Ocak-Şubat-Mart 2013 - PDF Formatında İndir

Transkript

Ocak-Şubat-Mart 2013 - PDF Formatında İndir
ÇESAM
Çevre ve İş Güvenliği Hizmetleri
Çevre Danışmanlığı
ÇED
İş Sağlığı Güvenliği
Çevre Görevlisi
Enerji Verimliliği
Atık Yönetimi
ÇESAM
1467 Sok. Uğur Apt. No: 4 - 2 Çukurambar / ANKARA Tel: +90 312 285 47 45 Fax: +90 312 285 47 16
www.cesam.com.tr [email protected]
Sunuş
İrem Nurgül Durmuş
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
[email protected]
“İlk Merhaba”mızı
Ocak-2012’de yazmıştık…
İlk heyecan, İlk sayı…
Biz bile anlamadık, emeklemeden nasıl koştu bu dergi
ama 1 yılda umduğumuzdan
çok daha fazla yol kat ettik.
Çok şükür. Hem bir yaşımızı
doldurduk, hem de bir yılı daha
doldurduk. Dergimize emeği
geçen herkese çok teşekkür
ediyoruz. Bu asla tek başına
elde edilebilecek bir başarı
değildi, bu ortak bir zafer.
Bir de ekibimizin yazarken ve konuşurken Sokrates’in üç filtresini
her zaman göz önünde tutuyor
olmasının faydası olsa gerek.
Sayfalarımızı ayırırken
1) Yazacağımız şey gerçek mi?
2) İyi bir haber mi?
3) Kime ne faydası var?
diye mutlaka sorguluyoruz.
Çok şükür bu zamana kadar
yazdığımız her şey gerçekti,
haberlerimiz birilerini kötülemek, karalamak ve lekelemek
için olmadı hiçbir zaman ve
mutlaka ki çok fayda sağlandı.
Trabzon’dan Diyarbakır’a kadar yurdun dört bir yanından
abonelik aldı, yeni derginin
yayınlanma zamanı gelmeden “yeni sayı neden gelmedi
hala?” diye sabırsız telefonlar
ve e-postalar aldık.
Bu bir gönüllük esası, bir
dayanışma projesi haline geldi
2
adeta. Öyle ki Türkiye’nin en
iyi isimleri bu dergi çatısı
altında birleşti. Hem de hiçbir
maddi beklenti ve menfaat
olmaksızın... Herkes “ben ne
katabilirim?” dedi. İş güvenliği
kültürünü oluşturmak için bir
duvar da bizim dergimizdi,
eline malasını, tuğlasını alan
geldi. İnsan’ı koruyan bir
duvar yükseldi…
…………….
Ama elbette önce çalışanlardaki
yanlış yerleşmiş olan “Kader
İnancı”nı doğru bir şekilde yeniden yapılandırmak gerekiyor.
Biz ilk sayımızdan bu yana
Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan
çok değerli hocamız Doç. Dr.
İlyas Üzüm ile bu konuların
üzerinde duruyoruz.
Artık çok değerli yazar kadromuza Araştırmacı Yazar Faruk
Dilaver de eklendi. Dilerim
bu yıl öncelikle bilinçaltımıza
oturmuş yanlış kader inancını
yıkarak başlarız işe.
“Tedbirin kadere faydası
olmaz” diyenlerde, “Kader
değişmez, kaderde olan kaza
geri çevrilmez” diye inanmış
geniş kitlede umarım bu yanlış
düşünce tarzını 2013 yılında
değiştirebiliriz.
Elbette ki insanların kaderi
takdir edilmiştir, her şey gibi…
Tedbir almak da zaten kaderinizin elvermesiyle mümkündür.
Kaderinizde kolaylaştırılma
var ise, bela veya musibet
gelmeden önce tedbir alır ve o
kazadan kurtulursunuz.
Bu senenin ilk dergisinin sunuş
yazısını Halife Ömer (R.A)’nın
son derece önemli bir uyarı
içeren uygulaması ile bitirmek
istiyorum.
Orduyla Şam’a giden Halife
Ömer (R.A), şehre yaklaştığı
zaman veba salgını olduğunu
haber alınca orduya geri dönülmesi talimatını verir. Bu durum üzerine, kader kavramını
anlayamayan ve işin şeklinde
kalanlar şaşırırlar ve sorarlar:
-Allah’ın kaderinden mi
kaçıyorsun Ya Ömer?
Kaderin tekniğini anlamış olan
Hazreti Ömer (R.A)’ın cevabı
hepimize derstir:
-Allah’ın kazasından Allah’ın
kaderine kaçıyorum!...
İşte yukarıda anlatılan cevap,
bu kader konusunun “püf”
noktasıdır.
Kader mutlak ve kesindir.
İnsan ise kendisinden meydana
gelenlerin neticesini görecektir.
Lütfen 2013 yılında çalışanlarımızı
kazaya terk etmeyelim.
Terkettiğimiz alan kaderleri değil, kazaları. Bunu
unutmayalım. Kazaya meydan
bırakıp can almak olmasın
bizim işimiz.
İşletmemizin de çalışanlarımızın
de nice mutlu seneleri olsun,
Ekoteknik İSG, nice yeni
yaşların olsun...
Hayat kurtarmak için
zamanla yarışırken,
yaşama
YENİ
güvenle
bağlanın.
SERİ
Dräger’den Yeni Solunum Seti Serisi
Endüstriyel operasyonlarda görev alan ve yangınla mücadele eden ekiplerin ihtiyacı
olan kişisel donanım, yıllar boyu süren uzun AR‐GE çalışmaları neticesinde
geliştirilmiş ve oksijen yetersizliği veya zehirli gaz ve dumanın bulunduğu ortamlarda
güvenli solunum imkanı sağlamak amacıyla satışa sunulmuştur. Yeni seri askı
takımlarında, omuz askıları ve bel kemerinin konumu, solunum setinin ağırlığını,
vücudun denge merkezi ile aynı doğrultuda dağıtacak şekilde tasarlanmıştır.
AYRINTILI BİLGİ İÇİN: WWW.DRAEGER.COM.TR
Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti.
Konrad Adenauer Caddesi No: 54/A‐B Yıldız ‐ Çankaya / ANKARA
Tel : (0312) 491 06 66 • Faks : (0312) 490 13 14
Dräger. Yaşam için Teknoloji.
06 08
Bakan Faruk Çelik,
İş Sağlığı ve Güvenliği Tanıtımı
Kapanış Programına Katıldı
İSG Kurumsal Yayınımız
Ekoteknik İSG Dergisi
Birinci Yılını Doldurdu
12
İş Teftiş Kurulu Başkanı
MEHMET TEZEL’in misafiri olduk:
Müfettiş Sayımızı ve Kurumsal
Kapasitemizi Her Geçen Gün
Güçlendiriyoruz!
16
18
20
24
Araştırmacı Yazar Faruk Dilaver:
“Başarılı Bir İş, Huzurlu Bir İş
Yeri İçin Sevgi ve Hoşgörü”
İnşaatlarda İş Güvenliği
Çalıştayı Düzenlendi
HAK-İŞ Genel Başkanı
MAHMUT ARSLAN ile İSG’ye
Sendikacı Gözlüğü ile baktık.
İş Başmüfettişi TEVFİK PAÇACI:
“6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu Çerçevesinde İnşaat İş
Kolu Sorumlulukları”
26
COŞKUN DEMİRCİ: “6331 Sayılı İSG Kanunu ile İlgili Soru ve Cevaplar
30
Başkent OSB’yi ziyaret edip
güleryüzlü başkanı ŞADİ TÜRK’e
44
sorularımızı yönelttik.
34
Yrd. Doç. Dr. Devrim Alkaya
ve Burak Yeşil ile İnşaat Sektö-
ründe İSG’ye Genel Bakış
38
İş Sağlığı Bilim Doktoru TAHİR
SOYDAL: “Tasarruf yapalım,
48 Çevreyi Koruyalım. Peki Vücu-
dumuza Zarar Verelim mi?”
40
Dünyada 56 Ülkeye İhracat
Yapan Sanem Matbaacılık
A.Ş.’nin İş Sağlığı ve Güvenliği
Ekoteknik İSG’ye Emanet
42
ANSAF’12 Fuarı’nda Ankara
Sanayicilerinin İş Sağlığı
Güvenliği ve Çevre konuların-
daki sorularını yanıtladık.
43
46
50
Forum Fuarcılık A.Ş. Yönetim
Kurulu Başkanı BİLGİN AYGÜL
de bizim sorularımızı yanıtladı.
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Doç. Dr. İLYAS ÜZÜM:
“İş Güvenliği Açısından
Çevre Duyarlılığı”
E.CEVRE YONETİMİ GEN.
MD.YRD. HÜSEYİN GELMEZ:
“Elektrikli ve Elektronik Atıklar”
B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
MANSUR ZİYA KOÇ
ile Kaza Analizi
KLİNİK MİKROBİYOLOJİ
UZMANI MEHMET ERGİN:
“Vücudun Bakteri
Populasyonu: Mikrobiyom”
52
ÖRNEK YARGITAY İÇTİHATI
54
57
DRAEGER TEKNİK MAKALE:
“Patlamaya Karşı Koruma”
İŞ MÜFETTİŞ YARDIMCISI KAYHAN TOPALOĞLU ile çok ses getiren KKD YAZI DİZİSİ’ne “Göz Koruyucular” ile devam ediyoruz.
06
Bakan Faruk Çelik,
İş Sağlığı ve Güvenliği
Tanıtımı Kapanış
Programına Katıldı.
12
çekildi. Fotoğraf sanatıyla dergimize kattığı değerden dolayı
EKOTEKNİK İSG
DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE
İmtiyaz Sahibi
Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve
Çevre Hizmetleri Adına
Halis Yolcu
Editör
Yadigâr Yolcu
Kazaların Çevresel ve Teknik
Araştırması Bilim Uzmanı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Nurgül Durmuş
4
Yayın Kurulu
Doç Dr. F. Nur Eriş,
İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya,
Uz.Dr. Mehmet Ergin,
Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez,
İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç,
Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru)
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Recep Akdur, Yıldırım Akpınar(Çalışma
Bakanlığı Eski Teftiş Kurulu Başkanı),
Prof. Dr. Sefer Aycan,
Prof. Dr. Aytül Çakmak,
Ziya Demir,
Doç. Dr. Tayfun Güngör,
Doç. Dr. Tevfik Pınar,
Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu,
Uz. Dr. Cebrail Şimşek,
Uz. Dr. Engin Tutkun,
Doç. Dr. Mehmet Uğurlu,
Doç. Dr. Halil Murat Ünver,
Doç. Dr Yusuf Üste,
Dr. Hınç Yılmaz
Görsel Yönetmen
İrem Nurgül Durmuş
Görsel Tasarım
ve Teknik Sorumlu
Soner Karip
Reklam ve
Pazarlama Koordinatörü
Yalçın Yolcu
Yayın
İdare Merkezi
İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara
Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46
Yayın Türü
Yaygın - Süreli
ISSN: 2146 - 9407
Baskı ve CTP Kalıp
Dumat Ofset
www.dumat.com.tr
Basım Tarihi
15.01.2013
Abonelik ve Reklam Rezervasyon
Tel: 0 312 344 01 96 (pbx)
Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı güvenliği ve
çevre konularında özellikle uygulayıcı konumdakilerin
deneyimlerini ve izlenimlerini belgelemek,
birikimlerin paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar
açarak başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır.
Üç ayda bir yayınlanır. Yayının telif hakkı Ekoteknik
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd.
Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin tamamen ya da kısmen
elektronik, mekanik veya başka biçimde çoğaltılması
Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve
reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir.
Doldurduk.
20
İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığından G.Gamze ATİK UZUN, tarafından
Yaşımızı
İş Teftiş
Kurulu Başkanı
Mehmet Tezel
Dergimizin kapak fotoğrafı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Halkla
çok teşekkür ediyoruz...
08
Birinci
HAK-İŞGenelBaşkanı
MAHMUT ARSLAN ile
İSG’yeSendikacıBakışı
42
ANSAF-12’den
Teşekkür
Belgesi
59
KKD YAZI DİZİSİ / GÖZ KORUYUCULAR
İş Müfettiş Yardımcısı Kayhan Topaloğlu ile Göz Koruyucular Mercek Altında
5
”Ölümden önce önleme”ye
önem verdiklerini vurgulayan
Çelik, yasanın sadece işçileri
değil memurlar da dâhil tüm çalışanları kapsadığına işaret etti.
İş Sağlığı Güvenliği
Genel Müdürü Kasım Özer
Bakan Faruk Çelik,
İş Sağlığı ve Güvenliği Tanıtımı
Kapanış Programına Katıldı
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 30.06.2012
Tarihli ve 28339 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmesiyle, kamudakiler dahil bütün çalışanlar
ve işyerleri kapsama alındı. İşyerlerinde risk değerlendirmesi yapılması ve bununla bağlantılı olarak önleyici ve
koruyucu tedbirlerin alınması, çalışan sayısı ile ilgili bir
sınırlama olmaksızın tüm işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sağlanması zorunlu kılındı. İş sağlığı
ve güvenliği alanında gelişmiş birçok ülkenin mevzuat
metinleriyle uyumlu olan bu kanunun ülkemizde etkin bir
şekilde uygulanması açısından getirdiği yükümlülüklerin
ilgili taraflara anlatılması büyük önem taşıyor. Kamu ve
özel tüm işyerlerini ve çalışanları yakından ilgilendirmesi
nedeni ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tanıtım Kampanyası”nı
başlattı. Bu kapsamda Ankara’da 14 Aralık 2012 tarihinde
JW Marrıott Hotel’de seminere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik de katıldı. Ekoteknik İSG
ekibinin de katıldığı toplantıya katılım çok yoğundu.
6
İ
ş Sağlığı ve Güvenliği Tanıtımı Kapanış Programında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, çalışanları artık ateşe atmayacaklarını
belirterek, ‘’Risk değerlendirmesi yapılacak, sağlıklı ve güvenli bir ortamda
çalışılmasını gerçekleştireceğiz’’ dedi.
Bakan Çelik, çalışma hayatında önemli
düzenlemelerin uygulamaya geçirildiğini, emeklilere yönelik “İntibak Yasası”, Sendikalar Kanunu ve İş Güvenliği
Kanunu’nun bu düzenlemelerden olduğunu ifade etti.
4’ü ölüm 6’sı sürekli iş görememezlikle sonuçlanan günde ortalama 172 iş
kazasının meydana geldiği Türkiye’nin,
iş kazaları ve meslek hastalıklarındaki maddi kaybının 7,7 milyar dolar
olduğunu dile getiren Çelik, 2002’de
872, 2010’da bin 444, bu yılın 11 aylık
döneminde ise 895 kişinin iş kazalarından hayatını kaybettiğini söyledi.
ALMAMIZ GEREKEN MESAFE VAR
2002’de yüz bin çalışanın 16,8’inin,
2012’de ise 7,6’sının iş kazalarından
hayatını kaybettiğini kaydeden Çelik,
bu oranın gerilemesinin önemli bir
başarı olduğunu, ama netice itibarıyla
yüz binde 8 işçinin iş kazasından yaşama veda ettiğini belirtti.
Avrupa’nın 27 ülkesinde bu oranın yüz
binde 4, ama Avrupa’nın ‘’çekirdeği’
niteliğindeki 15 ülkede yüz binde 1,5
olduğunu dile getiren Çelik, şunları
söyledi: “Bizde bu rakamın 8’lerde
olduğu dikkate alınırsa, almamız gereken mesafenin ne olduğunu hepiniz
iyi biliyorsunuz. İşte bu yasa, İş Sağlığı
Güvenliği Yasası bunun için çıkıyor,
bu seminerler, toplantılar bunun için
gerçekleştiriliyor. Bu bilincin artması
ve bu farkındalığın oluşması, varmamız gereken hedefleri ortaya koyduğumuza göre hiç kimsenin ölmemesi, hiç
kimsenin meslek hastalığına maruz
kalmaması hedefiyle bu yasa ve toplantıları gerçekleştiriyoruz.”
İş kazalarının yüzde 18,3’ünün metal
sanayi, yüzde 14,4’ünün maden, yüzde
10,2’sinin inşaat sektöründe olduğunu
bildiren Çelik, ‘’İş sağlığı ve güvenliğinde tasarruf olmaz. ‘Tasarruf yapıyorum’ zannedenlerin bir misli daha
maliyete katlanacaklarını bilmeleri gerekiyor. Onun için bu alanda tasarrufu
düşünüyorsak iş sağlığı ve güvenliğine
yatırım yapmamız gerekiyor’’ şeklinde
konuştu.
İş sağlığı ve güvenliğinin birçok alanda
pozitif katkıları bulunduğunu ifade
eden Çelik, çıkardıkları yasanın kuralcı
yaklaşımdan ziyade önleyici yaklaşımı
öngördüğünü belirtti. “Ölümden önce
önleme”ye önem verdiklerini vurgulayan Çelik, yasanın sadece işçileri değil
memurlar da dâhil tüm çalışanları
kapsadığına işaret etti.
İSTATİSTİKLER OLUŞACAK
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Çelik, yasaya göre 1-9 çalışanı olan
tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfına giren
iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği
hizmetlerinin kamu tarafından karşılanacağını ifade ederek, sağlık hizmet
sunucularına iş kazalarını 10, işverenlere ise 3 gün içinde bildirme zorunluluğu getirildiğini söyledi.
Bildirimler sayesinde bu konuda istatistikler oluşacağını kaydeden Çelik, iş
yerleriyle ilgili risk değerlendirmesinin
büyük önem taşıdığına dikkati çekti.
Çelik, ‘’Bu risk değerlendirmesi işin
özü, yasanın temeli. Bu yapılmadan
çok tehlikeli ve tehlikeli iş yerlerinden
işe başlamak mümkün değil. Risk
değerlendirmesi yapılacak, riskler ortadan kaldırılacak ondan sonra emek,
alın teri, işçi o işe başlayacak’’ diye
konuştu.
Riskli ortamlarda çalışanın nelere
maruz kaldığının bilindiğini ifade eden
Çelik, ‘’Çalışanımızı artık ateşe atmayacağız. Risk değerlendirmesi yapılacak, sağlıklı ve güvenli bir ortamda
çalışmasını gerçekleştireceğiz. Toplu
koruma tedbirlerine öncelik verilecek’’
dedi.
7
Kurumsal Yayınımız Ekoteknik İSG Dergisi
Birinci Yılını Doldurdu
İş Sağlığı Güvenliği konusunda Kamu, Çalışanlar ve İşverenler arasında üçlü bir bağ oluşturan
Ekoteknik İSG Dergisi, birinci yılını doldurdu. Ekoteknik İSG Dergisi, iş sağlığı güvenliği alanında kamu yönetiminde görev yapan yöneticiler, akademik katkı yapan akademisyenler, Draeger
Safety Yöneticileri ve Ekoteknik İSG’nin yönetim kadrosunun katıldığı bir yemekle birinci yaşını
kutladı. Tarihi Kınacızade Konağı’nda düzenlenen yemek adeta İş Sağlığı Güvenliği sektörüne
yön verenlerin buluşma noktası gibiydi.
Ekoteknik İSG, birebir kaynağından
haberleri alarak sektörü aydınlatıyor.
Bu yüzden de dergiye ilgi son derece
yüksek. Yayınlanmaya başladığı sayıdan itibaren Diyarbakır’dan Trabzon’a
kadar Türkiye’nin dört bir yanından
abonelik alıyor.
İlk sayısı Ocak-2012 tarihinde çıkan
Ekoteknik İSG Dergisi, Ocak-2013
sayısını çıkarmadan önce Tarihi Kınacızade Konağı’nda derginin emektarlarıyla buluştu.
Kutlanan birinci yaş günü yemeğinde
derginin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
İrem Nurgül Durmuş şöyle konuştu:
“11-15 Eylül 2011 tarihinde düzenlenen ‘Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği
değil. Bu özel bir şirketin desteğiyle
sağlanacak bir başarı değil.
Türkiye olarak çok şanslı bir ülkeyiz ki, bilgi isteyen ve iyi niyetli olan
herkese kapıları sonuna dek açık
bakanlıklarımız var. Başta Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı
Güvenliği Genel Müdürlüğü olmak
üzere Sağlık Bakanlığı’ndan ve Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı’ndan bilgi
anlamında çok büyük destek gördük.
Köşe yazarı kadromuzu bakanlık
müfettişlerinden ve üniversitelerin
akademik kadrolarından oluşturduk. Yazarlarımız da hiçbir maddi
veya manevi çıkar gözetmeksizin her
sayımızda büyük emek sarfederek çok
değerli bilgilerini kattlar. Bu yüzden
henüz daha ilk yılımızdayken her İSG
meraklısının mutlaka okumak istediği
bir dergi olduk. Şimdi de 1 yılımızı
doldurduk. Bu başarıda en çok katkısı
olanlarla bir arada yemek yemekten
onur duyuyoruz.”
Misafirlerimiz yemeğin bitiminde sanatsal ve kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapan Tarihi Kınacızade Konağı’ndan kendilerini 1800’lü yıllara götüren özel müze odalarını gezip öyle
ayrıldı. İlkini kutladığımız yaş günümüzde misafirlerimize
tarih ve lezzeti sunarken geçmişle özlem gidermeyi sağlayan
Tarihi Kınacızade Konağı’na özellikle teşekkür ederiz.
16 yıl önce Türkiye’de neredeyse iş sağlığı güvenliğinin adı anılmıyordu ama
bu ekip 16 yıl önce de iş sağlığı güvenliği konusunda hizmet veriyordu...
8
NİCE MUTLU YILLARIMIZ OLSUN HEEEP BERABER...
1) Editörümüz Yadigâr Yolcu
2) Sorumlu Yazı İşleri Müdürümüz İrem Nurgül Durmuş
3) Koordinatörümüz Mansur Ziya Koç
4) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Emekli Genel Müdür Yrd. Hüseyin Gelmez
5) Çalışma ve Sos. Güv. Bakanlığı E mekli Gen.Müdür Yrd. Kemal Çetintaş
6) Çalışma ve Sos. Güv. Bakanlığı
İSG Genel Müdür Yrd. Ahmet Çetin
?
Bu bağlamda da bir sosyal sorumluluk projesi olarak adeta elini taşın
altına koyarak “Ekoteknik İSG Dergisi”
isimli kurumsal yayınını da çıkarıyor.
Kongresi ve Fuarı’ 57 yıllık tarihine
İstanbul’da rekorlar yazdırarak ülkemizden ayrıldı. Açılışı Sayın Başbakanımız R.Tayyip Erdoğan ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk
Çelik tarafından gerçekleştirilen
kongreye 140 ülkeden 5 bin 400 kişi
katıldı, ayrıca kongrede 32 ülkenin
Çalışma Bakanlarının katılımıyla
İstanbul Deklarasyonu da imzalandı.
Bu olay tabiî ki basında yer aldı ama
sektörel basın eksikliğinden ilgilileri
detayları bulamadı. Bunun üzerine
Editörümüz Yadigâr Yolcu adeta elini
taşın altına koyarak iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında bir dergi
çıkarmaya karar verdi. Hızlıca çalışmalarımızı yapıp Ocak ‘2012 tarihinde
Ekoteknik İSG Dergisi’nin ilk sayısını
çıkardık.
Açıkçası başarılı olacağımızı zaten
düşünüyorduk ama böylesine bir başarıyı ilk yılımızda elde etmeyi biz dahi
beklemiyorduk. Bu zaten tek başına
bir ekiple yakalanabilecek bir başarı
KİMLER
KATILDI
İ
SG ülkemizde çok yeni bir konu
olduğundan, yaklaşık 16 yıldır İş
Sağlığı – İş Güvenliği ve Çevre
konularında faaliyet gösteren bir
firma olan Ekoteknik sektörün en eski
ve köklü firmalarından olmanın haklı
gururunu taşıyor.
7) ÇSGB - İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş Başmüfettişi Tevfik Paçacı
8) ÇSGB - İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş Müfettişi Kayhan Topaloğlu
9) ÇSGB - İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş Müfettişi Gülçin Topaloğlu
10)ÇSGB-İSGGM, İSG Uzm. Ahmet Ersoy
11) ÇSGB-SGK Başmüfettişi Gökhan Eroğlu
12) İş Sağlığı Bilim Uzmanı Dr. Tahir Soydal
13) Sağlık Bakanlığı - Mustafa Gücal
14) Araştırmacı Yazar Faruk Dilaver
15) Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Sefer Aycan
16) Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Doç. Dr. Mehmet Uğurlu
17) Draeger Safety Genel Müd. Abidin Korkmaz
18) Draeger Safety Satış Müd. Pelin Korkmaz
19) Ermenek Eski Belediye Başkanı
A Sınıfı İSG Uzmanı Uğur Sözkesen
20) BM İnşaat-Mühendis İbrahim Sözkesen
9
Ekoteknik İSG
Yemeği BASIN’da
Sabah Gazetesi’ne ve
Milliyet Gazetesi’ne
hayati bir konu olan
İş Sağlığı Güvenliği
konusuna olan
ilgisinden dolayı çok
teşekkür ederiz.
Daha önce hiç
Müzede Yemek Yediniz mi?
Tarihi Kınacızade Konağı’nda
1800’lü yıllara götüren bir yemek yiyebilirsiniz...
Yayın Hayatına başladığı
ilk günden bu yana aktüel
haberin adresi olan
www.actuelhaber.com
haber sitesine çok
teşekkür eder,
başarılarının devamını
dileriz.
Ankara Kalesi İçi, Kale Kapısı Sok. NO: 28 Ulus / ANKARA
Tel:+90 312 324 57 14 Fax:+90 312 310 79 81
www.kinacizadekonagi.com
11
Müfettişi ile 175 İş Müfettiş Yardımcısı,
mühendislik ve tıp alanlarında eğitim
görmüş 170 İş Başmüfettişi ve İş
Müfettişi ile 349 İş Müfettiş Yardımcısı
olmak üzere toplam 965 İş Başmüfettişi, İş Müfettişi ve İş Müfettiş yardımcısı görev yapmaktadır.
Müfettiş Sayımızı ve Kurumsal Kapasitemizi Her Geçen Gün
Güçlendiriyoruz!
İnsan bilmediğine ya düşman olur ya bilmediğinden korkar. İşverenler denetimlerin yıkıcı değil aksine
işletmeler için çok faydalı olduğunu bilse denetim olmasını kendileri isterler zaten. Çünkü öyle ki önleyici
denetimlerde esas olan işyerlerinde iş kazası veya meslek hastalığı oluşmadan veya çalışma ilişkileriyle
ilgili sorunlar ortaya çıkmadan gerekli tedbirleri aldırmak. Böylece muhtemel kazaları engellemek.
İşverenler için ürkütücü bir konu olan denetimleri mercek altına almak üzere İş Teftiş Kurulu Başkanı
Mehmet Tezel’in misafiri olduk. Sorularımızı detaylarıyla cevaplandıran Tezel, bu röportajıyla akıllardaki birçok soru işaretini tamamen kaldırıyor.
Röportaj: İrem Nurgül Durmuş / Fotoğraf: Gamze Atik Uzun
İ
ş Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın
daha iyi anlaşılması ve tanınması
amacıyla Teftiş Kurulu’nun görevyetki ve sorumluluğu ile yapılanmasından bahseder misiniz?
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, 28.08.1979
Tarih ve 16738 Sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan İş Teftişi Tüzüğü ile
fiilen kurulmuştur. İş Teftiş Kurulu
bir başkanla, iş başmüfettişleri, iş
müfettişleri ve iş müfettiş yardımcılarından oluşan ve doğrudan bakana
bağlı olarak görev yapan merkezi bir
teftiş kuruludur. Kurul Başkanlığımız,
12
devlete ait olan “çalışma hayatının
izlenmesi, denetlenmesi ve teftiş edilmesi” görevini, Devlet adına, 81 Sayılı
ILO Sözleşmesi hükümlerine uygun
şekilde bağımsız olarak yerine getiren
bir örgütlenmedir. Kurulumuz bu
görevini inşaat mühendisinden maden
mühendisine, kimya mühendisinden
makine mühendisine, diğer taraftan
iktisatçıdan hukukçusuna, çalışma
ekonomisi ve endüstriyel ilişkiler
uzmanından işletmecisine kadar çok
çeşitli meslek gruplarından her biri
kendi alanında uzman iş müfettişleri
tarafından yerine getirmektedir. Tüm
meslek gruplarından gelenler iş müfettişi olarak adlandırılmakla beraber,
mühendislik ya da tıp eğitimi almış iş
müfettişleri iş sağlığı ve güvenliğine
ilişkin mevzuat hükümlerinin, sosyal
bilimler eğitimi almış olanlar ise iş
sağlığı ve güvenliği hükümleri dışında
kalan işin yürütümü ile ilgili mevzuat
hükümlerinin denetimini yapmakta
ya da denetimin özelliğine göre ortak
programlar düzenlenmektedir.
Kurul Başkanlığımızda, sosyal bilimler ve hukuk alanlarında eğitim
görmüş 271 İş Başmüfettişi ve İş
Başkanlığın merkezi Ankara’dır.
Merkezde Kurul Başkanı ve 3 Kurul
Başkan Yardımcısı bulunmaktadır.
Ayrıca denetim faaliyetlerinin koordinasyonu, denetim dışı faaliyetlerinin yürütülmesi, idari ve mali işler
gibi konularda çalışmak üzere yeter
sayıda iş müfettişi kurul başkanlığında görevlendirilmiştir.Kurul Başkan
Yardımcıları arasında görev tanımları
bakımından ayrım bulunmakta olup,
bir başkan yardımcısı işin yürütümü
denetimlerinin koordinasyonu, diğeri
iş sağlığı ve güvenliği denetimlerinin
koordinasyonu üçüncüsü ise idari
ve mali işler konularında görevlendirilmişlerdir. İş teftiş hizmetlerinin
daha etkin ve verimli şekilde yürütülebilmesi için 10 ayrı ilde (Ankara,
İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Antalya,
Samsun, Erzurum, Malatya ve Zonguldak) Grup Başkanlıkları kurulmuştur. Her bir grup başkanlığında
bir grup başkanı ve işin yürütümü ve
iş sağlığı ve güvenliği denetimlerinde
ona yardımcı olmak üzere iki başkan
yardımcısı bulunmaktadır.
İş Müfettişlerinin yurdun her yanında
görev yapmaları esas olmakla birlikte,
fiilen hangi grup başkanlığında görev
yapacağı Kurul Başkanının teklifi ve
Bakanın onayı ile belirlenmektedir.
Her bir Grup Başkanlığı’nın görev
sahasına giren iller belirlenmiş
olmakla beraber, ihtiyaç halinde bir
Grup Başkanlığında görevli İş Müfettişinin, bir başka grup başkanlığında
geçici olarak görevlendirilerek o Grup
Başkanlığının görev sahasına giren
illerde denetim yapması her zaman
mümkündür.
Teftiş Kurulu Başkanlığınızla ön plana çıkan eğitim-öğretim ve proaktif
öncelikli denetim ve modelinden
bahseder misiniz?
İş denetimi, çalışanları korumak ve
çalışma yaşamı ile ilgili mevzuatın
uygulanıp uygulanmadığını izlemek
ve denetlemek amacıyla yapılan
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın
denetimlerin
uygulanabilmesi çıkarılacak yönetmeliklerle yabütününü ifade
etmektedir.
kından ilgilidir. İyi anlaşılan ve önemi iyi kavra81 sayılı UÇÖ
nan yasalar bir kültür oluşumunu sağlayabilir.
Sözleşmesi’nin
Önleyici denetimlerde esas olan işyer3. ve 129 Sayılı UÇÖ Sözleşmesi’nin
lerinde iş kazası veya meslek hastalığı
6. Maddelerine göre, iş denetiminin
oluşmadan veya çalışma ilişkileriyle
temel ve öncelikli görev alanı, çalışma
ilgili sorunlar ortaya çıkmadan gerekli
ortamı ve çalışma koşullarıdır. İkincil
tedbirleri aldırmaktır.
görev alanları ise çalışma ilişkileri,
Önleyici teftişlere, tepkisel teftişlere
istihdam ve meslek eğitimi olarak
oranla daha fazla yer vermek gerektisayılabilir.
ği hususu, çalışma barışının tesisinde,
konunun bütün uzmanlarınca kabul
Çalışma ortamı, çalışanların sağlığını,
edilen bir gerçektir. Ancak burada,
güvenliğini ve iyilik halini etkileyen
önleyici teftiş programlarının hangi
geniş bir alanı ifade etmektedir.
kriterlere göre yapılması gerektiği
Fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonosorunu çıkmaktadır. Kaynaklar sınırlı
mik ve psiko-sosyal etmenler çalışolduğundan her işyerinin denetim
ma ortamında oluşmakta ve gerekli
programına alınması mümkün değilönlemler alınmadığında çalışanların
dir. Bu nedenle önleyici teftişler planiyilik durumunu etkilemektedir.
lanırken bir önem sırası yapılması
Çalışma koşulları ise, çalışanların
durumu söz konusudur. Genel olarak
korunmasını doğrudan ilgilendiren
önleyici denetim planlamaları, iş kadört alanı kapsamaktadır: Çocukların
zaları oranları, düşük ücretli sektörler
ve gençlerin çalıştırılması, kadınların
çalıştırılması, çalışma süreleri ve öde- ve işletme büyüklükleri vb. kriterlere
göre yapılabilmektedir.
me sistemleri (ücretler).
Ülkemizde iş denetimi örgütü yani İş
Teftiş Kurulu Başkanlığı, esas olarak
çalışma ortamı, çalışma koşulları ve
bireysel çalışma ilişkileri alanında,
kısmi olarak da, toplu iş ilişkileri
alanında görevlendirilmiştir. İşçi-işveren-devlet üçgeninde denetim yapan
iş müfettişleri için çalışma barışının
sağlanması ve korunması en önemli
hedeftir. Bu sebeple, iş müfettişleri,
işyerlerinde var olan ve çalışma ortam
ve koşullarından kaynaklanan riskleri
tespit eder ve giderilmesi için çaba
gösterirken, salt cezalandırıcı değil
eğitici, bilgilendirici ve yol gösterici bir
yaklaşımla da hareket ederler.
İş teftişi hizmetinin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için faaliyetlerin
sistemli bir şekilde planlanması ve
uygulanması gerekmektedir.
İş teftişi konusunda iki temel yaklaşımdan bahsetmek mümkündür.
Bunlardan birincisi tepkisel (reaktif)
yaklaşım, diğeri önleyici (proaktif) yaklaşımdır. Tepkisel teftiş işçi
şikâyetleri, bireysel iş uyuşmazlıkları,
iş kazaları, meslek hastalıkları gibi
olaylar neticesinde yapılan teftişlerdir.
Önleyici teftiş ise iş teftiş biriminin
programlarına göre önlemeye yönelik
yapılan denetimlerdir.
İş Teftiş Kurulu tarafından teftişler
“programlı teftişler” ve “incelemelerden oluşan program dışı teftişler”
olmak üzere iki temel bölümden
oluşan Genel Çalışma Planı uyarınca
yürütülmektedir.
Genel Çalışma Planı, geçmiş yıl/yıllara ait istatistikî veriler, ulusal politikalar ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak çalışma hayatının riskleri
ve öncelikleri ile Kurul Başkanlığının
kaynakları dikkate alınmak suretiyle
yıllık olarak hazırlanmaktadır.
Programlı teftişler, çalışma hayatındaki sorunların değerlendirilmesi ve
önceliklendirilmesi sonucu belirlenen
alanlarda veya sektörlerde yahut özel
bir risk grubu hedeflenerek belirlenen
işyerlerinde, çalışma hayatı ile ilgili
mevzuat hükümlerinin tamamının
veya bir kısmının uygulamalarının
denetlenmesi amacıyla ve hedefler
koyularak gerçekleştirilen teftişlerdir.
İncelemelerden oluşan program
dışı teftişler ise programlı teftişler
dışında kalan ve ihbar, şikâyet, işletme belgesi vb. talepler üzerine veya
Kurul Başkanlığı’na intikal ettirilen
evraklardan teftiş hizmetiyle bağdaşır
nitelikte olanların teftiş programına
alınması sonucu gerçekleştirilen
teftişlerdir.
13
İş denetiminin temel ve öncelikli görev alanı, çalışma ortamı ve çalışma koşullarıdır.
İkincil görev alanları ise çalışma ilişkileri, istihdam ve meslek eğitimi olarak sayılabilir.
Denetim sisteminin etkinliğinin artırılması ve önleme politikasının temin
edilmesi için, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından risk bazlı denetim yaklaşımı benimsenmiştir. Bu yaklaşımda
öncelikle, denetim alanındaki risk
faktörleri sonrasında bu faktörlerin
önemi belirlenmektedir. Belirlenen
önem sırasına göre, denetim önceliği
olan alanlar ortaya çıkarılmaktadır.
Böylece, yüksek riskli iş yerlerinin ve
yüksek riskli mesleklerin bulunduğu
iş yerlerinin denetimi yapılmaktadır.
Değişen çalışma koşulları ve gelişen
teknoloji ile birlikte, İş Teftiş Kurulu
Başkanlığı teftiş yaklaşımını tepkisel yaklaşımdan pro-aktif yaklaşıma
çevirmiştir. Bu kapsamda, pro-aktif
teftiş uygulamaları başlatılmıştır. Bu
yaklaşımın gereklerini yerine getirmek için projelendirilmiş/programlı
teftişler yürütülmeye başlamıştır.
Bu teftişler ile iş kazaları ve meslek
hastalıklarının önlenmesi, güvenli
ve sağlıklı bir işyeri ortamının temin edilmesi için gerekli tedbirlerin
alınması amaçlanmıştır. Ayrıca, bu
teftişler işletmelerde iş sağlığı ve
güvenliği konusunda iyileştirmeleri
ve de en önemlisi bu iyileştirmelerin
devamlılığını temin edecektir.
Denetim faaliyetleri için gerekli ve
yeterli personel ve diğer alt yapı
imkânlarınız yeterli mi? Yetersiz ise
nelere ihtiyaç var?
İhtiyaçlar sonsuz fakat kaynaklar
kıt ve sınırlıdır. Müfettiş sayımızı ve
kurumsal kapasitemizi her geçen gün
güçlendirmekteyiz.
Gerek İş Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün
gerekse sizlerin yoğun çalışma ve
çabalarıyla çıkarılan 6331 Sayılı İş
Sağlığı ve Güvenliği Kanunu beklentilere cevap verebilecek nitelikte mi?
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yapılması gereken çalışmaların kamu/özel, büyük ölçekli/küçük
ölçekli, sanayi/tarım ayrımı olmaksızın tüm çalışanlara ulaştırılması,
küçük ölçekli işyerlerine iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerinin götürülmesinde Devlet desteğinin sağlanması,
işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği ile
ilgili görevleri ve bu konudaki görevle-
14
rini nasıl yerine getireceklerinin açık
bir şekilde ortaya konulması, çalışanların yükümlülüklerinin detaylandırılması, tehlike sınıfları, çalışanların
görüşlerinin alınması ve katılımlarının
sağlanması, bilgilendirilmesi, iş
kazası ve meslek hastalıklarının kayıt
ve bildirimi vb. konulardaki düzenlemeler yönünden değerlendirildiğinde,
önemli ölçüde beklentilere cevap verebilecek nitelikte olduğu söylenebilir.
lenebilir olduğunu esas alan iş sağlığı
ve güvenliği kültürünün benimsenmesi olmalıdır. Daha önceki sorularınızda
verdiğim cevaplarda da bu konuya
detaylı olarak değinmiştim zaten.
Ancak 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın uygulanabilmesi
çıkarılacak yönetmeliklerle yakından
ilgilidir. İyi anlaşılan ve önemi iyi
kavranan yasalar bir kültür oluşumunu sağlayabilir. İş sağlığı ve güvenliği
gibi çok önemli bir yasanın tanıtılması
ve tanınması yetmez. İşçi, işveren ve
Devlet üçgeninde bütün tarafların bu
konuyu önemsemesi gereklidir. Bütün
tarafların bu konuda; “Evet, ben de
varım” demesi ve sıfır toleransla
uygulamaya geçmesi gerekmektedir. İşçi, işveren ve devlet arasındaki
“Gönüllü Uyum” için diyalogların
artırılması ve Devlet Destekli Projelerin hayata geçirilmesi gereklidir. Günü
kurtarmak ve yasak savmak için masa
başı kitabına uydurma eğilimleri, bu
yasaya dolayısıyla iş sağlığı ve güvenliği kültürüne vurulacak en büyük
darbe olur.
İşyerlerinde yapılan iş sağlığı ve
güvenliği denetim ve teftişlerinde iş
kazası ve meslek hastalığına sebep
olacak riskler birlikte değerlendirilir,
öncelik getirecek herhangi bir ayrım
veya kategorizasyon yapılmaz. Yapılan
denetimlerde iş kazalarına neden olacak risklerin daha ön plana çıkması ve
meslek hastalıklarına neden olacak
risklerin arka plana atılması gibi
durum söz konusu değildir.
6331 Sayılı Kanun’un çerçevesinde
çıkarılacak yönetmelikler de yakın
bir zamanda çıkacak. Gerek kanun
gerekse alt mevzuatın başarılı olması, sahada uygulama alanı bulması
ve neticede sonucun olumlu etkilenmesi hedefine ulaşmak için, kamu
– sendikalar – işçi ve işveren ortak
yaklaşımı ne olacak?
Bilindiği üzere iş sağlığı ve güvenliğinin gerçekleştirilmesinde devletin
mevzuat hazırlama, denetim ve yaptırım uygulama, işverenlerin önlem
alma, çalışanların alınan önlemlere
uyma olarak özetlenebilecek farklı
fakat birbirini tamamlayan görevleri
vardır. 6331 Sayılı Kanun ve bu kanun
gereği çıkarılacak yönetmeliklerin başarılı olması, sahada uygulama alanı
bulması ve neticede sonucun olumlu
etkilenmesi hedefine ulaşmak için
öncelikle tarafların ortak yaklaşımı, iş
kazaları ve meslek hastalıklarının ön-
Sahada yapılan denetimlerde, iş güvenliği ve konuları ön plana çıkıyor.
Meslek hastalıkları sanki biraz arka
plana atılmış gibi. Bunun nedeni
nasıl izah edilebilir?
İş Güvenliği tedbirine uymayan
çalışanlar için çoğu kez bir yaptırım
uygulanmıyor. Tedbir almayan işçi
bir anlamda kendiyle birlikte çalışma
arkadaşlarını da riske atıyor. Bu
gerekçeyle Başkanlığınız tarafından
cezai müeyyide uygulanabilir mi?
Gerek 4857 sayılı İş Kanunu gerekse 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanununda işçi ve/veya çalışanların
alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymakla yükümlü oldukları hükme bağlanmış ancak alınmış tedbire
uymayan işçi ve/veya çalışan hakkında
idari para cezası verileceği hususu
düzenlenmemiştir. Başkanlığımızca
mevzuatta yer verilmemiş bir idari
para cezasının uygulanması mümkün
değildir.
Son yıllarda iş güvenliği hizmetlerinin yaygınlaşmasına bağlı hizmet
sunumu yapan kuruluşlar meydana
geldi. Gerek işveren gerekse bu hizmeti veren kuruluşların gerekçesi olmayan ya da yapılan işlemlere itibar
edilmeyen hizmet ve belgeleri tespit
edildiğinde gerekli cezai işlemlerin
yapılması için bir uygulamanız var
mı? Bu konuda ne yapılabilir?
İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği
mevzuatına aykırı uygulamalar yaptığı
tespit edilen işverenler hakkında mev-
İş Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tezel: “İşyerlerinde İSG mevzuatına aykırı uygulamalar yaptığı tespit edilen
işverenler hakkında halen 4857 Sayılı İş Kanunu’nun ilgili maddeleri gereği idari para cezası uygulanmakta,
mevzuata aykırılıkların hayati tehlike arz etmesi halinde işyeri kapatılmakta veya iş durdurulmaktadır.”
zuata aykırılıkların niteliği ve işyerinde yapılan teftiş türü dikkate alınarak
halen 4857 Sayılı İş Kanunu’nun ilgili
maddeleri gereği idari para cezası
uygulanmakta, mevzuata aykırılıkların
hayati tehlike arz etmesi halinde işyeri
kapatılmakta veya iş durdurulmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği hizmeti veren
kişi ve kuruluşlara ise, iş sağlığı ve
güvenliği mevzuatına aykırı uygulamalar yaptıklarının tespiti halinde
bakanlığımız İş sağlığı ve Güvenliği
Genel Müdürlüğü tarafından ilgili yönetmelikler uyarınca gerekli görülen
işlemler ve yaptırımlar (yetki belgesinin askıya alınması veya iptali vb)
uygulanmaktadır.
Bilindiği gibi OSGB’lerde görev yapan
iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimleri belirli niteliklere sahip, belirli
eğitim programlarına katılan ve yapılan sınavlarda başarılı olan sertifika
sahibi kişiler olup ayrıca belirlenmiş
periyotlarda yenileme eğitimlerine
katılmak zorundadırlar. Bu niteliklere sahip kişilerin ayrıca bir eğitim
programına tabi tutulmalarına gerek
olmadığını düşünüyorum.
İş Güvenliği konusunda OSGB’ler
önemli bir rol oynayacak. Bu anlamda OSGB’lerin çalışanlarının bir
eğitim programına tabi tutulmasını
düşünür müsünüz?
Yaşama hakkının temel insan hakkı olduğu gerçeğinden baktığımızda bu konuda acil yapılması gereken, başta devlet,
işverenler ve çalışanlar olmak üzere ilgili
her kesim ve kişide “iş kazası ve meslek
Kasım ayı verilerine göre, 2012 Kasım ayında ölümlü iş kazası sayımız
82’dir. İnsana olan yaklaşımınızı da
göz önünde tutarak, acil yapılması
gerekenleri özetleyebilir misiniz?
hastalıklarının önlenebilir olduğunu”,
“önlemenin ödemekten çok daha insanca ve çok daha ucuz olduğunu” esas
alan iş sağlığı ve güvenliği kültürünün
oluşturulmasıdır. Bu kültürün daha
açık tanımı ise, iş kazalarının önlenebilir olduğuna inanmamız ve bu inancın
gerektirdiği önleyici faaliyetlerin eksiksiz
yerine getirilmesidir.
Başkanım bu zevkli röportaj için çok
teşekkür ederiz. Son olarak bize ve iş
güvenliği camiasına mesajınız var mı?
Dünya ve ülkemizdeki bilimsel ve
teknolojik gelişime paralel iş sağlığı
ve güvenliği konularında değişimin
takip edilmesine, iş sağlığı ve güvenliği konularında bilgi ve deneyimin
paylaşılmasına, iş sağlığı ve güvenliği
kültürünün oluşmasına sağladığı katkılar bakımından yayınınızı önemsiyor
ve başarılar diliyorum.
Haber Fotoğrafları: G. Gamze Atik Uzun, ISGGM, ÇSGB
İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığında tekniker olarak çalışan G.Gamze ATİK UZUN, genel müdürlüğün tüm
toplantılarında fotoğraf ve kamera çekimini gerçekleştirip, kurgu ve montajlarını
bizzat yapmaktadır. Uzun, aynı zamanda ayda bir yayımlanan İSG bülteninin haberlerinin oluşumunda ve yayın kurulunda görev almaktadır. Ekoteknik İSG ekibi
olarak, fotoğrafları ile katkıda bulunduğu için kendisine çok teşekkür ediyoruz.
15
Herkes mutlu, başarılı, huzurlu bir
iş yaşantısı ister. Buna sahip olmak
için aşağıdaki tavsiyeler sizlere yol
gösterecektir:
Başarılı Bir İş, Huzurlu Bir İş Yeri İçin
Sevgi ve Hoşgörü
Faruk Dilaver, Almanya ve İngiltere’de bilgisayar eğitimleri alıp bilgisayarın Türkiye’ye girmesinde
ve yerleşmesinde büyük hizmetler sundu ve bu alanda çok sayıda uzman yetiştirdi. Hava Kuvvetleri ve NATO’da uzun yıllar çalıştıktan sonra, Hacettepe Üniversitesi’ne bağlı bir vakıf kuruluşunda
Teknik Müdürlük yaptı. Bilgisayar sektöründe dört şirketin kurulmasında öncülük etti ve bu şirketlerde Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı.
Nihayetinde 30 yıl süren bu iş ve ticaret hayatını tamamlayarak Yunus Emre Kültür ve Yardımlaşma
Derneği’ni kurdu ve bundan sonraki hayatını Yunus Emre’nin fikrini, kültürünü araştırma ve yayma
çalışmalarına adadı.
Bu çalışmalarına paralel olarak çok sayıda eser üretti, Gönül Bahçesi, Gel Ey Şems, Aşkın Gerçeği,
Akıbet, Hakikat, Gel Dosta Gidelim, Mutlu Evlilik kitapları okuyanların baş ucu kitabı oldu, eserlerinden iki tanesi İngilizce’ye çevrildi.
Halen ülkemizde ve yurt dışında Yunus Emre’nin sevgi, kardeşlik, barış fikirleri doğrultusunda
seminer ve konferanslar veren, ardından binlerce kişinin yürüdüğü Faruk Dilaver’e konuk olduk ve
iş kazalarının önüne geçmek için nasıl bir çalışma planı izlemek gerektiğini konuştuk.
Hazırlayan: İrem Nurgül Durmuş
İ
ş hayatında insan, gün boyu işveren ve diğer çalışanlarla iletişim içindedir. İş yerinde kurulan
iletişim ne kadar pozitif olursa çalışanlar da o kadar rahat ve huzurlu
bir ortamda işlerini sürdürür. Bu da
başarıyı beraberinde getirir.
İnsanların sevmeye ve sevilmeye
ihtiyacı vardır. Sevgiyle bağlanan
insanların oluşturduğu toplum,
mutlu, huzurlu ve güvenli bir toplumdur. Toplumun parçası olan insan
iş hayatında da başarı ve mutluluğu
yakalamak ister. Ancak iş hayatı
o kadar kolay değildir. Yorgunluk,
stres, bıkkınlık vb. sorunlarla karşı
karşıya kalınabilir.
16
Bu sıkıntılarla karşılaşmamanın
ve başa çıkmanın yolu ise sevgiden
geçer. Sevgi, barışı, kaynaşmayı, mutluluğu beraberinde getirir.
İnsanları seven, onların kusurlarını
bağışlayan, onlara sevgiyle bakan
bir insanın, iş hayatının daha verimli
olacağı açıktır. Dolayısıyla kişiler
sevginin gücünü bilmeli ve yüreklerinde hissetmelidir.
İyi bir kariyerin ve başarılı bir iş
hayatının sırrı işyerinde mutlu
olmaktan geçer. Mutlu insanların iş
hayatındaki başarısı herkesçe bilinen
bir gerçektir. Siz pozitif düşünürseniz
çevrenizdekiler de pozitif düşünür.
Çalışan işini sevdiği ve işinde mutlu
olduğu sürece üretici ve verimli olur.
Mutluluğu yakalamanın sırrı ise
sevgi ve hoşgörüdür. İnsan önce hoşgörü sahibi olmalıdır. Hoşgörü sahibi
olmayan insan kimseyi sevmez.
Sevgi hoşgörü ile başlar. Hoşgörü
yoksa ne sevilmek ne de sevmek
mümkündür.
İş ortamında insanlar bazen neşeli,
bazen de sıkıntılı olur. Neşeli iken
herkesi hoş görür, herkese muhabbet gösterir. Sıkıntılı oldukları zamanda ise sabırları azalır, en ufak bir
olayda kolayca kalp kırar, çevresindekileri küstürür. Bu durum kişinin
iş huzurunu olumsuz etkiler.
• Gönlünüz güzel olsun. Çevrenizi
aydınlatın. Kendiniz huzuru bulamazsanız, başkalarına faydanız
olmaz. Huzuru bulun, Huzur’da olun.
Hoşgörülü olun, sizin haliniz çevrenize örnek olsun.
• Kendimizi aldatırsak doğru yolu
bulamayız. İç alemimizde kendimize
karşı samimi olalım. Gönlümüzden
gelen sese kulak verelim. Önce kendimizi duyalım. Kendini duymayan,
kendini bilmeyen, başkasının halinden anlamayan başarılı olabilir mi?
• En ufak bir fırsatta insanın yüzüne
hatasını vurmayalım, kimseyi mahcup etmeyelim, her şeyi güzellikle
anlatalım. Birisini mahcup etmek
bizi irfan sahibi yapmaz. Birisini
küçültmek, bizi büyütmez.
• Ön yargılı ve art niyetli olmayalım.
İyi niyetli olup açık aramayalım.
Kimseyi hakir görmeyelim. Olayları
güzel yorumlayalım. Unutmayalım
ki açık arayan açık verir, tenkit eden
tenkit edilir.
• ”Sıkılınca yalan söyler misin? Dedikodudan zevk alır mısın? İnsanların
arasını bozmaktan hoşlanır mısın?
Tembel misin?” Bu soruları kendine
sormalısın ve verdiğin cevaplar sonucunda ortaya çıkan hatalara karşı
mücadele ederek olgun bir insan
olma yolunda ilerlemelisin.
• Güçlüğe sabret, kolaylığa şükret.
Şükür kolaylığı arttırır. Dürüst çalış,
helal kazan, çok çalışıp kanaat et.
Rızk Allah’tandır. Ne kadar verirse
şükret.
• Anlayış bekleme, anlayışlı ol.
Olumsuz uyarılarda bulunma. Birbirinize uyarılarınız tenkit için değil,
daha ileriye teşvik için olsun.
• Aceleci olma. Acele işe şeytan
karışır: Sakin ol, dengeli hareket et.
İnsanlarla iyi geçin, kimseye kötülük
yapma.
• Allah rızasına uygun hareket et.
• Dilini tutmayı iyi öğren. Ağzından
çıkan yanlış bir söz geri dönmez,
fitneye fesada meydan verir. İnsanla-
rın gönlünü bulandırır. İş huzurunu
olumsuz etkiler.
• Su ateşi söndürür. Öfkeyi dindirip
kavgaya, kargaşaya mani olur. Su
gibi yatıştırıcı ol. Yapıcı tavsiyelerde
bulun. İş yerinde olumsuz davranışlardan sakınarak barışı ve huzuru
koru.
• Yaratılmışların en şereflisi insandır. İnsanların en şereflisi ise Fahri
Kainat Efendimiz’dir. O alemlere rahmettir. Ahlakımızı insanların önderi
olan Peygamber Efendimize benzetelim. O’nun iş ahlakıyla ahlaklanalım. Güvenilir, “Emin” olalım.
• Sevgi ve hoşgörü ile yaşamımızda
ayrılıkçı değil, birleştirici olmaya çalışalım. Yaratılanı Yaratandan ötürü
hoş görelim. Barış ve dostluk için
çalışalım.
• Zorlaştırmayalım, kolaylaştıralım.
Gönüller sultanı sevgi ve hoş görü
aşığı Yunus Emre şöyle diyor:
Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim, sevilelim
Bu dünya kimseye kalmaz…
Yalnızlıktan
Korkuyorsan
Allah’ı Bul
Başkası
Yalnızlığını
Gideremez
Faruk Dilaver
17
ÇALIŞTAY
İnşaatlarda İş Güvenliği
Çalıştayı Düzenlendi
İnşaat sektörünün en can yakıcı sorunlarından biri olan “iş güvenliği” konusunu tüm boyutlarıyla ele almak için düzenlenen “İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı” 17 Kasım 2012 tarihinde İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda gerçekleştirildi. Çalıştayda inşaatlarda iş güvenliği ile ilgili konuları sağlıklı
bir şekilde tartışmak ve çözüm önerileri üretmek için sektörün tüm bileşenlerini bir araya getirildi.
İ
nşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç’in konuşması ile
başlayan çalıştay, Düzenleme Kurulu
Başkanı Doç. Dr. Uğur Müngen’in
sunumu ile devam etti. Devamında ise
“İnşaat sektöründe İSG mevzuatında
paydaşların yükümlülükleri ve sorumlulukları” başlıklı ilk panel başladı.
Bu panelde söz alan son konuşmacı
dergimizin de köşe yazarlarından olan,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Teftiş Kurulu Başkanlığı`ndan Baş
İş Müfettişi Tevfik Paçacı idi. Paçacı,
sözlerine yapı işyerlerinde yaşanan iş
kazaları ile ilgili istatistiki veriler vererek başladı. İş kazaları sonucu meydana gelen ölümlerin yüzde 34`ünün yapı
işkolunda meydana geldiğini belirten
Paçacı sunumunda denetimlerde karşılaşılan ve işyerlerinin kapatılmasına
neden olan gerekçelere ilişkin somut
örnekler verdi. Paçacı, sunumunda
doğru ve yanlış iskele örneklerine ve
kalıp çalışmalarına ilişkin fotoğraflara
da yer verdi. Konuşmacıların sunumlarının ardından soru cevap kısmına
geçildi ve konuşmacılar izleyicilerin
sorularını yanıtladı.
“Denetim Kuruluşları ve Uygulamacıların Görüşleri” başlıklı ikinci panelin
ardından, “İş Güvenliği Uzmanları ve
çalışanların görüşleri” başlıklı üçüncü
panel düzenlendi. Ve “Akademisyen-
lerin Görüşleri” ile de çalıştaya son
verildi.
Bu anlamlı çalıştaya yaklaşık 150 kişi
izleyici olarak katıldı. İnşaatlarda İş
Güvenliği Çalıştayı, sadece inşaat sektöründeki iş güvenliği sorunlarının tartışmaya açılmasına değil aynı zamanda
gerek mevzuat gerekse uygulama alanında çözüm için yapılması gerekenlerin ifade edilmesine de imkân sağladı.
Sektörün tüm bileşenlerinin bir araya
geldiği ve sorunların çözümü için
ortak akıl oluşturma imkânı bulduğu
çalıştayın karar alıcılar ve uygulayıcılar
tarafından da dikkate alınması ortak
bir temenni olarak dile getirildi.
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevreyle
ilgi soru ve sorunlarınız için
+90 312 285 47 45 numaralı
telefondan bilgi alabilirsiniz.
ÇESAM
Çevre ve İş Güvenliği Hizmetleri
www.isaffuari.com
www.marmarafuar.com.tr
[email protected]
T. +90 212 503 32 32
BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ (T.O.B.B.) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR.
BAŞKAN ARSLAN: “Kanunun hazırlık aşamasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sosyal diyalog sürecini
etkin bir şekilde işletmesinden oldukça memnun olduğumuzu belirtmek isterim. Tüm tarafların katkısının alınabilmesi
için büyük bir çaba gösterildi. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi hazırlık aşamasında aktif olarak çalıştı.”
Eğitim sisteminin işçilere nitelik kazandırmadan yoksun performansı, işverenlerin aşırı kar hırsıyla ucuz işçilik adına niteliksiz ve kayıtsız taşeron
işçilerini tercih etmeye devam etmesi,
cezaların caydırıcılığının olmayışı ve
sosyal güvenceleri göz ardı eden, insansız ekonomi politikalarının varlığı
iş kazalarına davetiye çıkarmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği konusundaki
ihmallerin, eksikliklerin ve hataların
faturası doğrudan ölümdür.
Bu bir gün madende, bir gün tersanede, bir gün kimya fabrikalarında,
bir gün tekstil fabrikalarında görülmektedir. Türkiye’de üretim bölgeleri
iş sağlığı ve güvenliği konusunda kör
noktalardır.
İSG’ye Sendikacı Bakışı
Ekoteknik İSG Dergisi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden bu yana hep devlet – çalışan
ve işveren arasında üçlü bir ayak oluşturduk. Bu yüzden çalışanları en iyi temsil yetkisine sahip
olanlardan sendikalara da bu sayımızda yer vermeyi arzu ettik ve böylece başarılarıyla basında
sık sık yer alan, adından sıkça bahsettiren HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan’ı ziyaret ettik.
Röportaj: Gökçen Yardımcı
İş Sağlığı Güvenliği Konusunda Konfederasyonunuzun Genel Bakışı Nedir?
Çalışma hayatının en önemli gündem
maddelerinden birini kuşkusuz sosyal
ve ekonomik bir yara olarak iş kazaları oluşturmaktadır. Her yıl onlarca
insan, koruyucu önlemlerin alınmadığı ya da ihmal edildiği işyerlerinde
ortaya çıkan “kazalar” sonucunda
hayatını kaybetmekte ya da sakat
kalmaktadır.
Oysaki yaşama hakkı en temel insan
hakkıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü
(ILO) verilerine göre Türkiye, Hindistan ve Rusya’dan sonra iş kazası
bakımından yüzde 9,5-10 oranı ile
üçüncü durumdadır. ILO verilerine
göre her altı dakikada bir iş kazası,
her beş saatte de iş kazasından dolayı
ölüm yaşanan bir çalışma hayatımız
bulunmaktadır.
Araştırmalara göre dünyada her
20
yıl ortalamam 337 milyon iş kazası
meydana gelmekte ve ortalamam 2,3
milyon kişi iş kazası nedeniyle hayatını kaybetmekte, 160 milyon insan
ise meslek hastalıkları sonucu ortaya
çıkan zararlara maruz kalmaktadır.
İş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle her yıl dünya GSMH’sının yüzde
4’ü kaybolmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayınlanan en son istatistiklere göre 2010
yılında ülkemizde, 62 bin 903 iş kazası
(59 bin 11’i erkek – 3 bin 862’si kadın
işçi) olayı, 533 (514 erkek - 19 kadın
işçi) meslek hastalığı yaşanmıştır.
İş kazalarında 2010 yılında 1.444 işçi,
meslek hastalığı nedeniyle de 10 işçi
hayatını kaybetmiştir. 2 bin 85 işçi iş
göremez hale gelmiştir.
2010 yılında meydana gelen iş kazalarının sektörler itibariyle dağılımı
incelendiğinde madencilik sektöründe
kazaların yoğun olarak yaşandığı görülmektedir. En fazla iş kazası (8 bin
150 iş kazası) kömür ve linyit çıkartılması faaliyet alanında meydana gelmiştir. Diğer yıllarla kıyasladığımızda
en yüksek seviyededir.
İkinci sıradaki fabrika metal ürün
imalatında 6 bin 918, üçüncü sıradaki
ana metal sanayinde 4 bin 621, dördüncü sıradaki bina inşaatında 3 bin
56 iş kazası meydana gelmiştir.
İş kazalarının en fazla meydana geldiği iller İstanbul (309), Ankara (127),
İzmir (78) ve Zonguldak (69)’tır.
TÜRKİYE’DE GÜNCEL İŞ SAĞLIĞI
VE GÜVENLİĞİ KONULARI DEMEK
ÖLÜMCÜL KONULAR DEMEKTİR
İşyerlerinde yaşanan, onlarca işçinin
hayatını kaybetmesine neden olan felaketleri iş kazası olarak tanımlamak
doğru ve gerçekçi değildir.
Sanayi bölgeleri iş sağlığı ve güvenliği
bakış açısıyla yeniden gözden geçirilmelidir. İş kazalarının yanı sıra meslek hastalıkları da önemli bir sorun
alanını oluşturmaktadır.
İş sağlığı ve güvenliği konusunda
mevzuatın getirdiği yeni yaklaşım,
koruyucu ve önleyici kültürün benimsenmesi ve davranışa yansımasını
gerektirmektedir. Denetimlerin,
‘yakaladım’ mantığından çok, “iyileştirme, teşvik etme, eksik giderme ve
yönlendirme” mantığına dönüştürülmesi gerekmektedir.
İş sağlığı ve güvenliği konusu temel
eğitim programlarına entegre edilmelidir. İSG ve özellikle risk değerlendirmesi konusunda sektör bazlı uzman,
araştırma, yayın, eğitim modülü ve
bilgi eksikliği devam etmektedir.
Bu eksikliğin giderilmesine yönelik
çalışmaların yapılması teşvik edilmelidir. İş sağlığı ve güvenliği ile çalışma
koşulları arasındaki nedensel ilişki
üzerine yeni araştırmalar yapılmalıdır.
İş Sağlığı ve güvenliği konusundaki
tehlikelerin önlenmesi konusunda yeni imkânlar sunan bilimsel ve
teknolojik gelişmeler yakından takip
edilmelidir. Yaşanan iş kazaları ile
meslek hastalıklarına ilişkin politika
ve önerilerin sağlıklı bir şekilde geliştirilebilmesi için ulaşılmasında güçlük
çekilen verilerin daha güncel şekilde
yayınlanmasına özen gösterilmelidir.
Ülkemizde meslek hastalıklarının teş-
hisi ile ilgili çalışmalar sadece meslek
hastalıkları hastanelerinde yürütülmektedir. Hastanelerin sorumluluk
alanları çok geniş ancak bu alanlarda
hâkimiyet sağlayabilecek gezici hizmet ekipleri yetersizdir.
Türkiye iş sağlığı ve güvenliği konusunda hiç şüphesiz önemli adımlar
ve atılımlar yapmaktadır. Uzun bir
çalışma dönemi sonucunda, büyük
gayretlerle çıkan yeni bir iş sağlığı
ve güvenliği mevzuatına sahibiz. Yeni
mevzuatımızın uygulamaya tam olarak yansımasını hep birlikte sağlamak
zorundayız.
İş Sağlığı Güvenliği konusunda
konfederasyonda özel bir çalışma
ekibiniz ve çalışmalarınız var mı?
HAK-İŞ’in iş sağlığı ve güvenliği
alanındaki çalışmalarını kurumsallaştırmak, iş sağlığı güvenliği konusunda daha etkin ve verimli faaliyetler
gerçekleştirmesini sağlamak için
yönetim kurulu kararı ile genel merkezi bünyesinde HAK-İŞ İş Sağlığı ve
Güvenliği Komitesi kurulmuştur.
Genel Merkez İş Sağlığı ve Güvenliği
Komitesi’nin görevleri şöyledir:
1. HAK-İŞ ve üye sendikalarının iş
sağlığı ve güvenliği alanındaki çalışmalarının koordineli şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak,
2. İş sağlığı ve güvenliği konusunda
gerçekleştirilen ulusal ve uluslararası
toplantılara katılmak,
3. İş Sağlığı ve güvenliği konusunda
yaşanan sorunları gündemde tutmak,
çözüm ve politika önerileri geliştirmek,
4. İş Sağlığı ve güvenliği konusunda
gerçekleştirilen mevzuat değişikliklerini takip etmek, görüş ve öneriler
hazırlamak,
5. İş Sağlığı ve güvenliği kültürünün
geliştirilmesine yönelik toplantı,
eğitim, çalıştay, kampanya, eylem gibi
faaliyetler gerçekleştirmek,
6. İş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim modülleri hazırlanmasını
sağlamak,
7. HAK-İŞ’e bağlı sendikaların örgütlü
oldukları işyerlerindeki iş sağlığı ve
güvenliği koşullarının iyileştirilmesine
yönelik çalışmalar yapmak,
8. İş kazası ve meslek hastalıklarına
ilişkin istatistiklerin takibini yapmak,
9. Ulusal ve uluslararası düzeyde
engellilerle ilgili temsil faaliyetlerinde
yer almak,
10. Ulusal ve uluslararası düzeyde iş
sağlığı ve güvenliği alanında çalışmalar yapan kurum ve kuruluşlar ile sivil
toplum örgütleri ile diyalog ve işbirliği
imkânlarını geliştirmek,
11. Üyesi bulunulan uluslararası
kuruluşların ilgili birimleriyle işbirliği
yaparak çalışmalar geliştirmek.
HAK-İŞ İş Sağlığı ve Güvenliği Komitesi, HAK-İŞ ve üye sendikalarının iş
sağlığı ve güvenliği komitesi başkanları, iş sağlığı ve güvenliği konusunda çalışma yapan avukat, uzman ve
danışmanlardan oluşmaktadır.
HAK-İŞ olarak iş sağlığı güvenliği
kültürünün oluşturulması için büyük
çaba sarf ediyoruz. Her yıl hem
konfederal düzeyde hem de sendikalarımızca gerçekleştirdiğimiz eğitim
çalışmaları ile binlerce üyemize eğitim veriyoruz. Amacımız iş sağlığı ve
güvenliği kültürüne ulaşan ve eğitim
yolu ile bilgilendirilen, bilinçlendirilen,
bilgili, eğitimli bir işçi toplumu yaratmak. Bu çerçevede ÇASGEM ile de çok
yakın işbirliği gerçekleştiriyoruz. 2010
ve 2011 yıllarında yaptığımız ortak
çalışma ile 6 bin üyemize sertifikalı
eğitim gerçekleştirdik.
Yaptığımız eğitimlerle iş sağlığı
güvenliği kültürünün oluşturulmasına yönelik önemli bir bilinçlendirme
yaptık, şimdi bu sağlam temelin üzerine yeni mevzuatın getirdiklerini inşa
ediyoruz. Bu konuda iddialı bir şekilde
eğitimlerimize ve faaliyetlerimize
devam ediyoruz.
Bu yıl iki ayrı eğitim programı uyguladık. Hem İş sağlığı kurullarında görev
yapan temsilcilerimize eğitim verdik.
Diğer taraftan sektör bazlı çalışmalara başladık. Bu çerçevede ilk olarak
metal sektörüne yönelik iş sağlığı
güvenliği eğitimlerini gerçekleştirdik.
Önümüzdeki dönemde de çalışmalarımızı büyük bir etkinlikler gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Bu dönemde
ayrıca sendikalarımızca bölgesel olarak gerçekleştirilen eğitim programlarında yeni kanun anlatılmaktadır.
21
HAK-İŞ GENEL BAŞKANI
MAHMUT ARSLAN KİMDİR?
1974 yılında Deniz Kuvvetleri Gölcük
Tersane Komutanlığı’nda elektrik teknisyeni olarak çalışma hayatına başlayan Arslan, 1979 yılında Konya’ya
gelerek Konya Büyükşehir Belediyesi
Fen İşleri Daire Başkanlığı’nda elektrik teknisyeni olarak devam etti.
Sendikal hareketin içerisinde de yer
alan Arslan, bir grup çalışma arkadaşı
ile Hizmet-İş’in başta Konya Belediyesi olmak üzere, çevre belediyelerdeki
örgütlenme çalışmalarını yürüttü.
Hizmet-İş Sendikası’nın 1982 yılı
sonunda yapılan 2. Olağan Genel
Kurulu’nda Genel Mali Sekreterliğe
seçildi. Daha sonra 16 yıl Hizmet-İş
Sendikası’nda Genel Sekreter olarak
görev yaptı. 2002 yılında Hizmet-İş
Sendikası’nın Genel Başkanlığını
yapmaya başladı ve halen bu görevi
devam ediyor.
Hizmet-İş Sendikası Genel Merkezi’ndeki görevleri süresince Hak-İş
Konfederasyonu Yönetim Kurulu’nda
da seçimle Genel Teşkilatlanma Sekreterliği ve Genel Başkan Yardımcılığı
yapan Arslan, 2011 yılından itibaren
ise HAK-İŞ Konfederasyonu Genel
Başkanı olarak çalışmalarına devam
ediyor.
Genel Başkanı olduğu HAK-İŞ Konfederasyonu 14 üye sendikası ile bugün
ülkemizin ikinci büyük işçi sendikaları
konfederasyonudur. İnsanı ve emeği
yüce bir değer olarak kabul eden,
yenilikçi, ilkeli, sorumlu ve kararlı
sendikal mücadeleyi kendisine temel
alan HAK-İŞ kurulduğu 1976 yılından
itibaren çalışanların hak ve menfaatlerini çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi anlayışı içinde en etkin şekilde
korumayı ve geliştirmeyi ilke olarak
benimsemiştir. HAK-İŞ bugün, ITUC
ve ETUC gibi uluslararası sendikal
kuruluşların üyesidir.
22
HAK-İŞ’İ TANIYALIM: HAK-İŞ’in endüstriyel ilişkiler içinde durduğu yer, etkin
faaliyetleriyle ve alternatif sosyal politikalar üretme girişimleriyle kendini göstermektedir. Son yıllarda küreselleşmenin etkisiyle tüm dünyada büyük bir değişim ve dönüşüm
süreci yaşanmaktadır. Bu süreç, endüstri ilişkiler sistemini ve sendikal hareketi de etkisi
haline almıştır. HAK-İŞ, siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal ve sosyal alanda yaşanan
değişim sürecinde ülkemizde sendikal hareketin yeni roller üstlenen, yeni kalıplar ve
çözümler üreten, model önerileri ortaya koyan mekanizma olma hüviyetlerini güçlendirecek bir yeniden yapılanma içerisine girmelerinin gereğine inanmaktadır.
Bu nedenle HAK-İŞ geleceğe yönelik öngörülerde bulunarak ortak politikalar oluşturmakta, sendikal bürokrasiden çok demokratik mekanizmaları çalıştıracak eylemler
içerisine yer almakta, sendika-üye ilişkisini kuvvetlendiren mekanizmalara işlerlik
kazandırmakta, yeni modeller geliştirmekte, sendika-sivil toplum örgütleri ve kamuoyu
ilişkisini yeniden değerlendirmektedir. HAK-İŞ ve üye sendikaları, bu süreci çok iyi okumakta, kendini sorgulamakta, yeni perspektifler geliştirmekte, yol haritasını buna göre
hazırlamakta ve uygulamaya koymaktadır.
HAK-İŞ, çalışma hayatının her alanında yeni modeller ve yeni politikalar üretme çabasındadır. Sosyal model, sosyal diyalog, sosyal sorumluluk, istihdam, üretim, verimlilik,
iş sağlığı ve güvenliği, rekabet, örgütlülük, endüstriyel demokrasi, yeterlilik, hayat boyu
öğrenme gibi kavramları ön yargılardan uzak, içselleştirerek ve içini doldurarak kullanmaya özen göstermektedir.
HAK-İŞ sendikal mücadelesiyle birlikte ülkemiz çalışma hayatının bugünkü ve gelecekteki sorunlarına ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek özgün ve örnek proje çalışmalarına imza atarak birçok ilki gerçekleştirmektedir. Bu çerçevede İş Kanunu’nun etkin
uygulanmasından iş konseylerinin oluşturulmasına, çalışan kadınlarımız için kreş
uygulamasından afet stratejilerine, ray teknolojisinden kent konseylerine, mesleki eğitimden çalışan çocuklara, kayıt dışı ile mücadeleden VOC-TEST merkezlerine, iş sağlığı
güvenliğinden kadın ve gençlerin istihdamına kadar her alanda ülkemizin ve örgütlü
olduğu sektörlerin sorunlarına yönelik çözümler üretmektedir.
İş Sağlığı Güvenliği kültürünün
oluşmasında geç kalınmış olmasında sendikaların rolü oldu mu? Bu
eksikliğin giderilmesi için sendikal
çalışmalar neler olmalı?
İş sağlığı ve güvenliği konusunda 4857
Sayılı İş Kanunu’nda ve bu Kanun
gereği yürürlüğe konulan yönetmeliklerde gerek işveren ve gerekse işçi
yönünden alınması gereken önlemler
tespit edilerek yürürlüğe konulmuştur. Bunun yanında iş kazası ve
meslek hastalıkları sonucu işverenin
yükümlülükleri ve işçinin sosyal güvenlik bakımından hakları 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık
Sigortası Kanunu’nda düzenlenmiştir.
Gerek sağlık ve gerekse sosyal mali
haklar bakımından bu husus son
derece önemlidir. Ancak iş sağlığı ve
güvenliği konusunda 40 seneye yakın
bir mevzuat deneyimimiz olmasına
karşın gerek işveren ve gerekse işçi
bazında aynı zaman diliminde başarılı
olduğumuzu söylemek hemen hemen
imkânsızdır.
İŞVERENİN YAPTIRDIĞI, İŞÇİNİN DE
YAPTIĞI İŞ KONUSUNDA BİLİNÇLENDİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR
İş sağlığı ve güvenliği kültürünün
oluşmasının, devletin ve işverenin
yükümlülüğü dışında konfederasyonumuzun organizatörlüğü altında
bağlı sendikalarımızın asli görevi
olduğuna inanmaktayız. Uzun yıllardır
bu bilinçle çalışmalarımızı yapıyoruz.
Ancak Türkiye’de sendikal örgütlenme
konusunda yaşanan sorunlar, sendikalı işçi sayısında yaşanan gerilemeler iş sağlığı güvenliği kültürünün
oluşmasını engellemiştir. Sendikalı
işyeri demek kayıtlı ve düzgün iş
demektir. Sendikasız ve denetimsiz
işyerlerine bir de kamunun denetim
zaafları eklenince iş kazası ve meslek
hastalıkları kaçınılmaz olarak meydana gelmektedir.
Toplu iş sözleşmesi hakkının kullanılması iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin oluşturulması, sendikal faaliyetlerin artması sonuç olarak örgütlü
toplum haline gelinmesi, çalışma
hayatında kamu düzenin sağlanmasında önemli rol üstlenmektedir.
Ayrıca ülkemizde alt işverenlik uygulamasının giderek yaygınlaşması iş
kazası risklerini artırmaktadır. Bu tür
uygulamanın yoğun olduğu sektörlere
yönelik eğitim, inceleme ve denetimler yetersizdir. İş sağlığı güvenliği konusunda geride olsak da, geç kalmış
olsak da açıklarımızı hızla kapatabiliriz. Bu konuda işçi-işveren ve devletin
seferberlik halinde olması ve birlikte
çalışması önem arz etmektedir.
İşçi ve işverenlerin bilinçlendirilmesi
iş kazası ve meslek hastalıklarında
azalma sağlayacaktır. Çalışanları iş
kazaları ve meslek hastalıklarına
karşı koruyarak ruh ve beden bütünlüklerinin sağlanması iş sağlığı ve
iş güvenliğinin temel amacı olmalı,
ÖNCE ÜRETİM anlayışı değiştirilmeli,
insana saygı temelinde ÖNCE GÜVENLİK
anlayışı benimsenmeli ve bunun
gerekleri işverenden işçiye kadar
üretim sürecinde her kademede görev
alanlara anlatılmalıdır. Tüm kesimler bu sorumluluğun gereğini yerine
getirmelidir.
6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun hazırlanması sürecinde
katkılarınız oldu mu? Kanun ihtiyaca
cevap verecek nitelikte mi?
Kanunun hazırlık aşamasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın
sosyal diyalog sürecini etkin bir şekilde işletmesinden oldukça memnun
olduğumuzu belirtmek isterim. Tüm
tarafların katkısının alınabilmesi için
büyük bir çaba gösterildi. Ulusal İş
Sağlığı ve Güvenliği Konseyi hazırlık
aşamasında aktif olarak çalıştı.
HAK-İŞ olarak 6331 Sayılı Kanun ile
- Kamu-özel, sektör ayrımı olmaksızın kapsamın hem çalışan hem
de işyeri tanımı çerçevesinde geniş
tutulmasını,
- Bir çalışan istihdam edilen işyerleri
ile büyük ölçekli işletmeler arasında
iş sağlığı ve güvenliği yaklaşımı açısından bir fark kalmamasını,
- Yeni Kanunla maden ve inşaat gibi
çok tehlikeli sektörlerde işe başlamadan önce risk değerlendirmesi şartı
getirilmesini,
- İdari para cezalarının bir nebze de
olsa caydırıcı hale getirilmesini,
- Sağlık Bakanlığı’na ait döner sermayeli kuruluşlar (toplum sağlığı
merkezleri ve hastaneler) iş sağlığı ve
güvenliği hizmetlerini sunmak üzere
yetkilendirilmesini,
- Çalışana yakın ve ciddi tehlike olduğunda şarta bağlı da olsa çalışmaktan
kaçınma hakkı tanınmasını,
- İş sağlığı ve güvenliği işçi temsilcilerine yer vermesini,
- Katılımcı bir yapıda Ulusal İş Sağlığı
ve Güvenliği Konseyi oluşturulmasını
olumlu gelişmeler olarak değerlendiriyoruz.
Ancak kanunun İSG kültürü, güvenli kişi ve güvenli işyeri oluşturma
konusunda düzenleme getirememiş
olmasını eksiklik olarak değerlendiriyoruz. Kanun işverenin, İSG alanında çalışanların katılımını sağlamaktan
ziyade çalışanla işbirliği yapmasını
sağlayacak şekilde, 155 ve 161 sayılı
ILO Sözleşmeleri ile paralel düzenlemeler içermeliydi.
Özetlemek gerekirse HAK-İŞ ola-
rak çalışma hayatımız açısından ciddi bir boşluğun geç de
olsa doldurularak İş Sağlığı ve
Güvenliği Kanunu’nun yasalaşmasını önemli bir gelişme olarak
değerlendiriyoruz.
Uygulamalarda ortaya çıkacak
eksikliklerin zaman içerisinde
giderilebileceğini düşünüyoruz.
Bugün itibariyle en temel konu
yasanın uygulamaya yansımasını
sağlamaktır.
BAŞKAN MAHMUT ARSLAN: “Sendikalı işyeri demek
kayıtlı ve düzgün iş demektir. Sendikasız ve denetimsiz
Bilindiği gibi sendikalar sektörel işyerlerine bir de kamunun denetim zaafları eklenince iş
kazası ve meslek hastalıkları kaçınılmaz olarak meydana
temsil ile oluşmaktadır. Bu an- gelmektedir. İş sağlığı güvenliği konusunda geride olsak
lamda sektörel ihtiyaçları da en da, geç kalmış olsak da açıklarımızı hızla kapatabiliriz. Bu
iyi bilenlerden biridir. Bu bilgiden konuda işçi-işveren ve devletin seferberlik halinde olması
hareketle iş sağlığı ve güvenliği ve birlikte çalışması önem arz etmektedir.”
çalışmalarının ve uzmanlığının sektörel ihtisaslaşma şeklinde uygulanması için öncülük yapmayı düşünür
müsünüz?
Yine geçmiş dönemde İsveç TCO Konfederasyonu ile 2 yıl süre ile çalışma
hayatında iş sağlığı - iş güvenliği üzerine eğitim projesinde yer aldık.
Genel Merkezimiz bünyesinde İş sağlığı ve Güvenliği Komitesi oluşturmamızın, sendikalardan uzman katılımı
sağlamamızın ve sektörel düzeyde hazırlanan eğitim modülleriyle işyerlerindeki iş sağlığı ve güvenliği kurullarındaki temsilcilerimize iş sağlığı
güvenliği eğitimi vermemizdeki temel
amaç tam da bu. İşkolu esaslı ve daha
da ileri olarak meslekler bazında bir
ihtisaslaşmaya büyük ihtiyaç var. Son
iki yıla kadar genel bir iş sağlığı ve
güvenliği eğitimi gerçekleştiriyorduk.
Ancak son iki yıldır ihtisaslaşmaya yönelik çalışmalarımızı başlattık, daha
da ilerletmek için kurumsal hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bu konuda Çalışma
ve sosyal Güvenlik Eğitim Merkezi ile
yakın bir çalışma içerisindeyiz.
Sendikaların geçmiş dönemlerde
çalışma hayatında çalışanın sağlık ve
güvenliğinin korunmasında öncelikli
davranmadığı kanaatindeyiz. Bu bakışın
değişmesi ve sürecin hızlanması için
sendikalar başta olmak üzere taraflardan beklentilerinizi belirtir misiniz?
Sendikanız İş sağlığı ve Güvenliği
çalışmaları AB ve ILO normları ile
uyumlu mu?
Özellikle kanun hazırlıklarında görüşlerimizi konuyla ilgili AB uygulamaları ve ILO normları çerçevesinde
oluşturduk. HAK-İŞ yüzü uluslararası
arenaya dönük bir konfederasyondur.
Bu bağlamda üyesi olduğumuz Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu
(ETUC) ve Uluslararası İşçi sendikaları Konfederasyonu (ITUC)’un İş Sağlığı
ve Güvenliği konusundaki politika
önerilerini ve çalışmalarını yakından
takip ediyoruz. Bu çalışmalar doğrultusunda ülkemiz şartlarına uygun
faaliyetler ve modeller oluşturuyoruz.
Daha önce de belirttiğim gibi bu alan
sadece sendikaların ya da işverenlerin ya da devletin sorumluluğunda
olan bir alan değildir. Sendikaların
da işverenlerin de devletin de ortak
sorumluluk alması ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesi gereken
temel bir alandır. Geçmişten bugüne
sendikaların eğitim faaliyetlerinin
temelini iş sağlığı ve güvenliği oluşturmuştur. Bu konuda suçlu aramak
yerine çalışma hayatında yaşanan işçi
devri nedeniyle yapılan eğitimlerden
faydalananlarda süreklilik olmaması
nedeniyle bu kültürün gelişmesinde
sorunlar yaşanmıştır. Diğer taraftan
yapılan çalışmaların izleme, değerlendirme ve revizyonunda yetersizlikler olmuş olabilir. Bu tüm kesimlerin
yaptığı çalışmalar için geçerlidir.
Bugün itibariyle suçlu aramak yerine
geleceğe yönelik planlama yapılmalıdır. Yeni bir mevzuatımız var. Bu
mevzuatın uygulamaya tam olarak
yansıtılması, tüm toplumda farkındalık oluşturulması, işçi ve işverenlerin
doğru şekilde bilgilendirilmesi için tüm
ilgili kesimlerin işbirliği yapıp yoğun bir
çalışma içine girmesi gerekmektedir.
23
MAKALE
Tevfik Paçacı
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Başmüfettişi
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Çerçevesinde
İnşaat İş Kolu
Sorumlulukları
Hepimizin bildiği gibi inşaat iş kolu özelikle son 10 yılda hızla çeşitlenerek büyümüştür. Ulaşım
(kara-hava-deniz), yer üstü ve yer altı çalışmaları, üst yapı imalat ve inşası çok geniş alanlarda,
çok farklı mekânlarda, çeşitli teknolojilerle, yüksek yapılı binalarda ve çok çalışanlı ekiplerle ve
hemen hemen her mevsim devam eden bir niteliğe kavuşmuştur.
İnşaat İş kolunda hızla yaşanan bu gelişim ve değişim toplam çalışan insan sayısının da hızla
artmasına neden olmuştur. Bu çeşitlik inşaat iş güvenliğinin risklerini birkaç kat arttıran sebeplerdir. İnşaat İş kolu ölümlü kazalarda ilk sırada iken, birde bu nitelik ve nicelik artışına bağlı
riskler ile bu risklere maruz kalacak insan sayısındaki ciddi artış göz önünde tutulursa, bizim
inşaat iş koluna odaklanma nedenimiz daha iyi anlaşılacaktır.
B
ilindiği gibi 4857 Sayılı İş
Kanunu’nun amir hükümleri doğrultusunda diğer iş
kollarında olduğu gibi İnşaat
iş kolunda da iş güvenliği tedbirleri
alınmaktaydı. İnşaatların koşullarından kaynaklanan sebeplerle gerek
çalışma süreleri bakımından, gerekse
alt yüklenicilerin tercih edilmesinden
kaynaklanan nedenlerle iş güvenliği
tedbirlerinin etkin yürütülmesi çok da
mümkün olamamıştır. İşveren kavramı, çalışanda 50 sınırı, sanayiden sayılma ya da işin altı aydan az olması gibi
birçok durum, yasadan da kaynaklanan
bazı tartışmalı boşluklar oluştuğundan inşaat iş güvenliği konusunda çok
ciddi gelişmeler sağlamasına rağmen
istenen seviye yakalanamamıştır.
İnsanın korunmasına yönelik birçok
neden gibi, yukarıda zikredilen nedenlerde etkili oldu ve nihayet 6331 Sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun çıktı. Kanun 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle etkin
bir şekilde uygulanacaktır.
Bu çerçevede özellikle inşaat iş kolunda tartışma konusu olan birçok konu
açıklığa kavuşturulmuş oldu.
24
Kanun Çerçevesinde:
1. İnşaattaki çalışma, iş süresi ve çalışan sayısı ne olursa olsun iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi gibi uzman
personel görev yapacak, iş güvenliği
eksiksiz uygulanacak.
2. Devlet, 10’dan az çalışanı olan işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri giderlerini destekleyecek.
3. Her durum ve şartta işveren sorumluluğu ortadan kalkmayacak. Alt
yüklenicilerin sorumluluğunda da asıl
işveren müteselsilen sorumlu olacak.
4. Birden fazla işverenin olduğu yerlerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda
koordinatörler koordinasyonu sağlayacak.
5. 50 ve daha fazla çalışanın bulunduğu
tüm alt işverenler iş sağlığı ve güvenliği kurulu oluşturacak.
6. Risk değerlendirmesi yapılmamış
veya hayati tehlike bulunan işyerlerinde yapılan iş kısmen veya tamamen
durdurulacak.
7. İşyerlerinde acil durum planları
hazırlanacak.
8. Şantiye şeflerinin sorumluluğu
devam edecek.
9. Personel istihdamı (uzman, hekim
vs.), iş sağlığı güvenliği kurulunun
oluşması ile ek iş güvenliği tedbir ve
yönetilmesine dönük çalışmalarda
toplam çalışan sayısı baz alınacaktır.
10. Kanun ve yönetmeliklerle hemen
hemen iş sağlığı ve güvenliği konusunda yapılacak her şeyin ayrıntısı bulunacak. Dolayısıyla bilmeme, görmeme
gerekçesi ortadan kalkacak.
11. Uygunsuzluklar karşısında verilecek cezaların yanı sıra inşaatların ciddi
anlamda durdurulması daha etkin bir
şekilde uygulanacak.
12. Maalesef ciddi iş kazaları sonucu
Adli yargı açısından başlatılan kovuşturma neticesinde Taksirli suçlar
niteliğinde olan iş kazalarının büyük
bir bölümü bilinçli taksire girmesi
nedeniyle kazaya sebebiyet verenlerde
tutuklama oranları artacak.
İş Güvenliği Konusundaki Sorumluluklar:
İşyerlerinde iş sağlığı ve iş güvenliği
tedbirlerini gereği gibi yerine getirmeyen işveren, bu nedenle meydana
gelen iş kazasından sorumlu tutulur.
Güvenlik tedbirlerinin alınma zorunluluğu, işverenlerin işçileri gözetme borcunun doğal bir sonu olarak görülmektedir.
Söz konusu sorumluluklar 3 ana başlık
altında değerlendirilebilir:
1. İdari Sorumluluk: Gerek 6331 Sayılı
Kanun gerekse bu kanuna dayanılarak çıkarılmış/çıkarılacak tüzük ve
yönetmeliklerde yer alan iş sağlığı ve
güvenliğine ait hükümler emredici
niteliktedir. Bunlara uyulmaması kamu
düzenini bozacağından, kamu tarafından bu hükümlere aykırı davrananlara
idari para cezası uygulanır.
2. Hukuki Sorumluluk: İşin yürütülmesi sırasında görülen iş kazaları ile
meslek hastalıklarına bağlı olarak
ortaya çıkan zararların tazminine ilişkin hak taleplerini oluşturur. Kamu ile
mağdurun yakınları sorumlular aleyhine
maddi, manevi tazminat davaları açabilir.
3. Cezai Sorumluluk: Bir iş kazası
sonucu ölüm veya yaralanma olmuşsa
olayda kusuru bulunanlar cezai açıdan
sorumludurlar. Sorumluların haklarında TCK’nun amir hükümleri gereği
dava açılabilir. Bu kişiler işverenler,
işveren vekilleri veya diğer elemanları
olabilir, sorumluluk kusur oranına
göre belirlenir.
aykırılık dolayısıyla, bir davranışın
suçun kanuni tanımında belirtilen
neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Kişinin öngördüğü neticeyi
istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir
vardır.
Bu kapsamda açılan davalar kamu
(ceza) davaları niteliğinde olup,
“taksirli suçlar” olarak adlandırılır.
Taksir Türk Ceza Kanununun 22.
Maddesi’nde ele alınmış olup, son yıllarda TCK’da yapılan yeni ilavelerden
biride “Bilinçli Taksir” kavramının
tarif edilmiş olmasıdır.
Örneğin taksirle bir insanın ölümüne
neden olan kişi, 3 yıldan 6 yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, birden
fazla insanın ölümüne ya da bir veya
birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir
veya birden fazla kişinin yaralanmasına
neden olmuş ise, kişi 3 yıldan 15 yıla
kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu
koşul bilinçli taksir fiili ile birleştiğinde
ceza 22,5 yıla kadar çıkmaktadır.
Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne
BEN GÜÇLÜYÜM BANA
BİR ŞEY OLMAZ MANTIĞINDAN KURTULALIM,
HER ŞEY BİR ANDA
ALTÜST OLABİLİR...
Gerek 6331 Sayılı
Kanun, gerekse yeni
Türk Ceza Kanunu iyi
algılanmaz, iyi uygulanmaz ve inşaat
işkolunda gereken
hassasiyetler gösterilmezse istenmeyen
kazalar sonucu ne
yazık ki istenmeyen
tutuklanma kararlarının artacağı açık bir
şekilde görülmektedir.
İki kavram arasındaki en temel fark
neticenin ön görülmesi veya görülememesidir. Kanaatimce bu öngörülme
konusunda da yeni İş Sağlığı Güvenliği
Kanunu ve çıkarılacak alt düzenlemeler ile taksir fiili daha kolay ortaya
konabilecek ve iş kazalarının öngörülebilir hale getirecek ki iş kazaları
önlenebilir olsun.
Netice olarak, taksirli suçlarda, yaralı
ya da ölüm sayısı, bilinçli taksir olup
olmadığı, diğer teknik ve güvenlik tedbirlerin alınıp alınmadığı gibi hususlar
cezayı ve ceza miktarını arttıran, azaltan ya da ortadan kaldıran çok önemli
kriterlerdir.
Eski Ceza Yasası’nın yürürlükte olduğu dönemde inşaat iş kazalarında
çok nadir tutuklama kararları verilirken, Yeni TCK uygulama döneminde
tutuklama kararlarının artmasının nedeni yukarıda izah edilen sebeplerle
birlikte “Bilinçli Taksir” bulunmasına
kanaat getirilmesidir.
Bu nedenle, gerek 6331 Sayılı Kanun,
gerekse yeni Türk Ceza Kanunu iyi
algılanmaz, iyi uygulanmaz ve inşaat
işkolunda gereken hassasiyetler gösterilmezse istenmeyen kazalar sonucu ne yazık ki istenmeyen tutuklanma
kararlarının artacağını bu gelişmeler
açık bir şekilde göstermektedir. Türk
Ceza Kanunu’nda işkolları içinde yalnızca yapı işkolu ile ilgili özel hüküm
vardır.
TCK’nun 176.Maddesi inşaat veya
yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı
veya beden bütünlüğü açısından gerekli olan tedbirleri almayan kişi, 3
aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para
cezası ile cezalandırılır.
Yapı işkolunun özel olarak korunması
bu sektöre verilen önemin bir göstergesidir. Kazalardan dolayı kimse
ölmesin, hiç kimse sakat kalmasın ve
de ceza almasın. Bir insanı korumak
ve yaşatmak tüm insanlığı korumak ve
yaşatmak kadar önemli ve kutsal bir
vazifedir bizim için.
25
MAKALE
Coşkun Demirci
Elektrik Mühendisi
ÇSGB - İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü
?
6331 Sayılı
İSG Kanunu ile İlgili
Soru ve Cevaplar
Bilindiği üzere 30 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Türkiye’de uygulanmaya başlanacak olan müstakil bir İSG kanunu olması nedeni ile ilgili taraflarda bazı sorular oluşturmaktadır. Bizler de
akıllardaki bu sorulardan bazılarını ele alarak cevaplamaya çalıştık. Elbette sorular aşağıda verilenler ile kısıtlı değil. Ama hiç olmazsa bir kısım soruları cevaplamak için hazırlanan bu yazının
sizlere faydalı olmasını umut ediyoruz.
1) Daha önce de İş Sağlığı ve Güvenliği
konusunu düzenleyen bir mevzuat var
mıydı? Varsa bunlar nelerdir? Neden
müstakil bir İSG kanunu?
Türkiye’de İSG konusunu düzenleyen
4857 sayılı kanunun 5. Bölümünde 12
madde ile İSG konusu düzenlemiş,
benzeri düzenleyici kanunlar vardı.
Ancak ihtiyaçları karşılamak konusunda bağımsız bir İSG kanunu olması
gerekmekteydi. Dünyanın birçok ülkesinde İSG ile ilgili bağımsız kanunlar
bulunmaktadır.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı’nda İSG faaliyetlerinde aktif olarak rol alan
Ahmet Ersoy, genç yaşına
rağmen isminden başarıyla
bahsettiren bir İş Sağlığı Güvenliği Uzmanı ve Makine Mühendisi. Bu çalışmayı hazırlarkenki katkılarından dolayı
Ersoy’a teşekkür ederiz.
26
2) Bu kanunun kapsamı nedir?
Kamu ve özel sektör ayrımı gözetmeksizin TSK, Emniyet ve afet müdahale
ekipleri gibi kendilerine özgü faaliyet
alanları olan kurum ve kuruluşlar
ile ev hizmetleri ile çalışan istihdam
etmeden kendi nam ve hesaplarına
çalışanlar hariç olmak üzere tüm çalışanlar kanun kapsamındadır.
3) Kanun neyi esas alıyor? Yaklaşımı nedir?
Kanun risk değerlendirmesini esas
almakta ve genel bir önleme yaklaşımı
getirmektedir. İşyerlerin şartlarının
İSG yönünden sürekli iyileştirilmesini
amaçlıyor.
4) İşyerleri ayrım gözetmeksizin aynı
yükümlülüğe mi sahip? Bir ayrım
varsa ayrımda ana unsur nedir?
İşyerleri kanunda yükümlülük açısından aynı özellikleri taşımamaktadır.
İstisnaları hariç her işyeri İSG kanunun şemsiyesi altındadır. Bu yönden
işyerlerinin farklılıkları yoktur. Ancak
işyerlerin yaptıkları işin cinsine göre
teşkil ettikleri tehlike açısından az
tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli
olarak üç gruba ayrılmış durumdadır.
İşyerinin hangi sınıfa gireceği oluşturulan komisyon tarafından belirlendikten
sonra bakanlıkça yayımlanacak tebliğ
ile belirlenecektir.
5) İş Güvenliği Uzmanı ve İş Yeri
Hekimi kimlerdir? İşyerleri bu uzman
ve hekimleri istihdam etmek zorunda
mıdır?
İş Güvenliği Uzmanı belirtilen sertifikasyon eğitimini almış ve yapılan
sınav sonucu başarılı olmuş, bakanlık
tarafından bu durumu belgelenmiş
üniversitelerin mühendislik fakülteleri, mimarlık fakülteleri mezunları ile
teknik öğretmen, fizikçi, kimyagerler
ile üniversitelerin iş sağlığı ve güvenliği
programlarından mezun olanlardan
oluşmaktadır. İşyeri hekimi ise tıp
fakültesi mezunu olup İşyeri Hekimliği
eğitimi alıp yapılan sınavı başarmış ve
bakanlık tarafından belgelendirilmiş
kişilerden oluşmaktadır.
İşyerleri bu sıfatları taşıyan kişilerden
işyerinin büyüklüğüne ve tehlike sınıfına göre tam zamanlı veya kısmi zamanlı hizmet alımı yapabilecekleri gibi,
bu belgeye sahip işveren veya işyerinde
çalışan personeli aracılığı ile de İGU
ve İH hizmetlerini karşılayabilir. Bu
açıdan bakıldığından bir kişi çalıştıran
bir işyeri için İGU ve İH’ni tam zamanlı
istihdam etmesi ve bunun maliyetine
katlanması gerekmemektedir. Mevzuatta belirtilen süre ile sınırlı olacak
şekilde hizmet alımı yapılabilir.
6) İşveren OSGB’lerden hizmet alabilir mi?
İşyerinin büyüklüğü ve niteliği ne
olursa olsun işveren kendi durumunu
gözeterek isterse İSG hizmetlerini
OSGB’lerden hizmet satın alımı yöntemi ile yapabilir. Kanunda bu konuda
kısıtlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır.
7) İSG hizmetleri için devlet bir katkıda bulunacak mıdır? Bulunacak ise bu
kimlere ve nasıl olacaktır?
Kanun 1-9 kişi çalışan ve çok tehlikeli
ile tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerine
belirlenecek alt mevzuat ile yardım
yapılabilmesini sağlamaktadır. 1-9 kişi
çalışan ve az tehlikeli sınıfta yer alan
işyerleri için ise bakanlar kurulu kararı
ile devlet destek sağlayabilecektir. Uygulama esasları çıkartılacak yönetmelikle belirlenecektir.
8) İşveren ve işyerleri İSG açısından
öncelikle yapılması gereken nedir?
Yeni yaklaşım yöntemi ve kanunun İSG
konusuna yaklaşımı dikkate alındığında ilk yapılması gereken risk değerlendirmesidir. Risklerin ve tehlikelerin
önceden belirlenmesi ve buna yönelik
tedbirlerin alınması en öncelikli konudur.
Risk yönetiminde:
• Risklerden kaçınmak,
• Riskleri analiz etmek,
• Risklerle kaynağında mücadele etmek,
• Riskleri önlemek, önlenemiyor ise en
aza indirmek,
• Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha
az tehlikeli olanla değiştirmek,
• Toplu korunma tedbirlerine, kişisel
korunma tedbirlerine göre öncelik vermek
kanunun İSG bakışını oluşturmaktadır.
9) İş kazaları ve meslek hastalıkları
nereye bildirilecek? Kimler tarafından bildirilecek? Bildirim için süre
kısıtlaması var mıdır? Bildirilmemesi
halinde yükümlülük nedir?
İş kazaları ve meslek hastalıkları
meydana gelmesi veya tespiti halinde
olay ile muhatap hastane, poliklinik,
işveren ayrımı gözetmeksizin işveren
kendisine ulaşan iş kazası veya meslek
hastalığını 3 iş gününde hastane veya
poliklinikler ise 10 iş günün içinde
SGK’ya bildirmekle yükümlüdür.
İş kazası ve meslek hastalıklarını bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen
işverene 2.000 TL (2012 yılı için geçerli
olmak üzere) ceza uygulanacaktır.
10) İş Sağlığı ve Güvenliği Birimi
nedir? İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu nedir? Bu birim ve kurul nasıl
oluşturul hangi işyerleri oluşturmak
zorundadır?
İş Sağlığı ve Güvenliği Birimi, İş Sağlığı
Güvenliği hizmetini veren iş güvenliği
uzmanı, iş yeri hekimi ve diğer sağlık
personeli gibi personellerden oluşur.
Her işyeri işin sınıfına ve büyüklüğüne
bakılmaksızın iş güvenliği uzmanı ile iş
yeri hekimi bulundurmak veya bu hizmetleri temin etmek ile yükümlüdür.
İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu ise altı
aydan fazla çalışma yapacak olan ve
50 kişiden fazla çalışanı olan asıl ve alt
işveren tarafından İSG faaliyetlerinin
düzenlenmesi ve yürütülebilmesi için
çalışan sayısı dikkate alınarak asıl işveren ve alt işveren tarafından kurulur.
Asıl işverenin çalışan sayısı 50’den az
ise asıl işveren alt işveren tarafından
kurulan kurula bir temsilci atar.
11) Acil durum planı nedir? Hangi işyerleri hazırlamalıdır? Acil durum planı
hazırlanmasının yükümlülüğü nedir?
Çalışma ortamı, kullanılan maddeler,
iş ekipmanları ve çevre koşulları dikkate alınarak meydana gelebilecek acil
durumların değerlendirildiği planlar
acil durum planlarıdır. Kanunda acil
durum planı hazırlayacak işyeri sınıfı
ve niteliği belirtilmemiş olup işverenler
bunları hazırlamak ile yükümlü kılınmıştır. Diğer detaylar ise alt düzenlemeye bırakılmıştır.
12) Birden fazla işyeri olan örneğin
AVM gibi yerlerde İSG hizmetleri nasıl
düzenlenecektir?
Birden fazla işyerinin belli bir çatının
altında toplandığı yerlerde üst yönetim
her bir işyerinin İSG konusunda ortak
etkileşim koordinasyonunu yapmak
zorundadır. Her bir işyeri kendisi
açısından İSG hizmetlerini düzenlemiş
olsa da aldığı bir tedbir diğer işyerini
etkileyebileceği ve ortak kullanım
alanlarında İSG hizmetlerinin düzenlenmesi gerektiği için bu düzenlemeler
ile ilgili koordinasyon konusunda üst
yönetim yetkili ve sorumlu kılınmıştır.
13) İşyerinin belli bir bölümünde
hayati tehlike tespit edilmesi halinde
işyeri tamamen mi kapatılacaktır?
Önceki mevzuat işyerinde hayati
tehlike öngörülmesi halinde işyerinde
faaliyetin tamamen durdurulmasını
öngörürken, yeni düzenleme ile hayati
tehlikenin oluştuğu işyeri kısmında
faaliyet durdurulmakta, diğer taraflarda ise çalışmanın devamına müsaade
edilmektedir. Böyle bir durumda işveren çalışanı mağdur etmeden ücretini
ödemek zorundadır. İşveren isterse çalışanın niteliğine göre işyerinin uygun
başka bir yerinde istihdam edebilir.
14) Büyük endüstriyel iş kazası oluşma riski olan işyerleri için farklı bir
düzenleme var mıdır?
Büyük endüstriyel iş kazası olma riski
olan işyerleri işyerini açmadan önce
işveren güvenlik raporu hazırlamak
zorundadır. Güvenlik raporu hazırlanıp bakanlıkça incelenmeden işyeri
açılamaz. Detaylar alt düzenlemeye
bırakılmıştır.
15) Kanunun her maddesi yayımlandığı tarihte mi yürürlüğe girmektedir?
50’den az çalışanı olan ve tehlikeli ve
çok tehlikeli olan işyerleri için Temmuz
2013, az tehlikeli ve 50’den az çalışanı
olan işyerleri ile kamuda çalışanları
için Temmuz 2014, diğerleri için Ocak
2013’ten itibaren yürürlüğe girmektedir.
27
Türkiye’nin neresinde olursanız
olun, insan sağlığını etkileyen faktörlerin analizlerini kapınıza kadar
getiriyoruz.
Sağlık taramalarınız için bize merkez telefonumuz 0 312 344 01 96
numarasından ulaşabilir veya taleplerinizi yazılı olarak 0312 343 66 46
numarasına fax çekebilir ya da
[email protected] adresine
e-posta gönderebilirsiniz.
VERİMLİ BİR ÜRETİM
ANCAK GÜVENLİ ORTAMLARDA ÇALIŞAN
SAĞLIKLI BİREYLER İLE SAĞLANABİLİR
“Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü”, “İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü” ve “Umumi Hıfzıssıha Kanunu” gereğince işveren,
işçilerin sağlık taramalarını yaptırmakla yükümlüdür.
Ancak bu sağlık taramaları özellikle çalışan sayısı
fazla olan işletmeler için ciddi bir zaman ve işgücü
kaybı anlamına gelmektedir.
Ekoteknik İSG ve Ekoglobal İSG olarak, mobil
sağlık araçlarımız sayesinde, sağlık taramalarını Türkiye’nin dört bir yanında işletmenizin kapısına kadar getiriyoruz.
Verdiğimiz mobil sağlık hizmetlerimiz
sayesinde, zaman ve iş gücü kaybını önleyerek, ihtiyaç duyulan sağlık hizmetini en
kısa sürede minimum maliyetle ve elde
edilebilecek en yüksek kalitede alabilirsiniz.
Periyodik sağlık tarama ve aşılama
hizmetlerimiz, mobil olarak işletmelerde, yerleşik olarak da laboratuarlarımızda sunulmaktadır. Numune
alımlarında, numunelerin incelenmesinde ve raporlanmasında bilimsel metotlara titizlikle uyulmaktadır. İncelemeler,
konusunda uzman kişilerce yapılmakla kalmayıp,
ayrıca mesleki yeterliliği olan branş uzmanlarımız
tarafından yapılarak rapor edilmektedir. Değerlendirmelerin
yapılmasında, raporlandırılmasında ve bildirilmesinde etik
kurallara bağlılık büyük önem taşımaktadır.
İki etaptan oluşan Başkent OSB 1.014 hektar alanıyla
Türkiye’nin büyük OSB’leri arasında yer alıyor. I. etapta ve
II. etapta toplam 712 sanayi parseli var, sanayi parsellerinin büyüklüğü 1.800 m² ile 83.708 m² arasında değişiyor.
Bölgede orta ve büyük ölçekli proje, inşaat ve üretim aşamasında olmak üzere toplam 162 fabrika bulunuyor.
Bölgeye yapılan yatırım tutarı bugün itibariyle 1 milyar TL.
Yaratılan istihdam 5 bin kişi. Bu fabrikaların ihracat toplamları ise yıllık 150 milyon dolar düzeyinde.
Bölgede mevcut yatırımların yüzde 67’si metal sektörü
olup, yüzde 9’u maden, yüzde 8’i kimya, yüzde 4’ü gıda,
yüzde 3’ü matbaa ve yüzde 9’uysa diğer sektörler.
Etkin bir Organize Sanayi Bölgesi
gözüyle Çalışma Bakanlığı’nın ve
İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün çalışmalarını genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz?
6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu Uygulamalarında
“Başkent OSB, Örnek Olacak”
Röportaj: İrem Nurgül Durmuş
Bir kanunun çıkması kadar o kanunun uygulanabilirliği ve sahaya nasıl yansıdığı da önemli. Hatta belki daha da önemli. Zira dünya tarihi tam da zamanında çıkarılmış ancak uygulanmamış ve potansiyeli maddelerinde hapis kalıp kendini gösterememiş kanunlarla dolu.
Ülkemizde çıkması, nerdeyse 40-45 yıl kadar geç kalmış olan İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun akıbeti de böyle olursa, gerçekten içler acısı olur. Hem çalışanlar, hem çalışanların
aileleri için ve bu kanunun çıkarılması için verilen bunca emek ve dökülen terler için…
Ekoteknik İSG olarak her sayı bir Organize Sanayi Bölgemizi ziyaret edip sahanın nabzını
tutmaya çalışıyoruz. Bu sayımızda, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın izni ile 8 Mayıs
2001 tarihinde kurulmuş, ilk üretimi 2005 yılında gerçekleş olan Başkent OSB’yi ziyaret
edip güleryüzlü başkanı Şadi Türk’e sorularımızı yönelttik:
30
Sanayi Devrimi’nden bugüne kadar
iş sağlığı ve güvenliği konusunda
Dünya’da ve Türkiye’de pek çok
çalışma yapılmış ve mevzuatlar
hazırlanmıştır. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ülkemizde
bu alanda hazırlanmış ilk kanun
olması, 2011 yılında ILO ve ISSA ile
ortaklaşa düzenlenen 19. Dünya İSG
Kongresi’nin Türkiye’de yapılması
önemli gelişmeler olup, Çalışma
Bakanlığı ve İş Sağlığı Güvenliği Genel
Müdürlüğü çalışmalarını olumlu değerlendiriyorum.
Yeni İş Güvenliği Kanunu için ne
düşünüyorsunuz? Kanunu değerlendirir misiniz?
• 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu ülkemizde bu alanda hazırlanmış ilk kanun olması bakımından
büyük önem arz ediyor.
• Kanunun en dikkat çekici değişikliği:
kapsamının genişletilerek kamu ve
özel sektör tüm işyerlerine, faaliyet
konusuna bakılmaksızın ve çalışan
sayı sınırı kaldırılarak uygulanacak
olması,
• Bunun yanında küçük işletmelere
yani 10’dan az çalışanı bulunan işletmelere bakanlığın destek sağlayacak
olması olumlu bir gelişmedir.
• Ayrıca Kanun’nda Organize Sanayi
Bölgesi yönetimlerine, koordinasyon
sağlama yükümlülüğü getirilmiş ve
Ortak Sağlık Güvenlik Birimi kurma ve
işletme yetkisi verilmiştir.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği
Kanunu’nun Başkent Organize Sanayi Bölgesi’ne ne gibi artı değerler
katacağını düşünüyorsunuz?
Sanayileşmenin hızla ilerlemesi
sonucu üretim araçlarında ve üretim
yöntemlerinde sağlanan gelişmeler
iş sağlığı ve güvenliği sorunlarını
da ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların
yoğunluğuna ve toplumsal tepkilere
bağlı olarak da çözüm önerileri üretilmesi ve yaşama geçirilmesine yönelik
çalışmalar iş sağlığı ve güvenliği
konusundaki etkinliklere ivme kazandırmıştır. Ülkemizde bununla ilgili
bugüne kadar birçok çalışma yapılmış fakat yayınlanan son kanun ile iş
sağlığı güvenliği uygulamalarının her
iş yerinde daha ciddiyetle yapılacağını
umuyor ve bunun da bölgemize artı
değer katacağını düşünüyorum.
Üyelerinize yönelik iş sağlığı güvenliği konulu bir çalışmanız var
mı? Yoksa bu kapsamda bir çalışma
başlatmayı düşünüyor musunuz?
Yukarıda bahsettiğim gibi 6331 Sayılı
İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile
“Ortak Sağlık Güvenlik Birimi”nin tanımı değişerek OSB’lere Ortak Sağlık
Güvenlik Birimi kurma ve işletme
yetkisi verildi. İş sağlığı ve güvenliği
hizmetlerinin geliştirilmesi ve hizmeti
kolay ulaşılabilir hale getirmek için
bölgemizde Ortak Sağlık ve Güvenlik
Birimi oluşturulması ile ilgili çalışmalara başlamış bulunuyoruz.
Kanunun uygulanabilirliğini nasıl buluyorsunuz? Gerek getirilen istihdam
zorunluluklarının gerekse yeni kanunda belirlenen cezai yaptırımların
uygulanabilirliği ne ölçüde olacaktır?
Başkent OSB olarak siz bu kanunu
uygulamaya hazır mısınız?
• Kanunun çok yeni olması nedeniyle her yeni şeyde olduğu gibi geçiş
sancıları mutlaka yaşanacaktır. Fakat
belirli bir altyapısı olduğu için zaman
içerisinde sistem işlerliğine kavuşacaktır.
• Daha önceki uygulamadan farklı olarak bu kanunda aykırılıkların
oluştuğu ve devam ettiği hallerde idari
para cezalarının açıkça tanımlanmış
olması, kanuna uygun hareket etmenin yaptırım açıcından itici bir güç
oluşturmuştur.
Bizim sorularımız bu kadar, sizin
eklemek istedikleriniz varsa ya da
dergimiz aracılığıyla iletmek istedikleriniz varsa onları da alabilir miyiz?
Bölgemizde oluşabilecek riskler (afet,
yangın, iş kazaları vb.) için İtfaiye, Doğalgaz Acil Yardım ve 112 Acil Yardım
birimleri kurduk. Bölgemizde faaliyet
gösteren firmaların ve çalışanlarının
işlemlerini yapabileceği PTT ve Banka
Şubesi de var. Başkent OSB ile KOSGEB arasında, işletmelere verilecek
KOSGEB hizmet ve desteklerinin,
yaygın, etkin ve koordinasyon içinde
sunulmasını sağlamak amacıyla bölgemizde temsilcilik açıldı. Temsilcilik,
KOSGEB destek ve hizmetleri hakkında
işletmeleri bilgilendirmek ve rehberlik
hizmetleri sunmak görevlerini üstlendi.
Bölge yönetim binamız katılımcılarına
tek durak ofis hizmeti veren, 300 kişilik
konferans salonuyla ve eğitim salonlarıyla katılımcılara belirli periyodlarla
ücretsiz eğitim ve bilgilendirme toplantıları düzenleyen bir OSB’yiz biz.
31
Başkent OSB, bölge sanayicilerinden
oluşan yönetim kurulu tarafından
yenilikçi, demokratik akla ve bilime
önem veren anlayış ile yönetilmektedir. Bu yönetim anlayışından dolayı
bölgemiz yurtdışından gelen heyetlerin de (Hollanda, Türkmenistan,
Kazakistan, Oman Sultanlığı, Rusya
vb.) önemli bir uğrak noktası haline
gelmiştir. Türkiye’deki OSB uygulamaları hakkında bilgi almak üzere gelen
ziyaretçi heyetlere bölgemiz örnek
oluşturmaktadır.
6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu uygulamalarında örnek organize
sanayi bölgelerinden biri olacağımıza
inanıyoruz.
Organize Sanayi Bölgemizden kısaca
bahsedersek:
• Başkent OSB katılımcıları,
Ankara’da kurulu bulunan diğer
OSB’lere oranla yüzde 75 daha ucuz
su kullanıyor. Yine aynı şekilde doğalgaz abone tarifesine göre yüzde 18
daha ucuz doğalgaz kullanıyor. Katılımcılarına verdiği hizmetlerde hiçbir
kar amacı gütmeyen Başkent OSB,
doğalgaz ve elektriği aldığı fiyattan
dağıtımını yapıyor.
• Halk Bankası ile 27 Haziran 2012
tarihinde yapılan protokol kapsamında katılımcılarımızın enerji giderlerinin azaltılmasına yönelik yatırımlar
“Enerji verimliliği kredisi” ile desteklenecek.
• “21.Yüzyılda Rekabetin Temel Trendi
Sürdürülebilir Ekonomide Enerji
Verimliliği ve KOBİ’lerle İşbirliği”
protokolü sayesinde Başkent OSB katılımcıları piyasa koşullarının altında
kredi kullanabilecekler.
• Katılımcılarımız, enerji alanında iki
ayrı kategoride tariflendirilen “Yenilenebilir Enerji Kredisi” ve “Enerji
Verimliliği Kredisi” nin yanı sıra,
Sanayi Bölgeleri Destek Kredisi,
Makine İmalat Sanayi Destek Paketi
32
Kredisi’nden de avantajlı biçimde
yararlanacaklardır.
• Başkent OSB, kurulduğu günden bu
yana büyük hedefleri olan bir sanayi
bölgesi olmuştur. En büyük hedefi
sadece ülkemizde değil, uluslararası
alanda da model olabilecek “Geleceğin Sanayi Kenti”ni kurmaktır. Bu
hedef doğrultusunda Başkent OSB,
klasik sanayi üretimi yerine uluslararası rekabete olanak sağlayacak
teknolojik üretime de önem vermektedir. Teknolojik üretimini gerçekleştirmek amacıyla 2005 yılında ODTÜ ile
yapılan Protokol ile Üniversite-Sanayi
iş birliğinin temellerini atan Başkent
Organize Sanayi Bölgesi, bugün Yenilikçilik Merkezi Projesi ile de Üniversite-Sanayi işbirliğine katkı sağlamayı
hedeflemektedir. “Yaşanabilir, çalışılabilir, rekabet edebilir” bölge olma
yolunda başlatılan proje ile hazırlanan
fizibilite sonucunda yenilikçilik merkezinin temelleri atıldı. Başta Başkent
Organize Sanayi Bölgesi olmak üzere
Ankara’nın yenilikçilik potansiyelini
harekete geçirmek de projenin diğer
hedefleri arasında yer almaktadır.
• Başkent OSB, sadece sanayi
tesisleriyle değil, çağdaş batı ülkelerini aratmayacak bulvarları, yolları,
sokakları, yeşil alanları ve çevreye
duyarlılığıyla da bir sanayi kentini yaşama geçirmektedir. İki etabının tam
ortasından geçen Ankara Çayı’nın iki
yakasında 1/500 ve daha büyük ölçekli
Mimari ve Peyzaj Projesi hazırlanan
“Kentsel Merkez” planlanmıştır. Proje
kapsamında sosyal donatı ve teknik
alanlar, yeşil alan, kongre merkezi,
fuar alanı, otel, kreş, hastane, cami,
spor tesisleri, meslek yüksekokulları,
eğitim tesisleri ve yenilikçilik merkezi
yer alacaktır.
• Proje kapsamında ekonomik
canlılığa katkı sağlayacak bankalar
ve ticarethaneler için ayrılan 27.415
m² alanda 465 m²’lik 14 adet bina ve
küçük sanayi sitesi için ayrılan 61.272
m² alanda 845 m²’lik 48 adet atölye-
nin inşaatına başlanmış olup, en kısa
sürede faaliyete geçirilmesi planlanmaktadır. Böylelikle bölgemizde
küçük sanayicilere de yatırım yapma
olanağı sağlanmış olacaktır.
• Yine proje kapsamında inşaat çalışmalarına başlanmış olan Cami, 3000
kişinin aynı anda ibadet edebileceği,
2.371 metrekare kapalı, 2.277 metrekare avlusu olmak üzere toplam 4.648
metrekare alanı, 11.489 metrekare
rekreasyon alanı, Kubbe yüksekliği
(20 metre) ve kubbe açıklığı (38x40
metre) bakımından ülkemizin büyük
camileri arasında yer alacaktır.
• Rekabet edilebilirliğin esası üretim
ve yenileşimdir. Üretim ve yenileşimin
temeli de eğitimdir. Eğitilmiş yenilikçi
insan gücüyle uluslararası düzeyde
rekabetle, rekabet edilebileceğine
inanan Başkent Organize Sanayi
Bölgesi, eğitim yatırımlarına da özen
ve öncelik vermektedir. Bu amaçla
Kentsel Projesi Kapsamında Sürekli
Eğitim Merkezi ile başlayan Meslek
Okulları ve Üniversiteye uzanan bir
dizi yapılanmanın stratejisini belirlemiş ve uygulamaya koymuştur.
• Başkent Organize Sanayi Bölgesi,
ülkemizi batıda Avrupa’ya, doğuda
Asya’ya bağlayan devlet demiryolu ile
ayrıca sınır oluşturuyor.
• TCDD ile yapılan protokol kapsamında; Başkent OSB ile TCDD hızlı tren
güzergahı arasında kalan 403.918.00
metrekarelik alan “Lojistik Üs” haline
getirilecektir.
• Alan sadece Ankara’nın değil Ankara ve çevresinin, özellikle yüklemeboşaltma ve gümrükleme bakımından
gereksinimlerini karşılayacak boyutlara ulaşacaktır.
• Atıksu arıtma tesisi için I. ve II.
etaplarda toplam 150.000 m²’lik alan
ayrılmıştır. Modüler biçimde planlanan atıksu arıtma tesisinin ön görülen
ilk modülü 6.000 m³/gün olacaktır.
Arıtma, evsel ve endüstriyel nitelikli
atıksu, fiziksel, kimyasal ve biyolojik
olarak yapılacaktır.
33
AKADEMİK
MAKALE
Yrd. Doç. Dr. Devrim Alkaya
Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü
[email protected]
Burak Yeşil
Düzce Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu, İnşaat Bölümü
[email protected]
İnşaat Sektöründe
İSG’ye
Genel Bakış
Ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği konusunun önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşıl¬maktadır.
Ülkemizde bu konudaki bilinçlenmenin daha da hızlandırılması için, üniversitelerin, ilgili meslek
odalarının, özel eğitim kurumlarının konuya yönelik faaliyetleri artarak devam etmektedir. Ayrıca iş sağlığı ve iş güvenliği konusunun, üniversitelerin üretimle ilgili fakülte ve yüksekokulların
ders programlarında başlı başına bir ders olarak yer alması veya iş güvenliği alanında bilinçlenmenin eğitim kurumlarında başlamasına katkı sağlayacaktır. İnşaat sektörü emek yoğun iş
gücüne bağlı bir sektör olduğundan, çalışanların iş yüklerinin yüksek ol¬ması, ağır ve tehlikeli
işlerden olması sıklıkla iş kazalarına neden olmaktadır.
Ü
lkemizde inşaat sektörü oldukça
gelişmiş ve diğer sektörleri de
ekonomik olarak etkileyen sektördür. Makineleşme çabalarına
rağmen, sektörün doğası ge¬reği insan
emeğine ve işgücüne doğrudan bağımlı
bir sektör olmayı sürdürmek¬tedir. İş
gereksinimlerinin yoğunluğu inşaat
üretim eylemlerinde verimlilik düşüşlerine ve dolayısıyla iş kazalarına neden
olmaktadır. İnşaat sektöründe iş kazalarının neden olduğu sakatlık ve ölümlerin
çokluğu sosyal ve ekonomik bir sorun
olarak karşımıza çıkmak¬tadır. Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine
göre Türkiye’de ölümle sonuçla¬nan
iş kazalarının yüzde 33’ü inşaat sektöründe gerçekleşmektedir (TİK 2008).
Bu durum sadece Türkiye’ye özgü bir
durum olmayıp diğer ülkelerde de inşaat sektörü en riskli, iş kazalarının en sık
yaşandığı ve ölümcül kaza oranlarının
çok yüksek olduğu sektör¬lerden biridir.
İş kazaları ve meslek hastalıkları çalışma hayatının en önemli sorunlarından
biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) rakamlarına göre, dünyada her yıl yaklaşık
2 milyon 200 bin insan, iş kazaları ve
meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını
yitirmektedir. Yaklaşık 270 milyon iş
kazası gerçekleşirken, 160 milyon insan
meslek hastalığına yakalanmaktadır. İş
kazalarında rekor ise inşaat sektörün-
34
dedir. SGK verilerine göre,
Türkiye’de en fazla iş kazası yaşanan
illerin başında: 7 bin 991 kaza ile İstanbul, 7 bin 942 iş kazası ile İzmir ve 7 bin
580 iş kazası ile Bursa ili gelmektedir.
İş kazalarında inşaat sektörünü, madencilik, metal, tekstil ve taşımacılık
gibi sektörler izlemektedir. İş kazalarının yüzde 98’i insan hatasından
kaynaklanmaktadır. Bu kazaların önüne
geçebilmenin tek yolu ise İş Sağlığı ve
Güvenliği (İSG) önlemleri ve eğitimden
geçmektedir. İş güvenliğinin temel amacı, çalışanların sağlığına zarar verebilecek unsurların önceden belirlenerek
gereken önlemlerin alınması, güvenli bir
çalışma ortamı sağlanması, çalışanların
iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı korunması olduğunu belirlenmiştir.
İstatistikler inşaat, madencilik, metal,
tekstil ve taşımacılık başta olmak üzere
bazı sektörlerde ölümlü iş kazası oranının diğer sektörlerden yüksek olduğunu
ve bu sektörlerde özel önlemler alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır.
2010 verilerine göre, ülkemizde karşılaşılan ölümlü iş kazalarının yüzde
33’ü inşaat sektöründe gerçekleşmektedir. İnşaat sektörü, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın İş Sağlığı
ve Güvenliğine İlişkin Tehlike Sınıfları
Listesi Tebliğine göre “çok tehlikeli”
kategorisinde yer almaktadır.
TÜRKİYE’DE İŞ KAZASI
Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine
göre, 2010 yılında ülkemizde 62 bin 903
iş kazası ve 533 meslek hastalığı olayı
meydana gelmiştir. Bu olaylarda 1.454
kişi hayatını kaybederken, 2085 kişi
sürekli iş göremez duruma gelmiştir.
İş kazaları ve iş göremezlik maliyet
açısından detaylandırıldığında hem devlet hem işveren hem de işçi açısından
maddi kayıpların oldukça yüksek olduğu
görülmektedir. İş göremezlik ödemeleri,
sağlıkla ilgili giderler, tazminat öde-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre
Türkiye’de ölümle sonuçlanan iş kazalarının yüzde 33’ü inşaat
sektöründe gerçekleşmektedir (TİK 2008). Bu durum sadece
Türkiye’ye özgü bir durum olmayıp diğer ülkelerde de inşaat
sektörü en riskli, iş kazalarının en sık yaşandığı ve ölümcül
kaza oranlarının çok yüksek olduğu sektörlerden biridir.
Türkiye’de en fazla iş kazası yaşanan illerin başında:
7 bin 991 kaza ile İstanbul, 7 bin 942 iş kazası ile İzmir ve 7 bin 580 iş kazası ile Bursa
ili gelmektedir.
meleri, iş kayıpları, gecikme bedelleri,
işyeri kapatma veya iş durdurma cezalarından dolayı oluşan maliyetler, idari
para cezaları, verimsizlik maliyetleri,
sigorta primlerindeki artışlar, iş kazasında zarara uğrayan sabit varlıklar gibi
kayıplar meydana gelmektedir.
Kazaların yüzde 26,5’i bir ve ikinci iş
saatlerinde, yüzde 13,7’si ise sekizinci
iş saatinde yaşanmaktadır. Kaza yüzde
40,3’lük kısmı ilk üç saatte yaşanmaktadır. Bu durum iş kazalarının işe başlama
ve iş bitiş saatlerinde daha yoğun olarak
yaşandığını göstermektedir.
İş kazalarının büyük kısmı küçük işletmelerde meydana geliyor. Kazaların
yüzde 56,3’ü 1-49 kişi arası sigortalı işçi
çalıştıran işletmelerde yaşanmaktadır.
Yaş dilimlerine göre en yüksek kaza oranı 25-29 arasında gerçekleşiyor. Bu yaş
gurubunda gerçekleşen kazaların oranı
yüzde 24,4’tür. İş kazalarının tecrübeye
göre analizinde ise son işyerinde bir
gün ile bir yıl arası çalışanların iş kazası
yaşama oranlarının yüzde 41,5 olduğu
görülüyor.
Bu durumun en büyük sebebi iş sağlığı
ve güvenliği önlemlerinin yetersizliği ve
bu konuda eğitim almamış personele iş
başı yaptırılması olduğunu görülmektedir.
Başta inşaat sektörü olmak üzere,
fiziksel güce dayalı işlerde iş kazaları
sonucu oluşan sakatlanma ve yaralanmaların önemli sosyal ve ekonomik
etkileri olmaktadır. İnşaat sektöründe
sağlıkla ilgili riskler üç başlık altında incelenebilir. Bunlar “ergonomiyle” ilgili,
“fiziksel çevre” ile ilgili ve “ruh sağlığı”
ile ilgili risklerdir.
Ergonomiyle ilgili riskler, kaldırma,
taşıma, bükme hareketleri ve vibrasyonlar olarak tanımlanabilir ve sektörde en
çok görülen yaralanma ve sakatlıklar bu
riskler sonucu oluşmaktadır (Smallwood ve Haupt, 1997). Yüksekten düşme
de ergonomiyle ilgili riskler arasında
sayılır. Çevre ile ilgili riskler gürültü,
sıcaklık, ıslak çalışma alanı veya toza
maruz kalma ile ilişkilidir. Son olarak
ruh sağlığı ile ilgili riskler yönetici
çalışan iliş¬kilerinden kaynaklanır.
Türk İnşaat sektöründe görülen riskler
çoğunlukla ergonomiyle ilgili risklerdir ve en önemlileri düşme, bir cisim
tarafından çarpılma, iki nesne arasında
sıkışma ve elektrik çarpmasıdır (Uğur,
2008; Gürcanlı ve Müngen, 2006).
TÜRKİYE’DE İNŞAAT SEKTÖRÜNDE
MEVCUT İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ
UYGULAMASI
İnşaat sektörünün kendine özgü bazı
özellikleri şantiyelerde iş kazası riskinin
artmasına sebep olmaktadır. Bundan
dolayı inşaat sektöründe yaşanabilecek
iş kazalarını en aza indirebilmek adına
yapılan çalışmalarda, bu kazaları artırıcı
özelliklerin göz önüne alınması gerekmektedir. Bu özellikler inşaat işleri
çoğunlukla doğal iklim koşulları altında
gerçekleştirilmektedir.
İnşaat sektöründe işçi devir hızı fazladır.
Çalışma ortamı çoğunlukla zemin
seviyesinden yukarıda ya da aşağıdadır
ve sü¬rekli değişiklik göstermektedir. Çalışanlar ve malzemeler sürekli
hareket halindedir. Çalışma alanı geniş
ve dağınıktır. İşler çoğunlukla farklı organizasyon ve iş disiplinine sahip çeşitli
taşeronlar ile gerçekleştirilmektedir.
Şantiyedeki hareketliliğin belirli bir
sistematiği yoktur. Her şantiye kendine
özgü koşullara sahiptir. İnşaat işletmeleri kurumsallaşmamış ve işletme
kültürü gelişmemiştir, olarak özetlenebilir. Yukarıda ifade edilen sektöre özgü
koşullar iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınacak önlemlerin etkinlik ve
sürekliliğini güçleştirmektedir.
SONUÇ VE ÖNERİLER
Tablo: Sektörlere göre Ölümle Sonuçlanan Kaza Sayıları (SGK, 2009)
Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği
konusunun önemi gün geçtikçe daha
iyi anlaşılmaktadır. Ancak bu konudaki
bilinçlenmenin daha da hızlandırılması
için, ilgili meslek odalarının konuya
yönelik faaliyetlerini artırarak çeşitli
kurs, seminer ve eğitim programları düzenlemeleri yararlı olabilecektir. Ayrıca
işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun,
üniversitelerin ilgili fakülte ve bölümlerinin ders programlarında başlı başına
bir ders olarak yer alması veya en azından ilgili dersler içinde daha fazla yer
verilmesi, bu konudaki bilinçlenmenin
eğitim kurumlarında başlamasına katkı
sağlayacaktır.
Faaliyet Grupları
Toplam İş Kazası Sayısı Ölüm Sayısı
Kömür ve Linyit Çıkartılması
8.193
3
Gıda Ürünleri imalatı2.48411
Tekstil Ürünleri imalatı3.77112
Ana Metal Sanayi4.8192
Fabrikasyon Metal ürünler (makine hariç)
1.039
11
Makine ve Ekipman İmalatı
1.899
25
Metalik Olmayan Ürünler İmalatı
3.569
12
İnşaat6.829156
Toptan ve Perakende Ticaret
155
0
Nakliyat253838
İnşaat sektörü, dünyada ve ülkemizde iş
kazaları ve meslek hastalıklarının en sık
görüldüğü sektörlerin başında gelmektedir. Her inşaat projesinin birbirinden
farklı olması, sürekli değişik çalışma
şartlarında uygulanması, işçi devir
hızının fazla olması gibi sektöre özgü
hususlar, iş kazası ve meslek hastalığı
riskini artırmaktadır. Dolayısıyla inşaat
sektöründe işçi sağlığı ve iş güvenliğinin
sağlanması daha zor ve karmaşıktır.
İŞ KAZALARI VE
YÜKSEKTEN DÜŞME RİSKİ
Bütün dünyada olduğu gibi inşaat
sektörü insan gücüne yüksek bağımlılığı nedeniyle en tehlikeli sektörlerden
biri ve ölümlü iş kazalarının büyük bir
çoğunluğu inşa¬at sektöründe gerçekleşmektedir. Bu nedenle kaza potansiyellerinin ölçülmesi, risk ve tehlikelerin
belirlenmesi bu sektör için çok büyük
bir önem taşımaktadır.
Türkiye’de inşaat sektörü hem toplam
yatırımların ulusal gelir içindeki payı,
hem de yatırılan işgücü olanaklarının
boyutu itibarıyla ekonomimizin en canlı
ve en önemli sektörlerinden biridir.
Ancak her yıl inşaat sektöründe çalışanların bir kısmı, iş kazaları sonucunda
ölüm ya da daimi iş görmezlikler sebebi
ile işini sürdürememektedir. Özellikle ölümle sonuçlanan kaza sayısının
çokluğu bu alanda iş güvenliği ile ilgili
çalışmaların çok daha etkin olmasını
gerektirmektedir.
35
Ülkemizin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısından kaynaklanan etkenler,
çalışma haya¬tında işçi ve işverenlerin
işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun
önemini kavramalarını olumsuz yönde
etkilemekte ve dolayısıyla bu bilinç eksikliği iş kazası meydana gelme sıklığını
artırmaktadır.
2003 yılında uygulamaya konulan “Yapı
İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği” ile inşaat sektöründe çalışanların iş
kazaları ve meslek hastalıklarına karşı
korunmaları konusunda önemli yenilikler getirilmiştir.
Bunlardan en önemlisi, yapım işlerinin
projelendirme ve uygulama aşamalarında ayrı ayrı olmak üzere, işçi sağlığı ve
iş güvenliği önlemlerini içeren sağlık ve
güvenlik planı (SGP) hazırlanıp uygulanması ve bu amaçla bir koordinatörün
atanmasının öngörülmüş olmasıdır.
Uygulanabilir sağlık ve güvenlik planı
hazırlayabilmek için, hem inşaat hem
de sağlık ve güvenlik konusunda yeterli
birikime sahip olmak gerekmektedir.
Kontrol liste¬leri, denetimin etkinliğini
artıran önemli araçlardan birisidir.
21. Makinelerin güvenlik tertibatı (sesli uyarıcılar, koruyucular)
İnşaatlar için hazırlanan kontrol listesi, inşaat alanındaki tehlikeçalışıyor mu?
lerin belirlenmesinde bir başlangıç noktası olarak kullanılabilir.
22. Yük ve insan asansörleri, gırgır vinçler uygun şekilde kurulmuş
Listesi:
Kontrol
Yönelik
tlere
Önleyici Faaliye
mu ve yetkili kişilerce düzenli kontrol ediliyor mu?
1. İnşaat alanındaki tehlikeli maddelerin depolanma şekli ve kullanımı
23. Tüm iş ekipmanları ve makinelerin çalışmaları güvenli olarak
uygun mu?
sürdürülebiliyor mu?
2. Toza maruziyeti önlemek veya azaltmak amacıyla uygun koruyucu
24. İskelelerin kurulumu, değiştirilmesi ve sökülmesi yetkin kişilerönlemler alınıyor mu?
ce yapılıyor mu?
3. İnşaat alanında bulunan herkes uygun baş ve ayak koruyucusu
25. İskelenin durumu periyodik olarak kontrol ediliyor mu?
kullanıyor mu?
26. Kötü hava koşullarının iskeleye olan etkileri kontrol ediliyor mu?
4. Riskleri kişisel koruyucu donanım (KKD) kullanmadan kontrol edebil(kuvvetli rüzgâr gibi)
menin bir yolu var mı?
27. Çalışanların ve cisimlerin yüksekten düşmesini engelleyici
mu?
uygun
5. İşçilerin kullandıkları KKD’ler yaptıkları işe
önlemler alınmış mı?
6. KKD dahil tüm ekipman CE işaretine sahip mi?
28. El ile çalışmayı asgariye indirecek tedbirler alınmış mı? (meka7. Çalışanlar dışındaki kişilerin inşaat alanına girmesini engellemeye
nik ekipman kullanımının sağlanması gibi)
yönelik korkuluk veya benzeri önlemler var mı?
29. Kullanılan malzemelerin boyut ve ağırlıklarının çalışanların bel
8. Çevredekileri (inşaat alanından veya çevresinden geçenler) korumaya
ve sırt incinmelerine yol açmayacak şekilde olması sağlanıyor mu?
yönelik önlemler alınmış mı?
30. Çalışanlar, güvenli kaldırma ile ilgili bilgi ve eğitim aldılar mı?
9. Çalışanlar, çalışma alanlarına güvenli bir şekilde ulaşıp, güvenli
31. Gürültü ve titreşime maruziyeti azaltmak amacıyla, gerekli tüm
çalışabiliyorlar mı?
önlemler alındı mı?
10. İnşaat alanı düzenli, yeterince aydınlatılmış ve iyi tasarlanmış mı?
32. İnşaat alanında düzenli aralıklarla sağlık gözetimi yapılıyor mu?
gibi)
i
11. Bölgede uygun işaretleme yapılmış mı? (uyarı ve trafik işaretler
33. Gerekli olan her yerde düşmeye karşı koruma önlemi var mı?
12. Çalışanların dinlenmesine yönelik düzenlemeler ve mekânlar var mı?
34. Kırılgan çatı veya çatının kırılgan bölümleri (çatı penceresi) açık
13. Yangına karşı uygun önlem alınmış mı? (yangın söndürücü ve acil
şekilde belirlenmiş mi?
çıkış yolları gibi)
35. Düşmeleri engellemek amacıyla, boşluklar açıkça işaretlenmiş
14. İlkyardım hizmeti sunuluyor mu?
ve sabitlenmiş kapaklarla korunuyor mu?
15. Güç kabloları (yer altı ve yer üstü) işaretli mi?
36. Bir işi, merdiven kullanmaktan daha güvenli şekilde yapmanın
16. Sorumluları belirlenmiş mi?
yolu var mı?
17. Elektrik sistemlerinin güvenli çalışıp çalışmadıkları düzenli kontrol
37. Kazılar uygun şekilde destekleniyor veya göçme riskini en aza
ediliyor mu?
indirecek şekilde yapılıyor mu?
18. Araç tesis operatörleri uygun eğitime ve gerekli sertifikalara sahipler mi?
38. Kazı çalışmalarında açılan çukurlara insanların ve taşıtların
19. Şantiye içi araç yolları güvenli halde tutuluyor mu?
düşmesini önleyici koruma var mı?
20. Civarda bulunanların güvenliğini sağlamak için kesici ekipmanların
39. Yetkili bir görevli düzenli olarak kazı bölgelerini denetliyor mu?
etrafında yeterli boşluk bırakılmış mı?
Kaynakça:
1- Canpolat, P. (2008). “Projelendirme ve Şantiye Yerleşim Projesi Hazırlanması Aşamasında İş Sağlığı ve Güvenliği ile İlgili Bir
Öneri” Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana.
2-ÇalışmaveSosyalGüvenlikBakanlığı(1974).“İşçiSağlığıveİş
GüvenliğiTüzüğü”,11.01.1974Tarihve14765SayılıResmiGazete.
3-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (1974). “Yapı İşlerinde
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü”, 12.09.1974 Tarih ve 15004
Sayılı Resmi Gazete.
4- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2003). “4857 Sayılı İş
Kanunu”, 10.06.2003 Tarih ve 4857 Sayılı Resmi Gazete.
5-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2003). “Yapı İşlerinde
Sağlık ve Güvenlik Yönetme¬liği”, 23.12. 2003 Tarih ve 25325
Sayılı Resmi Gazete.
6-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2009). “İşyeri Sağlık ve
Güvenlik Birimleri İle Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkın
36
da yönetmelik”, 15.08.2009 tarih ve 27320 Sayılı Resmi Gazete.
7-Çukurova Üniversitesi, (2010). “İş Güvenliği ve Risk Yönetimi
Kursu”, Yaşam Boyu Öğren¬me Programı, Adana.
8-Görgülü, M., 2008. Yapı Üretiminin Temel Aşamalarında Alınacak Sağlık ve Güvenlik Ön-lemlerinin Geliştirilmesine Yönelik
Bir Öneri, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Ens¬titüsü İnşaat
Mühendisliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Adana.
9-Gürcanlı, G. E., 2006. “İnşaat şantiyelerinde Bulanık Kümeler
Yardımıyla İş Güvenliği Risk Analizi Yöntemi” İstanbul Teknik
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İnşaat Mühen¬disliği
Anabilim Dalı Doktora Tezi, İstanbul.
10-Gürcanlı, G. E., Korkutan, N. T., Müngen U., 2010. “An
Approach For Estimating Total Cost Of Occupational Safety
For Building Constructions” Proceedings of The Fourth
In-ternational Conference on Construction Engineering and
Project Management (IC-CEPM-2011), 16 - 18 February 2011
in Sydney, Australia.
11-Gürcanlı, G.E., Müngen, U., 2009. “An occupational safety
risk analysis method at cons-truction sites using fuzzy sets”,
International Journal of Industrial Ergonomics, 39(2), 371-387.
12-Gürcanlı, G. E., 2008. Tehlike Analizi ve Risk Değerlendirmesi, İTÜSEM İnşaat sektöründe İş güvenliği Sertifika Programı
Şantiyelerde İş güvenliği Kurs Notları 3,İstanbul.
13-Gürcanlı, G. E., 2009. “Sözleşme Yönetimi Ders Notları”,
İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İnşaat
Mühendisliği Anabilim Dalı,İstanbul.
14-Hughes, P. , Ferrett, E., 2007. Introduction to Health and
Safety in Construction Second Edition, Elsevier, Oxford.
15- Gürcanlı, G.E. ve Müngen U. (2006). “Bulanık Kümeler
ile İnşaatlarda Yeni Bir İş Güvenliği Risk Analizi Yöntemi”. İTÜ
Dergisi 5/4, 84-93.
16-TİK (2008) Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara
37
MAKALE
Dr. M. Tahir Soydal
İş Sağlığı Bilim Doktoru
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi
Aile Hekimliği Anabilim Dalı
?
m
ı
l
a
p
a
Y
f
u
r
r
Çevreyi Koruyalım
a
s
a
T
Peki,
Vücudumuza Zarar Verelim Mİ
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca geçen yıl ağustos ayında yayınlanan bir tebliğ ile yüksek
enerji harcayan, aydınlatma yolu ile atmosfere karbondioksit yayması ve küresel ısınmaya neden olmasından dolayı çevreye zararlı olarak değerlendirilen şeffaf akkor ampullerin üretim ve
satışı, 1 Eylül 2012 tarihinden itibaren AB’den sonra ülkemizde de yasaklandı.
Peki, bu ampullerin yerini alan tasarruflu kompak floresan lambaların (CFL-Compact Floresan
Lamp ) insan sağlığı için oluşturabileceği tehditlerle ilgili ne biliyoruz? Acaba tasarruf yapıyoruz ve çevreyi koruyoruz derken vücudumuza zararlar mı veriyoruz? Yapacağımız tasarruf uzun
vadede tedavi ücreti olarak mı kullanılacak?
Tasaruflu ampul olarak adlandırdığımız kompakt floresan ampullerin
tüplerinin içinde gaz ve beraberinde
bir miktar civa kullanılmaktadır. Bu
tip lambalarda iki elektrod arasındaki
elektrik akımı tarafından tetiklenen
civa moleküllerinin yaydıkları ultraviyole ışınım tüp içindeki fosfor tabakasının görünür ışık yaymasını sağlar
Yapılan araştırmalarda tasarruflu
ampullerin klasik ampullere göre
çok daha fazla elektromanyetik alan
yayarak ev ve çalışma ortamında
elektromanyetik kirlilik kaynağı oluşturmasının yanında sağlık açısından
esas önemli risk enerji tasarruflu
ampullerin beş miligrama kadar cıva
içermesine izin verilmektedir. İşte
yapısında civanın bulunması nedeni
ile muhtemel bir ampul kırılması
olayında direkt olarak cıva maruziyeti
söz konusu olmaktadır.
Vücut ateşini ölçmek için günlük
hayatta yaygın olarak kullanılan cıvalı
termometrelerin kullanılması kırılma
sonucu oluşabilecek maruziyetler
nedeni ile Sağlık Bakanlığı tarafından
2009 yılında yasakladı.
Normalde cıva, doğada mevcut olan
bir elementtir. İnsanlar cıvayı, yiye-
38
ceklerden, çevresel ve endüstriyel ortamlarda ve amalgam bileşiklerinden
alırlar. Bazı mikroorganizmalar cıvayı
daha zehirli bir hali olan metilcıvaya
dönüştürür. Bu bileşik, çevrede en çok
karşılaşılan organik cıva bileşiğidir ve
besin zincirinde birikir. Ayrıca birinci
derece cıvaya maruz kalınan besin
maddesi metilcıva içeren bazı balıklar
ve kabuklu deniz hayvanları, cıva seviyeleri bakımından potansiyel tehlike
arz eder.
Ampullerin kaza sonucu kırılması ile
açılığa çıkan elementel cıva, ortam
havasının solunması ile emilerek
kan dolaşımına geçer ve hızla organizmanın tüm doku ve organlarında
dağılıma uğramaktadır. Kan yolu ile
cıva çok rahat bir şekilde beyine ulaşabilmekte ve en çok beyin, karaciğer
ve böbreklerde depolanmaktadır.
Aynı zamanda sindirim sisteminden
ve mukoz membranlardan kolayca
emilirler
Civa zararlarına göz atacak olursak:
• Beyin ve sinir sistemini olumsuz
etkiler,
• Sindirim sisteminin yapısını bozar ve
geçirgenliğini azaltır,
• Bağışıklık sistemini zayıflatır,
• Proteinlerin bozulmasına sebep olur,
• Mineral eksikliğine yol açar,
• Hücre zarını hasara uğratır,
• Sülfür enzimlerinin üretimini
düşürür. Bu yüzden vücuttan zararlı
maddelerin atılımı azalır,
• Kansere sebep olur.
Civa döküldüğünde çok küçük
zerrecikler halinde dağılır ve oda
sıcaklığında yavaş yavaş görünmeyen,
kokusuz ve zehirli bir buhar halinde
atmosfere karışır. Elementel cıvanın
birkaç damlası bile havalandırılmayan
bir odada ciddi miktarlarda zehirli bir
ortam oluşturur. Civa buharlarının
solunması son derece tehlikelidir.
Bu nedenle, civa içeren bir ampul
kırıldığında pencereleri açarak en az
15-20 dakika ortamın havalandırılması gerekmektedir. Havalandırma
süresince ortamda bulunmamaya
özen gösterilmelidir. Havalandırma
işlemi bittikten sonra tıbbi eldiven vb.
ile geçirgen olmayan şeklinde ellere
giyerek ampul parçalarını bir plastik
kaşık ile bir karton üzerine toplanmalıdır. Bütün büyük parçalar bittikten
sonra tüm alana ıslak pamuk veya ıslatılmış birkaç kat peçete, kağıt havlu
veya tuvalet kağıdı ile silmek gerekir.
Bu esnada mümkün olduğu kadar o
CİVA İLE BENİM TEMASIM YOK DEYİP GEÇMEYİN:
Birden bire ayaklarında felç geçiren ve yürüyemeyen 35 yaşlarında bir serbest çalışan eczacı,
hastalığına birçok sağlık kuruluşuna tanı konulamaması nedeniyle aylarca yürüyememiştir. Son
olarak Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde
yapılan araştırmalar sonucu kanında yüksek düzeyde civaya rastlanmış ve felç nedeninin diş dolgusundaki civanın bir şekilde parçalanarak kana
geçmesi ve civa zehirlenmesi oluştuğu tanısı konmuştur.
odada az nefes almaya çalışmalıyız.
Silmede kullanılan malzemenin özellikle kalın olmasına özen gösterilmelidir zira ince olursa kırık parçaların
ele batması ve zehirlenme oluşma
riski vardır. Kullanılacak bez vb.
malzemeler silim için uygun değildir.
Alınması zor küçük parçalar ve derz
araları için yapışkan bantları kullanmak mümkündür. Sildikten sonra da
kırıkları ve temizlikte kullanılan kâğıt
havlu, eldiven vs. evdeki veya sokaktaki çöp kutusuna değil, pil gibi tehlikeli
maddelerin toplandığı yerlerdeki çöp
kutularına atmak gerekir. Bu tür yerler bilinmiyorsa o zaman naylon poşet
içerisinde sokaktaki çöp kutusuna
atarken çevreye tehlikeli kimyasal bir
maddeyi attığımızı da unutmayalım.
Sonuç olarak civa ile temas etmemek
için bu tür ampullerin kullanımında azami özen göstermeliyiz. Aksi
bir kaza durumunda civa yüzünden
böbrek fonksiyon bozukluğu, tiroit problemleri, yorgunluk ve denge
bozuklukları, hafıza kaybı, kısırlık,
alzheimer, genel immün sistem
problemleri, gibi çeşitli hastalıklara
yakalanmamız söz konusudur.
Tasarruflu ampullerin içindeki civadan
dolayı sağlık riskleri üzerindeki olumsuzluklar tartışıldıkça bu maruziyeti
önleyecek bir lamba teknolojisine ihtiyacı kaçınılmaz olacaktır. Gelişen LED
aydınlatma ampulleri sağlık risklerini
azaltmada bir umut gibi görünüyor.
Bu yazıyı okuduktan sonra eğer cilt
beyazlaştırıcı krem kullanıyorsanız
bunun da içinde civa bileşikleri oldu-
ğunu hatırlamanız kullanmaya devam
edip etmeyeceğinizi bir kere daha düşünüp karar vermeniz gerekiyor. Zira
Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen sene
yaptığı bir duyuruyla civa ihtiva eden
cilt beyazlaştırıcılarının kesinlikle kullanılmaması gerektiği açıklanmıştır.
Diş doktoruna gittiğinizde içinde civa
bileşenleri bulunan amalgam dolgu tercih etmeniz durumunda gene
yukarıdaki anlatılan civa maruziyetine
maruz kalacağınızı unutmayın.
Birden bire ayaklarında felç geçiren
ve yürüyemeyen 35 yaşlarında bir serbest çalışan eczacı, hastalığına birçok
sağlık kuruluşuna tanı konulamaması
nedeniyle aylarca yürüyememiştir.
Son olarak Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde yapılan araştırmalar sonucu kanında yüksek düzeyde
Civa ile temas etmemek için tasarruflu
ampullerin kullanımında azami özen
göstermeliyiz. Aksi
bir kaza durumunda
civa yüzünden
böbrek fonksiyon bozukluğu,
tiroit problemleri,
yorgunluk ve denge
bozuklukları, hafıza
kaybı, kısırlık, alzheimer, genel immün
sistem problemleri,
gibi çeşitli hastalıklara yakalanmamız söz
konusudur.
civaya rastlanmış ve felç nedeninin
diş dolgusundaki civanın bir şekilde
parçalanarak kana geçmesi ve civa
zehirlenmesi oluştuğu tanısı konduktan sonra tedavisine başlandığı ve
düzeltilerek kişinin tekrar yürümeye
başladığını bir vaka örneğini sizlerle
kısaca paylaşmak istedim.
Günümüzde civa sıklıkla aynaların sırlanmasında, altın ve gümüş üretiminde, bazı elektrik devre anahtarlarının
yapımında, tıp ve zirai ilaç yapımında,
kâğıt sanayiinde, suni gübre üretiminde ve boya sanayiinde kullanılır.
Ülkemizde Sarayönü (Konya), Ödemiş
(İzmir), Manisa ve Uşak çevresinde civa madeni çıkarılmaktadır. Bu
işyerlerinde çalışanlarda da yukarıda
belirttiğimiz maruziyet sonucu sağlık
üzerine olumsuz etkilerin olabileceği
unutulmamalıdır.
Ampul kırıldığında
en az 15-20 dakika
ortam havalandırması
gerekir.
Eğer cilt beyazlaştırıcı
krem kullanıyorsanız bunun da içinde civa bileşikleri olduğunu hatırlamanız
kullanmaya devam edip etmeyeceğinizi bir kere daha
düşünüp karar vermeniz
gerekiyor.
39
Dünyada 56 Ülkeye İhracat Yapan
Sanem Matbaacılık A.Ş.’nin
İş Sağlığı ve Güvenliği
Ekoteknik İSG’ye Emanet
Defter üreticileri, matbaalar, ciltçiler, dijital baskıcılar Sanem Plastik Helezon ve Filament sayesinde, çocuklar için güvenli, çevre dostu, ağır metaller ihtiva etmeyen helezon spiral kullanabiliyorlar.
Sanem Plastik Helezon ve Filament ürünleri yanabilirlik testi ve oyuncak güvenliği bakımından
güvenli olmanın yanı sıra, ağır metal (Kurşun, Kobalt, Arsenik, Krom) içermiyor, alerjiye neden
olmuyor, boya, PAHS, AZO, toksik, fitalat içermiyor ve bütün REACH, kimyasal ve güvenlik testlerinden başarı ile geçiyor. Güvenliğe ve çevreye bu kadar önem veren bir firmanın üretim yaparken iş sağlığı ve güvenliği konusunda hassas olmaması zaten beklenemez bir durum.
Sanem Matbaacılık, İş Sağlığı Güvenliği konusunda da son derece hassas davranıyor ve bu bağlamdaki ihtiyaçlarını Ekoteknik İSG’den hizmet
alarak karşılıyor.
Sanem Matbaacılık Genel Koordinatörü Abdurrahman Baştaş’ın misafiri olduk:
Hazırlayan:Volkan Aksu
Sanem Matbaacılık A.Ş, ciltleme
ürünlerinin üretiminde 20 yıllık bir
deneyime sahip ve ürünlerinin en
yüksek kaliteye ulaşması için AR-GE
yatırımı yapmaya da devam ediyor.
Sanem Matbaacılık Genel Koordinatörü Abdurrahman BAŞTAŞ durumu
şöyle yorumluyor: “Sanem Plastik Helezon ve Filamentlerin kalitesi, tutarlı
ürün kalite güvencesi ve firmamızın
yoğun AR-GE çalışmalarının sonucudur. Dünyamızın doğal kaynaklarına
saygı göstererek hem kendimizin hem
de çocuklarımızın sağlığını korumak
için herkesin büyük bir çaba göstermesi gerekir, Sanem Matbaacılık bu
konuda elinden geleni yapmaktadır.
Sanem Matbaacılık en kaliteli ciltleme ürünleri üreten dünya çapında bir
üne sahip. Çevre dostu yenilenebilir
ve tüm güvenlik, yüksek kalite ve
kimyasal testlerden onaylı ürünlere
sahip olmak çok gurur verici. Sanem
Matbaacılık dünyada 56 ülkeye ihracat
yapıyor.”
Çalışanlarının iş sağlığı ve iş güvenliğini, verimliliğin bir parçası olarak
gören Sanem Matbaacılık A.Ş, konu
ile ilgili tüm yerel / ulusal kanun,
yönetmelik ve standartlara uyularak
gerekli çalışmaları Ekoteknik İSG ile
beraber yapmaktadır.
Bu Politikalar Doğrultusunda:
Çevre Konusunda İse:
• Sanem Matbaacılık A.Ş, tüm üretim
faaliyetleri sırasında iş sağlığı ve
güvenliğini birinci öncelik olarak ele
almak,
• Çevre kirliliğine yol açabilecek olan
unsurların tespit edilip kontrol altına
alınması ve sürekli iyileştirme sağlayarak bu unsurların önlenmesi,
• Çalışanları için daha güvenli ve
sağlıklı çalışma ortamı sağlayarak
oluşabilecek iş kazalarının önüne
geçebilmek,
• Tasarımdan başlayarak prosesin her
aşamasında, Sanem Matbaacılık’ın
ürünlerinin kullanımından kaynaklanabilecek çevresel etkilerin değerlendirilmesi ve minimuma indirilmesi
için gerekli önlemlerin alınması,
• İş sağlığı ve güvenliği konusunda
tüm çalışanların katılımını sağlayarak
bilinçli çalışan topluluğu oluşturmak,
• Son teknoloji üretim sistemleri ile
Sanem Matbaacılık’taki iş sağlığı ve
güvenliği risklerini minimum düzeye
indirmek,
• Sanem Matbaacılık A.Ş’nin İş sağlığı
ve güvenliği yönetim sisteminin ve
uygulamalarının yürürlükte olan yasa,
tüzük ve yönetmeliklere uygun olarak
sürekliliğini sağlamak ve sürekli
geliştirmek,
• Sıfır iş kazası için gerekli tüm önlemleri almak,
Sanem Matbaacılık A.Ş’nin iş sağlığı ve güvenliği konusunda öncelikli
hedefleridir.
• Yürütülmekte olan faaliyetlerden kaynaklanan hurda ve atıkların
belirlenmesi, kontrol altına alınması,
hurda ve atıkların geri dönüşümünde kullanılmasının sağlanması, geri
dönüşümü olmayanların yasal yollarla
bertaraf edilmesi,
• Olası acil durumlara hazırlıklı olunması, ortaya çıkmasını engelleyecek
kontrol sistemlerinin kurulması ve uygulamaya alınması, acil durumların
oluşması durumunda olası zararların
/ etkilerinin en alt düzeyde tutulması
ve etkin haberleşme yollarının tanımlanması,
konularında yasalara uygun, şeffaf çalışmalar yapıp, yazılı ve görsel yollarla
paylaşarak çevrenin korunmasına
katkı sağlıyor.
Sanem Matbaacılık A.Ş ile Ekoteknik İSG, Mayıs-2012’de iş sağlığı güvenliği konusunda ortak çalışmalara
başladı. Gerek işyeri hekimi istihdamı konusunda, gerekse iş güvenliği uzmanlığı konusunda Ekoteknik
İSG’den hizmet alan Sanem Matbaacılık A.Ş’nin Genel Koordinatörü Abdurrahman Baştaş: “Ekoteknik
İSG ile çalışmaktan çok memnunuz. İş sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasının yanısıra işyeri hekiminin
de kurumsal tek bir firmadan bize hizmet verilmesi bizim işimizi çok kolaylaştırıyor. Ayrıca tüm personelimiz kendilerinin sağlıkları ve güvenlikleri konusunda gösterdiği titiz çalışmalardan ötürü Ekoteknik
İSG’ye teşekkürlerini iletmemizi özellikle istiyorlar” dedi.
Sanem Matbaacılık, 1976 yılından bu yana matbaacılık,
ambalaj, kırtasiye ve promosyon sektörlerine yönelik üretim
yapıyor. Ankara’da 13 bin m2’lik tesiste üretimi yapılan ürünlerin pazarlama ve dağıtımı İstanbul, Ankara, İzmir ve Düsseldorf (Almanya) olmak üzere 4 şubeden gerçekleştiriliyor.
Sanem Matbaacılık, defter, takvim ve ajanda üreticilerine
ve kopyalama merkezlerinin ihtiyaçlarına yönelik yüksek
kalitede ve çok çeşitli ciltleme malzemeleri –çift halkalı tel
spiral, plastik spiral, tel PVC ve PET helezon spiral, takvim
askıları, takvim göstergeleri, cilt kapakları, separatör ve
indeksler - ve makineleri üretiyor ve tedarik ediyor.
Avrupa’nın ikinci en büyük tel spiral ve tek PET helezon
spiral üreticisi olan Sanem Matbaacılık, ISO belgeli ve tüm
ürünleri güvenlik sertifikalı. Ciltleme makineleri Türkiye
koşullarına göre özel üretilen Sanem Matbaacılık’ın yüksek
kalitesi UKAS tarafından onaylandı.
40
41
Forum Fuarcılık Pazarlama ve Organizasyon Yöneticisi Fatih
Babal, ANSAF Fuarı’na katkılarından dolayı Ekoteknik İSG stantını
ziyaret ederek teşekkür belgesi sundu. Belgeyi, Ekoteknik İSG
adına, İş Güvenliği Uzmanı Gökhan Kocaay ve Basın Yayın Tanıtım
ve Halkla İlişkiler Müdürü İrem Nurgül Durmuş aldı.
Teşekkürler
ANSAF’12
Teşekkürler
Ekoteknik İSG
Ankara Sanayi Odası ile Forum Fuarcılık ve Geliştirme A.Ş. işbirliğiyle düzenlenen ANSAF’12 Fuarı 20-24 Kasım 2012 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Ankara Sanayicilerinin İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre
konularındaki sorularını yanıtlamak üzere Ekoteknik İSG de uzman kadrosu ile fuar alanında yerini aldı.
Cezayir, Amman, Irak, Azerbaycan,
Yemen, Kosova, Arnavutluk, Sudan,
Karadağ, Tunus, Suudi Arabistan ve
Mısır’dan gelen 50’ye yakın işadamı
katıldığı Ankara 2. Sanayi Fuarı’nda İş
Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularında
bilgilendirme yapmak üzere Ekoteknik İSG de katılım gerçekleştirdi.
ANSAF’12 katılımcılarının, sanayicilerin ve profesyonel ziyaretçilerin İş
Sağlığı Güvenliği konularındaki soruları Ekoteknik İSG uzmanları tarafından cevaplandı. Gelen soruların büyük
bir bölümü yeni çıkan 6331 Sayılı İş
Sağlığı Güvenliği Kanunu hakkındaydı.
Dış Ticarete ve Tanıtıma İlişkin Tüm İhtiyaçlar İçin:
Forum Fuarcılık A.Ş.
Fuarcılık deyince ilk akla gelen ve alanında duayen olmuş şirketlerden biri Forum Fuarcılık A.Ş.
Ankara Sanayi Fuarları da Forum Fuarcılık tarafından organize ediliyor. Haziran-2012’de 6331 Sayılı İş
Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte sanayicilerin ve katılımcıların kanuna dair
sorularını yanıtlamak için Ekoteknik İSG olarak biz de ANSAF’12 katılımcılarındandık.
Bu vesileyle, biz kanun ile ilgili gelen soruları yanıtlarken Forum Fuarcılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül de bizim sorularımızı yanıtladı.
Uluslararası ve ulusal fuarların yanı
sıra farklı alanlarda da hizmetler veriyorsunuz. Forum Fuarcılık esasında
geniş bir alana yayılmış durumda diyebiliriz. Bu hizmetlerden biraz bahseder
misiniz?
Dış ticaretin geliştirilmesine, ihracatın arttırılmasına katkıda bulunmak
amacıyla, firmalarımızın fuarlar yoluyla
yurtdışı pazarlara açılmalarına destek
oluyoruz. Gerekli ekonomik raporları, piyasa analizlerini hazırlıyor, pazar
araştırmaları yapıyor, sosyo-kültürel
incelemelerde bulunuyor, yurtiçi ve
yurtdışında ulusal ve uluslararası
organizasyonlar ile firmalarımızı işbirliği
yapacakları firmalarla bir araya getiriyoruz. Firmalarımızın dış ticarete ve tanıtıma ilişkin tüm ihtiyaçları konusunda
danışmanlık hizmetleri veriyoruz. Özgün
stand projeleri hazırlıyor ve konstrüksiyonları yapıyor, ulaşım ve konaklama
organizasyonlarından fuar lojistiğine
kadar çok geniş bir alanda hizmet
veriyoruz. Kısaca ihracatçi ve ithalatçı
arasında katalizör olup, ticareti geliştirme faaliyetlerinde bulunuyoruz.
Ansaf Fuarları hakkında bilgi alabilir
miyiz? Diğer fuarlarınızdan da kısaca
bahsedebilir misiniz?
Türkiye’nin başkenti Ankara, aynı zamanda sanayinin de başkenti
olma yolunda
hızla ilerliyor.
Ankara, Türkiye
sanayisinde
gerek firma
sayısı itibariyle,
gerek sağladığı
katma değerle,
gerek ihracatla, gerekse
istihdam ve
üretim çeşitli-
liği ile Türkiye’nin 2. büyük sanayi kenti
konumuna geldi..
10 binin üzerinde sanayi işletmesi
bulunan Ankara’da, bu yıl 20-24 Kasım
2012’de Atatürk Kültür Merkezi’nde
ikincisini gerçekleştirdiğimiz ANSAF’12
ile makine - sanayi başta olmak üzere,
otomasyon, hidrolik pnomatik, depolama istifleme, ısıtma ve soğutma
sistemleri, elektrik panoları, inşaat ve
iş makineleri üreten firma, kurum ve
kuruluşlarını bir araya getirdik.
ANSAF’12’nin iş adamlarını bir araya
getirme, tanışma ve kaynaşmayı sağlama noktasında çok büyük faydası oldu
sanırım?
Ankara Sanayi Fuarı, Ankara ve çevre
illerdeki sanayicileri, alıcıları, işbirliği
yapabilecekleri firma ve kuruluşlarını
hem de komşu ve çevre ülkelerdeki
yatırımcıları, ticaret heyetlerini ağırladı.
Fuar kapsamında yerli-yabancı ziyaretçilerle ikili iş görüşmeleri düzenledik.
Ayrıca komşu ve çevre ülkelerden alım
heyetleri programı organize ettik.
Amacımız 2013 yılında Ankara Sanayi Fuarı’nı daha geniş alanda daha
kapsamlı ve uluslararası bir fuar haline
getirebilmektir.
Forum Fuarcılık A.Ş.’nin Türk Ürün ve Hizmetlerini Taşıdığı Dünya Pazarları:
Ankara 2. Sanayi Fuarı kapılarını ziyaretçilere açtı. Fuarın açılış
törenine ASO Başkanı Nurettin Özdebir, Ostim Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Orhan Aydın, ORSİAD Başkanı Özcan Ülgener, ANGİAD
Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Değer ve Forum Fuarcılık Yönetim
Kurulu Başkanı Bilgin Aygül katıldı.
42
Özellikle makine sektöründe Ortadoğu
ve Afrika’da katkı sağladığı birçok fuar
organizasyonu ile sektörde adından sıkça
bahsettiren Forum Fuarcılık Pazarlama ve
Organizasyon Yöneticisi Fatih Babal’a ANSAF’12 kapsamında Ekoteknik İSG’ye verdiği
katkılardan dolayı çok teşekkür ederiz.
BİLGİN AYGÜL KİMDİR?
1957 yılı Trabzon doğumlu olan Bilgin Aygül, ilk ve orta öğrenimini
Trabzon’da yaptıktan sonra 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal
Bilgiler Fakültesi, İktisat-Maliye Bölümü’nden mezun oldu.
1981-82 yılları arasında İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi’nde çalıştıktan sonra dış ticaret ve hizmet alanlarında kendi şirketlerini kurdu.
Halen dış ticaret ve hizmet sektöründe kurduğum şirketlerde yöneticilik
yapmakta olan Aygül, DEİK Türk-Irak İş Konseyi Başkan Yardımcılığı,
Türk-İran İş Konseyi Başkan Vekilliği, Türk- Suriye İş Konseyi Başkan
Yardımcılığı, Trabzon Vakfı Başkanlığı görevlerini de sürdürüyor.
İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Lübnan,
Oman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Rusya,
Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir,
Sudan, Kamerun, Çin, Gana, Madagaskar,
Bahreyn, Yemen, Endonezya, Almanya, Tanzanya, Bulgaristan, Fransa, İspanya, İngiltere,
Macaristan, Romanya, Ukrayna, Moldova,
Vietnam, Mozambik, ABD, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’dir. Ayrıca Forum Fuarcılık A.Ş.,
2005 yılında 7 ülke 7 başkent 7 kent’i kat eden
dünyanın ilk tren fuarını gerçekleştiren firmadır.
43
MAKALE
“Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.)
“Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.)
“Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.)
“Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.)
“Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.)
Doç. Dr. İlyas Üzüm
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
İş Güvenliği Açısından
ÇEVRE DUYARLILIĞI
Pedegoglar: “bilgi, tutumu; tutum da davranışları etkiler” der. Gerçekten davranışlarımızın arkasında tutumlarımız, tutumlarımızın da arkasında bilgilerimiz vardır. Bir kimse veya bir nesne yahut
bir yer hakkındaki tavrımız büyük ölçüde o kişi, varlık ya da mekâna dair bilgimizle bağlantılıdır.
Bilgilerimiz olumlu ise tutum ve davranışlarımız olumlu, değilse olumsuz şekilde gerçekleşir.
Bazı kişi ve kuruluşların aymazlığı dolayısıyla sık gündeme gelen konulardan biri olan “çevre”ye
karşı tavrımız da büyük ölçüde bu konudaki bilgilerimizle ilişkilidir. Çevreye yapılan tahribatın
hem kendimize hem gelecek kuşaklara vereceği vahamet boyutundaki zararları hakkında sağlıklı bilgilere sahip olan bir kimse, belli oranda çevre duyarlılığına sahip olacaktır. Dolayısıyla,
çevreye ve çevre sorunlarına karşı umursamaz bir tutum içinde olanların bu konuda bilgi eksikliği içinde bulunan kimseler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Ç
evre hakkındaki bilgimiz,
zarar verilmesi halinde karşılaşacağımız sorunlara ilişkin
bilgilerimizle sınırlı değildir.
Bundan daha önemlisi çevrenin gerçekten ne olduğuna ilişkin bilgilerimizdir. İçinde yaşadığımız âlem nedir?
Muhteşem güzelliklerle dolu olan
tabiat nedir? Ağaç nedir, kuş nedir?
Göl nedir, gökyüzü nedir? Biraz daha
genişleterek düşündüğümüzde, bizim
de bir parçasını oluşturduğumuz
topyekûn varlık nedir, evren nedir? Bu
soruların cevabı, -en azından vahye
inanan kimseler açısından- bellidir.
Çevre, tabiat, kısaca bütün varlıklar
Yüce Yaratıcı’nın eşsiz eserleri, O’nun
görkemli sanat abideleridir. Tasavvufî
bir dille ifade etmek gerekirse,
Allah’ın yüceliğini ve özelliklerini
aksettiren aynalardır.
Dahası Kur’an-ı Kerim bütün varlıkları Allah’ı tesbih eden bir işlevin sahibi
olarak sunar: “Göklerdeki her şey,
yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir” (Haşr 59/1).
Başka bir ayette ise aynı husus şöyle
vurgulanır: “Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük
taslamadan Allah’a boyun eğerler.”
(Nahl 16/49)
Yine diğer bir ayette de aynı noktaya
şu şekilde dikkat çekilir: “Yedi gök,
yer ve bunların içinde bulunan her şey
Allah’ı tespih eder. Hiçbir şey yoktur
ki, O’nu hamd ederek tespih etmesin.
Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız” (İsra 17/44).
Kuran’ın apaçık bu beyanları hiçbir
istisnası olmaksızın her şeyi Yüce
Allah’ı tesbih eden varlıklar olarak
takdim etmektedir. O halde çevre
dediğimiz ve çevrede gördüğümüz
şeyler, gerçek mahiyetleri bakımından Yaratıcı’yı -kuşkusuz kendilerine
has dille- tesbih eden nesnelerdir.
Daha somut ifade etmek gerekirse,
Çevre, tabiat, kısaca bütün varlıklar Yüce Yaratıcı’nın eşsiz eserleri, O’nun
görkemli sanat abideleridir. Tasavvufî bir dille ifade etmek gerekirse,
Allah’ın yüceliğini ve özelliklerini aksettiren aynalardır.
44
söz gelimi, ağaçlar Allah’ı tesbih
eden varlıklardır, havada bulunan
bütün elementler Allah’ı tesbih eden
varlıklardır, karada, havada, suda
yaşayan tüm canlılar Allah’ı tesbih
eden varlıklardır. Vahyin bu yaklaşımı
içinde “çevre”ye bakıldığında, çevrede olan her şey özel bir anlam taşır.
Çevreye zarar vermek de onaylanması
imkânsız bir niteliğe bürünür. Söz
gelimi, çevrede bir varlık türünün yok
olması Allah’ı tesbih eden bir kitlenin
devre dışı bırakılması anlamına gelir.
Bir böceğin imha edilmesi Allah’ı tesbih eden bir dilin susturulması demek
olur. Bir su kaynağının kirletilmesi
orada yaşayan sayısız tesbihkârın katledilmesi mânâsına gelir. Yaratıcı’ya
inanan, O’na saygı ve sevgi ile yaklaşmaya çalışan bir kimse böyle bir
cinayet işleyebilir mi, ya da böyle bir
zulme seyirci kalabilir mi?
Aynı şekilde vahyin çizdiği çerçeve
merkeze alındığında, bir çiçeğe su
vermek, onun tesbihatını daha canlı
yapmasına katkı yapmak demek olur.
Yahut bir su kaynağının korunması
için çaba sarf etmek orada yaşayan
binlerce tür canlının teşbihlerine vesile olmak anlamına gelir. Yahut da bir
ağaç dikmek Allah’ı tesbih edecek bir
varlığın vücut bulmasına vesile olma
niteliği taşır. Bundan dolayı olmalıdır
ki Hz. Muhammed, “Yarın kıyamet
kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz”
buyurmuş olmalıdır.
Öte yandan insan, çevre duyarlılığı
ile ilgili olarak gerek birey gerekse
toplum planında sadece yaptıklarıyla
değil, yapması gerekenleri yapmayarak da etkili olur.
Daha açık ve daha kısa ifadesiyle
çevre duyarlılığı pasif bir duygu değil
aktif bir bilinçtir. Bu bilinçle insan
hem kendi çevresi hem genel anlamda çevre için onu korumakla ve
ona zarar vermemekle yetinmemeli,
aynı zamanda bu duyarlılık ve bilincin
yayılmasına ve güçlenmesine katkı
yapmalı, bundan uzak olan insanları uyarmalı, yanlışlıklar karşısında
“seyirci olmamalı”, aktif sorumluluklar üstlenmelidir. Din diliyle ifade
etmek gerekirse, genel bir prensip
olarak ifade olunan “iyiliği emretmek,
kötülükten sakındırmak”, her alanda
olduğu gibi çevre duyarlılığı konusunda da baskın biçimde öne çıkmalıdır.
Burada son olarak, konunun “iş
güvenliği ve sağlığı” boyutuna ilişkin
yönlerinden üçünü maddeler halinde
şöyle sırlayabiliriz:
1. Çevre duyarlılığı genel anlamda
“duyarlı bir insan olma” özelliğini geliştirir; bu da iş güvenliği konusunda
duyarlı olmaya, ilgili kurallara uymaya
ve tedbir almaya sevk eder.
2. Çevre duyarlılığı ve bunun pratiğe
yansıması çevreyi daha temiz, daha
yaşanabilir, daha huzurlu bir ortama
dönüştüreceğinden çalışanın daha
sağlıklı ve daha güvenilir iş ortamlarında çalışmasına katkı yapar.
3. Çevreyi fiziki yönüyle olduğu kadar
metafizik yönüyle de değerlendirmeye
dayalı bir duyarlılık hem topyekûn
varlığa hem varlığın bir parçası olarak
insana, insan hayatına bakan boyutuyla güçlü bir koruma ve dikkat refleksi
geliştirir, bu refleks iş hayatına da
yansıyarak konulan kurallara ve tedbirlere uyma konusunda özendirici bir
rol oynar.
Kısacası temiz bir çevre aynı zamanda
sağlıklı ve güvenli bir iş ortamı, kirli
ve bakımsız bir çevre ise hastalıklı bir
iş ortamı demektir.
Herkese temiz ve güzel bir dünya,
sağlıklı ve güvenilir bir iş ortamı, barış
ve esenlik dolu bir hayat dileklerimle…
Çevrede bir varlık türünün yok olması Allah’ı tesbih eden bir kitlenin devre
dışı bırakılması anlamına gelir. Bir böceğin imha edilmesi Allah’ı tesbih eden
bir dilin susturulması demek olur. Bir su kaynağının kirletilmesi orada yaşayan sayısız tesbihkârın katledilmesi mânâsına gelir.
Yaratıcı’ya inanan, O’na saygı ve sevgi ile yaklaşmaya çalışan bir kimse
böyle bir cinayet işleyebilir mi, ya da böyle bir zulme seyirci kalabilir mi?
45
MAKALE
Hüseyin GELMEZ
E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd.
ÇESAM Çevre Danışmanlık Firması
Genel Koordinatör
Türkiye’de her yıl 330 bin ton elektronik atık hurdaya çıkıyor ve bunun sadece
8 bin tonu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı yönetmelik hükümleri
kapsamında toplanarak, geri dönüşümle ekonomiye yeniden kazandırılabiliyor.
Elektrikli ve
Elektronik Atıklar
Günümüzde baş döndürücü bir hız kazanan teknolojik gelişmeler bir yandan insan hayatını kolaylaştırırken diğer yandan yeni sorunlara kaynak oluşturmaktadır. Özellikle elektrikli ve elektronik eşya endüstrisi, dünyanın en hızlı büyüyen ve en hızlı gelişen sanayi
koludur. Bu hızlı gelişim ve değişim nedeniyle elektrikli ve elektronik eşyalar da en hızlı
eskiyen, demode olan ve atık haline gelen malzemelerdir. Öyle ki, bilgisayarların ortalama kullanım süresinin 2-4 yıl, cep telefonlarının ortalama kullanım süresinin ise 1-1,5 yıl
arasında olduğu ve takriben 1,5 milyar bilgisayar, 1,5 milyar televizyon, 5 milyardan fazla
cep telefonunun kullanımda olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
K
ullanıcısı için kullanım değeri
kalmayan ya da kullanılmaz
durumda olan hasar görmüş,
bozuk, kırık, tamir edilemez
olarak görülen elektrikli ve elektronik
cihaz ve aletlerin tümüne elektrikli
ve elektronik eşya atığı denilmektedir. Tüm dünyada giderek büyük bir
çevre sorunu haline gelen ve kısaca
“e-atık” olarak adlandırılan elektrikli
ve elektronik eşya atıkları, Türkiye’nin
de önemli bir sorunudur. Zira ülkemiz,
elektrikli ve elektronik eşya kullanımında, genç ve dinamik nüfusunun
da etkisiyle Avrupa’da ilk sıralarda
yer almaktadır. Örneğin 2008 yılında
Türkiye’de, 818 bin adet DVD oynatıcısı, 546 bin adet taşınabilir medya
oynatıcısı, 587 bin adet kamera ve 7,4
milyon adet mobil telefon satılmıştır.
Demode olan tüplü ekran monitör ve
televizyonlar hurdaya çıkıyor ve yerlerini plazma ve LCD ekranlar alıyor. Bu
arada yılda 5 milyona yakın bilgisayar
46
satışı var ve bir gün bütün bu alınanlar da hurdaya çıkacak şüphesiz.
Türkiye’de her yıl 330 bin ton elektronik atık hurdaya çıkıyor ve bunun
sadece 8 bin tonu Çevre ve Şehircilik
Bakanlığı’nın yayınladığı yönetmelik
hükümleri kapsamında toplanarak,
geri dönüşümle ekonomiye yeniden
kazandırılabiliyor. Elbette ki her
alanda kayıt dışılığın varlığından söz
edilebilecek olan ülkemizde e-atık
geri dönüşümünde de lisanssız tesis
sayısı ya da merdiven altı olarak
nitelendirilebilecek hurdacıların sayısı
küçümsenmeyecek ölçülerdedir. Bu
tür yerlerin mutlaka disipline edilmesi, yönetmelikte öngörülen şartlara
uygun hale getirilmesi ve belgelendirilerek kayıt altına alınması gerekir.
E-atıklar, ihtiva ettikleri toksik
maddeler ve ağır metaller nedeniyle
oldukça zararlı ve tehlikeli atıklardır.
Elektrikli ve elektronik ekipmanların
bazıları kurşun, berilyum, baryum,
krom, kadmiyum ve civa gibi çevre
ve insan sağlığını tehdit eden toksik
maddeler içermektedir.
Bilgisayar monitörleri ve televizyonlar
yaklaşık 4 kg. kurşun içermektedir.
İç yüzeydeki kaplamaları ise tehlikeli
atık sınıfına giren fosfor içermektedir.
Civanın insan beynine zarar verdiği,
berilyumun akciğer kanserine yol
açtığı, kromun DNA yapısına zarar
verdiği artık kesin olarak biliniyor.
Elektronik ürünler ve parçalar yapmada, yarı iletken yongalar üretmede,
devreler ve disk sürücüler imalinde
binin üzerinde madde ve malzeme
kullanılmaktadır. Klorlu solventler,
bromlu alev geciktiriciler, PVC, ağır
metaller, plastik ve gazlar bunlardan
bazılarıdır. Toprak dolgusundaki ağır
metallerin, örneğin Pb, Cd ve Hg’nin
yüzde 40’tan fazlası e-atıklarından
kaynaklanmaktadır.
Bu maddelerden kurşun, özellikle
çocuklarda merkezi sinir sistemi
üzerinde etkili olmaktadır. Çocukların zihinsel gelişimini etkileyen
kurşun, böbreklere ve vücuttaki kalsiyumla birleşerek iskelet sistemine
zarar vermekte, kansızlığa neden
olmaktadır.
Civa ise beyine, böbreklere ve üreme
organlarına zarar vermekte, hafıza
problemleri ve sinirliliğe yol açmaktadır. Yağ hücrelerinde birikimi anne
sütünden bebeğe geçişe neden olur.
Kadmiyum, kemik hastalıklarına,
akciğer ve prostat kanseri ile kansızlığa yol açmaktadır.
Krom, uzun süre deriyle temas sonucu, deri ülseri ve isilik oluşturur.
Göze direkt teması sonucu gözde
kalıcı hasar meydana getirir. Burun,
boğaz ve ciğerde tahriş yapan krom,
akciğer kanserine de yol açabilir.
PBDE’ler (Polibromürlü difenil eter),
vücutta uzun süre kalıcı olduklarından, dokuda biyolojik birikime yol
açar. Endokrin sistemine zararı verir
ve cenin gelişimini etkiler. Öğrenme
zorluğu ve davranış bozukluklarına
neden olur.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 30 Mayıs
2008 tarihinde, çevre ve insan sağlığının korunması amacıyla, “Elektrikli
ve Elektronik Eşyalarda Bazı Zararlı
Maddelerin Kullanımının Sınırlandırılmasına Dair Yönetmelik”i yayınlamak
suretiyle Kurşun (Pb), cıva (Hg), artı
altı değerlikli krom (Cr6+), polibromürlü bifeniller (PBB) ve polibromürlü difenil eterler (PBDE) ile kadmiyumun (Cd) homojen bir malzemede
ağırlık olarak kabul edilebilir azami
düzeydeki konsantrasyon değerlerini
tespit etmişti. 22 Mayıs 2012 Tarihinde
yayınlanarak yürürlüğe giren “AEEE
Kontrolü Yönetmeliği” ise 2008 yılında
yayınlanmış olan yönetmeliği ortadan kaldırmış ve muaf tutulan bazı
elektrikli ve elektronik eşyalar dışında
söz konusu maddelerin kullanımını
yasaklamıştır.
22 Mayıs 2012 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren “Atık Elektrikli
ve Elektronik Eşyaların Kontrolü
Yönetmeliği”nde elektrikli ve elektronik eşya üretenlere e-atıkları
toplama yükümlülüğü getirilmiştir.
Ancak hâlihazırdaki lisanslı tesislerin
toplama miktarları ile yönetmelikte
belirlenen toplama hedefleri karşılaştırıldığında bu alanda kısa zamanda
çok büyük mesafe kaydedilmesi ge-
rektiği ortaya çıkmaktadır. Günümüzde
lisanslı tesislerce yıllık 8 bin ton e-atık
toplanırken 2018 hedefinin (ülke nüfusunun 75 milyon olduğu düşünülürse)
300 bin ton olması, e-atıkların toplanması ayrılması ve geri kazanılması ile
ilgili lisanslı tesis ihtiyacını da gözler
önüne sermektedir. Özellikle e-atıkları
toplama konusunda belediyelere sorumluluk verilmesi sorunun çözümünde katkı sağlayacak ise de yönetmelik
hedeflerine ulaşmak kolay olmayacaktır.
E-atıklar gerek ekonomik açıdan
değerli olduğundan, gerekse de atık
haline geldikten sonra özensiz kullanımlar sonucu çevre ve insan sağlığını
tehdit edebileceğinden, konusunda
uzman ve elektronik atıkların değerlendirilmesi hususunda teknik alt
yapısını kurmuş tesislerce işlenerek
insanlığın hizmetine yeniden sunulması gereken atıklardır.
Ülkemizde de çığ gibi büyüyen
e-atıkların çevreyle uyumlu ve güvenli
şekilde toplanması, ayrılması ve geri
kazanımı işlemleri bir sektör haline
dönüşmelidir. E-atıklar uygun yöntemlerle geri kazanılırsa hem çevre ve
insan sağlığı korunmuş olacak, hem
de önemli ölçüde iş sahası yaratabilecek bir pazar oluşacaktır.
Ülkemiz, elektrikli ve elektronik
eşya kullanımında, genç ve dinamik
nüfusunun da etkisiyle Avrupa’da
ilk sıralarda yer almaktadır. Örneğin 2008 yılında Türkiye’de, 818
bin adet DVD oynatıcısı, 546 bin
adet taşınabilir medya oynatıcısı,
587 bin adet kamera ve 7,4 milyon adet mobil telefon satılmıştır.
Demode olan tüplü ekran monitör
ve televizyonlar hurdaya çıkıyor ve
yerlerini plazma ve LCD ekranlar
alıyor. Bu arada yılda 5 milyona
yakın bilgisayar satışı var ve bir
gün bütün bu alınanlar da hurdaya
çıkacak şüphesiz.
Bilgisayar monitörleri ve televizyonlar yaklaşık 4 kg kurşun içermektedir. İç yüzeydeki kaplamaları ise tehlikeli atık sınıfına giren
fosfor içermektedir.
47
KAZA
ANALİZİ
Mansur Ziya KOÇ
İş Güvenliği Koordinatörü
Makina Mühendisi / ISG Uzmanı
Ölmeden Toprak
Altında Kalmak
İstatistiki Bilgiler:
Kazanın Olduğu Sektör: Yol yapım işleri
Kaza Tarihi: 13.12.2012
Kaza Günü: Perşembe
Kaza Saati: 04.20
Kazalının Yaşı: 45
Kazalının Cinsiyeti: Erkek
İşe Giriş Tarihi: 14.03.2012
Kazalının İş Tanımı: Yol yapımı
sırasında toprak serimi
Kaza Sonucu: İş Günü Kayıpsız Kaza
Kaza Öyküsü:
H.K. iş yerinde silindir operatörü
olarak çalışmaktadır. Gece saat 04
civarında şantiye alanında bir toprak
yığının arkasında dolaşır. O esnada
yola toprak sermekle görevli dozer
operatörü Y.C dozeri ile toprak yığınını
sererken toprak yığının arkasında
bulunan H.K’yı görmez ve onu da
toprakla beraber sürükler.
Kazanın Nedenleri:
1- Kazalının fosforlu iş yeleğini
giymemiş olması,
2- Şantiye alanının aydınlatmasının
yetersiz olması,
3- Yorgunluk ve motivasyon eksikliği,
4- Saha denetiminin olmayışı.
Uzmanın Önerileri:
1- Çalışanlara verilen K.K.D kullanımı
için etkin denetim yapılmalı ve disiplin
cezaları uygulanmalı,
2- Mecbur kalınmadıkça gece
çalışması yapılmamalı,
3- Mecburiyet durumunda gece
aydınlatma ölçümleri yapılmalı ve
sonuçları değerlendirilerek yetersiz
aydınlatmalar D.Ö.F kapsamında
iyileştirilmeli,
4- Güvensiz hareket eden çalışanlar
oryantasyon eğitimine tabi tutulmalı,
5- Yapı alanı içerisindeki tehlikeli
kısımlar açıkça sınırlandırılmalı ve
buralara görünür şekilde yazılmış
uyarı levhaları konulmalı ve kırmızı
ışıkla aydınlatılmalı,
6- İş makinelerinin 25 metre yakınına
yaklaşılmaması için çalışanlar ikaz
levhaları ile uyarılmalı,
7- Çalışanlara dinlenme olanakları
sağlanmalı,
8- Şantiye servis yollarının şantiye dışı trafik
ile bağlantısı belirlenip plana işlenmeli.
2013’ün
İLK İŞ
KAZASI
Yol inşaatında çalışan bir işçi toprak altında kalarak hayatını kaybetti.
İzmir’de Yeşildere Caddesi’nden Konak’ta da Arkeoloji Müzesi önünde yer alan Bahribaba
Parkı’ndan yapılacak çıkışla son bulacak olan yeni yolun inşaatında çalışan Vahdettin Cengiz (37)
adlı işçi, çalıştığı sırada yaşanan toprak kayması sonucu göçük altında kaldı. Cengiz’in çalıştığı bölgede kimsenin olmaması nedeniyle saat 15.30 sıralarında meydana gelen olay, gece saat
22.00’de fark edildi. İşçinin ortalıkta görülmediğini fark eden diğer işçiler, Cengiz’in bulunması
için durumu yetkililere bildirdi. İşçinin, köprü inşaatı temelinde ziftleme çalışması yaptığı yerde
yoğunlaşan aramalar sonucunda toprağın altındaki işçinin cesedine ulaşıldı.
İ
ddialara göre işçinin toprak altında kalmasına aynı yerde kepçe
operatörü olarak çalışan K.D.’nin,
kepçesine doldurduğu toprağı çalıştığını fark etmediği işçinin üzerine
boşaltması neden oldu.
Kepçe operatörünün toprak doldurma
çalışmasında işçinin üzerine toprak
boşaltılmasının etkisiyle toprak kayması da meydana geldi. Bu olayı uzun
süre kimse fark etmedi. Cengiz’den
uzun süre haber alınamaması üzerine
durumu fark eden işçinin diğer mesai
arkadaşları saat 22:00 sularında yetkililere haber verdi.
Olay yerine gelen itfaiye ve polis ekiplerinin incelemesi neticesinde inşaat
alanında bulunan bir dozerin yardımıyla göçük alanında arama çalışması
başlatıldı.
Yapılan aramalar sonucu Cengiz’in
toprak altındaki cesedine ulaşıldı.
Polis, olayla ilgili olarak soruşturma
başlatırken, Cengiz’in cenazesi otopsi
için Adli Tıp Kurumu’na kaldırıldı.
Olay sonrası kepçe operatörü K.D.’nin
polis tarafından arandığı ileri sürüldü.
Yaşamını yitiren işçi Cengiz’in yol
yapım çalışması için Manisa’dan
geldiği, evli ve 5 çocuk babası olduğu
öğrenildi.
İş Sağlığı Güvenliği Önlemleri
Alınsaydı Şu An Yaşıyor Olur
Muydu? Mezarda Değil de,
Eşi ve 5 Çocuğu ile mi Olurdu?
MALİYETLERİ KISAYIM DERKEN
ÖDEYEMEYECEĞİNİZ VİCDAN BORÇLARININ ALTINA GİRMEYİN!
48
49
MAKALE
Uz. Dr. Mehmet ERGİN
Ekoteknik İSG
Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
vücuttaki yaşayan mikroorganizma
türlerinin sayılarının farklı olduklarını
göstermektedir.
Vücudun Bakteri Populasyonu:
MİKROBİYOM
İnsan organizmasının, normal mikrop florası olarak tanımlanan sayısal olarak yüzde 90’ı
mikroorganizma hücrelerinden oluşmakta, bunun ancak yüzde 10 kadarı insan hücrelerinden ibarettir. Bu durum gösteriyor ki, her bir normal hücreye karşı, 10 adet bakteri
hücresi taşıyoruz demektir. İşte, MİKROBİYOM olarak tarif edilen bu simbiyotik=birlikte
yaşam şekli sonucunda bu mikroorganizmalar bir yandan sindirim için gerekli olan,
vücut tarafından üretilemeyen besin maddelerini oluştururlar, bir yandan hastalık etkeni
olacak mikroorganizmalara karşı koruyuculuk özelliği gösterirler. İnsan mikroflorası,
böylece hastalık ve sağlıkta işlevleri olan kompleks bir ekosistemdir.
B
elirli bir çevrede bulunan
tüm mikroorganizmalar, bu
canlıların genetik elemanları
(GENOM) ve bulundukları
çevre ile ilişkilerini kapsayan bir kavram olarak tarif edilebilir. Mikrobiyom
sözcüğü insan organizması üzerindeki
etkileşimleri nedeniyle, vücudumuzda
normal florada bulunan bakterilerin
(mikroorganizmaların) insan genetik
yapısının, bir parçası olabileceğini
araştırmacı bilim adamı Joshua Lederberg ileri sürmüştür
Vücudumuzdaki mikrobiyomun tümü
yaklaşık olarak bin gram ağırlığında
mikroorganizma içermesi, normal
vücut hücrelerinin ortalama 10 katı
mikroorganizma olduğunu göstermektedir, yani vücudumuzda her
bir hücreye karşılık 10 adet bakteri
taşıyoruz. Eğer biz mikroskopta gördüğümüz gibi çıplak gözle görmüş
olsaydık, insan vücudunun yaşayan
tek bir organizma olmadığını, çok
sayıda mikroorganizmadan oluşan
ekosistem olduğu gerçeğini görürdük.
Mikrobiyom adı verilen, birlikte yaşam
sürdürdüğümüz bu mikroorganizmalar, sindirim sistemine yardımcı oldu-
50
ğu gibi, vücut tarafından üretilemeyen
besin maddelerini oluştururken, diğer
taraftan hastalık yapan bakterilere
karşı koyarlar. Vücudumuzdaki yerleşik bu mikroorganizma topluluklarına,
unutulmuş bir organ, denmektedir.
Böylece insan vücudu, bu mikropların
yaşamasına ortam oluşturduğu için,
bizim diyetimizdeki, hayat tarzımızda
ve sağlığımızdaki değişimler, onları
da etkiliyor ve bu mikroplar bize uyum
sağlamaya çalışıyorlar. Onlar da vücut
ekosisteminin bir parçası olduğundan, vücut da onlara uyum sağlamaya
çalışıyorlar. Bu nedenle, mikrobiyomu oluşturan bakterilerin, insan
evriminin şekillenmesinde önemli
bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bu
düşünce çerçevesinde, NIH=National
İnstitutes Health örgütü, insan mikrobiyom projesini (Human Microbiome
Project-HMP) geliştirdi. (2008).
Bu projenin amacı, insan vücudunun belirli bölümlerinde, öncelikle
ağız-burun-deri-gastrointestinal ve
ürogenital bölgelerdeki mikrobiyal
toplulukları karakterize etmek ve
mikropların insan sağlığı ve hastalıklardaki rollerini ortaya çıkarmaktır.
Bu proje çerçevesinde, mikropların
genetik özellikleri çözüldükçe sağlık
üzerinde yeni etkiler yapabileceği
düşünülmektedir.
Bu projenin amaçlarını şöyle
özetleyebiliriz:
1) Herbir insandaki mikrobiyomların
temelini belirlemek,
2) İnsan mikrobiyomundaki değişimlerin, kişinin sağlığını nasıl ve ne
şekilde etkilediğinin belirlenmesi,
3) Bu amaçlara ulaşacak şekilde genetik şifre ve biyoinformatik gereçleri
geliştirmek,
4) Mikrobiyom araştırmaları, etik-hukuki ve sosyal açıdan değerlendirecek, insan sağlığının ötesinde önemli
uygulamaların olacağını ve olumlu
sonuçların alınmasını sağlamak.
Böylece mikrobiyom projesi ile elde
edilecek bilgi ve teknoloji dünyamızı
çok iyi tanımamızı sağlayacak. Yapılan genetik çalışmalar, bakterilerin
kişiye özel bir bileşim sergilediğini ve
Eğer bakteriler bu kadar önemli ise,
bir organ olarak nitelendiriliyorsa,
bakterisiz yaşam nasıl olur?
Sorusu sorulabilir. Tabiî ki anlaşıldığına göre yaşam imkânsız görülmektedir. Anne karnında steril olan
bebek, doğum kanalından ilk geçerken, annenin normal flora bakterileri ile karşılaşır ve doğum anından
itibaren deriye yerleşir. Bu yaşamın
devamı için olumlu bir gelişmedir.
Süt emmeye başlaması, dış dünya ile
irtibatı sonucu mikrop kolonizasyonu
gerçekleşir. Bu oluşan flora bebeğin
sindirim sistemi ile bağışıklık sisteminin gelişmesi açısından hayati
önem taşımaktadır. Bunun önemini
fareler üzerinde yapılan bir deney ile
gösterilmektedir. Araştırmacılar ana
rahminden aldıkları fare yavrularını,
steril ortamda büyüttüler ve bu yavruların bütün yiyecekleri ve içecekleri
steril edilerek verildi. Fare yavrularının özelliği gereği 3 haftalıktan itibaren sütten keserek, katı steril yiyecek
verdiler. Bu beslenme sonucunda fare
yavruları öldüler. Yapılan incelemelerde, farelerin ince barsaklarının çekum
kısmında polisakkarit adı verilen
şeker yapıyla tıkanmış olarak görüldü.
Normal flora bakterileri olmadığından
zararlı madde birikimi oldu.
Bu sonuçlar, barsaklardaki bakterilerin yokluğunda bitkisel gıdalardan
yararlanmanın imkânsız olduğunu
göstermektedir. Böylece, normal flora
bakterileri (mikrobiyom) olmadan
yaşamanın sürdürülmesi imkânsızdır.
Mikrobiyom, içimizdeki dünya ve
canlı bakteri bahçesidir.
Gıdaların, mikrobiyom üzerindeki
etkileri önemlidir. Yoğurt, sütün bakterilerle fermente olması sonucunda
oluşur. Mayalanmayı, Lactobacillus
Bulgaricus ve Streptococcus Thermophilus bakterileri yapmakta ve süt
şekeri laktozu, laktik asite dönüştürmektedirler.
Nobel Ödüllü Rus Bilim Adamı Eli
Metchnikoff (1845-1916), Bulgaristan
ve Kafkasya’da yaşayan uzun ömürlü
insanlar olduğunu, bu yerlerde yoğurt
ve fermente süt ürünlerinin yoğun
tüketildiğini gördüğünü ve bu ürünlerdeki bakterilerin barsak florasını,
olumlu yönde etkileyerek zararlı
bakterilerin çoğalmasını önlediğini ve
böylece yaşlanmayı yavaşlattığı fikrini
ortaya attı. Aradan geçen süre içinde,
yoğurdu oluşturan bakteriler dâhil,
çok sayıda bakterinin, organizma için
yaralı olduğu ve probiyotik kavramı ile
günlük dile yerleşti.
Gıda Tarım Organizasyonu (FAO) ve
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) probiyotikleri, “uygun miktarda alındığında,
sağlık açısından yararlı olan canlı
mikoorganizmalar” olarak tanımlıyor.
Probiyotik olarak, en yaygın kullanılan
Laktik Asit bakterileri ve Bifidobacteriler olmakla beraber bazı maya ve
basillerin kullanıldığı bilinmektedir.
Probiyotiklerin sayısı ve kullanımı gün
geçtikçe artmaktadır.
Mikrobiyom projesi ile bakteri türlerinin, genetik haritalarının gösterilmesi
arttıkça, içimizdeki var olan dünya ve
organ (mikrobiyom) keşfedilmektedir. Böylece, insan mikrobiyomunun,
insan sağlığı için ne kadar önemli
olduğunu ve mikrobiyomdaki değişikliklerin, hastalık ve sağlıkla ne kadar
ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.
Yine mikrobiyom üzerindeki araştırmalar, önemli bir sağlık sorunu
olan obezite ve diabet ve tedavisinde
yardımcı olabilecektir. Araştırmalar
devam ettikçe belki çeşitli hastalıkların tanım ve tedavisinde kullanılabilecektir.
Sonuç olarak, Mikrobiyom projesi
çerçevesinde, bakteri populasyonunun
metagenomik özelliklerinin belirlenmesi ve akabinde mikrobiyomdaki
değişimlerin gösterilmesi ile hastalık
ve sağlık tanımlarının yapılarak yepyeni tedavilerin gelişmesine de olası
kılacaktır.
Mikrobiyom projesi ile bakterilerin
metagenomik özelliklerinin belirlenmesiyle, fekal transplantasyon
çalışmalarının başarılı olacağı
söylendi. Takiben, Journal Of Clinical
Gastroenterology Dergisi’nin 2010
Temmuz sayısında bir makalede,
fekal transplantasyon ile bakteri tedavisinin çalıştığını yetişkin bir hasta
üzerinde uygulandığı gösteriliyordu.
Minnesota Üniversitesi’nden, Dr.
A.Kharuts’un hastası C. Difficile’ye
yakalanmış ve antibiyotik tedavisinden önemli sonuç alamadığı için
fekal transplantasyon yapmaya karar
verdi ve hastanın sağlıklı olan kocasının gaita örneğinden bir parça alıp
fizyolojik su ile süspansiyon hazırlayarak, hastanın kolonuna enjekte
etti ve 24 saat sonunda iyileşme
olduğunu gördü. Sonuç mükemmeldi. Bu nedenle, kişiye özellikli
bakteri florası olduğundan metagenomik özelliklerin eşliğinde, fekal
transplantasyon ile belki zayıflama
tedavilerinin yapılabileceği sorusunu
akla getirebilir?
51
ÖRNEK
YARGITAY KARARI
T.C.
YARGITAY
9. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/40468
K. 2008/32927
T. 2.12.2008
• ÇALIŞMA ORTAMININ TEHLİKE SINIRLARI İÇİNDE BULUNMASI ( Saptanması Durumunda
% 10 Zamlı Ücret Ödeneceği Hükme Bağlandığı )
• ÜCRET ALACAĞI ( Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince
Tehlike Sınırları İçinde Olduğunun Saptanması Durumunda % 10 Zamlı Ücret Ödeneceği )
• ZAMLI ÜCRET ( Çalışma Ortamının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve
Güvenliği Merkezince Tehlike Sınırları İçinde Olduğunun Saptanması Durumunda % 10 Zamlı
Ücret Ödeneceği )
• İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MERKEZİ ( Çalışma Ortamının Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığınca Tehlike Sınırları İçinde Olduğunun Saptanması Durumunda % 10 Zamlı Ücret
Ödeneceği )
4857/m.32
ÖZET: Davacı, ücret , ikramiye ve ilave
tediye farkı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Toplu
iş sözleşmelerinde işverene ait bir
kısım imalat işyerlerindeki çalışma
ortamının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği
Merkezince tehlike sınırları içinde
olduğunun saptanması durumunda %
10 zamlı ücret ödeneceği hükme bağlanmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan ölçümler ve düzenlenen rapora göre çalışma ortamının
tehlikeli olduğu sonucuna varıldığı
taktirde, davanın kabulüne dair karar
verilmelidir.
52
DAVA: Davacı, ücret , ikramiye ve ilave
tediye farkı alacaklarının ödetilmesine
karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkeme, isteği hüküm altına
almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı
tarafından temyiz edilmiş olmakla,
dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş. Çil
tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği
konuşulup düşünüldü:
KARAR: Davacı işçi davalıya ait akü
imalatının yapıldığı işyerinde sendika
üyesi işçi olarak çalışmaya devam
ettiğini, toplu iş sözleşmesinin 60/d
maddesi uyarınca işyerini özelliği
gereği tehlike pirimi adı altında % 10
zamlı ücret ödendiğini, 06.02.2004
tarihinden sonra işyerindeki ortamın
tehlike sınırlarını aşmadığı gerekçesiyle zamlı ücret ödemesinin sona
erdirildiğini belirterek ücret, ikramiye
ve ilave tediye farklarının ödetilmesi
isteğinde bulunmuştur.
Davalı işveren, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan ve işyerine
06.02.2004 tarihinde ulaşan rapor
doğrultusunda işyerinde çalışma
ortamının tehlike sınırları içinde
olmaması sebebiyle zamlı ücret uygulamasına son verildiğini açıklamış,
davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, avukat bilirkişiden hesap
raporu alınmış ve istek konusu dönem
için zamlı ücret ödenmesi gerektiği
sonucuna varılarak, davaya konu fark
isteklerin kabulüne karar verilmiştir.
İstek konusu dönem içinde işyerinde
uygulanmış olan toplu iş sözleşmelerinin 60/d maddesinde işverene ait bir
kısım imalat işyerlerindeki çalışma
ortamının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği
Merkezince çalışma ortamının tehlike
sınırları içinde olduğunun saptanması
durumunda % 10 zamlı ücret ödeneceği hükme bağlanmıştır. Davalı
işveren 06.02.2004 tarihine kadar
davacı işçiye sözü edilen zamlı ücret
ödemesini yapmış, bu tarihten sonra
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince düzenlenen rapor uyarınca zamlı ücret
ödemesini durdurmuştur.
Dosya içinde işyerinde davalı işverenin
dayandığı, 6-10 Kasım 2003 tarihleri
arasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği
Merkezince yapılan ölçüm raporları
dosyaya temyiz aşamasında sunulmuştur. Mahkemece sözü edilen
ölçüm raporları getirtilmeden karar
verilmesi hatalı olmuştur. Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı
ve Güvenliği Merkezince 6-10 Kasım
2003 tarihleri arasında yapılan ölçümlere dair rapor toplu iş sözleşmesinin
60. maddesi yönünden bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Gerekirse
bu yönden uzman bilirkişiden rapor
alınmalı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği
Merkezince yapılan tespitin davacının
çalıştığı birim açısından ortamın tehlikeli olarak nitelendirilmesini gerektirip gerektirmediği belirlenmelidir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince
6-10 Kasım 2003 tarihlerinde yapılan
ölçümler ve düzenlenen rapora göre
çalışma ortamının tehlikeli olduğu
sonucuna varıldığı taktirde, şimdiki
gibi davanın kabulüne dair karar verilmelidir. Ancak Bakanlığın ilgili birimi
tarafından yapılan tespitin çalışma koşullarının tehlikeli olmadığı yönünde
değerlendirilmesi halinde, işverence
06.02.2004 tarihinden sonra toplu iş
sözleşmesinin 60/d bendinde öngörülen zamlı ücret ödemesini durdurması yerindedir. Bununla birlikte, bazı
işçilerin 2004 yılında açtıkları dava
üzerine işyerinde 02.12.2005 tarihinde
keşif yapıldığı bilgileri dosya içinde yer
almaktadır. Anılan keşif sonrasında iş
güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen raporda, akü imalatının yapıldığı
işyerindeki çalışma koşullarının tehlikeli olduğu ve toplu iş sözleşmesinde
öngörülen % 10 zamlı ücretin ödenmesi gerektiği sonucuna varılmış olmakla, bu tespit geriye doğru hüküm
ifade etmese de, tespitin yapıldığı an
ve ilerisi için sonuç doğurur. Konunun
işçi sağlığı ve güvenliğini de ilgilendirdiği açıktır. Bu nedenle, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve
Güvenliği Merkezince yapılan ölçümlerin tehlike arz etmediği belirlenmiş olsa dahi, söz konusu rapor, bir
sonraki tespite kadar geçerlidir. Bu
durumda davalıya ait akü imalatı işyerinde yapılan keşif sonucu iş güvenliği
uzmanlarınca yapılan tespit sonrası
için yeniden toplu iş sözleşmesinin
ilgili hükmü uyarınca zamlı ücret
uygulamasına devam olunmalıdır.
İşyerinde akü imalatının 19.12.2006
tarihinde durdurulduğu davacı tarafça
beyan edilmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve
Güvenliği Merkezince düzenlenen ve
işverene 06.02.2004 tarihinde ulaştığı
bildirilen raporda işyerindeki çalışma ortamının tehlikeli olmadığının
belirlenmiş olması halinde, hesaplamanın 02.12.2005 tarihinde işyerinde
yapılan keşif tarihinden, davacının
dava dilekçesindeki talebi ile de sınırlı
olarak akü biriminde çalıştığı süre
için yapılması gerekir. Mahkemece
yapılacak olan araştırma sonucunda,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan ölçümlerin işyerindeki çalışma
ortamının tehlikeli olduğunun tespiti
halinde ise, istek konusu dönemin
tamamı için zamlı ücret üzerinden hesaplamaya gidilmelidir. Mahkemece
eksik incelemeyle sonuca gidilmesi
hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA,
02.12.2008 gününde oybirliği ile karar
verildi.
DRAEGER
MAKALE
VE
Patlamaya Karşı Koruma ve Gaz Algılama Sistemleri
Patlama tehlikesi büyük çoğunlukla, yanıcı gaz ve buharlardan kaynaklanmaktadır. Patlamayı önleyici yöntemlerle bu tür maddelerin alev almasını engellemek yerine, bu maddeleri tutuşacak seviyeye
gelmeden önce algılamak daha faydalıdır.
Y
apılan uygulamaya bağlı olarak,
gaz ve buharların algılanmasında değişik ölçüm yöntemleri
kullanılabilir: Katalitik veya
infrared sensörleri içeren gaz kaçak
algılama cihazları ve Open Path
dedektörler bu amaçla kullanılır. Detektörlerin merkezi kontrol üniteleri
ile birlikte kullanılmasıyla, yanıcı gaz
ve buharlar, çok erken seviyede, yoğunlaşma miktarı henüz tehlikeli bir
durum (patlama riski) oluşturmadan
algılanıp, gerekli önlemler alınabilir.
Yanmanın gerçekleşmesi için üç
koşulun var olması gerekir:
1. Yanıcı gaz ya da buharın LEL seviyesi üzerinde yoğunlaşmış olması
2. Yeteri kadar oksijen yoğunlaşması
3. Yeteri kadar yüksek sıcaklık ya da
tutuşma kaynağı enerjisi
Eğer bu üç koşuldan bir tanesi eksik
ise yanma ya da patlama meydana
gelmeyecektir. Bu nedenle, patlamaya karşı alınacak önlemler aşağıdakiler olabilir:
1. Yoğunlaşma oluşmasının engellenmesi
2. Yoğunlaşmanın inert hale getirilmesi
3. Ex-proof cihazların kullanılması
Yoğunlaşma oluşmasını engellemenin
(sınırlandırmanın) en güvenli yolu,
kullanım süreçlerinden bu maddeleri
uzak tutmaktır ki, bu normalde mümkün değildir. Yanıcı gaz ve buharların
kullanıldığı yerlerde, gaz yoğunlaşmasının engellenmesi için gaz algılama
sistemlerinin kullanılması gereklidir.
Yoğunlaşma tehlikesi karşısında,
üretim sürecinin durdurulması ve yanıcı gaz ya da buharların LEL seviyesi
üzerinde birikmesine izin verilmesi
durumunda, ancak ortamdaki oksijen
miktarının düşük seviyede tutulabilmesi ile patlama riski kontrol edilebilir.
Ancak bu yöntemlerin işe yaramaması
durumunda, ortamdaki tüm elektrikli
cihazların patlama koruma standartlarına göre tasarlanmış olması ve
yanıcı gaz ve buhar sızıntısı durumunda, yanmanın başlamasına neden
olmamaları gerekir. Bu yöntemlerine
ilişkin daha ayrıntılı bilgi EN-1127-1
standardında bulunabilir.
Yoğunlaşmanın belirli bir seviye
altında tutulması, aktif seyreltme
işlemidir: örneğin, yoğunlaşmanın
yüzde 20 LEL eşik değerinin üzerine
çıkması durumunda tehlikeli bölgenin
otomatik olarak temiz havayla havalandırılması gibi. Alınan karşı önlemin
işe yaramaması nedeniyle yoğunlaşma miktarının artmaya devam
etmesi durumunda, örneğin yüzde 40
LEL seviyesinde, otomatik kapatma
sistemlerinin devreye girerek patlama koruması olmayan tüm cihaz ve
ekipmanların kapatılması gerekir.
Bu işlem için kullanılacak olan gaz
algılama sisteminin ilgili Avrupa Standardına uygunluğu açısından (eski EN
50054ff, yeni EN 61779) Yetkili
bir kuruluş tarafından tip onaylarının yapılmış olması zorunludur. Bu
zorunluluk sensör, transmiter ve merkezi kontrol ünitesi için de geçerlidir.
Yoğunlaşmanın inert kalmasını
sağlamak, patlamalara karşı bir
koruma yöntemi olduğundan, inert
hale getirme sürecinde kullanılan
oksijen ölçüm cihazları da, en azından Avrupa’da, bu amaca uygun tip
onayına sahip olmalı ve ilgili standartlara uygunluk göstermelidir (örneğin,
EN 50 104) uygunluğu açısından (eski
EN 50054ff, yeni EN 61779) Yetkili bir
Kuruluş tarafından tip onaylarının
yapılmış olması zorunludur. Bu zorunluluk sensör, transmiter ve merkezi
kontrol ünitesi için de geçerlidir.
Gaz yoğunlaşmasının artması ve 1.
alarm sınırına ulaşması durumunda,
karşı önlem aktive edilir. Karşı önlem
etkili olursa, gaz yoğunlaşması azalır
(mavi eğim). Ancak, eğer karşı önlem
etkili olmazsa, yoğunlaşma artmaya
devam eder (kırmızı çizgi). 2. alarm
sınırına ulaşıldığında, zorunlu önlemler aktive edilir. Doğru biçimde tasarlanmış olan gaz algılama sistemleri,
çok nadiren ya da asla birinci seviyenin aşılıp 2. seviye alarm sınırına
ulaşılmasına izin vermez.
İster petrol ve gaz arama ve depolama işleri, ister yanıcı sıvı ve gazların
taşınması ve depolanması olsun ya da
solvent kullanımı gerektiren işlerde ya
da plastik işleme endüstrisinde olsun,
yanıcı gaz ve buharların ortaya çıkması
nedeniyle tehlikeli bir durum olması
durumunda, personel ve tesislerinizin
güvenliğini sağlamak için, pek çoğu
yasalarla düzenlenmiş olan patlama koruma çözümlerine ihtiyaç duyulmaktadır.
YANICI GAZ VE BUHARLAR HAKKINDA GÜVENLİK BİLGİLERİ
Tutuşmanın gerçekleşebilmesi için belirli miktarda bir yoğunlaşmanın olması gerekir. Ortam havası içerisinde bu belirli seviyenin
altında yoğunlaşan maddeler, alev almaz çünkü yanıcı madde
miktarı yeterli değildir. Bu sınıra alt patlama sınırı ya da LEL
denir. LEL seviyesi hesaplanamaz ancak bazı standart metotlarla
ampirik bir değer olarak ortaya çıkartılabilir. Bazı istisnalar ile
LEL, hacimde yüzde 0.5 ile 15 arasındadır.
Gazlar ve LEL
Kendi kaynama noktasının üzerinde
bulunan maddelere gaz denir. Bu nedenle, sade bir gazın basıncı atmosferik basınçtan her zaman daha yüksek
olduğu için, açığa çıkan gaz çok kısa
sürede LEL seviyesinin üzerinde bir
miktarda yoğunlaşarak tutuşma tehlikesi bulunan hava/gaz karışımlarının
oluşmasına yol açabilir.
patlama noktası olarak adlandırılır.
Etanolun kaynama noktası 12oC’dir
(dolayısıyla 20 oC’de Etanol yanıcıdır),
ancak n-Bütanol için yanma (parlama) noktası 35oC’dir. Dolaysıyla 20oC
derece ortam sıcaklığında n-Bütanol
buharları alev almaz ancak 35”C üzerinde alev alabilir. Ve yanıcı bir sıvının
sıcaklığının patlama derecesinin altında tutulması da birincil bir patlama
korunma önlemidir.
Yanıcı Sıvıların Buharları ve Yanma
(Parlama) Noktası
Tutuşma Sıcaklığı ve Minimum
Kendi kaynama noktasının altında buTutuşma Enerjisi
lunan maddeler yalnızca gaz halinde
değil, sıcaklığa bağlı olarak sıvı halde
Elektriksel (ya da mekanik) olarak
de (ayrıca katı halde) bulunurlar.
veya sıcak yüzeylerden çıkan kıvılcım
Bu maddenin içerisindeki gaz have arklar, tutuşmaya yol açan 13 farklı
lindeki bileşene buhar denir. Buhar
neden arasında en iyi bilinenlerdir.
basıncı atmosferik basınçtan her
Ortam havası içerisindeki yanıcı gaz
zaman daha düşüktür ve oluşabileya da buhar karışımının tutuşması
cek maksimum buhar yoğunlaşması
için tutuşmaya yol açacak kaynağın
sıvının sıcaklığına bağlı olarak belirli
ampirik tutuşma sıcaklığından daha
bir miktardadır. Özellikle de yanıcı
yüksek bir sıcaklığa sahip olması ya
sıvılara ait maksimum buhar basıncı o
da kıvılcımların minimum ampirik
kadar düşüktür ki LEL seviyesi ancak
tutuşma enerjisinden daha yüksek
belirli sıcaklıklarda aşılabilir. Yanıcı
bir enerjiye sahip olması gerekir.Hem
sıvı buharları yalnızca bu belirli sıtutuşma sıcaklığı hemde tutuşma
caklığın üzerinde alev alır özelliktedir.
enerjisi değerleri standart metodlarla
Standart metotlarla ulaşılan ampirik
hesaplanmaktadır ve belirli bir uygusıcaklık, yanıcı sıvıların tehlikeli olabilamaya için patlama korumalı cihaz
lecek durumlarının değerlendirilmesi
seçerken ya da tasarlarken dikkate
açısından çok önemli bir değer olan
alınması gereken değerlerdir.
Patlayıcı madde yoğunlaşma miktarının LEL seviyesinin altında tutulması (1) ve bu
yoğunlaşmanın İnert (reaksiyona girmeme) durumda kalmasının sağlanması da birincil
önlemler olarak adlandırılmaktadır. Bununla beraber Ex-proof cihazların (3) kullanılması, ikincil bir önlemdir çünkü alev alabilecek (tutuşabilecek) yoğunlaşmaların oluşması
değil yalnızca bu yoğuşlamanın alev alması engellenmektedir.
UZMAN
GÖRÜŞÜ
'le, hekimler için bir uzmanlık
alanı daha var. İşyerlerinde sağlıklı
ortamların devamlılığını sağlayabilir
ve hekimliğinize farklı bir uzmanlıkla
devam edebilirsiniz...
Kayhan Topaloğlu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
İş Teftiş Ankara Grup Başkanlığı
İş Müfettiş Yardımcısı
KKD DOSYASI
Göz Koruyucular
Biz yetkilendirilmiş ilk
eğitim kurumlarından
biriyiz, siz de
Yıllar önce bir eğitimde karşılaşmıştım Mehmet Usta ile. Sağ gözü metal talaşı sıçraması
sonucu tamamen görme yetisini kaybetmişti. Sohbet ederken bana söylediği o cümleleri
hala aklımdan çıkaramam:
'le ikinci
bir meslek
sahibi olun! - Kayhancığım, en zoru da ne biliyor musun, küçük kızımı doyasıya sevememek
“Neden sevemiyorsun doyasıya Mehmet Usta?” diye sorduğumda, bana söylediği o kelimeler hala içimi titretir:
- Çocuğumun ani bir hareket yapıp ta sağlam olan gözüme zarar vermesinden korkuyorum
mliği
i
k
e
H
i
r
şye
İ
İş
Şüphesiz ben onun hissettiği duyguları onun anlattığı ve kafamda canlandırabildiğim
haliyle biliyorum. Ancak eminim ki Mehmet Usta her sabah aynaya baktığında bir gözünü
kaybetmenin acısını tekrar tekrar yaşıyor.
nlığı
i Uzma
Güvenliğ
Çalışma hayatında yaşanan iş kazaları nice ustalarımızın, nice yeni işe giren gençlerin,
nice ailelerin canını yaktı ve yakmaya devam ediyor. Ancak Mehmet Usta’nın başına gelen
bu kaza ve benzeri olaylar, işyerinde yapılacak risk değerlendirmesi sonrasında belirlenen toplu korunma ve kişiye özgü korunma yöntemlerinin uygulanması ile önlenebilecek
olaylardır. Kişiye özgü korunma tedbirlerinden olan KKD’ların (kişisel koruyucu donanım) seçimi birçoğumuzun çok da iyi bilmediği konulardandır. Gözümüz için bir koruyucu
kullanmamız gerektiğini biliyor olsak da, ürünlerden hangisinin yaptığımız işe uygun
olduğunu her zaman bilemeyebiliriz. Bu yazıda, en önemli duyu organımız olarak gördüğümüz gözlerimizi ve görme yeteneğimizi koruyabilmemiz için kullanmamız gereken
kişisel koruyucuların özelliklerinden ve seçiminden kısaca bahsedeceğiz.
Biz yetkilendirilmiş ilk
eğitim kurumlarından
biriyiz, siz de
'le
Türkiye’nin ilk
İş Güvenliği
Uzmanlarından
biri olun!
İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Merkezi
Ceyhun Atuf Kansu Caddesi 1271.Sokak No:17
Bayraktar Center C Blok D:1 Balgat / Ankara
www.isagem.com.tr
56
T. 312 472 42 75
F. 312 472 42 11
iş’te eğitim
iş’te güven
Fotoğraf: Ahmet Ersoy
Türkiye'deki ilk Mühendis, ilk Mimar, ilk
Fizik, Kimya Bölümü Mezunu ya da ilk
Teknik Öğretmen olmayabilirsiniz ama
'le ilk üst düzey İş Güvenliği
Uzmanlarından biri olma şansınız var...
“El Koruyucular” ve “Kulak Koruyucular”ı incelediğimiz yazı dizimize bir sonraki sayımızda “Baş Koruyucular” ile devam edeceğiz.
57
KKD DOSYASI
KKD DOSYASI
Gözlerimizi korumak amaçlı pek çok
ürün mevcuttur. Göz koruyucuların
fonksiyonları TS 5560 EN 166 standardında şu şekilde sayılmıştır:
− Çeşitli şiddetteki darbeler,
− Optik ışınımlar
− Ergimiş metaller ve sıcak katılar,
− Damlacıklar ve sıçramalar,
− Toz,
− Gazlar,
− Kısa devre elektrik arkı veya bunların herhangi bir birleşimi.
Yukarıda koruma fonksiyonlarını
sıraladığımız göz koruyucuların üretimi ile ilgili genel olarak aşağıdaki
standartları sayabiliriz. Bu standartlardan bazılarından kısaca bahsetmek
ürün seçiminde bize yol göstermesi
açısından faydalı olacaktır.
koruma, gazlar ve küçük toz parçacıklarına karşı koruma, kısa devre
elektrik arkına karşı koruma (sadece
yüz siperleri içindir) ve yanal koruma.
EN 166’da göz koruyucular için isteğe
bağlı özellikler ise, küçük parçacıkların oluşturduğu yüzey hasarına
direnç, okülerlerin buğulanmaya
direnci, kızıl ötesi bölgede güçlendirilmiş yansıtması olan okülerler, aşırı
sıcaklıkta yüksek hızdaki parçacıklara
karşı koruma olarak belirtilmiştir.
Bilindiği gibi her kişisel koruyucu donanım üzerine, ürün kategorizasyon
durumuna göre gerekli belgelendirme
işlemlerinden geçtikten sonra CE
işareti iliştirilir. CE bir güvenlik işareti
olup ülkemize giriş yapacak veya
ülkemizde üretilip iç pazarda ve AB’de
satışı gerçekleşecek tüm kişisel koruyucu donanımlarda mutlaka olmalıdır.
Yalnızca ürün, kulak tıkacı gibi üzerine
baskı yapılamayacak kadar küçükse,
CE işareti ürünün ambalajında yer
alabilir. Ürünlerde bulunması gereken
başka işaretlemeler de vardır. Göz koruyucularda oküler (objektiften aldığı
ışınları göze veren mercek sistemi) ve
çerçevelerin işaretlemeleri ayrı ayrı
yapılmalıdır. Oküler ve çerçeve tek bir
parçaysa, çerçeveye komple işaretleme yapılmalıdır.
EN 166’ya göre okülerlerin işaretlemeleri aşağıdaki bilgileri içermelidir:
EN 166:Teknik performans standardı
EN 167:Optik testler için yöntemler
EN 168:Optik testlerin dışındaki testler için yöntemler
EN 169:Kaynak filtreleri
EN 170:Ultraviyole filtreleri
EN 171:Kızılötesi işin filtreleri
EN 172:Sanayi kullanımı için parlaklık filtreleri
EN 175:Kaynak işlemlerinde yüz
koruma ekipmanı
EN 207:Lazere karşı koruyucu ürün
EN 208:Lazer ışın ayarlamasına dair
koruyucular
EN 166: Göz koruyucularla ilgili olarak en çok karşımıza çıkan standarttır
diyebiliriz. Ülkemizde TS 5560 EN
166 Kişisel Göz Koruması – Özellikler
adıyla 05.04.2005 tarihinden beri son
haliyle uygulanmaktadır. Bu standartta göz koruyucularla ilgili birçok
özellik tanımlanmıştır. Göz koruyucuların teknik özelliklerine göre işaretlenmesi de yine bu standartta yer
almaktadır.
EN 166’ya göre göz koruyucuların
sahip olması gereken temel özellikler:
Görüş alanı, optik özellikler, malzeme
ve yüzey kalitesi, sağlamlık, tutuşmaya direnç, korozyona direnç ve yaşlandırmaya direnç olarak sayılmıştır.
Aynı standarda göre göz koruyucular
için belirli özellikler de şu şekilde
sıralanmaktadır: Optik ışınıma karşı
koruma, yüksek hızlı parçacıklara
karşı koruma, ergitilmiş metallere ve
sıcak katılara karşı koruma, damlacılar ve sıvı sıçramalarına karşı koruma, büyük toz parçacıklarına karşı
58
EN 166 standardında ölçek numaraları Çizelge 1’de, optik sınıflar ise aynı standardın 7.1.2. maddesinde yer alır. Mekanik dayanıma ait semboller ise aşağıdaki gibidir:
Sembol
Mekanik Dayanım Özelliği
Test
Sembolsüz
En az Sağlamlık
Okülere (100 ± 2) N’luk bir kuvvetle
22 mm anma çaplı çelik topun
uygulanması
S
Artırılmış Sağlamlık
Okülerlere kütlesi en az 43 g, yaklaşık
hızı 5,1 m/s olan 22 mm anma çaplı
çelik top uygulanması
F
Düşük enerjili darbe
Okülere ve yanal korumalara kütlesi
(Yanal koruma olmalıdır)
en az 0,86 g ve anma
çapı 6 mm olan çelik topun 45 m/s
hızla uygulanması
B
Orta enerjili darbe
Okülere ve yanal korumalara kütlesi
(Yanal koruma olmalıdır)
en az 0,86 g ve anma
çapı 6 mm olan çelik topun 120 m/s
hızla uygulanması
A
Yüksek enerjili darbe
Okülere ve yanal korumalara kütlesi
(Yanal koruma olmalıdır)
en az 0,86 g ve anma
çapı 6 mm olan çelik topun 190 m/s
hızla uygulanması
Mekanik dayanım oldukça önemli
ve bilinmesi gereken bir özelliktir.
İşyerinde çapak sıçramasına karşı
kullanılacak bir gözlük ile ziyaretçilere işyeri gezisinde verilecek gözlük
aynı koruyuculukta olmaz. Burada en
çok gözden kaçan noktalardan birisi
de görünümü benzer olması sebebiyle
her gözlüğün aynı işe yarayacağının düşünülmesidir. Ürünün Türkçe
kullanım kılavuzunda mutlaka yer
alması gereken bu bilgi ayrıca ürünün
üzerine yapılan işaretlemelerle de
belirtilmelidir. Ürün üzerindeki bu
bilgiler ürünün mekanik dayanımını
ve kullanım amacını, sadece ürünün
işaretlemelerini kontrol ederek de
anlamamızı sağlar.
Üründe kısa devre arkına direnç
mevcutsa yukarıda ürün okülerinin
işaretlemesinin ilgili yerinde “8” sayısı
bulunur.
Ergimiş metallerin yapışmasına ve
sıcak katılara karşı direnç varsa ilgili
yerde “9” sayısı bulunur.
Küçük parçacıkların oluşturduğu
yüzey hasarına direnç “K” ile işaretlenir. Eğer okülerler buğulanmaya
karşı dirençli ise “N” ile işaretlenirler.
Orijinal okülerler “0” ile, değiştirilmiş
okülerler ise “Δ” ile işaretlenirler. Uç
sıcaklıktaki yüksek hızdaki parçalara
karşı direnç ise “T” ile ifade edilir.
Ancak bu işaret darbe dayanımının
işareti ile birlikte kullanılır. Örneğin
AT, BT, FT gibi.
Standartta örnek verilen bir işaretlemeye bakalım:
Mekanik dayanımı olan kaynakçı filtreleri için oküler işaretlemesi:
5 X 2 S
Burada 5, okülerin gölge numarasını
(filtreye ait ölçek numarası), X üretici
firmayı, 2 optik sınıfını ve S artırılmış
sağlamlık özelliğini ifade eder.
Mekanik dayanım fonksiyonu olan, ergimiş metallerin yapışmaması ve sıcak
katıların nüfuz etmesine direnç gösteren kızıl ötesi filtrelerin gösterimi:
4 5 X 2 F 9
Burada 4 kızıl ötesi filtrelere ait kod
numarası, 5 gölge numarası, X üretici
firma kodu, 2 optik sınıfı, F düşük
enerjili darbe sembolü, 9 ise ergimiş metallere ve sıcak katılara karşı
direnci ifade eder.
Görüldüğü gibi kullanılan üründe
olan özellikler oküler üzerine işaretlenmekte ve ürün hakkında bize fikir
vermektedir.
Ürünün görmeyi sağlayan kısmı
olan okülerin üzerinde olduğu gibi,
okülerin oturduğu çerçeve üzerinde
de işaretlemeler bulunmalıdır. Bu
işaretlemeler ise; imalatçının tanımı,
üretim standardı numarası, kullanım
alanı, yüksek hızlı parçacıklara/sıcaklık uç değeri direnç sembolü, göz
koruyucunun küçük bir kafaya uyması
için tasarlandığını gösteren simge,
çerçeveye uyumlu en yüksek oküler
numarasıdır.
EN 166 standardında, okülerin ve
çerçevenin ayrı ayrı işaretlenmesinin
olduğu gibi çerçeve ve okülerin tek
parça durumda olduğunda işaretlenmesi de yer almaktadır. Ancak bu
bilgileri ezberlemenin aslında çok bir
anlamı olmayacağını ifade etmemiz
lazım. Çünkü üretici, ürünle beraber ürünün kullanımı, depolanması,
bakım ve onarımı ile ilgili detayları
Türkçe kullanım kılavuzunda vermek
durumundadır. Üstelik imalatçı, kullanıcının ihtiyaç duyacağı tüm detayları
içeren bu bilgileri her bir göz koruyucu, yedek oküler ve yedek çerçeve ile
birlikte temin etmek zorundadır.
İmalatçının temin etmesi gerekli
bilgiler en az şu şekildedir:
a) İmalâtçının adı ve adresi,
b) Bu standardın numarası (TS 5560
EN 166 şeklinde),
c) Göz koruyucusunun model tanıtımı,
d) Depolama, kullanım ve bakım
talimatları,
e) Temizlik ve dezenfeksiyon için özel
talimatlar,
f) Kullanım alanı, koruma kabiliyeti
ve performans karakteristiklerinin
ayrıntıları,
g) Uygun aksesuarlar ve yedek parçalara ilişkin ayrıntılar. Orijinal göz
koruyucu ve/veya yedek parça
veya aksesuarla birlikte takma talimatı verilmelidir,
h) Komple göz koruyucusu ve/veya
bileşen parçaları için uygulanabilir
olursa, kullanılamaz hâle gelme
süresi veya son kullanma tarihi,
i) Uygulanabilir olursa, taşımaya
uygun ambalâjlama tipi,
j) Çerçeve ve oküler üzerinde işaretlemenin önemi,
k) Uygulanabilir olursa, optik sınıfı 3
olan okülerlerin, uzun vadeli kullanım
için tasarlanmadığına dair uyarı,
l) İşaretlemenin uygunluğu ile ilgili
uyarı (Çizelge 12’deki Not 4, 5 ve 6’ya
bakınız),
m) Kullanıcının cildi ile temas edebi-
len malzemelerin, hassas kişiler için
alerjik reaksiyonlara sebep
olabileceğine ilişkin uyarı,
n) Çizilmiş veya hasar görmüş okülerlerin değiştirilmesi gerektiğine dair
uyarı,
o) Standard oftalmik gözlükler üzerine takılan yüksek hızdaki parçacıklara
karşı koruma sağlayan göz
koruyucularının kullanıcı açısından
tehlike yaratan darbeleri geçirebileceğine dair uyarı,
p) Uç sıcaklıkta yüksek hızdaki parçacıklara karşı korumaya ihtiyaç duyulursa, seçilen göz koruyucunun darbe
harfi FT, BT veya AT’den hemen sonra
T harfiyle işaretlenmesi gerektiğini
ifade eden bir not.
Darbe harfinden sonra, “T” harfi ile
işaretleme yapılmazsa, göz koruyucu
sadece oda sıcaklığında yüksek hızdaki parçacıklara karşı kullanılmalıdır.
Bu kadar teknik bilgiden sonra
ürünlerden biraz bahsetmekte fayda
var. Göz koruyucuları kullanım şekli
bakımından 3 sınıfta inceleyeceğiz:
- Gözlüküstü Gözlükler,
- Gözlükler,
- Tam Kapalı Gözlükler.
Gözlüküstü Gözlükler: Bu gözlüklerin
en büyük avantajı numaralı gözlüklerle beraber kullanılabilmesidir. Pek
çoğumuz bu tip gözlüklerin varlığından haberdar değilizdir. O yüzden
çalışırken kendi gözlüğünü kullanarak
çapak ve benzeri tehlikeli madde sıçramalarından korunduğunu düşünen
insanlarla çok sık karşılaşırız. Oysaki
çok yanlış bir algılamadır bu.
59
KKD DOSYASI
KKD DOSYASI
Gözlerimiz bozuk diye çalışmayı bırakacak değiliz, o halde kendi
gözlüğümüzle beraber istediğimiz
teknik özelliklere sahip bir gözlüküstü
gözlük kullanarak işimizi güvenle yapmaya devam edebiliriz. Göz koruyucuların, toz veya gaz maskelerinden
baretlere kadar pek çok ürünle beraber kullanılması gerekebilmektedir.
Beraber kullanım gereken durumlar
için istediğimiz teknik özelliğe sahip,
konforlu ürünler tercih edilmelidir. Bu
özellikler, uzayabilen çerçeve saplarından, eğrilebilir lenslere kadar pek
çok özellik olabilir. Özellikle çerçeve
saplarının farklı ölçülere ayarlanabilir
olması bir göz koruyucu için oldukça önemlidir. Ayrıca çizilmeye karşı
dirençli ürünler olması göz koruyucuların kullanım ömrünü de uzatacaktır.
Ürünlerin konforunu artıracak bir
diğer özellik de ürünlerin hafifliğidir.
Başka bir gözlükle beraber kullanılacak bir gözlükte hafiflik oldukça
önem taşır. Koruyucu gözlüklerin
polikarbonat ve benzeri malzemeden
yapılmasının sebebi gözlüklerin hafif
ve dayanıklı olmasının amaçlanmasıdır. Polikarbonat sert ve kırılmaya
karşı dirençli bir malzemedir. Ayrıca
gözlüklerin buruna temas eden yerlerinde burun yastıklarının olması ürün
kullanımında önemli konfor özelliklerindendir. Gözlüküstü gözlüklerin
de kullanım amacına bağlı olarak
mekanik risklere karşı koruyucu olan
şeffaf lensli, kontrast artırıcı özelliğe
sahip sarı lensli ve kaynak ışınlarına
karşı koruma sağlayan yüksek koyuluğa sahip çeşitleri vardır. Normal
gözlüklerle genel olarak aynı mekanik
özelliklere ve aynı filtreleme yeteneğine sahip olarak üretilebilmektedir.
“Gözlükler” başlığı altında filtreleme
özelliklerine göre göz koruyucular
ayrı ayrı incelendikleri için gözlüküstü gözlükler bölümünde filtreleme
özellikleri için ayrıca bir gruplandırma
yapılmamıştır.
Gözlükler: Göz koruyucularla ilgili
pek çok teknik detay olsa da gözlüklerin filtrasyon bakımından temelde
4 ana grup olduğunu düşünebiliriz.
Bunlar şeffaf lensli gözlükler, kaynakçı gözlükleri, sarı lensli gözlükler ve
diğer renkli lensli gözlüklerdir.
- Şeffaf Lensli Gözlükler: Genel
olarak mekanik risklere karşı kullanılır. Ancak sahip olduğu ek teknik
özelliklerle gözlüklerin kullanım alanı
60
genişleyebilir. Bu tip gözlükler genelde 2 numaralı filtre ölçek numarasına
sahiptir. (filtre özelliği bakımından
mor ötesi - UV ışınlarına dirençli)
Genellikle karşılaştığınız birçok gözlükte, ergitilmiş metale karşı belli bir
dirence sahip olduğunu gösteren “T”
işaretini görürsünüz. Daha önce de
bahsettiğimiz gibi bu işaret mekanik
dayanımın sembolü ile beraber gözlük
üzerinde yer alır “FT” gibi. “FT” yi
örnek vermemdeki amaç yine piyasada göreceğiniz pek çok göz koruyucunun mekanik dayanımının “F”
düzeyinde olmasıdır. EN 166 standardında, düşük enerjili darbeye dayanım
özelliği olarak verilen ve “kütlesi en
az 0,86 g, anma çapı 6 mm olan çelik
topun 45 m/s hızla okülere ve yan
korumalara uygulanması” olarak testi
gerçekleştirilen bu dayanım düzeyi,
orta şiddette bir dayanım düzeyidir. Çok nadir işlerde “F” nin bir üst
düzeyi olan “B” mekanik dayanımına
ihtiyaç vardır. Ve “B” den de daha
yüksek bir dayanım olan “A” ise ancak
yüz siperlerinde sağlanabilmektedir.
Yüz siperleri ile ilgili detaylardan baş
koruyucular sayısında bahsedeceğiz.
Peki ya yaptığımız iş torna, taşlama
vb. çapak sıçramasına sebep olabilecek bir iş iken bize verilen gözlükler en az sağlamlık veya artırılmış
sağlamlık (S) düzeyinde olursa. İşte o
zaman kullandığımız kişisel koruyucu
donanım yaptığımız işe uygun değildir
ve bizim için çok tehlikeli bir durum
var demektir. Malzemeden kopan
parçaların gözümüzdeki gözlüğü kırıp
bize zarar verme ihtimali vardır. Bir
diğer olumsuz senaryo da kullandığımız gözlüğün dayanımının yeterli
olması ancak ısıya karşı herhangi
bir dayanımının olmaması sebebiyle,
aşırı sıcaklıkta yüksek hızlı parçaların
gözlüğün camını eriterek bize ulaşması ihtimalidir. Böyle bir durumla
da karşılaşmamak için gözlüğümüzün yaptığımız işe uygun olan teknik
özelliklere sahip olduğundan emin
olmalıyız. Sonuçta bu ürünler kişisel
koruyucu donanımdır ve detayları her
ne kadar teknik bilgilerle, standartlarla anlatılıyor da olsa ürünün bir
Türkçe kullanım kılavuzu vardır ve en
azından onu inceleyerek yaptığımız işe
uygunluğunu sorgulayabiliriz.
Mesela işyerine gelen ziyaretçilere verilen gözlükler, her ne kadar
görünümleri benzer de olsa tezgah
başında kullanılamayabilir. Bu yüzden
birbirine benzeyen her ürünün aynı
özellikte olmayabileceğini bilmeliyiz. “FT” işaretlemesine sahip şeffaf
lensli bir gözlük, mekanik özellikleri
ölçüsünde, tamir-bakım, taşlama, taş
kesme vb. pek çok işe uygun olabilecek bir gözlüktür.
- Sarı Lensli Gözlükler: Kontrast
artırıcı özelliğe sahiptir ve genel olarak ışıktan maksimum faydalanmaya
ihtiyaç duyulduğunda kullanılır. Bu
tip gözlüklerin filtre ölçek numarası
EN 166 standardında 2 olarak belirtilmiştir (filtre özelliği bakımından
mor ötesi - UV ışınlarına etkili). Sarı
renkli ışık insan gözü için en rahat
görüşü sağlayan renklerdendir. Sisli
havaları gözünüzün önüne bir getirin.
Sis lambası olmayan araçların trafikte
sadece sinyalleri ile (dörtlüler) gidebildiğini görürsünüz. Eğer arabanızın
farını yoğun siste açarsanız önünüzü
görmenize yardımı olmadığını hatta
zararı olduğunu görürsünüz. O yoğun
sisin içerisinde sis farınız yoksa
görülebilmenizi sağlayan tek şey sarı
sinyal lambalarınızdır. Böylesi yoğun
bir siste, tüm araçlar görülebilmek
için arka arkaya dörtlülerini yakarak
giderler. Güneş ışığının içinde de
bol miktarda bulunan sarı ışık bizim
görüş kabiliyetimizi artırdığı için sarı
lensli gözlükler de aynı amaca hizmet etmektedir diyebiliriz. Kontrast
artırma özelliğine sahip lensler (sarı,
turuncu, bronz vb. olabilmektedir),
UV ışınlarını bloke etme haricinde
mavi ışığı diğer renklerin arasından
bloke eder ve böylelikle kullanıcıya
daha fazla kontrast sağlamayı başarır.
Yine istenen bir takım ek özellikler
ile ürün yapılan işe tam uygun hale
getirilebilir. Bu gözlükler ince görüş
gerektiren, kalite kontrolü gibi işlerde
kullanıcının görüş kabiliyetini artıracaktır. Bu gözlüklerin de mekanik
dayanımları isteğe bağlı düzeylerde
sağlanacaktır. Sarı gözlüklerle mekanik işler (gözlüğün teknik özellikleri
dâhilinde) yapılabilir.
- Diğer Renkli Lensli Gözlükler:
Sarı lensli, şeffaf lensli ve kaynakçı
gözlükleri
haricinde
güneş
parlamasına karşı koruma sağlayan
renkte (örneğin duman rengi) gözlükler de mevcuttur. Bu tip gözlüklerin
filtre ölçek numarası EN 166 standardında 5 olarak belirtilmiştir (kızıl ötesi
olmayan güneş ışığına karşı koruma
sağlayan filtre tipi). Mekanik özellikleri bakımından yeterli gözükse de
güneş etkisine karşı koruma sağlayan
bu gözlüklerle kapalı alanda çalışmak
uygun değildir. Bu gözlükler güneşin etkilerine karşı gözü koruması
amacıyla güneş ışığını filtreledikleri
için tıpkı bir güneş gözlüğü gibi ortamı
loş hale getirerek kapalı hacimlerde
detayları görmeyi zorlaştıracaklardır.
Bu tip gözlükler aksi belirtilmedikçe genelde forklift, kamyon vb. araç
kullanımları için uygundur. Anti glare
(parlama engelleyici) özelliğine sahiplerse araç kullanımında daha rahat
bir sürüş sağlayacaklardır.
Kaynak Gözlükleri: Kaynak yaparken
oluşan enerjinin belli bir kısmı ortama
ışıma olarak yayılır. Ortama yayılan
ışınların yaklaşık yüzde 60’ı kızıl ötesi,
yüzde 10’u ise mor ötesi ve geri kalanı
görünür ışınlardır. Kaynak esnasında
ortaya çıkan bu ışınlar radyasyon etkisi oluşturarak çalışanların gözünde ve
cildinde rahatsızlıklara yol açmaktadırlar. Kızılötesi ışınlar özellikle akkor
haline gelen maddelerden yayılarak
ısı etkisi (radyasyonu) yapar. Mor ötesi
ışınlar ise güneş yanığı etkisi yapar ve
çalışanların gözlerinde fazlaca hasara
sebep olur. Elektromanyetik dalgaları
içeren dizilim olarak adlandırabileceğimiz elektromanyetik spektruma
göre, ışınlar dalga boylarına göre
sıralandığında kızılötesi (IR) ışınlar,
görünür ışınlar ve mor ötesi (UV)
ışınlar sıralaması oluşmaktadır. Bizim
kaynak ışığı olarak bildiğimiz ve gözümüzle gördüğümüz ışımalar görünür
ışınlardır. Eğer çalışanın gözünde ışımanın etkisine karşı koruyucu bir göz
koruyucu yoksa görünür ışık geçici
körlüğe, uzun süreli maruziyetlerde
ise renk ayırımında ve göz yapısında
sorunlara yol açabilmektedir. Göz için
en tehlikeli özellikte olan ışın görünmeyen mor ötesi ışınlardır. Gözle
de görülemediği için, bu ışınlarla
ilgili tehlikeyi fark edip refleks olarak
herhangi bir savunma geliştirmek
mümkün değildir. Mor ötesi ışımalara
maruziyet kısa dönemde yanma ve
kaşıntı etkisi yaparken uzun dönemde
körlüğe kadar varan kalıcı göz rahatsızlıklarına sebep olabilir. Kızılötesi
ışımalara maruziyet sonucunda ise
kızarma, yanıklar ve kalıcı körlüğe
kadar giden pek çok rahatsızlık yaşanabilmektedir.
Kaynak işlerinde kullanılacak göz
koruyucuların filtrelerinin ölçek
değerleri 1,2 ila 16 arasında değişiklik
göstermektedir.
“TS EN 169 Kişisel Göz Koruması
- Kaynakçılık ve İlgili Teknikler İçin
Filtreler – Geçirgenlik Özellikleri ve
Tavsiye Edilen Kullanım” standardında kaynak etkisine karşı koruyucu
özelliği olan göz koruyucuların filtre,
geçirgenlik ve kullanım özellikleri
belirtilmiştir. Yapılacak kaynak türüne
göre kullanılacak göz koruyucunun
filtre ölçek değerleri bu standartta
verilmiştir.
Örneğin anılan standartta Çizelge
A.1’de gaz kaynakları ve sert lehim
işlemlerinde kullanılacak göz koruyucuların ölçek numaraları belirtilmiştir.
Bu çizelgeye göre kaynakta kullanılan asetilenin debisi (q) 70 L/saat ve
altında (q ≤70) ise ölçek değerinin
4, 70<q≤200 ise ölçek değerinin 5,
200<q≤800 ise ölçek değerinin 6 ve q
>800 ise koruyucu ölçek değerinin 7
olması istenmiştir.
Çizelge A.2’ye göre oksijenle kesme
işinde kullanılan oksijenin debisi q
(L/saat); 900≤q≤ 2000 aralığında iken
kullanılacak göz koruyucusunun ölçek
değerinin 5, 2000<q≤ 4000 iken ölçek
değerinin 6, 4000<q≤ 8000 iken ölçek
değerinin 7 olması istenmiştir.
TS EN 169 standardı Çizelge A.3’te ise
Ark kaynağı için kullanılması tavsiye
edilen farklı ölçek numaraları belirtilmiştir.
Aynı standartta kaynak çalışmalarının
yapıldığı alanlarda, kaynak yardımcılarının ve diğer kişilerin korunması
için 1.2-4 ölçek numaralı filtreler
kullanılması tavsiye edilmiştir ancak
özellikle kaynakçı yardımcısının, kaynak yapılan noktaya (ark) uzaklığının
kaynakçının uzaklığına eşit olduğu
gibi yüksek riskli durumlarda ise her
ikisinin de aynı ölçek numarasındaki
filtreleri kullanması tavsiye edilmiştir.
Renk algılamasının önemli olduğu
kaynak işlemleri için artırılmış renk
algılaması olan kaynak filtrelerinin
kullanımı tavsiye edilir.
Kızılötesi ışınların özellikle akkor haline gelen maddelerden yayılarak ısı
radyasyonu yaptığından bahsetmiştik.
Bu sebeple önemli ölçüde ısı meydana
getiren kaynak işlemleri için, kullanıcının rahatlığını artırmak amacıyla
“kızıl ötesi bölgede artırılmış yansıtma değeri” olan kaynak filtrelerinin
kullanılması tavsiye edilir.
Çizelgelerden seçilen filtre ölçekleri
yeterli gelmiyorsa işyeri ortamı incelenmeli ve çalışanın görme duyusu
kontrolleri yapılmalıdır.
Gereğinden yüksek ölçek numaralı
(çok koyu) filtrelerin kullanılması
operatörün, ışıma kaynağına çok
yaklaşmasına ve zararlı dumanları
solumasına sebep olacağından zararlı
olabilir.
Açık alanlarda kuvvetli, doğal aydınlık
içindeki çalışanlar için ortamda ekstra
bir aydınlık bulunacağını göz önüne
alarak tavsiye edilen ölçek numarasından bir ölçek yüksek olan koruyucu
filtreler kullanılabilir.
Birden fazla ölçek numarası olan (aydınlık ve karanlık) filtreler de mevcuttur. Bu filtrelerden aydınlık kısım kaynak yapmadan önce kaynak yapılacak
yere kısa süreli bakmak için, karanlık
kısım ise kaynak yapılırken kullanılır.
Değiştirilebilir camı olan kaynak
siperliklerinde filtre işlemini yapan
camın üzerinde koruyucu özelliğine
göre gerekli işaretlemeler ve tabi ki
CE işaretlemesi bulunmalıdır. Kaynak
camı değiştirilebilir bir parça olduğu
için kendi başına CE işaretlemesine ve
teknik özelliklerini belirten oküler işaretlemesine sahip olmak zorundadır.
Kaynak işleri için gözlük üstü, gözlük,
siperlik tipi pek çok tip göz ve yüz koruyucu olduğu gibi normalde aydınlık
bir filtreye sahipken kaynak ışıklarını
gördüğünde otomatik kararan kaynak
başlıkları vb. ekipmanlar da mevcuttur. Bu gibi ürünler elbette ki son derece konforlu ürünlerdir. Belki fiyatları
kısa dönemde yüksek olarak değerlendirilebilir ancak çok yoğun kaynak
işinin yapıldığı yerlerde kendini kısa
denilebilecek bir sürede amorti edeceği ve çalışanların verimini artıracak
ürünler oldukları göz ardı edilmemelidir. Bu ürünlerin çok yüksek olma-
61
KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ
GRUP TEMİZ
Her insan hayatta mutlu ve başarılı olmak ister, ancak herkes bu
isteğine uygun dönüşümü gerçekleştiremez. Günümüz insanının
isteklerine ulaşırken uygulayabileceği düşünce modellerini ve
yöntemlerini aktaran Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nin içerdiği
bilgilerden esinlenilerek yazılan bu kitap, köprüden önce son
çıkışı yakalayanların ve tüm iz ve işaretlere rağmen kaçıranların
öykülerini anlatıyor. Bu öykülerin kapsadığı tüm bilgiler, zamanla
ve mekânla değişmeyen, tüm insanlar için geçerli ve tutarlı olan
soyut yasalara işaret ediyor.
İŞE GİDERKEN
Hayat, başıboş bırakılmış olayların toplamı değildir.
Şans ve tesadüf, var olduğunu sandığımız kavramlardır.
Şans yok!
Tesadüf yok!
Hayat oyununun kuralları var!
Öykülerimiz farklı olsa da oyunun kuralları,
her zaman, her yerde ve herkes için aynıdır.
Oyunun kuralları...
Aslında çok basit, ama zor...
Pek çok göz koruyucu çeşidi olsa
da hepsinin ortak amacı yaptığımız
işin risklerinden gözlerimizi korumaktır. Tabi ki her kişisel koruyucu
donanımda olduğu gibi yaptığımız
işe uygun olan ürünü seçmemiz ve
14,00
doğru kullanım sağlamamız
gerekmektedir. Burada anlatılan bilgiler teknik özellikli bilgiler olması
itibariyle her zaman hatırlanamayabilir ancak önemli olan unsurlardan
birisi CE güvenlik işaretine sahip
olan güvenli ürünlerin kullanılması ve ürünlerin Türkçe kullanım
kılavuzundaki bilgilere göre yaptığımız işe uygunluğundan emin
olunmasıdır. Kaynak gözlüklerinden
bahsederken söylediğimiz gibi her
zaman en yüksek koruma değeri
en iyi olmayabilir. Yaptığımız işe en
uygun ürünü bulmak önemlidir. Her
göz koruyucusu için ortak olabilecek özellikler olarak, rahat ve uzun
süreli kullanım sağlaması için özel
bir kullanım amacı belirtilmedikçe,
1. Optik sınıfında olması, çizilmeye dirençli olması, UV ışınlarına
dirençli olması, kullanım konforunu
sağlayacak tasarım özelliklerine
sahip olması gibi özellikler temel
özellikler olarak kabul edilebilir.
Kullanım ihtiyacımıza bağlı olarak üründe olması gereken diğer
özellikler de, göz koruyuculardan
istediğimiz koruma düzeyini almamızı sağlayacaktır. Unutulmamalıdır
ki her bir ürün kendi özellikleri itibariyle teknik detaylar içermektedir.
O yüzden ürün seçiminde, yaptığınız
işe bağlı olarak maruz kalacağınız
riskler, çalışma ortamı ve kullanıcılarla ilgili gerekli bilgiler yeterince
bilgi sahibi olduğunu düşündüğünüz
satıcı ve tedarikcilerle paylaşılarak
ürün seçiminde profesyonellerden
yardım almak, ürün üzerindeki ve
Türkçe kullanım kılavuzundaki teknik bilgilerden de faydalanarak bir
karar vermek en doğrusu olacaktır.
Akademi Artı Yayıncılık AŞ
Meşrutiyet Caddesi No:12/2
Kızılay 06420 Çankaya/Ankara
Tel: 0 312 417 72 73 (pbx) • Faks: 0 312 417 36 46
Y A Y I N E V İ
www.elmayayinevi.com | [email protected]
GRUP TEMİZ
62
Lenslerinin üzerinde değiştirilebilir
film seçeneği olan ürünler, ürünün
kendi kullanım ömrünü uzun tutması sebebiyle tercih edilebilir.
İŞE GİDERKEN
İADE GARANTİSİ
Bu kitabı okudunuz
ve beğenmediyseniz,
iade edebilir ve
ödediğiniz ücreti
yayınevimizden geri
alabilirsiniz.
ISBN 978-605-5286-09-5
Kişisel Gelişim Serisi
Tam Kapalı Gözlükler: Bu tip
gözlüklerde genelde şeffaf ve açık
renkli lensler kullanılır. Piyasada “goggle tipi” gözlük olarak da
bilinirler. Yüze oturan bir tasarım
olması sebebiyle gözlüğün yüze
oturan yerleri cilde zarar vermez
özellikte olmalıdır. Yüze tam teması
sağlayan baş bağının esnek, ayarlanabilir olması ve kullanılacağı
sektörler göz önüne alınarak rahat
temizlenebilir olması önemlidir.
Gözlüklerle aynı, hatta daha yüksek mekanik dayanım değerlerini
tam kapalı gözlüklerde elde etmek
mümkündür. Tam kapalı gözlüklerde UV koruması da belirli düzeylerde sağlanır. Ancak bu gözlüklerin
asıl üretim ve kullanım amacı sıvılara, toz ve gazlara karşı koruma sağlamasıdır. Bu özellikler sağlanırken
yüze oturması sebebiyle buğu oluş-
ması söz konusu olabilir. O yüzden
buğulanmayı engelleyici özellikte
olan ürünler kullanım konforu
bakımından ön plana çıkmaktadır.
Ürünün tasarımı, esnekliği ve hafifliği yüze tam oturması ve dolayısıyla
tam koruma sağlaması bakımından
önemlidir ve kullanıcının konforunu da büyük oranda etkiler. Görüş
yeteneğini engellemeyen ürünler
tercih edilmelidir. Gaz ve toza karşı
koruma özelliği olan ürünler bir
maske ile kullanım gerektireceği için toz maskesi ve yarım yüz
maskeleriyle beraber kullanıma
uyumlu olmalıdır. Gözlüküstü
gözlükler gibi numaralı gözlüklerle beraber kullanım
imkânı veren tam kapalı
gözlük modelleri, göz rahatsızlığı olan çalışanların
da ürünü kullanabilmesini
sağlayacaktır.
Ürünün hangi amaç için tasarlandığını iyi incelemek gerekir. Her
tam kapalı gözlük, gazlara karşı
koruyucu özellikte değildir. Ayrıca
üretildiği malzemeye bağlı
olarak mekanik dayanımı
ve kimyasallara dayanımı
da farklılık gösterebilmektedir. O sebeple ürünün kullanım
kılavuzundan yapılan işe uygunluğu
mutlaka kontrol edilmeli, yetkili
kişilerden bilgisi edinilmelidir. Sahip olduğu koruma özelliğine bağlı
olarak (gazlara ve/veya damlacık
ve sıvı sıçramalarına karşı koruma)
laboratuar, boyacılık vb. kimyasal
işlerde kullanılmaları mümkündür.
Mekanik performans değerlerine
uygun olarak tamir-bakım, öğütme
vb., toza dirençleri mevcutsa tozlu
işlerde ve UV filtrasyonu gerekli yerlerde özellikleri dahilinde
kullanılabilirler. Ergimiş metallere
direnci olan bir ürün (okülerinde
“9” işaretlemesi yapılmış olmalı)
metalürji sektöründe özellikleri
dâhilinde kullanılabilir.
KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ
makla birlikte bir gözlüğe göre ciddi
bir ağırlığının olacağı da göz önünde
bulundurulmalıdır ancak elleri serbest bırakması, görüşü engellemeyecek aydınlık bölgeye sahip olması
ve otomatik karararak milisaniyeler
içerisinde gözlerinizi korumaya alması bakımından oldukça kullanışlı
ürünlerdir. Kaynak esnasında ortaya
çıkan zararlı gazlara karşı koruma
sağlayan modellerinin de olması bir
ürünle birden fazla korumaya sahip
olmanın konforunu da beraberinde
getirmektedir.
Elma Yayınevi’nin Kişisel
Gelişim Serisi’nde yer
alan “KÖPRÜDEN ÖNCE
SON ÇIKIŞ” kitabını
beğenerek okuyacağınızı
düşünüyoruz. Deneyimsel Tasarım Öğretisi Başarı Psikolojisi eğitmenlerinden oluşan Grup
Temiz tarafından kaleme
alınan kitap, vazgeçilmez
bir başucu kitabı olacağı gibi iş hayatınızda
başarınızı artırmaya da
yardımcı olacaktır.
Oyunun kuralları basit
ama zordur. Kendi öykülerimizde haklı çıkmak
GRUP TEMİZ
için, oyunun kurallarını
AYŞİN KİREMİTÇİ • BANU YAŞAR • ENGİN ZENGİN
SEMRA DALLI • YEŞİM HOŞER • ZEYNEP ÇOLAK • ZERRİN ZIK
ve çıkış yollarını görmekte zorlanırız. Bir fırsatı değerlendiremeyince “tren kaçtı”, telafisi
zor bir hata yapınca da “köprüden önce son çıkışı kaçırdık” deriz.
Vardır hep bir mazeretimiz. Başkalarının öykülerinde ise çıkışı daha
kolay görürüz. Anlatılan öyküyü dinlerken aslında biz kendi öykümüzü dinliyoruzdur, farkında olmadan.
Hayat bir oyun ve bizler de oyuncularız. Bizler şikâyet edip mazeret ürettikçe, gerçekleri algılamaktan uzaklaşırız. Yanılgılarımız
artar ve oyunun kurallarının dışına çıkarız. Evde, işyerinde ve
uğraşımızın olduğu tüm yerlerde, kendi öykülerimizi yaşarız.
Günümüz insanının isteklerine ulaşırken uygulayabileceği düşünce modellerini ve yöntemlerini aktaran Deneyimsel Tasarım
Öğretisi’nin içerdiği bilgilerden esinlenilerek yazılan bu kitap,
köprüden önce son çıkışı yakalayanların ve tüm iz ve işaretlere
rağmen kaçıranların öykülerini anlatıyor. Bu öykülerin kapsadığı
tüm bilgiler, zamanla ve mekânla değişmeyen, tüm insanlar için
geçerli ve tutarlı olan soyut yasalara işaret ediyor. Kitabın Yazarları:
Grup Temiz (Ayşin Kiremitçi, Banu Yaşar, Engin Zengin, Semra Dallı,
Yeşim Hoşer, Zeynep Çolak, Zerrin Zık)
Kişisel Gelişim Serisi
KKD DOSYASI
Yunus Emre’nin izinde
bir gönül yolcusu Faruk
Dilaver’in kaleminden
“GÖNÜL BAHÇESİ”
kitabını , iç huzurumuzu ve böylelikle iş
barışımızı yakalamak
için öneriyoruz.
“Yunus Emre’den anladığımız aşktır bizim. Bu
gerçeği gören, gerçek
mutluluğa ermek isteyen Yunus’a dost olur.
Ailelerin ve ülkemizin
birlik ve beraberliği için
çalışır. Yunus, aşk ile
yandı, pişti, hamlıktan
kurtuldu. Onun dergâhı,
âlem oldu. Yunus Emre,
öküzünü kaybeden çiftçinin gönlünü yapmak
için öküzle beraber boyunduruğa girip tarlayı
sürdü. Boyunduruğa
girip gerçek özgürlüğü
buldu. İnsanları sevip, kurtuluşuna vesile olmak için gayret edelim.
En kolayı; anlamak, izlemek, yaşamak.
Yunus Emre, dosttur. Gariplerin dostudur. Bir gönül o Yunusu
arıyor, bulacak. Yunus da bir gönül arıyor, konacak.
Bir garip boynunu bükerse, Allah kâinatı yok eder. O, gariplerin
dostudur. Yunus Emre de gariplerden bir gariptir. Yunus Emre’nin
aydınlattığı yolda emin adımlarla, varlık yapmadan dengeli bir şekilde
yürüyelim. Bizim gayemiz insanlara yardım etmek. Kafaları karıştırmak değil. Dengeli olalım, özgür irademizle Hakk’ı bulalım. Çünkü
Hak kazanılmaz. Hakk’ı kimse kazanamaz. Evi-ocağı bırakıp terk
ederek Hak kazanılmaz.
Bize düşen, önce insan olmak, sonra olgunlaşmak. Başkalarına
eziyet etmeyen, eşiyle, işiyle mutluluk içinde olan insan olmak...”
Yeni vizyona giren filmlerin bir çoğu izlemeye değer olmakla beraber bizim öneri için seçtiğimiz film: “DAĞ”
İstanbullu Oğuz bedelli askerliği tercih etmek yerine vatani görevini kısa dönem olarak bölüğünde yerine getirmeyi tercih eder.
Keçiörenli Bedir ise ne askerlerle ne komutanlarla iyi geçinebilen, başlı başına arıza bir uzun dönem erdir. Asiliğinden dolayı
aldığı cezalarla da askerliği iki sene uzamıştır. Oğuz ile sürekli dalaşan ve ona ters giden Bedir, “poşetsin sen” diye küçümsediği
dönemdaşıyla omuz omuza mücadeleye gireceğinden de habersizdir.
Bu bölükten bir ekip, bir iletişim anteninin tamiri için görevlendirilir. Fakat habersiz biçimde teröristlerin pususuna düşerler.
Ekipten sadece Oğuz ve Bedir hayatta kalır. İki genç asker aralarındaki çekişmeyi bir kenara bırakıp karşılarındaki gerçek düşmana karşı koyarlar. Amansız hava koşulları ve coğrafyaya rağmen hayatta kalarak vatanı korumak birincil vazifeleridir.
Senaristliğini ve yönetmenliğini Büşra filmiyle de tanıdığımız Alper Çağlar’ın üstlendiği yapımın kadrosunda Çağlar Ertuğrul,
Ufuk Bayraktar ve Fırat Doğruloğlu gibi isimler yer alıyor.
İki genç asker aralarındaki çekişmeyi bir kenara bırakıp
karşılarındaki gerçek düşmana karşı koyarlar.
Vatanı korumak birincil vazifeleridir.
63
Ekoteknik İSG
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi
İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm
gelişmeleri adım adım takip etmek , uzmanlarca
yazılan makalelere ulaşmak , özel söyleşilerimizi
okumak , iş sağlığı güvenliği ve çevre konularına
dair tüm haberleri bilmek için ,
Ekoteknik İSG’ye abone olun
Derginiz adresinize gelsin ...
Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL
Hesap No: YAPI KREDİ - Mithatpaşa Şubesi , 359 70305321
VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728 759 0707
Adınız, Soyadınız:
Firmanız, Göreviniz:
Adresiniz:
Telefonunuz, Faksınız:
GSM:
E-posta:
64

Benzer belgeler