Çalıştay için hazırlanan kitapçığın tamamını indirmek için.
Transkript
Çalıştay için hazırlanan kitapçığın tamamını indirmek için.
1. PASTACILIK VE TATLICILIK ÇALIŞTAYI TÜRKİYE LOKANTACILAR VE PASTACILAR FEDERASYONU I. PASTACILIK VE TATLICILIK ÇALIŞTAYI 17 Kasım 2012, Başkent Öğretmenevi Ankara 3 TÜRKİYE LOKANTACILAR VE PASTACILAR FEDERASYONU 4 I. PASTACILIK VE TATLICILIK ÇALIŞTAYI Matay Matbaası • 4312 Sokak 3/1 İzmir Eylül 2013 • 1000 Adet basılmıştır TÜRKİYE LOKANTACILAR VE PASTACILAR FEDERASYONU I. PASTACILIK VE TATLICILIK ÇALIŞTAYI 5 6 AÇIŞ KONUŞMALARI AYKUT YENİCE Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Genel Başkanı Sayın Müsteşarım, Sayın TESK Başkanımız, saygıdeğer genel müdürlerim, kamu kurumlarımızın çok değerli daire başkanları, TESK’imizin Sayın Genel Başkan Yardımcısı ve Genel Sekreteri birlikte olmaktan onur duyduğum bu güzel ve anlamlı günü şereflendiren, uzak-yakın demeden Erzurum’dan, Erzincan’dan, Diyarbakır’dan, Kars’tan, Hatay’dan, Trabzon’dan, Edirne’den, İzmir’den, İstanbul’dan ve Türkiye’nin her yerinden davasına sahip çıkan, sektörüne sahip çıkan, başkanınız olmaktan onur duyduğum saygıdeğer başkanlarım ve yöneticilerim; hepinizi şahsım ve sizlerin adına sevgi, saygı, muhabbetle selamlıyorum, hoş geldiniz diyorum. (Alkışlar) Yaşadığımız kentlerin kent kimliğine, yaşadığımız ilçelerin ve beldelerin âdeta ekonomisine ve özgeçmişlerine damga vuran, insanlık var olduğu günden beri var olan ve her insanın mutlaka yaşadığı bu kentte ve beldede muhatap olduğu, doğumundan ölümüne kadar ilişkisini kesmediği, Allah’ın en güzel isimlerine mazhar olmuş, insanlığın varoluş sebebi olan bir mesleğin; sevgi ve emek mesleğinin temsilcileriyiz. Dolayısıyla bu kadar önemli olduğumuz bir süreçte, özellikle de 2000’li yıllarda ülkemizde ve dünyada baş gösteren ekonomik krizlerle, âdeta ‘hayat durur boğaz durmaz’ mantığıyla sektörümüze karşı inanılmaz bir hücum, inanılmaz bir saldırı ve bugünlerde de mesleğimizin rencide edildiği bir süreci yaşadığımız bir ortamda, Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu olarak kurulduğumuzdan bugüne bir ilki gerçekleştirmek için bu salonda toplanmış bulunuyoruz. 7 Buna destek veren ve bu buluşmanın oluşmasını sağlayan başta sizler ve TESK’imizin çok değerli yönetimine, başta Sayın Genel Başkanı’na ve gerçekten tanımaktan onur duyduğum ve bir yönetici olarak kendileriyle her platformda buluştuğum, devletin âdeta gülen yüzü Sayın Bakanım’a, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın genel müdürü başta olmak üzere tüm çalışanlarına ve daire başkanlarına sizler adına şükranlarımı bir kez daha sunmak istiyorum. (Alkışlar) Geçmişi hatırlarsanız, herkesin çat kapı içeri girdiği, belediyecisinin ayrı, sağlıkçısının ayrı, zabıtasının ayrı, herkesin bizleri silkelediği bir dönemde 5996 sayılı çağdaş bir yasa hayatımıza girdi. Eksikleri olabilir, eleştirilerimiz de olabilir, yanlışları da olabilir, ancak hiç olmazsa bir sahibimiz, bir yoldaşımız, bir yandaşımız oluştu. Kendileriyle de görüştükçe, kendileriyle de çalıştıkça, hem sıkıntıları, hem sorunları, hem de dertlerimizi birinci dereceden çözmek adına düşündüğümüz ve planladığımız bu sürece katkı koyan herkese bir kez daha teşekkür ediyorum. Geçtiğimiz yaz sezonunu hatırlayın: özellikle dondurma sektörüyle ve onun benzeri muadil sektörle başlayan, herkesin eline kamerayı aldığı, her televizyonu açtığınız zaman âdeta benim o pastacımın; o yüzyıllardır bu geleneği sürdüren insanların, sanki yüzyıllardır var olan sorunları ve problemleri biz yaratmışız gibi ahkâm kesen, bilir bilmez herkesin konuştuğu ve rencide edildiğimiz bir süreçten geçtik. İşte, onun için bu toplantıyı çok önemsiyorum. İşte, onun için bu davanıza sahip çıktığınız için sizin lideriniz olmaktan onur duyduğumu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Çünkü bizler yaşadığımız kentlerin kent kimliğine katkı koyduk derken, biz özgeçmişimizle insanların yüzyıllardır damaklarında var olan tadın en büyük temsilcileriyiz. Geçen gün, ağabeyimiz olmasından keyif aldığım Sayın İstanbul Başkanımızın organize ettiği bir toplantıda, İstanbul’un yüzyıllık geçmişinde Rum ustalardan el almış ustalarımıza berat verme şerefini elde ettik. Bizler bu kadar önemliyiz, bizler bu kadar güzel insanlarız, bizler sevgi-emek insanlarıyız. Bizlerin kimse tarafından eleştirilmeye, kimse tarafından rencide edilmeye, televizyonda ne yaptığını bilmeyen insanlar tarafından “şok şok şok,” “flaş flaş flaş” diye rencide edilmeye hakkımız yok. Yanlışlarımız yok mu? Var. En büyük yanlışımız kendi eğitim anlayışımızı yayamamak, sürdürememek. Türk esnaf teşkilâtı, içinde yaşadığı son süreçte, evet 1983 yılında Türkiye Cumhuriyeti parlamentosunun çıkarmış olduğu 3308 sayılı yasayla ustalık belgesine haiz olan ve gerçek anlamda bir doktorun, bir avukatın, bir eczacının sahip olduğu gibi bir belgeye sahip olan bizler, 2005 yılında rencide edilmiş olabiliriz. Ancak ustalık belgesi olmuyor diye, bunun altına da sığınıp kendi mesleğimizi, 8 kendi eğitimimizi görmezden gelemeyiz. Dolayısıyla, bize kucak açmış böyle bir kitleyle, böyle bir devlet yüzüyle ve böyle bir TESK yönetimiyle buluştuğumuz noktada, biz de Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu olarak bundan sonra el ele vererek, hep birlikte Türkiye’nin en eğitimli, en örgütlü, en kaliteli toplumu olduğumuzu dosta düşmana bir kez daha göstereceğiz. Bugün bir milattır. Türkiye federasyonu içerisinde ve Türk esnaf teşkilâtı içerisinde, sevgi ve emek mesleğinin temsilcileri olarak bizler sektörümüzdeki yanlışların üstüne gideceğiz. Bu saygın ve bu sağlıklı duruşumuzla Türk halkının geleceğine, Türk neslinin geleceğine ve dünyada Amerika’dan sonra, obezitenin en çok görüldüğü ülkenin yaşayan insanları olarak, biz bu hastalığın müsebbibi olmayacağız. Merdiven altına, merdiven altının dışında o dev süslü reklâmlarla bizim ekmeğimize göz diken sektöre karşı ancak bir şekilde ayakta kalabiliriz. Bunun da temelinde birlik, beraberlik, dayanışma ve örgütlü ve eğitimli bir toplum olmak yatar. Dolayısıyla bizler, federasyon yönetimi olarak sizlerden aldığımız bu destekle, bu katılım gücüyle ve çok değerli kişilerin bize göstermiş olduğu bu sevgiyle birlikte inşallah bu süreci tamamlayacağız. Biz, 5362 sayılı yasanın, Sayın Başbakanımızın 2010 yılında, hepinizin de bildiği gibi, Dolmabahçe’de açıklamış olduğu 3D projesinin, lokantacılık ve pastacılık sektörünün kendi içerisinde ilk strateji ve eylem planını hazırlayan örgüt olacağız. Kimse bundan şüphe etmesin. Çünkü bizler gönlümüzdeki sevgiyle gecemizi ve gündüzümüzü sizler için adayıp, sizler için çalışıp, sizin gibi değerli insanların lideri ve önderi ve yöneticisi olmaktan keyif alan ve bu bilinçle hareket eden arkadaşlarınızız. Bu bağlamda ve bu duygularla, sizleri şahsım adına, bana vermiş olduğunuz bu güç ve güvenden ötürü bir kez daha selamlıyorum. Aramızda bulunmayı çok istediğini bildiğim ve gerçekten bu işe çok yakıştığına inandığım Bakanım Sayın Mehmet Mehdi Eker’e ve Sayın İrfan Erol’a, Sayın Ahmet Kavak’a, Sayın Selman Ayaz’a, Sayın Neslihan Hanım’a ve tüm çalışanlarına ve bu konuya destek veren tüm Tarım Bakanlığı yetkililerine şükranlarımı sunuyorum. Bize bir baba şefkatiyle yaklaşan, her kapısını çaldığımda “buyur emret başkanım, ” diyen ve beni kucaklayan, sizler adına bana sevgiyle yaklaşan Sayın Genel Başkanıma ve Başkan Yardımcısına ve bize destek veren diğer kurumların başkanlarına ve gerçekten keyif aldığım, dost olmaktan mutlu olduğum Sayın Esnaf Sanatkârlar Genel Müdürüme ve bizi onurlandıran, Bakanımız adına onurlandıran Sayın Müsteşar Yardımcıma ve tüm katılımcılara Gazi Üniversitesi’nin değerli Rektörüne ve yardımcısına ve gazeteci ağabeyimiz Nedim Atilla’ya bir kez daha şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi saygı, sevgi, muhabbetle selamlıyorum. Var olun, sağ olun değerli arkadaşlarım. (Alkışlar) 9 10 BENDEVİ PALANDÖKEN Türkiye Esnaf ve Sanatkârlar Konfederasyonu Genel Başkanı Sayın Müsteşarım, bürokrasinin değerli temsilcileri, Türkiye’nin dört bir yanından gelen tatlı yiyip tatlı konuşan, güler yüzlü, benim sevimli Türkiye Lokantacılar Pastacılar Tatlıcılar Federasyonu’nun değerli başkanları; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Tabii, bu çalıştay önemli bir gereksinme. Esnaf ve sanatkârın gerçek sorununa çözüm bulacak, genişletilmiş, sizlerin de katkı koyacağınız önemli bir buluşma. Bu buluşma, bir taraftan bakanlarımızla, diğer taraftan da esnaf sanatkâr temsilcilerimizle ve değerli federasyon başkanımızla önemli sorunlarımıza çözüm arandığı güzel bir çalışma olacak. Tabii, şimdiki adı da çalıştay oluyor; her şey yenileniyor, değişiyor. Değişim ve dönüşümün en çok etkilendiği kesim de esnaf ve sanatkârlar yani bizim kesimimiz. Dünya globalleşiyor, ülkeler artık neredeyse birleşiyor. 2,5 saatte Avrupa’nın bütün kentlerini dolaşıyoruz. Böyle olduğu zaman da rekabet gücü ve girişimcilik çok ön plana çıkıyor. Pastacılık, lokantacılık, terzilik, bakkallık, fırıncılık gerçekten çok önemli meslekler. Demircisi de, manifaturacısı da, ağaç oymacısı da, mobilyacısı da, yani 415 meslek çok önemli, ama biraz ihmal edilmiş, biraz sorunları ötelenmiş. Sorunlar büyüdüğü zaman çareler aranmış, ama gerçekten de problemleri hâlâ çözülememiş. Esnaf sanatkârın o kadar çok meselesi var ki… Değişim ve dönüşümden önce , esnaf sanatkârın yapmış olduğu iş alanında rakipleriyle mücadele edebilecek, aynı sıklette güreşebilecek şekilde önleri açılmamış. Bugün kim diyebilir ki, 5 liraya, 7 liraya yaş pasta ye. Marketlerde satılan ürünlerin hijyen koşullarının uygun olup olmadığını tartışan var mı? AVM’lerin o dışında, o antresinde yer alan satış yerlerinin ne ruhsatı, ne küşadı, ne numarası var… Ama, sizin dükkânınızın bulunduğu sokakta bir çalışma yapılsa ve hasbelkader, belediye o caddenin, o sokağın adını değiştirirken numaratörünü değiştirse, artık “sen buraya imalatçı ruhsatı alamazsın! “ diye kırk dereden kırk su getiriliyor. Böylesi bir ortamda, esnaf sanatkârın sorunlarına çözüm bulunur mu, problemleri biter mi? Peki, biz dükkân açarken niye istiyorsunuz ruhsatı, ustalık belgesini, vergi kayıt numarasını? AVM’lerin içerisindeki standlarda böyle bir zorunluluk var mı? Efendim onlar zengindir, dağdan aşırır, garibandır esnaf yolunu şaşırır. Biz de bir araya gelip, birlik beraberlik içinde olamıyoruz. Ehh, o zaman çözüm de bulunuyor. Birkaç tane aklı evvel gidiyor söylüyor. 11 Efendim ne yapalım? Odaları kapatalım, kurtulalım, birleştirelim. Yahu kardeşim, o zaman açtırmayın, kurdurmayın. Bendevi Palandöken mi kurduruyor bunları? Unlu mamuller diyorsun, bir taraftan ekmek üretiyorsun. Ekmek üretirken ne diyorsun? Özel iskân alması lazım, üzerinde kat olmaması lazım, ekmekten başka bir şey olmaması lazım, üretimi ekmek olması lazım. Peki, kardeşim orada pasta üretiyorsun, kurabiye üretiyorsun, orada şeker satıyorsun, simit satıyorsun, şimdi moda ya... Onlara bir şey yok. Eğer, esnaf sanatkârsan 18 metre, 20 metrenin içindeysen, ver ananın adı, ver babanın adı, ver teftiş defterini…Ne yaparlarsa yapsınlar. Şimdi değerli arkadaşlarım…Bu gerçekten çok önemli mesele. Biz artık bunlara tek tek parmağımızı basıyoruz. O 415 mesleğin ne olacağını, kaderinin ne olacağını, ne olması gerektiğini, sizlerin fikrini almadan gerçekleştirmeyiz. Gerçekten gıpta ettiğimiz, bizimle diyalogu son derece iyi olan bakanlık mensupları, tabii ki sayın bakanlar, hükümet, ana muhalefet, muhalefet partileriyle de diyalog içinde sorunlar çözülecek. Sayın Bakanımız gerçekten önemli bir alana el attı: Daha evvel, yerel yönetimler ve Ticaret Bakanlığı’nın dışında, Sağlık Bakanlığı denetimleri formaliteden numune alınması vesaire… esnafımızı perişan ediyordu. Biraz o meseleler düzeldi. Tabii, bürokrasi ve bu işin yapan elemanların yetiştirilmesi biraz zaman alacak. Sayın Bakan, ortaya çıkan sorunlarda “biraz eğitici-öğretici olun,” diyor, ama tarım il müdürlüklerinde problemler oluyor. Her gün onlarca telefon alıyoruz: “Mahvolduk başkanım!” “Ne oldu?” “İşte böyle böyle oldu… Bu cezayı biz dükkânı satsak ödeyemeyiz.” Hemen Bakanlığı arıyoruz, devreye giriyoruz, diyoruz ki : “Kardeşim, işte bu sefer bunu eğitici-öğretici sayın, bakanın da talimatı böyle…” Bu iş bir geçiş süreci… tabii ki insan sağlığı en önemlisi. Esnaf sanatkâr niye olmuş? Kendi yemediğini bir başkasına sunmayan, kendi diktiğini beğenmeyip, pabucunu dama atan 800 yıllık bir gelenek ve kültürden gelmiş. Onun için esnaf sanatkâr fabrikasyon, sanayi üretimi bir mal yapmıyor. El emeği, göz nuru mal üretiyor ve bunu da imal ederken her seferinde, her aşamasında elini taşın altına koyuyor. O malı kontrol edip, tertemiz bir şekilde, hijyenik bir şekilde müşterilerine sunuyor. Zaten otokontrolü müşteri yapıyor, siz ne yaparsanız yapın. Eğer müşteri beğenmiyorsa, ne kadar kaliteli olursa olsun pazarda müşteri bulamıyorsunuz. Ama, sizin esas probleminiz bu haksız rekabete karşı mücadele etmeniz. Bu haksız rekabetin ortadan kaldırılması için bakanlıkların bu çok önemli bu meseleye el atmaları lazım. Yoksa her şey çok iyi, çok güzel, her şey hakikaten iyi. Gerçekten bunu takdir etmemek mümkün mü? 12 Bir bakın Avrupa’ya! Artık, ülkemizdeki bu hayat standardının yükselmesiyle birlikte, Avrupa’dan dönüş başladı. İnsanlarımız biraz daha refaha doğru geliyor. İnşallah, şu terör mezaliminden ülkemiz kurtulduğu zaman, o analarımızın, bacılarımızın, genç kızlarımızın dul kalma süreci bittiği zaman, ülkemiz ne kadar güzel, ne kadar verimli ve size ne kadar faydalı bir hale gelecek; hep birlikte bunu düşünüyoruz. Yıllardır bu terör belası sürüyor. Televizyonu açma ki, bir şehit haberi duymayasın… Şehit haberleri hepimizin yüreğini yaralıyor. Hepimizi işten, aştan ve gönül dostlarımızdan ayırdığı için, elimizi şakağımıza koyup düşünüyoruz. Baştaki konuya dönecek olursam… Pasta ne zaman satılır? Pasta nişanda, düğünde, mutlulukta paylaşılan bir ağız tadı. Tatlı ha keza öyle, yemek ha keza öyle! Şimdi kardeşim yemek sektörü diye bir sektör çıkarttılar, Bir de kart çıkarttılar; hayatımızı plastik karta bağladılar. Marketten her türlü alışveriş yemek kartıyla, pasta kartıyla her şeyi alabiliyorsun. Pastacı yemek satar hale geldi. Gerçekten, tencere yemeği yapan esnaf perişan halde. İşte, bunun için bir an evvel önlem alınması lazım. Biz de bu konuda sizler adına Türkiye Esnaf Sanatkârlar Konfederasyonu olarak elimizden gelen mücadeleyi veriyoruz, vermeye gayret ediyoruz. Değerli başkanlarımızla birlikte çalışıyoruz. Biliyorsunuz, 13 tane federasyon, 82 tane birlik var, yani 95 kişi, ama arkasında güçlü bir ordu var. 3400 tane oda var. İşte, siz onlarsınız ve her birinizin 6-7-9-11 kişiden oluşan yönetim kurulu var. Onun için değerli arkadaşlarım, bu sayıları çoğaltarak, arttırarak güç birliği yaparak meselelerin üstünden gelebiliriz. Birimizin ak dediğine diğerimiz sadece menfaat için kara dememeli. Allah için yapılan işleri takdir etmeli; taş üstüne taş koyandan Allah razı olsun demeli. Yoksa birilerine yaranmak için, “şöyle yapalım, böyle yapalım,” demek doğru değil; hiçbir şey yapamazsınız. Sizlerle birlikte omuz omuza, yürek yüreğe, bilek bileğe beraber olacağız. Allah sizlere ve konfederasyona zeval vermesin. Yapamayacağımız, hak edemeyeceğimiz hiçbir şey yok. Yeter ki birbirimize güvenelim. O üç-beş tane olacak, onlar da bu işin garnitürü olacak, onlar da çiçek olacak. Birileri bir şey istiyor diye bir şey yapmam. Ben eğilmem, kırılırım. Ben size söz verdim, “bu işi çok iyi ve çok düzgün yapacağım” dedim. Size ricada bulunduk, dedik ki; “bunları düzelteceğiz, suyu böyle akıtmayacağız, gerekirse suyun yönünü değiştireceğiz,” dedik. O günden beri, 415 mesleği birbirinden ayırmadan, elimden geldiğince temsil etmeye çalışıyorum. İşte değerli arkadaşlarım gün geçmiyor ki, televizyonlarda, gazetelerde esnaf ve sanatkârın haberi olmasın. İlgili Bakanla, Başbakanımızla, Sayın Cumhurbaşkanımızla her arenada, her platformda mutlaka esnaf meselesini konuşuyoruz. Beni gördükleri 13 zaman mutlaka esnafın bir sorununun olduğunu hissedercesine “bu da böyle, en kısa zamanda düzelecek, ” diyorlar. İşte bu diyalog sayesinde, Gümrük ve Ticaret Bakanımızla, benim kardeşim dediğim değerli Tarım Bakanımız Mehdi Eker Bey’le el ele kol kola, esnafın nerede temsil edileceğine hep birlikte karar veriyoruz. Değerli arkadaşlarım, düne kadar başkalarının temsil ettiği mesleki yeterlilik kurumunda, o hakkınızı da tekrar konfederasyona tevdi ettirdik. Mesleki yeterlilik kurulunda artık TESK Başkanınız temsil ediyor. Başta sizlerin duasıyla, Allah bizi mahcup etmedi. Sizlerin içinde bulunduğu sıkıntılar görerek, işleyerek herkese kapısı açık bir yönetim oluşturduk. Her ili en az iki sefer dolaştım. Biliyorsunuz, dün Gümüşhane’deydim, Trabzon’daydım, işte bugün de buradayım ve bundan sonraki gün de yine başka bir kentte olacağım. Sahaya inip sizin ne halde olduğunuzu, dükkânınızın ne halde olduğunu, o kutuyu, o kağıdı, o ipliği ne şekilde oraya koyduğunuzu bilen bir adamım. 5 liraya pasta satıldığı yerde pasta olmaz; 3 liraya baklava, 2 liraya 3 liraya sucuk salam satıldığı ülkede de bu iş yapılamaz. Bu haksız rekabetle mutlaka ve mutlaka başa çıkılmalı. Bununla da kim başa çıkacak? Bizi temsil eden insanlar sahip çıkacak. Başta ben olmak üzere, federasyon başkanınız, siz oda başkanları, meslektaşlarınızın hak ve menfaatlerini koruyacaksınız. Bu demek değil ki sokaklara dökülelim. Masa başında haklı olduğumuzu söyleyebilecek kadar bu konularda bilinçlenmemiz lazım. Haksızlığın, sorunun kiminle çözüleceğinin yolunu bilmemiz lazım. Yoksa bu meselenin çözümü mümkün değildir değerli arkadaşlar. Onun için ben, hepinize bu güzel günde çözüm yollarını konuşalım diyorum. Artık bu yıl, bu mevsim, bu milat bitiyor. Yeni bir milat olacak. 2013 sizler için sorunsuz geçsin. Sizler için, inşallah yine “vergimizi ödeyemedik”, “sosyal güvenlik primimizi yatıramadık”, “elektrik su paramızı temin edemedik”, “banka borçlarını kapatamadık” dediğiniz, o kümülatif sıkıntıların olduğu bu dönem biter. İnşallah, 2013’de Sayın Başbakan’ın da söylediği gibi bu projeler neticelenir ve bu projelerin içerisinde esnaf ve sanatkâr hak ettiği yere gelir. Bu haksız rekabetle hepinizin uğraştığını biliyorum, ama size bir görev daha düşüyor. Yerel yönetimlerde de bu meselenin üzerinde durun arkadaşlar. Ticaret odalarına kayıt olup, ustalık belgesi olmadan işyerini açanlarla birlikte, hakem heyetlerine müracaat edin. Oradaki sanayi ticaret müdürü, ticaret odası, valiler ve esnaf odaları birliğiyle bu işin esnaf mı, tüccar mı olduğunu ayırt edin. Pastacının tüccarı olur mu? Tatlıcının tüccarı olur mu? Sermayesi nedir? Yoğun el emeği, göz nuru… Zanaat 14 işliyorsun unutmayın. Sadece o işyerini açıp, iki-üç tane işi bilmeyen insanları getirip, her şeyi makineyle üretip, sizin o mukaddes emeğinize, alın terinize, küçük sermayenize, o da benim olsun zihniyetine bir son vermeliyiz. İşte bunun yasal zeminini hazırlıyoruz, ama maalesef bir arpa boyu yol gidemiyoruz. Çünkü birileri küser, birileri darılır. En iyisi hiç suya sabuna dokunmayalım, kalanlar kalsın, gidenler gitsinler ile zaman geçiyor. İşte değerli arkadaşlarım, bunun için mutlak ve mutlak bu meselelerin üzerinde, sizlerin de desteğiyle, ince eleyip sık dokuyacağız. Ben hepinizi saygı ve sevgilerimle tekrar selamlıyorum. Allaha emanet olun diyorum. Bu çalıştayın yapılmasında önemli bir özveri, bu kadar insanın memleketlerinden, işlerinden ayrılıp buraya gelmesinde. Emeği geçen, başta tabii ki federasyon başkanınıza, değerli yönetim kurulu, denetim kurulu üyelerine teşekkür ediyorum. Bakın, “Bizim dertlerimiz acaba burada söylenir mi?” anlayışında hiç olmadık. Biraz sürç ü lisan etsek de, söylememeye özen göstersek de şuramız yanıyor. Bu kadar da söylemesek, “benim bu görevde işim ne? “ derim. Bu kadar da dokundurup söylemek lazım. sizin hakkınızı arayan ve aranmasının lazım geldiğini söyleyen bir insan olarak hepinizi tekrar saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Allaha emanet olun diyorum. (Alkışlar) 15 16 Prof. Dr. İRFAN EROL Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda ve Kontrol Genel Müdürü Sayın Müsteşarım, Sayın Genel Başkanım, federasyonumuzun Sayın Başkanı, federasyonumuzun mümtaz temsilcileri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aranızda bulunmaktan da büyük mutluluk duyuyorum. Sayın Bakanımız esasında bu toplantıya katılacaklardı. Ancak, bugün bir Mısır ziyareti var, onun için Mısır’a hareket ettiler, o bakımdan sayın bakan katılamadı, ama ben kendisinin selamlarını, iyi dileklerini ve bu çalıştayın başarılı olması dileklerini huzurunuzda sizlerle paylaşmak istiyorum. (Alkışlar) Şimdi ben bu çalıştayı çok önemsiyorum. Her şeyin ilki zordur. Bugüne kadar yapılmamış, ama bugün böyle bir başlangıcı yapmalarından dolayı Sayın Başkanımızı ve ekibini, hepsini tebrik etmek istiyorum. Esasında bu tip çalıştaylar, sektörde, alanda ortaya çıkan problemlerin belirlenmesi, değerlendirilmesi, analizi ve buradan somut sonuçlarla çözümüne yönelik bir yol haritasının belirlenmesi bakımından son derece önemlidir ve ümit ediyorum ki, bunların tekrarı periyodik olarak devam eder. Bazen bir yaparız, ama aradan birkaç sene geçer yapmayız. İlkini yapmak zordur, çok önemlidir, çok başarılı geçmesini ümit ediyorum, buna da şüphem yok. Şimdi , biz bu alanda da her türlü desteği vermeye hazırız. Biliyorsunuz, Türkiye çok önemli bir süreçten geçiyor. Özellikle gıda güvenliğine ve halk sağlığına ilişkin alanlarda çok ciddi bir değişim, dönüşüm ve ilerleme süreci içerisindeyiz. Biraz önce de ifade edildi, Türkiye’nin eskiden beri birtakım mevzuatı vardı. Gıda maddeleri tüzüğü vardı, 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararname vardı, 5179 sayılı Kanunumuz vardı ve nihayet 2010 yılında Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda Güvenliği ve Yeme ilişkin bir kanunumuz çıktı. 5996 sayılı bu kanun son derece modern bir anlayışa sahip, aynı zamanda Avrupa Birliği müktesebatıyla da uyumlu bir kanun. Bu kanunun çıkmasını müteakip, bu kanuna işlerlik kazandıracak çok sayıda yönetmelik, 105 yönetmelik büyük ölçüde geçtiğimiz yılı sonu itibariyle yürürlüğe girdi. Şimdi bu kanunu uzun uzun anlatacak değilim, ama buna ilişkin birkaç noktayı sizinle paylaşmak istiyorum. Bu noktalar, geçmiş yıllarda sizin çok önemli sıkıntılar, problemler yaşadığınız noktalar aynı zamanda. Bu kanunla beraber gıda güvenliğine ilişkin, gıda kontrolüne ilişkin, denetime ilişkin her türlü yetki ve sorumluluk Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bünyesinde toplandı. Elbette ki başka bakanlıklarla da istişare edilir, 17 ama takdir edersiniz ki, bürokrasinin azaltılması, hizmetlerin daha seri olarak verilebilmesi açısından böyle bir yetki ve sorumluluk anlayışının bir bakanlık çatısı altında toplanması son derece önemlidir. Bu yeni kanun gıda güvenliğini ön plana çıkarmaktadır. Gıda güvenliği yani topluma güvenilir gıda arzı, toplum sağlığının korunmasının en önemli noktalarından bir tanesidir. Yine bu kanunla beraber, çiftlikten sofraya ya da tarladan sofra gıda güvenliğine kadar bütüncül bir anlayış ve yaklaşım içerisinde, topluma güvenilir gıda arz etme felsefesi yatmaktadır. Yoksa siz son üründe istediğiniz kadar kontrol yapın, durumu tespit edebilirsiniz, ama bir aksiyon almanız mümkün değildir. Hangi noktalarda sorun ortaya çıkıyor, nerelere yoğunlaşacaksınız ve bu sorunları nerede minimize edeceksiniz ya da bertaraf edeceksiniz? Bu ancak çiftlikten sofraya gıda güvenliği anlayışıyla mümkündür. Yine, gereksiz birtakım denetimler terk edilmiştir. Yani burada risk bazlı bir gıda güvenliği ve kontrolü denetimi anlayışı esas alınmıştır. Risk nerede yoğunlaşıyor? Yani enerjinizi, gücünüzü, kaynaklarınızı daha çok hangi noktalarda harcayacaksınız? Bu son derece önemlidir. Hepimiz tüketiyoruz; yaşamak için, sağlığımız için, bunlar son derece önemli. Bunları üretirken, bunları arz ederken topluma güven duygusunu da vermemiz lazım. Az önce sayın başkanlarımız da ifade ettiler, gıda ve terör hep birlikte anılıyor. İkisi yan yana gelmeli mi? Gelmemeli. Bir ülkede bütün sorunları bugünden yarına çözemezsiniz, sorunlar olacaktır. Ancak sorunların ifade ediliş şekli, üzerine gidiliş şekli önemlidir. Çok küçük sorunları bile, işte birtakım kanallarda “şok şok şok şok!” başlığıyla veriyorlar. Sanıyorsunuz ki, yer yerinde oynuyor, insanlar ölüyor, hayvanlar ölüyor, her şey büyük bir felaket içerisinde... Buna hiç kimsenin hakkı yok. Bundan siz de etkileniyorsunuz, biz de etkileniyoruz, üreticiler de etkileniyor, tüketiciler de etkileniyor, bunun kontrolünü yapanlar da etkileniyor. Dolayısıyla insanlar eleştirmelidir, eleştiri önemlidir. Ancak bu eleştirinin dozunu, bu eleştirinin nereye gideceğini iyi bilmemiz gerekir. Bu eleştirileri yaparken de bilimsel verilerden yola çıkarak bunu yapmamız lazım. Yani bütün hesapları şok üzerine, sansasyon üzerine, reyting üzerine kurarak bir yere varamazsınız. Bir-iki-üç defa yaparsınız, bunun arkası yok. Yalanla bir yere varamazsınız. Beslenme hepimizin, bütün insanlığın ortak değeri. Gıda son derece önemli bir değer ve beslenme anlayışı bir kültürün sonucudur. Yani bulunduğunuz coğrafyada, tükettiğiniz, ürettiğiniz gıdalar, besinler sizin 18 esasında kültürünüzle örtüşür, bir şeyler ifade eder. Şimdi bizim bazı ürünlerimiz var ki, geçmişten bugüne kadar gelen, bugünden de tabii ki sonsuza kadar gitmesini arzu ettiğimiz ürünlerdir. Sadece bize mal olmamıştır, dünyaya mal olmuştur. Yani bugün bir baklava dediğinizde, bir lokum dediğinizde herkes bilir. Sadece bu coğrafyanın değil, bizim değil, bu dünyanın ortak bir değeri haline gelmiştir. Bunlara sahip çıkmamız gerekir. Hep ne deriz? “Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım” Onun için tatlı yiyip acı konuşmamak lazım. Bu konular, bu ürünler bu çalıştayın teması ve son derece önemli. Pastayı ne zaman tüketiriz? Bir düğün yaparsınız, dernek yaparsınız, bir şey kutlarsınız orada pasta yenir veya tatlıları servis edersiniz. Yani insanların mutlu olmasında son derece önemli bir payınız var. Çünkü mutlu anlar bizim için önemlidir, buna da ihtiyacımız var. Dolayısıyla, bu anlamda son derece önemli bir misyonu da yerine getiriyorsunuz. Biliyorsunuz, dünyada beslenmeye ilişkin olarak birkaç önemli problem var. Bunlardan bir tanesi, aşırı tuz tüketimine ilişkin olarak ortaya çıkan problemler… Bir diğeri, aşırı şeker tüketimine ilişkin ortaya çıkan problemler… Şimdi ikisi de önemli. Yani tuz olmaksızın, yani sodyum olmaksızın, şeker ya da enerji olmaksızın hayatınızı idame ettirmeniz mümkün değil, bunlar olacak, ama bunu iyi dengelemek lazım. Dolayısıyla, tuza ilişkin olarak tabloya baktığımızda, Türkiye’de sıkıntılı bir durumda olduğumuzu görürüz. Dünya Sağlık Örgütü’nün ortalama değerlerinin yaklaşık üç katına yakın tuz tüketiyoruz. En son ekmek tebliğimizde hatırlarsınız, biz ekmekteki tuz oranını yüzde 1,5’a düşürdük. Bunu daha sonraki yıllarda göreceli olarak daha da düşüreceğiz. Çünkü birdenbire düşürdüğünüzde, insanlar bu sefer daha çok tuz tüketiyorlar, dolayısıyla bu önemli. Tabii bunu, tuzu sadece bu tür ürünlerden mi alıyorsunuz? Unlu mamullerden mi alıyorsunuz? Hayır. Zeytin yiyorsunuz tuzlu, peynir yiyorsunuz tuzlu, salça tuzlu, üstüne üstlük bütün bunlar da yetmiyor, bir yere oturduğunuzda önünüze çorba geldiğinde herkes önce tuzluğa elini atıyor, dolayısıyla bu tuzun azaltılması lazım. Yüksek tansiyon, hipertansiyon Türkiye’de maalesef 40’lı yaşların üzerinde kronik bir problem olarak karşımızda duruyor. Bunun azaltılmasında, inanıyorum ki, sizlerin son derece önemli rolü olacak. İkinci önemli problem yine beslenmeye ilişkin. Türkiye’de beslenme yapısına bakarsanız, karbonhidrat ağırlıklıdır ve bazı ürünlerimiz de gerçekten çok tatlıdır. Şimdi bu şeker miktarı, tatlı miktarını zaman içerisinde 19 regüle etmemiz lazım. İnsanların da tabii tüketirken buna dikkat etmesi lazım. Porsiyon büyüklüğü olarak ifade ettiğimiz çok önemli bir kavram var. İnsanlar bunu tüketirken buna dikkat etmeli. Dolayısıyla, Türkiye’deki obeziteye ilişkin rakamlara baktığınızda bunlar da yüksek. Tabii bunların bu hale gelmesinde enerji kaynağı yüksek olan gıdaların da önemli bir payı var. Diğer taraftan, biz tabii denetimlerimizi yapıyoruz. Lokantalara ilişkin denetimlerimiz var, pastanelere ilişkin denetimlerimiz var. Bununla ilgili rakamları kapsamlı olarak bugün öğleden sonraki oturumda arkadaşlarımız size aktaracaklar. Ben fazla rakam da vermeyeceğim, fazla detaya da girmeyeceğim. Yalnız birkaç nokta üzerinde daha düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Bu tür ürünler, özellikle pastacılık ürünleri, yani bir taraftan bizi çok mutlu ediyor, ama diğer taraftan gıda güvenirliliği açısından baktığımızda, önemli problemleri de var ediyor. Bu ürünler hassas gıda grupları içerisinde yer alan ürünlerdir. Özellikle kremalı pastalar, yaş pastalar. Ben 1991’in sonunda doktoramı yapıp Türkiye’de döndüm. O dönem, işte bu sorunları algılamaya başladım. Ankara’da isim yapmış veya yapmamış, yaş pasta üreten veya satan yerlerden biz örnekler aldık. O zaman ortaya çıkan en önemli problem, bugün bizim stafilokokus aureus zehirlenmesi adını verdiğimiz bir bakterinin toksini, o bakteri ve onun oluşturduğu toksinin yaygınlaşması idi. Aradan 20 yıldan fazla zaman geçti, böyle bir görevdeyiz ve şunu ifade etmek isterim. Bizim Alo 174 gıda hattımız var. Buraya çok önemli bildirimler geliyor. 14 Şubat 2009’dan itibaren yaklaşık 750 bin çağrının alındığı bir hat. Yani düşünün ne mutlu, 750 bin kişi Türkiye’de bu süre içerisinde bizi aramış, bununla ilgili şikâyetlerini bildirmiş. Şimdi, son yıla ilişkin, özellikle pastacılık ürünlerine ilişkin değerlendirmelere baktığımızda, bunun yüzde 20’ye yakınının gıda zehirlenmeleriyle ilişkilendirildiğini görüyoruz. Bu önemli bir tablodur. Bunun üzerine elbirliğiyle gitmek durumundayız; bunu önlememiz lazım. Nasıl yapacağız? Buradaki en kritik maddelerden bir tanesi, kullandığımız krema; ikincisi, çalıştırılan insanlar, onların sağlık durumları. Bu bulaşma büyük ölçüde çalışan insanlardan geçiyor. Dolayısıyla, personel eğitimi de çok büyük öneme sahip. Buna ilişkin olarak bizim iyi hijyen uygulamalarına yönelik rehberlerimiz var, bunlar revize ediliyor. 20 Tabii, hazırlıklar yapılırken sizlerin de katkısı oluyor. Ancak, buradaki en önemli eksikliklerden bir tanesinin, zaten düzenlemeler de onu getiriyor, eğitim olduğunu hatırlatmak isterim. Bu sektörde çalışan arkadaşlarımızı, özellikle bu işin mutfağında çalışan arkadaşlarımızı son derece iyi bir hijyen eğitiminden geçirmemiz gerekiyor. Maalesef, bizim üniversitelerimizde, yüksek okullarımızda, meslek yüksek okullarımızda veya diğer okullarımızda bu alanda eksiklerimiz var. Bir hoca olarak bunu kabul ediyorum, ama bu eksiklerimizi gidermemiz lazım. Özellikle bu alanda çalışan insanların, başta personel hijyeni olmak üzere iyi hijyen, iyi üretim uygulamalarına ilişkin eksiklikleri hızla gidermeleri lazım… Daha da önemlisi, bu tür ürünlerin tüketiminde gıda kaynaklı hastalıklar, zehirlenmeler olmasın. Bu bizim önceliğimiz. Biliyorsunuz, biz bu denetimlere ilişkin olarak son derece şeffaf bir anlayış izliyoruz. Bu kanunla beraber, tabii o kanunun bize vermiş olduğu yetkiyle, önemli taklit-tağşiş yahut da gıda güvenliği ihlallerini toplumla paylaşıyoruz, kamuoyuyla paylaşıyoruz. İşte gördünüz, balda gördünüz, et ürünlerinde gördünüz, süt ürünlerinde gördünüz. Pazartesi günü başka bir grupta göreceksiniz. Bu olumsuzlukları paylaşıyoruz. Bizim temel yaklaşımımız; toplumun, vatandaşın, tüketicinin hakkını, hukukunu ve sağlığını korumak. Buradaki temel önceliğimiz bu. Bunu yaparken de çok büyük bir titizlik içerisinde yapıyoruz. Her türlü analizlerimizin teyitlerini yaptıktan sonra, hukuki süreci tamamen yerine getirdikten sonra bu ifşaları yapıyoruz ve bu ifşaların da önemli olduğunu düşünüyoruz. Amaç, burada birilerine birtakım mesajlar vermek değil, birtakım firmaları cezalandırmak değil. Biz biliyoruz ki, marka olmak, isim olmak kolay değil. Marka olmak, marka kalabilmek daha da zor. Bizim hedefimiz, toplumun sağlığını ve menfaatlerini en üst düzeyde korumak –ki, kanun bunu emrediyor- ve aynı zamanda ticaretin usulüne uygun ve etik ilkeler dahilinde yapılmasına da özen göstermek. Evet, son derece önemli bir toplantı, ben bu toplantının başarılı, yararlı geçmesini diliyorum. Öğleden sonra arkadaşlarımız, genel müdür yardımcımız ve daire başkanlarımız da bizimle ilgili konuları, gerek düzenleme olarak, mevzuat olarak, gerekse uygulamalara ilişkin olarak elimizdeki bulguları-verileri sizlerle paylaşacaklar. Bu toplantının sonuçlarından da biz istifade edeceğiz. Bunun ilk olması hasebiyle çok önemli olduğunu tekrar söylemek istiyorum, devamını diliyorum, başarılı olmasını temenni ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) 21 22 SEZAİ UÇARMAK Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Kıymetli hocalarım, kıymetli konfederasyon başkanımız, sevgili federasyon başkanımız, kıymetli katılımcılar, değerli çalışma arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Böyle bir toplantıya katılmış olmak doğrusu benim açımdan da bir ilk. Çünkü ben farklı bir alandan geliyorum. Burada konunun uzmanları var, konuyla alakalı doğrusu çok şey söylemem sizlere haksızlık olur, ama biz de olayın bir tarafıyla ilgiliyiz. Onun için birkaç hususa değinip, sizleri çalıştayla baş başa bırakmak istiyorum. ‘Esnafımız toplumun yapı taşı’ diyoruz. Bakanlığımızın görüşü, fikri budur. Çünkü her bir müşterisiyle yüz yüze ilişki halinde olan ender meslek sahiplerinden esnaf kesimi. Bu kesimde, doğal olarak bir örgütlenme yöntemi var. Sayın konfederasyon başkanımız bir konuya değindi. Ben de birkaç hususu aydınlatıp, konuşmayı sonlandırmak istiyorum. Şunu ifade edeyim; hiçbir şekilde, Bakanlığımızın, esnafa yeni bir elbise biçmek gibi özel bir görevi yoktur, böyle bir niyeti de yoktur. Ancak şöyle bir şikâyet Bakanlığımıza geliyor, bunu gayet açık bir şekilde, zaten içlerinde konuştuğumuz insanlar da var. Federasyonlardan, odalardan talepler geliyor: “ Ciddi sorunlarımız var, bunlarla ilgili yapısal bir düzenlemeye gitmek gerekir,” şeklinde bir şikâyet bize sürekli geliyor. Doğal olarak, yeni bir örgütlenme ihtiyacı olduğu açıkça ortada. Ben gümrük idaresinde çalıştım bu zamana kadar. Yaklaşık 24 yıl gümrük idaresinde, o da Bakanlık ve meslek mensupları örgütleri arasındaki ilişkiye benzer bir yapıda görev yaptım. Gayet açık bir şekilde ifade edeyim, hani çok ölçülü cümleler kullanamıyor olabilirim, biraz sivri dilli sayılırım. Şimdi efendim, eğer Bakanlığı mesleğin bir tarafı idare ederse, bundan sizin hayrınıza karar çıkmaz ya da Bakanlık sizi dinlemeden iş yaparsa, bundan da hayır çıkmaz. Ben bunu çok açık ve net olarak ifade etmek isterim. Özellikle kapımızın herkese açık olduğunu, bu konuda her türlü öneriye açık olduğumuzu, bunun için de önümüzde yeterli ve uygun yöntemler olduğunu ifade etmek isterim. Bunlardan bir tanesi, işte esnaf şurası gelecek sene düzenlenecek. Sanıyorum bir ay önce konfederasyon temsilcilerinin de olduğu bir toplantıda bu konuyu ele aldık. Orada da konuştuğumuz şeyler var. Sayın Bakanımıza da bu konuyu arz ettik. Önümüzdeki yılın ilk 6 ayı içinde ki, bu Mayıs ya da Haziran olabilir, 23 alt çalışma komisyonlarını kuracağız. Buna aktif katılım, özellikle bu federasyondan da ciddi bir katılım bekliyoruz, herkese açık. Esnaf Şurası Yönetmeliğinde ismi yazılı ya da yazılı değil herkesi bekliyoruz. Orada yönetmelikle ilgili de bazı hususlar gündeme getirildi. Ancak ilk şurayı yaptıktan sonra, yönetmelikte yapılması gereken değişiklikleri de ele alma ihtiyacı ortaya çıkabilir. Dolayısıyla, mutlaka bu yönetmelikte bir Esnaf Şurası- ki, herhalde yanlış hatırlamıyorsam, 2008’de bir hazırlık olmuş, ama gerçekleştirilememiş. Bizim gerçekleştireceğimiz bu ortama doğrusu esnaf birliklerimizin, konfederasyonumuzun, federasyonlarımızın destek olmasını bekliyoruz. İsterseniz kendi ölçütlerinizi verin, Bakanlık hiçbir şekilde karşı görüşte değil, ancak bu siyaset eğer günün birinde böyle bir şeye karar verirse, elimizde hazır, hakikaten önerebileceğimiz, esnafımızın da yadırgamayacağı bir elbise olsun. Onun için bu hususu özellikle ifade etmek isterim. kişisel kırgınlıkları çok fazla ön plana çıkarmamak gerekir. Esnaf Genel Müdürlüğümüzün kendi içinde de bazı sorunları var. Çünkü yeni bir bakanlık olduk, bence görevleriyle yapısı birbirine mütenasip değil. Dolayısıyla o kadar az daire başkanlığıyla, o görevleri yerine getirmek de mümkün değil. Biz bunu Sayın Bakanımıza da arz ettik. Hem bakanlıkların birleşmiş olması, hem de aradaki bir kısım organizasyon kopuklukları, mekânları birleştirememekten kaynaklanan bazı sorunlar var; bunu biliyorum. Bu konuda kimsenin kötü bir niyeti yoktur. Ancak şu hususu da ifade edeyim. Bakanlığımız, bu konuda denetleyici ve düzenleyici bir makamdadır. Özellikle oda seçimleriyle alakalı olarak, kriminal bir kısım iddialarda bulunuluyor. Kişi altına imzasını, telefon numarasını, her türlü irtibat numarasını koymak suretiyle şikâyet ediyor. Bu durumda, isterseniz bakanlığın bütün birimleri sizin evlatlarınız olsun. Yani baba-oğul olun, kimse bunu cebine koyamaz, kayıtsız kalamaz. Onun için özellikle istirham ediyorum, bu hususlarda birazcık daha anlayışlı olmamız gerekiyor. Tamam, bize düşen şeyler varsa biz onun gereğini yapacağız, ama hakikaten daha yumuşak bir ilişki içinde olmamızda yarar var. Her konuda katılımcı olmaya , dikkat etmeye çalışıyoruz. Sizlerin de bu katılımdan imtina etmemeniz gerektiğini bir kez daha ifade etmek isterim. Eğer katılımcı olabilirsek bu hususlarda önemli gelişmeler sağlayacağız. Eğer birbirimize karşı yumruklarımızı sıkarsak olmaz. Bunu çok açık bir şekilde bir daha ifade edeyim; bu konuda anlayış bekliyoruz. Başkaları sizlere bir elbise biçmeden, sizin de önerileriniz olsun ki, kuracağımız alt komisyonlarda mevzuatı düzenleyebilelim. Yani kanunla ilgili yapılacak 24 çalışmalar da odaların şekillerinde, federasyonlara ne tür katkılar sunulabilir. Yani isim birleştirilir mi, birleştirilmez mi? Yani biz bir esnaf odası yönetimi değiliz, yani sizlere de hiçbir şekilde bu anlamda olumsuz bir etkide bulunmak niyetinde de değiliz. Onun için bu tür etkide bulunabileceğiniz, katkıda bulunabileceğiniz hususları hiçbir şekilde ihmal etmemenizi söylüyorum. Sayın genel müdüre, bana, Sayın Bakanımıza, Sayın Müsteşarımıza her aşamada ulaşabilme imkânınız olduğunu, hiç kimseye ulaşamazsanız bizim kapımızın herkese açık olduğunu bilmenizi de ifade etmek isterim. Türkiye’nin her tarafından bu kadar insanı bir araya getirmiş olan federasyona, konuya katkıda bulunmuş olan diğer arkadaşlarımıza, katkıda bulunan çok kıymetli hocalarımıza çok teşekkür ediyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar) KUTLAMA MESAJLARI SUNUCU- Şahsen katılamayıp, ancak telgraf ile çalıştayımıza katılım sağlayan Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ’a, Avrupa Birliği Bakanı Sayın Egemen Bağış’a, İçişleri Bakanı Sayın İdris Naim Şahin’e, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Sayın Mehdi Eker’e, Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’a, CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Sayın Mustafa Destici’ye, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’a, CHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Bülent Tezcan’a, MHP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Prof. Dr. Mevlüt Karakaya’ya, AKP Genel Başkan Yardımcısı Sayın Menderes Türel’e, TOBB Başkanı Sayın Rıfat Hisarcıklıoğlu’na, Türk-İş Genel Başkanı Sayın Mustafa Kumlu’ya, İzmir Milletvekili Sayın Prof. Dr. Mehmet Tekelioğlu’na, İstanbul Milletvekili Sayın Ayşenur Bahçekapılı’ya, İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu’na, Türkiye Şoförler ve Otomobilciler Federasyonu Başkanı Sayın Fevzi Apaydın’a, Erzincan Esnaf ve Sanatkârlar Odalar Birliği Başkanı Sayın Necmettin Ünal’a ve Aydın Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği Başkanı Sayın Hulusi Akşit’e teşekkürlerimizi sunarız. 25 26 ÇALIŞTAY I. OTURUM SUNUCU- Pastacılık ve tatlıcılık sektörünün dünü, bugünü ve yarını konulu panelimizin konuşmacılarını davet etmek ve panelimizi yönetmek üzere Gazeteci-Yazar Sayın Nedim Atilla’yı davet ediyorum. (Alkışlar) NEDİM ATİLLA Gazeteci - Yazar (Oturum Başkanı) Türkiye’de ilk kez böyle bir çalıştay düzenleniyor ve Sevgili Aykut Yenice bu ilk panelin yöneticisi olarak beni düşünüp teklif ettiği için öncelikle kendisine çok teşekkür ediyorum. Önemli konuşmaların tanığı olduk, tabii özellikle Sayın İrfan Erol’un Bakanlığın yaptığı çalışmalarını ben bir slow food yöneticisi olarak da yakından takip ediyorum. Kendileriyle biz lüfer, çinakop meselelerinde de pek çok bir araya gelip konuşuyoruz; İzmir’deki grubun lideri olarak iletişim halinde oluyoruz. Tabii Bakanlığın yaptığı çok önemli işler var. Bu konuşmalar çerçevesinde, özellikle de sizin sektörünüzün, yani pastacılık sektörünün ve Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının ilişkileri üzerine öğleden sonraki paneli heyecanla bekliyor olacağız. Oradaki düşüncelerimizi de paylaşacağız. Efendim ben Prof. Dr. Nevzat Aypek’i – (Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dekanı), Yrd. Doç. Dr. Yasemin Akdevelioğlu’nu (Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Beslenme ve Eğitim Bölümü’nden Hocamız) ve Sayın Abdurrahman Demirdak’ı federasyonun yönetim kurulu üyesi ve Özkaymak Dondurmaları yönetim kurulu başkanı, onları davet etmek istiyorum. Evet, esnaf bu ülkenin en önemli kesimi. Esnafın önemini hem Sayın Yenice, hem de Palandöken çok güzel dile getirdiler, konuşmalarını dikkatle dinledik. Giderek bu konudaki çalışmaları izliyoruz. Tabii 415 esnaf dalından kaç tanesi bugün yaşamını bir sonraki 25 yıla, 50 yıla taşıyabilecek? Onu ben hep merak ederim. İstanbul Kapalıçarşı’da dolaşırım bazen. Öyle mesleklerin bedestenleri vardır ki, meslek tarihe karışmış, sadece bedestende adı yaşıyor. Tabii Sayın Palandöken’den ben yıllardır mücadele ettikleri bu AVM, hipermarketlere yasalarıyla ilgili olarak şu anda durumun ne olduğunu da duymak isterdim. Biliyorum işleri çok kolay değil. Yıllardır ülkenin gündeminde bu AVM meseleleri, hipermarket meseleleri. İşte esnafın bence birincil derdi bu. Kentlerin giderek kimliklerini kaybetmelerine yol 27 açan önemli bir sorun. Dolayısıyla kent kimliğini kaybettiği zaman esnaf ortadan kalkıyor. İzmir’de yaşıyorum, kaç tane terzi kaldı İzmir’de biliyor musunuz? Çok az. Benim çocukluğumda, arifeden, bayram sabahı giyecek pantolonu almak için terzinin önünde kuyrukta beklerdik, terzilerin hepsi çok kalabalık olurdu. Yani giderek esnafta öyle bir erozyon var ki, bu tatlıcılık ve pastacılık sektörünü ne kadar etkileyecek, nasıl yaşatacağız bilemiyoruz. Dediğiniz gibi, hiçbir kontrole gerek görülmeksizin, özellikle alışveriş merkezlerinin içinde açılmakta olan, sözüm ona pastanelerle, sözüm ona tatlıcılarla, eski tatlıcıların, eski lokantaların hiç alakası yok. Bu işlerin tarihsel sürecine baktığımızda, İstanbul bir dönem dünyanın tatlıcılık merkezi, pasta merkezi, ama şimdi? Evliya Çelebi, 17. Yüzyılın başında, 1600’lerde İstanbul’da tanık olduğu pastacıları anlatıyor. Meyve tatlılarından tutun da, işte reçelciler, murabbacılar, hoşafçılar. Yani kaç tane hoşafçı kaldı Türkiye’de? Kalmadı. Bir dönem hoşafçılık çok ciddi bir meslekti, murabbacılık çok ciddi bir meslekti. Aynı şekilde ben artık yerel tatlılarda eski usulde kurutulmuş kalbura basma yapan pastacı, tatlıcı bulamamaktan şikâyetçiyim. Belki Anadolu’da gittiğimizde bazı yerlere bunlarla karşılaşma şansımız olabiliyor, ama büyük kentler giderek yabancı etkilerle zaher pastanın her türlüsünde rastladığımız, ama kalburabastıyı asla bulamadığınız bir hale dönüşmüş durumda. Yani, sektör gerçekten çok büyük sıkıntı içinde. 1950’lere, 60’lara kadar. Kızılcık peltesi, çok güzel kırmızı bir pelte, nerede şimdi o? Yok. Siz bile unuttunuz, nereden hatırlamayalım. Muhallebicilik, sadece su muhallebisi yapmak başlı başına bir yetenek işiymiş. Bugün bir çocuk içeceği-yiyeceği sanılıyor, asla böyle değil. İşte sütlaçlar, keşkülü fukaralar. Keşkülü fukara, aynı zamanda bir dinsel inanışın parçası, yani bir toplumsal dayanışmanın adı keşkülü fukara. Maalesef sektör böyle bir sıkıntılı süreçten geçiyor ve biz bugün çok önemli aşure haftasındayız. Türkiye’de bütün evlerde güzel aşureler pişiriliyor bu hafta. Benim annem de pişirdi, 40 çeşit üründen. Mümkün olduğunca beyaz yapmaya çalışıyor. Yarın onu ziyaret edip, aşuresini yiyeceğim. Niye? Çünkü biz gerçekten de gelenekleri güçlü, genç, dinamik bir toplumuz ve bu toplumun yaşayabilmesi, hayatını sürdürebilmesi için esnafa çok ihtiyaç var. Benim zaman zaman bu tarihsel süreç için ufak girişlerim olacak, ama verilen sıraya göre konuşmalarını yapmak üzere değerli konuşmacılara söz vermek istiyorum şimdi.Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dekanı Sayın Prof. Dr. Nevzat Aypek’le başlıyoruz. Buyurun Hocam. 28 Prof. Dr. NEVZAT AYPEK Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dekanı Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli protokol, değerli katılımcılar; hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum, hoş geldiniz, sefalar getirdiniz. Ben bu toplulukla ilk defa geçen yıl, Birinci Türk Mutfak Zirvesi’nde müşerref oldum, çok memnun olmuştum. Sayın Başkanım bu yüzden davet ettiklerinde, olabilecek katkılarımı verme gayretinde oldum, bu gerekçeyle de burada karşınızda bulunuyorum. Buradaki takdimim akademik bir takdim olmayacak, daha çok geliş sebebim sizleri bir kere daha görmek, muhabbet etmek, en azından elinizi sıkmak, hiç olmazsa bir göz teması kurmak. Gerçekten esnaf, sanatkâr toplumumuzda çok önemli bir yere sahip. Malum iki boyutu var; konuşmalarda da vurgulandı. İşin bir ekonomik boyutu var, bir de sosyalkültürel boyutu var. Hele hele kültürün devamını çok daha önemsiyorum ben. Kültürün devamında esnaf ve sanatkârın rolü ve yeri tartışılmaz; kültürün değişiminde, dönüşümünde ve devamında. Kültür milletin esası, milleti oluşturan özellikler bütünü. Hal böyle olunca kültür devam ederse millet devam ediyor, millet devam ederse devlet devam ediyor. Hal böyle olunca da, sizler büyük bir fonksiyon icra etmektesiniz ve bu fonksiyonu da, bu işlevi de çok zor şartlarda yerine getirdiğinizin de farkındayız, bilincindeyiz. Görüyorum ki, yönetenler de, yönetilenler de, karar vericiler de bilincindeler. 29 Peki, bu kapsamda bu kesim nasıl ayakta kalabilir ya da gelişimini, sürekliliğini nasıl sağlayabilir, bu konuda neler yapılabilir? Bu konuda dilim döndüğünce bir şeyler anlatmaya çalışacağım sizlere. Ülkemiz piyasa ekonomi sistemini kabul etmiş bir ülke ve dünyada bir tek pazardan bahsediyoruz. Bu pazar içinde de yoğun bir rekabet var. Bu rekabet giderek de artıyor, keskinleşiyor, ayakta kalmanın yollarını aramak lazım. Belki her sektörde bu olmayabilir, ama, konuşacağımız sektörde bu var. Bu rekabete nasıl direnmek lazım? Daha doğrusu nasıl rekabet etmek lazım ya da nasıl rekabet üstünlüğü elde etmek lazım? Bunun için Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Dönüp baktığımızda dünya ne yapmış diye, bunun yollarından bir tanesi birleşme. Birleşmeyi de iki şekilde ifade etmek lazım; bir tanesi sosyal birleşme, ikincisi ekonomik birleşme. Sizler sosyal birleşmeyi büyük bir oranda tamamlamışsınız. İşte odalarınız var, birlikleriniz var, federasyon var, konfederasyon var. Böyle dikey bütünleşme var sosyal anlamda, hatta muhtelif dernekleriniz de var. Gerçekten sosyal anlamda bu birleşme yapılmış. Nitekim gördüğüm, gözlemlediğim kadarıyla da bu sosyal birleşmeden beklenen sonuçlar alınıyor. Bu sosyal birleşmenin getirdiği güç, bir pozitif güç haline gelmiş, siyasi güç haline gelmiş, baskı unsuru haline gelmiş. Bununla da hükümetlerden, devletten, ilgili kurumlardan taleplerinizi iletip, beraberce sonuçlar alma yolunda mesafe kat etmişsiniz. Bu boyutuyla belli bir mesafe alındığı kanaatindeyim ben. Ancak benim çalışma alanım daha çok işin ekonomik boyutu. Acaba ekonomik anlamda bu birleşmeyi üyelere taşıyabildik mi, nereye kadar getirebildik? Birleşmeden kasıt, ekonomik anlamda ölçeği büyütmek.Hemen belirteyim; bu birleşmeden kastımız yatay birleşme tabii ki, hepimiz aynı işi yapıyoruz. Keza yine buradaki birleşmeden kasıt, dükkânların, işyerlerin, şirketlerin birleştirilmesi anlamında da olabileceği gibi, işlev bazında, faaliyet bazında, fonksiyon bazında bir birleşme de olabilir. Çünkü dünyada büyük işletmeler bile birleşiyorlar, birleşmeyle beraber ortaya çıkan sinerji diye bir kavram var. Bu sinerjiden faydalanmak istiyorlar. Sinerji Türkçe karşılığı; iki artı ikiyi beş yapmak. Bunun sonuçları neler, birleşildiği zaman ne oluyor? En önemli sonuç, maliyet minimizasyonu sağlıyoruz. Çünkü piyasa ekonomisinde fiyatları sizin belirleme lüksünüz yok, teknik tabirle fiyatı müşteri belirler. O halde siz ayakta kalabilmek için, belli kâr oranlarını yakalayabilmek için, ancak maliyetlerinizle rekabet edebilirsiniz. İşte maliyetleri minimize etmenin, en aza indirmenin yolu ise, belli bir ölçeği yakalamak. Yani 30 5 birim yapılan tedarikli, 5000 birim yapılan tedarikin maliyetleri aynı olmayacaktır basitçe söylemek gerekirse. O halde ne yapmak lazım? Eğer işletmelerimizi, mağazalarımızı, dükkânlarımızı birleştirmesek bile – ki, bunu önermiyoruz zaten, o zaman esnaf olmaktan çıkarız anti parantez belirteyim- küçük güzeldir, küçük olarak devam edelim, kültürü devam ettirelim, özellikle koruyalım, farklılıkları koruyalım, ama- belli alanlarda işbirliği yapalım. Bir başka kavram var burada karşımıza çıkan, aynı zamanda birbirimizin rakibiyiz, rekabet ediyoruz belli bölgede, ama rekabet halindeyken de işbirliği yapılabilir kavramı ortaya çıkıyor. Yapacağımız işbirliğinin en önemli alanlarından bir tanesi, temel problemlerimizi de oluşturan pazarlamadır, satıştır. Gerek yurtiçinde, özellikle de yurtdışında. Yine diğer bir tanesi finansmandır, kaynak sağlamaktır. Sözgelimi, bankaya siz tek bir müteşebbis olarak gittiğinizdeki gücünüzle, bir grup olarak gittiğinizde elde ettiğiniz güç farklı olacaktır, ama daha çok benim vurgulamak istediğim, birleşmenin sonuçlarından bir tanesi tedariktir. Faaliyet ekonomisi diye ifade edilen tedarik konusunda çalışmalarınız olduğunu da biliyorum ki, belli örnekler de var. Özellikle tedarik anlamında bir birleşmeye gidildiği takdirde, bu birleşmeyle birlikte maliyet minimizasyonu sağlanabilir. Ne yapacağız, bu birleşme nasıl yapılabilir? Bunun için belli bir bölgedeki, belli ildeki, hatta birlik bazında, federasyon bazında ortak tedarikler yapılabilir. Hammadde tedarikinden bahsediyorum. Hatta bu hammadde tedariki tarladaki ürüne kadar gidebilir. Sözgelimi süt ihtiyacı var, çiftlikten başlıyor bu birliktelik. Yapılması gereken, belli bölgedeki esnafımızın belli bir ürün veya birden fazla ürünün gerek üretimi, gerek içeriden tedariki, gerekse yurtdışından tedariki anlamında yeni bir yapılanma, farklı bir yapılanma ya da ikinci bir yapılanmaya gitmeleridir. Yani sırf o amaçla bir şirket kurabilirler. Hatta artık ülkemizde de hak ettiği yeri almaya başlayan, belli bir süre savsaklanmış olan, belli bir süre haksızlığa uğramış olan kooperatifçilik kavramı da burada tam yerine oturan bir kavram. Nitekim 2012-2016 kooperatifçilik strateji belgesi geçtiğimiz ay tanıtıldı, duyuruldu, süreç de başladı. Ben de başka bir kurumdaki görevim dolayısıyla da işin içinde yer almış bulunuyorum. Bu birleşmeyi, benim önerim; kooperatifleşme şeklinde yapmak. Şirket olduğunuzda sermaye esastır, tabiri caizse sermaye konuşur, ancak kooperatifleşme yoluna gittiğinizde kişi esastır, esnaf esastır veya ortak esastır. Hal böyle olunca bir tedarik kooperatifi kurabilirsiniz, nitekim çok güzel örnekleri de var. Tedarik anlamında böyle bir kooperatifleşme yoluna gidilebilinir, çok büyük maliyetler de getirmez. 31 Sektörünüz de gelişiyor, tüketici talepleri hızla değişiyor ve gelişiyor. Hal böyle olunca yeni ürünlere talep var. Standartlar yükselmeye başlıyor. Bu da bize arge’yi veya inovasyonu çağrıştırıyor. Eğer biz yenilikçi bir KOBİ olacaksak, yani büyüme arzusundaysak yenilikçi olmamız lazım. Yenilikçi olmak için tabii ki muhafazakârlık da esas. Yani mevcut ürünlerimizi, geleneksel ürünlerimizi de koruyalım, ama bunun yanı sıra malul farklılaştırmasına gitmek lazım, yeni ürünler de katmak lazım. Daha da önemlisi, üretim standartları değişmeye başlıyor, kalite standartları değişmeye başladı. Bunları nasıl yakalayacağız? İşte bunlar için de ortak hareket esastır. Eğitim temel ihtiyaçsa burada, bahsedeceğimiz, oluşturacağımız ortak yapıyla, kooperatifti, şirketti, dernekti, vakıftı, bununla birlikte eğitim ihtiyacı da müştereken karşılanabilir ve daha ucuza mal edilebilir. Ülkemiz her alanda hızlı bir değişim ve dönüşüm safhasında. Sözgelimi bundan 3-5 yıl önce, 10 yıl önce bir karar olgunlaştırılır, ama pratiğe dönüşmesi yıllar sürerdi, ama şimdi bakıyorsunuz akşam Meclisten geçmiş yasa, bir hafta sonra uygulama safhasına gelmiş. Hal böyle olunca ayakta kalmanın, rekabet etmenin yolu bu dinamizmi yakalamaktır. Bu dinamizmi yakalayabilmek için, ihtiyaç duyduğumuz bir diğer husus da yönetim. Nitekim, özellikle KOBİ’lerin problemlerinden bahsedilirken, birisi de yönetim problemi diye bahsedilir. Doğrudur, esnaf bir işin erbabıdır, dolayısıyla yönetimi, yönetmenin eğitimini almamış olabilir, bilemeyebilir, bilgi ihtiyacı olabilir. Bu sorunu da yine ortaklaşa karşılamak çok daha avantajlı olacaktır, çok daha iyi sonuçlar getirecektir. Arkadaşlar, esasında bu birleşme hususunda yapılması gereken, söylenmesi gereken çok şey var. Geçen yıl Antalya’daki toplantıya katılan esnaf arkadaşlarımız, kardeşlerimiz hatırlayacaklardır. O zaman da ben ısrarla bunu vurgulamıştım ve gerçekten de dünyada artık sizler de takip ediyorsunuz, dünya devi firmalar birleşiyorlar. KATILIMCI - ..Fırınlardan pastanın kalkması gerekiyor. En önemli pastanelerin ayakta kalabilmesi için fırınlar kendi işini yapsın, bizim pastamızı geri verin. Yüzyıllardır, 50 senedir, pastaneler pasta yapar, fırınlar ekmeğini çıkarırdı. Şimdi pastane sektörünün sonunu getirdi fırınlar… Bugün pasta alana ekmek bedava. Poğaçadan başladı, kreması, dondurması, çikolatası hepsi üretildi. Bizim pastacıların çok önemli isteği var: Dondurmalarımızı kendimiz üretmek, pastamızı da kendimiz yapmak istiyoruz. Fırıncılar da kendi işini yapsın. Bugün buraya odaların gelmesi, başkanımızın yanına gelmemizin tek sebebi, bizi bu çileden kurtarılmasıdır. Af buyurun zamansız oldu. 32 NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Programın sonunda konuşacağız zaten bunları, yani bu konuyu. KATILIMCI- Müsteşarımız buradayken konuşalım. Öğleden sonra sorucevap bölümünde bu konu amacına ulaşmayacak. Amacına ulaşması açısından müsteşarımız buradayken, hocalarımız buradayken biz pastacıların mağduriyetini bizzat bilmenizi istiyorum efendim. (Alkışlar) NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Panelin sonunda tabii hepinize söz vereceğiz. Hep beraber dinleyelim. Buyurun Hocam. Prof. Dr. NEVZAT AYPEK (Gazi Üniversitesi Ticaret ve Turizm Eğitim Fakültesi Dekanı)Şimdi değerli arkadaşlar, piyasa ekonomisi diye özellikle vurguladım ben. Piyasa ekonomisi kanunlarla yönetilmez, kanunlarla sınırlama getirebilirsiniz, belli kesimleri koruma yoluna gidebilirsiniz, ama esas kalıcı olan rekabettir. Çünkü ekonominin üstünlüğü ilkesi diye bir kavram vardır; tıpkı hukukun üstünlüğü ilkesi gibi. Bir yere kadar devletin korumasıyla, kanunun korumasıyla ayakta kalabilirsiniz. Diğer taraftan simit yapan kişi ekmek yapmaya da, pasta yapmaya da devam edebilir. Onun ekonomiyle önüne geçmek mümkün değil, ekonominin kuralı gereği, piyasa ekonomisinin şartları gereği, özelliği gereği. Siz yasaklayarak değil, başka yöntemleri, başka teknikleri uygulamalı hayata geçirmek suretiyle rekabet üstünlüğü sağlamak durumundasınız; kastımız budur. Şunu söyleyeyim arkadaşlar: Dünyada, özelikle Avrupa’da son yıllarda, son 20 yılda tartışılan bir kavram var; sosyal ekonomi kavramı. Sosyal ekonomi, sosyal hayat ile ekonomik hayatın kesiştiği nokta demektir. Sosyal ekonomi, özellikle piyasa ekonomisine karşı rekabet edemeyen, direnemeyen, ayakta kalamayan sektörlerin korunması anlamına gelir, bu sektörleri tarif eder. Amerika Birleşik Devletleri bile, yani piyasa ekonomisinin pür uygulandığını varsaydığımız, kabul ettiğimiz, iddia ettikleri Birleşik Devletler’de bile sosyal ekonomi kavramı esastır. Bu kapsamda korunması gereken sektörler desteklenmeye çalışılır. Bunun araçları vardır, işte bunun araçlarından bir tanesi de kooperatiflerdir zaten, onun için söyledim özellikle, ama bu her zaman korunacak anlamına gelmez. Piyasanın şartlarına göre, gidişata göre zaman zaman X sektörü korunur, zaman zaman da Y sektörü korunur. 33 Ekonominin kuralları neyse buna göre çözümler aranmalı, üretilmeli kanaatindeyim ben. Sayın Başkanın da buyurduğu gibi, konuşmayı fazla uzatmadan, soru-cevap kısmında da bir şeyler söylemeye çalışırız. Ben bu vesileyle hepinize teşriflerinizden dolayı teşekkür ederim. Bu vesileyle mübarek Muharrem ayınızı cani gönülden kutluyorum, hayırlı mübarek olsun, Allah’a emanet olun. (Alkışlar) NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Efendim bu panelin adı pastacılığın, tatlıcılığın dünü, bugünü, yarını. Dününü anlatmak da doğal olarak bu mutfak tarihçiliğiyle uğraşan bir insan olarak biraz da bize kaldı. Biliyorsunuz beni tanıyanlar bilirler, gazeteci olarak çalışıyorum, ama mutfak araştırmacısı olarak ve tarihsel coğrafya mastırı yapmış bir insan olarak ülkemizde bu konuda çalışan insanlardan biriyim. Şimdi şunu biliyoruz, pasta aslında bir zenginlik sembolü. Toplum geliştikçe, toplumlar zenginleştikçe pastacılık gelişmiş. Dönüp baktığınızda sömürgelerin pastaları yok. Kimlerin pastaları var? İmparatorlukların… Örneğin, Fransa’nın pastası var, Avusturya’nın pastası var, Osmanlı’nın pastası var. İmparator olduğunuz sürece, imparatorluk olduğunuz sürece zenginleştiğiniz sürece pastacılık oluyor. Mesela Antik Roma’da ısıtılmış iki tane demir plaka arasında pişirilen hamur tabanları var, bugünkü anlamda bir kek. Bunu insanlar İsa’dan önce 2. yüzyılda, bundan 2200 sene önce kek yapıyorlarmış; bu çok önemli bir bilgi. Bizans imparatorluğu beyaz peynir tabanlı, hani bugünkü çiz keklere benzeyen bir şey olmalı. Pastalara düşkün olduklarını, o zamandan kalmış, bizim Söke yakınlarında yaşamış Aypekus diye bir dönemin bilgini var, onun yazdığı pasta reçetelerinden öğreniyoruz. Osmanlı döneminde imparatorluğun merkezi olan İstanbul’da çok zengin bir tatlı kültürü var. Abdülmecit ve Abdülaziz devirlerinde ise, pasta ve tart kültürü başlamış. Osmanlı Sarayı Topkapı’dan Dolmabahçe ve Çırağan’a taşınırken, Avrupa’daki imparatorlukların sadece mimari zenginliklerini değil, mutfak kültürlerini de örnek aldığı içini, saraya davet edilen yabancılar arasında usta pastacılar var. Tabii onlar, o pastacılar bugünkü Türkiye’deki pasta kültürünün temelini oluşturmuşlar. Öte yandan tabii Karadenizli pastacılar var. Efendim Yrd. Doç. Dr. Yasemin Akdevelioğlu Gazi Üniversitesi Meslek Eğitim Fakültesi ve Beslenme Eğitimi Bölümünden. Buyurun Hocam söz sizin. 34 Yrd. Doç. Dr. YASEMİN AKDEVELİOĞLU Gazi Üniversitesi Meslek Eğitim Fakültesi-Beslenme Eğitimi Bölümü Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Böyle bir çalıştayda olmaktan gerçekten mutluluk duyuyorum. Özellikle bugün pastacılık sektöründe ve tabii ki yiyecek-içecek sektöründe çok yaygın kullanım alanına sahip olan gıda katkı maddeleri konusunu seçtim sizlere sunmak üzere. Özellikle de gıda katkı maddeleri hem tüketicilerin, hem üreticilerin günümüzde fazlasıyla tereddütte bulundukları konulardan bir tanesi. Neden tereddütlerimiz vardır veya bu tereddütlerimiz ne kadar doğrudur, ne kadar yersizdir? Doğru bildiğimiz yanlışlar nelerdir veya yanlış bildiğimiz doğrular nelerdir? Özetle bunun üzerinde durmak istedim. Öncelikle, gıda katkı maddeleri zaten sektörün çok yaygın kullandığı maddelerden. Özellikle de bu sunum boyunca vurgulayacağım en önemli konu, gıda katkı maddelerinde eğer izin verilen maddeler kullanılıyorsa ve izin verilen üründe kullanılıyorsa, izin verilen miktarlarda kullanılıyorsa, yani yasanın getirdiği öneriler doğrultusunda kullanılıyorsa, sağlık üzerinde herhangi bir sakıncası bulunmadığı rapor edilmiş. Bunun içinde üreticilerin de, tüketicilerin de, tabii ki devletin de işbirliği halinde bu önemli noktaları denetlemeleri, karşılıklı olarak fayda sağlayacaktır. Evet, gıda katkı maddeleri, Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliğine göre nasıl tanımlanır diye bakarsak; tek başına gıda olarak tüketilmeyen veya gıda ham ya da yardımcı maddesi olarak kullanılmayan, tek başına besleyici değeri olan veya olmayan, seçilen teknolojinin gerektirdiği miktarlarda kullanılan, işlem veya imalat sırasında kalıntı veya türevleri mamul maddede bulunabilen, gıdanın üretilmesi, tasnifi, işlenmesi, hazırlanması, 35 ambalajlanması, taşınması, depolanması sırasında, gıda maddesinin tat, koku, görünüş, yapı ve diğer özelliklerini korumak, düzeltmek veya istenmeyen değişikliklere engel olmak ve düzeltmek amacıyla kullanılan maddelerdir. Gıda katkı maddeleri neden kullanılır ya da kullanımı gerekli midir sorularına cevap ararsak; öncelikle gıda katkı maddeleri gıdanın besleyici değerini korumak için kullanılır. Özgün diyet ihtiyaçları olan insanlar için özel gıda üretiminde kullanılabiliyorlar ve gıda çeşitliliğini sağlama gibi özellikleri var. Gıdanın dayanıklılığını arttırmak için kullanılırlar. Böylece gıda maddeleri çok uzun süre raf ömürlerine sahip olabilir. Gıdanın dokusal özelliklerini geliştirmek için de kullanılıyorlar. Elbette ki kullanımları gerekli midir sorusuna cevabımız olumludur, çünkü, bu maddeler, günümüz teknolojik üretim koşullarında kullanımı gerekli olan maddeler arasında yer alıyor. Aynı zamanda yağın acılaşması gibi reaksiyonları önlüyorlar, lezzet kayıplarını önlüyorlar ve tabii ki besin öğesi değerlerini koruma özelliğine sahipler. Yine gıdanın işlenmesi sırasında çoğu zaman teknolojik gereklilik olarak kullanılıyorlar. Teknolojik işlemler sırasında bazı besin öğeleri kayba uğrayabiliyor. Onları telafi etmek üzere de kullanılıyorlar. Gıdada hastalık yapıcı mikroorganizmaların gelişmelerini önlüyor ki, bu çok önemli, yani antimikrobiyal işlevleri var. Gıdanın lezzetini ve rengini çekici hale getirebiliyorlar veya koruyabiliyorlar. Peki, gıda katkı maddelerini kullanırken nelere dikkat edilmeli? Öncelikle insan sağlığına zararlı olmaması ve bunun da elbette ki yasalarla belirlenmiş olması gerekiyor. Kullanımında mutlaka bir teknolojik zorunluluk bulunmalı. İzin verilen besinlerde ve izin verilen miktarlarda kullanılması gerekiyor ve elbette ki besinin besin değerini azaltıcı herhangi bir etkiye neden olmamalı. Uluslararası düzeyde gıda katkı maddelerinin değerlendirilmesi 1955 yılında Cenova’da Birleşmiş Milletlere bağlı gıda ve tarım organizasyonu ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen gıda katkıları konferansında başlatılmış. Konferans sonucunda kimyasal katkıların teknik kullanımları ve gıda güvenlik tedbirleriyle ilgili uzman komitelerin oluşturulması teklif edilmiş ki, bu günümüzde kısaca JECFA ismiyle bildiğimiz komitedir ve JECFA da şu an günümüze kadar 1500’den fazla gıda katkı maddesini değerlendirme kapsamına almış ve almaya devam etmekte olan bir kurum. Hazır gıdaların paketleri üzerinde kullanım amaçlarına göre, gıda katkı maddelerinin kategorileri ve bunu daha kolay takip edebilmek amacıyla Europe’un ilk harfi olan E koduyla numaralandırılmış sınıflandırılmaları 36 var. Kabaca gruplandırırsak; renklendiriciler, koruyucular, antioksidanlar, jelleştirici, kalınlaştırıcı, stabilize edici ajanlar, asit baz sağlayıcılar, aroma sağlayıcılar koku verenler ve tatlandırıcılar olmak üzere böyle bir sınıflama yapmak mümkün. Renklendiriciler ve koruyucular özellikle gıda katkı maddeleri içerisinde, hassasiyetle durulması gereken temel katkılardan bir tanesi. Teknolojik işlem görmüş et, meyve, sebze, fırıncılık, sütçülük ürünlerinde ve şekerleme endüstrisinde işlemi sırasında kaybolan rengi yapıya tekrar kazandırmak ve çekiciliği arttırmak amacıyla kullanılan gıda katkı maddeleridir renklendiriciler. Besinleri organik olarak veya inorganik olarak eklenebilirler. Bunların suda eriyen veya yağda eriyen formları da elbette mevcut. Renklendiricilerin bir bölümü toksik ve karsinojenik bulunmuş ve zaten kullanımları yasaklanmıştır. Kullanımına izin verilen renklendiricilerle ilgili sağlık sorunları da aşırı duyarlılık, yani alerjen reaksiyonlar şeklinde tanımlanmış. Diğer en önemli katkılardan biri de koruyucular. Özellikle ambalaj açıldıktan sonra ürünün stabilitesini daha uzun süre koruyan, antimikrobiyal maddelerdir ve gıda endüstrisinde tuz, baharat, sirke, nitrit ve nitrat tozları yaygın kullanılan antimikrobiyal maddeler arasındadır. Fırında pişmiş besinler, ekmek, içecekler, peynir, meyve suları, meyve ürünleri, margarin, şurup ve şarap kullanım alanlarını oluşturuyor. Bunlar içerisinde çok yaygın olarak kullanılan koruyuculardan bir tanesi nitrit ve nitratlar. Özellikle de işlenmiş et ürünlerini parlak, kırmızı, pembe renk vermek, kendine özgü bir aroma kazandırmak, yağ acılaşmasıyla, oksidasyonuyla oluşan acılaşmayı önlemek ve çok büyük besin zehirlenmesi riski oluşturan clostridium botilunum çoğalmasını ve toksin üremesini engellemek amacıyla kullanılan son derece önemli koruyucu maddeler grubunda yer alıyorlar. Son zamanlarda yapılan çalışmalarda nitrit ve nitrat kullanımının çok aşırı kullanımı, yani tavsiye edilenin çok çok üzerinde olan kullanım miktarının mide kanserlerine neden olduğu yönünde çalışmalar mevcut. Son yıllarda yapılan çalışmalar yine gösterdi ki, özellikle de üreticiler nitrit ve nitrat kullanımlarını daha da asgariye indirdiler. Bu sağlık açısından mutluluk verici bir sonuçtur diye düşünüyoruz. Sülfitler özellikle de taze sebze ve meyvelerde enzimatik kararmayı ve pek çok besinde de nam enzimatik kararmayı önlemek ve mikrobiyolojik bozulmayı önlemek amacıyla kullanılıyorlar. Ayrıca antimikrobiyal ve antioksidan etkileri de var; bu da yine ürünlerin raf ömürlerini uzatmak anlamında son derece faydalı. Ağartıcı ve fermantasyonu kontrol edici olarak da kullanılıyorlar. Bu et37 kilerinin bir kısmı da kozmetik etki olarak da isimlendirilebiliyor. Mesela kayısı üretiminde, o kayısının sarı-turuncu renginin korunmasında, mesela kükürt dioksit, çiçeğine yakılarak, o ortamda bulundurulması, renginin hem korunmasını sağlıyor, hem de besin öğesi kayıtlarını daha da minimalize edebiliyor. Benzoik asit yine önemli bir koruyucu maddi. Antimikrobiyal özellikli, yani mikroorganizmaların üremesine engel olacak özellikte. Özellikle de E 210 veya 213 şeklinde etiketlerde kodlanabiliyor. Benzoik asit genellikle ya asit formuyla ya da tuz formuyla tercih ediliyor. Özellikle fırın mamullerinde peynir, çiklet, dondurulmuş mandıra ürünleri ve tatlılarda kullanım alanı buluyor. Bir diğer grup da antioksidanlar olarak nitelendirdiğimiz grup ki, yağ ve yağlı yiyeceklerin oksijenle teması sonucunda oluşan serbest radikallerin oluşumunu önlemek üzere kullanılıyorlar. Çünkü bu serbest radikaller, besinin hem kalitesini, hem de besin değerini düşürücü özellikteler. Renk, koku ve tatta olumsuzluklara neden olabiliyorlar. O nedenle de bu tip oluşumları önlemek amacıyla ya doğal antioksidanlar kullanılıyor veya yapay antioksidanlar kullanılıyor. Özellikle de fırında pişmiş besinler, tahıllar, katı ve sıvı yağlar, işlenmiş besinler ve salata sosları yaygın kullanım alanlarını oluşturuyor. Evet, özellikle de yapay antioksidanlardan BHA ve BHT çok yaygın kullanılıyor. Bunlar petrol kökenlidirler ve yenilebilen yağlarda, çiklet, margarin, fındık, patates ürünleriyle polietilen gıda ambalajlarında yaygın olarak kullanılıyorlar. Özellikle uçucu yağların renk, tat ve kokularının korunmasında, kısa zincirli yağ asitlerinin oksidasyonunun önlenmesinde kullanılan koruyucular. Bir başka grubumuz jelleştirici, kalınlaştırıcı, stabilize edici ajanlar. Jelleştirici olarak pektin, agaragar, karagenan, guar zamkı ve jelatin çok yaygın kullanılıyor. Pastacılık sektöründe jelatinin ürüne kıvam vermesi amacıyla çok yaygın kullanıldığını görüyoruz. Emülsifiyerler yine ürünlerin yapının çok homojen dağılmasını sağlayan ajanlardır ve stabilizörler de ürüne istenen yapısal özellikleri katmak amacıyla kullanılan gıda katkılarıdır. Aroma sağlayıcılar kokuları önler. Aromayı çok daha cazip hale getirmek, doğal aromayı düzeltmek veya korumak amacıyla ekleniyorlar. Doğal aromalar olabilir, doğala özdeş aromalar olabilir veya yapay aromalar, baharatlar ve lezzet arttırıcı bileşenler olabilir. Özellikle de sektörde çok kullanıldığını bildiğimiz monosodyum glutamat, diğer bir adıyla Çin tuzu olarak bilinmekte. Bunlar çikolata, şekerleme, çiklet, kremalar, nugalar, meyve suları, mineral suları, kola ve kırmızı ve beyaz etler, aromalı sütler, margarinler. Gördüğünüz gibi katkı maddeleri çok yaygın kullanım alanlarına sahip olan maddeler. 38 Bunlar içerisinde monosodyum glutamat önemli. Çünkü çok az miktarda katıldığında bile, gıda maddesinin lezzetini zenginleştiriyor ve çok az miktarda da bir et aroması lezzeti veriyor. En çok o yüzden de et ve balık içeren dondurulmuş gıdalarda, kuru karışım halindeki hazır çorbalarda ve çoğu konserve gıdalarda yaygın olarak kullanılıyor. Geçmişte, özellikle de glutamata bağlı halsizlik, uyuşma ve çarpıntı sendromlarının olduğu vakalar bildirilmiş ve bu nedenle de aşırı tüketimi sonucunda, birazcık da duyarlılığı yüksek olan kişilerde, Çin lokantası sendromu dediğimiz hastalık oluşumu meydana gelmiş. Tatlandırıcılar da yine yaygın olarak kullanılıyor. Yapay tatlandırıcılar, özellikle de aspartam, assülfan, k-sorbüton ve sakarin çok yaygın kullanılan tatlandırıcılar arasında. Neden kullanılıyor? Aroma ve tadı çok daha cazip hale getirdikleri ve özellikle de tatlı tadı vermek amacıyla tercih ediliyorlar. Bu tatlandırıcılar hem tatlı tadı isteyen, hem de fazla enerji almak istemeyen tüketiciler tarafından tercih ediliyor. Tüketici beklentilerini karşılayarak kâr elde etmek isteyen üreticiler tarafından da yaygın biçimde kullanımları destekleniyor. Sakkarinden birazcık söz etmek istiyorum. Sakkarin neredeyse bir asırdır kullanılmakta olan bir tatlandırıcı. Sakarin, pek çok gıda katkı maddesi üzerinde çok uzun yıllar çalışılarak ancak uygun olan dozlar halinde belirleniyor ve yıllar sonra üretimlerine, kullanımlarına izin veriliyor. Dolayısıyla sakkarin de, diğer tatlandırıcılar da çok uzun araştırmalar sonucunda piyasaya sunulmuş ve kullanımlarına izin verilmiş olan gıda katkılarıdır. Fakat sakkarinin çok fazla miktarda kullanıldığında, özellikle de mesane kanserlerine neden olduğu şeklinde raporlar elde edilmiş. Mesane kanseri riski ortaya çıktığında, yasaklanan bu tatlandırıcı, daha sonra böyle bilimsel çalışmalarla bu sonuçlar kanıtlanamadığı için, tekrar kullanımına izin verilmiş olan bir tatlandırıcı. Siklamat da sakkarinden hemen sonra ortaya çıkan bir tatlandırıcı. O da yine çok kanserlerle ilişkilendirilmiş, sonrasında yasaklanmış, ama arkasından çok yüksek doz kullanımı sonucunda olumsuzlukların ortaya çıktığı bulununca, yine kullanılmasına izin verilmiş tatlandırıcılardan bir tanesi. Aspartam ve asesülfam K günümüzde çok daha yaygın olarak kullanılan tatlandırıcılar. Aspartam tamamıyla bir tesadüf eseri bulunmuş ve özellikle de fennalenin ve aspartik asit dediğimiz yapılardan oluştuğu için bir dipeptid özelliği taşımaktadır. Aspartamın da yine çok yüksek miktarlarda, yüksek dozlarda kullanılması sonucunda baş ağrısı, baş dönmesi, epileptik bazı sorunlar ve menstüral bazı sorunlar yarattığı gözlenmiş. Fakat yine yapılan çalışmalar, bunların çok yüksek miktarlarda kullanıldığında bile olumsuz sonuçlara neden olmadığı saptanmış ve herhangi bir yasaklama getirilmemiştir . 39 Asesülfam K’da yine bir tesadüf sonucunda ortaya çıkıyor ve sakkarine benzer yapıda olması sebebiyle, acaba mesane kanseriyle herhangi bir ilişkisi ortaya çıkar mı diye şüpheye düşülüyor. Fakat yine böyle bir sonuca varılmamış ve assesülfam K’nın da, aspartamla birlikte kullanılmasının sinerjik etki yarattığı ortaya konulmuş. Bunlardan başka, bu gıda katkı maddelerinden başka elbette çeşitli teknolojik amaçlarla kullanılan katkı maddeleri var. Çözücü ve taşıyıcı solventler, yapışkanlığı azaltıcılar ve kaplama malzemeleri, nem tutucular, hacim arttırıcılar, berraklaştırıcılar, köpürme ajanları, köpürmeyi önleyici ajanlar, itici gazlar bunlar arasında yer almakta. Bir gıda katkı maddesinin kullanımına izin verilmeden önce çok uzun araştırma süreci geçiriyor ve bu uzun araştırma sürecinde de çok derin laboratuar çalışmaları yapılıyor. Kısacası, bu nitelikli çalışmalar için çok sayıda bilim insanı bir araya geliyor. Bir gıda katkı maddesi piyasaya sunulmadan önce, öncelikle deney hayvanları üzerinde test ediliyor ve deney hayvanlarına çok yüksek dozda öncelikle gıda katkı maddesi veriliyor ki, biz buna letal doz diyoruz. Yani deney hayvanlarının yarısını öldürecek kadar olan dozda öncelikle uygulama başlatılıyor. Arkasından da tedrici olarak bu miktarlar azaltılıyor. Ne zamana kadar azaltılıyor? Ta ki, bu gıda katkı maddesi herhangi bir hayvan üzerinde, herhangi bir etki oluşturmayacak dereceye kadar azaltılıyor ve etki yaratmadığı doza, noel dozu’na indiriliyor. Daha sonra deney hayvanı , uzun bir süre bu doza maruz bırakılıyor ve yıllar içerisindeki etkileri saptanmaya çalışılıyor. Katkı maddeleri üzerinde gerek kan örneklerinde olsun, gerekse dokuhücre örneklerinde olsun çok detaylı araştırmalar yapılıyor. Daha sonra bu bir noel dozudur deniliyor. Peki, bu insanlarda nasıl uygulanıyor? Elbette ki, insanlar üzerinde böyle çalışmalar yapmak etik olarak mümkün değil. O nedenle de hayvanlar üzerinde belirlenen bu noel dozunun yüzde biri insanlarda kullanılıyor. Önce onda biri, hani insan ve hayvan farkına dayanarak onda birinin kullanılması öneriliyor. Fakat sonra da bireysel farklılıklar da göz önünde bulundurulduğunda, bu oranın yüzde bir olması gerektiği sonucuna varılıyor. Yani hayvanlar üzerinde etkisi olmayan dozun, yüzde biri insanlara önerilen doz şeklinde kabul ediliyor. Tabii ki bu kişilerin ağırlığı başına düşen günlük doz miktarı olarak belirleniyor. Mesela aspartam için, hayvan üzerinde hiçbir etkinin oluşmadığı noel dozu, hayvanın kilogramı başına 4000 miligramsa, bu insan için 40 miligram olarak nitelendiriliyor veya nitrit için 5,4’se yine yüzde biri 0,06 miligram şeklinde nitelendirilebiliyor. Gördüğünüz gibi oldukça hassas bir düzenek söz konusu. Gıda katkı maddelerinin sağlık üzerindeki etkilerine 40 şöyle kısaca değinirsek, toksik ve karsinojenik olarak değerlendirilen, yani zehirli olan veya kansere neden olabilecek gıda katkı maddelerinin kullanımı zaten yasaklanmıştır, hiçbir şekilde yoktur. Eğer bir gıda katkı maddesinin E kodu varsa, bu onun güvenilir olduğu anlamına gelir. E kodlarından kesinlikle korkmamak gerekiyor. Bu onların incelenip, araştırılıp, o şekilde kullanımına izin verildiği anlamına gelmektedir. Diğer katkı maddeleriyle ilgili sorunlar, duyarlı kişilerde alerjik reaksiyonlar, deri döküntüleri ve astım şeklinde ortaya çıkabiliyor. Tabii ki, katkı maddelerine daha hassas kişiler de olabiliyor. Mesela renklendiricilerin ne tür sağlık sorunları yarattığına dikkat edersek, az önce de kabaca söylediğim gibi astım, deri döküntüleri, alerjik reaksiyonların yaygın olduğunu söylemiştik. Mesela çok yaygın kullanılan tartrazine astım, deri döküntüleri ve migrene neden olabiliyor veya yine sunset yelloe astım, deri döküntüleri ve hiperaktiviteye neden olabiliyor veya özellikle de kırmızı rengin oluşturulmasında kullanılan etrusin yine hiperaktiviteye, deri döküntülerine ve astıma neden olabiliyor. Tekrar altını çiziyorum; bunlar, bu belirtiler ancak ya çok duyarlı kişilerde ortaya çıkabiliyor veya aşırı miktarda tüketim sonucunda ortaya çıkabiliyor ki, bunlar da önerilenin üç-dört-beş katı kadar tüketimleri sonucunda ortaya çıkan durumlardır. Diğerlerine de şöyle bir bakarsak, yine renklendiricilerin, evet alerjik reaksiyonlara neden olabileceği ortaya çıkıyor. Koruyucular yine hiperaktivite ve deri döküntülerine neden olabilecek nitelikler taşıyabiliyorlar. Nitrit ve nitratlar, özellikle de çok aşırı miktarlarda tüketildiği zamanlarda, kanser oluşumunu tetikleyici özellikler gösterebilirler. Gıda katkı maddeleri izin verilen besinde ve izin verilen miktarlarda kullanıldığında, yani yasalara uygun şekilde kullanıldığında yararlandığımız ve sağlık riskleri azaltılmış olan maddelerdir. Üzerinde bazı kuşkuların olması normal, çünkü belli katkıların tüketilmesi sonrasında baş ağrıları, alerjik reaksiyonlar, hiperaktivite semptomlar görülebiliyor, Fakat bu reaksiyonlarla katkı maddeleri arasındaki ilişki henüz çok da netlik kazanmış değil aslında. Zaman içinde sağlık üzerine olumsuz etkileri olan katkı maddeleri elbette ki yasaklanmış ve kullanımı kaldırılmış. Bu çalışmalar bir kez yapılan çalışmalar değildir, bunlar sürekli devam eden çalışmalardır ve oldukça dinamik bir süreçtir. Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum: Gıda katkı maddeleri konusundaki hassasiyetler tabii son derece önemli. Fakat bununla ilgili sorunların çözülmesinde üreticilerin, tüketicilerin ve elbette ki devletin işbirliği yapması daha da önemlidir. Üreticiler kendi otokontrollerini geliştirmek 41 durumundalar. Katkı maddelerini önerilenin üzerinde kullanmadan, çok dikkatli bir şekilde kullandıkları zaman, tüketiciler de tabii çok bilinçli oldukları zaman ortada sorun kalmayacaktır. Çünkü tüketicilerin bilinçli olması hem üreticilerin doğru katkıları kullanmalarını teşvik edecektir hem de devletin kontrolünü, denetimini veya bu konudaki çalışmalarını daha da geliştirecektir. Devlet, üstüne düşen yükümlülükleri yapmalıdır. Üreticiler üzerindeki kontrol mekanizmasını çok iyi kurmalı ve onları yapmış oldukları olumlu katkılarda teşvik etmelidir. Bunun yanı sıra, bu katkıların çok detaylı olarak araştırıldığı laboratuvarların kurulması konusunda ve o laboratuvarların geliştirilmesi konusunda da yine işbirliği halinde olması gerekiyor. Dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (Alkışlar) NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Efendim Yasemin Hanım’a çok teşekkür ediyoruz, ama şunu bilmenizi isterim, benim gazetecilik namusum bunu söylemeyi gerektiriyor. Monosodyum glutamat üreten bazı ülkelerin kendi vatandaşlarına onu yedirmediğini sadece ihraç ettiklerini biliyoruz. Bu konu, geçenlerde çok büyük bir hazır çorba üreticisi fabrikasını ziyaretinde, Türk gazetecilerle üreticiler arasında bir tartışmaya yol açtı. Dünyada böyle bir şey var. Yine evet, üzerinde E yazıyorsa bu zararsızdır diye bir şey var. Buna inanmayan milyonlarca insan da var. Çünkü hanımefendinin kendisinin de söylediği gibi E yazan bir şeyin aniden yasaklandığını duyuyoruz. O zamana kadar yediğiniz o E yazan şeyler ne olacak? Ya da o zamana kadar yasak olan bir şey aniden serbest bırakılıyor, bu neden oluyor? Gıdadaki katkı maddeleri bütün dünyanın çok büyük bir sorunu. Geçtiğimiz Ekim ayının son günlerinde İtalya’nın Torino kentinde toplanan Terromadre ve Solone del Gusto toplantısındaydım ben de. Orada 5000’den fazla bilim adamı, sırf bunlar üzerine ve bu tür alternatif gıda tartışmaları üzerine kafa yordular, çeşitli açıklamalar yaptılar. Aynı şekilde geçtiğimiz Haziran ayında Barselona’da sağlıklı beslenme üzerine düzenlenen büyük bir panel serisi vardı. Orada bütün bunlar konuşuldu. Ben genellikle bu tür konuşmaları çok dikkatle dinleyip, neleri yememem gerektiğini düşünmeye başlıyorum, neleri yemeyi değil. Teşekkür ediyoruz hanımefendiye. Efendim şimdi sektörün bir başka önemli ismi Abdurrahman Demirdak gelecek. Demirdak federasyon yönetim kurulu üyesi. Buyurun Abdurrahman Bey. 42 ABDURRAHMAN DEMİRDAK Federasyon Yönetim Kurulu Üyesi Özkaymak Dondurmaları Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Başkanım, sayın bakanlık temsilcileri, sayın genel müdürlerimiz ve genel başkanım; hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. Sevgili arkadaşlar, değerli meslektaşlarım; Türkiye’nin her yerinden en çok problemi olan meslek grubunun temsilcileri olarak hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar) Bugün Türkiye’de en fazla problemi olan meslek grubu gerçekten pastacılar, tatlıcılar ve dondurmacılardır. Şimdi bizim mesleğimiz ilk önce şekercilikle, lokumculukla başlayan bir süreç. Eskiden bir şehirde 5060 tane şekerci lokumcu olurdu, şimdi iki-üç tane lokumcu filan kaldı. Neden? Fabrikasyon hale geldi bu şekerciler, lokumcular, ama eski akide şekerleri yok, eski elma şekerleri yok, eski halka şekerler de yok. Yarın, bugün olan pastalar, tatlılar, dondurmalar da kalmayacak demektir bu. Neden? Küçük esnaf ve sanatkâr üzerinde inanılmaz derecede bir baskı söz konusu da ondan. İşte muhterem hanımefendinin şimdi göstermiş olduğu E ile başlayan yahut da herhangi bir harf sıralamasıyla başlayan katkı maddelerini gördünüz. Biz kek yapıyoruz, pasta yapıyoruz, bir gün taze, ikinci gün , bilemediniz üçüncü gün kafamıza atarlar. Ama 6 aylık keki paketin soktuğunuz zaman, içinde 40 tane E var yahu 40 tane. Çocuk ne bilsin 43 bunun hangisinin faydalı, hangisinin zararlı olduğunu, bilir mi? Bilemez mümkün değil. Çocuklar istiyor zaten, hadi alma. Ondan sonra Tarım Bakanlığı sağ olsun bizi hizaya sokacak Allah’ın izniyle… Ama fabrikaları kim hizaya sokacak onu bilmiyorum. Efendim, pastacılık, tatlıcılık, dondurmacılık zor bir meslek. Biz sabahın köründe kalkarız, devlete hiç yükümüz olmaz. Biz gayet güzel bir şekilde kendimiz üç-beş kişiden borç para alırız, ondan sonra bir dükkân tutarız, onu yapacağız edeceğiz diye bir belediyeye, bir tarıma filan derken koşturur dururuz. Ondan sonra dükkânı açıyoruz, bismillah, gecenin saat 12’sine kadar iş oldu oldu; olmadı veleddalin amin! Borcunla beraber geçmiş olsun. Ondan sonra ne oluyor? Çırak yetişmiyor. Neden yetişmiyor çırak? Gelmiyor ki adam. “Ulan! “ diyor, “Sizin hayatınız kaymış, bayram yok, seyran yok, cumartesi yok, pazar yok. Ondan sonra çırak ol. Yok böyle bir şey!” diyor. İkincisi, dükkân açma ihtimali vardı bir zaman, şimdi yok. Hadi biri sıkıysa açsın. Sanki fabrika açıyoruz biz yahu? Kırk yerden imza, kırk yerden, ondan sonra çırak yetişmiyor. Yetişmez, usta da yok, o da yetişmez. Çünkü çırak yok. Neyse bunlar tabii bizim her zaman olan problemlerimiz… Ama şimdi daha fazla. Maalesef, işin gerçeği bu. 560 sayılı Kanun, 5169 sayılı Kanun, 5969 sayılı Kanun… Allah aşkına bize bir Allahın kulu gelip sordu mu, “ Birader, biz bak böyle böyle bir kanun çıkaracağız senin için,” diye. Soran yok, ama uygulanan biziz. Böyle bir adalet nerede var? Böyle bir adalet var mı? Şimdi bizi bitirecekler bu belli. Fabrikalarda artık her şey yapılıyor. Şimdi yaş pasta için numune alınıyor. Tabii, Sayın Genel Müdürüm diyor ki, işte şundan oluyor, bundan oluyor. Biz de diyoruz ki, büyük firmalar yaş pasta üretimine başladı, şimdi de yaş pastadan numune alınıyor, doğru mu? İki senedir alınıyor, daha önce alınıyor muydu? Dondurmadan alınıyordu, tamam. Çünkü büyük firmalar bayağı oldu, ama onlar dondurma değil. Biz dondurma yapıyoruz, bizim en fazla kattığımız 5 çeşit süt, salep, şeker, azıcık da vanilya. Var mı fazla bir şey katan? Yok, ama bir bakıyorsun paketin arkasına karınca duası gibi yazılıp, 40 çeşit malzeme var. Ne bunlar ne? 40 çeşit katkı maddesi. Yalan mı? Ayrıca, okuyabilen varsa gelsin bana söylesin yani, büyüteç lazım. Şimdi biz küçük esnafız. Biz bu memleketin, bu insanların damak lezzetini temsil etmeye gayret ediyoruz her şeye rağmen. Elimizden geldiği kadar malzemenin en iyisini almaya çalışıyoruz, yağın en güzelini, 44 yumurtanın en tazesini. Un, yağ, şeker, ondan sonra tatlandırıcı. Niye? Doğala özdeş aroma. Niye kardeşim, Türkiye’de doğal olmayan ne var? Niye çilek değil de çilek aroması, ne gerek var yani? Ama biz çilek katıyoruz, bozuk çıkıyor, temizliyoruz, yıkıyoruz filan, içinde azıcık bir şey kalıyor. Haydi, 12 milyar ceza. Yahu adamı içine koysan da satsan, yine o parayı ödeyemez, yok. 12 milyar çok para, Allah için çok para. Bizim cezalar imanımızı gevretiyor. Bakın, inanın buna Sayın Genel Müdürüm, sayın yetkililer, size bu insanların feryadını ulaştırmaya çalışıyorum. En hafif ceza 1,5 milyar, doğru mu? Ondan sonra da mesela yumurta alıyoruz biz. Yumurtalar affedersiniz pislik içinde, ceviz alıyoruz, fındık alıyoruz, geliyor bunun üretim tarihi yok, toplayın bunu atın. Yapma, etme ceviz dediğin 20 lira kilosu, antepfıstığı 40-50 lira, 100 kilo almışsın, borcu ödenmemiş daha, topla git. Neden? Üzerinde üretim tarihi yok. İyi de benim günahım ne? Yumurtacı Türkiye’de kaç tane var? Olsun olsun 100 tane. Pastacı kaç tane? 100 bin tane. Yahu 100 bini mi denetlemek kolay, 100 kişiyi mi denetlemek kolay? Gidin yumurtacıların tepesine binin, “temiz çıkar kardeşim şunu!” deyin. Ondan sonra gidin cevizciye. Kusura bakmasın Antepliler. Antepfıstığı oradan çıkıyor mu? Çıkıyor. Hepimiz oradan almıyoruz muyuz arkadaşlar? Alıyoruz. Kapısında dur, “İzinsiz sen burada üretim yapamazsın!” de, ondan sonra da benim başım ağrımasın. Ne bilsin pastacı? Yasakmış. Şimdi mesele eğitim, ama biraz da personel eğitilmeli. Tamam, bizim personel eğitilsin amenna, ama bize ceza kesenler de eğitilirse çok iyi olur diye düşünüyorum. (Alkışlar) Şimdi tazelik meselesine gelince, İstanbul’da bir balıkçı balık satıyor. “Canlı balık, canlı balık!” filan diye. Neyse yukarıdan bir Madama açmış camı Tarlabaşı’nda. “Evladım,” demiş, “Balıklar taze mi?“ “Canlı dedik ya!” demiş balıkçı. “Evladım,” demiş, “onu sormuyorum taze mi diye soruyorum?” Balıkçı, “Canlı dedik ya!” “Evladım,” demiş kadın, “ben de canlıyım, ama sence taze miyim?” İşte bizim pastalarımız bu kadar taze, hem canlı hem taze, öyle değil mi yani. (Alkışlar) Şimdi cezaları kesiyorsunuz amenna, peki hangi kritere göre? Şimdi tek başına çalışan adama da 12 bin lira, 1000 kişi çalıştıran, günde 1000 ton üretim yapana da 12 bin lira. Hani adalet, bu mu adalet? Yazık, günah değil mi? Adamın hayatı kayıyor yahu, 12 milyar, yani 12 bin TL diyelim hadi. Yani bu cezalar kapasiteye göre olsa ne olur sanki, ölür mü bu devlet, batar mı? Birisi 100 bin kişiyi zehirliyor, birisinde bir kişinin karnı ağrımış. Öldü mü ya? Ölmedi. Ne oldu yani? Ondan sonra kes tamam, 45 katli vaciptir, ama günah. Yani birazcık bu kapasite meselesine göre cezalar ayarlanmalıdır, bu hepimizin talebidir, doğru mu? Bu neye göre olur? Kapasitesine göre olur, cirosuna göre olur, çalıştırdığı personele göre olur, doğru mu? Yani adam 2 kişi , diyelim karısıyla çalışıyor, ondan sonra hayatını söndür. Kolay tabii, ne yapsın yazık garibim, eli ayağı titriyor zaten, yapacak bir şey yok. Yapacaksın arkadaş, bu memleket böyle, yerse. Neyse… Şimdi bir de kahve zincirleri türedi memlekette. Bir bakıyorum pasta var, tatlı var. Şikâyet ettim. Şikâyet alışkanlığımız değil, utanıyoruz biz, ama bizi kırk kişi şikâyet ediyor tabii. Dedim ki, “Arkadaş siz pasta tatlı yapıyorsunuz, değil mi? “ “Yapıyoruz.” “ Nerede yapıyorsunuz?” “ Burada yapıyoruz.” “İyi de, hani sizin ruhsatınız , var mı?” Yok. İsimleri de farklı, bilmem çiz kek filan, modern yani. Bizim üzümlü kek yetmiyor tabii, kesmiyor onu. Sorarım size bunların ne özelliği var? Bir AVM’ye giriyorsun tulumba döküyor adam orada, tulumba döküyor ya, pasta açıkta. Hani nerede senin ruhsatın?Nerede gıda üretim iznin, çalışma izin belgen? Biz toptan hallediyoruz. Tabii onlar toptan götürüyor yani, bize gelince kılı kırk yararak, böyle en ince noktasına kadar sordu sual. “Efendim, bak senin fayansın köşesi kırık, onu değiştirmezsen ruhsat muhsat yok!” Olur, yapacak bir şey yok ki, biz de yapıyoruz yani. Vesselam sevgili dostlar, kusura bakmayın biz dedik ya, en fazla dertli olan esnaf kesimiyiz biz. Bir de fırıncılar var, Allah razı olsun. Şimdi adamlar ekmeği yapıyor, para çok. Bir tane usta tutuyor, ondan sonra bir de pasta yapıyor, ama bize gelince bize ekmek üretmek yasak. Neden? Böyle bir şey var mı? Kanun böyle diyor. Etrafından 3 metre, 6 metre neyse işte koruma, üstünde başka bir şey olmayacak filan. Beyler biz de ya, ekmek üretmek istiyoruz yahut da fırınlardaki pasta, tatlı, dondurma üretimi yasaklanmalıdır, diyoruz. Bu haksız rekabettir, adaletsizliktir. Berberler bile dondurma satıyor yaz geldiği zaman. Bizim mesleğin cılkı çıktı yahu. Ramazan geliyor herkes tatlıcı. Yaz geliyor herkes dondurmacı. Ne alakası var kardeşim ya, ruhsatında ne yazıyorsa onu sat, günah. Kaçaklardan son derece şikâyetçiyiz bu arada. Biz üreticiyiz, kayıtlıyız, çok affedersiniz kümese girmiş kazız. Sıkıntı yok, tamam, amenna kabul ettik bunu. Amma velâkin şu anda kayıtlı olan kadar, belki de en az iki misli de kaçak var. Ben tarıma şikâyet ediyorum, diyorum ki; “Filanca yerde kaçak üretim var .” Pat bir bakıyorum, benim o civardaki üyeme küt diye gidiyorlar, cezayı basıyorlar. Neden? Bizi kim arayacak da bulacak? Ondan sonra yok savcı lazımmış, polis lazımmış. İyi de niye benim üyeme ceza kesiyor, ben onu şikâyet etmedim ki, kaçak üretene 46 keser misin cezayı , ama yok. Biz hazırız ya meydanda, al götür kolundan. Sesimi de çıkmıyor Allaha şükürler olsun! Yapacak bir şey yok, çünkü biz kayıtlıyız, biz esnafız. Esnaf olarak da para kazanmaya çalışıyoruz. Adam kaçak, bizim zorla üye yaptığımız adam, ondan sonra bize beddua ediyor. “Senin yüzünden!” diyor “Bir sürü param gitti, ruhsat aldık, bilmem ne yaptık, bir de üstüne üstlük ceza yiyoruz!” diyor. Bize madalya vermeyin, ama en azından tepemizden inin demek istiyorum. (Alkışlar) Şimdi bir konu daha var: Biz pastacıyız. İyi yerlerde dükkânlarımızın olması lazım, doğru mu? Yoksa kötü yere kim gelir, zaten zor bela iş yapıyoruz, ama gel gelelim üst kattakiyle herkes belada, herkes mahkemelik. Şimdi bizim günahımız ne? Orası dükkân, kiraya da vermiş, biz de bir sürü para vermişiz, yatırmışız, cincik gibi dükkân yapmışız. Havalandırması var, her bir şeyi var ağabeyciğim, ondan sonra yukarıdan üç tane gıcık ver ediyor şikâyeti: Yok gürültü var, koku var… Hadi bunlardan yırttık, başka bir şey çıkıyor karşımıza. Biraz insaf! Biz vergi veriyoruz, insan çalıştırıyoruz, istihdama katkı sağlıyoruz. Biz azbuz bir insan değiliz, kendi çapımızda bayağı bir iş yapıyoruz. Türk damak lezzetini yaşatmaya çalıştığımız gibi, bir de üstüne üstlük ceza yiyoruz. O da yetmiyor üç-beş tane affedersiniz böyle kifayetsiz insanın tehditlerine maruz kalıyoruz. Bu konuda çalışalım, kanun mu çıkacak, ne yapılacaksa? Altında dükkân olan bir evde oturan adam bazı şeylere katlansın, ne yapalım yani, nereye gidelim? Bizim de sanayi sitesi kuracak halimiz yok ya, biz dondurmacıyız, pastacıyız, ne yapalım yani? Doğru mu? (Alkışlar) Bir de Türkiye’nin her yerinde farklı uygulanıyor, ne hikmetse, bazı konular, cezalar veya yasaklar. Şu yasak, öbür tarafa bakıyorsun orada yok. Neden? Adana’da açıkta tatlıyı şakır şakır döküyor satıyor sıcacık, iyi de para kazanıyor, Allah versin. Biz yasaklansın demiyoruz, ama onlara haksa bize de hak olsun, doğru mu? Yani yasakla masakla bu işler olmuyorsa, bari biz de sıcak tatlı satalım, millet başka türlü gelmiyor çünkü. Tepsiye koyuyorsun on tane, adam gelmiyor arkadaş, illa o kokuyu duyacak. Bu konuda da efendim esnafımızın maruzatı var. Evet, bu gibi konularda özellikle büyük firmalarla bizim aramızda ne yazık ki bir adaletsizlik olmaması için bizim hakkımızda çıkacak olan kanun, yönetmelik, kodeks acaba bize sorulsa, hasbelkader biz de bildiğimiz kadarıyla söylesek. Doğru olur, yanlış olur ayrı bir konu, eksik de olabilir, biz bilmeyebiliriz de, ama bizi ikna edin, bize söyleyin, biz bunu kabul ederiz. Biz bu memleketin esnafıyız, biz bu işten para kazanmaya çalışan, çocuğumuza bakmaya çalışan insanlarız. Onun için lütfen bizi de adam yerine koyun. 47 “Kanun çıktı şöyle olacak!” Tamam olsun eyvallah, ama bir sorsaydınız da, biz de “bu iş böyle gitmez!” deseydik… Mesela, bir zaman dondurmada sütle yağ oranı yüzde 3 olacak, aşağı olunca ceza kesiyorlardı tadillerde, doğru mu? Ondan sonra Türkiye’de en kaliteli sütün yağ oranı zaten yüzde 3, içine şekeri salebi koyunca düşüyor yüzde 2’ye, doğru mu? Doğru. Bizim arkadaş cezayı yiyince ne yapıyor? Basıyor sana yağını, basıyor kremayı, ne yapsın? Garibim cezadan illallah demiş yani. Ondan sonra da doğal dondurma kalmıyor, damak lezzetimiz bozuluyor. Beyler, biz süt tozu müt tozu filan istemiyoruz. Biz sütten, meyveden dondurma yapmak istiyoruz. Katkı maddelerine sıcak bakmıyoruz efendim. Bu arada maruzatımı anlatırken, her ne kadar zülf ü yare dokunduysak affedin. Bizler sadece Türkiye’nin en dertli esnaf kesiminin sesini hasbelkader duyurmaya çalıştık. Beni dinlediğiniz için hepinizi saygı ve sevgilerimle, en derin muhabbetlerimle selamlıyorum. Allah’a emanet olun. (Alkışlar) NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Abdurrahman Bey’in konuşması gerçekten bir yazı konusu başlı başına, çok teşekkür ederim kendisine. Bizim toplumsal ekonomik yapımız küçüğün üzerine kurulu, biz küçük işletmelerle yaşayan bir ülkeyiz. Bir küçük işletmeyi nasıl koruyacağız, nasıl yaşatacağız? Hakikaten bu koşullarda giderek zorlaşıyor. Panelin saat 13.00’de biteceği planlanmış burada. Son 10 dakikada sorularınız varsa onları alalım, sonra da kapatacağız. Soru ya da ekleme yapmak isteyen var mı? Peki, buyurun efendim, kendinizi tanıtırsanız. Bu arada ben bir şey sormak istiyorum, Eskişehir’den kimse var mı aramızda? Efendim, kızamık şekeri üretiliyordu Eskişehir’de, artık üretilmiyormuş galiba, öyle mi? Ergin miydi onların ismi? Yazık, Türkiye çok önemli bir zenginliğini kaybetti. Kızamık şekeri Anadolu’da bin yıldır üretilen bir şeydi, son Eskişehir’de üretiliyordu ve artık yok, çok üzgünüz. KATILIMCI- Ben, Ankara Simitçiler Odası adına konuşmak istiyorum. Hepimiz sabahtan beri tatlıdır, sütlüdür konuşuyoruz, biz de simitçi esnafı olarak bu federasyona kayıtlıyız, bizim de sorunlarımız var. Onun için konuşmak istiyorum, yani bizim esnafımız da dertli bu konuda. Bütün pastaneler, fırınlar yetmedi, şimdi her yerde simit satılıyor, poğaça satılıyor. Biz de bunların, hükümet yetkilileri de varken, göz önüne alınmasını istiyoruz, biz de mağduruz. Denetimlerin belediyelerce ve bakanlıkça arttırılmasını talep ediyoruz. Kayıt dışı çok esnaf olduğunu bildirmek istiyorum. 48 ÇALIŞTAY I. OTURUM • SORU, CEVAP VE KATKILAR NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Haklısınız. Evet bu tatlıcılık çalıştayında katkı vermek isteyen değerli dostlar, buyurun efendim. NECİP DAŞ (Bursa Pastacılar Tatlıcılar Oda Başkanı)Öncelikle bu programı yapan Sayın Federasyon Genel Başkanımıza ve katılımcılara ayrı ayrı teşekkür ediyoruz. Ben Necip Daş, Bursa Pastacılar, Tatlıcılar Oda Başkanıyım. Bizim sorunlarımızı dile getiren Abdurrahman Başkanıma çok teşekkür ediyorum. Burada bizim anlatacak pek bir şeyimiz kalmadı, ama şimdi bizler denetim dediğimiz zaman, önce kayıtlı esnafa giriliyor. Dilekçe veriyoruz, adres belirtiyoruz, “ Yok efendim, onu nereden bulalım?” yanıtını alıyoruz. Adam, esnafın 10 metre önünde, gelmiş börek satıyor, poğaça satıyor. Bununla ilgili dilekçe veriyoruz, maalesef yerel yönetimlerin üzerinde siyasi baskı olduğu için, memur arkadaşlar da görevlerini yapamaz durumda. Zabıta, işportacılarla mücadele etmek istiyor, ama yerel yönetimlerdeki belediye başkanı, ilgili müdürler bu memurlara sahip çıkmadığı için, bu insanlar görevini yapmakta zorlanıyor. Özellikle bunların üzerine gidilmesini rica ediyoruz. Bir de Türk halkının kayıt dışına, bu seyyarcılara daha fazla bir rağbeti var, tüketicinin talebi var. Bunun önüne nasıl geçilecek? Bir ilin Büyükşehir Belediye Başkanı gidiyor, kaçak yapılmış bir AVM’nin, büyük marketin açılışını yapıyor. Ondan sonra bu belediye başkanı ufak esnafı hiç dikkate almıyor, bunu 49 nasıl yapacağız? Sayın Bakanım Zafer Çağlayan Bursa’ya bir toplantımıza geldi, orada şunu söylemişti: “Arkadaşlar, ben de bu AVM’lere bakan olmadan önce sizin kadar karşıydım. Fakat görüyorum ki zaman geldi, bu kurumun Sanayi Ticaret Bakanlığı bize nasip oldu, bunlarla uğraşmanın gerçekten zor olduğunu, biz de anladık.” Bir hükümet yetkilisi, bir bakan bunu diyorsa, ilerideki yerel yönetimlerin bunun önüne geçebileceğini sanmıyorum. Teşekkür ediyorum. NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Biz teşekkür ederiz efendim, sağ olun. Şimdi tabii Bursa deyince benim aklıma hemen anjelik tatlısı geliyor değil mi? Ulus Pastanesi. Dünyada bir tek Ulus Pastanesi’nin yaptığı bir tatlı var, sırf Türkiye’de üretilen bir tatlı, anjelik tatlısı, dünyanın başka hiçbir yerinde yok. Nasıl yaşatacağız onu? Ulus Pastanesi yaşarsa orası yaşayacak, Ulus Pastanesi batarsa gidecek. Son sözü size veriyorum. Hangi kurumu temsilen efendim? Peki efendim, sayın bakanlık temsilcisine de söz vereceğiz. AHMET BARAN- Isparta’dan katılıyorum. Adım Ahmet Baran. Mesela “Dondurmam Kaymak” diye bir film vardı, oradaki adam bayağı bir uğraşmıştı. Türkiye’de şu var: büyük balık küçük bağlı her zaman yutuyor. Adam o kadar uğraştı, denedi, olmadı. Ben Isparta’da Baran Lokantasındayım, ne bileyim o kadar özeniyoruz, çekirdekten yetiştik, bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Dükkânımız sanayide olunca bazı ürünlere fiyat geldiği zaman sorunlar yaşıyoruz. İnsanlar, “ Senin dükkân sanayide. Bu fiyatları koyamazsın,” diyorlar. Dediğim gibi büyük balık her zaman küçük balığı yutuyor. NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Doğru maalesef. Isparta’daki o eski lokantalar yaşıyor mu? Türkiye’nin en eski lokantaları Isparta’dadır. 50 AHMET BARAN- Ben yaşatmaya da çalışıyorum, ben Baran Lokantası olarak Isparta’daki bütün özel aşçıların, meşhur aşçıların, ölmüş aşçıların fotoğraflarını yayınlamaya çalışıyorum. Yani sadece işimiz yemek değil, yemekten de öte bazı şeyleri aşmaya çalışıyoruz. NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Evet, ama Isparta lokantacılık sektörü, bence Türkiye’nin en önemli noktasıdır. Çünkü eski lokantalar yaşayan, 1850’lerden beri yaşayan lokantalar var. Çok teşekkürler. AHMET BARAN- Lokantacılık yaşıyor, ama fast food çıktığı ve adam 2 liraya karnını doyurduğu için, 2 liraya yarım tost yiyor, karnı doyuyor. NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Başkan söylüyor tabii, 1 liraya tavuk ekmek satıyorlar İzmir’de de maalesef öyle. Peki, sayın bakanlık temsilcisine verelim son sözü. Buyurun efendim. AHMET KAVAK (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kontrol Genel Müdür Yardımcısı)- Sayın Başkan, kıymetli hazirun… Önemli konuşmacıların konuşmalarından sonra bakanlık adına cevap hakkı doğdu. Sizler bu cevapları almak için kilometrelerce uzaktan buraya geldiniz. Bu zahmetin karşılığını mutlaka almalısınız. Değerli arkadaşlar, gıda güvenliğini sağlama konusunda tekâmül etmiş en son Gıda Kanunu, 5996’yla herkesin sofrasına gelen, çiftlikten çatala diyebileceğimiz her aşamada, gıdanın güvenilir olmasını arzu ediyoruz. Kesinlikle amacımız bağcı dövmek değil. Yani burada amaç güvenilir gıda sunmak, yani üzüm yemek. Burada hiçbir esnafın mağduriyetine yol açacak bir uygulamayı bakanlık yapmaz. Herkesin yapmış olduğu kusurlar hatalar, kendisine fatura edilir. Kayıt dışı olanlar da, kayıt içi olanlar da tamamı bakanlığın denetimi uhdesinde. Özellikle Abdurrahman Bey konuşmasında, kusura bakmasın biraz hoşgörü sınırlarını aşarak, bakanlığın yapmış olduğu birtakım çalışmalarda kasıt görecek, o aşamaya getirecek bir algı oluşturdu. Belki niyet öyle değilse de, öyle bir algı oluştu. Bu söylediklerine cevap verme adına öğleden sonraki paneli izlemelerini tavsiye ediyoruz. Göreceksiniz, burada bizim kesinlikle küçük esnafı yok etmek gibi bir hedefimiz olmadı, olamaz. Tüketici ya da gıda işletmecisi ayrım olmaksızın herkes vatandaşımızdır bizim. Burada amaç, işletme anlamındaki, satan anlamındaki, toplu tüketime sunan anlamındaki müşterisine hizmet götüren insanların götürdüğü hizmeti, hijyen kurallarına dikkat ederek, tüketicinin sağlığını olumsuz etkilemeyecek uygulamalara dikkat ederek, 51 kanunun mevzuatın koyduğu ölçüler içerisinde sunmasını sağlamaktır. Bu noktada, her şey tüketicinin kendi haklarını alırken, yine karşıdakinin hukukunu koruyacak şekilde düzenlenmiştir. Yani Alo 174 hattına gelen her ihbarı biz olumsuzluk kaydedip, direkt esnafa ceza kesmeye gitmiyoruz arkadaşlar. Onu bir ihbar kabul edip denetliyoruz. Sadece onu değil, etrafını da denetliyoruz. Bütün bunlar ve buna benzer soruların cevaplarını öğleden sonraki panelde, sizlere arkadaşlarımla ben sunacağız. Ben Gıda Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Kavak. Çoğu arkadaşlarımız biliyor; İstanbul’da da 8 yıla yakın il müdürlüğü yaptığım sırada, bütün bu kucaklaşmayı elimden geldiği kadar sağlamaya çalıştım. Meslek örgütleriyle, üniversitelerimizle, basınımızla birlikte olmaya çalıştık. Topyekûn sahip çıkmamız gereken bir konu. Benim, senin, onun diye bir şey yok, bütün bakanlıkların, herkesin sahip çıkacağı bir konuda, lütfen ötelemeden, yıkmadan, kırmadan, dökmeden gıda güvenilirliği çıtasını yükseltme konusunda herkes elinden geleni yapmalı. Bu konuyu bir sosyal sorumluluk projesi çerçevesinde algılayarak yapmak konusunda davetimi yenilemek istiyorum. Değerli panelistlere, değerli panel yöneticimize, moderatöre teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. Öğleden sonra hepinizi salona bekliyorum. (Alkışlar) NEDİM ATİLLA (Oturum Başkanı)- Evet efendim öğleden sonra kalabalık bir şekilde izleyeceğiz. Bu arada ben 174’ü çinakop konusunda Ayvalık’tan bile arasam, her zaman olumlu cevap alıyorum. Her zaman takip edildiğini görüyoruz, bu güzel bir uygulama. SUNUCU- Federasyonumuzun ve odalarımızın hazırladıkları günün anlam ve önemini anlatan hediyelerin takdimi için Sayın Genel Başkanımızı tekrar kürsüye arz ediyorum. (Alkışlar) AYKUT YENİCE (Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Genel Başkanı)- Sevgili ağabeyim, çok değerli dostum ve gerçekten Türk mutfağının çok mümtaz bir temsilcisi, bizim rehberimiz sayın Nedim Atilla. Çok önemli araştırmaları, kitapları olan ve Türk mutfağının gelişmesinde çok önemli ayrıntılara imza atan bir ağabeyimiz. Kendisine şahsım ve ekibim adına çok teşekkür ediyorum. Değerli profesörümüze, sayın doçentimize ve sevgili yönetim kurulu üyesi arkadaşlarımıza, çok değerli genel müdürüme ve genel müdür yardımcılarıma hepiniz adına, şahsım adına teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Şimdi Sayın Genel Müdürüm arzu ederseniz, odaların bu günün anlam 52 Isparta Lokantacılar Odası Başkanı Nuri Erdeğer, Genel Müdür İrfan Erol’a plaket takdim ederken. Isparta Lokantacılar Odası Başkanı Nuri Erdeğer, Yard. Doç. Dr. Yasemin Akdevelioğlu’na plaket takdim ederken. Isparta Lokantacılar Odası Başkanı Nuri Erdeğer, Gazeteci, yazar A.Nedim Atilla’ya plaket takdim ederken. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Sezai Uçarmak’a Federasyon Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gül plaketini takdim ederken. 53 Esnaf Sanatkarlar Genel Müdürü Aytekin Yalçın’a Federasyon Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ekin plaketini takdim ederken. Genel Müdür İrfan Erol’a Federasyon Yönetim Kurulu Üyemiz Mehmet Ekin toplantı anısını takdim ederken. ve önemini içeren, hem ağızları tatlandıracak, hem de duvarlarınızda bizi hatırlatacak hediyeleri var. Onları takdim etmek isterim. Özellikle ve öncelikle Bakanımız adına hazırlanmış bir hediyeyi, Bakanımız adına almak üzere sizi buraya davet ediyorum. Bu hediyeyi yapan çok değerli Isparta Oda Başkanımı da bu hediyeyi vermek üzere sizinle birlikte kürsüye arz ediyorum, buyurun efendim. (Alkışlar) Ben iki federasyon başkan vekili arkadaşımı da buraya rica ediyorum. KATILIMCI - Sayın Bakanımız adına, Isparta Oda Başkanımız Nuri Erler bu hediyeyi yaptırmış. Bunu sayın Bakanımıza, eğer bizim adımıza takdim ederseniz çok seviniriz efendim, çok teşekkür ederiz. (Alkışlar) Efendim şimdi de tatlının başkenti, tatlıcılığın şehri Gaziantep adına hediyeleri vermek üzere Federasyon Yönetim Kurulu üyemiz ve Gaziantep Odası Yönetim Kurulu Üyemiz Sayın Mehmet Kelebek Bey’i buraya rica ediyorum efendim. (Alkışlar) Efendim çok değerli genel başkanımıza da, İmam Çağdaş’ın ve Sayın Kelebek’in takdimi olan hediyesini almak üzere kürsüye arz ediyorum. (Alkışlar) Sayın Müsteşarım sizi de buraya arz ediyoruz efendim. (Alkışlar) Sayın Esnaf Sanatkârlar Genel Müdürümüzü arz ediyorum efendim. (Alkışlar) Evet, herkese birinci bölüm için çok teşekkür ediyoruz. Katkılarınızdan dolayı şükranlarımızı sunuyoruz. İkinci bölümde sayın Ahmet Kavak genel müdürümün söyleyecekleri çok önemli. Hepinizin sorularınıza cevap alacağı ve Ahi Evren terbiyesi içerisinde, Türkiye’nin en örgütlü toplumu olan Türkiye Lokantacılar Federasyonu’nun yöneticileri olarak çok önemli katkılar sunacağı esas buluşma öğleden sonra olacak. Bütün konuşmalardan önemli sonuçlar çıkaracağımız ikinci bölümde buluşmak üzere… Sağ olun, var olun. (Alkışlar) 54 I. Oturum plaket töreninden çeşitli görüntüler. 55 Soldan sağa - Gıda Kontrol Genel Müdür Vekili Ahmet Kavak, Daire Başkanı Selman Ayaz ve Laboratuarlar Daire Başkanı Dr. Neslihan Alper 56 ÇALIŞTAY II. OTURUM HAYRİ PAKER ÖZMEN UN - Marmara Bölgesi Satış Müdürü Sayın Müsteşar Yardımcım, Sayın TESK Başkanım, Sayın Federasyon Başkanım, Sayın genel müdürlerim, Sayın Dekanım, oda başkanları ve çok kıymetli misafirler, saygı ve selamlarımı sunuyorum. Öncelikle böyle güzel bir günde bir araya gelmemize vesile olan, böyle bir organizasyona ev sahipliği yapan Türkiye Lokantacılar ve Kebapçılar, Pastacılar ve Tatlıcılar Federasyonu’na teşekkür ediyorum. Türk baklavasının, Türk tatlılarının markalaşması ve marka değerini yükseltme adına yoğun çabalar veren, Tatlıcılar Odası başkanlarımıza, değerli yönetimine ve sivil toplum kuruluşlarının attığı her adımda maddi-manevi desteğini esirgemeyen Türkiye Un Konfederasyonları Başkanı ve ÖzmenUn Yönetim Kurulu Başkanımız Erhan Özmen Bey’e teşekkür ediyorum. 57 Biz, 10 yıl önce bu yola Türk baklavasına, kadayıfına, lokmasına, tulumbasına hak ettiği hammaddeyi tedarik etme hayaliyle yola çıktık. Biliyorduk ki, bir baklava için, bir tatlı için güzel görüntü olmazsa olmazdır. Bu güzel görünümü de un sağlar. İlk adımımızı attığımızda gördük ki, Türk baklavasının, Türk tatlılarının gerek ulusal, gerek uluslararası imajının en az bizim kadar önemseyen bir kurum daha var. O da Tatlıcılar ve Pastacılar Odası. Kendileriyle tam olarak bu noktada tanıştık. Dedik ki, Türk baklavası ve Türkiye tatlılarını en iyiye götürmek için atacağımız her adımda yanınızdayız. Nitekim bu süre zarfında bizler festivaller, yarışmalar düzenledik. Yurtdışı ve yurtiçi fuarlara katıldık. Ar-Ge ekibimizi bu amaç için seferber ettik. Bu sayede Türkiye’de bir un fabrikasının sahip olabileceği en geniş ürün yelpazesine kavuştuk. Baklava piyasasının büyüklerinden aldığımız talepler doğrultusunda, hep hayal edilen unu üretmek için kollarımızı sıvadık. 8 ay boyunca Ar- Ge ve saha çalışmaları yaptık. Nitekim 6 ay önce bize ve birçok baklava ustasına göre, baklavalık unda yeni bir çığır açan, baklavalık süper hışır unumuzu ürettik. Böylece yalnızca baklavalık unda her kesime hitap edecek üç çeşit baklavalık un elde etmiş olduk. Eğer ihtiyaç olduğu kanaatine varırsak, bunu 13 yaparız diyoruz. Çünkü biz o sevgiyi, azmi ve yeteneği taşıyan bir firmayız. Türkiye’de ilk defa tulumbalık ve lokmalık un üreten yine biz olduk. Şimdi ileriye baktığımızda, Özmen Un ve Tatlıcılar ve Pastacılar Odaları ile işbirliği içinde, önemli mesafeler kat edeceğini görüyoruz. Bu güzel organizasyon ve yeni ürünümüz baklavalık süper hışır un bunların birer göstergesi niteliğindedir. Yol arkadaşımız olan tüm oda başkanlarımıza ve çok değerli üyelerine, ayrıca kurumumuz ürünlerini büyük bir titizlikle ve özveriyle müşterilerimize ulaştıran bayilerimize teşekkürü bir borç biliyor, işbirliğimizin her alanda, tıpkı bugün olduğu gibi devam etmesini temenni ediyor, buraya kadar gelip bizimle bu güzel güne katılan misafirlerimize selam ve saygılarımı sunuyorum. SUNUCU- Teşekkür ediyoruz. “5996 sayılı Kanunun getirdiği yenilikler, uygulamalar ve sorumluluklar” konulu panelimizin oturum başkanı olarak, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Sayın Ahmet Kavak’ı, konuşmacı olarak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, Gıda İşletmeleri ve Kodeks Daire Başkanı Sayın Selman Ayaz’ı ve Gıda Kontrol ve Laboratuarlar Daire Başkanı Sayın Dr. Neslihan Alper’i sahneye arz ederim. (Alkışlar) 58 AHMET KAVAK (Oturum Başkanı) Evet, arkadaşlar öğleden sonra tekrar merhaba… Öğleden önceki sunumlardan da çok yararlandık. Hem değerli başkanların konuşmalarından, hem genel müdürümüzün sunumlarından çok istifade ettik. Bizim burada oluş sebebimiz, karşılıklı olarak sorunlarımızı dinlemek, var olan sorunlara çözüm getirmek konusunda gayret etmek. Öncelikle 5996 sayılı Kanunun uygulamalarıyla ilgili ülkemiz genelinde 81 il müdürlüğümüz, 5000’e yakın gıda kontrol görevlimiz hepimiz için çalışıyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı geçmişten bugüne, 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameden, 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri Bitki Sağlığı Gıda ve Yem Kanunu’na gelinceye kadar çok merhale kat ettik. Bu yol haritamızda, olarak, sizlerle birlikte, gıda güvenliği çıtasının yükselmesine katkıda bulunduk. Ancak ben bir hususun altını çizmek istiyorum. Kanun hazırlanırken en ince teferruatına kadar tabii ki konulmuyor. Kanun genel bir çerçeve olarak çiziliyor, yönetmelikle de bunlar daha detaylandırılıyor. Tabii ki her iş kolunun, her meslek kolunun her biriyle, ilgili alt detaylarda uygulamada karşılaşılan zorluklar oluyor. Bu sorunların bir kısmı yansıdı, biz onlara cevap vermeye çalışacağız. Bir kısmı da biraz sonra yansıyacak, ama benim altını çizmek istediğim husus şu: Özellikle işyerlerinde sorumlu olarak istihdam edilen değişik meslek gruplarındaki teknik elemanlardan maksimum yararlanma yolunu seçin. Yayınlanan mevzuatların görüş verilme aşamalarında sizlerle paylaşımda bulunmasını isteyin, sizinle paylaşımda bulunması için irtibat kurun. Örneğin, şu anda biz unla ilgili tebliğ değişikliğini görüşe açtık. İşte okul kantinleriyle ilgili tebliği görüşe açtık. Bunlar esnaf olarak hepinizi ilgilendiriyor. Olabildiği kadar aktif davranıp sorumluluk alalım. Mevzuat yayınlandıktan sonra, “ya keşke şu şöyle olsaydı, bu böyle olsaydı,” demeyelim. Uygulamayla ilgili karşılaşılan zorluklar ortaya çıktıkça, yeni yeni çalışmalar, yeni yeni değişiklikler yapma konusunda bir sürü zorluklar çıkıyor; bir sürü sizlerin mağduriyete uğradığınız, karşı karşıya geldiğiniz sorunlar oluyor. Ben özellikle sorumlu istihdamı konusunda sizlerin bunlardan daha çok istifade etmesini hatırlatarak sözüme başlıyorum, ama ilerleyen zaman içerisinde soru-cevaplarla, sizlerin kafasında oluşan sorulara buradan cevap vererek ayrılmayı arzuluyoruz. Öncelikle Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanımıza söz vermek istiyorum. Kendisi uzun yıllardır Bakanlığımızın değişik kademelerinde uzman olarak da, yönetici olarak da görev aldı, şu anda daire başkanımız. Size hitap edecekler, buyurun. 59 60 SELMAN AYAZ Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı Sayın Başkanım, değerli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben, size 5996 sayılı Kanunun getirdiği yeniliklerden ve işletmelere getirdiği sorumluluklardan bahsedeceğim. Arkasından gıda kodeksinden bahsedeceğim biraz. Ben Gıda İşletmeleri Kodeks Daire Başkanıyım. Şimdi öncelikle Bakanlığımızın gıda güvenliği konusundaki misyonundan bahsetmek istiyorum. Sabahki oturumda genel müdürümüz de bahsetmişti, tarladan sofraya gıda güvenliğini Bakanlığımız prensip edinmiş durumda, misyonumuzun başında bu geliyor. Tüketici sağlığının korunması bizim açımızdan çok önemli. Tüketiciye güvenilir gıda arzı, haksız rekabetin önlenmesi önemli. Geleneksel ürünlerimizin korunması, sürdürülebilir etkin kontrol, Kodeks alimentarius ve Avrupa Birliğiyle uyumlu bir mevzuat ve ihracatımızın geliştirilmesi önemli. Bakanlığımızın gıda konusunda genel misyonunu bu şekilde özetleyebiliriz. 5996 sayılı Kanun gıda güvenliği konusunda çok önemli bir kanun. 11 Haziran 2010 tarihinde TBMM’ de kabul edildi 13 Haziran 2010 tarihinde yayımlandı, 13 Aralık 2010 tarihinde yürürlüğe girdi, 6 ay sonra da buna bağlı 104-105 tane yönetmelik yayınladık, hâlâ yönetmelik çalışmalarımız devam ediyor. Bu kanun çıktıktan sonra 5 tane temel kanunu biz yürürlükten kaldırdık, bu kanunların hepsini 5996 sayılı Kanunun kapsamına aldık. Kanun genel anlamda neleri kapsıyor? Hayvan hastalıklarıyla mücadele, bitkisel zararlılarla mücadele, zeoteknik konuları, veteriner ilaçları, bitki koruma ürünleri, gıda ve üretimi işlenmesi, dağıtımın tüm aşamalarında gıda güvenliğine ilişkin hususlar, hızlı uyarı sistemi, acil durumlar, ihtiyati tedbirler, risk analizi, risk değerlendirmesi ve resmi kontroller ve cezai yaptırımlar. Temel olarak kanunun kapsadığı konular bunlar. Sabah, sayın Genel Müdürümüz arz etmişti; bizim prensibimiz çiftlikten sofraya gıda güvenliği. Bu anlamda biz son ürün kontrolü yerine gıda zinciri boyunca kontrol yapmayı öngörüyoruz ve planlarımız ve uygulamalarımızı hep bu şekilde yapıyoruz. Gıda işletmesi nedir? Kamu kurum kurumlarıyla, gerçek veya tüzel kişiler tarafından gıdaların üretildiği, işlendiği, muhafaza edildiği, depolandığı, dağıtıldığı, nakledildiği, satıldığı, servis edildiği herhangi bir aşamasıyla ilgili yürütülen işlemlerin yapıldığı yerdir. 61 Bir de gıda işletmecisi var. Yine kâr amaçlı olsun veya olmasın, kamu kurum kuruluşlarıyla gerçek ve tüzel kişiler tarafından gıdanın üretimi ve dağıtımının herhangi bir aşamasında, kontrolü altında yürütülen faaliyetlerin mevzuat hükümlerine uygunluğundan sorumlu kişi; yani bu anlamda, gerçek sorumluluk gıda işletmecisinde oluyor. Bir diğer tanımımız perakende: Ana dağıtım merkezleri, hazır yemek hizmeti sunan yerler, işyeri kurum yemekhaneleri, restoranlar, benzeri hizmetlerin sunulduğu yerler, dükkanlar, toptan satış yerleri, süpermarket dağıtım merkezleri dahil olmak üzere, son tüketiciye satış ya da dağıtım noktasında gıdanın işlenmesi, muameleye tabi tutulması ve depolanmasını kapsayan her şey. Bu anlamda ister perakendeci olsun, ister gıda üreticisi olsun, hepsi gıda işletmecisi tanımında yer alıyor. Bu anlamda sizler de ister pastacılık ürünü üretin, ister tatlı üretin veya bir kebap dükkânınız olsun, hepiniz gıda işletmeci oluyorsunuz. Yine izlenebilirlik kanunun getirdiği önemli bir husus var. Mutlaka üretim işlemi ve dağıtımın tüm aşamalarında, bitkisel üretimin, gıda ve yemin, gıdanın elde edildiği hayvanın veya bitkinin izinin sürülmesi ve takip edilebilmesini öngörüyor. Biraz önce de söyledim, gıda güvenliğinin sağlanmasında temel sorumluluk gıda işletmecisine verildi kanun gereği. Faaliyetiyle ilgili istenen kayıtları güncel tutmak, istendiğinde bunu bakanlığa bildirmekle yükümlüdür gıda işletmecileri. Yine izlenebilir kayıtlarını mutlaka tutmaları gerekiyor. Gıda işletmecisi üretim hazırlama ve satışta, bakanlıktan kayıt veya onaylı işletmelerin ürünlerini kullanmak zorundadır; bu çok önemli bir madde. Yani, siz bir pastane işletiyorsanız veya bir tatlı üretiyorsanız veya bir lokantanız varsa, burada aldığınız malzemenin, hammaddenin mutlaka bakanlıktan kayıtlı veya onaylı bir işletmede üretilmiş olması gerekiyor. Çünkü bununla ilgili zaman zaman yaptırımlarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Ürünü takip etme açısından, biraz önce bahsettiğim izlenebilirlik açısından mutlaka kullandığınız ürünlerin bakanlıktan kayıtlı veya onaylı bir işletmede üretilmiş olması gerekiyor. Organik tarım mevzuatı var, 2004 yılında yayınlanmış bir kanun ve buna bağlı yayınlamış olduğumuz bir yönetmelik var. Bu kanun özellikle organik ve konvansiyel, organik olmayan ürünlerin depolanmasını kapsıyor. Ülkemizde toplam 375 bin tane gıda işletmesi var. Bunların 64 bin adedi üretim yeri, 181 bin adedi satış yeri, 132 bin adedi toplu tüketim yeri 62 olmak üzere 375 bin adet gıda işletmesi bulunuyor. İşletmeleri biz yeni kanunla kayıtlı ve onaylı işletmeler olarak iki sınıfta inceliyoruz; hayvansal gıda üreten işletmeler, onay kapsamındaki işletmeler. Bunlar et ürünleri, süt ürünleri, su ürünleri ve yumurtayı üreten işletmeler. Bunların sayısı da 5600 civarında. 100’ün üzerinde yönetmelik çıkardık yeni kanun gereği. Bunlardan gıdayla ilgili temel yönetmeliklerimiz var, onlardan bahsetmek istiyorum. Birincisi, gıda işletmelerinin kayıt ve onay işlemlerine dair yönetmelik. Bu yönetmelik gereği bütün gıda işletmeleri, kayıt veya onay işlemlerini bakanlığa yaptırmak zorunda. Bir diğer yönetmeliğimiz Gıda Hijyen Yönetmeliği… Bu yine birincil üreticiler dahil olmak üzere, üretim, satış ve toplu tüketim yerleriyle ilgili genel hijyen şartlarını belirleyen bir yönetmeliğimiz. Yine onay kapsamındaki işletmelerden bahsetmiştim, hayvansal gıda üreten işletmeler için de özel bir hijyen yönetmeliğimiz var. Bu da Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Yönetmeliği. Bunun dışında, biraz önce saydığım üç tane yönetmelik, işletmelerin sorumluluğunda. Yani işletmelerin yapması gereken, ve uygulaması gereken yönetmeliklerle ilgili kriterleri belirleyen durumlar. Bu yönetmelikte onlar yer alıyor. Şimdi sayacağım üç tane yönetmelik ise, bizim resmi kontrollerimize yönelik yönetmelikler. Bunlardan bir tanesi hayvansal gıdaların resmi kontrolüne ilişkin özel kuralları belirleyen yönetmelik… Bu yönetmeliklerin üreticilerle, yani gıda işletmecileriyle çok yakından bir ilişkisi yok, tamamen bizim resmi kontrollerimize, uygulamalarımıza yönelik yönetmelikler. Birincil üretimden başlayarak, son tüketiciye kadar gıda zinciri boyunca gıda güvenliği sağlanmak zorundadır ve bu temel olarak gıda işletmecisine verilmiştir. Hijyen çok önemli; birincil üretim aşaması dahil olmak üzere, üretim işleme ve dağıtımın tüm aşamalarında gıda hijyeni sağlamaktan sorumludur gıda işletmecileri. Gıda işinde çalışan personelin yaptıkları işin gerektirdiği gıda hijyeni konularında kontrol edilmelerini ve bilgilendirilmelerini veya eğitilmelerini sağlamak zorundadır gıda işletmecisi. Bunun mutlaka sağlanması gerekiyor. Yine hijyen gerekliliğinde birincil üretim yapanlar, perakende işyerleri, gıda ve yem üreten işyerleri, kendi kontrolleri altındaki alanla ilgili, bakanlıkça belirlenen özel ve genel hijyen kurallarına uymak zorundadır. 63 Bakanlık tarafından belirlenen hijyen esaslarına aykırı hareket edenlere, birincil üretim yapanlara 1000 Türk Lirası, perakende işyerlerine 2000 Türk Lirası, diğer işyerlerine, yani üretim yerlerine ise 5000 Türk Lirası idari para cezası uygulanmaktadır. Bunu özellikle vurguluyorum. Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği var. Onaya tabi işletmeler, Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliğinde belirtilen hususlara da uymak zorunda. Bakanlığımız kanuna bağlı çıkan yönetmeliklerin uygulanmasına ilişkin olarak, hijyen uygulamaları için yaklaşık 20’nin üzerinde rehber hazırlandı. Gıdaların işyerine kabulü, bütün gıda işletmecileri açısından çok önemli. Yani başka bir ürün mü gelmiş, sizin sipariş ettiğiniz bir ürün mü gelmiş? Bunun mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor. Uygun sıcaklıklarda soğutulmuş ya da dondurulmuş olup olmadığını kontrol edilmesi gerekiyor. Örneğin bir et sipariş etmişseniz, onun ne şartlarda geldiğini kontrol etmeniz gerekiyor. Nakliye araç sıcaklığının uygun sıcaklıkta olup olmadığı, ambalaj kontrolü, etiket bilgilerinin uygunluğu, nakliye aracının içinin temizliği, çiğ ve pişmiş gıda maddelerinin ayrı ayrı istiflenmiş olduğu mutlaka kontrol edilmesi gerekiyor. İşletmeleri biz ikiye ayırıyoruz. Onay kapsamındaki işletmeler ve kayıt kapsamındaki işletmeler. Hayvansal ürün üreten işletmeler, onay kapsamındaki işletmeler. Kanun gereği onay kapsamında olan bir işletme, faaliyete geçmeden önce mutlaka bakanlıktan onay işlemlerini yaptırmak zorunda. Yine kayıt işlemine tabi işletmeler de, bakanlığa kayıt işlemlerini yaptırmak zorundadır. Şimdi hangi işletmeler onaylı, hangi işletmeler kayıtlı? Ondan bahsetmek istiyorum. Mutlaka hayvansal ürün üreten işletmeler onay kapsamındaki işletmeler, ama hayvansal ürün olup da onay kapsamında olmayan, kayıt kapsamında olan işletmeler var. Örneğin bal paketlemesi yapan bir işletme, hayvansal ürün olduğu halde, bunlar kayıt kapsamındaki işletmeler olarak değerlendiriyoruz. Bitkisel ürün üreten işletmeler, her halükârda kayıt kapsamındaki işletmeler. Yine perakende işletmeler de, özel bir ayrım yoksa kayıt kapsamındaki işletmeler. Genel anlamda, satış yerleri kayıt kapsamındaki işletmeler. Onaya tabi gıda işletmelerinin bakanlığımıza modernizasyon planlarını sunmaları gerekiyor. Modernizasyon planları sunmaları halinde, 2013’ün sonuna kadar verilen ek bir sürede onay işlemlerini yaptırmak zorundalar. Yönetmeliğin yayımı tarihinden önceki faaliyet gösteren işletmeler 64 için konuşuyorum. Yine kayda tabi işletmeler de, 2013 yılının sonuna kadar kayıt işlemlerini bakanlığımıza yaptırmak zorunda. Şimdi modernizasyon planından ne anlıyoruz? Modernizasyon planı, işletmenin onay alabilmesi için gerekli olan yapısal eksikleri saptamasıdır. Onaya tabi olan işletmeler, bu yılın sonuna kadar işletmesinde yapısal olarak ne tür eksiklikler var, bunları bakanlığımıza bildirmek zorunda. Bunun yanında, işletme sahibi eksikliklerin giderilebilmesi için ek süre alabilir. Örneğin diyecek ki, benim eksiklerim bunlar bunlardır, bunun için bana 5 ay süre yeter. O süreyi kendisi belirleyecek ve modernizasyon maliyeti, maliyetim de şu kadardır, diyecek. Bununla ilgili bir eylem planı hazırlayacaklar ve bakanlığımıza sunacaklar. Tabii ki, burada süreyi olabildiğince yüksek tutmaları gerekir. Çünkü daha önce “ben, bunu üç ayda yaparım,” deyip, ondan sonra bu eksikleri yerine getiremezseniz, yine sıkıntı yaşayabilirsiniz. Onun için süreyi uzun tutmanızı öneririm. Şimdi anlatacaklarım ise, yönetmeliğin yayımından sonra faaliyet gösteren işletmelerle ilgili. Örneğin bir süt fabrikasında süt üretiyorsanız, yani 17 Aralık 2011 tarihinden sonra faaliyet gösteren bir işletmeyseniz, bunun için onay almanız gerekiyor. Öncelikle şartlı onay almanız gerekiyor bakanlığımızdan, daha sonra da bu şartlı onayı toplamda altı ay içerisinde onaya çevirmeniz gerekiyor. Şimdi onay almak için işletmelerin yerine getirmesi gereken bilgi ve belgeler var. Bunlardan bir tanesi başvuru dilekçesi ve beyanname, işyeri açma ve çalışma ruhsatı… Bu belge bildiğiniz gibi belediyeler, il özel idaresi ve organize sanayi bölgeleri tarafından verilmekte. Kapasite raporu, Türkiye Esnaf Sanatkârlar Konfederasyonu veya Türkiye Odalar Borsalar Birliği tarafından veriliyor. Kapasite raporu düzenlenemeyen yerlerde ise, ekspertiz raporu veya kamu kurumunun beyanını da kabul ediyoruz. Ticaret sicil gazetesi, gıda işletmesinde kullanılan suyun analiz raporu, onaylı bir işletmeyseniz suyla ilgili analiz raporu istiyoruz, ama eğer bir şebeke suyu kullanıyorsanız ve aboneliğiniz varsa bunu kabul ediyoruz, ayrıca bir analiz istemiyoruz. Kanunda –birazdan yine bahsedeceğim- zorunlu personelinin istihdamı için zorunlu olan yerler var. 30 beygir gücü üzerinde motor gücü bulunan işletmede veya 10 kişinin üzerinde çalışan, personel istihdam eden işletmeler bu personeli tutmak zorunda. Bununla ilgili olarak da meslek odası bilgisi, işletmenin yerleşim krokisi, işletmede oluşan katı-sıvı gaz atıklarının uzaklaştırılması şeklini bildirmeniz gerekiyor. 65 Kayıt işlemlerinde ise, işyeri açma çalışma ruhsatını aldıktan sonra, en geç 30 gün içerisinde kayıt işlemlerini yapmanız gerekiyor. Bunları yeni kurulan bir işletme için söylüyorum. Şimdi burada zaman zaman sıkıntılar yaşanmakta. İşletmeler belediyeden veya ilgili kurumdan işyeri açma çalışma ruhsatını aldıktan sonra bakanlığımıza başvurmuyor, daha sonra da kayıt işlemlerini yaptırmadığından dolayı yasal işleme maruz kalıyor. Kayıt için de istenen belgeler: Dilekçe ve yine beyanname, işyeri açma çalışma ruhsatı, kapasite raporu, ticaret sicil gazetesi ve meslek odası belgesi. Eğer şeker üretiyorsanız, şeker paketlemesi yapıyorsanız, bunun için de şeker kurumundan uygunluk yazısını almanız gerekiyor. Yine kayıt onay belgeleri tek başına sınai faaliyete izin vermez, işyeri açma ve çalışma ruhsatının alınması zorunludur. İşyeri açma ve çalışma ruhsatı iptal olduğunda, işletmeye verilen kayıt veya onay belgesi kendiliğinden geçerliliğini kaybeder ve iptal edilir, bu önemli. Şimdi işletmeler kayıt-onay diye ikiye ayırdık. Bunu etiketinde ne şekilde beyan edecekler? Kayıt numarası TR Türkiye’nin plaka işaretiyle başlıyor. Hangi ildeyse, örneğin burada 06 Ankara, K kaydı gösteriyor, 6 hanelik bir rakam. Ankara’da 123. kayıtlı bir işletme olduğunu gösteriyor bu. Onay numarası da 4 haneden oluşuyor. Yine il plakası ve 4 haneden oluşuyor. Şartlı onay verildiği zaman, araya bir de G geçici anlamında geçici harf konuyor. Bunu etikette bu şekilde sizin kodlamanız gerekiyor. Gıda ve yem işletmecileri, faaliyetlerinin tamamını veya bir kısmını durdurduğu zaman, bu durumu en geç 3 ay içerisinde bakanlığımıza bildirmek zorundalar. Bu süre içerisinde bakanlığa bildirimde bulunmayanlar hakkında kayıt ve onay işlemleri iptal ediliyor. Yani, üç ay içerisinde eğer faaliyetinizin tamamını veya bir kısmını durdurmuşsanız, bakanlığımıza bunu bildirmeniz gerekiyor. Biliyorsunuz, 5179 sayılı kanunda sorumlu yöneticilik durumu vardı. Şimdi sorumlu yöneticilik yerine zorunlu personel istihdamı şeklinde uygulamaya geçildi. Burada 30 beygir gücü üzerinde veya 10 ve üzeri personel çalıştıran işyerlerinde, ama gıda üreten işyerlerinde sadece, onu özellikle vurguluyorum; gıda üreten işyerlerinde sayacağım personelin çalıştırılması zorunlu. Bunlar gıda mühendisi, ziraat mühendisi, veteriner hekim, kimya mühendisi, kimyager, biyolog gibi olabilir. Bu da üretimin nevine göre değişiyor. Bunun dağılımı kanunun EK 1 sayılı listesinde yer almakta. Kanun çıkarken, özellikle unlu mamul üreten, ekmek üreten işletmeler ve küçük ölçekli işletmeler için bir kolaylık sağladık. 66 Sabah gündeme gelmişti, cezalar işte kapasiteye göre yapılsın. Cezalarda böyle bir uygulama söz konusu değil. Abdurrahman Bey’in anlattığı şey, mecliste çok uzun tartışıldı. Şunu da söyleyeyim; biz, gerek 5996 sayılı Kanun olsun, gerekse buna bağlı çıkarmış olduğumuz yönetmelikler olsun, ürün tebliğleri olsun, hepsini mutlaka sektörün görüşüne açacağız. İlgili kamu kurum kuruluşların, üniversitelerin görüşüne açacağız. Hani, “görüşe açılmadı, bize bildirilmedi,” şeklinde bir şeyi kesinlikle kabul etmeyiz. Bu konuda bakanlığımız Türkiye’deki en şeffaf bakanlık olduğunu söyleyebilirim. Bu anlamda kanun çıkarılırken, unlu mamul üreten, ekmek üreten veya şekerci gibi küçük ölçekli işletmeleri, bu zorunlu personelden muaf tuttuk, yani ona göre bir dengeleme yaptık. Bir külfetten kurtulmuş oldunuz, ama bu demek değildir ki ürettiğiniz ürünü mevzuata aykırı üreteceğiz. Sözünü ettiğim personeli çalıştırmayanlara 2012 rakamlarına göre 3.562 TL idari para cezası uygulanıyor; bunu hatırlatmak da yarar var sanıyorum. Biz, kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, kokuşmuş gıdalar üreten, satan, taklit veya tağşiş yaptığı kesinleşen gıda ve yem üreten işletmeleri affetmeyeceğiz. Bu firmanın adı, ürün adı, markası, parti ve seri numarasını bakanlığımız web sitesinde yayınlamaya devam edeceğiz. Biraz da Türk gıda kodeksinden bahsetmek istiyorum. Türk gıda kodeksi, asgari teknik ve hijyenik kriterleri, bir gıda üreten işletmeler için veya ürünler için, bitki koruma ürünleri, veteriner ve ilaç kalıntıları, katkı maddeleri, bulaşanlar, numune alma, ambalajlama, etiketleme, nakliye, depolama ve analiz metotlarını kapsamaktadır. Kodeks Alimentarius Komisyonu var. Bu komisyon, uluslararası mevzuatı belirliyor gıda konusunda. 185 tane üyesi var ve ülkemiz de buna üye. Genel Müdürlüğümüz de, Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğümüz de bunun temas noktası. Ulusal Gıda Kodeks Komisyonumuz var, 7 üyeden oluşuyor. Bakanlığımızdan 2 üye, Sağlık Bakanlığından 1 üye, Türk Standartları Endüstrisinden 1 üye, 2 tane üniversite öğretim üyesi var. Bakanlığımız ve Sağlık Bakanlığının belirlediği ve bir de gıda konusunda faaliyet gösteren, en fazla üyeye sahip sivil toplum kuruluşundan Gıda Dernekleri Federasyonundan 1 üye olmak üzere toplam 7 kişiden oluşuyor. Alt komisyonlarımız var buna bağlı olarak çalışan. Alt komisyonlarda, örneğin herhangi bir ürünle ilgili bir mevzuat hazırlanacağı zaman çalışma tamamlanıyor, daha sonra Ulusal Gıda 67 Kodeks Komisyonu’nun görüşüne sunuluyor. Uygun görüldükten sonra yayına gönderiliyor. Bu ana kadar da 12 tane yönetmelik yayınladık, Türk Gıda Kodeksi kapsamında. 93 adet de ürün tebliği yayınladık ve günün ihtiyaçlarına göre sürekli bunları revize ediyoruz. 3996 sayılı kanun, net: Türk Gıda Kodeksine aykırı gıda ve gıdayla temas eden madde ve malzeme üretilemez, işleme tabi tutulamaz, piyasaya arz edilemez. Yani bu şudur: Şimdi Türk Gıda Kodeksi kapsamında hem ürünlerin biz kriterlerini belirliyoruz, hem gıdayla temas eden madde ve malzemelerin kriterlerini de beliriliyoruz. Örneğin, siz pastacılık sektörü olarak bir baklava üretiyorsanız veya bir kuru pasta üretiyorsanız, hem bu ürünün kendisi için Türk Gıda Kodeksine uymanız gerekiyor, hem de kullandığınız ambalaj malzemesinin de Türk Gıda Kodeksine uygun olması gerekiyor. Şimdi Türk Gıda Kodeksine aykırı hareket edenlere idari para cezası veriliyor. Gıda Kodeksine aykırılık 2010 yılında kanun çıktığı zaman ceza 10.000 TL’yken, bugün 11.875 TL Yeniden değerlendirme oranları 2011 yılında 7,7, 2012 yılında 10,26. Her sene bu oran değişiyor, ona göre de cezalar artıyor veya azalıyor. Bir de şunu özellikle vurgulayayım: Kamuda çalışanlar, her gün sabah işyerine gittiğimiz zaman, mutlaka Resmi Gazete’yi açarız ve kontrol ederiz. Bizimle ilgili bir mevzuat yayınlanmış mı? Bizim tarafımızdan veya başka bir kurum tarafından, bakanlık tarafından. Sizlerin de mutlaka bu durumu incelemeniz gerekiyor. Yani hem Resmi Gazete’yi takip etmeniz gerekiyor, hem de bizim web sitesini takip etmeniz gerekiyor. Yani, işletmecinin, “ben bunu bilmiyorum, şu şartı bilmiyorum,” deme hakkı hiçbir zaman yok. Çünkü zaten Resmi Gazetede yayımlanan bir şeye kimsenin bir şey demeye hakkı yok, ama bilgilenmemiz açısından önemli. Bunu mutlaka takip etmemiz gerekiyor. Biraz önce bahsettim, Gıdayla Temas Eden Madde ve Malzemeler Yönetmeliğimiz var. Malzemelerin, gıdayla temas amacıyla üretilmiş olması gerekiyor. Basılı ve yazılı kâğıtlar, yeniden işlenmiş kâğıtlar gıda ambalajı olarak kullanılamaz, bu çok önemli. Şimdi Etiketleme Yönetmeliğinden de biraz bahsetmek istiyorum. Etiketleme Yönetmeliği genel anlamda gıdaların etiketleme kurallarını, tanıtım ve reklâmına ilişkin belirli kuralları, beslenme yönünden etiketleme kurallarını, beslenme ve sağlık beyanlarına ilişkin kuralları belirlemektedir. Bilgiler doğru ve tüketici için kolay anlaşılır olmalıdır. Kısacası, sadece gıda üretip, bunu satışa arz etmek de yetmiyor, 68 Şimdi zorunlu etiket bilgileri var, burası çok önemli. Eğer siz bir gıda üretiyorsanız ve bunu ambalaj içine koyup, piyasaya arz ediyorsanız, bu bilgilerin mutlaka etiket üzerinde yer alması gerekiyor. Gıdanın adı, içinde yer alan bileşenler, alojen bileşenler, gibi. Eğer alojen özellik gösteren bir şeyse, bunun mutlaka o maddeye alojendir diye yazmanız gerekiyor. Bildirimi zorunlu olan bileşenler miktarı. Gıdanın net miktarını yazmanız gerekiyor. Tavsiye edilen veya son tüketim tarihi, özel muhafaza gerektiriyorsa bunun kullanım koşulları, gıda işletmecisinin kayıt veya onay numarasının etikette yer alması gerekiyor. Eğer ürünü ithal etmişseniz, bunun menşei ülkesini yazmanız gerekiyor. Şimdi mikrobiyolojik açıdan kolay bozulabilen ve insan sağlığına risk teşkil eden ve son tüketim tarihi geçmiş ürünler, insan sağlığına aykırı gıda olarak kabul ediliyor, bu çok önemli. Yani, son tüketim tarihi geçmiş ürünleri mutlaka piyasadan toplattırmamız gerekiyor. Bu biraz önce bahsettiğim izlenebilirliği sağlama adına da, bunu sizin takip etmeniz gerekiyor. Burada etiketlemede, hem son tüketim tarihi var, bir de tavsiye edilen tüketim tarihi var. Bunun ikisini de kullanabilirsiniz, ama mikrobiyolojik açıdan kolay bozulan ürünlerde son tüketim tarihinin yazılması gerekiyor. Örneğin bir yoğurt üretiyorsanız, yoğurtun raf ömrü 10-15 günse, siz yoğurdun raf ömrüne 3 ay diyemezsiniz. Zaten bozulacak, zaten sorumluluk sizde. Gıdanın şekli, görünümü, ambalajı, kullanılan ambalaj malzemesi, tasarlanma şekli, her türlü yazılı ve görsel basın aracıyla sunulan bilgi dahil olmak üzere, etiketlenmesi, tanıtımı, reklâmı ve sunumu tüketiciyi yanıltıcı şekilde yapılamaz, bu çok önemli. Yani ürettiğimiz ürünün veya sattığımız ürünün reklâmıyla, bilgilendirmesiyle ilgili bu mevzuat hükümlerine uymanız gerekiyor. Burada çok teknik etiketlemeyle ilgili konular var, onları geçeceğim. Yapmış olduğumuz önemli bir yenilik etiketlemede porsiyon büyüklüklerini belirledik biz. Etiketlemede kolay okunan sisteme geçildi. Daha önce kolay okunamamaktan şikâyet ediyordu tüketiciler. Alojenlerle ilgili maddeleri koyduk Etiketleme Yönetmeliğine. Yine günlük kullanım bilgileriyle ilgili bir kişi, bir porsiyonda ne kadar enerji, ne kadar şeker, toplam yağ, doymuş yağ ve tuz aldığını etikette görebilecek. Bu zorunlu uygulama değil, ihtiyari bir uygulama, ama firmalar uygulamaya geçmiş durumda. Bu, obezitenin önlenmesi açısından çok önemli . Bir de coğrafi işaretlerden bahsetmek istiyorum. 5996 sayılı Kanun, tarım ve gıdayla ilgili coğrafi işaret veya geleneksel ürünlerin tescil ve belirtilen şartların denetimini bizim bakanlığa vermiş durumda. Coğrafi işaretler Türk Patent Enstitüsü tarafından verilir biliyorsunuz, 555 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereği, 1995 yılında yayınlanmış. 69 Coğrafi işaretler menşei ve mahreç olarak ikiye ayrılmış durumda. Menşei olduğu zaman, sadece o bölgede üretilebiliyor, mahreç olduğu zaman herhangi bir özelliği sağlamak kaydıyla da diğer bölgelerde üretilebiliyor. Şimdi özellikle bugünkü toplantıda bu sektörü, yani pastacılık ve tatlıcılık sektörü açısından çok önemli bu coğrafi işaretler. Örneğin, bizim 157 tane coğrafi işaret almış ürünümüz var genelde. Sadece gıdayla ilgili değil, toplamda 157 tane. Bunun 100 tanesi tarım ve gıdayla ilgili ve örneğin bir Antep baklavasının coğrafi işareti var, işte yine Aydın kuru incirinin coğrafi işareti var. Yani buna benzer örnekler var. Örneğin işte Maraş dondurmasının coğrafi işareti var. Mesela Maraş dondurmasının coğrafi işareti menşeidir, sadece Maraş’ta bunu üretebilirsiniz, ama işte Antep baklavası mahreç işaretine sahiptir, Antep baklavasını Türkiye’nin her tarafında üretilebilir. Eğer o şartların, tescildeki şartların bir tanesini sağlıyorsa, her tarafta üretilebilir, ama bunun da tabii haksız rekabete neden olmaması lazım. Ülkemizde 1000’e yakın ilçe var, burada her birinde 5-10 tane olsa, belki 5000-10 000 yerde Antep baklavası üretilmektedir, ama bunlar gerçekten Antep baklavası özelliğini sağlıyor mu? Bunun denetimi de bizim bakanlığa geçmiş durumda, bunun denetimini de biz yapacağız. İtalya, Fransa, İspanya, Portekiz, Yunanistan coğrafi işaret konumunda en iyi ülkeler konumunda. Bizim ürün çeşitliliğimiz çok, geleneksel ürünlerimiz var, ama maalesef yeterince coğrafi işaret işlemlerini yürütemiyoruz. Burada önemli olan coğrafi işareti sadece Türkiye’de tescil ettirmek değil, bunun yurtdışında tescili önemli. Mesela Antep baklavasının, Aydın incirinin, Afyon sucuğunun, pastırmasının yurtdışında coğrafi işaret başvuruları var. Yani bunlar tescil edildiği zaman bu ürünleri bütün dünya bunu tanıyacak. Onun için özellikle geleneksel ürünlerimizin mutlaka coğrafi işaretlerinin başvurusunun yapılması gerekiyor ve bu işaretlerin yurtdışında da tescili çalışmaları sürdürülmeli. Teşekkür ederim. (Alkışlar) AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Teşekkür ederiz. Ben, Başkanımızın pastacılık ve tatlıcılık mesleğiyle ilgili söylediği güzel bir sözü; sevgi ve emek mesleği sözünü kaydıma aldım. Gerçekten sevgi ve emek ikisi bir arada olduğu zaman bu meslekte başarının sağlandığını biliyoruz. Bu topluluğun buralara kadar gelmesi, bu çalışmaların yapılması da bir sevginin ürünüdür diye düşünüyorum ve bu çalışma için kendisine teşekkür ediyorum. Biz, size teşekkür ediyoruz başkanım; böyle bir çalışmayı hazırladığınız, sağladığınız için. Çünkü, bizler de sizlerle buluşmak istiyoruz, amacımız ortak. Buyurun Neslihan Hanım. 70 Dr. NESLİHAN ALPER Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Kontrol ve Laboratuarlar Daire Başkanı Tüm katılımcılara çok teşekkür ediyorum böyle bir güzel bir çalıştayı düzenledikleri için. Sayın Genel Müdürümüzün de söylediği gibi, bizler, birtakım düzenlemeleri yapıyoruz, yasal işlemleri yapıyoruz, ama bunu tüketicilerimiz ve halkımız için yapıyoruz, sonuçta biz de bir tüketiciyiz. Ne kadar karşılıklı iyi anlaşabilirsek, birbirimizi karşı tarafa daha iyi anlatabilirsek, görevlerimizi çok daha iyi yapabiliriz diye düşünüyorum. Ben de denetimlerle ilgili yasal düzenlemeleri ve bu konuda bakanlık olarak neler yapıyoruz bunu sizlere anlatmak istiyorum. Öncelikle gıda işletmecisinin sorumlulukları neler? Bunlarla başlayalım. Genel sorumluluklar: Birincisi, gıda güvenliğinin sağlanmasında sorumluluk öncelikle sizlerde. Birincil üretimden başlayarak, sonu tüketiciye kadar gıda zinciri boyunca, gıda güvenirliliğinin sağlanması en önemli kriter bu. Ortam sıcaklığında güvenilir bir şekilde muhafaza edilemeyen, özellikle soğuk muhafazası gereken gıdalarda, soğuk zincirin koruması çok önemli. Özellikle bizim bugünkü hazırladığımız çalıştayın konusu olan pastacılık, tatlıcılık gibi ürünlerde bu konu çok daha büyük önem arz ediyor insan sağlığı açısından. 71 Tehlike analizi dediğimiz, bu kritik kontrol noktalarından ve HASİP ilkelerin dayanan prosedürlerin iyi hijyen uygulamalarıyla birlikte uygulanmasından yine gıda işletmecisi sorumlu. Gıda işletmelerinde çalışan personelin kişisel hijyen kurallarına uyması ve üretilen yemek partisinin her çeşidinden alınan bir örneği 72 saat uygun koşullarda saklaması gerekiyor. Bu önemli kriterlerden birisi, çünkü bir zehirlenme olayı olduğunda, anında bakanlığımıza intikal ediyor ve biz görevlilerimizi oraya gönderdiğimizde, o ürünlerden orada örnek bulunabilmeli ki, biz onları analiz edip, gerçekten zehirlenmenin nedeni nedir, nasıl bir önlem alınması gerekiyor; buna karar verebilelim, Büyük çoğunlukta zehirlenme olayları daha çok düğünler vs. gibi yerlerde karşılaşıldığı için, biz geri döndüğümüzde hiçbir şekilde o yemeklerden örnek bulamıyoruz. Bu da tabii oradaki insanların tedavisinde veya oradaki işlemlere karar verilebilmesi için sürecin uzamasına neden olabiliyor. Bakanlıkça yine sektörümüze yararlı olmak adına iyi hijyen uygulama rehberlerimiz var. Bunlar, 5996 sayılı kanunun yenilenmesiyle birlikte revizyon aşamasına girdi, tekrar yeni düzenlemeleri yapılıyor. Bu kılavuzlar gıda işletmecisine, gıda zincirinin tüm aşamalarında, gıda hijyeni kurallarıyla, tehlike analizi, HASİP ilkelerine uyum için yardımcı olan önemli bir araç. Bilimsel risk değerlendirmesine dayalı mikrobiyolojik kriterlerin ve sıcaklık kontrol gerekliliklerinin bu aşamada iyi belirlenmesi gerekiyor. Yine ithal edilen gıdalar varsa, en az yurtiçinde üretilen gıdayla aynı hijyen kurallarına veya eşdeğer bir kurala tabi olmasının sağlanması gerekiyor. Burada örnek olarak fırıncılık ve pastane mamulleri üretimi için hazırlanan iyi hijyen uygulama rehberini vermek istedik. Bu rehberin amacı fırıncılık ve pastane mamullerinin güvenilir olarak üretilmesi, işlenmesi ve dağıtım aşamalarında uyulması gereken ve mevzuatta belirtilen teknik ve hijyenik şartların nasıl sağlanacağına dair yol göstermek. Kapsamında ise, ekmek ve ekmek çeşitleri, unlu mamuller, pasta, börek, hamur ve sütlü tatlıları üreten işyerlerini içeriyor. Hijyen uygulama rehberinin hazırlanmasında ise, yine bakanlığımız koordinatörlüğünde Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun ilgili federasyonları, akademisyenler ve sektör ile ilgili diğer kurum ve kuruluşlar yer almış durumda. Resmi kontrollere baktığımızda bakanlığımızın üç farklı çeşit denetim şekli var. Esas bizim yıllık olarak hazırladığımız gıda kontrol planlarımız var. Yani, bir yıl önce önümüzdeki yıl için nasıl bir plan yapacağız, hangi ürünler riskli ürünlerdir, risk grubuna giren konular nelerdir? Bunlarla ilgili 72 hangi ilde ne kadar denetim yapılacak? Bunları belirliyoruz ve özellikle bu sene biraz değişiklik yaptık programda. Programı ikiye ayırdık, insan sağlığı, taklit, tağşiş gibi konuları merkezden yürütmemiz adına bakanlık merkez planı hazırladık. Bir de ayrıca il planlarımız var, daha önceden de vardı, ama onlar normal merkezdeki plan çerçevesinde yürüyordu. Şimdi illerimizde oluşturduğumuz planlarda şunu dikkate aldık: Her ilde kaç tane yerel ve ulusal bazda hizmet veren işletme var? Bunların sayıları. Konu bazında, riskli gördüğümüz konuda, o konuda kaç tane işletme var, o konunun risk faktörü nedir? Gerçekten insan sağlığı açısından çok riskli bir konu mu değil mi? Buna göre bir risk faktörü var ve bütün hepsini çarptığınızda, o işletmeden ne kadar numune alınması gerektiği otomatik olarak ortaya çıkıyor ve iller kendi işletme sayılarına girdiklerinde, hangi işletmelerden ne kadar sayıda numune almaları gerektiğini görebiliyorlar. Selman Bey’in de söylediği gibi, önceliğimiz birincil üretim. Yani piyasada son üründe ne kadar denetim yaparsanız yapın, bu bir çözüm değil. Bu konuda da biz üretim aşamasındaki denetimlerimize biraz daha ağırlık verdik. Evet, son üretimde de denetimlerimiz devam ediyor, ama üretim kısmındaki denetimlerimiz daha ağırlıklı. Burada da ilk kontrol planlarımız devreye giriyor ve her işletmeden risk faktörüne göre numuneler alınarak, onların izlenmesi sağlanıyor. Bunun dışında, bunlar bizim planladığımız rutin denetimler, ama bizim için aslında en önemli olan kısmı, halkımızın bu işe biraz daha katkı vermesi ki, en büyük ifşalarımızı, denetimlerimizi bu alanda yapıyoruz. Halkımız BİMER, Alo Gıda ihbar şikâyet hatlarıyla bize günün 24 saati, haftanın her günü arayabiliyor. Bunun için 2009’da kurulmuş Alo 174 şikâyet hattımız var ve buraya sadece şikâyet değil, aslında büyük miktarda da bilgi alma talepleri geliyor. Yani, merak ettikleri her konuyu halkımız, ister ismini belirterek, ister belirtmeden arz edebiliyor. Biz de onları en kısa sürede cevaplandırarak, kafalarındaki soru işaretlerini gideriyoruz. Eğer gerçekten bir şikâyet varsa, o otomatik olarak zaten Alo Gıda Hattı tarafından ilgili il ve ilçelere yönlendiriyor ve minimum 10 gün içinde onun denetiminin yapılarak bize sonuçları geliyor. Biz, bizzat oradaki, eğer ismi varsa, şikâyeti bildiren kişiye ulaşıyoruz. İsmi yoksa da Alo Gıda ve BİMER hattına konuyla ilgili bilgilendirmeyi yapıyoruz. Bu denetimse tabii ki, 81 il gıda tarım ve hayvancılık müdürlüklerimizde görevli gıda kontrol görevlilerimiz tarafından gerçekleştiriliyor. 73 Dediğim gibi denetim sistemini belirlerken, risk esasına göre bir denetim yapıyoruz. Her konuda, her alanda denetim yapılması mümkün değil, Türkiye’nin hiçbir yerinde de yok, ama ülke olarak baktığımızda, aslında diğer ülkelerden çok daha fazla sayıda daha kapsamlı bir denetim yaptığımızı görüyoruz. Önemli, ciddi bir konu varsa, o zaman acil denetim planlıyoruz, belirli sayıda numuneler alıyoruz, onları analiz ediyoruz. O gelen sonuçların içinde bir risk varsa, gerçekten o konuda bir olumsuzluk varsa, onu o yıl belirli bir denetim planı kapsamında izledikten sonra, önümüzdeki yılın denetim planına mutlaka içine ilave ederek, rutin olarak denetlenmesini sağlıyoruz. Denetimlerin numune alınmasında, resmi olarak onaylanmış, görevlendirilmiş gıda kontrol görevlilerimiz görev alıyorlar. Burada numune alırken iki takım numune alınıyor. Eğer işletme talep etmişse, bunu yazılı olarak talep etmişse, üçüncü takım numune alıp işletmeye bırakılabiliyor, ama buradaki üçüncü takım numunenin yasal olarak bir geçerliliği yok, sadece işletme kendini kontrol etme amaçlı numune isteyebiliyor. Bazen iki takım numunenin alınamayacağı durumlar var. Örneğin bir ürünün, raf ömrü 7 günden az ise bozulabilecek bir ürün ise, tek takım numune alınıyor ve şahidi kullanılamıyor, ama raf ömrü uzun, bozulmayacak bir ürünse, son kullanım tarihi yine geçmemiş, yakın tarih değilse, iki takım numune alınıyor. İlki bir laboratuvarımıza gönderiliyor ve laboratuvarlarda bu yıllık denetim planı kapsamında, hangi numunenin, hangi laboratuvara gideceği, şahidin nereye gideceği, hepsi planlanmış durumda. İlk analiz sonucu olumsuz çıkarsa şahidi başka bir laboratuvara gidiyor ve onun da olumsuz olması durumunda yasal işlem süreci başlıyor. Eğer raf ömrü 7 günden az ise, son kullanım tarihi yakınsa ve mikrobiyolojik analiz isteniyorsa tek takım numune alıyor, bu tür numunelerin şahidi yok. İlk analiz sonucuyla karar kesinleşiyor. Yıllara göre denetim sayılarına baktığımızda, 2002’de 39 bin civarında denetim yapılıyormuş, ama son yıllarda denetimlerimizin çok sıklaşmış. Geçen seneki denetim sayımıza baktığımızda, 400 binden fazla denetim yapıldığını görüyoruz farklı konularda. Denetçi sayısı olarak da baktığımızda, yine 2002’de 820 adet denetçimiz vardı. Ancak, 4635 adet, az önce Selman Bey’in de belirttiği meslek gruplarından, gıda mühendisi, kimya mühendisi, veteriner, biyolog, kimyager gibi birçok alanda, su ürünleri gibi, 4635 adet kontrol görevlisiyle denetimlerimizi gerçekleştiriyoruz. 74 Toplu tüketim yeri denetim sayımızla ilgili kabaca bilgiler vermek istiyorum. Pastacılık ürünleriyle ilgili 2800 civarında, lokanta restoranlarda 42 bine -yaklaşık olarak- bir sayıda denetim yapılmış. Yine toplu tüketim yerlerinde 97.700 civarında denetim gerçekleştirmişiz. Üretim yerlerine baktığımızda ise, yine pastacılık ürünleri üretiminde 7.876, unlu mamullerde 11.059 ve toplam üretim yerlerinde de 67.800 adet denetim yapılmış. Biz, ürünlerini imha ettiğimiz bir çok şikâyeti Alo Gıda’dan ve BİMER hattından alıp, faaliyeti gerçekleştirebiliyoruz; bu konuda da halkımızın bilinçli olması ve bize katkı sağlaması çok önemli. Alo Gıda Hattı 2009’da kurulmuştu. Günümüze kadar olan tarihler arasında, pastacılıkla ilgili olarak, pastacılık ürünleri, tatlılarla ilgili olarak 4.050 adet ve unlu-unlu mamuller, tahıllarla ilgili olarak da 26.792 adet başvuru olmuş. Zehirlenme önemli, dediğimiz gibi sizin buradaki çalıştayımızın konusu olması sebebiyle en önemli konulardan birisi. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Neslihan Hanım biraz önceki sunumunuzda pastacılık ve unlu mamullerle ilgili bilgiler verdiniz. Şöyle bir algı oluşmasın. Diğer sayılar verilmediği için, bugünkü toplantının konusu olduğundan dolayı, o iki sayıyı verdiniz değil mi? Yani diğer sayılar çok çok daha yüksek, onu hatırlatmakta fayda var. Dr. NESLİHAN ALPER (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kontrol ve Laboratuvarlar Daire Başkanı)- Evet, 400 binden fazla denetim yaptığımızı söylemiştik zaten. 2012 yılında 440 adet bakanlığımıza ulaşan gıda kaynaklı zehirlenme vakası kayıt altına alınmış. Bunlardan 83 adedi -ki, toplamın yaklaşık yüzde 19’una denk geliyor- pastacılık ve fırıncılk ürünleri kaynaklı olduğu tespit edilmiş. 5996 sayılı kanunun çıkmasıyla birlikte, buradaki cezalar, yaptırımların hepsi kanunla belirlenmiş durumda ve resmi kontrollerin sonuçlarında mevzuata uygun üretim yapmayan işyerleri hakkında, yine kanunun 40 ve 41. maddeleri gereği birtakım yaptırımlar uygulanabiliyor. Bu yaptırımlar neler? İdari para cezası, faaliyeti durdurma, Cumhuriyet savcılığına suç duyurusu, olumsuz firmaların kamuoyuna duyurulması gibi farklı yaptırımlar uygulanabiliyor. Bunu nasıl yapıyoruz? Bakanlığımızın resmi internet sitesinde duyuruyoruz. Yaptığımız o denetimlerin sonuçlarında, taklit-tağşiş yaptığı kesinleşen varsa, bunların sonuçlarını verebiliyoruz. Yine onaylı-kayıtlı 75 işletmeleri biz web sitemizden veriyoruz. Onayı askıya alınan işletmeler, onayı iptal edilen işletmeler, bakanlıkça faaliyeti durdurulan kayıtlı işletmeler, laboratuar sonucuyla taklit-tağşiş yapıldığı kesinleşen gıda ve yemi üreten, ithal eden. Ayrıca kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşürecek şekilde bozulmuş, yapısı değiştirilmiş gıdaları üreten veya satan firmaların adını, ürün adını, markasını, parti veya seri numarasıyla birlikte biz kamuoyuna duyuruyoruz. Yalnız şunun altını çok net çizmem gerek. Halkın bilinçlenmesi gerçekten önemli. Yurtdışındaki uygulamalarda bu işlemi bakanlığın sayfasından firmalar kendisi yapıyor, yani ürünlerini geri çağırıyorlar; aynı otomobillerde, arabalarda olduğu gibi. “Benim şu ürünümde şöyle bir problem var, ben ürünlerimi geri çağırıyorum, “ diye bakanlığın web sayfasından ilan veriyor, ama Türkiye’de daha bu sistem henüz oturmuş değil. Biz de bakanlığımızdan olumsuz çıkan, taklit-tağşiş yaptığı kesinleşen, ürünün yapısını değiştiren birtakım firmaları, ama ürünün adıyla, markasıyla ve parti seri numarasıyla birlikte duyuruyoruz. Yani, bu demek değil ki, o ürünü üreten firma kötü. Sadece, partisi ve seri numarasını tespit ettiğimiz bulguyu kamuoyuyla paylaşıyoruz. Bu, o ürünün hiçbir şekilde satılamayacağı, bütün ürünlerinin kötü olduğu anlamına gelmiyor. Bu konuda da halkımızın bilinçlendirilmesi için hep beraber el ele birtakım çalışmalar yapmamız gerekiyor. 76 ÇALIŞTAY II. OTURUM • SORU, CEVAP VE KATKILAR AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Gıda Kontrol ve Laboratuvarlar Daire Başkanımız Neslihan Hanım’a teşekkür ediyoruz. Evet değerli arkadaşlar, sunumlarımızı tamamladık, şimdi sorulara geçeceğiz. Biz kayıt ve onay dışında olan sektörün de, denetim dışında olmadığını sizlere tekrar ifade etmek istiyoruz. Bir ilde, bir ilçede eğer gıda işiyle uğraşılıyorsa –ki, biz tütün hariç, çiklet de dahil hepsi gıda maddesi- yüzlerce, binlerce üründe yıllık denetimler yapıyoruz. İşte 400 bin denetimi geride bıraktık ki, 2000-2002 yıllarında denetim sayısı 39 binlerdeydi. 820 kadar gıda denetçisiyle bu görev yapılıyordu. Şimdi, çok denetim, çok gıda güvenilirliği anlamına da gelecek; çok fazla denetçi görevlendirilecek gibi bir beklenti içine de girilmemesi gerekiyor. Asıl önemli olan üretenin, satanın, toplu tüketime sunanın bunu kurallara uygun şekilde sunması ve tüketicinin de bilinçli olarak beklentilerini-tercihlerini yaparken, bunu teşvik edici olması gerekiyor. İşte, biz tam o noktada, evet denetimimizi yapıyoruz, ama hem işin bilinçli tüketici boyutu var. Hem sizler de bir yerde tüketicisiniz. Yani kasaptan aldığınız eti, marketten aldığınız sütü satın alırken sizler de tüketicisiniz, hepimiz tüketiciyiz. Yani nihai olarak, denetimden hiç kimse şikâyetçi değil. Denetimden hepimiz fayda görüyoruz, ama burada amacına uygun olarak bunların yapılması ve bunlardan beklentinin maksimum seviyeye çıkarılmasını istiyoruz. Hem kamu kaynağı etkin bir şekilde kullanılsın, tüketici sağlığı, gıda güvenirliliği temeline dayalı olarak yürüsün, hem de bundan bu işe emek, sermaye katarak işletme kurmuş insanlar, haksız rekabetle karşı karşıya gelerek zarar görmesin. Çünkü onların zarar görmesi, yine sonuçta tüketiciye yansıyacak bir zarar görmedir. Yani biz dünyada gayrisafi milli hâsılada tarımda yedinci büyüklüğe, Avrupa’da birinci büyüklüğe gelmişken bakanlık olarak, bunu yaparken sadece totalde gıda üretiminin ihracatının artmasına dayalı değil, aynı zamandı gıdaların güvenilir olması noktasında da çalıştık. Sizlerden gelecek sorularla, sizlere yardımcı olmaya çalışacağız. Arkadaşların sorularını alalım. Burada bir arkadaşımız işaret etti. Geldiğiniz ili de, kendinizi de tanıtırsanız seviniriz. 77 KATILIMCI- Adana Tatlıcılar Pastacılar Odası yönetimi olarak buradayız. Öncelikli olarak ben Federasyon Başkanım Sayın Aykut Yenice’ye ve emek verenlere bu çalıştayı düzenlediğinden dolayı çok teşekkür ediyorum. Ben ziraat mühendisiyim, ama babadan tatlıcıyız. Çocukluğumdan beri bu meslekle uğraşıyorum. Benim sorum şu olacak: Bu seyyarlara karşı, merdiven altı satışlara karşı ne gibi çalışmalarımız var? İkinci sorum, 174 Alo hattını herkes arıyor. Maalesef biz de bir-iki defa bu duruma haiz olduk. Adam sıkılıyor, çayı soğuk gitmiş diyelim; o zaman ben, seni şikâyet edeceğim diyor, 174’ü arıyor, bir bakıyorsun ertesi gün ekip geliyor. Yani, buna çok hassas yaklaşmanızda fayda görüyorum. Teşekkür ediyorum, sağ olun. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Arkadaşlar isterseniz not alın, soruları bir bitirelim, ondan sonra cevap vermeye başlayalım. Soru-cevap gidersek uzayabilir. Buyurun. HASAN YILDIZ (Balıkesir Lokantacılar Odası Başkanı)- Ben de diğer dostlarım gibi bu çalıştayı düzenleyen, başta Federasyon Başkanımız Aykut Yenice ve ekibine, katılımcılara teşekkür ediyorum. Biz de uzak yollardan geldik. Benim sorum özellikle Selman Ayaz Bey’e olacak. Bu gıdaların tamamında Gıda Tarım Bakanlığının onayı olması gerektiğini ısrarla söylediler. Bu konuda yerel ürünlerin korunmasıyla alakalı da bir şeyler daha önceki saatlerde konuşuldu. Biz kendi bölgemizde tarımda çok iyi noktadayız. Örneğin bakliyat lokanta sektöründe Gıda ve Tarım Bakanlığı onaylı değil de, kendi köylerimizde yetişen ürünleri kullanmayı tercih ediyoruz. Bunun yanı sıra yaş sebze ve meyve de o zaman Gıda ve Tarım Bakanlığının onayıyla satılsın pazarda. Biz bu konuda sıkıntı çekiyoruz. Bir de Ahmet Bey’e bir sorum olacak. Daha önce yayınladığınız ve valiliklere genelge olarak gönderdiğiniz bu sağlık karnesi, portör muayenesi yaptırma zorunluluğunun olmamasıyla alakalı. Bizim şehrimizde hâla belki mevcut üyeler sıkıntıyı aştı, ama yeni kayıt olan üye sağlık karnesi yaptırma zorunluluğu yüzünden belediye ile karşı karşıya kalıyor. Bu konuya da bir ilgi bekliyoruz. Teşekkür ederim. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Ben teşekkür ederim, sağ olun. AYHAN ÜNAL (İstanbul Yufkacılar ve Kadayıfçılar Odası Başkanı)Efendim öncelikle federasyonumuza çok teşekkür ediyorum, ekibine, sayın başkanımıza. Sizlere de teşekkür ediyoruz, bakanlığımızın değerli müdürlerine. Katılan tüm meslektaşlarıma, yöneticilere de ben çok teşekkür ediyorum. 78 Efendim, biz üyelerimizin sorunlarını burada en iyi şekilde sizlere aktarabilmemiz gerekiyor. Öncelikle İstanbul ili çok büyük bir metropol. Sayın Ahmet müdürüm siz de 8 yıl görev yaptınız. Gerçekten çok önemli konuların altına imza attınız. Eskiden bu kontrol elemanlarımız çok eksikti, özellikle İstanbul’da. Örneğin Eyüp İlçesi müdürlüğü 10 tane ilçeye bakıyordu, çok zorluk çekiliyordu, ama artık günümüzde kontrolörler çoğaldı, bu konudan çok memnunuz. Ancak semt pazarları bizi çok üzüyor. Semt pazarlarının mutlak surette bir denetim altına, kontrol altına alınması gerekiyor. Özellikle zabıtalar bunu yapmakta, ama yetersiz kalıyorlar. Özellikle akşam üzere saat 16.00’dan 17.00’den sonra, inanın hiç hijyen olmayan gıdalar satılıyor. Bunlar da resmiyet içerisinde çalışan küçük esnaflarımızı çok zor durumda bırakıyor. Adam ek iş olarak hafta sonu pide, lahmacun, ne bileyim yufka satıyor. Yani, el arabasının üzerinde yufka satılıyor şu anda ilçe semt pazarlarında. Dolayısıyla biz bir belediye başkanımızla –ismini vermeyeceğim- görüştük bu konuyu. Dedi ki, “ özellikle eski belediye zabıtaları böyle gelmiş, böyle gider anlayışında, ama yeni aldığımız zabıtalar görevlerini yapıyor.” Benim önerim; Gıda Tarım ve Hayvancılık müdürlüğümüzün kontrolörleri tarafından en azından ayda bir defa buraların denetlenmesi, yani zabıta ekipleriyle birlikte. Dolayısıyla bunu rica ediyoruz. Balıkesir Lokantacılar Odası Başkanı Hasan Yıldız Federasyon Denetim Kurulu Başkanı Lütfi Çebi 79 Bir de, kapasite raporları sorunu var. Biliyorsunuz, raporlar 3 yıl geçerlilik süresine sahip. Yani, bizler oda olarak üyelerimize kapasite raporu düzenliyoruz. Bunun süresinin 5 yıla çıkartılmasını istiyoruz. Zaten birazdan da, bu konuyla ilgili size dosya sunacağız; arz edeceğiz bakanlığımıza. Etiket bilgilerine de dikkat çekmek istiyorum. Örneğin, biz elle icra ediyoruz mesleğimizi, ancak makineyle seri üretim yapan, katkı kullanan büyük sanayileşmiş, şirketleşmiş üretim yerlerinde çok yüksek miktarlarda katkı maddesi kullanılıyor ve ambalaj bilgilerinin üzerine de el yufkası olarak yazılıyor. Yani, tüketici kandırılıyor, yanlış yönlendiriliyor. Bunlara da dikkat edebilirsek çok daha iyi olacak diye düşünüyoruz. Ayrıca, İstanbul ilinde bazı ilçe belediyelerimiz ruhsat verirken geçici ruhsat veriyorlar. Yani, el emeği icra eden üyelerimize geçici ruhsat veriliyor. Ancak, 5996 sayılı Kanunumuza göre bunlara ruhsat verilemiyor, yani kayıt belgesi alamıyorlar. Hatta son 2012 yılında 3 tane üyemizin de kayıt belgesi iptal edildi Küçükçekmece’de. Gerçekten mağduriyet yaşıyoruz. Dolayısıyla, zaten bizim mesleğimiz herhangi bir katkı kullanılmadan, sadece un, tuz ve suyla yapılmakta. Dolayısıyla, bu sıkıntılarımız aşılırsa çok memnun olacağız. Özellikle burada meslektaşlarımız var, küçük esnaflarımız var. Biz de yufkamızın araştırdık tarihçesini. Aldığımız bilgiye göre Orta Asya’dan atalarımız göç ederken buralara, atalarımızla gelen bir meslek bu. Yani konar göçer halde gelirken at üzerinde, hayvan üzerinde, dolayısıyla akşamları sacın üzerinde yaptıkları yufkayla beslenmelerini sağlamışlar. Bu kültürümüzün de yaşatılabilmesi için çok önemli. Biz yufkayı elle yapmak istiyoruz. Özellikle katkılı ürünlere de karşıyız. Teşekkür ediyorum, sağ olun, var olun. (Alkışlar) AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Teşekkür ederiz. Alkışa devam devam, alkış hakkını kesmeyelim. KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Ben sadece bir hususta bir soru soracağım. Şimdi İstanbul’dan özellikle Ankara’ya dondurulmuş hamur şeklinde ürünler geliyor. Burada şubeleşmiş firmalar var, tabii biz işyerlerinin açılmasına karşı değiliz, ama böyle bir şekilde unlu mamullerin servis edilmesi ne kadar doğru, ne kadar sağlıklı? Bununla alakalı bir çalışma yapılmasını rica ediyorum. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Teşekkür ederiz. Bu arada oturmadan, bu Ankara simidinin özelliği ne, diğer illerle farkı? 80 KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Pekmez farkı, pişirme malzemeleriyle alakalı farkı var. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Yani Ankara simidini Ankara simidi yapan şey nedir? Tek bir cümleyle söyleyecek olursan. KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Susam ve pekmez. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Yani haksız rekabet gibi olmasın da, İstanbul’la, diğer illere göre Ankara simidi biraz daha ön plana çıkıyor. KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Bizde mesela pekmez önemlidir. İstanbul, İzmir’de Eskişehir’de hamur kaynatırlar, ondan sonra susamını ve pekmezini kullanırlar. Bizde soğuk kullanılır pekmez. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Bu tescilli değil mi? KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Tescilli. ZAHİT ŞENYÜZ (Kütahya Lokantacılar Odası)- Kütahya’da fırıncılar odası Ramazan pidesi yaptığı halde, lokantacılar odasına kayıtlı pideci esnafımız pide çıkaramamakta. Lokantacılar odasına kayıtlı pideci esnafı Ramazan aylarında Ramazan pidesi çıkarılmasına fırıncılar odası tarafından itiraz var, yani çıkaramazsınız diyorlar. Ankara Simitçiler Odası Yönetim Kurulu Üyesi Turan Erol 81 AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Ramazan pidesini çıkarma konusunda kim itiraz ediyor? ZAHİT ŞENYÜZ (Kütahya Lokantacılar Odası)- Fırıncılar odası, lokantacılar odasına kayıtlı aynı işi yapan pideci esnafına karşı. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Anladım, lokantada Ramazan pidesi çıkarmasına fırıncılar odası karşı çıkıyor. ZAHİT ŞENYÜZ (Kütahya Lokantacılar Odası)- Hayır, lokantacılar odasına bağlı pideci esnafı var. Yani bunlar kıymalı, etli, kuşbaşılı, peynirli pide yapıyorlar. Ramazanda da Ramazan pidesi yapmak istiyorlar, fırıncılar odası buna karşı çıkıyor. KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Ben de Ankara Simitçiler Odası adına söz alıyorum. Sayın müdürüm, biz Ankara’da simitçilik yapıyoruz, ama bizim yaptığımız simit bütün pastanelerde, ekmek fırınlarında ve muhtelif yerlerde yapılıp satılıyor. Bunlar sizin bakanlığınızdan ruhsatlı mıdır, bunların bu işi yapmaları yasal mıdır? Bizden de daha fazla sürüm ve satış yaptıklarını biliyoruz. Bunun bir önleminin alınmasını istiyorum. Simidi biz yapmak istiyoruz, yani Ankara Simitçiler Odası olarak bizim esnafımızın yapması gerektiğini düşünüyorum. İkincisi de, bu fırınların, simitçilerin, pastacıların denetimi Tarım Bakanlığından mıdır şu an, yoksa belediyelerde midir? Bunu merak ediyorum. Saygılar sunuyorum. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Şimdi o sorunun cevabını ötelemeden ben vereyim. Gıda olarak ne varsa denetimi Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında, tereddüde mahal yok. KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Sayın Müdürüm, Ankara’da inanın simit yerlerde geziyor. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Onu cevaplayacağız, tamam. KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Lütfen bu konuyla bir ilgilenirseniz. 7 tane simit 1 liraya satılıyor Ankara’da. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Anlaşıldı. KATILIMCI (Ankara Simitçiler Odası)- Ankara Büyükşehir Belediyesi Halk Ekmek bununla bir işbirliği yaparsanız, simidi kurtarırsınız. 82 AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Bundan sonra son bir soru daha alacağız ve bitiriyoruz. Buyurun. KÜRŞAT EROĞLU (Ankara Pastacılar Odası)- Öncelikle hoş geldiniz böyle bir çalıştaya. Şimdi toplantımızda, çalıştayımızda bir eksikliğimiz var, öncelikle onu iletmek isterim. Tarım Bakanlığı yetkililerimiz tabii ki buradalar, hoş geldiniz. Keşke belediyelerle ilgili, çalışmayla ilgili İçişleri Bakanlığından bir temsilci olsaydı, aslında konuların, sorularımızın bir kısmı onlarla ilgili olacaktı. Konuyu ben ikiye böldüm; bir, mühendis açısından bakacağım, bir de işletmelerdeki gıda, üretim ve tüketim açısından bakacağım. Şimdi daire başkanımızın biraz önce bahsederken, mühendis tutulmayan işletmelerde 3.562 TL ceza olacağından bahsetti. Şimdi haksız rekabeti önlememiz gerekiyor, mademki öyle bir kanunumuz var. Şimdi ben diyorum ki, Aralık 31’ine kadar mühendis maaşı net olarak 2.600 TL, tabii ki bunu odalar belirliyor. 2.600 TL artı sigortasıyla beraber 1.100 TL civarı sanıyorum sigortası tutuyor 3.600 TL, 3 ay mühendis tutmazsan, zaten sizin söylediğinizin çok çok altında kalacak, bu birincisi. Diğer ikincisi, şimdi 1977 yıllarında, 80’li yıllarda belediye ruhsatları var. Buradaki bahsetmek istediğim konu, dondurmacılarla pastacıları ilgilendiriyor. Dondurma üreten işletmelere belediyeler o zamanki koşullarda pasta olarak vermişler. Şimdi mevzuat gereği Tarım İl Müdürlüğüne kayıt için başvurduğu zaman, bunun belediyeden dondurma olarak düzeltilmesi gerekiyor. Bu arada binanın iskânı önemli. Binanın iskânı olmadığı için belediyeler bunu veremiyor. Tabii ki, bu konunun muhatabı belediyeler olduğu için, öncelikle ondan bahsetmiştim. Tire Lokantacılar Odası Başkanı Nejat Sertdemir 83 Bir diğer konumuz, Sağlık Bakanlığındaki eski verilen GSM ruhsatları, gayri sıhhi müessese ruhsatları. Onun bir geçerliliği var mıdır? Kayıt işlemleri sırasında kullanılabilir mi? Bunu söylemek istiyorum. Bir diğer konumuz da, çiftçilere bahsedilen tarımsal yayın danışmanlık adı altında birtakım yardımlarda bulunuyor, 500 TL civarında bir yardım var. Mühendislere de 200 lira veya 150 lira işletme başına ödenseydi, bu da tarım bütçesinden karşılansaydı, şu anki yapılan birtakım toplantılarda daha etkili olur muydu diye sormak isterim. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Peki, teşekkür ederiz. Arkadaki arkadaşımız buyurun… NEJAT SERTDEMİR (İzmir-Tire Lokantacılar Odası)- Öncelikle bizi böyle bir araya getiren federasyonumuza, sizlere çok teşekkür ediyorum. Ben de Tire’de ekmek pazarı oluşturan bir semtten söz edeceğim. Bu konuyla ilgili, ilçe tarıma gidiyorum, sağ olsun oradaki arkadaşlar çok kibarlar, çok eğitimliler, ama diyorlar ki; “Bunun denetimi belediye zabıtalarını ilgilendiriyor. Onlar, gerekirse bizden destek alıyorlar, sonra biz devreye giriyoruz,” diyorlar. Zabıtaya gidiyorum, “tamam,” diyor, ama iş düzelmiyor, Denetleme yok. Tekrar gidiyorum, artık dayanamıyor, o da sıkılıyor bana karşı, “Başkanım karışma,” diyor, “oy kaybı olur.” Şimdi biz aşırı derecede denetlenelim, her şey hijyen olsun, ama Pazar yerlerinde açıkta katmer satılsın. Köylü kadını hamur yoğuruyor, katmer yapıyor, o tatlılar açıkta. Ankara’da da ben bunu gördüm, simitler açıkta. Çok teşekkür ediyorum. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Biz teşekkür ederiz. Evet, Arkadaşımıza da söz verelim, gönlü kırılmasın. Ondan da bir soru alalım. EMRE DEMİRCİ (İzmir Şekerciler Pastacılar Odası)- Genelde merdiven altı tabir ettiğimiz açıkta satılan ve halkın sağlığıyla ilgili üretim yapan kimseler veya satıcılarla ilgili bir sorum olacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının halkımızı bilinçlendirmek, bunların sağlıksız olduğunu halkımıza anlatmak için sosyal medyada bir çalışması var mı? Yahut da buna benzer bir çalışma olacak mı? İkinci ve kısa bir sorum da; mesleki standart. Ben pastacıyım, kendi ürünlerimi üretiyorum, sütlü tatlı veya börek. Fakat ekmek fırını karşımda her türlü ürünü üretiyor. Bunların denetiminde siz meslek standardıyla ilgili onun ruhsatında yazılan sisteme göre mi takip edip cezai işlem yapıyorsunuz? Yoksa herhangi bir işlem yapmıyor musunuz? 84 AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Peki, ben teşekkür ederim. Şimdi sorular yeni soru sormaları üretiyor galiba. Ne yapalım, ilave soru alalım mı? Oybirliğiyle herkese bir sorayım. Soru alalım diyenler işaret etsinler? Vallahi helal olsun, iyi biz de buradayız. Kararımızı değiştirdik buyurun. İLHAN DEDEOĞLU (Denizli Pastacılar Odası)- Şimdi Müdürüm, gece uykularımıza giren bir derdimiz var; bu cezaların ağır olması. Ama kimse buna değinmedi, Bir numune alındığı zaman geceleri uykularımız kaçıyor. 12 milyar çok para, gerçekten bizim Denizli’de çok küçük esnaflarımız da var. Biz denetlemeye kesinlikle karşı değiliz, denetleniyoruz da, o yönden şikâyetimiz yok. Denetlenmek iyi bir şey, ama cezalar çok ağır, Bunu bir zahmet düzeltirseniz seviniriz. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Teşekkür ederim. Evet, buyurun. MEHMET SERT (Bursa Mustafakemalpaşa Lokantacılar Odası Başkanı)- Müdürüm kontrollerde, biz şimdi yanımızda çalışan elemana diyoruz ki, hijyen bir şekilde giyin. Biz bunun devamlı başında duramıyoruz. Biz çıkınca yine bildiği gibi at koşturuyor. Kontrollerde çalışan elemana ceza yazma olanağı yok mu? Yani illa orada patrona mı ceza yazılacak. (Alkışlar) Teşekkür ederim. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı) - Evet, Selman Bey mevzuatta buna yer vermedik mi? Söz vereceğim ben, ama öncelikle bu sorulara geçemeden hemen bir cevap verelim. İlhan Dedeoğlu 85 SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Bununla ilgili tabii bizim mevzuatımızda bir hüküm yok, ama Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bu konuda hazırlamış olduğu bir mevzuat var, orada bu çalışan kişilere de sorumluluk geliyor. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Müsterih olun. Peki, buyurun. YUSUF ZİYA ÇALIŞ (Gebze Lokantacılar Pastaneciler Odası Başkanı)Şimdi bizim köylerdeki esnafımız, işletme kayıt belgesi alabilmesi için ruhsat alması lazım. Bu arkadaşlarımızın il genel meclisinin kararıyla ruhsatları var. İlçe tarım müdürlüğüne gidildiğinde, “belediye ruhsatı alın,” diyorlar, ama iskân olmadığı için ruhsatı da alamıyorlar. Dolayısıyla işletme kayıt belgesi de alamamış oluyorlar. Bu konuda neler yapılabilir? Çünkü iskân olmadığı için ruhsat almak mümkün değil, ama ruhsatları var, müktesep hakları var. Bu konuda da bilginizi istiyorum efendim. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Teşekkür ederiz. Evet, buyurun. KATILIMCI (Bolu Lokantacılar Odası Başkanı)- Bu numune saklamayla ilgili soracağım. Bizler küçük esnafları temsil ediyoruz. İşletmelerimiz genelde esnaf lokantaları. Devrettiğimiz ürünler günlük yemek çeşidi olarak 10-12 ya da 20 çeşide kadar çıkıyor. Fakat, numuneleri 72 saat saklamak zorundayız ve 250 gram adedinde saklamak zorundayız. Bu toplamda üç gün ediyor ve biz 20 çeşit yemeği, 250’şer gramlık paketler halinde saklarsak, yani nereye sığdırırız, nasıl yaparız Sayın Genel Müdürüm? Zaten işletmelerimiz 30 metre, 40 metrekare, 50 metrekare dükkânlar. Büyük işletmelerde bunu kabul ediyorum, yemek fabrikalarında kabul ediyorum. Çünkü onlar 1000 kişiye, 5000 kişiye bu yemek hizmetini veriyorlar, ama küçük esnafımıza bu biraz külfet diye düşünüyoruz. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Şimdi arkadaşlarımız cevap verecek sorulara. Burada şöyle bir konu var. Yaptığınız yemek için hazırladığınız malzemeleri bakanlığın kaydında olan yerlerden almanız gerekiyor. Un, pirinç, yağ, şeker, tuz, her ne alıyorsanız, patates, soğan, domates. Bunlardan kaynaklanan bir sorunun, sizin yapmanızdan kaynaklanan saklama şartlarınızdan kaynaklanan, hijyenik şartlardan kaynaklanan, hangi şartlardan olduğunu irdelemek ve izlemek için bu gerekli. Ola ki, Allah göstermesin,sizin yemeğinizi yiyen bir adam hastalandı. Böyle bir durumda, yani gıda denetçisi geldiği zaman nasıl bir yol izleyecek? 86 Yani sizin lokantanızdan geldi yemek yedi gitti. Şimdi dünyada, gelişmiş ülkelerde kural bu. Bir iklimlendirme şeklinde bir dolabınız olacak. Yani, bunu kendiniz ayarlayabilirsiniz. Bu saklama kapları, bunları ayarlayabilirsiniz. Bakınız, burada yapılabilir şeylere de biz itiraz edersek, öbür türlü yapılması zor olan şeyleri konuşmamız imkansızlaşır. Bir şeye erişimi ve izlenebilirliği sağlamak için başka yolumuz yok, ama arkadaşlar notlarını aldılar. Siz de gıdayla ilgili risk almayın, gıdayla ilgili riskli bir şey gördüğünüzde 174’ü arayın. Paylaşmamız bir sosyal sorumluluk projesidir. Çünkü sadece kendiniz değil, herkes için olan bir duyuru, bir paylaşım. TESK Genel Sekreteri arkadaşımız orada. Sorusunu alalım. Buyurun. Şanlıurfa Lokantacılar ve Tatlıcılar Odası Başkanı Mehmet Kaçak 87 KATILIMCI (TESK Genel Sekreteri)- Sayın Başkan biraz katkı, bir-iki tane de küçük sorum olacak. Önce böyle dinamik, aktif, hareketli ve yararlı bir toplantı düzenlediği için Değerli Federasyon Başkanımıza ve yönetim kurulu üyelerine, emeği geçenlere, konfederasyonum adına, şahsım adına teşekkürlerimi ve şükranlarımı sunuyorum. (Alkışlar) Gerek sabah birinci bölümde ve şimdi ikinci bölümde toplantıya katkı sağlayan değerli bakanlığımızın çok değerli bürokratlarına, genel müdürümüze, genel müdür yardımcımıza, daire başkanımıza ve değerli arkadaşımıza da ayrıca teşekkür ediyorum. Pek çok söz alan arkadaşım bu toplantının çok faydalı ve yararlı olduğunu söyledi. Hani bir söz vardır, hepiniz biliyorsunuz; marifet iltifata tabidir. Demek ki bugün burada güzel bir şey oldu ki, herkes bunu söyleyebiliyor, anlatabiliyor. Özellikle Abdurrahman Bey eleştirilerinde görüşümüzün alınmadığını, bakanlığın bu yola başvurmadığını ifade etti. Zannediyorum bir heyecan içerisinde söylenmiş bir cümledir. Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığımız gerek birincil mevzuatın yürürlüğe konulmasındaki kanunlarda, gerek ikincil mevzuatın yürürlüğe konulmasında tüzüklerde, yönetmeliklerde, kanun hükmünde kararnamelerde konfederasyonumuzun ve bağlı teşkilâtımızın her zaman görüşünü alıyor. Biz de konunun ilgisine göre, ilgili birliklerimize ve federasyonlarımıza bunu gönderiyoruz, oradan aldığımız görüşleri de bakanlığımıza iletiyoruz. Burada bir özeleştiri ihtiyacı da var bizim teşkilatla ilgili olarak. Biz tabii yapılanma açısından biraz daha yetkinliğimizi arttırmak noktasında olabilirsek, bakanlığımızdan gelen bu görüş almalarda da, bakanlığımıza çok daha iyi görüşler verebilir hale gelebiliriz tabii. Şimdi öteden beri, 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin hazırlandığı yıllarda ben genel müdür yardımcısıydım. O kanun hükmünde kararnamenin hazırlanmasına da Ticaret Bakanlığı olarak çalıştık. Hep şu fikri savunurum bir hukukçu olarak: Cezalarla eylemler arasında bir denge olması gerekir. Bugün pek çok arkadaşımız da söyledi, hatta tekraren bu soru soruldu, cezalar ağır. Şimdi, tabii cezaların bir kuralı vardır, yani yasada belirlenir ve ona uymak zorunda kalırsınız. Başlangıçta bu rakamlar belirlendiği için, daha sonra her 15 Ekim’de yayınlanan yenilen değerleme katsayısı. Bu amortismana tabi iktisadi kıymetlerin yeniden değerlendirilmesi katsayısı Maliye Bakanlığı tarafından her 15 Ekim’de yayınlanır. Bu yıl, o katsayı bildiğim kadarıyla 7,8. Ahmet Bey onu 10,36 olarak yazdı, ama ya ben yanılıyorum, ya bir yanlış anlaşılma var. Cezalar da o miktarda artıyor, önemli olan 10.36 olması, 7,8 olması değil, her yıl 88 bu cezalar katlanarak gidiyor. Bu yeniden değerleme fonu oranı, fiyatlar genel seviyesindeki yüksekliği, yani enflasyon oranını ifade ediyor. Şimdi arkadaşlarımız çok acı bir şekilde ortaya koydular, 12 milyar lira cezayı bir küçük işletme nasıl ödeyebilir? Abdurrahman Bey de sabah haklı olarak bundan çok şikâyet etti. Biliyorsunuz Avrupa’da bir mevzuat yürürlüğe konurken, küçük işletmelere olan etkisi, yani etki analizi yapılır, oradan sonra yürürlüğe konur. Bizim ülkemizde de bu kurallar olmasına rağmen, önce küçük olanı düşün denilmesine rağmen, küçükler ekonominin omurgasıdır denilmesine rağmen, bu cezalar böyle yüksek çıkıyor. Mesela 30 metre, 40 metrede çalışan bir arkadaşımızın cezası daha az belirlenebilir mi, belirlenemez mi? Türk hukukuna bu aykırı mı olur? Bunu yalnız burada görmüyoruz; İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda da böyle, Müzik Birlikleri Kanunu’nda da böyle. 50 metrekareden az esnaf dükkânında adam müzik çaldı diye, bilmem ne kadar para ödemeye zorlanıyor. İş Sağlığı Güvenliği’nde aynı şekilde, gıda mevzuatında aynı şekilde. Benim Bakanlığımızdan ricam şu: Bunlar görüşülürken hakikaten 2 milyon 100 bin işletmeyi temsil ediyor bu konfederasyon. Ticaret odalarında 2 milyon 100 bin işyeri yok. Eğer bizim esnaf niteliğindeki üyelerimizi ticaret odaları kaydetmezse, eski bir genel müdür olarak söylüyorum, 800 bin şirket var Türkiye’de. 600 bini limitet şirket, 200 bini anonim şirket. 1 milyon 400 bin üyemiz var derken TOBB, bunların 600 bini esnaf niteliğindeki üyelerdir. TESK Genel Sekreteri Naci Sulkalar 89 Dolayısıyla biz yasal düzenlemeler yapılırken küçüğü biraz korumalıyız. Küçük ekonominin omurgası, küçük girişimci, bugün küçük, yarın büyük. Kim küçük kalmak ister? Bugün açıyor, biraz büyüdüğü zaman şirket kuruyor, tüccar oluyor, ticaret odasına giriyor. Biz istihdamın önünü mü kapatalım, üretimin önünü mü kapatalım, girişimciyi mi engelleyelim? O nedenle saygıdeğer Başkanım, bu cezalarda mesela 30 beygir gücüne çıkardınız, son derece müteşekkiriz size, 10 çalışana çıkardınız son derece müteşekkiriz, ama onun öncesinde biz o kadar mücadele verdik ki buraya gelebilmek için. Kolay değil bir mühendis çalıştırmak, onun ücreti ödemek, vergisi ödemek, primini ödemek. Ben bundan sonraki çalışmalarda, bu tür çalışmaların, mesleki çalışmaların, faaliyetlerin bakanlığımızla bizi karşı karşıya getirdiği için, güzel ilişkilere vesile olduğu için tekrarını diliyorum. İki tane de küçük sorum olacak. Kayıt sırasında ve onay sırasında ticaret sicil belgesi, dedi Selman Bey, esnaf sicili nerede? 2 milyon 100 bin işyeri esnaf siciline kayıtlı, bu arkadaşlarımızın çoğu da esnaf siciline kayıtlı. Yani ticaret sicili belgesi dediğiniz zaman, Türk Ticaret Kanunu’na göre çıkarılan Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi anlaşılıyor. Halbuki bizim kanunumuza göre çıkarılan bir de esnaf sicil gazetesi var, bunu bakanlık çıkartıyor. Onu bir düzeltmenizi özellikle rica edeceğim. Bir de kapasite raporu süresi konusu söz konusu oldu. Bu kapasite raporu yönetmelikten gelen bir şey, 3 yıllık süre. 5 yıla çıkarabilir miyiz bilmiyorum, ama döner dönmez bunu konfederasyonda inceleyeceğim. Eğer genel olarak mevzuata aykırı bir yönü yoksa, bir yönetmelik değişikliğiyse bu konuda gerekli çalışmaları yapacağız. Bir başka konu da portör muayeneleri konusunda zannediyorum bir karışıklık var. Sağlık Bakanlığıyla Tarım Bakanlığımız arasında. Bu bize çok sık sorulan bir konu. O konuda da bir çalışma yapılırsa, sonuçlanırsa müteşekkir kalırız. Çok teşekkür ediyorum. (Alkışlar) AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Ben de çok teşekkür ederim. Gerçekten karşılıklı olarak ortak anlayış, ortak konsensüs, işte arzu edilen nokta bu. Bizler de bunu arzu ediyoruz. Buluşma bizlerin de arzusu olan bir buluşma, yapılan çalışma bizlerin de arzu ettiği bir çalışma. Yani biz zaman zaman basınımızın da bulunduğu yerde, bu konuları topluma, kitleye, yüz binlere, milyonlara duyurduğu için onlara da müteşekkiriz ve sizler temsil ettiğiniz illere giderek, buradan aldığınız birleri, binlere ulaştıracaksınız; bu da ayrı bir güzellik. 90 Tabii takdir edersiniz ki, şu anda mevcut haliyle yürürlükte olan kanunun uygulamasında karşılaşılan zorluklar var. Bizler, bakanlığı temsil eden, ülkemiz genelindeki gıda işletmelerinin piyasa denetimlerini yapan bir teşkilatın başında bulunan insanlarız. Şu anda halihazırda tabii ki Meclisin yapmış olduğu kanunun, bundan sonra yapacak olduğu kanunların hazırlıkları sırasında bize düşenleri yapıyoruz. Elbette ki elimizden geldiği kadarını iletmeye, anlatmaya, hatırlatmaya çalışıyoruz. Bakanlığın bürokratik kademelerinde yapılması gereken bize düşenleri yapma konusunda bu söylenilen şeylerden istifade ediyoruz. Bundan sonra da bu çalışmaları yaparak, istifade etmeye karşılıklı olarak devam etmeyi arzu ediyoruz. Ben o bakımdan, hem sorularınıza, hem de katkılarınıza teşekkür ediyorum. Şimdi arkadaşlarıma söz vermek istiyorum. Karşılıklı olarak sabırla dinledik, dinlemeye devam edeceğiz. Günün ilerleyen saatinde arkadaşlarımız yerlerinden bile kıpırdamadılar. Bizi dikkatle dinlediler, sorularıyla katkıda bulundular. Bu bize şu mesajı veriyor: Biz konumuzun takipçisiyiz, sahibiyiz, bakanlıktan beklentilerimize de bakanlık cevap verme konusunda taleplerimizin dinlenilmesini ve yerine getirilmesini istiyoruz diye biz bunu okuyoruz. Biz elimizden geleni yapacağız. Bunun yansımalarını ilerleyen zaman içerisinde inşallah göreceğiz, ama güzellikle tek taraflı olmuyor. Birlikte sahiplenerek, Bu işe sadık kalarak, bu çalışmaların yürümesini destekleyerek ve illerde de kural dışı eğer bir şey görmüşsek, ona seyirci olmayarak yola devam edeceğiz. Yani varsa bir kural dışılık, seyyar satıcılar takip edilmiyor değil. Pazaryerlerinde işte 16.00’dan, 17.00’den sonra insanlar her türlü gıda hijyeniyle ilgili ve gıda güvenilirliğine zararla ilgili her şeyi yapıyor, yanlarına kâr kalıyor. Bolu Lokantacılar Odası Başkanı Murat Abak Kocaeli Lokantacılar Odası Başkanı Salih Ayten KütahyaLokantacılar Odası Başkan Vekili Zahit Şenyüz 91 Arkadaşlar şöyle bir düşünün, 2004 yılında Gıda Kanunu, önceki adıyla 5179 çıktığında eleştirdik, ama dedik iyi ki çıktı. Daha önce 560 sayılı Kanun Hükmünde Kararname vardı ve onun uygulamaları sırasında ben de yine devlette, bakanlıkta laboratuvar müdürlüğü görevlerim vardı, başka görevlerim vardı. Biz de, bu bakanlığın bu kadar dört başı sorunlu olan bir konuyu enine boyuna çalışarak bir kanun yapması gerekli diyorduk ve o arzumuz gerçekten yerine geldi. Kanunun yürümesi sırasında aksaklıklar, birtakım açıklar, birtakım tökezlemeler olmadı mı? Oldu, ama bunlardan da yararlanarak hem Avrupa Birliğine uyumlu, hem bizim kendi ihtiyaçlarımızı daha fazla karşılayan 5990 sayılı Kanun çıktı. Bakanlığın yapmış olduğu denetimlerin hiçbirisinin gayesi, sizler de biliyorsunuz ki, esnafa zarar vermek değil. Küçük esnaf bundan zarar görsün, işyerini kapatsın, işsizlik patlasın, böyle bir şey kesinlikle olmaz. Ama uygulamalardaki birtakım zorluklardan kaynaklanan bir tepki olarak biz bunu görüyoruz. Yoksa kesinlikle böyle bir arzu yok. Burada amaç, bu aksaklıkları, bugün de not alarak, bizler yetkili makamlara iletip, düzeltme inisiyatifimiz olanları düzeltme konusunda gayret edip, uygulamadaki karşılaşılan engelleri, zorlukları, farklı algıları ortadan kaldırmak. Ben arkadaşlarıma söz vermek istiyorum müsaadenizle. Buyurun Selman Bey. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Ben 20 tane soru yazdım, 20 sorunun büyük çoğunluğu belediyelerle ilgili. Keşke burada belediyelerden, Mali İdareler Genel Müdürlüğünden de birileri olsaydı. Hep sektörle görüşüyoruz, sorulara cevap veriyoruz, ama o ayak boşta kalıyor. Gerçekten mesela bu seyyar satıcılar olsun, diğer o faaliyet konuları olsun, hep belediyelerle ilişkili şeyler. Tek başına olmasa bile birincil sorumluluk onlara ait. Mesela, onay alınması gerekli dedik. Yeni kanuna göre işletmelerin onay alması gerekiyor. Ürün onayı yok, henüz yok, belirlediğimiz bir ürün onayı yok, ama onunla ilgili çalışmalarımız var. İşletmeler ya kayıt altına alınıyor, ya onay alması gerekiyor, Pazarda satılan küçük miktarlardan mı bahsediyorsunuz? Hani biz köylüden alalım filan denildi, geleneksel ürünlerle ilgili. O farklı bir konu. Şöyle; köylü eğer kendi ürününü üretip, pazarda küçük miktarlarda satıyorsa, ona şu aşamada izin veriyoruz ve onunla ilgili de bir mevzuat çalışmamız var. Belki diyeceğiz ki, haftanın bir günü şurada pazar 92 açılacak, orada, belki her ürünü değil, belli başlı ürünleri alabileceksiniz. Mesela köylüden kuru fasulye alabilirsin, ama belki pekmez de alıp satıyor musunuz mesela? Evde pekmez yapıp, onu alıp paketleyip de satıyor musunuz? O olursa olmaz. Hani kuru fasulye tamam, kuru fasulye sonuçta paketlenecek, ama pekmezi köyde evinde yapıp, o pekmezi ben alıp paketleyip satayım diyorsanız olmaz. Bunun izlenebilirliğini sağlayamayız. Şimdi, bu el yufkasıyla ilgili. Bununla ilgili böyle bir şikâyet olduğu zaman, böyle bir saptamanız olduğu zaman mutlaka bize bildirin. Bu Etiketleme Yönetmeliği haricinde bir de etiketlemeyle ilgili kılavuz çalışması yapıyoruz. Mesela el yufkası diyebilmesi için insanların, hem hamurunun, hem de açma işleminin kişilerin kendisi tarafından yapılması gerekir. Yani hamuru makinede yoğur, ondan sonra gel hamuru elle aç, buna bile el yufkası dedirtmeyeceğiz. Mutlaka küçük miktarda hamuru elle yoğuracak, elle açacak, buna el yufkası dedirttireceğiz. Böyle bir çalışmamız var. Bu da o konulardan bir tanesi. Fırınlarda pide üretimi veya unlu mamul üreten yerlerde ekmek üretimi veya fırınlarda simit üretimi, bunlar tamamen belediyenin vermiş olduğu İşyeri Açma Çalışma Ruhsatı Yönetmeliğindeki faaliyet konusuyla ilgili olan durum. Faaliyet konusunda yer almıyorsa, biz hiçbir şekilde bunları ürettirmiyoruz. Hatta bunlarla ilgili işlem yapıyoruz. Çünkü ceza veriyoruz ve ilgili belediyeye de bu konuda yazı yazıyoruz. İl müdürlüklerimiz diyor ki, işte bu kişinin faaliyet konusu… Kayıt veya onay işlemi yapılırken, istediğiniz belgelerden bir tanesi işyeri açma çalışma ruhsatı. Oradan da onun faaliyet konusunu dikkate alıyoruz. Faaliyet konusunda sadece ekmek üretimi yazıyorsa, o sadece ekmek üretebilir, unlu mamul üretemez. Aynı şekilde unlu mamul üreten bir işletmede, faaliyet konusu unlu mamulse ekmek üretemez, ama Ramazan aylarında belki bizler Kayseri Lokantacılar Odası Üyesi Sedat Çıtak 93 tarafından da olabilir. Yani Ramazan ayında insanlar pide üretir. Bu bir istisna olabilir, ama normalde bunlarla ilgili arkadaşlarımız işlem yapıyor ve belediyeye de bildiriyor. İşte onun için belediyelerin burada olması önemli. Bu tür sıkıntıları direkt bizim bakanlıkla çözmeniz zor görünüyor. KATILIMCI- Biz Isparta’da, kendi mesleğinin haricinde iş yapanları belediyeye bildirdik, cezai müeyyide uygulamadı. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Sabah bu gündeme geldiği için ben zaten biliyordum bu işlemi yaptığımızı, ama özellikle Antalya Kontrol Şube Müdürlüğünü aradım, “tek tek hepsine ceza kesiyoruz,” dedi. Yani idari para cezası da hepsine kesiliyor. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Bu anlatılanla farklı bir uygulamayla karşı karşıya kalıyorsanız, direkt Selman Beyi arayın, nokta atış yapın. Şu şu yerde bu hata yapılıyor, biz de müdahil olalım. Yani denetimin de denetçisi sonuçta var. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Yine aynı konu ruhsat, işyeri açma çalışma ruhsatı olmadığı için bakanlığımızca işletmeler kayıt altına alınamıyor, o büyük bir sıkıntı. Bununla ilgili yeni çıkan Büyükşehir Belediye Kanununda özellikle Büyükşehirlerle ilgili bir af geldi gibi, onu bir yorumlamak lazım tabii hukukçularla. “İstanbul’dan Ankara’ya dondurulmuş hamur geliyor,” dendi. Yani hamurun kendisi gelip burada işlenebilir, yani dondurulmuş ürün gelebilir. Orada ne gibi bir sıkıntı var, onu tam anlayamadık. KATILIMCI - .. Ne kadar sağlıklı, bu niye kontrol edilmiyor? Adam kamyonla getiriyor, işte şubenin kapısına bırakıyor ve gidiyor. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- O şimdi şöyle; yani sağlıksız şartlarda getirilmesi, tabii o zaten mevzuata aykırı, onunla ilgili bir yasal işlem yapılır, ama yani İstanbul’dan Ankara’ya hamur gelmesin deme lüksümüz yok, getirebilir. Şartları sağlamak kaydıyla getirebilir. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Bu mevzuata uygun bir iş, ancak sizin gördüğünüz bir, size göre tespit ettiğiniz bir olumsuzluk varsa ihbar edebilirsiniz. 94 KATILIMCI- Şimdi şubenin kapısına bırakılan bir hamur ne kadar doğru, ne kadar sağlıklı? AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- İşte gördüğünüz usulsüzlüğü siz nokta atış yapıp, ihbar edeceksiniz. Teşekkür ederiz. Tamam, Neslihan Hanım’a da söz verelim. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Sağlık Bakanlığı GSM ruhsatları devam ediyor mu? Devam ediyor, onlar kayıt için yeterli. Eşdeğer belge var, bizim mevzuatta da yer alıyor, ama eğer ruhsatta bir değişiklik varsa, işletme unvanını değiştirmişse, faaliyetlerini değiştirmişse, o zaman o belge zaten geçerliliğini kaybediyor. Yeni kurum, il özel idaresi veya organize sanayi bölgelerince yeni ruhsat verilmesi gerekiyor, ama yıllar önce Sağlık Bakanlığından almış olduğu ruhsat, aynı şekilde işletme devam ediyorsa o geçerli, kayıt için geçerli. Ticaret Sicil Gazetesi gerekli, ama Esnaf Sicil Gazetesi de geçerli, onda bir sıkıntı yok. Portör muayeneleriyle ilgili Sağlık Bakanlığının çıkarmış olduğu kanun hükmünde kararnameye göre, portör muayeneleri kaldırıldı. Ancak, şimdi bizim mevzuatta Hijyen Yönetmeliğinde şu var: Gıda işletmecisinin işletmesinde hastalıklı insanı çalıştırmaması gerekiyor, sorumlu. Portör muayeneleri 6 ayda bir filan yapılıyordu. İşte film çekiyor adam, ondan sonra bir 6 ay sonra geliyor. Belki ben çektirdim, üç gün sonra hastalandım. Bunun bir anlamı da yoktu aslında, ama şimdi süreklilik arz ediyor. Yani, hasta insan işletmede çalıştırılamaz, öyle kesin hükümler var bizim yönetmeliğimizde. KATILIMCI - Yanımızda çalışan bayan ve erkek personel var. Bunlardan kart isteniyor 6 ayda bir. Bunları emniyet denetliyor. Emniyet belediyeye bildiriyor, belediyede bunlardan tabii belediye belirlediği için idari ceza kesiyor. Belediye de “biz emniyetin işine karışamayız,” diyorlar, aralarında bir kopukluk var. Bunu nasıl izah edebilirsiniz bize? AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Değerli arkadaşımızın verdiği cevap, aynen bizim de katıldığımız bir şey. Çünkü, bizim aradığımız bir şey değil o. Dr. NESLİHAN ALPER (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kontrol ve Laboratuvarlar Daire Başkanı)- Gerçi sorular birbirine çok benziyor, bir kısmını da Selman Bey cevapladı zaten, ama bir tane Adana Tatlıcılar 95 Pastacılar Odası yönetiminin bir sorusu vardı sanırım. Bu Alo Gıda’ya herkesin şikâyetçi olması sorunu. Şimdi şöyle; bu Alo Gıda ile ilgili özel bir protokol yapılmış durumda. Orada görevli personel var, gece gündüz bu postanelerdeki telefon memurları gibi. Onlar sistemine düşen bütün ihbarları otomatik olarak ilgili il ve ilçelere bildirmek zorundalar ve tabii bize de bir nüshası geliyor. Dolayısıyla, ben yaklaşık 50’ye yakın günlük Alo Gıda şikâyeti alıyorum. Şimdi baktığımızda hangisi gerçekten ciddi bir şikâyet yapmış ya da birine düşman, gidiyor bilerek de şikâyet edebiliyor. Şimdi, onu bizim bilmemiz mümkün değil, ama bu arada bu önemsiz deyip atladığımızda da önemli bir olay da olabiliyor. Dolayısıyla, şikayet içeriklerini ayırmak çok zor. METİN TAYLANCI (Adana Tatlıcılar ve Pastacılar Odası Başkanı) – Gayri ciddi insanların araması sorunu çözümlenmeli. Dediğiniz gibi, birine gıcık olan, işte rekabet içerisinde olan esnaf arkadaşlarımız şikâyet ediyor. Böyle insanlar maalesef var. Türkiye’nin her tarafında var. Bunlar gayri ciddi o ihbarları yaparken, ben geçen toplantıda da söylemiştim, Alo Gıda’da kimlik bilgisi alınsın, olay daha ciddi olsun. Tarım Bakanlığının 174 hattı neden gayri ciddi işlerle ilgilensin. Şikâyeti yapan insan eğer doğru bir şikâyet yapıyorsa, dediği gibi çay soğuk şikâyet, bilmem pasta aldım ekşime oldu şikâyet ediyorsa, şikâyet edenin kimliği olmalı. Eğer buna dikkat etmezsek, esnafın da zor durumda kalması söz konusu olur. Esnafın da bir şerefi, şahsiyeti var ve esnaflık kariyeri söz konusu. Biz bunun Adana’da çok acılarını yaşadık. Mesela 174’e arkadaşım telefon açıyor, yeri tarif ediyor, noktayı tarif ediyor. Sokağın ortasında tatlı dökülüyor, sokağın ortasında, tezgâhta. Hamuru böyle adam eliyle karıyor. Tulumbaya dolduruyor döküyor yolun ortasında, arabalar vızır vızır geçiyor. Belediyeler müdahale etmiyor. Kısacası, bizim tarım il müdürlüklerimizden istediğimiz şu esnaf olarak: Nasıl tescilli esnafa, belgeli esnafa normal periyodik zamanlarda kontroller yapılıyorsa, onların eksik belgeleriyle alakalı işlem yapılıyorsa, normal kayıt dışı, hiçbir belgesi olmayan ya da sokakta olana da yapılsın. Diyor ki, “sokakta olana ben bir şey yapamam!“ Efendim ne demek yapamazsınız, gıda diyorsunuz, insan sağlığı diyorsunuz. Burada Tarım Bakanlığımızın ya da tarım il müdürlüklerimizin, ilçe müdürlüklerimizin bu konuda biraz daha duyarlı olmalarını özellikle, o merdiven altı ve tablacılara biraz daha denetim konusunda duyarlı olmasını istiyoruz. Tescilli belgesi olan esnaflarımıza yapılanların yarısını değil, üçte birini yapılmıyor seyyarlara. 96 Hem haksız rekabet var, hem sizin, hem devletin katma değerinden kaçırıyorlar. Vergi yok, sigorta yok, hiçbir şey yok; bir tarafta zaten çok zor şartlarda çalışan esnafın durumu ortada. Bu konuda esnaf arkadaşlarım bana katılacaklarına inanıyorum. Mesela arabaların içerisinde tatlı dökülüyor. Bu ne kadar sağlıklı olabilir? Yüz kere şikâyet ettik belediyeye. Belediyeler siyasi yerler, belediyelerin onlara dokunmaz. Üç-beş ay sonra da hiç ellemezler zaten. Tarım Bakanlığı bizim esnafa geldiği zaman, biz hepimiz titriyoruz, belgesi olan bile titriyor. Yine, şu dönem tarım il müdürlüklerindeki personel çok daha anlayışlı, çok daha iyimser. Arkadaşımın dediği gibi cezalar konusunda da biz çok mağduruz. O esnaf zaten ne zor şartlarda çalışıyor. Onlara biraz daha o rakamlar konusunda anlayışlı davranamaz mısınız? Rakamlar konusunda biraz daha vicdanlı demeyeyim de, devlet her zaman vicdanlıdır. Biraz daha o konuda, rakamlar konusunda anlayış bekliyoruz. Çok teşekkür ediyorum. Dr. NESLİHAN ALPER (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kontrol ve Laboratuvarlar Daire Başkanı)- Biz teşekkür ederiz. Yalnız orada şöyle bir sıkıntımız var. Zaten kayıtlı olanları biliyoruz. Kayıtlı olmayan, merdiven altı dediğimiz yerleri bilmediğimiz için denetleyemiyoruz. Yani, işbirliğine aslında en önemli ihtiyacımız olan yer burası. Alo Gıda’yı faaliyete geçirmemizin nedeni de bu. Bizim her yerde denetim yapmamız mümkün değil, her yeri denetlemek de zaten gerekmiyor. Gerçekten sorun olan yerlerin denetlenmesi lazım. Bunun için de halkımız gördüğü olumsuzlukları, uygunsuzlukları bize bildirsin ki, biz oraları gidip denetlettirelim, amacımız bu. Bir de Alo Gıda’nın kuruluş amaçlarından birisi, gizliliği sağlayabilmek. Şikâyetler olduğunda, insanlar kendisinin bilinmesini istemeyebiliyor. Çok güzel söylediniz, hani ben arkasında dururum, şikâyetimi yaparım, ama bazen hakikaten mahkemelik olaylar olabiliyor, tehditler olabiliyor. Dolayısıyla, şikâyet eden kişi korkuyor. Alo Gıda’ya, eğer ismi bilinmezse daha rahat şikâyet edebiliyor. Tonlarca ürünü bu şikâyetler sayesinde öğreniyoruz. Sonra gidip, tespit edip, imha etme şansına sahip oluyoruz. Halkımızın bilinçlenmesi çok önemli. Alo Gıda, BİMER gerçekten yoğun kullanılan yerler, gerçekten hakkıyla kullanılması lazım. Dediğiniz gibi, lüzumsuz yere işgal eden insanlar da var. Bir sistem sıkıntısı nedeniyle, bir tane müşterimizin kaydı alınamamış, bir ay sonra tekrar şikâyet edilmiş bu konu. Şikayet sonrası denetime 1 ay sonra gidildi diye, biz üç aydır uğraşıyoruz. Sürekli üst makama, bir üst makama şikâyetler yağdırıyor kişiler; zamanında denetime gitmediler diye. Herkesin bakış açısı çok farklı, ama inşallah hep beraberce sistemimizi daha iyiye götüreceğimizi umut ediyorum. 97 Bunun dışında numune saklama miktarlarıyla ilgili şunu söyleyebilirim: Numune miktarları sayı-çeşit fazla olduğu zaman, üç gün de saklandığı için, yer sıkıntısı nedeniyle birtakım şikâyetler geldi. Bunu bizim ayırmamız mümkün değil. Sizin eşiniz, aileniz, çocuğunuz da gidip başka bir yerde, bir lokantadan yemek yiyebilir, zehirlenebilir. Numune bulmadığımız zaman onun nedenini bulmamız mümkün değil. İnsan kendi başına geldiği zaman birtakım şeylere hiddetleniyor, “nasıl olur?” diyor, Numune saklanmadığı an o şikâyetin kökenini bulamıyorsunuz. Bu bizim başımıza da gelebilir ve işletme ayrımı yapmamız söz konusu değil. Bütün üretim yapan, yemek üreten her yere mutlaka üç gün 250 gram civarında ürünü saklayacak teçhizatı veya oradaki oda şartlarını yapmanız gerekiyor. İzmir Şekerciler Pastacılar Odası’nın yetkilisi merdiven altıyla ilgili bir soru sordu. Halkın sağlığını tehdit edecek şekilde üretim yapanlara karşı, halkı bilinçlendirmek için bakanlıkça bir çalışması olacak mı, dedi. Bunu biz de arzu ediyoruz. Bununla ilgili kamu spotları yapıyoruz, zaman zaman kendi icraatlarımızla ilgili veya halkın dikkat etmesi gereken konularla ilgili bilgi aktarıyoruz. Bu bizim için güzel bir öneri oldu, teşekkür ediyoruz. Bunu da dikkate alıp, bununla ilgili de çalışma yapabiliriz. Aslında en önemli sorun ceza herhalde. Herkesin canını yakan ortak nokta... Keşke, bizim de elimizden gelen bir şey olsa da yapsak. Ama kesilen cezaların çoğu 40/d maddesi. Muhtemelen, Kodekse aykırılıktan kesiliyor ve Kodekse aykırılık maddesinin altında alt maddeler de var. Yani, bir üründe bir bakteri bulunduğunda ceza kesilirken, ötekinde koruyucu bulunuyor, diğerinde antibiyotik bulunabiliyor veya başka bir şey bulunuyor. Bunların hepsi Kodekse aykırılıktan kesilen cezalar. Cezayı alt maddeler bazında, işletme bazında ayırmanız çok zor, bir de kanunda belirlendiği için, bir tasarrufa gitmek çok zor. Yine de bu konu elbette görüşülecektir Bakanlığımızda. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Mecliste çok tartışılmıştı bu cezalar. Hani büyük işletmelere göre ayarlansın diye, ama kabul edilmemişti. Şu var: Biz ifşa olayını yapıyoruz değil mi, işletmeyi ifşa ediyoruz. Şimdi büyük bir işletmenin ifşasıyla, küçük bir işletmenin ifşası aynı olmuyor. Bu titizliği gösteriyoruz. Türkiye’de çok büyük gıda işletmeleri var. Onların ifşasıyla, onun 98 göreceği zararla küçük bir işletmenin göreceği zarar aynı değildir. Bir de ürün toplatma olayı oluyor. Bir firmanın ürünü 50 ton, 100 ton toplatılıyorsa, küçük işletmenin belki 100 kilo, 200 kilo ürünü toplatılıyor. Sadece para olarak bakılmamalı cezalara, toplatma daha ağır ceza aslında. İfşa olayı var, ürün toplatma olayı var. Şu anda kanun böyle olduğu için miktarlarla ilgili yapacak bir şey yok. KATILIMCI - Yeniden, “değerleme, tespit edilen oranının yarısı nispetinde arttırılabilir,” diye bir yasal teklifte bulunursa bakanlığımız sorun çözülebilir. Böylece, küçük işletmelerde her yıl enflasyon oranı kadar ceza artacağına, yarısı oranında artar. Yasal bir değişiklik yapılabilir, engel bir şey yok. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Teşekkür ederiz. MEHMET KAYA (Ordu Lokantacılar Odası Başkanı)- Benim de şimdi bir önerim olacak size. Şimdi bu yapılan toplantıyı her iki taraf da çok iyi olduğunu düşünüyor. Biz kendi açımızdan da düşündük, siz de kendi açınızdan çok yararlı olacağını düşündünüz. Selman Bey, 20 sorunun belediyelerle ilgili olduğunu söyledi. Ben bu camiada 10 seneden beri bu konularda yapılan toplantılara gidip geliyorum. Şimdi madem Tarım Bakanlığı yeni kurulan bir bakanlık olduğuna göre, belediyelerin bu işi yapamadığını düşünüyorsak, bunu gerekli yetkili kişilerle görüşürek, bu görevleri, yani belediyelerin bizimle ilgili yapacağı tasarrufları, Tarım Bakanlığının tekrar kendi yetkilerine devralmasını istiyoruz. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Şimdi arkadaşlar, gıda konusunda ne tıkanıklık varsa, ne soru veya sorun varsa, gıda hijyeni, gıda güvenirliliği noktasında bunun yeri otorite anlamında Tarım Bakanlığı. Ancak, işyeri açma ve çalışma ruhsatı, onu belediyenin vermesi lazım. Burada bir sıkıntı yok. MEHMET KAYA (Ordu Lokantacılar Odası Başkanı)- Ruhsatı belediye versin, ama denetimini siz yapın. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Biz, zaten oraların kayıt ve onayı sırasında asgari teknik hijyenik şartlar sağlanmazsa kayıt yapmıyoruz, eksiklerini tamamlattırıyoruz. Ondan şüpheniz olmasın. 99 MEHMET KAYA (Ordu Lokantacılar Odası Başkanı)- Burada benim gözlemlediğim şu oluyor; şimdi, sanki topu siz de belediyeye atmış oluyorsunuz. Yine sorunlar ortada kalmış oluyor. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Yok, top atma yok, öyle bir algı olmamalı. MEHMET KAYA (Ordu Lokantacılar Odası Başkanı)- Yetkililerle görüşülüp, o denetimlerin tekrar size bağlanması olabilir. Önceden Sağlık Bakanlığındaydı, şimdi Tarım Bakanlığına geçer. Teşekkür ederim. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Şimdi belediyeler işyeri açma ve çalışma ruhsatı veriyor, verdiği ruhsatın denetimini onlar yapıyor. Emisyon iznini, yapı kullanma iznini, dersaj iznini, o anlamda denetimi yapıyor, ama teknik hijyenik yönden denetimini yine biz yapıyoruz. İşletmeyi kayıt altına alırken, almadan veya onay vermeden onun teknik hijyenik şartları konusunda etkili biziz. Ama ruhsat denetimini yine belediye yapıyor, onun yetkisi bize gelmez. LÜTFÜ ÇEBİ (Tekirdağ)- Biz bundan önceki dönemde Tekirdağ ilimizde denetimle ilgili ciddi sıkıntılar yaşadık ve halen bu sıkıntının devam ettiğini görmekteyiz. Tarım il müdürümüzün belirlediği kontrol, belediyemizin ruhsat şubeden bir yetkili, bir zabıta ve buna ek olarak da emniyetten de bir kişi ile oluyordu. Sayın Vali topladı bizi, bir araya getirdi ve “Kimi, kimden kontrol ediyorsunuz? Bizler, bu denetimlerde sizin yanınızda, size destek vermek amacıyla odadan da birer temsilci verelim, başka türlü ne gibi bir destek gerekiyorsa onu da verelim,” dedi. Biz bu denetimleri, sayın valinin oluruyla bu şekilde yapmaya başladık. İnanın bana, 100 tane işletme gezdik, 70 tane işletme ruhsatsız, 20 tanesininki de ruhsat tarihi geçmiş. Herkes kendi bölümüne bakarken, diğeri “ bana ait olmayan bu kısımla ben ilgilenmem,” demedi bu kontrollerde. Belediye de oradaydı, gıda da oradaydı, zabıta da oradaydı, esnaf temsilcisi de oradaydı. Gelin, bunu bu şekilde yapmaya çalışalım, bunun daha iyi bir netice verdiğini de çok hızlı bir şekilde göreceğiz. O zaman bu sıkıntıların da ortadan kalkmış olduğunu göreceğiz. Bu çalışmayı biz yaptık, inşallah her yerde de yapılabilir. Teşekkür ederim. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Şimdi arkadaşlar, kanunun 100 bakanlığın yapmış olduğu denetim faaliyetlerine yönelik, asli ve sürekli görevler devredilemez ilkesi dahilinde, yani bu göz önünde bulundurularak işbirliği imkânı zaten var. Bununla ilgili de yapılan çalışmalar hâlâ devam ediyor. İllerde uygulamaların da birlikteliğini sağlamaya yönelik olarak bu üzerinde çalışıyoruz. Bir an önce sonlandırma konusunda ilgili dairelerimiz çalışıyorlar. Şimdi değerli arkadaşlar, tabii ki, çok devasa bir konu. Yani bakanlığın bütün genel müdürlüklerinin nihai olarak çıktısı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğüne geliyor. Yani bugün bu noktaya gelebilmek gerçekten kolay değil, bunu birlikte başardık. Biz belki bir 10 yılı geriye alırsak, yani 2002 yıllarında olan dönemde, bugün geldiğimiz noktayı belki hayal bile edemiyorduk. 30 yıla yakındır Tarım Bakanlığındayım. Aramızdaki arkadaşların çoğu, yani geçmişten bugüne de bu seyri çok iyi bilirler. Arzumuz her şeyin daha mükemmel olması. Yani, hem esnaf açısından, hem denetim, hem tüketici açısından arzu edilen noktada çıtasının yükselmesi. Burada, ortada kalan sorun diye bir şey yok. Topu taca atmaya ya da başkasına atmaya çalışan yok, böyle bir algı kesinlikle olmamalı. Bu salondan çıkmadan bir kere bu konuda konsensüs sağlayalım. İster seyyar olsun, ister merdiven altında olsun, artık böyle bir şey de kalmayacak. Gıda ile ilgili olan herkes, her yer, her işletme mutlak bakanlığın gıda güvenliği bilgi sistemine girmek zorunda. Zaten bir adım sonrası bunun bu, Merdiven altı üretim kalmayacak. Biz istiyoruz ki, bu bir an önce olsun. Kayıt keşke 2012’de bitse, tamamlansa. Yani mevcut halimizi, mevcut şartlarımızı uyarlayarak, bu kayıtları bir an önce bitirsek. Burada işin tüketici boyutu, benzetmemi hoş görün, hani “bekâra hanım boşamak kolay derler,” ya, öyle. Hoş bir şey değil bu benzetmeler de, neyi kastettiğimi biliyorsunuz. Bazen birileri diyor ki, “bu cezalar çok az, bunu arttırın, kat kat arttırın,” Bu yaklaşımla reel değil. Burada amaç çok fazla ceza yazmak, çok fazla işyeri kapatmak değil. Bunları en az yaparak, en fazla gıda güvenirliliğini sağlamak. Bunu biz de arzu ediyoruz. Bugün sahip olduğumuz şartlar da, bizim daha fazla denetim yapmamız, Urfalı arkadaşımızın söylediği gibi, İzmirli arkadaşımızın söylediği gibi, bizim tüketiciyi daha çok bilinçlendirmemiz gerek. İzlenebilirliği zayıf olan veya imkânsız olan yerlerden satın almayacak insanlar, bunu sağlamalıyız. Buna yönelik olarak da İzmir’den söz alan arkadaşımız tüketicinin bilinçlendirilmesine yönelik olarak bir çalışmanız yok mu? Var işte, o noktada sizin de desteğiniz gerekiyor. 101 Bugün televizyonlarda, aylık 90 dakika gibi çok altın gibi bir fırsat var arkadaşlar. 90 dakika kamu spotu yapabilme imkânımız var. Şu anda syrediyorsunuz bakanlığın bazı kamu spotlarını. Bu spotların daha da arttırılması gerekiyor. Bu konuda da sizlerin, federasyonunuzun, TESK’in bize vereceği destekler çok önemli. Bize derken, kendinize vereceği desteklerden söz ediyorum arkadaşlar. Bugün bu işi burada ben yapıyorum, ama kişisel olarak Ahmet Kavak’a ait değil bu iş, sonuç da size ait. Çıtayı yükseltme talebi yine sizlerden gelmel. Yani, benim çoluk çocuğum, neslim güvenilir gıdayla beslenmeli ki, ben geleceğime güvenle bakmalıyım. Bu işin şaka götürür tarafı yok. Satmış olduğunuz et ürünü, süt ürünü, tahıl, unlu mamuller, tatlı, pasta her ne satarsanız satın, tüketiciye ulaştırırken bunlar bozuk gıdaysa, güvenilmez gıdaysa sorun çok demektir. O bozuk gıdadan etkilenecek bir kişi herkesi etkiliyor. Onun etrafı, ailesi, topyekûn çevresi, Sağlık Bakanlığı çalışanı, her taraf etkileniyor bu durumdan. Bu konuda sizlerin de desteği gerekli. Sinerji yaratmalıyız, buradan o sinerjiyi yanımıza katarak götürmemiz gerek. Bu toplantıyı katılan herkese, Aykut Bey’e, TESK yöneticilerine ve diğer arkadaşlara, kilometrelerce uzaktan buralara kadar gelerek, bu çalıştaya sorularıyla, katkılarıyla destek veren arkadaşlara teşekkür ediyorum. Bunları sağladığımız için bugün buradayız, yarın da burada olacağız, bu tür toplantılarda olacağız ve yetişebildiğimiz kadar bizler bu mesajı başka insanlara da taşıyacağız. Biz bakanlık olarak bize düşen her şeyin sonuna kadar takipçisi olacağız, ama lütfen sizler de bugün burada gösterdiğiniz duyarlılığı her zaman göstermeye devam edin. Son olarak, Alo 174’le ilgili bir şey söyleyeceğim. Alo 174’e gelen ihbarlarla ilgili şunu belirtmek isterim: Çay ılımış, soğumuş, yok ekmek bayatlamış türünden gelen şikâyetlere gidip, ceza yazan bir gıda kontrol görevlisi arkadaşım varsa, bu işin idrakinde olmadığı anlamına gelir. Bizim buradaki amacımız ihbar asıllı mı, asılsız mı,onu öğrenmek… Önyargıda bulunmaksızın orayı ve onun etrafını denetlemek. Bir işyerine kamunun aracı gitmişse, gıda denetçisi gitmişse, daha bir etraflı denetim yapılması içindir. Biz, o kişilere ceza kesin demiyoruz. Yaşadığım bir hadiseyi anlatayım. Bir gün kapımı çalan bir vatandaşımız, “efendim ben, il müdürüne şikâyetimi anlatacağım,” diyor, Direkt bana kadar gelmeyi arzu ediyor, “buyursun gelsin,” dedim, “kapımız açık.” Geldi, bir peçete içerisine ekmeği ambalajlamış, paketlemiş getirdi, açtı ekmeği. Ekmeğin içerisinde bir çivi parçası, yarısı paslı, sonra dişini gösterdi. Ekmek var, çivi var, diş kırığı var. Adamın dişi kırılmış. 102 Bu kişinin ihbarı, şikâyet edilen lokantaya ya da fırına giderek ceza kesmemizi gerektirmiyor. Bunu bir ihbar olarak değerlendirmeyi gerektiriyor. İsterse o kişi dünyanın en doğru, en düzgün, hayatında yalan söylemeyen kişisi olsun. Kanaat üzerine, adamın verdiği bilgi üzerine “gidin, ceza kesin!” demiyoruz. “Orayı denetleyin, “ diyoruz. Yaptığımız bu. 2009 14 Şubatından bu yana, 750 binin üzerinde, Alo 174’e çağrı aldık. Gönül arzu eder ki, bu 750 binin belki tamamına yakını doğru ihbarlar olsun, haklı ihbarlar olsun, kamunun gücünü-enerjisini, oraya ayıracağı masrafı yersiz kullanmaya sebebiyet vermesin, ama maalesef herkes aynı duyarlılıkta değil. Bunların bir kısmı kaile alınacak, üzerine değerlendirilecek olmadığı için, denetime bile gönderilmiyor. Her ihbar eşittir denetim olmuyor. İşyerinin, asgari teknik hijyenik şartlarıyla ilgili, satın aldığı gıdanın bozulmuşluğuyla ilgili bilgiler veriyorsa, kendisine bilgi aktarmak şartı ile, kişinin TC kimlik numarasını vermesini, isim ve adres vermesini istiyoruz. Kendisine bilgi dönmesini istemiyorsa, biz yine şikâyetini dikkate alıyoruz. Doğru mu arkadaşlar? Çünkü yapmış olduğu şikâyetin bir de sosyal sorumluluk tarafı var. Onu da dikkate alarak, yine o işyerlerini denetim yaptırıyoruz. Kafada şüphe kalan, şu sorumuz ötelendi, şu sorumuza cevap bulmadı denilen bir husus varsa, biz yine nokta koymuş olmayalım. Belki federasyon başkanımızın, arkadaşlarımızın daha söyleyeceği şeyler vardır. Onun öncesinde son bir kez daha varsa bir soru alalım, biz kapatalım, ondan sonra da arkadaşlar ev sahipliği noktasında kendilerine düşenleri yapsınlar diyorum. SALİH AYTEN (Kocaeli Lokantacılar Odası Eğitim Koordinasyon)- Sayın Genel Müdürüm, kendi işyerimde yaşadığımı anlatmak istiyorum. Ben işim gereği, halden toptan domates alıyorum, toptan biber alıyorum. Benim ilçe tarım müdürlüğüm geliyor, ufak bir buzhanem var, oraya koyduğum zaman diyor ki, “sen bunu plastik kasada muhafaza etmek zorundasın!” Biz şartları tabii ki yerine getiriyoruz. Ben hale gidiyorum, bunları tahta kasada alıyorum, getiriyorum. Zaman kaybı, mesai kaybı söz konusu oluyor. Ufak bir örnek olabilir. Neticede bu hallerin denetimi fiili ve fiziki olarak tabii ki belediyelerimizde. Sizin de yetkilerinizin var olduğunu biliyoruz. Sizler bu konuyu en başından –benzer örnekler verildi- çözseniz daha sağlıklı değil mi efendim? Neticede biz küçük esnafız, bu konularda veya buna benzer konularda ambalaj noktasında sıkıntı çekiyoruz. 103 AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Özellikle bu Haller Kanunu, ilgili Gümrük Ticaret Bakanlığımızın da kapsamı alanında olan bir kanun. Gıda güvenirliliği ve hijyen yönüyle bizim de o kanun içerisinde de görevlerimiz var. Kendi kanunumuzdan da kaynaklanan yetkilerimiz var, 5996’dan Hal Kanunu uygulaması 2004 yılının başına kadar uygulama zorluklarından dolayı ötelendi, Tahta kasa, plastik kasa konusuyla alakalı olarak, ilgili arkadaşımız size cevap verecek. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Sunumda bahsetmiştim, gıda ve gıdayla temas eden madde ve malzemeler yönetmeliği var. Orada gerek plastik esaslı, gerek cam esaslı, ağaç-ahşap esaslı onunla ilgili kriterler yer alıyor. Özellikle domates için plastik kasa zorunluluğu diye bir şey yok. Şartları sağlıyorsa, tahta kasalarda da olabilir. Kocaeli hangi ilçe demiştiniz? SALİH AYTEN (Kocaeli Lokantacılar Odası Eğitim Koordinasyon)- İzmit merkez efendim. AHMET KAVAK (Oturum Başkanı)- Tamam notumuzu alalım. Arkadaşlar, sorma fırsatı olmayıp da, ya şunları da sorsak, zaman yetse de diye düşünceniz var ise, internetten bize ulaşacağınız adresleri, telefon numaralarını mutlaka biliyorsunuzdur. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda ve Kontrol Genel Müdürlüğü, internette tıkladığınızda zaten bizim sayfamız çıkıyor. Orada bize mail ortamından da, şu anda soru sormaya fırsat bulamadığınız konuları da bize gönderin. Hem Gıda ve Kodeks İşletmeler Daire Başkanlığımız, hem Gıda Kontrol ve Laboratuvarlar Daire Başkanlığımız bunlarla kesinlikle ilgilenir ve size dönüşü yaparlar. KATILIMCI - Sayın Genel Müdürüm katkılarınızdan dolayı çok teşekkür ediyorum. Tabii bu konunun paydaşlarından biriyiz. Sağlık çok önemli, bu konuyu önemsiyoruz. Burada sizleri, Tarım Bakanlığı görevlilerini karşımda bulmuşken bir şey sormak istiyorum. Daha önce Selman Bey’le de ziyaretimizde görüşmüştük. Bu hijyen konusuyla ilgili bir karmaşa vardı, bunun eğitimiyle ilgili. Orada bakanlıkla ilgili bir protokol düzenlenmesi vardı. O protokol ne aşamadı? Diğer bir sorum, arkadaşlar sorabilir diye düşündüm, fakat o soru gelmeyince sormak zorundayım. Geçici işyeri açma ve çalıştırma ruhsatları, biliyorsunuz yerel yönetimlerin en son çıkarttığı bir yönetmelikte yeniden düzenlendi. Geçici işyeri çalışma ruhsatlarının daimi ile 104 değiştirilme zorunluluğu getirildi. Bu konu, tarım ilçe müdürlüklerindeki kontrolör arkadaşlar tarafından belki biliniyor, ama o işyeri noktasına hatırlatılması gerekiyor. Çünkü yerel yönetimler o konuyu istismar ediyorlar ve geçici ruhsatı da ruhsatlandırmış yer saymadıkları için, kayıt belgesini almıyorlar. Ben bununla bir-iki ilçede karşılaştım. Bir-iki ilçede de Alo 174’ün ve bu kayıt belgesi zorunluluğunun ilçe tarım müdürlükleriyle birlikte duyurusunu ve broşürlerini yaptırdım, bizzat esnafımıza dağıttırdım. O konuyu bir genelgeyle ilgili birimlerinize ulaştırırsanız, o geçici belgeler, yani geçici işyeri açma ve çalıştırma belgeleri mahalli idareler yönetimi tarafından geçen yıl daimi ile değiştirilme mecburiyeti konulduğuna dair bir genelge yayınlarsanız... O işletmelerin müktesep hakkı olarak duruyor. Bu konuyla ilgilenirseniz memnun oluruz. Bir de hijyen eğitimiyle ilgili sıkıntılarımız var. Onu da bir aydınlatırsanız memnun oluruz. SELMAN AYAZ (Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanı)- Şimdi, yine kötü kişi biz olacağız. Sunumda söylemiştim; işyeri açma çalışma ruhsatında herhangi bir değişiklik olduğu zaman belge geçerliliğini kaybeder, Normalde belediyelerin böyle bir düzenlemesi olduğu zaman, kendilerinin iptal etmesi lazım o belgeleri, ama biz şimdi belediye adına bu işi yapmış olacağız. Başkanım siz öyle diyorsunuz, ama şimdi salondan bazı arkadaşlar da belki, “ya bizim hazır belgemiz var, niye böyle bir şeye gidiyorsunuz?” demez mi? Biz böyle bir yazı yazdığımız zaman yarın bize onun değişik talepleri de gelecek. İşte bizim geçici ruhsatımız vardı, diyecekler. Ekmekle ilgili biz hijyen eğitimlerini yaptık TESK’te biliyorsunuz, ama diğer konularla hiçbir kurumla bir protokol yapmadık. Yani, şu aşamada her sektör, değişik gıda sektörleri veya sivil toplum kuruluşları çalıştırdığı personele, odalarla işbirliği içerisinde eğitim verebilir. Ekmekle ilgili TESK, TOBB ve Fırıncılar Federasyonuyla protokol yaptık. (Alkışlar) SUNUCU - Katkılarından ve katılımlarından dolayı Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı yetkililerine bir kez daha teşekkür ediyor, federasyonumuzun sayın Genel Başkanımızı tekrar kürsüye arz ediyoruz. (Alkışlar) 105 AYKUT YENİCE (Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Genel Başkanı)Sayın Genel Müdürüm, müsaadenizle hem bu güzel ve anlamlı günün sonunda şahsınıza ve arkadaşlarıma birkaç cümleyle katkıda bulunmak istiyorum. Değerli Genel Müdürümü ve ekibini tanıyan bir insan olarak kendilerine her türlü destekleri için minnettarım. Sayın Genel Müdürümün açış konuşmasında bahsettiği gibi, her şeyin ilki zordur, ama zoru da başarmak, bildiğiniz gibi bir maharettir. Dolayısıyla bize bu imkânı sağlayan Sayın Genel Müdüre ve ekibine ve Sayın Bakanımıza tekrar huzurlarınızda bir kez daha teşekkür ediyorum. Değerli zamanınızı ayırarak gelen, bu güzellikle yaşamamıza ve bu çalıştayı gerçekleştirmemize sebep olan siz varsanız burası var. Bu ortamı yaratan siz değerli başkan ve yönetici arkadaşlarıma en kalbi duygularımla şükranlarımı sunuyorum. Tabii ki eksiklerimiz var. Ancak biz bu konuyu geliştirirken, bu organizasyonu yaparken, 5996 sayılı Kanunun mevzuat ve uygulamaları üzerine Gıda Tarım ve Hayvancılık 106 Bakanlığı-Gıda Kontrol Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Kavak , Gıda Tarım ve Hayvancılık BakanlığıGıda Kodeks ve İşletmeler Daire Başkanımız sayın Selman Ayaz, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı-Gıda Kontrol ve Laboratuvarlar Daire Başkanı Dr. Neslihan Alper ile sizleri bir araya getirmek istedik. Kendilerine destekleri için, verdikleri, aktardıkları bilgileri için şükranlarımı sunuyorum. Bundan sonraki uygulamalarda tabii ki belediyeler olacak, tabii ki Ticaret Bakanlığı olacak, tabii ki Sanayi Bakanlığı olacak, tabii ki Sağlık Bakanlığı olacak, mutlaka hepsi olacak. Ancak bu gemi yola çıktı, bu gemi her türlü fırtınadan korunarak limana en uygun bir şekilde yanaşacaktır. Eksiklerimiz için özür diliyorum, ama varlığınız için sizlere şükranlarımız ve teşekkürlerimi sunuyorum. Sizlerin başkanı olmaktan, arkadaşlarımla beraber ekibiniz olmaktan onur duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. Hepinize en kalbi duygularımla selamlıyor; teşekkürlerimi sunuyorum. (Alkışlar) 107 108 109 110 111 112 113 Notlar: 114 Notlar: 115