arguvan olgusu sayı 29

Transkript

arguvan olgusu sayı 29
ÝÇÝNDEKÝLER
www.arguvanvakfi.org.tr
VAKIF YAYIN ORGANI
3 AYDA BÝR YAYINLANIR
Sayý 29
Temmuz 2011
SAHÝBÝ
ARGUVAN VE KÖYLERÝ
EÐÝTÝM KÜLTÜR VAKFI
Adýna
Baþkan Mehmet KIZILDAÞ
Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü
Ali Haydar KARAÇAM
Yayýna Hazýrlayanlar
Veysel KARAHAN
Azmi TULUNAY
Ahmet FIRAT
Merhaba . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
2
Mehmet Doğan ile Söyleþi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
3-5
Hikaye: Köy Gızı mı, Şehir Kızı mı? - Hasan Aksoy .
6-7
Yöremizi Tanýyalým . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8-11
Ses Yarışması . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 12-14
Şiir - Karikatür . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
15
Kardeş Sofrası - Kasım Eren . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17
Dernek . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
18
Yöremiz Türkülerinden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
19
Aktüel - Prof.Dr. İbrahim Kaboğlu . . . . . . . . . . . . . . 20-21
Malatya Günleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22-23
Şair Gözüyle - Ahmet Telli . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 24-25
Grafik Tasarým
ATAÞEHÝR AJANS
Festival . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26-27
Oktay EROÐLU
0.216 572 0 575
Derneklerimizden . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28-29
Yazýþma Adresi
Küçükyol Sokak No.: 3/2
Sağlık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
30
Kitap . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
31
Bostancý / ÝSTANBUL
Tel: 0.216 416 12 74
Fax: 0.216 361 97 28
[email protected]
Baský: Kay-Ian Matbaa
0.212 612 31 85 - 567 84 19
YAYIN ÝLKELERÝ
Dergide yayýnlanmasý için gönderilen yazý, haber ve
resimlerin yayýnlanmasýna, yayýn kurulu karar verir.
Yöresel fotoğraf, haber ve yorumlara öncelik verilir.
Ýmzalý yazýlarýn sorumluluðu yazarlarýna aittir.
1
Sevgi ve Dostluk Pýnarýndan
Merhaba;
Yeni, dolu, dolu bir sayıyı sizlerle, dostlarımızla buluşturmanın mutluluğunu yaşıyoruz.
Bu sayımızı 11. Arguvan Türküleri Ses Yarışması’nın
ardından, 23-24-TEMMUZ 2011 Tarihinde düzenleyeceğimiz 9. Uluslararası Arguvan Türkü Festivali
öncesinde sizlerle buluşturuyoruz.
İlk sayımızda sizlere söz verdiğimiz üzere dergimizi
düzenli olarak yayınladık ve sizlerle buluşturduk.
Söyleşi bölümünde bizden birisi, vakfımızın üyesi olan
Esenler İlçesi Tuna Mahallesi Muhtarı Mehmet Doğan’ı
tanıtan yazıyı Azmi Tulunay’ın röportajıyla okuyacaksınız.
Hasan Aksoy’un “Köy Gızı’mı, Şehir Kızı’mı?”
yazısıyla geçmişe doğru bir yolculuk yapacağız.
Yöremizi Tanıyalım bölümünde Kabuğunu Yırtan Bir
Köy tanımıyla, Asar Köyü’nü tanıtan yazıyı ve
fotoğrafları Erhan Kızılyar, Ali Güler, Doğan Salman
hazırladılar.
11. Geleneksel Arguvan Türküleri Ses Yarışmasını ve
dereceye giren yarışmacılarımızı Azmi Tulunay’ın kaleminden okuyacaksınız. Dereceye giren yarışmacılara tüm
yaşamları boyunca başarılar diliyoruz.
Şiir bölümünde Hasan Şahin’in Neyine Ağlayam
Neyine Yanam ve H. Gazi Kiraz’ın Duygu Serüvenleri
isimli şiirlerini okuyacaksınız.
Aktüel bölümünde Kasım Eren’in ülkemizin içerisinde
bulunduğu durumu çok çarpıcı bir şekilde özetlediği
Kardeş Sofrası isimli yazısını bulacaksınız.
Derneklerimizi tanıyalım bölümünde dernek başkanı
Erhan Kızılyar’ın deyimiyle çiçeği burnunda bir dernek
Asar Köy Derneğini ve Başkan Erhan Kızılyar’ın kısa
"...Şairim...
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam,
şairliğimden utanırım…
Ah bu türküler, türkülerimiz, ana sütü gibi ak,
ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla,
köyümüz köylümüz memleketimiz…
Ah bu türküler köy türküleri,
Dilimizin tuzu biberi…
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak,
hilesiz hurdasız, çırılçıplak…
Dişisi dişi, erkeği erkek!
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara, bıçağı bıçak!
Ah bu köy türküleri,
karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi…
Bedri Rahmi Eyüboğlu
2
yaşam öyküsünü okuyacaksınız.
Yöremiz türkülerinden, Adıgüzel Göksu’dan alınan
Vah Beni Beni isimli türküyü Seval Eroğlu notaya
almıştır.
Aktüel sayfasında Festivalimizde ki panele konuşmacı
olarak katılacak Prof. İbrahim Kaboğlu’ndan “İnsan
haklarında üç derin kırılma (iman, para, iktidar)”
isimli yazıyı bulacaksınız.
26-29-MAYIS 2011 Tarihlerinde CNR Expo Fuar
merkezinde düzenlenen Malatya Tanıtım Günleri ile
ilgili yazıyı ve fotoğrafları Veysel Karahan hazırladı.
Şair Gözüyle Halk Kültürü ve Bu Günkü Şiir isimli
değerlendirme yazısını şair Ahmet Telli’nin kaleminden
okuyacaksınız.
Geçmişten günümüze festival düşüncesi ve festivalin
Arguvan’a kazandırdıklarını Ahmet Fırat ve Veysel
Karahan’ın yazısında bulacaksınız.
Derneklerimizin etkinliklerine yönelik değerlendirme ve
resimleri Veysel Karahan hazırladı.
Sağlık köşesinde Op. Dr. Murat Kaplan burun kanamalarını içeren yazısını bizlerle paylaştı.
Kitap tanıtımı bölümünde Bülent Taş, tutukluluğu
içimizi acıtan gazeteci yazar Nedim Şener’in “Dink
Cinayeti ve İstihbarat Yalanları” isimli kitabın tanıtım
yazısını okuyacaksınız.
Dergimizin yayına hazırlanmasında baskısında emeği
geçen tüm arkadaşlara, yazılarıyla ve reklam katkılarıyla
destek sunan tüm dostlara teşekkür ediyoruz.
23-24 TEMMUZ 2011 Tarihinde Arguvan da türkülerin
sıcaklığında buluşmak dileğiyle sevgiyle kalın…
Mehmet KIZILDAŞ - Vakıf Başkanı
Söyleşi...
Röportaj: Azmi Tulunay
“Eğitimli toplumlar geleceğe
dönük proje üretir”
İstanbul Esenler İlçesi’nde 2004 yılından bu yana mahalle muhtarlığı görevini başarı ile
yürüten hemşerimiz Tuna Mahallesi Muhtarı Mehmet DOĞAN ile söyleşi yaptık.
ehmet Doğan kimdir, kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
M
1
968 yılında Arguvan’ın Yamaç Köyü’nde doğdum. İlkokulu Yamaç Köyü’nde ortaokulu
Yazıbaşı Köyü’nde, lise eğitimimi 1. sınıfını Arguvan
Lisesi’nde okuduktan sonra İstanbul’a geldim.
İstanbul’da lise birden sonra açık öğretime devam
ettim. Bu arada muhtelif işlerde çalışarak bir müddet
işçilik yaptım. Sonra kendi işimi kurmaya karar
verdim. Halı mobilya ve beyaz eşya mağazası açtım.
Bununla birlikte elektrik tesisat ve taahhüt işleri yaptım. 21 yıldır ticaretle uğraşmaktayım.
isminde iki kızım var.
Kaç yıldır bu mahallede yaşıyorsunuz?
1989 yılından itibaren Esenlerde eski ismi (Karabayır
Mahallesi) yeni ismi ile Tuna Mahallesi olan yerde 22
yıla yakın zamandır yaşamaktayım.
Mahallenin sosyo-ekonomik durumunu değerlendirir misiniz?
2004 yılında yapılan mahalli seçimlerde (Karabayır
Mahallesi’nden) Tuna Mahallesi’nden Muhtar adayı
olarak seçimlere katıldım. İlk adaylığım olmasına rağmen mahalle halkının güvenini kazanarak muhtarlık
seçimini kazandım. 2004 yılından bu yana mahalle
muhtarlığı görevimi yapmaktayım.
22 yıla yakın zaman Esenler Tuna mahallesinde
yaşıyorum. Ticaretimi ve komşuluk ilişkilerimi bu
alanda yaptığımdan mahallemin sosyo-ekonomik
yapısını çok iyi biliyorum. Mahallemin halkını ve
yaşam tarzını kısaca tanımlamam gerekirse
Anadolu’nun küçük mozaiği diyebilirim. Mahalle
sakinlerini orta ve düşük gelire sahiptir. Kültürel yaşam
tarzı tamamen Anadolu yaşam tarzını yansıtmaktadır.
Aynı zamanda; Arguvan ve Köyleri Eğitim Kültür
Vakfının Kurucu üyesiyim. Evliyim, Dilan ve Doğa
Muhtar seçildikten sonra mahalle halkıyla olan
3
Söyleşi...
ilişkilerinizden bahseder misiniz?
Yukarıda izah ettiğim gibi Mahallem küçük bir
Anadolu mozaiği. Farklı kültürlerde, farklı inançlardan
bir araya gelmiş olan mahalle halkına eşit mesafede
baktım. Kimseyi kimseye benzetmeden hiç bir ayrım
gözetmeden insanlarla kucaklaştım.
Önemli olan kitle ile yapılacak
iletişimde samimi ve hoş görülü olmak.
Bunu başardığıma da inanıyorum.
Mahallede yaşanan birçok adli olayların
hukuka icra emesi gerekirken mahalle
halkı öncelikle muhtarlığımıza müracaat
etmektedir. Yaşanan bu tip olayların
hukuktan önce bizler çözüm üretmekteyiz. Bu da mahalle halkıyla olan ilişkilerimi sıcak tutmaktadır.
İki dönemdir mahallenizde muhtarlık
seçimlerini kazanıyorsunuz. Bu
başarıyı bizlere anlatır mısınız?
“Mahalle halkıyla
dayanışmaya çok önem
verdim. Mahallemdeki
her düğüne, her cenazeye iştirak etmeyi,
hastaları ziyaret etmeyi,
bayramlarda komşularımla birlikte sohbet
etmeyi onları dinlemeyi
kendime yol seçtim. ”
Muhtar seçilmeden önce de seçildikten
sonra da mahalle sakinleriyle yine bire bir görüşme
imkânı yaratmaya çalıştım. Mahallenin doğacak sıkıntılarının çözüm analizleri için Mahalle halkıyla
görüşmelerimi sıklaştırdım. Aynı zamanda mahallede
yaşanan olayları ve sorunları mahalle sakinlerinin bize
bildirmelerini ve bize ulaşan sorunun kamu kurum ve
kuruluşlara aktararak çözümünü takip etmekteyim.
Mahalle halkıyla dayanışmaya çok önem verdim.
Mahallemdeki her düğüne, her cenazeye iştirak etmeyi,
hastaları ziyaret etmeyi, bayramlarda komşularımla
birlikte sohbet etmeyi onları dinlemeyi kendime yol
seçtim. Hiçbir zaman mahallemin sorunlarından ve
mahalle sakinlerinin sorunlarından kaçmadım. Çünkü
felsefem ‘halka hizmet, hakka hizmettir.’
O günden bugüne mahalle sakinleri beni kendi aile
4
fertlerinden biri olarak kabul edip sevgi ve
saygıyla karşılamakta, bende onların bu sıcak
yakınlığa karşılık tarafıma intikal eden her
sorunu kendi sorunum olarak kabul edip
çözmeye çalışmaktayım. 2008 yılında
yapılan seçimde mahallemden tek aday
olarak seçime girmemi mahalle sakinleri
talebi olduğu mahalleli kendisi beni aday
göstermek istediğini, Mahalleme yapılan
hizmetlerde öncülük yaptığımdan bir dönem
daha muhtarlık yapmamı istemişlerdi,
Muhtarlık seçimine 10 gün kala eski muhtar
adayı bu göreve talepli olduğu beyanı üzerine
mahalle sakinleri ile on gün gibi kısa sürede
örgütlenerek seçime girdim. Seçim sonucunda mahalle sakinlerinin % 90 oyunu alarak
ikinci dönem muhtar seçildim. Yaptığımız hizmetler
yapacağımızın teminatı diyerek kaldığımız yerde
mahalle sakinleri ile çalışmaya devam etmekteyim.
Muhtar seçildikten sonra
mahallenizde yapmak istediğiniz
hedefler
nelerdi?
Hedeflerinize ulaşabildiniz mi?
2004 yılında seçimine
girdiğim
mahalleyi
biraz
anlatayım size; ilk göreve
geldiğim ve hayatımın en sıkıntılı dönemini yaşadığım dönemlerimden biridir. Mahalle sakinlerinin eğitim düzeyinin düşük
sosyal ve kültürel yapısının zayıf
olmasından kaynaklı büyük
sıkıntılarımız vardı. Mahallenin
kozmopolit yapısı gereği, gayri
meşru işlerin yapılmasına zemin
hazırladığından 20. yüzyılda
sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi, 22 yıldır yaşadığım
İstanbul’un en sorunlu mahallelerinden biri olması beni
çok üzmüştü. İlk önce bu imajın silinmesi için girişimde bulunmam gerekirdi.
Bu durumdaki mahalleme sahip çıktım. Kolluk
Kuvvetleri ile duyarlı mahalle sakinleri arasında
toplantılar yaparak bu sorunu toplumla birlikte bertaraf
ettik. Daha sonra mahalle sakinleri ile sorunları etüt
ettik; birinci sırada okul sorunu, ikinci sırada sağlık
ocağı sorunu olduğunu bunların çözümlerine giriştim.
Esenler Kaymakamlığı ile Esenler Belediyesi’nin
desteklerini de aldım. Bizim bu şevk ve heyecanlı
çalışmamıza karşılık okul ve sağlık ocağı sorunu
çözümlendi. Belediyemiz bizim yine bu duyarlı isteklerimize karşın Kültür Merkezini mahallemiz sınırları
Söyleşi...
içinde yaparak faaliyete soktu. Muhtarlığımızın
çabalarından dolayı belediyemiz mahalle sakinlerinin
dinlenmeleri için parklar, çay bahçeleri ile kafeteryalar
açarak mahallemize zenginlik katmışlardır. Bu
hizmetler beni sevindiriyor ve tabii ki mutlu ediyor.
Kaymakamlık mekanizmasının denetimini kolaylaştıran girişimler yapardım. Yani talep yerinde çözüm
bulur, yoksa aktarma yöntemi ile talep zaman kaybına
neden olur.
Tabii ki isteklerim ve amaçlarım insana yönelik
olduğundan hedefte de sınır olmadığı gibi amaçlarımız
arasında yeni neslin eğitimli toplumuna hizmet edecek
bireylerin yetişmesi için sinema ve tiyatro salonlarına
ihtiyacımız vardır. Bahsettiğim gibi tek isteğim
mahallemin İstanbul’daki en güzel mahallelerden biri
olması dileğimdir.
Arguvan Vakfı’nın kurucu üyesisiniz, vakıfla olan
ilişkilerinizden bahseder misiniz?
Muhtarların yerel yönetimlerdeki yerini anlatır
mısınız?
Aslında Muhtarlık yerel yönetimlerin ana çekirdeğini oluşturan yapıdır. Çünkü ırkı rengi ve partisi
olmayan bir kurum olduğundan dolayı herkestir.
Buradaki herkes bir muhtardır. Yerel yönetimler için
ayrılan bütçenin muhtarların kendilerinin kullanım
yetkisinin verilmesi, azaları ile bir idare şekli yapılmalıdır. Belediye meclisleri gibi muhtar meclisi de
olmalı ve muhtarlığa yerel yönetim bütçesi verilmelidir. Yatırımlarını kendi kararlarını seçmenlerinin taleplerini kendileri değerlendirmelidir.
Gelecekle ilgili siyasetteki hedefleriniz nelerdir?
Yarın birgün dünya görüşümü yansıtacağım bir partide olursam eğer ilk önce insanların sınıf ayrımını
ortadan kaldırmak için mahalli idarelerin bütçesinin
dağılımını muhtarlardan başlamak kaydıyla hizmetin
kendileri tarafından yapılmasını organize ederdim. Bu
durum, belediyelerin üzerindeki yükü azaltır.
Belediyelerin hantal yapısını çalışır duruma kavuşturur,
Arguvan Vakfı’nın kurucu üyesi olmamın esas
nedenlerinden biri yukarıda izah ettiğim mahallemden
dolayı eğitimin düşük olmasından kaynaklanan sıkıntıları anlatım. Oysa eğitimli toplumlar her zaman
toplumun ilerlemesine geleceğe dönük projeler üretmeleri nedeniyle toplumda takdir edilirler. O nedenle
vakfı kurduk 21. yüzyılın şekillenmesinde bizimde
eğer katkımız olursa kendimi bahtiyar hissederim.
Dergimiz aracılığı ile hemşehrilerimize söylemek
istediğiniz mesajlar nelerdir?
Hemşerilerime şunu söylemek isterim; her şeyi
zaman öğretir ama onu durduramazsınız onun için
zamanla yarışın, zamana takılı kalmayın derim.
“Herkesin kaldırabileceği kadar bir ağırlığın altına
ellerini koymalarını, yaşadıkları topluma yüreklerini
vermelerini, birlikte dayanışma içinde olmalarını diliyorum.
Muhtarım, bize ayırmış olduğunuz zamandan
dolayı Arguvan Olgusu adına teşekkür ederim.
Arguvan Olgusu olarak bana bu fırsatı verdiğinizden
dolayı siz değerli dergimizin yöneticilerine ve emeği
geçen herkese, sesimizin duyulmasında bize ses olan
okurlarınıza, binlerce teşekkür eder, yayın hayatınızda
başarılar dilerim.
5
Hikaye
Hasan Aksoy
Köy Gızı’mı,
Şehir Kızı’mı?
K
öyde eli ayağı tutan, yediden yetmişe
herkes Sultan Bacı’nın evine koşuyordu.
Giderken de henüz olayı duymamış
komşularına haber ediyor;
Kız sen Alaman kızın yaptıklarını daha duymadın mı? Bütün köy ahalisi Sultan Bacı’nın evine
gitti, diyordu.
Mısto’nun oğlu Cemal Alamancı’ydı. Yıllar önce
Alamanya kağıdı gelmiş, ancak muayenede iki dişi
çürük çıkmıştı. Bu dişler yüzünden az daha gidemiyordu. Neyse ki babası Mısto, Angara’da birilerine
yüklüce para ödemiş, işi halletmişti.
Cemal uzun yıllar Alamanya’da çalışmış, sonrada
sarışın bir Alaman kızıyla evlenmiş, dedesinin deyimiyle “tam bir gavur” olmuştu. Birkaç yılda bir
köye izine gelirlerdi. Bu sene gelirken Alaman
karısını ve baldızı Helga’yı da beraber getirmişti.
İşte köylüyü böyle koşturan baldız Helga’ydı.
Baldız Helga dediysek, kız dünya güzeli bir afet. Boy
desen yerinde, teni bembeyaz, ap ak. Öyle ki inek
sütü kızın yanında siyah kalır. Yusyuvarlak bilekler,
altın sarısı, ışıl ışıl saçlar.. Yürüdükçe rüzgara tutulmuş selvi gibi ırgalanıyor; Allah sizi inandırsın köyün
kerpiç evleri zangır zangır titriyordu.
Helga herkesin diline destan olmuştu. Özellikle de
köy delikanlılarının.. Ne hikmetse köy erkeklerinin
yolu hep Mısto’nun evin oradan geçer olmuştu. İşe
giderken, gelirken ne yapıp edip yollarını değiştiriyorlar, Mısto’nun evin önünden geçiyorlardı.
Helga ’da cilveli mi cilveli. Sıfır kol tişört, şort
giyiyor, başına köy kadınlarının oyalı yazma ya da
tülbentini bağlıyor, bazen de kadınların şalvarını
giyiyordu. Kızı bu halde gör, gör de o an orada öl.. Bu
köy kıyafetleri, kızın üzerinde sanki başkalaşıyor,
renkleşiyor, ışıl ışıl ediyordu.
Köyde kızlar, kadınlar erkeklerle birlikte tarlaya
çalışmaya gider. Akşama kadar güneşin önündeler.
Bu yüzden hepsi esmer, yanık tenli.. Ama şehir
kızları öyle mi. Köyden şehre taşınmış aileler yazın
köye geldiğinde, köye başka bir renk gelirdi. Bu
şehirlilerin oturdukları, geçtikleri yerlerden püfür
püfür tanımadık, bilmedik kokular yükselirdi.
6
İstanbul gibi büyük şehirlerde, Alamanya’da
çalışan ve oraya yerleşmiş köy erkekleri, “şehir
kızından eş olmaz, olsa da cilasına, boyasına
gücüm yetmez” diyerekten, gelir köy kızlarıyla
evlenir, alır giderlerdi. Köyden esmer, kara kuru
giden kızlar, şehirden apak, bembeyaz olarak gelirlerdi. Öyle ki tanımanın imkanı yok. Bu sefer de köy
delikanlıları “Tuu ulan, ne güzel kızmış da haberimiz yokmuş, nasıl fark etmemişiz” der, dizlerini
döverdi.
Alamanya’dan, İstanbul, Ankara, İzmir’den istenince, kıymete binen köy kızları, bizim delikanlıların
yüzüne bile bakmaz olmuştu. Silov’un oğlu Hıdır,
küçükten beri sevdalı olduğu, kızı istetmişti. Kızın
babası Cumov; “ Benim kızım daha küçük, ne
kocası ulan !..” diyerekten onları kovmuştu. Ancak,
ne hikmetse kızını, İstanbul’dan gelen ve kızdan 20
yaş büyük birine hemencecik vermişti. Silov’da
dayanamamış;
Ne o Cumov Efendi, kızın 2 ayda büyüdü de
gelinlik kız mı oldu, deyip, lafı gediğine koymuştu.
Cumov’da bu lafın altında kalmamış;
Ulan, kızı senin oğluna verecektim de ne olacaktı. Avradın gibi ahır, mayıs kokacaktı. Şehire gelin
giderse hayatı kurtulacak, demişti.
Neyse biz dönelim, Alaman kızı Helga’mıza. Bu
Alaman dilberi öyle garip bir şey yapmıştı ki, tüm
köylüyü buraya toplamıştı. Duyan şaşkınlıkla, merakla geliyor, Sultan Bacı’nın evinin önünde toplanıyordu.
Komşu kadınlar kendi aralarında anlaşır, imece
usulü çalışır, tezek yaparlardı. Güneşte kurutulan
tezekler köylünün en önemli ısı kaynağıydı. Ekmek,
yemek tezekle pişirilir, kışın sobada tezek yakılırdı. O
Hikaye
gün Sultan Bacı’nın mayısı basılacak, tezek yapılacaktı. Kadınlar mayısı ıslatmış, samanını katmış,
kimisi paçayı sıvamış ayakla çiğniyor, kimi kürekle
karıştırıyor, kıvamını vermeye çalışıyorlardı. Mayıs
kıvamına gelince de, elle, kalbur kasnağıyla şekil verilerek tezek yapılacaktı. İşte komşu kadınlar mayısın
içinde bu şekilde çırpınırken, elinde fotoğraf makinesi ile Helga gelmişti. Bir süre onları şaşkınlıkla
izlemiş, sonra fotoğraflarını çekmişti. Ne olduysa da
ondan sonra olmuştu.
Ayağındaki terlikleri çıkarmış, kadınların şaşkın
bakışları içinde kendini mayısın içine atmıştı.
Kadınlar;
Helga yapma çık, huylanırsın, hasta olursun,
kötü olursun, filan dediler, ancak söz dinleyen kim.
Helga mayısın içinde koşturuyor, kahkahalar atıyor, cıvımış mayısı avuçlayıp kollarına, bacaklarına
sürüyordu. Komşu kadınlar şaşkın onu izliyorlardı.
Bir ara Sultan Bacı;
Bu kız delirdi herhal, dedi, çık kız mayısın
içinden, diyerekten onu azarladı. Ama Helga ne anlar,
coşmuş bir kere. Kahkahalar atıyor, bir taraftan da
mayısı yanaklarına, alnına, saçlarına sürüyordu. Bir
diğeri;
Helga yavrum yapma, her yanın yara olur.
Bu ineklerin mokudur, yapma, etme, bu yüze göze
sürülmez, diyor, bir diğeri de;
Kız oldu olacak, biraz da yeseydin bari, diyordu.
Bu bağırtıyı, curcunayı duyan diğer komşular da
gelmeye başlamış, derken tüm köyün haberi olmuştu.
Gelen mayısın etrafına diziliyor, mayısın içinde eğlenen, çırpınan, her tarafı sıvalı Helga’yı izliyordu.
Kızın çıkacağı yoktu. Dilinden anlayan da yoktu.
Eniştesi Cemal’e, ablasına haber vermek istediler,
ancak, onlar da köyün dışına gezmeye gitmişlerdi.
Kalabalık gittikçe artıyordu. Köylü olayı kendi
aralarında konuşuyor, anlamaya çalışıyordu. Bu kız
ne yapıyordu böyle? Biri;
Bu kızın kafasına güneş geçti herhal, dedi.
Diğeri,
Yok, yok delirdi herhalde. Çıkarıp ziyarete
götürmek gerek..
Ağzında iki tek dişi kalmış yaşlı bir emmi;
Ah ulan, ben gençken bu kıza rastlayacaktım
ki, diyor, çevredekiler gülmekten kırılıyordu.
Bir taraftan böyle yorumlar yapılıyor, bir taraftan
da mayısla ıslanmış, haşa huzurdan her yanı belirmiş
Helga’yı süzüyorlardı. Köyün ileri gelenlerini çağırmaya karar verdiler. Onlar da geldiler, mayısın içinde
ki Helga’yı alttan, üstten, yandan süzüyor, ama belli
ki onlarda bir anlam veremiyordu. Gençlerden biri;
Yav dedi, ben İstanbul’da ki ağabeyimden
dinlemiştim. Şeherlilerin çamur banyosu diye bir şeyi
varmış. Çamurun içine girer güleş yaparlarmış. Bu
çamur öyle bizim bildiğimiz çamurdan değilmiş. Her
derde devaymış. Bu ecnebi kız da bizim mayısı böyle
bir şey sanmasın.
Bir başkası;
Belki mayısın da böyle faydaları var da bizim
haberimiz yok. Duyduğuma göre ilaçların çoğunu
otlardan, bitkilerden yapıyorlarmış. E bizim inekler
neyle besleniyor, otlarla. Mayıs da otun işlenmiş hali
değil mi? Kesin bizim bu mayısta bilmediğimiz bir
şifa var. Hem elin ecnebisinden daha iyi mi bileceğiz.
Delikanlının söylediklerine gülüp geçtiler. Bu kız
kesin delirmişti, mayısın içinden çıkartılmalıydı. İleri
gelenler böyle diyordu. Delikanlılar büyük bir gönüllülükle ileri atıldılar ki çekip çıkarsınlar. Bunu gören
Helga boylu boyunca mayısın içine yatmaz mı?
Avuçladığı mayısı onlara doğru fırlatıyor, bir taraftan
da gülüyordu. Gençler çaresiz geri çekildiler.
Kızın eniştesi ve ablasını bulsun diye gönderdikleri çocuk nefes nefese onları bulduğu haberini getirdi. İkisi de koşturarak geldiler. Helga onları görünce
daha da coştu. Mayısın içinde affedersiniz, küllükte
debelenen gır eşek gibi taklalar atıyor, bir taraftan da,
eliyle onları çağırıyor;
Komm, kommm !.., diyordu.
Durumu gören eniştesi Cemal bağırarak kıza
Alamanca bir şeyler söyledi. Deminden beri kahkahalar atan, mayısın içinde cirit atan Helga birden
sustu. Mayısın içinde ayağa kalktı, bir süre eline,
üstüne baktı, sonra da avazı çıktığı kadar bağırmaya
başladı. Hüngür hüngür ağlıyordu. Koşarak kenara
çıktı. İlk müdahaleyi yapıp kovalar da ki suyu üstüne
boca ettiler. Biraz yüzü gözü seçilir gibi oldu. Alıp
eve götürdüler. Kızın bu ağlamasına dayanamayan
yaşlı bir köylü,
Ulan Cemal, ne dedin ki kızı ağlattın, edepsiz. Kızcağız ne güzel neşeliydi, eğleniyordu, dedi.
Yok dayı, dedi Cemal, kızmadım. Mayısın
inek dışkısı olduğunu söyledim ona, hepsi bu..
Onlar gidince köylü de dağıldı. Ama Mısto’ların
evinde ki curcuna sabaha kadar devam etti. Kızı
kocaman bir leğenin içine oturttular, yıkadılar. Ama
kız çıkmıyordu, defalarca banyo yaptı. Kuyulardan,
çeşmeden sabaha kadar su taşındı. Üç koca kazan
ocaktan inmedi, altı tezeklendi, yakıldı, su ısıtıldı.
Kızın her yanı kabarmıştı, öğürmekten içi dışına çıkmıştı.
Sabah olunca kızı aldılar şehre doktora götürdüler.
Gidiş o gidiş. Bir daha dönmedi Helga. Bu duruma en
çokta köy gençleri üzülmüştü.
7
YAYINA HAZIRLAYANLAR
Erhan Kızılyar-Ali Güler-Doğan Salman
Yöremizi Tanýyalým
Kabuğunu yırtan bir köy:
Asar
A
rguvan ilçesine 10 kilometre mesafede
güney batı uç sınırında iki ayrı yerleşim yeri
olarak kurulan Asar köyü temel özellikler
açısından ilçenin döğer köylerinden çok farklı bir
yerleşim birimidi değildir. Kaderleri, sevinçleri,
kültürleri, sosyal yaşamları Arguvan genelinin özelliklerini içerir.
Tarihi
Asar köyü, Gecekondu ve Asar adlı iki ayrı yerleşim
biriminden oluşmaktadır. Her iki yerleşim yerine ait
yazılı bir eserin varlığı bilinmemektedir. Köyün
geçmiş tarihi konusunda yazılı bir kaynak olmayınca
da bu konuda çok kesin bir ifade ile görüş belirtmek
imkansız oluyor. Ancak yine de edinilen bilgilere
göre köyde yerleşim ilk önce Asar adlı yerleşim
yerinde başlıyor. Daha sonra buraya Arapgir Gebik
tarafından göç gelmeye başlıyor. Bu göçlerin hangi
yıl başladığı net olarak bilinmesede 1900'lü yılların
ilk yarısında başladığı öne sürülmektedir. Ardından
da bu kez Horumhan ve yine Arapgir Gebik tarafından Gecekondu'da yerleşim başlıyor. Köyün arazileri
kullanılmayan hazine arazileridir. 1950 ve 1960 lı yıllarda özellikle Gecekondu'da yerleşim artıyor. Öyleki zamanla sonradan oluşan Gecekondu yerleşim yeri
8
Asar'ı geride bırakmaya başlıyor.
Coğrafi Konum
Coğrafi konum olarak köyün batısında Kışla,
güneyinde Karaca, doğusunda Arıt yazısı ve
kuzeyinde Horumhan ile Tarlacık yer almaktadır.
Arazisi ağaçsız bir bozkırdır. Köyde son zamanlara
kadar ciddi olarak su sorunu yaşanmıştır.
Kaymakamlığın ve Muhtar Mehmet Salman'ın girişimleriyle köye su getirilmiş ama henüz tam
anlamıyla ihtiyacı karşılar durumda olmadığı
bildirilmektedir.
Sosyal yapı
Asar köyü Türkmen - Alevi köyüdür. Alevi inancına sıkı sıkıya bağlı olan köylüler bu inançlarını tavizsiz olarak yaşamakta ve sürdürmektedir. Derneğin bir
başkan yardımcısı sadece bu inanç işleriyle ilgilenmekte ve görev yapmaktadır.
Geçim
Köy ahalisi geçimini hayvancılık ve tarımdan
sağlıyor. Yine bir çok Arguvan köyünde olduğu gibi
bu köyümüzdende 1960'lı ikinci yarısından itibaren
başta İstanbul ve İzmir olmak üzere batı illerine ve
Almanya'ya göç başlıyor. 1970'li yılarda bu göç
Yöremizi Tanýyalým
giderek artıyor. Sonra 1980'li yıllarda köye elektrik,
yol, telefon gibi hizmetlerin gelmesine rağmen göç
durmuyor. Öyleki her iki köyde 1970'li yıların başında iki ayrı ilköğretim okulu olup bu okullarda dört
öğretmen ders verip ve yüzlerce öğrenci eğitim
görürken, bugün her iki yerleşim yerindeki okullarda
kapılarına kilit vurmuşlardır. Köyde genellikle yaşlı
insanlar ikamet etmek, bir zamanlar beş yüz altı yüze
ulaşmış köy nüfusu bugün 120-150'lere düşmüş
bulunmaktadır. Eğitim gören öğrenciler ise taşımalı
sistemle başka yere giderek eğitimlerini sürdürmektedirler.
Asar Köylüler bugün varlıklarını daha çok İstanbul
başta olmak üzere İzmir ve Ankara'da, yurt dışında
ise Almanya'da sürdürüyorlar. İstanbul'daki köylü
hane sayısının 150 yi geçtiği bilinmekte, ayrıca
İzmir'de 40-50 hane , On kadar ailenin de yurt dışında yaşadığı bilinmektedir.
Bunun yanında tek tük
Mersin'de,
Ankara'da,
Kocaeli'nde
yaşayan
köylüler de bulunmaktadır.
başarmıştır. Halk Müziği Sanatçıları; Devrim Salman
(İlyas Salman'ın kızı) Kul Duran, İbrahim Altun ve
yine Mesut Salman'da bu köydendir. Son zamanlarda
bu köyden bir genç ülkenin çeşitli üniversitelerinde
eğitimlerini sürdürmekte, yurt dışında profesyonel
olarak futbol hayatlarını sürdürenler bile bulunmaktadır. Deyim yerindeyse Asarköylüler artık büyük
kentin varoşlarında adresini şaşıran olmaktan hızla
kurtulan, hızla örgütlenen kendine ve çevresine sahip
çıkan bir kentli bilinciyle hareket etmeye
başlamışlardır.
Arguvanlılar, örgütlerimize sahip çıkalım
Dernek Başkanı Erhan Kızılyar bu gelişmeleri ve
köylülerin geleceğini şöyle anlatıyor:
“Derneği kurmadan bir yıl once İstanbul'da
tanıdığım köylü sayısı yirmiyi bulmazdı. Şu anda
İlyas Salman'ın köyü
Köydeki okur yazar oranı
1970'li yılardan süratle artmaya başlamıştır. 1980'li yıllardan itibaren köyden ilk
yüksek okul okuyanlar,
memurlar
çıkmaya
başlamıştır. Köyden Devlet
tiyatrosuna giren ve ordan
solculuk
faaliyetleri
nedeniyle
atılan
İlyas
Salman bugün ülke çapında
ünlü bir sanatçı olmayı
9
Yöremizi Tanýyalým
internette facebook grubundaki köylümün sayısı 150'yi
buldu. ülkenin bir çok
yerinden
insanlarımızla
haberleşiyoruz artık. Meğer
kimler
varmış
kimler.
Haberimiz yokmuş. Sonra
dernekleşme ile birlikte hem
köylüler olarak birbirimizden haberdar olduk, ardından ilçemizin kurumu olan
Arguvan Vakfı ile ilitişim
kurduk. Arguvan bizim için
çok özeldir. Anamızdır,
babamızdır. Kültürümüzdür,
kökenimizdir, tarihimizdir.
Ot kökün üstünde biter derler. Bizim de kökümüz
Arguvan. Hacı Bektaş-ı Veli
demiş ya, eline- yani vatanına, soyuna yani kökenine
sahip çıkacaksın. Arguvan'da bizim soyumuz,
vatanımız. Ancak bir yılı aşan çalışmada henüz
köylülerin bile yüzde ellisini organize edemedik.
Kendi köy derneğimizi bile daha doğru düzgün oturtamadık. İlk yıl biraz cicim ayıdır. Bizde de bayağı
hareketli oldu. Üç piknik bir yıla sığdı. Bir çok etkinlik bir yıla sığdı. Bir turnuvaya katıldık. Bizim için
önemliydi. Şampiyon olsakta olmasakta ilçemize
seyir kültürü, centilmence katılım kültürüne katkı
sunmak için ve katılımıda sağlamak için kısa sürede
çalışmalar yaptık. Kadınlı erkekli, çocuklu grupları
10
sahaya çektik. Diğer köylülerimize de örnek olacak
şekilde seyir ve oyun ortaya koyulmasını sağlamaya
çalıştık. Örgütlülük ve böyle iyi niyet sonuçta
başarıyı getirdi şampiyonda olduk. Ama daha önemlisi kendi ilçemizden insanlarımızla kardeş kardeş
yan yana geldik. Bu anlamda burada tekrar Narmikan
Köyü'ne ve organizasyonun hem başında hem sonuna
iştirak eden Vakfımız Başkanı Mehmet Kızıldaş ve
yöneticilere teşekkür ediyoruz. Bundan sonra da
hedefte biraz daha köyümüzle uğraşmak var öncelikle. Arguvan ilçemiz bizi biraz hoş görsün ama henüz
Yöremizi Tanýyalým
köyü tam organize edemedik. Ancak yine de
Arguvan Vakfı'nın köylerimiz arasında oluşturacağı
organizasyonlarda
yer
alacağız.
Arguvanlılarla olmak bizim için, köylülerimiz için
çok önemli çünkü. Umudumuz köyümüzde başlayan
bu güzel bir birlikteliğin artarak devam etmesi, hem
köylülerimiz hem de ilçemiz için güzel günleri birlikte paylaşmaktır. Ama unutmamamız gereken bir şey
var ki, her ne kadar kabuğumuzu kırmaya başlasakta;
bir olmadıktan, birlik olmadıktan, uyanık ve diri
olmadıktan sonra hala büyük kentlerde yaşam zordur
ve insanlar çok çabuk kaybolur giderler. Bütün
Arguvanlılar olarak Örgütlerimize sahip çıkalım,
örgütlenmeye büyük önem verelim. Biz Asar köylüleri olarak Arguvanlı olmaktan gururluyuz, Arguvanı,
köyümüzü, vatanımızı ve insanlarımızı çok seviyoruz.
Ve birazda artık acılı yanık türküler yerine keyifli
türküler besteleyelim diyoruz."
11
Azmi Tulunay
Ses Yarışması
Vakfımız sanatçı yetiştirmeye
devam ediyor
A
rguvan Vakfı, halk müziği
yetiştirmeye devam ediyor…
sanatçısı
Bu yıl 11.’si düzenlenen Arguvan Türküleri Ses
Yarışması’na 14 finalist katıldı. Ataşehir’deki Yeditepe
Üniversitesi konferans salonunda 24 Nisan’da yapılan
etkinlik, hem Arguvanlılar’ın hem de türkü dostu olan
izleyicilerin yoğun katılımını sağladı.
Programa başlamadan önce bugüne kadar yapılmış
olan yarışmalarda birinci olanların seslendirdiği
türkülerden birer bölümün dinletildiği bir slayt gösterisi
sunuldu. Mehmet Sarıaltun yönetimindeki orkestranın
çaldığı, Arguvan ezgilerinden oluşan potporinin, yarışma öncesi izleyicileri oldukça motive ettiğini de
söylemeliyiz.
12
Ardından Arguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Vakfı
Başkanı Mehmet Kızıldaş açılış konuşmasını yaptı.
Kızıldaş; Arguvan kültürüne ait değerleri yaşama,
yaşatma, koruma, sahiplenme ve gelecek nesillere
aktarılması adına bu etkinlikleri düzenlediklerini ve
bugün 500'ü aşkın Arguvan yöresine ait türkü notaya
alınıp bestelenmiş ve Arguvan adına tescil edildiğini
ifade etti. Halk müziğine gönül veren yeni sanatçı adaylarına yol açıp destek olduklarını da söyleyen Kızıldaş
şöyle devam etti:
“Müzik evrenseldir ve insanlar arasında
iletişimde ortak bir dildir. Bu evrensellikte Arguvan
türküleri de özgün bir yere sahiptir.”
Başkan Kızıldaş, özellikle sanata ve kültüre karşı
saldırıların da altını çizdi; kitapların daha basılmadan
Ses Yarışması
toplatıldığı, heykellerin yıkıldığı, tiyatroların baskı
altında tutulduğu, sanata ve sanatçıya karşı baskıların
artarak devam ettiği korku imparatorluğunun yaşandığı
bir süreçten geçildiğini sözlerine ekledi. Kızıldaş bu
etkinliğe katkı sunan başta Arguvan Belediye Başkanı
Hüseyin Taştan olmak üzere tüm Arguvanlılara ve
Arguvan dostlarına etkinliğe göstermiş oldukları bu
duyarlılıktan dolayı teşekkürlerini iletti.
Daha sonra Arguvan Belediye Başkanı Hüseyin
Taştan etkinlikte yaptığı konuşmada “Arguvan türkülerin gözesi, bu gözelerin korunması için Arguvan
ve Köyleri Eğitim Kültür Vakfı Arguvan Türküleri
Ses Yarışması ve Türkü Festivali ile önemli katkı
sunuyor. Malatya Kültür Müdürü, bir toplantıda
projelerini açıklarken ‘Malatya'da tüm ilçelerinde
katılacağı bir türkü festivali yapacağız’ dedi. Biz ve
dostlarımız hemen tepki göstererek Arguvan’da 8
yıldır Türkü Festivali yapılıyor, yenisini
yapacağınıza Arguvan Türkü Festivali’ne destek
olun dedik. Bu tepki sonrasında geri adım atmak
zorunda kaldı. Görülüyor ki, Arguvanlıların
başarılı çalışmaları kıskanılıyor ve sabote edilmek
isteniyor. Buna meydan vermemek için hep beraber
bu başarıyı sürdürmek zorundayız. Arguvan Türkü
Festivali’ne herkesi Arguvan'a davet ediyorum ve
tüm Arguvanlılara teşekkürlerimi sunuyorum”
dedi.
JÜRİ HEYECANLANDIRDI
14 finalistin yarıştığı yarışmaya konusunda uzman
akademisyen, halk müziği sanatçıları ve yöresel
sanatçılar jüri üyeliği yaptı. Ali Yılmaz başkanlığında
13
Ses Yarışması
oluşturulan jüride, Cengiz Özkan, Nilüfer Sarıtaş,
Murat Bulgan, Mine Yalçın, Çiğdem Kaya Elmas ve
Hacı Engüzel gibi önemli isimlerin yer alması yarışmaya katılan gençleri bir hayli heyecanlandırdı. Sadece
yarışmacılar değil seyirciler de yarışmacılar kadar
heyecanlıydı.
Arguvan türküleri deyince sevdalanır insan, hüzünlenir biraz. Yanıktır, çünkü, hasret tüter ama bir o kadar
da hümanisttir, barışçıdır, birlikte yaşam kültürünü
içerisinde besler. Arguvan türkülerini söyleyen
sanatçılarımızın birçoğu bu duygudan esinlenir ve bunu
türkülerine yansıtır. Yarışmacılar bunun en güzel örneklerini söylemiş oldukları türkülerle gösterdiler. Burada
yarışmak önemli değildi, doyasıya türkülerle buluşmaktı. Türkülerden jürideki dostlarımız da etkilenmişti.
Jüri Başkanı Ali Yılmaz, "Bu yarışmayı organize
eden Arguvan Vakfı yöneticilerini canı gönülden
kutluyorum. Tabloda göründüğü gibi Türk halk
müziğine önemli katkı sunmaktasınız. Arguvan
Türküleri halk müziğinde önemli bir yere sahiptir.
Türkü deyince ilk akla gelen yöremizdir Arguvan"
diyerek teşekkürlerini iletti.
YAŞAYAN EFSANE AYAKTA ALKIŞLANDI
Arguvan’ın sevilen yöresel sanatçısı Hacı Engüzel
mikrofonu eline aldığında salonda tüm konuklar ayağa
kalkarak alkış tufanı koparttı. Her yıl yarışma bitince
salon boşalmaya başlarken, bu yıl Hacı Engüzel'i dinlemek için programın sonuna kadar bekleyen izleyiciler
yaşı ilerlemiş olsa da Hacı Engüzel’in sahne performansı ile adeta coştular, kendilerini bir an Arguvan’da
hissettiler. Daha sonra da ‘yaşayan efsane’ ile bol bol
hatıra fotoğrafı çektirdiler.
14
Kalbin en hızlı attığı
anlarda gelmişti artık.
Sunucumuz
Serpil
Kara sonuçları açıklamak üzere mikrofonu
eline aldığında herkesi
heyecan sarmıştı. Jüri
tarafından birinci, ikinci
ve üçüncü belirlenmişti.
Birinci Hakan Çakmak, ikinci Gülistan
Mola, üçüncü Canan
Sevinç
olmuştu.
Kazanan yarışmacılara
ödüllerini ve plaketlerini
Vakıf Başkanı Mehmet
Kızıldaş, yönetim kurulundan Hasan Aydın ve
Arguvan
Belediye
Başkanı Hüseyin Taştan
verirken;
Arguvan
Vakfına katkılarından
dolayı Kanal D’de kameraman olan hemşerimiz
İsmail Özmeral ve
Hayat Color firması
sahibi Mehmet Usta’ya
plaketlerini Vakıf kurucularından Ali Kılıç ve yazar
Arife Kalender takdim ettiler.
Arguvan Vakfı bir yarışmayı daha başarıyla sonuçlandırmıştı. Böyle bir organizasyonu bizlere sunan,
değerli izleyicilere duygulu anlar yaşatan Arguvan
Vakfı yöneticilerine sonsuz teşekkürler…
Şiir
NEYİNE AĞLAYAM NEYİNE YANAM
Arguvan elinde şafak tez olur
Meleşir guzular bahar yaz olur
Sen gittin ya yarim ömrüm güz olur
Neyine ağlayam neyine yanam
Bir garip memleket şu Tahir köyü
Kıraçdır toprağı evhamdır göğü
Terketmiş konağı ağası beyi
Neyine ağlayam neyine yanam
Gayri Göldağ’ına karda yağmıyı
Yollar cılga olmuş geçit vermiyi
Sen gettin ya haksız, yüzüm gülmüyü
Neyine ağlayam neyine yanam
Hasan Şahin bilmiyim ki neyedem
Arıtta su yokki fidanlar dikem
Dehaydı siz söyleyin nereye gidem
Neyine ağlayan neyine yanam
Hasan Şahin
DUYGU SERÜVENLERİ
Bahar seli gibi coşup çağlayıp
Akar gider duygu serüvenleri,
Sevda ile yürekleri dağlayıp
Yakar gider duygu serüvenleri.
İlenen bir günah, ya sevap gibi
Etkili, tesirli bir silah gibi,
Sevgiyi gönüle bir ilâh gibi
Sokar gider duygu serüvenleri.
Bazen gönül yıkar dinlemez hatır
Bazen dert üretir keder yaratır
İsyankâr öfkeye sabır aratır
Bakar gider duygu serüvenleri.
Duygunun, sevginin şahanesiyle
Elemin, kederin bahanesiyle,
Oyalar ortamı aşk ninnisiyle
Çeker gider duygu serüvenleri.
Gazi’m her gönülde odur muzaffer
Bazen komutandır bazen bir nefer,
Aşk ile sevdayla kazanır zafer
Yıkar gider duygu serüvenleri.
H. Gazi Kiraz
(Duygu serüvenleri isimli yeni çıkan şiir kitabından)
Hasan Aksoy
15
Kasım Eren
Aktüel
Kardeş Sofrası
2
011 genel seçimleri yapıldı. Propaganda döneminde birçok tartışmaya tanık olduk.
Bunlardan biri de yeni anayasa tartışmalarıydı.
Ancak, yeni anayasa tartışmaları içinde, yeni
anayasanın içeriği gündeme gelmedi. Bu kadar çok
dillendirilen anayasa talebine karşılık, kapsamının
öne çıkmaması dikkat çekici olmuştur.
Meseleye kuramsal olarak bakalım.
Anayasa nedir?
Genel tanımı şudur: Bir devletin yönetim biçimini
belirten, yasama, yürütme, yargılama güçlerinin nasıl
kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını
bildiren temel yasaya anayasa denir. Yalın ve klasik
tanımıyla anayasa; bir toplumsal uzlaşma belgesidir.
Bir ülkede toplum düzenini geliştirmek için
yasaların nasıl olması gerektiği ve ne gibi yasal
düzenlemelerin yapılması gerektiği hususlarının
konuşulması yerine, yeni bir anayasa tartışması
neden öne çıkar? Yeni anayasa dertlere deva,
hastalara şifa mıdır?
Toplumda yönetim biçimi ve yurttaşların kamu hakları konusunda genel bir oydaşma (consensus) var
mıdır? Başka bir ifadeyle toplumsal uzlaşma var
mıdır? Eğer toplumsal uzlaşma ortadan kalkmışsa
ve/veya zaten baştan beri yoksa, anayasa tartışmaları
kaçınılmaz olur.
Tartışmalar başlar başlamasına; ancak dikkatlerin
yeni anayasa üzerinde yoğunlaşması faydasızdır.
Çünkü çözümün başlangıç yeri anayasa değildir.
Anahtarınızı çarşıda kaybettinizse, çarşıda; pazarda
kaybettinizse, pazarda aramalısınız. “Çarşı, pazar
kalabalık; evde arasam olmaz mı?”, derseniz;
olmaz. Evde ararsınız aramasına, ancak, bulamazsınız; çünkü yanlış yere bakmaktasınız.
Anayasa tartışması erken olması nedeniyle, yersiz
bir tartışmadır. Peki, yeni anayasa tartışması nereden
doğmaktadır ve neden erken bir tartışmadır?
Türkiye Cumhuriyeti anayasası; devleti laik ve
üniter devlet olarak tanımlamaktadır. Bu konuda
toplumda fikir birliği var mıdır?
Yeni anayasa tartışmaları esas olarak, bu konulardaki önemli fikir ayrılıklarından kaynaklanmaktadır. Bu
konuda öylesine keskin görüş ve düşünceler ortaya
16
atılmaktadır ki,
laik ve üniter
yapının
yer
aldığı ve değiştirilmesi teklif
dahi edilemeyecek maddeler
arasında
yer
alan bu düzenlemelerin değiştirilmesi yönünde talepler gündeme gelmektedir.
***
Anayasadaki bu düzenlemelere ilişkin itirazların
başlıca nedenleri nelerdir?
1-Laik devlet yapısı
Anayasada tariflenmiş laik yapı, inanç özgürlüğünün önünde bir engel olarak eleştirilmekte;
geçmişten bugüne, inanç özgürlüğüne engel olduğu
görüşü dile getirilmektedir. Bu nedenle, inanç özgürlüğü kapsamında laikliğin yeniden tanımlanması
istenmekte; toplumsal bir ihtiyaç olması nedeniyle,
laikliğin kapsamının yeniden ve daha belirgin olarak
belirlenmesi ve yeni bir tanım getirilmesi istenmektedir.
2-Üniter yapı
Anayasaya göre ülkenin ve ulusun bütünlüğünü dile
getiren üniter devlet yapısına getirilen eleştiriler de,
yeni anayasa taleplerinin nedenleri arasında yer
almaktadır. Üniter yapı kavramının “tekçi” bir anlayış
olduğu dile getirilerek; anayasadaki Türk ulusu
kavramı, eleştirilerin odağına yerleştirilmektedir.
Ülkeyi, Türk ulusu yanında diğer ulusların birlikte
kurdukları; ancak anayasada yer alan “Türk”
kavramının, belli bir etnik unsuru öne çıkardığı, diğer
etnik unsurları (Kürt, Lâz, Çerkes, Boşnak vb) haksız
yere dışladığı dile getirilmektedir. Bu görüşler, ‘ya
“Türk Ulusu” ibaresi anayasadan çıkarılsın, ya da
“Kürt Ulusu” ibaresi de eşit bir statüde anayasaya
yerleştirilsin’ talebini dile getirmektedir. Böylece
Kürt Ulusu kavramı ve kazanımlarının anayasal
güvenceye kavuşmuş olacağı ifade edilmektedir.
(Anayasa tartışmaları açılmışken, araya bir de
başkanlık sistemini yerleştirmek isteyen siyasal bir
Aktüel
talep de bulunmaktadır; ancak bu ayrı bir tartışma
konusudur.)
Laik ve üniter devlet yapısı konusunda toplumsal
uzlaşma sağlanmadan yeni bir anayasa yazmak, problemi çözmeyecektir. Buna çözüm bulmadan yazılacak anayasa, toplumu tatmin etmeyecektir.
Çözülmeyen sorunları, anayasayla çözmeye çalışmak ve çözülmüşçesine anayasaya metinler koymak
bir işe yaramaz. Unutmamalı ki, anayasalar sorunları
çözen sihirli metinler değil; ancak çözülmüş sorunların, elde edilen uzlaşmaların yer aldığı belgelerdir.
Öyleyse; önce, sorunların çözüldüğü ortak bir noktaya nasıl varılacağına bakmak gerekir. İşte toplumsal
uzlaşma burada aranmalıdır. Bunun için, toplum
özgürce tartışabilmeli; yasak ve baskılardan uzak bir
ortamda herkes görüş ve düşüncesini, uygarca,
serbestçe ve bütün içtenliği ile açıklayabilmelidir.
Benimseriz veya benimsemeyiz; ama her düşünce
saygıyı hak eder.
Anayasa yaparken birbirimizi anlayarak yola çıkmalıyız. Bununla birlikte; anayasa yapmak başka bir
şey, anayasa yazmak başka bir şeydir. “Anayasa
yapmak” (social act) aslında uzlaşmanın kendisidir; farklı düşünceleri de dikkate almak ve
önyargısız bir şekilde, bir ortak noktada buluşmaya
çalışmaktır. Bu nedenle, öncelik, anayasanın yapılmasındadır, yazılmasında değil. O yüzden, anayasa
(yazma) tartışması erken bir tartışmadır. Çünkü,
anayasa yapmadan, anayasa yazmak, kaybolan
anahtarı başka yerde aramaya benzer; boş bir çabadan
öteye gitmez.
“Anayasa yapmak” kapsamlı ve zaman isteyen bir
süreçtir. Uzlaşma sağlandıktan sonra, ki aslında
anayasa işte bu uzlaşıdır; bunu anayasaya yazmak,
bir anlamda artık biçimsel bir iştir; yazsanız da olur
yazmasanız da.
Unutmamak gerekir ki, anayasası olmayan (anayasa
yazmamış) çağdaş ülkeler de vardır; ama bunların
“anayasa yapmadıklarını” kim iddia edebilir ki?
Birbirimizden farklı olabiliriz, ama bu durum birlikte yaşamamızı, bir arada olmamızı engellemez.
Farklılıklar da uyumlu bir bütün oluşturabilir.
Âşık Veysel’e kulak verelim:
Mes çarıktır, çarık mestir,
Yürürlerse aynı sestir,
Veysel söyler bir nefestir,
Kâh içerde, kâh dışarda.
Şehir güvenli ise evlere anahtar da gerekmez. O
zaman bırakalım çarşıda kaybolan anahtarı evde aramayı; çağdaş bir ortamda, akıl ve mantıkla; kırıp
dökmeden, barış içinde; insan haklarına saygılı, güzel
bir ülkede nasıl yaşanacağının peşinden koşalım. İşte
ancak o zaman hepimize bir anayasa yazılır;
“Duvarsız ve sınırsız kardeş sofrası” önümüzde
açılır.
Son sözü Hayyam’a verelim:
İster Müslüman ol, ister gâvur bana ne;
Sımsıcak olsun yürek dediğin,
Sevgiyle dolu olsun ağzına dek
Bizim deftere adın hele bir yazılsın, kardeş,
O zaman cennet de vız gelecek sana,
Göreceksin, cehennem de.
17
Dernek
Çiçeği burnunda bir dernek:
A
Asar Köyü Derneği
rguvan İlçesinin Güneybatı kıyısında yer alan
Gecekondu ve Asar adlı iki ayrı yerleşim biriminden oluşan Asar köylülerinin İstanbul'da bir
çatı altında buluştuğu Asar Gecekondu Derneği bir yaşını
henüz doldurdu. 2010 yılı Mayıs ayı başında resmen kurulan dernek hızlı bir örgütlenme çalışması yürütürken
birçok faaliyeti de arka arkaya gerçekleştiriyor.
Arguvan İlçesi’ne bağlı Asar Köylüleri 1960’ların ikinci yarısından itibaren İstanbul ile tanışmaya
başlamışlardır. Bu yıllarda tek tük çalışmak için
İstanbul’un yolunu gurbetçi olarak tutan köyümüz insanları 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren ise bu kez
yoğun bir şekilde İstanbul’a yerleşmek üzere göç etmeye
başlamışlardır. İstanbul’da genelde ilk yıllar yıkılarda,
inşaatlarda, lokantalarda, halde, kahvede özetle ne bulursa
buldukları işlerde çalışan insanlarımız daha sonraları özellikle 1980’li yılardan itibaren yoğun şekilde konfeksiyon
sektöründe çalışır olmuşlardır. İstanbul’da ilk yıllarda
büyük bir geçim kavgasına giren köylüler, İstanbul’da
varlıklarını korumaya, nefes almaya, çoluğunu çocuğunu
yetiştirme gayreti içinde olmuşlardır. Siyasetle yakından
ilgilenseler de, toplumsal olaylara duyarlı olsalar da, ne
yazık ki, yoksulluk ve günlük yaşam koşusu içinde örgütlü
olarak bir araya gelme fırsatı bulamamış giderek birbirlerine yabancılaşır hale gelmişlerdir.
Geçen zamanla birlikte köylüler arasından; esnaf, küçük
işletmeci, memur çıkmaya başlamış konut sahibi olanlar
artmaya başlamıştır. Son yılarda Arguvan köylerinin
yoğun bir şekilde dernek çatısı altında örgütlenmesi, Asar
köylüleri de zamanla harekete geçirmişse de yapılan
birkaç teşebbüs sonuca ulaştırılamamıştır. Asar köylüleri
2000’li yıllardan itibaren ise her ne kadar örgütlü
olmasalar da yavaş yavaş özellikle yöresel etkinlerde boy
göstermeye başlamışlardır. Özellikle ilçe köyleri arasında
düzenlenen spor müsabakalarında her zaman yer almışlar,
kimi pikniklere de katılım sağlamışlardır.
Köylüler köyden Kazım Akdeniz’in önderliğinde;
Abdal Musa etkinlikleri de düzenlemeye başlar
olmuşlardır.
2009 yılına gelindiğinde ise Arguvan’ın bütün köy-
18
lerinin dernek çatısı altında örgütlendiği bir zamanda
Asar köyünün de bir derneği olması talebi köylüler
tarafından yoğun bir şekilde dillendirilir olmuştur. Bu
durum sonucunda harekete geçen Ali Güler, Hüseyin
Cabul ve Ali Kızılyar durumu Erhan Kızılyar ile paylaşmışlardır. Kızılyar’ın da olaya sıcak yaklaşması
sonucunda köy derneği kuruluşu için ilk toplantı 2009
yılında başlamıştır. İlk başta köyden birçok ismin kurucu olmak istemesi nedeniyle bürokratik işlemler çıkmaza girmiş ve derneğin kuruluşu sırf bu yoğun talebin
yarattığı sıkışıklık nedeniyle 2010 yılına kadar uzamıştır.
Daha sonra dernek kurucuları sayısı yediye indirilmiş ve
2010 yılı Mayıs ayının başında dernek resmen kurulmuştur.
Dernek kurucuları ise şu isimlerden oluşmuştur:
Başkan Cuma Erhan Kızılyar, Başkan Yardımcısı Ali
Güler, Sayman Halil Yücekaya, Yönetim Kurulu Üyeleri;
Mehmet Mustafa Fırat, Doğan Salman, Hüseyin
Yücekaya ve Ali Kızılyar
Dernek kurucuları yaptıkları toplantıda derneğin adını
Asar Gecekondu Köyü Kültür Dayanışma Derneği olarak
belirlemişler ve tescil ettirmişlerdir. Köyün adının Asar
olmasına rağmen dernek isminde Gecekondu mezrasının
da bulunması istemi nedeniyle isim bu şekilde benimsenmiştir.
Daha sonra 2010 yılı sonuna doğru ilk genel kurulunu
gerçekleştiren derneğin yeni yönetim organları ise şu isimlerden oluşmuştur.
Başkan;Erhan Kızılyar, Başkan Yardımcıları;Ali Güler,
Kazım Akdeniz, Dernek Saymanı Mehmet Mustafa Fırat;
Yönetim kurulu üyeleri; Doğan Salman, Hüseyin Cabul,
Ali Kızılyar, Neriman Salman ve Muhammed Salman,
Denetim kurulu; Başkan Halil Yücekaya, Üyeler; Sadık
Akdeniz ve Kadir Cabul
Dernek Başkanı
Erhan Kızılyar:
Sarı Basın Kartı
sahibi bir gazeteci
olup, TRT, BRT
gibi televizyonlar
ile birçok bölgesel
gazetede çalışmıştır.
Kızılyar, aynı
zamanda İstanbul
Üniversitesi İletişim
Fakültesi'nde doktora çalışmalarını
sürdürmektedir.
Yöremiz Türkülerinden
VAH BENİ BENİ
Oturmuş ağlıyı kendi halınca
Bir ah çekti hatırını sorunca
Siyah zülfün mah yüzüne dökünce
Ben o yarin cemaline vuruldum
O yar bana yazmış yar deyi
Bundan böyle selamını kes deyi
Aklın havalarda töremiyesin
Benim ne çok sevdiğimi bilmiyi
19
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu
Aktüel
Marmara Ün. Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanı
İnsan haklarında üç derin kırılma...
(İman, para, iktidar...)
B
ütün İnsan Hakları bölünmezdir,
karşılıklı bağımlıdır ve ilişkiseldir.
Hukukî düzenleme yoluyla oluşturulan farklı hak ve özgürlük kategorileri, bölünmez bütünlük
ilkesini zedelemez. Çünkü sınırlama nedenleri ve
dereceleri yönünden farklılaşma olsa da, hepsi için
ortak ve asgari güvence ölçütleri vardır.
Sınırlama konusunda, bir başka farklılaşma,
olağan-olağanüstü dönemler ayrımından gelir.
Mesela, anayasal düzenimizde, hak ve özgürlükleri “durdurmak”, ancak olağandışı yönetimlerde
mümkün (m.15). Buna karşılık, md. 13’e göre,
anayasal hak ve özgürlükler, sadece sınırlanabilir şu
üç kayıt altında: özüne dokunmamak, ölçülü olmak
ve demokratik toplum düzeni gereklerine aykırı
olmamak.
Anayasa’nın ilgili maddelerinde artı güvenceler
tanınabilir; sınırlamalar ise, zorlaştırılabilir. Mesela,
bilim ve sanat özgürlüğü, bunların başında gelir.
“Acayip”, ama tek sınır, Anayasa’nın değiştirilemez
maddelerine aykırı olarak kullanmaktır (m.27).
Kars’taki “İnsanlık Anıtı”nın yıkılması yolunda harcanan çaba, bu hatırlatmayı gerekli kıldı. Velev ki,
“ucube” olsun, bu bile “acayip” bir anayasal
düzenlemenin koruması altında.
***
Bu nedenle sorun daha çok, hukuk politikası veya
İnsan Hakları anlayışı düzleminde ele alınmalı.
Sanatsal yaratma özgürlüğüne karşı tavır, ancak şu
genel ve üçlü sorgulama çerçevesinde açıklanabilir:
- Dünyevî olan mı, inanç alanı mı?
- Siyasal mücadele mi, fikir özgürlüğü mü?
- Yaşam hakkı mı, girişim özgürlüğü mü?
***
1) İnsan Hakları, dünyevîdir: Tıpkı anayasa gibi
İnsan Hakları da, toplum halinde yaşayan insanların
hak ve özgürlüklerini güvenceler. İnanç alanı da,
toplumsal yaşayış gereklerine uygun olarak bu ilkeden yararlanır. Son yıllar Türkiyesi’nde bu öncelik,
tersine çevrilmeye çalışılıyor: giyim kuşamda (tür-
20
ban), kişilerin yaşam tarzında (içki) ve belli özgürlük kategorilerinde (heykel), -kamu düzeni gibitoplumsal yaşamın gereklerinden çok dinsel inanç
referansları öne çıkarılmakta. Nitekim, ilgili
yasalara uygun olarak inşa edilen “İnsanlık
Anıtı”, Anayasa gereği değil, “…hazretleri
mezarı” nedeniyle yıkılmak isteniyor.
***
2) Fikir özgürlüğü, siyaset üstüdür: Düşünceleri
ifade özgürlüğü, demokratik bir toplumda en geniş
korumadan politika karşısında yararlanır. Ne var ki,
son yıllarda siyaset, tam tersine, kendisine karşıt
görüşleri bastırma aracı olarak kullanılmakta. Öyle
ki, siyasal iktidar karşısında muhalif görüşlerin yayılmasının yaptırımı, insanların özgürlükten alıkonulması olabilmekte. “Demokrasi düşmanları” sloganıyla yaygınlaştırılan bu uygulamanın kendisi,
demokratik toplumu boğucu tehlikeleri bağrında taşımakta. “Komünizm-irtica-bölücülük” üçlüsüne
şimdi, “darbe” sendromu eklenmiş bulunuyor. Buna,
“mürteci rövanşı” da denebilir. Oysa, siyasetin fikre
üstün gelmesinin ilk kaybedeni, demokratik siyasetin
ve giderek toplumun kendisinden başkası olmayacak.
***
3) Yaşam, diğer haklardan üstündür: Evet, İnsan
Hakları bölünmez bir bütündür; ama bu, en başta
yaşam hakkı temelinde sağlanabilir ancak. Ne var ki,
neredeyse her gün, ülkenin her yerinde meydana
Aktüel
gelen toplu ölümler, o denli kanıksandı ki, yetkililer
ve giderek toplum, “acayip” gördükleri heykelden
veya muhalif fikirlerden duydukları rahatsızlığı,
yaşamları yok etmenin sürekliliğinden duymuyorlar.
Emek/ sermaye çelişkisi, bu ölümlerin ana nedeni
olarak görülebilir. Para kazanmak için emeğini
kiralayan insan, başkasının daha çok kazanma hırsı
uğruna
yaşamından
olmakta:
Tuzla’dan
Davutpaşa’ya,
Karakovan’dan
OSTİM’e,
Diyarbakır’dan Afşin-Elbistan’a uzanan küçük
“Çernobiller”! İşyerinde, maden ocaklarında veya
inşaatta hayatların toplu şekilde sönmesi, hep “kaza”
olarak nitelenmekte ve gerekçe olarak da “takdir-i
ilahi”ye sığınılmakta. Oysa gerçekte, herbiri birer
“katliam”. Çünkü girişim özgürlüğü adına belirleyici olan ölçüt, “para”dır. Oysa devletin varlık nedeni,
burada kendini gösterir: Öncelikle yaşam hakkını
güvence altına almak amacıyla kurallar koymak, bunları uygulamak ve uymayanları cezalandırmak. Bizde
ise, yüzlerce yasa, bir torbaya tıkıştırılsa da, yaşam
hakkını eksen alan yasal düzenleme fikri bile öne
çıkamıyor. Bu nedenle, doğrudan sorumlu sermaye
olsa da, asıl sorumlular, yöneticilerdir.
***
Özetle, iman-para ikilisi, İnsan Haklarını sözde
bırakıyor. Buna bir de iktidar hırsı eklenince, “üçlü
ittifak gücü”, insanı, fizikî özgürlüğünden ya da tümden yok edebiliyor. Öğretide ve uluslararası İnsan
Hakları belgelerinde “bölünmez-karşılıklı bağımlı ve
ilişkisel” olarak düşünülen ve düzenlenen hak ve
özgürlükler, Türkiye uygulamasında, “iman-para ve
iktidar ittifakı”na dönüşüyor...
(Birgün Gazetesinde 17 Şubat 2011 tarihinde yayınlanan köşe yazısıdır.)
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu
kimdir?
Artvin-Borçka doğumlu bilim adamıdır.
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde
Anayasa Profesörü ve Anayasa Hukuku
Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışıyor. İnsan
Hakları ve Çevre Hukuku alanlarında da ülkemizin sayılı uzmanları arasında yer alıyor. Bu
alanlarda yurt içinde ve dışında dersler, konferanslar veriyor; açıkoturumlara, panellere
katılıyor; gazetelerde, dergilerde yazılar yazıyor.
İbrahim Kaboğlu, 2003 yılında, Başbakanlık
bünyesindeki İnsan Hakları Danışma Kurulu
Başkanlığı da yapmış, bu başkanlığı döneminde
hazırlanan “Azınlık Raporu ve Kültürel Haklar”
konulu rapor üzerine, başbakanlıkça baskılara
uğramıştı. Kaboğlu da bu görevden istifa etmek
zorunda kalmıştı.
21
Malatya Malatya...
Veysel Karahan
Malatya Tanıtım Günleri’nin Ardından
M
alatya Valiliği, Malatya’nın kültürünü,
yaşamını, sanatını, ekonomisi tanıtmak,
için İstanbul CNR EXPO fuarında
26.05.2011- 29.05.2011 tarihleri arasında Malatya
Tanıtım Günleri etkinliği düzenledi. Girişim güzel
ve anlamlıydı, olması gereken bir etkinlikti. Dünden
bugüne yaşanmış kültürleri, yöresel ve bölgesel
ekonomik yapıyı, başka insanlara aktarmak, aynı
zamanda başka insanlardan farklı kültürleri öğrenmek, insanların gelecekteki yaşamları adına çok
önemlidir. Çünkü iktisadi yaşam birliği, insan
olmanın, toplumsal ve ulusal varlık olmanın en
önemli nedenlerinden biridir. Malatya Valiliği bu
etkinliğin ilkini geçen sene Ankara’da düzenlemiştir.
İstanbul’daki fuarda stand açan, katılımcılarla yaptığım sohbetlerde, Ankara’daki ziyaretçi katılımından
memnun olduklarını dile getirdiler. Ankara’daki
ziyaretçi katılımının fazla olmasının nedenlerinden
bazılarını şöyle sıralanabilir; Fuar öncesi tanıtımın iyi
yapılmış olabilir, zamanlama iyi yapılmış olabilir v.s.
Kitlelere tanıtılmak istenilen her türlü faaliyet,
aktivite, görsel ve sanatsal etkinlikler de, önce amaç
ve ilkeler belirlenmeli, bu amaç ve ilkeler, kaliteli bir
şekilde katılımcılara, ziyaretçilere, topluma aktarılmalıdır. Etkinliği, bu felsefe doğrultusunda ne kadar
çok insana tanıtabilirseniz, amacınıza o kadar çok
ulaşmış olursunuz. Bu nedenle yapılacak faaliyetin,
geniş kitlelere duyurulması etkinlik öncesi
tanıtımının ve reklamının yapılması gerekirdi.
22
Etkinlik
öncesi İstanbul’da hiç bir tanıtıma rastlanılmamıştır. Malatya Tanıtım Günlerini organize
eden Malatya valiliği, Malatya Kültür A.Ş. etkinliğin
tanıtılması konusunda sınıfta kalmıştır. İstanbul’da
yaşayan özellikle Malatyalılar’ın ve insanların böylesi bir etkinlikten haberi bile yoktu. Bu nedenle etkinliğe katılan ziyaretçiler oldukça azdı.
CNR EXPO Fuarında yapılan Malatya Tanıtım
Günlerinde ziyaretçilerin azlığı bir yana, böyle bir
tanıtımda amaç ve ilkeler de yetersizdi. Bir yörenin
yaşam biçimini öne çıkarmak, kültürünü öne çıkarmak, tarihsel yapısını öne çıkarmak, medeniyetleri
öne çıkarmak, ekonomisini öne çıkarmak gerekirdi.
Böylesi tanıtım günleri direk bölgenin geçmişten
günümüze yaşam biçimini göstermekle mümkündür.
İnşaat şirketlerinin reklamı ya da kayısı tüccarlarının
kar amaçlı faaliyetleri olmamalıdır.
Malatya
Tantım
Günleri’nde
Arguvan
Kaymakamlığı’nın standı dikkat çekiciydi. Stantta
Arguvan Vakfı, Arguvan Belediyesi, bölgeyi tanıt-
Malatya Malatya...
mak için, bölgenin yaşam biçimini, kültürünü,
sanatını dünden bu güne yaşanan ekonomisini öne
çıkardı.
Arguvan Vakfı Malatya Tanıtım Günleri’ne
damgasını vurdu. Tarihsel geçmişini tanıttı, halk
kültürünü tanıttı. Türk Halk Müziğine damgasını
vuran Arguvan Türkülerini tanıttı. Geçmiş dönem
tarım aletleri olan döğenini, şahrasını, elliğini,
orağını, yabasını standına sergiledi. Giysi kültürünü
öne çıkarttı. Arguvan’da yaşam biçimi olan, hemen
hemen her evde bir tane bulunan bağlamasını öne
çıkarttı. Tarihsel yaşam biçimi olan Arguvan
Türkülerini dört gün boyunca değerli yöresel
sanatçılarıyla canlı olarak yayınladı. Arguvan türküleri, az sayıda katılan fuar ziyaretçilerine şenlik ve
renk kattı.
Eğer bir bölge bütün özellikleriyle tanıtılacak ise
hatırlanabilen tarihinden bu güne kadar, en geniş
anlamda fuarda tanıtılmalıydı. Bir iki örnek verecek
olursak; Malatya’nın tarihi değerlerini en derin şekilde yaşayan Eski
Malatya
öne
çıkartılmalıydı,
Medeniyetlerin ve farklı kültürlerin
yaşadığı Arapgir öne çıkartılmalıydı, yerli ve yabancı turizmi çekmek
için Somuncu Baba Kanyonu,
şelaleleri rafting sporları merkezleri
öne çıkartılmalıydı, Malatya valiliğinin yasaklamalarına rağmen dört
gün boyunca susmayan Arguvan
Türküleri valilik desteğiyle öne
çıkartılmalıydı, kayısısı çok geniş
olarak anlatılmalıydı, diğer üretim
dalları anlatılmalıydı ki, bölge geniş
hatlarıyla tanıtılmış olsun. Elbetteki
fuarda bu özelliklerin bazıları vardı
ama ziyaretçilerin azlığı ve fuardaki
tanıtımın yetersizliği söz konusuydu.
Çok iyi tanıtılmış bölgenin turizmi gelişir. Turizme
bağlı yatırımları gelişir. Ekonomisi gelişir, Kültürü
gelişir, dolayısıyla insanların yaşam tarzı değişir.
Güçlenmiş ekonomisiyle kültürleri ve yaşam biçimleri değişen insanların yaşam kaliteleri artar.
Fuar katılımcıları, fuarı organize eden Malatya
Kültür A.Ş’nin yöneticileri, ziyaretçiler, Arguvan
Vakfı’nın bu güzel organizasyonu takdir etmişlerdir.
Arguvan vakfı dört gün boyunca düzenli program
yapmış olup, organizasyonunu en iyi şekilde tamamlamıştır. Tanıtım günlerine artı değer katmıştır.
Arguvan Vakfı organizasyonu ile Arguvan
Kaymakamlığı standı en çok ilgi gören en yoğun
talep gören stand olmuştur.
Arguvan Olgusu adına, Arguvan vakfının bu önemli etkinlikteki başarısını kutlar, emeği geçen herkese
teşekkür ederiz.
23
Şair Gözüyle
Ahmet Telli
Halk Kültürü Ve Bugünkü Şiir
Usta şair Ahmet Telli,
Arguvan Olgusu okurları için
yazdı...
H
alk kültürü, içeriği ve kapsamı bakımından
oldukça geniş bir alan. Halk hikâyelerinden
masallara, yaşamdaki kimi ritüellerden şiire
kadar uzanan bu alanın, anonim duyarlığı beslemekte
ve biçimlendirmede önemli işlevleri olduğu bellidir. Bir
konuşmasında Yaşar Kemal; “Ben masalların çocuklar için olduğunu kente geldiğim zaman öğrendim”
diyordu.
Halk hikâyeleri, masallar, şiirler herkes içindi halk
kültüründe; ortak duyarlığın sesleriydi bunlar. Daha
1960’ların ilk yarısına kadar (hatta 70’lere kadar) otogarlarda, trenlerde, kasaba pazarlarında ‘destancılar’
vardı. Bunlar nerede sel, yangın, cinayet gibi
toplumsal olay olsa, onu bir manzumeyle, ezgili
olarak dile getirirler; ellerindeki destanı da kırsal
kökenliler kapış kapış alırlardı. Halk kültürünün
yazılı ve sözlü örneklerinin bu son pratikleri, böylece
geleneğin sürdürülmesini sağlıyordu. Elbette, halk
kültürü, folklorik özellikleriyle bir halkın kültür genlerini sergiler. Neyi nasıl anladığı kadar, neyi nasıl yapması gerektiğini de kuşaktan kuşağa aktarmaktadır bu
kültür.
Edebiyat tarihçisi ve folklor inceleyicisi Rauf
Mutluay, ‘Halk Şiiri Antolojisi’ adlı kitabında: “En
azından yirminci yüzyıl başından bu yana, hele
Cumhuriyet’ten sonra edebiyatımızın ulusallaşarak
çağdaşlaştığı, eğitim kurumları ve basın-yayın
yoluyla toplumda tek bir kültürün geçerli olduğu
ortadadır. Bu dönemde eski âşıkların niteliklerini
yitirecekleri, taklit tekrarlar ve geleneksel alışkanlıklarla sadece kapalı ve dar bölgelerde sıkışıp kalacakları da bellidir” diye yazıyor. Gerçi tanımlamasındaki tek kültürün geçerli olduğu yargısı tartışmalıdır
ama, geleneksel halk kültürünün taklit tekrarlarla solgunlaştığı, eski işlevinden koptuğu vurgusu dikkat çekicidir. Bir bakıma modernizm sürecinde halk kültürünün
geleneksel yapısı geri çekilmekle kalmayıp, anonim
duyarlığı aşamadığı bir gerçektir. Yine bu konuda
Cemal Süreya, ‘Günümüzde Halk Şiiri’ adlı yazısında
“Halk şiirinin artık yeni özelliklere hatta yeni alanlarda
görünmesi gerekmektedir. Belki de bir ezginin sözleri
olarak görünecektir” demektedir. Öyle de olmuştur.
24
Halk şiiri tarzındaki çoğaltmalar, benzeştirmeler, intihaller türkü barların loş salonlarında terennüm edilmiş,
kendine uygun bir kitle kültürü haline dönüşmüş
gözükmektedir. Cemal Süreya, yazıldığından bu yana
durmadan tartışılacak olan ve modern şiir karşısında
halk kültürünün konumunu belirleyen tezini ortaya
koyarak, belki de kesin noktayı koyar. Bu teze göre:
“Folklor şiire düşmandır.”
Folklorun yahut halk kültürünün karşısındaki modern
şiirin konumu, bir ilerlemeyi, değişmeyi ve dönüşümü
vurgular. Ama bu, Yunus’un, Pir Sultan’ın,
Karacaoğlan’ın, değerlerinden bir şey kaybettikleri
anlamına gelmez. Halk şiirinin bu üç sacayağı, bugün
bile şairin “duruşu” hakkında ipuçlarını sezdirir bize.
Doğal ki, yüzyılları bulan bu sürede Kazak Abdal,
Dadaloğlu, Sümmani, Emrah gibi özgün ozanlar çıkmamış değildir. Ama bu sacayağı dediğimiz üç tarz,
duruş ana gövdedir. Sonrakiler ancak Yunusvari,
Karacoğlanvari, Pir Sultanvari diye sınıflandırılabilir.
Bozunuma uğramayan halk şiirinin, başkaldırıcı oluşu,
zamanın önemli ve büyük zatlarına övgüler düzmeyişi,
özgün ve muhalif oluşu gibi özellikleri bulunmaktadır.
Şair Gözüyle
Halkevleri’nin kendisine sağladığı olanakların cazibesine kapıldığı birkaç manzumesi dışta tutulursa belki de
son büyük âşık, Âşık Veysel’dir.
Doğaldır ki, halk kültürünün bu özellikleriyle modern
şiirimizdeki kimi şairlere esin kaynağı olmuştur. Enver
Gökçe’nin Eğin türkülerinden el alması, Ahmed Arif’in
dengbej sesinden edindiği rüzgâr, Hasan Hüseyin
Korkmazgil’in Sümmani’nin izini bırakmayışı ve de
Cahit Külebi’nin Karacoğlan’a
“bacanak” diye seslenmesi,
başka nasıl açıklanabilir? Yaşar
Miraç, Ozan Telli gibi daha
yeni dönem kimi şairlerde de
halk kültürünün izleri sürmüştür. Halk şiiri saydığımız
bu özelliklerini günümüzde
sürdürebilmekte midir? Ne
yazık ki olumlu bir karşılık
bulamıyoruz
bu
soruya.
Popüler kültüre eklemlenen ve
hatta popüler kültürü besleyen
ana kaynak olmuştur bile
denebilir.
Diğer yandan Baudlaire ile uç
vermiş olan modernizm;
Türkçe şiirde kimilerine göre
Yahya Kemal, kimilerine göre Ahmet Haşim, kimilerine göre de Nâzım Hikmet ile başlamıştır. Modern şiirimiz, bir bakıma halk kültürü karşısında kendini
oradan uzak tutmak yahut karşı çıkarak var etmiş
gibidir. Bu neden böyledir? Çünkü geleneksel halk
şiirinin ölçü ve uyaklarına sığmayan modern şiir, anonim duyarlığın aynılaştırıcı etkilerinden kurtularak
bireyin tragedyasını, bireyin dünya ve kendisi karşısındaki gerilimini içeren bir karşı dilin, bir karşı estetiğin
ürünü olmaktadır.
Halk şiirinin yüzyıllar boyunca oluşarak klasikleştiği
biçimi, kaçınılmaz olarak, öz’ü de belirlemiştir; bu
özelliği nedeniyle yeni olanı, yeni bir
şekilde söyleyemeyen bir noktada donmuş gibidir. Oysa dilin sınır tanımayan,
zihnin düş ve düşleme devinimiyle
genişleyen bir özelliği vardır. Şöyle de
söylenebilir: Halk şiirinin türküye yatkın
oluşu karşısında modern şiir senfoniktir.
İşte yalnızca bu özellik bile halk şirinin
modern şiire katabileceği şeyin sınırlı
olduğunu gösterir. Senfoni, halk
kültürünün özel, özgül ve ilerici yanını
içerebilir ama halk kültürü modern şiirin
sınırını belirleyemez. Sözgelimi Fazıl
Say, Âşık Veysel’in ‘Kara Toprak’ını
senfonize edebilir ama Ece Ayhan’ın
şiirini türkü olarak okumak komik
olur.
Sonuç olarak, kültürler saf değildir.
Her kültürün ilerici, demokratik bir yanı olduğu kadar,
tutucu ve gerici yanı da vardır. Önemli olan, halk
kültürünün ilerici, demokratik yanını modern araçlarla
kültür yapılanmasının içeriğine mal edebilmektir.
25
Ahmet Fırat
Festival
FESTİVAL DENİLİNCE…
Festival:
• Genellikle belirli bir yerde ve zamanda yenilenen,
görkemli sanat gösterisidir.
• Bir yörenin en ünlü ürünü için yapılan şenliktir.
Bu sözlük anlamından yola çıkarak festivalin daha
açılımlı tanımını şöyle yapabiliriz:
Bir işi önceden bilenlerin, yeni öğrenmiş ya da
bildiklerini özümsemiş olanların önemli saydıkları
bir olguyu gerçekleştirmiş olmalarıdır. Olgudaki
ifade edilen şey festivaldir.
Bu tanıma, deyim anlamında kullanılan düzensiz,
karışık toplantı, curcuna da (toplantı tam bir festivaldi örneğindeki gibi) eklenebilir.
Bir yol bulmak ya da kendi yolunu inşa etmek
kolay değildir. Çok fazla dış etkenin varlığı, gerekli
olan aşamaları hassas hale getirdiğinden. Arguvan
Festivali, programı ile sahneye ve sunuma hakim
olup, güvenliği sağlamakla yükümlüdür.
Burada önemli olan uyum içinde katılımı sağlamaktır. Mihengi de tahammüldür.
Bir program çerçevesinde sahnede sunulan etkinlik,
katılımcıların ilgi alanları ile sahne merkezinden
başlayarak (sunumu dikkatli dinleyenle) dış halkalara doğru gidildikçe (sohbetiyle, içkisini yudumlamayla) odaklaşmada kopmaların olması, aynı
zamanda curcunayı da içermesi, festivalin doğası
gereğidir.
Arguvan kültürü esas anlamda Türk-Kürt, AleviSünni bir arada yaşamanın farklılığını özümseme ve
“erimeden” uyum sağlama anlayışıdır.
Festival; ortak değerlerin (Arguvan Kültürünün)
kısmen ve tamamen yok olmasının önüne geçme ve
görülen düzensizlik, kuralsızlık, kargaşayı önleme
amaçlı olarak düşünülmüştür. Kendimizin ifadesi
olan türkülerin transferini engellemek, unutulmaya
yüz tutmuş türkülerin açığa çıkarılması sonucunda
kitleleri uyandırmak -bilinçlendirmek- bir araya
gelmeyi sağlamak için düşünülen şenliğin adıdır.
Festival bir anlamda da halay gibidir; Birlikberaberlik, yardımlaşma gibi toplu hareket etme
sonucu fiilen sunulan gösteriye ilaveten insan
topluluğunun yanı sıra devamlılık, süreklilik
anlamı da taşımaktadır.
Bu anlamda Arguvan adıyla özdeşleşen türkü festivali, Arguvan’ın geçmişi ile geleceği arasındaki hayat
dengesinin de korunmasıdır.
Festivale doğru giden yol, Arguvan ve Köyleri
Eğitim, Kültür Derneği’nin yapmış olduğu Futbol
Turnuvası, Aşure Günü Etkinlikleri ve vakıf
zamanında yapılan Ses Yarışması Etkinliği, kitle
katılımının sağlanmasındaki nicel birikimde
görülür. Bu süreçte kendi alan kültürünü koruyabilmesi, geliştirebilmesi ve yöre kültürüne katkıda
bulunması için kurulan köy dernekleri ile Arguvan
Kültürü’nün bütünlüğünü sağlayan Arguvan Vakfı ve
Arguvan Belediyesi’nin ortak çalışması sonucunda
2003 yazında oluştu.
Arguvan Festivali, Arguvan Türküleri’nin yanı sıra
yedi bölgeden türkülerin seslendirildiği yer oldu.
Başarının temel taşını bilgi, akıl ve tutarlılığın
toplamı oluşturduğundan, ileriye doğru bir adım
daha atılarak Arguvan Türkü Festivali uluslararası
boyuta taşındı.
Uluslararası Arguvan Türkü Festivali hasretliğimizdi, hayranlığımız oldu.
Ali Alagöz
Os-Ka Otomotiv
Tic. ve San. Ltd. Şti.
Bostancı Yolu Üzeri
İMES E Kapısı Karşısı
No:82 Y. Dudullu - Ümraniye/İST.
Tel: 0216. 365 06 65 (4hat)
www.oskaotomotiv.com
26
Hasan Mordeniz
Gıda Mühendisi
Kalite ve Gıda Güvenliği Yönetim Sistemleri Danışmanı
İçerenköy Sonbahar Sokak Tellioğlu İş Merkezi No:1/13
Ataşehir/İst.Tel: 0 216 574 11 67 GSM:0 532 638 27 46
www.surecdanismanlik.com
Festival
Veysel Karahan
A
rguvan Türkü Festivali'ni tam anlamı ile olarak, 05-06 Temmuz 2003 tarihinde Arguvan Türkü
tanıyıp kavrayabilmek, doğru yorumlaya- festivalinin ilki gerçekleştirildi.
bilmek, sahiplenebilmek için, geçmişe bir
1. Arguvan Türkü Festivali yapılırken, ilk olmasınyolculuk yapmak gerekir. Festival yolculuğumuzu, dan kaynaklı tereddütler ve sıkıntılarla birlikte,
dününü ve bugününü özetleyecek olursak.
katılımcıların çokluğuna ve coşkulu olduğuna, bekleArguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Derneği, (1995 nenden daha fazla ilgi gördüğüne tanık olduk.
yılından sonra Arguvan ve Köyleri Eğitim Kültür Festival sonrası, Festival Komitesinin değerlendirme
Vakfı olarak faaliyetlerini sürdürdü) kuruluşundan toplantılarında başarılı bir festival olduğu, katılan
sonra eğitim ve kültür etkinliklerine yoğun bir prog- sanatçılar ve izleyiciler tarafından beğeni kazandığı
ramla başladı.
90'lı yıllarda Arguvan Vakfı tespit edilmiştir. Böylece Türkiye’de ve Dünya’da
İstanbul'da Arguvan Kültürünü ortaya çıkarıp kurum- Tek Türkü Festivali olarak festivaller serüveninde
sallaştırdı, Arguvan Kültürü adına Arguvan türküleri yerini almıştır.
kasetleri ve kitapları çıkarttı, Aşure
Arguvan Türkü festivali ikincisi,
Günü Kültür şöleni düzenledi,
üçüncüsü derken geleneksel hale
Arguvan Türküleri ses yarışması
bürünmüş olup, katılan sanatçı ve
Festival Arguvan
düzenledi. Arguvan adına yapılan
izleyici kalitesiyle kamuoyunda
adına ayrı bir kimlik
“Aşure Günü Kültür Şöleni,
takdirle izlenmeye başlanmıştır.
kazandırmıştır.
Arguvan
Türküleri
Ses
Festival Arguvan adına ayrı bir kimYarışması” etkinliklerinin nicel
Arguvan Türkü
lik kazandırmıştır. Arguvan Türkü
birikimleri Arguvan’da bir etkinlik
Festivali türkü söyleyenlerin ve
Festivali türkü
yapmayı zorunlu hale getirmiştir.
türkü dinleyenlerin ortak buluşma
söyleyenlerin ve türkü
Arguvan Türkü Festivali, Arguvan
adresi olmuştur.
dinleyenlerin ortak
Vakfının yukarıda bahsedilen
Arguvan Türkü ve deyişlerinin
kültürel
faaliyetlerinin
nicel
buluşma adresi olmuşyanı sıra, Türkiye'nin 7 bölgesinin
birikimleri sonucu nitelik kazantürkülerinin söylendiği, Ulusal
tur.
mıştır.
Türkü Festivali, 2010 yılında ulusBu dönemde İstanbul'da Arguvan
lararası boyuta taşınarak dünya
adına yapılan etkinliklerde hep Arguvan coğrafyasın- halklarının türkülerinin söylendiği Uluslararası Türkü
da, adı henüz konulmamış bir etkinliğin yapılmasının Festivali kimliğini de kazanmıştır. Festivalin ulustartışmaları başladı. Bu tartışmalar Festival, Türkü lararası olması, türkülerimizin dünyaya yayılmasınşöleni gibi etkinlikler üzerinde yoğunlaştı. da, Arguvan ilçemizin uluslararası boyutta tanınması
İstanbul’daki Arguvan Vakfı ve Köy Dernekleri’nin açısından, önemli olduğunu ortaya koymuştur.
tartışmaları sonucunda Arguvan’da Festival yapılBu güne kadar festivalin bütçesi Arguvanlılar ve
ması ağırlık kazandı. Arguvan Vakfı ve Köy
Arguvanlı dostları tarafından karşılanmıştır. Arguvan
Derneklerinin yaptığı genişletilmiş toplantılarında
Belediyesi, Arguvan vakfı ve Arguvanlı Köy dernekfestivalin içeriği ve ismi üzerinde düşünceler olgunlerinin yoğun emeği ile gerçekleştirilen festival; türkü
laştı. Festivalin ismi ile ilgili iki düşünce ortaya atıldı.
adına, sanat adına, Arguvan adına, saygınlık
Birincisi Arguvan Eğitim Kültür Festivali, İkincisi
kazandırmış, gelecek kuşaklara iyi bir miras bırakArguvan Türkü Festivali.
mıştır. Tüm türkü sevdalılarının bu festivale
2002 yılında Eysan Hotel’de Vakıf Yönetimi ve sanatçısıyla, izleyicisi ile katkı sunmalarını temenni
kurucularının, Köy Derneklerinin ortaklaşa organize ediyoruz.
ettiği toplantıda festivalin adı çoğunluk kararıyla
Türkü festivalinde ayrıca paneller, söyleşiler,
Arguvan Türkü Festivali olması kararlaştırıldı. sergiler, sokak tiyatrosu gösterimi, köy gezileri gibi
Festival çalışmaları Arguvan Belediyesi, Arguvan kültürel faaliyetler de yaparak festivale zenginlik
Vakfı ve Köy Derneklerinin ortak organizasyonu kazandırılmıştır.
27
Derneklerimizden
Akkiraz Asarlılar pikniğine
renk kattı
Arguvan Asar-Gecekondu Köyü Kültür Dayanışma
Derneği pikniği Çatalca'da yapıldı. Pikniğe Sanatçı ve
CHP’den Milletvekili seçilen Sabahat Akkiraz ile CHP
Milletvekilleri Özge Utan ve Mevlüt Aslanoğlu da
katıldı.
Asar Gecekondu Köyü Kültür Dayanışma Derneği,
köylülerine yönelik olarak pazar günü Çatalca Fevzi
Çakmak Piknik Alanı'nda piknik düzenledi. Pikniğe
Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, CHP
Milletvekili Adayı; Sabahat Akkiraz ve Özgen Utan,
Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara, CHP Çatalca İlçe
Başkanı Süleyman Kolcuoğlu, CHP İl Genel Meclis
Üyeleri; Muharrem Alpaslan ve Cengiz Aydın, İstanbul
Büyükşehir Belediye Meclis Üyesi Orhan Utan, CHP
Avcılar Belediye Meclis Üyesi Ali Oral, Gazeteci
Mehmet Mert, CHP 3. Bölge Seçim Koordinasyon
Merkezi’nden İl Başkan Yardımcısı Metin Kahriman da
katıldı. Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, burada yaptığı
konuşmada hemşerilerinin arasında bulunmaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, desteklerini istedi.
Aslanoğlu, Milletvekili olarak Malatyalının başını
eğdirmeme gayreti içinde çalışmalarını sürdürdüğünü
ifade etti.
Kara: Piknikçiler konuğumuz
Çatalca Belediye Başkanı Cem Kara da, sıcakların artmasıyla birlikte şehrin gürültüsünden uzaklaşıp rahat bir
nefes almak isteyen çok sayıda İstanbullunun ilçelerine
geldiğini hatırlatarak, "Bu kapsamda Arguvan
Asarköylüler de bu hafta sonunda ilçemize gelmişler.
Kendilerini burada görmekten mutluyuz" dedi.
Akkiraz: Evimde olmak bir başka güzel
Sanatçı, Sabahat Akkiraz ise, piknik alanına girişte
büyük bir sevgi seli ile karşılandı. 'İnsanın kendi evinde
olması da bir başka güzel' diyen Akkiraz, Asarköylülere
‘Arguvan’ın yolu tozdur dumandır’ Türküsünü
söyledikten sonra, desteklerini isteyerek alandan alkışlar
28
eşliğinde ayrıldı.
Dernek Başkanı Erhan Kızılyar'da pikniğe katılan tüm
konuklarına kendilerine zaman ayırmalarından dolayı
teşekkür etti. Asarköylüler daha sonra; türküler
eşliğinde oyunlar oynayıp, yarışmalar düzenleyip keyifli bir gün geçirdiler.
Bellikler Köyü
Piknikte
Buluştular
Bellikler Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği
tarafından organize edilen geleneksel piknik coşku
içinde geçti. Kayışdağı Yayla piknik alanında toplanan
Bellikliler Başkan Mehmet Ali Parlak’ın hoş geldiniz
konuşmasın da özelikle “Bellikler bir köyden daha
ziyade bir aileyi temsil ediyor. Balı, Göçer, Durna,
Karakuş, Parlak, Suna ve Sivrikaya kardeşlerden oluşan
bir aile. Birlikte güzel değerlerimize sahip çıkıp, yarına
taşımak adına buradayız” dedi. Arguvan Kaymakamı
Mehmet Maraşlı, Vakıf Başkanı Mehmet Kızıldaş ve
Yönetim Kurulu üyeleri, Gökağaç, Kömürlük,
Doydum, Kuruttaş, Çavuş, Mineyik (Kuyudere) ve
Apası dernek başkanları katıldılar. Kaymakam ve Vakıf
başkanı birliktelik ve dayanışmanın önemini vurgulayan
kısa konuşmalar yaptılar. Daha sonra kadın kollarında
başarılı çalışmalar yapan Güneş Suna, Şerife Durna ve
Leyla Parlak’a plaket verildi. Hıdır Göksu, Cengiz
Fidan ve Adıgüzel Göksu sahne alarak Arguvan
Türküleri söylediler. Davul zurna eşliğinde çekilen
halaylar beğeniyle izlendi.
Katılan tüm Bellikli ve Bellikli dostları pikniğin güzel
bir atmosferden geçtiğine tanık oldular.
Doydumlular’ın Piknik Keyfi
Doydum Köyü Kalkındırma ve Güzelleştirme Derneği
olarak 22/05/2011 tarihinde tertiplemiş olduğumuz
geleneksel pikniğimiz her zamanki güzelliğiyle gerçekleşmiştir.
Dernek Başkanı Muhammer Yılmaz’ın açılış konuşmasıyla başlayan etkinlik; Çocukların yumurta taşıma,
çuval ve halat çekme, yetişkinlerin halat çekme, tavla
turnuvası ve yöresel sanatçıların türküleri eşliğinde
halaylar çekilerek devam etti. Çocuklara hediyeler ve
Derneklerimizden
Kuruttaş - Kömürlük Pikniği
tavla turnuvasında 1. olan Erol Çakmak’a şampiyonluk
kupası verildi.
Köylülerimiz tarafından bağışlanmış olan bakır tepsi,
bakraç, su tası gibi ürünler teşhir edildi. İstanbul’da
yaşayan çocukları ve torunlarına da sürpriz olan bu
sergide duygulu anlar yaşandı.
Etkinliğimizin ilerleyen saatlerinde Ataşehir Belediye
Başkanı Sn. Battal İlgezdi ve eşi Sn. Gamze Akkuş
İlgezdi aramıza katıldılar. Arguvan Vakıf Başkanı Sn.
Mehmet Kızıldaş ve yönetimi, yakın köy dernek
başkanları bu güzel bahar gününde halaylar eşliğinde
coşkumuza ortak oldular. Birlik ve beraberliğimizin
bozulmaması ve tüm etkinliklerde beraber olabilmek
dileğiyle....
Çavuş Pikniği Renkli Geçti
15 Mayıs 2011 Pazar günü Anadolu yakası Ömerli
mevkiinde İstanbul’da bulunan Çavuş Köyü Sosyal
Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği tarafından orga-
İstanbul’da faaliyet gösteren Kuruttaş ve Kömürlük
Köyü derneklerinin düzenlediği piknik etkinliği yapıldı.
Sarıyer Çayırbaşı Mehmet Akif Ersoy Piknik alanında
yapılan pikniğe Kuruttaş ve Kömürlük Köylüleri ile birlikte diğer Arguvan köylerinde de ciddi katılım sağlandı.
Dernek Başkanları Haydar Kırca ve Gazi Duvarcı
katılımcılara hoşgeldiniz konuşmasını yaptıktan sonra
kurumlar adına da Arguvan Vakfı başkanı Mehmet
Kızıldaş bir konuşma yaptı. Güzel ve eğlenceli etkinliği
Meltem Kırca yaptı. Sanatçılar Turan Yalçınkaya,
Kemal Aslan, Ercan Göksu, Hıdır Göksu, Mehmet Ali
Göksu, Özlem Özdemir ve Eda Eren’in seslendirdiği
türkülere eşlik ettiler Davul Zurna ile halaylar çektiler.
Çakmak (Sığırcıuşağı)
Pikniği
Çakmak (Sığırcıuşağı) Köy Derneğinin düzenlediği
piknik 19 Haziran Pazar günü Gaziosmanpaşa
Arnavutköy Baklalı köyü piknik alanında yapıldı.
Hemşehrilerimiz Mesut Salmanın Türküleri ile coşkulu
bir gün geçirdiler.
Yoncalı (Birik) Pikniği
nize edilen 2. bahar pikniği yapıldı. Pikniğe İstanbul’da
yaşayan Çavuşlular ve onların dostlarından oluşan kalabalık bir katılım oldu. Pikniğe, Alican Yaylagül, Tayfun
Bozkurt ve Erhan Yıldız türküleriyle renk kattılar.
Gençlerimize ve çocuklarımıza eğlendirmek maksadıyla çeşitli yarışmalar düzenlenerek birincilere ödülleri
verildi. Arguvan Vakfı başkanı Mehmet Kızıldaş ve
Yönetim Kurulu üyeleri, Arguvan Köy dernek başkanları pikniğimize katılarak bizleri onurlandırdılar.
Bu tür organizasyonların toplumumuz için çok önemli
olduğu bizleri bir birimize daha yakınlaşmasına vesile
olduğunu bir kez daha anlamış olduk.
Yoncalı (Birik) Köy Derneğinin düzenlediği piknik 26
Haziran Pazar günü Çatalca İnceiz köyü Şıramandere
piknik alanında yapıldı. Çok neşeli bir ortamda geçen
piknikte Abdurrahman Çıplak'ın sazı ile eşlik ettiği
Fadime Çıplak'ın söylediği türkülere piknikçiler halaylar
çekerek katıldılar. Tavla turnuvası yoğun ilgi çekti.
29
Op. Dr. Murat Kaplan
KBB Uzmanı
Sağlık
Burun Kanamaları
B
urun kanamaları hangi yaşta olursa olsun can
sıkıcıdır.Basit burun karıştırmadan tutunda
ciddi burun tümörlerine kadar durumlar
burun kanamasına yol açabilir.
Burun kanamasında sebep her yaşta farklı olabilir.
Çocuk yaş grubunda burun karıştırma, sinüzit ve alerjik
rinit sebepken, gençlik yıllarında sinüzit atağı, alerji
veya burna alınan travmalar ön plana çıkabiliyor.50 yaş
üstünde tekrarlayan burun kanamasında sebep çok yüksek ihtimalle yüksek tansiyon veya aspirin, coumadin
gibi ilaç kullanımı oluyor.
BURUN KANAMASINDA İLK MÜDAHALE:
Burun kanamaları hangi yaş grubu olursa olsun ilk
önce hasta sakinleştirilmeli. Hemen burun kanatları
sıkılıp baş öne doğru eğilmelidir. Baş arkaya atmak
gereksiz kan yutmaya ve ajitasyona yol açar.Burun
kanatlardan sıkıldığı halde 3-5 dakika içinde kanama
durmuyorsa enseye soğuk uygulama yapılıp en yakın
sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.
Sağlık kuruluşunda hastaya hemen damar yolu açılmalı, kan basıncına bakılmalı, kanama ve pıhtılaşmayı
gösteren kan tetkikleri yapılmalı ve bu arada hastanın
kullandığı ilaçlar sorgulanmalıdır. Muayenede kanama
odağı görülmeye çalışılmalı gerekirse hasta
sümkürtülerek burun içi temizlenmelidir. Kan basıncı
yüksek olan hastaya gerekli medikal tedavi sonrası tansiyon normale geldiğinde kanama da duracaktır. İlk
müdahalelere rağmen kanama durmuyorsa ön burun
tamponu konulmalı ve bir süre beklenmelidir yine
kanama durmuyorsa arka burun tamponu konulmalıdır.
Bunları bazen ameliyathane ortamında da yapmak
zorunda kalabiliyoruz. Ön tamponla kanama durmuşsa
hasta gerekli tedavisi düzenlenerek eve gönderilebilir.
Arka tampon konulmak zorunda kalınan hastalar hastaneye yatırılmalı ve
gerekli tedavisi burada
yapılmalıdır. Tamponlar
kanamanın sebebine göre
2-5 gün burunda tutulmak
zorunda kalınabilir. Bu
süreçte antibiyotik alınmalıdır.
HANGİ DURUMLARDA DOKTORA
BAŞVURULMALI?
• Tekrarlayan burun
kanamalarında
30
• Burun dışında başka
yerlerden kanama olması
durumunda (örneğin idrar
ve dışkılama ile)
• Vücutta hafif darbelerle bile morarma ve çürüklerin varlığında
• Aspirin gibi kan
sulandırıcı ilaçların kullanıldığı durumlarda
• Pıhtılaşma bozukluğu yaratabilecek karaciğer,
böbrek veya hemofili gibi hastalıkların bulunduğu
durumlarda
• Yakın zamanda kemoterapi alınmış olması durumunda mutlaka hekim ile temasa geçilmelidir.
Burun kanaması hastasında, özellikle genç erişkin ve
tekrarlayan kanamada, mutlaka endoskopik burun
muayenesi yapılmalı ve geniz (nazofarenks)bölgesi
gözlenmelidir. Bazı geniz bölgesi damar tümörleri
burun kanaması ile kendini gösterebilir ki bu konuda
dikkatli olunmalıdır.
BURUN KANAMASINDA TAVSİYELER:
• Burun karıştırılmamalı ve şiddetli sümkürmelerden
kaçınılmalı
• Ağır aktivitelerden kaçınılmalı ve ağırlık kaldırılmamalıdır
• Baş kalp seviyesinden yüksekte tutulmalıdır
• Bulunulan ortam nemlendirilmeye çalışılmalıdır
• Sıcak ve baharatlı yenmemelidir
• Sıcak su ile banyo yapılmamalı, ılık su tercih
edilmelidir
• Aspirin veya anti-inflamatuvar ilaçlar alınmamalı,
ancak mecburiyet varsa doktora danışılarak kullanılmalıdır.
Kitap
Bülent Taş
"Dink Cinayeti Ve İstihbarat Yalanları"
K
olombiyalı yazar Gabriel
Garcia
Marquez,
“Kırmızı
Pazartesi”
romanında, işleneceği herkes
tarafından bilinen, fakat sadece
öldürülecek Santiago Nasar adlı
kişinin bilmediği yaşanmış bir
cinayet öyküsünü anlatır. Bilmenin,
bilmiyor gibi yapmanın, unutmanın
toplumsal kodlarını anımsatır bize.
Gelenek, resmi-ideolojiler ve ezberlenmiş bu
“büyük gerçekler”
toplumsal hafızamızın, kendimiz ve
tarihimizle yüzlemememizin önündeki en büyük engellerdir. Kimi
zaman yaşadığımız bazı dönemleri,
yine o dönemde yaşamış insanlarla
özdeşleştiririz. Onların her söz ve
davranışları, bize içinde bulunduğumuz “akıl tutulmasını” hatırlatır.
Söyledikleri her söz öyle bir
derinden sarsar ki bazılarını; o duru
söyleniş karşısında, işte o bazıları çılgınca bir korku ve telaşa
kapılırlar. Hrant Dink tam da bu cesur insanlardan biridir.
Kendi halkından devraldığı acıları, tarihin omuzlarına yüklemiş olduğu bir yük olarak görmez. Yaşamı değişmek,
görmek ve müdahale olarak kavrar. İçimizden, evimizin içinden biridir. Söyleyemediklerimizin sesi, göremediklerimizin
gözüdür. İşte bu nedenle Hrant Dink öldürüldüğünde hepimiz
birlikte çokça ağladık.
Gazeteci Nedim Şener’in Destek Yayınevi tarafından
yayımlanan DİNK CİNAYETİ VE İSTİHBARAT YALANLARI adlı kitabı, yakın tarihimizin en önemli siyasi suikastine ışık tutmaktadır. Hrant Dink cinayetinin üzerinden dört
(4) yılı aşkın süre geçmesine rağmen, Dink Ailesinin Adalet
ve Eşitlik arayışı hale devam ediyor. Yargılamalar devam
ediyor olmasına rağmen açığa çıkan her yeni bilgi ve belge
yargılama sürecini en başa çeviriyor gibi görünmektedir.
Nedim Şener, yargılama sürecinde açığa çıkan bilgi, belge ve
tanıkları titiz bir gözlem ve araştırmayla gözler önüne sermektedir. Devletin çeşitli kurum ve kuruluşları tarafından
göz yumulan, hatta desteklenen kişilerin cinayeti nasıl ve
neden işlediği kamuoyu tarafın bilinmektedir artık. Bütün
yargılama süreci boyunca gördük ki; devlet ve kurumları bu
cinayeti ve ilişkiler ağının üstünü örtmeye çalışmaktadır.
Şener, tam da gizlenmeye çalışılan olaylar ve kişiler arasında
ki ilişkileri göstermeye çalışmaktadır. Lime lime edilen,
ayrıntılara boğulmaya çalışılan bir yargılama süreciyle karşı
karşıyayız. Aslında yaratılmak istenilen algı bunun münferit
bir olay olduğudur. Böylece görünenin ardındaki asıl gerçek
gözlerden ırak tutulmaya çalışılmaktadır. Devlet
görevlilerinin; cinayetin bir grup tarafından “milli his ve
şuurla” işlendiğine dair beyanatları, bu durumun en açık
göstergesidir.
Özellikle devletin Emniyet ve
İstihbarat Birimlerinin, kendisine
bağlı istihbarat memurları ve muhbirler vasıtasıyla suikastten önceden
haberdar olduğu kitap boyunca
belge ve tanıklarla anlatılmaktadır.
İstanbul ve Trabzon İl Emniyet
Müdürlükleri, İstihbarat Şube
Müdürlükleri ve Trabzon Jandarma
Komutanlığı,
Memur
Polis,
İstihbaratçı ve en nihayetinde
Yardımcı İstihbarat Elemanları’nın
(YİE) cinayeti engellemek bir yana,
katillerin önünü açtıkları açığa
çıkan belgeler ışığında söylenebilir.
Cinayet planlarından, muhbirler
Erhan Tuncel ve Çoşkun İğci
tarafından haberdar edilen ve
cinayetin Yasin Hayal tarafından
organize edilip, Ogün Samast
tarafından yeri ve nasıl işleneceği
bilgisine vakıf olan devlet her
nedense (?) harekete geçme ihtiyacı hissetmemiştir. İstihbarat
birimleri arasındaki telefon görüşmeleri ve İl İstihbarat
Müdürlükleri arasında ki yazışmalarda ise belgelerin nasıl
karartılacağı ve delillerin üstlerinin nasıl örtüldüğünü gözler
önüne sermektedir.
Nedim Şener, kitap boyunca İstihbarat dünyası hakkında
bizlere bilgiler sunar. Hrant Dink cinayetinde İstihbarat
dünyasının rolünü bir gazeteci refleksiyle gözlemleyerek
aktarır. Devletin İstihbarat birimleri arasında ki çekişme ve
rekabetleri isabetli bir şekilde gözlemler. Özellikle İstanbul
ve Ankara Emniyeti arasındaki rekabetin izlerini sürer. Kitap
boyunca Dink cinayetindeki rolleri nedeniyle önceden aşina
olduğumuz birçok isimle karşılarız. Bu isimlerin gerek birbirileri gerekse devletin ilgili birimlerinin suikasttaki etkisine
dair verdikleri ifadeler, okuyucuyu tamamen şaşkınlığa
uğratacak türdendir. Şener’in suikast ve sonrasına dair sorduğu sorular can alıcı niteliktedir. Bu sorulara verilecek
cevaplar cinayetin aydınlatılmasında çok önemlidir.
Unutulmamalıdır ki, bir bütün olarak ortaya konulan beklentiler aynı zamanda toplumun ortak vicdan ve adalet beklentisinin de bir sonucudur. Nedim Şener bir gazeteci, Dink
Cinayeti Ve İstihbarat Yalanları adlı kitabıyla uluslararası
alanda ve ülkemizde birçok ödüle değer görülmüştür. Bugün
cinayeti işleyen kişi yirmi (20) yılla yargılanırken. Cinayeti
araştırmak için kitap yazan Nedim Şener otuz iki (32) yılla
yargılanmaktadır. Dink cinayetindeki rolleri sebebiyle
yargılanan devlet görevlileri aklanırken, Nedim Şener cezaevindedir. Ülkemizin trajikomik adalet anlayışının açık bir
göstergesidir
Son olarak, Orhan Dink’in sözlerini hatırlatmak gerekecek.
“Hrant Dink Cinayeti tam olarak aydınlatılmazsa kim bu
ülkede kendisini güvende hissedebilir”
31
Yeni dönem kayıtlarımız devam ediyor.
0216 416 12 74 - 361 97 28
www.arguvanvakfi.org.tr

Benzer belgeler

SAYI27 - Arguvan Vakfı

SAYI27 - Arguvan Vakfı Portre - Seval Eroğlu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Detaylı

İç Sayfalar - Arguvan Vakfı

İç Sayfalar - Arguvan Vakfı Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü Ali Haydar KARAÇAM

Detaylı

arguvanolgusu31:Layout 1.qxd

arguvanolgusu31:Layout 1.qxd Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü Ali Haydar KARAÇAM Yayýna Hazýrlayanlar Veysel KARAHAN Azmi TULUNAY Ahmet FIRAT Erol ÇAKMAK

Detaylı