Transformasyonel Diplomas

Transkript

Transformasyonel Diplomas
TURGUT
ÖZAL
Değişim, Dönüşüm
Editörler:
Erkan ERTOSUN
Erkan DEMİRBAŞ
Turgut Özal Üniversitesi Yayınları No: 020
ISBN: 978-605-4894-09-3
Bu eserin dil ve bilim bakımından sorumluluğu konuşmacılarına/yazarlarına aittir.
Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz kopyalanamaz, aktarılamaz, çoğaltılamaz.
Copyright© Turgut Özal Üniversitesi
Editörler: Erkan Ertosun, Erkan Demirbaş
Kapak ve Sayfa Tasarımı: Veysel Cebe
Baskı: Sincan Matbaası Zübeyde Hanım Mh., Büyük Sanayi 1. Cad. Elif Sk. Sütçü Kemal İş Merkezi No:7,
İsiktler/Ankara Tel: 0312 384 5688
Baskı Tarihi: 07.04.2015
Baskı Adedi: 500
2
İÇİNDEKİLER
Önsöz ......................................................................................................................................... 13
Birinci Bölüm: İÇ SİYASET
ÖZAL’IN KAMU YÖNETİMİ VİZYONU VE POLİTİKALARI .................... 19
Muhammet KÖSECİK
DÖNÜŞTÜRÜCÜ LİDERLİK KONSEPTİ VE TURGUT ÖZAL’IN İÇ
VE DIŞ POLİTİKA, EKONOMİ, SİLAHLI KUVVETLER, YÜRÜTME
VE YARGI ALANLARINDAKİ DÖNÜŞTÜRÜCÜ LİDERLİK
UYGULAMALARI .............................................................................................................. 57
Levent VURGUN
ÖZAL’DA UZLAŞMA KÜLTÜRÜ: ANAVATAN PARTİSİ (ANAP) VE
DÖRT EĞİLİMİN BULUŞMASI ................................................................................. 89
Mahmut AKPINAR, İbrahim UYSAL
ÖZAL’IN GÜNEYDOĞU SORUNUNA YAKLAŞIMI ................................... 111
Seydali EKİCİ
İkinci Bölüm: DIŞ SİYASET
TURGUT ÖZAL VE AVRUPA BİRLİĞİ:
UZUN VE MEŞAKKATLİ BİR YOL ........................................................................ 135
S. Rıdvan KARLUK
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ ........................ 169
Engin AKÇAY
ÖZAL’IN ORTA DOĞU BARIŞI PERSPEKTİFİ ................................................ 191
Erkan ERTOSUN
KAMU DİPLOMASİSİ PERSPEKTİFİYLE TURGUT ÖZAL DÖNEMİ
TÜRK DIŞ POLİTİKASININ ANALİZİ ................................................................ 219
Muhammed Murat ARSLAN
11
Üçüncü Bölüm: EKONOMİ
ÖZAL DÖNEMİ EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ ............................... 241
Umut ÜNAL
TÜRKİYE EKONOMİSİNDE ENERJİ VE ULAŞTIRMADA YAPISAL
DÖNÜŞÜM: ÖZAL’LI YILLAR (1983-1991) ....................................................... 257
Erkan DEMİRBAŞ, Nurettin CAN
ÖZAL DÖNEMİ PARASAL EKONOMİ:
PİYASALAR VE POLİTİKALAR ................................................................................ 275
Ercan SANCAK
SERBEST MUHASEBECİ MALİ MÜŞAVİRLİK MESLEĞİNİN
KURUMSALLAŞMASINDA ÖZAL’IN ROLÜ ................................................... 309
Hamide ÖZYÜREK
Dördüncü Bölüm: ÖZAL ÇALIŞMALARI KAYNAKÇASI
TURGUT ÖZAL ÇALIŞMALARI BİBLİYOGRAFYASI TAHLİLİ ............. 335
Yüksel NİZAMOĞLU
İNDEKS ................................................................................................................................. 353
12
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ
VE ÖZAL EKOLÜ
Engin AKÇAY*
“Bence en önemli değişiklik,
esas fikri sahada yapılmıştır;
kafada, mantalitede yapılmıştır.”1
Turgut Özal, Cumhuriyet tarihinin en çok övgü ve eleştiri alan liderlerinden biridir. Bunda Türkiye’nin olduğu kadar uluslararası sistemin de içinden geçtiği özel
bir dönemde başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı yapmış olmasının etkisi büyüktür. Küreselleşmenin, toplumları ve rejimleri güçlü bir şekilde etkilediği 1980’li
ve 1990’lı yıllar, şüphe yok ki uluslararası konjonktür için olduğu gibi Türk diplomasisi için de dönüm noktaları içermektedir. Soğuk Savaş faktörünün etkisini
önemli ölçüde yitirmeye başladığı bu dönemde; dünyada genel itibarıyla yönetim
anlayışlarının, bölgesel örgütlenmelerin, nüfuz politikalarının ve kültürel etkileşimin de yeni boyutlar kazandığını söylemek mümkündür. Osmanlı Devleti’nin
diplomasi ve protokol karakteristiğini miras alan Cumhuriyet hariciyesi açısından da anılan dönem bir dönüşüm noktası özelliği taşımaktadır.
Bu bölüm, Türk diplomasisindeki dönüşüm sancılarını öncelikle Özal’ın bir
lider olarak kendine özel tarzı bağlamında ele almaktadır. Bu çerçevede şu hususu belirtmekte fayda mülahaza edilmektedir: Bahse konu dönemde Özal yerine
bir başka lider olsaydı dahi yine de Türk diplomasisinde uluslararası sistemde
yaşanan değişim ve dönüşümden kaynaklanan bazı evrilmeler olacağı kuvvetle
muhtemeldir. Ancak Özal’ın kişiliğinin bu dönüşümde son derece sıra dışı izdüşümleri olduğu muhakkaktır. Kuşku yok ki pek çok lider, ülkelerinin dış politikasına yeni renkler katmıştır. Adları bazı doktrinlerle anılan dünya liderleri söz
konusu olmuştur. Özal usulü diplomasinin irdelendiği münhasır bir teorik konsept2 bulunmamakta ancak Özal’ın söylem ve pratiklerinden mülhem kavramsal
betimlemeler yapılabilmektedir.
* Dr. Küresel ve Bölgesel Araştırmalar Merkezi (CEGRES)
1 Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın İş Dünyası Vakfı Toplantısı’ndaki Konuşmaları, 2 Ekim 1992 (Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1992), s.11.
2 Özal’ın sıra dışı yönetim anlayışı çok yönlü olarak irdelenmiş ve Özalcılık konsepti çalışılmıştır. Bu konsept
tümüyle diplomasi odaklı olmamakla birlikte dış politika yaklaşımına ilişkin önemli tespitler içermektedir. Anılan çalışma için bkz; Uğur Güzel, Özalcılık (İstanbul: Emre Yayınları, 2008).
169
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
Tarihsel olarak daha sonra ortaya atılmış bir yaklaşım olmakla birlikte, dünyada olumlu ve olumsuz birçok kritiğe tabi tutulan “Transformasyonel Diplomasi” yaklaşımı, Özallı yıllarda Türk diplomasisindeki değişimi/dönüşümü analizde
kuramsal nüans olarak baz alınmıştır. Zira Özal’ın, “Vaktiyle Başbakan olduğum
dönemde kullandığım bir kelimeyi ‘transformasyon’ kelimesini kullandığımı,
belki içinizden bir kısmı hatırlayacaktır. Tabii biraz yabancı bir kelimeydi, pek
istediğim maksada erişemedim. Onun için Türkçeleştirdim ve ‘değişim’ dedim.”3
sözlerinden, bir değişim ve dönüşümü arzuladığı ve bilinçli bir temel arayışında
olduğu anlaşılmaktadır. Bu çalışmada, “çağ atlamak” argümanını kullanan ve “21.
yüzyıl Türk yüzyılı olacaktır” öngörüsünde bulunan Özal’ın, geleneksel Türk dış
politik yaklaşımını önemli ölçüde etkilediği hususu, söylem ve pratik boyutu ile
yorumlanmaktadır. Son olarak bu bölümde Özal usulü diplomasi irdelenirken,
diplomasi kavramı geniş anlamda4 kullanılmış ve Türkiye’nin dış ilişkilerini tümüyle çerçeveleyen bir konsept olarak yorumlanmıştır.
Transformasyonel Diplomasi: Kavramsal Arka Plan
Diplomasi ve Dönüşüm
Diplomasiye ilişkin pek çok tanım yapılmıştır ve tanımlama yaklaşımları itibarıyla çeşitlilik söz konusudur. Kronolojik olarak sıralandığında bu tanımlar, esasen
diplomasinin nasıl bir dönüşüme uğradığının da en bariz göstergesidir. Tanımlar
gibi konuşma dilinde kavrama yüklenen anlam da giderek çeşitlilik kazanmıştır.
Nitekim bir tespite5 göre henüz 1960’lı yıllarda diplomasi sözcüğünün İngilizce
konuşulan ülkelerde beş farklı anlamda kullanıldığı belirtilmektedir.
Tarihsel açıdan Hititler ve Mısır arasında M.Ö. 13. yüzyılda gerçekleşen
savaşın ardından imzalanan Kadeş Anlaşması, ilk diplomasi belgelerinden biri
olarak gösterilse de Nicholson6 konuyu tarihin başlangıcına kadar götürmektedir.
Buna göre, vahşi hayatta hayvanlar arasında bile avlanma sahalarının belirli olması ve farklı insan topluluklarının da avlanma alanlarına ilişkin sınırları karşılıklı
olarak belirlemesi, diplomasinin kökenine dair ilk çağrışımlardır.
Genel kabul gören hususlardan biri de diplomasinin bir söz ustalığı ve taktik
sanatı olmasına ilişkindir. M.Ö. 4. yüzyılda yaşayan Yunan politikacı Demosthenes’e atfedilen “Büyükelçilerin, emirlerinde savaş gemileri, ağır piyade birlikleri
3 Güzel, 2008, s.83.
4 Faruk Sönmezoğlu vd., Uluslararası İlişkiler Sözlüğü (İstanbul: Cem Yayınevi, 1992), s.107.
5 Harold Nicolson, Diplomacy (London: Oxford University Press, 1964).
6 Harold Nicolson, The Evolution of Diplomatic Method (Great Britain: Centre for the Study of Diplomacy,
2001), s.2.
170
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
ve müstahkem kaleler yoktur; onların asıl silahları kelimeler ve fırsatlardır.”7 sözü,
diplomasiyi askeri seçeneklerden soyutladığı gibi müzakere ve fırsat eksenli olarak
betimlemektedir.
Modern diplomasi, literatürde Vestfalya Anlaşması (1648) 8 ile temellendirilmektedir. Vestfalya öncesinde Avrupa’da temsiller daha ziyade tüccarlar ve din
adamlarının görevlendirilmesi ile gerçekleşmiştir. Bu tercihte ilgili coğrafyalardaki
tebaanın dini ve ticari haklarının gözetilmesi önemli ölçüde belirleyici olmuştur.
Vestfalya Barışı Avrupa’da uzun yıllar süren savaşların ardından güç dengesinin
şekillenmesinde bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Arka planında yer alan
faktörlerden de hareketle, Vestfalya Anlaşması; savaş, barış, uzlaşma, egemenlik,
devlet ve sınır gibi kavramlarla anılmaktadır ki zaten bu kavramlar klasik diplomasi tanımlarının da içinde yer almaktadır. Bu anlaşmayı diplomasinin dönüşümü açısından daha da anlamlı kılan yönü, belki de devletlerin birbirlerine karşı
“konumlanma” ve “sınır” çizgilerinin belirginleşmesine zemin olmasıdır.
Osmanlı Devleti de köklü bir protokol geleneğine sahip olmanın gereklerini
esasen İstanbul’un fethinden itibaren yerine getirmeye başlamıştır. Nitekim uygulamada Teşrifat (Protokol) derslerinin mazisi, Fatih Sultan Mehmet dönemine
kadar uzanmaktadır ve bu derslerden Fransız ve İngiliz saray görevlilerinin de
istifade ettiği kaydedilmektedir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise Teşrifat
Nizamnamesi (Protokol Tüzüğü) düzenlenmiş ve ilk kez Teşrifat-ı Divan-ı Hümayun (Protokol Dairesi) kurulmuştur. Bununla birlikte, örneğin Venedik ilk
sürekli elçilik uygulamasına 1455 yılında (Cenova ile) başlamışken; Bab-ı Ali, ilk
sürekli diplomatik görevlendirmelere 1792 yılında (Londra, Paris, Avusturya ve
Prusya ile) karar vermiştir.
Devletler arasındaki ilişkilerin giderek ivme kazanması ile diplomatik temsilciliklerin sayısı artış göstermiştir. Öyle ki 19. yüzyıl (1815-1914), “diplomasinin
altın çağı” olarak nitelendirilmiştir. Güç denklemlerinin askerler kadar diplomatlarca da yürütüldüğü bu döneme Prusyalı diplomat Charles de Martens’in 1866
tarihli tanımı9 tanıklık etmektedir; “Diplomasi, bir müzakere sanatı ya da müzakere bilimidir.” Diplomatik protokol ve ilgili imtiyazlara ilişkin hususlar öncelikle Viyana Konferansı’nda (1815) ve bilahare Aix-La-Chapelle Konferansı’nda
(1818) görüşülmüştür. Bilahare, Viyana Sözleşmesi (1961) ile de ilgili düzenlemelere son hali verilmiştir. Bu konferansların, diplomatik ilişkilerde bir takım
protokoler düzenlemeler getirmesinin yanında diplomasinin kurumsallaşmasına
7 Nicolson, 2001, s.13.
8 Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi (İstanbul: Filiz Kitabevi, 2000), s.345.
9 Bu bölümdeki diplomasi tanımlarının da alıntılandığı tanımsal bir derleme kaynağı için bkz; Chass W. Freeman, Jr., The Diplomat’s Dictionary (Washington DC: National Defense University Press, 1993).
171
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
da önemli katkıları olduğunu söylemek mümkündür. Ancak bu süreçte diplomasi devlet eksenli bir şekillenme sürecindedir.
Büyükelçi Ernest M. Satow’un 1917 yılında yaptığı tanıma göre diplomasi,
bağımsız devletlerin hükümetleri arasındaki resmi ilişkilerin yönetilmesine zeka
ve davranış inceliği uygulanmasıdır. Soğuk savaş yılları diplomasiyi güvenlik ve
savunma politikaları ile özdeşleştirmiştir. Nitekim 1954 yılında Çin Başbakanı
Zhou Enlai; “diplomasi, savaşın başka araçlarla devamı niteliğindedir” derken,
Başkan Kennedy’nin 1961 yılında “diplomasi ve savunma birbirinin ikamesi
değildir; tek başına her ikisi de başarısızlığa uğrar” şeklindeki yorumu, güvenlik
politikası ile kol kola bir diplomasi yaklaşımını yansıtmaktadır. Yine aynı tarihte
kaydedilen bir diplomatik gözlemde10 ise önceleri hemen hemen benzer karakteristiğe sahip dar bir uluslararası elit tarafından yönetilen diplomasinin giderek
daha geniş kitlelerin ilgi ve etki alanına girdiği belirtilmektedir.
Zamanla diplomasiye bakış açısında olduğu gibi diplomatik ilişki yöntemi
açısından da bir değişim ve dönüşüm olduğu gözlemlenmektedir. Klasik çok taraflı görüşmelere zemin olan Konferans Diplomasisi, özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yerini başta BM olmak üzere, bölgesel kuruluşlar bünyesinde yürütülen Parlamenter Diplomasi ve Sessiz Diplomasi uygulamalarına bırakmıştır.
1970’li yıllarda taraflar arası ihtilafların çözümünde alternatif bir yöntem olarak
Mekik Diplomasisi öne çıkmıştır. 1980’li yıllardan itibaren küreselleşmenin hız
kazanmasıyla iletişim ve ulaşım imkânlarının kolaylaşması, liderlerin bir araya
gelerek gündemleri bizzat müzakere ettiği Zirve Diplomasisi tercih edilmeye başlanmıştır. 1990’lı yıllarda daha ziyade vatandaş/sivil diplomasi, kamu diplomasisi yöntemler belirgin şekilde uygulanırken, 2000’li yıllardan itibaren kültürel
diplomasi, e-diplomasi, dijital diplomasi, eko-diplomasi gibi yeni konseptler
ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, diplomasinin kapsama alanının giderek genişlediği ve enstrümanlarının çeşitlendiği görülmektedir. Diplomat ve devlet odaklı olan diplomasi çevresi zamanla daha sivil
bir nitelik de kazanmıştır. Önceleri belli bir kesimin ilgi alanı olan diplomasi,
günümüzde bireyin, sivil toplumun, medyanın, akademiyanın, düşünce kuruluşlarının, iş dünyasının ve hatta marjinal nitelikli pek çok aktörün devreye girdiği
daha kompleks bir süreci ihtiva etmektedir. Bu itibarla Kissinger’in11 de belirttiği
gibi “…devlet adamı, … kaçınılmaz değişimi ne derece akıllıca yönlendirdiğine
ve her şeyden önce barışı ne kadar iyi koruduğuna göre tarih tarafından değerlendirilir. İşte bu yüzden devlet adamlarının dünya düzeni sorunu ile ne kadar
10 Harold Nicolson, “Diplomacy Then and Now”, Foreign Affairs, Cilt. 40, Sayı. 1, 1961, s.39.
11 Henry Kissinger, Diplomasi (İstanbul:Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006), s.20.
172
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
başarılı veya başarısız bir şekilde ilgilendiklerini araştırmak, çağdaş diplomasiyi
anlamanın sonu değil, belki de başlangıcıdır.”
Transformasyonel Diplomasi
Diplomasi kavramı, tarihsel süreç içinde sürekli bir dönüşüme uğramakta ise de
bir dönüşüm konseptinin doktriner çerçevede sunulması, ilk kez12 dönemin ABD
Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice tarafından dile getirilmiştir. Rice, 18 Ocak
2006 tarihinde Georgetown Üniversitesi’ndeki hitabında, Amerikan diplomasisin
dönüşümündeki kilometre taşlarını; İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’da
ve Asya’da gerçekleşen diplomatik açılımlar ile Soğuk Savaş Dönemi’nin sona
ermesinin ardından Orta ve Doğu Avrupa’daki yeni misyonların ve diplomatik
ilişkilerin tesisi şeklinde özetlemektedir. Transformasyonel Diplomasi olarak
kavramsallaştırılan üçüncü dönüşümü ise 11 Eylül saldırılarının ardından önemi
daha çok hissedilen demokratik reformların desteklenmesi13 ihtiyacından hareketle; geçiş sürecindeki Afrika, Latin Amerika ve Orta Doğu ülkelerine yönelik
bir diplomasi olarak açıklayan Rice Hindistan, Çin, Brezilya, Mısır, Endonezya
ve Güney Afrika’ya özel vurgu yapmıştır. Rice’ın konuşmasında transformasyonel
diplomasinin öne çıkan özelliklerini şu şekilde sıralamak mümkündür;
• Transformasyonel diplomasi, paternalist değil; işbirliği temelli bir yaklaşımdır.
• Diplomatik temsilciliklerin küresel ölçekte yeniden konumlanması bir gerekliliktir.
• Bölgesel odaklanma esastır. Halkla ve medyayla doğrudan temas kurmalı; terör, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı gibi konularda bölgesel çözümler aranmalıdır. Bu bağlamda bölgesel odaklı kamu diplomasisi geliştirilmelidir.
• Diplomatların bizzat sahaya inmeleri, yerel ofislerin ve internetin etkin kullanımı önemlidir. Diplomatlar, bulundukları ülkelerde demokrasinin inşası,
iş bağlantıları gerçekleştirme, eğitim reformu gibi konularla doğrudan ilgilenmelidir.
• Diplomatların uzmanlaşması bir gerekliliktir. Doğru diplomatın, doğru yeteneklerle donanmış olarak doğru zamanda ve doğru yerde görevlendirilmesine
dikkat edilmelidir. Her diplomatın iki bölgede ve iki dilde uzmanlık kazanmalı, örneğin Arapça ve Çince gibi dillere vakıf olmalıdır.
12 Transformasyon kavramının bu amaçla daha önce de kullanıldığına dair örnekler için bkz; Justin Vaisse,
Transformational Diplomacy (Paris: European Union Institute for Security Studies, 2007), s.9-11.
13 Rice’ın demokrasiyi bir ihtiyaç olarak sunması, birçok eleştiri almıştır. Başta Rice’ın konuşmasında adı geçen ülkeler olmak üzere; demokrasinin her ülke için öncelikli bir gereklilik olmadığı ve demokrasinin yayılması
yönündeki girişimlerin iç işlerine müdahale olduğuna dair eleştiriler için bkz; Kennon H. Nakamura and Susan
B. Epstein, “Diplomacy for the 21st Century: Transformational Diplomacy”, (CRS Report for Congress, Order
Code:RL34141, Congress Report Services, 2007), s.19-20.
173
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
• Az gelişmiş ülkelerin Amerikan dış yardımına bağımlılıklarının azaltılmalı
ve bu doğrultuda dış yardımlar, merkezi bir planlama ve koordinasyon ile
yönetilmelidir. Askeri seçeneklerden ziyade, yardım mekanizması ve gönüllülük sektörü daha işlevselleştirilmelidir. Çatışma sonrası süreçteki ülkelerde
sivil unsurlarla işbirliği tesisi ve askeri yetkililer için bölgenin uzmanı olan
diplomat danışmanlar atanması sağlanmalıdır.14
Özal Öncesinde Uluslararası Politik Çevre (1980-1983)
Türkiye’nin 1970’li yıllar itibarıyla içerde ve dışarda yaşadığı siyasi gerilimler,
ekonomik darboğaz ve toplumdaki ideolojik ayrışmanın çatışmaya dönüşmesiyle, ülkede tam bir kaos ortamı meydana gelmiştir. 12 Eylül 1980 tarihli darbeyle
askerler yönetime el koyduğunda toplumsal olaylar durulmuş ancak başta ekonomi ve dış ilişkiler olmak üzere askeri yönetim, çözümü ivedilik arz eden bir dizi
sorunla yüzleşmiştir. NATO üyeliği nedeniyle Sovyet Bloku ile ilişkilerin bloke
durumda olması, Avrupa Topluluğu’nun darbe dolayısıyla Türkiye’ye yönelik
finansal yardımları askıya alması, başta Kıbrıs sorunu olmak üzere komşularla
süregelen düşman-konseptli ilişki tanımlaması, Türkiye’yi Doğu’dan ve Batı’dan
izole bir ülke konumunda bırakmıştır. Bu izolasyona15 alternatif arayışında bazı
İslam-Arap ülkeleri ile yakınlaşmalar ve İslam Konferansı Örgütü nezdinde girişimlerde bulunuldu ise de istikrarlı diplomatik ilişkilerden bahsetmek pek mümkün olmamıştır.
1980-83 arasında bölgesel ve uluslararası konjonktüre bakıldığında, 22 Eylül 1980’de Irak’ın İran sınırını geçmesiyle Türkiye’nin yanı başında bir savaş
başlaması, İsrail ile Kasım 1980’de diplomatik ilişkilerin ikinci kâtip seviyesine
indirilmesi ve 1981’de İsrail’in Golan Tepelerini ilhak kararını protesto etmesi,
süregelen ve yoğunluk kazanan ASALA eylemleri gibi hususlar ön plana çıkmaktadır. Öte yandan 1979 yılı Aralık ayı sonunda Rusya Afganistan’ı işgal ederken; Ocak 1981’de ABD’de Reagan yönetimi başa gelmiş durumdadır. Başkan
Reagan özellikle 1985’ten itibaren Glasnost (açıklık) ve Perestroyka (yeniden
yapılanma) politikalarını hızlandıran Sovyet lider Gorbaçov ile yakın ilişkiler
kurmaya başlamıştır. Son olarak, başta Ege hava kontrol sahası meselesi olmak
üzere Yunanistan ile süregelen gergin ilişkiler, Avrupa-Türk Ortak Parlamenter
Komitesi’nin Avrupa tarafınca feshedilmesi ve Avrupa Komisyonu’nun 4. Protokolü dondurması, Yunanistan’ın 1981’de Avrupa Ekonomik Topluluğu’na tam
14 Rice, iki yıl sonra aynı üniversitede yeniden bir konuşma yapmıştır. Önceki konuşmasını tamamlayıcı nitelikte bu kez Amerikan diplomasisinin güçlendirilmesi adına özellikle çatışma bölgelerinde sivil uzmanların
askeri birimlerle işbirliği içinde inisiyatif üstlenmesini ve bu doğrultuda USAID için 300 yeni personel istihdamını bütçelendirdiklerini vurgulamıştır.
15 Sedat Laçiner, “Turgut Özal Period in Turkish Foreign Policy”, USAK Yearbook 2009 (Ankara: USAK,
2010), s.157.
174
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
üyeliğinin ardından Kıbrıs sorunu ve Topluluk bağlamında yeni dezavantajları
beraberinde getirmiştir.
Milli Güvenlik Konseyi’nin Özal’ı Ekonomik İlişkilerden sorumlu Başbakan
Yardımcılığına getirmesiyle başta ekonomik veriler olmak üzere pozitif bir seyrin
başladığı görülmüştür. Bu durum hem ulusal hem de uluslararası kamuoyunda nispeten iyimser bir hava meydana getirdiği gibi zamanla Özal’ı da iç ve dış
politik çevrelerde güven veren bir siyasi figüre dönüştürmüştür. Bu gelişmelerin
ardından 1983 seçimleriyle iktidara gelen Özal, sadece Türk toplumunun değil;
başta ABD olmak üzere pek çok uluslararası aktörün nezdinde de yüksek bir
kredi elde etmiştir. Özal’ın liberal yaklaşımının, aynı yıllarda uluslararası politik
konjonktürünün de liberal çizgilere yönelmeye başlaması ile örtüşmesi, Özal’ın
ekonomik ve siyasi ivmesi açısından önemli bir avantaj olmuştur.
Özal Ekolü ve Dönüşen Diplomasi (1983-1993)
Bu bölümde, Türk diplomasisinin dönüşümü, Özal dönemi çerçevesinde ele
alınmaktadır ve 1983-1993 yıllarını kapsamaktadır. Özal’ın bir üst düzey bürokrat olarak daha öncesinde de DPT ve Başbakanlık Müsteşarlığı gibi etkili görevler
üstlendiği bilinmektedir. Bununla birlikte karar mekanizmasında en üst düzey
aktör olarak bulunduğu Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı yılları tercih edilmiştir. Bu süreçte Özal’ın kendine özel karakteristiğinin Türk dış politikasında daha
net yansımaları olduğu değerlendirilmektedir.
Türk Diplomasisi Özelinde Dönüşüm
Özal’ın uluslararası ilişkiler yaklaşımı kuşkusuz kendine özeldir. Dönemsel olarak
uluslararası konjonktürdeki değişim ve dönüşüm genel itibarıyla Özal dönemi
Türkiyesinde de yansıma zemini bulduğu gibi; bu dönüşümde Özal’ın kişiye özel
tesirinden de bahsetmek mümkündür. Zira Özal’ın kişisel karakteristiği, yönetsel
tercihlerinde çok güçlü izlere sahiptir.
Dışişleri Bakanlığı, pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de özel bir nosyonun ve diplomatik kültürün izdüşümü olan bir kurumdur. Kritik konularda
karar alma, uygulama, demeç verme ve hatta sessiz kalma gibi uygulamaların
yerleşik teamülleri olan bir müessesedir. Özal, böylesine köklü bir mekanizmanın
varlığına karşın alışılmışın dışında girişimlerde bulunmuş; ilgili kademeleri atlayarak doğrudan görüşmeler yapmıştır. Büyükelçi Kandemir’e16 göre Özal aklına
önemli bir şey geldiğinde gece yarısı bizzat telefon açabilirdi ve bu yüzden onunla
çalışırken 24 saat hazır olmak gerekirdi.
16 Fatih Uğur, Özlenen Demokrat Turgut Özal (İstanbul: Zaman Kitap, 2011), s.129.
175
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
Özal’ın diplomatik konulardaki bireysel atraksiyonları çoğu kez eleştiri
konusu olmuş ve Türk hariciyesinin devre dışı kaldığı sıklıkla vurgulanmıştır.
Bununla birlikte Dışişleri Bakanlığı’nın tümüyle yok sayıldığı ve işlevsizleştiği
yönünde abartılı yorumlar da söz konusudur. Oysa Türk dışişleri bakanlığının
Özal usulü diplomasiyi17 kurumsal ölçekte başarılı şekilde idare ettiğini söylemek
de mümkündür. Nitekim Özal’ın dış politikaya ilişkin bireysel deklarasyonlarını
Türk diplomatların ustaca telafi ettiği, kimi zaman farklı kanallarla durumun
düzeltildiği fakat her durumda ilkesel bir duruş sergilediği de belirtilmektedir.
Gerçekten de Özal kimi zaman diplomatik açıdan bağlayıcı beyanatlar vermekten, kimi zaman da re’sen hareket etmekten kaçınmamıştır. Öyle ki bu yüzden iki dışişleri bakanı, reaksiyonlarını istifa ederek18 göstermişlerdir. 1989’da
Bulgaristan’dan göç eden soydaşlara ilişkin Dışişleri Bakanlığı’nı ekarte ederek
yaptığı açıklama nedeniyle dönemin Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz; ABD’de
George Bush ile görüşmesinde Dışişleri Bakanı yerine Özal’ın Özel Kalem Müdürü’nü tercih etmesinin etkisiyle de dönemin Dışişleri Bakanı Ali Bozer istifa
etmiştir. William Hale’e19 göre gerek dış politik meselelere vukufu ve tecrübesi,
gerek dünya liderleriyle olan sıkı teması, Özal’ı dış politikanın sürücü koltuğuna
taşımıştır.
Özal’ın zaman zaman bireysel ve re’sen hareket ederek ilgili kurumsal
işleyiş süreçlerini göz ardı etmesi, onun pratik ve somut sonuç odaklı yönünün
bir yansıması olduğu kadar bu tür tutumlarının temelinde bürokrasinin ağır
çarklarını aşma tercihi de söz konusudur. Bu noktada karar verme sürecinde risk
alma durumuna ve aktif bilginin hızla değerlendirilmesi gereğine değinen Özal,
bürokrasinin genelde hızlı karar verme yeteneğine sahip olmadığını ve hızlı karar
vermekten çekindiğini söyleyerek şu tespitlerde20 bulunmaktadır; “Hızlı karar
verme politikacının işi. Ama o politikacı nerede diyeceksiniz… ben açık ve samimi söyleyeyim, bana Dışişleri’nden çok kriptolar gelir… tabii başlangıçta çok
önem verirdik. Her gece okurdum o kriptoları. Gene de okuyorum da ama o
kriptoların içindeki bilgilerin yüzde 80’inin artık ajans haberlerinin içinden çıktığını gördüm… tabii bu kadar süratle haberlerin değiştiği bir ortamda… işte karar
vermenin zorluğu burada… işte, yanlışlık yapmaktan korkarak hele bir yuvarlak
laf yapalım… biraz daha inceleyelim derseniz, işte o arada fırsat kaçıyor. Bunun
için hem aktif bir dış politika hem de süratli karar verme yeteneğinin olması
17 Ufuk Güldemir, Texas Malatya (Yekin Yayınevi, 1992), s.106-124.
18 M. Zeki Duman, Türkiye’de Liberal-Muhafazakar Siyaset ve Özal (Ankara: Kadim Yayınları, 2010), s.333.
Bahse konu istifaların atamalarla ilgili sıkıntılar vb başka arka planları da olması mümkündür, ancak burada
belirtilen hususlar, daha ziyade kayda geçtiğinden tercih edilmiştir.
19 William Hale, “Turgut Özal,The Middle East and the Kurdish Question”, JOBEPS, Cilt. 3, Sayı. 6, 2014.
20 Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Dış Politika ve Ekonomi Açılarından Türkiye’nin Stratejik Öncelikleri Adlı
Uluslararası Sempozyumun Açılışında Yaptıkları Konuşma (İstanbul, 5 Kasım 1991), s.24.
176
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
lazım...” Karar-alma süreci özellikle dış politika söz konusu olduğunda telafisi gerçekten zor olabilecek riskler içerdiğinden ayrı bir titizlik gerektirmektedir.
Diplomatik kurum ve temsilcilikler, genel itibarıyla bu hassasiyetin maksimum
düzeyde hissedildiği platformlardır. Bununla birlikte küreselleşmenin dünyada
yüksek ivme kazandığı Özallı yıllar, Türkiye açısından pek çok kriz ve fırsatın iç
içe yaşandığı bir dönemdir. Özal’ın Türk diplomasisinin klasik ve temkinli işleyişini aşmak ya da hızlandırmak istemesinde bu tür bir farkındalık ve pro-aktivite
olduğu değerlendirilmektedir. Bu yüzdendir ki biraz da Özal’ın isteği21, bireyin
varlığını sadece ihtiyaç duyduğunda hissettiği küçük ama çevik bir devlettir.
Özal’a göre bürokratik formaliteler iş bitirmeye22 mani olmaktadır. Üstelik
Özal, karar süreçlerinde kurumsal kademelerin işlerliğini ikinci plana bırakan
yaklaşımını sadece Türk dışişlerine yönelik değil, kimi zaman uluslararası ortamlarda da sergilemiştir. Kazakistan temasları esnasında yaşanan bir müzakere23
bunun tipik bir örneğidir. Alma-Ata yönetiminin ticari işletmesine çok yüksek
bir vergi ihdas ettiğini belirten bir Türk işadamının şikâyeti karşısında, Nazarbayev’den sorunu çözmesini istirham eder. Maliye Bakanı ile konuyu hemen mütalaa eden Nazarbayev bu sorunu Bakanlar Kurulu’nda çözeceğini belirtir. Ancak
Özal Nazarbayev’e hitaben kendilerinin artık komünist değil liberal bir Kazakistan olduğunu, zaten tüm bakanlarının orada olduğunu, çözüm şeklinin hemen
şimdi ortaya konması ve deklare edilmesi gerektiğini ısrarla vurgular. Bunun üzerine Nazarbayev bakanlarıyla birkaç dakikalık bir görüşme yaparak mikrofonu
eline alıp, o verginin kaldırıldığını açıklamıştır.
Özal’ın “Artık Türkiye, eski dış politikasını güdemez. Bana dokunmayan
yılan bin yaşasın felsefesiyle hareket edemez. Hiçbir şeye karışmadan kabuğuna
çekilmek düşüncesi, çağın düşüncesi değildir.” sözlerinden de okunabileceği
üzere; geleneksel diplomasinin temel yaklaşımı olan Türkiye’yi hiçbir meselenin
içine sokmamayı başarmak, Özal’a göre ülkeyi dünyadan soyutlamak24 anlamına
gelmektedir. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren daha ziyade Batı’ya dönük
bir diplomatik yönelişe sahip Türkiye, Özallı yıllarda çeşitlenen diğer bölgesel
dinamiklerle çok yönlü bir diplomasi karakteristiğine evrilmiştir. Karadeniz, İslam Dünyası, Kafkasya, Balkanlar veya Türk dünyası Batı’nın bir alternatifi değil,
tamamlayıcısı25 olarak değerlendirilmiştir.
21 Güzel, 2008, s.95.
22 Güldemir, 1992, s.106.
23 M. Ali Birand ve Soner Yalçın, The Özal: Bir Davanın Öyküsü (Doğan Kitap, 2009), s.323.
24 Yavuz Gökmen, Özal Sendromu, (Versa Yayınları, 1992), s.16.
25 Sedat Laçiner, “Yeni-Osmanlıcılık”, Internet Haber, http://www.internethaber.com/yeni-osmanlicilik-16709y.htm, Erişim Tarihi: 28.02.2015.
177
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
Türkiye’nin dört bir yanının düşmanlarla çevrili olduğu mesajı önceleri çok
net iken Özal bu yöndeki algıyı de facto olarak ortadan kaldırmıştır. İran, Irak,
Yunanistan, Bulgaristan, Suriye gibi ülkeler düşman konsepti için tanımlanmakta iken; Özal’ın bu ülkelere yaptığı seyahatler ve muhataplarıyla doğrudan temasları, Cumhuriyet dönemi geleneksel Türk diplomasisini bürokratik kalıpların
ve diplomatik ön kabullerin ötesine taşımıştır. Özal, herkesle her farklı ideoloji
sahipleriyle aynı masaya oturabilen son derece geniş bir ufuk sergilemiş, komşularla ilişkiler yeni bir boyut kazanmıştır.
İktidara geldiğinde dışişlerine verdiği şu talimat26 da dikkat çekicidir; “Bana
10 yıllık bir barış sağlayın! Çevreyle kavga etmeyelim. Ekonomiyi güçlendirmek
için buna ihtiyacımız var!” Ekonomi, Özal usulü diplomasinin temel dinamiğidir ve siyasi ağırlığın asıl belirleyicisi olarak kabul edilir. Zira Özal dış politikaya
“bir ülkenin dış siyasetinde, benim kanaatim, ekonomi yüzde 80 ağırlıktadır.
Bütün ülkelerin sefirleri, başbakanları, bakanları bugün artık mal satmak için
uğraşıyorlar. Ve siyasi ağırlığı da buna göre ayarlıyorlar. Çoğunu gördüm, şu malı
alın, şu işinizi kolaylaştıralım diyenler var.”27 şeklinde bakmaktadır. Bu bakış açısı
eko-politik bir perspektif sunduğu kadar ekonomik çıkarları önceleme bağlamında realist, diplomasinin klasik döngüsünün aşılması bakımından da esnek ve pratik bir yaklaşımı örneklemektedir. Bu itibarla Özal’ın dış politika anlayışının tanımlanmasında28 aktif, pro-aktif, merkantilist, oportünist ve pragmatist vurgular
yapılmıştır. Son tahlilde Çin’in özellikle Afrika’da yürüttüğü ekonomi-merkezli
diplomasi tercihi, Özal tarafından daha o yıllarda bir tür eko-diplomasi uygulaması olarak sahaya yansıtılmıştır.
Özal’ın etkili şekilde ortaya koyduğu farklılıklardan biri de telefon
diplomasisidir. Bakan Bozer’e29 göre telefon diplomasisini Türkiye’de ilk kullanan
Özal’dır ve Başkan Bush bu görüşmelere ayrı bir önem vermiştir. Benzer şekilde
Hale30 de telefon diplomasisinin Özal ile başta Bush ve diğer ülke liderleri arasında aktif bir iletişim oluşturduğunu ancak Özal’ın bu doğrudan temaslarının
Ankara’daki diğer karar-alıcılarla pek koordineli şekilde yapılmadığını belirtmektedir.
Sivil toplum kanadı önemli ölçüde eksik olan Türk diplomasisinde bir başka
değişim faktörü de Özal’ın Türk işadamlarını yurtdışı programlarına dâhil etmesidir. Özal’ın pratik yaklaşımının en net örneklerinden biri31 kuşkusuz Türki
26 Hasan Cemal, Özal Hikâyesi, (Doğan Kitapçılık, 2004), s.317.
27 Cemal, 2004, s.323.
28 Güzel, 2008, s.190.
29 Ali Bozer, “Atılımcı Bir Devlet Adamı: Turgut Özal”, JOBEPS, Cilt. 3, Sayı. 6, 2014.
30 Hale, 2014.
31 Yusuf Tümtürk, Yeni Türkiye’nin Mimarı (Ankara: Turgut Özal Düşünce ve Hamle Derneği, 2008), s.184.
178
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
Cumhuriyetlere yönelik son seyahatinde Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin ve üst
düzey bürokratların yanı sıra 220 işadamı ve 40’a yakın medya mensubunun yer
almasıdır. “Hiçbir dış seyahatimiz tesadüfi değil, her biri Türkiye’nin maddi ve
manevi çıkarlarını düşünerek tertip edilmiştir… Türkiyemizi tanıtarak, karşımızdakilere her bakımdan güven aşılayarak ülkemize yabancı sermayeyi çekmektir…
her dış seyahatimiz Türkiye’nin tanıtım propagandasıdır.”32 diyen Özal, dış gezilerini sıra dışı bir konsepte oturtmayı başarmıştır. Bu konseptle Türk müteşebbisler dünyaya açılırken, yabancı yatırımcıların Türkiye’ye ilgisi amaçlanmış;
en genel anlamda Türkiye’nin uluslararasılaşmasına zemin hazırlanmış ve Türk
diplomatik misyonlarının gündemleri çeşitlilik ve yoğunluk kazanmıştır.
Türk dış politikasında Özal dönemini irdeleyen bir çalışmada33 da belirtildiği üzere; Özal’ın Özalcılık ya da Yeni-Osmanlıcılık ekolü olarak tanımlanabilecek kombine yaklaşımında İslamcı-Türkçü-Osmanlıcı, ekonomi-odaklı ve Batılı
aktif dış politika anlayışı, Türk dış politikasındaki pek çok tabuyu yıkmıştır. Bu
bağlamda dini, milli, Amerikancı-Batıcı bir karakteristik içeren Özal usulü diplomasi, gerek bölgesel alternatifler ve gerek bileşenleri itibarıyla zengin ve çok
yönlü bir nitelik kazanmıştır. Kaldı ki Özal’a göre “… iki kartımız olacaktır.
Biri Batı ülkeleriyle olan kartımız, diğeri de İslam ülkeleri Arap ülkeleri ile olan
kartımız… Doğudaki ağırlığı ne kadar fazla olursa, Batı’da da ağırlığı kadar fazla
olur.”34 Bu durum, ihtiyatlı bir diplomatik yaklaşım olduğu kadar güç denkleminin de doğru okunmasıdır.
32 İcraatın İçinden, (T.C. Başbakanlık, 1986), s.72-73.
33 Laçiner, 2009, s.205.
34 Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Körfez Krizi Konusunda Basın Mensuplarıyla Yaptıkları Sohbet Toplantısı,
(Çankaya Köşkü, 1990), s.20.
179
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
Tablo 1: 1983-1993 Yılları Arasında Açılan Diplomatik Misyonlar
Büyükelçilikler
Kıta
Yıl
Muskat / Oman
Asya
1985
Sana/ Yemen
Asya
1988
Manama/ Bahreyn
Asya
1990
Singapur/ Singapur
Asya
1985
Manila/ Filipinler
Asya
1990
Astana/ Kazakistan
Asya
1992
Aşkabat/ Aşkabat
Asya
1992
Bakü/ Azerbaycan
Asya
1992
Bişkek/ Kırgızistan
Asya
1992
Duşanbe/ Tacikistan
Asya
1992
Taşkent/ Özbekistan
Asya
1992
Tiflis/ Gürcistan
Asya
1992
Minsk/ Beyaz Rusya
Avrupa
1992
Vilnius/ Litvanya
Avrupa
1992
Kiev/ Ukrayna
Avrupa
1992
Kişinev/ Moldova
Avrupa
1992
Üsküp/ Makedonya
Avrupa
1993
Zagreb/ Hırvatistan
Avrupa
1993
Lüksemburg/ Lüksemburg
Avrupa
1987
Ljubljana/ Slovenya
Avrupa
1993
Saraybosna/ Bosna-Hersek
Avrupa
1993
Wellington/ Yeni Zelanda
Okyanusya
1992
Cidde/ Suudi Arabistan
Asya
1985
Dubai/ Birleşik Arap Emirlikleri
Asya
1987
Nahçıvan/ Azerbaycan
Asya
1993
Houston/ ABD
Amerika
1985
İskenderiye/ Mısır
Afrika
1993
Başkonsolosluklar
Tablo 1’de35 Özallı yıllarda açılan Türk diplomatik misyonları görülmektedir. Şüphe yok ki açılan her bir misyonu Özal’ın kişisel takdiri ile açıklamak, objektif ve tutarlı bir yaklaşım olmayacaktır. Ancak belirtilen yıl aralığı Özal’ın en
üst düzey karar-alıcı olarak görev yaptığı yıllardır ve Türk diplomasisinin yönelişini göstermesi bakımından önem arz etmektedir. Açılan misyonların bölgesel
dağılımına bakıldığında; Orta Asya, Orta Doğu, Balkanlar, Avrupa ve hatta Uzak
Asya’dan örnekler görmek mümkündür. Bölgesel dağılımın çeşitliliği kadar sayı35 14.02.2015 tarihli ve 163621 no.lu kişisel başvuru kapsamında BİMER tarafından paylaşılan verilerin derlenmesiyle oluşturulmuştur.
180
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
sal açıdan da bir başarı olarak değerlendirilebilecek bu durum, esasen Türkiye’nin
diplomasi açılımı olarak nitelendirilebilir.
Öte yandan, Özallı yıllarda diplomasinin sınırlı bir elit kesimin ilgi alanı
olmaktan halkın ilgi alanına da girdiği36 kaydedilmektedir. Buna göre diplomasi
toplum ölçeğinde de bir meşguliyet sahasına dönüşmüş; üstelik gazetelerin dış
politika sayfalarının daha nitelikli ve yoğun şekilde hazırlanmaya başlamıştır.
Son olarak belki de en önemli dönüşümün algıda olduğunu belirtmek gerekir. Bu dönüşüm hem Türkiye’nin dünyaya bakışını hem de dünyanın Türkiye’ye
bakışını içermektedir. “150 yılı aşkın bir süredir bize yakıştırılan ‘hasta adam,
Türkler bir şey yapamaz, yapsa yapsa Batılı yapar’ imajı, çok kısa zamanda silinip
atılmış, en başta ekonomik, sosyal ve idari konular olmak üzere, pek çok alanda
büyük transformasyonlar gerçekleştirilmiştir.”37 tespitiyle Özal esasen bahse konu
çift yönlü algı değişimine işaret etmektedir.
Transformasyonel Diplomasi Bağlamında Dönüşüm
Özal’ın değişim yanlısıdır ve bu perspektif çok net biçimde ortaya konmuştur:
“Dış politikanın klasik bir çizgisi var. Bunun, bulunduğunuz şartlara, imkanlarınıza göre değişmesi icap eder… Hep aynı çizgide devam edip gitmez.”38 Bu
doğrultuda Özal’ın dış politika anlayışı39, temelde 4 bileşenle açıklanmaktadır;
1. Dışa dönük, çok yönlü ve ekonomi merkezli olması
2. Aktif tarafsızlık ve risk almaya dönük olması
3. Siyasi ve ekonomik ilişkilere önem verilmesi
4. Bölgesel yatırımlara ve projelere ağırlık verilmesi
Bu bileşenlerin esasen Rice’ın açıkladığı transformasyonel diplomasi unsurlarıyla büyük ölçüde benzeştiğini söylemekle mümkündür. Bununla birlikte her
ülkenin kendine özgü bir diplomatik karakteristiğinin olduğuna şüphe yoktur.
Bu münasebetle, transformasyonel diplomasinin temel unsurları çerçevesinde
Özal’ın diplomatik yaklaşımın yorumlanmasında fayda mülahaza edilmektedir.
Rice, öncelikle transformasyonel diplomasi kavramını paternalist değil; işbirliği temelli olarak açıklamıştır. Paternalist yaklaşımı, Özal dönemi itibarıyla
değerlendirmek gerekirse; Türkiye’nin bölgede bir yükseliş trendi yakalaması ve
İslam dünyasında yeniden sempati kazanmaya başlaması, Özal’ın şahsında Tür36 Ali Karaosmanoğlu, “Özal’ın Dış Politika Anlayışında Yaptığı Değişiklik Saymakla Bitmez” içinde Habibe
Özdal vd., der., Mülakatlarla Türk Dış Politikası (Ankara: USAK, 2010), s.163-182.
37 Cumhurbaşkanımız Sayın Turgut Özal’ın 1990 Atatürk Uluslararası Barış Ödülünde Yaptıkları Konuşma,
(Anavatan Partisi, 1990).
38 Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1990, s.23.
39 Duman, 2010, s.328.
181
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
kiye’ye yönelik bir teveccüh meydana getirmiştir. 1980’li yılların sonlarından
itibaren Sovyet rejiminin çökmeye başlaması ile Türki coğrafyalardaki liderlerin
Türkiye ile doğal yakınlaşma seyri içinde paternalist yaklaşımın bir yansıması olarak değerlendirilebilecek bir tür ağabeylik rolü, Türkiye tarafından üstlenilmiştir.
Özal’ın “Cumhuriyet tarihimizde belki de 300 yılda bir çıkacak bir pencere açıldı, onu iyi değerlendirmeliyiz. Biz soydaşlarımızla birleşmeliyiz. Onların zaten
bir abiye ihtiyacı var o da biziz.” şeklindeki ifadelerini aktaran Ahmet Özal, Orta
Asya liderlerinin hemen hepsinin Özal’a kendi lehçeleriyle ağabey diye hitap ettiğini40 belirtmektedir. Ancak bu kendine özgü münasebet biçimi, başta ekonomi,
eğitim ve sosyal kalkınma olmak üzere Türkiye’den beklentileri maksimuma çıkarmıştır. Özellikle Özal’ın vefatından sonraki süreçte bu duygusal yakınlık, organizasyonel ve pratik ölçekte arzu edildiği ölçüde yansıma zemini bulamayınca41
Türki liderlerin tercihleri bölgesel ve uluslararası başka alternatiflere yönelmiştir.
Bir başka ifadeyle idealist yaklaşım yerini daha rasyonel, reel-politik ve pragmatist
yaklaşımlara bırakmıştır.
Özal’ın Neo-Osmanlıcılık olarak da nitelenen Osmanlı bakiyesi coğrafyaya
yönelik yaklaşımını, yine de tümüyle paternalizm ile açıklamak eksik bir tespit olacaktır. Zira Özal’ın diplomasi anlayışı, önemli ölçüde ekonomik ilişkiler
odaklı olduğundan, Türki ve/veya İslam ülkelerinin ticaret potansiyeli, doğal
kaynakları ve yeni bölgesel işbirliği alternatifleri de özellikle dikkate alınmıştır.
Bu itibarla Özal’ın paternalist yaklaşımı temelsiz bir babacan yaklaşım, ya da
sıfır toplamlı bir ilişki değildir; karşılıklı faydayı ve çarpan etkisi yüksek bir etki
odağını hedeflemektedir.
Diplomatik temsilciliklerin küresel ölçekte yeniden konumlanmasını bir dönüşüm gerekliliği olarak görüldüğü transformasyonel diplomasiye paralel olarak
Özallı yıllarda Türk diplomatik temsilciliklerinin de pek çok yeni alanda konumlandığı açıktır. Tablo 1’den de anlaşıldığı üzere, 1983-1993 arasında yurtdışında
açılan diplomatik misyonların sayısı 27’ye ulaşmıştır. Bu temsilciliklerin bir kısmı Sovyet rejiminin çökmesiyle yeni bağımsız ülkeler iken bir kısmı ise bölgesel
hareketliliğin odak noktası olan merkezlerde yer almaktadır. Üstelik bu misyonlar, Türkiye’nin dünyadaki gelişmeleri yakından gözlemleyebileceği ve politik süreçlere tesir edebileceği kritik noktalardır.
Rice’ın açıklamalarında altı çizilen bölgesellik yaklaşımı, Özal’ın diplomatik
ataklarında da net örneklere sahiptir. Özal’ın uluslararası bir aktör olarak Ameri40 Tümtürk, 2008, s.182.
41 Bu konuda geriye dönük 5 yıllık süreç analizlerini de içeren kapsamlı bir yayın için bkz; Yeni Türkiye, Türk
Dünyası Özel Sayısı:1, Sayı. 15, 1997.
182
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
ka’yı son derece önemsediği bilinmektedir. Bununla beraber bölgesel ölçekli inisiyatifler, Özal’ın diplomatik bir koz olarak tercih sebebi olmuştur. Ancak Özal,
bölgesel yönelimlerini gerçekleştirirken uluslararası aktörleri göz ardı etmemiştir.
Özal’ın bölgesellik tercihleri hem bölgesel sorunlara bölgesel çözümler aramayı
hem de Türkiye’nin öncelikle bölgesel bir aktör olmasını içermektedir. Örneğin42
Barış Suyu Projesi, Orta Doğu’ya yönelik böyle bir stratejik adımdır. Dicle ve
Fırat nehirlerinin avantajını; Suriye, Ürdün, Batı Şeria, Suudi Arabistan, Irak,
Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’ı kapsayacak şekilde projelendiren bu
girişime, özellikle İsrail’in projedeki konumlanma sorunu ket vurmuştur.
Özal’ın bölgesel işbirliğine verdiği önemin en net yansıması şüphe yok ki
Karadeniz Ekonomik İşbirliği’nin teşekkülüdür. Etkinliği eleştirilse de dönemsel
koşullar dikkate alındığında bu bölgesel girişimin son derece önemli bir ekonomik işbirliği inisiyatifi olduğunu söylemek mümkündür. “Eğer biz insanları serbest bırakır, ülkeler arasında serbestçe gidip gelebilir ve düşündükleri yatırımları,
işleri yapabilirlerse, her ülke de aynı bazı kabul ederse sağlanır. İşte Karadeniz
Ekonomik İşbirliği’nin esası buradan geliyor. Bu insanlarla bizim insanlarımız
arasında çok ciddi bir münasebet meydana gelecektir. Ben hatta şunu da ifade ediyorum, diyorum ki devlet bu işe fazla müdahale etmesin”43 tespitinden
de anlaşılacağı üzere Özal bu ekonomik platformu bölge-odaklı, sivil, esnek ve
işlevsel bir çizgide tutmak istemiştir. Karadeniz’i çevreleyen ve coğrafi olarak yakın ülkeleri bir araya getiren bu oluşum, halen birçok gözlemci ülke tarafından
da yakinen takip edilmektedir. 2012 yılında kabul edilen Ekonomik Gündem
Belgesi44 ile ticaret, ulaştırma, enerji, haberleşme, bilim ve teknoloji, turizm ve
eğitim başta olmak üzere birçok alanda teşkilatın 2020 yılına yönelik vizyonunu
ortaya koymaktadır.
Bölgesellik bağlamında altı çizilen kamu diplomasisi, transformasyonel diplomasi açısından elzem görülmektedir. Özal’ın yurtdışı gezilerine Türk medya
ve özel sektörünü taşıması sıkça kullandığı bir tür kamu diplomasisi yöntemidir.
Bununla birlikte Özal’ın liberal çizgisi, sivil toplumu da öncelemektedir. 1985
yılı Mart sonunda gerçekleşen ABD gezisinde New York’ta Türk topluluğu temsilcileriyle bir araya gelen Özal şunları45 söylemiştir; “Bulgarlar göz göre göre
Türk soydaşlarımızın isimlerini değiştiriyorlar. Eğer bu zulmü durdurmazlarsa
dünyanın her yerinde nümayiş ve yürüyüşler yaparız. Bugüne kadar çok şey
42 Güzel, 2008, s.233.
43 Cumhurbaşkanı Turgut Özal, 1992, s.40.
44 MFA-TR, “Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü”, http://www.mfa.gov.tr/karadeniz-ekonomik-isbirligi-orgutu-_kei_.tr.mfa, Erişim Tarihi: 10.03.2015.
45 Ömer E. Lütem, Türk-Bulgar İlişkileri 1983-1989 (Ankara: ASAM Yayınları, 2000), s.262.
183
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
yaptık. Bundan sonra da çok şey yaparız. Burada BM var. İşte gidin siz de BM
binasının önünde gösteri yapın”. Ancak profesyonel ölçekli yapılanma, lobi ve
propaganda gücü, uluslararası hareket potansiyeli ve etki odaklı kapasite gerektiren Türk kamu diplomasisi, kuşkusuz, Özallı yılların Türkiyesi için henüz arzu
edilen olgunlukta değildir. Nitekim 1985 Nisan’ında Chicago’daki Türk dernek
yöneticileri ile gerçekleşen görüşmesinde de bu ihtiyacı vurgulamıştır46; “Türkiye’nin dış dünyada tanıtılması ve Türkiye’nin hak ve menfaatlerinin korunması
için yurtdışındaki Türklere yani sizlere büyük görevler düşmektedir. Günümüzde
milletin temsili sadece resmi kuruluşlarla olmamaktadır. Milletlerarası diplomaside lobi olarak gruplar, güçler tarafından da etki sağlanmaktadır. Türkiye olarak
bizim yurtdışındaki Türk lobisini yeterince kullandığımız söylenemez.”
Transformasyonel diplomasinin belirleyici özelliklerinden olan “sahaya
inme”, Türkiye açısından özellikle Soğuk Savaş dönemi boyunca dost-akraba-kardeş topluluklar ile iletişim açısından komünist blok engeline takılmıştır. 1980li
yıllar itibarıyla dünyada liberal dönüşümün hız kazanmasıyla, iktisadi teşebbüsü
bir diplomatik yöntem olarak benimseyen Özal, bizzat sahaya inmiştir. Hatta
Özal, gazetecileri, bürokratları ve diplomatları da birlikte sahaya çıkarmıştır.
Demirperde’nin yıkılması ve Sovyet rejiminin sona ermesiyle Türkiye için
de yeni diplomatik temas alanları ortaya çıktığında Türk diplomatik eliti, yıllarca kapalı sistem yaşayan bu coğrafyaya hazırlıksız durumdaydı. Bu çerçevede
kıdemli diplomatlardan Loğoğlu’nun açıklaması da47 dönemin realitesini ortaya
koymaktadır: “Ben Dışişleri Bakanlığı mensubu olarak itiraf ediyorum. Sovyetler
Birliği çöktüğü zaman biz Türk Cumhuriyetleri’nin farkında değildik. Hakkında hiçbir şey bilmiyorduk. Dışişleri Bakanlığı olarak yeni duyuyorduk. İşte Özbekistan, Kırgızistan, Taşkent vs. tarihle ilgili olan arkadaşlar belki biraz tarihi
bilgilere de sahiptir. Bu işin üstünde olması gereken bakanlık bile bu coğrafyaya sonradan uyandı.” Özal ekonomik aklı önceleyen yaklaşımıyla bu sorunu
aşmayı denemiş, özellikle Türk dünyasına atanacak büyükelçilerin, ilişkileri hızla
geliştirebilecek ve ekonomi konusunda uzman olmalarını temine çalışmıştır. Ancak Engin Güner’e48 göre dönemin hükümetinin tayinleri geciktirmesi, Özal’ı
çok üzmüştür. Rice’ın vurguladığına benzer şekilde Türk diplomatların belli
bölgelerde uzmanlaşmasını teminen ya da İngilizcenin dışında Arapça, Çince
gibi iki dilde akıcı konuşabilen diplomatların hazırlık ve atama süreçlerine ilişkin
46 Başbakan Turgut Özal’ın Konuşma, Mesaj, Beyanat ve Mülakatları:13.12.1984-12.12.1985 (Ankara,1986),
s.200. Özal’ın TBMM’ye de bilahare bilgi verdiği söz konusu ABD ziyareti kapsamında 5 Türk derneği, 1
düşünce kuruluşu ve çok sayıda işadamı ile görüşme yaptığı anlaşılmaktadır.
47 Armağan Kuloğlu, “Ortadoğu’daki Temel Sorunlarda Türkiye’nin Rolü (1)”, (ORSAM Jeopolitik Toplantılar Serisi (OJT-17), Ankara: ORSAM, 2011), s.12-13.
48 Engin Güner, Özallı Yıllarım (İstanbul: BKY, 2003), s.104.
184
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
özel bir planlamanın Özallı yıllarda yapıldığına ve tüm hariciye teşkilatının bu
doğrultuda yeniden yapılandırıldığına kayıtlarda rastlanmamaktadır. Ancak bazı
mütevazı inisiyatifler gerçekleştirilmiş, örneğin49 dönemin Hazine ve Dış Ticaret
Müsteşarı Ekrem Pakdemirli’nin girişimiyle 36 ekonomi ve dış ticaret müşaviri İngilizce ve Arapça dillerinde uzmanlaştırılarak Fas, Cezayir, Tunus, Mısır
ve Suudi Arabistan gibi ülkelerde görevlendirilmişlerdir. Pakdemirli’ye göre bu
müşavirlerin bulundukları ülkelerdeki karar alıcılarla temasları başarılı sonuçlar vermiştir. Yine de bu alandaki bir kapasite analizine50 göre, bu doğrultudaki
planlı çalışmalar ancak birkaç yıl öncesine uzanmakta ancak bu durumun,
örneğin Ortadoğu’da Türkiye’nin oyun-kurucu aktör olmasının önünde bir engel
olabildiği değerlendirilmektedir.
Dış yardımlar, ABD’nin en etkili dış politik enstrümanlarından biridir. Türkiye de özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Amerikan dış yardımı almış
ülkelerdendir. Transformasyonel diplomasi yaklaşımında, az gelişmiş ülkelerin
Amerikan yardımına bağımlılığının azaltılması gerektiği vurgulanmıştır. Özal’ın
savunduğu ‘karşılıklı bağımlılık’52 anlayışına göre ekonomik, kültürel vb ilişkiler
artarsa karşılıklı bir bağımlılık ilişkisi ve bir güven ortamı meydana gelir. Bu noktada Özal’ın 1985 yılında görüştüğü Başkan Reagan’a “daha çok yardım değil;
daha çok ticaret istiyoruz” demesi gerçekten anlamlıdır. Kaldı ki Özal Türkiyesi
bir yandan da yardım alan ülke olmaktan donör ülke konumuna geçmeye yönelik adımlar atmıştır.
51
Bu doğrultuda Türk dış yardımlarına53 ilişkin resmi düzenleme, 05.06.1985
tarihli ve 9573 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile gerçekleştirilmiş; müteakiben
17.11.1987 tarihli ve 12154 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile daha kapsamlı bir
düzenleme yapılmıştır. Bu süreçte Devlet Planlama Teşkilatı bünyesinde Türk
İşbirliği Ajansı Grup Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Ekonomik Kültürel ve Teknik İşbirliği Başkanlığı ve bilahare Devlet Bakanlığı/Başbakanlık
bünyesinde TİKA Başkanlığı’nın ihdas edilerek Türk dış yardım politikasının
kurumsal temellerinin oluşturulması önem arz etmektedir. Türk dış yardımları,
Özallı yıllarda özellikle Orta Asya ve Balkanlardaki dost, kardeş ve akraba topluluklarla münasebet tesisinde önemli bir iletişim kanalı olmuştur. Buna karşın
49 Turgut Yavuz, Özal’ın Mirası (İstanbul: Ufuk Yayınları, 2013), s.136.
50 Osman B. Dinçer ve Mustafa Kutlay, “Türkiye’nin Ortadoğu’daki Güç Kapasitesi: Mümkünün Sınırları”,
(USAK Rapor No:12-03, Nisan 2012).
51 Bu konuda mukayeseli bir tez çalışması için bkz; Leyla Şen, “The US Foreign Policy And The Institutionalization of Dependency in the Periphery in the Post-WW2 Era: Turkey and India Compared (1947-73)”, (Doktora
Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2003).
52 Karaosmanoğlu, 2010, ss.163-182.
53 Bu konuya özel bir doktora tezi için bkz; Engin Akçay, Bir Dış Politika Enstrümanı Olarak Türk Dış Yardımları (Ankara: Turgut Özal Üniversitesi Yayınları, 2012).
185
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
Özal’ın dış yardım ve kalkınma bağlamındaki temel tavrı54 şudur: kalkınma çabasının, “%90-95’i iç kaynaklı olmalı. Buna ilave olarak belki bir %10’luk veya
%5’lik dış yardım olabilir. Bunun tersi olursa o ülke kalkınamaz.” Gerçekten de
bu yaklaşım, Rice’ın altını çizdiği yardım yapan ve yardım alan ülke arasındaki
ekonomik bağımlılığın azaltılması tespiti ile örtüştüğü gibi yardım alan ülkenin
dış politikasındaki bağımlılığı da doğrudan ilgilendirmektedir.
Son olarak çatışma alanlarında askeri seçeneklerden ziyade sivil yaklaşımı
önceleyen transformasyonel diplomasi anlayışı, Özal’ın yaklaşımında da örneklenebilmektedir. Bulgaristan’daki soydaşlarımıza yönelik sistematik baskı ve işkenceler55 üzerine basında “Ordu Sofya’ya” yönünde yazılar kaleme alınırken, 14 Şubat 1985 tarihinde yapılan Bakanlar Kurulu’nun çıkışında Özal şu açıklamayı56
yapmıştır; “Hükümet olmanın sorumluluğunu müdrik olarak fevri hareketler
yerine akılcı hareketlerle meseleyi çözmenin hem Türkiye hem de orada yaşayan
soydaşlarımız için daha doğru olduğu kanaatindeyiz. Ümit ediyorum ki Türkiye
hadiseleri çözmek için her türlü yaklaşımı yapacaktır. Yaklaşımdan kastım her
türlü tedbiri almaktan kaçınmayacağımızdır”. Bu anlayış şüphe yok ki Özal mantalitesinin müzakere ve uzlaşma baskın özelliğini ortaya koymaktadır. Özal dış
politikada da herkesle tokalaşabilen hatta işadamı pazarlığı usulüyle anlaşabilen
bir tarz sergilemiştir. Yunanistan ile ilişkilerin Ege’de son derece gerginleştiği bir
anda bile tek taraflı olarak vizeleri kaldırdığını açıklaması Özal’ın sivil mantığının
en bariz örneklerindendir.
Sonuç
Özallı yıllarda dünyada ve Türkiye’de diplomasisin bir dönüşüm geçirdiğinden
bahsetmek mümkündür. Bu dönüşümde Özal’ın bireysel inisiyatifler üstlenmesi
ve liderlik karakterinin önemli bir rol oynadığı kuşkusuzdur. Bununla birlikte
Türk diplomasisindeki değişim ve dönüşümleri sadece Özal ile kişiselleştirmek
eksik bir yaklaşım olacaktır. Türkiye için 1980’li ve 1990’lı yıllar hem ulusal,
hem bölgesel hem de uluslararası açıdan önemli gelişmelerin yaşandığı hatta
uluslararası sistemin değişime uğradığı bir dönem olmuştur. Özal bu değişim
sürecini, Türkiye’nin uluslararası politik yaklaşımları çerçevesinde değerlendirmiş
ve klasiğin dışında yöntemler sergilemiştir.
Amerikan diplomasisinde yeni bir dönüşüm amacıyla geliştirilen Transformasyonel Diplomasi yaklaşımı, bileşenleri itibarıyla Özal’ın diplomasi yaklaşımı
54 Güner, 2003, s.108.
55 Bu konudaki bir tez çalışması için bkz; Gökçay Dağlıoğlu, “Turgut Özal Dönemi Türkiye’nin Bulgaristan
Türkleri Politikası: Konstrüktivist Bir İnceleme”, (Yüksek Lisans Tezi, TurgutÖzal Üniversitesi, 2014).
56 Lütem, 2000, s.221.
186
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
ile kısmen örtüşmektedir. Dönemsel koşullar, mevcut kapasite ve imkanlar açısından açıktır ki her iki diplomatik yaklaşım farklılık arz etmektedir. Bununla
birlikte, Özal usulü diplomasinin yankılarının bugün de hissediliyor olması, Özal
ekolünün dönemsel ve kadük bir değişim sunmadığını aksine işlenebilir ve süreklilik kazanabilecek bir çizgisi olduğunu ortaya koymaktadır.
Özal’ın dış politika yaklaşımını karakterize etmek üzere sıralanan kavramlara
bakıldığında; aktif, pro-aktif, Amerikancı, Batıcı, İslamcı, Osmanlıcı, NeoOsmanlıcı, realist, merkantilist, oportünist, pragmatist ve minarşist gibi
nitelemeler öne çıkmaktadır. Özal’ın diplomasiye ekonomi-odaklı bakış açısı
ve hatta diplomatlara ekonomik ilişkilerde inisiyatif almasını tavsiye etmesi
itibarıyla, bu kavramlara eko-diplomasi de eklenebilir. Bu çeşitlilik, esasen Özal’ın
çok yönlülüğünü ve tek bir teorik kalıpta değerlendirilmesinin güçlüğünü de
ortaya koymaktadır. Bu itibarla Özal’ın kendine özel stilinin, Özalcılık/Özalism
olarak da nitelenmesi dikkat çekicidir. Bu bağlamda Margaret Thatcher’in “ben
de bir Özalistim” şeklindeki dikkat çeken ifadesini sadece bir politik jest olarak
görmek doğru değildir.
Kaldı ki Özal’ın diplomasiye kendi liderlik karakteristiğini katması, özellikle ikili diyaloglardaki kendinden emin, rahat ve samimi tavrı; Bush, Gorbaçov,
Müsavi, Papandreou gibi dönemin pek çok liderleri ile temaslarında net şekilde
gözlemlenmektedir. Diplomasi her şeyden önce bir iletişim sanatıdır. Bu iletişimde bir dizi protokol teamüller kadar beden dili ve etkili hitabet de önem taşımaktadır. İşte bu noktada Özal, sınırlı olduğu belirtilen İngilizcesine rağmen
sade ve içten konuşması, üstelik doğrudan gündeme giren söylem pratiği (direct
to the point) ile muhataplarında güven duygusu uyandıran etkili bir iletişim sergilemiştir.
Özal’ın çok boyutlu ve çok bileşenli uluslararası münasebetleri Türk
diplomasisine bir dinamizm kazandırmıştır. Medya, Türk dernek ve vakıfları,
eğitim ve iş dünyası gibi sivil toplum unsurlarını belirgin şekilde devreye sokan
Özal, hem uluslararası muhataplar nezdinde hem de Türk diplomatik elitinde bir
algı değişimine öncülük etmiştir. Resmi ve diplomatik kurumlar özelinde temsil
edilen dış politika, sivil faktörlerle yeni bir alan kazanmıştır. Türk hariciyesinin
realist yaklaşım geleneği, liberal bir eğilimle renklenmiştir.
Türkiye’nin dış politikada süregelen mevcut dengelerin korunması yönündeki yaklaşımı, müdahil olmaktansa karışmamayı yeğleyen, aksiyoner olmaktan
ziyade savunmacı, risk almaktan çok son derece temkinli bir çizgide seyretmiştir. Şüphe yok ki bölgesel ve uluslararası gelişmelerde yönlendirici ve etkili bir
187
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
aktör olabilmek bir devletin ulusal güç unsurlarıyla ve dönemsel iç/dış politik
koşullarla doğrudan ilgilidir. Özallı yıllar hem darbe sonrasında sivil ve liberal
çizgiye evrilmeye başlayan Türkiye’de hem de Soğuk Savaş koşullarının etkisini
yitirdiği uluslararası sistemde, diplomatik ilişkilerin dönüşümü bakımından da
bir sıçrama noktası olmuştur. Bu konjonktürel değişimi hızlı ve doğru okuyan
Özal, ortaya çıkan uluslararası gelişmelerde, krizleri dahi fırsat olarak değerlendirebilen pro-aktif ve oyun-kurmaya yönelik cesur adımlar atmıştır. Ancak bu
durum Özal’ın Türk hariciyesini hiç dikkate almadığı anlamına gelmemektedir.
Özal’ın çoğu kez konunun kıdemli uzmanları ile istişareler yaptığı fakat bürokratik kurumlar arası iş akışının ağır seyri nedeniyle daha doğrudan ve pratik bir
usul tercih ettiği görülmektedir.
Son tahlilde Özal, kendine özgü bir diplomatik yöntem yürütmesi itibarıyla
istisnai bir liderlik kişiliği ortaya koymuştur. Coğrafya, nüfus, ekonomi, askeri
kapasite gibi nicel güç unsurları, Özal ekolünde ulusal karakter, ulusal moral
ve psikolojik faktörler gibi nitel güç unsurlarıyla başarılı şekilde sentezlenmiştir.
Bundan dolayıdır ki Özallı yıllarda gerçekleşen dış politik atraksiyonların, bugünlere uzanabilen bir çarpan etkisi olagelmiştir.
188
TURGUT ÖZAL Değişim, Dönüşüm
Kaynakça
Başbakan Turgut Özal’ın Konuşma, Mesaj, Beyanat ve Mülakatları:13.12.1984-12.12.1985
(Ankara:1986).
BİMER, 14.02.2015 tarihli ve 163621 no.lu kişisel başvuruya verilen e-posta cevabı.
Birand, M. Ali ve Soner Yalçın, The Özal: Bir Davanın Öyküsü (Doğan Kitap, 2009).
Bozer, Ali, “Atılımcı Bir Devlet Adamı: Turgut Özal”, JOBEPS, Cilt.3, Sayı. 6, 2014.
Cemal, Hasan, Özal Hikayesi (Doğan Kitapçılık, 2004).
Chass, W. Freeman, Jr., The Diplomat’s Dictionary (Washington DC: National Defense
University Press, 1993).
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Körfez Krizi Konusunda Basın Mensuplarıyla Yaptıkları
Sohbet Toplantısı (Çankaya Köşkü, 1990).
Cumhurbaşkanı Sayın Turgut Özal’ın 1990 Atatürk Uluslararası Barış Ödülünde Yaptıkları Konuşma (Anavatan Partisi, 1990).
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Dış Politika ve Ekonomi Açılarından Türkiye’nin Stratejik
Öncelikleri Adlı Uluslararası Sempozyumun Açılışında Yaptıkları Konuşma, (İstanbul, 5
Kasım 1991).
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın İş Dünyası Vakfı Toplantısı’ndaki Konuşmaları, 2 Ekim
1992 (Ankara: Başbakanlık Basımevi, 1992).
Dağlıoğlu, Gökçay, “Turgut Özal Dönemi Türkiye’nin Bulgaristan Türkleri Politikası:
Konstrüktivist Bir İnceleme”, (Yüksek Lisans Tezi, TurgutÖzal Üniversitesi, 2014).
Dinçer, Osman B. ve Mustafa,Kutlay, “Türkiye’nin Ortadoğu’daki Güç Kapasitesi:
Mümkünün Sınırları”, USAK, Rapor No:12-03, (Nisan 2012).
Duman, M. Zeki, Türkiye’de Liberal-Muhafazakâr Siyaset ve Özal (Ankara: Kadim Yayınları, 2010).
Gökmen, Yavuz, Özal Sendromu (Versa Yayınları, 1992).
Güldemir, Ufuk, Texas Malatya (Yekin Yayınevi, 1992).
Güner, Engin, Özallı Yıllarım (İstanbul: BKY, 2003).
Güzel, Uğur, Özalcılık (İstanbul: Emre Yayınları, 2008).
Hale, William, “Turgut Özal, the Middle East and the Kurdish Question”, JOBEPS,
Cilt. 3, Sayı. 6, 2014.
İcraatın İçinden (T.C. Başbakanlık, 1986).
Karaosmanoğlu, Ali, “Özal’ın Dış Politika Anlayışında Yaptığı Değişiklik Saymakla Bitmez” içinde Habibe Özdal vd, der., Mülakatlarla Türk Dış Politikası (Ankara:USAK,
2010).
189
TRANSFORMASYONEL DİPLOMASİ VE ÖZAL EKOLÜ
Kissinger, Henry, Diplomasi (İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2006).
Kuloğlu, Armağan, “Ortadoğu’daki Temel Sorunlarda Türkiye’nin Rolü (1)”, ORSAM
Jeopolitik Toplantılar Serisi: OJT-17, (Ankara: ORSAM, 2011).
Laçiner, Sedat, “Turgut Özal Period in Turkish Foreign Policy”, USAK Yearbook 2009,
(Ankara:USAK, 2010).
Laçiner, Sedat, “Yeni-Osmancılık”, Internet Haber, http://www.internethaber.com/yeni-osmanlicilik-16709y.htm, Erişim Tarihi: 28.02.2015.
Lütem, Ömer E., Türk-Bulgar İlişkileri 1983-1989 (Ankara: ASAM, 2000).
MFA-TR, “Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü”, http://www.mfa.gov.tr/karadeniz-ekonomik-isbirligi-orgutu-_kei_.tr.mfa, Erişim Tarihi: 10.03.2015.
Nakamura, Kennon H. ve B. Epstein, Susan, “Diplomacy for the 21st Century: Transformational Diplomacy”, (CRS Report for Congress, Order Code:RL34141, Congress
Report Services, 2007).
Nicolson, Harold, “Diplomacy Then and Now”, Foreign Affairs, Cilt. 40, Sayı. 1, 1961.
Nicolson, Harold, Diplomacy (London: Oxford University Press, 1964).
Nicolson, Harold, The Evolution of Diplomatic Method (Great Britain: Centre for the
Study of Diplomacy, 2001).
Sönmezoğlu, Faruk vd., Uluslararası İlişkiler Sözlüğü (İstanbul: Cem Yayınevi, 1992).
Sönmezoğlu, Faruk, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, (İstanbul: Filiz Kitabevi,
2000).
Şen, Leyla, “The Us Foreign Policy And The Institutionalization of Dependency in the
Periphery in the Post-WW2 Era: Turkey and India Compared (1947-73)”, (Doktora
Tezi, Bilkent Üniversitesi, 2003).
Tümtürk, Yusuf, Yeni Türkiye’nin Mimarı (Ankara: Turgut Özal Düşünce ve Hamle
Derneği, 2008).
Uğur, Fatih, Özlenen Demokrat Turgut Özal (İstanbul: Zaman Kitap, 2011).
Vaisse, Justin, Transformational Diplomacy, (Paris: European Union Institute for Security
Studies, 2007).
Yavuz, Turgut, Özal’ın Mirası (İstanbul: Ufuk Yayınları, 2013).
Yeni Türkiye, Türk Dünyası Özel Sayısı:1, (Sayı:15), 1997.
190

Benzer belgeler