Sayı: 142•Aralık 2011 - Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM
Transkript
Sayı: 142•Aralık 2011 - Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM
ARALIK 2011 - SAYI 142• 1• • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM •2 Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM Aylık Eğitim Dergisi•ISSN-1302-5600 Yıl: 12•Sayı: 142•Aralık 2011 İÇİNDEKİLER ÇİZGİ•HAKKI USLU ............................................................ 2 Sahibi ÖMER DİNÇER (Millî Eğitim Bakanı) • Genel Yayın Yönetmeni YUSUF ESENER • Yazı İşleri Müdürü ARİF BÜK ([email protected]) • Yayın Kurulu DİNÇER EŞİTGİN ÇAĞRI GÜREL ŞABAN ÖZÜDOĞRU AYSUN İLDENİZ HAKKI USLU • Tasarım HAKKI USLU (hus[email protected]) • İletişim ve Koordinasyon DİNÇER EŞİTGİN (desit[email protected]) • Yönetim Merkezi Yayımlar Dairesi Başkanlığı Teknikokullar/ANKARA http://yayim.meb.gov.tr e-posta: baa[email protected] Tel: (0 312) 212 81 45 / 4188 Fax: (0 312) 212 81 48 • Baskı Devlet Kitapları Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü • Abone - Dağıtım HALİL İBRAHİM KINACI Tel: (0312) 866 22 01 / 246 Fax: (0 312) 866 22 72 Gönderilen eser ve çalışmalar yayımlansın veya yayımlan ZİLZAL MANİFESTOSU•MÜŞTEHİR KARAKAYA ....................... 3 MEŞALELER YANAR YÜREĞİMİZDE•SELAMİ YILDIRIM ........... 7 YOKLUK ŞİİRİ•KÜBRA SEZER ............................................ 12 PAMUK ŞEKERİ GÜLİBRİŞİM•İSMAİL KARAKURT ................. 14 SELAM EDERİM...•RUHİ İNAN ........................................... 17 KARPUZ•MUSTAFA ÖKKEŞ EVREN ..................................... 19 KIZILAĞAÇ•ÖZCAN TEMEL ............................................... 22 BAKİ OLAN AŞK•YUNUS KARA ......................................... 25 ÇOCUKLAR BİLİRİM•İSMAİL HAYAL ................................... 27 HAYAT ÇEMBERİ•EMİNE ÖZDEMİR .................................... 29 masın, iade edilmez. Yazıların içeriğinden yazarları sorum ludur. Yayın Kurulu yazılar üzerinde değişiklik yapabilir. “Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim” adı anılmadan alıntı yapılamaz. Millî Eğitim Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkan EĞİTİM YÖNETİMİNDE LİDERLİK•CİHAD ŞENTÜRK ............. 30 lığının 22.12.2005 tarih ve 6088 sayılı oluru ile basılmıştır. Dergimizin yıllık abone bedeli 20 TL (öğretmen ve öğrenciler DOĞANIN GİZEMİ•MERYEM OĞRAŞ .................................. 35 için 15 TL)’dir. Abone bedelinin Ziraat Bankası Elmadağ-An kara Şubesindeki Devlet Kitapları Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğünün 2016676-5016 numaralı hesabına yatırılarak makbuzun ve açık adresin “Devlet Kitapları Döner Sermaye İşletmesi Müdürlüğü Hasanoğlan-ANKARA” adresine gönde TÜRKİYE’DE MESLEK YÜKSEKOKULU MEZUNLARININ BAŞARI GRAFİĞİNİ YÜKSELTMEK•HÜSEYİN TEMİZ ............. 37 rilmesi gerekmektedir. Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 5696 Süreli Yayınlar Dizisi: 286 GÜNDEM ........................................................................... 43 ÇİZGİ • Hakkı Uslu ARALIK 2011 - SAYI 142• ZİLZAL MANİFESTOSU MÜŞTEHİR KARAKAYA I şehrin tam ortasında bir yudum sevgi ve unutuluş hikâyesi günlerden pazar, aylardan ekim gıdım gıdım ölen ruhlara ve yeniden doğanlara yeniden canlanan bu yeryüzüne gizlenen yüzlere, kör olan gözlere umudun umuduna tez yetişmek on kere dirilmek ve on kere yeniden ölmek için aylardan ekim, günlerden pazar şehirdir, biliriz aç boğazı beslemek için ekmeği nimet bilmek iki zeyn ve lam’ın toplamı kadar vav’ı sanki yedi nun’la çarparak azık yaptım eyyamı şehri dürdüm, bıraktım serdim öz olan asil toprağa 3• • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM ah kalbimin yangın yeri öyle bir sancıyla yıkandın ki bu şehr-i van’ı elli sene kaybetsem bulsam, diriltsem ve sonra geçirdiğim uykusuz bunca geceler, bunca gündüzler aşkın ve nefretin köküne yüzonbir saat tamı tamına hep panzehir akıttım mevsimlerden sonbahardır nedense hep hüzün kuşlarını uçururdum bu sombahar garip mi garip çokça ölüm kuşlarını uçurdum ne hiçbir yağmur damlası ağır gelmişti şimşir taraklı kel başa ne hiçbir apak kardan melekler ağlayan gözlerin ta içine bakarak hergün içtiğim bir bardak su kirden görünmeyen bu ten elbisesinden azar azar tükenen çaresizlikten bilginin beklemek kapısından çıkmayan ikrarın acizliğinden •4 ARALIK 2011 - SAYI 142• tükenen gücün sabır şemsiyesine habire terden bir kerpiç duvar örülmesiydi kudretin tokadı uyarmak o an tekrar sınamak tekrar uyandırmak gibi utandırmak yüzünü, tekrar yıkamak gibi zebur’un ölüm duası kur’an’ın zilzal ikazı gibi “ve toprak ağırlığını dışarı akıttığı zaman!” II mevsim maziden bir ayna günlerden sukûti istikbal saatlerden sonrası evrenin orta yeri ve dehşet ve korku ve çığlık idrakın hayalet gibi geçip gitmesidir yere atılan bir bıçak gibi insanın içinden geçen faylardan mahşeri tatmak için depreme selam dur o zaman göreceksin yere çaktığın kazık nasıl geriye dönüp çakılıyor kalbine damla damla her hüzün ebabil kuşlarıdır gökten yere bir melâl yerden göğe bir ağıt 5• • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM III ey şehri yıkayıp geçen ateş uzun bir zamandır ayıkladığım taşları bir çırpıda kucağımdan boşalttım bu ağırlık altında yaralı ayaklarımı hergün bu kan suyuyla yıkamaktan yoruldum bir adam saldım şehre taze haberle dolu çok yıldızın parlak gözlerini öpsün diye haberleri sırtlayan ey zilzal habercisi ruhlara yapışan kirli bu notaları ağzıyla çalan rind’e versen ne olur ne olur bu sırrı tutup yerlere çalsan etsiz ve kemiksizin baş parmağına baksan kandan, irinden gayrı nurdan bu ışığı görsen ne olur IV gün ortası bir kuşun yuvasından bir çalı vangölü kıyısında bir çakıl taşa değdi 23-27 ekim 2011 -dehşetleri ancak yaşayanlar bilir- •6 ARALIK 2011 - SAYI 142• MEŞALELER YANAR YÜREĞİMİZDE SELAMİ YILDIRIM Van Erciş depreminde şehit düşen öğretmenlerimizin anısına… Gün tutulmasın diye Güneşin ülkesinde Yüzlerce meş’ale Işıktan bir ırmak olup Akmıştık memleketin damarlarına Türkü türkü sulamıştık topraklarını: “Giderim Van’a doğru Yolum virana doğru” A’dan Z’ye Döndürmek için kışları bahara Bir sabah erken Sallanan mendillerin bayraklaştığı Otogarlardan Bavullar dolusu umutlarla Düşmüştük yollara 7• • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM Van, Erciş… Gönlü gibi derya, deniz Bu güzel yurt köşesinde Bir sevdaya tutulmuştuk biz Önümüzde altından çiçeklerin açtığı bir bahçe Ve ışığa hasret binlerce yüz Coşuyordu damarlarımızdaki kan Van Gölü oluyordu gönüllerimiz İncecik bir el uzanmıştı Ercişli Hazal’ın başına Bir ışık doğmuştu üstüne Ulupamir Köyü’nün Kan yürümüştü damarlarına Dağlarında çakalların uluduğu ülkemin Benzine kan gelmişti Kır çiçeklerinin Sonra bir gün Nedendir bilinmez Bir türkü tutturmuştuk birlikte: “Kahpe felek sana n’ettim n’eyledim Kestin mümkünümü, çarelerimi” •8 ARALIK 2011 - SAYI 142• Kasımpatıların Açmaya yüz tuttuğu bir gün Biz yeni türküler söylemeye hazırlanırken Nazara mı geldik ne Kaldık yerle gök arasında Üstümüze yürüdü duvarlar Kalem, kâğıt ve mürekkebimiz Toz toprak içinde kaldı ümitlerimiz Sesimizi duyan varsa eğer Ne olur Son dersimizi yazdığımız Kara tahtayı Çıkarın gün yüzüne Eğilin, kulak verin Duyabilirsiniz belki Kalp atışlarını sözcüklerin Onlar Elif’in, Orhan’ın, Mehmet’in Bizi de Bir 24 Kasım günü Bırakın kollarına memleketin. 9• • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM • 10 ARALIK 2011 - SAYI 142• 11 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM YOKLUK ŞİİRİ KÜBRA SEZER Göl Anadolu Öğretmen Lisesi, 12 Fen C Kastamonu Her gezegen dolanırken yörüngesinde Özgür kalmayı beklerim kilitsiz kafesimde. Kuş yemi, kedi korkusu, şuursuz ben Sanırım güneş döner dünyanın çevresinde. Maketten kanatlarım ile uçmayı denerim, Öyle gelir ki tayyareyi de geçerim! Yükseklik engel olmaz gözüme Yorulmaz, çırpınır veya göğe düşerim. Her gün bir öncekinden kısa gelir Yelkovan durmaz, akrep erir. Dakika dakika hissettirmeden Ah ne yazık gençliğimi bitirir. Saat mi uzun saniye mi Dakika saniyenin kaçta biri Gençliğim gelmez mi şimdi geri “Var” hep var mı öğretsin biri... • 12 ARALIK 2011 - SAYI 142• İsterim ki gelsin geri pembe akşam üstleri, Gelirken getirsin cebinde akide şekerleri. Yine güneş yıkasın ufak ellerimi, Rüzgâr yalasın geçsin yaralı dizlerimi. Ağlarım dizlerim kanar, Ağlarım ben giderken. Dönmeyi dilerken erken, Zaman tükenir dönüşü beklerken. Her yolun sonu toprak kokar, Otlar, çiçekler bana yukarıdan bakar! Sessizliğim avaz avaz çığlık atar Beni şimdi yalnız “yokluk” duyar... 13 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM PAMUK ŞEKERİ GÜLİBRİŞİM İSMAİL KARAKURT İsmail Karakurt, Pamuk Şekeri Gülibrişim, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 14-16. • 14 H er gün neredeyse, çevremde yaşayan bir başka ağacı keşfediyorum. Beklenmedik gelişmeler oluyor ağaçlara dair. Şaşırıp kalıyorum sürüp giden gökyüzünün altında. Özellikle bulutların biçimden biçime girdiği bahar ayları aklımı başımdan alıyor. Şubat, mart derken, nisan, mayıs ve haziran bütün muhteşemliğiyle ortalarda tepsi tepsi güzelliklerini sunuyor. Her gün yol üstünde, ev önleri ve ara bahçelerin içlerinde gördüğüm renkli çiçekleri olan ağacın ne olduğunu merak ediyorum. Markete giderken gölgesinden istifade ettiğim ağacın çiçeğini koparıp inceliyorum: Harika bir şey! Rabbim ne güzel yaratmış. Müthiş bir incelik, müthiş bir işleniş! Püskülvari çiçeği gökkuşağı gibi bir renk armonisi. Beyazdan kreme, kremden sarıya, sarıdan pembeye, pembeden kırmızıya... Kırmızının tam bittiği yerde de yeşil noktacıklar! Birkaç gün sonra botanik bahçesi gezisi esnasında her gün yanından geçip gittiğim ağacın adını öğrendiğimde kendi kendime “eyvahlar olsun!” dedim. Çünkü burnumun dibindeki bu hafif ve bu enfes kokunun yayıldığı ağacın adını neden daha önceden öğrenmediğimi düşündükçe kızdım kendi kendime... Evet, bir ARALIK 2011 - SAYI 142• çeşit pudra kokusu gibi; bir pamuk şekeri gibi hafif bir koku havaya yayılıyor. İnsan, bu kokunun kaynağını bulmak için hangi kibar hanımdan geliyor diye havayı koklayıp iz sürmeden edemiyor sanki. İzini sürdüğüm bu ağaç, gülibrişimin ta kendisi. İz süre süre dokunulduğunda yahut rüzgârla temas ettiğinde belirli bir biçimde katlanan yaprakları peri püskülüne benzeyen pembe çiçekleriyle gülibrişime ulaşıyorsunuz. Sahiden de, havada asılı kalan kokusu ne hoş gülibrişimlerin. Şen bir ağaçtır gülibrişimler, neredeyse gülüyor, bir gülümseyiş taarruzu gibi sarıyor sizi; elinizi ağaç üzerinde gezdirdiğinizde, yapraklar katlanıyor ve sapı boynunu eğiyor. sakinse, gürültü zırıltı da yoksa yakınından geçenlere o hafif kokularıyla sarıp sarmalıyor. Belediye de, son senelerdeki ağaçlandırma çalışmalarında yol kenarlarına, parklara ve bahçelere bol bol gülibrişimler dikti. Camiden Anadolu Lisesine doğru hepten gülibrişim ağaçları… Tıpkı, akasyalar gibi, onlar da sayıca çoğaldılar. Son senelerdeki küresel ısınmaya paralel sıcaklığın artışı, baharın yaşanmaz oluşu, yazın birden geliverişi, tüm bitkileri olduğu gibi onları da etkiliyor. Artık haziran bitmeden, temmuz’a kalmadan çiçeklerini açmış oluyorlar. Varsın, olsun. Açıyorlar ya, kokularını içimize çekebiliyoruz ya. Şükür! Gülibrişim orta bir ağaç... İkili tüysü yapraklar karşılıklı dizim dizim. Küçük yaprakçıklar çok sayıda, yaprak kenarları düz. Çiçekler pembe renkli; temmuz ayında çiçeklerini açıyorlar yaz ortasında. Bakla tipi meyveleri görülür kışa dayanıklı gülibrişimlerin. Evet, şükür ki, mahallenin her yeri, her cins ağaçla ve her cins çiçekle donatılmış diyebilirim. Çünkü oturduğum mahallenin evleri bahçeli ev nizamına uygun, sakinleri ağaç ve çiçek kültürü açısından bilinçli, dolayısıyla ağaç ve çiçek çeşidi de çok fazla. Badem, zeytin, incir, kiraz, erik, şeftali, akasya, defne, palmiye, dut, çınar, çam, servi, nar, kavak, okaliptus, ceviz, orkide, Tam kaç gün oldu gülibrişimler çiçek açalı anımsamıyorum ama akşamüstleri, bir de hava 15 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM mimoza, manolya ve gülibrişim ağaçları, binbir çeşit sarmaşıklar... Ağaçların adları bile insanı sarhoş etmeye yetiyor. Ve çiçeklerin oluşturduğu seremoni ne muhteşem bir şey! Ortancalar açarak, ortalığı şenlendirmiş. Sardunyaları kıskandıran manolyalar, dileklerle dile gelen papatyalar, bayram eden hanımelleri, fesleğenler, cezayir menekşesi, menekşeler... İşte begonya, kızılcık, japon ayvası, palmiye gerdanya, mor salkım, funda, çayırgüzeli, yasemin, hanım düğmesi, aslanağzı, lavanta, ateş çiçeği, çivit, mersin, zakkum, şebboy, fırça çiçeği, fil bahri, ateş dikeni, bahçe kül çiçeği ve daha nicesi yanı başımıza kadar sokulmuş olan hakikati fark etmenin sevinciyle gönendiriyor bizi. Tam önümde yalancı akasya ağacı var. Hani çocukların ya da sıkça başında kavak yelleri esen gençlerin papatyalar gibi yapraklarıyla seviyor, sevmiyor yaptıkları ağaç... O da sapsarı çiçeklerini açmış. Ama illâ ki gülibrişim kokuyor bu mahalle, • 16 bu sokaklar, bu ara yollar, bu parklar, bu evleri sarmalayan bahçeler... İşte, şu an, gülibrişim kokuyor mahallemiz, ağaçların arasından geçip giderken, bir koku selinin içinden de geçiyorsunuz. Çamları, yalancı akasyaları, zeytinleri, huş ağaçlarını, birkaç okaliptüsü, incirleri, çitleri kaplamış hanımellerini, palmiyelere sarılmış ve bahçe kapılarının üstünü donatan meleklerin trompetlerini seyrederek gidiyorsunuz, yoldan geçene bir dalını uzatan mimozaların kokusunu duya duya... Güneşle uyanmış arılar tarafından ziyaret edilmeden çiçekleri ağacın üzerinde tül gibi duran gülibrişimleri ziyaret ediyorum. Aramızda bir şiir bağı olsun istiyorum. Bu istekle “Gülibrişim Mülahazaları”nı yazdım. Tadımlık iki dizeyle selamlıyorum gülibrişimleri… Sendeki huzuru, ey gülibrişim, şükür ki; Sendeki neşeyi sessizliğime sığdırıyorum. ARALIK 2011 - SAYI 142• SELAM EDERİM... RUHİ İNAN Balıkesir Üniversitesi Türk Dili Okutmanı “Y ine yakmış yâr mektubun ucunu” türküsünü, ömrünün epeyini törpülemiş ben gibiler iyi bilirler… Yârin mektubun ucunu yakması nedendir ve hangi duygunun ürünüdür bu ifade?… Veya yâr, takıntı libasından hangisine takılmıştır da kelama yanaşmak yerine, mektubun ucunu yakar. Bilmez miyim, yâr mektubun ucunu gönül oduyla yakar da kokusunu ve yanığını ancak âşıklar duyar… Zaman zaman okuduğumuz kitaplarda ucu yanık mektuplara ve göndermesi belli dokundurmalara veya aba altından sopalara, şecaatin anlatırken sirkatin çukurunda boğulanlara sıkça tesadüf etmekteyiz… Kelime ne sihirli şey... Kâinatın, ayağının altında olması gibi bir şey, kalbin sur üflenmiş sesleridir kelimeler, kendini boşluğa bırakmak hayalinin, mecazen yaşandığı hür bir duygudur… Ruhi İnan, Selam Ederim..., Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 17-18. Mektup için beyaz bir kâğıt olmalı, dolma kalem olmalı sonra, en az birkaç yaprak atmalısınız çöpe, muhatabınıza uygun cümleyi bulana kadar… Uygun 17 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM cümleyi buldunuz hadi, azıcık da mürekkep yalamışlığınız olmalı.. “Mektubuma başlarken selam eder ellerinizden öperim”li bir mektuptu benimkisi. Okulda öğretmenim böyle başlayın mektuba, demişti. Öyle de başladım, zira onun sözü babam sözünden evlâ idi. Ardından “Bizi soracak olursanız biz iyiyiz.”li cümle gelirdi, sanki karşımızdaki bizi soracakmış gibi yapardık. Şimdi burada bizi soracak olursanız ifadesi ne ola ki. Bir döneme kadar bütün mektuplarımın vazgeçilmez cümlesiydi bu. Efendim, öğretmenimiz öyle demişti doğrusunu o bilirdi... “Burada havalar güzel, inşallah orada da güzeldir” li açılıma meyyal sıkıntısı belli girizgâhtan kendini kurtaramamış cümlelerin ardından, tek tek aile üyelerinin selamlarını ilettikten sonra, vurucu cümleyle mektubu bağlardık; “Selam eder ellerinden öperim.” beylik cümlesi nihai noktayı koyardı. Bir “bâki selam” ifadesi eklenirdi. Ha bir de mutlaka tarih ve şehir ismi yazılırdı. Farklı bir konuda mektup yazmayı gençliğe adım atınca öğrendim. Demek dedim insan; akraba, arkadaş dışında birine de mektup yazarmış. “Sevgiliye Mektuplar” isminde bir kitap buldum... Bu kitap benim hem ufkumu hem ikbalimi açtı. Okumayı Teksas, Tommiks’ten alışkanlık edinen ben, yazmayı da aşkın yardımcı kitaplarından öğrendim… Elbet bunları zula yaptığım bir mekânım vardı..Daha bir çok şeyi kitaplardan öğrendim lakin o konulara girmeyelim… Efendim, en güzeli de namım almış yürümüştü arkadaşlar arasında… “Benimkine bir mektup yazalım” diyen beni bulurdu. • 18 Uzun müddet muhabbet sazının kırık telleri arasında Abdurrahman Çelebi makamında hâlinden memnun öylece durdum. Bekleyen çorbayı içermiş ben de tekkedeki çorbayı erken içenlerden oldum. Yârin zülüfleri benim de dünyamı kararttı... Başkalarına yazdığım mektupların hiçbiri bir işe yaramadı. Savruldum... Yüreğime düşen od, ten mangalından bedenime savrulurken, bedenimde ikâmet eden ben, beni yaktı. Ben bende değildim o vakit… O gün Tarık Buğra’nın deyişiyle “ilk aşkın bahtsızlığıyla sarsıldım…” ya da Mustafa Kutlu’nun ifadesiyle “…ben artık büyüdüm…” Aklıma Ahmet Turan Alkan’ın “Üç Noktanın Söylediği” adlı kitabındaki, aynı adı taşıyan yaşanmış hikâyesi geldi. Meğer o üç noktan nadasa bırakılmış nice hayallere gebeymiş, o zaman anladım. Bir de mektup okumak var ki o tam teşekküllü bir seremonidir. Mektup okumak ayrı bir maharet ister. Kutlu’nun İncila Hanım’ının mektup okuyuşu kadar zarif ve güzel olmalı, cümlelere ima merdiveninden çıkarak, vurgu dağından düşerek, özne failinden ah çekerek bakmalı... Bilirsiniz “cümlelerin mimiği yok…” iyi ki de yok. Tek bir anlam ve vurgu ifade eden bir mektup almak istemezdim hiçbir zaman. Yoksa defalarca okuyamazdık mektupları. Sadece alan değil gönderen de okumazdı mektup... “Burada şunu düşünmüştür, şurada bana atıf yapıyor, şu cümleyle beni ne kadar seviyormuş belli gördün mü?…” gibi Eco’nun mana ikliminde artık altı mı daha fazla mı gezinti yaparsınız o size kalmış. Evet, mektup efkârın ve eşhâsın kağıt denen mekâna nakşedildiği bir tuğradır. Yıllar sonra ardımızda bıraktığımız benimizin, masumiyet rengine bürünmüş resmidir. Zarfa değer katan bir ruh, göze şifa veren Lokman, hatıraya hürmet gösteren Bacıkalfadır… ARALIK 2011 - SAYI 142• KARPUZ MUSTAFA ÖKKEŞ EVREN B abamın dükkânının önünde bir söğüt ağacı var. Gölgesinde oturuyoruz. Yaprak dahi kımıldamıyor, hiç esinti yok. Serin hava sıcaktan öylesine bunalmış olmalı ki çoktan göçüp gitmiş dağla- ra, yaylalara. Yalnızca bizim gibi garibanlar kalmış sıcakla baş başa. Fakat hiçbir şeyin önemi yok. Hayat devam ediyor sıcak da olsa. Ağustosböceği yaz şarkılarını söylüyor. Babam şekerleme yapıyor. Bense bana musallat olan sinekleri kovalıyorum arada bir. Kulunçlarımdan terler süzülüyor. Terden gömleğimde haritaya benzeyen şekiller oluşuyor. En çok da alnım terliyor domur domur. Hepsi birden şakaklarımdan aşağı yuvarlandı yuvarlanacaklar. Babamı dürttüm. “Baba acıktım ben” dedim. Babam şekerlemesini derin bir horultuyla sonlandırdı. Gözlerini ovuşturdu, “Ben de acıktım” dedi. “Karpuz yiyelim baba” dedim. “Tamam, yiyelim evlat” dedi. “Bu sıcakta en güzel yiyecek de zaten karpuzdur.” Mustafa Ökkeş Evren, Karpuz, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 19-21. Zaten her yer karpuz sergisiyle dolu. Dükkânın karşı 19 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM köşesinde karpuzcular bağırıyorlar durmadan. dım. İkiye ayrılış, çıkan o ses, karpuz için ne “Kan bunlar kan, kesmece bunlar kesmece” demek bilmiyordum ama karpuzun kan gibi kır- Kan, kesmek, falan... Aklıma cinayet filmlerin- mızı suyu tepsinin ortasına süzülerek aktı. Suyu deki sahneler geliyor. Geçen gün tablacının biri iyice aksın diye de bir müddet bekledi babam. dükkânın önünden bağırarak geçiyordu: “Kale- Suyun bir damlasını bile zayi etmeden bardağa mi yeşil, kalemi yeşil!” Merak ettim ne satıyor aktarıp bana verdi. Yarım bardak karpuz suyu- diye. Baktım adam salatalık satıyordu. Ama ne nu büyük bir iştahla içtim. Sonra karpuzu kayık salatalıktı onlar; kalem gibi incecik. Neyse “Kan dilimi yaptı sekiz parça. Ortaya muhteşem bir çıkmazsa para yok” diye bağıran karpuzcunun görüntü çıktı. Karpuz sekiz dilli kırmızı bir çiçek sergisine geldik. Bir karpuz seçmesini istedi ba- gibiydi tepsinin içinde. Babam yine dilimlerden bam. Karpuzcu ani bir hareketle irice bir kar- en güzelini bana verdi. Üşenmedim. Kayık dili- puzu kucaklayıverdi. Elindeki bıçağı karpuzun mindeki siyah leke gibi duran çekirdekleri tek göbeğine sapladı. Derin kırmızı bir üçgen dilim tek ayıkladım. Bütün çekirdeklerin karpuz dili- çıkarıp “Bak abi ciğer bu ciğer!” dedi. Ben ada- miyle olan ilişiğini kestim. Babam çekirdekleri mın ciğerini sökerim, der gibiydi. Babam ürktü- tuzlayıp güneşlenmeleri için pencerenin önüne ğünü belli etmemek için bize uzattığı o karpuzu koymamı istedi. Sonra çekirdeklerinden arınmış almadı. Karpuzlar çizgili pijamama benziyor. karpuz dilimlerini yemeye başladık. Babam da karpuzun iyisinden anlamaz ama iri bir karpuz seçti, anlar gibi eliyle şöyle birkaç kez göbeğine vurdu. Karpuzdan çıkan ses hoşuna gidince onu aldı. “Keseyim mi abi” dedi. “Yok” dedi babam “istemez, ne çıkarsa bahtıma.” Babam karpuzu aldı koltuğunun altına iyice sıkıştırıp dükkânın yolunu tuttuk. Dükkâna geldik. Dükkânın içi dışarıdan daha sıcak. Dükkânın üstünde küçük bir hayma var ama güneş, sabahtan akşama kadar damın üstüne oturmuş keyif yapmış, içerisi hamam gibi. Karpuzun suyu ellerimden dirseklerime, çenemden boğazımın altına kadar aktı. Babam benim bu hâlime baktıkça daha da iştahlandı. O da karpuz dilimini suyunu akıta akıta yedi. Karpuz oldukça lezzetliydi, içimizi serinletti. Terleme yoluyla kaybettiğimiz sıvıyı karpuz sayesinde tekrar aldık. Yarına kalan düşmana kalmıyordu ya, karpuzun göbeği dâhil beş dilimini afiyetle yedik. Kalan dilimleri de yarın yeriz diye ayırdık. Sıra karpuzun çekirdeklerine geldi. Kuruması için pencerenin önüne koyduğum zavallı Ne olursa olsun, hiçbir ortam, hiçbir mekân çekirdekler kısa sürede güneşte yanıp kavrul- bizi karpuz yeme zevkinden mahrum bırakama- muşlardı bile. Babam “çekirdekleri al, dışarı- yacak. Hemen çay tepsisini bulup getirdim ve ya gel” dedi. Çekirdekleri bir tanesini bile yere masanın üstüne koydum. Babam da karpuzu dökmeden gazete parçasının içine koydum. tepsinin içine koydu. Ekmek bıçağını aldı. Bes- Dükkânın önündeki taburelere oturduk. Ba- meleyi çekti. Karpuzcu gibi kaba davranmadı bam meyve sandığını ters çevirip masa yaptı. karpuza. İncitmeden naif bir şekilde bıçağı baş Çekirdekleri de masanın üstüne yaydım. Sonra tarafından saplayıp yavaşça aşağıya doğru kar- bir güzelce çekirdekleri çitlemeye başladık. Ba- puzu tam ortasından ikiye ayırdı. Karpuz ikiye bam bir yandan çekirdek çitlerken bir yandan yarılırken çıkardığı o muhteşem sesi kaçırma- da “Karpuz kestim yiyen yok, hâlin nedir diyen • 20 ARALIK 2011 - SAYI 142• yok” türküsünü mırıldandı. Çenemiz yorulunca- “Bu karpuz kabuklarını dolu verseydin ya.” Hiç ya kadar yedik çekirdekleri. düşünememiştim bunu, çocukluk işte. “Kusura Daha sonra dişlerimizin izi kalmış karpuz kabuklarını bir araya topladım. Babamdan bıçağı bakma Rasim Amca, içini ben yedim ama daha bir iki dilim var, onları verebilirim” dedim. aldım. Bıçağın ucuyla içlerini düzelttim. Sağını Rasim Amca “yok sağol, sana afiyet olsun” solunu incelttim. Şekil verip onlardan küçük dedi. Dükkâna döndüğümde babam yine şe- kayıklar yaptım. Dükkân komşumuz Rasim kerleme yapmak üzere çoktan vaziyet almıştı. Amca’nın bir torunu var: Salim. Salim hiç deniz Ben etrafı toparladım. Zaten birazdan arkadaş- görmemesine rağmen gemileri çok sever. Onu lar da gelecek, akşama doğru maç yapacağız. Salim’e vermesi için Rasim Amca’ya verdim. Belki maçtan sonra da kalan karpuzların icabı- Rasim Amca bu hediyeye çok güldü. “Ya” dedi na hep birlikte bakarız. 21 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM KIZILAĞAÇ ÖZCAN TEMEL K aradeniz’in kıyı bölgelerinde sıkça görülen gürgengillerden bir ağaç türüdür, kızılağaç. Daha çok dere yataklarını ve rutubetli bölgeleri sever. İlkyazda uç verip yazla olgunlaşan dışı açık, içi koyu yeşil yaprakları güz gelince sararıp dökülür. Ortasından geçen damar, kenarları tırtırlı yaprağı ikiye böler. Ana damardan çıkan damarcıklar tırtırlara uzanır. Her bir yaprak kibrit çöpü inceliğinde ve uzunluğunda bir sapla dala bağlanır. Dökülen yaprakların yerini, işaret parmağına benzer kara kara sarkan püsküller alır. Boyunun otuz metreye kadar uzandığı söylenir. İşte böyledir, kızılağacın öyküsü, kısaca. Dikilmez, sulanmaz, bakımı yapılmaz. Kendiliğinden biter buralarda kızılağaç. Tirmit çıkar gibi mantar çıkar gibi ilkyazla birlikte boy gösterir, fidesi. Arsızdır. Tez çoğalır; serpilir, uzadıkça uzar. Birkaç yılda iri gövdeli bir ağaca dönüşüverir. Özcan Temel, Kızılağaç, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 22-24. • 22 Bir diğer adı da ‘yaykın’dır kızılağacın. Her iki adı da kullanılır yörede; fakat fidesine yaykın, irileşmişine kızılağaç denilir daha çok. Bir de gövdesi ve kollarına ARALIK 2011 - SAYI 142• Güneş ılık yüzünü gösterip ilkyaz gelince, orada burada yapraklanan kızılağaç fidelerini arardı gözümüz. En güzel dalını keserdik, boğum yerinden. Ucunu düzler, bir parmak altından dairesel bir çizik atardık kabuğuna. Sonra dizimizin üzerine koyar, çakının sapıyla vururduk sıyrılıp çıkacak kıvama gelinceye kadar. Bu işlem, zıpçık çıkarmayla ilgili yöresel bir tekerlemeyi söyleyip bitirinceye kadar sürerdi. üzüm tefeği (asma) sarılan; güzün, dallarından salkım salkım kara üzümler sarkan kızılağaca, yaykın denilir, genellikle. Başına buyruktur, her bir kızılağaç; dalları budanmasa alır başını gider, göklere… Ne yağmur olumsuz etki edebilir kızılağaca, ne kar. Ne sert esen rüzgâr baş eğdirebilir, ne ayaz; ne de kuru soğuk kaçırabilir keyfini… Bir tek korkusu vardır kızılağacın. O da insan! Bir çift elin salladığı yassı balta dibinde patlarken ürker; zıngır zıngır titrer; dalları, yaprakları, gövdesi. Dallarını budayan girebiye aldırış bile etmez; ama benzin kokan, yanık yağ kokan ağaç motorunun ürkütücü sesini duydu mu, dürtülerek uykusu bölünen insan gibi irkilir birden. Uzun yıllar taş kemerli ocaklarda yakılmış yarmaçası; uzun, soğuk kış gecelerinde, mangala konulan közüyle ısıtılmış yatak odaları… Daha sonra peşkularda, sobalarda, kuzinelerde alevlenmiş; mısır fırınlarına atılmış. Son yıllara kadar biçilmiş tahta olmuş en fazla, daha ötesine gidilmemiş. Şimdilerde, yeni yeni anlaşılmış değeri; mobilya sanayiinde kullanılır olmuş. Zili zili zıpçık Gılı gılı zıpçık Anan değirmene gitti Baban pazara gitti Çık da ye Pıt da ye… İki parmağımız arasına alıp burkunca ‘pıt’ diye elimize gelirdi kabuğu. Dalın soyulan kısmını ikiye böler; çıkan kabuğu arasına koyar, sıkardık. Sonra, ezilerek yassılaşmış ucun kabuğunu çakı ile zar gibi inceltirdik. Bir iki dakika içinde zıpçık hazır olurdu. Sıra dudaklarımızın arasına aldığımız zıpçığı yanaklarımızı şişirerek üflemeye gelirdi. Yanaklarımız yorulana kadar zıpçık çalardık: Zııı zııııı, zıııııı…. Palazlanan dalları çevresindeki ocakları gölgeleyen kızılağaçlar, her ilkyazda, girebiyle, alttan yukarı budanırdı. Çat… çat… girebi sesleri, derenin coşkun sularının çağıltısı birbirine karışırken ağaç budayan gencin art arda sıraladığı atma türkülerle şenlenirdi, bahçeler. 23 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM Çıktım kızılağaca Budadım dallarını Sevdaya düşen bilir Sevdanın hallarını Bahçelerde kaynama Kızılağaç fidesi Bende gönlü var ama Yok sevdalık edesi Kızılağaçta tefek Yıkılıyu üzümden Sözünde durur erkek Ben dönemem sözümden Boyu- posu, endamı Kızılağaç fidesi Anası dünden razı Karışmasa dedesi Kızılağaç dibine Dalları gölge eder Seven azacık gene Nazlanır, cilve eder Kızılağaç düz, yama Dizilmiş dere boyu Kendi çok güzel ama Biraz naneyli huyu Yıktım kızılağacı Ettim üç yük yarmaça Yok sevdanın ilacı Yüreğim parça parça • 24 En çok kızılağaç var, buralarda. En çok onunla ilgilenir insanlar. Ayarlar, budarlar, keserler… Kiraz, elma, dut, erik, armut… Hiçbiri yarışamaz kızılağaçla, göklere uzanmakta. Her biri yarı yolda kalır. Yalnızca, ceviz ve kestane yarışabilir onunla. O, başına buyruk, özgür bir ağaçtır her şeyden önce. İri gövdeleri yosunlu kızılağaçlar, bahçe sınırlarına bekçilik ederler. Yan yana, koyun koyuna, kucak kucağa dizilirler, sınır boyunca. Şimdilerde çarığın ne olduğunu bilenlerden çok bilmeyenler vardır, kuşkusuz. Bir çeşit ayakkabı olan ve sığır derisinden yapılan çarıklar, kızılağaçtan elde edilen boyayla (afku) boyanırmış bir zamanlar. Gövdesinden sıyrılan kabuklar içinde tuzlu su bulunan bir kazana atılarak kaynatılırmış. Kaynadıkça kızıl renge dönen suya çarıklar batırılarak renklenmesi sağlanırmış. Bu işleme ‘afkuya (boyaya) batırmak’ denirmiş. Renkli, ışıklı, gölgeli bir tablo resimdir kızılağaçlar. Bir sevgidir, güzelliktir, bir estetik algıdır. Açık yeşilden, koyu yeşile evrilen sonra sararan yaprakları, sevinçten mutluluğa; mutluluktan hüzne dönüşün simgesel bir yansımasıdır. Yerine göre bir ağaç, yerine göre bir araçtır kızılağaçlar. Bir dildir, bir düştür, bir huzurdur. Bir renktir, bir türküdür, bir öyküdür. ARALIK 2011 - SAYI 142• BAKİ OLAN AŞK YUNUS KARA Düzce Akçakoca Millî Eğitim Müdürlüğü Eskidi üstümüzde aşktan gayri ne varsa, Yelkovanda dakika serde zaman eskidi. Rüzgârdan bir el ile yoğrulan ömrümüzde, Yürekteki kervancı, yolda kervan eskidi. Ödünç alıp güneşten bir uslanmaz yıldızı, Yakamoza sır yaptık biz gönül şavkımızı, Çalsın diye beklerken bahtımız kapımızı, Bahtımızda yıldızlar, dilde derman eskidi. Teselli alnımızda nisyan ile bir yoldu, Menzil bazen yâr idi bazen âh u zâr oldu. Yüreğimi yaktı aşk sonra aşk da yoruldu, Bozuldu böyle töre, aşkta ferman eskidi. 25 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM Sonbahardır mevsimim, hazan vurmuş yaprağım, Bağbozumu sinemde tarumar olmuş bağım. Zulüm bana müptela ben ışığa yasağım, Kalbe sevda taşıyan damarda kan eskidi. Çatladı gökyüzünde son yağmurla melalim, Tükendi nasip-kısmet hiçliğe değdi elim, Sevgiye üflüyorum aşktan yandı da dilim, Aşka sınır çizdiğim zaman-mekân eskidi. • 26 ARALIK 2011 - SAYI 142• ÇOCUKLAR BİLİRİM İSMAİL HAYAL Gümüşhane Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı Çocuklar bilirim küçük ve büyük Gözleri oyunda körpe çocuklar Çocuklar bilirim sırtımda bu yük Bir karış boyunda körpe çocuklar Çocuklar bilirim ağlıyor sessiz Her biri bir yanda belki önemsiz Zemheri gönlümde büyür kimsesiz Asalet soyunda körpe çocuklar Çocuklar bilirim sıska bir beden Toplumun bağrında en büyük neden Bir de yalınayak sokakta yatan Hayatın koynunda körpe çocuklar 27 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM Çocuklar bilirim ateşte közde Bir tatlı tebessüm en güzel sözde Bir gonca misali açılır gözde Hayat oyununda körpe çocuklar Çocuklar bilirim okul çağında Bir Cennet köşesi irem bağında Anadolu denen zirve dağında Bir Kevser suyunda körpe çocuklar Çocuklar bilirim elleri nasır Minicik bedeni dertleri taşır Bir temmuz ayında elleri üşür Gözleri oyunda körpe çocuklar • 28 ARALIK 2011 - SAYI 142• HAYAT ÇEMBERİ EMİNE ÖZDEMİR Göl Anadolu Öğretmen Lisesi 9/C Güneş bizden önce doğuyor sabahları Dağların arasından uzanıp, sarıveriyor bizi Kilitli sandıktır, açılıveriyor hayat Bazen altınlar çıkar, bazen boş. Esnekçe bir yaydır, aslında hayat: Uç kısmı doğum, diğer ucu ölüm, Ortası boylu boyunca insan, Birleşince toprak, ufalanınca toprak olan. Süslü bir çemberdir hayat, Çocukların bellerinde dönen, Tomurcuklardan çıkar hep yeni öyküler, Gözlere hep rengârenk görünen. Her karanlığın ardından yine doğar güneş Bahardan sonra kış, kıştan sonra çiçek Ay döndü dünyanın etrafında kaç kez Bugün bitmişse, yeni bir gün ardından gelecek. 29 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM EĞİTİM YÖNETİMİNDE ETİK LİDERLİK CİHAD ŞENTÜRK Eminlik Şehit Yıldıray Kılınç İlköğretim Okulu Sınıf Öğretmeni Ulukışla/NİĞDE S on yıllarda geleneksel yönetim anlayışının dışında, eğitim kurumlarında liderlik davranışları ön plana çıkmaktadır. Liderlik, organize olmuş bir grubun davranışlarını etkileyerek, amaca ulaşılmasını sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Modern yönetim anlayışında, rutin işlerin ötesine gidemeyen klasik yöneticiler yerine, organize olmuş bir grubun davranışlarını etkileyerek, amaca ulaşılmasını sağlayan liderler ön plana çıkmaktadır. Eğitim kurumlarında görev yapan yöneticilerin sergiledikleri liderlik davranışları, bulundukları okulu tüm boyutlarıyla etkilemektedir. Liderlik Kavramı Cihad Şentürk, Eğitim Yönetiminde Etik Liderlik, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 30-34. • 30 Liderlik, yirminci yüzyılda yoğun bilimsel çalışmaların yapıldığı, hem kuramcıların hem de uygulayıcıların çözümlemek için çaba harcadıkları önemli konuların başında gelmektedir. 1950’lerden itibaren ayrı bir alan olarak gelişme gösteren yönetim bilimi alanında liderlikle ilgili bu güne kadar pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda konuya, okul yöneticisi, öğretmen ve denetçiler açısından yaklaşılmıştır (Şişman, 2004). Liderlik, gösterilen bunca ilgiye, yapılan araştırmalara karşın hâlâ tam olarak anlaşılamayan bir kavram olarak incelenmeye devam etmektedir (Cemaloğlu, 2007). ARALIK 2011 - SAYI 142• Liderlik, bir grup insanı belli amaçlar etrafında toplayabilme ve bu amaçları gerçekleştirebilmek için onları harekete geçirme bilgi ve yeteneklerinin toplamıdır. Lider de grup üyeleri tarafından hissedilen ancak açıklığa kavuşturulamayan ortak düşünce, istek ve arzuları, kabul edilebilir bir amaç biçiminde ortaya koyan ve grup üyelerinin potansiyel güçlerini bu amaçlar etrafında faaliyete geçiren kimsedir (Eren, 2003). Liderlik, bir kimsenin belirli şartlar altında, belirli kişisel amaçları ya da grup amaçlarını gerçekleştirmek üzere, başkalarının faaliyetlerini etkilemesi ve yönlendirmesi sürecidir (Koçel, 2001). Liderlik, bir statü ve otorite işlevinden çok, lider ile izleyiciler arasındaki karşılıklı etkileşimin, ilişkinin ve iletişimin kalitesiyle ilgili bir süreçtir. Liderlik her şeyden önce bir vizyon oluşturma ve buna bağlı olarak da aksiyon geliştirmedir. Liderlik hassas bir şekilde öğrenilmesi ve uygulanması gereken bir sanattır. (Walters, 2006). Liderlik, çokça yazılan, formal olarak araştırılan, informal olarak tartışılan bir konudur (Luthans, 1992). Stodgill (1974), kapsamlı liderlik çalışmaları sonucunda; “Liderliği tanımlamaya çalışan ne kadar insan varsa, o kadar da liderlik tanımı vardır.” kanısına ulaşmıştır. Liderlik, bilim adamları tarafından yıllardır incelenen ve tarihin her döneminde göze çarpan bir kavramdır. İnsanoğlunun doğuşu ve toplum hâlinde yaşamaya başlamasından beri liderler her toplumda mutlaka olmuş ve olmaya devam etmektedir. Değişen ise sadece liderlik kavramının kapsamı ve algılanma biçimidir. Tarihî süreç incelendiğinde her dönemde mekâna, duruma, zamana ve koşullara göre değişik türde liderlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Çünkü toplumlar sürekli değişim ve gelişim gösterdiğinden, insanlar ve çevre şartları da değişmekte, daha önce geçerli olan liderlik tarzı ve davranışları da geçerliliğini kaybetmektedir. Buna bağlı olarak yeni liderlik tipleri ortaya çıkmaktadır (Buluç, 1998). Liderlik Yaklaşımları Tarihsel süreç boyunca “Lideri lider yapan nedir?” sorusuna, bugüne dek kesin yanıt verilememiştir. Tersine, liderliği oluşturan etkenlerin ne olduğu ya da hangi faktörlerin liderliği geliştirmede önemli olduğu konusunda farklı yaklaşımlar gelişmiştir (Kaya, 1999). Liderliği açıklama konusunda bilim adamları çeşitli teoriler geliştirmiş ve farklı görüşler ortaya koymuşlardır. Liderlik üzerine geliştirilen yaklaşımlar özetle şu şekilde açıklanabilir: a) Özellikler Yaklaşımı: Bu yaklaşıma göre yaşadıkları döneme damgasını vuran lider kişilerin kişisel özellikleri incelenerek liderlik için gerekli olan bireysel ya da toplumsal özellikler belirlenmeye çalışılmıştır. Liderlik ile ilgili çalışmalar da askerî ya da bürokrat yöneticilerin kişisel özelliklerinin incelenmesiyle başlamıştır. Bu kurama göre lider olunmaz, lider doğulur. Bir kimsenin toplumca lider olarak kabul edilmesi onun doğuştan getirdiği yetenekler sayesindedir. Doğuştan gelen bu yetenekler sayesinde lider diğer insanlardan ayrılır. Özellikler kuramı sadece “lider” üzerine odaklanmışlar, liderin özelliklerinden hareketle liderlik ile ilgili çıkarımlarda bulunmuşlardır. Yapılan araştırmalar sonucu, bazı insanların liderlerin özelliklerinden daha fazla özelliklere sahip olmasına karşın bu kişilerin lider olarak ortaya çıkmadıkları saptanmıştır. Bu durumda lideri ortaya çıkaran diğer etmenlerin göz önüne alınması gerektiği yargısına varılmıştır. b) Davranışçı Yaklaşımlar: Özellik kuramlarının liderliği açıklamada yetersiz kalması üzerine araştırmacılar, liderlerin davranışları üzerine yoğunlaşmışlar ve liderlerin davranışlarını incelemeye yönelmişlerdir. Davranışçı kuramlar, liderlerin davranışlarını analiz etmiş ve lider davranışlarının temel yönelimlerini belirlemeye çalışmıştır. Davranışçı kuramlar, lider davranışının iki önemli boyutuna değinmişlerdir. Bunlar; görev yönelimli ve ilişki yönelimli liderlik davranış- 31 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM larıdır (Çelik, 2007). Özellik kuramında savunulan “lider olunmaz, lider doğulur” anlayışı bu kuramda kabul görmemiş ve belli bir eğitim sonunda insanların lider olabileceği düşüncesi desteklenmiştir. Genel olarak davranışçı kuramlar liderin sergiledikleri davranışlara ve takipçilerinin de bu davranışlara karşı gösterdikleri duygusal ve davranışsal tepkileri incelemeye çalışmışlardır. Davranışçı yaklaşımlar liderliği görev yönelimli (yapıyı kurma/iş merkezli) davranış ile ilişki yönelimli (anlayış gösterme/birey merkezli) davranış olmak üzere iki temel liderlik davranışı ve bu davranışların bir örüntüsü olarak liderlik biçemi tanımlanmıştır. Oysa liderlik davranışları sadece iki boyutla sınırlandırılamayacak kadar karmaşık ve çok boyutludur. Bu sebeple davranışçı yaklaşımlar da liderliği tanımlamada yeterli olmamıştır. c) Durumsal Yaklaşımlar: Durumsal liderlik yaklaşımını savunan araştırmacılar, liderin özellikleri ve liderin davranışları ile liderlik sürecinin açıklanamayacağını belirterek, liderliğin koşullara ve duruma göre değiştiğini savunmuşlardır. Araştırmacılara göre liderlik özelliklerine veya liderlik davranışlarına sahip bireylerin, her zaman ve her durumda etkili liderlik yapamadıklarını tespit ederek liderliğin duruma ve koşullara göre şekillendiğini ifade etmişlerdir. Bu yaklaşımı savunan araştırmacılara göre, içinde bulunulan durum ve izleyicilerin olgunluk düzeyi, etkili liderliği ortaya çıkaran temel faktörlerdir. Sonuç olarak durumsallık kuramcıları, liderliği tek boyutlu bir bakış açısından kurtararak, liderliğin birçok etmenin etkileşimi sonucunda ortaya çıkabileceğini savunmuşlardır. c) Yeni Liderlik Yaklaşımları: 1950’li yıllardan sonra liderlik üzerine yapılan çalışmalar artmaya başlamıştır. Özellikle 1980’li yılların başında liderlikle ilgili yeni yaklaşımlar ortaya konulmuştur (Wu, 2009). Bu zaman zarfında liderlik ile ilgili çeşitli kavramlar ortaya çıkmıştır. Bunlar; dönüşümcü liderlik, etkileşimci liderlik, öğretimsel (eğitimsel) liderlik, karizmatik liderlik, top- • 32 lumsal liderlik, kültürel liderlik, vizyoner liderlik ve etik liderlik şeklinde sıralanabilir. Bu makalede son yıllarda üzerinde önemle durulan bir liderlik yaklaşımı olan etik liderlik konusuna değinilecektir. Etik Kavramı Genel olarak etik kavramı; yarar, iyi, kötü, doğru ve yanlış gibi kavramları inceleyen, bireysel ve grupsal davranış ilişkilerinde neyin iyi neyin kötü olduğunu belirleyen ahlaki ilkeler, değerler ve standartlar sistemi olarak tanımlanmaktadır (Hatcher, 2004). Etik, insanların kurduğu bireysel ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü gibi ahlâksal açıdan araştıran bir felsefe disiplinidir. Etik, insanların bilinçli olarak sergilediği davranışların doğru ya da yanlışlığını araştıran felsefi bir bilimdir (Werner, 1993). Etik, ahlak ile özdeş değildir. Etik, ahlak felsefesidir ve ahlak, etiğin araştırma alanıdır. Etik, ahlaki davranış modellerinin ve temel tutumlarının betimlenmesi, çözümlenmesi üzerinde durur. Etiğin amacı, ahlakın ve onun vazgeçilmez kavramları olan iyilik, kötülük, erdem, mutluluk, ahlaki kişilik, onurlu yaşamak vb. kavramları temellendirmek, açıklamak ve yorumlamak, ahlakın belli bir teorisini kurabilmektir. İnsan ilişkilerinde toplumsal, kültürel, siyasi, ekonomik, hukuki, bilimsel, teknolojik gibi tüm alanlarda insanın tutum, davranış, eylem ve kararlarında belirleyici olan, hiç kimsenin dışında kalamayacağı ilke ve değerler bütününü ifade eden etik, bir felsefi disiplin ve ahlaki eylemin bilimidir. Etik, ahlak üretmemekte, ahlak üzerine yorumlar yapmaktadır. Ahlaki değerler toplumlara özgü olabilir ancak etik evrenseldir. Etik Liderlik Etik liderlik, son yıllarda üzerinde sıkça durulan, tartışılan ve araştırılan bir konu olmuştur. Genel anlamda etik liderlik, etik ilke ve değerler ışığında izleyenleri yönlendirme, etkileme ve amaca ulaşma sürecidir. Etik liderlikte liderin güç kaynağı etik ilkelerdir. Etik liderlik, etik karar verme, etik değerleri sistem yapısına dâhil etme ve bu siste- ARALIK 2011 - SAYI 142• mi oluşturma becerileridir. Etik lider ise kurumun, ortak paydaşları ile etik ilke ve değerlerini oluşturan daha sonra oluşturulan bu ilke ve değerler doğrultusunda hareket ederek liderlik davranışları sergileyen kişidir. Etik liderler, insanlara karşı adil, tarafsız, eşit, sorumlu, saygılı, hoşgörülü, olumlu, sevgi dolu, dürüst, samimi, hümanist kişilerdir. Eğitim kurumları, insan ilişkilerinin yoğun olduğu ve ahlaki ve etik değerlerin ön plana çıktığı kurumlardır. Eğitim kurumlarının liderleri konumunda olan yönetici ve öğretmenler, etik ilke ve değerleri benimseyerek öğrencilerine, velilere, okul yöneticilerine, kısacası tüm toplum üyelerine karşı dürüst, saygılı, adil, eşit, tarafsız, sorumlu ve sevgi dolu olmalıdır. Etik ilke ve değerleri benimsemiş kurumların toplumda saygınlık kazanarak uzun vadede başarılı oldukları yapılan araştırmalar sonucu ortaya konmuştur (Caldwell, Shapiro & Gros, 2007; Şentürk, 2009). Etik okullar için etik liderlere ihtiyaç vardır (Reilly, 2006). Okul müdürleri okulun paydaşları (yönetici, öğretmen, öğrenci, veli, sivil toplum kuruluşları, okula komşu esnaf, kurum ve kuruluşlar) ile bir araya gelerek ortak akıl çerçevesinde kuruma ait etik kodlar (ilke ve değerler) geliştirmelidir. Ahlaki değerlerin öğretildiği ve karakter eğitiminin verildiği okullarımızda bu son derece önemlidir. Kurumun iç ve dış paydaşları ile fikir birliği içinde oluşturulan bu etik değerler paylaşılmalı, okulun gerekli yerlerine de asılmalıdır. Eğitim lideri konumundaki okul müdürleri, liderlik davranışlarını belirlenen bu ilke ve değerler (etik kodlar) çerçevesinde sergilemeli ve etik bir okul kültürü oluşturmalıdır. Sınıfının lideri olan öğretmenler de bu etik ilke ve değerler doğrultusunda hareket ederek öğrenci ve velilere ahlaki model olmalıdır. Etik değerlerin liderlikte önemliliği sadece günümüzde ön plana çıkmış bir durum değildir. İnsanlık tarihinin birçok dönemlerinde ifade edilmiştir. Yusuf Has Hacib, 1069 ve 1070 yılarında kaleme aldığı Kutadgu Bilig adılı eserinde yöneticilere tavsiyelerde bulunarak liderde bulunması gereken etik özellikleri şu şekilde sıralamıştır (Aktan, 1999): • Doğru sözlü ve dürüst olmak • Seçkin ve iyi tabiatlı olmak • Adil olmak • Hayâ ve takva sahibi olmak • Cesaretli olmak • Sabır ve sükûnetli olmak • Alçak gönüllü olmak • Ilımlı olmak • Fesat olmamak • Kötü alışkanlıklar sahibi olmamak • Cömert olmak • Doğru kanunları koymak ve halkın refahını artırmak • Zulmetmemek • Hizmette bulunanları ödüllendirmek Eğitim yönetiminde genel olarak belirlenmiş çeşitli etik ilkeler vardır. Bu etiksel yönetim ilkelerini kısaca adalet, eşitlik, dürüstlük ve doğruluk, tarafsızlık, sorumluluk, insan hakları, örgütsel bağlılık, kanunlara uyma, hoşgörü, saygılı olma, açıklık ve tutumluluk olarak sıralayabiliriz. Eğitim yöneticileri, bu etik ilkeler ve bu ilkeler doğrultusunda paydaşlar ile belirlenen diğer etik kodlar çerçevesinde hareket etmelidir. Sonuç Son yıllarda dünyada çeşitli kurumlarda yaşanan ayrımcılık, kayırma, rüşvet, ihmal, istismar, suistimal, yıldırma (mobbing), korkutma, şiddet, saldırı, hakaret, yolsuzluk, savurganlık, taciz, görevi kötüye kullanma, zimmet, dedikodu gibi etik dışı olaylar etik liderliğin önemini ortaya çıkarmış ve liderin etik davranışları biçimlendirmedeki rolü uluslararası literatürde tartışılmaya başlanmıştır. Liderlik ahlakının olmadığı herhangi bir kurumda, kurum üyeleri de zamanla ahlaka uygun olmayan davranışlara yönelebileceği araştırmacılar tarafından belirtilmiştir. 33 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM Toplumsal değerlerin, normların, etik ilkelerin öğrencilere aşılandığı eğitim kurumlarımızda okul yöneticileri ve öğretmenler, model olma rolleri nedeniyle gerek öğrenciler ve gerekse çevrelerinde bulunan diğer insanlarla etik değerler temelli ilişkiler kurmalıdır. Örgütsel yaşam içerisinde alınan kararlarda ve uygulanan tüm süreçlerde hem okul müdürünün hem de okuldaki diğer çalışanların etik davranış sergilemeleri önemlidir. Ancak burada en önemli görev okul müdürlerine düşmektedir. Çünkü okul müdürleri bir eğitim lideri olarak, okulun ve okul programlarının yönetiminden, öğrenmenin gerçekleştirilmesinden, okulun her yönü ile başarısından ya da başarısızlığından birinci derecede sorumlu olarak görülen kişilerdir. Etik liderlik davranışlarının sergilenmediği bir kurumda zamanla üyeler de etik dışı davranışlara yönlenebilirler. Dolayısıyla bir lider olarak okul müdürlerinin, etik uygulamaların davranışsal bir norm olarak yer aldığı etik örgüt kültürü oluşturmaları gerekmektedir. Etik örgüt kültürüne sahip okulların daha başarılı oldukları ve toplum nazarında daha fazla güven ve saygınlık kazandıkları da unutulmamalıdır. KAYNAKLAR ğıtım A.Ş. Fulmer, R. M. (2004). The Challenge Of Ethical Leadership. Organizational Dynamics, 33 (3), 307-317. Gümüşeli, A. İ. (2001). Çağdaş Okul Müdürünün Liderlik Alanları. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi, 28, 531-548. Hatcher, T. (2004). Environmental Ethics As An Alternative For Evaluation Theory in For Profit Business Contxt. Evaluation and Program Planning, 27, 357-363. İnandı, Y. ve Özkan, M. (2006). Resmi İlköğretim Okulları ve Liselerde Görev Yapan Yönetici ve Öğretmenlerin Görüşlerine Göre Müdürler Ne Derece Öğretim Liderliği Davranışları Göstermektedir? Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2 (2), 123-149. Kaya, Y. K. (1999). Eğitim Yönetimi, Kuram ve Türkiye’deki Uygulama. Ankara: Bilim Yayıncılık. Koçel, T. (2001). İşletme Yöneticiliği (Yönetim ve Organizasyon, Organizasyonlarda Davranış, Klasik Modern-Çağdaş ve Güncel Yaklaşımlar). İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım A.Ş. Luthans, F. (1992). Organizational Behavior. New Jersey: Mcgraw-Hill International Editions. Reilly, E. C. (2006). The Future Entering: Reflections On And Challenges To Ethical Leadership. Educational Leadership and Administration, 18, 163-169. Aktan, C. C. (1999). Ahlak ve Ahlak Felsefesi. İstanbul: Arı Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği Yayınları. Stogdil, R. M. (1974). Handbook of Leadership: A Survey Of Theory and Research. New York: The Free Press. Altınkurt, Y. & Karaköse, T. (2009). İlköğretim Okulu Müdürlerinin Etik Liderlik Davranışlarına İlişkin Öğretmen Görüşleri. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, (24), 269-280. Şentürk, C. (2009). Öğretmenlik Mesleğinde Etik. Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, 111, 25-29. Buluç, B. (1998). Bilgi Çağı ve Örgütsel Liderlik. Yeni Türkiye Dergisi, 20, 1205-1213. Caldwell, C., Shapiro, J. P. & Gross, S. J. (2007). Ethical Leadership in Higher Education Admission: Equality vs. Equity. Journal Of College Admission, 14-19. Cemaloğlu, N. (2007). Okul Yöneticilerinin Liderlik Stillerinin Farklı Değişkenler Açısından İncelenmesi. Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 5(1), 73-112. Çelik, V. (2007). Eğitimsel Liderlik. Ankara: Pegem A Yayıncılık. Eren, E. (2003). Yönetim ve Organizasyon (çağdaş ve küresel yaklaşımlar). İstanbul: Beta Basım Yayım Da- • 34 Şişman, M. (2004). Öğretim liderliği. Ankara: Pegem A Yayıncılık. Walters, J. D. (2006). Destekleyici Liderlik Sanatı (Çev: Nagehan Öztürk). İstanbul: Ganj Kitap. Werner, I. (1993). Liderlik ve Yönetim. (Çev. Vedat Üner). İstanbul: Rota Yayınları. Wu, F. Y. (2009). The Relationship Between Leadership Styles and Foreign English Teachers Job Satisfaction in Adult English Cram Schools: Evidences in Taiwan. The Journal of American Academy of Business 14 (2), 75-82. Yılmaz, E. (2005). Etik ve Liderlik. (Editörler: Ali Murat Sünbül). Öğretmenin Dünyası. Ankara: Mikro Basım Yayım Dağıtım. ARALIK 2011 - SAYI 142• DOĞANIN GİZEMİ MERYEM OĞRAŞ Amasya Türk Telekom Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi 11/A B ütün gece, gökyüzündeki karanlık kuytu köşeme çekilip yaslandım bulutlara… Her gün doğumunda yeni hayatlar başlarken benim kulağıma da umudun haykırışlarını fısıldadı güneş… İnsan doğduğunda avazı çıktığı kadar ağlar ya hani... Oksijeni bol bir dünyanın umut haykırışlarıdır bunlar. Tertemiz sayfalarda yepyeni hayatlar başlar. Ama nasılsa birileri hep karalar. Kapkara katranlara boyandı nehrimiz. Ne bileyim, eskiden başkaydı memleketimiz: ‘Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun / Kuşların çiçeklerin diyarı olsun’ Eskilerden bir anı mı dersiniz yoksa sadece düşlerden bir kesit mi? Gözlerimde hiç görmediğim bilmediğim insanlar toprak kokusu ve kavuşturmalar. Önce korktum, sonra alıştım buralara. Meyvesini yedim, suyundan içtim, rüzgârında uçurtmalar uçurdum. Yağmur damlasında aşkı, karlar altında umutları aradım, sonbaharda yaşadım ayrılığın korkusunu. Ruhuma işleyen, toprağımı yeşerten mutluluk vadilerime karanlık bulutlar çöktü, ne yazık ki… Meryem Oğraş, Doğanın Gizemi, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss.35-36. Güneş varken kar yağması mı tuhaf gelir insana, yoksa doğaya sahip çıkmak sevmek varken düşün- 35 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM cesizce mahvetmek mi? Hani deriz ya insan sevdiğini yerden yere vururmuş diye, öyle mi olmalı? Seviyorsan sahip çıkacaksın. Sığındığın limana, kurduğun hayallerine, nefes aldığın dünyana. Güneşin sıcak şefkatine… Yeryüzünün mavi gözyaşlarını mutluluktan akıtacaksın. Gökyüzünün yedi renginde yansıman gizli. Kırmızıyla aşkı, sarıyla ayrılığı, maviyle özlemi yaşarız. Yeşile yansıttık doğayı. Umutlarımızın o tertemiz dünyasını. Isındıkça buzullar hayaller kurduğun denizde boğuldun. Dalında salıncak kurduğumuz ağaçlar nerede şimdi? Diktik mi yerine bir fidan? Her sene kenelere savaş açmak yerine keklikleri neden avlıyoruz? Her gün yüzlerce ağaç diksek, biraz olsun affettirebilir miyiz kendimizi? Göçmen kuşlar hangi diyarlardan haber getiriyor bizlere. Atom bombası çocuklarının masallarını anlatabiliyorlar mı? Peki, aldığımız her nefesin borcunu onlar mı ödüyor? Yoksa kirletilen doğanın bedelini mi? Doğa, isyanını suların tokadıyla mı gösterdi ne dersiniz? İnsanlar yarınlara bir şeyler bırakmak için • 36 didinir dururular. Hakikaten bir dikili ağacımız var mı yeryüzünde? Dallarında kuşların ötüşüp dans ettiği bağrında nice canların barındığı ormanlardan bahsediyorum. Yemyeşil bir sofra kuruyorum hayalimde. Rengârenk çiçeklerin arasında çayırlara serili. Hayal mi kuruyorum yoksa? Papatyalardan taç yapılmaz mı günümüz dünyasında? Karalanmış bir sayfadan yüzyıllar geçse de izler kalır. Çivisini çıkardığımız tahta parçası elbette yaralanmıştır. Biz doğanın bağrına kurşun atıyoruz, bile bile lades denir bu yaptıklarımıza. Ölüm koşusunun biletleri çoktan kesilmiş, hepimiz bir yol tutturmuş gidiyoruz. Kendi hayatımızla oynuyoruz. Ve sanırım suya, toprak anaya, havaya bir özür borcumuz var. Ne dersiniz, kıralım mı zincirleri? Güneş penceremin aralıklı perdesinden bir kere daha yansımıştı gözlerime. Kim bilir belki bir rüya belki bir hayaldi. Ne olursa olsun güzel değil miydi? Güneş hâlâ parlıyor ve yaşamak için hâlâ alınan bir nefes var. Öyleyse geçmişin güzelliklerini geleceğin avcuna koyalım. Ne dersiniz? ARALIK 2011 - SAYI 142• TÜRKİYE’DE MESLEK YÜKSEKOKULU MEZUNLARININ BAŞARI GRAFİĞİNİ YÜKSELTMEK HÜSEYİN TEMİZ Doç.Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Hüseyin Temiz, Türkiye’de Meslek Yüksek Okulu Mezunlarının Başarı Grafiğini Yükseltmek, Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 37-42. 1. GİRİŞ T ürkiye’de meslek yüksekokullarının açılmalarındaki amaç; fakültelerdeki yığılmaları önlemenin yanında, sanayi ve diğer kurumların ihtiyaç duyduğu ara elemanları, çağın modern bilgi ve beceriyle donatarak yetiştirmektir. Günümüze kadar mezun olanların sayısı 1,722.000 olarak ifade edilmektedir(1). Meslek yüksekokullarının MYO amacına ulaşabilmesi için 1985 yılında 32,7 milyon ABD $ Dünya Bankası Kredisi ve 5,1 milyon ABD $ tutarındaki T.C. Hükûmeti katkısı ile I. Endüstriyel Eğitim Projesi (YÖK/ Dünya Bankası Projesi) uygulamaya konulmuştur. Bu proje kapsamına alınan sekiz MYO’da yeniden yapılandırmaya gidilerek, programlar geliştirilmiş, öğretim elemanlarının sayıları arttırılmış ve bunlardan 199’u yurtdışında eğitilmiştir. Bu MYO’ların atelye ve laboratuvarları yeni teçhizatlarla donatılmıştır. 1989 yılındaki inşaat harcamaları ile II. Endüstriyel Eğitim Projesi başlatılmıştır. Program kapsamına alınan yirmiüç MYO’nun fiziksel imkânları arttırılmış, öğretim elemanları eğitilmiş 37 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM ve atelye ve laboratuvarları gerekli cihazlarla donatılmıştır(2). Japonya’da savaş sonrası eğitim reformu ekonomi ile sanayi arasındaki ilişkiyi bütünüyle değiştirmiştir. Açık tip ‘tek yönlü’ okul sistemi sadece bireylerin faaliyetleri bakımından geleneksel hiyerarşik sisteme uygun düşmeme yanında, endüstrideki işkollarının ihtiyaç duyduğu belli sayıda nitelikli ortaokul ve lise mezunlarının yetiştirilmesinde de farklılıklar ortaya koymuştur. Buna rağmen sanayi çevreleri yeni eğitim sistemini de eleştirmeye başlamışlardır. Endüstriyel merkezler, orta öğretimin ikinci kademesinde mesleki eğitimin yaygınlaşmasını, üniversitelerde ise mühendislik ile tabi bilimlerin arttırılmasını, hukuk ve sosyal bilimlerin azaltılmasını istemişlerdir. II. Dünya savaşı boyunca Japonya’nın bilim ve teknik eğitimi önemli şekilde yaygınlaşmıştı. Savaştan sonra, mühendislik ve tabi bilimlerin gelişmesi kısmen ağırlaşmaya başlamıştı. Bu duruma gelinmesinde, özel üniversitelerin eğitimi büyük miktarda masraf gerektiren tabi bilim ve mühendislikten ziyade sosyal ve hukuk dallarında genişletmeleri rol oynamıştır. Ancak 1951-1955 arasında mühendislik ve tabi bilimlerde önemli artışlar meydana gelmiştir. Japonya’da 1955’te üniversite sayısı 228, yüksekokul sayısı ise 264, 1970 yılında ise bu sayılar sırasıyla 382 ve 479 ulaşmıştır. Aynı dönemlerde öğrenci sayıları 580.000 den 1.670.000 yükselmiştir(3). 2000 yılı verilerine göre Japonya’da 649 üniversitede, 150.645 öğretim elemanı 2.740.024 öğrenciye yükseköğretim hizmeti vermektedir(4). Japonya’da fakültelerin öğretim süreleri genellikle dört yıldır. Ancak tıp, dişçilik, veterinerlik ve ziraat gibi bazı bölümlerin öğretim süresi altı yıldır. Üniversiteler, büyük çoğunluğu iki yıl süren master ve beş yıl süren doktora programlarına sahiptir. Yüksekokullarda lise mezunlarına • 38 iki ya da üç yıllık eğitim verilmektedir. Amaçları; öğrencilerin teknik alanda bilgi ve beceri kazanmalarını sağlamak, mezunlarını teknik dallarda meslek sahibi yapmaktır(5). Almanya’da toplam 233 teorik ve uygulamalı devlet üniversitesi, kırkiki kilise destekli üniversite ve altmışbeş adet İngilizce eğitim veren özel üniversite bulunmaktadır. Almanya’da üniversite statüsünde iki farklı yapı vardır. İlki akademik ve araştırma ağırlıklı, ikincisi ise “Fachhochschule” olarak bilinen uygulamalı (pratik bilgiye ağırlık veren) üniversitelerdir. Almanya’da yaklaşık 1.950.000 üniversite öğrencisi vardır. Bu öğrencilerin yaklaşık 1.358.000’i akademik ağırlıklı 116 üniversitede, 542.000’i sayısı ise 167 olan uygulamalı üniversitelerde “university of applied sciences,” 33.000 öğrenci de sayısı 57 olan güzel sanatlar ve konservatuarlarda öğrenim görmektedir(6). 2547 sayılı kanunun 12. maddesinde yükseköğretim kurumlarının görevleri açık ve veciz bir şekilde verilmiştir. Bu görevler: • Çağdaş uygarlık ve eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde, toplumun ihtiyaçları ve kalkınma planları ilke ve hedeflerine uygun ve ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayım ve danışmanlık yapmak, • Kendi ihtisas gücü ve maddi kaynaklarını rasyonel, verimli ve ekonomik şekilde kullanarak, millî eğitim politikası ve kalkınma planları ilke ve hedefleri ile YÖK tarafından yapılan plan ve programlar doğrultusunda, ülkenin ihtiyacı olan dallarda ve sayıda insan gücü yetiştirmek, • Türk toplumunun yaşam düzeyini düzeltici ve kamuoyunu aydınlatıcı bilim verilerini söz, yazı ve diğer araçlarla yaymak, • Örgün, yaygın, sürekli ve açık eğitim yo- ARALIK 2011 - SAYI 142• luyla toplumun özellikle sanayileşme ve tarımda modernleşme alanlarında eğitilmesini sağlamak, • Ülkenin bilimsel, kültürel, sosyal ve ekonomik yönlerden ilerlemesini ve gelişmesini ilgilendiren sorunlarını, diğer kuruluşlarla iş birliği yaparak, kamu kuruluşlarına önerilerde bulunmak suretiyle öğretim ve araştırma konusu yapmak, sonuçlarını toplumun yararına sunmak ve istenecek inceleme ve araştırmaları sonuçlandırarak düşüncelerini ve önerilerini bildirmek, • Örgün, yaygın sürekli ve açık eğitim hizmetini üstlenen kurumlara katkıda bulunacak önlemleri almak, • Yörelerinde tarım ve sanayinin gelişmesine ve ihtiyaçlarına uygun meslek elemanlarının yetişmesine ve bilgilerinin gelişmesine katkıda bulunmak. Sanayi tarım ve sağlık hizmetleri ile diğer hizmetlerde modernleşmeyi, üretimde artışı sağlayacak çalışma ve programlar yapmak, uygulamak ve yapılanlara katılmak, bununla ilgili kurumlarla iş birliği yapmak ve çevre sorunlarına çözüm getirici önerilerde bulunmak • Eğitim teknolojisini üretmek, geliştirmek, kullanmak, yaygınlaştırmak, • Yükseköğretimin uygulamalı yapılmasına ait eğitim-öğretim esaslarını geliştirmek, döner sermaye işletmelerini kurmak, verimli çalıştırmak ve bu faaliyetlerin geliştirilmesine ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmak şeklinde özetlenebilir(7). 2. MESLEK YÜKSEKOKULLLARININ ÖĞRENCİ KAYNAĞI Meslek yüksekokulları 2002-2003 eğitim-öğretim yılına kadar ÖSS sınav sistemi ile öğrenci kabul ediyor iken, YÖK kararıyla bu öğretim yılından itibaren meslek liselerinden sınavsız geçişle öğrenci alınmaya başlanmıştır. Meslek liselerinin fakültelere girmelerinin imkânsız hâle gelmesi ile zaten başarılı öğrencilerin tercih etmediği meslek liselerinin kaliteleri daha da düşmüştür. Bu sonuç tabi olarak MYO’lara da yansımıştır. Zikredilen uygulamanın yansıması olarak, MYO’larda açık kontenjanlar kalmış, öğrenci kalitesi iyice düşmüş ve tüm MYO’ların öğrenci, yönetici ve öğretim elemanlarından şikayetler yükselmeye başlamıştır. Tablo 1’de yükseköğretim kurumlarının kontenjan dağılımı ve açık kontenjanlar görülmektedir(8). 3. MESLEK YÜKSEKOKULLARININ ÖĞRETİM ELEMANI KAYNAĞI Meslek yüksekokullarının öğretim elemanları genellikle öğretim üyesi dışındaki diğer öğretim elemanlarıdır. Bunlar öğretim görevlisi, okutman ve uzmanlardır. Bu öğretim elemanlarının 2547 sayılı kanundaki tanımları: Tablo 1. Devlet ve vakıf üniversitelerinin kontenjan ve yerleştirme dağılımları Kontenjan/yerleşme Devlet üniversitesi Vakıf üniversitesi Lisans Önlisans Lisans Önlisans Kontenjan 299.404 276.917 44.179 32.063 Yerleşen 287.587 219.271 35.104 13.668 Boş 11.587 57.646 9.075 18.395 39 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM Öğretim görevlileri: Üniversitelerde ve bağlı birimlerinde bu kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi bulunmayan dersler veya herhangi bir dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen konularının eğitim - öğretim ve uygulamaları için görevlendirilmiş, kendi uzmanlık alanlarındaki çalışma ve eserleri ile tanınmış kişiler olarak ifade edilmektedir. Okutman: Eğitim - öğretim süresince çeşitli öğretim programlarında ortak zorunlu ders olarak belirlenen dersleri okutan veya uygulayan öğretim elemanıdır. Uzmanlar: Öğretimle doğrudan doğruya veya dolaylı olarak ilgili olan, özel bilgi veya uzmanlığa ihtiyaç gösteren bir işle laboratuarlarda, kitaplıklarda, atölyelerde ve diğer uygulama alanlarında görevlendirilen öğretim yardımcılarıdır. Öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanı kadrolarına naklen veya açıktan yapılacak atamalarda uygulanacak merkezî sınav ile giriş sınavlarına ilişkin usul ve esaslar hakkındaki yönetmeliğin (Resmî Gazete Tarihi: 31.07.2008 Resmî Gazete Sayısı: 26953), yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu elemanların atanmalarında bir düzensizlik hâkimdi. Rektörler ilan vererek sınavlı, ilan vererek sınavsız ve ilansız sınavsız atama yapabilmekteydiler. Yukarıda adı geçen yönetmelikle öğretim elemanları için ilan verilmesi, ilan edilen kadroya atanmak isteyenlerin ALES sınavından ve kendi bilim alanından yapılan yazılı sınavdan başarılı olması zorunlu hâle getirilmiştir. Öğretim elemanları için ALES’ten en az 70, yabancı dil okutmanları için KPDS veya ÜDS sınavlarının birinden en az 80 puan almak başarının ön şartıdır. Başarının saptanması için önce ön değerlendirme ile alınacak sayının dört katına indirilmekte ve ön değerlendirmeyi geçen adaylar sınava alınmaktadır. Ön değerlendirmede ALES puanının %70’i ile • 40 lisans mezuniyet notunun %30’unun toplamı (yabancı dil okutmanlarında ALES puanının %60’ı ile KPDS veya ÜDS puanının %40’ının toplamı) alınarak başarı sırası elde edilmektedir. Giriş sınavında ise, ALES notunun %35’i, lisans mezuniyet notunun %30 ve giriş sınavı notunun %35’i alınarak başarı durumu belirlenmektedir. 4. MESLEK YÜKSEKOKULLARINDA ÖĞRETİMİN BAŞARISINI DÜŞÜREN ETKENLER Meslek yüksekokulu mezunlarının teorik ve pratik bilgilerinin düşük olmasının nedenleri aşağıda verildiği gibi kısaca özetlenebilir: a) Meslek yüksekokullarında uygulamalı eğitim-öğretime gerektiği kadar yer verilmemesi, b) Meslek yüksekokullarında dersleri veren öğretim elemanlarının bir bölümünde nitelik eksikliği ve öğretim elemanı eksikliği görülmesi, c) Meslek yüksekokullarını sınavsız geçişle tercih eden öğrencilerde nitelik eksikliği bulunması, d) Meslek yüksekokullarında açılmış bulunan programlara, öğrenci alabilme kriterlerinin ağır olması, e) Birçok meslek yüksekokulunun atelye ve laboratuvarlarında günün teknolojisine sahip yeterli sayıda cihaz bulunmaması, f) Meslek yüksekokullarının bölgesinin tarım ve teknolojisinin gelişmesinde, 2547’de öngörülen görevi yerine getirememesi, g) Meslek yüksekokullarının konuşlandığı özellikle ilçelerde öğrencilerin barınacağı sağlıklı yurt veya konutların, öğretim elemanları için ise konutların bulunmaması, h) Mezunlarının istihdam durumları dikkate alınmadan, az yatırımla açılabilen programlara ağırlık verilmesidir. ARALIK 2011 - SAYI 142• 5. MESLEK YÜKSEKOKULLARINDA ÖĞRETİMİN KALİTESİNİN ARTTIRILMASINA YÖNELİK ÖNERİLER a) YÖK/Dünya Bankası projeleriyle meslek yüksekokullarına yeni bir bakış açısı getirilmeye çalışıldı. İngiltere’de uygulanan müfredat ve ders içeriklerinin Türkiye’de uygulanması için yurt dışı ve yurt içinde çeşitli eğitimler ve seminerler düzenlendi. Projenin başında uygulama iyiye yakındı. Ancak sonradan eski konumuna geri çekilmiştir. Projenin uygulandığı sekiz pilot okulda özellikle malzeme alımında sorunlar yaşanmıştı. Örneğin, elektrikle bile çalışmayan, İngilizlerin “üretimden kaldırmıştık, şartnameye konulması nedeniyle sizler için yeniden ürettik” dedikleri beton basınç presleri, kür tankı olmadan alınan kür tankı rafları, standard kum vb. gereksiz veya eksik malzeme alınmıştı. Buna rağmen sistem devam etseydi, MYO’ların bugünkü düzeyden çok daha ileri düzeyde olacağını tahmin etmek zor değildir. Zaman kaybına ülkenin daha fazla tahammülü yok; bu nedenle en kısa zamanda uygulama saati arttırılmalı ve eğitim-öğretimin gerçek iş ortamında yapılmasına önem verilmelidir. b) Okul sayıları hızla artan MYO’ların öğretim elemanı sayıları da hızla artmaktadır. Ancak, MYO’lara öğretim elemanı yetiştirmede mevzuat yeterli değildir. MYO’lara öğretim elemanı kendi anabilim dalında ÖSYM tarafından yapılan sınavla alınmalı ve belirli merkezlerde düzenlenen eğitimden geçirildikten sonra ders vermeye başlatılmalıdır. Başarlı bir öğretim elemanından aşağıda verilen özellikler beklenir: Değişebilirlik, başkalarının duygularını anlayabilme, kişilikli temaslar kurabilme, deneyimli davranışlar sergileyebilme, soru sormada hünerli olma, konusunda bilgili olma, kaliteli sınav sorusu hazırlama, öğrencilere geçerli ders çalışma tekniklerini verebilme, öğrencilerin beğenisini kazanan örnek davranış gösterebilme vb.(9). Eğitimin başarısında bu kadar öneme sahip öğretim elemanlarının seçiminde belli başlı ölçütler konulması gerekmektedir. Üniversitelerin fonksiyonlarından bazıları şöyle sıralanabilir: - Bilim adamı yetiştirmek ve bilimsel araştırmalarda bulunmak, - Üniversite ve diğer tüm öğretim kurumları için öğretmen yetiştirmek, - Kaliteli yönetici ve iş adamı yetiştirmek(10) Üniversitelerin fonksiyonları arasında üniversite ve diğer tüm öğretim kurumları için öğretmen yetiştirme fonksiyonu da bulunmaktadır. Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılarak hayata geçirilmelidir. c) Yükseköğretim Kurulu tarafından Meslek Yüksekokullarında açık bulunan programlara öğrenci alabilme kriterlerinden biri olan “öğrenci alınacak programda en az biri yüksek lisans mezunu olmak üzere üç adet öğretim görevlisi bulunması” bazı programlar için geçerli olabilir. Ancak bazı programlar için bir adet öğretim görevlisi yeterli olabilmelidir. Derslerin bir bölümü kadrolu öğretim elemanı tarafından verilirken, bir kısım dersler ise konunun uzmanlarınca ücret karşılığı yürütülecektir. Bu yolla programın maliyetinin ekonomik olması yanında, öğrencilerin daha güncel teknolojik bilgilerle donanımlı yetiştirilmeleri sağlanacaktır. d) Meslek yüksekokullarına meslek liselerinden sınavsız geçişte düzenlemeye gidilmesi de önemli konulardan biridir. Mesleki eğitimin özendirilmesi önemlidir. Ancak, her meslek lisesini bitiren MYO mezunu olmak zorunda değildir. Bu bakımdan meslek liseleri mezunlarının belli bir notu tutturmuş olanları MYO’lara sınavsız alınmalı, geri kalan kontenjanlar normal lise mezunları tarafından doldurulmalıdır. 41 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM e) Meslek yüksekokullarının atelye ve laboratuarları çağın gerektirdiği cihazlarla donatılmalıdır. Bu konuda yerli üretim teşvik edilerek kaliteli cihaz üretilmesi ve servis imkânı sağlanmalıdır. f) Meslek yüksekokulları üniversitelerden ayrılmalı ve YÖK’te bir birime bağlanmalıdır. Her MYO’nun kendi bütçesi ve harcama yetkisi olmalıdır. Uygulamanın böyle olması hâlinde işlerin daha rahat ve hızlı yürütülmesinin mümkün hâle geleceği düşünülmektedir. Ayrıca bürokrasiden ileri gelen yazışmalar da azalmış olacaktır. g) Meslek yüksekokullarının öğretim elemanlarının önemli bir bölümü, ilçe merkezlerinde sağlık ve emniyet koşullarını sağlayan yeterli ev bulunmaması nedeniyle il merkezlerinde kalmaktadır. Bu durum verimin düşmesine neden olan önemli faktörlerden biridir. Mahalli ve mülki idarelerin bu durumu dikkate alarak merkezi ısıtmalı, sağlık koşullarına uygun konutlar üretilmesine katkıda bulunması gerekir. TOKİ aracılığıyla çalışanların ev sahibi olmalarının sağlanması da dikkate alınması gereken önemli bir faktördür. h) Meslek yüksekokulu müdürlerine Millî Eğitim Bakanlığı kurumlarında uygulandığı gibi idari görev karşılığı belli bir saat ders ücreti ödenerek fazla sayıda ders vermeleri engellenmeli ve tüm mesaisini kurumunun gelişmesi için harcaması sağlanmalıdır. i) Öğretim elemanlarının teknolojiyi iyi takip edebilmeleri için belirli aralıklarla, ilgili sanayide • 42 belli bir süre çalışmalarının yolu açılmalıdır. SONUÇ Sayıları hızla artan ve önemli sayıda öğrencisi ve öğretim elemanı bulunan meslek yüksekokulları için kaliteyi arttırma yönünde gerekli düzenlemelerin yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Meslek Yüksekokullarına verilen önemin arttırılmasında diğer bir faktör de Millî Eğitim Bakanlığının liseleri yeniden yapılandırmasıdır. Bu düzenlemeye göre iki gruba ayrılan liselerden, meslek lisesi mezunlarının çoğunun ancak meslek yüksekokullarına yerleşebilecek olmalarıdır. Verilen gerekçelerle ya kendi yöntemimizi geliştirmeli veya gelişmiş ülkelerin (özellikle Japonya, Güney Kore) uyguladığı sistemler iyi analiz edilerek uygulamasına geçilmelidir. ___________________________________________________ 1 www.myoteknikerler.net 2 H. Binici ve Necdet Arı, 2004, “Mesleki ve Teknik Eğitimde Arayışlar,” Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, 3 (383-396), 2004. 3 Aso, M. ve Amano, I., (Çev. M. Özcan), Japon Eğitim Sisteminin Kültür Kaynakları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 664, 1986. 4 htt://www.japonya.8m.com/japonya/eğitim htm. 5 UÇAR, H.İ., “Japon Eğitim Sistemi Üzerine Bir İnceleme: Çeşitli Açılardan Türk Eğitim Sistemi İle Karşılaştırma,” Yüzüncü Yıl Üniversitesi Elektronik Eğitim Fakültesi Dergisi, 1 (1-18), 2004. 6 www.globalvizyon.com/universite/almanyada -universite-egitimi-125. 7 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu, 1981. 8 Yükseköğretim Kurumlarına Yerleştirme Sonuçları, ÖSYM 2010. 9 Dilek, O., Başarılı Öğretmenlerin Karakteristik Nitelikleri, Eğitim Dergisi, 5 (52-62), Millî Eğitim Bakanlığı, 1993. 10 Okutan, M., “Üniversitelerin Bölge Kalkınmasındaki Rolü,” Eğitim Dergisi, 5 (17-23), Millî Eğitim Bakanlığı, 1993. ARALIK 2011 - SAYI 142• GÜNDEM “Çocuklar Gülsün Diye” Kampanyası Tanıtım ve Protokol İmza Töreni Millî Eğitim Bakanı Ömer Din- Sinop illerinin dezavantajlı bölge- de olduğunu kabul etmek gerekir” çer, okul öncesi eğitime dikkat lerinde anasınıfları ve anaokulları dedi. Kampanya ile bundan çok çekmek amacıyla başlatılan “Ço- yapılarak hizmete açıldığını kay- daha fazlasının yapıldığını vurgu- cuklar Gülsün Diye” kampanya- detti. Türkiye’de okul öncesi eğiti- layan Bakan Dinçer, altı ilde okul sının tanıtımı ve Çocuklar Gülsün me ihtiyaç duyan nüfus ve derslik servis araçları alındığını, okulla- Diye Derneği ile Millî Eğitim Ba- ihtiyacı göz önüne alındığında bel- rın donatımını da Bakanlık olarak kanlığı arasında yapılacak proto- ki yapılanların denizde bir damla yaptıklarını söyledi. Bakan Dinçer, kol imza töreni için Validebağ Adi- gibi görünebileceğini belirten Ba- Gülben Ergen’in bir anne ve bir le Sultan Kasrı Öğretmenevinde kan Dinçer, “Ancak, bir okul bel- sanatçı olarak duyarlılığı ve sosyal düzenlenen törene katıldı. ki sizlerin hayatında çok önemli sorumluluğunun sonucunda or- bir yer tutmayabilir ama o okulda taya çıkan kampanyanın etkisi ve okuyan öğrencilerimizin hayatında gücünün yüksek olduğunu ifade çok şey değişebilir. Bunun farkına ederek, “Sanatçıların bu tür sosyal varmak lazım. Çocuklarımıza yaptı- sorumluluk projelerini sahiplenme- ğımız yatırım tek bir çocuğumuzun si sorunlarımızın ve çözüm yolları- hayatında bile bir farklılık oluşturu- nın basın yayın organlarında daha yorsa, tek bir çocuğun iyi ve güzel fazla yer almasına, bu da toplum- yönde değişmesini sağlıyorsa bu daki farkındalığa çok büyük katkı sonucun her türlü değerin üzerin- sağlamaktadır” diye konuştu. Törende konuşan Bakan Dinçer, bir yıl önce başlatılan kampanyayı daha ileri boyutlara taşımak amacıyla bir araya geldiklerini söyledi. Bakan Dinçer, sanatçı Gülben Ergen’in önderliğinde yürütülen yardım kampanyası ile bir yıl gibi kısa süre içinde Tokat, Mardin, Erzurum, Hatay, Trabzon ve 43 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM Kampanya ile otuz ilde birer öncesi eğitime ulaşma şansına sa- ilde başlattığınız pilot uygulama- anaokulu ya da ana sınıfı yaparak hipti.” Bakan Dinçer, hükümetin ve ya geçtiğimiz yıl yirmi beş il daha okul öncesi eğitime katkılarını sür- bakanlığın konuyu en üst düzeyde ekleyerek elli yedi ildeki 5 yaşta dürecek olan derneğe ve Gülben sahiplenmesi ve okul öncesi eği- okullaşma oranını ortalama yüz- Ergen’e de teşekkürlerini sunan timde yaygınlaştırma ve kaliteyi de 85’e çıkardık. Bu şu demek; 5 Bakan Dinçer, şunları kaydetti: yükseltme çalışmalarını eş zaman- yaş grubu bizim yüzde 100 hedefe “0-5 yaş grubundaki çocukların lı olarak başlatmasıyla 48 ve 72 ay aldığımız bir grup ve şimdiden bu bedeni, zihni, duygusal ve sosyal yaş grubundaki çocukların yüzde hedefin yüzde 85’ine ulaşmış gö- yönden 43’ünü okullaştırmış olduklarını rünüyoruz” şeklinde konuştu. gelişmelerini destekle- yen okul öncesi eğitimin önemi, dünyada herkes tarafından kabul gören bir yaklaşımdır. Gerçekten de kaliteli bir erken çocuk eğitimi programına katılan çocukların ilköğretime başlarken öğrenmeye daha hazır ve yetenek testlerinde de daha başarılı olduklarını görüyoruz. Okul öncesi eğitime yapılan yatırımların toplum için en yüksek getiriye sahip yatırımlar olduğunun farkına varan ülkeler, bu yüzden adımlar atarak okullaşma oranlarını yüzde 80’lerin üzerine çıkarmışlardır. Eğitimin niteliğini artırma çalışmalarını ise öncelikli hedefleri arasına almışlardır. Bizde okul öncesi eğitimin öneminin farkına 1960’lı yıllarda varılması ve bütün kalkınma planlarında bu alanın geliştirilmesi gerektiğine yer verilmesine rağmen 2002 yılında her yüz çocuğumuzdan sadece onbiri okul • 44 dile getirdi. Sanatçı Gülben Ergen de yak- 2010-2011 eğitim ve öğretim laşık bir yıl önce başlattıkları kam- yılında 1 milyon 115 bin 818 ço- panya ile hiç anaokuluna gitmeyen cuğa 46 bin 336 derslik ve 46 bin çocukların anaokullarına gitmesini 683 öğretmenle okul öncesi eği- sağladıklarını söyledi. Kampanya tim verdiklerinin altını çizen Bakan kapsamında yedi okul açtıklarını Dinçer, “2001-2002 yılında Türkiye dile getiren Ergen, üç sene içinde genelinde resmî anaokulu sayımı- otuz anasınıfı daha açacakları- zın 348, toplam kurum sayısının nı kaydederek, bir sanatçı olarak 11 bin 287, okul öncesi eğitimden böyle bir projede yer almaktan yararlanan çocuk sayısının 289 bin mutluluk duyduğunu anlattı. Tö- 118 ve öğretmen sayısının da 18 rende konuşmaların ardından Ba- bin 149 olduğu hatırlanacak olur- kan Dinçer, sanatçı Ergen ve Te- sa, bu alanda kısa zamanda ne mel Eğitim Genel Müdürü Funda kadar büyük yatırımlar yapıldığı Kocabıyık arasında protokol imza- daha iyi anlaşılacaktır” dedi. Ba- landı. Törene, İstanbul Valisi Hü- kan Dinçer, bunun sonucunda son seyin Avni Mutlu, Büyükşehir Be- 10 yılda okullaşma oranında yüz- lediye Başkanı Kadir Topbaş, Millî de 100’e yakın bir artış sağlandığı- Eğitim Müdürü Muammer Yıldız nı söylemenin mümkün olacağını ve çok sayıda kişi katıldı. Törende, belirterek, “2009-2010 eğitim ve Acıbadem Anaokulu öğrencileri de öğretim yılında 5 yaş grubundaki gösteri sundu. çocukları okullaştırmak için otuz iki ARALIK 2011 - SAYI 142• Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, UNESCO Genel Konferansında Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Paris’te devam eden UNESCO genel konferansına hitap etti. Bakan Dinçer, “Dünyadaki kay- Barış Kültürüne odaklanan yeni bir sektörler arası platformun teşkil edilmiş olması anlamlı ve zamanlı bir adım teşkil etmiştir. İspanya gibi projelerine destek vermektedir. UNESCO’nun Orta Vadeli Stratejisindeki öncelikleri teşkil eden ‘Afrika’ ve ‘Cinsiyet Eşitliği’ konu- nakların kıtlığına rağmen israf ve tüketim eğilimlerinin artması, doğal afetler, küresel ısınma ve çevre kirliliği gibi sorunların giderek büyümesi, şiddet ve terörizmin yanı sıra işsizliğin genç kuşakları ciddi tehdit etmesi karşısında, ortak mücadelemiz için yeni yöntem ve araçlara ihtiyaç olduğu açıktır. Eğitim ve kültür şüphesiz bunların başında gelmektedir” dedi. ile birlikte BM Medeniyetler İttifakı Girişiminin bir ortağı olarak Türkiye, barış kültürü yolunda UNESCO-Medeniyetler İttifakı iş birliğini kuvvetle desteklemektedir. Eğitim ve kültürün ‘BM Binyıl Hedefleri’ çerçevesinde sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez boyutları olarak benimsenmesi doğrultusunda ECOSOC’un bu yılki oturumunu eğitim konusuna hasretmiş olması bir diğer önemli gelişmedir.” ları esasen Türkiye’nin de önceliklerini teşkil etmektedir. Türkiye, UNESCO ile Türkiye İş Birliği ve Kalkınma Ajansı arasında imzalanmış olan Protokolden de yararlanmak suretiyle, bütün bu alanlarda UNESCO ve üye ülkelerle iş birliği yapmaya hazırdır” dedi. Bakan Dinçer, UNESCO’nun, eğitim ve kültürü gerek millî, gerekse milletlerarası düzeyde en etkili biçimde kullanılması için mükemmel bir platform sunduğunu söyledi. Genel Direktörün öncülüğünde geçen yıl içinde atılmış olan bazı adımların, UNESCO’nun bu alandaki rolünü daha etkin biçimde oynamasını sağlayacak fırsatlar yarattığına işaret eden Bakan Dinçer şunları söyledi: “UNESCO Sekretaryası içinde Bakan Dinçer, bu toplantıda UNESCO’nun eğitim alanındaki küresel faaliyetlerin eşgüdümünde öncü ajans olarak tespit etmiş olmasının UNESCO’nun sorumluluğunu artırdığını söyledi. Bakan Dinçer, “36. UNESCO Genel Konferansının gündeminde ‘Herkes İçin Eğitim’ hedeflerine ulaşılmasında yaşanan sıkıntılara yer verilmiş olması, UNESCO’nun bunların bilincinde olduğunu göstermektedir. Türkiye, UNESCO’nun ‘Kadın UNESCO’nun demokrasi ve insan hakları zemininde eğitim ve kültür yoluyla barış kültürü ve sürdürülebilir kalkınmaya daha etkin biçimde katkıda bulunmak üzere bazı yeni enstrümanlar, standartlar ve ilkeler geliştirmekte olduğunu kaydeden Bakan Dinçer, “Ancak, üye ülkeler ve uluslararası toplum bunların millî ve bölgesel düzeyde hayata geçirilmesi konusunda yeterli başarıyı gösterememektedir. Bu hususa yönelik stratejiler geliştirilmesine, eğitim ve kültür politikalarımızın tespitinde ve icrasında UNESCO’nun 65 yıllık birikiminden daha fazla yararlanılmasına ih- ve Kızların Eğitimi Küresel Girişimi’ tiyaç olduğunu görüyorum” dedi. 45 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in 24 Kasım Öğretmenler Günü Mesajı “Öğretmenlerimize duyduğu- beden, ilk maaşını Erciş’te yoksul insanca yaşamanın sorumluluk- muz minnet ve şükran duyguları- insanlara dağıtacak kadar yüce larını ve gereklerini yerine getirdi- mızı ifade ettiğimiz, onların ışığına bir gönül taşıyan, “öğrencilerim ğimizde ülke olarak bir daha böy- ve rehberliğine duyduğumuz ihti- yetim kalır” diye tayin istemeyen le büyük acılar yaşamayacağız. yacı bir kez daha güçlü bir şekilde ve daha bunun gibi öğretmenlik Kendilerini öğrencilerine adayan dile getirdiğimiz 24 Kasım Öğret- mesleğinin bir gönül işi olduğunu öğretmenlerimizin yeri doldurul- menler Günü’nde acımız sonsuz- gösteren birçok hikâyeyi bize bıra- mayacak kaybına değil, kıvancına dur. kıp, vakitsiz bir şekilde aramızdan ortak olacağız. Eğitim ailesi olarak, meslek hayatlarının henüz çok başında olan gencecik öğretmenlerimizi 23 Ekim günü Van ilimizde meydana gelen depremde kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Millet Mektepleri’nin açılışı ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün başöğretmenliği kabul tarihi olan bu anlamlı günde yapılacak tüm etkinlikleri eğitim şehitlerimizin anısına adıyoruz. Milletçe hepimizi büyük bir acıya boğan depremde kaybettiğimiz öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin eksikliğini her zaman yüreğimizde duyacağız. Kısacık meslek yaşamlarına sığdırdıkları büyük fedakârlıkları öğretmenlik mesleğinin onuru ve saygınlığı içinde yaşatarak her zaman hatırlayacağız. Evinde öğrencilerine gönüllü olarak ders verirken hayatını kay- • 46 ayrılan sevgili öğretmenlerimize ve hayatını kaybeden öğrencilerimize Allah’tan rahmet, ailelerimize ve eğitim camiamıza sabırlar diliyorum. Temenni ediyorum ki öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz, ailelerimiz bir daha böyle acılar yaşamasınlar. Millî Eğitim Bakanlığı olarak bir taraftan şehit öğretmenlerimizin yakınlarının, depremde yaralanan öğretmenlerimizin yaralarını sarmaya çalışırken, diğer taraftan da yıkılmış veya hasar görmüş okullarımızı süratle tespit ederek, en ufak bir risk taşıyan okulların bile yıkılıp yeniden yapılması için çalışmalar başlatılmıştır. Kuşkusuz, içinde güvenle, mutlulukla, sağlıkla oturacağımız evler, binalar, okullar inşa etmek hepimizin ortak çaba ve sorumluluğunu gerektirmektedir. Bu ortak çabayı gösterdiğimizde, insan olmanın, 75 öğretmenimizi kaybettiğimiz depremde, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu eserini ve Feride’nin şahsında öğretmenlik mesleğinin temsil ettiği kıymet biçilmez misyonu ve fedakârlığı hatırlamamız tesadüf değildir. Cumhuriyetimizin kurulduğu yıllarda savaştan henüz çıkmış; bütün meslek sahibi ve aydın nüfusunu cephelerinde şehit vermiş, yoksulluk ve yoklukla mücadele eden bir ülkenin en önemli gücü öğretmenler olmuştu. Cumhuriyetimizin ideallerini gerçekleştirecek yeni nesiller yetiştirme misyonuyla her türlü imkândan mahrum köy ve kasabalarda mucizeler yaratan öğretmenlerimizle, bu depremde kaybettiğimiz öğretmenlerimizin aynı ideal etrafında buluştuklarını görmek, yaşadığımız kaybın büyüklüğünü ve bu acı tecrübeden ARALIK 2011 - SAYI 142• toplum olarak çok büyük dersler çıkarmamız gerek- kalan öğrencilere ise insan hayatına saygıyı, altında tiğini bizlere hatırlatmaktadır. kalmayacağımız binalar yapmanın önemini, geniş Geçmişte olduğu gibi bugün de öğretmenlik mesleğine onurunu, itibarını, önemini kazandıran ufuklu, bilgi ve beceri sahibi bireyler olmayı, bu meşaleyi devralan öğretmenlerimiz öğretecek. tüm değerleri aynı heyecan ve bilinçle sahiplenen 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bu duygularla çok değerli öğretmenlerimizi kaybetmiş olmanın kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak acısını hep duyacağız ve değerli hatıralarını ders- üzere ebediyete intikal etmiş tüm öğretmenlerimizi liklerimizde, okullarımızda, ama her şeyden önem- rahmetle, saygıyla ve şükranla anıyorum.” lisi kalbimizde yaşatacağız. Onlardan bize emanet 81 İlden Gelen Öğretmenler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Birlikte Öğle Yemeğinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Öğretmenlerle her yıl Atatürk’ün diğine değinerek, “Kısa süreliğine 24 Kasım Öğretmenler Günü ve- başöğretmenliği edişinin sönmüş olsa da eğitim meşalesi silesiyle Millî Eğitim Bakanı Ömer yıl dönümünde bir araya geldiğini orada herkesi en kısa zamanda Dinçer başkanlığında 81 ilden ge- anımsatan Gül, bu etkinliğin öğret- aydınlatacaktır. Yeni atanan öğ- len öğretmenlerle öğle yemeğinde menlerin devlet katındaki itibarını retmenlerimiz Van’da bayrağı dev- bir araya geldi. Gül, öğretmenleri göstermenin yanı sıra öğretmen- ralarak hayatını kaybeden mes- eşi Hayrünnisa Gül ile birlikte kar- leri dinleme ve düşüncelerini pay- lektaşlarının başarmak istedikle- şıladı. Millî Eğitim Bakanı Dinçer, laşmaya vesile olduğunu söyledi. rini hayata geçireceklerdir” diye Cumhurbaşkanı Gül’e kendisini ve Cumhurbaşkanı Gül, bu yıl Öğret- konuştu. Gül, hayatını kaybeden beraberindeki öğretmenleri kabul menler Gününün Van ve Erçiş’teki öğretmenlere Allah’tan rahmet, etmesi dolayısıyla teşekkür etti. depremlerde çok sayıda öğretme- yakınlarına başsağlığı diledi. Top- nin hayatını kaybetmesi nedeniyle lumların buruk yaşandığını ifade ederek, çok önemli bir rol oynadığına işa- ölen öğretmenlerin çoğunun gö- ret eden Gül, Türkiye’nin, eğitime reve yeni başlamış öğretmenler ve insana yapılan yatırımın gelece- olmasının üzüntülerin artmasına ğe yatırım olduğunu anladığına ve neden olduğunu belirtti. bu alandaki çalışmalara çok önem Cumhurbaşkanı Gül de yemekte yaptığı konuşmada, eşi Hayrünnisa Gül ile öğretmenleri Çankaya Köşkü’nde ağırlamaktan büyük memnuniyet duyduklarını belirterek, “Sizlerin ve şahsınızda kabul yetişmesinde eğitimin verdiğini vurguladı. bu kutsal görevi özveriyle yapan Gül, deprem bölgesinde okul- bütün öğretmenlerin Öğretmen- ların 5 Aralık 2011 tarihinde açı- Cumhurbaşkanı Gül, konuş- ler Gününü kutluyorum” dedi. lacağını bilgisinin kendisine veril- masına şöyle devam etti: “Yeni ne- 47 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM sillerin insan haklarına saygılı, yete- Cumhurbaşkanı Gül, öğretmenle- parçasıdır” diyen Gül, şöyle ko- neklerini geliştirebilen, öğrenmeyi rin gecesini gündüzüne katarak, nuştu: “Ülkemizin geleceği bakı- öğrenmiş, araştıran, sorgulayan, hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan mından nitelikli öğretmen yetiştiril- bilgiye ulaşabilen, bilen, çok oku- çalıştıklarını bildiğini dile getirerek, mesi son derece önemlidir. Ulusal yan, dünyayı tanıyan, demokrasi- öğretmenlerin mesleklerinin geti- Öğretmen Stratejisi Çalıştayı ko- nin değerlerini bilen, Türkiye’nin risinden çok kendilerini öğrenci- nuyla ilgili çalışmalara ışık tutması millî ve manevi değerlerine bağlı lerinin başarısına ve mutluluğuna bakımından çok önemlidir. Öğret- bireyler yetiştirilmelerine adadıklarını gördüğünü söyledi. men yeniliklere açık bireydir, öğret- çok önem veriyoruz. Bu süreçte Bugünkü Türkiye’nin dünkü öğret- menlerimizin de öğrenmeye dahil hiç şüphe yok ki esas sorumluluğu menlerin yetiştirdiği nitelikli insan- olması gerekir. Hepimizin aslında öğretmenlerimiz yani sizler üstlen- ların eseri olduğunu belirten Gül, bir şekilde mezara kadar öğren- mektesiniz. Öğretmenlik bir insan “Bunun için sizlere bir kez daha mesi gerekir, ama öğretmenlerimiz yetiştirme sanatıdır. Sevgi, muhab- şükranlarımı sunuyorum” diye ko- öğrenmeye daima açık olmalıdır. bet ve fedakarlık olmadan öğret- nuştu. 21. yüzyılın koşulları herkesin ken- olarak menliğin en iyi şekilde yapılacağına inanmıyorum. Bilginin yanında bu kişisel taraflar çok önemlidir. Bir öğretmenin başarısında, özgüveninin yükselmesinde sınırsız faktör vardır. Toplumlara yol gösteren bir ışıktır öğretmen. Öğrencilerin başarısı ve mutluluğuna adanmış bir hayattır öğretmenlik.” Meclisin yasama dönemi açılışında yaptığı konuşmada öğretmenlik mesleğine değindiğini anımsatan Cumhurbaşkanı Gül, “İyi yetişmiş, fedakar, vizyon sahibi bir öğretmen tüm öğrencilerinin istikbalini kurtarabilir. Bir sınıf çok kalabalık, 60 kişi olabilir ama eğer fedakar, vizyon sahibi öğretmen Çocukların bedensel ve zihin- varsa o sınıfta, o büyük sınıfın ge- sel yeteneklerinin gelişmesinde, leceği teminat altındadır, ama çok kimlik ve kişiliğinin oluşmasında küçük sınıf dahi olsa öğretmen ni- en büyük payın öğretmenlere ait telikli öğretmen değilse, vizyon sa- olduğunu ve bir öğrencide anne hibi değilse o zaman o sınıfın ge- ve babası kadar öğretmeninin de leceği çok parlak olmayabilir” diye hakkı bulunduğunu belirten Gül, konuştu. “Öğretmenlerimiz büyük bir sevgi ve gayretle genç dimağları hayata hazırlamaktadırlar. Onlara insani değerleri, iyiyi, doğruyu öğretmekle onların hayatlarına yeni bir yön vermektedirler. Öğretmenler yeni nesilleri yetiştirirken toplumun geleceğini şekillendirmektedirler. Sevgi, fikir sahibi, özgüveni yüksek, vicdanlı iyi nesiller sizin ellerinizde şekillenmektedir” dedi. • 48 Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in de bir eğitimci profesör olduğunu, kendisini yakından tanıdığını ifade eden Gül, Dinçer’in öğretmenlik mesleğinin daha iyi noktalara taşınması için çalışan bir bakan olduğunu söyledi. “Öğretmenlerin ihtiyaçlarını karşılamak, beklentilerine sahip çıkmak öğretmenlere yapılacak yatırımların bir dini yenilemesini, yetiştirmesini zorunlu kılmaktadır. Artık Artvin’deki bir öğretmenimizle, Ankara’daki İstanbul’daki bir öğretmenimiz aynı şekilde bilgiye ulaşabilmektedir, yeter ki o irade, istek olsun. Bilgi ve becerilerinizi geliştirmek için yoğun bir gayret göstereceğinize inanıyorum. Öğretmenlik mesleğinin onuru ve saygınlığını korumak için herkese önemli sorumluluklar düşüyor. Sizlerin beklentileri ve talepleri olduğunu biliyoruz, öğretmenlerin görevlerini en iyi şekilde yapabilmesi için beklentilerinin karşılanması gerekmektedir. Öğretmenlere hak ettikleri imkanların verilmesi, güvenli, huzurlu bir çalışma ortamı sağlanması için gerek hükümet, gerek Millî Eğitim Bakanlığı konunun üzerinde önemle durmaktadır.” Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını Başöğretmen Atatürk ve hayatını kaybeden tüm öğretmenleri saygı ile andığını belirterek bitirdi. ARALIK 2011 - SAYI 142• 49 • • BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM • 50