ÖZBEKİSTAN GELENEK VE GÖRENEKLERİ Özbek kıyafetleri

Transkript

ÖZBEKİSTAN GELENEK VE GÖRENEKLERİ Özbek kıyafetleri
ÖZBEKİSTAN GELENEK VE GÖRENEKLERİ
Özbek kıyafetleri
Özbekistan’da giysiler milli kıyafetlerle paralel olarak gelişme göstermişlerdir. Özbekler, milli kıyafetlerini, ev
malzemelerini, renk ve nakışla süslemişler, giysilerinde genellikle özgün renklere önem vermişlerdir...
Özbekistan’da dekoratif nakış halk sanatları içinde önemli yer alır. Eskiden nakışçılık sanatı kendi nakış güzelliğiyle,
renkler çeşitliliğle ve özgünlüğüyle meşhur olmuştur.
Eskiden gelinin çeyizi içine muhakkak üzerine nakış süslenmiş olan kıyafetler girerdi.
Kıyafetlerin çoğu aileyi büyüden, nazar değmesinden, koruma fonksiyonunu taşırdı. Damadın evine gelini nakişlarla
süslenmiş olan şal altında götürürlerdi. Çift için ayrılmış olan odanın duvarlarını ve yatağı şallarla süslüyorlardı. Bu
şalların adı, ”şüzani’’ olup, asıl anlamı “iğneyle dikilmiş olan” demektir.
Günümüzde’de bu atalardan kalan adet saklanmıştır. Milli kıyafetler şimdi de orjinalliğini sağlamak amacıyla elle
yapılıyor.
Taşkent’teki milli kıyafetler çıkaran “Aktepa” fabrikası nakışlı kıyafetler ve Özbek millli başörtüleri, şapkalar ve ev
malzemeleri üretiyor.
Ayrıca, bir çok kıyafetler makine yardımıyla da süsleniyor. Bunları: gürkürpa (çiçekli battaniye), süzani, zardeval,
kirpeç, palyak vs. Milli kıyafetlerin orjinalliğini sağlamak için onlar seri şekilde çıkartılmıyor. Nakışın stili ve türlerini
halk nakış sanatının ustaları yapıyor. Nakış genelde siyah kadife veya seten üzerine yapılır. Siyah kadife üzerine
yapılan nakış çok güzel olmaktadır. Günümüzde Özbek kıyafetleri ise, modern çizgiler içerisinde kendini göstermeye
başladı. Ünlü modacılar, geleneklere uygun dizaynları uygularlarken, batıya has yenilikçi çizgileri de ihmal
etmiyorlar. Özbek giysileri artık çağdaş boyutlarda kendini gösteriyor.
Bir tutku, bir gelenek DOPPİ
Özbekistan’da her şehrin doppisi farklı oluyor. Eskiden sadece erkeklerin kullandığı doppı, artık kadınlar tarafından
da kulllanılıyor. Doppı sadece geleneksel bir başlık değildir. Özbek halkı için bu şapkaların çeşitli anlamları da
bulunmaktadır. Örneğin, bir erkeğin şapkasının başından düşmesi çirkin ve ayıplanacak bir hareket olarak kabul
edilir. “Senin başında şapka var mı?” sorusunun anlamı “Sen de erkek misin?” demektir. Klasik erkek doppiları kare
şeklinde, siyah kumaştan yapılıyor. Üzerine beyaz renk ile dört adet sivri biber motifi nakşediliyor. Bu şapkaların
Hokand, Margilan, eski Taşkent ve Semerkant olarak çeşitli türleri vardır. Zemin ve süslemesi farklı şapkalarda
önceleri kuş kanadı motifi kullanılırdı. Çünkü doğu efsanelerine göre, insanın kafasına konan kuşun mutluluk
getireceğine inanılırdı.
Bu nedenle çocuk şapkalarının çoğu hâlâ kuş tüyleriyle süsleniyor. Çocuk şapkaları ayrıca, değişik nakışları ve
resimleriyle de ilgi çeker. Simli kumaştan yapılan şapkaya, çocuğu kem gözden korumak için de bir nazarlık takılır.
Hokand şapkaları “Okpar” ya da “Beyaz kanat” olarak adlandırılır. Kadın doppıleri ise bir çiçek bahçesinin gözalıcı
renkleriyle süslenir.
Şehrisebz ve Kitap bölgelerinde gerek kare, gerekse koni şeklinde yapılan doppiler, parlak nakışlı, çaprazlama
dikişleriyle diğerlerinden ayrılırlar. Bu doppılere “Irak î-doppi” adı veriliyor. Bunların yanı sıra halı doppılar da
büyük ilgi görmektedir.
Geçmiş yıllarda kızlar, çeyizleri için kendileri doppı dikerlerdi. Gelinler bazen bütün maharetlerini göstererek,
şahaserler yaratırlardı. Kadifeden dikilen bu zarif doppılerde en çok mavi, mor, bordo renkler tercih edilirdi. Doppı,
ayrıca boncuklar ve kıymetli taşlarla da süslenirdi. Altın dikişli Buhara şapkalarının ise özel bir yeri ve önemi vardır.
Buhara’da altın dikme sanatı çok eskiden beri yaygın olduğu için, damat ve gelinin düğün eşyaları arasında mutlaka
altın dikişli şapka bulunur.
Geçen asrın sonlarında erkek şapkası “Kellepuş - Zerduz î” tek renk kumaştan ve koni şeklinde dikilirdi. Ama giderek
doppı işleme teknikleri geliştirildi. Bütün fonun nakışlanması (Zeminsüsü), önceden desenin çizilerek üstüne resim
dikilmesi (Gülduzi) gibi teknikler kullanıldı. Bu teknikler içinde “Gülduzi”, hafif ve zarif olduğu için daha çok tercih
1
edilmektedir.
Buhara şapkalarında daha çok tabiat ve meyve-sebze figürleri işleniyor. En beğenilen süsleme ise “Çor gül” denilen
bir tür çiçek desenidir. Halk arasındaki inanışa göre, kadınların sevdiği erkek için diktiği şapka, onu belalardan,
felaketlerden korurdu. Bu nedenle kadınlar, erkekler savaşa ya da uzak yola giderken diktikleri şapkayı onlara hediye
ederlerdi. Şapkanın renkleri ve süslemesi de, diken kadının duygularını anlatırdı. İkinci dünya savaşı yıllarında
(1941-1945) dikilen şapkaların çoğu mütevazi, ciddi, sade renklerden oluşurdu.
Fakat savaştan sonra doppilerde canlı kompozisyonlar, parlak renkler kullanılmıştır.
El yapımı doppılar bugün de büyük ilgi görüyor. Özbekistan’ın bazı bölgelerinde bulunan ve şapka üretimi yapan
küçük şirketlerde çalışan kadınlar, diktikleri şapkalarla hem geleneği yaşatmakta, hem de yeni unsurlarla
zenginleştirmektedirler.
Türkiye Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü’nce 1-13 Ekim 1992 tarihleri
arasında Özbekistan ‘ın başkenti Taşkent, Semerkant, Narpay, Karşı, Nevai, Hatırcı, Aktaş, Pestergam, Bulungur
şehirlerinde ve bunlara bağlı ilçe ve köylerde araştırmalar yapılmıştır.
Araştırma sırasında elsanatları ve kıyafetlerle ilgili çalışmalarda “atlas’’ ve “zar atlas’’ dokumacılığının büyük önem
taşıdığını tespit edilmiştir. Özel günlerde ve gösterilerde giyilen elbiseler bu kumaşlardan dikilmektedir. 8 pedalli,
kamçılı aaagahlarda dokunan atlas kumaşlar ipektendir. “zar”adı verilen sim tellerin çözgüye belirli aralıklarla
yerleştirilip dokunanlarına ise “zar atlas’’denilmektedir.
Genç kız kıyafetleri
Ülkede bedene giyilen elbiseye “köylek’’ deniyor. “v” yakalı , iki parçadan oluşan elbisenin üst kısmı vücuda oturacak
şekilde , alt kısmı boldur. Etek uçlarına bir sıra fırfır dikilerek süslenir. Yaka , ince plilerle hazırlanır. Kollar bileğe
doğru bollaşarak el üzerine kadar iner, uçları yine ince plilerle süslenir. Elbisenin boyu da ayak bileği hizasındadır.
Nimçe
Köylekin üzerine giyilen kısa yeleğin adıdır. Düz ipekli kumaşlardan veya kırmızı kadifeden dikilir. Yakası “v”kesimli,
vücuda oturacak şekilde hazırlanan nimçenin boyu bele kadardır. Eskiden üzeri zincir işi (suzeni) ile işlenirken
günümüzde farklı kumaşlarla stilize formlar aplike edilerek ya da boyanarak süslenir. Nimçelerin uzun dikilenleri de
vardır. Alta “ lazım’’ adı verilen pantolon dikilir.Köylekin kumaşından hazırlanır. Normal genişliktedir. paçalara
doğru daralır. Uçlarına aynı kumaştan ince bant geçirilir. Lazımın boyu ayak bileği hizasındadır.
Ayağa etik (çizme) veya topuklu ayakkabı “tufli’’ giyilir.Saçlar birden fazla örülür. Başa zincir işi (suzeni) veya goblen
işlemeli doppi giyilir. Sim iplerle dokunmuş kumaşlardan dikileni genellikle gelinler tarafından kullanılır. Ve “tes
kalpak’’ adını alır. Bu başlıklar yaklaşık 5 cm. yüksekliğinde ve kare formludur.
Kadın kıyafetleri
Evli ve yaşlı kadınların elbiseleri de atlas kumaşlardan dikilir. “Hatun libası”olarak adlandırılan elbisenin önü göğse
kadar açık, robalı ve ceket yakalıdır. Kollar normal genişlikte, bileğe kadar açık, robalı ve ceket yakalıdır. Kollar
normal genişlikte, bileğe kadar uzundur. Bol olan elbisenin boyu diz altına iner.
Alta yine lazım giyilir, modeli aynıdır. Evli kadınlar saçlarını bir veya iki örük yaparlar. İşlemeli saç bağı “cemelek”ile
süslerler. “Sırga”adı verilen küpeler, “nazgerdan”gerdanlık ve “zibi gerdan” kolye kullanılır.
Özel günlerde ve gösterilerde ise “tillekaş2adı verilen taç başa takılır. tillekaş üzerine ince ipek örtü “rumal” örtüdür.
Altından yapılan bu aksesuarlar günümüzde yapılmamaktadır.
Gelin elbisesinin modeli de aynıdır. Elbisenin içine beyaz ipekliden dikilen “parancı” gelin gömleği giyilir. Modeli
genç kız elbisesi gibidir. Gelinin ellerinin görünmemesi için bilekten lastikle büzdürülüp, parmaklarının ucuna kadar
uzun olan bir kumaş parçası takılır, buna “yençe’’ denir. Gelin elinde “destrumalçe”adını alan işlemeli mendil vardır.
Bu mendili burun üzerinde tutarak yüzünü erkeklerden saklar.
Gelinlerin saçları da çok sayıda örülür. Siyah ipek ipler ve boncuklarla hazırlanan “tahta pupek” adı verilen saç süsü
2
enseden aşağı saçlara tutturulur. Bu süsü gelin 40 gün taşır. Başlarına tes kalpak giydikten sonra üzerine “ak peril
rumal’’ örterler. Eskiden üzerleri özellikle kenarları yine zincir işi (suzeni) ve sap işi ile stilize çiçek ve yaprak formları
ile işlenirken, günümüzde bu örtüler...
Özbekistan’da gelin çeyizi üç gün odasında sergilenir. Odanın bir köşeşine yere serilen yatağının üzerine işlemeli
“çayşap” denilen örtü örtülür. Yastığının üzerine konulan iki nan (ekmek) ve bal çift için gelecekte istenilen bereketli
günlerinin simgesidir. Yine yatağın ortasına konulan bıçak da kötü gözlerden korunmaları içindir. 40 gün asılan
çayşap daha sonra odanın duvarına asılarak süsleyici olarak kullanılır. Örtünün üzerindeki tumar (muska) lar da
nazardan korunmak için takılır.
Genç erkek kıyafetler
Ülkede yiğit giyimi olarak tespit edilen “tik köylek’’ ve “tik işton”, beyaz üzerine ince çizgili pamuklu veya ipekli
kumaşlardan dikilir. Yakası yuvarlak kesimli ya da omuzdan düğmeli olan tik köylekin boyu kalça altına kadar iner.
Bol olan gömleğin beline “çarsı” / şayı belbağ denilen desenli, kare şeklinde bir örtü bağlanır. Tik işton , normal
genişliktedir. Paçalara doğru daralır. Ayağa etik (çizme) giyilir. Bu pantolonun paçaları diz altına kadar uzun olan
çizmenin içinde kalır. Başa siyah üzeri elde veya makinede işli doppi giyilir. Uzun kollu yiğit haladı (uzun ceket)
işlemelidir. Pek fazla kullanılmaz. Genellikle “çapan” adı verilen içi pamuk, çift yüzlü kapitone yapılmış paltolar
kullanılır. Gündelik giyilenleri renkli pamuklu kumaşlardandır. Damatların çapanları ise atlas kumaşlardan aynı
modeldir. Önü açık olan çapanların beline çarsı bağlanarak kapatılır.
Gelenek- görenek ve İnançlar
Dünyadaki her halkın kendine ait gelenek ve görenekleri olduğu gibi Özbeklerin de kendine ait olan adetleri vardır,
Bu adetlerin çoğu eskiden beri yapılagelmektedir.
Özbek Türkleri kendi örf ve adetlerini çok iyi bir şekilde korumuşlardır. Hâlâ da sıkı sıkıya sarılmaktadırlar. Son
derece sakin fakat alışkanlıklarından taviz vermeden hareket etmekteler.
Özbek Türkleri halk inançları Türkiye Türkleri halk inançlarına doğal olarak çok benzemektedir.
Derlenen malzeme hayatın önemli safhalarına göre tasnif edilecek olursa:
Selamlamak Hal Hatır Sorma
Özbeklerde edep insanlara çocuk yaşta kazandırılır. Özbeklerde selam, “Selamün Aleyküm” diyerek genç tarafından
yaşlıya, sağ el göğüsle kalbin üzerine konularak verilir. Selam vermek ve almak sevap sayılır.“Selamlaşma hayata
muhabbeti arttırır.” “Selam ruhu tetikler”denilir. Selamlaşan kimseler matemli yerlerde tanıdıkları ile el vererek
selamlaşırlar, hasta ziyaretinde de tokalaşmadan selamlaşılır.
Özbeklerde selamlaşmak adabın bir hükmüdür. İnsan tanımadığı bir kimseyi de selamlamalıdır. “Selam Allahın
borcudur.” İnancı vardır. “Selamlanın sevap alır” Özbekler selamlaşırken, genellikle “Assalamu alaykum”,
“Salamaleykum” ve de “Salam, yahşimisiz ?” Selamlaşmadan sonra hal hatır soruyorsunuz. Mesela, “İşleringiz,
sağlıklarıngız yahşimi?”(İşleriniz, sağlıklarınız iyi mi ?), (Çocuklarınız nasıl ?).
Özbekler hal hatır sormayı çok severler. Hal hatır sormak, tanıdık kişi ile samimi veya tanıdık olmayan kişi ile de
ilgilenmek için yapılır.
Sokakta konuşma
Eğer şehirde herhangi bir oteli, iş yerini ararsanız o zaman : “Keçirasiz, Özbekiston mehmonhonasiga kanday borış
mumkün?” “Affedersiniz, Özbekistan oteline nasıl gidebilirim?/”, “Oloy bozorı kayerda?” “ Alay pazarı nerededir?”
diye sormanız gerek, sormadan önce selamlaşırsınız “assalomu aleykum”, “salon” daha iyi olur. Gerekli bilgileri
aldıktan sonra: “Rahmat” veya “xxxxxkür etaman” “Teşekkür ederim” diyebilirsiniz.
Herhangi bir şirkete, iş yerine giderken karşılaştığınız insanlarla ilk önce selamlaşırsınız. Türkiye’deki adetlere göre
herhangi bir odaya girmeden önce kapalıysa mutlaka kapıyı vurmak gerekir. Özbekistan’da bu adet her zaman
3
(yerine göre) şart değil. Mesela Bakanların yardımcılarının üniversite veya enstitü rektörlerinin, fakülte dekanlarının
odalarına kapıyı vurup içeri girilir. Ya kapıyı vurup içeri girilir. Ya da kapıyı açıp: “Kirsam böladimi? ” (Gire bilir
miyim?) diye izin istenir. İzin aldıktan sonra ne istediğinizi söylemelisiniz.
Sofra kültürü
Bazı yemek tariflerinin yüzyıllar öncesinden kaldığı geleneksel Özbekistan mutfağı, girek artan çeşidiyle dünya
mutfaklarında özgün bir yer ediniyor.
Özbekistan mutfağı’nın en ünlü, en lezzetli bölümünü hiç kuşkusuz pilav oluşturuyor. M.Ö. 4. yüzyılda, Büyük
İskender zamanından bu yana yapılan, her bir aşçının kendi bulduğu bir özelliği ekleyerek zenginleştirdiği ve bu
nedenle bir “sanat” diye nitelendiren pilavın pişirimi, bölgeden bölgeye değişiklik gösterse de, hepsinin ayrı bir
lezzeti, ayrı bir özelliği bulunuyor. Pilav yapımında ana malzemeler değişmiyor. Yani, pirinç, et, yağ, havuç, soğan ve
çeşitli baharatlar bütün bölgelerde kullanılıyor. Bölgesel özelliğine göre ise içine ayva, kuru üzüm ve çeşitli sebzeler
ilave edilebiliyor.
Özbekistan’da her erkek bu pilavı pişirmeyi biliyor. Eve misafir geldiğinde, pilav mutlaka evin erkeği tarafından
yapılıyor. Bu değişmez ve çok makbul bir gelenek. Özbekistan’da pilav pişirmek için özel yerler de bulunuyor.
“Çayhane” denilen bu yerlere malzemelerle gidiliyor. Pilav büyük kazanlarda pişirildikten sonra, orada yeniliyor.
Çayhaneler, özellikle kalabalık misafirlerin ağırlandığı yerler. Bu gelenek Özbekle’in yaşamında çok önemli bir yer
tutuyor. Çayhane’ye gidiş bir şölen, bir piknik gibi yaşanıyor. Pilavın pişirilmesi, yenmesi ve masabaşı sohbetleri
sabahtan akşama kadar sürüyor.
Özbekistan pilavının yanında genellikle “yeşil çay” içiliyor. Bu çay fabrikalarda özel olarak işleniyor. Tansiyon
düşürücü ve dinlendirici etkisi olan çayın rengi, adı üzerinde ; yeşil...
Özbekistan’da sofra adabına da çok önem veriliyor. Örneğin ailenin en büyüğü sofraya oturmadan yemeğe
başlanmıyor. Yemek bittiğinde, yine ailenin büyüğü tarafından dua ediliyor.
Özbekistan’da sofrada sohbet etmek çok yaygın bir gelenek. Hele eve konuklar gelmeşse sofra toplanmadan saatlerce
sohbet edilebiliyor. Bu, konuklara duyulan saygının, misafirperverliğin bir göstergesi.
Eve gelen konuklara mutlaka yemek çıkarılıyor, zengin bir sofra hazırlanıyor. Bu hiç değişmeyen bir gelenek.
Düğünlerde ve özel günlerde gelen yakın akrabalar uğurlanırken, o gün onlara ne ikram edilmişse, aynısından küçük
bir paket yapılıp yanlarına veriliyor. Özbekistan mutfağındaki bir diğer özellik ise, meyve ve tatlı servisinin
yemeklerden sonra yapılmaması...
Meyve ve tatlı yemeğin en başında servis yapılıyor ve bütün sofra boyunca orada kalıyor.
Özbekistan’da komşuluk ilişkileri ve insanlar arası dayanışma o kadar gelişmiş ki, evde ne yemek pişmişse mutlaka
en yakın komşuya birkap veriliyor.
Bu durum, dini bayramlarda daha da artıyor.
Oldukça fazla yemek yapılıp bütün komşulara dağıtılıyor. Bu yemeklerin en başında ise, tabii ki pilav geliyor...
Ekmeğin ayrı bir yeri var
Özbek’lerin çok değer verdiği ve sofralarının baş köşesinde yer alan bir başka önemli yiyecekleri de ekmek, hemen
her evde bulunan tandırlarda yapılıyor. Ekmek yapımında çeşitli kalıplar kullanılıyor. Genellikle yuvarlak olarak
yapılan ekmeklerin üzerine mutlaka susam konuyor, süsleniyor. Çünkü Ekmek, Özbekler için çok kutsal bir yiyecek.
İnsanlara küçük yaşlardan itibaren ekmeğe saygı duymaları öğretiliyor. Yere düşen kırıntıların mutlaka toplanması
gerektiği aşılanıyor. Bu nedenle ekmek, her Özbek ailesinde odanın en baş köşesinde tutuluyor.
Misafirlikte
Özbek misafirperverliği eskiden beri meşhurdur. Özbeklerin misafir hakkında söylenmiş güzel birçok atasözü vardır.
Mesela “misafir babandan da büyüktür”, “ Misafir kısmeti ile gelir.”
4
Misafir, önceden haber vererek ve hediye alarak ziyarete gider. Ev sahibi misafiri içeri buyur ettikten sonra
selamlaşır. Misafirle kapı eşiğinde selamlaşmak Özbekler’de iyi tabir edilmez. Oturulduktan sonra muhakkak en yaşlı
kimse veya misafir tarafından fatiha okunur. Sofrada ekmeği ev sahibi paylaştırır. Misafir ilk olarak ve muhakkak
“Bismillahirrahmanirrahim” diyerek yemeğe başlar.
Misafirin eve girdiği zaman ve yemek yedikten sonra mutlaka elini yıkaması gerekiyor. Eve sahibi misafirin eline su
dökerek onun elini yıkamasına yardımcı olur. Elin yıkanması misafire gösterilen saygının ifadesidir. Sofrada misafir
için yemek olarak en son Özbek pilavı sunulur. Özbekler için pilav yapmak bir sanattır. Yemekten sonra çoğunlukla
yeşil çay içilir. İbni Sina’nın “Her çeşit yemeği gönlün çektiği zaman yemek faydalıdır.” Sözü üzerine istenilen vakitte
her çeşit yemek sofrada mevcuttur.
Misafir “gelmek misafirden izin ev sahibinden”atasözünde de ifade edildiği gibi ancak ev sahibinin iznini alarak
gidebilir.
Aile ve Çoçuk
Özbek ailesinde, çocuklara küçüklüklerinden itibaren özellikle her işe “Bismillahirrahmanirrahim” diye başlamayı,
kendinden büyüklere itaat etmelerini ve selam vermelerini öğretirler.
Özbek halkı, çok çocuklu ailenin güçlü aile olacağına inanır. Çok kardeşin daha büyük dayanışma sağlayacağına
inanılır. Halk arasındaki bir deyişe göre “Köpek ol, kuş ol ama çok ol”, “Yalnız atın tozu çıkmaz, tozu çıksa sesi
çıkmaz” veya “birleşen uzar, birleşmeyen kısalır” denir.
Kız çocuğu dünyaya gelirse anne-babası sandık için çeyiz hazırlamaya başlar. Erkek dünyaya gelirse, ev yapmak için
ya ağaç diker yada ev hazırlar.
Özbek halk inançlarında hayırlı evlat en büyük devlettir. İyi niyetin de özel bir önemi vardır. “İyi niyet yarım devlet”
denilir. İyi niyet ve iyi terennümün işleri kolaşlaştıracağına inanılır. Dünyaya çocuğu gelen aileye çok çocuklu olması,
ocağının kutlu olması, tuttuğu toprağın altın olması, Allahın kendisinden razı olması dilenir. Askere gidene bir
ekmek (nan) ikram edilir, ve ona “ak yol” dilenir.
Bazı isimlerin çocuklar tarafından kaldırılmayacağına onlara ağır geleceğine inanılır. Resul, Ekber, Nebi, Gani,
Muhammed ... gibi adlar konularak, Allahın merhametinin dünyaya gelmiş olanlara yardımcı olacağı inancından
hareketle ömürlerinin uzun olacağına inanılır. Bu uygulama Allah babalarını yarlıkasın (esirgesin) diye yapılır.
Özbek inancına göre babasının erkek evlat üzerinde 3 borcu vardır. Bunlar: sünnet (hatna) ettirmek, meslek sahibi
yapmak, evlendirip ev kurmasını sağlamaktır. Özbek çocuk 7 yaşına kadar sünnet olmalıdır. Sünnet (Hatna),
genellikle bu düğün çocuğun 1, 3, 5 ve 7 yaş gibi tek yaşlarda sünnet olmalıdır. Bazen de çocuk sünnetli doğar, böyle
çocuklara “sünnet”adı verilir. Sünnet toylarında(düğünlerde): güreş, ulak ve darbaz oyunları yapılır.
Özbek Türkleri’nde sünnet düğünü en geniş anlamlı ve en zengin toydur. Bu toy için çok erkenden hazırlığa başlanır.
Fakir dahi olsa mutlaka sünnet toyunu yapar. Ailede erkek çocuk öncelikli yere sahiptir. “kız çocuk gidici, erkek çocuk
kalıcı “ denir. Kız çocuk evladı ere verilince, geri gelmesin temennisiyle “kızım sizin evde taş gibi kalsın” denir. Oğul
aileye bir kız getirir, birlikte ataya, anneye bakarlar. Evlatlarla ilgili bazı tekerlemeler:
“Oğul evin bülbülü
Kız evinin gülü”
“Oğlum olsa karanlıkta ışık
“Oğlum yahşı (iyi) olsa, yanan çırağ (meşale) dır”
“Oğlu olmanın ise, izi vardı.”
Sünnet (Hatne) Türkistan’da İslamiyetten evvel de vardı. Özbek Türkleri’nin Hatme Toyu’unda büyük şölen yapılır,
ziyafetler verilirdi.
Çocuğun babası yemekleri, annesi de üstü başını üstlenirdi.
Özbekistan’da Türk sünnet düğünleri muhtelif bölümlerden oluşmuştur.
Bunlar: Toy hazırlığı, toy daveti, tandır kurma - nan yapma, havuç doğrama, pilav hazırlama, Kur’an hatmi, çıpkan
(sünnet-sünnetçe)
Davetliler “toyun mübarek olsun” diyerek gelmeye başlayınca, sünnetçi, sünnetten evvel bıçağını üç defa biler gibi
yapar. Bu esnada çocuğun babası sünnet evinin eşiğinin dışında bekler ve anne de odanın dışındadır. Davetlilerin
5
getirdiği hediyeler sünnet evine kalır, toplanan paralar sünnetçiye verilir.
Sünnet toylarında konu-komşu sünnet evine özel bir tertip içerisinde yardımcı olurlar. Toplu halde sünnetli çocuğa
alkış (dua) ederler. Getirilen hediyelere Toyana denir. Bunlar: Kap - kacak, giyim ve ev eşyası, at ve para olabilir.
Bir Özbek atasözüne göre, “oğlunu evlendiren ailenin reisine 7 yıl değme, herşeyini vermiştir. Kızını everen ataya 40
yıl değme, onda hiçbirşey kalmamıştır”denir.
Özbekistan’da sünetçinin aldığı para, dostların hediye olarak getirdiği para değildir. Çocuğun tam kesime anında
para ve konfeti saçısı yapılır.Bu esnada davetlilerden para birikir. Buna çıprange denir. Çıprangeyi sünnetçi alır.
Özbekistan’da çocuğu sünnet olunca annesi elini hamur teknesine batırır, sünneti kolay olsun, yavrusu acı çekmesin
diye çocuğun ağabeyisi ise meyveli ağaca tırmanır, çocuğun bereketli olması dilenmiş olunur. Sünnetten sonra
çocuğun üzerine doppi (erkek takkesi) konur, böylece çocuğun erkek-yiğit-mert olacağına inanılır.
Özbekler, çocuklarının sünnet olmakla, Müslüman olduklarına, erkekler arasına girdiğine inanırlar ve onu tebrik
eder, ona para ve hediye verirler. Sünnetin yarası geç iyileşir ise, yarası kendi idrarı ile tedavi edilir. Ona beyaz, geniş
bir külot giydirirler. Bu tür merasimlerin çocuğun kamil insan olmasında etkili olduğuna inanılır.
Ant, yemin etmek Özbek halk inanclarında önemli bir yer tutar. Ömürlük (daimi) arkadaşlıklar ant içilerek
belgelenir. Yetişkinlerin ant içmeleri çok ciddi bir olaydır. Ant içenler halka yemek ikram ederler. Bir şölen yapılır.
Bütün hayat boyu sürecek bu arkadaşlıkta, hıyanet hiç affedilmez. Ant merasiminde taraflar birbirlerine hediyeler
verirler. Ant içme için “söylenmiş söz atılmış bir ok gibidir” denir. Ant içmeye Allah adıyla başlanır. Kuran-ı Kerim
öpülür. Anne, eş ve çocukların ismi zikredilir.
Özbeklerde ekmek üzerine de ant içilir. Ahde vefa itibariyle “ekmek kör etsin”, “nan körü olayım” denir. Böyle antlar:
Hoca Ahmet Yesevi, Hz. Bahaeddin Nakşibendi, Pehlivan Mahmud, Emir Temür’ün makbereleri önünde yapılır. Ant
bozmak, Özbek halkı arasında çok kötü kabul edilir. Allah ve Kur’an üzerine yapılan antlar hiç bozulmaz. Andını
bozana “seni ant vursun” denilir. Çok ant içmek için yerli yersiz yemin etmek de doğru bulunmaz.
Özbeklerde “at oyunu” çocukluktan erkeklik mevsimine geçişin simgesidir. At oyunu yarışmalarında çivandazlık ve
ustalık amacıyla yapılır. Takım halinde, kesilen oğlağın kapılması için yapılır. Bu oyunda cemaat ve birlikte hareket
edebilmeye yeteneği geliştirilir. Yaşlı biniciler, usta atlarını gençlere verirler. At sahibi ve yarışçı ayrı ayrı ödül alırlar.
Özbek Türkleri’nde kötü rüya görülürse ve görenin ruhiyatı bozulur ise ziyaret yerlerine gidilir. Yakınlar ziyaret edilir.
Canlı (kurban) kesilir. “Sokak aşı” yapılır, muhtaçlara verilir. Allah’dan şifa ve hayır dilenir ki, bu da bir tür
sadakadır. Özbekler sadakayı Müslümanın Allah yolunda birşeyi (hayır sadaka adına) adaması olarak bilirler. Sadaka
biçare gönüllerden çıkarılıp gaza, bela defi için verilen maddi yardımdır. Hayır, para, mal, yiyecek, giyecek gibi
şeylerdir. Özbek inançlarında sadaka çıkarmak (vermek) eski dönemlerden kalmıştır.
Ulu kabul edilen sofraya ilkin ekmek konur. Özbek sofralarına tandır ekmeği çift konur. Yemeğe besmele ile başlanır.
“Bismillahirrahmanirrahim
Kop bersin, mol bersin
Keng fel,ketmez devlet bersin.
Dostga zar, düşmanga har
Namerdge muhtaç kılmasın
Ot balası, su belası, nahak
Tohmetten. özü esresin.
Ekkenni- tikkenni, yiyenni içennin
Sevabını dergahında kabul etsin
Amin, Allahu Ekber.
Ekmek herhangi bir yere ters konulmaz.
Özbeklerde misafirin önemli bir yeri vardır. Yeni tanışılan bir kimse çok kere eve bilhassa yemeğe davet edilir.
Özbeklerde konuğu kabulde sadece ev sahibinin değil, komşularının da sorumluluğu vardır.Yemekte ikram israr çok
olur. Onlar da ağırlamaya katılırlar. Ev sahibi, konuğun tüm aile fertlerini, çocuklarını, hizmetçilerini, atlarını ve
seyislerini ağırlarlar. Konak ev sahibinin tüm neşe ve heyecanını paylaşır.
Ziyaretgah yerinin pek güzel olması şartı yoktur. Özbek inancına göre “Dünyadaki en ulu ziyaretgah insanların kalbi”
6
dir. “insan kalbi sevabıyla dolu dipsiz bir denizdir. İnsan kalbi gibi bir hazine, refine bütün alemde yoktur.”
Özbek Türklerinde evlilik düğününün dışında bir çok düğün vardır. Beşik düğünü, hatra (sünnet) düğünü, nikah
düğünü, Peygamber (63 yaşında olanlara) düğünü, avlu (yeni ev) düğünü yapılır. Özbeklerde düğün âdeta küçük bir
bayramdır. Düğünlerde, müzik çalınır, güreş tutulur, köpkarı (at oyunu) yapılır.
Beşik düğünü eski zamanlardan beri her ailede vardır, bu sebepten bu düğün halkımızın güzel unutulmaz
adetlerinden biridir.
Bu merasim ailede birinci çocuk doğduğu zaman yapılır. Beşik düğününün Özbekistan’a bir kaç çeşidi vardır. Mesela,
Taşkent’te, bebek 7 ay 9 günlük olduğunda beşiğe yerleştirir ( yatırış) merasimi yapılır. Bebeğin kırkı çıktıktan sonra,
beşik düğünü yapılır .
Beşik düğününde (buna beşiğe salma toyu da denir) Bu toya, başından iki nikah geçmiş kadın katılamaz. Beşiğe,
üzerlik ve muska asılır.
Özbek Türklerinde nikah düğünü (toyu) evlenme münasebetiyle yapılır. Özbek Türklerinde nikah toyu en eski
toylardan birisidir. Evlenme isteğindeki genç bu isteğini açık kelimelerle belirtir ise ayıp olur. Kızların evlenme yaşı
17-18 iken 25 yaşını geçirmiş kıza karıkız denilir. Özbeklerde kız kaçırma “çalma” yöntemi ile de evlilikler yapılır.
Daha ziyade kalın vermekten kaçınanlar, kız kaçırma yöntemi ile evlenirler.
Özbek Türkleri’nde genç evlendirilirken: “Yeni aile kutlu olsun”,“Gençler bahtları ve ikballeri” açık olsun”şeklinde
dua edilir.
Özbekistan’da ilk ev inşaatında, canlı kesilir ve kan çıkarılır bu kan evin üzeri kapatılmadan duvarın üzerine akıtılır.
Ayrıca evin görkemli yerlerine, diken, üzerlik gibi şeyler asılır.
Yeni avlu (yer) ya göç edilmeden evvel, avlu (ev) nun eşiği üzerine canlı kesilip, kan çıkarılır. Koyun, keçi, tavuk,
horoz kanı akıtılır.
Yeni avluya (eve) göç edilmeden (girilmeden) evvel üç şey yapılır. Bunlar, evin eşiğinden tuz alınarak eve girilmesi,
bununla çiftlerin tuz gibi nasipli olması dilenmiş olunur. Eşikten ekmek ve un alınarak geçilmesi bununla çiftlerin
rızıklı olmaları dilenmiş olunur. Eşiklere ayna konularak eve girilmesi, bununla çiftlerin geleceklerinin aydın ve ayna
gibi parlak olması temenni edilmiş olunur.
Özbek halkı inançlarına göre, Özbek Türkleri’nde sadaka inancı, Özbekler Müslüman olmadan evvel de vardı. “
Sadaka belayı savar” inancı çok yaygındır.
Özbekistan’da Müslümanların hatırasına (ruhuna) fatiha okunurken, Huda dergahında kabul etsin, yerleri cennet
olsun, Huda rahmet etsin denir.
Özbeklerde perşembe ve pazar geceleri hayır işlemenin özel önemi vardır. Özbeklerde hastalığın birinci gecesinde,
hasta ziyaretine gidilmez.
Doğum evveli
Özbek Türklerinin eskiden beri devam ede gelen destanlar, efsaneler, masallar, örf ve adetlerine girerek hayata dair
düşüncelerini anlamak mümkündür. İstenilen çocuğun miktarı veya cinsiyetine dair folklorik malzemede önemli
mesajlar vardıır. Bunları alkış(dua)larda bulmak mümkünür. Mesela: “On çocuğun olsun”, “Çok çocuk göresin”,
“Allah sana beş, yedi, dokuz oğul, üç de kız versin”.
Doğum esnası
Özbeklerde çocuk dünyaya geldiği zaman çocuğu ve annesini inler-cinlerden ve yaman gözlerden korumak amacıyla
ateşten geçirilerek (Çille-devri ) kırk devri yapılır. Anne ve çocuğun da 40 gün (Çille’de) kırkı da olurdu. Bu dönemde
yabancı kişilerin anne ve çocuğunun yanına girmesi yasakk. Çilleli evde çeşitli irimler-sirimler (dini pratikler)
yapılırdı. Çocuğu yaşamayan kadınlar da bu dönemde doğum yapılan eve sokulmazdı.
Evlilik Evveli
Özbek Türklerinde görücülük, savcılık, vasıtacılık vardır ve özel saygı görürler. Buhara, Semerkant, Surhanderya,
7
Kaşkaderya ve Harezm’de erkekler savcı olurken, Namangan, Taşkent Cızzah, Sirderya’da ise Kadınlar savcı olurlar.
Savcı kadın, kız evine gider ve ikram esnasında: “sizde bir yetişkin çiçek var, bizde bir yetişkin bülbül var, bunları
birleştirsek” veya “sizde bir iyi var, bizde de bir kötü var, bunları birbirlerine koşsak” der. Bazen da “sizin bağınızda
bir gül açmış, akraba olmaya geldik” denilir.
Oğlan evi kız evine gelirken meyve türünden tatlıların bulunduğu bahçelerine kırmızı bir bez veya örtü bağlanmış bir
sopa takarlar. Bunun anlamı oğlumuza kızınız için geldik demektir.
Özbekistan Türklerinde kız evine, istenilmek üzere birinci gelişte oğlan evine “takdir bilir” denir. İkinci gelişinde
oğlan evi hediyeler getirir, kız evi hediyeleri kabul ediyor ise, cevaplarının müspet olduğu anlamına gelir. Bu esnada
oğlan kıza çiçek, tatlı türünden hediye verir, kız bunları alır ise, rızası var anlamına gelir. “Söz kesimi”nden sonra
toyun şartlarının görüşülmesine geçilir ki, buna “fatiha kılma”denir.
Evlilik Esnası
Özbekistan Türklerinde toydan 3 gün önce, oğlan evi, kız evine pirinç, koyun, ekmek ve çeşitli tatlılar, giyim eşyaları
ve kızın yakınlarına hediyeler alır. Özbeklerde, 1. gün kızın evinde “kız ziyafeti” verilir. Buna kızın akrabaları gelir.
Ertesi gün dînî nikah kıyılır ve resmî nikah yapılır. Son günü akşam yiğit (oğlan), kızın evine arkadaşları ile gelir, kız
evi ziyafet verir. Kız, oğlana çeşitli giyimler hediye eder. Yiğit o gece evine döner. Sonra kız arkadaşları ve yakınları ile
oğlan evine giderler. Bu ziyarete erkekler katılmazlar.
Özbekistan’da “cehiz dizme” ve “ayak bastı” uygulamaları vardır.
Özbek Türklerinde, gelin eşikten girerken başına bacadan sembolik toplar atılır, ateşin etrafında üç defa dolaştırılır.
Böylece in-cin’den saflanmış olacağına, çiftlerin arasındaki muhabbet ve sıcaklığın devam edeceğine inanılır. Gelin,
yeni evinin eşiğinden girmeden evvel yüzü açtırılır ve “bu ev benim evim, evim onurum” diye üç defa tekrarlatılır.
Özbeklerde oğlan evi kız evinin eşiğinden içeri girerken, kız evi basacakları yere bir sergi serer. Oğlan evi bu sergiye
para atar, bu paralar uğur niyetine kapışılır. Daha sonra dünür desturhane Sofrasının yapılmasına geçilir.
Kuda desturhane sofrasına kız ve erkek tarafı otururlarken Fatiha okunur, bu esnada “İlahi amin, koşgeni bilen koşe
karışsın, özünden özü artıp balalı-torunlu olsun, bahtı açılsın, ömürleri uzun olsun” denir. Bu esnada ev egesi
(sahibi) “Hoş geldiniz, adımlarınıza sağlık” der ve dua ederler. Sonra şerbet ikram edilir. Herkes şerbetten birer
yudum içer. En yaşlıdan bebeğe varıncaya kadar bu şerbetten birer yudum içerler Daha sonra çay ikram edilir. Artan
oğlan evine götürülür, orada ikram edilir.
Şerbetten sonra kız evinde 9 ayrı tabakta 9 ayrı yemek ikram edilir. Her bir yemeğin inanç muhtevalı temsili
anlamları vardır. Sütlaç, evlilerin gönlü ak olsun, yufka eşler birbirlerine hayat boyu sarılsınlar.... ve bunun gibi.
Daha sonra “damat tepsisi” getirilir. Bu tepside, kuyruk yağı ve pişirilmiş et, sığırın veya koyunun pişirilmiş kellesi
getirilir. Damat ve arkadaşları bu ikramdan birer parça yerler. Damadın arkadaşları tepsiye para atarlar. Sonra kızın
yakınları damada, damatlıklarını giydirirler. Bekar erkeklerin de yuva kurması için dua edilir. Kızın ailesi, damat
odadan çıkarken üzerine para saçarlar.
Damat gittikten sonra “rumal yazdı” merasimi başlar. Damadın babasının ve annesinin bulundukları odalara bir
bekar kız, yazma, böşörtüsü serer ve ona para atılır. Bu paralar o kıza verilir.
Özbekistan’da toydan evvel gelin, oğlanın ailesine görünmez bayramlarda oğlan evinden gelin alayına hediyeler gelir.
Semerkant’da ucuna çivi takılmış oklava ile damada dürtülüp, sabrı denenir.
Nikah toyunda, sağdıç bir tas su getirip davetli erkeklere tek tek içirilir. Bu esnade imam, “sizler de, toy, nikah görün,
çoluk-çocuk görün”der. Herkese davetli bekarlara pişmiş birer yumurta verilir.
mam nikahta üç defa “evliliğe razı mısın” diye sorar. Gelin her defasında hafif bir sesle “evet” der. İmam, damada da
“gelin 6 ay evde yalnız kalmasın, onu dövmeyin, ona sövmeyin, ona daima ikramda bulunun, geceleri eve geç kalma”
der. Sonra tekrar geline döner ve “Kocan izin vermezse babanın evine gitme” der.
Toy geldi” nikah günü veya nikahtan 1-2 gün sonra oğlan evinden kız evine gelen ve erkekler tarafından getirilen,
içerisinde; ekmek, çeşitli yiyecekler giyecekler, kızın yakınlarına hediyeler içeren bir paketler toplamıdır. Bu
hediyelere “toy”, gelme işine de “toy geldi” denilir. Daha sonra “Kuda kutiş” yapılır.
8
Kuda kutiş’te oğlan evi toy günü bazen erkekler bazen de, kadın ve erkekler kız evine giderler. Kız evi onları kapıda
karşılar ve selamlar onlara ziyafet verir. Bu esnada oğlan evi kız evine ayna tutar, oğlan evi, kız evinin eşiğinden
girmeden evvel ateşin etrafında dolaşırlar. Kız evinin hanımları oğlan evinin hanımlarının yüzlerine un sürer ve şeker
ikram ederler. Böylece ayna ile geleceğin aydınlık, un ile bereket, şeker ile tatlılık temenni edildiğine inanılır. Ateş
etrafında dolaşmak in-cinlerin eve girmesinin önlenildiği inancı vardır. Bazı yörelerde de davetliler üzerlik tütsüsüne
tutulur. Özbek Türkleri “Güvey ulak” merasimi de yaparlar. Güvey, güvey ulakı vermeden gelinle gerdeğe giremez.
Güvey gelinin konu komşusu ve delikanlılara bir koyun, havuç, soğan, pirinç, ekmek, tatlı, şerbet ve içki verir.
Bununla komşular ve gençler kendilerine ziyafet çekerler. İnanca göre, bir kızın ata-anasından sonra onun atası,
konu komşusu, mahellesi ve köylüsü gelir.
Kız aytarma merasimi güvey ulak merasimden sonra başlar. Bu adet çok yaygındır. Buna (kız bekitti) (Kız saklandı)
(kız ap kaçtı) da denir. Bu uygulamada, kız başka bir eve götürülüp orda saklanır. Kız, arkadaşlarına komşu evinde
yemek verir.
Özbek Türklerinde “gelin evi bezemesi” önemli bir olaydır. Evin bir köşesinden diğerine ipler gerilir. Bu iplere ve
duvarlara gelinin ve güveyin eşyaları asılır. Buna gelinin ve güveyin arkadaşları yardımcı olur. Eskiden ak otağ
süslenirdi.
Geline; kolye, küpe, bilek yüzük (bilezik) ve diğer takılar geline takılır. Tillekaş (kofik) süslenir. Kızların saçı kırk örük
yapılır ve bunlara çeşitli ziynetler takılır. Gelin ve güvey ipek giydirilir ve süslenirler. Küpe ay gibidir. Her süsün
temsil ettiği bir mana vardır. Geleceği aydınlık olacağı inancı ise gelin ak giyer. Güveyin yüreğinde sevgisi taze olsun
diye kırmızı kollu bir cepken giyer.
Özbekistan’da “gelin hammamı” evde de yapılabilir. Gelini çok çocuk doğurmuş ve çok gelin göçürmüş bir kadının
yıkamasının hayrına inanılır.
Gelin ve akrabalardan yaşlı kadınlar güvey için 40 kadar kuşak dikerler. Bunların üzerine dikilen motiftlerin ayrı ayrı
manaları vardır. Temenni mesajları verirler. Güveyin başına “ak sarık” sarılır. Sarıktaki motiflerin de özel
anlamlarının yararına inanılır.
Özbekistan’da gerdek gecesi, yakılmış mumlar gelin ve güveyin başı etrafında dolaştırılır, odanın kapısından girerken
gelin ve güveye ayna tutulur, bal yalatılır, saçları elle düzeltilir. Okşanır. Her ikisinin de eline ipek verilir. Odaya
çiftler rızıklı olsun diye bir tas içerisnde buğday konulur. Ak fatiha verilir. (Hayır duası edilir.)
Gelinin ve güveyin yiğit ve güzel olduğunu gösteren taraflar arasında mani alışması olur.
Gelin yeni evinde oturmaz, birisi kaynatanın dikkatini çeker, kaynata:
Ay kızım, ay gibi güzel kızım, sana güney gibi oğlumu verdim. Sana at, koyun sığır vereyim, otur der. Gelin başı ile
kaynanayı selamlar, ancak oturmaz. Aynı ses bu defa kayınvalidenin dikkatını oturmayan geline yöneltir. Kaynata da
geline oturması için ev eşik kap, kacak ocak verdiğinden bahisle oturmasını ister, gelin başıyla kayınbabasını
selamlar ancak yine de oturmaz. Bu merasim kayınbiraderler ve evin diğer fertleri itibariyle devam eder. Sonra
kaynana “malım yetmez ise, canım verdim, “ der ve gelin bunun üzerine oturur.
Özbeklerde kampir (yaşlı kadın) öldü, diye bir uygulama yapılır. Güveyin evine, yere bir bez serilir. Kampir onun
üzerine uzanır. Buna kampir öldü denir, kız tarafı kampire hediyeler verir, o da yattığı yerden kalkar, gelinin yolu
açılmış olur. Bu esnada geline dışarda ve salonda saçı yapılır.
Özbekistan’da yeni gelin bir süre yemek yemez. Kaynana ve kaynata geline hediye aldıktan sonra yemek yemeğe
başlar.
Özbek Türklerinde “eşik hediyesi” diye bilinen bir hediye türü vardır. Gelin kaynanasının odasına girmez, kaynana
odasının eşiğine hediye asar, bunu alan gelin odaya girer.
Gelinin eline un sürülür, bıçak verilir, böylece ayağının bereketle olup olmadığı sınanır.
Özbekistan’da bekâret çok önemlidir. Gerdek sabahı, gelin çarşafı yenge tarafından kızın ve oğlanın annelerine
gösterilir. Yengeye, çarşafı gören kaynana bahşiş verir. Güneyde dışarıda bekleyen arkadaşlarına çarşafın parçasını
gösterir.
Gelinin bez açması esnasında geline çeşitli hediyeler verir.
Kız annesi gerdekten sonra 40 gün yeni evlilere yiyecek getirir.
Gelin genç kızlara kendi yaptığı mendillerinden verir ise onların da kısmetlerinin açılacağına inanılır. Buna “mendil
9
verme”denilir.
Modern Nikah Düğünü
Günümüzde modern Özbek nikah düğünleri üç merasimden ibarettir.
1-Nan sindiriş (ekmek parçalamak-nişanlı ediş.) O gün iki tarafın dünürleri şartları ve düğün vaktini kararlarştırırlar.
2-Gelin ve damadın hem modern yolla, hem de dini yolla nikahlanması.
3- Düğün günü.
Evlilik Sonrası
Gerdekten evvel çiftlerin yatağına iki yaşlı yatar gibi yapar böylece yeni çiftlerin bunlar gibi uzun ömürlü olmaları
teminni edilmiş olunur.
Gerdekten evvel gelinin yatağında erkek çocuk yuvarlanırsa yeni evlilerin ilk çocuklarının erkek olacağına inanılır.
Kız veya oğlan olması isteniyor ise, bir kız ve bir oğlan çocuk konur yatağa.
Özbekistan’ın bazı yörelerinde gerdek gecesi damat ve gelinle birlikte iki tarafın yengeleri de yatağa girerler. “Bugün
olmaz, büyükler üzgündür” deyip çiftlerin ilişkilerine mani olurlar. Güvey yengelere para vererek onları yataktan
kovar.
Ertesi gün gelin selamı “yüz akı” yapılır, buna gelin görme denir. O gün 20-30 kişi düğün evinde birikir, gelen
davetlilere ziyafet verilir. Erkek ve kadınlar ayrı ayrı otururlar. Gelinin ayağının altına koyun veya mal derisi serilir.
Türkü söylenilerek ailenin fertleri geline tanıtılır, o da başıyla selam verir. Her tanıtılan kişi gelince bir hediye verilir
ve ismi davetlilere duyurulur.
Özbekistan’da gelinin bineceği araba bezenir. Gelini taşıyan arabanın önü gençler tarafından kesilir. Buna arkan
(urgan) bağlamak denir. Gelini arabadan güvey indirmek isteyince aileden küçük bir çocuk mani olur, güvey çocuğa
bir hediye alır, buna “şab veriş” denir.
Özbekistan’da gelin baba evinin eşiğinden dışarı çıkarken, başının üzerine pamuk ve ekmek konur. Ekmek ve pamuk
aklığı ve bereketi temsil eder. Bu ekmek ve pamuk yere düşürülmemeli düşürüldüğü takdirde gelinin kısmetinin
kesileceğine inanılır.
Buhara ve Taşkent’de gelinin arkasından taş atılması halinde gelinin yeni ocağında taş gibi ağır olacağı, geriye,
babasının evine dönmeyeceği inancı vardır. Gelin oğlan evine bahtı açık olsun diye ak atla getirilir.
Özbekistan’da gelin babasının evinin eşiğinden çıkmadan, babasının sağ omuzuna başını koyar, ağlar, sonra
babasının her iki dizini üçer defa öper. Gelin eşikten çıkmadan babası kızın başına mürüvvetli olması için buğday
döker. Kız atına binerken, baba üzengiyi tutar, kız babasının omuzuna basarak ata biner. Bununla, “kızın sana
gelecek görünür görünmez kazalar bana gelsin” demektedir.
Özbekistan’da kızın akrabaları kız evinden bir bakır maşraba dolusu şu çalar ve oğlan evine gelirken dökülmemesine
özen gösterilir. Aksi halde gelin kızın bahtının yere saçılacağına inanılır. Bu suyu gelin ve güvey başlarını yıkarken
kullanırlar.
Özbek Türklerinde gelin atların arabasına muhakkak çan takılır. Böylece sesi duyan in cinden korunmuş olunur.
Nazardan korunmak için; kırmızı, beyaz, mavi püsküller asılır. Arabaya şamdan veya mum konur. Geceleyin bu
ateşin (ışığın) güveyin evine gidinceye kadar sönmemesi gerekir. Böylece gelinin ışığının da sönmeyeceğine inanılır.
Nihayet gelin güveyin evinin eşiğinden içeri girerken bir posta bastırılır.
Özbekistan’da gelinin evine; çocuksuz kadın, çocuğu ölen kadın ve sarhoş giremez. Evine geç gelmeyi huy edinmiş
erkek de sokulmaz. Gelin tuvalete yalnız gitmez, iki kişi birlikte gider, ev in cinden korunmak için tuvalette 40 gün
çıra yakılır.
Özbek Türklerinde gelin odasının perdeleri ilk defa toplanınca da ikram içerikli bir merasim yapılır.
Ölüm Evveli
Özbekistan’da “öldü”denilmez, “emanetini teslim etti”, “emanetini tapşırdı” “gücü yumulmuş”, “Dar’ül fenadan dar’ül
10
bekaya gitti” “canı çıktı” denir, çocuk ölünce de “ falancanın çocuğu uçtu” denilir.
Özbek Türklerinde ölenin giysilerinin bir kısmı fakire verilir, bir kısmı ise duvara asılır. Yaşlı ölülerin giysilerinden
parçalar alınıp saklanır. Böylece bu parçaları alanların da çok yaşayacağına inanılır.
Ölen din adamı ise, kitapları alınıp saklanırsa sevap işlenildiğine inanılır.
Ölüm Esnası
Özbekistan’da cenaze kefenlendikten sonra açılmaz.
Özbekistan’da cenazenin taşınmakta olduğunu gören Müslüman halk, tabutun altına girer ve cemaatla birlikte 7 adım
gider.
Ölüm Sonrası
Özbek Türklerinde çocukların ıslah edilmelerini, haylazlıkları bırakmalarını sağlamak için onları mezarlığa
götürmenin hayrına inanılır.
Özbek halk inançlarına göre öldüğü sanılanlar ölüler esasen diridir. Her cuma günü ruhları ailelerinin yanına gelir.
Evlerinde o süre zarfında ne hayır işlendiğini görmek isterler. Hayır işlenmemiş ise mutsuz olurlar. Sonra pervane
gibi uçup giderler.
Özbekler, mezarlarının yanından geçerken onları selamlarlar. Mezarlıkta yürümenin ve konuşmanın adabı vardır.
Süvari kabristana 7 adım kala atından iner, kabristan geçinceye kadar yaya yürüyerek, okur dua kılar (eder).
Özbek Türklerinde mezarlık elle gösterilmesi halinde gösteren parmağını ısırır ve ayağı ile ezer.
Kabristana her gül ağacı dikilmez. Belirli güllerin ekilmesinde muhtelif inançlar vardır. Kırkağaini gibi güller dikilir.
Özbekistan’da her ağaç da kabristana dikilmez. Karaağaç, akağaç, çınar, meşe, selvi gibi ağaç türleri dikilir.
Özbek Türklerinde kabristan çift ile çevrilir, çepere alınır. Oraya taharetsiz insan giremez, ayrıca hayvan sokulmaz.
Özbek Türklerinde ölünün sene-i devriyesinde “yıl aşı” verilir.
Özbekistan’da yaslı evin bayanları ilk yıl yas rengi olarak mavi ve ikinci yıl ise beyaz giyerler.
Özbekistan’da yaslı evde bir yıl toy olmaz. TV gibi müzik ve eğlence araçları kullanılmaz. Bir yıl boyunca aynalar ters
çevrili olurlar. Aksi halde ölünün ruhunun geleceğine inanılır.
Özbek Türklerinde bir inanca göre ervah (ölenin ruhu) kendisi için yapılan ölü aşına gelir ve bu aştan yermiş.
Özbekistan’da bazı yörelerde ölen kimse yaşlı ise onun için verilen yemeği cemaat yer ve fakat ölen genç ise onun için
verilen yemek yenmez.
Özbek Türklerinde, genellikle Türkistan’ın genel özelliklerini aksettiren; resim, rusum inançlar şüphesiz bu kadar
değildir.
Kaynak: http://www.geldik.com/ozbekistan/6160-ozbekistan-gelenek-ve-gorenekleri-ozbekistan-kulturu.html
11

Benzer belgeler