TIP ETİĞİ ve TIP HUKUKU ALANINDA 2007 YILINDA

Transkript

TIP ETİĞİ ve TIP HUKUKU ALANINDA 2007 YILINDA
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ BÜLTENİ
BULLETIN OF MEDICAL ETHICS AND LAW SOCIETY
www.teth.org.tr
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği a. Sahibi
Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir
Editörler
Doç. Dr. Arın Namal
[email protected]
Doç. Dr. jur. Fatih Selami Mahmutoğlu
[email protected]
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir
Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu
Prof. Dr. Hakan Hakeri
Prof. Dr. Esin Kahya
Prof. Dr. Öztan Öncel
Prof. Dr. Nil Sarı
Doç. Dr. Hanzade Doğan
Doç. Dr. Nüket Örnek Büken
Doç. Dr. Zafer Zeytin
Dr. Elif Atıcı
Dr. Hakan Ertin
Dr. Gülsüm Önal Gürsoy
Editörlerin Yazışma Adresi
Doç. Dr. Arın Namal
İstanbul Universitesi İstanbul Tıp
Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi
Anabilim Dalı, Horhor cad. 13
34260 Fatih-İstanbul
Doç. Dr. jur. Fatih Selami Mahmutoğlu
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Ceza ve Ceza Usulü Hukuku Anabilim Dalı
İstanbul
Düzenleme
Nobel Tıp Kitabevleri - Çapa-İstanbul
Tel: (0212) 632 83 33
Baskı/Cilt
Nobel Matbaacılık
Basım Tarihi: Şubat 2008
Dernek üyelerine
ücretsiz dağıtılır.
Dernek Aidatları
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği üyelik aidatı 25 YTL’dır.
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ Hesap Numarası
Türkiye İş Bankası Kadıköy Şubesi Hesap No: 1187/1429015
-2-
EDİTÖRLERDEN
Tıp ile hukuk arasındaki ilişkiler çok çeşitli biçimlerde ve
boyutlarda karşımıza çıkabilmektedir. Aslında tıbbi faaliyetlerin insan yaşamıyla olan bağlantısı, başka bir deyişle yürütülen hizmetin doğası, bu sonucu zorunlu kılmaktadır. Gerçekten
de hukuk düzeni de yaşama hakkı, vücut bütünlüğü ve dokunulmazlığı gibi temel insan haklarını, en üstün değerler olarak
kabul etmekte ve çeşitli disiplinlerle bu alanı korumaktadır.
Kabul etmek gerekir ki, bu bağlamda karşılaşılabilinecek olası hukuksal sorunların çözümü de daha zordur. Özellikle de
hukukçular açısından durum daha karmaşık bir görünüm arzedebilmektedir. Kanımca değinilen zorluğun aşılması ve adaletin sağlanmasında sağlıklı bir iletişimin ve bunu sağlayacak
ortak bir dilin kullanılması kaçınılmazdır.
B u bağlamda belirtilmelidir ki, ülkemizde temel yasalarda
gerçekleştirilen kökten ve hızlı değişiklikler, bir çok sahada olduğu gibi, tıp hukukuyla ilgili alanı da ister istemez ciddi bir
biçimde etkilemiş, hatta istenilmeyen tereddütlere neden olmuştur. Öyle ki, diğer disiplinler bakımından da önemli olmakla birlikte, ceza mevzuatındaki temel yasaların bütünüyle
değişmesi ve bu konuda etkin bilim insanlarının farklı yorum
ve açıklamaları da tıp çevrelerinde ki kaygıyı maalesef daha da
arttırmıştır. Belirtmeliyim ki, bu saptamam sıradan bir tahmin
olmayıp, hekimlerle birlikte katıldığım çok sayıda toplantıdaki somut gözlemime dayanmaktadır. Kanımca bilimsel toplantıların devamı, hem konuların daha doğru anlaşılmasına hem
de yasalardaki eksikliklerin giderilmesine yardımcı olacaktır.
Açıkça söylemeliyim ki, bu nevi toplantılar benim açımdan da son derece yararlı olmuş, tıbbi konulara olan ilgim artmıştır. Sözgelimi; 5237 S. TCK’daki Yeni Düzenlemeler Işığında Tıbbi Müdahalelerde Hekimin Ceza Sorumluluğu, İrade
Dışı Tıbbi Müdahalelerden Kaynaklanan Ceza Hukuku Sorunlarına Genel Bakış, Organ ve Doku Naklinin Etik ve Ceza Hukuku Açısından İrdelenmesi, Ceza Hukuku Boyutunda Epilepsi ve Demans, Beden Muayenesi ve Vücuttan Örnek Alınması, Moleküler Genetik İncelemeler gibi konular üzerinde çalışmalar, bu birlikteliğin bir sonucu olarak kaleme alınmış ve kamuoyu ile paylaşılmıştır.
Umarım, mesleki gözlemlerimiz ve çalışmalarımız üstlendiğimiz bu yeni görev açısından da faydalı olur.
Bu ilk önsözün son sözü olarak, bana birlikte çalışma önerisinde bulunan Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR’e,
Prof. Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU’na, Doç. Dr. Arın NAMAL’a, Doç. Dr. Hanzade DOĞAN’a, ve Dr. Hakan ERTİN’e
çok teşekkür ediyorum.
En derin saygılarımla.
Merhaba! Bültenimizin editörlüğünü bu sayıdan itibaren
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Usulü
Hukuku öğretim üyesi, derneğimiz üyesi Sayın Doç. Dr. Fatih
Selami MAHMUTOĞLU ile paylaşacağız. Dernek Yönetim
Kurulumuz adına kendisine, bize verdiği değerli destekten
ötürü teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Viyanalı sosyolinguist Ruth Wodak, bir araştırmasında
hastanede görevli hekimlerin, kahve molası verdiklerinde kendilerini gevşetebildiklerini ve birbirleriyle oldukça rahat sohbet edebildiklerini, kahvelerini bu havada yudumlayabildiklerini gözlemlemiştir. Buraya kadar iyi, güzel ama, Wodak’ın
gözleminin devamı düşündürücü. Çünkü aynı hekimler, mola
sonunda kapıya yaklaştıkları andan itibaren tam bir acelecilik
havasına girerek, kendilerini hızlı yürümekle koşmak arasında
bir tempoya kaptırıyorlarmış. Bu gözlemde saptanan hekim tutumu, hastalar açısından elbette sorunlu: Hastalar, hekimlerin
aslında herkesçe malum olan bu ritminden oldukça acı çekiyorlar. Çünkü hastaların soracak çok şeyleri var ama, “Doktor
Bey” ya da “Doktor Hanım” ile ancak bu hızlı yürüme-koşma
arası gidiş esnasında konuşabiliyorlar.
Bu betimleme biraz abartılı görünse de, hasta ile hekim
arasında iletişimin, çoğu kez bu koşullarda ve bu şekilde kurulabildiği bilinmektedir. Oysa hekim ile hasta arasında “koşar
adım giderken gerçekleşen bir görüşme” yerine, uzun olmasa
da ciddi bir ilgi temelinde gerçekleşen, tarafların birbirlerinin
gözlerinin içine bakabildiği bir görüşmeye gereksinim vardır.
İyi bir iletişim, tedavi başarısını belirleyecek denli önemlidir.
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Bülteni, aslında her satırı ile hekim ile hasta arasında daha iyi bir işbirliği, bunun için de daha
iyi iletişim kurulabilmesinin önemini anlatmaya çalışıyor. Koşulların elverişsizliğini dönüştürmenin bir gereklilik ve sorumluluk olduğu tartışmasız bir gerçek olsa da, içinde bulunduğumuz olumsuz çalışma koşullarını hastaya karşı anlayışsız, onu
yalnız bırakan, ona yardım etmekten kaçınan tutumların gerekçesi yapamayız.
Bültenimizin kapağında yine Dişhekimi Sayın Yener
ORUÇ’un “Hastanelerimiz” konulu fotoğraf sergisine ait bir
yapıtı yer alıyor. Bu fotoğraflar, hasta olmanın, sağlıklılardan
kalın bir çizgiyle ayrılmak, bedensel ve ruhsal gücün giderek
azaldığı çok farklı bir duruma geçiş demek olduğunu, hasta
yanında çoğu kez hastalık durumundan hasta kadar etkilenen
hasta yakınının da gözden kaçırılmaması gerektiğini, hasta ve
hasta yakınına yaklaşımda bu farkındalığın daima diri tutulması gerektiğini bize çok etkileyici şekilde hatırlatıyor. Kendisine, yapıtlarını bizimle paylaştığı için bir kere daha teşekkürlerimizi sunuyorum. Bu sayımıza katkıda bulunan değerli yazarlarımıza da içten teşekkürler.
2008 yılının sağlıklı, mutlu günler getirmesini dilerim.
Saygıyla.
Doç. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Ceza ve Ceza Usulü Hukuku AD
-3-
Doç. Dr. Arın Namal
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Deontoloji ve Tıp Tarihi AD
ÜLKEMİZDE ORGAN VE DOKU NAKLİNDE ETİK VE
HUKUK SORUNLARLA İLGİLİ ULUSLAR ARASI KATILIMLI EN BÜYÜK KONGRE
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ TARAFINDAN ANTALYA’DA GERÇEKLEŞTİRİLDİ
DERNEĞİMİZ GÜÇLÜ ADIMLAR ATIYOR
Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Başkanı
[email protected]
20 Ekim 2007 de Antalya’da düzenlenen 1.Uluslararası Tıp
Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi (Organ ve Doku Naklinde Tıp
Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları), 2004 yılında kurulan Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin ilk uluslararası kongresi olup
Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi ile işbirliği yapılarak düzenlendi. Böylece derneğimiz, ülkemiz tıp etikçilerinin ve hukukçuların işbirliğini,
uluslar arası platforma taşıyan önemli bir etkinliğe daha imza
attı.
“Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları”na odaklanan kongreye yurt içinden ve yurt dışından,
alanlarında konu ile ilgili araştırmaları olan isimler katıldı. Üç
gün boyunca birbirini izleyen oturumlarda, organ naklinin doğurduğu etik ve hukuki sorunlar ele alındı. Bilindiği gibi organ
nakillerindeki teknolojik ilerlemeler tıbbı güçlendirmekte, ancak oluşan yeni etik ve hukuki sorunlar, tartışmaları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunların, bir uluslararası kongrede
derinliğine tartışılması, Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin, ülkemizde bu alanda oluşan gereksinime duyarlılığının
bir ifade olarak görülmelidir. Bilimsel etkinliklerinde yurt dışına açılıma önem veren Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği,
daha önce gerçekleştirdiği yurtdışı katılımlı iki simpozyumu
ardından düzenlediği bu ilk uluslararası kongreyle kuruluş
amacına ulaşmada önemli bir adım daha atmış oldu.
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin bu ilk uluslar arası kongresi, yurt dışında ve yurt içindeki bazı derneklerin web
sitelerinde yayınlandı. Uluslar arası Tıp Tarihi Derneği (International Society of History of Medicine) ve Uluslar arası İslam Tıp Tarihi Derneği (International Society fort he History
of Islamic Medicine) web sitelerinde kongreyle ilgili bilgiler
verildi. Kongre yurt dışı kuruluşlar tarafından da desteklendi.
Hindistan Biyoetik Derneği (All Indian Bioethics) ve Heidelberg ve Mannheim Üniversiteleri Alman Avrupa ve
Uluslar arası Tıp Hukuku, Sağlık Hukuku ve Biyoetik
Enstitüsü (Institut für Deutsches, Europäisches und Internationales Medizinrecht, Gesundheitsrecht und bioethik
der Universitäten Heidelberg und Mannheim) bu kongreyi
manen destekleyen iki kuruluştu.
17 – 20 Ekim 2007’de Antalya’da yapılan 1. Uluslararası
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi’ne 200’ye yakın kişi katılmış olup, bunların 70 kadarı yabancı katılımcıydı. Kongrede, “Organ ve Doku Naklinde Etik ve Hukuk Sorunlar”
konusu 3 gün boyunca detaylı olarak bildiriler üzerinden tartı-
şıldı. Kongreye ait 998 sahifelik bildiri kitabı da Türkçe ve İngilizce olarak Nobel Tıp Kitabevleri tarafından yayınlandı .
Ayrıca derneğin 2007 yılı Haziran ayında oluşturduğu çeşitli çalışma grupları, projelerini tamamlamaya başladı. Bu
üyelerimiz, bu çalışma gruplarıyla ilgili konularını kitap halinde hazırlayarak 2008 Haziran’ına kadar teslim edecekler ve bu
kitaplar basılacaktır. Çalışma grupları, şu konular özelinde yapılanmış bulunmaktadır: Klinik Araştırmalarda Etik ve Hukuk Çalışma Grubu, Diş Hekimliği Etiği Çalışma Grubu,
Tıp Etiği Eğitimi Çalışma Grubu, Hastane Etik Kurullarının Yapılandırılması Çalışma Grubu, Araştırma Etiği,
Hemşirelik Etiği Çalışma Grubu,Yardımcı Üreme Tekniklerinde Etik ve Hukuk Çalışma Grubu, Hasta Hakları Çalışma Grubu, Genetik Araştırmalarda Etik ve Hukuk Çalışma Grubu, Geriatride Etik Çalışma Grubu.
Bu arada Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği, kısa bir sürede
“Türk Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Araştırmaları Yıllığı” adı
ile 2008 yılı Ekim ayında ilk sayısı yayınlanacak olan bir derginin ön çalışmalarını bitirmiş bulunmaktadır. Yıllık Prof. Dr.
Ayşegül Demirhan Erdemir, Doç. Dr. Arın Namal, Doç. Dr.
Hanzade Doğan ve Doç. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu editörlüğünde yayınlanacaktır. Türkçe–İngilizce–Almanca yazılar kabul edecek olan yıllığımız, uluslararası hakem grubunu
da oluşturmuş bulunmaktadır.
Bültenimizin editörlüğünü bu sayıdan itibaren, Doç. Dr.
Arın Namal ile birlikte İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Ceza ve Ceza Usulü Hukuku öğretim üyesi, derneğimizin üyesi Sayın Doç. Dr. Fatih Selami Mahmutoğlu üstlenmiştir.
Dernek Yönetim Kurulumuz adına kendisine değerli desteğinden ötürü teşekkürlerimizi sunarım.
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin 2008’de “Yoğun Bakım Etiği” konulu Yuvarlak Masa Toplantısı düzenleyecektir.
Bu toplantıda amaç, konu uzmanlarını buluşturmak, sorunları
onlar arasında gerçekleşecek yoğun tartışmalarla irdelemektir.
Toplantı, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp
Tarihi Anabilim Dalı tarafından Bursa’da düzenlenecektir.
Yine derneğin 1. Uluslararası Katılımlı Tıp Etiği ve Tıp
Hukuku Kongresi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi Anabilim Dalı tarafından Eskişehir’de yapılacaktır.
Kısa zamanda büyük adımlarla ilerleyen Tıp Etiği ve Tıp
Hukuku Derneği’nin daha büyük başarılarını görmek ve sizlerle paylaşmak umuduyla…
-4-
Dear Professor Demirhan-Erdemir,
Time flies by and it is already several two weeks since we met in Antalya. I would like to thank you once again for inviting
me to your great conference, which provided an excellent opportunity for me to learn more about the bioethical discourse in
Turkey and to meet colleagues with similar interests.
Although we didn’t have much time for long conversations or discussions, I very much enjoyed meeting with you and learn
first-hand of your many activities. I hope you could take some well-deserved rest after the strenuous organization of the conference and enjoyed the success of your conference.
I attach a photo of you I took during the Opening Ceremony, which may recall nice memories to you.
With my best wishes and warmest regards,
Prof. Dr. Gerhold K. Becker
Founding Director of the Center for Applied Ethics and
Chair Professor of Philosophy and Religion (retired)
Honkong Baptist University, Hong Kong China,
Regular Visiting Professor Graduate School of Philosophy,
Assumption University Bangkok Thailand
Dear Dr. Aysegul,
It is my pleasure to send you from Syria after participation in your Antalya conference. I would like to thank you for the all
you provided to us. My wife and son send their thanks as well.
Best wishes and regards.
Prof. Dr. Abdul Nasser Kaadan
Chairman, History of Medicine Department
Aleppo University Syria
Prof. Dr. Jayapaul AZARIAH (Hindistan)
Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR
-5-
Kongre açılışı
Kapanış yemeği
Masanın sol tarafı: Doç Dr. Arın Namal, Hakim Bayan Taupitz, Prof. Dr. Jochen Taupitz,
Prof. Dr. Jayapaul Azariah, Prof. Dr. İbrahim Başağaoğlu.
Masanın sağ tarafı: Prof. Dr. Öztan Öncel, Psikolog Güney Usmanbaş, Uzm. Dr. Osman Usmanbaş
-6-
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ
23 OCAK 2008 TARİHLİ BASIN DUYURUSU
Yer: Istanbul Tabip Odası Konferans Salonu Saat: 12.30
T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI’NIN “BEŞERİ TIBBİ ÜRÜNLERİN KLİNİK
ARAŞTIRMALARI HAKKINDA YÖNETMELİK”
TASLAĞINA ELEŞTİRİLERİMİZ
Sağlık Bakanlığı, insan üzerinde yapılan tıbbi denemeleri
Çocuklar ve kısıtlı kişiler (zihinsel özürlü, komada, dedüzenleyen yasa ve yönetmeliklerde bazı değişiklikler yapmak
mans hastası vb.) üzerinde yürütülecek araştırmalar ile ilüzere çalışmalar yapmaktadır. Bilindiği üzere insan üzerinde
gili taslak maddesinde de, yine bu 5. maddeye atıfta bulunulmakta, üzerinde tıbbi denemelerde bulunulacak çocudeney (klinik araştırma), ruhsatlı ya da ruhsatsız, izinli ya da
ğun ya da kısıtlı kişilerin yararı, toplumun yararının geriizinsiz çeşitli ilaçların insan üzerinde denenmesi anlamına gelsinde konumlandırılmaktadır. Bu noktada tekrar vurgudiği için, denek bakımından daima belirli bir risk taşır. Öte
larız ki, insan denekler üzerinde yürütülen tıbbi araşyandan bilimsel tıp bilgisinin, ancak insan üzerinde deneyle
tırmalarda, deneğin sağlığı ve çıkarları, bilimin ve topelde edilebileceği ve geliştirilebileceği açıktır. Bugün için telumun çıkarlarının gerisine itilemez.
davi edilemeyen hastalıkların tedavi edilebilmesi umudu, yürütülecek araştırma ve deneylerden elde edilecek başarılara 2- Sözkonusu madde içerisinde deneğin istediği zaman araştırmadan çekilebilme hakkı da bazı ifadelerle sınırlandırılbağlıdır.
maya çalışılmış, bu konuda araştırmayı yürütenin otoriteBu derin ikilemi çözmede dayanacağımız tek güç, insan
si güçlendirilmeye çalışılmıştır, ki bu da ilaç araştırmaları
üzerindeki ilaç araştırmalarında evrensel etik ilkeleri tavizsiz
ile ilgili evrensel etik ilsavunmaktır. Çünkü ilaç
kelere aykırıdır.
araştırmaları konusunda
3Sözkonusu madevrensel etik ilkeler, indede hamile, loğusa ya
sanın zarara uğratılmada emzikli kadınlar üzesını, araçlaştırılmasını
rinde, sağlıkları bakıönleyecek çok kesin sımından ciddi, tahmin
nırlar çizmiştir. Unutedilebilir bir risk içermayalım ki yasalar, pomiyorsa tıbbi denemelitik güçlerle yanlış yönlerde bulunulabilecegi
de şekillendirilip evrenbelirtilmektedir. Burada
sel etik ilkeleri hiç dikda ciddi risk sözcüğünkate almayan bir hale
den ne anlaşıldığı net
getirilebilirler. Dünyaolarak tanımlanmalıdır.
nın her yerinde tıp etiği
Bu grubun rutin tedauzmanları ve hukukun
etiği çiğnememesi gevisi olmadığı durumrektiğine inanan hukuklarda yeni ilaçların deçular, yeni hukuki dünenmesi doğal olarak
zenlemelerin etiğe uyaçıktır. Fakat rutin tegunluğunu dikkatle göz- Soldan sağa: Prof. Dr. Özgür Kasapçopur (İTO Yönetim Kurulu Üyesi), davisi ve denenmiş
Doç. Dr. Arın Namal, Prof. Dr. Ayşegül Demirhan Erdemir,
den geçirirler. Biz de
ilaçlar varken bu
Prof. Dr. Ayten Altıntaş
bugün bu sorumlulukla
gruplar üzerinde araşkarşınızda bulunuyoruz.
tırma yapmak çok tehÇünkü insan üzerinde yürütülecek ilaç araştırmalarının
likeli olabilir. Ayrıca gebe, loğusa ve emzikliler üzerinde
Yurdumuzda belli etik kurallar içinde yapılmasını sağlayürütülecek tıbbi denemelerde, başlangıçta eşten de onam
malıyız.
alınarak, ileride davacı olma hakkı elinden alınmış olmak1- “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Klinik Araştırmaları Hakkında
tadır. Bu da araştırmacıyı, olumsuz yönde rahatlatabilecek
Yönetmelik” Taslağında en temel yanlışlık, toplum yarabir yasal düzenlemedir.
rının birey yararından üstün tutulduğunu belirten 5.
maddedir. Bu madde, bireyin toplum yararı hedefinde
Sağlık Bakanlığı’nın yeni bir niyetinin, üniversite hastaaraçlaştırılmasının, evrensel etik ilkelerle belirlenmiş sınır- nelerinde kurulmuş olan yerel etik kurulların, İl Sağlık Müların çok ötesinde ağır riskleri almak zorunda bırakılması- dürlüğü bünyesine kaydırılmaları ve bundan böyle klinik
nın yolunu açmaktadır. Taslağın bu maddesinde deneğin araştırmaların özel hastanelerde de yürütülmesine izin verilüstleneceği risk ile elde edilecek yarar oranı hakkındaki mesi olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz. Böyle bir düzenleifadenin muğlak bırakılması, araştırmacıya yüksek riskli meye gidilmesinin önemli sakıncaları olacağı kanaatindeyiz.
araştırmalar yürütmek konusunda cesaret aşılayacaktır. Üniversiteler, siyasi atamaların dışında olmak durumunda
-7-
olan özerk kurumlardır. İnsan üzerinde tıbbi araştırmaların, insanın onuruna ve bedenine zarar vermeyeceği şekilde
yürütülmesini gözetmek üzere oluşturulan Etik Kurulların
özerk yapısını koruması son derece önemlidir.
Araştırma etik kurullarına yeni mesleklerden üyeler
alınmasının tasarlanmasına yönelik olarak da şu sözümüz
var: Yerel ve merkezi etik kurullarda esas önemli temsil,
kısıtlı kişiler üzerinde yürütülecek araştırmaların projelerini inceleyen araştırma etik kurullarında bu kesimlerin
temsilcisi niteliği taşıyan sivil kişilerin bir an önce yer almalarıdır!
İnsan varlığının istismarı tehlikesini içinde barındırdığından insan üzerinde deney (klinik araştırma) ile ilgili yasalarda
yapılması planlanan her değişikliğin en titiz şekilde takibi,
hem tıp etikçileri, hem de hukukçuların en doğal görevidir. Bu
sorumluluk bilinci içerisinde, uygulamaya konulması düşünülen “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Klinik Araştırmaları Hakkında
Yönetmelik”e ait taslakta sorunlu bulduğumuz hususları kamuoyuna açıklıyor, yetkilileri tıp etiği ve tıp hukuku uzmanlarının itirazlarına kulak vermeye davet ediyoruz.
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği
Yönetim Kurulu
İstanbul Tabip Odası
ORGAN VE DOKU NAKLİNDE ETİK VE HUKUK SORUNLARIN
ÇÖZÜMÜ ANTALYA KONGRESİNDE TARTIŞILDI
Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Başkanı
[email protected]
20 Ekim 2007 de Antalya’da düzenlenen 1.Uluslararası
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi (Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları), 2004 yılında kurulan
ve merkezi İstanbul’da bulunan ve Türkiye’de ilk kez tıp etiği
ve tıp hukuku branşlarını bir arada inceleyen tek dernek olan
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin üçüncü uluslararası etkinliği olup, Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Tıp Fakültesi ile işbirliği içinde düzenlendi. Derneğin uluslararası bu
üçüncü etkinliği bu kez, tıp etikçilerinin ve hukukçuların işbirliğinin güzel bir ifadesi olarak tıp ve hukuk fakülteleri tarafından yapıldı. Organ nakli konusunda ulusal ve uluslar arası başarılarıyla dikkat çeken Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin
evsahipliği, ayrı bir önem ve anlam taşıyordu. Kongre, Organ
Nakli Etiği ve Hukuku konusunda şimdiye kadar ülkemizde
toplanmış olanların kanımızca en kapsamlısı idi.
“Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sorunları”na odaklanan kongreye yurt içinden ve yurt dışından,
alanlarında konu ile ilgili araştırmaları olan isimler katıldı.250
kadar araştırıcının katıldığı kongrede üç gün boyunca birbirini
izleyen oturumlarda, organ naklinin doğurduğu etik ve hukuki
sorunlar çeşitli yönleriyle tartışıldı.. Bilindiği gibi organ nakillerindeki teknolojik ilerlemeler tıbbı güçlendirmekte, ancak
oluşan yeni etik ve hukuki sorunlar, tartışmaları da beraberinde
getirmektedir. Bu sorunların, bir uluslararası kongrede derinliğine tartışılması, Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin, ülkemizde bu alanda oluşan gereksinime duyarlılığının bir ifadesi
olarak görülmektedir. Bilimsel etkinliklerinde yurt dışına açılıma önem veren Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği bu uluslararası kongreyle kuruluşta açıkladığı amacına ulaşmakta önemli bir adım daha atmış oldu. Bu etkinlikte bilim, hukuk ve kültür dünyamızın değerli mensupları bir araya geldi.
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin bu önemli etkinliği
yurt dışında ve yurt içindeki bazı derneklerin web sitelerinde
yayınlandı. Uluslar arası Tıp Tarihi Derneği ve Uluslar arası İslam Tıp Tarihi Derneği web sitelerinde de kongreyle ilgili bilgiler verildi. Kongremiz TÜBİTAK ve Kültür Bakanlığı Tanıt-
ma Fonu, Pfizer yanında yurt dışı kuruluşlar tarafından da desteklendi. Hindistan Biyoetik Derneği (All Indian Bioethics)
ve Heidelberg ve Mannheim Üniversiteleri Alman Avrupa
ve Uluslar arası Tıp Hukuku, Sağlık Hukuku ve Biyoetik
Enstitüsü bu kongreyi manen destekleyen iki kuruluştu.
Kongreye ait 1000 sahifelik bildiri kitabı da, Türkçe ve İngilizce olarak Nobel Tıp Kitabevleri tarafından yayınlandı.
Yurt içinden ve dışından övgü dolu mesajların geldiği ve organ
naklinde etik ve hukuk sorunların tartışıldığı bu kongre, hem
bilimsel açıdan, hem de katılımın yüksek olması açısından
şimdiye kadar bu konuda yapılan aktivitelerin en kapsamlısı
olmayı başardı.
Bilindiği gibi tıp etiği, tıp alanında bir çok tercih çelişki
halinde iken, en iyi davranış yönünü belirlemek için, sorunlu
durumu etik ilkeler ışığında ele alır, çözümler. Kuram olarak
tıp etiğinin amacı, uygulamada ahlaktır. Etik, eylemde bulunanı, ahlaki eylem koşulları hakkında aydınlatarak, ona özgürlüğünü iyi olma doğrultusunda kullanması gerektiğini kavratarak, etkili olmaya çalışır. Bir başka söyleyişle daha iyi davranmak isteyeni, etik ilkeleri hatırlatarak, özel durumda yapılması gerekenin ne olduğuna bizzat karar vermeye çağırır. Tıp etiği sorunlarına, hasta ve yakınlarının bakış açısıyla da bakılması gerekir. Elbette hekimin de mesleğini, ilkelere uygun yürütebilmesi için bazı hakları vardır. Haklar, yükümlülükler ve erdemler, hem hekimlerin hem de diğer sağlık çalışanlarının, aynı zamanda hasta ve hasta yakınlarını bağlayan kavramlardır.
Bütün bu sorunlar organ ve doku naklinde de ortaya çıkmakta ve bunların çözümü konusunda tıp mensuplarının, tıp
etikçilerinin ve hukukçuların işbirliği yapması gerekmektedir.
Organ ve doku naklinde alıcı ve verici ile ilgili etik ve hukuki
sorunlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hararetli tartışmaların konusunu oluşturmaktadır. Çünkü organ veya doku
nakli ile bir insanın hayatı kurtarılmakta ve hekimin en önemli görevi olan hastayı tedavi etmek ve yaşatmak görevi yerine
getirilmektedir. Ancak canlıdan organ bağışında bağışçının
gerçekten gönüllü olup olmadığı, beyin ölümü tanımına yöne-
-8-
lik muhalif sesler, kadavradan bağışın yetersizliği zemininde
üreyen etik sorunlar gibi pek çok sorun, bu kongrede tartışıldı.
Organ naklinde son yıllarda ortaya çıkan ileri teknoloji uygulamaları alanda önemli sorunlar ortaya koymuştur. Ayrıca
organ naklinde adalet ilkesinin yaşama geçirilmesi, vericinin
özerkliğinin korunması bakımından aydınlatılmış onam ilkelerinin çok önemli bir husustur. Tüm dünyada ve Türkiye’de organ bağışı azlığı ve organ teminindeki zorluk, birçok yaşamın
kaybedilmesine yol açmaktadır. Bu arada bazı ülkelerde organ
ticareti yapılması da önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanların organ bağışına teşvik edilmesi, pek çok
etik sorunun oluşmasını önleyecek bir yol olarak karşımızda
durmaktadır. Bu arada çocuklar, yaşlılar v.b ları gibi gruplarda
risklerin yüksekliği, etik ve hukuki sorunların boyutunu artırmaktadır. İşte bütün bu konuların incelendiği 1. Uluslararası
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi, Bildiriler Kitabıyla da
değerli görüş ve tartışmaları hem yurt sathına, hem de dünyada ilgili çevrelere ulaştırmış oldu.
Sözlü sunular, konferanslar ve posterlerin sunumundan,
çalışma gruplarının etkinliğinden oluşan kongrede 130 kadar
bildiri vardı ve aşağıdaki konular detayları ile tartışıldı ve bazı sonuçlar elde edildi.
1) Hayatın Başlangıcına ve Sonuna İlişkin Etik ve Hukuki Sorunlar
Ölüm kararı, beyin ölümü tartışmaları, terminal dönem,
yaşamı destekleyen tedavilerin esirgenmesi ve kesilmesi
ile ilgili etik ve hukuki sorunlar tartışıldı.
2) Kişinin Kendi Geleceğini ve Başkalarının Geleceğini
Belirleme Hakkı
Hasta için en iyisinin ne olacağına kimin, nasıl karar vereceği, tıbbi kriterler yanında toplumun çıkarlarının gözetilip
gözetilmemesi gerektiği, kime öncelik tanınacağı gibi
sorulara etik ve hukuk açısından yanıt arandı.
3) Dini Açıdan Organ Nakli
Dini inanışların ve kuralların organ nakli üzerine etkileri
değerlendirildi.
4) Sosyo-Kültürel Açıdan Organ ve Doku Nakli
Toplumların sosyal ve kültürel yapılarının organ ve doku
nakli üzerindeki etkileri değerlendirildi.
5) Organ ve Doku Naklinin Ekonomik Boyutları
Organ ve doku naklinin maliyeti, ekonomik boyutları, bağış ve organ naklinin ticarileşmesi ile ilgili etik sorunlar
tartışıldı ve çözüm önerileri geliştirildi.
6) Organ ve Doku Naklinde İleri Teknoloji Uygulamalarının Getirdiği Etik ve Hukuki Sorunlar
İleri teknoloji uygulamalarının kullanıldığı insan fetal dokusunun organ ve doku nakli amacıyla kullanımının ve bu
konuda yapılmak istenen araştırmaların ahlaki yönleri
tartışıldı ve ortaya çıkan hukuki sorunlar değerlendirildi.
7) Organ ve Doku Naklinde Alıcı ve Verici ile İlgili Etik ve
Hukuki Sorunlar
Mevcut donor organlarının kısıtlılığı, alıcı ve verici arasındaki ilişki, psikolojik ve sosyolojik çekinceler, alıcı olarak
seçilme kriterleri, beyin ölümü gibi konular etik ve hukuk
açısından tartışıldı.
8) Organ ve Doku Naklinde Adalet ve Aydınlatılmış Onam
(Rıza)
Organ ve doku sağlanmasında kısıtlılık nedeniyle organ ve
doku nakillerinin ihtiyaç sahipleri arasında dağılımının hakkaniyete uygun olarak sağlanmasının getirdiği sorunlar ve
aydınlatılmış onam kavramı çeşitli boyutlariyle tartışıldı.
9) Riskli Gruplarda Organ ve Doku Nakli (Çocuklar,
Mahkûmlar, Yaşlılar, vb.)
Riskli grup olarak tanımlanan kişilerde organ ve doku naklinin tartışmalı noktaları değerlendirildi.
10)Dünyada ve Türkiye’de Organ Nakli Merkezleri
Dünyada ve Türkiye’de organ nakil merkezlerinin gelişim
süreçleri ve işlevlerinin değerlendirilmesi ve ülkeler arasındaki fark ve benzerliklerin ortaya konarak konu ile ilgili gelişim süreci hedefleri belirlendi
11) Organ ve Doku Nakline İlişkin Diğer Konular
Yukarıda yer alan konular dışında kalan, organ ve doku nakli ile ilgili konular etik ve hukuki açıdan değerlendirildi.
Bu denli önemli bir kongreyi başarıyla yürütmüş olan Tıp
Etiği ve Tıp Hukuku Derneği’nin bundan sonraki toplantıları
ise 3. Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Sempozyumu olarak 2008’de
Bursa’da ve 2.Uluslararası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi
olarak 2009’da Eskişehir’de yapılacaktır.
DERNEĞİN YENİ ÜYELERİ (2007)
Adı-Soyadı
İş Adresi
E-posta
Öğr. Grv. Dr. Hafize Öztürk
Türkmen
Akdeniz Üniv. Tıp Fak.
Deontoloji AD Antalya
[email protected]
Uz. Dr. Mahmut Gürgan
İstanbul Üniv.
Cerrahpaşa Tıp Fak.
Deontoloji ve Tıp Tarihi AD.
Cerrahpaşa-İstanbul
[email protected]
Arş. Grv. Ümit Emrah Kurt
İstanbul Üniv.
Cerrahpaşa Tıp Fak.
Deontoloji ve Tıp Tarihi AD.
Cerrahpaşa-İstanbul
[email protected]
[email protected]
Dr. Burhan Akgün
Doç. Dr. Fatih Selami
Mahmutoğlu
İstanbul Üniv.
Hukuk Fak. Ceza ve Ceza
Usul Hukuku AD.
Beyazıt-İstanbul
-9-
[email protected]
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ’NİN
I. ULUSLAR ARASI KONGRESİ ÜZERİNE
Prof. Dr. Öztan ÖNCEL
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi
Deontoloji ve Tıp Tarihi AD
[email protected]
Aralık 2004’de kurulan derneğin başarılı çalışmalarından
biri daha geçtiğimiz Ekim ayında Antalya’da gerçekleşti. İlk
kez 2005 Mayısında İstanbul’da Uluslar arası katılımlı olarak
başlatılan faaliyette çeşitli etik boyutlu konferanslar 4 yabancı
ve 8 ülkemiz bilim adamlarınca verilmiş ve konular tartışılmıştır. Çok kısa arayla devam eden ve ilgiyle izlenen ikinci etkinlik 12-13 Ekim 2006’da yine İstanbul’da gerçekleşti. Bu
sempozyumun konusu “ İleri Teknoloji Tıbbı ve Hekim- Hasta İlişkisi” idi. Değerli ve rahmetli hocamız Prof. Dr. Ali Haydar Bayat ve rahmetli Dr. Av. Şükrü Alpaslan’ın anısına ithaf edilen sempozyumda 4 yabancı konuğumuz vardı. Evet,
sevgili başkanımız arkadaşım Prof. Dr. Ayşegül Erdemir’in
bize gayret vermesi, çalışma fitillerimizi ateşlemesinin ardından faaliyetlerimiz daha bir büyüdü. Üçüncü etkinliğimiz artık
uluslar arası nitelik kazanmıştı “ I. Uluslar arası Tıp Etiği ve
Tıp Hukuku Kongresi: Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve
tıp Hukuku Sorunları” başlıklı bu kongre sıcacık kentimiz Antalya’da 17- 20 Ekim 2007’de yapıldı. Derneğimizle birlikte
ev sahibi Akdeniz Üniversitesi Hukuk ve Tıp Fakültesinin işbirliği ile gerçekleşti bu kongre. Başkanlarına teşekkürlerimizi burada yinelediğimiz Doç. Dr. Zafer Zeytin ve Yard. Doç.
Dr. Hafize Öztürk Türkmen kongrenin yürütücüleriydiler.
Ancak Prof. Dr. Erdemir, organizasyonu en başından itibaren
destekledi. Bu kongreye doğudan batıya 40 kadar yabancı bilim adamı katıldı. Her biri son derece ilginç ve tartışmaya açık
bildiriler için İngilizce- Türkçe çeviri yapılması, konulara daha da bir açıklık getirdi.
Hindistan’dan Jayapaul Azariah “ Gelecek: Yönetim ve
Politikada Savunulabilir Biyoetik Organ Nakli ve İnsanın Çoğalmasında Etik İkilemler” adlı konferansını sundu. Hong
Kong Babtist Üniversitesinden Gerhold K. Becker’in “ İhtiyaçtan İsteğe: Organ Nakli ve Rejeneratif Tıp İçin Etik Parametreler” adlı ilginç bir konferansını ilgiyle takip ettik. Zürih
Hukuk Fakültesinden değerli konuk hoca Prof. Dr. Brigitte
Tag’ı, daha önceki katılımları nedeniyle artık iyice benimsedik ve “ İsviçre Transplantasyon Yasası, Canlı ve Postmortem
Bağış İle İlgili Etik Sorunlar ve Yasal Düzenlemeler Hakkında
Bazı Tasarılar” başlıklı bildirisi ile İsviçre Transplantasyonu
hakkındaki bilgimizi genişlettik. .Augsburg Üniversitesi Hukuk Fakültesinden Prof. Dr. Henning Rosenau da son derece
ilginç bildirisi “ Doku ve Organ Naklinin Standardize Edilmesi: Federal Hekimler Odasının Görev ve Yetkileri” ile bizlere
değerli bilgiler nakletti Yine kendilerini görmekten son derece
mutlu olduğumuz dost hocamız Prof. Dr. Jochen Taupitz: “
Organ Bağışı Sayısını Arttırmak - Almanya’da Organ Bağışlanmasında Önemli Problem” adlı konferansı oldukça ilgi çekti ve tartışmaları yapıldı Halep Üniversitesi’nden Prof. Dr.
Kaadan konuyu İslami Görüş açısından inceledi. Pekin Bioetik Merkezi’nden Yonghni- Ma, Uzak Doğu’nun Organ ticaretine dair tartışmaları dile getirdi. Hollanda’dan Badaruddin
Abbasi, embryoların araştırmalarda kullanımının etik prensiplerini içeren bir bildiriyle ilgi çekti. Beyrut Üniversitesinden
Maresa Mertel, bizleri Alman Ceza Hukuku ve aktif Ötanazi
hakkındaki görüşler açısından bilgilendirdi. İranlı 5 meslektaşımız “İran da Organ Nakli İle İlgili Yasalar” adlı bildiriyle
bizlere Yakın Doğu ile ilgili görüşleri açıkladılar. Prof. Dr.
Mark B. Mirsky Rusya hakkındaki tarihsel bildiriyi “ Kadavradan Organ ve Doku Nakli Tarihinden” başlığı ile sundu. Kabanova, Zakhariants, Bogopulski Rusya Cerrahi Merkezinden olan bu üçlü yazar “ Canlı Vericiden Karaciğer ve Pankreas Naklinin Etik Yönleri” adlı bildiriyi sundular. Tiflis Üniversitesinden dörtlü yazar grubu bu yöredeki durumu şu tebliğle
vurguladılar: “ Organ Naklinin üç yüzü: Yasal, Etik ve Ekonomik” Almanya’dan Volkmar Tag Almanca olarak “ Medizinethische und Medizinrechtliche Probleme be: Organ und Gewebetransplantation” adlı bildirisini sundu. Suriye Şam’dan
Dr. Ghiath Alahmad “ Beden Bütünlüğü Kavramı” adlı bildiriyi sundu. Portekizden Barcelos ve Neves: “ Organ ve Dokuların Bağışlanmasında Etik Yansıma: Otonomiye Saygı ve
Otoriter Dayanışma Arasında” oldukça ilginç bir bildiriyi verdiler. Bangladeş’ten Dr. Sanchoy Kumar Chanda: “ Bangladeş’te Böbrek Nakli: Fırsatlar ve Karşı Çıkışlar” adlı bildiri bize nakletti. İsrail’den Dr. Ofra Greenberg: “ Organ Transplantasyonlarında Globalleşme Israil Vak’ası” adlı bildirisi ile
İsrail’deki konuya yaklaşımları bizlere aktardı. Yabancılar dışında ülkemizin değerli hukukçuları ve etikçilerinin sunumları da konuya engin bir bakış açısı getirdi. Değerli posterlerin
katkıları da büyüktür. Evet derneğimizin etkinlikleri büyük bir
hızla devam etmekte 2009 da Eskişehir’de ikinci uluslar arası kongrede buluşmak dileği ile.
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ
www.teth.org.tr
- 10 -
ERDEMLİ HEKİM TUTUMUNA İLİŞKİN GEÇMİŞTEN YANKILAR…
ORD. PROF. DR. MAZHAR OSMAN UZMAN’DAN (1884-1951)
MESLEKTAŞLARINA DEONTOLOJİK BİR HATIRLATMA
Fotoğraf: Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman 1943 Stajyerleri arasında. İstanbul Seririyatı 1951.
Mazhar Osman Uzman Özel Sayısı, S. 9.
“…Yine Etibba Odası intihapları başladı. Günlük gazetelerde okuduğumuza göre toplantılar pek
hararetli oluyormuş. Münakaşa ile kalmıyor, işler musaraaya kadar yükseliyormuş. Galiba böyle
sahnelerden kaçındıkları için Istanbul’un iki bin hekiminden ancak elli kişi iştirak etmiş. Biz bunu
başka cemiyetlerde duymuyoruz, yahut oluyorsa aralarında kalıyor, bütün dünyaya gazetelerle teşhir olunmuyor. Büyük bir hüsnüniyetle meslektaşlarımızdan rica ettiğimiz şey, bu toplantılarda birbirimize karşı pek nazik davranalım, şeref ve haysiyete dokunacak sözler söylemeyelim, bunu meslek
arkadaşlarımıza reva görmeyelim. Hasbelkader hata eden varsa, hatası ne kadar büyük olursa olsun
onu odamıza çağırtalım, arkadaşlara duyurmayarak gizlice ihtar edelim, icabında ceza ile tehdit
edelim, ceza verelim, lâkin âleme teşhir etmeyelim. Hem yazık, hem günah, hem de… tehlikelidir.”
Ord. Prof. Dr. Mazhar Osman Uzman
Uzman MO: Ayın akisleri. İstanbul Seririyatı 1945; (XXVII) 10: 43.
- 11 -
DR SEN ÖNCE….
Dr. Hakan ERTİN
Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Derneği Yönetim Kurulu Üyesi
[email protected]
8 Nisan 2007 tarihinde Washington Post gazetesinde David
Brown imzalı “Doktor, sen önce kendini iyileştir” başlıklı bir
makale yayınlandı. Bundan hareketle bu başlığı yazımda kullanmak istemekle beraber meslektaşlarımız için incitici olacağı kaygısı ile başlığı saklama ihtiyacı duydum. Saklama demek belki yanlış olabilir, dikkatlerden kaçırma daha doğru olacak gibi. En azından çarpıcı etkisi yok oldu. Açıkçası hekim
oluşum bende bunu yapma ihtiyacı doğurdu. Zaten ben bu baslığı beğenmiş bile olsam böyle bir ifadeyi ya aklıma getiremezdim ya da aklıma getirmek istemezdim. Bu konuyu buraya kadar uzatmam galiba bayağı rahatsız olduğumu da gösteriyor içten içe. Bu yazının konusu David Brown’un makalesinden hareketle bir kitaptan bahsetmek. Ne var ki, sadece kitaptan bahsetmekle yetinmeyip, burada yer alan bir takım görüşler hakkında fikirlerimi paylaşmak da istiyorum.
Gazetedeki yazısında David Brown, Harvard Üniversitesi
Tıp Fakültesinde çalışan ve aynı zamanda New Yorker Gazetesinde yazar olan Jerome Groopman’ın “Doktorlar Nasıl Düşünür?” adlı kitabını ele almış. “Neden, Doktorlar Nasıl Düşünür adlı bir kitap okuyucu kitlesi bulabiliyorken, otomobil
mühendisleri nasıl düşünür adli bir kitabı satmak zordur ya da
bir muhasebeci nasıl düşünürün esamesi okunmaz?” sorusuna
yanıt arayan Brown, yanıtlardan birinin insanların büyük bir
kısmının; doğru ya da yanlış bir bicimde hayatlarının bir gün
bir doktor tarafından verilecek doğru bir karara dayanabileceğini düşünmesi olduğunu belirtmektedir. İnsanlar böylesine
bir durumu doktorluk dışında çok az meslek için düşünürler ve
nitekim çoğu kimse doktorların nasıl çalıştığını gördüğü için ,
yaşanan iyi ya da kötü bir doktor tecrübeleri vardır ve bu durum bizleri hekimlik mesleğine bir hikmet atfetmeye yöneltir.
Yine Brown yerinde bir tespitle kahramanlık ve dramın tıbbın
ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtiyor. Yazar Groopman kitabında, yanlış anlamalar ve yanlış kararlardan oluşan bir çok
klinik hatayı yaşanmış hikâyelerden örneklerle sıralıyor. Bunlardan, 15 yıldır kronik ishal ve kusma sonucu ağır kilo kaybı
yasayan bir kadının hikâyesi oldukça ilgi çekici. Anoreksia
bulimia ve irritabl barsak sendromu tanıları konulan ve antidepresan kullanmaya başlayan hastanın, en nihayetinde gluten
proteinine karşı bir alerji olan, çöliak hastalığı olduğu tespit
ediliyor. Hastada 20 yaşından beri görülen bulimia ve anoreksi belirtileri nevroza benzemektedir ve gittiği her doktor bunu
böyle yorumlamıştır. Yazar olayı, Amerikan tıp okullarında
kullanılan şu ifadelerle noktalıyor:
“Toynak sesi duyduğun zaman hemen zebraların geldiğini
düşünme “ ve “ Unutma ki genel olan her şey halen geneldir”
Türkiye’de de hekim hatalarının gerek basında gerek halk
arasında çokça yer aldığını görüyoruz. Her meslek grubu hata
yapabilir ama hekim hataları galiba en affedilmeyeni ya da affedilemeyenidir. Tıp camiası dışındakilerin bunu abartılı algılaması normaldir ancak ne yazık ki insanin hata yapma olasılığını da unutmamak gerekir. Bu yüzdendir ki tıbbi meslek hatalarının hekimlerin bilirkişiliği ile değerlendirilmesi belki birçoklarının karşı çıkma ihtimaline rağmen doğru bir yaklaşımdır.
Ancak bu kitaptaki en ilginç iddia; hekim hatalarının, doktorun zihnini açık tutamaması, doktorun ilk izlenimleri ya da
elde ettiği bilgileri terk etmeye karşı isteksizliği ve bazen bilinçsizce çelişkili kanıtları ihmal etme temayülü sonucunda ortaya çıktığı şeklindeki saptamadır. Hekimin duygusal durumu
ve kişisel inançları, düşünme ve davranış esnasındaki uyanıklığını etkiler. Doktorun hasta hakkında hissettikleri, hastanın
zengin, güçlü, ünlü, akıllı, obez, fakir, zihinsel özürlü, bağımlı, yabancı, sabıkalı olması gibi özelliklerden etkilenmektedir.
Tekrar hatırlatmakta fayda var, bu yorumları yapan Amerika’da yasamakta olan bir hekimdir. Ancak bu iddiaların ülkemiz için de yanlış olduğunu söylemek, en azından benim için,
oldukça zordur. Ne yazık ki ülkemizde de kimi hekimlerin bu
unsurlardan etkilendiklerine dair izlenimlerim olduğunu burada belirtmek istiyorum. Bu tür mesleki eleştirilerde yapılması
adet olduğu üzere geneli eleştirmek yerine bireysel eleştiriler
yapmak usulüne bağlı kalmak daha uygun olacaktır. İyi niyetle, insani duygularla, ayırım yapmaksızın mesleğini icra eden
meslektaşlarımız konumuz dışıdır ve bu türden olanların çoğunlukta olduğunu söylemeliyim. Tıp etiği ile uğraşan bizlerin
de temel amacı yukarıda yazarın bahsettiği davranış kalıplarını yok etmeye çabalamaktır, bu sebepledir ki bir takım meslektaşlarımızın bu türden davranma eğilimlerini eleştirmek bizim
asli görevimizdir.
Yine Dr. Groopman a dönelim: “ Birçok tıp öğrencisi ve
doktor, insanların öykülerini dinleme konusunda essiz bir fırsata sahip oldukları halde yeterince ilgili değildirler, çoğu doktor zayıf idrakli, kendini ifade etmekte zorlanan ya da bezgin
insanlara karşı fazla açık değildir. Çoğu zayıf bir dinleyicidir
ve kendi konuşmalarını dinlemeyi severler. Eğer tıp fakültesinde öğretilenler doğruysa, teşhislerin çoğu fiziksel muayene
ve tahlillerden önce, hastaların anlattıkları –anamnez- ile yapılmaktadır.” Groopman’in iyi düşünme konusundaki önerisi
şudur: “ Pediatrideki ilk kuralı uygulayın, ne kadar saçma görünürse görünsün, annenin çocuğu hakkındaki teorisini ciddi-
- 12 -
ye alın. Hastalar doktorun düşündüğü şey hakkındaki şüphelerini dile getirme konusunda kendilerini özgür hissetmelidirler.
Basit sorular bir doktorun dikkatini tekrar olaya odaklamak
konusunda yardımcı olabilir; Bu durumum en kötü ne olabilir?
Var olan semptomlarım vücudumun hangi bölgesine veya organına yakin? gibi. Herkes uyuşuk genellemeler hakkında
uyanık olmalıdır. Hiç kimse ( doktor ya da hastası ) asla ciddi
bir durum için söylenen “ bunu bazen görürüz” cevabını kabul
etmemelidir. Kendi paylarına doktorlar, ilk basta apaçık görülen teşhislere karşı ihtiyatlı olmalıdırlar. Gerçekte aspirin doz
aşımı olan bir hastaya aynı semptomları veren zatürre teşhisi
koyan bir doktoru gördükten sonra çekinceli davranmayı öğrendim. Gerçek cevabı bulduğumdan emin olsam da alternatiflerin kısa bir listesini çıkarırım.”
Washington Post yazarı David Brown, tıp kurumu teşhis ve
tedavi seçenekleri, hastalığın süresi ve gelişimi hakkında bilgi
bekleyen müşterilerle işliyor demektedir. Bu cümlede de görüldüğü üzere müşteri kavramı tıp kurumunun içine sızmıştır.
Bu konuda “İnsanin Kendine Yabancılaşması; Hastadan Müşteriye “ başlıklı çalışmamda kaygılarımı dile getirmiştim. Hastanın müşteri olarak kavranması eğiliminin, bütün tıp kurumu-
nu yok etme pahasına yayılması devam ettikçe; hekimlik mesleğine saygı ve güven tamamıyla yok olacaktır. Bunun aksini
düşünmek ise fazlasıyla saflık olur.
Brown’ın “Tıbbi bakim denildiğinde; sınırsız ilaç erişimi,
teşhis çalışmaları, ameliyatlar, deneysel terapiler dahil her şeyi istiyoruz. Belki de sistemi, tıptaki en etkili müdahaleyi vermeye zorlamalıyız: Düşünmeye ve konuşmaya zamanı olan
bir doktor.” tespiti çok isabetlidir. Evet, tıp mesleği ve hekimler sıkça suçlanmaktadırlar ama hekimlerden güçlerinin üzerinde şeyler beklemekten vazgeçmeliyiz, onların birer Süpermen olmadığını hatırlamalıyız. Hele ülkemizdeki sağlık organizasyonu içinde zaten oldukça yorulan ve yıpranan hekimlerin düşünmeye ve konuşmaya batıdakilere göre çok daha fazla ihtiyacı olduğu açıktır. Dolayısıyla önce sağlık organizasyonunun düzeltilmesini talep etmek ondan sonra hekimlik uygulamalarını eleştirmek sanırım daha adil olacaktır.
Alıntı yapılan yazının orijinal metni için bakınız
http://www.washingtonpost.com/wp-dyn/content/
article/2007/04/05/AR2007040502325.html
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU ÇALIŞMA ALANINDA ÖNEMLİ GELİŞMELER
Dr. Murat CİVANER
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji AD
[email protected]
2007’nin son aylarında sağlık hukuku alanında çok sayıda
gelişme oldu. En önemlilerinden biri, “İlaç Araştırmaları
Hakkında Yönetmelik”in değişmek üzere olması. Yönetmelik’in değiştirilme amacı taslakta, “Avrupa Birliği’nin beşeri
tıbbi ürünler ile ilgili mevzuatına uyum sağlamak” biçiminde
belirtiliyor. Yeni adı “Beşeri Tıbbi Ürünlerin Klinik Araştırmaları Hakkında Yönetmelik” olan düzenlemenin taslağına Sağlık Bakanlığı sitesinde yer verilmemiş olsa da, bu isimle internette yapılan aramalar taslağa ulaşmamızı sağlıyor (Tam metin için: http://www.ntvmsnbc.com/news/429963.asp). Bakanlık tarafından hazırlanan taslağa göre özel hastanelerde de ilaç
araştırması yapılabilecek, yerel etik kurullarda hukukçular, tıp
etiği uzmanları ve hasta hakları örgütlerinden bir temsilci,
merkezi etik kurulda ise ilahiyat fakültesinden bir üye bulunacak. İnternetten ulaşılan görüşlere göre, taslağın çok-uluslu
ilaç şirketlerinin baskısıyla oluşturulduğu, özellikle çocuklar
ve gebeler üzerindeki ilaç araştırmalarına ilişkin düzenlemelerin kaygı yarattığı ileri sürülüyor.
Diğer gelişme, İzmir 2. İdare Mahkemesi’nin, Aile Hekimliği Yerleştirme Yönergesi’ni iptal etmesi oldu. Bu karar,
ülkemizin sağlık örgütlenmesi ve finansman sistemini büyük ölçüde değiştirmeyi amaçlayan, sağlık ocaklarını kapatıp aile hekimliği aracılığı ile sağlık sistemini özelleştirmeye çalışan Sağlıkta Dönüşüm projesine karşı önemli bir hukuki kazanım anlamı taşıyor. Dünya Bankası kaynaklı proje temel olarak, devletin
sağlık hizmeti sunumundan çekilmesini ve sağlık hizmetlerinin
kişilerin ödeme gücüne göre özel sektör tarafından sunulmasını
öngörüyor. Sağlık hizmeti alma hakkı ve genel olarak sağlık
hakkıyla çelişen pekçok düzenleme içeren projenin 2008 yılında
pilot illerden ülke geneline yayılması planlanıyor.
Bir başka gelişme, Aralık ayında Danıştay 1. Dairesi’nin,
tanı ve tedavide gerekli özeni göstermeyerek hastanın ölmesine neden oldukları bilirkişi raporuyla ortaya konulan hekimlerin “taksirle ölüme neden olma” suçundan yargılanmaları gerektiğine karar vermesiydi. Marmara Üniversitesi
Hastanesi’nde yaşamını yitiren bir hastanın yakınlarının açtığı
davada bilirkişi, raporunda, “hastanın ameliyatı sonrasında yapılan durum teşhisinde gecikmenin olduğu, ikinci ameliyata
geç kalındığı, kontroller sırasında teşhis ve tedavi açısından
gerekli özenin gösterilmeyerek rahatsızlığının artmasına sebep
olunduğu ve doktorlar hakkında kamu davasının açılmasını
gerektirecek yeterli kanıtın dosyada yer aldığı” görüşüne yer
verdi. Danıştay da bu rapora göndermede bulunarak hekimlerin eylemlerine uyan Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesi gereğince yargılanmalarına karar verdi. Danıştay’ın bu kararının
anlamı, bilirkişi raporuyla hastanın ölümüne neden oldukları
saptanan hekimlerin “taksirle ölüme neden olma” suçunu işledikleri iddiasıyla yargılanacak olmaları. Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesi, taksirle bir insanın ölümüne neden olan
kişinin, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılması yaptırımını içeriyor. Bu karar ülkemizdeki malpraktis davaları açısından önemli bir gelişme. Cezai yaptırımların hataları azaltacağı oldukça kuşkulu; daha çok bir korku yaratıyor,
ki bu korkunun sonucunu örneğin ABD’deki defansif tıp uygulamalarında görüyoruz: ABD’de malpraktis davaları azalmıyor, ama hem hastalar gereksinim duydukları hizmeti değil
hekim için en güvenceli hizmeti alıyorlar, hem de sağlık harcamaları artıyor. Mezuniyet öncesi ve sonrası eğitimin, çalışma koşullarının, altyapının nitelik ve niceliksel uygunluğunu
gündeme getirmeden sadece kişileri suçlamak hukuk için do-
- 13 -
ğal sayılabilirse de, sağlık politikalarına yön verenler için geçerli bir gerekçe oluşturmaz diye düşünüyorum.
Diğer karar, hekimlik uygulamalarının sonuçlarıyla ilgili.
Doğum sonrası karnında oluşan çatlakları gidermek için estetik
ameliyat geçiren ama sonuçtan memnun kalmayan hastanın açtığı tazminat davasında bilirkişi, “davacının cilt kalitesinin iyi
olmaması, ameliyat sonrası enfeksiyon, yaranın iyi takip edilememesi ve diğer nedenlere bağlı olarak ameliyat sonrası komplikasyon gelişmiş olabileceği” yönünde görüş bildirdi. Yerel
mahkeme de, bilirkişiye dayanarak tazminat davasını reddetti.
Ancak Yargıtay 15. Hukuk Dairesi “Davalı eser sözleşmesinin
gereği olarak bu işi davacının beklentilerine cevap verecek
şekilde fen ve sanat kurallarına uygun yapmak zorundadır”
diyerek kararı bozdu. Aldığı sağlık hizmetinden memnun olmayan hastanın yasal hakları konusu ayrıca düşünülmeli. Ancak bu
olayı ilginç kılan, hekimlik uygulamalarının amaçlanan ve gerçekleşen sonuçlarının hukuki kararlarla belirleniyor olması. Karar gerekçesinde “fen ve sanat kurallarına uymak” yeterli bulun-
muyor, işin “davacının beklentilerine cevap verecek şekilde” sonuçlanması gerekliliği vurgulanıyor. Hasta ile hekim arasındaki
“sözleşme” sonuca ilişkin güvence verilmesini içeremez. “Fen
ve sanat” kurallarına uyarak hastanın gereksindiği hizmeti sunmak, tıbbi uygulamayı yeterli/uygun kılar. Ancak kararda hastanın gereksindiği sağlık hizmeti ile beklentisi birbirine eşitlenmiş
görünüyor; olanaklı sonuçlar ile beklentiler arasındaki fark dikkate alınmıyor. Sağlık hizmetlerini alınıp satılan bir metaya, hastayı tüketiciye, sağlık kurumlarını işletmeye, sağlık çalışanlarını
da tüccara dönüştürmeye çalışan sağlık politikaları, hekimlik uygulamalarının sonuçlarının da bir alış/veriş ilişkisi çerçevesinde
değerlendirilmesine yol açıyor gibi görünüyor.
Sağlık hizmeti sunumunu tüm boyutlarıyla değiştiren Sağlıkta Dönüşüm uygulamaları, ilaç araştırmalarına yönelik yeni
düzenlemeler ve hasta-hekim ilişkisinin boyutlarının belirlenmesinde yargı kararlarının giderek daha etkili olması, tıp etiği
ve tıp hukuku çalışmalarının görmezden gelemeyeceği gelişmeler olarak karşımıza çıkıyor.
ULUSAL ETİK KOMİTELERİN İLK ÖRNEĞİ FRANSA’DA
Comité Consultatif National d’Éthique pour les Sciences de la Vie et de la Santé (CCNE)
Doç. Dr. Arın NAMAL
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi AD
[email protected]
Amerika Birleşik Devletleri ve diğer Avrupa ülkelerinde
biyotıp alanında ortaya çıkan yeni etik sorunlar, sorun ortaya
çıktığında, bu soruna özgü oluşturulan (ad hoc) komitelerle ele
alınmaya çalışılırken, 1983 yılında François Mitterand’ın çağrısı ile Fransız Ulusal Etik Komitesi CCNE kuruldu. Bu komite, ad hoc karakter taşıyan diğer komitelerden farklıydı ve bir
dizi hükümet değişikliğine karşın, sürekliliğini koruyabildi.
Kuruluşta Mitterand, bu komitenin modern biyolojik bilimler
alanında doğan ahlaki sorulara yanıt bulacağı beklentisi içinde
olduğunu ifade etmişti. Araştırma alanında sorumluluk, sadece araştırmacının omuzlarına yıkılmamalı, bu konuda geniş ve
derinliği olan tartışmalar yürütülmeliydi. Nitekim CCNE, bugüne kadar 80’in üzerinde tavır belirttiği bildirge yayınladı.
Kurul, kendisine yapılacak her başvuruya (Ulusal Meclis sözcüsünden, hekimlere, araştırmacılara, derneklere, üniversite
vb. okul öğrencilerine varıncaya kadar) danışmanlık verecek
şekilde yapılandı. Fransa’da yerel etik komiteler de, ulusal etik
komiteye yeni sorunları taşıma yetkisindedirler. Ulusal Komite’nin bir çok tavır beyanı, bu tür başvurulardan beslenmektedir.
Komite, 37 üye ile kurulmuş, 1997 yılında bu sayı artırılmıştır. Komite halen, başkan ve iki onursal başkan ötesinde 39
üyeye sahiptir. Komite’nin Başkanı, Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Diğer beş üye, ülke için önemli bulunan 5
dünya görüşü ve dinin temsilcileri (Katoliklik, Protestanlık,
Musevilik, Müslümanlık ve Marksizm) arasından yine aynı şekilde Başkan tarafından seçilmektedir. Bunların ötesinde etik
sorunlar konusunda uzmanlaşmış 19 kişi, araştırma sektöründen temsilciler olarak da 15 kişi komitede yer almaktadır. Bu
üyeler çeşitli bakanlıklar ya da araştırma enstitüleri tarafından
önerilir. Kurulun politikacı 2 üyesi bulunmakla birlikte, kurul
genel olarak politik mercilerle arasına mesafe koymuştur.
Üyeler, dört yıllığına göreve davet edilirler.
Komite çalışmalarını ilaç araştırması ile ilgili ve tıpta yeni
tekniklerin/teknolojilerin kullanılması ile ilgili sorunlarla sınırlamak, geleneksel tıp ve hekimlik etiği sorunlarının çözümü
ile meslek örgütünün ilgilenmesi eğilimindeydi. Ancak bu ayrım tartışma yarattı. Ayrıca CCNE, ölmeye yardım konusunu
ele alırken, hekimlik etiği ile ilgili eski soruların, tıbbi teknik
gelişmeler bakımından hala önemini koruduğunu, bu açıdan iç
içeliğini daha iyi kavramış oldu.
Kurul danışılan soruyu ele alırken, önce bilimsel nitelik taşıyıp taşımadığını, daha önce ele alınıp alınmadığını ya da hukuki bakımdan açıklama getirilmiş olup olmadığını değerlendirir. Sorunu ele alacak çalışma grubu oluşturulur. Bu çalışma
grubunda komite üyeleri yanında dışarıdan davet edilen uzmanlar da bulunur. Çalışma grubu, oluşması ardından dökümantasyon merkezi olan INSERM (Institut National de la
Santé et de la Recherche Médicale)’e başvurur. CCNE’nin kuruluş bildirgesinde, INSERM tarafından bürokratik ve teknik
işleri bakımından destekleneceği belirtilmiştir. INSERM’den
ilgili kaynakların akışı eşliğinde etik tartışma bazen aylara yayılacak şekilde başlamış olur. Bu tartışmalar sonucunda oluşan
rapır ve tavır belirten bildirge, altı haftada bir önerileri değerlendirmek üzere toplanan Genel Kurul’a sunulur. Molekülerbiyoloji, üreme teknikleri ve nörobilimler konusunda daimi çalışma grupları bulunmaktadır. Komitenin çalışmaları dışarıya
kapalıdır, protokoller de sadece üyelere dağıtılmaktadır.
Komite’nin çalışmaları, yasal boşlukların fark edilmesine
ve doldurulmasına da zemin hazırlayıcı nitelikte olmuştur. Nitekim 1984 yılında insan üzerinde araştırma konusunda tavır
belirten bildirge, somut hukuki düzenlemelere gereksinim bu-
- 14 -
lunduğunu ortaya koymuş ve 1988 yılında bu konuda çıkarılan
yasaya temel teşkil etmiştir.
Komite Sekreterliğini yürütmüş isimlerden Marie Hélène
Mouneyrat, kendilerine yöneltilen eleştirilerin 4 noktada toplandığını belirtmişti: 1- Kadın üye sayısı az. 2- Bilim adamı
üye sayısı çok. 3- Demokratik bir oluşum değil. 4- Çok fazla
karara etki ediyor. Kadınların sayıca azlığı, “Embryo en çok
kadınları ilgilendiriyor ama, nedense erkekler bu konuda uzun
uzadıya konuşmayı çok seviyorlar!” sözleriyle protesto edilmiştir. Komitenin etki gücü de çok tartışılmıştır. Mouneyrat,
bu komitenin neyin etik olduğu konusunda “bir bilen” olarak
görülmemesi gerektiğini, komitenin bu konudaki tartışmaları
hararetlendirme işlevinin daha önemli olduğunu, Parlamento’ya doğrudan etki gibi bir işlevden de özenle sakınıldığını
belirtmektedir.
KAYNAKLAR
1. Fuchs, Michael: Nationale Ethikräte. (Hrsgb.): Nationaler
Ethikrat. Hintergründe, Funktionen und Arbeitsweisen im
Vergleich. Berlin 2005, S. 13-17.
2. Maio, Giovanni: Die französische Nationale Ehtik Kommission. Entstehungsgeschichte, Arbeitsweise und Bedeutung am Beispiel ihrer Empfehlungen zur Embryonenforschung. Zeitschrift für medizinische Ethik 1995, 41:
291-299.
3. Rieser, Sabine: Nationaler Ethikbeirat in Frankreich: „Persilscheine“ für Politiker gibt es nicht. Dtsch Arztebl 2001;
98(26): A-1727 / B-1460 / C-1360.
American Medical Association (AMA) /Amerikan Tıp Birliği
MESLEKİ SORUMLULUK BİLDİRGESİ
TIBBIN İNSANLIKLA SOSYAL SÖZLEŞMESİ
Declaration of Professional Responsibility Medecine’s Social Contract with Humanity
San Francisco California, 4 Aralık 2001
Uygarlık tarihinde bireyin iyiliği hiçbir zaman diğerlerinin
iyiliğine şimdiki kadar ayrılmaz biçimde bağlı olmamıştı. Salgınlar ve endemik hastalıklar, global ticaret ve seyahat trafiği
olan bir dünyada sınır tanımıyor. Savaşlar ve terör eylemleri suçsuzlardan savaşçı yaratıyor, sivilleri kurbanlar olarak niteliyor.
Tıp bilimleri ve genetik alanındaki gelişmeler pek çok iyi şey
vaad etmelerine karşın, kötü amaçlarla da kullanılabilirler. Dünya ölçekli bu baskıların benzersiz kapsamı ve dolaysızlığı, herkesin ortak tavır ve yanıtta birleşmesini gerektiriyor.
Yanıtımızda biz, hekimler olarak, ortak mirasımızdan ötürü
hasta ve acı çekenlere bakmakla yükümlü olduğumuzu söylüyoruz. Yüzyıllar boyunca hekimler, bilgi ve yeteneklerini yetkinlikle, fedakarca ve bazen kahramanlıkla kullanarak bu yükümlülüklerini yerine getirdiler. Bugün mesleğimiz, tarihi angajmanını güçlendirmeli, insanlığın sağlığı ve iyiliğine yönelik doğal ya
da yapay saldırılarla mücadele etmelidir. Şiddete dayalı bu baskıları ancak, coğrafi ve ideolojik farklara karşın birlikte tepki verirsek yenebiliriz. İnsanlık, bizim hastamızdır.
Açıklama
Biz hekimlerin dünya ölçekli birliğinin üyeleri olarak tüm
ciddiyetimizle kendimizi şu hususlarda yükümlü görürüz:
(1) İnsan yaşamına ve her bir bireyin onuruna saygı göstermek.
(2) İnsanlığı yönelik saldırıları desteklemekten, böyle eylemlere katılmaktan ya da bu eylemleri suçsuz bulmaktan uzak
durmak.
(3) Hasta ve yaralılara yetkinlikle, empati ile, önyargısız olarak bakmak.
(4) Gerektiği durumda, kendimiz için tehlikeli olacak olsa da,
bilgi ve becerimizi kullanmak.
(5) Baktığımız kişilerin sırlarını korumak, ancak kendilerinin
ya da başkalarının sağlığı ve güvenliği ciddi olarak tehlike
altındaysa bu sırrı ifşa etmek.
(6) Tıp ve sağlık alanında acıları dindirecek ve insanın iyiliğine katkıda bulunacak ilerlemeleri keşfetmek, geliştirmek
ve teşvik etmek için meslektaşlarla özgürce çalışmak.
(7) Toplumu ve devleti, insanlığın sağlığına yönelik varolan
ve gelecekteki tehditler hakkında uyarmak.
(8) Acıları dindirecek ve insanlığın iyiliğine hizmet edecek
toplumsal, ekonomik, pedagojik değişikliklere girişmek.
(9) Bizi izleyecek olanları yetiştirmek, onlara danışmanlık
yapmak. Çünkü onlar, hastalara hizmet eden mesleğimizin
geleceğidirler.
Bütün bunlara, bütün ciddiyetimizle, özgürce, şahsi ve
mesleki şerefimiz üzerine söz veririz.
Almanca versiyondan çeviren: Arın Namal
Kaynak: .ama-assn.org/ama/upload/mm/369/german_translation.pdf
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ
www.teth.org.tr
- 15 -
BİR MESLEKİ KARABASAN
PERKUTAN YARALANMALAR
TIP ÖĞRENCİLERİ AÇISINDAN ETİK ve YASAL BOYUTLARA KISA BAKIŞ
Doç. Dr. Arın NAMAL
[email protected]
Kaynak: http://www.medicine.uiowa.edu/cme/clia/images/testID13/Image06A.jpg
“Intern A., o gün ilk kez klinikte çalışmaya başlamıştı. Daha kendisini klinik çalışanlarına henüz takdim etmişti ki, hemşire eline bir dolu tüp tutuşturdu ve “Hadi bakalım, kolay gelsin!” dedi. A. ilk hasta odasının kapısını çaldı. Biraz sonra alnında ter damlacıkları birikmeye başladı. Çünkü hastası şişman bir bayandı ve dirsek iç yüzünde ven bulması neredeyse
imkansız gibiydi. Dakikalarca kan alması gereken yere küçük
fiskelerle vurdu, yokladı. Hastasıysa neşeyle laflıyor, torunlarından söz ediyordu. A. nihayet duruma bir çözüm bulduğunu
düşündü. El sırtındaki bir veni “kelebek” ile deldi. Kan, hızla
tüpe aktı. Neşe içinde enjektörü, tablet üzerinde duran sarı
atık kutusuna attı. Sıradaki kan alımlarını hızla halletti. Göğsü gururla kabarmıştı ki, mutluluk veren bu duygu bir anda
söndü. Son enjektörü atık kabına sokarken, aniden batıcı bir
ağrı duydu, ‘Ah!..’ diye bağırdı korku içinde. Eline baktı, gözlerine inanamıyordu: Parmağına iğne batmıştı, hatta eldiveninin delindiği yerde hastanın kanından bir damla da duruyordu. Atık kabında kelebeklerle kullanıp attığı turnikeler birbirine dolanınca, kelebeklerden birinin ucunun yukarıya dönmüştü. Kliniğin doktorlarından biri, delinmenin olduğu yeri iki yanından sıkarak kanatmaya çalışmasını, en az on dakika süreyle bir dezenfektanla yıkamasını söyledi ve sordu: ‘Kelebeği
kim için kullandığını hatırlıyor musun?’ A. emin değildi: ‘Üç
kelebek kullandım. Bu üç kişiyi biliyorum.’ Hekim ve hemşire
aynı anda birbirlerinin yüzüne baktılar ve yüzleri aynı anda
asıldı: ‘Bunu bilemezdin! Biz sana bir şey açıklamadık ki…
Sana bu haberi vermekten çok üzgünüz ama, kelebek kullandığını söylediğin üç kişiden biri, yani Bay E. HIV-pozitif.’ A.’nın
içini öfke kapladı. Bilseydi, o kişinin kanını almayı reddederdi. Çünkü bu durumdaki hastalardan kan alma konusunda
pratiği yoktu. Doktora sordu: ‘Bu kişinin tüpü üzerinde neden
HIV-pozitif olduğu belirtilmedi?’ Doktor, hastalara ait verilerin gizli tutulması yükümlülüğünden ötürü HIV-pozitif hastanın tüpünün işaretlenemeyeceğini söyledi sakin bir sesle ve devam etti: ‘Biz prensip olarak her kan örneğine ya da diğer vücut sıvılarına potansiyel olarak HIV ile infekte olduklarını varsayarak yaklaşırız!’ A, bir türlü anlayamıyordu: Kendi güvenliği, hastanın sırrının korunmasından daha mı değersizdi?..”
(1)
Çağdaş yasalar insana, kendi hakkında başkalarına bilgi
vermenin sınırlarını çizme hakkı tanıyor. Kişinin HIV-pozitif
olduğunu çevresine açıklaması, onun toplumdaki itibarını zedeleyebilir, dışlanmasına yol açabilir. Ama aynı zamanda hekim-hasta arasındaki sözleşme, hastanın hekime açık davranmasını gerektirir (hastanın hekime dürüst davranması, tedavisini ilgilendiren tüm bilgileri gizlemeden hekimiyle paylaşması yükümlülüğü): Hastanın önceki ve varolan hastalıklarını veya hassasiyetlerini bilinçli olarak ya da ihmalle hekime açıklamaması durumunda hekim ile hasta arasında oluşan sözleşme
zedelenmiş olur. Hasta hekiminden, hekimin kendisini HIV-infeksiyonundan korumasını sağlayacak bu kişisel bilgiyi de
esirgeyemez. Münih’te tıp hukuku davaları konusunda uzmanlaşmış Avukat Dr. Jörg Heberer’e göre hekim, bu bilgiyi başkalarına ancak: 1) hasta kendisi hakkındaki bu bilginin başkalarına iletilmesine izin vermişse, 2) ilgili hastalık hakkında yasal bildirim yükümlülüğü bulunuyorsa, ya da 3) yasada belir-
- 16 -
tilmiş bir acil durum söz konusuysa aktarabilir. Ancak, süren
ve bir ekip tarafından yürütülmekte olan bir tedavide hastanın,
tedaviye katılan personele durumunun açıklanmasına onay
verdiği varsayılarak davranılır, ki tıbbi personel hasta ile tehlikenin en aza indirgeneceği önlemleri alarak ilgilenebilsin. Bu
demek oluyor ki, yukarıdaki olguda klinik şefinin infekte hastayla doğrudan teması olacak çalışanlarını, bu kişinin infekte
olduğu hakkında bilgilendirmesi gerekirdi. Intern A.’ya da kan
alma görevi verilirken, hangi hastanin HIV-pozitif olduğu bildirilmeliydi. O zaman intern A., yeterli deneyimi olmadığını
gerekçe göstererek kan almayı reddedebilirdi (1). Ancak yetkin durumdaki meslek üyeleri için durum farklıdır: Örneğin
Amerika Birleşik Devletleri’nde HIV-pozitif hastasını tedavisinin (dolgularının) daha iyi yapılacağını gerekçe göstererek
kliniğe sevk eden bir dişhekimi, “Americans with Disabilities
Act”a uymadığı gerekçesiyle mahkum edilmiştir (2).
Tüm perkutan yaralanmaların %95’i iğne batması, %3.6’sı
bisturiyle kesi sonucu meydana gelmektedir(3). İğne batması
sonucu meydana gelen yaralanmalarda infekte oluş oranları
küçümsenemeyecek nitelikte olup, HBV için %20 (6-30%),
HCV için %2-3, HIV için %0,3 olarak verilmektedir (5). Tıp
öğrencileri de pratikler esnasında azımsanmayacak sayıda kan
alırlar ya da serum vb.’ni takarlar. Bu nedenle tıpta enjektör
ucu ile yaralanmaların kurbanlarının içinde tıp öğrencilerinin
olması yadırgatıcı değildir. Bu konuda henüz çok az pratik
yapmış durumda oldukları için, deneyimli bir hekim tarafından yönlendirilmeleri ve izlenmeleri gerekir. Deneyimli hekim, zaman darlığı nedeniyle bu yükümlülüğünden kaçınamaz. Münih Ludwig Maximillian Üniversitesi İş Tıbbı Enstitüsü tarafından kendi tıp fakültelerindeki öğrencilere yönelik
yapılmış bir anket, öğrencilerin %30’dan fazlasının en az bir
kez enjektör batması sonucu yaralandıklarını ortaya koymuştur. SAFETY FIRST adlı organizasyon da, sağlık alanında en
çok hemşirelerin iğne ile yaralanmalara maruz kalma tehditi
altında olduklarını, yaralanmaların %55’inin hemşirelerde
meydana geldiğini belirtmektedir (4).
Uzmanları düşündüren önemli bir gerçek de, tıp öğrencilerinin önemli bir kısmının Hepatit-B’ye karşı aşılanmaları, ama
aşı başarısı ile ilgili kontrollü ihmal etmeleridir. Bu nedenle,
iğne vb. aletlerle her yaralanmanın mutlaka bildirilmesi istenmektedir. Bu bildirimin, hukuki açıdan da büyük önemi bulunmaktadır. Çünkü ancak bildirilmiş yaralanma, meslek hastalığı olarak değerlendirilmekte, tazminat, erken emeklilik dahil bir çok hak, bu sayede kazanılabilmektedir. Üzerinde çalışılırken yaralanmanın gerçekleştiği kişinin infeksiyon-statüsü
bilinmiyorsa, ya da kimin üzerinde çalışılırken yaralanıldığı
açık değilse, bu bildirim daha da önem kazanır. Fakat New
England Journal of Medicine’de yayınlanan bir yazıda, Amerika Birleşik Devletleri’nde cerrahların neredeyse tümünün en
az bir kez bu tür yaralanma yaşadıkları, fakat sadece yarısının
başlarına geleni bildirdiği belirtilmiştir. Cerrahların %28’i bildirimde bulunmanın bir işe yaramayacağını düşündüklerini,
%42’si bunun için zamanları olmadığını söylemişlerdir: %6’sı
çok şaşırtıcı bir gerekçe göstermiş, sonucu bilmek istemediklerini açıklamışlardır. Bildirimde bulunmayanların %5’inin
gerekçesi ise damgalanmaktan korkmak şeklindedir(6). Uzmanlar, genelde bu türdeki yaralanmaların sadece %13 civarında bildirildiğini düşünüyorlar. Böyle davranılmasına yol
açan faktörler ise ihmal ve test sonucundan korkuyor olmak
(7). Pek çok sağlık çalışanı bildirimden, sonucunda yapılacak
kan incelemelerinden kaçıyor ama, ortada da şu istenmeyen
sonuç duruyor: İnfeksiyon statüsü belirsiz sağlık çalışanları
da, hastalar için tehlike yaratmaktalar!
Köln Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tüm tıp
öğrencilerinin:
- Hepatit_B’ye karşı aşılanmış ve aşı başarısı
izlenmiş durumda olmaları şart kabul edilir.
- HCV ve HIV açısından durumlarını bilmeleri, periyodik olarak kontrol ettirmeleri (etik
ve hukuki [tazminat] açıdan) önerilir.
- İnfekte olma tehlikesi içinde bulunacakları
bir ortama adım atmaları öncesinde HBV ve
HCV açısından incelenmeleri şart koşulur,
HIV-Antikor Testi yaptırmaları ise teklif edilir. (5)
Oysa, yukarıdaki örnekteki gibi bir yaralanma gerçekleştiğinde durumun derhal, perkutan yaralanmalarla ilgilenmek
üzere hastanede yetkilendirilmiş kişiye bildirilmesi gerekir.
A.’nın durumunda olan kişiden derhal kan alınacaktır. Hasta
kişiden alınan kan üzerinde, izni alınmadan başka tetkikler yapılması, prensipte suçtur. Özellikle kanın HIV bakımından incelenmesi, kural olarak ancak onam alınması ile mümkündür.
Bu olguda da Hepatit-B, Hepatit-C gibi başka infeksiyonlardan da kuşkulanıldığı için, her üç hasta ile gorüşülüp, kanlarının bu etkenler bakımından incelenmesi gerektiği konusunda
izinlerinin alınması gerekecektir. Bilinci açık hastaların, aydınlatıcı görüşme ardından bu talebe olumlu yaklaşmaları beklenir. Aksi durumda, içinde bulunulan durum ayrıca ele alınır
(8). Bir başka hukuki görüş, perkütan yaralanmaya maruz kalan sağlık çalışanı için halihazırda, vücudu, yaşamı ve diğer
haklarına yönelik başka türlü ortadan kaldırılamayacak bir
tehdit durumu oluştuğu için, kaynak kişinin (Indexpatient) kanının korkulan infeksiyonlar bakımından incelenmesi, hukukun daha üstün menfaatin (burada: görevini yaparken sağlığı
tehlikeye düşen intern’e doğru tıbbi yardımın yapılabilmesi)
korunmasına hak tanıyan ilkesi üzerinden haklılık taşıyacaktır
(8): Kural olarak kaynak kişinin kanı, yaralanmaya maruz kalan sağlık çalışanlarının durumunu takipten sorumlu hekim tarafından değil, bu hastanın tedavisini yürütmekte olan kendi
hekimi tarafından alınır (8). İnceleme, alınmış kan örneği üzerinden gerçekleştirilebilecekse, yeniden kan alınması yerine
bu yol yeğlenecektir. Yaralanan kişinin kanına ait ilk inceleme
sonuçları bir infeksiyona işaret etmese de konu kapanmaz.
Testlerin belirli aralıklarla tekrarı (son kontrol bir yıl sonra)
gerekir. Yaralanan tıp çalışanı (hekim, hemşire vd.), sıklıkla
önemli yan etkileriyle karşılaşılan PEP (HIV-Postexpositionsprophylaxe) tedavisi yaptırmak isteyip istemediğine karar vermesi için İnfeksiyon Hastalıkları Bölümü’ne sevkedilecektir.
Anti-HIV Hızlı Test, kaynak kişinin HIV bakımından serostatüsünü çabucak ortaya çıkaracaktır. Fakat kaynak kişide
HBsAg’ye yönelik ve Anti-HCV testleri de ihmal edilmemelidir (8).
Dünya üzerinde hastanelerde milyonlarca insan, başkalarının sağlığına hizmet ediyor ve bu nedenle her gün bir dolu riski göze alıyor. İğne ucu ya da diğer delici-batıcı-kesici aletlerle yaralanmalar zararsızmış gibi görünse de infeksiyonlara ve
bunların ağır sonuçlarına yol açabilmekteler. Üzerinde çalışılırken yaralanmanın gerçekleştiği kişinin Hepatit-B, Hepatit,
C ve HIV ile infekte durumda olması, bu kazaları daha da dra-
- 17 -
matik hale getiriyor. En önemlisi, bu soruna ait gerçek rakamlar bilinmiyor. Özellikle bildirilmemiş ve izlenmemiş olgularda ortaya çıkan infeksiyonlarda, kişilerin uzun yıllara yayılan
tedaviler geçirmesi, iş güçlerini kaybetmeleri gibi istenmeyen
sonuçlar ortaya çıkar. Bu yaralanmalar, sadece kişisel ihmale
dayandırılamaz ve bu türde açıklamalarla geçiştirilemez. Soruna tüm sağlık çalışanları boyutunda bakıldığında iş yoğunluğu,
güvenli olmayan ürünler kullanmak da perkütan yaralanmalara yol açar. Bu nedenle bu tür yaralanmalara karşı önlem olarak, daha pahalı olsalar da daha güvenli hale getirilmiş aletlerle çalışılması, iş yükünün yaratacağı stresin yol açacağı dikkatsizlikleri azaltmak üzere önlemler alınması, kurum sorumlularının, çalışanlarına karşı etik yükümlülüğü kabul edilmektedir (9).
KAYNAKLAR
1- Appel A: Kleiner Stich, grosse Angst. Via Medici Fachzeitschrift für
junge Mediziner 2006, 5: 20-23.
2- URL: http://www.zm-online.de/m5a.htm?/zm/15_00/pages2/titel9.htm
Erişim Tarihi: 08.11.2007.
3- Güler M, Coşkun T, Kama NA, Reis E, Doğanay M: Kan Yoluyla
Bulaşan Viral Enfeksiyonlar: Sağlık Çalışanları İçin Riskler Ve Koruyucu
Önlemler Türkiye Klinikleri Gastroenterohepatoloji 1999, (10)1: 36-43.
4- URL: http://www.open-pr.net/news/86846/Pflegekraefte-sind-besondershaeufig-von-Infektionen-durch-Nadelstichverletzungen-betroffen.html
Erişim Tarihi: 08.11.2007.
5- Nadelstichverletzungen und Postexpositions- Prophylaxe. Institut für
Virologie Klinikum der Universität Köln. URL: http://www.medizin.unikoeln.de/projekte/gfv/NadelstichPEP.pdf Erişim Tarihi: 08.11.2007.
6- Martin A. Makary et al: Needlestick Injuries among Surgeons in Training.
NEJM 2007: 356: 2693-2699.
7- URL: http://www.aerztefuehrer.de/qm-arztpraxis/qm-aktuell/archiv2003
.htm Erişim Tarihi: 12.11.2007.
8- Wicker S, Rabenau H, Gottschalk R: Kommentar I: Nadelstichverletzung
des behandelnden Arztes bei der Untersuchung einer nicht-einwilligungsfaehigen Patientin- Darf ein HIV-Test durchgeführt werden? Ethik in der
Medizin 2007, (19) 3: 216-218.
9- (anonym): Rechnet sich Sicherheit im Krankenhaus? Aktion Meditech 08
März 2005. URL http://www.aktion-meditech.de/newsletter/0508_
aktion_mt_aktuell.pdf Erişim Tarihi: 12.11.2007
American Medical Association (AMA)/Amerikan Tıp Birliği
HIV TESTLERİYLE İLGİLİ YÖNERGE
Hastaların iyiliğini ve kamu sağlığını geliştirmek amacıyla
doktorların üstüne düşen görevler arasında, yetişkin hastalarını rutin olarak HIV testinden geçirmek de vardır. Doktorlar bu
görevleri ve her bir hastanın kişisel çıkarları arasında bir denge oluşturabilmek amacıyla, aşağıdaki kılavuz niteliği taşıyan
noktalara dikkat etmelidir:
(1) Hastaları korumak, üçüncü kişilere zarar gelmesini önlemek ve kamu sağlığını geliştirmek için, doktorlar HIV testlerinin rutin olarak gerçekleştirilmesini sağlamalıdır.
(2) Tıbbi ve sosyal gelişmeler, HIV testi öncesinde özel yazılı
onam alınması gereğini en aza indirmiş olsa da doktorlar,
HIV testi de dahil olmak üzere, her çeşit tıbbi müdahaleden
önce hastaların aydınlatılmış onamını almaya devam etmelidir. Ancak, hastaların onamının yazılı belge halinde alınması şart değildir. Sadece, doktorca bilinen üçüncü kişilere hatırı sayılır fayda sağlanacağı sınırlı durumlarda, hastaların bilgilendirilmeden test edilmesi uygun sayılabilir. Bu
gibi sınırlı durumlar arasında, meslek gereği riske maruz
kalan sağlık çalışanları ya da hastaların korunması gibi örnekler sayılabilir.
(3) Doktorlar HIV pozitif olduğu belirlenen hastaların test sonrası uygun takip tedavisi ve danışmanlık hizmetini almasını garantilemeye çalışmalıdır.
(4) Doktorlar, hasta bilgisinin mahremiyeti kuralını olabildiğince ihlal etmeden, hastalıkları rapor etmeyle ilgili yürürlükte olan bütün yasal düzenlemelere uymalıdır.
(5) Doktorlar, yasaların izin verdiği çerçeve içinde, HIV pozitif kişilerin üçüncü kişilere enfeksiyon bulaştırmasına karşı ellerinden gelen her şeyi yaparak, kamu sağlığının korunmasına çalışmalıdır. HIV pozitif bir birey bilinen bir
üçüncü kişiye enfeksiyon bulaştırılması açısından ciddi bir
tehdit arz ediyorsa, doktorun şunları yapması gerekir: 1)
Kanunlar öyle öngörüyorsa, kamu sağlığı birimlerini haberdar etmek 2) Enfeksiyonlu hastayı, üçüncü kişiyi tehlikeye atmaktan vazgeçmeye ikna etmeye çalışmak 3) Devlet yasaları buna izin veriyorsa, kaynak kişinin kimliğini ifşa etmeden, tehlike içindeki üçüncü kişiyi haberdar etmek.
Çeviri: Gül Kızılca Yürür, MA
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
Deontoloji ve Tıp Tarihi AD Yüksek Lisans Öğrencisi
Kaynak: http://www.ama-assn.org/ama1/pub/upload/mm/369/
hivtesting.pdf
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ
www.teth.org.tr
- 18 -
American Medical Association (AMA) /Amerikan Tıp Birliği
HEKİME SEKTÖRDEN GELEN HEDİYELER HAKKINDA ETİK İLKELER
Hekimlere ilaç, cihaz ve tıbbi ekipman sektörlerinden gelen çok sayıda hediye, önemli ve toplumsal olarak faydalı bir
işleve sahiptir. Eğitim seminerleri ve konferanslar için uzun
süredir fon ayırmakta olan şirketler buna örnek olarak verilebilir. Ancak sektörden doktorlara gelen belli bazı hediyeler endişelerin artmasına neden olmaktadır. Sektörün geleneksel
pratiklerini yansıtan bazı hediyeler Tıp Etiği İlkeleriyle tutarlı
olmayabilir. Uygun olmayan hediyelerin kabul edilmesini önlemek için hekimler aşağıdaki ilkeleri dikkatle gözden geçirmelidir:
(1) Hekim tarafından kabul edilen hediyenin öncelikli olarak
hastalara fayda sağlaması ve maddi değerinin yüksek olmaması gereklidir. Bu nedenle kitaplar, mütevazı yemekler
ve diğer hediyeler ancak gerçekten eğitim işlevi taşıyorsa
uygundur. Nakit ödeme kabul edilmemelidir. İlaç numunelerinin kişisel ya da ailevi kullanımı, hastaların ilaçlara erişimini engellemediği sürece kabul edilebilir. Emekli olmamış hekimlerin kendi kişisel kullanımları ya da aileleri için
ücretsiz ilaç talebi kabul edilemez.
(2) Asgari değere sahip hediyeler, hekimin işiyle alakalı olduğu müddetçe hoş görülebilir (örneğin kalem, defter, vs).
(3) Etik ve Hukuk İşleri Konseyi, (The Council on Ethical and
Judicial Affairs) uygun bir yerde düzenlenen yasal bir
“konferans” ya da “toplantıyı” şöyle tarif etmektedir; (a)
hem zaman hem de gösterilen çaba anlamında toplantının
öncelikli amacı bilimsel ve eğitsel aktivite ve konuşmalar
olmalıdır (toplantı sırasında bir ya da daha fazla eğitsel sunum yapılmalıdır) ve (b) Katılımcıları bir araya getirmenin
temel amacı izleyenlerin sunulan konu hakkındaki bilgisini artırmak olmalıdır. Mali destek ya da çıkar çatışmaları
uygun bir dille açıklanmalıdır.
(4) Sürekli tıp eğitimi konferansları ya mesleki toplantıların
masrafları için alınan sübvansiyonlar hasta bakımının gelişmesine yardımcı olabilir, bu yüzden de hoş görülebilir.
Bir şirket temsilcisinin doğrudan bir doktora para yardımı
yapması, şirketin ürünlerinin kullanımı üzerinde etkili olabileceğinden, konferansın sponsoru konferansın kayıt ücretlerini düşürmek için para yardımı kabul edebilir. Konferansa katılan hekimler, konferans masraflarını karşılayacak
olan parayı doğrudan şirketten almamalıdır.
(5) Yolculuk, konaklama ve konferansa katılan hekimlerin diğer ihtiyaçları için sektörden doğrudan ya da dolaylı olarak
para kabul edilmemelidir; ayrıca hekimlerin kaybettikleri
zamanı telafi etmek için de böyle bir yardım kabul edilmemelidir. Bir konferansın ya da toplantının parçası mahiyetinde olan mütevazı yemekler ya da sosyal etkinlikler dışında yardım kabul edilmemelidir. Bir fakültenin konferans ya da toplantılarda belirli bir ücret kabul etmesi ya da
yol, konaklama ve yemek masrafları için geri ödeme alması uygun görülebilir. Hizmet veren danışmanların makul
tazminatlar alması ve makul yol, konaklama ve yemek
masrafları için geri ödeme alması da uygundur. Yol, konaklama ve cepten ödenen diğer masrafların tanzimini meşrulaştırmak için yanıltıcı danışman ya da tavsiye toplantıları
düzenlenemez.
(6) Tıp öğrencileri, stajyerler ve meslektaşların dikkatle seçilmiş eğitim konferanslarına katılmasını sağlayan özel fonlar, ancak bu para desteğini alacak öğrenci, stajyer ya da
hekim, akademik kurum ya da eğitim kurumu tarafından
seçilirse uygun olabilir. Dikkatlice seçilen eğitim konferansları genel olarak, ulusal bölgesel ya da özel tıp fakültelerinin düzenlediği büyük eğitim toplantıları, bilimsel toplantılar ya da politika belirleyici buluşmalar olabilir.
(7) Eğer arkasında bağlayıcı bir koşul varsa hediye kabul edilmemelidir. Örneğin hekim, eğer reçete yazma pratiğini etkileyecekse hediye kabul etmemelidir. Dahası, şirketler tıp
konferansları ya da eğitimlerini yalnız düzenlemiyorlarsa,
içerik, fakülte, eğitim yöntemleri ve materyal seçiminin sorumluluğu, konferans ya da eğitimi düzenleyenlere ait olmalıdır.
Aralık 1990’da kabul edilen “Gifts to Physicians from Industry” (sektörden doktorlara gelen hediyeler) başlıklı rapora
dayanarak Haziran 1992’de basılmıştır (JAMA. 1991; 265:
501); Haziran 1996 ve 1998’de güncellenmiştir.
Görüşün Açıklaması 8.061
Kapsam 8.061 numaralı ilke, yani “sektörden doktorlara
gelen hediyeler” ilkesi hekimlere etik bir rehber olması için tasarlanmıştır. İlaç, cihaz ve tıbbi ekipman sektörü ile ilgili tüzel
kuruluş ya da iş ortaklıkları da dahil olmak üzere sağlık sektörüyle ilgili diğer taraflar, bu ilkeleri tıp uzmanlıkları alanındaki standartlarda belirleyici olarak görmelidirler. Sonuç olarak
hastanın çıkarlarıyla çatışan etkenleri en aza indirmek ve tıbbi
tavsiyeleri bildirmek için gereken bilgiye ulaşmak hekimin sorumluluğundadır.
İster bireysel olarak, ister aracılar, isterse internet yoluyla
gönderilmiş olsun, bu ilkeler tüm hediye çeşitleri için geçerlidir.
Benzer biçimde eğitsel aktiviteler için alınan yardımın sınırları,
eğitsel aktivitenin yapılacağı yer ya da ortamdan bağımsızdır.
Genel Sorular (a) Bu ilkeler sadece ilaç, cihaz ve ekipman
üreticileri için mi geçerlidir?
“Sektör”, “bir çıkar çatışması yaratabilecek, sağlıkla ilgili
tüm özel kuruluşları” kapsar.
Birinci İlke Hekimler tarafından bireysel olarak kabul
edilen her hediye öncelikli olarak hastaya bir yarar sağlamalı ve büyük değere sahip olmamalıdır. Bu nedenle, kitaplar, mütevazı yemekler ve diğer hediyeler, gerçekten
eğitsel değer taşıyorlarsa uygun sayılabilirler. Nakit ödemeler kabul edilmemelidir. Hastanın ilaca erişimini engellemediği sürece kişisel kullanım ve aile için ilaç numuneleri kabul edilebilir. Henüz emekli olmamış hekimlerin kendi ya da ailelerinin kullanımı için bedava ilaç talep etmesi
kabul edilemez.
(a) Hekimler gram boyama test setleri, steteskoplar, ya da diğer tanı ekipmanlarını kabul edebilirler mi?
- 19 -
Tanı ekipmanı öncelikli olarak hastaya yarar sağlar. Bu
yüzden makul değerlere sahip cihazlar kabul edilebilir. Hediyenin değeri açısından en uygun ölçüt şirketin bu hediyeyi
alırken yaptığı masraf değildir. Burada maliyet ölçütü, eğer
hekim bu ürünü piyasadan almak istese, ödemesi gereken miktardır.
(b) Şirketler hekimleri konuşmacı olan bir yemeğe davet edip,
hekim adına bir hayır kurumuna ya da tıp fakültesine 100$
bağışlayabilirler mi?
Bu önermenin pozitif yönleri vardır. Bağışlar daha önemli
amaçlar için kullanılabilir ve hekimler hasta bakımı hakkında
önemli bilgiler edinebilirler. Ancak bu hekim için de doğrudan
bir faydadır. Hekim için önemli olan (ve hekimin kendini katkıda bulunmaya mecbur hissettiği) bir organizasyon, hekimin
toplantıya gelme kararı sonucu mali destek alır. Hekimler bu
teşvikler konusunda kararı kendileri vermelidir. eğer bu yardıma hekimin girişi olmadan önceden karar verilmişse, anlaşmada ufak da olsa sorun yaşanabilir.
(c) Meslek birliğinin genel fonuna sektörden gelecek yardımlar kabul edilebilir mi?
Bu ilkeler bireysel olarak çalışan hekimlerin kararını etkileyecek ya da etkileme olasılığı olan, sektörden gelen hediyeler konusunda yol gösterici olmak adına tasarlanmıştır. Genel
olarak sektörden birliğe girecek hediyelerle ilgili kararı meslek birliğinin kendisi vermelidir.
(d) Şirketler hekimleri konuşmacı olan bir yemeğe davet ettiklerinde ilgili ilkeler ne olmalıdır?
Öncelikle, yemek gösterişsiz olmalıdır. İkincisi, ilkelere
göre hediyeler öncelikli olarak hastaya fayda getirmeli ve değeri yüksek olmamalıdır. Bu nedenle öncelikle hastaya fayda
sağlayan kitaplar ve diğer hediyeler ile genel olarak 100$ aralığındaki hediyeleri hekim kabul edebilir. eğitim toplantıları
yemek gibi bir sosyal etkinlikle birleştirilmişse, bir şirketin
temsilcisi yerine yetkili birinin yaptığı sunum gibi, eğitim bileşenin değer açısından bağımsız olması gerekir. Aynı zamanda verilen yemek de hekimin normalde yediği benzer şekilde
mütevazi olmalıdır. Bir şirket temsilcisiyle hastane ya da ofiste karşılaşılması durumunda, sandviç ya da aperatif gibi nominal değerde yemekler yenilebilir.
(e) Hekimler sağladıkları tanzim edilmemiş bakımı karşılamak için makbuz kabul edebilirler mi?
Hayır. Böyle bir belge hekimin gelirini doğrudan artmış
gösterebilir.
(f) Hekimler birçok eğitim ve reklam toplantısına katılarak
“puan” biriktirip sonra bu eğitrim puanlarıyla katalogdan
hediye seçebilirler mi?
Bu ilkelere göre ancak yüksek değere sahip olmayan hediyeler hoş görülebilir. Eğer biriken puan hekimin görece olarak
kısa bir sürede değeri yüksel olmayan hediyeleri birleştirip pahalı bir hediye almasını sağlıyorsa, bu uygun değildir.
(g) Hekimler reklam ya da eğitim toplantılarına katıldıklarında eğitim materyalleri için hediye kuponu kabul edebilirler
mi?
Konseye göre hediye kuponları gri bir alanda olduğundan
tek başlarına verilmeleri ilkeler tarafından yasaklanmamıştır.
Medikal kitaplar ilkelerce hediye olarak onaylanmaktadır. Hekim çok pahalı bir tıp kitabı kataloğundan seçim yaptığı eğitim materyali için verilen hediye kuponu da bundan farklı değildir. Asıl konu bu hediye kuponunun alıcı tarafından nakde
çevrilip çevrilemeyeceğidir. Hayırsever bağışlarda olduğu gibi
sponsorun yapacağı ön seçim tüm soruları ortadan kaldırır.
Son kararı vermek bireysel olarak hekime kalır.
(h) Hekimler kendi ya da ailesi için ilaç numunesi ya da başka bedava ilaç kabul edebilir mi?
Konsey ilkeleri bedava ilaçların hekim ya da ailesi tarafından sadece belli durumlarda kullanılmasına izin verir (i) acil
ilaç ihtiyacının bulunduğu durumlar ile acil durumlar, (ii) toleransını değerlendirmek için deneme amaçlı kullanım ve (iii)
8.19 numaralı “Kendi kendini tedavi ve Yakın akrabaların tedavisi” kuralınca izin verilen kısa ve ucuz tedaviler gerektiren
akut durumların tedavisinde. Hekimlerin bedava ilaçları uzun
süresi kronik hastalıkların tedavisinde kullanması uygun değildir.
(i) Şirketler hekimleri konuşmacı olan toplantılara davet edip,
hekimlere çok sayıda hediye arasından seçim yaptırabilirler mi?
Genelde hekime bu özgürlük verildiği oranda teklif nakit
olmaya yaklaşır. Bu yüzden bir yemeğe katılan hekimlere çok
sayıda hediye gösterilmesi uygun olmayacaktır.
Kabul edilebilir hediye sayısı için üst limit belirlemenin
kesin bir yolu yoktur. Ancak ilkelerdeki bilgiyi netleştirmek
için özel bir sınır seçmek önemlidir. Seçilen sınır sekizdir çünkü bir yandan esneklik sağlarken diğer yandan seçim özgürlüğünü sınırlar. Her bir seçimin hekime kazandırdığı miktar en
fazla 100$ olmalıdır.
(j) Hekimler sektör temsilcileriyle geçirdikleri zaman için para almalı mıdır, ya da detaylı bir görüşmede yer aldıkları
için maddi bir kazanç elde etmeli midirler?
Birinci ilke nakit ödeme şeklindeki hediyelerin kabul edilmemesi gerektiğini söyler. Dahası altıncı ilkeye göre sektörhekim ilişkisi bağlamında, yalnızca gerçek hizmet veren hekimlerin belli bir tazminat alabileceği açıkça belirtilmiştir. Bir
hekimin bir sektör temsilcisiyle geçirdiği zamanı düşündüğümüzde, aslında hizmeti veren kişinin sunumu yapan temsilci
olduğu görülür. Hekim bu hizmetten yararlanmaktadır. Sonuç
olarak bu el kitabındaki ilkeler dizisi hekimlerin, katıldıkları
eğitim aktiviteleri, ya da bir sektör temsilcisinden detaylı bilgi
almak için harcadığı zaman için ücret alması gerektiği görüşünde değildir.
İkinci İlke: Hekimin işiyle ilgili olduğu sürece, minimum değerdeki bireysel hediyeler kabul edilebilir (örneğin
defter ya da kalem).
- 20 -
(a) Hekimler bireysel olarak ya da çalışma grupları yoluyla,
elde taşınabilir cihaz ya da bilgisayar gibi, elektronik olarak detaylı bilgiye ulaşmayı kolaylaştıran elektronik ekipmanı kabul edebilirler mi?
(a) Eğer bir şirket hekimi kendi olanaklarıyla düzenlediği bir
tura ya da kendi ürünlerinden birinin eğitim programına
davet ediyorsa, bu şirket yolculuk masraflarını karşılayabilir ve ücret verebilir mi?
İkinci ilke hekimin pratiğiyle ilgili bir hediyenin uygun olduğunu söylese de, aynı zamanda bu hediyenin değerinin minimumda tutulması gerektiğini de belirtir. Sadece bir kullanım
amacı sektörle orta düzeyde ilgili olsa bile, hekimlerin pahalı
donanım ve ya yazılım ekipmanı kabul etmeleri uygun değildir.
Üçüncü İlke: Etik ve Hukuk İşleri Konseyi, uygun bir
yerde yapılan (a) hem zaman hem de efor anlamında öncelikli olarak objektif bilimsel ve eğitsel aktivite ve konuşma
yapmak (toplantıda bir ya da daha fazla eğitsel sunum olmalıdır) amacıyla düzenlenen ve (b) katılımcıları bir araya
getirme nedeninin izleyicilerin sunulan konu hakkında bilgilendirmek olduğu faaliyetleri yasal “konferans” ya da
“toplantı” olarak tanımlamaktadır. Mali destek ya da herhangi bir çıkar çatışması uygun dille belirtilmelidir.
Dördüncü İlke: Sürekli tıp konferansları ya da meslek
toplantılarında masraf olarak gösterilebilecek teşvikler hasta bakımını geliştirmeye katkıda bulunabileceğinden, bunlar kabul edilebilir. Bir şirketin satış temsilcisi tarafından
doğrudan hekime verilen teşvik şirketin ürünlerinin kullanımını etkileyebileceğinden, tüm teşvikler bu parayı konferans
kayıt ücretlerini düşürmek için kullanabilecek olan konferans sponsoru tarafından kabul edilmelidir. Konferans masraflarını karşılayacak olan ödemeler konferansa katılan hekimler tarafından doğrudan şirketten alınmamalıdır.
Bu soru, varlığının hekimler tarafından öğrenilmesini ve
böylece hastalara önerilebilmesini arzulayan bir rehabilitasyon
merkezi bağlamında ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda hekimlerin, ürünlerini daha iyi tanımasını isteyen cerrahi cihaz ya da
ekipman üreticileri bağlamında da aynı sorunun ortaya çıktığını görebiliriz.
Genel olarak yol masrafları tanzim edilmemeli ve sunumlar ilaç şirketinin eğitim ya da promosyon toplantıları ile benzer olduğundan hekimin harcanan vakti için vizite ücreti ödenmemelidir. Konsey tıbbi cihaz, ekipman ve diğer teknolojik
araçlarda bazen doğru kullanım için sadece yerinde uygulanabilen özel değerlendirme ya da eğitime ihtiyaç duyulabildiğini
kabul etmektedir. Tıbbi uzmanlık alanları, yapılan geziler göz
önünde bulundurarak harcamaların geri ödenmesinin uygunluğu ile ilgili olarak hekimlere tavsiye vermek için daha iyi bir
konumdadırlar. Şirketin yanlış kullanımdan doğacak sorumluluğa önlem olarak bu ziyaretlerde ısrarcı olduğu durumlarda
hekimler ve uzmanlıkları kararı kendileri vermelidir. Hiçbir
şekilde ücret kabul edilmemeli ve sadece katî biçimde gereken
yolculuk masrafları karşılanmalıdır.
(a) Bu direktifler bir şirketin eğitim departmanından alınan
konferans teşviklerini de kapsar mı?
Evet. Para ister satış, ister eğitim, isterse bir başka departmandan gelsin, Konseyin “tüm teşvikler” tanımı içinde yer almaktadır.
(b) Bir şirket ya da aracısı belirli bir konferans ya da hekimin
seçtiği bir konferansın kayıt ücretini karşılamak için hekime çek ya da makbuz gönderebilir mi?
Hekimler kayıt ücretini karşılamakta kullanılan çek ya da
kuponları kabul etmemelidir. Kurul ve yetkili sponsor bu parayı daha düşük kayıt ücreti için kullanmalıdır.
Beşinci İlke: Konferans ya da toplantıya katılan hekim,
ulaşım, konaklama ya da diğer kişisel harcamaları için
sektörden teşvik almamalıdır; hekimin harcanan zamanını telafi etmek için önerilen teşvik de kabul edilmemelidir.
Konukseverlik kapsamındaki teşvikler de konferans ya da
toplantının bir parçası olarak düzenlenen mütevazı yemekler ya da sosyal etkinlikleri aşmamalıdır. Konferans
veya toplantılar için makul bir ödeme ya da ulaşım, konaklama ve yemek ücretleri için makul bir teşviği fakültenin
alması uygundur. Gerçek hizmet veren danışmanların makul bir bedel almasında ya da ulaşım, konaklama ve yemek
masrafları için makul bir teşvik almasında bir sakınca
yoktur. Hekimlerin ulaşım, konaklama ve ceplerinden verecekleri diğer harcamaları karşılamak için yanıltıcı danışmanlık ve rehberlik anlaşmaları kullanılamaz.
(b) Eğer bir şirket, bir ürünü inceleyip üzerinde yorum yapmaları, kendi bağımsız araştırma projelerini tartışmaları, ya
da ortak araştırma yapma ihtimalinin tartışılması için hekimleri davet ediyorsa, bu şirket yolculuk masraflarını karşılayıp, ücret verebilir mi?
Eğer hekim gerçek hizmet veriyorsa, harcanan zaman ve
yol masraflarını telafi için makul bir ödeme yapılabilir, ancak
yanıltıcı rehberlik ya da danışmanlık hizmeti bu ödemeyi almak için kullanılamaz.
(c)Bir şirket, hekimler için, katılımcılardan beşinin Virgin
Adaları seyahati ya da kendi seçtikleri bir tıp toplantısına
uçak bileti kazandıkları bir çekiliş düzenleyebilir mi?
Hayır. Hediye vermek için piyango ya da çekiliş kullanmak bu hediyenin kabul edilebilirliğini etkilememektedir. Bu
çekiliş halka açık olmadığından ilkeler bu konuda oldukça nettir.
(d) Eğer bir şirket klinik araştırmacıları eğitmek için bir grup
doktoru, ya da buldukları sonuçları tartışmak için bir grup
klinik araştırmacıyı toplantıya davet ediyorsa, bu şirket yol
masraflarını ödeyebilir mi?
Eğer toplantı gerçekten araştırma amacıyla yapılıyorsa
masraflar karşılanabilir. Çok merkezli klinik denemelere sponsor olduğunda ABD Ulusal Sağlık Enstitüsünün (NIH) benzer
toplantılar düzenleyip düzenlemediği bu konunun uygunluğu
açısından yol gösterici olabilir. Yol masrafları için ödenen ücret kabul edildiğinde, direktiflere göre bunlar sadece “makul”
masraflar için kullanılabilir. Masrafların makullüğü ise göz
önünde bulundurulması gereken birkaç nokta belirler. Örneğin, yerli araştırmacılar için deniz aşırı bir yerde düzenlenecek
toplantılar genellikle bu konuda sorunludur. Bu ilkelerde ta-
- 21 -
nımlanan misafirperverliğin ötesinde eğlence ya da misafirlik
için ödenen para uygun olmayacaktır.
(e) Bir hekim “gerçek bir araştırma amacı” olup olmadığını
nasıl söyleyebilir?
Bunu belirleyen birkaç etken vardır. Gerçek araştırma
amacının varlığını kanıtlayan elemanlar şöyledir; (1) geçerli
bir çalışma protokolü, (2) hekimlerin uygun özelliklerle ya da
uzmanlık alanında eğitilmesi ve (3) istatistiksel değerlendirme
için gereken katılımcı sayısına ulaşmak için uygun sayıda hekimin eğitilmesi.
(j) Mesleki bir kuruluş uzak mesafede bir toplantı düzenlerse,
endüstrinin toplantıya katılanların seyahat harcamalarını
karşılaması uygun mudur?
İlkeler, endüstri tarafından verilen ve tek başına çalışan hekimleri etkileyen, etkileyebilecek gibi görünen hediyeleri ele
almak için tasarlanmıştır. Genelde, mesleki bir kuruluş endüstriden kendisine verilen hediyeler hakkında kendi yargılamasını yapmalıdır.
(k) Sürekli tıp eğitimi konferansları Bahamalar, Avrupa ve Güney Amerika’da mı yapılabilir mi?
(f) Bir şirket odak grubuna katılan doktorların harcadıkları
zaman ve yol masraflarını telafi edebilir mi?
Katılımcılar kendi seyahat harcamalarını ödediği müddetçe,
konferansların yapılacağı yer konusunda bir sınırlama yoktur.
Evet. Odak grubu gerçek ve özel bir araştırma amacına hizmet ediyor ve promosyon amaçlı kullanılmıyorsa, hekimlerin
harcadıkları zaman ve yol masrafları için ödeme yapılabilir.
Belli bir odak grubu ya da çoklu odak gruplarında yer alan hekimlerin sayısı, araştırma amacını yerine getirecek büyüklükte olup, gereğinden kalabalık olmamalıdır.
(l) Seyahat harcamaları, eğitsel konferans ve toplantılar için
konuşmacı veya öğretim üyesi olarak eğitilen hekimler tarafından kabul edilebilir mi?
(g) Yolculuk, konaklama ve yemek için geçerli olan kısıtlamalar tıp fakülteleri, meslek toplulukları ya da sektörün ödeme yaptığı diğer yetkili organizasyonlar tarafından yürütülen eğitim programlarını da kapsar mı, yoksa bu sadece
sektör tarafından geliştirilip işletilen programlar için mi
geçerlidir?
Fonu sektör tarafından sağlanan tüm konferans ya da toplantılar için bu kısıtlamalar geçerlidir. Konsey, konferans ya da
toplantının organizatörü anlamında kimseye ayrıcalık tanımamıştır. Konferans sektör dışı bir sponsor tarafından düzenlendiğinde bile yolculuk masraflarının hediye edilmesi konsey tarafından büyük bir meblağ olarak görülmektedir. (“bir çıkar
çatışması yaratabilecek sağlıkla ilgili tüm ürünler” sektöre dahildir.)
(h) Şirket fonları eğitsel toplantılarda seyahat harcamaları ve
iyi niyetle fakülte ödemeleri için kullanılabilir mi?
Bu ilkeler katılımcılar ve fakülte arasında bir ayrım yapmaktadır. Belirtildiği gibi, “(k)onferanslarda veya toplantılarda fakültenin makul ödeme kabul etmesi ve makul seyahat,
konaklama ve yiyecek harcamalarının tanzim edilmesini kabul
etmesine izin verilebilir.”
Şirketlerin Sürekli Tıp Eğitimi Akreditasyon Konseyi (Accreditation Council on Continuing Medical Education) talimatları konusunda dikkatli olmaları gerekir. Bu talimatlara göre, “(t)icari bir kaynaktan sağlanan fonlar programı desteklemek üzere CME sponsoruna ödenebilir şekilde eğitim bağışı
şeklinde olmalıdır.”
Genel olarak, hayır. Eğer bir hekim bir CME etkinliğinde
bağımsız bir uzman olarak sunum yapıyorsa hem eğitim verilmesi hem de masrafların tanzim edilmesi, bağımsızlık konusunda bazı şüphelere yol açacaktır. Ayrıca, eğitim bir hediyedir, çünkü hekim katılımcıdan çok “aktif katılımcıya” benzetilebilir. Konuşmacılı eğitsel oturumlar, bir şirket tarafından
sponsor olunan ve seyahat masraflarının ödenmesi uygun olabilecek, temelde sponsorun kendi araştırması dahil önemli gelişmeler veya uygulamalar konusunda bilgilerin değiş tokuş
edilmesi için tasarlanan önde gelen araştırmacıların katıldığı
toplantılardan (5d’ye bakınız) ayrılabilir.
(m)Konferanslar ve toplantılar sırasında endüstrinin mali
destek sağlayabileceği sosyal etkinlikler nelerdir?
Sosyal etkinlikler üç kriteri karşılamalıdır. İlk olarak, etkinliğin hekim için değeri mütevazı ölçüde olmalıdır. İkinci
olarak, etkinlik katılımcılar arasında ve/veya katılımcılar ve
fakülte arasındaki tartışmaları kolaylaştırmalıdır. Üçüncü olarak, konferansın eğitimle ilgili bölümü eğitim ve sosyal faaliyetler için hesaplanan toplam sürenin önemli bir bölümünü
kapsamalıdır. Savurganlık veya pahalı olarak nitelendirilebilecek etkinliklerden (bir sonraki soruda olduğu gibi) kaçınılmalıdır. Fakat gösterişli veya olağan dışı olmayan mütevazı sosyal faaliyetlere izin verilebilir, örneğin pahalı olmayan tekne
turları, barbeküler, yerel sanatçıların katıldığı eğlenceler. Genel olarak, konferans programının bir parçası olan böyle herhangi bir olay kayıt yaptıran herkese açık olmalıdır.
(n) Bir şirket bir tıp konferansı sırasında pahalı bir eğlence
kompleksi kiralayıp konferansa katılan hekimleri davet
edebilir mi?
Hayır. Talimatlar yalnızca mütevazı ikrama izin verir.
(i) Bilimsel bir konferansta bir poster veya “serbest bir konuda” sunum yapacak hekimlerin seyahat masrafları tanzim
edilebilir mi?
Ödeme yalnızca iyi niyetle fakülte tarafından kabul edilebilir. Bir poster veya serbest konulu bir sunum, kişinin konferans kurulunun bir üyesi olması için yeterli değildir.
(o) Bir konferansa katılan hekimler karşılıklı bir değiş-tokuş
içine girerlerse, seyahat harcamaları sektör tarafından
ödenebilir mi?
Hayır. Yalnızca karşılık değiş-tokuş gerçek danışmanlık
hizmetlerini oluşturmaz.
- 22 -
(p) Bir şirket bir konferans programlar ve talimatlara
uyacak şekilde katılımcılara yiyecek sağlıyorsa, bu şirket aynı
zamanda katılımcıların arkadaşları için yiyecek masraflarını
ödeyebilir mi?
Yiyecek talimatlar içinde yer alıyorsa, hekimin arkadaşı
dahil edilebilir.
(q) Şirketler mesleki bir kuruluşun golf turnuvasına sponsor
olmak için fon bağışında bulunabilir mi?
Evet. Fakat turnuvada oynayan hekimler etkinliğe kendileri de katkıda bulunurlarsa anlamlı olur.
(r) Bir şirket bir toplantıya bir grup danışmanı davet eder, danışmanlar da bir arkadaşlarını getirirlerse, şirket arkadaşların konaklama ve yemek masraflarını ödeyebilir mi? Yemeğin programın bir parçası olması danışmanlar için fark
eder mi?
Bir arkadaşın masrafı bir otel odasını paylaşmak veya mütevazı bir yemeğe dahil olmak olduğunda, şirketin bu masrafları karşılamasına izin verilebilir. Ancak, toplam ödeme daha
fazla ise, kabul edilemez.
Altıncı İlke: Tıp öğrencilerinin, stajyer doktorların ve
meslektaşların dikkatle seçilmiş eğitsel konferanslara katılmaları için alacakları burs ve diğer özel fonlar, bunları
alan öğrenciler, stajyer doktorlar ve meslektaşlar bir akademik kurum veya eğitim kurumu tarafından seçildiği sürece uygundur. Dikkatli bir şekilde seçilen eğitim konferansları çoğu zaman ulusal, bölgesel veya uzmanlaşmış tıp
derneklerinin önemli eğitsel, bilimsel veya politika oluşturma toplantıları olarak tanımlanır.
(a) Bir şirket stajyer doktorların uygun şekilde seçilmiş bir
konferans için seyahat harcamalarını karşıladığı zaman,
stajyer doktorlar para yardımını doğrudan şirketten alabilirler mi?
Burslar veya diğer özel fonlar akademik departmanlara veya konferansın yetkili sponsoruna verilmelidir. Fonların ödenmesi departmanlar veya konferans sponsoru tarafından yapılabilir.
(b) “Dikkatlice seçilmiş eğitim konferansları” ile ne kastediliyor?
meslektaşlarımızın American Academy of Orthopedic Surgeons’ın yıllık bilimsel toplantısına katılma fırsatını kaçırmalarını istemeyiz. Ancak, diğer durumlarda, örneğin konferanslar
veya sempozyumlar özellikle öğrenciler, stajyerler doktorlar
veya öğretim görevlileri için tasarlandığında seyahat harcamalarını karşılamaya izin vermek bu ilkelerin amacı değildir.
Ulusal, bölgesel veya özel tıp fakültelerinin düzenlediği
önemli, eğitsel, bilimsel veya politika oluşturma toplantılarında verilen fonlar katılımcıların seyahat ve konaklama masrafları ile sınırlıdır.
Yedinci İlke: Hediyeler arkasında gizli amaçlar varsa
kabul edilmemelidir. Örneğin, hediyeler hekimlere, eğer
reçete yazma pratiği ile ilişkili olarak veriliyorsa, kabul etmemelilerdir. Bunun yanında, şirketler kendilerinin düzenlemediği tıp konferanslarını finanse etmeyi üstlendiklerinde, içeriği, fakülteyi, eğitim yöntemleri ve materyalleri
seçme sorumluğu ve denetimi konferansı düzenleyenlere
ve öğretim görevlilerine ait olmalıdır.
(a) Şirketler reçetede kendi ilaçlarını en fazla yazan hekimleri, müşterileri veya danışmanları geziye gönderebilir mi?
Hayır. Reçete yazma veya danışmanlık hizmeti ile hediyeler arasında hiçbir bağlantı olamaz. Bunun yanında, seyahat
harcamalarına, gezinti dahil, izin verilemez.
(b) Fonu sağlayan şirket kendi başına, yetkili sürekli bir tıp
eğitim sponsoru tarafından finanse edilen tam eğitim programı geliştirebilir mi?
Hayır. Fonu sağlayan şirket sponsora bağış yaparak programın geliştirilmesini finans edebilir, fakat konferansların ve
toplantıların içeriği ve katılan öğretim görevlileri üzerinde sorumluluğu ve denetimi yetkili sponsora ait olmalıdır.
(c) Fonu sağlayan şirket konferans, toplantı veya derslerin geliştirilmesinde ne kadar katkı sağlayabilir?
Sürekli Tıp Eğitimi Akreditasyon Konseyi’nin ilkeleri sürekli tıp eğitimine ticari destekle ilgili ilkeleri bu soruya değiniyor.
Yayın Tarihi1992. Güncellenme Tarihi Aralık 2000, Haziran 2002, ve Temmuz 2004 (Food and Drug Law Journal,
2001;56(1):27-40).
Altıncı İlkenin amacı mali sıkıntının öğrencileri, stajyer
doktorları ve meslektaşları önemli eğitim konferanslarına katılmaktan alıkoymasını önlemektir. Örneğin, kardiyoloji öğretim görevlilerinin American College of Cardiology’nin yıllık
bilimsel toplantısına katılma fırsatını veya ortopedik cerrahi
Çevirenler: Elif Dinçer- Aysel Yılmaz
İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi
Deontoloji ve Tıp Tarihi AD
Yüksek Lisans Öğrencileri
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ
www.teth.org.tr
- 23 -
TIP ETİĞİ ve TIP HUKUKU ALANINDA 2007 YILINDA
TAMAMLANAN YÜKSEK LİSANS ve DOKTORA ÇALIŞMALARI*
* Bu köşede, yakın tarihte tamamlanan ve editörlere gönderilen yüksek lisans ve doktora tezleri tanıtılmaktadır.
Dr. ELİF VATANOĞLU: 1975
Ankara doğumlu olan Vatanoğlu,
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa
Tıp Fakültesi mezunudur. 2003 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Deontoloji ve
Tıp Tarihi Anabilim Dalı’nda
Doç.Dr. Hanzade Doğan’ın danışmanlığında başladığı çalışmalarını
2007 yılında tamamlayarak, Danışmanı Doç. Dr. Hanzade Doğan,
Prof. Dr. Zuhal Özaydın, Prof. Dr.
Ayşegül Demirhan Erdemir, Doç. Dr. Serap Şahinoğlu ve
Prof.Dr.Nil Sarı’nın jüri üyesi oldukları sınavda Dr.Elif Vatanoğlu tezini başarı ile savunarak PhD ünvanını almıştır.
Vatanoğlu E. Elif: Türkiye’de Yasal ve Etik Boyutuyla
Organ Nakli Hakkında Anket Araştırması ve Sonuçları,
Doktora Tezi. İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü - İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
2007.
Dr. Vet. SEZER ERER: 1977
Ankara doğumlu olan Erer, Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi
mezunudur. 2003 yılında Uludağ
Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda araştırma
görevlisi olarak Prof. Dr. Ayşegül
Demirhan Erdemir danışmanlığında başladığı çalışmalarını 2007 yılında tamamlayarak PhD ünvanını
almıştır. Halen Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Anabilim Dalı’nda görevini sürdürmektedir.
Erer, Sezer: Bursa Tabip Odası Onur Kurulu Dosyalarında Tıp Etiği Sorunlarının Değerlendirilmesi, Doktora
Organ nakli konusunda, tıp etiği ilkeleri ve Avrupa Konseyi
tarafından hazırlanan öneri ve sözleşmeler de dikkate alınarak,Türkiye’de 2004 yılında yürürlüğe giren Yeni Türk Ceza Kanunu’nda yer alan düzenlemelerin olulu ve olumsuz yönleri incelenmeye ve eksik yönleri tespit edilmeye çalışılmıştır.Bu çalışmanın araştırma grubunu;Türkiye’yi temsil ettiği düşünülen
İstanbul’da, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi ve Sağlık Bakanlığı
Haseki Devlet Hastanesi’nde çalışan hekim ve hemşireler ve
hizmet alan hastalar oluşturmaktadır.Toplumun organ nakli karşısındaki yaklaşımını ölçme amaçlı özgün bir tutum araştırması
yapılmış,yaklaşımlar etik göstergeler ışığında değerlendirilerek
veri tabanını oluşturan bilgiler SPSS for Windows 14.0 istatistik
paket programı ile elde edilmiştir. Araştırma grubunun sosyodemografik özelliklerine değinilerek saptanan veriler dört temel
tıbbi etik ilkesi(zarar vermeme,yararlı olma,özerklik ve adalet ilkeleri)çerçevesinde ele alınmıştır.Elde edilen bulgular ve tartışma verilerinden çıkan sonuçların belirtilmesiyle beraber hazırbulunuşluk ve bigi düzeyleri yüksek hastalar,hasta yakınları,vericiler ve hekimler hedeflenirken,bu hedefe yönelik olarak toplumun duruşunu ve tutumunu belirleyici ve organ naklini olumlu etkileyecek önerilerde bulunulmuştur.
Tezi. Uludağ Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü - Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi 2007.
Bursa Tabip Odası Onur Kurulu’na 1995 – 2005 yılları arasında sevk edilen 111 dosya tezin araştırma grubunu oluşturmuş,
veri tabanını oluşturan bilgiler, arşiv inceleme yöntemi ile toplanarak istatistiksel analizleri SPSS for Windows Ver. 10.0 istatistik paket programı ile elde edilmiştir. İncelenen olgular, Türk Tabipleri Birliği yasa veya kararlarına aykırı davranışlar, deontolojiye aykırı davranışlar ve tıp etiğine aykırı davranışlar olmak
üzere 3 başlık altında toplanan sorunlar, şikayetlerin geldiği günden kararın verildiği güne kadar geçen disiplin süreci içinde değerlendirilmiştir. Bu değerlendirme sonucunda, Tabip Odalarının, profesyonel mesleki kurum olarak görevlendirilmelerinin ve
tıp etiği eğitiminin ve deontoloji kurallarının mesleki uygulamalardaki yeri ve önemi vurgulanmıştır.
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ
www.teth.org.tr
- 24 -
YURTDIŞINDA GÖZE ÇARPANLAR
HEKİMLER ELEKTRONİK SAĞLIK KARTI
KULLANIMI KONUSUNDA ENDİŞELİLER
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE
HIV TARAMASI TARTIŞILIYOR
Almanya’da yapılan, 15.000 hekim ve eczacıya ulaşılmış
geniş ölçekli bir araştırma, serbest çalışan hekimlerin çoğunun
elektronik sağlık kartını şüphe ile karşıladıklarını ortaya koydu. Soru yöneltilenlerin sadece ¼’ü, bu sistemin hasta bakımı
kalitesini iyileştireceğini düşünüyor. %37’lik kesim, bu yeni
teknik sayesinde tasarruf sağlanabileceği görüşünde. Muayenehanelerin %17’si, hastanelerin %25’i, eczanelerin ise
%36’sı kendisini bu sisteme hazırlamış durumda. Ancak hekimlerin bu konuda büyük bir bilgilendirilme gereksinimi
içinde oldukları da belirlenmiş. Araştırma sonuçları daha kapsamlı olarak, 6 ve 7 Aralık 2007 tarihlerinde Berlin’de gerçekleştirilecek “Süreci İyileştirme, e-Sağlık ve Alman Sağlık Sistemi” kongresinde ortaya konacak ve tartışılacak. (aerzteblattstudieren.de, 20. 11. 2007).
Amerika Birleşik Devletleri’nde ulusal ölçekte HIV taraması amaçlı girişim tartışılıyor. Washington DC, kısa süre önce klinik hekimlere her hastaya rutin olarak HIV-Antikor Testi uygulamalarını önermişti. Ancak Amerikan Hekimler Birliği (American Medical Association), bu girişimi “fazla aceleci
adımlar” olarak nitelemişti. Center for Disease Control’ün bildirdiğine göre, epey yıldır düşme gösteren HIV-pozitif sayısında yeniden belirgin bir artış görülmeye başlandı. Dramatik
olan ise, her HIV ile infekte dört kişiden birinin infekte olduğundan haberinin olmayışı. Ancak Amerikalı hekimler ve hasta dernekleri, rutin incelemelere şiddetle karşı çıkıyorlar. Seropozitif kişilerin işverenleri, sigortalar ve diğer mercilerce ayrımcılığa uğratılacaklarından korkuluyor. Bu endişelere karşın
Washington DC hekimleri, hastalarından başka nedenlerle aldıkları kanda HIV-Antikoru araştırmaya çağırmayı sürdürüyor
(aerzteblatt-studieren.de, 29. 08. 2006).
HEKİMLER SIR TUTMA
YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN ESNETİLMESİNE
KARŞI ÇIKIYORLAR
Hekimler ve sosyal dernekler, Alman hükümetini, hastaların
kendilerinin neden oldukları hastalıklarını sigortaya bildirmelerini istediği için eleştirdiler. Alman Hükümeti, bu düzenlemeyi
hemşirelik reformunu ele alırken belirlemişti. Alman Tabipler
Birliği Başkanı Jörg-Dietrich Hoppe Berliner Morgenpost gazetesine verdiği demeçte kararın, “hekimin sır tutma yükümlülüğüne ve hastanın Anayasa tarafından güvence altına alınmış sırrının korunması hakkına müdahale” olduğunu belirtmiştir. Gerekçesini ise şöyle vurgulamıştır: “Hekimler, hastalarının sırlarını ifşa etmek zorunda bırakılırlarsa, hastaların onlara duyduğu
güven ortadan kalkacaktır.” Marburg Birliği (MB) Başkanı
Frank Ullrich Montgomery de öfke dolu bir tepki ortaya koymuş, Alman Hükümeti’nin bu yaklaşımının, en eski insan hakları metninde ifade edilmiş sır yükümlülüğüne saldırı olduğunu
belirtmiştir. Ona göre bu yasada insan ve hekime ait resim, hekim-hasta ilişkisine saygıyı yitirmiş bir kontrol-gözetim devletinin bakışındaki resimdir. Marburg Birliği, insanların kendilerinin yol açtıkları hastalıkların tedavi masrafına katılmalarını ise
doğru bulmaktadır. Tütün ve alkol kullanımında vergilerin artırılması, güzellik ameliyatları, dövme ve piercing işlemlerine yönelik ücretlerin düzenlenmesi hususları gibi. Almanya Sosyal
Birliği (SoVD) başkanı Adolf Bauer de hekimlerin sır tutma yükümlülüklerine müdahale eden bu yasal düzenlemeyi eleştirmiş,
hekimlerin, hastalari ile aralarındaki güven ilişkisine ciddi şekilde gölge düşürülmesine, onların sigortaların arzularını yerine
getiren kişiler durumuna getirilmelerine itiraz etmiştir. Bildirim
yükümlülüğü, güzellik ameliyatları, döğme ve piercing sonuçlarının bildirilmesine yönelik olsa da, bu istek reddedilmeli, sır tutma yükümlülüğünün çiğnenmesinde istisna gözetilmemelidir.
Sağlık bakanlığının bir sözcüsü ise tartışmalar üzerine şu açıklamada bulunmuştur: “Şu konuda herkes hemfikirdir ki, kişi gerekmeyen bir müdahale uygulatmış ve bunun sonucunda çok pahalı bir tedaviye gereksinim oluşmuşsa, toplumun diğer bireyleri bu masrafı paylaşmak zorunda değildir. (aerzteblatt-studieren.de, 18. 10. 2007).
GÜNEY AFRİKA: HEKİMLER GEBELERE
RUTİN HIV-ANTİKOR TESTİ
UYGULANMASINI İSTİYOR
Güney Afrikalı hekimler, epidemiyologların gebe hastaların rutin olarak HIV-Antikor Testine tabi tutulmaları görüşünü
destekliyorlar. Bunun, virüsün bebeğe geçisinin önlenmesi
açısından önemli olduğu görüşündeler. Bunun zemininde yatan gerçek, Güney Afrika’nın dünyada HIV-infeksiyonu sıklığının en yüksek olduğu ülke oluşu. Eğer gebeler rutin olarak
HIV-Antikor Testi’ne tabi tutulurlarsa, her yıl 11.000 ila
15.000 bebeğin infeksiyondan korunması mümkün olabilecek.
Güney Afrikalı hekimler yıllardır ülke sağlık politikacılarından, HIV ile yeni infeksiyonların sayısının düşürülmesi yönünde çaba bekliyorlar. Bu konuda doğma yardım alanında yapılanlar, ağırlık noktasını oluşturacak. Johannesburg Hastanesi’nde olduğu gibi, kliniklerdeki gebe her üç kadından biri
HIV-pozitif. Bugüne kadar gebe kadınlara HIV-Antikor testi
rutin olarak uygulanmamıştı. Ama gittikçe daha çok sayıda bebek de henüz annesinin bedeninde iken virüs ile infekte olmuştu. Güney Afrika Hekimler birliği’ne göre, yeni infeksiyonların sayısı, gebelik sırasında verilecek ilaçlarla geriletilebilir.
Şimdiye dek kullanılan test programı (PMTCT) gönüllülük
esaslıydı. Ancak hastaların yarısından azı, teste tabi tutulmayı
kabul etmişti. Güney Afrika Sağlık bakanlığı, epidemiyologların önerisini tartışmaya hazır olduğunu açıkladı: bu önerinin
“iyice inceleneceği” anlamına geliyor. (aerzteblatt-studieren.de, 24. 08. 2007).
ANKET: FRANSIZLARIN ÇOĞU ÖLÜME
AKTİF YARDIMI REDDETMİYOR
Paris’te yapılan bir ankette Fransızların çoğu, ölüme aktif
yardımdan yana olduklarını söylediler. “Onurla Ölme Hakkı
Cemiyeti” tarafından 2006 Mart ayı başında düzenlenen bir
ankette, %77, aktif ötanazinin yasal olması gerektiği yönünde
görüş belirttiler. %18, hekimlerin istek üzerine ölüme yol aça-
- 25 -
cak yöntemlere başvurmalarını onaylamadıklarını söylediler.
Aktif ötanazi Fransa’da yasaktır. Ancak Fransız hekimler, hasta istediği takdirde ölümcül hastaların tedavisini ayarlayabilir,
sınırlandırabilirler. (aerzteblatt-studieren.de, 14.03.2006).
FRANSIZ KADIN HEKİM AKTİF ÖTANAZİ
UYGULADIĞI İÇİN CEZALANDIRILDI
Fransa’da bir kadın hekime, tecile açık olarak bir yıl hapis
cezası verildi. Perigeux’da 15 Mart 2007’de görülen Mahkemede kadın hekim, pankreas kanserinin son evresinde olan kadın hastasına öldürücü bir ilaç vermekle suçlandı. Aynı iddia
ile yargılanan hemşire serbest bırakıldı. Duruşmada tanıklar ve
ölen kadının yakınları suçlananlar lehinde konuştular. Ölen kadın hasta, bir çok kereler, acılarının dindirilmesini istemişti.
Hekimler, kadının birkaç saat sonra zaten öleceğini söylediler.
Mahkeme öncesinde 2 000 hekim ve hemşire, aktif ötanazi uyguladıklarını açıkladılar. . Fransa’nın, İsviçre, Hollanda ve
Belçika’daki ilgili yasal düzenlemeleri dikkate alarak yasalarda reform yapmasını istiyorlar. Bu ülkelerde ötanazi ya da intihara yardım, belirli koşullarda cezadan muaf. Perigeux’da
yürütülen duruşma, Fransa’da önemli bir tartışmaya yol açtı.
Sosyalist Parti Başkanı Francois Hollande, aktif ötanazinin belirli koşullar çerçevesinde serbest bırakılmasından yana. Sosyalist Segolene Royal de böyle bir yasanın, suistimallerin önüne geçecek şekilde çok dikkatle hazırlanması gerektiğini düşünüyor. Nicolas Sarkozy de bir değişim gerektiği yönünde görüş belirtenlerden. Ölmek üzere olan ve dayanılmaz acılar çeken bir kişinin kollar kavuşturularak seyredilemeyeceği hatırlatılıyor. Merkez görüşlü politikacı Francois Bayrou, böyle bir
yasa değişikliğinin karşısında. Bayrou, yaşamın son dakikalarının hasta ile hekim arasında paylaşılan bir zaman dilimi olduğunu, bu esnada güven ve bilinçli kararların rol oynayacağını, burada yasaların rolü olmayacağı görüşünü vurguluyor.
(aerzteblatt-studieren.de, 16. 03. 2007).
ARAŞTIRMA: BELÇİKALI HEKİMLERİN
ÇOĞU AKTİF ÖTANAZİYE ONAY VERDİ
Sağlık Bakanlığınca yürütülmüş yeni bir anket sonucuna
göre Belçikalı hekimlerin çoğunluğu, aktif ötanaziyi onaylıyor. Anketi yanıtlayan hekimlerin dörtte üçü, ölümcül bir hastalığı çekmekte olan hastaların, ölüm zamanlarını kendilerinin
belirlemeye hakları olduğunu düşünüyor. Söz konusu hasta,
bir ruh hastalığını çekmekte ise, öleceği zamanı belirlemeye
hakkı olduğunu düşünenlerin oranı ise %50. Ancak hekimlerin %58’i intihara yardım etmeyi reddediyor. % 62 oranında
hekim, aktif ötanazinin izole bir eylem olamayacağı, ölüme refakat eden bakım/tedavi uygulamalarının bu sürece dahil edilmeleri gerektiği görüşünde. Ankete katılanların yaklaşık yarısı, hasta tarafından ifade edilmiş ötanazi isteğine uyacağını
söylüyor. Belçikalı hekimler, özellikle şifasız kanser türlerini
tedaviyi kesme, hatta tedaviye hiç başlamama nedeni kabul
ediyorlar. Belçikada ötanazi, erişkinler için 2002 yılından bu
yana belirli koşullarda serbest bırakılmış durumda. Cezadan
muaf olmada koşul, erişkin hastanın yeterlilik içinde ölme isteğini “ özgür, iyice düşünerek ve tekrarlayarak” ifade etmiş
olması. Ayrıca bu hasta, şifaya kavuşturulamayacak bir hastalığı çekmekte olması ve yaşamanın devamının kendisi için bedensel ve ruhsal olarak tahammül edemeyeceği nitelik taşıması. (aerzteblatt-studieren.de, 07.06.2006).
AKTİF ÖTANAZİYE ONAY BELÇİKA’DA
ARTARKEN ALMANYA’DA DÜŞÜYOR
Belçika’da aktif ötanaziye onay, geçen 30 yıl içinde hızla
arttı. 1981 ile 2000 yılları arasında yaklaşık %70 Belçikalı,
aktif ötanaziye onay verir oldu. Böylelikle Belçika, aktif ötanazinin kabullenildiği ülkeler olan Hollanda, Danimarka,
Fransa, İsveç, Lüksemburg’un arasına katılmış oldu. Benzer
bir araştırma ise, Almanya’da aktif ötanaziye onay verenlerin
oranının düştüğünü ortaya koyuyor. Belçika’da aktif ötanazi,
2002 Aralık ayında koşullu olarak yasallaşmıştı. Koşullar, kişinin iyileştirilemez bir hastalığının bulunması, yaşamının devam etmesinin dayanamayacağı bedensel ve ruhsal yükler getirmesi, iyileşme ümidinin bulunmamasıydı. Ayrıca söz konusu kişi, zihinsel bir engeli bulunmadan özgür, düşünülmüş ve
tekrarladığı bir ifade ile bunu istemeliydi. (aerzteblatt-studieren.de, 08. 6. 2007)
POLONYA’DA HEKİM GREVİ
Polonya’da 2007 Mayısında 200’den fazla hastanede hekimler süresiz grev kararını uygulamaya başladılar. Polonya Hekim
Sendikası (OZZL)’ye göre, grev çağrısına hekimlerin 2/3’ü katıldı. Hekimler, maaşlarının yükseltilmesini istiyorlar. Sendika,
uzman hekimlerin aylığının 1.973 EU olmasını talep ediyor. Acil
vak’alarda hekimler, grevlerine son verecekler.. Polonya’da hekim ücretleri, diğer mesleklerdeki ücretlere kıyasla oldukça düşük. Internet üzerinden yürütülmüş bir ankete göre hekimlerin
saat ücreti yaklaşık 2, 66 EU: Oysa bir temizlikçinin saat ücreti
3 EU. Greve katılan hekimlerden biri, masraflarını karşılayabilmek için pek çok saat mesaiye kalması gerektiğini söylüyor. Hekimlerin pek çoğu, hastanelerdeki görevlerinden sonra, özel kliniklerde gece nöbeti tutuyorlar. ‘Bu durum, Avrupa Birliği belirlemeleri ile taban tabana zıt’ diyor bir hekim. Eğer Avrupa Birliği’nde bir TIR şöförünün çalışma saati sınırlı ise, aynısı hekim
için de geçerli olmalıdır. Çünkü bir anestezist 30 saat çalışmanın
üzerine bir hastanın hayatının sorumluluğunu alabiliyor. (aerzteblatt-studieren.de, 21. 05. 2007).
AVRUPA BİRLİĞİ DROG
KOORDİNATÖRLERİ:
“BAĞIMLILIKLA MÜCADELEDE
ÖRGÜTLÜLÜĞÜ GÜÇLENDİRELİM!”
Alman Hükümeti’nin uyuşturucu sorunu ile ilgili görevlisi
Sabine Baetzing, 14-15 mayıs 2007 tarihlerinde Drog Koordinatörleri’nin Berlin Buluşması’nda Avrupa’da uyuşturucu ile
mücadelede ayrı ayrı olan güçlerin birleştirilmesi gerektiğini
vurguladı. Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (United Nations Office on Drugs and Crime-UNODC) temsilcisi
Antonio Costa, Drog ve Drog bağımlılığı Avrupa Gözlem merkezi Direktörü Wolfgang Götz, Avrupa’da drog politikası ile
ilgili koordinasyon ve işbirliğinin üst düzeyde olduğu konusunda birleşirken, iyileştirmelerin de gerektiğini kabul ettiler.
Costa, özellikle araştırma alanında iyileştirmelere gerek olduğunu, bağımlılığa yol açan nedenleri daha iyi aydınlatmak gerektiğini, bundan danışmanlık verirken ve tedavide yararlanmak gerektiğini belirtti. Avrupa Birliği Drog Koordinatörleri
temsilcisi, Amerika Birleşik Devletleri’nin örnek alınarak Avrupa için de bir bağımlılık araştırma merkezi kurulması, bunun
ötesinde Birleşmiş Milletler tarafından oluşturulan dünya öl-
- 26 -
çeğindeki ağ “treat.net”in de genişletilmesi görüşünü açıkladı. (aerzteblatt-studieren.de, 15. 05.2007).
AFGANİSTAN: UYUŞTURUCU
KULLANIMININ YAYGINLIĞI
HEKİMLERİ ENDİŞELENDİRİYOR
Afganistan hastaneleri ve hekim muayenehaneleri, sayıları
gittikçe artan uyuşturucu bağımlılarını tedaviyle daha fazla başa
çıkamayacaklarını belirtiyorlar. Uluslar arası Yardım Organizasyonu’nun raporlarına göre, bu durum sağlık sisteminde giderek
daha çok kaosa yol açıyor. Birleşmiş Milletler (UN), 2002 yılından bu yana Afganistan’da uyuşturucu bağımlılarının sayısının
% 200 arttığını belirtiyor. Yine Birleşmiş Milletler uzmanlarının
tahminlerine göre Afganistan halkının %4’ü uyuşturucu bağımlısı. Ana sorun, afyona ulaşmanın yolunun açık oluşu. Afganistan’daki afyon bağımlısı hasta sayısının 150. 000 olduğu ifade
ediliyor. Birleşmiş Milletler tahminine göre 50. 000 eroin bağımlısı , 520. 000 esrar bağımlısı var. Esrar bağımlılarının 120
000’i kadın, 60. 000’i çocuk ve genç. Afganistanlı hekimler gidişten derin endişe duyuyorlar, sorunla baş etmekte yetersiz kalıyorlar. Afganistan sağlık sistemi, yıllardır süren işgale dayalı
savaştan zarar görmüş durumda. Başkent Kabul’de bile gerekli
bakım merkezleri yok. Halk, Amerikan ve İngiliz işgal birliklerinin ilgisine terkedilmiş durumda. Afganistan, dünya üzerindeki en büyük afyon üreticisi. Birleşmiş Milletler verilerine göre
dünya üzerinde elde edilen afyonun %90’ı Afganistan kaynaklı.
Yabancı bağışlarıyla yapılan uyuşturucu bağımlılığını tedavi
merkezleri var, ama sayıları yetersiz. Buralarda sıraya girenlerin
tedaviye kabul edilmeleri için yıllarca sıra beklemeleri gerekiyor. (aerzteblatt-studieren.de, 15. 10. 2007).
İRLANDA: HASTALAR DAVA AÇMAYI
DAHA ÇOK SEVER OLDULAR!
Dublin Sağlık Bakanlığı verileri buna işaret ediyor. 220 Aralık ayı ile 2006 Aralık ayı arasındaki süre içerisinde yaklaşık 85
000 İrlandalı hasta, aile hekimini ya da uzman hekimi, dolayısıyla hastaneyi dava etmiş bulunuyor. İrlanda’da meslek örgütleri,
tıbbın bu denli hukuksallaştırılmasından endişeliler. 2006 sonunda talep edilen maddi tazminat 203 milyon EURO tutarındaydı.
İrlanda Hekimler Birliği’ne (Irish Medical Organisation-IMO)
göre ençok dava edilenler, jinekolog hekimlerdi. İrlanda’da
2002 yılında hastaların şikayeti için yeni bir başvuru sistemi
“Clinical Idemnity Scheme (CIS)” uygulamaya konmuştu. Bu
yeni uygulamada amaç, şikayetlerin gerçek boyutunu, nedenlerini ve parasal çapını öğrenmekti. 2002 yılından bu yana meslek
sigortaları, şikayetlerde önemli bir artış olduğunu belirtiyorlar.
Dublin’de sağlık politikası gözlemcileri “Amerikanlaşmak”tan
söz ediyorlar. Cumhuriyetin aile hekimleri ile uzman hekimleri
de, meslek sigortası primlerinin ortalamanın üzerinde arttığından yakınıyorlar. IMO’ya göre bu, hastaların dava açma heveslerinden kaynaklanıyor. (aerzteblatt-studieren.de, 20.08.2007).
(aerzteblatt-studieren.de, 20. 08. 2007)
PAKİSTAN: TRANSPLANTASYON YASASI
ORGAN TİCARETİNİ ÖNLEMELİ!
Pakistan yönetimi gelecekte insana ait organ satışı ve ticareti konusuna çok daha sert yaklaşacak. Pakistanlı hekimler kısa
süre önce yürürlüğe giren yeni transplantasyon yasasını, böylelikle atılan adımı selamlıyorlar. Bu yasa, bağışlanan organların
illegal satışına 10 yıla kadar hapis ve yüksek para cezası veriyor.
Uluslar arası yardım kuruluşlarının açıklamalarına göre Pakistan’da yılda 2. 000 böbrek transplantasyonu gerçekleştiriliyor.
Transplantasyonlardan çoğu, burada daha ucuza transplantasyon
işlemini hallettirmek üzere gelen yabancı hastalara uygulanıyor.
Pakistan’da ticareti yapılan organlardan %70’i, organını satan
tarım işçilerine ait. Bu insanlar, böbreklerini çok düşük bir ücrete satıyor, operasyon sonrasında gerekli süre tıbbi bakım alamıyor, bu nedenle de her yıl yüzlercesi ölüyorlar. Geçmiş yıllarda Pakistanlı hekimler, durmadan bu soruna dikkat çektiler. Bu
nedenle yeni yasanın ortaya koyduğu ölçüleri memnuniyetle
karşılıyorlar. Ancak Pakistan’daki özel klinikler çok daha iyi denetlenmezlerse, yeni yasanın kurallarına bağlı kalınacağından
emin olunamıyor. Yeni Transplantasyon Yasası’nda, organ nakillerinin sadece devlette kaydı bulunan uzman hekimlerce gerçekleştirilebileceği, müdahale öncesinde etik kurulun izninin gerektiği de belirtiliyor. (aerzteblatt-studieren.de, 17.09. 2007)
SAĞLIK SİSTEMLERİNİN
KARŞILAŞTIRILMASI:
ALMANYA BEŞİNCİ SIRADA
Almanya’daki sağlık hizmetleri Avrupa ölçeğindeki değerlendirmede tepedeki yerlerden birine sahip. Ancak hastaların
sağlık sisteminden memnuniyetini artırmak için biraz daha çabaya gereksinim var. Bu ise, en çok hasta hakları , tıbbi hizmetlerle ilgili bilgilendirme ve bu konudaki kaliteyi içeriyor. Bu nedenlerle Alman sağlık sistemi, Avrupa Sağlık Tüketicileri İndeksinde (EHCI) bu yıl sadece beşinci sırayı alabildi. Geçen yılki sıralamada Almanya üçüncüydü. Tepedeki yer, hizmet yeterliliği
ve hasta memnuniyeti ile elde ediliyor. Bu ölçütler bakımından
EHCI Avusturya, Hollanda, Fransa ve İsviçre’ye ilk dört sırayı
verdi. Üç yıldan bu yana da, merkezi Brüksel de bulunan danışmanlık firması Health Consumer Powerhouse (HCP), hastaya
odaklı sağlık politikası için dayanaklar bulabilmek için kıyaslamalarda bulunuyor. Bu nedenle HCP, ülkelerin kendi verileri yanında Dünya Sağlık Örgütü, OECD verilerini kullanıyor, hasta
temsilcileri ve sağlık politikası sorumluları ile görüşmeler yapıyor. Firma, bu yılki incelemelerinde 27 Avrupa Birliği ülkesi yanında İsviçre ve Norveç’i de mercek altına aldı. Bu araştırmada
Danimarka ve Finlandiya’daki sağlık sistemlerinin, oldukça hasta dostu oldukları görüldü. Bu iki ülkenin özelliği, hasta haklarının korunmasını yasalaştırmış olmaları. Danimarka ve Finlandiya’daki hastaların, her an hastanelerdeki kendilerine ait hasta
dosyalarındaki bilgilere ulaşma hakları var. Aynı zamanda bu
ülkelerde aile hekimlerinin elektronik ortamda muhafaza ettikleri hasta dosyalarına da hastalarca ulaşılması mümkün. Almanya’da hasta haklarının yasalaştırılmamış olması, Alman hekimlerinin ve kliniklerinin şeffaflık konusunda yarışacak durumda
olmamaları EHCI’nın bu yıl Almanya’ya eksi puan vermesine
yol açtı. Alman sağlık sisteminin EHCI’dan aldığı önemli puan,
uzman hekime ulaşmada sorunsuz bir sisteme sahip oluşu, uzman hekimlerin geniş hizmet spektrumu nedeniyle. Almanya’da
hastaların her zaman ikinci bir hekim görüşü almaya haklarının
oluşu, tıbbi hizmet kalitesi de artı puan verilmesine neden oldu.
Tıbbi hizmet kalitesinde çocuk mortalite oranı, kanserde beş yıldan fazla yayabilenlerin oranı ve kalp krizinde mortalite oranı
ölçü alındı. Sağlık sisteminde yeterlilik bakımından arka sıralarda olanlar Bulgaristan, Polonya, Litvanya, Romanya, Macaris-
- 27 -
tan ve Slovakya. En son sıra Letonya’nın. Bu ülkelerde bazı gelişmeler olmakla birlikte, hizmet yeterliliği, hasta memnuniyeti
sağlanmış bir sistemin henüz uzağındalar. İngiltere hala orta sıralarda. Bu yerin nedeni, Ulusal Sağlık Hizmetleri (National Health Servis) bünyesindeki uzun bekleme listeleri ile devlet ve
özel sağlık kuruluşları arasındaki belirgin kalite farkı. HCP, Avrupa’da nosokomiyal infeksiyonlardaki artış konusuna da dikkat
çekiyor. Bu ülkelerin neredeyse yarısında multirezistan etkenlerle oluşan infeksiyonların, sağlığı gittikçe daha çok tehdit etmeleri söz konusu. (aerzteblatt-studieren.de, 01. 10. 2007)
İRLANDA: BEKLEME LİSTELERİ
TARTIŞILIYOR
Kliniklerinde yılda bir milyondan fazla hastanın tedavi
edildiği İrlanda’da hekimler ve sağlık politikacıları, bekleme
listeleri konusunu tartışıyor. İrlanda Hükümeti Başkanı Bertie
Ahern’in İrlanda devlet hastanelerindeki bekleme listelerini
“yaşamın bir parçası” olarak nitelemesi, tartışmaları alevlendirdi. Çünkü bu ifade, hükümetin gelecek yıllarda sorunu aşmayı amaçlamadığını ortaya koyuyordu. Halen İrlanda’da 41
000 hasta ameliyat olmak ve uzman hekim konsültasyonu için
sıra bekliyor. İrlanda’da basamaklı bir hekimlik sistemi bulunduğundan, hasta ancak aile hekimi üzerinden uzman hekime ulaşabiliyor. Geçmiş yllarda yataklı kurumlara önemli kaynaklar ayırılıp yatırımlar yapıldığı halde bu bekleme listeleri
kısalmadı. Hasta birlikleri bu nedenle hükümeti, özellikle de
Sağlık Bakanı Mary Harney’i şiddetle eleştiriyorlar. Nihayet
İrlanda Hekimler Birliği (Irish Medical Organisation,IMO) da
Dublin’de gazetecilere açıklamada bulundu: “hükümetin milyarlarca yatırımına karşın, kliniklerde ve uzman hekime ulaşmada bekleme listelerinin kısalmaması, tam bir skandaldır.
Eksik olan, bu listeleri kısaltma isteği taşınmamasıdır.” .(aerzteblatt-studieren.de, 09. 10. 2007)
İTALYA: MAHKEME HASTANIN
ARZUSUNU, HEKİMİN YAŞAMI KORUMA
YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜN ÜZERİNDE TUTTU
Bir İtalyan Mahkemesi, hastanın arzusunu, hekimin yaşamı koruma yükümlülüğünün üstünde tuttu. Mahkemeye göre
hastanın arzusu üzerine, yaşam desteğine başvurmayan hekim,
doğru davranmıştı. Bu kararı doğuran, Anayasa’dan menşe
alan zorla tedavi uygulanamayacağı hükmüydü. Ölümcül hasta Piergiorgo Welby’nin isteği üzerine ventilatörü kapatan
anestezist Mario Ricco, 23 Temmuz 2007’de suçsuz bulundu.
İspat, Ricco’nun tedaviyi kestiğinde, hukuki bir yükümlülüğü
yerine getirmiş olmasına dayandırılmıştı. Tedaviyi reddetmek,
kişilik haklarının ayrılmaz bir parçasıydı ve Anayasa’da yer
alan özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkındaki temel tanımlardan menşe alıyordu. Karar, sansasyon yarattı. İtalyan Katolik Kilisesi, Ricco’nun tutumunu protesto etti. . (aerzteblattstudieren.de, 19. 10. 2007)
KÖK HÜCRE YASASI: AVRUPA BİRLİĞİ
ALMANYA TEMSİLCİLERİ SCHAVAN’I
ELEŞTİRDİ
Avrupa Birliği vekillerinden Peter Liese (CDU, Alman
Hristiyan Demokrat Partisi), Berndt Posselt (CSU, Hristiyan
Sosyal Birliği) ve Rehate Sommer (CDU), açık bir mektupla
Alman Araştırmalar Bakanı Annette Schavan’ı Kök Hücre İthali Yasası’na dokunmaması konusunda uyardı. Mektupta yer
alan ifadeye göre, Embryo Koruma Kanunu’nu gevşetecek bir
gelişme, bu güne dek kendilerini bu kanuna göre yönlendiren
Avrupa Birliği’ne üye diğer ülkelere de kötü örnek teşkil edecekti. Hücre topluluğunun yasada kabul edilen sınırın bir kereliğine değiştirilmesini de vekiller kabul etmiyorlar. Gerekçeleri, bir kere değiştirmenin, sınırın her zaman değiştirilebileceği anlamına gelmesi. Ayrıca son yıllardaki araştırmalar embryo kök hücreleri üzerinde yürütülen araştırmalar, bu hücreler
yerine erişkinden elde edilen kök hücrelerin daha fazla tedavi
başarısı getirdiğini gösteriyor. 2006 Aralık ayında’da Avrupa
Birliği’nin Alman vekilleri Alman Parlamentosu’nu Kök Hücre İthali Yasası’ndan sapılmaması konusunda uyarmıştı. Şimdiye dek Almanya’da 1 Ocak 2002 tarihinden önce elde edilmiş embryonal kök hücreler araştırma amacıyla kullanılabilmekteydi. . (aerzteblatt-studieren.de, 30. 10. 2007)
İNGİLİZ HASTALAR: SAĞLIK SİSTEMİMİZ
GÜVENLİ AMA FAZLA BÜROKRATİK
İngiliz Devlet Sağlık Hizmetleri (National Health Service,
NHS) hastalar tarafından “hesplı” ve “hekim hataları bakımından oldukça güvenli” olarak görülüyor. Yakındıkları, bu sistemin hantallığından, çok bürokrasiyle işlemesi. Merkezi New
York’ta bulunan Commonwealth adlı organizasyonun araştırma sonuçları da bu yakınmayı doğruluyor. Avrupa ülkeleri
içerisinde İngiltere, ameliyat ve uzman konsültasyonu için altı aydan çok beklemek zorunda olan hasta oranı (%15) en yüksek ülke. Aynı tıbbi yardımları alabilmek için 4 ay veya daha
az beklemek zorunda olan İngiliz hasta oranı %40. bu oran,
Almanya için %72, Amerika Birleşik Devletleri için %62. İngiltere’de pozitif olan, devlet sağlık sistemi içinde hastaların,
başka ülkelerdeki hastalara kıyasla hekim hatalarından daha az
yakınmaları. . (aerzteblatt-studieren.de, 05. 11. 2007)
DİGNİTAS, OTOMOBİL İÇİNDE ÖLMEYE
YARDIM EDİYOR
Tartışma yaratan İsviçre Ölüme Yardım Organizasyonu
Dignitas, Almanya’dan iki erkeğin ölmelerine refakat etti.
Savcılık sözcüsü Markus Hohl’ün İsviçre Haber Ajansı
SDA’ya yaptığı açıklamaya göre, olay İsviçre’nin kuzeydoğusundaki Maur şehri kenarında bir kombi-araç’ta gerçekleşti.
Ölenlerden biri 50, diğeri 65 yaşında iki erkekti. Alman Hospiz Vakfı, bu yöntemi “insanı aşağılayıcı” olarak niteledi. İsviçre, pasif ötanazi hakkında dünyanın en liberal yasasına sahip olan bir ülke. Bu yasaya göre hekim, şifasız bir hastaya öldürücü ilaç reçete edebilir, ancak hasta bu ilacın öldürücü dozunu bizzat kendisi almalıdır. Dignitas, kendi verilerine göre
şimdiye dek 600’den fazla insanı ölebilmelerinde destekledi.
Bu organizasyon insanlara kolay ve acısız bir ölüm _htik_etmey. Alman Hospiz Vakfı temsilcisi Eugen Brysch, bu organizasyonun faaliyetinin durdurulması için politik ve hukuki girişimde bulunulmasını istedi. Dignitas, epeydir hizmet verecek
yer bulamamaktan şikayetçiydi. Çünkü komşular, kapılarının
önünde durmadan cenaze arabası görmeye karşı çıkıyorlardı.
Bu işi bir otel odasında yapmaya kalktıklarında da, otelin sahibi kendilerini dava etmişti. (aerzteblatt-studieren.de, 07. 11.
2007)
- 28 -
HOLLANDA HEKİMLER BİRLİĞİ ORGAN
BAĞIŞI ŞOVU İLE ARASINA MESAFE
KOYUYOR
Hollanda Hekimler Birliği, ölüm döşeğindeki bir kadın
hastanın böbreklerini kime bağışlayacağına karar verilmesini
konu alan TV-yayınını protesto ettiler. Hollanda Hekim Birliği KNMG, insanların acılarının televizyon röportajlarına malzeme edilemeyeceğini belirtti: “Televizyon yayınında bir organın kime verileceğine karar verilmesi, tıbbi, hukuki ve etik açıdan sorunludur. Sözkonusu organların kime nakledileceğine
BNN adlı televizyon kanalının izleyicileri değil, hekimler karar verebilir.” Hollanda Transplantasyon Vakfı da, bu nedenle
kendilerine bağlı dokuz özel klinikte bu naklin yapılmayacağı
kararını duyurdu. Kurucusu Barth de Graaff’ı beş yıl önce
böbrek bağışı beklerken kaybeden televizyon kanalı, yayın öncesinde internet sitesinde “Konuşmaya karnımız tok, şimdi eylem zamanı!” sloganıyla savundu. Programda, böbreğin üç
adaydan hangisine verileceği kararlaştırılıyordu. BNN, “Bu
dehşet verici bir şey değil, hayatın ta kendisi. Her yıl yüzlerce
insan, yeterli sayıda bağışçı olmadığı için hayatını kaybediyor.
Böbrek bağış şovu, Hollandalı vatandaşlar ve politikacılar arasında öfkeye yol açtı. Sağlık bakanı Ab Klink ve Medya Bakanı Ronald Plasterk, yayını “insani dramı yarış alanına çevirmesi” nedeniyle etik açıdan sorunlu bulduklarını belirttiler.
Yayının yasaklanması yoluna ise gidilmedi. (aerzteblatt-studieren.de, 01. 06. 2007)
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ:
HOSPİZLERE RAĞBET AZ
Amerika Birleşik devletleri’nde ölümcül hastalıkları çekmekte olanların Hospiz hizmetlerinden oldukça az yararlandıkları belirlendi. Amerika Birleşik Devletleri hekimleri, kısa
süre önce buna dikkat çektiler. Oysa hastaların çoğu, kendi
özel sağlık sigortaları ya da devletin sistemi olan Medicare
aracılığıyla bu hizmetten yararlanma hakkına sahipken, çok
azı yararlanmış durumda. Amerikan hasta organizasyonlarına
göre kamuoyunda çok geniş bir kesim, henüz Hospizler ve
palyatif tıp hakkında yeterli bilgiye sahip değil. National Hos-
pice and Palliative Care Organization (NHPCO) temsilcisine
göre, Amerikalı hekimler arasında da bir Hospiz’in ne demek
olduğu konusunda pek çok yanlış anlama söz konusu. Bu bilgisizlik, ölmekte olan hastaların kendilerine doğru yardımda
bulunamayacak bir yer olan hastanelerin acil ünitelerine yatırılmalarına yol açıyor. NHPCO, Hospizlerin hastaların yaşamlarının son evrelerini olabildiğince pozitif, rahat edebilecekleri şekilde olmasına çaba harcadıklarını hatırlatıyor. (aerzteblatt-studieren.de, 30. 07. 2007)
HEKİMLER LİGHT-TIP ANLAYIŞINA
KARŞI ÇIKIYORLAR
Hemşireler, gittikçe daha fazla ölçüde hekime ait işlemleri
üstlenmeye başladılar. Bu nedenle Alman Tabipler Birliği
(BÄK), Devlet Sigortaları Birliği (KBV) ve Marburg Birliği
(MB), light-tıp anlayışına karşı uyardı. Bu uyarıya neden olan
Alman Sağlık Bakanı Ulla Schmidt’in, Alman Hemşirelik
Konseyi’nin ve Sağlık Hizmetlerindeki Gelişmeleri İnceleyen
bilirkişi Konseyi’nin açıklamalarıydı. Bu merciler, sağlık hizmetlerinde “hekim merkezliliği” eleştiriyor ve hasta bakımı
mesleklerine önemli yetkiler verilmesinden yana olduklarını
beyan ediyorlardı. BÄK Başkanı Jörg Dietrich Hoppe ve KBV
Başkanı Andreas Köhler, “ Hastaların tedavisi ve hastalıkların
iyileştirilmesi, hekimin orijinal ödevldir. Hekime ait olan hizmetler, başkaları tarafından yerine getirilemez” dediler. Sözlerinin devamında vurguladıkları ise şöyleydi: “Sağlık hizmeti
veren çeşitli mesleklerin mensuplarının anlamlı işbirliği
önemlidir. Eğer birlikte hastalarımıza daha iyi bakmak istiyorsak, bu hasta bakımı ile ilgili meslek mensuplarının, hekime
ait hizmetleri üstlenmesi ile olamaz.” MB başkanı Frank Ullrich Montgomery de görüşünü şöyle ifade etti: Hekimin orijinal hizmetlerini, hasta bakanlara yüklemeye kalkmak, hastaların güvenliğini tehlikeye atmak demektir.” . (aerzteblatt-studieren.de, 18. 07. 2007)
www. aerzteblatt-studieren.de’den derleyen ve özetleyen
Doç. Dr. Arın Namal
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ
2007- 2008 YILI SEMİNERLERİ
Konu
: Bulaşıcı Hastalık Taşıyan Hastaya Sağlık
Hizmeti Sunma Ödevi: Nereye Kadar?
Tarih
: 11 Aralık 2007
Saat
: 11.00
Düzenleyen : Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji
Anabilim Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve
Tıp Hukuku Derneği
Yer
: Biyoistatistik Anabilim Dalı Seminer Salonu
Yönetici
: Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR
Konuşmacı : Dr. Murat CİVANER
Konu
: Intrauterin Fetüs’ün Anamoli Taşıdığı
Durumlarda Uygulanacak Tıbbi ve Etik
Prensipler
Tarih
: 13 Aralık 2007
Saat
: 14:00
Düzenleyen : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim
Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp
Hukuku Derneği
Yer
: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp
Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Salonu
Yönetici
: Prof. Dr. Ayten ALTINTAŞ
Konuşmacı : Prof. Dr. Vildan OCAK
- 29 -
Konu
Tarih
Saat
Düzenleyen
: Medya ve Tıp Etiği
: 25 Aralık 2007
: 11.00
: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi, Deontoloji
Anabilim Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve
Tıp Hukuku Derneği
Yer
: Biyoistatistik Anabilim Dalı Seminer Salonu
Yönetici
: Prof. Dr. Ayşegül DEMİRHAN ERDEMİR
Konuşmacı : Arş. Göv. Sezer ERER
Konu
Tarih
Saat
Düzenleyen
Konu
Konu
: İlaç Şirketleri ile İlişkiler: Hekimler Ne
Diyor?
Tarih
: 20 Mart 2008
Saat
: 14:00
Düzenleyen : Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim
Dalı, T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp
Hukuku Derneği
Yer
: Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp
Tarihi Anabilim Dalı Toplantı Salonu
Yönetici
: Prof. Dr. İbrahim BAŞAĞAOĞLU
Konuşmacı : Dr. Murat CİVANER
: Diyet ve Etik
: 21 Mart 2008
: 14:00
: Çapa Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı,
T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku
Derneği
Yer
: Çapa Tıp Fakültesi Deontoloji ve Tıp Tarihi
Anabilim Dalı Toplantı Salonu
Konuşmacı : Dr. Hakan ERTİN
: Tıbbi Hizmetlerin Kötü Uygulamasından
Doğan Sorumluluk Kanun
Tasarısı
: Tıp Etiği Açısından Bir Değerlendirme
Tarih
: 4 Nisan 2008
Saat
: 14:00
Düzenleyen : Çapa Tıp Fakültesi, Deontoloji Anabilim Dalı,
T.T.T. Kurumu ve Tıp Etiği ve Tıp Hukuku
Derneği
Yer
: Çapa Tıp Fakültesi, Deontoloji ve Tıp Tarihi
Anabilim Dalı Toplantı Salonu
Konuşmacı : Dr. Murat CİVANER
TIP ETİĞİ ve TIP HUKUKU TOPLANTILARINDAN HABERLER
“Klinik Araştırmanın Etik Boyutları” Konulu Kurs, 27-28 Eylül 2007
Soldan sağa: Prof. Dr. Kemal Arıkan, Donald L. Rosenstein, Doç. Dr. Hanzade Doğan
27-28 Eylül 2007 tarihlerinde, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Kütüphanesi’nin Seminer Salonunda düzenlenen “Klinik
Araştırmanın Etik Boyutları” ve “Klinik Etik” konularında
yoğunlaşan bir kurs düzenlendi ve yoğun bir katılım gerçekleşti. U.S.A Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü’nün (N.I.H) Liyezon
psikiyatrisi klinik yöneticisi Donald L. Rosenstein’in verdiği
kursa C.T.F Dekanlığı, C.T.F Liyezon Konsültasyon Bilim
Dalı Başkanı Prof.Dr.Kemal Arıkan evsahipliği yaparken, kur-
sun organizasyonunu Tıp Etiği öğretim üyesi Doç. Dr. Hanzade Doğan, Tıp Etiği uzmanları Dr. Murat Civaner PhD ve İnci
Hot PhD gerçekleştirdiler.Kursta özellikle ilaç araştırmaları
gibi kapsamlı projelerde karşılaşılan etik sorunlar ve bunları
çözmenin pratik yöntemleri ele alındı. Klinik Etik’in kapsamındaki vakalar incelendi. Deneklerin seçilmesi ve haklarının
korunması; çocuklar, zihinsel özürlü ya da ruhsal sorunlu hastalar gibi özel denek gruplarında araştırmacının yüzleştiği zor-
- 30 -
luklar; risk ve fayda değerlendirmesi yapılırken A.B.D’de başvurulan karar verme ve ölçüm matrisleri; deneklerden aydınlatılmış onam alınırken dikkat edilmesi gereken noktalar, katılımcıların da soru ve katkılarıyla çerçevesini genişlettiği, ilginç konu başlıkları arasındaydı. Ülkemizdeki günlük klinik
pratikten vaka örnekleriyle yerel bağlama da oturtulan tartışmalarda, konuşmacı Dr. Rosenstein değişik yaklaşımlara açık-
lığı ve Türkiye’deki kendine has medikal işleyişe merakıyla,
katılımcı grubu coşkulu bir iletişime sokmayı başardı. Kapsamlı bir konu olan araştırma etiğine zihin açıcı bir giriş niteliği taşıyan bu eğitimin devamının gelmesini ve ülkemizde klinik etik alanında bir hareketlenmeye vesile olmasını diliyoruz.
Gül Kızılca Yürür - Doç Dr. Hanzade Doğan
TÜBA BİLİM ETİĞİ SİMPOZYUMU
İstanbul, 14-15 Aralık 2007
Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Bilim Etiği Kurulu, 14-15 Aralık 2007 İTÜ Sosyal Tesisleri’nde Bilim Etiği konulu bir simpozyum düzenledi. Tüba Bilim Etiği Kurulu’nun,
simpozyuma davet metninde etkinliğin amacı şöyle ifade edilmiştir: “Etik, insanların ahlaklı yaşamın temelleri üzerine akıl
yordukları ve bu temellerden yola çıkarak, “doğru” ve yanlış”ı
_htik_etmeye, doğru davranış biçimlerini bulmaya ve uygulamaya yarayabilecek kuramsal ve toplumsal araçları geliştirmeye uğraştıkları bir düşün alanıdır. Bilim etiği, bir yandan bilimsel araştırma ve geliştirmenin, yani bilim üretiminin ne olduğu
ve nasıl yapıldığının tanımı içinde yer alan, kurucu unsurlarından biridir. Bir yandan da, bilim insanlarının meslek etiğini, yani mesleklerini icra ederken yerine getirdikleri çok çeşitli görevleri yaparken uymak zorunda oldukları kuralları kapsar. Bir düşün ve eylem dalı olarak etik ve bilim etiği sürekli olarak gelişme gösterir. Toplumsal faaliyetlerin çeşitlenmesi sonucunda etik
ve bilim etiği yeni bilgilerin toplumsal dolaşıma katılması ve
toplumsal pratiklerin eleştirel bir biçimde değerlendirilebilmesine dayanır. Yeni bilimsel ve teknolojik olanaklar ışığında, insanca bir yaşam için “doğru” ve “yanlış” olanı araştırma, sadece ileri teknolojiye sahip ülkelerde değil, heryerde sürmesi
gereken bir çabadır. Bilimin ve temel insani kaygıların evrenselliği gereği bu çaba tüm bilim insanlarını, kendi mesleki pratiklerini değerlendirebilmeleri açısından, birinci dereceden ilgilendirmektedir. Geniş anlamıyla bilim etiği ile bilim insanlarının meslek etiği yani meslek gruplarının zorunlu olarak uyması
gereken kuralların ve sahip oldukları sorumluluk ve yükümlülüklerinin belirlenmesi, iç içe geçen bir uğraştır. Türkiye Bilimler Akademisi yukarıdaki konularda bilimsel çalışmalarda
bulunmak üzere 2006 yılında Bilim Etiği Kurulu’nu oluşturmuştur. Bilim etiği konusunun daha geniş bir platformda ele alınması, uluslar arası bilim insanları ile karşılıklı tartışılması ve kamuyu aydınlatmak amacıyla bu simpozyumu düzenlemiştir.”
Oturumlar ve konuşmacıları ise şöyle belirlenmiştir: Bilim ve
Etik: Pieter Drenth (Amsterdam Üniversitesi), Dünya’da Pratiği Etkileyen Farklı Etik Çerçeveler İoana Kuçuradi (Türk
Felsefe Kurumu), Evrensellik- Etik ve Politik Sorunlar Beat
Sitter- Liver (İsviçre Freiburg Üniversitesi) Küresel Isınma ve
Çevre Etiği: Küresel İklim Değişiklikleri ve Etik Mikdat Kadıoğlu (İstanbul Teknik Üniversitesi) Sanayinin Çevreye Etkileri ve Etik Günay Kocasoy (Boğaziçi Üniversitesi) Çevre
Adaleti, Etik ve Aktivizm Ömer _htik (Açık Radyo) Biyoetik:
Avrupa Birliği Ülkelerinin Biyoetik Kuralları ve Önerileri
Göran Hermerén (Lund Üniversitesi) Hasta ve Verici Hakları,
İlaç Araştırmaları ve Ulusal Düzenlemeler Berna Arda (Ankara Üniversitesi) Gen Sağaltımı ve Kök Hücre Araştırmalarında Etik Şevket Ruacan (Hacettepe Üniversitesi ) Genetik ve
Etik Aslı Tolun (Boğaziçi Üniversitesi) Araştırma Etiği ve
Hukuksal Sorunlar: Araştırma Etiği Emin Kansu (Hacettepe Üniversite Hukuk ve Etik _htik Yüzbaşıoğlu (Galatasaray
Üniversitesi) Akademilerin Etik Konularda Sorumlulukları:
Akademilerin Etik Konularda Sorumlulukları İlhan Tekeli
(TÜBA Şeref Üyesi) Etik ve Bilimciler : Araştırmada Kime
Güvenmeli? Jean-Patrick Connerade (Imperial College) Akademiler ve Bilim Etiği Engin Bermek (TÜBA Başkanı)
2. ANKARA ETİK GÜNLERİ SİMPOZYUMU
2. Ankara Etik Günleri Sempozyumu” başkentte bulunan
tıp fakültelerinin Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Anabilim Dalları’nın
katkı ve işbirliği ile hazırlanan bir etkinlik OLUP her yıl farklı bir Üniversitenin ilgili AD tarafından dönüşümlü olarak ve
belirli bir tema çerçevesinde düzenlenmektedir. Bu seneki etkinliğin ana konusu “ Etik Kurullar” olarak belirlenmiş ve
28 Aralık 2007 tarihinde Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin
evsahipliğinde gerçekleştirilmiştir.
Nursing Ethics and Health Care Policy: Bridging Local,
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ
www.teth.org.tr
- 31 -
YURTDIŞI TOPLANTI DUYURULARI
National and International Perspectives An International
Centre for Nursing Ethics (ICNE) Conference at Yale University School of Nursing Hemşirelik Etiği ve Sağlık Hizmeti Politikaları: Yerel, Milli ve Uluslar arası Perspektifleri
Birbirine Bağlamak. New Haven, Connecticut USA July 1719, 2008.
Web Adresi: http://nursing.yale.edu/EthicsConference
Yale Üniversitesi İnterdisipliner Biyoetik Merkezi, Yale
Uluslar arası Hemşirelik Bilimi ve Eğitimi ve Uluslar arası
Hemşirelik Etiği Merkezi’nin işbirliğiyle. Çin, Japonya, Kore,
Tayvan ve Hong Kong’dan araştırmacıların ortak çalışması
olan İyi Hemşire Araştırması’nın sunulacağı Konferans’a katılan konuşmacılar arasında, özellikle Hastings Merkezi’nin
Başkanı olan Tom Murray, Georgetown Üniversitesi Klinik
Biyoetik Merkezi’nin Yöneticisi Carol Taylor ve Hacettepe
Üniversitesi’nden Leyla Dinç’in adları ön plana çıkıyor. Ayrıntılı bilgi için, Yale Üniversitesi’nden Douglas Olsen ile temasa geçebilirsiniz. E-posta: [email protected].
Bearing and Rearing Children: The Ethics of Procreation
and Parenthood/ Çocuk Doğurmak ve Büyütmek: Çocuk
Sahibi Olma ve Ebeveynlik Etiği. 26-28 May 2008. University of Cape Town, South Africa.
Web Adresi: http:/www.gsu.edu/ethics
Güney Afrika, Cape Town Üniversitesi Felsefe Bölümü,
A.B.D Georgia State Üniversitesi Jean Beer Blumenfeld Etik
Merkezi ve İngiltere Uygulamalı Felsefe Cemiyeti’nin İşbirliğiyle. Özellikle teknoloji destekli çocuk sahibi olma, klonlama
ve implantasyon öncesi genetik tanı yöntemlerindeki gelişmeler ve aile yapılarındaki (daha yüksek boşanma ve yeniden evlenme oranları, aynı cinsten kişilerin çocuk sahibi olabilmesi
gibi) sosyal değişimler, geleceğin anne babalarının önündeki
seçenekleri kökünden değiştirdi. Nasıl çocuklarımız olacağı,
onları ne gibi aile düzenlemeleri içinde yetiştireceğimiz konusunda, günümüzde önümüze çok daha zengin bir seçenekler
yelpazesi seriliyor. Bu konferansta, gelecekte bir çocuğun sürebileceği yaşam, anne baba olmanın ne anlama geleceği ve
anne baba olmanın insana ne gibi hak ve sorumluluklar yükleyeceği üzerine bir dizi etik meseleyi ele almak istiyoruz.
Önemli başlıklar arasında çocuk sahibi olma hakkı, çocuk sahibi olma (ya da olmama) sorumluluğu, çocuk sahibi olma alanında devletin rolü, geleceğin anne babalarının, yarının çocuklarına ve ilgili üçüncü kişilere karşı sorumlulukları, engelli olmanın çocuk sahibi olma kararında nasıl bir etkisi olduğu, ebeveynlerin hak ve sorumluluklarının temeli ve kapsamı, ‘doğal’
ve ‘vasilik yoluyla’ ebeveyn olmanın farkları ve hukukun çocuk sahibi olmakla ilgili kararlara nasıl etki ettiği gibi konuları sayabiliriz.Konferansa bir sunuş önerisi göndermek isteyenlerin seçilmiş bibliyografya da dahil olmak üzere 500 ila 750
kelimelik, genişletilmiş bir özet hazırlamaları, bu özette yazar(lar), bölüm(ler) ve bağlı olduğu kurum(lar), e-mail adres(ler)i, telefon ve faks numaralarının belirtilmesi istenmektedir.
Dual Uses of Biomedicine: Whose responsibility?/ Biyotıbbın İki Yüzü: Sorumluluk kimin? 9-10 Haziran 2008, X
Annual Swedish Symposium on Biomedicine, Ethics and
Society: Seglarhotellet, Sandhamn, 9-10 June 2008 Centre
for Bioethics at Karolinska Institutet & Uppsala University Department of Public Health and Caring Sciences
Uppsala Science Park SE-751 85 Uppsala E- posta: [email protected]
Bradford Üniversitesi’nden Malcolm Dando, İsveç Enfeksiyon Hastalıkları Kontrol Enstitüsü’nden Ingegerd Kallings,
Karolinska Enstitüsü ve Uppsala Üniversitesi’nden Frida Kuhlau ve McGill Tıp, Etik ve Hukuk Merkezi’nden Margaret Somerville’in konuşmacı olarak katıldığı konferansın amacı, biyomedikal araştırma ve uygulamalarda potansiyel çift etkiyi
ele almak. “Çift etki/Dual kullanım”dan kasıt, biyomedikal
araştırmanın faydalı ve zararlı kullanım ve sonuçlar doğurabileceğidir. Özellikle de geçtiğimiz yıllarda bir tehdit halini alan
“biyoterörizm” buna iyi bir örnek. Sorunun etik boyutunu
araştırmak için tıp, biyoloji, siyaset bilimi, felsefe ve hukuk gibi geniş bir disiplinler yelpazesini bir araya getirmek amaçlanmaktadır. Aşağıdaki ve benzer konularda katılım beklenmektedir:
— Biyolojik materyal ve bilginin zararlı uygulama ve sonuçlarını engellemek kimin sorumluluğundadır? Araştırmacının sorumluluğu nedir?
— Fayda, risk ve zararları nasıl tanımlarız?
— Biyosavunma, biyogüvenlik ve biyoetik arasındaki ilişki
nedir?
— Önerilen idare biçiminin kodları nasıl değerlendirilmelidir?
— Biyolojik silahların kullanıldığı rejimlerde biyomedikal
araştırmalar yapan araştırmacılardan ne düzeyde farkındalık beklenebilir?
Teslim için son tarih: 1 Mart 2008 Ayrıntılı bilgi için:
[email protected]
Lammi (Finland), 20-24 August 2008: Ethics of Life sciences/Ethik der Biowissenschaften societas European society
for research in ethics / Europäische Forschungsgesellschaft
für Ethik /Societé européenne de recherche en éthique / Yaşam Bilimleri Etiği - Avrupa Araştırma Etiği Derneği (SOCIETAS ETHICA): Yıllık Konferans
Web Adresi: http://www.societasethica.info/
1964’te İsveçli teolog Hendrik von Oyen tarafından kurulan SOCIETAS ETHICA her yıl Ağustos ayının sonunda bir
konferans düzenlemektedir. Üyeler ve dışarıdan katılımcılar
seçilen yıllık konuya göre konuşma yapmak ya da bildiri hazırlamak üzere davet edilir. Yılın konusu uygulama etiği ya da
temel etik konularında o yıl içindeki olay ve tartışmaları yansıtacak şekilde belirlenir. Ön program, bildiri teslim tarihi,
konferansa kayıt tarihi daha sonra ilan edilecektir. Daha fazla
bilgi için Dr. Stefan Heuser’a ulaşabilirsiniz E-posta: [email protected]
The European Association of Centers of Medical EthicsEACM Conference 2008, 25-27 September 2008-Prague
Checz Republic “Organizing Bioethics: Challenges for
Western, Central and Eastern Europe”
Web Adresi: www.eacmeweb.com
2008’de, Prag Charles Üniversitesinde, Çek Cumhuriyeti
ve Avrupa Tıp Etiği Merkezi Birliği yıllık konferans düzenleyecektir. Charles Üniversitesi’nin ev sahipliğini ve koordina-
- 32 -
törlüğünü yaptığı konferansın amacı Batı, Merkez ve Doğu
Avrupa’da bioetik organizasyonlarında deneyimleri karşılaştırmaktır. Konferansın ana konuları sağlık kurumlarında etik,
etik ve araştırma, ulusal ve yerel etik komiteleri ve etik eğitiminin organize edilmesidir. Konferansta sunum yapmak istiyorsanız 1 Mart 2008’den önce konferans konununuzun etik
boyutlarını anlatan bir özet (en fazla 500 kelime) sunmalısınız.
Özetinizi aşağıda belirtilen adrese göndermeniz beklenmektedir:
EACME Executive Office Mrs. Angelique Heijnen Maastricht
University, Health, Ethics and Society P.O. Box 616 6200
MD MAASTRICHT THE NETHERLANDS
E-posta:[email protected]
17 th World Congress on Medical Law, October 17-21,
2008 Beijing International Convention Chına
Web Address: www.2008wcml.com
Beijing’te düzenlenen konferansın teması Sağlık Yasası
hakkında hukuki yapıdır. Konferansta işlenecek konular sağlık
yasası ve sağlık yasası bilimi, sağlık yasası ve kamu sağlığı,
sağlık yasası ve tıp kurumları, sağlık yasası ve ilaç dağıtımı ve
üretimi, sağlık yasası ve yeni tıp bilimleri, organ nakli, onurlu
ölüm hakkı, sağlık yasası ve hastaların haklarını koruma, sağlık yasası ve sağlık sigortaları, sağlık yasası ve sınır sağlığı karantina denetimi, sosyoloji ve tıp meseleleri ve dünyanın çeşitli ülkeleri ile ilgili meselelerdir. Özetler 15 Ocak 2008’ten önce verilmelidir. Kabul edilen özetler 31 Mart 2008’e kadar bildirilecektir. Kabul edilen özetler için, 30 Mart 2008’e kadar
sunuş metninin tamamı teslim edilmelidir. İletişim için E-posta adresi: [email protected]
Jahrestagung der Akademie für Ethik in der Medizin 2008/
Tıpta Etik Akademisi (Akademie für Ethik in der Medizin)
2008 Yıllık Toplantısı, 25-27.09. 2008- Göttingen/Almanya
E-posta: [email protected]
Bochum Ruhr Üniversitesi Tıp Etiği ve Tıp Tarihi Enstitüsü ve Ruhr Tıp Etiği Merkezi ile işbirliği ile. “Modern tıp,
hastanelerde, yaşlı yurtlarında karşımıza durmadan yeni etik
sorunlar çıkarıyor. Klinik etik, tıpta etiğin teori ve pratiğinin
kesişim noktasında duruyor” diyen Tıpta Etik Akademisi, bu
yılki yıllık toplantısında tıp etiğinin, klinik uygulamaya transferini, bu transferden tıp etiğine yansıyanları konu alacak. Bu
nedenle gerek teori, gerekse pratik insanlarının dialogları, bu
toplantının merkezinde yer alacak. Bu nedenle tıp etikçileri
yanında hekim ve hemşire olarak çalışmakta olanlar, toplantıya özellikle davet ediliyorlar. Sunum konuları şöyle belirlenmiş: Klinik etiğin temelleri ve yöntemleri- Teorik temellerAmpirizm ve etik- Klinik Etiğin Ampirik Yöntemleri- Klinik
Etiğin Uygulamaya Geçirilişi- Klinik Etik danışmanlığın konsepti, yapısı ve gelişimi- Klinik etik ve organizasyon etiği arasındaki ilişki- İletişim ve Etik- Hastanın kendi kaderini tayin
hakkı ve kendi kaderini tayin yeteneği- Yaşamın sonuna ait kararlar (tedavinin sınırlandırılması, hasta vasiyeti, intihara yardım vb.)- PEG-sondayla besleme- Gebelik ve aile planlaması
(Genetik danışmanlık, prenatal tanı, gebeliğin geç sonlandırılması vb.)- Kaynakların sınırlılığı (Allokasyon etiği, klinik rutininde tasarruf vb.)- hekim-hasta ilişkileri- hemşirelik etiğiYoğun bakım etiği, onkoloji, çocuk sağlığı, geriatri, nöroloji,
psikiyatri vb. Özet göndermede son tarih 28 Şubat 2008.
KİTAP TANITIMI
Antalya, Gökhan (Ed.): Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi “İlaç Hukuku ve Etik Anlayışı” Sempoyumu (1.06.
2007 Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Haydarpaşa
Kampüsü) Bildirileri Kitabı. İstanbul 2007, 150 S.
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde düzenlenen ikinci sağlık hukuku simpozyumunun bildirilerinin toplandığı kitap, ROCHE tarafından yayınlandı. Kitapta yer alan
bildiriler ve yazarları:
Prof. Dr. Gökhan Antalya: Açış Konuşması, Prof. Dr. Hüseyin
Hatemi: Yazılı Olmayan Ahlak Kuralları, Prof. Dr. Turan Yıldırım: İlaç Sektöründe Sağlık Bakanlığının Yetkileri ve Etik,
Prof. Dr. Rafi Haner Direskeneli: İlaç Araştırmaları ve Etik
Kuruluların Etiği, Dr. Mahmut Tokaç: Türk İlaç Mevzuatı ve
Sağlık Bakanlığı Vizyonu, Doç. Dr. Yeşim Işıl Ülman: Tıp Tarihinin Işığında Tıp Etiği, Tıp Deontolojisi ve Hukuk, Doç. Dr.
Yener Ünver: Sağlık Mensubunun Tıbbi Müdahalesinden Kaynaklanan Ceza Sorumluluğu Açısından Endikasyonun Etkisi,
Doç. Dr. Ayşe Nuhoğlu: İlaç Şirketlerinin Çevreye Verdikleri
Zararlardan Doğan Ceza Sorumlulukları, Doç. Dr. Hamide
Zafer: Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde İmal ve Ticareti Suçu,
Yard. Doç. Dr. Özlem Yenerer Çakmut: Taklit-Sahte İlaç Kavramı ve Türk Ceza Yasasında İlaç Sektörünü İlgilendiren Suçlar (TCK m. 186-187).
- 33 -
ROCHE Sağlık Hukuku Günleri: Cilt 1: Tebliğler, Cilt II:
Soru ve Cevaplar. İstanbul 2007. 158 S. + 234 S.
Roche’un 31 Mart 2007’de Antalya’da, 14 Nisan 2007’de Gaziantep’de, 28 Nisan 2007’de İzmir’de, 12 Mayıs 2007’de Erzurum’da, 28 Mayıs 2007’de Trabzon’da, 23 Haziran 2007’de
Istanbul’da, 30 Haziran 2007’de Ankara’da gerçekleştirdiği
Sağlık Hukuku Günlerinde sunulan bildiriler, toplantılarda
gerçekleşen tartışmalar ROCHE tarafından iki kitapta toplanarak yayınlanmıştır. Kitapta Yard. Doç. Dr. Özlem Yenerer Çakmut’un “Tıpta Aydınlatma ve Rıza”, Yard. Doç. Dr. Ramazan
Çağlayan’ın “Kamu Görevlilerinin Yükümlülükleri ve Sağlık
Hizmetlerinde İdari Sorumluluk”, Yard. Doç. Dr. Yahya Deryal’in “Hasta Hakları”, Doç. Dr. Hakan Hakeri’nin “Tıp Hukukunda Temel Kavramlar”, Doç. Dr. Zafer Zeytin’in “Tedavi
İlişkisinde Hekimin Türk Hukukuna Göre Hukuki (Tazminat)
Sorumluluğu”, Doç. Dr. Yener Ünver’in “Hekimin Cezai Sorumluluğu” başlıklı sunumlarına ait metinler yer almaktadır.
Sağlık Hakkı Dergisi Özel Sayı, Kasım 2007, Sayı 3: KTÜ
Hasta Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi (HAHUM)& Augsburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi işbirli-
ğinde 4. Türk_Alman Tıp Hukuku Sempozyumu, 8-9 Haziran 2007, Trabzon
KTÜ Hasta Hakları Uygulama ve Araştırma Merkezi (HAHUM) Başkanı Prof. Dr. Tevfik Özlü ile Augsburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Henning Rosenau
eşbaşkanlığında gerçekleştirilen simpozyumda aşağıdaki bildiriler sunulmuş ve Sağlık Hakkı Dergisi , 2007 Kasımında
yayınladığı 3. sayısını bu bildirilerin metinlerine ayırmıştır.
Prof. Dr. Tevfik Özlü: Hasta Hakları (Amacı, Gerekçesi, Tarihi Arka Planı), Yard. Doç. Dr. Yahya Deryal: Çocuk Hastaların Hakları, Doç. Dr. Yener Ünver: Psikiyatride Hasta Hakları, Prof. Dr. Ahmet Nezih Kök: Adli Hekimlikte Hasta Hakları, Prof. Dr. Hakan Hakeri: Hasta Hakları Kanunu Taslağı, Av.
Sunay Akyıldız: Mevzuatımızda Hastanın Hak Arama Yolları,
Prof. Dr. Marion Albers: Hastanın Tıbbi Vasiyetnamesi, Prof.
Dr. Ersin Yarış: İlaç Araştırmalarında Hasta ve Gönüllülerin
Haklarının Korunmasında Bilgilenme Eşitliği, Prof. Dr. Henning Rosenau: Etik Kurulları ve Hasta Haklarının Korunması,
Prof. Dr. Gunnar Duttge: Biyo-Bankalar-Hammadde Tedarikçisi Olarak Hastalar, Prof. Dr. Eva Schumann: Özel Hukukta
Hekimin Sorumluluğu ve Sorumluluk Muhakemesi, Doç. Dr.
Zafer Zeytin: Hasta-Hekim İlişkisinde Hekimin Aydınlatma
Yükümlülüğü, Doç. Dr. Veysel Başpınar: Hasta Hakları Açısından Hekimin Özen Borcu.
Ayşegül Demirhan Erdemir, Öztan Öncel, Zafer Zeytin,
Hafize Öztürk, Sezer Erer, Hakan Ertin, Elif Atıcı (Ed.):
Organ ve Doku Naklinde Tıp Etiği ve Tıp Hukuku
Sorunları. Nobel Tıp Kitabevleri 2007. 984 S.
- 34 -
SOCIETY for MEDICAL ETHICS and LAW - NEWS
u
u
u
It was held on October 20th 2007 in Antalya the 1st International Congress of Medical Ethics and Law, where it was
dealt with the medical ethics and law issues regarding organ and tissue transplantation. The congress was the first
international congress of the Society for Medical Ethics
and Law established in 2004 and it was held with the cooperation of Akdeniz University Faculty of Law and Medical School. Two very important centers, which are ALL
INDIAN BIOETHICS and INSTITUT FUER DEUTSCHES-, EUROPAEISCHES UND INTERNATIONALES MEDIZINRECHT, GESUNDHEITSRECHT
UND BIOETHIK DER UNIVERSİTAETEN HEIDELBERG UND MANNHEIM supported the congress, where there were many participants from abroad.
The Society for Medical Ethics and Law has completed the
preparations to publish a periodical called “The Turkish
Annual of Medical Ethics and Law”. The names of the editors are: Prof. Dr. Ayşegül DEMIRHAN ERDEMIR, Assoc. Prof. Dr. Arın NAMAL, Assoc. Prof. Dr. Hanzade
DOGAN, Asoc. Prof. Dr. Fatih Selami MAHMUTOGLU. The editorial board consists of some eminent scholars
from both our country and others.
From this issue on, the law editor is Assoc. Prof. Dr. Fatih Selami MAHMUTOGLU from Istanbul University
Faculty of Law Department of Criminal Law and Criminal
Procedure Law.
u
In his article in our journal, Dr. Murat CIVANER evaluates in terms of ethics the changes planned in the last
months of 2007 to be made about health law.
u
In his article in the journal, Dr. Hakan ERTIN deals with
the alienation in the relationships between physicians and
patients.
u
Assoc. Prof. Arın NAMAL has two articles in this issue.
In the first one, she evaluates in terms of ethics the percutaneous wounds medical students suffer. The other one introduces the national ethics board in France. As it known,
there is a national board of ethics in Turkey as well and the
issue should be discussed among us publicly.
u
This issue includes also the declaration below of American
Medical Association: Declaration of Professional Responsibility, HIV-Testing (2.23), Ethical opinion on gifts to
physicians from industry in Turkish.
u
In our journal, we also introduce PhD theses on medical ethics. Sezer ERER and Elif VATANOGLU have recently
got a PhD in medical ethics. The title of Dr. Erer’s thesis is
“The Evaluation of Medical Ethics Issues in the Files of
the Board of Honor of Bursa Chamber of Physicians”. The
title of Dr. Vatanoğlu’s thesis is “The Questionnaire Studies and Results about the Organ Transplantations in Turkey
with its Legal and Ethical Dimensions.”
u
In our journal, under the title of “The Events Attracting Attention Abroad”, we give a summary of the popular events
related to medical ethics and law.
u
The Society for Medical Ethics and Law has organized some seminars for the 2007/2008 academic year. They are
being held in the halls of Istanbul University Medical
School and the Medical Ethics and Medical History Departments of Cerrahpaşa Medical School.
u
Our journal includes also the introduction of the new books published in our country on medical ethics and law.
1. Uluslar Arası Tıp Etiği ve Tıp Hukuku Kongresi 17-20 Ekim 2007 Antalya
Soldan sağa: Dr. İnci Hot, Dr. Hafize Öztürk, Dr. Elif Vatanoğlu, Doç. Dr. Hanzade Doğan
- 35 -
2. ULUSLARARASI TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU KONGRESİ
2. INTERNATIONAL CONGRESS ON
MEDICAL ETHICS AND MEDICAL LAW
7-10 Mayıs 2009 DUYURU (I)
ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ
DEONTOLOJİ ANABİLİM DALI/ ESKISEHIR
OSMANGAZI UNIVERSITY FACULTY OF MEDICINE
DEP OF MEDICAL ETHICS
TIP ETİĞİ VE TIP HUKUKU DERNEĞİ/
SOCIETY FOR MEDICAL ETHICS AND LAW
ESKİŞEHİR – TURKEY
İLETİŞİM / CONTACT
Tel
: 0 222 239 29 79 /4505-4506
Fax
: 0 222 229 01 70
GSM : 0 532 394 23 70 0 535 508 99 90 0 506 235 30 50
E – mail : [email protected] [email protected] [email protected]
- 36 -

Benzer belgeler