TIP ETİĞİ ve TIP HUKUKU ALANINDA 2007 YILINDA
Transkript
TIP ETİĞİ ve TIP HUKUKU ALANINDA 2007 YILINDA
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ BÜLTENİ BULLETIN OF MEDICAL ETHICS AND LAW SOCIETY www.teth.org.tr Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği a. Sahibi Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Editörler Doç. Dr. Arın Namal [email protected] Doç. Dr. jur. Fatih Selami Mahmutoğlu [email protected] Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu Yayın Kurulu Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu Prof. Dr. Hakan Hakeri Prof. Dr. Esin Kahya Prof. Dr. Öztan Öncel Prof. Dr. Nil Sarı Doç. Dr. Hanzade Doğan Doç. Dr. Nüket Örnek Büken Doç. Dr. Zafer Zeytin Dr. Elif Atıcı Dr. Hakan Ertin Dr. Gülsüm Önal Gürsoy Editörlerin Yazışma Adresi Doç. Dr. Arın Namal İstanbul Universitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı, Horhor cad. 13 34260 Fatih-İstanbul Doç. Dr. jur. Fatih Selami Mahmutoğlu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usulü Hukuku Anabilim Dalı İstanbul Düzenleme Nobel Tıp Kitabevleri - Çapa-İstanbul Tel: (0212) 632 83 33 Baskı/Cilt Nobel Matbaacılık Basım Tarihi: Şubat 2008 Dernek üyelerine ücretsiz dağıtılır. Dernek Aidatları Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği üyelik aidatı 25 YTL’dır. TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ Hesap Numarası Türkiye İş Bankası Kadıköy Şubesi Hesap No: 1187/1429015 -2- EDİTÖRLERDEN Tıp ile hukuk arasındaki ilişkiler çok çeşitli biçimlerde ve boyutlarda karşımıza çıkabilmektedir. Aslında tıbbi faaliyetlerin insan yaşamıyla olan bağlantısı, başka bir deyişle yürütülen hizmetin doğası, bu sonucu zorunlu kılmaktadır. Gerçekten de hukuk düzeni de yaşama hakkı, vücut bütünlüğü ve dokunulmazlığı gibi temel insan haklarını, en üstün değerler olarak kabul etmekte ve çeşitli disiplinlerle bu alanı korumaktadır. Kabul etmek gerekir ki, bu bağlamda karşılaşılabilinecek olası hukuksal sorunların çözümü de daha zordur. Özellikle de hukukçular açısından durum daha karmaşık bir görünüm arzedebilmektedir. Kanımca değinilen zorluğun aşılması ve adaletin sağlanmasında sağlıklı bir iletişimin ve bunu sağlayacak ortak bir dilin kullanılması kaçınılmazdır. B u bağlamda belirtilmelidir ki, ülkemizde temel yasalarda gerçekleştirilen kökten ve hızlı değişiklikler, bir çok sahada olduğu gibi, tıp hukukuyla ilgili alanı da ister istemez ciddi bir biçimde etkilemiş, hatta istenilmeyen tereddütlere neden olmuştur. Öyle ki, diğer disiplinler bakımından da önemli olmakla birlikte, ceza mevzuatındaki temel yasaların bütünüyle değişmesi ve bu konuda etkin bilim insanlarının farklı yorum ve açıklamaları da tıp çevrelerinde ki kaygıyı maalesef daha da arttırmıştır. Belirtmeliyim ki, bu saptamam sıradan bir tahmin olmayıp, hekimlerle birlikte katıldığım çok sayıda toplantıdaki somut gözlemime dayanmaktadır. Kanımca bilimsel toplantıların devamı, hem konuların daha doğru anlaşılmasına hem de yasalardaki eksikliklerin giderilmesine yardımcı olacaktır. Açıkça söylemeliyim ki, bu nevi toplantılar benim açımdan da son derece yararlı olmuş, tıbbi konulara olan ilgim artmıştır. Sözgelimi; 5237 S. TCK’daki Yeni Düzenlemeler Işığında Tıbbi Müdahalelerde Hekimin Ceza Sorumluluğu, İrade Dışı Tıbbi Müdahalelerden Kaynaklanan Ceza Hukuku Sorunlarına Genel Bakış, Organ ve Doku Naklinin Etik ve Ceza Hukuku Açısından İrdelenmesi, Ceza Hukuku Boyutunda Epilepsi ve Demans, Beden Muayenesi ve Vücuttan Örnek Alınması, Moleküler Genetik İncelemeler gibi konular üzerinde çalışmalar, bu birlikteliğin bir sonucu olarak kaleme alınmış ve kamuoyu ile paylaşılmıştır. Umarım, mesleki gözlemlerimiz ve çalışmalarımız üstlendiğimiz bu yeni görev açısından da faydalı olur. Bu ilk önsözün son sözü olarak, bana birlikte çalışma önerisinde bulunan Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR’e, Prof. Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU’na, Doç. Dr. Arın NAMAL’a, Doç. Dr. Hanzade DOĞAN’a, ve Dr. Hakan ERTİN’e çok teşekkür ediyorum. En derin saygılarımla. Merhaba! Bültenimizin editörlüğünü bu sayıdan itibaren İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usulü Hukuku öğretim üyesi, derneğimiz üyesi Sayın Doç. Dr. Fatih Selami MAHMUTOĞLU ile paylaşacağız. Dernek Yönetim Kurulumuz adına kendisine, bize verdiği değerli destekten ötürü teşekkürlerimizi sunuyoruz. Viyanalı sosyolinguist Ruth Wodak, bir araştırmasında hastanede görevli hekimlerin, kahve molası verdiklerinde kendilerini gevşetebildiklerini ve birbirleriyle oldukça rahat sohbet edebildiklerini, kahvelerini bu havada yudumlayabildiklerini gözlemlemiştir. Buraya kadar iyi, güzel ama, Wodak’ın gözleminin devamı düşündürücü. Çünkü aynı hekimler, mola sonunda kapıya yaklaştıkları andan itibaren tam bir acelecilik havasına girerek, kendilerini hızlı yürümekle koşmak arasında bir tempoya kaptırıyorlarmış. Bu gözlemde saptanan hekim tutumu, hastalar açısından elbette sorunlu: Hastalar, hekimlerin aslında herkesçe malum olan bu ritminden oldukça acı çekiyorlar. Çünkü hastaların soracak çok şeyleri var ama, “Doktor Bey” ya da “Doktor Hanım” ile ancak bu hızlı yürüme-koşma arası gidiş esnasında konuşabiliyorlar. Bu betimleme biraz abartılı görünse de, hasta ile hekim arasında iletişimin, çoğu kez bu koşullarda ve bu şekilde kurulabildiği bilinmektedir. Oysa hekim ile hasta arasında “koşar adım giderken gerçekleşen bir görüşme” yerine, uzun olmasa da ciddi bir ilgi temelinde gerçekleşen, tarafların birbirlerinin gözlerinin içine bakabildiği bir görüşmeye gereksinim vardır. İyi bir iletişim, tedavi başarısını belirleyecek denli önemlidir. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Bülteni, aslında her satırı ile hekim ile hasta arasında daha iyi bir işbirliği, bunun için de daha iyi iletişim kurulabilmesinin önemini anlatmaya çalışıyor. Koşulların elverişsizliğini dönüştürmenin bir gereklilik ve sorumluluk olduğu tartışmasız bir gerçek olsa da, içinde bulunduğumuz olumsuz çalışma koşullarını hastaya karşı anlayışsız, onu yalnız bırakan, ona yardım etmekten kaçınan tutumların gerekçesi yapamayız. Bültenimizin kapağında yine Dişhekimi Sayın Yener ORUÇ’un “Hastanelerimiz” konulu fotoğraf sergisine ait bir yapıtı yer alıyor. Bu fotoğraflar, hasta olmanın, sağlıklılardan kalın bir çizgiyle ayrılmak, bedensel ve ruhsal gücün giderek azaldığı çok farklı bir duruma geçiş demek olduğunu, hasta yanında çoğu kez hastalık durumundan hasta kadar etkilenen hasta yakınının da gözden kaçırılmaması gerektiğini, hasta ve hasta yakınına yaklaşımda bu farkındalığın daima diri tutulması gerektiğini bize çok etkileyici şekilde hatırlatıyor. Kendisine, yapıtlarını bizimle paylaştığı için bir kere daha teşekkürlerimizi sunuyorum. Bu sayımıza katkıda bulunan değerli yazarlarımıza da içten teşekkürler. 2008 yılının sağlıklı, mutlu günler getirmesini dilerim. Saygıyla. Doç. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usulü Hukuku AD -3- Doç. Dr. Arın Namal İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi AD ÜLKEMİZDE ORGAN VE DOKU NAKLİNDE ETİK VE HUKUK SORUNLARLA İLGİLİ ULUSLAR ARASI KATILIMLI EN BÜYÜK KONGRE TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ TARAFINDAN ANTALYA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ DERNEĞİMİZ GÜÇLÜ ADIMLAR ATIYOR Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Başkanı [email protected] 20 Ekim 2007 de Antalya’da düzenlenen 1.Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi (Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları), 2004 yılında kurulan Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin ilk uluslararası kongresi olup Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi ile işbirliği yapılarak düzenlendi. Böylece derneğimiz, ülkemiz tıp etikçilerinin ve hukukçuların işbirliğini, uluslar arası platforma taşıyan önemli bir etkinliğe daha imza attı. “Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları”na odaklanan kongreye yurt içinden ve yurt dışından, alanlarında konu ile ilgili araştırmaları olan isimler katıldı. Üç gün boyunca birbirini izleyen oturumlarda, organ naklinin doğurduğu etik ve hukuki sorunlar ele alındı. Bilindiği gibi organ nakillerindeki teknolojik ilerlemeler tıbbı güçlendirmekte, ancak oluşan yeni etik ve hukuki sorunlar, tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunların, bir uluslararası kongrede derinliğine tartışılması, Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin, ülkemizde bu alanda oluşan gereksinime duyarlılığının bir ifade olarak görülmelidir. Bilimsel etkinliklerinde yurt dışına açılıma önem veren Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği, daha önce gerçekleştirdiği yurtdışı katılımlı iki simpozyumu ardından düzenlediği bu ilk uluslararası kongreyle kuruluş amacına ulaşmada önemli bir adım daha atmış oldu. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin bu ilk uluslar arası kongresi, yurt dışında ve yurt içindeki bazı derneklerin web sitelerinde yayınlandı. Uluslar arası Tıp Tarihi Derneği (International Society of History of Medicine) ve Uluslar arası İslam Tıp Tarihi Derneği (International Society fort he History of Islamic Medicine) web sitelerinde kongreyle ilgili bilgiler verildi. Kongre yurt dışı kuruluşlar tarafından da desteklendi. Hindistan Biyoetik Derneği (All Indian Bioethics) ve Heidelberg ve Mannheim Üniversiteleri Alman Avrupa ve Uluslar arası Tıp Hukuku, Sağlık Hukuku ve Biyoetik Enstitüsü (Institut für Deutsches, Europäisches und Internationales Medizinrecht, Gesundheitsrecht und bioethik der Universitäten Heidelberg und Mannheim) bu kongreyi manen destekleyen iki kuruluştu. 17 – 20 Ekim 2007’de Antalya’da yapılan 1. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi’ne 200’ye yakın kişi katılmış olup, bunların 70 kadarı yabancı katılımcıydı. Kongrede, “Organ ve Doku Naklinde Etik ve Hukuk Sorunlar” konusu 3 gün boyunca detaylı olarak bildiriler üzerinden tartı- şıldı. Kongreye ait 998 sahifelik bildiri kitabı da Türkçe ve İngilizce olarak Nobel Tıp Kitabevleri tarafından yayınlandı . Ayrıca derneğin 2007 yılı Haziran ayında oluşturduğu çeşitli çalışma grupları, projelerini tamamlamaya başladı. Bu üyelerimiz, bu çalışma gruplarıyla ilgili konularını kitap halinde hazırlayarak 2008 Haziran’ına kadar teslim edecekler ve bu kitaplar basılacaktır. Çalışma grupları, şu konular özelinde yapılanmış bulunmaktadır: Klinik Araştırmalarda Etik ve Hukuk Çalışma Grubu, Diş Hekimliği Etiği Çalışma Grubu, Tıp Etiği Eğitimi Çalışma Grubu, Hastane Etik Kurullarının Yapılandırılması Çalışma Grubu, Araştırma Etiği, Hemşirelik Etiği Çalışma Grubu,Yardımcı Üreme Tekniklerinde Etik ve Hukuk Çalışma Grubu, Hasta Hakları Çalışma Grubu, Genetik Araştırmalarda Etik ve Hukuk Çalışma Grubu, Geriatride Etik Çalışma Grubu. Bu arada Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği, kısa bir sürede “Türk Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Araştırmaları Yıllığı” adı ile 2008 yılı Ekim ayında ilk sayısı yayınlanacak olan bir derginin ön çalışmalarını bitirmiş bulunmaktadır. Yıllık Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, Doç. Dr. Arın Namal, Doç. Dr. Hanzade Doğan ve Doç. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu editörlüğünde yayınlanacaktır. Türkçe–İngilizce–Almanca yazılar kabul edecek olan yıllığımız, uluslararası hakem grubunu da oluşturmuş bulunmaktadır. Bültenimizin editörlüğünü bu sayıdan itibaren, Doç. Dr. Arın Namal ile birlikte İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usulü Hukuku öğretim üyesi, derneğimizin üyesi Sayın Doç. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu üstlenmiştir. Dernek Yönetim Kurulumuz adına kendisine değerli desteğinden ötürü teşekkürlerimizi sunarım. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin 2008’de “Yoğun Bakım Etiği” konulu Yuvarlak Masa Toplantısı düzenleyecektir. Bu toplantıda amaç, konu uzmanlarını buluşturmak, sorunları onlar arasında gerçekleşecek yoğun tartışmalarla irdelemektir. Toplantı, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı tarafından Bursa’da düzenlenecektir. Yine derneğin 1. Uluslararası Katılımlı Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı tarafından Eskişehir’de yapılacaktır. Kısa zamanda büyük adımlarla ilerleyen Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin daha büyük başarılarını görmek ve sizlerle paylaşmak umuduyla… -4- Dear Professor Demirhan-Erdemir, Time flies by and it is already several two weeks since we met in Antalya. I would like to thank you once again for inviting me to your great conference, which provided an excellent opportunity for me to learn more about the bioethical discourse in Turkey and to meet colleagues with similar interests. Although we didn’t have much time for long conversations or discussions, I very much enjoyed meeting with you and learn first-hand of your many activities. I hope you could take some well-deserved rest after the strenuous organization of the conference and enjoyed the success of your conference. I attach a photo of you I took during the Opening Ceremony, which may recall nice memories to you. With my best wishes and warmest regards, Prof. Dr. Gerhold K. Becker Founding Director of the Center for Applied Ethics and Chair Professor of Philosophy and Religion (retired) Honkong Baptist University, Hong Kong China, Regular Visiting Professor Graduate School of Philosophy, Assumption University Bangkok Thailand Dear Dr. Aysegul, It is my pleasure to send you from Syria after participation in your Antalya conference. I would like to thank you for the all you provided to us. My wife and son send their thanks as well. Best wishes and regards. Prof. Dr. Abdul Nasser Kaadan Chairman, History of Medicine Department Aleppo University Syria Prof. Dr. Jayapaul AZARIAH (Hindistan) Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR -5- Kongre açılışı Kapanış yemeği Masanın sol tarafı: Doç Dr. Arın Namal, Hakim Bayan Taupitz, Prof. Dr. Jochen Taupitz, Prof. Dr. Jayapaul Azariah, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu. Masanın sağ tarafı: Prof. Dr. Öztan Öncel, Psikolog Güney Usmanbaş, Uzm. Dr. Osman Usmanbaş -6- TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ 23 OCAK 2008 TARİHLİ BASIN DUYURUSU Yer: Istanbul Tabip Odası Konferans Salonu Saat: 12.30 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN “BEŞERİ TIBBİ ÜRÜNLERİN KLİNİK ARAŞTIRMALARI HAKKINDA YÖNETMELİK” TASLAĞINA ELEŞTİRİLERİMİZ Sağlık Bakanlığı, insan üzerinde yapılan tıbbi denemeleri Çocuklar ve kısıtlı kişiler (zihinsel özürlü, komada, dedüzenleyen yasa ve yönetmeliklerde bazı değişiklikler yapmak mans hastası vb.) üzerinde yürütülecek araştırmalar ile ilüzere çalışmalar yapmaktadır. Bilindiği üzere insan üzerinde gili taslak maddesinde de, yine bu 5. maddeye atıfta bulunulmakta, üzerinde tıbbi denemelerde bulunulacak çocudeney (klinik araştırma), ruhsatlı ya da ruhsatsız, izinli ya da ğun ya da kısıtlı kişilerin yararı, toplumun yararının geriizinsiz çeşitli ilaçların insan üzerinde denenmesi anlamına gelsinde konumlandırılmaktadır. Bu noktada tekrar vurgudiği için, denek bakımından daima belirli bir risk taşır. Öte larız ki, insan denekler üzerinde yürütülen tıbbi araşyandan bilimsel tıp bilgisinin, ancak insan üzerinde deneyle tırmalarda, deneğin sağlığı ve çıkarları, bilimin ve topelde edilebileceği ve geliştirilebileceği açıktır. Bugün için telumun çıkarlarının gerisine itilemez. davi edilemeyen hastalıkların tedavi edilebilmesi umudu, yürütülecek araştırma ve deneylerden elde edilecek başarılara 2- Sözkonusu madde içerisinde deneğin istediği zaman araştırmadan çekilebilme hakkı da bazı ifadelerle sınırlandırılbağlıdır. maya çalışılmış, bu konuda araştırmayı yürütenin otoriteBu derin ikilemi çözmede dayanacağımız tek güç, insan si güçlendirilmeye çalışılmıştır, ki bu da ilaç araştırmaları üzerindeki ilaç araştırmalarında evrensel etik ilkeleri tavizsiz ile ilgili evrensel etik ilsavunmaktır. Çünkü ilaç kelere aykırıdır. araştırmaları konusunda 3Sözkonusu madevrensel etik ilkeler, indede hamile, loğusa ya sanın zarara uğratılmada emzikli kadınlar üzesını, araçlaştırılmasını rinde, sağlıkları bakıönleyecek çok kesin sımından ciddi, tahmin nırlar çizmiştir. Unutedilebilir bir risk içermayalım ki yasalar, pomiyorsa tıbbi denemelitik güçlerle yanlış yönlerde bulunulabilecegi de şekillendirilip evrenbelirtilmektedir. Burada sel etik ilkeleri hiç dikda ciddi risk sözcüğünkate almayan bir hale den ne anlaşıldığı net getirilebilirler. Dünyaolarak tanımlanmalıdır. nın her yerinde tıp etiği Bu grubun rutin tedauzmanları ve hukukun etiği çiğnememesi gevisi olmadığı durumrektiğine inanan hukuklarda yeni ilaçların deçular, yeni hukuki dünenmesi doğal olarak zenlemelerin etiğe uyaçıktır. Fakat rutin tegunluğunu dikkatle göz- Soldan sağa: Prof. Dr. Özgür Kasapçopur (İTO Yönetim Kurulu Üyesi), davisi ve denenmiş Doç. Dr. Arın Namal, Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, den geçirirler. Biz de ilaçlar varken bu Prof. Dr. Ayten Altıntaş bugün bu sorumlulukla gruplar üzerinde araşkarşınızda bulunuyoruz. tırma yapmak çok tehÇünkü insan üzerinde yürütülecek ilaç araştırmalarının likeli olabilir. Ayrıca gebe, loğusa ve emzikliler üzerinde Yurdumuzda belli etik kurallar içinde yapılmasını sağlayürütülecek tıbbi denemelerde, başlangıçta eşten de onam malıyız. alınarak, ileride davacı olma hakkı elinden alınmış olmak1- “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Klinik Araştırmaları Hakkında tadır. Bu da araştırmacıyı, olumsuz yönde rahatlatabilecek Yönetmelik” Taslağında en temel yanlışlık, toplum yarabir yasal düzenlemedir. rının birey yararından üstün tutulduğunu belirten 5. maddedir. Bu madde, bireyin toplum yararı hedefinde Sağlık Bakanlığı’nın yeni bir niyetinin, üniversite hastaaraçlaştırılmasının, evrensel etik ilkelerle belirlenmiş sınır- nelerinde kurulmuş olan yerel etik kurulların, İl Sağlık Müların çok ötesinde ağır riskleri almak zorunda bırakılması- dürlüğü bünyesine kaydırılmaları ve bundan böyle klinik nın yolunu açmaktadır. Taslağın bu maddesinde deneğin araştırmaların özel hastanelerde de yürütülmesine izin verilüstleneceği risk ile elde edilecek yarar oranı hakkındaki mesi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Böyle bir düzenleifadenin muğlak bırakılması, araştırmacıya yüksek riskli meye gidilmesinin önemli sakıncaları olacağı kanaatindeyiz. araştırmalar yürütmek konusunda cesaret aşılayacaktır. Üniversiteler, siyasi atamaların dışında olmak durumunda -7- olan özerk kurumlardır. İnsan üzerinde tıbbi araştırmaların, insanın onuruna ve bedenine zarar vermeyeceği şekilde yürütülmesini gözetmek üzere oluşturulan Etik Kurulların özerk yapısını koruması son derece önemlidir. Araştırma etik kurullarına yeni mesleklerden üyeler alınmasının tasarlanmasına yönelik olarak da şu sözümüz var: Yerel ve merkezi etik kurullarda esas önemli temsil, kısıtlı kişiler üzerinde yürütülecek araştırmaların projelerini inceleyen araştırma etik kurullarında bu kesimlerin temsilcisi niteliği taşıyan sivil kişilerin bir an önce yer almalarıdır! İnsan varlığının istismarı tehlikesini içinde barındırdığından insan üzerinde deney (klinik araştırma) ile ilgili yasalarda yapılması planlanan her değişikliğin en titiz şekilde takibi, hem tıp etikçileri, hem de hukukçuların en doğal görevidir. Bu sorumluluk bilinci içerisinde, uygulamaya konulması düşünülen “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Klinik Araştırmaları Hakkında Yönetmelik”e ait taslakta sorunlu bulduğumuz hususları kamuoyuna açıklıyor, yetkilileri tıp etiği ve tıp hukuku uzmanlarının itirazlarına kulak vermeye davet ediyoruz. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yönetim Kurulu İstanbul Tabip Odası ORGAN VE DOKU NAKLİNDE ETİK VE HUKUK SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ ANTALYA KONGRESİNDE TARTIŞILDI Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Başkanı [email protected] 20 Ekim 2007 de Antalya’da düzenlenen 1.Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi (Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları), 2004 yılında kurulan ve merkezi İstanbul’da bulunan ve Türkiye’de ilk kez tıp etiği ve tıp hukuku branşlarını bir arada inceleyen tek dernek olan Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin üçüncü uluslararası etkinliği olup, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Tıp Fakültesi ile işbirliği içinde düzenlendi. Derneğin uluslararası bu üçüncü etkinliği bu kez, tıp etikçilerinin ve hukukçuların işbirliğinin güzel bir ifadesi olarak tıp ve hukuk fakülteleri tarafından yapıldı. Organ nakli konusunda ulusal ve uluslar arası başarılarıyla dikkat çeken Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin evsahipliği, ayrı bir önem ve anlam taşıyordu. Kongre, Organ Nakli Etiği ve Hukuku konusunda şimdiye kadar ülkemizde toplanmış olanların kanımızca en kapsamlısı idi. “Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları”na odaklanan kongreye yurt içinden ve yurt dışından, alanlarında konu ile ilgili araştırmaları olan isimler katıldı.250 kadar araştırıcının katıldığı kongrede üç gün boyunca birbirini izleyen oturumlarda, organ naklinin doğurduğu etik ve hukuki sorunlar çeşitli yönleriyle tartışıldı.. Bilindiği gibi organ nakillerindeki teknolojik ilerlemeler tıbbı güçlendirmekte, ancak oluşan yeni etik ve hukuki sorunlar, tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunların, bir uluslararası kongrede derinliğine tartışılması, Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin, ülkemizde bu alanda oluşan gereksinime duyarlılığının bir ifadesi olarak görülmektedir. Bilimsel etkinliklerinde yurt dışına açılıma önem veren Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği bu uluslararası kongreyle kuruluşta açıkladığı amacına ulaşmakta önemli bir adım daha atmış oldu. Bu etkinlikte bilim, hukuk ve kültür dünyamızın değerli mensupları bir araya geldi. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin bu önemli etkinliği yurt dışında ve yurt içindeki bazı derneklerin web sitelerinde yayınlandı. Uluslar arası Tıp Tarihi Derneği ve Uluslar arası İslam Tıp Tarihi Derneği web sitelerinde de kongreyle ilgili bilgiler verildi. Kongremiz TÜBİTAK ve Kültür Bakanlığı Tanıt- ma Fonu, Pfizer yanında yurt dışı kuruluşlar tarafından da desteklendi. Hindistan Biyoetik Derneği (All Indian Bioethics) ve Heidelberg ve Mannheim Üniversiteleri Alman Avrupa ve Uluslar arası Tıp Hukuku, Sağlık Hukuku ve Biyoetik Enstitüsü bu kongreyi manen destekleyen iki kuruluştu. Kongreye ait 1000 sahifelik bildiri kitabı da, Türkçe ve İngilizce olarak Nobel Tıp Kitabevleri tarafından yayınlandı. Yurt içinden ve dışından övgü dolu mesajların geldiği ve organ naklinde etik ve hukuk sorunların tartışıldığı bu kongre, hem bilimsel açıdan, hem de katılımın yüksek olması açısından şimdiye kadar bu konuda yapılan aktivitelerin en kapsamlısı olmayı başardı. Bilindiği gibi tıp etiği, tıp alanında bir çok tercih çelişki halinde iken, en iyi davranış yönünü belirlemek için, sorunlu durumu etik ilkeler ışığında ele alır, çözümler. Kuram olarak tıp etiğinin amacı, uygulamada ahlaktır. Etik, eylemde bulunanı, ahlaki eylem koşulları hakkında aydınlatarak, ona özgürlüğünü iyi olma doğrultusunda kullanması gerektiğini kavratarak, etkili olmaya çalışır. Bir başka söyleyişle daha iyi davranmak isteyeni, etik ilkeleri hatırlatarak, özel durumda yapılması gerekenin ne olduğuna bizzat karar vermeye çağırır. Tıp etiği sorunlarına, hasta ve yakınlarının bakış açısıyla da bakılması gerekir. Elbette hekimin de mesleğini, ilkelere uygun yürütebilmesi için bazı hakları vardır. Haklar, yükümlülükler ve erdemler, hem hekimlerin hem de diğer sağlık çalışanlarının, aynı zamanda hasta ve hasta yakınlarını bağlayan kavramlardır. Bütün bu sorunlar organ ve doku naklinde de ortaya çıkmakta ve bunların çözümü konusunda tıp mensuplarının, tıp etikçilerinin ve hukukçuların işbirliği yapması gerekmektedir. Organ ve doku naklinde alıcı ve verici ile ilgili etik ve hukuki sorunlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hararetli tartışmaların konusunu oluşturmaktadır. Çünkü organ veya doku nakli ile bir insanın hayatı kurtarılmakta ve hekimin en önemli görevi olan hastayı tedavi etmek ve yaşatmak görevi yerine getirilmektedir. Ancak canlıdan organ bağışında bağışçının gerçekten gönüllü olup olmadığı, beyin ölümü tanımına yöne- -8- lik muhalif sesler, kadavradan bağışın yetersizliği zemininde üreyen etik sorunlar gibi pek çok sorun, bu kongrede tartışıldı. Organ naklinde son yıllarda ortaya çıkan ileri teknoloji uygulamaları alanda önemli sorunlar ortaya koymuştur. Ayrıca organ naklinde adalet ilkesinin yaşama geçirilmesi, vericinin özerkliğinin korunması bakımından aydınlatılmış onam ilkelerinin çok önemli bir husustur. Tüm dünyada ve Türkiye’de organ bağışı azlığı ve organ teminindeki zorluk, birçok yaşamın kaybedilmesine yol açmaktadır. Bu arada bazı ülkelerde organ ticareti yapılması da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanların organ bağışına teşvik edilmesi, pek çok etik sorunun oluşmasını önleyecek bir yol olarak karşımızda durmaktadır. Bu arada çocuklar, yaşlılar v.b ları gibi gruplarda risklerin yüksekliği, etik ve hukuki sorunların boyutunu artırmaktadır. İşte bütün bu konuların incelendiği 1. Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi, Bildiriler Kitabıyla da değerli görüş ve tartışmaları hem yurt sathına, hem de dünyada ilgili çevrelere ulaştırmış oldu. Sözlü sunular, konferanslar ve posterlerin sunumundan, çalışma gruplarının etkinliğinden oluşan kongrede 130 kadar bildiri vardı ve aşağıdaki konular detayları ile tartışıldı ve bazı sonuçlar elde edildi. 1) Hayatın Başlangıcına ve Sonuna İlişkin Etik ve Hukuki Sorunlar Ölüm kararı, beyin ölümü tartışmaları, terminal dönem, yaşamı destekleyen tedavilerin esirgenmesi ve kesilmesi ile ilgili etik ve hukuki sorunlar tartışıldı. 2) Kişinin Kendi Geleceğini ve Başkalarının Geleceğini Belirleme Hakkı Hasta için en iyisinin ne olacağına kimin, nasıl karar vereceği, tıbbi kriterler yanında toplumun çıkarlarının gözetilip gözetilmemesi gerektiği, kime öncelik tanınacağı gibi sorulara etik ve hukuk açısından yanıt arandı. 3) Dini Açıdan Organ Nakli Dini inanışların ve kuralların organ nakli üzerine etkileri değerlendirildi. 4) Sosyo-Kültürel Açıdan Organ ve Doku Nakli Toplumların sosyal ve kültürel yapılarının organ ve doku nakli üzerindeki etkileri değerlendirildi. 5) Organ ve Doku Naklinin Ekonomik Boyutları Organ ve doku naklinin maliyeti, ekonomik boyutları, bağış ve organ naklinin ticarileşmesi ile ilgili etik sorunlar tartışıldı ve çözüm önerileri geliştirildi. 6) Organ ve Doku Naklinde İleri Teknoloji Uygulamalarının Getirdiği Etik ve Hukuki Sorunlar İleri teknoloji uygulamalarının kullanıldığı insan fetal dokusunun organ ve doku nakli amacıyla kullanımının ve bu konuda yapılmak istenen araştırmaların ahlaki yönleri tartışıldı ve ortaya çıkan hukuki sorunlar değerlendirildi. 7) Organ ve Doku Naklinde Alıcı ve Verici ile İlgili Etik ve Hukuki Sorunlar Mevcut donor organlarının kısıtlılığı, alıcı ve verici arasındaki ilişki, psikolojik ve sosyolojik çekinceler, alıcı olarak seçilme kriterleri, beyin ölümü gibi konular etik ve hukuk açısından tartışıldı. 8) Organ ve Doku Naklinde Adalet ve Aydınlatılmış Onam (Rıza) Organ ve doku sağlanmasında kısıtlılık nedeniyle organ ve doku nakillerinin ihtiyaç sahipleri arasında dağılımının hakkaniyete uygun olarak sağlanmasının getirdiği sorunlar ve aydınlatılmış onam kavramı çeşitli boyutlariyle tartışıldı. 9) Riskli Gruplarda Organ ve Doku Nakli (Çocuklar, Mahkûmlar, Yaşlılar, vb.) Riskli grup olarak tanımlanan kişilerde organ ve doku naklinin tartışmalı noktaları değerlendirildi. 10)Dünyada ve Türkiye’de Organ Nakli Merkezleri Dünyada ve Türkiye’de organ nakil merkezlerinin gelişim süreçleri ve işlevlerinin değerlendirilmesi ve ülkeler arasındaki fark ve benzerliklerin ortaya konarak konu ile ilgili gelişim süreci hedefleri belirlendi 11) Organ ve Doku Nakline İlişkin Diğer Konular Yukarıda yer alan konular dışında kalan, organ ve doku nakli ile ilgili konular etik ve hukuki açıdan değerlendirildi. Bu denli önemli bir kongreyi başarıyla yürütmüş olan Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin bundan sonraki toplantıları ise 3. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sempozyumu olarak 2008’de Bursa’da ve 2.Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi olarak 2009’da Eskişehir’de yapılacaktır. DERNEĞİN YENİ ÜYELERİ (2007) Adı-Soyadı İş Adresi E-posta Öğr. Grv. Dr. Hafize Öztürk Türkmen Akdeniz Üniv. Tıp Fak. Deontoloji AD Antalya [email protected] Uz. Dr. Mahmut Gürgan İstanbul Üniv. Cerrahpaşa Tıp Fak. Deontoloji ve Tıp Tarihi AD. Cerrahpaşa-İstanbul [email protected] Arş. Grv. Ümit Emrah Kurt İstanbul Üniv. Cerrahpaşa Tıp Fak. Deontoloji ve Tıp Tarihi AD. Cerrahpaşa-İstanbul [email protected] [email protected] Dr. Burhan Akgün Doç. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu İstanbul Üniv. Hukuk Fak. Ceza ve Ceza Usul Hukuku AD. Beyazıt-İstanbul -9- [email protected] TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ’NİN I. ULUSLAR ARASI KONGRESİ ÜZERİNE Prof. Dr. Öztan ÖNCEL İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi AD [email protected] Aralık 2004’de kurulan derneğin başarılı çalışmalarından biri daha geçtiğimiz Ekim ayında Antalya’da gerçekleşti. İlk kez 2005 Mayısında İstanbul’da Uluslar arası katılımlı olarak başlatılan faaliyette çeşitli etik boyutlu konferanslar 4 yabancı ve 8 ülkemiz bilim adamlarınca verilmiş ve konular tartışılmıştır. Çok kısa arayla devam eden ve ilgiyle izlenen ikinci etkinlik 12-13 Ekim 2006’da yine İstanbul’da gerçekleşti. Bu sempozyumun konusu “ İleri Teknoloji Tıbbı ve Hekim- Hasta İlişkisi” idi. Değerli ve rahmetli hocamız Prof. Dr. Ali Haydar Bayat ve rahmetli Dr. Av. Şükrü Alpaslan’ın anısına ithaf edilen sempozyumda 4 yabancı konuğumuz vardı. Evet, sevgili başkanımız arkadaşım Prof. Dr. Ayşegül Erdemir’in bize gayret vermesi, çalışma fitillerimizi ateşlemesinin ardından faaliyetlerimiz daha bir büyüdü. Üçüncü etkinliğimiz artık uluslar arası nitelik kazanmıştı “ I. Uluslar arası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi: Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve tıp Hukuku Sorunları” başlıklı bu kongre sıcacık kentimiz Antalya’da 17- 20 Ekim 2007’de yapıldı. Derneğimizle birlikte ev sahibi Akdeniz Üniversitesi Hukuk ve Tıp Fakültesinin işbirliği ile gerçekleşti bu kongre. Başkanlarına teşekkürlerimizi burada yinelediğimiz Doç. Dr. Zafer Zeytin ve Yard. Doç. Dr. Hafize Öztürk Türkmen kongrenin yürütücüleriydiler. Ancak Prof. Dr. Erdemir, organizasyonu en başından itibaren destekledi. Bu kongreye doğudan batıya 40 kadar yabancı bilim adamı katıldı. Her biri son derece ilginç ve tartışmaya açık bildiriler için İngilizce- Türkçe çeviri yapılması, konulara daha da bir açıklık getirdi. Hindistan’dan Jayapaul Azariah “ Gelecek: Yönetim ve Politikada Savunulabilir Biyoetik Organ Nakli ve İnsanın Çoğalmasında Etik İkilemler” adlı konferansını sundu. Hong Kong Babtist Üniversitesinden Gerhold K. Becker’in “ İhtiyaçtan İsteğe: Organ Nakli ve Rejeneratif Tıp İçin Etik Parametreler” adlı ilginç bir konferansını ilgiyle takip ettik. Zürih Hukuk Fakültesinden değerli konuk hoca Prof. Dr. Brigitte Tag’ı, daha önceki katılımları nedeniyle artık iyice benimsedik ve “ İsviçre Transplantasyon Yasası, Canlı ve Postmortem Bağış İle İlgili Etik Sorunlar ve Yasal Düzenlemeler Hakkında Bazı Tasarılar” başlıklı bildirisi ile İsviçre Transplantasyonu hakkındaki bilgimizi genişlettik. .Augsburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Prof. Dr. Henning Rosenau da son derece ilginç bildirisi “ Doku ve Organ Naklinin Standardize Edilmesi: Federal Hekimler Odasının Görev ve Yetkileri” ile bizlere değerli bilgiler nakletti Yine kendilerini görmekten son derece mutlu olduğumuz dost hocamız Prof. Dr. Jochen Taupitz: “ Organ Bağışı Sayısını Arttırmak - Almanya’da Organ Bağışlanmasında Önemli Problem” adlı konferansı oldukça ilgi çekti ve tartışmaları yapıldı Halep Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kaadan konuyu İslami Görüş açısından inceledi. Pekin Bioetik Merkezi’nden Yonghni- Ma, Uzak Doğu’nun Organ ticaretine dair tartışmaları dile getirdi. Hollanda’dan Badaruddin Abbasi, embryoların araştırmalarda kullanımının etik prensiplerini içeren bir bildiriyle ilgi çekti. Beyrut Üniversitesinden Maresa Mertel, bizleri Alman Ceza Hukuku ve aktif Ötanazi hakkındaki görüşler açısından bilgilendirdi. İranlı 5 meslektaşımız “İran da Organ Nakli İle İlgili Yasalar” adlı bildiriyle bizlere Yakın Doğu ile ilgili görüşleri açıkladılar. Prof. Dr. Mark B. Mirsky Rusya hakkındaki tarihsel bildiriyi “ Kadavradan Organ ve Doku Nakli Tarihinden” başlığı ile sundu. Kabanova, Zakhariants, Bogopulski Rusya Cerrahi Merkezinden olan bu üçlü yazar “ Canlı Vericiden Karaciğer ve Pankreas Naklinin Etik Yönleri” adlı bildiriyi sundular. Tiflis Üniversitesinden dörtlü yazar grubu bu yöredeki durumu şu tebliğle vurguladılar: “ Organ Naklinin üç yüzü: Yasal, Etik ve Ekonomik” Almanya’dan Volkmar Tag Almanca olarak “ Medizinethische und Medizinrechtliche Probleme be: Organ und Gewebetransplantation” adlı bildirisini sundu. Suriye Şam’dan Dr. Ghiath Alahmad “ Beden Bütünlüğü Kavramı” adlı bildiriyi sundu. Portekizden Barcelos ve Neves: “ Organ ve Dokuların Bağışlanmasında Etik Yansıma: Otonomiye Saygı ve Otoriter Dayanışma Arasında” oldukça ilginç bir bildiriyi verdiler. Bangladeş’ten Dr. Sanchoy Kumar Chanda: “ Bangladeş’te Böbrek Nakli: Fırsatlar ve Karşı Çıkışlar” adlı bildiri bize nakletti. İsrail’den Dr. Ofra Greenberg: “ Organ Transplantasyonlarında Globalleşme Israil Vak’ası” adlı bildirisi ile İsrail’deki konuya yaklaşımları bizlere aktardı. Yabancılar dışında ülkemizin değerli hukukçuları ve etikçilerinin sunumları da konuya engin bir bakış açısı getirdi. Değerli posterlerin katkıları da büyüktür. Evet derneğimizin etkinlikleri büyük bir hızla devam etmekte 2009 da Eskişehir’de ikinci uluslar arası kongrede buluşmak dileği ile. TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ www.teth.org.tr - 10 - ERDEMLİ HEKİM TUTUMUNA İLİŞKİN GEÇMİŞTEN YANKILAR… ORD. PROF. DR. MAZHAR OSMAN UZMAN’DAN (1884-1951) MESLEKTAŞLARINA DEONTOLOJİK BİR HATIRLATMA Fotoğraf: Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman 1943 Stajyerleri arasında. İstanbul Seririyatı 1951. Mazhar Osman Uzman Özel Sayısı, S. 9. “…Yine Etibba Odası intihapları başladı. Günlük gazetelerde okuduğumuza göre toplantılar pek hararetli oluyormuş. Münakaşa ile kalmıyor, işler musaraaya kadar yükseliyormuş. Galiba böyle sahnelerden kaçındıkları için Istanbul’un iki bin hekiminden ancak elli kişi iştirak etmiş. Biz bunu başka cemiyetlerde duymuyoruz, yahut oluyorsa aralarında kalıyor, bütün dünyaya gazetelerle teşhir olunmuyor. Büyük bir hüsnüniyetle meslektaşlarımızdan rica ettiğimiz şey, bu toplantılarda birbirimize karşı pek nazik davranalım, şeref ve haysiyete dokunacak sözler söylemeyelim, bunu meslek arkadaşlarımıza reva görmeyelim. Hasbelkader hata eden varsa, hatası ne kadar büyük olursa olsun onu odamıza çağırtalım, arkadaşlara duyurmayarak gizlice ihtar edelim, icabında ceza ile tehdit edelim, ceza verelim, lâkin âleme teşhir etmeyelim. Hem yazık, hem günah, hem de… tehlikelidir.” Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman Uzman MO: Ayın akisleri. İstanbul Seririyatı 1945; (XXVII) 10: 43. - 11 - DR SEN ÖNCE…. Dr. Hakan ERTİN Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yönetim Kurulu Üyesi [email protected] 8 Nisan 2007 tarihinde Washington Post gazetesinde David Brown imzalı “Doktor, sen önce kendini iyileştir” başlıklı bir makale yayınlandı. Bundan hareketle bu başlığı yazımda kullanmak istemekle beraber meslektaşlarımız için incitici olacağı kaygısı ile başlığı saklama ihtiyacı duydum. Saklama demek belki yanlış olabilir, dikkatlerden kaçırma daha doğru olacak gibi. En azından çarpıcı etkisi yok oldu. Açıkçası hekim oluşum bende bunu yapma ihtiyacı doğurdu. Zaten ben bu baslığı beğenmiş bile olsam böyle bir ifadeyi ya aklıma getiremezdim ya da aklıma getirmek istemezdim. Bu konuyu buraya kadar uzatmam galiba bayağı rahatsız olduğumu da gösteriyor içten içe. Bu yazının konusu David Brown’un makalesinden hareketle bir kitaptan bahsetmek. Ne var ki, sadece kitaptan bahsetmekle yetinmeyip, burada yer alan bir takım görüşler hakkında fikirlerimi paylaşmak da istiyorum. Gazetedeki yazısında David Brown, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesinde çalışan ve aynı zamanda New Yorker Gazetesinde yazar olan Jerome Groopman’ın “Doktorlar Nasıl Düşünür?” adlı kitabını ele almış. “Neden, Doktorlar Nasıl Düşünür adlı bir kitap okuyucu kitlesi bulabiliyorken, otomobil mühendisleri nasıl düşünür adli bir kitabı satmak zordur ya da bir muhasebeci nasıl düşünürün esamesi okunmaz?” sorusuna yanıt arayan Brown, yanıtlardan birinin insanların büyük bir kısmının; doğru ya da yanlış bir bicimde hayatlarının bir gün bir doktor tarafından verilecek doğru bir karara dayanabileceğini düşünmesi olduğunu belirtmektedir. İnsanlar böylesine bir durumu doktorluk dışında çok az meslek için düşünürler ve nitekim çoğu kimse doktorların nasıl çalıştığını gördüğü için , yaşanan iyi ya da kötü bir doktor tecrübeleri vardır ve bu durum bizleri hekimlik mesleğine bir hikmet atfetmeye yöneltir. Yine Brown yerinde bir tespitle kahramanlık ve dramın tıbbın ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtiyor. Yazar Groopman kitabında, yanlış anlamalar ve yanlış kararlardan oluşan bir çok klinik hatayı yaşanmış hikâyelerden örneklerle sıralıyor. Bunlardan, 15 yıldır kronik ishal ve kusma sonucu ağır kilo kaybı yasayan bir kadının hikâyesi oldukça ilgi çekici. Anoreksia bulimia ve irritabl barsak sendromu tanıları konulan ve antidepresan kullanmaya başlayan hastanın, en nihayetinde gluten proteinine karşı bir alerji olan, çöliak hastalığı olduğu tespit ediliyor. Hastada 20 yaşından beri görülen bulimia ve anoreksi belirtileri nevroza benzemektedir ve gittiği her doktor bunu böyle yorumlamıştır. Yazar olayı, Amerikan tıp okullarında kullanılan şu ifadelerle noktalıyor: “Toynak sesi duyduğun zaman hemen zebraların geldiğini düşünme “ ve “ Unutma ki genel olan her şey halen geneldir” Türkiye’de de hekim hatalarının gerek basında gerek halk arasında çokça yer aldığını görüyoruz. Her meslek grubu hata yapabilir ama hekim hataları galiba en affedilmeyeni ya da affedilemeyenidir. Tıp camiası dışındakilerin bunu abartılı algılaması normaldir ancak ne yazık ki insanin hata yapma olasılığını da unutmamak gerekir. Bu yüzdendir ki tıbbi meslek hatalarının hekimlerin bilirkişiliği ile değerlendirilmesi belki birçoklarının karşı çıkma ihtimaline rağmen doğru bir yaklaşımdır. Ancak bu kitaptaki en ilginç iddia; hekim hatalarının, doktorun zihnini açık tutamaması, doktorun ilk izlenimleri ya da elde ettiği bilgileri terk etmeye karşı isteksizliği ve bazen bilinçsizce çelişkili kanıtları ihmal etme temayülü sonucunda ortaya çıktığı şeklindeki saptamadır. Hekimin duygusal durumu ve kişisel inançları, düşünme ve davranış esnasındaki uyanıklığını etkiler. Doktorun hasta hakkında hissettikleri, hastanın zengin, güçlü, ünlü, akıllı, obez, fakir, zihinsel özürlü, bağımlı, yabancı, sabıkalı olması gibi özelliklerden etkilenmektedir. Tekrar hatırlatmakta fayda var, bu yorumları yapan Amerika’da yasamakta olan bir hekimdir. Ancak bu iddiaların ülkemiz için de yanlış olduğunu söylemek, en azından benim için, oldukça zordur. Ne yazık ki ülkemizde de kimi hekimlerin bu unsurlardan etkilendiklerine dair izlenimlerim olduğunu burada belirtmek istiyorum. Bu tür mesleki eleştirilerde yapılması adet olduğu üzere geneli eleştirmek yerine bireysel eleştiriler yapmak usulüne bağlı kalmak daha uygun olacaktır. İyi niyetle, insani duygularla, ayırım yapmaksızın mesleğini icra eden meslektaşlarımız konumuz dışıdır ve bu türden olanların çoğunlukta olduğunu söylemeliyim. Tıp etiği ile uğraşan bizlerin de temel amacı yukarıda yazarın bahsettiği davranış kalıplarını yok etmeye çabalamaktır, bu sebepledir ki bir takım meslektaşlarımızın bu türden davranma eğilimlerini eleştirmek bizim asli görevimizdir. Yine Dr. Groopman a dönelim: “ Birçok tıp öğrencisi ve doktor, insanların öykülerini dinleme konusunda essiz bir fırsata sahip oldukları halde yeterince ilgili değildirler, çoğu doktor zayıf idrakli, kendini ifade etmekte zorlanan ya da bezgin insanlara karşı fazla açık değildir. Çoğu zayıf bir dinleyicidir ve kendi konuşmalarını dinlemeyi severler. Eğer tıp fakültesinde öğretilenler doğruysa, teşhislerin çoğu fiziksel muayene ve tahlillerden önce, hastaların anlattıkları –anamnez- ile yapılmaktadır.” Groopman’in iyi düşünme konusundaki önerisi şudur: “ Pediatrideki ilk kuralı uygulayın, ne kadar saçma görünürse görünsün, annenin çocuğu hakkındaki teorisini ciddi- - 12 - ye alın. Hastalar doktorun düşündüğü şey hakkındaki şüphelerini dile getirme konusunda kendilerini özgür hissetmelidirler. Basit sorular bir doktorun dikkatini tekrar olaya odaklamak konusunda yardımcı olabilir; Bu durumum en kötü ne olabilir? Var olan semptomlarım vücudumun hangi bölgesine veya organına yakin? gibi. Herkes uyuşuk genellemeler hakkında uyanık olmalıdır. Hiç kimse ( doktor ya da hastası ) asla ciddi bir durum için söylenen “ bunu bazen görürüz” cevabını kabul etmemelidir. Kendi paylarına doktorlar, ilk basta apaçık görülen teşhislere karşı ihtiyatlı olmalıdırlar. Gerçekte aspirin doz aşımı olan bir hastaya aynı semptomları veren zatürre teşhisi koyan bir doktoru gördükten sonra çekinceli davranmayı öğrendim. Gerçek cevabı bulduğumdan emin olsam da alternatiflerin kısa bir listesini çıkarırım.” Washington Post yazarı David Brown, tıp kurumu teşhis ve tedavi seçenekleri, hastalığın süresi ve gelişimi hakkında bilgi bekleyen müşterilerle işliyor demektedir. Bu cümlede de görüldüğü üzere müşteri kavramı tıp kurumunun içine sızmıştır. Bu konuda “İnsanin Kendine Yabancılaşması; Hastadan Müşteriye “ başlıklı çalışmamda kaygılarımı dile getirmiştim. Hastanın müşteri olarak kavranması eğiliminin, bütün tıp kurumu- nu yok etme pahasına yayılması devam ettikçe; hekimlik mesleğine saygı ve güven tamamıyla yok olacaktır. Bunun aksini düşünmek ise fazlasıyla saflık olur. Brown’ın “Tıbbi bakim denildiğinde; sınırsız ilaç erişimi, teşhis çalışmaları, ameliyatlar, deneysel terapiler dahil her şeyi istiyoruz. Belki de sistemi, tıptaki en etkili müdahaleyi vermeye zorlamalıyız: Düşünmeye ve konuşmaya zamanı olan bir doktor.” tespiti çok isabetlidir. Evet, tıp mesleği ve hekimler sıkça suçlanmaktadırlar ama hekimlerden güçlerinin üzerinde şeyler beklemekten vazgeçmeliyiz, onların birer Süpermen olmadığını hatırlamalıyız. Hele ülkemizdeki sağlık organizasyonu içinde zaten oldukça yorulan ve yıpranan hekimlerin düşünmeye ve konuşmaya batıdakilere göre çok daha fazla ihtiyacı olduğu açıktır. Dolayısıyla önce sağlık organizasyonunun düzeltilmesini talep etmek ondan sonra hekimlik uygulamalarını eleştirmek sanırım daha adil olacaktır. Alıntı yapılan yazının orijinal metni için bakınız http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/ article/2007/04/05/AR2007040502325.html TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU ÇALIŞMA ALANINDA ÖNEMLİ GELİŞMELER Dr. Murat CİVANER Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji AD [email protected] 2007’nin son aylarında sağlık hukuku alanında çok sayıda gelişme oldu. En önemlilerinden biri, “İlaç Araştırmaları Hakkında Yönetmelik”in değişmek üzere olması. Yönetmelik’in değiştirilme amacı taslakta, “Avrupa Birliği’nin beşeri tıbbi ürünler ile ilgili mevzuatına uyum sağlamak” biçiminde belirtiliyor. Yeni adı “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Klinik Araştırmaları Hakkında Yönetmelik” olan düzenlemenin taslağına Sağlık Bakanlığı sitesinde yer verilmemiş olsa da, bu isimle internette yapılan aramalar taslağa ulaşmamızı sağlıyor (Tam metin için: http://www.ntvmsnbc.com/news/429963.asp). Bakanlık tarafından hazırlanan taslağa göre özel hastanelerde de ilaç araştırması yapılabilecek, yerel etik kurullarda hukukçular, tıp etiği uzmanları ve hasta hakları örgütlerinden bir temsilci, merkezi etik kurulda ise ilahiyat fakültesinden bir üye bulunacak. İnternetten ulaşılan görüşlere göre, taslağın çok-uluslu ilaç şirketlerinin baskısıyla oluşturulduğu, özellikle çocuklar ve gebeler üzerindeki ilaç araştırmalarına ilişkin düzenlemelerin kaygı yarattığı ileri sürülüyor. Diğer gelişme, İzmir 2. İdare Mahkemesi’nin, Aile Hekimliği Yerleştirme Yönergesi’ni iptal etmesi oldu. Bu karar, ülkemizin sağlık örgütlenmesi ve finansman sistemini büyük ölçüde değiştirmeyi amaçlayan, sağlık ocaklarını kapatıp aile hekimliği aracılığı ile sağlık sistemini özelleştirmeye çalışan Sağlıkta Dönüşüm projesine karşı önemli bir hukuki kazanım anlamı taşıyor. Dünya Bankası kaynaklı proje temel olarak, devletin sağlık hizmeti sunumundan çekilmesini ve sağlık hizmetlerinin kişilerin ödeme gücüne göre özel sektör tarafından sunulmasını öngörüyor. Sağlık hizmeti alma hakkı ve genel olarak sağlık hakkıyla çelişen pekçok düzenleme içeren projenin 2008 yılında pilot illerden ülke geneline yayılması planlanıyor. Bir başka gelişme, Aralık ayında Danıştay 1. Dairesi’nin, tanı ve tedavide gerekli özeni göstermeyerek hastanın ölmesine neden oldukları bilirkişi raporuyla ortaya konulan hekimlerin “taksirle ölüme neden olma” suçundan yargılanmaları gerektiğine karar vermesiydi. Marmara Üniversitesi Hastanesi’nde yaşamını yitiren bir hastanın yakınlarının açtığı davada bilirkişi, raporunda, “hastanın ameliyatı sonrasında yapılan durum teşhisinde gecikmenin olduğu, ikinci ameliyata geç kalındığı, kontroller sırasında teşhis ve tedavi açısından gerekli özenin gösterilmeyerek rahatsızlığının artmasına sebep olunduğu ve doktorlar hakkında kamu davasının açılmasını gerektirecek yeterli kanıtın dosyada yer aldığı” görüşüne yer verdi. Danıştay da bu rapora göndermede bulunarak hekimlerin eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesi gereğince yargılanmalarına karar verdi. Danıştay’ın bu kararının anlamı, bilirkişi raporuyla hastanın ölümüne neden oldukları saptanan hekimlerin “taksirle ölüme neden olma” suçunu işledikleri iddiasıyla yargılanacak olmaları. Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesi, taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişinin, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması yaptırımını içeriyor. Bu karar ülkemizdeki malpraktis davaları açısından önemli bir gelişme. Cezai yaptırımların hataları azaltacağı oldukça kuşkulu; daha çok bir korku yaratıyor, ki bu korkunun sonucunu örneğin ABD’deki defansif tıp uygulamalarında görüyoruz: ABD’de malpraktis davaları azalmıyor, ama hem hastalar gereksinim duydukları hizmeti değil hekim için en güvenceli hizmeti alıyorlar, hem de sağlık harcamaları artıyor. Mezuniyet öncesi ve sonrası eğitimin, çalışma koşullarının, altyapının nitelik ve niceliksel uygunluğunu gündeme getirmeden sadece kişileri suçlamak hukuk için do- - 13 - ğal sayılabilirse de, sağlık politikalarına yön verenler için geçerli bir gerekçe oluşturmaz diye düşünüyorum. Diğer karar, hekimlik uygulamalarının sonuçlarıyla ilgili. Doğum sonrası karnında oluşan çatlakları gidermek için estetik ameliyat geçiren ama sonuçtan memnun kalmayan hastanın açtığı tazminat davasında bilirkişi, “davacının cilt kalitesinin iyi olmaması, ameliyat sonrası enfeksiyon, yaranın iyi takip edilememesi ve diğer nedenlere bağlı olarak ameliyat sonrası komplikasyon gelişmiş olabileceği” yönünde görüş bildirdi. Yerel mahkeme de, bilirkişiye dayanarak tazminat davasını reddetti. Ancak Yargıtay 15. Hukuk Dairesi “Davalı eser sözleşmesinin gereği olarak bu işi davacının beklentilerine cevap verecek şekilde fen ve sanat kurallarına uygun yapmak zorundadır” diyerek kararı bozdu. Aldığı sağlık hizmetinden memnun olmayan hastanın yasal hakları konusu ayrıca düşünülmeli. Ancak bu olayı ilginç kılan, hekimlik uygulamalarının amaçlanan ve gerçekleşen sonuçlarının hukuki kararlarla belirleniyor olması. Karar gerekçesinde “fen ve sanat kurallarına uymak” yeterli bulun- muyor, işin “davacının beklentilerine cevap verecek şekilde” sonuçlanması gerekliliği vurgulanıyor. Hasta ile hekim arasındaki “sözleşme” sonuca ilişkin güvence verilmesini içeremez. “Fen ve sanat” kurallarına uyarak hastanın gereksindiği hizmeti sunmak, tıbbi uygulamayı yeterli/uygun kılar. Ancak kararda hastanın gereksindiği sağlık hizmeti ile beklentisi birbirine eşitlenmiş görünüyor; olanaklı sonuçlar ile beklentiler arasındaki fark dikkate alınmıyor. Sağlık hizmetlerini alınıp satılan bir metaya, hastayı tüketiciye, sağlık kurumlarını işletmeye, sağlık çalışanlarını da tüccara dönüştürmeye çalışan sağlık politikaları, hekimlik uygulamalarının sonuçlarının da bir alış/veriş ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmesine yol açıyor gibi görünüyor. Sağlık hizmeti sunumunu tüm boyutlarıyla değiştiren Sağlıkta Dönüşüm uygulamaları, ilaç araştırmalarına yönelik yeni düzenlemeler ve hasta-hekim ilişkisinin boyutlarının belirlenmesinde yargı kararlarının giderek daha etkili olması, tıp etiği ve tıp hukuku çalışmalarının görmezden gelemeyeceği gelişmeler olarak karşımıza çıkıyor. ULUSAL ETİK KOMİTELERİN İLK ÖRNEĞİ FRANSA’DA Comité Consultatif National d’Éthique pour les Sciences de la Vie et de la Santé (CCNE) Doç. Dr. Arın NAMAL İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi AD [email protected] Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Avrupa ülkelerinde biyotıp alanında ortaya çıkan yeni etik sorunlar, sorun ortaya çıktığında, bu soruna özgü oluşturulan (ad hoc) komitelerle ele alınmaya çalışılırken, 1983 yılında François Mitterand’ın çağrısı ile Fransız Ulusal Etik Komitesi CCNE kuruldu. Bu komite, ad hoc karakter taşıyan diğer komitelerden farklıydı ve bir dizi hükümet değişikliğine karşın, sürekliliğini koruyabildi. Kuruluşta Mitterand, bu komitenin modern biyolojik bilimler alanında doğan ahlaki sorulara yanıt bulacağı beklentisi içinde olduğunu ifade etmişti. Araştırma alanında sorumluluk, sadece araştırmacının omuzlarına yıkılmamalı, bu konuda geniş ve derinliği olan tartışmalar yürütülmeliydi. Nitekim CCNE, bugüne kadar 80’in üzerinde tavır belirttiği bildirge yayınladı. Kurul, kendisine yapılacak her başvuruya (Ulusal Meclis sözcüsünden, hekimlere, araştırmacılara, derneklere, üniversite vb. okul öğrencilerine varıncaya kadar) danışmanlık verecek şekilde yapılandı. Fransa’da yerel etik komiteler de, ulusal etik komiteye yeni sorunları taşıma yetkisindedirler. Ulusal Komite’nin bir çok tavır beyanı, bu tür başvurulardan beslenmektedir. Komite, 37 üye ile kurulmuş, 1997 yılında bu sayı artırılmıştır. Komite halen, başkan ve iki onursal başkan ötesinde 39 üyeye sahiptir. Komite’nin Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Diğer beş üye, ülke için önemli bulunan 5 dünya görüşü ve dinin temsilcileri (Katoliklik, Protestanlık, Musevilik, Müslümanlık ve Marksizm) arasından yine aynı şekilde Başkan tarafından seçilmektedir. Bunların ötesinde etik sorunlar konusunda uzmanlaşmış 19 kişi, araştırma sektöründen temsilciler olarak da 15 kişi komitede yer almaktadır. Bu üyeler çeşitli bakanlıklar ya da araştırma enstitüleri tarafından önerilir. Kurulun politikacı 2 üyesi bulunmakla birlikte, kurul genel olarak politik mercilerle arasına mesafe koymuştur. Üyeler, dört yıllığına göreve davet edilirler. Komite çalışmalarını ilaç araştırması ile ilgili ve tıpta yeni tekniklerin/teknolojilerin kullanılması ile ilgili sorunlarla sınırlamak, geleneksel tıp ve hekimlik etiği sorunlarının çözümü ile meslek örgütünün ilgilenmesi eğilimindeydi. Ancak bu ayrım tartışma yarattı. Ayrıca CCNE, ölmeye yardım konusunu ele alırken, hekimlik etiği ile ilgili eski soruların, tıbbi teknik gelişmeler bakımından hala önemini koruduğunu, bu açıdan iç içeliğini daha iyi kavramış oldu. Kurul danışılan soruyu ele alırken, önce bilimsel nitelik taşıyıp taşımadığını, daha önce ele alınıp alınmadığını ya da hukuki bakımdan açıklama getirilmiş olup olmadığını değerlendirir. Sorunu ele alacak çalışma grubu oluşturulur. Bu çalışma grubunda komite üyeleri yanında dışarıdan davet edilen uzmanlar da bulunur. Çalışma grubu, oluşması ardından dökümantasyon merkezi olan INSERM (Institut National de la Santé et de la Recherche Médicale)’e başvurur. CCNE’nin kuruluş bildirgesinde, INSERM tarafından bürokratik ve teknik işleri bakımından destekleneceği belirtilmiştir. INSERM’den ilgili kaynakların akışı eşliğinde etik tartışma bazen aylara yayılacak şekilde başlamış olur. Bu tartışmalar sonucunda oluşan rapır ve tavır belirten bildirge, altı haftada bir önerileri değerlendirmek üzere toplanan Genel Kurul’a sunulur. Molekülerbiyoloji, üreme teknikleri ve nörobilimler konusunda daimi çalışma grupları bulunmaktadır. Komitenin çalışmaları dışarıya kapalıdır, protokoller de sadece üyelere dağıtılmaktadır. Komite’nin çalışmaları, yasal boşlukların fark edilmesine ve doldurulmasına da zemin hazırlayıcı nitelikte olmuştur. Nitekim 1984 yılında insan üzerinde araştırma konusunda tavır belirten bildirge, somut hukuki düzenlemelere gereksinim bu- - 14 - lunduğunu ortaya koymuş ve 1988 yılında bu konuda çıkarılan yasaya temel teşkil etmiştir. Komite Sekreterliğini yürütmüş isimlerden Marie Hélène Mouneyrat, kendilerine yöneltilen eleştirilerin 4 noktada toplandığını belirtmişti: 1- Kadın üye sayısı az. 2- Bilim adamı üye sayısı çok. 3- Demokratik bir oluşum değil. 4- Çok fazla karara etki ediyor. Kadınların sayıca azlığı, “Embryo en çok kadınları ilgilendiriyor ama, nedense erkekler bu konuda uzun uzadıya konuşmayı çok seviyorlar!” sözleriyle protesto edilmiştir. Komitenin etki gücü de çok tartışılmıştır. Mouneyrat, bu komitenin neyin etik olduğu konusunda “bir bilen” olarak görülmemesi gerektiğini, komitenin bu konudaki tartışmaları hararetlendirme işlevinin daha önemli olduğunu, Parlamento’ya doğrudan etki gibi bir işlevden de özenle sakınıldığını belirtmektedir. KAYNAKLAR 1. Fuchs, Michael: Nationale Ethikräte. (Hrsgb.): Nationaler Ethikrat. Hintergründe, Funktionen und Arbeitsweisen im Vergleich. Berlin 2005, S. 13-17. 2. Maio, Giovanni: Die französische Nationale Ehtik Kommission. Entstehungsgeschichte, Arbeitsweise und Bedeutung am Beispiel ihrer Empfehlungen zur Embryonenforschung. Zeitschrift für medizinische Ethik 1995, 41: 291-299. 3. Rieser, Sabine: Nationaler Ethikbeirat in Frankreich: „Persilscheine“ für Politiker gibt es nicht. Dtsch Arztebl 2001; 98(26): A-1727 / B-1460 / C-1360. American Medical Association (AMA) /Amerikan Tıp Birliği MESLEKİ SORUMLULUK BİLDİRGESİ TIBBIN İNSANLIKLA SOSYAL SÖZLEŞMESİ Declaration of Professional Responsibility Medecine’s Social Contract with Humanity San Francisco California, 4 Aralık 2001 Uygarlık tarihinde bireyin iyiliği hiçbir zaman diğerlerinin iyiliğine şimdiki kadar ayrılmaz biçimde bağlı olmamıştı. Salgınlar ve endemik hastalıklar, global ticaret ve seyahat trafiği olan bir dünyada sınır tanımıyor. Savaşlar ve terör eylemleri suçsuzlardan savaşçı yaratıyor, sivilleri kurbanlar olarak niteliyor. Tıp bilimleri ve genetik alanındaki gelişmeler pek çok iyi şey vaad etmelerine karşın, kötü amaçlarla da kullanılabilirler. Dünya ölçekli bu baskıların benzersiz kapsamı ve dolaysızlığı, herkesin ortak tavır ve yanıtta birleşmesini gerektiriyor. Yanıtımızda biz, hekimler olarak, ortak mirasımızdan ötürü hasta ve acı çekenlere bakmakla yükümlü olduğumuzu söylüyoruz. Yüzyıllar boyunca hekimler, bilgi ve yeteneklerini yetkinlikle, fedakarca ve bazen kahramanlıkla kullanarak bu yükümlülüklerini yerine getirdiler. Bugün mesleğimiz, tarihi angajmanını güçlendirmeli, insanlığın sağlığı ve iyiliğine yönelik doğal ya da yapay saldırılarla mücadele etmelidir. Şiddete dayalı bu baskıları ancak, coğrafi ve ideolojik farklara karşın birlikte tepki verirsek yenebiliriz. İnsanlık, bizim hastamızdır. Açıklama Biz hekimlerin dünya ölçekli birliğinin üyeleri olarak tüm ciddiyetimizle kendimizi şu hususlarda yükümlü görürüz: (1) İnsan yaşamına ve her bir bireyin onuruna saygı göstermek. (2) İnsanlığı yönelik saldırıları desteklemekten, böyle eylemlere katılmaktan ya da bu eylemleri suçsuz bulmaktan uzak durmak. (3) Hasta ve yaralılara yetkinlikle, empati ile, önyargısız olarak bakmak. (4) Gerektiği durumda, kendimiz için tehlikeli olacak olsa da, bilgi ve becerimizi kullanmak. (5) Baktığımız kişilerin sırlarını korumak, ancak kendilerinin ya da başkalarının sağlığı ve güvenliği ciddi olarak tehlike altındaysa bu sırrı ifşa etmek. (6) Tıp ve sağlık alanında acıları dindirecek ve insanın iyiliğine katkıda bulunacak ilerlemeleri keşfetmek, geliştirmek ve teşvik etmek için meslektaşlarla özgürce çalışmak. (7) Toplumu ve devleti, insanlığın sağlığına yönelik varolan ve gelecekteki tehditler hakkında uyarmak. (8) Acıları dindirecek ve insanlığın iyiliğine hizmet edecek toplumsal, ekonomik, pedagojik değişikliklere girişmek. (9) Bizi izleyecek olanları yetiştirmek, onlara danışmanlık yapmak. Çünkü onlar, hastalara hizmet eden mesleğimizin geleceğidirler. Bütün bunlara, bütün ciddiyetimizle, özgürce, şahsi ve mesleki şerefimiz üzerine söz veririz. Almanca versiyondan çeviren: Arın Namal Kaynak: .ama-assn.org/ama/upload/mm/369/german_translation.pdf TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ www.teth.org.tr - 15 - BİR MESLEKİ KARABASAN PERKUTAN YARALANMALAR TIP ÖĞRENCİLERİ AÇISINDAN ETİK ve YASAL BOYUTLARA KISA BAKIŞ Doç. Dr. Arın NAMAL [email protected] Kaynak: http://www.medicine.uiowa.edu/cme/clia/images/testID13/Image06A.jpg “Intern A., o gün ilk kez klinikte çalışmaya başlamıştı. Daha kendisini klinik çalışanlarına henüz takdim etmişti ki, hemşire eline bir dolu tüp tutuşturdu ve “Hadi bakalım, kolay gelsin!” dedi. A. ilk hasta odasının kapısını çaldı. Biraz sonra alnında ter damlacıkları birikmeye başladı. Çünkü hastası şişman bir bayandı ve dirsek iç yüzünde ven bulması neredeyse imkansız gibiydi. Dakikalarca kan alması gereken yere küçük fiskelerle vurdu, yokladı. Hastasıysa neşeyle laflıyor, torunlarından söz ediyordu. A. nihayet duruma bir çözüm bulduğunu düşündü. El sırtındaki bir veni “kelebek” ile deldi. Kan, hızla tüpe aktı. Neşe içinde enjektörü, tablet üzerinde duran sarı atık kutusuna attı. Sıradaki kan alımlarını hızla halletti. Göğsü gururla kabarmıştı ki, mutluluk veren bu duygu bir anda söndü. Son enjektörü atık kabına sokarken, aniden batıcı bir ağrı duydu, ‘Ah!..’ diye bağırdı korku içinde. Eline baktı, gözlerine inanamıyordu: Parmağına iğne batmıştı, hatta eldiveninin delindiği yerde hastanın kanından bir damla da duruyordu. Atık kabında kelebeklerle kullanıp attığı turnikeler birbirine dolanınca, kelebeklerden birinin ucunun yukarıya dönmüştü. Kliniğin doktorlarından biri, delinmenin olduğu yeri iki yanından sıkarak kanatmaya çalışmasını, en az on dakika süreyle bir dezenfektanla yıkamasını söyledi ve sordu: ‘Kelebeği kim için kullandığını hatırlıyor musun?’ A. emin değildi: ‘Üç kelebek kullandım. Bu üç kişiyi biliyorum.’ Hekim ve hemşire aynı anda birbirlerinin yüzüne baktılar ve yüzleri aynı anda asıldı: ‘Bunu bilemezdin! Biz sana bir şey açıklamadık ki… Sana bu haberi vermekten çok üzgünüz ama, kelebek kullandığını söylediğin üç kişiden biri, yani Bay E. HIV-pozitif.’ A.’nın içini öfke kapladı. Bilseydi, o kişinin kanını almayı reddederdi. Çünkü bu durumdaki hastalardan kan alma konusunda pratiği yoktu. Doktora sordu: ‘Bu kişinin tüpü üzerinde neden HIV-pozitif olduğu belirtilmedi?’ Doktor, hastalara ait verilerin gizli tutulması yükümlülüğünden ötürü HIV-pozitif hastanın tüpünün işaretlenemeyeceğini söyledi sakin bir sesle ve devam etti: ‘Biz prensip olarak her kan örneğine ya da diğer vücut sıvılarına potansiyel olarak HIV ile infekte olduklarını varsayarak yaklaşırız!’ A, bir türlü anlayamıyordu: Kendi güvenliği, hastanın sırrının korunmasından daha mı değersizdi?..” (1) Çağdaş yasalar insana, kendi hakkında başkalarına bilgi vermenin sınırlarını çizme hakkı tanıyor. Kişinin HIV-pozitif olduğunu çevresine açıklaması, onun toplumdaki itibarını zedeleyebilir, dışlanmasına yol açabilir. Ama aynı zamanda hekim-hasta arasındaki sözleşme, hastanın hekime açık davranmasını gerektirir (hastanın hekime dürüst davranması, tedavisini ilgilendiren tüm bilgileri gizlemeden hekimiyle paylaşması yükümlülüğü): Hastanın önceki ve varolan hastalıklarını veya hassasiyetlerini bilinçli olarak ya da ihmalle hekime açıklamaması durumunda hekim ile hasta arasında oluşan sözleşme zedelenmiş olur. Hasta hekiminden, hekimin kendisini HIV-infeksiyonundan korumasını sağlayacak bu kişisel bilgiyi de esirgeyemez. Münih’te tıp hukuku davaları konusunda uzmanlaşmış Avukat Dr. Jörg Heberer’e göre hekim, bu bilgiyi başkalarına ancak: 1) hasta kendisi hakkındaki bu bilginin başkalarına iletilmesine izin vermişse, 2) ilgili hastalık hakkında yasal bildirim yükümlülüğü bulunuyorsa, ya da 3) yasada belir- - 16 - tilmiş bir acil durum söz konusuysa aktarabilir. Ancak, süren ve bir ekip tarafından yürütülmekte olan bir tedavide hastanın, tedaviye katılan personele durumunun açıklanmasına onay verdiği varsayılarak davranılır, ki tıbbi personel hasta ile tehlikenin en aza indirgeneceği önlemleri alarak ilgilenebilsin. Bu demek oluyor ki, yukarıdaki olguda klinik şefinin infekte hastayla doğrudan teması olacak çalışanlarını, bu kişinin infekte olduğu hakkında bilgilendirmesi gerekirdi. Intern A.’ya da kan alma görevi verilirken, hangi hastanin HIV-pozitif olduğu bildirilmeliydi. O zaman intern A., yeterli deneyimi olmadığını gerekçe göstererek kan almayı reddedebilirdi (1). Ancak yetkin durumdaki meslek üyeleri için durum farklıdır: Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’nde HIV-pozitif hastasını tedavisinin (dolgularının) daha iyi yapılacağını gerekçe göstererek kliniğe sevk eden bir dişhekimi, “Americans with Disabilities Act”a uymadığı gerekçesiyle mahkum edilmiştir (2). Tüm perkutan yaralanmaların %95’i iğne batması, %3.6’sı bisturiyle kesi sonucu meydana gelmektedir(3). İğne batması sonucu meydana gelen yaralanmalarda infekte oluş oranları küçümsenemeyecek nitelikte olup, HBV için %20 (6-30%), HCV için %2-3, HIV için %0,3 olarak verilmektedir (5). Tıp öğrencileri de pratikler esnasında azımsanmayacak sayıda kan alırlar ya da serum vb.’ni takarlar. Bu nedenle tıpta enjektör ucu ile yaralanmaların kurbanlarının içinde tıp öğrencilerinin olması yadırgatıcı değildir. Bu konuda henüz çok az pratik yapmış durumda oldukları için, deneyimli bir hekim tarafından yönlendirilmeleri ve izlenmeleri gerekir. Deneyimli hekim, zaman darlığı nedeniyle bu yükümlülüğünden kaçınamaz. Münih Ludwig Maximillian Üniversitesi İş Tıbbı Enstitüsü tarafından kendi tıp fakültelerindeki öğrencilere yönelik yapılmış bir anket, öğrencilerin %30’dan fazlasının en az bir kez enjektör batması sonucu yaralandıklarını ortaya koymuştur. SAFETY FIRST adlı organizasyon da, sağlık alanında en çok hemşirelerin iğne ile yaralanmalara maruz kalma tehditi altında olduklarını, yaralanmaların %55’inin hemşirelerde meydana geldiğini belirtmektedir (4). Uzmanları düşündüren önemli bir gerçek de, tıp öğrencilerinin önemli bir kısmının Hepatit-B’ye karşı aşılanmaları, ama aşı başarısı ile ilgili kontrollü ihmal etmeleridir. Bu nedenle, iğne vb. aletlerle her yaralanmanın mutlaka bildirilmesi istenmektedir. Bu bildirimin, hukuki açıdan da büyük önemi bulunmaktadır. Çünkü ancak bildirilmiş yaralanma, meslek hastalığı olarak değerlendirilmekte, tazminat, erken emeklilik dahil bir çok hak, bu sayede kazanılabilmektedir. Üzerinde çalışılırken yaralanmanın gerçekleştiği kişinin infeksiyon-statüsü bilinmiyorsa, ya da kimin üzerinde çalışılırken yaralanıldığı açık değilse, bu bildirim daha da önem kazanır. Fakat New England Journal of Medicine’de yayınlanan bir yazıda, Amerika Birleşik Devletleri’nde cerrahların neredeyse tümünün en az bir kez bu tür yaralanma yaşadıkları, fakat sadece yarısının başlarına geleni bildirdiği belirtilmiştir. Cerrahların %28’i bildirimde bulunmanın bir işe yaramayacağını düşündüklerini, %42’si bunun için zamanları olmadığını söylemişlerdir: %6’sı çok şaşırtıcı bir gerekçe göstermiş, sonucu bilmek istemediklerini açıklamışlardır. Bildirimde bulunmayanların %5’inin gerekçesi ise damgalanmaktan korkmak şeklindedir(6). Uzmanlar, genelde bu türdeki yaralanmaların sadece %13 civarında bildirildiğini düşünüyorlar. Böyle davranılmasına yol açan faktörler ise ihmal ve test sonucundan korkuyor olmak (7). Pek çok sağlık çalışanı bildirimden, sonucunda yapılacak kan incelemelerinden kaçıyor ama, ortada da şu istenmeyen sonuç duruyor: İnfeksiyon statüsü belirsiz sağlık çalışanları da, hastalar için tehlike yaratmaktalar! Köln Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tüm tıp öğrencilerinin: - Hepatit_B’ye karşı aşılanmış ve aşı başarısı izlenmiş durumda olmaları şart kabul edilir. - HCV ve HIV açısından durumlarını bilmeleri, periyodik olarak kontrol ettirmeleri (etik ve hukuki [tazminat] açıdan) önerilir. - İnfekte olma tehlikesi içinde bulunacakları bir ortama adım atmaları öncesinde HBV ve HCV açısından incelenmeleri şart koşulur, HIV-Antikor Testi yaptırmaları ise teklif edilir. (5) Oysa, yukarıdaki örnekteki gibi bir yaralanma gerçekleştiğinde durumun derhal, perkutan yaralanmalarla ilgilenmek üzere hastanede yetkilendirilmiş kişiye bildirilmesi gerekir. A.’nın durumunda olan kişiden derhal kan alınacaktır. Hasta kişiden alınan kan üzerinde, izni alınmadan başka tetkikler yapılması, prensipte suçtur. Özellikle kanın HIV bakımından incelenmesi, kural olarak ancak onam alınması ile mümkündür. Bu olguda da Hepatit-B, Hepatit-C gibi başka infeksiyonlardan da kuşkulanıldığı için, her üç hasta ile gorüşülüp, kanlarının bu etkenler bakımından incelenmesi gerektiği konusunda izinlerinin alınması gerekecektir. Bilinci açık hastaların, aydınlatıcı görüşme ardından bu talebe olumlu yaklaşmaları beklenir. Aksi durumda, içinde bulunulan durum ayrıca ele alınır (8). Bir başka hukuki görüş, perkütan yaralanmaya maruz kalan sağlık çalışanı için halihazırda, vücudu, yaşamı ve diğer haklarına yönelik başka türlü ortadan kaldırılamayacak bir tehdit durumu oluştuğu için, kaynak kişinin (Indexpatient) kanının korkulan infeksiyonlar bakımından incelenmesi, hukukun daha üstün menfaatin (burada: görevini yaparken sağlığı tehlikeye düşen intern’e doğru tıbbi yardımın yapılabilmesi) korunmasına hak tanıyan ilkesi üzerinden haklılık taşıyacaktır (8): Kural olarak kaynak kişinin kanı, yaralanmaya maruz kalan sağlık çalışanlarının durumunu takipten sorumlu hekim tarafından değil, bu hastanın tedavisini yürütmekte olan kendi hekimi tarafından alınır (8). İnceleme, alınmış kan örneği üzerinden gerçekleştirilebilecekse, yeniden kan alınması yerine bu yol yeğlenecektir. Yaralanan kişinin kanına ait ilk inceleme sonuçları bir infeksiyona işaret etmese de konu kapanmaz. Testlerin belirli aralıklarla tekrarı (son kontrol bir yıl sonra) gerekir. Yaralanan tıp çalışanı (hekim, hemşire vd.), sıklıkla önemli yan etkileriyle karşılaşılan PEP (HIV-Postexpositionsprophylaxe) tedavisi yaptırmak isteyip istemediğine karar vermesi için İnfeksiyon Hastalıkları Bölümü’ne sevkedilecektir. Anti-HIV Hızlı Test, kaynak kişinin HIV bakımından serostatüsünü çabucak ortaya çıkaracaktır. Fakat kaynak kişide HBsAg’ye yönelik ve Anti-HCV testleri de ihmal edilmemelidir (8). Dünya üzerinde hastanelerde milyonlarca insan, başkalarının sağlığına hizmet ediyor ve bu nedenle her gün bir dolu riski göze alıyor. İğne ucu ya da diğer delici-batıcı-kesici aletlerle yaralanmalar zararsızmış gibi görünse de infeksiyonlara ve bunların ağır sonuçlarına yol açabilmekteler. Üzerinde çalışılırken yaralanmanın gerçekleştiği kişinin Hepatit-B, Hepatit, C ve HIV ile infekte durumda olması, bu kazaları daha da dra- - 17 - matik hale getiriyor. En önemlisi, bu soruna ait gerçek rakamlar bilinmiyor. Özellikle bildirilmemiş ve izlenmemiş olgularda ortaya çıkan infeksiyonlarda, kişilerin uzun yıllara yayılan tedaviler geçirmesi, iş güçlerini kaybetmeleri gibi istenmeyen sonuçlar ortaya çıkar. Bu yaralanmalar, sadece kişisel ihmale dayandırılamaz ve bu türde açıklamalarla geçiştirilemez. Soruna tüm sağlık çalışanları boyutunda bakıldığında iş yoğunluğu, güvenli olmayan ürünler kullanmak da perkütan yaralanmalara yol açar. Bu nedenle bu tür yaralanmalara karşı önlem olarak, daha pahalı olsalar da daha güvenli hale getirilmiş aletlerle çalışılması, iş yükünün yaratacağı stresin yol açacağı dikkatsizlikleri azaltmak üzere önlemler alınması, kurum sorumlularının, çalışanlarına karşı etik yükümlülüğü kabul edilmektedir (9). KAYNAKLAR 1- Appel A: Kleiner Stich, grosse Angst. Via Medici Fachzeitschrift für junge Mediziner 2006, 5: 20-23. 2- URL: http://www.zm-online.de/m5a.htm?/zm/15_00/pages2/titel9.htm Erişim Tarihi: 08.11.2007. 3- Güler M, Coşkun T, Kama NA, Reis E, Doğanay M: Kan Yoluyla Bulaşan Viral Enfeksiyonlar: Sağlık Çalışanları İçin Riskler Ve Koruyucu Önlemler Türkiye Klinikleri Gastroenterohepatoloji 1999, (10)1: 36-43. 4- URL: http://www.open-pr.net/news/86846/Pflegekraefte-sind-besondershaeufig-von-Infektionen-durch-Nadelstichverletzungen-betroffen.html Erişim Tarihi: 08.11.2007. 5- Nadelstichverletzungen und Postexpositions- Prophylaxe. Institut für Virologie Klinikum der Universität Köln. URL: http://www.medizin.unikoeln.de/projekte/gfv/NadelstichPEP.pdf Erişim Tarihi: 08.11.2007. 6- Martin A. Makary et al: Needlestick Injuries among Surgeons in Training. NEJM 2007: 356: 2693-2699. 7- URL: http://www.aerztefuehrer.de/qm-arztpraxis/qm-aktuell/archiv2003 .htm Erişim Tarihi: 12.11.2007. 8- Wicker S, Rabenau H, Gottschalk R: Kommentar I: Nadelstichverletzung des behandelnden Arztes bei der Untersuchung einer nicht-einwilligungsfaehigen Patientin- Darf ein HIV-Test durchgeführt werden? Ethik in der Medizin 2007, (19) 3: 216-218. 9- (anonym): Rechnet sich Sicherheit im Krankenhaus? Aktion Meditech 08 März 2005. URL http://www.aktion-meditech.de/newsletter/0508_ aktion_mt_aktuell.pdf Erişim Tarihi: 12.11.2007 American Medical Association (AMA)/Amerikan Tıp Birliği HIV TESTLERİYLE İLGİLİ YÖNERGE Hastaların iyiliğini ve kamu sağlığını geliştirmek amacıyla doktorların üstüne düşen görevler arasında, yetişkin hastalarını rutin olarak HIV testinden geçirmek de vardır. Doktorlar bu görevleri ve her bir hastanın kişisel çıkarları arasında bir denge oluşturabilmek amacıyla, aşağıdaki kılavuz niteliği taşıyan noktalara dikkat etmelidir: (1) Hastaları korumak, üçüncü kişilere zarar gelmesini önlemek ve kamu sağlığını geliştirmek için, doktorlar HIV testlerinin rutin olarak gerçekleştirilmesini sağlamalıdır. (2) Tıbbi ve sosyal gelişmeler, HIV testi öncesinde özel yazılı onam alınması gereğini en aza indirmiş olsa da doktorlar, HIV testi de dahil olmak üzere, her çeşit tıbbi müdahaleden önce hastaların aydınlatılmış onamını almaya devam etmelidir. Ancak, hastaların onamının yazılı belge halinde alınması şart değildir. Sadece, doktorca bilinen üçüncü kişilere hatırı sayılır fayda sağlanacağı sınırlı durumlarda, hastaların bilgilendirilmeden test edilmesi uygun sayılabilir. Bu gibi sınırlı durumlar arasında, meslek gereği riske maruz kalan sağlık çalışanları ya da hastaların korunması gibi örnekler sayılabilir. (3) Doktorlar HIV pozitif olduğu belirlenen hastaların test sonrası uygun takip tedavisi ve danışmanlık hizmetini almasını garantilemeye çalışmalıdır. (4) Doktorlar, hasta bilgisinin mahremiyeti kuralını olabildiğince ihlal etmeden, hastalıkları rapor etmeyle ilgili yürürlükte olan bütün yasal düzenlemelere uymalıdır. (5) Doktorlar, yasaların izin verdiği çerçeve içinde, HIV pozitif kişilerin üçüncü kişilere enfeksiyon bulaştırmasına karşı ellerinden gelen her şeyi yaparak, kamu sağlığının korunmasına çalışmalıdır. HIV pozitif bir birey bilinen bir üçüncü kişiye enfeksiyon bulaştırılması açısından ciddi bir tehdit arz ediyorsa, doktorun şunları yapması gerekir: 1) Kanunlar öyle öngörüyorsa, kamu sağlığı birimlerini haberdar etmek 2) Enfeksiyonlu hastayı, üçüncü kişiyi tehlikeye atmaktan vazgeçmeye ikna etmeye çalışmak 3) Devlet yasaları buna izin veriyorsa, kaynak kişinin kimliğini ifşa etmeden, tehlike içindeki üçüncü kişiyi haberdar etmek. Çeviri: Gül Kızılca Yürür, MA İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi AD Yüksek Lisans Öğrencisi Kaynak: http://www.ama-assn.org/ama1/pub/upload/mm/369/ hivtesting.pdf TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ www.teth.org.tr - 18 - American Medical Association (AMA) /Amerikan Tıp Birliği HEKİME SEKTÖRDEN GELEN HEDİYELER HAKKINDA ETİK İLKELER Hekimlere ilaç, cihaz ve tıbbi ekipman sektörlerinden gelen çok sayıda hediye, önemli ve toplumsal olarak faydalı bir işleve sahiptir. Eğitim seminerleri ve konferanslar için uzun süredir fon ayırmakta olan şirketler buna örnek olarak verilebilir. Ancak sektörden doktorlara gelen belli bazı hediyeler endişelerin artmasına neden olmaktadır. Sektörün geleneksel pratiklerini yansıtan bazı hediyeler Tıp Etiği İlkeleriyle tutarlı olmayabilir. Uygun olmayan hediyelerin kabul edilmesini önlemek için hekimler aşağıdaki ilkeleri dikkatle gözden geçirmelidir: (1) Hekim tarafından kabul edilen hediyenin öncelikli olarak hastalara fayda sağlaması ve maddi değerinin yüksek olmaması gereklidir. Bu nedenle kitaplar, mütevazı yemekler ve diğer hediyeler ancak gerçekten eğitim işlevi taşıyorsa uygundur. Nakit ödeme kabul edilmemelidir. İlaç numunelerinin kişisel ya da ailevi kullanımı, hastaların ilaçlara erişimini engellemediği sürece kabul edilebilir. Emekli olmamış hekimlerin kendi kişisel kullanımları ya da aileleri için ücretsiz ilaç talebi kabul edilemez. (2) Asgari değere sahip hediyeler, hekimin işiyle alakalı olduğu müddetçe hoş görülebilir (örneğin kalem, defter, vs). (3) Etik ve Hukuk İşleri Konseyi, (The Council on Ethical and Judicial Affairs) uygun bir yerde düzenlenen yasal bir “konferans” ya da “toplantıyı” şöyle tarif etmektedir; (a) hem zaman hem de gösterilen çaba anlamında toplantının öncelikli amacı bilimsel ve eğitsel aktivite ve konuşmalar olmalıdır (toplantı sırasında bir ya da daha fazla eğitsel sunum yapılmalıdır) ve (b) Katılımcıları bir araya getirmenin temel amacı izleyenlerin sunulan konu hakkındaki bilgisini artırmak olmalıdır. Mali destek ya da çıkar çatışmaları uygun bir dille açıklanmalıdır. (4) Sürekli tıp eğitimi konferansları ya mesleki toplantıların masrafları için alınan sübvansiyonlar hasta bakımının gelişmesine yardımcı olabilir, bu yüzden de hoş görülebilir. Bir şirket temsilcisinin doğrudan bir doktora para yardımı yapması, şirketin ürünlerinin kullanımı üzerinde etkili olabileceğinden, konferansın sponsoru konferansın kayıt ücretlerini düşürmek için para yardımı kabul edebilir. Konferansa katılan hekimler, konferans masraflarını karşılayacak olan parayı doğrudan şirketten almamalıdır. (5) Yolculuk, konaklama ve konferansa katılan hekimlerin diğer ihtiyaçları için sektörden doğrudan ya da dolaylı olarak para kabul edilmemelidir; ayrıca hekimlerin kaybettikleri zamanı telafi etmek için de böyle bir yardım kabul edilmemelidir. Bir konferansın ya da toplantının parçası mahiyetinde olan mütevazı yemekler ya da sosyal etkinlikler dışında yardım kabul edilmemelidir. Bir fakültenin konferans ya da toplantılarda belirli bir ücret kabul etmesi ya da yol, konaklama ve yemek masrafları için geri ödeme alması uygun görülebilir. Hizmet veren danışmanların makul tazminatlar alması ve makul yol, konaklama ve yemek masrafları için geri ödeme alması da uygundur. Yol, konaklama ve cepten ödenen diğer masrafların tanzimini meşrulaştırmak için yanıltıcı danışman ya da tavsiye toplantıları düzenlenemez. (6) Tıp öğrencileri, stajyerler ve meslektaşların dikkatle seçilmiş eğitim konferanslarına katılmasını sağlayan özel fonlar, ancak bu para desteğini alacak öğrenci, stajyer ya da hekim, akademik kurum ya da eğitim kurumu tarafından seçilirse uygun olabilir. Dikkatlice seçilen eğitim konferansları genel olarak, ulusal bölgesel ya da özel tıp fakültelerinin düzenlediği büyük eğitim toplantıları, bilimsel toplantılar ya da politika belirleyici buluşmalar olabilir. (7) Eğer arkasında bağlayıcı bir koşul varsa hediye kabul edilmemelidir. Örneğin hekim, eğer reçete yazma pratiğini etkileyecekse hediye kabul etmemelidir. Dahası, şirketler tıp konferansları ya da eğitimlerini yalnız düzenlemiyorlarsa, içerik, fakülte, eğitim yöntemleri ve materyal seçiminin sorumluluğu, konferans ya da eğitimi düzenleyenlere ait olmalıdır. Aralık 1990’da kabul edilen “Gifts to Physicians from Industry” (sektörden doktorlara gelen hediyeler) başlıklı rapora dayanarak Haziran 1992’de basılmıştır (JAMA. 1991; 265: 501); Haziran 1996 ve 1998’de güncellenmiştir. Görüşün Açıklaması 8.061 Kapsam 8.061 numaralı ilke, yani “sektörden doktorlara gelen hediyeler” ilkesi hekimlere etik bir rehber olması için tasarlanmıştır. İlaç, cihaz ve tıbbi ekipman sektörü ile ilgili tüzel kuruluş ya da iş ortaklıkları da dahil olmak üzere sağlık sektörüyle ilgili diğer taraflar, bu ilkeleri tıp uzmanlıkları alanındaki standartlarda belirleyici olarak görmelidirler. Sonuç olarak hastanın çıkarlarıyla çatışan etkenleri en aza indirmek ve tıbbi tavsiyeleri bildirmek için gereken bilgiye ulaşmak hekimin sorumluluğundadır. İster bireysel olarak, ister aracılar, isterse internet yoluyla gönderilmiş olsun, bu ilkeler tüm hediye çeşitleri için geçerlidir. Benzer biçimde eğitsel aktiviteler için alınan yardımın sınırları, eğitsel aktivitenin yapılacağı yer ya da ortamdan bağımsızdır. Genel Sorular (a) Bu ilkeler sadece ilaç, cihaz ve ekipman üreticileri için mi geçerlidir? “Sektör”, “bir çıkar çatışması yaratabilecek, sağlıkla ilgili tüm özel kuruluşları” kapsar. Birinci İlke Hekimler tarafından bireysel olarak kabul edilen her hediye öncelikli olarak hastaya bir yarar sağlamalı ve büyük değere sahip olmamalıdır. Bu nedenle, kitaplar, mütevazı yemekler ve diğer hediyeler, gerçekten eğitsel değer taşıyorlarsa uygun sayılabilirler. Nakit ödemeler kabul edilmemelidir. Hastanın ilaca erişimini engellemediği sürece kişisel kullanım ve aile için ilaç numuneleri kabul edilebilir. Henüz emekli olmamış hekimlerin kendi ya da ailelerinin kullanımı için bedava ilaç talep etmesi kabul edilemez. (a) Hekimler gram boyama test setleri, steteskoplar, ya da diğer tanı ekipmanlarını kabul edebilirler mi? - 19 - Tanı ekipmanı öncelikli olarak hastaya yarar sağlar. Bu yüzden makul değerlere sahip cihazlar kabul edilebilir. Hediyenin değeri açısından en uygun ölçüt şirketin bu hediyeyi alırken yaptığı masraf değildir. Burada maliyet ölçütü, eğer hekim bu ürünü piyasadan almak istese, ödemesi gereken miktardır. (b) Şirketler hekimleri konuşmacı olan bir yemeğe davet edip, hekim adına bir hayır kurumuna ya da tıp fakültesine 100$ bağışlayabilirler mi? Bu önermenin pozitif yönleri vardır. Bağışlar daha önemli amaçlar için kullanılabilir ve hekimler hasta bakımı hakkında önemli bilgiler edinebilirler. Ancak bu hekim için de doğrudan bir faydadır. Hekim için önemli olan (ve hekimin kendini katkıda bulunmaya mecbur hissettiği) bir organizasyon, hekimin toplantıya gelme kararı sonucu mali destek alır. Hekimler bu teşvikler konusunda kararı kendileri vermelidir. eğer bu yardıma hekimin girişi olmadan önceden karar verilmişse, anlaşmada ufak da olsa sorun yaşanabilir. (c) Meslek birliğinin genel fonuna sektörden gelecek yardımlar kabul edilebilir mi? Bu ilkeler bireysel olarak çalışan hekimlerin kararını etkileyecek ya da etkileme olasılığı olan, sektörden gelen hediyeler konusunda yol gösterici olmak adına tasarlanmıştır. Genel olarak sektörden birliğe girecek hediyelerle ilgili kararı meslek birliğinin kendisi vermelidir. (d) Şirketler hekimleri konuşmacı olan bir yemeğe davet ettiklerinde ilgili ilkeler ne olmalıdır? Öncelikle, yemek gösterişsiz olmalıdır. İkincisi, ilkelere göre hediyeler öncelikli olarak hastaya fayda getirmeli ve değeri yüksek olmamalıdır. Bu nedenle öncelikle hastaya fayda sağlayan kitaplar ve diğer hediyeler ile genel olarak 100$ aralığındaki hediyeleri hekim kabul edebilir. eğitim toplantıları yemek gibi bir sosyal etkinlikle birleştirilmişse, bir şirketin temsilcisi yerine yetkili birinin yaptığı sunum gibi, eğitim bileşenin değer açısından bağımsız olması gerekir. Aynı zamanda verilen yemek de hekimin normalde yediği benzer şekilde mütevazi olmalıdır. Bir şirket temsilcisiyle hastane ya da ofiste karşılaşılması durumunda, sandviç ya da aperatif gibi nominal değerde yemekler yenilebilir. (e) Hekimler sağladıkları tanzim edilmemiş bakımı karşılamak için makbuz kabul edebilirler mi? Hayır. Böyle bir belge hekimin gelirini doğrudan artmış gösterebilir. (f) Hekimler birçok eğitim ve reklam toplantısına katılarak “puan” biriktirip sonra bu eğitrim puanlarıyla katalogdan hediye seçebilirler mi? Bu ilkelere göre ancak yüksek değere sahip olmayan hediyeler hoş görülebilir. Eğer biriken puan hekimin görece olarak kısa bir sürede değeri yüksel olmayan hediyeleri birleştirip pahalı bir hediye almasını sağlıyorsa, bu uygun değildir. (g) Hekimler reklam ya da eğitim toplantılarına katıldıklarında eğitim materyalleri için hediye kuponu kabul edebilirler mi? Konseye göre hediye kuponları gri bir alanda olduğundan tek başlarına verilmeleri ilkeler tarafından yasaklanmamıştır. Medikal kitaplar ilkelerce hediye olarak onaylanmaktadır. Hekim çok pahalı bir tıp kitabı kataloğundan seçim yaptığı eğitim materyali için verilen hediye kuponu da bundan farklı değildir. Asıl konu bu hediye kuponunun alıcı tarafından nakde çevrilip çevrilemeyeceğidir. Hayırsever bağışlarda olduğu gibi sponsorun yapacağı ön seçim tüm soruları ortadan kaldırır. Son kararı vermek bireysel olarak hekime kalır. (h) Hekimler kendi ya da ailesi için ilaç numunesi ya da başka bedava ilaç kabul edebilir mi? Konsey ilkeleri bedava ilaçların hekim ya da ailesi tarafından sadece belli durumlarda kullanılmasına izin verir (i) acil ilaç ihtiyacının bulunduğu durumlar ile acil durumlar, (ii) toleransını değerlendirmek için deneme amaçlı kullanım ve (iii) 8.19 numaralı “Kendi kendini tedavi ve Yakın akrabaların tedavisi” kuralınca izin verilen kısa ve ucuz tedaviler gerektiren akut durumların tedavisinde. Hekimlerin bedava ilaçları uzun süresi kronik hastalıkların tedavisinde kullanması uygun değildir. (i) Şirketler hekimleri konuşmacı olan toplantılara davet edip, hekimlere çok sayıda hediye arasından seçim yaptırabilirler mi? Genelde hekime bu özgürlük verildiği oranda teklif nakit olmaya yaklaşır. Bu yüzden bir yemeğe katılan hekimlere çok sayıda hediye gösterilmesi uygun olmayacaktır. Kabul edilebilir hediye sayısı için üst limit belirlemenin kesin bir yolu yoktur. Ancak ilkelerdeki bilgiyi netleştirmek için özel bir sınır seçmek önemlidir. Seçilen sınır sekizdir çünkü bir yandan esneklik sağlarken diğer yandan seçim özgürlüğünü sınırlar. Her bir seçimin hekime kazandırdığı miktar en fazla 100$ olmalıdır. (j) Hekimler sektör temsilcileriyle geçirdikleri zaman için para almalı mıdır, ya da detaylı bir görüşmede yer aldıkları için maddi bir kazanç elde etmeli midirler? Birinci ilke nakit ödeme şeklindeki hediyelerin kabul edilmemesi gerektiğini söyler. Dahası altıncı ilkeye göre sektörhekim ilişkisi bağlamında, yalnızca gerçek hizmet veren hekimlerin belli bir tazminat alabileceği açıkça belirtilmiştir. Bir hekimin bir sektör temsilcisiyle geçirdiği zamanı düşündüğümüzde, aslında hizmeti veren kişinin sunumu yapan temsilci olduğu görülür. Hekim bu hizmetten yararlanmaktadır. Sonuç olarak bu el kitabındaki ilkeler dizisi hekimlerin, katıldıkları eğitim aktiviteleri, ya da bir sektör temsilcisinden detaylı bilgi almak için harcadığı zaman için ücret alması gerektiği görüşünde değildir. İkinci İlke: Hekimin işiyle ilgili olduğu sürece, minimum değerdeki bireysel hediyeler kabul edilebilir (örneğin defter ya da kalem). - 20 - (a) Hekimler bireysel olarak ya da çalışma grupları yoluyla, elde taşınabilir cihaz ya da bilgisayar gibi, elektronik olarak detaylı bilgiye ulaşmayı kolaylaştıran elektronik ekipmanı kabul edebilirler mi? (a) Eğer bir şirket hekimi kendi olanaklarıyla düzenlediği bir tura ya da kendi ürünlerinden birinin eğitim programına davet ediyorsa, bu şirket yolculuk masraflarını karşılayabilir ve ücret verebilir mi? İkinci ilke hekimin pratiğiyle ilgili bir hediyenin uygun olduğunu söylese de, aynı zamanda bu hediyenin değerinin minimumda tutulması gerektiğini de belirtir. Sadece bir kullanım amacı sektörle orta düzeyde ilgili olsa bile, hekimlerin pahalı donanım ve ya yazılım ekipmanı kabul etmeleri uygun değildir. Üçüncü İlke: Etik ve Hukuk İşleri Konseyi, uygun bir yerde yapılan (a) hem zaman hem de efor anlamında öncelikli olarak objektif bilimsel ve eğitsel aktivite ve konuşma yapmak (toplantıda bir ya da daha fazla eğitsel sunum olmalıdır) amacıyla düzenlenen ve (b) katılımcıları bir araya getirme nedeninin izleyicilerin sunulan konu hakkında bilgilendirmek olduğu faaliyetleri yasal “konferans” ya da “toplantı” olarak tanımlamaktadır. Mali destek ya da herhangi bir çıkar çatışması uygun dille belirtilmelidir. Dördüncü İlke: Sürekli tıp konferansları ya da meslek toplantılarında masraf olarak gösterilebilecek teşvikler hasta bakımını geliştirmeye katkıda bulunabileceğinden, bunlar kabul edilebilir. Bir şirketin satış temsilcisi tarafından doğrudan hekime verilen teşvik şirketin ürünlerinin kullanımını etkileyebileceğinden, tüm teşvikler bu parayı konferans kayıt ücretlerini düşürmek için kullanabilecek olan konferans sponsoru tarafından kabul edilmelidir. Konferans masraflarını karşılayacak olan ödemeler konferansa katılan hekimler tarafından doğrudan şirketten alınmamalıdır. Bu soru, varlığının hekimler tarafından öğrenilmesini ve böylece hastalara önerilebilmesini arzulayan bir rehabilitasyon merkezi bağlamında ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda hekimlerin, ürünlerini daha iyi tanımasını isteyen cerrahi cihaz ya da ekipman üreticileri bağlamında da aynı sorunun ortaya çıktığını görebiliriz. Genel olarak yol masrafları tanzim edilmemeli ve sunumlar ilaç şirketinin eğitim ya da promosyon toplantıları ile benzer olduğundan hekimin harcanan vakti için vizite ücreti ödenmemelidir. Konsey tıbbi cihaz, ekipman ve diğer teknolojik araçlarda bazen doğru kullanım için sadece yerinde uygulanabilen özel değerlendirme ya da eğitime ihtiyaç duyulabildiğini kabul etmektedir. Tıbbi uzmanlık alanları, yapılan geziler göz önünde bulundurarak harcamaların geri ödenmesinin uygunluğu ile ilgili olarak hekimlere tavsiye vermek için daha iyi bir konumdadırlar. Şirketin yanlış kullanımdan doğacak sorumluluğa önlem olarak bu ziyaretlerde ısrarcı olduğu durumlarda hekimler ve uzmanlıkları kararı kendileri vermelidir. Hiçbir şekilde ücret kabul edilmemeli ve sadece katî biçimde gereken yolculuk masrafları karşılanmalıdır. (a) Bu direktifler bir şirketin eğitim departmanından alınan konferans teşviklerini de kapsar mı? Evet. Para ister satış, ister eğitim, isterse bir başka departmandan gelsin, Konseyin “tüm teşvikler” tanımı içinde yer almaktadır. (b) Bir şirket ya da aracısı belirli bir konferans ya da hekimin seçtiği bir konferansın kayıt ücretini karşılamak için hekime çek ya da makbuz gönderebilir mi? Hekimler kayıt ücretini karşılamakta kullanılan çek ya da kuponları kabul etmemelidir. Kurul ve yetkili sponsor bu parayı daha düşük kayıt ücreti için kullanmalıdır. Beşinci İlke: Konferans ya da toplantıya katılan hekim, ulaşım, konaklama ya da diğer kişisel harcamaları için sektörden teşvik almamalıdır; hekimin harcanan zamanını telafi etmek için önerilen teşvik de kabul edilmemelidir. Konukseverlik kapsamındaki teşvikler de konferans ya da toplantının bir parçası olarak düzenlenen mütevazı yemekler ya da sosyal etkinlikleri aşmamalıdır. Konferans veya toplantılar için makul bir ödeme ya da ulaşım, konaklama ve yemek ücretleri için makul bir teşviği fakültenin alması uygundur. Gerçek hizmet veren danışmanların makul bir bedel almasında ya da ulaşım, konaklama ve yemek masrafları için makul bir teşvik almasında bir sakınca yoktur. Hekimlerin ulaşım, konaklama ve ceplerinden verecekleri diğer harcamaları karşılamak için yanıltıcı danışmanlık ve rehberlik anlaşmaları kullanılamaz. (b) Eğer bir şirket, bir ürünü inceleyip üzerinde yorum yapmaları, kendi bağımsız araştırma projelerini tartışmaları, ya da ortak araştırma yapma ihtimalinin tartışılması için hekimleri davet ediyorsa, bu şirket yolculuk masraflarını karşılayıp, ücret verebilir mi? Eğer hekim gerçek hizmet veriyorsa, harcanan zaman ve yol masraflarını telafi için makul bir ödeme yapılabilir, ancak yanıltıcı rehberlik ya da danışmanlık hizmeti bu ödemeyi almak için kullanılamaz. (c)Bir şirket, hekimler için, katılımcılardan beşinin Virgin Adaları seyahati ya da kendi seçtikleri bir tıp toplantısına uçak bileti kazandıkları bir çekiliş düzenleyebilir mi? Hayır. Hediye vermek için piyango ya da çekiliş kullanmak bu hediyenin kabul edilebilirliğini etkilememektedir. Bu çekiliş halka açık olmadığından ilkeler bu konuda oldukça nettir. (d) Eğer bir şirket klinik araştırmacıları eğitmek için bir grup doktoru, ya da buldukları sonuçları tartışmak için bir grup klinik araştırmacıyı toplantıya davet ediyorsa, bu şirket yol masraflarını ödeyebilir mi? Eğer toplantı gerçekten araştırma amacıyla yapılıyorsa masraflar karşılanabilir. Çok merkezli klinik denemelere sponsor olduğunda ABD Ulusal Sağlık Enstitüsünün (NIH) benzer toplantılar düzenleyip düzenlemediği bu konunun uygunluğu açısından yol gösterici olabilir. Yol masrafları için ödenen ücret kabul edildiğinde, direktiflere göre bunlar sadece “makul” masraflar için kullanılabilir. Masrafların makullüğü ise göz önünde bulundurulması gereken birkaç nokta belirler. Örneğin, yerli araştırmacılar için deniz aşırı bir yerde düzenlenecek toplantılar genellikle bu konuda sorunludur. Bu ilkelerde ta- - 21 - nımlanan misafirperverliğin ötesinde eğlence ya da misafirlik için ödenen para uygun olmayacaktır. (e) Bir hekim “gerçek bir araştırma amacı” olup olmadığını nasıl söyleyebilir? Bunu belirleyen birkaç etken vardır. Gerçek araştırma amacının varlığını kanıtlayan elemanlar şöyledir; (1) geçerli bir çalışma protokolü, (2) hekimlerin uygun özelliklerle ya da uzmanlık alanında eğitilmesi ve (3) istatistiksel değerlendirme için gereken katılımcı sayısına ulaşmak için uygun sayıda hekimin eğitilmesi. (j) Mesleki bir kuruluş uzak mesafede bir toplantı düzenlerse, endüstrinin toplantıya katılanların seyahat harcamalarını karşılaması uygun mudur? İlkeler, endüstri tarafından verilen ve tek başına çalışan hekimleri etkileyen, etkileyebilecek gibi görünen hediyeleri ele almak için tasarlanmıştır. Genelde, mesleki bir kuruluş endüstriden kendisine verilen hediyeler hakkında kendi yargılamasını yapmalıdır. (k) Sürekli tıp eğitimi konferansları Bahamalar, Avrupa ve Güney Amerika’da mı yapılabilir mi? (f) Bir şirket odak grubuna katılan doktorların harcadıkları zaman ve yol masraflarını telafi edebilir mi? Katılımcılar kendi seyahat harcamalarını ödediği müddetçe, konferansların yapılacağı yer konusunda bir sınırlama yoktur. Evet. Odak grubu gerçek ve özel bir araştırma amacına hizmet ediyor ve promosyon amaçlı kullanılmıyorsa, hekimlerin harcadıkları zaman ve yol masrafları için ödeme yapılabilir. Belli bir odak grubu ya da çoklu odak gruplarında yer alan hekimlerin sayısı, araştırma amacını yerine getirecek büyüklükte olup, gereğinden kalabalık olmamalıdır. (l) Seyahat harcamaları, eğitsel konferans ve toplantılar için konuşmacı veya öğretim üyesi olarak eğitilen hekimler tarafından kabul edilebilir mi? (g) Yolculuk, konaklama ve yemek için geçerli olan kısıtlamalar tıp fakülteleri, meslek toplulukları ya da sektörün ödeme yaptığı diğer yetkili organizasyonlar tarafından yürütülen eğitim programlarını da kapsar mı, yoksa bu sadece sektör tarafından geliştirilip işletilen programlar için mi geçerlidir? Fonu sektör tarafından sağlanan tüm konferans ya da toplantılar için bu kısıtlamalar geçerlidir. Konsey, konferans ya da toplantının organizatörü anlamında kimseye ayrıcalık tanımamıştır. Konferans sektör dışı bir sponsor tarafından düzenlendiğinde bile yolculuk masraflarının hediye edilmesi konsey tarafından büyük bir meblağ olarak görülmektedir. (“bir çıkar çatışması yaratabilecek sağlıkla ilgili tüm ürünler” sektöre dahildir.) (h) Şirket fonları eğitsel toplantılarda seyahat harcamaları ve iyi niyetle fakülte ödemeleri için kullanılabilir mi? Bu ilkeler katılımcılar ve fakülte arasında bir ayrım yapmaktadır. Belirtildiği gibi, “(k)onferanslarda veya toplantılarda fakültenin makul ödeme kabul etmesi ve makul seyahat, konaklama ve yiyecek harcamalarının tanzim edilmesini kabul etmesine izin verilebilir.” Şirketlerin Sürekli Tıp Eğitimi Akreditasyon Konseyi (Accreditation Council on Continuing Medical Education) talimatları konusunda dikkatli olmaları gerekir. Bu talimatlara göre, “(t)icari bir kaynaktan sağlanan fonlar programı desteklemek üzere CME sponsoruna ödenebilir şekilde eğitim bağışı şeklinde olmalıdır.” Genel olarak, hayır. Eğer bir hekim bir CME etkinliğinde bağımsız bir uzman olarak sunum yapıyorsa hem eğitim verilmesi hem de masrafların tanzim edilmesi, bağımsızlık konusunda bazı şüphelere yol açacaktır. Ayrıca, eğitim bir hediyedir, çünkü hekim katılımcıdan çok “aktif katılımcıya” benzetilebilir. Konuşmacılı eğitsel oturumlar, bir şirket tarafından sponsor olunan ve seyahat masraflarının ödenmesi uygun olabilecek, temelde sponsorun kendi araştırması dahil önemli gelişmeler veya uygulamalar konusunda bilgilerin değiş tokuş edilmesi için tasarlanan önde gelen araştırmacıların katıldığı toplantılardan (5d’ye bakınız) ayrılabilir. (m)Konferanslar ve toplantılar sırasında endüstrinin mali destek sağlayabileceği sosyal etkinlikler nelerdir? Sosyal etkinlikler üç kriteri karşılamalıdır. İlk olarak, etkinliğin hekim için değeri mütevazı ölçüde olmalıdır. İkinci olarak, etkinlik katılımcılar arasında ve/veya katılımcılar ve fakülte arasındaki tartışmaları kolaylaştırmalıdır. Üçüncü olarak, konferansın eğitimle ilgili bölümü eğitim ve sosyal faaliyetler için hesaplanan toplam sürenin önemli bir bölümünü kapsamalıdır. Savurganlık veya pahalı olarak nitelendirilebilecek etkinliklerden (bir sonraki soruda olduğu gibi) kaçınılmalıdır. Fakat gösterişli veya olağan dışı olmayan mütevazı sosyal faaliyetlere izin verilebilir, örneğin pahalı olmayan tekne turları, barbeküler, yerel sanatçıların katıldığı eğlenceler. Genel olarak, konferans programının bir parçası olan böyle herhangi bir olay kayıt yaptıran herkese açık olmalıdır. (n) Bir şirket bir tıp konferansı sırasında pahalı bir eğlence kompleksi kiralayıp konferansa katılan hekimleri davet edebilir mi? Hayır. Talimatlar yalnızca mütevazı ikrama izin verir. (i) Bilimsel bir konferansta bir poster veya “serbest bir konuda” sunum yapacak hekimlerin seyahat masrafları tanzim edilebilir mi? Ödeme yalnızca iyi niyetle fakülte tarafından kabul edilebilir. Bir poster veya serbest konulu bir sunum, kişinin konferans kurulunun bir üyesi olması için yeterli değildir. (o) Bir konferansa katılan hekimler karşılıklı bir değiş-tokuş içine girerlerse, seyahat harcamaları sektör tarafından ödenebilir mi? Hayır. Yalnızca karşılık değiş-tokuş gerçek danışmanlık hizmetlerini oluşturmaz. - 22 - (p) Bir şirket bir konferans programlar ve talimatlara uyacak şekilde katılımcılara yiyecek sağlıyorsa, bu şirket aynı zamanda katılımcıların arkadaşları için yiyecek masraflarını ödeyebilir mi? Yiyecek talimatlar içinde yer alıyorsa, hekimin arkadaşı dahil edilebilir. (q) Şirketler mesleki bir kuruluşun golf turnuvasına sponsor olmak için fon bağışında bulunabilir mi? Evet. Fakat turnuvada oynayan hekimler etkinliğe kendileri de katkıda bulunurlarsa anlamlı olur. (r) Bir şirket bir toplantıya bir grup danışmanı davet eder, danışmanlar da bir arkadaşlarını getirirlerse, şirket arkadaşların konaklama ve yemek masraflarını ödeyebilir mi? Yemeğin programın bir parçası olması danışmanlar için fark eder mi? Bir arkadaşın masrafı bir otel odasını paylaşmak veya mütevazı bir yemeğe dahil olmak olduğunda, şirketin bu masrafları karşılamasına izin verilebilir. Ancak, toplam ödeme daha fazla ise, kabul edilemez. Altıncı İlke: Tıp öğrencilerinin, stajyer doktorların ve meslektaşların dikkatle seçilmiş eğitsel konferanslara katılmaları için alacakları burs ve diğer özel fonlar, bunları alan öğrenciler, stajyer doktorlar ve meslektaşlar bir akademik kurum veya eğitim kurumu tarafından seçildiği sürece uygundur. Dikkatli bir şekilde seçilen eğitim konferansları çoğu zaman ulusal, bölgesel veya uzmanlaşmış tıp derneklerinin önemli eğitsel, bilimsel veya politika oluşturma toplantıları olarak tanımlanır. (a) Bir şirket stajyer doktorların uygun şekilde seçilmiş bir konferans için seyahat harcamalarını karşıladığı zaman, stajyer doktorlar para yardımını doğrudan şirketten alabilirler mi? Burslar veya diğer özel fonlar akademik departmanlara veya konferansın yetkili sponsoruna verilmelidir. Fonların ödenmesi departmanlar veya konferans sponsoru tarafından yapılabilir. (b) “Dikkatlice seçilmiş eğitim konferansları” ile ne kastediliyor? meslektaşlarımızın American Academy of Orthopedic Surgeons’ın yıllık bilimsel toplantısına katılma fırsatını kaçırmalarını istemeyiz. Ancak, diğer durumlarda, örneğin konferanslar veya sempozyumlar özellikle öğrenciler, stajyerler doktorlar veya öğretim görevlileri için tasarlandığında seyahat harcamalarını karşılamaya izin vermek bu ilkelerin amacı değildir. Ulusal, bölgesel veya özel tıp fakültelerinin düzenlediği önemli, eğitsel, bilimsel veya politika oluşturma toplantılarında verilen fonlar katılımcıların seyahat ve konaklama masrafları ile sınırlıdır. Yedinci İlke: Hediyeler arkasında gizli amaçlar varsa kabul edilmemelidir. Örneğin, hediyeler hekimlere, eğer reçete yazma pratiği ile ilişkili olarak veriliyorsa, kabul etmemelilerdir. Bunun yanında, şirketler kendilerinin düzenlemediği tıp konferanslarını finanse etmeyi üstlendiklerinde, içeriği, fakülteyi, eğitim yöntemleri ve materyalleri seçme sorumluğu ve denetimi konferansı düzenleyenlere ve öğretim görevlilerine ait olmalıdır. (a) Şirketler reçetede kendi ilaçlarını en fazla yazan hekimleri, müşterileri veya danışmanları geziye gönderebilir mi? Hayır. Reçete yazma veya danışmanlık hizmeti ile hediyeler arasında hiçbir bağlantı olamaz. Bunun yanında, seyahat harcamalarına, gezinti dahil, izin verilemez. (b) Fonu sağlayan şirket kendi başına, yetkili sürekli bir tıp eğitim sponsoru tarafından finanse edilen tam eğitim programı geliştirebilir mi? Hayır. Fonu sağlayan şirket sponsora bağış yaparak programın geliştirilmesini finans edebilir, fakat konferansların ve toplantıların içeriği ve katılan öğretim görevlileri üzerinde sorumluluğu ve denetimi yetkili sponsora ait olmalıdır. (c) Fonu sağlayan şirket konferans, toplantı veya derslerin geliştirilmesinde ne kadar katkı sağlayabilir? Sürekli Tıp Eğitimi Akreditasyon Konseyi’nin ilkeleri sürekli tıp eğitimine ticari destekle ilgili ilkeleri bu soruya değiniyor. Yayın Tarihi1992. Güncellenme Tarihi Aralık 2000, Haziran 2002, ve Temmuz 2004 (Food and Drug Law Journal, 2001;56(1):27-40). Altıncı İlkenin amacı mali sıkıntının öğrencileri, stajyer doktorları ve meslektaşları önemli eğitim konferanslarına katılmaktan alıkoymasını önlemektir. Örneğin, kardiyoloji öğretim görevlilerinin American College of Cardiology’nin yıllık bilimsel toplantısına katılma fırsatını veya ortopedik cerrahi Çevirenler: Elif Dinçer- Aysel Yılmaz İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi AD Yüksek Lisans Öğrencileri TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ www.teth.org.tr - 23 - TIP ETİĞİ ve TIP HUKUKU ALANINDA 2007 YILINDA TAMAMLANAN YÜKSEK LİSANS ve DOKTORA ÇALIŞMALARI* * Bu köşede, yakın tarihte tamamlanan ve editörlere gönderilen yüksek lisans ve doktora tezleri tanıtılmaktadır. Dr. ELİF VATANOĞLU: 1975 Ankara doğumlu olan Vatanoğlu, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunudur. 2003 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nda Doç.Dr. Hanzade Doğan’ın danışmanlığında başladığı çalışmalarını 2007 yılında tamamlayarak, Danışmanı Doç. Dr. Hanzade Doğan, Prof. Dr. Zuhal Özaydın, Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir, Doç. Dr. Serap Şahinoğlu ve Prof.Dr.Nil Sarı’nın jüri üyesi oldukları sınavda Dr.Elif Vatanoğlu tezini başarı ile savunarak PhD ünvanını almıştır. Vatanoğlu E. Elif: Türkiye’de Yasal ve Etik Boyutuyla Organ Nakli Hakkında Anket Araştırması ve Sonuçları, Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü - İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 2007. Dr. Vet. SEZER ERER: 1977 Ankara doğumlu olan Erer, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi mezunudur. 2003 yılında Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda araştırma görevlisi olarak Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir danışmanlığında başladığı çalışmalarını 2007 yılında tamamlayarak PhD ünvanını almıştır. Halen Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda görevini sürdürmektedir. Erer, Sezer: Bursa Tabip Odası Onur Kurulu Dosyalarında Tıp Etiği Sorunlarının Değerlendirilmesi, Doktora Organ nakli konusunda, tıp etiği ilkeleri ve Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan öneri ve sözleşmeler de dikkate alınarak,Türkiye’de 2004 yılında yürürlüğe giren Yeni Türk Ceza Kanunu’nda yer alan düzenlemelerin olulu ve olumsuz yönleri incelenmeye ve eksik yönleri tespit edilmeye çalışılmıştır.Bu çalışmanın araştırma grubunu;Türkiye’yi temsil ettiği düşünülen İstanbul’da, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi ve Sağlık Bakanlığı Haseki Devlet Hastanesi’nde çalışan hekim ve hemşireler ve hizmet alan hastalar oluşturmaktadır.Toplumun organ nakli karşısındaki yaklaşımını ölçme amaçlı özgün bir tutum araştırması yapılmış,yaklaşımlar etik göstergeler ışığında değerlendirilerek veri tabanını oluşturan bilgiler SPSS for Windows 14.0 istatistik paket programı ile elde edilmiştir. Araştırma grubunun sosyodemografik özelliklerine değinilerek saptanan veriler dört temel tıbbi etik ilkesi(zarar vermeme,yararlı olma,özerklik ve adalet ilkeleri)çerçevesinde ele alınmıştır.Elde edilen bulgular ve tartışma verilerinden çıkan sonuçların belirtilmesiyle beraber hazırbulunuşluk ve bigi düzeyleri yüksek hastalar,hasta yakınları,vericiler ve hekimler hedeflenirken,bu hedefe yönelik olarak toplumun duruşunu ve tutumunu belirleyici ve organ naklini olumlu etkileyecek önerilerde bulunulmuştur. Tezi. Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 2007. Bursa Tabip Odası Onur Kurulu’na 1995 – 2005 yılları arasında sevk edilen 111 dosya tezin araştırma grubunu oluşturmuş, veri tabanını oluşturan bilgiler, arşiv inceleme yöntemi ile toplanarak istatistiksel analizleri SPSS for Windows Ver. 10.0 istatistik paket programı ile elde edilmiştir. İncelenen olgular, Türk Tabipleri Birliği yasa veya kararlarına aykırı davranışlar, deontolojiye aykırı davranışlar ve tıp etiğine aykırı davranışlar olmak üzere 3 başlık altında toplanan sorunlar, şikayetlerin geldiği günden kararın verildiği güne kadar geçen disiplin süreci içinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda, Tabip Odalarının, profesyonel mesleki kurum olarak görevlendirilmelerinin ve tıp etiği eğitiminin ve deontoloji kurallarının mesleki uygulamalardaki yeri ve önemi vurgulanmıştır. TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ www.teth.org.tr - 24 - YURTDIŞINDA GÖZE ÇARPANLAR HEKİMLER ELEKTRONİK SAĞLIK KARTI KULLANIMI KONUSUNDA ENDİŞELİLER AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE HIV TARAMASI TARTIŞILIYOR Almanya’da yapılan, 15.000 hekim ve eczacıya ulaşılmış geniş ölçekli bir araştırma, serbest çalışan hekimlerin çoğunun elektronik sağlık kartını şüphe ile karşıladıklarını ortaya koydu. Soru yöneltilenlerin sadece ¼’ü, bu sistemin hasta bakımı kalitesini iyileştireceğini düşünüyor. %37’lik kesim, bu yeni teknik sayesinde tasarruf sağlanabileceği görüşünde. Muayenehanelerin %17’si, hastanelerin %25’i, eczanelerin ise %36’sı kendisini bu sisteme hazırlamış durumda. Ancak hekimlerin bu konuda büyük bir bilgilendirilme gereksinimi içinde oldukları da belirlenmiş. Araştırma sonuçları daha kapsamlı olarak, 6 ve 7 Aralık 2007 tarihlerinde Berlin’de gerçekleştirilecek “Süreci İyileştirme, e-Sağlık ve Alman Sağlık Sistemi” kongresinde ortaya konacak ve tartışılacak. (aerzteblattstudieren.de, 20. 11. 2007). Amerika Birleşik Devletleri’nde ulusal ölçekte HIV taraması amaçlı girişim tartışılıyor. Washington DC, kısa süre önce klinik hekimlere her hastaya rutin olarak HIV-Antikor Testi uygulamalarını önermişti. Ancak Amerikan Hekimler Birliği (American Medical Association), bu girişimi “fazla aceleci adımlar” olarak nitelemişti. Center for Disease Control’ün bildirdiğine göre, epey yıldır düşme gösteren HIV-pozitif sayısında yeniden belirgin bir artış görülmeye başlandı. Dramatik olan ise, her HIV ile infekte dört kişiden birinin infekte olduğundan haberinin olmayışı. Ancak Amerikalı hekimler ve hasta dernekleri, rutin incelemelere şiddetle karşı çıkıyorlar. Seropozitif kişilerin işverenleri, sigortalar ve diğer mercilerce ayrımcılığa uğratılacaklarından korkuluyor. Bu endişelere karşın Washington DC hekimleri, hastalarından başka nedenlerle aldıkları kanda HIV-Antikoru araştırmaya çağırmayı sürdürüyor (aerzteblatt-studieren.de, 29. 08. 2006). HEKİMLER SIR TUTMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN ESNETİLMESİNE KARŞI ÇIKIYORLAR Hekimler ve sosyal dernekler, Alman hükümetini, hastaların kendilerinin neden oldukları hastalıklarını sigortaya bildirmelerini istediği için eleştirdiler. Alman Hükümeti, bu düzenlemeyi hemşirelik reformunu ele alırken belirlemişti. Alman Tabipler Birliği Başkanı Jörg-Dietrich Hoppe Berliner Morgenpost gazetesine verdiği demeçte kararın, “hekimin sır tutma yükümlülüğüne ve hastanın Anayasa tarafından güvence altına alınmış sırrının korunması hakkına müdahale” olduğunu belirtmiştir. Gerekçesini ise şöyle vurgulamıştır: “Hekimler, hastalarının sırlarını ifşa etmek zorunda bırakılırlarsa, hastaların onlara duyduğu güven ortadan kalkacaktır.” Marburg Birliği (MB) Başkanı Frank Ullrich Montgomery de öfke dolu bir tepki ortaya koymuş, Alman Hükümeti’nin bu yaklaşımının, en eski insan hakları metninde ifade edilmiş sır yükümlülüğüne saldırı olduğunu belirtmiştir. Ona göre bu yasada insan ve hekime ait resim, hekim-hasta ilişkisine saygıyı yitirmiş bir kontrol-gözetim devletinin bakışındaki resimdir. Marburg Birliği, insanların kendilerinin yol açtıkları hastalıkların tedavi masrafına katılmalarını ise doğru bulmaktadır. Tütün ve alkol kullanımında vergilerin artırılması, güzellik ameliyatları, dövme ve piercing işlemlerine yönelik ücretlerin düzenlenmesi hususları gibi. Almanya Sosyal Birliği (SoVD) başkanı Adolf Bauer de hekimlerin sır tutma yükümlülüklerine müdahale eden bu yasal düzenlemeyi eleştirmiş, hekimlerin, hastalari ile aralarındaki güven ilişkisine ciddi şekilde gölge düşürülmesine, onların sigortaların arzularını yerine getiren kişiler durumuna getirilmelerine itiraz etmiştir. Bildirim yükümlülüğü, güzellik ameliyatları, döğme ve piercing sonuçlarının bildirilmesine yönelik olsa da, bu istek reddedilmeli, sır tutma yükümlülüğünün çiğnenmesinde istisna gözetilmemelidir. Sağlık bakanlığının bir sözcüsü ise tartışmalar üzerine şu açıklamada bulunmuştur: “Şu konuda herkes hemfikirdir ki, kişi gerekmeyen bir müdahale uygulatmış ve bunun sonucunda çok pahalı bir tedaviye gereksinim oluşmuşsa, toplumun diğer bireyleri bu masrafı paylaşmak zorunda değildir. (aerzteblatt-studieren.de, 18. 10. 2007). GÜNEY AFRİKA: HEKİMLER GEBELERE RUTİN HIV-ANTİKOR TESTİ UYGULANMASINI İSTİYOR Güney Afrikalı hekimler, epidemiyologların gebe hastaların rutin olarak HIV-Antikor Testine tabi tutulmaları görüşünü destekliyorlar. Bunun, virüsün bebeğe geçisinin önlenmesi açısından önemli olduğu görüşündeler. Bunun zemininde yatan gerçek, Güney Afrika’nın dünyada HIV-infeksiyonu sıklığının en yüksek olduğu ülke oluşu. Eğer gebeler rutin olarak HIV-Antikor Testi’ne tabi tutulurlarsa, her yıl 11.000 ila 15.000 bebeğin infeksiyondan korunması mümkün olabilecek. Güney Afrikalı hekimler yıllardır ülke sağlık politikacılarından, HIV ile yeni infeksiyonların sayısının düşürülmesi yönünde çaba bekliyorlar. Bu konuda doğma yardım alanında yapılanlar, ağırlık noktasını oluşturacak. Johannesburg Hastanesi’nde olduğu gibi, kliniklerdeki gebe her üç kadından biri HIV-pozitif. Bugüne kadar gebe kadınlara HIV-Antikor testi rutin olarak uygulanmamıştı. Ama gittikçe daha çok sayıda bebek de henüz annesinin bedeninde iken virüs ile infekte olmuştu. Güney Afrika Hekimler birliği’ne göre, yeni infeksiyonların sayısı, gebelik sırasında verilecek ilaçlarla geriletilebilir. Şimdiye dek kullanılan test programı (PMTCT) gönüllülük esaslıydı. Ancak hastaların yarısından azı, teste tabi tutulmayı kabul etmişti. Güney Afrika Sağlık bakanlığı, epidemiyologların önerisini tartışmaya hazır olduğunu açıkladı: bu önerinin “iyice inceleneceği” anlamına geliyor. (aerzteblatt-studieren.de, 24. 08. 2007). ANKET: FRANSIZLARIN ÇOĞU ÖLÜME AKTİF YARDIMI REDDETMİYOR Paris’te yapılan bir ankette Fransızların çoğu, ölüme aktif yardımdan yana olduklarını söylediler. “Onurla Ölme Hakkı Cemiyeti” tarafından 2006 Mart ayı başında düzenlenen bir ankette, %77, aktif ötanazinin yasal olması gerektiği yönünde görüş belirttiler. %18, hekimlerin istek üzerine ölüme yol aça- - 25 - cak yöntemlere başvurmalarını onaylamadıklarını söylediler. Aktif ötanazi Fransa’da yasaktır. Ancak Fransız hekimler, hasta istediği takdirde ölümcül hastaların tedavisini ayarlayabilir, sınırlandırabilirler. (aerzteblatt-studieren.de, 14.03.2006). FRANSIZ KADIN HEKİM AKTİF ÖTANAZİ UYGULADIĞI İÇİN CEZALANDIRILDI Fransa’da bir kadın hekime, tecile açık olarak bir yıl hapis cezası verildi. Perigeux’da 15 Mart 2007’de görülen Mahkemede kadın hekim, pankreas kanserinin son evresinde olan kadın hastasına öldürücü bir ilaç vermekle suçlandı. Aynı iddia ile yargılanan hemşire serbest bırakıldı. Duruşmada tanıklar ve ölen kadının yakınları suçlananlar lehinde konuştular. Ölen kadın hasta, bir çok kereler, acılarının dindirilmesini istemişti. Hekimler, kadının birkaç saat sonra zaten öleceğini söylediler. Mahkeme öncesinde 2 000 hekim ve hemşire, aktif ötanazi uyguladıklarını açıkladılar. . Fransa’nın, İsviçre, Hollanda ve Belçika’daki ilgili yasal düzenlemeleri dikkate alarak yasalarda reform yapmasını istiyorlar. Bu ülkelerde ötanazi ya da intihara yardım, belirli koşullarda cezadan muaf. Perigeux’da yürütülen duruşma, Fransa’da önemli bir tartışmaya yol açtı. Sosyalist Parti Başkanı Francois Hollande, aktif ötanazinin belirli koşullar çerçevesinde serbest bırakılmasından yana. Sosyalist Segolene Royal de böyle bir yasanın, suistimallerin önüne geçecek şekilde çok dikkatle hazırlanması gerektiğini düşünüyor. Nicolas Sarkozy de bir değişim gerektiği yönünde görüş belirtenlerden. Ölmek üzere olan ve dayanılmaz acılar çeken bir kişinin kollar kavuşturularak seyredilemeyeceği hatırlatılıyor. Merkez görüşlü politikacı Francois Bayrou, böyle bir yasa değişikliğinin karşısında. Bayrou, yaşamın son dakikalarının hasta ile hekim arasında paylaşılan bir zaman dilimi olduğunu, bu esnada güven ve bilinçli kararların rol oynayacağını, burada yasaların rolü olmayacağı görüşünü vurguluyor. (aerzteblatt-studieren.de, 16. 03. 2007). ARAŞTIRMA: BELÇİKALI HEKİMLERİN ÇOĞU AKTİF ÖTANAZİYE ONAY VERDİ Sağlık Bakanlığınca yürütülmüş yeni bir anket sonucuna göre Belçikalı hekimlerin çoğunluğu, aktif ötanaziyi onaylıyor. Anketi yanıtlayan hekimlerin dörtte üçü, ölümcül bir hastalığı çekmekte olan hastaların, ölüm zamanlarını kendilerinin belirlemeye hakları olduğunu düşünüyor. Söz konusu hasta, bir ruh hastalığını çekmekte ise, öleceği zamanı belirlemeye hakkı olduğunu düşünenlerin oranı ise %50. Ancak hekimlerin %58’i intihara yardım etmeyi reddediyor. % 62 oranında hekim, aktif ötanazinin izole bir eylem olamayacağı, ölüme refakat eden bakım/tedavi uygulamalarının bu sürece dahil edilmeleri gerektiği görüşünde. Ankete katılanların yaklaşık yarısı, hasta tarafından ifade edilmiş ötanazi isteğine uyacağını söylüyor. Belçikalı hekimler, özellikle şifasız kanser türlerini tedaviyi kesme, hatta tedaviye hiç başlamama nedeni kabul ediyorlar. Belçikada ötanazi, erişkinler için 2002 yılından bu yana belirli koşullarda serbest bırakılmış durumda. Cezadan muaf olmada koşul, erişkin hastanın yeterlilik içinde ölme isteğini “ özgür, iyice düşünerek ve tekrarlayarak” ifade etmiş olması. Ayrıca bu hasta, şifaya kavuşturulamayacak bir hastalığı çekmekte olması ve yaşamanın devamının kendisi için bedensel ve ruhsal olarak tahammül edemeyeceği nitelik taşıması. (aerzteblatt-studieren.de, 07.06.2006). AKTİF ÖTANAZİYE ONAY BELÇİKA’DA ARTARKEN ALMANYA’DA DÜŞÜYOR Belçika’da aktif ötanaziye onay, geçen 30 yıl içinde hızla arttı. 1981 ile 2000 yılları arasında yaklaşık %70 Belçikalı, aktif ötanaziye onay verir oldu. Böylelikle Belçika, aktif ötanazinin kabullenildiği ülkeler olan Hollanda, Danimarka, Fransa, İsveç, Lüksemburg’un arasına katılmış oldu. Benzer bir araştırma ise, Almanya’da aktif ötanaziye onay verenlerin oranının düştüğünü ortaya koyuyor. Belçika’da aktif ötanazi, 2002 Aralık ayında koşullu olarak yasallaşmıştı. Koşullar, kişinin iyileştirilemez bir hastalığının bulunması, yaşamının devam etmesinin dayanamayacağı bedensel ve ruhsal yükler getirmesi, iyileşme ümidinin bulunmamasıydı. Ayrıca söz konusu kişi, zihinsel bir engeli bulunmadan özgür, düşünülmüş ve tekrarladığı bir ifade ile bunu istemeliydi. (aerzteblatt-studieren.de, 08. 6. 2007) POLONYA’DA HEKİM GREVİ Polonya’da 2007 Mayısında 200’den fazla hastanede hekimler süresiz grev kararını uygulamaya başladılar. Polonya Hekim Sendikası (OZZL)’ye göre, grev çağrısına hekimlerin 2/3’ü katıldı. Hekimler, maaşlarının yükseltilmesini istiyorlar. Sendika, uzman hekimlerin aylığının 1.973 EU olmasını talep ediyor. Acil vak’alarda hekimler, grevlerine son verecekler.. Polonya’da hekim ücretleri, diğer mesleklerdeki ücretlere kıyasla oldukça düşük. Internet üzerinden yürütülmüş bir ankete göre hekimlerin saat ücreti yaklaşık 2, 66 EU: Oysa bir temizlikçinin saat ücreti 3 EU. Greve katılan hekimlerden biri, masraflarını karşılayabilmek için pek çok saat mesaiye kalması gerektiğini söylüyor. Hekimlerin pek çoğu, hastanelerdeki görevlerinden sonra, özel kliniklerde gece nöbeti tutuyorlar. ‘Bu durum, Avrupa Birliği belirlemeleri ile taban tabana zıt’ diyor bir hekim. Eğer Avrupa Birliği’nde bir TIR şöförünün çalışma saati sınırlı ise, aynısı hekim için de geçerli olmalıdır. Çünkü bir anestezist 30 saat çalışmanın üzerine bir hastanın hayatının sorumluluğunu alabiliyor. (aerzteblatt-studieren.de, 21. 05. 2007). AVRUPA BİRLİĞİ DROG KOORDİNATÖRLERİ: “BAĞIMLILIKLA MÜCADELEDE ÖRGÜTLÜLÜĞÜ GÜÇLENDİRELİM!” Alman Hükümeti’nin uyuşturucu sorunu ile ilgili görevlisi Sabine Baetzing, 14-15 mayıs 2007 tarihlerinde Drog Koordinatörleri’nin Berlin Buluşması’nda Avrupa’da uyuşturucu ile mücadelede ayrı ayrı olan güçlerin birleştirilmesi gerektiğini vurguladı. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (United Nations Office on Drugs and Crime-UNODC) temsilcisi Antonio Costa, Drog ve Drog bağımlılığı Avrupa Gözlem merkezi Direktörü Wolfgang Götz, Avrupa’da drog politikası ile ilgili koordinasyon ve işbirliğinin üst düzeyde olduğu konusunda birleşirken, iyileştirmelerin de gerektiğini kabul ettiler. Costa, özellikle araştırma alanında iyileştirmelere gerek olduğunu, bağımlılığa yol açan nedenleri daha iyi aydınlatmak gerektiğini, bundan danışmanlık verirken ve tedavide yararlanmak gerektiğini belirtti. Avrupa Birliği Drog Koordinatörleri temsilcisi, Amerika Birleşik Devletleri’nin örnek alınarak Avrupa için de bir bağımlılık araştırma merkezi kurulması, bunun ötesinde Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan dünya öl- - 26 - çeğindeki ağ “treat.net”in de genişletilmesi görüşünü açıkladı. (aerzteblatt-studieren.de, 15. 05.2007). AFGANİSTAN: UYUŞTURUCU KULLANIMININ YAYGINLIĞI HEKİMLERİ ENDİŞELENDİRİYOR Afganistan hastaneleri ve hekim muayenehaneleri, sayıları gittikçe artan uyuşturucu bağımlılarını tedaviyle daha fazla başa çıkamayacaklarını belirtiyorlar. Uluslar arası Yardım Organizasyonu’nun raporlarına göre, bu durum sağlık sisteminde giderek daha çok kaosa yol açıyor. Birleşmiş Milletler (UN), 2002 yılından bu yana Afganistan’da uyuşturucu bağımlılarının sayısının % 200 arttığını belirtiyor. Yine Birleşmiş Milletler uzmanlarının tahminlerine göre Afganistan halkının %4’ü uyuşturucu bağımlısı. Ana sorun, afyona ulaşmanın yolunun açık oluşu. Afganistan’daki afyon bağımlısı hasta sayısının 150. 000 olduğu ifade ediliyor. Birleşmiş Milletler tahminine göre 50. 000 eroin bağımlısı , 520. 000 esrar bağımlısı var. Esrar bağımlılarının 120 000’i kadın, 60. 000’i çocuk ve genç. Afganistanlı hekimler gidişten derin endişe duyuyorlar, sorunla baş etmekte yetersiz kalıyorlar. Afganistan sağlık sistemi, yıllardır süren işgale dayalı savaştan zarar görmüş durumda. Başkent Kabul’de bile gerekli bakım merkezleri yok. Halk, Amerikan ve İngiliz işgal birliklerinin ilgisine terkedilmiş durumda. Afganistan, dünya üzerindeki en büyük afyon üreticisi. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya üzerinde elde edilen afyonun %90’ı Afganistan kaynaklı. Yabancı bağışlarıyla yapılan uyuşturucu bağımlılığını tedavi merkezleri var, ama sayıları yetersiz. Buralarda sıraya girenlerin tedaviye kabul edilmeleri için yıllarca sıra beklemeleri gerekiyor. (aerzteblatt-studieren.de, 15. 10. 2007). İRLANDA: HASTALAR DAVA AÇMAYI DAHA ÇOK SEVER OLDULAR! Dublin Sağlık Bakanlığı verileri buna işaret ediyor. 220 Aralık ayı ile 2006 Aralık ayı arasındaki süre içerisinde yaklaşık 85 000 İrlandalı hasta, aile hekimini ya da uzman hekimi, dolayısıyla hastaneyi dava etmiş bulunuyor. İrlanda’da meslek örgütleri, tıbbın bu denli hukuksallaştırılmasından endişeliler. 2006 sonunda talep edilen maddi tazminat 203 milyon EURO tutarındaydı. İrlanda Hekimler Birliği’ne (Irish Medical Organisation-IMO) göre ençok dava edilenler, jinekolog hekimlerdi. İrlanda’da 2002 yılında hastaların şikayeti için yeni bir başvuru sistemi “Clinical Idemnity Scheme (CIS)” uygulamaya konmuştu. Bu yeni uygulamada amaç, şikayetlerin gerçek boyutunu, nedenlerini ve parasal çapını öğrenmekti. 2002 yılından bu yana meslek sigortaları, şikayetlerde önemli bir artış olduğunu belirtiyorlar. Dublin’de sağlık politikası gözlemcileri “Amerikanlaşmak”tan söz ediyorlar. Cumhuriyetin aile hekimleri ile uzman hekimleri de, meslek sigortası primlerinin ortalamanın üzerinde arttığından yakınıyorlar. IMO’ya göre bu, hastaların dava açma heveslerinden kaynaklanıyor. (aerzteblatt-studieren.de, 20.08.2007). (aerzteblatt-studieren.de, 20. 08. 2007) PAKİSTAN: TRANSPLANTASYON YASASI ORGAN TİCARETİNİ ÖNLEMELİ! Pakistan yönetimi gelecekte insana ait organ satışı ve ticareti konusuna çok daha sert yaklaşacak. Pakistanlı hekimler kısa süre önce yürürlüğe giren yeni transplantasyon yasasını, böylelikle atılan adımı selamlıyorlar. Bu yasa, bağışlanan organların illegal satışına 10 yıla kadar hapis ve yüksek para cezası veriyor. Uluslar arası yardım kuruluşlarının açıklamalarına göre Pakistan’da yılda 2. 000 böbrek transplantasyonu gerçekleştiriliyor. Transplantasyonlardan çoğu, burada daha ucuza transplantasyon işlemini hallettirmek üzere gelen yabancı hastalara uygulanıyor. Pakistan’da ticareti yapılan organlardan %70’i, organını satan tarım işçilerine ait. Bu insanlar, böbreklerini çok düşük bir ücrete satıyor, operasyon sonrasında gerekli süre tıbbi bakım alamıyor, bu nedenle de her yıl yüzlercesi ölüyorlar. Geçmiş yıllarda Pakistanlı hekimler, durmadan bu soruna dikkat çektiler. Bu nedenle yeni yasanın ortaya koyduğu ölçüleri memnuniyetle karşılıyorlar. Ancak Pakistan’daki özel klinikler çok daha iyi denetlenmezlerse, yeni yasanın kurallarına bağlı kalınacağından emin olunamıyor. Yeni Transplantasyon Yasası’nda, organ nakillerinin sadece devlette kaydı bulunan uzman hekimlerce gerçekleştirilebileceği, müdahale öncesinde etik kurulun izninin gerektiği de belirtiliyor. (aerzteblatt-studieren.de, 17.09. 2007) SAĞLIK SİSTEMLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI: ALMANYA BEŞİNCİ SIRADA Almanya’daki sağlık hizmetleri Avrupa ölçeğindeki değerlendirmede tepedeki yerlerden birine sahip. Ancak hastaların sağlık sisteminden memnuniyetini artırmak için biraz daha çabaya gereksinim var. Bu ise, en çok hasta hakları , tıbbi hizmetlerle ilgili bilgilendirme ve bu konudaki kaliteyi içeriyor. Bu nedenlerle Alman sağlık sistemi, Avrupa Sağlık Tüketicileri İndeksinde (EHCI) bu yıl sadece beşinci sırayı alabildi. Geçen yılki sıralamada Almanya üçüncüydü. Tepedeki yer, hizmet yeterliliği ve hasta memnuniyeti ile elde ediliyor. Bu ölçütler bakımından EHCI Avusturya, Hollanda, Fransa ve İsviçre’ye ilk dört sırayı verdi. Üç yıldan bu yana da, merkezi Brüksel de bulunan danışmanlık firması Health Consumer Powerhouse (HCP), hastaya odaklı sağlık politikası için dayanaklar bulabilmek için kıyaslamalarda bulunuyor. Bu nedenle HCP, ülkelerin kendi verileri yanında Dünya Sağlık Örgütü, OECD verilerini kullanıyor, hasta temsilcileri ve sağlık politikası sorumluları ile görüşmeler yapıyor. Firma, bu yılki incelemelerinde 27 Avrupa Birliği ülkesi yanında İsviçre ve Norveç’i de mercek altına aldı. Bu araştırmada Danimarka ve Finlandiya’daki sağlık sistemlerinin, oldukça hasta dostu oldukları görüldü. Bu iki ülkenin özelliği, hasta haklarının korunmasını yasalaştırmış olmaları. Danimarka ve Finlandiya’daki hastaların, her an hastanelerdeki kendilerine ait hasta dosyalarındaki bilgilere ulaşma hakları var. Aynı zamanda bu ülkelerde aile hekimlerinin elektronik ortamda muhafaza ettikleri hasta dosyalarına da hastalarca ulaşılması mümkün. Almanya’da hasta haklarının yasalaştırılmamış olması, Alman hekimlerinin ve kliniklerinin şeffaflık konusunda yarışacak durumda olmamaları EHCI’nın bu yıl Almanya’ya eksi puan vermesine yol açtı. Alman sağlık sisteminin EHCI’dan aldığı önemli puan, uzman hekime ulaşmada sorunsuz bir sisteme sahip oluşu, uzman hekimlerin geniş hizmet spektrumu nedeniyle. Almanya’da hastaların her zaman ikinci bir hekim görüşü almaya haklarının oluşu, tıbbi hizmet kalitesi de artı puan verilmesine neden oldu. Tıbbi hizmet kalitesinde çocuk mortalite oranı, kanserde beş yıldan fazla yayabilenlerin oranı ve kalp krizinde mortalite oranı ölçü alındı. Sağlık sisteminde yeterlilik bakımından arka sıralarda olanlar Bulgaristan, Polonya, Litvanya, Romanya, Macaris- - 27 - tan ve Slovakya. En son sıra Letonya’nın. Bu ülkelerde bazı gelişmeler olmakla birlikte, hizmet yeterliliği, hasta memnuniyeti sağlanmış bir sistemin henüz uzağındalar. İngiltere hala orta sıralarda. Bu yerin nedeni, Ulusal Sağlık Hizmetleri (National Health Servis) bünyesindeki uzun bekleme listeleri ile devlet ve özel sağlık kuruluşları arasındaki belirgin kalite farkı. HCP, Avrupa’da nosokomiyal infeksiyonlardaki artış konusuna da dikkat çekiyor. Bu ülkelerin neredeyse yarısında multirezistan etkenlerle oluşan infeksiyonların, sağlığı gittikçe daha çok tehdit etmeleri söz konusu. (aerzteblatt-studieren.de, 01. 10. 2007) İRLANDA: BEKLEME LİSTELERİ TARTIŞILIYOR Kliniklerinde yılda bir milyondan fazla hastanın tedavi edildiği İrlanda’da hekimler ve sağlık politikacıları, bekleme listeleri konusunu tartışıyor. İrlanda Hükümeti Başkanı Bertie Ahern’in İrlanda devlet hastanelerindeki bekleme listelerini “yaşamın bir parçası” olarak nitelemesi, tartışmaları alevlendirdi. Çünkü bu ifade, hükümetin gelecek yıllarda sorunu aşmayı amaçlamadığını ortaya koyuyordu. Halen İrlanda’da 41 000 hasta ameliyat olmak ve uzman hekim konsültasyonu için sıra bekliyor. İrlanda’da basamaklı bir hekimlik sistemi bulunduğundan, hasta ancak aile hekimi üzerinden uzman hekime ulaşabiliyor. Geçmiş yllarda yataklı kurumlara önemli kaynaklar ayırılıp yatırımlar yapıldığı halde bu bekleme listeleri kısalmadı. Hasta birlikleri bu nedenle hükümeti, özellikle de Sağlık Bakanı Mary Harney’i şiddetle eleştiriyorlar. Nihayet İrlanda Hekimler Birliği (Irish Medical Organisation,IMO) da Dublin’de gazetecilere açıklamada bulundu: “hükümetin milyarlarca yatırımına karşın, kliniklerde ve uzman hekime ulaşmada bekleme listelerinin kısalmaması, tam bir skandaldır. Eksik olan, bu listeleri kısaltma isteği taşınmamasıdır.” .(aerzteblatt-studieren.de, 09. 10. 2007) İTALYA: MAHKEME HASTANIN ARZUSUNU, HEKİMİN YAŞAMI KORUMA YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN ÜZERİNDE TUTTU Bir İtalyan Mahkemesi, hastanın arzusunu, hekimin yaşamı koruma yükümlülüğünün üstünde tuttu. Mahkemeye göre hastanın arzusu üzerine, yaşam desteğine başvurmayan hekim, doğru davranmıştı. Bu kararı doğuran, Anayasa’dan menşe alan zorla tedavi uygulanamayacağı hükmüydü. Ölümcül hasta Piergiorgo Welby’nin isteği üzerine ventilatörü kapatan anestezist Mario Ricco, 23 Temmuz 2007’de suçsuz bulundu. İspat, Ricco’nun tedaviyi kestiğinde, hukuki bir yükümlülüğü yerine getirmiş olmasına dayandırılmıştı. Tedaviyi reddetmek, kişilik haklarının ayrılmaz bir parçasıydı ve Anayasa’da yer alan özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkındaki temel tanımlardan menşe alıyordu. Karar, sansasyon yarattı. İtalyan Katolik Kilisesi, Ricco’nun tutumunu protesto etti. . (aerzteblattstudieren.de, 19. 10. 2007) KÖK HÜCRE YASASI: AVRUPA BİRLİĞİ ALMANYA TEMSİLCİLERİ SCHAVAN’I ELEŞTİRDİ Avrupa Birliği vekillerinden Peter Liese (CDU, Alman Hristiyan Demokrat Partisi), Berndt Posselt (CSU, Hristiyan Sosyal Birliği) ve Rehate Sommer (CDU), açık bir mektupla Alman Araştırmalar Bakanı Annette Schavan’ı Kök Hücre İthali Yasası’na dokunmaması konusunda uyardı. Mektupta yer alan ifadeye göre, Embryo Koruma Kanunu’nu gevşetecek bir gelişme, bu güne dek kendilerini bu kanuna göre yönlendiren Avrupa Birliği’ne üye diğer ülkelere de kötü örnek teşkil edecekti. Hücre topluluğunun yasada kabul edilen sınırın bir kereliğine değiştirilmesini de vekiller kabul etmiyorlar. Gerekçeleri, bir kere değiştirmenin, sınırın her zaman değiştirilebileceği anlamına gelmesi. Ayrıca son yıllardaki araştırmalar embryo kök hücreleri üzerinde yürütülen araştırmalar, bu hücreler yerine erişkinden elde edilen kök hücrelerin daha fazla tedavi başarısı getirdiğini gösteriyor. 2006 Aralık ayında’da Avrupa Birliği’nin Alman vekilleri Alman Parlamentosu’nu Kök Hücre İthali Yasası’ndan sapılmaması konusunda uyarmıştı. Şimdiye dek Almanya’da 1 Ocak 2002 tarihinden önce elde edilmiş embryonal kök hücreler araştırma amacıyla kullanılabilmekteydi. . (aerzteblatt-studieren.de, 30. 10. 2007) İNGİLİZ HASTALAR: SAĞLIK SİSTEMİMİZ GÜVENLİ AMA FAZLA BÜROKRATİK İngiliz Devlet Sağlık Hizmetleri (National Health Service, NHS) hastalar tarafından “hesplı” ve “hekim hataları bakımından oldukça güvenli” olarak görülüyor. Yakındıkları, bu sistemin hantallığından, çok bürokrasiyle işlemesi. Merkezi New York’ta bulunan Commonwealth adlı organizasyonun araştırma sonuçları da bu yakınmayı doğruluyor. Avrupa ülkeleri içerisinde İngiltere, ameliyat ve uzman konsültasyonu için altı aydan çok beklemek zorunda olan hasta oranı (%15) en yüksek ülke. Aynı tıbbi yardımları alabilmek için 4 ay veya daha az beklemek zorunda olan İngiliz hasta oranı %40. bu oran, Almanya için %72, Amerika Birleşik Devletleri için %62. İngiltere’de pozitif olan, devlet sağlık sistemi içinde hastaların, başka ülkelerdeki hastalara kıyasla hekim hatalarından daha az yakınmaları. . (aerzteblatt-studieren.de, 05. 11. 2007) DİGNİTAS, OTOMOBİL İÇİNDE ÖLMEYE YARDIM EDİYOR Tartışma yaratan İsviçre Ölüme Yardım Organizasyonu Dignitas, Almanya’dan iki erkeğin ölmelerine refakat etti. Savcılık sözcüsü Markus Hohl’ün İsviçre Haber Ajansı SDA’ya yaptığı açıklamaya göre, olay İsviçre’nin kuzeydoğusundaki Maur şehri kenarında bir kombi-araç’ta gerçekleşti. Ölenlerden biri 50, diğeri 65 yaşında iki erkekti. Alman Hospiz Vakfı, bu yöntemi “insanı aşağılayıcı” olarak niteledi. İsviçre, pasif ötanazi hakkında dünyanın en liberal yasasına sahip olan bir ülke. Bu yasaya göre hekim, şifasız bir hastaya öldürücü ilaç reçete edebilir, ancak hasta bu ilacın öldürücü dozunu bizzat kendisi almalıdır. Dignitas, kendi verilerine göre şimdiye dek 600’den fazla insanı ölebilmelerinde destekledi. Bu organizasyon insanlara kolay ve acısız bir ölüm _htik_etmey. Alman Hospiz Vakfı temsilcisi Eugen Brysch, bu organizasyonun faaliyetinin durdurulması için politik ve hukuki girişimde bulunulmasını istedi. Dignitas, epeydir hizmet verecek yer bulamamaktan şikayetçiydi. Çünkü komşular, kapılarının önünde durmadan cenaze arabası görmeye karşı çıkıyorlardı. Bu işi bir otel odasında yapmaya kalktıklarında da, otelin sahibi kendilerini dava etmişti. (aerzteblatt-studieren.de, 07. 11. 2007) - 28 - HOLLANDA HEKİMLER BİRLİĞİ ORGAN BAĞIŞI ŞOVU İLE ARASINA MESAFE KOYUYOR Hollanda Hekimler Birliği, ölüm döşeğindeki bir kadın hastanın böbreklerini kime bağışlayacağına karar verilmesini konu alan TV-yayınını protesto ettiler. Hollanda Hekim Birliği KNMG, insanların acılarının televizyon röportajlarına malzeme edilemeyeceğini belirtti: “Televizyon yayınında bir organın kime verileceğine karar verilmesi, tıbbi, hukuki ve etik açıdan sorunludur. Sözkonusu organların kime nakledileceğine BNN adlı televizyon kanalının izleyicileri değil, hekimler karar verebilir.” Hollanda Transplantasyon Vakfı da, bu nedenle kendilerine bağlı dokuz özel klinikte bu naklin yapılmayacağı kararını duyurdu. Kurucusu Barth de Graaff’ı beş yıl önce böbrek bağışı beklerken kaybeden televizyon kanalı, yayın öncesinde internet sitesinde “Konuşmaya karnımız tok, şimdi eylem zamanı!” sloganıyla savundu. Programda, böbreğin üç adaydan hangisine verileceği kararlaştırılıyordu. BNN, “Bu dehşet verici bir şey değil, hayatın ta kendisi. Her yıl yüzlerce insan, yeterli sayıda bağışçı olmadığı için hayatını kaybediyor. Böbrek bağış şovu, Hollandalı vatandaşlar ve politikacılar arasında öfkeye yol açtı. Sağlık bakanı Ab Klink ve Medya Bakanı Ronald Plasterk, yayını “insani dramı yarış alanına çevirmesi” nedeniyle etik açıdan sorunlu bulduklarını belirttiler. Yayının yasaklanması yoluna ise gidilmedi. (aerzteblatt-studieren.de, 01. 06. 2007) AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ: HOSPİZLERE RAĞBET AZ Amerika Birleşik devletleri’nde ölümcül hastalıkları çekmekte olanların Hospiz hizmetlerinden oldukça az yararlandıkları belirlendi. Amerika Birleşik Devletleri hekimleri, kısa süre önce buna dikkat çektiler. Oysa hastaların çoğu, kendi özel sağlık sigortaları ya da devletin sistemi olan Medicare aracılığıyla bu hizmetten yararlanma hakkına sahipken, çok azı yararlanmış durumda. Amerikan hasta organizasyonlarına göre kamuoyunda çok geniş bir kesim, henüz Hospizler ve palyatif tıp hakkında yeterli bilgiye sahip değil. National Hos- pice and Palliative Care Organization (NHPCO) temsilcisine göre, Amerikalı hekimler arasında da bir Hospiz’in ne demek olduğu konusunda pek çok yanlış anlama söz konusu. Bu bilgisizlik, ölmekte olan hastaların kendilerine doğru yardımda bulunamayacak bir yer olan hastanelerin acil ünitelerine yatırılmalarına yol açıyor. NHPCO, Hospizlerin hastaların yaşamlarının son evrelerini olabildiğince pozitif, rahat edebilecekleri şekilde olmasına çaba harcadıklarını hatırlatıyor. (aerzteblatt-studieren.de, 30. 07. 2007) HEKİMLER LİGHT-TIP ANLAYIŞINA KARŞI ÇIKIYORLAR Hemşireler, gittikçe daha fazla ölçüde hekime ait işlemleri üstlenmeye başladılar. Bu nedenle Alman Tabipler Birliği (BÄK), Devlet Sigortaları Birliği (KBV) ve Marburg Birliği (MB), light-tıp anlayışına karşı uyardı. Bu uyarıya neden olan Alman Sağlık Bakanı Ulla Schmidt’in, Alman Hemşirelik Konseyi’nin ve Sağlık Hizmetlerindeki Gelişmeleri İnceleyen bilirkişi Konseyi’nin açıklamalarıydı. Bu merciler, sağlık hizmetlerinde “hekim merkezliliği” eleştiriyor ve hasta bakımı mesleklerine önemli yetkiler verilmesinden yana olduklarını beyan ediyorlardı. BÄK Başkanı Jörg Dietrich Hoppe ve KBV Başkanı Andreas Köhler, “ Hastaların tedavisi ve hastalıkların iyileştirilmesi, hekimin orijinal ödevldir. Hekime ait olan hizmetler, başkaları tarafından yerine getirilemez” dediler. Sözlerinin devamında vurguladıkları ise şöyleydi: “Sağlık hizmeti veren çeşitli mesleklerin mensuplarının anlamlı işbirliği önemlidir. Eğer birlikte hastalarımıza daha iyi bakmak istiyorsak, bu hasta bakımı ile ilgili meslek mensuplarının, hekime ait hizmetleri üstlenmesi ile olamaz.” MB başkanı Frank Ullrich Montgomery de görüşünü şöyle ifade etti: Hekimin orijinal hizmetlerini, hasta bakanlara yüklemeye kalkmak, hastaların güvenliğini tehlikeye atmak demektir.” . (aerzteblatt-studieren.de, 18. 07. 2007) www. aerzteblatt-studieren.de’den derleyen ve özetleyen Doç. Dr. Arın Namal TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ 2007- 2008 YILI SEMİNERLERİ Konu : Bulaşıcı Hastalık Taşıyan Hastaya Sağlık Hizmeti Sunma Ödevi: Nereye Kadar? Tarih : 11 Aralık 2007 Saat : 11.00 Düzenleyen : Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yer : Biyoistatistik Anabilim Dalı Seminer Salonu Yönetici : Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR Konuşmacı : Dr. Murat CİVANER Konu : Intrauterin Fetüs’ün Anamoli Taşıdığı Durumlarda Uygulanacak Tıbbi ve Etik Prensipler Tarih : 13 Aralık 2007 Saat : 14:00 Düzenleyen : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Salonu Yönetici : Prof. Dr. Ayten ALTINTAŞ Konuşmacı : Prof. Dr. Vildan OCAK - 29 - Konu Tarih Saat Düzenleyen : Medya ve Tıp Etiği : 25 Aralık 2007 : 11.00 : Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yer : Biyoistatistik Anabilim Dalı Seminer Salonu Yönetici : Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR Konuşmacı : Arş. Göv. Sezer ERER Konu Tarih Saat Düzenleyen Konu Konu : İlaç Şirketleri ile İlişkiler: Hekimler Ne Diyor? Tarih : 20 Mart 2008 Saat : 14:00 Düzenleyen : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yer : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Salonu Yönetici : Prof. Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU Konuşmacı : Dr. Murat CİVANER : Diyet ve Etik : 21 Mart 2008 : 14:00 : Çapa Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yer : Çapa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Salonu Konuşmacı : Dr. Hakan ERTİN : Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulamasından Doğan Sorumluluk Kanun Tasarısı : Tıp Etiği Açısından Bir Değerlendirme Tarih : 4 Nisan 2008 Saat : 14:00 Düzenleyen : Çapa Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yer : Çapa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Salonu Konuşmacı : Dr. Murat CİVANER TIP ETİĞİ ve TIP HUKUKU TOPLANTILARINDAN HABERLER “Klinik Araştırmanın Etik Boyutları” Konulu Kurs, 27-28 Eylül 2007 Soldan sağa: Prof. Dr. Kemal Arıkan, Donald L. Rosenstein, Doç. Dr. Hanzade Doğan 27-28 Eylül 2007 tarihlerinde, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kütüphanesi’nin Seminer Salonunda düzenlenen “Klinik Araştırmanın Etik Boyutları” ve “Klinik Etik” konularında yoğunlaşan bir kurs düzenlendi ve yoğun bir katılım gerçekleşti. U.S.A Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nün (N.I.H) Liyezon psikiyatrisi klinik yöneticisi Donald L. Rosenstein’in verdiği kursa C.T.F Dekanlığı, C.T.F Liyezon Konsültasyon Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Kemal Arıkan evsahipliği yaparken, kur- sun organizasyonunu Tıp Etiği öğretim üyesi Doç. Dr. Hanzade Doğan, Tıp Etiği uzmanları Dr. Murat Civaner PhD ve İnci Hot PhD gerçekleştirdiler.Kursta özellikle ilaç araştırmaları gibi kapsamlı projelerde karşılaşılan etik sorunlar ve bunları çözmenin pratik yöntemleri ele alındı. Klinik Etik’in kapsamındaki vakalar incelendi. Deneklerin seçilmesi ve haklarının korunması; çocuklar, zihinsel özürlü ya da ruhsal sorunlu hastalar gibi özel denek gruplarında araştırmacının yüzleştiği zor- - 30 - luklar; risk ve fayda değerlendirmesi yapılırken A.B.D’de başvurulan karar verme ve ölçüm matrisleri; deneklerden aydınlatılmış onam alınırken dikkat edilmesi gereken noktalar, katılımcıların da soru ve katkılarıyla çerçevesini genişlettiği, ilginç konu başlıkları arasındaydı. Ülkemizdeki günlük klinik pratikten vaka örnekleriyle yerel bağlama da oturtulan tartışmalarda, konuşmacı Dr. Rosenstein değişik yaklaşımlara açık- lığı ve Türkiye’deki kendine has medikal işleyişe merakıyla, katılımcı grubu coşkulu bir iletişime sokmayı başardı. Kapsamlı bir konu olan araştırma etiğine zihin açıcı bir giriş niteliği taşıyan bu eğitimin devamının gelmesini ve ülkemizde klinik etik alanında bir hareketlenmeye vesile olmasını diliyoruz. Gül Kızılca Yürür - Doç Dr. Hanzade Doğan TÜBA BİLİM ETİĞİ SİMPOZYUMU İstanbul, 14-15 Aralık 2007 Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Bilim Etiği Kurulu, 14-15 Aralık 2007 İTÜ Sosyal Tesisleri’nde Bilim Etiği konulu bir simpozyum düzenledi. Tüba Bilim Etiği Kurulu’nun, simpozyuma davet metninde etkinliğin amacı şöyle ifade edilmiştir: “Etik, insanların ahlaklı yaşamın temelleri üzerine akıl yordukları ve bu temellerden yola çıkarak, “doğru” ve yanlış”ı _htik_etmeye, doğru davranış biçimlerini bulmaya ve uygulamaya yarayabilecek kuramsal ve toplumsal araçları geliştirmeye uğraştıkları bir düşün alanıdır. Bilim etiği, bir yandan bilimsel araştırma ve geliştirmenin, yani bilim üretiminin ne olduğu ve nasıl yapıldığının tanımı içinde yer alan, kurucu unsurlarından biridir. Bir yandan da, bilim insanlarının meslek etiğini, yani mesleklerini icra ederken yerine getirdikleri çok çeşitli görevleri yaparken uymak zorunda oldukları kuralları kapsar. Bir düşün ve eylem dalı olarak etik ve bilim etiği sürekli olarak gelişme gösterir. Toplumsal faaliyetlerin çeşitlenmesi sonucunda etik ve bilim etiği yeni bilgilerin toplumsal dolaşıma katılması ve toplumsal pratiklerin eleştirel bir biçimde değerlendirilebilmesine dayanır. Yeni bilimsel ve teknolojik olanaklar ışığında, insanca bir yaşam için “doğru” ve “yanlış” olanı araştırma, sadece ileri teknolojiye sahip ülkelerde değil, heryerde sürmesi gereken bir çabadır. Bilimin ve temel insani kaygıların evrenselliği gereği bu çaba tüm bilim insanlarını, kendi mesleki pratiklerini değerlendirebilmeleri açısından, birinci dereceden ilgilendirmektedir. Geniş anlamıyla bilim etiği ile bilim insanlarının meslek etiği yani meslek gruplarının zorunlu olarak uyması gereken kuralların ve sahip oldukları sorumluluk ve yükümlülüklerinin belirlenmesi, iç içe geçen bir uğraştır. Türkiye Bilimler Akademisi yukarıdaki konularda bilimsel çalışmalarda bulunmak üzere 2006 yılında Bilim Etiği Kurulu’nu oluşturmuştur. Bilim etiği konusunun daha geniş bir platformda ele alınması, uluslar arası bilim insanları ile karşılıklı tartışılması ve kamuyu aydınlatmak amacıyla bu simpozyumu düzenlemiştir.” Oturumlar ve konuşmacıları ise şöyle belirlenmiştir: Bilim ve Etik: Pieter Drenth (Amsterdam Üniversitesi), Dünya’da Pratiği Etkileyen Farklı Etik Çerçeveler İoana Kuçuradi (Türk Felsefe Kurumu), Evrensellik- Etik ve Politik Sorunlar Beat Sitter- Liver (İsviçre Freiburg Üniversitesi) Küresel Isınma ve Çevre Etiği: Küresel İklim Değişiklikleri ve Etik Mikdat Kadıoğlu (İstanbul Teknik Üniversitesi) Sanayinin Çevreye Etkileri ve Etik Günay Kocasoy (Boğaziçi Üniversitesi) Çevre Adaleti, Etik ve Aktivizm Ömer _htik (Açık Radyo) Biyoetik: Avrupa Birliği Ülkelerinin Biyoetik Kuralları ve Önerileri Göran Hermerén (Lund Üniversitesi) Hasta ve Verici Hakları, İlaç Araştırmaları ve Ulusal Düzenlemeler Berna Arda (Ankara Üniversitesi) Gen Sağaltımı ve Kök Hücre Araştırmalarında Etik Şevket Ruacan (Hacettepe Üniversitesi ) Genetik ve Etik Aslı Tolun (Boğaziçi Üniversitesi) Araştırma Etiği ve Hukuksal Sorunlar: Araştırma Etiği Emin Kansu (Hacettepe Üniversite Hukuk ve Etik _htik Yüzbaşıoğlu (Galatasaray Üniversitesi) Akademilerin Etik Konularda Sorumlulukları: Akademilerin Etik Konularda Sorumlulukları İlhan Tekeli (TÜBA Şeref Üyesi) Etik ve Bilimciler : Araştırmada Kime Güvenmeli? Jean-Patrick Connerade (Imperial College) Akademiler ve Bilim Etiği Engin Bermek (TÜBA Başkanı) 2. ANKARA ETİK GÜNLERİ SİMPOZYUMU 2. Ankara Etik Günleri Sempozyumu” başkentte bulunan tıp fakültelerinin Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalları’nın katkı ve işbirliği ile hazırlanan bir etkinlik OLUP her yıl farklı bir Üniversitenin ilgili AD tarafından dönüşümlü olarak ve belirli bir tema çerçevesinde düzenlenmektedir. Bu seneki etkinliğin ana konusu “ Etik Kurullar” olarak belirlenmiş ve 28 Aralık 2007 tarihinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin evsahipliğinde gerçekleştirilmiştir. Nursing Ethics and Health Care Policy: Bridging Local, TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ www.teth.org.tr - 31 - YURTDIŞI TOPLANTI DUYURULARI National and International Perspectives An International Centre for Nursing Ethics (ICNE) Conference at Yale University School of Nursing Hemşirelik Etiği ve Sağlık Hizmeti Politikaları: Yerel, Milli ve Uluslar arası Perspektifleri Birbirine Bağlamak. New Haven, Connecticut USA July 1719, 2008. Web Adresi: http://nursing.yale.edu/EthicsConference Yale Üniversitesi İnterdisipliner Biyoetik Merkezi, Yale Uluslar arası Hemşirelik Bilimi ve Eğitimi ve Uluslar arası Hemşirelik Etiği Merkezi’nin işbirliğiyle. Çin, Japonya, Kore, Tayvan ve Hong Kong’dan araştırmacıların ortak çalışması olan İyi Hemşire Araştırması’nın sunulacağı Konferans’a katılan konuşmacılar arasında, özellikle Hastings Merkezi’nin Başkanı olan Tom Murray, Georgetown Üniversitesi Klinik Biyoetik Merkezi’nin Yöneticisi Carol Taylor ve Hacettepe Üniversitesi’nden Leyla Dinç’in adları ön plana çıkıyor. Ayrıntılı bilgi için, Yale Üniversitesi’nden Douglas Olsen ile temasa geçebilirsiniz. E-posta: [email protected]. Bearing and Rearing Children: The Ethics of Procreation and Parenthood/ Çocuk Doğurmak ve Büyütmek: Çocuk Sahibi Olma ve Ebeveynlik Etiği. 26-28 May 2008. University of Cape Town, South Africa. Web Adresi: http:/www.gsu.edu/ethics Güney Afrika, Cape Town Üniversitesi Felsefe Bölümü, A.B.D Georgia State Üniversitesi Jean Beer Blumenfeld Etik Merkezi ve İngiltere Uygulamalı Felsefe Cemiyeti’nin İşbirliğiyle. Özellikle teknoloji destekli çocuk sahibi olma, klonlama ve implantasyon öncesi genetik tanı yöntemlerindeki gelişmeler ve aile yapılarındaki (daha yüksek boşanma ve yeniden evlenme oranları, aynı cinsten kişilerin çocuk sahibi olabilmesi gibi) sosyal değişimler, geleceğin anne babalarının önündeki seçenekleri kökünden değiştirdi. Nasıl çocuklarımız olacağı, onları ne gibi aile düzenlemeleri içinde yetiştireceğimiz konusunda, günümüzde önümüze çok daha zengin bir seçenekler yelpazesi seriliyor. Bu konferansta, gelecekte bir çocuğun sürebileceği yaşam, anne baba olmanın ne anlama geleceği ve anne baba olmanın insana ne gibi hak ve sorumluluklar yükleyeceği üzerine bir dizi etik meseleyi ele almak istiyoruz. Önemli başlıklar arasında çocuk sahibi olma hakkı, çocuk sahibi olma (ya da olmama) sorumluluğu, çocuk sahibi olma alanında devletin rolü, geleceğin anne babalarının, yarının çocuklarına ve ilgili üçüncü kişilere karşı sorumlulukları, engelli olmanın çocuk sahibi olma kararında nasıl bir etkisi olduğu, ebeveynlerin hak ve sorumluluklarının temeli ve kapsamı, ‘doğal’ ve ‘vasilik yoluyla’ ebeveyn olmanın farkları ve hukukun çocuk sahibi olmakla ilgili kararlara nasıl etki ettiği gibi konuları sayabiliriz.Konferansa bir sunuş önerisi göndermek isteyenlerin seçilmiş bibliyografya da dahil olmak üzere 500 ila 750 kelimelik, genişletilmiş bir özet hazırlamaları, bu özette yazar(lar), bölüm(ler) ve bağlı olduğu kurum(lar), e-mail adres(ler)i, telefon ve faks numaralarının belirtilmesi istenmektedir. Dual Uses of Biomedicine: Whose responsibility?/ Biyotıbbın İki Yüzü: Sorumluluk kimin? 9-10 Haziran 2008, X Annual Swedish Symposium on Biomedicine, Ethics and Society: Seglarhotellet, Sandhamn, 9-10 June 2008 Centre for Bioethics at Karolinska Institutet & Uppsala University Department of Public Health and Caring Sciences Uppsala Science Park SE-751 85 Uppsala E- posta: [email protected] Bradford Üniversitesi’nden Malcolm Dando, İsveç Enfeksiyon Hastalıkları Kontrol Enstitüsü’nden Ingegerd Kallings, Karolinska Enstitüsü ve Uppsala Üniversitesi’nden Frida Kuhlau ve McGill Tıp, Etik ve Hukuk Merkezi’nden Margaret Somerville’in konuşmacı olarak katıldığı konferansın amacı, biyomedikal araştırma ve uygulamalarda potansiyel çift etkiyi ele almak. “Çift etki/Dual kullanım”dan kasıt, biyomedikal araştırmanın faydalı ve zararlı kullanım ve sonuçlar doğurabileceğidir. Özellikle de geçtiğimiz yıllarda bir tehdit halini alan “biyoterörizm” buna iyi bir örnek. Sorunun etik boyutunu araştırmak için tıp, biyoloji, siyaset bilimi, felsefe ve hukuk gibi geniş bir disiplinler yelpazesini bir araya getirmek amaçlanmaktadır. Aşağıdaki ve benzer konularda katılım beklenmektedir: — Biyolojik materyal ve bilginin zararlı uygulama ve sonuçlarını engellemek kimin sorumluluğundadır? Araştırmacının sorumluluğu nedir? — Fayda, risk ve zararları nasıl tanımlarız? — Biyosavunma, biyogüvenlik ve biyoetik arasındaki ilişki nedir? — Önerilen idare biçiminin kodları nasıl değerlendirilmelidir? — Biyolojik silahların kullanıldığı rejimlerde biyomedikal araştırmalar yapan araştırmacılardan ne düzeyde farkındalık beklenebilir? Teslim için son tarih: 1 Mart 2008 Ayrıntılı bilgi için: [email protected] Lammi (Finland), 20-24 August 2008: Ethics of Life sciences/Ethik der Biowissenschaften societas European society for research in ethics / Europäische Forschungsgesellschaft für Ethik /Societé européenne de recherche en éthique / Yaşam Bilimleri Etiği - Avrupa Araştırma Etiği Derneği (SOCIETAS ETHICA): Yıllık Konferans Web Adresi: http://www.societasethica.info/ 1964’te İsveçli teolog Hendrik von Oyen tarafından kurulan SOCIETAS ETHICA her yıl Ağustos ayının sonunda bir konferans düzenlemektedir. Üyeler ve dışarıdan katılımcılar seçilen yıllık konuya göre konuşma yapmak ya da bildiri hazırlamak üzere davet edilir. Yılın konusu uygulama etiği ya da temel etik konularında o yıl içindeki olay ve tartışmaları yansıtacak şekilde belirlenir. Ön program, bildiri teslim tarihi, konferansa kayıt tarihi daha sonra ilan edilecektir. Daha fazla bilgi için Dr. Stefan Heuser’a ulaşabilirsiniz E-posta: [email protected] The European Association of Centers of Medical EthicsEACM Conference 2008, 25-27 September 2008-Prague Checz Republic “Organizing Bioethics: Challenges for Western, Central and Eastern Europe” Web Adresi: www.eacmeweb.com 2008’de, Prag Charles Üniversitesinde, Çek Cumhuriyeti ve Avrupa Tıp Etiği Merkezi Birliği yıllık konferans düzenleyecektir. Charles Üniversitesi’nin ev sahipliğini ve koordina- - 32 - törlüğünü yaptığı konferansın amacı Batı, Merkez ve Doğu Avrupa’da bioetik organizasyonlarında deneyimleri karşılaştırmaktır. Konferansın ana konuları sağlık kurumlarında etik, etik ve araştırma, ulusal ve yerel etik komiteleri ve etik eğitiminin organize edilmesidir. Konferansta sunum yapmak istiyorsanız 1 Mart 2008’den önce konferans konununuzun etik boyutlarını anlatan bir özet (en fazla 500 kelime) sunmalısınız. Özetinizi aşağıda belirtilen adrese göndermeniz beklenmektedir: EACME Executive Office Mrs. Angelique Heijnen Maastricht University, Health, Ethics and Society P.O. Box 616 6200 MD MAASTRICHT THE NETHERLANDS E-posta:[email protected] 17 th World Congress on Medical Law, October 17-21, 2008 Beijing International Convention Chına Web Address: www.2008wcml.com Beijing’te düzenlenen konferansın teması Sağlık Yasası hakkında hukuki yapıdır. Konferansta işlenecek konular sağlık yasası ve sağlık yasası bilimi, sağlık yasası ve kamu sağlığı, sağlık yasası ve tıp kurumları, sağlık yasası ve ilaç dağıtımı ve üretimi, sağlık yasası ve yeni tıp bilimleri, organ nakli, onurlu ölüm hakkı, sağlık yasası ve hastaların haklarını koruma, sağlık yasası ve sağlık sigortaları, sağlık yasası ve sınır sağlığı karantina denetimi, sosyoloji ve tıp meseleleri ve dünyanın çeşitli ülkeleri ile ilgili meselelerdir. Özetler 15 Ocak 2008’ten önce verilmelidir. Kabul edilen özetler 31 Mart 2008’e kadar bildirilecektir. Kabul edilen özetler için, 30 Mart 2008’e kadar sunuş metninin tamamı teslim edilmelidir. İletişim için E-posta adresi: [email protected] Jahrestagung der Akademie für Ethik in der Medizin 2008/ Tıpta Etik Akademisi (Akademie für Ethik in der Medizin) 2008 Yıllık Toplantısı, 25-27.09. 2008- Göttingen/Almanya E-posta: [email protected] Bochum Ruhr Üniversitesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Enstitüsü ve Ruhr Tıp Etiği Merkezi ile işbirliği ile. “Modern tıp, hastanelerde, yaşlı yurtlarında karşımıza durmadan yeni etik sorunlar çıkarıyor. Klinik etik, tıpta etiğin teori ve pratiğinin kesişim noktasında duruyor” diyen Tıpta Etik Akademisi, bu yılki yıllık toplantısında tıp etiğinin, klinik uygulamaya transferini, bu transferden tıp etiğine yansıyanları konu alacak. Bu nedenle gerek teori, gerekse pratik insanlarının dialogları, bu toplantının merkezinde yer alacak. Bu nedenle tıp etikçileri yanında hekim ve hemşire olarak çalışmakta olanlar, toplantıya özellikle davet ediliyorlar. Sunum konuları şöyle belirlenmiş: Klinik etiğin temelleri ve yöntemleri- Teorik temellerAmpirizm ve etik- Klinik Etiğin Ampirik Yöntemleri- Klinik Etiğin Uygulamaya Geçirilişi- Klinik Etik danışmanlığın konsepti, yapısı ve gelişimi- Klinik etik ve organizasyon etiği arasındaki ilişki- İletişim ve Etik- Hastanın kendi kaderini tayin hakkı ve kendi kaderini tayin yeteneği- Yaşamın sonuna ait kararlar (tedavinin sınırlandırılması, hasta vasiyeti, intihara yardım vb.)- PEG-sondayla besleme- Gebelik ve aile planlaması (Genetik danışmanlık, prenatal tanı, gebeliğin geç sonlandırılması vb.)- Kaynakların sınırlılığı (Allokasyon etiği, klinik rutininde tasarruf vb.)- hekim-hasta ilişkileri- hemşirelik etiğiYoğun bakım etiği, onkoloji, çocuk sağlığı, geriatri, nöroloji, psikiyatri vb. Özet göndermede son tarih 28 Şubat 2008. KİTAP TANITIMI Antalya, Gökhan (Ed.): Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi “İlaç Hukuku ve Etik Anlayışı” Sempoyumu (1.06. 2007 Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Haydarpaşa Kampüsü) Bildirileri Kitabı. İstanbul 2007, 150 S. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde düzenlenen ikinci sağlık hukuku simpozyumunun bildirilerinin toplandığı kitap, ROCHE tarafından yayınlandı. Kitapta yer alan bildiriler ve yazarları: Prof. Dr. Gökhan Antalya: Açış Konuşması, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi: Yazılı Olmayan Ahlak Kuralları, Prof. Dr. Turan Yıldırım: İlaç Sektöründe Sağlık Bakanlığının Yetkileri ve Etik, Prof. Dr. Rafi Haner Direskeneli: İlaç Araştırmaları ve Etik Kuruluların Etiği, Dr. Mahmut Tokaç: Türk İlaç Mevzuatı ve Sağlık Bakanlığı Vizyonu, Doç. Dr. Yeşim Işıl Ülman: Tıp Tarihinin Işığında Tıp Etiği, Tıp Deontolojisi ve Hukuk, Doç. Dr. Yener Ünver: Sağlık Mensubunun Tıbbi Müdahalesinden Kaynaklanan Ceza Sorumluluğu Açısından Endikasyonun Etkisi, Doç. Dr. Ayşe Nuhoğlu: İlaç Şirketlerinin Çevreye Verdikleri Zararlardan Doğan Ceza Sorumlulukları, Doç. Dr. Hamide Zafer: Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti Suçu, Yard. Doç. Dr. Özlem Yenerer Çakmut: Taklit-Sahte İlaç Kavramı ve Türk Ceza Yasasında İlaç Sektörünü İlgilendiren Suçlar (TCK m. 186-187). - 33 - ROCHE Sağlık Hukuku Günleri: Cilt 1: Tebliğler, Cilt II: Soru ve Cevaplar. İstanbul 2007. 158 S. + 234 S. Roche’un 31 Mart 2007’de Antalya’da, 14 Nisan 2007’de Gaziantep’de, 28 Nisan 2007’de İzmir’de, 12 Mayıs 2007’de Erzurum’da, 28 Mayıs 2007’de Trabzon’da, 23 Haziran 2007’de Istanbul’da, 30 Haziran 2007’de Ankara’da gerçekleştirdiği Sağlık Hukuku Günlerinde sunulan bildiriler, toplantılarda gerçekleşen tartışmalar ROCHE tarafından iki kitapta toplanarak yayınlanmıştır. Kitapta Yard. Doç. Dr. Özlem Yenerer Çakmut’un “Tıpta Aydınlatma ve Rıza”, Yard. Doç. Dr. Ramazan Çağlayan’ın “Kamu Görevlilerinin Yükümlülükleri ve Sağlık Hizmetlerinde İdari Sorumluluk”, Yard. Doç. Dr. Yahya Deryal’in “Hasta Hakları”, Doç. Dr. Hakan Hakeri’nin “Tıp Hukukunda Temel Kavramlar”, Doç. Dr. Zafer Zeytin’in “Tedavi İlişkisinde Hekimin Türk Hukukuna Göre Hukuki (Tazminat) Sorumluluğu”, Doç. Dr. Yener Ünver’in “Hekimin Cezai Sorumluluğu” başlıklı sunumlarına ait metinler yer almaktadır. Sağlık Hakkı Dergisi Özel Sayı, Kasım 2007, Sayı 3: KTÜ Hasta Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi (HAHUM)& Augsburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi işbirli- ğinde 4. Türk_Alman Tıp Hukuku Sempozyumu, 8-9 Haziran 2007, Trabzon KTÜ Hasta Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi (HAHUM) Başkanı Prof. Dr. Tevfik Özlü ile Augsburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Henning Rosenau eşbaşkanlığında gerçekleştirilen simpozyumda aşağıdaki bildiriler sunulmuş ve Sağlık Hakkı Dergisi , 2007 Kasımında yayınladığı 3. sayısını bu bildirilerin metinlerine ayırmıştır. Prof. Dr. Tevfik Özlü: Hasta Hakları (Amacı, Gerekçesi, Tarihi Arka Planı), Yard. Doç. Dr. Yahya Deryal: Çocuk Hastaların Hakları, Doç. Dr. Yener Ünver: Psikiyatride Hasta Hakları, Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök: Adli Hekimlikte Hasta Hakları, Prof. Dr. Hakan Hakeri: Hasta Hakları Kanunu Taslağı, Av. Sunay Akyıldız: Mevzuatımızda Hastanın Hak Arama Yolları, Prof. Dr. Marion Albers: Hastanın Tıbbi Vasiyetnamesi, Prof. Dr. Ersin Yarış: İlaç Araştırmalarında Hasta ve Gönüllülerin Haklarının Korunmasında Bilgilenme Eşitliği, Prof. Dr. Henning Rosenau: Etik Kurulları ve Hasta Haklarının Korunması, Prof. Dr. Gunnar Duttge: Biyo-Bankalar-Hammadde Tedarikçisi Olarak Hastalar, Prof. Dr. Eva Schumann: Özel Hukukta Hekimin Sorumluluğu ve Sorumluluk Muhakemesi, Doç. Dr. Zafer Zeytin: Hasta-Hekim İlişkisinde Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü, Doç. Dr. Veysel Başpınar: Hasta Hakları Açısından Hekimin Özen Borcu. Ayşegül Demirhan Erdemir, Öztan Öncel, Zafer Zeytin, Hafize Öztürk, Sezer Erer, Hakan Ertin, Elif Atıcı (Ed.): Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları. Nobel Tıp Kitabevleri 2007. 984 S. - 34 - SOCIETY for MEDICAL ETHICS and LAW - NEWS u u u It was held on October 20th 2007 in Antalya the 1st International Congress of Medical Ethics and Law, where it was dealt with the medical ethics and law issues regarding organ and tissue transplantation. The congress was the first international congress of the Society for Medical Ethics and Law established in 2004 and it was held with the cooperation of Akdeniz University Faculty of Law and Medical School. Two very important centers, which are ALL INDIAN BIOETHICS and INSTITUT FUER DEUTSCHES-, EUROPAEISCHES UND INTERNATIONALES MEDIZINRECHT, GESUNDHEITSRECHT UND BIOETHIK DER UNIVERSİTAETEN HEIDELBERG UND MANNHEIM supported the congress, where there were many participants from abroad. The Society for Medical Ethics and Law has completed the preparations to publish a periodical called “The Turkish Annual of Medical Ethics and Law”. The names of the editors are: Prof. Dr. Ayşegül DEMIRHAN ERDEMIR, Assoc. Prof. Dr. Arın NAMAL, Assoc. Prof. Dr. Hanzade DOGAN, Asoc. Prof. Dr. Fatih Selami MAHMUTOGLU. The editorial board consists of some eminent scholars from both our country and others. From this issue on, the law editor is Assoc. Prof. Dr. Fatih Selami MAHMUTOGLU from Istanbul University Faculty of Law Department of Criminal Law and Criminal Procedure Law. u In his article in our journal, Dr. Murat CIVANER evaluates in terms of ethics the changes planned in the last months of 2007 to be made about health law. u In his article in the journal, Dr. Hakan ERTIN deals with the alienation in the relationships between physicians and patients. u Assoc. Prof. Arın NAMAL has two articles in this issue. In the first one, she evaluates in terms of ethics the percutaneous wounds medical students suffer. The other one introduces the national ethics board in France. As it known, there is a national board of ethics in Turkey as well and the issue should be discussed among us publicly. u This issue includes also the declaration below of American Medical Association: Declaration of Professional Responsibility, HIV-Testing (2.23), Ethical opinion on gifts to physicians from industry in Turkish. u In our journal, we also introduce PhD theses on medical ethics. Sezer ERER and Elif VATANOGLU have recently got a PhD in medical ethics. The title of Dr. Erer’s thesis is “The Evaluation of Medical Ethics Issues in the Files of the Board of Honor of Bursa Chamber of Physicians”. The title of Dr. Vatanoğlu’s thesis is “The Questionnaire Studies and Results about the Organ Transplantations in Turkey with its Legal and Ethical Dimensions.” u In our journal, under the title of “The Events Attracting Attention Abroad”, we give a summary of the popular events related to medical ethics and law. u The Society for Medical Ethics and Law has organized some seminars for the 2007/2008 academic year. They are being held in the halls of Istanbul University Medical School and the Medical Ethics and Medical History Departments of Cerrahpaşa Medical School. u Our journal includes also the introduction of the new books published in our country on medical ethics and law. 1. Uluslar Arası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi 17-20 Ekim 2007 Antalya Soldan sağa: Dr. İnci Hot, Dr. Hafize Öztürk, Dr. Elif Vatanoğlu, Doç. Dr. Hanzade Doğan - 35 - 2. ULUSLARARASI TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU KONGRESİ 2. INTERNATIONAL CONGRESS ON MEDICAL ETHICS AND MEDICAL LAW 7-10 Mayıs 2009 DUYURU (I) ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ DEONTOLOJİ ANABİLİM DALI/ ESKISEHIR OSMANGAZI UNIVERSITY FACULTY OF MEDICINE DEP OF MEDICAL ETHICS TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ/ SOCIETY FOR MEDICAL ETHICS AND LAW ESKİŞEHİR – TURKEY İLETİŞİM / CONTACT Tel : 0 222 239 29 79 /4505-4506 Fax : 0 222 229 01 70 GSM : 0 532 394 23 70 0 535 508 99 90 0 506 235 30 50 E – mail : [email protected] [email protected] [email protected] - 36 -