Değerler Eğitimi AİLE
Transkript
Değerler Eğitimi AİLE
AİLEDE MANEVİ DEĞERLERİN EĞİTİMİ Prof. Dr. Hayrani ALTINTAŞ 1- 2- 34- 5- Değer, varlık hakkında zihnimizde mevcut olan kıymet hükmüdür. Bu kıymet hükümleri, doğuştan gelmezler; aksine sonradan kazanılırlar. Bizim doğuştan getirdiğimiz ve değişmez denilen niteliklerin sözü edilen kıymet hükümleriyle alakası yoktur. Doğuştan getirdiğimiz hususlar, soğuk veya sıcakkanlı olmak, sinirli veya sakin tip olmak gibi tabiat dediğimiz niteliklerdir. Ama değerlerle kazanılan şahsiyet, sonradan elde edilir. Yani kişi, doğuştan sözünde duran insan olarak doğmaz. Ama çevresinden, sözünde durmanın ne demek olduğunu öğrenir, bilir, örneklerini etrafında görür ve öyle olmak lazım geldiğini idrak ederek sözünde duran kişi olur. O halde bir değer veya kıymet hükmü, çocuklara dışarıdan verilir. Aileden biyolojik yolla tevarüs etmez. Bu bakımdan bütün milletlerde çocukların eğitimi, terbiyesi ve ahlaklı kılınmaları talim ve terbiye yoluyla olmuştur. Elbette değerlerin ilk eğitim ve öğretimi ailede başlar; ilk örnekleri de orada görülür. Konya’mızda, eskiden, aileler bu hususa çok dikkat ederlerdi. Konya’mızdaki medreseler, tekkeler, zaviyeler, dergahlar, o kapıdan giren kişiye, hal lisanı ile “Benliğindeki kötü hususları bu kapıdan girmeden dışarıya at. Burada yeni değerler edineceksin. Bu değerlerle mutlu kişi, Allah’ına inanan mümin, vatanına, milletine faydalı insan olacaksın.” derlerdi. Kişiler oralarda yeni bir hüviyet kazanırlardı. Aileler, kendilerinin verdiği terbiye yanında eğitim kurumlarının vereceği tamamlayıcı bilgileri bu açıdan değerlendirirlerdi. İlk nüve ailede verilir, kıymet hükümlerinin şekillendireceği değerli kişi mayasını ilk olarak aileden alırdı. Onun için Konya Selçuklulara başkent oldu. Bu husus ülkenin tamamında böyle mülahaza edilirdi. Bunun için Osmanlı Devleti, Devleti Âli idi. İslâm Peygamber’inden gelen değer hükümleri, önce ailenin fertlerinde tecessüm eder, sonra okulda bilgi ile mükemmelleşir, daha sonra da sokakta en güzel numunelerini verirdi. Çünkü kişilerin bir ideali ve ülküsü vardı. Onlar, kendilerinin diğer milletlere örnek olmak üzere gönderilmiş orta bir ümmet olduklarını biliyorlardı. Ülkü veya ideal maalesef kalmadı.Bundan dolayı günümüzde, ülkemizin aileleri sınıflara ayrıldı. Yapılan sosyo-psikolojik tahliller ülkemizde mevcut, belli başlı, beş çeşit aileden söz ediyorlar: Başsız, düzensiz tabir caizse, anarşik aileler: Bu tür ailelerde ne kanun var ne de kural. Herkes istediği gibi yaşıyor. Kimse kimseye karışmıyor. Değer hükmü yok. Gününü gün etme ve sadece yaşama, yaşama anlayışı, bir başka tabirle, hedonizm hâkimdir. Çünkü demokrasi ve onun sağladığı hürriyet vardır. Bütün aile fertleri bu hürriyet içinde hareket ederler. Müsaadeci aileler: Bunlarda kanun ve kural var, ama uyma mecburiyeti yoktur. Ahlaki kanunlar ve değer kuralları zikredilir, ama fertler serbest bırakılarak “Senin aklın var, kendini ayarla” denilir. Müşterekçi aileler: İyi veya kötü her şeye bütün aile fertleri beraberce karar verirler. Değer hükümlerine, ahlak kurallarına müştereken ya uyulur veya uyulmaz. Kuralcı veya kuralları uygulayıcı aileler: Aile, dini, ahlaki veya milli değer hükümlerinin benimsenmesini ve bunlara uyulmasını ister. Aile fertlerinde değer hükümleri oldukça açık bir şekilde görülür. Zorba aileler: Bu tür ailelerde despotizm hâkimdir. İster doğru ister yanlış, ailenin veya aile reisinin verdiği karara mutlaka uyulur. Töre cinayetleri bunun çok açık misalidir. İşte böyle sosyolojik bir vakıa karşısında bulunan Türk eğitimcisi, büyük bir zorlukla karşı karşıyadır. Cihanşümul veya evrensel değerlerimiz çocuklara nasıl verilecektir? Değerler hususunda, okul ve aile ekseriyetle anlaşsalar bile birçok konuda uzlaşamamaktadırlar. Değerler konusunda tam bir anlaşma her zaman söz konusu olmamaktadır. Durum karışıktır. Bazı aileler dinî ve millî eğitim isterken okullar seküler bir eğitimden bahsetmektedirler. Veya bunun aksi de varit olmaktadır. Doğruluk, adâlet, eşitlik, sözünde durma gibi değer hükümlerinde okul ve aile anlaşırken “çağdaşlık” adı altındaki bazı unsurlarda uzlaşma bulunmamaktadır. Bununla birlikte genel bir uzlaşma ve müştereklik söz konusudur. Değerler eğitimi hususunda ortada bir savaş vardır. Aileler ve okul ile tüketim toplumu, reklamlar, TV.ler, bilgisayar oyunları arasında bir savaş vardır. Aileler ve okul, gencine değerleri vererek onu mutlu, güvenli, vatanına ve milletine hayırlı, Allah’ına inanan şahsiyetli bir çocuk veya genç olarak şekillendirmek isterken ikinciler yani tüketim toplumu, reklamlar, TV.ler, sinema ve bilgisayar oyunları genci tek tip insan hüviyetine çekmeye çalışmaktadırlar. Bu tek tip insan, bol bol tüketen, batı musikisi dinleyen, bulijin pantolon giyen, Cola içen, sakız çiğneyen, hazır yiyeceklerle beslenen, rock musiki ile kendinden geçen, futbol uğruna telefatta bulunan, televizyon programlarının şekillendirdiği monoton kişilikli, behimi duyguların esiri, idealsiz, ülküsüz sadece kendini düşünen insan tipidir. Anadolu insanı bu insan tipine karşı koymaya çalışıyor. Ama ne zamana kadar dayanacak henüz belli değil. Kurumlar gencin boş zamanını değerlendirmekten çok uzaklar. Manevi değerler verilmediği için, genç, okul ve boş zaman arasında ne yapacağını bilmiyor. Kahvehanelerde vaktini öldürüyor. Okul ve çalışma zamanı hiç mi hiç ayarlanmamış. Son zaman hayat telakkileri gencimizi sarmış. Buna göre, hayat, yaşanması gereken bir süreç. Ahlak, eskilerin masalıdır. Vatan, başkalarınca kurtarılması gereken satıhtır. Örf ve âdetler, zamanı geçmiş davranışlardır. Anne ve baba, hâlâ eskiyi yaşayan varlıklardır. Çağdaş olan benimsenmeli, eski terk edilmelidir. Beni benden başkası ilgilendirmiyor. Hürüm, istediğim gibi yaşarım. Ailede manevi değerlerin eğitimi fevkalade önemlidir.