Ocak-Şubat-Mart 2013 - PDF Formatında İndir
Transkript
Ocak-Şubat-Mart 2013 - PDF Formatında İndir
ÇESAM Çevre ve İş Güvenliği Hizmetleri Çevre Danışmanlığı ÇED İş Sağlığı Güvenliği Çevre Görevlisi Enerji Verimliliği Atık Yönetimi ÇESAM 1467 Sok. Uğur Apt. No: 4 - 2 Çukurambar / ANKARA Tel: +90 312 285 47 45 Fax: +90 312 285 47 16 www.cesam.com.tr [email protected] Sunuş İrem Nurgül Durmuş Sorumlu Yazı İşleri Müdürü [email protected] “İlk Merhaba”mızı Ocak-2012’de yazmıştık… İlk heyecan, İlk sayı… Biz bile anlamadık, emeklemeden nasıl koştu bu dergi ama 1 yılda umduğumuzdan çok daha fazla yol kat ettik. Çok şükür. Hem bir yaşımızı doldurduk, hem de bir yılı daha doldurduk. Dergimize emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz. Bu asla tek başına elde edilebilecek bir başarı değildi, bu ortak bir zafer. Bir de ekibimizin yazarken ve konuşurken Sokrates’in üç filtresini her zaman göz önünde tutuyor olmasının faydası olsa gerek. Sayfalarımızı ayırırken 1) Yazacağımız şey gerçek mi? 2) İyi bir haber mi? 3) Kime ne faydası var? diye mutlaka sorguluyoruz. Çok şükür bu zamana kadar yazdığımız her şey gerçekti, haberlerimiz birilerini kötülemek, karalamak ve lekelemek için olmadı hiçbir zaman ve mutlaka ki çok fayda sağlandı. Trabzon’dan Diyarbakır’a kadar yurdun dört bir yanından abonelik aldı, yeni derginin yayınlanma zamanı gelmeden “yeni sayı neden gelmedi hala?” diye sabırsız telefonlar ve e-postalar aldık. Bu bir gönüllük esası, bir dayanışma projesi haline geldi 2 adeta. Öyle ki Türkiye’nin en iyi isimleri bu dergi çatısı altında birleşti. Hem de hiçbir maddi beklenti ve menfaat olmaksızın... Herkes “ben ne katabilirim?” dedi. İş güvenliği kültürünü oluşturmak için bir duvar da bizim dergimizdi, eline malasını, tuğlasını alan geldi. İnsan’ı koruyan bir duvar yükseldi… ……………. Ama elbette önce çalışanlardaki yanlış yerleşmiş olan “Kader İnancı”nı doğru bir şekilde yeniden yapılandırmak gerekiyor. Biz ilk sayımızdan bu yana Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan çok değerli hocamız Doç. Dr. İlyas Üzüm ile bu konuların üzerinde duruyoruz. Artık çok değerli yazar kadromuza Araştırmacı Yazar Faruk Dilaver de eklendi. Dilerim bu yıl öncelikle bilinçaltımıza oturmuş yanlış kader inancını yıkarak başlarız işe. “Tedbirin kadere faydası olmaz” diyenlerde, “Kader değişmez, kaderde olan kaza geri çevrilmez” diye inanmış geniş kitlede umarım bu yanlış düşünce tarzını 2013 yılında değiştirebiliriz. Elbette ki insanların kaderi takdir edilmiştir, her şey gibi… Tedbir almak da zaten kaderinizin elvermesiyle mümkündür. Kaderinizde kolaylaştırılma var ise, bela veya musibet gelmeden önce tedbir alır ve o kazadan kurtulursunuz. Bu senenin ilk dergisinin sunuş yazısını Halife Ömer (R.A)’nın son derece önemli bir uyarı içeren uygulaması ile bitirmek istiyorum. Orduyla Şam’a giden Halife Ömer (R.A), şehre yaklaştığı zaman veba salgını olduğunu haber alınca orduya geri dönülmesi talimatını verir. Bu durum üzerine, kader kavramını anlayamayan ve işin şeklinde kalanlar şaşırırlar ve sorarlar: -Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun Ya Ömer? Kaderin tekniğini anlamış olan Hazreti Ömer (R.A)’ın cevabı hepimize derstir: -Allah’ın kazasından Allah’ın kaderine kaçıyorum!... İşte yukarıda anlatılan cevap, bu kader konusunun “püf” noktasıdır. Kader mutlak ve kesindir. İnsan ise kendisinden meydana gelenlerin neticesini görecektir. Lütfen 2013 yılında çalışanlarımızı kazaya terk etmeyelim. Terkettiğimiz alan kaderleri değil, kazaları. Bunu unutmayalım. Kazaya meydan bırakıp can almak olmasın bizim işimiz. İşletmemizin de çalışanlarımızın de nice mutlu seneleri olsun, Ekoteknik İSG, nice yeni yaşların olsun... Hayat kurtarmak için zamanla yarışırken, yaşama YENİ güvenle bağlanın. SERİ Dräger’den Yeni Solunum Seti Serisi Endüstriyel operasyonlarda görev alan ve yangınla mücadele eden ekiplerin ihtiyacı olan kişisel donanım, yıllar boyu süren uzun AR‐GE çalışmaları neticesinde geliştirilmiş ve oksijen yetersizliği veya zehirli gaz ve dumanın bulunduğu ortamlarda güvenli solunum imkanı sağlamak amacıyla satışa sunulmuştur. Yeni seri askı takımlarında, omuz askıları ve bel kemerinin konumu, solunum setinin ağırlığını, vücudun denge merkezi ile aynı doğrultuda dağıtacak şekilde tasarlanmıştır. AYRINTILI BİLGİ İÇİN: WWW.DRAEGER.COM.TR Draeger Safety Korunma Teknolojileri Ltd. Şti. Konrad Adenauer Caddesi No: 54/A‐B Yıldız ‐ Çankaya / ANKARA Tel : (0312) 491 06 66 • Faks : (0312) 490 13 14 Dräger. Yaşam için Teknoloji. 06 08 Bakan Faruk Çelik, İş Sağlığı ve Güvenliği Tanıtımı Kapanış Programına Katıldı İSG Kurumsal Yayınımız Ekoteknik İSG Dergisi Birinci Yılını Doldurdu 12 İş Teftiş Kurulu Başkanı MEHMET TEZEL’in misafiri olduk: Müfettiş Sayımızı ve Kurumsal Kapasitemizi Her Geçen Gün Güçlendiriyoruz! 16 18 20 24 Araştırmacı Yazar Faruk Dilaver: “Başarılı Bir İş, Huzurlu Bir İş Yeri İçin Sevgi ve Hoşgörü” İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı Düzenlendi HAK-İŞ Genel Başkanı MAHMUT ARSLAN ile İSG’ye Sendikacı Gözlüğü ile baktık. İş Başmüfettişi TEVFİK PAÇACI: “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Çerçevesinde İnşaat İş Kolu Sorumlulukları” 26 COŞKUN DEMİRCİ: “6331 Sayılı İSG Kanunu ile İlgili Soru ve Cevaplar 30 Başkent OSB’yi ziyaret edip güleryüzlü başkanı ŞADİ TÜRK’e 44 sorularımızı yönelttik. 34 Yrd. Doç. Dr. Devrim Alkaya ve Burak Yeşil ile İnşaat Sektö- ründe İSG’ye Genel Bakış 38 İş Sağlığı Bilim Doktoru TAHİR SOYDAL: “Tasarruf yapalım, 48 Çevreyi Koruyalım. Peki Vücu- dumuza Zarar Verelim mi?” 40 Dünyada 56 Ülkeye İhracat Yapan Sanem Matbaacılık A.Ş.’nin İş Sağlığı ve Güvenliği Ekoteknik İSG’ye Emanet 42 ANSAF’12 Fuarı’nda Ankara Sanayicilerinin İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konuların- daki sorularını yanıtladık. 43 46 50 Forum Fuarcılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı BİLGİN AYGÜL de bizim sorularımızı yanıtladı. Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Doç. Dr. İLYAS ÜZÜM: “İş Güvenliği Açısından Çevre Duyarlılığı” E.CEVRE YONETİMİ GEN. MD.YRD. HÜSEYİN GELMEZ: “Elektrikli ve Elektronik Atıklar” B Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı MANSUR ZİYA KOÇ ile Kaza Analizi KLİNİK MİKROBİYOLOJİ UZMANI MEHMET ERGİN: “Vücudun Bakteri Populasyonu: Mikrobiyom” 52 ÖRNEK YARGITAY İÇTİHATI 54 57 DRAEGER TEKNİK MAKALE: “Patlamaya Karşı Koruma” İŞ MÜFETTİŞ YARDIMCISI KAYHAN TOPALOĞLU ile çok ses getiren KKD YAZI DİZİSİ’ne “Göz Koruyucular” ile devam ediyoruz. 06 Bakan Faruk Çelik, İş Sağlığı ve Güvenliği Tanıtımı Kapanış Programına Katıldı. 12 çekildi. Fotoğraf sanatıyla dergimize kattığı değerden dolayı EKOTEKNİK İSG DERGİ EKİBİMİZ - KÜNYE İmtiyaz Sahibi Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Hizmetleri Adına Halis Yolcu Editör Yadigâr Yolcu Kazaların Çevresel ve Teknik Araştırması Bilim Uzmanı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül Durmuş 4 Yayın Kurulu Doç Dr. F. Nur Eriş, İSG Uzmanı Kemal Çetinkaya, Uz.Dr. Mehmet Ergin, Çevre Uzmanı Hüseyin Gelmez, İş Güvenliği Uzmanı Ziya Koç, Dr. Tahir Soydal (İş Sağlığı Bilim Doktoru) Danışma Kurulu Prof. Dr. Recep Akdur, Yıldırım Akpınar(Çalışma Bakanlığı Eski Teftiş Kurulu Başkanı), Prof. Dr. Sefer Aycan, Prof. Dr. Aytül Çakmak, Ziya Demir, Doç. Dr. Tayfun Güngör, Doç. Dr. Tevfik Pınar, Prof. Dr. Kadirhan Sunguroğlu, Uz. Dr. Cebrail Şimşek, Uz. Dr. Engin Tutkun, Doç. Dr. Mehmet Uğurlu, Doç. Dr. Halil Murat Ünver, Doç. Dr Yusuf Üste, Dr. Hınç Yılmaz Görsel Yönetmen İrem Nurgül Durmuş Görsel Tasarım ve Teknik Sorumlu Soner Karip Reklam ve Pazarlama Koordinatörü Yalçın Yolcu Yayın İdare Merkezi İvedik Cad. No:110 Yenimahalle - Ankara Tel: 0312 344 01 96 (pbx) - Fax: 0312 343 66 46 Yayın Türü Yaygın - Süreli ISSN: 2146 - 9407 Baskı ve CTP Kalıp Dumat Ofset www.dumat.com.tr Basım Tarihi 15.01.2013 Abonelik ve Reklam Rezervasyon Tel: 0 312 344 01 96 (pbx) Ekoteknik İSG Dergisi’nin amacı, iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında özellikle uygulayıcı konumdakilerin deneyimlerini ve izlenimlerini belgelemek, birikimlerin paylaşılmasını sağlamak ve yeni ufuklar açarak başvurulabilecek bir kaynak yaratmaktır. Üç ayda bir yayınlanır. Yayının telif hakkı Ekoteknik İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Ölçüm Teknolojileri Ltd. Şti’ne aittir. Dergi içeriğinin tamamen ya da kısmen elektronik, mekanik veya başka biçimde çoğaltılması Ekoteknik’in iznine tabidir. Yayınlanan yazı ve reklamların sorumluluğu sahiplerine aittir. Doldurduk. 20 İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığından G.Gamze ATİK UZUN, tarafından Yaşımızı İş Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tezel Dergimizin kapak fotoğrafı, İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Halkla çok teşekkür ediyoruz... 08 Birinci HAK-İŞGenelBaşkanı MAHMUT ARSLAN ile İSG’yeSendikacıBakışı 42 ANSAF-12’den Teşekkür Belgesi 59 KKD YAZI DİZİSİ / GÖZ KORUYUCULAR İş Müfettiş Yardımcısı Kayhan Topaloğlu ile Göz Koruyucular Mercek Altında 5 ”Ölümden önce önleme”ye önem verdiklerini vurgulayan Çelik, yasanın sadece işçileri değil memurlar da dâhil tüm çalışanları kapsadığına işaret etti. İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer Bakan Faruk Çelik, İş Sağlığı ve Güvenliği Tanıtımı Kapanış Programına Katıldı 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 30.06.2012 Tarihli ve 28339 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmesiyle, kamudakiler dahil bütün çalışanlar ve işyerleri kapsama alındı. İşyerlerinde risk değerlendirmesi yapılması ve bununla bağlantılı olarak önleyici ve koruyucu tedbirlerin alınması, çalışan sayısı ile ilgili bir sınırlama olmaksızın tüm işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin sağlanması zorunlu kılındı. İş sağlığı ve güvenliği alanında gelişmiş birçok ülkenin mevzuat metinleriyle uyumlu olan bu kanunun ülkemizde etkin bir şekilde uygulanması açısından getirdiği yükümlülüklerin ilgili taraflara anlatılması büyük önem taşıyor. Kamu ve özel tüm işyerlerini ve çalışanları yakından ilgilendirmesi nedeni ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı “6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Tanıtım Kampanyası”nı başlattı. Bu kapsamda Ankara’da 14 Aralık 2012 tarihinde JW Marrıott Hotel’de seminere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik de katıldı. Ekoteknik İSG ekibinin de katıldığı toplantıya katılım çok yoğundu. 6 İ ş Sağlığı ve Güvenliği Tanıtımı Kapanış Programında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, çalışanları artık ateşe atmayacaklarını belirterek, ‘’Risk değerlendirmesi yapılacak, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışılmasını gerçekleştireceğiz’’ dedi. Bakan Çelik, çalışma hayatında önemli düzenlemelerin uygulamaya geçirildiğini, emeklilere yönelik “İntibak Yasası”, Sendikalar Kanunu ve İş Güvenliği Kanunu’nun bu düzenlemelerden olduğunu ifade etti. 4’ü ölüm 6’sı sürekli iş görememezlikle sonuçlanan günde ortalama 172 iş kazasının meydana geldiği Türkiye’nin, iş kazaları ve meslek hastalıklarındaki maddi kaybının 7,7 milyar dolar olduğunu dile getiren Çelik, 2002’de 872, 2010’da bin 444, bu yılın 11 aylık döneminde ise 895 kişinin iş kazalarından hayatını kaybettiğini söyledi. ALMAMIZ GEREKEN MESAFE VAR 2002’de yüz bin çalışanın 16,8’inin, 2012’de ise 7,6’sının iş kazalarından hayatını kaybettiğini kaydeden Çelik, bu oranın gerilemesinin önemli bir başarı olduğunu, ama netice itibarıyla yüz binde 8 işçinin iş kazasından yaşama veda ettiğini belirtti. Avrupa’nın 27 ülkesinde bu oranın yüz binde 4, ama Avrupa’nın ‘’çekirdeği’ niteliğindeki 15 ülkede yüz binde 1,5 olduğunu dile getiren Çelik, şunları söyledi: “Bizde bu rakamın 8’lerde olduğu dikkate alınırsa, almamız gereken mesafenin ne olduğunu hepiniz iyi biliyorsunuz. İşte bu yasa, İş Sağlığı Güvenliği Yasası bunun için çıkıyor, bu seminerler, toplantılar bunun için gerçekleştiriliyor. Bu bilincin artması ve bu farkındalığın oluşması, varmamız gereken hedefleri ortaya koyduğumuza göre hiç kimsenin ölmemesi, hiç kimsenin meslek hastalığına maruz kalmaması hedefiyle bu yasa ve toplantıları gerçekleştiriyoruz.” İş kazalarının yüzde 18,3’ünün metal sanayi, yüzde 14,4’ünün maden, yüzde 10,2’sinin inşaat sektöründe olduğunu bildiren Çelik, ‘’İş sağlığı ve güvenliğinde tasarruf olmaz. ‘Tasarruf yapıyorum’ zannedenlerin bir misli daha maliyete katlanacaklarını bilmeleri gerekiyor. Onun için bu alanda tasarrufu düşünüyorsak iş sağlığı ve güvenliğine yatırım yapmamız gerekiyor’’ şeklinde konuştu. İş sağlığı ve güvenliğinin birçok alanda pozitif katkıları bulunduğunu ifade eden Çelik, çıkardıkları yasanın kuralcı yaklaşımdan ziyade önleyici yaklaşımı öngördüğünü belirtti. “Ölümden önce önleme”ye önem verdiklerini vurgulayan Çelik, yasanın sadece işçileri değil memurlar da dâhil tüm çalışanları kapsadığına işaret etti. İSTATİSTİKLER OLUŞACAK Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, yasaya göre 1-9 çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfına giren iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin kamu tarafından karşılanacağını ifade ederek, sağlık hizmet sunucularına iş kazalarını 10, işverenlere ise 3 gün içinde bildirme zorunluluğu getirildiğini söyledi. Bildirimler sayesinde bu konuda istatistikler oluşacağını kaydeden Çelik, iş yerleriyle ilgili risk değerlendirmesinin büyük önem taşıdığına dikkati çekti. Çelik, ‘’Bu risk değerlendirmesi işin özü, yasanın temeli. Bu yapılmadan çok tehlikeli ve tehlikeli iş yerlerinden işe başlamak mümkün değil. Risk değerlendirmesi yapılacak, riskler ortadan kaldırılacak ondan sonra emek, alın teri, işçi o işe başlayacak’’ diye konuştu. Riskli ortamlarda çalışanın nelere maruz kaldığının bilindiğini ifade eden Çelik, ‘’Çalışanımızı artık ateşe atmayacağız. Risk değerlendirmesi yapılacak, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmasını gerçekleştireceğiz. Toplu koruma tedbirlerine öncelik verilecek’’ dedi. 7 Kurumsal Yayınımız Ekoteknik İSG Dergisi Birinci Yılını Doldurdu İş Sağlığı Güvenliği konusunda Kamu, Çalışanlar ve İşverenler arasında üçlü bir bağ oluşturan Ekoteknik İSG Dergisi, birinci yılını doldurdu. Ekoteknik İSG Dergisi, iş sağlığı güvenliği alanında kamu yönetiminde görev yapan yöneticiler, akademik katkı yapan akademisyenler, Draeger Safety Yöneticileri ve Ekoteknik İSG’nin yönetim kadrosunun katıldığı bir yemekle birinci yaşını kutladı. Tarihi Kınacızade Konağı’nda düzenlenen yemek adeta İş Sağlığı Güvenliği sektörüne yön verenlerin buluşma noktası gibiydi. Ekoteknik İSG, birebir kaynağından haberleri alarak sektörü aydınlatıyor. Bu yüzden de dergiye ilgi son derece yüksek. Yayınlanmaya başladığı sayıdan itibaren Diyarbakır’dan Trabzon’a kadar Türkiye’nin dört bir yanından abonelik alıyor. İlk sayısı Ocak-2012 tarihinde çıkan Ekoteknik İSG Dergisi, Ocak-2013 sayısını çıkarmadan önce Tarihi Kınacızade Konağı’nda derginin emektarlarıyla buluştu. Kutlanan birinci yaş günü yemeğinde derginin Sorumlu Yazı İşleri Müdürü İrem Nurgül Durmuş şöyle konuştu: “11-15 Eylül 2011 tarihinde düzenlenen ‘Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği değil. Bu özel bir şirketin desteğiyle sağlanacak bir başarı değil. Türkiye olarak çok şanslı bir ülkeyiz ki, bilgi isteyen ve iyi niyetli olan herkese kapıları sonuna dek açık bakanlıklarımız var. Başta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü olmak üzere Sağlık Bakanlığı’ndan ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’ndan bilgi anlamında çok büyük destek gördük. Köşe yazarı kadromuzu bakanlık müfettişlerinden ve üniversitelerin akademik kadrolarından oluşturduk. Yazarlarımız da hiçbir maddi veya manevi çıkar gözetmeksizin her sayımızda büyük emek sarfederek çok değerli bilgilerini kattlar. Bu yüzden henüz daha ilk yılımızdayken her İSG meraklısının mutlaka okumak istediği bir dergi olduk. Şimdi de 1 yılımızı doldurduk. Bu başarıda en çok katkısı olanlarla bir arada yemek yemekten onur duyuyoruz.” Misafirlerimiz yemeğin bitiminde sanatsal ve kültürel faaliyetlere ev sahipliği yapan Tarihi Kınacızade Konağı’ndan kendilerini 1800’lü yıllara götüren özel müze odalarını gezip öyle ayrıldı. İlkini kutladığımız yaş günümüzde misafirlerimize tarih ve lezzeti sunarken geçmişle özlem gidermeyi sağlayan Tarihi Kınacızade Konağı’na özellikle teşekkür ederiz. 16 yıl önce Türkiye’de neredeyse iş sağlığı güvenliğinin adı anılmıyordu ama bu ekip 16 yıl önce de iş sağlığı güvenliği konusunda hizmet veriyordu... 8 NİCE MUTLU YILLARIMIZ OLSUN HEEEP BERABER... 1) Editörümüz Yadigâr Yolcu 2) Sorumlu Yazı İşleri Müdürümüz İrem Nurgül Durmuş 3) Koordinatörümüz Mansur Ziya Koç 4) Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Emekli Genel Müdür Yrd. Hüseyin Gelmez 5) Çalışma ve Sos. Güv. Bakanlığı E mekli Gen.Müdür Yrd. Kemal Çetintaş 6) Çalışma ve Sos. Güv. Bakanlığı İSG Genel Müdür Yrd. Ahmet Çetin ? Bu bağlamda da bir sosyal sorumluluk projesi olarak adeta elini taşın altına koyarak “Ekoteknik İSG Dergisi” isimli kurumsal yayınını da çıkarıyor. Kongresi ve Fuarı’ 57 yıllık tarihine İstanbul’da rekorlar yazdırarak ülkemizden ayrıldı. Açılışı Sayın Başbakanımız R.Tayyip Erdoğan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik tarafından gerçekleştirilen kongreye 140 ülkeden 5 bin 400 kişi katıldı, ayrıca kongrede 32 ülkenin Çalışma Bakanlarının katılımıyla İstanbul Deklarasyonu da imzalandı. Bu olay tabiî ki basında yer aldı ama sektörel basın eksikliğinden ilgilileri detayları bulamadı. Bunun üzerine Editörümüz Yadigâr Yolcu adeta elini taşın altına koyarak iş sağlığı güvenliği ve çevre konularında bir dergi çıkarmaya karar verdi. Hızlıca çalışmalarımızı yapıp Ocak ‘2012 tarihinde Ekoteknik İSG Dergisi’nin ilk sayısını çıkardık. Açıkçası başarılı olacağımızı zaten düşünüyorduk ama böylesine bir başarıyı ilk yılımızda elde etmeyi biz dahi beklemiyorduk. Bu zaten tek başına bir ekiple yakalanabilecek bir başarı KİMLER KATILDI İ SG ülkemizde çok yeni bir konu olduğundan, yaklaşık 16 yıldır İş Sağlığı – İş Güvenliği ve Çevre konularında faaliyet gösteren bir firma olan Ekoteknik sektörün en eski ve köklü firmalarından olmanın haklı gururunu taşıyor. 7) ÇSGB - İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş Başmüfettişi Tevfik Paçacı 8) ÇSGB - İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş Müfettişi Kayhan Topaloğlu 9) ÇSGB - İş Teftiş Kurulu Başkanlığı İş Müfettişi Gülçin Topaloğlu 10)ÇSGB-İSGGM, İSG Uzm. Ahmet Ersoy 11) ÇSGB-SGK Başmüfettişi Gökhan Eroğlu 12) İş Sağlığı Bilim Uzmanı Dr. Tahir Soydal 13) Sağlık Bakanlığı - Mustafa Gücal 14) Araştırmacı Yazar Faruk Dilaver 15) Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Prof. Dr. Sefer Aycan 16) Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Doç. Dr. Mehmet Uğurlu 17) Draeger Safety Genel Müd. Abidin Korkmaz 18) Draeger Safety Satış Müd. Pelin Korkmaz 19) Ermenek Eski Belediye Başkanı A Sınıfı İSG Uzmanı Uğur Sözkesen 20) BM İnşaat-Mühendis İbrahim Sözkesen 9 Ekoteknik İSG Yemeği BASIN’da Sabah Gazetesi’ne ve Milliyet Gazetesi’ne hayati bir konu olan İş Sağlığı Güvenliği konusuna olan ilgisinden dolayı çok teşekkür ederiz. Daha önce hiç Müzede Yemek Yediniz mi? Tarihi Kınacızade Konağı’nda 1800’lü yıllara götüren bir yemek yiyebilirsiniz... Yayın Hayatına başladığı ilk günden bu yana aktüel haberin adresi olan www.actuelhaber.com haber sitesine çok teşekkür eder, başarılarının devamını dileriz. Ankara Kalesi İçi, Kale Kapısı Sok. NO: 28 Ulus / ANKARA Tel:+90 312 324 57 14 Fax:+90 312 310 79 81 www.kinacizadekonagi.com 11 Müfettişi ile 175 İş Müfettiş Yardımcısı, mühendislik ve tıp alanlarında eğitim görmüş 170 İş Başmüfettişi ve İş Müfettişi ile 349 İş Müfettiş Yardımcısı olmak üzere toplam 965 İş Başmüfettişi, İş Müfettişi ve İş Müfettiş yardımcısı görev yapmaktadır. Müfettiş Sayımızı ve Kurumsal Kapasitemizi Her Geçen Gün Güçlendiriyoruz! İnsan bilmediğine ya düşman olur ya bilmediğinden korkar. İşverenler denetimlerin yıkıcı değil aksine işletmeler için çok faydalı olduğunu bilse denetim olmasını kendileri isterler zaten. Çünkü öyle ki önleyici denetimlerde esas olan işyerlerinde iş kazası veya meslek hastalığı oluşmadan veya çalışma ilişkileriyle ilgili sorunlar ortaya çıkmadan gerekli tedbirleri aldırmak. Böylece muhtemel kazaları engellemek. İşverenler için ürkütücü bir konu olan denetimleri mercek altına almak üzere İş Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tezel’in misafiri olduk. Sorularımızı detaylarıyla cevaplandıran Tezel, bu röportajıyla akıllardaki birçok soru işaretini tamamen kaldırıyor. Röportaj: İrem Nurgül Durmuş / Fotoğraf: Gamze Atik Uzun İ ş Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın daha iyi anlaşılması ve tanınması amacıyla Teftiş Kurulu’nun görevyetki ve sorumluluğu ile yapılanmasından bahseder misiniz? İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, 28.08.1979 Tarih ve 16738 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İş Teftişi Tüzüğü ile fiilen kurulmuştur. İş Teftiş Kurulu bir başkanla, iş başmüfettişleri, iş müfettişleri ve iş müfettiş yardımcılarından oluşan ve doğrudan bakana bağlı olarak görev yapan merkezi bir teftiş kuruludur. Kurul Başkanlığımız, 12 devlete ait olan “çalışma hayatının izlenmesi, denetlenmesi ve teftiş edilmesi” görevini, Devlet adına, 81 Sayılı ILO Sözleşmesi hükümlerine uygun şekilde bağımsız olarak yerine getiren bir örgütlenmedir. Kurulumuz bu görevini inşaat mühendisinden maden mühendisine, kimya mühendisinden makine mühendisine, diğer taraftan iktisatçıdan hukukçusuna, çalışma ekonomisi ve endüstriyel ilişkiler uzmanından işletmecisine kadar çok çeşitli meslek gruplarından her biri kendi alanında uzman iş müfettişleri tarafından yerine getirmektedir. Tüm meslek gruplarından gelenler iş müfettişi olarak adlandırılmakla beraber, mühendislik ya da tıp eğitimi almış iş müfettişleri iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin mevzuat hükümlerinin, sosyal bilimler eğitimi almış olanlar ise iş sağlığı ve güvenliği hükümleri dışında kalan işin yürütümü ile ilgili mevzuat hükümlerinin denetimini yapmakta ya da denetimin özelliğine göre ortak programlar düzenlenmektedir. Kurul Başkanlığımızda, sosyal bilimler ve hukuk alanlarında eğitim görmüş 271 İş Başmüfettişi ve İş Başkanlığın merkezi Ankara’dır. Merkezde Kurul Başkanı ve 3 Kurul Başkan Yardımcısı bulunmaktadır. Ayrıca denetim faaliyetlerinin koordinasyonu, denetim dışı faaliyetlerinin yürütülmesi, idari ve mali işler gibi konularda çalışmak üzere yeter sayıda iş müfettişi kurul başkanlığında görevlendirilmiştir.Kurul Başkan Yardımcıları arasında görev tanımları bakımından ayrım bulunmakta olup, bir başkan yardımcısı işin yürütümü denetimlerinin koordinasyonu, diğeri iş sağlığı ve güvenliği denetimlerinin koordinasyonu üçüncüsü ise idari ve mali işler konularında görevlendirilmişlerdir. İş teftiş hizmetlerinin daha etkin ve verimli şekilde yürütülebilmesi için 10 ayrı ilde (Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Antalya, Samsun, Erzurum, Malatya ve Zonguldak) Grup Başkanlıkları kurulmuştur. Her bir grup başkanlığında bir grup başkanı ve işin yürütümü ve iş sağlığı ve güvenliği denetimlerinde ona yardımcı olmak üzere iki başkan yardımcısı bulunmaktadır. İş Müfettişlerinin yurdun her yanında görev yapmaları esas olmakla birlikte, fiilen hangi grup başkanlığında görev yapacağı Kurul Başkanının teklifi ve Bakanın onayı ile belirlenmektedir. Her bir Grup Başkanlığı’nın görev sahasına giren iller belirlenmiş olmakla beraber, ihtiyaç halinde bir Grup Başkanlığında görevli İş Müfettişinin, bir başka grup başkanlığında geçici olarak görevlendirilerek o Grup Başkanlığının görev sahasına giren illerde denetim yapması her zaman mümkündür. Teftiş Kurulu Başkanlığınızla ön plana çıkan eğitim-öğretim ve proaktif öncelikli denetim ve modelinden bahseder misiniz? İş denetimi, çalışanları korumak ve çalışma yaşamı ile ilgili mevzuatın uygulanıp uygulanmadığını izlemek ve denetlemek amacıyla yapılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın denetimlerin uygulanabilmesi çıkarılacak yönetmeliklerle yabütününü ifade etmektedir. kından ilgilidir. İyi anlaşılan ve önemi iyi kavra81 sayılı UÇÖ nan yasalar bir kültür oluşumunu sağlayabilir. Sözleşmesi’nin Önleyici denetimlerde esas olan işyer3. ve 129 Sayılı UÇÖ Sözleşmesi’nin lerinde iş kazası veya meslek hastalığı 6. Maddelerine göre, iş denetiminin oluşmadan veya çalışma ilişkileriyle temel ve öncelikli görev alanı, çalışma ilgili sorunlar ortaya çıkmadan gerekli ortamı ve çalışma koşullarıdır. İkincil tedbirleri aldırmaktır. görev alanları ise çalışma ilişkileri, Önleyici teftişlere, tepkisel teftişlere istihdam ve meslek eğitimi olarak oranla daha fazla yer vermek gerektisayılabilir. ği hususu, çalışma barışının tesisinde, konunun bütün uzmanlarınca kabul Çalışma ortamı, çalışanların sağlığını, edilen bir gerçektir. Ancak burada, güvenliğini ve iyilik halini etkileyen önleyici teftiş programlarının hangi geniş bir alanı ifade etmektedir. kriterlere göre yapılması gerektiği Fiziksel, kimyasal, biyolojik, ergonosorunu çıkmaktadır. Kaynaklar sınırlı mik ve psiko-sosyal etmenler çalışolduğundan her işyerinin denetim ma ortamında oluşmakta ve gerekli programına alınması mümkün değilönlemler alınmadığında çalışanların dir. Bu nedenle önleyici teftişler planiyilik durumunu etkilemektedir. lanırken bir önem sırası yapılması Çalışma koşulları ise, çalışanların durumu söz konusudur. Genel olarak korunmasını doğrudan ilgilendiren önleyici denetim planlamaları, iş kadört alanı kapsamaktadır: Çocukların zaları oranları, düşük ücretli sektörler ve gençlerin çalıştırılması, kadınların çalıştırılması, çalışma süreleri ve öde- ve işletme büyüklükleri vb. kriterlere göre yapılabilmektedir. me sistemleri (ücretler). Ülkemizde iş denetimi örgütü yani İş Teftiş Kurulu Başkanlığı, esas olarak çalışma ortamı, çalışma koşulları ve bireysel çalışma ilişkileri alanında, kısmi olarak da, toplu iş ilişkileri alanında görevlendirilmiştir. İşçi-işveren-devlet üçgeninde denetim yapan iş müfettişleri için çalışma barışının sağlanması ve korunması en önemli hedeftir. Bu sebeple, iş müfettişleri, işyerlerinde var olan ve çalışma ortam ve koşullarından kaynaklanan riskleri tespit eder ve giderilmesi için çaba gösterirken, salt cezalandırıcı değil eğitici, bilgilendirici ve yol gösterici bir yaklaşımla da hareket ederler. İş teftişi hizmetinin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için faaliyetlerin sistemli bir şekilde planlanması ve uygulanması gerekmektedir. İş teftişi konusunda iki temel yaklaşımdan bahsetmek mümkündür. Bunlardan birincisi tepkisel (reaktif) yaklaşım, diğeri önleyici (proaktif) yaklaşımdır. Tepkisel teftiş işçi şikâyetleri, bireysel iş uyuşmazlıkları, iş kazaları, meslek hastalıkları gibi olaylar neticesinde yapılan teftişlerdir. Önleyici teftiş ise iş teftiş biriminin programlarına göre önlemeye yönelik yapılan denetimlerdir. İş Teftiş Kurulu tarafından teftişler “programlı teftişler” ve “incelemelerden oluşan program dışı teftişler” olmak üzere iki temel bölümden oluşan Genel Çalışma Planı uyarınca yürütülmektedir. Genel Çalışma Planı, geçmiş yıl/yıllara ait istatistikî veriler, ulusal politikalar ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak çalışma hayatının riskleri ve öncelikleri ile Kurul Başkanlığının kaynakları dikkate alınmak suretiyle yıllık olarak hazırlanmaktadır. Programlı teftişler, çalışma hayatındaki sorunların değerlendirilmesi ve önceliklendirilmesi sonucu belirlenen alanlarda veya sektörlerde yahut özel bir risk grubu hedeflenerek belirlenen işyerlerinde, çalışma hayatı ile ilgili mevzuat hükümlerinin tamamının veya bir kısmının uygulamalarının denetlenmesi amacıyla ve hedefler koyularak gerçekleştirilen teftişlerdir. İncelemelerden oluşan program dışı teftişler ise programlı teftişler dışında kalan ve ihbar, şikâyet, işletme belgesi vb. talepler üzerine veya Kurul Başkanlığı’na intikal ettirilen evraklardan teftiş hizmetiyle bağdaşır nitelikte olanların teftiş programına alınması sonucu gerçekleştirilen teftişlerdir. 13 İş denetiminin temel ve öncelikli görev alanı, çalışma ortamı ve çalışma koşullarıdır. İkincil görev alanları ise çalışma ilişkileri, istihdam ve meslek eğitimi olarak sayılabilir. Denetim sisteminin etkinliğinin artırılması ve önleme politikasının temin edilmesi için, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından risk bazlı denetim yaklaşımı benimsenmiştir. Bu yaklaşımda öncelikle, denetim alanındaki risk faktörleri sonrasında bu faktörlerin önemi belirlenmektedir. Belirlenen önem sırasına göre, denetim önceliği olan alanlar ortaya çıkarılmaktadır. Böylece, yüksek riskli iş yerlerinin ve yüksek riskli mesleklerin bulunduğu iş yerlerinin denetimi yapılmaktadır. Değişen çalışma koşulları ve gelişen teknoloji ile birlikte, İş Teftiş Kurulu Başkanlığı teftiş yaklaşımını tepkisel yaklaşımdan pro-aktif yaklaşıma çevirmiştir. Bu kapsamda, pro-aktif teftiş uygulamaları başlatılmıştır. Bu yaklaşımın gereklerini yerine getirmek için projelendirilmiş/programlı teftişler yürütülmeye başlamıştır. Bu teftişler ile iş kazaları ve meslek hastalıklarının önlenmesi, güvenli ve sağlıklı bir işyeri ortamının temin edilmesi için gerekli tedbirlerin alınması amaçlanmıştır. Ayrıca, bu teftişler işletmelerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda iyileştirmeleri ve de en önemlisi bu iyileştirmelerin devamlılığını temin edecektir. Denetim faaliyetleri için gerekli ve yeterli personel ve diğer alt yapı imkânlarınız yeterli mi? Yetersiz ise nelere ihtiyaç var? İhtiyaçlar sonsuz fakat kaynaklar kıt ve sınırlıdır. Müfettiş sayımızı ve kurumsal kapasitemizi her geçen gün güçlendirmekteyiz. Gerek İş Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün gerekse sizlerin yoğun çalışma ve çabalarıyla çıkarılan 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu beklentilere cevap verebilecek nitelikte mi? 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, iş sağlığı ve güvenliği konusunda yapılması gereken çalışmaların kamu/özel, büyük ölçekli/küçük ölçekli, sanayi/tarım ayrımı olmaksızın tüm çalışanlara ulaştırılması, küçük ölçekli işyerlerine iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin götürülmesinde Devlet desteğinin sağlanması, işverenlerin iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili görevleri ve bu konudaki görevle- 14 rini nasıl yerine getireceklerinin açık bir şekilde ortaya konulması, çalışanların yükümlülüklerinin detaylandırılması, tehlike sınıfları, çalışanların görüşlerinin alınması ve katılımlarının sağlanması, bilgilendirilmesi, iş kazası ve meslek hastalıklarının kayıt ve bildirimi vb. konulardaki düzenlemeler yönünden değerlendirildiğinde, önemli ölçüde beklentilere cevap verebilecek nitelikte olduğu söylenebilir. lenebilir olduğunu esas alan iş sağlığı ve güvenliği kültürünün benimsenmesi olmalıdır. Daha önceki sorularınızda verdiğim cevaplarda da bu konuya detaylı olarak değinmiştim zaten. Ancak 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın uygulanabilmesi çıkarılacak yönetmeliklerle yakından ilgilidir. İyi anlaşılan ve önemi iyi kavranan yasalar bir kültür oluşumunu sağlayabilir. İş sağlığı ve güvenliği gibi çok önemli bir yasanın tanıtılması ve tanınması yetmez. İşçi, işveren ve Devlet üçgeninde bütün tarafların bu konuyu önemsemesi gereklidir. Bütün tarafların bu konuda; “Evet, ben de varım” demesi ve sıfır toleransla uygulamaya geçmesi gerekmektedir. İşçi, işveren ve devlet arasındaki “Gönüllü Uyum” için diyalogların artırılması ve Devlet Destekli Projelerin hayata geçirilmesi gereklidir. Günü kurtarmak ve yasak savmak için masa başı kitabına uydurma eğilimleri, bu yasaya dolayısıyla iş sağlığı ve güvenliği kültürüne vurulacak en büyük darbe olur. İşyerlerinde yapılan iş sağlığı ve güvenliği denetim ve teftişlerinde iş kazası ve meslek hastalığına sebep olacak riskler birlikte değerlendirilir, öncelik getirecek herhangi bir ayrım veya kategorizasyon yapılmaz. Yapılan denetimlerde iş kazalarına neden olacak risklerin daha ön plana çıkması ve meslek hastalıklarına neden olacak risklerin arka plana atılması gibi durum söz konusu değildir. 6331 Sayılı Kanun’un çerçevesinde çıkarılacak yönetmelikler de yakın bir zamanda çıkacak. Gerek kanun gerekse alt mevzuatın başarılı olması, sahada uygulama alanı bulması ve neticede sonucun olumlu etkilenmesi hedefine ulaşmak için, kamu – sendikalar – işçi ve işveren ortak yaklaşımı ne olacak? Bilindiği üzere iş sağlığı ve güvenliğinin gerçekleştirilmesinde devletin mevzuat hazırlama, denetim ve yaptırım uygulama, işverenlerin önlem alma, çalışanların alınan önlemlere uyma olarak özetlenebilecek farklı fakat birbirini tamamlayan görevleri vardır. 6331 Sayılı Kanun ve bu kanun gereği çıkarılacak yönetmeliklerin başarılı olması, sahada uygulama alanı bulması ve neticede sonucun olumlu etkilenmesi hedefine ulaşmak için öncelikle tarafların ortak yaklaşımı, iş kazaları ve meslek hastalıklarının ön- Sahada yapılan denetimlerde, iş güvenliği ve konuları ön plana çıkıyor. Meslek hastalıkları sanki biraz arka plana atılmış gibi. Bunun nedeni nasıl izah edilebilir? İş Güvenliği tedbirine uymayan çalışanlar için çoğu kez bir yaptırım uygulanmıyor. Tedbir almayan işçi bir anlamda kendiyle birlikte çalışma arkadaşlarını da riske atıyor. Bu gerekçeyle Başkanlığınız tarafından cezai müeyyide uygulanabilir mi? Gerek 4857 sayılı İş Kanunu gerekse 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanununda işçi ve/veya çalışanların alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uymakla yükümlü oldukları hükme bağlanmış ancak alınmış tedbire uymayan işçi ve/veya çalışan hakkında idari para cezası verileceği hususu düzenlenmemiştir. Başkanlığımızca mevzuatta yer verilmemiş bir idari para cezasının uygulanması mümkün değildir. Son yıllarda iş güvenliği hizmetlerinin yaygınlaşmasına bağlı hizmet sunumu yapan kuruluşlar meydana geldi. Gerek işveren gerekse bu hizmeti veren kuruluşların gerekçesi olmayan ya da yapılan işlemlere itibar edilmeyen hizmet ve belgeleri tespit edildiğinde gerekli cezai işlemlerin yapılması için bir uygulamanız var mı? Bu konuda ne yapılabilir? İşyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına aykırı uygulamalar yaptığı tespit edilen işverenler hakkında mev- İş Teftiş Kurulu Başkanı Mehmet Tezel: “İşyerlerinde İSG mevzuatına aykırı uygulamalar yaptığı tespit edilen işverenler hakkında halen 4857 Sayılı İş Kanunu’nun ilgili maddeleri gereği idari para cezası uygulanmakta, mevzuata aykırılıkların hayati tehlike arz etmesi halinde işyeri kapatılmakta veya iş durdurulmaktadır.” zuata aykırılıkların niteliği ve işyerinde yapılan teftiş türü dikkate alınarak halen 4857 Sayılı İş Kanunu’nun ilgili maddeleri gereği idari para cezası uygulanmakta, mevzuata aykırılıkların hayati tehlike arz etmesi halinde işyeri kapatılmakta veya iş durdurulmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği hizmeti veren kişi ve kuruluşlara ise, iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına aykırı uygulamalar yaptıklarının tespiti halinde bakanlığımız İş sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü tarafından ilgili yönetmelikler uyarınca gerekli görülen işlemler ve yaptırımlar (yetki belgesinin askıya alınması veya iptali vb) uygulanmaktadır. Bilindiği gibi OSGB’lerde görev yapan iş güvenliği uzmanları ve işyeri hekimleri belirli niteliklere sahip, belirli eğitim programlarına katılan ve yapılan sınavlarda başarılı olan sertifika sahibi kişiler olup ayrıca belirlenmiş periyotlarda yenileme eğitimlerine katılmak zorundadırlar. Bu niteliklere sahip kişilerin ayrıca bir eğitim programına tabi tutulmalarına gerek olmadığını düşünüyorum. İş Güvenliği konusunda OSGB’ler önemli bir rol oynayacak. Bu anlamda OSGB’lerin çalışanlarının bir eğitim programına tabi tutulmasını düşünür müsünüz? Yaşama hakkının temel insan hakkı olduğu gerçeğinden baktığımızda bu konuda acil yapılması gereken, başta devlet, işverenler ve çalışanlar olmak üzere ilgili her kesim ve kişide “iş kazası ve meslek Kasım ayı verilerine göre, 2012 Kasım ayında ölümlü iş kazası sayımız 82’dir. İnsana olan yaklaşımınızı da göz önünde tutarak, acil yapılması gerekenleri özetleyebilir misiniz? hastalıklarının önlenebilir olduğunu”, “önlemenin ödemekten çok daha insanca ve çok daha ucuz olduğunu” esas alan iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşturulmasıdır. Bu kültürün daha açık tanımı ise, iş kazalarının önlenebilir olduğuna inanmamız ve bu inancın gerektirdiği önleyici faaliyetlerin eksiksiz yerine getirilmesidir. Başkanım bu zevkli röportaj için çok teşekkür ederiz. Son olarak bize ve iş güvenliği camiasına mesajınız var mı? Dünya ve ülkemizdeki bilimsel ve teknolojik gelişime paralel iş sağlığı ve güvenliği konularında değişimin takip edilmesine, iş sağlığı ve güvenliği konularında bilgi ve deneyimin paylaşılmasına, iş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşmasına sağladığı katkılar bakımından yayınınızı önemsiyor ve başarılar diliyorum. Haber Fotoğrafları: G. Gamze Atik Uzun, ISGGM, ÇSGB İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Daire Başkanlığında tekniker olarak çalışan G.Gamze ATİK UZUN, genel müdürlüğün tüm toplantılarında fotoğraf ve kamera çekimini gerçekleştirip, kurgu ve montajlarını bizzat yapmaktadır. Uzun, aynı zamanda ayda bir yayımlanan İSG bülteninin haberlerinin oluşumunda ve yayın kurulunda görev almaktadır. Ekoteknik İSG ekibi olarak, fotoğrafları ile katkıda bulunduğu için kendisine çok teşekkür ediyoruz. 15 Herkes mutlu, başarılı, huzurlu bir iş yaşantısı ister. Buna sahip olmak için aşağıdaki tavsiyeler sizlere yol gösterecektir: Başarılı Bir İş, Huzurlu Bir İş Yeri İçin Sevgi ve Hoşgörü Faruk Dilaver, Almanya ve İngiltere’de bilgisayar eğitimleri alıp bilgisayarın Türkiye’ye girmesinde ve yerleşmesinde büyük hizmetler sundu ve bu alanda çok sayıda uzman yetiştirdi. Hava Kuvvetleri ve NATO’da uzun yıllar çalıştıktan sonra, Hacettepe Üniversitesi’ne bağlı bir vakıf kuruluşunda Teknik Müdürlük yaptı. Bilgisayar sektöründe dört şirketin kurulmasında öncülük etti ve bu şirketlerde Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptı. Nihayetinde 30 yıl süren bu iş ve ticaret hayatını tamamlayarak Yunus Emre Kültür ve Yardımlaşma Derneği’ni kurdu ve bundan sonraki hayatını Yunus Emre’nin fikrini, kültürünü araştırma ve yayma çalışmalarına adadı. Bu çalışmalarına paralel olarak çok sayıda eser üretti, Gönül Bahçesi, Gel Ey Şems, Aşkın Gerçeği, Akıbet, Hakikat, Gel Dosta Gidelim, Mutlu Evlilik kitapları okuyanların baş ucu kitabı oldu, eserlerinden iki tanesi İngilizce’ye çevrildi. Halen ülkemizde ve yurt dışında Yunus Emre’nin sevgi, kardeşlik, barış fikirleri doğrultusunda seminer ve konferanslar veren, ardından binlerce kişinin yürüdüğü Faruk Dilaver’e konuk olduk ve iş kazalarının önüne geçmek için nasıl bir çalışma planı izlemek gerektiğini konuştuk. Hazırlayan: İrem Nurgül Durmuş İ ş hayatında insan, gün boyu işveren ve diğer çalışanlarla iletişim içindedir. İş yerinde kurulan iletişim ne kadar pozitif olursa çalışanlar da o kadar rahat ve huzurlu bir ortamda işlerini sürdürür. Bu da başarıyı beraberinde getirir. İnsanların sevmeye ve sevilmeye ihtiyacı vardır. Sevgiyle bağlanan insanların oluşturduğu toplum, mutlu, huzurlu ve güvenli bir toplumdur. Toplumun parçası olan insan iş hayatında da başarı ve mutluluğu yakalamak ister. Ancak iş hayatı o kadar kolay değildir. Yorgunluk, stres, bıkkınlık vb. sorunlarla karşı karşıya kalınabilir. 16 Bu sıkıntılarla karşılaşmamanın ve başa çıkmanın yolu ise sevgiden geçer. Sevgi, barışı, kaynaşmayı, mutluluğu beraberinde getirir. İnsanları seven, onların kusurlarını bağışlayan, onlara sevgiyle bakan bir insanın, iş hayatının daha verimli olacağı açıktır. Dolayısıyla kişiler sevginin gücünü bilmeli ve yüreklerinde hissetmelidir. İyi bir kariyerin ve başarılı bir iş hayatının sırrı işyerinde mutlu olmaktan geçer. Mutlu insanların iş hayatındaki başarısı herkesçe bilinen bir gerçektir. Siz pozitif düşünürseniz çevrenizdekiler de pozitif düşünür. Çalışan işini sevdiği ve işinde mutlu olduğu sürece üretici ve verimli olur. Mutluluğu yakalamanın sırrı ise sevgi ve hoşgörüdür. İnsan önce hoşgörü sahibi olmalıdır. Hoşgörü sahibi olmayan insan kimseyi sevmez. Sevgi hoşgörü ile başlar. Hoşgörü yoksa ne sevilmek ne de sevmek mümkündür. İş ortamında insanlar bazen neşeli, bazen de sıkıntılı olur. Neşeli iken herkesi hoş görür, herkese muhabbet gösterir. Sıkıntılı oldukları zamanda ise sabırları azalır, en ufak bir olayda kolayca kalp kırar, çevresindekileri küstürür. Bu durum kişinin iş huzurunu olumsuz etkiler. • Gönlünüz güzel olsun. Çevrenizi aydınlatın. Kendiniz huzuru bulamazsanız, başkalarına faydanız olmaz. Huzuru bulun, Huzur’da olun. Hoşgörülü olun, sizin haliniz çevrenize örnek olsun. • Kendimizi aldatırsak doğru yolu bulamayız. İç alemimizde kendimize karşı samimi olalım. Gönlümüzden gelen sese kulak verelim. Önce kendimizi duyalım. Kendini duymayan, kendini bilmeyen, başkasının halinden anlamayan başarılı olabilir mi? • En ufak bir fırsatta insanın yüzüne hatasını vurmayalım, kimseyi mahcup etmeyelim, her şeyi güzellikle anlatalım. Birisini mahcup etmek bizi irfan sahibi yapmaz. Birisini küçültmek, bizi büyütmez. • Ön yargılı ve art niyetli olmayalım. İyi niyetli olup açık aramayalım. Kimseyi hakir görmeyelim. Olayları güzel yorumlayalım. Unutmayalım ki açık arayan açık verir, tenkit eden tenkit edilir. • ”Sıkılınca yalan söyler misin? Dedikodudan zevk alır mısın? İnsanların arasını bozmaktan hoşlanır mısın? Tembel misin?” Bu soruları kendine sormalısın ve verdiğin cevaplar sonucunda ortaya çıkan hatalara karşı mücadele ederek olgun bir insan olma yolunda ilerlemelisin. • Güçlüğe sabret, kolaylığa şükret. Şükür kolaylığı arttırır. Dürüst çalış, helal kazan, çok çalışıp kanaat et. Rızk Allah’tandır. Ne kadar verirse şükret. • Anlayış bekleme, anlayışlı ol. Olumsuz uyarılarda bulunma. Birbirinize uyarılarınız tenkit için değil, daha ileriye teşvik için olsun. • Aceleci olma. Acele işe şeytan karışır: Sakin ol, dengeli hareket et. İnsanlarla iyi geçin, kimseye kötülük yapma. • Allah rızasına uygun hareket et. • Dilini tutmayı iyi öğren. Ağzından çıkan yanlış bir söz geri dönmez, fitneye fesada meydan verir. İnsanla- rın gönlünü bulandırır. İş huzurunu olumsuz etkiler. • Su ateşi söndürür. Öfkeyi dindirip kavgaya, kargaşaya mani olur. Su gibi yatıştırıcı ol. Yapıcı tavsiyelerde bulun. İş yerinde olumsuz davranışlardan sakınarak barışı ve huzuru koru. • Yaratılmışların en şereflisi insandır. İnsanların en şereflisi ise Fahri Kainat Efendimiz’dir. O alemlere rahmettir. Ahlakımızı insanların önderi olan Peygamber Efendimize benzetelim. O’nun iş ahlakıyla ahlaklanalım. Güvenilir, “Emin” olalım. • Sevgi ve hoşgörü ile yaşamımızda ayrılıkçı değil, birleştirici olmaya çalışalım. Yaratılanı Yaratandan ötürü hoş görelim. Barış ve dostluk için çalışalım. • Zorlaştırmayalım, kolaylaştıralım. Gönüller sultanı sevgi ve hoş görü aşığı Yunus Emre şöyle diyor: Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım, Sevelim, sevilelim Bu dünya kimseye kalmaz… Yalnızlıktan Korkuyorsan Allah’ı Bul Başkası Yalnızlığını Gideremez Faruk Dilaver 17 ÇALIŞTAY İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı Düzenlendi İnşaat sektörünün en can yakıcı sorunlarından biri olan “iş güvenliği” konusunu tüm boyutlarıyla ele almak için düzenlenen “İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı” 17 Kasım 2012 tarihinde İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda gerçekleştirildi. Çalıştayda inşaatlarda iş güvenliği ile ilgili konuları sağlıklı bir şekilde tartışmak ve çözüm önerileri üretmek için sektörün tüm bileşenlerini bir araya getirildi. İ nşaat Mühendisleri Odası Başkanı Taner Yüzgeç’in konuşması ile başlayan çalıştay, Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Uğur Müngen’in sunumu ile devam etti. Devamında ise “İnşaat sektöründe İSG mevzuatında paydaşların yükümlülükleri ve sorumlulukları” başlıklı ilk panel başladı. Bu panelde söz alan son konuşmacı dergimizin de köşe yazarlarından olan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı`ndan Baş İş Müfettişi Tevfik Paçacı idi. Paçacı, sözlerine yapı işyerlerinde yaşanan iş kazaları ile ilgili istatistiki veriler vererek başladı. İş kazaları sonucu meydana gelen ölümlerin yüzde 34`ünün yapı işkolunda meydana geldiğini belirten Paçacı sunumunda denetimlerde karşılaşılan ve işyerlerinin kapatılmasına neden olan gerekçelere ilişkin somut örnekler verdi. Paçacı, sunumunda doğru ve yanlış iskele örneklerine ve kalıp çalışmalarına ilişkin fotoğraflara da yer verdi. Konuşmacıların sunumlarının ardından soru cevap kısmına geçildi ve konuşmacılar izleyicilerin sorularını yanıtladı. “Denetim Kuruluşları ve Uygulamacıların Görüşleri” başlıklı ikinci panelin ardından, “İş Güvenliği Uzmanları ve çalışanların görüşleri” başlıklı üçüncü panel düzenlendi. Ve “Akademisyen- lerin Görüşleri” ile de çalıştaya son verildi. Bu anlamlı çalıştaya yaklaşık 150 kişi izleyici olarak katıldı. İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı, sadece inşaat sektöründeki iş güvenliği sorunlarının tartışmaya açılmasına değil aynı zamanda gerek mevzuat gerekse uygulama alanında çözüm için yapılması gerekenlerin ifade edilmesine de imkân sağladı. Sektörün tüm bileşenlerinin bir araya geldiği ve sorunların çözümü için ortak akıl oluşturma imkânı bulduğu çalıştayın karar alıcılar ve uygulayıcılar tarafından da dikkate alınması ortak bir temenni olarak dile getirildi. İş Sağlığı Güvenliği ve Çevreyle ilgi soru ve sorunlarınız için +90 312 285 47 45 numaralı telefondan bilgi alabilirsiniz. ÇESAM Çevre ve İş Güvenliği Hizmetleri www.isaffuari.com www.marmarafuar.com.tr [email protected] T. +90 212 503 32 32 BU FUAR 5174 SAYILI KANUN GEREĞİNCE TÜRKİYE ODALAR VE BORSALAR BİRLİĞİ (T.O.B.B.) İZNİ İLE DÜZENLENMEKTEDİR. BAŞKAN ARSLAN: “Kanunun hazırlık aşamasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sosyal diyalog sürecini etkin bir şekilde işletmesinden oldukça memnun olduğumuzu belirtmek isterim. Tüm tarafların katkısının alınabilmesi için büyük bir çaba gösterildi. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi hazırlık aşamasında aktif olarak çalıştı.” Eğitim sisteminin işçilere nitelik kazandırmadan yoksun performansı, işverenlerin aşırı kar hırsıyla ucuz işçilik adına niteliksiz ve kayıtsız taşeron işçilerini tercih etmeye devam etmesi, cezaların caydırıcılığının olmayışı ve sosyal güvenceleri göz ardı eden, insansız ekonomi politikalarının varlığı iş kazalarına davetiye çıkarmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği konusundaki ihmallerin, eksikliklerin ve hataların faturası doğrudan ölümdür. Bu bir gün madende, bir gün tersanede, bir gün kimya fabrikalarında, bir gün tekstil fabrikalarında görülmektedir. Türkiye’de üretim bölgeleri iş sağlığı ve güvenliği konusunda kör noktalardır. İSG’ye Sendikacı Bakışı Ekoteknik İSG Dergisi olarak yayın hayatına başladığımız ilk günden bu yana hep devlet – çalışan ve işveren arasında üçlü bir ayak oluşturduk. Bu yüzden çalışanları en iyi temsil yetkisine sahip olanlardan sendikalara da bu sayımızda yer vermeyi arzu ettik ve böylece başarılarıyla basında sık sık yer alan, adından sıkça bahsettiren HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan’ı ziyaret ettik. Röportaj: Gökçen Yardımcı İş Sağlığı Güvenliği Konusunda Konfederasyonunuzun Genel Bakışı Nedir? Çalışma hayatının en önemli gündem maddelerinden birini kuşkusuz sosyal ve ekonomik bir yara olarak iş kazaları oluşturmaktadır. Her yıl onlarca insan, koruyucu önlemlerin alınmadığı ya da ihmal edildiği işyerlerinde ortaya çıkan “kazalar” sonucunda hayatını kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır. Oysaki yaşama hakkı en temel insan hakkıdır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre Türkiye, Hindistan ve Rusya’dan sonra iş kazası bakımından yüzde 9,5-10 oranı ile üçüncü durumdadır. ILO verilerine göre her altı dakikada bir iş kazası, her beş saatte de iş kazasından dolayı ölüm yaşanan bir çalışma hayatımız bulunmaktadır. Araştırmalara göre dünyada her 20 yıl ortalamam 337 milyon iş kazası meydana gelmekte ve ortalamam 2,3 milyon kişi iş kazası nedeniyle hayatını kaybetmekte, 160 milyon insan ise meslek hastalıkları sonucu ortaya çıkan zararlara maruz kalmaktadır. İş kazası ve meslek hastalıkları nedeniyle her yıl dünya GSMH’sının yüzde 4’ü kaybolmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yayınlanan en son istatistiklere göre 2010 yılında ülkemizde, 62 bin 903 iş kazası (59 bin 11’i erkek – 3 bin 862’si kadın işçi) olayı, 533 (514 erkek - 19 kadın işçi) meslek hastalığı yaşanmıştır. İş kazalarında 2010 yılında 1.444 işçi, meslek hastalığı nedeniyle de 10 işçi hayatını kaybetmiştir. 2 bin 85 işçi iş göremez hale gelmiştir. 2010 yılında meydana gelen iş kazalarının sektörler itibariyle dağılımı incelendiğinde madencilik sektöründe kazaların yoğun olarak yaşandığı görülmektedir. En fazla iş kazası (8 bin 150 iş kazası) kömür ve linyit çıkartılması faaliyet alanında meydana gelmiştir. Diğer yıllarla kıyasladığımızda en yüksek seviyededir. İkinci sıradaki fabrika metal ürün imalatında 6 bin 918, üçüncü sıradaki ana metal sanayinde 4 bin 621, dördüncü sıradaki bina inşaatında 3 bin 56 iş kazası meydana gelmiştir. İş kazalarının en fazla meydana geldiği iller İstanbul (309), Ankara (127), İzmir (78) ve Zonguldak (69)’tır. TÜRKİYE’DE GÜNCEL İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ KONULARI DEMEK ÖLÜMCÜL KONULAR DEMEKTİR İşyerlerinde yaşanan, onlarca işçinin hayatını kaybetmesine neden olan felaketleri iş kazası olarak tanımlamak doğru ve gerçekçi değildir. Sanayi bölgeleri iş sağlığı ve güvenliği bakış açısıyla yeniden gözden geçirilmelidir. İş kazalarının yanı sıra meslek hastalıkları da önemli bir sorun alanını oluşturmaktadır. İş sağlığı ve güvenliği konusunda mevzuatın getirdiği yeni yaklaşım, koruyucu ve önleyici kültürün benimsenmesi ve davranışa yansımasını gerektirmektedir. Denetimlerin, ‘yakaladım’ mantığından çok, “iyileştirme, teşvik etme, eksik giderme ve yönlendirme” mantığına dönüştürülmesi gerekmektedir. İş sağlığı ve güvenliği konusu temel eğitim programlarına entegre edilmelidir. İSG ve özellikle risk değerlendirmesi konusunda sektör bazlı uzman, araştırma, yayın, eğitim modülü ve bilgi eksikliği devam etmektedir. Bu eksikliğin giderilmesine yönelik çalışmaların yapılması teşvik edilmelidir. İş sağlığı ve güvenliği ile çalışma koşulları arasındaki nedensel ilişki üzerine yeni araştırmalar yapılmalıdır. İş Sağlığı ve güvenliği konusundaki tehlikelerin önlenmesi konusunda yeni imkânlar sunan bilimsel ve teknolojik gelişmeler yakından takip edilmelidir. Yaşanan iş kazaları ile meslek hastalıklarına ilişkin politika ve önerilerin sağlıklı bir şekilde geliştirilebilmesi için ulaşılmasında güçlük çekilen verilerin daha güncel şekilde yayınlanmasına özen gösterilmelidir. Ülkemizde meslek hastalıklarının teş- hisi ile ilgili çalışmalar sadece meslek hastalıkları hastanelerinde yürütülmektedir. Hastanelerin sorumluluk alanları çok geniş ancak bu alanlarda hâkimiyet sağlayabilecek gezici hizmet ekipleri yetersizdir. Türkiye iş sağlığı ve güvenliği konusunda hiç şüphesiz önemli adımlar ve atılımlar yapmaktadır. Uzun bir çalışma dönemi sonucunda, büyük gayretlerle çıkan yeni bir iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına sahibiz. Yeni mevzuatımızın uygulamaya tam olarak yansımasını hep birlikte sağlamak zorundayız. İş Sağlığı Güvenliği konusunda konfederasyonda özel bir çalışma ekibiniz ve çalışmalarınız var mı? HAK-İŞ’in iş sağlığı ve güvenliği alanındaki çalışmalarını kurumsallaştırmak, iş sağlığı güvenliği konusunda daha etkin ve verimli faaliyetler gerçekleştirmesini sağlamak için yönetim kurulu kararı ile genel merkezi bünyesinde HAK-İŞ İş Sağlığı ve Güvenliği Komitesi kurulmuştur. Genel Merkez İş Sağlığı ve Güvenliği Komitesi’nin görevleri şöyledir: 1. HAK-İŞ ve üye sendikalarının iş sağlığı ve güvenliği alanındaki çalışmalarının koordineli şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak, 2. İş sağlığı ve güvenliği konusunda gerçekleştirilen ulusal ve uluslararası toplantılara katılmak, 3. İş Sağlığı ve güvenliği konusunda yaşanan sorunları gündemde tutmak, çözüm ve politika önerileri geliştirmek, 4. İş Sağlığı ve güvenliği konusunda gerçekleştirilen mevzuat değişikliklerini takip etmek, görüş ve öneriler hazırlamak, 5. İş Sağlığı ve güvenliği kültürünün geliştirilmesine yönelik toplantı, eğitim, çalıştay, kampanya, eylem gibi faaliyetler gerçekleştirmek, 6. İş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim modülleri hazırlanmasını sağlamak, 7. HAK-İŞ’e bağlı sendikaların örgütlü oldukları işyerlerindeki iş sağlığı ve güvenliği koşullarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak, 8. İş kazası ve meslek hastalıklarına ilişkin istatistiklerin takibini yapmak, 9. Ulusal ve uluslararası düzeyde engellilerle ilgili temsil faaliyetlerinde yer almak, 10. Ulusal ve uluslararası düzeyde iş sağlığı ve güvenliği alanında çalışmalar yapan kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum örgütleri ile diyalog ve işbirliği imkânlarını geliştirmek, 11. Üyesi bulunulan uluslararası kuruluşların ilgili birimleriyle işbirliği yaparak çalışmalar geliştirmek. HAK-İŞ İş Sağlığı ve Güvenliği Komitesi, HAK-İŞ ve üye sendikalarının iş sağlığı ve güvenliği komitesi başkanları, iş sağlığı ve güvenliği konusunda çalışma yapan avukat, uzman ve danışmanlardan oluşmaktadır. HAK-İŞ olarak iş sağlığı güvenliği kültürünün oluşturulması için büyük çaba sarf ediyoruz. Her yıl hem konfederal düzeyde hem de sendikalarımızca gerçekleştirdiğimiz eğitim çalışmaları ile binlerce üyemize eğitim veriyoruz. Amacımız iş sağlığı ve güvenliği kültürüne ulaşan ve eğitim yolu ile bilgilendirilen, bilinçlendirilen, bilgili, eğitimli bir işçi toplumu yaratmak. Bu çerçevede ÇASGEM ile de çok yakın işbirliği gerçekleştiriyoruz. 2010 ve 2011 yıllarında yaptığımız ortak çalışma ile 6 bin üyemize sertifikalı eğitim gerçekleştirdik. Yaptığımız eğitimlerle iş sağlığı güvenliği kültürünün oluşturulmasına yönelik önemli bir bilinçlendirme yaptık, şimdi bu sağlam temelin üzerine yeni mevzuatın getirdiklerini inşa ediyoruz. Bu konuda iddialı bir şekilde eğitimlerimize ve faaliyetlerimize devam ediyoruz. Bu yıl iki ayrı eğitim programı uyguladık. Hem İş sağlığı kurullarında görev yapan temsilcilerimize eğitim verdik. Diğer taraftan sektör bazlı çalışmalara başladık. Bu çerçevede ilk olarak metal sektörüne yönelik iş sağlığı güvenliği eğitimlerini gerçekleştirdik. Önümüzdeki dönemde de çalışmalarımızı büyük bir etkinlikler gerçekleştirmeye devam edeceğiz. Bu dönemde ayrıca sendikalarımızca bölgesel olarak gerçekleştirilen eğitim programlarında yeni kanun anlatılmaktadır. 21 HAK-İŞ GENEL BAŞKANI MAHMUT ARSLAN KİMDİR? 1974 yılında Deniz Kuvvetleri Gölcük Tersane Komutanlığı’nda elektrik teknisyeni olarak çalışma hayatına başlayan Arslan, 1979 yılında Konya’ya gelerek Konya Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri Daire Başkanlığı’nda elektrik teknisyeni olarak devam etti. Sendikal hareketin içerisinde de yer alan Arslan, bir grup çalışma arkadaşı ile Hizmet-İş’in başta Konya Belediyesi olmak üzere, çevre belediyelerdeki örgütlenme çalışmalarını yürüttü. Hizmet-İş Sendikası’nın 1982 yılı sonunda yapılan 2. Olağan Genel Kurulu’nda Genel Mali Sekreterliğe seçildi. Daha sonra 16 yıl Hizmet-İş Sendikası’nda Genel Sekreter olarak görev yaptı. 2002 yılında Hizmet-İş Sendikası’nın Genel Başkanlığını yapmaya başladı ve halen bu görevi devam ediyor. Hizmet-İş Sendikası Genel Merkezi’ndeki görevleri süresince Hak-İş Konfederasyonu Yönetim Kurulu’nda da seçimle Genel Teşkilatlanma Sekreterliği ve Genel Başkan Yardımcılığı yapan Arslan, 2011 yılından itibaren ise HAK-İŞ Konfederasyonu Genel Başkanı olarak çalışmalarına devam ediyor. Genel Başkanı olduğu HAK-İŞ Konfederasyonu 14 üye sendikası ile bugün ülkemizin ikinci büyük işçi sendikaları konfederasyonudur. İnsanı ve emeği yüce bir değer olarak kabul eden, yenilikçi, ilkeli, sorumlu ve kararlı sendikal mücadeleyi kendisine temel alan HAK-İŞ kurulduğu 1976 yılından itibaren çalışanların hak ve menfaatlerini çoğulcu ve özgürlükçü demokrasi anlayışı içinde en etkin şekilde korumayı ve geliştirmeyi ilke olarak benimsemiştir. HAK-İŞ bugün, ITUC ve ETUC gibi uluslararası sendikal kuruluşların üyesidir. 22 HAK-İŞ’İ TANIYALIM: HAK-İŞ’in endüstriyel ilişkiler içinde durduğu yer, etkin faaliyetleriyle ve alternatif sosyal politikalar üretme girişimleriyle kendini göstermektedir. Son yıllarda küreselleşmenin etkisiyle tüm dünyada büyük bir değişim ve dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Bu süreç, endüstri ilişkiler sistemini ve sendikal hareketi de etkisi haline almıştır. HAK-İŞ, siyasal, ekonomik, kültürel, toplumsal ve sosyal alanda yaşanan değişim sürecinde ülkemizde sendikal hareketin yeni roller üstlenen, yeni kalıplar ve çözümler üreten, model önerileri ortaya koyan mekanizma olma hüviyetlerini güçlendirecek bir yeniden yapılanma içerisine girmelerinin gereğine inanmaktadır. Bu nedenle HAK-İŞ geleceğe yönelik öngörülerde bulunarak ortak politikalar oluşturmakta, sendikal bürokrasiden çok demokratik mekanizmaları çalıştıracak eylemler içerisine yer almakta, sendika-üye ilişkisini kuvvetlendiren mekanizmalara işlerlik kazandırmakta, yeni modeller geliştirmekte, sendika-sivil toplum örgütleri ve kamuoyu ilişkisini yeniden değerlendirmektedir. HAK-İŞ ve üye sendikaları, bu süreci çok iyi okumakta, kendini sorgulamakta, yeni perspektifler geliştirmekte, yol haritasını buna göre hazırlamakta ve uygulamaya koymaktadır. HAK-İŞ, çalışma hayatının her alanında yeni modeller ve yeni politikalar üretme çabasındadır. Sosyal model, sosyal diyalog, sosyal sorumluluk, istihdam, üretim, verimlilik, iş sağlığı ve güvenliği, rekabet, örgütlülük, endüstriyel demokrasi, yeterlilik, hayat boyu öğrenme gibi kavramları ön yargılardan uzak, içselleştirerek ve içini doldurarak kullanmaya özen göstermektedir. HAK-İŞ sendikal mücadelesiyle birlikte ülkemiz çalışma hayatının bugünkü ve gelecekteki sorunlarına ve ihtiyaçlarına cevap verebilecek özgün ve örnek proje çalışmalarına imza atarak birçok ilki gerçekleştirmektedir. Bu çerçevede İş Kanunu’nun etkin uygulanmasından iş konseylerinin oluşturulmasına, çalışan kadınlarımız için kreş uygulamasından afet stratejilerine, ray teknolojisinden kent konseylerine, mesleki eğitimden çalışan çocuklara, kayıt dışı ile mücadeleden VOC-TEST merkezlerine, iş sağlığı güvenliğinden kadın ve gençlerin istihdamına kadar her alanda ülkemizin ve örgütlü olduğu sektörlerin sorunlarına yönelik çözümler üretmektedir. İş Sağlığı Güvenliği kültürünün oluşmasında geç kalınmış olmasında sendikaların rolü oldu mu? Bu eksikliğin giderilmesi için sendikal çalışmalar neler olmalı? İş sağlığı ve güvenliği konusunda 4857 Sayılı İş Kanunu’nda ve bu Kanun gereği yürürlüğe konulan yönetmeliklerde gerek işveren ve gerekse işçi yönünden alınması gereken önlemler tespit edilerek yürürlüğe konulmuştur. Bunun yanında iş kazası ve meslek hastalıkları sonucu işverenin yükümlülükleri ve işçinin sosyal güvenlik bakımından hakları 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda düzenlenmiştir. Gerek sağlık ve gerekse sosyal mali haklar bakımından bu husus son derece önemlidir. Ancak iş sağlığı ve güvenliği konusunda 40 seneye yakın bir mevzuat deneyimimiz olmasına karşın gerek işveren ve gerekse işçi bazında aynı zaman diliminde başarılı olduğumuzu söylemek hemen hemen imkânsızdır. İŞVERENİN YAPTIRDIĞI, İŞÇİNİN DE YAPTIĞI İŞ KONUSUNDA BİLİNÇLENDİRİLMESİ GEREKMEKTEDİR İş sağlığı ve güvenliği kültürünün oluşmasının, devletin ve işverenin yükümlülüğü dışında konfederasyonumuzun organizatörlüğü altında bağlı sendikalarımızın asli görevi olduğuna inanmaktayız. Uzun yıllardır bu bilinçle çalışmalarımızı yapıyoruz. Ancak Türkiye’de sendikal örgütlenme konusunda yaşanan sorunlar, sendikalı işçi sayısında yaşanan gerilemeler iş sağlığı güvenliği kültürünün oluşmasını engellemiştir. Sendikalı işyeri demek kayıtlı ve düzgün iş demektir. Sendikasız ve denetimsiz işyerlerine bir de kamunun denetim zaafları eklenince iş kazası ve meslek hastalıkları kaçınılmaz olarak meydana gelmektedir. Toplu iş sözleşmesi hakkının kullanılması iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin oluşturulması, sendikal faaliyetlerin artması sonuç olarak örgütlü toplum haline gelinmesi, çalışma hayatında kamu düzenin sağlanmasında önemli rol üstlenmektedir. Ayrıca ülkemizde alt işverenlik uygulamasının giderek yaygınlaşması iş kazası risklerini artırmaktadır. Bu tür uygulamanın yoğun olduğu sektörlere yönelik eğitim, inceleme ve denetimler yetersizdir. İş sağlığı güvenliği konusunda geride olsak da, geç kalmış olsak da açıklarımızı hızla kapatabiliriz. Bu konuda işçi-işveren ve devletin seferberlik halinde olması ve birlikte çalışması önem arz etmektedir. İşçi ve işverenlerin bilinçlendirilmesi iş kazası ve meslek hastalıklarında azalma sağlayacaktır. Çalışanları iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı koruyarak ruh ve beden bütünlüklerinin sağlanması iş sağlığı ve iş güvenliğinin temel amacı olmalı, ÖNCE ÜRETİM anlayışı değiştirilmeli, insana saygı temelinde ÖNCE GÜVENLİK anlayışı benimsenmeli ve bunun gerekleri işverenden işçiye kadar üretim sürecinde her kademede görev alanlara anlatılmalıdır. Tüm kesimler bu sorumluluğun gereğini yerine getirmelidir. 6331 sayılı İş sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun hazırlanması sürecinde katkılarınız oldu mu? Kanun ihtiyaca cevap verecek nitelikte mi? Kanunun hazırlık aşamasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın sosyal diyalog sürecini etkin bir şekilde işletmesinden oldukça memnun olduğumuzu belirtmek isterim. Tüm tarafların katkısının alınabilmesi için büyük bir çaba gösterildi. Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi hazırlık aşamasında aktif olarak çalıştı. HAK-İŞ olarak 6331 Sayılı Kanun ile - Kamu-özel, sektör ayrımı olmaksızın kapsamın hem çalışan hem de işyeri tanımı çerçevesinde geniş tutulmasını, - Bir çalışan istihdam edilen işyerleri ile büyük ölçekli işletmeler arasında iş sağlığı ve güvenliği yaklaşımı açısından bir fark kalmamasını, - Yeni Kanunla maden ve inşaat gibi çok tehlikeli sektörlerde işe başlamadan önce risk değerlendirmesi şartı getirilmesini, - İdari para cezalarının bir nebze de olsa caydırıcı hale getirilmesini, - Sağlık Bakanlığı’na ait döner sermayeli kuruluşlar (toplum sağlığı merkezleri ve hastaneler) iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini sunmak üzere yetkilendirilmesini, - Çalışana yakın ve ciddi tehlike olduğunda şarta bağlı da olsa çalışmaktan kaçınma hakkı tanınmasını, - İş sağlığı ve güvenliği işçi temsilcilerine yer vermesini, - Katılımcı bir yapıda Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi oluşturulmasını olumlu gelişmeler olarak değerlendiriyoruz. Ancak kanunun İSG kültürü, güvenli kişi ve güvenli işyeri oluşturma konusunda düzenleme getirememiş olmasını eksiklik olarak değerlendiriyoruz. Kanun işverenin, İSG alanında çalışanların katılımını sağlamaktan ziyade çalışanla işbirliği yapmasını sağlayacak şekilde, 155 ve 161 sayılı ILO Sözleşmeleri ile paralel düzenlemeler içermeliydi. Özetlemek gerekirse HAK-İŞ ola- rak çalışma hayatımız açısından ciddi bir boşluğun geç de olsa doldurularak İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun yasalaşmasını önemli bir gelişme olarak değerlendiriyoruz. Uygulamalarda ortaya çıkacak eksikliklerin zaman içerisinde giderilebileceğini düşünüyoruz. Bugün itibariyle en temel konu yasanın uygulamaya yansımasını sağlamaktır. BAŞKAN MAHMUT ARSLAN: “Sendikalı işyeri demek kayıtlı ve düzgün iş demektir. Sendikasız ve denetimsiz Bilindiği gibi sendikalar sektörel işyerlerine bir de kamunun denetim zaafları eklenince iş kazası ve meslek hastalıkları kaçınılmaz olarak meydana temsil ile oluşmaktadır. Bu an- gelmektedir. İş sağlığı güvenliği konusunda geride olsak lamda sektörel ihtiyaçları da en da, geç kalmış olsak da açıklarımızı hızla kapatabiliriz. Bu iyi bilenlerden biridir. Bu bilgiden konuda işçi-işveren ve devletin seferberlik halinde olması hareketle iş sağlığı ve güvenliği ve birlikte çalışması önem arz etmektedir.” çalışmalarının ve uzmanlığının sektörel ihtisaslaşma şeklinde uygulanması için öncülük yapmayı düşünür müsünüz? Yine geçmiş dönemde İsveç TCO Konfederasyonu ile 2 yıl süre ile çalışma hayatında iş sağlığı - iş güvenliği üzerine eğitim projesinde yer aldık. Genel Merkezimiz bünyesinde İş sağlığı ve Güvenliği Komitesi oluşturmamızın, sendikalardan uzman katılımı sağlamamızın ve sektörel düzeyde hazırlanan eğitim modülleriyle işyerlerindeki iş sağlığı ve güvenliği kurullarındaki temsilcilerimize iş sağlığı güvenliği eğitimi vermemizdeki temel amaç tam da bu. İşkolu esaslı ve daha da ileri olarak meslekler bazında bir ihtisaslaşmaya büyük ihtiyaç var. Son iki yıla kadar genel bir iş sağlığı ve güvenliği eğitimi gerçekleştiriyorduk. Ancak son iki yıldır ihtisaslaşmaya yönelik çalışmalarımızı başlattık, daha da ilerletmek için kurumsal hazırlıklarımızı yapıyoruz. Bu konuda Çalışma ve sosyal Güvenlik Eğitim Merkezi ile yakın bir çalışma içerisindeyiz. Sendikaların geçmiş dönemlerde çalışma hayatında çalışanın sağlık ve güvenliğinin korunmasında öncelikli davranmadığı kanaatindeyiz. Bu bakışın değişmesi ve sürecin hızlanması için sendikalar başta olmak üzere taraflardan beklentilerinizi belirtir misiniz? Sendikanız İş sağlığı ve Güvenliği çalışmaları AB ve ILO normları ile uyumlu mu? Özellikle kanun hazırlıklarında görüşlerimizi konuyla ilgili AB uygulamaları ve ILO normları çerçevesinde oluşturduk. HAK-İŞ yüzü uluslararası arenaya dönük bir konfederasyondur. Bu bağlamda üyesi olduğumuz Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu (ETUC) ve Uluslararası İşçi sendikaları Konfederasyonu (ITUC)’un İş Sağlığı ve Güvenliği konusundaki politika önerilerini ve çalışmalarını yakından takip ediyoruz. Bu çalışmalar doğrultusunda ülkemiz şartlarına uygun faaliyetler ve modeller oluşturuyoruz. Daha önce de belirttiğim gibi bu alan sadece sendikaların ya da işverenlerin ya da devletin sorumluluğunda olan bir alan değildir. Sendikaların da işverenlerin de devletin de ortak sorumluluk alması ve bu sorumluluğun gereğini yerine getirmesi gereken temel bir alandır. Geçmişten bugüne sendikaların eğitim faaliyetlerinin temelini iş sağlığı ve güvenliği oluşturmuştur. Bu konuda suçlu aramak yerine çalışma hayatında yaşanan işçi devri nedeniyle yapılan eğitimlerden faydalananlarda süreklilik olmaması nedeniyle bu kültürün gelişmesinde sorunlar yaşanmıştır. Diğer taraftan yapılan çalışmaların izleme, değerlendirme ve revizyonunda yetersizlikler olmuş olabilir. Bu tüm kesimlerin yaptığı çalışmalar için geçerlidir. Bugün itibariyle suçlu aramak yerine geleceğe yönelik planlama yapılmalıdır. Yeni bir mevzuatımız var. Bu mevzuatın uygulamaya tam olarak yansıtılması, tüm toplumda farkındalık oluşturulması, işçi ve işverenlerin doğru şekilde bilgilendirilmesi için tüm ilgili kesimlerin işbirliği yapıp yoğun bir çalışma içine girmesi gerekmektedir. 23 MAKALE Tevfik Paçacı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Başmüfettişi 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Çerçevesinde İnşaat İş Kolu Sorumlulukları Hepimizin bildiği gibi inşaat iş kolu özelikle son 10 yılda hızla çeşitlenerek büyümüştür. Ulaşım (kara-hava-deniz), yer üstü ve yer altı çalışmaları, üst yapı imalat ve inşası çok geniş alanlarda, çok farklı mekânlarda, çeşitli teknolojilerle, yüksek yapılı binalarda ve çok çalışanlı ekiplerle ve hemen hemen her mevsim devam eden bir niteliğe kavuşmuştur. İnşaat İş kolunda hızla yaşanan bu gelişim ve değişim toplam çalışan insan sayısının da hızla artmasına neden olmuştur. Bu çeşitlik inşaat iş güvenliğinin risklerini birkaç kat arttıran sebeplerdir. İnşaat İş kolu ölümlü kazalarda ilk sırada iken, birde bu nitelik ve nicelik artışına bağlı riskler ile bu risklere maruz kalacak insan sayısındaki ciddi artış göz önünde tutulursa, bizim inşaat iş koluna odaklanma nedenimiz daha iyi anlaşılacaktır. B ilindiği gibi 4857 Sayılı İş Kanunu’nun amir hükümleri doğrultusunda diğer iş kollarında olduğu gibi İnşaat iş kolunda da iş güvenliği tedbirleri alınmaktaydı. İnşaatların koşullarından kaynaklanan sebeplerle gerek çalışma süreleri bakımından, gerekse alt yüklenicilerin tercih edilmesinden kaynaklanan nedenlerle iş güvenliği tedbirlerinin etkin yürütülmesi çok da mümkün olamamıştır. İşveren kavramı, çalışanda 50 sınırı, sanayiden sayılma ya da işin altı aydan az olması gibi birçok durum, yasadan da kaynaklanan bazı tartışmalı boşluklar oluştuğundan inşaat iş güvenliği konusunda çok ciddi gelişmeler sağlamasına rağmen istenen seviye yakalanamamıştır. İnsanın korunmasına yönelik birçok neden gibi, yukarıda zikredilen nedenlerde etkili oldu ve nihayet 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanun çıktı. Kanun 1 Ocak 2013 tarihi itibariyle etkin bir şekilde uygulanacaktır. Bu çerçevede özellikle inşaat iş kolunda tartışma konusu olan birçok konu açıklığa kavuşturulmuş oldu. 24 Kanun Çerçevesinde: 1. İnşaattaki çalışma, iş süresi ve çalışan sayısı ne olursa olsun iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimi gibi uzman personel görev yapacak, iş güvenliği eksiksiz uygulanacak. 2. Devlet, 10’dan az çalışanı olan işletmelerin iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri giderlerini destekleyecek. 3. Her durum ve şartta işveren sorumluluğu ortadan kalkmayacak. Alt yüklenicilerin sorumluluğunda da asıl işveren müteselsilen sorumlu olacak. 4. Birden fazla işverenin olduğu yerlerde iş sağlığı ve güvenliği konusunda koordinatörler koordinasyonu sağlayacak. 5. 50 ve daha fazla çalışanın bulunduğu tüm alt işverenler iş sağlığı ve güvenliği kurulu oluşturacak. 6. Risk değerlendirmesi yapılmamış veya hayati tehlike bulunan işyerlerinde yapılan iş kısmen veya tamamen durdurulacak. 7. İşyerlerinde acil durum planları hazırlanacak. 8. Şantiye şeflerinin sorumluluğu devam edecek. 9. Personel istihdamı (uzman, hekim vs.), iş sağlığı güvenliği kurulunun oluşması ile ek iş güvenliği tedbir ve yönetilmesine dönük çalışmalarda toplam çalışan sayısı baz alınacaktır. 10. Kanun ve yönetmeliklerle hemen hemen iş sağlığı ve güvenliği konusunda yapılacak her şeyin ayrıntısı bulunacak. Dolayısıyla bilmeme, görmeme gerekçesi ortadan kalkacak. 11. Uygunsuzluklar karşısında verilecek cezaların yanı sıra inşaatların ciddi anlamda durdurulması daha etkin bir şekilde uygulanacak. 12. Maalesef ciddi iş kazaları sonucu Adli yargı açısından başlatılan kovuşturma neticesinde Taksirli suçlar niteliğinde olan iş kazalarının büyük bir bölümü bilinçli taksire girmesi nedeniyle kazaya sebebiyet verenlerde tutuklama oranları artacak. İş Güvenliği Konusundaki Sorumluluklar: İşyerlerinde iş sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerini gereği gibi yerine getirmeyen işveren, bu nedenle meydana gelen iş kazasından sorumlu tutulur. Güvenlik tedbirlerinin alınma zorunluluğu, işverenlerin işçileri gözetme borcunun doğal bir sonu olarak görülmektedir. Söz konusu sorumluluklar 3 ana başlık altında değerlendirilebilir: 1. İdari Sorumluluk: Gerek 6331 Sayılı Kanun gerekse bu kanuna dayanılarak çıkarılmış/çıkarılacak tüzük ve yönetmeliklerde yer alan iş sağlığı ve güvenliğine ait hükümler emredici niteliktedir. Bunlara uyulmaması kamu düzenini bozacağından, kamu tarafından bu hükümlere aykırı davrananlara idari para cezası uygulanır. 2. Hukuki Sorumluluk: İşin yürütülmesi sırasında görülen iş kazaları ile meslek hastalıklarına bağlı olarak ortaya çıkan zararların tazminine ilişkin hak taleplerini oluşturur. Kamu ile mağdurun yakınları sorumlular aleyhine maddi, manevi tazminat davaları açabilir. 3. Cezai Sorumluluk: Bir iş kazası sonucu ölüm veya yaralanma olmuşsa olayda kusuru bulunanlar cezai açıdan sorumludurlar. Sorumluların haklarında TCK’nun amir hükümleri gereği dava açılabilir. Bu kişiler işverenler, işveren vekilleri veya diğer elemanları olabilir, sorumluluk kusur oranına göre belirlenir. aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır. Bu kapsamda açılan davalar kamu (ceza) davaları niteliğinde olup, “taksirli suçlar” olarak adlandırılır. Taksir Türk Ceza Kanununun 22. Maddesi’nde ele alınmış olup, son yıllarda TCK’da yapılan yeni ilavelerden biride “Bilinçli Taksir” kavramının tarif edilmiş olmasıdır. Örneğin taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, 3 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi 3 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu koşul bilinçli taksir fiili ile birleştiğinde ceza 22,5 yıla kadar çıkmaktadır. Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne BEN GÜÇLÜYÜM BANA BİR ŞEY OLMAZ MANTIĞINDAN KURTULALIM, HER ŞEY BİR ANDA ALTÜST OLABİLİR... Gerek 6331 Sayılı Kanun, gerekse yeni Türk Ceza Kanunu iyi algılanmaz, iyi uygulanmaz ve inşaat işkolunda gereken hassasiyetler gösterilmezse istenmeyen kazalar sonucu ne yazık ki istenmeyen tutuklanma kararlarının artacağı açık bir şekilde görülmektedir. İki kavram arasındaki en temel fark neticenin ön görülmesi veya görülememesidir. Kanaatimce bu öngörülme konusunda da yeni İş Sağlığı Güvenliği Kanunu ve çıkarılacak alt düzenlemeler ile taksir fiili daha kolay ortaya konabilecek ve iş kazalarının öngörülebilir hale getirecek ki iş kazaları önlenebilir olsun. Netice olarak, taksirli suçlarda, yaralı ya da ölüm sayısı, bilinçli taksir olup olmadığı, diğer teknik ve güvenlik tedbirlerin alınıp alınmadığı gibi hususlar cezayı ve ceza miktarını arttıran, azaltan ya da ortadan kaldıran çok önemli kriterlerdir. Eski Ceza Yasası’nın yürürlükte olduğu dönemde inşaat iş kazalarında çok nadir tutuklama kararları verilirken, Yeni TCK uygulama döneminde tutuklama kararlarının artmasının nedeni yukarıda izah edilen sebeplerle birlikte “Bilinçli Taksir” bulunmasına kanaat getirilmesidir. Bu nedenle, gerek 6331 Sayılı Kanun, gerekse yeni Türk Ceza Kanunu iyi algılanmaz, iyi uygulanmaz ve inşaat işkolunda gereken hassasiyetler gösterilmezse istenmeyen kazalar sonucu ne yazık ki istenmeyen tutuklanma kararlarının artacağını bu gelişmeler açık bir şekilde göstermektedir. Türk Ceza Kanunu’nda işkolları içinde yalnızca yapı işkolu ile ilgili özel hüküm vardır. TCK’nun 176.Maddesi inşaat veya yıkım faaliyeti sırasında, insan hayatı veya beden bütünlüğü açısından gerekli olan tedbirleri almayan kişi, 3 aydan 1 yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Yapı işkolunun özel olarak korunması bu sektöre verilen önemin bir göstergesidir. Kazalardan dolayı kimse ölmesin, hiç kimse sakat kalmasın ve de ceza almasın. Bir insanı korumak ve yaşatmak tüm insanlığı korumak ve yaşatmak kadar önemli ve kutsal bir vazifedir bizim için. 25 MAKALE Coşkun Demirci Elektrik Mühendisi ÇSGB - İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ? 6331 Sayılı İSG Kanunu ile İlgili Soru ve Cevaplar Bilindiği üzere 30 Haziran 2012 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu Türkiye’de uygulanmaya başlanacak olan müstakil bir İSG kanunu olması nedeni ile ilgili taraflarda bazı sorular oluşturmaktadır. Bizler de akıllardaki bu sorulardan bazılarını ele alarak cevaplamaya çalıştık. Elbette sorular aşağıda verilenler ile kısıtlı değil. Ama hiç olmazsa bir kısım soruları cevaplamak için hazırlanan bu yazının sizlere faydalı olmasını umut ediyoruz. 1) Daha önce de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunu düzenleyen bir mevzuat var mıydı? Varsa bunlar nelerdir? Neden müstakil bir İSG kanunu? Türkiye’de İSG konusunu düzenleyen 4857 sayılı kanunun 5. Bölümünde 12 madde ile İSG konusu düzenlemiş, benzeri düzenleyici kanunlar vardı. Ancak ihtiyaçları karşılamak konusunda bağımsız bir İSG kanunu olması gerekmekteydi. Dünyanın birçok ülkesinde İSG ile ilgili bağımsız kanunlar bulunmaktadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nda İSG faaliyetlerinde aktif olarak rol alan Ahmet Ersoy, genç yaşına rağmen isminden başarıyla bahsettiren bir İş Sağlığı Güvenliği Uzmanı ve Makine Mühendisi. Bu çalışmayı hazırlarkenki katkılarından dolayı Ersoy’a teşekkür ederiz. 26 2) Bu kanunun kapsamı nedir? Kamu ve özel sektör ayrımı gözetmeksizin TSK, Emniyet ve afet müdahale ekipleri gibi kendilerine özgü faaliyet alanları olan kurum ve kuruluşlar ile ev hizmetleri ile çalışan istihdam etmeden kendi nam ve hesaplarına çalışanlar hariç olmak üzere tüm çalışanlar kanun kapsamındadır. 3) Kanun neyi esas alıyor? Yaklaşımı nedir? Kanun risk değerlendirmesini esas almakta ve genel bir önleme yaklaşımı getirmektedir. İşyerlerin şartlarının İSG yönünden sürekli iyileştirilmesini amaçlıyor. 4) İşyerleri ayrım gözetmeksizin aynı yükümlülüğe mi sahip? Bir ayrım varsa ayrımda ana unsur nedir? İşyerleri kanunda yükümlülük açısından aynı özellikleri taşımamaktadır. İstisnaları hariç her işyeri İSG kanunun şemsiyesi altındadır. Bu yönden işyerlerinin farklılıkları yoktur. Ancak işyerlerin yaptıkları işin cinsine göre teşkil ettikleri tehlike açısından az tehlikeli, tehlikeli ve çok tehlikeli olarak üç gruba ayrılmış durumdadır. İşyerinin hangi sınıfa gireceği oluşturulan komisyon tarafından belirlendikten sonra bakanlıkça yayımlanacak tebliğ ile belirlenecektir. 5) İş Güvenliği Uzmanı ve İş Yeri Hekimi kimlerdir? İşyerleri bu uzman ve hekimleri istihdam etmek zorunda mıdır? İş Güvenliği Uzmanı belirtilen sertifikasyon eğitimini almış ve yapılan sınav sonucu başarılı olmuş, bakanlık tarafından bu durumu belgelenmiş üniversitelerin mühendislik fakülteleri, mimarlık fakülteleri mezunları ile teknik öğretmen, fizikçi, kimyagerler ile üniversitelerin iş sağlığı ve güvenliği programlarından mezun olanlardan oluşmaktadır. İşyeri hekimi ise tıp fakültesi mezunu olup İşyeri Hekimliği eğitimi alıp yapılan sınavı başarmış ve bakanlık tarafından belgelendirilmiş kişilerden oluşmaktadır. İşyerleri bu sıfatları taşıyan kişilerden işyerinin büyüklüğüne ve tehlike sınıfına göre tam zamanlı veya kısmi zamanlı hizmet alımı yapabilecekleri gibi, bu belgeye sahip işveren veya işyerinde çalışan personeli aracılığı ile de İGU ve İH hizmetlerini karşılayabilir. Bu açıdan bakıldığından bir kişi çalıştıran bir işyeri için İGU ve İH’ni tam zamanlı istihdam etmesi ve bunun maliyetine katlanması gerekmemektedir. Mevzuatta belirtilen süre ile sınırlı olacak şekilde hizmet alımı yapılabilir. 6) İşveren OSGB’lerden hizmet alabilir mi? İşyerinin büyüklüğü ve niteliği ne olursa olsun işveren kendi durumunu gözeterek isterse İSG hizmetlerini OSGB’lerden hizmet satın alımı yöntemi ile yapabilir. Kanunda bu konuda kısıtlayıcı bir hüküm bulunmamaktadır. 7) İSG hizmetleri için devlet bir katkıda bulunacak mıdır? Bulunacak ise bu kimlere ve nasıl olacaktır? Kanun 1-9 kişi çalışan ve çok tehlikeli ile tehlikeli sınıfta yer alan işyerlerine belirlenecek alt mevzuat ile yardım yapılabilmesini sağlamaktadır. 1-9 kişi çalışan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için ise bakanlar kurulu kararı ile devlet destek sağlayabilecektir. Uygulama esasları çıkartılacak yönetmelikle belirlenecektir. 8) İşveren ve işyerleri İSG açısından öncelikle yapılması gereken nedir? Yeni yaklaşım yöntemi ve kanunun İSG konusuna yaklaşımı dikkate alındığında ilk yapılması gereken risk değerlendirmesidir. Risklerin ve tehlikelerin önceden belirlenmesi ve buna yönelik tedbirlerin alınması en öncelikli konudur. Risk yönetiminde: • Risklerden kaçınmak, • Riskleri analiz etmek, • Risklerle kaynağında mücadele etmek, • Riskleri önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek, • Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek, • Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine göre öncelik vermek kanunun İSG bakışını oluşturmaktadır. 9) İş kazaları ve meslek hastalıkları nereye bildirilecek? Kimler tarafından bildirilecek? Bildirim için süre kısıtlaması var mıdır? Bildirilmemesi halinde yükümlülük nedir? İş kazaları ve meslek hastalıkları meydana gelmesi veya tespiti halinde olay ile muhatap hastane, poliklinik, işveren ayrımı gözetmeksizin işveren kendisine ulaşan iş kazası veya meslek hastalığını 3 iş gününde hastane veya poliklinikler ise 10 iş günün içinde SGK’ya bildirmekle yükümlüdür. İş kazası ve meslek hastalıklarını bildirim yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverene 2.000 TL (2012 yılı için geçerli olmak üzere) ceza uygulanacaktır. 10) İş Sağlığı ve Güvenliği Birimi nedir? İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu nedir? Bu birim ve kurul nasıl oluşturul hangi işyerleri oluşturmak zorundadır? İş Sağlığı ve Güvenliği Birimi, İş Sağlığı Güvenliği hizmetini veren iş güvenliği uzmanı, iş yeri hekimi ve diğer sağlık personeli gibi personellerden oluşur. Her işyeri işin sınıfına ve büyüklüğüne bakılmaksızın iş güvenliği uzmanı ile iş yeri hekimi bulundurmak veya bu hizmetleri temin etmek ile yükümlüdür. İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu ise altı aydan fazla çalışma yapacak olan ve 50 kişiden fazla çalışanı olan asıl ve alt işveren tarafından İSG faaliyetlerinin düzenlenmesi ve yürütülebilmesi için çalışan sayısı dikkate alınarak asıl işveren ve alt işveren tarafından kurulur. Asıl işverenin çalışan sayısı 50’den az ise asıl işveren alt işveren tarafından kurulan kurula bir temsilci atar. 11) Acil durum planı nedir? Hangi işyerleri hazırlamalıdır? Acil durum planı hazırlanmasının yükümlülüğü nedir? Çalışma ortamı, kullanılan maddeler, iş ekipmanları ve çevre koşulları dikkate alınarak meydana gelebilecek acil durumların değerlendirildiği planlar acil durum planlarıdır. Kanunda acil durum planı hazırlayacak işyeri sınıfı ve niteliği belirtilmemiş olup işverenler bunları hazırlamak ile yükümlü kılınmıştır. Diğer detaylar ise alt düzenlemeye bırakılmıştır. 12) Birden fazla işyeri olan örneğin AVM gibi yerlerde İSG hizmetleri nasıl düzenlenecektir? Birden fazla işyerinin belli bir çatının altında toplandığı yerlerde üst yönetim her bir işyerinin İSG konusunda ortak etkileşim koordinasyonunu yapmak zorundadır. Her bir işyeri kendisi açısından İSG hizmetlerini düzenlemiş olsa da aldığı bir tedbir diğer işyerini etkileyebileceği ve ortak kullanım alanlarında İSG hizmetlerinin düzenlenmesi gerektiği için bu düzenlemeler ile ilgili koordinasyon konusunda üst yönetim yetkili ve sorumlu kılınmıştır. 13) İşyerinin belli bir bölümünde hayati tehlike tespit edilmesi halinde işyeri tamamen mi kapatılacaktır? Önceki mevzuat işyerinde hayati tehlike öngörülmesi halinde işyerinde faaliyetin tamamen durdurulmasını öngörürken, yeni düzenleme ile hayati tehlikenin oluştuğu işyeri kısmında faaliyet durdurulmakta, diğer taraflarda ise çalışmanın devamına müsaade edilmektedir. Böyle bir durumda işveren çalışanı mağdur etmeden ücretini ödemek zorundadır. İşveren isterse çalışanın niteliğine göre işyerinin uygun başka bir yerinde istihdam edebilir. 14) Büyük endüstriyel iş kazası oluşma riski olan işyerleri için farklı bir düzenleme var mıdır? Büyük endüstriyel iş kazası olma riski olan işyerleri işyerini açmadan önce işveren güvenlik raporu hazırlamak zorundadır. Güvenlik raporu hazırlanıp bakanlıkça incelenmeden işyeri açılamaz. Detaylar alt düzenlemeye bırakılmıştır. 15) Kanunun her maddesi yayımlandığı tarihte mi yürürlüğe girmektedir? 50’den az çalışanı olan ve tehlikeli ve çok tehlikeli olan işyerleri için Temmuz 2013, az tehlikeli ve 50’den az çalışanı olan işyerleri ile kamuda çalışanları için Temmuz 2014, diğerleri için Ocak 2013’ten itibaren yürürlüğe girmektedir. 27 Türkiye’nin neresinde olursanız olun, insan sağlığını etkileyen faktörlerin analizlerini kapınıza kadar getiriyoruz. Sağlık taramalarınız için bize merkez telefonumuz 0 312 344 01 96 numarasından ulaşabilir veya taleplerinizi yazılı olarak 0312 343 66 46 numarasına fax çekebilir ya da [email protected] adresine e-posta gönderebilirsiniz. VERİMLİ BİR ÜRETİM ANCAK GÜVENLİ ORTAMLARDA ÇALIŞAN SAĞLIKLI BİREYLER İLE SAĞLANABİLİR “Ağır ve Tehlikeli İşler Tüzüğü”, “İş Sağlığı ve Güvenliği Tüzüğü” ve “Umumi Hıfzıssıha Kanunu” gereğince işveren, işçilerin sağlık taramalarını yaptırmakla yükümlüdür. Ancak bu sağlık taramaları özellikle çalışan sayısı fazla olan işletmeler için ciddi bir zaman ve işgücü kaybı anlamına gelmektedir. Ekoteknik İSG ve Ekoglobal İSG olarak, mobil sağlık araçlarımız sayesinde, sağlık taramalarını Türkiye’nin dört bir yanında işletmenizin kapısına kadar getiriyoruz. Verdiğimiz mobil sağlık hizmetlerimiz sayesinde, zaman ve iş gücü kaybını önleyerek, ihtiyaç duyulan sağlık hizmetini en kısa sürede minimum maliyetle ve elde edilebilecek en yüksek kalitede alabilirsiniz. Periyodik sağlık tarama ve aşılama hizmetlerimiz, mobil olarak işletmelerde, yerleşik olarak da laboratuarlarımızda sunulmaktadır. Numune alımlarında, numunelerin incelenmesinde ve raporlanmasında bilimsel metotlara titizlikle uyulmaktadır. İncelemeler, konusunda uzman kişilerce yapılmakla kalmayıp, ayrıca mesleki yeterliliği olan branş uzmanlarımız tarafından yapılarak rapor edilmektedir. Değerlendirmelerin yapılmasında, raporlandırılmasında ve bildirilmesinde etik kurallara bağlılık büyük önem taşımaktadır. İki etaptan oluşan Başkent OSB 1.014 hektar alanıyla Türkiye’nin büyük OSB’leri arasında yer alıyor. I. etapta ve II. etapta toplam 712 sanayi parseli var, sanayi parsellerinin büyüklüğü 1.800 m² ile 83.708 m² arasında değişiyor. Bölgede orta ve büyük ölçekli proje, inşaat ve üretim aşamasında olmak üzere toplam 162 fabrika bulunuyor. Bölgeye yapılan yatırım tutarı bugün itibariyle 1 milyar TL. Yaratılan istihdam 5 bin kişi. Bu fabrikaların ihracat toplamları ise yıllık 150 milyon dolar düzeyinde. Bölgede mevcut yatırımların yüzde 67’si metal sektörü olup, yüzde 9’u maden, yüzde 8’i kimya, yüzde 4’ü gıda, yüzde 3’ü matbaa ve yüzde 9’uysa diğer sektörler. Etkin bir Organize Sanayi Bölgesi gözüyle Çalışma Bakanlığı’nın ve İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü’nün çalışmalarını genel anlamda nasıl değerlendiriyorsunuz? 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu Uygulamalarında “Başkent OSB, Örnek Olacak” Röportaj: İrem Nurgül Durmuş Bir kanunun çıkması kadar o kanunun uygulanabilirliği ve sahaya nasıl yansıdığı da önemli. Hatta belki daha da önemli. Zira dünya tarihi tam da zamanında çıkarılmış ancak uygulanmamış ve potansiyeli maddelerinde hapis kalıp kendini gösterememiş kanunlarla dolu. Ülkemizde çıkması, nerdeyse 40-45 yıl kadar geç kalmış olan İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun akıbeti de böyle olursa, gerçekten içler acısı olur. Hem çalışanlar, hem çalışanların aileleri için ve bu kanunun çıkarılması için verilen bunca emek ve dökülen terler için… Ekoteknik İSG olarak her sayı bir Organize Sanayi Bölgemizi ziyaret edip sahanın nabzını tutmaya çalışıyoruz. Bu sayımızda, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın izni ile 8 Mayıs 2001 tarihinde kurulmuş, ilk üretimi 2005 yılında gerçekleş olan Başkent OSB’yi ziyaret edip güleryüzlü başkanı Şadi Türk’e sorularımızı yönelttik: 30 Sanayi Devrimi’nden bugüne kadar iş sağlığı ve güvenliği konusunda Dünya’da ve Türkiye’de pek çok çalışma yapılmış ve mevzuatlar hazırlanmıştır. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ülkemizde bu alanda hazırlanmış ilk kanun olması, 2011 yılında ILO ve ISSA ile ortaklaşa düzenlenen 19. Dünya İSG Kongresi’nin Türkiye’de yapılması önemli gelişmeler olup, Çalışma Bakanlığı ve İş Sağlığı Güvenliği Genel Müdürlüğü çalışmalarını olumlu değerlendiriyorum. Yeni İş Güvenliği Kanunu için ne düşünüyorsunuz? Kanunu değerlendirir misiniz? • 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ülkemizde bu alanda hazırlanmış ilk kanun olması bakımından büyük önem arz ediyor. • Kanunun en dikkat çekici değişikliği: kapsamının genişletilerek kamu ve özel sektör tüm işyerlerine, faaliyet konusuna bakılmaksızın ve çalışan sayı sınırı kaldırılarak uygulanacak olması, • Bunun yanında küçük işletmelere yani 10’dan az çalışanı bulunan işletmelere bakanlığın destek sağlayacak olması olumlu bir gelişmedir. • Ayrıca Kanun’nda Organize Sanayi Bölgesi yönetimlerine, koordinasyon sağlama yükümlülüğü getirilmiş ve Ortak Sağlık Güvenlik Birimi kurma ve işletme yetkisi verilmiştir. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Başkent Organize Sanayi Bölgesi’ne ne gibi artı değerler katacağını düşünüyorsunuz? Sanayileşmenin hızla ilerlemesi sonucu üretim araçlarında ve üretim yöntemlerinde sağlanan gelişmeler iş sağlığı ve güvenliği sorunlarını da ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların yoğunluğuna ve toplumsal tepkilere bağlı olarak da çözüm önerileri üretilmesi ve yaşama geçirilmesine yönelik çalışmalar iş sağlığı ve güvenliği konusundaki etkinliklere ivme kazandırmıştır. Ülkemizde bununla ilgili bugüne kadar birçok çalışma yapılmış fakat yayınlanan son kanun ile iş sağlığı güvenliği uygulamalarının her iş yerinde daha ciddiyetle yapılacağını umuyor ve bunun da bölgemize artı değer katacağını düşünüyorum. Üyelerinize yönelik iş sağlığı güvenliği konulu bir çalışmanız var mı? Yoksa bu kapsamda bir çalışma başlatmayı düşünüyor musunuz? Yukarıda bahsettiğim gibi 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile “Ortak Sağlık Güvenlik Birimi”nin tanımı değişerek OSB’lere Ortak Sağlık Güvenlik Birimi kurma ve işletme yetkisi verildi. İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin geliştirilmesi ve hizmeti kolay ulaşılabilir hale getirmek için bölgemizde Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi oluşturulması ile ilgili çalışmalara başlamış bulunuyoruz. Kanunun uygulanabilirliğini nasıl buluyorsunuz? Gerek getirilen istihdam zorunluluklarının gerekse yeni kanunda belirlenen cezai yaptırımların uygulanabilirliği ne ölçüde olacaktır? Başkent OSB olarak siz bu kanunu uygulamaya hazır mısınız? • Kanunun çok yeni olması nedeniyle her yeni şeyde olduğu gibi geçiş sancıları mutlaka yaşanacaktır. Fakat belirli bir altyapısı olduğu için zaman içerisinde sistem işlerliğine kavuşacaktır. • Daha önceki uygulamadan farklı olarak bu kanunda aykırılıkların oluştuğu ve devam ettiği hallerde idari para cezalarının açıkça tanımlanmış olması, kanuna uygun hareket etmenin yaptırım açıcından itici bir güç oluşturmuştur. Bizim sorularımız bu kadar, sizin eklemek istedikleriniz varsa ya da dergimiz aracılığıyla iletmek istedikleriniz varsa onları da alabilir miyiz? Bölgemizde oluşabilecek riskler (afet, yangın, iş kazaları vb.) için İtfaiye, Doğalgaz Acil Yardım ve 112 Acil Yardım birimleri kurduk. Bölgemizde faaliyet gösteren firmaların ve çalışanlarının işlemlerini yapabileceği PTT ve Banka Şubesi de var. Başkent OSB ile KOSGEB arasında, işletmelere verilecek KOSGEB hizmet ve desteklerinin, yaygın, etkin ve koordinasyon içinde sunulmasını sağlamak amacıyla bölgemizde temsilcilik açıldı. Temsilcilik, KOSGEB destek ve hizmetleri hakkında işletmeleri bilgilendirmek ve rehberlik hizmetleri sunmak görevlerini üstlendi. Bölge yönetim binamız katılımcılarına tek durak ofis hizmeti veren, 300 kişilik konferans salonuyla ve eğitim salonlarıyla katılımcılara belirli periyodlarla ücretsiz eğitim ve bilgilendirme toplantıları düzenleyen bir OSB’yiz biz. 31 Başkent OSB, bölge sanayicilerinden oluşan yönetim kurulu tarafından yenilikçi, demokratik akla ve bilime önem veren anlayış ile yönetilmektedir. Bu yönetim anlayışından dolayı bölgemiz yurtdışından gelen heyetlerin de (Hollanda, Türkmenistan, Kazakistan, Oman Sultanlığı, Rusya vb.) önemli bir uğrak noktası haline gelmiştir. Türkiye’deki OSB uygulamaları hakkında bilgi almak üzere gelen ziyaretçi heyetlere bölgemiz örnek oluşturmaktadır. 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu uygulamalarında örnek organize sanayi bölgelerinden biri olacağımıza inanıyoruz. Organize Sanayi Bölgemizden kısaca bahsedersek: • Başkent OSB katılımcıları, Ankara’da kurulu bulunan diğer OSB’lere oranla yüzde 75 daha ucuz su kullanıyor. Yine aynı şekilde doğalgaz abone tarifesine göre yüzde 18 daha ucuz doğalgaz kullanıyor. Katılımcılarına verdiği hizmetlerde hiçbir kar amacı gütmeyen Başkent OSB, doğalgaz ve elektriği aldığı fiyattan dağıtımını yapıyor. • Halk Bankası ile 27 Haziran 2012 tarihinde yapılan protokol kapsamında katılımcılarımızın enerji giderlerinin azaltılmasına yönelik yatırımlar “Enerji verimliliği kredisi” ile desteklenecek. • “21.Yüzyılda Rekabetin Temel Trendi Sürdürülebilir Ekonomide Enerji Verimliliği ve KOBİ’lerle İşbirliği” protokolü sayesinde Başkent OSB katılımcıları piyasa koşullarının altında kredi kullanabilecekler. • Katılımcılarımız, enerji alanında iki ayrı kategoride tariflendirilen “Yenilenebilir Enerji Kredisi” ve “Enerji Verimliliği Kredisi” nin yanı sıra, Sanayi Bölgeleri Destek Kredisi, Makine İmalat Sanayi Destek Paketi 32 Kredisi’nden de avantajlı biçimde yararlanacaklardır. • Başkent OSB, kurulduğu günden bu yana büyük hedefleri olan bir sanayi bölgesi olmuştur. En büyük hedefi sadece ülkemizde değil, uluslararası alanda da model olabilecek “Geleceğin Sanayi Kenti”ni kurmaktır. Bu hedef doğrultusunda Başkent OSB, klasik sanayi üretimi yerine uluslararası rekabete olanak sağlayacak teknolojik üretime de önem vermektedir. Teknolojik üretimini gerçekleştirmek amacıyla 2005 yılında ODTÜ ile yapılan Protokol ile Üniversite-Sanayi iş birliğinin temellerini atan Başkent Organize Sanayi Bölgesi, bugün Yenilikçilik Merkezi Projesi ile de Üniversite-Sanayi işbirliğine katkı sağlamayı hedeflemektedir. “Yaşanabilir, çalışılabilir, rekabet edebilir” bölge olma yolunda başlatılan proje ile hazırlanan fizibilite sonucunda yenilikçilik merkezinin temelleri atıldı. Başta Başkent Organize Sanayi Bölgesi olmak üzere Ankara’nın yenilikçilik potansiyelini harekete geçirmek de projenin diğer hedefleri arasında yer almaktadır. • Başkent OSB, sadece sanayi tesisleriyle değil, çağdaş batı ülkelerini aratmayacak bulvarları, yolları, sokakları, yeşil alanları ve çevreye duyarlılığıyla da bir sanayi kentini yaşama geçirmektedir. İki etabının tam ortasından geçen Ankara Çayı’nın iki yakasında 1/500 ve daha büyük ölçekli Mimari ve Peyzaj Projesi hazırlanan “Kentsel Merkez” planlanmıştır. Proje kapsamında sosyal donatı ve teknik alanlar, yeşil alan, kongre merkezi, fuar alanı, otel, kreş, hastane, cami, spor tesisleri, meslek yüksekokulları, eğitim tesisleri ve yenilikçilik merkezi yer alacaktır. • Proje kapsamında ekonomik canlılığa katkı sağlayacak bankalar ve ticarethaneler için ayrılan 27.415 m² alanda 465 m²’lik 14 adet bina ve küçük sanayi sitesi için ayrılan 61.272 m² alanda 845 m²’lik 48 adet atölye- nin inşaatına başlanmış olup, en kısa sürede faaliyete geçirilmesi planlanmaktadır. Böylelikle bölgemizde küçük sanayicilere de yatırım yapma olanağı sağlanmış olacaktır. • Yine proje kapsamında inşaat çalışmalarına başlanmış olan Cami, 3000 kişinin aynı anda ibadet edebileceği, 2.371 metrekare kapalı, 2.277 metrekare avlusu olmak üzere toplam 4.648 metrekare alanı, 11.489 metrekare rekreasyon alanı, Kubbe yüksekliği (20 metre) ve kubbe açıklığı (38x40 metre) bakımından ülkemizin büyük camileri arasında yer alacaktır. • Rekabet edilebilirliğin esası üretim ve yenileşimdir. Üretim ve yenileşimin temeli de eğitimdir. Eğitilmiş yenilikçi insan gücüyle uluslararası düzeyde rekabetle, rekabet edilebileceğine inanan Başkent Organize Sanayi Bölgesi, eğitim yatırımlarına da özen ve öncelik vermektedir. Bu amaçla Kentsel Projesi Kapsamında Sürekli Eğitim Merkezi ile başlayan Meslek Okulları ve Üniversiteye uzanan bir dizi yapılanmanın stratejisini belirlemiş ve uygulamaya koymuştur. • Başkent Organize Sanayi Bölgesi, ülkemizi batıda Avrupa’ya, doğuda Asya’ya bağlayan devlet demiryolu ile ayrıca sınır oluşturuyor. • TCDD ile yapılan protokol kapsamında; Başkent OSB ile TCDD hızlı tren güzergahı arasında kalan 403.918.00 metrekarelik alan “Lojistik Üs” haline getirilecektir. • Alan sadece Ankara’nın değil Ankara ve çevresinin, özellikle yüklemeboşaltma ve gümrükleme bakımından gereksinimlerini karşılayacak boyutlara ulaşacaktır. • Atıksu arıtma tesisi için I. ve II. etaplarda toplam 150.000 m²’lik alan ayrılmıştır. Modüler biçimde planlanan atıksu arıtma tesisinin ön görülen ilk modülü 6.000 m³/gün olacaktır. Arıtma, evsel ve endüstriyel nitelikli atıksu, fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak yapılacaktır. 33 AKADEMİK MAKALE Yrd. Doç. Dr. Devrim Alkaya Pamukkale Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, İnşaat Mühendisliği Bölümü [email protected] Burak Yeşil Düzce Üniversitesi, Meslek Yüksek Okulu, İnşaat Bölümü [email protected] İnşaat Sektöründe İSG’ye Genel Bakış Ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği konusunun önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşıl¬maktadır. Ülkemizde bu konudaki bilinçlenmenin daha da hızlandırılması için, üniversitelerin, ilgili meslek odalarının, özel eğitim kurumlarının konuya yönelik faaliyetleri artarak devam etmektedir. Ayrıca iş sağlığı ve iş güvenliği konusunun, üniversitelerin üretimle ilgili fakülte ve yüksekokulların ders programlarında başlı başına bir ders olarak yer alması veya iş güvenliği alanında bilinçlenmenin eğitim kurumlarında başlamasına katkı sağlayacaktır. İnşaat sektörü emek yoğun iş gücüne bağlı bir sektör olduğundan, çalışanların iş yüklerinin yüksek ol¬ması, ağır ve tehlikeli işlerden olması sıklıkla iş kazalarına neden olmaktadır. Ü lkemizde inşaat sektörü oldukça gelişmiş ve diğer sektörleri de ekonomik olarak etkileyen sektördür. Makineleşme çabalarına rağmen, sektörün doğası ge¬reği insan emeğine ve işgücüne doğrudan bağımlı bir sektör olmayı sürdürmek¬tedir. İş gereksinimlerinin yoğunluğu inşaat üretim eylemlerinde verimlilik düşüşlerine ve dolayısıyla iş kazalarına neden olmaktadır. İnşaat sektöründe iş kazalarının neden olduğu sakatlık ve ölümlerin çokluğu sosyal ve ekonomik bir sorun olarak karşımıza çıkmak¬tadır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de ölümle sonuçla¬nan iş kazalarının yüzde 33’ü inşaat sektöründe gerçekleşmektedir (TİK 2008). Bu durum sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmayıp diğer ülkelerde de inşaat sektörü en riskli, iş kazalarının en sık yaşandığı ve ölümcül kaza oranlarının çok yüksek olduğu sektör¬lerden biridir. İş kazaları ve meslek hastalıkları çalışma hayatının en önemli sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) rakamlarına göre, dünyada her yıl yaklaşık 2 milyon 200 bin insan, iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirmektedir. Yaklaşık 270 milyon iş kazası gerçekleşirken, 160 milyon insan meslek hastalığına yakalanmaktadır. İş kazalarında rekor ise inşaat sektörün- 34 dedir. SGK verilerine göre, Türkiye’de en fazla iş kazası yaşanan illerin başında: 7 bin 991 kaza ile İstanbul, 7 bin 942 iş kazası ile İzmir ve 7 bin 580 iş kazası ile Bursa ili gelmektedir. İş kazalarında inşaat sektörünü, madencilik, metal, tekstil ve taşımacılık gibi sektörler izlemektedir. İş kazalarının yüzde 98’i insan hatasından kaynaklanmaktadır. Bu kazaların önüne geçebilmenin tek yolu ise İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) önlemleri ve eğitimden geçmektedir. İş güvenliğinin temel amacı, çalışanların sağlığına zarar verebilecek unsurların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, güvenli bir çalışma ortamı sağlanması, çalışanların iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı korunması olduğunu belirlenmiştir. İstatistikler inşaat, madencilik, metal, tekstil ve taşımacılık başta olmak üzere bazı sektörlerde ölümlü iş kazası oranının diğer sektörlerden yüksek olduğunu ve bu sektörlerde özel önlemler alınması gerekliliğini ortaya koymaktadır. 2010 verilerine göre, ülkemizde karşılaşılan ölümlü iş kazalarının yüzde 33’ü inşaat sektöründe gerçekleşmektedir. İnşaat sektörü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın İş Sağlığı ve Güvenliğine İlişkin Tehlike Sınıfları Listesi Tebliğine göre “çok tehlikeli” kategorisinde yer almaktadır. TÜRKİYE’DE İŞ KAZASI Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre, 2010 yılında ülkemizde 62 bin 903 iş kazası ve 533 meslek hastalığı olayı meydana gelmiştir. Bu olaylarda 1.454 kişi hayatını kaybederken, 2085 kişi sürekli iş göremez duruma gelmiştir. İş kazaları ve iş göremezlik maliyet açısından detaylandırıldığında hem devlet hem işveren hem de işçi açısından maddi kayıpların oldukça yüksek olduğu görülmektedir. İş göremezlik ödemeleri, sağlıkla ilgili giderler, tazminat öde- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de ölümle sonuçlanan iş kazalarının yüzde 33’ü inşaat sektöründe gerçekleşmektedir (TİK 2008). Bu durum sadece Türkiye’ye özgü bir durum olmayıp diğer ülkelerde de inşaat sektörü en riskli, iş kazalarının en sık yaşandığı ve ölümcül kaza oranlarının çok yüksek olduğu sektörlerden biridir. Türkiye’de en fazla iş kazası yaşanan illerin başında: 7 bin 991 kaza ile İstanbul, 7 bin 942 iş kazası ile İzmir ve 7 bin 580 iş kazası ile Bursa ili gelmektedir. meleri, iş kayıpları, gecikme bedelleri, işyeri kapatma veya iş durdurma cezalarından dolayı oluşan maliyetler, idari para cezaları, verimsizlik maliyetleri, sigorta primlerindeki artışlar, iş kazasında zarara uğrayan sabit varlıklar gibi kayıplar meydana gelmektedir. Kazaların yüzde 26,5’i bir ve ikinci iş saatlerinde, yüzde 13,7’si ise sekizinci iş saatinde yaşanmaktadır. Kaza yüzde 40,3’lük kısmı ilk üç saatte yaşanmaktadır. Bu durum iş kazalarının işe başlama ve iş bitiş saatlerinde daha yoğun olarak yaşandığını göstermektedir. İş kazalarının büyük kısmı küçük işletmelerde meydana geliyor. Kazaların yüzde 56,3’ü 1-49 kişi arası sigortalı işçi çalıştıran işletmelerde yaşanmaktadır. Yaş dilimlerine göre en yüksek kaza oranı 25-29 arasında gerçekleşiyor. Bu yaş gurubunda gerçekleşen kazaların oranı yüzde 24,4’tür. İş kazalarının tecrübeye göre analizinde ise son işyerinde bir gün ile bir yıl arası çalışanların iş kazası yaşama oranlarının yüzde 41,5 olduğu görülüyor. Bu durumun en büyük sebebi iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin yetersizliği ve bu konuda eğitim almamış personele iş başı yaptırılması olduğunu görülmektedir. Başta inşaat sektörü olmak üzere, fiziksel güce dayalı işlerde iş kazaları sonucu oluşan sakatlanma ve yaralanmaların önemli sosyal ve ekonomik etkileri olmaktadır. İnşaat sektöründe sağlıkla ilgili riskler üç başlık altında incelenebilir. Bunlar “ergonomiyle” ilgili, “fiziksel çevre” ile ilgili ve “ruh sağlığı” ile ilgili risklerdir. Ergonomiyle ilgili riskler, kaldırma, taşıma, bükme hareketleri ve vibrasyonlar olarak tanımlanabilir ve sektörde en çok görülen yaralanma ve sakatlıklar bu riskler sonucu oluşmaktadır (Smallwood ve Haupt, 1997). Yüksekten düşme de ergonomiyle ilgili riskler arasında sayılır. Çevre ile ilgili riskler gürültü, sıcaklık, ıslak çalışma alanı veya toza maruz kalma ile ilişkilidir. Son olarak ruh sağlığı ile ilgili riskler yönetici çalışan iliş¬kilerinden kaynaklanır. Türk İnşaat sektöründe görülen riskler çoğunlukla ergonomiyle ilgili risklerdir ve en önemlileri düşme, bir cisim tarafından çarpılma, iki nesne arasında sıkışma ve elektrik çarpmasıdır (Uğur, 2008; Gürcanlı ve Müngen, 2006). TÜRKİYE’DE İNŞAAT SEKTÖRÜNDE MEVCUT İŞ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ UYGULAMASI İnşaat sektörünün kendine özgü bazı özellikleri şantiyelerde iş kazası riskinin artmasına sebep olmaktadır. Bundan dolayı inşaat sektöründe yaşanabilecek iş kazalarını en aza indirebilmek adına yapılan çalışmalarda, bu kazaları artırıcı özelliklerin göz önüne alınması gerekmektedir. Bu özellikler inşaat işleri çoğunlukla doğal iklim koşulları altında gerçekleştirilmektedir. İnşaat sektöründe işçi devir hızı fazladır. Çalışma ortamı çoğunlukla zemin seviyesinden yukarıda ya da aşağıdadır ve sü¬rekli değişiklik göstermektedir. Çalışanlar ve malzemeler sürekli hareket halindedir. Çalışma alanı geniş ve dağınıktır. İşler çoğunlukla farklı organizasyon ve iş disiplinine sahip çeşitli taşeronlar ile gerçekleştirilmektedir. Şantiyedeki hareketliliğin belirli bir sistematiği yoktur. Her şantiye kendine özgü koşullara sahiptir. İnşaat işletmeleri kurumsallaşmamış ve işletme kültürü gelişmemiştir, olarak özetlenebilir. Yukarıda ifade edilen sektöre özgü koşullar iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınacak önlemlerin etkinlik ve sürekliliğini güçleştirmektedir. SONUÇ VE ÖNERİLER Tablo: Sektörlere göre Ölümle Sonuçlanan Kaza Sayıları (SGK, 2009) Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun önemi gün geçtikçe daha iyi anlaşılmaktadır. Ancak bu konudaki bilinçlenmenin daha da hızlandırılması için, ilgili meslek odalarının konuya yönelik faaliyetlerini artırarak çeşitli kurs, seminer ve eğitim programları düzenlemeleri yararlı olabilecektir. Ayrıca işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun, üniversitelerin ilgili fakülte ve bölümlerinin ders programlarında başlı başına bir ders olarak yer alması veya en azından ilgili dersler içinde daha fazla yer verilmesi, bu konudaki bilinçlenmenin eğitim kurumlarında başlamasına katkı sağlayacaktır. Faaliyet Grupları Toplam İş Kazası Sayısı Ölüm Sayısı Kömür ve Linyit Çıkartılması 8.193 3 Gıda Ürünleri imalatı2.48411 Tekstil Ürünleri imalatı3.77112 Ana Metal Sanayi4.8192 Fabrikasyon Metal ürünler (makine hariç) 1.039 11 Makine ve Ekipman İmalatı 1.899 25 Metalik Olmayan Ürünler İmalatı 3.569 12 İnşaat6.829156 Toptan ve Perakende Ticaret 155 0 Nakliyat253838 İnşaat sektörü, dünyada ve ülkemizde iş kazaları ve meslek hastalıklarının en sık görüldüğü sektörlerin başında gelmektedir. Her inşaat projesinin birbirinden farklı olması, sürekli değişik çalışma şartlarında uygulanması, işçi devir hızının fazla olması gibi sektöre özgü hususlar, iş kazası ve meslek hastalığı riskini artırmaktadır. Dolayısıyla inşaat sektöründe işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması daha zor ve karmaşıktır. İŞ KAZALARI VE YÜKSEKTEN DÜŞME RİSKİ Bütün dünyada olduğu gibi inşaat sektörü insan gücüne yüksek bağımlılığı nedeniyle en tehlikeli sektörlerden biri ve ölümlü iş kazalarının büyük bir çoğunluğu inşa¬at sektöründe gerçekleşmektedir. Bu nedenle kaza potansiyellerinin ölçülmesi, risk ve tehlikelerin belirlenmesi bu sektör için çok büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye’de inşaat sektörü hem toplam yatırımların ulusal gelir içindeki payı, hem de yatırılan işgücü olanaklarının boyutu itibarıyla ekonomimizin en canlı ve en önemli sektörlerinden biridir. Ancak her yıl inşaat sektöründe çalışanların bir kısmı, iş kazaları sonucunda ölüm ya da daimi iş görmezlikler sebebi ile işini sürdürememektedir. Özellikle ölümle sonuçlanan kaza sayısının çokluğu bu alanda iş güvenliği ile ilgili çalışmaların çok daha etkin olmasını gerektirmektedir. 35 Ülkemizin sosyal, kültürel ve ekonomik yapısından kaynaklanan etkenler, çalışma haya¬tında işçi ve işverenlerin işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun önemini kavramalarını olumsuz yönde etkilemekte ve dolayısıyla bu bilinç eksikliği iş kazası meydana gelme sıklığını artırmaktadır. 2003 yılında uygulamaya konulan “Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetmeliği” ile inşaat sektöründe çalışanların iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı korunmaları konusunda önemli yenilikler getirilmiştir. Bunlardan en önemlisi, yapım işlerinin projelendirme ve uygulama aşamalarında ayrı ayrı olmak üzere, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini içeren sağlık ve güvenlik planı (SGP) hazırlanıp uygulanması ve bu amaçla bir koordinatörün atanmasının öngörülmüş olmasıdır. Uygulanabilir sağlık ve güvenlik planı hazırlayabilmek için, hem inşaat hem de sağlık ve güvenlik konusunda yeterli birikime sahip olmak gerekmektedir. Kontrol liste¬leri, denetimin etkinliğini artıran önemli araçlardan birisidir. 21. Makinelerin güvenlik tertibatı (sesli uyarıcılar, koruyucular) İnşaatlar için hazırlanan kontrol listesi, inşaat alanındaki tehlikeçalışıyor mu? lerin belirlenmesinde bir başlangıç noktası olarak kullanılabilir. 22. Yük ve insan asansörleri, gırgır vinçler uygun şekilde kurulmuş Listesi: Kontrol Yönelik tlere Önleyici Faaliye mu ve yetkili kişilerce düzenli kontrol ediliyor mu? 1. İnşaat alanındaki tehlikeli maddelerin depolanma şekli ve kullanımı 23. Tüm iş ekipmanları ve makinelerin çalışmaları güvenli olarak uygun mu? sürdürülebiliyor mu? 2. Toza maruziyeti önlemek veya azaltmak amacıyla uygun koruyucu 24. İskelelerin kurulumu, değiştirilmesi ve sökülmesi yetkin kişilerönlemler alınıyor mu? ce yapılıyor mu? 3. İnşaat alanında bulunan herkes uygun baş ve ayak koruyucusu 25. İskelenin durumu periyodik olarak kontrol ediliyor mu? kullanıyor mu? 26. Kötü hava koşullarının iskeleye olan etkileri kontrol ediliyor mu? 4. Riskleri kişisel koruyucu donanım (KKD) kullanmadan kontrol edebil(kuvvetli rüzgâr gibi) menin bir yolu var mı? 27. Çalışanların ve cisimlerin yüksekten düşmesini engelleyici mu? uygun 5. İşçilerin kullandıkları KKD’ler yaptıkları işe önlemler alınmış mı? 6. KKD dahil tüm ekipman CE işaretine sahip mi? 28. El ile çalışmayı asgariye indirecek tedbirler alınmış mı? (meka7. Çalışanlar dışındaki kişilerin inşaat alanına girmesini engellemeye nik ekipman kullanımının sağlanması gibi) yönelik korkuluk veya benzeri önlemler var mı? 29. Kullanılan malzemelerin boyut ve ağırlıklarının çalışanların bel 8. Çevredekileri (inşaat alanından veya çevresinden geçenler) korumaya ve sırt incinmelerine yol açmayacak şekilde olması sağlanıyor mu? yönelik önlemler alınmış mı? 30. Çalışanlar, güvenli kaldırma ile ilgili bilgi ve eğitim aldılar mı? 9. Çalışanlar, çalışma alanlarına güvenli bir şekilde ulaşıp, güvenli 31. Gürültü ve titreşime maruziyeti azaltmak amacıyla, gerekli tüm çalışabiliyorlar mı? önlemler alındı mı? 10. İnşaat alanı düzenli, yeterince aydınlatılmış ve iyi tasarlanmış mı? 32. İnşaat alanında düzenli aralıklarla sağlık gözetimi yapılıyor mu? gibi) i 11. Bölgede uygun işaretleme yapılmış mı? (uyarı ve trafik işaretler 33. Gerekli olan her yerde düşmeye karşı koruma önlemi var mı? 12. Çalışanların dinlenmesine yönelik düzenlemeler ve mekânlar var mı? 34. Kırılgan çatı veya çatının kırılgan bölümleri (çatı penceresi) açık 13. Yangına karşı uygun önlem alınmış mı? (yangın söndürücü ve acil şekilde belirlenmiş mi? çıkış yolları gibi) 35. Düşmeleri engellemek amacıyla, boşluklar açıkça işaretlenmiş 14. İlkyardım hizmeti sunuluyor mu? ve sabitlenmiş kapaklarla korunuyor mu? 15. Güç kabloları (yer altı ve yer üstü) işaretli mi? 36. Bir işi, merdiven kullanmaktan daha güvenli şekilde yapmanın 16. Sorumluları belirlenmiş mi? yolu var mı? 17. Elektrik sistemlerinin güvenli çalışıp çalışmadıkları düzenli kontrol 37. Kazılar uygun şekilde destekleniyor veya göçme riskini en aza ediliyor mu? indirecek şekilde yapılıyor mu? 18. Araç tesis operatörleri uygun eğitime ve gerekli sertifikalara sahipler mi? 38. Kazı çalışmalarında açılan çukurlara insanların ve taşıtların 19. Şantiye içi araç yolları güvenli halde tutuluyor mu? düşmesini önleyici koruma var mı? 20. Civarda bulunanların güvenliğini sağlamak için kesici ekipmanların 39. Yetkili bir görevli düzenli olarak kazı bölgelerini denetliyor mu? etrafında yeterli boşluk bırakılmış mı? Kaynakça: 1- Canpolat, P. (2008). “Projelendirme ve Şantiye Yerleşim Projesi Hazırlanması Aşamasında İş Sağlığı ve Güvenliği ile İlgili Bir Öneri” Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Adana. 2-ÇalışmaveSosyalGüvenlikBakanlığı(1974).“İşçiSağlığıveİş GüvenliğiTüzüğü”,11.01.1974Tarihve14765SayılıResmiGazete. 3-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (1974). “Yapı İşlerinde İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü”, 12.09.1974 Tarih ve 15004 Sayılı Resmi Gazete. 4- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2003). “4857 Sayılı İş Kanunu”, 10.06.2003 Tarih ve 4857 Sayılı Resmi Gazete. 5-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2003). “Yapı İşlerinde Sağlık ve Güvenlik Yönetme¬liği”, 23.12. 2003 Tarih ve 25325 Sayılı Resmi Gazete. 6-Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2009). “İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri İle Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri Hakkın 36 da yönetmelik”, 15.08.2009 tarih ve 27320 Sayılı Resmi Gazete. 7-Çukurova Üniversitesi, (2010). “İş Güvenliği ve Risk Yönetimi Kursu”, Yaşam Boyu Öğren¬me Programı, Adana. 8-Görgülü, M., 2008. Yapı Üretiminin Temel Aşamalarında Alınacak Sağlık ve Güvenlik Ön-lemlerinin Geliştirilmesine Yönelik Bir Öneri, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Ens¬titüsü İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Adana. 9-Gürcanlı, G. E., 2006. “İnşaat şantiyelerinde Bulanık Kümeler Yardımıyla İş Güvenliği Risk Analizi Yöntemi” İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İnşaat Mühen¬disliği Anabilim Dalı Doktora Tezi, İstanbul. 10-Gürcanlı, G. E., Korkutan, N. T., Müngen U., 2010. “An Approach For Estimating Total Cost Of Occupational Safety For Building Constructions” Proceedings of The Fourth In-ternational Conference on Construction Engineering and Project Management (IC-CEPM-2011), 16 - 18 February 2011 in Sydney, Australia. 11-Gürcanlı, G.E., Müngen, U., 2009. “An occupational safety risk analysis method at cons-truction sites using fuzzy sets”, International Journal of Industrial Ergonomics, 39(2), 371-387. 12-Gürcanlı, G. E., 2008. Tehlike Analizi ve Risk Değerlendirmesi, İTÜSEM İnşaat sektöründe İş güvenliği Sertifika Programı Şantiyelerde İş güvenliği Kurs Notları 3,İstanbul. 13-Gürcanlı, G. E., 2009. “Sözleşme Yönetimi Ders Notları”, İstanbul Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü İnşaat Mühendisliği Anabilim Dalı,İstanbul. 14-Hughes, P. , Ferrett, E., 2007. Introduction to Health and Safety in Construction Second Edition, Elsevier, Oxford. 15- Gürcanlı, G.E. ve Müngen U. (2006). “Bulanık Kümeler ile İnşaatlarda Yeni Bir İş Güvenliği Risk Analizi Yöntemi”. İTÜ Dergisi 5/4, 84-93. 16-TİK (2008) Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara 37 MAKALE Dr. M. Tahir Soydal İş Sağlığı Bilim Doktoru Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı ? m ı l a p a Y f u r r Çevreyi Koruyalım a s a T Peki, Vücudumuza Zarar Verelim Mİ Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca geçen yıl ağustos ayında yayınlanan bir tebliğ ile yüksek enerji harcayan, aydınlatma yolu ile atmosfere karbondioksit yayması ve küresel ısınmaya neden olmasından dolayı çevreye zararlı olarak değerlendirilen şeffaf akkor ampullerin üretim ve satışı, 1 Eylül 2012 tarihinden itibaren AB’den sonra ülkemizde de yasaklandı. Peki, bu ampullerin yerini alan tasarruflu kompak floresan lambaların (CFL-Compact Floresan Lamp ) insan sağlığı için oluşturabileceği tehditlerle ilgili ne biliyoruz? Acaba tasarruf yapıyoruz ve çevreyi koruyoruz derken vücudumuza zararlar mı veriyoruz? Yapacağımız tasarruf uzun vadede tedavi ücreti olarak mı kullanılacak? Tasaruflu ampul olarak adlandırdığımız kompakt floresan ampullerin tüplerinin içinde gaz ve beraberinde bir miktar civa kullanılmaktadır. Bu tip lambalarda iki elektrod arasındaki elektrik akımı tarafından tetiklenen civa moleküllerinin yaydıkları ultraviyole ışınım tüp içindeki fosfor tabakasının görünür ışık yaymasını sağlar Yapılan araştırmalarda tasarruflu ampullerin klasik ampullere göre çok daha fazla elektromanyetik alan yayarak ev ve çalışma ortamında elektromanyetik kirlilik kaynağı oluşturmasının yanında sağlık açısından esas önemli risk enerji tasarruflu ampullerin beş miligrama kadar cıva içermesine izin verilmektedir. İşte yapısında civanın bulunması nedeni ile muhtemel bir ampul kırılması olayında direkt olarak cıva maruziyeti söz konusu olmaktadır. Vücut ateşini ölçmek için günlük hayatta yaygın olarak kullanılan cıvalı termometrelerin kullanılması kırılma sonucu oluşabilecek maruziyetler nedeni ile Sağlık Bakanlığı tarafından 2009 yılında yasakladı. Normalde cıva, doğada mevcut olan bir elementtir. İnsanlar cıvayı, yiye- 38 ceklerden, çevresel ve endüstriyel ortamlarda ve amalgam bileşiklerinden alırlar. Bazı mikroorganizmalar cıvayı daha zehirli bir hali olan metilcıvaya dönüştürür. Bu bileşik, çevrede en çok karşılaşılan organik cıva bileşiğidir ve besin zincirinde birikir. Ayrıca birinci derece cıvaya maruz kalınan besin maddesi metilcıva içeren bazı balıklar ve kabuklu deniz hayvanları, cıva seviyeleri bakımından potansiyel tehlike arz eder. Ampullerin kaza sonucu kırılması ile açılığa çıkan elementel cıva, ortam havasının solunması ile emilerek kan dolaşımına geçer ve hızla organizmanın tüm doku ve organlarında dağılıma uğramaktadır. Kan yolu ile cıva çok rahat bir şekilde beyine ulaşabilmekte ve en çok beyin, karaciğer ve böbreklerde depolanmaktadır. Aynı zamanda sindirim sisteminden ve mukoz membranlardan kolayca emilirler Civa zararlarına göz atacak olursak: • Beyin ve sinir sistemini olumsuz etkiler, • Sindirim sisteminin yapısını bozar ve geçirgenliğini azaltır, • Bağışıklık sistemini zayıflatır, • Proteinlerin bozulmasına sebep olur, • Mineral eksikliğine yol açar, • Hücre zarını hasara uğratır, • Sülfür enzimlerinin üretimini düşürür. Bu yüzden vücuttan zararlı maddelerin atılımı azalır, • Kansere sebep olur. Civa döküldüğünde çok küçük zerrecikler halinde dağılır ve oda sıcaklığında yavaş yavaş görünmeyen, kokusuz ve zehirli bir buhar halinde atmosfere karışır. Elementel cıvanın birkaç damlası bile havalandırılmayan bir odada ciddi miktarlarda zehirli bir ortam oluşturur. Civa buharlarının solunması son derece tehlikelidir. Bu nedenle, civa içeren bir ampul kırıldığında pencereleri açarak en az 15-20 dakika ortamın havalandırılması gerekmektedir. Havalandırma süresince ortamda bulunmamaya özen gösterilmelidir. Havalandırma işlemi bittikten sonra tıbbi eldiven vb. ile geçirgen olmayan şeklinde ellere giyerek ampul parçalarını bir plastik kaşık ile bir karton üzerine toplanmalıdır. Bütün büyük parçalar bittikten sonra tüm alana ıslak pamuk veya ıslatılmış birkaç kat peçete, kağıt havlu veya tuvalet kağıdı ile silmek gerekir. Bu esnada mümkün olduğu kadar o CİVA İLE BENİM TEMASIM YOK DEYİP GEÇMEYİN: Birden bire ayaklarında felç geçiren ve yürüyemeyen 35 yaşlarında bir serbest çalışan eczacı, hastalığına birçok sağlık kuruluşuna tanı konulamaması nedeniyle aylarca yürüyememiştir. Son olarak Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde yapılan araştırmalar sonucu kanında yüksek düzeyde civaya rastlanmış ve felç nedeninin diş dolgusundaki civanın bir şekilde parçalanarak kana geçmesi ve civa zehirlenmesi oluştuğu tanısı konmuştur. odada az nefes almaya çalışmalıyız. Silmede kullanılan malzemenin özellikle kalın olmasına özen gösterilmelidir zira ince olursa kırık parçaların ele batması ve zehirlenme oluşma riski vardır. Kullanılacak bez vb. malzemeler silim için uygun değildir. Alınması zor küçük parçalar ve derz araları için yapışkan bantları kullanmak mümkündür. Sildikten sonra da kırıkları ve temizlikte kullanılan kâğıt havlu, eldiven vs. evdeki veya sokaktaki çöp kutusuna değil, pil gibi tehlikeli maddelerin toplandığı yerlerdeki çöp kutularına atmak gerekir. Bu tür yerler bilinmiyorsa o zaman naylon poşet içerisinde sokaktaki çöp kutusuna atarken çevreye tehlikeli kimyasal bir maddeyi attığımızı da unutmayalım. Sonuç olarak civa ile temas etmemek için bu tür ampullerin kullanımında azami özen göstermeliyiz. Aksi bir kaza durumunda civa yüzünden böbrek fonksiyon bozukluğu, tiroit problemleri, yorgunluk ve denge bozuklukları, hafıza kaybı, kısırlık, alzheimer, genel immün sistem problemleri, gibi çeşitli hastalıklara yakalanmamız söz konusudur. Tasarruflu ampullerin içindeki civadan dolayı sağlık riskleri üzerindeki olumsuzluklar tartışıldıkça bu maruziyeti önleyecek bir lamba teknolojisine ihtiyacı kaçınılmaz olacaktır. Gelişen LED aydınlatma ampulleri sağlık risklerini azaltmada bir umut gibi görünüyor. Bu yazıyı okuduktan sonra eğer cilt beyazlaştırıcı krem kullanıyorsanız bunun da içinde civa bileşikleri oldu- ğunu hatırlamanız kullanmaya devam edip etmeyeceğinizi bir kere daha düşünüp karar vermeniz gerekiyor. Zira Dünya Sağlık Örgütü’nün geçen sene yaptığı bir duyuruyla civa ihtiva eden cilt beyazlaştırıcılarının kesinlikle kullanılmaması gerektiği açıklanmıştır. Diş doktoruna gittiğinizde içinde civa bileşenleri bulunan amalgam dolgu tercih etmeniz durumunda gene yukarıdaki anlatılan civa maruziyetine maruz kalacağınızı unutmayın. Birden bire ayaklarında felç geçiren ve yürüyemeyen 35 yaşlarında bir serbest çalışan eczacı, hastalığına birçok sağlık kuruluşuna tanı konulamaması nedeniyle aylarca yürüyememiştir. Son olarak Ankara Meslek Hastalıkları Hastanesi’nde yapılan araştırmalar sonucu kanında yüksek düzeyde Civa ile temas etmemek için tasarruflu ampullerin kullanımında azami özen göstermeliyiz. Aksi bir kaza durumunda civa yüzünden böbrek fonksiyon bozukluğu, tiroit problemleri, yorgunluk ve denge bozuklukları, hafıza kaybı, kısırlık, alzheimer, genel immün sistem problemleri, gibi çeşitli hastalıklara yakalanmamız söz konusudur. civaya rastlanmış ve felç nedeninin diş dolgusundaki civanın bir şekilde parçalanarak kana geçmesi ve civa zehirlenmesi oluştuğu tanısı konduktan sonra tedavisine başlandığı ve düzeltilerek kişinin tekrar yürümeye başladığını bir vaka örneğini sizlerle kısaca paylaşmak istedim. Günümüzde civa sıklıkla aynaların sırlanmasında, altın ve gümüş üretiminde, bazı elektrik devre anahtarlarının yapımında, tıp ve zirai ilaç yapımında, kâğıt sanayiinde, suni gübre üretiminde ve boya sanayiinde kullanılır. Ülkemizde Sarayönü (Konya), Ödemiş (İzmir), Manisa ve Uşak çevresinde civa madeni çıkarılmaktadır. Bu işyerlerinde çalışanlarda da yukarıda belirttiğimiz maruziyet sonucu sağlık üzerine olumsuz etkilerin olabileceği unutulmamalıdır. Ampul kırıldığında en az 15-20 dakika ortam havalandırması gerekir. Eğer cilt beyazlaştırıcı krem kullanıyorsanız bunun da içinde civa bileşikleri olduğunu hatırlamanız kullanmaya devam edip etmeyeceğinizi bir kere daha düşünüp karar vermeniz gerekiyor. 39 Dünyada 56 Ülkeye İhracat Yapan Sanem Matbaacılık A.Ş.’nin İş Sağlığı ve Güvenliği Ekoteknik İSG’ye Emanet Defter üreticileri, matbaalar, ciltçiler, dijital baskıcılar Sanem Plastik Helezon ve Filament sayesinde, çocuklar için güvenli, çevre dostu, ağır metaller ihtiva etmeyen helezon spiral kullanabiliyorlar. Sanem Plastik Helezon ve Filament ürünleri yanabilirlik testi ve oyuncak güvenliği bakımından güvenli olmanın yanı sıra, ağır metal (Kurşun, Kobalt, Arsenik, Krom) içermiyor, alerjiye neden olmuyor, boya, PAHS, AZO, toksik, fitalat içermiyor ve bütün REACH, kimyasal ve güvenlik testlerinden başarı ile geçiyor. Güvenliğe ve çevreye bu kadar önem veren bir firmanın üretim yaparken iş sağlığı ve güvenliği konusunda hassas olmaması zaten beklenemez bir durum. Sanem Matbaacılık, İş Sağlığı Güvenliği konusunda da son derece hassas davranıyor ve bu bağlamdaki ihtiyaçlarını Ekoteknik İSG’den hizmet alarak karşılıyor. Sanem Matbaacılık Genel Koordinatörü Abdurrahman Baştaş’ın misafiri olduk: Hazırlayan:Volkan Aksu Sanem Matbaacılık A.Ş, ciltleme ürünlerinin üretiminde 20 yıllık bir deneyime sahip ve ürünlerinin en yüksek kaliteye ulaşması için AR-GE yatırımı yapmaya da devam ediyor. Sanem Matbaacılık Genel Koordinatörü Abdurrahman BAŞTAŞ durumu şöyle yorumluyor: “Sanem Plastik Helezon ve Filamentlerin kalitesi, tutarlı ürün kalite güvencesi ve firmamızın yoğun AR-GE çalışmalarının sonucudur. Dünyamızın doğal kaynaklarına saygı göstererek hem kendimizin hem de çocuklarımızın sağlığını korumak için herkesin büyük bir çaba göstermesi gerekir, Sanem Matbaacılık bu konuda elinden geleni yapmaktadır. Sanem Matbaacılık en kaliteli ciltleme ürünleri üreten dünya çapında bir üne sahip. Çevre dostu yenilenebilir ve tüm güvenlik, yüksek kalite ve kimyasal testlerden onaylı ürünlere sahip olmak çok gurur verici. Sanem Matbaacılık dünyada 56 ülkeye ihracat yapıyor.” Çalışanlarının iş sağlığı ve iş güvenliğini, verimliliğin bir parçası olarak gören Sanem Matbaacılık A.Ş, konu ile ilgili tüm yerel / ulusal kanun, yönetmelik ve standartlara uyularak gerekli çalışmaları Ekoteknik İSG ile beraber yapmaktadır. Bu Politikalar Doğrultusunda: Çevre Konusunda İse: • Sanem Matbaacılık A.Ş, tüm üretim faaliyetleri sırasında iş sağlığı ve güvenliğini birinci öncelik olarak ele almak, • Çevre kirliliğine yol açabilecek olan unsurların tespit edilip kontrol altına alınması ve sürekli iyileştirme sağlayarak bu unsurların önlenmesi, • Çalışanları için daha güvenli ve sağlıklı çalışma ortamı sağlayarak oluşabilecek iş kazalarının önüne geçebilmek, • Tasarımdan başlayarak prosesin her aşamasında, Sanem Matbaacılık’ın ürünlerinin kullanımından kaynaklanabilecek çevresel etkilerin değerlendirilmesi ve minimuma indirilmesi için gerekli önlemlerin alınması, • İş sağlığı ve güvenliği konusunda tüm çalışanların katılımını sağlayarak bilinçli çalışan topluluğu oluşturmak, • Son teknoloji üretim sistemleri ile Sanem Matbaacılık’taki iş sağlığı ve güvenliği risklerini minimum düzeye indirmek, • Sanem Matbaacılık A.Ş’nin İş sağlığı ve güvenliği yönetim sisteminin ve uygulamalarının yürürlükte olan yasa, tüzük ve yönetmeliklere uygun olarak sürekliliğini sağlamak ve sürekli geliştirmek, • Sıfır iş kazası için gerekli tüm önlemleri almak, Sanem Matbaacılık A.Ş’nin iş sağlığı ve güvenliği konusunda öncelikli hedefleridir. • Yürütülmekte olan faaliyetlerden kaynaklanan hurda ve atıkların belirlenmesi, kontrol altına alınması, hurda ve atıkların geri dönüşümünde kullanılmasının sağlanması, geri dönüşümü olmayanların yasal yollarla bertaraf edilmesi, • Olası acil durumlara hazırlıklı olunması, ortaya çıkmasını engelleyecek kontrol sistemlerinin kurulması ve uygulamaya alınması, acil durumların oluşması durumunda olası zararların / etkilerinin en alt düzeyde tutulması ve etkin haberleşme yollarının tanımlanması, konularında yasalara uygun, şeffaf çalışmalar yapıp, yazılı ve görsel yollarla paylaşarak çevrenin korunmasına katkı sağlıyor. Sanem Matbaacılık A.Ş ile Ekoteknik İSG, Mayıs-2012’de iş sağlığı güvenliği konusunda ortak çalışmalara başladı. Gerek işyeri hekimi istihdamı konusunda, gerekse iş güvenliği uzmanlığı konusunda Ekoteknik İSG’den hizmet alan Sanem Matbaacılık A.Ş’nin Genel Koordinatörü Abdurrahman Baştaş: “Ekoteknik İSG ile çalışmaktan çok memnunuz. İş sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasının yanısıra işyeri hekiminin de kurumsal tek bir firmadan bize hizmet verilmesi bizim işimizi çok kolaylaştırıyor. Ayrıca tüm personelimiz kendilerinin sağlıkları ve güvenlikleri konusunda gösterdiği titiz çalışmalardan ötürü Ekoteknik İSG’ye teşekkürlerini iletmemizi özellikle istiyorlar” dedi. Sanem Matbaacılık, 1976 yılından bu yana matbaacılık, ambalaj, kırtasiye ve promosyon sektörlerine yönelik üretim yapıyor. Ankara’da 13 bin m2’lik tesiste üretimi yapılan ürünlerin pazarlama ve dağıtımı İstanbul, Ankara, İzmir ve Düsseldorf (Almanya) olmak üzere 4 şubeden gerçekleştiriliyor. Sanem Matbaacılık, defter, takvim ve ajanda üreticilerine ve kopyalama merkezlerinin ihtiyaçlarına yönelik yüksek kalitede ve çok çeşitli ciltleme malzemeleri –çift halkalı tel spiral, plastik spiral, tel PVC ve PET helezon spiral, takvim askıları, takvim göstergeleri, cilt kapakları, separatör ve indeksler - ve makineleri üretiyor ve tedarik ediyor. Avrupa’nın ikinci en büyük tel spiral ve tek PET helezon spiral üreticisi olan Sanem Matbaacılık, ISO belgeli ve tüm ürünleri güvenlik sertifikalı. Ciltleme makineleri Türkiye koşullarına göre özel üretilen Sanem Matbaacılık’ın yüksek kalitesi UKAS tarafından onaylandı. 40 41 Forum Fuarcılık Pazarlama ve Organizasyon Yöneticisi Fatih Babal, ANSAF Fuarı’na katkılarından dolayı Ekoteknik İSG stantını ziyaret ederek teşekkür belgesi sundu. Belgeyi, Ekoteknik İSG adına, İş Güvenliği Uzmanı Gökhan Kocaay ve Basın Yayın Tanıtım ve Halkla İlişkiler Müdürü İrem Nurgül Durmuş aldı. Teşekkürler ANSAF’12 Teşekkürler Ekoteknik İSG Ankara Sanayi Odası ile Forum Fuarcılık ve Geliştirme A.Ş. işbirliğiyle düzenlenen ANSAF’12 Fuarı 20-24 Kasım 2012 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Ankara Sanayicilerinin İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki sorularını yanıtlamak üzere Ekoteknik İSG de uzman kadrosu ile fuar alanında yerini aldı. Cezayir, Amman, Irak, Azerbaycan, Yemen, Kosova, Arnavutluk, Sudan, Karadağ, Tunus, Suudi Arabistan ve Mısır’dan gelen 50’ye yakın işadamı katıldığı Ankara 2. Sanayi Fuarı’nda İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularında bilgilendirme yapmak üzere Ekoteknik İSG de katılım gerçekleştirdi. ANSAF’12 katılımcılarının, sanayicilerin ve profesyonel ziyaretçilerin İş Sağlığı Güvenliği konularındaki soruları Ekoteknik İSG uzmanları tarafından cevaplandı. Gelen soruların büyük bir bölümü yeni çıkan 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu hakkındaydı. Dış Ticarete ve Tanıtıma İlişkin Tüm İhtiyaçlar İçin: Forum Fuarcılık A.Ş. Fuarcılık deyince ilk akla gelen ve alanında duayen olmuş şirketlerden biri Forum Fuarcılık A.Ş. Ankara Sanayi Fuarları da Forum Fuarcılık tarafından organize ediliyor. Haziran-2012’de 6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte sanayicilerin ve katılımcıların kanuna dair sorularını yanıtlamak için Ekoteknik İSG olarak biz de ANSAF’12 katılımcılarındandık. Bu vesileyle, biz kanun ile ilgili gelen soruları yanıtlarken Forum Fuarcılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül de bizim sorularımızı yanıtladı. Uluslararası ve ulusal fuarların yanı sıra farklı alanlarda da hizmetler veriyorsunuz. Forum Fuarcılık esasında geniş bir alana yayılmış durumda diyebiliriz. Bu hizmetlerden biraz bahseder misiniz? Dış ticaretin geliştirilmesine, ihracatın arttırılmasına katkıda bulunmak amacıyla, firmalarımızın fuarlar yoluyla yurtdışı pazarlara açılmalarına destek oluyoruz. Gerekli ekonomik raporları, piyasa analizlerini hazırlıyor, pazar araştırmaları yapıyor, sosyo-kültürel incelemelerde bulunuyor, yurtiçi ve yurtdışında ulusal ve uluslararası organizasyonlar ile firmalarımızı işbirliği yapacakları firmalarla bir araya getiriyoruz. Firmalarımızın dış ticarete ve tanıtıma ilişkin tüm ihtiyaçları konusunda danışmanlık hizmetleri veriyoruz. Özgün stand projeleri hazırlıyor ve konstrüksiyonları yapıyor, ulaşım ve konaklama organizasyonlarından fuar lojistiğine kadar çok geniş bir alanda hizmet veriyoruz. Kısaca ihracatçi ve ithalatçı arasında katalizör olup, ticareti geliştirme faaliyetlerinde bulunuyoruz. Ansaf Fuarları hakkında bilgi alabilir miyiz? Diğer fuarlarınızdan da kısaca bahsedebilir misiniz? Türkiye’nin başkenti Ankara, aynı zamanda sanayinin de başkenti olma yolunda hızla ilerliyor. Ankara, Türkiye sanayisinde gerek firma sayısı itibariyle, gerek sağladığı katma değerle, gerek ihracatla, gerekse istihdam ve üretim çeşitli- liği ile Türkiye’nin 2. büyük sanayi kenti konumuna geldi.. 10 binin üzerinde sanayi işletmesi bulunan Ankara’da, bu yıl 20-24 Kasım 2012’de Atatürk Kültür Merkezi’nde ikincisini gerçekleştirdiğimiz ANSAF’12 ile makine - sanayi başta olmak üzere, otomasyon, hidrolik pnomatik, depolama istifleme, ısıtma ve soğutma sistemleri, elektrik panoları, inşaat ve iş makineleri üreten firma, kurum ve kuruluşlarını bir araya getirdik. ANSAF’12’nin iş adamlarını bir araya getirme, tanışma ve kaynaşmayı sağlama noktasında çok büyük faydası oldu sanırım? Ankara Sanayi Fuarı, Ankara ve çevre illerdeki sanayicileri, alıcıları, işbirliği yapabilecekleri firma ve kuruluşlarını hem de komşu ve çevre ülkelerdeki yatırımcıları, ticaret heyetlerini ağırladı. Fuar kapsamında yerli-yabancı ziyaretçilerle ikili iş görüşmeleri düzenledik. Ayrıca komşu ve çevre ülkelerden alım heyetleri programı organize ettik. Amacımız 2013 yılında Ankara Sanayi Fuarı’nı daha geniş alanda daha kapsamlı ve uluslararası bir fuar haline getirebilmektir. Forum Fuarcılık A.Ş.’nin Türk Ürün ve Hizmetlerini Taşıdığı Dünya Pazarları: Ankara 2. Sanayi Fuarı kapılarını ziyaretçilere açtı. Fuarın açılış törenine ASO Başkanı Nurettin Özdebir, Ostim Organize Sanayi Bölgesi Başkanı Orhan Aydın, ORSİAD Başkanı Özcan Ülgener, ANGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Değer ve Forum Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Bilgin Aygül katıldı. 42 Özellikle makine sektöründe Ortadoğu ve Afrika’da katkı sağladığı birçok fuar organizasyonu ile sektörde adından sıkça bahsettiren Forum Fuarcılık Pazarlama ve Organizasyon Yöneticisi Fatih Babal’a ANSAF’12 kapsamında Ekoteknik İSG’ye verdiği katkılardan dolayı çok teşekkür ederiz. BİLGİN AYGÜL KİMDİR? 1957 yılı Trabzon doğumlu olan Bilgin Aygül, ilk ve orta öğrenimini Trabzon’da yaptıktan sonra 1978 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, İktisat-Maliye Bölümü’nden mezun oldu. 1981-82 yılları arasında İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi’nde çalıştıktan sonra dış ticaret ve hizmet alanlarında kendi şirketlerini kurdu. Halen dış ticaret ve hizmet sektöründe kurduğum şirketlerde yöneticilik yapmakta olan Aygül, DEİK Türk-Irak İş Konseyi Başkan Yardımcılığı, Türk-İran İş Konseyi Başkan Vekilliği, Türk- Suriye İş Konseyi Başkan Yardımcılığı, Trabzon Vakfı Başkanlığı görevlerini de sürdürüyor. İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan, Lübnan, Oman, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Rusya, Azerbaycan, Gürcistan, Türkmenistan, Kazakistan, Tacikistan, Mısır, Libya, Tunus, Cezayir, Sudan, Kamerun, Çin, Gana, Madagaskar, Bahreyn, Yemen, Endonezya, Almanya, Tanzanya, Bulgaristan, Fransa, İspanya, İngiltere, Macaristan, Romanya, Ukrayna, Moldova, Vietnam, Mozambik, ABD, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’dir. Ayrıca Forum Fuarcılık A.Ş., 2005 yılında 7 ülke 7 başkent 7 kent’i kat eden dünyanın ilk tren fuarını gerçekleştiren firmadır. 43 MAKALE “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.) “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.) “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.) “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.) “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” Hz. Muhammed (s.a.v.) Doç. Dr. İlyas Üzüm Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi İş Güvenliği Açısından ÇEVRE DUYARLILIĞI Pedegoglar: “bilgi, tutumu; tutum da davranışları etkiler” der. Gerçekten davranışlarımızın arkasında tutumlarımız, tutumlarımızın da arkasında bilgilerimiz vardır. Bir kimse veya bir nesne yahut bir yer hakkındaki tavrımız büyük ölçüde o kişi, varlık ya da mekâna dair bilgimizle bağlantılıdır. Bilgilerimiz olumlu ise tutum ve davranışlarımız olumlu, değilse olumsuz şekilde gerçekleşir. Bazı kişi ve kuruluşların aymazlığı dolayısıyla sık gündeme gelen konulardan biri olan “çevre”ye karşı tavrımız da büyük ölçüde bu konudaki bilgilerimizle ilişkilidir. Çevreye yapılan tahribatın hem kendimize hem gelecek kuşaklara vereceği vahamet boyutundaki zararları hakkında sağlıklı bilgilere sahip olan bir kimse, belli oranda çevre duyarlılığına sahip olacaktır. Dolayısıyla, çevreye ve çevre sorunlarına karşı umursamaz bir tutum içinde olanların bu konuda bilgi eksikliği içinde bulunan kimseler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ç evre hakkındaki bilgimiz, zarar verilmesi halinde karşılaşacağımız sorunlara ilişkin bilgilerimizle sınırlı değildir. Bundan daha önemlisi çevrenin gerçekten ne olduğuna ilişkin bilgilerimizdir. İçinde yaşadığımız âlem nedir? Muhteşem güzelliklerle dolu olan tabiat nedir? Ağaç nedir, kuş nedir? Göl nedir, gökyüzü nedir? Biraz daha genişleterek düşündüğümüzde, bizim de bir parçasını oluşturduğumuz topyekûn varlık nedir, evren nedir? Bu soruların cevabı, -en azından vahye inanan kimseler açısından- bellidir. Çevre, tabiat, kısaca bütün varlıklar Yüce Yaratıcı’nın eşsiz eserleri, O’nun görkemli sanat abideleridir. Tasavvufî bir dille ifade etmek gerekirse, Allah’ın yüceliğini ve özelliklerini aksettiren aynalardır. Dahası Kur’an-ı Kerim bütün varlıkları Allah’ı tesbih eden bir işlevin sahibi olarak sunar: “Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir” (Haşr 59/1). Başka bir ayette ise aynı husus şöyle vurgulanır: “Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler büyüklük taslamadan Allah’a boyun eğerler.” (Nahl 16/49) Yine diğer bir ayette de aynı noktaya şu şekilde dikkat çekilir: “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunan her şey Allah’ı tespih eder. Hiçbir şey yoktur ki, O’nu hamd ederek tespih etmesin. Ancak, siz onların tespihlerini anlamazsınız” (İsra 17/44). Kuran’ın apaçık bu beyanları hiçbir istisnası olmaksızın her şeyi Yüce Allah’ı tesbih eden varlıklar olarak takdim etmektedir. O halde çevre dediğimiz ve çevrede gördüğümüz şeyler, gerçek mahiyetleri bakımından Yaratıcı’yı -kuşkusuz kendilerine has dille- tesbih eden nesnelerdir. Daha somut ifade etmek gerekirse, Çevre, tabiat, kısaca bütün varlıklar Yüce Yaratıcı’nın eşsiz eserleri, O’nun görkemli sanat abideleridir. Tasavvufî bir dille ifade etmek gerekirse, Allah’ın yüceliğini ve özelliklerini aksettiren aynalardır. 44 söz gelimi, ağaçlar Allah’ı tesbih eden varlıklardır, havada bulunan bütün elementler Allah’ı tesbih eden varlıklardır, karada, havada, suda yaşayan tüm canlılar Allah’ı tesbih eden varlıklardır. Vahyin bu yaklaşımı içinde “çevre”ye bakıldığında, çevrede olan her şey özel bir anlam taşır. Çevreye zarar vermek de onaylanması imkânsız bir niteliğe bürünür. Söz gelimi, çevrede bir varlık türünün yok olması Allah’ı tesbih eden bir kitlenin devre dışı bırakılması anlamına gelir. Bir böceğin imha edilmesi Allah’ı tesbih eden bir dilin susturulması demek olur. Bir su kaynağının kirletilmesi orada yaşayan sayısız tesbihkârın katledilmesi mânâsına gelir. Yaratıcı’ya inanan, O’na saygı ve sevgi ile yaklaşmaya çalışan bir kimse böyle bir cinayet işleyebilir mi, ya da böyle bir zulme seyirci kalabilir mi? Aynı şekilde vahyin çizdiği çerçeve merkeze alındığında, bir çiçeğe su vermek, onun tesbihatını daha canlı yapmasına katkı yapmak demek olur. Yahut bir su kaynağının korunması için çaba sarf etmek orada yaşayan binlerce tür canlının teşbihlerine vesile olmak anlamına gelir. Yahut da bir ağaç dikmek Allah’ı tesbih edecek bir varlığın vücut bulmasına vesile olma niteliği taşır. Bundan dolayı olmalıdır ki Hz. Muhammed, “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz bile ağaç dikiniz” buyurmuş olmalıdır. Öte yandan insan, çevre duyarlılığı ile ilgili olarak gerek birey gerekse toplum planında sadece yaptıklarıyla değil, yapması gerekenleri yapmayarak da etkili olur. Daha açık ve daha kısa ifadesiyle çevre duyarlılığı pasif bir duygu değil aktif bir bilinçtir. Bu bilinçle insan hem kendi çevresi hem genel anlamda çevre için onu korumakla ve ona zarar vermemekle yetinmemeli, aynı zamanda bu duyarlılık ve bilincin yayılmasına ve güçlenmesine katkı yapmalı, bundan uzak olan insanları uyarmalı, yanlışlıklar karşısında “seyirci olmamalı”, aktif sorumluluklar üstlenmelidir. Din diliyle ifade etmek gerekirse, genel bir prensip olarak ifade olunan “iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak”, her alanda olduğu gibi çevre duyarlılığı konusunda da baskın biçimde öne çıkmalıdır. Burada son olarak, konunun “iş güvenliği ve sağlığı” boyutuna ilişkin yönlerinden üçünü maddeler halinde şöyle sırlayabiliriz: 1. Çevre duyarlılığı genel anlamda “duyarlı bir insan olma” özelliğini geliştirir; bu da iş güvenliği konusunda duyarlı olmaya, ilgili kurallara uymaya ve tedbir almaya sevk eder. 2. Çevre duyarlılığı ve bunun pratiğe yansıması çevreyi daha temiz, daha yaşanabilir, daha huzurlu bir ortama dönüştüreceğinden çalışanın daha sağlıklı ve daha güvenilir iş ortamlarında çalışmasına katkı yapar. 3. Çevreyi fiziki yönüyle olduğu kadar metafizik yönüyle de değerlendirmeye dayalı bir duyarlılık hem topyekûn varlığa hem varlığın bir parçası olarak insana, insan hayatına bakan boyutuyla güçlü bir koruma ve dikkat refleksi geliştirir, bu refleks iş hayatına da yansıyarak konulan kurallara ve tedbirlere uyma konusunda özendirici bir rol oynar. Kısacası temiz bir çevre aynı zamanda sağlıklı ve güvenli bir iş ortamı, kirli ve bakımsız bir çevre ise hastalıklı bir iş ortamı demektir. Herkese temiz ve güzel bir dünya, sağlıklı ve güvenilir bir iş ortamı, barış ve esenlik dolu bir hayat dileklerimle… Çevrede bir varlık türünün yok olması Allah’ı tesbih eden bir kitlenin devre dışı bırakılması anlamına gelir. Bir böceğin imha edilmesi Allah’ı tesbih eden bir dilin susturulması demek olur. Bir su kaynağının kirletilmesi orada yaşayan sayısız tesbihkârın katledilmesi mânâsına gelir. Yaratıcı’ya inanan, O’na saygı ve sevgi ile yaklaşmaya çalışan bir kimse böyle bir cinayet işleyebilir mi, ya da böyle bir zulme seyirci kalabilir mi? 45 MAKALE Hüseyin GELMEZ E.Çevre Yönetimi Gen.Md.Yrd. ÇESAM Çevre Danışmanlık Firması Genel Koordinatör Türkiye’de her yıl 330 bin ton elektronik atık hurdaya çıkıyor ve bunun sadece 8 bin tonu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı yönetmelik hükümleri kapsamında toplanarak, geri dönüşümle ekonomiye yeniden kazandırılabiliyor. Elektrikli ve Elektronik Atıklar Günümüzde baş döndürücü bir hız kazanan teknolojik gelişmeler bir yandan insan hayatını kolaylaştırırken diğer yandan yeni sorunlara kaynak oluşturmaktadır. Özellikle elektrikli ve elektronik eşya endüstrisi, dünyanın en hızlı büyüyen ve en hızlı gelişen sanayi koludur. Bu hızlı gelişim ve değişim nedeniyle elektrikli ve elektronik eşyalar da en hızlı eskiyen, demode olan ve atık haline gelen malzemelerdir. Öyle ki, bilgisayarların ortalama kullanım süresinin 2-4 yıl, cep telefonlarının ortalama kullanım süresinin ise 1-1,5 yıl arasında olduğu ve takriben 1,5 milyar bilgisayar, 1,5 milyar televizyon, 5 milyardan fazla cep telefonunun kullanımda olduğu bir dünyada yaşıyoruz. K ullanıcısı için kullanım değeri kalmayan ya da kullanılmaz durumda olan hasar görmüş, bozuk, kırık, tamir edilemez olarak görülen elektrikli ve elektronik cihaz ve aletlerin tümüne elektrikli ve elektronik eşya atığı denilmektedir. Tüm dünyada giderek büyük bir çevre sorunu haline gelen ve kısaca “e-atık” olarak adlandırılan elektrikli ve elektronik eşya atıkları, Türkiye’nin de önemli bir sorunudur. Zira ülkemiz, elektrikli ve elektronik eşya kullanımında, genç ve dinamik nüfusunun da etkisiyle Avrupa’da ilk sıralarda yer almaktadır. Örneğin 2008 yılında Türkiye’de, 818 bin adet DVD oynatıcısı, 546 bin adet taşınabilir medya oynatıcısı, 587 bin adet kamera ve 7,4 milyon adet mobil telefon satılmıştır. Demode olan tüplü ekran monitör ve televizyonlar hurdaya çıkıyor ve yerlerini plazma ve LCD ekranlar alıyor. Bu arada yılda 5 milyona yakın bilgisayar 46 satışı var ve bir gün bütün bu alınanlar da hurdaya çıkacak şüphesiz. Türkiye’de her yıl 330 bin ton elektronik atık hurdaya çıkıyor ve bunun sadece 8 bin tonu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yayınladığı yönetmelik hükümleri kapsamında toplanarak, geri dönüşümle ekonomiye yeniden kazandırılabiliyor. Elbette ki her alanda kayıt dışılığın varlığından söz edilebilecek olan ülkemizde e-atık geri dönüşümünde de lisanssız tesis sayısı ya da merdiven altı olarak nitelendirilebilecek hurdacıların sayısı küçümsenmeyecek ölçülerdedir. Bu tür yerlerin mutlaka disipline edilmesi, yönetmelikte öngörülen şartlara uygun hale getirilmesi ve belgelendirilerek kayıt altına alınması gerekir. E-atıklar, ihtiva ettikleri toksik maddeler ve ağır metaller nedeniyle oldukça zararlı ve tehlikeli atıklardır. Elektrikli ve elektronik ekipmanların bazıları kurşun, berilyum, baryum, krom, kadmiyum ve civa gibi çevre ve insan sağlığını tehdit eden toksik maddeler içermektedir. Bilgisayar monitörleri ve televizyonlar yaklaşık 4 kg. kurşun içermektedir. İç yüzeydeki kaplamaları ise tehlikeli atık sınıfına giren fosfor içermektedir. Civanın insan beynine zarar verdiği, berilyumun akciğer kanserine yol açtığı, kromun DNA yapısına zarar verdiği artık kesin olarak biliniyor. Elektronik ürünler ve parçalar yapmada, yarı iletken yongalar üretmede, devreler ve disk sürücüler imalinde binin üzerinde madde ve malzeme kullanılmaktadır. Klorlu solventler, bromlu alev geciktiriciler, PVC, ağır metaller, plastik ve gazlar bunlardan bazılarıdır. Toprak dolgusundaki ağır metallerin, örneğin Pb, Cd ve Hg’nin yüzde 40’tan fazlası e-atıklarından kaynaklanmaktadır. Bu maddelerden kurşun, özellikle çocuklarda merkezi sinir sistemi üzerinde etkili olmaktadır. Çocukların zihinsel gelişimini etkileyen kurşun, böbreklere ve vücuttaki kalsiyumla birleşerek iskelet sistemine zarar vermekte, kansızlığa neden olmaktadır. Civa ise beyine, böbreklere ve üreme organlarına zarar vermekte, hafıza problemleri ve sinirliliğe yol açmaktadır. Yağ hücrelerinde birikimi anne sütünden bebeğe geçişe neden olur. Kadmiyum, kemik hastalıklarına, akciğer ve prostat kanseri ile kansızlığa yol açmaktadır. Krom, uzun süre deriyle temas sonucu, deri ülseri ve isilik oluşturur. Göze direkt teması sonucu gözde kalıcı hasar meydana getirir. Burun, boğaz ve ciğerde tahriş yapan krom, akciğer kanserine de yol açabilir. PBDE’ler (Polibromürlü difenil eter), vücutta uzun süre kalıcı olduklarından, dokuda biyolojik birikime yol açar. Endokrin sistemine zararı verir ve cenin gelişimini etkiler. Öğrenme zorluğu ve davranış bozukluklarına neden olur. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 30 Mayıs 2008 tarihinde, çevre ve insan sağlığının korunması amacıyla, “Elektrikli ve Elektronik Eşyalarda Bazı Zararlı Maddelerin Kullanımının Sınırlandırılmasına Dair Yönetmelik”i yayınlamak suretiyle Kurşun (Pb), cıva (Hg), artı altı değerlikli krom (Cr6+), polibromürlü bifeniller (PBB) ve polibromürlü difenil eterler (PBDE) ile kadmiyumun (Cd) homojen bir malzemede ağırlık olarak kabul edilebilir azami düzeydeki konsantrasyon değerlerini tespit etmişti. 22 Mayıs 2012 Tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren “AEEE Kontrolü Yönetmeliği” ise 2008 yılında yayınlanmış olan yönetmeliği ortadan kaldırmış ve muaf tutulan bazı elektrikli ve elektronik eşyalar dışında söz konusu maddelerin kullanımını yasaklamıştır. 22 Mayıs 2012 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren “Atık Elektrikli ve Elektronik Eşyaların Kontrolü Yönetmeliği”nde elektrikli ve elektronik eşya üretenlere e-atıkları toplama yükümlülüğü getirilmiştir. Ancak hâlihazırdaki lisanslı tesislerin toplama miktarları ile yönetmelikte belirlenen toplama hedefleri karşılaştırıldığında bu alanda kısa zamanda çok büyük mesafe kaydedilmesi ge- rektiği ortaya çıkmaktadır. Günümüzde lisanslı tesislerce yıllık 8 bin ton e-atık toplanırken 2018 hedefinin (ülke nüfusunun 75 milyon olduğu düşünülürse) 300 bin ton olması, e-atıkların toplanması ayrılması ve geri kazanılması ile ilgili lisanslı tesis ihtiyacını da gözler önüne sermektedir. Özellikle e-atıkları toplama konusunda belediyelere sorumluluk verilmesi sorunun çözümünde katkı sağlayacak ise de yönetmelik hedeflerine ulaşmak kolay olmayacaktır. E-atıklar gerek ekonomik açıdan değerli olduğundan, gerekse de atık haline geldikten sonra özensiz kullanımlar sonucu çevre ve insan sağlığını tehdit edebileceğinden, konusunda uzman ve elektronik atıkların değerlendirilmesi hususunda teknik alt yapısını kurmuş tesislerce işlenerek insanlığın hizmetine yeniden sunulması gereken atıklardır. Ülkemizde de çığ gibi büyüyen e-atıkların çevreyle uyumlu ve güvenli şekilde toplanması, ayrılması ve geri kazanımı işlemleri bir sektör haline dönüşmelidir. E-atıklar uygun yöntemlerle geri kazanılırsa hem çevre ve insan sağlığı korunmuş olacak, hem de önemli ölçüde iş sahası yaratabilecek bir pazar oluşacaktır. Ülkemiz, elektrikli ve elektronik eşya kullanımında, genç ve dinamik nüfusunun da etkisiyle Avrupa’da ilk sıralarda yer almaktadır. Örneğin 2008 yılında Türkiye’de, 818 bin adet DVD oynatıcısı, 546 bin adet taşınabilir medya oynatıcısı, 587 bin adet kamera ve 7,4 milyon adet mobil telefon satılmıştır. Demode olan tüplü ekran monitör ve televizyonlar hurdaya çıkıyor ve yerlerini plazma ve LCD ekranlar alıyor. Bu arada yılda 5 milyona yakın bilgisayar satışı var ve bir gün bütün bu alınanlar da hurdaya çıkacak şüphesiz. Bilgisayar monitörleri ve televizyonlar yaklaşık 4 kg kurşun içermektedir. İç yüzeydeki kaplamaları ise tehlikeli atık sınıfına giren fosfor içermektedir. 47 KAZA ANALİZİ Mansur Ziya KOÇ İş Güvenliği Koordinatörü Makina Mühendisi / ISG Uzmanı Ölmeden Toprak Altında Kalmak İstatistiki Bilgiler: Kazanın Olduğu Sektör: Yol yapım işleri Kaza Tarihi: 13.12.2012 Kaza Günü: Perşembe Kaza Saati: 04.20 Kazalının Yaşı: 45 Kazalının Cinsiyeti: Erkek İşe Giriş Tarihi: 14.03.2012 Kazalının İş Tanımı: Yol yapımı sırasında toprak serimi Kaza Sonucu: İş Günü Kayıpsız Kaza Kaza Öyküsü: H.K. iş yerinde silindir operatörü olarak çalışmaktadır. Gece saat 04 civarında şantiye alanında bir toprak yığının arkasında dolaşır. O esnada yola toprak sermekle görevli dozer operatörü Y.C dozeri ile toprak yığınını sererken toprak yığının arkasında bulunan H.K’yı görmez ve onu da toprakla beraber sürükler. Kazanın Nedenleri: 1- Kazalının fosforlu iş yeleğini giymemiş olması, 2- Şantiye alanının aydınlatmasının yetersiz olması, 3- Yorgunluk ve motivasyon eksikliği, 4- Saha denetiminin olmayışı. Uzmanın Önerileri: 1- Çalışanlara verilen K.K.D kullanımı için etkin denetim yapılmalı ve disiplin cezaları uygulanmalı, 2- Mecbur kalınmadıkça gece çalışması yapılmamalı, 3- Mecburiyet durumunda gece aydınlatma ölçümleri yapılmalı ve sonuçları değerlendirilerek yetersiz aydınlatmalar D.Ö.F kapsamında iyileştirilmeli, 4- Güvensiz hareket eden çalışanlar oryantasyon eğitimine tabi tutulmalı, 5- Yapı alanı içerisindeki tehlikeli kısımlar açıkça sınırlandırılmalı ve buralara görünür şekilde yazılmış uyarı levhaları konulmalı ve kırmızı ışıkla aydınlatılmalı, 6- İş makinelerinin 25 metre yakınına yaklaşılmaması için çalışanlar ikaz levhaları ile uyarılmalı, 7- Çalışanlara dinlenme olanakları sağlanmalı, 8- Şantiye servis yollarının şantiye dışı trafik ile bağlantısı belirlenip plana işlenmeli. 2013’ün İLK İŞ KAZASI Yol inşaatında çalışan bir işçi toprak altında kalarak hayatını kaybetti. İzmir’de Yeşildere Caddesi’nden Konak’ta da Arkeoloji Müzesi önünde yer alan Bahribaba Parkı’ndan yapılacak çıkışla son bulacak olan yeni yolun inşaatında çalışan Vahdettin Cengiz (37) adlı işçi, çalıştığı sırada yaşanan toprak kayması sonucu göçük altında kaldı. Cengiz’in çalıştığı bölgede kimsenin olmaması nedeniyle saat 15.30 sıralarında meydana gelen olay, gece saat 22.00’de fark edildi. İşçinin ortalıkta görülmediğini fark eden diğer işçiler, Cengiz’in bulunması için durumu yetkililere bildirdi. İşçinin, köprü inşaatı temelinde ziftleme çalışması yaptığı yerde yoğunlaşan aramalar sonucunda toprağın altındaki işçinin cesedine ulaşıldı. İ ddialara göre işçinin toprak altında kalmasına aynı yerde kepçe operatörü olarak çalışan K.D.’nin, kepçesine doldurduğu toprağı çalıştığını fark etmediği işçinin üzerine boşaltması neden oldu. Kepçe operatörünün toprak doldurma çalışmasında işçinin üzerine toprak boşaltılmasının etkisiyle toprak kayması da meydana geldi. Bu olayı uzun süre kimse fark etmedi. Cengiz’den uzun süre haber alınamaması üzerine durumu fark eden işçinin diğer mesai arkadaşları saat 22:00 sularında yetkililere haber verdi. Olay yerine gelen itfaiye ve polis ekiplerinin incelemesi neticesinde inşaat alanında bulunan bir dozerin yardımıyla göçük alanında arama çalışması başlatıldı. Yapılan aramalar sonucu Cengiz’in toprak altındaki cesedine ulaşıldı. Polis, olayla ilgili olarak soruşturma başlatırken, Cengiz’in cenazesi otopsi için Adli Tıp Kurumu’na kaldırıldı. Olay sonrası kepçe operatörü K.D.’nin polis tarafından arandığı ileri sürüldü. Yaşamını yitiren işçi Cengiz’in yol yapım çalışması için Manisa’dan geldiği, evli ve 5 çocuk babası olduğu öğrenildi. İş Sağlığı Güvenliği Önlemleri Alınsaydı Şu An Yaşıyor Olur Muydu? Mezarda Değil de, Eşi ve 5 Çocuğu ile mi Olurdu? MALİYETLERİ KISAYIM DERKEN ÖDEYEMEYECEĞİNİZ VİCDAN BORÇLARININ ALTINA GİRMEYİN! 48 49 MAKALE Uz. Dr. Mehmet ERGİN Ekoteknik İSG Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı vücuttaki yaşayan mikroorganizma türlerinin sayılarının farklı olduklarını göstermektedir. Vücudun Bakteri Populasyonu: MİKROBİYOM İnsan organizmasının, normal mikrop florası olarak tanımlanan sayısal olarak yüzde 90’ı mikroorganizma hücrelerinden oluşmakta, bunun ancak yüzde 10 kadarı insan hücrelerinden ibarettir. Bu durum gösteriyor ki, her bir normal hücreye karşı, 10 adet bakteri hücresi taşıyoruz demektir. İşte, MİKROBİYOM olarak tarif edilen bu simbiyotik=birlikte yaşam şekli sonucunda bu mikroorganizmalar bir yandan sindirim için gerekli olan, vücut tarafından üretilemeyen besin maddelerini oluştururlar, bir yandan hastalık etkeni olacak mikroorganizmalara karşı koruyuculuk özelliği gösterirler. İnsan mikroflorası, böylece hastalık ve sağlıkta işlevleri olan kompleks bir ekosistemdir. B elirli bir çevrede bulunan tüm mikroorganizmalar, bu canlıların genetik elemanları (GENOM) ve bulundukları çevre ile ilişkilerini kapsayan bir kavram olarak tarif edilebilir. Mikrobiyom sözcüğü insan organizması üzerindeki etkileşimleri nedeniyle, vücudumuzda normal florada bulunan bakterilerin (mikroorganizmaların) insan genetik yapısının, bir parçası olabileceğini araştırmacı bilim adamı Joshua Lederberg ileri sürmüştür Vücudumuzdaki mikrobiyomun tümü yaklaşık olarak bin gram ağırlığında mikroorganizma içermesi, normal vücut hücrelerinin ortalama 10 katı mikroorganizma olduğunu göstermektedir, yani vücudumuzda her bir hücreye karşılık 10 adet bakteri taşıyoruz. Eğer biz mikroskopta gördüğümüz gibi çıplak gözle görmüş olsaydık, insan vücudunun yaşayan tek bir organizma olmadığını, çok sayıda mikroorganizmadan oluşan ekosistem olduğu gerçeğini görürdük. Mikrobiyom adı verilen, birlikte yaşam sürdürdüğümüz bu mikroorganizmalar, sindirim sistemine yardımcı oldu- 50 ğu gibi, vücut tarafından üretilemeyen besin maddelerini oluştururken, diğer taraftan hastalık yapan bakterilere karşı koyarlar. Vücudumuzdaki yerleşik bu mikroorganizma topluluklarına, unutulmuş bir organ, denmektedir. Böylece insan vücudu, bu mikropların yaşamasına ortam oluşturduğu için, bizim diyetimizdeki, hayat tarzımızda ve sağlığımızdaki değişimler, onları da etkiliyor ve bu mikroplar bize uyum sağlamaya çalışıyorlar. Onlar da vücut ekosisteminin bir parçası olduğundan, vücut da onlara uyum sağlamaya çalışıyorlar. Bu nedenle, mikrobiyomu oluşturan bakterilerin, insan evriminin şekillenmesinde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bu düşünce çerçevesinde, NIH=National İnstitutes Health örgütü, insan mikrobiyom projesini (Human Microbiome Project-HMP) geliştirdi. (2008). Bu projenin amacı, insan vücudunun belirli bölümlerinde, öncelikle ağız-burun-deri-gastrointestinal ve ürogenital bölgelerdeki mikrobiyal toplulukları karakterize etmek ve mikropların insan sağlığı ve hastalıklardaki rollerini ortaya çıkarmaktır. Bu proje çerçevesinde, mikropların genetik özellikleri çözüldükçe sağlık üzerinde yeni etkiler yapabileceği düşünülmektedir. Bu projenin amaçlarını şöyle özetleyebiliriz: 1) Herbir insandaki mikrobiyomların temelini belirlemek, 2) İnsan mikrobiyomundaki değişimlerin, kişinin sağlığını nasıl ve ne şekilde etkilediğinin belirlenmesi, 3) Bu amaçlara ulaşacak şekilde genetik şifre ve biyoinformatik gereçleri geliştirmek, 4) Mikrobiyom araştırmaları, etik-hukuki ve sosyal açıdan değerlendirecek, insan sağlığının ötesinde önemli uygulamaların olacağını ve olumlu sonuçların alınmasını sağlamak. Böylece mikrobiyom projesi ile elde edilecek bilgi ve teknoloji dünyamızı çok iyi tanımamızı sağlayacak. Yapılan genetik çalışmalar, bakterilerin kişiye özel bir bileşim sergilediğini ve Eğer bakteriler bu kadar önemli ise, bir organ olarak nitelendiriliyorsa, bakterisiz yaşam nasıl olur? Sorusu sorulabilir. Tabiî ki anlaşıldığına göre yaşam imkânsız görülmektedir. Anne karnında steril olan bebek, doğum kanalından ilk geçerken, annenin normal flora bakterileri ile karşılaşır ve doğum anından itibaren deriye yerleşir. Bu yaşamın devamı için olumlu bir gelişmedir. Süt emmeye başlaması, dış dünya ile irtibatı sonucu mikrop kolonizasyonu gerçekleşir. Bu oluşan flora bebeğin sindirim sistemi ile bağışıklık sisteminin gelişmesi açısından hayati önem taşımaktadır. Bunun önemini fareler üzerinde yapılan bir deney ile gösterilmektedir. Araştırmacılar ana rahminden aldıkları fare yavrularını, steril ortamda büyüttüler ve bu yavruların bütün yiyecekleri ve içecekleri steril edilerek verildi. Fare yavrularının özelliği gereği 3 haftalıktan itibaren sütten keserek, katı steril yiyecek verdiler. Bu beslenme sonucunda fare yavruları öldüler. Yapılan incelemelerde, farelerin ince barsaklarının çekum kısmında polisakkarit adı verilen şeker yapıyla tıkanmış olarak görüldü. Normal flora bakterileri olmadığından zararlı madde birikimi oldu. Bu sonuçlar, barsaklardaki bakterilerin yokluğunda bitkisel gıdalardan yararlanmanın imkânsız olduğunu göstermektedir. Böylece, normal flora bakterileri (mikrobiyom) olmadan yaşamanın sürdürülmesi imkânsızdır. Mikrobiyom, içimizdeki dünya ve canlı bakteri bahçesidir. Gıdaların, mikrobiyom üzerindeki etkileri önemlidir. Yoğurt, sütün bakterilerle fermente olması sonucunda oluşur. Mayalanmayı, Lactobacillus Bulgaricus ve Streptococcus Thermophilus bakterileri yapmakta ve süt şekeri laktozu, laktik asite dönüştürmektedirler. Nobel Ödüllü Rus Bilim Adamı Eli Metchnikoff (1845-1916), Bulgaristan ve Kafkasya’da yaşayan uzun ömürlü insanlar olduğunu, bu yerlerde yoğurt ve fermente süt ürünlerinin yoğun tüketildiğini gördüğünü ve bu ürünlerdeki bakterilerin barsak florasını, olumlu yönde etkileyerek zararlı bakterilerin çoğalmasını önlediğini ve böylece yaşlanmayı yavaşlattığı fikrini ortaya attı. Aradan geçen süre içinde, yoğurdu oluşturan bakteriler dâhil, çok sayıda bakterinin, organizma için yaralı olduğu ve probiyotik kavramı ile günlük dile yerleşti. Gıda Tarım Organizasyonu (FAO) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) probiyotikleri, “uygun miktarda alındığında, sağlık açısından yararlı olan canlı mikoorganizmalar” olarak tanımlıyor. Probiyotik olarak, en yaygın kullanılan Laktik Asit bakterileri ve Bifidobacteriler olmakla beraber bazı maya ve basillerin kullanıldığı bilinmektedir. Probiyotiklerin sayısı ve kullanımı gün geçtikçe artmaktadır. Mikrobiyom projesi ile bakteri türlerinin, genetik haritalarının gösterilmesi arttıkça, içimizdeki var olan dünya ve organ (mikrobiyom) keşfedilmektedir. Böylece, insan mikrobiyomunun, insan sağlığı için ne kadar önemli olduğunu ve mikrobiyomdaki değişikliklerin, hastalık ve sağlıkla ne kadar ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Yine mikrobiyom üzerindeki araştırmalar, önemli bir sağlık sorunu olan obezite ve diabet ve tedavisinde yardımcı olabilecektir. Araştırmalar devam ettikçe belki çeşitli hastalıkların tanım ve tedavisinde kullanılabilecektir. Sonuç olarak, Mikrobiyom projesi çerçevesinde, bakteri populasyonunun metagenomik özelliklerinin belirlenmesi ve akabinde mikrobiyomdaki değişimlerin gösterilmesi ile hastalık ve sağlık tanımlarının yapılarak yepyeni tedavilerin gelişmesine de olası kılacaktır. Mikrobiyom projesi ile bakterilerin metagenomik özelliklerinin belirlenmesiyle, fekal transplantasyon çalışmalarının başarılı olacağı söylendi. Takiben, Journal Of Clinical Gastroenterology Dergisi’nin 2010 Temmuz sayısında bir makalede, fekal transplantasyon ile bakteri tedavisinin çalıştığını yetişkin bir hasta üzerinde uygulandığı gösteriliyordu. Minnesota Üniversitesi’nden, Dr. A.Kharuts’un hastası C. Difficile’ye yakalanmış ve antibiyotik tedavisinden önemli sonuç alamadığı için fekal transplantasyon yapmaya karar verdi ve hastanın sağlıklı olan kocasının gaita örneğinden bir parça alıp fizyolojik su ile süspansiyon hazırlayarak, hastanın kolonuna enjekte etti ve 24 saat sonunda iyileşme olduğunu gördü. Sonuç mükemmeldi. Bu nedenle, kişiye özellikli bakteri florası olduğundan metagenomik özelliklerin eşliğinde, fekal transplantasyon ile belki zayıflama tedavilerinin yapılabileceği sorusunu akla getirebilir? 51 ÖRNEK YARGITAY KARARI T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ E. 2008/40468 K. 2008/32927 T. 2.12.2008 • ÇALIŞMA ORTAMININ TEHLİKE SINIRLARI İÇİNDE BULUNMASI ( Saptanması Durumunda % 10 Zamlı Ücret Ödeneceği Hükme Bağlandığı ) • ÜCRET ALACAĞI ( Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince Tehlike Sınırları İçinde Olduğunun Saptanması Durumunda % 10 Zamlı Ücret Ödeneceği ) • ZAMLI ÜCRET ( Çalışma Ortamının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince Tehlike Sınırları İçinde Olduğunun Saptanması Durumunda % 10 Zamlı Ücret Ödeneceği ) • İŞ SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ MERKEZİ ( Çalışma Ortamının Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca Tehlike Sınırları İçinde Olduğunun Saptanması Durumunda % 10 Zamlı Ücret Ödeneceği ) 4857/m.32 ÖZET: Davacı, ücret , ikramiye ve ilave tediye farkı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Toplu iş sözleşmelerinde işverene ait bir kısım imalat işyerlerindeki çalışma ortamının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince tehlike sınırları içinde olduğunun saptanması durumunda % 10 zamlı ücret ödeneceği hükme bağlanmıştır. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan ölçümler ve düzenlenen rapora göre çalışma ortamının tehlikeli olduğu sonucuna varıldığı taktirde, davanın kabulüne dair karar verilmelidir. 52 DAVA: Davacı, ücret , ikramiye ve ilave tediye farkı alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği hüküm altına almıştır. Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ş. Çil tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR: Davacı işçi davalıya ait akü imalatının yapıldığı işyerinde sendika üyesi işçi olarak çalışmaya devam ettiğini, toplu iş sözleşmesinin 60/d maddesi uyarınca işyerini özelliği gereği tehlike pirimi adı altında % 10 zamlı ücret ödendiğini, 06.02.2004 tarihinden sonra işyerindeki ortamın tehlike sınırlarını aşmadığı gerekçesiyle zamlı ücret ödemesinin sona erdirildiğini belirterek ücret, ikramiye ve ilave tediye farklarının ödetilmesi isteğinde bulunmuştur. Davalı işveren, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan ve işyerine 06.02.2004 tarihinde ulaşan rapor doğrultusunda işyerinde çalışma ortamının tehlike sınırları içinde olmaması sebebiyle zamlı ücret uygulamasına son verildiğini açıklamış, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, avukat bilirkişiden hesap raporu alınmış ve istek konusu dönem için zamlı ücret ödenmesi gerektiği sonucuna varılarak, davaya konu fark isteklerin kabulüne karar verilmiştir. İstek konusu dönem içinde işyerinde uygulanmış olan toplu iş sözleşmelerinin 60/d maddesinde işverene ait bir kısım imalat işyerlerindeki çalışma ortamının, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince çalışma ortamının tehlike sınırları içinde olduğunun saptanması durumunda % 10 zamlı ücret ödeneceği hükme bağlanmıştır. Davalı işveren 06.02.2004 tarihine kadar davacı işçiye sözü edilen zamlı ücret ödemesini yapmış, bu tarihten sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince düzenlenen rapor uyarınca zamlı ücret ödemesini durdurmuştur. Dosya içinde işyerinde davalı işverenin dayandığı, 6-10 Kasım 2003 tarihleri arasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan ölçüm raporları dosyaya temyiz aşamasında sunulmuştur. Mahkemece sözü edilen ölçüm raporları getirtilmeden karar verilmesi hatalı olmuştur. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince 6-10 Kasım 2003 tarihleri arasında yapılan ölçümlere dair rapor toplu iş sözleşmesinin 60. maddesi yönünden bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Gerekirse bu yönden uzman bilirkişiden rapor alınmalı ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan tespitin davacının çalıştığı birim açısından ortamın tehlikeli olarak nitelendirilmesini gerektirip gerektirmediği belirlenmelidir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince 6-10 Kasım 2003 tarihlerinde yapılan ölçümler ve düzenlenen rapora göre çalışma ortamının tehlikeli olduğu sonucuna varıldığı taktirde, şimdiki gibi davanın kabulüne dair karar verilmelidir. Ancak Bakanlığın ilgili birimi tarafından yapılan tespitin çalışma koşullarının tehlikeli olmadığı yönünde değerlendirilmesi halinde, işverence 06.02.2004 tarihinden sonra toplu iş sözleşmesinin 60/d bendinde öngörülen zamlı ücret ödemesini durdurması yerindedir. Bununla birlikte, bazı işçilerin 2004 yılında açtıkları dava üzerine işyerinde 02.12.2005 tarihinde keşif yapıldığı bilgileri dosya içinde yer almaktadır. Anılan keşif sonrasında iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen raporda, akü imalatının yapıldığı işyerindeki çalışma koşullarının tehlikeli olduğu ve toplu iş sözleşmesinde öngörülen % 10 zamlı ücretin ödenmesi gerektiği sonucuna varılmış olmakla, bu tespit geriye doğru hüküm ifade etmese de, tespitin yapıldığı an ve ilerisi için sonuç doğurur. Konunun işçi sağlığı ve güvenliğini de ilgilendirdiği açıktır. Bu nedenle, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan ölçümlerin tehlike arz etmediği belirlenmiş olsa dahi, söz konusu rapor, bir sonraki tespite kadar geçerlidir. Bu durumda davalıya ait akü imalatı işyerinde yapılan keşif sonucu iş güvenliği uzmanlarınca yapılan tespit sonrası için yeniden toplu iş sözleşmesinin ilgili hükmü uyarınca zamlı ücret uygulamasına devam olunmalıdır. İşyerinde akü imalatının 19.12.2006 tarihinde durdurulduğu davacı tarafça beyan edilmiştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince düzenlenen ve işverene 06.02.2004 tarihinde ulaştığı bildirilen raporda işyerindeki çalışma ortamının tehlikeli olmadığının belirlenmiş olması halinde, hesaplamanın 02.12.2005 tarihinde işyerinde yapılan keşif tarihinden, davacının dava dilekçesindeki talebi ile de sınırlı olarak akü biriminde çalıştığı süre için yapılması gerekir. Mahkemece yapılacak olan araştırma sonucunda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Sağlığı ve Güvenliği Merkezince yapılan ölçümlerin işyerindeki çalışma ortamının tehlikeli olduğunun tespiti halinde ise, istek konusu dönemin tamamı için zamlı ücret üzerinden hesaplamaya gidilmelidir. Mahkemece eksik incelemeyle sonuca gidilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, 02.12.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. DRAEGER MAKALE VE Patlamaya Karşı Koruma ve Gaz Algılama Sistemleri Patlama tehlikesi büyük çoğunlukla, yanıcı gaz ve buharlardan kaynaklanmaktadır. Patlamayı önleyici yöntemlerle bu tür maddelerin alev almasını engellemek yerine, bu maddeleri tutuşacak seviyeye gelmeden önce algılamak daha faydalıdır. Y apılan uygulamaya bağlı olarak, gaz ve buharların algılanmasında değişik ölçüm yöntemleri kullanılabilir: Katalitik veya infrared sensörleri içeren gaz kaçak algılama cihazları ve Open Path dedektörler bu amaçla kullanılır. Detektörlerin merkezi kontrol üniteleri ile birlikte kullanılmasıyla, yanıcı gaz ve buharlar, çok erken seviyede, yoğunlaşma miktarı henüz tehlikeli bir durum (patlama riski) oluşturmadan algılanıp, gerekli önlemler alınabilir. Yanmanın gerçekleşmesi için üç koşulun var olması gerekir: 1. Yanıcı gaz ya da buharın LEL seviyesi üzerinde yoğunlaşmış olması 2. Yeteri kadar oksijen yoğunlaşması 3. Yeteri kadar yüksek sıcaklık ya da tutuşma kaynağı enerjisi Eğer bu üç koşuldan bir tanesi eksik ise yanma ya da patlama meydana gelmeyecektir. Bu nedenle, patlamaya karşı alınacak önlemler aşağıdakiler olabilir: 1. Yoğunlaşma oluşmasının engellenmesi 2. Yoğunlaşmanın inert hale getirilmesi 3. Ex-proof cihazların kullanılması Yoğunlaşma oluşmasını engellemenin (sınırlandırmanın) en güvenli yolu, kullanım süreçlerinden bu maddeleri uzak tutmaktır ki, bu normalde mümkün değildir. Yanıcı gaz ve buharların kullanıldığı yerlerde, gaz yoğunlaşmasının engellenmesi için gaz algılama sistemlerinin kullanılması gereklidir. Yoğunlaşma tehlikesi karşısında, üretim sürecinin durdurulması ve yanıcı gaz ya da buharların LEL seviyesi üzerinde birikmesine izin verilmesi durumunda, ancak ortamdaki oksijen miktarının düşük seviyede tutulabilmesi ile patlama riski kontrol edilebilir. Ancak bu yöntemlerin işe yaramaması durumunda, ortamdaki tüm elektrikli cihazların patlama koruma standartlarına göre tasarlanmış olması ve yanıcı gaz ve buhar sızıntısı durumunda, yanmanın başlamasına neden olmamaları gerekir. Bu yöntemlerine ilişkin daha ayrıntılı bilgi EN-1127-1 standardında bulunabilir. Yoğunlaşmanın belirli bir seviye altında tutulması, aktif seyreltme işlemidir: örneğin, yoğunlaşmanın yüzde 20 LEL eşik değerinin üzerine çıkması durumunda tehlikeli bölgenin otomatik olarak temiz havayla havalandırılması gibi. Alınan karşı önlemin işe yaramaması nedeniyle yoğunlaşma miktarının artmaya devam etmesi durumunda, örneğin yüzde 40 LEL seviyesinde, otomatik kapatma sistemlerinin devreye girerek patlama koruması olmayan tüm cihaz ve ekipmanların kapatılması gerekir. Bu işlem için kullanılacak olan gaz algılama sisteminin ilgili Avrupa Standardına uygunluğu açısından (eski EN 50054ff, yeni EN 61779) Yetkili bir kuruluş tarafından tip onaylarının yapılmış olması zorunludur. Bu zorunluluk sensör, transmiter ve merkezi kontrol ünitesi için de geçerlidir. Yoğunlaşmanın inert kalmasını sağlamak, patlamalara karşı bir koruma yöntemi olduğundan, inert hale getirme sürecinde kullanılan oksijen ölçüm cihazları da, en azından Avrupa’da, bu amaca uygun tip onayına sahip olmalı ve ilgili standartlara uygunluk göstermelidir (örneğin, EN 50 104) uygunluğu açısından (eski EN 50054ff, yeni EN 61779) Yetkili bir Kuruluş tarafından tip onaylarının yapılmış olması zorunludur. Bu zorunluluk sensör, transmiter ve merkezi kontrol ünitesi için de geçerlidir. Gaz yoğunlaşmasının artması ve 1. alarm sınırına ulaşması durumunda, karşı önlem aktive edilir. Karşı önlem etkili olursa, gaz yoğunlaşması azalır (mavi eğim). Ancak, eğer karşı önlem etkili olmazsa, yoğunlaşma artmaya devam eder (kırmızı çizgi). 2. alarm sınırına ulaşıldığında, zorunlu önlemler aktive edilir. Doğru biçimde tasarlanmış olan gaz algılama sistemleri, çok nadiren ya da asla birinci seviyenin aşılıp 2. seviye alarm sınırına ulaşılmasına izin vermez. İster petrol ve gaz arama ve depolama işleri, ister yanıcı sıvı ve gazların taşınması ve depolanması olsun ya da solvent kullanımı gerektiren işlerde ya da plastik işleme endüstrisinde olsun, yanıcı gaz ve buharların ortaya çıkması nedeniyle tehlikeli bir durum olması durumunda, personel ve tesislerinizin güvenliğini sağlamak için, pek çoğu yasalarla düzenlenmiş olan patlama koruma çözümlerine ihtiyaç duyulmaktadır. YANICI GAZ VE BUHARLAR HAKKINDA GÜVENLİK BİLGİLERİ Tutuşmanın gerçekleşebilmesi için belirli miktarda bir yoğunlaşmanın olması gerekir. Ortam havası içerisinde bu belirli seviyenin altında yoğunlaşan maddeler, alev almaz çünkü yanıcı madde miktarı yeterli değildir. Bu sınıra alt patlama sınırı ya da LEL denir. LEL seviyesi hesaplanamaz ancak bazı standart metotlarla ampirik bir değer olarak ortaya çıkartılabilir. Bazı istisnalar ile LEL, hacimde yüzde 0.5 ile 15 arasındadır. Gazlar ve LEL Kendi kaynama noktasının üzerinde bulunan maddelere gaz denir. Bu nedenle, sade bir gazın basıncı atmosferik basınçtan her zaman daha yüksek olduğu için, açığa çıkan gaz çok kısa sürede LEL seviyesinin üzerinde bir miktarda yoğunlaşarak tutuşma tehlikesi bulunan hava/gaz karışımlarının oluşmasına yol açabilir. patlama noktası olarak adlandırılır. Etanolun kaynama noktası 12oC’dir (dolayısıyla 20 oC’de Etanol yanıcıdır), ancak n-Bütanol için yanma (parlama) noktası 35oC’dir. Dolaysıyla 20oC derece ortam sıcaklığında n-Bütanol buharları alev almaz ancak 35”C üzerinde alev alabilir. Ve yanıcı bir sıvının sıcaklığının patlama derecesinin altında tutulması da birincil bir patlama korunma önlemidir. Yanıcı Sıvıların Buharları ve Yanma (Parlama) Noktası Tutuşma Sıcaklığı ve Minimum Kendi kaynama noktasının altında buTutuşma Enerjisi lunan maddeler yalnızca gaz halinde değil, sıcaklığa bağlı olarak sıvı halde Elektriksel (ya da mekanik) olarak de (ayrıca katı halde) bulunurlar. veya sıcak yüzeylerden çıkan kıvılcım Bu maddenin içerisindeki gaz have arklar, tutuşmaya yol açan 13 farklı lindeki bileşene buhar denir. Buhar neden arasında en iyi bilinenlerdir. basıncı atmosferik basınçtan her Ortam havası içerisindeki yanıcı gaz zaman daha düşüktür ve oluşabileya da buhar karışımının tutuşması cek maksimum buhar yoğunlaşması için tutuşmaya yol açacak kaynağın sıvının sıcaklığına bağlı olarak belirli ampirik tutuşma sıcaklığından daha bir miktardadır. Özellikle de yanıcı yüksek bir sıcaklığa sahip olması ya sıvılara ait maksimum buhar basıncı o da kıvılcımların minimum ampirik kadar düşüktür ki LEL seviyesi ancak tutuşma enerjisinden daha yüksek belirli sıcaklıklarda aşılabilir. Yanıcı bir enerjiye sahip olması gerekir.Hem sıvı buharları yalnızca bu belirli sıtutuşma sıcaklığı hemde tutuşma caklığın üzerinde alev alır özelliktedir. enerjisi değerleri standart metodlarla Standart metotlarla ulaşılan ampirik hesaplanmaktadır ve belirli bir uygusıcaklık, yanıcı sıvıların tehlikeli olabilamaya için patlama korumalı cihaz lecek durumlarının değerlendirilmesi seçerken ya da tasarlarken dikkate açısından çok önemli bir değer olan alınması gereken değerlerdir. Patlayıcı madde yoğunlaşma miktarının LEL seviyesinin altında tutulması (1) ve bu yoğunlaşmanın İnert (reaksiyona girmeme) durumda kalmasının sağlanması da birincil önlemler olarak adlandırılmaktadır. Bununla beraber Ex-proof cihazların (3) kullanılması, ikincil bir önlemdir çünkü alev alabilecek (tutuşabilecek) yoğunlaşmaların oluşması değil yalnızca bu yoğuşlamanın alev alması engellenmektedir. UZMAN GÖRÜŞÜ 'le, hekimler için bir uzmanlık alanı daha var. İşyerlerinde sağlıklı ortamların devamlılığını sağlayabilir ve hekimliğinize farklı bir uzmanlıkla devam edebilirsiniz... Kayhan Topaloğlu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Ankara Grup Başkanlığı İş Müfettiş Yardımcısı KKD DOSYASI Göz Koruyucular Biz yetkilendirilmiş ilk eğitim kurumlarından biriyiz, siz de Yıllar önce bir eğitimde karşılaşmıştım Mehmet Usta ile. Sağ gözü metal talaşı sıçraması sonucu tamamen görme yetisini kaybetmişti. Sohbet ederken bana söylediği o cümleleri hala aklımdan çıkaramam: 'le ikinci bir meslek sahibi olun! - Kayhancığım, en zoru da ne biliyor musun, küçük kızımı doyasıya sevememek “Neden sevemiyorsun doyasıya Mehmet Usta?” diye sorduğumda, bana söylediği o kelimeler hala içimi titretir: - Çocuğumun ani bir hareket yapıp ta sağlam olan gözüme zarar vermesinden korkuyorum mliği i k e H i r şye İ İş Şüphesiz ben onun hissettiği duyguları onun anlattığı ve kafamda canlandırabildiğim haliyle biliyorum. Ancak eminim ki Mehmet Usta her sabah aynaya baktığında bir gözünü kaybetmenin acısını tekrar tekrar yaşıyor. nlığı i Uzma Güvenliğ Çalışma hayatında yaşanan iş kazaları nice ustalarımızın, nice yeni işe giren gençlerin, nice ailelerin canını yaktı ve yakmaya devam ediyor. Ancak Mehmet Usta’nın başına gelen bu kaza ve benzeri olaylar, işyerinde yapılacak risk değerlendirmesi sonrasında belirlenen toplu korunma ve kişiye özgü korunma yöntemlerinin uygulanması ile önlenebilecek olaylardır. Kişiye özgü korunma tedbirlerinden olan KKD’ların (kişisel koruyucu donanım) seçimi birçoğumuzun çok da iyi bilmediği konulardandır. Gözümüz için bir koruyucu kullanmamız gerektiğini biliyor olsak da, ürünlerden hangisinin yaptığımız işe uygun olduğunu her zaman bilemeyebiliriz. Bu yazıda, en önemli duyu organımız olarak gördüğümüz gözlerimizi ve görme yeteneğimizi koruyabilmemiz için kullanmamız gereken kişisel koruyucuların özelliklerinden ve seçiminden kısaca bahsedeceğiz. Biz yetkilendirilmiş ilk eğitim kurumlarından biriyiz, siz de 'le Türkiye’nin ilk İş Güvenliği Uzmanlarından biri olun! İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim Merkezi Ceyhun Atuf Kansu Caddesi 1271.Sokak No:17 Bayraktar Center C Blok D:1 Balgat / Ankara www.isagem.com.tr 56 T. 312 472 42 75 F. 312 472 42 11 iş’te eğitim iş’te güven Fotoğraf: Ahmet Ersoy Türkiye'deki ilk Mühendis, ilk Mimar, ilk Fizik, Kimya Bölümü Mezunu ya da ilk Teknik Öğretmen olmayabilirsiniz ama 'le ilk üst düzey İş Güvenliği Uzmanlarından biri olma şansınız var... “El Koruyucular” ve “Kulak Koruyucular”ı incelediğimiz yazı dizimize bir sonraki sayımızda “Baş Koruyucular” ile devam edeceğiz. 57 KKD DOSYASI KKD DOSYASI Gözlerimizi korumak amaçlı pek çok ürün mevcuttur. Göz koruyucuların fonksiyonları TS 5560 EN 166 standardında şu şekilde sayılmıştır: − Çeşitli şiddetteki darbeler, − Optik ışınımlar − Ergimiş metaller ve sıcak katılar, − Damlacıklar ve sıçramalar, − Toz, − Gazlar, − Kısa devre elektrik arkı veya bunların herhangi bir birleşimi. Yukarıda koruma fonksiyonlarını sıraladığımız göz koruyucuların üretimi ile ilgili genel olarak aşağıdaki standartları sayabiliriz. Bu standartlardan bazılarından kısaca bahsetmek ürün seçiminde bize yol göstermesi açısından faydalı olacaktır. koruma, gazlar ve küçük toz parçacıklarına karşı koruma, kısa devre elektrik arkına karşı koruma (sadece yüz siperleri içindir) ve yanal koruma. EN 166’da göz koruyucular için isteğe bağlı özellikler ise, küçük parçacıkların oluşturduğu yüzey hasarına direnç, okülerlerin buğulanmaya direnci, kızıl ötesi bölgede güçlendirilmiş yansıtması olan okülerler, aşırı sıcaklıkta yüksek hızdaki parçacıklara karşı koruma olarak belirtilmiştir. Bilindiği gibi her kişisel koruyucu donanım üzerine, ürün kategorizasyon durumuna göre gerekli belgelendirme işlemlerinden geçtikten sonra CE işareti iliştirilir. CE bir güvenlik işareti olup ülkemize giriş yapacak veya ülkemizde üretilip iç pazarda ve AB’de satışı gerçekleşecek tüm kişisel koruyucu donanımlarda mutlaka olmalıdır. Yalnızca ürün, kulak tıkacı gibi üzerine baskı yapılamayacak kadar küçükse, CE işareti ürünün ambalajında yer alabilir. Ürünlerde bulunması gereken başka işaretlemeler de vardır. Göz koruyucularda oküler (objektiften aldığı ışınları göze veren mercek sistemi) ve çerçevelerin işaretlemeleri ayrı ayrı yapılmalıdır. Oküler ve çerçeve tek bir parçaysa, çerçeveye komple işaretleme yapılmalıdır. EN 166’ya göre okülerlerin işaretlemeleri aşağıdaki bilgileri içermelidir: EN 166:Teknik performans standardı EN 167:Optik testler için yöntemler EN 168:Optik testlerin dışındaki testler için yöntemler EN 169:Kaynak filtreleri EN 170:Ultraviyole filtreleri EN 171:Kızılötesi işin filtreleri EN 172:Sanayi kullanımı için parlaklık filtreleri EN 175:Kaynak işlemlerinde yüz koruma ekipmanı EN 207:Lazere karşı koruyucu ürün EN 208:Lazer ışın ayarlamasına dair koruyucular EN 166: Göz koruyucularla ilgili olarak en çok karşımıza çıkan standarttır diyebiliriz. Ülkemizde TS 5560 EN 166 Kişisel Göz Koruması – Özellikler adıyla 05.04.2005 tarihinden beri son haliyle uygulanmaktadır. Bu standartta göz koruyucularla ilgili birçok özellik tanımlanmıştır. Göz koruyucuların teknik özelliklerine göre işaretlenmesi de yine bu standartta yer almaktadır. EN 166’ya göre göz koruyucuların sahip olması gereken temel özellikler: Görüş alanı, optik özellikler, malzeme ve yüzey kalitesi, sağlamlık, tutuşmaya direnç, korozyona direnç ve yaşlandırmaya direnç olarak sayılmıştır. Aynı standarda göre göz koruyucular için belirli özellikler de şu şekilde sıralanmaktadır: Optik ışınıma karşı koruma, yüksek hızlı parçacıklara karşı koruma, ergitilmiş metallere ve sıcak katılara karşı koruma, damlacılar ve sıvı sıçramalarına karşı koruma, büyük toz parçacıklarına karşı 58 EN 166 standardında ölçek numaraları Çizelge 1’de, optik sınıflar ise aynı standardın 7.1.2. maddesinde yer alır. Mekanik dayanıma ait semboller ise aşağıdaki gibidir: Sembol Mekanik Dayanım Özelliği Test Sembolsüz En az Sağlamlık Okülere (100 ± 2) N’luk bir kuvvetle 22 mm anma çaplı çelik topun uygulanması S Artırılmış Sağlamlık Okülerlere kütlesi en az 43 g, yaklaşık hızı 5,1 m/s olan 22 mm anma çaplı çelik top uygulanması F Düşük enerjili darbe Okülere ve yanal korumalara kütlesi (Yanal koruma olmalıdır) en az 0,86 g ve anma çapı 6 mm olan çelik topun 45 m/s hızla uygulanması B Orta enerjili darbe Okülere ve yanal korumalara kütlesi (Yanal koruma olmalıdır) en az 0,86 g ve anma çapı 6 mm olan çelik topun 120 m/s hızla uygulanması A Yüksek enerjili darbe Okülere ve yanal korumalara kütlesi (Yanal koruma olmalıdır) en az 0,86 g ve anma çapı 6 mm olan çelik topun 190 m/s hızla uygulanması Mekanik dayanım oldukça önemli ve bilinmesi gereken bir özelliktir. İşyerinde çapak sıçramasına karşı kullanılacak bir gözlük ile ziyaretçilere işyeri gezisinde verilecek gözlük aynı koruyuculukta olmaz. Burada en çok gözden kaçan noktalardan birisi de görünümü benzer olması sebebiyle her gözlüğün aynı işe yarayacağının düşünülmesidir. Ürünün Türkçe kullanım kılavuzunda mutlaka yer alması gereken bu bilgi ayrıca ürünün üzerine yapılan işaretlemelerle de belirtilmelidir. Ürün üzerindeki bu bilgiler ürünün mekanik dayanımını ve kullanım amacını, sadece ürünün işaretlemelerini kontrol ederek de anlamamızı sağlar. Üründe kısa devre arkına direnç mevcutsa yukarıda ürün okülerinin işaretlemesinin ilgili yerinde “8” sayısı bulunur. Ergimiş metallerin yapışmasına ve sıcak katılara karşı direnç varsa ilgili yerde “9” sayısı bulunur. Küçük parçacıkların oluşturduğu yüzey hasarına direnç “K” ile işaretlenir. Eğer okülerler buğulanmaya karşı dirençli ise “N” ile işaretlenirler. Orijinal okülerler “0” ile, değiştirilmiş okülerler ise “Δ” ile işaretlenirler. Uç sıcaklıktaki yüksek hızdaki parçalara karşı direnç ise “T” ile ifade edilir. Ancak bu işaret darbe dayanımının işareti ile birlikte kullanılır. Örneğin AT, BT, FT gibi. Standartta örnek verilen bir işaretlemeye bakalım: Mekanik dayanımı olan kaynakçı filtreleri için oküler işaretlemesi: 5 X 2 S Burada 5, okülerin gölge numarasını (filtreye ait ölçek numarası), X üretici firmayı, 2 optik sınıfını ve S artırılmış sağlamlık özelliğini ifade eder. Mekanik dayanım fonksiyonu olan, ergimiş metallerin yapışmaması ve sıcak katıların nüfuz etmesine direnç gösteren kızıl ötesi filtrelerin gösterimi: 4 5 X 2 F 9 Burada 4 kızıl ötesi filtrelere ait kod numarası, 5 gölge numarası, X üretici firma kodu, 2 optik sınıfı, F düşük enerjili darbe sembolü, 9 ise ergimiş metallere ve sıcak katılara karşı direnci ifade eder. Görüldüğü gibi kullanılan üründe olan özellikler oküler üzerine işaretlenmekte ve ürün hakkında bize fikir vermektedir. Ürünün görmeyi sağlayan kısmı olan okülerin üzerinde olduğu gibi, okülerin oturduğu çerçeve üzerinde de işaretlemeler bulunmalıdır. Bu işaretlemeler ise; imalatçının tanımı, üretim standardı numarası, kullanım alanı, yüksek hızlı parçacıklara/sıcaklık uç değeri direnç sembolü, göz koruyucunun küçük bir kafaya uyması için tasarlandığını gösteren simge, çerçeveye uyumlu en yüksek oküler numarasıdır. EN 166 standardında, okülerin ve çerçevenin ayrı ayrı işaretlenmesinin olduğu gibi çerçeve ve okülerin tek parça durumda olduğunda işaretlenmesi de yer almaktadır. Ancak bu bilgileri ezberlemenin aslında çok bir anlamı olmayacağını ifade etmemiz lazım. Çünkü üretici, ürünle beraber ürünün kullanımı, depolanması, bakım ve onarımı ile ilgili detayları Türkçe kullanım kılavuzunda vermek durumundadır. Üstelik imalatçı, kullanıcının ihtiyaç duyacağı tüm detayları içeren bu bilgileri her bir göz koruyucu, yedek oküler ve yedek çerçeve ile birlikte temin etmek zorundadır. İmalatçının temin etmesi gerekli bilgiler en az şu şekildedir: a) İmalâtçının adı ve adresi, b) Bu standardın numarası (TS 5560 EN 166 şeklinde), c) Göz koruyucusunun model tanıtımı, d) Depolama, kullanım ve bakım talimatları, e) Temizlik ve dezenfeksiyon için özel talimatlar, f) Kullanım alanı, koruma kabiliyeti ve performans karakteristiklerinin ayrıntıları, g) Uygun aksesuarlar ve yedek parçalara ilişkin ayrıntılar. Orijinal göz koruyucu ve/veya yedek parça veya aksesuarla birlikte takma talimatı verilmelidir, h) Komple göz koruyucusu ve/veya bileşen parçaları için uygulanabilir olursa, kullanılamaz hâle gelme süresi veya son kullanma tarihi, i) Uygulanabilir olursa, taşımaya uygun ambalâjlama tipi, j) Çerçeve ve oküler üzerinde işaretlemenin önemi, k) Uygulanabilir olursa, optik sınıfı 3 olan okülerlerin, uzun vadeli kullanım için tasarlanmadığına dair uyarı, l) İşaretlemenin uygunluğu ile ilgili uyarı (Çizelge 12’deki Not 4, 5 ve 6’ya bakınız), m) Kullanıcının cildi ile temas edebi- len malzemelerin, hassas kişiler için alerjik reaksiyonlara sebep olabileceğine ilişkin uyarı, n) Çizilmiş veya hasar görmüş okülerlerin değiştirilmesi gerektiğine dair uyarı, o) Standard oftalmik gözlükler üzerine takılan yüksek hızdaki parçacıklara karşı koruma sağlayan göz koruyucularının kullanıcı açısından tehlike yaratan darbeleri geçirebileceğine dair uyarı, p) Uç sıcaklıkta yüksek hızdaki parçacıklara karşı korumaya ihtiyaç duyulursa, seçilen göz koruyucunun darbe harfi FT, BT veya AT’den hemen sonra T harfiyle işaretlenmesi gerektiğini ifade eden bir not. Darbe harfinden sonra, “T” harfi ile işaretleme yapılmazsa, göz koruyucu sadece oda sıcaklığında yüksek hızdaki parçacıklara karşı kullanılmalıdır. Bu kadar teknik bilgiden sonra ürünlerden biraz bahsetmekte fayda var. Göz koruyucuları kullanım şekli bakımından 3 sınıfta inceleyeceğiz: - Gözlüküstü Gözlükler, - Gözlükler, - Tam Kapalı Gözlükler. Gözlüküstü Gözlükler: Bu gözlüklerin en büyük avantajı numaralı gözlüklerle beraber kullanılabilmesidir. Pek çoğumuz bu tip gözlüklerin varlığından haberdar değilizdir. O yüzden çalışırken kendi gözlüğünü kullanarak çapak ve benzeri tehlikeli madde sıçramalarından korunduğunu düşünen insanlarla çok sık karşılaşırız. Oysaki çok yanlış bir algılamadır bu. 59 KKD DOSYASI KKD DOSYASI Gözlerimiz bozuk diye çalışmayı bırakacak değiliz, o halde kendi gözlüğümüzle beraber istediğimiz teknik özelliklere sahip bir gözlüküstü gözlük kullanarak işimizi güvenle yapmaya devam edebiliriz. Göz koruyucuların, toz veya gaz maskelerinden baretlere kadar pek çok ürünle beraber kullanılması gerekebilmektedir. Beraber kullanım gereken durumlar için istediğimiz teknik özelliğe sahip, konforlu ürünler tercih edilmelidir. Bu özellikler, uzayabilen çerçeve saplarından, eğrilebilir lenslere kadar pek çok özellik olabilir. Özellikle çerçeve saplarının farklı ölçülere ayarlanabilir olması bir göz koruyucu için oldukça önemlidir. Ayrıca çizilmeye karşı dirençli ürünler olması göz koruyucuların kullanım ömrünü de uzatacaktır. Ürünlerin konforunu artıracak bir diğer özellik de ürünlerin hafifliğidir. Başka bir gözlükle beraber kullanılacak bir gözlükte hafiflik oldukça önem taşır. Koruyucu gözlüklerin polikarbonat ve benzeri malzemeden yapılmasının sebebi gözlüklerin hafif ve dayanıklı olmasının amaçlanmasıdır. Polikarbonat sert ve kırılmaya karşı dirençli bir malzemedir. Ayrıca gözlüklerin buruna temas eden yerlerinde burun yastıklarının olması ürün kullanımında önemli konfor özelliklerindendir. Gözlüküstü gözlüklerin de kullanım amacına bağlı olarak mekanik risklere karşı koruyucu olan şeffaf lensli, kontrast artırıcı özelliğe sahip sarı lensli ve kaynak ışınlarına karşı koruma sağlayan yüksek koyuluğa sahip çeşitleri vardır. Normal gözlüklerle genel olarak aynı mekanik özelliklere ve aynı filtreleme yeteneğine sahip olarak üretilebilmektedir. “Gözlükler” başlığı altında filtreleme özelliklerine göre göz koruyucular ayrı ayrı incelendikleri için gözlüküstü gözlükler bölümünde filtreleme özellikleri için ayrıca bir gruplandırma yapılmamıştır. Gözlükler: Göz koruyucularla ilgili pek çok teknik detay olsa da gözlüklerin filtrasyon bakımından temelde 4 ana grup olduğunu düşünebiliriz. Bunlar şeffaf lensli gözlükler, kaynakçı gözlükleri, sarı lensli gözlükler ve diğer renkli lensli gözlüklerdir. - Şeffaf Lensli Gözlükler: Genel olarak mekanik risklere karşı kullanılır. Ancak sahip olduğu ek teknik özelliklerle gözlüklerin kullanım alanı 60 genişleyebilir. Bu tip gözlükler genelde 2 numaralı filtre ölçek numarasına sahiptir. (filtre özelliği bakımından mor ötesi - UV ışınlarına dirençli) Genellikle karşılaştığınız birçok gözlükte, ergitilmiş metale karşı belli bir dirence sahip olduğunu gösteren “T” işaretini görürsünüz. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bu işaret mekanik dayanımın sembolü ile beraber gözlük üzerinde yer alır “FT” gibi. “FT” yi örnek vermemdeki amaç yine piyasada göreceğiniz pek çok göz koruyucunun mekanik dayanımının “F” düzeyinde olmasıdır. EN 166 standardında, düşük enerjili darbeye dayanım özelliği olarak verilen ve “kütlesi en az 0,86 g, anma çapı 6 mm olan çelik topun 45 m/s hızla okülere ve yan korumalara uygulanması” olarak testi gerçekleştirilen bu dayanım düzeyi, orta şiddette bir dayanım düzeyidir. Çok nadir işlerde “F” nin bir üst düzeyi olan “B” mekanik dayanımına ihtiyaç vardır. Ve “B” den de daha yüksek bir dayanım olan “A” ise ancak yüz siperlerinde sağlanabilmektedir. Yüz siperleri ile ilgili detaylardan baş koruyucular sayısında bahsedeceğiz. Peki ya yaptığımız iş torna, taşlama vb. çapak sıçramasına sebep olabilecek bir iş iken bize verilen gözlükler en az sağlamlık veya artırılmış sağlamlık (S) düzeyinde olursa. İşte o zaman kullandığımız kişisel koruyucu donanım yaptığımız işe uygun değildir ve bizim için çok tehlikeli bir durum var demektir. Malzemeden kopan parçaların gözümüzdeki gözlüğü kırıp bize zarar verme ihtimali vardır. Bir diğer olumsuz senaryo da kullandığımız gözlüğün dayanımının yeterli olması ancak ısıya karşı herhangi bir dayanımının olmaması sebebiyle, aşırı sıcaklıkta yüksek hızlı parçaların gözlüğün camını eriterek bize ulaşması ihtimalidir. Böyle bir durumla da karşılaşmamak için gözlüğümüzün yaptığımız işe uygun olan teknik özelliklere sahip olduğundan emin olmalıyız. Sonuçta bu ürünler kişisel koruyucu donanımdır ve detayları her ne kadar teknik bilgilerle, standartlarla anlatılıyor da olsa ürünün bir Türkçe kullanım kılavuzu vardır ve en azından onu inceleyerek yaptığımız işe uygunluğunu sorgulayabiliriz. Mesela işyerine gelen ziyaretçilere verilen gözlükler, her ne kadar görünümleri benzer de olsa tezgah başında kullanılamayabilir. Bu yüzden birbirine benzeyen her ürünün aynı özellikte olmayabileceğini bilmeliyiz. “FT” işaretlemesine sahip şeffaf lensli bir gözlük, mekanik özellikleri ölçüsünde, tamir-bakım, taşlama, taş kesme vb. pek çok işe uygun olabilecek bir gözlüktür. - Sarı Lensli Gözlükler: Kontrast artırıcı özelliğe sahiptir ve genel olarak ışıktan maksimum faydalanmaya ihtiyaç duyulduğunda kullanılır. Bu tip gözlüklerin filtre ölçek numarası EN 166 standardında 2 olarak belirtilmiştir (filtre özelliği bakımından mor ötesi - UV ışınlarına etkili). Sarı renkli ışık insan gözü için en rahat görüşü sağlayan renklerdendir. Sisli havaları gözünüzün önüne bir getirin. Sis lambası olmayan araçların trafikte sadece sinyalleri ile (dörtlüler) gidebildiğini görürsünüz. Eğer arabanızın farını yoğun siste açarsanız önünüzü görmenize yardımı olmadığını hatta zararı olduğunu görürsünüz. O yoğun sisin içerisinde sis farınız yoksa görülebilmenizi sağlayan tek şey sarı sinyal lambalarınızdır. Böylesi yoğun bir siste, tüm araçlar görülebilmek için arka arkaya dörtlülerini yakarak giderler. Güneş ışığının içinde de bol miktarda bulunan sarı ışık bizim görüş kabiliyetimizi artırdığı için sarı lensli gözlükler de aynı amaca hizmet etmektedir diyebiliriz. Kontrast artırma özelliğine sahip lensler (sarı, turuncu, bronz vb. olabilmektedir), UV ışınlarını bloke etme haricinde mavi ışığı diğer renklerin arasından bloke eder ve böylelikle kullanıcıya daha fazla kontrast sağlamayı başarır. Yine istenen bir takım ek özellikler ile ürün yapılan işe tam uygun hale getirilebilir. Bu gözlükler ince görüş gerektiren, kalite kontrolü gibi işlerde kullanıcının görüş kabiliyetini artıracaktır. Bu gözlüklerin de mekanik dayanımları isteğe bağlı düzeylerde sağlanacaktır. Sarı gözlüklerle mekanik işler (gözlüğün teknik özellikleri dâhilinde) yapılabilir. - Diğer Renkli Lensli Gözlükler: Sarı lensli, şeffaf lensli ve kaynakçı gözlükleri haricinde güneş parlamasına karşı koruma sağlayan renkte (örneğin duman rengi) gözlükler de mevcuttur. Bu tip gözlüklerin filtre ölçek numarası EN 166 standardında 5 olarak belirtilmiştir (kızıl ötesi olmayan güneş ışığına karşı koruma sağlayan filtre tipi). Mekanik özellikleri bakımından yeterli gözükse de güneş etkisine karşı koruma sağlayan bu gözlüklerle kapalı alanda çalışmak uygun değildir. Bu gözlükler güneşin etkilerine karşı gözü koruması amacıyla güneş ışığını filtreledikleri için tıpkı bir güneş gözlüğü gibi ortamı loş hale getirerek kapalı hacimlerde detayları görmeyi zorlaştıracaklardır. Bu tip gözlükler aksi belirtilmedikçe genelde forklift, kamyon vb. araç kullanımları için uygundur. Anti glare (parlama engelleyici) özelliğine sahiplerse araç kullanımında daha rahat bir sürüş sağlayacaklardır. Kaynak Gözlükleri: Kaynak yaparken oluşan enerjinin belli bir kısmı ortama ışıma olarak yayılır. Ortama yayılan ışınların yaklaşık yüzde 60’ı kızıl ötesi, yüzde 10’u ise mor ötesi ve geri kalanı görünür ışınlardır. Kaynak esnasında ortaya çıkan bu ışınlar radyasyon etkisi oluşturarak çalışanların gözünde ve cildinde rahatsızlıklara yol açmaktadırlar. Kızılötesi ışınlar özellikle akkor haline gelen maddelerden yayılarak ısı etkisi (radyasyonu) yapar. Mor ötesi ışınlar ise güneş yanığı etkisi yapar ve çalışanların gözlerinde fazlaca hasara sebep olur. Elektromanyetik dalgaları içeren dizilim olarak adlandırabileceğimiz elektromanyetik spektruma göre, ışınlar dalga boylarına göre sıralandığında kızılötesi (IR) ışınlar, görünür ışınlar ve mor ötesi (UV) ışınlar sıralaması oluşmaktadır. Bizim kaynak ışığı olarak bildiğimiz ve gözümüzle gördüğümüz ışımalar görünür ışınlardır. Eğer çalışanın gözünde ışımanın etkisine karşı koruyucu bir göz koruyucu yoksa görünür ışık geçici körlüğe, uzun süreli maruziyetlerde ise renk ayırımında ve göz yapısında sorunlara yol açabilmektedir. Göz için en tehlikeli özellikte olan ışın görünmeyen mor ötesi ışınlardır. Gözle de görülemediği için, bu ışınlarla ilgili tehlikeyi fark edip refleks olarak herhangi bir savunma geliştirmek mümkün değildir. Mor ötesi ışımalara maruziyet kısa dönemde yanma ve kaşıntı etkisi yaparken uzun dönemde körlüğe kadar varan kalıcı göz rahatsızlıklarına sebep olabilir. Kızılötesi ışımalara maruziyet sonucunda ise kızarma, yanıklar ve kalıcı körlüğe kadar giden pek çok rahatsızlık yaşanabilmektedir. Kaynak işlerinde kullanılacak göz koruyucuların filtrelerinin ölçek değerleri 1,2 ila 16 arasında değişiklik göstermektedir. “TS EN 169 Kişisel Göz Koruması - Kaynakçılık ve İlgili Teknikler İçin Filtreler – Geçirgenlik Özellikleri ve Tavsiye Edilen Kullanım” standardında kaynak etkisine karşı koruyucu özelliği olan göz koruyucuların filtre, geçirgenlik ve kullanım özellikleri belirtilmiştir. Yapılacak kaynak türüne göre kullanılacak göz koruyucunun filtre ölçek değerleri bu standartta verilmiştir. Örneğin anılan standartta Çizelge A.1’de gaz kaynakları ve sert lehim işlemlerinde kullanılacak göz koruyucuların ölçek numaraları belirtilmiştir. Bu çizelgeye göre kaynakta kullanılan asetilenin debisi (q) 70 L/saat ve altında (q ≤70) ise ölçek değerinin 4, 70<q≤200 ise ölçek değerinin 5, 200<q≤800 ise ölçek değerinin 6 ve q >800 ise koruyucu ölçek değerinin 7 olması istenmiştir. Çizelge A.2’ye göre oksijenle kesme işinde kullanılan oksijenin debisi q (L/saat); 900≤q≤ 2000 aralığında iken kullanılacak göz koruyucusunun ölçek değerinin 5, 2000<q≤ 4000 iken ölçek değerinin 6, 4000<q≤ 8000 iken ölçek değerinin 7 olması istenmiştir. TS EN 169 standardı Çizelge A.3’te ise Ark kaynağı için kullanılması tavsiye edilen farklı ölçek numaraları belirtilmiştir. Aynı standartta kaynak çalışmalarının yapıldığı alanlarda, kaynak yardımcılarının ve diğer kişilerin korunması için 1.2-4 ölçek numaralı filtreler kullanılması tavsiye edilmiştir ancak özellikle kaynakçı yardımcısının, kaynak yapılan noktaya (ark) uzaklığının kaynakçının uzaklığına eşit olduğu gibi yüksek riskli durumlarda ise her ikisinin de aynı ölçek numarasındaki filtreleri kullanması tavsiye edilmiştir. Renk algılamasının önemli olduğu kaynak işlemleri için artırılmış renk algılaması olan kaynak filtrelerinin kullanımı tavsiye edilir. Kızılötesi ışınların özellikle akkor haline gelen maddelerden yayılarak ısı radyasyonu yaptığından bahsetmiştik. Bu sebeple önemli ölçüde ısı meydana getiren kaynak işlemleri için, kullanıcının rahatlığını artırmak amacıyla “kızıl ötesi bölgede artırılmış yansıtma değeri” olan kaynak filtrelerinin kullanılması tavsiye edilir. Çizelgelerden seçilen filtre ölçekleri yeterli gelmiyorsa işyeri ortamı incelenmeli ve çalışanın görme duyusu kontrolleri yapılmalıdır. Gereğinden yüksek ölçek numaralı (çok koyu) filtrelerin kullanılması operatörün, ışıma kaynağına çok yaklaşmasına ve zararlı dumanları solumasına sebep olacağından zararlı olabilir. Açık alanlarda kuvvetli, doğal aydınlık içindeki çalışanlar için ortamda ekstra bir aydınlık bulunacağını göz önüne alarak tavsiye edilen ölçek numarasından bir ölçek yüksek olan koruyucu filtreler kullanılabilir. Birden fazla ölçek numarası olan (aydınlık ve karanlık) filtreler de mevcuttur. Bu filtrelerden aydınlık kısım kaynak yapmadan önce kaynak yapılacak yere kısa süreli bakmak için, karanlık kısım ise kaynak yapılırken kullanılır. Değiştirilebilir camı olan kaynak siperliklerinde filtre işlemini yapan camın üzerinde koruyucu özelliğine göre gerekli işaretlemeler ve tabi ki CE işaretlemesi bulunmalıdır. Kaynak camı değiştirilebilir bir parça olduğu için kendi başına CE işaretlemesine ve teknik özelliklerini belirten oküler işaretlemesine sahip olmak zorundadır. Kaynak işleri için gözlük üstü, gözlük, siperlik tipi pek çok tip göz ve yüz koruyucu olduğu gibi normalde aydınlık bir filtreye sahipken kaynak ışıklarını gördüğünde otomatik kararan kaynak başlıkları vb. ekipmanlar da mevcuttur. Bu gibi ürünler elbette ki son derece konforlu ürünlerdir. Belki fiyatları kısa dönemde yüksek olarak değerlendirilebilir ancak çok yoğun kaynak işinin yapıldığı yerlerde kendini kısa denilebilecek bir sürede amorti edeceği ve çalışanların verimini artıracak ürünler oldukları göz ardı edilmemelidir. Bu ürünlerin çok yüksek olma- 61 KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ GRUP TEMİZ Her insan hayatta mutlu ve başarılı olmak ister, ancak herkes bu isteğine uygun dönüşümü gerçekleştiremez. Günümüz insanının isteklerine ulaşırken uygulayabileceği düşünce modellerini ve yöntemlerini aktaran Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nin içerdiği bilgilerden esinlenilerek yazılan bu kitap, köprüden önce son çıkışı yakalayanların ve tüm iz ve işaretlere rağmen kaçıranların öykülerini anlatıyor. Bu öykülerin kapsadığı tüm bilgiler, zamanla ve mekânla değişmeyen, tüm insanlar için geçerli ve tutarlı olan soyut yasalara işaret ediyor. İŞE GİDERKEN Hayat, başıboş bırakılmış olayların toplamı değildir. Şans ve tesadüf, var olduğunu sandığımız kavramlardır. Şans yok! Tesadüf yok! Hayat oyununun kuralları var! Öykülerimiz farklı olsa da oyunun kuralları, her zaman, her yerde ve herkes için aynıdır. Oyunun kuralları... Aslında çok basit, ama zor... Pek çok göz koruyucu çeşidi olsa da hepsinin ortak amacı yaptığımız işin risklerinden gözlerimizi korumaktır. Tabi ki her kişisel koruyucu donanımda olduğu gibi yaptığımız işe uygun olan ürünü seçmemiz ve 14,00 doğru kullanım sağlamamız gerekmektedir. Burada anlatılan bilgiler teknik özellikli bilgiler olması itibariyle her zaman hatırlanamayabilir ancak önemli olan unsurlardan birisi CE güvenlik işaretine sahip olan güvenli ürünlerin kullanılması ve ürünlerin Türkçe kullanım kılavuzundaki bilgilere göre yaptığımız işe uygunluğundan emin olunmasıdır. Kaynak gözlüklerinden bahsederken söylediğimiz gibi her zaman en yüksek koruma değeri en iyi olmayabilir. Yaptığımız işe en uygun ürünü bulmak önemlidir. Her göz koruyucusu için ortak olabilecek özellikler olarak, rahat ve uzun süreli kullanım sağlaması için özel bir kullanım amacı belirtilmedikçe, 1. Optik sınıfında olması, çizilmeye dirençli olması, UV ışınlarına dirençli olması, kullanım konforunu sağlayacak tasarım özelliklerine sahip olması gibi özellikler temel özellikler olarak kabul edilebilir. Kullanım ihtiyacımıza bağlı olarak üründe olması gereken diğer özellikler de, göz koruyuculardan istediğimiz koruma düzeyini almamızı sağlayacaktır. Unutulmamalıdır ki her bir ürün kendi özellikleri itibariyle teknik detaylar içermektedir. O yüzden ürün seçiminde, yaptığınız işe bağlı olarak maruz kalacağınız riskler, çalışma ortamı ve kullanıcılarla ilgili gerekli bilgiler yeterince bilgi sahibi olduğunu düşündüğünüz satıcı ve tedarikcilerle paylaşılarak ürün seçiminde profesyonellerden yardım almak, ürün üzerindeki ve Türkçe kullanım kılavuzundaki teknik bilgilerden de faydalanarak bir karar vermek en doğrusu olacaktır. Akademi Artı Yayıncılık AŞ Meşrutiyet Caddesi No:12/2 Kızılay 06420 Çankaya/Ankara Tel: 0 312 417 72 73 (pbx) • Faks: 0 312 417 36 46 Y A Y I N E V İ www.elmayayinevi.com | [email protected] GRUP TEMİZ 62 Lenslerinin üzerinde değiştirilebilir film seçeneği olan ürünler, ürünün kendi kullanım ömrünü uzun tutması sebebiyle tercih edilebilir. İŞE GİDERKEN İADE GARANTİSİ Bu kitabı okudunuz ve beğenmediyseniz, iade edebilir ve ödediğiniz ücreti yayınevimizden geri alabilirsiniz. ISBN 978-605-5286-09-5 Kişisel Gelişim Serisi Tam Kapalı Gözlükler: Bu tip gözlüklerde genelde şeffaf ve açık renkli lensler kullanılır. Piyasada “goggle tipi” gözlük olarak da bilinirler. Yüze oturan bir tasarım olması sebebiyle gözlüğün yüze oturan yerleri cilde zarar vermez özellikte olmalıdır. Yüze tam teması sağlayan baş bağının esnek, ayarlanabilir olması ve kullanılacağı sektörler göz önüne alınarak rahat temizlenebilir olması önemlidir. Gözlüklerle aynı, hatta daha yüksek mekanik dayanım değerlerini tam kapalı gözlüklerde elde etmek mümkündür. Tam kapalı gözlüklerde UV koruması da belirli düzeylerde sağlanır. Ancak bu gözlüklerin asıl üretim ve kullanım amacı sıvılara, toz ve gazlara karşı koruma sağlamasıdır. Bu özellikler sağlanırken yüze oturması sebebiyle buğu oluş- ması söz konusu olabilir. O yüzden buğulanmayı engelleyici özellikte olan ürünler kullanım konforu bakımından ön plana çıkmaktadır. Ürünün tasarımı, esnekliği ve hafifliği yüze tam oturması ve dolayısıyla tam koruma sağlaması bakımından önemlidir ve kullanıcının konforunu da büyük oranda etkiler. Görüş yeteneğini engellemeyen ürünler tercih edilmelidir. Gaz ve toza karşı koruma özelliği olan ürünler bir maske ile kullanım gerektireceği için toz maskesi ve yarım yüz maskeleriyle beraber kullanıma uyumlu olmalıdır. Gözlüküstü gözlükler gibi numaralı gözlüklerle beraber kullanım imkânı veren tam kapalı gözlük modelleri, göz rahatsızlığı olan çalışanların da ürünü kullanabilmesini sağlayacaktır. Ürünün hangi amaç için tasarlandığını iyi incelemek gerekir. Her tam kapalı gözlük, gazlara karşı koruyucu özellikte değildir. Ayrıca üretildiği malzemeye bağlı olarak mekanik dayanımı ve kimyasallara dayanımı da farklılık gösterebilmektedir. O sebeple ürünün kullanım kılavuzundan yapılan işe uygunluğu mutlaka kontrol edilmeli, yetkili kişilerden bilgisi edinilmelidir. Sahip olduğu koruma özelliğine bağlı olarak (gazlara ve/veya damlacık ve sıvı sıçramalarına karşı koruma) laboratuar, boyacılık vb. kimyasal işlerde kullanılmaları mümkündür. Mekanik performans değerlerine uygun olarak tamir-bakım, öğütme vb., toza dirençleri mevcutsa tozlu işlerde ve UV filtrasyonu gerekli yerlerde özellikleri dahilinde kullanılabilirler. Ergimiş metallere direnci olan bir ürün (okülerinde “9” işaretlemesi yapılmış olmalı) metalürji sektöründe özellikleri dâhilinde kullanılabilir. KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ makla birlikte bir gözlüğe göre ciddi bir ağırlığının olacağı da göz önünde bulundurulmalıdır ancak elleri serbest bırakması, görüşü engellemeyecek aydınlık bölgeye sahip olması ve otomatik karararak milisaniyeler içerisinde gözlerinizi korumaya alması bakımından oldukça kullanışlı ürünlerdir. Kaynak esnasında ortaya çıkan zararlı gazlara karşı koruma sağlayan modellerinin de olması bir ürünle birden fazla korumaya sahip olmanın konforunu da beraberinde getirmektedir. Elma Yayınevi’nin Kişisel Gelişim Serisi’nde yer alan “KÖPRÜDEN ÖNCE SON ÇIKIŞ” kitabını beğenerek okuyacağınızı düşünüyoruz. Deneyimsel Tasarım Öğretisi Başarı Psikolojisi eğitmenlerinden oluşan Grup Temiz tarafından kaleme alınan kitap, vazgeçilmez bir başucu kitabı olacağı gibi iş hayatınızda başarınızı artırmaya da yardımcı olacaktır. Oyunun kuralları basit ama zordur. Kendi öykülerimizde haklı çıkmak GRUP TEMİZ için, oyunun kurallarını AYŞİN KİREMİTÇİ • BANU YAŞAR • ENGİN ZENGİN SEMRA DALLI • YEŞİM HOŞER • ZEYNEP ÇOLAK • ZERRİN ZIK ve çıkış yollarını görmekte zorlanırız. Bir fırsatı değerlendiremeyince “tren kaçtı”, telafisi zor bir hata yapınca da “köprüden önce son çıkışı kaçırdık” deriz. Vardır hep bir mazeretimiz. Başkalarının öykülerinde ise çıkışı daha kolay görürüz. Anlatılan öyküyü dinlerken aslında biz kendi öykümüzü dinliyoruzdur, farkında olmadan. Hayat bir oyun ve bizler de oyuncularız. Bizler şikâyet edip mazeret ürettikçe, gerçekleri algılamaktan uzaklaşırız. Yanılgılarımız artar ve oyunun kurallarının dışına çıkarız. Evde, işyerinde ve uğraşımızın olduğu tüm yerlerde, kendi öykülerimizi yaşarız. Günümüz insanının isteklerine ulaşırken uygulayabileceği düşünce modellerini ve yöntemlerini aktaran Deneyimsel Tasarım Öğretisi’nin içerdiği bilgilerden esinlenilerek yazılan bu kitap, köprüden önce son çıkışı yakalayanların ve tüm iz ve işaretlere rağmen kaçıranların öykülerini anlatıyor. Bu öykülerin kapsadığı tüm bilgiler, zamanla ve mekânla değişmeyen, tüm insanlar için geçerli ve tutarlı olan soyut yasalara işaret ediyor. Kitabın Yazarları: Grup Temiz (Ayşin Kiremitçi, Banu Yaşar, Engin Zengin, Semra Dallı, Yeşim Hoşer, Zeynep Çolak, Zerrin Zık) Kişisel Gelişim Serisi KKD DOSYASI Yunus Emre’nin izinde bir gönül yolcusu Faruk Dilaver’in kaleminden “GÖNÜL BAHÇESİ” kitabını , iç huzurumuzu ve böylelikle iş barışımızı yakalamak için öneriyoruz. “Yunus Emre’den anladığımız aşktır bizim. Bu gerçeği gören, gerçek mutluluğa ermek isteyen Yunus’a dost olur. Ailelerin ve ülkemizin birlik ve beraberliği için çalışır. Yunus, aşk ile yandı, pişti, hamlıktan kurtuldu. Onun dergâhı, âlem oldu. Yunus Emre, öküzünü kaybeden çiftçinin gönlünü yapmak için öküzle beraber boyunduruğa girip tarlayı sürdü. Boyunduruğa girip gerçek özgürlüğü buldu. İnsanları sevip, kurtuluşuna vesile olmak için gayret edelim. En kolayı; anlamak, izlemek, yaşamak. Yunus Emre, dosttur. Gariplerin dostudur. Bir gönül o Yunusu arıyor, bulacak. Yunus da bir gönül arıyor, konacak. Bir garip boynunu bükerse, Allah kâinatı yok eder. O, gariplerin dostudur. Yunus Emre de gariplerden bir gariptir. Yunus Emre’nin aydınlattığı yolda emin adımlarla, varlık yapmadan dengeli bir şekilde yürüyelim. Bizim gayemiz insanlara yardım etmek. Kafaları karıştırmak değil. Dengeli olalım, özgür irademizle Hakk’ı bulalım. Çünkü Hak kazanılmaz. Hakk’ı kimse kazanamaz. Evi-ocağı bırakıp terk ederek Hak kazanılmaz. Bize düşen, önce insan olmak, sonra olgunlaşmak. Başkalarına eziyet etmeyen, eşiyle, işiyle mutluluk içinde olan insan olmak...” Yeni vizyona giren filmlerin bir çoğu izlemeye değer olmakla beraber bizim öneri için seçtiğimiz film: “DAĞ” İstanbullu Oğuz bedelli askerliği tercih etmek yerine vatani görevini kısa dönem olarak bölüğünde yerine getirmeyi tercih eder. Keçiörenli Bedir ise ne askerlerle ne komutanlarla iyi geçinebilen, başlı başına arıza bir uzun dönem erdir. Asiliğinden dolayı aldığı cezalarla da askerliği iki sene uzamıştır. Oğuz ile sürekli dalaşan ve ona ters giden Bedir, “poşetsin sen” diye küçümsediği dönemdaşıyla omuz omuza mücadeleye gireceğinden de habersizdir. Bu bölükten bir ekip, bir iletişim anteninin tamiri için görevlendirilir. Fakat habersiz biçimde teröristlerin pususuna düşerler. Ekipten sadece Oğuz ve Bedir hayatta kalır. İki genç asker aralarındaki çekişmeyi bir kenara bırakıp karşılarındaki gerçek düşmana karşı koyarlar. Amansız hava koşulları ve coğrafyaya rağmen hayatta kalarak vatanı korumak birincil vazifeleridir. Senaristliğini ve yönetmenliğini Büşra filmiyle de tanıdığımız Alper Çağlar’ın üstlendiği yapımın kadrosunda Çağlar Ertuğrul, Ufuk Bayraktar ve Fırat Doğruloğlu gibi isimler yer alıyor. İki genç asker aralarındaki çekişmeyi bir kenara bırakıp karşılarındaki gerçek düşmana karşı koyarlar. Vatanı korumak birincil vazifeleridir. 63 Ekoteknik İSG İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre Dergisi İş Sağlığı Güvenliği ve Çevre konularındaki tüm gelişmeleri adım adım takip etmek , uzmanlarca yazılan makalelere ulaşmak , özel söyleşilerimizi okumak , iş sağlığı güvenliği ve çevre konularına dair tüm haberleri bilmek için , Ekoteknik İSG’ye abone olun Derginiz adresinize gelsin ... Yurtiçi Abonelik Bedeli (Yıllık) 40 TL Hesap No: YAPI KREDİ - Mithatpaşa Şubesi , 359 70305321 VAKIFBANK - Finansmarket Şubesi , 353 0015 800728 759 0707 Adınız, Soyadınız: Firmanız, Göreviniz: Adresiniz: Telefonunuz, Faksınız: GSM: E-posta: 64