REZIDANSKAPAKMAYIS:Layout 1
Transkript
REZIDANSKAPAKMAYIS:Layout 1
Yeni Yaşam Eviniz Sayı: 4 Mayıs 2010 Başkan’dan Değerli Okuyucularımız, Yazın sıcaklığını hafif hafif hissetmeye başladığımız şu günlerde, baharla beraber başladığımız sınav maratonunun da sonuna geldik. Bir yandan okulumuza yeni katılacak öğrencilerimize kucak açmaya hazırlanırken diğer yandan bu sıcacık yuvamızın içinde büyük başarılara imza atan çocuklarımıza 147 yıldır olduğu gibi her alanda destek vermeye devam ediyoruz. Ailemizin büyük bir parçası olarak gördüğümüz Rezidanslarımızda yaşayan bağışçılarımıza ise evlerinin rahatı ve huzurunu otel konforunda sunmaya aynı içtenlikle özen gösteriyoruz. Eğitimde fırsat eşitliği misyonumuzu Anadolu’nun her köşesine ayrım yapmaksızın ulaştırmayı ve babası hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz tüm ilköğretim üçüncü sınıf öğrencilerinin 20 ilde düzenlediğimiz Darüşşafaka giriş sınavına katılmalarını sağlamayı amaç edindik. Kilometrelerce yol katederek 33 ilde okulumuzu tanıttık. Çünkü ulaşmaya çalıştığımız bugünün ufacık yüreklerinin yarınların ufku geniş aydın liderleri olacağına, bizlere ve geleceğe yön vereceğine inanıyoruz. Darüşşafaka bir aile, hızla çoğalan büyük bir aile… Bu ailenin bir parçası olarak Urla’da inşa edilen Darüşşafaka Urla Rezidansımız çam ormanlarını, asırlık zeytin ağaçlarının yeşilliğini, Ege’nin masmavi sularını ve bol oksijenli havasını tercih eden bağışçılarımıza şehir hayatından uzakta huzurlu bir yaşam olanağını sunarken, bu güzel ilçeyi Türkiye’ye tanıtma çabalarına katkıda bulunuyor. Tarihi dokusu, doğa güzelliği ile de büyüleyici ve eşsiz atmosfere sahip Urla’yı ve Urla’nın öne çıkan kuruluşlarını anlattığımız Rezidans Dergimizi okurken, kendinizi İzmir’in şirin köşesinde hissedecek, ziyaret etmediyseniz görmeyi arzulayacaksınız… Bu vesileyle 147 yıllık eğitim yürüyüşümüze katkılarıyla yeni halkalar ekleyen Rezidans ve Rezidans dışı tüm bağışçılarımıza şükranlarımı sunuyorum. Saygı ve sevgilerimle. Zekeriya Yıldırım Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Y›l: 3, Say›: 4, Mayıs 2010 Mayıs 2010 8 14 HABERLER HABER Urla, atçılık, yatçılık ve şarapçılık merkezi olma yolunda… 16 ‹mtiyaz sahibi: Darüşşafaka Cemiyeti ad›na Yönetim Kurulu Başkan› Zekeriya Y›ld›r›m Alternatif yaşam merkezi: URLA “Yufka sulu liman”: Çeşmealtı 22 Yay›n Kurulu: M.Talha Çamaş Ahmet Çakaloz Arzu Yağmur Seçil Baykara Şendağ ‹smet Ar›kantürk Mine Yiş Yönetim Yeri: Darüşşafaka Cemiyeti Darüşşafaka Cad. No:14 34457 Maslak-Sar›yer/‹stanbul Tel: 0212 276 50 20 Faks: 0212 275 51 02 www.darussafaka.org Darüşşafaka Rezidans Dergisi'nde yer alan yazılar, Darüşşafaka Cemiyeti'nin resmi görüşünü yansıtmaz. ‹fade edilen görüşler, görüş sahiplerine aittir. Yay›na haz›rl›k Genel Yönetmen: Metin Gülbay Görsel Yönetmen: Murat Kara Editör: Demet Eyi Grafik Tasar›m: Ertuğrul Mürtezaoğlu Düzeltmen Editör: Ersel ERGÜZ Fotoğraf Editörü: Murat GÜNEY Fotoğraf: Damla SALOR, P›nar YANIKG‹L Tel: 0216 681 18 22 YAŞAM Hayallerin gerçekleştiği yer: Urla Gurbetçilikten butik şarapçılığa Deniz, balık ve Urla… Kosta’nın evinden artık notalar yükseliyor Darüşşafaka Cemiyeti, Darüşşafaka Cad. No:14 34457 Maslak-‹stanbul Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü: M.Talha Çamaş Darüşşafaka Cemiyeti Darüşşafaka Cad. No:14 34457 Maslak-Sar›yer/‹stanbul GEZİ 28 URLA REZİDANS 40 PORTRE Urla Rezidans’ta ikinci bahar Her işin başı sağlık Daha zinde ve sağlıklı bir yaşam mümkün Mualla Aruz: “Kitaba ve çiçeğe fukaralık olmadı hayatımda…” 43 Ahmet Sükan: “Türkiye’de tek kurumsal huzur ve rehabilitasyon evi” 44 Gönül Akdağ: “Biliyorum ki başıma ne gelirse gelsin çok iyi bakılacağım^ 48 Prof. Elie Hillway: “Darüşşafaka’da bir aile gibi yaşıyoruz” 50 SAĞLIK 54 PORTRE 58 Malike Bayülken: “147 yıllık bir müesseseden destek görmek insanı rahatlatıyor” 60 URLA MUTFAĞI 50 SAĞLIK Türkiye’nin en prestijli Rehabilitasyon Merkezi Ninesinin yemeklerini özleyenlerin adresi 62 63 Urla’dan İhsan Usta’nın katmerini yemeden dönmeyin TANITIM Urla’nın kültür, sanat durağı… Bask›: Dünya Yay›nc›l›k A.Ş. Globus Dünya Bas›nevi 100.Y›l Mahallesi 34440 Bağc›lar ‹STANBUL Tel: 0212 629 08 08 28 URLA REZİDANS 64 BULMACA 54 PORTRE Mübeccel Çadırcıoğlu: “Hep, yaşlanınca ne olacağım korkusu içindeydim” 147 yıldır sönmeyen ışık: Darüşşafaka Cemiyeti Türkiye tarihinin ilk sivil örgütlenmelerinden biri olan Darüşşafaka Cemiyeti, 147 yıldır babası hayatta olmayan ve maddi olanakları yetersiz çocukların, çağdaş ve kaliteli, bir eğitimle; düşünen, kendine güvenen ve aydınlık bireyler olarak yetişmesini sağlamak için çalışıyor. Yusuf Ziya Paşa, Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Vidinli Tevfik Paşa, Sakızlı Ahmet Paşa ve Ali Naki Efendi tarafından 30 Mart 1863 günlü padişah fermanıyla “Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye” adıyla kuruldu. 29 Haziran 1873’te Darüşşafakat’ül İslamiye (bugünkü adıyla Darüşşafaka Eğitim Kurumları), parasız yatılı, özel statülü bir okul olarak 54 öğrencisiyle öğretime başladı ve o günden bugüne Türkiye’nin aydınlık geleceğine sevdalı hayırseverlerin desteğiyle binlerce çocuğun hayatını eğitimle değiştirmeyi başardı. Darüşşafaka’da tüm öğrencilerin ihtiyaçları bağışlarla karşılanıyor İlköğretim üçüncü sınıfı bitiren ve babası hayatta olmayan öğrencileri, Türkiye genelinde düzenlenen yetenek sınavıyla kabul eden Darüşşafaka; Cemiyet’e yapılan bağışlarla eğitimde fırsat eşitliği sağlayarak yaşam boyu öğrenen, çağdaş, özgüvene sahip ve topluma karşı sorumlu liderler yetiştirmeyi hedefliyor. İlköğretim 4. sınıftan liseyi bitirinceye kadar yatılı düzeyde eğitim veren Darüşşafaka’da öğrencilerin giyim, barınma, yemek, kitap, sağlık gibi tüm ihtiyaçları Darüşşafaka Cemiyeti tarafından karşılanıyor. Üniversite sınavında başarılı olan öğrencilere üniversiteyi bitirinceye kadar burs sağlanıyor. Uluslararası eğitim standartlarında Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olarak Darüşşafaka’da okuyan 848 öğrenci Türkiye genelinden 70 ilden geliyor. Okulun yüzde 38’i kız, yüzde 62’si erkek öğrencilerden oluşuyor. Bu öğrencilerin tüm giderlerini ise Darüşşafaka’ya destek veren kurum ve kişiler sağlıyor. 2009 yılında altı bini aşkın destekçisi olan Darüşşafaka, her yeni bağışla daha çok çocuğa ”eğitimde fırsat eşitliği” sağlamayı hedefliyor. Darüşşafaka’da kolej seviyesinde eğitim Sınıflar 24 öğrenciden oluşuyor. Her altı öğrenciye bir bilgisayar düşüyor. Dersliklerde projektör, perde ve ses sistemleri var. Öğrenciler, İngilizce dil eğitimlerinin yanı sıra 6. sınıftan itibaren Fransızca veya Almanca dillerinden tercih ettikleri birini öğreniyor. Her öğrenci bir enstrüman çalıyor ve bir spor dalıyla ilgileniyor. Öğretmen başına düşen ortalama öğrenci sayısı 6,4 olan Darüşşafaka’da, öğrencilerin bireysel çalışmalarına da olanak tanınıyor. Öğrenciler, deney yapabilecekleri laboratuvarları, bilgisayar laboratuvarlarındaki internet ağı ve bilgisayar destekli eğitim programlarını istedikleri zaman kullanabiliyor. Darüşşafaka’da, öğrencilere iyi bir öğrenim vermenin yanı sıra onları hayata hazırlamak ve kültürel yönden zengin kılmak amacıyla sosyal etkinliklere de önem veriliyor. Darüşşafaka, Türkiye’nin önemli gündemlerinden biri olan ileri yaş bakımında da öncülük yaptı Hayırseverlerin bağışlarıyla eğitimde fırsat eşitliği sağlayan Darüşşafaka Cemiyeti, 1997 yılında ileri yaş bakımının Türkiye’nin önemli konularından biri olduğu görüşüyle, Darüşşafaka Rezidansları’nı kurmaya başladı. İstanbul’da üç (Yakacık, Maltepe ve Şenesenevler) rezidans ile İzmir Urla’daki rezidansa bağış yaparak üye olan hayırseverler, aynı zamanda Darüşşafaka Cemiyeti’nin eğitim misyonuna da destek veriyor. Rezidansların en önemli özelliği ise bağışçılara yaşamları boyunca 24 saat sağlık ve güvenlik hizmetinin beş yıldızlı otel konforunda sunulması. Bağışçılar ilerleyen dönemde ihtiyaç duymaları durumunda Darüşşafaka Ümran ve Yahya Hamuluoğlu Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi ve Maltepe Özel Bakım Ünitesi’nden de ücretsiz yararlanabiliyor. HABERLER Darüşşafaka’da Halk çocuklarının eğitim ve öğretimi amacıyla 30 Mart 1863’te kurulan Darüşşafaka Cemiyeti’nin 147. yılı coşkulu törenlerle kutlandı. İlk tören Darüşşafaka kurucularından Yusuf Ziya Paşa’nın Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki, Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Fatih Camii haziresindeki kabirlerinin eş zamanlı olarak ziyaret edilmesiyle başladı. Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Genel Sekreter Ahmet Buldam ile Darüşşafakalı öğrencilerin hazır bulunduğu Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki tören, Yusuf Ziya Paşa (1825-1882) ile Darüşşafaka’nın kolej sistemine geçişinin ve karma eğitimin mimarı, Darüşşafaka mezunu Fettah Aytaç’ın (1907-2003) kabri başında yapıldı. Fatih Camii haziresindeki tören ise, Darüşşafaka Cemiyeti Başkanvekili Beşir Özmen ile Yönetim Kurulu Üyesi Oğuz Uslu’nun katılımıyla Darüşşafaka kurucusu Gazi Ahmet Muhtar Paşa 6 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 düzenlenen tören, Darüşşafaka Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Yönetim Kurulu Üyeleri, Genel Sekreter Ahmet Buldam, Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Nilgün Akalın, öğretmen ve yöneticiler, Darüşşafaka bağışçıları, öğrenciler ve Darüşşafaka’ya gönül verenlerin geniş katılımıyla gerçekleşti. (1938-1919), Darüşşafaka mezunu ve öğretmeni, matematik bilgini Salih Zeki Bey (1864-1921) ve Darüşşafaka’da öğretmenlik yapmış ünlü yazar Ahmet Mithat Efendi’nin (1844-1912) kabirlerinin başında düzenlendi. Tüm Darüşşafakalılar bir aradaydı Darüşşafaka’nın 147. yılı kutlamaları, Darüşşafaka Eğitim Kurumları öğrencilerinin ve öğretmenlerinin hazırladığı görkemli törenle devam etti. Darüşşafaka TİM Show Center’da Yıldırım: “Kurucularımız aydın olmanın sorumluluğu içinde ülkeye ve halka hizmet etme anlayışıyla yola çıktı” Darüşşafakalılar Derneği tarafından hazırlanan “Darüşşafaka Kuruluş Belgeseli”nin gösterimiyle başlayan törende konuşan Zekeriya Yıldırım, “Kurucularımız aydın olmanın sorumluluğu içinde ülkeye ve halka hizmet etme anlayışıyla yola çıktı. Halk çocuklarına yine halkın destekleriyle çağdaş düzeyde eğitim vermeyi amaçladılar. Toplumların yücelmesinin HABERLER 147. yıl coşkusu anahtarı olan ‘eğitimde fırsat eşitliği’ni o günün koşullarında sağlamanın önemini gördükleri için güçlerini birleştirdiler ve gurur kaynağımız Darüşşafaka’yı yarattılar. Kurucularımızın ideallerini yaşatmak için Osmanlı döneminin ve Cumhuriyetimizin kamuoyu önderleri Darüşşafaka’ya hizmeti görev bildi. Atatürk’ümüzün en yakınları Zübeyde Hanım ve Makbule Atadan başta olmak üzere hayırsever vatandaşlarımız Darüşşafaka’ya bağışlarıyla destek oldu” dedi. Yıldırım öğrencilere “Kurucularımızın ideallerini yarınlara taşıyacak ufkunuz da var, yeteneğiniz de var. Ama hayatın bir başka gerçeği de var. Yeteneklerin başarıya dönüşmesi çalışmadan olmuyor. Bugün saygıyla andığımız kurucularımıza layık olmak, Atatürk’ün sizlere bıraktığı emaneti ileri taşımak, iyi bir Darüşşafakalı olmak için sizden yalnızca ve yalnızca çalışmanızı istiyoruz” diye seslendi. Darüşşafakalı öğrencilere bu konuda söz verdirten Zekeriya Yıldırım’dan sonra Darüşşafaka Eğitim Kurumları Sosyal Bilimler Bölüm Başkanı Nimet Renkliyıldız, Darüşşafaka’nın kuruluşundan bugüne uzanan öyküsünde önemli kilometre taşlarını konuklarla paylaştı. Renkliyıldız, “Darüşşafaka kurulduğu günden itibaren halk okulu olma yolunda çaba harcamış, elitlerin eğitimi amacıyla açılan Galatasaray Sultanisi ile yine aynı dönemde kurulan Alman ekolü temsilcisi İstanbul Lisesi’ne alternatif oluşturmuş ilk Türk özel okuludur” dedi. Son söz öğrencilerin Törende son sözü Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nda eğitim gören öğrenciler aldı. Darüşşafaka’nın yaşamlarında yarattığı değişimi kimi cümleleriyle kimi Darüşşafaka’da öğrendiği müzik aletini çalarak kimi de İngilizce şarkı söyleyerek anlatan öğrenciler, katılımcılara duygusal anlar yaşattı. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 7 HABERLER Müjdat Gezen’den Yakacık Rezidans’a ziyaret Tiyatro ve sinema oyuncusu Müjdat Gezen, huzurevinde kalan beş kişinin yaşantısını anlatacak yeni oyununa ön araştırma yapmak için Darüşşafaka Yakacık Rezidans’ı ziyaret etti. Darüşşafaka Rezidansları Sorumlusu İlknur Kuzgun’un eşliğinde 27 Ocak 2010’da Yakacık Rezidans’a gelen Gezen, huzurevi yaşantısı hakkında bilgi aldı. Yakacık Rezidans’ın bağışçısı ve Türk tiyatrosunun duayen isimlerinden Deniz Uyguner’i de ziyaret eden Gezen, “Yakacık Rezidans’a bu üçüncü gelişim. Bundan önce bir kere söyleşi yapmak, bir kere de öğrencilerimin burada sahneledikleri oyun için gelmiştim. Bu defa ise huzurevinde geçen bir oyun yazıyorum. Onunla ilgili yöneticilerle görüşüp fikir alışverişinde bulunmak istedim. Bir de Deniz ağabey (Uyguner) benim tam elli yıllık arkadaşım. Şehir Tiyatrosu’nda birlikte çok çalıştık. Onu da görmeyi çok istedim” dedi. Gezen, kaleme aldığı yeni oyunu hakkında ise şu bilgiyi verdi: “Oyunun asıl adı Muzurevi… Beş yaşlı kahramanımız var, hepsi birbirinden komik tipler. Tabii gelişi güzel yazmak istemiyorum. İşin doğrusunu, aslını öğrenmek için de bu işi gerçekten çok iyi yaptığına inandığım Darüşşafaka’yı tercih ettim. Burada görevli hemşirelerle, doktorlarla ve diğer hizmetli personelle konuşarak işin aslını öğreniyorum. Örneğin, ne zaman tansiyon ölçülür, açlık şekeri ya da tokluk şekerine bakılır gibi…” Darüşşafaka’nın rezidansları hakkında değerlendirme yapan Gezen, “Ben, buradaki ciddiyeti daima çok beğenirim. Çünkü burada, hasta-bakıcı, yaşlı-genç muamelesinden ziyade kendi evinde hissi var. Bir bakıma herkes kendi evinde… Örneğin, odalarını istedikleri gibi dekore edebiliyorlar. Ayrıca bir ev sıcaklığı ve havası var. Bu açıdan Darüşşafaka’nın rezidanslarındaki yaklaşım diğer huzurevlerine benzemiyor” diye konuştu. Rezidanslarda Anneler Günü kutlandı Darüşşafaka Cemiyeti yönetimi, Rezidans bağışçılarını Anneler Günü’nde de yalnız bırakmadı. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de mayısın ikinci pazarına denk gelen tarihte kutlanan Anneler Günü, Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Adnan Dovan, Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel 8 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Müdürü Nilgün Akalın, Darüşşafaka Eğitim Kurumları öğretmenleri ve öğrencilerinin katılımıyla Darüşşafaka’nın tüm rezidanslarında kutlandı. Öğrencilerin el emekleriyle hazırladıkları kartpostalları rezidans annelerine armağan ettikleri etkinlikte duygulu anlar yaşandı. Bağışçılarla uzun sohbetlerin edildiği ziyaretin ilk durağı Şenesenevler Rezidans oldu. Sonrasında Maltepe Rezidans sakinleri ile bir araya gelen Cemiyet yönetimi ve öğrencilerin ziyaretinin son durağı ise Yakacık Rezidans’tı. Urla Rezidans yönetimi de kadın bağışçılarının Anneler Günü’nü unutmayarak, bir etkinlikle kutladı. HABERLER Darüşşafaka’nın rezidanslarında bayram coşkusu Ramazan ve Kurban Bayramı’nın ikinci günü Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, Başkan Vekilleri Davut Ökütçü ve Beşir Özmen, Yönetim Kurulu Üyesi Oğuz Uslu, Genel Sekreter Ahmet Buldam, Kaynak Geliştirme ve İletişim Koordinatörü Ahmet Çakaloz ve Rezidanslar Sorumlusu İlknur Kuzgun, Darüşşafaka Eğitim Kurumları öğretmen ve öğrencileri İstanbul’daki rezidansları ziyaret etti. Darüşşafakalıların, bağışçılarıyla bayramlaşmasında ilk durak Şenesenevler Rezidans, ikinci durak Maltepe Rezidans, üçüncü durak ise Yakacık Rezidans oldu. Darüşşafaka Özel Bakım Ünitesi ve Ara Bakım Ünitesi’nde yaşayan bağışçıların da odalarında ziyaret edildiği bayramlaşma etkinliğine Darüşşafakalı öğrencilerin varlığı ayrı bir anlam kattı. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 9 HABERLER Kenan Doğulu’dan, Daçkalılara 23 Nisan armağanı… Darüşşafaka Cemiyeti yararına 21 Nisan’da sahne alan Türk pop müziğinin ünlü ismi Kenan Doğulu, hem Darüşşafaka’nın “eğitimle değişen yaşam” misyonuna önemli bir katkı sağladı hem de Darüşşafakalı öğrencilere, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hediyesi verdi. Darüşşafaka Maslak TİM Show Center’da 21 Nisan 2010 tarihinde Kerki Organizasyon’un katkılarıyla düzenlenen konserde Kenan Doğulu gerek şarkıları gerekse sahne performansıyla dinleyenlere unutulmaz bir gece yaşattı. Kenan Doğulu’nun hiçbir ücret talep etmeden sahne aldığı konserden elde edilen tüm gelir ise Darüşşafaka Cemiyeti’ne bağışlandı. Konseriyle; Darüşşafaka’nın “eğitimle değişen yaşam” misyonuna önemli bir katkı sağlayan Doğulu, aynı zamanda Darüşşafakalı öğrencilere, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı hediyesi de verdi. Söz, minik bir Daçkalıdaydı Konserin açılış konuşmasını yapmak üzere sahneye çıkan Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım, konuklara teşekkür ettikten sonra 23 Nisan nedeniyle sözü minik bir Darüşşafakalıya devretti. Sözü devralan Darüşşafaka Eğitim Kurumları 6. sınıf öğrencisi Ahmet Cüce, “Darüşşafaka 147 yıldır Kenan ağabey ve sizler gibi eğitime gönül verenler sayesinde bizleri büyütüyor, okutuyor ve ülkesine faydalı bireyler yapıyor. Öğretmenlerimiz bizim için Türkiye’nin aydınlık yarınları diyor. Biz de onların bu sözüne layık olabilmek için çalışıyoruz. Kenan ağabeye bize en 10 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 güzel 23 Nisan hediyesini verdiği için çok teşekkür ederiz” dedi. “Eğitim Hakkımı İstiyorum” Darüşşafaka hip-hop dans kulübü öğrencilerinin dansları eşliğinde sahneye çıkan Kenan Doğulu, üç saat boyunca konuklara müzik ve dans ziyafeti sundu. Konser hazırlıkları çerçevesinde Darüşşafakalı öğrenciler eğitimin yaşamlarındaki anlamını ifade eden kelimeleri kullanarak sözler yazmış ve bu sözleri rap parçalarına dönüştürmüşlerdi. Bu çalışmalar arasından en iyisini seçen sanat ve medya camiasının ünlü isimlerinden Behzat Gerçeker, Ceza, Ferhat Göçer, Mehmet Yılmaz, Ozan Doğulu, Ömür Gedik jüri üyeliğini üstlendi. Yarışmanın birincilik ödülünü kazanan 7. sınıf öğrencilerinden Aleyna İnanç, Zeynep Kara ve Selin Körpe konserin ikinci yarısında sahneye çıkarak “Eğitim Hakkımı İstiyorum” adlı rap şarkılarını seslendirdi. Konserin sonunda, Darüşşafaka 10. sınıf öğrencisi Recep Matur kendisi ve arkadaşları adına teşekkürlerini, Kenan Doğulu’nun çocukluktan gelen müzik geçmişini resmeden yağlıboya tablosuyla sundu. HABERLER Bol müzik, bol eğlence Bağışçılarının hoş vakit geçirmeleri için farklı etkinliklerin düzenlediği Darüşşafaka Urla Rezidans’ta eğlencesiz gün geçmiyor. Bu etkinliklerin başında ise her seferinde farklı bir ülkenin müzik ve yiyeceklerini bağışçılar ile buluşturan ülke geceleri geliyor. Arjantin, İtalyan, Latin geceleri geçtiğimiz süreçte Urla Rezidans’ın ev sahipliği yaptığı ve renkli görüntülerin yaşandığı eğlenceler oldu. Bu gecelere konuk müzisyenler, o ülkenin şarkılarını seslendirirken, ülkenin özgün yemekleri de bağışçılarla buluşuyor. Bağışçıların canlı müzikle dans ettiği geceler, Urla Rezidans’ta unutulmaz saatler yaşatıyor. Geçtiğimiz aylarda Urla Rezidans’ın ev sahipliği yaptığı bir başka sıra dışı eğlence ise Türk sanat müziği gecesi oldu. Türk musikisinin en güzel eserlerinin canlı olarak seslendirildiği gece, bağışçıları geçmiş günlere götürdü. Nostaljik gecede yoğrulan çiğ köfte ise eğlenceye ayrı bir renk kattı. Urla Rezidans’ın ev sahipliği yaptığı bir başka gece de 14 Nisan 2010’da Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım ve seçkin davetlilerin katılımıyla yaşandı. Canlı müzik çalan orkestranın sahne aldığı gecenin yemek menüsünde ise Ege yemekleri vardı. Rezidans bağışçılarıyla ve personelinin birlikte Darüşşafaka velisini ödüllendirdi eğlendiği gecenin en renkli sahnesi ise Urla Rezidans bağışçılarından Hüsnü Hüner’in orkestra eşliğinde birbirinden güzel Türk sanat müziği şarkılarını yorumlaması oldu. "Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programı kapsamında, bir öğrencimizin bir yıllık eğitim giderini karşılayarak “Veli” payesine hak kazanan bağışçımız İffet Gürbüzer’e “Veli Belgesi”, 1 Nisan 2010 tarihinden Urla Rezidans’ta düzenlen törenle Urla Rezidans Kurum Müdürü Ahmet Çakaloz tarafından takdim edildi. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 11 HABERLER Urla Rezidans’ta piknik keyfi Darüşşafaka Urla Rezidans, baharın gelişini piknikle karşıladı. Urla Rezidans’ın bahçesinde düzenlenen pikniğe bağışçılar yoğun ilgi gösterdi. Rezidans aşçılarının yaptığı mangal eşliğinde güneşli güzel bir günün tadını çıkaran bağışçılar, neşeli saatler geçirdi. Baharın müjdecisi Hıdrellez unutulmadı Darüşşafaka Urla Rezidans yönetimi bağışçılarının hoşça vakit geçirmesi amacıyla değişik etkinlikler yapmayı aralıksız sürdürüyor. Sağlık, bereket, bolluk, şans, kısmet gibi dileklerin gerçekleşeceği, uğursuzlukların sona ereceği gün olduğuna inanılan Hıdrellez’i de unutmayan Rezidans yönetimi, bağışçıları ve personeli ile 6 Mayıs’ta Urla Yörük Evi’ne giderek baharın gelişini leziz yemekler eşliğinde kutladı. 12 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 HABERLER Darüşşafaka, yeni Daçkalılarla büyüyor Darüşşafaka, 30 Mayıs 2010 tarihinde 20 il merkezinde düzenlediği Darüşşafaka Giriş Sınavı için bu yıl yoğun bir tanıtım kampanyası yürüttü. 848 öğrencinin eğitim gördüğü Darüşşafaka, “eğitimde fırsat eşitliği” ilkesi doğrultusunda Türkiye genelinde sınava girme koşullarına sahip 13 bin 200 öğrencinin adına tek tek sınav davetiyelerini gönderdi. Bunun yanı sıra Darüşşafaka, 5-6-7 Nisan 2010 tarihlerinde öğretmen, öğrenci, veli ve Cemiyet yöneticilerinden oluşan ekiplerin katılımıyla 33 ilde sınav tanıtım toplantısı yaptı. 147 yıldır iyi bir eğitimle değişen hayatların hikâyesini yazan Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na giriş sınavı, 30 Mayıs’ta 20 ilde yapıldı. Darüşşafaka’nın 2010-2011 ders yılında bünyesine katacağı yeni Daçkalıları belirleyen sınav, 120 çocuğun hayatını değiştirecek. Yeni Daçkalılarla bir buçuk asırlık köklü ve büyük ailesini genişletmeye hazırlanan Darüşşafaka, eğitimde fırsat eşitliği ilkesi doğrultusunda Milli Eğitim Bakanlığı’nın verilerine göre Türkiye genelinde koşullarına uyan 13 bin 200 çocuğun hepsine ulaşarak, sınava girmelerini sağlamak için yoğun bir çalışma yürüttü. Darüşşafaka, bu yıl bir ilke imza atarak, koşullarına uyan 13 bin 200 çocuğa tek tek sınav davetiyesi gönderdi. Ayrıca Kurum, 5-6-7 Nisan 2010 tarihlerinde 33 ilde sınav tanıtım toplantısı yaptı. Babası hayatta olmayan, maddi koşulları iyi bir eğitim almasına olanak tanımayan, yetenekli ilköğretim üçüncü sınıf öğrencilerinin katılabildiği sınava ücretsiz olarak başvuru yapılıyor. Talep edilmesi halinde öğrencinin ve velisinin sınav merkezine ulaşımlarını da Darüşşafaka Cemiyeti üstleniyor. Türkçe ve İngilizceyi iyi kullanabilen, ikinci yabancı dilde iletişim kurabilen, çağdaş, özgüvene sahip, öğrenerek kendini geliştiren, değişime ve küreselleşmeye uyum sağlayabilen, yaşamının her alanında fark yaratan gençler yetiştirmeyi hedefleyen Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na Giriş Sınavı, 30 Mayıs’ta Adana, Ağrı, Ankara, Antalya, Bursa, Denizli, Diyarbakır, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya, Mersin, Samsun, Sivas, Şanlıurfa, Tekirdağ, Trabzon ve Van olmak üzere 20 ilde yapıldı. 147 yıllık Darüşşafaka Ailesi’ne yeni katılacak 120 öğrenciyi belirleyen sınav iki aşamadan oluşuyor ve öğrencilerin zihinsel ve yaratıcı düşünme yeteneğini değerlendiriyor. Öğrenciler bir bütün olarak değerlendirilerek kendilerine sunulan eğitimle eleştirel ve yaratıcı düşünme becerilerinin, duygusal ve sosyal becerilerinin geliştirilmesi ve böylece sadece okulda değil aynı zamanda yaşamda da başarılı bireyler olarak yetiştirilmeleri amaçlanıyor. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 13 HABER Urla, atçılık, yatçılık ve şarapçılık merkezi olma yolunda… Urla’nın çehresini değiştirmeye aday Meydan projesindeki son durumu ve yakın dönemde Urla’da yapılması planlanan projeleri öğrenmek için Darüşşafaka Urla Rezidans Kurum Müdürü Ahmet Çakaloz ile birlikte ziyaret ettiğimiz Urla Belediye Başkanı M. Selçuk Karaosmanoğlu, ilçelerinde Darüşşafaka’nın bir rezidansının bulunmasından ve her geçen gün ismini duyurarak, ileri yaştaki insanlar için çekim merkezi haline gelmesinden duyduğu mutluluğu ifade ederek söze başladı. 1999’dan beri Urla Belediye Başkanlığı görevini yürüten Karaosmanoğlu, bu yıl içinde sayısız projeyi hayata geçirecekleri bilgisini verirken, ilçe merkezinde değişimin çok önemli bir noktası olan Meydan projesinde de sona yaklaştıklarını kaydetti. Son yedi ayda Meydan projesinde önemli aşama katedildiğini söyleyen Karaosmanoğlu, “Meydan projesinin betonarme çalışmalarının mayıs ayının sonuna kadar teslim edilmesi planlanıyor. Bu da projenin kapsamında yer alan otoparkı kullanma imkânına haziran ayı içinde kavuşacağımız anlamına geliyor” dedi. İlçe merkezinin çehresi değişiyor 350 araç kapasiteli otoparkın hizmete girmesiyle ilçe merkezinde yaşanan trafik sorunu ve park sıkıntısının haziran ayı itibarıyla çözüme kavuşacağını ifade eden Karaosmanoğlu, “Böylelikle hem Meydan projesinin bir kısmı bitmiş olacak hem de ilçedeki trafik akışının ve yolların yeniden düzenlenmesi, ilçe merkezindeki bir kısım yolun belli saatlerde araç trafiğine kapatılarak sadece yayaların kullanımına açılması hayata geçecek. Böylece Urla, adım adım yeni bir görünüme ve düzene kavuşacak. Bunu, Bülent Baratalı Caddesi’nden başlayarak kaldırım ve pergule düzenlenmesi, arkasından da 14 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Urla Belediye Başkanlığı görevini 1999’dan beri yürüten M. Selçuk Karaosmanoğlu, Urla’nın gelecekte dünya çapında bilinen atçılık, yatçılık ve şarapçılık merkezi olması için çalıştıklarını söyledi. ilçenin tamamında belirli standarttaki tabela düzenlenmesi takip edecek” diye konuştu. Tarihi mekânlar yeniden hayat buluyor Malgaca Pazarı’nın bulunduğu alanı turistik ve otantik bir bölge olarak değerlendirmeyi planladıklarını kaydeden Karaosmanoğlu şöyle devam etti: “Oradaki dükkânları buna uygun restore etmek istiyoruz. Bunun yanı sıra Arasta çarşımızın üstünün şeffaf örtüyle kapatılmasını gündemimize aldık. HABER Ayrıca yeni açılan pazar yerimizin eksiklerini tamamlayarak, arzu ettiğimiz neticeye ulaştıracağız.” 2011’in ortalarında tamamlanması planlanan Meydan projesinin içinde yer alan çarşıyı da bu yılın sonunda açacaklarını ifade eden Karaosmanoğlu, “Burada 5-6 metre karelik reyon şeklindeki dükkânları, Urlalı ev hanımlarına tahsis edeceğiz ve onlara ürettikleri gerek el işlerini gerek yemeiçme tarzındaki ürünlerini satmalarını sağlayacağız” dedi. Urla’ya yeni bir kültür merkezi kazandırdıklarını da anlatan Karaosmanoğlu şöyle konuştu: “Restorasyon çalışmalarının neticelendiği bir kültür merkezi inşaatımız var. Yanmış olan eski itfaiye binamızın inşaatı bitti, birkaç ay içinde oranın da açılışını gerçekleştireceğiz. Ayrıca ilçemizdeki hamam ve külliyelerin restorasyon çalışmasına başladık.” Urla’nın tarihi ve kültürel potansiyelinin çok fazla olduğunu fakat küçük bir kısmının gösterime açılabildiğini belirten Karaosmanoğlu, “Bir tarafta arkeolojik kazı çalışmaları devam ederken biz de yakın tarihe ait yapıların restorasyonunu merhale merhale gerçekleştiriyoruz. Belediyenin mülkiyetindeki tarihi ve kültürel yapıların hemen hemen tamamının restorasyonunu tamamladık. Özel mülkiyetteki yapıların da restore edilmesi için biz gerekli maddi ve manevi desteği veriyoruz” dedi. görüntü oluşturdu. Bu sezon orayı da güzel bir görüntüye kavuşturmak istiyoruz. Maalesef yat limanını şu an hayata geçiremiyoruz ama kıyı düzenlemesini yaparak, hiç olmazsa orayı özel teknelerin bağlanabileceği hale getirmeyi planlıyoruz.” Yeni plajlar yolda… Yaz sezonun yaklaşmasıyla birlikte sahillerde hızlı bir çalışmaya başladıklarını anlatan Karaosmanoğlu, projelerini anlatmayı şöyle sürdürdü: “İçmeler’de Karayolları’na ait yol içeriye taşındı. Sahildeki yolun tarafımıza teslimi gerçekleştirilecek. Oranın kıyı düzenlemesini yaparak, içinde sosyal tesislerin de bulunduğu halka açık plaj şeklinde düzenleyeceğiz. Bir de Çeşmealtı’nda daha önce yat limanı olarak düşünerek yaptığımız dolgu çalışması son derece çirkin bir Atçılık, yatçılık, şarapçılık Belediye olarak “Atçılık, yatçılık ve şarapçılık” diye üçlü bir sloganları olduğunu vurgulayan Karaosmanoğlu sözlerini şöyle tamamladı: “Biz hedeflerimizi belirlemiş durumdayız ve adım adım bu hedefler doğrultusunda çalışıyoruz. Maalesef hem yaşanılan ekonomik krizden hem de alkollü içkilere yönelik getirilen birtakım yeni düzenlemelerden dolayı şarapçılık sektörü sezona Urla Rezidans Kurum Müdürü Ahmet Çakaloz ile Urla Belediye Başkanı M. Selçuk Karaosmanoğlu. biraz sıkıntılı başladı. Yine de Urla’nın gelecekte dünya çapında kaliteli şaraplarıyla ünlü bir merkez haline geleceğine inanıyorum. Çünkü bağlardan çok kaliteli şaraplık üzümler elde ediliyor ve butik şarap üretim tesisleri de birer birer hayata geçiyor. Bunun yanı sıra yatçılıkta henüz bir aşama kaydedemedik ama bu mücadelemizden de vazgeçmiş değiliz. Çünkü biz, kıyıdaki yerleşim birimlerinin hepsinde küçük veya büyük bir yat limanının olması gerektiğine inanıyoruz. Atçılık konusunda da yine bazı özel kişiler tarafından kurulmuş son derece modern ve güzel çiftlikler var. Biz onlarla beraber çalışmalarımızı yürütüyoruz. Turizme yönelik birtakım gezinti parkurları oluşturmayı planlıyoruz. Bu parkurlarla; şaraplık üzüm üreten bağlara, şarap tadım merkezlerine ve butik şarapçılığın yapıldığı yerlere ulaşılabilecek.” Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 15 GEZ Alternatif yaşam merkezi: URLA Yorgo Seferis’in, Necati Cumalı’nın, Neyzen Tevfik’in, Tanju Okan’ın Urlası, küçük meydanları, asma altı kahveleri, köyleri, balık mezatları, on altı köyden gelen üreticinin kurduğu ünlü pazarı, çağdaş insanları, köklü geçmişinin izlerini yansıtan sokakları ve yemekleriyle hâlâ Ege’nin ruhunu yaşatıyor. Diyelim oturmuş yazıyorum Birden duruyor kalem Bir görüntü ak kâğıtlarda Ev ev sokak sokak Yine Urla oluyor konum Bir ağız mızıkam var Üflüyorum Re mi fa sol la Bir es mi giriyor araya -Ya Urla? Türk edebiyatının usta ismi Necati Cumalı, “Urla’da Zaman” adlı şiirinde böyle anlatıyor çok sevdiği Urlasını… Türkiye ile Yunanistan arasında 1923’te yapılan nüfus mübadelesiyle ailesi Urla’ya yerleştirildiğinde Cumalı, henüz iki yaşındadır. Çocukluğu, gençliği Urla’da geçen yazarın ilk şiiri de 1939’da Urla Halkevi Dergisi’nde yayımlanır. 16 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Bugün Cumalı’nın Urla’da yaşadığı ev, pazartesi hariç haftanın her günü sevenlerini ağırlıyor. Necati Cumalı henüz Urla’nın sokaklarında oyun oynamazken, gelecekte dünya edebiyatında önemli bir yer edinecek başka bir isim, o sokaklarda koşturmaktadır: Yorgo Seferis… Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Seferis, ailesiyle birlikte Urla’dan Yunanistan’a göç ettiğinde on dört yaşındadır. Ege’nin karşı yakasından Urla’yı izleyen Seferis, otuz yıl sonra yeniden Urla’ya gelir ve Urla’ya dair şu dizeleri kaleme alır: “Nasıl ki kalkar, doğup büyüdüğün şehre gidersin bir gece ve bakarsın temelinde yıkılıp yeniden kurulmuş o şehir ve yakalamaya çalışırsın geçen yılları onları yeniden bulmanın umudu içinde…” Cumalı’nın, Seferis’in Urlası… Yorgo Seferis’in Urla İskele’de, adını taşıyan sokakta bulunan doğup büyüdüğü ev bugün butik otel olarak hizmet veriyor. Seferis’in, Cumalı’nın, Neyzen Tevfik’in, Tanju Okan’ın Urlası, küçük meydanları, asma altı kahveleri, köyleri, balık mezatları, on altı köyden gelen üreticinin kurduğu ünlü pazarı, çağdaş insanları, köklü geçmişinin izlerini yansıtan sokakları ve yemekleriyle hâlâ Ege’nin ruhunu yaşatıyor. Deniz ile ormanın iç içe geçtiği, havası temiz, toprağı kirlenmemiş, insani değerlerini yitirmemiş bir yer Urla... Bir GEZ zamanlar Türklerin, Yahudilerin ve Rumların iç içe yaşadığı Ege’nin bu şirin ilçesi, bugün ağırlıklı olarak Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Arnavutluk göçmenlerini ağırlamakla birlikte son yıllarda huzurlu, dingin ve güvenli atmosferinin çekimine kapılan metropol insanlarına da ev sahipliği yapıyor. Yeni başlangıçların adresi Yeni bir başlangıç yapmak, hayallerindeki hayatı yaşamak için Urla’nın yolunu tutanların sayısı azımsanmayacak kadar çok… Büyük şehirlerin kargaşasından, stresinden yorulup, daha doğal bir hayat yaşamak ya da her geçen gün yiten insani değerleri yeniden bulmak isteyenlerin buluşma noktalarından biri konumunda artık Urla… İstanbul’dan, İzmir’den, Ankara’dan hatta yurt dışından alternatif bir hayat yaşamak için Urla’yı tercih edenlere her gün yeni bir isim ekleniyor. Ünlü ressam Cuma Ocaklı da bu isimlerden biri… Emekli olduktan sonra Urla’ya yerleşen sanatçı, resim çalışmalarına burada devam ediyor. Zafer Caddesi Deniz ile ormanın iç içe geçtiği, havası temiz, toprağı kirlenmemiş, insani değerlerini yitirmemiş bir yer Urla... Bir zamanlar Türklerin, Yahudilerin ve Rumların iç içe yaşadığı Ege’nin bu şirin ilçesi, bugün ağırlıklı olarak Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Arnavutluk göçmenlerini ağırlamakla birlikte son yıllarda huzurlu, dingin ve güvenli atmosferinin çekimine kapılan metropol insanlarına da ev sahipliği yapıyor. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 17 GEZ Çeşmealtı Denizli Köyü’nde 1700'lü yıllarda yapıldığı sanılan cami, 2005’te restore edildi. Her hayaliyle Urla’da yaşamaya gelen, bu sıcacık Ege ilçesine ayrı bir güzellik katıyor aslında… Kimi 1900’lü yılların başına kadar Avrupa’nın en ünlü üzümlerini yetiştiren bağlara yeniden can vermek kimi Rumlardan ya da Yahudilerden kalan tarihi yapıları geleceğe taşımak kimi kirlenmemiş toprağında organik tarım yapmak kimi de zengin mutfağını yeni nesillerle buluşturmak için uğraşıyor. Bunları yaparken de gözleri gibi koruyorlar Urla’nın doğasını, yeşilini, temiz havasını, denizini, henüz betonlaşmaya teslim olmamış dokusunu… Yani doğaya, çevreye, tarihe, kültüre saygılı, bilinçli bir gelişim yaşanıyor Urla’da… Urla’nın yöresel yemeklerini yaşatmak isteyenler Slow Food çatısı altında bir araya gelmiş bile… Slow Food gönüllüleri, geçen aylarda iki Prof. Dr. Hayat Erkanal Urla İskele ilginç etkinliğe imza atmış. İlk önce Urla’nın geleneksel yemeklerinden ıspanak balığını pişirerek Urlalılara ikram eden gönüllüler, isteyenlere bu yemeği nasıl yapabileceklerini de anlatmış. Daha sonra da Urla’nın otlarını gençlere öğretmek için ormana bir gezi düzenleyen gönüllüler, katılımcılara hangi otun ne amaçla kullanıldığını, hangi ottan yemek yapılabileceğinin bilgisini vermiş. Urla’nın sualtı tarih zenginliğini meraklılarıyla buluşturmak isteyen Çeşmealtı Güzelleştirme, Kalkındırma ve Koruma Derneği ise İzmir Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle “Sualtında Tarih Yolculuğu” adında ilginç bir projeye imza atmış. Bu yaz hayata geçmesi amaçlanan projeyle başta engelli dalgıçlar olmak üzere isteyen herkes Limantepe sualtı kazı bölgesinde yürütülen çalışmaları daha yakından görebilecek. Urla’nın geçmişi aydınlatılıyor İzmir’e yarım saat uzaklıktaki bu deniz, tarih, zeytin cennetinin köklü geçmişinin izlerini sürmek amacıyla 1992’de Ankara Üniversitesi tarafından Prof. Dr. Hayat Erkanal’ın başkanlığında başlatılan Limantepe kazıları ise sürdürülüyor. Geçen sene ABD’de yayımlanan bir arkeoloji dergisi tarafından dünyanın en iyi on kazısından biri seçilen Limantepe sualtı kazıları, Urla’nın tarih öncesi geçmişine dair her geçen yıl yeni bilgiler veriyor. Başlangıç tahminlerinin çok ötesinde sonuçlar elde ettiklerini belirten Prof. Dr. Erkanal, “Burada MÖ 3 bine ait büyük bir kentleşme saptadık. Özellikle 2000 yılından itibaren kazı çalışmalarımız çok önemli bir sürece girdi. Şöyle ki hava fotoğraflarını incelerken, kazdığımız kentin ön kısmında, denizin altında birtakım lekeler olduğunu gördük. Bunları incelemeye başladığımızda da denizin altında bir şehirle karşılaştık. Böylece Limantepe’yi hem karadan hem de denizden araştırmaya başladık ve bu çalışmalarımız çok olumlu sonuçlar vererek devam ediyor” diye konuşuyor. Antik tekneler Urla’da hayat buluyor Bir yandan Limantepe kazılarını yürüten bir yandan sualtı arkeolojik kazılarını Kültür Bakanlığı bünyesinde bir bilim dalı haline getirmeye çalışan Prof. Dr. Erkanal, antik çağlara ait teknelerin yeniden inşa edilmesi için de çaba harcıyor. Üç yıl önce Bodrum Arkeoloji Müzesi’nde kalıntıları bulunan 3 bin 500 GEZ yıllık Uluburun teknesini, ardından MÖ 600’lü yıllara ait Kybele teknesini inşa ettiklerini vurgulayan Prof. Dr. Erkanal, bu sene de Ege’nin bilinen en eski teknesinden üç tane yapacaklarını söylüyor. 4 bin 200 yıl öncesine tarihlenen bu teknelerin, sadece kürekle hareket edebildiğini belirten Prof. Dr. Erkanal, eylülde de bu teknelerle Urla’dan yola çıkarak Yunan adalarını ziyaret edeceklerini kaydediyor. Urla’da bir “Arkeopark” oluşturmayı da planladıklarını ifade eden Prof. Dr. Erkanal,“İnşa ettiğimiz antik tekneleri, sualtından çıkardığımız eserleri ‘Arkeopark’ta sergileyeceğiz. Yine bu parkta kazılarda bulduğumuz atölyeleri, evleri bire bir inşa edecek, o çağlara ait üretim şekillerini, örneğin 4 bin yıl önce dokumanın nasıl yapıldığını, ekmeğin nasıl pişirildiğini göstereceğiz. Bunların yanı sıra antik bir tekne yaparak, halkı o dönemin koşullarında seyahat ettirmeyi planlıyoruz. Bunların hepsi Türkiye için ilk olacak” diyor. Türkiye’de ilk, dünyada ise sadece iki yerde yapılan bir çalışmayı Limantepe’de yaptıklarını belirten Erkanal şöyle konuşuyor: “Biz burada suyun altını kazıyoruz, bu çok zor bir iş. Eskiden burada yapılan kazıların birkaç nesil süreceğini söylerdim, şimdi yedi-sekiz nesil sürer diyorum.” Prof. Dr. Erkanal, Urla’da hayata dair ise şu görüşleri dile getiriyor: “Urla’da yaşayanlar daha çok doğaya âşık insanlar. Çünkü Urla’nın en temel özelliği doğal ve tarihi yapısını hâlâ koruyor olması. Urla’nın içine girdiğinizde de antik evleri görebilirsiniz. Bir de çok güzel havası var. Deniz ve hemen gerisinde çam ormanları başlıyor. Doğayı sevenler için Urla en ideal yaşam alanlarından biridir.” Türkiye’nin en eski zeytinyağı fabrikası Urla’ya beş kilometre mesafede, antik bir liman olan Urla İskelesi var. Antik çağın en önemli filozoflarından, akılcı ve özgür düşüncenin babası ve Sokrates’in hocası Anaksagoras’ın, burada yani Klazomenai’de doğduğu, daha sonra Atina’ya yerleşerek doğa felsefesini öğreten ilk hoca olduğu Altınköy plajı biliniyor. Urla İskelesi yakınındaki bir tarlada, Ege Üniversitesi’nden Arkeolog Prof. Dr. Güven Bakır’ın başkanlığında yapılan kazılarda ortaya çıkarılan, 2 bin 600 yıl öncesine ait zeytinyağı işliği Anadolu’da ele geçen en eski ve tek zeytinyağı fabrikası olma özelliğini taşıyor. Yeryüzünün de bilinen en eski zeytinyağı fabrikalarından biri olan ve aslına uygun olarak yeniden inşa edilen işlikte, 2 bin 600 yıl öncesinin tekniğiyle zeytinyağı üretme çalışmaları ise devam ediyor. El değmemiş koylarda deniz keyfi Kırk kilometrelik bir sahil şeridine, el değmemiş koylara ve on iki küçük adaya sahip olan Urla Yarımadası’nın özellikle güneyinde, yedi kilometre mesafedeki Demircili Köyü yakınındaki koylar, Yağcılar, Zeytineli kıyıları ve Altınköy, temiz denizi ve bakir ormanlarıyla başta İzmirlileri olmak üzere çok sayıda turisti ağırlıyor. Geleceğin Napa Valley’i 1900’lü yılların başına kadar Almanya, İngiltere ve Hollanda’ya deniz yoluyla kuru üzüm ihracatı yapan ve bağlarında yetişen üzümlerin kalitesiyle tanınan Urla, bağlarına yeniden kavuşuyor. Butik ve organik şarapçılık yapmak için Urla’ya yerleşenlerin çabalarının meyveleri toplanmaya başladı bile… Urla’nın Kuşçular Köyü’nde üretim yapan Urla Şarapçılık’ın “Masters of Wine İstanbul 2010”da üç ayrı kategoride aldığı birincilik ve ikincilikler, Urlice şaraplarını aynı başarıyı geçen sene yakalaması Urla’nın Kaliforniya’daki ünlü Napa Valley gibi geleceğin butik şarap merkezi olması yönünde çaba sarf edenleri umutlandırıyor. Bunları yapmadan Urla’dan ayrılmayın > Urla’nın meşhur katmerinden tadın. > Malgaca içmelerinin suyundan için. > Güvendik Tepesi’nden güneşin doğuşunu ve batışını izleyin. > Karantina adasındaki antik Klazomenai kentinin kalıntılarını görmek için dalın. > Özbek Köyü’nde bin yıllık zeytin ağaçlarını ziyaret edin. > Bademler Köy Tiyatrosu’nda bir oyun izleyin ve Ali Usta’nın köftesinden tadın. > 14 Ağustos Bağbozumu Şenliği’ne katılın. > Klazomenai’deki, dünyanın en eski zeytinyağı işliğini gezin. > 3 bin 500 yıllık Uluburun teknesinin bire bir modellendiği tekneyi görün. > Çeşmealtı ya da Özbek Köyü’nde bir mezata katılın. Cumaları Urla’nın içinde hafta sonları ise İskele’de kurulan pazardan alışveriş yapın. > Urlice Şarapevi’nde bağların içinde bir kadeh şarap yudumlayın. > Zafer Caddesi’nde eski yapılar arasında geçmişe uzanın. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 19 GEZİ “Yufka sulu liman”: Çeşmealtı Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyesi’nde "yufka sulu liman" diye geçen Çeşmealtı, hem şirin bir balıkçı köyü hem de denizi, kumsalı ve yeşiliyle davetkâr bir tatil köyü aslında… Çeşmealtı sahilinde her gün kurulan mezatta kapış kapış satılıyor, balıkçıların o gün oltasına takılan balıklar… Türkiye'nin oksijeni en bol, nemi ise en az olan sahillerinden Çeşmealtı, konuklarını yaşının bin yıl olduğu sanılan anıt zeytin ağacıyla karşılıyor. Piri Reis'in Kitab-ı Bahriyesi’nde "yufka sulu liman" diye geçen Çeşmealtı, hem şirin bir balıkçı köyü hem de denizi, kumsalı ve yeşiliyle davetkâr bir tatil köyü aslında. Çeşmealtı sahilinde her gün kurulan mezatta kapış kapış satılıyor, balıkçıların o gün oltasına takılan balıklar… “Kapanın elinde kalıyor” desek yeridir hani… Yazları sahile kurulan “gece pazarı”nda yörenin kadınları el emeği ürünlerini ve bahçelerinde yetiştirdikleri sebze, meyveleri akşam altından gece ikilere kadar satıyor. Urla’nın beş bin nüfuslu bu şirin, sıcak mahallesinin panoramik manzarasını en iyi görebileceğiniz nokta ise Güvendik… Çeşmealtı hakkında bilgi almak için Çeşmealtı Turizm, Güzelleştirme, Kalkındırma ve Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Erden Can’ı ziyaret ediyoruz. Doğma büyüme Urlalı Erden 20 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Çeşmealtı Güzelleştirme ve Koruma Derneği Başkanı Erden Can Can… Hayatı hep Çeşmealtı’nda geçmiş. Çeşmealtı’nın ilk ev pansiyonunu, ilk diskosunu o açmış. Ardından deniz kıyısında kamp alanı kurmuş, şimdi ise Çeşmealtı’nın tek “beach club”ını işletiyor. Can’a göre Çeşmealtı’nda yaşamak bir ayrıcalık: “İzmir’e 35-40 kilometre mesafedeyiz. Sahilimiz ile ormanımız arasındaki mesafe bir-iki kilometre. Hem çam havasını teneffüs edebiliyorsunuz hem de deniz havasını… Az gelişti, turizm fazla yok, konaklama tesisleri çok fazla değil ama doğası da bozulmadı. Denizimiz temiz, karşımızda hemen adalar var ve en önemlisi bazı değerlerimizi kaybetmedik.” Eski komşularını ağırlayacaklar Urla Belediyesi ile birlikte geçen sene Çeşmealtı’nda bağbozumu şenliklerini organize ettiklerini anlatan Can, “Eskiden buralar bağ ağırlıklıymış. Bu nedenle bağbozumu bir bayram havasında geçermiş. Yerli halk, 14 Ağustos’ta GEZİ yöresel yemeklerini yapar, sahilde toplanır, birlikte yemek yenirmiş. Biz de geçen sene Dionysos Bağbozumu Şenlikleri adıyla düzenledik. Ne yazık ki yöremizin şaraplarını şenliklerde konuklarımıza ikram edemedik ama bu seneki şenliklerde yöremiz bağlarından üretilen şarapları ikram edeceğiz” diyor. Erden Can, bu yılki bağbozumu şenliklerine yönelik bir başka önemli projelerini ise şöyle anlatıyor: “Urla’da mübadeleden önce yaşayan ve mübadeleyle Yunanistan’a göç eden Rumlara ulaşarak, 25-30 aileyi buraya getirmeyi ve kendi evlerimizde misafir etmeyi istiyoruz.” Rüzgâr sörfünde Alaçatı’ya rakip Turizmle yöre ekonomisini kalkındırmaya çalıştıklarını kaydeden Can, “Ancak bunu yaparken doğal ve tarihi dokumuzu korumaya özen gösteriyoruz. Butik otellere ağırlık veriyoruz. Bu nedenle turizmde geri kalmamız bizim için avantaj” diyor. Çeşmealtı’nın devamlı rüzgâr aldığını bu nedenle rüzgar sörfü için de çok uygun bir yer olduğunun altını çizen Can, şu görüşleri dile getiriyor: “Bu sene Türkiye çapında iki sörf yarışması Çeşmealtı’nda düzenlenecek. Bu konuda gelecekte Alaçatı’nın rakibi olacağımıza inanıyoruz.” Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 21 YAŞAM Hayallerin gerçekleştiği yer: Urla Hayallerini heybelerine koyup “belki gerçekleştiririm” umuduyla yola çıktılar birbirlerinden habersiz… Üç kişi, üç umut... Hayatın farklı pencerelerden el salladığı bu üç insan, Reha Öğünlü, Oğuz Özer ve İnci Coşkuner birbirinden habersiz soluğu Ege’nin çekim merkezi Urla’da almış. Hayat hikâyeleri birbirinden farklı olan bu insanların tek ortak noktası ise hayallerini gerçekleştirmek için bu yeryüzü cennetini seçmeleri… Gurbetçilikten, butik şarapçılığa Bilge-Reha Öğünlü çifti, yıllarca “fırsatlar ülkesi” ABD’de yaşadı. Ancak, bir yanda memleket hasreti, bir yanda ise gerçekleştirmeyi istedikleri hayalleri vardı. Öğünlü çifti, 2002 yılında belki de hayatlarının en önemli kararını alarak ABD’den Urla’ya kesin dönüş yaptı. İlk işleri bağ içinde eski bir Rum evini satın almak oldu. Mimar olan Bilge Hanım, harabe haldeki bu evi tamamen orijinaline uygun restore eder. Amaçları, bir zamanlar bağcılığın ve şarapçılığın merkezi olan Urla’da butik şarapçılık yapmaktır. Hemen gerekli izinleri alan Öğünlü çifti, şarap üretimi için mahzenlerini inşa eder, yıllarca biber tarlası olarak kullanılan bir araziyi satın alarak buraya “cabernet sauvignon”, “merlot”, “shiraz” ve “chardonnay” türü üzüm ağaçları diker. Zoru seçip “organik bağcılık” fikrini benimseyen Öğünlü çifti, sekiz yıllık bir çabanın sonucunda, dünyanın en iyi şarap gurmesi Jancis Robinson'dan yüksek puan alan “Urlice” markasını yaratır. Hayalleri uğruna kariyerlerini bıraktılar Reha Bey, Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Belçika’da turizm ve otelcilik üzerine yüksek lisansını tamamlamış. Profesyonel müzisyen ve rüzgâr sörfü hocası da olan Reha Bey, ABD’de uzun 22 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 yıllar birçok ünlü restoran ve kafe zincirinde yöneticilik yapmış. İsterseniz bu muhteşem çiftin hayat hikâyesini biraz da Reha Bey’den dinleyelim: “ABD’de on dört yıl yaşadık. Önce İtalyan restoranlarında yöneticilik yaptım. Ardından birçok kafe zincirinin kurulmasında görev aldım. Hayat arkadaşım ise bu arada mimarlık yaptı ve pek çok önemli mimari projede yer aldı.” Çoğu kişinin yaşamak istediği bu hayat, Öğünlü çiftini hayallerinin peşinden gitmekten alıkoyamıyor. Sekiz yıl önce Öğünlü çifti, ortak ilgi alanları olan bağcılık ve şarapçılık yapmak üzere Urla’nın yolunu tutuyor: “Şarapçılık ikimizin de çok ilgisini çekiyordu. Bu nedenle 1990’ların başından itibaren bağcılık ve şarapçılık konularında araştırma yapmaya ve eğitim almaya başladık. 2002’de ise bu işi yapmaya karar vererek ve iki ay içinde ABD’deki her şeyimizi satarak Urla’ya yerleştik.” “Bağcılık için en uygun yer Urla” Reha Bey’e hayallerini gerçekleştirmek için neden Urla’yı seçtiklerini soruduğumuzda şu yanıtı alıyoruz: “Anne tarafım Urlalı… 1970’li yıllarda burada rüzgâr sörfü yapıyordum. Bu yarımadayı çok seviyorum. Burada olmam için bir diğer neden ise Urla’nın bağcılık için çok uygun bir yer olmasıydı. Urla ve Karaburun’un üzümleri Avrupa tarafından yıllarca tercih edilmiş. Urla, güneyi ve kuzeyi denizle çevrili olduğu için denizden gelen serinlik üzümlerin çabuk pişip kavrulmasını önlüyor. Ayrıca kireçli YAŞAM toprak yapısı sayesinde de toprağının nemli olması başka bir avantaj.” Tamamen organik bağcılık 80 dönümlük bir alanda organik bağcılık yaptıklarını belirten Öğünlü, “Bu araziyi satın aldığımızda biber tarlasıydı. İklim olarak Urla’nın hangi yerli kırmızı üzüm türlerine uygun olduğunu bilmediğimiz için ‘cabernet sauvignon’, ‘merlot’, ‘shiraz’ ve ‘chardonnay’den oluşan Fransız üzüm türlerini diktik. Tabii bunda yurt dışında aldığımız eğitim ve çalışmaların da çok etkisi oldu. İyi ki de bu türleri seçmişiz. Çünkü iyi netice aldık. Bu işi yaparken bizim için önemli olan üzüm türlerinin milliyeti değil, iyi şarap yapmaktı” diyor. Organik tarıma en uygun tarım türünün bağcılık olduğunu belirten Öğünlü, şöyle devam ediyor: “İlaç kullanmıyoruz. Hatta organik ilaçları bile kullanmamaya özen gösteriyoruz. Tabii diğer üreticilere oranla daha az verim alıyoruz ama ürünümüz daha kaliteli…” Dünyanın en iyi şarap gurmesinden tam puan Dünyanın en iyi şarap gurmesi olarak bilinen Jancis Robinson’dan yüksek puan alan “Urlice”nin bu başarısının sırrını soruyoruz Reha Bey’e… Tabii aldığımız yanıt oldukça ilginç: “Biz, ‘butik’ ya da Fransızların ‘şato şarapçılığı’ da dediği tarzda çalışıyoruz. Hasat sırasında üzümleri, ısıdan etkilenmemesi için sabahın erken saatlerinde toplayarak bekletmeksizin fermantasyon tankına aktarıyoruz. Sadece istenilen olgunluğa erişen salkımları kesip henüz gelişimini tamamlamamış olanları ise bırakıyoruz. Gösterdiğimiz bu hassasiyet yüksek kalitede ürün elde etmemizi sağlıyor. Şarap yapımı sırasında sadece kendi bağımızın üzümlerini kullanıyoruz. Çünkü üzümün kişiliğinin şaraba tam olarak yansımasını istiyoruz. Bu da ‘Urlice’ şaraplarına güçlü bir karakter veriyor. Şarabımızı burada şişeleyip satıyoruz. Modelimiz içinde distribütörlüğe ise karşıyız. En önemlisi de şarabımızın Urla’daki birkaç restoran dışında başka bir yerde satılmasına izin vermiyoruz.” Şarabın adı Urla prensesinden… Şaraplarına verdikleri “Urlice” ismini yaptıkları uzun araştırmalar neticesinde bulduklarını belirten Reha Bey, “Şaraplarımıza isim ararken ‘Urlice’ adında bir prensesin hikâyesine rastladık. Rivayete göre Urla'nın ilk adı ‘Urli’ de bu prensesin isminden geliyor” bilgisini veriyor. “Urla’nın şarapçılık için ideal bir yer olduğunu ispatlamaya çalışıyoruz” Urla’da şarapçılıkla ilgilenen herkese yardım etmeye hazır olduklarını belirten Reha Öğünlü, “Bu bölgede iyi şarap yaparak bu bölgenin şarapçılık için ideal bir yer olduğunu ispatlamaya çalışıyoruz. Aslında amacımız bunun üzerine kurulu. Yıllık üretimimiz 10 bin ile 20 bin şişe arasında değişiyor. Eğer bizim gibi yirmi üretici daha olsa burası gerçek bir şarapçılık destinasyonu haline gelir ve dünyada şarap yolu üzerinde haritaya konulur” diyor. Şaraphanelerinin hafta sonları da açık olduğunu sözlerine ekleyen Reha Bey, böylelikle isteyen herkesin şaraplarını tadarak satın alabildiklerini söylüyor. “Urla’da yaşam çok kolay ve güzel” Avrupa ve ABD’den sonra Urla’da yaşamanın nasıl olduğunu sorduğumuz Reha Bey, “Burada yaşam benim için her şeyden önce çok kolay ve güzel. Türkiye’nin herhangi başka bir şehrinde yaşamayı tercih etmezdim. Burada her türlü bürokratik iş, beş dakikada çözümleniyor. Diğer önemli bir nokta ise Urla’nın ‘gastronomik’ açıdan bir cennet olması. Etten sebzeye kadar aldığımız ürünler mükemmel. Her şey doğal ve köylerden alıyoruz. Bu, bulunmaz bir nimet. Dünyada çok az insan böyle yaşıyor” karşılığını veriyor. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 23 YAŞAM Deniz, balık ve Urla… Yıllarca “insanların kendilerini evlerinin mutfağında hissedeceği” bir balık restoranı açmayı hayal eden Oğuz-Orietta Özer çifti, iki yıl önce Urla İskele’de denize nazır tarihi yapıda bu hayallerini gerçeğe dönüştürdü. Urla İskele’de denize nazır, nezih, sıcacık bir balık restoranı… Adı Yengeç… Butik restoran anlayışıyla hizmet veriyor. Yazın altmış, kışın ise kırk kişiyi ağırlayabiliyor. Zengin balık ve meze menüsünde Urla’nın otları da geniş yer tutuyor. Tarihi bir binada iki yıl önce kapılarını açan ve kısa sürede de balık severlerin vazgeçilmez adresi olan Yengeç, Oğuz-Orietta Özer çiftinin ortak hayallerinin ürünü… Yıllarca “İnsanların kendilerini evlerinin mutfağında hissedeceği” bir balık restoranı açmayı hayal eden çift, bunu gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyor. İkisinin de herhangi bir restoran geçmişi yok, hatta Oğuz Bey, hâlâ bir şirkette çalışmaya devam ediyor: “Benim restoran geçmişim yok. Hâlâ bir şirkette yönetici olarak çalışıyorum. Eşimle birlikte ortak hayalimizdi. İki sene önce bu hayalimizi 24 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 gerçekleştirme imkânı bulduk.” Hayallerinin adresi hiç değişmedi Oğuz Bey, Urlalı değil ama bir Urla âşığı, Orietta Hanım’ın ise zaten çocukluğunun ve gençliğinin geçtiği yer Urla… Bu nedenle çiftin hayallerini gerçekleştirmek istedikleri adres hiç değişmemiş: “Eşim, İtalyan kökenli bir Levanten… Çocukluğu ve gençliği Urla ve Kalabak’ta geçmiş. Urlalı değilim ama Urla’yı çok seviyorum. İnanılmaz güzel bir yer. Dokusu, ortamı, doğası, iklimi çok güzel... Daha temiz ve köyvari… Kızımın okulu nedeniyle İzmir’de yaşıyoruz ama okul biter bitmez buraya taşınmayı planlıyoruz.” Tarih kokan bir mekân Urla İskele’de 1800’lü yıllardan kalma, denize nazır, birinci derece sit alanı olan Rum binasını görür görmez vurulan çift, hemen harekete geçiyor ve binayı kiralıyor: “Binamız, Rumlardan bir aileye geçmiş ve bugüne kadar gelmiş. Tamamen taş, duvar kalınlığı 80 santimetre. Her şeyi orijinal bıraktık, hiçbir ekleme yapmadık, 1800’lerden kalma tahtaları bile koruduk.” Hedef, evinizin mutfağı olmak Çiftin, yola çıkarken önlerine koydukları temel hedef, insanların kendilerini bir restoranda değil, evlerinin mutfağında hissetmelerini sağlayabilmek. Bir de en üst düzeyde kaliteyi en uygun fiyatla sunabilmek: “Bizim için ne kadar para kazandığımız değil, müşteri memnuniyetini ne kadar kazandığımız önemli. Biz en iyiyi sunmuşuzdur ama müşteri beğenmemiştir. Olabilir, damak zevki. Bu durumda onu hemen alır, YAŞAM hesaptan da sileriz. Çünkü önemsediğimiz tek nokta müşterinin servisiyle, yediğiyle, fiyatla, dinlediği müzikle yani her şeyle buradan memnun ayrılması. İşe başladığımızda bana ‘Sen, balıkçılıktan ne anlarsın’ diyen çok oldu. Fakat profesyonel yöneticiyim ve yöneticiliğimi ortaya koydum.” Orietta Hanım’ın mutfaktan ve hijyenden sorumlu olduğunu söylüyor Oğuz Bey ve ekliyor: “Gündüzleri her şeyle eşim ilgileniyor, akşamları ise ben devralıyorum. Bir ekip çalışması yapıyoruz. Burada ‘ben’ yok, ‘biz’ varız. Hepimiz ekibin bir parçasıyız. Sıradan bir vatandaş da gelse cumhurbaşkanı da gelse bizde aynı hizmeti alır. Burada, ‘Bu balığı size vermeyelim’ cümlesini asla duyamazsınız. Müşteriye verilmeyecek balık, zaten tezgâha çıkmaz.” Hijyen ve kalite konusunda son derece iddialı olan Özerler, Gıda Güvenliği Yönetim Sistemi Belgesi (HAPPC) alabilmek için başvuru bile yapmış: “Mutfağımız on beş günde bir ilaçlanır, her akşam mutfak yıkanır, açıkta hiçbir şey bırakılmaz. Mümkün olduğunca gıda kodeksine uygun ürünler kullanıyoruz. Bütün bunları yaparken sıra dışına çıkmayı istiyoruz. Uygun fiyatla da kaliteli hizmet verilebileceğini burada kanıtlamış durumdayız.” Balıklar tek tek seçiliyor Urla Rezidans bağışçılarının da uğrak noktası olan Yengeç Restaurant, neredeyse tüm balık çeşitlerini yiyebileceğiniz bir adres. Fener, peygamber ve dülger balığı kavurmasının lezzeti kulaktan kulağa yayılırken, granyos balığı da Yengeç’in spesiyali olmuş durumda. Restoranın balıkları ise Urla ile civardaki balıkçı köylerinden temin ediliyor: “Balıklarımızı seçerek alıyoruz. Çalışma sistemimiz böyle, balıkçılar da bunu çok iyi biliyor. Örneğin, bugün 10 kilo barbunun içinden tek tek seçerek 1 kilo barbun aldım.” Ege’nin tüm otları menüde Yengeç’in menüsünde mezeler ve otlar da geniş yer tutuyor. Yöredeki tüm otları Yengeç’te bulmak mümkün… Otlar genelde haşlanarak, balığın yanında servis ediliyor. Mezeler ise günlük yapılıyor. Servise çıkarılmadan önce tüm mezeler, lezzet kontrolünden geçiriliyor, beğenilmeyenler servis edilmiyor. Yengeç’te hemen hemen tüm şarap markalarını bulabilirsiniz, hatta Urlice’yi bile... Fiyatlar iki senedir değişmiyor İki senedir balık fiyatlarının dışında bütün fiyatların sabit olduğunu anlatan Oğuz Bey, “İki sene oldu fiyatlarımızda bir değişiklik yapmadık. Rakıya zam geldi, yansıtmadık, şarapta indirime gidildiğinde ise indirime gittik” diyor. Son olarak Oğuz Bey’e “Hayalinizi gerçekleştirdiğinize inanıyor musunuz?” diye soruyoruz ve şu yanıtı alıyoruz: “İki işte çalıştığım için yoruluyorum belki ama hiç reklam yapmadan insanların bizden saygıyla söz ettiğini duyuyorum. İşte o zaman anlıyorum hayalimizin gerçekleştiğini…” Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 25 YAŞAM Kosta’nın evinden artık notalar yükseliyor Zengin Rum tüccarı Efendi Kosta’ya ait olduğu ve 1800’lü yılların sonlarına doğru konut olarak inşa edildiği düşünülen tarihi yapıdan yükselen notalar, iki kız kardeşin, piyanist İnci Coşkuner ile mimar Sedef Tunçağ’ın hayallerinin gerçekleştiğini müjdeliyor. Zafer Caddesi boyunca uzanan birbirine yaslanmış ve karşılıklı bakışan, çoğu boş ve kaderine terk edilmiş Rum evlerinden biri, Urla Müzik Akademisi’ne (UMA) ev sahipliği yapıyor. Zengin Rum tüccar Efendi Kosta’ya ait olduğu ve 1800’lü yılların sonlarına doğru konut olarak inşa edildiği düşünülen tarihi yapıda yükselen her nota ise iki kız kardeşin, piyanist İnci Coşkuner ile mimar Sedef Tunçağ’ın hayallerinin gerçekleştiğini müjdeliyor. Bir asrı geçkin tarihi boyunca önce belediye, kızlar yurdu gibi değişik amaçlarla kullanılan, ardından da kaderiyle başbaşa bırakılan Kosta’nın evi, şimdilerde İzmir’in ilk müzik akademisi olarak genç sanatçılara kucak açıyor. Hep bir müzik akademisi açmayı düşleyen İnci Coşkuner, bu hayalinin temelini on yıl önce kardeşi Sedef Tunçağ ile birlikte Kosta’nın evini satın alarak atıyor. Konak Eski Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ’ın eşi de olan Sedef Hanım gerçek bir Urla sevdalısı… “Bir Varmış Urla” adlı kitabıyla 21. yüzyıldan eski Urla’ya bakan Sedef Hanım, kız kardeşine hayalini gerçekleştirmede büyük destek veriyor. Bir yapıya can verdiler Kosta’nın evinin yeni sahipleri hemen kolları sıvar ve restorasyon çalışmalarını başlatır, zira uzun yıllar boş duran binanın dış cephelerinde yıpranmalar, sac kapaklarda, doğramalarda bozulmalar, çatıda kaymalar vardır. Ön cephedeki cumba tamamen yıkılmış, yerine uydurma bir balkon yapılmış, iç mekânda döşeme ahşapları yer yer çürümüş, mutfak tavanı tamamen çökmüş haldedir. Tüm bunlara rağmen Zafer Caddesi’nde dimdik ayakta durmaya devam eden Kosta’nın evi, uzun soluklu bir restorasyon sürecinin ardından piyanist Coşkuner’in hep hayalini kurduğu müzik akademisine dönüşür. Yapılan restorasyon çalışmasına ilk ödül ise geçen yıl gelir. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 7. Tarihe Saygı /Yerel Koruma Ödülleri kapsamında “Özgün İşlevin Değiştirildiği Esaslı Onarım Ödülü”nü UMA kazanır. Tarihin koynunda yükselen notalar Çok sesli müzik çalışmalarının yaygınlaşması hedefiyle yola çıkan İnci Coşkuner, UMA’da genç virtüözlerin ancak yurt dışında katılabildikleri “ustalık sınıfları”nı (master-class) ülkemiz sınırları içine taşıyarak bu alanda önder ustalarla buluşmalarını sağlıyor. Kapılarını açar açmaz ustalık sınıfı kurslarını başlatan Coşkuner, her Urla Müzik Akademisi’nin hizmet verdiği Kosta’nın evi biri alanında isim yapmış usta virtüözleri Urla’ya getiriyor ve genç yeteneklerin onlardan birer hafta yararlanmalarını sağlıyor. Flütte dünya çapında tanınan Andras Adorjan, obua sanatçısı Hansjörg Schellenberger, viyolonsel sanatçısı Heidi Litschauer, klarnet sanatçısı Guy Dangain, korno sanatçısı Ozan Çakar, dünyanın en seçkin orkestra ve şefleriyle yorumladığı geniş repertuvarıyla ün yapan Christian Blackshaw, UMA’nın geçen sene ağırladığı isimlerden birkaçı… Dünyaca ünlü usta müzik elçileri ile genç yetenekler arasında köprü oluşturan, yaz-kış Zafer Caddesi’ni müziğin büyülü tınısıyla dolduran UMA’da genç müzisyenlere yönelik düzenlenen kurslar, konservatuvardan mezun olmuş, ancak kendisini geliştirmek isteyenlere de fırsat yaratıyor. URLA At tutkunlarının adresi artık Urla Urla’da sayıları her geçen gün artan at çiftlikleri, yediden yetmişe herkesi atlarla buluşturuyor. Urla son yıllarda ardı ardına açılan at çiftliklerine ev sahipliği yapıyor. At tutkunlarının diledikleri gibi at binebildikleri, binicilik dersi alabildikleri, atlarla vakit geçirebildikleri çiftlikler, Urla’yı Türkiye’nin atçılık merkezi olma yolunda geleceğe taşıyor. Bademler Köyü’nün içinden geçilip, Turgut ve İhsaniye köylerine devam eden yol üzerindeki Konvoy Country Club ise bu konuda en iddialı olanlardan… Türkiye’de binicilik sporunun gelişmesi ve bu spora gönül verenlerin çoğalması amacıyla yola çıkan ve üç yıl önce kapılarını açan Konvoy, 280 dönümü açık, 10 dönümü kapalı olmak üzere toplam 290 dönümlük bir alanda “doğal yaşam konsepti” referans alınarak projelendirilmiş bir çiftlik. İzmir merkezli Emirsoy Holding AŞ’nin Urla’ya kazandırdığı kulüpte, her türlü hava koşulunda binicilik faaliyetlerinin yapılabileceği özel aydınlatma sistemli üç manej, 49 adet beş yıldızlı at pansiyonu, sekiz odalı bir butik otel, üç restoran, bir bar, açık yüzme havuzu, binicilik malzemeleri ile tekstil ürünleri satışını yapan iki mağaza, market gibi farklı üniteler var. Bu yıla kadar binicilik kurslarının verildiği, at pansiyonculuğunu yapıldığı, isteyenin at binebildiği, ulusal ve uluslararası yarışların düzenlendiği Konvoy, bu hizmetlerini uluslararası boyuta taşımak adına şu an yeniden bir yapılanma içinde… Konvoy, global hizmete hazırlanıyor Konvoy’un Türkiye’nin en büyük ve geniş imkânlarına sahip binicilik kulübü olduğunu belirterek söze başlayan Konvoy Halkla İlişkiler Uzmanı Hande Macunluoğlu, “Avrupa’da bile altyapı olarak buranın örneğini bulmak çok zor” diyor. Kulübün başlangıçta halka açık hizmet verdiği, daha sonra üyelik sistemine geçtiği bilgisini veren Macunluoğlu, “Bu yıl itibarıyla ise sadece yerel at sahipleri ya da binicilerden ziyade uluslararası boyutta çalışmalar yapma kararı alındı. Şu anda buna yönelik çalışmalar yapıyor ve bir geçiş süreci yaşıyoruz. Örneğin yurt dışındaki at sahiplerinin de pansiyonlarımızdan yararlanmasını istiyoruz. Aynı şekilde uluslararası at yarışları organize etmeyi düşünüyoruz. Çünkü bu tür organizasyonlar için son derece uygun altyapımız var” diyor. Uluslararası at yarışı organizasyonlarının tüm yörenin kaderini değiştireceğine dikkat çeken Macunluoğlu şu görüşleri dile getiriyor: “Burada 400 atlık bir yarış yapma, üst gelir grubundan en az 1200 kişinin buraya gelmesi demektir. Bu da kent ekonomisine müthiş bir katkı anlamına geliyor.” Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 27 URLA REZDANS Urla Rezidans’ta i Bağışçılarına hem ihtiyaç sahibi çocukları okutmanın huzurunu veren hem de son derece konforlu bir yaşam sürme olanağı sunan Urla Rezidans, yeni bağışçılarının katılımıyla her geçen gün daha büyük bir aileye dönüşüyor. 28 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Darüşşafaka Rezidans dergisinin yeni sayısını hazırlamak için fotoğrafçı arkadaşımla günün ilk saatlerinde İzmir Adnan Menderes Havalimanı’na indiğimizde, uykusuz ve yorgunduk. Oysa son derece yoğun bir program bekliyordu bizi… Urla Belediye Başkanı Selçuk Karaosmanoğlu, Hakan Çeken Kültür Merkezi Müdürü Ercüment Tunca, Beğendik Abi Lokantası’nın sahibi Handan Kaygusuzer ve Urlice Şarap’ın sahibi Reha Öğünlü ile randevumuz vardı. Bu yorgunlukla nasıl röportaj yapacağımızı kara kara düşünürken, Urla Rezidans’ın şoförü bizi almaya geldi. Birkaç saat uyumayı hayal ederek Urla Rezidans’a doğru yola koyulduk. İzmir, güneşli ve sıcaktı. Urla’ya yaklaşırken önce ışıl ışıl Ege Denizi bizi selamladı, ardından da arabanın açık penceresinden giren rüzgârın getirdiği doğanın müthiş kokusu… URLA REZDANS ikinci bahar Urla Rezidans’a giden yolun her iki tarafı gelincikler, papatyalar, mayıs çiçekleriyle bezenmiş, asırlık zeytin ağaçları yeşil yapraklarıyla adeta gençleşmişti. Yeşilin bin bir tonuyla Urla, konuklarını adeta yaşamaya çağırıyordu. Bahar gelmişti işte, baharın geldiğini anlamak için Urla’ya gelmek gerekiyormuş meğer. Rezidans’a vardığımızda ne yorgunluktan ne uykusuzluktan eser kalmıştı bizde… İnsana tükenmeyen bir yaşam enerjisi veriyordu sanki Urla… En son geçtiğimiz ekim ayında gelmiştik Urla Rezidans’a… Aradan geçen sekiz ayda Urla Rezidans’ı, yeni bağışçılarının katılımıyla daha büyük bir aileye dönüşmüş bulduk. Dinlenme salonu, oyun salonu, hobi odası, restoran daha bir kalabalık, daha bir cıvıl cıvıldı. Darüşşafaka’nın en büyük rezidansı olan Urla, dört yıl önce kapılarını açtı. Standart odaların yanı sıra 1+1, 2+1 ve 80 metre kare büyüklüğünde süitler olmak üzere toplam 171 oda/süitten oluşan Urla Rezidans, yakın tarihte ara bakım ünitesi ile fizik tedavi ünitesini de devreye soktu. Bugün Türkiye’nin her köşesinden gelen yetmişe yakın bağışçıya ev sahipliği yapan Rezidans’ta bir başka yenilik ise yönetim kademesinde yaşandı ve geçtiğimiz mart ayında Darüşşafaka Cemiyeti Kaynak Geliştirme ve İletişim Koordinatörü Ahmet Çakaloz, Urla Rezidans Kurum Müdürlüğü’ne atandı. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 29 URLA REZDANS Urla Rezidans’ın başında artık bir İzmirli var Aslen İzmirli olan Ahmet Çakaloz, liseden mezun olduktan sonra İzmir’den uzak kaldığını ve ilk defa İzmir’de çalıştığını anlatarak söze başladı ve süreci şöyle anlattı: “2010’un başından itibaren Urla Rezidans’ın pazarlama faaliyetlerine destek vermek amacıyla Urla’ya daha sık gidip gelmeye başladım. Mart 2010’da ise Darüşşafaka Cemiyeti Yönetimi, Urla Rezidans’ta yönetim değişikliği yapmaya karar verdi ve beni kurum müdürü olarak tayin etti.” “Türkiye’de eşi benzeri olmayan bir hizmet sunuyoruz” Göreve geldiğinden beri bir yandan kurumun yönetimini devam ettirirken diğer yandan da Rezidans’ın 30 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 pazarlama faaliyetlerine hız verdiğini söyleyen Çakaloz, yeni dönemi şöyle anlattı: “Gerek İstanbul’da gerekse İzmir’de üye profilimize uygun semtlerde kapıdan kapıya broşür dağıtıyor, tanıtım faaliyetleri yapıyoruz. İlgilenenlere, arayıp bilgi alanlara araç gönderiyor, evlerinden aldırıyor, Rezidans’a getiriyor ve diledikleri gibi gezmelerini sağlıyoruz. Odalarımızı, sağlık ünitemizi, restoranımızı, mutfağımızı, havuzumuzu, dinlenme salonu, oyun odası, hobi odası, fitness salonu, fizik tedavi ünitesi gibi ortak kullanım alanlarımızı ve çevreyi gösteriyoruz. İsterlerse birkaç gün misafirimiz oluyor ve buranın atmosferini soluyorlar. Çünkü burada verdiğimiz hizmeti uzaktan anlatmak çok zor. Biz, Türkiye’de eşi benzeri olmayan, ‘sıra dışı’ diye nitelenebilecek bir hizmet sunuyoruz. Bunu da ancak göstererek, yaşatarak anlatabiliyoruz. Ki URLA REZDANS buraya gelip gezen istisnasız herkes, yerleşmeyecek bile olsa, çok beğeniyor.” Tanıtım çalışmaları hız kazandı Dört yıl önce kapılarını açan Urla Rezidans’ın bağışçı sayısını çok daha hızlı artırmayı hedeflediklerini belirten Çakaloz, “Bunun için özellikle İzmir içinde ve İstanbul’da tanıtım faaliyetlerine ağırlık verdik. Yaz dönemiyle birlikte Çeşme, Kuşadası, Bodrum, Foça ve Urla’nın civarındaki sayfiye yerleri ile Ege Bölgesi’nin diğer illerinde daha fazla tanıtım faaliyetine gireceğiz. Bunun yanı sıra İstanbul, Ankara, Bursa’dan, Türkiye’nin her yerinden, hatta dünyanın uzak ülkelerinde yaşadıktan sonra gelip buraya yerleşmiş üyelerimiz var. Son dönemde İstanbul’dan gelen bağışçı sayımızda artış var. Bunda İstanbul’daki rezidanslarımızın dolmuş olması da etkili” dedi. Doğaya ve denize yakın olmak isteyenlerin tercihi Urla Rezidans Darüşşafaka’nın dört rezidansının da farklı bir konuma sahip olduğunu kaydeden Çakaloz, şöyle konuştu: “İstanbul’daki üç rezidansın farklı profilleri var. Yakacık Rezidans, on seneden daha fazla süredir bağışçılarının bir arada yaşadığı, bence ‘mahalle’ haline gelmiş, yaş ortalaması diğerlerine kıyasla daha yüksek, temiz havalı, şehirden biraz uzak, konforlu bir ortamda birlikte yaşayan büyük aile profili çiziyor. Yakınında bir özel bakım ünitemiz, içinde bir ara bakım ünitemiz, hemen yanında fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezimiz bulunan Maltepe Rezidans, daha ziyade sağlık ağırlıklı düşünen bağışçılarımızın tercih ettiği bir rezidanstır. Şenesenevler Rezidans; şehir içi sayılabilecek bir konumda, daha aktif, daha sosyal yaşayan, şehir hayatından kopmayanlara daha fazla hitap eden ve diğerlerine oranla daha küçük bir rezidansımızdır. En büyük rezidansımız olan Urla ise; İstanbul’un dışındaki tek rezidansımız. Denize yakın, orman içinde, temiz havalı, hastanelere ve şehir merkezine yakın olmakla beraber büyük şehirlerin gürültüsünden uzak. Bu nedenle Urla, biraz daha doğa içinde ve denize yakın olmak isteyen, temiz havayı önemseyen, kafa dinlemeyi tercih eden üyelerimiz için idealdir.” “Ara Bakım Ünitesi” devrede Urla Rezidans’ta Ara Bakım Ünitesi’ni hazırladıklarını kaydeden Çakaloz, “Rezidans’ın bir bölümünü ara bakım ünitesine tahsis ederek, gerekli tüm düzenlemeleri yaptık. Doktorlarımız, hemşirelerimiz ve altyapımız hazır. Bazı rahatsızlıkları bulunan bağışçılarımızın ağırlaştığı dönemleri oluyor. O dönemMayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 31 URLA REZDANS lerinde ara bakıma alıyor, yakın gözetime ihtiyaçları kalmayınca, iyileştiklerinde odalarına gönderiyoruz” bilgisini verdi. Haftanın beş günü fizyoterapi Urla Rezidans’ta çok geniş fizik tedavi olanağının bulunduğuna da dikkat çeken Ahmet Çakaloz, şöyle konuştu: “Bağışçılarımız hafta içi her gün sabahtan akşama kadar uzman fizyoterapistimizle birlikte gerek grup halinde gerekse bireysel olarak çalışmalar yapıyor. Bağışçılarımızın yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik yapılan bu egzersizler ve terapiler büyük ilgi görüyor.” Bol aktivite, bol eğlence Urla Rezidans’ta sosyal aktivite çeşidini ve sayısını artırmaya yönelik çalışmalar yaptıklarını belirten Ahmet Çakaloz, konuya ilişkin şu bilgileri verdi: “Yaz döneminde üyelerimize plaja gitme imkânı sağlamaya çalışıyoruz. Zaten baharla birlikte üyelerimizi civardaki köylere, Urla’nın keyif duraklarına kahvaltı ya da öğle yemeğine götürmeye başladık. Civardaki son derece dinlendirici ve hoş mekânlara geziler düzenliyoruz. Aktivitelerimizin daha da çeşitlenebilmesi için üye sayımızın biraz daha artmasına ihtiyaç var ama gene de buranın özelliklerine uygun ve diğer rezidanslardan farklı 32 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 sosyal aktiviteler planlıyoruz. Ayrıca haftanın üç günü Urla Halk Eğitim Merkezi’nden gelen hobi öğretmenimiz var. Bağışçılarımızın isteklerine göre hobilerini yönlendiriyor. Yine bir üyemizin gönüllü çabasıyla personele ve üyelerimize İngilizce dersi veriliyor. Müzik çalışmaları da var.” Hedef, yüzde yüz doluluk seviyesine ulaşmak Urla Rezidans’ta 171 oda/süitin bulunduğunu kaydeden Çakaloz, “Şu an yetmişe yakın üyemiz var. Ancak hâlâ boş oda sayımız fazla. Ben 2012 başlarında burayı tam kapasite çalışan bir rezidans haline getirmeyi hedefliyorum. Haftada ortalama bir yeni bağışçı kazanırsak, bu hedef iki yılda gerçekleşecektir. O zaman da burası personeli, doktoru, teknisyeni ve bağışçıları ile 250 kişilik bir ‘mahalle’ haline gelecektir. Bir de komşumuz var: SEV Vakfı. Onların da hemen yanımızda, inşaatı yeni biten bir yaşlılar evi var. Orası da işlerlik kazandığında, burası ikinci bahar semti olacaktır” dedi. İleri yaştakiler için en ideal yer Urla Urla’nın doğasıyla, iklimiyle ileri yaştakilere yönelik bir rezidansın kurulması için uygun bir yöre olduğuna vurgu yapan Çakaloz, “Yönetici olarak benim gözüme her zaman eksiklikler çarpıyor. Ben böyle kritik bir gözle bakarken, üyelerden çok mutlu olduklarını, memnun ve huzurlu olduklarını duymak ve etraflarındaki insanlara burada yaşamanın ne kadar hoş bir şey olduğunu söylediklerini işitmek benim için gerçek bir mutluluk kaynağı” görüşünü dile getirdi. Son olarak Ahmet Çakaloz’a İstanbul’u özleyip özlemediğini sorduk ve şu yanıtı aldık: “Ben büyük şehir insanıyım. Ama henüz İstanbul’un gürültüsünü, trafiğini, kalabalığını özlemedim. Yalnızca, ofisim Darüşşafaka kampüsünün içindeydi. Çocukların seslerini özlüyorum, onlarla beraber öğle yemeği yemeyi, bir de eski mesai arkadaşlarımı...” Herkesin bir hobisi var Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu Seher Karaltı, üç aydır Darüşşafaka Urla Rezidans’ta bağışçılara farklı hobiler kazandırmak ve var olan yeteneklerini geliştirmek için çalışmalar yapıyor. Haftanın üç günü bağışçılarla bir araya gelen Karaltı, ahşap boyamadan boyutlandırılmış resim yapmaya kadar farklı konularda ders veriyor. Yakın zamanda bağışçılarla ahşap üzerine alçı ve rölyef çalışması yapmayı planladıklarını kaydeden Karaltı, “Derslere üyelerimiz yoğun ilgi gösteriyor. Burada bağışçıların yapabilecekleri hobileri, onları zorlamadan ve sıkmadan yaptırmaya çalışıyorum” diye konuşuyor. Urla Rezidans’ın çok güzel ve huzurlu bir ortam olduğuna dikkat çeken Karaltı, “Bağışçıların hepsi çok sıcakkanlı ve çoğunun sanatla alakası var. Bu beni çok mutlu ediyor, çünkü insanların özünde sanat olduğunu görüyorum. Onlarla konuşmaktan, onları dinlemekten çok büyük keyif alıyorum. Onlardan hayata dair çok şey öğreniyorum. Burada ders vermenin bana çok şey kattığını ve çok olgunlaştırdığını gönül rahatlığıyla söyleyebilirim” diyor. NASIL BA⁄IŞ YAPAB‹L‹RS‹N‹Z? Darüşşafaka Cemiyeti’ne üye olsun olmasın herkes bağış yapabilir. Bağış modeli kişiye özgüdür. Bağışlar nakit olabileceği gibi tereke bağışı, gelir temliki, gayrimenkul bağışı, öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik burs bağışı olabilir. Darüşşafaka Cemiyeti’ne her türlü bağış kabul edilmektedir. 1. ONLINE BA⁄IŞ Kredi Kart› ile www.darussafaka.org web sitesinden online bağ›ş sistemi. 2. ‹NTERNET BANKACILI⁄I Bankalar›n internet şubelerindeki “bağ›ş” menüleri arac›l›ğ› ile: - Akbank - Finansbank - Fortisbank - Denizbank - Halk Bankas› - HSBC - Garanti - Şekerbank - TEB - ING Bank - Türkiye ‹ş Bankas› - Vak›fbank - Tekstilbank - Yap› Kredi Bankas› 3. NAK‹T Darüşşafaka Cemiyeti Merkezi’ne elden yapılacak bağışlar. 4.DARÜŞŞAFAKA CEMİYETİ TL HESAP NUMARALARI Darüşşafaka Cemiyeti’ne yapılan bağışlardan banka havale ücreti alınmamaktadır. BANKA ADI Akbank / Üstbostancı Denizbank / Kavacık Finansbank / Bostancı E5 Fortis Bank / Şenesenevler Garanti Bankası / Sahrayıcedit HSBC Bank / Kozyatağı ING Bank / Kazasker Şekerbank / Kozyatağı Tekstilbank / Kadıköy Türkiye Ekonomi Bankası / Taksim Türkiye Halk Bankası / Sahrayıcedit Türkiye İş Bankası / Kozyatağı Ticari Vakıfbank / Kozyatağı Yapı Kredi Bankası / Bayarcaddesi Ziraat Bankası / Osmanbey ŞUBE KODU 695 2410 1037 163 277 757 198 242 0008 104 874 1386 338 682-5 850 SWIFT AKBKTRIS DENITRIS FNNBTRIS DISBTRIS072 TGBATRIS HSBCTRIX INGBTRIS SEKETR2A TEKBTRISKDK TEBUTRIS104 TRHBTR2AAXXX ISBKTRIS TVBATR2A YAPITRIS TCZBTR2A IBAN TR700004600695888000001863 TR790013400000000186300001 TR810011100000000000001863 TR240007100163304401863TRL TR590006200027700000001863 TR200012300757000186329300 TR870009900413231000100001 TR610005902420588024251529 TR910010900008003257150003 TR680003200010400000001863 TR840001200987400016000001 TR240006400000113860001863 TR510001500158007284865476 TR690006701000000000001863 TR660001000850000018635001 5. 7 GÜN 24 SAAT ATM’LERDEN BA⁄IŞ Garanti Bankası ATM’lerinden “bağış” menüsü aracılığıyla “1863-Darüşşafaka’ya, Yapı Kredi Bankası ATM’lerinden “bağış” menüsü aracılığıyla “Darüşşafaka 1863”e ve HSBC Bankası ATM’lerinden “bağış” menüsü aracılığıyla “1863-Darüşşafaka”ya 7 gün 24 saat bağış yapabilirsiniz. 6. 7 GÜN 24 SAAT TELEFON BANKACILI⁄I Akbank, Garanti Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, HSBC, Finansbank, Fortis Bank, İş Bankası (Kozyatağı Ticari Şubesi’nin adını veya 1386 Kodunu belirterek) telefon bankacılığı aracılığı ile Darüşşafaka Cemiyeti 1863’e 7 gün 24 saat bağış yapabilirsiniz. 7. SMS İLE BAĞIŞ TURKCELL, VODAFONE ve AVEA faturalı hatlarından bağış yapmak için 1863'e SMS gönderebilirsiniz. Her bir mesaj bedeli 5 TL dir. Turkcell, Vodafone ve Avea faturalı hat sahipleri 1863’e bir kısa mesaj göndererek bağışlarını yapabilirler. Gönderilen mesaj aboneye, 2 SMS bedeli olarak ücretlendirilmektedir. Tüm sorular›n›z için Darüşşafaka Cemiyeti Kaynak Geliştirme ve ‹letişim Koordinatörlüğü Zeliha Yaşar’› 0212 276 50 35 nolu hattan arayabilirsiniz. URLA REZDANS Her işin başı sağlık İleri yaştaki insanların, özenli bakım sunulması halinde ne kadar sağlıklı, kaliteli ve uzun bir ömür sürebileceklerini tüm Türkiye’ye kanıtlayan Darüşşafaka Rezidansları, örnek sağlık hizmetiyle de alanında öncülük ediyor. Darüşşafaka’nın tüm Rezidanslarında olduğu gibi Urla Rezidans’ta da en çok özen gösterilen konuların başında sağlık geliyor. Uzman sağlık personeliyle yedi gün yirmi dört saat hizmet veren Urla Rezidans Sağlık Ünitesi, bağışçıların sağlıkla ilgili her türlü şikâyetinin sonuna kadar takipçisi. Tüm bağışçıların tıbbi öykülerini ayrıntılarıyla kayıt altına alan ve gerekli takipleri yapan merkez, kapsamlı bir sağlık hizmeti sunuyor. “Temel amacımız öncelikleri iyi belirleyerek, doğru ve kaliteli hizmet verebilmek. Bunu yaparken de üyelerimizin burada kendi ‘evlerinde’ olduğunu asla unutmamak” diyen Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun Urla Rezidans Sorumlu Hekimi Gülseli Üner ile Rezidans’ta sağlık alanında verilen hizmeti konuştuk. Urla Rezidans Sağlık Ünitesi’nde verdiğiniz sağlık hizmetini en başından başlayarak özetler misiniz? Öncelikle bağışçılarımızı fazla sıkmadan, yormadan ayrıntılı tıbbi öykülerini alıyoruz. Kronik hastalıklarını, şu anki sağlık şikâyetlerini, kronik hastalıklarıyla ilgili kullanmakta oldukları ilaçları, daha önce takip edildikleri merkez ya da hekimleri öğreniyoruz. Böylelikle tüm bağışçılarımızın tıbbi dosyasını oluşturuyoruz. Bu dosyalarda kullandıkları ilaçlar, geçirdikleri hastalıklar, ameliyatlar, mevcut hastalıkları ile ilgili kontroller, yapılan tıbbi tahliller gibi sağlık bilgileri yer alıyor. Ardından kronik hastalıklarınının üzerine gidiyoruz, gerekiyorsa yeni merkezlere yönlendirip son tıbbi gelişmelerden faydalanmalarını sağlıyoruz. Bunun yanı sıra bağışçılarımızın düzenli olarak kullandıkları ilaçların takibini yapıyoruz. Eğer bağışçımız ilaçlarını düzenli şekilde alamayacak durumdaysa tüm ilaçlarını biz veriyoruz. Bağışçılarımızın her türlü sağlık şikâyetinde ilk muayenelerinden sonra tedavileri düzenleniyor. Ardından birinci basamakta çözülemeyecek bir sağlık sorunu ise ileri takip ve tedavi planı için ilgili uzmanlık alanında hizmet veren merkezlere sevk ediyoruz ve bu merkezlerde yapılan değerlendirme sonuçlarını tıbbi dosyalarına kaydediyor, 34 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Urla Rezidans’ın Sorumlu Hekimi Gülseli Üner tedavilerinin eksiksiz olarak uygulanmasını sağlıyoruz. Sağlık durumu iyi olmayan üyelerimizi yakın takibe alıyoruz, tıpkı bir hastane hizmeti gibi sık sık doktor ve hemşire viziti yapıyoruz. Haftada iki gün hizmet veren dahiliye hekimimizin yanında iki de nöbetçi hekimimiz var. Ne tür tıbbi müdahaleler yapıyorsunuz? Özel bir laboratuvarla anlaşmamız var, gerekli gördüğümüz tüm tıbbi tahlilleri yapıp aynı günde sonuç alabiliyoruz. Yılda iki kere de tüm üyelerimize Amerika standartlarında check-up yaptırıyoruz. Kadın üyelerimize yılda bir kere mamografi çektiriyor ve kemik ölçümlerini yaptırıyoruz. Bağışçılarımızın her türlü şikâyetini değerlendiriyor, ilk muayenelerini yapıyor, gerek görürsek doğrudan tam teşekküllü bir hastaneye sevk edebiliyoruz. Bağışçılarımızı, dış merkezlere daima hemşire veya hasta bakıcı nezaretinde URLA REZDANS gönderiyoruz. Acil durumlarda ilk müdahaleyi gerçekleştirebilecek donanım ve personelimiz mevcut. Özellikle mevcut hastalıklarında kötüleşme olan bağışçılarımızı gözlem altına alıp, özel bakım verebiliyoruz. Bu özel bakımın içinde yirmi dört saat hemşire hasta bakıcı hizmeti ve doktor nezaretinde tedavi yer alıyor. Bu bakım özellikle nörolojik hastalığa sahip bağışçılarımız için önemli. Gerekli olan durumlarda bağışçılarımızın günlük kan şekeri, kan basıncı takiplerini yapıyoruz. Kısacası, akla gelebilecek her türlü tıbbi bakımı aksatmadan yerine getirebilmek için güçlü ve güler yüzlü bir ekiple gece gündüz çalışıyoruz. Kaç personel görev yapıyor? Bir sorumlu hemşiremiz ve ona bağlı dört hemşiremiz var. Gündüzleri iki hemşire sorumlu hemşireyle birlikte görev yapıyor, gece ve hafta sonları nöbetçi doktorun yanında bir hemşire kalıyor. Toplam dört doktor, bir fizyoterapist, beş hemşire ve beş hasta bakıcımız var. Rezidans’ta yaşayan bağışçı sayısı ile mukayese edildiği zaman şu an personel sayımızda sıkıntı yok. Urla Rezidans’ta özel bakıma ihtiyaç duyan bağışçı var mı? Şu an sürekli ve özel bakıma ihtiyaç duyan üç üyemiz var. Geçici kötüleşme dönemlerinde bu üyelerimizi ara bakım ünitemizde izliyoruz, durumlarında iyileşme olduğunda bakımımızı odalarında sürdürüyoruz. Amaç üyelerimizi rahat, huzurlu bir biçimde yaşatmak. Ara bakım ünitesi hakkında bilgi verir misiniz? Tabii… Rezidans’ın bir katını ara bakım ünitesi olarak düzenledik. Mevcut fiziksel veya mental hastalıkları nedeniyle kendine bakamayacak durumda olan, sürekli bakıma ihtiyaç duyan bağışçılarımızın kalabileceği bir yer. Yani yoğun tıbbi bakım ihtiyacı olmayan ama desteksiz yaşayamayacak kişiler için. Şu an sürekli ara bakım ünitesinde kalan bağışçımız yok. Bu ileriye yönelik yapılmış bir altyapı hazırlığı. Ağırlıklı olarak hangi sağlık sorunlarıyla karşılaşıyorsunuz? Daha çok hipertansiyon ve kalp hastalıklarına bağlı sorunlar, gribal enfeksiyonlar, idrar yolu şikâyetleri, eklem ve kas ağrıları, mevsimsel halsizlikler, endokrinolojik sorunlar görüyoruz. Psikiyatrik ve nörolojik problemler de ön sıralarda. Bir de kullandıkları ilaçların yan etkilerine dair şikâyetler olabiliyor. İleri yaştaki insanların sağlıkları açısından beslenme büyük önem taşıyor, bu konuda nasıl bir çalışma yapıyorsunuz? Rezidans’ın menüsünün belirlenmesinde rolünüz var mı? Menüler, İstanbul’da, tüm rezidanslar için diyetisyen, doktor ve rezidans yöneticileri tarafından aylık olarak belirleniyor. Fakat bağışçılarımızın büyük çoğunluğu hipertansif ve bir kısmı diyabetik olduğu için aynı yemeğin tuzsuz diyabetik formunun çıkarılmasını sağlamak ve bunun kontrolünü yapmak bizim görevimiz. Ekstra olarak sebze ve tavuk haşlaması, makarna tarzında diyet yemekler ve diyet tatlılar çıkartıyoruz. Gıda kalitesi ve hijyeni konusunda sağlık ekibinin de katıldığı rutin denetimlerimiz var. Bir de özel sağlık sorunlarında bağışçımızın yemesi gereken yiyecekleri ya da alması gereken hizmeti yazılı olarak mutfağa bildiriyor ve gerekli hizmeti alıyoruz. Geleceğe yönelik hedef ya da projelerinizi bizimle paylaşır mısınız? Yakın tarihte üyelerimiz için sağlıkla ilgili konularda bilinçlendirme toplantıları yapmayı planlıyoruz. Bunlar basit ama onların hayatlarında çok şey değiştirebilecek konular olacak. Örneğin, “Hipertansiyon nedir, hipertansiyonla nasıl yaşanır?” gibi. Sağlık ekibimiz için sürekli ve kapsamlı bir hizmet içi eğitim programı oluşturmak hedeflerimiz arasında. Ara bakım hizmetleriyle Türkiye’de bu konuda mevcut olan ihtiyaca cevap verebilmek ve bu konuda iyi bir örnek teşkil etmeyi hedefliyoruz. Kısacası, yirmi dört saat görev yapan sağlık ekibinin birbiriyle tam koordineli çalışmasını sağlayarak, bağışçılarımızın hiçbir sağlık sorununu atlamadan eksiksiz hizmet verme anlayışımızı sürdürmeyi planlıyoruz. Tüm bunlar bağışçılarımızın huzur ve güven duydukları bir ortamda yaşamalarını sağlamak için. Bizim temel amacımız öncelikleri iyi belirleyerek, doğru ve kaliteli hizmet verebilmek. Bunu yaparken de üyelerimizin kendi evlerinde olduğunu asla unutmamak. Burada hastane havasında çalışamayacağımızın farkındayız. Onların konforlarının bir parçasıyız. Bu konfor arka planda sistemli, düzenli ve güçlü bir altyapıya dayanıyor. Tıp sürekli gelişiyor, geriatri alanında yapılan çalışmaları, son gelişmeleri ve güncel yayınları takip etmek çok önemli. Bu bilgiler bana ve ekibime daha kaliteli hizmet konusunda yol gösterecektir. Çünkü Darüşşafaka bağışçıları en iyiyi hak ediyor. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 35 URLA REZDANS Daha zinde ve sağlıklı bir yaşam mümkün Urla Rezidans Fizik Tedavi Ünitesi Sorumlusu Fizyoterapist Aydan Evci, “İleri yaş grubuna hareket alışkanlığı kazandırmak, onları hareketsiz yaşamdan uzaklaştırmak, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları, kolesterol gibi hayatı tehdit edecek ciddi risklere karşı korumak, daha kaliteli ve uzun bir yaşam sürmelerini sağlamak için fizyoterapi çok önemlidir” dedi. Urla Rezidans Fizik Tedavi Ünitesi, uzman fizyoterapist Aydan Evci’nin yönetiminde bağışçılarının yaşam kalitesini yükseltmek için çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Hacettepe Üniversitesi Fizyoterapi Bölümü’nden mezun olduktan sonra Dokuz Eylül Üniversitesi’nde uzmanlığını yapan ve on beş yıldır fizyoterapist olarak çalışmalarını sürdüren Evci, sekiz aydır da Urla Rezidans’ın fizik tedavi ünitesinde görev yapıyor. Rezidans’ın dört odasının fizik tedavi ünitesine ayrıldığını ve burada hem fizik tedavi hem hidroterapi (su tedavisi) hem de rehabilitasyon uygulamaları yaptıklarını söyleyen Evci, teknik altyapı olarak ünitenin son teknolojiye sahip olduğunun altını çizdi. Amaç, ileri yaştakilerin hayat kalitesini yükseltmek Fizyoterapinin ileri yaştakilerin hayat kalitelerini yükseltmek, daha zinde ve sağlıklı bir yaşam sürdürmeleri için doğru hareket alışkanlığını kazandırdığını vurgulayan Evci şu görüşleri dile getirdi: “İnsan metabolizmasının iyi işlemesi ve tüm organizmanın hastalıklardan korunabilmesi için hareket çok büyük önem taşıyor. Özellikle ileri yaştakilerin yaşam kalitelerini yükseltmek daha zinde ve sağlıklı bir ömür yaşamalarını sağlamak için doğru hareket alışkanlığı kazandırmak gerekiyor. Yaşlarına ve sağlıklarına uygun hareket alışkanlığının kazandırılması da fizyoterapiyle mümkün. Fizyoterapi daha ziyade ileri yaş grubuna doğru hareket alışkanlığı kazandırmak, onları hareketsiz yaşamdan uzaklaştırmak, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları, kolesterol gibi hayatı tehdit edecek ciddi risklere karşı korumak ve daha 36 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 kaliteli bir yaşam sürmelerini sağlayıp, daha uzun bir ömür yaşamalarını sağlamak için çok önemlidir.” Her gün grup egzersizi Sabah saat sekiz buçuktan akşam beş buçuğa kadar Rezidans’ta görev yapan Evci, her gün iki grup halinde “grup egzersizleri” yaptıklarını kaydederek, “İlk grupta vücut kondisyonunu ve efor kapasitesini geliştirici, düzgün bir postür edinilmesine yönelik esnekliği ve hareket kabiliyetini artırıcı egzersizleri müzik eşliğinde yapıyoruz. İkinci grupta ise, daha ileri yaş, ve hareket kabiliyetini yavaşlatan birtakım hastalıkları olan üyelerimize yönelik, vücudun denge, koordinasyon ve algı fonksiyonlarını geliştirici, aynı zamanda düşme riskinden koruyucu egzersizler yapıyoruz” dedi. Fizyoterapi uygulamaları Grup egzersizlerinin, düzenli katılan üyelerin genel sağlık kapasiteleri URLA REZDANS Urla Rezidans Fizik Tedavi Ünitesi’nde bağışçılarla hem fizik tedavi hem egzersiz tedavisi hem hidroterapi (su tedavisi) hem de rehabilitasyon uygulamaları yaptıklarını kaydeden uzman fizyoterapist Evci, her gün bağışçılarla grup egzersizinden doğa yürüyüşlerine kadar faklı aktiviteler yaptıklarını söyledi. hakkında hem fikir edinilmesi hem de sağlık seyirlerinin takip edilmesi açısından önem taşıdığını ifade eden Evci, “Fizyoterapi uygulamaları, uzman hekim tarafından tanı konmuş ve fizik tedavi yapılması uygun görülen üyelerimize uygulanan tedavi yaklaşımıdır. Genel anlamda lokal ya da yaygın artroz durumlarında, alçı sonrası eklem hareket kısıtlılıklarını açmada, omurgaya yönelik sinir basısı durumlarında, daha ziyade omuz, kalça, bel gibi vücut bölgelerini ilgilendiren yumuşak doku deformasyonlarında uyguluyoruz. Tedavisi yapılan bölgeye yönelik bireysel fiziksel egzersizler de önem taşıyor” diye konuştu. Rehabilitasyon Uygulamaları Ayrıca ihtiyacı olan üyelere, yatağa bağımlı hale gelmemeleri için günlük yaşam aktivitelerinde bağımsız olmalarını sağlayan egzersiz ve çeşitli aktiviteleri içeren “rehabilitasyon uygulamalarını” gerçekleştirdiklerini anlatan Evci, “Kas gücünü artırıcı egzersizler, yürüyüş eğitimi, merdiven inip-çıkma, denge çalışmaları bu uygulamayı içeriyor” bilgisini verdi. Yaşlılık komplikasyonlarını barındıran bazı üyelerin rehabilitasyon çalışmaları neticesinde yapamadıkları kimi günlük aktiviteleri yeniden yapar hale geldiğine dikkat çeken Evci, “Bunlar bireysel çalışmalardır, kişiye yöneliktir. Kişi günlük yaşamda hangi aktiviteden yoksunsa onu tek başına yapabilmesi için özel çalışma yapıyoruz” dedi. Suyla gelen sağlık Özellikle tüm vücudu ilgilendiren ağrılı durumlarda, dolaşım bozukluklarında, romatizmal durumlarda, eklem sertliklerini gidermek, kas tonusunu artırmak, metabolizmayı hızlandırmak maksadıyla “hidroterapi” yöntemini kullandıklarını belirten Evci, “hidroterapi ajanlarıyla uygulanan hidroterapi yöntemiyle yaygın ağrılardan kurtulmak, stres ve yorgunluktan uzaklaşmak hem de genel bir rahatlama sağlanabiliyor” diye ekledi. Doğanın koynuna yürümek Uzman fizyoterapist Evci, trafikten tamamen uzak, bol oksijenli ortamda yapılan açık hava yürüyüşlerinin önemini ise şöyle anlattı: “Her gün üyelerimizle yarım saat doğa yürüyüşü yapıyoruz. Bu yürüyüşler, üyelerimize yürüyüş alışkanlığı kazandırarak, yüksek tansiyon, kalp ve damar hastalığı gibi problemleri en aza indirirken hem de formlarını korumalarını sağlıyor.” “Yirmi dört saat görev başındayız” Urla Halk Eğitim Merkezi’nde hasta bakıcılık kursunu bitirdikten sonra Urla Rezidans’ta çalışmaya başlayan Aslı Islı, her zaman gülümseyen yüzüyle tüm bağışçıların sevgisini kazanmış. Rezidans’ta çalışmaktan mutluluk duyduğunu ifade eden Islı, “Burada çalışmaya başlayana kadar, Türkiye’de ileri yaştaki insanlar için bu şekilde hizmet veren bir kurum olduğunu bilmiyordum. Burada gerçekten inanılmaz bir hizmet ve insana değer verme anlayışı var” dedi. Rezidans bağışçılarının yaşam deneyimleriyle kendisine ışık tuttuğunu kaydeden Islı, “Bağışçılarla sohbet etmeyi çok seviyorum, onların anılarını dinlemek benim için hayat tecrübesi oluyor. Hepsinden çok şey öğreniyorum” diye konuştu. İşini sevgiyle yaptığını anlatan Islı sözlerini şöyle tamamladı: “Yaptığım işi seviyorum, çünkü burada insanlara yardım ediyorum. Bize ihtiyaç duyan insanların her an yanındayız ve onların hayatlarını kolaylaştırmak için buradayız. Tüm sağlık personeli özveriyle çalışıyoruz. Her an göreve hazırız. Yirmi dört saat üyelerimizin isteklerini yerine getiriyoruz. Bağışçılarımızın bu alanda bir kaygılarının olmaması için tüm gayretimizle çalışıyoruz.” Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 37 Yeni yaşam eviniz sizi bekliyor Yakacık Rezidans Darüşşafaka Yakacık Rezidans her biri farklı temalarla döşenmiş 79 süit daireden oluşuyor. Beslenme uzmanları kontrolünde hazırlanan zengin menülerin sunulduğu lüks restoranı, cafeleri, yemyeşil bahçesi, kapalı havuzu, spor, hobi ve sinema salonlarıyla Türkiye’yi yepyeni bir hizmet anlayışıyla tanıştıran Yakacık Rezidans, kapılarını 1997’de konuklarına açtı. Yakacık tepesinden Marmara ve Adalar’a bakan Rezidans, konuklarına doyumsuz bir İstanbul manzarası eşliğinde evlerinin sıcaklığını sunuyor. Maltepe Rezidans Darüşşafaka’nın ileri yaştaki bağışçıları için ev sıcaklığında ve beş yıldızlı otel konforunda sunduğu hizmetin ikinci adresi ise 2004’te açtığı Maltepe Rezidans oldu. Üyelerine özel, seçkin mobilyalarla dekore edilmiş 108 süit daire ve odadan oluşan Maltepe Rezidans’ı diğerlerinden farklı kılan en önemli özellik ise sağlık alanında yaptığı büyük yatırımlar... Hemen yanı başında yer alan Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi ile Darüşşafaka Özel Bakım Ünitesi hem bağışçılarına hem de yararlanmak isteyen herkese hizmet veriyor. Evim evim güzel evim İnsanoğlu sahip olduklarıyla özellikle de yaşadığı mekanla, toprakla duygusal bir bağ kuruyor. Bu nedenle de her yere “evim” diyemiyor ve her gittiği yerde rahat edemiyor. Hayata sımsıkı sarılacağınız yeni yuvanız Darüşşafaka Rezidanslar üyelerinin kişisel alanlarını koruyarak, yaşanabilecek sıcak, büyük bir ev olarak tasarlandı. Yapay değil, zevkli; modern ama sıcak, büyük ama güvenli bir yaşam alanı yaklaşımıyla yola çıkıldı. Şimdi Rezidanslar, burada yaşamayı seçen sakinleri için bir yandan sıcak bir ev ortamı olurken, diğer yandan da tüm gereksinimlerini karşıladıkları güvenli bir yaşam alanı… Üyelerinin sağlıklarını ömür boyu güvence altına alan Darüşşafaka Rezidanslar, hem bünyesindeki uzman hekim ve sağlık ekibiyle bağışçılarına sağlık hizmeti veriyor hem de Türkiye’nin önde gelen sağlık kuruluşlarında tedavi olanağı sunuyor. Şenesenevler Rezidans Darüşşafaka’nın kent yaşamından kopmak istemeyen bağışçıları için 2005’te hizmete açtığı Şenesenevler Rezidans, İstanbul’un en merkezi noktasında, Bağdat Caddesi’ne beş dakika, Kadıköy’e on beş dakikalık mesafede konumlanmış durumda… Tek veya süit daire seçenekleriyle 62 adet yaşam alanından oluşan Şenesenevler Rezidans, tüm Rezidanslarda olduğu gibi fitness salonu, hobi odaları, yüzme havuzu gibi ortak kullanım alanlarında sunduğu sınırsız aktivitenin yanı sıra konumuyla da bağışçılarına daha aktif bir sosyal hayat sunuyor. Sizin ikinci baharınız, çocuklarımızın hayatını değiştiriyor. Bağışlarınızla, hem yepyeni bir yaşam anlayışıyla tanışacaksınız, hem de çocuklarımızın aydınlık yarınlara sahip olmalarına katkıda bulunacaksınız. Ayrıntılı bilgi almak ve Rezidanslarımızı ziyaret etmek için lütfen bizi arayın. Sizi evinizden aldırıp, Rezidanslarımızda konuk edelim. Urla Rezidans “Büyük şehrin karmaşasından uzak denizi, doğası, bol oksijenli havasıyla Türkiye’nin cennet köşelerinden İzmir Urla’da çam ormanları arasında konumlanan Urla Rezidans, bağışçılarına dingin, huzurlu, güvenli bir yaşam sunuyor. Standart odaların yanı sıra 1+1, 2+1 ve 80 metrekareye kadar değişen farklı büyüklüklerde tasarlanmış süit dairelerden oluşan toplam 171 odasıyla Urla Rezidans, bağışçılarına şehir merkezine yakın ama bir o kadar kent yaşamının olumsuzluklarına karşı korunaklı bir ortam vadediyor. Çağrı Merkezi (0212) 444 1863 Kurumsal İlişkiler Direktörü Rezidanslar Sorumlusu İlknur Kuzgun GSM: 0532 264 86 58 [email protected] Urla Rezidans Tanıtım ve İletişim Yönetmeni İsmet Arıkantürk Tel: 0232 754 73 80 GSM: 0532 321 96 46 [email protected] www.darussafaka.org [email protected] PORTRE “Kitaba ve çiçeğe fukaralık olmadı hayatımda…” Urla Rezidans’ın bağışçısı emekli öğretmen Mualla Aruz, “Ben, 98 lira maaşla öğretmenliğe başladım, 15 lira da mahrukat (yakacak) parası alırdım. Bu para bana çok iyi gelirdi. O zaman cumhuriyet altını 8 liraydı, her ay iki tane cumhuriyet altını ve Varlık Yayınları’ndan 1 liraya on kitap alırdım. Kitaba ve çiçeğe fukaralık olmadı benim hayatımda” diyor. Mualla Aruz, gencecik bir öğretmen olarak ilk görev yeri Bitlis’e gitmek için yola çıktığında takvimler 1943’ü gösteriyordu. Elinde, İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde Çapa Öğretmen Okulu’ndaki eğitiminin ardından burslu girdiği Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden aldığı beden eğitimi ile Türk dili ve edebiyatı öğretmenliği diploması… Cumhuriyet yirmi, Aruz ise yirmi bir yaşındaydı, mecburi görevini yerine getirmek için Bitlis’e yola çıktığında. Genç cumhuriyetin yetiştirdiği ilk öğretmenlerden Aruz, tam kırk sene eğitime hizmet ettikten sonra bugün de “her zaman gıpta ile takip ettiğini” söylediği Darüşşafaka’nın Urla Rezidans’ında yaşamayı seçerek, bu hizmeti sürdürüyor. Aynı zamanda eski 40 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 bir milli atlet olan emekli öğretmen Mualla Aruz, Urla Rezidans’taki odasında bizi ağırladı, bir öğretici edasıyla sorularımızı yanıtladı, çünkü o hiç emekli olmayan öğretmenlerdendi. Sizi tanıyabilir miyiz? Düzce’de 1922 yılında doğdum. İlk ve ortaokulu Düzce’de okudum. Ardından imtihana girdim ve Çapa Öğretmen Okulu’nu kazandım. Oradan 1941 yılında mezun oldum. Hiç unutmam, İkinci Dünya Savaşı yılları, Almanlar hududa dayanmıştı. Bunun üzerine nisan ayında, sömestirin bitmesini beklemeden bizi tatile soktular. Düzce’ye geri döndüm, o sene Gazi Üniversitesi’nin imtihanlarına girdim. Beden Eğitimi ve Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerini kazandım ve üç sene parasız yatılı olarak okudum. Yatılı okuduğum için mecburi hizmetim vardı. 1943 yılında kurada Bitlis çıktı. 1943’lerin Bitlis’i nasıldı? Bitlis, hiç bilmediğim bir yerdi. Yıl 1943, elimde yatağımı ve öteberimi doldurduğum bir hurç, yanımda da benim gibi mecburi hizmetini yapmak için Van’a tayini çıkan Zülfiye Boytorun ile Bitlis’e vardım. O kadar kötü bir yerdi ki anlatamam… Dışarıdan evler taştan örülmüş gibi görülüyor. Şehre gittim, otel araştırdım, bir otel buldum. Otelin kapısından girer girmez yere serili bir paspasın iki tarafında yatan adamlarla karşılaştım. Otelin sahibine tek kişilik bir oda istediğimi söyledim. “Peki” dedi, ardından da beni bir odaya götürdü. İki PORTRE Milli atlet Mualla Aruz’un 1943’te çekilmiş bir fotoğrafı. yataklı bir oda, yatağın birinde bir adam yatıyor, diğer yatağı da bana gösterdi. Bunun üzerine dedim ki “Senin eşin burada yatar mı?” Adam “Haşa” deyince, “Ben de haşa diyorum” diyerek çıktım otelden. Görev yapacağım okulu sordum. Okul müdürü beni çok iyi karşıladı, boş bir laboratuvar odasını benim için hazırlatabileceğini söyledi. Mecburen kabul ettim, güzel bir odaydı, rahat ettim. Fakat kısa bir süre sonra okul müdürünü görevden aldılar, onun yerine atanan müdür, daha gelmeden haber gönderdi, “Hoca hanım odadan çıksın ailemle ben orada kalacağız” diye… Sonra neler yaşadınız? Kendime ev aramaya başladım. Ev bulmak ne mümkün... En nihayetinde bir ev buldum, evin tavanı da zemini de toprak, tuvaleti yok, suyu yok. Bu şartlarda o eve geçtim. Yatak çarşaflarını toprak dökülmesin diye tavana gerdirdim. Yeri de hasırla döşettim. Ama su ve tuvalete çare bulamadım. Tabii o koşullarda yemek yapmak mümkün değildi. Çok güç vaziyetteyim. Bir gün öğretmenlere, çocuk oyunlarına ilişkin bir kurs verdim. O kursta Vasfiye Hanım adlı bir ilkokul öğretmeni benden hoşlandı. Vasfiye Hanım aynı zamanda oradaki topçu alay komutanının eşiymiş. Onlar bana kol kanat gerdi, muntazam olarak tabildot yolladılar, ben de parasını ödedim. Yemek sorununu da bu şekilde çözdüm. Bir de Ago diye bir kebapçı vardı, çok güzel kebap yapıyordu, öğlenleri mektepte de Ago’nun kebabını yerdim. Bitlis’in Deliklitaş diye bir yeri vardı, kış gelince o Deliklitaş kapanırdı, altı ay boyunca ne gazete ne mektup gelirdi. Mektuplarım ve gazeteler bahar gelip karlar eriyince elime ulaşırdı. Bir sene bu koşullarda orada görev yaptım. Hem beden eğitimi hem de Türk dili ve edebiyatı derslerine giriyordunuz değil mi? Evet, beden eğitimi ve Türk dili ve edebiyatı öğretmeniydim. Bizim dönemimizde eğitim fakültesinde yardımcı bir ders almak gerekiyordu, ben de Türk dili ve edebiyatını aldım. Mustafa Nihat Özön, Ali Ulvi Elöve gibi gramer ve Türk dili edebiyatının üstatları hocamdı. Bitlis’te biyoloji hocalığı da yaptım, çünkü biz beden eğitimi bölümünde anatomi dersi de alırdık. Kemik, adale ve sinir sistemlerinin hepsini okuduk. Bizim kuşak başarılı ve iyi hocaların elinde donanımlı bir şekilde yetişti. Kırk sene hamal maaşıyla hocalık yaptım. Bizim aklımıza para gelmezdi, zaten para lafı etmek ayıptı. Ben, 98 lira maaşla öğretmenliğe başladım, 15 lira da mahrukat (yakacak) parası alırdım. Bu para bana çok iyi gelirdi. O zaman cumhuriyet altını 8 liraydı, her ay iki tane Ankara’daki ok ulun bahçesinde eşi ve arkadaşıyla birl ikte… cumhuriyet altını ve Varlık Yayınları’ndan 1 liraya on tane kitap alırdım. Kitaba ve çiçeğe fukaralık olmadı benim hayatımda... Bitlis’ten sonra nerede görev yaptınız? Memleketim olan Bolu Öğretmen Okulu’na tayinim çıktı, üç-dört sene orada görev yaptım, evlendim. Eşim de öğretmendi. Ardından kendi isteğimizle tayinimizi Edirne’ye aldırdık. On dört sene Edirne’de görev yaptık. Çok sevildik orada, hatta Edirne Belediyesi yetkilileri bize arsa teklif etti, “Bütün malzemeyi de vereceğiz, kendinize bir ev yapın ve buradan gitmeyin. Bunun parasını da taksit taksit ödersiniz” dedi. Fakat ben kabul etmedim. Çünkü, bir oğlum vardı ve Edirne’de özel eğitim kurumlarında bile lisan eğitimi yetersizdi. Ben, lisan bilmediğim için hep kendimi eksik hissettim, çocuğum benim gibi yetişmesin istedim. Çok başarılı bir öğretmendim, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) kadrosunda çok beğenirlerdi beni. Bir gün genel müdürüm, “Hocam, lisan bilenleri dışarıya kültür ataşesi olarak gönderiyoruz. Siz, çok iyi temsil kabiliyeti olan birisiniz. Neden lisan bilmiyorsunuz?” diye sordu. Ben de “Öğretmen okullarında lisan derslerini siz kaldırdınız. Biz o zaman çocuktuk, lisan dersi kalkınca bir dersten kurtulduk diye sevindik ancak hayata atılınca bize Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 41 PORTRE ne kadar büyük kötülük yaptığınızı anladık” dedim. Geçenlerde ziyaretime geldiler. Hayatımın en lüks devrini burada yaşıyorum. Çamaşırlarım yıkanıyor, ütüleniyor, düşünebiliyor musunuz herkesin çamaşırı ayrı ayrı yıkanıyor, yemeklerimiz hem sağlıklı hem lezzetli, odam her gün temizleniyor. Burası çok kısa süre içinde evim ve ailem oldu. Aynı zamanda atlettiniz… Evet, milli atlettim. On sene spor yaptım. Çok iyi 100 metre koşardım, çok iyi yüksek atlardım, çok iyi 1000 metre koşardım, çok iyi mânialı koşular yapardım, çok güzel ipe tırmanırdım. Öğrencileriniz hâlâ sizi bırakmadığına Erkek arkadaşlarımdan daha iyi göre oldukça sevilen bir kasalardan atlar ve her hareketi öğretmendiniz… yapardım. Çok iyi bir atlet, çok iyi bir Evet, çünkü hiçbir çocuğu bir başkasıyla öğretmendim. Başarılarımdan ötürü mukayese etmedim, hiçbir çocuğumu Kıbrıs’a gönderildim. Yaklaşık dört sene rencide etmedim. Bu nedenle hâlâ Kıbrıs’ta Öğretmen Koleji’nde beden ziyaretime geliyorlar. Çeşme’de ilkokul eğitimi ve Türk dili ve edebiyatı öğretmeni bir arkadaşım, “Ben öğretmeni olarak görev yaptım. Kıbrıs öğretmenlik değil de yöneticilik radyolarında sağlık konusunda yaptım” dedi. “Ne yöneticiliği?” programlar hazırladım. Ancak diye sordum. “İlkokulda baş Türkler ile Rumlar arasında Darüşşafaka’nın örnek bir kurum olduğunu hocaydım” dedi. “Ben, düpedüz çatışmalar başlayınca ayrılmak vurgulayan Aruz, “Böyle bir müesseseye verilen para öğretmendim” dedim. Aradan durumunda kaldım. Ankara’da helal. Rezidans’ta hayatımın en iyi, en güvenli bir zaman geçti, bu arkadaşım Yüksek Öğretmen Okulu’na benim eski öğrencilerimden atandım. Orada görevliyken, günlerini yaşıyorum, yatağımda rahat uyuyorum, birine tesadüf etmiş, “Mualla öğretmenler için görgü, bilgi kendimi emniyette ve mutlu hissediyorum. Tüm Aruz’u tanıyor musun?” diye artırma fonuyla İngiltere’ye personel çok nazik, hepsi çok iyi, herkes sormuş. Öğrencim, “Tanımaz gönderildim. Oğlum ve eşimle hanımefendi, beyefendi ve hep sevgiyle muamele olur muyum, ne öğrendimse birlikte Londra’ya gittik. ediyor” diye konuşuyor. ondan öğrendim” demiş, Londra’daki bütün okulları adresimi almış ve ziyaretime dolaştık. Hepsinin eğitim geldi. Arkadaşım bunu duyunca sistemlerini gördük, tabii ki tane daha evim olsa da Darüşşafaka’ya bana iltifat etti, “Bana iltifat etmene bizimki ile onlarınki arasında karlı dağlar bağışlasam. Çünkü bu müessese gerek yok, ben çocuklarımı hep sevdim” vardı. Bir yıl kaldık orada ve bu sayede Türkiye’de ilk defa modern eğitim veren, dedim. Sevmese bir insan kırk sene, oğlum da Cambridge’de yüksek lisans başarılı ve babası hayatta olmayan altmış kişilik sınıflara öğretmenlik yaptı. çocuklara kucak açan, bu çocukları asrın yapabilir mi? Öğretmenlik çok zordur, şartlarına uygun yetiştiren örnek bir seven insanlar yapabilir. Bir kere Darüşşafaka Urla Rezidans’ın bağışçısı müessese. Böyle bir müesseseye verilen talebeye zarar vermeyeceksin. Sevdiğini, olmaya nasıl karar verdiniz? para helal. Rezidans’ta hayatımın en iyi, itimat ettiğini ona göstereceksin. Çeşme’de deniz kenarında çok güzel bir en güvenli günlerini yaşıyorum, evim vardı, otuz sekiz sene orada yatağımda rahat uyuyorum, kendimi Öğretmenlik yıllarınıza ait yaşadım. Geçen sene düştüm ve kalça emniyette ve mutlu hissediyorum. Tüm unutamadığınız bir anınızı bizimle kemiğimi kırdım. Ardından çok zor personel çok nazik, hepsi çok iyi, herkes paylaşır mısınız? günler yaşamaya başladım, evim üçüncü hanımefendi, beyefendi ve hep sevgiyle Bana her zaman çok gurur veren bir kattaydı ve asansör yoktu. Merdivenleri muamele ediyor. hatıram var. Bizim, Edirne Yatılı inip-çıkmak, yemek yapmak, iş yapmak, Öğretmen Okulu’nda 19 Mayıs’ın iş yaptırmak, o evi çekip çevirmek artık Öğretmenlik yaptığınız dönemde de haricinde de bir spor günümüz olurdu. mümkün değildi.–Bir insana yapacağınız Darüşşafaka’yı biliyor muydunuz? Bu spor gününde öyle güzel gösteriler en güzel dua nedir biliyor musunuz? Bilmez olur muyum? Gıptayla takip yapardık ki Edirne’nin bütün kazaları ve Allah iyilerle karşılaştırsın. Ben hep ederdim Darüşşafaka’yı. Darüşşafaka vali de izlemeye gelirdi. Türkan adlı çok iyilerle karşılaştım.– Yakın bir dostum uğurlu bir müessesedir. Atatürk’ün tatlı bir kızım vardı. Keşan’a öğretmen Yıldız Hanım, Urla Rezidans’ın annesi bile buraya teberruda (bağış) olarak gitmişti. Acemi bir müfettiş Yöneticilerinden İsmet Hanım’a bulunmuş. Bu müessese Türkiye’de iyi, gelmiş, müfettiş ile Türkan arasında bir (Arıkantürk) durumumu anlatıyor, “Artık donanımlı çocuklar yetiştirdi. münakaşa yaşanmış. Bunun üzerine kendine bakacak durumda değil, ona müfettiş Türkan’a zayıf rapor vermiş. yardımcı olunuz” diyor. İsmet Hanım Rezidans’ta günleriniz nasıl geçiyor? Rapor valinin önüne gitmiş. Raporu geldi, “İsmet, bana yardımcı olun, beni Çeşme’deki evimde misafirim hiç eksik inceleyen vali demiş ki: “Bu, Mualla alın” dedim. Bunun üzerine işlemlere olmazdı. Burada da misafirim hiç eksik Hanım’ın talebesidir. Bu raporu kabul başladık, evimi Darüşşafaka’ya olmuyor. İzmir’de öğretmenlik yapan ve etmiyorum, tetkikat yapın.” bağışladım, helal olsun. Keşke birkaç 1956’da mezun ettiğim on beş kızım var. 42 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 PORTRE “Türkiye’de tek kurumsal huzur ve rehabilitasyon evi” Emekli Albay Ahmet Sükan, eşi biyolog Emel Sükan ile birlikte Urla Rezidans’ın bağışçıları arasında olmalarında Darüşşafaka’nın tarihi ve kurumsal misyonunun önemli bir etken olduğunu belirterek, “Darüşşafaka’da 800’ü aşkın babası vefat etmiş, yetenekli çocuk eğitim görüyor. Bir bakıma yüzlerce ailenin istihdamına katkı sağlanıyor. Biz de hem bu misyona katkı sağlamak hem de geleceğimizi kimseye yük olmadan güvence altına almak istedik” diyor. Emekli Albay Ahmet Sükan, ile biyolog eşi Fatma Emel Sükan, Darüşşafaka Urla Rezidans’ın en yeni bağışçıları arasında yer alıyor. Sükan çiftinin yolu Darüşşafaka ile ilk olarak üç yıl önce doğuştan özürlü çocukları için bakımevi araştırması yaparken Maltepe Özel Bakım Ünitesi’ni bulmalarıyla kesişmiş. Maltepe’den aldıkları hizmetten çok memnun kalan çift, gelecek planlamalarını yaparken de Darüşşafaka’yı tercih etmiş. Bunda Sükan çiftinin yıllarca eğitim hayatının içinde görev alması ve Darüşşafaka’nın misyonuna duydukları saygı da etken olmuş. 1926’da Karaman’da doğan ve ortaöğrenimini orada tamamladıktan sonra askeri liseye devam eden Ahmet Sükan şöyle konuşuyor: “Bizim soyumuz hep askerdir, soyadımız da zaten buradan gelir; ‘sükan’, ‘asker kanı’ demektir.” Uzun araştırmalarla verilen karar Türk siyasi tarihine damga vurmuş bir ismin, 1961-1980 arasında beş dönem Konya milletvekilli seçilen, Sağlık ve Sosyal Yardım, İçişleri, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcılığı görevlerinde bulunan Dr. Faruk Sükan’ın kardeşi de olan Ahmet Sükan, Darüşşafaka ile yolunun nasıl kesiştiğini ise şöyle anlatıyor: “Doğuştan özürlü bir oğlum var. Çocuğum on iki yaşına kadar yürüyordu ama sonra yürüyemedi. İngiltere’de, Almanya’da özel bakım ünitelerine yatırdım fakat olmadı. Türkiye’de araştırdım, bulduğum birkaç özel bakımevine yatırdım ancak çok yetersiz kaldılar. En son Darüşşafaka’nın Maltepe’deki Özel sinema, masa tenisi, bilardo, masa oyunları ünitelerini gezdim. Resmi ve özel kliniklerle yapılmış anlaşmalarını, çevre düzenlemelerini gözlemledim. Ben, gerek kişisel gerek görev nedeniyle uzun yıllar Almanya, İngiltere ve ABD’de bulundum. Oradaki benzer kurumlarla kıyasladığımda Urla Rezidans’ın pek çok üstünlüğü olduğunu mutlulukla gördüm. Böylece gönül huzurluyla eşimle bağışçı olmaya karar verdik.” Bakım Ünitesi’ni buldum. Üç sene önce oğlumu oraya yatırdık. Hakikaten çok memnun kaldık, çok iyi bakılıyor. Maltepe Özel Bakım Ünitesi’ndeki dostlarımızın mutlaka Urla Rezidans’ı görmemiz yönündeki tavsiyelerine uyarak 2009 yılında Urla Rezidans’ı gelip, gezdim. Rezidans’ın konumunu, verilen hizmetleri inceledim. Buradaki günlük yaşam uygulamalarının içeriğini, verilen yaşamsal hizmetleri gözlemledim ve ciddi sağlık hizmetlerinin yapıldığını gördüm. Uzman fizyoterapist nezaretinde yaptırılan jimnastik hareketlerine katıldım, ardından aletli jimnastik ünitesini, aletli fizyoterapi ünitesini, fizik tedavi ünitesini, fizyoterapist kontrolünde girilen kapalı yüzme havuzunu, özel bakım ünitesini, resim, “Yaşlılarla bu kadar ilgili bir başka müessesenin olduğunu sanmıyorum” Darüşşafaka’nın rezidanslarının çok özel müesseseler olduğunu vurgulayan Sükan, “Bu müesseselerin yaşaması Türkiye için büyük önem taşıyor. Çünkü Türkiye’de yaşlı insanların başka şansı yok. Ne kadar serveti olursa olsun yaşlı bir insan, yatağa düştüğünde ne yazık ki bakım şansı çok fazla mümkün olmuyor. Oysa Darüşşafaka’da bu bakımın mümkün olduğunu gördüm. Yaşlılarla bu kadar ilgili bir başka müessesenin olduğunu sanmıyorum. Burası, Türkiye’de tek kurumsal huzur ve rehabilitasyon evi…” diye konuşuyor. Darüşşafaka’nın tarihi ve kurumsal misyonunun da rezidans bağışçısı olmalarında önemli bir etken olduğunu belirten Sükan, “Darüşşafaka’da 800’ü aşkın babası vefat etmiş, yetenekli çocuk, çok iyi koşullarda eğitim görüyor. Bir bakıma yüzlerce ailenin istihdamına katkı sağlanıyor. Biz de hem bu misyona katkı sağlamak hem de geleceğimizi kimseye yük olmadan güvence altına almak istedik” diyor. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 43 PORTRE “Biliyorum ki başıma ne gelirse gelsin çok iyi bakılacağım” İzmirlilerin aşina olduğu bir isim Gönül Akdağ… Ailesinin mübadele ile yerleştirildiği ilk yer olan Menemen’de ve uzun yıllar yaşamını sürdürdüğü Karşıyaka’da üç okul yaptıran Akdağ, eğitim alanında kendisine iletilen şikâyetlere hiçbir zaman duyarsız kalmamış, eksikliği gidermek için elinden geleni yapmış. Darüşşafaka Urla Rezidans’ın da ilk bağışçılarından olan Gönül Akdağ, bir buçuk yıldır düzenli olarak Rezidans’ta yaşıyor. 1957 seçimlerinde Demokrat Parti’den Manisa milletvekili seçilen Sezai Akdağ’ın kardeşi olan Gönül Hanım ile Urla Rezidans’ın dinlenme ve çay salonunda bir araya geldik. Bir yandan çaylarımızı yudumlarken bir yandan da geçmişten bugüne uzanan bir yolculuğa çıktık. Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir miyiz? Esas doğum tarihim 1935 ama nüfusta 1933 yazılı. Anne tarafından Rumeliliyiz. Mübadele ile Türkiye’ye gelmişiz, en son çıkanlardanmışız. İlk ve ortaokulu Karşıyaka’da okudum. Hatta ortaokulda matematik öğretmenim olan Halim Erker de Rezidans’ta yaşıyor. Ardından Cumhuriyet Kız Enstitüsü’ne gittim, buradan mezun olduktan sonra öğretmen olmayı çok istiyordum ama Ankara’da iki sene yüksekokula gitmem gerekiyordu. O şansım olmadı. Çocukluğum ve gençliğim çok güzel geçti. Hayatımın o mutlu dönemi, 1960 İhtilali ile sona erdi. Mutlu günleriniz DP’li ağabeyiniz Sezai Akdağ’ın tutuklanmasıyla mı sona erdi? Evet, abim 1957 yılında Demokrat Parti’den Manisa milletvekili seçildi. Aynı zamanda gazeteciydi. Daha doğrusu çok mesleği vardı. Bir süre genel müdürlük ardından Tekel müfettişliği yaptı ama memuriyet istemediği için ayrıldı. Uzun 44 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 İzmir’de eğitim ve sağlık alanında işlediği hayırlarla tanınan ve Darüşşafaka Urla Rezidans’ın ilk bağışçıları arasından yer alan Gönül Akdağ, “Burada insan gelecek kaygısına kapılmadan yaşabiliyor. Biliyorum ki başıma ne gelirse gelsin çok iyi bakılacağım” diyor. PORTRE yıllar serbest mali müşavir olarak çalıştı, o esnada Demokrat Ege adında bir gazete kurdu. Ardından da siyasete atıldı. Esasında 1954 seçimlerinde kazanmıştı fakat yaşını büyüttüğü için veto edildi. Çok kuvvetli bir hatipti. Deneyimliydi, devlet politikasının içinden gelmişti. Sevilen bir kişiydi, bilhassa köylüler tarafından çok sevilirdi. O zamanlar ocak-bucak başkanlıkları vardı, şimdiki gibi milletvekili adayları parti genel başkanın ağzından çıkmıyordu, halk tarafından seçiliyor, listelere öyle konuluyordu. Ağabeyim de bu şekilde seçildi. Aynı zamanda en genç milletvekili idi. Seçimlerden sonra yemin töreni için toplanan TBMM’yi en yaşlı ya da en genç milletvekili yönetirmiş. 1957 seçimlerinden sonra milletvekillerinin yemin törenini en genç milletvekili sıfatıyla o yönetti. Onunla çok iyi anlaşırdık. Aramızda sekiz dokuz yaş fark vardı. O bakımdan benim için aynı zamanda baba gibiydi. Çünkü annemle babam ben iki yaşındayken ayrılmış, bizlere annem bakmış, okutmuş. İhtilal döneminde neler yaşadınız? İhtilal döneminde çok eziyet çektik. Ağabeyim Yassıada’da yargılandı, iki sene milletvekilliği yapmasına karşın on yıllık icraatları da yüklediler. İdamı istendi, müebbet hapse mahkum oldu. Bu arada bizim de hayatımıza pek çok kısıtlama geldi. Annemin mal varlığı dahil tüm gelirlerimize bloke konuldu. Kira gelirlerimiz Ziraat Bankası’nda bloke ediliyordu. Askeriyenin izniyle aylık geçim parası alabiliyorduk ama o da yetmiyordu, annem enfarktüs geçirdi. Zaten evin direği yıkılmış… Sezai Bey kaç yıl hapiste kaldı? Beş yıl yattı. En son çıkan oydu. Düşünün rahmetli Celal Bayar bile tahliye olmuştu. Tabii onların hastalık sebepleri vardı, gençlere de dilekçe vermeleri tembihlendi ama ağabeyim, “Ben vatanı satmadım, dilekçe verdiğim anda suçlu olduğumu kabul etmiş olurum. Hiçbir zaman bunu kabul etmiyorum, vermeyeceğim. Ne kadar yatıracaklarsa yatırsınlar” dedi. Kayseri’de cezaevinde kaldı. Kayseri halkı o kadar güzel onlara sahip çıktı ki anlatamam size… Kayseri Cezaevi kapandı, hiç kimse kalmadı, ağabeyimi de orada tek başına tutamadılar, İstanbul’a Topbaşı Cezaevi’ne gönderildi. Afla oradan tahliye oldu. Sezai Bey hapishane günlerine dair neler anlatıyordu? Hapishanedeyken küçük küçük notlar tutmuştu. Bize hiçbir zaman neler yaşadığını anlatmadı. Peki, o notlar ne oldu? O notlar saklı. Ben toparlayamam, çünkü çok küçük kâğıtlara yazılmış. Celal Bayar’ın torunu istemişti, kitap yapacaktı ama veremedim. Çünkü biz, anılara düşkünüz ve onlarla yaşıyoruz. Ağabeyim anılarını yazmayı çok istedi, çok başına oturdu, çok girişimde bulundu ama kısmet olmadı. Bana da böyle bir vasiyeti olmadı. Mesela okul vasiyet etti. 2001 yılında on beş günlüğüne vapurla İspanya’ya tatile gitmiştik. Dönüşte kalp spazmı geçirdi ve Roma’da hayata veda etti. O yolculuk boyunca sürekli “Gönül, bu seyahatten dönüşte okul yaptıralım, adımızı yaşatalım” dedi. Bu vasiyetini süratle gerçekleştirdim ve 2001’de ilk anaokulunu Karşıyaka Örnek Köyü’nde yaptırdım: Sezai-Gönül Akdağ Anaokulu... Ardından mübadele ile annemlerin ilk yerleştiği yer olan Menemen’e de bir anaokulu yaptırdım. Yine Menemen’de Tevfik Fikret İlkokulu’nun ek bina ihtiyacı vardı. Çocuklar orada beşinci sınıfa kadar eğitim görebiliyordu, oradan mezun olan çocuklar diğer okullara dağıtılıyordu. Bu konuda çok şikâyet duyunca ben talip oldum. Okulun pencereleri, kapıları berbat haldeydi. Hepsini yaptırdım. Velhasıl böyle hayır işlerim oldu. Ayvalık Devlet Hastanesi’ne de yoğun bakım ünitesi yaptırdığınızı biliyoruz. Evet, bana acı veren bir hikâyesi var onun da… Ayvalık’ta yazlığım var. Geçen sene hafta sonu oraya gitmiştim, bir kaza geçirdim ve kolumu kırdım. Hemen beni devlet hastanesine kaldırdılar, çok iyi bir ortopedist de vardı. Beni muayene etti, o sırada yirmi yaşlarında genç bir çocuğu getirdiler, motosiklet kazası geçirmiş. Perişan bir haldeydi, Edremit Devlet Gönül Akdağ’ın gençlik yıllarına ait bir fotoğrafı... Hastanesi’ne sevk ettiler, çünkü Ayvalık Devlet Hastanesi’nde yoğun bakım ünitesi yoktu. Hastane yapamamış, hayırseverler de Ayvalık’a sahip çıkmamış. Velhasıl o çocukcağız Edremit’e ulaşamadan, yolda vefat etti. Bu bana çok dokundu, çocuğun ailesinin o perişan hali içime işledi. “Başhekimi bana çağırır mısınız?” dedim. Başhekim geldi, “Buraya bir yoğun bakım ünitesi yapılması için ne gerekiyorsa yapmaya talibim” dedim. Çok sevindiler. Böylelikle Ayvalık Devlet Hastanesi’ne yoğun bakım ünitesi kurdum, annemin adını verdim: Seher Akdağ Yoğun Bakım Ünitesi… Bunların yanı sıra Karşıyaka’da iki ilköğretim okuluna laboratuvar ve bir de bilgisayar sınıfı yaptırdım. Aynı şekilde Menemen’de yaptırdığım ek binaya da bilgisayar sınıfı kurdum. Eğitime bu duyarlılığınızın özel bir nedeni var mı? Biz çocukluğumuzdan beri eğitime gönül verdik. Ağabeyim de eğitime çok önem verirdi. Bana her zaman “Gönül, her şey cehaletten gelir. Okullarımız yetersiz, Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 45 PORTRE “Darüşşafakalı öğrencilerle çok gururlanıyorum. Özellikle 29 Ekim’de burada yaptıkları gösterilerle tüylerimizi diken diken ettiler. Pırıl pırıldı gençler. Hakikaten çok iyi imkanlarda eğitim aldıklarını gördük. Keşke hariçten de böyle talebe alıp yetiştirseler, ilk başta torunlarımı verirdim.” Gönül Akdağ’ın ağabeyi ve DP Manisa Milletvekili Sezai Akdağ... gidiyor. Burada insan gelecek kaygısına kapılmadan yaşabiliyor. Biliyorum ki başıma ne gelirse gelsin çok iyi bakılacağım. okul yapmamız lazım. Fırsat bulduğumuzda ilk iş okul yapalım” derdi. Çıktığımız son yolculukta da hep “Gönül, döndüğümüzde Karşıyaka’ya bir okul yaptıralım” demişti. Urla Rezidans ile yolunuz nasıl kesişti? Televizyonda reklamını gördüm, çok İran Şahı Pehlevi, eşi Prenses Süreyya, Celal Bayar ve Sezai Akdağ, Savarona yatını gezerken çekilmiş bir fotoğraf. 46 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 beğendim, araştırdım. Urla zaten bana yabancı bir yer değil, ilk yazlığımız buradaydı. Otuz sene boyunca yazlığa buraya geldik. Hatta ağabeyim Urla’nın fahri hemşehrisi seçilmişti, çok hizmeti vardır buraya… Rezidans’a geldim, gezdim, çok beğendim. Burası yeni açılmıştı, ilk bağışçılarındanım ve bir buçuk senedir düzenli olarak Rezidans’ta yaşıyorum. Ben, Urla’yı severim, çünkü havası, iklimi çok güzel. Rezidans’ın da böyle çamların arasında olması ayrı bir güzellik. Urla Rezidans’ta hayat nasıl? Çok güzel, çok memnunum. Çok güzel dostluklarımız oluştu burada. Sabah birlikte kahvaltımızı yapıyoruz, kahvaltıdan sonra ya odamda dinleniyorum ya da saat on buçukta servisle Urla’ya iniyorum. Orada alışveriş yapıyor, geziyoruz. Burada hayat çok kolay ve rahat. Çalışan personelden hakikaten memnunuz. Her şey güzel Eğitime gönül vermiş biri olarak Darüşşafaka Eğitim Kurumları’na ilişkin görüşlerinizi alabilir miyiz? İmkanı olan herkesin Darüşşafaka’ya gönül rahatlığıyla destek vermeli bence. Darüşşafakalı öğrencilerle çok gururlanıyorum. Özellikle 29 Ekim’de burada yaptıkları gösterilerle tüylerimizi diken diken ettiler. Pırıl pırıldı gençler. Hakikaten çok iyi imkânlarda eğitim aldıklarını gördük. Keşke hariçten de böyle talebe alıp yetiştirseler, ilk başta torunlarımı verirdim. Çocukluğunuzun ve gençliğinizin İzmir’i nasıldı? O kadar güzeldi ki… Evler bahçe içinde tek katlıydı, şimdi beton yığını haline döndü. Plajlar vardı, her yerden denize girebiliyorduk. Eskiden İzmir’e inerdik, İzmir’den dönüşte vapurdan Karşıyaka’ya indiğimizde sanki evimizin bahçesine inmiş gibi olurduk. Sanki tek ev varmış, hepimiz orada oturuyormuşuz gibiydi Karşıyaka… Çünkü herkes biribirini tanırdı. İlişkiler çok güzeldi. Delikanlılar Karşıyaka kızlarına sahip çıkar, İzmir erkeklerini sokmazlardı. Kır kahvelerine giderdik, akşamları sahilde gezerdik. Atlı tramvaylarımız vardı. Onlarla yolculuk ne büyük keyifti. Darüşşafaka’ya bağış yapmanın bir değil birçok yolu var Bağışçıların değerli katkılarıyla yaşamını sürdüren Darüşşafaka, bağışçılarına bağış yapmalarını kolaylaştıracak ve onlara yeni seçenekler sunacak çalışmalar yapıyor. Babası olmayan ve eğitim olanakları yetersiz öğrencilere ilkokul dördüncü sınıftan, liseyi bitirene kadar parasız yatılı eğitim sunan Darüşşafaka için “bir kuruşun” bile değeri var. Velimiz olabilirsiniz Kurum olarak aynî bağış yapabilirsiniz Arzu eden çalışanlarınız, her ay maaşlarından belli bir oranda bize destek verebilir. Darüşşafaka Eğitim Kurumları, 800’ü aşkın öğrencinin ve öğretmenin okulu, işyeri, evi, yatakhanesi… Yirmi dört saat yaşayan bir kurum. Dolayısıyla pek çok ihtiyacı var. Nasıl yapabilirsiniz? - Maaşlarınızdan Darüşşafaka Cemiyeti’ne her ay yapacağınız küçük bağışlar bir araya geldiğinde pek çok öğrencimizin eğitimine destek sağlayacaktır. - “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programına vereceğiniz bireysel destek ile “Velimiz” olabilirsiniz. Veli olmak için farklı dönemlerde yapılan bağışların toplamının, bir öğrencinin bir yıllık eğitim masrafı olan 10 bin TL’ye ulaşması gerekiyor. Nasıl yapabilirsiniz? Kurumumuza yapabileceğiniz aynî bağışlar hakkında bizi bilgilendirebilir, bu alımlar için ayıracağımız kaynakları eğitim içeriğine yöneletmemizi sağlayarak, bize destek olabilirsiniz. Öğrencilerimiz ve öğretmenlerimizin eğitim koşullarını iyileştirmek için kendi ürün ve hizmetlerinizden faydalanmamıza olanak sağlayabilirsiniz. Kurum olarak “Darüşşafaka Velisi” olabilirsiniz Proje ortağımız olabilirsiniz “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programına kurum olarak destek verebilirsiniz. Darüşşafaka’da bir öğrencinin bir yıllık sadece eğitim gideri yaklaşık 10 bin TL’dir. Bu tutarda bağış yapanlar, “Veli”, bir öğrencinin eğitim giderini mezun oluncaya kadar karşılayarak 100 bin TL bağış yapanlar “Mezun Bağışçı”, 200 bin TL bağış yaparak iki öğrenci mezun edenler “Çifte Diplomalı Bağışçı”, 500 bin TL bağış yaparak beş öğrenci mezun edenler “Temel Taşlarımız”, bir milyon TL bağış yaparak on öğrenci mezun edenler ise “Kurucu Bağışçılarımız” olarak tanımlanıyor. “Daha kaliteli eğitime” destek vermek amacıyla, hayal ettiğimiz projelere destek verebilir, kamuoyunu bilgilendirmemize yardımcı olabilirsiniz. Proje deyince yaratıcılığın sınırı yok, ancak beraber düşünmeye başlamak için önerilerimizi sizinle paylaşmak isteriz. Bu velilerden biri de sizin kurumunuz olabilir Veli programına dahil olarak kurumların çalışanlarıyla da ortak gönüllülük projeleri yürütülüyor. Nasıl yapabilirsiniz? - Kurum olarak yapacağınız dönemsel veya toplu bağışlarınızla Darüşşafaka Velisi olabilirsiniz. - Birlikte geliştireceğimiz projelerle müşterilerinizi ve sosyal paydaşlarınızı Darüşşafaka Velisi yapabilirsiniz. Darüşşafaka destekçileri yaratabilirsiniz Mutlu gün kutlamaları veya taziyelerinizde çiçek göndermek yerine, Darüşşafaka’ya bağış yaparak çevrenize ve dostlarınıza “Eğitime Destek” sertifikaları gönderebilirsiniz. Ayrıca, ajanda, takvim, kartpostal gibi basılı malzemelerinizde ve bayram gibi özel dönemlerde müşterilerinize yönelik projeler geliştirebilirsiniz. Nasıl yapabilirsiniz? - Darüşşafaka Cemiyeti’ne yapılacak bağışın ardından ilgili kişi/kuruma sizin adınıza bir bilgilendirme sertifikası gönderilir. - Yılbaşı ve bayram gibi özel günlerde Darüşşafaka ile ortak hazırlanacak projelerle çalışanlarınızı ve tebrik göndermek istediğiniz kişileri “Eğitim Destekçisi” yapabilirsiniz. Darüşşafaka Ailesi desteklerinizle büyüyecek Darüşşafaka Cemiyeti’nin kaynaklarını ilk kurulduğu gün olduğu gibi bugün de kişi ve kurumlardan alınan bağışlar oluşturuyor. Kaynaklar ve destek programlarıyla ilgili ayrıntılı bilgiye www.darussafaka.org adresinden ulaşabilirsiniz. Eğitime destek projeleriyle ilgili bizlere ulaşmak için 0212 276 50 20/ 485 numaralı hattan Duygu Yalamanoğlu ile iletişim kurabilir ya da [email protected] adresinden e-mail yoluyla bizlerle iletişime geçebilirsiniz. PORTRE Darüşşafaka Urla Rezidans’ta yaşamayı seçen Profesör Elie Hillway “Darüşşafaka’da bir aile gibi yaşıyoruz” İki kez dünyayı dolaşan ve Darüşşafaka Urla Rezidans’ta yaşamayı seçen Profesör Elie Hillway, Türkiye’nin çok farklı bir ülke olduğunu vurgulayarak, “İnsanlar duygusal, birbirlerine karşı sevgi dolu. Burada, Darüşşafaka’da bir aile gibi yaşıyoruz ve birbirimize önem veriyoruz. Türk olmamama ve çok az Türkçe konuşmama karşın kendimi yabancı gibi hissetmiyorum, çünkü insanların benimle ilişkileri çok çok iyi…” diyor. Darüşşafaka Urla Rezidans’ın bağışçıları arasında yer alan Profesör Elie Hillway için kullanılacak en doğru tabir herhalde “dünya vatandaşı” olsa gerek. 1922’de Filistin topraklarında doğan Profesör Hillway, İsrail, İngiltere ve Avustralya vatandaşı… Uzun yıllar Avustralya’daki Western Australia Üniversitesi’nde Akdeniz ve Orta Doğu konularında ders vermiş, Orta Doğu üzerine kitaplar kaleme almış. İngilizce, İbranice ve Arapça bilen Profesör 48 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Hillway, iki kez dünyayı dolaşmış. İsrail’den İngiltere’ye, Avustralya’dan Kıbrıs’a, Girit’e uzanan yaşamında son durak ise Türkiye olmuş. Yirmi dört yıl önce eşiyle birlikte tatil için geldiği Türkiye’yi ve insanlarını o kadar çok sevmiş ki bir daha ayrılmamış. “Benim ülkem burası. Burada yaşayıp, öleceğim” diyen Profesör Elie Hillway’ı Urla Rezidans’ta ziyaret ettik. Önce İngilizce, İbranice, Arapça kitapların yer aldığı zengin kütüphanesini, sonra “en sevdiğim sanatçı” dediği İbrahim Tatlıses’in kasetlerini gösterdi bize... Ardında da neden Türkiye’de ve Darüşşafaka’nın bir rezidansında yaşamayı seçtiğini anlattı. Öncelikle sizi daha yakından tanıyabilir miyiz? İngiltere’nin egemenliği altında olduğu dönemde Filistin’de 1922 yılında doğdum. İsrail’de eğitim aldım. İngiliz bir diplomat olan eşimle evlendikten PORTRE sonra İngiltere’ye gittik ve altı yıl Londra’da yaşadık, İngiliz pasaportum da var. Ardından Avustralya’ya göç ettik. Avustralya’da Western Australia Üniversitesi’nde siyasi bilimler dersleri verdim. Uzmanlık alanım Akdeniz ve Orta Doğu. On yıl orada çalıştım. Oradan Kıbrıs Rum Kesimi’ne gittim ve Kıbrıs’ta Cumhurbaşkanı (Spiros) Kipriyanu’ya Arap Ülkeleri ile ilişkiler alanında danışmanlık yaptım. Orada yayınlanan, Arap dünyası üzerine bir derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptım. O nedenle uluslararası beyaz basın kartına sahip oldum. Sonra eşimle Girit adasına geçtik ve yedi yıl adada yaşadık. Yirmi dört yıl önce tatil için Türkiye’ye geldik, ülkeyi ve halkını o kadar çok sevdik ki bir daha ayrılmadık. Tam yirmi dört yıldır Türkiye’de yaşıyorum. Doğruyu söylemek gerekirse en uzun kaldığımız ülke Türkiye oldu. Yakın zamanda eşim vefat etti. Yaşadığım her ülkede çok iyi ilişkiler kurdum ve çok iyi arkadaşlarım oldu. Ama Türkiye’de çok daha fazla arkadaşım var. Bu ülke, bana göre diğer ülkelerden daha farklı. Özellikle Avrupa’dan farklı. İnsanlar duygusal, birbirlerine karşı sevgi dolu. Burada Darüşşafaka’da bir aile gibi yaşıyoruz ve birbirimize önem veriyoruz. Türk olmamama ve çok az Türkçe konuşmama karşın kendimi yabancı gibi hissetmiyorum, çünkü insanların benimle ilişkileri çok çok iyi… Darüşşafaka ile nasıl tanıştınız? Çok sayıda iyi arkadaşım olduğu için oldukça şanslıyım. Hepsi iyi eğitimli, akıllı insanlar. İş Bankası’nda çalışan ve aynı zamanda yakın arkadaşım Coşkun Günhan, beni Darüşşafaka Urla Rezidans’a yönlendirdi. Beni ziyarete gelen arkadaşlarıma Rezidans’ı gezdirdiğimde hayran kalıyorlar ve yaşlı insanlara verilen hizmetten dolayı burasıyla gerçekten gurur duyuyorlar. Bu hizmet, yaşlı insanlar için yapabileceğiniz en hayırseverce iş. Urla Rezidans’ta günleriniz nasıl geçiyor? Daha çok üç konuyla ilgileniyorum. Birincisi siyaset, çünkü ben özellikle Orta Doğu konusu üzerine siyasi bilimler dersleri verdim. Her ay en az iki kitap okuyorum; televizyon seyrediyorum. İktisat ve finansla da ilgileniyorum çünkü yatırım yapıyorum. Ayrıca Türkçe şarkıları çok seviyorum, birçok kasetim var. En sevdiğim şarkıcı ise İbrahim Tatlıses. Emel Sayın, Seçil Heper ve Coşkun Sabah’ı da çok severim, bunların hepsi birinci sınıf sanatçılardır. Türk müziğini ve şarkılarını çok seviyor ve sürekli dinliyorum. Ayrıca Yunan şarkılarını da çok iyi buluyorum. Yunanistan’ın en iyi şarkıcılarını dinliyorum. Onların da çok sayıda kaseti var bende. Ülkenize hiç gidiyor musunuz? Benim ülkem burası. Burada yaşayıp, burada öleceğim. Bütün dünyayı iki kez dolaştım. Avustralya’da profesör olarak çalışırken, rotasyonla bir yıllığına Avustralya dışındaki üniversitelere çalışmak için gidebiliyordum. Pek çok ülkede ziyaretçi öğretim görevlisi olarak çalıştım. Avustralya’ya deniz yoluyla gitmiştim. Yolculuk bir ay, bir hafta sürmüştü. Bereket versin ki orada çok yakın arkadaşım Profesör (Mervyn Neville) Austin’i tanıdım. Kendisi Yunan ve Latin Edebiyatı, İlkçağ Tarihi Departmanı’nın başındaydı. Avustralya’ya ayak bastıktan bir hafta sonra beni üniversiteye aldı. Bir ayda birbirimizi tanıdık ve sevdik. Yaşamını yitireli çok uzun zaman olmadı. Orta Doğu üzerine İngilizce kaleme aldığım Palestine My Homeland – The Forgotten Facts of the Middle East Crisis (Anavatanım Filistin – Orta Doğu Krizi Hakkında Unutulan Gerçekler) adlı kitabımın önsözünü yazmıştı. Bu kitabı eşime ithaf ettim. Yeni bir kitap çalışmanız var mı? Kitap yazmaya artık zamanım yok ama çok kitap okuyorum. Bir İngilizce, bir tane de İbranice kitap yazdım. Kitaplarımdan biri Osmanlı İmparatorluğu üzerine… Rezidans’ta arkadaşlarınız var mı? Hepsi arkadaşım. Zaman zaman benden öğüt istemeye gelirler. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 49 SAĞLIK Türkiye’nin en prestijli Rehabilitasyon Merkezi Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nin yeni işletmecisi Romatem’in ilk icraatı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile anlaşma yapmak oldu. Artık Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK güvencesi olanlar da merkezin hizmetlerinden yararlanabiliyor. Türkiye’nin en kapsamlı fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezlerinden biri olan Maltepe Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi, 2010’a yeni işletmeciyle girdi. Yıllardır verdiği örnek rehabilitasyon hizmetiyle sayısız hastayı hayata döndüren merkezin yeni işletmecisi ise Türkiye’de fizik tedavi ve rehabilitasyon alanında zincir sağlık kuruluşları yaratmayı amaçlayan Romatem… Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Ünitesi’nde uzmanlığını tamamlayan Romatem Genel Müdürü Dr. Köksal Holoğlu ile yeni süreci, Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde verilen hizmetleri, rehabilitasyonun önemini ve hedeflerini konuştuk. Öncelikle Romatem hakkında bilgi verir misiniz? Romatem, Türkiye’de fizik tedavi ve rehabilitasyon konusunda zincir sağlık kuruluşları yaratmak amacıyla çalışıyor. Bugün Romatem, Türkiye’de fizik tedavi ve rehabilitasyon konusunda kendi branşıyla ilgili bir marka konumuna geldi. Samsun, Ankara, İstanbul ve İzmit’te kliniklerimiz var. Bunun dışında Bursa ve Nevşehir’i de kapsayan Türkiye’nin çeşitli yerlerinde fizik tedavi ve rehabilitasyon konusunda 50 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 kurumsal işletmeler kurmayı planlıyoruz. 1 Ocak 2010 itibarıyla Darüşşafaka Cemiyeti’ne ait olan fizik tedavi ve rehabilitasyon merkezini Romatem Genel Müdürü Dr. Köksal Holoğlu SAĞLIK Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi bünyesinde hizmet veren “hayata dönüş” kliniği, rehabilitasyon tedavisi biten hastaların tek başına yaşayabilir hale gelmelerine yardımcı oluyor. yönetimsel olarak devraldık ve Romatem markasının bilgi birikimini yansıtarak, burayı yeni bir yönetim anlayışıyla işletmeye başladık. Ocak ayından beri Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’ni işletiyorsunuz. Bu süreci sizden dinleyebilir miyiz? Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi, Türkiye’de branşımızdaki hekimler tarafından çok iyi bilinen bir yer, çünkü buradaki donanım Türkiye’de hiçbir yerde yok. Burası son derece prestijli bir rehabilitasyon merkezi… Romatem olarak biz de burada yapılan çalışmaları takip ediyorduk. Aslında buranın işletmesini alma sürecimiz ilginçtir. Birtakım cihaz, makine ve ekipmanı incelemek amacıyla Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’ni ziyaret etmeye karar vermiştik. Tam o esnada Darüşşafaka Cemiyeti’nden bizi aradılar ve işletmeci değişikliği düşündüklerini, bu nedenle ihale açacakları bilgisini verdiler. Çalışmalarımızı, branşımızı, mesleki donanımımızı, kurumlarımızı tanıtıcı broşür ve materyal isteyerek bizi de ihaleye davet ettiler. İhalede gerek teklifimizle gerekse yetenek açısından en uygun biz, görüldük ve 1 Ocak 2010 tarihi itibarıyla Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’ni işletmeye başladık. Darüşşafaka Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nin işletmecisi olmanın Romatem için anlamı nedir? Burası, Türkiye’de fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimleri tarafından çok iyi bilinen, örnek gösterilen ve Türkiye’de hiçbir yerde olmayan cihaz donanımına sahip bir merkez… Bu noktada Türkiye’nin, Darüşşafaka Cemiyeti’ne ülkemize böyle bir merkez kazandırdığı için teşekkür etmesi gerekiyor. Kendi branşı olmamasına rağmen çok profesyonel bir yer burası. Buranın işletmeciliğini ve yöneticiliğini yapmak bizim meslekte herkesin hayaliydi ama bize nasip oldu. Merkezin işletmeciliğini üstlendiğiniz beş aylık süreci anlatabilir misiniz? Beş aylık sürecin ilk ayını tanıtıma ayırdık ve burada neler yapıldığını, kimlerin görev yaptığını kamuoyu ile paylaştık. Hasta profilinin büyük bir kısmı Darüşşafaka Cemiyeti’nin bağışçılarından oluşuyor. Onların ve diğer hasta profilinin buradan beklentisinin ne olduğunu gözlemledik. Bu gözlemler doğrultusunda eksik ne varsa onun üzerine odaklandık ve üç aylık süre içinde son beş yıldaki hasta ortalamasının iki katını geçen bir oran yakaladık. Önceden Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) anlaşması yoktu, hemen bu anlaşmanın yapılmasını sağladık. Artık Bağ-Kur, Emekli Sandığı ve SSK güvencesi olan herkes hizmetlerimizden yararlanabiliyor. SGK anlaşması dışında, Türkiye’de hiçbir yerde olmayan cihazların tanıtımı için ulusal çapta bir çalışma yaptık. Örneğin, lokomat adlı cihaz Türkiye’de sadece iki klinikte var: Darüşşafaka ve Darülaceze… Lokomat özelinde buradaki teknoloji hakkında bilgi verir misiniz? Lokomat; felçli, yürüme problemli hastalar ile denge ve koordinasyon problemi olan hastaların, bir robot yardımıyla yürütülebildiği, yürümenin tekrar öğretilebildiği bir cihaz. Birçok hastalık grubunda yürümeyi yeniden öğreten, yürüme dengesini yeniden Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 51 SAĞLIK sağlayan cihaz olarak tanımlanabilir. Rahatlıkla rehabilitasyonun en ileri cihazı diyebiliriz. Çünkü rehabilitasyonda en önemli sorun yürümektir. Bu nedenle lokomat dünyada rehabilitasyonun temel cihazlarındandır. Bir sürü hasta yeniden yürümeyi öğrenek veya hiç yürümeyecek hastalar destekle yürüyerek, mutlu bir şekilde buradan ayrılıyor. Bu, Türkiye için büyük bir şans. Bunun yanı sıra “hidroterapi” tedavisi açısından Türkiye’nin en zengin merkeziyiz. hastalıkları, kardiyak gibi aklınıza gelebilecek bütün rehabilitasyonlarda uzman terapistlerimiz var. Burası sadece cihaz donanımına değil, bu cihazları insan sağlığı açısından doğru kullanabilecek insan kaynağına da sahip. Merkezimizin yönetimini hem fizik tedavi profesörü hem de spor hekimi Prof. Dr. Tunç Alp Kalyon yürütüyor. Tunç Hoca mesleğinin en iyilerinden, hatta Türkiye’nin ilk spor hekimlerinden… Bu anlamda da İstanbul’daki bütün spor kulüplerine hizmet verebilecek, donanımlı insan kaynağına ve cihaza sahibiz. Burada ciddi Merkezin gerek teknolojik altyapısı gerekse uzman Hidroterapi konusunu biraz sporcu sakatlıkları kadrosuyla Türkiye’de alanında tek olduğunu belirten rehabilitasyonu yapıyoruz. daha açar mısınız? Romatem Genel Müdürü Holoğlu “Burası, Türkiye’de Örneğin, su içi treadmill Tabii… Hidroterapi artık fizik tedavi ve rehabilitasyon hekimleri tarafından çok dediğimiz su içi koşu bandı, rehabilitasyonun temel tedavilerinden biri Türkiye’de sadece bu klinikte iyi bilinen, örnek gösterilen ve hiçbir yerde olmayan konumunda… Yürüme ve denge var. Su içi koşu bandı cihaz donanımına sahip bir merkez…” diyor problemi olan hastaların hem sporculardaki çapraz bağ denge kurmasına yardımcı yaralanmalarında, haricinde diğer bütün fizyoterapi oluyor hem de su içerisinde yapılan zedelenmelerinde inanılmaz derecede cihazları, dünyanın en kaliteli egzersizler, su direncine karşı etkinliği olan bir yöntem. Üzücü bir trafik cihazlarından seçilmiş. Dünyada fizik yapıldığından kasların güçlenmesini çok kazası geçiren basketbolcu Seda tedavi branşında en iyi hangi marka cihaz daha hızlandırabiliyor. Hidroterapinin Tekindağ’ın tedavisini biz yapıyoruz. varsa, hepsi Darüşşafaka’da mevcut. bütün tedavi yöntemleri bu klinikte var. Daha doğrusu hidroterapi konusunda Hasta profili hakkında bilgi verir İnsan kaynağı açısından neler kitaplarda okutulan tedavi yöntemlerinin misiniz? söylemek istersiniz? hepsinin bir arada olduğu Türkiye’deki Hasta profilimiz ağırlıklı olarak; Merkezimizde nörolojik, ortopedik, tek klinik. Örneğin, arjo havuzumuzda nörolojik problemi olan, felç geçiren, sporcu sakatlıkları, çocuk, göğüs inanılmaz şeyler başarılıyor. Bunun beyin kanaması, damar tıkanıklığı olan, 52 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 SAĞLIK Parkinson ve beyin tümörü gibi nörolojik rehabilitasyon hastaları. Bunun yanı sıra kırıklar, çıkıklar, protezler sonrası gelen ortopedik rehabilitasyon hastalarımız var. Hastaların buradan beklentilerine dair neler söyleyebilirsiniz? “Parapleji” dediğimiz belden aşağısı veya “kuadripleji” dediğimiz omurga zedelenmesi sonucu boyundan aşağı felç olmuş, nörolojik problemler sonucu yürüme ve denge problemi olan hastalarımız büyük beklentilerle merkezimize geliyor. Çünkü bu hastaların Türkiye’de tedavi olabilecekleri yerler çok az ve oralarda da inanılmaz bir doluluk var. Bir iki sene sonraya randevu verilebiliyor. Ayrıca beklentilerine cevap alabilecekleri Türkiye’deki tek klinik burası. Burada verdiğimiz hizmetin boyutunu anlatabilmek için küçük bir örnek vermek istiyorum: Bizim bir de “hayata dönüş” kliniğimiz var. Hastaların rehabilitasyon tedavisi bittikten sonra tek başına yaşayabilir hale gelmeleri için tasarlanmış bir klinik orası. Büfe, market, kafeterya gibi mekanların modellerinin yanı sıra İstanbul’un kaldırımları bire bir tasarlanmış durumda. Böylelikle hasta, dışarı çıkmadan önce tekerlekli sandalyesini o kaldırımlarda kullanmayı, büfeden alışveriş yapmayı, kafeteryada oturmayı, markette alışveriş yapmayı öğreniyor. Aynı şekilde “hayata dönüş” kliniğinde tamamen rehabilitasyon hastaları için tasarlanmış bir ev var. Orada da tek başlarına evlerinde yaşamayı öğreniyorlar. Tıpta, rehabilitasyon nasıl bir önem arz ediyor? Türkiye önemini yeni yeni kavrasa da Dünya Sağlık Örgütü (WHO) artık tıbbı; dahili, cerrahi ve rehabilitasyon olmak üzere üçe ayırıyor. Artık her şeyin rehabilitasyonu var; psikiyatrik rehabilitasyon, göğüs hastalıkları rehabilitasyonu, kalp kardiyak cerrahi sonrası rehabilitasyon… Hatta obeziteye, kolesterol yüksekliğine bağlı rehabilitasyon programları var. Rehabilitasyon artık tıbbın en önemli kollarından biri haline geldi ve biz bunların tamamını yapabiliyoruz. Bu açıdan da Türkiye’de tekiz. Bu hizmetten yararlanmak isteyenlerin ne yapması gerekiyor? Günlük ayakta tedavi hasta kapasitemiz şu an 100 kişi, yakın zamanda bu rakamı 150 kişiye çıkartacağız. Randevulu sistemle çalışıyoruz. SGK’nin yanı sıra bütün özel sağlık sigortalarıyla da anlaşmamız var. Randevu için: 0216 457 92 92 Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 53 PORTRE “Hep, yaşlanınca ne olacağım korkusu içindeydim” Darüşşafaka’nın bağışçılarından Mübeccel Çadırcıoğlu, “Bir şarkı vardır bilir misiniz? ‘Titrerim mücrim (suçlu) gibi baktıkça istikbalime…’ Ben de hep, yaşlanınca ne olacağım korkusu içindeydim. ‘İhtiyarlayınca ne yaparım?’ diye düşünürdüm. Çünkü çok paranız olsa bile o parayı kullanacak insanınız yoksa para işe yaramıyor. İşte Darüşşafaka Yakacık Rezidans’ı gördüğümde bu korkum sona erdi” diyor. Darüşşafaka’ya vasiyet bağışında bulunan hayırseverlerin sayısı son dönemde önemli bir ivme kazanmış durumda. Kişinin vefatı durumda geçerlilik kazanan bir bağış türü olan vasiyet bağışında, vasiyetçi yaşadığı sürece mallarını dilediği şekilde değerlendirebiliyor, satabiliyor veya vasiyetinden vazgeçebiliyor. Hayırsever Mübeccel Çadırcıoğlu da Darüşşafaka’nın vasiyet bağışçıları arasında yer alıyor. Önce rezidans bağışçısı olan Çadırcıoğlu, Darüşşafaka’nın rezidanslarda verdiği hizmeti o kadar takdir ediyor ki ardından vasiyet bağışında da bulunuyor. Şenesenevler Rezidans’ta dairesi olan Çadırcıoğlu, istediği zaman orada kalsa da evinde yaşamayı sürdürüyor. Darüşşafaka’ya bağışta bulunma nedenleri öğrenmek için kapısını çaldığımız Mübeccel Hanım, sımsıcak bir tebessüm ve içtenlikle bizi karşıladı. Darüşşafaka adına orada bulunuyor olmamız evinin kapısını sonuna kadar açması için yeterli bir nedendi. Önce bizim için elleriyle yaptığı nefis meyveli 54 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 PORTRE Şenesenevler Rezidans’ın bağışçısı olmasına karşın evinde yaşamaya devam eden Mübeccel Çadırcıoğlu, “Orası, benim için çok büyük bir güvence… Örneğin, birkaç gün önce rahatsızlandım, hemen Darüşşafaka’ya gittim. Hemen bütün sağlık taramamın yapılmasını sağladılar. En küçük sorunumda onlara gidiyorum ve mükemmel hizmet alıyorum. İleride temelli yaşamayı düşünüyorum” diyor. kurabiyeleri ikram etti, ardından da sıcak sohbetini… Sohbetimizin başında Rumeli’den göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak 1937’de İzmir’de dünyaya gelen Mübeccel Hanım’ın adını, 1930 yılında Türkiye güzeli seçilen Mübeccel Namık’tan aldığını öğreniyoruz: “O yıllarda Mübeccel isminde biri Türkiye güzeli seçilmiş. Babam da kızım olursa adını Mübeccel koyacağım demiş.” Babasını üç yaşındayken yitiren Mübeccel Hanım, “O nedenle Darüşşafaka’nın yetim çocuklara verdiği hizmet benim için ayrı bir anlam taşıyor” diyor. İlk ve ortaöğrenimini İzmir’de tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne devam eden Mübeccel Hanım, “Fakat o alanda hiç çalışmadım. Eşim inşaat yüksek mühendisi idi. 1960’lı yıllarda birlikte Ereğli Demir-Çelik Fabrikası’nda çalıştık. Ardından da İstanbul’a yerleştik” diye özetliyor yaşam öyküsünü… “İhtiyarlayınca ne yapacağım?” Uzun yıllar yönetim kurulu üyesi olduğu Darülaceze Vakfı’nın mütevelli heyetindeki görevini hâlâ sürdüren Mübeccel Hanım’ın yolu, vakıf için huzurevlerine yönelik incelemeler yaparken Darüşşafaka ile kesişiyor: “1990’lı yıllardan 2000’li yılların başına kadar Darülaceze Vakfı’nın yönetim kurulundaydım. Vakıf olarak bir huzurevi yapmaya karar verdik. Ardından da ben, Türkiye’deki mevcut huzurevlerini etüt etmekle görevlendirildim. Darüşşafaka ile o zaman tanıştım. Yakacık Rezidans, yeni hizmete açılmıştı, etüt için oraya gittim, çok beğendim. Bizim neslimiz büyüklerine çok saygılıydı. Aslında iki arada kalmış bir nesiliz biz... Hem çocuklarımız hem de annelerimiz için çok fedakârlık yaptık. Vefat edene kadar annem benimle yaşadı. Benim çocuğum yok. Bir şarkı vardır bilir misiniz? ‘Titrerim mücrim (suçlu) gibi baktıkça istikbalime…’ Ben de hep, yaşlanınca ne olacağım korkusu içindeydim. ‘İhtiyarlayınca ne yapacağım?’ diye düşünürdüm. Çünkü çok paranız olsa bile o parayı kullanacak insanınız yoksa para işe yaramıyor. İşte Darüşşafaka Yakacık Rezidans’ı gördüğümde bu korkum sona erdi. Harika bir yerdi, orada rahat rahat yaşabilirdim. Darüşşafaka’nın babasız, az gelirli çocukların hayatında eğitimle yaptığı değişimi de biliyordum. Eşimle beraber düşündük ve her şeyimizi Darüşşafaka’ya bırakmaya karar verdik. Böylelikle hem yaşlandığımızda ne olacağımız korkusundan kurtulduk hem de çocuklarımıza, dolayısıyla da memleketimize bir hayrımız olsun istedik.” “En zor zamanımda Darüşşafaka yanımdaydı” Eşiyle birlikte gelecek planlamasını Yakacık Rezidans üzerine kuran ve oradan bir daire alan Çadırcıoğlu, eşinin ani vefatıyla büyük bir sarsıntı yaşamış: “Bodrum’da arkadaşlarımızla birlikte yemekteyken, eşim aniden rahatsızlandı. Doktorlar, yapılacak hiçbir şeyin olmadığını söyledi. Yine de İstanbul’a getirmek istedim. Fakat nasıl getireceğimi bilmiyorum. Düşünürken aklıma Darüşşafaka geldi, aradım. Hemen helikopter ayarladılar. Çok ihtimamla hazırlanmış bir organizasyonun içine geldik. Gebze’de John Hopkins Hastanesi’nde kalp cerrahı, damar cerrahı ve Prof. Dr. Münci Kalayoğlu’ndan oluşan bir ekip bizi bekliyordu, fakat ömrü vefa etmedi. Darüşşafaka’nın o zor zamanda verdiği bu desteği asla unutamam.” Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 55 PORTRE “İnsanların bu müesseselere çok sıcak bakıp, çocuklarını seviyorlarsa onlara para değil, hayatlarını bağışlamaları gerektiğine inanıyorum.” “Benim için çok büyük bir güvence” Eşini yitirdikten sonra Yakacık Rezidans’ta kalmak istemeyince Şenesenevler Rezidans’a geçen Mübeccel Hanım, evinde yaşamaya devam ediyor: “Fakat Şenesenevler, benim için çok büyük bir güvence… Örneğin, birkaç gün önce rahatsızlandım. Hemen Darüşşafaka’ya gittim, bütün sağlık taramamı yapılmasını sağladılar ve ben hiçbir şeyle uğraşmadım. En küçük sorunumda onlara gidiyorum ve mükemmel hizmet alıyorum. İleride temelli yaşamayı düşünüyorum. Şu an tüm ihtiyaçlarımı kendim karşılayabiliyorum fakat daha ileriki yaşları da düşünmek zorundayız.” “Türkiye’de daha iyisi yok” Darülaceze Vakfı’ndaki görevi nedeniyle pek çok huzurevini inceleme fırsatı bulan Mübeccel Hanım, Darüşşafaka’dan daha iyi hizmet verenini görmediği vurguluyor: “Darüşşafaka’ya bir kere bağış yapıyorsunuz ve bu yaptığınız bağış karşılığında bir daha ne su ne elektrik ne ısınma için para ödüyorsunuz. Çamaşırınız yıkanıyor, ütüleniyor, yemeğiniz önünüze geliyor. Yemeklerinden çok memnun olduğumu özellikle söylemeliyim. Düşünün her öğün diyet tatlı çıkıyor, evimde bile yemiyorum. Zaten orada kaldığım zaman kilo alıp geliyorum. Sağlık konusunda ömür boyu güvence altına alınıyorsunuz. Kısacası, dört dörtlük bir yer, Türkiye’de daha iyisi yok.” “Çocuğa para değil, hayatını bırakın” Mübeccel Çadırcıoğlu’na göre insanlar çocuklarına para değil, hayatlarını miras bırakmalı: “İnsan hayata bir kere gelir. Bazı arkadaşlarım ‘paramız çocuğumuza kalsın’ diyor. Ben de onlara, ‘çocuğa para bırakacağınıza hayatını bırakın’ derim. Çünkü insan yaşlandığında başına her şey gelebilir, bunayabilirsiniz, felç olabilirsiniz. Sağlıklı bile olsanız çok yaşadığınızda yine çocuğa yük oluyorsunuz ve onun hayatını çalıyorsunuz. Mesela ben, annemle yaşarken, bir yere gittiğimde annem gelmezse içim ezilirdi, evde yalnız kaldı diye. Hâlbuki böyle bir yer olsaydı ve annem isteseydi, ben de o da daha mutlu olurduk. İnsanların bu müesseselere çok sıcak bakıp, çocuklarını seviyorlarsa onlara para değil, hayatlarını bağışlamaları gerektiğine inanıyorum.” “Neyim var neyim yok hepsi Darüşşafaka’ya helal olsun” Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nı da gezen ve çok etkilenen Mübeccel Hanım, “Mükemmel çocuk yetiştiriyorlar. Her çocukla bire bir ilgili bir okul. Sanki orada her çocuk tek kişilik eğitim alıyor. Örneğin, çocuk hangi enstrümana ilgi duyuyorsa onun dersini alıyor, lisan öğreniyor, belli hobiler kazanıyor. Öğrencilerin bir vals gösterisini izledim, hüngür hüngür ağladım ve dedim ki: ‘Çok rahat öleceğim, çünkü çok güzel bir şey yaptım, dünyaya boşu boşuna gelmemiş olacağım. Hiç değilse çalışıp kazandıklarım iyi bir yerde, iyi bir şekilde kullanılacak.’ Orada okuyan çocukları her gördüğümde helal olsun diyorum, neyim var neyim yok hepsi Darüşşafaka’ya helal olsun” diyor. 56 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Türkiye’nin aydınlık yarınlarına yatırımın yolları… Darüşşafaka, ülkemizin önde gelen kurumları ile Türk halkının değerli katkılarıyla sağladığı gelirin tümünü eğitim amacıyla kullanıyor. Bu nedenle, her bağış Türkiye'nin aydınlık yarınlarına yapılan bir önemli bir yatırımdır. 24 saatini Darüşşafaka'da geçiren bir öğrencinin gereksinimleri düşünüldüğünde Darüşşafaka Cemiyeti’ne yapılan her bağış, kuruluşundan bugüne yedi bine yakın öğrencinin geleceği oldu ve olmaya devam edecek. Bağış yöntemleri: Tümü eğitime destek sağlamak amacıyla yapılan bu gelir aktarımlarının hukuki ve maddi olarak farklı yöntemleri bulunmaktadır. bağışlayabilir. Bağışçı, intifa hakkını saklı tutması halinde vefatına kadar gayrimenkulde oturabilir veya onu kiraya verebilir. Bağışçının vefatı halinde, intifa hakkı kendiliğinden sona erer. 1. Bağış: Bağış yapmak isteyen kişi yaşarken, sahip olduğu taşınmaz mallarını (bina, daire, dükkan, arsa gibi gayrimenkuller) veya taşınır mallarını (nakit para, banka mevzuatı, hisse senedi, yatırım fonu gibi menkul kıymetler ile tablo, antika eşya, ziynet, mücevher gibi kıymetli mallarını) veya ekonomik değeri olan bir hakkı (kira, telif hakkı gibi gelir getiren haklar) Cemiyet’e bağışlayabilir. Bağış belirli şartların ve yükümlülüklerin Cemiyet tarafından yerine getirilmesi koşulu ile de yapılabilir. Şartlı bağışa bir örnek, Sait Faik’in Burgazada’daki evini müze olarak kullanılmak üzere bağışlamasıdır. Bağışlama sözleşmesi, hayatta olan kimseler arasında yapılan ve bir kimsenin malının tamamını veya bir kısmını karşılıksız olarak diğer bir gerçek veya tüzel kişiye temlik ettiği bir tasarruf şeklidir. Medeni hakları kullanma ehliyetine sahip ve sağ olan herkes bağışlama tasarrufunda bulunabilir. Bağışlayan, gayrimenkulün mülkiyet hakkı Cemiyetimize intikal ederken, intifa(kullanım) hakkını saklı tutabilir veya bir başkasına 2. Vasiyet Bağışı: Vasiyet bağışı kişinin vefatı durumunda geçerlilik kazanacak olan bir bağış türüdür. Vasiyetçi yaşadığı sürece mallarını dilediği şekilde değerlendirebilir, satabilir veya vasiyetinden vazgeçebilir. Vasiyet bağışı yapabilmek için kişinin ayırt etme gücüne sahip ve onbeş yaşını doldurmuş olması gerekir. Vasiyetname noter huzurunda resmi olarak veya miras bırakanın el yazısı ile ya da sözlü olarak yapılabilir. Bağışçı, vasiyetnamesine Cemiyet tarafından uygulanacak özel talepler de ekleyebilir. Örneğin, cenazesinin Cemiyet tarafından kaldırılmasını, mezarının bakımını veya her yıl dua okutulmasını vasiyetnamesine şartlar olarak ekleyebilir. Darüşşafaka Cemiyeti tarafından bağışçılara hukuki danışmanlık hizmeti de sunulmaktadır. Sorularınız için: Darüşşafaka Cemiyeti Kaynak Geliştirme ve İletişim Koordinatörlüğü Nuray Apaydın 0212 276 50 20 [email protected] PORTRE “147 yıllık bir müesseseden destek görmek insanı rahatlatıyor” Eski İstanbullu, hukukçu ve noter emeklisi bir isim Malike Bayülken… 1917’de İstanbul’da doğan Bayülken,“Annem de babam da İstanbul doğumludur. Onun için kendimizi eski bir İstanbullu olarak sayıyoruz” diye başlıyor yaşam öyküsünü anlatmaya… Çocukluğu Çengelköy’de geçmiş Bayülken’in: “Çok güzeldi oralar… Evlerimiz hep bahçe içindeydi. Meyve ağaçlarımız vardı. Yaramaz bir çocuktum, ağaçlara tırmanmayı severdim. Çengelköy’de herkes birbirini tanırdı, kışları İstanbul’a inildiğinde anahtar bekçiye bırakılırdı, o bakardı evlere. Bu kadar emniyetli idi. İstanbul artık, eski İstanbul değil ve şimdiki İstanbul’u tanıyamıyorum.” Eski İstanbullu, hukukçu ve noter emeklisi Malike Bayülken, kırk yıllık hayat arkadaşı Selçuk Bayülken ile birlikte faaliyetlerini hep takdirle izledikleri Darüşşafaka’nın vasiyet bağışçısı oldu. 58 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 Türk Hukukçu Kadınlar Derneği’nin kurucusu İlkokulu Çengelköy’de okuyan Bayülken, ardından bir Fransız mektebine gitmiş, ortaokulun son sınıfındayken de Kandilli Kız Lisesi’ne geçmiş. Doktor olmak isteyen Bayülken tıp fakültesine de müracaat etmiş: “Fakat kadavralarla çalışma fikri bana fena geldi. O nedenle hiç başlamadım ve hukuk fakültesine gitmeye karar verdim.” Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1942 yılında mezun olan Bayülken, genç bir avukat olarak çalışma hayatına atılıyor: “Ceza ve boşanma davalarını hiçbir zaman sevmedim, bu nedenle hep hukuk davalarına baktım ve bazı müesseselerin avukatlığını yaptım.” 1967'de Varşova’da toplanan Uluslararası Hukukçu Kadınlar Federasyonu’nun yönetim kurulunun bir sonraki toplantısını İstanbul’da yapmak istemesi üzerine harekete geçerek, Türk Hukukçu Kadınlar Derneği’nin kurulmasında görev alan PORTRE Bayülken, “Hukukçu kadınlar her zaman bir araya geliyor, çeşitli etkinlikler yapıyorduk. Federasyondan böyle bir teklif gelince yedi arkadaş, bir ay içinde derneği kurduk ve onları davet ettik. Çok muvaffak bir toplantı oldu. Derneğimiz başlangıçta çok zayıftı, evlerimizde toplanıyorduk. Şimdi bir lokalimiz var, orada toplanıyoruz. Atatürk’ün ölüm yıldönümü, kadın haklarının kabulü gibi muayyen günlerde bir araya geliyoruz” diyor. Eyüp 1. Noteri On beş sene serbest avukatlık yaptıktan sonra mesleki kariyerine noter olarak devam eden Bayülken, “Eyüp 1. Noteri olarak görev yaptım. Severek yaptığım bir işti noterlik… İnsanlara bilgi vermek, yapacağı işte yardım etmek huzur vericiydi. Yalnız çok mesuliyetli ve dikkat gerektiren bir işti. En ufak yanlışta ceza alabiliyorsunuz ya da tazminat ödeyebiliyorsunuz” diye konuşuyor. İki kez evlenmiş Malike Bayülken… İlk eşi, “Amcabey”, "Efruz Bey", "Dalkavuk", "Akla Kara", "Yeni Zengin" gibi tiplerin yaratıcısı ünlü karikatürist Cemal Nadir Güler ile iki buçuk yıl evli kalan Malike Hanım, “Avukatlık stajımı yaparken Cemal Nadir ile tanıştım. Aramızda çok yaş farkı vardı, neredeyse yirmi yaş büyüktü benden. İnanılmaz entelektüel biriydi, çok etkilenmiştim. 1944’te evlendik. Ne yazık ki bu evlilik iki buçuk sene sürdü ve 1947’de onu kaybettim” diye anlatıyor. Salonun duvarında asılı duran Cemal Nadir’in 1945’te yaptığı portresini gösteren Bayülken, o günü şöyle anlatıyor: “Hasta, yatıyorum. Yanıma geldi, ‘Hadi, karşıma otur da senin bir resmini yapayım’ dedi ve kırk beş dakikalık bir seansla o resmi çizdi.” Darüşşafaka vasiyet bağışçısı Cemal Nadir’in vefatından sonra yirmi dört sene evlenmeyen Malike Hanım, “Fakat yaşım ilerledikçe hayatı paylaşacak birine ihtiyacım olduğunu anladım. 1971’de şimdi ki eşim Selçuk Darüşşafaka’da okuyan bir öğrencinin yıllık eğitim masrafını üstlenerek veli bağışçısı da olan Malike Bayülken, “Her zaman ‘Bir tasarrufum kalırsa Darüşşafaka’ya bırakayım’ diye düşündüm. Şimdi bunu gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyorum” diyor. Bayülken ile evlendim. Çok müşterek taraflarımız olduğu için iyi anlaştık. Kırk senedir evliliğimizi devam ettiriyoruz” diyor. Kırk yıldır hayatı paylaşan Bayülkenler faaliyetlerini hep takdirle izledikleri Darüşşafaka’nın vasiyet bağışçısı olmaya da birlikte karar veriyor: “Ailemde Darüşşafaka ile irtibatı olanlar vardı, Darüşşafaka’dan yetişmiş hukukçu arkadaşlarım oldu. Mesela Fettah Aytaç’ı tanıdım. Erkek kardeşim Seyfettin Öcal, bir ara Darüşşafaka’da fahri öğretmenlik yaptı. Makine yüksek mühendisiydi, Amerika’da okumuştu, geri döndüğünde Darüşşafaka’da öğretmen eksiği varmış, o dönemki okul müdiresi ağabeyime teklif getirmiş. Ağabeyim memnuniyetle kabul etti ve bir yıl Darüşşafaka’da fizik, kimya derslerine girdi. Eşim de Darüşşafaka’ya gönül vermiş bir insan. Her zaman Darüşşafaka’ya destek olmamız gerektiğini söyler. Müessese ile yakınlaştıktan ve başta nazik, zarif ve mütevazı bir beyefendi olan Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Yıldırım olmak üzere bütün emeği olanları tanıdıktan sonra Darüşşafaka’nın değeri daha iyi anlaşılıyor. 147 yıllık bir müesseseden destek görmek insanı rahatlatıyor.” Cemal Nadir’in orijinal karikatür çalışmalarını, çizimlerini içeren arşivini Darüşşafaka’ya bağışlayan ve Darüşşafaka Velilerini Arıyor projesine de destek veren Malike Hanım, “Her zaman ‘Bir tasarrufum kalırsa Darüşşafaka’ya bıkayım’ diye düşündüm. Şimdi bunu gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyorum. Darüşşafaka çok güvendiğim bir müessese… Çünkü verdiğiniz şeyin karşılığını görüyorsunuz. Bu nedenle araştırma gereği bile duymadan bağışçı oldum” diye sonlandırıyor sözlerini… Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 59 URLA MUTFAĞI Ninesinin yemeklerini özleyenlerin adresi Ev hanımıyken on bir yıl önce eşinin açtığı lokantada büyüklerinden gördüğü yemekleri yapmaya başlayan Handan Kaygusuzer, Urla’nın unutulmaya yüz tutmuş pek çok lezzetini genç nesillerle buluşturuyor. Beğendik Abi Lokantası, Urla’ya özgü yemekleri tatmak isteyenlerin uğrak noktası. On bir yıl önce dört masalık bir mekânda kapılarını açan lokanta, gördüğü ilgi karşısında kısa sürede çok daha büyük bir yere taşınmış. Handan ve Abdurrahman Kaygusuzer çiftinin sahibi olduğu lokantanın kuruluş öyküsünü Handan Kaygusuzer’den dinleyelim: “Esasında ev hanımıydım. Eşimin mandıra marketi vardı. 1999’da eşim lokanta açmaya karar verdi. Bunun üzerine marketi köfteci dükkânına dönüştürdük. Usta tuttuk ama iş ustayla yürümedi. Bir ayda kendimi işin içinde buluverdim. Çocuklarımı büyütmüştüm ve yemek yapmaya çok meraklıydım. Urla’nın yemeklerini de çok iyi biliyordum. İlk başta birkaç çeşit yemek yaptım, herkes çok beğendi. Bunun üzerine yemek çeşitlerimizi artırmaya başladım.” Neden Beğendik Abi? Kaygusuzer çifti, yemeklerini yiyen herkesin “beğendik abi” demesini o kadar çok istiyor ki lokantalarına bu ismi koyuyor. Handan Hanım’ın mutfakta harikalar yaratması üzerine lokantanın adı “Beğendik Abi-Handan Hanım’ın Mutfağı” oluyor. “Evimin kocaman mutfağı” Mevsim yemekleriyle otlara ağırlık veren Handan Hanım’ın mutfağında, Urla’ya özgü et yemekleri ve tatlılar da geniş yer tutuyor. Müşterilerinin yediği yemekten haz almasını her şeyin önünde tuttuklarını kaydeden Handan Hanım 60 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 URLA MUTFAĞI amacını şöyle açıklıyor: “Buraya gelen herkesi misafir gibi ağırlayabilmeyi amaçlıyorum. Burasını evimin kocaman bir mutfağı olarak görüyorum, gelenler de müşteriden ziyade misafirim.” Unutulmaya yüz tutmuş yemeklere hayat verdi Mutfağında Urla’ya özgü tüm yemeklerin olduğunu belirten Handan Hanım, “Aslında biraz şaka gibi ama benim ‘öylesine’ yaptığım yemekler bile çok kıymetli oldu. Çünkü onlar büyüklerimizin yaptığı, unutulmaya yüz tutmuş yemeklerdi. Müşterilerimizin çoğu yemeklerimizi yedikten sonra şu cümleyi kuruyor: Anneanneminki gibi…” Anneannesinden, babaannesinden gördüğü yemekleri genç kuşakla buluşturan Kaygusuzer, “Urla’nın yerlisi olan ve kalabalık misafir ağırlayan bir aileden geliyorum. Bugün yaptığım yemekleri, büyüklerimiz yaparken ben de hep şahit oldum. Bu kadar öğrendiğimi zannetmiyordum ama yapınca gördüm ki çok iyi öğrenmişim” diyor. Otuz meyhaneli, kasaplı ve fırınlı Urla ve güveci Urla mutfağının sebze ve ot ağırlıklı olduğunu fakat özgün et yemeklerinin de bulunduğunu anlatan Handan Hanım, bu noktada Urla güvecini örnek veriyor: “Hikâyesi olan nefis bir yemektir Urla güveci. Urla güvecinin geçmişi Rumlar ile birlikte yaşadığımız döneme dayanıyor. O zamanlar Urla’da otuz civarında meyhane, bir o kadar kasap, bir o kadar da kara fırının olduğu söylenir. İzmir’in Levantenleri faytonlarla Urla’ya gelir, güveçlerini kasaplarda hazırlatır, fırınlarda da pişirtirmiş. Ardından meyhanelere geçilir, sabahlara kadar eğlenilirmiş. Güvecimiz o zamandan beri aynı tarzda yapılıyor.” Yemeklerin lezzeti organik üründen geliyor İzmir’den, İstanbul’dan sadece yemeklerini tatmak için Urla’ya gelen müdavimlerinin sayısı azımsanmayacak kadar çok Handan Hanım’ın. İşin sırrı yemekleri yeni nesillere tanıtmayı ve yaşatmayı hedefleyen Slow Food hareketinin de üyesi aynı zamanda: “On yıldır zaten bilmeden yapıyordum. Şimdi daha faal yapmak için çalışıyoruz. Şu an Urla’da 25-30 kişiyiz. Geçtiğimiz günlerde ıspanak balığı adlı bir yemeğimizi yaptık ve Urlalılara ikram ettik. O da bir anneanne, babaanne yemeğidir. Herkes çok beğendi. Fakat asıl amacımız Türkiye genelinde bu tatları duyurmak. Bu sene kendi çapımızda yaptık ama her yıl aynı döneme gelecek şekilde festivalleştirmeyi hedefliyoruz.” ise Urla’nın doğal ürünlerinde saklı: “İşin püf noktası aslında kullandığımız malzemelerde. Alışverişimizi bire bir oğlum, eşim ve ben yapıyoruz. Hafta sonları köy pazarlarına gidiyoruz. Bademler Köyü, İskele pazarı uğrak noktalarımız. Bu yıl bir de Sığırcık Köyü’ne dadandık. Buralar daha organik. Otlarımızı köylünün elinden alıyoruz. Etimiz kötü olursa kesinlikle yerimizi değiştiriyoruz. Her şeyi günlük alıyoruz.” Bir Slow Food üyesi Handan Kaygusuzer, geleneksel Yemek kitabı yolda… Mutfaktaki en büyük yardımcısı olan oğlu Hikmet Kaygusuzer’e bayrağı teslim etmeye hazırlanan Handan Hanım’ın yeni projesi ise bir yemek kitabı çıkarmak: “Keyifli bir yemek kitabı olmasını istiyorum. Hafızamdakileri gençlere yansıtabilmekten ziyade içlerine işletebileceğim bir kitap...” Urla Rezidans’ın bağışçılarının uğrak noktası Handan Hanım’ın müdavimlerinin arasında Urla Rezidans’ın bağışçıları da yer alıyor. Rezidans bağışçılarının en fazla beğendiği yemeğin enginar dolması olduğunu belirten Handan Hanım, çorbasından pilavına 20-25 çeşit enginar yemeği yaptığını anlatıyor. Handan Hanım’dan Urla usulü kabak çiçeği Malzeme: 10 adet kabak çiçeği, 2 çorba kaşığı zeytinyağı, yarım çorba kaşığı domates salçası, bir buçuk çay bardağı pirinç, 2 adet orta boy soğan, 1 tatlı kaşığı kuru nane, tuz, karabiber, kırmızıbiber, kimyon, yeterince su. Hazırlanışı: Kabak çiçeğinin içindeki tohum şeklinde olan kısmını çıkaralım. Bir kaba yağı alıp üzerine, domates salçası, biber salçası, pirinç, küp doğranmış soğanlar, kuru nane, tuz ve baharatları katalım. Üzerine bir çay bardağı suyu ekleyerek malzememizi yoğuralım. Kabak çiçeklerinin içine dolduralım. Kabak çiçeklerinin uç kısmını hafifçe büzdürerek kapatalım. Sos için ayrı bir kapta biber salçasını, dövülmüş sarımsakları, limon suyunu ve suyu karıştıralım. Hazırladığımız sosu dolmaların üzerine gezdirelim. Ilık servis yapalım. Püf noktası: Rahat doldurmak için kabak çiçeğinin sabah erkenden toplanmasını öneren Handan Hanım, dolmaların tek sıra halinde pişirilmesi halinde gerçek lezzetin yakalanacağını söylüyor. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 61 URLA MUTFAĞI Urla’dan İhsan Usta’nın katmerini yemeden dönmeyin Urla iskelesine gelip de denizin tam kıyısındaki Ünal Kardeşler’e uğramadan dönmek büyük hata olur. Bir yanda muhteşem bir manzara, diğer yanda muhteşem bir lezzet sunan mekânda yapmanız gereken peynirli, kıymalı, patatesli, kaşarlı ya da karışık katmer çeşitlerinden birini sipariş etmek, ardından Urla’nın yoğurdundan hazırlanmış buz gibi ayran eşliğinde hem Urla’nın hem de katmerin tadını çıkarmak. Tadı dillere destan Urla katmerinin lezzetini ve sırrını mı merak ediyorsunuz? Sizler için, Urla’nın en tanınmış katmercisi Ünal Kardeşler Katmer Salonu’nun sahiplerinden İhsan Ünal ile kısa bir söyleşi yaptık. Katmerciliğin baba mesleği olduğunu ve dört kardeşiyle birlikte mesleği çekirdekten öğrendiklerini söyleyen İhsan Ünal, Urla’da katmer denilince akla gelen ilk adres olduklarını belirtiyor. Ünal Kardeşler’in hikâyesini ve Urla katmerinin ününü ve lezzetini İhsan Ünal’dan dinliyoruz: “Babamızın Urla’nın merkezinde küçük bir dükkânı vardı. İşi burada öğrendikten sonra Büyük kardeşimle birlikte 1978’de kendimiz yapmaya başladık. Burası ilk başlarda küçük bir mekândı. Katmeri kendimiz yapıp satmaya başladık. Yıllar geçtikçe, müşteri potansiyelimiz arttı. Bunun üzerine lokantamızı büyüttük.” “Şehir dışından sipariş alıyoruz” Müşterilerinin büyük bir kısmının İzmir ve İzmir dışından geldiğini belirten İhsan Usta, “Yazın buraya tatile gelenler katmerimizi yedikten sonra müdavimimiz haline geliyor. Öyle ki kargo ile İstanbul, Ankara ve Antalya’ya katmer gönderiyoruz. Tabii kıymalı hariç” diyor. “Tatlıses, bize uğramadan gitmez” Şarkıcı İbrahim Tatlıses’in Çeşme’ye geldiği zaman kendilerine uğramadan gitmediğini söyleyen İhsan Ünal, “Bu işi İzmir’de yapmamız için çok teklif aldık. Ancak katmer, Urla’ya özgü bir lezzet olduğu için bu işi sadece burada 62 Darüşşafaka Rezidans / Mayıs’10 yapmak istiyoruz. Zaten İzmir’e yakın bir mesafedeyiz. İsteyen buraya gelerek katmerimizi yiyebiliyor. Ayrıca Darüşşafaka’nın personel ve üyeleri de müdavimlerimiz arasında” diye konuşuyor. “İşin sırrı Urla malzemesinde saklı” Urla iskelesine gelip de denizin tam kıyısındaki Ünal Kardeşler’e uğramadan dönmek büyük bir hata olur. Burada, bugüne kadar yiyebileceğiniz en lezzetli katmer yapılıyor. Bir yanda muhteşem bir manzara, diğer yanda muhteşem bir lezzet… Yapılışı bile insanın ağzını sulandıran dillere destan bu katmerin tarifini ve lezzet sırrını İhsan Ünal şöyle özetliyor: "Malzemeyi, Urla’dan temin ediyoruz. Örneğin, tulum lorunu tercih ediyoruz. Kıymayı, yine Urla’da kesilen ve taze olan etten yaptırıyoruz. Un olarak da Söke unu kullanırız. Unu hamur leğenine koyduktan sonra içine tuz ve bir miktar limon suyu ekleriz. Limon suyu, hamuru setleştirip açılmasını kolaylaştırıyor. Bu malzemelerle birlikte yavaş, yavaş suyunu koyup el ile yoğuruyoruz. Özelliği, suyu ve hamuru birbiriyle özleştirmektir. Hamurun sertliği kulak memesi kıvamında olmalı. Daha sonra hamuru 45 dakika kadar dinlendiriyoruz. Ardından topak haline getirip tekrar 30-40 dakika kadar daha dinlenmeye bırakıyoruz. Hamuru elle havada döndüre döndüre açıyoruz. Bizde oklava kullanılmaz. Daha sonra krom nikelden sacımızın üzerine serip, bir yumurta kırıyoruz. Katmerin peynirli, kıymalı, patatesli, kaşarlı ya da karışık çeşitleri var. Hangisini yapacaksak yufkamızın içine malzemesini koyup bir zarf gibi kapatıp, nar gibi kızartıyoruz. Günün her saatinde yenebiliyor. Urla'nın meşhur zeytinyağından yaptığımız için sağlığa zararlı da değil.” TANITIM Urla’nın kültür, sanat durağı… Urlalıların sosyal, kültürel ve sanatsal aktivitelerde buluşma duraklarından Hakan Çeken Kültür Merkezi, düzenlediği sayısız kurs ve aktiviteyle adından sıkça söz ettiriyor. İzmirli iş adamı Hakan Çeken tarafından yaptırılan ve 2007 yılında kapılarını açan Hakan Çeken Kültür Merkezi, Urla’nın sosyal, kültürel ve sanatsal hayatında önemli bir işlev üstleniyor. Tiyatro, sinema ve konferans salonun yanı sıra kütüphanesi ve ücretsiz hizmet veren “internet evi” olan merkez, sergilerden konferanslara, film gösteriminden eğitsel kurslara kadar sayısız etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Sayısız aktivite ve eğitsel kurs Merkezin Urla’da çok önemli bir eksiği tamamladığına vurgu yapan Hakan Çeken Kültür Merkezi Müdürü Ercüment Tunca, “Çünkü Urla’da kültürel, sanatsal ve sosyal aktiviteler içeren böyle bir merkez yoktu. Bugün merkezimiz bu türdeki faaliyetlerin çekim noktası oldu. Nebil Özgentürk, Hıncal Uluç, Süheyl Batum gibi pek çok değerli insan burada konferans verdi. Gerek profesyonel gerekse amatör tiyatro grupları oyunlarını sergiledi, vizyondaki pek çok filmin gösterimi yapıldı. Yine çok sayıda resim ve fotoğraf sanatçısının sergisine ev sahipliği yaptık. Bunların yanı sıra folklor, Türk musikisi, keman, klarnet, seramik, çocuk gelişimi gibi konularda ücretsiz kurslar düzenliyoruz. Kurslarımızı başarıyla tamamlayan usta öğretici olarak çalışma hakkını kazanıyor” dedi. Sigortalı, maaşlı eğitim Merkezde yoğun katılımın olduğu kursların başında ise Çocuk Gelişimi geliyor. İŞKUR’un denetiminde ve Halk Eğitim Merkezi’nin iş birliğiyle düzenlenen ve altı ay süren kurs hakkında Tunca şu bilgiyi verdi: “Katılımcılara maaş veriliyor, sigortaları yapılıyor. Altı ayın sonunda kursumuzda başarılı olanlar sertifika alıyor ve ana okullarda çocuk gelişim konusunda çalışma hakkını elde ediyor.” Keman ve klarnet eğitimi Merkezdeki kurslardan biri de Roman vatandaşlara yönelik düzenlenen keman ve klarnet kursu. Bu kursu, Urla Kaymakamı Şahin Bayhan’ın desteğiyle açtıklarını anlatan Tunca, “Kursların amacı zaten bu enstrümanları çok güzel çalan Roman vatandaşlarımızı nota bilgisiyle donatarak, ezbere değil de bilinçli bir şekilde müzik yapmalarını sağlamak. Ayrıca bu kursları bitirdiklerini sertifika alıyorlar. Bu da onlara isterlerse usta öğretici olarak yollarına devam etme olanağı tanıyor” diye konuştu. Merkezde düzenledikleri kursların ve etkinliklerin her geçen gün daha fazla ilgiyle karşılandığı ifade eden Tunca şu görüşleri dile getirdi: “Urla çok güzel bir yer ama daha çok doğaya dönük. Bu tarz etkinliklerde ilk başlarda zorluk çektik ama zaman içinde etkinliklerimize ilgi artmaya başladı. Burada düzenlenen aktiviteleri hiç kaçırmayan müdavimlerimiz oluştu. Zaten iyi olan her şeye halk rağbet ediyor.” Sosyal, kültürel ve sanatsal aktiviteleri daha çok sayıda insana ulaştırmayı hedeflediklerini belirten Tunca, Darüşşafaka Urla Rezidans’ın bağışçılarının da müdavimleri arasında olduğunu söyledi. Mayıs’10 / Darüşşafaka Rezidans 63 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 SOLDAN SAĞA 1- 1900'de Urla'da doğan, 1963'te Nobel Edebiyat Ödülü'nü alan Yunan edebiyatının önemli ismi - Kesilmiş hayvanın iç organlarıyla baş ve ayakları. 2- Bir renk - Oldukça çok, hayli – Avrupa’da bir başkent – Meydan, alan. 3- Urla'ya özgü bir lezzet - İlk ve ortaöğrenimini Urla'da tamamlayan ve eserlerinde Urla'nın belirleyici rol üstlendiği Türk edebiyatının ünlü ismi. 4- Valide - Güzel, pek iyi – Sıradan, bayağı – Emirber. 5- İskambilde bir kâğıt – Eski bir uygarlık - Öğe, unsur - Burun için basık, yassı. 6- Asya’da bir ülke - Porselen yapımında kullanılan, ak ve gevrek kil - İçsel olarak, kişinin iç dünyası yönünden – Eski dilde su. 7- Okçu – Bir element - Ressamların kullandığı gerdirilmiş keten, kenevir veya pamuklu kaba kumaş. 8- İlkel bir deniz taşıtı – Kalayın simgesi – İlaç, merhem - Lübnan’ın plaka işareti - Japon lirik dramı. 9- Bir nota – İsim Başkası tarafından yapılan veya kaza sonucu ortaya çıkan zarar – Berilyumun simgesi - İzmir’in şirin bir ilçesi. 10- Tanrıtanımaz - İskambilde bir kâğıt – Özellikle Ege’de yazın, gündüz denizden karaya doğru esen mevsim rüzgârı, deniz yeli. 11- İstanbul’da bir semt - Soğurma, emme - Erkek eşin karısına yanaşmaması için yemin etmesi. 12- Çok kalabalık - Kendi başına, kendiliğinden - Yaprakları üst üste sarılı topak marul. 13- Devlet hazinesi - Baharat satan dükkân – Bir soru sözü. 14- Avrupa’da bir başkent – Nikelin simgesi - Şu anda, şimdi. 15- Büyükbaş hayvan - Urla Rezidans Fizik Tedavi Ünitesi'nde su ile yapılan bir tedavi. (Fotoğraftaki) YUKARIDAN AŞAĞIYA 1- Darüşşafaka'nın ileri yaştaki bağışçılarının konforlu, huzurlu, güvenli bir ömür sürmeleri için açtığı ilk rezidans - Kırılmış taşları döşeyip üzerinden silindir geçirilerek yapılan yol. 2- “Tanju …” (1996’da yitirdiğimiz, hayatının son günlerini Urla’da geçiren şarkıcı) - Tek bir sanatçının tek bir çalgıyla verdiği konser – Tantalın simgesi. 3- Balık yumurtası ile yapılan bir tür meze - Eski dilde dul kadınlar. 4- Atı yönlendirmek için ağzına takılan demir araç - Bilgiçlik taslayan kimse - Mevlevi tekkelerinde okunan ağır bestelerin biçimi. 5- Sözlerinin bütünü veya çoğu şarkılı olarak söylenen müzikli tiyatro eser - Eğik olmayan - Eski dilde yol. 6- Limonluk – Dingil – Kökü Hindistan’a dayanan bir tür baharat. 7- Bir seslenme sözü – Turunçgiller - Neodimin simgesi. 8- Genellikle kumaş üzerine renkli iplikler veya sırma ve sim kullanarak elle, makineyle yapılan işleme - İskambil oyunlarında kâğıt atma sırası - Başka, öteki. 9- Eskrimde kullanılan bir tür kılıç – Bir renk - Çok zayıflamak. 10- Mihrace - Felç – Başlık. 11- İstençli - Güzel kokulu bir madde - Bir tür İngiliz birası. 12- Büyük bakraç, su kovası - Tene yumuşaklık vermek veya güneş, yağmur gibi dış etkilerden korunmak için sürülen güzel kokulu merhem - Dağ servisi, dikenli ardıç. 13- Bir nota - Gerçekleşmesi zamana bağlı istek – Kehle – Sodyumun simgesi. 14- Yüz güzelliği - Karnı küre biçiminde, boynu kısa ve ağzı dar cam kap. 15- Eski dilde gökyüzü – Tekin olmayan. 16- Küçük ispirto ocağı. 17- Hattatların kâğıt cilalamak için kullandıkları nişasta ve yumurta akından yapılmış özel bileşim - Numaranın kısa yazılışlarından biri. 18- İstem, dileme - Evrende ya da düşüncede yer alan. 19- Uzaklaşma. 20- Türkiye’nin plaka işareti - Avrupa’da bir ülke.