artık kızgın değildim; bini*
227
kendimi tahammül edemeyecek k;ıdar utangaç hissetmeye baĢlamıĢtım.
Gitmesini
istemiyordum. Ġlk kez. on sayfalık bir anlanma, bir kamçı ve oyun
odasının
tavanındaki askılara ihtiyaç duymayan normal bir iliĢki yaĢamak isteyen
biri
olmasını diliyordum
Ona kapıyı açtım ve gözlerimi ellerime indirdim. Kendi evimde ilk seks
yapıĢımdı
ve seks açısından bayağı iyi olduğunu dı^unu* yordum. Ama kendimi
boĢ bir kap.
onun canının istediği zaman doldurulacak boĢ bir küvet gibi
hissediyordum.
Bilinçaltını baĢını salladı. Seks için Heathman‟a kadar koĢmak
istiyordun te ekspres
teslimatla ayağına kadar geldi. Kollarını kavuĢturdu ve yüzünde
nedenyakmıyorsun ifadesiyle ayağım yere vurmaya baĢladı. Chris- tian
giriĢte durdu ve
çenemi tutarak beni gözlerine bakmaya zorladı. Alnı kınĢmıĢtı.
BaĢparmağıyla alt dudağımı usul usul okĢayarak, Ģefkatle. “Sen iyi
misin?‟ diye
sordu.
"Evet," diye yanıtladım. Gerçi, dürüst olmam gerekirse, hiç emin
değildim. Bir
değer değiĢimi yaĢıyordum. Bu Ģeyi onunla yapansan incineceğimi
biliyordum.
Bana daha fazlasını sunmaya mukttdir. ilgili ya da istekli değildi... Ve
ben daha
fazlasını istiyordum. Çok daha fazlasını. Daha birkaç dakika önce
hissettiğim
kıskançlık dalgası, ona karĢı kendime itiraf ettiğimden daha derin
duygular gıdığımı
gösteriyordu.
“ÇarĢamba." diye tekrarladı ve eğilip beni yavaĢça öptu. Beni öperken
bir Ģey
değiĢti: dudakları dudaklarımda daha telaĢlı bir hal aldı, elleri çeneme
uzandı ve
yüzümü ellerinin arasına aidi. Nefesi hızlanmıĢtı. Bana doğru eğilerek
öpüĢünü
derinleĢtirdi. Ellerimi kollarımı yerleĢtirdim. Saçlarının arasında
dolaĢtırmak
istiyordum. aı»a hoĢlanmayacağını bildiğim için bu isteğime direndim.
Alnını
knimkine yaslarken, gözleri kapalı, sesi sıkıntılıydı.
“Anastasia," diye fısıldadı. "Bana ne yapıyorsun?"
Fısıltıyla karĢılık verdim. “Ben de aynı Ģeyi sana sorabilirim.* Derin bir
nefes alarak
beni alnımdan öptü ve gitti. (îinĢ vûlun- arabasına uzun ve kararlı
adımlarla
yürürken, elini saçlanmn
arasında dolaĢtırıyordu. Arabanın kapısını açarken, göz alıcı fo
gülümsemeyle bana
baktı. Cevabını, karĢısında tamamen serseg. lemiĢ. cılız bir
gülümsemeydi ve bir
kez daha güneĢe fazla yaklaĢ* Ikarus‟u hatırlamıĢtım. 0. spor arabasına
binerken
kapıyı kapattı Baskın bir ağlaına isteğiyle dolmuĢtum; hüzün ve
yalnızlıkla yui& bir
melankoli kalbimin etrafına kapanıyordu. Hızla odama geçtim, kapıyı
kapattım ve
duygulanım akla uygun hale sokmaya çalıĢarai arkama yaslandım.
Yapamıyordum.
Yere kaydım ve göçyaĢlann: dökülmeye baĢlarken, baĢımı ellerimin
arasına aldım.
Kate kapıyı yavaĢça tıklattı.
“Ana?‟ diye fısıldadı. Kapıyı açtım. Bana Ģöyle bir baktı« kollarını
boynuna
doladı.
“Sorun ne? O ürkütücü yakıĢıklı piç ne yaptı?"
“Ah. Kate, istemediğim hiçbir Ģey yapmadı.”
Beni yatağa çekti, oturduk.
“Saçların korkunç seks sonrası saçına dönmüĢ.‟*
Derin üzüntüme rağmen güldüm.
„Ġyi seksti, kesinlikle korkunç değildi."
Kate gülümsedi.
“Bu daha iri. Neden ağlıyorsun? Sen hiç ağlamazsın."*Komodia- den
firçamı aldı
ve arkama oturup ağır ağır düğümleri fırçalama« koyuldu.
"ĠliĢkimizin bir yere varacağını sanmıyorum, o kadar.” Gözlen»
parmaklanmdaydı.
“Onu çarĢamba günü göreceğini söylediğini sanıyordum- “Öyle. Ġlk
planımız
buydu.”
“O zaman neden bugün buraya gelmiĢT “Ona bir e-posta gönderdim.”
“Uğramasını rica etmek için miT*
“Hayır, onu artık görmek istemediğimi söylemek içia *Ve kapına geldi.
Ana. bu
dâhice.”
“Aslında Ģakaydı.”
GKĠNĠM ELLĠ TONU
22»
"Ah. ĠĢte Ģimdi gerçekten kafam karıĢtı."
Sabırla, hiçbir Ģeyi ele vermeden e-post.ımın ozumi açıkladım.
"Yani e-postayla ccvap verir sandın?"
“Evet."
"Ama o buraya geldi."
“Evet."
“Bence sana tamamen abayı yakmıĢ."
KaĢlarımı çattım. Clıristian ue bana abayı yakmak! Çek //>nk Kendine
yeni bir
oyuncak arıyordu o kadar. Yatağına atabil«yp w ağza alınmayacak
Ģeyler
yapabileceği uygun bir oyuncak Kalbim acıyla sıkıĢtı. Gerçek buydu.
"Buraya beni becermeye geldi, hepsi bu."
Dehlet içinde, “Romantizmin öldüğünü kim söyledi?- diye Ġdadi Kate'i
Ģoka
sokmuĢtum. Bunun mümkün olabileceğini sanmazdım Özür dilercesine
omuz
silktim.
"Seksi silah olarak kullanıyor."
"Seni becererek itaate mi sorluyor?'' Onaylamadığım co-tcnr gibi,
kafasını
salladı. Ona gözlerimi kırpıĢtırarak bakıım vekumın- lığın bütün yüzüme
yayıldığım
hissettim. M. lam i*ıirf. K.:htriıu Kavancıgh, Pulitzcr Ödüllü gazeteci.
"Ana. anlamıyorum. Öylece seninle seviĢmesine izin mi «■nlın?
“Hayır. Kat«, biz seviĢmiyoruz. DüzüĢüyoruz. Christian'ın terminolojisi.
SeviĢme
olayından hoĢlanmıyor."
‟‟Onda bir tuhaflık olduğunu anlamıĢtım. Bağlanma .«nınu rar"
Onaylar gibi baĢımı salladım, içimden. /tA, Katt... diye sızla- “„yordum.
KeĢke
sana her Ģeyi, bu »uhaf, hüzünlü, garip adamla 1^1 her Ģeyi
anlatabilseydim ve
sen de bana onu unutmamı soy- ^J'ebilseydin. Aptallığıma mani
olsaydın.
"Sanınm bütün bunlar biraz fazla." diye mırıldandım. № hfifealma
cümlesi bu
olsa gerekli.
230
ELJto*
Christian hakkında daha fazla konuĢmak istemediğim için om Elliot'ı
sordum.
Adını anmamla, Katherinein tavnlan bir andade- ğiĢti. Ağzı bir kanĢ
kulaklanna
varırken içi aydınlanmıĢtı sanla.
“Cumartesi sabahı erkenden eĢyaları yüklemeye yardıma geîi- yor.” Saç
fırçasına sarıldı -Tannm. abayı fena yakmıĢtı- ve tanıdık bir gıpta sızısı
duydum.
Kate kendine normal bir adanı bulmuĢtu ve çok mutlu görünüyordu.
Dönüp onu kucakladım.
“Ah. bu arada. Sen... Ģey... meĢgulken, baban aradı. Sanını Bob bir tür
sakatlanma yaĢıyormuĢ; bu yüzden annen ve o mezuniyete
gelemeyeceklermiĢ.
Ama baban perĢembe burada olacakım; Aramam istedi."
“Ah, annem hiç aramadı. Bob iyi miymiĢT “Evet. Anneni sabah ararsın.
Çok geç
oldu.”
“TeĢekkürler, Kate. ġimdi iyiyim. Ray‟i de sabah aranm. Sanırım artık
yatsam iyi
olacak.”
Gülümsedi, ama gözlerinin kenarlan endiĢeyle kınĢmıĢtı.
O gidince oturup kontratı baĢtan okudum ve okurken notlar aldım. ĠĢim
bitince
cevap vermeye hazır halde, bilgisayarı açtım Gelen kutumda
Christian‟dan bir eposta vardı.
Kimdftn: Christian Grey Konu: Bu AkĢam Tarih: 23 Mayıs 2011 23:16
Kim*:
Anastasia Steele
8ayan Steele.
Kontratla ilgili notlarınızı almak için sabırsızlanıyorum.
231
O zamana kadar iyi uyu, bebeyim.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Kafama Takılanlar Tarih: 24 Mayıs
201 î 00:02
Kimt: Christian Grey
Sevgili Bay Grey.
Sorun listemi aĢağıda bulabilirsin«. ÇarĢamba akĢam yemeğinde, daha
detaylı
olarak tartıĢmak için sabırsızlanıyorum.
Sayılar maddeleri iĢaret etmektedir:
2: Bunun neden sadece BENĠM çıkarıma olduğundan emin de^Lm: örn.
BENĠM
Ģehvet ve sınırlarımı keĢfetmem. Bunu yapmak için on sayfalık bir
kontrata
ihtiyacım olmadığından eminim. Bu kesinlikle SĠZĠN çıkarınıza.
4: Sizin de farkında olduğunuz gibi, tek cinsel partnerim sas*nu.
UyuĢturucu
kullanmam ve hiçbir zaman kan nakli almadım. Bûyuk olasılıkla
temizimdir. Ya siz?
& Özerinde anlaĢılmıĢ sınırlara bağlı kalmamana durumunda, kontratı
istediğim
zaman sonlandırabiiirim. Tamam, bunu sevdim.
* Size her konuda itaat etmek? Disiplinini» tereddütsüz kabul •tft'ek?
Bunu
konuĢmamız gerekiyor
Bir aylık deneme süreci. Üç ay olmaz.
12: Her hafta sonu için söz veremem. Benim bir hayatım var, ya da
olacak. Belki
dört hafta sonundan üçü diyebiliriz?
15.2: Bedenimi cinsel olarak ya da çeĢitli Ģekillerde uygun gördüğünüz
biçimde
kullanmanız: Lütfen'ya da çeĢitli Ģekillerde'kısmın» tanımlayınız.
15:5: Bu disiplin maddesinin tamamı. Kırbaçlanmak, kamçılanmak ya
da bedenen
cezalandınlmak istediğimden emin değilim. Bunla- nn 2-5 no'lu
maddelerin ihlali
anlamına geleceğini düĢünüyorum. Ayrıca, 'baĢka herhangi bir
nedenden' kısmı
acımasızlıktan bajka bir Ģey değildi. Ve bana sadist olmadığınızı
söylemiĢtiniz.
15:10: Beni bir baĢkasına ödünç vermeniz gibi bir seçenek söz konusu
olamaz
zaten. Ama burada net bir Ģekilde ifade edilmesine sevindim.
15:14: Kurallar. Bu konuya daha sonra tekrar geleceğim.
15:19: Ġzniniz olmadan kendime dokunmak. Burada sorun ne ki? Bunu
yapmadığımı zaten biliyorsunuz.
15:21: Disiplin... Yukandaki 15.5 nolu maddeye bakınız.
15:22: Gözlerinizin içine bakamaz mıyım? Neden?
15:24: Size neden dokunamıyorum?
Kurallar
Uyku: Ahi saati kabul ederim.
Yemek: Önceden belirtenmiĢ bir yiyecek listesine gore be*W*mcm. Ya
yiyecek
listesi gider ya da ben. Bu tava veremeyeceğim b»r madde.
Kıyafetler. Sizin kıyafetlerinizi sadece sizin yanmadayken giymek
zorunda olduğum
sürece, tamam.
Egzersiz Üç saat konusunda anlaĢmıĢtık. Burada h№ d<xt diyor
Diğer Sınırlar.
Bunlan tek tek inceleyebilir miyiz? Yumruk olayı hiçbir jekMe olamaz.
Askıya alma
ne demek? Genital kıskaç. ġaka yapıyor olmalısına.
ÇarĢamba günü için planlardan beni de haberdar edebilir misiniz? O gön
akĢamüstü be$e kadar çalıĢacağım.
Ġyi geceler.
Ana
Kimden: Christian Grey Komi: Kafama Takılanlar Tarih: 24 Mayıs 2011
00:07 Wmt!
Anastasia Steele
B*yan Steele.
Bu uzun bir liste. Neden Mlâ ayaktasınız? Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
234
Kimden: Anastasia Steele Konu: Gece Yarısı ĠĢ BaĢında Tarih: 24 Mayıs
2011
00:10 Kime:Christian Grey Efendim,
Hatırlarsanız« dikkatim dağıtılıp yoldan geçen bir kontrol manyamı
tarafından
yatağa atıldığımda bu listeyi gözden geçirmekle meĢguldüm.
Ġyi geceler.
Ana
Kimden: Christian Grey
Konu: Gece Yarısı ĠĢ BaĢında Olmaya Son Verin
Tarih: 24 Mayıs 2011 00:12
Kime: Anastasia Steele
YATAĞA ANASTASIA.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Ah, bağıran büyük harfler. Bilgisayarı kapattım. Alt» mil u;^ tan sinirimi
nasıl
bozabiliyordu? BaĢımı salladım. Kalbim hâl» a' gibi ağırdı. Yatağa
tırmandım ve
derhal derin ama sıkıntılı & uykuya daldım.
BÖLÜM ON ÜÇ
Ertesi gün. iĢten eve dönünce annemi aradım. Clayton's'ta göreceli
olarak huzurlu
ve düĢünmem için gereğinden fazla zaman bırakan bir gün geçirmiĢtim.
Huzursuz
ve Bay Kontrol Manyağıyla ertesi günkü hesaplaĢmamdan ötürü
gergindim:
zihnimin gerisinde, kontrata cevabımın fazla olumsuz olduğundan
endiĢeliydim.
Belki de tamamen vazgeçerdi.
Annem piĢmanlık saçıyordu; mezuniyetime gelemeyeceği içir, son
derece
üzgündü. Bob bir bağını koparmıĢtı ve bu ortalıkta sekerek dolaĢması
anlamına
geliyordu. Dürüst olmak gerekirse. Bob da benim gibi kazalara yatkındı.
Tam
anlamıyla iyileĢebileceğini umuyordu, ama bu istirahat etmesini,
annemin emrine
amade olmasını gerektiriyordu.
Annem telefonda. “Ana, Tatlım, çok üzgünüm." diye sızlandı “Anne,
sorun değil.
Ray orada olacak."
“Ana, aklın baĢka yerde gibisin... Ġyi misin, bebeğim..." “Evet, anne."
Ah bir
bilseydin. Korkunç zengin bir adamla tabiin ve benden içinde çok fazla
söz
hakkımın olmadığı, tuhaf. wpkm bir cinsel iliĢki istiyor.
“Biriyle falan mı tanıĢtın?”
“Hayır, anne.” ġu anda bu konuya girmeye hiç niyetim yoktu. *§oy.
hayatım,
perĢembe günü hep aklımda olacaksın. Seni ^yorum... bunu biliyorsun,
değil mi
hayatım?”
Gözlerimi yumdum, kıymetli sözleri içimin ılık bir ıĢıkla ay- ^„^masım
sağlamıĢtı.
“Ben do seni seviyorum, anne. Bob‟a selam söyle. Umarım ç*. bucak
iyileĢir.*‟
“Söyleyeceğim, tatlım. HoĢça kal.‟‟
“HoĢça kal.”
Elimde telefonla yatak odama girmiĢtim. Ağır hareketlerle kötülük
makinesini ve
e-posta programını açtım. Christian'dan dür. geceden ya da bakıĢ açınıza
bağlı
olarak bu sabahın erken saatlerinden bir e-posta vardı. Kalp atıĢım
derhal hızlandı
ve kulaklanmda pompalanan kanı duyar gibi oldum. Lanet olsun... belki
de hajır
demiĢti. Buraya kadardı, belki de akĢam yemeğini iptal etmiĢti
DüĢüncesi bile o
kadar acı vericiydi ki. Bunu hemen zihnimde:, kovalayıp e-postayı
açtım.
Kimden: Christian Grey Konu: Kafanıza Takılanlar Tarih: 24 Mayıs
201101:27
Kime: Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele,
Sorularınızı enine boyuna incelememin ardından, izninizle, dikkatinizi
itaatkâr
kelimesinin anlamına çekmek isterim.
itaatkâr - sıfat
1 Ġtaat etmeye eği imli ya da hazır; direnç göstermeden ve tevazu uyla
söz
dinleyen: itaatkâr hizmetkârlar.
2 Ġtaatle belirlenmiĢ ya da itaati iĢaret eden: itaatkâr cevap•
Köken: 1S80-90 itaatkâr
ve yakın anlamlı kslimeler. Ġtaatli, uysal, yumuĢak baĢlı, boy**0 eğen,
uyumlu. Zıt
anlamlı kelimeler. Ġsyankâr, itaatsiz.
__________________________
ÇarĢamba gunku toplantımızda lütfen bu da aklınızda bulunsun.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Hissettiğim ilk Ģey rahatlama oldu, En azından yorumlarımı tartıĢmaya
istekliydi ve
yarın buluĢmayı hâlâ istiyordu. Biraz düĢündükten sonra cevapladım.
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Kafama Takılanlar... Ya Sizin Kafanıza Takılanlar?
Tarih: 24 Mayıs 2011 18:29 Kim«:Chfistian Grey
Efendim,
Lütfen köken tarihine dikkat ediniz: 1580*90. Sütun hürmetimle. 2011
yılında
olduğumuzu hatırlatmak isterim. Efendim O zamandan bu yana uzun bir
yol kat
ettik.
Toplantımızda sizin göz önünde bulundurmanız için bir tanım önerebilir
miyim?
Taviz - isim
1 Farklılıkların karĢılıklı özveriyle giderilmesi; çeliĢen ya da zıt düĢen
isteklerin,
prensiplerin vb. taleplerin karĢılıklı olarak değiĢtirilmesiyle ulaĢılan bir
anlaĢma. 2Bu tür bir anlaĢmanın sonucu. 3* Riske atmak« tehlike ya da Ģüpheye
maruz
bırakmak; kiĢinin ttygmiığından taviz vermesi.
Ana
238
Kimden: Christian Grey Konu: NeymiĢ Benim Kafama Takılanlar Tarih:
24 Mayıs
2011 18:32 Kime: Anastasia Steele
Ġyi bir nokta, her zamanki gibi çok yerinde. Bayan Steele. Sizi yârın
19.00'da
dairenizden alırım.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele
Konu: 2011- Kadınlar Araba Kullanabiliyorlar
Tarih: 24 Mayıs 2011 18:40
Kime: Christian Grey
Efendim,
Benim bir arabam var. Araba kullanabiliyorum. Sizinle nerede
buluĢalım?
Saat 19tf0'da. otelinizde?
Kimden: Christian Grey Konu: Ġnatçı Genç Bayanlar Tarih: 24 Mayıs
2011 18:43
Kim«: Anastasio Stede
Sevgili Bayan Steele,
24 Mayıs 2011 tarihinde, 01:27*de gönderdiğim e-posWa daki tanıma
istinaden.
GidtfWEl.lITONU
259
Sizce, gunun birinde «ze söyleneni yapmak g,bi br n mt acaba? aoUc*
Chnstian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Dik Kafalı Erkekler Tarih: 24 Mayıs
201118:49
Kime: Christian Grey
Bay Grey.
Arabayla gelmek isterim. Lütfen.
Ana.
Kimden: Christian Grey Konu: Çileden Çıkmı* Erkekler Târih; 24
Mayıs 2011 18:52
Kime: Anastasia Steele
»A
1900'da. benim otelde. Mermer Bar'da boludur.
Christian Grey
CE0. Gray ġirketler T#pU»lu9u
E-posta üzerinden bile huysuzdu. Hızla uzaklaĢmam ga* kebileceğini
anlamıyor
muydu? Gerçi Kaplumbağam pek hızlı sayılmazdı ama... yine de bir
kaçıĢ aracma
ihtiyacım vardı.
Kimden: Anastasia Stcole
Konu: O Kadar da Dediğim Dedik Olmayan Erkekler Tarih: 2< Mayıs
2011 18:55
Kime: Christian Grey
TeĢekkürler.
Ana x
Kimden: Christian Grey
Konu: insanı Çileden Çıkaran Kadınlar
Tarih: 24 Mayıs 2011 18:59
Kime: Anastasia Steele
Rica ederim.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Ray i aradıdığımda Salt Lake City den bir futbol takımına oynayacak
Sounders‟ı
izlemek üzereydi; bu yüzden konuĢmamın'-* Ģükür ki kısa sürdü.
PerĢembe günü
mezuniyete arabayla Sonrasında beni yemeğe çıkarmak istiyordu. Ray'le
konu^yüreğim kabardı ve gırtlağıma kocaman bir yumru oturdu. Ani**"
romantik iniĢ
çıkıĢları sırasında. Ray benim istikrarım olmujtu 1 mızda çok değer
verdiğim özel
bir bağ vardı. Üvey babam olm**"
rağmen bana her zaman öz kız» gibi davranmıĢtı ve onu görmek için
sabırsızlanıyordum. GörüĢmeyeli çok uzun zaman olmuĢtu. Sessiz gücü
Ģu anda
tanı ihtiyaç duyduğum Ģeydi. Belki yannki toplantı için, içimdeki Ray le
iletiĢime
geçebilirdim.
Kate ve ben. ucuz bir ĢiĢe kırmızı Ģarap paylaĢarak toplanmaya
konsantre
olduk. Nihayet, odamı toplama iĢini neredeyse tamam lamıĢ halde
yatağıma
girdiğimde, kendimi daha sakin hissediyordum. Her Ģeyi kolileme
aktivitesi huĢ bir
kafa dağıtıcı olmuĢtu ve yorulmuĢtum. Ġyi bir gece uykusu istiyordum.
Yatağıma
kıvnldıır. ve kısa süre içinde uykuya daldım.
Paul bir fmans firmasında staja baĢlamak üzere New York'a doğn. yola
çıkmadan
önce. Princeton‟dan eve gelmiĢti. Butun günu ma gazada peĢimde
dolaĢıp randevu
koparmaya çalıĢarak geçirdi. Car
ĠV» m t +
“Paul, yüzüncü kez söylüyorum, bu akĢam bir randevum var.‟
"Hayır, yok. sırf benden kaçmak için böyle söylüyorsun. Bender üürekli
kaçıyorsun zaten.”
Evef insan mesajı alırsın sanıyor.
"Paul, patronun kardeĢiyle çıkmak bana hiçbir zaman iyi bir fikir gibi
gelmedi.”
"Cuma günü burada iĢin bitiyor. Yann da çalıĢmıyorsun."
“Ve cumartesi günü Seattle‟da olacağım, sen de kısa süre sonra New
York‟ta
olacaksın. UğraĢsak daha uzak düĢemezdik. Aynca bu akĢam gerçekten
bir
randevum var."
"Jose‟yle mi?*
"Hayır.”
“Kim o zaman?”
“Paul... ah..." Ġç çekiĢim öfkeliydi. Bu iĢin peĢini bırakmayacaktı.
“Christian Grey
le.” Sesimdeki sıkıntıya mani olamamıĢtım. Ama yaramıĢtı. Paul‟ün ağzı
açık
kalmıĢtı: bana ĢaĢkın gözlerle bakı* >f;rdu. Hah, adı bile insanların
nutkunun
tutulması için yeteriiydi.
ġoku atlatınca, sonunda. “Christian Grey‟le randevunuz. var?" diyebildi.
Sesindi* bariz bir ha>Tet vardı.
“Evet."
"Anlıyorum."
Paul kdimenin tam anlamıyla üzgün, hatta afallamıĢ görinürori: ve bir
yanım
bunu ĢaĢırtıcı bulmasına içerlemiĢti. Ġçimdeki tanıv^ da öyle.
Parmaklarıyla Paul‟e
çok bayağı ve itici bir hareket yaptı
Sonrasında. Paul beni görmezden gelmeye baĢladı ve saat tas beĢte
kapıdan
çıktım.
Kate bu akĢam ve yarınki mezuniyet için bana iki elbise vc iki çift
ayakkabı
ödünç vermiĢti. KeĢke kıyafetler konusunda dahi heveslensem ve ekstra
bir çaba
harcasaydım, ama bu iĢler bara göre değildi. Ne sana göre, Anastasia?
Christian'm
yumuĢacık bir sesle sorduğu soru, kulaklarımdan gitmiyordu. Kafamı
sallayarak ve
sinirlerimi yatıĢtırmaya çalıĢarak, bu akĢam için koyu mor. iti kesimli
elbisede karar
kıldım. AğırbaĢlı ve resmî görünüĢlü bu elbiseydi. Ne de olsa, bir
kontrat için
pazarlık yapacaktım.
DuĢ aldım, bacaklarımı ve koltuk altlarımı tıraĢ ettim, saçlarımı yıkadım
ve tam
yanm saatimi göğüslerime ve sırtımdan a$ap dalga dalga dökülmesi için
saçlarımı
kurutmaya ayırdım. Yüzün* düĢmesin diye, tek tarafına bir tarak
tutturdum ve
biraz riari ile dudak parlatıcısı sürdüm. Nadiren makyaj yapardım:
makjU sinirimi
bozuyordu. Edebi kahramanlarımın hiçbirinin makyaj» uğraĢması
gerekmiyordu;
uğraĢsalar belki de ben de daha farla Up sahibi olabilirdim. Elbiseyle
uyumlu, mor,
topuklu, açık ayakkabılın giydim. Saat altı otuzda hazırdım.
Kate‟e, “EeeT diye sordum.
Sınttı.
Tannm, bu iĢi iyi beceriyorsun. Ana." Kafasını beğeniyi ^ ladı. “Çok
ateĢli
görünüyorsun."
“AteĢli mi? Amacım ağırbaĢlı ve resmî olmaktı!"
“O da var tabü, ama daha çok ateĢlisin. Elbise sana ve ws& rine çok
yakıĢtı.
Hele vücudunu sanĢı." Pis pis sırıtıyordu.
GRlUlN ELLĠ TONU
24i
"Kate!" diye çıkıĢtım.
"Sadece gerçeği söylüyorum. Ana. Paketin tamamı iyi görünüyor. Elbise
sende
kaisııı. Onu uysal bir ketliye çevireceksin“
Ağzım düz bir çizgi halini aldı. Ah, olavı nasıl da tersinden anlıyorsun.
“Bana Ģans dile.”
“Randevuda Ģansa ihtiyacın mı varT Kafası kanĢmıĢ gibi alnını kırıĢtırdı.
“Evet. Kate.”
“Pekâlâ, o zaman. Bol Ģans.” Beni kucakladı, sonra on kapıdan çıktım.
Arabayı çıplak ayakla kullanmak zorundaydım. Deniz mavisi
Kaplumbağam
Wanda yüksek topuklu sandaletlerle kullanılmak için yapılmamıĢtı. Saat
tam altı
ellide Heathman‟ın önündeydim; araba anahtarlarımı valeye teslim
ettim. Göz
ucuyla Kaplumbağama baktı, ama onu görmezden geldim. Derin bir
nefes alarak
ve zihnen kılıçlarımı kuĢanarak otelden içeri girdim.
Christian rahat bir tavırla bara yaslanmıĢ beyaz Ģarabını yudumluyordu.
Üzerinde alıĢıldık beyaz keten gömlegi. siyah kot pantolonu. siyah
kravatı ve siyah
ceketi vardı. Saçlan her zamanki gibi dağınıktı. Barın kapısında birkaç
saniye dikilip
manzaranın tadım çıkararak onu izledim. GiriĢe doğru, bana göre gergin
bir bakıĢ
attı ve beni görünce durdıı. Gözlerini birkaç defa açıp kapamasının
ardından, yüzü
nutkumun tutulmasına, içimin erimesine neden olan aPr, aheste ve
tembel bir
gülümsemeyle büküldü. Dudağımı ısırtmak için üstün bir gayret sarf
ederek, lien
Sakarkoylu Anastasia Steele'in yüksek topuklular giyiyor olduğunun
bilinciyle
harekete tWim. Beni karĢılamak için bütün zarafetiyle kapıya doğru
yurudu.
Yanağımı öpmek için eğilirken, “Go/, kamaĢtırıyorsun." diye ^nldandı.
“Bir
elbise. Bayan Steele. Onaylıyorum." Kolumu tuttu bem gözden uzak bir
masaya
çekip garsona ibaret etti.
"Nfc içmek istersin?‟
Sıraya yerleĢirken, dudaklarım hızlı ve kurnaz bir gülüm*, nıevle
büküldü.
Pekâlâ, en azından bana sormuĢtu.
"Seninkinden. lütfen." Gördün mü? Ben de iyi ve uslu olabiliyorum.
Muzip bir
tavırla bir kadeh Sancerre daha ısmarladı ve karĢıma oturdu.
"Burada mükemmel bir Ģarap mahzenleri var," dedi. Dirseklerini masaya
yaslayarak parmaklarını ağzının önünde kavuĢturdu Gözleri okunması
güç bir
duyguyla canlanmıĢtı. Ve iĢte, ondan ya- yılan o tanıdık çekim ve
elektrik, içimde
bir yere bağlanmıĢtı bile Dikkatli bakıĢlarının altında huzursuzca
kıpırdanırken
kalbim yu pır ediyordu. Serinkanlılığımı korumam gerekiyordu.
YumuĢak bir sesle. “Gergin misin?* diye sordu.
"Evet."
Öne eğildi.
Sır verir gibi. "Ben de;‟ diye fısıldadı. Gözlerim gözlerine çevrildi. O?
Gergin?
Asla. Gözlerimi kırpıĢtırdım ve o insanı hayra: bırakan gülümsemesini
takındı.
Garson Ģarabımın yanında, kûçök bir kâse kanĢık yemiĢ ve bir kâse
zeytin getirdi.
“Bunu nasıl yapacağız?" diye sordum. "Benim değindiğim noktaların tek
tek
üstünden mi geçeceğiz?"
“Her zamanki kadar sabırsızsınız, Bayan Steele.”
“Bugünkü hava hakkında ne düĢündüğünü de sorabilirdim
Gülümsedi ve uzun parmaklan bir zeytin almak için kâsfî* uzandı.
Zeytini ağzına
attı ve gözlerim ağzına takıldı. O ağız rimde dolaĢmıĢtı... her yerimde.
Kızardım.
“Havanın bugün özellikle sıra dıĢı olduğunu düĢündüm. P* pis
sırıtıyordu.
“Bana gülüyor musunuz, Bay Grey?"
“Gülüyorum, Bayan Steele.”
“Bu kontratın yasal olarak dayaklamayacağını biliyorsunuz- değil mir
“Bunun tamamen farkındayım, Bayan Steele."
“Bunu herhangi bir noktada bana da söyleyecek miydin?
KaĢlarını çattı. “Seni yapmak istemeyeceğin bir Ģeye zorlayacağımı ve
sonra da
yasal söz hakkım varmıĢ gibi davranacağımı mı sandın?"
••ġey... evet.”
“Hakkımda çok iyi Ģeyler düĢünmüyorsun, övle değil mir
“Soruma cevap vermedin.”
“Anastasia, yasal olup olmamasının bir önemi yok. Seninle yapmak
istediğim bir
anlaĢmayı temsil ediyor. Senden neler isteyebileceğimi, senin benden
neler
bekleyebileceğini. HoĢuna gitmediyse imzalama. Ġmzalar ve hoĢuna
gitmediğine
karar verirsen yeterince çıkıĢ maddesi olduğu için arkanı dönüp
gidebilirsin. Yasal
açıdan bağlayıcı olsaydı bile, kaçmaya karar vermen durumunda seni
dava eder
miydim sanıyorsun?'*
ġarabımdan uzun bir yudum aldım. Bilinçaltını omzumu sıvazlıyordu.
Aklın
baĢında kalmalı. Çok fazla içme.
Sözlerini, “Bu tür iliĢkiler dürüstlük ve güven üzerine kurulur." diyerek
sürdürdü.
“Bana güvenmiyorsan, seni nasıl etkilediğimi, seninle nereye kadar ileri
gidebileceğimi, seni ne kadar ileri götürebileceğimi bilecek kadar
güvenmiyorsan
ve bana karĢı dürüst olamayacaksan, o zaman bu iĢi gerçekten
yapamayız."
Ah, tanrım, sadede ne çabuk gelmiĢtik. Beni ne kadar ileri
götürebileceğini mi?
Lanet olsun. Bu da ne demekti?
“Yani çok basit, Anastasia. Bana güveniyor musun, güvenmiyor
musun?”
Gözleri yanıyordu, alev alevdi.
“Bu tarz bir konuĢmayı... ımm... on beĢiyle de yaptın mır
“Hayır."
“Neden?"
“Çünkü hepsi tecrübeli itaatkârlardı. Benimle iliĢkilerinden ne
geçeklerini ve
genel olarak benim ne beklediğimi biliyorlardı. Onlarla olay, diğer
sınırlarda ufak
değiĢiklikler yapmaktan ve buna knzer detaylardan ibaretti.”
“Gittiğin bir mağaza mı var? Ġtaatkâr Süpermarketi meselaT
Oüldiı. “Pek sayılmaz."
“O zaman nasıl?"
“TartıĢmak istediğin bu mu? Yoksa konunun özüne mi ineba* Senin
ifadenle,
kafana takılan konulara."
Yutkundum. Ona güceniyor muydum ? Her Ģey buna mı daya- nıvordu...
güvene. Elbette bu iki yönlü bir Ģey olmak zorunda^ Joseye telefon
açtığımda
nasıl sinirlendiğini hatırlıyordum.
“Aç mısın?" diyerek beni düĢüncelerimden sıyırdı.
Ah hayır... Yemek.
“Bugün yemek yedin mi?"
Ona dik dik baktım. Dürüstlük... ihanet olsun. Cevabimdir, hiç
hoĢlanmayacaktı.
“Hayır." Sesim cılız çıkmıĢtı.
Gözlerini kıstı.
“Yemen gerek. Anastasia. Burada da yiyebiliriz, süitimde« Ne tercih
edersin?‟
"Sanırım insanlann arasında, tarafsız bölgede kalmalıyız'
Alaycı bir ifadeyle gülümsedi.
"Bunun beni durduracağını mı sanıyorsun?‟ YumuĢak ve$& vetli bir
uyarıydı bu.
Gözlerim irileĢti ve bir kez daha yutkundum.
"Umuyorum.‟*
“'Gel. Özel bir yemek salonu ayırttım. Gözlerden uzak.‟ gizemli bir
gülümseme
göndererek masanın arkasından çık» * elini uzattı.
“ġarabını da al.” diye mırıldandı.
Elimi avucuna bırakıp sıradan kayarak çıktım ve yanında dum. Elimi
bırakıp
dirseğime uzandı. Beni tekrar bardan geniĢ basamaklı merdivenden
asma kata
çıkardı. BaĢtan s)* Heathman üniforması içindeki genç bir adam bizi
karĢıladı“Bay Grey, bu taraftan, efendim.”
247
GösteriĢli bir oturma alanını geride bırakıp özel bir yemek salonuna
girdik.
Tecrit edilmiĢ tek bir masa. Oda kuçuk ancak Ģatafatlıydı. IĢıldayan bir
avizenin
hemen altında, kolalı örtüler, kristal kadehler, gümüĢ çatal bıçaklar ve
beyaz bir
gül buketiyle donatılmıĢ bir masa duruyordu. AhĢap lambrili odaya eski
zamanlardan kalma, sofistike bir cazibe hâkimdi. Garson sandalyemi
çekti,
oturdum. Peçetemi kucağıma yerleĢtirdi. Christian karĢıma oturmuĢtu.
Ona
kaçamak bir bakıĢ attım.
“Dudağını ısırma,” diye fısıldadı.
KaĢlarımı çattım. Lanet olsun. Yaptığımın bile* farkında değildim.
“SipariĢimizi önceden verdim. Umarım senin için sakıncası yoktur."
Dürüst olmam gerekirse, rahatlamıĢtım. Daha fazla karar
alabileceğimden emin
değildim.
"Hayır, sorun değil." dedim.
“YumuĢak baĢlı olabildiğini görmek çok hoĢ. ġimdi, nerede kalmıĢtık?"
“Olayın özünde." ġarabımdan büyük bir yudum daha içtim. Gerçekten
enfesti.
Christian Grey Ģaraptan anlıyordu. Bana yatağımda verdiği son Ģarap
yudumunu
hatırladım. Ve bu davetsiz düĢünce karĢısında kızardım.
"Evet, kafana takılanlar.” Ceketinin iç cebine uzandı ve bir kâğıt parçası
çıkardı.
Benim e-postam.
“Madde 2. Kabul edildi. Bu ikimizin de yararına. Maddeyi
düzelttirmeliyim.”
Gözlerimi kırpıĢtırdım. Lanet olsun... Maddeleri tek tek gözden
geçirecektik. Yüz
yüzeyken kendimi o kadar cesur hissetmiyordum. 0 kadar samimi
görünüyordu ki.
ġarabımdan yeni bir yudumla <**aret topladım. Christian sözlerini
sürdürdü.
“Cinsel sağlığım. Pekâlâ, önceki seks partnerlerimin hepsi kan *****
yaptırdılar ve
ben de bahsettiğin bütün bu sağlık risklerine altı ayda bir düzenli olarak
test
yaptırıyorum. Yakın zaman* ^ testlerimin hepsi temiz çıktı. Hayatımda
hiç
uyuĢturucu kul
lanmadım. Aslında ateĢli bir uyuĢturucu karĢıtıyımdır. UyuĢtun*,
konusunda
çalıĢanlarımın tamamına karĢı çok sıkı bir hoĢgörü y* politikası
izliyorum ve
rastgele uyuĢturucu testlerinde ısrarnyıa.'
Vav canına... Kontrol manyaklığı yoldan çıkmıĢtı. ġok içinde, gözlerimi
kırpıĢtırdım.
"Hiç kan nakli almadım. Bu sorunu cevaplıyor muT
Hissiz bir ifadeyle baĢımı salladım.
“Bir sonraki noktandan daha önce bahsettim. Ġstediğin anii arkam dönüp
gidebilirsin. Anastasia. Seni durdurmayacağım. Ancak, gidersen bu son
olur.
Bilesin diye söylüyorum."
"Tamam," dedim yumuĢak bir sesle. Gidersem her Ģey bitecek
DüĢüncesi bile
ĢaĢırtacak kadar acı vericiydi.
Garson ilk servislerle geldi. Nasıl yiyebilirdim ki? Tanrı aĢkıci. buz
yatağında
istiridye ısmarlamıĢtı.
"Umanm istiridye seviyorsundur." Christian‟ın sesi yumuĢsak
“Daha önce yemedim.” Hiç.
“Gerçekten mi? Pekâlâ.” Bir tane aldı. Tek yapman gerete hafifçe eğip
yutmak.
Sanırım bunu yapabilirsin." Bana bakıyorc. Neye göndorm© yaptığını
anlamıĢtım.
Kıpkırmızı keeildim Bay sınttı. istiridyesinin üstüne biraz limon sıkıp
ağzına döktü.
“Hımm. Enfes. Deniz tadında." Gülümsedi. “Haydi," diyey- reklendirdi.
„'Yani çiğnemiyor muyum?
“Hayır, Anastasia, çiğnemiyorsun." Gözleri muzip bir ıçıloyU
aydınlanmıĢtı. Bu
haliyle çok genç görünüyordu.
Dudağımı ısırdım ve yüz ifadesi bir anda değiĢti. Bana sert - bakıĢ
gönderdi.
Uzanıp hayatımın ilik istiridyesini aldım. Tama?. Haydi bakalım.
Üzerine biraz
limor. sıktım ve ağzıma boĢalttı' Gırtlağımdan aĢağı, deniz suyu, tuz,
keskin bir
limon koku«w dolgunlukla kayıp gitti... Ah. Dudaklarımı yaladım. Beni
du?-* göz
kapaklarının altından dikkatle izliyordu.
“EeeT
GÎĠNĠNELLITONU
2<9
“Bir tane daha yiyeceğim," dedim kuru bir sesle.
Gururla. ‟„Aferin kızıma," dedi.
“Bunları kasıtlı olarak mı seçtin? Afrodizyak özellikleriyle bilinmiyorlar
mı?”
“Hayır. Mönüdeki ilk seçpnelcti lor. Senin yanında afrodizyağa
ihüyacım yok.
Sanıyorum bunu sen de biliyorsun ve benim yanımda.
de aynı tepkiyi veriyorsun," dedi basitçe. "Nerede kalmı$tıkr Btn ikinci
istiridyeme
uzanırken, o e-postama ddndü.
Aynı Ģekilde tepki veriyor. Onu etkiliyorum... Vay canına.
“Bana her Ģeyde itaat etmen. Evet, bunu yapmanı istiyorum. Bunu
yapmana
ihtiyacım var. Bunu rol yapmak gibi düĢün. Anastasia."
“Ama beni incitmenden endiĢeliyim.”
“Nasıl incitmemden?"
“Fiziksel olarak." Ve duygusal.
"Bunu yapacağımı gerçekten düĢünüyor musun? Kaldırabileceğinin
ötesine
geçebileceğimi?”
“Daha önce birinin canını yaktığını söylemiĢtin.”
“Evet, yaktım. Uzun zaman önceydi."
“Nasıl yaktın?”
"Onu oyun odamın tavanından sarkıttım. Aslında. sonılann- daa biri de
buydu.
Askıya alma. Oyun odasındaki yaylı tutturma bilezikleri bunun için. Ġp
oyunu.
Ġplerden biri çok sıkı bağlanmıĢtı.“
Elimi kaldırıp durması için yalvardım.
“Daha fazlasını bilmeme gerek yok. Yani beni asmayacaksın?
"Gerçekten istemiyorsan asmam. Bunu sınırlara koyabilirsin."
„Tamam.”
“itaat konusunda... bunu baĢarabileceğini düĢünüyor musun?
Yoğun bakıĢlarını üzerime dikmiĢti. Saniyeler akıp gidiywdu.
Deneyebilirim," diye fısıldadım.
Ġyi.” Gülümsedi. “ġimdi, dönem... Üç ay yerine bir ay çok kısa
de sen ayın bir hafta sonunu benden uzakta geçirmek is*
terken. Senden o kadar uzun sürt» ayn kalabileceğimi sanmıj^ ġu anda
bile zar
zor becerebiliyorum. Durdu.
Benden uzak duramıyor mu? Ne?
"Ayda bir hafta sonunun bir gününü kendine aĢırmana ve«* , yerine
hafta içi
bir akĢam almama ne dersin?”
„Tamam.”
“Ve lütfen, üç ay deneyelim. Sana uygun değilse istediğin u man
bırakabilirsin."
“Üç ay mı?^ Kendimi zora koĢuluyor gibi hissediyordum. ġan bımdan
bir yudum
daha aldım ve kendime bir istiridye daha ûnz ettim. Bunları sevmeyi
öğrenebilirdim.
“Sahiplenme... bu sadece terminoloji ve kökeni itaat etmeprv: - sibine
kadar
iniyor. Ne demek istediğimi anlaman için seni d:çr. ruh haline sokmak
demek. Ve
bilmeni istiyorum ki, eĢiğimdeniçtr itaatkârım olarak adım attığın anda,
sana
istediğimi yapabikeefe Bunu kendi nzanla kabul etmelisin. Bana
güvenmen bu
yüzden pft Seni istediğim her an, her Ģekilde, istediğim her yerde düzeci
Seni
disiplin altına sokacağım, çünkü saçmalayacaksın. Seniha zevk
vereceğin Ģekilde
eğiteceğim.
Ama bunu daha önce yapmadığını biliyorum. BaĢlangıçta s ağırdan
alacağız ve
ben sana yardım edeceğim. ÇeĢitli senazrok geliĢtireceğiz. Bana
güvenmeni
istiyorum ve güvenini kazanca gerektiğini biliyorum: kazanacağım da.
ġu „çeĢitli‟
kısmı yine*** havaya sokmak için. Her Ģeyin olabileceği anlamma
geliyor.‟
O kadar tutkulu ve büyüleyiciydi ki. Bu hali belli ki saplana^ Gözlerimi
ondan
ayıramıyordum. Bunu gerçekten ama gerçrfU5 istiyordu. KonuĢmayı
bırakıp bana
baktı.
“Hâlâ benimle misin?” diye fısıldarken sesi dolgun, sıcak'' baĢtan
çıkarıcıydı.
ġarabından bir yudum alırken, delici bab^ benimkilerden ayırmadı.
Garson kapıya gelince, Christian baĢını hafifçe eğerek nunun masamızı
toplamaya gelmesine izin verdi.
“Biraz daha Ģarap ister misin?”
GRĠNĠN ELU TONU
251
“Araba kullanmam gerek."
“O zaman sur BaĢımla onayladım.
“Maden suyu muT “Maden suyu lütfen.”
Garson çıktı.
Christian, “Çok sessizsin/' diye fısıldadı.
“Son de çok ağız kalabalığı yapıyorsun."
Gülümsedi.
“Disiplin. Zevk ile acı arasında çok ince bir çizgi var. Anastaâa. Bir
madalyonun iki
yüzü gibiler, biri olmadan diğeri de olmuyor. Sonn acının no kadar
zevkli olduğunu
gösterebilirim. ġu anda bono inanmıyorsun, ama güvenle kastettiğim bu.
An
olacak, ama altından kalkamayacağın bir acı değil. Bir kez daha, bütün
mesele
güvene bağlanıyor. Bana güveniyor musun. AnaT Ana!
Hiç duraksamadan ve düĢünmeden. "Evet, güveniyorum." dedim. Çünkü
doğruydu, ona güveniyordum.
“Peki, o zaman.” RahatlamıĢa benziyordu. “Bu Ģeyin gen kalanı sadece
detaydan
ibaret.“
“Önemli detaylardan."
*Tamam, onlan da konuĢalım.”
Sözleri baĢımı döndürüyordu. Bunu daha sonra tekrar dinleyebilmek
için, Kate in
dijital kayıt cihazını getirmeliydim. Çok fazla tolgi, sindirilecek bir yığın
Ģey vardı.
Garson antrelerimizle geri geldi. Siyah morina, kuĢkonmaz ve yanında
hollandez
soslu ezilmiĢ Patates. Canımın yemeği daha az çektiği hiç olmamıĢa
"Umarım balık
seviyorsundur,” dedi usulca.
Yemeğimden bir lokma denedim ve maden suvumdan bir yudum ġarap
olmasını
deli gibi tercih ederdim.
“Kurallar. Onlardan bahsedelim. Yemek konusu, tavız verme- y**fcn
bir konu, öyle
mi?”
“Evet."
"Bu maddeyi günde en az üç öğün yiyeceğin Ģeklinde* dtg$. rebilir
miyim?‟
"Hayır." Bu konuda asla geri adını atmayacaktım. Kimse bay ne
yiyeceğimi
dayatamazdı. Nasıl düzüĢeceğimi evet, ama n*£ yiyeceğimi... asla.
Dudaklarım büzdü. "Aç olmadığından emin olmam gerek' KaĢlarımı
çattım. Neden?
“Bana güvenmen gerekecek.* Bana bir an baktıktan sonra gevĢedi.
“Yenildim. Bayan Steele." dedi usulca. “Yemek ve uykukce* sunda pes
ediyorum."
"Sana neden bakamıyorum?“
„„Bu bir Hâkim/Ġtaatkâr olayı. AlıĢacaksın."
AlıĢacak mıyım gerçekten?
“Sana neden dokunamıyorum?‟
Dudakları inatçı bir çizgiye dönüĢtü.
"Bayan Robinson yüzünden mi?”
Bana soran gözlerle baktı. “Neden böyle düĢündün?* Veheofc anladı.
"Bana
travma yaĢattığını mı düĢünüyorsun?*
BaĢımı salladım.
“Hayır, Anastasia. Sebep o değil. Aynca, Bayan Robin9co '• tür Ģeylere
asla boyun
eğmezdi.”
Ah... ama ben eğmek zorundaydım. Yüzümü sarkıttın» “Yani onunla
alakası yok.”
"Hayır. Ve kendine dokunmanı da istemiyorum."
Ne? Ah, evet, Ģu mastürbasyon meselesi.
“Sırf meraktan... Neden?"
“Çünkü bütün hazzını kendime istiyorum." Sesi bog^ kararlıydı. v
Ah... Buna cevabım yoktu. Bir an konu "o dudağı^ istiyorum”a kadar
gelirken,
sonrakinde bencilleĢiveny^11 ^ lanmı çatarak morinamdan bir lokma
aldım.
Zihnimde
ödünler kazandığımı hesaplamaya çalıĢıyordum. Yemek. Uyku ĠĢi
«gırdan alacaktı
ve henüz diğer sınırlan tartıĢmamıĢtık. Ama bunlarla yemek sırasında
yüzleĢebileceğimi hiç sanmıyordum.
"Sana üzerinde düĢünecek çok malzeme verdim, değil mı T -Evet.”
“Diğer sınırların üstünden Ģimdi geçmemizi ister misin?* "AkĢam
yemeği eĢliğinde
değil”
Gülümsedi. “Miden kolay mı bulanır?"
“Onun gibi bir Ģey...”
"Pek bir Ģey yemedin."
"Yeterince yedim.”
"Üç istiridye, dört lokma morina ve bir kuĢkonmaz sapı, patates yok.
çerez yok.
zeytin yok ve gün boyu hiçbir Ģey yememiĢsin. Sana güvenebileceğimi
söylemiĢtin."
Tanrım. Envanter tutmuĢtu.
“Christian, lütfen. Her gün bu tarz konuĢmalar yapmıyorum " “Formda
ve sağlıklı
olmana ihtiyacım var. Anastasia" “Biliyorum."
"Ve Ģu anda, o elbiseyi üzerinden çıkarmak istiyorum" "Yutkundum.
Kate'in
elbisesini üzerimden çıkarmak. Kamımın dendiklerinde bir çekim
hissettim. Artık
daha aĢina olduğum kas- br. sözleri karĢısında kasılmıĢtı. Ama bunu
yapamazdı.
En güçlü «lahmı bir kez daha bana karĢı kullanıyordu. Sekste iyiydi;
bunu bile
çözmüĢtüm.
‟Bunun iyi bir fikir olduğu sanmıyorum." diye mırıldandım, "îatlı
yemedik."
Tatlı mı istiyorsun?" diye homurdandı.
"Evet."
Manidar bir sesle, “Tatlı sen olabilirsin." dedi.
“Yeterince tatlı olduğumdan emin değilim."
"Anastasia, senin enfes bir tadın var. Biliyorum.
и
LL'*S*
Ellerime bakarak. “Christiıın. seksi silah olarak kullanıyor*-* Bu hiç
adil değil“
dinlini ve sonra doğrudan gözlerinin içine Kaktım ġaĢırarak kaĢlarını
kaldırdı ve
sözlerimi değerlendirdiğini gördü* DüĢünceli bir tavırla çenesini
sıvazladı.
“Haklısın. Kullanıyorum. Hayatta bildiklerini kullanırsın. Ar.& tasia. Bu
seni ne
kadar istediğimi değiĢtirmiyor. Burada. ġimdi‟
Nasıl oluyordu da beni sadece sesiyle baĢtan çıkarabiliyordu* Nefesim
Ģimdiden
hızlanmıĢtı: ısınan kanım damarlarımda çağlıyor sinir uçlanın
seğiriyordu.
"Bir Ģey denemek istiyorum.‟* diye soludu.
KaĢlanmı çattım. Aklıma hazmedilecek bir yığın fikir sokmuĢ ve Ģimdi
de bunu
yapıyordu.
"Itaatkânm olsaydın bunu düĢünmene gerek kalmazdı Keki olurdu.” Sesi
yumuĢaklbaĢtan çıkancıvdı. “Bütün o kararlar. Aiı i lanndaki yorucu
düĢünce
süreci. ġu *Bu doğru bir Ģey mi? Bıırei olmalı mı? ġimdi olabilir mi?*
meselesi.
Bütün bu detaylar diĢelenmene gerek kalmazdı. Hâkim‟in olarak bunu
benyaparic
Ve Ģu anda beni istediğini biliyorum, Anastasia.”
KaĢ çatıĢım iyice derinleĢti. Nasıl anlayabiliyorî
“Anlayabiliyorum, çünkü..
Lanet olsun. Dile getirmediğim sorularımı yanıtlıyordu. A>- zamanda
psiĢik
güçleri de mi vardı?
"... vücudun seni ele veriyor. Bacaklannı birbirine basönyora* kızardın
ve nefes
alıp veriĢin değiĢti."
Pekâlâ, bu kadarı çok fazla.
‟„Bacaklanma ne olduğunu nereden biliyorsun?'' Sesin* ıfc3* ve
ĢaĢkındı. Tann
aĢkına, bacaklanm masanın altındaydı.
“Masa örtüsünün kıpırdadığım hissettim ve yılların tecrübe^ dayanarak
yapılmıĢ
bir tahmindi. Haklıyım, değil mi?r
Kızararak ellerime baktım. Bu baĢtan çıkarma oyunun^ gellenmem bu
yüzdendi. Kurallan bilen ve anlayan tek kiji ^ Ben fazla naif ve
tecrübesizdim. Tek
referans noktam ^ da erkeklerin ona kötü davranmasına izin vermezdi.
Dip*
(toslarımın hepsi kurguydu. Klizabeth Benneth hiddetlenir. Jane Eyıe
fazla korkar
ve Tess de benim gibi, yenilgiyi kabul ederdi.
“Balığımı bitirmedim.”
“Soğuk morinayı bana tercih mi ediyorsun?"
Ona bakmak için hızla kafamı kaldırdım; gözleri zorlayıcı bir Ütiyaçla
eriyik gümüĢ
renginde parlıyordu.
*Tabağımdakileri bitirmemden hoĢlandığını sanıyordum."
“ġu anda. Bayan Steele, yemeğiniz umurumda bile değil."
“Christian. hiç adil savaĢmıyorsun."
“Biliyorum. Hiçbir zaman adil savaĢmadım.
Ġçimdeki tannça bana kaĢlarını çatmıĢtı. Bunu yapabilirsin, diye bastırdı.
Bu seks
tanrısıyla onun oyımunu oynayabilirsin. Oynayabilir iniydim? Tamam.
Ne
yapacaktım? Tecrübesizliğim boynumda bir lanetti. Bir kuĢkonmaz
sapını elime
aldım ve ona bakarak dudağımı ardım. Sonra soğuk kuĢkonmazımın
ucunu ağzıma
koyup emdim.
Christian‟ın gözleri anlaĢılmayacak kadar az açılsa da ben fark etmiĢtim.
“Anastasia. Ne yapıyorsun?‟
Ucunu ısırdım.
"KuĢkonmazımı yiyorum.”
Christian sandalyesinde kıpırdandı.
"Bence benimle oynuyorsunuz, Bayan Steele.”
Masum numarası takındım. “Ben sadece yemeğimi bitiriyorum. Bay
Grey.”
Garson kapıyı tıklatmak ve davetsiz içeri girmek için o anı ^iĢti.
Christian‟a baktı.
Christian kaĢlarım çatsa da. baĢıyla «ay verince garson tabaklarımızı
topladı.
Garsonun geliĢi büyüyü *»muĢtu. Bu kıymetli netlik anma sıkı sıkıya
tutundum.
Gitmem #**kiyordu. GörüĢmemiz ancak ben uzak durabilirsem son
bulacaktı ve
böyle yoğun bir konuĢmanın üstüne birtakım sınırlara ihtiyacım v*nĠL
Bedenim
dokunuĢu için kıvransa da zihnim baĢ kaldırıyordu, söylediklerini
düĢünmek için
zamana ihtiyacım vardı. Hâlâ
bir karar vermemiĢtim, üstelik cinsel çekiciliği ve gözü pekliği* iĢimi
kolaylaĢtırmıyordu.
Christian her zamanki beyefendiliğiyle. „Tatlı ister misin?* dġ. sordu,
ama gözleri
parlamaya devam ediyordu.
“Hayır, teĢekkürler. Sanınm gitsem iyi olacak.” Gözlere; önümdeki
ellerime
çevirdim.
"Gitmek mir ġaĢkınlığını gizleyememiĢti.
Garson hızla çıktı.
“Evet.” Dognı karar buydu. Burada, bu odada onunla kalıra beni
düzecekti. Kararlı
bir tavırla ayaklandım, “ikimizin de yan: katılmamız gereken bir
mezuniyet töreni
var."
Christian da uzun yıllar boyunca kökleĢen kibarlığını orurı sererek
otomatik olarak
kalktı.
“Gitmeni istemiyorum.”
“Lütfen... gitmem gerek.”
“Neden?”
“Çünkü bana düĢünmem gereken o kadar çok Ģey verdin b- Biraz
zamana
ihtiyacım var"
“Kalmanı sağlayabilirim,” diye tehdit etti.
“Evet, bunu kolayca yapabilirsin, ama yapmam istemiyoruz
Elini saçlarının arasından geçirirken beni dikkatle SÜZUUMC;
“Biliyorsun, benimle röportaj yapmak için gelip ofisimde y
kapaklandığında, “Evet,
efendim‟*, ”Hayır, efendinTten baĢka Ģey söylemiyordun. Senin
doğuĢtan itaatkâr
olduğunu sandım As* dürüst olmam gerekirse Anastasia« o enfes
vücudunda tek
bir itaati* kemik olduğundan bile emin değilim." KonuĢurken yavaĢ# ^
doğru
yaklaĢıyordu. Sesi gergindi.
“Haklı olabilirsin," diye soludum.
Bana bakarak. “Olma ihtimalini keĢfetme Ģansım isliyi diye mırıldandı.
Uzanıp
baĢparmağını alt dudağıma sürten*-', zümü okĢadı. “BaĢka bir yol
bilmiyorum,
Anastasia. Ben buj^
“Biliyorum”
Beni öpmek için eğildi, ama dudaktan benimkilere değmeden önce
durdu.
Gözleriyle gözlerimi tarıyor, izin istiyordu. Dudaklarımı onunkilere
kaldırdım ve beni
öptü; onu tekrar öpüp öpmeyeceğimi bilemediğim için, kendimi
bıraktım. Kilerim
kendi bildiklen gibi hareket edip saçlarının arasında bükülerek onu bana
doğru
çektiler. Ağzım aralandı, dilim dilini okĢamaya baĢladı. OpuĢûnu
derinleĢ* tirirken
ve heyecanıma karĢılık verirken, eli ensemi kavradı. Diğer eli sırtımdan
aĢağı kaydı
ve belimin alt kısmında ı>ice açılıp beni kendi vücuduna bastırdı.
ÖpüĢlerin arasında nefes nefese. "Seni kalmaya ikna edemez miyim?"
diye
sordu.
“Hayır."
“Geceyi benimle geçir."
■'Ve sana dokunmayayım, öyle mi? Hayır.” inledi.
“Sen imkânsız bir kızsın.” Geri çekildi ve bana baktı. "Neden bana veda
ettiğini
düĢünüyorum?‟
“Çünkü Ģu anda gidiyorum."
“Kastettiğim bu değil, biliyorsun."
“Christian. bunu düĢünmem gerek. Senin istediğin türde bir *№
yaĢayabileceğimden emin değilim."
Gözlerini yumdu ve alnını alnıma bastırarak ikimize de soluklarımızı
yavaĢlatmak
için fırsat verdi. Bir an sonra alnıma bir cî)ücük kondurdu, burnu,
saçlarımın arasına
gömülü, derin bir nefes ve sonra beni bırakıp geri çekildi.
"Nasıl isterseniz. Bayan Steele," derken yiizü ifadesizdi. "Size k‟biye
kadar eĢlik
edeyim.” Elini uzattı. Eğilip çantamı aldım ve •toni avucuna bıraktım.
Lanet olsun,
her Ģey son bulabilirdi. (îeni$ n*rdivenlerden lobiy‟e, onu uysal
adımlarla takip
ederken, kafa karıncalanıyor, kanım pompalanıyordu. Hayır demeye
karar 'lirsem,
bu son vedamız olabilirdi. Kalbim, göğsümün içinde acıyla ^ncıdı. Ne
dönüĢtü
ama. Bir anlık bir netlik bir kızda ne büyük ^®Ç»kliklere neden
olabiliyordu.
258
“Vale biletin yanında mı?‟
Elimi çantama daldınp çıkardığım bileti kapı görevlisine uz^ Beklerken
ona
kaçamak bir bakıĢ attım.
“Yemek için teĢekkürler.” diye mırıldandım.
Derin düĢüncelere dalmıĢ ve dikkati tamamen dağılmıĢ £ görünse de.
“Her
zamanki gibi, bir zevkti. Bayan Steele." dedi kfe Ona bakarken, güzel
profilini
hafızama kazıdım. Onu birdai* görememe düĢüncesi bana bir türlü rahat
vermiyordu. Fazla nareç ve düĢünmesi bile acı vericiydi. Aniden döndü
ve ciddi bir
ifadeyi bana baktı.
“Bu hafta sonu Seattle'a taĢmıyorsun. Doğru karan verirse pazar günü
seni
görebilir miyim?‟ Sesi tereddütlüydü.
“Bakanz. Belki,” dedim. Bir an için rahatlamıĢ gibi gönbei sonra
kaĢlarını çattı.
“Hava serinledi. Ceketin yok mu?*
“Hayır. M
BaĢını kızgınlıkla sallayarak ceketini çıkardı.
“Al. ÜĢütmeni istemem.”
Ceketi açıp sırtıma tutarken ona gözlerimi kırpıĢtırarak baiö ve kollanmı
arkama
uzatırken, ofisinde paltomu omuzlanma kıldırdığı zamanı -onunla ilk
tanıĢtığım
günü- ve üzerimde bıratö etkiyi hatırladım. Hiçbir Ģey değiĢmemiĢti;
hatta daha da
yojuok Sıcacık ceketi bana fazla büyüktü ve onun gibi kokuyordu.
Arabam kapının
Önünde durdu. Christian‟m ağzı açık ka& “Bunu mu kullanıyorsun?1
AfallamıĢtı.
Elimi tutarak beni çıkardı. Vale arabadan atladı, anahtarları bana verdi
ve Chri^
serinkanlı bir tavırla, avucuna biraz para sıkıĢtırdı.
“Bu araba trafiğe çıkabiliyor muT ġimdi gözlerini bana “Evet.”
“Seattle‟a ulaĢabilecek mi?‟
“Evet, ulaĢabilecek.”
“Sağ salim?*
259
Öfkeli bir sesle. “Rvet.” diye çıkıĢtım. „Tamam, eski olabilir, ama o
benim ve
tralığe çıkabilecek durumda. Onu bana uvev babam aldı ”
“Ah, Anastasia, bence bundan daha iyisini yapabiliriz."
“Ne demek istiyorsun?' Bir anda anlamıĢtım. “Bana araba falan
almayacaksın."
Bana dik dik bakarken çenesi kasılmıĢtı.
Gergin bir sesle, “Göreceğiz." dedi.
ġoför kapıĢım açıp binmeme yardım ederken yüzünü buruĢturdu.
Ayakkabılarımı çıkarıp camı indirdim. Bana yüzünde okunması
imkânsız bir ifade ve
koyu gözlerle bakıyordu.
"Dikkatli git.“ dedi yavaĢça.
“HoĢça kal. Christian." Sesim davetsiz ve dökülemeyen gözyaĢları
yüzünden
boğuktu. Tanrım, ağlamayacağım. Ona hafifçe gülümsedim.
Arabayla uzaklaĢırken göğsüm sıkıĢtı, gözyaĢlarını dökülmeye baĢladı
ve
hıçkırığımı güçlükle bastırdım. Kısa süre sonra yaĢlar yüzümden oluk
oluk akıyor ve
ben gerçekten neden ağladığımı an Isınıyordum. DuruĢumu
koruyordum. Her Ģeyi
açıklamıĢtı. Açıktı. Beni istiyordu, ama iĢin gerçeği benim daha
fazlasına ihtiyaç
du.v* marndı. Onun beni, benim onu istediğim ve ihtiyaç duyduğum
gibi
istemesini istiyor ve için için bunun mümkün olmadığını biliyordum.
Butun bunlar
çok fazla geliyordu.
Onu nasıl kategorize edeceğimi bile bilmiyordum. Bu Ģeyi yapat- sam*..
erkek
arkadaĢım mı olacaktı? Onu arkadaĢlarımla tanıĢtım* b&cek miydim?
Onunla
birlikte barlara, sinemaya, hatta bowlinge edebilecek miydim? ĠĢin aslı,
hiç
sanmıyordum. Ona dokunmama donunla uyumama izin vermeyecekti.
Bütün
bunLıra geçmiĢte de ^ip olmadığımı biliyordum, ama geleceğimde
olmalarını
istiyor ^*m. Ve onun tasarladığı gelecek bu değildi.
Ya evet dersem ve o üç ayın sonunda, beni uymadığım bir fcı*
^ sokmaya çalıĢmaktan sıkıldığını söylerse ne obcakU? Kendimi ^
hissedecektim?
Duygusal olarak üç ayımı vermiĢ, yapmak emin olmadığım Ģeyler
yapmıĢ
olacaktım. Ve sonra o
hayır der ve anlaĢma noktalanırsa bu düzeyde bir reddedilip nasıl baĢ
edecektim?
Belki de Ģu anda fazla zarar görmemiĢ o^;. venimle geri çekilmek en
iyisi olacaktı.
Ama onu tekrar görememe düĢüncesi iĢkenceden farksızdı Xj. sil olup
da bu
kadar büyük bir hızla içime iĢlemiĢti? Konu sai** seks olamazdı, değil
mi?
Gözlerimdeki yaĢları aceleyle sildim Oa olan duygularımı incelemek
istemiyordum.
Bunu yapmam hata* keĢfedebileceklerimden korkuyordum. .Ve
yapacağım?
Dubleksin önüne park ettim. Hiç ıĢık yoktu. Kate dıĢarıda d- malıydı.
Rahat bir
nefes aldım. Beni yine ağlarken yakalaması istemiyordum. Soyunurken
kötülük
makinesini açtım ve gelen kotumda, Christian‟dan bir mesaj vardı.
Kimden: Christian Grey Konu: iyi geceler Tarih: 25 Mayıs 2011 22.01
Kimt:
Anastasia Steele
Bu akĢam neden kaçtığını anlamıyorum. Bütün sorularını seni tatmn
edecek
Ģekilde cevapladığımı samimiyetle umuyorum. Sana kıfe yoman gereken
çok Ģey
verdiğimi biliyorum ve teklifi ciddi скЮ» düĢüneceğin) hararetle
umuyorum. Bu
iĢin yürümesini gerçekten istiyorum. Ağırdan alacağız.
Bana güven.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
• ' ket^
E-postası daha fazla ağlamama neden oldu. Ben bir ^ ^ leĢmesi değildim
ki. Ya
da satın alınan bir mal. Bu e-p^1*4
QtdUlNELLt TOwu
261
öyle olduğum anlamına geliyordu. Cevap vermedim. Ona ne diyeceğimi
bilmiyordum. Pijamalarımın içine girdim ve ceketine sarınarak yatağa
tırmandım.
Gözlerimi karanlığa dikip yatarken beni ondan uzak durmam için
uyardığı butun o
zamanlan dulundum.
Anastasia, benden uzak durmalısın Ben sana uygun bir adam dtfrlim.
K12 arkadaĢlar bana göre değil.
Ben kalpler ve çiçekler tarzı bir adam değilim.
Ben seviĢmem.
Tek bildiğim bu.
Ve yastığıma gömülüp sessizce gözyaĢı döktüm; aklımda kalan son
düĢünce bu
oldu. Benim de tek bildiğim buydu. Belki de birlikte yeni bir yol
çizebilirdik.
BÖLÜM ON DÖRT
Christian elinde katlı duran deri bir binici kamçısıyla ba$ua&
dikiliyordu. Üzerinde
eski, soluk renkli, yıpranmıĢ bir kot pe tolondan baĢka hiçbir Ģey yoktu.
Bana
tepeden bakarken kamçrç yavaĢça avucuna vuruyordu. Zafer ifadesiyle
gülümsüyordu. Kipe- dayamıyordum. Çıplaktım ve dört direkli bir
karyolaya kollar.:
ve bacaklarım açık halde kelepçelenmiĢim. Christian Öne epü ve
kamçının ucunu
alnımdan burnuma doğru indirirken deru_* kokusunu aldım. Sonra
kamçıyı aralık
haldeki nefes nefes? 6 daklanma kaydırdı. Ucunu ağzımın içine itince
pürüzsüz,
(kaderinin tadını duydum.
YumuĢak bir sesle. “Em.” diye emretti. Ona itaat ederken, aps ucunun
etrafına
kapandı.
“Yeter," dedi.
Christian kamçıyı ağzımdan çıkarıp aĢağı, çenemin altına, ctf dan
boynuma ve
boynumun alt kısmındaki girintiye kaydınrte nefes nefeseydim. Orada
yavaĢça
döndürüp ucunu göğüs kemifc2 boyunca aĢağı doğru kaydırmaya devam
etti ve
memelerimin a** sından göbek deliğime kadar indi. Hızlı hızlı soluyor,
el ve
bileklerimi zapt alunda tutan kelepçeleri zorlayarak kıvram>t^ Kamçının
ucunu
göbek deliğimin etrafında gezdirdikten sonra. # ucunu iyice aĢağıya
kaydırdı; kasık
tüylerimin arasından klitori^ ulaĢtı. Kamçıyla, tath noktamla keskin bir
vuruĢla
buluĢan bir indirdi ve rahatlayıĢımı haykırarak, muhteĢem bir Ģekilde
boĢa!^
Ve bir anda, ter içinde, orgazmımın artçı Ģoklarım ve nefesim kesilerek
uyandım.
Tanrım. Yön duygumu bûst^
GRĠNĠN ELLĠ TUNU
263
kaybetmiĢtim. Az önce ne oldu öyle'<Yatak odamda tek baĢmaydım.
Nasıl?
Neden? Hızla doğrulup otururken, Ģok etkisi sürüyordu. Vay canına.
Sabah
olmuĢtu. Çalar saatime baktım; sekizdi. BaĢımı ellerimin arasına
yerleĢtirdim. Seks
rüyası görebileceğimi bilmezdim. Yediğim bir Ģey yüzünden miydi?
Belki de
istiridye ve internet araĢtırmam ilk ıslak rüyamda kendini göstermiĢti.
ġaĢırtıcıydı.
Uykumda orgazm olabileceğim konusunda hiçbir fikrim yoktu.
Yalpalayarak içeri girdiğimde, Kate mutfakta bir o yana bir bu yana
gidip
geliyordu.
“Ana, sen iyi misin? Tuhaf görünüyorsun, üzerindeki Christian'ın «keti
mi?„
“iyiyim." Lanet olsun, aymada kendime bakmam gerekirdi. Delici yeĢil
gözlerinden kaçındım. Sabah yaĢadığım olay yüzünden hâlâ sersem
gibiydim.
“Evet. Christian'ın ceketi."
KaĢlarını çattı. “Ġyi uyudun mu?1
“Pek iyi değil.“
Su ısıtıcısına yöneldim. Çaya ihtiyacım vardı.
■Yemek nasıldır
ĠĢte baĢlıyor.
“Ġstiridye yedik. Arkasından da morina geldi. Bu yüzden bayağı balıklı
olduğunu
söyleyebilirim.”
“Iykk... Ġstiridyeden nefret ederim ve yemekten bahsetmek Emiyorum.
Christian nasıldı? Ne konuĢtunuz?*
"Ġlgiliydi.” Duraksadım. Ne diyebilirdim ki? HIV durumu temiz,
üstlenmek bayağı
hoĢuna gidiyor. Her emrine itaat etmemi istiyor. Oyun odasının tavanına
bağladığı
birinin canını yakmıĢ ve... v* özel bir yemek salonunda beni becermek
istedi. Ġyi
bir özet olur ®uydu acaba? Christian‟la yemeğimden. Kate'le
konuĢabileceğim ^
ġtyler hatırlamak için çaresizlik içinde debeleniyordum.
*Wanda‟yı onaylamıyor.”
“Kim onaylıyor ki, Ana? Bu eski haber. Neden bu kadar naz* borsun?
Pes et
artık, arkadaĢım."
“Ah. Kate. Pek çok Ģeyden bahsettik. Yemek konusunda > kadar dırdırcı
olduğunu biliyorsun. Bu arada, elbisene bayıldı/$. kaynamıĢtı: kendime
bir çay
hazırladım. "Çay ister misin? Ya dı bugünkü konuĢmanı dinlememi?”
“Evet, lütfen. Dün gece Becca‟da konuĢmam üzerine çalıdır. Gidip
alayım. Ve
evet, biraz çay çok iyi olur. M Kate hızlı adımlık mutfaktan çıktı.
Oh' Katherine Kavanagh bertaraf edilmiĢti. Bir simidi dilimleyip ekmek
kızartma
makinesine yerleĢtirdim. Capcanlı rayız. hatırlayınca kızardım. Tanrı
aĢkına, o
neyin nesiydi öyle?
Dün gece uyumakta bir hayli güçlük çekmiĢtim. BaĢımın içinde sayısız
seçenek
vınlıyordu. Aklım öylesine karıĢmıĢtı ki. Christians iliĢki anlayıĢı daha
çok iĢ teklifi
gibiydi. Belirli saatleri, bir i$ tanz. ve hayli sert bir yakınma prosedürü
vardı. Ġlk
romantizmimi böyi? hayal etmemiĢtim, ama tabii. Christian‟m
romantizmle iĢi
yoktu Daha fazlasını istediğimi söylersem hayır diyebilirdi ve ban3 tâlif ettiklerini
tehlikeye atabilirdim. Ve beni en çok endiĢelendik buydu. Çünkü onu
kaybetmek
istemiyordum. Ama itaatkâr olah- lecek mideye sahip olduğumdan emin
değildim.
Bütün o bastock ve kırbaçlar hevesimi kaçırıyordu. Fiziksel anlamda bir
korkakta
ve acıdan kaçınmak için ne gerekiyorsa yapabilirdim. Rüyana Ģündünı...
öyle mi
olacaktı acaba? Ġçimdeki tanrıça, elinde vâf kız ponponlarıyla, evet diye
haykırarak
zıp zıp zıplıyordu.
Kate dizüstü bilgisayarıyla mutfağa döndü. Simidime konsa** oldum ve
son
sınıflar adına yapacağı konuĢmayı okumasını dinledim.
Ray geldiğinde, giyinip hazırlanmıĢtım, ön kapıyı açtığımda.
rinden dökülen takım elbisesi içinde karĢımda duruyordu.
bu karmaĢıklıktan olabildiğince uzak adama sıcak bir miw^
»ı
sevgi aktı ve benden beklenmeyecek bir sevgi gösterisi.™'r boynuna
doladım.
ġaĢırmıĢ, afallamıĢtı.
GRĠNĠN ELLĠ
26$
Beni kucaklarken, “Hey, Annie, ben de seni gördüğüme sevindim,N
diye mırıldandı.
Beni yere bıraktı ve ellerini omuzlanma yerleĢtirip alnını kırıĢtırarak
baĢtan ayağa
süzdü. “Ġyi misin, evlat?
"Tabii ki iyiyim, baba. Küçük bir kız babacığını gördüğüne sevinemez
mi?'
Gülümseyince göz kenarlan iyice kırıĢtı ve peĢimden oturma odasına
geldi.
“Ġyi görünüyorsun," dedi.
“Kate'in elbisesi." Boyundan atkılı gri Ģifon elbiseye baktım.
KaĢlarını çattı.
“Kate nerede?"
“Kampüse gitti. KonuĢma yapacağı için erkenden orada olması
gerekiyor.”
“Biz de yola çıksak mı?*
“Baba, yanm saatimiz daha var. Çay içer misin? Bu arada bana
Montesano‟daki
herkesin neler yaptığını anlatabilirsin. Yolculuk nasıldı?”
Rav arabasını kampüsün park alanına bıraktı ve birlikte, her tarafta göze
çarpan
siyah ve kırmızı cüppelerin beneklendirdiği, spor salonuna doğru akan
insan selinin
arasına karıĢtık.
“Bol Ģans, Ana. Fena gergin görünüyorsun. Bir Ģey yapman gerekecek
mir
lanet olsun... Ray iyi gözlemci olmak için neden bugünü seçmiĢti?
“Hayır, baba. Bugün büyük gün." Ve onu görtorğirn.
“Evet, küçük kızım diplomasını alıyor. Seninle gurur duyuyo- ftm,
Annie."
“Ben... TeĢekkürler, baba.” Ah, bu adamı çok seviyordum.
Spor salonu kalabalıktı. Ray, diğer ebeveynler ve iyi dilek sahipleriyle
birlikte
katlı oturma sıralarına yönelirken ben de kendi SandaJyeme doğru
yürüdüm.
Üzerimde kepini ve cüppem vardı ve üıonim görüntümle, kendimi
korunaklı
hissediyordum Kalbim güm*
266
bür gûmbıır atıyordu, kısa ve sığ nefesler alıyordum. Buralarda fa yerde
olmalıydı.
Kate onunla konuĢuyor ve sorguya çekiyor olabilir mi diye merak ettim.
Soyadı
S‟yle baĢlayan diğer öğrencilerin arasındaki yerime ulaĢtım. Arkama
baktım ve
Ray'i tribünlerin üst sıralanndan birinde gördüm. El salladım. Çekingen
bir tavafa
yan el sallamaya yan selama benzeyen bir iĢaret yaptı. Otun:; beklemeye
koyuldum.
Oditoryum kısa sürede dolarken, heyecanlı seslerin uğultu» her saniye
biraz
daha artıyordu. Öndeki sıralar dolmuĢtu. Ġki tara fımda. farklı
bölümlerden,
tanımadığım iki kız oturuyordu. Bellik yakın arkadaĢtılar ve benim
üzerimden
heyecanla konuĢuyorlar^ Saat tam on birde sahne gerisinden, arkasında
hepsi
siyah ve kırmızı cüppeleri içinde üç rektör yardımcısı ve kıdemli
profesörlerle.
rektör belirdi. Ayağa kalkıp eğitim kadromuzu selamladık. Bazı
profesörler selam
verip el sallarken, diğerleri sıkkın görünüyordu. DanıĢmanım ve en
sevdiğim
hocam olan Profesör Collin« her zamanki gibi yataktan düĢmüĢe
benziyordu.
Sahneye en «o Kate ve Christian çıktılar. Christian ısmarlama gri takını
elbia*
içinde göz alıcıydı. Bakır rengi saçları oditoryumun ıĢıkları altına»
parlıyordu. Çok
ciddi ve kendinden emin görünüyordu. Otururkfr tek sıra düğmeli
ceketinin önünü
açtı ve gözüm kravatına takıldı Lanet olsun! O kravat! Refleks olarak
bileklerimi
ovaladım. Gözlerimi ondan ayıramıyordum. O kravatı kasten taktığına
hiç Ģuph^'
yoktu. Ağzım düz bir çizgi halini aldı. Ġzleyiciler oturdular ve alkü
sesleri kesildi.
Yanımda kızlardan biri arkadaĢına heyecanla. “ġuna bir bak sana!" diye
tısladı.
“Çok seksi.”
Gerildim. Profesör Collins‟ten bahsetmediklerinden emindi*
“Christian Grey olmalı.”
“Bekâr mır
Diken diken olmuĢ halde, “Sanmam.” diye mınldandım
"Ah." Kızlar bana ĢaĢkın gözlerle baktılar.
26?
“Sanırım gey," diye mırıldandım.
Kızlardan biri. “Sanırım gey," diye mırıldandı.
Rektör ayağa kalkıp konuĢmasıyla törenin açılıĢını yaparken.
Christian‟m belli
etmeden salonu tanıdığını gördüm. Omuzlarımı düĢürüp sandalyeme
iyice sinerek
olabildiğince göze batmamaya çalıĢıyordum. Saniyeler sonra, gözlerinin
gözlerimi
bulmasıyla ne yazık ki yenildim. Donuk ve tamamen anlaĢılmaz bir
ifadeyle bana
bakıyordu. Rahatsızlıkla kıpırdandım, bakıĢıyla hipnotize olmuĢ Kaide,
yüzüm ağır
ağır kızardı. Ġstemeyerek de olsa o sabahki rüyamı hatırlamıĢtım ve
kamımın alt
tarafındaki kaslar Ģu enfes kasılma dayına giriĢmiĢti. Derin bir nefes
aldım.
Dudaklarında bir gülümseme belirdi, ama anlıktı. Gözlerini yu mdu ve
geri
açtığında yine kayıtsız ifadesine bürünmüĢtü. Rektöre hızlı bir bakıĢın
ardından,
gözlerim karĢıya, giriĢin üstünde asılı duraıı WSUV amblemine
odakladı. Ve bir
daha bana çevirmedi. Rektör susmak bilmiyor. Christian hâlâ benden
tarafa
bakmıyordu. Gözlerini karĢıya sabitlemiĢti.
Neden bana bakmıyordu? Belki de fikrini değiĢtirmiĢti. Bir huzursuzluk
dalgasıyla sarsıldım. Belki de dün gece onu bırakıp gitmem. Christian
için her Ģeyi
bitirmiĢti. Karanraı vermemi beklemekten sıkılmıĢtı. Ah, hayır, Ģansımı
tamamen
kaybetmiĢ olabilirdim. Dün geceki e-postasını hatırladım. Belki de
cevap
vermememe sinirlenmiĢti.
Birden. Bayan Katherine Kavanagh sahnedeki yerini alırken salonda bir
alkıĢ
koptu. Rektör yerine oturdu ve Katherine kâğıdının kürsüye
yerleĢtirirken güzel,
uzun saçlarını arkaya atu. Bin kiĢinin ona bakıyor olmasından hiçbir
rahatsızlık
duymuyor, telaĢlanmıyordu. Hazır olunca gülümsedi, büyülenmiĢ
kalabalığa baktı
ve ustalıkla konuĢmasına baĢladı. Sakin ve komikti: yanımdaki kızlar.
*kha ilk
esprisinde kahkahayı bastılar. Ah. Katherine Kumnagh, "asıl
konuĢulacağını iyi
biliyorsun. O anda onunla o kadar gurur buyuyordum ki Christiania ilgili
düĢüncelerimi unuttum. KonuĢ- basını daha önce de dinlemiĢ olmama
rağmen,
dikkatle dinledim, balona hâkimdi ve dinleyicilerini de önüne katmıĢtı.
KonuĢmasının tornası. “Üniversiteden Sonra Sırada Ne Va Ah.
gerçekten de.
sırada ne vardı? Christian. Katherinci kaĢl^ havaya kalkmıĢ halde,
sanınm ha>Tet
içinde izliyordu. Evet, onunla röportaj yapmaya giden Kate olabilirdi.
Evet, Ģu anda
uygunsa teklifler yaptığı kiĢi de Kate olabilirdi. Güzel Kate ve güzel
Christân bir
arada. Ve ben de. yanımdaki iki kız gibi, onu uzaktan hayranlıkla izliyor
olabilirdim.
Kate onunla konuĢmayı reddetmezdi. Geçen gûc onun için ne demiĢti?
Ürkütücü.
Kate ve Christian arasındaki tu karĢılaĢmanın düĢüncesi beni huzursuz
etmiĢti.
Paramı hangili* yatıracağımı bilemezdim.
Kate konuĢmasını gösteriĢli bir sonla tamamladı ve aynı aıda herkes
ayağa
kalkıp ıslıklar ve tezahüratlar eĢliğinde onu alkıĢlama baĢladı. Kate
hayatının ilk
ayakta alkıĢını alıyordu. Gûlumscysck adını seslenince bana bakıp
gülümsedi.
Aferin sana, Kate. Otunk izleyicilerde yerlerini aldı ve rektör ayağa
kalkıp Christiariı
tak iletti... Lanet olsun, Christian konuĢma yapacaktı. Rektör kıacChristian‟ın
baĢanlanna değindi: Kendisine ait sıra dıĢı baĢarım imza atan firmanın
CEO‟su ve
gerçek anlamda, kendi kendini;.vi- tan var etmiĢ bir adamdı.
"... ve aynca üniversitemizin önemli bağıĢçılarından hindir Lütfen,
Christian
Grey‟i alkıĢlayalım.”
Rektör, Christian‟ın elini sıktı ve kalabalıktan nazik bir ılte yükseldi
Yüreğim
ağzımdaydı. Kürsüye yaklaĢıp salonu süzdü Hepimizin karĢısında,
kendisinden
önce Kate‟in de olduğu gibi «o derece özgüvenli görünüyordu.
Yanımdaki iki kız
mest olmu$ öne eğildiler. Aslında, izleyicilerin arasındaki kadınların
çoğu v?
erkeklerin bir kısmı öne eğilmiĢlerdi. Christian. yumuĢak, ûv** ve
büyüleyici
sesiyle konuĢmasına baĢladı.
“Bugün WSU yetkililerinin bana gösterdikleri büyük neîak* karĢısında
hem
derinden etkilendim hem de büyük minnet du>^- Bu konuĢma, burada,
üniversitedeki çevre bilimi bölümünün y» çalıĢmasından bahsetmem
için nadide bir
fırsat oldu. A üçüncü dünya ülkeleri için, uygulanabilir ve ekolojik
olarak itilebilir
çiftçilik metotları geliĢtirmek ve nilıai amacımız dün^
dört bir yanında açlık ve sefaleti kökünden yok etmek. KaĢta Afrika
kıtasının
Sahra‟nm altında kalan kısmı olmak özere. Güney Asya ve Latin
Amerika sefil bir
yoksulluk içinde yaĢıyor. Dünyanın bu kısımlarında, tarımsal iĢlev
bozukluğu çok
yaygın; sonuçsa ekolojik ve sosyal yıkım. Ciddi anlamda açlık çekmenin
nasıl bir
Ģey olduğunu iyi bilirim. Bu benim için çok kiĢisel b:r yolculuk."
Ağzım bir kar.Ģ açık kalmıĢtı. Ne? Christian bir zamanlar açlık çekmiĢti.
Lanet
olsun. Bu. çok Ģeyi açıklıyordu. Röportajı hatırladım: Dünyanın karnını
doyurmayı
gerçekten istiyordu. Kate'in makalesinde ne yazdığını hatırlamak için
zihnimi
taradım. Dört yaĢındayken evlat edinilmiĢti galiba. Graccin onu aç
bıraktığım hayal
dahi edemiyordum; ondan önce, henüz küçük bir oğlanken YaĢamıĢ
olmalıydı. Gri
gözlü aç oğlanı düĢününcc kalbim sıkılarak .Nutkundum. Ah, hayır.
Grev‟ler onu
sahiplenmeden ve kurtarmadan önce, ne tür bir hayat yaĢamıĢtı kim
bilir?
Ham bir öfkeyle dolmuĢtum. Zavallı, bombok, tuhaf, iyiliksever
Christian. Gerçi
onun kendisini böyle görmeyeceğinden ve her tur sempati ya da acıma
duygusunu
reddedeceğinden emindim. Bir anda herkes ayağa kalktı ve alkıĢ koptu.
KonuĢmasının yansını dinlememiĢ olmama rağmen, ben de onlara
uydum. Bütün
bu iyi iĢleri o yapıyor, kocaman bir Ģirket yönetiyor ve bir taraftan da
benim
peĢimde dolaĢıyordu. BaĢ döndürücüydü. Darfur'la ilgili kısa konuĢma
parçalarını
hatırladım... ve her Ģey yerine oturdu. Yiymk.
Sıcak alkıĢlan -Kate bile alkıĢlıyordu- kısa bu-gülümsemeyle
yanıtladıktan sonra
yerine döndü. Benden tarafa bakmıyordu: bense °nunla ilgili bu yeni
bilgiyi
sindirmeye çalıĢırken dengemi kaybet- «Mim.
Rektör yardımcılarından biri ayağa kalktı ve uzun, can sıkıcı diploma
alma
sürecimiz baĢladı. Diploma alacak dort yüzden fazla ''grenci vardı ve
adımın
okunduğunu duymak için bir saatten fazla **ktedim. Kıkırdayan iki
kızın arasında
sahneye yürüdüm. Chris- toän* sıcak fakat mesafeli bir ifadeyle bana
baktı.
270
E L JJ~,M
Elimi usulca sıkarken. "Tebrikler. Bayan Steele." dedi. Etinde etime
geçen
elektriği hissetmiĢtim. “Bilgisayarınızda bir sorun mu var?
Diplomamı elinden alırken kaĢlarımı çattım.
“Hayır."
“O zaman e-postalarımı neden görmezden geliyorsunuz0'
"Ben sadece Ģirket birleĢmesi ve alımlanyla ilgili olanı gördün.'
Bana ĢaĢırmıĢ gibi baktı.
“Daha sonra konuĢuruz.” dedi ve ilerlemek zorunda kaklım, çünkü sırayı
bekletiyordum.
Yerime dönüp oturdum. E-postalar mı? Bir e-posta daha göndermiĢ
olmalıydı.
Ne diyordu acaba?
Törenin sona ermesi bir saat daha sürdü. Bitmek bilmiyordu Nihayet, en
önde
Christian ve Kate‟le. rektör eğitim kadrosun.: sahnesi terk etmeye davet
edince bir
alkıĢ daha yükseldi. Christian, bunu yapmasını ne kadar istesem de. bana
bakmamıĢtı, içimdeki tannça durumdan hiç hoĢnut değildi.
Ayakta, sıramızın dağılmasını beklerken. Kate bana seslendi Sahne
arkasından
bana doğru geliyordu.
“Christian seninle konuĢmak istiyor.” diye bağırdı.
ġimdi yanımda duran iki kız dönüp, ĢaĢkınlıktan ağızlan »çık halde bana
baktılar.
Kate. “Beni buraya gönderdi.” diye devam etti.
Ah...
“KonuĢman harikaydı. Kate.”
“öyleydi, değil mi?r Ağzı kulaklarındaydı. “Geliyor musun? ısrarcı
olabiliyor."
Gözlerini devirdi ve ben de sırattım.
“Aynen. Ray i uzun süre bekletemem.” Ray "e baktım ve maklanmı beĢ
dakikayı
iĢaret edecek Ģekilde kaldırdım. Kafe^ sallayarak bana tamam iĢareti
verdi ve
Katein peĢinden sahne**® arkasındaki koridora girdim. Christian, rektör
ve eğitim
kadro?«0®5 iki görevliyle konuĢuyordu. Beni görünce baĢını kaldırdıGRĠNĠN ELL! TONU
271
“Ġzninizle, beyler," diye mırıldandığını duydum. Bana dognı geldi ve
Kate'e Ģöyle
bir gülümsedi.
„TeĢekkürler," dedi ve Kate cevap veremeden beni dirseğimden tutup
erkekler
soyunma odasına benzeyen bir odaya soktu, içerisi boĢ mu diye kontrol
ettikten
sonra, kapıyı kilitledi.
Lanet olsun, aklından neler geçiyor acaba? Bana dönünce, ona gözlerimi
kırpıĢtırarak baktım.
“Neden e-posta atmadın? Ya da bir mesaj?* Gözlerini bana dikmiĢti.
ġaĢınp
kalmıĢtım.
“Bugün ne bilgisayarıma ne de telefonuma baktım." Lanet olsun, beni
aramaya mı
çalıĢmıĢtı? Kate üzerinde hayli etkili olan dikkat dağıtma tekniğimi
denedim.
"Harika bir konuĢmaydı."
„TeĢekkürler.‟‟
“Yemekle ilgili sorununu açıklığa kavuĢturmuĢ oldu."
Sinirli bir tavırla elini saçının arasından kaydırdı.
“Annstasia, Ģu anda o konuya girmek istemiyorum." Gözlerim yumdu.
Acıh
görünüyordu. “Senin için endiĢelendim.”
“EndiĢelendin mi? Neden?"
“Çünkü eve, adına araba dediğin o ölüm tuzağıyla gittin.'
“Ne? O bir ölüm tuzağı değil. Gayet iyidir. Jose benim için düzenli
olarak bakımını
yaptırıyor.”
“ġu fotoğrafçı Jose mi?‟ Christian ın gözleri kısıldı, yüzü dondurucuydu.
Ah, lanet
olsun.
“Evet, Kaplumbağa eskiden annesinindi."
“Evet ve büyük olasılıkla büyükannesinin ve büyük büyükannesinin de.
Güvenli
değil.”
“Üç yılı aĢkın süredir ben kullanıyorum. EndiĢelendiğin için U28ünüm.
Neden
aramadın?‟ Tannm. kesinlikle aĢın tepki veriyordu.
Derin bir nefes aldı.
“Anastasia. Senden bir cevap almam gerek. Beklemek beni bitiyor.”
“Christian, ben... bak. Üvey babamı tek baĢına bıraktım.'*
"Yann. Yanna kadar bir cevap istiyorum.”
„Tamam. Yann. o zaman söylerim.”
Bir adım geri çekildi ve bana rahat bir tavırla bakarken omu* lan
gevĢedi.
“Ġçki için kalıyor musunuz?” diye sordu.
“Ra/in ne yapmak istediğini bilmiyorum/‟
“Üvey baban mı? Onunla tanıĢmak isterim.”
Ah. hayır... Nedenî
“Bunun iyi bir fikir olduğundan emin değilim.”
Kapının kilidini açarken, Christian'ın ağzı düz bir çizgi hak almıĢtı.
“Benden utanıyor musun?“
“Hayır!" Öfkelenme sırası bana gelmiĢti. “Seni babamla ne olarak
tanıĢtıracağım?
„Bu adam kızlığımı bozan ve benden onunla itaat ve hâkimiyet© dayalı
bir iliĢki
kurmamı isteyen adam.‟ Ayağındı koĢu ayakkabıların yok;'
Chritian bana bir an dik dik baktı, sonra dudakları bir gülümsemeyle
büküldü. Ve
ona çok kızıyor olmama rağmen, yüzüm* istem dıĢı bir gülümseme
oluĢtu.
“Sadece bilgin olsun diye söylüyorum, bayağı hızlı ka$anr Ona sadece
arkadaĢın
olduğumu söyle, Anastasia.”
Kapıyı açtı ve çıktım. BaĢım dönüyordu. Rektör, üç rektör yardımcısı,
dört profesör
ve Kate. ben yanlarından telaĢlı adımlat geçip giderken bana dik dik
baktılar. Lanet
olsun. Christian i ögretie görevlileriyle bırakarak, Rayi aramaya gittim.
Ona arkadaĢın olduğumu söyle.
Bilinçaltını, çıkarları olan arkadaĢ, diye azarladı. Biliyordu* biliyordum.
Bu nahoĢ
düĢünceyi bir kenara ittim. Onu Raylen*® tanıĢtıracaktım? Salonun
yansı hâlâ
doluydu ve Ray yerinden pırdamamıĢtı. Beni gördü, el salladı ve bana
doğru
yürüdü. “Hey, Annie, tebrikler.” Kolunu omzuma sardı.
“Gelip çardakta bir Ģeyler içmek ister misin?"
GRINır* LLLl ĠUNU
273
•Tabii ki. gün senin günün. Yolu göster."
“istemiyorsan yapmak zorunda değiliz." Ut fen hayır de.
"Annie, iki buçuk saat boyunca her türden gevezelik dinleyerek
oturdum. Bir
içkiye ihtiyacım var."
Koluna girdim ve kalabalığa karıĢıp öğleden sonranın ilk saatlerinin
sıcaklığına
adım attık. Resmi fotoğrafçının sırasının önünden geçtik.
"Ah, aklıma gelmiĢken..." Ray cebinden bir dijital kamera çıkardı.
"Albüm için
bir fotoğraf. Annie.” Ray fotoğrafımı çekerken ona gözlerimi devirdim.
“Artık kep vc cüppeyi çıkarabilir miyim? Kendimi biraz ahmak gibi
hissediyorum."
Zaten ahmak gibi görünüyorsun... Bilinçaltını alaycılıkta en baĢanlı
halini
sergiliyordu. Rayı düzüĢtüğün adamla mı tanıĢtıracaksın? Bana kanat
biçimindeki
gözlüklerinin üzennden bakıyordu. Çok gurur duyacaktır. Tannm. Bazen
ondan
n?fret ediyordum.
Çardak çok büyük ve kalabalıktı. Öğrenciler, ebeveynler, öğretmenler ve
arkadaĢlar, mutlu mutlu sohbet ediyorlardı. Ray bana bir kadeh
Ģampanya ya da
ucuz köpüklü Ģarap olduğundan Ģüphelendiğim bir Ģey uzattı.
SoğutulmamıĢtı ve
çok tatlıydı DüĢüncelerim Christian‟a kaydı. Bundan hoĢlanmayacak.
“Ana!" Dönmemle Ethan Kavanagh‟ın beni kollannın arasına alması bir
oldu.
Beni etrafında, Ģarabımı dökaeden döndürmeyi baĢardı. Sıkı numaraydı!
“Tebrikler!” Bana yeĢil gözlerinde ıĢıltılarla bakıyordu.
NTe sürprizdi ama. Kirli sarı saçlan dağınık ve seksiydi. 0 da *n az Kate
kadar
güzeldi. Ailedeki benzerlik çarpıcıydı.
„'Vay canına. Ethan! Seni görmek ne güzd. Baba. bu. Ethan. Kateln
ağabeyi.
Ethan. seni babam Ray Steelele tanıĢtırayım.“ El -îkıĢırlarken, babam
Bay
Kavanagh‟ı serinkanlı bir ifadeyle süzüyordu.
„Avrupa‟dan ne zaman döndün?‟ diye sorcum.
Ethan bir sır paylaĢır gibi, “Döneli bir hafta oldu, ama küçük kardeĢimi
ĢaĢırtmak istedim." dedi.
"Çok Ģeker.” Sırıttım.
“Mezunlar adına konuĢma yapacaktı, bunu kaçıramazdım.*^ kardeĢiyle
hayli gurur
duyuyor gibi görünüyordu.
“Harika bir konuĢma yaptı.”
Ray, “Kesinlikle öyle oldu.” diye onayladı.
BaĢımı kaldırıp Chıistian Grey in dondurucu gri gözleriyle.^
ĢılaĢtığımda, Ethan‟m
kolu belimdeydi. Kate de yanındaydı.
“Merhaba, Ray.” Kate. Ray‟i yanaklarından öperek bzarmass neden
oldu. “Ana'nm
erkek arkadaĢıyla tanıĢtınız nu? Christian Gr*;
Lanet olsun! Kate! Siktir! Yüzümdeki kanın tamamı çekildi
Christian pürüzsüz, sıcak bir ses ve Kate‟in takdiminden2* gerilmemiĢ
bir ifadeyle,
“Bay Steele, sizinle tanıĢmak zevk.” Ray. Christian‟ın uzattığı eli,
takdire Ģayan bir
Ģekilde, birazca« yüzüne çarpılan, yüreğe inecek sürprize dair en ufak
bir ipucu
vermeyen bir tavırla sıktı.
Çok teĢekkürler, Katherine Kavanagh. Burnumdan soluyordu Sanınm
bilinçaltını
baygınlık geçiriyordu.
Ray belki de büyük kahverengi gözlerinin hafifçe irileĢin» dıĢında
çözülmesi güç bir
ifadeyle. “Bay Grey,” diye mınlda&i- Sonra gözlerini bu-haberi-banane-zamanverecektin-acaba batagĢ bana çevirdi. Dudağımı ısırdım.
“Ve bu da ağabeyim Ethan Kavanagh,” dedi Kate. Christias*
Christian buz gibi bakıĢlarını kolunu belimden çekmek Ethan‟a çevirdi.
“Bay Kavanagh.”
El sıkıĢtılar. Christian elini bana uzattı.
“Ana, bebeğim,” diye mırıldanırken, ben telaffuz ettiği sözcüğü
karĢısında
neredeyse ruhumu teslim ediyordum.
Christian‟ın ona çevrili dondurucu gülümsemesi altında kolundan
sıynlıp yanındaki
yerimi aldım, Kate bana sıntu D* tilki, ne yaptığını çok iyi biliyordu.
27$
“Ethan, annem ve babam bir Ģey konuĢmak istiyorlardı." Katı*. Ethanı
sürükleyerek uzaklaĢtırdı.
Ray. duygusuz bakıĢlarını Christian ile benim aramda Ki-zdirvrt-k.
„Ġkiniz
birbirinizi ne zamandır tanıyorsunuz, çocuklar'r diye sordu.
KonuĢma yetim beni terk etmiĢti. Yenn yanJıp beni içine çekmesini
diliyordum.
Christian kolunu belime doladı ve eliyle omzumu kavramadan önce,
baĢparmağıyla
çıplak tenimi usulca okĢadı.
Akıcı bir sesle. “Birkaç hafta oldu.** dedi. “Anastasia okul gazetesi için
benimle
röportaj yapmaya gelinci* tanıĢtık.“
„Okul gazetesinde çalıĢtığını bilmiyorum. Ana" Rayin rahatsızlığını ele
veren sesi,
sakin bir azardan farksızdı, l/ınct.
„Kate hastaydı.” diye mırıldandım. Arkasını getiremedim
„Ġyi konuĢmaydı. Bay Grey.”
"TeĢekkürler efendim. Sıkı bir balıkçı olduğunuzu duydum."
Ray kaĢlarını kaldırıp gülümsedi -nadir rastlanan, samimi, iyi niyetli bir
Hay
Steele gülümsemesivdı- ve kendilenni balık sohbetine kaptırdılar.
Aslında kısa süre
içinde kendimi vanlannda fazlalık gibi hissetmeye baĢladım. Christian
babamı
büyülemekle meĢguldü... Bilinçaltını. l\pkı sana da yaptığı gibi, diye
yapıĢtırdı.
Christian‟ın gücü smır tanımıyordu. Ġzin isteyip Katei aramak için
yanlarından
ayrıldım.
Her zamanki gibi son derece hoĢ görünen ve beni sevecenlikle
*lamlayan anne
ve babasıyla konuĢuyordu. YaklaĢan Barbados tatilleri ve bizim
taĢınmamız
konusunda kısaca ĢakalaĢtık.
Duyulmayacağımızdan emin olduğum ilk fırsatta. „Kate. Ray e °a$ıl
söylersin?*
diye tısladım.
“Senin bunu asla yapmayacağını biliyordum ve Christian‟ın foiçlanma
sorunları
konusunda yardıma olmak istedim” Kate tatlı ^lı gülümsedi.
Yüzümü buruĢturdum. Ona ba&lanmamn benim, seni aptal!
“Bu konuda çok sakin görünüyordu. Ana. BoĢ yere kendini °*ne. Ona
bir
baksana. Christian gözlerini senden ayıramıyor.“
Kafamı kaldırdım: Ray de Christian da bana bakıyorlardı. *§4. gibi seni
izliyor."
"Hay'i kurtarmaya gitsem iyi olacak ya da Christianı. Har, pisini
bilmiyorum. Bu
iĢ burada bitmedi, Katherine Kavana^' Ona dik dik baktım.
Arkamdan, “Ve sana bir iyilik yaptım,” diye seslendi.
Geri dönünce, ikisine birden gülümsedim.
Fena görünmüyorlardı. Christian aralarındaki bir §ab;.j gülüyordu ve
babam,
sosyal durumu düĢünüldüğünde, inamla rahatlamıĢ görünüyordu.
“Ana. tuvaletler nerede?‟
“Çardağın Ön tarafına çıkınca solda."
“Birazdan görüĢürüz. Siz keyfinize bakın, çocuklar.”
Ray uzaklaĢtı. Gergin gözlerle Christian a baktım. Birfoutnw birlikte
fotoğrafımızı
çekerken kısa bir an duraksadık.
"TeĢekkürler. Bay Grev.” Fotoğrafçı hızla uzaklaĢtı. Ben fii; yüzünden
gözlerimi
kırpıĢtırdım.
“Demek babamı da büyüledin."
“Babanı da mıT Christianen gözleri alev alevdi ve sorar tek kaĢını
kaldırmıĢtı.
Elini uzattı ve parmaklarını çeneme bojte boya sürttü.
Gizemli bir sesle. “Ah. keĢke ne düĢündüğünü bilebilseyd^ Anastasia,"
diye
fısıldarken çenemi tuttu ve birbirimizin gözleri derin derin
bakabilmemiz için
çenemi kaldırdı.
Nefesim tekledi. Nasıl olur da bu kalabalık çadırda bile, ütf rimde bu
etkiyi
bırakırdı?
“ġu anda, tek düĢündüğüm. Güzel kravat” diye soludum
Kıkırdadı. “Son dönemde en sevdiğim kravatım oldu.
Kıpkırmızı kesildim.
“Çok güzel görünüyorsun. Ana. Boyundan bağlı elbi*‟ ^ _ çok yakıĢmıĢ
ve
sırtına dokunma Ģansım olunca güzel teıu^ Gediyorum.”
GRĠMĠN ELLĠ TONU
277
Birden bir odada baĢ baĢa kalmıĢ gibiydik. Sadece ikimiz. Bütün
bedenim
canlanmıĢtı: sinir uçlanm usul usul Ģakıyor, aramızda oluĢan elektrik
beni ona
çekiyordu.
“Ġyi olacağını biliyorsun, değil mi. bebeğim?‟ diye fısıldadı. Gözlerimi
yumdum; içim
çözülmüĢ, eriyordu.
"Ama daha fazlasını istiyorum," diye fısıldadım.
“Daha fazlasını mı?" Bana ĢaĢırmıĢ gibi bakarken gözleri koflaĢmıĢtı.
BaĢımı hafifçe
eğerek yutkundum. Artık bili^r.
Bir kez daha yumuĢacık bir sesle, “Daha fazlası," dedi. Kelimeyi sınar
gibiydi:
Küçük, basit bir kelimeydi, ama b:r o kadar vaatle doluydu. BaĢparmağı
alt
dudağımın üstünde dolaĢtı. "Son kalpler ve çiçekler istiyorsun."
BaĢımı bir kez daha eğdim. Bana gözlerini kırpıĢtırarak bakarken. iç
mücadelesinin
gözlerine yansıdığını görebiliyordum.
“Anastasia." Sesi yumuĢaktı. “Bu bildiğim bir Ģey değil."
"Benim de.”
Hafifçe gülümsedi.
"Çok fazla Ģey bildiğin söylenemez," diye mmldandı.
"Sense bütün yanlıĢ Ģeyleri biliyorsun."
"YanlıĢ mı? Bana göre değil." BaĢını salladı. Çok samimi görünüyordu.
“Dene,‟*
diye fısıldadı. Bu. meydan okuyan ve bana kafa tutan bir bakıĢtı BaĢını
yana
yatırırken, dudaklan o göz alıcı çarpık Sûlûmsemesiyle büküldü.
Iç geçirdim. Ben Cennet Bahçesindeki Ham, o ise yılandı ve ^ karĢı
koyamıyordu
m.
„Tamam," diye fısıldadım.
“Ne?” Bütün dikkati, kesintisiz ve eksiksiz, üzerimdeydi. Yutkundum.
Tamam. Deneyeceğim.”
"Yani kabul ediyorsun?” Hayreti barizdi.
"Sınırlara tabi olarak, evet, deneyeceğim." Sesim o kadar cılızdı ^
Christian
gözlerini yumdu ve beni kollarının araĢma çekti.
2/8
„Tanım Ana. o kadar farklı bir kadınsın ki. Nefesimi kesiyorsa Christian
geri
çekilirken, birden Hay peri döndü ve çardakta gürültü kademeli olarak
artıp
kulaklarıma doldu. Yalnız dc-ği]^ Lanet olsun, itaatkârı olmayı kabul
etmiĢtim.
Raye gülümserin Christianın gözlerinde neĢe parıltıları dans ediyordu.
“Annie. öğle yemeği yiyelim mi?‟
“Tamam." Raye gözlerimi kırpıĢtırarak bakarken, dengemi sulamaya
çalıĢıyordum. Bilinçaltım çığlık çığlığaydı: Sen ne yap:.‟ Ġçimdeki
tannça ise bir Rus
olimpiyat jimnastikçisinden beklerdi ters taklalar atmakla meĢguldü.
Ray. “Christian. sen de bize katılmak ister misin? dedi Christian mı?
Ona. daveti
geri çevirmesi için âdeta yalvaranı baktım. DüĢünmek için zamana
ihtiyacım vardı.
Ne halt etmif- böyle?
TeĢekkürler, Bay Steele, ama planlarım var. Sizinle tanıĢr-û güzeldi,
efendim."
Ray. “Aynı Ģekilde." diye yanıtladı. “Küçük kızıma iyi bak' “Ah. benim
niyetim de
bu.”
El sıkıĢtılar. Midem bulanıyordu. Ray in Christianın bana bakmak
niyetinde
olduğu konusunda en ufak bir fikri yoktu. Chrisöö elimi tutup
dudaklarına götürdü
ve yakıcı gözlerini benimkileri ayırmadan, parmak boğumlarımı Ģefkatle
öptü.
“Sonra görüĢürüz, Bayan Steele," diye fısıldarken, sesi vü- yüklüydü.
Bu düĢünce, kamımın burulmasına neden oldu. Bir dakik* sonra mı?
Ray beni dirseğimden tuttu ve çadırın giriĢine doğru çekti “Sağlam bir
genç
adama benziyor. Üstelik baĢarılı. Çok № kötüsü olabilirdi, Annie. Gerçi
varlığını
Katherine'den duymak r„ runda olmam...” diye azarladı. j
Özür dilercesine omzumu silktim.
“Balıktan anlayan her adam benim için uygun zaten.
ARININ ELLĠ TONU
279
Tanrım. Ray onaylamıĢtı. Ah bir bilse.
Ray beni eve alacakaranlıkta bıraktı.
“Anneni ara," dedi.
‟•Arayacağım. Geldiğin için teĢekkürler, baba."
“Hayatta kaçırmazdım. Annie. Beni o kadar gururlandırıyorsun ki.”
Ah. hayır. DuygusallaĢmayacaktı. Gırtlağımda kocaman bir yumru
oluĢtu ve ona
sımsıkı sarıldım. ġaĢırarak beni kollarıyla sardı. Elimde değildi: yaĢlar
gözlerime
birikiverdi.
Beni yatıĢtırmak için. “Hey. Annie. tatlım." dedi. “Büyük bir gündü, ha?
Ġçeri
gelip sana çay yapmamı ister misini
GözyaĢlanma rağmen güldüm. Ray‟e göre, çay her Ģevin ilacıydı.
Annemin
ondan yakındığını, çay konusunda her zaman iyi o!duğunu. ama sempati
konusunda o kadar da ateĢli olmadığını söylediğini hatırladım.
"Hayır, baba, iyiyim. Seni görmek harikaydı. Seattle‟a bir yerleĢeyim.
gerçekten,
en kısa zamanda ziyaretine geleceğim."
"Mülakatlarında bol Ģans. Nasıl geçtiğini bana da haber ver"
“Elbette, baba.”
“Seni seviyorum. Annie.”
“Ben de seni, baba.”
Gülümsedi. Kahverengi gözleri sıcak ve ıĢ ltıh. arabasına bindi.
Alacakaranlıkta
gözden kayboluncaya kadar el salladım ve yorgun fcr tavırla eve
yürüdüm.
Ġlk iĢim, cep telefonumu kontrol etmek oldu. ġarj edilmeye «tiyacı vardı
bu
yüzden mesajlarımı okumadan önce, Ģarj aletini bulup fiĢe takmak
zorunda kaldım.
Dört cevapsız çağn, bir sesli °fcsaj ve iki kısa mesaj vardı. Çağrıların
üçü
Christian‟dandı. Mesaj bakmamıĢtı. Dördüncü çağn Jose‟dendi ve bana
mezuniyet
için k* ġeyin en iyisini dileyen bir mesaj bırakmıĢtı.
Kısa mesaj lan açtım.
♦Eve sap salim vardın mı?* *Beni ara.*
Ġkisi de Christian‟dandı. Evi neden aramamıĢtı. Yalak odasy gidip
bilgisayarı
açtım.
Kimden: Christian Grey Konu: 3u AkĢam Tarih: 25 Mayıs 2011 23:58
Kime:
Anastasia Steele
Umarım o arabayla eve ulaĢabilmiĢindir, iyi olup olmadığını haber ver.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Tanrım... Kaplumbağam onu neden bu kadar endiĢelendirmiĢti? O araba
üç yıl
boyunca bana sadakatle hizmet etmiĢti ve Jose bakımını her zaman
üstlenmiĢti.
Christian ın bir sonraki e-postası bugündendi.
KĠmd«n: Christian Grey Konu: Diğer Sınırlar Tarih: 26 Mayıs 2011
17:22 Kimt:
Anastasia Steele
ġu ana dek söylemediğim ne söyleyebilirim?
Bunları istediğin zaman konulmaktan memnuniyet duyanm. Bugün çok
güzeldin.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Onu görmek istiyordum. “Cevapla” tuĢuna tıkladım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Diğer Sınırlar Tarih: 26 Mayıs 2011
19:23 Kime:
Christian Grey
Ġstersen, konuĢmak için bu akĢam gelebilirim. Ana
Kimden: Christian Grey Konu: Diğer Sınır ar Tarih: 26 Mayıs 2011
19:27 Kime:
Anastasia Steele
Btn gelirim. O arabayı kullanmandan hoyıut olmadım, sollten
ciddiydim.
Birazdan sende olurum.
Christian Grey
CEO, Grey ġirketler Topluluğu
282
Lanet olsun... ġimdi geliyordu. Onun için hazırlamam ^ ken bir Ģey
vardı.
Thomas Hardy kitaplarının ilk baskılan Kil* oturma odasındaki rafta
duruyordu.
Bendi» kalamazlardı. Kitapla kahverengi kâğıda sardım ve paketin
üstüne kitaptan.
Tess‟tenfe alıntı karaladım:
■ġartlan kabul ediyorum. Angd; çünkü cezamın ne olması gerektiğini
sen daha iyi
bilirsin. Sâdece, sadece, katlanabilece^nvfcr daha fazla olmasın, yeter!‟
BÖLÜM ON BEġ
T erbaba." Kapıyı açarken kendimi katlanılmayacak kadar ĠYĠ utangaç
hissediyordum- Christian, üzerinde kot pantolonu ve deri ceketiyle
verandada
duruyordu. “Merhaba." derken, yüzü ı§ık saçan gülümsemesiyle
aydınlandı.
Güzelliğinin tadını çıkarmak için bir an durdum. Ah. deriler içinde çok
seksi
görünüyordu.
“Ġçeri gelsene
Keyifle, “iznin olursa." dedi. Elinde bir ĢiĢe Ģampanyayla içeri girdi.
"Mezuniyetini kutlarız diye düĢündüm. Hiçbir Ģev iri bir Bollinger‟ı alt
edemez."
Kuru bir sesle, “Ġlginç bir kelime seçimi," dedim.
Sınttı. “Hazır cevaplığın hoĢuma gidiyor, Anastasia."
“Sadece çay fincanlarımız var. Bütün kadehleri topladık."
"Çay fincanı mı? Bence gayet uygun."
Mutfağa yöneldim. Gergindim, midemde kelebekler uçuĢuyordu.
Oturma
odamda ne yapacağı belli olmayan yırtıcı bir panter ya da dağ aslanı
olması gibi bir
Ģeydi bu.
"Fincan tabağı da ister misin?"
Christian oturma odasmdan dalgın bir sesle, “Fincan yeterli. Anastasia,"
diye
seslendi.
Döndüğümde, onu kahverengi kitap paketine bakarken buldum,
hftcanlan
masaya bıraktım.
Kaygıyla, “Senin için," diye mırıldandım.
Lanet olsu/ı... Büyük olasılıkla kovğO çıkacok.
"Hinim. O kadarını anladım. Çok uygun bir alıntı." Uzun ^ ret parmağını
dalgın
bir tavırla yazının üstünde dolaĢtırdı *&*.; kendimi. d'Urberville
sanıyordum. Angel
değil. Kendini küçülta^ seçmiĢsin.*‟ Bana kısa, kurnaz bir
gülümsemeyle baktı.
“Bu kata uygun düĢecek bir Ģey bulmana ĢaĢırmadım."
"Aynı zamanda bir yakarıĢ." diye fısıldadım. Neden bu kah gerginimî
Dilim
damağım kurumuĢtu.
“YakanĢ mı? Seni çok zorlamamam için mi?”
BaĢımla onayladım.
"Bunlan sana aldım." dedi sakin bir ses ve duygusuz bakı$Wk “Kabul
edersen,
seni çok zorlamam."
Yutkundum.
“Christian, bu kitapları kabul edemem. Çok fazla."
"Görüyorsun ya, bahsettiğim buydu. Bana kafa tutman &: kitapları
almam
istiyorum ve tartıĢma bitti. Bu kadar basit, ilerinde düĢünmene gerek
yok. Bir
itaatkâr olarak, kitaplara minnettar kalacaksın. Sana aldıklarımı kabul
edeceksin.
Fobunu yapman hoĢuma gidiyor.
“O kitapları aldığında, henüz itaatkâr değildim.” diye fcsıHais
"Hayır, ama artık kabul ettin. Anastasia." Gözlerini t«t& bürümüĢtü.
Ġç geçirdim. Bu tartıĢmayı kazanamayacaktım: bu yüaltf • planına
geçtim.
•„Yani bu kitaplarla istediğimi yapabilirim?”
Beni Ģüpheyle süzse de pes etti.
“Evet."
“0 zaman önlan bir yardım kuruluĢuna bağıĢlamak is&) ^ Senin gönlüne
de
yakın göründüğü için, Darfur için çab^c kuruluĢa. Açık artırmaya
koyabilirler.”
"Ġstediğin buysa.” Ağzı düz bir çizgiye dönüĢtü. Bozulma
Kızardım.
23S
“DüĢüneceğim." diye mırıldandım. Onu rahatsız etmek istemi* \ordum
ve
sözlerini hatırlamıĢtım, lieni memnun etmeni istiyorum.
"DüĢünme, Anastasia. Bu konuda değil" Sesi sakin ve ciddiydi.
Nasıl düĢünmezdim? Diğer mutları gibi, bir arabaymıĢsın gibi
yapabilirsin.
Bilinçaltım nahoĢ, iğneleyici bir karĢılık sermiĢti. Onu duymazdan
geldim. Ah.
baĢtan baĢlayamaz mıydık? Aramızdaki hava gerilmiĢti. Ne yapacağımı
bilmiyordum. Parmaklanma baktım. Bu durumu nasıl toparlayabilirdim?
ġampanya ĢiĢesini masaya bırakıp karĢıma dikildi. Ellennı çenemin
altına
yerleĢtirip baĢımı kaldırdı. Ciddi bir ifadeyle yürüme baktı.
“Sana pek çok Ģey alacağım. Anastasia. Buna alıĢ. Bunu yapacak gücüm
var.
Ben çok varlıklı bir adamım." Eğildi ve dudaklarıma hızlı ve masum bir
öpücük
kondurdu. “Lütfen." Beni bıraktı.
Bilinçaltım, ses çıkarmadan dudaklannı oynattı: FahiĢe.
“Kendimi ucuz hissettiriyor,” diye mırıldandım.
Christian sinirli bir tavırla, elini saçının arasından geçirdi.
“Hissettirmemen. Bu iĢe gereğinden fazla kafa yoruyorsun, Anastasia.
Kendine
dair ahlaki yargılarını baĢkalarının neler düĢünebileceği üzerine kurma.
Enerjini
boĢa harcama. Bunun tek nedeni, aramızdaki düzenleme konusunda
çekincelerinin
olması ve bu da son derece normal. Kendini nasıl bir iĢin içine
soktuğunu
bilmiyorsun.**
Sözlerine bir anlam vermeye çalıĢarak kaĢlanmı çattım.
Çenemi bir kez daha avuçlayarak ve alt dudağımı diĢlerimin Ġrasından
çekmemi
sağlayarak, usulca. “Hev. kes Ģunu." di\v emretti. *Sen asla ucuz
olmamazsm,
Anastasia. Böyle düĢıinmene izin vermemem. Ben sadece sana bir
anlam ifade
edebileceğini düĢündüğüm
kitaplar aldım, o kadar. Haydi. Biraz Ģampanya iç." Gözleri ısınıp
yumuĢayınca,
çekingen bir ifadeyle gülümsedim. “Böylesi ^ha jyj^ diye mmldandı.
ġampanyan
aldı, tepesindeki folyoyu çıkardı, mantar yerine ĢiĢen çevirip minik bir
tıp sesiyle ve
286
bir damlayı bile ziyan etmeyen, çok çalıĢılmıĢ bir hareketle açtı
Fincanları yarıya
kadar doldurdu.
ġaĢkınlıkla. "Pembe." diye mırıldandım.
Beğeniyle, “Bollinger Grande Annee Rose 1999. müketnıaj bir
rekoltedir.” dedi.
“Çay fincanında.”
Smttı.
“Çay fincanında. Diploman kutlu olsun, Anastasia." Fincanlar, nıızı
tokuĢturduk
ve bir yudum aldı, ama ben kendimi, kutlamana anlaĢmamızla ilgili
olduğunu
düĢünmekten alamıyordum.
“TeĢekkürler." diye mırıldandım ve bir yudum içtim. Elbette enfesti.
“Diğer
sınırlan konuĢalım mı?”
Gülümsedi. Kızardım.
“Her zaman çok heveslisin.* Christian beni elimden tutup kanepeye
götürdü ve
otururken beni de yanında çekti.
“Üvey baban çok ketum bir adam.”
Ah demek diğer sınırları konuĢmayacaktık. Bu iĢi bir an önci halletmek
istiyordum.
Kaygı içimi kemiriyordu.
“Onu uysal bir kediye dönüĢtürmeyi baĢarmıĢsın." Yürir asılmıĢtı.
Christian yavaĢça güldü.
“Sadece balık tutmayı bildiğim için.”
“Balık tutmayı sevdiğini nereden anladın?”
“Sen anlatmıĢtın. Kahve içmeye gittiğimizde.”
“Ah, Öyle mir Bir yudum daha aldım. Vay canına, deu)'* bir hafızası
vardı. Hımm...
Bu Ģampanya gerçekten çok gûa*-* “Resepsiyondaki Ģarabı denedin
mi?”
Christian yüzünü buruĢturdu.
“Evet, kötüydü.”
Tadını alınca aklıma sen geldin. ġarap konusunda bu ^ çok bilgiyi nasıl
edindin?”
287
"Bilgi sahibi değilim, Anastasia. Sadece neyi sevdiğimi biliyorum.”
Gözleri
neredeyse gümüĢ gibi parlıyor ve kızarmama neden oluyordu.
ġampanyayı
kastederek. “Biraz daha?" diye sordu. •„Lütfen.”
Christian zarafetle kalkıp ĢiĢeyi aldı. Fincanımı doldurdu. Beni sarhoĢ
etmeye mi
çalıĢıyordu? Onu Ģüpheyle süzdüm.
“Burası bayağı çıplak görünüyor. TaĢınmaya hazır mısınız?” “AĢağı
yukarı.”
“Yann çalıĢıyor musun?"
“Evet, ClaytonVta son günüm.”
'TaĢınmanıza yardım ederdim, ama kız kardeĢimi havaalanından
alacağıma söz
verdim.”
Ah... al sana haber.
“Mia cumartesi sabahı erken saatte Paris‟ten geliyor. Ben yann Seattle‟a
dönüyorum, ama duyduğuma göre. Elliot size vardım edecekmiĢ.”
“Evet, Kate bu konuda çok heyecanlı."
Christian kaĢlarını çattı. “Evet, Kate ve Elliot, kimin aklına gelirdi?"
diye
mırıldanırken, nedense hoĢnut görünmüyordu. “Seattle'da iĢ konusunda
ne
yapacaksın?‟
Sınırları ne zaman konuĢacağız? Nasıl bir oyun oynuyorî "Stajyerlik için
bir iki
görüĢmem var.”
“Bunu bana ne zaman söyleyecektin?” Tek kaĢını kaldırdı. “ġey. Ģimdi
söylüyorum
iĢte."
Gözlerini kıstı.
“Nerede?”
Nedense, büyük olasılıkla nüfuzunu kullanabileceği için, söy- kmek
istemedim.
„‟Bir iki yayınevi.”
“Ġstediğin bu mu? Yayıncılıkla ilgili bir Ģey nü T Temkinle baĢımı
salladım.
“Eeer Daha fazla bilgi beklerken, bana sabırla baktı.
“Eee neT
Azarlar gibi. “Anlamazlıktan gelme, Anastasia. nevleri?‟ dedi
“Sadece küçükler.” diye mırıldandım.
“Bilmemi neden istemiyorsun?"
"Nüfuzunu kullanmaman için.”
KaĢlannı çattı.
"Ah, Ģimdi de sen anlamazlıktan geliyorsun.”
Güldü. “Anlamazlıktan mı? Ben mi? Tannm. Ġnsana neyda: okuyorsun,
içkini
bitir, Ģu sınırlan konuĢalım." E-postamın ve koi: birer kopyasını çıkardı.
Ortalıkta
cebinde bu listelerle mi doluyordu? Herhalde bendeki ceketinde de bir
tane vardı.
Kato&r. ceketi unutmasam iyi olurdu. Fincanımın sonunu içtim.
Bana hızlı bir bakıĢ attı.
“Dahar
“Lütfen.‟“
ġu çok-kibirli gülümsemesiyle bakarak Ģampanya ĢiĢesiıib. 1 dırdı ve
durdu.
“Bir Ģeyler yedin mi?”
Ah, hayır... Yine aynı laf.
“Evet. Rayle mükellef bir yemek yedim.” Gözlerimi devinil ġampanya
bana cesaret
veriyordu.
Öne eğildi, çenemi tuttu ve dikkatle gözlerimin içine baku “Gözlerini bir
daha
devirirsen, seni dizlerime yatınp pataklar** Ne?
“Ah,” diye soludum. Gözlerindeki heyecanı görebiliyordu Sesimi taklit
ederek, "Ah,”
dedi. “ĠĢte baĢlıyor. Anasta«*- Kalbim göğüs kafesimde deli gibi
çarpıyordu ve
midemi^ valanan kelebekler sıkıĢan gırtlağıma takıldı. Neden böyfr
gelmiĢti?
Fincanımı doldurdu, neredeyse tamamım içtim. Uy^^ halde, ona baktım.
“Dikkatini çekmeyi baĢardım, deği] mir BaĢımı evet der gibi salladım.
“Bana cevap ver.”
“Evet. Dikkatimi çekmeyi baĢardın.”
“Ġyi.” BilmiĢ bir gülümseme takındı. “ġimdi cinsel eylemler. Çoğunu
yaptık.”
Kanepede ona sokulup listeye baktım.
EK 3
DÎĞER SINIRLAR
Taraflar arasında tartıĢılmak ve üzerinde anlaĢılmak suretiyle: Ġtaatkâr
aĢağıdakilere nza göstermekte midir?
• Mastürbasyon • Vajina! iliĢki
• Kadına oral seks • Vajinal yumruk sokma
• Erkeğe oral seks • Anal ĠliĢki
- Meni yutma • Anal yumruk sokma
YumuĢak bur sesle, „Yumruk sokma yok demiĢtin, itiraz ettiğin ^ġka bir
Ģey?” diye
sordu.
Yutkundum.
“Anal iliĢkinin de beni heyecanlandırdığım söyleyemem.‟*
"Yumruk olayı tamam, ama kıçına sahip olmayı gerçekten iĢerim,
Anastasia. Ama
bunun için bekleyeceğiz. Aynca öylece içine ^cağınuz bir Ģey değil.” Pis
pis sırıttı.
“Kıçının antrenmana ihracı olacak."
“Antrenmana mı?“ diye fısıldadım.
290
“Ah. evet. Özenli bir hazırlığa ihtiyacı olacak. Anal iliĢki $ haz verici
olabilir,
bana güven. Ama denersek ve sen hoĢlanma^ tekrar yapmak zorunda
değiliz."
Sırıtıyordu.
Ona gözlerimi kırpıĢtırarak baktım. Bundan zevk alacağa mı sanıyordu?
Haz
verici olacağını nereden biliyordu?
“Bunu yaptın mı?" diye fısıldadım.
“Evet."
Lanet olsun. Nefesim kesildi.
“Bir erkekle mi?"
“Hayır. Hiçbir erkekle seks yapmadım. Bana göre deği “Bayan
Robinson?”
“Evet."
Lanet olsun... Nasıl? KaĢlarım çatılmıĢtı. Listede ilerim**, sürdürdü.
„„Ve... meni yutmak. ġey, o konuda A alırsın."
Kızardım ve içimdeki tannça, gururla parlayarak dudaklara birbirine
bastırdı.
“Bu durumda.” hana sırıtarak baktı, “meni yutmak sorur. Gözlerine
bakamayarak
kafamı salladım ve bir kez daha & canıma sığındım.
“Daha?" dedi.
„Daha.” Ve fincanımı tekrar doldururken, bugün yapttğ®*"^ konuĢmayı
hatırladım. Kastettiği o muydu, yoksa Ģampanya £ Bütün bu Ģampanya
olayından
daha fazlası mı vardı?
“Seks oyuncakları?” diye sordu.
Listeye bakarak omuz silktim.
Ġtaatkâr anandakilerin kullanımına nza göstermekte &&
■ Vibratör
• Kıç tıkacı
• Dildolar
• Diğer vaji nal/anal oyuncaklar
291
"Kıç tıkacı? Kutunun üstünde yazan Ģeye mi yarıyor?"Tiksintiyle
burnumu
kırıĢtırdım.
“Evet.” Gülümsedi. “Yukarıdaki anal iliĢkiye donuyorum. Antrenman.”
“Ah... „Diğer kısmı neyi içeriyor?”
“Boncuklar, yumurtalar... O tür Ģeyler."
“Yumurtalar mı?‟ TelaĢlanmıĢtım.
“Gerçek yumurta değil." Kafasını sallayarak sesli bir kahkaha
attı.
Dudaklarımı bü/xlüm.
"Beni komik bulmana sevindim.” Ġncinen duygulanmm sesime
yansımasına
mani olamamıĢtım.
Gülmeyi bıraktı.
“Özür dilerim. Bayan Steele. Üzgünüm.” PiĢman görünmeye
çalıĢıyordu, ama
gözlerinde muzip pırıltılar dans ediyordu. "Oyuncaklar konusunda bir
sıkıntı var
mı?"*
“Hayır." diye çıkıĢtım.
Beni yatıĢtırmak ister gibi. * Anastasia." dedi. “Üzgünüm. Ġnan bana.
Gülmek
istemedim. Bu konuĢmayı bu kadar detaylı yaptığım hiç olmadı. O kadar
tecrübesizsin ki. Özür dilerim." Gözleri kocaman, gri ve samimiydi.
Biraz gevĢedim ve Ģampanyadan bir yudum daha aldım.
listeye geri dönerek. “Pekâlâ, bağlama." dedi. Ben listeyi inçlerken.
içimdeki
tanrıça dondurma bekleyen bir çocuk gibi np ÜP zıplıyordu.
Ġtaatkâr aĢağıdakilere nza göstermekte midir?
iple bağlanma Deri kelepçelerle bağlanma Deri kelepçe/prangayla
bağlanma
Bantla bağlanma
fcl Jut*
• Diğer malzemelerle bağlanma Christian kaĢım kaldırdı. “EeeT
Taıımm.“ dive
fısıldadım ve bakıĢlarımı hızla listeye çevirdin
Ġtaatkâr aĢağıdaki Ģekillerde kısıtlanmaya nza gösterntb midir?
Eller önde bağlı Ayak bilekleri bağlı Dirsekler bağlı Eller arkada bağlı
Dizler bağlı
El bilekleri ayak bileklerine bağlı Sabit nesnelere (mobilya vs) bağlanma
Askıya
bağlanma Hareketli askıya bağlanma
itaatkâr gözlerinin bağlanmasına razı mıdır?
Ġtaatkâr ağzının bağlanmasına razı mıdır?
“Asılma konusunu konuĢmuĢtuk. Ve bu konuyu sınırlara aiei istersen,
bana
uyar. Zaten çok zaman alıyor ve seni kısa sürrftfk görebileceğim. BaĢka
bir ĢeyT
“Bana gülme, ama askıya bağlanma ne demek?” “Gülmeyeceğime söz
veriyorum. Zaten iki kez özür diledi* Bana baktı. “Bunu benden bir
daha isteme.“
diye uyardı. Ve sanır*5 gözle göriilür Ģekilde ufaldım. Ah Tannm. nasıl
üstünlük
“Askı denen Ģey bilekler ve/veya ayak bilekler için kelepçelen № bir
çubuk.
Eğlencelidir.”
“Pekâlâ... ġey, ağzımın bağlanması konusunda... Neß* ^ mazsam diye
endiĢelenirim.”
“Nefes alamazsan diye asıl ben endiĢelenirim. Seni istemiyorum ki."
GRĠNĠN ELLĠ Ġ UNU
293
"Ve ağzım bağlıyken güvenli kelimeleri nasıl kullanabilirim?"
Duraksadı.
“Öncelikle, umanm o kelimeleri hiçbir zaman kullanmak zorunda
kalmazsın. Ama
ağzın bağlı olduğunda :*1 iĢaretleri kullanacağız," demekle yetindi.
Gözlerimi kırpıĢtırdım. Ama eğer elim ayağım bağlıysa, nasıl mümkün
olacaktı?
Beynim puslanmaya baĢlamıĢtı... hımm... alkol.
“Ağzımın bağlanması konusunda gerginim.”
"Tamam, aklımda tutanm.”
Kafama dank eden Ģeyle, gözlerimi ona çevirdim.
"Ġtaatkârlarını sana dokunamasınlar diye mi bağlıyorsun?"
Bana gözlerini iri iri açarak baktı.
"Sebeplerden biri bu.” dedi sakince.
“Benim ellerimi de bu yüzden mi bağladın?"
“Evet.“
“Bundan bahsetmeyi sevmiyorsun,” diye mınldandım.
“Hayır, sevmiyorum. Bir içki daha ister misin? Sana cesaret veriyor ve
acı
konusunda ne hissettiğini bilmem gerek"
Lanet olsun. ĠĢin zorlu kısmına gelmiĢtik. Fincanımı doldurdu, bir
yudum aldım.
MAcı konusunda genel tavrın ne?” Christian bana beklentiyle
bakıyordu. Gizemli bir
sesle, "Dudağını ısırıyorsun,“ dedi.
Dudağımı ısırmayı hemen bıraktım, ama ne diyeceğimi bilemiyorum.
Kızararak
ellerime baktım.
“Çocukken fiziksel ceza aldın mı?”
“Hayır."
„'Yani herhangi bir referans noktan yok."
"Hayır."
“Sandığın kadar kötü değil. Bu iĢte en kötü düĢmanın hayal toün,” diye
fısıldadı.
“Bunu yapmak zorunda mısın?”
“Evet."
294
l
S
“Ned cnr
"ĠĢin doğasında var. Anastasia. Yaptığım bu. Gergin ol,j anlıyorum.
Metotları tek
tek gözden geçirelim."
Bana listeyi gösterdi. Bilinçaltını çığlıklar atarak kir»
Ve v
noponin arkasına saklandı. **•
•ġaplak •Kırbaçlama •Isırma
•Genital kıskaç •Sıcak balmumu •Bastonla vurma •Sopayla vurma Meme ucu
kıskaçları
•Diğer acı tür ve metotları
“Pekâlâ, genital kıskaca hayır demiĢtin. Sorun değil. Ana« çok can
acıtan sopayla
vurmadır."
Benzim soldu.
“Bu konunun üstünde çalıĢabiliriz.”
“Ya da hiç yapmayabiliriz," diye fısıldadım.
“Bu anlaĢmanın bir parçası, bebek, ama hepsinin üstünde çalıĢacağız.
Anastasia,
seni fazla zorlamayacağım."
“Beni en çok Ģu cezalandırma olayı endiĢelendiriyor.” Seas cılızdı.
“ġey. bana söylemene sevindim. ġimdilik sopayla vurmay» № dıĢı
bırakacağız.
Diğerlerinde rahatladıkça, yoğunluğu arttıraflF'- ĠĢi ağırdan alacağız"
Yutkundum, öne eğildi ve beni dudaklarımdan öptü.
“Bak, o kadar da kötü değilmiĢ, değil miT Omuz silkerken, yüreğim
yine
ağzımdaydı.
295
“Dinle, konuĢmak istediğim bir Ģey daha var. sonra seni yatağa
götüreceğim."
"Yatağa mı?" gözlerimi kırpıĢtırdım. Kanım vücuiuma pompalanıyor.
yakın zamana
dek varlığından haberdar olnudıgım yer* lerimi ısıtıyordu.
“Haydi, Anastasia. Butun bunları konuĢtukça seni önümüzdeki haftaya
kadar
becermek istiyorum. Senin üzerinde de bir etki yaratmıĢ olmalı."
Yüzümü buruĢturdum. Ġçimdeki tanrıçanın nefesi hızlanmıĢtı
“Gördün mü bak? Ayrıca denemek istediğim bir Ģey var."
“Acı verecek bir Ģey mi?”
“Hayır. Her yerde acı görmekten vazgeç. Bu iĢin öıü zevk. ġu ana dek
canını
yaktım mır
Kızardım. “Hayır."
“iĢi o zaman. Bak, bugün daha fazlasını istediğinden bahsettin." Birden
emin
değilmiĢ gibi, duraksadı.
Ah, Tanrım... Bu konuĢma nereye gidiyor?
Ellerimi sıkıca tuttu.
“itaatkârım olduğun zamanlann dıĢında, belki deneyebiliriz.
yarar mı. bilmem. Her Ģeyi birbirinden ayırmayı bilmem ĠĢe
yaramayabilir. Ama
denemeye istekliyim. Belki haftada bir gece. Bilmiyorum."
Lanet olsun... Ağzım açık kalmıĢtı; bilinçaltını Ģoktaydı. Christian Grey
daha
fazlasına talipti! Denemeye istekliydi! Bilinçaltını, acımasız suratı hâlâ
ĢaĢkınlık
içinde, kanepenin arkasııdan kaçamak bir bakıĢ attı.
"Bir Ģartım var." Christian afallamıĢ ifademe temkinle baktı.
"NeT dedim soluk soluğa. Her Ģey'. Sana her Ģeyi veririm.
“Mezuniyet hediyemi zarafetle kabul edeceksin."
“Ah." Ve için için ne olduğunu biliyordum. Kamında korku izleri
yeĢermeye baĢladı.
Bana bakıyor, tepkimi ölçüyordu.
«t* I
“Gel.” diye mırıldandı ve beni de yanma çekerek ayağa kalku Ceketini
çıkarıp
omuzlarıma yerleĢtirdi ve kapıya yöneldi.
DıĢarıya kırmızı. hatchback bir araba park edilmiĢti. Ġki kapû I spor bir
Audi.
“Senin için. Mezuniyetin kutlu olsun,” diye mırıldanarak beâ I kollannm
araĢma
çekti ve saçlarımı öptü.
Bana lanet olası, görünüĢe bakılırsa yepyeni bir araba almıĢtı Tannm...
Kitaplarla baĢım yeterince beladaydı zaten. Bu konudafc I hislerimi
umutsuzca
saklamaya çalıĢarak, ona boĢ boĢ baktım Bj I yandan ĢaĢkın, diğer
yandan
minnettardım. Bunu gerçekten yapmas I beni Ģoke etmiĢti, ama en
baskın duygu
öfkeydi. Evet, öfkeliydim I Hele kitaplar konusunda söylediklerimden
sonra... Ama
ben kiuplî: hakkında konuĢtuğumda, bunu çoktan almıĢ olmalıydı. Elimi
tutr: ve
beni giriĢ yolundan aĢağı, yeni arabama doğru çekti.
“Anastasia, senin Ģu Kaplumbağan eski ve gerçekten tehlike:
Bu durumu düzeltmek benim için bu kadar kolayken, sana bir Ģey olsa
kendimi
asla affetmem."
Gözleri üzerimdeydi, ama ben ona bakmaya cesaret edemiyordum.
Arabanın
insanı hayran bırakan parlak kırmızı yenilip» gözlerimi dikerek sessizce
durdum.
“Üvey babana bahsettim. O da bana katılıyor.” diye mırtldaıtö Dönüp
ona
bakarken, ağzım dehĢetten açık kalmıĢtı.
“Bundan Ra/e mi bahsettin? Bunu nasıl yapabildin?* Kelimi güçlükle
telaffuz
etmiĢtin. Bu ne cüretti? Zavallı Ray. Babam adini duyduğum utançla,
midem
bulanıyordu.
“Bu bir armağan, Anastasia. Sadece teĢekkür ederim geçemez misin?*
“Ama çok fazla olduğunu sen de biliyorsun.”
“Benim için değil. Benim iç huzurum için değil.'*
Ne diyeceğimi bilemeyerek çatık kaĢlarla baktım. Anlamı)^* Bütün
hayatı
boyunca çok parası olmuĢtu. Tamam, bütün hsy* boyunca değil çocukluğunda
çok parası yoktu- ve bakıĢ açım DüĢünce beni kendime getirmiĢti ve
hoĢnutsuzluğum için
duyarak araba konusunda yumuĢadım. Niyeti iyiydi, yanlıĢ bir hareketti.
ama çıkıĢ
noktası kotu değildi.
"Bilgisayar gibi, bunu da ödünç vermenden mutlu olurum
Derin bir iç geçirdi. Tamam. Ödünç. Sonsuza dek." Bana temkinle
bakıyordu.
"Sonsuza dek değil, Ģimdilik. TeĢekkürler."
KaĢlarını çattı. Uzanıp yanağına bir öpucuk kondurdum.
Elimden geldiğince tatlı bir sesle. “Araba için teĢekkürler, efendim,"
dedim.
Birden, beni tuttu ve kendine çekti. Sırtıma yerleĢtirdiği eliyle beni
kendine
bastırırken diğer eliyle saçlanmı okĢuyordu.
"Sen meydan okuyan bir kadınsın. Ana Steele." Beni tutkuyla öptü ve
diliyle
dudaklarımı aralanmaya zorlarken acıma nedir bilmiyordu.
Kalbim daha o anda ısındı ve öpüĢüne kendi tutkumla karĢılık verdim.
Onu fena
halde istiyordum, arabaya, kitaplara ve sınırlara rağmen... Sopayla
vurma olayına
rağmen... Onu istiyordum.
"ġu anda, sana benim olduğunu ve sana lanet olası bir araba almak
istiyorsam
lanet olası bir araba alacağımı göstermek için, seni bu arabanın kaputu
üstünde
becermemek için kendimi zor tutuyorum," diye homurdandı. “ġimdi
seni içeri
sokup soyalım." Beni hızlı ve sert bir öpücüğe boğdu.
Tanrım, öfkeliydi. Elimi kavradı ve beni dairenin içine sokup doğruca
odama
çekti... Yapılacak bir Ģey yoktu. Bilinçaltını yine «uıepenin arkasmdaydı
ve baĢım
ellerinin altına gizlemiĢti. Chris- t*an yan lambayı açıp durdu ve bana
baktı.
“lütfen bana kızma,” diye mırıldandım.
BakıĢları ifadesiz, gözleri soğuk, puslu cam kınklan gibiydi.
"Araba ve kitaplar konusunda üzgünüm..." Sonunu getiremedim. Sessiz
ve derin
düĢünceli hali devam ediyordu. Gözlerimi ona sabit- ^yerek, nefes
nefese,
“Kızdığın zaman beni korkutuyorsun,“ dedim.
Gözlerini yumup baĢını salladı. Tekrar gözlerim açtığında,
ifayumuĢamıĢtı. Derin bir nefes alıp yutkundu.
293
-Arkam dön" diye fısıldadı. “O elbiseyi çıkarmak istiyorum
Bir değiĢken ruh hali durumu daha. Ona ayak uydurmak o ki- dar güçtü
ki.
Ġtaatkâr bir tavırla döndüm. Kalbim gümbürdüyor huzursuzluğun yerini
son hızla
alan ar/u. karnımın alt fosvg; karanlık ve özlem yüküyle doldurmuĢtu.
Saçlarımı
sırtımdan layıp göğsümde kıvrılacak Ģekilde, sağ tarafımdan aĢağı
sarkıttı
BaĢparmağım enseme yerleĢtirdi ve tırnağını tenime sürterek bd
kemiğimden
aĢağı acı verecek Ģekilde sürükledi.
“Elbiseyi beğendim.‟' diye mırıldandı. “Pürüzsüz tenini görav-v.
seviyorum"
Parmağı bel kemiğimin tam ortasında, boyamdan bağlı, m açık
elbisemin
kenarına ulaĢtı ve parmağını kenanna geçirip bec ona bir adım daha
yaklaĢacağım
Ģekilde kendine çekti. Onerçüi? saçlarımın kokusunu içine çekti.
“Çok güzel kokuyorsun. Anastasia. Çok tatlı." Burnu kulağın yalayıp
boynuma
kadar doğru kavdı, omzumu boydan boya yumuĢak ve kuĢ tüyii
hafifliğinde
öpücüklere boğdu. Bu iĢte o kadar iyiyi ki. Bedenim tepki verdi ve
dokunuĢunun
altında aheste kıvranmaya baĢladım.
Her kelimenin arasında enseme öpücükler kondurarak. 'Kı pırdamadan.
Durmayı. Öğrenmen. Gerekecek," dedi.
Boyun bağını çekmesiyle elbisenin yere düĢüp ayaklan»* dibine
yığılması bir
oldu.
“Sutyeniniz yok. Bayan Steele. ĠĢte bunu sevdim."
Elleri önüme uzanıp memelerimi avuçladı ve dokunuĢu}* meme uçlanm
sertleĢti.
Boynuma doğru, “Kollarını kaldır ve baĢımın etrafına yeftes®“* diye
mırıldandı.
Derhal itaat ettim ve uçlan daha da sertleĢen meme uçl**® yükselip
avucunun
içine doğru basıldılar. Parmaklanın saçlar^ arasına kaydı ve yumuĢak,
seksi
saçlannı usulca çekti. Boyn^ daha kolay ulaĢabilmesi için, baĢımı yana
çevirdim.
GRJN/N ELL! TONU
299
Saçlarının arasındaki ellerimi taklit ederek, uzun parmaklarıyla neme
uçlarımı çekip
uzatırken, kulacımın arkasındaki boĢluğa. 'Mromm..." diye mırıldandı.
Kasıklarımda keskin ve net bir hisle sarsılarak inledim.
“Seni böyle boĢaltayım m\T diye fısıldadı.
Memelerimi uzman ellerine iyice bastırmak için sırtımı bir yay gibi
gerdim.
“Bunu seviyorsunuz, değil mi Bayan Steele."
“Mmmmm.”
“Söyle bana.” YavaĢ ve Ģehvetli iĢkencesini sürdürerek meme uçlarımı
usulca
çekiĢtiriyordu.
“Evet.**
“Evet, ne?”
“Evet, efendim."
“Aferin kızıma." Mememi sertçe sıkınca vücudum. Christianuı önüne
doğru
kıvranarak büküldü.
Bu enfes ve keskin zevk acı karıĢımıyla nefesim kesildi. Onu arkamda
hissediyordum. Ġnledim ve ellerim saçlanna yapıĢıp daha sert çekti.
Ellerini durdurarak, “Henüz gelmeye hazır olduğunu sanmıyorum." diye
fısıldadı.
Kulak mememi diĢlerinin arasına alıp usulca ttkti. “Ayrıca hoĢuma
gitmeyecek bir
Ģey yaptın.”
Ġnlerken, beynim, ihtiyaç yüklü bir arzunun sisi arasında soy- Ediklerini
algılamaya çalıĢıyordu. Ah, hayır, bu da ne demek?
"Bu yüzden belki de boĢalmana hiç izin vermem " Parmaklarının iliĢini
tekrar
meme uçlanma çevirdi ve onlan yeniden çekmeye, bükmeye koyuldu.
Popomu bir
o yana bir bu yana hareket ettirerek ^ sürttüm.
Elleri kalçalarıma doğru kayarken smtüğını hisseder gibiydim,
karmaklarımı iç
çamaĢırımın arkasına takıp kumaĢı esneterek baĢ- ^»aklanyla çekip
parçaladı ve
görebilmem için yere, önüme aittik
Linet olsun. Parmaklan uĢağı, cinsel organıma kaydı ve arkada
parmağını usulca
içime itti.
Beni vuzüm ona bakacak Ģekilde çevirirken, “Ah. evet. îa^ kızım
hazırmıĢ," diye
soludu. Nefes alıp veriĢi hızlanmıĢtı. Parmapı ağzına götürdü. „Tadınız o
kadar
güzel ki. Bayan Steele.” Ġç geçiri
Lanet olsun. Parmaklan tuzluydu. Benim tuzum.
Yan örtülü göz kapaklannm arasından bana bakarak, usdo, “Beni soy,”
diye
emretti.
Üzerimde sadece ayakkabılarım... Ģey, Kate‟in yüksek topukta
ayakkabıları
kalmıĢtı. ġaĢkındım. Daha önce hiçbir erkeği soyma- iniĢtim.
Usulca. “Bunu yapabilirsin,” dedi.
Gözlerimi kırpıĢtırdım. Nereden baĢlamalıydı? TiĢörtüne uzandım,
ellerimi tuttu
ve kurnaz bir gülümsemeyle baktı.
“Ah, hayır.‟' Sıntarak kafasını salladı. “Hayır, tiĢörtü defi Planladığım
Ģey için
bana dokunman gerekebilir."
Ah, iĢte bu yeni bir haberdi... Kıyafetlerle dokunabikcttiır- Ellerimden
birini alıp
ereksiyonunun üstüne yerleĢtirdi.
“Üzerimde bıraktığınız etki bu, Bayan Steele."
Ġnledim ve parmaklanmı organının etrafına kapattım. Sın®
“Ġçinde olmak istiyorum. Pantolonumu çıkar. Kontrol »nd*
Lanet olsun... Kontrol bende... Ağzım açık kalmıĢtı.
Alay eder gibi, “Bana ne yapacaksın?" dedi.
Ah, olasılıklar... Ġçimdeki tannça kükredi ve bunalım, ihuj* ve katıksız
Steele
cesaretinden gelen bir gözü peklikle onu ittim. DüĢerken güldü ve ona
zafer
hissiyle bakum. Ġçimdeki patlamak üzereydi. Hızlı ve beceriksiz
hareketlerle önce
avakk^ lannı, sonra çoraplanm çıkardım. Bana diktiği gözleri eğler**'v
arzuyla pınl
pınldı. MuhteĢem görünüyordu... ve,., benimdi ^3^ tırmanıp at biner gibi
üstüne
oturdum, pantolonunun düğmelen çözdüm ve parmaklanmı belinden
içeri kaydırıp
çok-mutlu sindeki tüyleri hissettim. Gözlerini yumdu ve kalçalarını kas»
GRĠtftNELL! TONU
301
-Kıpırdamadan durmayı öğrenmen gerekecek," diye azarlayarak
pantolonunun
bel kısmının altında kalan tüyleri çekiĢtirdim.
Nefesi kesilir gibi oldu ve bana sırıtarak baktı.
Gözleri alev alev yanarak. "Evet. Bayan Steele." diye mınldandı.
•Cebimde,
prezervatif var,” diye soludu.
Cebine uzandım ve elimle yoklarken yüzünü izledi. Ağzı açıktı.
Bulduğum iki
paketi de çıkanp yatağın üstüne, kalçasının yanma bıraktım. Ikı! AĢın
hevesli
parmaklarım belindeki düğmeye uzandı ve biraz debelenerek açtım.
Heyecanlanmanın ötesine geçmiĢtim.
-Çok heyecanlısınız. Bayan Steele,” diye mırıldanırken sesi mizah
yüklüydü.
Fermuarı indirdim; ve iĢte Ģimdi de pantolonunu indirme sorunuyla karĢı
karĢıyaydı
m... hımmın. Pantolonunu tutup aĢağı çektim. Neredeyse hiç
kıpırdamamıĢtı.
KaĢlanmı çattım. Nasıl bu kadar zor olabilirdi ki?
"O dudağı ısırmaya devam edersen, kıpırdamadan duramam." diye
uyardı ve
sonra, pantolon ve iç çamaĢırını aynı anda çekebilmem için kalçasını
yataktan
havalandırdı. Vay canına... ozgur kalmıĢtı. Kıyafetlerini ayağıyla yere
itti.
Tann aĢkına... Oynamam için bütünüyle bana aitti ve birden Noel
zamanı
oluvermiĢti.
"ġimdi ne yapacaksın?"* diye solurken, sesinde mizahtan eser
kalmamıĢtı.
Uzanıp ona dokunurken, yüz ifadesini izledim. Derin nefes alırken, ağzı
O Ģeklini
aldı. Teni o kadar pürüzsüz... kadifemsi ve sertti ki... Hmun... Ne enfes
bir
kombinasyondu. One *&Mim, saçlanm iki yandan dökülürken, onu
ağzımın içine
aldım. Emdim... sertçe. Gözlerini yumdu. Kalçaları altımda titriyordu.
*Tannm, Ana. sakin,” diye inledi.
Kendimi öyle güçlü hissediyordum ki. Onunla ağzım ve dilimle Onamak
ve onu
sınamak o kadar coĢku verici bir histi ki. Ağzına bir aĢağı bir yukan
hareket
ettirerek sıkılı dudaklanmla onu gırt- kğumn gerisine tekrar tekrar
ağzıma alırken,
altımda gerilmiĢti.
"Dur, Ana. Dur. BoĢalmak istemiyorum."
Doğruldum w onun gibi nefes nefese, ama kafam kanĢnuılğ halde
gözlerimi
kırpıĢtırdım. Kontrol bende sanıyordum. Ġçimde^, tanrıça biri elinden
dondurmasını
kapmıĢ gibi görunüyordu.
“Masumiyetin ve heyecanının insanı dağıtıyor." diye mkc: “Üstüme
çık... yapmamız
gereken bu."
Ah.
“Al. tak Ģuııu." Bana paketlerden birini uzattı.
Lanet olsun. Nasıl? Paketi yırtıp açtım; lastiğimsi prezmatf
parmaklarımın arasında
yapıĢ yapıĢtı sanki.
„Tepesini sık ve aĢağı doğru kıvır. O Ģeyin ucunda hava kak;
istemezsin..." diye
soludu.
Ve yavaĢça, tamamen konsantre olarak bana söyleneni vapfcn
Tann aĢkına, beni burada öldürüyorsun, Anastasia," diye inki
Eserimi ve onu hayranlıkla süzdüm. Erkek türünün gerçek« iyi bir
örneğiydi. Ona
bakmak çok ama çok tahrik ediciydi.
“ġimdi. Ġçine gömülmek istiyorum." diye mırıldandı. Ger." korkmuĢ
halde ona
baktım ve aniden kalkmaya davranınca, bur-; buruna geldik.
“Böyle” diye soluyarak elini kalçama uzatıp beni kaldırdı a diğer eliyle
kendini
benimle arasına yerleĢtirip beni usulca UZ«T^ yerleĢtirdi.
Christian beni esnetip içimi doldururken, tatlı, muhteĢem ** verici aĢın
doluluk
duygusu karĢısında, ağzım hayretle açıldı A' lütfen.
“ĠĢte böyle, bebeğim. Hisset beni. Her Ģeyimi." diye infc£vv- kısa bir an
için
gözlerini yumdu.
Ve içimdeydi. Sapına kadar ve beni saniyelerce... dakikli olduğum yerde
tuttu. Ne
olduğu konusunda hiçbir fikrim y№ Dikkatle gözlerime bakıyordu.
“Böyle çok derin " diye mırıldandı. Kalçalarını tek bir kasıp çevirdi ve
inledim... ah.
Tannm... his bütün karnıma- yerime yayılmıĢtı. Siktir!
GRĠNĠN ELU TONU
*03
„Tekrar." diye fısıldadım. Tembel bir sırıtıĢla itaat etti.
Ġnleyerek baĢımı arkaya attım. Saçlarım sırtımdan aĢağı dökülüyordu.
Ağır ağır
yatağa gömüldü.
"Sen hareket et. Ana. Yııkan, aĢağı. .Vasıl istersen. Kilerimi tut: diye
inlerken,
sesi boğuk, alçak ve ah. çok seksiydi.
Ellerini, hayata tutunur gibi, sıkıca kavradım. Usulca kendimi yukan
çekip tekrar
indirdim. Gözleri vahĢi bir heyecanla yanıyordu Nefesi benimki gibi
kesik kesikti ve
ben aĢağı inerken kalçasını kaldınp beni tekrar yukarı zıplatıyordu.
Ritim
kazandık... yukan. aĢağı. yııkan, aĢağı... tekrar, tekrar ve o kadar... iyi
geliyordu
ki.
Soluk soluğa nefeslerim, derinlerdeki o taĢkın doluluk ve hızla geliĢen
ve içimde
zonklayan o coĢkulu his arasında, onu izliyordum. Gözlerimiz
kilitlenmiĢti ve orada
hayret gördüm... bana duyduğu hayreti.
Onu düzüyordum. Kontrol bendeydi. O benimdi. Ben de on un. Bu
düĢünce
beni, betondan bir ağırlıkla uçurumdan aĢağı itti ve Christian‟ın
üzerinde... tutarsız
haykınĢlarla... doruğa ulaĢtım Kalçalanmı kavradı, gözlerini yumarak ve
baĢını
arkaya atarak sessizce boĢalırken, çenesi kaskatıydı. Kendimi hayal ve
gerçek
arasında, sert ya da yumuĢak sınırların olmadığı bir yerde kaybederek
göğsüne
yığıldım.
BÖLÜM ON ALTI
DıĢ dünya, hislerimi yavaĢ yavaĢ istila etti ve ah. Tannm.:/ istilaydı ama.
Büsbütün
tükenmiĢ halde, pelteye donmuĢu::, lanmla havada süzülüyordum.
BaĢım
göğsünde, üzerinde yatıyr dum ve temiz çamaĢır, pahalı vücut Ģampuanı
ve
gezegendeki et baĢtan çıkana esansların birbirine karıĢtığı, ilahi bir
kokusu varc
Christian. Kıpırdamak istemiyordum. Bu iksiri sonsuza dek atak
istiyordum. Arada
tiĢört bariyerinin olmasına hayıflanarak burcu:, ona sürttüm. Ve sağduyu
geri
dönerken, elimi göğsüne koydıa Ġlk kez orasına dokunuyordum. Sert ve
güçlüydü.
Eli havıUı; benimkini yakaladı, ama ağzına götürüp, boğumlarımı
tatlılığı öperek
çıkıĢının etkisini yumuĢattı. Bana yukarıdan bakabil«* için yatakta
döndü.
„Tapma," diye mırıldandı ve beni usulca öptü.
YumuĢacık, gri gözlerine bakarak, "Sana dokunulmasına-' neden
haĢlanmıyorsun?" diye fısıldadım.
“Çünkü içimde bombokluğun elli farklı tonu var Anastas&
Ah... Dürüstlüğü beni tamamen hazırlıksız yakalamıĢtı Galerimi
kırpıĢtırdım.
“Hayata çok zorlu bir baĢlangıç yaptım. Seni detaylarla istemiyorum.
Sadece
yapma. Burnunu burnuma sürttü veK*®** çekilip oturdu.
“Sanırım tüm temel pozisyonları denedik. Nasıldı?"
Kendinden son derece hoĢnut ve aynı zamanda, listede w maddeyi daha
hallotmiĢ olduğundan, fazlasıyla rahat görünüp'
305
Bense, “hayata zorlu bir baĢlangıç” yorumunun sersemliğini
yakıyordum. Çok
zorlayıcıydı ve daha fazlasını öğrenmek için can atıyordum. Ama
anlatmayacaktı.
Tıpkı onun yaptığı gibi, baĢımı yana yatırdım ve ona gülümsemek için
büyük çaba
harcadım.
“Kontrolü bana bir an olsun bıraktığını sandığımı düĢünüyorsan. not
ortalamamı
hesaba katmamıĢsın demektir." L'tangaç bir tavırla gülümsedim. “Ama
yanılsama
için teĢekkürler.'
“Bayan Steele, siz sadece güzel bir yüzden fcaret değilsiniz. ġu ana
kadar altı
orgazm yaĢadınız ve hepsi bana ait.” diye böbürlenirken yine oyuncu
haline
bürünmüĢtü.
Aynı anda hep kızanp hem de gözlerimi kırpıĢtırdım. Christian bana
bakıyordu.
Skcr tutuyor! KaĢları çatıldı.
"Bana »ÇyJeyecek bir Ģeyiıı mi vurT Sesi birden sertleĢmiĢti.
KaĢlarımı çattım. Lanet olsun.
“Bu sabah bir rüya gördüm.”
“Ah?” Bana dik dik bakıyordu.
Çifte lanet olası. BaĢım belada mı yoksa?
“Uykumda boĢaldım.” Kolumu gözlerimin üstüne attım. Hiçbir §ey
demedim. Ona
kolumun altından bir bakıĢ atam. Eğlenir gibiydi.
“Uykunda mı?”
“Beni uyandırdı.”
“Uyandırdığından eminim. Rüyanda ne gördün?*
Lanet olsun.
“Seni.”
“Ne yapıyordum?'‟
Kolumu bir koz daha gözlerimin üstüne altım. Ve küçük bir Wuk gibi
bir süre ben
onu göremiyorsam o da beni göreraiyordur düĢüncesiyle teselli buldum.
“Anastasia. Ne yapıyordum? Bunu bir daha sormayacağım.'
“Bir binici kamçın vardı.”
Kolumu çekti.
“Gerçekten mi?”
306
“Evet." Rengim koyu kırmızıya dönmüĢtü.
“Henüz senin için ıımut var.” diye mırıldandı. “Sayısız b;^ kamçım var."
“Kahverengi örgü deri?'
Güldü. “Hayır, ama bir tane edinebileceğimden eminim.'
Öne eğilip bana küçük bir öpücük verdi. Sonra ayağa kalkıp boksır
çamaĢırını aldı.
Ah. hayır... Gidiyordu. Saate hızlı birbakı* attım. Henüz dokuz kırktı.
Ben de
yataktan doğruldum. EĢofey altımı ve askılı üstümü kaptım. Sonra tekrar
yatağa
oturup bacak bacak üstüne atarak onu izledim. Gitmesini istemiyordum.
Ne yıpabilirdim?
DüĢüncelerimi yanda bölerek, “Reglin ne zamanT diye »nk Ne?
“ġu Ģeyleri takmaktan nefret ediyorum/* diye homurdandı. Prezervatifi
havaya
kaldırdı, sonra yere bırakıp kot pantolonunu giyi
Ben cevap vermeyince, “Eee?" diye bastırdı. Hava dununu konusunda
görüĢümü
bekler gibi, heyecanla bakıyordu. Lanet okur- Bunlar kiĢisel Ģeylerdi.
“Haftaya.” Ellerime baktım.
“Bir tür doğum kontrol yöntemi edinmelisin.”
Fazla patronluk taslıyordu. Ona boĢ gözlerle baktım. Yenite yatağa
oturup çorap
ve ayakkabılannı giydi.
“Bir doktorun var mı?”
BaĢımı salladım. ĠĢte yine Ģirket birleĢmesi ve alımı hav^ J dönmüĢtü.
180
derecelik bir duygu değiĢimi daha.
KaĢlarım çattı. “Benimkinden gelip seni evinde görmesin ^ Uyabilirim.
Pazar
sabahı sen bana gelmeden önce. Ya da seni bedevimde de görebilir.
Hangisini
tercih edersin?”
Demek baskı yoktu. Parasını onun ödeyeceği bir Ģey da** ama aslında
bu kendi
yarannaydı.
“Senin evin.” Bu pazar günü onu görmemin garanti« anlamına
geliyordu.
30?
•Tamam. Sana saatini haber veririm."
“Gidiyor musun?‟
Gitme... fanimle kal, lütfen.
“Evet."
Neden?
“Nasıl döneceksin?" diye fısıldadım.
“Taylor alacak."
“Ben bırakabilirim. Çok güzel bir yeni arabam var"
Bana baktığında, ifadesi sıcacıktı.
“Öyle görünüyor. Ama sanınm çok fazla içki içtin."
“Beni bilerek mi sarhoĢ ettin?”
-Evet.”
“Neden?”
“Çünkü her Ģeyi gereğinden fazla düĢünüyorsun ve üvey baban gibi
ketumsun. Bir
damla Ģarap ve konuĢmaya baĢlıyorsun ve benimle dürüstçe konuĢmana
ihtiyacım
var. Aksi takdirde kı ndım kapatıyorsun ve ne düĢündüğün konusunda
hiçbir fikrim
olmuyor. Vîno veritas, Anastasia.”
“Ve sen bana karĢı her zaman dürüst olduğunu düĢünüyorsun, öyle mi?‟
“Olmak için özen gösteriyorum." Bana temkinli bir ifadeyle bakıyordu.
“Bu iĢ ancak
birbirimize karĢı diirûst olursak yürür."
“Kalmanı ve Ģunu kullanmanı isterdim." Ġkinci prezen‟atifi havaya
kaldırdım.
Gülümserken gözleri mizah duygusuyla parlıyordu. “Anastasia. bu
akĢam burada
bir yığın çizgiy-i aĢtım. Gitmem Kerek. Pazar günü seni görmeye
gelirim. Kontratın
düzeltilmiĢ Killini senin için hazırlatırım; sonra gerçekten oynamaya
haslan?.“
“Oynamak mı?" Lanet olsun. Yüreğim ağzıma gelmiĢti “Seninle bir
sahne yaratmak
istiyorum. Ama bunu imzayı atıp ^aar olduğundan emin olana dek
yapmayacağım.”
“Ah. yani imzaya atmazsam iĢi uzatabilirim, öyle miT
Beni tartar gibi hakti: sonra dudakları bir gülümsemeyle buku&„ “ġev,
sanırım
uzatabilirsin, ama bekleme sıkıntısı beni çıldırtabil**
“Çıldırtmak mı? Nasıl?1" Ġçimdeki tanrıça uyanmıĢ ve kulâ kesilmiĢti.
Christian usulca kafasını salladı ve sonra alay eder gibi tarak.
“Gerçekten
çirkinleĢebilir.” dedi.
SırıtıĢı bulaĢıcıydı.
“Çirkin mi. nasıl?*
“Ah bilirsin iĢte, patlamalar, araba kovalamaca lan. adam kı çırmalar,
hapis."
“Beni kaçırır mısın?”
“Ah. evet," Sırıttı.
“Yani beni iradem dıĢımda alıkoyacaksın Öyle mi?" 7bnrr bu çok seksi.
“Ah. evet." BaĢını salladı. “Ve tabii bir de TGD 7/24 söz konusu.
"Efendim?" diye solurken, kalbim gümbürdüyordu... ciddi nrçtf
*Tam Güç DeğiĢimi, yedi gün. yirmi dört saat." Gözlen pırlıyordu ve
heyecanını
oturduğum yerden bile elle tutulur hissedebiliyordum.
Ixınet olsun.
Alaya bir sesle. “Yani seçme Ģansın yok.” dedi.
“Belli oluyor." Gözlerim havaya çevrilirken, sesimdeki alayttbp
gizleyememiĢtim.
"Ah. Anastasia Steele. Sen az önce bana gözlerini mi devi*^* yoksa?"
Lanet olsun.
Neredeyse cırlar gibi, "Hayır.” dedim.
"Bence devirdin. Gözlerini bir daha devirirsen sana n? ' lf cağımı
söylemedim mi
ben?‟
Siktir. Yatağın kenarına oturdu.
YumuĢak bir sesle. “Buraya gel.” dedi.
(»tunu‟ n***-'
Bembeyaz kesildim. Tanrım... ciddiydi. Tamamen hareketsiz halde, ona
bakarak
oturdum.
“Henüz imzalamadım." diye fısıldadım.
"Sana ne yapacağımı söyledim. Ben sözünü tutan bir adamım. Seni
pataklayacağını sonra da hızla ve çok sert düzeceğim. GörünüĢe
bakılırsa, o
prezervatife ihtiyacımız olacak."
Sesi son derece yumuĢak, tehditkâr ve çok seksiydi. Ġçim güçlü, düĢkün
ve
akıĢkan bir arzuyla neredeyse kıvrılıp bukülüvordu. Bana gözlerinden
alevler
saçarak bakıyordu. Çekine çekine bacaklanmı araladım. Kaçmalı
mıydım? ĠĢte
buydu, iliĢkimiz tam burada, lam Ģu anda dengede duruyordu. Bunu
yapmasına
izin mi verecektim, yoksa hayır mı diyecektim? Her Ģey son mu
bulacaktı? Çünkü
hayır dersem biteceğini biliyordum. Ġçimdeki tannça. Yap Ģunu. diye
yalvarıyordu.
Bilinçaltını da en az benim kadar felç haldeydi.
"Bekliyorum,'' dedi. “Ben sabırlı bir adam değilim."
Ah, kutsal olan her Ģeyin aĢkına. Soluk soluğaydım. korkmuĢ ve tahrik
olmuĢ
haldeydim. Kanım bütün bedenimde pompalanırken. bacaklarım jöle
kıvamına
dönüĢmüĢtü. Ağır ağır emekleyerek yanına sokuldum.
"Aferin kızıma," diye mırıldandı. “ġimdi ayağa kalk."
Ah. lanet olsun. ġu iĢi bir önce halledip bitiremez miydi sanki? Ayakta
durabileceğimden emin eğildim. Tereddütle ayağa kalktım. ®ini
uzatınca
prezervatifi avucuna bıraktım. Beni aniden kavrayıp kucağına devirdi.
Tek bir
hareketle bedenine, bedenim yanma, yatağın üstüne uzanacak bir açı
verdi. Sağ
bacağını benimkinin üstüne, sol kolunun alt kısmını bel girintime
yerleĢtirdi ve beni
hareket edemeyeceğim Ģekilde bastırdı. Ah, siktir.
“Ellerini baĢının iki yanma koy," diye emretti.
Derhal itaat ettim.
“Bunu neden yapıyorum, Anastasia‟. r diye sordu.
"Çünkü sana gözlerimi devirdim." Güçlükle konuĢuyordum.
"Sence bu nazik bir hareket mi?"
“Hayır."
310
E*- Jvt*ı
“Bir daha yapacak mısın?"
“Hayır."
“Bunu lıcr yapıĢında benden bir Ģaplak yiyeceksin, anbycc musun?"
EĢofman altımı usulca aĢağı çekti. Ah. ne kadar küçültücüydü
Küçültücü,
ürkütücü ve seksi. Bu iĢi nasıl da süsleyip püalüyordu Yüreğim
arzımdaydı.
Zorlukla nefes alıyordum. Lanet olsun Camn yanacak mıydı?
Elini çıplak popoma yerleĢtirip beni usulca okĢamaya, düzavu; içiyle
daireler
çizerek sıvazlamaya baĢladı. Sonra elini birden çekti ve bana vurdu.
Sert.
Ayy!Gözlerim acıya tepkiyle fal taĢı gibi açıldı« kalkmaya çalıĢtım, ama
elini kürek
kemiklerimin arasına kaydın? beni olduğum yerde tuttu. ġimdi bir kez
daha, az
önce vurduğu >tr. okĢuyordu ve nefes alıp veriĢi değiĢmiĢti. Daha
gürültülü ve
sertti Tekrar tekrar, hızla, art arda vurdu. Lanet olsun, canın yanıyordu
Hiç ses
çıkarmıyordum: yüzüm acıyla buruĢmuĢtu. Bedenimde sx hız akan
adrenalinle
kıpırdanarak darbelerden sakınmak için kıvranıyordum.
“Kıpırdama," diye homurdandı. “Yoksa seni dah* uzun sûre tokatlanm."
ġimdi beni ovuyordu; arkasından bir darbe geldi. Ritmik b-' döngü
oluĢmuĢtu:
okĢama, ovalama ve sert bir Ģaplak. Bu aovb baĢ edebilmek için
konsantre olmam
gerekiyordu. Bu zorlu hiss sindirmeye gayret ederken, zihnim tamamen
boĢalmıĢtı.
Aynı yen iki kez üst üste vurmuyor, acıyı yayıyordu.
“Ahhhh..." Onuncu Ģaplakla haykırdım; içimden darbeleri sadığımın
farkında bile
değildim.
"Daha yeni ısınıyorum.*'
Bir kez daha vurdu, sonra yavaĢça okĢadı. Sert. >akıcı ile nazik
okĢayıĢının
kombinasyonu insanın zihnini uyuĢtur*** cinstendi. Bir kez daha
vurdu...
katlanması gittikçe jorlaĢı.'^ BuruĢturmaktan yüzüm acıyordu. Bir kez
daha okĢadı
ve bir d.«** daha. Bir çığlık daha attım.
GRĠNĠN F.ILt TONU
“Seni duyacak kimse* yok, bebek. Bir tek ben varım."
Ve bana tekrar tekrar vurdu. Ġçimden, derinlerden, durması için
yalvarmak
istiyordum. Ama yalvarmadım. Ona bu tatmini yaĢatmak istemiyordum.
Amansız
ritmini sürdürüyordu. Altı kez daha haykırdım. Toplamda on sekiz
Ģaplak. Bedenim
bu insafsız saldın karĢısında âdeta çınlıyordu.
Boğuk bir sesle. „'Yeterli," dedi. “Aferin sana. Anastasia. ġimdi seni
becereceğim."
Popomu usulca okĢadı. Döne döne, aĢağı doğru kayarak okĢadığı yerler
alev
alev yanıyordu. Birden iki parmağını içime iterek beni hazırlıksız
yakaladı.
Zihnimdeki uyuĢukluğu ezip geçen bu yeni saldırıyla iç geçirdim.
“Bunu hisset. Bedeninin bundan ne kadar hoĢlandığını anla. Anastasia.
Sadece
benim için smlsıklamsın.** Sesinde hayranlıkla kanĢık bir hayret vardı.
Parmaklannı hızlı hızlı sokup çıkanyordu.
inledim. Hayır, o/ama?. Sonra parmaklan uzaklaĢtı ve ben istekle baĢ
baĢa
kaldım...
“Bir dahaki sefere sana saydıracağım. ġimdi, Ģu prezervatif neredeydi?"
Prezervatif için yanına uzandı ve beni usulca kaldınp yüzüstü yatağa
bastırdı.
Fermuarının ve folyonun sesini duydum. EĢofmanımı tamamen çekip
çıkardı ve
artık fena halde sızlayan popomu usulca okĢayarak beni dizüstü
pozisyona
yönlendirdi.
“ġimdi sana sahip olacağım. BoĢalabilirsin." diye mırıldandı.
Ne? Sanki seçme Ģ-ınsım varmıĢ gibi?
Ve iĢte içimdeydi, beni hızla doldurmuĢtu. Yüksek sesle inledim.
Sızlayan
popoma yoğun ve hızlı bir tempoyla çarparak içime girip Rıyordu. Bu
enfes ötesi,
ham. küçültücü ve insanın aklım baĢının alan bir histi. Duyularım tahrip
olmuĢ,
kopmuĢtu ve sadece fona yaptığı Ģey© konsantre olabiliyordum. ġimdi
Kına
kamımın 4,1 kısmında, derinlerce hissettiğim o tamdık gerilme,
hızlanma Uygusunu
yaĢatıyordu. HAYIR... Ve hain bedenim, yoğun ve YU- ^dümu
darmadağın eden bir
orgazmla patladı.
Christian doruğa ulaĢıp içime akarken beni olduğum yerdt tutarak
yüksek sesle.
"Ah. Ana!" diye haykırdı. Nefes nefese, yanma yığılıp beni üzerine çekti
ve yüzünü
saçlarımın arasına gömüpberu yakınında tuttu.
“Ah. bebeğim...“ diye soludu. “Dünyama hoĢ geldin."
Nefeslerimizin yavaĢlamasını bekleyerek, soluk soluğa, yan yana
uzandık.
Usulca saçlarımı okĢadı. BaĢım yine göğsündeydi. Ama bu defa elimi
kaldırıp onu
hissedecek gücüm yoktu. Tauna bu iĢten sağ çıkmıĢtım. O kadar da kötü
değildi.
Sandığımdan daha metanetliydim. Ġçimdeki tanrıçanın takati kesilmiĢti.
En azından
sessizdi. Christian burnunu bir kez daha saçlarıma sürterek derir, bir
nefes çekti.
“Aferin sana, bebek," diye fısıldarken sesinde nazik bir sev« saklıydı.
Sözleri
beni Heathman Otelinin yumuĢacık, kabanktüyfc havluları gibi sarmıĢtı
ve mutlu
olmasına çok seviniyordum.
TiĢörtümün askısını çekti.
“Bununla mı uyuyorsun?” diye sordu.
Uykulu bir sesle. “Evet,” diye fısıldadım.
“Ġpekler ve satenlerle sanlmahsın. güzel kız. Seni alıĢveriĢ götüreceğim."
Rahatsız olmuĢ gibi görünmeye çalıĢarak, ama baĢarılı olana yarak.
“Ben
eĢofmanlanmı seviyorum.” diye mınldandım.
Tekrar baĢımı öptü.
“Göreceğiz/* dedi.
Birkaç dakika ya da kimbilir belki de birkaç saat daha öyletf yattık.
Sanınm içim
geçmiĢti.
“Gitmem gerek," dedi ve eğilip alnıma küçük bir öpücük fc* durdu.
“Sen iyi
misinT Sesi yumuĢacıktı.
Sorusunu düĢündüm. Popom sızlıyordu. Pekâlâ, Ģu anda için yanıyordu
ve ben
ĢaĢılacak Ģekilde, bitkin olmanın d1' kendimi ıĢıl ıĢıl hissediyordum. Bu
beklenmedik
ve gurur ktf- bir yüzleĢmeydi. Anlamıyordum.
cRĠKĠN ELLĠ TONU
iten iyiyim,” diye fısıldadım. Daha fazlasını söylemek iste- iniyordum.
Ayağa kalktı.
"Banyon nerede?*‟
“Koridorda, solda."
Diğer prezervatifi alıp odadan çıktı. Canım acıyarak doğruldum ve
eĢofmanımı
tekrar üstüme giydim. Hâlâ sızlayan popumu biraz acıttı. Tepkim aklımı
öylesine
karıĢtırmıĢtı ki. Zamanım çıkara* masanı da. iyi bir dayaktan sonra
kendimi çok
daha iyi hissedeceğimi söylediğini hatırlıyordum. Nasıl Öyle olabilirdi
ki? Gerçekten
anlamıyordum. Ama iĢin tuhaf yanı, kendimi iyi hissediyordum. Bu
tecrübeden
keyif aldığımı söyleyemezdim. Hatta uzak durmak için hâlâ ne
gerekiyorsa
yapardım ama Ģimdi... güvenli, tuhaf, gün batımı kızılına batırılmıĢ,
doyuma
ulaĢmıĢ bir duyguya bürünmüĢtüm. BaĢımı ellerimin arasına aldım.
Anlamıyordum.
Christian odaya çeri döndü. Gözlerine bakamıyordu m. BakıĢtanım
ellerime diktim.
“Bebe yağı buldum. Ġzin ver. arkana süreyim."
Ne?
"Hayır, ben hallederim.”
“Anastasia.” diye uyardı ve gözlerimi devirmek istedim, ama indimi
hemen tuttum.
Yüzüm yatağa dönük, ayağa kalktım. Yanıma Kurdu ve eĢofmanımı
nazikçe aĢağı
çekti. Bilinçalum. iğneleyici bir ^tonuyla, Fähigen in donu gibi biryukan
bir aĢağı,
dedi, içimden
defolup gitmesini söyledim. Christian bebe yağım avucuna dö* küp
popomu özenli
bir Ģefkatle ovaladı; makyaj temizleyicisinden. AtlanmıĢ bir kıç için
rahatlatıcı
losyona, böyle çok yönlü bir sıvı '•bacağı kimin aklına gelirdi ki?
‟‟Ellerimin üzerinde olmasını seviyorum," diye mırıldandı. Ona
Almaktan baĢka
seçeneğim yoktu, ben de seriyordum.
iĢi bitince, “ĠĢte,“ dedi ve eĢofmanımı bir kez daha yukan çekti.
Saate baktım. On otuzdu.
“ġimdi gidiyorum."
314
"Seni geçireyim.” Ona hâla bakamıyordum.
Elimi tuttu ve beni ön kapıya götürdü. Neyse ki Kat* evde değildi. Anne
babası
ve EthanTa birlikte yemekte olmak i Yakınlarda olup bu cezalandırmaya
kulak
misafiri olmama?^ seviniyordum.
Göz temasından kaçınarak. "Taylor ı araman gerekmiyor z? diye
sordum.
“Taylor dokuzdan beri burada. Bana bak." dedi.
Gözlerine bakmamak için çaba harcadım, ama göz gozeg& ğimizde
bana
hayretle bakıyordu.
“Ağlamadın" diye mırıldandı ve beni birden kollarının arara çekip
hararetle öptü.
Dudaklarıma doğru. “Pazar," diye fiaMıi Bu hem bir vaat hem de bir
tehditti.
YürüyüĢ yolunda uzaklaĢmasını ve büyük, siyah Audi ye me6Ġni
izledim.
Arkacına bakmadı. Kapıyı kapattım, sadece £ gece daha geçireceğim
dairenin
oturma odasır.da çaresizlik içiai durdum. Neredeyse dört yıl boyunca,
mutlu mesut
yaĢadıpc w yer... Ancak bugün, ilk defa, yalnız, huzursuz ve kendi
varüpnk mutsuz
hissediyordum. Olduğum kiĢiden bu kadar mı uzaklaĢma UyuĢuk dıĢ
görüntüme
çok da uzak olmayan bir yerde bir pç* kuyusunun beklediğini
biliyordum. Ne
yapıyordum? ĠĢin ironi oturup rahat rahat bir gözyaĢı bile dökemeyecek
olmamdı.
Ay^*J durmam gerekecekti. Geç olduğunu biliyordum, ama annemi
maya karar
verdim.
Hattın diğer ucundan coĢkuyla, “Tatlım, nasılsın? Me*UE,„“ nasıldı?"
diye sordu.
Sesi rahatlatıcı bir merhem gibiydi.
“Çok geç oldu, üzgünüm," diye fısıldadım.
Duraksadı.
“Ana? Sorun ne?" Birden tamamen ciddiyete büriınm^*‟
“Bir Ģey yok. anne, sadece sesini duymak istedim.
Kısa bir an sessiz kaldı.
315
"Ana, sorun ne? Lütfen anlat.'* Sesi yumuĢak ve rahatlatıcıydı: beni
önemsediğini
biliyordum. Davetsiz gözyaĢlanm dökülmeye haĢladı. Son birkaç gündür
o kadar
sık ağlıyordum ki.
“Lütfen, Ana," derken, sıkıntısı benimkini yansıtıyordu.
"Ah. anne. Bir adam.”
"Sana ne yaptı?*‟ TelaĢı elle tutulur cinstendi.
"Öyle değil..." Gerçi öyleydi. Ah, lanet olsun. Onu Muinlendirmek
istemiyordum.
Sadece, Ģu anda birinin benim yerime güçlü olmasını istiyordum.
“Ana, lütfen beni endiĢelendiriyorsun.**
Derin bir nefes aldım. "Bir adama âĢık oldum sanınm. ama o benden çok
farklı ve
birlikte olmalı mıyız bilmiyorum."
„Ah. hayatım. KeĢke yanında olabilseydim. Mezuniyetini kaçırdığım
için o kadar
üzgünüm ki. Sonunda âĢık oldun demek. Ah. tatlım, erkekler zor
yaratıklardır.
Onlar farklı bir tür. tatlım. Onu ne zamandır tanıyorsun?"
Christian'ın farklı bir tür olduğu kesindi... hem de farklı bir gezegenden.
"Ah. yaklaĢık üç hafta falan .**
“Ana. hayalim, bu çok kısa bir zaman. Bu kadar kısa bir sûrede bir
insanı nasıl
tanıyabilirsin ki? ĠĢi ağırdan al ve sana layık olup olmadığından emin
olana kadar
bir kol boyu mesafede tut."
Vay canına... Annemüı sezgilerinin bu denli iyi olması sinir bozucuydu,
ama çok
geç kalmıĢtı. Bana layık mıydı? Ġlginç bir bakıĢ •POydı. Ben sürekli
kendimin ona
layık olup olmadığımı merak
ediyordum.
Tatlım, sesin çok mutsuz geliyor. Eve. bizi görmeye gel. Seni
ödüyorum, hayatım.
Bob da seni gördüğüne sevinecek. Biraz uzak- ^ıp farklı bir açıdan
bakabilirsin.
Biraz molaya ihtiyacın var. Çok
ın."
Ah. Tanrım. O kadar cazipti ki. Georgia‟ya kaçmak. Biraz güneĢ, ^2
kokteyl.
Annemin keyifli hali... sevgi dolu kollan.
"Pazartesi günü Seattle‟da iki mülakatım var."
“Ah. bu harika bir haber.”
Kapı açıldı ve Kate sırıtarak içeri pirdi. Ağladığımı yüzü düĢtü.
„Anne, kapatmanı gerek. Ziyaret konusunu düĢüneceğini ît Ģekkürler.”
„Tatlını, lütfen, bir adamın içine iĢlemesine izin verme. Her j çok
gençsin. Git.
hayatın tadını çıkar.”
“Evet. anne, seni seviyorum.”
"Ah. Ana. ben de seni seviyorum, hem de çok. Kendine dikkatte,
tatlım.” Telefonu
kapatıp gözlerini bana dikmiĢ olan Katee döodûı
“O insanı tiksindirecek kadar zengin piç seni yine mi üıdûr
“Hayır... bir anlamda... Ģey... evet."
“Ona çekip gitmesini söyle. Ana. Onunla tanıĢtığından ben hr öyle bir
böylesin.
Seni hiç böyle görmedim."
Katherine Kavanagh‟ın dünyası çok net. çok siyahberai Benim dünyamı
renklendiren, soyut, gizemli, müphem gri tonla onda yoktu. Dünyama
hoĢ geldin.
“Otur, haydi konuĢalım. Biraz Ģarap içelim. Ah, sen Ģampa: -ı içmiĢsin
zaten." ġiĢeyi
süzdü. “Hem de iyi mal."
Koltuğa kaygıyla bakarak aciz bir ifadeyle gülümsedim. Bifr* bir
dikkatle yaklaĢtım.
Hımm... oturmak...
“Sen iyi misin?”
“Popomun üstüne düĢtüm."
Açıklamamı sorgulamak aklına bile gelmedi, çünkü ben№ hington
Eyaleti nin en
sakar insanlarından biriydim. Böyle sevineceğim hiç aklıma gelmezdi.
Çekinerek
oturdum, iyiolfl**1 sevinerek ĢaĢırdım ve dikkatimi Kate‟e çevirdim,
ama zihnim
rak Heathman‟a döndü. Benim olsaydın, dün çevirdiğin numoro sonra,
bir hafta
oturamazdın. O bunu söylerken, benim konstf- olduğum tek Ģey onun
olmaktı.
Bütün uyan iĢaretlen ama ben fark etmeyecek kadar bihaber ve fazla
meftun ""
Kate elinde bir ĢiĢe* kırmızı Ģarap ve yıkanmıĢ çay fincanlarıyla oturma
odasına
döndü.
•'Al bakalım.“ Bana bir fincan Ģarap uzattı. Tadı BoBy kadar iyi değildi“Ana. bu adam bağlanma sorunlan olan pisliğin tekiyse bırak. Gerçi
bağlanma
derdini de anlamıyorum. Buğun çardakta gözünü senden ayıramıyordu;
Ģahin gibi
sürekli seni izliyordu. Ben körkütük âĢık derdim, ama belki de bunu
gösterme Ģekli
bir acayiptir."
AĢık mı? C/ıristian mi? Gösterme Ģekli acayip mi. diyesim geldi.
“Kate, karmaĢık bir durum. Senin akĢamın nasıldır
Olanları Katele çok fazla Ģeyi ele vermeden konuĢmam imkânsızdı, ama
gününe
dair tek bir soru. Kate‟i coĢturmaya yeterdi. Oturup normal gevezeliğini
dinlemek
rahatlatıcıydı. Ancak havadis Ethan'ın tatilden sonra bizimle birlikte
yaĢama
ihtimali olmasıydı. Eğlenceli olacaktı. Ethan komik biriydi. KaĢlarımı
çattım.
Chmtian‟ın onaylayacağını sanmıyordum. Gerçi... Bana alıĢması
gerekecekti.
Kate'le birkaç fincan Ģarap içtikten sonra, yatmaya karar verdim. Uıun
bir gün
olmuĢtu. Kate beni kucaklayıp Elliot i aramak için telefonu aldı.
DiĢlerimi fırçaladıktan sonra, bilgisayarı açtım. Cfınstian'dan bir e-posta
gelmiĢti.
Kimden; Christian Grey Konu: Sen
Tarih: 26 Mayıs 2011 23:14 •Ome; Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele,
Kelimenin tam anlamıyla eĢsizsiniz. Tanıdığım en güzel, akıllı, cevap ve
cesur
kadın. Advil al. Bu bir rica değildir. Ve sakın birdaha Kaplumbağayı
kullanayım
deme. Haberim olur.
Christian Grey.
CEO, Grey ġirketler Topluluğu
Ah. arabama bir daha binmemek ha! Cevabımı yazdım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Yalakalık Tarih: 26 Mayıs 2011 23:20
Kime:
Christian Grey
Sevgili Bay Grey.
Yalakalık sizi hiçbir yere götürmez, ama zaten daha önce herytt*
olduğunuz için,
bu konu tartıĢılabilir.
Satabilmek için Kaplumbağamı bir garaja götürmem gerekecek, bo
konudaki
saçmalıklarınızı nezaketle kabul edecek değilim. Kırmızı Ģarap her
zaman Advil'e
yeğdir.
Ana.
Not: Sopa benim için sert bir sınır. “Gönder”e tıkladım.
Kimden: Christian Grey
Konu: Ġltifat Kabul Edemeyen Bunaltıcı Kadınlar Tarih: 26 Mayıs 2011
23:26
Kime: Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele.
Yağ çekmiyordum. Yatmalısınız.
Sert sınırlara eklemenizi kabul ediyorum.
Çok içmeyin.
Taylor arabanızı elden çıkanp iyi bir fr/at alır.
Chrislian Grey
CEO, Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Taylor - Görev için Doğru Adan mı?
Tarih: 26 Mayıs 2011 23:40 Kime: Christian Grey
Efendim,
Zaman zaman becerdiğiniz kadın yerire, sağ kolunuz olan adamınızın
arabamı
kullanmasına izin verip onu riske atmanız ilgimi çekti Tayfor'ın söz
konusu araba
için en iyi fiyatı alacak kiĢi oklusundan nasıl emin olabilirim? GeçmiĢte,
büyük
olasılıkla sizinle tanıĢmamdan once, sıkı bir pazarlıkçı olarak
bilinmiĢiğim vardır.
Ana
Kimden: Christian Grey Konu: Dikkat*
Târih: 26 Mayıs 2011 23:44 Klm«: Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele.
KonuĢanın KIRMIZI ġARAP olduğunu ve çok uzun bir gun geç>rd»ğinizi
varsayıyorum.
Bir akĢam yerine, bir hafta boyunca oturamamamzı garantile^ için oraya
geri
gelmek çok cazip görünüyor.
Taylor eski bir ordu mensubudur ve motosikletten Sherman tankına
kadar her Ģeyi
kullanmaya muktedirdir. Arabanız onun iç* bir tehlike arz etmiyor.
ġimdi lütfen kendinizden “zaman zaman becerdiğim kadın*olvi<
bahsetmsyin;
çünkü dürüst olmam gerekirse bu beni DELĠRTĠYOR ve kızgın
halimden gerçekten
hiç hoĢlanmazsınız.
Christian Grey
CEO Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Asıl Siz Dikkat Edin Tarih: 26 Mayıs
2011 23:S7
Kime: Christian Grey
Bay Grey,
Sizden hoĢlandığımdan bile emin değilim. Hele Ģu anda.
Bayan Steele
Kimden: Christian Grey Konu: Asıl Siz Dikkat Edin
GRĠNĠN tULi »~.*32î
Tarih: 27 Mayıs 2011 00.03 Kime: Anastasia Steele Senden neden
hoĢlanmıyorsunuz?
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele --Konu: Asıl Siz Dikkat Edin Tarih: 27 Mayıs 2011 0009 Kime: Christian
Grey
Çünkü hiç yanımda kalmıyorsunuz.
ĠĢte, ona üzerine düĢünecek bir Ģey vermiĢtim. Makineyi gövekten
hissetmediğim coĢkulu bir hareketle kapatıp yatağıma tırmandım.
BaĢucu lambamı
kapatıp gözlerimi tavana diktim. Duygusal savruluĢların peĢ peĢe
geldiği, uzun bir
gündü. Rayle vakit geçirmek içimi ısıtmıĢtı. Ġyi görünüyordu ve tuhaf
biçimde.
Christian'ı onaylamıĢtı. Tannm. Kate ve o koca çenesi. Christian'm
açlıkla ilgili
söylediklerini dinlemek. O da neyin nesiydi? Tannm... Ve araba...
Kate‟e yeni
arabadan bahsetmemiĢtim bile. Christian‟ın aklından neler geçiyordu?
Ayrıca bu akĢam beni gerçekten dövmüĢtü. Daha önce hiç dayak
yememiĢtim.
Kendimi nasıl bir iĢe sokmuĢtum. Kate'in g«?li$iyle Pintiye uğrayan
gözyaĢlanm.
yanaklarımdan a$agı. kulaklanmm •Çine akmaya baĢladı. Duygusal
anlamda
kendini kapatan bir adama *tfk olmuĢtum. Bombok bir durumda
olduğunu kendisi
itiraf eden ton tarafından incitilecektim: için için bunu biliyordum. Ntdtn
böyle
bomboktu? Onun gibi zarar görmüĢ biri olmak berbat bir Ģey olsa Örekti
ve
küçücük bir çocukken katlanılmaz acımasızlıklara maruz Aldığını
düĢünmek daha
çok ağlamama neden olmuĢtu. Bilinçaltını
küçümseyici bir tavırlı», Belki de normal olsaydı, seni istemezdi d
katkıda bulundu.
Ve kalbimin derinliklerinde, bunun doğnı oldu^- biliyordum. Yastığıma
döndüm,
bent kapaklan açıldı ve yıllardır 4 koz. yastığıma gömülüp kontrolsüzce
hıçkırmaya
baĢladım
Kate'in bağırmasıyla, dikkatim ralıun karanlık gecesinden snıü
"Burada ne hah ettiğini sanıyorsunV
"Pekâla! Bunu yapamazsın!"
"Ona bu kez ne yaptın?"
“Seninie tanıĢtığından beri sürekli ağlıyor."
“Ġçeri giremezsin!"
Christian odama daldı ve tavandaki lambayı teklifsizce açara! gözlerimi
kısmama neden oldu.
Tanrı aĢkına, Ana." diye mırıldandı. Lambayı söndürdü*t» an sonra yanı
baĢımaydı.
Hıçkırıkların arasında. "Burada ne arıyorsun?" dedim. LAK; olsun.
Ağlamamı
durduramıyordum.
Komodin lambamı açarak gözlerimi bir kez daha kısmar.ı neden oldu.
Kate
kapının giriĢinde duruyordu.
Termonükleer bir düĢmanlık saçarak “Bu pisliği dıĢan aımc. ister
misin?" dedi.
Christian ona kaĢlarını kaldırarak baktı. Hakaretine ve «i? düĢmanlığına
ĢaĢırdığına hiç Ģüphe yoktu. Kafamı sallayınca t®1 gözlerini çevirdi.
Ah... Bunu Bay
G.'nin yakınında yapmanı ta tercih etmem.
Daha nazik bir sesle, “Bana ihtiyacın olursa seslemw» )*■ terli." dedi.
“Grey,
pislik listemdesin ve gözüm üstünde.‟ diye Christian ona gözlerini
kırpıĢtırdı. Kate
dönüp kapıyı ^ tam kapatmadı.
Christian ciddi bir ifade ve kül rengi bir suratla bana bab.'tr“' Üzerinde
ince
çizgili ceketi vardı; iç cebindcn bir mendil bana uzat:ı. Diğer mendili de
buralarda
bir yerlerde olsa
Sakin bir 6esle, “Neler oluyor?" diye sordu.
Sorusunu duymazdan gelerek, “Neden buradasın?* diye sordum.
GözyaĢlarını
mucize eseri kesilmiĢti, ama geriye bedenimi sarsan hıçkırıklar kalmıĢtı.
"Rolümün bir parçası da ihtiyaçlarını karĢılamak. Kalmamı istemiĢtin, o
yüzden
buradayım. Ve seni bu halde buldum." Gözlerini kırpıĢtırırken,
gerçekten ĢaĢkın
görünüyordu. 'Bundan benim gmımlu olduğumdan eminim, ama nedeni
konusunda hiçbir fikrim yok. Sana vurduğum için mi?"
Acıyan popom yüzünden yüzümü buruĢturarak doğruldum Oturdum ve
yüzümü
ona çevirdim.
“Advil aldın mı?”
BaĢımı salladım. Gözlerini kıstı, ayağa kalktı ve odadan çıktı. Katele
konuĢtuğunu
duydum, ama ne söylediklerini duyamıyordun. Birkaç dakika sonra
haplar ve bir
fincan suyla geri geldi.
Yatağa yanıma otururken. “ġunları iç." diye talimat verdi.
Söyleneni yaptım.
“KonuĢ benimle," diye fısıldadı. “Bana iyi olduğunu söyledin. Böyle
olduğunu
bilseydim asla gitmezdim.”
Kilerime bakıyordum. Daha önce söylemediğim ne söyleyebilirdim ki?
Daha
fazlasını istiyordum. Zırlayan bir enkaz olduğum için değil, benimle
kalmak istediği
için yanımda kalsın istiyordum. Ama beni dövmesini istemiyordum. Çok
mu akıl
dıĢıydı?
“Anladığım kadarıyla, iyi olduğunu söylediğinde aslında Ki değildin."
Kızardım. “Ġyi olduğumu sandım."
"Anastasia, bana duymak istediğimi sandığın Ģeyleri söyle- »emelisin.
Bu hiç
dürüstçe değil," diye azarladı. “Bana söylediğe herhangi bir Ģeye nasıl
güvenebilirim?”
Ona baktım. KaĢlan çatık, gözleri donuktu. Ġki elini birden salarının
arasından
geçirdi.
“Ben sana vururken ve sonrasında neler hissettin?‟
“HoĢuma gitmedi. Bunu bir daha yapmamanı tercih ederim."
“HoĢuna gitmesi gerekmiyordu."
“Senin neden hoĢuna gidiyor?" Gözlerimi gözlerine diktim Sorum onu
ĢaĢırtmıĢtı.
"Gerçekten bilmek istiyor musun?”
“Ah. bana güven, büyülenmiĢ durumdayım." Ve alaycılığımı: sesime
yansımasına mani olamamıĢtım.
Bir kez daha gözlerini kıstı.
'Dikkatli ol." diye uyardı.
Yüzüm bembeyaz oldu. “Yoksa bana yine vuracak mısınr "Hayır, bu
gece değil."
Fiyuvv. Bilinçaltını da ben de rahat birer nefes aldık. "Eeer diye
bastırdım.
“Bana verdiği kontrolü seviyorum, Anastasia. Belli bir ĢekıSie
davranmanı
istiyorum, bunu yapmazsan seni cezalandınnmwj« de benim arzu ettiğim
Ģekilde
davran mayı öğrenirsin. Seni «a landırmak hoĢuma gidiyor. Bana gey
olup
olmadığımı sorduk günden beri sana vurmak istiyordum."
Bunu hatırlayınca kızardım. Tanrım, o sorudan sonra bff.^ kendime
vurmak
istemiĢtim. Yani bütün bunlardan KatherincKa« nagh sorumluydu ve
eğer o
röportaja gidip gey sorusunu o sorsak sızlayan bir popoyla burada oturan
o
olacaktı. Bu düĢünce hcçusı gitmemiĢti. \Te kadar kafa karıĢtırıcıydı.
“Yani olduğum halimden hoĢnut değilsin."
Bana ĢaĢkın bir ifadeyle baktı. “Bence sen bu halinle çok “O zaman
neden beni
değiĢtirmeye çalıĢıyorsun?*
“Seni değiĢtirmek istemiyorum. Saygılı olmanı ve sana köğüm kurallara
uyup
bana kafa tutmamanı istiyorum. Basit« № “Ama beni cezalandırmak da
istiyorsun."
“Evet, istiyorum."
“ĠĢte anlamadığım bu." ^
Ġç geçirdi ve elini bir kez daha saçlarının arasından
GRININ tXLi junv
325
“Bon boyleyîm, Anastasia. Seni kontrol etmeye ihtiyacım var. Belli bir
Ģekilde
davranmanı isterim ve eğer davranmazsan da güzel kaymak taĢı teninin
elimin
altında pembeleĢip ısınmasını izlemek isterim. Bu beni tahrik ediyor.”
Lanet olsun. ĠĢte Ģimdi bir yerlere varıyorduk.
„Yani mesele bana çektirdiğin acı değil, öyle miT
Yutkundu.
“Belki biraz; kaldırıp kaldıramayacağını görmek, ama nedenin tamamı
bu değil.
Mesele, benim uygun gördüğüm gibi davranabileceğim Ģekilde benim
olduğun
gerçeği ve birinin üstünde tam kontrole sahip olmak. Ve bu beni tahrik
ediyor. Çok
önemli. Anastasia. Bak kendimi çok iyi ifade edemiyorum. Daha önce
bunu
yapmam hiç gerekmedi. Bunu derinlemesine hiç düĢünmedim. Her
zaman bana
yakın zihniyetteki insanlarla birlikte oldum." Özür diler gibi omuz silkti.
“Ve sorumu
hâlâ cevaplamadın. Sonrasında ne hissettin?*
"Kafam karıĢtı.”
"Cinsel anlamda tahrik oldun. Anastasia." Gözlerini yumdu ve tekrar
açıp
baktığında, alev saçıyorlardı.
ifadesi kamımın derinliklerinde sakiı duran en karanlık yönüme, onunla
uyanan
ve evcilleĢen, ama Ģu anda bile, doymak bilmeyen libidoma
dokunmuĢtu.
“Bana öyle bakma,” diye mırıldandı.
KaĢlarımı çattım. Tanrım, yine ne yapmıĢtım?
“Yanımda prezervatif yok, Anastasia ve üzgün olduğunu bili* yorsun.
Ev
arkadaĢının inananın aksine ben cinselliğe aĢın düĢkün bir canavar
değilim. Yani,
kafanın karıĢtığını hissettin."
Yoğun bakıĢlarının karĢısında yüzümü buruĢturdum.
“Yazarken bana karĢı dürüst olmakta hiç sıkıntı çekmiyorsun,
^postaların bana
her zaman tam olarak ne hissettiğini söylüyor. Bunu neden konuĢurken
de
yapamıyorsun? Seni bu kadar mı rastsız ediyorum."
Annemin mavi'krem rengi yatak örtüsünde hayali bir nokta ^Çtim.
326
El
"Aklımı baĢımdan alıyorsun, Christian. ileni tamamen bıjj-y, yorsun.
Kendimi
güneĢe fa/Ja yakın uçan Ġkanıs pibı hissediyor^- diye fısıldadım.
Ġç geçirdi. "Pekâla, bence tanı tersi." diye fısıldadı.
“N eT
“Ah. Anostasia. Beni büyüledin. Çok açık değil mi?"
Ah. hayır, bu ben değilim. Büyülemek... Ġçimdeki tannçaap bir karıĢ açık
bakıyordu. O bile buna inanamamıĢtı.
“Soruma hâlâ cevap vermedin. Bana bir e-posta yaz. lutf« Ama Ģu anda
gerçekten
uyumak istiyorum. Kalabilir miyim?'
“Kalmak mı istiyorsun?" Sesimdeki umudu gĠ7.lcyememi}U=
“Beni burada istedin."
"Soruma cevap vermedin."
Aksi bir tavırla. “Sana bir e-posta yazarım.” diye mınldar.i
Ayağa kalkıp kot pantolonun cebinden BlackBerrysini. aıuhu: lannı.
cüzdanını ve
parasını çıkardı. Tanrı aĢkına, erkekler «plabi bir yığın ıvır zıvır
taĢıyorlardı. Saatini,
ayakkabılarını, çoraplına kot pantolonunu çıkardı ve ceketim
sandalyemin üstüne
yerfeĢnıi Yatağm diğer tarafına dolaĢıp içine girdi.
“Yat," diye emretti. YavaĢça örtülerin arasına kayarken, tu yüzümü
buruĢturarak
baktım. Tannm... Kalıyordu. Sanının s№»' Ģokundan uyuĢmuĢtum. Tek
dirseğine
yaslanıp bana baktı.
“Ağlayacaksan, benim önümde ağla. Bilmem gerek."
“Ağlamamı mı istiyorsun?”
“Özellikle değil. Sadece nasıl hissettiğini bilmek istiyorum l'r
inaklarımın arasından
kayıp gitmeni istemiyorum. IĢıklan^'-‟ Geç oldu ve yarın ikimizin de
çalıĢması
gerek.”
Buradaydı ve hâlâ fazlasıyla patronluk taslıyordu, ama edemezdim,
yatağım davdı.
Nedenini tam olarak anlamamıĢtım, i*0' de karĢısında daha sık
ağlamalıydım.
BaĢucu lambamı sönduni'>
Karanlıkta. “Yanlamasına ve yüzün diğer tarafa donuk diye mırıldandı.
CRlNlN ELLĠ TONU
327
Beni göremeyeceğinden emin olduğum için gözlerimi devirsem de
söylediğini
yaptım. Büyıik bir dikkatle kaydı, kolunu bana doladı ve beni göğsüne
çekti.
-Uyu. bebeğim.” diye mırıldandı ve derin bir nefes alırken, burnunu
saçlarımın
arasında hissettim.
Lanet olsun. Christian Grey benimle uyuyordu; kollannmkon- foru ve
tesellisinde, derin bir uykuya daldım.
BÖLÜM ON YEDĠ
Mumun alevi çok sıcaktı. Fazla ılık esintide, sıcaktan aldırmayan
esintide titreĢip
dans ediyordu. Karanlıkta yumuĢak incecik kanatlar. ıĢık çemberinde
tozlu pullar
saçarak c« arkaya kıpırdanıp duruyorlardı. Direnmek için mücadele
ediycr. ama
çekiliyordum. Ve sonra o kadar parlak bir hal aldı ki. ı*ıku: gözlerim
kamaĢarak
güneĢin çok yakınına uçtum. Sıcaktan lozanp eriyerek, havada kalma
çabalarımdan yorgun düĢerek. 0 kaça: ısınmıĢtım ki. Sıcaklık... boğucu
ve
bunaltıcıydı. Beni uyandırdı Gözlerimi açtığımda, Christian Grey
tarafından
sarmalanma Bir zafer bayrağı gibi etrafıma dolanmıĢtı. BaĢı göğsümde
dorı
uykudaydı, üzerime attığı koluyla beni sıkıca sarmıĢtı ve baakarından
birini,
bacaklarımın her ikisinin de üstüne atıp kanca g» dolamıĢtı. Vücut
ısısıyla beni
boğuyordu; üstelik ağırdı. Hâlâ yatağımda ve derin uykuda olduğunu
hazmetmek
için bir an durdus dıĢansı aydınlanmıĢtı. Bütün geceyi benimle
geçirmiĢti.
Sağ kolumu, hiç Ģüphesiz serin tir nokta arayıĢıyla uzate* tim ve hâlâ
benimle
olduğu gerçeğini idrak ederken, kafama ccı dokunabilecek olduğum
dank etti.
Uyuyordu. Çekinerek elimi W dırdım ve parmak uçlanmı sırtından aĢağı
kaydırdım.
Gırtlağ'-- derinliklerinden cılız, sıkıntılı bir iniltinin yükseldiğini
duydu»'* kıpırdandı.
Burnunu göğsüme sürttü ve uyamrken derin bir aldı. Dağınık saç
püskülünün
altından, uykulu, kırpıĢan benimkilerle buluĢtu.
■„Günaydın," diye mınldanırken kaĢlarını çattı. „Tanfl® “ kumda bile
sana
çekiliyorum." Ağır ağır hareket ediyordu. ^
dine gelirken uzuvlnnnı özerimden çekti. Ereksiyonunu kalçamda
hissettim.
Gözlerimi fal taĢı gibi açan tepkimi fark etti ve tembel, seksi bir
gülümseme
takındı.
"Hımm... bayağı bir olasılık var, ama sanınm pazara kadar
beklemeliyiz.” Eğilip
burnunu kulağıma sürttü.
Kızardım ve sıcaklığında kırmızının yedi tonunu hissettim.
■„Çok sıcaksın.” diye mırıldandım.
“Sen de fena değilsin.” diye mırıldandı ve bedenim manidar bir tavırla
benimkine
bastırdı.
Biraz daha kızardım. Benim kastettiğim bu değildi. Dirseğine yaslanarak
doğruldu
ve bana muzip bir ifadeyle baktı. Eğildi ve beni ĢaĢırtarak dudaklarıma
nazik bir
öpücük kondurdu.
“Ġyi uyudun mu?” diye sordu.
Gözlerimi ondan ayırmadan baĢımı salladım ve belki de fazla
sıcakladığım son
yanm saat dıĢında çok iyi uyuduğumu fark ettim
“Ben de öyle." KaĢlarını çattı. “Evet, gerçekten iyi." Kafasını kanĢtıran
bir
ĢaĢkınlıkla kaĢlarını kaldırdı. “Saat kaç?"
Çalar saatime baktım.
“Yedi otuz.”
“Yedi otuz... Siktir.” Yataktan fırladı ve kot pantolonunu üzerine
geçirdi.
Doğrulup otururken eğlenme sırası bendeydi. Christian Grev geç kalmıĢ
ve telaĢlan
iniĢti. Bu daha önce görmediğim bir Ģeydi. Sevinçle popomun artık
acımadığım fark
ettim.
“Üzerimde çok kötü bir etkin var. Toplantım var. Gitmem gerek. Saat
sekizde
Portland‟da olmalıyım. Sen bana gülüyor musun yoksaT
„•Evet/
Gülümsedi. “Geç kaldım. Ben hiç geç kalmam. Bir ilk daha. Kayan
Steele." Ceketini
üzerine geçirdi ve ellerini iki yanına yerdirdiği baĢımı sıkıca tuttu.
tL Ji^
“Pazar." dedi. Kelime Hile getirilmemi* bir vaade gebeydi. %
cudumdaki her
Ģey gevĢedi ve enfes bir beklentiyle yeniden ka?ı]<i MüthiĢ bir
duyguydu.
Lanet olsun. Bir de zihnim bedenime ayak uydurabilmeyi Eğildi ve beni
çabucak
öptü. Komodinin üstündeki ıvır avırUnaj ve ayakkabılarını aldı, ama
giymedi.
“Taylor gelip Kaplumbağa iĢini halledecek. Ciddiyim. Sak kullanma.
Pazar günü
benim evde görüĢürüz. Sana saati e-posU\'j bildiririm." Ve bir hortum
gibi,
gidivermiĢti.
Christian Grey geceyi benimle geçirmiĢti: kendimi dinlenip
hissediyordum.
Üstelik seks de yoktu, sadece sarılmıĢtık. Baaı kimseyle birlikte
uyumadığını
söylemiĢti, ama benimle üç kez uyumuĢtu. Sırıtarak yatağımdan çıktım.
Kendimi
son bir iki güûdar hissetmediğim kadar iyimser hissediyordum. Bir
fincan çaya
ihtiva; duyarak mutfağa yöneldim.
Kahvaltıdan sonra duĢ alıp Clayton‟s‟taki son günüm için giyindim. Bir
dönemin
sonuna gelmiĢtim. Bay ve Bayan Clayton a WSUya. Vancouvera,
daireye.
Kaplumbağama veda ediyordur Bilgisayara baktım. Saat daha 07:52 ydi.
Vaktim
vardı.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Saldın ve Dayak; Sonraki Etkileri
Tarih: 27 Mayıs
2011 08:05 Kim«: Christian Grey
Sevgili Bay Grey,
Sizin beni -nasıl demeli bilmem- tokatlamanızdan, cezalandırmanızdan,
dövmenizden, bana saldırmanızdan sonra kafamın nede" karıĢtığını
bilmek
istiyordunuz. Bütün o telaĢlandır» süreç boyunca kendimi küçülmüĢ,
aĢağılanmıĢ
ve taciz edilmiĢ hissettim. Ve utanarak söylüyorum, haklısınız, tahrik
oldum ve bu
beklenmed* b*
ġcydi. Farkında olduğunuz gibi, cinsel içerikli her Ģey benim için çok
yeni. KeĢke
daha tecrübeli ve dolaylıyla daha hazırlıklı olsaydım. Tahrik olmam beni
Ģoke etti.
Beni asıl endiĢelendiren, sonrasında hissettiklerim okJu.Veonlan dile
getirmek çok
daha zor. Sizin mutlu olmanızdan mutlu oldum. Sandığım kadar acı
verici
olmaması beni rahatlattı. Ve kollarınızın arasında yatarken kendimi...
doyuma
ulaĢmıĢ hissettim. Ama boyie hissetmek bile beni rahatsız etti ve
kendimi suçlu
hissetmeme neden oldu. Bu bana çok uyan bir durum değil ve sonuç
olarak kafam
karıĢtı. Bu, sorunuzu yanıtlıyor mu?
ġirket BirleĢmesi ve Alımı dünyasının her zamanki kadar uyarıcı
olduğunu... ve çok
geç kalmadığınızı umarım.
Benimle kaldığınız için teĢekkürler.
Ana
Kimden: Christian Grey Konu: Zihnini özgür Bırak Tarih: 27 Mayıs
201108:24
Kime: Anastasia Steele
Biraz aĢırıya kaçan bir baĢlık olsa da ilginç. 8ayan Steele.
Bahsettiğiniz konulara cevap olarak:
•Ben Ģaplaklama kelimesini tercih ederim, çünkü olan buydu.
'Demek kendinizi küçülmüĢ, aĢağılanmıĢ, tacize ve sakhrıya uğramıĢ
hissettiniz. Ne
kadar Tess Durbeyfıeldvari bir durum. YanlıĢ hatırla* mfyorsam,
kararını
aĢağılanmadan yana veren sizdiniz. Gerçekten köyle mi
hissediyorsunuz? Yoksa
böyle hissetmeniz gerektiğini mi
düĢünüyorsunuz. Ġkisi çok farklı Ģeyler. Eğer böyle hissediyorsan* sizce
de benim
Kin bu duygulan benimsemeyi ve onlarla baĢ etmeyi deneyebilir
misiniz? Bir
itaatkârın yapacağı Ģey bu olurdu.
•Tecrübesizliğinize minnettarım. Kıymet veriyorum ve ne anlama
geldiğini yeni
yeni anlamaya baĢlıyorum. Basitçe ifade etmek gerekirse, her açıdan
bana ait
olduğunuz anlamına geliyor.
•Evet tahrik oldunuz; bu benim açımdan da tahrik ediciydi ve bunda
herhangi bir
sorun yok.
-Mutlu kelimesi hissettiklerimi anlatmanın yanından bile geçmez.
CoĢkun bir sevinç
çok daha uygun.
-Ceza Ģaplaklaması, Ģehvetsel Ģaplaklamadan biraz daha fazla acır; yani
sizi
cezalandırmak için bir donanım kullanacağım; büyük hr ihlalde
bulunmadığınız
sürece, bundan kötü olmayacaktır. Elim çok sızlıyor. Ama hoĢuma
gidiyor.
•Ben de kendimi doyuma ulaĢmıĢ hissettim. Tahmin edebileceğinizden
çok daha
fazla.
-Enerjinizi suçluluk ve hata yapma duygularıyla ziyan etmeyin. 8ti#
kendi rızasıyla
hareket eden yetiĢkinleriz ve kapalı kapılar ardında yaptıklarımız bizim
aramızdadır.
Zihninizi boĢaltmalı, bedenine dinlemelisiniz.
-ġirket BirleĢmesi ve Alım dünyası sizin kadar uyancı değil Bay*0
Steele.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
333
Tann aĢkına... //er açıdan bana ait. Nefesim kesilmiĢti.
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Kendi Rızasıyla Hareket Eden YetiĢkinler
Tarih: 27 Mayıs 2011 08:26
Kime: Christian Grey
Sen toplantıda değil misin?
Elinin acımasına çok memnun oldum.
Ve vücudumu dinleseydim çoktan Alaska'da olurdum.
Ana.
Not: Bu duyguları benimseme konusunu düĢüneceğim.
Kimden: Christian Grey Konu: Polisleri Aramadınız Tarih: 27 Mayıs
2011 08:35
Kim«: Anastasia Steele
Bayan Steele.
Gerçekten ilgileniyorsanız, gelecekteki piyasalan tartıcımız bir
toplantıdayız.
Kayıtlara girmesi için, ne yapacağımı bile bile yanımda kaldınız.
Herhangi bir noktada benden durmamı istemediğiniz gix. güvenli
kelimelerden
birini de kullanmadınız.
Siz bir yetiĢkinsiniz, seçenekleriniz var.
334
ELJtae,
Dürüst olmam gerekirse, avucumun acıyla sızlayacağı bir dahaki seferi
sabırsızlıkla
bekliyorum.
GörünüĢe bakılırsa, bedeninizin doğru kısmına kulak vermiyorsunuz
Alaska çok
soğuktur ve kaçılacak yer değildir. Sizi bulurum.
Cep telefonunuzun izini sürebildiğimi unuttunuz mu?
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Ekrana yüzümü buruĢturarak baktım. Elbette haklıydı. Ģansım vardı.
Hımmm...
beni bulmaya gelmek konusunda ridd: miydi? Bir süre kaçmaya karar
verse
miydim? Aklım kısa bira: için annemin davetine kaydı. “Cevapla‟ya
tıkladım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Takipçi
Tarih: 27 Mayıs 2011 08:36 Kime: Christian Grey
Sapık takipçi eğilimleriniz için bir terapiste baĢvurdunuz mu? Ana
Kimden: Christian Grey Konu: Sapık Takipçi mi? Ben mi? Tarih: 27
Mayıs 2011
08:38 Kime: Anastasia Steele
33}
Sapık takipçilik ve diğer eğilimlerim için unlu Dr. Flynn'e kiıçuk bir
servet
ödüyorum.
ĠĢe gidin.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Pahalı ġarlatanlar Tarih: 27 Mayıs
2011 08:40
Kime: Christian Grey
Naçizane, ikinci bir görüĢ almanızı önerebilir miyim? Dr. Flynnln pek
etkili
olduğundan emin değilim.
Bayan Steele
Kimden: Christian Grey Konu: Ġkinci GörüĢler Tarih: 27 Mayıs 2011
08:43 Kime:
Anastasia Steele
Naçizane ya da değil, bu sizin üzerinize vazife olmasa da. Or. Flynn
ikinci görüĢ
zaten.
Yeni arabanızda hız yapıp kendinizi gereksiz riske atacaksma Bence bu
kurallara
aykın.
ĠġE GĠDĠN.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: BAĞIRIR GĠBĠ 8ÜYÜK HARFLER
Tarih: 27 Mayıs
2011 08:47 Kime: Christian Grey
Takipçi eğilimlerinizin nesnesi olarak, ben gerçekten de üzerime vazife
olduğunu
düĢünüyorum.
Henüz imza atmadım. Yani kurallar muratlar beni bağlamaz Ve ıje saat
09:30tia
baĢlıyorum.
Bayan Steele
Kimden: Christian Grey Konu: Betimleyici Dil Bilimi Tarih: 27 Mayıs
2011 08.49
Kime: Anastasia Steele
'Murallar”? Bu kelimenin sözlükte olduğundan emin değilim,
bulamadım.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Betimleyici Dil Bilimi Tarih: 27 Mayıs
2011 08:53
Kime: Christian Grey
Kontrol manyağı ile sapık takipçi arasında bir yerde. Ve betimleyici dil
bilimi benim
için sert sınırdır.
337
Artık beni rahatsız etmeyi bırakır mısınız?
Yeni arabamla iĢime gitmek istiyorum.
Kimden: Christian Grey
Konu: Zorlu Ama Eğlenceli Genç Kadınlar
Tarih: 27 Mayıs 2011 08:56
Kime: Anastasia Steele
Avcum kaĢınıyor.
Arabayı dikkatli kullanın. Bayan Steele. CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Audi'yi kullanmak büyük bir keyifti. Ġnsanda güç duygusu
uyandırıyordu.
Kaplumbağam Wanda'nın -hiçbir yerinde- güç yoktu ve bu yüzden
günlük
idmanım, yani Wandayı kullanmak, son buluyordu. Ah, ama
Christian‟ın kurallarına
göre, uğraĢmam gereken özel bir antrenörüm olacaktı. KaĢlarımı çattım.
Egzersiz
yapmaktan nefret ediyordum.
Araba kullanırken bir yaııdaıı da e-posta abĢveriĢimizi analız «mej-e
çalıĢıyordum. Bazen patronluk taslayan bir orospu çocuğum
JonuĢuyordu. Sonra
Grace'i düĢünüp kendimi suçlu hissettin). Ama Ebette, Gracc biyolojik
annesi
değildi. Hımmm. Bu da bambaĢka bir Minmeycn acı dünyasıydı. Bu
durumda,
patronluk taslayan orospu çocuğu son derece uygundu. Evet, ben bir
yetiĢkindim
Bunu batır- kıtığınız için çok teĢekkürler. Christian Grev; ve terfih
benimdı. Sorun
Ģuydu ki ben Christian‟ı istiyordum, bütün bu... yükleri değil, t'selıi
adamın 747
kargo uçağı dolusu yükü «udi. /\rkama yaslanıp
El Ae«,
benimsemeyi baĢarabilir iniydim? Bir itaatkâr gibi? Deney«cep£
söylemiĢtim. Bu
acayip büyük bir talepti.
Clavtons'ın park alanına pirdim. Kapıdan girerken, son^ûs- olduğuna
inanamıyordum. Neyse ki mağaza kalabalıktı ve zati; hızlıı geçti. Öğle
arasında Bay
Clayton beni depo odasına çapnL Yanında motosikletli bir kurye
duruyordu.
Kurye. “Bayan Steele?" diye sordu. Soran gözlerle, kajbnc çatarak Bay
Clayton'a baktım, ama o da en az benim kadar $a,i: halde omuz silkti.
Tadım
kaçmıĢtı. Christian Ģimdi ne göndermiĢti' Paket için bu- imza attım ve
hemen
açtım. Bu bir BlackBemV; Tadım büsbütün kaçtı. BlackBerry‟yi açtım.
Kimden: Christian Grey Konu: CDUNÇ BlackBerry Tarih: 2/Mayıs
2011 11:15 Kim«:
Anastasia Steele
Seninle her zaman temas kurabilmem gerek ve bu, en dürüst iletiyn Ģekli
olduğu
için, bir BlackBerr/ye ihtiyaç duyacağına karar verim.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Tüketim Çılgınlığı Tirih: 27 Mayıs
2011 13:22
Kime: Christian Grey
Dr. Flynnl hemen aramanız gerektiğini düĢünüyorum. Takipçilik
eğilimleriniz
kontrolden çıkıyor.
ideyim. Eve dönünce e-posta atarım.
Yine de bu yeni aygıt içio teĢekkür ederim
MüthiĢ bir tüketici olduğunuzu soylerker yanılmamam.
Bunj neden yapıyorsunuz?
Ana
Kimden: Christian Grey
Konu: Bu Kadar Genç Birinden Bilgelik
Tarih: 27 Mayıs 2011 13:24
Kim«: Anastasia Steele
Her 2amanki gibi haklı bir noktaya değindiniz. Bayan Steele. Or. Flynn
tatilde.
Ve bunu yapabildiğim için yapıyorum.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
0 Ģevden Ģimdiden nefret ederek arka cebime tıktım. Chnstian a apaĢta
göndermek bağımlılık yapıcıydı, ama çalıĢıyor olmam gerekiyordu.
Popomda bir
kez daha titreĢti... Alaycı bir tavırla. Ne kadar uygun düĢtü, diye
düĢündüm, ama
bütün irademi toplayarak 0nu yok faydım.
Bay ve Dayan Clay'ton saat dörtte mağazadaki diğer bütün ttkĢanlan
topladılar
ve saçlarımın Javnlmasına neden olacak kadar nahcup edici bir konuĢma
eĢliğinde
bana iiç yiiz dolarlık bir çek Ondular. O anda, son iiç haftada yaĢanan
olaylar
zihnimde canlandi: sınavlar, mezuniyet, yoğun ve bombok bir trilyoner,
bekami^ kaybetmek,
sert ve yumuĢak sınırlar, oyun konsolu olmayan CAV. odaları,
helikopter
yolculukları ve yarın taĢınacak olmam. Hayry. verici bir biçimde
kendime hâkim
olmayı baĢardım. Bilinçaltını hav. ranlıkla kanĢık bir hayret içindeydi.
Clavton‟lara
sıkı sıkı sanli- Nazik ve cömert iĢverenlerdi ve onları özleyecektim.
Eve vardığımda. Kate arabasından iniyordu.
Audi'yi iĢaret ederek, suçlar gibi bir sesle. “Bu da ne?" öne sordu. KarĢı
koyamadım.
“Bir araba,” deyiverdim. Gözlerini kıstı ve kısa bir an içi-.: da beni
dizine
yatıracak mı acaba diye merak ettim. “MezuniyK hediyem." Umursamaz
görünmeye çalıĢıyordum. Evet, bono w gün pahalı arabalar verilir. Ağzı
açık
kalmıĢtı.
“Cömert, haddini bilmeyen piçin teki, değil mi?"
BaĢımı salladım. “Kabul etmemeye çahĢtım, ama dürüst gerekirse
kavgaya
değmez.”
Kate dudaklarını büzdü. “EtkilenmiĢ olmana ĢaĢmamak gerei Burada
kaldığı
gözümden kaçmadı.”
“Evet." Özlemle gülümsedim.
„Toplanma iĢini bitirmeye ne dersin?"
BaĢımla onaylayıp Kate‟in arkasından eve girdim. Christiante e-posta
var mı
diye baktım.
Kimden: Christian Grey Konu: Pazar
Tarih: 27 Mayıs 2011 13:40 Kim«: Anastasia Steele
Pazar saat 13:00da görüĢelim mi?
Doktor saat 1330da seni görmek için Escala'da olacak.
GRĠNĠN ELU TONU
U\
ġimdi Seattle'a gitmek üzere yola çıkıyorum.
Umarım (aĢınma iĢi yolunda gider.
Christian Grey
CEO Grey ġirketler Topluluğu
Tamun, hava durumundan bahseder gibiydi. Ona toplanma iĢini bitirince
yazmaya
karar verdim. Bir an çok eğlenceliyken bir an sonra fazla resmî ve
kasıntı
olabiliyordu. Ayak uydurmak güçtü. Dürüst olmam gerekirse, bunun bir
çalıĢana
yazılmıĢ bir e-postadan farkı yoktu. Meydan okur gibi gözlerimi
çevirdim ve
toplanmak üzere Kate‟in yanma gittim.
Kapı vurulduğunda, Kate ve ben mutfaktaydık. Taylor takım elbisesi
içinde
kusursuz görüntüsüyle verandada duruyordu. Asker tıraĢında, bakımlı
fiziğinde ve
serinkanlı bakıĢlarında bir eski ordu mensubundan izler taĢıdığım fark
ettim.
“Bayan Steele.” dedi. “Arabanız için geldim.”
“Ah, tabii ki. Ġçeri gelsene. Anahtarlan getireyim."
Elbette bu görev tanımının dıĢında kalan bir Ģeydi. Bir an. Taylor'u*
görev
tanımını merak ettim. Ona anahtarları verdim ve rahatsız edici -benim
için- bir
sessizlik içinde açık mavi Kaplum- bağama yürüdük. Kapıya açtım ve
torpidodan el
fenerini aldım, iĢte ta kadar. Wanda‟da özel bir tek eĢyam yoktu. Güle
güle.
Manda. Ttytkkürler. Yolcu kapısını kapatırken, tavanını okĢadım.
"Ne zamandır Bay Grey için çalıĢıyorsun?* diye sordum. “Dört yıldır,
Bayan
Steele.**
Birden onu soru bombardımanına tutma arzusuyla doluvermiĢ- ^ Bu
adam
Christian ve sırlan hakkında kim bilir neler biliyor ^oıalıydL Ama belki
de o da bir
gizlilik anlaĢması imzalamıĢtı
S42
Ona gergin bir bakıĢ attım. Yüzünde Kay inkini andıran ketum k, ifade
vardı: ona
ısınıverdim.
Gülümseyerek. "O iyi bir adam. Bayan Steele." dedi. Sor^ beni
selamladı ve
arabama binip uzaklaĢtı.
Daire. Kaplumbağa. Clayton‟s... her Ģey değiĢiyordu artık % adımlarla
içeri
yürürken baĢımı salladım. Ve en büyük değiĢte, Christian Grev di.
Taylor onun iyi
bir adam olduğunu düĢünuyonh Ona inanabilir miydim?
Saat sekizde. Jose Çin yemeğimizi paylaĢmak için bize katıldı I;. miz
bitmiĢti.
ToplanmıĢtık ve artık gitmeye hazırdık. Jose yanında birkaç ĢiĢe bira
getirmiĢti ve
o aramızda, yerde bağdaĢ kura;* otururken. Kate ve ben kanepenin
tepesindeydik. Televizyonda zırvalıklan seyrederek bira içtik ve gece
ilerledikçe ve
biralar etkisini gösterdikçe sevgiyle ve gürültülü bir Ģekilde anılan yad
e;rr.*v
baĢladık. Çok güzel bir dört seneydi.
Joseyle aramız normale dönmüĢ, öpme giriĢimi unutulmuĢ Pekâlâ,
içimdeki
tanrıçanın üzerinde uzandığı, üzüm yiyip par- maklanm yere vurarak
pazar gününü
pek de sabırlı denemeyeli Ģekilde beklediği halının altına süpürülmüĢtü.
Kapı
vurulduw yüreğim ağzıma geldi. Yoksa?..
Kate kapıyı açtı ve Elliot tarafından ayaklan yerden keâ& Elliot onu
hızla Avrupai
sanat galerisi kucaklaĢmasına donû^s Hollyıvood tarzı bir sanlıĢla
havalandırmıĢtı.
Haydi ama... ktndiES bir oda bulun. Jose‟vle birbirimize baktık.
Utanmadan
yoksunlukla beni afallatmıĢtı.
Jose‟ye, “Bara yürüyelim mir diye sordum; çılgın gibi kafass salladı.
Ġkimiz de
önümüze serilen bu kontrolsüz cinsel gösteri^' fazlasıyla rahatsız
olmuĢtuk. Kate
bana kızarmıĢ bir yüz, P&* panl gözlerle baktı.
"Jose ve ben bir Ģeyler içip geleceğiz/‟ Ona gözlerimi devipk2 Ha!
Kendime ait
zamanlarda hâlâ gözlerimi devirebiliyordu©
Tamam.” diye sınttı.
GJtlNĠN ELLtTOHU
Mî
"Merhaba. Elliot. HoĢça kal. Elliot."
Kliott bana iri. mavi gözünü kırptı ve- Jose'yle birlikte ergenler pbi
takırdayarak
kapıdan gıktık.
Bara doğru yürürken Joseniıı koluna uirdim Tanrım. karmamadan o
kadar
uzaktı ki. Bu özelliğini daha önce gerçekten takdir edememiĢtim.
•Sergimin açılıĢına yine de geleceksin, değil mi?'
„Elbette. Jose. ne zaman?'
■Haziranın dokuzu."
"Hangi gün?1 Birden paniğe kapılmıĢtım.
•PerĢembe."
“Evet, gelebilirim sanınm... Son Seattlca bizi ziyarete gelecek misin?"
"Ġstersen beni durdurmayı bir dene." Sınttı.
Bardan eve döndüğümde saat hayli ilerlemiĢti. Katcve Elliot ortalıkla
görünmüyorlardı, ama Tannm. sesleri pekâlâ duyulabiliyordu. SıMir
Kate kadar
kadar gürültülü olmadığımı umuyordum. Chrisıianın olmadığım
biliyordum. Bu
düĢünceyle kızanp odama kaçtım. Kısa kir Tann'ya-Ģükürler-olsun-hiçde-tuhafolmayan kucaklaĢmanın ardından Jose gitmiĢti. Onu bir daha ne
zaman
göreceğimi bilmiyordum. Belki fotoğraf sergisinin açılıĢında görürdüm.
Bir kez
daha, sonunda bir sergi açacak olmasına sevindim. Onu ve çocuksu
Ģirinliğini
özleyecektim. Kaplumbağa konusunu açman bir türlü baĢaramamıĢtım.
Öğrenince
deliye döneceğini biliyordum ve bir defoda sadece bir adamın deliye
dönmesini
kaldırabilirdim. Odama girince. bilgisayarı açtım ve tabii ki
Christian'dan bir e-posta
vardı.
Kknd*n: Christian Grey Konu: Neredesin?
Tulh: 27 May» 2011 22:14 Kim«: Anastasia Steele
Elj
Ifteyim. £Ve Oonurxe e-posta atarım.'
Hali i}ie misin yoksa telefonunu. BlackBoırynı vc
da mı paketledin? W''J
Beni ara yoksa Elliot'ı aramak zorunda kalacağım.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Lanet olsun... Jose... Siktir.
Telefonumu kaptım. BeĢ cevapsız çağrı ve bir sesli mesaj, fc kinerek
mesajı
dinledim. Christian'dı.
"Sanırım beklentilerimi karĢılamayı öğrenmen gerek. Sabvh V adam
değilim.
ĠĢini bitirince benimle temas kuracağını sötfım/ss' bunu yapma inceliğini
göstermelisin. Aksi takdirde tndıĢeUr.n-. ve bu aĢina olduğum bir duygu
olmadığından pek iyi kalimncr. Beni ara."
Çifte lanet olası. Beni hiç rahat bırakmayacak mıydı? Telefcı yüziımü
buruĢturarak baktım. Beni boğuyordu. Mideme kıvıu: derin bir korkuyla,
numarasını buldum ve “ara" tuĢuna ta«::“ Cevap vermesini beklerken
yüreğim
ağzımdaydı. Büyük olasıt'u canıma okuyacaktı. DüĢüncesi bile can
sıkıcıydı.
YumuĢacık bir sesle. "Merhaba,” diyerek beni iyice afalla çünkü
öfkelenmesini
bekliyordum, ama o rahatlamıĢ gibiydi.
"Merhaba." diye mırıldandım.
“Seni merak ettim."
“Biliyorum. Cevap vermediğim için özür dilerim, ama iyi.'13
Bir an durdu.
"HoĢ bir akĢam geçirdin mi?" Sesinde soğuk bir nezaket
“Evet. Toplama iĢini bitirdik ve Kate ve Josevlc Çin ısmarladık."
Josenin adını
söylerken gözlerimi sımsıkı Christıan hiçbir Ģey söylemedi.
GRĠNĠN sununu
34S
“Ya sen?' Sessizliğin sağır edici ani boĢluğunu doldurmak için
sormuĢtum. Jose
konusunda kendimi suçlu hissetmeme neden ol- masına irin
vermeyecektim.
Bir süre sonra derin bir iç çekti.
“Bir bağıĢ toplama yemeğim vardı. Fena halde can sıkıcıydı. Elimden
geldiğince
erken ayrıldım."
Qok üzgün ve kaderine boyun eğmiĢ gibiydi. Kalbim sıkıĢtı. Onu bütün
o geceler
boyunca, kocaman oturma odasındaki piyanonun baĢında, çaldığı
müziğin o
katlanılmaz buruk melankolisinin ortasında hayal ettim.
“Kc$kc burada olsaydın,” diye fısıldadım, çünkü ona sarılmak için
müthiĢ bir istekle
dolmuĢtum. Ve onu sakinleĢtirmek için. Bana izin vermeyecek bile olsa.
Yakınlığını
istiyordum.
Duygusuz bir sesle. “Öyle mi?" diye mırıldandı. Lanet olsun. Kendi gibi
değildi
sanki ve bu yeni farkmdalıkla kafa derim ka- nncalanmaya baĢladı.
"Evet,” diye soludum. Sonsuzluk kadar uzun süren bir sessizliğin
ardından iç
geçirdi.
“Seni pazar günü görecek miyim?"
“Evet, pazar," derken, bedenimden bir heyecan dalgası geçip gitti.
"Ġyi geceler.”
"Ġyi geceler, Efendim."
Hitabımın onu hazırlıksız yakaladığım keskin nefes alıĢından uladım.
"Yarınki taĢınma için bol Ģans, Anastasia.” Sesi yumuĢaktı.
ikimiz de. ergenler gibi telefona yapıĢmıĢtık sanki, ikimiz de ^patmak
istemiyorduk.
"Sen kapat,” diye fısıldadım. Sonunda gülümsediğini hissettim.
"Hayır, sen kapat.” Ve sırıttığını biliyordum.
'Kapatmak istemiyorum/*
Ben de öyle.**
®ana çok kızdın mı?"
“Hayır."
“Yani beni cezalandırmayacak mısın?'
“Hayır, ben anı anma yaĢayan bir adamım.”
“Fark ettim."
“Artık kapatabilirsiniz. Bayan Steele.”
“Beni gerçekten istiyor musunuz. Efendim?*
“Yatağına git. Anastasia.”
“Evet. Efendim." ikimiz de hatta kaldık.
“Bir gün sana söyleneni yapabileceğini düĢünüyor musu: T Aynı anda
hem
eğlenir hem sinirlenir gibiydi.
“Belki. Pazardan sonra göreceğiz.” Ve telefondaki kapatr: düğmesine
bastım.
Elliot ayağa kalktı ve eserini hayranlıkla süzdü. Televizyonumu:. Pike
Place
Market‟taki dairemizdeki uydu sistemine bagb»$- Kate ve ben, Elliot‟ın
elektrikli
matkap konusundaki hüneri etkilenmiĢ halde, kıkırdayarak kanepeye
tünemiĢtik.
Düz t\ı£ depodan bozma dairenin tuğla duvarında tuhaf görünüyordu &
alıĢacağıma hiç Ģüphe yoktu.
“Gördün mü. bebeğim, ne kadar kolay.” Kate‟e geniĢ, be»* 1*' yaz diĢli
bir
gülümsemeyle baktı. Kate neredeyse gerçekten mt* kanepeye
karıĢacaktı.
Ġkisine gözlerimi devirerek baktım.
“Kalmak isterdim, bebeğim, ama kız kardeĢim Paris ten №>
Bu akĢam mecburi bir aile yemeğimiz var. H } I
Kate yumuĢacık ve ondan hiç beklenmeyecek bir sesle. - j gelebilir
misin? diye
sordu. j
GsÜNlNLU.1 ıwu
347
Sandıklan boĢaltma bahanesiyle* ayağa kalkıp mutfak bölümüne geçtim.
YapıĢ
yapıĢ kıvama geçmeleri an meselesiydi.
Eliot, “Kaçabilir miyim bir bakarım." diye söz verdi.
“Seninle aĢağıya kadar geleyim." Kale gülümsüyordu.
“Hadi kaçtım. Ana," dedi Elliot sırıtarak.
“Güle güle. Elliot. Christian‟a benden selam söyle."
"Sadece selam mı?" Manidar bir ifadeyle kaĢlannı kaldırdı.
"Evet." KızarmıĢtım. Bana göz kırptı ve o Kate‟in peĢinde daireden
çıkarken
kıpkırmızı oldum.
Elliot harika ve Christian‟dan son derece farklıydı. Sıcak ve açıktı ve
Kate‟le fiziksel,
fazla fiziksel, aĢın fizikseldi. Ellerini birbirlerinin üstünden
çekemiyorlardı ve dürüst
olmak gerekirse bu utanç vericiydi; bense kıskançlıktan kuduruyordum.
Kate yirmi dakika kadar sonra pizzayla döndü ve etrafımı?, •andıklarla
çevrili
halde, yeni oturma alanımıza oturup kutudan yemeğe koyulduk. Kate‟in
babası bizi
hayal kırıklığına uğratmamıĢtı Daire faza geniĢ değildi, ama üç yatak
odası ve Pike
Place Market in kendisine bakan geniĢ oturma alanıyla yeterince
büyüktü. Her taraf parke zemin ve kırmızı tuğlayla kaplıydı: mutfak
tezgâhlan düz betondu. Hayli
kullanıĢlı ve hayli moderndi, ikimiz de Ģehrin merkezinde olmaya
bayılıyorduk.
Saat sekizde giriĢteki telefon çaldı. Kate ayağa fırlarken, benim de
yüreğim ağzıma
geldi.
"Bayan Steele ve Bayan Kavanagh için teslimat.'* Hayal kırıklığı
damarlanmda
özgürce ve davetsizce dolaĢmaya baĢladı. Christian değildi.
"ikinci kat, daire iki."
Kate teslimatçı çocuğu içeri aldı. Katei dar kot pantolonu, tiĢörtü v*
birkaç tutamı
özgürlüğünü ilan etmiĢ, tepede toplu saçlanyla F*en çocuğun ağzı açık
kalmıĢtı.
ArkadaĢım, erkeklerin üzerinde
etkiyi bırakırdı. Çocuğun elinde, üzerine helikopter biçiminde ^ balon
tutturulmuĢ
bir Ģampanya ĢiĢesi vardı. Kate onu göz kamaĢtıncı bir gülümsemeyle
geçirdikten sonra, kartı yüksek ^ okumaya koyuldu.
Bayanlar.
Yeni evinizde bol Ģans.
Christian Grey
Kate onaylamayan bir ifadeyle kafasını sallıyordu.
“Neden sadece Christian dan‟ yazamıyor ki? Ve Ģu acayip b> likopter
balonu da
neyin nesi?‟
“Charlie Tango.”
-Ner
“ChristianbeniSeattle‟a helikopteriyle götürdü.“Omzumusilkta
Kate bana ağzı açık bakıyordu. Bu gibi durumlara -sessiz* sersemlemiĢ
Kathtrine
Kavanagh‟a- bayıldığımı söylemek zoru- dayım. Nadir rastlanan
durumlardı. Kısa
ama lüks bir an boyua« tadmı çıkardım.
Gururla, “Evet, bir helikopteri var ve onu bizzat kendisi kullandı," diye
belirttim.
“Elbette insanı rahatsız edecek kadar zengin olan piçin ^ Ukopteri
vardır. Neden
bana söylemedin?” Kate bann suçlar bakıyordu, ama bir yandan da
gülümseyerek
kafasını sallıyoni„Son zamanlarda kafam o kadar dolu ki.”
KaĢlarını çattı.
“Ben yokken iyi olabilecek misin?"
Güven veren bir sesle, “Elbette,” dedim. Yeni Ģehir, iĢ güç $ kafadan
kontak bir
erkek arkadaĢ da cabası.
“Ona adresimizi sen mi verdin?‟
Umursamaz bir tavırla, “Hayır ama sapık takipçilik özellikleri
arasındadır,” diye
mırıldandım.
Kate'in kaĢlan iyice çatıldı.
••Nedense ĢaĢırmadım. Beni endiĢelendiriyor. Ana. Neyse ki en ıimdan
i>*i bir
Ģampanya; soğutulmuĢ da/
Elbette. Sadece Christian soğutulmuĢ Ģampanya gönderebilirdi, fe da
bunu
sekreterine veya belki de Taylor‟a yaptırırdı. ġı$eyi jracıkta. hemen
açtık ve çay
fincanlarımızı bulduk. Paketlenen son ^valar onlar olmuĢtu.
"Bollinger Grande Annee Rose 1999. kusursuz bir rekolte.' Kate'e
sırıttım ve
fincanlarımızı tokuĢturduk.
ġaĢırtıcı derecede tazeleyici bir gece uykusunun ardından, gri bir pazar
sabahına
uyandım ve sandıklarıma bakarak bir süre uyanık yattım. Bilinçaltını,
dudaklarını
büzerek. ġimdi Ģu kutuları açıyvr olman gerek, diye söyleniyordu.
Hayır... Bugün
büyiikgün. Ġçimdeki tannça. bilinçaltımın hemen yanında duruyor, bir
avağmdan
diğerine zıplayıp duruyordu. Beklenti, baĢımın üstünde koyu renkli
tropik bir fırtına
bulutu gibi ağır ve uğursuz asılı duruyordu. Bana neler yapacağım hayal
etmeye
çalıĢırken, daha karanlık, daha Ģehvetli ve büyüleyici bir acının yanında,
kelebekler
de kamıma üĢüĢtüler. Ve tabii ki o lanet olası kontratı imzalamaya
mecburdum, ya
da gerçekten mecbur muydum? Yatağımın yanında yerde duran
bilgisayardan
gelen e-postayı haber veren sesi duydum.
Kimden: Christian Grey Konu: Sayılarla Hayatım Tarih: 29 Mayıs 2011
08:04 Kime:
Anastasia Steele
Arabayla gelirsen, Escala'nın yer altı garajı tç»n girij koduna ihtiyacın
olacak.
Besinci bolüme park et. Benimkilerden biridir.
Asansör için kod: 1880
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele " -—
Konu: Mükemmel Bir Rekolte Tarih: 29 May,* 2011 08:08 Klm«:
Christian Grey
Evet Efendim. AnlaĢıldı.
ġampanya ve Ģu anda yatağıma bağlı duran ĢiĢme Charlie Tango için
teĢekkürler.
Ana
Kimden: Christian Grey Konu: Gıpta
Tarih: 29 Mayıs 2011 08:11 Kime: Anastasia Steele
Rica ederim.
Geç kalma.
ġanslı Charlie Tango.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
.. ^ ^
Patronluk taslayan hali karĢısında gözlerimi ' son satırlar beni
gülümsetmiĢti.
Elliot'ın düne gece gtf*
Ġtmediğini merak ederek ve sinirlerimi yatıĢtırmaya çalıĢarak anvoya
yürüdü ır..
Uıdi yi yüksek topuklularla kullanabiliyordum! Saat tam 12:55‟te
îscalanm
otoparkına girdim ve beĢ numaralı alana park ettim. <aç bolüm ona aitti
acaba?
Daha kuçuk iki Audi SUV ile birlikte. \udi SUV ve R8 de oradaydılar...
Siperliğimdeki ıĢıklı makyaj ayasında nadiren sürdüğüm rimelimi
kontrol ettim.
Kaplumbağamda >u aynalardan yoktu.
Haydi kızını! içimdeki tanrıça, elinde ponponlarıyla amigo kız
iıavasındaydı.
Asansörün sonsuzluk aynalarında, mürdüm eriği rengi elbisemi -pekâlâ,
Kate‟in
elbisesini- kontrol ettim. Bu elbiseyi son giyiĢimde, üstümden hemen
çıkarmak
istemiĢti. Vucudum bu düĢünceyle kasıldı. Bu enfes bir histi, nefesimi
tuttum.
Ġçime îaylorin aldığı iç çamaĢırlarını giymiĢtim. Asker tıraĢlı kafasının
.■Vgent
Provocateur ya da her nereden aldıysa o mağazanın koridor- lannda
dolaĢtığını
düĢününce kızardım. Kapılar açıldı ve kendimi bir numaralı dairenin
holünün tam
karĢısında buldum.
Ben asansörsen çıkarken. Taylor çift kanatlı kapıda duruyordu.
"Ġyi öğleden sonralar. Bayan Steelededi.
"Ah. lütfen bana Ana de.”
“Ana." Gülümsedi. “Bay Grey sizi bekliyor."
Buna hiç Ģüphe yok.
Christian oturma odasındaki kanepede pazar gazetelerini okuyordu.
Taylor beni
oturma odasına buyıır ederken, kafasını kaldmp toktı. Oda aynı
hatırladığım
gibiydi; buraya geliĢimin üstünden bir tafta geçmiĢti, ama bana çok daha
uzun
geliyordu. Üzerinde beyaz. № bir keten gömlek ve kot pantolon vardı.
Ayağında
ayakkabı ya ^ Çorap yoktu. Saçlan dağınık ve kendi haline bırakılmıĢtı;
gözleri
fcuzip bir ıĢıltıyla parlıyordu. Ayağa kalktı ve güzel, biçimli dudak*
knnda memnun,
beğeni dolu bir gülümsemeyle bana doğru yürüdü.
Odanın giriĢinde, güzelliğiyle ve birazdan olacakların heye- ^yla felç
olmuĢ gibi,
hiç kıpırdamadan durdum. Aramızdaki o
tanıdık elektrik yine oradaydı; kamımın alt kısmında kıvıl^ saçarak beni
ona
çekiyordu.
Beni hayranlık dolu gözlerle süzerken, "Hımmm... Ģu dbfet* diye
mırıldandı.
“HoĢ geldiniz. Bayan Steele," diye fısıldadı ve*, nemi tutup eğilerek
dudaklarıma
nazik, hafif bir öpücük koody& Dudaklarının dudaklarıma temasının
etkisi bütün
vücudumda-.*^ buldu. Nefesim kesildi.
Yanaklarım kızararak, “Merhaba,” diye fısıldadım.
“Tam zamanında geldin. Dakikliği severim. Gel.” Elimi tıbbeni
kanepeye
yönlendirdi. “Sana göstermek istediğim bir Ģey vj.' dedi ve oturduk.
Bana Seattle
Tini es'ı uzattı. Sekizinci sayfası ikimizin mezuniyet töreninde çekilmiĢ
bir
fotoğrafımız vardı. Uta olsun. Gazeteye çıkmıĢtım. BaĢlığa baktım.
Christian Grey ve arkadaĢı, WSU Vancouver‟da mezuniyet töreninde.
Güldüm. “Demek Ģimdi „arkadaĢın* oldum.”
“Öyle görünüyor. Vc gazetede çıktığına gör«», doğru olffiû Sırıtıyordu.
Yanımda, vücudu tamamen bana dönük, bacağını aluns i- mıĢ halde
oturuyordu. Uzandı ve uzun iĢaret parmağıyla s*?2 kulağınım arkasına
sıkıĢtırdı.
Vücudumun canlanması, bekfcc ve ihtiyaçla dolması için dokunuĢu
yetmiĢti.
"Öyleyse, Anastasia. ne olduğum konusunda buraya son göre daha fazla
fikir
sahibisin.'
"Evet." Konuyu nereye vardırmaya çalıĢıyor?
“Yine de geri geldin.”
Utanarak baĢımı salladım; gözleri alev alevdi. DüĢünü vaĢır gibi,
kafasını salladı.
Pa: diye. "Bir Ģeyler yedin mi?” diye sordu
Siktir.
“Hayır."
“Aç mısın?‟ Rahatsız görünmemek için gerçekten çaba harcıyordu.
“Yemeğe değil" diye fısıldayınca, burun delikleri tepki olarak kabardı.
Öne eğildi ve kulağıma. “Her zamanki gibi hevesli ve heyecan* hanız.
Bayan
Steele. Benden size küçük bir sır. ben de öyleyim. Ama Dr. Greene
birazdan
burada olacak." de<ii. Doğruldu. Beni usulca azarladı. “KeĢke bir Ģeyler
yeĢeydin.”
Isınan kanım bir anda soğumuĢtu. Lanet olsun, doktoru tamamen
unutmuĢtum.
Ġkimizin de dikkatini baĢka yere kaydırmak için. "Bana Dr. Greene
hakkında ne
söyleyebilirsin?‟ diye sordum.
“Seattleın en iyi jinekologudur. BaĢka ne diyebilirim ki? Omuz «Ġleti.
“Senin doktorunla görüĢeceğimi sanıyordum; sakın bana kadın olduğunu
söyleme,
çünkü sana inanmam."
Bana saçmalama dercesine bir bakıĢ attı.
Usulca, “Bir uzmana görünmenin daha uygun olacağım düĢünüyorum.‟‟
dedi.
“Sence de öyle değil mi?"
BaĢımı salladım. Tann aĢkına, kadın Seattle ın en iyi jinekologuysa. Chı
istian onu
beni görmesi için pazar güııü. hem de tam oğle yemeği saatine
ayarlamıĢtı.
Maliyetini hayal dahi edemiyordum. Christian nahoĢ bir Ģey anımsamıĢ
gibi, anider
kaĢlarını çattı.
“Anastasia, annem bu akĢam yemeğe gelmeni istiyor. Sanınm Kliot da
Kate‟i davet
edecek. Bu konuda ne hissedersin bilmem. Seni ailemle tanıĢtırmak
benim için
tuhaf olacak."
Tuhaf nıı? Neden?
"Benden utanıyor musun?' Kırgınlığımın sesime yanammema mani
olamamıĢtım.
"Elbette, hayır." Gözlerini devirdi.
"Neden tuhafT
"Çünkü bunu daha önce hiç yapmadım."
"Neden senin göklerini devirmene izin varda benim yok T
354
Gözlerini kırpıĢtırdı. “Gözlerimi devirdiğimin farkında bfr değildim."
“Ben de olmam, genelde," diye laf: yapıĢtırdım.
Christian bana tek kelime etmeden baktı. Taylor kapıda bdırd.
“Dr. Greene geldi, efendim."
“Bayan Steele‟nin odasına al.”
Bayan Steele‟nin odası!
Ayağa kalkıp bana eliııi uzatırken, “Biraz doğum kontrohtt» hazır
mısın?” diye
sordu.
ġok içinde. “Sen de gelmeyeceksin, değil mi?” diye sordun
Güldü. “Ġnan bana izlemek için çok iyi bir para verirdim. An* tasia. ama
doktorun
onaylayacağını sanmıyorum.”
Elini tuttum ve beni ayağa kaldınp uzun uzun öptü. ġaĢkxLi içinde,
kollanm sıkı sıkı
kavradım. Saçlarımın arasındaki eli tutuyor ve alnı ahumda, heni
kendin?
çekiyordu.
“Burada olmana çok memnunum.‟' diye fısıldadı. “Seni çıniçıpüi
soymak için
sabırsızlanıyorum."
BÖLÜM ON SEKĠZ
Dr. Greene, uzun boylu, sarıĢın ve lacivert takımı içinde son derece Ģıktı.
Bana
Christian‟m ofisinde çalıĢan kadınlan hatırlatmıĢtı. Kalemle çizilmiĢ gibi
görünen
Stepford kadınlarından bir baĢkası gibiydi. Uzun saçlarını zarif bir
topuzla
toplamıĢtı. Kırklı yaĢların baĢında olsa gerekti.
"Bay fereyf Christianın uzattığı eli sıktı.
"Bu kadar kısa sure içinde geldiğiniz için teĢekkürler." dedi Christian.
“Ben de hizmetinim karĢılığını fazlasıyla ödediğiniz için teĢekkür
ederim, Bay
Grey. Bayan Steele.” Gülümserken yüzünde, serinkanlı ve inceler gibi
bir ifade
vardı.
El sıkıĢtık ve aptallara tahammülü olmayan kadınlardan biri olduğunu
anladım.
Kate gibi. Ondan hemen hoĢlanmıĢım. Christiaıı a keskin bir bakıĢ attı
ve Christian.
tuhaf bir duraksamanın ardından, mesajı aldı.
“Ben aĢağıda olacağım,” diye mırıldandı ve yatak odam olacak yerden
ayrıldı.
“Pekâlâ, Bayan Steele. Bay Grey sizinle ilgilenmem için bana fcuçûk bir
servet
ödüyor. Sizin için ne yapabilirim?"
Uzun uzadıya bir muayene ve uzun bir tartıĢmanın ardından. Dr. Greeno
w ben
mini haplarda karar kıldık. Bana ödemesi halle- dilmiĢ bir reçete yazdı
ve haplan
yann almamı söyledi. Konunun ^adedinden ayrılmayan tarzını
sevmiĢtim. Ġlacı her
gun aynı saatte
almam konusunda uzun bir söylev çekti. Ve Mr fireyle sözün iliĢkim
konusunda
meraktan öldüğünü anlamak güç değildi, o^. hiçbir dotav vermedim
Nedense.
Christian'm Kırmızı Acı Ods imgenmiĢ olsa bu kadar sakin ve kontrollü
kalabileceğini sanmıyordu» Kapalı kapının önünden geçip alt kata.
Christian'm
oturma «iı.. olarak kullandığı sanat galerisine inerken yanaklarını al al
olmuĢa
Christian kanepesinde oturmuĢ kitap okuyordu. Müzik sisteminden
yükselen
nefes kesici arya. Christian'm etrafında doneni onu kucaklıyor ve »dayı
tatlı,
insanın ruhuna iĢleyen bir melodi)'* dolduruyordu. Christian dingin
görünüyordu.
Biz içeri girerken de- nup baktı ve bana gülümsedi.
Samimi bir ilgiyle. "Bitirdiniz mi?” diye sordu. Uzaktan kur-ı: dayı
Ģöminesinin
altında duran ve iPod'unu barındıran ince berat kutuya doğrultunca enfes
müziğin
sesi kısıldı, ama gen plaıiı çalmayı sürdürdü. Christian ayağa kalkıp bize
yaklaĢtı.
"Evet, Bay Grev. Ona iyi bakın. Çok güzel, zeki bir genç bayi-.'
Christian da benim gibi ĢaĢırmıĢtı. Bir doktorun ağandan çıkna için ne
uygunsuz
bir cümleydi. Yoksa Christian'a pek de inceü: olmayan bir uyanda mı
bulunuyordu?
Christian derhal toparlar»“Niyetim de bu zaten,“ diye mırıldanırken düĢünceliydi.
Ona baktım ve mahcup bir tavırla omuz silktim.
Doktor. Christian'm elini sıkarken soğuk bir tavırla. "Fatura- iletirim."
dedi.
"Ġyi günler ve bol Ģans. Ana.” Biz el sıkıĢırken, gülümsem»« gözleri
kınĢmıĢtı.
Taylor bir anda ortaya çıkıp doktora çift kanatlı kapıdan dı^' asansöre
doğru
eĢlik etti. Bunu nasıl baĢarıyordu? Nerede bekliyiChristian, ”Nasıldı?“
diye sordu.
“Ġyi, teĢekkürler. Önümüzdeki dört hafta boyunca, her tür aktiviteden
uzak
durmam gerektiğini söyledi."
Christian'm ağzı ĢaĢkınlıkla açılınca kendimi daha fada""J maytp aptal
gibi
sırıttım.
"Kandırdım!”
Gözlerini kıstı ve gülmeyi he*men kestim. Aslında bayağıhaĢin
görünüyordu.
Ah, siktir. Yüzümdeki kan çekilirken bilinçaltını köĢede titriyordu ve
Christian'ın
beni tekrar dizine yatırdığını gönır gibi oldum.
“Kandırdım!” dedi ve pis pis sırıttı. Beni belimden yakalayıp kendine
çekti.
Parmaklarını saçlarımın arasından geçirip gözlerimin isine Kik arken.
“Ġflah
olmazsınız, Bayan Steek*." diye mırıldandı. Beni hararetle öptü; destek
almak için
kaslı kollanna sıkı sıkı tutundum.
“Sana hemen Ģimdi ve burada sahip olmak istesem de bir Ģeyler yemen
gerek.
Benim de. Birazdan üstümde bayılmam istemem," diye nıınldandı.
“Beni sadece bunun için mi istiyorsun, vücudum için*/‟ diye fısıldadım.
“O ve bir de Ģu çok bilmiĢliğin için," dedi nefes nefese
Beni bir kez daha tutkuyla öptü; sonra aniden çekilip elimi tuttu ve beni
mutfağa götürdü. BaĢım dönüyordu. Bir an ĢakalaĢırken. bir
sonrakinde... Isınan
yüzümü elimle yelpazeledim. Bu adanı ayaklı seksti ve Ģimdi dengemi
geri kazanıp
bir Ģeyler yemem gerekiyordu. Arya geri planda çalmayı sürdürüyordu.
'„Müzik ne?”
“Villa Lobos, Bachianas Brasilcirasl&n bir arya. Ġyi değil mir
Ona tamamen katılarak, evet diye mınldandım
Kahvaltı ban iki kiĢi için hazırlanmıĢtı. Christian dolaptan bir salata
kâsesi
çıkardı.
*Tavuklu Sezar salatası senin için uygun nıuf
Ah, Tanrıya Ģükür, ağır bir Ģey yx>k.
"Evet, uygun, teĢekkürler.**
Zarif hareketlerle mutfağın içinde dolaĢmasını izledim Bedeniyle b*r
yandan o
kadar banĢıkken diğer yandan ona dokunulmasını ^emiyordu... Belki de
için için
banĢık değildi. Hiçbir adam birada değildir diye düĢündüm; belki de
Christian Grey
dıĢında hiçbir adara.
Beni daldığım düĢüncelerden çekerken. “Ne düĢünüyorsun?" <%e sordu.
“Hareket 1 erin i izliyoru m
Tok kaĢını kaldırırken eğlenir gibiydi.
Kum bir sesle. “Ve?" dedi
Biraz daha kızardım.
"Çok zarifsin.“
“Tefekkürler. Bayan Steele." diye mırıldandı. Elinde bir ^ ĢiĢesiyle
yanıma
oturdu. “Chablis?"
“Lütfen."
“Salatadan al," derken sesi yumuĢaktı. “Anlat bakalım, harç metotta
karar
kıldınız?"
Sorusuyla bir an afalladım, ama sonra Doktor Greene'nin c- varetinden
bahsettiğini anladım.
“Mini hap."
KaĢlarım çattı.
“Ve her gün doğru saatte almayı hatırlayacaksın, öyle mır
Tanrını, elbette hatırlayacağım. Nereden biliyordu? DüĢünül yüzüm
kızardı.
Belki de on beĢten biri ya da birkaçı sayesi biliyordu.
Kum bir mırıltıyla, “Senin bana hatırlatacağından emin» dedim.
Bana eğlenir gibi, lütufkâr bir edayla baktı.
„Takvimime alarm eklerim." Sırıttı. “Ye."
Sezar salatası muhteĢemdi. Ne kadar acıktığımı görmek Kr- ĢaĢırtmıĢtı
ve
onunla birlikte olmaya baĢladığımdan beri ilk yemeğimi ondan önce
bitirdim. ġarap
buruk, temiz ve meyW"
“Her zamanki gibi heveslisin. Bayan Steele?‟ BoĢalan taba?-^
gülümseyerek
baktı.
Ona kirpiklerimin arasından baktım.
“Evet,” diye fısıldadım.
Nefesi durdu. Ve bana bakarken, aramızdaki hava değiĢmeye,
elektriklenmeye
baĢladı. Koyu gözlerinde ihtiras
359
vanarkcn beni de yanına kattı. Christian ayağa kalktı, aramızdaki buluğu
kapatıp
beni bar sandalyesinden kollarının arasına çekti.
Gözlerimin içine bakarak. “Bunu istiyor musun?" dive soludu.
"Hiçbir Ģey imzalamadım."
"Biliyorum, ama bugünlerde bütün kuralları çiğniyorum.‟
“Bana vuracak mısın?‟
“Evet, ama canın yanmayacak. ġu anda seni cezalandırmak
istemiyorum. Beni dün
akĢam yakalamaydın, bambaĢka bir hikâye olurdu."
Tann aĢkına. Canımı yakmak istiyordu... Bununla nasıl baĢ edebilirdim
ki?
Korkumun yüzüme yansımasına engel olamadım.
“Kimsenin seni aksine ikna etmesine izin verme. Anastasia. Benim gibi
insanların
bunu yapma nedenlerinden biri, acı vermeyi ya da çekmeyi
sevmemizdir. Çok
basit. Sense sevmiyorsun ve ben günün büyük kısmını buna kafa yorarak
geçirdim."
Beni tekrar kendine çektiğinde, ereksiyonunu kamımda hissettim.
Kaçmalıydım.
ama kaçamıyordum. Ona. anlamanın yakınından bile geçmediğim derin
ve köklü
bir yerden çekiliyordum.
“Herhangi bir sonuca vardın mı?* diye fısıldadım.
"Hayır ve Ģu anda tek istediğim seni bağlayıp aklını baĢından alana dek
düzmek.
Buna hazır mısın?"
Bedenimdeki her Ģey aynı anda kasılırken. “Evet." diye soludum.
“Ġyi. Gel.” Elimi tuttu ve kirli bulaĢıkları kahvaltı bannın üstünde
bırakarak üst kata
yürüdük.
Kalbim gümbürdemeye baĢlamıĢtı bile. ĠĢte buydu. Bu iĢi yapacaktım.
Ġçimdeki
tanrıça dünya çapında bir balerin gibi parmak ucunda dönüyor,
dönüyordu.
Christian oyun odasının kapısını açtı, benim geçmem için kenara çekildi.
Ve iĢte bir
kez daha Kırmızı Acı Ġsındaydım.
Aynıydı; deri kokusu, limon esanslı cila ve koyu renk ahĢap... Her Ģey
çok
Ģehvetliydi. Isınan kanını vücudumda korkuyla çağ- kyordu. Adrenalin,
Ģehvet ve
özlemle karıĢmıĢtı. BaĢ döndürücü.
bir kokteyldi. Christian'tn duruĢu tamamen değiĢmiĢ. dah3
sert ve acımasız bir hal almıĢtı. Bana bakarken, gözleri ya]^ Ģehvetli...
hipnotize
ediciydi.
Her kelimesi ağır ve Ölçülü, “Bu odadayken, tamamen ben®, sin." diye
soludu.
“Sana uygun gördüğüm Ģekilde davranabilin^ Anlıyor musun?'
BakıĢları o kadar yoğundu ki. Ağzım kupkuru, yüreğim sümden fırlayıp
çıkacakmıĢ gibiydi: baĢımı salladım.
Usulca "Ayakkabılarını çıkar." diye emretti.
Yutkundum ve biraz sarsakça, ayakkabılarımı çıkardım. ayakkabılarımı
alıp
kapının yanına bıraktı.
“Ġyi. senden bir Ģey yapmanı istediğimde tereddüt etme. ġimdi • elbiseyi
üstünden çıkaracağım. YanlıĢ hatırlamıyorsam bu. gunkrd.- yapmak
istediğim bir
Ģeydi. Bedeninle banĢık olmanı istiyor Anastasia. Güzel bir vücudun var
ve ben ona
bakmaya bayılıvc- rum. Onu izlemek bir keyif. Aslında sana gün boyu
bakabilirin
ve çıplaklığından utanç ya da mahcubiyet duymamam istiyor^ Anlıyor
musun?‟
“Evet."
“Evet, ne?* Gözlerimin içine bakarak üzerime eğildi.
“Evet, Efendim.”
“Bunda ciddi misin?‟ diye çıkıĢtı.
“Evet, Efendim."
“Ġyi. Kollarım baĢının üstüne kaldır."
Bana söyleneni yaptım. Uzanıp elbisenin etek ucunu tuttu. yavaĢça
bacaklarımdan, kalçalarımdan, göbeğimden, meraelenfr den,
omuzlarımdan ve
baĢımdan yukarı çekti. Beni incelemek»? geri çekildi ve gözlerini
benden bir an
ayırmadan, dalgın tavırUr*1 elbisemi katladı. Kapının yanındaki büyük
bir
Ģifonyerin ustu* koydu. Uzandı ve çenemi tuttu. DokunuĢu tenimi âdeta
yakıyor^
“Dudağım ısırıyorsun." diye soludu. Gizemli bir sesle. -Bur^ ne anlama
geldiğini
biliyorsun." diye ekledi. “Arkanı dön.
Hemen, hiç tereddütsüz döndüm. Sutyenimin kopçasını çö»&" iki
askısından
tutup kollarımdan aĢağı çekti. Sutyeni kavdın^'“
361
parmaklan ve baĢparmaklarının tırnaklan tenime sürtünüyordu.
DokunuĢu
belkemiğimden aĢağı ürpertiler gönderiyor, vucudumdaki bütün sinir
uçlarını
uyandırıyordu. Christian. yanımda, ondan yayı* Lrn ısıyı
hissedebileceğim kadar
yakınımda duruyor ve beni baĢtan ayağa ısıtıyordu. Saçlarımı sırtımdan
aĢağı
dökülecek Ģekilde çekti, ensemdeki bir tutamı yakalayıp baĢımı yana
yatırdı.
Burnunu açığa çıkan boynumdan aĢağı ve sonra tekrar yukarı doğru
sürterken,
kokumu içine çekiyordu. Kann kaslarım, Ģehvet %-c istekle kasılmıĢtı.
Tannm bana
doğru dürüst dokunmamıĢtı bile ve onu istiyordum.
Kulağımın altında bir öpücük kondururken. “Her zamanki gibi ilahi
kokuyorsun.
Anastasia," dedi.
Ġnledim.
“YavaĢ," diye soludu. “Ses çıkarmak yok."
Saçtanım arkama çekti ve ĢaĢkın bakıĢlarım altında, hızlı ve hünerli
parmaklarıyla
tek bir örgü halinde örmeye baĢladı. ĠĢi bitince, ucunu görünmeyen bir
saç
bandıyla tutturdu ve sertçe tutup beni kendine doğru çekti.
“Buradayken saçlarının örgülü olmasını seviyorum.“ diye fisddadı.
Hımn... neden?
Saçımı bıraktı.
“Dön," diye emretti.
Söyleneni yaptım; nefesim sığ, korkum ve özlemim birbirine geçmiĢ
durumdaydı.
BaĢ döndürücü bir kanĢımdı.
“Senden bu odaya gelmeni istediğimde üzerinde bu kıyafet '»lacak.
Sadece
külotun. Anlıyor musun?"
“Eve:.”
“Eve:, ne?” Bana dik dik bakıyordu.
“Eve:, Efendim."
Ağzının bir köĢesi bir gülümsemenin gölgesiyle kıvrıldı.
“Aferin kızıma." Gözleri gözlerimi del:p geçiyordu sanki. “Sana ^ya
gelmeni
söylediğimde, Ģurada diz çökmeni istiyorum demektir." ipinin yanındaki
bir noktayı
iĢaret ediyordu. "ġimdi dediğimi yap"
362
Sözlerini zihnimde iĢleyerek gözlerimi kırpıĢtırdım ve stor* dönüp,
emrettiği
gibi, biraz sarsak hareketlerle diz çoktum
„Topuklarının üstüne oturabilirsin."
Oturdum.
“Ellerini vc kollarının alt kısmını, bacaklarının üstüne yerkĢt? ĠNĠ.
ġimdi
bacaklarını arala. Biraz daha. Biraz daha. Mükemmel Yere bak."
Yanıma geldi; ayaklan ve kaval kemikleri görüĢ alanımın ip deydi.
Çıplak
ayaklar. Sonradan hatırlamamı istiyorsa, not almaĢ gerekecekti. Elini
aĢağı uzattı
ve saç ergümü bir kez daha kavrav.; arkaya çekerek ona bakmamı
sağladı. Camm
acımamıĢtı.
“Bu pozisyonu aklında tutacak mısın, AnastasiaT
“Evet. Efendim."
“Ġyi. Burada kal, sakın kıpırdama." Odadan çıktı.
Dizlerimin üstünde bekledim. Nereye gitmiĢti. Bana ne yakacaktı.
Zaman
ilerliyordu. Beni ne kadar uzun bir süre böyle bıraktp konusunda hiçbir
fikrim
yoktu. Birkaç dakika, beĢ. on? Kefen sıklaĢtı. Beklenti içimi
kemiriyordu.
Birden geri geldi ve ben kendimi aynı anda hem daha safe hem daha
heyecanlı
hissettim, bundan daha heyecanlı M':* miydim? Ayaklarım
görebiliyordum. Kot
pantolonunu değiĢtirme Üzerindeki daha eski, yıpranmıĢ, yumuĢak ve
çok
yıkanmıĢ te pantolondu. Tannm. Bu pantolon cidden seksiydi. KapıĢı
kapı® ve
arkasına bir Ģey astı.
“Aferin kızıma. Anastasia, böyle çok hoĢ görünüyorsun. Afcr* Ayağa
kalk.”
Kalktım, ama yüzümü yerden kaldırmadım.
“Bana bakabilirsin."
Ona kaçamak bir bakıĢ attım. Bana dikkatle, âdeta ifr^ yerek bakıyordu,
ama
gözleri yumuĢamıĢtı. Gömleğini çıkam'-:-* Ah Tannm.... Ona dokunmak
istiyordum. Kot pantolonunun- düğmesi açıktı.
“ġimdi seni zincirleyeceğim, Anastasia. Sağ elini bana
363
Ona elimi verdim. Avucumu yukarı çevirdi ve ben ne olduğunu
anlamadan, sağ
elinde varlığını fark etmediğim binici kamçısını elime indirdi. O kadar
hızlı olup
bitmiĢti ki, ĢaĢkınlıktan anlayamadım bile. Daha da ĢaĢırtıcı olan,
canımın
acımamasıydı. ġer. çok fazla değil- Sadece hafif bir batma hissi.
"Kendini nncıl hissediyorsun?' diyo sordu.
Anlamayarak gözlerimi kırpıĢtırdım.
“Bana cevap ver.”
“Tamam.” KaĢlarımı çattım.
"KaĢlarını çatma.”
Gözlerimi kırpıĢtırdım ve duygusuz görünmeyi denedim. BaĢardım.
“Canın yandı mı?‟
"Hayır."
“Acımayacak. Anladın m\T
"Evet.” Sesim Ģüpheliydi. Gerçekten acımayacak mıydı?
“Ciddiyim," dedi.
Tanrım, nefesim o kadar sıklaĢmıĢtı ki. Ne düĢündüğümü biliyor muydu
yoksa?
Bana kamçıyı gösterdi. Kahverengi deriden örülmüĢtü. Gözlerim hızla
gözlerine
çevrildiğinde, bakıĢları alev almıĢ ve âdeta eğlenir gibiydi.
"Amacımız zevk vermek. Bayan Steelediye mırıldandı. “Gel.” Dirseğimi
tuttu ve
beni ızgaranın altına çekti. Uzandı ve siyah deri bileklikli birkaç pranga
indirdi.
“Bu ızgara, prangalar üstünde hareket edecek Ģekilde tasarlandı/
Kafamı kaldırdım. Lanet olsun. Metro haritasına benziyordu.
“Burada baĢlayacağız, ama seni ayakta düzmek istiyorum. Bu >l»zdeo.
Ģuradaki
duvarda son bulacağız." Binici kamçısıyla büyük, ahĢap JCin durduğu
duvan iĢaret
etti.
“Ellerini baĢının üstüne koy."
Kendimi bedenimden ayrılmıĢ, etrafımda olup bitenleri rahat ^
«özlemcinin
gözlerinden izler gibi hissediyordum. Bu. büyülevici ot esiydi. Kmtik
ötesi. Kesinlikle yaptığım cn heyecan verici w ürkütücü çoydi.
Kendimi, kendi ifadesine gore, bombokluğua tonunu br arada banndımn
güzel bir
erkeğin insafına sunuyordu®. Ġçimden geçen anlık korkuyu bastırdım.
Kate ve
hlliot burada ol duğurau biliyorlardı.
Bileklikleri takarken, çok yakınımda duruyordu. Gözlen^ gögsüne
sabitledim.
Yakınlığı muhteĢemdi. Vücut Ģampuanı \t Christian kokuyordu; insana
heyecan
veren bir karıĢımdı bu w bu koku beni Ģimdiki zamana geri sürükledi.
Burnumu ve
dilim o göğüs tüylerinin arasında dolaĢtırmak istiyordum. Tek yapmıĢ
gereken öne
eğilip...
Bir adım geri çekildi ve yüzünde Örtülü, Ģehvetli, dünyevi he ifadeyle
bana
baktı. Ve ben. ellerim bağlı, çaresiz bir durumdaydım. Sadece güzel
yüzüne
bakmıyordum, hana duyduğu ihtiyaç* özlemi ckurken bacaklarımın
arasındaki
ıslaklığı hissediyordu Etrafımda ağır adımlarla dönüyordu.
“Böyle yukan bağlanmıĢ halinizle iyi görünüyorsunuz, Btjnt Steele.
Üstelik o çok
bilmiĢ çeneniz Ģimdilik kapalı. HoĢuma gitti
Bir kez daha karĢıma dikildi ve parmaklannı külotuma takı? hiç telaĢsız
bir hızla,
bacaklarımdan aĢağı kaydırdı. Beni acı verici bir yavaĢlıkla soyarak en
conunda
önümde dizlerinin ustu» indi. Gözlerini gözlerimden ayırmadan
külotumu
avucunun için& buruĢturdu ve burnuna götürüp derin derin kokladı.
Siktir.
gerçekttn yaptt mı? Bana günahkâr bir sırıtıĢla bakarak, kidotuts- kot
pantolonunun cebine soktu.
Yerden bir orman kedisi gibi, aheste hareketlerle doğruldu ve binici
kamçısının
ucunu göbek deliğime tutup aheste aheste çe«** rek berimle âdeta alay
etmeye
baĢladı. Derinin temasıyla ürpen? inledin:. Kamçının ucunu bel
çevremden
ayırmadan, bir kez d*»1 etrafımda döndü. Ġkinci turda kamçıyı aniden
savurdu ve
tara p>v pomunaltına... cinsel organımın yakınına... isabet ettirdi. Bûtûa
sinir
uçlanın dikkat kesilirken, ĢaĢkınlıkla haykırdım. Bileğin^“ prangalara
asıldım.
ġokun etkisi içimde akıyordu; bu olabilecek^ tatlı, eı tuhaf ve hedonist
duyguydu.
36S
Etrafımda dönmeyi sürdürürken, "Sessiz," diye fısıldadı. Kamçı Mimin
biraz
üstündeydi. Bu kez. aynı noktaya bir ke* daha indiğinde. bekliyordum.
Bedenim
tatlı ve yakıcı ısırıĢıyla sarsıldı.
Çevremde dönerken, kamçıyı bir kez daha savurdu. Bu kez meme
ucuma denk
gelmiĢti ve sinir uçlanm haykırırken, baĢımı arkaya attım. Diğerine
vurdu... kısa,
hızlı ve tatlı biraza. Meme uçlanm saldırının etkisiyle sertleĢip uzamıĢtı:
deri
bilekliklere sertçe asılırken, yüksek sesle inledim.
"Ġyi geliyor mu?" diye soludu.
„Evet."
Bir kez daha, bu kez kaba etlerime vurdu. Canım bu kez acımıĢtı.
"Evet, ne?*
Ağlamaklı bir sesle. “Evet. Efendim." dedim
Durdu. Ama onu artık göremiyordum. Bedenimde çağlayan sayısız hissi
özümsemeye çalıĢırken, gözlerim kapalıydı. Çok ağır hareketlerle,
kamımdan aĢağı
güney istikametinde, küçük. ısına kamçı darbeleri indiriyordu. Bu iĢin
nereye
gittiğini biliyordum ve kendimi Ģartlamaya çalıĢtım, ama klitorisime
isabet edince,
yüksek sesle haykırdım.
"Ah... lütfen!" diye inledim.
“Sessiz.” diye emretti ve arkama bir darbe daha indirdi.
Böyle elmasını beklemiyordum. KaybolmuĢtum. Bir his denizinde
kayıptım. Ve
birden kamçıyı kasık tüylerimin arasına, cinsel organıma, vajinamın
giriĢine doğru
sürükledi.
“Ne kadar ıslandığını gör. Anastasia. Gözlerini ve ağzını aç."
Tamamen baĢtan çıkmıĢ halde, emrine itaat ettim. Kamçının ucunu tıpkı
rüyamdaki gibi, ağzıma itti. Ah, Tanrım.
Tadına bak. Em. Ġyice em. bebek."
Gözlerim gözlerine kilitlenirken, ağzım kamçının etrafına kapandı
D°lgun deri tadını
ve uyarılmamın tuzunun tadını alabilmiĢtim. Oırirtian'ın gözleri çakmak
çakmaktı.
Halinden hoĢnut sorunuyordu.
366
El**,
Kamçının ucunu ağzımdan çekti, öne uzanıp beni yakaladı w ağzıyla
ağzımı
âdeta istila ederek, sertçe öptü. Kollarımı etnfi.^ dolayıp beni kendine
çekti. Gögsii
göğsüme yaslandı. Ona dokuncui için can atıyordum, ama
dokunamazdım; ellerim
baĢımın üstünü iĢe yaramaz durumdaydı.
“Ah. Anastasia. muhteĢem bir tadın var.” diye soludu. boĢaltayım mıT
"Lütfen." diye yalvardım.
Kamçı popoma indi. Ahh!
“Lütfen, ne?'
“Lütfen. Efendim.” diye sızlandım. Bana zafer dolu bir ifatktit
gülümsedi.
“Bununla mı?” Görebilmem için kamçıyı havaya kaldırdı.
“Evet. Efendim."
“Emin misinT Bana sert bir ifadeyle bakıyordu.
“Evet, lütfen. Efendim."
“Gözlerini kapat."
Odayı ve onu... ve kamçıyı dıĢarıda bırakarak gözlerimi yus dum. Bir
kez daha,
kamçıyla helime küçük. ısırıcı darbelerinde meye baĢladı. AĢağı kayarak
klitorisimin
etrafına yumuĢacık, fc çük dokunuĢlarla, bir. iki. üç defa tekrar tekrar
vurdu. Ta ki
ben nihayet -buraya kadar- daha fazlasın kaldıramayacak hale kadar.
MuhteĢem
bir Ģekilde, gürültüyle ve güçsüzlükten ep-; bükülerek boĢaldım.
Bacaklarım jöle
kıvamını alırken. Christıans kollan etrafıma örtüldü. BaĢımı göğsüne
yaslayıp
kollarının arta» çözüldüm: orgazmın artçı Ģoklan beni mahvederken
romldaru^
inliyordum. Beni havalandırdı ve birden, ellerim baĢımın Ğstfo* bağlı
halde,
hareket etmeye baĢladık: sonra, cilalı çarpının ahĢabım satımda
hissettim.
Christian kot pantolonunun düğmek‟- çözüyordu. Prezervatifini
takarken, beni kısa
bir an için yerebm^ haça yasladı ve sonra, beni tekrar kaldırırken, elleri
bacakUno
etrafına sarıldı.
“Bacaklarını kaldır ve bana dola, bebek."
GRĠNĠN ELLÎ TONU
367
Kendimi o kadar güçsüz hissediyordum ki... Yine de Christian
bacaklannu
kalçalarına dolayıp altıma yerleĢirken, söylediğini yaptım. Tek bir
hareketle
içimdeydi ve kulağımda onun boğuk iniltisiyle, bir kez daha haykırdım.
Christian
kendini içime iterken, kollanm Oğuzlarındaydı. Tanrını, bu Ģekilde
bayağı derinlere
ulaĢabilmiĢi. Kendini tekrar tekrar içime iterken, yüzü boynumda, sert
nefesi
bogazımdaydı. Hazzın içimde tekrar oluĢtuğunu hissettim. Tannm.
hayn... Yine
olnıaz. Bedenimin yeri yerinden oynatan bir ana daha dayanabileceğini
sanmıyordum. Ama baĢka seçeneğim yoktu ve artık aĢina olduğum bir
kaçınılmazlıkla, kendimi bırakıp tekrar boĢaldım. Tatlı, eziyetli ve
yoğundu. Benlik
duygumu tamamen yitirmiĢtim Christian rahatlamasını sıkılı diĢlerinin
arasından
haykırarak ve bunu yaparken bana sımsıkı tutunarak arkamdan geldi.
Ġçimden çabucak çıktı ve bedeniyle benimkine destek vererek, sırtımı
haça
yasladı. Bileklikleri çözüp ellerimi serbes*. bıraktı ve birlikte yere
çöktük. Beni
kucağına çekip kucakladı. Ben de baĢımı göğsüne yasladım. Gücüm olsa
ona
dokunurdum ama yoktu. Kot pantolonunun üstünde olduğunu neden
sonra fark
ettim.
“Aferin sana, bebek,” diye mırıldandı. “Canın yandı mıT
“Hayır,” diye soludum. Gözlerimi açık tutmakta güçlük çekiyordum.
Neden bu
kadar yorgundum?
Beni göğsüne bastırıp parmaklarıyla firari saç tutamlanalı .'■üzümden
çekerken.
„"Yanmasını bekliyor muydun?" diye sordu.
“Evet."‟
“Görüyorsun ya, korkunun büyük kısmı senin kafanda, Anastasia."
Duraksadı.
“Yine yapar miydin?”
Yorgunluk zihnimi bulutlandırırken bir an düĢündün... Vûnr mı?
“Evet.” Sesim o kadar yumuĢaktı ki.
Beni sıkıca sardı.
Ġyi. Ben de öyle.” diye fısıldadı ve eğilip baĢımın -.epesine bir öpücük
kondurdu.
“Ve seninle iĢim henüz bitmedi."
Benimle iĢi heniiz bitmemiĢ. Tanrı aĢkına. Daha fazlasını kaldırmam
imkânsızdı.
Tamamen bitik durumdaydım ve baskınfe» uyku isteğiyle mücadele
ediyordum.
Gözlerim kapalı halde, gog&r* yaslanmıĢtım. Beni tamamen -kolları ve
bacaklarıyla- sarmıĢın* kendimi... güvende ve ah. çok rahat
hissediyordum.
Uyumama ve, olur ya. rüya görmeme izin verir miydi acaba? Bu saçma
düĢün«#
dudaklarım kıvrıldı ve yüzümü Christianm göğsüne çeviripeĢrj
kokusunu içime
çekerek burnumu sürttüm. Ama derhal gmldı. Ah, lanet olsun. Gözlerimi
açıp ona
baktım. Bana tepeden bakıyordu
“Yapma." diye uyardı.
Kızardım ve göğsüne bir kez daha, özlemle baktım. Dilimi tüylere
arasında
dolaĢtırmak ve onu öpmek istiyordum; göğsünde rastgelr birkaç küçük,
açık renk
yuvarlak noktacığın olduğunu ilk keztark ettim. Dalgın dalgın Suçiçeği
ya da
Kızamık? diye merak ettim
Kendini geri çekip ellerini dizlerine yerleĢtirerek beni tanı men serbest
bırakırken, “Kapının yanında diz çök," diye emnst: Sıcaklığını kaybeden
sesinin ısısı
birkaç derece düĢmüĢtü.
Sakar hareketlerle ayağa kalktım ve hızlı adımlarla kapıya gidip
emrettiği
Ģekilde diz çöktüm. Titrek, çok ama çok yorçu: bir haldeydim ve fena
halde
afallamıĢtım. Bu odada bu denli ha: bulabileceğim kimin aklına gelirdi?
Ve bu
kadar yorucu olacap Uzuvlarım hoĢ bir Ģekilde ağırlaĢmıĢ, doyuma
ulaĢmıĢtı.
Ġçim&i: tanrıçanın odasının kapısında “RAHATSIZ ETMEYĠN“ yazısı
'•ani:
Christian görüĢ alanımın kıyısında kıpırdıyordu. Göz kapik lanm inmeye
baĢladı.
“Yoksa sizi sıkıyor muyum. Bayan Steele?'
Sıçrayarak uyandığımda Christian kollarını göğsünde kuturmuĢ
karĢımda
duruyor ve bana dik dik bakıyordu. Ah. olsun, Ģekerleme yaparken
yakalanmıĢtım.
Bu hiç iyi olmayacak Kafamı kaldırıp ona bakınca bakıĢları yumuĢadı.
“Ayağa kalk," diye emretti.
Ürkerek ayaklandım. Gözleri üzerimdeydi:
dudaklan buk^
"Bitkinsin, değil mi?”
GRĠNĠN ELLITCNU
369
Utana sıkıla baĢımı salladım.
'„Dayanıklılık. Bayan Steelc.” Gözlerini kist:. "Henüz size doymadım.
Ellerini dua
eder gibi önünde tut
Gözlerimi kırpıĢtırdım. Dua etmek! Bana nazik olman için dua
(di)vrum! Söyleneni
yaptım. Bir kablo alıp bileğimin etrafına sardı w plastiği sıktı. Lanet
olsun. Gözlerim
hızla gözlerine kaydı.
Gülümsemesini gizleyemeyerek, „Tanıdık geldi miT* dedi.
Tanrım... Plastik kablolar. Clayton‟s‟ta raflardaki eksikleri
doldururken... Bir anda
her Ģey netlik kazanmıĢtı. Bütün bedenim sil baĢtan adrenalin hücumuna
uğrarken, ağ/л m açık halde ona baktım.
“Burada makasım var.~ Görmem için makası havaya kaldırdı. *Seni bir
saniyede
içinden çıkarabilirim.”
Bileklerimi ayırmayı deneyerek, bağlan zorladım ve bunu yaparken
plastik bileğime
battı. AcımıĢtı. ama bileklerimi serbest bıraktığım zaman sorun yoktu.
Kablo etimi
kesmiyordu.
“Gel." Beni ellerimden tutup yatağa götürdü. Yatağın bu kez koyu
kırmızı
çarĢaflarla kaplı olduğunu ve her keĢede bir pranganın beklediğini
gördüm.
Eğildi ve kulağıma, "Daha fazlasını istiyorum,** divc fısıldadı. “Çok
daha
fazlasını.‟*
Ve kalbim yine gümbürdemeye baĢladı. Ah, Tannm.
“Ama elimi çabuk tutacağım. Yorgunsun. Karyolanın direğine tutun."
dedi.
KaĢlanm*. çattım. Yatağın üstünde olmayacaktı demek. Oymalı ahĢap
direği sıkıca
kavrarken ellerimi aralayabildiği mi fark ettim.
“Daha aĢağı.” diye emretti. “Ġyi. Bırakma Bırakırsan, sana tfplak atanm.
AnlaĢıldı
mıT
“Evet. Efendim.”
"Ġyi."
Arkamda durdu, kalçalanmı kavradı ve sonra beni, direğe tu* tu«ur
halde öne doğu
eğileceğim Ģekilde geri çekti.
“Sakın bırakma. Anastasia." diye uyardı. “Seni arkadan becereceğim.
Ağırlığını
desteklemek için direğe tutun. Anladın na>
“Evet.‟*
Eliyle popoma bir Ģaplak indirdi. Ah... Canım yanmıĢtı.
Aceleyle. “Evet, Efendim," diye mırıldandım.
“Bacaklarım arala." Bacağını benimkilerin araĢma kovdu kalçalarımı
sıkıca
tutarak sağ bacağımı yana çekti.
“Böylesi daha iyi. Bundan sonra uyumana izin vereceğim'
Uyumak mı? Nefes nefes ey di m. Uyku artık aklımdan bile grç.
miyordu. Uzanıp
usulca sırtımı okĢadı.
Eğilip bel kemiğim boyunca nazik, kuĢ tüyü hafifliğinde öpücükler
kondururken.
“O kadar güzel bir tenin var ki." diye solak Aynı anda elleri önüme
dolandı ve
memelerimi avuçlarken.mecr uçlarımı parmaklarının arasına alıp usulca
çekti.
Bütün bedenimin uyandığını ve onun için bir kez daha arlandığını
hissederek
iniltimi bastırdım.
Christian belimi usulca ısınp emerek meme Uçlarımı çekiĢtirir ken,
ellerim
muhteĢem oymalı karyola direğini daha sıkı kavraç. Elleri geri çekildi ve
folyonun
bana artık tanıdık gelen yırtıhı sesini ve kot pantolonunu tekmeleyerek
çıkarıĢını
dinledim.
“Öylesine büyüleyici, seksi bir popon var ki, Anastasia St«î< Ona neler
neler
yapmak istiyorum.” Elleri kalçalarınım iki tarafına kaydırıp popomu
avuçladı. Sonra
parmaklan aĢağı kaydı w Christian iki parmağını içime itti.
“Çok ıslak. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmıyorsunuz. Bsy£ Steele,”
diye
fısıldarken, sesindeki hayreti duyabiliyordum ^ tutun... çabuk olacak,
bebek.”
O kalçalarımı kavrayıp pozisyon alırken, ben de kendimi burnuna
hazırladım.
Ama o uzandı, örgümü ucuna yakın bir ye^'- çekti ve enseme kadar
bileğine
dolayıp, baĢımı sabitledi. Çok içime kayarken, bir yandan saçımı
çekiyordu. Ah, bu
dolulu* ^ YavaĢça içimden çıktı, diğer eliyle kalçamı kavrayıp sıkıca
tu**- sonra
hızla içime girerek beni öne doğru sarstı.
GRĠNtN ELLĠ TONU
371
Sıkılı diĢlerinin arasından, “Sıkı tutun. Anastasia." diye bağırdı.
Direği daha sıkı tuttum ve Christian parmaklarını kalçama geçirip
amansız
hücumunu tekrar tekrar sürdürürken darbelerine türendim. Kollanın
acıyor,
bacaklarım titriyor ve kafa derim saçlarımı çeken elinin altında acıyordu.
Ve içimde
bir Ģeylerin biriktiğini hissedebiliyordum. Afi hayır... Ve ilk kez
orgazmımdan
korkuyordum... BoĢalırsam... yere yıkılırdım. Christian bütün
haĢinliğiyle içime ginp
çıkmaya devam ederken nefesi boğuktu: inliyor, homurdanıyordu.
Bedenim ona
karĢılık veriyordu... Nasıl? Bir hızlanma hissettim. Ama Christian
birdenbire durdu
ve iyice derine girdi.
"Haydi. Ana, onu bana ver.” diye inledi ve dudaklanndan dökülen adım,
beni
önce yalnızca bir bedenden, sonra baĢ döndürücü bir his ve tatlı, çok tatlı
bir
boĢalmadan ibaret kılarken, tamamen, bıısbutün aklımı yitirmiĢ bir hale
sürüklerken, beni uçurumdan aĢağı itiverdi.
Aklım baĢıma geldiğinde. Christian'ın üzerinde yatıyordum. O yerdeydi
bense
sırtım göğsüne yaslı, yüzüm tavana dönük halde üzerinde yatıyordum.
Cinsel
birleĢme sonrasının ıĢıltısıyla dağılmıĢ haldeydim. Ah... yaylı tutturma
bilezikleri
diye düĢündüm. Onlan tamamen unutmuĢtum. Christian burnunu
kulağıma sürttü.
Usulca, “Kollarını kaldır.” dedi.
Kollarım kurĢundan yapılmıĢ gibiydi, ama yine de kaldırdım. Makası
açtı ve
bıçaklardan birini plastiğin altından geçirdi.
Nefes nefese. “Bu Ananın açılıĢını ilan ediyorum." diyerek plastiği kesti.
Kıkırdayarak, özgür kalan bileklerimi birbirine sürttüm. SırıtıĢını
hissediyordum.
Özlem dolu bir sesle, “Bu çok tatlı bir ses." dedi. Aniden, beni de
beraberinde
kaldırarak ve bir kez daha kucağına oturtarak doğruldu.
Beni omuzlarımı ve kollarımı ovabileceği Ģekilde kaydınrken, 'Benim
hatam."
dedi. Masajla uzuvlarıma yeniden hayat vermeye baĢladı.
Ne?
Ne demek istediğini anlamaya çalıĢarak arkama baktım.
"Daha sık kıkırdamıyor olman.*
Uykulu bir sesle, ‟ Çok iyi bir kıkırdayıcı sayılmam.“ diye t- nldandım.
"Ah. ama bunu yaptığınız zaman, görülmeye değer bir neĢe\* ııı ucize ya
rat
ıyorsunu z."
Gözlerimi açık tutmaya çalıĢarak, “Fazla çiçek böceklik vorsunuz. Bay
Grev.‟‟ diye
mırıldandım.
Gözleri yumuĢadı ve gülümsedi.
“Tamamen becerilmiĢ ve uykuya ihtiyacınız varmıĢ gibi gerinüyorsunuz."
ĠĢveyle. “ĠĢte bu hiç çiçekli böcekli olmadı." diye homurdandı
Sınttı ve beni usulca kucağından indirip muhteĢem çıplakbĢylı ayağa
kalktı. Bir an,
onu gerçekten hayranlıkla süzebilmek $3 daha uyanık olmayı istedim.
Kot
pantolonunu aldı ve iç çamaĢr. olmadan, üzerine geçirdi.
"Taylor‟ı ya da Bayan Jones‟u ürkütmek istemem." dedi
Hım m... Chrülian m tuhaf zevkleri olan bir piç olduğunu olmalıydılar.
Bu düĢünce
kafama takılmıĢtı.
Ayağa kalkmama yardım etmek için eğildi ve beni arkasmû gri.
pamuklu bir
sabahlığın asılı olduğu kapıya götürdü. Küçük to çocukmuĢum gibi
sabırla giydirdi.
Kolumu kaldıracak takatim yokru Ben tamamen örtünüp saygın bir
görüntüye
kavuĢunca eğildi w beni usulca öptü. Dudakları bir gülümsemeyle
kıvrıldı.
"Yatağa," dedi.
Ah... hayır.
Yüzümün aldığı Ģekli görünce. “Uyku için,” diye güvence veri
Sonra beni kucakladı ve göğsünün altına yaslayarak, birkaç saat önce,
Doktor
Greene‟nin beni muayene ettiği od*>'J taĢıdı. BaĢım gög8üne düĢtü.
Bitkindim. Bu
kadar yorulduk hatırlamıyordum bile. Yorganı açtı, beni yatırdı ve daha
da ĢaĢ“0-'
yanı, yanıma tırmanıp sıkıca sanldı.
"ġimdi uyu, muhteĢem kız,” diye fısıldadı ve saçlanraı <>Ptu
Ve alaycı bir yorum yapma fırsatını bulamadan uykuya & lıverdim.
BÖLÜM ON DOKUZ
ġakağıma sürtünen yumuĢacık dudaklar gende* tatlı, Ģefkatli öpücükler
bırakırken,
bir yanım dönüp karĢılık vermek istiyordu ama uyumayı daha çok
istiyordum,
inleyerek yastığıma gömüldüm.
“Anastasia. uyan.” Christian‟m sesi yumuĢak, baĢtan çıkancıydı.
"Hayır,** diye inledim.
"Annemlerdeki akĢam yemeği için yanm saat içinde çıkmamız gerek."
Sesi
neĢeliydi.
istemeyerek gözlerimi açtım. DıĢarısı alacakaranlıktı. Christian üzerime
eğilmiĢ,
beni dikkatle süzüyordu.
“Haydi, uykucu. Kalk bakalım.” Eğilip beni bir kez daha optıı
"Sana içecek bir Ģey getirdim. Ben aĢağıda olacağım. Sakın tekrar
uyuma,
yoksa baĢın belaya girer,” diye tehdit etti, ama ses tonu yumuĢacıktı.
Beni kısacık
Öptü ve serin, sade odada uykulu gözlerimi kırpıĢtırır halde bırakarak
çıktı.
TazelenmiĢ, ama birden gerilmiĢtim. Tann aĢkına, ailesiyle tanıĢacaktım.
Beni
bir binici kamçısıyla hırpalamıĢ ve ona kendi ellerimle sattığım bir
kabloyla ellerimi
bağlamıĢtı ve Ģimdi ailesiyle tanıĢacaktım. Bu. Kate‟in de onlarla ilk
tanıĢması
olacaktı: en azından ondan destek alabilecektim. Omuzlanmı çevirdim.
Kaskatıydılar. Christian‟m Özel antrenör talepleri artık o kadar saçma
gelmiyordu.
Aslında, ona ayak uydurma umudum olsun istiyorsam mutlaka
gerekliydi.
Yataktan ağır hareketlerle kalktım ve elbisemin gardırop ka- ağında
asılı,
sutyenimin sandalyenin üstünde olduğunu gördüm.
VVı külotum? Sandalyenin altına baktım. Yoktu. Sonra hatırladı* kot
pantolonunun
cebine tıkmıĢtı. Hatırlamak kızarmama nerirt olmuĢtu. Hani Ģeyden
sonra...
DüĢünmeye bile mecalim yoktu; o kadar... gaddardı ki. KaĢlarımı çattım.
Külotumu
bana neden fa vermemiĢti?
Ġç çamaĢırımın olmaması karĢısında ĢaĢkın, hızla banyoya girdim.
Keyifli ama
kısa bir duĢun ardından kendimi kurularke; bunu kasten yaptığını fark
ettim.
Mahcup olmamı ve külotuc. geri istememi istiyordu ve ya evet ya da
hayır
diyecekti. Ġçimdi tannça bana sırıtıyordu. Lanet olsun... Bu oyun iki
kiĢilikti. Oradî
ve o anda, ona o tatmini yaĢatmaman kafaya koyarak ailesini riya- rete
kûlotsuz
gitmeye karar verdim. Bilinçaltını. Anastasia Sudt. diye çıkıĢtı, ama onu
dinlemek
istemiyordum ve bunun onu <fe: edeceğini bildiğim için, kendimi
coĢkuyla
kucaklamak istiyordur
Yatak odama dönünce sutyenimi taktım, elbisemi üzerime geçirip
ayakkabılarımı giydim. Örgüyü çözüp saçlarımı hızlı hızlı fırçaladı ve
bıraktığı
içeceğe baktım. Açık pembeydi. Neydi ki bu° Yaba mersini ve soda.
Hımm... tadı
enfesti ve susuzluğumu gidermiĢ
Hızla banyoya döndüm ve aynada kendimi inceledim: pariıi gözler,
hafifçe
pembeleĢmiĢ yanaklar ve iç çamaĢın planım yüze- den biraz kibirli bir
bakıĢla alt
kata indim. On beĢ dakika, fena değil, Ana.
Christian, üzerinde sevdiğim ve inanılmaz seksi bir biçin# kalçalarından
sarkan
gri, pamuklu pantolonu ve elbette beyaıfc* ten gömleğinin içinde,
manzaraya
açılan pencerenin önünde dur. yordu. BaĢka renk kıyafetleri yok muydu?
Hoparlörlerinden. Sinatranın yumuĢak sesi yükseliyordu.
Ben içeri girince, Christian dönüp gülümsedi. Bana beklenti} bakıyordu.
YumuĢacık bir sesle, “Merhaba,” dedim. Gizemli gülüm*1*0 onunkiyle
buluĢtu.
“Selam,” dedi. “Kendini nasıl hissediyorsun?* Gözlerinde o-" bir pırıltı
dans
ediyordu.
375
-Ġyi, teĢekkürler. Sen?”
•Bayağı iyi hissediyorum. Bayan Steele."
Bir Ģey söylememi deli gibi bekliyordu.
“Frank. Seni bir Sinatra havranı olarak düĢünmemiĢtim.“ KaĢlarını
kaldırdı;
bakıĢları Ģüpheciydi.
“Zevklerim çok çeĢitlidir. Bayan Steele.' diye mırıldandı ve bir panter
edasıyla
bana yaklaĢıp tam karĢımda durdu. BakıĢının yoğunluğu nefesimi
kesmiĢti.
Frank. Ray‟in en sevdiklerinden, eski bir Ģarkısını söylemeye baĢlamıĢtı:
Witchcraft. Christian parmak uçlannı hiç telaĢsız, yanağımda dolaĢtırdı
ve etkisini
aĢağıda, ta orada hissettim.
Boğuk bir sesle. “Dans et benimle." diye mırıldandı.
Uzaktan kumandayı cebinden çıkanp sesi açtı ve gri gözlerinde vaat,
özlem ve
keyifle, elini bana uzattı. Büsbütün ayartıcıydı ve ben büyülenmiĢtim.
Elimi
avucuna bıraktım. Bana sırıtarak baktı ve beni kollarının arasına çekip
kolunu
belime doladı.
BoĢtaki elimi omzuna koydum ve bulaĢıcı, oyunbaz ruh haline kapılarak
sırıttım.
ġöyle bir salındı ve dansa baĢladık. Tannm. gerçekten iyi dans ediyordu.
Pencereden mutfağa kadar gidip tekrar geri gelirken, müzik eĢliğinde
dönüp
savrularak basmadığımız yer bırakmadık. Ve bunu ona hiç çaba
harcamadan ayak
uydurmamı sağlayacak Ģekilde kolaylaĢtırıyordu.
Yemek masasının etrafında kayarak döndük, piyanoya kadar gidip geri
geldik ve
ilerleyip cam duvara ulaĢtık. Seattle. dıĢarıda, dansımıza fon olan
karanlık ve sihirli
bir duvar resmi gibi göz kırpıyordu. NeĢeli kahkahama mani olamadım.
ġarkı sona
ererken. Christian da bana gülümseyerek baktı.
"Senden daha hoĢ bir cadı yok," diye nunldandı ve dudaklanmı Aldıkla
öptü.
“Pekâlâ, sözlerimle yanağınıza biraz renk geldi. Bayan Steele. Dans için
teĢekkürler. Gidip annemlerle tanıĢalım mıT Nefes nefese. “Rica ederim,
ve evet,
onlarla tanıĢmak için can iyonun,* dedim.
“ihtiyaç duyduğun her Ģeyi bulabildin miT
Tatlı bir sesle. “Ah. evet," diye yanıtladım.
“Emin misin?"
Yoğun ve keyifli süzüĢü altında elimden geldiğince aMırnıa* bir tavırla
baĢımı
salladım. Yüzü kocaman bir gülümsemeyi; av. dmlandı ve kafasını
salladı.
"Pekâlâ, madem böyle oynamak istiyorsunuz. Bayan State../
Elimi tutup bar taburelerinden birinin üstünde duran «ketaldi ve beni
koridordan asansöre çekti. Ah, Christian Grevin ssjısa yuzıi. Bu
değiĢken adamı
anlamayı bir gün baĢarabilecek miyiw
Asansörde ona kaçamak bir bakıĢ attım. Güzel dudakları^ oynaĢan bir
gülümseme imasıyla, kendine özel bir esprinin u&ı çıkanr gibiydi.
Esprinin
konusunun ben olmamdan korktum N * düĢünüyordum ki? Ailesini
görecektim ve
altımda iç çamaĢırım yoktu Bilinçaltını bana, hiç de yardımcı olmayan
bir sanasöylm$: w bakıĢı attı. Dairesinin göreceli güvenliğinde, bu bana
komik. OMÜ>:. bir
fikir gibi gelmiĢti. ġimdi ise iç çamaĢırım yoktu ve neredeyse dıĢarıya
çıkmak
üzereydik. Bana baktı ve iĢte, aramızdaki elektnk yine hissedilmeye
baĢlamıĢtı.
Yüzündeki muzip gülümseme kay№. ifadesi bulutlandı; gözleri
karardı... Ah,
Tanrım.
Zemin katta, asansörün kapılan açıldı. Christian düĢünofc anndırmak
ister gibi
baĢını salladı ve son derece centilmence te tavırla önden çıkmamı iĢaret
etti. Kimi
kandırıyordu? Centitofc falan değildi. Külotum ondaydı.
Taylor büyük Audi‟yi kapının önüne çekti. Christian için arka kapıyı
açtı ve
hafifmeĢrep çıplaklığımı göz önünde buldurarak, elimden geldiğince
zarif
hareketlerle binmeye çafc$t® Kate‟in elbisesinin vücudumu sanyor
olmasına ve
dizimin kadar inmesine minnettardım.
Interstate 5‟te hızlanırken ikimiz de, hiç Ģüphesiz Taylor jjb<*
koltuktaki
varlığıyla kısıtlandığımız için, sessizdik. Christian‟»^ hali neredeyse elle
tutulur
kıvamdaydı ve değiĢmiĢti; kuzeye yol aldıkça keyfi kaçar gibiydi. Asık
bir suratla
pencereden №
gRĠNĠN ELLĠ TUNU
377
fiyi izlerken, benden uzaklaĢtığını hissediyordum. .Ve düĢünüyordu
acaba? Ona
soramazdım. Taylor‟ın önünde ne söyleyebilirdim ki?
Çekinerek. “Dans etmeyi nerede Öğrendin?'diye sordum. Geçip giden
sokak
lambalanmn kesik kesik ıĢığında, gözlerini okumak imkânsızdı.
YumuĢak bir sesle. “Gerçekten bilmek istiyor musun?'* diye sordu.
Keyfim kaçtı: artık bilmek istemiyordum, çünkü tahmin edebiliyordum.
Ġsteksizce. “Evet.” diye mırıldandım.
“Bayan Robinson dans etmeye bayılırdı.“
Ah. en kötü Ģüphelerim doğrulanmıĢtı. Gayet de iyi öğretmiĢti ve benim
ona
öğretebileceğim hiçbir Ģeyin olmaması düĢüncesi tadımı kaçırdı. Hiçbir
özel
becerim yoktu, “iyi bir öğretmen olsa gerek."
“öyleydi.”
Kafa derim karıncalanıyordu. Christianın en iyi yanlannı o kadın mı
yaĢamıĢtı?
Bu kadar kapanmadan önce? Yoksa onu dıĢan mı açmıĢtı? Christian‟m
çok komik
ve oyunbaz bir yanı vardı. Beni oturma odasında, öylesine beklenmedik
bir Ģekilde,
döndürürken kollarının arasında oluĢumu ve külotumun üzerinde bir
yerlerde
olduğunu düĢününce, istem dıĢı gülümsedim.
Ve bir de Kırmızı Acı Odası vardı. Refleks olarak bileklerimi ovaladım:
ince
plastik Ģeritler bir kıza bunu yapabilirdi. Bütün bunları da Bayan
Robinson öğretmiĢ
ve belki de onu mahvetmiĢti: bakıĢ açısına göre değiĢirdi. O anda,
kadından nefret
ettiğimi fark ettim. Onunla hiç karĢılaĢmamayı umdum, çünkü aksi
takdirde,
davranıĢlarımdan ben sorumlu olmayacaktım. Hiç kimse hakkında bu
kadar tutkulu
bir hisse kapıldığımı hatırlamıyordum; hele hiç tanıĢmadığım biri
hakkında.
Pencereden dıĢan hiçbir Ģey görmeyen Sözlerle bakarak, akıl dıĢı öfkemi
ve
kıskançlığımı yatıĢtırmaya ÇalıĢtım.
Aklım yeniden öğleden sonraya kaydı. Tercihlerinden anladı- Pm
kadarıyla, bana
yumuĢak davrandığını düĢünüyordum. Bunu
yapar mıyım? Bu konuda bir tartıĢma baĢlaııyormuĢ gibi bile
378
yapamazdım. Ġsterse, canımı yakmadığı ve onunla birlikte olma^ tek
yolu bu
olduğu sürece, elbette yapardım.
ĠĢin özü buydu. Onunla olmak istiyordum. Ġçimdeki tanrç* derin bir
nefes aldı.
DüĢünmek için genelde beyni yerine amtot*. sinin baĢka bir bölgesini
kullandığı
sonucuna vardım veĢuaodı o bölge hayli açıktaydı.
“Yapma." diye mırıldandı.
KaĢlarımı çatarak ona döndüm.
“Neyi yapmayayım?" Ona dokunmamıĢtım ki.
“Olayları gereğinden fazla düĢünme. Anastasia." Uzandı «S» tutup
dudaklarına
götürdü ve parmak boğumlarımı nezaketle o;*: “Harika bir öğleden
sonra
geçirdim. TeĢekkürler."
Ve iĢte yine benimleydi. Gözlerimi kırpıĢtırarak utana sıblı gülümsedim.
O kadar
kafa karıĢtırıcıydı ki. Aklımı kurcalayan h soruyu dile getirdim.
“Neden bir kablo kullandın?”
Bana sınttı.
“Çabuk, kolay, hissetmen ve tecrübe etmen için farklı bir Bayağı
gaddarca
olduklannı biliyorum, ama kısıtlayıcı donanımlın: öyle olmasını
severim." Usulca
gülümsedi. “Seni yerinde tutmıdı bayağı etkili oldular.”
Kızardım ve gözleri yolda, hiç istifini bozmayan Taylor‟a gfff- bir bakıĢ
attım.
Buna ne demem gerekiyor? Christian masun te tavırla omuz silkti.
“Hepsi benim dünyamdan parçalar. Anastasia." Elimi sfc? bıraktı ve
tekrar
pencereden dıĢarı baktı.
Gerçekten de onun dünyasıydı. O dünyaya ait olmak istiyor** ama onun
Ģartlarıyla mı? Bilmiyordum. O lanet olası kontrat# bahsetmemiĢti.
Derin
düĢüncelerimin beni neĢelendirmeye en & bir faydası olmuyordu.
Pencereden
dıĢan baktım; manzara от* miĢti. Zifiri karanlıkla çevrili bir köprüden
geçiyorduk.
KasvttüP^ içe dönük ruh halimi yansıtıyor, üzerime kapanıp beni bogu
Christian a kaçamak bir bakıĢ attım. O da bana batay*®*
GRĠNĠN ELLl Ġ UNU
379
“Kim bilir ne düĢünüyorsun," dedi.
Ġç geçirip kaĢlarımı çattım.
-0 kadar kötü ha,” dedi.
"KeĢke senin ne düĢündüğünü bilebilseydim."
Sınttı. Taylor bizi gecenin koynunda son hızla Bellevueve yaklaĢtın
rken, “Al
benden de o kadar, bebek." dedi.
Audi, koloni dönemini mimarisinde inĢa edilmiĢ malikânenin araç
giriĢine
saptığında, saat sekize geliyordu. Ev. kapının etrafını saran güle kadar,
her Ģeyiyle
nefes kesiciydi. Resimli kitaplardan çıkıp gelmiĢ gibi mükemmeldi.
Taylor ihtiĢamlı ön kapının önünde dururken. Christian. “Buna hazır
mısın?‟ diye
sordu.
BaĢımı salladım, elimi bir kez daha, güven vermek ister gibi, sıktı.
"Benim için de bir ilk,” diye fisıldadı ve sonra muzip bir ifadeyle çûldü.
“Her
iddiasına girerim Ģu anda iç çamaĢınm giymiĢ olması diliyorsun," diye
takıldı.
Kızardım. Külotumun olmadığını unutmuĢtum. Neyse ki Taylor kapılan
açmak için
arabadan indiği için bu konuĢmamızı duyamı- '■ordu. Christiana
yüzümü
buruĢturdum. Ben dönüp inerken pis pis sırıtıyordu.
Dr. Grace Trevelyan Grey kapı eĢiğinde bizi bekliyordu. Açık nwvi ipek
elbisesi
içinde çok zarif ve seçkin görünüyordu. Arkasında Bay Grey olduğunu
tahmin
ettiğim, uzun boylu, sanĢın ve kendi Ġranda en az Christian kadar
yakıĢıklı bir
erkek vardı.
“Anastasia. annemle tanıĢmıĢtın. Bu, babam. Carrick."
“Bay Grey. sizinle tanıĢmak ne büyük zevk. Gülümseyerek fona uzattığı
eli sıktım.
*0 keyif bana ait, Anastasia.”
“Lütfen bana Ana deyin."
Mavi gözleri yumuĢacık ve nazikti.
“Ana. seni yeniden görınek ne güzel. Grnce beni sevecen kucaklamayla
sardı.
"Ġçeri gel, hayatım.
"Geldi nıiT Evin içinden bir çığlık duydum. Christiana gerp« bir bakıĢ
attım.
Biraz hırçın sayılabilecek bir sesle. "Bu küçük kardeĢim Ma olsa gerek."
dedi.
Sözlerinde, sesinin yumuĢayıp gözlerinin kırıĢmasında bir«<f kat iması
vardı.
Christian‟ın kardeĢine taptığı belli oluyordu Bs da yeni bir haberdi. Ve
Mia kuzguni
saçlan, uzun boyu ve Kfe kıvamındaki vücuduyla, koridorda göründü.
Bana yakın
bir yapı olmalıydı.
“Anastasia! Hakkında o kadar çok Ģey duydum ki!" Beni ss- sıkı
kucakladı.
Sınır tanımayan heyecanı karĢısında elimde olmadan gülümse:
"Ana. lütfen." Mia beni geniĢ sahanlığa çekerken mırıldandı Koyu renk
ahĢap
parkeler ve antika halıları, ikinci kata kıvnlırâ çıkan bir merdiven
tamamlıyordu.
Mia koyu renk gözleri heyecandan ıĢıl ıĢıl, “Daha önce № kızı eve
getirmedi,"
dedi.
Gözlerini deviren Christiana bir bakıĢ attım ve tek ka^s kaldırdım. O da
bana
gözlerini kısarak karĢılık verdi.
Grace usulca, “Mia, sakin ol,” diye azarladı. Christian'ıyanıi lanndan
öperken,
“Merhaba, hayatım," dedi. Christian annfc* sevgiyle gülümsedikten
sonra,
babasıyla el sıkıĢtı.
Hep birlikte oturma odasına yöneldik. Mia elimi bırakmanaf- GeniĢ oda
krem,
kahverengi ve açık mavi tonlarda zevkle Öö?» iniĢti. Rahat, abartısız ve
tara
sahibiydi. Kate ve Elliot elkna* Ģampanya kadehleriyle, bir kanepede
yan yana
oturuyorlardı Ki* beni kucaklamak için ayağa fırlarken, Mia sonunda
elimi bırafr
"Merhaba, Anar diye gülümsedi. “Christian* Ona baĢıyla ^ bir selam
verdi.
“Kate." Christian da eĢit derecede resmiydi
SelamlaĢmaları karĢısında kaĢlarımı çattım. Elliot beni sevgiyle
kucakladı. Bu da
neyin nesiydi böyle. Anayı Kucaklama Haftası mı? Bu göz kamaĢtırıcı
sevgi
gösterilerine alıĢık değildim. Christian kolunu belime atmıĢ, yanımda
duruyordu.
Elini kalçama kaydınp parmaklarım iyice açtı ve beni kendine çekti.
Herkes bize
bakıyordu. 0 kadar sinir bozucuydu ki.
“içki?" Bay Grey kendini toplamıĢa benziyordu. “f*ro$eccoT
Christian ve ben aynı anda. “Lütfen.” dedik.
Ah... Bu iĢ tuhaf ötesiydi. Mia el çırptı.
“Aynı Ģeyleri söylüyorsunuz! Ġçkileri ben getiririm." Odadan uçarcasına
çıktı.
Kıpkırmızı kesildim ve Kate‟i Elliot'la otururken görünce, birden.
Christian uı beni
davet etmesinin tek nedeninin Kate‟in burada olması olduğunu fark
ettim. Elliot ise
büyük olasılıkla. Kate‟i ailesiyle tanıĢmaya özgürce ve mutlulukla davet
etmiĢti.
Christian da Kate‟den öğreneceğimi bildiği için kapana kısılmıĢtı.
Gerçeği fark
etmek, tatsız ve can sıkıcıydı. Bilinçaltını suratında nihayet<u\ladmsalak
ifadesiyle, bilmiĢ bir tavırla kafasını sallıyordu.
Grace. Mia‟nın peĢinden odadan ayrılmadan önce. “Yemek neredeyse
hazır,”
dedi.
Christian bana çatık kaĢlarla baktı.
Kabank minderli kanepeyi iĢaret ederek. “Otur.” diye emretti. Dikkatle
bacak
bacak üstüne atarak itaat ettim. Yanıma oturdu, ama bana
dokunmuyordu.
“Biz de tatillerden bahsediyorduk. Ana,” dedi Bay Grey kibarca. 'Elliot,
Kate ve
ailesine Barbados‟ta katılmaya karar verdi."
Kate‟e baktım, ıĢık saçan iri gözleriyle sırıtıyordu. Çok mut- toydu.
Kalkerine
Kavanagh, kendine gel!
Bay Grey, “Artık mezun olduğuna göre, sen de mola verecek ®isin?*
diye
sordu.
"Birkaç günlüğüne Georgiaya gitmeyi düĢünüyorum, diye kanıtladım.
Christian bana gözlerini kırpıĢtırarak ĢaĢkın ĢaĢkın baktı desinden ne
düĢündüğünü anlamak güçtü. Ah. lanet olsun. Bua^ ona
bahsetmemiĢtim.
"Georgia mı?” diye mırıldandı.
"Annem orada yaĢıyor ve onu bir süredir görmedim."
“Ne zaman gitmeyi düĢünüyordun?” Sesi alçaktı.
“Yanıı. akĢam geç saatte.”
Mia hızla oturma odasına girdi ve açık pembe prosecco'yk det Ģampanya
kadehlerini bize uzattı.
ßay Grey. “Sağlığınıza!” diyerek kadeh kaldırdı. Bir doktef eĢine çok
uygun bir
kadeh kaldırma Ģekliydi; gülümsedim.
“Ne kadar bir süre için?" diye sorarken. Christian m sesiai» aldatıcı bir
yumuĢaklık hâkimdi.
Lanet olsun... KızmıĢtı.
"Henüz bilmiyorum. Yannki mülakatlarımın nasıl geçeocpa bağlı."
Çenesi kasıldı ve Kate‟in yüzünde o bildik müdahaleci ıfai belirdi.
Gereğinden
fazla bir tatlılıkla gülümsedi.
Christian‟a dik dik bakarak. “Ana'mn biraz molaya ihÜyarf var." dedi.
Kateona
neden bu kadar düĢmanca davranıyordu? runu neydi?
Bay Grey. "Mülakatların m» var?" diye sordu.
“Evet, yann. Ġki yayınevinde stajyerlik için."
“ġansının yaver gitmesini dilerim."
Grace. “AkĢam yemeği hazır,” diye seslendi.
Hepimiz ayağa kalktık. Kate ve Elliot. Bay Grev ve Nü*05 peĢinden
odadan
çıktılar. Ben de arkalanndan gidecektim. Christian dirseğimi sıkıca
kavrayıp beni
durdurdu.
“Gideceğini bana ne zaman söyleyecektin?" diye sordu ** yumuĢaktı
ama
öfkesini maskeliyordu.
“Gitmiyorum, annemi göreceğim ve sadece düĢünüyorduk
“Ya anlaĢmamız?”
“Henüz bir anlaĢmamız yok."
Gözlerini kıstı, ama sonra kendine gelir gibi oldu. Elimi bıraktı,
dirseğimi tııtarken
beni odadan dıĢarı çıkardı.
Yemek salonuna girerken, tehditkâr bir tonla. “Bu konuĢma burada
bitmedi,” diye
fısıldadı.
:\h, lanet. BoĢ yere öfkelenme. Ona dik dik baktım.
Yemek odası bana Heatbmandaki Özel yemek odasını hatırlatmıĢtı.
Koyu ahĢap
masanın üstünde kristal bir avize sarkıyordu ve duvarda kocaman,
oymalı bir ayna
asılıydı. Benıbevaz. keten bir örtünün süslediği masa, ortasındaki açık
pembe
Ģakayık aranjmanıyla göz alıcıydı.
Masadaki yerlerimizi aldık. Bay Grey masanın baĢına yerleĢmiĢti. Ben
sağ
tarafında, Christian ise benim yanımda oturuyordu. Bay Grey açılmıĢ
Ģarap ĢiĢesine
uzandı ve Kate‟e biraz Ģarap doldurdu. Mia, Christian‟m diğer yanındaki
yerini aldı
ve elini tutup sıktı. Christian ona sevgiyle gülümsedi.
Mia ağabeyine. "Anayla nerede tanıĢtınızT diye sordu.
“Benimle WSU okul gazetesi için röportaj yaptı."
Sohbeti kendimden baĢka bir istikamete yönlendirmek için.
^Editörlüğünü Kate‟in
yaptığı okul gazetesi," dedim.
Mia, karĢımda EUiot‟ın yanında oturan Kate‟e gülümsedi ve ikisi okul
gazetesi
hakkında sohbete koyuldular.
Bay Grey, “ġarap, Ana?” diye sordu.
“Lütfen.” Ona gülümsedim. Bay Grey diğer kadehleri doldurmak için
ayağa kalktı.
Christian‟a bir bakıĢ attım ve bana bakmak için, baĢı yana eğik halde
döndü.
“Ne?” diye sordu.
“Lütfen bana kızma,” diye fısıldadım.
“Sana kızmadım.”
Gözlerimi ondan ayırmıyordum. Ġç geçirdi.
“Evet, sana kızdım.” Gözlerini yumdu.
Gergin bir sesle, “Avucunu karıncalandıracak kadar mıîfc sordum.
Kat«, "Siz ikiniz ne fısıldamıyorsunuz?" diyerek araya giri Ben
lazanrkun. Christian.
Kate'e bu-iĢe-burnunu-sokmaKa-var.ii KakıĢı attı. Kate bile bu bakıĢ
karĢısında
cesaretini kaybetmiĢ pfc»
KarĢılıklı düĢmanlıklarım dağıtmayı umarak, tatlı biri*.. “Georgia
yolculuğumdan
bahsediyorduk.” dedim.
Kate gözlerinde muzip bir ıĢıltıyla gülümsedi.
“Cuma akĢamı birlikte bara gittiğinizde Jose nasıldiT
Lanet olsun, Kate. Gözlerimi iri iri açtım. Ne yapıyordu‟0 da gözlerini
açtı ve
Christian'ı kıskandırmaya çalıĢtığını fark «■ tim. Dünyadan haberi yok.
Bundan
kazasız belasız kurtuldu jj;. sanmıĢtım.
“Ġyiydi,” diye mırıldandım.
Christian bana doğru eğildi.
“Avucum karıncalanacak kadar kızgınım," diye fısıldadı, tte likle Ģimdi."
Sesi sakin
ve ölümcüldü.
“Ah. hayır." Yüzümü buruĢturdum.
Grace elinde iki tabakla ve arkasında üzeri tabaklarla dolu la tepsi
taĢıyan, sarı saç
örgülü hoĢ bir genç bayanla içeri girdi. Kıf. bakıĢları derhal Christian‟ı
buldu ve
rimelli kirpiklerinin arasate ona bakarken kızardı. Ne?
Evin içinde bir yerde telefon çalmaya baĢladı.
Bay Grev. "Ġzninizle.” diyerek ayağa kalkıp çıktı.
Grace nazik bir sesle. "TeĢekkürler. Gretchen." dedi veodate çıkan Bay
Grey'i çatık
kaĢlarla izledi. “Tepsiyi konsolun bırak.” Gretchen baĢını eğdi ve
Christian‟a
kaçamak bir bakı; ^ attıktan sonra çıktı.
Demek Grevlerin evinde çalıĢan bir personel vardı ve o çabs® lar,
benim
müstakbel Hâkimime göz süzüyorlardı. Bu akĢamın d 1-1 kötüye
gitmesi gibi bir
olasılık var mıydı acaba. Ellerim kucap®' yüzümü buruĢturdum.
GRĠNĠN ELLÎ TONU
385
Bay Grey geri döndü.
Grace‟e, „Telefon sana hayatım, hastane.** dedi.
Grace bana tabağımı uzatırken. “Lütfen herkes baĢlasın "dedi ve çıktı.
Yemekler enfes kokuyordu. Kırmızı biber ve arpacık soğanıyla, üzerine
maydanoz serpiĢtirilerek fırınlanmıĢ, baharatlı domuz sucuğu ve deniz
tarağı. Ve
Christian‟ın üzeri örtülü tehditleri. Bayan Küçük Saç Örgüsü nün
kaçamak bakıĢları
ve külotumun üzerimde olmaması felaketi yüzünden midemin kaynıyor
olmasına
rağmen, açlıktan ölüyordum, iĢtahımı bu kadar açan Ģeyin, bu öğleden
sonranın
fiziksel çabası olduğunu fark edince, kıpkırmızı kesildim.
Dakikalar sonra. Grace alnında kırıĢıklıklarla içeri girdi. Bay Grey
baĢını yana
eğdi... Aynı Christian‟m yaptığı gibi.
“Her Ģey yolunda mı?"
"Bir kızamık vakası daha." dedi Grace.
"Ah. hayır."
"Evet. Bir çocuk. Bu ay dördüncü vaka. Ġnsanlar çocuklarım aĢıl
atsalar." Üzgün
bir tavırla baĢını salladı ve gülümsedi. "Çocuklarımızın bunları
yaĢamamıĢ olmasına
o kadar seviniyorum ki. Suçiçeğinden daha beter bir hastalığa
yakalanmadılar.
Tannya Ģükür." Otururken oğluna anlayıĢlı bir gülümseme göndererek.
'Zavallı
Elliot,* dedi. Elliot lokmasını çiğnerken, kaĢlarını çattı ve oturduğu
yerde,
huzursuzca kıpırdandı. “Christian ve Mia Ģanslıydılar. Çok hafif
atlattılar."
Mia kıkırdarken Christian gözlerini devirdi.
"Mariners maçına yetiĢtin mi. baba?" Elliot sohbeti baĢka yöne
kaydırmaya
hevesli görünüyordu.
Ordövrler çok lezzetliydi; Elliot. Christian ve Bay Grey beyzbol
konuĢurken,
dikkatimi yemeğe verdim. Christian ailesiyle sohbet *krkcn sakin ve
rahat
görünüyordu. Zihnim deli gibi çalıĢıyordu, kınet olası Kate ne tür bir
oyun
oynuyordu? Christian Ih‟tıi ctz o- Andıracak mıydı acaba? Bu
düĢünceyle titredim.
Kontratı henüz
3*6
imzalamamıĢtım. Belki de imzalamazsım, Belki dc bana vacağı
Georgia'da kalırdım.
Gracc kibarca. "Yeni dairenize yerleĢebildiniz mi, hayatıa* diye sordu.
Beııı karmaĢık düĢüncelerimden uzaklaĢtıran sorusuna e>. nettar kalarak
ona
(aĢınmamızı anlattım.
Ordövrlerimizin sonuna gelirken, Gretchen çıkageldi ve eli.
bombokluğun elli
tonunu taĢısa da benim olduğunu göstermek ipi özgürce Christiaıı'ın
üzerine
koyabilmeyi diledim. Bu ilkdejildı fc masayı toplarken. Christian'a
isteyeceğimden
daha fazla simi.-. gibiydi. Neyse ki Christian ona aldırmaz görünüyordu,
ama ipadeki tanrıça, hiç de hoĢ sayılmayacak Ģekilde ateĢ püskunı>wl-:
Kate ve Mia
kendilerini coĢkulu bir Paris sohbetine kaptımu&-4 Mia bütün
masumiyetiyle, "Ana.
Paris'e gittin miT diye scısnl beni kıskanç düĢüncelerimden uyandırdı.
“Hayır, ama gitmek isterdim." Masada ABD'den dıĢan adid atmamıĢ tek
kiĢinin
ben olduğumu biliyordum.
Grace. Bay Grey'e gülümseyerek, "Biz halayımızı Paris'te«;- mıĢtık,"
dedi. Bay
Grey de gülümseyerek karĢılık verdi.
ġahit olması insanı utandıran bir sahneydi. Birbirlerine Ar- bir sevgi
duydukları
belli oluyordu ve kısa bir an için, insanın ar.-' babası bir arada
büyümesinin nasıl
bir Ģey olacağını merak «tıis Mia. "Güzel bir Ģehir,” diye onayladı.
“Parislilere
rağmen ' S#m karartı bir sesle, “Christian, Ana'yı Paris‟e
götürmelisin,"diye
Christian yumuĢak bir sesle. “Bence Anastasia Londra'n 10® eder,”
dedi.
Ah... hatırlıyordu, Elini dizime yerleĢtirdi ve parmaklan to»1 lanmdan
yukan
kavdı. Bütün bedenim kasılmıĢtı. Hayır, ' (imdi olmaz. Kızardım ve
elinden
kurtulmak için oturduğum kıpırdandım. Bacağıma sımsıkı yapıĢan eli.
beni
olduğum J*1* bitlemiĢti. Çauresizlik içinde Ģarabıma uzandım.
Küçük Bayan Avrupalı Saç örgüsü, nazlı bakıĢlan. kalçaları ve giriĢ
yemeği
tabaklarımızla geri geldi. Sanın»
GRĠ NĠKELLĠ TONU
3S7
linjrton usulıi biftekti. Neyse ki. her ne kadar Christian'ınkını uza« urken
biraz fazla
oya lansa da bize tabaklarımızı verip gitti. Ben kınn yemek odasının
kapısını
kapatıĢını izlerken. Christian bana soran bir bakıĢ attı.
Elliot, kızkardeĢine. “Parislilerin nesi varT diye sordu. „Yoksa senin
sevimliliğine
alıĢamadılar mı?"
“Ah. hayır, alıĢamadılar. Ve yanında çalıĢtığım ocu Mösyö Flo- ubert.
tahakkümcü zorbanın tekiydi."
ġarabımın içine öksürdüm.
Christian elini bacağımdan çekerken endiĢeyle. "Anastasia iri misin?‟*
diye
sordu.
Sesi yeniden keyiflenmiĢti. Ah. Tanrıya Ģükıir. Kafamı sallayınca.
sırtımı usulca
sıvazladı ve elini ancak toparlandığımdan emin olunca çekti.
Biftek çok lezzetliydi ve fırınlanmıĢ tatlı patates, havuç, karakavza ve
taze
fasulyeyle servis edilmiĢti. Christian yemeğin sonraki bamında neĢesini
korumayı
baĢarınca, daha da lezzetli bir hal aldı. Nedeninin yemeğimi iĢtahla
yemem
olduğundan ĢüphelenmiĢtim. Sıcak, sevecen ve birbirleriyle kibarca
ĢakalaĢan
Grevlerin arasında sohbet, kolayca akıp gidiyordu. Limonlu puding
eĢliğinde. Mia
bizi Paris‟teki maceralarıyla eğlendirirken, bir noktada akıcı bir Fransızcava geçiĢ
yapınca, hepimiz ona bakakaldık. O da ĢaĢırarak bize baktı ve Christian
eĢit
derecede akıcı Fransızcasıyla ne yaptığını izah edince, bir kahkaha
krizine girdi.
Kahkahası bulaĢıcıydı ve bir «üre sonra hepimiz gülmekten yerlere
yatıyorduk.
Elliot. Seattle‟ın kuzeyinde çevre dostu bir site olan, son bina Presini
anlatmaya
koyuldu. Kate‟e baktım. Elliot‟ın her kelimesini Çine çeker gibi
dinlerken, gözleri
Ģehvet-aĢk arası bir Ģeyle parlıyordu. Henüz hangisi olduğuna karar
verebilmiĢ
değildim. Elliot ona sırıtınca, aralarında dile dökülmeyen bir vaat aku
sanki. Daha
•onra, bebeğim, der gibiydi ve seksiydi: acayip seksi, ûnlan izlerken bile
kızarıyordum.
Ġç geçirerek. Kili Tona baktım. Ona sonsuza dek bakabil dim. Çenesinde
sakallar
belirlemeye baĢlamıĢtı ve parmakları^ ona dokunmak, sakallarını
yüzümde,
göğüslerimde... bacaklarımın arasında hissetmek için can atıyordum.
DüĢüncelerimin istika®«] daha da kızarmamı neden oldu. Bana baktı ve
çenemi
tutmak^*, elini kaldırdı.
Boğuk bir sesle. "Dudağını ısırma.” dedi. “Bunu ben yapmak
istiyorum.“
Grace ve Mia tatlı kadehlerimizi toplayıp mutfağa yönetirken Bav Grey
Kate ve
Eliot. Washington Eyaletinde güneĢ enerçı? panellerinin faydalarım
tartıĢıyorlardı.
Sohbetleriyle ilgilenir pfc; görünen Christian. elini bir kez daha dizime
koyup
parmaklara bacağımdan yukan kaydırdı. Nefesim kesildi vc ilerlemesine
man.
olmak için bacaklanmı birbirine bastırdım. Pis pis sırıttığını göre«
biliyordum.
Bana açıkça. “Sana etrafı göstermemi ister misin?* dive sordu
Evet demem gerektiğini biliyordum, ama ona güvenmiyordum Ancak
ben yanıt
veremeden, o çoktan ayağa kalkmıĢ ve elini taas uzatmıĢtı. Elimi
avucuna bıraktım
ve karanlık, aç bakıĢları kar?; sında kamımın derinliklerindeki bütün
kasların
gerildiğini hissettim.
Bay Gre/e. “Ġminizle," dedim ve Christiamn peĢinde odada:, çıktım.
Beni koridordan, Mia ve Grace‟in bulaĢık makinesini doldur inakla
meĢgul
oldukları mutfağa götürdü. Avrupah Saç Örgü» ortalıkta görünmüyordu.
Christian masum bir tavırla, annesine. “Anastasia'ya arb bahçeyi
göstereceğim."
dedi. Mia yemek salonuna dönerken. Pr Grey bize gülümseyerek el
salladı.
Kayaların içine gizlenmiĢ ıĢıkların aydınlattığı, gri parked avluya adım
attık. Gri
taĢ küvetlerin içine fundalar ekilmiĢ- „ • köĢeye Ģık metal bir masa ve
sandalyeler
yerleĢtirilmiĢti. Chris*1*5 masanın yanından geçip birkaç basamak çıktı
ve körfeze
ka^ uzanan geniĢ bir çimenliğe çıktık. Ah, Tanrım... çok güzeldi S*1'*“
ufukla göz kırpıyor, serin, parlak mayıs ayı suyun üzerinden, iki
teknenin bağlı
durduğu rıhtıma doğru ıĢıltılı gümüĢ bir yol çiziyordu. Rıhtımın yanında
bir
kayıkhane vardı. Ö kadar görülesi, öylesine huzur vericiydi ki. Bir süre
ağzım açık,
olduğum yerde durdum
Christian beni arkasından çekince, topuklarım yumuĢacık çimlere
gömüldü.
PeĢinde tökezleyerek, "Lütfen, dur." dedim.
Durdu ve anlaĢılmaz bir ifadeyle bana baktı.
■Topuklarım. Ayakkabılarımı çıkarmam gerek.”
"Zahmet etme.” dedi ve beni kucaklayıp omzuna attı. ġoka uğrayarak
küçük bir
çığlık atınca, popoma can yakan bir Ģaplak indirdi
"Sesini yükseltme.” diye homurdandı.
Ah. hayır... Bu hiç iyi değil. Bilinçaltı mm dizleri titriyordu. Christian
bir Ģeye
kızmıĢtı. Jose de olabilirdi, Georgia da. külotsuz olmam da. dudağımı
ısırmam da.
Tannm. Onu delirtmek ne kolajdı.
Soluk soluğa, “Nereye gidiyoruz?” dedim.
Sertçe. “Kayıkhaneye.” dedi.
BaĢ aĢağı sarktığım için kalçalarına sıkıca tutundum. Çimlerin üstünde,
uzun ve
kararlı adımlarla ilerledi.
Omzunda zıplarken, nefes nefese, “Neden?* diye sordum.
"Seninle yalnız kalmalıyım.”
“Ne için?‟
"Çünkü seni önce pataklayacak, sonra da becereceğim."
"Neden?* diye sızlandım.
"Nedenini biliyorsun," diye tısladı.
Nefes nefese. “Senin anı yaĢayan bir adam olduğunu sanıyordum,” diye
yalvardım.
"Anastasia. güven bana, Ģu anda am yaĢıyorum.
Ah, lanet olsun.
BÖLÜM YĠRMĠ
Christian kayıkhanenin ahĢap kapısından içeri daldı ve birkaç Ģalter
kaldırmak için
duraksadı. Keskin beyaz ıĢık geni* ah $ap binan doldurmadan Önce,
floresan
lambalar titreĢip vızlayarak canlandılar. Tepetaklak dururken, karanlık
suyun
üstünde süzük nhtımda gösteriĢli bir tekne olduğunu görebiliyordum,
ama bea:
ahĢap merdivenlerden yukarıdaki odaya taĢı madan önce, sadece kısa bir
süre
bakabildim.
Kapı eĢiğinde durdu ve bir Ģalteri daha kaldırdı. Bu defefc daha
yumuĢak ve
daha loĢ bir halojen lambaydı ve eğimli tavan: olan bir çatı
odasındaydık. New
England deııiz temasıyla deke« edilmiĢti. Arada kırmızı dokunuĢların da
göze
çarptığı, lacivertlen* kremler. Fazla eĢya yoktu. Tek görebildiğim iki
kanepeden
ibanrtti Christian beni ahĢap zemine, ayaklarımın üstüne bıraktı.
Etrafımı
inceleyecek vaktim olmadı; gözlerimi ondan alamıyorduk
BüyülenmiĢtin)... Onu
nadir rastlanan tehlikeli bir yırtın hama: izler gibi izliyor, darbesini
indirmesini
bekliyordum. Kesik kesik soluyordu, ama beni çimlerin üstünden üst
kata kadar
taĢımdı Gri gözleri ölke, ihtiyaç ve saf. katıksız Ģehvetle alev alev
yanıyori* Lanet
olsun. Sadece bakıĢıyla bile anında tutuĢabilirim Yalvanr gibi. "Lütfen
bana
vurma,” diye fısıldadım.
Aim kırıĢtı, irileĢen gözlerini kırpıĢtırdı.
“Bana vurmanı istemiyorum. Burada ve Ģimdi değil- Lütfr® vurma"
GRĠNĠN ELU TONU
391
Ağzı ĢaĢkınlıktan açık kalmıĢtı ve cesaretin ötesine geçerek rtkingen bir
tavırla
eliıni uzatıp parmaklarımı yanağında, favorisinde dolaĢtırdım. YumuĢak
ve diken
diken arası, tuhaf bir karıĢımdı. Gözlerini usulca kapatıp yüzünü
dokunuĢuma
yasladı ve nefesi gırtlağında takılıp kaldı. Diğer elimi uzatıp
parmaklarımı «açlarının
arasından geçirdim. Saçlarına bayılıyordum. YumuĢacık inlemesi zar zor
duyulacak
cinstendi ve gözlerini açtığında, bakıĢı, ne yaptığımı anlamaz gibi,
temkinliydi.
Bedenim onunkine yaslanacak Ģekilde öne çıktım, saçlarından yavaĢça
çekerek
ağzını ağzıma yaklaĢtırdım ve onu. dilimi dudaklarının arasından
ağzının içine
iterek öptüm. Ġnledi, kollarını bedenime sararak beni kendine çekti.
Elleri
saçlanmın arasına kaydı ve öpüĢüme, sert ve sahiplenici bir tavırla
karĢılık verdi.
Dili dilime dolandı; birbirlerini âdeta tüketir gibiydiler. Tadı ilahiydi.
Aniden geri çekilince, kesik nefeslerimiz birbirine kanĢtı. Ellerim
kollarına
kayarken, gözlerini gözlerime sabitledi.
Kafası karıĢmıĢ gibi, “Bana ne yapıyorsun?” diye fısıldadı.
“Seni öpüyorum.”
"Hayır dedin.”
“Ne?" Neye hayır dedim?
“Yemek masasında. Bacaklarınla.”
Ah, dernek bütün mesele bu.
“Ama anne ve babanın sofrasındaydık." Tamamen ĢaĢkın halde,
gözlerine
baktım.
“Bana daha önce hiç kimse hayır demedi. Ve bu... çok ateĢli...“
Hayret ve Ģehvetle dolu gözleri irileĢmiĢti. BaĢ döndürücü bir karıĢımdı.
Ġçgüdüsel olarak yutkundum. Elleri popomdan aĢağı kaydı v* beni sertçe
kendine,
ereksiyonuna bastırdı.
Ah, Tanrım...
"Hayır dediğim için kızdın ve tahrik oldun, öyle miT diye sofken. hayret
içindeydim.
"Bana Georgia‟dan hiç bahsetmediğin için kızdım. Seni sarhoĢun baĢtan
çıkarmaya çalıĢan ve kusarken bir yabancıyla yalnız
bırakan ;ı adamla içki içmeye gitmene kızdım. Bunu ne tür V, arkadaĢ
yapar ki? Ve
bacaklarını kapatman beni hem öfkelendi*, hem de tahrik etti.” Gözleri
tehlikeli bir
ıĢıkla parlarken, elbise*.- eteğini usulca yukarı kaydırıyordu.
"Seni istiyorum, seni hemen Ģimdi istiyorum ve seni tokatl*. mama izim
vermeyeceksen -ki bunu hak ediyorsun- seni Ģu aafc bu kanepenin
üstünde, senin
değil, kendi zevkim için çabucak t*, cereceğim.”
Elbisem artık çıplak popomu örtmüyordu bile. Christian dıyi» cinsel
organımı
kavradı ve parmaklarından biri yavaĢça içime kayi Belimi sardığı diğer
koluyla beni
olduğum yere sabitlemiĢti. Ġnlememi bastırdım.
Saldırgan bir fısıltıyla, “Bu benim," diye fısıldadı. “Hepsi benc Anlıyor
musun?‟
Parmağını içeri dıĢarı kaydırırken tepkimi olçnxi için, yanan gözleriyle
bana
bakıyordu.
“Evet, senin.” Sıcak ve ağır arzum, kan dolaĢımımla çağlarla ve... sinir
uçlarımdan nefesime kadar her Ģeyimi etkilerken inlecb Kalbim
göğsümden
fırlamaya çalıĢarak gümbürderken, kulaklara pompalanan kanla
zonkluyordu.
Birden, aynı anda birden fazla Ģey yaparak harekete ptfi: parmaklarım
geri
çekerek beni arzuyla baĢ baĢa bıraktı, fern-* anm indirdi ve beni kendisi
yukarıda
kalacak Ģekilde kanepen» üstüne itti.
Dizerinin üstünde doğrulup bacaklarımı daha fazla açm*. rl zorlarken,
sıkılı
diĢlerinin arasından, “Eller baĢının üstüne. emretti re ceketinin iç cebine
uzandı.
Folyo paketi çıkardı veceketö üzerinden sıyınp yere atmadan önce,
karanlık bir
ifadeyle bafi* baktı. Prezervatifi göz alıcı erkekliğinin üzerine kaydırdı.
Ellerimi baĢımın üstüne koyarken, bunun ona dokunma®*-- için
olduğunu
biliyordum. Fena halde tahrik olmuĢtum. Kalçalafl®® onunla buluĢmak
için -onu
böyle, sert ve haĢin, içimde isteye«**' Ģimdiden havalandığını
hissedebiliyordum.
Ah... Ģu beklentiSıkılı diĢlerinin arasından, “Çok fazla vaktimiz yok.
Çabuk ve sadece benim için
olacak. Senin için değil. Anlıyor musun? Sakın boĢalma, yoksa sana
Ģaplak atarım,”
dedi.
Tanrı aĢkına... Nasıl durabilirim ki?
Tek bir itiĢle, tamamen içimdeydi. Gırtlağımdan yükselen bir sesle
inledim vc
bana rahip olucunun verdiği doluluk hlssûıin zekine vardım. Ellerini,
baĢımın
üzerine, benimkilerin üstüne yerleĢtirdi Dirsekleriyle kollarımı açık ve
aĢağıda
tutmamı sağlıyor, bacakla- nvla beni kanepeye çiviliyordu. Tutsak
alınmıĢtım. Her
yerdeydi hâkimiyeti ele geçirmiĢti, beni neredeyse boğuyordu. Ama bu
aynı
zamanda muhteĢem bir histi. Bu benim gücumdü: ona bunu ben
yapvordum ve
bu, haz ve zafer dolu bir histi. Ġçimde hızla ve hiddetle hareket ediyordu;
kulağımın dibinde sertçe soluyordu ve bedenim ctnfmdû âdeta eriyerek
tepki
verdi. BoĢalmamahĢdım. Hayır. Ama kumrsuz bir eĢ olarak, kendini her
itiĢine
karĢılık veriyordum Ve birden, biraz fazla çabuk, içime son bir kez girdi
ve
diĢlenilir, arasından soluyarak boĢalırken hareketsizleĢti. Bir an için gev
Ģedi ve
muhteĢem ağırlığının tamamını üzerimde hissettim. Onu bırakmaya
hazır değildim,
bedenim rahatlamak için kıvranıyordu ama çok ağırdı ve o anda onu
üzerimden
itemezdim. Birdenbire kendini geri çekerek beni daha fazlasının özlemi
ve açlığıyla
baĢ taĢa bıraktı. Gözlerini gözlerime sabitledi.
“Sakın kendine dokunma. Tatmin olmamam istiyorum. Benimle
konuĢmayarak,
bana ait olanı bana çok görerek yaptığın bu." Gözler. )'*rüden öfkeyle
yanmaya
baĢlamıĢtı.
Nefes nefese, baĢımı salladım Ayağa kalktı, prezervatifi çıkardı ve
ucuna düğüm
atarak pantolon cebine koydu. Hâlâ delice olan r*fesimle ona baktım ve
biraz
olsun rahatlama arzusuyla, istem bacaklarımı birbirine bastırdım.
Christian
fermuannı kapattı v* ceketini yerden almak üzere eğilirken elini
saçlarının arasında
&Ğrdı. BakıĢları beni yeniden bulduğunda, ifadesi daha yumuĢaktı “Eve
dönsek iyi
olur.”
SersemlemiĢ halde, sarsak hareketlerle doğruldum.
394
“Al. bunu giyebilirsin.”
Ġç cebinden külotumu çıkardı. ÇamaĢırımı ondan alırken ant. m adı m.
ama için
için biliyordum ki bir ceza düzülmesine karĢıt külot konusunda bir zafer
kazanmıĢtım. Ġçimdeki tanrıça, yuzuafe tatmin olmuĢ bir gülümsemeyle,
hemfikir
olduğunu gösterme}. i&? gibi kafasını sallıyordu. Ġstemek zorunda
kalmadın.
Mia alt kattan. “Christian!” diye seslendi.
Christian döndü ve bana kaĢlarını kaldırdı. "Tam zamanındı Tanrım.
Mia
gerçekten sinir bozucu olabiliyor.”
Ona yüzümü buruĢturarak telaĢla külotumu ait oldugru kaydırdım ve azönce*becerildim halimle, takınabildiğim en savp: ifadesi takınarak
ayağa kalktım.
Aceleyle, az-önce becerildim saçlarımı düzeltmeye koyuldum.
Christian. "Yukarıdayız, Mia,” diye seslendi. YumuĢak bir sesle.
“Pekâlâ. Bayan
Steele. kendimi daha iyi hissediyorum, ama ss Ģaplaklama isteğim henüz
geçmedi.” dedi.
“Bunu hak ettiğime inanmıyorum. Bay Grey. hele kıĢkırtılma mıĢ
saldırınıza
tahammül ettikten sonra.”
“KıĢkırtılmamıĢ mı? Beni öptün." ĠncinmiĢ görünmek kinbc yük çaba
harcıyordu.
Dudaklarımı büzdüm. “En iyi savunma biçimi olarak gel*# nlmiĢ bir
saldırıydı."
“Neye karĢı savunma?‟
“Size ve kaĢınan avucunuza.”
BaĢını yana eğdi ve Mia koĢarak merdivenleri çıkarken gülümsedi.
“Ama
tahammül edilebilirdi, değil mi?" diye sordu Kızardım. “Güçlükle," diye
fısıldadım,
ama sırıtmama olamıyordum.
“Ah, demek buradasınız." Mia gülümseyerek karĢımıza <vi>
“Anastasia‟ya etrafı
gösteriyordum.” Christian gri £ezfcr> yoğun bir bakıĢla, bana elini
uzattı.
Avcuna yerleĢtirdiğim elimi usulca sıktı.
GRÎNIN ELLÎ TONU
“Kate ve Elliot gitmek üzereler. O ikisine inanabiliyor musunuz0
Birbirlerine
dokunmadan duramıyorlar." Mia tiksinmiĢ gibi yaptı v0 bir Christian‟a
bir bana
baktı. “Siz burada ne yapıyordunuz?
Tannm. fazla açık sözlüydü. Kıpkırmızı oldum.
Christian hiç sektirmeden, kusursuz bir poker suratıyla. 'Anastasia'ya
kürek
kupalarım gösteriyordum." dedi. “Haydi, gidip Kate ve Elliot‟a güle güle
diyelim."
Kürek kupası m t? Beni usulca önüne çekti ve Mia gitmek üzere arkasını
dönünce popoma vurdu. ġaĢırarak iç geçirdim.
Kulağıma sokularak. “Bunu yine yapacağım. Anastasia ve çok yakında."
diye
tehdit etti ve sonra beni kollarının arasına çekip sırtımı göğsüne
bastırarak
saçlarımı öptü.
Eve girdiğimizde. Kate ve Eliot. Grace ve Bay Greyle
vedalaĢmaktaydılar. Kate
bana sıkı sıkı sarıldı.
0 bana sarılırken kulağına usulca. “Christiana ters davranman konusunda
konuĢmamız gerek.” diye tısladım.
“Gerçekten nasıl biri olduğunu görebilmen için, böyle yapılması gerek.
Dikkatli
ol, Ana. Fazla kontrole*« bir tip." diye fısıldadı. "Sonra görüĢürüz."
Ona içimden, GERÇEKTEN NASIL BĠRĠ OLDUĞUNU BEN
BĠLĠYORUM! SEN
BĠLMĠYORSUN, diye haykırdım. Katein dav. ranıĢlannın çıkıĢ
noktasının iyi
olduğunu biliyordum, ama bazen sınırlan aĢıyordu ve Ģu anda iĢi komĢu
eyalete
varacak kadar ilen dürmüĢtü. Ona yüzümü buruĢturdum, karĢılığında
bana dil çıktfdı ve beni istem dıĢı gülümsetti. ĠĢveli Kate yepyeni bir Ģeydi: Elliot
etkisi olsa
gerekti. Onlara kapıdan el salladık ve Christian tana döndü.
“Biz de gitmeliyiz, yann mülakatlann var." dedi.
VedalaĢırken Mia beni sevgiyle kucakladı.
"Birini bulacağını hiç sanmıyorduk!" deyiverdi.
Kızardım ve Christian gözlerini bir kez daha devirdi. Dudakla- r>Bai
büzdüm.
Neden ben yapamazken o bunu yapabiliyordu? Ben
de ona gözlerimi devirmek istedim, ama buna cüret edern*^- hele
kayıkhanedeki
tehdidinin üstüne.
“Ana. tatlım, kendine iyi bak." dedi Grace kibarca.
Christian, geriye kalan Grevlerden gördüğüm cömert i!g&- utanarak ya
da
bunalarak elimi tuttu ve beni yanma çekti.
“Onu aĢın Ģefkatle korkutup kaçırmayalım ya da Ģımartny. yalım." diye
homurdandı.
Oğlunu anlayıĢlı bir tavırla azarlarken. Grace‟in gözlen cca beslediği
sevgi ve
Ģefkatle parlıyordu: “Christian, dalga geça*i bırak."
Nedense ben dalga geçtiğini düĢünmüyordum. Aralanndıb iletiĢimi
kendimi ele
vermeden izliyordum. Grace‟in Christigû koĢulsuz anne sevgisi
beslediği belliydi.
Christian eğildi ve gerp: bir tavırla annesini öptü.
“Anne." derken sesinde üzeri örtülü bir Ģey vardı sanki. Hurra', olabilir
miydi?
“Bay Grey, hoĢça kalın ve teĢekkürler.“ Ona elimi uzattım acı Bay Grey
de beni
kucakladı!
“Lütfen bana Carrick de. Seni yakın zamanda yine gör»*' umuyorum,
Ana.”
VedalaĢma fasb sona erince, Christian beni TaylorinbekW* arabaya
götürdü.
Bunca zamandır bizi mi bekliyor? Taylor kap:- açtı: Audi‟nin arka
koltuğuna
yerleĢtim.
Omuzlarımdaki gerginliğin kısmen azaldığım hissettim. Tanni ne gündü
ama.
Fiziksel ve duygusal anlamda bitkin düĢmvif ûs Christian. Taylor‟la kısa
bir
konuĢmanın ardından, arabaya bit? yanıma oturdu. Yüzünü bana çevirdi.
“GörünüĢe bakılırsa ailem de senden hoĢlanıyor,“ diye mın№°®
Ailem de mi? Nasıl olup da davet aldığıma dair can ak*1 'v davetsiz
düĢünce bir
kez daha su yüzüne çıkmıĢtı. Taylor ara^' çalıĢtırdı ve araç yolundaki
ıĢık
çemberinden yolun karanbP5* yöneldi. Christiaria baktım. O da bana
bakıyordu.
Sakin bir sesle. “Ne?” diye sordu.
397
Anlık bir tereddüt yaĢadım. Hayır, ona söyleyecektim. Sürekli olarak
onunla
konuĢmamamdan yakmıyordu.
**Bence beni ailenle tanıĢtırmaya getirmek konusunda kendim tuzağa
duĢmuĢ gibi
hissettin." Sesim yumuĢak ve tereddütlüydü. 'Elliot. Kate‟i davet
etmeseydi sen
beni asla çağırmazdın." Karanlıkta vuzunû göremiyordum, ama bana
bakarken
baĢını yana yatırdı.
“Anastasia, ailemle tanıĢmandan çok mutluyum. Neden kendinden hu
kadar Ģüphe
duyuyorsun? Bu halin beni hep ĢaĢırtıyor. Sen çok güçlü, kendine yeten
bir genç
kadınsın, ama kendine dair çok olumsuz düĢüncelere sahipsin. Onlarla
tanıĢmanı
istemesev- di m. burada olmazdın. Orada geçirdigin saman boyunca hop
böyle rai
hissettin?"
Ah! Beni orada istemiĢti; iĢte bu ilginç bir haberdi. Beni yanıtlarken.
gerçeği
saklıyor olması durumunda olacağı kadar rahatsız görünmüyordu. Orada
olmamdan samimi bir hoĢnutluk duyar gibiydi... Damarlarıma sıcacık
bir ıĢık
yayıldı. Kafasını sallarken elime uzandı. Taylor‟dan tarafa gergin bir
bakıĢ attım.
“Taylor için endiĢelenme. KonuĢ benimle."
Omuz silktim.
"Evet. Böyle düĢündüm. Ve bir Ģey daha var. Georgia‟dan bahsetmemin
tek nedeni
Kate‟in Barbados‟tan bahsetmeliydi. Henüz karanmı vermedim.”
“Gidip anneni görmek istiyor musun**
"Evet."
Bana içsel bir mücadele yaĢıyormuĢ gibi, tuhaf bir ifadeyle takıyordu.
Bir süre sonra. “Ben de gelebilir miyim?* diye sordu.
Ne!
“Hmm... Bunun iyi bir fikir olduğunu sanmıyorum."
"Neden?"
“Olup bitenleri enine boyuna düĢünmek için... bütün bu olan- krdan... bu
yoğunluktan biraz uzaklaĢmayı umuyordum."
Hana dik dik baktı.
“Fazla mı yoğunum?'
Bir kahkaha patlattım. „Hafif bir ifade Ģekli."
Geçip giden sokak lambalarının ıĢığında, dudaklarının yu^ doğru
kıvrıldığını
gönlüm.
“Yoksa bana gülüyor musunuz. Bayan Steel?'‟
“Buna cüret etmem. Bay Grev.” Yapay bir ciddiyetle ediverdi m.
“Bence ediyorsun ve bence bana sık sık gülüyorsun."
“Bayağı komiksin.”
“Komik mi?”
“Ah. evet.**
g•##[
"Tuhaf komik mi? Komik komik mi?”
“Ah. birinden bolca ve diğerinden de bir miktar."
“Hangisi daha fazlaT
“Bunu çözmeyi sana bırakıyorum.”
Alaycı bir sesle. “Senin yakmındayken herhangi bir ^uçabileceğimden
emin
değilim. Anastasia." dedi, ama sonra sakin te sesle devam etti.
"Georgia‟da
düĢünmen gereken ne?r “Biz,” diye fısıldadım.
Bana duygusuz bir yüzle baktı.
„Deneyeceğini söylemiĢtin." diye mırıldandı.
“Biliyorum."
“Tereddütlerin mi varT “Belki de.”
Rahatsız olmuĢ gibi kıpırdandı.
“Neden?"
ismet olsun. Bu nasıl olup da yoğun ve anlamlı bir konu;^' dönüĢmüĢtü?
Hazırlanmadığım bir sınav gibi, karĢıma çıkı«1®*'
Ne demeliydim? Çünkü sanıyorum seni seviyorum ve sen beni v* bir
oyuncak
olarak görüyorsun. Çünkü sana dokunamıyor® ^ irkilmenden ya da
elimi çekmemi
söylemenden ya da daha
399
beni dövmende*» korktuğum için sana Ģefkat gösteremiyorum. Ne
diyebilirdim ki?
Bir süre pencereden dıĢarı baktım. Araba köprünün üstünden ters yönde
ilerliyordu. Ġkimiz de gömüldüğümüz karanlıkta, düĢünce ve
duygularımızı
maskeliyorduk, ama bunun için geceye ihtiyacımız yoktu.
“Neden. Anastasia?‟* Christian b.r cevap almak için bastırdı Omuz
silktim:
köĢeye kısılmıĢtım. Onu kaybetmek istemiyordum. Bütün taleplerine,
kontrol
ihtiyacına, ürkütücü eylemlerini1 rağmen kendimi hiç Ģimdiki kadar
hayat dolu
hissetmemiĢtim. Bu rada yanında olmak bile bir heyecandı. Öylesine ne
yapacağı
belli olmayan, seksi, zeki ve komik bir erkekti ki. Ama o ruh halleri...
Ah. bir de
canımı yakmak istemesi. Çekincelerimi düĢüneceğini söylemiĢti, anın
beni yine de
korkutuyordu. Gözlerimi yumdum. Ne diyebilirdim? Ġçin için, daha
fazla, biraz daha
fazla Ģefkat, biraz daha oyunbaz Christian istiyordum. Ve daha fazla
sevgi.
Elimi sıktı.
"KonuĢ benimle. Anastasia. Seni kaybetmek istemiyorum. Geçtiğimiz
hafta...”
Köprünün ucuna yaklaĢıyorduk ve yol bir kez daha sokak lambalarının
neon
ıĢığıyla yıkanırken. Christian‟ın yıizü bir aydınlıkta, bir karanlıkta
kalıyordu. O kadar
yerinde bir mecazdı ki bu. Bir zamanlar romantik bir kahraman, cesur,
parıldayan
beyaz atlı Ģövalye da kendi ifadesiyle karanlık bir Ģövalye- sandığım bu
adam bir
kahraman değildi; ciddi, derin duygusal pürüzleri olan biradandı ve beni
de
karanlığa çekiyordu. Onu :Ģığa yönlendirebilir miydim? "Hâlâ daha
fazlasını
istiyorum.” diye fısıldadım.
"Biliyorum,” dedi. “Deneyeceğim”
Gözlerimi kırpıĢtırdım; elimi bırakıp çenemi kamdı ve tutsak ahnını$
dudağımı
serbest bıraktı.
“Senin için, Anastasia, deneyeceğim." Samimiyet yayıyordu.
Ve beklediğim iĢaret buydu. Emniyet kemerimi çözdüm, uzanıp
kucağma
tırmanarak onu büsbütün ĢaĢırttım. Kollarımı baĢının
etrafına sararak onu uzun uzun, hararetle öptüm ve bir nanosa&v içinde
o da
karĢılık vermeye baĢladı.
“Bu gece benimle kal,” dedi nefes nefese. “Gidersen, seni bv- hafta
göremeyeceğim. Lütfen.“
“Evet.” diyebildim. MVe ben de deneyeceğim. Kontratını ıhlayacağı m.”
Bu. anın
coĢkusuyla aldığım bir karardı.
Bana baktı.
“Georgia‟dan sonra imzala. DüĢün. Ġyice düĢün, bebeğim.'
“DüĢüneceğim." Bir ya da iki mil boyunca sessiz oturduk
Christian onaylamayan bir sesle, saçlarımın arasından. “Kemerini
takmalısın.”
diye fısıldadı, ama beni kucağından kaldımü için herhangi bir hamle
yapmadı.
Yüzümü ona gömdüm. BaĢımı boynuna yasladım ve gözlere kapalı,
burnum
boynunda, seksi Christian ve baharatlı misk kokulu vücut Ģampuanı
kokusunu
içime çektim. Aklımın havai* âlemine süzülmesine ve beni sevdiğini
hayal
etmesine izin verde. Ah. o kadar gerçekti ki; neredeyse elle tutulabilirdi.
Ve kâû v»
pis bilinçaltımm küçücük parçası, kendinin dıĢına çıkarak UEL: etme
cüretini
gösterdi. Beni kollarının arasında sıkı sıkı tutarktt göğsüne
dokunmamaya.
kollarının arasına kıvrılmakla yetinme?* dikkat ediyordum.
Ġmkânsız gündüz düĢümden biraz erken koparıldım
Christian. “Eve geldik,” diye mırıldandı. Bu, öylesine us- veren,
potansiyel dolu
bir cümleydi ki.
Christianla bir ev. Gerçi evi bir yuvadan çok bir sanat risine benziyordu.
Taylor bize kapıyı açtı. Sohbetimize kulak misafiri olacak & safede
olduğunun
bilinciyle, ona utangaç bir tavırla teĢekkür etr* ama nazik gülümsemesi
güven
telkin ediyor ve duygularını miyordu. Arabadan çıkınca. Christian beni
eleĢtirir gibi
sürdü A hayır... ġimdi ne yapmıĢtım?
Kendininkini üzerinden çıkanp omuzlanma yerleĢtirir*^ “Neden bir
ceketin yok?‟
diye sordu.
GRĠSĠN ELL» TONU
401
Derin bir rahatlamayla doldum.
Esneyerek, uykulu bir sesle, “Yeni arabamda.*‟ dedim.
Bana anttı.
"Yorgun musunuz. Bayan Steele?"
“Evet. Bay Grev." Alaycı süzüĢü altında sıkıldığımı hissettim. Yine de
bir izahın
gerekli olduğunu düĢünüyordum. “Bugün mümkün olabileceğini
sanmadığım
Ģekillerde hükmedildim."
Elimi tutup beni binaya doğru çekerken. “Pekala, gerçekten Ģanssızsan
sana biraz
daha hükmedebilirim." dedi. Ah lûMt olsun... Yine mi?
Asansörde ona baktım. Onunla uyumamı isteyeceğini sanmıĢtım, ama
neden
sonra, her ne kadar benimle birkaç kez uyumuĢ olsa da, kimseyle
uyumadığını
hatırladım. KaĢlarımı çatmamla gözlerinin kararması bir oldu. Uzandı,
çenemi tuttu
ve dilimi diĢlerimin arasından kurtardı.
“Bir gün seni bu asansörde becereceğim. Anastasia. ama Ģu anda
yorgunsun ve
sanının yatsak iyi olacak."
Eğildi, diĢlerini alt dudağımın üstüne kapatıp hafifçe çekti, içim özlemle
çekilirken,
nefesim kesildi ve âdeta eridim. DiĢlerimi üst dudağına kapatıp onunla
oynayarak
karĢılık verdim, inledi. Asansör kapısı açılınca elimi tuttu, beni hole
çıkardı, çift
kanatlı kapılardan geçirip hole soktu.
“içecek bir Ģeye ihtiyacın var mı?"
“Hayır.”
“Ġyi. O zaman yatağa gidelim."
KaĢlarımı kaldırdım. “Yoksa sade, eski usul vanilyayla mı yeGeçeksin?"
BaĢını yana eğdi. „„Vanilyada sade ya da eskilikten bahsedil?Çok ilgi uyandıran bir esanstır." diye soludu.
“Ne zamandan heri?'
"Geçen cumartesiden beri. Neden? Yoksa daha egzotik bir Ģev 011
umuyordun?‟
Ġçimdeki tanrıça kafasını korkuluğun üstünden uzattı.
“Ah. hayır. Bugünlük yeterince egzotiklik gördüm." Ġçi^ tanrıça, hayal
kırıklığını
saklamayı baĢaramayarak dudaklar,, büzdü.
"Emin misin? Burada bütün zevklere hizmet ediyoruz. En a otuz bir
esansımız
var.'* Bana Ģehvetli bir gülümsemeyle bakjyvr.
Kuru bir sesle. “Fark ettim," dedim.
BaĢını salladı. "Haydi. Bayan Steele. Yarın sizin için bir giin. Yatağa ne
kadar
çabuk girerseniz o kadar çabuk becerfe ve o kadar çabuk uyursunuz.”
"Bay Grey, siz doğuĢtan romantiksiniz."
"Bayan Steele. siz de ukalasınız. Bu yönünüzü bir Ģekilde ta- tırmam
gerekebilir.
Gel." Beni koridordan yatak odasına götür:; ve kapıyı ayağıyla itip
kapattı.
"Eller havaya," diye emretti.
Ġtaat ettim ve elbisemi etek ucundan tutup pürüzsüzce ve h£ı baĢımdan
yu kan
çekerek, nefesimi kesen tek bir hareketle ve fe sihirbaz edasıyla çıkardı.
Oyunbaz bir tavırla, „Ta-da!" dedi.
Kıkırdadım ve kibarca alkıĢladım. Zarafetle eğilirken smtnvrd; Böyle
olduğu
zaman ona nasıl karĢı koyabilirdim ki? Elbiseni fonyerin yanındaki
sandalyenin
üstüne bıraktı.
“Sıradaki numaranız?‟ diye takıldım.
“Ah. sevgili Bayan Steele. Yatağıma girin.” diye homurdtt* “orada
göstereyim.”
Cilveli bir tavırla, “Sizce bir kez olsun elde edilmesi zor kai- oynamalı
mıyım?”
diye sordum.
ġaĢkınlıktan iri iri açılan gözlerinde bir heyecan parıltısı Alaya bir sesle,
“Pekâlâ... Kapı kapalı. Benden kaçabileceği emin değilim " dedi.
“Sanırım bu iĢ
bitmiĢtir.”
"Ama ben iyi bir pazarlıkçıyımdır.‟‟
fldHĠMELĠÎTONU
403
“Ben de öyle." Hana baktı, ama bunu yaparken yozunun ifadesi de^ġti.
kafası
kanĢmıĢ gibi bakarken odanın atmosferi bir anda gerildi. “DüzüĢmek
istemiyor
musun?" diye sordu.
“Hayır." diye soludum.
“Ah." KaĢlarını çattı.
Pekâlâ, iĢte baĢlıyoruz... Derin bir nefes.
“Benimle seviĢmeni istiyorum."
Durdu ve bana boĢ gözerle baktı, ifadesi kararmıĢtı. Ah. Lanet olsun, hiç
»yi
görünmüyordu. Bilinçaltını. Ona bir dakika ter. diye çıkıĢtı.
“Ana. ben..." Ellerini saçlarının arasından geçirdi. Ġki elini birden.
Tannm.
Gerçekten afallamıĢtı. “Ben seviĢtiğimizi sanıyordum." dedi sonunda.
“Sana dokunmak istiyorum."
Yüzünde anlık bir korkuyla istem dıĢı hareket ederek bir adım uzaklaĢtı,
ama
korkusunu hemen dizginledi.
“Lütfen" diye fısıldadım.
Kendini topladı. “Ah, hayır. Bayan Steele bu akĢam benden yeterince
ödün
kopardınız. Ve hayır diyorum."
"Hayır mı?"
"Hayır."
Ah, buna itiraz edemem, değil mi?
Beni dikkatle süzerek. “Bak. yorgunsun. Ben de öyle. Yatağa Edelim"
dedi.
"Yani dokunmak senin için sert bir sınır?"
"Evet, bu zaten bildiğin bir Ģeydi."
“Lütfen bana nedenini söyle."
Kızgm bir sesle. *„Ah. Anastasia. lütfen. ġimdilik kapat bu ko* diye
mırıldandı.
“Benim için önemli."
Ellerini bir kez daha saçlarının arasından geçirirken. afo. içinde bir küfür
geveledi. Topuklarının üstünde dönüp Ģifo^ yürüdü, bir tiĢört çıkardı ve
bana attı.
ġaĢkınlık içinde yakaladı
“ġunu üzerine geçir ve uyu." diye çıkıĢırken sinirliydi.
KaĢlarımı çattım, ama suyuna gitmeye karar verdim. Ark^. döndüm,
sutyenimi
çıkarıp, çıplaklığımı örtmek için, tiĢörtü digince çabuk üzerime
geçirdim. Külotumu
çıkarmadım; akĢa^ büyük kısmında üstümde değildi.
“Banyoya ihtiyacım var.” Sesim bir fısıltıydı.
ġaĢırarak, kaĢlarını çattı.
“ġimdi izin ister mi oldun?"
“ġey... hayır."
“Anastasia. Banyonun yerini biliyorsun. Bugün, tuhaf anh* mamızın bu
noktasında, banyoyu kullanmak için iznime ihtiyaca yok." Sıkıntısını
gizleyemivordu. Gömleğini üzerinden çıkarırken banyoya kaçtım.
AĢın büyük aynada kendime baktım ve hâlâ aynı görimûy:: olmama
ĢaĢırdım.
Bugün yaptığım onca Ģeyden sonra, aynı sıradan kız bana bakıyordu.
Bilinçaltını,
Ne bekliyordun ki, diye Boynuzlarının ve küçük sivri bir kuyruğunun
çıkmasını mı!
IV« halt ettiğini sanıyorsun? Dokunmak onun sert sınırı Çek eri» seni
salak.
KoĢmadan önce yürümesi gerek. Bilinçaltını öfMirc- ve kızınca
Medusa‟ya
benzemiĢti. Saçlan uçuĢuyordu, ellen 8- vard Munch‟ın Çıg/t/t'mdaki
gibi yüzünü
sıkıca kavramıĢtı, ûb- görmezden geldim, ama kutusuna dönmemekte
direniyordu.
0'- delirtiyorsun, bütün söylediklerini, ödünlerini bir düĢün. Yanana®5
yüzümü
buruĢturarak baktım. Ona Ģefkat gösterebilmeliydim Be* o zaman o da
karĢılığını
verirdi.
Pes ederek iç geçirdim ve Christian‟ın diĢ fırçasını aldım. B&& çaltım
elbette
haklıydı. Ona acele ettiriyordum. Hazır değildi ^ de öyle. Tuhaf
anlaĢmamızın
tahterevallisinde, sallanan veb-' yana bir bu yana yatan iki farkh ucunda
dengedeydik. Ġkiminv ortaya biraz yaklaĢmamız gerekiyordu. Bunu
yapmaya
çabal^1”
m
fljmiaten binilin düĢmeyeceğini umuyordum. Hor Ģey o kadar hızlıydı
ki. Belki biraz
mesafeye ihtiyacım vardı. Gcorgia hor zamankinden çekici
görünüyordu. DiĢlerimi
fırçalamaya baĢlarken, kapıp tıklattı.
Ağız dolusu diĢ macunun arasından. ■„Gel." diye seslendim.
Christian kalçalarından düĢecek gibi duruĢuyla, vücudumdaki bütün
hücrelerin
ayaklanıp dikkat kesilmesine neden olan pija- malanyla kapı eĢiğinde
duruyordu.
Göğsü çıplaktı, susuzluktan deliye dönmüĢüm, o ise berrak, serin dağ
kaynak
suvuvmuĢ gibi onu içtim. Bana duygusuz bir ifadeyle baktı, sonra
gülerek yanıma
geldi. Gözlerimiz, gri ve mavi, aynada buluĢtu. DiĢ fırçasıyla iĢimi
bilirdim,
bakıĢlanmı bakıĢlanndan bir an ayırmadan durulayıp ona rardim. Fırçayı
tek kelime
etmeden aldı ve ağzına götürdü. Ona sınttım ve gözleri bir anda keyifle
parlamaya
baĢladı.
"DiĢ fırçamı gönlünce ödünç alabilirsin.“ Sesi alaycıydı.
“TeĢekkür ederim, Efendim." Tatlı tatlı gülümsedim ve banyodan çıkıp
yatağa
yürüdüm.
Birkaç dakika sonra o da geldi.
Huysuzca. “Biliyor musun, bu gecenin böyle sonuçlanacağını
düĢünmemiĢtim,"
diye mırıldandı.
"Sana bana dokunamayacağını söylediğimi düĢünsene."
"Anastasia, sana söyledim. Elli ton. Hayata zorlu bir baĢlan- PÇ yaptım,
o
saçmalıkların kafana dolmasını istemezsin. Neden isteyesin ki?
"Çünkü seni daha iyi tanımak istiyorum.”
"Beni yeterince iyi tanıyorsun.”
"Bunu nasıl söyleyebiliyorsun? Dizlerimin üstünde doğrulup yüzümü
ona çevirdim.
Gözlerini devirdi, bunalmıĢtı.
"Gözlerini deviriyorsun. Bunu son yaptığımda, kendimi dizle- rinde
buldum.”
“Ah, seni tekrar dizlerime yatırmak isterim."
Bir anda ilham geldi.
406
“Anlatırsan yatırırsın."
“N eT
“Beni duydun."
“Benimle pazarlık mı ediyorsun?” Sesinde hayret verici bir inanmazlık
vardı.
BaĢımı salladım. Evet... Yolu buydu.
“Pazarlık yapıyorum."
“ĠĢler böyle sürümüyor. Anastasia."
'Tamam. Anlat, ben de gözlerimi deviresim."
Güldü ve umursamaz Christiaıı‟ı görür gibi oldum. Uzunca t? süredir
görmüyordum. CiddileĢti.
“Bilgi almaya her zaman ne kadar hevesli ve isteklisin.' BKS Ģüpheyle
baktı.
Sonra, zarif hareketlerle yataktan kalktı. "Gitoe." dedi ve odadan çıktı.
Bir ürpertiyle sarsılarak kendime sarıldım. Ne yapıyordu? Yoka kötü bir
planı mı
vardı, ihanet olsun. Ya elinde bir bastonla ya dı tuhaf bir teçhizatla
dönerse? lanet
olsun, o zaman ne yapacaktık Döndüğünde elinde küçük bir Ģey vardı.
Ne
olduğunu göremiycf ve meraktan ölüyordum.
“Yarınki ilk mülakatın kaçta?*‟ diye sordu.
-Ġki."
Muzip bir gülümseme ağır ağır bütün >öizünü kapladı.
“Ġyi.” Ve gözlerimin önünde birden değiĢti. Daha sert svdi kafalı bir
ifadeye
bürünmüĢtü. Ve seksi. Bu Hâkim Christiandı
“Yataktan kalk. ġurada ayakta dur." Yatağın yanım «atfediyordu. Son
hızla
kalkıp yere indim. Bana büyük bir dikkat« gözlerinde vaat parıltısıyla
bakıyordu.
„„Bana güveniyor musua diye sordu.
BaĢımı evet der gibi salladım. Elini açtı. Asoıcunda birbirine k*'- siyah
bir iplikle
bağlı, parlak gümüĢ rengi iki küçük top duroy«&
“Bunlar yeni," dedi sevecen bir sesle.
Ona soran gözlerle baktım.
ÇPĠMN LLLI »UNU
407
"Bunları içine yerleĢtireceğim ve sonra, ceza için değil, hem >enın hem
benim
zevkim için. sana Ģaplak atacağım.” Durup gözlerimin fal taĢı gibi
açılıĢını izledi.
“/çime mi?" Nefesim kesilirken, karnımın derinliklerindeki kaslar
gerildi. Ġçimdeki
tanrıça dansına baĢladı.
"Sonra düzüĢeceğiz ve eğer hâlâ uyanık olursan seni, beni Ģekillendiren
yıllar
hakkında bilgilendireceğim. AnlaĢtık mıT
imimi istiyordu! Nefessiz, baĢımı salladım. Nutkum tutulmuĢtu.
“Aferin kızıma. Ağzını aç.”
Ağzımı mı?
“Daha fazla."
Usulca, toplan ağzıma yerleĢtirdi.
Soğuk, pürüzsüz ĢaĢırtıcı derecede ağır ve metallik bir tattaydılar. Dilim
bu yabancı
nesneleri keĢfederken, kuru ağzım tükürükle doldu. Christian'ın gözleri
gözlerimi
terk etmiyordu. Lanet olsun, bu iĢ beni tahrik ediyordu. Kıvrandım.
“Kıpırdama, Anastasia." diye uyardı.
“Dur.** Toplan ağzımdan çıkardı. YaklaĢtı, yorganı çekip yatağın
kenanna oturdu.
“Buraya gel."
KarĢısında durdum.
"ġimdi arkanı dön. eğil ve ayak bileklerini tut."
Ona göllerimi kıpıĢtırarak baktım. Ġfadesi kararlıydı.
Sesinde üzeri örtülü bir imayla, „Tereddüt etme." diye azarladı
toplan ağzına attı.
Siktir, bu diĢ fırçasından bile daha seksiydi. Emirlerine der- tal itaat
ettim. Tannm,
bileklerime değebilir miydim? Kolaylıkla degebildiğimi gördüm. TiĢört
sırtımdan
yukan kayıp popomu açığa fttanuĢtı. Tannya Ģükür ki külotum
üzerimdeydi, ama
uzun süre 0Tada kalacağından Ģüpheliydim.
Ellerini usulca popoma yerleĢtirdi ve bütün avucuyla, çok yu- ®uĢak bir
hareketle
okĢadı. Açık gözlerimle, bacaklarımın arasından
onun bacakları dıĢında bir Ģey göremiyordum. Külotumu yanı ı^j dınp
parmaklarını
cinsel organımın üstünden geçirirken gözleriz* sımsıkı yumdum.
Bedenim, baĢ
döndürücü, vahĢi bir beklenti^ tahrik karıĢımıyla kendini hazırladı. Tek
parmağını
içime ka>^ ve enfes bir yavaĢlıkla döndürdü. Ah. harika bir histi. inledin
Kefesi duraksadı ve hareketi tekrarlarken, iç geçirdiğini duydun
Parmaklarını
geri çekti ve onları çok yavaĢça içime itti. Ġki eri», topu, sırayla, tek tek.
Ah.
Tanrını. Ağızlarımızın ortak çalıĢsa; sonucu tanı vücut ılımdaydılar.
Tuhaf bir hisli.
Ġçime tamaat; girdiklerinde onlan gerçekten hissedemez oldum, ama
orada olduklarını biliyordum.
Külotumu düzeltti ve Öne eğildi ve dudaklarıyla popoma y. muĢacık bir
öpücük
kondurdu.
“Ayağa kalk." diye emretti ve :itrek hareketlerle ayaklan^ üstünde
doğruldum.
Ah. ġimdi onlan hissedebiliyordum... bir anlamda. l)eng«ı sağlarken,
kalçalanmdan tutup destek verdi.
“Ġyi misinT derken sesi sertti.
“Evet.**
“Dön." Ona doğru döndüm.
Tcplar aĢağı çekildi ve istem dıĢı etraflarında kasıldım.
"Nasıl bir his?" diye sordu.
"DeğiĢik."
“DeğiĢik iyi mi. değiĢik kötü müT
Kızararak. "DeğiĢik iyi.” diye itiraf ettim.
1yi." Gözlerinde bir keyif ıĢıltısı vardı.
"Bir bardak su istiyorum. Gidip getirir misin, lütfen.”
Ah.
“Ve geri döndüğünde, seni dizime yatıracağım. Bunu dü5& Anastasia."
Su mu? Su istiyor, hem de Ģimdi. Neden?
Odadan çıkarken, ortalıkta dolaĢmamı neden istediği netlik b&ındı.
Yürürken,
toplar içime masaj yaparak, aĢağı sarkıyordu, çjc tuhaf bir duyguydu;
tamamen
nahoĢ olduğu söylenemezdi Kıtta. mutfak dolabından bir bardak almak
için
uzanınca nefesim halandı ve iç geçirdim. Ah. Tanrım. Bu Ģeylerin bende
kalmasını
sevebilirdim. Seks ihtiyacı duymama neden oluyorlardı.
Geri döndüğümde, Christian beni dikkatle izliyordu.
Bardağı elimden alırken, „TeĢekkürler,” dedi.
YavaĢça bir yudum aldı ve bardağı komodinin üstüne bıraktı. Onda
benim gibi
hazır bekleyen folyo bir paket vardı. Ve bunu beklentiyi artırmak için
yaptığını
hiliyordum. Nabzım hızlanmıĢtı. Parlak gri gözlerini benimkilere
çevirdi.
"Gel. Yanımda dur. Geçen seferki gibi.”
Yanına sokulurken kalbim damarlarımda çağlıyordu ve bu tâa...
heyecanlanmıĢtım. Ve tahrik olmuĢ.
“Sor." dedi yavaĢça.
KaĢlarımı çattım. Ne soracaktım?
Biraz daha sert bir sesle. “Sor,” dedi.
Ne? Suyun nasıldı mı? Ne istiyor ki?
"Sor, Anastasia, bir daha söylemeyeceğim." Ve sözcüklerinde
öjiesinebir tehdit
gizliydi ki, birden kafama dank etti. Ondan beni japlaklamasmı istememi
istiyordu.
Lanet olsun. Beklenti dolu gözlerle bana bakarken, bakıĢları P'tikçe
soğuyordu.
Lanet olsun.
“Bana Ģaplak atın, lütfen... Efendim,” diye fısıldadım.
Gözlerini kısa bir an kapatıp sözlerimin tadını çıkardı. Elini «attı, sol
elimi
yakaladı ve beni dizlerinin üstüne çekti. Hemen ^üm, kucağından
kayarken beni
tutup düzeltti. Eli popomu oklarken yüreğim ağzımdaydı. Kucağında,
bedenim
yatağa, yanma '^frnacak Ģekilde açılanmıĢtım. Bu defa bacağını
bacağımın üstüne
a*®adı, ama saçlarımı yüzümden çekip kulağımın arkasına kıs- ĠĢi
bitince,
saçlarımı ensemde kavrayıp beni olduğum yere „bitlemek için sıkıca
tuttu. YavaĢça
çekince, baĢım arkaya kaydı.
"Seni tokatlarken yüzünü görmek istiyorum. Anastasia.*^.
mırıldanırken.
popomu usul usul sıvazlıyordu.
Elini popomun iki yanağından aĢağı kaydırıp cinsel orga^ bastırdı ve
yarattığı
his... Ġnledim. Ah. bu muhteĢem bir hki
"Bu zevk için. Anastasia. hem senin, hem benim zevkiniziç^' diye
fısıldadı.
Elini kaldırdı ve yankılanan bir tokatla bacaklarımın. p<p> mun ve
cinsel
organımın kesiĢtiği noktaya indirdi. Toplar ileri doğru itildiler ve bir
duygu
çıkmazında kayboldum. Popooiu. yanma hissi, topların içimi dolduruĢu
ve l>eni
aĢağıya bastımı-. Becerilerim bu yabancı duygulan sindirmeye
çalıĢırken. \ma
buruĢturdum. Zihnimde bir yerde, Ģaplağının geçen seferki bdi: sert
olmadığını
fark ettim. Avucunu tenimin ve iç çamaĢınmınty tünde gezdirerek,
popomu bir kez
daha okĢadı.
Külotumu neden çıkarmamıĢtı acaba? Ve sonra avuaı h' boldu ve tekrar
indi.
His yayılırken inledim. Bir dongu baĢlatan Soldan sağa ve sonra aĢağı.
AĢağıya
deıık gelenler en iyilen;.- Ġçimde her Ģey. ileri doğru hareket ediyordu
sanki. Ve
ĢaplakUrr arasında beni okĢuyor, yoğuruyordu. Böylece bedenime dıĢtan
masaj
yapılmıĢ gibi oluyordu. Bu çok uvancı. erotik bir be ve benim Ģartlanma
uygun
olduğu için, acıya aldırmıyordu» 0 da acı verici değildi, tamam acı vardı
ama
katlanılmaz depHi Ģekilde baĢ edilebilirdi ve evet, haz vericiydi.
Ġnledim. Evet.k •
yapabilirdim.
Külotumu yavaĢça bacaklanmdan aĢağı kaydırmak için durtte^
Bacaklannın
üstünde kıvrandım. Amacım darbelerinden değildi, ama daha fazlasını
istiyordum,
boĢalmak ya da teroO* Duyarlılık kazanmıĢ tenime dokunuĢu Ģehvetli
bir
kannea1.**'- etkisi yaratıyordu. BaĢ döndürücüydü ve iĢte, yeniden
ba$l»> v ‟r
Birkaç yumuĢak tokat ve sonra içimde biriken o his. soldan s* ve
aĢağıya. Ah o
aĢağılar. Ġnledim.
“Uslu kız Anastasia,** diye inlerken, nefesi kesik ke$№1
411
Beni iki koz daha tokatladı ve sonra lopların bağlı olduğu küçük ipi
çekip içimden
bir anda çıkardı. Neredeyse orgazma ulaĢıyordum: bu o kadar aykırı bir
duyguydu
ki. Hızlı hareketlerle, beni çevirdi, folyonun yırtılmasını görmekten çok
duydum ve
ardından, C'hristian vamnıa uzandı. Ellerimi tuttu, baĢımın üstüne
kaldırdı ve
özerime. *ime abandı. YavaĢça kayarken az önce gümüĢ kürelerin
durduğu wri bu
kez kendisi doldurdu. Yüksek sesle inledim.
Beni hissederek, tadımı çıkararak, ağır, Ģehvetli bir tempoyla sikaya öne
hareket
ederken. “Ah. bebeğim." diye fısıldadı.
Hiç bu kadar nazik olmamıĢtı ve uçurumun kenarından düĢmem, enfes,
vahĢi ve
tüketici bir orgazma döne döne yuvarlanmam çok zaman almadı.
Organının
etrafında kasılmam, boĢalmasını tutuĢ* turdu ve çaresiz bir hayretle
adımı
haykırarak son bir kez içime kayıp taĢ kesildi.
“Ana!"
Üzerimde sessiz ve soluk soluğa yatarken, elleri baĢımın üstündeki
ellerime
dolanmıĢtı. Nihayet geri çekilip bana baktı.
“Çok keyif aldım,” diye fısıldadı ve beni tatlı bir öpücükle öptü.
Daha fazla tatlı öpüĢle oyalanmadan kalktı, yorganı üzerime (ekip
banyoda gözden
kayboldu. Geri geldiğinde yanında bir ĢiĢe kyazlosyon vardı. Yatağa
yanıma
oturdu.
Dön,*‟ diye emretti ve istemeyerek yüzüstü döndüm.
Dürüst olmak gerekirse bütün bu Ģamataya gerek yoktu. Çok tykum
vardı.
Onaylarcasına. “Poponun rengi muhteĢem." dedi ve serinletici ksyonla
pembe
popoma masaj yapmaya baĢladı.
"Ağzındaki baklayı çıkar, Grey.‟* Esnedim.
"Bayan Steele. Anı mahvetmeyi iyi biliyorsunuz."
"Bir anlaĢma yaptık.”
"Kendini nasıl hissediyorsun?”
"Kısa devre yapmıĢ gibi."
Ġç geçirerek yanıma, örtünün altına kaydı ve beni kollajrv- arasına çekti.
Acıyan
popoma dokunnıamaya özen göstererek. kaĢık pozisyonu aldık.
Kulağımın yanına
minik bir öpücük kendin?.
"Beni bu dünyaya getiren kadın uyuĢturucu bağımlısı b i/ taktı.
Anastasia.
Haydi, uyu." land olsun... Ne demek buî "Kaltaktır -Öldü.'
"Ne kadar oldu?”
Ġç geçirdi.
“Ben dört yaĢındayken öldü. Onu gerçekten hatırlamıyor^ Carrick bazı
detayları
anlattı. Sadece belli Ģeyleri hatırlıyor.: Lütfen uyu.”
“Ġyi geceler. Christian.”
Ve sersem, bitkin bir uykuya dalınca, rüyamda karanlık, c kütücü ve
sefil bir
yerde, gri gözlü bir oğlan çocuğu gördücı
“Ġyi geceler. Ana."
BÖLÜM YĠRMĠ BĠR
Her yer aydınlıktı. Parlak, sıcak ve delici bir ıĢık vardı... IĢığı birkaç
kıymetli dakika
daha uzağımda tutmak için çaba harcadım. Saklanmak istiyordum.
Sadece birkaç
dakika daha. Ama parlaklık fazla güçluydü ve nihayet, uyanıklığa teslim
oldum.
Beni suhteĢem bir Seattle sabahı selamladı: boydan boya camlardan rçri
dolan
güneĢ, fazla aydınlık ve parlaktı. Dün gece storlan neden iodimıemiĢtik?
Christian
Grey yoktu ve Christian Grey‟in geniĢ yatağındaydım.
Bir süre arkama yaslanıp pencereden Seattlem heybetli man* arasını
seyrettim.
Bulutlarda hayat kesinlikle gerçek dıĢı gibiydi, ihmal, açlık ve
uyuĢturucu bağımlısı
annelerden çok uzak bir ha* Eyerden çok yüksekte, havada süzülen,
hayatın
gerçeklerinden toynaklı bir Ģato... Küçük bir çocukken yaĢadıklarını
düĢünmek Kimi
ürpertiyordu. Neden burada, etrafı kıymetli sanat eserleriyle flvreli halde
tek
baĢına yaĢadığını anlayabiliyordum. Hayata baĢ- yerden olabildiğince
uzakta...
KaĢlarımı çattım, çünkü ona dokunamayacağımın izahı değildi, için
ironik yanı,
burada, bu gösteriĢli kulede ben de aynı Ģeyi f->*diyordum. Gerçekten
uzakta
süzüldüğümü. Bu hayal daire- •„*"„4, hayali erkek arkadaĢımla fantezi
seks
yapıyordum ve her ne J*kr daha fazlasını deneyeceğini söylese de acı
gerçek onun
özel •f düzenleme istediğiydi. Daha fazlasını denemek tam olarak ne
^ııja
gc>iiy0r(ju? Tahterevallide hâlâ iki ayn uçta mıyız, yoksa grimize
santim santim
yaklaĢıyor muyuz görmek için, bunu Girmem gerekiyordu.
Yataktan, kaskatı va da daha yerinde bir ifadeyle kendimi^ kullanılmıĢ
hissederek kalktım. Evet, .seks bu olsa gerekti, çalımı, onaylamayan bir
tavırla
dudaklarını büktü. Avucuka^ kontrol manyağının odada olmamasına
Ģükran
duyarak getzj^ devirirken, ondan özel antrenörü istemeyi kafaya
koydum. JV- eger
anlaĢmayı imzalarsam, içimdeki tanrıça bana çaresiz bakıyordu. Tabii ki
imzalayacaksın. Ġkisini de görmezden çelâa* kısa bir banyo ziyaretinin
ardından.
Christian‟ı aramaya çıhn
Sanat galerisinde değildi, ama zarif, orta yaĢlı bir kadın nr/a bölümünü
temizlemekle meĢguldü. Onu görünce, olduğum y«* durdum. Kısa san
saçlan. açık
mavi gözleri vardı ve sade k«R=S beyaz bir gömlek ve lacivert kalem
etek
giymiĢti. Beni prâs yüzüne geniĢ bir gülümseme yayıldı.
•„Günaydın. Bayan Steele. Kahvaltı alır mısınız0'' Ses tonu aû ama
profesyoneldi
ve ĢaĢırmıĢtım. Christian in mutfağındık h çekici sanĢın da kimdi?
Üzerimde,
Christianen tiĢörtünden teû bir Ģey yoktu. Kılıksızlığım yüzünden
utanmıĢtım.
“Korkanm siz benden avantajlı durumdasınız." Sesim cıhıç* mıĢtı;
endiĢemin
sesime yansımana mani olamamıĢtım.
“Ah. çok üzgünüm. Adım Bayan Jones, Bay Grev in asıyım.”
Ah.
“Nasılsınız?” demeyi baĢardım.
“Kahvaltı alır mıydınız, efendim?"
Efendim mi?
“Biraz çay iyi olurdu, teĢekkürler. Bay Grey‟in nered* biliyor
musunuz?"
“ÇalıĢma odasında ”
“TeĢekkürler.”
Utançtan yerine dibine geçmiĢ bir halde çalıĢma dim. Christian yanında
neden
sadece çekici sarıĢınlan çak ^ acaba? Ve nahoĢ bir düĢünce davetsizce
aklıma
süzulü'* „• eski itaatkarlan olabilir miydi? Bu korkunç fikre kafa >'°rr;
dettim. Kafamı çekingen bir tavırla kapıdan uzattım. Christian yüzü
pencereye
dönük halde telefondaydı. Üzerinde siyah bir pantolon ve beyaz gömlek
vardı.
Saçlan dııĢ sonrası ıslaktı ve dikkatim negatif düĢüncelerimden tamamen
uzaklaĢtı.
“O firmanın kâr-zarar durumu iyileĢmediği sürece ilgilenmi* \x>nım,
Ros. Ölü
ağırlık taĢıyacak değiliz. Daha fazla boĢ bahaneye ihtiyacım yok.
Marco‟ya beni
arattır; ya kazanma ya da kaybetme zamanı. Evet, Barney'ye ara yüzden
emin
olamasam da prototipin iyi göründüğünü söyle. Hayır, sadece bir Ģey
eksik... Bu
öğleden sonra onunla bir araya gelip... Aslında onunla ve ekibiyle bir
araya gelmek
istiyorum. Beyin fırtınası yapabiliriz... Tamam. Beni tekrar Andrea‟ya
aktar.”
Pencereden dıĢarı bakarak bekledi. Kendi kâinatının efendisi olarak,
gökyüzündeki
Ģatosundan aĢağıdaki küçük insanlara tepeden bakıyordu. “Andrea...”
Kafasını kaldırınca, kapıda beni gördü. Güzel yüzüne ağır, ttksi bir
gülümseme
yayıldı ve içim erirken, nutkumun tutulduğunu hissettim. Bu
gezegendeki en güzel
adam olduğuna hiç Ģüphe yoktu. AĢağıdaki küçük insanlar için de.
benim için de
fazla güzeldi, imdeki tannça, Hayır, diyerek yüzünü buruĢturdu, benim
için % de
fazla güzel değil. ġimdilik, bir anlamda benim sayılır. Bu ^fûiice
kanımın
kaynamasına neden oldu ve kendime dönük akıl ^Ģüphelerimi dağıttı.
Christian, gözlerini benimkilerden bir an bile aĢırmadan, kokmasını
sürdürüyordu.
“Bu sabahki programımı boĢalt, ama BilTin beni aramasını sağla, ikide
geleceğim. Bu öğleden sonra Marcoyla konuĢmam gerek: **32 yanm
saate
ihtiyacım olacak. Baraey ve ekibini Marco‟dan <0nra3‟a al ye bu hafta
Claude‟u her
gün görebileceğim Ģekilde plan kp- Beklemesini söyle. Ah... Hayır,
Darfur için
reklam istemiyo- ^Sam e halletmesini söyle... Hayır... Hangi
organizasyon?..
^^®ûzdeki cumartesi miydi?.. Bekle."
'Georgia‟dan ne zaman döneceksin?‟ diye sordu.
*Cuma.”
Telefon konuĢmasına dondu.
“Fazladan bir bilete daha ihtiyacım olacak, çıinku yamadın? arkadaĢım
olacak.
Evet, An dren, bir bayan dedim. Вауал Anisi*# Steele bana eĢlik
edecek... Hepsi
bu.” Telefonu kapattı. iGunavâ: Riyan Steele."
“Bay Grey." Utangaç bir tavırla gülümsedim.
Her zamanki zarâfetiyle masanın etrafını dolaĢıp karneme- kildi.
Parmaklarının
tersiyle yanağımı usulca okĢadı.
”Seni uyandırmak istemedim; o kadar huzurlu görunûjtccs ki. Ġyi
uyudun тиГ
“Çok iyi dinlendim, teĢekkürler. DuĢtan önce gelip oertü demek
istedim."
Ona. onu içime çekerek bakıyordum. Eğildi, beni yavana cçt: ve
kendimi
tutamadım. Kollanmı boynuna doladım veeUeriakiS nemli olan
saçlarının arasına
kavdı. Bedenimi onunkine bts&rmfc öpüĢüne karĢılık verdim. Onu
istiyordum.
Saldınm onu hazırüc yakalamıĢtı, ama kısa bir sektenin ardından,
gırtlağında aiçak
\e iniltiyle karĢılık verdi. Elleri saçlanmın arasına ve sırtımdan^ kayıp
çıplak
popomu avuçlarken, dili ağzımı keĢfe çıkmıĢtı Gr. çekildiğinde, göz
kapaklan yan
örtülüydü.
“Uyku sana iyi gelmiĢe benziyor." diye mırıldandı. "Gidip düfje almam
öneriyorum, yoksa seni hemen Ģu anda masamın mi yatırmalıyımr
Arzu, yolundaki her Ģeyi uyandırarak sistemimde adresi misali son hızla
dolaĢırken, kayıtsızca, “Masayı seçiyorum,"
Bana saniyenin binde biri kadar bir süre ĢaĢkınlıkla baktı "Bu iĢten
gerçekten
keyif alıyorsunuz, değil mi. Bayan Doyurulması güç birine
dönüĢüyorsunuz.‟* diye
mınldandı “Ben sadece Ģenlen keyif alıyorum.” diye fısıldadım.
Elleri çıplak sırtımı yoğururken gözleri irileĢip koĢuldu “Aynen öyle,
sadece ben."
diye inledi ve birden tek bir ketle, masasının üstündeki bütün plan ve
kâğıtlan
yerlere
GJUNIFi tuı ıwu
*17
:tü. beni kucaklayıp, baĢım neredeyse kenardan sarkacak Ģekilde,
masanın dar
enine yatırdı.
“Ġstediğini alacaksın, bebek,” diye mırıldanarak arka cebinden bir folyo
çıkarıp
fermuarını indirdi. Ah, Boy Ġzci Çocuk. Kondomu uyanmıĢ organından
aĢağı
kaydınrken bana bakıyordu. Yüzünde pervasız bir gülümsemeyle, "Hazır
olduğunu
umanm." diye soludu. Ve bir an sonra, bileklerimi iki yana bastırarak,
kendini içime
itti w beni tamamen doldurdu.
Ġnledim... Ah. evet.
Büyük bir hayranlıkla, “Tann aĢkına. Ana. 0 kadar hazırsın ki." diye
fısıldadı.
Bacaklarımı beline dolayarak ona elimden gelen tek Ģekilde sanldım. O
ayakta
duruyor, gri gözleri tutku ve sahiplenme duygusuyla parlayarak bana
bakıyordu.
Bu seviĢmek değil düzüĢmekti ve buna bayılıyordum. Ġnledim. Öylesine
Ģehvetliydi
ve beni öylesine azdırıyordu ki. ġehvetiyle benimkini dindirirken, bana
sahip
oluĢunu kutluyordum. Ġçimde olmanın keyfini çıkararak, tadıma vararak,
kolayca
hareket ediyordu. Nefesi hızlanırken, dudaklan hafifçe aralanmıĢtı.
Kalçalarını bir o
yana bir yana büktü; enfes bir duyguydu.
Ġçimde gittikçe artan birikimi, o leziz, ağır ve merdiven tırmanır- casına
birikimi
hissederek gözlerimi yumdum. Beni havadaki Ģatoda >ükseğe, daha
yükseğe
itiyordu. Ah, evet... darbeleri kademeli olarak hızlanıyordu. Yüksek
sesle inledim.
Sanki sadece duyudan... sadece ondan ibarettim. Kendini içime her
bastırıĢmın.
beni dolduran her itiĢinin tadını çıkarıyordum. Ve gittikçe hızlandı...
sertleĢti...
bütün '■ucudum ritmiyle hareket ediyordu ve bacaklarımın kasıldığını,
kimin
titreyip hızlandığını hissettim.
Sıkılı diĢlerinin arasından. "Haydi bebeğim, benim için bırak kendini..."
diye
mırıldandı vo sesindeki ateĢli ihtiyaç beni uçurumun Ayısından
yuvarladı.
GüneĢe değip yanarken, sözsüz, tutkulu bir yalvarıĢla haykırarak lafına
yığıldım,
yeryüzünde nefes kesen, parlak bir zirveye geri
418
düktüm. Ġçime bir kez daha çarptı ve orgazma ulaĢırken, bilekkr^
çekerek
zarafetle ve sözsüz, üzerime yığıl iverdi.
Kav canına... Bu. beklenmedik bir Ģeydi. Ağır ağır dunyj.j döndüm.
Burnunu boynuma gömerek. “Bana ne yapıyorsun böyle? soludu. "Beni
tamamen büyütüyorsun. Sen güçlü bir sihir yayıyusa'
Bileklerimi bırakınca, yüksekten yere inerken, parmaklar.- saçlarının
arasından
geçirdim. Etrafını saran bacaklarımı sıJct:“Büyülenen benim." diye fısıldadım.
Bana baktı. Ġfadesi dalgın, hatta telaĢlıydı. Ellerini yüzüĢü; iki yanına
yerleĢtirerek baĢımı sabitledi.
Kelimelerin üstüne basa basa, “Sen. Benimsin," dedi. "AnLy: musunT
O kadar samimi ve ateĢliydi ki... Bir inancın peĢinedüjsis bir mürit gibi.
Yakarısının gücü o kadar beklenmedik ve o biı: yatıĢtırıcıydı ki, neden
böyle
hissettiğini merak ettim. CoĢkuRPJ raydan çıkarak, “Evet, Ģeninim."
dedim.
“Georgia‟ya gitmen gerektiğinden emin misin?"
BaĢımı evet der gibi salladım. Ve o kısacık anda yüz ifadesi değiĢmesini
ve
kepenklerin inmesini izledim. Aniden geri çekı^ yüzümü buruĢturmama
neden
oldu.
Özerime eğilerek, “Sızlıyor mu?" diye sordu.
„„Biraz," diye itiraf ettim.
“Sızlayan halini seviyorum.” Gözleri bulutlandı. "Sana az«** nerede
olduğumu
hatırlatıyordun Sadece benim olduğunu.
Çenemi tuttu ve beni sertçe öptükten sonra ayağa kalkıp k** mama
yardım
etmek için elini uzattı. Yanımdaki kondom baktım.
“Her zaman hazırlıklı,” dedim.
Fermuarım kapatırken bana anlamamıĢ gibi baktı Bo? havaya tuttum.
“Bir adamın umudu ve hayalleri bitme*/. Anastasia. Ve bazen hayalleri
gerçek
olur.”
Sesi bir tuhaf çıkıyor, gözleri yanıyordu. Anlamıyordum. BirleĢme
sonrası ıĢıltım
hızla kayboluyordu. Derdi neydi ki?
Havayı dağıtmak için mizahı deneyerek, kuru bir sesle. “Demek
masanın üstünde
yapmak bir hayaldi,” dedim.
Gözlerine ulaĢmayan gizemli bir gülümseme takındı ve o anda bunun
masasında
ilk seks yapıĢı olmadığını hemen anladım. HoĢ bir düĢünce değildi.
BirleĢme
sonrası ıĢıltını hızla yok olurken, rahatsız bir tavırla kıpırdandım.
“Gidip bir duĢ alsam iyi olacak.” Ayağa kalkıp yanından geçtim.
KaĢlarını çattı ve elini saçlanna götürdü.
“Yapmam gereken birkaç konuĢma daha var. DuĢtan çıktığın zaman,
kahvaltıda
sana katılırım. Sanırım Bayan Jones dünkü kıyafetlerini temizledi.
Dolaptalar.”
AV? Bunu hangi ara yapmıĢtı ki? Tanrım, bizi duyabiliyor muydu
acaba? Kızardım.
"TeĢekkürler.” diye mırıldandım.
Otomatik olarak. “Rica ederim.” dedi, ama sesinde bir sertlik vardı.
Sana beni becerdiğin için teĢekkür etmedim. Her ne kadar gerçekten...
“Ne?" diye sorunca, kaĢlarımı çattığımı fark ettim.
YumuĢak bir sesle, “Sorun ne?” diye sordum.
“Ne demek istiyorsun?”
"ġey... her zamankinden biraz tuhafsın."
"Beni tuhaf mı buluyorsun?” Gülümsemesini bastırmaya çalıĢtı.
"Bazen.”
Beni Ģüpheci bakıĢlara süzdü. “Her zamanki gibi beni ĢaĢırt- Bayan
Steele.”
“Nasıl ĢaĢırttım?'*
“Beklenmedik bir ikramdı diyelim."
BaĢımı onun sık sık yaptığı gibi yana eğdim ve ona kendiф. dikleriyle
cevap
verilim: "Amacımız zevk vermek. Bay Grev.'
"Ve gerçekten veriyorsun." dedi, ama huzursuz gÖninû)xrd; “Du$
alacağını
sanıyordum."
Ah. beni kovuyordu.
“Evet... Ģey. birazdan görüĢürüz." Tamamen afallamıĢ haife hızlı
hareketlerle
ofisinden çıktım.
Kafası karıĢmıĢ gibi görünüyordu. Neden? YaĢananın, fiziksel tecrübe
olarak çok
tatminkâr olduğunu söylemek zorundaydım A*.- cak duygusal
anlamda... tepkisi
beni sarsmıĢtı ve duygusalap&s zenginleĢtiriciliği. pamuk Ģekerin
besleyiciliğiyle
yarıĢırdı.
Bayan Jones hâlâ mutfaktaydı. “Çayınızı Ģimdi mi alırca Bayan Steele.‟‟
“Önce duĢ alacağım, teĢekkürler.” diye mırıldandım ve a* alev yanan
suratımı
odadan hızla uzaklaĢtırdım.
DuĢta Christiana ne olduğunu çözmeye çalıĢtım. Tanıdığa e karmaĢık
insandı ve
sürekli değiĢen ruh halini anlayamıyor^ ÇalıĢma odasına girdiğimde iyi
görünüyordu. Seks yapmıĢtık tı sonra... artık iyi değildi. Hayır,
anlamıyordum.
Bilinçaltımabaktr Elleri arkasında. ıslık çalıyor ve benden baĢka her yere
bakıyor«:
Hiçbir fikri yoktu ve içimdeki tannça hâlâ birleĢme sonrası ıĢıfesrs
kalıntılanmn
tadım çıkarıyordu. Hayır, hiçbirimizin bir fikri jrcte
Saçlarımı havluyla kurutup Christian‟ın tarağıyla taradım * tepede topuz
yaptım.
Kate‟in mürdüm eriği rengi elbisesi temiri*? ütülenmiĢ halde, sutyen ve
külotumun
yanında, dolapta asılı diyordu. Bayan Jones bir harikaydı. Kate‟in
ayakkabılarını
ıjip** geçirip elbiseyi düzelttim, derin bir nefes aldım ve tekrar bej*
salona
yöneldim.
Christian ortalıkta yoktu ve Bayan Jones. erzak dolabının riğini kontrol
etmekle
meĢguldü.
"ġimdi çay alır mısınız. Bayan Steele?" diye sordu.
"Lütfen.'*Gülümsedim. Artık giyinik olduğum için, kendisi- nebze daha
özgüvenli hissediyordum.
421
“Yiyecek bir Ģey ister misiniz?"
“Hayır, teĢekkürler.”
Christian dik dik bakarak. “Elbette bir Ģeyler yiyeceksin,'" diye çıkıĢlı.
“Krep,
jambon ve yumurta seviyor. Bayan Jones.”
“Evet, Bay Grey. Siz ne isterdiniz, efendim?'
“Omlet lütfen ve biraz da meyve." Gözlerini benden abramıyordu;
ifadesini çözmek
güçtü. Bar taburelerinden birini iĢaret ederek. •Otur” diye emretti.
Ġtaat ettim. Bayan Jones kahvaltı hazırlığına giriĢirken. Christian da
yanıma oturdu.
Tanrım, konuĢmalarımızı bir baĢkasının dinlemesi sinir bozucuydu.
“Uçak biletini aldın mı?‟
"Hayır, eve dönünce alacağım. Ġnternetten.*'
Çenesini sıvazlayarak dirseğine yaslandı.
"Bilet için paran var mı?"
Ah, hayır.
Küçük bir çocukla konuĢuyormuĢum gibi yapay bir sabırla, „Evet,"
dedim.
EleĢtiren bir ifadeyle kaĢını kaldırdı. Lanet olsun.
Hızla, "Evet, var, teĢekkürler,” diye düzelttim.
"Bir jetim var. Üç günlük programı açık, emrinde."
Ona ağzım açık bakıyordum. Elbette bir jeti vardı ve vücudumun doğal
olarak ona
gözlerini devirme eğilimine karĢı koymakta güçlük çekiyordum. Gülmek
istedim.
Ama gülemedim. Ruh halini Emiyordum.
"ġirketinin hava filosunu ciddi Ģekilde kötüye kullandık zaten. Bunu
tekrar etmek
istemem."
"ġirket de benim, jet de." Neredeyse incinmiĢ gibiydi. Ah. oğ- kfllâr ve
oyuncakları!
Teklifin için teĢekkürler. Ama ticari bir uçuĢla gitmeyi tercih «Ġtrim."
Daha fazla tartılmak isler gibi bakıyordu, ama kararım tâ» Ummamaktan
yana
verdi.
"Nasıl iğlersen.“ iç gelirdi. “Mülakatın için çok hazırlık jtp^. gerekecek
miT
"Hayır:
Ġyi. Hangi yayınevine gittiğini bana söylememekte kararlı
"Evet.”
Dudaklan istemsiz bir gülümsemeyle büküldü. “Ben imkâ&n olan bir
erkeğim.
Bayan Steele."
"Bunun fazlasıyla farkındayım. Bay Grev. Cep telefonunu izini mi
süreceksiniz?*
Masum bir sesle sormuĢtum.
"Aslında bu öğleden sonra hayli yoğun olacağım, bu jrâfe bu iĢi
baĢkasına
yaptırmam gerekecek.” Pis pis sırıttı.
ġaka mı yapıyor?
"Binlerini bu iĢe ayırabiliyorsanız, gereğinden fazla elemar-:- var
demektir."
Ġnsan kaynaklannın baĢındaki kiĢiye bir e-posta gönderip ktt sayımı
yapmasını
sağlanm." Dudaklan gülümsemesini saklısı çabasıyla büküldü.
Ah, Tanrıya Ģükür. Espri anlayıĢı geri gelmiĢti.
Bayan Jones kahvaltı semsini yaptı ve birkaç dakika, kocamadan
yemeğimizi yedik.
Kadın tavaları becerikli hareketi kaldırdıktan sonra, oturma alanından
aynldı.
Christiana baktır.
“Ne var, AnastasiaT*
“Biliyor musun, sana dokunulmasından neden hoĢlanmadı bana hâlâ
söylemedin.”
Benzi attı: tepkisi sorduğum için kendimi suçlu hissrtn*- neden olmuĢtu.
“Sana hiç kimseye anlatmadığım kadar çok Ģey anlattım ‟ duygusuz
gözlerle
bakarken, sesi alçaktı.
Ve içini kimseye açmadığını anlamıĢtım. Hiç yakın ark*^' yok muydu?
Belki de
Bayan Robinson‟a söylemiĢti. Sormak
Çlunu' tu*.*
juna soramadım. Üzerine gidip kurcalayamazdım. Bunu farkcdince.
baĢımı
salladım, Christian gerçekten bir adaydı.
'Burada yokken, anlaĢmamızı düĢünecek misin?"
"Evet."
"Beni özleyecek misin?"
Sorusuna ĢaĢırarak gözlerimi ona diktim.
Dürüstçe, “Evet." dedim.
Bu kadar kısa sürede, nasıl olup da benim için bu kadar an- bmlı
olabilmiĢti.
Ġçime iĢlemiĢti âdeta... Kelimenin tam anlamıyla. Gülümseyince gözleri
aydınlandı.
"Seni özleyeceğim. Tahmin ettiğinden daha çok." diye soludu.
Sözleri yüreğimi ısıtmıĢtı. Gerçekten çaba harcıyordu. Usulca yanağımı
okĢadı
ve eğilip beni öptü.
AkĢamüstü, lobide oturmuĢ, gerilimden yerimde duramayarak Seattle
Bağımsız
Yayıncılıksan Bay J. Hyde‟ı bekliyordum. Bugünkü ikinci ve beni daha
çok
endiĢelendiren mülakatımdı. Ġlki iyi gitmiĢti, ama Amerika BirleĢik
Devletlerinin
dört bir yanında ofisleri olan daha büyük bir holding içindi ve oradaki
çok sayıdaki
yan iĢleri asistanından biri olacaktım. Böylesi bir kurumsal makinede
çabucak
çiğnenip tükürülebileceğimi hayal edebiliyordum. Olmak istediğim Yer
SB Yy di.
Küçük, gelenekselin dıĢına çıkan, yerel yazarları destekleyen bir
yaymeviydi ve
ilginç, değiĢken bir müĢteri portföyüne sahipti.
Etrafımda çok fazla mobilya yoktu, ama bunun sadelikten ziyade bir
tasarım
tercihi olduğunu düĢündün. Christianen oyun °dasmdakinden çok da
farklı
olmayan, deriden yapılma, koyu yeĢil renkli, Chesterfield tarzı iki
kanepeden
birinde oturuyordum. De- nyi hayranlıkla okĢarken. Christianen o
kanepede neler
yaptığını merak ettim. Olasılıkları düĢünürken aklım bir anda dağıldı.
Ah. hayır, Ģu
anda bu konuya girmemeliydim. Ġçe dönük ve uygunsuz
düĢüncelerim karĢısında kızardım. Resepsiyon görevlisi, buyult r_ muĢ
küpeleri ve
uzun, düzleĢtirilmiĢ saçtan olan Afrikalı-Amenki. bir kadındı. Bohem bir
havası
vardı: sıcak bir diyalog kurabıleoğ; (anda birine benziyordu. Bıı,
rahatlatıcı bir
düĢünceydi. Birkaç i-;. kikada bir bilgisayarından kafasını kaldırıp bana
bakıyor ve
gu.; verici bir gülümseme gönderiyordu. Gülümsemesine çekingen fo
karĢılık
verdim.
Biletimi ayırtmıĢtım ve ziyaretim, annemin havalara uçmasa neden
olmuĢtu.
EĢyalarımı toplamıĢtım ve Kate beni havaalanıa götürmen kabul etmiĢti.
Christian
BlackBerry'mi de yanıma alime emretmiĢti ve aĢınya kaçan patronvari
tavrını
hatırlayıp gozfcn:. devirdim, ama öyle biri olduğunu artık anlamıĢtım.
Ben de dü:
her Ģeyin üstünde kontrol sahibi olmayı seviyordu. Diğer yandı:,
beklenmedik
anlarda insanı eritecek kadar hoĢ ve uyumlu da cü biliyordu. ġefkatli,
keyifli, hatta
tatlı. Ve öyle olduğu zamanla: o kadar nadir ve beklenmedikti ki.
AĢağıya,
garajdaki arabama kadir bana eĢlik etmekte ısrar etmiĢti. Tannm, sadece
birkaç
günlüğü* gidiyordum ve haftalar boyu olmayacakmıĢım gibi
dnvranıyorc. Beni hep
ĢaĢırtıyordu.
“Ana Steele?' Resepsiyon bankosunun yanında duran. Ön-RatbA*dönemden
çıkma uzun, siyah saçlan olan kadının sesiyle, datif" düĢüncelerimden
uyandım.
Resepsiyonistle aynı bohem ve dırr.' havaya sahipti. Otuzlarınm sonunda
ya da
kırkların baĢında oiıh lirdi. YaĢı daha ileri olan kadınlarda, tam olarak
kestirmesi
güçtSarsak hareketlerle ayağa kalkarken. “Evet." diye yanıtladın
Bana nazik bir gülümseme gönderirken, kahverengi serinim bakıĢlan
beni
süzüyordu. Kate'in elbiselerinden birini -beyaı te bluz üzerine, siyah bir
jile- ve
siyah, topuklu ayakkabılanmı ç?' miĢtim. Bana göre, tam mülakatlıktı.
Saçlanm sıkı
bir toputla *» bitlenmiĢti ve buklelerim her zamankinin aksine uslu
duniyN'1' Bana
elini uzattı.
"Merhaba. Ana. adım Elızabeth Morgan. Burada. SBYde. I#* 15
Kaynaklan‟nın
baĢındayım.”
“Nasılsınız?"‟ Elini sıktım. IK yöneticini olmak için fazla rahat
görünüyordu.
"Lütfen beni takip edin.”
Resepsiyon alanının arkasındaki çift kanatlı kapılardan, parlak renklerle
dekore
edilmiĢ, geniĢ bir açık ofise, oradan da küçük bir toplantı odasına
yürüdük. Açık
yeĢil duvarlara kitap kapaklan- nın fotoğrafları dizilmiĢti. Akçaağaç
toplantı
masasının baĢında, kızıl saçlarını atkuyruğu yapmıĢ genç bir adam
oturuyordu. Her
iki kulağında da küçük gümüĢ küpeler ıĢıldıyordu. Kravatsız, açık mavi
bir gömlek
giymiĢti ve bana okunması güç bir çift koyu mavi gözle bakıyordu.
"Ana Steele. Adım Jack Hyde. burada SBYde satın alma editörü olarak
görev
yapıyorum ve sizinle tanıĢtığıma çok memnun oldum."
El sıkıĢtık ve koyu mavi gözlerinin anlaĢılmaz olsa da dost canlısı
olduğunu
düĢündüm.
HoĢ bir tavırla, “Çok uzun bir yolculuk muydu?* diye sordu.
■Hayır, yakın zamanda Pike Street Market bölgesine taĢındım"
“Ah, o zaman hiç de uzak değilmiĢ. Lütfen oturun."
Oturdum, Elizabeth de genç adamın yanma oturdu.
“Neden, SB^de bizimle staj yapmak istiyorsunuz. AnaT diye sordu.
Adımı çok yumuĢak bir sesle ve tanıdığım biri gibi, kafasını yana
yatırarak
söylemiĢti. Sinir bozucuydu. Uyandırdığı akıl dıĢı mahcubiyeti yok
saymaya
çalıĢarak, pembemsi bir kızarıklığın yanıklanma yayıldığının bilinciyle,
özenle
hazırlanmıĢ konuĢmama Uladım. Katilerine Kavanagh‟a Özgü BaĢanlı
Mülakat
Teknikleri dersimi hatırlayarak her ikisine de bakıyordum. Göz temasını
koru,
'toa/Tannm. o kadın da bazen bayağı bayağı patronluk taslıyordu tani.
Jack ve
Elizabeth dikkatle dinliyorlardı.
“Çok etkileyici bir not ortalamanız var. VVSU‟da hangi ders dıĢı tangi
faaliyetlerin keyfini çıkardınız?"
Keyfim çıkarmak mı? Ne tuhaf bir kelime seçimiydi bu böyle? Kampüs
merkez
kütüphanesinde görev alıĢımın ve öğrenci gazetesi
için, fena halde zengin bir zorbayla yaptığım röı>ortaj tecrübesi^
detaylarını
anlatmaya koyuldum. Makaleyi aslında benim yaza*, dığım gerçeğini
ört bas ettim.
Üye olduğum iki edebi topluluktan bahsettim ve sözümü ClavtonVta
çalıĢtığımı,
nalburluk ve Fü-nc* Yap konularında nasıl gereksiz bilgi snhibi
olduğumu anlatarak
t* marnladım. Ġkisi de güldüler; umut ettiğim tepkiyi almıĢtım. Yav*«
yavaĢ
gevĢemeye ve keyif almaya baĢladım.
Jack Hyde sivri, zekice sorular yöneltiyordu, ama ĢaĢmadan ayak
uydurabildim:
okuma tercihlerimi ve en sevdiğim kitapkn tartıĢırken, kendimi iyi ifade
ettiğimi
düĢ.ündiim. Diğer yandan. Jad sadece 1950 sonrası kaleme alınan
Amerikan
edebiyatını gibiydi. 0 kadar. Klasik sevmiyordu, Henry James. Upton
Clairja da F.
Scott Fitzgerald‟ı bile. Elizabeth hiç konuĢmuyor, zaman & man kafa
sallayarak not
alıyordu. TartıĢmaya açık olmakla birlikte. Jack‟in kendine göre bir
cazibesi vardı
ve konuĢtukça baĢlangıçtaki mahcubiyetim dağıldı.
“BeĢ yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?'' diye sordu Christian
Greyle,
düĢüncesi istem dıĢı aklıma girivermiĢ Yoldan çıkan zihnim kaĢlarımın
çatmasına
neden oldu.
“Belki editörlük. Belki de edebi menajerlik. Emin değiüat Ġmkânlara
açığım.”
Sırıttı. “Çok iyi. Ana. BaĢka sorum yok. Sizin var mı?” Soru>u bana
yöneltmiĢti.
T
“ĠĢe alacağınız kiĢinin ne zaman baĢlamasını istiyorsun^ diye 6ordum.
Elizabeth, “Olabildiğince çabuk,” diye araya girdi. "Siz y man
baĢlayabilirsiniz?‟
“Önümüzdeki haftadan itibaren uygunum.”
“Bunu bildiğimiz iyi oldu,” dedi Jack.
“Herkesin söyleyecekleri bittiyse,” Elizabeth ikimize bab)^ “sanırım
mülakatın
sonuna geldik.” Kibarca gülümsedi.
427
Jack elimi tutarken, nazik bir sesle, “Sizinle* tanıĢmak zevkti. Ana."
dedi. Elimi
hafifçe sıkınca, veda ederken ona gözlerimi kırpıĢtırmak ihtiyacı
duydum.
Nedenini bilmesem de. arabama giderken huzursuzdum. Mülakatın iyi
gittiğini
düĢünüyordum, ama emin olmak zordu. Mülakatlar yapay durumlardı;
herkes
profesyonel bir görüntünün arkasına çaresizce saklanmak için en iyi
halini
sergilerdi. Yüzüm bu iĢe uygun muydu? Bekleyip görmem gerekecekti.
Audi A3 ume bindim ve hiç acele etmeden, daireye doğru yola çıktım.
Atlanta‟da bir aktarmayla gece yolculuğu yapacaktım, ama uçağım
akĢam
10:25‟ten önce kalkmayacağı için bol bol vaktim vardı.
Eve döndüğümde. Kate mutfak kutularım boĢaltıyordu.
Heyecanla, "Nasıl gitti?‟ diye sordu. Sadece Kate. üzerine büyük gelen
bir tiĢört,
eski püskü bir kot pantolon ve lacivert bir bandanayla bu kadar
muhteĢem
görünebilirdi.
"Ġyi, teĢekkürler, Kate. Gerçi bu kıyafetin ikinci mülakat için yeterince
havalı
olduğundan emin değilim.”
“Ah?‟
"Boho kızı görüntüsü daha uygun kaçarmıĢ.”
Kate kaĢını kaldırdı.
"Sen ve boho kızı görüntüsü.” BaĢını yana yatırdı... Ah! Neden herkes
bana en
sevdiğim Elli Tonu hatırlatıyordu sanki?“Aslında Ana. sen o stili
gerçekten
kıvırabilecek az sayıdaki insandan birisin."
Smttım. “ikinci yerden gerçekten hoĢlandım. Sanınm oraya uyum
sağlayabilirim.
Gerçi mülakat yaptığım adam biraz sinir bozucuydu...” Cümlemi havada
bıraktım;
lanet olsun, burada Megafon Kavanagh‟la konuĢuyordum. Kes sesini,
Ana!
“Ah?‟ Ġlginç -sadece uygunsuz ve utanç verici bir anda yüzeye tıkacakbir bilgi
kırıntısı peĢinde olan Katherine Kavanagh radan derhal devreye girmiĢti.
Ki bu da
aklıma bir Ģey getirmiĢti.
“Bu arada, Christian‟ı germekten vazgeçer misin? Dün akĢamki
.'emekte,
Jose‟yle ilgili yorumun çizmeyi aĢtı. Adam kıskanç biri.
iyi olmuyor, haberin olsun.”
“Bak. Elüot‟ın kardeĢi olmasaydı daha kötüsünü de söylerdi* Adam
gerçek bir
kontrol manyağı. Nasıl katlanabildiğini anlanır.-, mm. Onu
kıskandırmaya ve Ģu
bağlanma sorunu konusunda bu^ yardım etmeye çalıĢıyordum.” Ellerini,
kendini
savunur gibi havaj* kaldırdı. Yüzümü buruĢturduğumu görünce aceleyle
ekledi:
"Asa müdahale etmemi istemiyorsan, etmem."
“Ġyi. Christian‟la hayat yeterince karmaĢık zaten, bana gûver.* Tannm.
aynı
Christian gibi konuĢuyorum.
"Ana.” Kate durmuĢ bana bakıyordu. “Sen iyisin, değil a1 Annene
kaçmak için
gitmiyorsun ya?‟
Kızardım. “Hayır. Kate. Biraz molaya ihtiyacım olduğunu söyleyen
Ģendin."
Bana yaklaĢıp ellerimi tuttu. Bu hiç de Katelik iĢ değildi Ah. hayır...
GözyaĢları
tehdit ediyordu.
"Sensadece. Bilmiyorum... Farklısın. Umanm iyisindir ve Bsy
Paraçuvalıyla ne
tür sorunların varsa, benimle konuĢabilirsin, OK kızdırmamaya
çalıĢacağım, gerçi
dürüst olmam gerekirse soz konu» o olunca, bu hiç kolay değil. Bak,
Ana, yolunda
gitmeyen bir ^ varsa bana anlatabilirsin. Yargılamayacağım. Anlamaya
çalıĢacağım‟ GözyaĢları mı bastırmak için gözlerimi kırpıĢtırdım. "Ah,
Kat*.* Ona
sanidini. “Sanınm ben ona gerçekten âĢık oldum.”
“Ana. bunu kim olsa anlar. Ve o da sana âĢık oldu. Senin icis deli
oluyor.
Gözlerini senden ayıramıyor."
ġüpheci bir gülüĢle, “Öyle mi dersin?” diye sordum.
“Sana söylemedi mir “Kelimelere dökerek değil.”
“Sen ona söyledin mi?”
“Kelimelere dökerek değil.” Özür diler gibi omuz silktim “Ana! Birinin
ilk hamleyi
yapması lazım, aksi takdirde h$- yere varamazsınız"
Net.. Ona ne hissettiğimi söylemek mi?
“Onu korkutup kaçırmaktan çekiniyorum."
“Aynı duygulan paylaĢmadığını nereden biliyorsun?* “Christian ve
çekinmek?
Herhangi bir Ģeyden çekindiğini hayal bile edemem.'* Ama bu sözleri
söylerken,
onu çocuk haliyle hayal ettim. Belki de o zaman korkudan baĢka bildiği
yoktu. Bu
düĢünce kalbimi hüzünle doldurmuĢtu.
Kate bana, belki biraz bilinçaltım gibi, büzülmüĢ dudaklar ve kısılmıĢ
gözlerle
bakıyordu. Tek ihtiyacı yarım gözlüklerdi. “Ġkinizin oturup konuĢmaya
ihtiyacınız
var.”
"Son zamanlarda çok fazla konuĢtuğumuz söylenemez." Kızardım.
BaĢka Ģeyler
yapıyorduk. Sözsüz iletiĢini de hiç fena değildi. Pekâlâ, fena değilden
daha iyiydi.
Sırıttı. “Seks yapıyoruz desene! Ġyi gidiyorsa savaĢın yansını
kazanmıĢsın
demektir. Ana. Ben biraz Çin yemeği almaya gidiyorum. Gitmeye hazır
mısın?”
"Birazdan olacağım. Daha çıkmamıza birkaç saat var.” "Hayır, yirmi
dakikaya
görüĢürüz.” Ceketini alıp çıkarken kapıyı kapatmayı unuttu. Ben
arkasından
kapattım ve söylediklerini düĢünerek, odama yürüdüm.
Christian bana olan duygularından korkuyor muydu? Bana karĢı bir
Ģeyler
hissediyor muydu ki? Çok hevesli görünüyordu ve onun olduğumu
söylüyordu,
ama bu sadece her Ģeye-sahip-olmalıyımcı kontrol manyağı Hâkim
yanıydı. Evden
uzaktayken, sohbetlerimizi tekrar gözden geçirmem ve herhangi bir
ipııcu bulacak
mıyım diye bakmam gerekiyordu.
Seni özleyeceğim. Tahmin ettiğinden daha çok...
Beni tamamen büyütüyorsun...
BaĢımı salladım. ġu anda bunu* düĢünmek istemiyordum.
BlackBerry‟yi Ģarjda
bıraktığım için bütün öğleden sonra yanımda değildi. Temkinle
yaklaĢtım ama hiç
mesaj olmadığını görünce boldum. Bilgisayarı açtım, orada da mesaj
yoktu.
Bilinçaltını bana. hi$Ġ aynı e-posta adresi. Ana. diyerek gözlerini devirdi
vo bunu
yaptığım zaman Christian‟m beni neden pataklamak ist • kez anladım.
Pekâlâ. Ben ona bir e-posta yazacaktım.
Kimden: Anastasia Steele '
Konu: Mülakatlar
Tarih: 30 Mayıs 2011 18:49
Kime: Christian Grey
Sevgili Efendim,
Bugünkü mülakatlarım iyi gitti.
Ġlginizi çekebilir diye düĢündüm.
Gününüz nasıldı?
Ana
Gözlerimi ekrana dikip oturdum. Christian‟m tepkileri genelde hızlıydı.
Bekledim...
bekledim ve sonunda mesaj geldiğine iĢaret eden o sesi duydum.
Kimden: Christian Grey Konu: Benim Günüm Tarih: 30 Mayıs 2011
19ЮЗ Kime:
Anastasia Steeie
Sevgili Bayan Steele. ^
Yaptığınız her $ey beni ilgilendiriyor. Siz tanıdığım en kadınsınız.
Mülakatlanman iyi geçmesine sevindim.
Benim sabahım beklentilerin çok ötesindeydi. Öğleden sonramsa,
sabaha göre çok
sıkıcıydı.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Güzel Sabah Tarih: 30 Mayıs 2011
19:05 Kim«:
Christian Grey
Sevgili Efendim,
0 kusursuz masa seksinden sonra garipleseniz de. benim için de emsal
teĢkil
edecek bir sabahtı. Fark etmediğimi sanmayın.
Kahvaltı için teĢekkürler. Ya da Bayan Jones'a teĢekkürlerimi iletin.
Size onunla ilgili sorular sormak isterdin; tabii siz yi ne gariplemeden.
Ana
Parmağım “gönder'* tuĢunun üstünde bir süre asılı kaldı ve sonra yann
bu
saatlerde, kıtanın diğer ucunda olacak olmamdan güç aldım.
Kimden: Christian Grey Konu: Yayıncılık ve Sen? Tarih: 30 Mayıs 2011
19:10
Kime: Anastasia Steele
Anastasia,
'Gariplemek'bir fiil değildir ve yayıncılık sektörüne girmek isteyen biri
tarafından
kullanılmamalıdır. Kusursuz? Neye göre kusurjıe olduğunu sorabilir
miyim? Ve
Bayan Jones hakkında sormane gereken ne? Merak ettim.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Siz ve Bayan Jones Tarih: 30 Mayıs
2011 19:17
Kime: Christian Grey
Sevgili Efendim,
Dil ilerliyor ve geliĢiyor. Dil organik bir Ģeydir. Duvarlarında pahaı
sanat eserlerinin
asılı olduğu, Seattle'ın çoğuna tepeden bakıp çatısında bir helikopter
pisti bulunan
fildiĢi bir kuleye kapaiılmĢ bir Ģey değil.
Daha önceki... ah, sizin kullandığınız kelime neydi? Ah, evet...
düzüĢmelerimize
göre kusursuzdu... Aslında düzüĢmek, benim mütevazı görüĢüme göre
hayli
kusursuzdu, nokta, ama ne de ol«, sizin de bildiğiniz gibi, tecrübem çok
kısıtlı.
Bayan Jones eski Ġtaatkârlarınızdan biri mi?
Ana
Parmağım “gönder” tuĢunun üstünde bir kez daha beklet ve sonunda
bastım.
433
Kimden: Christian Grey Konu: Dil, Sözlerine Dikkat Et!
Tarih: 30 Mayıs 2011 19:22 Kim«: Anastasia Steele
Anastasia.
Bayan Jones değerli bir çalıĢandır. Onunla hiçbir zaman profesyonel
ırkimizin
ötesine geçen bir iliĢkim olmadı. Cinsel iliĢki yaĢadığım kimseyi
yanımda
çalıĢtırmıyorum. Böyle düĢünebilmene ĢaĢırdım. 8u kurala tek istisna
sen
olabilirdin; çünkü sen hatın sayılır pazarlık becerileri olan parlak bir
genç kadınsın.
Gerçi bu tür bir dil kullanmaya devam edersen seni burada iĢe almayı bir
daha
düĢünmem gerekebilir. Sınırlı tecrüben olmasına memnunum.Tecrüben
sadece
benimle sınırlı kalmaya devam edecek. Kusursuzu iltifat olarak
alıyorum; gerçi sen
söz konusu olunca söylemek istediğin gerçekten bu mu, yoksa alaycılık
duygun mu
öne çıkıyor asla emin olamıyorum. Her zamanki gibi.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu. FildiĢi Kule
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Çin'deki Bütün Çayı Ayaklarıma Serseler Olmaz Tarih: 30 Mayıs
2011 19:27
Kime: Christian Grey
Sevgili Bay Grey,
Armanızda çalıĢma konusundaki çekincelerimi yeterince ifade
sdemediğimi
düĢünüyorum. Bu konudaki görüĢlerim değiĢmedi, değiĢmiyor ve asla
da
değiĢmeyecek. Kate yemek getirdiği için artık Ç«kmam gerekiyor.
Alaycılık
duygum ve ben size iyi geceler dileriz.
434
Georgia'ya varınca sizinle tekrar temas kurarım.
Ana
Kimden: Christian Grey
Konu: Twiniogs Ingiliz Kahvaltı Çayını Serseler Bile mi? Tarih: 30
Mayıs 2011
19:29 Kim«: Anastasia Steele
Ġyi geceler, Anastasia,
Umanm sen ve alaycılık duygun iyi bir uçuĢ geçirirsiniz. Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kate ve ben Sea-Tac Havaalanı‟nın gidiĢ terminalinin yolcu inta
alanında durduk.
Kate eğilip beni kucakladı.
“Barbados‟un tadını çıkar, Kate. Harika bir tatil geçir" “Döndüğümde
görüĢürüz. O
yaĢlı paraçuvalınm seni eznufsa izin verme.”
“Vermem."
Tekrar kucaklaĢtık; artık tek baĢınaydım.
Check-in kısmına gittim, el bagajımla sırada bekledim ^ yapmakla
uğraĢmamıĢ,
Ra/in geçen doğum günümde hedi)*1“* sırt çantasıyla yetinmiĢtim.
adam bana bakmadan elini uzattı.
Sıkkınlığını ona geri yansıtarak biletimi ve kimlik olartf yetimi uzattım.
Mümkünse
bir pencere kenarı koltuk umu>
ELLĠ TONU
455
'Pekâlâ. Riyan Steele. biletiniz birinci sınıfa yükseltilmiĢ.
"Hanımefendi, birinci sınıf salonuna gitmek ve uçuĢunuzu orada
beklemek
isterseniz..." UyanmıĢ gibiydi ve bana Noel Baba ve Pas- tüy.» TavĢanı
nın bir
araya getirilmiĢ haliymiĢim gibi bakıyordu.
"Bir hata olmalı"
“Hayır, hayır ” Bilgisayar ekranını tekrar kontrol etti. “Anas- tasta
Steele, sınıf
yükseltme."
!ghh. Gözlerimi kıstım. BiniĢ kartımı uzattı ve kendi kendime
söylenerek birinci
sınıfa ait bekleme salonuna yürüdüm. Ijanel olası müdahaleci, kontrol
nıanyuğı
Christian Grey. Adam rahat bırakmak oedir bilmiyordu.
-N er
BÖLÜM YĠRMĠ ĠKĠ
Manikürüm ve masajım yapılmıĢtı ve iki kadeh Ģampanya >;• miĢtim.
Birinci sınıf
bekleme salonunun bokleme durum ua telafi edecek sayısız özelliği
vardı.
Moet‟den her yudum alıĢiDĠ*. Christian‟ı ve müdahalesini affetmeye
biraz daha
meylediyordu- Gezegen üzerinde her yerde çalıĢacağı teorisini test
etmeyi unani.
MacBook‟umu açtım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: AĢırı Müsrif Jestler Tarih: 30 Mayıs
2011 21:53
Kime: Christian Grey
Sevgili Bay Grey.
Hangi uçuĢta olduğum bilmeniz beni gerçekten telaĢlandırdı.
Sapık takipçiliğiniz sınır tanımıyor. Dr. Flynnln seyahatten döndüğünü
umalım.
Manikür ve sırt masajı yaptırdım, iki kadeh Ģampanyayı mide)«
indiıdim. Tatilim
için çok hoĢ bir baĢlangıç oldu.
TeĢekkürler.
Ana
ELLĠ TONU
437
Kimden: Christian Grey "
Konu: Rica Ederim
Tarih: 30 May* 2011 21:59
Kim«: Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele,
Of. Flynn döndü ve bu hafta bir randevum var.
Svtınaa kim masaj yaptı?
Christian Grey
Ooğru Yerlerde Dostlan Olan CEO,
Grey ġirketler Topluluğu
Aha! ÖdeĢme zamanı. UçuĢ anonsumuz yapıldığı için ona uçaktan
fposta atmam
gerekecekti. Böylesi daha güvenli olacaktı. Muzip bir neĢeyle kendime
sarılmamak
için zor duruyordum.
Birinci sınıfla oturma alan çok geniĢti. Kabin yavaĢ yavaĢ dolarken,
elimde
Ģampanya kokteylimle, pencere kenanndaki gösteriĢli koltuğuma
yerleĢtim. Nerede
olduğumu haber vermek için Ray‟i »radım. Onun için geç bir saat
olduğu için,
insaflı sayılacak kadar b» bir konuĢmaydı.
"Seni seviyorum, baba.” diye mırıldandım.
"Ben de seni. Annie. Annene selam söyle. Ġyi geceler."
"Ġyi geceler." Telefonu kapattım.
Hay formdaydı. Mac‟ime baktım ve içimde aynı çocuksu coĢkuyla
^Oistü
bilgisayarımı ve e-postamı açtım.
Wmdm: Anastasia Steele KWKK Güçlü, Becerikli Eller
438
J|=*ı
Tarih: 30 Mayıs 2011 22:22 Kim«: Christian Grey
Sevgili Efendim,
Sırtıma ;ok hoĢ bir genç adam masaj yaplı. Evet. Aslında çok keyifliydı. Standart
bekleme salonunda Jean Paul'le karĢılaĢamazd ~
Bu yüzden bu ikramınız için bir kez daha teĢekkürler. Uçak kalkma eposta
göndermeme izin olacağından emin değil im ve son zan-arv larda çok iyi
uyuyamadığım Ġçin güzellik uykusuna ihtiyacım olacak
Güzel rüyalar, Bay Grey... Aklımdasınız.
Ana
Ah, delirecekti ve ben havada, ulaĢamayacağı mesafe^ t!: çaktım. Bunu
hak
etmiĢti. Standart bekleme salonunda olsara: Jean Paul bana elini
süremezdi.
SarıĢın, daimi yanık teniyle (ti hoĢ bir genç adamdı. Yani, Seattle'da kini
yanık
tenle doLijri ki? YanlıĢtı iĢte. Bence geydi, ama bu detayı kendime
saklajKĠ tim.
Gözlerimi e-postama sabitlemiĢtim. Kate haklıydı. Chnsüa'ı kızdırmak
çocuk
oyuncağıydı. Bilinçaltım bana dudaklarını pıfc bir çokilde çarpıtarak
bakıyordu. Onu
kızdırmayı gerçekten №* musun? Yaptığının çok Ģeker bir Ģey olduğunu
sen de
biliyorsa Seni önemsiyor ve senin Ģık bir Ģekilde seyahat etmeni istiyor.
B# ama
bana sorabilir ya da söyleyebilirdi. Check-in'de tam bir gibi görünmeme
neden
olmuĢtu. “Gönder” tuĢuna basıp bekl«>„: kendimi çok yaramaz bir kız
gibi
hissediyordum.
AĢın makyajlı hostes, kibarca, "Bayan Steele, kalkıĢ içini«1 sayarınızı
kapatmanız
gerekecek,” dedi. Beni yerimden açrais»' Suçluluk duygum iĢ
baĢındaydı.
“Ah, özür dilerim.”
Lanet olsun. ġimdi cevap verip vermediğini görmek için beÖ8*'
gerekecekti.
Hostes bana kusursuz diĢlerini göstererek, yu*'1‟
GRĠNĠN ELU Ġ UNU
439
bir battaniye ve yastık uzattı. Battaniyeyi dizlerime serdim. Arada bir
Ģımartılmak
iyi geliyordu.
Birinci sınıf, yanımdaki koltuk dıĢında dolmuĢtu. Ah... hayır... Aklımdan
rahatsız
edici bir düĢünce geçti. Belki de bu koltuk Christiana ayrılmıĢtı. Ah.
lanet olsun...
Hayır. Bunu yapmazdı. Yapar mıydı? Benimle gelmesini istemediğimi
söylemiĢtim.
Kaygıyla saatime baktım ve o sırada kokpıtten anons yükseldi: “Kabin
ekibi, kapılar
otomatikte, kabin ekibi yerine.”
Ne demekti bu? Kapılan mı kapatıyorlardı? Ġçimi pır pır ettiren bir
heyecanla
otururken, kafa derim kanncalanıyordu. Yanımdaki koltuk on altı
koltuklu
kabindeki tek boĢ koltuktu. Uçak kapıdan sarsılarak aynldı ve derin bir
oh çektim,
ama aynı anda biraz hayal kırıklığı da yaĢıyordum. Dört gün boyunca,
Christian‟sızdım. BîackBerry'me kaçamak bir bakıĢ attım.
Kimden: Christian Grey
Konu: Hazır Yapabiliyorken Keyfini Çıkar
Tarih: 30 Mayıs 2011 22:25
Kime: Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele.
Ne yapmaya çalıĢtığınızı biliyorum ve bana güvenin, amacınıza
ulaĢtınız. Bir dahaki
sefere elleriniz, ayaklannız ve ağzınız bağlı halde, bir sandığın içinde,
kargo
bölümünde olacaksınız. O haldeyken sîze eĢlik etmenin biletinizin
sınıfını
yükseltmekten daha çok zevk vereceğini söylediğimde bana inanın.
DönüĢünüzü sabırsızlıkla bekliyorum.
Christian Grey Avucu Karıncalanan CEO, ġirketler Topluluğu
Ixmet olsun. Christian‟m mizah anlayıĢının sorunu buydu.^ mı
yapıyordu,
cidden kızgın mıydı asla emin otamıyordum. Bj4; rumda ddden
kızdığından
Ģüphelendim. Hostesin görememese gizlice, battaniyenin altından bir
cevap
yazdım.
Kimden: Anastasia Steele Konu: ġaka Mı Yapıyorsunuz?
Tarih: 30 Mayıs 2011 22:30 Kime: Christian Grey
Görüyorsunuz ya $aka yapıp yapmadığınız konusunda hrçb* fo- rim yok
ve e§er
yapmıyorsanız, sanırım ben Georgia'da kaiaca^r Sandıklar benim için
sert sınırdır.
Sizi delirttiğim için ozur dık^r Affettiğinizi söyleyin.
A
Kimden: Christian Grey Konu: ġaka
Tarih: 30 Mayıs 2011 22*31 Kime: Anastasia Steele
Nasıl oluyor da e-posıa gönderebiliyorsun? 8lackBerry'ni kuttan rak.
kendin de
dâhil, uçaktaki herkesin hayatını riske mi щъп*' Sanınm bu kural ihlali
demek.
Christian Grey
Ġki Avucu Birden Karıncalanan CEO.
Grey ġirketler Topluluğu
441
tki avuç mu? Binek Berry'mi kaldırdım ve uçak pistte ağır ağı ilerlerken
arkama
yaslanıp harap haldeki Tesa nüshamı çıkardım. Yolculuk için hafif bir
okuma.
Havalanınca, koltuğumu arkaya yatırdım ve kısa süre sonra uykuya
daldım.
Hostes beni Atlanta‟ya iniĢe geçerken uyandırdı. Yerel saat 05:45*tî.
ama
sadece dört saat kadar uyumuĢtum. Bana uzattığı portakal suyu
bardağını uyku
mahmuru, arra minnettar bir tavırla aldım. BlackBerry‟me gergin bir
bakıĢ attım.
Christian‟dan baĢka e-posta yoktu. ġey. Seattle‟da neredeyse sabahın
üçüydü ve
büyük olasılıkla beni uçağın elektronik sistemini ya da uçakları cep
telefonu
açıkken uçmaktan alıkoyan her neyse onu tamamen mahvetmekten
caydırmak
istiyordu.
Atlanta‟daki bekleme sadece bir saat sürecekti. Bir kez daha birinci
sınıfın
Ģatafatına bıraktım kendimi. Ağırlığımın altında ezilen ka- bank ve
davetkâr
kanepelerden birine kıvrılıp uyumak çok cazip geliyordu. Ama yeterince
zaman
yoktu. Kendimi uyanık tutmak için bilgisayarımda Christian‟a uzun bir
bilinçakıĢı epostası yazmaya koyuldum.
Wm<kn: Anastasia Steele
Konu: Beni korkutmaktan hoĢlanıyor musun?
Tarih: 31 Mayıs 2011 06:52 Kime: Christian Grey
Benim için para haıcamandan ne kadar nefret ettiğimi biliyorsun. Evet,
çok
zenginsin, ama bu beni yine de rahatsız «diyor. Bana seks ĠÇin para
oduyormujsun gibi. Bununla birlikte birinci sınıfta seyahat etmek
hoĢuma gittt
ekonomi sınıfından çok daha medeni. Bu yüzden teĢekkürler.
Ciddiyim... ve Jean
Paul'ün masaj ndan gerçekten keyif aldım. Fazla geydi. Seni kızdırmak
için epestamda o kısmı atladım, çünkü sana sinir olmuĢtum ve bunun
için özür dilerim.
Ama her zamanki gibi, aĢırı tepki veriyorsun. Bana bir sandık eli. ayağı
ve ağzı
bağlı gibi Ģeyler yazamazsın. (Ciddi miydin yc*y Ģaka mıydı?) Bu beni
korkutuyor.
Sen beni korktuyorsun.. Sirt* tamamer kapılmıĢ durumdayım.
Varlığından geçen
haftaya fcad* haberdar bile olmadığım hayat tarzını kabullenmeyi göze
alaca*
kadar sihrine kapılmıĢ durumdayım, ama sen böyle bir Ģcyy^ yorsun ve
ben
arkama bile bakmadan kaçmak istiyorum. Elbette, kaçmam, çünkü seni
özlerim.
Gerçekten özlerim. Bu iĢin yûrûmesn istiyorum, ama sana olan
duygularımın
derinliği ve senin beni saptırdığın karanlık yol. beni dehĢete düĢürüyor.
Bana
sundurun ^ erotik ve seksi; merakla doluyum, ama diğer yandan, beni
fbfcH ve
duygusal olarak incitmenden de korkuyorum. Üç ayın sonunda bana
güle güle
dersen, nasıl bir durumda kalırım? Ama sanırım tu risk her iliĢkide var.
Bu, sahip
olmayı hayal ettiğim bir iliĢki de#, hele ilk iliĢki olarak. Benim için
büyük bir risk
Vücudumda tek bir itaatkâr kemik bulunmadığını söylerken hatty- din...
ġimdi sana
ben de katılıyorum. Yeri gelmiĢken, seninle txrf«ce olmak istiyorum ve
yapmam
gereken buysa, denemek isterim ama sanırım yjzüme gözüme
bulaĢtıracağım, her
yerim mosmor olaca* ve bu düĢünceden hiç hoĢlanmıyorum.
Daha fazlasını deneyeceğini söylediğin için seviniyorum. Benn 'daha
fazlasının'
bana ne ifade ettiğini düĢünmek için biraz ramana ihtiyacım var; araya
mesafe
koymak isteme nedenlerimden biri buydu. Gözümü öylesine
kamaĢtırıyorsun ki
birlikte okluğuna zamanla'da net düĢünmekte zorlanıyorum.
UçuĢ için anons yapıyorlar. Gitmem gerek.
Daha fazlası için görüĢmek üzere.
Ana'n
“Gönder'‟ tuĢuna bastım ve farklı bir uçağa binmek için- sersemliği
içinde çıkıĢ
kapısına yöneldim. Bu uçakta birinci
443
jadece altı koltuk vardı ve uçak havalanınca, yumuĢacık battaniyemin
altına kıvrılıp
uyuyakaldım.
Çok geçmeden. Savannah Uluslararası Havaalanına iniĢimize baĢlarken.
portakal suyu ikram eden hostes tarafından uyandırıldım. Portakal
suyumu
yudumlarken, yorgun olmanın ötesine geçmiĢtim w kendime bir miktar
heyecan
duyma izni verdim. Altı ay sonra annemi ilk kez görecektim. BlackBerry
me
kaçamak bir bakıĢ daha atarken. Christian'a uzun ve derme çatma bir eposta
gönderdiğimi hayal meyal hatırladım, ama cevap yoktu. Seattle'da saat
beĢti ve
umarım, hüzünlü ağıtlar çaldığı piyanosunun baĢında değil, derin
uykudaydı
Sırt çantalarının en güzel yanı havaalanından çabucak çıkabilmek ve
bagaj
bandının baĢında sonsuz bir bcklc>ıĢe mecbur uhııanıaktı. Birinci sınıfta
seyahat
etmenin güzelliğiyse, uçaktan herkesten önce inmekti.
Annem. Bob‟la birlikte bekliyordu ve onlan görmek harikaydı. Nedeni
bitkinlik
miydi, uzun yolculuk mu, yoksa Christian mı bililiyordum. ama kendimi
annemin
kollarına atmamla gözyaĢlarına »gulmam bir oldu.
“Ah, Ana, tatlım. Çok yorgun olmalısın." Bob'a kaygılı bir bakıĢ
tttL
"Hayır anne, sadece... Sizi gördüğüme çok sevindim." Ona •ıkıca
sarıldım.
O kadar iyi ve sıcacık gelmiĢti ki... Yuva gibi. Ġstemeyerek de »Ġsa
annemi
bıraktım ve Bob bana tek koluyla, beceriksizcesanldı. Çağının üstünde
sağlam
duramıyor gibi bir hali vardı ve o zaman *cajmı incitmiĢ olduğunu
hatırladım.
“HoĢ geldin, Ana. Neden ağlıyorsun?” diye sordu.
„Ah, Bob, seni de gördüğüme çok sevindim." YakıĢıklı, çenesi âġeli
suratna ve
bana sevgiyle bakan ıĢıltılı, mavi gözlerine baktım, k hocayı seviyorum,
Anne. Onu
tutabilirsin. Bob sırt çantamı aldı.
“Tannıa, Ana. bu çantada neler varT*
Mac'ten bahsediyor olmalıydı. Park alanına doğru yürink ikisi
dckollarmı bana
sanlılar.
Savannah‟ta havanın katlanılmayacak kadar sıcak olduğa, hep
unutuyordum.
VanĢ terminalinin serin, klimalı sınırlan^ çıkınca, kendimizi Georgia
sıcağının içinde
bulduk. Vay Sıcak her Ģeyi yutmuĢtu. Üstümdeki kapüĢonlu montu
çıkarabg- nıek
için annemle Bob‟un kollarından sıyrılmak zorunda lcaH^. Yanıma Ģort
aldığıma o
kadar memnun olmuĢtum ki. Bazen yaĢındayken annem ve Bob‟la
birlikte
yaĢadığım Las Vegasukurj sıcağını özlüvordum. Bu nemli sıcağa
alıĢmak, sabahın
08:3->u.->ij bile zaman alıyordu. Bob*un mükemmel klimalı Tahoe
SUVna arka
koltuğuna yerleĢtiğimde elim ayağım boĢalmıĢ ve sakara sıcağa karĢı
kıvırcık bir
protestoya baĢlamıĢtı. SUV'nin arkalci- tuğundada. Ray. Kate ve
Christian‟a
gönderilmek üzere hıh fcr kısa mesaj yazdım.
„Savannaha sapasağlam vardım. A*
"Gönder” tuĢuna basarken, düĢüncelerim kısa bir an Joeeye kaydı ve
yorgunluğumun pusunun arasında, sergisinin bı tara olduğunu
hatırladım. Jose
konusundaki hislerini bile bile, Chh3'xı da davet etmeli miydim? O epostadan
sonra, Christian beni gör»* isteyecek miydi acaba? Bu düĢünce içimi
türetmiĢti;
zihnice derhal uzaklaĢtırdım. Daha sonra uğraĢırdım. ġu anda arnee**varbğımn
tadım çıkaracaktım.
"Tatlım, yorgun olmalısın. Eve gidince uyumak ister nâs*^
“Hayır, anne, kumsala gitmek istiyorum."
Atlantik okyanusuna bakan bir deniz yatağının üstündeua^ ve mavi,
boyundan
bağlı tankinimin içinde diyet kolamı ken, daha dün Pasifik'e doğru
baktığımı
düĢündüm. Annem kû®*» denecek kadar geniĢ, kenarlan düĢük güneĢ
Ģapkası ve
Jai*^ gözlükleriyle yanıma uzanmıĢ, kendi kolasını yuduraluyorcu
sadece üç blok
mesafedeki Tybee Island kumsalındaydık. Elirfltu^
445
Yorgunluğum dinmiĢti ve güneĢle yıkanırken kendimi rahat. güvenli
«sıcacık
hissediyordum. Hayatımda ilk defa gevĢemeye baĢladım.
“Haydi. Ana... Bana baĢını bu denli döndüren adamı anlatsana.”
Döndürmek mi? Nasıl anlamıĢtı? Ne diyebilirdim. Gizlilik anlaması
yüzünden
Christian'dan detaylı olarak bahsedemezdim, ama öyle olmasa bile,
anneme
olanlardan bahsetmeyi seçer miydim acaba? DüĢüncesi bile betimin
benzimin
atmasına yetmiĢti.
Elimi sıkarak, "Ece?" diye bastırdı.
"Adı Christian. YakıĢıklı ötesi. Varlıklı... fazla varlıklı. KarmaĢık ve
değiĢken biri.”
Evet, kısa ve doğru özetimden fazlasıyla memnundum. Yüzümü ona
çevirmek için
yan döndüm, annem de aynı hareketi yaptı. Bana kristal berraklığında
mavi
gözlerle baktı.
-KarmaĢık ve değiĢken, konsantre olmak istediğim iki özellik. Ana.”
Ah, hayır.
“Ah. anne, ruh halinin değiĢimleri beni sersemletiyor. Zorlu bir
çocukluk yaĢamıĢ,
çok kapalı ve anlaĢılması zor biri."
“Ondan hoĢlanıyor musun?"
“HoĢlanmanın ötesine geçtim."
"Gerçekten mi?‟ Annem bana bakakalmıĢtL
“Evet, anne.”
"Erkekler aslında karmaĢık değildirler. Ana tatlım. Çok basit, yalın
yaratıklardır.
Genelde söylediklerini kastederler. Ve ne söyledikleri barizken bizler
analiz etmeye
çalıĢarak saatler geçiririz.
yerinde olsam, onu olduğu gibi ele alırdım. Faydası olabilir."
Anneme bakakaldım. Kulağa iyi bir tavsiye gibi geliyordu. Christian‟ı
olduğu gibi
ele almak. Daha o anda, söylediği birkaç #y aklımda belirdi.
Seni kaybetmek istemiyorum.
Beni büyüledin.
Beni tamamen büyüledin.
446
Ben de seni özleyeceğinı. Tahmin cdereğinden fazla.,. Anneme baktım.
Dördüncü evliliğini sürdürüyordu. sonuçta erkekler konusunda bir
bildiği vardı.
Tek st)k erkek dengesizdir, hayatım, bazıları diğerlerin.^ de çok.
Örneğin
babanı ele alalım..." Babamı düĢününce yumuĢadı ve hüzünlendi.
Gerçek babam,
hiç tanımadığım efca.v.: adam bizden, bir muharebe eğitiminde acımasız
bir
Ģekilde nlmıĢ bir denizciydi. Bir yanım annemin bunca zamandır bahis
gibi birine
ihtiyaç duyduğunu düĢünüyordu... Belki de SÛÖUR4 Ġ aradığını Bob‟da
bulmuĢtu.
Ray‟de bulamamıĢ olması çok vazıh “Babanın dengesiz olduğu
düĢünürdüm, ama
Ģimdi geri\*fc nüp bakınca, kendini iĢine fazla kaptırdığını ve bizlere bir
ha;.**,
sağlamak için çok uğraĢtığını görüyorum.” Ġç geçirdi. “Çok g«*ti ikimiz
de öyleydik,
belki de sorun buydu.”
Htnım... Christian da yaĢlı sayılmazdı. Anneme sevgiyle p> lümsedim
Babamı
düĢünürken hassaslaĢabiliyordu, amababazz Christianla hiçbir benzerliği
olmadığından emindim.
“Bob bu akĢam bizi yemeğe çıkarmak istiyor. Golf kulübü* “Ah. hayır!
Bob golfe mi
baĢladı?** Hayretle dudak büfe Annem gözlerini devirerek “Ne
demezsin,“ diye
homurdandı
Evde lıafıf bir öğle yemeğinin ardından eĢyalarımı hoĢaltmayator ladım.
Kendime
bir siesta ziyafeti çekecektim. Annem mum ilmeye ya da mumlarla her
ne
yapıyorsa onu yapmaya çekiltaıS ve Bob iĢıeydi; bu yüzden biraz uyku
takviyesi
yapacak zanüns vardı. Mac‟i açtım. Georgia‟da öğleden sonra ikiydi;
Seattle'da *
sabahın on biri. Christian‟dan cevap var mı diye merak ediyor^ E-
postamı açtım.
GRĠNĠN UXÎ TONU
447
Kimden: Christian Grey Konu: Nihayet!
Tarih: 31 Mayıs 2011 07:30 Kime: Anastasia Steele
Anastasia,
Aramıza biraz mesafe koyar koymaz benimle açıkça ve dürüstçe »etĢim
kurabilmen canımı sıkıyor Bunu neden biz birlikteyken yapamıyorsun?
Evet zenginim. Buna alıĢ. Sana neden para harcamayacak mıĢım?
Babana erkek
arkadaĢın olduğumu söyledik. Tanrı aĢkına. Erkek arkadaĢlar bunu
yapmaz mı?
Hâkimin olarak sana ne harcarsam harcayayım tartıĢmasız kabul etmeni
beki
yorum. Bu arada, annene de anlat.
Kendini fahiĢe gibi hissetme yorumuna nasıl karĢılık vereceğimi
bilemiyorum.
Yazdığının bu olmadığı bilyorum, ama ima ettiğin bu.Bu duygulan yok
etmek için
ne yapablirim ya da ne diyebilirim bılniyorum. Her Ģeyin en iyisine
sahip olnanı
isterim. Paramı canımın çektiği Ģekilde harcayabilmek için olağanüstü
çalıĢıyorum
Sana camn ne isterse alabilirim, Anastasia ve almak istiyorum. Ġstersen,
bunu bir
varlık paylaĢımı olarak düĢün. Ya da basitçe, seni asla tarif ettiğin
biçimde
düĢünmeyeceğimi ve düĢünemeyeceğimi bil yeter. Ve bendini bu
Ģekilde
algılamana kızdım Senin gibi zeki, hazırcevap ve güzel bir kadına
yakıĢmayacak
ösgüven sorunların var v* sana Dr. Flynn'le bir randevu ayarlamayı oddi
ciddi
duĢunûyorum. Seri korkuttuğum için özür dilerim. Ġçin? korku salma
düĢüncesini
tiksindirici buldum. Elin kolun bağl halde seyahat etmene Ġzin
vereceğimi
gerçekten düĢündün mü? Tann aĢkına, sana özel Jetimi kullanmanı teklif
ettim.
Diğer yancan, elin, ayağm ve ağzın bağlı halini düĢünmenin beni tahrik
ettiği
gerçek. (Ve bu bir Ģaka değil.) Sandıktan vazgeçebilirim, sandıklann
bende bir
etkisi yok. Ağanın bağlanmasıyla sorunun olduğunu biliyordum -bunu
konuĢmuĢtuk- ve ağzını bağladığımda/bağlarsam bunu konuĢacağız.
Anlamayı
beceremediğin Ģu: Hâkim/itaatkâr iliĢkilerinde butun guç tatkar'ın
elindedir. Bu
sensin. Tekrar ediyorum, butun guç senin **nde. Benim değil
Kayıkhanede hayır
dedin. Bana hayır dersen
sana elimi bile süremem; bu yüzden ne yapıp yapmayacağım** dair bir
anlatmamız var ya zaten. Bazı peyleri denersek ve horuna gitmezse
anlaĢmayı
elden geçirebiliriz. Sana kalmıĢ. Ana. bana değil. Ve bağlanıp bir
sandığa tıkılmak
istemiyorsan o/e bir Ģey olmayacak.
Hayat tarzımı seninle paylaĢmak istiyorum. Böyle bir Ģeyi hiç «ememiĢtım.
Samimi olmam gerekirse, sana, bu kadar masum birioo denemeye istekli
olmasına
hayret ve hayranlıkla bakıyorum Bu baai tahmin edebileceğinden çok
daha
fazlasını anlatıyor. Bunu sana defalarca söylememe rağmen, benim de
senin
sihrine kapıldın anlayamıyorsun. Seni kaybetmek istemiyorum.
Yakınımdayfcen net
düĢünemediğin için benden birkaç gün uzak kalmak için uç bin mil yol
kat ettiğini
düĢünmek beni geriyor. Aynı Ģey benim içinde geçerli, Anastasia.
Birlikteyken,
mantığım kayboluyor. Sana olan duygularımın derinliği budur.
Ġnadım anlıyorum. Senden uzak kalmayı denedim.Tecrübesiokluğunj
biliyordum ve
ne kadar masum olduğunu tam olarak bilseydim aya peĢine düĢmezdim,
ama bir
Ģekilde, beni daha önce hiç kimsen çözemediği Ģekilde çözmeyi
baĢarıyorsun.
Mesela e-postan, bakıĢ açını anlayabilmek için defalarca okudum,
okudum. Üç ay
keyfi bir zaman. Bunu altı ay ya da bir yıl da yapabiliriz. Ne kadar olsun
istersin?
Seni ne rahat ettirir? Söyle bana.
Bunun senin için çok büyük bir adım olduğunun farkındayım.Güvenini
kazanmam
gerek, ama aynı Ģekilde, bunu yapmakta baĢarı olduğum zamanlarda
senin de
benimle iletiĢim kurman gerek.Ço« güçlü ve kendi kendine yeten biri
gibi
görünüyorsun, ama burayi yazdıklannı okuyunca bambaĢka bir yönünü
görüyorum. Birbirimize rehberlik etmek zorundayız, Anastasia, ben
ipuçlanmı
sad«e senden yakalayabilirim. Bana karĢı dürüst olmalısın ve ikimizi öf
bu
anlaĢmanın sürmesi için bir yol bulmamız Ģart.
Ġtaatkâr olmamaktan endiĢelisin. Pekâlâ, bu belki de doğruda Yeri
gelmiĢken, bir
itaatkâr için doğru tavrı takındığın tek yer vj-s odası. Üzerinde adam gibi
kontrol
kurmama izin verdiğe ve sa^ söyleneni yaptığın tek yer. Aklıma "ibret”
kelimesi
geliyor. Ve her yerini morartmayacağım, ben pembeyi hedefliyorum.
Oyv*odasının dıĢında bana kafa tutmanı seviyorum. Bu çok yen*
GRĠNĠN ELI.! TONU
449
tazeleyici bir tecrübe ve bunu deriĢtirmek istemem. 8u yüzden, evet daha
fazlası
derken benden ne istediğim söyle. Zihnimi açık tutmaya çalınacak ve
sana ihtiyaç
duyduğun mesafe/i sağlamak için Georgia'da olduğun sürece senden
uzak
durmaya çabalayacağım.
8ir sonraki e-postanı sabırsızlıkla bekliyorum.
8u arada, keyfine bak. Ama çok fazla değil.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Lanet olsun. OkuldaymıĢız gibi, bir deneme yazmıĢtı ve büyük kısmı
iyiydi.
Mektubunu tekrar okurken, yüreğim ağzımdaydı ve geniĢ yatağa
Mac‟imi
neredeyse kucaklayarak kıvrıldım. AnlaĢmayı bir yıllık yapmak mı? Güç
bendeydi!
Tanrım, bunu düĢünmem gerekecekti. Annem, onu olduğu gibi ele al,
demiĢti.
Beni kaybetmek istemiyordu. Bunu iki kez söylemiĢti. O da bu iĢin
yürümesini istiyordu. Ah, Christian, ben de! Uzak durmak için
çabalayacaktı. Bu uzak durmayı
baĢaramayabileceği anlamına mı gelirdi? Birden oyleolduğunu umdum.
Onu
görmek istiyordum. Ayrılalı yirmi dört saatten az olmuĢtu ve onu dört
gün daha
göremeyeceğimi hatırlayarak onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Ne
kadar
sevdiğimi.
„Ana, tatlım." Ses yumuĢak ve sıcacıktı, sevgi ve geçmiĢte kalan
inlerimin anılarıyla
doluydu.
Nazik bir el yüzümü okĢadı. Annem beni uyandırırken, göğsüme
taĢtırdığım
bilgisayarıma sıkıca sarılmıĢtım.
Alacakaranlığın açık pembe ıĢığında, uykumdan yüzeye çıkaran,
yumuĢak ve
müzikli sesiyle. “Ana, tatlını.” dedi.
"Merhaba, anne.” Gülümseyerek gerindim.
“Otuz dakika sonra yemek için çıkıyoruz. Hâlâ gelmek istiyor
tousunr
450
“Ah. evet, anno, elbette." Ne kadar uğraĢsam da «ne*, bast ıramadım.
“Etkileyici bir teknoloji." Bilgisayarımı iĢaret ediyordu.
Ah. lanei olsun.
“Ah... bu mu?‟ Rahat ve ĢaĢırmıĢ gibi umursamaz bir ta* takınmaya
çalıĢtım.
Annem fark edecek miydi acaba? Bir “erkek arkadaĢ" edinmeden bu
yana daha
kurnaz bir kadına dönüĢmüĢtü sanki.
“Christian ödünç verdi. Sanınm bununla bir uzay aracına pûodck
yapabilirim, ama
ben sadece e-posta ve internet için kullanıyoruz'
Gerçekten, önemli değil. Annem beni Ģüpheyle süzerek yatağı» oturdu
ve saçımı
kulağımın arkasına itti.
"Sana e-posta göndermiĢ mi?"
Ah, çifte lanet olsun.
“Evet." Umursamazlığım etkisini gittikçe kaybederken kızardı
“Belki de seni özlüyordur, hımm?"
“Umanm öyledir, anne.”
“Ne diyor?"
Ah üç kere lanet olsun. Çılgın gibi, e-postada anneme «yitebileceğim,
kabul
edilebilir bir Ģey bulmaya çalıĢıyordum. Hâkic^ el ayak bağlamalar ve
ağız tıkama
hakkında bir Ģey duymak ütmediğinden emindim, ama zaten
anlatamazdım da.
çünkü anlaĢması vardı.
“Keyfime bakmamı, ama çok da abartmamamı söylemi
“Kulağa mantıklı geliyor. Seni bırakayım, hazırlan." Öne alnımı öptü.
“Burada
olmana çok seviniyorum. Ana. Seni harika." Ve bu sevgi ilanının
ardından odadan
çıktı.
Hımm, Christian ve mantıklı... Birbirini dıĢladıklarım düğüm iki
kavramdı ama bu epostadan sonra, belki de h# mümkündü. Kafamı
salladım. Sözlerini sindirmek için
ihtiyacım olacaktı. Büyük olasılıkla akĢam yemeğinden son*1*1
GRĠNtN ELLĠ TONU
451
cevap yazabilirdim. Yataktan inip tiĢörtümü ve Ģortumu özerimden
sıyırarak duĢa
yöneldim.
Katein, mezuniyetimde de giydiğim gri. boyundan bağlı, sırtı açık
elbisesini
yanımda getirmiĢtim. Yanımdaki tek Ģık parça oydu. Sıcaklığın iyi yanı,
kırıĢıkların
açılmıĢ olmasıydı: sanırım golf kulübünde idare edebilirdi. Giyinirken
bilgisayarı
açtım. Chrisian'dan vcni bir Ģey yoktu. BozulmuĢtum. Çok hızlı bir eposta yazdım.
Kimden; Anastasia Steele Konu: Laf ebesi?
Tarih: 31 Mayıs 2011 1*08 Yerel Saat Kime: Christian Grey
Efendim, ne geveze bir yazarsınız! Bob'un golf kulübüne akĢam
yemeğine
gitmeliyim ve sırf bilin diye söylüyorum, düĢüncesi bife gözlerimi
devirmem için
yeterli. Ama siz ve kaynan avucunuz benden çok uzakta olduğunuz için
popom
güvende. ġimdilik. E-postanıza bayıldım, ilk fırsatta cevaplayacağım.
Sizi Ģimdiden
özledim. Öğleden sonranın tadını çıkarın.
Ana'nız
Kimden: Christian Grey Konu:Popon
Tarih: 31 Mayıs 2011 16:10 Kime: Anastasia Steele
Sezgili Bayan Steele,
Bu e-postanın konusu dikkatimi dağıttı. Güvende olduğunu -Ģimdiliksöylemeye
gerek yok.
AkĢam yemeğinin tadını çıkar; ben de seni özledim Özellikle poponu ve
çok
bılrriĢlığitıı.
öğleden somam sıkıcı olacak, sadece senin ve gözlerini devirmemi
düĢüncesiyle
aydınlanacak. Sanırım, makul bir Ģekilde, benim de aynı kotu
alıĢkanlıktan
muzdarip olduğumu sen söylemiĢtin
Christian firey CEO & Goz Devırici,
Grey ġirketler Topluluğu
Kimd«n: Anastasia Steele
Konu: Göz Devirme 'r rr * r , t/r {('fi Tarih: 31 Mayıs 2011 19:14 Yerel
Saat Kim«:
Chıistian Grey
Sevgili Bay Grey,
8ana e-posta göndermeye son verin. AkĢam yemeği için hazHiar>- maya
çalıĢıyorum. Kıtanın diğer uçundayken bile fazlasıyla dikkat
dağıtıcısınız. Ve evet,
siz gözlerinizi devirdiğinizde sizi kim patattyo?
Ana'nız
■“Göndere tıkladım ve aynı anda zihnimde, o kötü kalplı o* Bayan
Robinson'ın
görüntüsü belirdi. Gözümde canlandıntmıu'n''" Christian'ın annem
yaĢında biri
tarafından dövülmesi çokya“^‟ o kadar. Bir kez daha bunun onda nasıl
bir hasar
bıraktığın' » 'l' ettim. Ağzım dümdüz bir çizgi halini almıĢtı. Ġğne
saplamak ĠÇ^ ^
bez bebeğe ihtiyacım vardı; belki o zaman bu yabancıya his®1‟*"'
öfkenin bir
kısmım boĢaltabilirdim.
Kimden: Christian Grey Konu: Popon
Tarih: 31 Mayıs 2011 16:18 Kime: Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele,
Ben Mlâ kendi konu baĢlığımı sizinkine -çok çeĢitli açılardan- tercih
ediyorum.
Kendi kaderimin efendisi olmam ve beni kimsenin cezalandırmaması
büyük Ģans.
Elbette, zaman zaman annern ve Dr. Flynn dıĢında. Ve de sen.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Cezalandırmak mı... Ben mi?
Tarih: 31 Mayıs 2011 19:22 Yerel Saat Kime: Christian Grey
Sevgili Efendim,
Ben sizi cezalandırma cüretini ne zaman gösterdim, 8ay Grey? Sanırım
beni baĢka
biriyle kanĢtırıyorsunuz... ki bu, endiĢe verici. Gerçekten
hazırlanmalıyım.
Ana'nız
Kimdtn: Christian Grey Konu: Popon
Tırih: 31 Mayıs 2011 16*5 Kime: Anastasia Steele
454
Sevgili Bayan Steele,
Yazarken her zaman ceza andırıyorsunuz. Fermuarınızı ben çeke- bilir
miyim?
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Bilinmeyen bir nedenden ötürü, sözleri ekrandan fırlayıp % geçirmeme
neden
oldular. Ah... Demek oynamak istiyordu.
Kimden: Anastasia Steele Konu: 18 üstü
Tarih: 31 Mayıs 2011 19:28 Yerel Saat KĠmt: Christian Grey
Ben fermuarı açmanızı tercih ederim.
Kimden: Christian Grey Konu: Tuttuğun dileğe dikkat et... Tarih: 31
Mayıs 2011
16:31 Kime: Anastasia Steele
BEN DE ÖYLE.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimckn: Anastasia Steele
Konu: Nefes nefese
Tırih: 31 May» 201119*33 Yerel Saat
Klm«: Christian Grey
455
Ağır ağır...
Kimd«n: Chrislian Grey Konu: Ġnliyor
Tarih: 31 Mayıs 2011 16:35 Kim*: Anastasia Steele
KeĢke orada olsaydım.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Ġnliyor
Tarih: 31 Mayıs 2011 19-37 Yerel Saat Khne: Christian Grey
BEN DE ÖYLE
Annem. “Ana!" diye seslenerek beni yerimden sıçradı.
Lanet. Neden kendimi bu kadar suçlu hissediyordum ki? “Hemen
geliyorum,
anne."
Kimden: Anastasia Steele Konu: Ġnliyor
Tarih: Jl Mayıs 2011 19:39 Yerel Saat
Kirne: Christian Grey
Gitmeliyim.
Hadi kaçtım, bebek.
Kendimi koridora attım. Bob ve annem beni bekliyorlardı. Annemin
kaĢları
çatıldı.
“Hayatım, sen iyi misin? Yanaklann al al olmuĢ.‟‟
“Anne, ben iyiyim.**
“Çok hoĢ görünüyorsun, hayatım."
"Ah. bu. Kate‟in elbisesi. HoĢuna gitti mi?"
KaĢları daha da çatıldı.
“Neden Kate‟in elbisesini giyiyorsun?"
Ah... hayır.
“ġey... ben bu elbiseyi seviyorum ama o sevmiyor.” diye uydurdum.
Bob periĢan ve aç haliyle etrafına sabırsızlık yayarken annes bana aksi
bir bakıĢ
attı.
„'Yarın seni alıĢveriĢe götürüyorum," dedi.
“Ah, anne, bunu yapmana gerek yok. Bir yığm kıyafetim “Kızım için bir
Ģey
yapamaz mıyım? Haydi, Bob açlıktan ölûrcr Bob midesini sıvazlayarak
ve yapay bir
acı çeker ifade takın* rak. “Çok doğru." diye inledi.
O gözlerini devirirken ben kıkırdadım ve kapıdan çıktık
Daha sonra, duĢta, ılık suyun altında gevĢerken, annemin m‟ k* dar
değiĢtiğini
düĢündüm. Onu akĢam yemeğinde görün«- -l"
457
alması gereken yerde olduğunu düĢünmüĢtüm: komikti, iĢveliydi ve golf
kulübünde bir yığın arkadaĢın arasındaydı. Bob da sıcak ve ilgiliydi...
Birbirlerine
çok uygun görünüyorlardı. Annemin adına gerçekten sevinmiĢtim. Artık
onun için
endiĢelenmekten, kararla« nndan Ģüphelenmekten vazgeçebilir ve Üç
Numaralı
Kocanın sebep olduğu karanlık günleri ikimiz adına da geride
bırakabilirdim. Bob
koruyucu bir adamdı. Ve annem bana yerinde akıllar veriyordu. Bu ne
zaman
baĢladı? Christianla tanıĢtığımda. Ama nedeni
iĢim bitince, bir an önce Christian'a dönme heyecanıyla, hızla
kurulandım. Beni
bekleyen bir e-posta vardı. Birkaç saat önce, ak- çara yemeği için
çıkmamdan
hemen sonra yazılmıĢtı.
Kimden: Christian Grey Konu: Eser Hırsızlığı Tarih: 31 Mayıs 2011
16:41 Kim«:
Anastasia Steele Repliğimi çalmıĢsın.
Ve beni askıda bıraktın. Yemedin tadım çıkar.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimd#n: Anastasia Steele Konu: Bana hırsız diyene bak Ta»lh: 31
Mayıs 2011
22:18 Yerel Saat •Oma*. Christian Grey
bendim, sanmm bunun orijinal olarak ElHot'a ait bir replik olduğunu
de hatırlayacaksın izdir.
Nasıl askıda?
Anar»
Kimden: Christian Grey ' - »
Konu: Yarım Kalan I*
Tarih: 31 Mayıs 2011 19:22 Kime: Anastasia Steele
Bayan Steele,
DönmüĢsünüz. GidiĢiniz o kadar ani oldu ki. Tam iĢler ilginç t* hal
alırken.
Elliot çok orijinal biri değildir. Bu repliği de bir yerlerden çalmıĢ olmalı
Yemek
nasıldı?
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu:Yanm Kalan ĠĢ mi?
Tarih: 31 Mayıs 2011 22:26 Yerel Saat Kime: Christian Grey
AkĢam yemeği doyurucuydu. Gereğinden fazla yediğimi duymtf hoĢuna
gidecektir.
Ġlginç bir hal mi alıyordu? Nasıl?
58ĠNĠN Elit TONU
4S9
Kimden: Christian Grey Konu: Evet, Yarım Kalan ĠĢ Tarih: 31 Mayıs
2011 19:30
Kime: Anastasia Steele
Kasten mi kalın kafalılık ediyorsun? Sanırım benden elbisenin
fermuarını indirmemi
istemiĢtin.
Ve ben de bunu yapmak için sabırsızlanıyordum. Bir Ģeyler yediğini
duyduğuma da
memnun oldum.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Pekâlâ... Hafta Sonuna Az Kaldı Tarih:
31 Mayıs
2011 22:36 Yerel Saat Kime: Christian Grey
Elbette yiyorum... Beni yemekten soğutan tek Ģey senin yanında
hissettiğim
belirsizliktir.
Ve hiçbir zaman farkında olmadan kalın kafalılık etmem, Bay Grey.
Herhalde bunu
çoktan anlamıĢsınızdır.;)
Kimdon: Christian Grey Konu: Sabırsızlanıyorum Tarih: 31 Mayıs 2011
19:40 Wmt:
Anastasia Steele
Bunu aklıiTKĠd tutanm, Bayan Steele ve hiç Ģüphesiz bu bilgiyi kend
lehime
kullanacağım.
Sizi yemekten soğuttuğumu duyduğuma üzüldüm. Uzefintzdedate
kösnül bir etkim
olduğunu sanıyordum. Tecrübem buydu ve ayn zamanda olabilecek en
keyifli
tecrübeydi.
Bir dahaki seferi sabırsızlıkla bekliyorum.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Jimnastik Dilbilimi
Tarih: 31 Mayıs 2011 22:36 Yerel Saat
Kime: Christian Grey
Yoksa yine eĢ anlamlılar sözlüğüyle mi oynuyorsunuz?
Kimden: Christian Grey Konu: Gümbürdemek Tarih: 31 Mayıs 2011
19:40 Kime:
Anastasia Steele
Beni çok iyi tanıyorsunuz. Bayan Steele.
Eski bir arkadaĢla yemek yiyeceğim, bu yüzden araba kullanıp
olacağım.
Hadi kaçtım, bebek.©
Christian Grey
CEO, Grey ġirketler Topluluğu
GRĠNĠN ElÜTONU
461
Hanni eski arkadaĢ* Christian'ın hiç eski arkadaĢı olduğunu
sanmıyordum... O
kadının dıĢında. Ekrana kuĢlan mı çalarak baktım. Neden onu görmeye
devam
etmek zorundaydı sanki? Ġçimde beklenmedik bir Ģekilde yakıcı, yeĢil ve
saframsı
bir kıskançlık akmaya baĢladı. Bir Ģeye vurmak istiyordum; Bayan
Robinson
öncelikli terdhimdi. Öfkeyle bilgisayan kapatıp yatağıma tırmandım.
Bu sabahki uzun e-postasına gerçekten cevap vermem gıı\-kı\-ordu. ama
birden çok öfkelenmiĢtim. Onu neden gerçek yüzüyle -çocuk tacizcisi
olarakgöremiyordu? IĢığı kapattım ve öfkeden köpürerek. gözlerimi
karanlığa dikip
yattım. Buna nasıl cüret edebilmiĢti? Savunmasız bir ergeni nasıl gözüne
kestirebilmiĢti? Hâlâ yapıyor muydu acaba? Neden son vermiĢlerdi?
Zihnimde
sayısız senaryo donuyordu. Madem Christian ona doymuĢtu, o zaman
neden
onunla hâlâ arkadaĢlık ediyordu? O demiĢken, kadın evli miydi acaba?
Ya da
boĢanmıĢ? Tann aĢkına, çocuğu var mıydı ki? Christianla çocukları
olmuĢ olabilir
miydi? Bilinçaltını çirkin kafasını kaldırmıĢ pis pis sırıtıyordu ve bu
düĢünce
karĢısında hem ĢaĢırmıĢ hem tiksinmiĢtim. Dr. Flynn‟in ondan haberi
var mıydı
acaba?
Yataktan debelenerek çıktım ve bilgisayan tekrar açtım. Bir görevim
vardı. Mavi
ekranın belirmesini parmaklanmı sabırsızca vurarak bekledim. Google
görsellere
tıkladım ve arama motoruna 'Christian Grey” yazdım. Ekran birden
Christian‟ın
görüntüleriyle doldu: smokinli, takım elbiseli. Tannnı. Josenin
Heathman'da beyaz
gömlek ve keten pantolonla çektiği fotoğraflar, internete nasıl
düĢmüĢlerdi?
Tanrım, çok iyi görünüyordu.
Hızlı hızlı devam ettim. ĠĢ ortaklanyla birkaç fotoğraf, sonra da yakından
tanıdığım en fotojenik adamın peĢ peĢe muhteĢem fotoğrafları.
Yakından mı?
Christian ı yakından tanıyor muydum? Onu cinsel anlamda tanıyordum
ve orada
daha keĢfedilecek çok Ģey olduğunun farkındaydım. DeğiĢken, zor.
komik, soğuk,
sıcak olduğunu biliyordum. Tanrım... Adam ayaklı bir çeliĢkiler
yumağıydj. Bir
sonraki sayfaya tıkladım. Kate‟in geylikie ilgisi sorusunun çıkıĢ noktası
olarak.
Christian‟ın yanında bir kız arkadaĢın olduğu bir fctcgrafuu
bulamadığından
bahsettiğini hatırladım. Sonra üçüncü
462
sayfada, benim onunla bir fotoğrafım vardı. Mezuniyetten. dınla
fotoğrafı vardı. Ve
o kadın bendim.
Tanrı a$hmı\ Google‟daydım. Ġkimizin haline baktım. Ka^j yüzünden
$a$kııı.
gergin ve hazırlıksız yakalanmıĢ görünüyor- Denemeyi kabul etmemden
hemen
önceydi. Christian ise inanJn^ derecede yakıĢıklı, sakin ve kontrollü
görünüyordu;
boynuad» kravat vardı. Ora baktım, öylesine güzel bir yüz. Ģu anda
Eavs» Lanet
Olası Robinson‟a bakıyor olması olası güzel bir yüz. Foîa^ favorilerime
kaydettim
ve arama sonuçlarının geri kalan on «bi sayfasını tek tek tıkladım. Bayan
Robinson'ı Google da bulamamak tim. Ama onunla olup olmadığını
bilmem
gerekiyordu. Chrâtiac'j hızb bir e-posta yazdım.
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Uygun Yemek Refakatçileri
Tarih: 31 Mayıs 2011 23:58 Yerel Saat
Kime: Christian Grey
Umarım siz ve arkadaĢınız hoĢ bir yemek yemiĢsinizdir.
Ana
Not Bayan Robinson muydu?
“Gönder”e bastım ve Christiana o kadınla iliĢkisini kafaya koyarak
umutsuzluk
içinde yatağıma tırmandım. Birj**® daha fazlasını öğrenmek için can
atıyor, diğer
yanımsa bana stf ğini bile unutmak istiyordu. Ve reglim baĢlamıĢtı: bu
yüzden^* 1,
hapımı almayı unutmamam gerekiyordu. Hemen BlackBerr 5" takvimine
bir
uyandırma ayarladım. BlackBerry‟yi baĢucu W*
GRĠNĠN ELLt TONU
463
dinim«-* bırakıp yatağıma uzandım ve bir süre sonra, yirmi beĢ bin oıil
uzakta
değil, aynı Ģehirde olmuĢ olmayı dileyerek huzursuz bir uykuya daldım.
AlıĢveriĢte g<\on bir sabah ve kumsalda geçen bir öğleden sonranın
ardından
annem akĢamı barda geçirmemize karar vermiĢti. Bob‟u TV"yle baĢ
baĢa bıraktık
ve kendimizi Savannah'ın en seçkin otelinde, üst düzey bir barda bulduk,
ikinci
Cosmopolitan‟ımı yudumluyordum. Annemse üçüncüye geçmiĢti.
Kırılgan erkek
egosu hakkında yeni bilgiler sunuyordu. Çok endiĢe vericiydi.
“Görüyorsun ya. Ana. erkekler bir kadının ağzından çıkan her Ģeyin
çözülmesi
gereken bir sorun olduğunu düĢünürler. Ortaya atıp üzerinde bir süre
konuĢtuktan
sonra unutmak isteyeceğimiz, muğlak bir fikir değil. Erkekler eylemi
tercih
ederler."
Kızgınlığımı saklamayı baĢaramayarak. "Anne, bana bunu neden
anlatıyorsun?"
diye sordum. Bütün günü böyle geçirmiĢti.
“Hayatım, o kadar kaybolmuĢ görünüyorsun ki. Eve bir tek erkek
arkadaĢ
getirmedin. Hatta Vegas‟tayken bir tane bile erkek arkadaĢın olmadı.
Üniversitede
tanıĢtığın Ģu çocukla. Jose‟yle aranızda bir Ģeyler olur sanmıĢtım."
“Anne, Jos£ sadece bir arkadaĢ."
“Biliyorum, tatlım. Ama bir Ģeyler oluyor ve senin bana her #yi
söylediğini
sanmıyorum." Bana bakarken yüzünü annelere özgü kaygı bürümüĢtü.
“DüĢüncelerimi düzene koymak için, Christian‟dan biraz uzaklanmam
gerekiyordu... Hepsi bu. Beni fena halde etki altına almaya meyilli."
“Etki altına almak?”
“Evet. Gerçi onu özlüyorum da." KaĢlarımı çattım.
Gün boyunca Christian‟dan haber almamıĢtım. Ne bire-p«^ ne baĢka bir
Ģey.
Ġçimden, iyi olup olmadığını öğrenmek için aramak geçiyordu. En
büyük korkum,
bir araba kazası geçirmiĢ ölmeyi ikinci en kötü korkumsa Bayan
Robinson‟ın
kötücül pençeli ona tekrar geçirmiĢ olması. Mantıksız olduğunu
biliyordum, im o
kadın söz konusu olunca, bütün bakıĢ açımı kaybeder gibiyi „Tatlım,
tuvalete
gitmem gerek."
Annemin kısa süreli yokluğu BlackBerry‟mi kontrol ete«: için fırsat
oldu. Bütün
gün e-postamı gizli gizli kontrol etmeye çalıĢmıĢtım. Nihayet,
Christian'dan bir
yanıt!
Kimden: Christian Grey
Konu: AkĢam Yemeği Refakatçileri
Tarih: 1 Haziran 2011 21:40 Yerel Saat
Kime: Anastasia Steele
Evet, Bayan Robinson'la yemek yedim. O sadece eski bir arkadaĢ
Anastasia.
Seni tekrar görmek için sabırsızlanıyorum. Seni özledim.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Onunla yemek yiyordu demek. Adrenalin ve öfke bedeni»* cirit
atıyordu. En
kötü korkularım gerçeğe dönüĢmüĢtü. Bunu o* sil yapabilmiĢti? Ġki
günlüğüne
uzaklaĢmıĢtım ve o anında o kalpli kaltağa koĢmuĢtu.
46S
Kimden: Anastasia Steele Konu: YAġLI AkĢam Yemedi Refakatçileri
Tarih: 1
Haziran 2011 21:42 Yerel Saat Kim*: Christian Grey
O sadece eski bir arkadaĢ değil.
DiĢlerini geçirecek yeni bir ergen delikanlı bulmuĢ mu?
Sen onun için çok mu yaĢlandın yoksa?
ĠliĢkinizin bitme nedeni bu muydu?
Annem gelirken “gönder" tuĢuna bastım.
“Ana. rengin atmıĢ. Ne oldur BaĢımı salladım.
Ġnatla. “Hiçbir Ģey/‟ diye mırıldandım. “Birer içki daha içelim."
Alnını kırıĢtırdı, ama kafasını kaldırdı ve garsonlardan birinin dikkatini
çekip
kadehlerimizi iĢaret etti. Garson baĢım eğdi. Evrensel, “Birer tane daha,
lütfen,"
mesajım almıĢtı. Annem bunu yaparken, ben aceleyle BlackBerry‟me
baktım.
Kimden: Christian Grey Konu: Dikkatli...
Tarih: 1 Haziran 2011 21:45 Yerel Saat Kime: Anastasia Steele
8u e-posta üzerinden tartıĢmak isteyeceğim bir konu değil.
Daha kaç tane Cosmopolitan içeceksin?
Christian Grey
CEO Gney ġirketler Topluluğu
Siktir. Burada.
WWW.
BÖLÜM YĠRMĠ ÜÇ
Barda etrafıma bakındım, ama onu göremedim.
"Ana, neyin var? Hayalet görmüĢ gibisin."
"Christian. o burada.”
“Ne? Gerçekten mi?"‟ Annem de çevresine bakındı.
Anneme Christian‟m sapık takipçi eğilimlerinden bahsetmeyi
atlamıĢtım.
Onu gördüm. Yüreğim yerinden oynadı ve Christian bize doğnı
yaklaĢırken,
gergin bir gümbürtü tutturdu. Gerçekten burada... benim için. Ġçimdeki
tanrıça
tezahüratlarla yerinden fırladı. Kalabalığın arasından kayarcasma
ilerlerken, saçlan
tavana gömülü halojenlerin altında ıĢıltılı bir bakır kızılla
kıvılcımlanıyordu. Parlak
gri gözlerinde dans eden neydi... Öfke? Gerilim? Ağzı düz bir çizgi
Ģeklinde, çenesi
gergindi. Ah, lanet olsun... Hayır. Ona bu kadar Öfkeliyken, buradaydı.
Annemin
önünde ona öfkemi nasıl gösterebilirdim ki?
Masamıza ulaĢtı ve bana temkinli bir bakıĢ gönderdi. Her zamanki keten
gömlek,
kot pantolon Ġkilisini giymiĢti.
Onu etten kemikten karĢımda bulmanın Ģok ve ĢaĢkınlığıyla, ‟Merhaba,”
dedim.
“Merhaba,” diye cevapladı ve eğilip yanağımı öperek beni iyice «aĢırttı.
"Christian, annem. Carla.”
KökleĢmiĢ nezaketim baskın gelmiĢti.
Annemi selamlamak için döndü. “Bayan Ada m s, tanıĢtığımıza
memnun oldum.”
Adını nereden biliyordu? Anneme o yürek hoplatan. Chrkfa. (îrey
patentli, tanı
yol. insaf nedir bilmeyen gülümsemesini gönder^ Annemin hiç Ģansı
yoktu. Alt
çenesi neredeyse masaya çarpacaJct: Tanrım, anne, kendine gel.
Christian‟ın
uzattığı eli tuttu, el ah^» Annem cevap vermemiĢti. Ah. tamamen
afallama, nutku
tutuL-y hali genetikti; bunu bilmiyordum.
Annem en sonunda, nefesi kesilmiĢ gibi, “Christian," dtoç baĢardı.
Christian ona bilmiĢ bir gülümseme ve gri gözlerinde ı^ılinia bakıyordu.
Her
ikisine de gözlerimi kıstım.
“Burada ne arıyorsun?" Sorum kulağa niyet ettiğimden dah nazik
geliyordu.
Christian‟ın gülümsemesi yerini korunaklı i» desine bıraktı. Onu
gördüğüme çok
sevinmiĢtim, ama tamâ»c hazırlıksız yakalanmıĢtım. Üstelik Bayan
Robinson
konusundıc öfkem, damarlarımda dolaĢıyordu. Ona bağırmak mı
istiyordur yoksa
kollarına atılmak mı bilemiyordum -ama sanırım her ılc sinden de
hoĢlanmazdı- ve
bizi ne zamandır izlediğini ögrenntk istiyordum. Avnca. biraz önce
gönderdiğim eposta konusunda dı biraz gergindim.
“Elbette, seni görmeye geldim." Bana ifadesiz gözlerle babytrc: Ah. kim
bilir ne
düĢünüyordu? MBu otelde kalıyorum."
“Burada mı kalıyorsun?" Sesim amfetamin alan bir ikincissi öğrencisi
gibi, kendi
kulaklarım için bile fazla tiz çıkmıĢtı.
“Dün burada olmamı dilediğini söyledin." Tepkimi ölçmeyen lıĢarak
durdu.
“Amacımız zevk vermek. Bayan Steele.“ Mizahta eser taĢımayan sesi
sakindi.
Lanet olsun, kızgın mıydı? Belki Bayan Robinson yonıe^ yüzündendi.
Ya da
üçüncü -birazdan dördüncü- Cosmo‟mu olmamdan. Annem kaygıyla
ikimize
bakıyordu.
“Bizimle bir içki içmez misin. Christian?" Bir nanosaniy*^ yanında
biten garsona
iĢaret etti.
“Bir cin tonik alayım." dedi. Christian. “Hendricks varsa 5» u' Bombay
Sapphire.
Hendricks ise salatalıkla. Bombay ise linıcfl-1
469
Tanrım... Sadece Christian içki ısmarlama iĢini böyle dallanıp
budaklandırabilirdi.
Christian'a kaygıyla bakarak. “Ve iki Cosmo daha lütfen." diye ekledim.
Annemle içki içiyordum, buna kızması imkânsızdı. -Lütfen bir sandalye
çek,
Christian.”
"TeĢekkürler. Bayan Ad o m s."
Christian yakındaki bir sandalyeyi çekti ve zarif bir hareketle yanıma
oturdu.
Sesimin rahatlığını korumak için büyük bir çaba harcayarak. “Demek
tesadüfen
bizim içki içtiğimiz otelde kalıyorsun'7‟diye sordum.
Ta da siz tesadüfen benim kaldığım otelde içki içiyorsunuz." diye
yanıtladı.
“AkĢam yemeğimi biraz önce bitirdim, buraya geldim ve sizi gördüm.
Son epostar, yüzünden aklım dağılmıĢken kafamı kaldırıp seni gördüm.
Büyük bir
tesadüf değil mi?* BaĢım yana eğince, bir gülümseme görür gibi oldum.
Tann'yü
Ģükür. Sonuçta akĢamı kurtarabilirdik.
“Annemle bu sabah alıĢveriĢ yaptık, öğleden sonra da kumsaldaydık.'‟
Ona bir
açıklama borçlu olduğumu hissederek. “AkĢam da birkaç kokteyl
içmeye karar
verdik.” diye mırıldandım.
“Bu bluzu bugün mü aldınız?" BaĢıyla yeni yeĢil ipek bluzumu »Ģaret
ediyordu.
“Bu renk sana çok yakıĢmıĢ. Ana. Hem biraz güneĢlenmiĢsin de. Çok
hoĢ
görünüyorsun.”
iltifatı karĢısında ne diyeceğimi bilemeyerek kızardım. “Pekâlâ, yarın
seni
ziyarete gelecektim, ama iĢte, buradasın.” Uzanıp elimi tuttu ve usulca
sıkarken,
baĢparmağını öne ar- kya, parmak boğumlarımın üstünde dolaĢtırdı. Ve
yine o
tanıdık Cdrimi hissettim. BaĢparmağının yumuĢak baskısıyla tenimin
altında tor
elektriklenme oluyor, damarlarımda dolaĢıp bedenimin dört bir yanında
atarak
yolundaki her Ģeyi ısıtıyordu. Onu görmeyeli iki ftinden çok olmuĢtu.
Ah Tanrım...
Onu istiyordum. Nefesim tekledi, ^na gözlerimi kırpıĢtırarak utangaç bir
gülümsemeyle baktım ve dudaklarında bir gülümsemenin oynaĢtığım
gördüm.
470
“Sana sürpriz yapanın diye düĢünmüĢtüm. Ama hcrzaa^ gibi, sen burada
olarak
beni ĢaĢırttın. Ana.
Gözlerini Christ ian‟dnn ayırmayan anneme hızJı bir bsdb§4. tim... evet.
gözlerini Christian a sabitlemiĢti. Kes Ģunu, Anne. Da£i önce
görülmemiĢ egzotik
bir yaratığa bakar gibi bakıyordu. De^ istediğim, daha önce hiç erkek
arkadaĢım
olmadığını biliyordu* ama bir adamı cezbedebilmem bu kadar mı
inanılmazdı? Bu
ada Bilinçaltını, Evet, dürüst olalım, ona bir baksana, diye çıkıĢtı kapa
çeneni! Seni
partiye davet eden kim? Anneme yüzümü bwSv turdum, ama fark
etmiĢe
benzemiyordu.
Christian samimiyetle, “Annenle geçirdiğiniz zamanı bölai istemem.
Hızlı bir içki
içip odama çekileceğim. Yapmam gerekec iĢler var,” dedi.
Annem sesini nihayet bularak, “Christian, sonunda Ģenini tanıĢmak çok
hoĢ,” diye
araya girdi. “Ana senden sevgiyle bahttı* Christian anneme gülümsedi.
“Gerçekten
miT Sonra yüzü&ie muzip bir ifadeyle bana kaĢını kaldırdı ve bir kez
daha kırmızıvj
döndüm.
Garson içkilerimizle geldi.
Zafer kazanmıĢ gibi gösteriĢli hareketler eĢliğinde. “Hendnck*.
efendim," dedi.
Christian, TeĢekkürler,” diye mırıldandı.
Son Cosmo‟mdan gergin bir yudum aldım.
Annem, “Georgia‟da ne kadar kalacaksın. Christian?“ diyesi “Cumaya
kadar, Bayan
Adams.“
“Yann akĢam bizimle yemek yer misin? Ve lütfen bana Cariafc “Çok
sevinirim.
Carla.”
“Harika. ġimdi izninizle, lavaboyu ziyaret etmem ger& Ann«... daha
yeni gittin.
Ayağa kalkıp bizi baĢ baĢa bır*^1 üzere uzaklaĢırken, ona umutsuz
gözlerle
baktım.
GRĠNĠN ELLt TONU
471
"Demek eski bir arkadaĢımla yemek yedim diye bana kızgınsın.**
Christian yakıcı
ve tedbirli bakıĢlarını bana çevirirken, elimi dudaklarına götürüp bütün
boğumlan
tek tek öpmeye baĢladı.
Tanrını, bunu Ģimdi mi yapmak istiyor?
Isınan kanım damarlarımda çağlarken. “Evet," diye rmnldandım.
“Cinsel iliĢkimiz uzun zaman önceydi. Anastasia.” diye fısıldadı. •Ben
senden baĢka
kimseyi istemiyorum. Bunu henüz anlamadın mır
Gözlerimi kırpıĢtırdım. “Onu bir çocuk tacizcisi olarak düĢünüyorum.
Christian."
Tepkisini nefesimi tutarak bekledim.
Christian‟ın rengi attı. “Çok yargılayıcı bir görüĢ. Öyle değildi." diye
fısıldarken Ģoke
olmuĢ gibiydi. Elimi bıraktı.
Yargılayıcı mı?
“Ah, öyleyse nasıldı?” diye sordum. Cosmolar beni cesur kılıyordu.
ġaĢkın bir ifadeyle kaĢlarını çattı. Sözlerimi sürdürdüm. “On beĢ
yaĢındaki
savunmasız bir çocuktan yararlanmıĢ. On beĢ yaĢında bir kızın olsaydı
ve Bayan
Robinson kızını bir köle-efendi hayat tanına ayartan bir Bay Robinson
olsaydı
memnun olur muydu? O kız Mia olsaydı mesela?”
Ġç geçirdi ve yüzünü buruĢturdu. “Ana, öyle değildi."
Ona dik dik bakıyordum.
Sözlerini, Tamam, bana Öyle gelmedi," diye sürdürdü. “Hayatımda
olumlu bir
güçtü, ihtiyaç duyduğum Ģeydi."
“Anlamıyorum.'‟ ġaĢkın görünme sırası bendeydi.
“Anastasia, annen birazdan dönecek. ġu anda bunu konuĢurken rahat
değilim.
Daha sonra, belki. Beni burada istemiyorsan. Hilton Head‟de beklemede
olan bir
uçağım var. Gidebilirim."
Bana kızmıĢtı... Hayır.
“Hayır, gitme. Lütfen... Burada olmandan çok mutluyum. Sadece
*olamanı
sağlamaya çalıĢıyorum. Ben gider gitmez onunla yemek ftmiĢ olmana
kızgınım.
Jose‟nin yakınında olduğum zamanlarda ** hissettiğini bir düĢün. Jose
iyi bir
arkadaĢ. Onunla hiç cinsel
iliĢkim olmadı. Oysa sen ve o...” DüĢünceyi daha ileri taĢu^ gönlüm razı
gelmediği
için sustum.
"Kıskandın mı?” Bana afallamıĢ gibi baktı ve sonra gözleri a& ağır
yumuĢayıp
ısındı.
"Evet, sana yaptıkları için de kızgınım.”
“Anastasia. o bana yardım etti. Bu konuda tek söyleyeceğim bu. Ve
kıskançlığına gelince, kendini benim yerime koy. Son y«* yıldır
hareketlerimi
kimseye haklı göstermem gerekmedi. Тек bjr kiĢiye bile. Ben istediğimi
yapanm.
Anastasia. Otonomimden mecnunum. Bayan Robinson ı seni üzmek için
görmedim. Gittim;çimi:, arada sırada birlikte bir akĢam yemeği yeriz. O
hem bir
arkada* hem de bir iĢ ortağı.”
ĠĢ ortağı mı? Lanet olsun. ĠĢte bunu bilmiyordum.
Gözlerini bana dikmiĢ ifademi tartmaya çalıĢıyordu. „Ev«, Ģ ortağıyız.
Aramızdaki
iliĢki çoktan bitti. Seneler oldu."
“ĠliĢkiniz neden bitti?‟
Ağzı gerildi, gözleri parladı. “Kocası öğrendi."
Lanet olsun.
"Bunu bir baĢka zaman, baĢ baĢa kalabileceğimiz bir yerff konuĢabilir
miyiz?‟
diye homurdandı.
"Beni onun bir tür pedofil olmadığına ikna edebileceğini as- mıyorum.”
"Ben onu öyle düĢünmüyorum. Hiçbir zaman da düĢünmek ġimdi, artık
yeter!”
diye çıkıĢtı.
“Onu sevdin mi?”
"Nasıl gidiyor?‟ Annem ikimiz tarafından da fark ediln**5 geri gelmiĢti.
Christian da ben de aceleyle ve suçlu bir tavırla arkamı# lanırken.
yüzüme
sahte bir gülümseme yapıĢtırdım. Annem ^ bakıyordu.
“iyi, anne.”
OJÜNĠN ELLĠ TUNU
473
Christian içkisini yudumlarken, korunaklı bir ifadeyle beni süzüyordu.
Ne
duĢıinüyordu acaba? Onu sevmiĢ miydi? Sanınm ^er sevmiĢse aklımı
kaybedecektim, hem de çok fena
"Pekâlâ, bayanlar. Artık ikinizi baĢ baĢa bırakayım."
Hayır... Hayır... Beni böyle hancıda bırakamaz.
"Lütfen bu içkileri oda 612‟ye, benim hesabıma yazdırın. Sabah <*ni
aranm.
Anastasia. Yann görüĢmek üzere, Carla."
'Ah. birinin tam adını kullandığını duymak ne güzel."
Christian annemin uzattığı eli sıkarken, “Güzel bir kız için güzel bir ad."
diye
mırıldandı: annem gerçekten piĢmiĢ kelle gibi «itiyordu.
Ah. anne, sen de mi Brutus'! Ayağa kalktım ve Christiana »romu
yanıtlaması için
yalvarır gibi baktım. Yanağıma masum bir öpücük kondurdu.
Kulağıma, “Hadi kaçtım, bebek." dedi ve gitti.
Kahrolası kontrol manyağı piç. Öfkem tam gaz geri dönmüĢtü.
Sandalyeme
çöktüm ve anneme döndüm.
Tannm. çok ĢaĢırdım. Ana. Harika bir adam. Gerçi ikinizin arasında
neler olduğunu
anlayabilmiĢ değilim. Sanınm birbirinizle konuĢmanız gerek. Vay.
buradaki cinsel
gerilim dayanılmaz " Dramatik bir tavırla kendini yelpazeliyordu.
"ANNE!"
“Git, konuĢ onunla.”
Tapamam. Buraya seni görmeye geldim."
"Ana, buraya o çocuk yüzünden kafan kanĢık olduğu için geldin.
Dcinian birbirinize
deli olduğunuz ortada. Onunla konuĢmalısın. $eru görmek için üç bin
mil uçmuĢ,
Tann aĢkına. Ve uçmanın berbat ^ §*y olduğunu bilirsin."
Kızardım. Ona Christian*» özel uçağından bahsetmemiĢtim.
"Ner diye çıkıĢtı.
Utana sıkıla, "Kendine ait bir uçağı var." dive geveledim. “Ve sadece iki
bin beĢ
yüz mil, anne."
Neden utanıyorum kif Annem kaĢlarım kaldırdı.
“Vay canına." diye mırıldandı. “Ana. aranızda bir Ģeyler ek yor. Buraya
geldiğinden beri anlam vermeye çalıĢıyorum. Ama i* neyse, sorunu
çözmenin tek
yolu, onunla enine boyuna koroya Ġstediğin kadar kafa patlatabilirsin,
ama
konuĢana kadar hfa yere varamazsın."
Anneme kaĢlarımı çattım.
“Ana. tatlım her zaman her Ģeyi gereğinden fazla analiz«»'., meyilliydin.
Ġç
sesini dinle. Sana ne diyor, tatlım?"
Parmaklanma baktım.
“Sanırım ona âĢığım," diye mırıldandım.
“Biliyorum hayatım. Ve o da sana âĢık."
“Hayır!"
“Evet, Ana. Lanet olsun, daha neye ihtiyaca var? Alnındaysa sönen bir
neon
tabelasına mı?"
Anneme ağzım açık bakarken, gözpınarlanm yaĢarmaya fej lamıĢtı.
“Ana, tatlım, ağlama.”
“Beni sevdiğini sanmıyorum."
“Ne kadar zengin olduğu umurumda değil, sadece bir ai,* müstü çayı
içmek için
her Ģeyi bırakıp, özel uçağına atlayıp h.« bir kıtanın diğer ucuna
gitmezsin. Git
ona! Burası çok güîd » yer. çok da romantik. Aynca tarafsız bölge.”
Annemin bakıĢları altında eziliyordum. Gitmesi hem istıp hem
istemiyordum.
“Hayatım, benim için dönmek zorundaymıĢsın gibi hissete Ben mutlu
olmanı
istiyorum ve Ģu anda mutluluğunun anahur^ yukarıda, 612 nolu odada
olduğunu
düĢünüyorum. Daha sonra e** dönmek istersen, anahtar ön verandadaki
yukka
çiçeğinin Eğer kalırsan da... Artık kocaman bir kızsın. Kendine <№u„
yeter.”
Bayrak kırmızısına dönmüĢtüm. Tanrım, Anne.
tfUlNtlllTONV
47S
"Ona* Coemolanmızı bitirelim."
"iĢte benim kızım.” Annem sırıtıyordu.
$12 no'lu odanın kapısını çekinerek tıklattım ve bekledim. Christian
kapın açtı.
Telefonla konuĢuyordu. Bana tam bir ĢaĢkınlıkla gözlerini kırpıĢtırdı.
Sonra kapıyı
iyice açıp içeri girmemi iĢaret etti.
'Ġhtiyaç fazlası bütün paketler sonuçlandırıldı mı?.. Ya maliyet?..“
Christian bir
ıslık çaldı. „Tannm... pahalı bir hata olmuĢ... Ya Lucas?.."
Odada etrafıma bakındım. Heathman‟daki gibi bir daireydi. Mobilyalar
ultra
modern ve fazlasıyla Ģimdiye aitti. Duvarlarda bronz yıldız
yağmurlarıyla
yumuĢatılmıĢ koyu morlar ve altın tonlan vardı. Christian koyu ahĢap bir
üniteye
yürüdü ve kapıyı açınca octaya bir mini bar çıktı, istediğimi almam için
iĢaret etti,
sonra ağır adımlarla yatak odasına yürüdü. KonuĢmanın devamını
duymamı
istemediği sonucuna vardım. Omuz silktim. Geçen sefer çalıĢma odasına
girdiğimde, konuĢmasını yanda kesmemiĢti. Suyun sesini duydum.
Küveti
dolduruyordu. Kendime bir portakal suyu aldım. Odaya geri geldi.
"Andrea bana Ģemayı göndersin. Bamey sorunu çözdüğünü »vlttli...“
Güldü.
“Hayır, cuma... Burada ilgilendiğim bir arazi '■ar... Evet, BilTe arattır...
Hayır,
yarrn... Buraya gelmemiz halede. Georgia‟nın neler sunacağım görmek
istiyorum."
Christian Pelerini benden ayırmıyordu. Bana bir bardak verdi ve buz
kovasını Ûaret
etti.
„TeĢvikleri yeterince cazipse... Sanının göz önünde bulundurmak >yi
olabilir.
Gerçi buradaki lanet ( lası sıcaktan hiç emin değilim... Ümit‟in de
kendine göre
avantajlan olduğuna katılıyorum: üstelik ^ba serin..." Yüzü bir an karanr
gibi oldu.
Nedeni“Bille arattır. W.. Çok erken olmasın.” Telefonu kapattı ve
yüzünde
anlaĢılmaz bir ifadeyle bana baktı. Aramızda derin bir sessizlik oldu.
Pekâlâ... KonuĢma sırası bendeydi.
"Sorumu cevaplamadın.” diye mırıldandım.
"Hayır.” dedi sakince. Gri gözleri iri ve temkinliydi.
“Hayır, sorumu cevaplamadın mı. yoksa, hayır onu Komedin-»
Kollanın göğsünde kavuĢturup duvara yaslanırken, dud^. nnda küçük bir
gülümseme belirmiĢti.
“Burada ne arıyorsun, Anastasia?**
“Söyledim ya."
Derin bir nefes aldı.
“Hayır, onu sevmedim." Bana hem eğlenir hem sorar gibi kat lannı çattı.
Nefesimi tuttuğuma inanamıyordum. Nefesimi bırakırken, ei bez bir
çanta gibi
çöktüm. Pekâla, Tanrıya Ģükürler olsun. Cöiy. sevse ne hissederdim?
"Tam bir kıskanç tanrıçasın, Anastasia. Kimin aklına gHiri*
"Benimle alay mı ediyorsunuz. Bay GreyT
“Seninle alay etmeye cüret etmem.” AğırbaĢlı bir tavırla Visa saliasa da
gözlerinde muzip bir ıĢıltı vardı.
“Ah, bence edersin ve ediyorsun da... sık sık."
Ona, bana daha önce söylediği sözleri söylediğimi fark edat sırıttı.
Gözleri
koyuldu.
“Lütfen dudağını ısırmayı kes. Odamdasın. seni üç güncir pf- müyorum
ve seni
görmek için çok uzun bir yoldan geldin s* yumuĢak ve Ģehvetli bir hale
bürünmüĢtü.
BlackBenysinin titreĢmesi ikimizin de dikkatim dağıttı tian arayanın kim
olduğuna bakmadan kapattı. Nefesim Bu iĢin nereye gittiğini
biliyordum, ama
konuĢmamız gereby*^ Seksi yırtıcı hayvan bakıĢıyla, bana bir adım
yaklaĢtı.
“Seni istiyorum, Ana. Sen de beni istiyorsun. Bu yüri» radasın.”
Savunma olarak, “Gerçekten öğrenmek istedim," diye
“ġey, artık öğrendiğine göre, geliyor musun, gidiyor
KarĢıma dikilirken kıpkırmızı kesildim.
Ona endiĢeyle bakarak, “Geliyorum.” dedim.
0dNĠN ELLĠ TONU
477
“Ah. öyle olduğıınu umarım.” Rina yu kandan bakıyordu. „Bana çok
kızmıĢsın,"
diye soludu.
‟•Evet.”
“Aileni dıĢında kimsenin bana kızdığını hatırlamıyorum. Ho- juma
gitti."
Parmak uçlarını yanağımda dolaĢtırdı. Ah Tanrım, bu yakınlığı. enfes
Christian
kokusu. KonuĢuyor olmamız gerekiyordu, ama kalbim gümbür gümbür
atıyor,
kanım damarlarımda çağlıyor, arzu birikiyor, her yeri... kaplıyordu.
Christian eğildi
ve burnunu omzumdan kulağımın altına kadar sürtüp parmaklannı
saçlanmın
arasına kaydırdı.
"KonuĢmalıyız,” diye fısıldadım.
“Daha sonra."
"Söylemek istediğim çok Ģey var."
"Benim de."
Parmakları saçlarımı sıkıca kavrarken, kulak mememin hemen altına
minik bir
öpücük kondurdu. Saçımı arkaya çekerek, boynumu dudaklarına açtı.
DiĢleri
çeneme sürtünerek kaydı ve boynumu öpmeye baĢladı.
“Seni istiyorum." diye soludu.
Ġnleyerek uzandım ve kollarını kavradım.
“Kanaman var mı?”
Lanet olsun. Gözünden kaçan hiçbir Ģey yok muydu?
Utanarak, “Evet." diye fısıldadım.
"Sancın var mı?" ı
"Hayır." Kızardım. Tanrını...
Durup bana baktı.
'Hapını aldın mı?"
„Evet." Daha ne kadar utandırıcı olabilirdi?
'Haydi, gidip banyo yapalım
m
478
Beni elimden tutup yatak odasına götürdü Ortada Ģ!<. rr, örtülerle
süslenmiĢ,
dev bir yatak duruyordu. Ama orada durnojı Beni cam göbeği ve beyaz
kireç
taĢının hâkim olduğu, iki bdium^m oluĢan banyoya çekti. Çok büyüktü,
ikinci
odada, dört kiĢiyi;^ alacak büyüklükte, basamaklarla inilen, gömme bir
küvet vari
YavaĢ yavaĢ doluyordu. Köpüklerin üstü buharla kaplanmıĢı. Bar, yonun
dort bir
yanını çevreleyen taĢ sırayı fark ettim. Bir >*nda mumlar titreĢiyordu.
Vay canına,
hiitiin bunlan tclcfondayfc»* yapmıĢtı demek
„Tokan var mı?"
Gözlerimi kırpıĢtırarak kotumun cebine uzandım ve I&tikfe toka
çıkardım.
Usulca. „Saçlarını tepede topla." diye emretti. Ġsteğini yerme getirdim.
Küvetin yanı ılık ve boğucuydu ve bluzum üzerime yapıĢmayı
baĢlamıĢtı.
Christian eğilip musluğu kapattı. Beni yeniden banyoya girdiğimiz
kısma çekti ve
yüzlerimiz iki cam lavabonun üz«>nn&b duvar boyutlarındaki aymaya
dönük
halde, arkamda durdu
^Sandaletlerini çıkar." diye mırıldandı ve ben derhal itaat d*
sandaletlerimi kum
taĢı zemine bıraktım.
'„Kollarını kaldır." diye soludu. Bana söyleneni yaptım ve asbb bluzumu
üstümden çekip çıkarınca, karĢısında üstüm çıplak halife kaldım.
Gözlerini
gözlerimden ayırmadan uzandı ve kot pantolonumun en üst düğmesini
ve
fermuarımı açtı.
“Sana banyoda sahip olacağım. Anastasia."
Eğilip boynumu öptü. Daha kolay ulaĢabilmesi için hajas yana eğdi.
BaĢparmaklarını kotumun kenanna takarak yavanı bacaklarımdan aĢağı
kaydırıp
pantolonumu ve iç çamaĢınmı n# indirirken kendisi de arkamda yere
çöktü.
“Pantolonunun içinden çık."
Lavabonun kenanna tutunarak dediğini yaptım. Artık capUk- tım,
aynada
kendime bakıyordum ve Christian arkamda cfizlerins üstündeydi.
Popomu önce
öptü, sonra usulca ısırarak iç geçirn*1*
tfĠNĠNElLtTONU
479
aiden oldu. Ayağa kalktı ve bana aynadan bir kez daha baktı, fttfat
Örtünme
güdümü yok sayarak, kıpırdamamak için zor du- nurdum. Elini
belimden aĢağı
indirdi, neredeyse bir kalçamdan cimrine kadar uzanıyordu.
"Kendine bir bak. O kadar güzelsin ki," diye mırıldandı. “.Ve
hissettirdiğini gör."
Ellerimi ellerinin içine alıp avuçlarını ellerimin û>tüne bastırdı ve
parmaklarını
benimkilerin arasına geçirip iyice aralanmalarını sağladı. Ellerimi
kamımın üatüne
yerleĢtirdi. Te* anin ne kadar yumuĢak olduğunu gör." Sesi yumuĢak ve
alçaktı.
Ellerini, bir daire çizerek ağır ağır hareket ettirdikten sonra, yu- hn.
memelerime
doğru kaydırdı. “Memelerinin ne kadar dolgun ddugunu hisset." Ellerimi
memelerimi avuçlayacak Ģekilde tuttu. Parmaklarıyla meme uçlarımı
tekrar tekrar
okĢadı.
Aralık dudaklarımın arasından inledim ve sırtımı, memelerim avuçlarımı
dolduracak Ģekilde yay gibi gerdim. Meme uçla- nmı
baĢparmaklarımızın arasına
sıkıĢtırdı, usulca çekip uzattı. KarĢımda kıvranan Ģehvetli yaratığı
büyülenerek
izliyordum. Ah. farika bir his. Aynadaki seks düĢkünü kadının kendi
elleri -ve wun
elleri- altında dağıldığını görmeyi daha fazla istemeyerek takdim ve
gözlerimi
yumdum. Tenimi tıpkı onun gibi hissediyor, adece dokunuĢu ve sakin,
yumuĢak
emirlerinin ne kadar tahrik «diri olduğunu tecrübe ediyordum.
“iĢte böyle, bebek,” diye mırıldandı.
Ellerimi vücudumun iki yanından kaydırıp belimden kalçalına, oradan
kasık
tüylerime götürdü. Bacağını aralarına itip &ac*klanmı iyice araladı ve
bir ritim
oluĢturarak, ellerimi sırayla ^organımın üstünden geçirdi. Çok erotikti.
Gerçekten
bir kuk- dönmüĢtüm ve Christian da kukla ustasıydı.
Omzuma öpücükler ve yumuĢak ısırıklar kondururken, “IĢıltına „^bak,
Anastasia,” dedi. Ġnledim. Birden bıraktı.
"Geride durup beni izlerken, “Devam et,” diye emretti.
480
Kendime dokunmaya baĢladım. Hayır, bunu onun yapm*« . istiyordum.
Aynı
değildi. Onsuz kayıptım. TiĢörtünü baĢından ve hızla kot pantolonunu
çıkardı.
“Benim yapmamı mı tercih ederdin?” Gözleri aynadan ben-, kileri âdeta
yakıyordu.
“Ah. evet... lütfen.” diye soludum.
Kollannı bir kez daha bana sardı ve elimi tutup cinsel crç*. nımın.
klitorisimin
üzerinde Ģehvetli okĢayıĢını sürdürdü. Gdgfe kılları beni okĢuyor,
sertleĢen
erkekliği arkama bastırıyordu A\ hemen... lütfen. Ense kökümü ısırdı ve
sayısız
hissin keyfini çıkararak gözlerimi yumdum. Ensem, kasıklarım, onu
arkamda
hissetmek... Aniden durdu, beni çevirdi, bileklerimi tek eliyle sanp
ellerimi arkamda esir alırken, diğer eliyle atkuyruğu mu çekti. Ona
büsbutuı. yaslanmıĢtım;
beni vahĢice öpüyor, ağzıyla ağzımı tahrip ediyerd. Beni olduğum yere
sabitlemiĢti.
Nefesi kesik kesikti. Tıpkı benimki gibi.
Birden bana tepeden bakarak. “Reglin ne zaman baĢladı. Ana- tasiaT
diye
sordu.
Hayli tahrik olmuĢ halimle, “ġey... dün,” diye ımnldandıc “Ġyi." Beni
bıraktı ve
olduğum yerde çevirdi.
“Lavaboya tutun,” diye emretti ve daha önce oyun odasiMi yaptığı gibi,
kalçalanmı arkaya çekip eğilmemi sağladı.
Bacaklarımın arasına uzandı ve mavi ipi çekti. Ne?/Ve tamjfr numu
yavaĢça
çıkanp yakındaki klozete attı. Siktir. Tann afhna - Ve sonra içimdeydi.
Ah! Ten
tene... BaĢlangıçta ağır ağır hareke? ediyordu... Kolayca, beni sınayarak,
iterek...
Ah, Tanrım... V fes nefese lavaboya tutunup kendimi ona bastırırken,
onu içiök
hissediyordum. Ah, bu tatlı eziyet. Elleri kalçalarımı kavnyorift
Cezalandırırcasma
bir ritim tutturmuĢtu. Ġçeri, dıĢan... ve »m* uzanıp klitorisimi buldu ve
beni
okĢamaya baĢladı. Ah Tann»- Hi2Ġa boĢalmaya yaklaĢtığımı
hissedebiliyordum.
Kalçalarına açı verip kendini içime bastırırken. “ĠĢte boyk'.k* bek,” diye
soludu ve
bu, beni çok yükseklere uçurmak için yeterli^
GRĠNĠN tıu i UNU
481
Vay canına... Ve geldim... Gürültüyle ve orgazmımla helezonlar çizerek
yere
düĢerken, lavaboya can havliyle tutunarak boĢaldım. Her Ģey aynı anda
hem fini
fırıl dönüyor hem de kasılıyordu Christian da peĢimden geldi ve önü
arkama yaslı
halde, beni sımsıkı kavrayarak ve adımı bir ayin, bir dua gibi haykırarak
doruğa
ulaĢtı.
“Ah, Ana!” Kulağıma kesik kesik vuran nefesi benimkiyle kusursuz bir
uyum
içindeydi. “Ah. bebek, bir gun sana doyabilecek miyim?" diye fısıldadı.
YavaĢça yere indik ve beni kollarının arasına tutsak etti. Her zaman
böyle mi
olacaktı? Böyle baĢ döndürücü, tüketici, ĢaĢırtın ve büyüleyici.
KonuĢmak
istiyordum, ama tükenmiĢ, seviĢmesiyle sersemlemiĢtim ve bir gün ona
doyabilecek miyim diye merak ediyordum? •
BaĢım göğsünde kucağına kıvrıldım; ikimizde sakindik. Tatlı, kaĢ
döndürücü
Christian kokusunu usulca içime çektim. Burnumu surtmcmcliyim.
Burnumu
sürtmemeliyim. Aksini yapmayı canım fena halde çekse de bu parolayı
zihnimde
tekrar edip duruyordum. Elimi kaldırmak ve parmak ucumla göğüs
tüylerinin
arasına desenler çizmek istiyordum. Ama bunu yapmamdan nefret
edeceğini
bildiğim için, direndim. Ġkimiz de sessizdik; kendi düĢüncelerimize
dalmıĢtık. Ben
onun içinde kaybolmuĢtum. Kendimi onda kaybetmiĢtim. Adetimin
sürdüğünü
hatırladım.
“Kanıyorum,” diye mırıldandım.
“Beni rahatsız etmiyor," diye soludu.
“Fark ettim.” Sesimdeki kuruluğa mani olamamıĢtım. Gerildi. Usulca,
“Seni rahatsız
ediyor mu?'* diye sordu.
Beni rahatsız ediyor muydu? Belki de etmeliydi... Etmeli miydi? Hayır,
etmiyordu. Arkama yaslanıp ona baktım. O da yumuĢacık bulutlu gri
gözleriyle,
tepeden bana bakıyordu.
“Hayır, hiç etmiyor.**
Sınttı. “Ġyi. Haydi banyo yapalım.”
Kollan çözüldü ve ayağa kalkarken beni yere bıraktı. 0 bunu )aparken.
bir kez
daha göğsündeki küçük, yuvarlak, beyaz yara
482
izlerini fark ellim. Dalgın bir Ģekilde, bunlar suçiçeği izleri d^;. diye
duĢundum.
Grace, Christiun‟ın neredeyse hiç etkilenmedi^ söylemiĢti. Uuıet olsun...
Yanık
izleri olmalıydı. Ne yanığı? ġofcvt tiksintiyle sarsılırken, benzim atmıĢtı.
Sigara?
Bayan Rohin^ biyolojik annesi, kim? Ona bunu kim yapmıĢtı? Belki
akla vatku. bir
açıklaması vardı ve ben aĢırı lepkı veriyordum. Göğsümde vahy. umut
çiçekleriyle,
yanıldığımı umdum.
Christian telaĢtan irileĢmiĢ gözlerle. “Ne oldu?‟ diye sordu.
“Yara izlerin." diye fısıldadım. “Suçiçeğinden değil."
Bir saniyenin onda biri kadar bir sürede içine kapandım, duruĢunun
sakin ve
gevĢemiĢ durumdan savunmacı hatta ofkeU>^ kaydığını fark ettim.
Kaçlan
çatılmıĢ, yüzü kararmıĢtı ve agadû ve sert bir çizgiye dönüĢtü.
“Hayır, değiller" dedi, ama daha fazla detaya girmedi. Ayağı kalktı, elini
uzatıp
beni ayağa çekti.
“Bana Öyle bakma." Elimi bırakırken sesi soğuk ve azarlar gibiyi
Azar iĢitmenin sıkıntısıyla kızardım ve elime baktım. Birirur. Christianm
üzerinde
sigara söndürdüğünü biliyordum. Midem bu tanıyordu.
Kendimi tutamayarak. “Bunu o mu yaptı?* diye sordu.
Hiçbir Ģey söylemeyince, ona bakmaya mecbur kaldım. Bara dik dik
bakıyordu.
“0? Bayan Robinson mu? O bir hayvan değil. Anastasia El bette o
yapmadı. Onu
neden ĢeytanlaĢtırmak zorunda hissetti^ anlamıyorum.”
KarĢımda muhteĢem çıplaklığı ve üzerinde benim kanımla dur; yordu ve
nihayet
bu konuĢmayı yapıyorduk. Ve ben de çmlçipl^1^ Ġkimizin de -belki
banyo küveti
dıĢında- saklanacak bir ytntsi yoktu. Derin bir nefes alarak yanından
geçtim ve
suya adım atti£ Tam kıvamında bir ısıda, rahatlatıcı ve derindi. Kokulu
köpükler-'*
arasına karıĢıp, kabarcıkların arasına saklanarak ona baktım “Onunla hiç
tanıĢmamıĢ olsan nasıl biri olurdun, ben $3^ bunu merak ediyorum. Seni
Ģu...
hayat tarzıyla tanıĢtırmamıĢ ok*Ġç geçirdi ve kiivctc girip karĢıma oturdu. Çenesi gergin, gözleri
buzluydu.
Bedenini zarif hareketlerle «uya daldırırken, hana dokun* mamaya özen
göstermiĢti. Tanrım... Onu bu kadar mı kızdırdım*
Duygusuz bir ifade ve anlaĢılmaz bir yüzle, hiçbir Ģey söylemeden bana
bakıyordu. Sessizlik aramızda uzayıp gitti. ama ben duruĢumdan
vazgeçmedim.
Sıra sende. Grey ve bu defa teslim olan Ur, olmayacağım. Bilinçaltım
gergindi:
endiĢe içinde tırnaklarını yiyordu. Bu olay iki Ģekilde de geliĢebilirdi.
ChristianTa
gözlerimizi birbirimize dikmiĢtik, ama ben geri adım atmayacaktım.
Bana bin yıl
kadar uzun gelen bir sürenin sonunda, baĢını salladı ve güldü.
“Bayan Robinson‟ın izinden gitmeseydim. büyük olasılıkla biyolojik
annemin
izinden giderdim."
Ah! Gözlerimi kırpıĢtırdım. UyuĢturucu bağımlısı ya da fahiĢe? Ya da
ikisi
birden?
Omuz silkerek. “Beni... kabul edilebilir bulduğum bir Ģekilde severdi...”
diye
ekledi.
Bu da ne demek oluyor Ģimdi?
“Kabul edilebilir?” diye fısıldadım.
"Evet.” Bana dikkatle baktı. “Beni düĢtüğüm yok edici yoldan
uzaklaĢtırdı.
Kusursuz olmadığın zaman, kusursuz bir ailenin arasında büyümek çok
zordur."
Ah hayır. Sözcüklerini sindirirken dilim damağım kurudu. AnlaĢılmaz
bir ifadeyle
bana bakıyordu. Daha fazlasını anlatmayacaktı. Ne kadar bunaltıcıydı.
BaĢım
dönüyordu; kendinden ne çok nefret eder gibiydi. Ve Bayan Robinson
onu
sevmiĢti. Lanet olsun... hâli seviyor muydu? Mideme bir tekme yemiĢ
gibi
hissediyordum.
“Seni hâlâ seviyor mu?‟
“Sanmıyorum, o Ģekilde değil." Bunu hiç düĢünmemi* gibi. ka$- knnı
çattı.
"Sana çok eskide kaldığım söyleyip duruyorum. GeçmiĢte, ktesem bile,
ki
istemiyorum, değiĢtirenıem. Beni kendimden kur- lardı" ÖfkelenmiĢti.
ıslak elini
saçlarının arasından geçirdi. “Bunu ^»seyle konuĢmadım.** Duraksadı.
"Dr. Flvnn
dıĢında, elbette. Ve §u ^ konuĢuyor olmamamın tek nedeni bana
güvenmeni
istemem.
“Ben sana güveniyorum, ama seni daha iyi tanımak istiyorum ininle ne
zaman
konuĢmak istesem dikkatimi dağıtıyorsun. Bilny.jr istediğim o kadar çok
Ģey var
ki."
“Ah. Tanrı aĢkına. Anastasia. Ne bilmek istiyorsun ki? Keyapmam
gerek?"
Gözleri çakmak çakmaktı ve sesini yükseltme* de. öfkesini
dizginlemeye çalıĢtığını
anlamıĢtım.
Köpükler dağılmaya baĢladığı için suyun altında açıkça gorâ*r. ellerime
baktım.
“Ben sadece anlamaya çalıĢıyorum, öyle büyük bir gizemsin ki Daha
önce
tanıdığım herkesten çok farklısın. Bilmek istediklerin: bana anlatmana
seviniyorum.”
Tannm. belki de beni cesurlaĢtıran Cosmopoiitanlar yüzünden^, ama
birden
aramızdaki mesafeye katlanamaz oldum. Suyun içinde yanına kaydım ve
tenlerimiz
birbirine değecek Ģekilde uzandın Gerildi ve bana ısırabilirmiĢim gibi,
temkinle
baktı. Pekâlâ, bu bir Ġ dönüĢü, içimdeki tannça ona sessiz ve ĢaĢkın bir
ifadeyle
bakıyordu “Lütfen bana kızma,” diye fısıldadım.
“Sana kızmadım, Anastasia. Ben sadece bu tür konuĢmaları böyle
ince'.enmeye
alıĢkın değilim. Bunu sadcce Dr. Flvnn ve...* Durdu. KaĢlan çatıldı.
“Onunla yapıyorsun. Bayan Robinson‟la. Onunla konuĢuyor musun?"
Kendi
öfkemi dizginlemeye çalıĢarak bastırdım.
“Evet, konuĢuyorum.”
“Ne hakkında?"
Küvetin içinde, yüzü bana dönecek Ģekilde kayarak sulanr. yanlardan
yere
taĢmasına neden oldu. Kolunu omzumun etrafındır, uzatıp küvetin
kenarına
yerleĢtirdi.
Rahatsızlığının yansıdığı bir sesle, “Israrcısın, değil mi? &?* sordu.
“Hayat,
kâinat, iĢ, Anastasia; Bayan R ve benim geçmiĢi»11 çok eskiye
dayanıyor. Her Ģey
hakkında konuĢabiliriz.”
“Ya benim hakkımda?" diye fısıldadım.
“Evet.” Grey beni dikkatle izliyordu.
GR1MN ELLĠ TONU
485
Aniden yüzeye çıkan öfke dalgasını yatıĢtırmaya çalıĢırken alt dudağımı
ıĢınlım.
“Neden benim hakkımda konuĢuyorsunuz?* Sızlanır gibi ve huysuz
görünmemek için çaba harcasam da baĢaramadım. Durmam gerektiğini
biliyordum. Onu fazla zorluyordum. Bilinçaltını yine Munch'un Çığlık
tablosundaki
ifadeyi takınmıĢtı.
“Senin gibi birini hiç tanımadım. Anastasia."
"Bu dn ne demek? Evraklannı hiç soru sormadan otomatik olarak
imzalayan
birini mi?*
BaĢım salladı. "Öğüde ihtiyacım var."
“Ve o öğüdü Bayan Pedo'dan mı alıyorsun?‟ diye çıkıĢtım. Öfke
kontrolüm
sandığımdan daha da yetersizdi.
Gözlerini kısarak sertçe, “Anastasia. yeter.” diye çıkıĢtı. Ġncecik bir
buzun
üstünde paten yapıyor ve tehlikeye doğru yol alıyordum. "Yoksa seni
dizime
yatınnm. Ona cinsel ya da romantik anlamda hiçbir ilgi beslemiyorum.
O sevdiğim,
değerli bir arkadaĢ ve bir iĢ ortağı. Hepsi bu. Bir geçmiĢimiz ve onun
evliliğini
berbat etse de bana muazzam fayda sağlamıĢ, ortak bir tarihimiz var.
Ama
iliĢkimizin o yönü bitti.‟*
Tanrım... anlayamadığım bir Ģey daha. Kadın evliydi de. Bunu na*ı'. bu
kadar
uzun sürdürebilmiĢlerdi?
“Ve seninkiler hiç öğrenmediler?*
“Hayır,” diye homurdandı. "Bunu sana söylemiĢtim.”
Ve hepsinin bu olduğunu anladım. Onun hakkında daha fazla s'Jnı
soramazdım
yoksa bana deli gibi sinirlenecekti.
“Bitti mi?‟ diye çıkıĢtı.
"ġimdilik."
Derin bir nefes aldı ve omuzlarından bir yük kalkmıĢ gibi, sfcûmün
önünde
gözle görülür Ģekilde gevĢedi.
“Pekâlâ, benim sıram," diye mırıldanırken, bakıĢlannı çelik £bi soğuk ve
Ģüpheci
bir ifade bürüdü. "E-postamı yanıtlamadın.“ "Yanıtlayacaktım. Ama
artık
buradasın.”
"Olmamamı tercih mi ederdin?‟ diye solurken, ifadesi yu* AnlaĢılmazdı.
“Hayır, memnunum."
"Ġyi." Bana samimi, rahatlamıĢ bir gülümsemeyle baktı. “Вед dc burada
olduğum için memnunum. Sorgulamana rağmen. Ser. lesene. beni
sorguya
çekmen kabul edilebilir olsa da. seni germek için bunca yolu kat ettiğim
için bir tür
diplomatik dokunuimazLk iddia edebileceğini mi sanıyorsun?
Yutmuyorum. Bayan
Steele. Ne hissettiğini bilmek istiyorum.”
Ah, hayır...
Cılız bir sesle. “Sana söyledim." dedim. Burada olmana mecnunum.
Bunca yolu
geldiğin için teĢekkür ederim."
“Benim için zevk.” Uzanıp beni öperken gözleri parlıyordu. Kendimi
otomatik
olarak karĢılık verirken buldum. Su hâlâ sıcak, banyo buharlıydı. Durdu,
geri çekilip
bana baktı.
“Hayır. Sanırım daha fazlasını yapmadan önce, bazı cevapta istiyorum."
Daha fazlası mı? ĠĢte yine o iki kelime. Ve cevap istiyordu... Neye
cevap? Sır
dolu bir geçmiĢim yoktu. Ya da asap bozucu bir çocukluğum. Hakkımda
zaten
bilmediği neyi öğrenmek istiyor oh- bilirdi ИГ
Teslim olarak iç geçirdim. “Bilmek istediğin ne?*
“ġey. ilk olarak Ģu muhtemel anlaĢmamız konusunda ne hissediyorsun?”
Gözlerimi kırpıĢtırdım. Gerçek ya da cesaret zamanı gelmtf» Bilinçaltını
ve
içimdeki tannça gergin gözlerle birbirlerine baktılar
*TJzun bir süre boyunca yapabileceğimi sanmıyorum. Koca ithafta sonu
olmadığım biri gibi davranabileceğimi." Yanaklanır. kızararak ellerime
baktım.
Çenemi kaldırdı; muzip bir ifadeyle sırıtıyordu.
“Hayır, ben de sanmıyorum.”
Bir yanım hakarete uğramıĢ ve meydan okunmuĢ gibi diyordu. “Sen
bana
gülüyor musun?”
487
-Evet, ama iyi bir Ģekilde.” dedi, minik bir gülümsemeyle.
Uzandı ve bana kısa, yumuĢacık bir öpücük verdi.
Çenemi tutmayı sürdürerek gözlerinde muzip bir ıĢıltıyla. "Ha- nka bir
itaatkâr
sayılmazsın.” dedi.
Bir süre ona ĢaĢkın ĢaĢkın baktım, ama sonra kahkahayı kovuverdim. O
da bana
katıldı.
"Belki de iyi bir öğretmenim yoktur."
Bir homurtu çıkardı. “Belki. Belki de sana daha sert davranmalıyım."
BaĢını yana
eğdi ve bana Ģeytani bir gülümseme gönderdi
Yutkundum. Tanrım, hayır. Ama aynı anda, kaslarım derinlerde enfes
bir Ģekilde
gerilmiĢti. Bu onun önemsediğini gösterme Ģekliydi. Belki de
önemsediğini
gösterebilmesinin tek yoluydu: bunun farkmdaydım. Tepkimi ölçmek
için bana
bakıyordu.
“Sana ilk Ģaplak atıĢım o kadar kötü müydü?
Ona gözlerimi kırpıĢtırarak baktım. O kadar kötii muydu? Tepkimin
kafamı
karıĢtırdığını hatırlıyordum. Canım yanmıĢtı, ama geriye dönüp
baktığımda, o
kadar da kötü değildi. Defalarca, bunu zihnimde kurduğumu söylemiĢti.
Ve ikinci
defasında... ġey. isiydi... Ve seksi.
“Hayır, tam olarak değil,” diye fısıldadım.
“Daha çok düĢüncesi kötü, değil mi?' diye bastırdı.
“Sanırım. Zevk almıyor olmak gerekirken, zevk alıyor olmak.“
“Ben de aynı Ģeyi hissettiğimi hatırlıyorum. Ġnsanın aklının yatması
biraz zaman
alıyor."
Uınet olsun. Bunu çocukken yaĢamıĢtı.
“Güvenli kelimeyi her zaman kullanabilirsin. Anastasia. Bunu •^kın
unutma. Ve
içimdeki kontrol ve seni güvende tutma ihtiya- япа hizmet eden
kurallara uyduğun
sürece, belki de ilerlemenin bir yolunu bulabiliriz."
"Beni kontrol etmeye neden ihtiyaç duyuyorsun?*
“Çünkü bu benim içimdeki, hayatımın ilk yıllarında karĢılanmamıĢ bir
ihtiyacı tatmin
ediyor.”
*■ I*
“Yani bir terapi biçimi, öyle mi?"
"Hiç böyle düĢünmemiĢtim, ama sanırım öyle.”
Bunu anlayabilirdim. Faydası olacaktı.
"Ama Ģu var. biran. ‟Bana kafa tutma.' derken, bir sonrakini sana
meydan
okunmasından hoĢlandığını söylüyorsun. Bu özerinde baĢanvla
ilerlenemeyecek
kadar ince bir çizgi.”
Bana bir an baktı ve sonra kaĢlarını çattı.
"Bunu görebiliyorum. Ama Ģu ana kadar gayet iyi iĢ çıkarıyorsa'
“Ama ya kiĢisel bedeli? Burada elim kolum bağlı haldeyim.'
“Elin kolun bağlı halini seviyorum." diye sırıttı.
“Demek istediğim bu değildi!" Öfkeyle üzerine su sıçrattım
Bana tek kaĢım kaldırarak baktı.
“Sen bana su mu attın?"
“Evet"Lanet olsun... o bakıĢ.
“Ah. Bayan Steele.” Beni tutup kucağına çekerken her yanı & içinde
bıraktı.
“Sanırım Ģimdilik yeterince konuĢtuk."
Ellerini baĢımın iki yanma yerleĢtirip beni öptü. Uzun uzan Ağzımı esir
alarak.
BaĢımı istediği açıda tutarak... Beni kontrol ederek. Dudaklarına doğru
inledim.
Bundan hoĢlanıyordu. Veto iĢte iyiydi, içimdeki her Ģey tutuĢuverdi ve
parmaklanm
saçlar*- nın araĢma kayıp onu kavradı. Ben de öpüĢüne karĢılık verijw
ve bildiğim
tek yoldan onu istediğimi söylüyordum, inledi veb& ata biner
pozisyonda
ereksiyonun üzerine yerleĢtirdi. Geri çekili yan örtülü ıĢıltılı ve Ģehvetli
gözlerle
bana baktı. Küvetin kenara tutunmak için ellerimi indirdim, ama iki
bileğimi birden
yakala ve ellerimi arkamda birleĢtirip tek eliyle bir arada tuttu.
“ġimdi sana sahip olacağım,” diye fısıldarken beni ona tepede
bakacağım Ģekilde
kaldırdı. “Hazır mısın?" diye soludu.
“EveC diye fısıldadım. Beni yavaĢça, çok yavaĢça üzerine indini- içimi
doldurdu...
Bana sahip olurken gözlerini benden ayırmıyor^
489
Gözlerimi yumup inleyerek yarattığı hissin ve esneten doluluğun tadını
çıkardım.
Kalçalarını gerdi, iç geçirdim ve öne eğilip ahumı alnına yasladım.
“Lütfen ellerimi bırak.” diye fısıldadım.
“Bana dokunma ” diye yalvardı ve bileklerimi bırakıp kalça* Urum
tuttu.
Küvetin çıkıntısına sıkıca tutunup yukarı kalktım, ağır ağır aĢağı inerken
ona
bakmak için gözlerimi açtım. Ağzı açık, nefesi tutulmuĢ halde beni
izlerken dili
diĢlerinin arasına kaymıĢtı. O kadar... seksi görünüyordu ki. Ġkimiz de
ıslak ve
kaygandık ve birlikte hareket (diyorduk. Eğildim ve onu öptüm.
Gözlerini yumdu.
Çekinerek elimi baĢına götürdüm ve dudaklanmı ağzından ayırmadan,
parmaklanmı saçlannda dolaĢtırdım. Buna izin vardı. HoĢuna gitmiĢti.
Benim de
öyle. Birlikte hareket ettik. Saçlarını çekip baĢını arkaya yatırdım ve
öpüĢü
derinleĢtirirken üzerinde inip kalkmaya baĢladım. Bir ritim tutturarak,
gittikçe artan
bir hızla. Ġnlemelerim ağzında kayboluyordu. Kalçalarımdan tutarak
beni hızlı, daha
hızlı kaldırmaya baĢladı. ÖpüĢüme karĢılık veriyordu. Islak saçlar ve
diller, kanĢmıĢ
saçlar ve birlikte hareket eden kalçalardan ibarettik. Ve histen... Bir kez
daha her
Ģeyi tüketen histen. Çok yaklaĢmıĢtım... Enfes sıkılığı ve hızlanmayı
tanımaya
baĢlıyordum. Ve su... Etrafımızda kendi girdabımızla dönüyordu;
hareketlerimiz
daha çılgın bir hal aldıkça girdap da hızlanıyordu. Her yeri sınlsıklam
ederken,
içimde olup bitenlerin bir yansıması gibiydi ve... umurumda bile değildi.
Bu adamı seviyordum. Tutkusunu, üzerinde bıraktığım etkisi. Beni
görmek için
bu kadar uzun bir yol kat etmiĢ olmasını. Beni ^msemesini... Beni
önemsiyordu.
Bu o kadar beklenmedik, o kadar doyurucuydu ki. O benimdi. Ben de
onun.
“iĢte böyle, bebek.” diye soludu.
Ve orgazmımla yırtılırcasma boĢaldım. Beni tek lokmada yiyip ktiren.
çalkantılı,
tutkulu bir zirve. Ve birden Christian bedenimi **ndi bedenine bastırdı...
BoĢalırken, kollan sırtıma dolanmıĢtı.
490
“Ana, bebeğim." diye haykırdı ve bu vahĢi yakan ruhuna derinliklerini
birbirine
katarak içime iĢledi.
Dev boyutlardaki yatakta, gri gözler mavi gözlerde, yüz yüze,
birbirimize bakarak
ve ikimiz de önümüzdeki yastıklara sanlık yan yana yatıyorduk. Çıplak.
Birbirimize
değmeden. ÇarĢaflan dolanmıĢ halde, hayranlıkla birbirimizi süzerek.
“Uyumak istiyor musun?‟ diye sorarken Christian'ın sesi yumuĢacık ve
endiĢeliydi.
“Hayır, yorgun değilim.” Tuhaf bir Ģekilde kendimi enerji dek
hissediyordum.
KonuĢmak o kadar iyi gelmiĢti ki, durmak istemiyordum.
*Ne yapmak istersin?‟ diye sordu.
“KonuĢmak.”
Gülümsedi. “Hangi konuda?'
■*Her Ģey."
“Her Ģey?*
“Sen.”
“Ne olmuĢ bana?*
“En sevdiğin film hangisi?*
Sınttı. “Bugün, Piyano.”
Gülümsemesi bulaĢıcıydı.
“Elbette. Ne aptalım. Ne kadar hüzünlü ve heyecan verici te müziği
vardı,
çalabiliyorsundur hiç Ģüphesiz? On parmağınızda» marifet* Bay Grey."
“Ve en büyüğü sizsiniz. Bayan Steele
“Ben sadece on yedi numarayım."
Anlamayarak kaĢlarını çattı.
“On yedir
“Hani... ımm... seks yaptığın kadın sayısı
Dudaklan kıvrıldı, gözleri Ģüpheyle parlıyordu.
Tam olarak değil."
GJUNĠN ELLĠ TONU
4£1
-On beĢ demiĢtin." Aklımın karıĢtığı belli oluyordu.
"Oyun odasındaki kadınlardan bahsediyordum. Kastettiğinin bu
olduğunu
sanmıĢtım. Bana kaç kadınla seks yaptığımı sormadın."
“Ah."ismet olsun... dahası da var. Kaç kiĢi* Ağzım açık bakakaldım.
“Vanilya?'
•„Hayır, tek vanilya fethim sensin." Sırıtmayı sürdürerek kafasını salladı.
Bunu neden komik buluyordu. Ve neden ben de aptal gibi sırıtıyordum
acaba?
"Sana bir sayı veremem. Karyola direğine çentik atmıyorum ~ “Neden
bahsediyoruz, onlar, yüzler... binler? Sayı büyüdükçe, gözlerim de
irileĢiyordu.
“Onlar. Tann aĢkına, onun katlan ndayız.”
"Hepsi itaatkâr mıydı?‟
“Evet."
“Bana sırıtmayı kes ” Suratımı düz tutmak için boĢuna çaba Harcayarak
onu
usulca azarladım.
"Kesemem. Çok komiksin."
*Tuhaf komik mi. ha-ha komik mir
“Sanınm ikisinden de biraz.” Sözleri benimkilerin taklidiydi.
“Böyle konuĢman küstahlık.”
Öne uzanıp burnumun ucunu öptü. “Bu seni Ģoke edecek. Anas- tasia.
Hazır
mısın?‟
Gözlerim fal taĢı gibi açık, suratımda o aptal sımıĢla baĢımı alladım.
*Ben de eğitimdeyken gördüğüm, hepsi eğitim sürecinde olan
«aaticârlardı.
Seattle‟da gidip pratik yapabileceğin yerler var. Benim ftptıklanmı
yapmayı
öğrenebileceğin,” dedi.
Ne?
“Ah * Gözlerimi kırpıĢtırdım.
"Evet, seks için para ödedim. Anastasia."
Mağrur bir tavırla. "Bu gurur duyulacak bir Ģev değil; % söylendim. "Vc
haklısın.
Derinden Ģoke oldum. Ve seni Ģokeefc. m ediğim için kızgınım."
“Iç çamaĢırım» giydin ya.”
“Seni Ģoke etti mi?"
“Evet."
Ġçimdeki tanrıça beĢ metre yükseklikten sırıkla atladı. "Annemlerle
tanıĢmaya
gelirken külotunu giymedin."
**Bu seni Ģoke etti ini?‟
“Evet."
Tanrım yüksek atlama çıtası beĢ buçuk metreye yükseldi "Sanırım seni
sadece
iç çamaĢırı konusunda Ģoke edebiliyorm “Bana bakire olduğunu
söylemiĢtin. Bu
yaĢadığım en büvüi Ģoktu."
“Evet, yüzün fotoğraflıktı. Kodak anı." Kıkırdadım.
“Seni binici kamçısıyla azdırmama izin verdin."
"Bu seni Ģoke etti mi?“‟
“Evet."
Sırıttım. "Pekâlâ, yine yapmana izin verebilirim.
“Ah. öyle olacağını umarım. Bayan Steele. Bu hafta sonu? Utanarak,
"Tamam."
dedim.
"Tamam."
“Evet, Kırmızı Acı Odası‟na yine geleceğim."
"Adımı söyle."
"Bu da mı seni Ģoke ediyor?"
“HoĢuma gitmesi Ģoke ediyor."
“Christian."
Sırıttı. „'Yann bir Ģey yapmak istiyorum.” Gözleri heyecan!* parlıyordu.
“Ne?"
“Sürpriz. Senin için.” Sesi alçak ve yumuĢacıktı.
CRĠNlN ELLĠ TONU
493
Tek kaĢımı kaldırırken, bir yandan da esnememi bastırıyordum. 'Sizi
sıkıyor
muyum. Bayan Steele." Sesi alaycıydı.
“Asla."
Eğildi ve usulca dudaklarımı öptü.
“Uyu.“ diye emretti ve ıĢığı söndürdü.
Ve o sessiz anda, bitkin ve doygun gözlerimi kapatırken, fırtınanın tanı
ortasında
olduğumu düĢündüm. Bütün söylediklerine ve söyle- tuniklerine
rağmen, hiç bu
kadar mutlu olduğumu sanmıyordum.
BÖLÜM YĠRMĠ DÖRT
Christian çelik parmaklıklı bir kafeste duruyordu. Üzerinde^, muĢak ve
yıpranmıĢ
kot pantolonu vardı ve a giz sulandıran çıplak göğsüyle bana bakıyordu.
Güzel
yüzüne, kimsenin bilnx&p bir espriye gülen gülümsemesi kazınmıĢtı ve
gözleri
eriyik bir griydi. Elinde bir kâse çilek tutuyordu. Dikkatle bana bakarak
atletikte
zarafetle kafesin önüne yürüdü. Ġrice, olgun bir çileği havaya aldırdı ve
elini
parmaklıkların arasından uzattı.
“Ye,” dedi. “Y" harfini telaffuz ederken, dili damağının ön temim
okĢamıĢtı.
Ona doğru hareket etmeyi denedim, ama bağlıydım ve bilepr- etrafım
saran
görünmeyen bir güç beni alıkoyuyordu. Bırakır, bcL
O enfes çarpık gülümsemesiyle, “Gel. ye.” dedi.
Çektim, çektim... Bırak gideyim... Haykırmak, çıglücatoık istiyordum
ama hiç
ses çıkmadı. Dilsizdim. Christian biraz dahi uzandı ve çilek
dudaklanmdaydı.
*/Ye, Anastasia." Ağzı her hecede Ģehvetle duraksayarak ad£
biçimlendirdi.
Ağzımı açıp ısırdım; kafes kayboldu ve ellerim özgürdü OrJ dokunmak,
parmaklarımı göğüs tüylerinin arasında dolaĢtır^ için uzandım.
“Anastasia."
Hayır. Ġnledim.
“Haydi, bebeğim.”
Hayır, sana dokunmak istiyorum.
495
"Uyan.”
Hayır. Ui t fen. Gözleri m kısacık biran için, istemeden aralandı.
Yataktaydım ve
biri bunumu kulağıma sürtüyordu.
"Uyan, bebeğim.” diye fısıldadı ve tatlı sesinin etkisi erimiĢ, atak
karamel misali
damarlarıma yayıldı.
Christian'dı. Tannm. Hâlâ karanlıktı ve rüyamdan kalma görüntüleri
butun
ĢaĢırücılığı ve baĢtan çıkarcılığıyla, ısrarla aklımdaydı.
“Ah... hayır," diye inledim. Göğsüne ve rüyama geri dönmek
istiyordum. Beni
reden uyandırıyordu ki? Gecenin bir yansıydı, bana öyle geliyordu.
Lanet olsun...
ġimdi sek» mi istiyordu yoksa?
“Kalkma zamanı, bebek, baĢucu lambaanı yakacağım." Sesi alçaktı.
"Hayır,” diye inledim.
Yüzümü, göz kapaklarımı burnumun ucunu ve ağzımı öperek. "ġafağı
seninle
izlemek istiyorum.” dedi. Gözerimi açtım. BaĢucu lambasını yakmıĢtı.
“Günaydın,
güzellik." diye mırıldandı.
inledim, gülümsedi. “Hiç sabah insanı değilsin." diye mırıldandı.
IĢığın pusunda gözlerimi kıstım ve Christian‟ın gülümseyen bir Jûzle
üzerime
eğildiğini gördüm. Eğleniyordu. Benimle eğleniyordu! Ve giyinikti.
Siyahlar içinde.
Seks istediğini sandım,” diye homurdandım.
"Anastasia, ben seninle seks yapmayı her zaman isterim. Senin de aynı
hisleri
taĢıdığını bilmek içimi ısıtıyor.‟ dedi kuru bir sesle.
Gözlerim ıĢığa uyum sağlarken ona baktım, ama hâlâ keyifliydi.
Tann‟ya Ģükür.
"Elbette istiyorum, ama bu kadar geç saatte değil."
“Geç değil, erken. Haydi, kalk bakalım. DıĢan çıkıyoruz. Seks hakkımı
daha
sonraya saklıyorum.”
"Öyle güzel bir rüya görüyordum ki,” diye sızlandım.
Sabırla, “Ne hakkında?'‟ diye sordu.
"Sen." Kızardım.
“Bu kez ne yapıyordum.”
- *- .»an
"Вала çilek yedirmeye çalıĢıyordun.”
Dudakları belli belirsiz bir gülümsemeyle bııküldü. "Dr. bununla
psikolojide yeni
bir alan yaratabilir. Kalk, giyin. Duja zahmet etme, daha sonra da
yapabiliriz.”
Yapabiliri*/
Kalkıp oturunca çarĢaf belime inip vııcııdııımı gözler ömine seri
Christian bana
yer açmak için ayağa kalkarken, gözleri karanmju
"Saat kaç?”
“Sabahın beĢ buçuğu."
"Bana üç gibi geliyor.”
"Çok fazla zamanımız yok. Olabildiğince uzun uyumana iıia verdim.
Gel."
“DuĢ alamaz mıyım?“‟
Ġç geçirdi.
"DuĢ alırsan, ben de seninle duĢa girmek isteyeceğim ve sec de ben de o
zaman neler olacağını çok iyi biliyoruz. Gün kaçacak Haydi.”
Heyecanlıydı. Küçük bir çocuk gibi, beklenti ve heyecanla parlıyordu.
Bu hali
beni gülümsetti.
“Ne yapıyoruz?”
“Sürpriz. SöylemiĢtim.”
Kendimi ona sırıtmaktan alamadım. “Tamam ” Yataktan katop
kıyafetlerimi
aradım. Elbette düzgünce katlanmıĢ halde, yatapnur* baĢucundaki
sandalyenin
üstünde duruyorlardı. Jarse baksır ça- maĢırlar.ndan birini de yanına
bırakmıĢtı...
Ralph Lauren. A$ap»: kurtarmazdı. ÇamaĢırı üzerime geçirince bana
sırıttı. Hinim...
Christiar. Grey çamaĢırı daha... Araba. BlackBerry. Mac. siyah eektf ve
bir dizi
kıymetli birinci baskı kitapla birlikte, koleksiyonunu eklenecek yeni bir
parça.
Cömertliği karĢısında baĢımı salladım w Tcssten bir sahne akbma
süzülünce
kaĢlarımı çattım. Çifek ^ nesi. Rüyamı çağnĢtırmıĢtı. Dr. Flynn'in canı
cehenneme.
Fn^ için bile sıkı saha çalıĢması olurdu, sonra da zaten büyük o‟asriıU*
Elli Tonla
baĢ etmeye çalıĢırken ölürdü.
GRĠNĠN Elit TONU
497
'„Artık uyandığın için seni biraz rahat bırakacağımChristian ourma
alanına geçerken
ben de banyoya yürüdüm, icabına bakmam gereken ihtiyaçlarım vardı ve
hızlı bir
duĢ istiyordum. Yedi dakika sonra, ovulmuĢ, fırçalanmıĢ halde,
üzerimde kot
pantolonum, askılı bluzum ve Clıristian‟ın çamaĢırıyla oturma
alanındaydım. Chris*
tiaıkahvaltı ettiği küçük yemek masasından bana baktı. Kahvaltı!
Tasrım, bu
saatte.
"Ye: dedi.
lanet olsun... Rüyam. Damağındaki dilini düĢünerek ona ağzım açık
bakakaldım.
Hımmm... Uzman dili.
Sert bir sesle. “Anastasia.” diyerek beni daldığım düĢüncelerden
uyandırdı.
Bonim için gerçekten çok erkendi. Bunu nasıl halledebilirdim?
“Biraz çay içeceğim. Daha sonra yemek üzere bir kruvasan alabilir
miyimT*
Boni Ģüpheyle süzerken ona tatlı tatlı gülümsedim.
Bütün yumuĢaklığıyla, “Planlarımı mahvetme. Anastasia." diye uyardı.
“Daha sonra, midem uyanınca yiyeceğim. Saat yedi otuz gibi, olur mu?"
“Olur." Bana bakıyordu.
Duriist olmam gerekirse, ona suratımı buruĢturmamak için kendimi çok
zorluyordunı.
“Sana gözlerimi devirmek istiyorum.“
"Çekinme, devir ve günümü güzelleĢtir.“ dedi ciddi bir sesle.
Tavana baktım.
"ġey, sanınm biraz Ģamar beni uyandırırdı." Sessiz bir derin ^üĢünce
halinde
dudaklarım» büzdüm.
Christian‟ın ağzı açık kalmıĢa
"Diğer yandan, senin sıcaklayıp zahmete girmeni istemem. Bu* ****
iklim
yeterince sıcak." Umursamaz bir tavırla omuz silktim.
498
Christian ağam kapattı ve rahatsız görünmek için büyüt^ harcasa da
umutsuzca baĢarısız oldu. Gözlerinin gerisinde beklen muzipliği
görebiliyordum.
"Her zamanki gibi, kafa tutuyorsunuz. Bayan Steele. Çajinı iç.*
Tvvinings etiketini fark ettim ve kalbim Ģakımaya bı«U^ Bilinçaltını
dudaklarını
oynatarak. Gördün mü. önemsmr, KarĢısına oturup güzelliğini içimo
çektim. Bu
adama bir pin<J> vabilecok miydim?
Odadan çıkarken. Clıristian bana bir $weat$hirt attı.
"Buna ihtiyacın olacak.”
Ona ĢaĢkın ĢaĢkın baktım.
‟Bana güven." Sırıttı ve eğilip dudaklarıma hızlı bir cpûaik kondurdu.
Elimi tuttu
ve dıĢarı çıktık.
DıĢarıda, Ģafak öncesinin yarı aydınlığının göreceli serinliğini, vale
Christian'a
üstü açılan bir spor arabanın anahtarlarım ızatü. Christian a kaĢımı
kaldırdım; o da
bana sınttı.
imrenmemenin elimde olmadığı komplocu ama kibirli biramı? eĢliğinde.
"Biliyorsun, bazen ben olmak harika bir Ģey oluyor.' ö*£. Oyunbaz ve
umursamaz
olduğu zamanlarda öylesine sevilesi ki. Arabamın kapısını abartılı bir
reveransla
açtı; bindim. Kert gayet yerindeydi.
“Nereye gidiyoruz?"
Arabayı araç giı iĢine saptırırken. “Göreceksin.” dedi. Artından
Savannah Park
Yoluna doğru yola koyulduk. GPS‟i progranlayıp direksiyondaki bir
düğmeye bastı
ve araba klasik bir orkestra № çasıyla doldu.
Yüzlerce kemanın tatlı mı tatlı sesi etrafımızı sararken. „B,J da ne?'‟ diye
sordun.
“IM Traviatddan. Verdinin bir operası/‟
Ah, Tanrım... Çok hoĢtu.
“La Traviata? DuymuĢtum. Ama nerede olduğunu hatırla^* yorum. Ne
demek?”
C,SĠNĠN ELLĠ TONU
Christian bana yan gözle bakıp sırıttı
-ġey, kelime anlamı olarak baĢtan çıkarılmıĢ kadın A!-.\;mdrı*
Dumas'nın
Kamelyalı Kadın indan uyarlanmıĢtır/
“Ah. okumuĢtum."
“OkumuĢ olabileceğini tahmin ettim.‟
■Zengin fahiĢesi" Rahat deri koltukta huzursuzca kıpırdandım. Bana bir
Ģey
söylemeye mi çalıĢıyor? "Hinim, tatsız bir hikâye." diye mırıldandım.
‟„Çok mu? BaĢka bir müzik seçmek ister misin9 Benim iPufum- dan."
Christian‟ın
yüzünde yine gizemli gülümsemesi belirmiĢti.
iPodunu ortalıkta göremiyordum. Aramızdaki konsolun üstündeki
ekrana vurdu
ve dikkatle bakınca, orada bir Ģarkı listesi olduğunu gördüm.
“Sen seç.“ Dudakları bir gülümsemeyle bükülmüĢtü: bunun bir meydan
okuma
olduğunu anladım.
Christian Grenin iPodu ilginç olsa gerekti. Dokrnnıatık ekranda aĢağı
kaydım ve
mükemmel Ģarkıyı buldum. “Çara tıkladım. Onu bir Britney hayranı
olarak
düĢünmezdim. Club mix tekno ritmi üzerimize çullanınca. Christian sesi
kıstı. Belki
de bunun için fazla erkendi; Britney en Ģehvetli kıvammdaydı.
"Toxic, hımm?” Christian sırıtıyordu.
Masum ayağına yatarak “Ne demek istediğini anlamadım." dedim.
Müziği biraz daha kıstı ve içimden kendimi kucakladım, içimdeki
tanrıça kürsüde
altın madalyasını bekliyordu. Christian müziğin fesini kısmıĢtı. Zafer!
Rahat bir tavırla, “O Ģarkıyı iPod‟uma ben koymadım." dedi ve Razı
kökleyip
otobanda hızlanarak koltuğa yapıĢmama neden oldu.
Ne? Piç kurusu ne yaptığını çok iyi biliyordu. O zaman kim bydu?
Britney nin
sonu gelmeyen Ģarkısını dinlemek zorunda kal- nu§tım. Kim... kim?
ġarkı sona erdi ve iPod yas tutan Damien Rice‟a geçti. Kim? ton?
Pencereden
dıĢan bakarken, midem kaynıyordu. Kim?
Dile getirmediğim düĢüncelerimi, “itilaydı,” diye yanıtla Bunu nasıl
baĢarıyor!
“Leila T
“ġarkın iPod‟a koyan, eskilerden biriydi."
Ben afallamıĢ bir halde otururken. Damien fonda Ģakıyordu Eskilerden
biri mi?
Eski itaatkârlardan biri mi? Eski bir...
“On beĢten biri mi ?* diye sordum.
“Evet.”
“Ona ne oldu."
**Bitirdik. M
“Neden?‟
Ah. Tanrım, bu tür bir konuĢma için çok erkendi. Ama gevĢemiĢ hatta
mutlu ve
dahası konuĢkan bir hali vardı.
“Daha fazlasını istedi." Christian‟ın sesi alçak, hatta kendi kendisiyle
konuĢur
gibiydi ve yine o güçlü iki küçük kelimeyle baĢladığı cümleyi aramızda
asılı
bırakmıĢtı.
Beyin ağız arası filtremi devreye sokamadan. “Ve sen istemedin. öyle
mi?‟
deyiverdim. Lanet olsun, bilmek istiyor muydum kı?
BaĢını salladı. “Ben hiçbir zaman daha fazlasını istemedim Seninle
tanıĢana
kadar."
Nefesim kesilmiĢti, baĢım dönüyordu. Ġstediğim bu değil miydi? Daha
fazlasını
istiyordu. Daha fazlasını o da istiyordu! Ġçimdeki tannçam kürsüden geri
perendeyle atlamıĢtı ve stadyumun etrafını perende atarak dönüyordu.
Yalnız
değildim.
“Diğer on dördüne ne oldu?‟ diye sordum..
Tanrım, hazır konuĢurken fırsattan istifade et.
“Liste mi istiyorsun? BoĢandı, kellesi uçtu ve öldü?”
“Sen VIII. Henry değilsin.”
“Pekâlâ, belli bir sıraya bağlı kalmadan. Elena dıĢında sadetf dört
kadınla uzun
süreli iliĢkim oldu.”
“Elena?”
"Senin Hayan Robinson.” Gizli ve kiĢiye özel espri gülüm« ©esiyle
sırıtıyordu.
Elena! Siktir'. ġeytanın bir adı ve o adın yabana bir tınısı vard Zihnime
kuzguni
saçlı, yakut kırmızısı dudaklı, açık tenli, muhtc jem. vamp bir kadının
görıintüsü
doldu ve güzel olduğunu anladım Kurcalamamalıyım.
Kurcalamama!iyim.
Dikkatimi dağıtmak için. “Diğer dörde ne oldu? diye sordum
Beni oyunbaz bir tavırla azarladı. “Çok araĢtırmacı ve bilgiyi fazlasıyla
heveslisiniz,
Bayan Steele."
%le mi. Bay Âdetin Ne Zaman?'
"Anastasia. bir erkeğin bu tür Ģeyleri bilmesi gerekir."
“Öyle mi?‟
“Benim gerekir.”
"Neden?‟
“Çünkü seni hamile bırakmak istemiyorum."
“Ben de hamile kalmak istemiyorum. En azından birkaç sene daha."
Christian ĢaĢkınlık içinde gözlerini kırpıĢtırdı ve sonra gözle görülür
biçimde
gevĢedi. Pekâlâ. Christian çocuk istemiyordu. ġimdi ai yoksa hiçbir
zaman mı? Ani
ve öngörülmemiĢ açık sözlülük saldırısı baĢımı döndürmüĢtü. Belki
sabahın körü
olduğu içindi. Ya da Georgia suyundaki bir Ģey yüzünden. Georgia
havası ya da.
BaĢka ne bilmek istiyordum? Günü yakala.
"Pekâlâ, diğer dördüne ne oldu?‟ diye sordum.
"Biri bir baĢkasıyla tanıĢtı. Diğer üçü daha fazlasını istedi. O zaman,
daha fazlasına
açık değildim."
“Ya diğerleri?”
Bana Ģöyle bir baktı ve baĢını salladı.
"Yürümedi, o kadar.”
Vay canına, sindirilecek bir dolu bilgi. Arabanın yan aynasına fokum ve
gökyüzünde pembe ve camgöbeği karıĢımı yumuĢacık bir ^Agin
belirdiğini
gördüm. ġafak peĢimizdeydi.
'0 2
E L Jufct,
"Nereye gidiyoruz?' Interstate» 95 e bakarak, ĢaĢkınlıkla sordum Güneye
gidiyorduk, tek bildiğim buydu.
„Bir havaalanına."
TelaĢa kapılarak “Seattle'a dönmüyoruz, değil miT dedir» Annemle
vedalaĢmam
iĢtim. Tanrı aĢkına, bizi akĢam yemeğine bekliyordu.
Güldü. "Hayır. Anastasia en sevdiğim ikinci boĢ vakit uğraĢımı,i tadını
çıkaracağız?"
"Ġkinci?' KaĢlarımı çattım.
"Evet. Ġlkini bu sabah söyledim.‟'
Beynimi zorlarken, muhteĢem profiline kaĢlanmı çatarak haktır.
“Sizin tadınızı çıkarmak. Bayan Steele. Listemde en üst sıradı o var.
Yapabildiğim her Ģekilde."
Ah.
Kızararak. "Bu benim de dikkat dağıtıcı ve acayip oncelikkî listemde üst
sıralarda yer alıyor.” diye mırıldandım.
Kuru bir sesle. "Bunu duyduğuma sevindim." diye mınldand:
“Havaalanı derken?"
Sınttı. “UçuĢ”
Terim zihnimde belli belirsiz bir zil çalmıĢtı. Daha once d? bahsetmiĢti.
“ġafağın peĢine düĢeceğiz. Anastasia." GPS bîr sanayi sitesini andıran
bir yere
doğru, sağa sapmasını iĢaret ederken donup bana sırıttı. Üzerinde
BRUNSWICK
UÇUġ BĠRLĠĞĠ yazılı bir tabelanın asılı durduğu büyoik beyaz bir
binanın önüne
çekti.
Planör! Planörle uçmaya mı gidiyoruz?
Motoru durdurdu.
ЛГаг mısın?‟ diye sordu.
“Sen mi uçuracaksın?‟
“Evet."
“Evet, lütfen!” Tereddüt etmemiĢtim. Sırıtarak öne eğildiu beni Öptü.
503
Arabadan inerken, "Bir ilk daha. Bayan Steele." dedi.
Ġlk mi? Ne tür bir ilk? Bir planörü ilk uçundu mu? Lanet olsun! Hayır,
bunu daha
önce yaptığım söylemiĢti. GevĢedim. Arabanın etrafını dolaĢıp kapımı
açtı. Gökyüzü
çok hoĢ bir opal rengini almıĢtı ve tek tük çocuksu bulutların arasından
usulca
parlıyordu. ġafak sökmek üzereydi.
Christian beni elimden tuttu ve birkaç uçanın park halinde beklediği bir
hangara
götürdü. Uçakların yanında kafası tıraĢlı \e vahĢi bakıĢlı bir adam
duruyordu.
Taylor da yanı baĢındaydı.
Taylor! Christian bu adam olmadan herhangi bir yere gidiyor «uydu
acaba? Ben
sırıtınca o da nazik bir gülümsemeyle karĢılık verdi.
“Bay Grey, yedek pilotunuz Bay Mark Benson." dedi Taylor. Christian
ve Benson el
sıkıĢtılar ve rüzgâr hızı, istikametler ve ona benzer Ģeyler hakkında
kulağa çok
teknik gelen bir konuĢmaya girdiler.
Utangaç bir tavırla. “Merhaba. Taylor." dedim.
"Bayan Steele.” Beni baĢıyla selamladı. KaĢlarımı çatınca. "Ana." diye
düzeltti. Sır
verir gibi. "Son birkaç gündür ayaklı kasırga gibiydi. Burada olmamıza
çok
memnunum,“ dedi.
Ah, iĢte bu ilginç bir haber. Neden acaba1 Herhalde benim yüzümden
değildi.
Açılma perĢembesi! Savannah‟nm suyunda bu adamları biraz olsun
gevĢeten bir
Ģey olmalıydı.
“Anastasia.” Christian beni çağırıyordu. “Gel." Elini uzattı.
Taylor‟a gülümsedim. “Sonra görüĢürüz." Bana kısa bir selam verdikten
sonra park
alanına doğru yürüdü.
“Bay Benson. kız arkadaĢım Anastasia Steele.”
El sıkıĢırken. TanıĢtığımıza memnun oldum.” dedim.
Benson bana göz kamaĢtıran bir gülümsemeyle bakıyordu.
"Ben de öyle.” dedi. Aksanından Ġngiliz kökenli olduğunu çıkardım.
Christian'ın elini tutarken, kamımda bir heyecan dalgası kıpır- diyordu.
Vay canına!
Planörle uçmak ha! Marc Benson in peĢi sıra boğardan çıkıp kalkıĢ
pistine yöneldik.
O ve Christian konuĢmayı
J«8*
sürdürüyorlardı. ĠĢin özünü kapmıĢtım. TartıĢmaya açık olsa di.
görünüĢe gön'. L13'ten daha iyi olan bir Blanik*23'tc olacaktıi. Bonson ise bir Piper
Fa\vnoe
kullanıyor olacaktı. YaklaĢık beĢ kuyruktan çekeri i uçaklarla uçuyordu.
Bütün
bunlar bana hjçtrj Ģey ifade etmiyordu, ama Christian‟a baktığımda çok
canlı ve
tan havasında olduğunu gördüm. Onu izlemek zevkti.
Uçağın kendisi, beyaz üzerine turuncu çizgili, uzun ve gö>t* riĢliydi. Ġki
koltuğunun önlü arkalı yerleĢtirildiği küçük bir kokpır. vardı. Uzun
beyaz bir
kabloyla küçük, geleneksel tek pervanelibi: uçağa bağlıydı. Benson
kokpiti
çevreleyen büyük, Ģeffaf Perspet kubbeyi açarak binmemize yardım etti.
“Önce paraĢütünüzü bağlamalıyız."
ParaĢüt mü!
Christian. “Ben hallederim," diyerek araya girdi ve kemeri uva! bir
ifadeyle
gülümseyen Benson dan aldı.
Benson. “Ben biraz balast getireyim." dedi ve uçağa yöneldi Kuru bir
sesle,
“Beni bir Ģeylere bağlamaya bayılıyorsun.“ ddin: “Bayan Steele,
bilemezsiniz.
Haydi, kolunu kayıĢlara geçir ' Kolumu omzuna yerleĢtirerek söyleneni
yaptım.
Christian hafifr gerilse de kıpırdamadım. Ayaklarım ilmiklerden
geçince, paraĢütü
yukarı çekti, kollarımı omuz kayıĢlarından geçirdim. Kemeri na haretle
bağlayıp
bütün kayıĢları sıktı.
“ĠĢte, tamamdır," dedi, ama gözleri parlıyordu. “Dünkü tokan yanında
mıT
BaĢımı evet der gibi salladım.
“Saçımı toplamamı mı istiyorsun?‟
“Evet.”
Hızlı hareketlerle isteğini yerine getirdim.
“Önden bin,” diye talimat verdi. Hâlâ fazla patronluk ta>li)vn*- Arka
tarafa
tırmanacak oldum.
“Hayır, öne. Pilot arkada oturur.”
“Ama göremeyeceksin."
ÖR1NĠN ELLĠ TONU
505
“Çok Ģey göreceğim.” Sınttı.
Onu hiç bu kadar mutlu görmemiĢtim. Tırmanıp deri koltuğa wrleĢtim.
ġaĢırtıcı
derecede rahattı. Christian uzandı, kemeri ^uzlarımdan geçirdi,
aĢağıdaki kemer
için bacaklarıma uzandı göbeğimin üstündeki tokaya tutturdu. Bütün
kemerleri
iyice sıktı.
“Hımm... Aynı sabah içinde iki defa. ġanslı bir adamım." diye fısıldadı
ve beni
çabucak öptü. “Fazla uzun sürmeyecek, en çok virmi. otuz dakika.
Sabahın bu
saatinde termaller çok iyi olmaz, ama bu saatte yukarısı nefes kesicidir.
Umarım
gergin değilindir.“
“Heyecanlıyım." Gülümsedim.
Bu saçma sapan sırıtıĢ da nereden çıkmıĢtı? Aslında bir yanım dehĢete
kapılmıĢtı.
Ġçimdeki tannça kanepenin arkasında, bir battaniyenin altındaydı.
“Ġyi."“
Christian da sınttı ve yüzümü okĢadıktan sonra, görüĢ ala- madan
kayboldu.
Arkama tırmanırken hareketlerini duyuyor ve hissediyordum. Elbette
beni fazla sıkı
bağladığı için dönüp ona bakamıyordum. Tipik Christian! Çok
alçaktaydık. Önümde
kadranlar, levyeler ve büyük fa sopanın durduğu bir panel vardı. Hiçbir
Ģeye
dokunmadım.
Mark Benson neĢeli bir sırıtıĢla geri geldi, kemerlerimi kontrol «tikten
sonra eğilip
kokpit zeminine bir Ģey baktı. Sanırım balasttı.
„Evet, sağlam. Ġlk defa mı?' diye sordu.
“Evet.”
„‟Bayılacaksınız.”
„TeĢekkürler. Bay Benson."
"Bana Mark deyin.” Christian‟a döndü. „Tamam mıT
“Evet. Haydi gidelim.”
Hiçbir Ģey yemediğim için çok memnundum. Çok heyecanlıy'e midemin yiyecek, heyecan ve yerden ayrılmayı bir anda
^^bileceğinden emin
değildim. Bir kez daha kendimi bu güzel
506
adamın becerikli ellerine teslim ediyordum. Mark kokpit kapağa <
kapattı, öndeki
uçağa yürüyüp tırmandı.
Piper ın tek pervanesi dönmeye baĢladı ve gergin midem ken&*
gırtlağımda
yeni bir yer edindi. Tanrım... Bunu gerçektenyapıver- dum. Mark kalk,?
pistinde
ağır ağır ilerlemeye baĢladı ve kablocun gerilmesiyle, one doğru
sarsıldık. Harekete
geçmiĢtik. Arkamdaki telsizden konuĢmalar duyuyordum. Sanırını Mark
kuleyle
konuĢuyordu. ama ne dediğini çıkaramıyordum. Piper hızlandıkça biz !
de
hızlandık. Zemin çok engebeliydi ve önümüzde, tek pemntli ' uçak hâlâ
yerdeydi.
Tannm, hiç kalkacak mıydık acaba? Ve binici midem gırtlağımdan kaydı
ve
bedenimden zemine doğru Ģerbet düĢüĢe geçti. HavalanmıĢtık.
Christian arkamda, “iĢte gidiyoruz, bebek!" diye bağurd: Ye kendi
baloncuğumuzun içinde, yalnız ikimizdik. Tek dlivabildfcx yanımızdan
geçip giden
rüzgâr ve Piperın motorunun U2âk b> murtu suydu.
Koltuğumun kenarına iki elimle o kadar sıkı tutunmuĢtum ki parmak
boğumlarım bembeyaz kesilmiĢti. Karaya doğru, hatıra. ( yükselmekten
olan
güneĢten ters istikamete yönelerek yüksekfct kazandık. Tarlaların,
ormanların,
evlerin ve Interstate Öo'in üs* " tünden uçuyorduk.
Ah. Tanrım. Bu müthiĢ bir Ģeydi. Üstümüzde sadece gökyor: vardı.
Göğün her
yerine nüfuz eden ıĢık, sıra dıĢı ve sıcak bir leo- daydı. Josenin “sihirli
saatten”,
günün, fotoğrafçıların bavıldıkUn "sihirli saatlinden bahsediĢini
hatırladım. Buydu
demek. Tam $a faktan sonra... ve ben Christiania birlikte oradaydım.
Birden aklıma Jose‟nin sergisi geldi. Hımm. Bundan Christie*
bahsetmem
gerekecekti. Kısa bir an nasıl tepki vereceğini merak Ama bu konuda
endiĢelenmeyecektim. ġimdi değil, Ģimdi keyfini çıkarıyordum.
Yükseklik
kazanırken kulaklarım doktor yer gittikçe uzaklaĢtı. O kadar huzurluydu
ki.
Christian'm bur^ olmayı neden sevdiğini tamamen anlıyordum.
BlackBerrysiflk'*ve iĢinin bütün baskılarından uzakta.
gaîHiN ELLĠ TONU
507
Telsiz cızırdayarak çalıĢmaya baĢladı ve Mark uç bin fitten tahsetti.
Tannm. kulağa
çok yüksek geliyordu. Yere baktım: artık aĢağıdaki hiçbir Ģeyi net olarak
ayırt
edemiyordum.
Christian telsize, „Bırak,*‟ deyince Piper birden gözden kayboldu küçük
uçağın
sağladığı çekilme duygusu kesildi. Georgia mn iaeriııde süzülüyor,
süzülüyorduk.
Aman Tanrım, bu heyecan vericiydi. Kanat eğilirken, uçak yan yatarak
döndü ve
güneĢe doğru helezonlar çizmeye baĢladık. Ikarus. Budu iĢte. GüneĢe
yakın
uçuyordum, ama Christian yanımdaydı, teni yönlendiriyordu. Bunu fark
etmek
nefesimi kesmiĢti. Donduk, döndük, sabah ıĢığında manzara görülmeye
değerdi.
“Sıkı tutun!" diye bağırdı ve bir kez daha daldık; ancak bu tozdurmadı.
Birden, baĢ
aĢağı döndüm, yere kokpitin tepesinden
Yüksek sesle haykırdım, kollarım otomatik olarak açılmıĢ, ellerim beni
düĢmekten
durdurması için Perspex yüzeye tutunmuĢtu. Christian'ın güldüğünü
duyabiliyordum. Piç! Ama neĢesi bulaĢıcıydı Te o uçağı düzeltirken, ben
de
gülüyordum.
Ona. "Kahvaltı etmediğime memnunum!" diye seslendim.
“Evet, etmemiĢ olman iyi, çünkü bunu tekrar yapacağım."
Uçağı, tekrar tepetaklak gelene kadar eğdi. Bu defa hazırlıklı <Muğum
için,
kemere tutundum, ama aptal gibi sırıtıyor, kıkırdıyordum. Uçağı bir kez
daha
düzeltti.
"Cüzel, değil mi?" diye seslendi.
“Evet."
Havada ihtiĢamla süzülerek, sabahın ilk ıĢıklarında rüzgârı * sessizliği
dinleyerek
uçtuk. Daha fazlasını kim isteyebilirdi ki?
“Önündeki kolu görüyor musun?" diye bağırdı.
Bacaklarımın arasındaki çubuğa baktım. Ah. hayır, bununla r*r*y*
varmaya
çalıĢıyor?
“Sıkıca tut."
Ah, lanet olsun. Uçağı bana uçurtacaktı. Hayır!
Daha büyük bir hararetle, “Haydi. Anastasia. tut Ģunu."<j. T? bastırdı.
Çekinerek tuttum ve dümen, kürek ya da bu Ģeyi havada tut^ her neyse
onun
fırladığını ve yalpaladığını hissettim.
“Sıkı tut ve olduğu yerde kalmasını sağla. Önünde, ortada kadranı
görüyor
musun? Ġğneyi tam merkezde tut.”
Yüreğim nğzımdavdı. ihanet olsun. Bir planörü uçuruyordum “Aferin
kızıma!”
Christian çok neĢeli görünüyordu. “Kontrolü almama izin vermene
ĢaĢırdım.” diye
bağırdım “Neler yapmana izin vereceğimi bilsem ĢaĢırırdın. BayanSudt
ġimdi tekrar
bende.”
Kolun aniden hareket ettiğini hissettim ve birkaç fiti hetaac çizerek
inerken,
elimden bıraktım. Kulaklanm yine dolmaya baĢlamıĢtı. Yer yaklaĢıyordu
ve
birazdan çarpacakmıĢız gibi geliyonk Tannm. korkutucuydu.
"BMA, BG N Papa Üç Alfa konuĢuyor, rüzgâr yönünde yedida çime
giriĢ
yapıyoruz. BMA.” Christian her zamanki otoriter hiia» dönmüĢtü. Kule
telsizden bir
Ģeyler söyledi, ama ne dedikitni anlayamadım. GeniĢ bir daire çizip bir
kez daha
süzülerek, aç: ağır yere yaklaĢtık. Havaalanını, iniĢ pistlerini
görebiliyordum«
tekrar Interstate 95 un üstünde uçuyorduk.
“Sıkı dur, bebek. Biraz sarsılabiliriz.”
Bir daire daha çizdikten sonra dalıĢa geçtik, aniden kısa w çarpmayla
indik ve
çimlerin üstünde hızla ilerledik, l/mti o&ı TelaĢ uyandırıcı bir hızla
yerde zıplarken,
diĢlerim birbirine ç-itf' yordu. Nihayet durdu. Uçak iki yana sallandı ve
sağa yattı.
Chn^- uzanıp kokpit kapağını açarken, ciğerlerimi dolduran derin biroetf
aldım.
Planörden çıkıp gerindi.
Göz alıcı bir griyle parlayan gözleriyle. “NnsıldıT diye sed* Beni
çözmek için
üzerime eğildi.
“Olağanüstüydü. TeĢekkürler,** diye fısıldadım.
Sesinde bir umut tınısıyla. “Daha fazlası var mıydı T diye && Ben.
“Çok daha
fazlası,” diye soluyunca, sırıttı.
SSĠNtN ELLĠ TONU
509
'Gol." Bana elini uzatıp kokpitten çıkmama yardım etti.
DıĢarı çıktığım anda beni yakaladı ve sımsıkı sarılarak bede- mne
bastırdı. Elini
saçlarımın arasına uzatıp baĢım arkaya yatana kadar çekerken, diğer
elini bel
kemiğimin köküne kaydırdı. Beni arun uzun ve tutkuyla, dilinin de
karıĢtığı bir
sertlikle öptü. Nefesi pttikçehızlanıyordu. Tanrı aĢkına, ereksiyonu...
burada, bir
hava alamndaydık. Ama umurumda değildi. Kilerim saçlarının arasına
bmlıponu
bana sabitledi. Onu istiyordum, burada, hemen Ģimdi, yerde. Geri çekildi
ve
sabahın ilk ıĢıklarıyla aydınlanan, ham ve küstah bir Ģehvetle dolu
koyulaĢmıĢ
gözleriyle gözlerime baktı. Vay ccr.tna. Nefesimi kesiyordu.
“Kahvaltı.” Kelimeyi enfes, erotik bir kelime gibi fısıldamıĢtı.
Jambon ve yumurtanın kulağa yasak meyve gibi gelmesini nasıl
sağlıyordu? Bu
olağan üstü bir beceriydi. Döndü, elimi sıkıca tııttu ve birlikte arabaya
yürüdük.
"Planör ne olacak?‟
"Bilileri icabına bakar.” diye geçiĢtirdi. “ġimdi bir Ģeyler yiye- «Ġa." Ses
tonu gayet
açıktı.
Yemek! Asıl istediğim oyken yemekten bahsediyordu.
“Gel.” Gülümsedi.
Onu hiç böyle görmemiĢtim ve izlemek büyük keyifti. Kendimi,
yüzümde aptal ve
ahmak bir sırıtıĢla onunla el ele. yanında yürürken buldum. Bana on
yaĢındayken,
koca bir günü Ray‟le birlikte D&*yland‟da geçirdiğim zamanı
hatırlatıyordu.
Kusursuz bir gündü 't bugün de aynı yolda ilerliyordu.
^baya dönüp Interstate 95‟ten Savannah‟a doğru yol alırken, ^fonumun
alarmı
çalmaya baĢladı. Ah, evet... hapını.
Christian merakla bana baktı. “Bu da ne?*
Çantamda paketi aramaya koyuldum.
Yanaklarım kızarırken. “Hap için alarm.” dedim.
budaklan kıvrıldı.
510
“Ġyi, aferin. Kondomlardan nefret ediyorum."
Biraz daha kızardım. Her zamanki gibi patronluk taĢlıya “Beni Markla
kız
arkadaĢın olarak tanıĢtırman hoĢuma gitti; diye mırıldandım.
“Öyle değil misin?" KaĢını kaldırdı.
“Öyle miyim? Ben kendine bir itaatkâr istediğini sanıyordu;*
“istiyordum,
Anastasia ve hâlâ istiyorum. Ama sana söyledin, daha fazlasını da
istiyorum."
Ah. Tanrını. Fikri değiĢiyordu ve bedenime yayılan umut nefesimi kesti.
"Daha fazlasını istemene çok sevindim." diye fısıldadım “Amacımız
zevk vermek.
Bayan Steele" Uluslararası KnepEtfa* saparken sırıtıyordu.
“UKE." Ben de ona sırıttım. Ġnanamıvordum. Kimin aklat gelirdi.
Christian Grey.
UKE‟de.
Saat 08.30 olmasına rağmen restoran sakindi. Ġçerisi tatlı tas'-‟, kızarmıĢ
yiyecek
ve dezenfektan kokuyordu. Hinim... çok ayart* bir aroma sayılmaz.
Christian beni
hir sıraya yönlendirdi.
Masalardan birine yerleĢirken, „Seni asla burada hayalete« dim." dedim.
“Annem ne zaman bir tıp konferansına gitse babam bizi burayı getirirdi.
Aramızda sırdı." Bana gülümserken, gözleri âdeta dıtf ediyordu.
Mönüye
uzanırken, elini asi saçlarında dolaĢtırdı Ah, ben de elimi o saçların
arasında
dolaĢtırmak istiyor* Bir mönü alıp incelemeye koyuldum. Midemin
açlıktan zilçalA^
fark ettim.
“Ne istediğimi biliyorum,” derken sesi boğuk ve alçaktı Kafamı
kaldırdığımda bana
kamımdaki bütün kaslan ve nefesimi kesecek bir ifade ve dumanı tüten,
koyu
gözlerle yordu. Lanet olsun. Ona kanım damarlarımda çağlayarak ve
çağrısını
yanıtladım.
GRĠNĠN ELLt TONU
Sil
"Ben de senin islediğindi.*!) inliyorum/ diye fısıldadım.
Derin bir nefes aldı.
Tek kaĢını kaldırarak manidar bir sesle. Burada mı7" diye fortrken
dilinin ucunu
diĢlerinin arasına götürüp muzip bir ifa- devle gülümsedi.
,\h. Tanrım... UKICdc seks. Yüz ifadesi değiĢip koyulaĢtı. “Dudağını
ısırma.*‟
diye emretti. “Burada ve Ģimdi olmaz.” Bakılan sertleĢti ve bir an için
müthiĢ
tehlikeli göründü. “Sana burada sıhip olamayacaksam, sakın beni baĢtan
çıkarma."
“Merhaba, adım Leandra. Sizin için... Ģey... hu sabah... nasıl..."
KarĢımda
oturan Bay Güzel‟e Ģöyle bir bakınca gevelemeye baĢladı ve cümlesi
yarıda kaldı.
Kıpkırmızı kesildi ve bilincimde coa karĢı bir miktar sempati
kabarıverdi, çünkü
Christian bende hâlâ bu etkiyi yaratıyordu. Garson kızın varlığı, kısa
biran için bile
oka Christian‟m Ģehvetli bakıĢından kaçmama olanak «ağlamıĢtı.
Christian kızı yok sayarak. “Anastasia?" diye üsteledi. Ve sanının hiç
kimse
adıma onun o anda sıkıĢtırdığı Ģehveti kalamazdı.
Zavallı Leandra‟yla aynı renge bürünmemek için dua ederek
yutkundum.
“Söyledim ya. senin istediğinden istiyorum.'* Sesim yumuĢak "»alçaktı.
Christian bana aç gözlerle bakıyordu. Ġçimdeki tanrıça. Tanrım, diye
sızlandı. Ben
bu oyuna ayak uydurabilir miyimi Leandra bir ona bir bana baktı. Parlak
kırmızı
saçlarıyla nemdeyse aynı renge dönmüĢtü.
“Karar vermeniz için size bir iki dakika vereyim mıT "Hayır. Ne
istediğimizi
biliyoruz.” Christian ın ağzı küçük, seksi ^gülümsemeyle kıvrıldı.
Gözlerini benden ayırmadan. “Ġki porsiyon orijinal tereyağlı yanında
akçaağaç
Ģurubu ve jambon, iki bardak portakal ^.yağsız sütlü kahve ve varsa bir
Ġngiliz
kahvaltı çayı." dedi.
"TeĢekkürler, efendim. Hepsi bu kadar mıT Leandra ikimizden ^ her
yere
bakarak âdeta fısıldamıĢtı. Ġkimiz birden dönüp 011a Akınca, bir kez
daha
kıpkırmızı oldu ve hızla uzaklaĢtı.
“Biliyorsun, bu hiç adil değil." BakıĢlarımı formika ma^ diktim ve
aldırmaz
görünmeye çalıĢarak iĢaret parmağımla des^ çizmeye baĢladım.
“Adil olmayan nedir?”
“Ġnsanları etkisiz hale getirmen. Kadınları. Beni."
“Seni etkisiz hale mi getiriyorum?"
Bir homurtu çıkardım. “Her zaman."
“Sadece görüntü. Anastasia.” dedi usulca.
“Hayır. Christian, daha fazlası var.”
Alnını kırıĢtırdı. “Siz beni büsbütün etkisiz hale getiriyorsunuz Bayan
Steele.
Masumiyetiniz. Bütün saçmalıkları bir kenara itiyor.'
“Fikrini bu yüzden mi değiĢtirdin?"
“Fikrimi değiĢtirmek?"
“Evet... Yani... Bizim hakkımızda?..”
Uzun, becerikli parmaklarıyla, düĢünceli bir tavırla çenesiri sıvazladı.
"Fikrimi
tamamen değiĢtirdiğimi sanmıyorum. Sadtce parametrelerimizi yeniden
tanımlamaya, savaĢ hatlarımızı yeniden çizmeye ihtiyacımız var, o
kadar. Bu iĢi
yürütebileceğimi^« eminim. Seni oyun odamda itaatkârım olarak
istiyorum.
Kurallır. ihlal edersen seni cezalandıracağım. Onun dıĢında, her Ģeyin
tartıĢmaya
açık olduğunu düĢünüyorum. Benim taleplerim bırnh: Bayan Steele.
Buna ne
dersin?"
„Yani seninle uyuyabilecek miyim? Senin yatağında?*
“Ġstediğin bu mu?‟
“Evet”
"O zaman kabul ediyorum. Ayrıca, sen yatağı nidayken çok uyuyorum.
Bunu hiç
tahmin etmemiĢtim." Sesi duyulmaz olurte alnı kırıĢtı.
“Her Ģeyi kabul etmezsem beni bırakmandan korktum. u fısıldadım.
GRĠNĠN ELLĠ TOKU
513
“Hiçbir yere gitmiyorum, Anastasia. Ayrıca..." Sustu ve bir jûıesonra
ekledi.
„Tavsiyene ve tanımına uyuyoruz: UzlaĢma. Bana ^postanda yazmıĢtın.
Ve Ģu ana
dek benim açımdan iĢe yarıyor.”
Utana sıkıla. "Daha fazlasını istemeni seviyorum.** diye mı* nJdandım.
“Biliyorum."
“Nereden biliyorsun?”
“Bana güven. Biliyorum iĢte.” Sırıttı. Sakladığı bir Ģey vardı. .4ma ne?
Aynı anda I^eandra kahvaltımızla geri geldi ve konuĢmamız randa
kaldık. Midem,
ne kadar acıktığımı hatırlatmak ister gibi gurulduyordu. Tabağımdaki
her Ģeyi silip
süpürürken. Christian beni can sıkıcı bir onayla izliyordu.
“Bir jestte bulunabilir miyim?” diye sordum.
"Nasıl bir jest?”
“Bu yemeği ben ödeyebilir miyim?
Christian bir homurtu çıkardı.
“Hiç sanmıyorum,” dedi.
"Lütfen, ödemek istiyorum.”
KaĢlarım çattı.
„Beni tamamen iğdiĢ etmeye falan mı çalıĢıyorsun?*
“Büyük olasılıkla hesabı ödemeye gücümün yeteceği tek yer tansı.”
“Anastasia, düĢünceni takdir ediyorum. Gerçekten. Ama hayır."
Dudaklarımı büzdüm.
“Surat asma,” diye tehdit ederken, gözlerinde Ģeytani bir pınltı
ediyordu.
Ebette annemin adresini sormadı bile. Sapık takipçi olarak, zaten ^rdıı.
Evin
önünde durunca yorum yapmadım. Ne anlamı vardı ki?
Utana sıkıla, “Ġçeri gelmek ister misin?* diye sordum.
514
"ÇalıĢmam gerek, Anastasia, ama akĢama geri geleceğim. S&. kaçtaT
Tatsız hayal kırıklığımı yok saydım. Neden her anımı bu kort. rol
meraklısı seks
tanrısıyla geçirmek istiyordum ki? Ah. mu-, âĢık olmuĢtum ve
uçabildiğim» göre
elimden de uçup kaçabilirdi
"TeĢekkürler... daha fazlası için."
“Benim için zevkti. Anastasia." Beni öperken seksi Christi»;, kokusunu
içime
çektim.
“Sonra görüĢürüz ."
“Ġstersen beni durdurmayı dene." diye fısıldadı.
Georgia güneĢinde uzaklaĢırken, arkasından el salladım. ĠV rimde hâlâ
onun
$weat$hirtü ve iç çamaĢırı vardı; çok sıcaklanıp
Mutfakta annem tam bir telaĢ halindeydi. Her gün bir muki- zilyoner
ağırlamıyordu ve fena stres yapmıĢtı.
“Nasılsın hayatım?‟ diye sorunca kıpkırmızı kesildim: çimt: dün gece ne
yaptığımı çok iyi biliyor olmalıydı.
“Ġyiyim. Christian beni bu sabah planör uçuĢuna götürdü.“ & yeni
bilginin
dikkatini dağıtmasını umuyordum.
“Planör mü? Motorsuz küçük bir uçak olan planör?*
BaĢımla onayladım.
"Vay canına.”
Nutku tutulmuĢtu ve bu annem için yeni bir kavramdı. R# ağzı açık
bakakaldı,
ama sonra hemen toparlanıp geleneksel ser» dizisine döndü.
“Dün gece nasıldı? KonuĢtunuz mu?‟
Tannm. Kıpkırmızı kesildim.
“KonuĢtuk. Dün gece de, bugün de. Daha iyiye gidiyor.
*Ġyi.” Dikkatini yeniden mutfak masasında açık duran &■* yemek
kitabına
çevirdi.
“Anne... Ġstersen bu akĢam için yemeği ben yapabilirim
“Ah, tatlım, çok naziksin ama ben yapmak istiyorum.
515
Tamam.” Annemin yemek piĢirmesinin ya müthiĢ bir baĢarı yi da
fiyasko
olduğunu bildiğim için yüzümü buruĢturdum. Belki je Bob'la
Savannah‟a
taĢındıktan sonra ilerleme kaydetmiĢti. Hiç kimseyi -hatta, hımmm
nefret ettiğim
kim vardı, evet Bayan Ro- binson. Elena- onun yemeklerine maruz,
bırakmak
istemeyeceğim ramanlaı olmuĢtu. ġpy, pokâlâ. b<*lki Rlrma'yı maruz
bırnkmak is*
ilebilirdim. Bu kahrolası kadınla bir fitin tanıĢacak mıyım acaba'
Christian‟a hızlı bir
teĢekkür göndermeye karar verdim.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Sızlama yerine Süzülme Tarih: 2
Haziran 2011
10:20 Yerel Saat Kime: Christian Grey
Bazen bir kıza nasıl iyi vakit geçirteceğini çok iyi biliyorsun.
Tefekkürler
Ana x
Kimden: Christian Grey Konu: Sızlama ya karĢı Süzülme Tarih: 2
Haziran 2011
10:24 Yerel Saat Kime: Anastasia Steele
Her ikisini de horlamana tercih ederim. Ben de iyi vakit geçirdim Ama
seninleyken
her zaman iyi vakit geçiriyorum.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: HORLAMA
Tarih: 2 Haziran 2011 10:26 Yerel Saat Kime:Christian Grey
BEN HORLAMAM. Ve horluyorsam da bunu belirtmeniz centilmen
dıĢı bir hareket.
Hiç beyefendi değilsiniz. Bay Grey! Ve üstelik Derin Guney'desini* Ana
Kimden: Christlan Grey Konu: Sayıklama
Tarih: 2 Haziran 2011 10:28 Yerel Saat Kimt: Anastasia Steele
Ben hiçbir zaman beyefendi olduğumu iddia etmedim, Anastasia ve
sanırım sana
bunu sayısız olayda gösterdim. BAĞIRAN büyuic harflerin beni rahatsız
etmedi.
Ama sana küçük beyaz bir yalanı itiraf edeceğim: Horlamıyorsun ama
konuĢuyorsun. Ve bu büyüleyici.
öpücüğüme ne oldu?
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Lanet olsun. Uykumda konuĢtuğumu biliyordum. Kate bana yeterince
söylemiĢti.
Ne söylemiĢtim, kim bilir. Ah. hayv.
ELLĠ TONU
51?
Kimden: Anastasia Steete Konu: Ağzındaki Baklaları Çıkar Tarih: 2
Haziran 2011
10: 32 Yerel Saat Kime: Christian Grey
Sen kaba, kötü bir adamsın ve kesinlikle beyefendi değilsin. Eee. ne
dedim?
KonuĢana kadar sana öpücük yok!
Kimden: Christian Grey Konu: Uyuyan ve KonuĢan Güzel Tarih: 2
Haziran 2011
10:35 Yerel Saat Kime: Anastasia Steele
Söylemem centilmenliğe aykırı düĢer ve bunun için azar iĢittim bile.
Ama uslu durursan bu akĢam söyleyebilirim. ġimdi bir toplantıya
girmem gerek.
Hadi kaçtım, bebek.
Christian Grey
CEO. Kaba & Kötü Adam. Grey ġirketler Topluluğu
Pekâla! Bu akĢama kadar sessizliğimi koruyacaktım. Tannm. 1)3
uykumda ondan
nefret ettiğimi ya da daha beteri onu sevdiğimi sadediysem! Ah, öyle
olmadığını
umuyordum. Ona bunu söylemeye kor değildim ve onun da duymaya
hazır
olmadığından emindim.
bir gün duymak istiyorsa. Ekrana yüzümü buruĢturarak bak- ^ ve annem
her ne
piĢiriyor olursa olsun, hamuru yoğururken ^tımı atmak için ekmek
yapmaya karar
verdim.
Annem tercihini soğuk domalıĢ çorbası ve zeytinyağı, sarımsak ve
limonla marine
edilmiĢ bifteklerle barbekü yapmaktan yana kullanmıĢtı. Christian eti
seviyordu ve
yapması basitti. Bob mangala baĢına geçmeyi kabul et miĢti. Markette
alıĢveriĢ
arabasıyla anıy-rr- peĢinde dolaĢırken. ġu erkeklerin ateĢe merakı neden
acaba,
diye düĢünüyordum.
Et reyonunda dolaĢırken telefonum çaldı. Arayanın Chmtiaa olabileceği
düĢüncesiyle telaĢla atıldım. Numarayı tanımıyordum.
Nefes nefese. "AloT dedim.
“Anastasia Steele?"
“Evet."
"SBY*den Elizabeth Morgan."
“Ah, merhaba.** ^ *
“Size Bay Jack Hvde m asistanlığı görevini teklif etmek vjz aradım.
Pazartesi
baĢlamanızı istiyoruz."
“Vay canına. Harika. TeĢekkürler."
“MaaĢ detaylarını biliyor musunuz?"
“Evet. Evet... Bu... demek istediğim, teklifinizi kabul ediverin. Sizinle
çalıĢmayı
çok isterim.”
“Harika. O zaman pazartesi sabahı saat 08:30‟da gorü$ünjzT
“GörüĢürüz. HoĢça kalın. Ve teĢekkürler."
Anneme kocaman bir gülümsemeyle baktım.
“ĠĢi aldın mı?”
Kafamı coĢkuyla salladım. Annem Publix marketinin orta ye- rinde bir
çığlık
koyuverip beni kucakladı.”
“Tebrikler, hayatım! ġampanya da almalıyız!** El çırparak ap- lıyordu.
Annem
kırk iki yaĢında mı yoksa on iki mi?
Telefonuma baktım ve kaĢlarımı çattım. Christiandancevap# bir çağn
vardı.
Beni hiç aramazdı. Hemen aradım.
Derhal açtı. **Anastasia.”
Utangaç bir sesle, “Merhaba," dedim.
RĠMELLĠ TONU
519
"Seattlea dönmek zorundayım. Bir Ģey çıktı. ġu anda Hilton Hrtd
yolundayım.
Lütfen annene özürlerimi ilet, yemeğe* gelemediğim." Sesi fazla
resmiydi.
“Ciddi bir Ģey değildir, umarım.”
"Halletmem gereken bir durum var. Yarın görülürüz. Kendim
pekmezsem seni
alması için havaalanına Taylorı gönderirim." Sesi soğuktu. Hatta öfkeli.
Ama ilk
kez. hemen benim yüzümden olduğunu düĢünmedim.
Tamam. Umanm durumu çözersin. Ġyi uçuĢlar."
"Sana da. bebeğim.” Ve bu sözcüklerle Christian'm geri dön* nüĢtu.
Sonra
telefonu kapattı.
Ah, hayır. YaĢadığı son “durum" benim bekâretimdi. Tanrım, ımantn
öyle bir
Ģey değildir. Anneme baktım. Biraz önceki çocuksu neĢesi endiĢeye
dönüĢmüĢtü.
Thristian‟dı. Seattle‟a dönmesi gerekiyormuĢ. Özür diliyor."
“Ah. çok yazık hayatım. Yine de barbekümüzü yapacağız. Ne de olsa
kutlayacak
bir Ģeyimiz var: Yeni iĢin! Bana her Ģeyi anlatmalısın."
AkĢamüstü saatlerinde, annemle havuz baĢında yatıyorduk. Bay
Megapara akĢam
yemeğine gelmeyeceği için annem kelimenin tam anlamıyla gevĢeyip
pelteye
dönmüĢtü. Tenimin solgunluğundan kurtulma çabasıyla güneĢte
yatarken, önceki
akĢamı ve bugünkü
kahvaltısını düĢündüm. Christian'ı düĢünürken aptal sırıtıĢım bir türlü
geçmiyordu. ÇeĢitli konuĢmalarımızı ve yaptıklarımızı... «îtin
yaptıklarını
düĢününce, davetsiz bir misafir gibi suratıma VerteĢi yordu.
Christian'm tavırlarında bir gelgit eğilimi vardı sanki. Bunu inkâr
fiyordu, ama
daha fazlası için çaba harcadığım kabul ediyordu. Ne fiĢmiĢ olabilirdi
ki? Uzun epostasından ve dün onu görüĢümden ta yana ne değiĢmiĢti?
Ne yapmıĢtı? Aniden
doğrulup otururken, kalsın kolamı deviriyordum. Onunla yemek
yemiĢti... Elenayla.
Umet olsun!
Bu fark ediĢ kafa derimin karıncalanmasına neden olmuĢtu. Yoksa Elena
ona bir
Ģey mi söylemiĢti? Ah. o yemekte duvardı bir sinek oln,ak için neler
vermezdim.
Çorbasına ya da Ģarap kadehi* konup onu bozabilirdim.
Annem uyuĢukluğundan irkilerek. "Ne oldu. Ana, tatlım?' diye sordu.
“Aklıma bir Ģey geldi, anne. Saat kaçT
“Altı buçuğa geliyor.“
Hımm... Henüz inmemiĢti. Ona sorabilir miydim? Sormak mıydım?
Belki kadının
bununla hiçbir ilgisi yoktu. Hararetle öyle olduğunu umuyordum.
Uykumda ne
demiĢtim? Ah. lanet... her iddiasına girerim, onu rüyamda görürken,
kontrolsüz bir
yonım yapmıĢtım. Her neyse ya da her ne idiyse, değiĢimin o kadından ı
değil.
Christianın içinden geldiğini umdum.
Bu lanet sıcakta bunalmıĢtım. Havuza bir kez daha dalsam iyi olacaktı.
Yatmaya hazırlanırken bilgisayarımı açtım. Christian‟dan hiç haber
almamıĢtım.
Sapasağlam vardığına dair tek bir kelime bile \xAtu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Sapsağlam Vardın Mı?
Tarih: 2 Haziran 2011 22:32 Yerel Saat Kime: Christian Grey
Sevgili Efendim.
Lütfen sapasağlam vardığınıza dair bir haber verin. Endijcknmey*
baĢlıyorum.
Aklım sizde.
AnaTnizx
Üç dakika sonra e-posta gelen kutumun ikaz sesini duyfl*1*'
521
Kimden: Christian Grey '
Konu: Özür Dilerim Tarih: 2 Haziran 2011 19.36 Kime: Anastasia
Steele
Sevgili Bayan Steele.
Sapasağlam vardım ve lütfen size haber vermediğim için özrümü kabul
edin. Sizi
endiĢelendirmek istemezdim. Beni önemsediğinizi bilmek içimi ısıtıyor.
Ben de sizi
düĢünüyorum ve her zamanki gibi yann görmek için sabırsızlanıyorum.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Ġç geçirdim. Christian ciddiyete dönüĢ yapmıĢtı.
Kimden: Anastasia Steele Konu: Durum
Tarih: 2 Haziran 2011 22:40 Yerel Saat Kime: Christian Grey
Sevgili Bay Grey,
Sizi fazlasıyla önemsediğimin apaçık ortada olduğunu düĢünüyorum.
Bundan nasıl
Ģüphe duyabilirsiniz?
Umanm 'durum'unuz kontrol altındadır.
Ananız x
Not: Bana uykumda ne söylediğimi söyleyecek misiniz acaba?
522
Kimden: Christian Grey " *
Konu: Cevap Vermeme Hakkımı Kullanıyorum Tarih: 2 Haziran 2011
1*45 Kime:
Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele.
Beni önemsemeniz çok hoĢuma gidiyor. Buradaki'durum* henüz
çözülmedi.
Notunuza gelince, cevabım hayır.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Deliliğe Sığınıyorum Tarih: 2 Haziran
2011 22:48
Yerel Saat Kime: Christian Grey
Umanm eğlenceliydi. Ama bilincim yerinde değilken ağzımdan çıkan
Ģeyler için
hiçbir sorumluluk kabul etmeyeceğimi bilmelis«ni Aslında büyük
olasılıkla beni
yanlıĢ duymuĢsunuzdur.
Sizin gibi ileri yaĢta bir adam herhalde biraz sağırdır.
Kimden: Christian Grey Konu: Suçu Kabul Ediyorum Tarih: 2 Haziran
2011 19:52
Kime: Anastasia Steele
GRĠNĠN ELlt TONU
523
Sevgili Bayan Steele.
Biraz yüksek sesle konuĢabilir misiniz? Sizi duyamıyorum. Christian
Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Kimden: Anastasia Steele Konu: Yine Deliliğe Sığınıyorum Tarih: 2
Haziran 2011
22:54 Yerel Saat Kime: Christian Grey
Beni deli ediyorsunuz.
Kimden: Christian Grey Konu: öyle Olduğunu Umarım Tarih: 2 Haziran
2011 19:59
Kim«: Anastasia Steele
Sevgili Bayan Steele,
Cuma gecesi tam olarak bunu yapmayı planlıyorum. Sabırsızlıkla
bekliyorum.
*
Christian Grey
CEO. Orey ġirketler Topluluğu
JA"*
Kimden: Anastasia Steele Konu: Grnrrr
Tarih: 2 Haziran 2011 2302 Yerel Saat Kim«: Christian Grey
Size resmen kızmıĢ bulunuyorum, iyi geceler.
Bayan A.R. Steele
Kimden: Christian Grey -—
Konu: VahĢi Kedi
Tarih: 2 Haziran 2011 20:05
Kime; Anastasia Steele
Yoksa sız bana hırlıyor musunuz. Bayan Steele?
Hırlaması için bir kedim var.
Christian Grey
CEO, Grey ġirketler Topluluğu
Kedisi mi vardı? Dairesinde kedi falan görmemiĢtim. Hayır, ona cevap
vermeyecektim. Bazen insanı o kadar sinir ediyordu b Sinir etmenin elli
tonu.
Yatağa tırmandım ve karanlığa alı$m* için gözlerimi tavana dikip
yattım.
Bilgisayarımdan bir ika* ^ daha duydum. Bakmayacaktım. Hayır,
kesinlikle
bakmayacaktık Hayır, bakmayacaktım. Peh! Aptalın teki olduğum için.
Chrisu* 5
Gre/in sözlerinin çekimine karĢı koyamıyordum.
G&ĠKÎN ElLl TONU
S25
Kimden: Christian Grey " " -- ■
Konu: Uykunuzda Söylediklerim?.
Târih: 2 Haziran 2011 20:20 Kim«: Anastasia Steele
Anastasia,
Uykunda mırıldandığın kelimeleri bilincin yerindeyken söylemeni tercih
ederim. l$te
bu yüzden sana söylemeyeceğim. Arnk uyu. Yarın için aklımdan
geçenler için
dinlenmiĢ olman saa
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Ah. hayır... Ne söylemiĢtim? Sandığım kadar kötü olduğundan emindim.
BÖLÜM YĠRMĠ BEġ
Annem bana sıkıca sanldı.
Kulağının. “Kalbinin sesini elinle, hayatım ve lütfen, lütfen hiçbir Ģevi
gereğinden
fazla düĢünmemeve çalıĢ. GevĢe ve keyfine bak. Çok gençsin, tatlım.
Hayatta
tecrübe edeceğin o kadar çok & var ki. bırak olsun. Sen her Ģeyin eıı
iyisini hak
ediyorsun." diye M fısıldadı. Ġçten sözleri rahatlatıcıydı. Saçlarımı öptü.
“Ah. anne..." Ona sımsıkı sarılırken, sıcak, davetsiz yaĢlax gözlerimde
parlıyordu.
“Hayatım, ne derler bilirsin. Prensini bulmadan önce, çok kurbağa
öpmen
gerekir.”
Ona çarpık, buruk bir gülümsemeyle baktım.
"Sanırım ben bir prensi öptüm, anne. Umannı bir kurbağan dönüĢmez.‟*
Bana en sevecen, annece ve kesinlikle koĢulsuz sevgi gülümsemesiyle
bakü ve
tekrar kucaklaĢırken bu kadına hissettiğim sevginin boyutuna ĢaĢırdım.
“Ana, senin uçuĢunu anons ediyorlar," derken Bob un sesi endiĢeliydi.
“Ziyarete gelecek misin, anne?'
“Elbette, hayatım. En kısa zamanda. Seni seviyorum.
“Ben de seni."
Benden ayrılırken, gözleri dökülmemiĢ yaĢlar yüzünden kız* 1 mıĢtı.
Ondan
ayrılmaktan nefret ediyordum. Bob‟u kucakladım u dönüp kapıya
yürüdüm. Bugün
birinci sınıf salonuna vaktim
S27
Kendimi* arkama bakma izni vermeyecektim. Ama verdim. Bob
anneme sarılmıĢtı
ve annemin yüzünden yaĢlar akıyordu. Ben de benimkileri daha fazla
tutamadım.
BaĢımı önüme eğdim ve yaĢlarla bulanıklaĢan gözlerimi parlak beyaz
zeminden
ayırmadan kapıya yürüdüm.
Uçağa binince, birinci sınıfın lüks ortamında koltuğuma kıvrılıp kendimi
toplamaya çalıĢtım. Annemden kopmak her zaman acı vencı oluyordu.
Biraz kaçık,
biraz düzensizdi ve yeni yeni kendini buluyordu, ama beni seviyordu.
KoĢulsuz
sevgi her çocuğun ebeveynlerinden görmeyi hak ettiği Ģeydi. Asi
düĢüncelerim
karĢısında kaĢlarımı çatarak BlackBerr/mi çıkardım ve umutsuz gözlerle
baktım.
Christian sevgi hakkında ne biliyordu ki. Erken çocukluğunda hak ettiği
koĢulsuz
sevgiyi almamıĢa benziyordu. Kalbim buruldu ve8nnemin sözleri bir
meltem gibi
aklıma süzüldü. Evet. Ana. Lanet olsun, daha neye ihtiyacın var?
Alnında yanıp
sonen bir neon tabelasına mı? Christianen beni sevdiğini sanıyordu, ama
tabii ki o
benim annemdi ve böyle düĢünecekti. Her Ģeyin en iyisini hak ettiğimi
düĢünüyordu. KaĢlarımı çattım. Bu doğruydu. Ve ĢaĢırtıcı bir netlik
anında,
anladım. Çok basitti: AĢkım istiyordum. Christian freyin beni sevmesine
ihtiyacım
vardı. ĠliĢkimiz konusunda çok ketum olma nedenim buydu. Çünkü
temel bir
düzeyde, içimde derine yerleĢmiĢ bir sevilme ve değer görme dürtüsü
olduğunun
Akındaydım.
Ve onun elli tonu yüzünden, kendimi tutuyordum. Bu köle* efendi
iliĢkisi, aklımı
gerçek sorundan uzak tutan bir Ģeydi. Seks müthiĢti, Christian zengindi,
güzeldi,
ama bütün bunlar aĢk olmadığı sûrece anlamsızdı. Ve asıl sorun sevgiye
muktedir
olup olmadığını tolmememdi. Christian kendini bile sevmiyordu.
Kendinden nasıl
nefret ettiğini. Elena‟nm sevgisinin kabul edilebilir bulduğu tek sevgi
°Wuğunu
hatırladım. Cezalandırılırken -kırbaçlanıp dövülürken ya ta iliĢkilerinin
gerektirdiklerini yaĢarken- sevgiyi hak etmediğini düĢünüyordu. Neden
böyle
hissediyordu? Nasıl böyle hissedebiliyordu. Sözleri aklımdan
çıkmıyordu: Kusursuz
olmadığın sıman, bursuz bir ailenin arasında büyümek çok zordur.
Gözlerimi yumup acısını hayal etmeye çalıĢtım, ama anlam* nın
yakınından bile
geçemiyordu m. Gereğinden fazlasını açıketnn$ olabileceğimi hatırlayıp
ürperdim.
Uykumda Christian‟a ne itiraf etmiĢtim? Hangi sırlarımı ifĢa etmiĢtim?
BlackBerry ye bana cevap verebileceği umuduyla baktım. Beklenileceği üzere,
fazla açık sözlü olduğu söylenemezdi. Uçak henüz kalkıĢa geçmediği
için Elli
Tonuma bir e-posta göndermeye kara; verdim.
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Eve DönüĢ Yolunda
Tarih: 3 Haziran 2011 12:53 Yerel Saat
Kime: Christian Grey
Sevgili Bay Grey,
Bir kez daha birinci sınıfa yerleĢtim ve bunun için size teĢekkür ederim.
Sizi bu
akĢam göreceğim ve muhtemelen de uyku sırasındaki itiraflarım için
iĢkence
edeceğim zamana dakikalan sayıyorum.
Ana'nız x
Kimden: Christian Grey Konu: Eve DönüĢ Yolunda Tarih: 3 Haziran
201109:58
Kime: Anastasia Steele
Anastasia, seni görmek için sabırsızlanıyorum.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
Cevabı kaĢlarımın çatılmasına neden oldu. Kısa kesilmiĢ ve resmi
görünüyordu.
Her zamanki hazırcevap ve etkileyici tarzından eser yoktu.
Kimden: Anastasia Steele
Konu: Eve Donu* Yolunda
Tarih: 3 Haziran 2011 13:01 Yerel Saat
Kim«: Christian Grey
Sevgili 8ay Grey,
Umanm'durum'konusunda her Ģey yolundadır. E-postanızın tonlaması
endiĢe
verici.
Ana x
Kimden: Christian Grey Konu: Eve DönüĢ Yolunda Tarih: 3 Haziran
2011 10.04
Kim«: Anastasia
Anastasia,
Durum daha iyi olabilirdi. Daha kalkmadınız mı? Kattaysanız e-posta
atmamalısın.
Kendini tehlikeye atıyor ve kiĢisel güvenlinle ilgili kuralı doğaıdan ihlal
ediyorsun.
Cezalar konusunda söylediklerimde ciddiydim.
Christian Grey
CEO, Grey ġirketler Topluluğu
Lanet olsun. Tamam. Tanrım. Onu yiyip bitiren neydi? “Dunundu
muhtemelen.
Belki de Taylor firar etmiĢti ya da borsada birkaç milyon kaybetmiĢti.
Sebebi her
neyse.
Kimden: Anastasia Steel с Konu: AĢırı Tppki
Tarih: 3 Haziran 2011 13:06 Yerel Saat Kime: Cnristian Grey
Sevgili Bay Huysuz.
Uçağın kapılan hâlâ açık. Rötarımız var, ama sadece on dakika. Benim
ve
etrafımdaki yolcuların iyiliği güvencede. KaĢınan avucunumu Ģimdilik
bir kenara
kaldırabilirsiniz.
Bayan Steele
Kimden: Christian Grey Konu: Özür-KaĢınan Avuç Bir Kenara
Kaldırıldı Tarih: 3
Haziran 2011 10.08 Kime: Anastasia
Sizi ve o ukalalığınızı özledim, Bayan Steele. Eve sapasağlam
dönmenizi istiyorum.
Christian Grey
CEO. Grey ġirketler Topluluğu
c*lNtNtt.U70mj
Kimden: Anastasia Stelle ~
Konu: Ozur Kabul Edildi
Tarih: l Haziran 2011 13:10 Yete» Saat
Kim«: Christian Grey
Kapıları kapatıyorlar. Benden b«r gık daha duymayacaksınız, o
sağırlığınız göz
ününde buluncuruluıvı...
Hadi kaçtım.
Ana
BlackBerry yi kapatırken, kaygılarımdan kurtulamamıĢtın. Christiarida
bir Ģeyler
vardı. Belki de “durum" kontrolden çıkmıĢtı. Arkama yaslandım vc
çantalanroı
kaldırdığım baĢustü dolabır.a baktım. Bu sabah, annemin yardımıyla,
Christiana
birinci sınıf ve planör uçuĢu için teĢekkür etmek için bir hediye
almıĢtım, fonuz
saçma sapan hediyemi vereceğimden emin değildim. Çocuksu
Kılabilirdi ve eğer
tuhaf bir ruh halinde olursa, belki de bulmazdı. Hem geri dönmek için
hevesli hem
de seyahatimin sonunda beni neyin beklediği konusunda kaygılıydım.
“Dununa
dair her tür senaryoyu zihnimden geçirirken, bir kez daha tek boĢ
koltuğun benim
yanımdaki olduğunu fark ettim. Aklımdan Christian‟ın kimseyle
bnuĢamamam için
o koltuğu da satın almıĢ olduğu ihtimali getrken. kafamı salladım.
Saçma bir
düĢünceydi, hiç kimse o ka&r kontrol meraklısı, o kadar kıskanç
olamazdı. Uçak
kalkıĢ pistine djRru ilerlerken gözlerimi yumdum.
Sekiz saat sonra. Sea-Tac gelen yolcu terminaline çıktığımda. Tnyloı ı
„«erinde
BAYAN A. STEELE yazan bir tabelayla beni beklerken kıldum.
Cidden\ Ama onu
görmek güzeldi.
„'Merhaba, Taylor."
“Bayan Steele.*' Beni resmi bir tavırla karĢılasa da. k«*,. kahverengi
bakıĢlarında bir gülümseme iması görür gibi oldu^ Her zamanki
kusursuz
halindeydi; Ģık kömür grisi takım beyaz gömlek, kömür grisi kravat.
“Neye benzediğini biliyorum. Taylor; tabelaya ihtiyacın yok. Ayrıca
bana Ana
diye hitap etmeni tercih ederim."
"Ana. çantalarını alabilir miyim, lütfen.”
“Ben halledebilirim. TeĢekkürler."
Dudakları gözle görülür biçimde gerildi.
“A-ama... Sen alınca daha rahat edeceksen." diye kekeledin
„TeĢekkürler." Sırt
çantamı ve annemin benim için aldığı b yafetleri barındıran çekçekli
çantayı aldı.
"Bu taraftan, efendim.* Ġç geçirdim. O kadar kibardı ki. Hafızamdan
silmeyi çok istesem de, bu adamın benim için iç çamaĢırı satın aldığını
hatırladım. Aslında benim
için iç çamaĢırı satın alan tek erkek oydu ve bu düĢünce beni rahatsız
ediyordu.
Ray bile böylesi bir zoriı^i katlanmamıĢtı. Sessizlik içinde, havaalanı
park alanında
bekime siyah Audi SUVye yürüdük: benim için kapıyı açık tuttu.
Seattk‟ı dönüĢte
bu kadar kısa bir etek giymenin iyi bir fikir olup olmaâ- ğını düĢünerek,
arabaya
tırmandım. Georgia‟da serin tutuyor« iyi geliyordu. Buradaysa kendimi
teĢhirci gibi
hissetmiĢtim. Taylor çantalarımı bagaja yerleĢtirince. Escala'ya doğru
yola çıktık.
AkĢam trafiğine takıldığımız için ağır ilerliyorduk. Taylor p> zünü
yoldan
ayırmıyordu. Ketum kelimesi onu anlatmakta yeKrfiı kaldırdı.
Sessizliğe daha fazla dayanamadım.
“Taylor. Christian nasıl?”
“Bay Grey endiĢeli. Bayan Steele."
Ah, “durum" yüzünden olsa gerekti. Bir altın madenini W1 yordum.
“EndiĢeli mi?”
“Evet, efendim."
ELLĠ TONU
533
Taylor‟a kaĢlarımı çattım, dikiz aynasından hana bakınca, göz p>re
geldik. Daha
fazlasını söylemedi. Tanrım, en aı kontrol man- eğinin kendisi kadar sıkı
ağızlı
olabiliyordu.
"Ġyi mi?'
"Sanırını, efendim ”
“Bana Bayan Steele diye hitap edince daha rahat mı ediyorsun7*
"Evet, efendim.”
“Ah. peki.”
Bu, sohbetimizin sonunu getirdi ve bir süre daha konuĢmadan devam
ettik.
Taylor ın yakın zamanda Christian‟ın ayaklı kasırgadan farksız
olduğunu ağzından
kaçırmasının anormal bir durum olduğunu düĢünmeye baĢlıyordum.
Belki de bunu
yaptığı için utanıyor, sadakatsizlik etmiĢ olmaktan endiĢeleniyordu.
Sessizlik
boğucuydu.
"Biraz müzik açabilir misin, lütfen?"
“Elbette, efendim. Ne dinlemek istersiniz?"
“Rahatlatıcı bir Ģeyler.”
Gözlerimiz aynada bir kez daha buluĢurken. Taylor‟ın dudak- lannda bir
gülümsemenin belirdiğini gördüm.
“Evet, efendim.”
Direksiyonda birkaç düğmeye bastı ve Pachelbel‟inyumuĢacık ezgileri
aramızdaki boĢluğa süzüldü. Ah, evet... Ġhtiyaç duyduğum buydu.
“TeĢekkürler." Interstate 5‟ten Seattle‟a doğru ağır ağır ama sabit bir
hızla
ilerlerken, arkama yaslandım.
Yirmi beĢ dakika sonra, Taylor beni Escalanın giriĢini oluĢturan tfri&mli
cephede
indirdi.
Kapıyı benim için açarak. “Ġçeri buyurun, efendim,** dedi. "Ben
VaÜzinĠ2i
getiririm.” Ġfadesi yumuĢak, sıcak ve hatta babacandı.
Tanrım... Taylor amca, ne düĢünceydi ama.
“Beni karĢıladığın için teĢekkür ederini.”
“Benim için zevkti. Bayan Steelo. Gülümsedi. Binadan 1 yürüdüm.
Kapıcı beni
baĢıyla selamlayıp el salladı. I
Otuzuncu kata çıkarken, bin katlar kelebek midemde kanatlan^ açmıĢ
deli gibi
çırpınıyorlardı. Neden bu kadar gerginim! Nedeninl- içeri girdiğimde
Christianm
nasıl bir ruh halinde olacağını bilenmem olduğunun farkındaydım.
içimdeki tanrıça
bir rulı halinde umutluydu. Bilinçaltımsa, benim gibi gergindi.
Asansör kapıları açıldı ve kendimi holde buldum. Taylor tarafından
karĢılanmamak tuhaftı. Elbette, o, arabayı park etmekie meĢguldü. GeniĢ
salonda.
Christian alçak sesle telefonla konuĢurta cam kapılardan, akĢamın ilk
saatlerinin
Seattle göğüne bakıyordu Üzerinde ceketinin önü açık, gri bir takım
elbise vardı ve
elini Ģatlarının arasında dolaĢtırıyordu. Gergin, hatta sinirliydi. Ah. hayır
Yolunda
gitmeyen neydi? Gergin olsun ya da olmasın, güzel bir manzaraydı.
Nasıl bu kadar
dikkat çekici olabiliyordu?
*„Hiç iz yok... Tamam... Evet.” Döndü, beni gördü ve durusu bir anda
değiĢti.
Gerilimden rahatlamaya ve rahatlamadan bir Ģeye. Doğrudan içimdeki
tanrıçaya
bakan, Ģehvet yüklü gwl?n yakıcıydı.
Dilim damağım kurudu ve arzu bedenimde çiçeklendi... Ve? canına.
"Beni bilgilendirin,” dedi ve kararlı adımlarla bana doğru yürürken
telefonu
kapattı. Beni gözleriyle yiyip bitirerek aramızdıfc mesafeyi kapatırken,
taĢ kesildim.
Lanet olsun... Bir Ģeyler yohnb değildi. Çenesindeki gerilim; göz
çevresindeki
kaygı. Ceketine# sıyrıldı, kravatını çözdü ve bana doğru yürürken ikisini
de \w£
üstündeki bir koltuğun üstüne attı. Sonra kollarıyla beni sardı sertçe
kendine çekti,
baĢımı kaldırmak için atkuyruğumu tutrc ve beni hayatı buna bağlıymıĢ
gibi
öpmeye baĢladı. Bu da ne)*»5 nesiydi! Saç tokasını canımı acıtarak
çekip çıkardı,
ama umurum^ değildi. ÖpüĢünde umutsuz, ilkel bir yan vardı. Nedeni ne
oiur**
olsun, zamanda bu noktada bana ihtiyacı vardı ve hiç bu arzulanıp
istendiğimi
hissetmemiĢtim. Aynı anda hem kararu*- hem Ģehvetli, hem de
telaĢlandıncıydı.
Onu denk bir haran**
parmaklarım» saçlarının arasında dolaĢtırarak öptüm. Dudaklanmız
birbirine
dolanırken, tutkumu/, ve ateĢimiz patlamalar yakıyordu. Ġlahı bir tadı
vardı; ateĢli,
seksi ve kokusu -vücut Ģampuanı ve Christian karıĢımı kokusu- tahrik
ediciydi.
Ağzını benimkinden aĢırdı ve adı konmamıĢ bir duygunun pençesinde
bana
bakıyordu.
“Sorun ne?" diye soludum
“Döndüğüne o kadar memnunum ki. Benimle duĢ yap... Ģimdi."
Bu bir rica mıydı yoksa bir emir mi, karar veremedim.
“Evet,” diye fısıldadım, beni elimden tutup büyük salondan kendi yatak
odasındaki banyoya götürdü.
Oraya vanııca elimi bıraktı ve fazlasıyla geniĢ duĢun suyunu açtı.
YavaĢça
arkasına döndü ve yan örtülü gözlerle bana baktı.
“Eteğini sevdim. Çok kısa," dedi alçak sesle. Harika bacakların var.”
Ayakkabılarım çıkardı ve çoraplarını tek tek çıkarmak için eğilirken,
gözünü
benden ayırmadı. Gözlerindeki aç bakıĢla nutkum tutulmuĢtu. Vay
canına... Bu
Yunan tannsı tarafından isteniyor olmak. Ben de onu taklit ederek siyah
babetlerinıi çıkardım. Birden uzanıp beni duvara yasladı. Yüzümii,
boynumu,
dudaklarımı öpüyor. ellerini saçlarımın arasında dolaĢtınyordu. Üzerime
abanınca,
serin, pürüzsüz seramikle kaplı duvan sırtımda hissettim ve ısısıyla,
seramiğin
serinliği arasında yamyassı oldum. Çekinerek, kollanmı kollan m n üst
kısmına
yerleĢtirdim. Ġyice sıkmamla ink*me>i bir oldu.
“Seni Ģimdi istiyorum. Burada, hızlı ve sert..." dive soludu. BacakJanmdaki
elleri eteğimi yukan itiyordu. "Kanaman sürüyor muT
“Hayır.” Kızardım.
•Ġyi."
BaĢparmağım beyaz pamuklu çamaĢmma taktı ve çekip indirir* k*n. bir
anda
dizlerinin üstüne çöktü. Eteğim yukan ayrıldığı için kümden aĢağısı
çıplaktı: nefes
nefese ve arzu doluydum. Kakalanan Avradı ve beni tekrar duvara
yaslayıp,
bacaklanmın birleĢtiği tepe noktasını öptü. Bacaklanmı üst tarafından
tutup iyice
açılmaya fcriadi. Dilinin klitorisimin etrafında çemberler çizdiğini
hissederek
yüksek sesle inledim. Ah... Tanrını. Parmaklarım saçlarının arg^
kayarken, baĢımı
istem dıĢı arkaya atıp inledim.
Dili acımasız, güçlü ve ısrarcıydı. Etrafımda tekrar tekrar & nüyordu...
Hiç
durmadan. Duygunun yoğunluğu muhteĢeır/i; neredeyse can acıtacak
kadar
muhteĢem. Bedenim canlanan* baĢlarken. Christian beni birdenbire
bıraktı. Ne?
Hayır'. Hızlı hız!; solurken, nefesim kesik kesikti ve ona enfes bir
beklentiyle
bakycç- dum. Yüzümü iki eliyle kavrayıp sıkıca tuttu ve kendi uyan Ġra
n- tadını
almam için dilini ağzıma bastırarak sertçe* öptü. Ferıman;.. indirip
kendini özgür
bıraktı ve bacaklarımı arka tarafından kav- rayıp beni havaya kaldırdı.
“Bacaklarını bana dola, bebek.‟* diye emrederken, sesi teiajb ve
sıkıntılıydı.
Benden isteneni yaptım ve kollanmı boynuna götürdüm. Hız!: ve keskin
bir
hareketle içimi doldurdu. Ah! O iç geçirirken bea inledim. Popomu
sıkıca tutup
parmaklarını yumuĢak etim© butrarak. önce ağır ağır, sabit bir tempoyla
hareket etmeye ha$a*i Ancak kontrolü
çözüldükçe, hızlandı... hızlı... daha hızlı. AL BaĢımı arkaya attım ve
beni ileri,
yükseğe, yukan. daha yular, iten bu istilacı, cezalandırıcı ve cennetten
çıkma hisse
konsanın? oldum. Ve daha fazla kaldıramaz hale gelince, yoğun ve
tüket» bir
orgazmla sarmalanarak etrafında patladım. Derin bir inlen*} '* kendini
bıraktı ve
içime iyice gömülürken, gürültülü ve uyunsu* bir inlemeyle yüzünü
boynuma
gömerek, boĢaldı.
Nefesi çılgın gibiydi, ama beni Ģefkatle, kıpırdamadan w içiĢte çıkmadan
öptü.
Ve ben hiçbir Ģey görmeden gözlerimi kırpıĢtır*^ Nihayet odağımda
belirirken,
yavaĢça içimden çıktı ve ayakla^® yere koyarken, dengemi sağlamam
için beni
tuttu. Banyo buhtfk bulutlanmıĢ ve ısınmıĢtı. Kendimi fazla giyinik
hissediyordun
Utangaç bir gülümsemeyle, “Beni gördüğüne sevinmiĢ dedim.
Dudaklan büküldü. “Evet. Bayan Steele. Samnm aldığı® ^ kendini
gösteriyor.
Gel... Seni duĢa sokayım.”
G*H1N ELLĠ TONU
Gömleğinin sıradaki üç düğmesini de çözdü, kol düğmelerini ç&anp
gömleği
baĢının üstünden çekti ve yere atlı. KumaĢ pantolonunu ve iç çamaĢırını
çıkarıp
ayağıyla bir tarafa fırlattı. Ben uzanıp pjçsünü okĢamak için yanıp
tutuĢarak onu
izlerken -ve kendimi tutarken- bluzumun düğmelerini çözmeye haĢladı
YumuĢak bir sesle, “Yolculuk nasıldır diye sordu. ġimdi artık çök daha
sakin
görünüyordu. EndiĢesi gitmiĢ, tinsel iliĢki sonucu dağılmıĢtı.
“Ġyi, teĢekkürler,” diye mırıldanırken nefesim hâlâ düzene girmemiĢti.
“Birinci sınıf
için bir kez daha teĢekkürler. Gerçekten de seyahat etmenin çok daha
hoĢ bir
yoluymuĢ. 1* Ona utangaç bir ifadeyle gülümsedim. Biraz gergin.
“Haberlerim var."
diye ekledim.
“Ah?” Son düğmeyi açıp bluzu kollanmdan kaydınrken ve bir kenara
attığı
kıyafetlerinin üstüne fırlatırken bana bakıyordu.
“Artık bir iĢim var.”
Durdu, sonra sıcacık ve yumuĢacık gözlerle gülümsedi.
„Tebrikler, Bayan Steele. Artık nerede olduğunu söyleyecek mianizT*
diye takıldı.
“Bilmiyor musun?”
Kaçlan çatık, kafasını salladı. “Neden bileyim?"
„Takip becerilerinle, sandım ki bilebilmen..." Yiızü düĢünce, cümlemi
yanda kestim.
"Anastasia. kariyerine müdahale etmeyi, sen istemediğin sürece,
akimdan bile
geçirmem." ĠncinmiĢ gibiydi.
„'Yani hangi firma olduğu konusunda hiçbir fikrin jok, öyle miT
“Hayır. Seattle‟da dört yayınevi olduğunu biliyordum; bu yüzden
Klerinden biri
olduğunu var sayıyorum.”
“SBY."
“Ah, küçük olan, iyi. Aferin.” Öne eğildi vealnımıöptü. "Akıllı zaman
baĢlıyorsun?”
"Pazartesi."
538
EL
“O kadar çabuk mu? Bu durumda elimde hâlâ imkân varken senden
faydalanmalıyım. Arkam dön."
Bu rahat emri beni hazırlıksız yakalamıĢtı, ama isteğini yerine getirdim.
Sutyenimi çözdü, eteğimin fermuarını indirdi. Eteğimi çekerken popomu
avuçluyor,
omzumu öpüyordu. Bana yaslan^ burnunu saçlarıma sürtüp derin bir
nefes aldı.
Kalçalarımı sıktı.
"Beni sarhoĢ ediyorsunuz. Bayan Steele ve sakinleĢtiriyorsunuz BaĢ
döndürücü
bir karıĢını." Saçlarımı öptü. Beni elimden tutup duĢa çekti.
“Av." diye çığlık attım. Su neredeyse kaynıyordu. Su uz^nr.drr.
çağlarken bana
sırıtarak baktı.
"Sadece biraz sıcak su.”
Ve aslında haklıydı. YapıĢ yapıĢ Georga sabahını ve sevi^n^ mizin
yapıĢkanlığını üzerimden atıĢı, cennetten farksızdı.
"Arkanı dön,” diye emretti ve yüzümü duvara dönerek itaat ettim. “Seni
yıkamak istiyorum.” diye mırıldandı ve viicut Ģamdanına uzandı.
Avucuna bir
miktar sıktı.
Elleri omuzlanma uzanırken. “Sana söyleyecek bir Ģeyim daa» var."
dedim.
“Ah, öyle mir dedi.
Derin bir nefesle güç topladım. “ArkadaĢım Josenin fotoğraf sergisi bu
PerĢembe günü Portland‟da açılıyor."
Elleri göğüslerimin üstünde asılı halde, durdu. “Arkada? limesini iyice
vurgulamıĢtım.
Sert bir sesle, “Evet, ne olmuĢ?” diye sordu.
“Gideceğimi söyledim. Benimle gelmek ister misin?"
Bana muazzam gelen bir sürenin sonunda, yavaĢça, beni tek* yıkamaya
koyuldu.
Kaçta?"
“AçılıĢ akĢam yedi otuzda."
Kulağımı öptü.
„Tamam.”
____________________________
6ÎÜNĠN ELLĠ TONU
539
Ġçimde bilinçaltını gevĢedi ve eski, yıpranmıĢ bir koltuğa yığıldı. "Bana
sormak seni
gerdi mi?”
“Evet, nasıl anladın?'
“Anastasia, bütün bedenin bir anda gevĢedi,” dedi kuru bir sesle*. "ġey.
sen
biraz... kıskanç biri gibisin..."
“Evet, öyleyim." dedi gizemli bir sesle. “Ve bunu hatırlamakla
jyiedersin. Ama
sorduğun için teĢekkürler. Charlie Tangoyu alırız."
Ah, tabii ya, helikopter. Ne salaktım. Yine uçacaktık... harika! Sınttım.
“Seni yıkayabilir miyim?'
“Sanmıyorum." diye mırıldandı ve itirazının acısını gidermek için,
boynuma minik
bir öpücük kondurdu. Sabunla sırtımı okĢarken. duvara bakarak yüzümü
astım.
Cesurca. “Sana dokunmama hiç izin verecek misin? diye sordum. Eli
popomda, bir
kez daha durdu.
Kalçalarımı sıkıca kavrarken. “Ellerini duvara yasla. Anastasia. Sana bir
kez daha
sahip olacağım," dedi ve tartıĢmanın bittiğini o anda anladım.
Bir süre sonra, kahvaltı barının baĢında, bornozlanmızın içinde. Bayan
Jones‟un
mükemmel pasta aile vongolesini mideye indirmiĢ halde oturuyorduk.
Christian gri gözlerinde ıĢıltıyla, "Biraz daha Ģarap? diye sordu. "Küçük
bir kadeh
lütfen." Sancerre buruk ve lezzetliydi. dirisen ikimize de birer kadeh
doldurdu.
Çekinerek, "ġey... Seni Seattlea döndüren •dunun nasıl? diye ^fdum.
KaĢlarım çattı. Buruk bir sesle, “Kontrol dıĢı." dedi. “Ama en- ilenmeni
gerektiren
bir Ģey değil. Anastasia. Bu akĢam senin tin planlarım var?
"Ahr
“Evet. On IK»ġ dakika sonra, oyun odasında hazır ve beklen*^ olmanı
istiyorum.” Avaga kalktı ve hana yukarıdan baktı.
“Odanda hazırlanabilirsin. Bu arada, giyinme odası senin >^3
kıyafetlerle dolu.
Bu konuda herhangi bir itiraz istemiyorum.*Göt lerini kısarak bir Ģey
söylemem
için kafa tuttu. Söylemediğimi rünce. çalıĢma odasına yürüdü.
Ben! Ġtiraz etmek! Size. Bay Elli Ton? Bedeli |x>pomun ederinden fazla
olurdu.
Bar taburesinde anlık bir sersemlik haliyle bir sürt daha oturarak bana
verdiği bilgi
kırıntısını sindirmeye çalıĢtın Bana kıyafetler almıĢtı. Beni
göremeyeceğini çok iyi
bildiğim içir, gözlerimi abartılı bir Ģekilde çevirdim. Araba, telefon,
bilgisayar...
kıyafetler. Yakında lanet olası bir ev de alırdı ve o zaman gerçekten
metresi
olacaktım.
FahiĢe! Bilinçaltını alaycı yüzünü takınmıĢtı. Onu yok sayarak üst kata,
odama
çıktım. Yani hâlâ benimdi. Neden? Onunla birlikte uyumamı kabul
ettiğini
sanıyordum. Özel alanını kimseyle paylaĢmaya alıĢık olmadığını
düĢündüm, ama
aynı Ģey benim için de geçerliydi. Kendimi, en azından ondan
kaçabileceğim bir
yerin olduğu düĢüncesiyle teselli ettim.
Kapıyı inceleyince bir kilidinin olduğunu, ama anahtarının olmadığını
gördüm.
Bir an, Bayan Jones‟ta yedek bir anahtar olabi; mi. diye merak ettim.
Ona
soracaktım. Dolap kapağını açmanla kapatmam bir oldu. Tann aĢkına,
koca bir
semt harcamıĢtı. Ka- te‟inkine benziyordu, askıya yan yana bir yığın
kıyafet
sıralanmıĢa Ġçimden bir ses, hepsinin üzerime olacağını söylüyordu.
AmaĢin«
bunlan düĢünecek zamanım yoktu. Kırmızı... Acı -ya da umana bu
akĢam için
Zevk- Odasında dizlerimin üzerine çöküp beklemem gerekiyordu.
Kapının yanında diz çöktüğümde, külotum dıĢında tamamen 0? laktım.
Yüreğim
ağzımdaydı. Tanrım. Banyodan sonra doymuĢ olacağım düĢünmüĢtüm.
Adam
doymak nedir bilmiyordu, ya da beîb de erkeklerin hepsi onun gibiydi.
Hiçbir fikrim
ya da karĢıla?*1^
S41
vapacağım ki m som yoktu. Gözlerimi yumup kendimi yatıĢtırmaya
piçimdeki
itaatkârla irtibat kurmaya çalıĢtım. Oralarda bir yerde, irimdeki
tanrıçanın arkasına
gizleniyordu.
Beklenti, damarlarımda soda gibi köpürerek akıyordu. Ne yapacaktı?
Derin,
sakinleĢtirici bir nefes aldım, ama heyecanlı, uyarılmıĢ ve Ģimdiden ıslak
olduğumu
inkâr edemezdim. Bu o kadar... yanlıĢ ki. diye düĢünmek istiyordum
ama bir
Ģekilde oyle «lmiyordu. Christian için doğruydu. Ġstediği buydu ve son
birkaç
gunön üstüne, bütün yaptıklarının ardından, biraz erkek olmalı ve ne
istediğine
karar verirse ya da neye ihtiyacı olduğunu düĢünürse, kabul etmeliydim.
Bu akĢam geldiğimde yüzünde taĢıdığı ifadenin, özlemin, çölde bir
vahaymıĢım
gibi bana doğru kararlı yürüyüĢünün anısı. O bakıĢı tekrar görmek için
neredeyse
her Ģeyi yapabilirdim. Bu enfes anı karĢısında, bacaklarımı birbirine
bastırdım ve
bu. bana dizlerimi aralamam gerektiğini hatırlattı. Beni ne kadar
bekletecekti
acaba? Bekleme beni elden ayaktan kesiyordu, karanlık ve vaat dolu bir
arzuyla
beni felce uğratıyordu. LoĢ odada etrafıma baktım. Duvardaki çarpı,
masa,
kanepe, sıra... o yatak kırmızı saten örtüler arasında o kadar heybetli
görünüyordu
ki. Hangi aleti kullanacaktı acaba?
Kapı açıldı ve Christian beni tamamen yok sayarak içeri girdi. Gözlerimi
hemen
önüme indirip iki yana açılmıĢ bacaklarımın üstüne dikkatle
yerleĢtirdiğim ellerime
indirdim. Kapının yanındaki büyük fifonyerin üstüne bir Ģey bıraktıktan
sonra,
rahat adımlarla yatağa yürüdü. En üst düğmesi açık bırakılmıĢ yumuĢak
ve
yıpranmıĢ kot pantolonu dıĢında çıplaktı. Tannm o kadar seksiydi ki.
Bilinçaltını
bendini deli gibi yelpazelerken, içimdeki tannça ilkel bir Ģehvet ritmiyle
kıvrılıp
bükülerek bir o yana bir bu yana sallanıyordu. O kıdar hazırdı ki.
Ġçgüdüsel olarak
dudaklanmı yaladım. Kanım Edenimde koyu ve ağır, Ģehvetle
çağlıyordu. Bana
ncyapacaktı?
Döndü ve umursamaz bir tavırla Ģifonyere yürüdü. Çekmocekrbirini açtı,
içindekileri çıkanp Ģifonyerin üstüne verleĢtiremeye ^ġĠadı. Meraktan
yanıp tutuĢuyor, hatta ölüyordum, ama baskın kçamak bir bakıĢ atma
arzuma
direndim. ĠĢini bitirince, karĢıma
dikildi. Çıplak ayaklarını görüyor ve her santimini öpmek Utıyor. dum...
Dilimi ayak
tabanındaki girintide dolaĢtırmak, parmaklan^ tek tek emmek. Uınel
otsun.
"Harika görünüyorsun," diye soludu.
Neredeyse tamamen çıplak olan bedenime baktığının biline.;'* baĢımı
önümde
tuttum. Yüzüme ağır ağır yayılan sıcaklığı hisftdi- yordum. Eğildi,
çenemi tuttu ve
beni yukarı, ona bakmaya zorladı
“Sen çok güzel bir kadınsın. Anastasia ve tamamen benimsin.‟ diye
mırıldandı.
“Ayağa kalk." Emri yumuĢak ve Ģehvetli bir vaatle yüklüydü.
Titrek hareketlerle kalktım
“Bana bak." diye soludu. Gözlerimi dumanı tüten bakıĢlanrj çevirdim.
Bu. Hâkim
bakıĢıydı; soğuk, sert ve seksi. Tek bir büyüleyici bakıĢta, günahın yedi
tonu.
Ağzım kurudu ve istediği h« Ģeyi yapacağımı anladım. Dudaklarında
neredeyse
acımasız bir gülümseme dans ediyordu.
“Ġmzalı bir kontratımız yok. Anastasia. Ama tartıĢılmıĢ sınırlanınız var.
Ve
güvenli kelimelerimiz olduğunu vurgulamak istiyorum, tamam mı?”
Lanet olsun... Güvenli kelimelere ihtiyaç duyacağım tıepUc- lamıĢ
olabilirdi ki?
Otoriter bir sesle, “Neydi o kelimeler?" diye sordu.
“San," diye mırıldandım.
“Ve?" diye bastırırken, ağzı düz bir çizgiye dönüĢmüĢtü
“Kırmızı." diye soludum.
“Aklında tut."
Elimde değildi. KaĢlarımı kaldırdım ve tam ona not ortalat hatırlatmaya
hazırlanırken buz grisi gözlerindeki soğuk ıĢıltı durdurdu.
“0 bilmiĢ ağzınızı açmayın. Bayan Steele. Yoksa sizi bur.^ dizlerinizin
üstünde
beceririm. Anladınız mı?"
ÛSĠNĠN ELLĠ TONU
S43
Ġçgüdüsel olarak yutkundum. Tamam. Azarın etkisiyle gözlerimi
kırpıĢtırdım.
Aslında beni rahatsız eden, tehdidin kendisinden çok. ses tonuydu.
-Evetr
“Evet. Efendim,” diye mırıldandım.
“Aferin sana." Bana bakmak için durdu. “Niyetim güvenli kelimen acı
hissettiğin
için kullanman değil. Sana yapmak niyetinde olduğum Ģey yoğun
olacak. Çok
yoğun: ve senin bana rehberlik etmen gerek. Anladın mı?"
Tartı olarak anlamadım. Yoğun mu? Vay canına.
“Bütün olay, dokunmakla ilgili Anastasia. Beni göremeyecek ya da
duyamayacaksın. Ama hissedebileceksin.”
KaĢlarım çatıldı. Onu duyamayacak mıydım? Nasıl olacaktı? Döndü.
ġifonyerin
üstünde yassı, ince ve mat siyah bir kutunun durduğunu fark
etmemiĢtim. Elini
önünde sallayınca, kutu ortadan ikiye ayrıldı ve kapaklanıl iki yana
kaymasıyla
ortaya bir CD oynatıcı ve bir dizi düğme çıktı. Christian bu düğmelerin
birkaç
tanesine arayla bastı. Hiçbir Ģey olmadı, ama tatmin olmuĢa benziyordu
BüyülenmiĢtim. Yüzünü tekrar bana döndüğünde, yüzünde, kuçuk. bir
sımm-var
gülümsemesini taĢıyordu.
“Seni Ģu yatağa bağlayacağım, Anastasia. ama önce gözlerini
bağlayacağım
ve..." Elindeki iPod‟u açığa çıkardı. "Ve beni duyamayacaksın.
Duyacağın tek Ģey
senin için çalacağım müzik olacak."
Pekâlâ. Müzikli bir oyun. ĠĢte bunu beklemiyordum. Bir gün beklediğim
bir Ģeyi
yaptığı olacak mıydı acaba? Tanrım, umarım rap değildir.
“Gel." Beni elimden tutup dört direkli antika karyolaya götürdü. Her
köĢeye
prangalar, uçlarında deri bilekliklerin olduğu, kırmızı satenin üstünde
parlayan ince
metal zincirler tutturulmuĢtu.
Ah, hayır. Yüreğim göğsümden fırlayacak gibiydi ve arzu içimde
akarken, içim
dıĢım eriyordu. Daha heyecanlı olabilir miydim?
“ġurada dur.”
Yüzüm yatağa dönüktü. Eğildi ve kulağıma fısıldadı. “Burada bekle.
Gözlerini
yataktan ayırma. Kendini burada elin kolun bağlı vo insafıma kalmıĢ
Ģekilde
yatarken hayal et Ah Tanrım.
Bir an için uzaklaĢtı ve kapının yanına bir Ģey getirmeye gmiğbi
duydum. Bütün
duyulanın ayaklanmıĢ, iĢitme duyum ĢiddetlenmiĢ Kapının yanındaki
kamçılar ve
kürekler rafından bir Ģey alm^u. Lanet olsun. Ne yapacak?
Onu arkamda hissettim. Saçlarımı tuttu, atkuyruğu hali» getirip örmeye
baĢladı.
"Ġki küçük örgünü sevsem de. Anastasia. Ģu anda sana sahip olmak için
sabırsızlanıyorum. Bu yüzden tek bir örgüyle yetineceğiz.* Sesi alçak ve
yumuĢaktı.
Usta parmaklan saçlarımla uğraĢırken arada sırtıma da değiyordu ve her
dokunuĢu tenimde tatlı bir elektrik Ģoku etkisi yaratıyordu. Saçının
ucunu bir
tokavla tutturdu, sonra örgüyü yavaĢça çekip beni kendine yasladı.
Sonra örgüyü,
bu defa baĢımı yana yatırmam ve boynuma daha kolayca ulaĢabilmesi
için yana
çekti Eğildi. Burnunu boynuma sürterken, diĢleri ve diliyle kulağımın
altından
omzuma uzanan bir yol çizdi. Bunu yaparken usulca cırıldanıyor ve ses.
içimde
yankılanıyordu. AĢağıda, orada, içimde Ġstemeden, usulca inledim.
Nefesi tenimi yakarak. “ġĢĢt.” dedi. Kollarıyla benimkiler? dokunarak
ellerini
önümde tuttu. Sağ elinde bir kamçı vardı Bu odayla ilk tanıĢmamdan
hatırlıyordum.
“Dokun,” diye fısıldarken Ģeytanın ta kendisiydi sanki. Bedenıo
alevlendi. Çekingen
bir tavırla uzandım ve uzun ipliklerine dokundu» Süetten yapılma, uçlan
boncuklu
çok sayıda uzun püskülü vardı “Bunu kullanacağım. Canını
yakmayacak, ama
kanını t«®® yüzeyine çıkaracak ve seni çok duyarlı hale getirecek.“
Ah, acımayacağını söylüyordu.
“Güvenli kelimeler neler. Anastasia?'‟
“Imm... san ve kırmızı, Efendim,” diye fısıldadım.
-Aferin kızıma. Unutma ki acının büyük kısmı zihnindedir."
Kamçıyı yatağın üstüne bıraktı ve ellerini belime kaydırdı.
"Buna ihtiyacın olmayacak," dedi ve parmaklarını külotuma geçirip
bacaklarımdan aĢağı çekti. Sarsak hareketlerle içinden çıktım ve
karyolanın oymalı
baĢucundan destek aldım.
“Kıpırdama." diye emretti, popomu öptü ve ardından beni iki defa
çimdikleyerek
gerilmeme eden oldu. Popoma bir Ģaplak indirip beni yerimden
sıçratarak. “ġimdi
uzan. Sırtüstü." diye ekledi.
Yatağın sert ve düz döĢeğine çabucak tırmanıp uzanarak ona baktım.
Altımdaki
saten çarĢaf tenimde yumuĢacık ve serindi. Dizginlenmeyen bir
heyecanla
parlayan gözleri dıĢında, yüzü ifadesizdi
“Eller baĢının üstüne." diye emretti ve emrini yerine getirdim.
Tannm, bedenim açlığıyla kıvranıyordu. Onu daha Ģimdiden istiyordum.
Döndü ve göz ucuyla Ģifonyere gittiğini, bir iPod ve Atlanta‟ya uçuĢum
sırasında
kullandığıma benzeyen bir göz bandıyla geri geldiğini gördüm. DüĢünce
gülümseme isteği duymama neden olmuĢtu, ama dudaklarımı koordine
edemiyordum. Beklenti beni fazlasıyla tüketmiĢti. Ona bakarken
yüzümün
tamamen hareketsiz, gözlerimin kocaman olduğunu biliyordum.
Yatağın ucuna oturdu ve bana iPod‟u gösterdi. Kulaklığın yanı sıra tuhaf
bir
anteni vardı. Çok acayipti. Ne olduğunu çözmeye ÇalıĢırken kaĢlarımı
çattım.
Christian eliyle antene dokunarak “Bu. iPod‟da çalan Ģeyi odadaki
sisteme
aktarıyor.‟* diye açıkladı. “Senin duyduğunu ben de duyabiliyorum ve
bunun için
küçük bir kontrol ünitem var." Her zamanki kendine özel espri
gülümsemesini
takındı, ukaçlan kula- fcma yerleĢtirdi ve iPod‟u yatağa, baĢımın
üstünde bir yere
koydu.
“BaĢını kaldır." diye emretti ve emrini derhal yerine getirdim.
Maskeyi yerleĢtirdi ve lastiğini baĢınım arkasından kaydırdı; ^
olmuĢtum. Maskenin
lastiği tıkaçları da yerinde tutuyordu. Yataktan kalkarken, ses artık
boğuk olsa da
onu hâlâ duyabili- j >T'rdum. Kendi nefes sesimle sağır olmuĢtum. Sığ
ve çılgın
gibiydi;
1 _________________________
546
E L Jixti
heyecanımı yansıtıyordu. Christinn sol kolumu tuttu, u.suJca çeJrrj ve
rferi
kelepçeyi bileğime taktı. ĠĢi bitince uzun parmaklanın koluma boydan
bova sürttü.
Ah? DokunuĢu enfes, iç gıdıklayın b:r ürpertiye neden olmuĢtu. YavaĢça
yatağın
diğer tarafına geçtiğin; sağ kolumu tutup kelepçelediğini duydum. Uzun
parmaklan
bir kez daha kolumda oyalandı. Ah, Tanrım... ġimdiden patlama)?
hazırdım. Neden
bu kadar erotikti?
Yatağm ayakucuııa geçti ve bileklerimi tuttu.
"BaĢını tekrar kaldır,M dedi.
Ġtaat ettim ve beni kollanm iki yana açılacak ve kelepççfcn neredeyse
zorlayacak Ģekilde aĢağı kaydırdı, ihanet olsun. kolJana ovalamıyordum.
Vücudumu boydan boya dolaĢan, vaat dolu coĢkuyla karıĢık ürperti daha
da
ıslanmama neden olmuĢtu. Ġnk-dia Bacaklarımı araladı ve önce sağ,
sonra sol
bileğimi kelepçeleyerek beni kollanm ve bacaklanm iki yana tamamen
açık ve ona
karçj savunmasız hale getirdi. Onu göremiyor olmam çok sinir
bozucumu Kulak
kesildim... Ne yapıyordu? Kendi nefes alıp veriĢimden w kanımın
kulaklarımda
zonklayıĢmm gürültüsünden baĢka hiçtir Ģey duymuyordum.
Pat diye. iPod‟un yumuĢak sesi duyuldu. Kafamın içinde yabıa melek
gibi bir
ses, uzun ve tatlı bir melodin eĢliksiz seslendimrmt; Hemen arkasından
ona bir ses
daha katıldı, ardından baĢka sesk de geldi. Lanet olsun , göksel bir koro
kafamın
içinde eski, çok «ü bir ilahiyi enstrümansız seslendiriyordu. Tanrı
aĢkına, bu do «
böyle? Hiç böyle bir Ģey duymamıĢtım. Dayanılmaz vumuĢaklıku bir Ģey
kulağıma
sürtündü, aheste aheste boynumdan görürce memelerimin üstünden beni
okĢayarak... meme uçlanmı rerek daha aĢağı kaydı. O kadar yumuĢak ve
okĢar
gibi ki. beklenmedik. Küktü bu! Kürk bir eldiven?
Christian elini telaĢsızca ve ne yaptığını bilerek göbep** kaydırdı; elini
göbek
deliğimin etrafında dolaĢtırdıktan sonra, te kalçamdan diğerine
geçirirken, ben bir
sonraki vanĢ noktas»® neresi olacağım tahmin etmeye çalıĢıyordum.
Ama müzik
içindeydi... beni alıp götürüyordu... kürk, kasık tüylerinim bitimi
S47
bacaklarımın arasında, boylu boyunca bacağımın ustu kısmında, bir
bacağımdan
«aĢağı, diğerinden yukarı kayarken... *anki beni p dikliyordu. ama tam
olarak
yaptığı bu değildi... Cennet korosunun her bir üyesi farklı farklı parçalan
seslendirirken, sesleri daha once duyduğum her Ģeyin ötesinde melodik
bir uyum
ve tatlılıkla birbirine kargıyordu. Tek bir kelimeyi yakalayabildim:
Deus. Ve soyKdıklen ezginin Latince olduğunu anladım. Kürk kollarımdan aĢağı.
elimin etrafında
ve tekrar göğüslerimin üstünde dolaĢıyordu. YumuĢacık dokunuĢu
altında meme
uçlarım sertleĢiyor ve nefes nefese, diğer elin bundan sonra nereye
gideceğini
merak ediyordum. Birden kurk çekildi ve bu kez kamçının püskülleri
kurkun çizdiği
güzergâhta ilerlemeye baĢladılar. Kafamın içindeki müzikle konsantre
olmak guçtu.
Sanki yüzlerce ses Ģakırken, kafamın içinde, tenimde dolaĢan... her
yerimi
okĢayan... süete kanĢan incecik ipekten altın ve gümüĢ rengi göksel bir
halı
dokuyordu. Ah. Tanrım. Birden kamçının dokunuĢu kesildi ve süet
göbeğime
keskin bir vuruĢla iniverdi.
"Ahhhr diye haykırdım. Beni hazırlıksız yakalamıĢtı, ama canımı tam
olarak
acıtmamıĢ, sadece her yanımın seğirmesine neden olmuĢtu. Bir kez daha
vurdu.
Daha sert.
-Ahhhr
Kıpırdamak, kıvranmak... kaçmak ya da her darbeyi kucaklamak
istiyordum.
Bilmiyordum... Öylesine baĢ döndürücüydü ki... Kollarımı
çekemiyordum...
bacaklanm esir alınmıĢtı... olduğum .'■ere sabitlenmiĢtim ve bir kez
daha, bu kez
göğüslerime vurdu. Haykırdım. Ve bu tatlı bir eziyetti, katlanılabilir,
sadece... hoĢ.
hayır, hemen değil, ama tenim, her darbenin ardından kafamın indeki
müziğe
kusursuz bir karĢılıkla Ģakırken, ruhumun en erotik hisse teslim olan o
karanlık, en
karanlık kısmına sürükleniyordum. &xt, anlıyorum. Bu kez kalçalarıma
vıırdu, sonra
seri darbelerini kak tüylerime, bacaklarımın üst kısmına, bacaklanmın iç
tarafına 'e
yeniden bedenime, kalçalarımın üstüne indirdi. Müzik zirveye ulaĢırken,
hiç
durmadan vurdu ve sonra, müzik aniden duniu. CJıriatjaj) da. Sonra
Ģarkı yeniden
baĢladı... gittikçe artarak ve t‟hristian üzerime bir darbe yağmuru
indirirken,
inleyerek kıvran1
dim. Müzik bir kez daha durdu: çılgın nefesim ve vahĢi kıvranıp dıĢında,
her Ģey
sessizleĢti. Ah... .Veler oluyor? ġimdi ne yapan# Heyecan neredeyse
katlanılmazdı.
Çok karanlık ve Ģehvetli bir yere giriĢ yapmıĢtım.
Üzerime tırmandığını hissederken yatak kıpırdandı ve Ģarkı tekrar
baĢladı.
Parçayı tekrara ayarlamıĢtı. Bu kez kürkün yerin: boynumdan aĢağı...
memelerime
kadar öperek, emerek kayan dudakları aldı. Meme uçlarımla sırayla
oynuyor, diliyle
birinin etrafında daireler çiziyor, parmaklarıyla diğerini sıkıyordu...
Ġnledim,
duvamasam da. yüksek sesle sanınm. KaybolmuĢtum. Onda... Astra!
melek
seslerinde... kaçamayacağım bütün duygularda. Tamamen, usta
dokunuĢlarının
insafına kalmıĢtım.
Kamçı ve kürkün yolunu takip ederek, karnıma doğru kaydı, dilini
göbek
deliğimin etrafında dolaĢtırdı... Ġnledim. Beni ısınyor. emiyor,
diĢliyordu... AĢağı
doğru kavdı ve iĢte... dili oradaydı. Bacak aramda. BaĢımı arkaya attım
ve
orgazma neredeyse infilak ederek ulaĢacakken haykırdım... Tam
kıyıdaydım ki
durdu.
Hayır'. Yatak kıpırdadı: Christian bacaklarımın arasında diz çökmüĢ
olmalıydı.
Karyolanın direğine uzandı ve ayak bileğimdeki kelepçe bir anda gitti.
Bacağımı
yatağın ortasına çekip ona yasladım . KarĢıdaki direğe uzanıp diğer
bacağımı da
özgür bıraktı. Ellen yavaĢça bacaklarımdan aĢağı kayarken bir yandan
etimi sıkarak
ve yoğurarak beni canlandırmaya çalıĢıyordu. Sonra kalçalanmı kavradı
ve beni
sırtım artık yatağa değmeyecek Ģekilde kaldırdı Omuzlarımın üstünde
bir yay
çiziyordum. Ne? Bacaklanmın arasında diz çökmüĢtü, hızlı ve sert bir
vuruĢla içime
girdi. Ah... & tir... Haykırdım. Askıda kalan orgazmımın titremesi
baĢlamıĢtıkı
durdu. Titreme dindi... Ah, hayır... bana daha da iĢkence edeceku
“Lütfen!” diye sızlandım.
Beni daha sıkı tuttu... Bu bir uyan mıydı yoksa? BilmiĢ dum ve
parmaklan
arkamda, etime batarken nefes nefese w kıpırdamadan durdum. Çok ağır
hareketlerle, tekrar kıpırda®5' ' baĢladı... dıĢan ve içeri... iĢkenceden
farksız bir
yavaĢlıkla olsun, lütfen! Ġçimde çığlıklar kopuyordu... Ve korodaki
sesleri
GRIINin
549
galırken. Christ ian'ın hi/.i da neredeyse ölçülemeyecek kadar arttı. O
kadar
kontrollü, müziğe öylesine uyumluydu ki. Daha fazla
dayanamayacaktım.
“Lütfen," diye yalvardım, tok bir hareketle beni tekrar yatağa indirdi ve
ağırlığım desteklemek için, ellerini memelerimin ıkı ya* nına. yatağa
yerleĢtirdi ve
kendini içime itti. Müzik doruk noktasına ulaĢırken, yaĢadığım en yoğun
ve ıstırap
dolu orgazma... duĢtum. Christian da kendini üç kez içime iterek ve
nihayet durup
üzerime yığılarak arkamdan geldi.
Bilincim her neredeyse oradan geri dönerken, Christian içimden çıktı.
Müzik
durmuĢtu ve sağ bileğimdeki kelepçeyi çözmek için üzerime uzandığını
hissettim.
Elim özgür kalırken inledim. Hızla diğer elimi de çözdü, maskeyi
gözlerimden çekip
kulak tıkaçlarını çıkardı. Ix>Ģ, yumuĢak ıĢıkta gözlerimi kırpıĢtırdım ve
yoğun gri
gözlerine baktım.
“Merhaba,‟* diye mırıldandı.
Biraz utangaç, “Sana da merhaba," diye mırıldandım. Dudaklan bir
gülümsemeyle büküldü ve eğilip beni usulca öptü.
"Aferin sana,” diye fısıldadı. “Arkanı dön.”
Ġhanet olsun... ġimdi ne yapacaktı? BakıĢlan yumuĢadı. “Sadece
omuzlarını
ovacağım.”
"Ah, tamam.”
Kaskatı bir halde yüzüstü döndüm. O kadar yorgundum ki. Christian
bacaklannı
iki yana açıp üzerime oturdu ve omuzlanma roasaj yapmaya koyuldu.
Sesli olarak
inledim, o kadar guçlu ve ne yaptığını bilen parmaklan vardı ki. Eğilip
baĢımı öptü.
Neredeyse hiç ses çıkarmadan mınldandım. ‟‟Müzik neydir "Adı Spem
in Aiium.
Thomas Tallis‟in kırk sesli müziksiz ilahisi" “Gerçekten...
büyüleyiciydi.”
“Her zaman bu müzik eĢliğinde düzüĢmek istemiĢimdir." “Yoksa bir ilk
daha mı.
Bay Grev?"
“Kesinlikle öyle. Bayan Steele."
5S0
£L
Parmaklan omuzlarımda sihirlerini konuĢtururken inledim Uykulu bir
sesle. “ġey.
benim dı* bu müzik eĢliğinde ilk düzfo. mcnıdi." diye mırıldandım.
“Hımm... sen ve ben... Birbirimize pek çok ilk yaĢatıyonu.* Sesi
umursamazdı.
“Uykumda sana ne dedim. Christ...Ģey... Efendim?‟
Elleri hizmetlerine kısa bir an ara verdiler.
“Pek çok Ģev söyledin. Anastasia. Kafeslerden ve çileklerden bahsettin.
Ve daha
fazlasını istediğinden ve beni özlediğinden.'‟ Ah, Tanrıya Ģiikür.
“Hepsi bu kadar mı?” Sesimdeki rahatlama barizdi. Christian cennetten
çıkma
masajına son verdi ve dirseğinin üstünde doğrularak yanıma uzandı.
KaĢlan
çatılmıĢtı.
„Ne dediğini sandın ki?‟
Ah, lanet olsun.
“Seni çirkin, kibirli bulduğumu ve yatakta umutsuz vaka olduğunu."
Alnındaki kırıĢıklık derinleĢti.
“ġey. doğal olarak bütün bunlann hepsiyim ve Ģimdi ilgini gerçekten
uyandırdın.
Benden sakladığınız nedir. Bayan StoeleT Masum masum gözlerimi
kırpıĢtırdım.
“Hiçbir Ģey sakfomıyonıa “Anastasia, çok beceriksiz bir yalancısın.”
“Seksten sonra beni kıkırdatacağını sanıyordum; bu. i^ y* ramıyor.”
Dudakları kıvrıldı. “Ben espri yapamam.‟‟
“Bay Grey! Yapamayacağınız bir Ģey mi var yoksa?* 0 bafJ ben ona
sırıttık.
“Hayır, espri konusunda çok beceriksizim." Öyle gururlu runüyordu ki.
kıkırdamaya baĢladım.
ĠĢte bu çok güzel bir ses." diye mırıldandı ve öne eğilip beni opr- “Ve
benden
bir Ģey saklıyorsun, Anastasia. Ne olduğunu kenceyle öğrenebilirim."
BÖLÜM YĠRMĠ ALTI
Ġrkilerek uyandım. Sanınm rüyamda bir merdivenden düĢmüĢtüm. Bir an
için
nerede olduğumu bilemeyerek yatakta doğruldum. Karanlıktı ve
Christian'ın
yatağında yalnızdım. Bir Ģey. zihnimi kurcalayan bir düĢünce beni
uyandırmıĢtı.
BaĢucumdald çalar saate baktım. Sabahın beĢiydi, ama kendimi
dinlenmiĢ
hissediyordum. Nedendi acaba? Ah. saat farkı. Georgia‟da saat sabahın
sekizi olacaktı. Lanet olsun... Hapımı almalıydım. Beni uyandıran her
neyse, büyük bir
minnet duyarak yataktan kalktım. Piyanodan yükselen alız tınıyı
duyabiliyordum.
Christian çalıyordu. Bunu görmeliydim. Onu piyano çalarken
seyretmeye
bayılıyordum. Çıplak halimle sandalyenin üstünde duran bornozumu
aldım ve
üzerime geçirerek koridora çıkıp geniĢ salondan gelen melodik ağıtın
sihirli sesini
dinleyerek ilerledim.
Christian karanlığın ortasında. ıĢıktan bir baloncuğun ortasında oturuyor,
saçlan
parlak bakır gölgeleriyle âdeta parlıyordu. Pijama altını giymiĢ olduğunu
bilmeme
rağmen, çıplakmıĢ gibi gonmüyordu. Müziğin melankolisinde
kaybolmuĢ, tamamen
konsantre olmuĢtu ve çek güzel çalıyordu. Duraksadım ve bölmek
istemediğim
için, onu karanlık köĢemden izlemeye baĢladım. KaybolmuĢ, hatta
üzgün ve acı
verecek kadar yalnız görünüyordu. Ya da belki de müziğin dokunaklı
hüznü
yüzündendi. Parçayı tamamladı, kısa bir süre duraksadı v* sonra tekrar
çalmaya
baĢladı. AteĢe çekilen penane gibi, usul usul ilerlemeye baĢladım. Bu
düĢünce beni
gülümsetmiĢti. Kafasını kaldınp baktı ve bakıĢları ellerine dönmeden
önce, kaĢlannı
çattı.
Ah lanet olsun, onu rahatsız ettiğim için kızmıĢ nuydı yoksa?
Usulca, “Uyuyor olmalısın.” diye azarladı.
Aklının bir Ģeylerle meĢgul olduğunu anlamak güç değildi. “Sen de
övle.‟* derken
sesim onunki kadar yumuĢak çıkmamıĢtı Kafasını kaldırdığında
dudaklarında bir
gülümseme saklıydı. „Toksa beni azarlıyor musunuz. Bayan SteeleT
“Evet. Bay
Grev, azarlıyorum.”
“ġey. uyuyamıyorum.” Yüzünden bir kızgınlık ya da Öfke m geçerken
bir kez
daha kaĢlarını çattı. Bana mı kızmıĢtı? Herhalde hayır.
Yüz ifadesini yok sayarak cesurca piyano taburesine, yanına oturup usta
ve
kıvrak parmaklarının piyano tuĢlarını okĢamasını izlemek için baĢımı
çıplak omzuna
yasladım. Kısa bir an durdu ve sonra parçanın sonuna kadar devam etti.
^^Aaam a mmğ «W
“Neydi bu?” diye sordum.
“Chopin. Prelüd Opus 28/4. Ġlgini çekiyorsa. E minörde" “Yaptıkların
her zaman
ilgimi çekiyor.”
Döndü ve dudaklarını saçlarıma bastırdı.
“Seni uyandırmak istememiĢtim.”
“Sen uyandırmadın. Diğerini çalsana.”
“Diğeri?”
“Burada kaldığım ilk gece çaldığın Bach parçası.”
“Ah. Marcellor
Ağır ağır ve ustalıkla çalmaya koyuldu. Ellerinin hareketlerim
omuzlarında
hissederek ona yaslandım ve gözlerimi kapadım. Üzgün ve insanın içine
iĢleyen
notalar etrafımızda ağır ağır ve yasla dönüyor, duvarlarda
yankılanıyordu.
Chopin‟den bile daha hüzünlü- insana musallat olacak kadar güzel bir
parçaydı ve
kendimi ağıtın güzelliğinde kaybettim. Bir dereceye kadar benim
hislerimi yanan*
yordu. Bu olağanüstü adamı daha iyi tanımak ve hüznünü anlamak için
duyduğum
derin, keskin özlemi. Ve parça, hiç beklemediği bir anda son buldu.
“Neden sadece hüzünlü müzikler çalıyorsun?‟
Doğruldum ve sorumu temkinli bir ifadeyle omuz silkerek geçiĢtirmesini
izledim.
“Demek çalmaya baĢladığında daha alt» yaĢmdaydın," diye bastırdım.
BaĢım salladı. Mesafeli ifadesi gittikçe yoğunlaĢıyordu. Biran sonra
kendiliğinden,
“Annemi memnun et mek için kendimi piyano çalmaya adadım." dedi.
“Kusursuz aileye uyum sağlamak için?"
Kaçamak bir. “Evet, öyle de denebilir," dedi. "Sen neden uyanıksın?
Dünün
uğraĢlarından sonra dinlenmen gerekmiyor шиГ
“Benim için sabahın sekizi. Ve hapımı almam gerek."
ġaĢırarak kaĢlarını kaldırdı. „Ġyi hatırlamıĢsın." diye mırıldandı.
Etkilendiğini
görebiliyordum. “Sadece sen farklı bir saat diliminde tam saatinde
alınması
gereken doğum kontrol hapına baĢlayabilirdin. Belki de bugün yanm
saat, yann
yan m saat bekleyip öyle almalısın. Böylece bir süre sonra mantıklı bir
saatte
alabilirsin.“
“Ġyi plan," dedim. "Bu durumda önümüzdeki yanm saatte ne
yapabiliriz?“ Masum
masum gözlerimi kırpıĢtırdım.
“Aklıma birkaç Ģey geliyor." ġehvet dolu bir sırıtıĢla bakıyordu. Ne
yaptığını bilen
bakıĢları altında içim kasılıp erirken, duygusuz bir ifadeyle baktım.
“Diğer yandan, konuĢabiliriz de," dedim.
Alnı kırıĢtı.
“Ben, benim aklımdan geçeni tercih ederim." Beni kucağına çekti.
“Sen seksi her zaman konuĢmaya tercih edersin." diye gülerken,
düĢmemek için
kollanna tutundum.
„Doğru. Özellikle de seninle." Burnunu saçlanma sürttü ve bulağımdan
boynuma
doğru öpücükler sıralamaya baĢladı. "Belki ^ piyanomun üstünde..."
diye fısıldadı.
Ah Tanrm. DüĢüncesi bile bütün bedenimi kasmaya yetmiĢti. fyono.
Vay canına.
554
EL Jts*,
Nabzım hızlanırken. “Bir Ģeyi netleĢtirmek istiyorum,“ dıv* fısıldadım.
Ġçimdeki
tanrıça gözlerim yummuĢ. Christian‟ın dudak- lannın tenimde bıraktığı
hissin tadını
çıkarıyordu.
Christian Ģehvet saldırısına devam etmeden önce, bir an du- raksadı.
“Bilgiye her zaman açsınız. Bayan Steele. NetleĢtirilmesi gereken
nedir?*
YumuĢacık öpüĢlerini sürdürürken nefesi boynumun alt kısmını
yakıyordu.
Gözlerimi yumarken. “Biz." diye fısıldadım.
“Hımm... Ne olmuĢ bize?" Omzuma kondurduğu öpücükler silsilesinin
arasında
durdu.
"Kontrat."
Bana bakmak için kafasını kaldırdığında gözlerinde muzip bir ıĢıltı
vardı. Ġç
geçirdi. Parmak uçlarını yanağıma sürttü.
“Pekâlâ, bence kontrat tartıĢmaya açık, sence de öyle dcgü mi?‟ Sesi
alçak ve
boğuk, gözleri yumuĢacıktı.
“TartıĢmaya açık mı?"
„TartıĢmaya açık." Gülümsedi. Ona anlamamıĢ gibi baktım
“Ama çok hevesliydin.”
“O öncedendi. Her neyse. Kurallar tartıĢmaya açık değil, '■arlıkları
sabit.” Yüz
ifadesi biraz sertleĢmiĢti.
“Önceden? Neden önce?”
“Neden önce...” Durdu. Temkinli ifadesi geri gelmiĢti- “Paha
fazlasından.” Omuz
silkti.
“Ah.”
“Ayrıca, oyun odasında iki kez bulunduk ve çığlıklar kaçmadın.”
“Kaçmamı mı bekliyordun?”
“Hiçbir zaman beklenen Ģeyler yapmıyorsun, Anastas**“O zaman daha açık olayım. Benden kontratın Kurallar ^cUl uymamı
bekliyorsun, geri kalan kısmına değil, öyle mi?*
55S
“Oyun odası dıĢında. Oyun odasında kontratın ruhuna uymanı istiyorum,
ve
evet. Kurallara her zaman uymanı istiyorum. 0 zaman güvende olduğunu
ve sana
istediğim zaman .sahip olacağımı bilınm.‟
“Ya Kurallardan birini çiğnersem?"
•O zaman seni cezalandırırım."
“Ama iznime ihtiyacın olmayacak mıT
“Evet, olacak."
“Ya hayır dersem?”
Bana bir an kafası karıĢmıĢ gibi baktı.
“Hayır dersen hayır dersin. Seni ikna etmenin bir yolunu bulmam
gerekir.'*
Ondan uzaklaĢıp ayağa kalktım. Biraz mesafeye ihtiyacım vardı. Ona
bakarken
bana kaĢlarını çattı. Yine ĢaĢkın ve temkinli görünüyordu.
“Yani ceza konusu geçerliliğini koruyor."
“Evet ama sadece Kurallan çiğnersen."
Detayları hatırlamaya çalıĢarak. „Tekrar okumam gerekecek." dedim.
“Gidip getireyim.” Ses tonu birden resmileĢmiĢti.
Vay canına. Bu iĢ birden fazla ciddileĢmiĢti. Piyanosundan kalktı ve
kayarcasına
çalıĢma odasına yürüdü. Kafa derim seğiri- .vordu. Tanrım. Biraz çaya
ihtiyacım
vardı. Sözüm ona iliĢkimizin geleceği sabahın 05:45‟inde, Christianen
aklı baĢka bir
Ģeye takılıyken tartıĢılıyordu. Akıllıca bir hareket miydi? Hâlâ karanlık
olan mutfağa
yürüdüm. Elektrik düğmeleri neredeydi acaba? Buldum, ıĢıklan yaktım
ve ısıtıcıyı
doldurdum. Hapım! Kahvaltı masasına bıraktığım çantamı karıĢtırdım ve
haplan
çabucak buldum. Ağama attım ve tamamdı. ĠĢim bittiğinde Christian
geri gelmiĢ,
oturduğu ta* taburesinden beni izliyordu.
“Al bakalım." Bir kâğıdı bana doğru itti ve bazı yerlerin üstünü ÇizmiĢ
olduğunu
fark ettim.
KURALLAR
llaaL
Ġtaatkâr. Hâkim in vereceği her tür talimata derhal, tereddüt ya da
çekincesiz ve
süratle itaat edecektir. Ġtaatkâr, sert sınırlarla ana hatlan belirtilmiĢ
aktiviteler
istisna olmak üzere (Ek 2). Hâkim tarafından uygun ya da zevk verici
kabul edilen
her tür cinsel faaliyeti kabul edecektir. Bunu hevesle ve tereddütsüz
yapacaktır.
Uyku..
Ġtaatkâr. Hâkim‟le birlikte olmadığı zamanlarda minimum yedi saatlik
bir uyku
uyuduğundan emin olacaktır. Yemek
Ġtaatkâr sajfltğtm^-iyiKğinrkorumak için önceden ferltr ientm? yiyecek
listesinden
<Ek-^-düxenli olarak beslene^ çektir. Ġtaatkâr meyve istisnası dıĢında,
yemek
aralannda atıĢtırmayacaktır.
Giysiler
Dönem boyunca, Ġtaatkâr sadece Hâkim‟in onayladığı giysileri
giyecektir. Hâkim,
Ġtaatkâra, kullanması gereken bir giysi bütçesi tahsis edecektir. Hâkim,
Ġtaatkârın
kıyafet alıĢveriĢine talep üzerine eĢlik edecektir. Hâkim‟in talep etmesi
durumunda,
Ġtaatkâr, Dönem sırasında, Hâkim‟in varlığında ya da uygun göreceği
zamanlarda,
Hâkim'ın talep edeceği her tür süsü takmakla mükelleftir, toısi?,.
Hâkim. Ġtaatkâra, zamanlan Özel antrenör ve Ġtaatkâr arasında karĢılıklı
kararlaĢtınlmak üzere, haftada dört üç kez, özel antrenör eĢliğinde birer
saatlik
seanslar sağlayacaktır. Özel antrenör, Hâkim'i, Ġtaatkârın ilerlemesi
hakkında
bilgilendirecektir.
KmsL ihiymlGüzdlik
Ġtaatkâr her zaman temiz, tıraĢlı ya da ağdalı olmaya özen gösterecektir.
Ġtaatkâr.
Hâkim‟in seçtiği bir güzellik
GRĠKINELLÎTONU
5S7
salonunu, Hâkim‟in kanır verdiği zamanlarda ziyaret edecek ve
Hâkim‟in uygun
gördüğü her tur bakımı yaptıracaktır.
IMsdlhû&ilik
itaatkâr aĢın alkol kullanmayacak, sigara içmeyecek, keyif verici ilaçlar
almayacak
ya da kendini herhangi bir gereksiz tehlikeye atmayacaktır. ftıĢisel
Özellikler
Ġtaatkâr. Hâkim dıĢında kimseyle cinsel iliĢkiye girmeyecektir. Ġtaatkâr
her zaman
saygılı ve mütevazı bir tutum içinde olacaktır. DavranıĢının Hâkim
üzerinde
doğrudan bir yansıması olacağının farkında olmalıdır. Hâkim in varlığı
dıĢında
iĢlenen her tür yanlıĢ eylem, hatalı davranıĢ ve kötü halden sorumlu
tutulacaktır.
Yukarıdaki maddelerin herhangi birine uymadaki eksiklik derhal
cezalandırılacak,
cezanın doğası Hâkim tarafından belirlenecektir.
“Yani itaat olayı geçerliliğini koruyor?*
"Ah. evet.” Sınttı.
Kafamı keyifle salladım ve daha ne olduğunu anlamadan gözlerimi
devirdim.
“Sen az önce bana gözlerini mi devirdin?" diye soludu.
Ah, siktir.
“Olabilir, tepkinin ne olduğuna bağlı."
Gözlerinde heyecan pırıltısıyla kafasını sallayarak. ‟Her za- fliankindenr
dedi.
içgüdüsel olarak yutkundum ve içimden bir coĢku ürpertisi geçti
„'Yani...” Lanet
olsun. Ne yapacağım?
“Evet?” Alt dudağını yaladı.
“ġimdi beni Ģaplaklamak istiyorsun."
“Evet. Ve bunu yapacağım da."
558
Ek «tas«!
Sırıtarak. “Ah. gerçekten mı Bay Grev?' diye me>‟dan okudu® Bu
oyunu iki kiĢi de
oynayabilirdi.
"Beni durduracak nusınT*
"Önce beni yakalaman gerekecek."
Gözleri bir an irileĢti, sonra sırıttı ve yavaĢça ayağa kalktı. “Ah.
gerçekten mi.
Bayan Steele?"
Kahvaltı barı aramızdaydı. Varlığına hiç bu kadar minnettar
kalmamıĢtım.
“Üstelik dudağını ısırıyorsun.” diye soludu ve ben kendi soluma
ilerlerken, o da
sola hamle yaptı.
“Sen ısırmıyorsun sanki.” diye takıldım. “Hem sen de gözlerini
deviriyorsun.“
Onu konuĢarak ikna etmeye çalıĢıyordum. O soluna doğru yürümeyi
sürdürünce
ben de aynısını yaptım.
“Ama bu oyunla heyecan çıtasını yükseltmiĢ oldun." Gözleri çakmak
çakmaktı
ve etrafa buram buram vahĢi beklenti yayıyordu Umursamaz görünmen
deneyerek. “Bayağı hızlıyım dır, bilirsin." dedim.
“Ben de öyle.”
Kendi mutfağında peĢime düĢmüĢtü.
“Sakince gelecek misin?‟
“Hiç yaptığım oldu mu?‟
“Bayan Steele? Ne demek istiyorsunuz?‟ Pis pis sınttı. “Bec gelip seni
yakalarsam senin için çok daha kötü olur.”
“Sadece beni yakalarsan, Christian. Ve Ģu anda beni yakalamana izin
vermek
gibi bir niyetim yok.”
“Anastasia. düĢüp bir yerini incitebilirsin. Bu da kural yediyi, Ģimdiki
kural altıyı,
ihlal anlamına gelir.”
“Ben sizinle tanıĢtığım andan beri tehlike altındayım. BayGrey- Kurallar
olsa da
olmasa da.”
“Evet, öyle.” Durdu. Alnını kırıĢtırdı.
Birden üzerime atıldı ve bir çığlık koyuvererek yemek oda« masasına
doğru
koĢmama neden oldu. Kaçmayı ve masayı aranın*
559
^kınayı baĢarmıĢtım. Kalbim gu mbür gümbür atıyor. damarlarımdan
adrenalin
akıyordu. Tanrım... Cidden heyecan vericiydi. Çocukluğuma dönmüĢ
gibiydim.
Bana doğru ilerlerken, bütün dikkatimle onu izliyordum.
“Bir adamın dikkatini nasıl dağıtacağını vok iyi biliyorsun, Anastasia.”
“Amacımız zevk vermek. Bay Grey. Dikkatini neden dağıttım kiT
“Hayattan, evrenden." Bir elini havada salladı.
“Piyano çalarken çok düĢünceli görünüyordun."
Durdu ve muzip bir ifadeyle kollannı kavuĢturdu.
"Bunu bütün gün yapabiliriz, bebek, ama seni yakalayacağım ve bunu
yaptığım
zaman, senin için çok daha kötü olacak."
“Hayır, yakalamayacaksın."‟ Kendime aĢın güvenli olmamalıydım.
Bunu bir mantra
gibi tekrarlıyordum. Bilinçaltını Nikelannı bulmuĢ ve baĢlama çizgisine
yerleĢmiĢti.
"Gören de, seni yakalamamı istemediğini düĢünür."
"Ġstemiyorum ki. Konu da bu. Ceza konusunda, senin sana dokunmam
konusunda
hissettiklerini hissediyorum."
Bir nanosaniyede bütün duruĢu değiĢti. Oyuncu Christian gitmiĢti ve
yerine gelen
adam bana ona tokat atmıĢım gibi bakıyordu. Benzi solmuĢtu.
“Öyle mi hissediyorsun?" diye fısıldadı.
Bu üç kelime, telaffuz ediĢ Ģekli çok Ģey anlatıyordu.^, kayır. Bana o ve
ne
hissettiği konusunda o kadar çok Ģey anlatıyorlardı
Korkusunu ve nefretini. KaĢlanmı çattım. Hayır, ben o kodar kötü
hissetmiyordum.
Asla. Hissediyor muydum?
Ona kaygıyla bakarak, “Hayır,“ dedim. “Beni o kadar etkile- *%>r, ama
sana bir
fikir versin."
MAh," dedi.
Lanet olsun. Ayağının altındaki halıyı çekmiĢim gibi, tamamen ve
büsbütün
kaybolmuĢ gibiydi.
Derin bir nefes alarak masanın arkasından çıktını ve karĢısına dikilip
endiĢeli
gözlerine baktım.
Onu rahatlatmak için. “ġey. hayır.” dedim. Tanrım, insanların ona
dokunması
konusunda böyle mi hissediyor? "Hayır, bu konuda karmaĢık hislerini
var.
Sevmiyorum, ama nefret de etmiyorum *
“Ama dün gece, oyun odasında, sen..."
“Senin için yapıyorum, Christian çünkü buna ihtiyacın var Benim yok.
Dün gece
canımı yakmadın. Farklı bir bağlamdaydı ve bunu içsel olarak bir
mantığa
dayadırabiliyor, sana güveniyorum. Ama beni cezalandırmak
istediğinde, canımı
yakmandan endi<e duyuyorum."
Gözleri kasırga misali karardı. Usulca cevap vermeden ön« bekledi,
bekledi,
bekledi..
“Canını yakmak istiyorum. Ama kaldırabileceğinin ötesinde değil."
Siktir.
“Neden T
Elini saçlarının arasından geçirdi ve omuz silkti.
“Ġhtiyacım var. o kadar." Durdu ve bana sıkıntıyla bakarak gözlerini
yumup
baĢını salladı. "Sana anlatamam." diye fısıldadı.
“Anlatamaz mısın, anlatmaz mısın?‟
“Anlatmam.”
“Yani nedenini biliyorsun."
M
Evet. r
“Ama bana söylemeyeceksin.”
“Söylersem bu odadan koĢarak kaçarsın ve asla dönmek isteme«* sin.”
Bana
temkinli bir ifadeyle bakıyordu. "Bu riski alamam. Ana
“Kalmamı mı istiyorsun?"
“Tahmin edemeyeceğin kadar. Seni kaybetmeye dayana ma®
Ah, Tanrım,
ı
Bana baktı ve birden kollarının arasına çekip öpmeye, tutkuyla öpmeye
baĢladı.
Tamamen hazırlıksız yakalanmıĢtım, öpüĢünde paniğini ve çaresiz
ihtiyacını
hissedebiliyordum.
Dudaklarını dudaklarımdan uzaklaĢtırmadan. „Beni bırakma. Uykunda
beni
bırakmayacağını söyledin ve seni bırakmamam için yalvardın," diye
fısıldadı.
Ah... gece itiraflarım.
“Gitmek istemiyorum." Kalbim içi dıĢına çıkmıĢ halde, kaskatı
kesilmiĢti.
Bu adam ihtiyaçları olan bir adamdı. Korkusu çıplak ve banzdi. ama...
karanlıkta
bir yerde yolunu kaybetmiĢti. Gözleri eziyet çekmiĢ birinin iri. kasvetli
gözleriydi.
Onu rahatlatabilir, karanlıkta kısa bir süre buluĢup aydınlığa
çıkarabilirdim.
“Göster," diye fısıldadım.
“Göstereyim mi?‟
“Ne kadar acıtabileceğim göster?"
“Ne?"
“Beni cezalandır. Ne kadar kötü olabileceğini görmek istiyorum."
Christian afallamıĢ gibi geri çekildi.
“Deneyecek misin?"
“Deneyeceğimi söyledim." Ama bambaĢka bir nedenim vardı. Belki
onun için
bunu yaparsam, ona dokunmama izin verirdi.
Gözlerini kırpıĢtırdı. "Ana, o kadar kafa kanĢtıncısın ki.”
“Benim de kafam kanĢık. Çözmeye çalıĢıyorum. Sen de ben de. bunu
yapıp
yapamayacağımızı anlamıĢ olacağız. Bunun altından kalkabilirsem,
belki o zaman
sen..." Sözlerimin arkası gelmedi. Christianen gözleri tekrar açılmıĢtı.
Dokunma
meselesinden bahsettiğimi biliyordu. Bir an altüst olmuĢ gibi baktı, ama
sonra yüz
batlarına çelikten bir kararlılık yerleĢti. Gözlerini kıstı ve bana
seçeneklerini tartar
gibi baktı.
Birden kolumu sıkıca kavradı ve beni de beraberinde çekerek ?eniĢ
odadan
yukarıya, üst kattaki oyun odasına doğru yürüdü.
562
El* J&3*t
Zevk ve acı. ödül ve ceza. Çok önceden kalma kelimeleri zıhninufc
yankılanıyordu.
“Kendi kararım verebilmen için sana ne kadar kötü olabıkcefcin:
göstereceğim."
Kapıda durdu. “Buna hazır mısın?
BaĢımı evet der gibi salladım. Kararımı vermiĢtim, baĢım do. nüyordu
ve
yüzümdeki bütün kan çekilirken kendimi biraz güçsüz hissediyordum.
Kapıyı açtı ve kolumu bırakmadan, kapının hemen yanındaki raftan
kemere
benzeyen bir Ģey alıp beni odanın uzak ucundaki kırmızı, deri sıraya
sürükledi.
“Bankın üstüne eğil“
Pekâlâ. Bunu yapabilirdim. Pürüzsüz, yumuĢak derinin üstüne eğildim.
Bornozumu üstümden çıkarmamıĢtı. Beynimin sakin bir köĢesi, bornozu
çıkarmamıĢ olmasına ĢaĢırmakla meĢguldü. Lanti olsun. Canım yanacak.
Biliyorum.
“Evet dediğin için buradayız. Ve benden kaçtığın için. Sana altı kez
vuracağım
ve sen de benimle birlikte sayacaksın."
Neden hemen baĢlayıp bitirmiyordu ki? Cezalandırma olayım her zaman
böyle
uzatıyordu. Beni göremeyeceğinden emin olduğum için, gözlerimi
devirdim.
Bornozun etek ucunu kaldırdı ve her nedense bu bana çıplak olmaktan
daha
mahrem geldi. Sıcak elini bacaklarımın üst tamına kadar, her iki
yuvarlakta da
dolaĢtırarak kalçalarımı usulca okĢadı
ISunu benden kaçmaman gerektiğini hatırlayasın diye yapıyorum. Ve ne
kadar
heyecan verici olsa da, benden kaçmanı asla istemiyorum.” diye
fısıldadı.
ĠĢin ironisini anlamamıĢ değildim. Bundan kaçınmak için kamıĢtım.
Kollarım
açsa, ondan uzağa değil, ona koĢardım.
“Ve bana gözlerini devirdin. Bu konuda ne hissettiğimi iyi biliyorsun.”
Birden
sesindeki o gergin öfke kaybolmuĢ, sevdiğim ad*® her nereye gittiyse
geri
gelmiĢti. Bunu ses tonunda, parmakla*1® popoma yerleĢtiriĢinde, beni
tutuĢunda
hissedebiliyordum, ödadak hava değiĢmiĢti.
GRĠMÎM ELLĠ TONU
563
Gözlerimi kapatıp kendimi darbeye hazırladım. Çok sert indi, van
taraflımla
patlarken kemerin bıraktığı an tam korktuğum *i- bivdi. Ġstem dıĢı
hasırdım ve
derin bir nefes aldım.
“Say. Anastasia!” diye emretti.
•Bir!‟* diye bağırdım. Küfür gibi çıkmıĢtı.
Bana bir kez daha vurdu ve acı. kemerin bıraktığı 12 boyunca
zonklayarak
yankılandı. Lanet olsun, fena acıyordu.
Ġki!" diye haykırdım. Haykırmak iyi geliyordu.
Nefesi kesik kesik ve boğuktu. Uvsa biraz içsel güç bulmak için
umutsuzca
ruhumu kurcalarken, bende nefes diye bir Ģey kal- mam ıĢtı. Kemer
etime bir kez
daha indi.
"Üç!” Gözlerim davetsiz yaĢlarla dolmuĢtu. Tannm. sandığımdan daha
zordu.
ġaplak yemekten çok daha zor. Christian hiç sakınmıyordu.
Kemer beni bir kez daha ısırırken. “Dört!" diye haykırdım ve artık yaĢlar
gözlerimden oluk oluk akıyordu. .Ağlamak istemiyordum. Ağlıyor
olmam beni
öfkelendiriyordu Bir kez daha vurdu.
„BeĢ." Sesim daha çok boğuk bir hıçkınğa benziyordu ve o anda ondan
nefret
ettiğimi düĢündüm. Bir tane daha. Bir tane daha kaldırabilirdim. Popom
alev almıĢ
gibiydi.
Tenimi dağlayan acıyla bir kez daha sarsılırken. "Altı.“ diye fısıldadım
ve kemeri
yere attığını duydum. Nefes nefese veĢeftaUe beni kollarına çekti...
Oysa ben ona
dair hiçbir Ģey istemiyordum.
„Bırak... Hayır...” Ve kendimi kollanndan kurtulmak için debelenirken
ve onu
iterken buldum. Onunla itiĢirken.
"Sakın bana dokunma!" diye tısladım. Doğruldum ve gözlerimi °na
diktim. Ġri iri
açılmıĢ ĢaĢkın gözlerle bana her an firiayıp kaçabilirmiĢim gibi
bakıyordu.
Gözlerimdeki yaĢları ellerimin tersiyle silerken, bakıĢlarımı ondan
ayırmıyordum.
„Gerçekten hoĢuna giden bu mu? Benim bu halim?" Burnumu silmek
için bornozun
kolunu kullandım.
Bana temkinle baktı.
"Sen bombok orospu çocuğunun tekisin."
ġoka uğramıĢ gibi. “Ana." dedi.
“Sakın bana Ana demeye kalkma! Kendi pisliğini kendin hal- 1 etmek
zorundasın. Grev!" Bu son sözün ardından oyun odasından çıktım ve
kapıyı
arkamdan sessizce kapattım.
Arkamdaki kapı koluna sıkıca tutundum ve bir sure kapıya yaslanıp
durdum.
Nereye gidecektim? Kaçacak mıydım? Kalacak mıydım? 0 kadar
öfkeliydim ki.
Yanaklarımdan oluk oluk akan gözyaĢlarını elimin tersiyle sildim. Tek
istediğim, bir
yere kıvrılmaktı. Kıvnlmak ve bir Ģekilde iyileĢmekti. Darmadağın olan
inancımı
iyileĢtirmek. Nasıl bu kadar aptal olabilmiĢtim? Elbette acıyordu
Çekinerek popomu
ovaladım. Ah! Çok acıyordu. Nereye gitmeliydim? Odasına olmazdı. Ya
da odama,
ya da benim olacak olan, hayır benim olan... eskiden benim olan odaya,
ö odanın
durmasını bu yüzden istemiĢti. Araya mesafe koymak isteyeceğimi
biliyordu
Kaskatı vücudumu o yöne sürüklerken. Christianen dan gelebileceğinin
farkındaydım. ġafak henüz ufukta sadece fısıltıdan ibaret olduğu için,
oda hâlâ
karanlıktı. Beceriksiz hareketlerle. acıyan, hassas durumdaki popomun
üstüne
oturmama,« özen göstererek yatağa tırmandım. Bornozu çıkarmak
yerine iyi» ı
sarındım ve iyice kıvrılıp kendimi gerçekten bıraktım. Hıçkmklamc
yastığa
gömülüyordu.
AV düĢünmüĢtüm ki? Bunu bana yapmasına neden izin vermiĢ* tim
sanki?
Karanlığı, ne kadar kötü olacağını keĢfetmek istemiĢtim Ama benim için
fazla
karanlıktı. Bunu yapamazdım. Ama onun yaptığı buydu. Onu coĢturan,
keyif veren
buydu.
Ne muhteĢem bir kendine gel çağrısı. Ve ona haksızlık edemezdim beni
uyarmıĢtı. Tekrar tekrar, defalarca. O normal değildi. Benim
karĢılayamayacağım
ihtiyaçları vardı. Bunu Ģimdi fark ediyordum Bana bir daha asla öyle
vurmasını
istemiyordum. Bana vurduğu birkaç defayı ve bu sefere göre nasü daha
nazik
olduğunu düĢündüm Bu onun için yeterli miydi? Hıçkırıklarım daha da
artmıĢtı.
Onu kaybedecektim. Ona bunu veremezsem benimle olmak
istemeyecekti
Seden Elli Tona âĢık olmuĢtum sanki?Neden?Neden Joseyi, Paul
Clayton‟ı ya da
benim gibi birini sevememiĢtim?
Ah. ben odadan çıkarken yüzündeki o çılgına donmuĢ iface. O kadar
acımasızdım ve vahĢetten öylesine Ģoke olmuĢtum ki. Beni affedecek
miydi? Ben
onu affedecek miydim? DüĢüncelerim allak bullak ve karmakarıĢık
halde,
kafatasımın içinde yankılanıyor ve oradan oraya zıplıyordu. Bilinçaltım
üzüntüyle
kafasını sallıyordu ve içimdeki tanrıça ortalıkta görünmüyordu. Ah. bu
benim için
ruhun karanlık sabahıydı. O kadar yalnızdım ki. Annemi istiyordum.
Havaalanındaki
veda sözlerini hatırladım. Kalbinin sesim dinle, hayatım, ve lütfen,
lütfen hiçbir Ģeyi
gereğinden fazla düĢünmememe çalıĢ. GevĢe ve keyfîne bak. Çok
gençsin, tatlım.
Hayatta tecrübe cdeceğin o kadar çok Ģey var ki, bırak olsun. Sen her
Ģeyin en
ikisini hak ediyorsun.
Kalbimin sesini dinlemiĢtim ve elimde acıyan bir kıçım \e kı* nk.
kederli bir
ruhum vardı. Gitmeliydim. Bu kadardı. Bundan gitmeliydim. Christian
benim için
doğru adam değildi, ben de onun için doğru değildim. Bu iĢi nasd
sürdürebilirdik
ki? Ve onu bir iaha görmeme düĢüncesi beni neredeyse boğacaktı... Elli
Tonunu
bir daha görmemek.
Kapının aralandığım duydum. Ah. hayır, buradaydı Basurumdaki
komodine bir
Ģey bıraktı ve arkama tırmanınca, yatak salimdi.
"ġĢĢt,” dedi ve ondan uzaklaĢmak, yatağın diğer ucuna kaymak istedim,
ama
felç olmuĢtum. Kıpırdayamadan. kaskatı, hiç gevĢemeden yattım. “Bana
direnme.
Anastasia, lütfen." diye fısıldadı. Beni yavaĢça kollarının arasına çekip
burnunu
saçlarımın arasına gömerek boynumu öptü.
Tenime doğru. “Benden nefret etme." diye fısıldarken, sesi can acıtacak
kadar
üzgündü. Kalbim tekrar kasıldı ve yeni bir sessiz hıçkırık dalgası
boĢandı. Christian
beni usulca, Ģefkatle opneye baĢladı, ama ben soğukluğumu ve
mesafemi
korudum.
Ġkimiz de asırlar kadar uzun gelen bir süre boyunca, tek söz etmeden
böyle yan
yana yatuk. Bana sadece sarılıyordu, yavaĢ>avaĢ
566
£ L Ja.T»î
gevĢedim ve ağlamayı kestim. ġafak geldi, geçti ve sabah ilerleyip ıĢık
yumuĢaktan
parlağa dönüĢürken, sessizce yattık.
Uzun bir sun* sonra. “Sana AdviJ ve arnika kremi getirdim." dedi Ona
bakabilmek
için kollarının arasında döndüm. BaĢım kolunun üstündeydi. Gözleri sert
bir gri
tonunda ve mesafeliydi.
Güzel yüzüne baktım. Ne düĢündüğünü belli etmese de. gözlerini
neredeyse hiç
kırpmadan gözlerime bakıyordu. Nefes keski bir yakıĢıklılığı vardı. Bu
kadar kısa
sürede, benim için çok ama çok kıymetli birine dönüĢmüĢtü. Uzandım,
yanağını
okĢadım ve parmaklarımın ucunu yeni venî çıkan sakallarında
gezdirdim. Gözlerini
yumdu ve nefesini bıraktı.
"Özür dilerim," diye fısıldadım.
Gözlerini açtı ve bana ĢaĢkın ĢaĢkın baktı.
“Ne için?”
“Söylediklerim için."
“Bana bilmediğim bir Ģey söylemedin.'* Gözleri büyük bir rahatlamayla
yumuĢamıĢtı. “Canını yaktığım için üzgünüm."
Omuz silktim. “Ben istedim." Ve artık biliyordum. Yutkundum
Zamanıydı. Sözümü
söylemem gerekiyordu. “Benden olmamı istediğin Ģeyi olabileceğimi
sanmıyorum."
ĠrileĢen gözlerini kırpıĢ tınrken. korkulu ifadesi geri gelmiĢti.
“Sen tam olmam istediğim gibisin."
Ne?
“Anlamıyorum. Ġtaatkâr değilim ve bana o Ģeyi bir daha yapmana izin
vermeyeceğimden emin olabilirsin. Ve sen ona ihtiyaç duyuyorsun.
Kendin
söyledin."
Gözlerini tekrar yumdu ve yüzünden sayısız duygunun geçP gittiğini
gördüm.
Tekrar gözlerini açtığında, bakıĢlan hüzünlüydü Ah, hayır.
“Haklısın. Gitmene izin vermeliyim. Ben sana uygun degiüo
S67
Bedenimdeki her tüy ayağa dikilirken, kafa derim uyuĢuyordu. Ve
dünya
ayaklarımın altından kayıp beni içine düĢeceğim geniĢ bir boĢlukla baĢ
baĢa
bırakıyordu.
“Gitmek istemiyorum.” diye fısıldadım. Siktir. Buydu iĢte. Oyunu oyna
va da git.
Gözlerim yeniden yaĢardı.
“Gitmeni ben de istemiyorum." derken sesi kırıktı. Uzandı, yanağımı
okĢadı ve
baĢparmağıyla düĢen bir damla yaĢı sildi. "Seni tanıdığımdan beri hayata
döndüm." Parmağı altı dudağımın dıĢ çizgisinde dolaĢıyordu.
“Ben de,” diye fısıldadım. “Ben sana âĢık oldum. Christian."
Gözleri bir kez daha irileĢti, ama bu defa nedeni su katılmamıĢ, saf
korkuydu.
Nefesini kesmiĢim gibi. “Hayır," dedi.
Ah, hayır.
“Beni sevemezsin. Ana... Hayır... Bu yanlıĢ." DehĢete kapılmıĢtı
“YanlıĢ mı? Neden yanlıĢ olsun?"
“Haline bir baksana. Ben seni mutlu edemem." Sesi sıkıntılıydı.
“Ama ediyorsun.” KaĢlarımı çattım.
“ġu anda değil. Yapmayı istediğim Ģeyi yaparken değil"
lanet olsun. Gerçekten buraya kadardı. ĠĢin özü uyumsuzluktu ve
zihnimde bütün
o zavallı itaatkârlar canlandı.
"Bunu asla aĢamayacağız, değil mi?* diye fısıldarken, kafa derim
korkuyla
kannealamyordu.
Üzgün bir tavırla baĢım salladı. Gözlerimi yumdum. Ona hak* Diaya
dayanamıyordum.
Yoğrulurken yüzümü buruĢturdum ve. “O zaman... Sanının fltsem iyi
olacak," diye
mınldandım.
"Hayır, gitme.“ Paniğe kapılmıĢ gibiydi.
“Kalmamın bir anlamı yok." Birden kendimi yorgun gerçekten bitkin
hissettim.
Hemen gitmek istiyordum. Yataktan kalktım. Christian da arkamdan
geldi.
Onu yatak odasının ortasında ayakta bırakıp çıkarken, “Giyj. necegim.
Biraz
mahremiyet rica ediyorum,” dedim. Sesim duygusuz, bomboĢtu.
Alt kata indim ve daha birkaç saat önce piyano çalarken baĢımı onun
omzuna
yasladığım geniĢ salona baktım. O zamandan bu yana çok Ģey
yaĢanmıĢtı.
Gözlerim açılmıĢ, sapkınlığının boyutunu görmüĢtüm ve artık sevgiye almaya ya
da vermeye- muktedir olmadığını biliyordum. En beter korkularım
gerçekleĢmiĢti.
Ve iĢin tuhaf yanı, beni özgürleĢtirmiĢti.
Acı, kabullenmeyi reddedeceğim kadar derindi. UyuĢmuĢ gibiydim. Bir
Ģekilde
bedenimden ayrılmıĢ ve önüme serilen trajedide sıradan bir izleyiciye
dönüĢmüĢtüm. Beni bekleyen saniyeleri tek tek düĢünerek, hızla ve
sistemli bir
Ģekilde duĢ aldım. ġimdi biraz vücut Ģampuanı al. ġiĢeyi rafa bırak. Bezi
yüzüne,
omuzlanna sür... vesaire. Basit, mekanik düĢünceler gerektiren basit
mekanik
hareketler.
DuĢumu tamamladım ve saçlarımı yıkamadığım için kolayca
kurulandım. Kot
pantolonumu ve tiĢörtümü küçük valizimden çıkanp banyoda giydim.
Kot pantolon
popomu acıtıyordu, ama bu, dürüst olmam gerekirse, aklımı paramparça
olan, kınk
dökük kalbimin baĢına gelenlerden uzaklaĢtırdığı için kucakladığım bir
acıydı.
Valizimi kapatmak için eğilince, gözüme Christian‟a aldığım hediyenin
durduğu
torba takıldı. Bu kendi elleriyle yapacağı bir Blanik L23 planör
maketiydi.
GözyaĢlanm yine kapıya dayanmıĢlardı. Ah, hayır. Daha fazlası için
umudun
olduğu, daha mutlu zamanlar. Ona vermem gerekeceğini düĢünerek,
valizden
çıkardım Defterimden küçük bir kâğıt kopardım ve onun için hızlı bir
not karalayıp
kutunun üstüne bıraktım.
&ana mutlu bir zamanı hatırlatmıĢtı. TeĢekkürler. Ana
569
Aynada kendime baktım. KarĢımda solgun ve uğursuz >)ir hayalet
duruyordu.
Saçlarımı topuz yaparken, ağlamaktan ĢiĢen gözlerimi yok saydım.
Bilinçaltım
onaylar gibi kafasını sallıyordu. 0 bile Ģu anda alaycı olmaması
gerektiğini bilir
gibiydi. Dünyamın ufalanarak steril bir kül yığını halinde üstüme
yağdığına,
umutla- nnıın ve hayallerimin acımasızca parçalandığına
inanamıyordum. Hayır,
hayır bunu düĢünme. ġimdi olmaz, henüz değil. Derin bir nefes alarak
valizimi
aldım, planör kutusunu ve notu yastığına bıraktıktan sonra geniĢ salona
çıktım.
Christian telefondaydı. Siyah bir kot pantolon ve bir tiĢört giy- iniĢti.
Ayaklan
çıplaktı.
“Ne dedi dedin?‟ BağırıĢı beni yerimden sıçrattı. "Lanet olası gerçeği
bize de
söyleyebilirdi. Numarası ne? Onu aramalıyım.... Welch, bu gerçek bir
fiyasko."
Kafasını kaldırdı ve derin düĢüncelere dalmıĢ, karanlık gözlerini benden
ayırmadan,
"Onu bul." diye çıkıĢtı ve telefonun kapatma düğmesine bastı.
Onu yok saymak için elimden gek*ni yaparak kanepeye yürüdüm ve sırt
çantamı aldım. Mac‟i çıkardım, mutfağa dönüp BlackBerry ve araba
anahtarlanyla
birlikte, büyük bir dikkatle kahvaltı ban- run üstüne bıraktım. Ona
döndüğümde,
dehĢetten sersemlemiĢ bir ifadeyle bana bakıyordu.
“Taylorm Kaplumbağa için aldığı paraya ihtiyacım olacak." Sesim
duygulardan
annmıĢ, net ve sakindi... Sıra dıĢı.
"Ana o Ģeyleri istemiyorum, onlar senin." dedi hayretle. "Al onlan."
“Hayır. Christian. Ben onlan sadece göz yumarak kabul ettim ve artık
istemiyorum.”
"Ana. mantıklı ol," diye azarladı. Bu durumda bile azarlıyordu.
“Bana seni hatırlatacak hiçbir Ģeyi istemiyorum. Sadece Taylor ın
arabama
karĢılık aldığı paraya ihtiyacım var.” Sesim monotondu.
Ġç geçirdi. “Gerçekten beni incitmeye mi çalıĢıyorsun?
Gözlerimi ona dikerken, kaĢlanmı çatum. “Hayır.‟ Tabii ki hçyır, fan
seni
seviyorum. "Hayır, seni incitmeye çalıĢmıyorum. Ben
sadece kendimi korumaya çalıĢıyorum, diye fısıldadım. Çünkü .*n бсш,
benim seni
istediğim Ģekilde istemiyorsun.
ĠÂitfen. Ana. bu Ģeyleri al.”
“Christian. kavga etmek istemiyorum. Sadece paraya ihtiyacım var.”
Gözleri kısıldı, ama artık ondan korkmuyordum. ġey. belij biraz.
Duygusuz
gözlerle, gözümü kırpmadan ve geri adım atmadan baktım.
Ġğneleyici bir sesle. "Çek alır mısın?* dedi.
"Evet, sanınm çekine güvenilecek bir adamsın."
Gülümsemedi. Topuklarının üstünde dönüp çalıĢma odasına gitmekle
yetindi.
Dairesine, duvarlardaki hepsi soyut, dingin ve hatta soğuk sanat
eserlerine son bir
kez. uzun uzun baktım. Ġçimden, Çok uygun, diye geçirdim. Gözlerim
piyanoya
kaydı. Tannm. çenemi kapalı tutmayı becerseydim, piyanonun üstünde
sevilecektik
Hayır, düzüĢecektik. Piyanonun üstünde düzüĢecektik. Pekâlâ, ben
seviĢirdim. Bu
ağır ve hüzünlü düĢünce, aklıma ve kalbimden gen kalana çöküverdi.
Benimle hiç
seviĢmemiĢti, değil mi? Onun için her zaman düzüĢmekten ibaretti.
Christian geri geldi ve bana bir zarf uzattı
“Taylor iyi bir para almıĢ. Klasik bir araba. Ona sorabilirsin Seni eve
bırakacak.”
Omzumun üstünden arka tarafı iĢaret etti Döndüğümde. Taylor takım
elbisesi ve
her zamanki kusursuz görünümüyle kapıda bekliyordu.
“Sorun değil. Eve kendim dönebilirim.”
Christiane bakmak için dönünce, gözlerinde zar zor zaptet öfkeyi
gördüm.
“Her dönemeçte bana kafa mı tutacaksın?”
“Bir ömür boyu sürmüĢ bir alıĢkanlığı neden değiĢtireyim özür diler gibi
omuz
silktim.
“Lütfen, Ana. Ġzin ver, Taylor seni eve götürsün."
$71
Taylor otoriter bir «esle, “Ben arabayı alaĢım. Bayan Steele." dedi.
Christian
onu baĢıyla onayladı ve tekrar arkama döndüğümde. Taylor gitmiĢti.
Yeniden Clıristian'a döndüm, aramızda bir buçuk metrelik bir mesafe
vardı. O
ileri doğru bir adım atuKa, ben içgüdüsel olarak geri çekildim. Durdu,
yüzündeki
sıkıntı neredeyse elle tutulur cinstendi ve gri gözleri yanıyordu.
Sesinde büyük bir özlemle. “Gitmeni istemiyorum." dedi.
“Kalamam. Ne istediğimi biliyorum ve bunu bana sen vere* mezsin; ben
de
sana ihtiyacın olan Ģeyi veremem."
Ġleri doğra bir adım daha atınca, elimi kaldırdım.
“Sakın, lütfen.” Geri çekildim. ġu anda bana dokunmasını kaldırmam
imkânsızdı. Bu beni mahvederdi. “Bunu yapamam."
Valizimi ve sırt çantamı alıp hole yürüdüm. Özenli bir mesafeyi
koruyarak
arkamdan geldi. Asansörün düğmesine bastı. Kapılar açıldı. Bindim.
“HoĢça kal, Christian,” diye mırıldandım.
"Ana. güle güle," derken, büsbütün bozulmuĢ gibiydi. MüthiĢ bir acı
çeken
adam görüntüsü benim hissettiklerimi yansıtıyordu sanki. Fikrimi
değiĢtirip onu
teselli etmeye karar vermeden önce, bakıĢlarımı kaçırdım.
Asansör kapısı kapandı ve beni bodrumun derinliklerine ve kendi kiĢisel
cehennemime doğru yola çıkardı.
Taylor'ın benim için açık tuttuğu kapıdan arabanın arka tarafına bindim.
Göz
kontağından kaçmıyordum. Mahcubiyet ve utanç içindeydim. Kelimenin
tam
anlamıyla bir baĢarısızlıktım. Elli Tonumu >$ığa çekmeyi ummuĢtum,
ama
sonunda benim vasat becerilerimi aĢan bir görev olduğu ortaya çıkmıĢtı.
Çaresizlik
içinde, duygulanma set çekmeye çalıĢıyordum. Dördüncü Caddeye
çıktığımızda,
boĢ gözlerle etrafımı seyrederken, yaptığını Ģeyin büyüklüğü üzerime
çöktü. Lanet
olsun, onu terk etmiĢtim. Sevdiğim tek erkeği. Birlikte olduğum tek
erkeği. Ġçim
elimi kolumu bağlayan biracıyla Paramparça olurken nefesim kesildi ve
bir anda
bütün setler yıkıldı.
572
EL
Ġstemsiz, davetsiz gözyaĢları yanaklarımdan oluk olıık akarken, par.
inaklarımla
yanaldanım kuruladım ve güneĢ gözlüklerimi bulmak için çantama
atıldım. Trafik
ıĢığında durunca, Taylor bana kumaĢ bir mendil uzattı. Hiçbir Ģey
söylemiyor,
baĢka yöne bakıyordu. Mendili minnetle aldım.
‟TeĢekkürler,'* diye mırıldandım ve bu sözsüz, minik nezaket gösterisi
beni
çözen darbe oldu. Lüks deri koltukta arkama yaslandım ve içli içli
ağladım.
Daire can yakacak kadar boĢ ve yabancıydı. Burada kendimi evimdehissedecek
kadar uzun süre yaĢamamıĢtım. Doğrudan odama gittin. Orada
karyolamın
ayakucunda, çok hüzünlü, sönmeye yüz tutnrıĢ bir helikopter balon
asılıydı. Tıpkı
benim gibi görünen ve hisseden Charlie Tango. Öfkeyle karyolanın
demirinden
çekip kopardım rc sımsıkı kucakladım. Ah, ben ne yaptım?
Yatağıma ayakkabılarımı bile çıkarmadan yığıldım ve uludun Acı
tarifsizdi...
fiziksel, zihinsel... metafiziksel... her yerdeydi ve iliklerime kadar
süzülüyordu.
Keder. Bunun adı kederdi ve ker.di ellerimle buyur etmiĢtim. Bedenimin
derinliklerinden. dudaklar.nı küçümseyici bir gülüĢle büken içimdeki
tanrıçadan pis
ve davetsiz bir düĢünce çıkageldi. Bir kemer darbesinin yakıcı ısırığı bu
yıkımın
yanında hiç kalırdı. Çaresizlik içinde, inik folyo balonuma ve Taylor‟ın
mendiline
sımsıkı sanlıp kıvrıldım ve kederime teslim oldum.
ELLĠ TON ÜÇLEMESĠ
Romantik« özgürleĢtirici, eğlenceli ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı... Bu
roman
dengenizi sarsacak, size ele geçirecek ve ebediyen sizinle kalacak
Karanlığın Elli Tonu
Б L James
Ruhu yaralı genç giriĢimci Christian Grey‟in karanlık sırlarının
yıldırdığı Ana Steele.
iliĢkilerine son noktayı koyup ABD'deki bir yayınevinde kariyerine
baĢlar.
Ama Grey‟e duyduğu karĢı konulmaz çekimi hâlâ akimdan atamamıĢtır.
Grey yeni
bir teklifle gelince ona karĢı koyamaz. Nihayet her Ģey daha iyiye
gidiyor gibi
göründüğü sırada geçmiĢin hayaletleri birden ortaya çıkar. ĠliĢkileri bir
kez daha
tehdit altındadır.
Grey içindeki Ģeytanlarla savaĢırken. Ana da hayatının en önemli
kararını almak
zorundadır ve bu yalnızca tek baĢına verebileceği bir karardır...
ELLĠ TON ÜÇLEMESĠ
Romantik, özgürleĢtirici, eğlenceli ve kesinlikle bağımlılık yaratıcı., Bu
roman
dengenizi sarsacak, size ele geçirecek ve ebediyen sizinl kalacak
Özgürlüğün Elli Tonu
"hra E L James
Tov öğrenci Anastasia Steele'in no istediğini bilen göz aha iĢ adanı
Chnstian
Greyle tanıĢması, her ikisinin de haya t lan nı geri dönülmez biçimde
değiĢtiren
Ģehvetli bir iliĢkinin kıvılcımım çakmıĢtır. Christian' sır» dıĢı erotik
zevklen
karĢısında Ģoka uğrayan, ondan hem hoĢlanan hem de tiksinti duyan
Ana. daha
derin bir bağlılık istiyordur. Onu yanında tutmaya kararlı Christian.
bunu kabul
eder.
ġimdi hır Ģeye sahiptirler aĢk. tutku, yakınlık, servet ve sonsuz
olasılıklarla dolu
bir dünya. Ana. Grey‟i sevmenin kolay olmayacağını ve
beraberliklerinin her ikisinin
de tahmin edemeyeceği zorluklar getireceğinin her zaman farkında
olmuĢtur.
Ananın kendi benliğinden ve bağımsızlığından odun vermeden Grey'in
yaĢam
stiline uyum sağlamay öğrenmesi. Grey‟inse takıntısını aĢması ve
kendisini altüst
eden fırt mala arkasında bırakması gerekmiĢtir.
Ama tam her Ģeye sahip gibi göründükleri bir anda, talihsizlik ve k* der
bir araya
gelip Ananın en korkunç kâbuslarını gerçeğe dönüĢtürür..

Benzer belgeler