Sayı: 142•Aralık 2011 - Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM

Transkript

Sayı: 142•Aralık 2011 - Bilim ve Aklın Aydınlığında EĞİTİM
ARALIK 2011 - SAYI 142•
1•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
•2
Bilim ve Aklın Aydınlığında
EĞİTİM
Aylık Eğitim Dergisi•ISSN-1302-5600
Yıl: 12•Sayı: 142•Aralık 2011
İÇİNDEKİLER
ÇİZGİ•HAKKI USLU ............................................................ 2
Sahibi
ÖMER DİNÇER (Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nı)
•
Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni
YUSUF ESENER
•
Ya­zı İş­le­ri Mü­dü­rü
ARİF BÜK ([email protected])
•
Ya­yın Ku­ru­lu
DİNÇER EŞİT­GİN ÇAĞRI GÜ­REL
ŞABAN ÖZÜ­DOĞ­RU AYSUN İL­DE­NİZ
HAKKI US­LU
•
Ta­sa­rım
HAKKI US­LU (hus­[email protected])
•
İle­ti­şim ve Ko­or­di­nas­yon
DİNÇER EŞİT­GİN (de­sit­[email protected])
•
Yö­ne­tim Mer­ke­zi
Ya­yım­lar Da­ire­si Baş­kan­lığı Tek­ni­ko­kul­lar/AN­KA­RA
http://ya­yim.meb.gov.tr e-pos­ta: baa­[email protected]
Tel: (0 312) 212 81 45 / 4188 Fax: (0 312) 212 81 48
•
Bas­kı
Dev­let Ki­tap­la­rı Döner Sermaye İşletmesi Mü­dür­lü­ğü
•
Abo­ne - Da­ğıtım
HALİL İBRAHİM KINACI
Tel: (0312) 866 22 01 / 246 Fax: (0 312) 866 22 72
Gön­de­ri­len eser ve ça­lış­ma­lar ya­yım­lan­sın ve­ya ya­yım­lan­
ZİLZAL MANİFESTOSU•MÜŞTEHİR KARAKAYA ....................... 3
MEŞALELER YANAR YÜREĞİMİZDE•SELAMİ YILDIRIM ........... 7
YOKLUK ŞİİRİ•KÜBRA SEZER ............................................ 12
PAMUK ŞEKERİ GÜLİBRİŞİM•İSMAİL KARAKURT ................. 14
SELAM EDERİM...•RUHİ İNAN ........................................... 17
KARPUZ•MUSTAFA ÖKKEŞ EVREN ..................................... 19
KIZILAĞAÇ•ÖZCAN TEMEL ............................................... 22
BAKİ OLAN AŞK•YUNUS KARA ......................................... 25
ÇOCUKLAR BİLİRİM•İSMAİL HAYAL ................................... 27
HAYAT ÇEMBERİ•EMİNE ÖZDEMİR .................................... 29
ma­sın, ia­de edil­mez. Ya­zı­la­rın içe­riğin­den ya­zar­la­rı so­rum­
lu­dur. Ya­yın Ku­ru­lu ya­zı­lar üze­rin­de de­ğişik­lik ya­pa­bi­lir.
“Bi­lim ve Ak­lın Ay­dın­lığın­da Eği­tim” adı anıl­ma­dan alın­tı
ya­pı­la­maz. Mil­lî Eği­tim Ba­kan­lığı Ya­yım­lar Da­ire­si Baş­kan­
EĞİTİM YÖNETİMİNDE LİDERLİK•CİHAD ŞENTÜRK ............. 30
lığı­nın 22.12.2005 ta­rih ve 6088 sa­yı­lı olu­ru ile ba­sıl­mıştır.
Der­gi­mi­zin yıl­lık abo­ne be­de­li 20 TL (öğ­ret­men ve öğ­ren­ci­ler
DOĞANIN GİZEMİ•MERYEM OĞRAŞ .................................. 35
için 15 TL)’dir. Abo­ne be­de­li­nin Zi­ra­at Ban­ka­sı El­ma­dağ-An­
ka­ra Şu­be­sin­de­ki Dev­let Ki­tap­la­rı Dö­ner Ser­ma­ye­ İşletmesi
Mü­dür­lü­ğü­nün 2016676-5016 nu­ma­ra­lı he­sa­bı­na ya­tı­rı­la­rak
mak­bu­zun ve açık ad­re­sin “Devlet Kitapları Döner Sermaye
İşletmesi Müdürlüğü Hasanoğlan-AN­KA­RA” ad­re­si­ne gön­de­
TÜRKİYE’DE MESLEK YÜKSEKOKULU MEZUNLARININ
BAŞARI GRAFİĞİNİ YÜKSELTMEK•HÜSEYİN TEMİZ ............. 37
ril­me­si ge­rek­mek­te­dir.
Mil­lî Eği­tim Ba­kan­lığı Ya­yın­la­rı: 5696
Sü­re­li Ya­yın­lar Di­zi­si: 286
GÜNDEM ........................................................................... 43
ÇİZGİ • Hakkı Uslu
ARALIK 2011 - SAYI 142•
ZİLZAL MANİFESTOSU
MÜŞTEHİR KARAKAYA
I
şehrin tam ortasında
bir yudum sevgi ve unutuluş hikâyesi
günlerden pazar, aylardan ekim
gıdım gıdım ölen ruhlara
ve yeniden doğanlara
yeniden canlanan bu yeryüzüne
gizlenen yüzlere, kör olan gözlere
umudun umuduna tez yetişmek
on kere dirilmek ve on kere
yeniden ölmek için
aylardan ekim, günlerden pazar
şehirdir, biliriz aç boğazı beslemek için
ekmeği nimet bilmek
iki zeyn ve lam’ın toplamı kadar
vav’ı sanki yedi nun’la çarparak
azık yaptım eyyamı
şehri dürdüm, bıraktım
serdim öz olan asil toprağa
3•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
ah kalbimin yangın yeri
öyle bir sancıyla yıkandın ki
bu şehr-i van’ı elli sene kaybetsem
bulsam, diriltsem ve sonra
geçirdiğim uykusuz
bunca geceler, bunca gündüzler
aşkın ve nefretin köküne
yüzonbir saat tamı tamına
hep panzehir akıttım
mevsimlerden sonbahardır
nedense hep hüzün kuşlarını uçururdum
bu sombahar garip mi garip
çokça ölüm kuşlarını uçurdum
ne hiçbir yağmur damlası
ağır gelmişti şimşir taraklı kel başa
ne hiçbir apak kardan melekler
ağlayan gözlerin ta içine bakarak
hergün içtiğim bir bardak su
kirden görünmeyen bu ten elbisesinden
azar azar tükenen çaresizlikten
bilginin beklemek kapısından
çıkmayan ikrarın acizliğinden
•4
ARALIK 2011 - SAYI 142•
tükenen gücün sabır şemsiyesine
habire terden bir kerpiç duvar örülmesiydi
kudretin tokadı uyarmak o an
tekrar sınamak tekrar uyandırmak gibi
utandırmak yüzünü, tekrar yıkamak gibi
zebur’un ölüm duası
kur’an’ın zilzal ikazı gibi
“ve toprak ağırlığını dışarı akıttığı zaman!”
II
mevsim maziden bir ayna
günlerden sukûti istikbal
saatlerden sonrası evrenin orta yeri
ve dehşet ve korku ve çığlık
idrakın hayalet gibi geçip gitmesidir
yere atılan bir bıçak gibi
insanın içinden geçen faylardan
mahşeri tatmak için depreme selam dur
o zaman göreceksin yere çaktığın kazık
nasıl geriye dönüp çakılıyor kalbine
damla damla her hüzün ebabil kuşlarıdır
gökten yere bir melâl
yerden göğe bir ağıt
5•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
III
ey şehri yıkayıp geçen ateş
uzun bir zamandır ayıkladığım taşları
bir çırpıda kucağımdan boşalttım
bu ağırlık altında
yaralı ayaklarımı
hergün bu kan suyuyla
yıkamaktan yoruldum
bir adam saldım şehre
taze haberle dolu çok yıldızın
parlak gözlerini öpsün diye
haberleri sırtlayan ey zilzal habercisi
ruhlara yapışan kirli bu notaları
ağzıyla çalan rind’e versen ne olur
ne olur bu sırrı tutup yerlere çalsan
etsiz ve kemiksizin baş parmağına baksan
kandan, irinden gayrı
nurdan bu ışığı görsen ne olur
IV
gün ortası bir kuşun yuvasından bir çalı
vangölü kıyısında bir çakıl taşa değdi
23-27 ekim 2011
-dehşetleri ancak yaşayanlar bilir-
•6
ARALIK 2011 - SAYI 142•
MEŞALELER YANAR YÜREĞİMİZDE
SELAMİ YILDIRIM
Van Erciş depreminde şehit düşen
öğretmenlerimizin anısına…
Gün tutulmasın diye
Güneşin ülkesinde
Yüzlerce meş’ale
Işıktan bir ırmak olup
Akmıştık memleketin damarlarına
Türkü türkü sulamıştık topraklarını:
“Giderim Van’a doğru
Yolum virana doğru”
A’dan Z’ye
Döndürmek için kışları bahara
Bir sabah erken
Sallanan mendillerin bayraklaştığı
Otogarlardan
Bavullar dolusu umutlarla
Düşmüştük yollara
7•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Van, Erciş…
Gönlü gibi derya, deniz
Bu güzel yurt köşesinde
Bir sevdaya tutulmuştuk biz
Önümüzde altından çiçeklerin açtığı bir bahçe
Ve ışığa hasret binlerce yüz
Coşuyordu damarlarımızdaki kan
Van Gölü oluyordu gönüllerimiz
İncecik bir el uzanmıştı
Ercişli Hazal’ın başına
Bir ışık doğmuştu üstüne
Ulupamir Köyü’nün
Kan yürümüştü damarlarına
Dağlarında çakalların uluduğu ülkemin
Benzine kan gelmişti
Kır çiçeklerinin
Sonra bir gün
Nedendir bilinmez
Bir türkü tutturmuştuk birlikte:
“Kahpe felek sana n’ettim n’eyledim
Kestin mümkünümü, çarelerimi”
•8
ARALIK 2011 - SAYI 142•
Kasımpatıların
Açmaya yüz tuttuğu bir gün
Biz yeni türküler söylemeye hazırlanırken
Nazara mı geldik ne
Kaldık yerle gök arasında
Üstümüze yürüdü duvarlar
Kalem, kâğıt ve mürekkebimiz
Toz toprak içinde kaldı ümitlerimiz
Sesimizi duyan varsa eğer
Ne olur
Son dersimizi yazdığımız
Kara tahtayı
Çıkarın gün yüzüne
Eğilin, kulak verin
Duyabilirsiniz belki
Kalp atışlarını sözcüklerin
Onlar Elif’in, Orhan’ın, Mehmet’in
Bizi de
Bir 24 Kasım günü
Bırakın kollarına memleketin.
9•
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
• 10
ARALIK 2011 - SAYI 142•
11 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
YOKLUK ŞİİRİ
KÜBRA SEZER
Göl Anadolu Öğretmen Lisesi, 12 Fen C Kastamonu
Her gezegen dolanırken yörüngesinde
Özgür kalmayı beklerim kilitsiz kafesimde.
Kuş yemi, kedi korkusu, şuursuz ben
Sanırım güneş döner dünyanın çevresinde.
Maketten kanatlarım ile uçmayı denerim,
Öyle gelir ki tayyareyi de geçerim!
Yükseklik engel olmaz gözüme
Yorulmaz, çırpınır veya göğe düşerim.
Her gün bir öncekinden kısa gelir
Yelkovan durmaz, akrep erir.
Dakika dakika hissettirmeden
Ah ne yazık gençliğimi bitirir.
Saat mi uzun saniye mi
Dakika saniyenin kaçta biri
Gençliğim gelmez mi şimdi geri
“Var” hep var mı öğretsin biri...
• 12
ARALIK 2011 - SAYI 142•
İsterim ki gelsin geri pembe akşam üstleri,
Gelirken getirsin cebinde akide şekerleri.
Yine güneş yıkasın ufak ellerimi,
Rüzgâr yalasın geçsin yaralı dizlerimi.
Ağlarım dizlerim kanar,
Ağlarım ben giderken.
Dönmeyi dilerken erken,
Zaman tükenir dönüşü beklerken.
Her yolun sonu toprak kokar,
Otlar, çiçekler bana yukarıdan bakar!
Sessizliğim avaz avaz çığlık atar
Beni şimdi yalnız “yokluk” duyar...
13 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
PAMUK ŞEKERİ
GÜLİBRİŞİM
İSMAİL KARAKURT
İsmail Karakurt, Pamuk Şekeri Gülibrişim, Bilim ve
Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss.
14-16.
• 14
H
er gün neredeyse, çevremde yaşayan bir başka
ağacı keşfediyorum. Beklenmedik gelişmeler
oluyor ağaçlara dair. Şaşırıp kalıyorum sürüp
giden gökyüzünün altında. Özellikle bulutların
biçimden biçime girdiği bahar ayları aklımı başımdan
alıyor. Şubat, mart derken, nisan, mayıs ve haziran bütün muhteşemliğiyle ortalarda tepsi tepsi güzelliklerini
sunuyor. Her gün yol üstünde, ev önleri ve ara bahçelerin içlerinde gördüğüm renkli çiçekleri olan ağacın ne
olduğunu merak ediyorum. Markete giderken gölgesinden istifade ettiğim ağacın çiçeğini koparıp inceliyorum: Harika bir şey! Rabbim ne güzel yaratmış. Müthiş
bir incelik, müthiş bir işleniş! Püskülvari çiçeği gökkuşağı gibi bir renk armonisi. Beyazdan kreme, kremden
sarıya, sarıdan pembeye, pembeden kırmızıya... Kırmızının tam bittiği yerde de yeşil noktacıklar!
Birkaç gün sonra botanik bahçesi gezisi esnasında
her gün yanından geçip gittiğim ağacın adını öğrendiğimde kendi kendime “eyvahlar olsun!” dedim. Çünkü burnumun dibindeki bu hafif ve bu enfes kokunun
yayıldığı ağacın adını neden daha önceden öğrenmediğimi düşündükçe kızdım kendi kendime... Evet, bir
ARALIK 2011 - SAYI 142•
çeşit pudra kokusu gibi; bir pamuk şekeri gibi
hafif bir koku havaya yayılıyor. İnsan, bu kokunun kaynağını bulmak için hangi kibar hanımdan geliyor diye havayı koklayıp iz sürmeden
edemiyor sanki. İzini sürdüğüm bu ağaç, gülibrişimin ta kendisi. İz süre süre dokunulduğunda
yahut rüzgârla temas ettiğinde belirli bir biçimde katlanan yaprakları peri püskülüne benzeyen pembe çiçekleriyle gülibrişime ulaşıyorsunuz. Sahiden de, havada asılı kalan kokusu ne
hoş gülibrişimlerin. Şen bir ağaçtır gülibrişimler,
neredeyse gülüyor, bir gülümseyiş taarruzu gibi
sarıyor sizi; elinizi ağaç üzerinde gezdirdiğinizde, yapraklar katlanıyor ve sapı boynunu eğiyor.
sakinse, gürültü zırıltı da yoksa yakınından geçenlere o hafif kokularıyla sarıp sarmalıyor. Belediye de, son senelerdeki ağaçlandırma çalışmalarında yol kenarlarına, parklara ve bahçelere bol bol gülibrişimler dikti. Camiden Anadolu
Lisesine doğru hepten gülibrişim ağaçları…
Tıpkı, akasyalar gibi, onlar da sayıca çoğaldılar. Son senelerdeki küresel ısınmaya paralel
sıcaklığın artışı, baharın yaşanmaz oluşu, yazın
birden geliverişi, tüm bitkileri olduğu gibi onları
da etkiliyor. Artık haziran bitmeden, temmuz’a
kalmadan çiçeklerini açmış oluyorlar. Varsın,
olsun. Açıyorlar ya, kokularını içimize çekebiliyoruz ya. Şükür!
Gülibrişim orta bir ağaç... İkili tüysü yapraklar karşılıklı dizim dizim. Küçük yaprakçıklar çok
sayıda, yaprak kenarları düz. Çiçekler pembe
renkli; temmuz ayında çiçeklerini açıyorlar yaz
ortasında. Bakla tipi meyveleri görülür kışa dayanıklı gülibrişimlerin.
Evet, şükür ki, mahallenin her yeri, her cins
ağaçla ve her cins çiçekle donatılmış diyebilirim.
Çünkü oturduğum mahallenin evleri bahçeli ev
nizamına uygun, sakinleri ağaç ve çiçek kültürü açısından bilinçli, dolayısıyla ağaç ve çiçek
çeşidi de çok fazla. Badem, zeytin, incir, kiraz,
erik, şeftali, akasya, defne, palmiye, dut, çınar,
çam, servi, nar, kavak, okaliptus, ceviz, orkide,
Tam kaç gün oldu gülibrişimler çiçek açalı
anımsamıyorum ama akşamüstleri, bir de hava
15 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
mimoza, manolya ve gülibrişim ağaçları, binbir
çeşit sarmaşıklar... Ağaçların adları bile insanı
sarhoş etmeye yetiyor. Ve çiçeklerin oluşturduğu seremoni ne muhteşem bir şey! Ortancalar
açarak, ortalığı şenlendirmiş. Sardunyaları kıskandıran manolyalar, dileklerle dile gelen papatyalar, bayram eden hanımelleri, fesleğenler,
cezayir menekşesi, menekşeler... İşte begonya,
kızılcık, japon ayvası, palmiye gerdanya, mor
salkım, funda, çayırgüzeli, yasemin, hanım düğmesi, aslanağzı, lavanta, ateş çiçeği, çivit, mersin, zakkum, şebboy, fırça çiçeği, fil bahri, ateş
dikeni, bahçe kül çiçeği ve daha nicesi yanı
başımıza kadar sokulmuş olan hakikati fark etmenin sevinciyle gönendiriyor bizi. Tam önümde yalancı akasya ağacı var. Hani çocukların ya
da sıkça başında kavak yelleri esen gençlerin
papatyalar gibi yapraklarıyla seviyor, sevmiyor
yaptıkları ağaç... O da sapsarı çiçeklerini açmış. Ama illâ ki gülibrişim kokuyor bu mahalle,
• 16
bu sokaklar, bu ara yollar, bu parklar, bu evleri
sarmalayan bahçeler... İşte, şu an, gülibrişim
kokuyor mahallemiz, ağaçların arasından geçip
giderken, bir koku selinin içinden de geçiyorsunuz. Çamları, yalancı akasyaları, zeytinleri,
huş ağaçlarını, birkaç okaliptüsü, incirleri, çitleri kaplamış hanımellerini, palmiyelere sarılmış
ve bahçe kapılarının üstünü donatan meleklerin
trompetlerini seyrederek gidiyorsunuz, yoldan
geçene bir dalını uzatan mimozaların kokusunu
duya duya...
Güneşle uyanmış arılar tarafından ziyaret
edilmeden çiçekleri ağacın üzerinde tül gibi duran gülibrişimleri ziyaret ediyorum. Aramızda bir
şiir bağı olsun istiyorum. Bu istekle “Gülibrişim
Mülahazaları”nı yazdım. Tadımlık iki dizeyle selamlıyorum gülibrişimleri…
Sendeki huzuru, ey gülibrişim, şükür ki;
Sendeki neşeyi sessizliğime sığdırıyorum.
ARALIK 2011 - SAYI 142•
SELAM EDERİM...
RUHİ İNAN
Balıkesir Üniversitesi Türk Dili Okutmanı
“Y
ine yakmış yâr mektubun ucunu” türküsünü, ömrünün epeyini törpülemiş ben
gibiler iyi bilirler… Yârin mektubun ucunu yakması nedendir ve hangi duygunun
ürünüdür bu ifade?… Veya yâr, takıntı libasından hangisine takılmıştır da kelama yanaşmak yerine, mektubun ucunu yakar. Bilmez miyim, yâr mektubun ucunu
gönül oduyla yakar da kokusunu ve yanığını ancak
âşıklar duyar…
Zaman zaman okuduğumuz kitaplarda ucu yanık
mektuplara ve göndermesi belli dokundurmalara veya
aba altından sopalara, şecaatin anlatırken sirkatin çukurunda boğulanlara sıkça tesadüf etmekteyiz… Kelime ne sihirli şey... Kâinatın, ayağının altında olması gibi
bir şey, kalbin sur üflenmiş sesleridir kelimeler, kendini
boşluğa bırakmak hayalinin, mecazen yaşandığı hür bir
duygudur…
Ruhi İnan, Selam Ederim..., Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 17-18.
Mektup için beyaz bir kâğıt olmalı, dolma kalem
olmalı sonra, en az birkaç yaprak atmalısınız çöpe,
muhatabınıza uygun cümleyi bulana kadar… Uygun
17 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
cümleyi buldunuz hadi, azıcık da mürekkep yalamışlığınız olmalı..
“Mektubuma başlarken selam eder ellerinizden öperim”li bir mektuptu benimkisi. Okulda
öğretmenim böyle başlayın mektuba, demişti.
Öyle de başladım, zira onun sözü babam sözünden evlâ idi.
Ardından “Bizi soracak olursanız biz iyiyiz.”li
cümle gelirdi, sanki karşımızdaki bizi soracakmış gibi yapardık. Şimdi burada bizi soracak
olursanız ifadesi ne ola ki. Bir döneme kadar
bütün mektuplarımın vazgeçilmez cümlesiydi
bu. Efendim, öğretmenimiz öyle demişti doğrusunu o bilirdi...
“Burada havalar güzel, inşallah orada da güzeldir” li açılıma meyyal sıkıntısı belli girizgâhtan
kendini kurtaramamış cümlelerin ardından, tek
tek aile üyelerinin selamlarını ilettikten sonra,
vurucu cümleyle mektubu bağlardık; “Selam
eder ellerinden öperim.” beylik cümlesi nihai
noktayı koyardı. Bir “bâki selam” ifadesi eklenirdi. Ha bir de mutlaka tarih ve şehir ismi yazılırdı.
Farklı bir konuda mektup yazmayı gençliğe
adım atınca öğrendim. Demek dedim insan;
akraba, arkadaş dışında birine de mektup yazarmış.
“Sevgiliye Mektuplar” isminde bir kitap buldum... Bu kitap benim hem ufkumu hem ikbalimi açtı. Okumayı Teksas, Tommiks’ten alışkanlık edinen ben, yazmayı da aşkın yardımcı
kitaplarından öğrendim… Elbet bunları zula
yaptığım bir mekânım vardı..Daha bir çok şeyi
kitaplardan öğrendim lakin o konulara girmeyelim…
Efendim, en güzeli de namım almış yürümüştü arkadaşlar arasında… “Benimkine bir
mektup yazalım” diyen beni bulurdu.
• 18
Uzun müddet muhabbet sazının kırık telleri arasında Abdurrahman Çelebi makamında
hâlinden memnun öylece durdum. Bekleyen
çorbayı içermiş ben de tekkedeki çorbayı erken içenlerden oldum. Yârin zülüfleri benim de
dünyamı kararttı... Başkalarına yazdığım mektupların hiçbiri bir işe yaramadı. Savruldum...
Yüreğime düşen od, ten mangalından bedenime savrulurken, bedenimde ikâmet eden ben,
beni yaktı. Ben bende değildim o vakit… O gün
Tarık Buğra’nın deyişiyle “ilk aşkın bahtsızlığıyla
sarsıldım…” ya da Mustafa Kutlu’nun ifadesiyle
“…ben artık büyüdüm…” Aklıma Ahmet Turan
Alkan’ın “Üç Noktanın Söylediği” adlı kitabındaki, aynı adı taşıyan yaşanmış hikâyesi geldi.
Meğer o üç noktan nadasa bırakılmış nice hayallere gebeymiş, o zaman anladım.
Bir de mektup okumak var ki o tam teşekküllü bir seremonidir. Mektup okumak ayrı bir maharet ister. Kutlu’nun İncila Hanım’ının mektup
okuyuşu kadar zarif ve güzel olmalı, cümlelere
ima merdiveninden çıkarak, vurgu dağından
düşerek, özne failinden ah çekerek bakmalı...
Bilirsiniz “cümlelerin mimiği yok…” iyi ki de yok.
Tek bir anlam ve vurgu ifade eden bir mektup
almak istemezdim hiçbir zaman. Yoksa defalarca okuyamazdık mektupları. Sadece alan değil
gönderen de okumazdı mektup...
“Burada şunu düşünmüştür, şurada bana atıf
yapıyor, şu cümleyle beni ne kadar seviyormuş
belli gördün mü?…” gibi Eco’nun mana ikliminde artık altı mı daha fazla mı gezinti yaparsınız
o size kalmış.
Evet, mektup efkârın ve eşhâsın kağıt denen
mekâna nakşedildiği bir tuğradır. Yıllar sonra
ardımızda bıraktığımız benimizin, masumiyet
rengine bürünmüş resmidir. Zarfa değer katan
bir ruh, göze şifa veren Lokman, hatıraya hürmet gösteren Bacıkalfadır…
ARALIK 2011 - SAYI 142•
KARPUZ
MUSTAFA ÖKKEŞ EVREN
B
abamın dükkânının önünde bir söğüt ağacı var.
Gölgesinde oturuyoruz. Yaprak dahi kımıldamıyor, hiç esinti yok. Serin hava sıcaktan öylesine
bunalmış olmalı ki çoktan göçüp gitmiş dağla-
ra, yaylalara. Yalnızca bizim gibi garibanlar kalmış sıcakla baş başa.
Fakat hiçbir şeyin önemi yok. Hayat devam ediyor
sıcak da olsa. Ağustosböceği yaz şarkılarını söylüyor.
Babam şekerleme yapıyor. Bense bana musallat olan
sinekleri kovalıyorum arada bir. Kulunçlarımdan terler
süzülüyor. Terden gömleğimde haritaya benzeyen şekiller oluşuyor. En çok da alnım terliyor domur domur.
Hepsi birden şakaklarımdan aşağı yuvarlandı yuvarlanacaklar.
Babamı dürttüm. “Baba acıktım ben” dedim. Babam şekerlemesini derin bir horultuyla sonlandırdı.
Gözlerini ovuşturdu, “Ben de acıktım” dedi. “Karpuz
yiyelim baba” dedim. “Tamam, yiyelim evlat” dedi. “Bu
sıcakta en güzel yiyecek de zaten karpuzdur.”
Mustafa Ökkeş Evren, Karpuz, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 19-21.
Zaten her yer karpuz sergisiyle dolu. Dükkânın karşı
19 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
köşesinde karpuzcular bağırıyorlar durmadan.
dım. İkiye ayrılış, çıkan o ses, karpuz için ne
“Kan bunlar kan, kesmece bunlar kesmece”
demek bilmiyordum ama karpuzun kan gibi kır-
Kan, kesmek, falan... Aklıma cinayet filmlerin-
mızı suyu tepsinin ortasına süzülerek aktı. Suyu
deki sahneler geliyor. Geçen gün tablacının biri
iyice aksın diye de bir müddet bekledi babam.
dükkânın önünden bağırarak geçiyordu: “Kale-
Suyun bir damlasını bile zayi etmeden bardağa
mi yeşil, kalemi yeşil!” Merak ettim ne satıyor
aktarıp bana verdi. Yarım bardak karpuz suyu-
diye. Baktım adam salatalık satıyordu. Ama ne
nu büyük bir iştahla içtim. Sonra karpuzu kayık
salatalıktı onlar; kalem gibi incecik. Neyse “Kan
dilimi yaptı sekiz parça. Ortaya muhteşem bir
çıkmazsa para yok” diye bağıran karpuzcunun
görüntü çıktı. Karpuz sekiz dilli kırmızı bir çiçek
sergisine geldik. Bir karpuz seçmesini istedi ba-
gibiydi tepsinin içinde. Babam yine dilimlerden
bam. Karpuzcu ani bir hareketle irice bir kar-
en güzelini bana verdi. Üşenmedim. Kayık dili-
puzu kucaklayıverdi. Elindeki bıçağı karpuzun
mindeki siyah leke gibi duran çekirdekleri tek
göbeğine sapladı. Derin kırmızı bir üçgen dilim
tek ayıkladım. Bütün çekirdeklerin karpuz dili-
çıkarıp “Bak abi ciğer bu ciğer!” dedi. Ben ada-
miyle olan ilişiğini kestim. Babam çekirdekleri
mın ciğerini sökerim, der gibiydi. Babam ürktü-
tuzlayıp güneşlenmeleri için pencerenin önüne
ğünü belli etmemek için bize uzattığı o karpuzu
koymamı istedi. Sonra çekirdeklerinden arınmış
almadı. Karpuzlar çizgili pijamama benziyor.
karpuz dilimlerini yemeye başladık.
Babam da karpuzun iyisinden anlamaz ama iri
bir karpuz seçti, anlar gibi eliyle şöyle birkaç kez
göbeğine vurdu. Karpuzdan çıkan ses hoşuna
gidince onu aldı. “Keseyim mi abi” dedi. “Yok”
dedi babam “istemez, ne çıkarsa bahtıma.” Babam karpuzu aldı koltuğunun altına iyice sıkıştırıp dükkânın yolunu tuttuk. Dükkâna geldik.
Dükkânın içi dışarıdan daha sıcak. Dükkânın
üstünde küçük bir hayma var ama güneş, sabahtan akşama kadar damın üstüne oturmuş
keyif yapmış, içerisi hamam gibi.
Karpuzun suyu ellerimden dirseklerime, çenemden boğazımın altına kadar aktı. Babam
benim bu hâlime baktıkça daha da iştahlandı.
O da karpuz dilimini suyunu akıta akıta yedi.
Karpuz oldukça lezzetliydi, içimizi serinletti.
Terleme yoluyla kaybettiğimiz sıvıyı karpuz sayesinde tekrar aldık. Yarına kalan düşmana kalmıyordu ya, karpuzun göbeği dâhil beş dilimini
afiyetle yedik. Kalan dilimleri de yarın yeriz diye
ayırdık. Sıra karpuzun çekirdeklerine geldi. Kuruması için pencerenin önüne koyduğum zavallı
Ne olursa olsun, hiçbir ortam, hiçbir mekân
çekirdekler kısa sürede güneşte yanıp kavrul-
bizi karpuz yeme zevkinden mahrum bırakama-
muşlardı bile. Babam “çekirdekleri al, dışarı-
yacak. Hemen çay tepsisini bulup getirdim ve
ya gel” dedi. Çekirdekleri bir tanesini bile yere
masanın üstüne koydum. Babam da karpuzu
dökmeden gazete parçasının içine koydum.
tepsinin içine koydu. Ekmek bıçağını aldı. Bes-
Dükkânın önündeki taburelere oturduk. Ba-
meleyi çekti. Karpuzcu gibi kaba davranmadı
bam meyve sandığını ters çevirip masa yaptı.
karpuza. İncitmeden naif bir şekilde bıçağı baş
Çekirdekleri de masanın üstüne yaydım. Sonra
tarafından saplayıp yavaşça aşağıya doğru kar-
bir güzelce çekirdekleri çitlemeye başladık. Ba-
puzu tam ortasından ikiye ayırdı. Karpuz ikiye
bam bir yandan çekirdek çitlerken bir yandan
yarılırken çıkardığı o muhteşem sesi kaçırma-
da “Karpuz kestim yiyen yok, hâlin nedir diyen
• 20
ARALIK 2011 - SAYI 142•
yok” türküsünü mırıldandı. Çenemiz yorulunca-
“Bu karpuz kabuklarını dolu verseydin ya.” Hiç
ya kadar yedik çekirdekleri.
düşünememiştim bunu, çocukluk işte. “Kusura
Daha sonra dişlerimizin izi kalmış karpuz kabuklarını bir araya topladım. Babamdan bıçağı
bakma Rasim Amca, içini ben yedim ama daha
bir iki dilim var, onları verebilirim” dedim.
aldım. Bıçağın ucuyla içlerini düzelttim. Sağını
Rasim Amca “yok sağol, sana afiyet olsun”
solunu incelttim. Şekil verip onlardan küçük
dedi. Dükkâna döndüğümde babam yine şe-
kayıklar yaptım. Dükkân komşumuz Rasim
kerleme yapmak üzere çoktan vaziyet almıştı.
Amca’nın bir torunu var: Salim. Salim hiç deniz
Ben etrafı toparladım. Zaten birazdan arkadaş-
görmemesine rağmen gemileri çok sever. Onu
lar da gelecek, akşama doğru maç yapacağız.
Salim’e vermesi için Rasim Amca’ya verdim.
Belki maçtan sonra da kalan karpuzların icabı-
Rasim Amca bu hediyeye çok güldü. “Ya” dedi
na hep birlikte bakarız.
21 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
KIZILAĞAÇ
ÖZCAN TEMEL
K
aradeniz’in kıyı bölgelerinde sıkça görülen gürgengillerden bir ağaç türüdür, kızılağaç. Daha
çok dere yataklarını ve rutubetli bölgeleri sever.
İlkyazda uç verip yazla olgunlaşan dışı açık,
içi koyu yeşil yaprakları güz gelince sararıp dökülür.
Ortasından geçen damar, kenarları tırtırlı yaprağı ikiye
böler. Ana damardan çıkan damarcıklar tırtırlara uzanır.
Her bir yaprak kibrit çöpü inceliğinde ve uzunluğunda
bir sapla dala bağlanır. Dökülen yaprakların yerini, işaret parmağına benzer kara kara sarkan püsküller alır.
Boyunun otuz metreye kadar uzandığı söylenir. İşte
böyledir, kızılağacın öyküsü, kısaca.
Dikilmez, sulanmaz, bakımı yapılmaz. Kendiliğinden
biter buralarda kızılağaç. Tirmit çıkar gibi mantar çıkar
gibi ilkyazla birlikte boy gösterir, fidesi. Arsızdır. Tez
çoğalır; serpilir, uzadıkça uzar. Birkaç yılda iri gövdeli
bir ağaca dönüşüverir.
Özcan Temel, Kızılağaç, Bilim ve Aklın Aydınlığında
Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss. 22-24.
• 22
Bir diğer adı da ‘yaykın’dır kızılağacın. Her iki adı da
kullanılır yörede; fakat fidesine yaykın, irileşmişine kızılağaç denilir daha çok. Bir de gövdesi ve kollarına
ARALIK 2011 - SAYI 142•
Güneş ılık yüzünü gösterip
ilkyaz gelince, orada burada
yapraklanan kızılağaç fidelerini arardı gözümüz. En güzel
dalını keserdik, boğum yerinden. Ucunu düzler, bir parmak
altından dairesel bir çizik atardık kabuğuna. Sonra dizimizin
üzerine koyar, çakının sapıyla
vururduk sıyrılıp çıkacak kıvama gelinceye kadar. Bu işlem,
zıpçık çıkarmayla ilgili yöresel
bir tekerlemeyi söyleyip bitirinceye kadar sürerdi.
üzüm tefeği (asma) sarılan; güzün, dallarından
salkım salkım kara üzümler sarkan kızılağaca,
yaykın denilir, genellikle.
Başına buyruktur, her bir kızılağaç; dalları
budanmasa alır başını gider, göklere… Ne yağmur olumsuz etki edebilir kızılağaca, ne kar. Ne
sert esen rüzgâr baş eğdirebilir, ne ayaz; ne de
kuru soğuk kaçırabilir keyfini…
Bir tek korkusu vardır kızılağacın. O da insan! Bir çift elin salladığı yassı balta dibinde
patlarken ürker; zıngır zıngır titrer; dalları, yaprakları, gövdesi. Dallarını budayan girebiye aldırış bile etmez; ama benzin kokan, yanık yağ
kokan ağaç motorunun ürkütücü sesini duydu
mu, dürtülerek uykusu bölünen insan gibi irkilir
birden.
Uzun yıllar taş kemerli ocaklarda yakılmış
yarmaçası; uzun, soğuk kış gecelerinde, mangala konulan közüyle ısıtılmış yatak odaları…
Daha sonra peşkularda, sobalarda, kuzinelerde
alevlenmiş; mısır fırınlarına atılmış. Son yıllara
kadar biçilmiş tahta olmuş en fazla, daha ötesine gidilmemiş. Şimdilerde, yeni yeni anlaşılmış
değeri; mobilya sanayiinde kullanılır olmuş.
Zili zili zıpçık
Gılı gılı zıpçık
Anan değirmene gitti
Baban pazara gitti
Çık da ye
Pıt da ye…
İki parmağımız arasına alıp burkunca ‘pıt’
diye elimize gelirdi kabuğu. Dalın soyulan kısmını ikiye böler; çıkan kabuğu arasına koyar,
sıkardık. Sonra, ezilerek yassılaşmış ucun kabuğunu çakı ile zar gibi inceltirdik. Bir iki dakika
içinde zıpçık hazır olurdu. Sıra dudaklarımızın
arasına aldığımız zıpçığı yanaklarımızı şişirerek
üflemeye gelirdi. Yanaklarımız yorulana kadar
zıpçık çalardık: Zııı zııııı, zıııııı….
Palazlanan dalları çevresindeki ocakları gölgeleyen kızılağaçlar, her ilkyazda, girebiyle, alttan yukarı budanırdı. Çat… çat… girebi sesleri,
derenin coşkun sularının çağıltısı birbirine karışırken ağaç budayan gencin art arda sıraladığı
atma türkülerle şenlenirdi, bahçeler.
23 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Çıktım kızılağaca
Budadım dallarını
Sevdaya düşen bilir
Sevdanın hallarını
Bahçelerde kaynama
Kızılağaç fidesi
Bende gönlü var ama
Yok sevdalık edesi
Kızılağaçta tefek
Yıkılıyu üzümden
Sözünde durur erkek
Ben dönemem sözümden
Boyu- posu, endamı
Kızılağaç fidesi
Anası dünden razı
Karışmasa dedesi
Kızılağaç dibine
Dalları gölge eder
Seven azacık gene
Nazlanır, cilve eder
Kızılağaç düz, yama
Dizilmiş dere boyu
Kendi çok güzel ama
Biraz naneyli huyu
Yıktım kızılağacı
Ettim üç yük yarmaça
Yok sevdanın ilacı
Yüreğim parça parça
• 24
En çok kızılağaç var, buralarda. En çok
onunla ilgilenir insanlar. Ayarlar, budarlar, keserler… Kiraz, elma, dut, erik, armut… Hiçbiri
yarışamaz kızılağaçla, göklere uzanmakta. Her
biri yarı yolda kalır. Yalnızca, ceviz ve kestane
yarışabilir onunla. O, başına buyruk, özgür bir
ağaçtır her şeyden önce. İri gövdeleri yosunlu
kızılağaçlar, bahçe sınırlarına bekçilik ederler.
Yan yana, koyun koyuna, kucak kucağa dizilirler, sınır boyunca.
Şimdilerde çarığın ne olduğunu bilenlerden çok bilmeyenler vardır, kuşkusuz. Bir çeşit ayakkabı olan ve sığır derisinden yapılan
çarıklar, kızılağaçtan elde edilen boyayla (afku)
boyanırmış bir zamanlar. Gövdesinden sıyrılan
kabuklar içinde tuzlu su bulunan bir kazana atılarak kaynatılırmış. Kaynadıkça kızıl renge dönen suya çarıklar batırılarak renklenmesi sağlanırmış. Bu işleme ‘afkuya (boyaya) batırmak’
denirmiş.
Renkli, ışıklı, gölgeli bir tablo resimdir kızılağaçlar. Bir sevgidir, güzelliktir, bir estetik algıdır.
Açık yeşilden, koyu yeşile evrilen sonra sararan
yaprakları, sevinçten mutluluğa; mutluluktan
hüzne dönüşün simgesel bir yansımasıdır.
Yerine göre bir ağaç, yerine göre bir araçtır
kızılağaçlar. Bir dildir, bir düştür, bir huzurdur.
Bir renktir, bir türküdür, bir öyküdür.
ARALIK 2011 - SAYI 142•
BAKİ OLAN AŞK
YUNUS KARA
Düzce Akçakoca Millî Eğitim Müdürlüğü
Eskidi üstümüzde aşktan gayri ne varsa,
Yelkovanda dakika serde zaman eskidi.
Rüzgârdan bir el ile yoğrulan ömrümüzde,
Yürekteki kervancı, yolda kervan eskidi.
Ödünç alıp güneşten bir uslanmaz yıldızı,
Yakamoza sır yaptık biz gönül şavkımızı,
Çalsın diye beklerken bahtımız kapımızı,
Bahtımızda yıldızlar, dilde derman eskidi.
Teselli alnımızda nisyan ile bir yoldu,
Menzil bazen yâr idi bazen âh u zâr oldu.
Yüreğimi yaktı aşk sonra aşk da yoruldu,
Bozuldu böyle töre, aşkta ferman eskidi.
25 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Sonbahardır mevsimim, hazan vurmuş yaprağım,
Bağbozumu sinemde tarumar olmuş bağım.
Zulüm bana müptela ben ışığa yasağım,
Kalbe sevda taşıyan damarda kan eskidi.
Çatladı gökyüzünde son yağmurla melalim,
Tükendi nasip-kısmet hiçliğe değdi elim,
Sevgiye üflüyorum aşktan yandı da dilim,
Aşka sınır çizdiğim zaman-mekân eskidi.
• 26
ARALIK 2011 - SAYI 142•
ÇOCUKLAR BİLİRİM
İSMAİL HAYAL
Gümüşhane Rehberlik ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı
Çocuklar bilirim küçük ve büyük
Gözleri oyunda körpe çocuklar
Çocuklar bilirim sırtımda bu yük
Bir karış boyunda körpe çocuklar
Çocuklar bilirim ağlıyor sessiz
Her biri bir yanda belki önemsiz
Zemheri gönlümde büyür kimsesiz
Asalet soyunda körpe çocuklar
Çocuklar bilirim sıska bir beden
Toplumun bağrında en büyük neden
Bir de yalınayak sokakta yatan
Hayatın koynunda körpe çocuklar
27 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Çocuklar bilirim ateşte közde
Bir tatlı tebessüm en güzel sözde
Bir gonca misali açılır gözde
Hayat oyununda körpe çocuklar
Çocuklar bilirim okul çağında
Bir Cennet köşesi irem bağında
Anadolu denen zirve dağında
Bir Kevser suyunda körpe çocuklar
Çocuklar bilirim elleri nasır
Minicik bedeni dertleri taşır
Bir temmuz ayında elleri üşür
Gözleri oyunda körpe çocuklar
• 28
ARALIK 2011 - SAYI 142•
HAYAT ÇEMBERİ
EMİNE ÖZDEMİR
Göl Anadolu Öğretmen Lisesi 9/C
Güneş bizden önce doğuyor sabahları
Dağların arasından uzanıp, sarıveriyor bizi
Kilitli sandıktır, açılıveriyor hayat
Bazen altınlar çıkar, bazen boş.
Esnekçe bir yaydır, aslında hayat:
Uç kısmı doğum, diğer ucu ölüm,
Ortası boylu boyunca insan,
Birleşince toprak, ufalanınca toprak olan.
Süslü bir çemberdir hayat,
Çocukların bellerinde dönen,
Tomurcuklardan çıkar hep yeni öyküler,
Gözlere hep rengârenk görünen.
Her karanlığın ardından yine doğar güneş
Bahardan sonra kış, kıştan sonra çiçek
Ay döndü dünyanın etrafında kaç kez
Bugün bitmişse, yeni bir gün ardından gelecek.
29 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
EĞİTİM YÖNETİMİNDE
ETİK LİDERLİK
CİHAD ŞENTÜRK
Eminlik Şehit Yıldıray Kılınç İlköğretim Okulu Sınıf Öğretmeni
Ulukışla/NİĞDE
S
on yıllarda geleneksel yönetim anlayışının dışında, eğitim kurumlarında liderlik davranışları ön
plana çıkmaktadır. Liderlik, organize olmuş bir
grubun davranışlarını etkileyerek, amaca ulaşılmasını sağlamak olarak tanımlanmaktadır. Modern yönetim anlayışında, rutin işlerin ötesine gidemeyen klasik yöneticiler yerine, organize olmuş bir grubun davranışlarını
etkileyerek, amaca ulaşılmasını sağlayan liderler ön plana
çıkmaktadır. Eğitim kurumlarında görev yapan yöneticilerin sergiledikleri liderlik davranışları, bulundukları okulu
tüm boyutlarıyla etkilemektedir.
Liderlik Kavramı
Cihad Şentürk, Eğitim Yönetiminde Etik Liderlik,
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık
2011, ss. 30-34.
• 30
Liderlik, yirminci yüzyılda yoğun bilimsel çalışmaların
yapıldığı, hem kuramcıların hem de uygulayıcıların çözümlemek için çaba harcadıkları önemli konuların başında gelmektedir. 1950’lerden itibaren ayrı bir alan olarak
gelişme gösteren yönetim bilimi alanında liderlikle ilgili bu
güne kadar pek çok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda
konuya, okul yöneticisi, öğretmen ve denetçiler açısından
yaklaşılmıştır (Şişman, 2004). Liderlik, gösterilen bunca
ilgiye, yapılan araştırmalara karşın hâlâ tam olarak anlaşılamayan bir kavram olarak incelenmeye devam etmektedir (Cemaloğlu, 2007).
ARALIK 2011 - SAYI 142•
Liderlik, bir grup insanı belli amaçlar etrafında
toplayabilme ve bu amaçları gerçekleştirebilmek
için onları harekete geçirme bilgi ve yeteneklerinin toplamıdır. Lider de grup üyeleri tarafından
hissedilen ancak açıklığa kavuşturulamayan ortak düşünce, istek ve arzuları, kabul edilebilir bir
amaç biçiminde ortaya koyan ve grup üyelerinin
potansiyel güçlerini bu amaçlar etrafında faaliyete
geçiren kimsedir (Eren, 2003). Liderlik, bir kimsenin belirli şartlar altında, belirli kişisel amaçları ya
da grup amaçlarını gerçekleştirmek üzere, başkalarının faaliyetlerini etkilemesi ve yönlendirmesi
sürecidir (Koçel, 2001).
Liderlik, bir statü ve otorite işlevinden çok, lider ile izleyiciler arasındaki karşılıklı etkileşimin,
ilişkinin ve iletişimin kalitesiyle ilgili bir süreçtir.
Liderlik her şeyden önce bir vizyon oluşturma ve
buna bağlı olarak da aksiyon geliştirmedir. Liderlik hassas bir şekilde öğrenilmesi ve uygulanması
gereken bir sanattır. (Walters, 2006). Liderlik, çokça yazılan, formal olarak araştırılan, informal olarak tartışılan bir konudur (Luthans, 1992). Stodgill
(1974), kapsamlı liderlik çalışmaları sonucunda;
“Liderliği tanımlamaya çalışan ne kadar insan
varsa, o kadar da liderlik tanımı vardır.” kanısına
ulaşmıştır.
Liderlik, bilim adamları tarafından yıllardır incelenen ve tarihin her döneminde göze çarpan
bir kavramdır. İnsanoğlunun doğuşu ve toplum
hâlinde yaşamaya başlamasından beri liderler her
toplumda mutlaka olmuş ve olmaya devam etmektedir. Değişen ise sadece liderlik kavramının
kapsamı ve algılanma biçimidir. Tarihî süreç incelendiğinde her dönemde mekâna, duruma, zamana ve koşullara göre değişik türde liderlerin ortaya
çıktığı görülmektedir. Çünkü toplumlar sürekli değişim ve gelişim gösterdiğinden, insanlar ve çevre şartları da değişmekte, daha önce geçerli olan
liderlik tarzı ve davranışları da geçerliliğini kaybetmektedir. Buna bağlı olarak yeni liderlik tipleri
ortaya çıkmaktadır (Buluç, 1998).
Liderlik Yaklaşımları
Tarihsel süreç boyunca “Lideri lider yapan nedir?” sorusuna, bugüne dek kesin yanıt verilememiştir. Tersine, liderliği oluşturan etkenlerin ne olduğu ya da hangi faktörlerin liderliği geliştirmede
önemli olduğu konusunda farklı yaklaşımlar gelişmiştir (Kaya, 1999). Liderliği açıklama konusunda
bilim adamları çeşitli teoriler geliştirmiş ve farklı
görüşler ortaya koymuşlardır. Liderlik üzerine geliştirilen yaklaşımlar özetle şu şekilde açıklanabilir:
a) Özellikler Yaklaşımı:
Bu yaklaşıma göre yaşadıkları döneme damgasını vuran lider kişilerin kişisel özellikleri incelenerek liderlik için gerekli olan bireysel ya da
toplumsal özellikler belirlenmeye çalışılmıştır. Liderlik ile ilgili çalışmalar da askerî ya da bürokrat
yöneticilerin kişisel özelliklerinin incelenmesiyle
başlamıştır. Bu kurama göre lider olunmaz, lider
doğulur. Bir kimsenin toplumca lider olarak kabul
edilmesi onun doğuştan getirdiği yetenekler sayesindedir. Doğuştan gelen bu yetenekler sayesinde lider diğer insanlardan ayrılır.
Özellikler kuramı sadece “lider” üzerine odaklanmışlar, liderin özelliklerinden hareketle liderlik
ile ilgili çıkarımlarda bulunmuşlardır. Yapılan araştırmalar sonucu, bazı insanların liderlerin özelliklerinden daha fazla özelliklere sahip olmasına
karşın bu kişilerin lider olarak ortaya çıkmadıkları
saptanmıştır. Bu durumda lideri ortaya çıkaran diğer etmenlerin göz önüne alınması gerektiği yargısına varılmıştır.
b) Davranışçı Yaklaşımlar:
Özellik kuramlarının liderliği açıklamada yetersiz kalması üzerine araştırmacılar, liderlerin davranışları üzerine yoğunlaşmışlar ve liderlerin davranışlarını incelemeye yönelmişlerdir. Davranışçı
kuramlar, liderlerin davranışlarını analiz etmiş ve
lider davranışlarının temel yönelimlerini belirlemeye çalışmıştır. Davranışçı kuramlar, lider davranışının iki önemli boyutuna değinmişlerdir. Bunlar;
görev yönelimli ve ilişki yönelimli liderlik davranış-
31 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
larıdır (Çelik, 2007). Özellik kuramında savunulan
“lider olunmaz, lider doğulur” anlayışı bu kuramda
kabul görmemiş ve belli bir eğitim sonunda insanların lider olabileceği düşüncesi desteklenmiştir.
Genel olarak davranışçı kuramlar liderin sergiledikleri davranışlara ve takipçilerinin de bu davranışlara karşı gösterdikleri duygusal ve davranışsal
tepkileri incelemeye çalışmışlardır.
Davranışçı yaklaşımlar liderliği görev yönelimli
(yapıyı kurma/iş merkezli) davranış ile ilişki yönelimli (anlayış gösterme/birey merkezli) davranış
olmak üzere iki temel liderlik davranışı ve bu davranışların bir örüntüsü olarak liderlik biçemi tanımlanmıştır. Oysa liderlik davranışları sadece iki
boyutla sınırlandırılamayacak kadar karmaşık ve
çok boyutludur. Bu sebeple davranışçı yaklaşımlar da liderliği tanımlamada yeterli olmamıştır.
c) Durumsal Yaklaşımlar:
Durumsal liderlik yaklaşımını savunan araştırmacılar, liderin özellikleri ve liderin davranışları
ile liderlik sürecinin açıklanamayacağını belirterek, liderliğin koşullara ve duruma göre değiştiğini savunmuşlardır. Araştırmacılara göre liderlik
özelliklerine veya liderlik davranışlarına sahip bireylerin, her zaman ve her durumda etkili liderlik
yapamadıklarını tespit ederek liderliğin duruma
ve koşullara göre şekillendiğini ifade etmişlerdir.
Bu yaklaşımı savunan araştırmacılara göre, içinde
bulunulan durum ve izleyicilerin olgunluk düzeyi, etkili liderliği ortaya çıkaran temel faktörlerdir.
Sonuç olarak durumsallık kuramcıları, liderliği tek
boyutlu bir bakış açısından kurtararak, liderliğin
birçok etmenin etkileşimi sonucunda ortaya çıkabileceğini savunmuşlardır.
c) Yeni Liderlik Yaklaşımları:
1950’li yıllardan sonra liderlik üzerine yapılan
çalışmalar artmaya başlamıştır. Özellikle 1980’li
yılların başında liderlikle ilgili yeni yaklaşımlar ortaya konulmuştur (Wu, 2009). Bu zaman zarfında
liderlik ile ilgili çeşitli kavramlar ortaya çıkmıştır.
Bunlar; dönüşümcü liderlik, etkileşimci liderlik, öğretimsel (eğitimsel) liderlik, karizmatik liderlik, top-
• 32
lumsal liderlik, kültürel liderlik, vizyoner liderlik ve
etik liderlik şeklinde sıralanabilir. Bu makalede son
yıllarda üzerinde önemle durulan bir liderlik yaklaşımı olan etik liderlik konusuna değinilecektir.
Etik Kavramı
Genel olarak etik kavramı; yarar, iyi, kötü, doğru ve yanlış gibi kavramları inceleyen, bireysel
ve grupsal davranış ilişkilerinde neyin iyi neyin
kötü olduğunu belirleyen ahlaki ilkeler, değerler
ve standartlar sistemi olarak tanımlanmaktadır
(Hatcher, 2004). Etik, insanların kurduğu bireysel
ve toplumsal ilişkilerin temelini oluşturan değerleri, normları, kuralları, doğru-yanlış ya da iyi-kötü
gibi ahlâksal açıdan araştıran bir felsefe disiplinidir. Etik, insanların bilinçli olarak sergilediği davranışların doğru ya da yanlışlığını araştıran felsefi bir
bilimdir (Werner, 1993).
Etik, ahlak ile özdeş değildir. Etik, ahlak felsefesidir ve ahlak, etiğin araştırma alanıdır. Etik, ahlaki
davranış modellerinin ve temel tutumlarının betimlenmesi, çözümlenmesi üzerinde durur. Etiğin
amacı, ahlakın ve onun vazgeçilmez kavramları
olan iyilik, kötülük, erdem, mutluluk, ahlaki kişilik,
onurlu yaşamak vb. kavramları temellendirmek,
açıklamak ve yorumlamak, ahlakın belli bir teorisini kurabilmektir. İnsan ilişkilerinde toplumsal, kültürel, siyasi, ekonomik, hukuki, bilimsel, teknolojik
gibi tüm alanlarda insanın tutum, davranış, eylem
ve kararlarında belirleyici olan, hiç kimsenin dışında kalamayacağı ilke ve değerler bütününü ifade eden etik, bir felsefi disiplin ve ahlaki eylemin
bilimidir. Etik, ahlak üretmemekte, ahlak üzerine
yorumlar yapmaktadır. Ahlaki değerler toplumlara
özgü olabilir ancak etik evrenseldir.
Etik Liderlik
Etik liderlik, son yıllarda üzerinde sıkça durulan, tartışılan ve araştırılan bir konu olmuştur. Genel anlamda etik liderlik, etik ilke ve değerler ışığında izleyenleri yönlendirme, etkileme ve amaca
ulaşma sürecidir. Etik liderlikte liderin güç kaynağı
etik ilkelerdir. Etik liderlik, etik karar verme, etik
değerleri sistem yapısına dâhil etme ve bu siste-
ARALIK 2011 - SAYI 142•
mi oluşturma becerileridir. Etik lider ise kurumun,
ortak paydaşları ile etik ilke ve değerlerini oluşturan daha sonra oluşturulan bu ilke ve değerler
doğrultusunda hareket ederek liderlik davranışları
sergileyen kişidir. Etik liderler, insanlara karşı adil,
tarafsız, eşit, sorumlu, saygılı, hoşgörülü, olumlu,
sevgi dolu, dürüst, samimi, hümanist kişilerdir.
Eğitim kurumları, insan ilişkilerinin yoğun olduğu ve ahlaki ve etik değerlerin ön plana çıktığı
kurumlardır. Eğitim kurumlarının liderleri konumunda olan yönetici ve öğretmenler, etik ilke ve
değerleri benimseyerek öğrencilerine, velilere,
okul yöneticilerine, kısacası tüm toplum üyelerine
karşı dürüst, saygılı, adil, eşit, tarafsız, sorumlu ve
sevgi dolu olmalıdır. Etik ilke ve değerleri benimsemiş kurumların toplumda saygınlık kazanarak
uzun vadede başarılı oldukları yapılan araştırmalar sonucu ortaya konmuştur (Caldwell, Shapiro &
Gros, 2007; Şentürk, 2009).
Etik okullar için etik liderlere ihtiyaç vardır (Reilly, 2006). Okul müdürleri okulun paydaşları (yönetici, öğretmen, öğrenci, veli, sivil toplum kuruluşları, okula komşu esnaf, kurum ve kuruluşlar)
ile bir araya gelerek ortak akıl çerçevesinde kuruma ait etik kodlar (ilke ve değerler) geliştirmelidir.
Ahlaki değerlerin öğretildiği ve karakter eğitiminin
verildiği okullarımızda bu son derece önemlidir.
Kurumun iç ve dış paydaşları ile fikir birliği içinde
oluşturulan bu etik değerler paylaşılmalı, okulun
gerekli yerlerine de asılmalıdır. Eğitim lideri konumundaki okul müdürleri, liderlik davranışlarını
belirlenen bu ilke ve değerler (etik kodlar) çerçevesinde sergilemeli ve etik bir okul kültürü oluşturmalıdır. Sınıfının lideri olan öğretmenler de bu
etik ilke ve değerler doğrultusunda hareket ederek öğrenci ve velilere ahlaki model olmalıdır.
Etik değerlerin liderlikte önemliliği sadece
günümüzde ön plana çıkmış bir durum değildir.
İnsanlık tarihinin birçok dönemlerinde ifade edilmiştir. Yusuf Has Hacib, 1069 ve 1070 yılarında
kaleme aldığı Kutadgu Bilig adılı eserinde yöneticilere tavsiyelerde bulunarak liderde bulunması
gereken etik özellikleri şu şekilde sıralamıştır (Aktan, 1999):
• Doğru sözlü ve dürüst olmak
• Seçkin ve iyi tabiatlı olmak
• Adil olmak
• Hayâ ve takva sahibi olmak
• Cesaretli olmak
• Sabır ve sükûnetli olmak
• Alçak gönüllü olmak
• Ilımlı olmak
• Fesat olmamak
• Kötü alışkanlıklar sahibi olmamak
• Cömert olmak
• Doğru kanunları koymak ve halkın refahını
artırmak
• Zulmetmemek
• Hizmette bulunanları ödüllendirmek
Eğitim yönetiminde genel olarak belirlenmiş
çeşitli etik ilkeler vardır. Bu etiksel yönetim ilkelerini kısaca adalet, eşitlik, dürüstlük ve doğruluk,
tarafsızlık, sorumluluk, insan hakları, örgütsel bağlılık, kanunlara uyma, hoşgörü, saygılı olma, açıklık
ve tutumluluk olarak sıralayabiliriz. Eğitim yöneticileri, bu etik ilkeler ve bu ilkeler doğrultusunda
paydaşlar ile belirlenen diğer etik kodlar çerçevesinde hareket etmelidir.
Sonuç
Son yıllarda dünyada çeşitli kurumlarda yaşanan ayrımcılık, kayırma, rüşvet, ihmal, istismar,
suistimal, yıldırma (mobbing), korkutma, şiddet,
saldırı, hakaret, yolsuzluk, savurganlık, taciz, görevi kötüye kullanma, zimmet, dedikodu gibi etik
dışı olaylar etik liderliğin önemini ortaya çıkarmış
ve liderin etik davranışları biçimlendirmedeki rolü
uluslararası literatürde tartışılmaya başlanmıştır.
Liderlik ahlakının olmadığı herhangi bir kurumda,
kurum üyeleri de zamanla ahlaka uygun olmayan
davranışlara yönelebileceği araştırmacılar tarafından belirtilmiştir.
33 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Toplumsal değerlerin, normların, etik ilkelerin
öğrencilere aşılandığı eğitim kurumlarımızda okul
yöneticileri ve öğretmenler, model olma rolleri nedeniyle gerek öğrenciler ve gerekse çevrelerinde
bulunan diğer insanlarla etik değerler temelli ilişkiler kurmalıdır. Örgütsel yaşam içerisinde alınan
kararlarda ve uygulanan tüm süreçlerde hem okul
müdürünün hem de okuldaki diğer çalışanların etik
davranış sergilemeleri önemlidir. Ancak burada en
önemli görev okul müdürlerine düşmektedir. Çünkü okul müdürleri bir eğitim lideri olarak, okulun
ve okul programlarının yönetiminden, öğrenmenin
gerçekleştirilmesinden, okulun her yönü ile başarısından ya da başarısızlığından birinci derecede
sorumlu olarak görülen kişilerdir. Etik liderlik davranışlarının sergilenmediği bir kurumda zamanla
üyeler de etik dışı davranışlara yönlenebilirler. Dolayısıyla bir lider olarak okul müdürlerinin, etik uygulamaların davranışsal bir norm olarak yer aldığı
etik örgüt kültürü oluşturmaları gerekmektedir.
Etik örgüt kültürüne sahip okulların daha başarılı
oldukları ve toplum nazarında daha fazla güven
ve saygınlık kazandıkları da unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR
ğıtım A.Ş.
Fulmer, R. M. (2004). The Challenge Of Ethical Leadership. Organizational Dynamics, 33 (3), 307-317.
Gümüşeli, A. İ. (2001). Çağdaş Okul Müdürünün Liderlik Alanları. Kuram ve Uygulamada Eğitim Yönetimi,
28, 531-548.
Hatcher, T. (2004). Environmental Ethics As An Alternative For Evaluation Theory in For Profit Business
Contxt. Evaluation and Program Planning, 27, 357-363.
İnandı, Y. ve Özkan, M. (2006). Resmi İlköğretim
Okulları ve Liselerde Görev Yapan Yönetici ve Öğretmenlerin Görüşlerine Göre Müdürler Ne Derece Öğretim Liderliği Davranışları Göstermektedir? Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, 2 (2), 123-149.
Kaya, Y. K. (1999). Eğitim Yönetimi, Kuram ve Türkiye’deki Uygulama. Ankara: Bilim Yayıncılık.
Koçel, T. (2001). İşletme Yöneticiliği (Yönetim ve
Organizasyon, Organizasyonlarda Davranış, Klasik Modern-Çağdaş ve Güncel Yaklaşımlar). İstanbul: Beta
Basım Yayım Dağıtım A.Ş.
Luthans, F. (1992). Organizational Behavior. New
Jersey: Mcgraw-Hill International Editions.
Reilly, E. C. (2006). The Future Entering: Reflections
On And Challenges To Ethical Leadership. Educational
Leadership and Administration, 18, 163-169.
Aktan, C. C. (1999). Ahlak ve Ahlak Felsefesi. İstanbul: Arı Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği Yayınları.
Stogdil, R. M. (1974). Handbook of Leadership: A
Survey Of Theory and Research. New York: The Free
Press.
Altınkurt, Y. & Karaköse, T. (2009). İlköğretim Okulu
Müdürlerinin Etik Liderlik Davranışlarına İlişkin Öğretmen Görüşleri. Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler
Dergisi, (24), 269-280.
Şentürk, C. (2009). Öğretmenlik Mesleğinde Etik.
Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim Dergisi, 111, 25-29.
Buluç, B. (1998). Bilgi Çağı ve Örgütsel Liderlik.
Yeni Türkiye Dergisi, 20, 1205-1213.
Caldwell, C., Shapiro, J. P. & Gross, S. J. (2007). Ethical Leadership in Higher Education Admission: Equality vs. Equity. Journal Of College Admission, 14-19.
Cemaloğlu, N. (2007). Okul Yöneticilerinin Liderlik
Stillerinin Farklı Değişkenler Açısından İncelenmesi.
Türk Eğitim Bilimleri Dergisi, 5(1), 73-112.
Çelik, V. (2007). Eğitimsel Liderlik. Ankara: Pegem
A Yayıncılık.
Eren, E. (2003). Yönetim ve Organizasyon (çağdaş
ve küresel yaklaşımlar). İstanbul: Beta Basım Yayım Da-
• 34
Şişman, M. (2004). Öğretim liderliği. Ankara: Pegem
A Yayıncılık.
Walters, J. D. (2006). Destekleyici Liderlik Sanatı
(Çev: Nagehan Öztürk). İstanbul: Ganj Kitap.
Werner, I. (1993). Liderlik ve Yönetim. (Çev. Vedat
Üner). İstanbul: Rota Yayınları.
Wu, F. Y. (2009). The Relationship Between Leadership Styles and Foreign English Teachers Job Satisfaction in Adult English Cram Schools: Evidences in
Taiwan. The Journal of American Academy of Business
14 (2), 75-82.
Yılmaz, E. (2005). Etik ve Liderlik. (Editörler: Ali Murat Sünbül). Öğretmenin Dünyası. Ankara: Mikro Basım
Yayım Dağıtım.
ARALIK 2011 - SAYI 142•
DOĞANIN GİZEMİ
MERYEM OĞRAŞ
Amasya Türk Telekom Teknik ve Endüstri Meslek
Lisesi 11/A
B
ütün gece, gökyüzündeki karanlık kuytu köşeme çekilip yaslandım bulutlara… Her gün doğumunda yeni hayatlar başlarken benim kulağıma
da umudun haykırışlarını fısıldadı güneş…
İnsan doğduğunda avazı çıktığı kadar ağlar ya
hani... Oksijeni bol bir dünyanın umut haykırışlarıdır
bunlar. Tertemiz sayfalarda yepyeni hayatlar başlar.
Ama nasılsa birileri hep karalar.
Kapkara katranlara boyandı nehrimiz. Ne bileyim,
eskiden başkaydı memleketimiz: ‘Gök mavi, dal yeşil,
tarla sarı olsun / Kuşların çiçeklerin diyarı olsun’ Eskilerden bir anı mı dersiniz yoksa sadece düşlerden bir kesit
mi? Gözlerimde hiç görmediğim bilmediğim insanlar
toprak kokusu ve kavuşturmalar. Önce korktum, sonra
alıştım buralara. Meyvesini yedim, suyundan içtim,
rüzgârında uçurtmalar uçurdum. Yağmur damlasında
aşkı, karlar altında umutları aradım, sonbaharda yaşadım ayrılığın korkusunu. Ruhuma işleyen, toprağımı yeşerten mutluluk vadilerime karanlık bulutlar çöktü, ne
yazık ki…
Meryem Oğraş, Doğanın Gizemi, Bilim ve Aklın
Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss.35-36.
Güneş varken kar yağması mı tuhaf gelir insana,
yoksa doğaya sahip çıkmak sevmek varken düşün-
35 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
cesizce mahvetmek mi? Hani deriz ya insan
sevdiğini yerden yere vururmuş diye, öyle mi
olmalı? Seviyorsan sahip çıkacaksın. Sığındığın limana, kurduğun hayallerine, nefes aldığın
dünyana. Güneşin sıcak şefkatine… Yeryüzünün mavi gözyaşlarını mutluluktan akıtacaksın.
Gökyüzünün yedi renginde yansıman gizli.
Kırmızıyla aşkı, sarıyla ayrılığı, maviyle özlemi
yaşarız. Yeşile yansıttık doğayı. Umutlarımızın
o tertemiz dünyasını. Isındıkça buzullar hayaller
kurduğun denizde boğuldun. Dalında salıncak
kurduğumuz ağaçlar nerede şimdi? Diktik mi
yerine bir fidan? Her sene kenelere savaş açmak yerine keklikleri neden avlıyoruz?
Her gün yüzlerce ağaç diksek, biraz olsun
affettirebilir miyiz kendimizi?
Göçmen kuşlar hangi diyarlardan haber getiriyor bizlere. Atom bombası çocuklarının masallarını anlatabiliyorlar mı? Peki, aldığımız her
nefesin borcunu onlar mı ödüyor? Yoksa kirletilen doğanın bedelini mi? Doğa, isyanını suların
tokadıyla mı gösterdi ne dersiniz?
İnsanlar yarınlara bir şeyler bırakmak için
• 36
didinir dururular. Hakikaten bir dikili ağacımız
var mı yeryüzünde? Dallarında kuşların ötüşüp
dans ettiği bağrında nice canların barındığı ormanlardan bahsediyorum. Yemyeşil bir sofra
kuruyorum hayalimde. Rengârenk çiçeklerin
arasında çayırlara serili. Hayal mi kuruyorum
yoksa? Papatyalardan taç yapılmaz mı günümüz dünyasında?
Karalanmış bir sayfadan yüzyıllar geçse de
izler kalır. Çivisini çıkardığımız tahta parçası elbette yaralanmıştır. Biz doğanın bağrına kurşun
atıyoruz, bile bile lades denir bu yaptıklarımıza. Ölüm koşusunun biletleri çoktan kesilmiş,
hepimiz bir yol tutturmuş gidiyoruz. Kendi hayatımızla oynuyoruz. Ve sanırım suya, toprak
anaya, havaya bir özür borcumuz var. Ne dersiniz, kıralım mı zincirleri?
Güneş penceremin aralıklı perdesinden bir
kere daha yansımıştı gözlerime. Kim bilir belki
bir rüya belki bir hayaldi. Ne olursa olsun güzel
değil miydi? Güneş hâlâ parlıyor ve yaşamak
için hâlâ alınan bir nefes var. Öyleyse geçmişin güzelliklerini geleceğin avcuna koyalım. Ne
dersiniz?
ARALIK 2011 - SAYI 142•
TÜRKİYE’DE MESLEK YÜKSEKOKULU
MEZUNLARININ BAŞARI GRAFİĞİNİ
YÜKSELTMEK
HÜSEYİN TEMİZ
Doç.Dr., Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi,
Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi
Hüseyin Temiz, Türkiye’de Meslek Yüksek Okulu
Mezunlarının Başarı Grafiğini Yükseltmek, Bilim ve
Aklın Aydınlığında Eğitim, S. 142, Aralık 2011, ss.
37-42.
1. GİRİŞ
T
ürkiye’de meslek yüksekokullarının açılmalarındaki amaç; fakültelerdeki yığılmaları önlemenin yanında, sanayi ve diğer kurumların ihtiyaç
duyduğu ara elemanları, çağın modern bilgi ve
beceriyle donatarak yetiştirmektir. Günümüze kadar
mezun olanların sayısı 1,722.000 olarak ifade edilmektedir(1).
Meslek yüksekokullarının MYO amacına ulaşabilmesi için 1985 yılında 32,7 milyon ABD $ Dünya
Bankası Kredisi ve 5,1 milyon ABD $ tutarındaki T.C.
Hükûmeti katkısı ile I. Endüstriyel Eğitim Projesi (YÖK/
Dünya Bankası Projesi) uygulamaya konulmuştur. Bu
proje kapsamına alınan sekiz MYO’da yeniden yapılandırmaya gidilerek, programlar geliştirilmiş, öğretim
elemanlarının sayıları arttırılmış ve bunlardan 199’u
yurtdışında eğitilmiştir. Bu MYO’ların atelye ve laboratuvarları yeni teçhizatlarla donatılmıştır. 1989 yılındaki
inşaat harcamaları ile II. Endüstriyel Eğitim Projesi başlatılmıştır. Program kapsamına alınan yirmiüç MYO’nun
fiziksel imkânları arttırılmış, öğretim elemanları eğitilmiş
37 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
ve atelye ve laboratuvarları gerekli cihazlarla
donatılmıştır(2).
Japonya’da savaş sonrası eğitim reformu
ekonomi ile sanayi arasındaki ilişkiyi bütünüyle
değiştirmiştir. Açık tip ‘tek yönlü’ okul sistemi
sadece bireylerin faaliyetleri bakımından geleneksel hiyerarşik sisteme uygun düşmeme
yanında, endüstrideki işkollarının ihtiyaç duyduğu belli sayıda nitelikli ortaokul ve lise mezunlarının yetiştirilmesinde de farklılıklar ortaya
koymuştur. Buna rağmen sanayi çevreleri yeni
eğitim sistemini de eleştirmeye başlamışlardır. Endüstriyel merkezler, orta öğretimin ikinci
kademesinde mesleki eğitimin yaygınlaşmasını, üniversitelerde ise mühendislik ile tabi bilimlerin arttırılmasını, hukuk ve sosyal bilimlerin azaltılmasını istemişlerdir. II. Dünya savaşı
boyunca Japonya’nın bilim ve teknik eğitimi
önemli şekilde yaygınlaşmıştı. Savaştan sonra,
mühendislik ve tabi bilimlerin gelişmesi kısmen
ağırlaşmaya başlamıştı. Bu duruma gelinmesinde, özel üniversitelerin eğitimi büyük miktarda
masraf gerektiren tabi bilim ve mühendislikten
ziyade sosyal ve hukuk dallarında genişletmeleri rol oynamıştır. Ancak 1951-1955 arasında
mühendislik ve tabi bilimlerde önemli artışlar
meydana gelmiştir. Japonya’da 1955’te üniversite sayısı 228, yüksekokul sayısı ise 264,
1970 yılında ise bu sayılar sırasıyla 382 ve 479
ulaşmıştır. Aynı dönemlerde öğrenci sayıları
580.000 den 1.670.000 yükselmiştir(3). 2000 yılı
verilerine göre Japonya’da 649 üniversitede,
150.645 öğretim elemanı 2.740.024 öğrenciye
yükseköğretim hizmeti vermektedir(4).
Japonya’da fakültelerin öğretim süreleri genellikle dört yıldır. Ancak tıp, dişçilik, veterinerlik
ve ziraat gibi bazı bölümlerin öğretim süresi altı
yıldır. Üniversiteler, büyük çoğunluğu iki yıl süren master ve beş yıl süren doktora programlarına sahiptir. Yüksekokullarda lise mezunlarına
• 38
iki ya da üç yıllık eğitim verilmektedir. Amaçları;
öğrencilerin teknik alanda bilgi ve beceri kazanmalarını sağlamak, mezunlarını teknik dallarda
meslek sahibi yapmaktır(5).
Almanya’da toplam 233 teorik ve uygulamalı
devlet üniversitesi, kırkiki kilise destekli üniversite ve altmışbeş adet İngilizce eğitim veren özel
üniversite bulunmaktadır. Almanya’da üniversite statüsünde iki farklı yapı vardır. İlki akademik
ve araştırma ağırlıklı, ikincisi ise “Fachhochschule” olarak bilinen uygulamalı (pratik bilgiye
ağırlık veren) üniversitelerdir. Almanya’da yaklaşık 1.950.000 üniversite öğrencisi vardır. Bu öğrencilerin yaklaşık 1.358.000’i akademik ağırlıklı
116 üniversitede, 542.000’i sayısı ise 167 olan
uygulamalı üniversitelerde “university of applied sciences,” 33.000 öğrenci de sayısı 57 olan
güzel sanatlar ve konservatuarlarda öğrenim
görmektedir(6).
2547 sayılı kanunun 12. maddesinde yükseköğretim kurumlarının görevleri açık ve veciz bir
şekilde verilmiştir. Bu görevler:
• Çağdaş uygarlık ve eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde, toplumun ihtiyaçları ve kalkınma planları ilke ve hedeflerine
uygun ve ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayım ve
danışmanlık yapmak,
• Kendi ihtisas gücü ve maddi kaynaklarını
rasyonel, verimli ve ekonomik şekilde kullanarak, millî eğitim politikası ve kalkınma planları
ilke ve hedefleri ile YÖK tarafından yapılan plan
ve programlar doğrultusunda, ülkenin ihtiyacı
olan dallarda ve sayıda insan gücü yetiştirmek,
• Türk toplumunun yaşam düzeyini düzeltici ve kamuoyunu aydınlatıcı bilim verilerini söz,
yazı ve diğer araçlarla yaymak,
• Örgün, yaygın, sürekli ve açık eğitim yo-
ARALIK 2011 - SAYI 142•
luyla toplumun özellikle sanayileşme ve tarımda modernleşme alanlarında eğitilmesini sağlamak,
• Ülkenin bilimsel, kültürel, sosyal ve ekonomik yönlerden ilerlemesini ve gelişmesini ilgilendiren sorunlarını, diğer kuruluşlarla iş birliği
yaparak, kamu kuruluşlarına önerilerde bulunmak suretiyle öğretim ve araştırma konusu yapmak, sonuçlarını toplumun yararına sunmak ve
istenecek inceleme ve araştırmaları sonuçlandırarak düşüncelerini ve önerilerini bildirmek,
• Örgün, yaygın sürekli ve açık eğitim hizmetini üstlenen kurumlara katkıda bulunacak
önlemleri almak,
• Yörelerinde tarım ve sanayinin gelişmesine ve ihtiyaçlarına uygun meslek elemanlarının
yetişmesine ve bilgilerinin gelişmesine katkıda
bulunmak. Sanayi tarım ve sağlık hizmetleri ile
diğer hizmetlerde modernleşmeyi, üretimde artışı sağlayacak çalışma ve programlar yapmak,
uygulamak ve yapılanlara katılmak, bununla ilgili kurumlarla iş birliği yapmak ve çevre sorunlarına çözüm getirici önerilerde bulunmak
• Eğitim teknolojisini üretmek, geliştirmek,
kullanmak, yaygınlaştırmak,
• Yükseköğretimin uygulamalı yapılmasına
ait eğitim-öğretim esaslarını geliştirmek, döner
sermaye işletmelerini kurmak, verimli çalıştırmak ve bu faaliyetlerin geliştirilmesine ilişkin
gerekli düzenlemeleri yapmak şeklinde özetlenebilir(7).
2. MESLEK YÜKSEKOKULLLARININ
ÖĞRENCİ KAYNAĞI
Meslek yüksekokulları 2002-2003 eğitim-öğretim yılına kadar ÖSS sınav sistemi ile öğrenci
kabul ediyor iken, YÖK kararıyla bu öğretim yılından itibaren meslek liselerinden sınavsız geçişle öğrenci alınmaya başlanmıştır.
Meslek liselerinin fakültelere girmelerinin
imkânsız hâle gelmesi ile zaten başarılı öğrencilerin tercih etmediği meslek liselerinin kaliteleri daha da düşmüştür. Bu sonuç tabi olarak
MYO’lara da yansımıştır. Zikredilen uygulamanın yansıması olarak, MYO’larda açık kontenjanlar kalmış, öğrenci kalitesi iyice düşmüş ve
tüm MYO’ların öğrenci, yönetici ve öğretim elemanlarından şikayetler yükselmeye başlamıştır.
Tablo 1’de yükseköğretim kurumlarının kontenjan dağılımı ve açık kontenjanlar görülmektedir(8).
3. MESLEK YÜKSEKOKULLARININ
ÖĞRETİM ELEMANI KAYNAĞI
Meslek yüksekokullarının öğretim elemanları
genellikle öğretim üyesi dışındaki diğer öğretim
elemanlarıdır. Bunlar öğretim görevlisi, okutman ve uzmanlardır. Bu öğretim elemanlarının
2547 sayılı kanundaki tanımları:
Tablo 1. Devlet ve vakıf üniversitelerinin kontenjan ve yerleştirme dağılımları
Kontenjan/yerleşme
Devlet üniversitesi
Vakıf üniversitesi
Lisans
Önlisans
Lisans
Önlisans
Kontenjan
299.404
276.917
44.179
32.063
Yerleşen
287.587
219.271
35.104
13.668
Boş
11.587
57.646
9.075
18.395
39 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Öğretim görevlileri: Üniversitelerde ve bağlı
birimlerinde bu kanun uyarınca atanmış öğretim üyesi bulunmayan dersler veya herhangi bir
dersin özel bilgi ve uzmanlık isteyen konularının
eğitim - öğretim ve uygulamaları için görevlendirilmiş, kendi uzmanlık alanlarındaki çalışma
ve eserleri ile tanınmış kişiler olarak ifade edilmektedir.
Okutman: Eğitim - öğretim süresince çeşitli
öğretim programlarında ortak zorunlu ders olarak belirlenen dersleri okutan veya uygulayan
öğretim elemanıdır.
Uzmanlar: Öğretimle doğrudan doğruya
veya dolaylı olarak ilgili olan, özel bilgi veya uzmanlığa ihtiyaç gösteren bir işle laboratuarlarda, kitaplıklarda, atölyelerde ve diğer uygulama
alanlarında görevlendirilen öğretim yardımcılarıdır.
Öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanı
kadrolarına naklen veya açıktan yapılacak atamalarda uygulanacak merkezî sınav ile giriş
sınavlarına ilişkin usul ve esaslar hakkındaki
yönetmeliğin (Resmî Gazete Tarihi: 31.07.2008
Resmî Gazete Sayısı: 26953), yürürlüğe girdiği tarihe kadar bu elemanların atanmalarında
bir düzensizlik hâkimdi. Rektörler ilan vererek
sınavlı, ilan vererek sınavsız ve ilansız sınavsız
atama yapabilmekteydiler. Yukarıda adı geçen
yönetmelikle öğretim elemanları için ilan verilmesi, ilan edilen kadroya atanmak isteyenlerin
ALES sınavından ve kendi bilim alanından yapılan yazılı sınavdan başarılı olması zorunlu hâle
getirilmiştir. Öğretim elemanları için ALES’ten
en az 70, yabancı dil okutmanları için KPDS
veya ÜDS sınavlarının birinden en az 80 puan
almak başarının ön şartıdır. Başarının saptanması için önce ön değerlendirme ile alınacak
sayının dört katına indirilmekte ve ön değerlendirmeyi geçen adaylar sınava alınmaktadır.
Ön değerlendirmede ALES puanının %70’i ile
• 40
lisans mezuniyet notunun %30’unun toplamı (yabancı dil okutmanlarında ALES puanının
%60’ı ile KPDS veya ÜDS puanının %40’ının
toplamı) alınarak başarı sırası elde edilmektedir.
Giriş sınavında ise, ALES notunun %35’i, lisans
mezuniyet notunun %30 ve giriş sınavı notunun
%35’i alınarak başarı durumu belirlenmektedir.
4. MESLEK YÜKSEKOKULLARINDA
ÖĞRETİMİN BAŞARISINI DÜŞÜREN
ETKENLER
Meslek yüksekokulu mezunlarının teorik ve
pratik bilgilerinin düşük olmasının nedenleri
aşağıda verildiği gibi kısaca özetlenebilir:
a) Meslek yüksekokullarında uygulamalı eğitim-öğretime gerektiği kadar yer verilmemesi,
b) Meslek yüksekokullarında dersleri veren
öğretim elemanlarının bir bölümünde nitelik eksikliği ve öğretim elemanı eksikliği görülmesi,
c) Meslek yüksekokullarını sınavsız geçişle
tercih eden öğrencilerde nitelik eksikliği bulunması,
d) Meslek yüksekokullarında açılmış bulunan programlara, öğrenci alabilme kriterlerinin
ağır olması,
e) Birçok meslek yüksekokulunun atelye ve
laboratuvarlarında günün teknolojisine sahip
yeterli sayıda cihaz bulunmaması,
f) Meslek yüksekokullarının bölgesinin tarım
ve teknolojisinin gelişmesinde, 2547’de öngörülen görevi yerine getirememesi,
g) Meslek yüksekokullarının konuşlandığı
özellikle ilçelerde öğrencilerin barınacağı sağlıklı yurt veya konutların, öğretim elemanları için
ise konutların bulunmaması,
h) Mezunlarının istihdam durumları dikkate
alınmadan, az yatırımla açılabilen programlara
ağırlık verilmesidir.
ARALIK 2011 - SAYI 142•
5. MESLEK YÜKSEKOKULLARINDA
ÖĞRETİMİN KALİTESİNİN
ARTTIRILMASINA YÖNELİK ÖNERİLER
a) YÖK/Dünya Bankası projeleriyle meslek
yüksekokullarına yeni bir bakış açısı getirilmeye çalışıldı. İngiltere’de uygulanan müfredat ve
ders içeriklerinin Türkiye’de uygulanması için
yurt dışı ve yurt içinde çeşitli eğitimler ve seminerler düzenlendi. Projenin başında uygulama
iyiye yakındı. Ancak sonradan eski konumuna
geri çekilmiştir. Projenin uygulandığı sekiz pilot okulda özellikle malzeme alımında sorunlar
yaşanmıştı. Örneğin, elektrikle bile çalışmayan,
İngilizlerin “üretimden kaldırmıştık, şartnameye
konulması nedeniyle sizler için yeniden ürettik”
dedikleri beton basınç presleri, kür tankı olmadan alınan kür tankı rafları, standard kum vb.
gereksiz veya eksik malzeme alınmıştı. Buna
rağmen sistem devam etseydi, MYO’ların bugünkü düzeyden çok daha ileri düzeyde olacağını tahmin etmek zor değildir. Zaman kaybına
ülkenin daha fazla tahammülü yok; bu nedenle
en kısa zamanda uygulama saati arttırılmalı ve
eğitim-öğretimin gerçek iş ortamında yapılmasına önem verilmelidir.
b) Okul sayıları hızla artan MYO’ların öğretim elemanı sayıları da hızla artmaktadır. Ancak,
MYO’lara öğretim elemanı yetiştirmede mevzuat yeterli değildir. MYO’lara öğretim elemanı kendi anabilim dalında ÖSYM tarafından
yapılan sınavla alınmalı ve belirli merkezlerde
düzenlenen eğitimden geçirildikten sonra ders
vermeye başlatılmalıdır. Başarlı bir öğretim elemanından aşağıda verilen özellikler beklenir:
Değişebilirlik, başkalarının duygularını anlayabilme, kişilikli temaslar kurabilme, deneyimli davranışlar sergileyebilme, soru sormada hünerli
olma, konusunda bilgili olma, kaliteli sınav sorusu hazırlama, öğrencilere geçerli ders çalışma
tekniklerini verebilme, öğrencilerin beğenisini
kazanan örnek davranış gösterebilme vb.(9).
Eğitimin başarısında bu kadar öneme sahip
öğretim elemanlarının seçiminde belli başlı ölçütler konulması gerekmektedir. Üniversitelerin
fonksiyonlarından bazıları şöyle sıralanabilir:
- Bilim adamı yetiştirmek ve bilimsel araştırmalarda bulunmak,
- Üniversite ve diğer tüm öğretim kurumları
için öğretmen yetiştirmek,
- Kaliteli yönetici ve iş adamı yetiştirmek(10)
Üniversitelerin fonksiyonları arasında üniversite ve diğer tüm öğretim kurumları için öğretmen yetiştirme fonksiyonu da bulunmaktadır.
Bu konuda gerekli düzenlemeler yapılarak hayata geçirilmelidir.
c) Yükseköğretim Kurulu tarafından Meslek
Yüksekokullarında açık bulunan programlara
öğrenci alabilme kriterlerinden biri olan “öğrenci alınacak programda en az biri yüksek lisans
mezunu olmak üzere üç adet öğretim görevlisi
bulunması” bazı programlar için geçerli olabilir.
Ancak bazı programlar için bir adet öğretim görevlisi yeterli olabilmelidir. Derslerin bir bölümü
kadrolu öğretim elemanı tarafından verilirken,
bir kısım dersler ise konunun uzmanlarınca ücret karşılığı yürütülecektir. Bu yolla programın
maliyetinin ekonomik olması yanında, öğrencilerin daha güncel teknolojik bilgilerle donanımlı
yetiştirilmeleri sağlanacaktır.
d) Meslek yüksekokullarına meslek liselerinden sınavsız geçişte düzenlemeye gidilmesi
de önemli konulardan biridir. Mesleki eğitimin
özendirilmesi önemlidir. Ancak, her meslek lisesini bitiren MYO mezunu olmak zorunda değildir. Bu bakımdan meslek liseleri mezunlarının
belli bir notu tutturmuş olanları MYO’lara sınavsız alınmalı, geri kalan kontenjanlar normal lise
mezunları tarafından doldurulmalıdır.
41 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
e) Meslek yüksekokullarının atelye ve laboratuarları çağın gerektirdiği cihazlarla donatılmalıdır. Bu konuda yerli üretim teşvik edilerek
kaliteli cihaz üretilmesi ve servis imkânı sağlanmalıdır.
f) Meslek yüksekokulları üniversitelerden ayrılmalı ve YÖK’te bir birime bağlanmalıdır. Her
MYO’nun kendi bütçesi ve harcama yetkisi olmalıdır. Uygulamanın böyle olması hâlinde işlerin daha rahat ve hızlı yürütülmesinin mümkün
hâle geleceği düşünülmektedir. Ayrıca bürokrasiden ileri gelen yazışmalar da azalmış olacaktır.
g) Meslek yüksekokullarının öğretim elemanlarının önemli bir bölümü, ilçe merkezlerinde
sağlık ve emniyet koşullarını sağlayan yeterli ev
bulunmaması nedeniyle il merkezlerinde kalmaktadır. Bu durum verimin düşmesine neden
olan önemli faktörlerden biridir. Mahalli ve mülki idarelerin bu durumu dikkate alarak merkezi
ısıtmalı, sağlık koşullarına uygun konutlar üretilmesine katkıda bulunması gerekir. TOKİ aracılığıyla çalışanların ev sahibi olmalarının sağlanması da dikkate alınması gereken önemli bir
faktördür.
h) Meslek yüksekokulu müdürlerine Millî Eğitim Bakanlığı kurumlarında uygulandığı gibi idari görev karşılığı belli bir saat ders ücreti ödenerek fazla sayıda ders vermeleri engellenmeli ve
tüm mesaisini kurumunun gelişmesi için harcaması sağlanmalıdır.
i) Öğretim elemanlarının teknolojiyi iyi takip
edebilmeleri için belirli aralıklarla, ilgili sanayide
• 42
belli bir süre çalışmalarının yolu açılmalıdır.
SONUÇ
Sayıları hızla artan ve önemli sayıda öğrencisi ve öğretim elemanı bulunan meslek yüksekokulları için kaliteyi arttırma yönünde gerekli
düzenlemelerin yapılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Meslek Yüksekokullarına verilen önemin
arttırılmasında diğer bir faktör de Millî Eğitim
Bakanlığının liseleri yeniden yapılandırmasıdır.
Bu düzenlemeye göre iki gruba ayrılan liselerden, meslek lisesi mezunlarının çoğunun ancak
meslek yüksekokullarına yerleşebilecek olmalarıdır. Verilen gerekçelerle ya kendi yöntemimizi geliştirmeli veya gelişmiş ülkelerin (özellikle
Japonya, Güney Kore) uyguladığı sistemler iyi
analiz edilerek uygulamasına geçilmelidir.
___________________________________________________
1 www.myoteknikerler.net
2 H. Binici ve Necdet Arı, 2004, “Mesleki ve Teknik Eğitimde Arayışlar,” Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 24,
3 (383-396), 2004.
3 Aso, M. ve Amano, I., (Çev. M. Özcan), Japon Eğitim
Sisteminin Kültür Kaynakları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları: 664, 1986.
4 htt://www.japonya.8m.com/japonya/eğitim htm.
5 UÇAR, H.İ., “Japon Eğitim Sistemi Üzerine Bir İnceleme: Çeşitli Açılardan Türk Eğitim Sistemi İle Karşılaştırma,” Yüzüncü Yıl Üniversitesi Elektronik Eğitim
Fakültesi Dergisi, 1 (1-18), 2004.
6 www.globalvizyon.com/universite/almanyada -universite-egitimi-125.
7 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu, 1981.
8 Yükseköğretim Kurumlarına Yerleştirme Sonuçları,
ÖSYM 2010.
9 Dilek, O., Başarılı Öğretmenlerin Karakteristik Nitelikleri, Eğitim Dergisi, 5 (52-62), Millî Eğitim Bakanlığı,
1993.
10 Okutan, M., “Üniversitelerin Bölge Kalkınmasındaki
Rolü,” Eğitim Dergisi, 5 (17-23), Millî Eğitim Bakanlığı,
1993.
ARALIK 2011 - SAYI 142•
GÜNDEM
“Çocuklar Gülsün Diye” Kampanyası
Tanıtım ve Protokol İmza Töreni
Millî Eğitim Bakanı Ömer Din-
Sinop illerinin dezavantajlı bölge-
de olduğunu kabul etmek gerekir”
çer, okul öncesi eğitime dikkat
lerinde anasınıfları ve anaokulları
dedi. Kampanya ile bundan çok
çekmek amacıyla başlatılan “Ço-
yapılarak hizmete açıldığını kay-
daha fazlasının yapıldığını vurgu-
cuklar Gülsün Diye” kampanya-
detti. Türkiye’de okul öncesi eğiti-
layan Bakan Dinçer, altı ilde okul
sının tanıtımı ve Çocuklar Gülsün
me ihtiyaç duyan nüfus ve derslik
servis araçları alındığını, okulla-
Diye Derneği ile Millî Eğitim Ba-
ihtiyacı göz önüne alındığında bel-
rın donatımını da Bakanlık olarak
kanlığı arasında yapılacak proto-
ki yapılanların denizde bir damla
yaptıklarını söyledi. Bakan Dinçer,
kol imza töreni için Validebağ Adi-
gibi görünebileceğini belirten Ba-
Gülben Ergen’in bir anne ve bir
le Sultan Kasrı Öğretmenevinde
kan Dinçer, “Ancak, bir okul bel-
sanatçı olarak duyarlılığı ve sosyal
düzenlenen törene katıldı.
ki sizlerin hayatında çok önemli
sorumluluğunun sonucunda or-
bir yer tutmayabilir ama o okulda
taya çıkan kampanyanın etkisi ve
okuyan öğrencilerimizin hayatında
gücünün yüksek olduğunu ifade
çok şey değişebilir. Bunun farkına
ederek, “Sanatçıların bu tür sosyal
varmak lazım. Çocuklarımıza yaptı-
sorumluluk projelerini sahiplenme-
ğımız yatırım tek bir çocuğumuzun
si sorunlarımızın ve çözüm yolları-
hayatında bile bir farklılık oluşturu-
nın basın yayın organlarında daha
yorsa, tek bir çocuğun iyi ve güzel
fazla yer almasına, bu da toplum-
yönde değişmesini sağlıyorsa bu
daki farkındalığa çok büyük katkı
sonucun her türlü değerin üzerin-
sağlamaktadır” diye konuştu.
Törende konuşan Bakan Dinçer, bir yıl önce başlatılan kampanyayı daha ileri boyutlara taşımak amacıyla bir araya geldiklerini söyledi. Bakan Dinçer, sanatçı
Gülben Ergen’in önderliğinde yürütülen yardım kampanyası ile bir
yıl gibi kısa süre içinde Tokat, Mardin, Erzurum, Hatay, Trabzon ve
43 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Kampanya ile otuz ilde birer
öncesi eğitime ulaşma şansına sa-
ilde başlattığınız pilot uygulama-
anaokulu ya da ana sınıfı yaparak
hipti.” Bakan Dinçer, hükümetin ve
ya geçtiğimiz yıl yirmi beş il daha
okul öncesi eğitime katkılarını sür-
bakanlığın konuyu en üst düzeyde
ekleyerek elli yedi ildeki 5 yaşta
dürecek olan derneğe ve Gülben
sahiplenmesi ve okul öncesi eği-
okullaşma oranını ortalama yüz-
Ergen’e de teşekkürlerini sunan
timde yaygınlaştırma ve kaliteyi
de 85’e çıkardık. Bu şu demek; 5
Bakan Dinçer, şunları kaydetti:
yükseltme çalışmalarını eş zaman-
yaş grubu bizim yüzde 100 hedefe
“0-5 yaş grubundaki çocukların
lı olarak başlatmasıyla 48 ve 72 ay
aldığımız bir grup ve şimdiden bu
bedeni, zihni, duygusal ve sosyal
yaş grubundaki çocukların yüzde
hedefin yüzde 85’ine ulaşmış gö-
yönden
43’ünü okullaştırmış olduklarını
rünüyoruz” şeklinde konuştu.
gelişmelerini
destekle-
yen okul öncesi eğitimin önemi,
dünyada herkes tarafından kabul
gören bir yaklaşımdır. Gerçekten
de kaliteli bir erken çocuk eğitimi
programına katılan çocukların ilköğretime başlarken öğrenmeye
daha hazır ve yetenek testlerinde
de daha başarılı olduklarını görüyoruz. Okul öncesi eğitime yapılan
yatırımların toplum için en yüksek
getiriye sahip yatırımlar olduğunun
farkına varan ülkeler, bu yüzden
adımlar atarak okullaşma oranlarını yüzde 80’lerin üzerine çıkarmışlardır. Eğitimin niteliğini artırma
çalışmalarını ise öncelikli hedefleri arasına almışlardır. Bizde okul
öncesi eğitimin öneminin farkına
1960’lı yıllarda varılması ve bütün
kalkınma planlarında bu alanın geliştirilmesi gerektiğine yer verilmesine rağmen 2002 yılında her yüz
çocuğumuzdan sadece onbiri okul
• 44
dile getirdi.
Sanatçı Gülben Ergen de yak-
2010-2011 eğitim ve öğretim
laşık bir yıl önce başlattıkları kam-
yılında 1 milyon 115 bin 818 ço-
panya ile hiç anaokuluna gitmeyen
cuğa 46 bin 336 derslik ve 46 bin
çocukların anaokullarına gitmesini
683 öğretmenle okul öncesi eği-
sağladıklarını söyledi. Kampanya
tim verdiklerinin altını çizen Bakan
kapsamında yedi okul açtıklarını
Dinçer, “2001-2002 yılında Türkiye
dile getiren Ergen, üç sene içinde
genelinde resmî anaokulu sayımı-
otuz anasınıfı daha açacakları-
zın 348, toplam kurum sayısının
nı kaydederek, bir sanatçı olarak
11 bin 287, okul öncesi eğitimden
böyle bir projede yer almaktan
yararlanan çocuk sayısının 289 bin
mutluluk duyduğunu anlattı. Tö-
118 ve öğretmen sayısının da 18
rende konuşmaların ardından Ba-
bin 149 olduğu hatırlanacak olur-
kan Dinçer, sanatçı Ergen ve Te-
sa, bu alanda kısa zamanda ne
mel Eğitim Genel Müdürü Funda
kadar büyük yatırımlar yapıldığı
Kocabıyık arasında protokol imza-
daha iyi anlaşılacaktır” dedi. Ba-
landı. Törene, İstanbul Valisi Hü-
kan Dinçer, bunun sonucunda son
seyin Avni Mutlu, Büyükşehir Be-
10 yılda okullaşma oranında yüz-
lediye Başkanı Kadir Topbaş, Millî
de 100’e yakın bir artış sağlandığı-
Eğitim Müdürü Muammer Yıldız
nı söylemenin mümkün olacağını
ve çok sayıda kişi katıldı. Törende,
belirterek, “2009-2010 eğitim ve
Acıbadem Anaokulu öğrencileri de
öğretim yılında 5 yaş grubundaki
gösteri sundu.
çocukları okullaştırmak için otuz iki
ARALIK 2011 - SAYI 142•
Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer,
UNESCO Genel Konferansında
Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, Paris’te devam eden UNESCO genel konferansına hitap etti.
Bakan Dinçer, “Dünyadaki kay-
Barış Kültürüne odaklanan yeni
bir sektörler arası platformun teşkil
edilmiş olması anlamlı ve zamanlı bir adım teşkil etmiştir. İspanya
gibi projelerine destek vermektedir. UNESCO’nun Orta Vadeli Stratejisindeki öncelikleri teşkil eden
‘Afrika’ ve ‘Cinsiyet Eşitliği’ konu-
nakların kıtlığına rağmen israf ve
tüketim eğilimlerinin artması, doğal afetler, küresel ısınma ve çevre kirliliği gibi sorunların giderek
büyümesi, şiddet ve terörizmin
yanı sıra işsizliğin genç kuşakları
ciddi tehdit etmesi karşısında, ortak mücadelemiz için yeni yöntem
ve araçlara ihtiyaç olduğu açıktır.
Eğitim ve kültür şüphesiz bunların
başında gelmektedir” dedi.
ile birlikte BM Medeniyetler İttifakı
Girişiminin bir ortağı olarak Türkiye, barış kültürü yolunda UNESCO-Medeniyetler İttifakı iş birliğini
kuvvetle desteklemektedir. Eğitim
ve kültürün ‘BM Binyıl Hedefleri’
çerçevesinde sürdürülebilir kalkınmanın vazgeçilmez boyutları olarak benimsenmesi doğrultusunda
ECOSOC’un bu yılki oturumunu
eğitim konusuna hasretmiş olması
bir diğer önemli gelişmedir.”
ları esasen Türkiye’nin de önceliklerini teşkil etmektedir. Türkiye,
UNESCO ile Türkiye İş Birliği ve
Kalkınma Ajansı arasında imzalanmış olan Protokolden de yararlanmak suretiyle, bütün bu alanlarda
UNESCO ve üye ülkelerle iş birliği
yapmaya hazırdır” dedi.
Bakan Dinçer, UNESCO’nun,
eğitim ve kültürü gerek millî, gerekse milletlerarası düzeyde en
etkili biçimde kullanılması için mükemmel bir platform sunduğunu
söyledi.
Genel Direktörün öncülüğünde
geçen yıl içinde atılmış olan bazı
adımların, UNESCO’nun bu alandaki rolünü daha etkin biçimde
oynamasını sağlayacak fırsatlar
yarattığına işaret eden Bakan Dinçer şunları söyledi:
“UNESCO Sekretaryası içinde
Bakan Dinçer, bu toplantıda
UNESCO’nun eğitim alanındaki
küresel faaliyetlerin eşgüdümünde öncü ajans olarak tespit etmiş
olmasının UNESCO’nun sorumluluğunu artırdığını söyledi. Bakan
Dinçer, “36. UNESCO Genel Konferansının gündeminde ‘Herkes
İçin Eğitim’ hedeflerine ulaşılmasında yaşanan sıkıntılara yer verilmiş olması, UNESCO’nun bunların
bilincinde olduğunu göstermektedir. Türkiye, UNESCO’nun ‘Kadın
UNESCO’nun demokrasi ve
insan hakları zemininde eğitim ve
kültür yoluyla barış kültürü ve sürdürülebilir kalkınmaya daha etkin
biçimde katkıda bulunmak üzere
bazı yeni enstrümanlar, standartlar
ve ilkeler geliştirmekte olduğunu
kaydeden Bakan Dinçer, “Ancak,
üye ülkeler ve uluslararası toplum
bunların millî ve bölgesel düzeyde
hayata geçirilmesi konusunda yeterli başarıyı gösterememektedir.
Bu hususa yönelik stratejiler geliştirilmesine, eğitim ve kültür politikalarımızın tespitinde ve icrasında
UNESCO’nun 65 yıllık birikiminden daha fazla yararlanılmasına ih-
ve Kızların Eğitimi Küresel Girişimi’
tiyaç olduğunu görüyorum” dedi.
45 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
Millî Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in
24 Kasım Öğretmenler Günü Mesajı
“Öğretmenlerimize
duyduğu-
beden, ilk maaşını Erciş’te yoksul
insanca yaşamanın sorumluluk-
muz minnet ve şükran duyguları-
insanlara dağıtacak kadar yüce
larını ve gereklerini yerine getirdi-
mızı ifade ettiğimiz, onların ışığına
bir gönül taşıyan, “öğrencilerim
ğimizde ülke olarak bir daha böy-
ve rehberliğine duyduğumuz ihti-
yetim kalır” diye tayin istemeyen
le büyük acılar yaşamayacağız.
yacı bir kez daha güçlü bir şekilde
ve daha bunun gibi öğretmenlik
Kendilerini öğrencilerine adayan
dile getirdiğimiz 24 Kasım Öğret-
mesleğinin bir gönül işi olduğunu
öğretmenlerimizin yeri doldurul-
menler Günü’nde acımız sonsuz-
gösteren birçok hikâyeyi bize bıra-
mayacak kaybına değil, kıvancına
dur.
kıp, vakitsiz bir şekilde aramızdan
ortak olacağız.
Eğitim ailesi olarak, meslek
hayatlarının henüz çok başında
olan gencecik öğretmenlerimizi 23
Ekim günü Van ilimizde meydana
gelen depremde kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyoruz.
Millet Mektepleri’nin açılışı ve
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün
başöğretmenliği kabul tarihi olan
bu anlamlı günde yapılacak tüm
etkinlikleri
eğitim
şehitlerimizin
anısına adıyoruz. Milletçe hepimizi
büyük bir acıya boğan depremde kaybettiğimiz öğretmenlerimizin ve öğrencilerimizin eksikliğini
her zaman yüreğimizde duyacağız. Kısacık meslek yaşamlarına
sığdırdıkları büyük fedakârlıkları
öğretmenlik mesleğinin onuru ve
saygınlığı içinde yaşatarak her zaman hatırlayacağız.
Evinde öğrencilerine gönüllü
olarak ders verirken hayatını kay-
• 46
ayrılan sevgili öğretmenlerimize ve
hayatını kaybeden öğrencilerimize
Allah’tan rahmet, ailelerimize ve
eğitim camiamıza sabırlar diliyorum.
Temenni ediyorum ki öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz, ailelerimiz bir daha böyle acılar yaşamasınlar. Millî Eğitim Bakanlığı
olarak bir taraftan şehit öğretmenlerimizin yakınlarının, depremde
yaralanan öğretmenlerimizin yaralarını sarmaya çalışırken, diğer
taraftan da yıkılmış veya hasar
görmüş okullarımızı süratle tespit
ederek, en ufak bir risk taşıyan
okulların bile yıkılıp yeniden yapılması için çalışmalar başlatılmıştır.
Kuşkusuz, içinde güvenle, mutlulukla, sağlıkla oturacağımız evler,
binalar, okullar inşa etmek hepimizin ortak çaba ve sorumluluğunu
gerektirmektedir. Bu ortak çabayı
gösterdiğimizde, insan olmanın,
75 öğretmenimizi kaybettiğimiz
depremde, Reşat Nuri Güntekin’in
Çalıkuşu eserini ve Feride’nin
şahsında öğretmenlik mesleğinin
temsil ettiği kıymet biçilmez misyonu ve fedakârlığı hatırlamamız
tesadüf değildir.
Cumhuriyetimizin
kurulduğu
yıllarda savaştan henüz çıkmış;
bütün meslek sahibi ve aydın nüfusunu cephelerinde şehit vermiş,
yoksulluk ve yoklukla mücadele
eden bir ülkenin en önemli gücü
öğretmenler olmuştu. Cumhuriyetimizin ideallerini gerçekleştirecek
yeni nesiller yetiştirme misyonuyla
her türlü imkândan mahrum köy
ve kasabalarda mucizeler yaratan
öğretmenlerimizle, bu depremde
kaybettiğimiz
öğretmenlerimizin
aynı ideal etrafında buluştuklarını
görmek, yaşadığımız kaybın büyüklüğünü ve bu acı tecrübeden
ARALIK 2011 - SAYI 142•
toplum olarak çok büyük dersler çıkarmamız gerek-
kalan öğrencilere ise insan hayatına saygıyı, altında
tiğini bizlere hatırlatmaktadır.
kalmayacağımız binalar yapmanın önemini, geniş
Geçmişte olduğu gibi bugün de öğretmenlik
mesleğine onurunu, itibarını, önemini kazandıran
ufuklu, bilgi ve beceri sahibi bireyler olmayı, bu meşaleyi devralan öğretmenlerimiz öğretecek.
tüm değerleri aynı heyecan ve bilinçle sahiplenen
24 Kasım Öğretmenler Günü’nü bu duygularla
çok değerli öğretmenlerimizi kaybetmiş olmanın
kutluyor, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak
acısını hep duyacağız ve değerli hatıralarını ders-
üzere ebediyete intikal etmiş tüm öğretmenlerimizi
liklerimizde, okullarımızda, ama her şeyden önem-
rahmetle, saygıyla ve şükranla anıyorum.”
lisi kalbimizde yaşatacağız. Onlardan bize emanet
81 İlden Gelen Öğretmenler, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ile Birlikte Öğle Yemeğinde
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
Öğretmenlerle her yıl Atatürk’ün
diğine değinerek, “Kısa süreliğine
24 Kasım Öğretmenler Günü ve-
başöğretmenliği
edişinin
sönmüş olsa da eğitim meşalesi
silesiyle Millî Eğitim Bakanı Ömer
yıl dönümünde bir araya geldiğini
orada herkesi en kısa zamanda
Dinçer başkanlığında 81 ilden ge-
anımsatan Gül, bu etkinliğin öğret-
aydınlatacaktır. Yeni atanan öğ-
len öğretmenlerle öğle yemeğinde
menlerin devlet katındaki itibarını
retmenlerimiz Van’da bayrağı dev-
bir araya geldi. Gül, öğretmenleri
göstermenin yanı sıra öğretmen-
ralarak hayatını kaybeden mes-
eşi Hayrünnisa Gül ile birlikte kar-
leri dinleme ve düşüncelerini pay-
lektaşlarının başarmak istedikle-
şıladı. Millî Eğitim Bakanı Dinçer,
laşmaya vesile olduğunu söyledi.
rini hayata geçireceklerdir” diye
Cumhurbaşkanı Gül’e kendisini ve
Cumhurbaşkanı Gül, bu yıl Öğret-
konuştu. Gül, hayatını kaybeden
beraberindeki öğretmenleri kabul
menler Gününün Van ve Erçiş’teki
öğretmenlere Allah’tan rahmet,
etmesi dolayısıyla teşekkür etti.
depremlerde çok sayıda öğretme-
yakınlarına başsağlığı diledi. Top-
nin hayatını kaybetmesi nedeniyle
lumların
buruk yaşandığını ifade ederek,
çok önemli bir rol oynadığına işa-
ölen öğretmenlerin çoğunun gö-
ret eden Gül, Türkiye’nin, eğitime
reve yeni başlamış öğretmenler
ve insana yapılan yatırımın gelece-
olmasının üzüntülerin artmasına
ğe yatırım olduğunu anladığına ve
neden olduğunu belirtti.
bu alandaki çalışmalara çok önem
Cumhurbaşkanı Gül de yemekte yaptığı konuşmada, eşi
Hayrünnisa Gül ile öğretmenleri
Çankaya Köşkü’nde ağırlamaktan
büyük memnuniyet duyduklarını
belirterek, “Sizlerin ve şahsınızda
kabul
yetişmesinde
eğitimin
verdiğini vurguladı.
bu kutsal görevi özveriyle yapan
Gül, deprem bölgesinde okul-
bütün öğretmenlerin Öğretmen-
ların 5 Aralık 2011 tarihinde açı-
Cumhurbaşkanı Gül, konuş-
ler Gününü kutluyorum” dedi.
lacağını bilgisinin kendisine veril-
masına şöyle devam etti: “Yeni ne-
47 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
sillerin insan haklarına saygılı, yete-
Cumhurbaşkanı Gül, öğretmenle-
parçasıdır” diyen Gül, şöyle ko-
neklerini geliştirebilen, öğrenmeyi
rin gecesini gündüzüne katarak,
nuştu: “Ülkemizin geleceği bakı-
öğrenmiş, araştıran, sorgulayan,
hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan
mından nitelikli öğretmen yetiştiril-
bilgiye ulaşabilen, bilen, çok oku-
çalıştıklarını bildiğini dile getirerek,
mesi son derece önemlidir. Ulusal
yan, dünyayı tanıyan, demokrasi-
öğretmenlerin mesleklerinin geti-
Öğretmen Stratejisi Çalıştayı ko-
nin değerlerini bilen, Türkiye’nin
risinden çok kendilerini öğrenci-
nuyla ilgili çalışmalara ışık tutması
millî ve manevi değerlerine bağlı
lerinin başarısına ve mutluluğuna
bakımından çok önemlidir. Öğret-
bireyler
yetiştirilmelerine
adadıklarını gördüğünü söyledi.
men yeniliklere açık bireydir, öğret-
çok önem veriyoruz. Bu süreçte
Bugünkü Türkiye’nin dünkü öğret-
menlerimizin de öğrenmeye dahil
hiç şüphe yok ki esas sorumluluğu
menlerin yetiştirdiği nitelikli insan-
olması gerekir. Hepimizin aslında
öğretmenlerimiz yani sizler üstlen-
ların eseri olduğunu belirten Gül,
bir şekilde mezara kadar öğren-
mektesiniz. Öğretmenlik bir insan
“Bunun için sizlere bir kez daha
mesi gerekir, ama öğretmenlerimiz
yetiştirme sanatıdır. Sevgi, muhab-
şükranlarımı sunuyorum” diye ko-
öğrenmeye daima açık olmalıdır.
bet ve fedakarlık olmadan öğret-
nuştu.
21. yüzyılın koşulları herkesin ken-
olarak
menliğin en iyi şekilde yapılacağına inanmıyorum. Bilginin yanında
bu kişisel taraflar çok önemlidir.
Bir öğretmenin başarısında, özgüveninin yükselmesinde sınırsız faktör vardır. Toplumlara yol gösteren
bir ışıktır öğretmen. Öğrencilerin
başarısı ve mutluluğuna adanmış
bir hayattır öğretmenlik.”
Meclisin yasama dönemi açılışında yaptığı konuşmada öğretmenlik mesleğine değindiğini
anımsatan Cumhurbaşkanı Gül,
“İyi yetişmiş, fedakar, vizyon sahibi bir öğretmen tüm öğrencilerinin
istikbalini kurtarabilir. Bir sınıf çok
kalabalık, 60 kişi olabilir ama eğer
fedakar, vizyon sahibi öğretmen
Çocukların bedensel ve zihin-
varsa o sınıfta, o büyük sınıfın ge-
sel yeteneklerinin gelişmesinde,
leceği teminat altındadır, ama çok
kimlik ve kişiliğinin oluşmasında
küçük sınıf dahi olsa öğretmen ni-
en büyük payın öğretmenlere ait
telikli öğretmen değilse, vizyon sa-
olduğunu ve bir öğrencide anne
hibi değilse o zaman o sınıfın ge-
ve babası kadar öğretmeninin de
leceği çok parlak olmayabilir” diye
hakkı bulunduğunu belirten Gül,
konuştu.
“Öğretmenlerimiz büyük bir sevgi
ve gayretle genç dimağları hayata
hazırlamaktadırlar. Onlara insani
değerleri, iyiyi, doğruyu öğretmekle onların hayatlarına yeni bir
yön vermektedirler. Öğretmenler
yeni nesilleri yetiştirirken toplumun geleceğini şekillendirmektedirler. Sevgi, fikir sahibi, özgüveni
yüksek, vicdanlı iyi nesiller sizin
ellerinizde şekillenmektedir” dedi.
• 48
Millî
Eğitim
Bakanı
Ömer
Dinçer’in de bir eğitimci profesör
olduğunu, kendisini yakından tanıdığını ifade eden Gül, Dinçer’in
öğretmenlik mesleğinin daha iyi
noktalara taşınması için çalışan bir
bakan olduğunu söyledi. “Öğretmenlerin ihtiyaçlarını karşılamak,
beklentilerine sahip çıkmak öğretmenlere yapılacak yatırımların bir
dini yenilemesini, yetiştirmesini zorunlu kılmaktadır. Artık Artvin’deki
bir öğretmenimizle, Ankara’daki
İstanbul’daki
bir
öğretmenimiz
aynı şekilde bilgiye ulaşabilmektedir, yeter ki o irade, istek olsun. Bilgi ve becerilerinizi geliştirmek için
yoğun bir gayret göstereceğinize
inanıyorum. Öğretmenlik mesleğinin onuru ve saygınlığını korumak
için herkese önemli sorumluluklar
düşüyor. Sizlerin beklentileri ve
talepleri olduğunu biliyoruz, öğretmenlerin görevlerini en iyi şekilde
yapabilmesi
için
beklentilerinin
karşılanması gerekmektedir. Öğretmenlere hak ettikleri imkanların
verilmesi, güvenli, huzurlu bir çalışma ortamı sağlanması için gerek
hükümet, gerek Millî Eğitim Bakanlığı konunun üzerinde önemle
durmaktadır.”
Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını Başöğretmen Atatürk ve hayatını kaybeden tüm öğretmenleri
saygı ile andığını belirterek bitirdi.
ARALIK 2011 - SAYI 142•
49 •
• BİLİM ve AKLIN AYDINLIĞINDA EĞİTİM
• 50

Benzer belgeler