ile söyleşi - UTED Dergi

Transkript

ile söyleşi - UTED Dergi
262
AYLIK HAVACILIK DERGİSİ
2146-6394
BoeIng Türkiye Başkanı
ile söyleşi
BAKIM KONTROL,
KALİTE KONTROL VE
KALİTE YETERLİLİK
Yüksek irtifalarda
kurumsallaşma çabaları
EYLÜL 2013 YIL:22 www.uted.com.tr
1968
Sevgİlİ meslektaşlarım,
değerlİ okurlar;
UÇAK
Rİ
YENLE
TEKNİS EĞİ
DERN
Öncelikle görevleri esnasında, istirahat için otele giderken
kaçırılan pilotlarımızın en kısa sürede ailelerine kavuşmaları
dileğiyle başlamak istiyorum.
Sektörümüzde ilk defa yaşadığımız bu olay, aslında görevimizin
ne kadar çok riski aynı anda barındırdığını da görmemizi sağladı.
Tehlike sadece havada değil, yerde de değişik şekillerde karşımıza
çıkabiliyor.
Havayolu şirketlerimiz devamlılıklarını sağlamak, operasyonlarını
sürdürmek amacıyla çeşitli ülke sivil havayolu ve bakım
şirketleriyle anlaşma yapıyorlar ve yapacaklar. Yapılan
anlaşmalar, bazen gelişmiş ülke kuruluşlarıyla, bazen de iç
savaş koşullarının veya terör hareketlerinin olduğu ülkelerde
olabiliyor. Tabii ki görev bilincindeki şirket çalışanları her koşulda
şirketlerinin verdiği görevleri yerine getirmek durumundadır. Bu
görev ifaları esnasında özellikle riskli bölgelerdeki ilgili şirketler
de çalışanların emniyet, güvenlik ve temel ihtiyaçları için gerekli
tedbirleri almak durumundadır.
Sizlere bir meslektaşımızın kısa süre önce yaşadığı bir olayı kısaca
anlatmak istiyorum. Uçak teknisyeni arkadaşımız hat bakım
hizmeti vermek amacıyla çalıştığı şirket tarafından Afrika’da
bir ülkeye geçici görevli olarak gönderiliyor. İntikal sonrasında
arkadaşımızı uçuş ekibinden ayırarak (ekip otele götürülüyor)
etrafı duvarlarla çevrili bir eve yerleştiriyorlar ve kendisine
kesinlikle yapılmaması gerekenleri madde madde sıralıyorlar.
Kendisine “Sakın dışarı çıkma,” “Yalnız başına sokakta yürüme,”
gibi telkinler iletiliyor. Arkadaşımız uzun süren görev süresinden
sonra kahvaltısını yapacak ve yatacak fakat ne görsün: Buzdolabı
boş, yemek yapmak için malzeme yok, market yok, olsa da tek
başına dışarı çıkması sakıncalı. En kötüsü de, Allah göstermesin,
bir sağlık problemi yaşasa yapabileceği bir şey, destek isteyeceği
kimse yok.
Sevgili okurlar; bir ülkeye görev amaçlı gidebilirsiniz, orası
tehlikeli bir ülke olabilir ama ekip olarak çıkılan bir yolda
inişinizden itibaren ekiple hareket edilmesi ve insanlara onurlarını
kırmadan davranılması gerekir. Görevli kişilerin duvarlar arasında
tek başlarına, en temel ihtiyaçlarından yoksun bırakılması
ufak maddi kazançlar sağlarken, şirketleriyle her zaman gurur
duyması gereken çalışanlarınızı onore etmemektedir. Çalışanların
ekip statüsünde ve evlerinden, sevdiklerinden ayrıyken rencide
olmadan görev yapmalarını sağlamak, insanlık görevidir. Empati
ile alınmayan kararlar sempati duyulmasını engelleyebilecektir
ve bu tarz olaylar doğası gereği insanın performans ve limitlerini
etkilerken, dolaylı olarak uçuş emniyetine negatif tesir edecektir.
Sektörde yönetici konumundaki herkese kısa süre önce yaşanan
kaçırılma olayının eksiklikler, hatalar ve alınması gereken
tedbirler açısından bilgilendirici olduğu görüşündeyim. Nasıl
ki sizin aileniz varsa, oralarda görev yapan herkesin de geride
bekleyenleri olduğunun hatırlanmasının ve uygulamaların daha
hassasça değerlendirilerek yürürlüğe konulmasının ülkemize,
milletimize, sektörümüze ve dolayısıyla hepimize faydalı olacağını
düşünüyorum.
Geçtiğimiz ay sonunda kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı
tebrik eder, sağlıklı günler dilerim.
Ümit Sayıl
Uçak Teknisyenleri
Derneği Başkanı
Aircraft Technicians
Association President
[email protected]
Dear colleagues,
precIous readers;
I would like to begin with my best wishes for that our pilots who were
kidnapped while they were heading for their hotels during an abroad
duty will rejoin their families as soon as possible.
This incident, a first in our sector, helped us see how many different
kinds of risks that our duties pose at a time. The danger is not only
on board, and it can take various shapes on land.
Our aviation companies are signing contracts with many civil airliners
and maintenance companies from various companies in order to
develop stability and continue their operations, and they will keep on
doing so.
These contracts are not only with institutions in developed countries,
but also in places where civil war conditions reign or countries
affected by terrorist movements. It is clear that employees with a
strong sense of mission are obliged to perform their tasks. On the
contrary, the companies, especially those in such risky regions,
should take all necessary measures to offer employees security,
safety and basic needs.
I would like to briefly share an incident that one of our colleagues
recently faced. An aircraft mechanic was send to an African country
temporary, where he would provide line maintenance. After reaching
the destination, our colleague was parted from the flight crew, which
was taken to a hotel, and he placed in a house. Then, he was listed a
group of not-to-does. He was advised not to go out in any case and
not to walk on the streets by himself.
After a long shift, our colleague arrived in home in need to sleep
after a breakfast. But look what he gets: The fridge was totally empty,
no ingredients to cook anything, no supermarkets and he was already
restricted to go out alone. Worst of all, god forbid, he would have
nothing to do if he had faced a health problem, and no one can help
him.
Dear readers, you may go to a country on a mission, and that might
be a dangerous one. But if you had set for the destination as a crew,
then you should act with that crew and people should not behave
you in a humiliating way. Leaving people in charge alone inside walls,
not providing them their basic needs might generate some small
amounts of benefits, but this is by no means honorary for employees,
who would prefer feeling pride for their companies.
It is a humanitarian task to produce non-offending work conditions
for employees as they do their tasks in teams hundreds of kilometers
away from their homes and beloved ones.
Some decisions made with no empathy would result in lack of
sympathy for he work, and such incidents would naturally affect the
performances of the employees badly, indirectly risking flight safety.
I believe that the recent kidnapping has also been teaching in terms
of deficiencies, mistakes and necessary measures.
Remembering that those undertaking tasks in such regions have
beloved ones waiting for them back home, just like any of you, and
being more sensitive about the new implementations would gain
favor for the country, nation, sector, in short, all of us.
I would like to greet the past Victory Day, on August 30, and wish
healthful days for you all.
3
32
UTED
İstanbul Cad. Üstoğlu Apt.
No: 24, Kat: 5 Daire: 8
Bakırköy/İstanbul
Tel: 0212 542 13 00/543 29 74
Faks: 0212 542 13 71
www.uted.com.tr
www.uteddergi.com
www.uted.org
[email protected]
ı
Başkan
e
y
i
k
r
Tü
Boeing unn:
D
BernIe
vacılık
a
h
k
r
ü
"T
eing'e
o
B
ü
r
sektö kı sağlıyor"
t
ciddi ka
İmtiyaz Sahibi
Uçak Teknisyenleri Derneği Adına
Ümit Sayıl
Genel Yayın Yönetmeni ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Sefa İnan / [email protected]
54
Basın-Yayın Sekreterliği
İsmet Şahin / [email protected]
Elif Aydemir /[email protected]
Yazı Kurulu
Kıvanç Bayezit, Arif Sankaya, Ahmet Akpınar,
İsmet Şahin, Elif Aydemir, Dr. Handan Diker
Yüksek
irtifalarda
kurumsallaşma
çabaları
18
24
Haberler
12
Etkinlik
16
Ajanda
30
Havacılık: İsviçre Peyniri
Modeli
36
ETKİN TOKSİK MADDE İÇERİKLİ
KARGOLARIN TAŞINMASI
38
Havacılık: Nowhere to land
(İnecek yer yok)
41
Teknik: bakım kontrol, kalite
kontrol ve kalite yeterlilik
48
Havacılık ve fotoğrafçılık
tutkusunu birleştiren
Kıvanç Talip Uçan ile
havacılık fotoğrafçılığı
üzerine söyleştik.
50
Teknik: Pompalar
56
BİLİM: GELGİT ENERJİSİ
58
Tarih: Sivas Kongresi
60
Çocuklar için: O okuldan
değil, okul ondan korksun!
62
Sağlıklı bir uyku için...
66
Bulmaca
Özgürlükler kenti:
İşte size New York, New York
Uçmaz demeyin!
Katkıda Bulunanlar
Şebnem Bayezit, Hasan Büber,
Mehmet Ertek
44
YAPIM
iyle
Atletin beden
şikesi: Doping
Umar İletişim Hizmetleri Ltd. Şti.
Harman Sok. No: 31/1
34153 Florya - İstanbul
Tel: 0212 573 15 65
[email protected]
www.umariletisim.com
BASKI
Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. Tic.
Ltd. Şti.
Halkalı Cad. No:164 B-4 Blok
Sefaköy - Küçükçekmece İstanbul
Tel: 0 212 697 30 30
64
Yayın Türü: Aylık, süreli, yaygın
UTED’E ABONE OLABİLİRSİNİZ
Dergimize abone olmak için yıllık abone ücretini banka
hesabımıza yatırdıktan sonra dekontu bize fakslamanız yeterli.
Uted dergisi her ay adresinize gönderilecektir. Lütfen
ayrıntılı bilgi için derneğimizle irtibata geçiniz.
4
06
UTED dergİsİnİn geçmİş
sayılarına web sİtemİzden
ulaşabİlİrsİnİz.
Derya kuzusu
bunlar!
5
Haberler
Türkiye’nin ilk havacılık eğitim fuarı İstanbul’da
stanbul, 27-28 Eylül tarihlerinde
Türkiye’nin ilk havacılık eğitim
fuarı olan “Istanbul Flight Training
Exhibition (IFTE)”a evsahipliği
yapacak. Yirmi ülkeden FTO ve
TRTO şirketleri, yedek parça
tedarikçileri, bakım-onarım
şirketleri, piston motorlu uçak
üreticileri, simülatör üretim
şirketleri, havacılık akademisi
kurumları, uçuş ekipmanı
tedarikçileri ve havacılık
sektöründen birçok şirketin
katılacağı fuar WOW Convention
Center’da gerçekleştirilecek.
Alaska AIrlInes biyoyakıt
anlaşması imzaladı
Alaska Airlines ve Hawaii’nin en büyük toprak
sahipleri ile üç yatırım şirketinin oluşturduğu bir
konsorsiyum olan Hawai’i BioEnergy, biyoyakıt
anlaşması imzaladı.
2006 yılında kurulan Hawai’i BioEnergy, bioyakıt
üretiminde yerli kaynakların kullanımını öngörüyor.
Alaska Airlines, Hawaiian Electric’in ardından Hawai’i
BioEnergy’nin ikinci büyük müşterisi oldu. Alaska, biyoyakıt
üreticisiyle anlaşma imzalayan ilk havayolu şirketi.
Hawaiian Electric daha önce Hawai'i BioEnergy’den yılda 10
milyon galon yakıt alacağını ilan etmişti. Anlaşma halen Hawaiili
yetkililerin onayını bekliyor.
Istanbul to
host Turkey’s
fIrst avIatIon
traInIng
exhIbItIon
Alaska AIrlInes to buy
bIofuel from HawaIan
Turkey’s first aviation training
exhibition, the Istanbul Flight Training
Exhibition (IFTE), will be held on
September 27-28. The fair which will
host FTO and TRTO companies, repairparts suppliers, MRO companies,
piston motor aircraft manufacturers,
simulator production companies,
aviaction academies, flight equipment
suppliers and other companies from
20 countries, will be held in WOW
Convention Center.
Alaska Airlines and Hawai’i BioEnergy, a consortium of three
of Hawaii’s largest landowners and three venture capital
companies, have agreed to on a sustainable biofuel purchase
deal.
Founded in 2006, Hawai’i BioEnergy projects to use locally
grown feed stocks to produce biofuels.
Alaska Airlines is Hawai’i BioEnergy’s second customer, and the
first airline to sign a contract.
Hawaiian Electric Co. previously announced it had agreed to
purchase 10 million gallons of fuel a year from Hawai'i BioEnergy
for power generation to the state, pending approval by the
Hawaii Public Utilities Commission. Türkiye’nin A400M’i
test edildi
Havacılık sektörü yayınları, Airbus Military’nin, Türk
Hava Kuvvetleri’nin alacağı A400M kargo uçağı için
beş buçuk saatlik ilk deneme uçuşunu 9 Ağustos günü
gerçekleştirdiğini duyurdu.
Üretici firmanın Sevilla’da bulunan ve son
montaj işlemlerinin gerçekleştirildiği San Pablo
tesislerinde yapılan deneme, MSN9 tipi uçağın bu yıl
gerçekleştirilecek olan teslimatı öncesinde önemli bir
adımdı. Airbus Military’nin uçağın ilk on örneğini eylül
sonunda Ankara’ya teslim etmesi bekleniyor.
AIrbus MIlItary
tests A400M for
TurkIsh aIrforce
Airbus Military has performed a five hour 30 minutes of
a first flight with an A400M transport for the Turkish air
force, according to media reports.
Conducted from the manufacturer’s San Pablo final
assembly site in Seville, Spain on 9 August, the milestone
moves aircraft MSN9 closer to its planned delivery
later this year. Airbus Military has previously outlined a
schedule to hand over Ankara’s first of 10 examples in
late September.
BrItIsh AIrways,
Thomson get
DreamlIners
İngiliz şirketler İLK
DreamlIner’larına kavuştu
İlk Boeing 787 Dreamliner uçağını 27 Temmuz günü teslim alan British
Airways, turizm şirketi Thomson Airways’in ardından yeni nesil Boeing
uçağa sahip olan ikinci İngiliz firması oldu. Thomson, ilk Dreamliner’ını
31 Mayıs’ta teslim almıştı. British Airways’in sahibi IAG’ın üst
düzey yöneticisi Willie Walsh basına verdiği demeçte, “787 çevre
performansı ve işletim verimliliği açısından yeni standartlar getiren
harika ve yenilikçi bir uçak ve eminim British Airways müşterileri bu
uçağı bayılacak,” dedi. TUI Travel’in alt şirketi olan Thomson, uçakta
bir dizi sorun yaşanmasından önce, ilk Dreamliner’ını mayıs ayı
içinde hizmete sokmayı planlıyordu. Yine de Thomson, 31 Mayıs’taki
teslimatla uçağa sahip olan ilk İngiliz şirketi olmayı başardı.
6
British Airways received its first Boeing 787
Dreamliner on July 27, becoming the second U.K.
firm to posses the new generation plane after
Thomson Airways, which took the delivery of its first
two Boeing 787 Dreamliner aircraft on May 31.
“The 787 is a tremendous, innovative aircraft which
sets new standards for environmental performance
and operating efficiency and I’m sure British
Airways’ customers will love it,” newspapers quoted
Willie Walsh, chief executive of BA’s parent company
IAG, as saying. Thomson, the subsidiary of the TUI
Travel group, had planned to start 787 services in
May until the plane was grounded following a series
of smoke-related incidents. It has become the first
leisure carrier to take delivery of the Dreamliner.
7
Haberler
Japon HAVAYOLU şirketleri
DreamlIner mesaisinde
apan Airlines (JAL) ve All Nippon Airways (ANA),
bir ANA motor yangın söndürücüsünde ortaya
çıkan sorunun ardından tüm Boeing 787 filosunu
testten geçirmeye başladı.
JAL, bir 787’yi Tokyo Narita Havaalanı’na geri
çağırırken, uçağın yerine incelemesi tamamlanan
bir başka 787’yi hizmete soktu.
Havayolu şirketi, 10 adet 787 uçağından üçünün incelemesinin
tamamlandığını ancak hiçbir soruna rastlanmadığını duyurdu.
Japon şirketleri hizmetten alınan 787 uçaklarına Boeing
tarafından geliştirilen batarya iyileştirmesini uygularken, bir
taraftan da test uçuşlarına yoğunlaşarak düzenli uçuşlara geri
dönmeye çalışıyor. Her iki firma da batarya modifikasyonlarının
Nisan ayında başladığını duyurdu.
Japanese aIrlIners under
DreamlIne task
Japan Airlines and All Nippon Airways are conducting
inspections of their Boeing 787 fleets after faulty wiring was
discovered by ANA in an engine fire extinguisher.
JAL opted to turn back an airborne 787 to Tokyo Narita Airport
so it could be inspected.
It was replaced by another 787 that had already been cleared,
and the flight to Helsinki was scheduled to depart after a 7-hr.
delay.
The carrier says three of its 10 787s have been inspected so far,
and it has not yet found evidence of improper wiring.
As Japanese airlines begin installing the battery fix developed
by Boeing for its grounded 787s, the carriers are turning
their attention to flight tests and the eventual resumption of
scheduled service with the aircraft. Both All Nippon Airways and
Japan Airlines confirm that the battery modifications on their
787s started April.
AIr France da
eleKtrikli taksi için
çalışacak
Honeywell ve Safran yeni kuşak elektrik motorlu “yeşil”
taksi sistemi (EGTS) çalışmalarına Air France’ı da dahil
ederek işbirliklerini bir adım ileriye taşıdı.
İki şirket ile Air France arasındaki mutabakat, Fransız
havayolu şirketinin EGTS ise sağlayacağı muhtemel
teknik ve finansal faydaların analiz edilmesini kapsıyor.
Bunun karşılığında Air France da Safran ve Honeywell’a
tahmin edilen tasarruf miktarlarını daha keskin bir
biçimde hesaplama ve diğer operasyonel faydaları analiz
etme konularında destek sağlayacak.
Air France EGTS’nin belirleyici ölçüde ekonomik
avantajlar sağlayabileceği çok sayıda yoğun havalimanını
kullanıyor.
AIr France joIns
electrIc taxI
project
Honeywell and Safran have taken steps forward in their
cooperation on the development of the new electric
green taxiing system (EGTS) to include Air France.
The memorandum of understanding will enable Air
France to analyze the potential technical, operational
and financial benefits of the EGTS. In turn, Air France will
provide assistance to Safran and Honeywell in refining
estimated savings of the system and quantifying other
operational benefits. Air France’s planes utilize a number
of heavily used airports where EGTS can provide a
decisive economic advantage.
UPS KAZASINDA İKİ ÖLÜ
UPS Cargo’ya ait 5X-1354 sefer sayılı A300 tipi
kargo uçağı, ABD’nin Louisville kentinden Alabama
eyaletindeki Birmingham kentinin Shuttlesworth
Havalimanı’na giderken inişe geçtiği sırada düştü.
Kazada uçakta bulunan iki pilot yaşamını yitirdi.
Federal Havacılık Kurumu uçağın 14 Ağustos sabahı saat
6 sularında havalimanı yakınlarında düştüğünü açıkladı.
UPS crash kIllS two
A UPS A300 cargo with flight number 5X-1354, which
took off from Louisville and bound for Shuttlesworth
Airport in Alamaba, Birmingham, crashed on August 14
during landing, killing two pilots on board.
Federal Aviation Authority said in a statement that the
plane clashed somewhere close to the airport at 6 a.m.
8
PW1100 ilk uçuşunu gerçekleştirdi
ratt & Whitney’nin PurePower
PW1100G-JM motoru 15 Mayıs
günü ilk uçuşunu başarıyla
tamamlayarak yeni motor ailesinin
test programını başlattı.
Airbus A320neo için tasarlanan
PW1100G-JM motoru, Pratt &
Whitney’nin Kanada’nın Quebec
kentinde yer alan ve Boeing
747SP’lerin test mekanı olarak
bilinen Mirabel Aerospace
Center’da deneniyor.
Sorunsuz geçen uçuş, böylelikle
programın bu safhası için
planlanan toplam 40 kadar test
uçuşunun da yolunu açmış oldu.
İlk uçuş öncesinde 365 saatlik
yer performansı ve işlerlik testi
gerçekleştirildi.
PW1100 makes debut flIght
The Pratt & Whitney PurePower PW1100G-JM engine successfully completed its
first flight on May 15, launching the engine family’s flight test program.
The PW1100G-JM engine for the Airbus A320neo aircraft flew on Pratt &
Whitney’s Boeing 747SP flying test bed at the company’s Mirabel Aerospace
Center in Quebec, Canada.
The first flight went smoothly and cleared the way for about 40 flights planned
for this phase of the program. More than 365 hours of ground performance and
operability testing was realized before the first flight.
ATSB'den A380 motor raporu
Avustralya Ulaşım Güvenliği Bürosu (ATSB) 4 Kasım 2010'da
Qantas Airways’e ait Airbus A380'in 2 no’lu Rolls-Royce
motorunda yaşadığı pervane sorunu ile ilgili raporunu
yayınladı. Singapur’un Changi Havalimanı’ndan kalkan uçak
yükseliş sırasında sorun yaşamış, uçuş ekibi piste dönerek
güvenli bir iniş gerçekleştirmişti. ATSB’nin bulgularına göre
Yüksek Basınç / Orta Basınç (HP/IP) habındaki bazı yakıt
besleme boru ağızlarının çeperleri ince imal edilmişti ve
tasarım gerekliliklerine uymuyordu.
A380 engIne report POSTED
The Australian Transport Safety Bureau (ATSB) has
published its final report on the uncontained engine rotor
failure (UERF) on 4 November 2010 of the No 2 Rolls-Royce
engine of the Qantas Airbus A380. The failure occurred
after take-off from Changi Airport, Singapore.
The flight crew managed to ground the plane safely at
Changi Airport. The ATSB found that a number of oil feed stub pipes within
the High Pressure/Intermediate Pressure (HP/IP) hub
assembly were manufactured with thin wall sections that
did not conform to the design specifications.
F-5’ler emekli oldu
Türk Hava Kuvvetleri tarafından 1964 yılından bu yana
kullanılan küçük, hafif ve kolay kumanda edilen F-5
jetleri, sonunda emekliye ayrıldı.
F-16 uçaklarının Türk Hava Kuvvetleri’nin temel uçağı
haline gelmesinin ardından F-5’ler daha çok eğitim
uçağı olarak kullanılmaya başlanmıştı.
Merzifon’daki son F-5’lerin de yerlerini F-16’lara
bırakmasıyla birlikte, aktif görev yapan son F-5’ler,
Türk Yıldızları gösteri ekibindeki uçaklar oldu.
TurkIsh mIlItary
retIres F-5 jets
The F-5A a small, lightweight, low cost, easy-tomaintain supersonic fighter which had been serving in
the Turkish Air Forces since 1964, were finally retired.
With the F-16 fighter jets becoming the backbone of
the Turkish Air Forces, F-5s in the Turkish inventory
were rather being used as training jets.
The last Air Forces F-5 planes were replaced by F-16
fighter jets, the only F-5 jets in Turkey are now serving
at the Turkish Stars, the acrobatic group.
9
Haberler
BoeIng 777X uçaklarını piyasaya sürüyor
oeing uzun süredir beklenen yeni
nesil 777X serisi uçaklarını piyasaya
sürmeye karar
vererek Airbus ile “mini jumbo”
alanındaki rekabetini bir adım
ileriye taşıdı.
Boeing sözcüsü Doug Adler,
basına yaptığı açıklamada “777X’e
müşterilerin dikkatini çekmek için
adımlar atıyoruz,” dedi.
Reuters haber ajansı, 24 Nisan’da
Boeing’in “haftalar içinde” projenin
önünü açacağını, bunda en önemli
müşterilerinden British Ariways’in
rakip Airbus’a verdiği 6 milyar
dolarlık A350-1000 teklifinin etkili
olduğunu duyurmuştu.
Çift motorlu 777’nin halefi olan
777X, 300 yolcu kapasitesine sahip.
Boeing 777, 1995 yılında piyasaya
sürülmüştü.
10
BoeIng starts
offerIng 777X
jets
Boeing began offering its new-generation
777X long-range jet in early May, heating
up the competition in the “mini-jumbo”
class with its rival Airbus.
“We are taking the next step when it
comes to engaging customers on the
777X,” Boeing spokesman Doug Alder
has told the press.
Reuters reported on April 24 that Boeing
was ready to go ahead with the project
“within weeks”, after one of its key
customers, British Airways, placed a $6
billion order for A350-1000 jets from
rival Airbus.
The 777X is a planned successor to the
large twin-engined aircraft seating more
than 300 passengers. The original 777
was introduced in 1995.
Meltem 3 projesinde ilk
uçak teslim alındı
TurkIsh navy receIves FIRST
Meltem 3 PROJECT jet
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın gözetleme ve karakol
görevleri için Meltem 3 projesi kapsamında alacağı sekiz
uçaktan ilkinin tesliminin temmuz ayı sonunda yapıldığı
öğrenildi.
Meltem 1 projesi çerçevesinde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
farklı birimlerinde kullanılmak üzere
İspanya’dan alınan CASA CN 235 tipi
uçaklar, 2001 yılında Malatya ve Kayseri’de
düşerek can ve mal kaybına neden olmuştu.
Ardından gelen Meltem 2 projesi ise
beklentileri karşılayamamıştı.
Gelişmelerin ardından İtalya’dan karakol
uçağı alımı yoluna giden TSK, Meltem 3
Projesi çerçevesinde, 2005’te İtalyan Alenia
Aermacchi firmasıyla on adet ATR72-500
uçağı için anlaşma yaptı ancak daha sonra
alınacak uçak sayısı sekize düşürüldü.
The Turkish Navy received late July the first out of eight
surveillance and patrolling jets within the scope of the Meltem
3 project.
CASA CN 235 model planes that were bought from Spain for
different units of the Turkish military as part of the Meltem
1 project had crashed in the central
Anatolian provinces of Malatya and
Kayseri in 2001, causing life and
property losses.
Meltem 2, a follow-up project that
included the modifying those jets for
maritime patrolling aircraft, also had
failed to fulfill expectations.
Then, the Turkish military and Italian
Alenia Aermacchi inked a deal for 10
items of ATR72-500 planes, however
later the figure was dropped to eight.
etkİNLİK
Gürcan Mantı
nı
TALPA Başka
UTED’in bu yılki ikinci iftar yemeği, 25 Temmuz Perşembe akşamı Kaşıbeyaz’ın İtalyan
restoranında gerçekleştirİLDİ. Artık bir UTED klasiği olan buluşmada her kuşaktan
UTED’liler iş dışında, huzur dolu bir ortamda kaynaşma fırsatı bulurken, uzun süredir
göremedikleri arkadaşlarıyla hasret giderdiler. UTED, hem üyelerini hem de kardeş
derneklerden dostlarını ağırlamanın mutluluğunu yaşadı.
n
r yemek. Geçe
"Çok güzel bi
l bir
ze
gü
k
tım. Ço
yıl da katılmış
ok
rç
bi
n
’te
knik
ortam. THY Te
’den yönetici
NG
M
ı,
m
şı
da
arka
rdüm. Emekli
dostlarımı gö
ek
gördüm. Dem
arkadaşlarımı
.
or
iy
devam ed
ki bağlarımız
e
nim için birlikt
be
Bu etkinlik
iyor.
ed
de
mayı ifa
olmayı, paylaş
eş
rd
ka
,
uz
linde olduğum
vamlı temas ha
ok şey
rç
Bi
.
bi
UTED bizim de
gi
ri
ktör dernekle
se
r
ğe
bir çatı
Di
.
ek
bir dern
n derneklerin
m idealim bütü
ni
Be
.
uz
or
ıy
paylaş
ak birleşmesi."
derasyon olar
altında, bir fe
İhsan Güreli
Hat Bakım Nöbetçi Müdürü
"Bu mübarek gecede hem
yeni hem eski meslektaşlarla
bir araya gelmenin hazzı
içindeyiz. Bu buluşma bize
büyük bir keyif veriyor. Aylardır
görmediğimiz arkadaşlarımızı
görüyoruz. Daha önceden
buluşmayı planlasak bile
mazdık. Derneğimize
yakalaya
k
bugünkü gibi bir birlikteli
Bu bir bayrak yarışı ve
eğiz.
götürec
ileriye
sahip çıkıp daha
daha iyiye gidiyor. Bu
gün
geçen
Her
e.
gençlerd
şimdi bayrak
."
ediyoruz
r
teşekkü
yenlere
düzenle
yüzden
men
Türk yen
Atıl
is
ski
Tekn
u tür
Baş ğimizin b mesi ve e ya
ne
ir ara
zenle
"Der
leri b
er dü
l
z
i
k
i
b
l
n
e
r
etki
imizl
Bu tü miz
eyler k güzel.
e
m
ş
ağab
o
e
l
ç
esi
a bir
m
d
r
r
i
a
t
l
u
ge
yon
den b
mesi
nizas
u yüz hale gel
b
orga
i
l
iş
nem
rekli
Geçm
çok ö aların sü
rum.
o
y
m
ı
ş
n
bulu
e ina
emli.
ktiğin u çok ön olursa
b
gere
kün
için
izi,
ması lerin müm erneğim
ş
a
n
D
y
k
.
a
i
l
z
k
n
u
i
or
tk
ğın
tür e
kuşa
i istiy
rmda
yeni
ra bu tirilmesin er platfo
a
n
l
o
k
s
a
kuş
dan
kleş
de h
a bun kte gerçe arı bizim
i
l
Ayrıc
l
r
n
i
a
rle b
n ins
ailele in çalışa
."
m
ı
ç
z
i
a
bizim ememiz l
kl
deste
12
Tevfik Kırmacı
Eski UTED Başkanı
"Böyle
organizasyonlarda
herkesi bir araya
getirmeye çalışıyoruz.
Mesela 85 yılından
beri bize hocalık
yapan Atilla Bey
ile aynı masada
yemek yemek çok
güzel. Buralarda eski gün
leri yad ediyoruz.
Mümkün olduğu sürece
iş konuşmuyoruz. Ümit
Başkan sağ olsun ama
bir tek onunla bitmiyor
bu. Sekreterinden baş
kana kadar herkes gör
ev
paylaşımını en güzel şek
ilde yapıyor. Ben de 6 yıla
yakın başkanlık yaptım
. Böyle organizasyonlar
ı
yapmak, bu kadar insanı
bir araya getirmek bir
ekibin güzel bir marife
ti."
şan
Servet Ula
Teknik
enel Müdür
Pegasus G
Yardımcısı
k
erinin büyü
"UTED üyel
HY
T
da
THY ya
çoğunluğu
THY’den
en
B
.
lışıyor
Teknik’te ça
meyerek
ayrıldım. İste
18 yıl önce
n ve
daşlarımızda
de olsa arka
uzak
vitelerinden
UTED’in akti
in
iç
er
teknisyenl
kaldık ama
da
a
ız
m
adaşları
ı
ekledik. Ark
paylaşmalar
zaman dest
r
he
nı
U
rı
la
nu TED ile
bu
a
yaptık
rs
t
va
ır
i
rket ay
r düşünceler
günlerde şi
toplumsal bi
Bu mübarek
z.
ru
çok önemli.
yo
tı
ek
la
rm
an
araya geti
r
gerektiğini
bi
ı
an
lış
suru. "
bu kadar ça
in önemli un
etmeksizin
ve birleşmen
in
en
şm
le
Bu, sosyal
Ahmet Bayraktar
Baş Teknisyen
"Bu gece çok güzel ve keyifli
oldu. Böyle gecelerin ve
benzer etkinliklerin sık sık
tekrarlanması ve aile ortamında
gerçekleştirilmesi daha da güzel
olur. 28 yıldır UTED üyesiyim.
Son senelerdeki etkinliklerin çok
daha güzel olmaya başladığını
görüyorum. Başkan ve ekibi
bu konuda oldukça başarılı. Bu nedenle biz UTED üyelerini
böylesi bir ortamda bir araya getirerek kaynaşmamıza katkı
sağladığı için kendisine teşekkür ediyoruz."
13
etkİNLİK
Metin Sezgin
knik Kontrol
C Kategori Te
zel
gibi yine gü
"Her yıl olduğu
ruz. İnsanların
yo
bir akşam yaşı
nlerde birlikte
böyle güzel gü
ı var. Bu tür
olmaya ihtiyac
lar insanların
organizasyon
or.
ğlılığını artırıy
birbirlerine ba
. Bu
im
iy
es
üy
UTED
Ben 28 yıldır
ü
nk
gü
bu
ED
UT
süre içerisinde
ler
nç
i. Umarım ge
noktalara geld
a
ad
nları bir ar
. Derneğin insa
alara getirirler
kt
no
i
ganizasyonlar
iy
or
r
da
daha
liyorum. Bu tü
di
i
in
es
m
et
m
rmasına vesile
tutmaya deva
rbirlerine akta
bi
ı
ın
ar
ul
yg
du
insanların iyi
."
or
uy
ol
Adnan Göngör
HABOM Takım Lideri
"1996’da THY’den istifayla ayrıldım.
18 yıl sonra geri geldim. Buna
reenkarnasyon diyebilirsiniz. Ben
arkadaşlarımdan hiç kopmadım.
UTED iftarları bir klasik oldu artık.
İnsanların kaynaşmaları, sevgilerini
birbirlerine göstermeleri ve huzur
adına bu tür geceler çok önemli.
ikleri arkadaşlarını görme fırsatı
görmed
ır
İnsanlar uzun zamand
arkadaşlarınızla bir araya
mesai
zaman
her
kta
buluyor. Havacılı
den, özellikle THY’nin
yerlerin
diğer
n
Dünyanı
.
orsunuz
gelemiy
uçtuğu yerlerden haber almak mümkün oluyor burada."
Aytar
Saffet
ak
kım Uç
Hat Ba
eni
Bu tür
Teknisy
yoruz.
ne geli
daşları
"Her se
ni arka
e
y
izi
r,
a
ıl
beylerim
toplant
lan ağa
o
li
k
e
ve em
ir vesile
iz için b
ımızı
dostlar
görmem
n
a
d
ia
Cam
ında
oluyor.
leri dış
faaliyet
n
’i
D
z
E
oru .
UT
göremiy
la
z
fa
k
ço
rın
, insanla
Dernek
bir şey
e
şey
nun biz
O
.
kir. Her
m
u
iz gere
bir kur
m
le
e
n
y
e
m
ö
k
r
b
e
e
r
ge
a da
şey v
ıkması
i yıllard
ona bir
ik
r
"
e
r.
im
il
e
sahip ç
iz
d
b
e
e
am
marım
indens
eye dev
oruz. U
vermes
kür ediy ir araya getirm
k
e
ş
e
t
ib
için çok
r bizler
asyonla
iz
n
a
g
r
o
14
Günay Aktürk
Uçak Bakım
Koordinatörü
"Burada
karşılaştığımız
simaların büyük
çoğunluğunu
aslında işyerinde
de
görüyoruz ama
iş
yoğunluğundan gü
içinde birbirimizi
n
görsek de iletişim
kuramıyoruz. Bu
tür ortamlarda, iş
haricindeki sosyal
aktivitelerde
insanlarla bir aray
a gelmek çok daha
kaynaştırıcı
bir rol oynuyor. Be
n UTED’e iki buçu
k yıldır üyeyim.
Başkan Ümit Bey
döneminde üye old
um. Dernek bu
tür aktivitelerle be
nim beklentilerim
i
karşılıyor. Çok
teşekkür ederiz."
Abdüls
am
HABOM et Kaya
Yardım
cı Tekn
"Benim
isyen
bu işte
ki
ikinci y
ancak il
ılım
k kez b
ir UTED
iftarına
geliyor
um. Ço
güzel b
k
ir akşa
m
yaşıyor
çok gü
uz;
zel bir
organiz
Arkada
asyon.
şlarımız
la birlik
yemek
te geld
lerimiz
ik,
i yedik,
sohbet
şimdi
dışında
ediyoru
da bir ş
z
. İşyerin
arkada
eyler p
den
şlarımız
organiz
aylaşm
asyonla
la kayn
a
k
iç
aşmak,
r
da bizd
in harik
de tanım
iş
en önc
a bir or
a fırsat
eki kuş
tam. Bö
ı buluy
düzenle
aktan a
yle
oruz. B
yen he
ğ
a
beylerim
u nede
rkese ç
nle bu
izi
ok teşe
iftar ye
kkür ed
meğini
erim."
vİzyona
gİrecekler
Riddick (6 Eylül)
Duman yepyeni
parçalarıyla Açıkhava'da
Türkiye’nin en sevilen rock gruplarından Duman, uzun
bir aranın ardından yeni albümlerinin tanıtım konseriyle
sevenleriyle buluşacak. 25 Eylül’de, Harbiye Cemil Topuzlu
Açıkhava Sahnesi’nde gerçekleşecek konserde her albümü
olay yaratan ve milyonlarca müzikseveri peşinden sürükleyen
Duman, 4 yıl boyunca beklenen albümünü, nihayet
sevenlerinin beğenisine sunuyor.
13. İstanbul Bienali:
Anne ben barbar
mıyım?
“Anne, ben
barbar mıyım?”
başlığını, şair
Lale Müldür’ün
aynı adlı
kitabından alan
13. İstanbul
Bienali, politik
bir forum
olarak kamusal
alan fikrine
odaklanacak.
Bienalde sanat
aracılığıyla
“kamusallık”
kavramını
yeniden düşünme
imkânı yaratmayı, yeni düşünce ve hayal gücü
kanalları açmayı ve tartışma zemininin yaratılmasına
katkıda bulunmayı hedefleyen işler sergilenecek.
Fulya Erdemci küratörlüğünde gerçekleştirilecek 13.
İstanbul Bienali sergileri, 14 Eylül-20 Ekim 2013 tarihleri
arasında Antrepo No.3, Galata Özel Rum İlköğretim
Okulu, ARTER, SALT Beyoğlu ve 5533’te görülebilir.
16
lenka İSTANBUL'da...
“Everything At Once” parçasıyla tüm dünyada çok sevilen Lenka, 13 Eylül akşamı
Küçükçiftlik Park’ta sahne alacak. Lenka, en sevilen şarkılarının yanı sıra “Hit The
Road Jack,” “Sweet Home Alabama” gibi kıpır kıpır cover parçalarla keyifli bir eylül
akşamı vaat ediyor.
Superbike FIM World
Championships 2013
Dünyanın önemli
motosiklet yarışlarından
“Superbike,” 3 defa
dünya şampiyonu olan
Kenan Sofuoğlu’nu
ağırlıyor. Şampiyon
sürücü Kenan
Sofuoğlu’nun bu defa
Türk seyircisi önünde
yarışacağı, dünyanın
izlemesi en keyifli yarış serilerinden biri olan Superbike ve SuperSport yarışları 1314-15 Eylül 2013 tarihlerinde Intercity İstanbul Park pistinde.
Küçük dostlar için festival
Hayvan dostlarını bir araya getiren ve barınaklara
destek amacını taşıyan Pedigree PetFest 2013, 22
Eylül 2013 Pazar günü Lifepark’ta gerçekleşecek.
Evcil ve evsiz köpeklerin bir araya geldiği açık hava
organizasyonu, bu yıl üçüncü kez düzenleniyor.
Hayvanseverler ve çocukları için özel eğlenceler ve hayvan sahiplendirme
etkinlikleri yapılırken, bilet ve satışlardan elde edilen bütün gelir Ortaca ve
Marmara Ereğlisi barınaklarını iyileştirmek için kullanılıyor.
Pedigree PetFest 2013’te, sahibiyle uyumlu yürüyüş, sahibe benzerlik
yarışması, engelli parkur gibi köpek yarışmaları ve özel köpek gösterileri yer
alırken çocuklar için oyun parkı ve workshoplar, fotoğraf çekimleri gibi birçok
eğlenceli aktivite yer alacak. Düzenlenecek yarışmalarda hayvan dostları
sürpriz hediyeler kazanma şansı da bulacak.
Güneşin kavurduğu bir gezegende
ölüme terk edilen Riddick, kendini
yırtıcı bir uzaylı türüyle karşı karşıya
bulur. Hayatı için savaşırken aktive
ettiği yardım alarmı, iki gemiyi harekete
geçirir. Gemilerden birinde paralı
askerler taşınırken, diğerine Riddick’in
geçmişinden biri kaptanlık yapmaktadır.
Aksiyon ve bilim kurgu türlerini bir araya
getiren filmin yönetmen koltuğunda
David Twohy, başrollerde ise Vin Diesel
ve Karl Urban bulunuyor.
Hayalet (6 Eylül)
Başarılı kaptan Ed Harris, Soğuk Savaş
döneminde Sovyet yapımı bir denizaltı
aracında görev almıştır. Kendisine bu
zamanlardan miras kalan psikolojik
sorunlarla mücadele eden ve bunu
yakın çevresinden gizlemekte olan
Harris, atandığı yeni bir görevi kabul
eder. Bu gizli görev için hem ailesini
ardında bırakarak hem de psikolojik
sorunlarını yok sayarak yola çıkar ve
geminin nükleer füzelerini elde etmeye
çalışan KGB ajanlarıyla baş başa
kalır. Başlangıçta önemsiz bir görev
görünümünde olan bu mücadele, aslında
tüm insanlığı ilgilendiren büyük bir
tehlikeyi barındırmaktadır. Ed Harris, bir
yerden sonra kendisinin piyon olarak
kullanıldığını fark edecek ve bu tehlikeye
karşı tek başına olduğunu anlayacaktır.
Belalı Mazoniler
(27 Eylül)
Ünlü Bir mafya ailesi olan Mazoniler,
tanık koruma programı çerçevesinde
Fransa Normandiya’ya yerleştirilirler.
Aile yeni hayatlarına uyum sağlamaya
çalışırken eski alışkanlıklardan kurtulmak
hiç de kolay olmayacaktır. Luc Besson’ın
yönetmen koltuğuna oturduğu filmin
kadrosunda Robert De Niro, Dianna
Agron ve Michelle Pfeiffer yer alıyor.
17
röportaj/Interview
Türkiye’nin sadece satış imkanları bakımından değil, bir tedarikçi merkezi ve teknoloji
ortakları kaynağı olarak da BoeIng için büyük öneme sahip bir pazar olduğunu söyleyen
BoeIng Türkiye Başkanı BernIe Dunn, şirketin Türkiye’deki planlarından havacılık
sektöründeki trendlere, merak edilen birçok konudaki sorularımızı yanıtladı.
BoeIng Turkey PresIdent BernIe Dunn says that Turkey Is a crItIcally Important market
for BoeIng, not just In sales opportunItIes, but also as a supplIer base and a source for
technology partners. We IntervIewed Dunn on the company’s future plans In Turkey and
the rIsIng trends In avIatIon.
Boeing Türkiye Başkanı
Boeing Turkey President
“Türk havacılık sektörü
Boeing’e ciddi katkı sağlıyor”
“Turkish aviation makes significant
contributions to Boeing”
18
eçen yıl göreve başladığınızdan beri Türk
sivil havacılığıyla ilgili gözlemleriniz nelerdir?
Türk sivil havacılığında yakın dönemde
gerçekleşen kayda değer büyümenin geleceğini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
İlk olarak şunu söylemek isterim ki, Boeing Türkiye/Kuzey Afrika
Başkanı olarak Türkiye’de görev almak, benim için bir onur ve
keyif. 1984’ten bu yana, Arap dünyasında görev yaptığım 29 yıl
boyunca bu ülkeyi defalarca ziyaret etme fırsatım oldu. Şimdi ise
Türkiye’de yaşama ve çalışma ayrıcalığına sahibim ve bundan
ötürü çok mutluyum.
Türk havacılık sektörü, Türkiye ekonomisinin en dinamik
sektörlerinden biri olmasının yanı sıra ülkenin ekonomik ve sosyal
büyümesine de öncülük ediyor. Boeing, Türkiye’nin havacılık
ve uzay sektörünün gelişimine büyük katkı sağlıyor ve Türk
ortaklarımızla işbirliği yapmaktan dolayı gururlu ve mutluyuz.
İstanbul’a yapılacak yeni havalimanının, özellikle bölgesel
bir transit yolcu merkezi olma hedefi açısından kent için
dönüştürücü olacağını düşünüyor musunuz?
Körfez bölgesinde geçirdiğim yıllarda, gelişmiş bir havalimanıyla
bağları olan etkili bir havayolu şirketinin bir ülkeyi nasıl
dönüştürebileceğini gözlemlemiş biri olarak, Türkiye’nin ulusal
havayolunun modernleşmesiyle paralel olarak İstanbul’daki
aktarma merkezini modernize etme çabasını tamamen
destekliyorum. Türkiye’deki havacılık sektörü halihazırdaki
tesislerin kapasitesini aştı ve yeni bir havalimanı, sektörün uygun
şekilde büyümesini sağlayacağı gibi Türkiye’ye, hem transit
yolcu hem de burada mola verip bu güzel ülkeyi ve insanlarını
keşfetmeye zaman ayıracak misafirler olarak çok sayıda yolcu
çekecek.
ince you came to office last year, what are
your observations over the Turkish aviation
sector? How would you consider the future of
the recent boom in the Turkish civil aviation?
First of all, let me say that it is an honor and a pleasure to be
assigned to Turkey as the President of Boeing (Turkey/North
Africa). I have a 29-year perspective on Turkey, having visited
the country repeatedly since 1984 while based nearby in the
Arab World. I now have the great privilege of actually living and
working in Turkey and I am delighted.
My observations of the Turkish aviation sector is that it is one
of the most dynamic sectors of the Turkish economy, and is at
the leading edge of Turkey’s economic and social development.
Boeing is a major contributor to the development of Turkey’s
aerospace sector and we are proud and pleased to collaborate
with our Turkish partners.
Türk Hava Yolları (THY) bu yılın başında Boeing’den 95 uçak
sipariş etti. Bu önemli anlaşmanın detaylarıyla ilgili bilgi verir
misiniz?
Türk Hava Yolları 40 adet 737 MAX8, 10 adet 737 MAX 9 ve 20
adet Next-Generation 737-800 siparişi verdi; liste fiyatlarına göre
bu siparişlerin toplam değeri 6,9 milyar dolar. Anlaşma ayrıca
25 adet 737 MAX 8 opsiyonunu da içeriyor. Buna ek olarak Türk
Hava Yolları temmuz ayında, daha önce vermiş olduğu 15 adet
Do you think that the to-be-built Istanbul airport may
become a game changer, particularly in terms of the city’s
ambition to grow as a regional transit-passenger hub? Having spent many years in the Gulf, observing how a vibrant
airline linked with a state-of-the-art airport hub can literally
transform a country, I fully support Turkey’s moves to
modernize its hub in Istanbul in line with the modernization of
the national airline itself. Turkey’s aviation sector growth has
19
röportaj/Interview
777-300ER siparişinin bir parçası olarak Aralık 2012’de
duyurulan opsiyon hakkını kullanarak 5 adet 777-300ER
(Extended Range) daha sipariş etti. THY’nin halihazırda
Boeing’den 20 adet 777-300ER siparişi bulunuyor.
Türkiye’deki diğer havayolu şirketleriyle ilişkilerinizden
bahseder misiniz? Ufukta yeni anlaşmalar var mı?
THY’ye ticari uçak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ise savunma
teçhizatı sağlayan bir şirket olarak Boeing’in hem ticari
hem de askeri alanda ilişkileri var. Yerel kapasiteleri
geliştirmeyi ve arzu edilir iş olanakları sağlamayı
hedefleyen ticari ve askeri havacılık programları
konusunda Türk uzay ve havacılık sanayisiyle işbirliği
yapıyoruz; Türkiye’yle 65 yıllık bir geçmişimiz var.
Boeing; TUSAŞ, THY Teknik, Havelsan, Aselsan ve Mikes
gibi ticari ve savunma programları yürüten şirketlerle
işbirliği yapıyor. TUSAŞ ve Kale 1997’den bu yana Boeing’in
ticari uçak programlarına katılıyor. İstanbul, Ankara,
İzmir, Bursa, Kayseri ve Eskişehir’de 20’den fazla TUSAŞ
tedarikçisi Boeing programlarını destekliyor. 2013 yılı
boyunca Boeing Türkiye’de 1,2 milyar doları geçen iş
yapacak.
Boeing’in desteği Serbest Ticaret Bölgelerinde PFW
(ESBAS), Fokker Elmo (ESBAS) ve Kale (DESBAS) gibi
yeni tesislerin kurulmasını da kolaylaştırdı. Boeing’in
uluslararası tedarikçilerinden bazıları ve Alenia, Spirit Aero
gibi şirketler de Türkiye’ye yatırım yapıyor ve iş paketleri
getiriyor.
Şu anda Türk şirketlerinin kullandığı Boeing uçaklarının
sayısı nedir?
1968’den bu yana Boeing, direkt olarak veya kiracılar
vasıtasıyla, Türk havayolu şirketlerine 230’un üzerinde
yeni uçak teslim etti. Halihazırda Türk müşteriler
tarafından işletilen Boeing uçağı sayısı 186.
Boeing’in gelecek için Türkiye ile ilgili planlarından
bahseder misiniz?
Boeing’in Türkiye ile 65 yılı geçen, uzun soluklu bir ilişkisi
var. Türkiye’de yaptığı işin büyük bölümü ticari uçak
pazarında olsa da, Boeing aynı zamanda Türkiye’nin
ulusal savunmasının güçlendirilmesinde de önemli bir
rol oynuyor. Türkiye, Boeing için sadece satış imkanları
bakımından değil, bir tedarikçi merkezi ve teknoloji
ortakları kaynağı olarak da büyük öneme sahip bir pazar
olmayı sürdürüyor.
Bölgesel ve uluslararası pazarları birbirine bağlayan ve
hızla büyüyen bir pazar olduğu için, Türkiye’nin ticari
havacılık sektörüyle ilgili rakamları, Avrupa’daki uzun
dönem talep tahminimize yansıtıyoruz. Önümüzdeki 20
yılda havacılıktaki büyümenin sürmesi bekleniyor; Avrupalı
havayolu şirketlerinin toplam 530 milyar dolar değerinde
7460 uçak alacağını öngörüyoruz. Tek koridorlu uçaklar
%73’lük bir payla teslimatların büyük kısmını oluşturacak.
Avrupa havacılık sektöründeki büyüme, dünyanın gelişen
ekonomileri kadar hızlı olmasa da, bölgenin yaklaşık 4400
uçaktan oluşan yerleşik filosu ikame uçaklar için ciddi bir
20
stretched the current facilities beyond their capacity, and a new
airport will allow the sector to expand appropriately and will
draw passengers to Turkey both as transit passengers and as
guests who will stop here and take a bit of time experiencing the
many wonders of this beautiful country and its vibrant people.
Turkish Airlines placed a 95 Boeing planes order earlier this
year. Can you elaborate on the details of the landmark deal?
We are delighted that Turkish Airlines has ordered 40 737 MAX
8s, 10 737 MAX 9s and 20 Next-Generation 737-800 airplanes,
valued at $6.9 billion at list prices. The agreement also includes
options for an additional 25 737 MAX 8s. In July, Turkish
Airlines also announced an order for five 777-300ER (Extended
Range) airplanes, exercising options that were first announced
in December 2012 as part of a previous firm order for 15 777300ERs. Turkish Airlines now has 20 777-300ERs currently on
order from Boeing.
How about your ties with other Turkish aviation firms? Any
deals in the pipeline?
Boeing has ties with both commercial and defense areas, being
a provider of commercial airplanes to Turkish airlines and a
supplier of defense products to the Turkish Armed Forces.
We are partnering with Turkish aerospace industries in
commercial and military aviation programs to grow local
capabilities and provide secure, high-value jobs and our
talep oluşturmaya devam ediyor. Bu talep, Avrupa’daki yeni uçak
pazarının %51’ini oluşturacak.
Türkiye’deki uçak mühendisliği, Ar-Ge ve teknik destek
sektörlerini değerlendirir misiniz?
Türk havacılığı ve Türkiye’de üretilen teknolojiler bugün Boeing’in
havacılık ve uzay projelerine ciddi katkı sağlıyor. Türkiye ile
ortaklaşa son derece başarılı projeler gerçekleştiriyoruz ve
bunlardan öğrendiklerimizi diğer global projelerimize aktarıyoruz.
Bir havadan uyarı ve kontrol projesi olan ve TUSAŞ, Havelsan
ve diğer Türk şirketleri ile ortaklaşa yürütülen “Barış Kartalı”,
Türkiye’deki teknoloji ortaklıklarımız ve küresel alanda elde
ettiğimiz başarıların en güzel örneklerinden biri.
Yirminin üzerindeki Türk şirketinin Boeing’den yaptığı alımlar
yılda 100 milyon doları geçiyor. Binin üzerinde Türk çalışan, farklı
Türk şirketlerindeki Boeing programlarında doğrudan görev
alıyor.
Ayrıca Türkiye’deki üniversitelerle de işbirliği yapıyoruz. Şubat
ayında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) ile ortaklaşa Ar-Ge
programları başlatmak için bir mutabakat anlaşması imzaladık. İlk
ortak projemizi de duyurduk; ticari uçak kabinlerindeki yolcuların
hava kalitesini iyileştirmek için tasarlanacak, gelişmiş bir hava
filtresi sistemi için bir yıl boyunca araştırma ve geliştirme
yapacağız. İTÜ ile yaptığımız işbirliğinden çok memnunuz;
bu ortaklığın şirketimiz için yenilikçi fikirler üreteceğine ve
Türkiye’nin ekonomik ve teknolojik gelişme hedeflerine destek
relationship with Turkey spans more than 65 years.
Boeing has partnerships with companies such as Turkish
Aerospace Industry, TurkishTechnic, Havelsan, Aselsan,
Mikes and others that are associated with commercial and
defense programs. TAI and Kale have participated in all Boeing
commercial airplane programs since 1997. More than 20 TAI
suppliers based in Ankara, Istanbul, Izmir, Bursa, Kayseri and
Eskisehir support Boeing programs. In total, Boeing will place
work for over $1.2 billion in Turkey through 2013.
Boeing’s support also facilitated the establishment of new
facilities in Free Trade Zones: PFW (ESBAS), Fokker Elmo
(ESBAS) and Kale (DESBAS). There are also some key Boeing
international suppliers and others such as Alenia and Spirit Aero
are also investing and placing work packages in Turkey.
How many Boeing jets are currently used by Turkish
companies?
Since 1968, Boeing has delivered more than 230 new airplanes
to Turkish carriers, either directly or through lessors. Currently
there are 186 Boeing aircraft operated by Turkish customers.
What are the future Turkey goals for Boeing?
The Boeing Company has had a long-standing relationship
with Turkey for more than 65 years. While the majority of its
business in Turkey is in the commercial airplanes market, Boeing
is also playing an important role in strengthening Turkey’s
21
röportaj/Interview
vereceğine inanıyoruz.
Türkiye’nin büyük bir mühendislik potansiyeli var; İTÜ’lü bir
mühendislik öğrencisinin geçtiğimiz günlerde Boeing Yılın
Mühendislik Öğrencisi Ödülü’nü almış olması da bunun bir kanıtı.
Türk sanayisinin, Boeing’in gerekliliklerini yerine getirme
kapasitesine kesinlikle sahip olduğunu söyleyebilirim; örneğin
Kale Aero 2012’de verdiği destek dolayısıyla Boeing Performans
Mükemmeliyeti Ödülü’ne (BPEA) layık görüldü.
Havayolu şirketlerinin uçak seçimlerinde hangi trendler
yükselişte? Çift koridorlu jetleri mi yoksa orta boy uçakları mı
tercih ediyorlar? Tasarım konusunda nelere önem veriyorlar?
Ticari müşterilerimiz yakıt verimliliği, işletme maliyetleri ve
çevresel performans bakımından üstün uçakları tercih ediyorlar.
787 modeli bu faktörlerin birleşimi için iyi bir örnek ama aynı
şeyi yeni 737 MAX, 777 ya da 747-8 için de söyleyebiliriz.
Yeni uçakların tasarımı ise yolcu konforu ve uçuş deneyimini
maksimize eden özellikleri barındırmaya devam edecek.
Aslında her tür uçak için talep var. Önümüzdeki 20 yıla
bakacak olursak (2013-2032), uzun vadede toplam 4,8 trilyon
değerinde 35.280 uçaklık bir talep öngörüyoruz. Bu yeni
uçakların 14.350’sinin (yeni teslimatların %41’i) eski, daha az
verimli uçakların yerini alacağını ve böylece hem hava ulaşımı
maliyetlerini düşüreceğini hem de karbon salınımını azaltacağını
tahmin ediyoruz. Geri kalan 20.930 uçak ise filoların genişlemesi
için alınacak ki bu da gelişen pazarları ve yenilikçi havayolu iş
modellerinin büyümesini teşvik edecek.
Yaklaşık 24.670 uçak (yeni teslimatların %70’i) tek koridorlu
national defense. Turkey remains a critically important market
for Boeing, not just in sales opportunities, but also as a supplier
base and a source for technology partners.
As Turkey is a rapidly growing market, interconnected both
regionally and internationally, we now combine Turkey’s
commercial aviation market figures into our long-term demand
forecast for Europe. Aviation growth is expected to continue
over the next 20 years, with European airlines forecast to
acquire 7,460 new airplanes valued at $530 billion. Single-aisle
airplanes will account for the majority of deliveries, representing
a 73% share. Although aviation growth in Europe is not as
rapid as in the world’s emerging economies, the region’s large
installed base of almost 4,400 airplanes sustains a substantial
demand for replacement airplanes. This demand will account for
51% of Europe’s new-airplane market.
airplane cabin environments. We are very pleased to
establish a new research partnership with ITU and we
believe our collaboration will bring innovative ideas to our
company and support Turkey’s goals for economic and
technology development.
There is a great engineering potential in Turkey -a proof
is that an engineering student from Istanbul Technical
University recently received the Boeing Engineering
Student of the year undergraduate award.
I can say that Turkish industry definitely has the capacity
to fulfill Boeing’s requirements -for example, Kale Aero
was recognized with a Boeing Performance Excellence
Award (BPEA) for 2012, for its outstanding support.
Any comments on the aircraft engineering, R&D and
technical support sectors in Turkey?
Today, Turkish aviation and the technology developed in Turkey
make significant contributions to Boeing’s aerospace projects.
We carry out very successful joint projects in Turkey and reflect
what we have gained here in our other global projects. The
Airborne Early Warning & Control, “Peace Eagle” project, jointly
conducted with Turkish Aerospace Industries (TAI), Havelsan
and other Turkish industries is one of the best examples of our
technology partnerships in Turkey and the recent developments
we have achieved in the global arena.
Procurement from more than 20 Turkish companies for Boeing
products exceeds $100 million per year. More than 1,000 Turkish
employees work directly on Boeing programs in different Turkish
companies.
We also cooperate with universities in Turkey. In February, we
signed a MoU with Istanbul Technical University (ITU), to launch
joint R&D programs. We announced our first joint project: a oneyear effort to research and develop an advanced air-filtration
system to enhance air quality for passengers in commercial
olacak; bu da Çin gibi gelişen pazarlardaki büyümeye ve low-cost
havayolu şirketlerinin dünya çapında yayılmaya devam etmesine
işaret ediyor. Geniş gövdeli uçakların payı da artacak; bugün
filoların %23’ünü oluştururken 2032’de bu pay %24’e çıkacak.
8590 yeni geniş gövdeli uçak, havayolu şirketlerinin daha fazla
uluslararası pazara yayılmasına imkan sağlayacak.
Boeing diğer hangi pazarlara önem veriyor?
Önümüzdeki on yılda küresel savunma, uzay ve güvenlik yaklaşık
3 trilyon dolarlık bir pazar oluşturacak. Pazarın askeri uçak,
uydu ve uzay, servis ve destek, C4ISR ve siber, kullanım süresi
ve ağ çözümleri gibi ana segmentlerinde oldukça rekabetçiyiz.
Bu pazarın büyük bir bölümü, Boeing’in uzun dönemli müşteri
ilişkileri olan ve son derece başarılı işler yürüttüğü, ABD dışındaki
ülkelerde. Savunma, uzay ve güvenlik gelirlerimizin en az
%30’unun ABD dışındaki müşterilerden gelmesini bekliyoruz.
Bunu da dünya çapında daha fazla ortaklığa imza atarak, daha
fazla bölgede varlık göstererek ve kabiliyetlerimizi geliştirerek
başaracağız.
22
Can you tell us about the rising trends in aviation
companies’ plane choices? Do they rather pick doubleaisle jets or medium-sized planes? How about the
design?
Our commercial customers are interested in aircraft that
can provide superior value in terms of fuel efficiency,
operating costs and environmental performance. The 787
is a very good example of this combination of key drivers,
but we can say the same about the new 737 MAX, the 777
or the 747-8. The design of new airplanes will continue to
incorporate features that will maximize passenger comfort
and flight experience.
And there is certainly demand for all types of aircraft. If
we look at the next 20 years (2013 to 2032), we forecast
a long-term demand for 35,280 new airplanes, valued at
$4.8 trillion. We project that 14,350 of these new airplanes
(41% of the total new deliveries) will replace older, less
efficient airplanes, reducing the cost of air travel and
decreasing carbon emissions. The remaining 20,930
airplanes will be for fleet growth, stimulating expansion in
emerging markets and innovative airline business models.
Approximately 24,670 airplanes (70% of new deliveries)
will be single-aisle airplanes, reflecting growth in emerging
markets such as China, and the continued expansion of
low-cost carriers throughout the world. Widebody share
will also increase, from 23% of today’s fleet to 24%in
2032. The 8,590 new widebody airplanes will allow airlines
to continue expansion into more international markets.
What are the other promising markets for Boeing?
There is a nearly $3 trillion global defense, space and
security market during the next decade. We are highly
competitive across its major segments, including: military
aircraft, satellites and space, services and support, C4ISR
and cyber, life cycle and networked solutions.
A large part of that market is outside the U.S., where
Boeing has long-term customer relationships and
substantial business success. We expect at least 30%
of our defense, space and security revenue to come
from customers outside the U.S. We will achieve that by
developing more partnerships, presence, and talent across
the globe.
23
gezİ/TRAVEL
İKER
Handan D tor
r.
D
:
le
c
ti
truc
Yazı/Ar
ersity Ins .com
iv
n
U
e
p
e
si/Yedit
er@gmail
etim Üye
handandik
sitesi Öğr
niver
Ü
Yeditepe
e
z
i
s
e
t
ş
İ
:
i
t
n
e
k
r
:
e
l
y
t
k
r
ü
l
e
r
b
i
L
f
Özgü
o
ty
Ci
24
orah Jones’u bilir misiniz? Ya da
Frank Sinatra’yı? Pek çoğumuzun
bu sorulara vereceği yanıt “evet”
olacaktır. Hele Frank Sinatra ile
özdeşleşmiş o “New York, New
York” şarkısı... İşte dilimde bu
şarkılarla, bu kez bambaşka bir
kıtaya, Amerika’ya doğru yola
çıktım. New York’a... Burası
gerçekten de bambaşka bir kıta, bambaşka
bir dünya imiş. New York şarkılara konu olmuş, adına şarkılar
bestelenmiş ve çoğu kişinin hayallerini süsleyen bir kent. Delta
Havayolları’nın 11 saat 15 dakika süren, uzun ama oldukça konforlu
seferiyle New York’a vardım. Uçakta, bu kentte yapacaklarımı
düşünmekten inanın gözüme uyku girmedi.
Uçağım, New York’a yaklaşık 35 km uzaklıkta bulunan John
Ford Kennedy Havalimanı’na indiğinde artık Amerika’ya ayak
basmıştım. New York çok yoğun bir trafiğe sahip, dolayısıyla
o you know Norah Jones? What about Frank
Sinatra? Most of us would reply in the affirmative.
Especially, that song so identified with Frank
Sinatra; New York, New York... With all these songs
in my mind, I am traveling to another continent, to America.
To New York. It is indeed another country, another world.
New York is a city that inspired many songs; it is a city people
dream about. I arrived in New York with Delta Airlines’ long but
comfortable flight, which took 11 hours 15 minutes. My mind was
so preoccupied with what to do in the city that I could not even
sleep during the flight.
When the plane lands on John Ford Kennedy Airport, located 35
kilometers from New York city center, I step into America. New
York has a very busy traffic so it takes almost an hour with the
airport shuttle to arrive in the city center, Manhattan. My 4-star
hotel is located at the heart of the city, Times Square. When I
arrive at the hotel, I decide that this is the most crowded and
exhausting city in the world. I have not seen such a hectic city in
any other country that I visited. With its constant traffic jam, 24hour stores and metro system, New York is a lively city. Therefore
it is dubbed as “the city that never sleeps.”
Museums, galleries, parks, avenues, shops; everything is in
motion, very crowded and spectacular. First, I want to start
with a monument that has been identified with New York; it
is the first thing that comes to mind when you think of New
York: The Statue of Liberty. Located on the Liberty Island, this
spectacular monument that was built in 1886 is both a sculpture
and observation tower. The sculpture made from a mixture of
copper and steel was a gift to the United States from France to
commemorate the 100th anniversary of the country’s foundation.
25
“airport shuttle” ile kent merkezine yani Manhattan’a varmak
bir saati buluyor. Otelim New York’un kalbinde yani Times
Square meydanında, 4 yıldızlı bir oteldi. Otele vardığımda şunu
bir kez daha anladım ki burası dünyanın en kalabalık ve yorucu
kenti. Gittiğim başka hiçbir ülkede bu kadar hareketli bir şehre
rastlamadım. Her an akan trafiği, 24 saat açık dükkânları,
metrosu ile New York kıpır kıpır bir kent. Bu nedenle “hiç
uyumayan kent” adı verilmiş.
Şehirde bulunan müzeler, galeriler, parklar, caddeler, dükkânlar
kısacası her an, her yer ve her şey sürekli hareket halinde,
inanılmaz kalabalık ve görkemli. Önce New York’la özdeşleşmiş,
New York dendiğinde aklımıza ilk gelen anıtla başlamak
istiyorum: “Özgürlük Heykeli” Özgürlük Adası üzerinde bulunan,
1886 yılında yapılmış olan bu görkemli anıt, hem heykel hem de
gözlem kulesi. Bakır ve çelik karışımından yapılan heykeli ABD’ye,
kuruluşunun 100. yıldönümü dolayısıyla Fransa hediye etmiş.
Özgürlük Heykeli’ne gitmek için New York limanından kalkan tur
teknelerine ya da feribota binebilirsiniz. Feribot diğer adaları da
gezdiriyor. Ben tur teknesini tercih ettim. Yaklaşık bir saat süren
gezide önce ünlü Ellis Adası, ardından Özgürlük Heykeli ve son
olarak da Brooklyn Köprüsü ziyaret ediliyor. Teknemiz Özgürlük
Heykeli’ne yanaştığında teknedeki turistlerin heyecanı görülmeye
değerdi. Amerikalılara özgü bir gelenek var; çok sevindiklerinde
ya da heyecanlandıklarında toplu halde çığlık atıyorlar. Kısacası
Özgürlük Heykeli’ni çığlık çığlığa izledik. Unutulmazdı gerçekten.
Heykelin bulunduğu adada ve Ellis Adası’nda inmek mümkün
değil; uzaktan tekneden bakabiliyorsunuz.
Şehrin bir diğer önemli simgesi de ünlü “Empire State Building”
yani Empire State Binası. Manhattan, Fifth Avenue’de 33 ve 34.
caddeler arasında yer alan bu muhteşem gökdelen, 102 kattan
oluşuyor. “King Kong” filminden de hatırlayabileceğiniz, toplam
1576 merdiveni olan bina 381 m yükseklikte; üstündeki anten ile
26
I think the most impressive and chic skyscraper in New York is the
Chrysler Building. I don’t know why, but I’ve always confused the
Chrysler Building with the Empire State Building.
Bence New York’un en etkileyici ve şık gökdeleni, “Chrysler Binası.”
Nedense hep Empire State Binası ile Chrysler Binası’nı karıştırırdım.
Ta ki yakından görene kadar.
gezİ/TRAVEL
To see the Statue of Liberty, you can take the tour boats or
ferryboats departing from New York’s harbor. The ferryboat
stops at other islands as well. I preferred the tour boat. During a
one-hour journey, you visit respectively the famous Ellis Island,
the Statue of Liberty and finally the Brooklyn Bridge. When our
boat approached the Statue of Liberty, the excitement of the
tourists on the boat was something to behold. Americans have
a tradition; they collectively scream when they feel excited or
happy. In other words, we watched the Statue of Liberty among
shouts of excitement. It was truly memorable. It is not possible to
land on the island where the Statue is located or the Ellis Island;
you can only watch from a distance.
Another important symbol of the city is the famous Empire
State Building. Located on Manhattan’s Fifth Avenue between
33rd and 34th streets, this magnificent skyscraper has 102 floors.
The building, which you might remember from the movie “King
Kong,” has 1576 stairs and stands on 381 meters; 443.2 meters
with the antenna. As soon as you step into the building, an
elevator takes you to the 80th floor (it takes a second). This is the
gift shop floor. Then you climb 6 more floors with the elevator
and you are at the top. From here you can watch the New York
skyline. Just like the Eiffel Tower in Paris, a fantastic view awaits
you here. Construction that started in 1929 was completed in 18
months and the building was opened in May 1931. The building is
illuminated at night which is a sight to be seen; it is adorned with
the colors of the rainbow and is a glorious spectacle.
I think the most impressive and chic skyscraper in New York is
the Chrysler Building. I don’t know why, but I’ve always confused
the Chrysler Building with the Empire State Building. But this
was until I saw them up close. The 319 meters-high building is in
Art Deco style. Its design was inspired by renowned automobile
manufacturer Chrysler’s models. The most impressive part is
birlikte 443,2 m. Binaya girer girmez bir asansör ile önce 80.
kata çıkıyorsunuz (80 katı çıkmak bir saniye sürmedi.). Burası
hediyelik eşyaların satıldığı kat. Sonra tekrar asansörle bu kez 6
kat daha çıkıyorsunuz; işte size zirve. Buradan tüm New York’u
izleyebiliyorsunuz. Tıpkı Paris’teki Eyfel Kulesi’nde olduğu gibi
inanılmaz bir manzara ve görkemle karşı karşıya kalıyorsunuz.
1929 yılında yapımına başlanan bina, 18 ayda tamamlanarak
Mayıs 1931’de bitirilmiş. Özellikle binanın gece ışıklandırılması
çok görkemli. Gökkuşağı renkleri ile bezeniyor ve dışarıdan
bakıldığında muhteşem bir görüntü sergiliyor.
Bence New York’un en etkileyici ve şık gökdeleni, “Chrysler
Binası.” Nedense hep Empire State Binası ile Chrysler Binası’nı
karıştırırdım. Ta ki yakından görene kadar. 319 m yüksekliğe
sahip olan bina, “Art Deco” tarzında inşa edilmiş. Tasarımında
ünlü otomobil markası Chrysler’ın modellerinden ilham alınmış.
Binanın en etkileyici yeri, zirveyi oluşturan en üst kat. Çok şık bir
görüntüye sahip olan bu kısım, üçgen camlarla süslenmiş.
New York’ta Dünya Ticaret Merkezi’ne değinmeden olmaz. “İkiz
Kuleler” olarak adlandırılan merkezin yapımına 1960 yılında
başlanmış ve inşaat 1973’te tamamlanmış. 11 Eylül 2001’deki
saldırılarda yıkılan İkiz Kuleler’in yerine yapılacak binanın inşası
büyük bir hızla devam ediyor.
New York o kadar büyük bir kent ki tam beş bölgeden oluşuyor.
Bir ada olan Manhattan, kentin merkezi durumunda. Diğer
bölgeler; Manhattan’dan East River ile ayrılan Brooklyn, Long
Island adasının ucunda yer alan Queens, Manhattan’dan Harlem
Nehri ile ayrılan Bronx ve Staten Island.
Soho, Brooklyn, Chelsea, Greenwich Village, Tribeca; bunlar New
York’un en ünlü semtleri. Ben hepsini gezme olanağı buldum ama
içlerinde en çok etkilendiğim yer Soho oldu. Neden mi? Kentin
en dingin yerlerinden biri olduğu için. Özellikle entelektüellerin
tercih ettiği bir bölge burası; sakin ama bir o kadar da kalabalık.
Soho ismi, “South of Houston”dan geliyor. Eskiden sanayi
merkezi olan bölge günümüzde oldukça popüler bir semt haline
gelmiş durumda. Evlerin dış yüzeyleri tuğlalı, yangın merdivenleri
ise evlerin dışında. Burası daha çok New York Üniversitesi
öğrenci ve hocalarının tercih ettiği bir bölge. Soho’ya komşu
olan Greenwich Village ise çok daha bohem bir yaşamın sürdüğü
bir bölge. Barları ve kafeleri ile ünlü. Özellikle ünlü yazar Edgar
the 71st floor which is the top. This elegant part is adorned with
triangular vaulted windows.
When writing about New York, one has to mention the World
Trade Center. Construction of the Center, also known as the
Twin Towers, started in 1960 and was completed in 1973. A new
complex is being constructed to replace the Twin Towers which
were destroyed in the September 11 attacks of 2001.
New York is a very big city and is composed of five boroughs.
Manhattan Island is the center of the city. Brooklyn, separated
from Manhattan by the East River; Queens, located on the west
end of Long Island; Bronx, separated from Manhattan by the
Harlem River and Staten Island are the other boroughs.
Soho, Brooklyn, Chelsea, Greenwich Village, Tribeca; these are
the most famous neighborhoods of New York. I’ve seen them all
but Soho was the one that impressed me most. Why? Because
it was one of the most quiet places in the city. This area is
mostly preferred by intellectuals; it is crowded but also very
peaceful. The name Soho refers to “South of Houston.” Once
an industrial center, Soho is now a very popular neighborhood.
The brick façades and fire escapes outside of the buildings are
the characteristics of this neighborhood. It is mostly inhabited
by New York University students and teachers. The neighboring
Greenwich Village incorporates a much more bohemian lifestyle.
It is famous for its bars and cafes. Renowned writer Edgar Allen
Poe’s house is worth a visit. It is a quite charming neighborhood
and a sanctuary for those who want to escape the crowded city.
New York City means Times Square. Times Square is the name
of the area where the 42nd Street crosses Broadway and Seventh
Avenue. The square, where numerous activities are being held
day and night, has dazzling billboards, seating areas and famous
stores and cafes; popular movie characters walk around us
(Batman, Spider Man, Mickey Mouse etc.). It is like an amusement
park. Here, I felt like I was a star in my own movie. What else can
one think with Batman and Spider Man walking around them?
There is another place that fascinated me in New York; the Grand
Central Terminal. Located at 42nd Street and Park Avenue, this
is the main terminal in Manhattan. With 44 platforms and 67
tracks along them, it is the largest station in the world by number
of platform. Built in 1913, the terminal has a very impressive
27
gezİ/TRAVEL
Times Meydanı 42. Cadde’nin Broadway ve Seventh Avenue
ile kesiştiği alanın adı.
Allan Poe’nun evi görülmeye değer. Oldukça şirin ve New York’un
kalabalığından kaçanların sığınağı adeta.
New York’u New York yapan elbette ünlü Times Square (Times
Meydanı). Burası 42. Cadde’nin Broadway ve Seventh Avenue ile
kesiştiği alanın adı. Göz alıcı ışıklı reklam panolarının yer aldığı,
oturma alanlarının bulunduğu, çeşitli etkinliklerin düzenlendiği,
dünyaca ünlü çizgi film ve roman kahramanlarının yanınızda
dolaştığı (Batman, Örümcek Adam, Mickey Mouse vs.), ünlü
mağaza ve kafelerin yer aldığı muhteşem bir meydan. Ben burayı
adeta bir lunaparka benzettim. Burada kendimi, başrolü bana
ait olan bir film izliyormuş gibi hissettim. Bir yanımda Batman
öte yanımda Örümcek Adam dolaşırken zaten başka bir şey
düşünmem de mümkün olamazdı.
New York’ta beni çok etkileyen bir mekân daha var; ünlü Grand
Central binası. Burası Manhattan’da bulunan ana tren istasyonu
binası. 42. Cadde ile Park Avenue arasında yer alıyor. 44 tren
peronu ve 67 ayrı tren rayı bulunan terminal, platform sayısı
itibarıyla dünyanın en büyük tren garı binası. 1913 yılında yapılan
bina o kadar güzel ki anlatamam. Birçok filmde insanların
kavuşup ayrıldığı sahneler burada çekilmiş. Burası bir tren
istasyonu olarak değil de bir müze gibi gezilmeli. Ben de öyle
gezdim.
Times Square is the name of the area where the 42nd Street
crosses Broadway and Seventh Avenue.
MÜZELER ŞEHRİ...
New York’un müzelerine gelince, sizlere üç ünlü müzesinden
bahsedeceğim; Guggenheim, Metropoliten Sanat Müzesi ve
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi.
Guggenheim Müzesi, Merkez Park’ın (Central Park) doğusunda,
88 ve 89. caddelerin 5. Cadde ile kesiştiği noktada yer alıyor.
Bence müzeden çok binası ilgi çekiyor. Binanın tasarımı ünlü
mimar Frank Lloyd Wright’a ait. Müzede 20 ve 21. yüzyıldan sanat
eserlerine yer veriliyor. Uzun süre bekledikten sonra girebildiğim
müzede, içeri adım atar atmaz spiral halkalardan oluşan pembe,
fosforlu bir ışıkla aydınlatılmış tavanla karşılaşıyorsunuz. Herkes
yere yatarak bu spiral tavanı ve ışığın uyumunu izliyordu.
Kubbeye kadar döne döne çıkılan bir rampa var; burada aynı
zamanda duvarlarda yer alan birbirinden ünlü ressamların ünlü
tablolarını izliyorsunuz. Müze binası 17 yılda tamamlanmış. İlk
kez 1959 yılında ziyarete açılmış. Kimler mi var; sayayım: Picasso,
Monet, Kandinsky...
Gelelim ünlü Metropoliten Sanat Müzesi’ne; gezmesi bir gün
süren ama mutlaka görülmesi gereken bir müze burası. New
York’un en ünlü müzesi. Bir yanı Central Park’a dayanmış bu
görkemli müze çok zengin ve çok renkli. İki milyondan fazla
sanat eserini barındırdığı söylenen müze iki kattan oluşuyor.
Giriş katı Eski Mısır, Yunan, Eski Roma, modern sanat, Ortaçağ
sanatı, Afrika ve Okyanusya kültürlerine ayrılmış. İkinci kat ise
Avrupalı ressamların tabloları; Çin, Orta Asya ve İslam eserleri
bölümlerinden oluşuyor.
Amerikan Doğal Tarih Müzesi ise, hep merak ettiğim, birçok
filme set olmuş bir müze. Bu nedenle diğerlerinden daha çok
merak ederek gezdim. Müze Central Park’ın hemen karşısında
yer alıyor. İçeri girer girmez sizi iki muhteşem dinozor iskeleti
karşılıyor. Müze binası birbirine bağlı 25 bloktan oluşuyor. Benim
en çok etkilendiğim bölüm dinozorların sergilendiği alan oldu.
Şimdiye kadar hep filmlerde gördüğüm T-Rex ile burada tanışmış
oldum. Ayrıca müzede volkanik taşlar, vahşi hayvanlar, meteorlar,
okyanus yaşamı, insan biyolojisi ve evrimi, değerli taşlar gibi
birbirinden ilginç salonlar bulunuyor. Müze içinde bir kütüphaneyi
28
architecture. In countless movies, this terminal was used as a
set where people said goodbye to each other or met again. This
place should be visited not as a terminal but as a museum.
CITY OF MUSEUMS...
New York has many museums; I will mention three of them; the
Guggenheim, the Metropolitan Museum of Art and the American
Museum of Natural History.
The Guggenheim is located on the east side of Central Park, in
the conjunction of 88th and 89th streets. I think the building itself
attracts as much attention as the museum. It was designed by
renowned architect Frank Lloyd Wright. It features pieces from
the 20th and 21st centuries. As soon as you walk into the museum,
which I had to wait in a long line before admittance, you see the
ceiling formed by spiral rings illuminated with pink, phosphorus
lights. The visitors were lying on the ground, watching this spiral
ceiling and the harmony of the light. There is a slope spiraling
upwards to the dome; while you climb you can also see the works
of famous painters like Picasso, Monet and Kandinsky on the
walls. The museum building was completed in 17 years. It was
opened to visitors in 1959.
You should spend at least one day to visit the famous
de barındırıyor ve çok sayıda bilim insanı burada çalışıyor.
Müzenin kuruluş tarihi ise 1869. Otuz iki milyondan fazla objenin
sergilendiği müzede 46 tane daimi sergi salonu bulunuyor.
Ve yazının sonuna geldik. Şunu anladım ki New York’la ilgili ne
yazsanız yetersiz kalır. Bu muazzam kent için daha o kadar çok
şey yazabilirim ki. Ama 15 günde bu kadar yazabildim. New York
herkesin düşü bence. Şuna inanıyorum ki New York’u, görmeden
ve yaşamadan anlayamazsınız. Dünyanın hiçbir kenti New York
kadar gece-gündüz kıpır kıpır, kalabalık ve yoğun olamaz. Ben
açıkçası New York’ta çok yoruldum. Türkiye ile arasındaki 7
saatlik farkı da hâlâ aşabilmiş değilim. Üstelik 11,5 saatlik uzun
bir uçuş yaptım. Hayatımda hiç bu kadar uzun süre uçmamıştım.
Uçuş sırasında gece oldu, gündüz oldu. Gece ve gündüzün
ayrıldığı çizgiyi gördüm. Dünyanın bir yarısının geceyi, diğerinin
gündüzü yaşadığını gördüm. Bu görüntüden çok ama çok
etkilendiğimi belirtmek isterim. Amerika yolculuğum sırasında
yaşadıklarımı kolay kolay unutmam mümkün olmayacak, bunu
iyi biliyorum. Tüm bunlardan sonra diyebilirim ki ne iyi etmişim
de Amerika kıtasını keşfetmeye gitmişim. İşte size New York;
bence mutlaka gidin, görün, gezin, nefis yemeklerini yiyin, tarihini
soluyun, kalabalık bir kentin nasıl ahenkle yönetildiğini görün.
Sadece okumakla olmuyor. Görmek insana çok şey katıyor. Sizi
yaratıcı kılıyor. New York’u görün, görün ki sizin de anlatacak bir
öykünüz olsun.
Metropolitan Museum of Art. Located on the eastern edge of
Central Park, this spectacular museum is very rich and colorful.
Said to comprise more than two millions works of art, it has two
floors. The first floor has been allocated to works from Ancient
Egypt, Ancient Greece, Ancient Rome; modern art, Middle Age
art, as well as Africa and Oceania cultures. The second floor
comprises works of art from European painters and from China,
Central Asia and Islamic Antiquities.
American Museum of Natural History is a museum that I have
always been curious about. Founded in 1869, it has been used as
a set in various movies. Therefore I was much more enthusiastic
when I visited it. The museum is located just across Central Park.
As soon as you enter, two magnificent dinosaur skeletons greet
you. The museum is comprised of 25 connected blocs. I was most
impressed by the area where dinosaurs were displayed. Here, I
found the chance to meet T-Rex, which I saw in movies. Moreover,
there are fascinating halls displaying wild animals, volcanic rocks,
meteors, oceanic life, human biology and evolution, and precious
gems. The museum also has a library where numerous scientists
use to work on their studies. There are 46 permanent exhibition
halls, where more than 32 millions objects are being displayed.
And the end... I came to realize that whatever one writes about
New York, it always falls short. I can write so much more for this
magnificent city. But that was all I could write in 15 days. New
York is a dream. I believe that you cannot understand this city
without seeing it, without living in it. There is no other place
on earth that is as energetic, busy and dynamic as New York.
Frankly, I got very tired while exploring this city. And I still suffer
from the 7-hours time difference with Turkey. I flew for 11.5 hours;
I have never been on such a long flight before. During the flight
I saw the day, I saw the night. I saw the line where day became
night. I saw half of the world living the night, while the others
were living the day. I have to say, it was a gripping sight. I will
always remember my journey to America; what I’ve experienced
there. After all these, it is safe to say I am glad that I decided to
discover the American continent. This is New York; you should
see it, discover it, eat the delicious food there, breathe in its
history and see how such a crowded city is governed in harmony.
Reading about it is not enough. Seeing it will make all the
difference. It will inspire creativity. See New York so you too will
have a story to tell.
29
havacılık
İsviçre
Peyniri
Modeli
Yazı: Şebnem BAYEZİT
Ticari ve Yer Hizmetleri Eğitmeni
İSVİÇRE PEYNİRİ MODELİ
Tehlikeler
epimizin başına son anda direkten döndüğünü
düşündüğümüz büyük ya da küçük bazı kazalar
gelmiş ve “ramak kaldı, az kalsın böyle olacaktı”
dediğimiz olaylar yaşamışızdır.
Can veya mal kaybına neden olan beklenmedik olaylara kaza
deriz. Kazalar “az kalsın böyle olacaktı, çok şükür olmadı”
diyemediğimiz gerçeklerdir.
Pek çok kaza incelendiğinde nedenin birden fazla olduğu tespit
edilmiştir. Kaza yaşandıktan sonra film karesi gibi geri sarıp
burası olmadı, haydi burayı tekrar çekelim ya da bu bölümü
çıkartalım demek mümkün değildir.
Önemli olan, bu olayların neden yaşandığıdır. Üzerinde durulması
gereken asıl konu, bir daha yaşanmaması için ne yapılmalıdır.
Ancak doğru önlemler alınırsa benzeri bir başka kazanın
yaşanması engellenebilir.
Havacılıkta yaşanacak olumsuzlukların bedeli de maalesef
insan hayatıdır. Havacılıkta kurallar kanla yazılmıştır denir
ve bunun doğru olduğunu ispatlayan pek çok üzücü olay
yaşanmıştır.
Görüntülü telefon konuşmalarının gerçekleştiği, dünyanın
öbür ucunda olan olaylardan anında haber alabildiğimiz bir
çağda yaşasak da şu anki teknoloji ve bilimsel gelişmelerin
hâlâ yetersiz olmasından dolayı hayatımızda insan faktörü
önemli bir rol oynamaktadır. Belki gelecekte insansız pek çok
iş yapılabilecek ama bugün yapılan araştırmalar sonucunda,
havacılığın hızlı bir şekilde yayılması nedeniyle insan faktörü hâlâ
önemlidir. Havacılıkta öncelikli hedeflerden biri de gelecekte,
30
Kurumsal
etkiler
Kaza
Yetersiz
denetim
Tehlikeli fiilleri
hazırlayan
koşullar
Tehlikeli fiiller
kazalardaki insan faktörünü ortadan kaldırmaktır. Bununla ilgili
pek çok araştırma yapılmıştır ve yapılmaya devam etmektedir.
Delikli İsviçre Peyniri Modeli, Manchester Üniversitesi Psikoloji
Bölümü profesörü James T. Reason tarafından “Human Error”
kitabında ilk kez ele alınan bir kavramdır.
James Reason, insanın yaptığı hatanın insanın doğasından
kaynaklandığını, bu hataların çeşitlerini ve nedenlerini
incelemiştir. İlgi gören bu araştırma, daha sonra sadece
havacılıkta değil insan faktörünün olduğu pek çok alanda
kullanılmıştır.
İsviçre Peyniri Modeli’ne göre her dilimdeki delikler sürekli
aynı hizada değildir. Bir dilimdeki deliklerin tek başına kazaya
ya da olumsuz sonuçlanacak bir olaya neden olmayacağı,
ancak aynı zaman dilimi içinde tüm dilimlerdeki deliklerin
aynı hizada bulunmasından dolayı kazanın ya da olumsuz
sonuçların meydana geldiği belirtilir. Sebepler, iki ana başlık
altında toplanan alt nedenlere dayanır. Reason’a göre kazaya
neden olan sebeplerin incelenmesi sonucunda hangi önlemin
işe yaramadığını tespit etmek, kazaya neden olan kişiyi tespit
etmekten daha önemlidir. Bu sayede gelecekte benzeri olumsuz
olaylar yaşanması engellenebilir.
HAVACILIK
uçak
nemli
ö
yacak,
n
e
kalma
minin
a
e
l
n
k
ö
a
d
m
eye
uriyet
dan al
dünya
, Cumh
ir sekt
a
b
u
z
b
k
a
i
i
k
d
n
i
e
m
r
m
a
O vahi
den bi
. Düny
görül
de eşi
ılığı II
islerin
c
d
n
i
a
cüyle
n
v
n
ü
e
i
a
g
h
r
mü
jele
rli iş
ürk h
o
T
e
.
r
y
ı
p
t
t
k
a
k
a
ça
ak
e olac
r olan
arla f
milli u
a vesil
e kada
uçakl
n
ı
r
ı
c
e
s
u ya
n
’l
a
0
a
m
8
ruluş
tti.
a yab
u
e
uğra
r
k
n
m
i
o
a
l
s
v
m
e
e
’ndan
meye d
çok ön
Savaşı
e geliş
ın pek
v
z
ı
e
m
y
ı
e
ğ
ı
m
avacıl
ilerle
sivil h
e
ildi.
d
r
i
m
t
e
ş
dön
geli
a
d
a
y
du
kurul
S
TÜRK HAVACILIK TARİHİ-4
Yüksek irtifalarda
kurumsallaşma çabaları
32
elahattin Reşit Alan 1932 yılında geliştirdiği,
pervanesi ve motoru hariç tüm parçaları yerli
üretim olan MMV-1 (Milli Müdafaa Vekaleti)
uçağıyla, Vecihi Hürkuş’tan sonraki ilk yerli uçağı
yapan isimlerden biri olarak havacılık tarihimize
geçti. Fakat uçak bir prototip olmaktan öteye gidemeyecek,
yaratıcısının başına ise belki de havacılığa başlarken göze aldığı
o sonu getirecekti.
Uçağının kabiliyetleri konusunda Türk Hava Kurumu’nu (THK)
ikna edemeyen Alan, o dönemde sektöre büyük ilgi gösteren
ve bu alandaki en büyük özel yatırımları gerçekleştiren Nuri
Demirağ ile anlaştı. Demirağ’ın tesisleri, uçak geliştirmek için
idealdi.
Sonunda bekledikleri oldu ve THK, geliştirdikleri bir uçağı
Eskişehir’deki bir pistte denemek istedi. Tarih, 13 Temmuz
1938’di. Alan, uçağı Eskişehir’e bizzat götürmek istedi. Ancak
test öncesinde pistin etrafına muhtemelen hayvanların girişini
engellemek için hendekler kazılmıştı. Alan maalesef inerken
hendeklerden kaçamadı. Böylece ilk uçak mühendislerimizden
biri ardında çok önemli işler bırakarak ve fakat aklında
gerçekleştirmeyi hayal ettiği sayısız projeyle dünyaya veda etti.
Arkadaşı Demirağ’ı da istemeden yarı yolda bırakmıştı. Üstelik
yolun bundan sonraki kısmı hiç de kolay olmayacaktı. THK derhal
muhtemel siparişi iptal etti ve bunun yerine Fransız Hanriot
uçaklarını satın aldı. Demirağ ise işe aldığı Alman mühendislerle
yeni adı Nu.D.36 olan uçağı geliştirmekte kararlıydı. Fakat işlerin
yoluna girmesi için II. Dünya Savaşı’nın bitmesini beklemesi
gerekecekti. Bu arada Demirağ iptal üzerine THK ile zorlu
bir hukuk süreci başlattı. Çünkü uçağını yurtdışına satması
da yasaklanmıştı. Irak, İran ve İspanya’nın verdiği siparişlerin
teslimi engellendi. Geçen sayımızda anlatmaya çalıştığımız,
bugünkü Atatürk Havalimanı'nın üzerine kurulu tesis önce
nispeten atıllaştı. Ardından istimlak edildi. Demirağ için bir
daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Yine de 1944’ün ikinci ayında,
geliştirilmiş Nu.D.38 başarıyla test uçuşlarını yaptı ve ardından
yerli sertifikasını aldı. Bu arada ABD Büyükelçiliği konuya büyük
ilgi gösteriyordu. Ne var ki hem 36’lar hem de 38, 1957 yılında
Demirağ’ın ölümünün ardından hurdaya çıkarıldı.
Vecihi Hürkuş da hiç kolay bir dönemden geçmiyordu. 1930’lu
yıllarda, verdiği eğitimleri ve uçak yapım işini finanse etmek
33
HAVACILIK
için ticari istikballerini göklerde arayan Tekel ve İş Bankası gibi
kurumların hava reklamlarını yapmıştı, Hürkuş. Daha sonra
da bu işe devam etti ve bazı kayıtlara göre havadan tarım
ilaçlamasından gelir sağlamaya çalıştı. 1948’de, “Kanatlılar”
adında bir dergi çıkarttı. 1954 yılında Hürkuş Havayolları adı
altında ilk yerli özel havacılık şirketini kurdu, yolcu ve kargo
taşıdı. Madencilik işleri için keşif uçuşları yaptı.
Kaba bir hesaba göre yaşamının üç buçuk yılını kokpitte
geçirdikten sonra, 1969 yılında bir havacılık efsanesi olarak
hayata gözlerini yumdu. Ne de olsa ilk kadın pilotumuz Bedriye
Gökmen’i de o yetiştirmişti.
Atatürk Havalimanı büyürken
Modern sivil havacılığımızın ilk yıllarından kesitler vermeye
çalışırken bugün kapasitesinin sınırlarına yaklaşsa da Türk
havacılığına hizmet vermeye devam eden Atatürk Havalimanı’nın
da kuruluşuna biraz değinmiş olduk.
Ancak savaş sonrası dönemde bu tesis çok daha büyük önem
kazanacak ve kendisiyle birlikte gelişen Türk Havayolları’nın
“evi” olarak öncü bir rol üstlenecekti.
Türkiye’nin 1944 yılında imzaladığı Chicago Sivil Havacılık
Sözleşmesi’nin içeriğinde Yeşilköy Havaalanı’nın uluslararası bir
yapıya kavuşturulması da vardı.
Hükümet bu yapılanma için ABD’nin önde gelen teknik ve
teknoloji firmalarından Westinghouse ve IG White ortaklığıyla
anlaştı. Plan, terminal binası dışında 2.300 metrelik bir pisti,
bir hangarı ve servis binalarını içeriyordu. Ve 1 Ağustos 1953’te
34
limanın açılışı yapıldı. İstanbul, ülkenin ekonomik kalbi olmaya
devam ederken, Ankara’nın Çubuk Ovası’nda da bir hareketlilik
vardı. Esenboğa Havalimanı, 1955 yılında, kentin merkezine 30
kilometre kadar mesafede açıldı. Daha o dönemde hem iç hem
de dış hatlara hizmet verdiğini belirtmekte yarar var.
Esenboğa Havalimanı’nın inşasında da Westinghouse-IG White
ortaklığının imzası vardı.
60’lı yıllarda hava taşımacılığı büyük bir hızla gelişirken,
Yeşilköy’e de özellikle geniş gövdeli uçakların rahat
kullanabilecekleri ikinci bir pist yapılması kararlaştırıldı. Hoş,
3,000 metrelik bu pist anca 1972 sonlarında açılabilmişti
ama artık böylelikle limandan bir saatte toplam 55 uçak
kalkabiliyordu ki bu kapasiteyi aşmak o yıllarda çok zordu.
Limanda bugün gördüğümüz çok sayıda tesisin de yapımına bu
yıllarda karar verildi.
Aslına bakarsanız, THY Teknik’in de erken dönemdeki hızlı
gelişimi yine bu yıllara rastlar.
1957’de sadece 28 uçaklık filodaki 3 adet DC-3 uçağının bakım ve
revizyonları Yeşilköy atölyelerinde yapılırken, motor revizyonu
da yapılan tesisler kısa zamanda modern bakım tekniklerine
ulaştı, yabancı havayollarından da sipariş almaya başladı.
1959’da bakım atölyelerinin teknik bakım üssü haline gelmesi
ile THY, Hava Kuvvetleri ve yabancı şirketlerin uçaklarının
bakımlarının yapılabilmesi için Lockheed ile anlaşıldı. Yine
bu yıllarda 28 pilot, 9 mühendis ve 57 teknisyen Amerika’da,
62 teknisyen de Türkiye’de eğitim gördü. 1960 yılının ikinci
yarısında, teknik bakım atölyeleri, pistonlu ve turboprop
uçakların bakım onarım ve revizyonlarını yapacak kapasiteye
ulaşırken, Viscount, P-27 ve DC-3 uçaklarının her türlü bakımları
ile birleşenlerinin yüzde 50’den fazlasının revizyonu yapıldı.
THY kanatlarını açıyor
Havalimanın kapasitesini zorlayan en büyük faktörlerden
biri THY idi. 1945’teki filo genişlemesiyle yıllık yolcu sayısı
18.000’den 37.000’e zıpladı. 1947’de THY ilk yurtdışı seferini
Ankara’dan ve İstanbul üzerinden Atina’ya yaptı.
1951’de 33 uçağa ve 720 koltuk kapasitesine ulaşan havayolu
Lefkoşe, Beyrut ve Kahire’ye de uçmaya başladı. İki yıl sonra ilk
hac uçuşu gerçekleşti.
1955’de kurumun "Devlet Hava Yolları Umum Müdürlüğü" olan
ismi Türk Hava Yolları olarak değiştirildi. Ertesi yıl kurum, 60
milyon TL sermayeli bir anonim ortaklığa dönüştü, Uluslararası
Hava Taşımacılığı Birliği’ne (IATA) üye oldu.
1957’de THY’ye yüzde 6,5 hisseyle ilk yabancı ortağı British
Overseas Airways Corporation (BOAC) girdi.
otomotiv fabrikalarında ama genel anlamda hemen her
işkolunda çalışkan işçiler arıyordu. Türkiye’nin büyüme hızı
ise nüfus artışına ayak uydurmakta yer yer geri kalıyor, bu da
yurtiçinde yeteri kadar iş yaratılamamasıyla sonuçlanıyordu.
Üstelik Almanya’daki ücretler daha iyi görünüyor, buradan da
Türkiye’ye bir döviz akışı gerçekleşeceği öngörülüyordu. Büyük
göç böyle bir ortamda başladı. Almanya’ya çalışma amacıyla
gidenler, anavatanla sıkı bağlarını hep korudu ve THY de bu
bağın sürekliliğinde önemli bir rol oynadı.
61’de rotaya Viyana da eklendi. Ertesi yıl, Mesut Manioğlu'nun
tasarladığı ve uzun süre THY’yi temsil edecek olan yaban kazı
amblemi yarışma sonucu kabul edildi. Bu tarihten itibaren
THY’nin yurtdışı destinasyonları da artmaya başladı. 1967’de
jetlerle yurtdışı uçuşları başladı. Yine aynı yıl, Petrol Ofisi,
bir yerli firma olarak uçak yakıtı tedarikine girdi. 70’lerin
başında THY’nin uçtuğu Almanya noktalarına Köln, Düsseldorf,
Hannover, Hamburg ve Stuttgart gibi şehirler de dahil olmuştu.
1973’ten kalma bir THY afişinin üzerindeki slogan, aslında
gelişimi çok net bir biçimde anlatıyordu: “1933 yılında toplam 52
yolcu. 1973 yılında yalnız bir uçakta 345 yolcu.”
‘Acı vatan’a uçak seferleri
1959’da kurum Roma ve Atina satış bürolarını açarken yıllık
yolcu kapasitesi de 400.000’i zorlamaya başlamıştı. 1960’ta
açılan Frankfurt hattı ise yeni bir dalganın habercisiydi.
1961 yılında hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin sosyal ve
ekonomik yapısında derin izler bırakacak işçi göçü başladı.
Savaştan sonra yeniden yapılanmaya çalışan Almanya, özellikle
Evet. Geniş gövdeli uçaklar etkilerini hissettirmeye başlamıştı.
Türkiye bir yandan büyük bir ekonomik değişimin eşiğindeydi.
O güne kadar ülkenin nispeten içe kapalı bir karaktere sahip
olmasına neden olan ithal ikameci ekonomi, yerini daha liberal
bir yapıya bırakmak üzereydi. 80’ler, Türk havacılığında yeni
adımların atılacağı, özel bir dönem olacaktı.
35
teknİK
● Görünür toksiğin fiziksel olarak toplanması
● Detaylı temizlik için “vacuum cleaning” sistemlerinden destek
alınması
● Uçağın yapısal bölgelerinde meydana gelen ve konstrüksiyonu
aşındırıcı/korozyona uğratabilecek sızmalara karşı (tümüyle
arındırma) NDT-Röntgen (X-Ray) uygulaması ile noktasal tespitler
gerçekleştirilmelidir.
“recirculation fan”ların “off” konuma alınması,
● Ferry flight (yolcusuz uçuş) operasyonunun basınçlama
yapılarak gerçekleştirilmesi,
● Uçuş ekibinin emniyet tedbiri olarak oksijen maskesi kullanımı
da söz konusu olur.
Toksikolojik/aşındırıcı etkili muhteviyatların ana yapıyı aşındırıcı
etkileri orta/uzun vadede uçuş emniyetine risk teşkil edecek
potansiyele sahip olduğundan, tespit edildiği andan itibaren çok
dikkatli ve titiz bir bakım operasyon süreç yönetimi en temel
başarı faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda gerektiği
takdirde üçüncü tarafların desteği ile operasyon yönetilerek,
karşılaştırmalı örnekler göz önünde bulundurulmalı ve uçağın
servise verilme prosesi mümkün olan en hassas adımlarla
yönetilmelidir.
ETKEN TOKSİK MADDE İÇERİKLİ KARGOLARIN
TAŞINMASI VE YAYILMA/DÖKÜLME
DURUMUNDA ABNORMAL ETKİLER
Görünür toksik maddelerin toplanması kesinlikle profesyonel
arındırma hizmeti sunan kurum/kuruluşlarca gerçekleştirilmeli
ve gerekli koruyucu ekipmanlar mutlak surette kullanılmalıdır.
Yoğunluk ölçümleri ve vacuum operasyonu ile ilgili birçok hizmet
kuruluşu olmakla beraber kullanılabilecek sistemlerle ilgili seçim
kriterleri aşağıdaki şekilde olmalıdır:
● Yüksek emiş gücü
● Geniş çap
● Sızdırmazlık
● Farklı ölçülerde başlıkların/uçların bulunması
● Çevre duyarlılığı açısından en yüksek filtre emme kapasitesi
● Paslanmaz çelik muhafaza tanklı ekipmanlar
Yazı: Mehmet ERTEK / Mühendis
B
ilindiği üzere sivil havacılık, yolcu dışında
kargo transfer hizmetleri esnasında Tehlikeli/
Toksikolojik Madde (Dangerous/Hazardous
Goods) veya ihtiva eden yüklerin taşınması
hizmetleri sunmaktadır.
İçeriğinde cıva, hidroklorik asit ve benzer tipte zehirleyici içerik
bulunan kargo taşınması esnasında, kargo kompartımanında
meydana gelen dökülme/yayılma ile sonuçlanacak kazaların
insan sağlığına, uçuş emniyetine etkileri oldukça geniş bir
spektrumda değerlendirilebilir.
36
Her ne kadar AMM (Aircraft Maintenance Manual) bu tür olaylar
için spesifik bakım prosedürlerini sunuyor olsa da, operasyonel
etkileri yadsınamaz riskler oluşturabilmektedir.
Ana üs dışında ortaya çıkan bu gibi durumlar için uçağın ana
üse çekilmesi (ferry flight), birtakım önleyici tedbirler alınarak
gerçekleştirilebilmektedir. Genel olarak üçüncü taraf olarak
nitelendirilebilecek zehirli madde temizlik şirketlerinin devreye
girmesi sözkonusu olur.
Bunun yanı sıra;
● Uygun DDG’ye (Dispatch Deviation Guide) göre ilgili zone’da
Üçüncü taraflar tarafından yapılan konsantrasyon ölçümlerinin
sonucuna göre limit değerleri karşılaştırılmalı ve temizlik
esnasında aşağıdaki hususlara mutlak surette riayet edilmelidir:
37
havacılık
Yazı: Arif SANKAYA, Hasan BÜBER
NOWHE RE TO LAND*
Uçak hâlâ New Orleans Havalimanı’na 32 km, acil iniş
yapabileceği ABD askeri üssüne ise 27 km uzaklıktaydı ve
yerden sadece 1600 m yükseklikteydi. Motorlar yeniden
çalışmazsa hiçbir havalimanına inemezdi. Ekip, APU
yardımıyla motorları tekrar çalıştırmayı başarmış, kriz
görünüşte sona ermişti. Çok geçmeden ekiptekiler, motorlar
çalışıyormuş gibi görünse de hiç itki alamadıklarını fark
ettiler ve ardından motorlardan yangın uyarısı aldılar. Feci
bir yangının çıkmasını önlemek için ekip, motorları kapatarak
motordaki yangını söndürdü. Uçak hızla alçalmaya devam
ederken motorlar tekrar kaybedildi. Ekip artık motorları
yeniden çalıştırmanın mümkün olmayacağını biliyordu. Acil
iniş için uygun bir yer aramaya başladılar. Uçak iyice alçalıp
fırtına bulutlarından çıktığında, pilotların görüş mesafesi de
artmaya başladı. Yağmur yağmaya devam ediyordu ve ekibin
3 dakika içerisinde uygun bir yer bulup uçağı yere indirmesi
gerekiyordu. New Orleans, sel baskınlarını önlemek için
sonradan inşa edilmiş kanallar ve göllerle çevriliydi; 737’nin
inmesi için uygun bir yer yoktu.
Kontrol kulesi 18 km uzaklıktaki göle inmelerini önerse de,
o kadar uzağa süzülemeyecekleri için ekibin tek seçeneği
ilk bulduğu su kanalına acil iniş yapmak gibi görünüyordu.
Sahil güvenlik ekipleri seferber edildi. Ekip önlerine çıkan bir
kanala inmeyi planlıyordu. 737, sadece 1 dakika daha havada
kalabilecek yükseklikteyken birdenbire başka bir seçenek daha
*İnecek yer yok.
4 Mayıs 1988. Taca Havayolları’na
ait yepyeni bir 737, yoğun dolu ve
yağmur yağışı altında New Orleans’a
alçalarak Meksika Körfezi’nin 1000 m
üzerinde uçuyordu. Taca Havayolları, El
Salvador merkezli küçük bir aile şirketiydi.
110 numaralı uçuş Belize City ile iki saatten
daha kısa bir mesafede olan New Orleans
arasındaydı.
737 Belize City’den ayrıldığında hava
güneşli ve sakindi. Meksika Körfezi üzerine
gelip New Orleans’a doğru alçalmaya başladıktan
sonra hava beklenmedik bir şekilde bozuldu. Dakikalar içinde
uçağı şiddetli bir fırtına sarmış durumdaydı; yoğun yağmur,
dolu ve yıldırım vardı. Ekip, tehlikeli fırtınadan kaçınmak için
uçakta bulunan radarı kullanıyordu ama radarın kabiliyeti
sınırlıydı. Dolu yağışı gibi bazı hava olaylarını algılayamıyordu.
Radar ekranında hava olayları hafiften şiddetliye doğru,
yeşil-sarı-kırmızı olarak 3 farklı renkte gösteriliyordu. Ekip,
fırtınanın kalbini oluşturan kırmızı bölgeden mümkün
olduğunca uzak kalarak uçmaya çalışıyordu.
Kaptan Carlos Dardano, 6 yıl önce El Salvador’da iç savaş
yaşanırken küçük bir hava taksi şirketinde pilotluk yapıyordu.
Toprak bir pist üzerinde gerillaların açtığı ateş altında,
yaralanmasına rağmen hemen havalanarak yolcularını
kurtarmış ama bir kurşun Dardano’nun yüzünü sıyırarak
38
sol gözünü kaybetmesine neden olmuştu. Buna rağmen
Dardano hayallerinden vazgeçmeyen, ticari pilot sertifikası
almış tecrübeli bir pilottu. Yardımcı pilot Diamecio Lopez’in
ise 12.000 saatten fazla uçuşu bulunuyordu ve Dardano ile
birlikte birçok kez beraber uçmuşlardı. O gün kokpitte, Taca
Havayolları’nın iki hafta önce teslim aldığı yeni 737-300
uçağının performansını gözlemlemek için bir de eğitmen
kaptan pilot bulunuyordu. Ekip, içinden geçtikleri dolu
yağışının uçağın boyasına zarar vereceğinden endişeliydi.
Böyle yeni bir uçağın tahrip olması Taca Havayolları gibi
küçük şirketler için büyük bir problemdi.
New Orleans Havalimanı’na 50 km kala, son yaklaşma
sırasında dolu şiddetini iyice artırmıştı. Yer ile mesafeleri
5000 m iken kokpitteki tüm uçuş monitörleri karardı. Ekip
her iki motoru da kaybetmişti. Uçak süzülmek için yeterli
hız ve yüksekliğe sahipti ama çok uzağa gidemezdi; uçak
dakikada 500 m irtifa kaybediyordu. Ekip artık yalnızca yedek
bataryadan beslenen irtifa ve konum göstergelerine sahipti.
Bataryalar haricinde bir de uçağın kuyruk kısmında bulunan
APU (yedek güç ünitesi) vardı; uçak sistemleri için güç
sağlayabilir ve motorları yeniden çalıştırmak için gerekli olan
basınçlı havayı sağlayabilirdi fakat çalıştırmak zaman alacaktı.
737 dev bir planöre dönüşmüştü. Uçakta, APU çalıştıktan
sonra uçuş sistemlerini beslemek ve kontrol kulesiyle irtibata
geçmek için güç vardı.
ortaya çıktı. İkinci pilot Lopez kanala paralel, çimlerle kaplı
bir yükselti gördü. Bir pistten daha kısaydı ama suya inişten
daha güvenli görünüyordu. Ekip hızlı bir kararla uçağı çimlere
doğru yöneltti ve kabindeki acil iniş hazırlıkları saniyeler
içinde tamamlandı. Uçak artık trafik kontrol radarından
kaybolmuştu. Kule civardaki uçaklardan, Taca Havayolları’na
ait 737’yi görürlerse haber vermelerini istedi.
Kaptan Dardano çimenlik alanda tek gözü ile acil inişe
uygun bir yer aramaya koyuldu. Tüm ekip ve yolcular
çarpma ve hatta patlama için hazırlanmışlardı. Kaptan
Dardano 737’nin önce sağ sonra da diğer iniş takımlarını
yere indirdi. Ekip, frenlerin ıslak çim alan üzerinde 43
tonluk uçağı kaydırmasından korktuğu için sadece spoiler
(kanat üzerinden açılan, kanatın yapısını değiştirerek uçağın
yavaşlamasını sağlayan yapı) kullanarak uçağı alanın sonuna
doğru durdurabildiler. Kaptan dâhil herkes uçağın çim alana
sorunsuz bir iniş gerçekleştirebilmesinden ötürü şaşkındı.
Saniyeler sonra kabin ekibi tüm yolcuları tahliye etti. New
Orleans trafik kontrolü, suya iniş yapacağını düşündükleri
uçağın sağlam bir şekilde yere indiğini diğer uçaklardan
öğrendi. Havacılık tarihinde ilk kez bir 737 pist dışına iniş
yapmıştı. Uçağın 38 yolcusu ve mürettebatından sadece yakın
zamanda ameliyat olmuş bir yolcu acil iniş sırasında hafif
yaralanmıştı, diğer herkesin durumu iyiydi.
Şimdi kaza araştırmacılarının, gelişmiş motorlara sahip
bu yepyeni uçağın motorlarının neden uçuşun ortasında
durduğunu bulmaları gerekiyordu. Araştırmacılar saatler
içinde kaza yerine ulaşmışlar ve çimler üzerindeki 737’yi
gördüklerinde oldukça şaşırmışlardı. Hemen iki motorun,
fırtına ve yoğun yağış altında alçalma sırasında neden aynı
anda durduğunu çözmeye koyuldular. Uçak 2 adet CFM 56
tipi motora sahipti ve bunlar yalnızca Boeing uçaklarında
değil Airbus ve askeri uçaklarda da kullanılıyordu; çok güvenli
olmalarıyla tanınıyorlardı. Araştırmacılar fırtına üzerinde
yoğunlaştılar. Yoğun yağmur ve dolu yağışı
olduğunu biliyorlardı. Dolu taneleri, uçağın
gövdesi üzerinde 2,5 cm genişliğinde
göçükler bırakacak kadar büyüktü, motorları
da hasarlayıp hasarlamadığını anlamak için
baroskop cihazı (küçük bir kameranın ucuna
bağlı bulunduğu esnek bir kablo ve diğer
ucunda küçük bir ekrandan oluşan, motorun
iç kısımlarında hasar tespiti için kullanılan
araç) kullanıldı. Motorun ön kısmında
bulunan kompresör bölümünde hasar
bulamadılar; daha derinlere, türbin kısmına
baktıklarında ise türbin kanatçıklarının
neredeyse tamamen eridiğini gördüler. Bu
hasar, pilotların motorlar durduktan sonra
tekrar çalıştırmada başarılı olsalar da neden
hiç itki alamadıklarını açıklıyordu.
Araştırmacılar motorların tekrar
çalıştırılmadan önce neden durduğunu
bulmaya çalışacaklardı ama uçağın çamurda
batmaya başladığını fark ettiler. Uçak 43 tondu ve iniş
takımlarının yere bastığı yüzey çok küçüktü, bu yüzden uçağı
parçalayarak ya da uçurarak bu çamurlu çimenlik alandan
götürmeleri gerekiyordu. Parçalamak uçağa daha fazla hasar
verebileceği için uçağı indiği bu çimenlikten uçurmaya karar
verdiler. Uçağı New Orleans Havalimanı’na götüreceklerdi.
Ağır hasarlı olan sağ motor değiştirildi. Sol motor da revizyon
gerektiriyordu ama bu uçuşu atlatabileceğine karar verdiler.
Sağ motor değiştikten sonra test pilotları yönetiminde
yolcusuz, sadece 24 km uçuşa yetecek yakıtla havalanmayı
39
havacılık
TEKNİK
sırasında motorlar beklenmedik bir şekilde durdu. Düşük
devirde çalışma sırasında “core (motorun kompresör, yanma
odası ve tribün bölümlerinin bulunduğu çekirdek kısmı)”
bölümünde su biriktiği için motor durmuştu ve türbin bölümü
zarar görmüştü. Bu testten sonra motorlarda kullanılan
fan kanatçıklarının tasarımı, dolu yağışını motorun core
bölümünden uzak tutacak şekilde değiştirildi ve motor içinde
birikebilecek fazla miktarda suyu atabilmek için motora
denediler, 737 sadece 365 metre
sonra havalandı. Genelde kaza
sonrasında uçaklar, araştırma için
bile olsa yeniden uçurulamayacak
kadar hasarlanırdı; uçağın iyi
durumda olması araştırma ekibi
için büyük bir şanstı.
Uçak New Orleans’a taşındıktan
sonra motorların neden
durduğunu araştırmaya devam
ettiler. Sebep yağışsa halen
uçmakta olan binlerce uçak risk
altındaydı.
CFM 56 motorları yoğun yağış
ve fırtınada çalışabilecek şekilde
dizayn edilmişti. Motorlar yağış testi için Ohio’daki General
Electric test binasına gönderildi. Dizayndan kaynaklanan
daha önce fark edilmemiş bir hata varsa araştırmacıların
bunu bulması gerekiyordu. Motorlar yüksek devirde çalışırken
motor hava alığından içeri su püskürtülerek test edildi ve
testten geçti. Araştırmacılar 110 numaralı uçuşta 737’nin
maruz kaldığı fırtına verilerini tekrar incelediklerinde, dolu
fırtınasının Amerikan Federal
Havacılık İdaresi’nin (FAA) test
standartlarına uygun olduğunu
gördüler. Test daha fazla su
ile yüksek devirde defalarca
tekrar edildi ve motorlar testi
geçti. Araştırmacıların kaçırdığı
nokta ise dolu yağışı testlerinin
hepsinin yüksek devirde
yapılmasıydı. Oysa FDR’den
(uçuş verileri kayıt cihazı)alınan
verilere göre, uçak New Orleans’a
yaklaşırken motorları durmadan
hemen önce motor devri sadece
%35’ti.
Test, motorların durduğu devir
hızında tekrar edildi. Sonuçlar
tamamen değişti ve test
40
yeni tahliye hatları eklendi. Kazanın sebebi bulunmuş ve
tekrar yaşanmaması için önlemler alınmıştı. 110 numaralı
uçuşu yapan uçak, kokpit ekibinin son anda verdiği bir karar
sayesinde su yerine çimenlik alana indirilmiş, yolcular ve
mürettebat zarar görmemiş ve olası büyük bir kazanın önüne
geçilmişti.
Yazı: Mehmet Ertek / Mühendis
BAKIM KONTROL, KALİTE KONTROL
VE KALİTE YETERLİLİK
Y
apılan bakım işlemleri kontrol edilerek ilgili C/S
(B1, B2, C) tarafından onaylanmaktadır. Ancak bazı
bakım türlerinin ikinci bir kontrole (DII-Duplicate
Inspection Item) tabi tutularak onaylanması
gerekmektedir. Bu amaçla hazırlanmış iki tür
prosedür vardır:
1. İkinci kontrol işlemini gerektiren işlemler (RII-Required
Inspection Item)
2. Kritik işlemler (CI-Critical Item=Critical Task) uygulamaları
RII işlemler
Bakım ve arıza giderme işlemlerinin ilgili referans dokümanlarına
uygun olarak yapılmaması durumunda, uçağın uçuş emniyetini
tehlikeye atma sonucu doğuracağına karar verilen ve şirketin
kendi tecrübesine dayanarak uçuş emniyeti yönünden önemli
gördüğü işlemler, RII olarak adlandırılır.
RII kapsamına giren işlemler:
3 AD gereği yapılan bakım işlemleri (kontrol işlemleri hariç)
3 MRB “safety route”larından gelen bakım işlemleri
3 Uçak ana yapısı (primary structure) ve uçuş kumanda
yüzeylerine uygulanan tamir ve değişiklikler [imalatçı el
kitaplarının (SRM, AMM, CMM vb.) izin verdiği bazı işlemler hariç]
3 Uçağın ikincil yapısına (secondary structure) uygulanan tamir
ve değişikliler için şirketin teknik personelinin ve yöneticisinin
gerekli gördüğü işlemler
41
teknİK
Bakım dokümanlarının [bakım kartı, komponent değişim kartı,
TYE, mühendislik istek formları (MİF, NRWI) RII kapsamına giren
tüm işlemlerin] üzerinde “RII” ibaresi bulunur ve RII yetkili
personelin imza ve mührü için yer belirtilmiştir.
Kritik işlemler
Aynı uçak üzerinde birden fazla benzer sistemde takılı olan aynı
tip komponentlerden veya parçalardan, herhangi bir bakım
süresinde en az ikisinin birden söküm ve takımı gerektiğinde,
söz konusu komponentlerin veya parçaların eksik, hatalı olması
veya takılmasının unutulması durumunda ortaya çıkabilecek ve
güvenli uçuşu tehlikeye düşürebilecek işlemlere “kritik işlemler”
denir.
Bu prosedür;
• İç denetlemeler,
• Uygunsuzluk bildirim sistemi,
• Gerekli düzeltici ve önleyici faaliyetlerin planlanması ve
yapılması,
• Yönetimin gözden geçirme çalışmaları,
• Sürekli ölçümleri kapsamaktadır.
Kritik işlemler:
• ATA chapter 24 dâhilindeki RII kapsamına girmeyen işlemler
• ATA chapter 28, 29, 36 dâhilindeki tüm söküm takım işlemleri
• ATA chapter 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80 dâhilindeki RII
kapsamına girmeyen işlemler
3 ATA chapter 24 dâhilindeki motor, CSD, IDG, generator
takılması
3 ATA chapter 26 dâhilindeki yangın ihbar ve söndürme
işlemlerine ilişkin tüm komponent takma ve test işlemleri
3 ATA chapter 27 dâhilindeki uçuş kumandaları ve sistemlerine
ilişkin “rigleme”, tüm komponent takma, ayar ve test işlemleri
3 ATA chapter 32 dâhilindeki iniş takımları ve sistemlerine ilişkin
“rigleme”, tüm komponent takma, ayar ve test işlemleri (lastik
ve “brake unit” değişimleri, yağlama ve “servicing” işlemleri
hariç)
3 ATA chapter 49 dâhilindeki “mount” kontrolü ve APU
takılması
3 ATA chapter 54 dâhilindeki “pylon” sökümü, takımı
3 ATA chapter 62, 63, 64, 65, 67 dâhilindeki rotorlar ve “drive”
sistemlerine ilişkin “rigleme”, tüm komponent takma, ayar ve
test işlemleri
3 ATA chapter 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80 dâhilindeki
“mount” kontrolü, “rigleme”, tüm komponent takma, ayar ve
test işlemleri (yakıt ve yağ filtresi, CSD/IDG filtresi, buji ve motor
donanımlarının değiştirilmesi, “chip” detektör kontrollerinde
42
talaş gelme durumu hariç)
Yeri, tamir veya değişimin karmaşıklığı, parçanın özelliği,
çalışma şartları göz önüne alınarak bu prosedürlerde geçenlerin
dışındaki işlemler, şirketin isteğine bağlı olarak RII kapsamına
dâhil edilebilir.
Bakım dokümanında RII kapsamına giren işlemler, işi yapan
teknisyen mührüne ilaveten RII yetkili personel tarafından
kontrol edilip, doküman üzerindeki ilgili kısım mühürlenir. Şirket,
herhangi bir C/S (B1, B2, C) personeline gerekli teorik ve pratik
eğitimleri aldırarak kendi alanlarına giren konularda RII yetkili
hâle getirebilir. Ayrıca ana üs dışındaki hat bakım merkezlerinde,
ilgili teknisyenlere bir defaya mahsus olmak üzere RII yetkisi
verilebilir.
RII kapsamına giren ayar, test ve torklama işlemlerinde RII yetkili
teknisyen, işi yapan teknisyene işin başından sonuna kadar eşlik
eder. Bunların dışındaki bakım işlemleri için çeşidi ve önemine
göre RII yetkili teknisyen, gerekli gördüğü iş aşamalarında işi
yapan teknisyene eşlik eder. Ayrıca RII yetkili teknisyen, gerekli
gördüğü RII kapsamındaki bakım ve arıza giderme işlemlerini
tekrar yaptırma yetkisine sahiptir.
Bu kritik işlemler belirlenirken genel olarak uçağa ait benzer
parçaların bakım onarımında farklı teknisyenlerin çalışması
istenmektedir. Örneğin, iki motorlu bir uçakta yağ ikmali yapan
bir teknisyenin her iki motordaki “oil filler cap”lerini takmayı
unutmuş olma ihtimali, motorların hareket hâlinde iken yağ
kaçırmasına neden olacak ve bu durum uçuş emniyetini
bozacaktır. Bundan dolayı bu işlemin her bir motor için ayrı
teknisyenler tarafından yapılması istenmektedir.
Eğer birden fazla kritik işlemi aynı teknisyenin yapması
gerekiyorsa, bu durumda yine aynı teknisyenin kritik işlemin
basamaklarını sırasıyla gözden geçirip, hem yapan hem de
kontrol eden (Re-Inspection) olarak aynı bakım dokümanına
[bakım kartı, komponent değişim kartı, TYE, mühendislik istek
formları (MİF, NRWI)] ayrı ayrı imza attırıp mühür basması
gerekmektedir.
Örneğin iki motorlu bir uçakta yakıt filtrelerini değiştiren
teknisyen;
• 1 numaralı motorun yakıt filtresini değiştirmeli, bakım
dokümanını onaylamalı,
• 2 numaralı motorun yakıt filtresini değiştirmeli, bakım
dokümanını onaylamalı,
• 1 numaralı motorun yakıt filtresini doğru takıp takmadığını
kontrol etmeli, bakım dokümanının Re-Inspection kısmını
onaylamalı,
• 2 numaralı motorun yakıt filtresini doğru takıp takmadığını
kontrol etmeli, bakım dokümanının Re-Inspection kısmını
onaylamalıdır.
Kritik işlem aynı zamanda RII kapsamına giriyorsa bu işlem,
RII olarak kabul edilir. Bakım dokümanlarında verilen kritik
işlemlerin üzerinde “CI” ibaresi bulunmalı ve aynı teknisyenin
kritik işlemleri yapması durumunda Re-Inspection olarak
imza ve mühür atabileceği bir onay kısmı olmalıdır. Bakım
organizasyonunda yapılan tüm iş ve işlemler, kalite sistemi içinde
değerlendirilmektedir. Kalite sistemi, bir kuruluşun politika ve
hedeflerini gerçekleştirmek üzere yapılan sistematik faaliyetlerin
tümü olarak tanımlanabilir.
Bu sistemin ana unsurları müşteriler, çalışanlar ve tedarikçilerdir.
Kalite sisteminin etkinliğini izlemek ve geliştirmek için “kalite
denetlemelerinde düzeltici işlem prosedürü” kullanılmaktadır.
Denetleme programı her yılın başında, o yılın denetlemelerini
planlamak ve denetlenecek kısımlara bu konuda bilgi vermek
amacıyla hazırlanır. Yıllık denetleme programı aşağıdaki konuları
içermektedir:
3 Tüm bakım yönetimi açıklamaları (MME-Maintenance
Management Exposition) prosedürleri
3 Tüm bakım organizasyonu açıklamaları (MMO-Maintenance
OrganIsatIon ExposItIon) prosedürleri
3 Cat II-III (düşük görüş operasyonları) prosedürleri
3 Etops prosedürleri
3 AD’ler
3 Ürünler
• A1 üs bakım yetkisi olan uçak tipleri
• B1 overhaul yetkisi olan motor tipleri
• B3 overhaul yetkisi olan APU tipleri
• Her C yetkisinden seçilen bir komponent
• Her D yetkisi olan özel işlem prosesleri (kaynak, kaplama, shotpeen vb.)
3 Taşeronlar (JAR-145 onayı olmayanlar)
3 Hat istasyonları (konaklama bakımı ve daha ileri seviyede
bakım uygulanan ve uçuş frekansı yüksek olan istasyonlar)
3 Vardiya değişimleri
3 Ömürlü parçaların kontrolü
3 Onaylayıcı personeller
3 Minimum equipment list (MEL) gereklilikleri
Yıllık denetleme programı; yönetim, iş kapsamı, organizasyon,
teknoloji gibi konulardaki değişikler nedeniyle bir ihtiyaç
meydana gelmesi durumunda güncelleştirilebilir. Denetleme
programındaki denetim periyodunun süresi azaltılabilir. Ancak
denetim periyodunun bir yıllık süreyi aşması için Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü’nden (SHGM) onay alınmalıdır.
Esen kalın.
43
SPOR
Eski sporcular dopingin bir tür uyuşturucu olduğu konusunda anlaşıyor. Bugün
artık neredeyse sokakta satılan bu uyuşturucular, sadece sporculara zarar vermekle
kalmıyor; kendi bedenleriyle yaptıkları şike, onlarla birlikte heyecanlanan büyük
kalabalıkları da uyuşturuyor. Ta ki kolektif sevinçler yerini aldatılmışlık duygusuna
bırakana kadar. İster bilinçsizlik deyin, ister aşırı hırs... Doping, sporun temiz tarafını
günbegün kirletiyor. Hayatın da...
A
merika Birleşik Devletleri’nde düzenlen 1904
Olimpiyat Oyunları’ndaki maraton yarışını İngiltere
adına kazanan Thomas Hicks koşu esnasında
zorlanmaya başladığında antrenörü Charles Lucas
yanına geldi ve ona şırıngayla bir ilaç verdi.
“Bir miligram striknin sülfatı ve ağzına kadar dolu koca bir
bardak brendi vermeye karar verdim. Tekrar koşmaya başladı
ama bitime dört mil kala ona hız verecek ve varış çizgisine
ulaşmasını sağlayacak bir iğneye daha ihtiyacı olacaktı,” diye
anlattı Lucas o günkü koşuyu daha sonra. (Wikipedia)
Yasak mı? O yıllarda değil. Tehlikeli mi? O yıllarda henüz
bilinmiyordu. Adaleti zedeliyo mu? Belki de hayır, çünkü herkes
kullanıyordu.
“Maraton, tıbbi bir bakış açısıyla ilaçların atletlere nasıl yararlı
olabileceğini ortaya koymuştur.”
Bu cümle sözünü ettiğimiz maratonun resmi yarış raporundan.
Vücudu ilaçların da etkisiyle zorlanan ABD asıllı Hicks yarıştan
sonra kendisini çok kötü bir durumda bulmuş, madalyasını dahi
ancak birkaç gün sonra alabilmişti. Ancak hakkında bir doping
soruşturması açmak kimsenin aklına bile gelmedi.
Bugün ilaçların sportif performanslar üzerindeki etkisiyle
ilgili olarak çok daha fazla şey biliyoruz ve aklımız oldukça
karışık. Beğenerek izlediğimiz atletlerde de yasaklı madde
bulunduğunda üzülüyoruz, kırılıyoruz. “Bir ülkeyi sevince boğan”
başarıların hemen ardından doping kuşkusu akıllara düşüyor
hemen. Neye doping dendiğini, neye denmediğini tam olarak
bilemiyoruz. Kimi zaman bunu sporcular dahi bilmiyor. İyisi
mi anekdotlarla devam ederek durumu biraz daha anlamaya
çalışalım.
Soyunma odasında BenzedrIne
g
n
i
p
o
D
Atletin bedeniyle şikesi:
44
İngiltere’nin köklü futbol kulüplerinden Everton, 62-63 sezonunu
şampiyon olarak tamamlamayı başardı. Ancak kaleci Albert
Dunlop’un ifadelerine bakılırsa 24 yıl aradan sonra gelen bu
şampiyonluk Benzedrine isimli ilaç sayesinde mümkün olmuştu:
“Bize (Benzedrine’in) ilk kez nasıl sunulduğunu hatırlamıyorum.
Ama soyunma odasında dağıtılırdı. Almak zorunda değildik
ama oyuncuların çoğu alırdı. Tabletler genellikle beyazdı ama
bazen de sarılardan gelirdi. 1961–62 sezonu ve ardınan gelen
şampiyonluk sezonu boyunca kullanıldılar. Aslında kulüpte ilaç
kullanımının adı konmamıştı. Ama bu iş bir kez başladıktan sonra
istediğimiz kadar alabiliyorduk. Tabii ki maç günlerinde birçok
oyuncuya veriliyordu. Bir süre sonra bazı oyuncular ilaçsız
yapamaz oldular.” (Gabbert, Michael, The People) Kulübün ilacı savunan demeçlerine rağmen Dunlop kendisinin de
bağımlı olduğunu söylüyordu.
Neden Ben?
Tüm bunlar günümüzün çok daha karmaşık doping öykülerinin
yanında oldukça naif kalıyor.
Doping, performans ağırlıklı sporların baş belası olageldi hep.
Ancak sporun kendisine dair inancın kitlelerin nezdinde nasıl
kırılabildiğine dair en büyük örnek, 1988’de, Seul Olimpiyat
Oyunları’nda geldi.
Atletizmle alakası olan olmayan herkes televizyonların
başında dikkat kesilmiş, Kanadalı yükselen yıldız Ben Johnson
ve efsanevi rakibi Carl Lewis arasındaki 100 metre yarışını
bekliyordu. Göz açıp kapayıncaya kadar biten yarışın sonunda
beklediklerinden fazlasını aldılar. Johnson inanması güç bir
rekorla, 9,79 saniyeyle birinciliği aldı. Son anda zafer duygusu
içinde bir elini kaldırmasaydı bu sürenin daha da düşebileceğini
söyleyecekti. Fakat üç gün sonra sonuçları açıklanan doping
testi, bu gururun büyük bir utanca dönüşmesine neden oldu.
Johnson’ın kanında “Stanazol,” yani bir tür steroid bulundu.
Ve kavga başladı. Johnson’ın madalyası Lewis’e verildi, rekoru
silindi. Kanadalı öfkeden çılgına dönmüştü. Kendisi ve menajeri
Charlie Francis, madde kullanımını kabul ediyor, fakat bunu bütün
üst seviye atletlerin yaptığını söylüyorlardı. Amaçları, dediklerine
bakılırsa, yarışta kalmaktı. Kanada basını kendi sporcularına ateş
püskürdü: “Neden Ben?”
45
SPOR
Sporcunun
bilinçsizliği ya da
hırsına yenik düşmesi...
Doping hiçbir durumda
profesyonellikle
bağdaşmıyor. PEK ÇOK
FEDERASYON, ARTAN DOPİNG
VAKALARINA KARŞI ÖNLEM
ALMA TELAŞI İÇİNDE.
değişti. Haziranda Mersin’de başlayan Akdeniz Oyunları
öncesinde 8 haltercimiz, yine doping nedeniyle yarışmalardan
çekildi. Halter idollerimizden Halil Mutlu’nun omzunda bugün bir
yönetici olarak bu spordan dopingi temizlemek gibi çok ağır bir
yük var.
Şampiyonlar cezaya koşuyor
Daha sonra ortaya çıktı ki birinciliği masa başında alan Carl
Lewis yarıştan hemen önceki birçok testte “doping pozitif”
sonucu vermişti ancak genellikle değerler o yıllarda izin verilen
ölçülerin altında göründüğünden “paçayı kurtarmıştı.”
Bu yıldan sonra gelen rekorlara, ki Lewis uzun atlamayı da kasıp
kavurmuştu, bir daha hiç kimse güvenmedi. 100 metre tekrar
eski heyecanına kavuşmak için Asafa Powell, Tyson Gay, Yohan
Blake ve tabii ki teatral rekortmen Usain Bolt’u bekleyecekti. (Bu
atletlerin tamamı dopingli Ben Johnson’dan hızlı.)
Dopingin test sahası: Bisiklet
Daha yakın zamanlarda ise dünya bir başka sporun, bisikletin
doping nedeniyle çatırdamasına şahit oldu. Hoş, bisikletçilik
tarihi performans artırımı amaçlı kokain kullanımının da dahil
olduğu sayısız doping vakasıyla dolu. Ama bu son kriz izleyicinin
gözünde sporun kahramanlarını adeta teker teker öldürdü.
Lance Armstrong’un ilk pozitif testi 1999 yılına dayanıyor. Bu
küçük bulgunun kullandığı bir kremden
kaynaklandığını söyleyen
Armstrong, ilk vakasından
cezasız kurtulmuştu. Kimse
1996 yılında ağır bir kansere
yakalandıktan sonra hem hastalığı
yenen hem de spora en üst
seviyeden geri dönen Amerikalı
bisikletçiye toz konduramıyordu.
Ne var ki daha sonra “krem”
meselesinin dahi dopingi gizlemek
için uydurulmuş bir yalan olduğunu
itiraf edecekti Armstrong, pek çok
başka acı gerçekle birlikte. Bisiklet
sporu, yıllar içerisinde yeni ve tespit
edilmesi güç doping maddelerinin
46
kullanıldığı, anti-doping kuruluşlarının kendilerini bunlara karşı
geliştirdiği, sonra doping üreticileri tarafından yeni maddelerin
ve “silici”lerin denendiği büyük bir laboratuara dönüştü. Öyle
ki takım arkadaşlarının tamamının doping yaptığını öğrendikten
sonra öfkeden deliren, kendi masumiyeti ise hem testlerle hem
de tanıklıklarla kanıtlanan Fransız Christophe Bassons, kötü
çocuk ilan edildi. Birçok sporcu, dopingden bahsettiği için sporu
karalamakta olduğu iddiasıyla Bassons’un sporu bırakması
gerektiğini söyledi. Bisiklet sporunun zirvesi olan Tour de France
geçtiğimiz ay tamamlandı ve yükselen sporculardan Chris Froom
birinciliği kazandı. Umarız dergimiz size ulaşmadan ne Froom’un
ne de yarışı domine eden diğer sporcuların adı yeni skandallara
karışır. Şüpheliyiz, çünkü Tour’u bu yıl dördüncü tamamlayan
Alberto Contador’un dahi daha önce aldığı ilaç cezası yeni
bitmişti!
Mersin demişken; oyunlar ironik bir duruma da sahne oldu.
Mersin’deki tesislerden biri, Avrupa şampiyonu sporcumuz Nevin
Yanıt’ın adını taşıyor. Hepimizi duygulandıran kareler halen
aklınızdadır. Ancak Yanıt bugün spordaki kariyerini ilerletmekle
değil, hakkında sürmekte olan doping davasıyla uğraşmak
durumunda. Benzer bir suçlama, Olimpiyat şampiyonu Aslı Çakır
Alp’in de başını ağrıtıyor. Daha önce de büyük bir hayal kırıklığını,
Aslı ve Nevin’e ilham veren Süreyya Ayhan ile yaşamamış
mıydık? Öte yandan, bu ceza ve soruşturmaların birçoğuyla
ilgili bir sis perdesi de varlığını koruyor. Doping vakalarında
art niyet kadar bilinçsizliğin de rol oynamış olabileceği
düşünülüyor. Nitekim, milli basketbolcumuz Ermal Kurtoğlu
2005’te 6 ay potadan men cezası aldığında, aslında yasaklı
maddenin kullandığı saç ilacında olduğuna dair açıklamasına
hemen herkes, özellikle de takım arkadaşları ve hocaları inandı.
2009’da benzer bir olay Kerem Gönlüm’ün başına geldiğinde
şüpheler biraz daha güçlüydü. Kerem’de bulunan madde cathine.
Halterin büyük yükü: Doping
Peki dünyanın dört bir yanı doping skandallarıyla
sarılmış da biz Türkiye’de bundan nispeten uzak
mı yaşıyoruz? Keşke böyle diyebilseydik ama
özellikle Dünya Anti Doping Kurumu (WADA)
hiç de bu fikirde değil.
Geleneksel olarak en başarılı olduğumuz
sporlarla başlayalım hatırlamaya:
Doping, bu yıl “er meydanı”na dahi bulaştı,
başpehlivanlardan Serhat Gökmen
müsabakalardan men edildi.
Daha geçen sene Avrupa 23 Yaş Altı Halter
Şampiyonası'na katılan 5 sporcumuzun
kanında Stanazol tespit edildi. Ardından
gönderilen örneklerde turnuvaya katılan
tüm sporcularda yasaklı madde bulundu.
Skandalla birlikte federasyonun yönetimi
Nevin Yan
ıt
Vücuttan çabuk atılması ve aslen yorgunluğu azaltmasıyla
ünlü. Sporcuya performans anlamında katkılarının kısıtlı
olduğu biliniyor. Yani burada da bir “bilinçsizlik” şüphesi
yükseliyor. Kerem, harikalar sergilediği bir dönemde 1 yıl
ceza aldı. Bu yılın başında ise Türk basketbolunun en büyük
yıldızlarından biri, üstelik de milli takımımızın kaptanı Hidayet
Türkoğlu, “NBA’de yasaklı madde” kullanmaktan 20 maç ceza
aldı. Hido, maddenin omuz tedavisinde kullanılan bir ilaçta
bulunduğunu söyledi, takımı da onu savundu ama en iyi
ihtimalle ortada bir “bilgisizlik” vardı.
Sporcunun bilinçsizliği ya da hırsına yenik düşmesi.... Doping
hiçbir durumda profesyonellikle bağdaşmıyor. Türkiye’de
çeşitli spor federasyonları bugün dopingle mücadele
konusunu birinci gündemi yapmış durumda. Bu çabalar,
ulusal anti-doping kurumlarının desteğiyle sürüyor. Ama
belki de en kesin çözümler, “profesyonellik” kavramının daha
amatör yıllarda sporculara öğretilmesinden geçiyor. Doping,
kaleci Dunlop’un da söylediği gibi bir tür uyuşturucu. Bu yaz
Hacettepe Üniversitesi’nden iki genç bilimci adayının yaptığı
bir araştırma ortaya koydu ki bu uyuşturucular mahallenizdeki
eczanede dahi bulunabiliyor.
Ankara’daki 150 eczaneye girerek reçeteyle satılan EPO ilacını
isteyen Kevser Çiftçi ve Tuğba Köksal, 127 eczaneden pozitif
yanıt aldıklarını belirtiyorlar. İlacın yaygınlığını kanıtlayan
en önemli bulguları ise şu ifadelerinde gizli: “Eczacılar bize
sporcu olup olmadığımızı sordular.”
Dopinge karşı bilinç geliştirmenin gerekliliği, spor dışı
alanlara da uzanıyor. WADA'ya göre performans artırıcı
maddeler bugün mafya yapılarında, koruma görevlilerinde ve
fiziksel güç isteyen mesleklerde de kullanılıyor. Yani sporda
engellenemeyen uyuşturucu, sokaklara yayılıyor...
Belki de bu nedenle gençlere sporun temiz tarafında
kalmalarını öğütlemek, aslında onlara hayatın temiz tarafında
kalmalarını söylemek anlamına geliyor.
47
söyleşİ
Çektiğimiz fotoğrafları Airliners.net ve Jetphotos.net gibi
uluslararası fotoğraf sitelerinde paylaşıyoruz. Tabii bu sitelere
fotoğraf kabul ettirebilmek için fotoğraflarımızda bir dizi
kritere uygunluk aranıyor. Bu kriterleri sağlamak için fotoğrafın
açısını düzeltmek, gerekli kırpmayı yapmak, kontrast, parlaklık
ve keskinlik ayarları vermek gerekiyor. Bunları da photoshop
programında yapıyoruz.
Fotoğraf çekmek için devamlı irtibat içerisinde olduğunuz
grubunuz var mı?
Spot TR adını verdiğimiz bir grubumuz var. Grup aktif olarak
çekim yapan 35 kişiden oluşuyor. Bu kişilerin içinde pilotlar,
harekatçılar, teknisyenler de bulunuyor. Hatta havacılığa gönül
vermiş doktorlar, avukatlar da bulunuyor. Arada haberleşip birlikte
çekim yaptığımız zamanlar oluyor.
Söyleşi: Elif AYDEMİR
Grubunuzla birlikte nasıl etkinlikler gerçekleştiriyorsunuz?
Grup olarak ülkemizde düzenlenen havacılık fuarlarını ve
airshow’ları yakından takip ediyoruz. Örneğin ekip olarak 2011
yılında İzmir Çiğli’de düzenlenen Türk Hava Kuvvetleri’nin 100.
Yıl kutlamalarına katıldık. Son olarak ise haziran ayında Konya’da
düzenlenen Anadolu Kartalı tatbikatında Spot TR olarak yerimizi
aldık. Fakat o tarihlerde yurtdışı gezisinde olduğum için grupça
gidilen bu etkinliğe katılamadım.
Havacılık ve fotoğraf
tutkusunu birleştirdi:
Çocukluğundan beri havacılık sevgisiyle yetişen Kıvanç Talip Uçar, bu tutkusunu fotoğraf
sanatıyla yansıtıyor. Kurdukları fotoğraf grubuyla pek çok sergiye imza atan Uçar ile
havacılık fotoğrafçılığı üzerine söyleştik...
ıvanç, her ay bir çalışanımızla hobileri vesilesi
ile düzenlemiş olduğumuz söyleşilere bu ay
seninle devam ediyoruz. Bize kendinden bahseder
misin?
Tabii, İsmim Kıvanç Talip Uçan, 22 yaşındayım.
İstanbul Teknik Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu
Elektronik ve Haberleşme Bölümü mezunuyum.
Hangi bölümde çalışıyorsun? Çalıştığın bölüm istediğin bir
bölüm müydü; bölüm hakkındaki ne düşüncelerin neler?
Aviyonik Bakım Müdürlüğü’ne bağlı olarak Modifikasyon
Ekibinde çalışıyorum. Teknisyen Yetiştirme Programı sırasında
gördüğümüz pratik eğitimler sonucu bana en uygun bölümün
Aviyonik Bakım olduğunu düşündüm. Zaten iş öncesi Flight
Simulator sayesinde uçakların elektrik, navigasyon, haberleşme
sistemleri hakkında az çok bilgi sahibiydim. Sonuç olarak 14 aydır
Aviyonik atölyesinde severek işimi yapıyorum.
İşe giriş hikâyeni anlatır mısın; bu meslekle ilgili isteğin ya da
bilgin var mıydı?
Bende küçüklükten gelen havacılık sevgisi var. Lise yıllarımda
kendime uçak teknisyeni olmayı hedef belirlemiştim. Bazı
nedenlerden dolayı dört senelik üniversiteyi kazanamayınca, İTÜ
Meslek Yüksek Okulu’na yatay geçiş yaptım. Daha sonra THY’nin
48
açtığı Teknisyen Yetiştirme Programı’nı araştırmaya başladım.
Önümde uçak teknisyeni olmak için iyi bir fırsat vardı. Ben de bu
şansı iyi kullandım ve hayalimi gerçekleştirdim.
Fotoğraf çekmeyi ben de çok severim ama biraz pahalı bir
hobi değil mi?
Kullandığınız ekipmana göre değişiyor. Kişi öncelikle ne tür
fotoğraflar çekecek, bunu bilmesi gerekiyor. Daha sonra
ihtiyacına göre yarı profesyonel ya da SLR bir makineyle bu
hobiye başlanabilir.
Fotoğrafçılar arasında geçen klasik bir çekişme vardır. Birileri
Canon’u tutar, birileri Nikon’u... Örneğin ben Canon’cuyum;
senin böyle bir marka tecihin var mı?
Burada önemli olan hangi markayla fotoğrafçılığa başlandığıdır.
Ben Nikon’la başladım. Bütün ekipmanım Nikon makinelerle
uyumlu. Sonuçta bu kadar emek vermişsiniz, yatırım
yapmışsınız. Bu yüzden Nikon’a kötü marka diyemiyorsunuz.
Ama Canon’la başlasaydım yine aynı düşüncelere sahip
olurdum. Ben Nikon-Canon rekabetini Airbus-Boeing
rekabetine benzetiyorum. İkisi de havacılık sektörünün en
önemli iki firması. İki firmanın uçaklarının da birbirine göre
artıları ve eksileri var. Nikon ve Canon’u da aynı şekilde
değerlendiriyorum.
Özellikle havacılıkla ilgili fotoğraf çekmeye yönelmişsin; bu
zor olmuyor mu?
Ülkemizde biz spotter’lara, yani havacılık fotoğrafçılarına ne
yazık ki kötü gözlerle bakıyorlar. Örneğin Florya’da bulunan
bir alışveriş merkezinin balkonundan çekim yaptığımız zaman
çevreden garip tepkiler alıyoruz. Vatandaşlarımızdan “Neden
uçakları çekiyorsunuz?” gibi sorular gelebiliyor. Hatta aramızda
sadece uçak fotoğrafı çektiği için günü karakolda geçiren
arkadaşlarımız var. Yurtdışında havacılık fotoğrafçıları için
özel fotoğraf çekme alanları yapılırken, ülkemizde bu şekilde
davranılması bizi üzüyor.
Pistten kalkan uçakları fotoğraflayabilmek için pistin karşısında özel olarak gittiğiniz bir yer var mı?
Genelde Florya’da bulunan bir alışveriş merkezinin balkonunu
kullanıyoruz. Lodoslu havalarda 17R pistinden kalkan, özellikle
geniş gövdeli uçaklar tam önümüzden teker kestiği sırada
gerçekten çok hoş kareler ortaya çıkabiliyor. Ek olarak yine
Florya’da bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sosyal Tesisleri
de sabah saatlerinde ve gün batımında 05 pisti iniş fotoğraflarını
çekmek için tercih ettiğimiz lokasyonlardan biri.
Fotoğrafçılıkta photoshop bulunmasını istediğin ve ilgilendiğin bir şey mi? Çektiğin fotoğrafları airliners.net sitesinde
yayınlıyorsun; burada photoshop yapmak gerekiyor sanırım.
İleride bu fotoğrafçılık merakınla ilgili yapmayı planladığın
özel bir şey var mı; sergi açmak gibi ya da stüdyo kurmak
gibi?
Stüdyo kurmak gibi bir düşüncem olmadı ve olacağını da
sanmıyorum. Ama yine Spot TR ekibi olarak TAV’ın ve CNNTürk’te
yayınlanan Kokopit programının katkılarıyla geçen sene Atatürk
Havalimanı Dış Hatlar Gidiş Terminali’nde bir fotoğraf sergimiz
oldu. Daha sonra fotoğraflarımız İzmir Adnan Menderes
Havalimanı’nda da sergilendi. Bu fotoğraf sergilerinin Türkiye’de
havacılık fotoğrafçılığının gelişmesinde büyük bir katkısı olduğunu
düşünüyorum. Çünkü bu tarihten sonra ülkemizde bu hobiyi
gerçekleştiren fotoğrafçı sayısında bir hayli artış oldu.
Fotoğrafçılık küçüklüğünden gelen bir ilgi mi yoksa havacılıkla
tanıştıktan sonra mı oldu?
Fotoğrafçılığa ilgim açıkçası havacılıkla tanıştıktan sonra başladı.
İnternette her zaman takip ettiğim bir havacılık forumu vardı.
Burada arkadaşlarımız çektikleri fotoğrafları yayınlıyorlardı.
Benim de ilgimi çekmişti. Daha sonra bu hobiyi gerçekleştiren
arkadaşlarla irtibata geçtim. Gerekli bilgileri aldım. D-SLR bir
fotoğraf makinesi edindikten sonra kendimi bu grubun içinde
buldum.
Sanal havacılık hakkında ne düşünüyorsun? Sanırım bu konuya da ilgin var; biraz bahseder misin?
Sanal havacılığın ne anlama geldiğinden bahsedeyim biraz. Sanal
havacılık, gerçek hayatta uyulan birtakım kuralları bilgisayar
ortamında, Flight Simulator vasıtasıyla gerçekleştirdiğimiz sanal
uçuş faaliyetleridir. Yaklaşık 7 senedir de Flight Simutor’da sanal
uçuşlar yapıyorum. Flight Simulator’a başlamak biraz sabır istiyor.
Eğer alet, seyrüsefer ve prosedür bilginiz yoksa, ilk kurulumdan
sonra sağlıklı bir kalkış ya da iniş yapılamıyor. Bu hobiye
başlayacak arkadaşlara tavsiyem, biraz sabırlı olmaları ve bol bol
doküman okumaları.
49
tekNİK
Pompalar
Yazı: Mustafa ÇÜRÜKOĞLU
üm uçak hidrolik sistemlerinin bir veya birden
çok güç tahrikli pompası, ayrıca da bu pompaların faal olmadığı durumlar için bir el pompası vardır. Güç pompaları ana enerji kaynağıdır.
Bunlar motor tahrikli, elektrik-motor tahrikli
veya hava tahrikli olabilir. Elektrik motor tahrikli pompalar genel olarak acil durumlarda veya yer operasyonları esnasında
kullanılır. Ayrıca bazı uçaklarda hidrolik güç üretmek için Ram
Air Türbin (RAT) vardır.
El Pompası
Hidrolik el pompası bazı eski uçaklarda hidrolik alt sistemlerin
çalışması için ve bazı yeni uçaklarda yedek bir ünite olarak
kullanılır. El pompaları genellikle test maksatlı olup rezervuarlara tek bir istasyondan servis yapabilmek için de kullanılmaktadır. Tek bir istasyondan servis yapmak, hidrolik sıvısında
oluşabilecek herhangi bir kirlilik ihtimalini düşürür.
Tek etkili, çift etkili ve rotori olmak üzere üç tip el pompası
kullanılır. Tek etkili el pompaları bir çevrimde sıvıyı çekip diğer
çevrimde pompalar. Verimsiz olması sebebiyle çok az tercih
edilirler. Çift etkili el pompaları, pompa kolunun her çevriminde
sıvı akışı ve basıncı sağlar. Bu pompalar; piston hareket kolu,
iki yay yüklü “check valf” ve giriş-çıkış portlarından oluşur.
Piston sağa hareket ettiği zaman, pistonun solunda kalan haznedeki basınç düşer. Giriş portundaki bilye tip check valf açılır
ve hidrolik sıvı hazneye çekilir.
50
Pistonun sağında kalan haznedeki sıvı çıkış portundan hidrolik sisteme doğru gönderilir. Piston sola doğru hareket ettirildiğinde, giriş portundaki bilye tip check valf yatağına oturur.
Pistonun solunda kalan haznedeki basınç yükselir ve pistondaki bilye tip check valfi iterek yatağından ayırır. Sıvı, pistonun
içinden, sol hazneden sağ hazneye doğru akar. Piston rodu ile
yaratılan yer değiştirme yüzünden pistonun sağındaki haznenin hacmi solundaki hazneden küçüktür. Bu sebeple sağa doğru akış sağlanır.
Rotari tip el pompalarında ise kol hareket halinde iken devamlı
hidrolik akış üretilir. Şekilde hidrolik sistemdeki bir rotari tip el
pompası görülmektedir.
Güç tahrikli pompalar
Sabit yer değiştirmeli pompalar
Günümüz uçaklarındaki birçok güç tahrikli hidrolik pompa, değişken iletimlidir. Sabit iletimli olan pompalar da kullanımdadır. Her iki tip pompa için de çalışma prensibi aynıdır. Modern
uçaklarda motor tahrikli, elektrik-motor tahrikli, hava tahrikli
güç pompaları, güç iletim üniteleri (PTU) ile RAT tarafından
döndürülen pompalardan meydana gelen bir kombinasyon kullanır. Örnek olarak Airbus A380 uçağının iki hidrolik sistemi, 8
motor tahrikli pompası ve 3 elektrik-motorlu pompası vardır.
Boeing 777 uçağının ise 3 hidrolik sistemi, 2 motor tahrikli
pompası, 4 elektrik motor tahrikli pompası ve 2 hava tahrikli
ile RAT tarafından döndürülen hidrolik pompası vardır.
Sabit yer değiştirmeli pompa, pompanın RPM değerine bakılmaksızın her devirde sabit debide çıkış sağlar. Eğer bir hidrolik
sistemde kullanılacaksa basıncı sabit bir değerde tutmak için
basınç regülatörü gereklidir.
Diş tip güç pompası
Diş tip güç pompası, sabit yer değiştirmeli bir pompadır. Bir
dişli pompa basitçe şunlardan oluşur: Üzerinde giriş ve çıkış
delikleri bulunan gövde, biri tahrik motoruna bağlı döndüren
ve döndürülen dişliler. Tahrik motoru döndüren dişliyi harekete geçirdiğinde, döndürülen dişliyi kavrar ve döndürür. Dişli
çarkın üzerindeki dişlerin birbirini kavraması ve ayrılmaları ile
artan ve azalan hacimler meydana getirir. Emişte dişlerin birbirinden ayrılmaları ile oluşan vakum, akışkanın pompa gövdesine girmesini sağlar. Diş boşlukları ve pompa gövdesi arasında sınırlanan akışkan taşınarak pompanın basma ağzına iletilir.
Dişli pompalarda pompanın emme ağzında atmosfer basıncının altında bir basınç, basma ağzında ise sistem basıncı vardır.
Dişli pompalardaki basınç farkı ise pompa gövdesinin, yatakların ve dişlilerin büyük eksenel ve radyal kuvvetlere maruz
kalmasına neden olmaktadır. Bu kuvvetlerin büyüklüğü dişli
geometrisi, dişli boyutları, debi ve çarpışma basıncıyla orantılı
olarak değişmektedir. Dişler her iki dişlinin diş çevresine düz
açıldığı için dıştan düz dişli pompa olarak adlandırılırlar.
Motor tahrikli pompa
Elektrik motor tahrikli motor
Pompaların sınıflandırılması
Gerotor tip pompa
Pompalar temel olarak pozitif yer değiştirmeli ve pozitif yer
değiştirmeli olmayan pompalar olmak üzere ikiye ayrılır. Hidrolik sistemlerin çoğunda kullanılanlar, pozitif yer değiştirmeli
pompalardır.
Pozitif yer değiştirmeli olmayan pompalara, çalışma basıncının
artması ile iletimin azaldığı merkezkaç (santrifüj) ve pervane
(propeller) pompalar örnek verilebilir. Bu pompaların çıkış tarafı tamamen kapatılırsa akış durur ve basılan debi sıfır olur.
Bu pompalarda debi, karşılaşılan basınç direnciyle orantılı olarak değişir. Havalarının sürekli alınması gerekir.
Pompa mili aynı zamanda iç rotora kamalıdır ve rotor ile rotor
aynası aynı yönde döner. Gerotor tip pompalar, eksantrik şekilli kısa boylu 7 geniş dişi olan dış rotorun içinde 6 dişi olan
iç rotordan oluşur.Bu düzenleme sayesinde pompalama boşlukları oluşturulmuştur. Rotor saat yönünde dönerken pompa
boşlukları, X noktasına ulaşıncaya kadar yavaş yavaş pompa
giriş tarafındaki boşluklar açılır ve sonra çıkış tarafına doğru
dönerken, giderek hacimleri azalır. İç rotorun diş uçları, pompalama ceplerini birbirinden ayıracak şekilde, dış rotor aynasına temas eder.
51
teknİK
Gerotor tip pompa
Piston pompaları
Paletli pompa
Pistonlu pompaların etki şekli, akışkanın pompa silindirinde piston tarafından ileri doğru itilmesi şeklinde olur. Bu bakımdan pistonlu pompalar akışkanın basınçlandırılması veya kaldırılması
şeklinde ve yatık ya da dik olarak çalışmaktadırlar. Paletli pompa sabit yer değiştirmeli bir pompadır. Bir kanallı rotor
veya bir silindirik kama,eksantrik olarak tutturulmuş kanatçıklar,
rotor görevini yaparlar. Rotor, ucu kıvrık şekillendirilmiş, bir kamı
çevreleyen duvarlara yerleştirilmiştir. Rotor iki yan duvarla kam
içine yataklanmıştır. Kanatçıklar döndüğünde pompa içine sıvı girer, santrifüj kuvvet ve hidrolik basınç paletleri veya çubukları yan
duvarlara iterler. Paletler, rotor, kam ve yan bloklar arasındaki sızdırmazlık, iyi emme karakteristiklerinin oluşmasının anahtarıdır.
Gövde ve kam kuvvetiyle çemberdeki tüm deliklerden kam için
sıvı pompalanır. Bloklara sıvı girişleri paletler, rotor, kam ve yan
duvarlarla sağlanır.
Paletli pompalar, rijit ve esnek rotorlu sabit ve değişken debili olarak gruplandırılırlar. Rotor ve stator arasındaki sızdırmazlık, paletler üzerinde etkili santrifüj kuvvetle sağlanabilir. Rotor yivlerinde
hareket eden paletlerin aşınması pompa tarafından dengelenebilir. Rotorla gövde ve kapak arasındaki boşluk toleransı oldukça
dardır.
Basit etkili pompalar daha çok dalma pistonlu olarak imal edilirler. Piston silindiri içinde pompa pistonu ve sızdırmazlık elemanları ile birlikte sızdırmazlık temin edilir ve piston bu sızdırmazlık
elemanları içinde ileri geri harekette bulunur. Pompanın üst tarafında basınç ventili, alt tarafında emme ventili bulunur. Bunun
haricinde basma tarafında basınç borusu, emme tarafında emme
borusu bulunur. Emme tarafının sonunda kirlilikleri pompadan
uzak tutacak bir emme kovanı veya örgülü bir sepet bulunur.
Emme kovanından önce bir taban ventili, emme tahtının sürekli
akışkan ile dolu tutulmasını temin eder.
Pistonlu pompalarda emme ve basmada kuvvet dağılımı çok değişkendir. Bu elverişsiz durumun önüne geçmek, kuvvetlerin daha
iyi dağılımını sağlamak ve eşit hacim akımı temin etmek için 2, 3
ve daha fazla piston yan yana konularak kranka gelen kuvvetler
dengelenir, homojen bir dağılım sağlanmaya çalışılır.
52
ORİJİNAL
Elektrik motorlu
uçaklar tam gaz:
Uçmaz
demeyin!
Bir zamanlar uçarı bir hayal gözüyle
bakılan elektrik motorlu uçaklar,
geliştirilen yeni projelerle ete kemiğe
bürüNÜyor. Çalışmalar henüz bir ya da
birkaç kişilik uçaklar seviyesinde. Tıpkı
havacılığın ilk yıllarında olduğu gibi...
54
ilimin sağı solu belli olmaz. Bazen kulağa çok
“uçarı” gelen bir fikir, yıllar içinde gelişerek gerçek
bir bilimsel ya da teknolojik devrime dönüşebilir.
Biraz daha somut anlatmak gerekirse, elinizdeki telefona bir
bakmanızı istemek ve tüm hikayenin çılgın bir adamının sadece
birkaç metreye ses iletme çabasıyla başladığını hatırlatmak
yeterli olacaktır.
Elektrik motorlu uçaklar, bu kadar ilkel bir aşamada değil; her
ne kadar sadece elektrik motoruyla çalışan büyük yolcu uçakları
henüz yıllarca uzakta görünse de.
Aslında elektrik motorları havacılığın gelişimi içinde, daha
19. yüzyılın sonunda bir alternatif olarak ortaya çıkmış. Ünlü
Fransız havacılık tutkunu Gaston Tissandier, daha 1883 yılında
bu alandaki ilk denemeyi gerçekleştirmiş. Hemen ertesi yıl
meslektaşları askeri mühendis Charles Renard ve yine askeri
kökenli otomotiv mühendisi Arthur Krebs daha güçlü bir motora
sahip olan La France’ı uçurmayı başarmış. Elektrik dehası Nikolai
Tesla da bu konu üzerine epey kafa patlatmış.
Sabit kanatlı bir uçağın elektrik motoruyla ilk kez uçurulduğu
tarih 1957. Ancak bu erken denemenin biraz olsun şekil alması
1970’leri bulmuş. 1973 yılında kaydedilmiş 14 dakikalık bir uçuş
var örneğin. 1990’lar ve 2000’lerdeki gelişmeleri, özellikle güneş
enerjisi destekli projelerin “doğum sancıları” olarak adlandırmak
mümkün.
2011’den itibaren ise elektrik motorlu uçak konusu yeniden
momentum kazandı.
Bu yaz Fransa’nın başkentinde gerçekleşen Paris Air Show,
elektrik motorlu uçaklarda kazanılan bilimsel mesafeyi
gözlemlemek açısından oldukça önemliydi.
Havacılık devi EADS’in sergilediği E-Fan, çift koltuklu bir model.
Lityum polimer bataryalarla çalışıyor ve çifte elektrik pervanesi
60 kilovat elektrikle dönüyor. Saatte 100 mil hızla 45 ila 60
dakika arası yol alıyor. Bu süre daha ziyade eğitim aşamasındaki
pilotlar için geçerli. Akrobatik bir uçuşta süre 30 dakikaya kadar
düşüyor.
E-Fan, tıpkı muadilleri gibi, konvansiyonel uçaklara göre çok
daha sessiz ve özellikle eğitim uçağı olarak kullanılmak üzere
tasarlanmış. Uçuş maliyetlerini düşürmek gibi bir iddiası var.
Altı koltuk!
European Aerospace Design Consultants (EADC) ve PC-Aero
tarafından geliştirilmekte olan Elektro E6, gözünü biraz daha
yükseklere dikmiş. Uçak, henüz sadece bir maket şu anda ve
üreticiler önlerine hedef olarak 2019 yılını koymuş. Makette 6
koltuk var. 480 kilogram taşıması ve 500 kilometreye kadar
havada kalması tasarlanıyor. Uçağı geliştiren ortaklık, üç yıl
içinde bir prototip üretme ve 10 yıla kadar da lisans alma
amacında.
Uçağın kanatlarının üst yüzeyi fotovoltaj hücreleriyle kaplanmış
görünüyor. Ancak bu hücrelerin hangi seviyede bir yeterlik
sağlayacağı henüz net değil.
İtalyan AgustaWestland’ın Project Zero’su hareketli pervaneli,
tek kişilik bir model. Şirket henüz menzil, sürat ve ağırlık
gibi bilgileri vermiş değil. Dahası bu tasarım yeni bir model
geliştirmekten çok neyin mümkün olduğunu göstermek amacıyla
yapılmış. Yani AgustaWestland’a göre de elektrik motorlu
uçakları, üzerine hayal kurmaya değer.
Hibritler
Diamond Aircraft Industries’in DA36 E-Star 2’si biraz daha ileri
bir aşamada. Uçak pervanesini elektrik motoruyla döndürüyor
ancak gerekli bataryasını yakıt kullanan küçük bir motorla
dolduruyor. Bu anlamda ne kadar safkan bir elektrik motorlu
uçak sayılabileceğinden emin değiliz. Serinin bu ikinci uçağının
bataryaları EADS Innovation Works tarafından tedarik ediliyor.
Siemens ise sürüş sistemini sağlıyor.
Tüm bunlar gelişmekte olan yeni bir oyuncunun, elektrik
motorlu uçakların ilk adımları aslında. Birçok büyük şirketin bu
piyasada erkenden yer almaya çalışması da elektrik motorlarının
sanıldığı kadar “güçsüz” olmadığını gösteriyor. Örneğin Siemens
yetkilileri, hibrit uçakların bu on yıl içinde piyasada olacağına
inandıklarını söylüyorlar. Atlantik’in diğer yakası, özel olarak
Boeing de hibrit uçaklara hiç mesafeli değil. Üniversiteler ve
şirketler ortak çalışmalar içinde. Güneş enerjisi kullanımındaki
gelişmeler, elektrik motorlu uçak fikrine kuvvet veriyor. Örneğin
bu yaz Solar Impulse isimli tek kişilik bir modelin sadece güneş
enerjisiyle kritik 26 saati havada tamamlamış olması, bu çevreci
yaklaşıma olan inancı artırıyor. Avrupa Birliği de geleceğin
kriterlerini sanırız bu çalışmalara bakarak belirliyor: 2050 yılında
karbon emisyon oranını 2000 yılına oranla yüzde 75 düşürmek,
ses seviyesini de yüzde 65 azaltmak.
Not: Paris Air Show verileri için teknoloji yazarı Stephen
Shankland’in cnet.com’da yayınlanan bir makalesinden
yararlanılmıştır.
55
BİLİM
Kore’nin Sihwa Gölü’nde kurulu tesisi, 254 megawatlık
kapasitesiyle günümüzün en büyük gelgit enerjisi sahası olma
unvanını taşıyor. Rusya, Hindistan, Çin ve Kanada gelgit enerjisi
işindeki ülkelerden bazıları. Tüm bu saydıklarımız nükleer enerji
santrallerine de sahip ülkeler. Ancak yine de henüz gelişim
aşamasındaki bir teknolojiye yatırım yaparak kaynaklarını
çeşitlendirmeye çalışıyorlar. Hatta Rusya bunu büyük doğalgaz
zenginliklerine rağmen deniyor.
BARAJLAR, TÜRBİNLER, KÖPRÜLER
Denize maya çalma yarışı:
Gelgit
enerjisi
B
ir macera ve savaş filmi klişesidir: “Hareket eden ne
varsa vurun.”
Bugün dünya enerji kaynaklarını çeşitlendirmek için
adeta kıvranırken, bilimciler “kendiliğinden” hareket
eden her ne varsa onun peşine düştüler. Fosil yakıtlara bağımlığı
azaltma çabalarında rüzgar ve güneş en temiz ve önemli
kaynaklar gibi görünüyor, ancak doğadaki hiçbir hareket, gelgit
bile, enerji yatırımlarının radarının dışında değil.
ABD Enerji Bakanlığı daha bu yaz gelgit enerjisini ticari bir hale
getirip sualtı türbinlerinden dağıtım hatlarına güç taşımak
üzerine yapılan çalışmaların devam edeceğini açıkladı.
Sadece Oregon’daki tek bir santralden 1.5 megavat elektrik
56
Ayın ve güneşin dünya sularına küçük bir
şakası olan gelgit, yeni enerji kaynakları
bulmak için her taşın altına bakan
bilimcilerin iştahını kabartıyor. Doğru
yerlere kurulan türbinler ve kapılar,
akıp gitmekte olan suyun elektrik
enerjisine dönüşmesini sağlıyor. Henüz
emekleme aşamasında bir teknoloji
bu. Fakat çevreye zarar vermeden
uygulanabilirse ve başka metotlarla
da BİRLEŞTİRİLİRSE, önemli bir kaynağa
dönüşebilir.
maliyetli olduğu koşullarda tercih ediliyor.
üretmeyi hedeflediklerini ilan eden bakanlık, gelgit enerjisinin
öngörülebilir olmasının altını çiziyor. Malum, güneş ve rüzgar
enerjisi, hava koşullarına bağlı olarak farklı düzeylerde
ortaya çıkıyor. Ayrıca bazı diğer Amerikan şirketleri de çeşitli
noktalarda kurulacak muhtemel santrallerin potansiyelini
ölçümlüyor.
Gelgit enerjisi tesisleri genellikle diğer enerji kaynakları ile
de destekleniyor. Örneğin, bazı projelere yüzer platformlar
üzerindeki rüzgar enerjisi birimleri ve dalgalardan yararlanmak
üzere dizayn edilen türbinler de eklenmiş. Yüzen birimler,
rüzgar güllerini suyun dibine sabitlemenin derinlikten ötürü çok
Ah şu Gulf Stream’i bir yakalasak!
Bir başka parlak fikir ise bilinen sabit akıntılardan yararlanmak.
Ancak teknoloji henüz büyük okyanus akıntılarını kesintisiz
bir güç kaynağına dönüştürecek kadar ilerlemiş değil. Yine de
buradaki potansiyel, dikkat çekici. ABD’lilerin yaptığı hesaba
göre, Gulf Stream’in gücünün binde birinden dahi yararlanmak,
Florida gibi bir eyaletin enerji ihtiyacının yüzde 35’ini karşılamak
için yeterli.
Dünyanın ilk gelgit enerjisi santrali 1966 yılında, Fransa’nın
Rance Nehri üzerinde kurulmuş. Elbette bugün geliştirilen
teknolojilerin çok gerisinde ancak halen kullanılıyor. Güney
Bu enerjiden yararlanmanın bir yolu, gelgitin güçlü olduğu
bölgelerde kurulan barajlar. Barajlara yerleştirilen kapaklar ve
türbinler, elektrik üretiyor. Bir diğer yöntem ise suyun içine
hareketli çitler kurmak. Bu çitler, mekanik olarak çalışan döner
kapıları andırıyor. Bugün en çok üzerinde durulan yöntem ise
kıyıya, sualtına türbinler yerleştirmek. Tesis kıyıya ne kadar
yakın olursa elektriği karaya aktarmak o kadar ucuza mal oluyor.
Üstelik kıyıya yakın tesisler, denizciler için de daha az risk
yaratıyor.
Türbinlerin yerleştirilebileceği bir başka nokta ise özellikle
akarsular üzerindeki köprüler. Böylelikle uygun durumlarda çevre
kirliliği de engellenmiş oluyor.
Gelgit ve akıntılar umut vaat edici seçenekler. Yine de bilimciler
ve mühendisler halen bu tür projelerin geniş ölçeklerde ne kadar
uygulanabilir olduğu konusunda rüştlerini ispatlamak zorundalar.
Çünkü örneğin gelgit enerjisi tesisleri, ebatlar büyüdüğünde
denizaltı yaşamını etkileyebilir. Bu konunun içindeki şirketler ve
ülkeler, şimdilik tesislerin kurulacağı noktalar konusunda hassas
davranacaklarını söylüyor. Fakat büyük tesislerin kurulmasıyla
birlikte bugün öngörülemeyen sonuçlar ortaya çıkabilir. Tıpkı
rüzgar santrallerinin kuşların göç rotalarını engelleyebileceğinin
sonradan ortaya çıkması gibi.
Bu heyecan verici sistemlerin altyapısında çalışanlar, ekonomik
verimlilik açısından da bugünkünden çok daha fazlasını önermek
durumunda. Gelgit santrallerinin operasyon maliyetleri oldukça
düşük. Fakat kurulum maliyetleri halen çok yüksek. Üstelik bakım
aşamasında da ne gibi sorunların ortaya çıkabileceğini henüz tam
olarak kestiremiyoruz. Suda üretilen enerjinin kıyıya taşınması
da önemli bir engel. Ancak tüm bu zorluklara rağmen devam
etmekte olan pilot çalışmalar başarılı olursa dünya yeni bir temiz
enerji kaynağına daha sahip olacak ki sadece böylesi bir olasılık
için risk alıp yatırım yapmaya değer.
57
tarİh
ULUSAL BİR KONGRE:
SİVAS KONGRESİ
(4-11 EYLÜL 1919)
Yazı: Dr. Handan DİKER
Yeditepe Üniversitesi Öğretim Üyesi
[email protected]
S
ivas Kongresi, Erzurum Kongresi’nin ardından
toplanan ikinci kongredir. Sivas Lisesi binasında,
4 Eylül 1919’da 38 delegenin katılımı ile toplanan
kongrede, 11 Eylül tarihine kadar çalışılarak
Erzurum Kongresi’nde alınan kararlar aynen
kabul edilmiştir. İtilaf Devletleri ve İstanbul Hükümeti bu
toplantıyı engellemek istemişse de başarısız olmuştur. Mustafa
Kemal Paşa, yapılan oylama ile kongreye başkan seçilmiştir.
Kongrenin açış konuşmasında Mustafa Kemal, vatan ve milletin
bölünmez bir bütün olduğunu belirtmiştir. 24 Nisan 1920’de
yani toplantı sonrasında Mustafa Kemal şöyle demiştir: “Tüm
ulusun, durumunu anlamakla, geleceğine kendisinin egemen
58
olma isteğini anlamıştım. Ulus ve ülkenin hal ve durumunu ele
almak, haklarını savunmak ve korumak üzere her türlü baskı ve
denetimden arınmış bir ulusal kurulun varlığını gerekli gördüm.
Bunun için ilgili kişilerle konuyu görüşüp haberleşerek Sivas’ta
genel bir ulus kongresinin yapılmasını kararlaştırdık.”
Kongrede, Mondros Mütarekesi imzalandığı zaman elimizde
bulunan toprakların bağımsızlığı savunuldu. Sivas Kongresi,
İstanbul Hükümeti’nden Mebusan Meclisi’nin hemen toplanması
için gereken tedbirlerin alınmasını istedi. Temsil Heyeti
kadrosuna altı kişi daha eklendi. Görevine devam etmesi ve
tüm ülkeyi temsil etmesi kararlaştırıldı. Sivas’ta Erzurum
Kongresi’nden farklı olarak alınan en önemli karar, yurtta dağınık
halde bulunan ulusal derneklerin bir çatı altında toplanmasıydı.
Bu çatıya “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adı
verildi. Böylece, vatanın birliği ve bütünlüğü düşüncesi milli bir
örgüte bağlanmış oldu.
Mustafa Kemal Nutuk’ta, Sivas Kongresi’ne ilişkin şu sözleri
söylemiştir: “Köklü kararlar alındığını ve dünyaya ulusumuzun
varlık ve birliğinin gösterildiğini söyledim ve tarih bu kongremizi
az görülür ve büyük bir eser olarak kaydedecektir, dedim.”
Sivas Kongresi’nin sonucunda, iktidardaki Ferit Paşa Hükümeti
2 Ekim 1919’da düşmüş, yerine Milli Mücadele’ye sıcak bakan Ali
Rıza Paşa Hükümeti geçmiştir.
Mustafa Kemal kongre kararlarının Türk ulusu için bir yol
gösterici olması gerektiğini vurgulayarak kongrenin önemine
dikkat çekmiştir. Zaten kongrelerin ardından da artık Milli
Meclis’in açılışı gündeme gelecektir. Mustafa Kemal şöyle diyor:
“Dokuz aydan beri başlayan ulusal uyanış ve derleniş durumu
da görünüşü değiştirdi ve daha çok değiştirecektir. Ulus, ortaya
gelen birliğini korursa ve bağımsızlığı için özveriden çekinmezse
başarı muhakkaktır. Erzurum ve Sivas kongreleri ilkeleri ulusun
ulaşacağı amaçlar için bir düsturdur.”
Kongrelerle devletin kuruluş süreci hızlanmış ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin açılışı ile de yeni Türk Devleti kurulmuştur.
Sivas Kongresi’nin önemi de, işte tam bu noktada, bu ulusal
süreci başlatan önemli bir adım olmasında aranmalıdır.
59
çocuklar İÇİN
Okul çağındaki her on çocuktan üçü okula
gitmek istemiyor ve/veya okulda sorunlar
yaşıyor. Öte yandan okulun ilk günlerinde
birkaç önlem alarak bu sorunla fazla
büyümeden başa çıkmanız mümkün.
ocuğu okul çağına gelen hemen her annebaba korkuyla karışık bir heyecanla bekler o
ilk günü. Bu çocuk için yepyeni bir başlangıca,
yepyeni bir hayata atılan ilk adımdır ne
de olsa. Bazıları bu adımı çok rahat atar, hatta geriye dönüp
baktıklarında o ilk günü hatırlamazlar bile. Bazıları içinse okula
başlamak biraz daha sancılı bir süreç olabilir. Yeni bir ortama
girme kaygısı; öğretmen, sınıf arkadaşları gibi bilinmeyenler, her
gün sabahın köründe kalkma zorunluluğu... Anne-babalarının
güvenli kucağından ve alıştıkları evlerinden uzakta, bilinmeyen
bu yolculuğa çıkarken tereddüt eder, hatta düpedüz direnirler.
Araştırmalara göre okul çağındaki her on çocuktan üçü okula
gitmek istemiyor ve/veya okulda sorunlar yaşıyor. Yani bu sorun
sandığımızdan çok daha yaygın. Uzmanlara göre okulun ilk
günlerinde birkaç önlem alarak bu sorunla fazla büyümeden
başa çıkmanız mümkün.
- İlk kez okula giden çocuğunuzla vedalaşırken bunu kısa
tutmaya çalışın. Onu sevdiğinizi, okulda mutlu ve güvende
olacağını, gün sonunda gelip onu alacağınızı söyleyin. Bunu
bilmek ona güven verecektir.
- Okul başlamadan önce okul alışverişine onu da götürün;
çantasını, defterlerini, kalemlerini, silgisini onun seçmesine izin
verin. Kendi seçtiği yeni eşyalarını kullanabilme fırsatı onun için
okula gitmekte itici bir güç olacaktır.
60
- Baş veya karın ağrısı, mide bulantısı gibi şikayetlerle okula
gitmeyi reddediyorsa öncelikle doktora götürün, gerçi “doktor”
sözcüğü bu belirtilerin aniden ortadan kaybolmasına yol açabilir.
Doktora gitmeyi kabul eder ve okula gitmesine engel olan bir
rahatsızlığı olmadığı ortaya çıkarsa geç bile kalmış olsa okula
götürün.
- Okula devam etmesi konusunda karalı davranın. Sabahları
yakınmaya ve yavaş hareket etmeye devam etse bile
giyinmesine, çantasını hazırlamasına yardımcı olun ve mutlaka
okula yetişmesini sağlayın.
- Okula şikayet etmeden gitmesi karşılığında ona küçük ödüller
verebilirsiniz.
- Sabırlı olun; ona okula neden gitmek istemediğini sorun. Ona
okulla ilgili kendi deneyimlerinizden bahsedin ve okula gitmeye
özendirmeye çalışın. Kendi okul resimlerinizi gösterin, okul
arkadaşlarınızla yaşadığınız maceraları anlatın.
- Bazı çocuklar evde daha iyi vakit geçireceklerini düşündükleri
için -TV izlemek, bilgisayar oyunu oynamak vb.- okula gitmekte
gönülsüz davranırlar. Israrla evde kalmak istiyorsa televizyon,
oyun gibi etkinliklerini kısıtlayarak okula gitmenin evde olmaktan
daha eğlenceli olduğunu gösterin.
- Sınıf çalışmalarının zorluğundan, sıkıcılığından veya okul
arkadaşları ve öğretmeni ile ilgili konulardan şikayet ediyorsa
okulu ziyaret edip öğretmeniyle konuşun.
- Şunu unutmayın ki bir çocuğun okulu sevmesi için önce
öğrenmeyi sevmesi gerekir. Yani okul çağına gelmeden önce onu
kitaplarla tanıştırmak, merak eden, öğrenmeye hevesli bir çocuk
olmasını sağlayacaktır.
ve sosyal ilişkilerde sorunlara neden olabiliyor. Okul fobisinin en
önemli belirtisi okula gitme isteksizliğinin fiziksel yakınmalarla
dile getirilmesi. Bu yakınmalar genellikle okula gitme bahsi
kapandığında kaybolsa da bazen sürekli ağlama ve hıçkırık
nöbetleri olarak devam edebiliyor. Böyle bir durumda bir çocuk
psikiyatrisinden de yardım alabilirsiniz. Okul fobisi; hekim, aile ve
öğretmenin işbirliği ile çözüme kavuşturulabilir bir sorundur.
Okul fobisine dikkat
Okula gitme isteksizliğini okul fobisine dönüşmeden durdurmak
gerekiyor. Çünkü okul fobisi ileride kronik okulu reddetme
sorununa dönüşerek akademik başarısızlığa, okula uyumsuzluğa
61
sağlık
Modern hayatın beraberinde getirdiği sorunlardan biri, uykusuzluk. İş stresi, düzensiz
çalışma saatleri ve dengesiz beslenme gibi sebeplerdeN ortaya çıkabileceği gibi, sıcak havalar
nedeniyle de kendini gösterebiliyor. Oysaki kaliteli uyku artan yaşam kalitesi demek...
emen hemen bütün canlıların doğal
dinlenme biçimi olan uyku sırasında bedenin
yenilenmesi, çeşitli madde ve hormonların
sentezi, hafızanın yapılandırılması gibi hayati
fonksiyonlar gerçekleşir. Uyku süresi yaşla birlikte
değiştiği gibi her insanın ihtiyaç duyduğu uyku
miktarı da farklıdır. Bazıları günde 10-12 saat uyumaya
ihtiyaç duyarken diğerleri 5-6 saatten fazlasına gerek duymazlar.
Uzmanlara göre sağlıklı bir yetişkinin ortalama 6-8 saat uykuya
ihtiyacı vardır. Böylesine önem taşıyan uyku sürecinde yaşanan
aksaklıklar yaşam kalitesini düşürmekle kalmayıp uzun vadede
çeşitli rahatsızlıklara yol açabilir. Kısacası kaliteli ve sağlıklı bir
uyku uyumak sağlıklı bir beden için hayati önem taşır. Eğer
sabahları yataktan dinlenmemiş kalkıyorsanız, sürekli uykunuzu
alamadığınızdan yakınıyorsanız ya da uykuya dalmakta güçlük
çekiyorsanız, iyi bir uyku çekmek için biraz çaba göstermeniz
gerekiyor demektir. İşte uykusuzluğa karşı alınabilecek bazı
önlemler:
- Uyku sırasında tekrarlanan yaklaşık doksan dakikalık farklı uyku
dönemlerinin olduğunu söyleyen uzmanlara göre bunlardan en
yararlı olanı, gecenin ilk saatlerindeki derin uyku. Geç yatmaksa
bu derin uykudan feragat etmemize neden oluyor. Dolayısıyla
çok geç yatmayı alışkanlık haline getirmemeliyiz.
- Eğer bir türlü uykunuz gelmiyorsa uyku ritminizi düzeltmek
için birkaç gece uykusuzluğa katlanmanız gerekebilir. Diyelim
ki o gece hiç uykunuz yok. O halde uyumayın. Bu şekilde biriki gece geçirdikten sonra vücudunuzun uykuya olan ihtiyacı
uykusuzluğu yenecektir. Bunu yaparken dikkat etmeniz gereken
şey sabah hep aynı saatte kalkmak olmalı. Bir süre sonra
beyniniz bu programa alışacak ve gece hangi saatte uyumanız
gerektiğini öğrenecektir.
- Tam olarak uykunuz gelmeden yatağa yatmayın. Uzmanlara
göre uykusuzlukla mücadele ederken yapılan en büyük
hatalardan biri yatakta uzun süre kalmak, uyuyamadan dönüp
durmaktır. Uykuya dalmanızın yarım saatten fazla sürmesi veya
uykuya daldıktan bir süre sonra uyanmanız durumunda yatakta
kalmaya devam ederseniz tekrar uykuya dalmanız daha da
zorlaşacaktır. Yani siz uykuyu ne kadar çok kovalarsanız o sizden
o kadar kaçacaktır. Bu noktada yapılabilecek en iyi şey yataktan
kalkmak ve uyuma düşüncesinden uzaklaşmaktır. Dikkatinizi
62
dağıtmak için kitap okuyun, müzik dinleyin veya başka bir şeyle
uğraşın. Böylece uykunuzun gelmesi kolaylaşır.
- Yatak odanızın serin ve havalandırılmış olmasına dikkat edin.
Mümkünse odanızda yatak ve dolap dışında başka mobilya
olmasın. Televizyon ve bilgisayar gibi elektronik aletler yaydıkları
manyetik alan nedeniyle uyku kalitenizi düşürebilirler. Cep
telefonunuzu çalar saat olarak kullanmak yerine başucunuza
bir çalar saat koyun. Yatak odanızın huzurlu bir yer olmasını
sağlamak için fazla eşya olmamasına özen gösterin. Elbette en
önemlisi, rahat bir yatağınız olması. Vücut tipinize ve kilonuza
uygun bir yatak seçmeye dikkat edin. Yatak odanız karanlık,
rahat ve sessiz olsun.
- Akşam yemeğini erken yemeye çalışın; aşırı dolu bir mideyle
yatağa girmek de uykusuzluğa sebep olabilir. Akşam saatlerinde
aşırı yağlı, şekerli ve ağır şeyler yememeye özen gösterin. Aynı
şekilde yatmadan önce kahve ve çay gibi kafeinli içecekler
tüketmemeye çalışın. Bunun yerine uykuya dalmaya yardımcı
olan bitkisel çayları tercih edebilirsiniz. Eğer gün içinde çok
fazla kafeinli içecek tükettiyseniz, karbonhidratlı besinler almak
kafeinin etkisini azaltabilir.
- Bazı besinler uyumanıza yardımcı olabilir: Süt, ton balığı, kalkan
balığı, enginar, badem, yumurta, şeftali, ceviz, kayısı, kuşkonmaz,
yulaf, patates ve muz.
- Yatmadan önce rahatlamaya çalışın. Stres, uykunun en büyük
düşmanıdır. Stresi azaltmak için kitap okumak, meditasyon
yapmak veya ılık bir duş almak etkili yöntemlerdir. En önemlisi
ise uyuyamadığınızda sürekli dönüp saate bakmayın. Saatin
ne kadar geç olduğunu görüp hala uyuyamadığınız için stres
seviyeniz artar. Böyle bir durumda en iyisi yataktan kalkıp
dikkatinizi bir süreliğine başka şeylere vermektir.
63
gurme
alık, mevsiminde yenirse güzeldir.
Balık alırken hepimizin uyduğu yazılı
olmayan kural bu. Bilenler bilmeyenlere
anlatır; hamsi şu mevsimde, palamut
bu mevsimde yenir diye... Hele bir
de Türkiye gibi üç tarafı denizlerle
çevrili bir “balık cenneti”nde yaşadığımız
düşünülürse, balık çeşitlerini aylarla eşleştirmek ve balık
seçmek adeta bir uzmanlık alanı haline geliyor. Gıda, Tarım
ve Hayvancılık İlçe Müdürlükleri tarafından hazırlanan
ve hangi balığın hangi ayda gerçek lezzetine ulaştığını
gösteren “Balık Takvimi” bu anlamda önemli bir başvuru
kaynağı. Çünkü 1 Eylül’de avlanma yasağının bitmesiyle balık
tezgahları dolup taşıyor taşmasına ama bunların bir kısmı
balık çiftliklerinde yetiştirilen türler olduğu için dikkatli
olmak gerekiyor. Bu takvime göre ilerlersek eylül ayında
yenebilecek balıkların başında palamut, lüfer, çipura ve
sardalya geliyor.
Palamut
Takvime göre palamudun şu anda tam mevsimi. Çünkü
bu balık eylül, ekim ve kasım aylarında gerçek lezzetine
kavuşuyor. Palamut, çok lezzetli olmasa da aralık, ocak,
şubat ve mart aylarında da yenilebiliyor ancak diğer
aylarda tüketilmesi kesinlikle önerilmiyor. Uskumru, torik ve
orkinosu içeren bir familyadan olan palamut, sürüler halinde
yaşayan, pulsuz, siyah etli bir balık. Uzunluğu bir metreye
kadar çıkabilen palamudun en lezzetlileri ise Karadeniz ve
Marmara Denizi’nde avlananlar. Palamut bu mevsimde yağlı
olduğundan kızartılarak değil ızgara veya fırında pişirilerek
hazırlanırsa çok daha lezzetli oluyor.
Izgara lüfer
Malzemeler:
3 adet lüfer, tuz, karabiber
Hazırlanışı:
Balıkların sırtlarına bıçakla birer kesik atın ve karınlarına tuz ve
karabiber serpin. Dışına ise sadece tuz sürün. Yarım saat bu şekilde bekletin. Kömür ateşinin üzerinde tel ızgara ile pişirin.
Çipura
Aslında her mevsimde tüketilebilen bir balık olan çipuranın
en lezzetli olduğu aylar ise eylül ve ekim. Çipura Ege’ye özgü
bir balık ama son yıllarda çiftliklerde de üretilmeye başlandı.
Elips biçiminde yassı vücudu, beyaz karnı, koyu gri sırtı
ve pembemsi yanakları ile tanınan bu balığın tadı, sossuz
olarak ızgarada veya fırında pişirildiğine çıkıyor. Izgara için
ideal büyüklük 250-350 gram. Daha büyüklerinin fırında
pişirilmesi daha iyi sonuç veriyor.
Lüfer
Balık mevsiminin açılmasıyla balığa olan özlemimizi gidermenin tam zamanı.
Elbette doğru balığı seçmek kaydıyla...
Eylül ayının ortasından itibaren yenebilir. Soğuk denizlerde
yaşayan lüfer daha yağlı ve dolayısıyla daha lezzetli oluyor.
Ülkemizde Karadeniz ve Marmara Denizi’nde avlanan
lüferlerin tadına doyum olmuyor. Eylül ortasından ocak
sonuna kadar yenmesi tavsiye ediliyor. Ve elbette ızgara
yaparak...
Sardalya
Hamsi Karadeniz için neyse sardalya da Portekiz, İspanya
ve Sicilya için o. Bu ülkelerin mutfağında sardalyalı o kadar
çok tarif var ki... Türkiye’de ise sardalyanın adresi Kuzey
Ege. Eylül ve ekim sardalyanın en lezzetli olduğu aylar.
Ticari değeri oldukça yüksek olan sardalya kurutularak ve
tuzlanarak da tüketiliyor. Pişirme önerisi ise pek çok balık
çeşidinde olduğu gibi ızgara veya fırın.
64
Fırında palamut
Malzemeler:
1 veya 2 adet palamut (dilimlenmiş), 1 kuru soğan, 3-4 diş ezilmiş sarımsak, 2-3 dal defne yaprağı, 1-2 dal biberiye, 1 tatlı kaşığı
nar ekşisi, 1 limon, 2-3 yemek kaşığı zeytinyağı, 1 domates, kıyılmış maydanoz, kekik, tuz, pulbiber
Hazırlanışı:
Soğanları halka halka, domatesleri ise küp küp doğrayın. Balık
dışında bütün malzemeleri bir kapta karıştırın. Palamut dilimlerini bu karışıma yatırın ve bir gece dinlendirin. Ertesi gün fırın
tepsisine alın ve 180 derecede kızarana kadar pişirin.
65
bulmaca
KAKURO
Aşağıdaki büyük kutudaki boş kareleri 1'den 9'a kadar olan rakamları kullanarak öyle bir doldurun ki her sütun üstündeki, her satır da solundaki
toplamı versin. İlk kutuyu biz size örnek olması için doldurduk.
ÖRNEk:
10
28
9
13
7
17
12
16
4
3
16
7
4
17
12
9
17
3
13
18
18
5
6
4
16
7
18
3
27
14
4
16
9
2
1
5
8
9
17
6
8
3
6
3
18
6
11
5
7
8
5
6
20
4
38
2
6
9
13
8
9
15
7
16
2
13
32
16
13
7
16
1
1
3
HİDATO
Büyük kutudaki boşluklanrı öyle bir doldurun ki ardışık sayıların birbirine teması dikey, yatay veya çapraz
olarak kopmasın. Tıpkı ilk örnekte olduğu gibi.
37 36
ÖRNEK:
13 9
8
10
16 1
8 12 10
2
4
17 7
2
21 6
25
18 21 6
1
17
20
22
3
5
9
66
6
3
2
4
8
3
6
3
27 29
1
30
16
14
20
17
19
22
24
SUDOKU
2
4
9
5
9
7
4
12
8
5 25
35 32
9
2
6
9
20 19 22 23 24
1
8
39
4
2
11
40
15 14 13 9 11
7
6
Sudoku bulmacamızı doğru
cevaplandırarak
[email protected]
adresine ya da posta ile
derneğimize gönderen
5 okurumuz, elektronik
çerçeve kazanacak.
4
Talihliler, 20 Eylül’e kadar doğru cevabı gönderen okurlarımız
arasında yapılacak çekilişle belirlenecektir.
Geçen ayın sudoku talihlileri: Irmak Duygulu, Alaaddin Yılmaz,
Muzaffer Aksu, Erkan Keçeci, Ahmet Kahraman

Benzer belgeler